Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview









":" ":"



� � � � � (� 1-1 =.. ..-:::- �.: = ..,;;,.



i ı-ı 3.Cilt



İletişim Yayınları



-



-=- � ..=.



1_







= -=--=-



Din-Devlet l!işkileri!Laiklik



Ancak, iktidarın el değiştirmesine va­ ran genci seçimlerin hemen öncesinde, 1 2 Nisan 1 950 günü eski Genelkurmay Baş­ karu Mareşal Fevzi Çakmak'ın cenazesin­ de yapılan gerici gösteriler, CHP kadar D H 'nin de gözünü korkutmuş ve dine ödün verme sürecini yavaşlatırustır. Yeni ik tidar daha ilk ayı nı doldurma­ dan, yeni muhalefeti irticaı teşvik etmekle suçlarken , seçim platformunda verdi­ ği sözleri tutarak Arapça ezan yasağının cezai yaptırımlarını kaldırdığı gibi ( 1 6 Haziran), radyoda dini program yapma imkanını da yaratmıştır (5 Temmuz). l 950'leriıı başlarından itibaren, Türk siyasal hayat ında CH P muhalefetinin D P ikt idarını dini siyasete alet etmekle suçlaması yolunda sık sık yinelenen bir kalıp oluşmuştur. Oysa, E k im 1 957 ge­ nel seçimlerinin arife inde ba�vckil Ad­ nan Menderes, yedi yıllık ikt idarları sı­ rasında onbeş bin cami yapıldığını , Sü­ Jeymaniye başta olmak üzere 86 caminin de onarıldığını söyleyerek övünmüş ol­ makla birlikte, bunun yapılan suçlama­ ları doğr uladığı şüphe l i d i r . Hatta, DP'nin dine ödün vermekte daha ileri ha­ reketlere karşı sert önlemJer aldığı bile söylenebili r . Buna çeşitli örnekler göster­ mek mümkündür. 1 95 1 yılında, Ata­ türk'ün büst ve heykellerini tahrip etmeyi alışkanlık haline getiren Ticaniler tarika­ tının şeyhi Kemal Pilavoğlu 10 yıl hapse mahkum edilmiştir. 1 95 1 Ağustosu'nda Cevat Rıfat Atilhan tarafından kurulan İslam Demokrat Partisi, 3 Mart 1 952'de mahkeme kararıyla kapatılmıştır. 1 952 Kasımı'nd a gazeteci Ahmet Emin Yal­ man'a Malatya'da suikast girişiminde bu­ lunulunca, bundan Büyük Doğu dergi ve derneği sorumlu tutulmuş, Samsun mil­ letvekili Hasan Fehmi Ustaoğlu bu der­ gideki laiklik aleyhtarı yazılarından ölü-' rU DP'den çıkartılmış, dernek kapatılmış, Necip Fazrl Kısakürek hapse mahkum edilmiştir. İşbaşına gelince dinle ilgili bü­ ınıı yasal sınırlamaları kaldıracağına söz veren Millet Partisi, 8 Temmuz 1 953'te lıl\kürrıetçe faaliyetten alıkonulmuş, 27 Ocak 1 954'te de mahkeme kararıyla ka­ pat ılmıştır. 1952'de ve 1 959'un sonların­ da, Said-i Nursl'nin faaliyetleri hak kın­ da kovuşturmaya girişi lmiştir . Çok partili düzenin işleyişi içinde bu gibi hareketlerin, i lkelere bağlılıktan çok siyasal yarışma koşullarıyla ilgili olduğu, D P iktidarının din sömürücülüğüyle ken­ disine karşı üstünlük sağlayabilecek ge-



Jişmeleri önlemek istediği besbellidir. Öte yandan, Başvekil Menderes, Atatürk'ün mirasçısı olmanın siyasal yararlarından da partisini yoksun bırakmak istememiş, Atatürk inkılaplarının bekçisinin C H P değil , Türk milleti olduğunu i leri sürmüş­ tür . 25 Temmuz 1 95 1 'de 5 8 16 sayılı Ata­ tür k ' ü Koruma Yasası çıkarılmıştır. DP'nin laiklik ve genel olarak Atatürk Devrimleri konusundaki düşünsel tutu­ mu, Merideres'in 1 952 yılının son ayla­ rında yaptığı çeşitli konuşmalara dayanı­ larak şöylece özetlenebi lir: (1) C H P ' nin "gericiliğin arttığı" iddiası, halkı, ancak süngü tehdidiyle durdurulabilen bir yo­ baz sürüsü diye görme anlamına gelmek-



575



tedir, (2) Köylünün hayatına yol, elek­ trik, su, tarım makineleri vb. girdikçe, bu insanlar artık boş inançlara kapılmaya­ caklardır, (3) Türk toplumundan bekle­ nen görev, Atatürk 'ün başarılarını özgün nitelik ve biçimlerinde korumak değil, bu başarıları, ortaya çıkışlarının amaç ve ne­ denlerine uygun olarak geliştirmektir. Bu doğru kuramsal değerlendirmelere karşı­ l ı k , DP iktidarının sonlarında, özellikle Menderes'in Londra'daki uçak kazasın­ dan sağ kurtulması· olayı, yeni bir dinden yararlanma dalgasına vesile edilmiştir. Bir yandan kamuoyuna bu kurtuluş bir " mucize" olarak sunulurken, bir yandan da o zamana kadar görülmemiş yarı-



LA/KLlÖIN "L/BERALLEŞTiRILMES/": CHP'nin Vll. Kurultayı 'nda, DP ile yarışabilmek için devletçiliğin yanı sıra laikliğin de "liberalleştirilmesi"ne karar verildi. ilkokullara din dersi konulması, ilahiyat Fakültesi kurulması gibi uygulamalar bu karar çerçevesinde gerçekleştirildi. 1950 ilkbaharında da Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına Dair Kanun değiştirilerek bazı türbeler ziyarete açıldı.



576



resmi iftar ziyafetleri çekilmiştir (örneğin, 12 Mart 1 959'da, aynı zamanda Türkiye Başmasonu olan Başvekil.Jet M üsteşarı Ahmet Salih Korur'un Eyüp'te verdiği büyük iftar yemeği) . 27 Mayıs Dönemi: 2 7 Mayıs hareket ini gerçekleştiren askerler, din aleyhtarı ol-



Din-Devlet İlişkileri/Laiklik



dukları yolunda bir izlenim yaratmamak için özel bir çaba harcamışlardır . İ şbaşı­ n a gelmelerinden iki ay sonra, Milll Bir­ lik Komitesi 25 Temmuz 1 960 günü ya­ yımladığı 35 numaralı bildirisinde, dinin siyasetten ayrılmasını öngörmekle birlik­ te, kendilerinin Müslümanlığa karşı ol-



LAİKLiKTEN VERiLEN ÖDÜNLE/il: Çok partili dönemde laiklik ilkesinin uygulanmasında gevşemeler oldu. Örneğin, 13 Kasım 1947 'de toplanan CHP Vll. Kurultayı 'nda, laikliğin liberalleştirilmesine karar verildi. 1933 Üniversite Reformu sırasında kapatılonın yerine yeni bir ilahiyat Fakültesi açılması kabul edildi (1948). llkmekteplerde din dersleri okutulmaya boşlandı. Bazı türbeler yeniden ziyarete açıldı. A ncak 12 Nisan J950'de Mareşal Fevzi Çakmok'ın cenazesinde yapılan gerici gösteriler CHP kadar DP'nin de gözünü korkuttu ve laiklikten ödün verme sürecini yavaşlattı.



madıklarını ileri sürmüş, "Hürriyetin ve vicdanın hazinesi olan kutsal dinimizi, ge­ rici siyasal eylemlerin aleti haline sok­ maksızın, saf ve lekesiz kılmak, MBK'nin en büyük amacıdır" demiştir. Siyasete yeniden dönülürken, Çanka­ ya' da yapılan partilerarası toplantının, taraflara zorlanan kararlarından biri de (5 Eylül 1 96 1 ), İslamiyet ' i siyasal amaç­ lara alet etmemek olmuşt u . Fakat , çok partili hayata geçişle birlikte, bu ilkeye pek aldırış edilmemiştir. 1965 Sonrasında Lai klik Tartışmaları: 1 965 güz genel seçimleriyle koalisyon hü­ kümetleri dönemi sona erip de AP ikti­ darı başlayınca, laiklik yeniden önemli bir siyasal konu haline gelmiştir. Örneğin 1 966 Nisanı 'nda ana muhalefet partisi önderi İnönü, TBMM'deki bir konuşma­ sında, taşra illerinde Atatürk'ün büst ve heykellerini kıran gericilere karşı , irtica­ nın da komünizm kadar tehlikeli olduğu­ n u ileri sürmüş; M illi Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Korgeneral Refet Ülgen­ alp da, "Bu memleketi sakallı keçiler ile keçi sakallılar kemiriyor. Biri ormanla­ rı, dilf.eri cemiyetin bünyesini. "demiştir. Başbakan Demirel ise, bu gibi eleştirile­ re karşılık, bugün artık Türkiye'de bir Derviş Vahdeti'nin (31 Mart 1 324= 1 3 Nisan 1 909 olayının kışkırtıcısı Volkan başyazarı) yaşamasına uygun koşullar ol­ madığını belirtmiştir. Demirel bir buçuk yıl sonra da, yine İ nönü'ye karşı , "din ve vicdan hürriyetini irtica olarak göster­ meye siyasi baskı denir'' diyecektir. İlerici basın, Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil'in Sultanahmet Caıni­ inde Suudi Arabistan Kralı Faysal'la (3 Eylül 1 966)ve Irak Cumhurbaşkanı Ge­ neral Arif'le (25 Şubat 1 967) namaz kıl­ masını ve Başbakan'ın Hacıbayram 'a cu­ ma namazına gitmesini (22 Aralık 1 967) din sömürücülüğü olarak göstermiştir. Öte yandan 1 966 Ekim ayı başlarında İs­ tanbul' da toplanan "Türkiye'de Diyanet ve Laiklik" konferansında, laiklik şiddet­ le eleştirilmişt ir. Demirel de, bul)dan bir­ kaç gün önce, "Din hürriyeti, baskı ve istismar vasıtası olamaz" diye bir demeç vermiştir. Yine de, AP hükümeti teokra­ tik amaçlı örgütlenme girişimlerine kar­ şı kayıtsız kalmamış, örneğin (yasadışı İs­ lamcı Özgürlük Partisi) Hizb-üt Tahrir'in 1 967 yılının 1 1 Nisan ı ' nda dördü Ürdün­ lü olmak üzere yed i , 5 Ağustosu'nda da beş üyesi tutuklanıp mahkemeye sevke­ dilmişlerdir. ı 965 sonrasının lai k l i k açısından ilgi



Din-Devlet ilişkileri!Laiklik



577



KANLI PAZAR: 1967 ortalarından itibaren, dinin siyaseıte tırmanmaya başlamasının en çarpıcı ömeklerinden biri "Kanlı Pazar"dır. lslamcıların, 16 Şubaı /969 'da sol örgütlerin Taksim 'de düzenledik/eri, ABD 6. Filosu 'rıu proıesıo mitingine saldırması sonucu 2 kişi öldü, 200 kişi yaralandı. ·



,



,,



çekici gelişmelerinden biri de, Alevilerin çok-partili siyasete Alevi olarak katılma­ larıd ır. Bu mezhebin üyeleri, öteden beri des t ekledikleri C H P ' nin yanı sıra döne­ nıin solcu partisi TİP'in saflarına girer­ lcı kcn, bir yandan da kendi partilerini kııı muşlardır ( 1 7 Ekim 1 966'da Birlik Pııı ı isi). 1 966 l laziranı 'nda, Cumhurbaş­ k.ıııı Sunay Türkiye' de Sünni-Şii ayrımı lıııhınmadığını söyleyince, ikibin Alevi ti •vlct bOyüklcrine telgraf çekerek , baş­ ı ıı 1 >iynncı işleri Başkanlığı olmak üze­ ı �·. lıllkllıncı katında farklı muamele gör­ dllklc:ı ıııı.lcn yakınmışlardı. Ertesi yıl, 1 '.lıl 1 Beyi gecesinde Elbistan'da çıkan Akvi Sünni çatışması ise, daha ileri ki yıl­ lııı ın Kahramanmaraş olaylarının bir lıııbcrci�i olacaktır. A levilerin bağımsız "yııstıl örgütlenmeleri, geleneksel parti­ kı i olan 1 IP'yi /\P i ktidarı karşısında ıuyıl"Jnıtığı gibi, daha sol partilerin et­ ııik ve dini azınlık ların haklarını savun­ ı ııa görevini üstlenmeleri de, hem öğre-



tilerinin çarpıtılması tehlikesini içinde ta­ şımış, hem de uzun dönemde, başlangıçta sağladığı yararları kat kat aşan sakınca­ lar getirmiştir. 1 967 başlarında Süleyman Demirel, hiç şüphesiz kendi duruıııuııu güvence aln­ na almak için, partisinin "mukaddesatçı­ milliyetçi" kanadını tasfiyeye girişmiştir. Bu arada, Antalya milletvek ili Osman Yüksel Serdengeçti, daha sonra da Prof. Osman Turan, AP' den çıkarılmışlardır. 1 967 Eylülü'nde, Yargıtay Başkanı İm­ ran Öktem , adalet yılını açış konuşma­ sında gericiliği sert bir dille yermiştir. Bundan sonra, dinin siyasette tırmanma­ ya geçtiğini gözlemliyoruz. Nurcuların yanı sıra Süleymancılar da örgütlenip si­ yaseti etkilemeye başlamışlardır. 1 968 Martı'nda Bursa'da toplanan Türkiye Milliyetçi Kuruluşları İstişarl Kongresi� nde anayasa yerilmiş, "Hakimiyet Mil­



letindir demek, hakimiyet Müslümanlı­ ğındır demektir " denilmiştir. Aynı ay



içinde Mim Türk Talebe Birliği'nin An­ kara'da düzenlediği M illl Şahlanma Mi­ tingi'nde " Yasamız Ordumuz-İslamiyet­ tir Yolumuz " diye slogan atılmıştır. 1 5 Nisan 1 968'de Türk üniversitelerinin ilk boykotu, Ankara İlahiyat Fakültesi ' nde bir kız öğrencinin başörtü giymekte di­ renmesiyle ilgili olarak çıkmıştır. Aynı yı­ lın ekim ayında, YTP Genel Başkanı Yu­ suf Azizoğlu, Doğu Anadolu'da dinin apaçık siyasete alet edildiğini açıklamış­ tır. 1 6 Şubat 1 969'da, " Kanlı Pazar" diye tanınan olayda, Taksim'de A B D 6. Fi­ losu'na karşı gösteri yapan solcu gençle­ re " M üslüman Türkiye" diye bağıran bir grup silahla saldırmıştır. 3 Mayıs 1 969'da da, İmran Öktem'in cenazesin­ de olaylar çıkmıştır. 12 Mart öncesinde, laiklik bakımından anlamlı bir gelişme de, M illi Nizam Par­ tisi'nin ve Prof. Necmettin Erbakan' ın si­ yaset sahnesine çıkması olmuştur. AP içinde Demirel 'in önderliğine karşı bir



578



muhalefet hareketi ile ortaya atılan Er­ bakan, bir yıl kadar çalıştıktan sonra, 23 Ocak 1 97 l 'de MNP Birinci Kongresi'nde genel başkanlığa seçilmiştir . Fakat, Er­ bakan'ın 12 Mart sonrasında Mi lli Se­ lamet Partisi hareketiyle Türk siyasetin­ de oynadığı önemli role geçmeden önce, Alparslan Türkeş ve arkadaşlarını n , sür­ günden dönüşlerinde C K M P'ye egemen olup İslam'la uzlaşmaları ve partilerine Milliyetçi Hareket Partisi adını vermele­ ri olayına da değinmek gerekir. Franco İspanyası modelinden esinlenrnjş olmakla birlikte, bu strateji , aslında Türkiye için büsbütün yeni değildir. Birinci Dünya Sa­ vaşı yıllarında İttihat ve Terakk i ' ni n Türkçüleri (örneğin, Enver Paşa) dış po­ litikada panislamizmi kullanmak iste­ mişlerdi. Fakat o zaman, uluslararası alanda bu strateji pek yürümemiş, özel-



Din-Devlet ilişkileri!Laiklik



Jikle Araplar din birliği adına da olsa Türk çıkarlarına hizmet etmeye yanaşm a­ mışlardı. Bu kere, aynı yaklaşım iç poli­ tikada deneniyordu. İslam'la uzlaşma, 1 965'ten itibaren Türkçülüğe saf pagan ulusçuluk günlerine oranla daha geniş bir destek sağlamıştır, am:ı. "Müslüman Türkler", "Türk Müslümanlar"ı diledik­ leri gibi peşlerine takamamışlardı r . 1 96 1 -80 döneminde İslamiyeti siyasette temsil eden başlıca hareket MNP-MSP çizgisi olmuştur. Ancak , daha sofu İs­ lamcılar, bu partileri bile, özünde İslam'a aykırı bir sistemle bütünleşme sayarak onaylamamışlardır. Onların istediği, hiç­ bir ödün vermeyen, köktenci bir "İsla­ mi Devlet"tir. 1 2 M art Dönemi ve Sonrası: 12 Mart 1 97 1 'de başlayan ordu güdümündeki hükümetler döneminde, Anayasa Mah-



ANLAMLl BiR GELiŞME: 26 Ocak 1970'te Prof. Dr. Necmettin Erbakan 'ın önaerliğinde Mi//f Nizam Partisi'nin kurulması, laiklik yönünden anlamlı bir gelişmedir. 12 Mart döneminde din devleti kurma amacı güttüğü gerekçesiyle kapatılan MNP'nin yerine,yine Erbakan önderliğinde 1973 yılında Millf Selamet Partisi kurulmuştur.



kemesi Siyasi Partiler Kanunu'nun dini siyasete alet etme yasağını çiğnediği ge­ rekçesiyle MNP'ni kapat mış, fakat çok geçmeden aynı doğrultuda MSP kurul­ muştur. Önderliğini Necmettin Erbakan' ın yaptığı MSP, yeniden siyasete dönü­ len 1 973 seçimlerinde genel oy toplamı­ nın OJo l 2'ye yakınını (1 977' de ise OJo 8.6'sını) toplayarak, C H P ve AP'nin ar­ dından üçüncü büyük parti olmuştur. MSP, kendisinden daha çok milletvekili çıkaran partilerin her ikisini de "Batı Kulübü"nün biri solcu görüşü temsil eden, ötekisiyse renksiz-liberal üyeleri di­ ye küçümsemiştir. Fakat önce ( 1973-74'te) C HP'ye, sonra da (iki kez, l 975-77'de ve l 977-78'de) AP'ye ortak olarak hüküme­ te katılmakla, bazı çevrelerin kuşku duy­ duğu meşruluğunu kamuoyuna onaylat­ mıştır. Koalisyon pazarlıklarında dikkati çeken bir nokta, MSP'nin bütün ortak­ larından daha kesin bir biçimde sanayi­ leşme gereğini vurgulaması ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nı almasıdır. Bu bakımdan Meşrutiyet'in modernist İslamcılarının bir devamı olan MSP, Türkiye'nin tarihteki önemini yeniden kazanmasının, ancak böyle bir endüstri­ leşme seferberliğinin gerçekleştirilmesine bağlı olduğunu ileri sürmüştür. Uygula­ mada her ne kadar hayalci kalmış olsa da, partinin sanayi konusundaki ısrarlı tutumu, çağdaş Türkiye'de " ilericilik" iddiasında olan kesimin MSP'nde en çok eleştirdiği ahlak bağnazlığından çok da­ ha önemlidir. Şurası da var ki, Erbakan gibi ileri gelen MSP yöneticilerinin dema­ gojik eğilimleri, birçoklarında haklı tedir­ ginlikler yaratmıştır. Fakat dinin siyasette temsil edilmesiyle, Cumhuriyet tarihinde çoğulcu demokrasinin gereklerini yerine getirmeye en çok yaklaşılmıştır e



579



EDEBİYAT



Anahatlarıyla Edebiyat Çocuk Edebiyatı Roman Hikaye Şiir



Atilla özkırımlı



Alpay Kabacalı



Fethi Naci Nedim Gürsel



İ smet Özel



Eleştiri



Ahmet Oktay



Çerçeve Yazılar •



Aşık Edebiyatının Evrimi







Edebiyat Ödülleri







Yurt Dışında Türk Edebiyatı







Cumhuriyet Döneminin Başlıca Romancı ve Hikayecileri ve Eserleri







Cumhuriyet Döneminin Başlıca Şairleri ve Eserleri







Cumhuriyet Döneminin Başlıca Deneme, Eleştiri, İnceleme, Araştırma , Röportaj , Edebiyat Tarihi, Gezi Yazarları ve Eserleri



İlhan Başgöz



Bu konuda ayrıca Aydınlar, Batılılaşma, Çeviri, Felsefe, Kültür, Mizah/Karikatür, Tiyatro, Türk Dili, Yayın Dünyası maddelerine bakınız.



580



Anahatlarıyla Edebiyat Atilla Özkırımlı Çağdaş Türk edebiyatı, ideolojik ya­ nını Tanzimat ' la yürürlüğe giren kültür değişimi ve bu değişimin dayandığı Ba­ tılılaşma olgusunun belirlediği bir gelişim sürecinde değerlendirilebilir. Bu gelişim sürecinin siyasal plandaki ilk aşamaları 1 839 ve 1 856 fermanlarıyla 1 . ve II. Meş­ rutiyet'tir. Cumhuriyet dönemi Türk ede­ biyatına da, 1 940'1ara kadar il. Meşru­ tiyet'teki kültürel ve düşünsel birikim yön vermiştir.



Batılılaşma Hareketleri 1 9 . yüzyılda Türk edebiyatı Batılılaş­ ma hareketine bağlı olarak roman, öykü, tiyatro gibi yeni türlerin denenmesiyle çağdaş bir çizgiye girdi. Türk edebiyatı­ nın yönü Batı düşüncesinin temel alınma­ sı sonucu değişti. Batı'yla ilişkiler aydın­ ların bir Batı dilini öğrenmeleri, Batı ede­ biyatından yapılan çeviriler, Batı'daki ideolojilerle, siyasal eğilimlerle tanışma bir kültür ve uygarlık değişimini günde­ me getirdi. Ama ilk Batılılaşma hareketlerinin, imparatorluğun eskimiş kurumlarının ye­ nilenmesi biçiminde yürütülüşü, toplum­ sal ve siyasal yapıda köklü değişmelerin yapılamayışı aydınları yeni arayışlara it­ ti. Bu arayışların sonucu olarak meşru­ tiyet düşüncesi Batılılaşma hareketlerinin ikinci aşaması olarak karşımıza çıkar. Böylece Genç Osmanlılar aralarında bir düşünce birliği sağlayamamış da olsalar meşrutiyeti savunmakla ilk kez devletin yapısına yönelik bir eleştiri getiriyorlar­ dı . Siyasal birliği gerçekleştirmek için de Osmanlılık düşüncesini benimsediler. i mparatorluğun değişik etnik unsurlar­ dan oluşması bunu zorunlu kılıyordu. Batı'da geliştiğini gördükleri milliyet dü­ şüncesi ise Türklük konusunda da düşün­ melerini gerektirdi. Ayrıca devletin teok­ ratik yapısı İslamcılığa yol açtı. Sonun­ da Osmanlılığın öne alındığı telifçi bir yol benimsendi. Düşünce ayrılıkları ve grup­ laşmalar başarısız 1 876 I. Meşrutiyet gi­ rişiminden sonra, il. Abdülhamit döne­ minde görüldü. •



Düşünce Akımları Bunda, İmparatorluğun parçalanma­ sının durdurulamayışı ilk etkendir. Türk­ çülük de, İslamcılık da Osmanlıcılık dü­ şüncesine karşı geliştirilmiş, kurtuluş için yenf siyasal dayanaklar aranmıştır. Ay­ rıca her iki düşünce akımı, gerek Abdül­ hamit, gerek dış güçler tarafından des­ teklenmiştir . Saray, siyasal hasmı saydı-



ğı Genç Osmanlılara karşı İslamcıları des­



teklemekle yetinmiyor, Türkçülüğe de göz yumuyordu. Asıl önemlisi, her iki dü­ şüncenin, gerçekleştirmek istedikleri amaçlar açısından İ ngiltere ve Çarlık Rusyası'nın çıkarlarına ters düşmesiydi. İslamcılık, İngiltere'nin Ortadoğu ege­ menliğini tehdit ediyor, Türkçülük de Rusya'daki Türkleri gündeme getiriyor­ du. Bu durum Abdülhamit döneminde önemli imtiyazlar sağlamış Alman serma­ yesinin işine gelmekteydi. Bu nedenle Al­ manlar İslamcılığı da, Türkçülüğü de hem düşünsel, hem parasal olanaklarıy­ la desteklediler. İşte Tanzimat'tan sonra Batı kültürü­ ne yönelen edebiyat, özellikle 1 900'den sonra bu düşünce akımlarının güdümün­ de, onlara bağlı olarak gelişti. Gruplaş­ maların 11. Abdülhamit döneminde yo­ ğunlaşması da doğaldı. Toprak kaybının sürmesi, siyasal kavganın belirginleşme­ si, Hasta Adam'ın mirasına göz dikmiş dış güçler arasındaki çatışmalar, kurta­ rıcı düşünceler çevresinde kümelenmele­ re yol açıyordu.



Edebiyatın Durumu Bu açıdan 1 900 ve sonrası, edebiyatın ikinci plana itildiği bir dönemdir. Alman sermayesi İngiliz ve Fransızlarla ittifak­ lar kurarak İmparatorluğa yerleşmiş, Makendonya'da Panslavizm, işi komita­ cılığa dökmüştür. Aydınlar üzerindeki baskı ise iyice artmış, neredeyse bütün manzum yazılar yasak edilmiştir. Bu durum edebiyatı önce genel bir sus­ kunluğa iter. Edebiyatçı iki seçenek kar­ şısındadır: Ya boyun eğecek ya da dire­ necektir. Birinci yolu tutar. Gerçekte de siyasal idealden yoksun Edebiyat-ı Cedi­ de, sanatı bireyin dünyasına, bireysel du­ yarlı klara hapsetmişken direnişe geçe­ mezdi . Yalnız bir kişi, Tevfik Fikret, sus­ maz. Yazılan yayımlanamamaktadır bel­ ki, ama yazılan şiirin elden ele dolaşma­ sını hiçbir güç engelleyememektedir. Asıl kavgaysa İstanbul dışında, Avrupa kent­ lerinde, Selanik'te, Mısır' da yayımlanan dergi, gazete ve broşürlerle verilir . Kav­ ganın ön safında, 1. Meşrutiyet'te oldu­ ğu gibi, düşünür-eylem adamı niteliği ta­ şıyan edebiyatçılar görülmez. Yeni bir kuşak kavgayı devralmıştır. Shl-asker aydınlardan, yüksek öğrenim yapan gençlerden oluşmaktadır bu kadro. Siya­ sal eylem düşünceyi öne geçirmiş, tek amaç meşrutiyetin yeniden ilanı olmuş­ tur .



Edebiyat/A nahatlarıyla Edebiyat



Milli EAıcnmek üzere Avrupa'ya öğ1 1 1 1 1 I ılı µllııdcrilmişti ( 1 924) . Ama La­ ı lı ı ıı l l ı ı hı•�ı ııc göre gelişen dizgi-baskı tek­ ı ı l lııık Aı np har rlerine bağlı bulunmak



589 "



.



.



. ,



GARiP AKIMI: 1940'a doğru iiç arkadaş, Orhan Veli Kanık (solda), Oktay Rıfat (ikinci fotoğrafta saf.da) ve Melih Cevdet A nday (ikinci fotoğrafta solda}, vezinsiz, kafiyesiz, şuirllnelikten uzak bir şiir akımmı başlattı/ar. Sonradan "Birinci Yeni " adıyla anılan bu akımın ilkeleri iiç arkadaşın şiirlerinden oluşan "Garip " adlı kilabın önsöziinde açıklandı. Yalnız ideolojik-politik şiire değil, basmakalıp söyleyişlerin egemen olduğu memleketçi şiire ve şairane, romantik hece şiirine de karşı çıkan Garipçiler, şiirin gündelik hayata ve küçük insanlara yönelmesini amaçlıyorlardı. Ama üç şairin birlikteliği uzun sürmedi. "Garip" kitabının ikinci basımı yalnız Orhan Veli 'nin şiirleriyle yayımlandı.



teknik zorluklara yol açıyordu. Harf de­ ğişikliğiyle bu engel aşıldı, elle yazı diz­ menin yerini makine dizgisi aldı, baskı makineleri yenilendi, rotatife geçildi. Ay­ rıca okuma-yazma seferberliğine ( I 929) bağlı olarak yayın hayatı canlandı. Bir ideoloji oluşturma çabaları da bu yıllar­ da belirginlik kazandı. CHP'nin 1 93 1 Kurultayı'nda belirlenen ilkeler (cumhu­ riyetçilik, milliyelçilik, halkçılık , devlet­ çilik, laiklik, inkıHipçılık) altı okla sim­ geleştirilerek partinin tüzüğüne alındı. Daha sonra anayasaya da geçirilen { 1 937) bu altı ilke, oluşturulmak istenen Kema­ lizm ideolojisinin de Lemeliydi . Yine 1 93 1 Kurultayı 'nda partinin kitleleri safına çe­ kebilmek için kültür alanında örgütlen­ mesi de k ararlaştırılmıştı. Kuşkusuz bu­ na Serbest Fırk a ( 1 930) deneyinden alı­ nan ders yol açmıştı. Basının muhalefe­ ti, hoşa gitmeyen düşüncelerin yaygınlaş­ ması da Malbuat Kanunu'nun çıkartıl­ ması ( 1 93 1 ) ve basın özgürlüğünün sınır­ landırılmasıyla sonuçlandı. Siyasal alandaki bu gelişmeler, kültü­ rü, dolayısıyla edebiyatı doğrudan etki­ ledi.



Halkevleri, Türk Tarih ve Türk Dil Ku­ rumları: 19 Şubat l 932'de açılan Halkev­ leri, halkın eğitim, kültür ve bilinç düze­ yinin yükseltilmesini amaçlamaktaydı. Atatürk'ün sözleriyle "Mille/11 şuurlu,



birbirini seven ve ideale bağlı ha7k kitle-



si halinde teşkilatlandırılmalı "ydı. Bu



amaçla Halkevleri'nin etkinlikleri "dil­ edebiyat, güzel sanatlar, temsil, spor, sos­ yal yardım, halk dersaneleri - kurslar, kütüphane.yayın, köycülük, tarih-müze" dallarında örgütlendi. Gerekli harcama­ lar özel idare, belediye ve köy bütçelerin­ den, kamu tüzel kuruluşlarından sağla­ nacaktı. En önemlisi de, Halkevleri'ni yönetme ve denetleme yetkisinin CHP il yönetim kurullarına verilmesiydi. Bunun anlamı şuydu: Devlet, yeni bir kültürün oluşturulmasında o güne dek yapılanla­ rı yetersiz buluyor, bu işi kendi deneti­ mine alarak kendisi yükleniyordu. Aslın­ da Halkevleri, yeni bir kültür oluşturma eyleminde, hedeflenen amaçları gerçek­ leştirme girişimlerinden yalnızca biriydi. 1 930'larda birbirini izleyen benzeri giri­ şimlerden en önemlileri Türk Tarih ve Türk Dil Kurumlarının kuruluşudur. 1 93 1 'de kurulan Türk Tarihi Tetkik Ce­ miyeti'yle 1 932'de kurulan Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin amaçları birbirini bütünlemekteydi. Biri Türk ve Türkiye tarihini,öteki Türk dilinin kaynaklarını , gelişmesini bilimsel yöntemlerle inceleye­ cekti. İki cemiyetin kuruluşu da doğrudan Atatürk'ün girişimiyle gerçekleşmiştir. Türk Ocakları'nın altıncı kurultayında ( 1 930) kurulması kararlaştırılan Türk Ta­ rihi Tetkik Heyeti, Ocakların kapanma-



5 90



sı üzerine cemiyete dönüştürülmüştü. Ce­ miyetin bir yıl sonraki ilk kurultayının ar­ dından dil konusuna el atıldı ve Ata­ türk'ün buyruğuyla "kardeş bir dil cemi­ yeti" kuruldu. Görevlendirilen kurucu­ lar Samih Rifat (başkan), Ruşen Eşref (sekreter), Celal Sahir (üye), Yakup Kadri (üye) idi. Böylece devlet üç alanda (Hal­ kevleri'yle) folklor, tarih ve dil alanların­ daki çalışmaları denetimine alıyor, yön­ lendiriyordu.



Dergiler: • Kadro: Bu dönemde yeni bir ideoloji



oluşturma yolundaki çabaların bir örne­ ği de Kadro (Ocak 1 932-Aralık 1934) der­ gisinde görülür. Başlangıçta yönetimce de desteklenen derginin imtiyaz sahibi Ya­ kup Kadri Karaosmanoğlu'dur. Öteki kurucularsa Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör, Burhan Belge, İsmail Hüsrev T�kin'dir. Ayrıntılara gir meden özetlenirse Kadro hareketi, "devrimci, t oplumcu, maddeci, dinamik, determinist ve ulusal kurtuluşcu bir dünyayı kavra­ yış yolu"dur. Amaç "devrime ideoloji olabilecek bir düşünce sistemi" oluştur­ maktır. Kadro' ya göre yeni Türkiye'yi kurmak, anılan ilkeleri benimsemiş bir aydın kadronun uygulayacağı iktisadi devletçilikle olasıdır. Kadrocular bu ilkeler doğrultusunda bir edebiyat anlayışı da geliştirmek iste­ diler. Toplumsal amacı öne aldıkları için bireyci, soyut, mistik anlayışları; ulusal­ cı oldukları için de Nazım Hikmet şiirini eleştirdiler. Temelde Milli Edebiyat an­ layışını benimsiyor, sanatçının toplumsal bir görev yüklenmesi ve Türk devrimini savunması gerektiğini ileri sürüyorlardı. Ama Kadro hareketi, genelde düşünsel planda kalmış, yaygın bir edebiyat hareketi yaratamamıştır. • • Varlık: Dönemin edebiyatta etkili olan dergisi Varlık'tır. Yaşar Nabi (Nayır), Nahit Sırrı (Örik) ve Sabri Esat'ın (Siya­ vuşgil) kurucusu oldukları derginin ilk sa­ yısı 15 Temmuz 1933'te çıkarıldı. Amaç ilk sayıda şöyle belirtildi: "Memlekette



bir tek hakiki sanat mecmuası yok. ln­ kılôbın her sahada yokluktan varlıklar yaratma işine girişmiş olduğu bir devir­ de acısı hissedilen bu boşluğu doldurmak, . duyulan bir ihtiyaca cevap vermek. " Bunda başarıya da ulaşılır. Edebiyat ağır­ lıklı bir dergi yoktur çünkü. Üstelik Var­ lık, hececilerin bellibaşlı adlarını, tanın­ mış kalemleri bir araya topladığı gibi CHP'ce desteklenmiş, Yaşar Nabi'nin sözleriyle Hakimiyet-i Milliye Matbaa-



Edebiyat/A nahatlarıyla Edebiyat



sı'nda "uygun şartlarda basılma imkiinı" sağlanmıştır . Sekizinci sayıdan başlaya­ rak da okullara ve Halkevlerinesalık ve­ rilir. Burada bir parantez açarak Varlık der­ gisinin genel bir değerlendirmesini yap­ mak gerekmektedir . Varlık, günümüze dek yayımını kesintisiz sürdürebilmiş tek dergidir. Bunda istanoul'a taşınan Yaşar Nabi'nin Varlık Yayınlan'nı kurması (1946), akıllı bir yayın politikasıyla ya­ yıncılık alanında kurumlaşması da etken ol muştur. Varlık 1960'a kadar olan döneminde iki harekete kapılarını açmıştır: Şiirde, toplumcular dışındaki 1940 kuşağı; hika­ ye ve romanda köy çıkışlı yazarlar. İlk sayılarda Yedi Meşalecilerle bu akıma bağlanmayan, ama Fransız şiirinden et­ kilenen hececilerin yer aldığı dergi, 1937' den sonra Orhan Veli, Melih Cev­ det, Oktay Rifat üçlüsünün başlattığı "Garip" hareketinin en etkili organı olur. 1946'dan sonra ise Köy Enstitülü yazarlar dergi çevresinde toplanır ve köy gerçeğine yönelik ürünler ağırlık kazanır.



Derginin bu-iki akım dışında olumsuz bir tavır takındığı, gerek toplumculara, gerek İkinci Yeni hareketine kapal ı oldu­ ğu görülür. Buna karşılık her iki akıma da bağlana mayacak şairler, söz gelimi Fazıl Hüsnü Dağlarca, Attila İlhan, Var­ lık 'ta belirirler. Ayrıca dergide her iki akımın da şair ve yazarlarına sık sık ras­ lanır. Ama bu, ilk kez bu derginin say­ falarında görünmüş ol malarındandır. Yoksa hareketi·tutan düşünsel yazılara raslanmaz. Düşünsel yazıların sınırları Yaşar Nabi Nayır' ın sınırlarıdır. 1960 sonrasında ise, Varlık 'ın, önemli sayıla­ bilecek tirajına karşın öncülüğü ve etki­ liliği başka dergilere kaptırdığı görülür.



At.atürkçülüğün hümanist düşünüşle bü­ tünlendiği görülür. İ s mail Hakkı Balta­ cıoğlu'nun Yen i Adam'ı (1934-1978) ön­ cü bir düşünce dergisi kimliğindedir. Der­ gide çağdaş görüşlere yer verilir, dünya­ nın değiştiği, değişime ayak uydurmamız gerektiği savunulur. Sol yazarların da yazdığı dergide özellikle 1938'den sonra Avrupf ' daki faşist tırmanışa karşı tavır alınır. Yine bu dönemde yayı mlanan Ağaç (1936, Necip Fazıl Kısakürek) mis­ tik görüşlerin; Kültür Haftası (1936, İl­ hami Safa-Peyami Safa) idealist düşünü­ şün; insan (1938, Hilmi Ziya Ü lken) Ba­ tıcı , hümanist bir anlayışın savunuculu­ ğunu yaptılar. Kalem (1938, Mustafa Ni­ hat Özön) Türk ve Batı edebiyatına iliş­ kin araştırmalara ağırlık verdi; Ayda­ bir (1935, Orhan Seyfi Qrhon) ise ayrım yapmadan dönemin ünlü yazarlarına açık bir edebiyat dergisi kimliğini korudu.



1940'1ı Yıllarda Edebiyat l 940'lı yıllar, 1930'lardaki başlangıç­ ların yeni verimlerle zenginleştiği yıllar­ dır. Şiirde hece vezni bütünüyle aşılmış, hikaye ve romanda gerçekçilik egemen



Dergilerin Genel Görünümü: Varlık 'ın



yanı sıra 1930-1940 yıllarının dergiler ba­ kımından genel görünümü şöyledir: Resimli Ay 'ın kapanmasından (1931) sonra sol düşünüşün ve edebiyatın belli bir dergiyle temsil edilmediği gö�ülür. Ni­ hal Atsız önce A tsız Mecmua da (1931), daha sonra Orhun'da (1933) Türkçülü­ ğü ırkçılık planında geliştirme� istemek­ tedir. Halkevlerinin merkez organı Ülkü (1933-1950) resmi ideolojinin yayıcısı du­ rumundadır. Fuat Köprülü'nün yönetti­ ği dergide köycülük düşüncesi ağır basar. Muhtar Enata'nın çıkardığı Yücel (1935-1950) dergisi Cumhuriyetçi ve Ata­ türkçüdür. Orhan Burian'ın (16. sayı) ve Vedat Günyol'un katıl masından sonra '



EDEBiYA TTA KÖ Y: Çok partili döneme geçişi izleyen yı((arda. özellikle hikôye ve romanda köye yöneliş egemen bir tutum olarak belirir. Köy enstitiilü, köy kökenli ya da köyü yakından tanıyan yazarların birbiri ardına ürün vermeleriyle bu yöneliş bir edebiyat çığırı görün İlmünü aldı. Bu yolda Mahmııt Makal'ırt önce " Varlık "ıa yayımladığı bir dizi köy mektup ve notları etkili olmuş, bu yazıların toplandığı "Bizim Köy" adlı kitabı ise /950'nin edebiyat olayı olarak karşılanmıştı.



Edebiyat!Anahatlarıyla Edebiyat



sanat anlayışı olarak yerleşmiştir. Köy Enstitüleri'nin açılması, Tercüme Büro­ su' nun kuruluşu bu yıllardadır. En önem­ lisi , II. Dünya Savaşı' nda tarafsızlığın se­ çilmesi, sola açık düşünüşe, sınırlı da ol­ sa, başlangıçta hoşgörülü davranılması­ na yol açmıştır. Nitekim r ı . Dünya Savaşı'nın patladı­ ğı, Hitler'in Avrupa'yı kana buladığı yıl­ larda Türk kültür ortamında ve edebiya­ tında görülen gelişmeler, bir karşılaştır­ ma yapılırsa, I l . Meşrutiyet'teki gelişme­ lerin bütünüyle tersi konumdadır. Alman 1111:1iıminde ideolojik dayanaklarını bu­ lun Türkçüler, Ziya Gökalp'in telifçi gö­ rllşUnU bir yana iterek ırk unsurunun ağır bastığı bir görüşe bağlanırlar. Böylece I. Dllnya Savaşı sonrasında, sosyalistlerin dışında dönemin ilerici kesimini oluştu­ ran milliyetçiler, 1940'larda geriye düşer­ ler. Üstelik bu kez ne yönetim, ne de ılım­ lı aydınlar bütünüyle yanlarındadır . Kar­ şılarında ise sol eğilimlileri bulurlar. Kı­ sacası çatışma, ırk üstünlüğüne dayalı fa­ şist bir toplum düzeninden yana alanlar­ la, sömürünün, eşitsizliğin ortadan kalk­ masını isteyenler arasındadır.



1 I ŞA R KEMAL (1922-



), romancı. son sınıftan ayrılarak memleketi t 111111(1 'rla ve kasabalarında çeşitli işlerde pılı�ıı 1951 'de geldiği lstanbul 'da ı ·11111/ıurlyet gazetesindeki röportajlarıyla tı1111mJı. ilk hikaye kitabı "Sarı Sıcak "ı 1 1 ı111111ılım izledi. Birçok romanında � 11/ııırııva 'yı temel alarak toplumsal ı l'il>A l/ı•ıi ve çatışmaları, bunların insan ı/11 111·11111111 yansıyış/arını anlattı. Çeşitli ılıllı·ıı• çı•vrileıı romanlarıyla yurt dışında ılıı ı•ıı ı•gırı lıir üne kavuştu. t lı /ııııkııl



Dergiler ve 1940 Kuşağı: Bunun en be­



lirgin örneği dergilerde görülür. 1 939 son­ lanndan 1946'ya kadar süren dönemde sol düşünüşün temsil edildiği ve sanatın toplumsal işlevinin savunulduğu yeni der­ giler çıkarılır. Ses (sonra Yeni Ses), Yeni



Edebiyat, Hamle, Yurt ve Dünya, Adım­ lar, Gün, A nt, Yığın, Söz bunların bel­



libaşlılarıdır. Türkiye savaşa girmemiştir, ama savaşın etkileri toplum yaşayışında, özellikle ekonomide büyük ölçüde hisse­ dilmektedir. Bu nedenle antifaşist, savaşa karşı düşünüş edebiyata da egemen olur. Şiirde yanlış bir dcyimlemeyle 1 940 Ku­ şağı adıyla anılan Rıfat I lgaz, Cahit Ir­ gat (191 6-197 1 ), A. Kadir, Enver Gökçe (1920- 1 981), Ömer Faruk Toprak (1 920- 1 979), Arif Damar, Attila İ lhan, Ahmed Arif, Şükran Kurdakul gibi ad­ lar değişik boyutlarda toplumcu şiiri ge­ l iştirirler. Hikayede H alikarnas Balıkçı­ sı- (1 886- 1 973), Samim Kocagöz, Kemal Bilbaşar, Orhan Kemal ( 1 914-1970) be­ lirirler. Romanda ise eskilerin dışında pek varlık gösterilmez.



Toplumsal Yönelişler: Bir genelleme ya­ pılırsa 1940' 1 arda canlılık ve yenilik şiir­ de ve hikayededir. Tek parti yönetiminin siyasal örgütlenmeye, düşünce özgüüii­ ğüne karşı olumsuz tavrı, sanatçıların toplum sorunlarını, insan sevgisini, sava­ şın acımasızlığını ve barış özlemini dile getirmelerini engelleyememektedir. Cum­ huriyet'in ilk yıllarındaki kurtuluş ve ba­ ğımsızlık coşkusunu yaşamış, yeni bir toplum yaratma düşüncesini benimsemiş bir kuşak sahnededir çünkü. Yaşları yir­ miyle kırk arasında değişen bu sanatçı­ lar belli bir ideolojiye bağlanmasalar da, çağdaş düşünceyle beslenmişler, dünya­ da olup bitenleri yakından izler olmuş­ lar, halkın içinden gelmişlerdir. Bir an­ lamda sanatın coğrafyası değişmiştir. Hem sanatçıların kökeni, hem ele alınan konular bakımından. Anadolu sürgün yeri ya da halkı tanımak için şöyle bir do­ laşılan yer değildir artık. Büyünen, yeti­ şilen ya da görev alınan yerdir. Üstelik sanatçı, ki misi devlet memuru da olsa, edebiyat memuru olmaya pek yanaşma­ makta, bireysel ya da toplumsal, sanat­ sal özgürülüğü yaşamak istemektedir. Tek Parti Yönetiminin Tutumu: Bu du­



rum, tek parti yönetiminin, sanatı ve sa­ natçtyı kuşkuyla izlemesine yol açmıştır. Pek ayrım yapılmadan sanatçılar ·izlen­ mekte, onlardan sürekli kuşkulanılmak­ tadır. Özellikle sol eğilimli sanatçıların



. 591



dergileri kapatılır, kitapları toplatllır. Na­ zizmin yenilgisi ırkçıların da sindirilme­ sine yol açar: Tek parti yönetimi, kendi görüşü, kendi politikası dışındaki düşün­ celere,-doğru ya da yanlış- bu düşünce­ lerin yön verdiği edebiyata karşıdır. Bu tutumu özellikle 1942'den başlayarak somutluk kazanır. Tan gazetesinin tah­ ribi (1945) ile Nihal Atsız grubunun tu­ tuklanması bu konuda karşıt iki örnek­ tir. Ama toplumdaki dengesiz gelişme, toplum yapısındaki farklılaşmanın gittik­ çe belirginleşmesi gerçekçi çizgide serpi­ len edebiyatın başarısını engelleyememiş­ tir. Belki de gelişimin durdurulamayaca­ ğının, saptırılınak istense bile bir nokta­ da bu saptırmanın sapabileceğinin en so­ mut örnekleri bu dönemde görülmüştür. Devletin denetimindeki Halkevlerinde ge­ liştirilen köycülük, köyü konu alan ede­ biyatı beslemiş, Tercüme Bürosu, sınırlı da olsa, Batı kültürünü bir yabancı dili bilen aydın azınlığının dışına taşımış, Köy Enstitüleri istenmeyen bir kültürel uya­ nış ocağına dönüşmüştür. Ah met Kutsi Tecer'in Ülkü dergisi çevresinde yarat­ mak istediği halk edebiyatına dayalı şiir h areketi ise öykünme çizgisini aşamadı­ ğı gibi, tersine hareketin dışındakilere ya­ ramış, geleneksel birikimin nasıl değer­ lendirilmesi gerektiği konusuna ışık tut­ muştur.



Edebiyatta Yenilik: 1 940'1arda edebiyatta



yenilik konusu, öz ve biçim açısından bir­ birine etkileyen iki şiir h areketi çevresinde gündeme gelmiştir: Nazım Hikmet şiiri­ ne bağlı olanlarla Garip hareketi. Doğ­ rudan bu harekete bağlanan1ayacak ye­ nilikçi şairler, Ülkü dergisi çevresindeki halk şiiri geleneğinin sürdürücüleri ve he­ ceciler dönemin şiir alanındaki tablosu­ nu tamamlar _



Garip Hareketi: Yalnız eski şiire değil



Nazım Hikmet şiirine de tepki olan Ga­ rip akımı üç şairin adına bağlanır: Orhan Veli Kanık, Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday. Üç arkadaş Varlık dergisinde ve­ zinsiniz, kafiyesiz, şairanelikten uzak bir şiir akımı başlatır (1937), bu yoldaki şi­ irlerini Garip adlı bir kitapta toplarlar. Yeni akımı özellikle Nurullah Ataç des­ tekler. "Garip" 'hareketi birçok genç iz­ leyici bulduğu gibi,dönemin ünlü şairle­ rini de etkiler. Orhan V eli'nin yazdığı "Garip" önsözü bir bakıma bu· yeni şiir hareketinin bildirisidir. Ama üç şairin birlikteliği uzun sürmez. Kitabın ikinci basımı yanlız Orhan Veli'nin şiirleriyle



592



Edebiyat/A nahatlarıyla Edebiyat



yayımlanır (1945). Ayrıca Orhan Veli, ki­ tabına "Garip İçin" başlıklı ikinci bir önsöz eklemek gereğini duyar. Nitekim Garip hareketi sonraları, gerek bu neden­ le, gerek Melih Cevdet ve Oktay Rifat ın şiiri ayrı bir çizgide sürdürmeleri so­ nucu Orhan Veli'nin adına bağlanmıştır. •



Genelleşerek l 940'lardaki Türk şiirinin özellikleri dur umuna gelen Garipçilerin ilkeleri şöyle özetlenebilir: "Şiirsel söy­



leyişle konuşma dilinin doğallığından ya­ rarlanmak, günlük hayatın, küçük ada­ mın sorunlarını, yaşama sevincini dile ge­ tirmek, söylevden kaçınmak; süslü, söz



Aşık Edebiyatının Evrimi İ lhan Başgöz Osmanlı toplumunda köklü bir yapı değiş­ mesinden doğan aşık şiiri; kültürümüz, halkın ve eğitilınişlerin olarak bölünmüş kaldıkça ya­ şamışur. Aşık, köyden pek değişik olmayan kentlerin kenar mahallelerinde, orduda, kasa­ bada, köyde ve yaylada sazını ve sözünü din­ letecek kitleyi bulmuştur. Bu halk kitlesinin il­ gisi ve desteği ile ayakta durabilmiştir. Yaşa­ dığımız son 50 yıl, bu kültür ikiliğini hızla or­ tadan kaldırmaktadır. Çoğunluğu köylü ve çiftçi olan bir toplumdan, kentli ve sanayileş­ miş bir topluma geçiyoruz. Yeni toplum ve üretim ilişkileri yaratan bu dcğişim , 1 950'den bu yana 1 2 milyondan fazla insanı yerinden sökmüş, kentlere atmıştır. Halkımızın nerede ise yarısı, aydınla aynı kültür çevresini bölüş­ mekte, aynı toplum ilişkileri içinde yaşamak­ tadır. Geleneksel değerleri altüst etmek, on­ ları değiştirmek bakımından kentleşmeden bü­ yük bir etken bulunmuş değildir. Yalnız gö-



çenler değil, köyde kalanlar da, eski köylüler değil artık. Ulaşım araçlarındaki gelişme, pa­ zar üretimine geçme, köyü de kent kültürüne sıkı sıkıya bağlamıştır. Radyodan, televizyon­ dan, yoldan, basından, okuldan çağdaş düşün­ ce sürekli köye akmakta, oralarda da, çoğu­ muzun görmek istemediğimiz yeni bir insan ya­ ratmaktadır. Köyde olsun, kentte olsun yeni bir dünyaya açılan bu insan, uygarlıktan emeği ile orantılı bir pay istiyor. Yarın güvencesi is­ tiyor, çoluğuna çocuğuna eğitim istiyor. Kı­ sacası daha insanca bir yaşama arayışı içinde. Bunu bulamadığı ölçüde, kızgın, huzursuz, yır­ tıcı ve bağnaz olmakta. Düşte görülen bir gü­ zelin sevda türküleri, bu yeni kitlenin aşıktan beklediği en son şey. Aşıktan yeni türküler is­ teniyor artık. Bu çok yanlı değişme içinde, aşık şiirinin en belirli özellikleri kaybolmaktadır. Daha şim­ diden bu şiir, sözlü yaratılır olmaktan, sözle



oyunlarına dayalı bir dil yerine yalın bir dili yeğlemek; vezin, kafiye gibi biçimsel kalıpları kırmak, gelenekten kopmak; espriden, şaşırtmadan yararlanmak. " Yeni şiirin gelişim sürecinde bu ilkeler, öncelikle Garip akımını başlatanlarca gözden geçirilmiş, özellikle de şiirsel ge-



yayılır olmaktan çıkmıştır. En azından bir ilk­ okul eğitiminden geçmiş olan aşık, şiirini ka­ ğıt üzerine yazma yeteneğine kavuşmuştur. Sa­ zını eline alıp bir kitle önünde hazırlıksız şiir yaratmakla, kalemi ele alıp düşüne taşına şiir yazmak çok ayrı şeyler. Düşüne, düşüne, sile boza yazan aşı k, geleneğin kendisine sundu­ ğu şiir malzemesini olduğu gibi kullanmaktan yakasını kurtarıyor. Kişisel yaratma, daha yeni ve değişik boyutlara varıyor böylece. Asık şi­ irinin yayılması da değişik araçlarla oluyor şimdi. Yazı, kitap, ses şeridi ve plak, artık söz­ lü yayılmanın yerini almıştır. Aşık şiirinin, çe­ şitlemelerde yayılmak özelliği de böylece or­ tadan kalkıyor. Değişme bu kadarla da kal­ mıyor, aşıklarımızın bir bölümü tapşırma (mahlas) kullanmak geleneğini de ter kettiler. Hüseyin Çırakman gibi, Aşık Fikret gibi ken­ di adlarını ve soyadlarını kullanıyorlar şiirle­ rinde. Dahası var. 1 960'lardan sonraki aşık­ lar kuşağından bir kısmı, aşık adını da attı­ lar. Kendilerine " ozan" , "halk ozanı", "dev­ rimci ozan" adını veriyorlar. Bu sözcüğün es­ ki epik anlatıcısı ile ilişiği yok artık. Türk di­ linin yenileşme süreci içinde, aydın şairler, 1950'lerden beri kendilerine "ozan" diyorlar.



AŞIK GELENEOINDE YENi DÖNEM:



Cumhuriyet döneminin en ünlü halk şairi Aşık Veysel'dir (1894-1973). Dogayı, yoksullugu, eşitsil/igi dile getiren şiirleri hemen Jıer kesimin ilgisini çekti. 1960 'ıan sonraki gelişmeler üşık gelenetini de etkiledi. Aşıklar toplum hayaımda tartışılan konuları işledikleri gibi çeşitli toplantılara sazları ve sözleriyle katıldılar. Aşık lhsani (solda) bu dönemin en ak lif halk şairidir.



Edebiyat IA nahat/arıyla Edebiyat



!enek ve biçim konularında daha esnek biı· tutum benimsemiştir. Şairanelikten büsbütün kopulamaması ve imgeye ka­ yılması, şiirsel sesi yakalamak için yer yer kafiyeden, ses tekral'iarından, halk şiiri deyişlerinden yararlanılması buna örnek­ tir. İçerik bakımından da toplumsal temAşıkların arasına bu kaynaktan geçti. Aydın şairlerle, halk şairlerinin aynı adı kullanma­ ları, kültür ikiliğimizin, eski boyutlar içinde or tadan kalkmakta olduğunu gösteren önemli nir belirti. Artık halk edebiyatı, aydın edebi­ yn t ı diye bölünmeyen, bütünleşmiş bir ulus k ıllt UrU karşısındayız. Kendilerine "ozan" di­ yen hu dşı k l ar da aydın sanatçılardan çok fark­ lı bir dille konuşmuyorlar, onlardan çok de­ [\İşik şeyler söylemiyorlar. Aşıkların kullandık­ ları yeni sözcükler arasında burjuva, patron, komprador, emperyalizm, kapitalizm, sosya­ lir.m, soyucu, aracı, karaborsacı, sömOrücü sı­ nı flar, anayasa, insan hakları, banka kredisi , özel araba, bozuk düzen, viski, vergi kaçak­ çısı, fikir özgürlüğü, dllnya barışı, sağcı , sol­ cu, ortanın solu vb. sözcük ler yer aldı. Bun­ lar aydın şairlerimizin de kullandığı sözcük­ ler ve kavramlar. Her yanları ile geleneksel­ den kopmuşlar. Bu gelişmeden sonra, aşık şiirimizden kala kala, koşma biçiminin süreliliği ile şiir-müzik beraberliği kalıyor. Koşmanın süreliliği, şiir­ de biçimin, özden daha zor kırıldığını göste­ riyor. Ayrıca koşmayı kırmak. geleneksel mü­ ıigi de değiştirmek, ondan iyice kopmak de­ ıııek. Çünkü, müzik geleneğinde koşma biçi­ m ine uyan, onu seslendirecek halk havaları var; fişık bunları kendisi yaratmadan, gelenek­ t e n alıp şiirine uygulayabiliyor. Yeni bir şiir biçimi, yeni müzik yaratmaları gerektirecek. llıı iş artık, şairlerin işi değil, müzikçilerin işi . Ba�ka bilgiler, başka eğitim gerektiriyor. İşin dikkate değer yanı, "aranjman" müziği adı al­ t ında, böyle bir müzik yaratmasının, aşığın d i nden geleneksel dinleyicilerini almaya baş ­ lıımış olmasıdır. 1 laik ozanları kuşağı, memleketimizdeki )lk şiiri geleneğinin bir bölümünü içine alı­ Yllr Onların sayılarını kestirmek zor. Üzerle­ ı 1 ııdcki birtakım baskı ve korkular kalktıkça lllüııcınin Dergileri: Dönemin yeni edebi­ yuıa karşı en etkili dergisi Orhan Seyfi Orhon'un Çınaraltı 'sıdır ( 1 94 1 - 1 944). " Dilde, fikirde, işde" birlik sloganıyla çı­ karılan dergide Türkçülük düşüncesi sa­ vunulmuş, eskiye bağlı bir şiir anlayışı ge­ li�tirilmek istenmiş, il. Dünya Savaşı'nda Almanya ile dostluk kurulmasını öneren siyasal bir tutum benimsenmiştir. Ülkü'



CA N YOCEL (1926- ), şair, yuzur, n•virmen. A nkara Üniversitesi Dil ve Tarih c 'ııfl.rufya Fakültesi 'nde öğrenim gördü. Bir 11/11• Londra 'da BBC'de sekreterlik yaptı. \011rudan İstanlJul'a yerleşti ve geçimini A ıılemiyle sağlamaya çalıştı. 1965 'ten sonra ııı•ınl yazılar yazan Can Yücel, ünlü 1•11/ıwıcı şairlerin şiirlerini Türkçe 'ye 11 ı·ıırl11yarak ve birçok yabancı yazarın A 1111/11111 dilimize kazandırarak çeviri ıılı111111da da adını duyurdu. Şiirlerini " ı ıı .11111 , "Sevgi Duvarı ", "Bir Siyasinin \l/ı ll'I'/ ' ', "Ôlüın ve Oğlum ", "Şiir Alayı " "lfr111{ulıenk " adlı kitaplarında topladı. / fıı/A ıOyleyişlerine ve dilin olanaklarına ı•ııı/11111111 özgün "humor" ve toplumsal ' ı • I )iırleriyfe seçkinleşti. "



den sonra da halk edebiyatı etkisi Beh­ çet Kemal Çağlar'ın Şadırvan ( 1 949) deı ­ gisinde canlandırılmak istenir. Ama ede­ biyattaki yenileşme hareketini yenilikçi­ ler kazanmış, eski kalemlerin de yer al­ dığı fstanbul ( 1 943- 1 949), Büyük Doğu (1943-1 944, ilk dönem) , Sanat ve Edebi­ yat Gazetesi ( 1 947) gibi dergilerde son­ raki yılların yenlikçilerinin ilk ürünleri ya­ yımlanmıştır. Dönemin öteki etkili der­ gileri Fikirler ( 1 947), Seçilmiş Hikôyeler ( 1 947 ) , Kaynak ( 1 94 8 ) , Yaprak ( 1 949), Yeditepe ( 1 950) , Türk Dili ( 1 952), ( 1 95 1 ), Yenilik ( 1 952), Ufuklar- Yeni Ufuklar ( 1 952) gibi dergilerdir. Gelenekçi kanatta ise Hisar ( 1950), Türk Düşünce­ si ( 1 953) dergileri çıkarılmıştır. Ödüller: Edebiyatta ilk ödüllendirme gi­ rişimiyle de bu dönemde karşılaşılmak­ tadır. Harf devriminden sonra yayımla­ nan romanlar arasında yapılan yarışma CHP tarafından 1942'de düzenlendi. Dö­ nemin ünlü ve genellikfo CHP'li ya da CHP'ye yakın sanatçılarından, gazeteci­ lerinden oluşturulmuş yirmi beş kişilik jü­ ri Halide Edip Adıvar'ın Sinekli Bakkar ını birinci, Yak up Kadri Karaosmanoğ­ lu'nun Yaban'ım i kinci, Abdülhak Şinasi Hisar'ın Fahim Bey ve Biz'ini de üçün­ cülükle ödüllendirdi. ilk şiir yarışması da yine CHP tarafından 1 946'da açıldı. Ya­ rışmaya 1 945 yılında yayımlanmış bir şi­ irle katılınacaktı. Yarışma Cahit Sıtkı Ta­ rancı'nın Otuz Beş Yaş' la birinci, Attila İlhan'ın Cebbaroğlu Mehemmet'le ikin­ ci, Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Çakırın Destanı adlı kitabından bir parçayla üçüncü seçilmesiyle sonuçlandı. Aynı yıl bir İnönü Armağanı Kanunu çıkarılıp ödüller devletleştirildiyse de İnönü Arma­ ğanı sanat dalında 1 947'de bir kez veri­ lebildi . Yahya Kemal'in Hayal Şehir ad­ lı şiiri, A. Adnan Saygun 'un Yunus Em­ re Oratoryosu ve Cevat Fehmi Başkut' un Küçük Şehir adlı oyunu ödüllendiril­ di. 1 950'de iktidara geçen Demokrat Par­ ti'nin bu konuda bütçeye bir liralık öde­ nek ayırmasıyla, yasa fiilen geçersizleş­ ti. Mizah Edebiyatı: Mizah edebiyatı da Cumhuriyet öncesinde olduğu gibi Cum­ huriyet sonrasında da yeı:gi ve taşlama düzeyini pek aşamamış; hikaye ve roman alanında ise Hüseyin Rahmi Gürpınar­ Ahmet Rasim çizgisini sürdüren (Ercü­ ment Ekrem Talu , Sermet Muhtar Alus) mizahi ürünler verilmişti. Mizah alanın­ da asıl patlama I I . Dünya Savaşı sonra­ sında görüldü. Aziz Nesin ve Sabahattin _



·



Ali çıkardıkları Marko Paşa dergisiyle si­ yasal ve toplumsal düzeni eleştirerek ye­ ni bir mizah anlayışı geliştirdiler. Bu, olayları ve kişileri gülünç yanlarıyla abar­ tarak ele alan, espriye dayalı, ama gül­ dürürken uyaran ve düşündüren bir mi­ zahtı. Aynı mizah anlayışını hikaye ve roma­ na da uygulayan Aziz Nesin, eserleriyle günümüz Türk mizahının, değeri dünya­ ca da kabullenilen ustalarındandır. En sı­ radan olaylardan bile hikaye çıkarabilen gözlem gücüyle, toplumsal düzenin çar­ pıklığının, kurumların işleyişindeki ak­ saklıkların günlük yaşayışa yansımaları­ nı ve gerçekte bir dram boyutuna ulaşan gülünç yanlarını anlatmasının yanı sıra, insanları belli alışkanlıkları, duyuş, dü­ şünüş ve davranış biçimleri çevresinde tipleştirerek, abartılı ama yalın bir anla­ tımla sergilemiştir. Sonraki yıllarda Rı­ fat I lgaz, Vedat Saygel, Oktay Vere!, Hü­ seyin Korkmazgil, Muzaffer İzgü gibi ad­ lar mizah alanında eser vermiş yazarla­ rın başlıcalarıdır. Eleştiri, Deneme: 1 940'lı yıllardaki yeni şiirin kazandığı başarıda eleştirmen ola­ rak Nurullah Ataç'ın payı büyüktür. Edebiyata şiirle giren ( 1 922) Ataç, Cum­ huriyet döneminde deneme, eleştiri tür­ lerindeki yazılarıyla tanınmıştı. Orhan Veli'nin Varlık'ta yayımlanan yeni şiir­ lerini ilk alkışlayan da o oldu. Daha son­ ra yeni şiiri sürekli savundu,' genç şairle­ ri destekleyerek Garip çizgisindeki şiirin yaygınlaşmasında etkili oldu. Ataç'la he­ men aynı konumdaki Sabahattin Eyu­ boğlu ise daha çok bir düşünce adamı kimliğiyle hümanist düşünüşün yerleşme­ si, halkçı bir kültürün oluşması yolunda çaba harcadı . Ama her ikisini de bir eleş­ tirmenden çok deneme yazarı olarak de­ ğerlendirmekk gerekir. Deneme türünün özgün örneklerini veren Nurullah Atac'ın yazıları, tıpkı Montaigne'de olduğu gibi bütün başat özellikleri taşır. Ataç da ko­ nuşur gibi yazar, bireyciliği savunur, üs­ telik onun çıkış noktası da Yunan-Latin kültürüdür. Sabahattin Eyuboğlu ise halkçı bir tavrı benimser. Onun kişiselli­ ği bireycilikle özdeşleşmez. Ataç'ta hü­ manizm, insanın bireyliğini vurgulayan bir kavramdır. Eyuboğlu'nda ise bir inanç, bir dünya görüşü olarak belirir. İkisi de dogmatizme karşıdırlar, dogma­ tizmle savaşırlar. Ataç daha çok edebi­ yatın, özellikle de şiirin çevresinde dola­ şır. Eyuboğlu ise bütün bir kültürü ku­ caklamaya çalışır. Cumhuriyet kültürü-



596



nün oluşumunda bir aşama sayılabilecek Tercüme Bürosu'nun kuruluşu ve klasik­ lerin çevirisinde ikisinin birlikte görev al­ ması çıkış noktalarının aynılığından ge­ lir. Ama bakış açılarının farklılığı ikisi­ ni ayrı yerlere götürecek, Eyuboğlu uya­ nışı h alk kültüründe, eski Anadolu uy­ garlığında ararken; Ataç tümüyle Batı' ya yönelecektir.



1950 İktidar Değişimi 1950, Türkiye'de CHP iktidarının de­ ğiştiği yıldır. Basın özgürlüğünü sağlaya­ cağını söyleyen Demokrat Parti, demok­ rasi yanlısı güçlerden, aydınlardan büyük destek görmüştür. Oysa görünürde hal­ kın oyuyla değişen iktidar aslında savaş sırasında güçlenen ticaret burjuvazisiyle büyük toprak sahiplerinin eline geçmiş­ tir. Gerçekleştirilmek istenen dış krediye dayalı kalkınma modeli, bir yandan özel­ likle tarımsal üretimin ve ulusal gelirin artmasına yol açarken, bir yandan da ka­ pitalist ilişkilerin gelişmesine ve dış borç­ ların artmasına neden olur. Tarı mdaki makinalaşma ise büyük toprak sahiple­ rinin işine yarar. Ulusal gelirin dağılımın­ daki eşitsizlik de gittikçe büyür. Bu sağ­ lıksız gelişimin ilk belirtisi 1955'ten son­ ra ekonomik ve siyasal dengenin bozul­ maya başlamasıdır. 1957 seçimlerinden muhalefet partisi CHP'nin güçlenerek çıkması, DP iktidarı için tehlike çanıdır . Tepki siyasal, düşünsel, kültürel alanlar­ da özgürlüklerin kısılmas t olur. Aslında ilerici güçlere ve edebiyata kar­ şı baskı 1 950'deki iktidar değişimiyle or­ tadan kalkmış değiJdir. DP daha iktida­ rının ilk yıllarında ayrım gözetmeden bü­ tün ilerici güçlere karşı tavır almıştır. De­ nilebilir ki DP, bu alanda CHP iktidarı­ nın sadık bir mirasçısıdır. Nitekim ilk iş olarak CHP iktidarının başlayıp bitire­ mediği bir işi tamamlar, Köy Enstitüle­ rini kapatır. Daha önce de Arapça ezan yasağı kaldırılmış, radyoda Kuran oku­ tulmaya başlanmıştır. Sonra da Ha!kev­ leri kapatılıp Türk Ocakları yeniden açı­ lır. 1 4 1 ve 1 42. maddelerdeki cezaJar ağır­ laştırılır. CHP de kurtulamaz bu sindir­ me eyleminden, mallarına el konur.



1950 Sonrası Edebiyat Orhan Kemal, Kemal Tahir, Yaşar Ke­ mal: Bu olumsuz gelişime karşın 1950



sonrası edebiyat ortamının belirgin özel­ liği çoksesli ve çokyönlü oluşudur. Önce . de belirtildiği gibi Orhan Kemal, Kemal Tahir ve Yaşar Kemal 'in köye yeni bir



Edebiyat/A nahatlarıyla Edebiyat



bakış açısıyla yaklaşan ve köy gerçeğini değişik boyutlarıyla yansıtan eserleri, kö­ yü konu alan edebiyatın yetkinleşme sü­ recini başlatmıştır. Üçünün de ortak ya­ nı, toplumsal temalara yönel meleri, top­ lum yapısındaki farklılaşmadan yola çık­ malarıdır. Ama gerek izledikleri yol, ge­ rekse vardıkları sonuçlar başkalık taşır. Üçünde de konularına bakış açısından anlatım biçimine bir kendine özgürlük söz konusudur. Yine üçü de, köy edebi­ yatı olarak nitelenen çığırın başlangicın­ da yer almakla birlikte bu edebiyatın ti­ pik sürdürücüsü ve temsilcisi olmamışlar­ dır. Özetlenirse; Orhan KemaJ ( 19 1 4- 1 970) sanayileşen Türkiye'nin toplum yapısını işçi-işveren ilişkileri, büyük kente gelen gurbetçilerin serüveni, geçim kavgaları ve küçük insanın dünyası çevresinde yansıt­ tı. Aydınlık gerçekçilik dediği bir sanat anlayışıyla tiplerinin olumlu yanlarını vurgulamayı, konusuna iyimser bir bakış açısıyla yanaşmayı amaç edindi. Hareket ögesinin, kısa diyalogların ağır bastığı eserlerinde süssüz anlatımını ruh çözüm­ lemelerine girdiğinde bile değişlirmedi. Kemal Tahir ( 19 1 0- 1 973) Çankırı­ Kastamonu çevresinde geçen romanların­ da köydeki yaşama biçimini, köylünün dünyasını işledi. Tanzimat 'tan bu yana değişen mülkiyet ilişkilerinin, ağalık kuru­ munun, eşkiyalık hareketlerinin gerçek yüzünü anlatmayı amaçladı. Mütareke ve Cumhuriyet dönemlerini konu aldığı ro­ manlarında ise siyasal çekişmeler çevre­ sinde Batılılaşma h areketini, yeni Türk devletinin oluşumunu eleştirdi. Devlet A na ( 1 967) romanında geliştirdiği tarih tezinin ışığında Osmanlı geleneğinden ko­ puşun yanlışlığını vurgulamak istedi. Os­ manlı toplum yapısının Batı toplumJann­ dan fark lı olduğunu, üretim biçiminin ve üretim ilişkilerinin kendine özgülüğünü savunan bu tez Kemal Tahir romanının da anahtarıdır. Yaşar Kemal (doğ. 1 922) ise hemen bütün romanlarında Çukuro­ va'yı konu edinerek toplumsal ç�lişkile­ ri ve çatışmaları, bunların insan dünya­ sına yansıyışlarıru anlattı. Feodal ilişki­ lerin egemen olduğu bir düzeni, bu dü­ zenle birlikte bütün değerlerin y*ılışını, doğa-insan ilişkilerini, insanı insan yapan tutkuları, korkuları, düşleri şiirsel bir an­ latımla işledi. Devingen, değişen, soluk alan bir doğa içinde doğayla varolan in­ sanı vermeyi amaçladı. Doğa tutkusunun yanı sıra anlatımındaki destansılık da ro­ manlarının başlıca özelliğidir.



Köyü Konu Alan Edebiyat: 1 960'a gelir­



ken, eski ve yeni kuşaktan Reşat Enis, Kemal Bilbaşar, Samim Kocagöz, İlhan Tarus, Orhan Hançerlioğlu, Talip Apay­ dın, Sunullah Arısoy, Necati Cumalı, Fa­ kir Baykurt gibi sanatçıların hikaye ve ro­ manlarıyla köyü konu alan zengin bir edebiyat oluşmuştur. Özellikle Fakir Bay­ kurt'un Yunus Nadi Armağanı' nı kaza­ nan ( 1958) Yılanların Öcü romanı bir edebiyat olayı olarak karşılandı. Yılan­ ların Öcü gerek tiplemesi, gerek köy so­ rununun kavranışı ve getirilen çözüm ba­ kımından, şematik olarak nitelenen köy romanlarının en yeLkin örneğidir. Yok­ sul köylü-ağa çatışması, ağa-muhtar­ jandarma işbirliği, ilerici öğretmen ya da bürokrat gibi köy romanının başlıca öğe­ leri romanda başarılı biçimde kullanılmış­ tır. Bu şematizm, daha önce Sadri Er­ tem'de görüldüğü gibi kurmaca değildir. Doğrudan doğruya gerçekten kaynaklan­ maktadır. Genellenirse, 1 950 sonrası köy edebiyatı, köyü gözlemlemiş ya da ken­ disi köylü kökenli yazarların ürünüdür ve anlatılan çoğu kez yaşanmış bir gerçek­ liktir. Amaç, toplumsal bir sorun olarak köyün gündeme getirilmesi olunca, yaşa­ nılan gerçeklik, yaşanılan olaylar ve bu olaylarda yer alan kişiler düzeyinde ede­ biyata yansıtılmıştır. Köy Enstitüleri ise hem kaynak, hem getirilecek çözüm açı­ sından köy edebiyatını beslemiştir. Yeni Bir Hikaye Anlayışı: Köy edebiya­ tına koşut olarak 1 950- 1 960 arası adla· rını duyuran Vüs'at O. Bener, Yusuı Atılgan, Nezihe Meriç, Leyla Erbil, Fe rit Edgü, Demir Özlü, Onat Kutlar, Er· dal Öz, Adnan Özyalçıner, Bilge Karast gibi hikayecilerin köy edebiyatı gerçek­ liğine tepki olarak yeni bir hikaye an­ layışı geliştirdikleri görülür. Amaçlanan, gerçekçiliğin yadsınması, gerçekçilik dı­ şında bir sanat anlayışının yerleştirilme­ si değil, gerçekçiliğe yeni bir yorumun ge­ tirilmesi gerektiğidir. Karşı çıkılan, köy edebiyatındaki basmakalıplık ya da dar bir çevreye, küçük adamın serüvenine ka­ panan hikayedeki kısırlıktır. Olay anla­ tı mına dayalı, birörnek kişilerin yansıtıl­ dığı yüzeysel gerçekçiliğin aşılması savu­ nulmaktadır. Bir önceki kuşağa ve köy edebiyatına yöneltilen bu eleştirilere bağlı olarak hikayede bireyin öne alındığı, dış gözlemin yerine iç gözlemin geçtiği, olay­ ların değil durumların irdelendiği görül­ mektedir. Sait Faik'in son dönem hika­ yelerine bağlanabilecek bu yeni atılım, gerçeküstücülük, v aroluşculuk benzeri



597



Edepiyat/A nahatlanyla Edebiyat



toplumcu şıırımızlri bir onq koyrlOgı: A.KADIR



\�ukurova'da tarım işçileri ve endişe



'lÖRO \ ıNCı YIL! Nl9AN 1 97 &



7!\0 ��UAU



40



12 MA RT SONRASI: 12 Mart 197J'i izleyen yıllarda edebiyatı ideolojik bir temele oturtma eğilimi ağırlık kazandı. "Yansıma", "Yeni Adımlar", "Militan ", "Sanat Emeği" gibi dergiler, yalnız edebiyat dergisi kimliği değil, -alınan değişik siyasal tavırlarla- bir düşünce dergisi kimliğini de taşıdılar.



akımlarla Fransız yeni romanının ve bi­ linç akımı tekniğinin de etkilerini taşı­ maktadır. H ikayedeki bu yeni arayış, Vüs'at O . Bener ve Nezihe Meriç'in yanı sıra, özel­ likle a dergisi ( 1 956) çevresinde toplanan gençlerin ürünleriyle yaygınlaştı. H ikaye­ ye bunalım, tedirginli k , yalnızlık gibi te­ malar egemen oldu. Bireysel açmazların , duyarlıkların işlendiği, biçim kaygısının ağır bastığı hikayelerdi bunlar. Bu eğilim­ de aynı yıllarda şiirde görülen ve İ kinci Yeni adı takılan arayışın da payı büyük­ lü. Bir bakıma şiirde ve hikayede hem öz­ de, hem biçimde birbirini besleyen , bü­ t llnleyen iki yeni arayış gelişmişti. ikinci Yeni Şüri: 1 960 öncesinde, Muzaf­ fer Erdost'un İkinci Yeni adını taktığı şiir hareketi Garip'e tepki olarak doğmuştur. i l han Berk, Cemal Süreya, Edip Canse­ ver , Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Ece yhan, Ülkü Tamer, Kemal Özer akımın hl'llibaşlı adlarıdır. İlk ürünler Yeditepe ( l 954- I 955)"ve Pazar Postası' nda ( 1 956) yayımlanır. Oktay Rıfat da Perçemli So­ /.. ıı/.. ' ı ( 1 956) çıkararak yeni arayışa katı­ lıı �Hirlcr dışında Muzaffer Erdost ha­ ı ı·� ı·t i n kuramcısı görünümündedir. < lıııip'in tam karşıtı bir noktadan yo111 �·ı k tın İ kinci Yeni, söyleyişteki rahat­ lı 1 1 1 yerine şiir dilini zorlamayı, anlaşı-



lırlık yerine anlamca kapalılığı, somuta karşılık soyutlamayı , değişik çağrışımlar­ la, imgelerle yüklü bir söyleyişi getirir. Halk şiirine sırt çevrilir. Mısra anlayışı­ na, sözcüklerle oynamaya yönelinerek es­ ki şiirle zayıf da olsa bağlantı kurulur. Bi­ çim öne alınır. Ayrıca aklı boşlayan, da­ ha doğrusu aklın mantıksal işleyişine sırt çeviren gerçeküstücü anlayış İ kinci Yeni şiirinin belirgin özelliklerindendir. İ k in­ ci Yeniciler, gerçeküstücülerin bilinç dı­ şına yönelişlerini, çağrışımlarla zenginle­ şen imgeciliklerini, düş, fantezi ve alay ögelerinden yararlanışlarını ustaca değer­ lendirirler. Tartışmalar ve Edebiyat Olayları: 1 950- 1 960 arasında edebiyat tartışmala­ rı köy edebiyatı, gerçekçilik, şiirde anlam-anlamsızlık ve biçim konuları çev­ resinde yürütülmüş, sanatın toplum için olup olmadığı sorunu yeniden gündeme getirilmiştir. C H P yarışmasında ( 1 946) adını duyuran Attila İlhan , toplumsal gerçekçiliği (sosyal realizm) savunan ya­ zılarında şiirden hikayeye Cumhuriyet sonrası edebiyatını, özellikle 1 940 sonra­ sını eleştirir. Attila İlhan 'a göre toplum­ sal gerçekçiliğe, Atatürkçülüğe dayalı ve "ulusal koşulların içerisinden diyalektik yöntemle özgün bir estetik bileşime ula­ şılarak" varılabilir. Sanatçı maddi ger.



çekleri olduğu gibi değil "estetik image ' /ar halinde " görüp eserine yansıtır. Fet­ hi Naci ise toplumsal gerçekçilik kavra­ mı yerine toplumcu gerçekçilik kavramını kullanır. Ona göre sanat gerçekliğin sı­ radan bir kopyası değildir, gerçekliği aş­ mak, değiştirmek çabasıdır. Buysa "Beş duyu gerçekçiliği" ile olmaz. Gerçeğin bi­ limsel verilerle değerlendirilip sanatın araçları kullanılarak gösterilmesi gerekir. Nurullah Ataç, sanatın toplumsallığını savunan bütün görüşlere karşıdır. Bunun sanatın özgürlüğünü kısıtlamak olduğu­ nu savunur. Memet Fuat özgürlükçüdür. Yeniliği savunur ken toplumcuları , Ataç'ı, İ kinci Yenicileri sanata, sanatçı­ ya kural koymakla suçlar. Hüseyin Cön­ türk, bilimlerden yararlanan, kişisel yar­ gıları azaltan bir eleştiri anlayışını geliş­ tirmeye çalışır. Bu nesnel eleştiri yönte­ mini şiire uygularken de daha çok şiirin estetiğini inceler, biçim araştırmasına, metnin çözümlenmesine yönelir. Halis Acarı adıyla yayımlanan eleştirilerinde Asım Bezirci de bilimsel eleştiriyi savu­ nur. Pazar Postası, Muzaffer Erdost'un da etkisiyle İkinci Yeni'nin en çok görün­ düğü yayın organıdır. Seçilmiş Hikaye­ ler, Dost ( 1 957), a dergisi ( 1 956), Yedi­ tepe, Kaynak da yeniliğe açık dergilerdir. İlk özel ödüller de bu dönemde konulur:



598



Yeditepe Şiir Ôdülü ( 1 954), Türk Dil Ku­ rumu Ödülleri ( 1 955), Sait Faik Hikôye A rmağanı ( 1955). Turhan Tükel'in yö­



Edebiyat!A nahatlarıyla Edebiyat



rışımlar yaratmaya yönelik, şiire özgü bir dil oluşturma çabaları genelde Türk şii­ rini de etkiledi. Artık amaç anlamsızlığı değil, yeni anlamları yakalamaktı. nettiği, Orhan Kemal, Kemal Tahir, Ta­ lip Apaydın , Fakir Baykurt ve Mahmut Aslında İkinci Yeni, sözcüğün gerçek Makal'ın katıldığı bir açık oturumda anlamıyla bir akım değildi. Ortada ma­ nifestosuyla sanat alanına çıkmış bir top­ ( 1 959) ise köy romanı tartışılır. Askeri bir luluk da yoktu. Garip dışında yeni bir şiir müdahaleyle 27 Mayıs 1 960'ta Demok­ geliştirmek isteyenler belli ölçülerde uyu­ rat Parti iktidarına son verildiğinde ge­ şuyorlardı, o kadar. Üstelik İkinci Yeni' nel çizgileriyle edebiyat ortamı bu görü­ yi temsil ettiği söylenen şairler, Oktay Ri­ nümdedir. fat'tan Ülkü Tamer ve Kemal Özer'e aynı 27 Mayıs Hareketi şiiri yazmıyorlardı . Cemal Süreya'nın, Turgut Uyar'ın, Edip Cansever'in şiirle­ Aslında Türk toplumu, 27 Mayıs ha­ ri hiç de anlamsız değildi. Ece Ayhan' da reketiyle bir düzen değişikliği geçirmemiş, anlamsızlık değil, anlamın zorlanması söz bir toplumsal patlama olmamıştır, ama konusuydu. İlhan Berk ise, şiir serüveni­ bir politika değişmiştir . Politikadaki bu nin bütününde görüldüğü gibi, bu kez de değişme, düşünce özgürlüğü uğruna ve­ rilen mücadelenin ilk etkisi olarak yeni anlamsızlığı yalnızca deniyordu. Kısacası bir anayasa yapılmasıyla somutlaşır . 1 96 1 şiirdeki bir yenilenme çabasına akım gö­ rünümünü kazandırmaya çalışan ve bu­ Anayasası'nın getirdiği özgürlük sonucu nu başaran İkinci Yeni'nin isim babası ise yayın alanında bir patlama görülür. Muzaffer Erdost'tu. Ama 1 965'lere ge­ Belirli bir programla yürütülmese ve ti­ lini:ken Yön dergisinde Nazım Hikmet'in cari kazanca yönelik olumsuz örneklere şiirlerinin yayımlanması, 1936'dan beri rastlansa da, çağdaş düşüncenin, özellikle basılmayan kitaplarının birbiri ardına sosyalist literatürün belli başlı ürünler� çıkması akırr. olarak İ kinci Yeni'nin so­ birbiri ardına Türkçe'ye çevrilerek yayım­ nu oldu. Zaten yukarda sayılan şairler, lanır. Ece Ayhan dışta tutulursa, toplumsal öz­ Ayrıca 1 960'tan sonra Türk toplumu­ lere açılarak yeni bileşimler ardındaydı­ nun sosyoekonomik yltJısında kimi de­ lar. Yeniden gündeme gelen toplumcu şi­ ğişimler gözlenir. 1 963'ten başlayarak ta­ ir, geçirilen bütün deneyleri özümseyerek, rımsal üretimin gerilemesi ve sınai üreti­ kaldığı yerden değil, gelinen yerden bir min artması, yani montaja dayansa da gelişim sürecine girdi. sanayileşmenin hızlanması, toplum yapı­ Bu yeni oluşum şöyle özetlenebilir: sındaki çözülmelerin de hızlanmasına yol 1 960- 1 965 arasının belirgin özelliği ede­ açmıştır. Sanayi toplumuna geçiş, feodal biyata gösterilen ilgisizliktir. Bu ilgisizilişkilerin bir süreç boyunca tasfiyesi, kentleşmenin hızlanışı gibi sonuçlar do­ ' likte, edebiyatın, özellikle şiirde ve hika­ yede soyuta, anlamca kapalılığa,bunal­ ğurmuş, kapitalist üretim ilişkilerinin ge­ tı , tedirginlik, saçma gibi temalara yöne­ lişimi ise sınıfsal çelişkilerin keskinleşme­ lişinin payı büyüktür. 1 960 öncesi hika­ sine yol açmıştır. yecilerin gerçeği yeni baştan değerlendir­ 1960 Sonrası Edebiyat me, kişiyi çevresindeki nesnelerle, insan­ larla ilişkileri açısından ele alarak yalnız Edebiyatta ise 1 950 sonrasında görü­ len eğilimler 1 965' lere kadar sürdü. 27 davranışlarıyla değil düşünce ve duyar­ Mayıs'ı izleyen aylarda dergilerin devrim lığıyla, psikolojisiyle verme çabaları da şiirleriyle bezenmesi bir yana bırakılırsa, özelin sınırlarında takılıp kalpuştı. Kişi­ genelde bir kıpırtı, bir değişim görülme­ nin sorunlarına hep bir ben'in çevresin­ de yaklaşıldığı için gerçekçilik yine tek­ di. Bir anlamda 27 Mayıs, edebiyatı ha­ yanlı, tek-parçalı bir bütün olarak çizili­ zırlıksız yakalamıştı. Ya da başka deyiş­ yordu. Buysa yazarı duyarlığ!nın tutsağı le edebiyat toplumsal-siyasal gelişimden durumuna getirmiş, içe kapanmasına yol soyutlanmış, toplumun isterlerine karşı­ açmıştı: Yaşananın saçmalığı, içgüdüle­ lık vermeyen bir doğrultuya girmişti. Edebiyatta Yeni Arayışlar: 1 960'tan son­ rin dış koşuJlarca sınırlanması sonucu dü­ şülen mutsuzluk duygusu, kendini tarihi ra da İkinci Yeni, kendi içinde biçimsel olan bir nesne gibi kavrayamayışın do­ aşırılıklardan arınarak, yeni imgelere, ğurduğu umutsuzluk , varoluşsal anlam­ mısra işçiliğine dayanan ve şiirsel yapı da seçme özgürlüğünün bulunmayışının kurmayı amaçlayan arayışlarla gelişimi­ yarattığı soyut bir başkaldırı . . . Bütün ni sürdürdü. İkinci Yenicilerin uzak çağ-



bunlar 27 Mayıs ortamında okuyucu de­ diğimiz orta sınıfa bir şey söylemiyordu . Devrim coşkusunun yaşandığı, yeni bir anayasanın yapıldığı günlerde söyleye­ mezdi de. Sorular sorulup yanıtlar ara­ nıyor, yeni bir takım kavramların sözü ediliyor, düşünce özgürlüğü yaşanmak is­ teniyordu. Açığı kapatmak için çeviriye yönelindi ve okuyucu düşünce eserlerine kaydı. Bu durumdan en az zarar gören köy edebiyatı oldu. Fakir Baykurt'un Yılan­ ların Öcü romanının uyandırdığı ilgi Me­ tin Erksan tarafından çekilen filminin (1 962) dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in ilgisiyle gösterilebilmesi, toprak reformu konusunun tartışılmasıyla daha da arttı. Bu ilgi, Şevket Süreyya Ayde­ mir'i bile ütopik düşüncelerini romanlaş­ tırmaya ( Toprak Uyanınca, 1 963) itti. Milliyet gazetesi, Karacan Armağanı'nın ilkini ( 1 962) Bir Memleket Gerçeği konu­ lu yazılara ayırdı. Dursun Akçam, Kerim Korcan ve Erol Toy bu yarışmayla adla­ rını duyurdular. Baykurt'un yanı sıra Ta­ lip Apaydın, İlhan Tarus, Samim Koca­ göz, Yusuf Ziya Bahadınlı , Behzat Ay köy romancılığını sürdürdüler. Kemal Bilbaşar'ın Cemo ( 1 966) adlı romanı ise, dil ve anlatımı, kuruluş özelliği, alışılmış tiplemenin dışına çıkışıyla yankı uyandır­ dı . Toplumcu Sanat: Edebiyatın günümüze ulaşan gelişim inde dönüm noktası 1 965' 1erdedir. Nazım Hikmet'in şiirleri­ nin yayımlanması yanlız toplumcu şiiri değil genelde toplumcu sanatı gündeme getirdi. Bunda çeviri eserlerle gelen yeni bilgilerin, tarih, toplumbilim alanındaki inceleme ve araştırmaların da payı bü­ yüktür. Türk toplumunun tarihsel geli­ şiminin yeni bir bakış açısıyla, çağdaş bi­ limsel yöntemlerle incelenmesi de bu dö­ nemdedir. Hemen her alanda bir yeniden değerlendirme eylemine girilmesi geçmi­ şe ilişkin kalıplaşmış yargıların da değiş­ mesine yol açmıştır.



Şiir ve Hikayede Geçmişle Hesaplaşma:



Edebiyatta bu yeniden değerlendirme ey­ lemi, önce bir hesaplaşma olarak günde­ me geldi. İlk hedef de İkinci Yeni şiiri, edebiyattaki bireysel eğilimler ve soyuta yöneliş oldu. Yeni Ufuklar dergisinin " 1 950- ı 960 Kuşağının Ozan ve Hikaye­ cileri Kendi Kendileriyle ve Çağlarıyla Hesaplaşıyorlar" başlığıyla sunduğu özel sayıyı (Ocak 1 967), A nt' ta Ece Ayhan, Edip Cansever, Ahmet Oktay, Cemal Sü­ reya, Ülkü Tamer ve Turgut Uyar'ın ka-



599



Edebiyat/Anahatlarıyla Edebiyat



atılmış,toplumcu kavramı yerini devrimci kavramına bırakmıştır. ismet Özel ve Ataol Behramoğlu'nun kurucusu olduk­ ları Halkın Dostları ( 1 970- 1 97 1 ) dergisi bu atılımın ürünüdür



ERDAL ÖZ YARALISIN



Şiirde Değişik Eğilimler: Günümüze kı­ saca özetlenen bu aşamalardan geçerek gelen Türk şiirinde toplumsal temalardan bireysel duyarlıklara, en aşırı biçim de­ nemelerinden gelenekten yararlanan söy­ leyişlere, güncel olayların dile getirilişin­ den tarihin yeniden yorumlanışına deği­ şik eğilimler egemendir. Belirli dönüm noktalarında yer aldıkları için anılan ad­ lara 1 950'den 1 980'e Metin Eloğlu, Nev­ zat Üstün, Özdemir Asaf, Can Yücel, Gülten Akın, Hasan Hüseyinj Özdemir ince, Ahmet Oktay, Hilmi Yavuz, Tekin Sönmez, Ali Yüce, Refik Durbaş, Yaşar Miraç gibi öz ve biçim olarak ayrı birer şiiri geliştiren adlar da eklenirse çokses­ liliğin boyutları somutlaşır.



1975 orhan kemal roman armaganı



@)



1971 Sonrası ve Edebiyatta Politikleşme



70'Ll YILLAR: 1970-1980 yılları edebiyatının belirgin özelliği politik/eşmedir. Erdal ôz'ün " Yaralısın ", Sevgi Soysal'ın "Şafak", Adalet Ağaoğlıı 'nun "Bir Düğün Gecesi" adlı romanları son yılların üzerinde en çok tartışılan eserleri oldular.



(Nisan 1 967); Varlık edebiyatta toplum sorunlarından kaçış ve soyuta yöneliş eği­ limini (Eylül 1 967); Yeni Gerçek, şiirde dünya görüşü ve estetik anlayışını (Ekim, Kasım 1 967) konu edinen soruşturmalar­ la hesaplaşma kervanına katıldılar. So­ yut dergisinde Ahmed Arif'in 1 944- 1 955 arasında yayımlanmış on şiirinin Cemal Süreyya'nın yazısıyla sunulması (Mart 1 967) ise toplumcu şiir, toplumcu sanat yolunda Nazım Hikmet'ten sonra ikinci örnek sayıldı. 1 940 ku�ağıııın toplumcu şairleriyle bağlantı kuruldu .



ı ıldığı açıkoturum izledi. (Mart 1 967). 1· •t hi Naci bu şairlere yönelttiği " Yazdı­



J111ıız şiirin okurdan koptuğu, şiir okuru ı·tıyısını gitgide azalttığı, şiire ilgiyi gev­ >•'lliRi ileri sürülüyor. Bu konuda siz ne ılil)il11iJyorsunuz ? " biçimindeki soruyu, � ı ı ı c i bir açık oturumda Asım Bezirci, ı



'ı·vnt Çapan, Memet Fuat ve Selahattin 1 1 ıl ıv'a şairleri konu edinerek yöneltti



( Nı�nıı 1 967). Yeditepe, edebiyat kuşağı � ııvnımını ve Cumhuriyet Edebiyatını



Gençler ve Toplumcu Şiir: 1960 sonrasın­ da yetişen ve İkinci Yeni etkisinde şiir­ ler yazan gençlerin toplumcu şiire yöne­ lişi de bu yıllardadır. ismet Özel'in Şiir Sanatı'nda yayımlanan (s.6-7, 1 966) Par­ tizan 'ıyla, Ataol Behramoğlu'nun Papi­ rüs'te yayımlanan (s . 1 4, 1 967) Bir Gün Mut/aka'sı bu yoldaki ilk örneklerdir. Daha sonra A n t dergisinde Osman S. Arolat 'ın düzenlediği bir açık oturumda (Aralık 1 969) Özel ve Behramoğlu'nun yanı sıra Süreyya Berfe ile Özkan Mert de İkinci Yeni'yi eleştirerek toplumcu şiiri savunacaklardır. Yalnız bir adım daha







1 2 Mart 1 97 1 'i izleyen yıllarda toplum­ daki politikleşmenin hızlanması, kentle­ re göçün ve çarpık kentleşmenin yarattı­ ğı sorunlar, işsizliğin yarattığı dış göç, gerçekçi edebiyatın başlıca konularını oluşturdu. Edebiyatı ideolojik bir teme-· le oturtma eğilimi de bu dönemde ağır­ lık kazandı . Değişik bakış açıları ve de­ ğişik yorumlarla gündeme getirilen sana­ tın işlevi konusu sanat anlayışını belirle­ diği gibi edebiyatın da politikleşmesine · yol açtı. Yeni a ( 1 972- 1 974), Yansıma ( 1 972-1 975), Yeni A dımlar ( 1 973- 1 975), Yarına Doğru ( 1 973- 1 976), Militan ( 1 975- 1 976), Türkiye Yazıları (çıkarılışı 1 977), Sanat Emeği ( 1 978- 1 9 8 1 ) gibi der­



giler, yalnız edebiyat dergisi kimliğini de­ ğil, alınan değişik siyasal tavırlarla bir dü­ şünce dergisi kimliğini de taşıdılar. Bu ge­ lişim Yeni Dergi ( 1 964-1 975), Yeni Ufuk­ lar ( 1 953 - 1 976) gibi düşünce ortamında­ ki hızlı değişime ayak uyduramayan der­ gilerin sonu oldu. Yine bu dönemde ya­ zarların etkili bir örgütlenme girişimiyle karşılaşıldı. Kurulan Türkiye Yazarlar Sendikası (Mayıs 1 973) özellikle kitap ya­ saklamaları ve toplatmaları, yazarlara yöneltilen baskılar konusunda demokra­ tik bir mücadele yürüttü. Yurt düzeyin­ . de yerel belediyelerce düzenlenen şenlik­ lere, çeşitli açıkoturum, sempozyum ve panellere katıldı; imza günleri, yazarları anma toplantıları düzenlendi; İzmir Fu­ arı'nda kitap reyonu açtı. Ayrıca Kültür



600



Edebiyat!A nahat/arıyla Edebiyat



Yurt Dışında Türk Edebiyatı Türkçe bir edebi metnin yabancı bir di­



ğunun varlığı, Türk edebiyatının yaban­



le aktarılması, ilk kez 1 5 . yüzyılda Osman­



cı dillerle tanışması serüvenini derinden et­



lılara esir düşmüş bir Transilvanyalı'nın



kiledi.



Yunus Emre'yi Latince'ye çevirmesi ile gerçekleşti. Tanzimat'la başlayan Batıiılaşma süre­



Daha önceki yıllarda, özellikle Alman­ ya' da, Türk edebiyatı ile çok dar bir çev­ re ilgilenmişken, 70'li yıllara gelindiğinde



cinde, Türk edebiyatı özellikle Fransa'da



bu ilginin niteliğinde ve niceliğinde bir yo­



ilgi uyandırdı. Doğu Dilleri Okulu'nda



ğunlaşma göze çarpıyordu. Almanya'da



Türk dili ve Türk edebiyatı üzerine çalış­



yaşayan milyonu aşkın Türk işçi toplulu­



malar yapıldı. Ancak Türk edebiyat ürün­



ğu ve bu topluluğun Alınan toplumu ile içi­



lerinin yabancı dillerle daha yakından ta­



çe yaşamaya çalışmasırun yarattığı sorun­



nışması Cumhuriyet dönemine raslar. 1930'1ardan Sonra: Cumhuriyet'in ilanın­



lar, gittikçe artan sayıda Alman'ın Türk­



dan sonra bir süre için lngiltere'ye yerle­ şen Halide Edip Adıvar, 1 928'de



Türk'ün



A teşle imtihanı adlı Kurtuluş Savaşı anı­ larını önce Turkish Ordeal adıyla İngiliz­ ce yayınladı. Bunu 1935'te Clown and His Daughter adıyla basılan Sinekli Bakkal iz­



ledi. 1930'larda edebiyat ürünlerimiz düzenli



çe öğrenmeye çalışmasına yol açtı. Alman­ lar, bir arada yaşamak durumunda olduk­ ları insanların sosyal yapıları ve kültürle­ riyle ilgilenmeye gerek duydular . Bunun sonucu olarak Türkçe'den Almanca'ya çevrilen eser sayısında önemli ölçüde bir artış göze çarpıyor. Başında bir Türk yö­ netmenin bulunmasına karşın bir Alman



olarak Fransızca'ya çevrildi. Devletin bu



yayınevi olan Ararat-Verlag, yalnızca Türkçe' den çeviri eserler basıyor. Fransa'



işle ciddi olarak ilgilenmesi ve Fransız üni­



nemencioğlu Streater'in çabalarıyla çağdaş Türk şair ve öykücülerini kapsayan bir çok antoloji yayınlad ı. Türk yazarları, ürün­ lerini yabancı dillerde yayınlanan bir çok edebiyat ve düşün dergilerinde yayınlamak imkanını buldular . Bütünsel bir açıdan bakıldığında, her ulusal edebiyatın yurt dışında tanınması­ nın dört yolu bulunduğu anlaşılmaktadu: 1 . Devlet aracılığıyla tanıtma. Türk ede­ biyatı günümüzde bu yoldan yararlanma­ maktadır. 2. Yazarların özel ilişkiler yo­ luyla yurt dışında tanınmaları. Bu yolu de­ neyen edebiyatçılarımız olduğu bilinmek­ teyse de, bunun onur kuıcı bir durum ola­ rak niteleneceği kuşkusuzdur. 3 . Yazarla­ rın, ülkelerinin edebiyatını kendi örgütle­ ri aracılığıyla tanıtmaları . Bu konuda Türkiye Yazarlar Sendikası'nın birtakım girişimleri olmuşsa da bunlar yarıda kal­ mıştır. 4. Edebiyatın, yazarın gerçekten de­ ğer taşıdığı için tanınıp çevrilmesi. Son yıllarda birçok Türk yazarının çe­



da ise FRP, Maspero, Gallimard, Flamma­



şitli dillere çevrilmesinde bu sonuncu et­ kenin rol oynadığı görülmektedir. Türk­



versitelerinin de katkılarıyla Türk yazar­



rion yayınevleri Türk yazarlarının eserle­



çenin yaygın bir dil olmayışının ortaya ge­



ları Fransa' da okunma imkanını buldular. 1948'de 2. basımı yapılan Anto/ogie des



rine yayınları arasında yer veriyor. Çeşitli



tirdiği dil engeli de bu yolla yavaş yavaş



yazarlarımızın ürünleri gerek kitap olarak,



aşılmaktadır. Nazım Hikmet'le başlayan ·



gerekse dergi ve antolojilerin kapsamında



dışa açılma, özellikle Yaşar Kemal, Aziz Nesin ve Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın pek çok yabancı dile çevrilmelerinden, çeşitli



Evrivains Turcs d'Ajourd'hui (Çagdaş Türk Yazarla�ntolojisi)nde Peyami Safa



ve Nazım Hikmet gibi yazarlarımız eser­



çok çeşitli dillere çevrildi. Ancak Aziz Ne­ sin, Nazım Hikmet ve Yaşar Kemal, hiç



leriyle tanıtılıyorlardı. Benzer yollarla Ha­



kuşkusuz ürünleri düzenli olarak en çok



ülkelerde geniş ilgi görmelerinden sonra



lide Edip ve Reşat Nuri Güntekin gibi ya­



çevrilen ya,zarlarımız.



hızlanmıştu. Bugün, hangi yazarların han­



zarlarımız da Fransızca'ya çevrildiler. An­



Balkan ülkeleri ve Sovyel Türkologla­



gi dillere çevrildiğini tam olarak ortaya ko­



cak bu çalışmalar istenilen sonuca ulaştı­ madı ve çevrilen eserler oldukça dar bir



rının Türk şair ve öykücülerinin eserlerin­



yacak bir liste düzenleme imkanı yoktur.



den yaptıkları derleme çalışmalarının ya­



Herhangi bir kurum ya da kuruluşta bu



okur kitlesiyle sınırlı kaldı.



nı sua; Fransa'da Nedim Gürsel, Güzin Di­



konuya ilişkin hiçbir bilgi bulunmadığı gi­



1936'1arda ünlü şair Aragon'un yönet­ tiği "Commune" dergisinde Nazım Hik­



no, Pertev Naili Boratav, Altan Gökalp; Al­



met'in :;iirleri Fransızca yayınlandı. Bu çe­



manya' da Fakir Baykurt ve Yüksel Pazar­ kaya, Amerika Birleşik Devletleri 'nde Ta­



viriler Fransa'da geniş okur kitlelerinin



lat Sait Halman, İngiltere' de Nermin Me-



bi , yaşayan yazarlar bile kendi kitaplarıy­ la ilgili kesin ya da kesine yakın bilgi ve­ rememektedirler. Bu eksikliğin bir an ön­ ce giderilmesi gerekmektedir .



dikkatlerini Türk Edebiyatı'na çekti. Aynı yıllarda Yakup Kadri K araosma­ noğlu, Halit Ziya Uşaklıgil, Reşat Nuri Güntekin, Ercüment Ekrem Talu, Halide Edip Adıvar ve Güzide Sabri gibi yazar­ larımız Yugoslavya'da okunuyordu . 1 947-1957 yılları arasında Türk yazar­ ları Almanca'ya da çevrildi . Yakup Kad­ ri, Sabahattin Ali, Nazım Hikmet ve Ne­ cati Cumalı, Alman okurlara sunulurken, bunlara ek olarak Mahmut Makal, Sait Fai k, Aziz Nesin, Samim Kocagöz, Bülent Ecevit gibi yazarların eserleri 1952'den son­ ra Romanya' da basılıyordu . Ayrıca çeşit­ li yazarları kapsayan antolojiler, Roman­ ya ve Almanya'da Türk edebiyatının ta­ nıtılmasında rol oynuyordu.



Evrenselliğe Doğru 1 960'1ı yıllardan başlayarak günümüze uzanan süreçte, Avrupa'nın çeşitli ülkele­ rine dağılan ve özellikle Almanya'da yo­ ğunlaşan kalabalık bir Türk işçi toplulu-



EN ÖNEMLi KÜLTÜR ELÇ1LER1M1ZDEN BlRJ: Ünlü mizah yazarımız Aziz Nesin, hemen tüm dünyada tanınan ender sanatçılarımızdan biridir. Hikliye ve romanları birçok dile çevrilen sanatçı, Ttlrkiye 'nin uluslararası alanda tanıtılması bagtammda çok önemli bir işlev yerine getirmektedir.



Edebiyat/A nahatlarıyla Edebiyat



ve Dışişleri bakanlıklarının desteğiyle bir Balkan Ülkeleri Yazar Örgütleri Toplan­ t '" 'nı ( 1 979) gerçekleştirdi. lfoman: 1 970- 1 980 yılları edebiyatının belirgin özelliği olan politikleşme şiire, hi­ kfiyeye ve romana fark lı düzeylerde yan­ sıdı. Şiirde sloganın, hikaye ve romanda 12 Mart dönemi yaşantısının modalaşma­ sı bunun iki tipik örneğidir. Erdal Öz' Un Yaralısın ( 1 974) romanının uyandır­ dığı ilgi, günceli sıcağı sıcağına dile ge­ l irme kaygısıyla birleşerek bir 1 2 Mart hi­ k yeteri ya da romanı çığırına yol açtı. �kv i Soysal'ın, 12 Mart olgusunu ve bu otııuyu oluşturan unsurları toplumsal ger­ Çl·k lik içinde, ama kendi gerçekliklerini d · gözden uzak tutmayan bir bütünlük anlayışıyla kavrayan Şafak ( 1 975) romanı dışında birörnekliğin, çoğaltmanın tuza­ {\ına düşüldü. Milliyet Roman Yarışması'nda birin­ rilik kazandıktan sonra kitaplaşan, Ve­ dut TUrkali'hin Bir Gün Tek Başına 'sı ( 1 975) ile Adalet Ağaoğlu 'nun ardarda üç ödül kazanan Bir Düğün Gecesi ( 1 979) adlı romanı ise son yıl ların hem üzerin­ de tartışılan hem de başarılan kabulleni­ len eserleri oldular. Zaman olarak biri (Türkali) 27 Mayıs'ı, öteki (Ağaoğlu) 1 2 Mart'ı konu edinen iki romanın ortak ya­ nı anlatımlarının özgünlüğüydü. Ayrıca her iki roman, Yusuf Atılgan 'ın Aylak 'i dam 'ı ( 1 959), Oğuz Atay'ın Tutunama­ vanlar' ı ( 1 97 1 ) ve Çetin Altan'ın Büyük UM:aftı 'sından ( 1 972) sonra küçük bur­ juva aydınının bireysel ve toplumsal ger­ \'t�kliğini değişik bakış açılarıyla irdele­ ıııckteydi. Selim İleri de Her Gece Bod111111 ( 1 976) romanından başlayarak kü­ � ilk burjuva aydınının dramını yalnızlık tt•ın i , yozlaşmış ilişkiler ve bireyin açmaz­ lıı ı ı çevresinde sergiledi. Pınar Kür, De­ ıııir Özlü, Aysel Özakın, Afet Ilgaz aynı olguyu değişik boyutlarda işleyen ürün­ lt•ı verdiler. Attila İlhan Aynanın içinde­ /., iler üstbaşlığıyla topladığı Bıçağın Ucu ( 1 973), Sırtlan Payı ( 1 974), Yaraya Tuz ll11smak ( 1 978) romanlarıyla Türkiye'nin 'ıın elli yıllık gelişimini toplumun sivil, ıı'kcr aydınlarıyla üst kesiminden seçtiği k l � ı lcr çevresinde vermeyi amaçladı. Erol 1 ı ı y İ!-ıc Osmanlıdan bu yana belli tarih­ rl ıltlncmleri konu edinerek anlatımcı bir 1 1 1ı ııııııa yöneldi. l l lk Yl': Hikayede, Türkler A fmanya'da ( J lllıtı) ı oınanından sonra birbiri ardına ı v ı ıı ı lıınan kitapları kısa sürede ilgiyi çe1 rn lkkir Yıldız, gücünü olayın çarpıcı­ lı ı ı ııl ııı alan ve anlatımda yoğunluğun



amaçlandığı hikayeleriyle toplumcu ger­ çekçi çizgiyi sürdürdü. Güneydoğu Ana­ dolu yöresinin insanlarını, bu insanların feodal ilişkilerce belirlenen dünyasını, tö­ relerin yol açtığı insani çatışmaları sergi­ ledi . TRT'nin düzenlediği ( 1 970) sanat ödülleri yarışmasıyla adlarını duyuran { 1 97 1 ) Ümit Kaftancıoğlu ve Osman Şa­ hin de konularını Anadolu'nun değişik bölgelerinden alan hikayeleriyle sivrildi­ ler. 1 975'te Sabahattin Ali ve Sait Faik'in hikayeciliği çevresinde açılan tartışma ise değişik sanat anlayışlarının çatışması bi­ çiminde gelişti. Bekir Yıldız'ın, Sabahat­ tin Ali'nin ölüm yıldönümü dolayısıyla düzenlenen bir toplantıda yaptığı ve Sa­ it Faik'ten çok onun hikaye anlayışını sa­ vunanları yerdiği konuşma tepkilere yol açtı. Ama bu edebiyat olayı bir tartışma­ dan çok bir karşılıklı suçlama biçiminde gelişti. Yeni Ortam gazetesinin köy ger­ çeklerini konu alan hikaye ve romanları gündeme getirdiği soruşturma da daha az yankı uyandırarak benzeri biçimde so­ nuçlandı. 1 970- 1 980 yılları, genelde, hikayeye toplumsal bir işlev yükleyip edebiyatı top­ lumun kültürel ve siyasal gelişiminde ön­ cü olarak gören hikayecilerin yanı sıra gerçekçiliği farklı biçimde yorumlayan hi­ kayecilerin ürünleriyle de zenginleşen bir dönemdir. Olaydan çok bir durumu ver­ meyi, insanı bireysel ve toplumsal gerçek­ liğiyle yansıtmayı amaçlayan , çağrışım­ lar ve geriye dönüşlerle gelişen, ayrıntı­ lann değerlendirildiği hikayeler, şiirde ol­ duğu gibi hikayede de bir çoksesliliği vur­ gular. Muzaffer Buyrukçu, Tarık Dursun K . , Zeyyat Selimoğlu, Tahsin Yücel gibi 1950 sonrası hikayecileriyle, adlarını 1 970 öncesi duyuran Füruzan, Tomris Uyar, Afet Ilgaz, Selim İleri , Nedim Gürsel gi­ bi adlar günümüz Türk hikayesinin, da­ ha önce anılan adlarla birlikte bellibaşlı çizgilerini oluştururlar. Günlük: Şiir, hikaye ve roman dışında günlük türünün gelişimi de 1 950'den son­ radır. Nurullah Ataç'ın 1 Ocak 1 953'ten başlayarak Günce başlığıyla yazdığı gün­ lüklerin Son Havadis'te yayımlanması tü­ re duyulan ilgiyi artırır. Günlük adını ta­ şıyan ilk eser de Salah Birsel'indir ( 1 955). Sonraki yıllarda Oktay Akbal. Muzaffer Buyrukçu, Mehmet Seyda, Tomris Uyar günlük türünde sürekli yazan sanatçılar olarak belirdiler. Deneme-Eleştiri: Deneme-eleştiri türün­ de ise Nurullah Ataç ve Sabahattin Eyu-



601



boğlu'nun yanı sıra Ahmet Hamdi Tanpı­ nar, Suut Kemal Yetkin, Vedat Günyol, Azra Erhat , Adnan Benk, Tahir Alangu, Rauf Mutluay, Selahattin Hilav, Mehmet H . Doğan, Murat Belge deneme-eleştiri yazarları olarak sivrildiler. Nermi Uygur ve Salah Birsel'jn de denemeyi eleştiriden ayırmayı başaran ürünleri dikkati çekti.



1 960 öncesi yazmaya başlayan Fethi Na­ ci, Asım Bezirci eleştiriyiı sürdürürken Konur Ertop, Doğan Hızlan , Emin Öz­ demir, Adnan Bin yazar, Bedrettin Cö­ mert, Atilla Özkırımlı gibi adlar çeşitli alanlarda yoğunlaşan eleştiriler, incele­ meler yayımladılar.



Edebiyat Tarihi: Edebiyat tarihi alanın­ daki çalışmalar ise gerekli yetkinliğe ula­ şamadı. Zaten Türkiye'de Fuat Köprü­ lü'ye gelinceye kadar edebiyat tarihi ça­ lışmalarının yöntemli bir biçimde yürü­ tüldüğünü söylemek güçtür. Edebiyat ta­ rihi adını taşıyan eserlerin ders kitabı bi­ çiminde düşünülmeleri derlemeci, betim­ leyici bir tutumun benimsenmesine yol açmıştır. Fuat Köprülü "Türk Edebiya­ tı Tarihinde Usı1l" başlıklı makalesinde ( 1 923) yöntem konüsunu gündeme geti­ rir ve özellikle Gustave Lanson'un görüş­ lerini değerlendirir. Bu nedenle Köprülü' nün Türk Edebiyatı Tarihi ( 1 928) adlı eserini bu alanda verilmiş ilk ürün say­ mak gerekmektedir. Fuat Köprülü'nün 14. yüzyıla kadar getirip tamamlayama­ dığı eserinin yanı sıra anılması gereken iki eser de eksik kalmıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 19. Asır Türk Edebiyatı Ta­ rih i'yle ( 1 949), Agah Sırrı Levend'in Türk Edebiyatı Tarihi ( l 973) yazarları­ nın ölümü nedeniyle bitirilememiştir. Bunlar dışında Nihad Sami Banarlı'nın



Resimli Türk Edebiyatı ( 1 948; genişletil­



miş 2. bas. 2. cilt, 1 97 1 - 1 978), Ahmet Ka­ baklı ' nı n Türk Edebiyatı (3 c i l t , 1 96 1 - 1 967), Seyit Kemal Karaalioğlu'nun Türk Edebiyatı Tarihi (3 cilt, 1973-1 980) adlı eserleri -son ikisi antoloji niteliği de taşımaktadır- bilimsellikten yoksundur. Türk edebiyatının değişik dönemleri, halk edebiyatı, türler ve edebiyatçılar üze­ rine monografik çalışmalar yapan edebi­ yat tarihçileri arasında şu adlar sayılabi­ lir: Sıı:dettin Nüzhet Ergun ( 1 90 1 1 946), Ismail Habip Sevük ( 1 892- 1 956), Ali Canip Yöntem ( 1 887- 1 967), Vasfi Mahir Kocatürk ( 1 907-1 961), İsmail Hik­ met Ertaylan ( 1 899-1 967), Mustafa Nihat Özön ( 1 896- 1 980), Pertev Naili Boratav, Tahir Alangu ( 1 9 1 6- 1 973), Kenan Akyüz,



602



Edebiyat/A nahatlarıyla Edebiyat



Mehmet Kaplan, Cevdet Kudret, Rauf Mutluay, Şükran Kurdakul.



1980'li Yıllar ve Sonuç Türk edebiyatı, 1 980'li yıllara kağıt fi­ yatlarının ve basım giderlerinin yükselme­ si sonucu zorlaşan yayın koşullarında gir­ di. Siyasal ortamın kargaşası ve yaygın­ laşan, aydınları yıldırmayı amaçlayan terör Bedrettin Cömert, Cavit Orhan Tü­ tengil ve Ümit Kaftancıoğlu'nu da kur­ banları arasına aldı ( 1978-1 980). Özellikle Anadolu kitapçılarına yönelen yasa dışı baskılar kitap satışlarını dtişürdü. Bu ara­ da ilginç bir gelişme dergicilik alanında görüldü. Milliyet'ten sonra Hürriyet'in ve büyük sermayenin çıkardığı ofset baskı­ lı sanat dergilerine (Milliyet Sanat, Sanat Olayı, Gösteri) tek bir alana yönelen Çağ­ daş Eleştiri dergisi eklendi. Yazarlarca kurulan bir kooperatifin, Yazko'nun çı­ kardığı edebiyat ve çeviri dergileri de bek­ leneni aşan bir ilgi gördü. Yılların dergi­ si Varlık, Yaşar Nabi Nayır'ın ölümün­ den ( 1 98 1 ) sonr� çerik ve biçim değiştir­ mek gereğini duydu. Fethi Naci'nin baş­ lattığı Türk romanı tartışması ise çözüm­ lenpiği sanılan sorunların yeniden gün­ deme getirilmesine yol açtı. Türkiye'nin toplumsal-siyasal gelişim sürecinde yeni bir dönemi başlatan 1 2 Ey­ lül' ün, edebiyata neler getirip ondan ne­ ler götüreceği bugünden kestirilemez. Ama hukuksal düıenlemelerin edebiyatı etkileyeceğini, özde ve biçimde yeni ara­ yışlara iteceğini söylemek de yanlış ol­ maz. Kesin olan, bütün ulusların tarihin­ de de görüldüğü gibi, edebiyatın şu ya bu biçimde tanıklık görevini yerine getirece­ ğidir e



Edebiyat Ödülleri Ülkemizde edebiyat ödüllerinin geçmi­



NO: Korkusuz Murat ikincilik; Talip Apaydın: Toprağa Basınca üçüncü­



şi oldukça kısadır. Bu alanda ilk girişim CHP'den geldi. 1942'de, harf devriminden sonra yayımlanmış romanlar arasında ya­ pılan bir değerlendirmede, H. Edip Adı­



lük ödülü.



Varlık Roman Ödülü



var'ın Sinekli BakkaI'ı birincilik, Y. Kad­



1 965 Yaşar Kemal:



üçüncülükle ödüllendirildi. Yine CHP ta­



1972 Mehmet Ergün:



rafından 1 946' da düzenlenen bir şiir yarış­



lik; Ahmet Telli :



ri Karaosmanoğlu'nun



Yaban'ı ikincilik, A. Şinasi Hisar'ın Fahim Bey ve Biz 'i



Otuzbeş Yaş şiiriyle C. Sıtkı Mehem­ met şiiriyle Attilli İlhan'a ikincilik, Çakı­ rın Destanı kitabından bir şiir ile Fazıl



Varlık Dergisi Eleştiri Ödülü Üç Kağıtçı birinci­ Kerkenez ikincilik, Erdoğan Yılmaz: Kaçakçı Şahan



masında da



üçüncülük ödülü.



Tarancı'ya birincilik, Cebbaroğlu



Hüsnü Dağlarca'ya üçüncülük ödülleri ve­



rildi. Aynı yıl bir devlet girişimi de görül­ dü; " İ nönü Armağanları" Kanunu çıka­ rılıp bütçeden ödenek ayrıldı. Ama işler­ liği olmadı bu kanunun, 1947'de verilen ödüller (Hayal Şehir adlı şiiriyle Yahya Ke­ mal,



Yunus Emre Orotoryosu 'yla A. Ad­ nan Saygun, Küçük Şehir adlı oyunuyla C.



Fehmi Başkurt'a) dışında ödül verilmedi;



1950'deki i ktidar değişikliğinden sonra ödenek kesilerek Yasa işlevsiz kılındı . Bu girişimlerden sonra daha çok özel kurumlarca konan birçok ödül kısa ömür­ lü oldu; bir ya da birkaç kez verildikten sonra son buldu. Günümüze kadar gele­ bilenler: Türk Dil Kurumu Ödülleri, Ye­ ditepe Şiir Ödülü ve Sait Faik Hikaye Ödü­ lü'dür. 70'li yıllardan bu yana hemen bü­ tün edebiyat dallarından verilir olan ödül­ lerin sayısı bugün otuzu aşmaktadır. Aşa­ ğıda 1 950'den bu yana konulan ödüllerin başlıcaları, ödüllendirilen eserler ve yazar­ lar sıralanmaktadır. Belirtilmeyen yıllar ve dallar atlama değildir; o yıllarda ödül ve­ rilmemiştir.



Yeni İstanbul Hikaye Yanşması Amerika'da yayımlanan New



York He­



rald Tribune gazetesinin düzenlediği bir uluslararası hikaye yarışmasına katılacak



Türkiye birincisini seçmek üzere Yeni ls­ tanbul gazetesinin koyduğu bir ödüldü. 1950 Samim Kocagöz: Sam Amca 1953 Haldun Taner: Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu. ı



Ataç Ödülü Nurullah Ataç adına konmuş bir dene­ me/eleştiri .ödülüydü, iki kez verildi . 1960 Memet Fuat: Düşünceye Saygı 1961 Sabahattin Eyuboğlu: Mavi ve Kara



Doğan Kardeş En İyi Çocuk Romanı Ödülü 1964 Mehmet Seyda: Bir Gün Büyüyecek­



si'I birincilik, Va-Nü-Müzehher Va-



ince Memed



TRT Ödülleri TRT tarafından 1970'de açılan bu ya­ rışma o zamana dek açılan en geniş kap­



Ç



samlı yarışmaydı. 1 97 l 'de a ıklanan so­ nuçlarla 1 46 ödül verildi. Aşağıda edebi­ yat dallarında olanlar sıralanmıştır:



Roman Büyük Ödül: Verilmedi. Haşan Ödülü: Fakir Baykurt: Tırpan, Oğuz Atay: Tutunamayanlar, M. Cevdet Anday: Gizli Emir, Abbas Sayar: Yılkı A tı, Sevgi Soysal: Yürümek, Mehmet Sey­ da: Yanartaş, Demirtaş Ceyhun: Asya, Ta­ rık Buğra: ibişin Rüyası .



Hikaye Büyük Ödül: Osman Şahin: Kırmızı Yel; Dönemeç. Başan Ödülü: Fakir Baykurt: Üç Hikfi­ ye; Yıldız İncesu: Saygılarımı Sunarım; Necati Tosuner: iki Gün; Orhan Duru: Ağır işçiler; Dinçer Sümer: Serçe; Mehmet Başaran: Elif Diye Bir Türkü; Mehmet Seyda: Şehzadenin Başıdır; Ahmet Say: Komil'in· Atı. Ümit Kaftancıoğ)u;



Şiir Büyük Ödül: Tahsin Saraç: Direnme; Özgürlüğe Açılan Eller Başarı Ödülü / Şiir Kitabı: Hasan Hü­ seyin: Kızılkugu: Afşar Timuçin: Ayrılık­ ta Söylenmiş Bir Yaz Türküsü; Gülten Akın: Maraşlı Ôkkeş'in Destanı, Ayhan Can: Gül Devrimi; Mehmet Keskinoğlu: Şiirler; Mehmet KarabuJut: Gün Kapısı. Tek Şiir: Halim Uğurlu: A nadolu Acı­ sı; Mehmet Taner: Ilık Kaynama; Cengiz Bektaş: Morname; M. Bozkurt Esenyel: Gibiyim; Tekin Sönmez: Şafağın Demir­ cisi; Nurten Çelebioğlu: Gün Doğar; Ha­ lil Uysal: Türkü; İlhan Berk: Atlas; İsmet Sezer: Şimdi Biitün Türkiyem Mehmet Aydın:



Deneme Büyük Ödül: verilmedi . Başarı Ödülleri: Önder Şenyapılı: "Korkmayın Hain Kurttan"; Mehmet Sa-



603



Edebiyat/A nahatlarıyla Edebiyat



CUMHURiYET HALK PA R TiSi ÖDÜLER!.· Cumhuriyet Halk Partisi 1941 yılında harf devriminden sonra yayımlanmış romanlar arasında bır ıwışma düzenledi. Foıograjıa katılan eserleri inceleyen büyük jüri. Oturonlar; soldan saga Halit Ziya Uşaklıgil, Yalıya Kemal Beyaılı, Hüseyin Calıiı Yalçın, CHP Genel Sekreteri Dr. Fikri Tuzer, Prof. Mustafa Şekip Tunç, lbrahim Alaaddin. Gövsa, !sınai/ Habib Sevük, Ayakta duranlar: Hakkı Tarık Us, Behçet Kemal ÇaRfar, Ahmet Muhip Dıra11as, Behice Borarı, Nafi Aıııf Kansu, Suut Kemal Yetki11, Ahmet Kutsi Tecer, Kemal J\aya, Mustafa Nihat Ôzö11, Naııılıı Baydar, Nuru/lalı Araç, Nııretıin Arıa11, Kadrı Yaman, Sabahattin Eyuboğlu, Ferit Celal Güven, !sınai/ llakkı Baltacıogtu, Vedaı Nedim }"(ir, Sabri Esaı Siyavuşgıl.



"/faik Gerçel!i ve l lalkçı Sanat "; "Kendinden Vermek "; Mehmet SaJihoğlu: " Yobaılık, Solculuk ve Atatürk Üstüne"; Cemil Yener: Yor­ dun ve Armatan Üstüne "; Salah Bir sel "Keçi Çobanı ve Kuzu Çobanı; " Şevket Yücel: Kendini Yenilemek ve Eşek "; İlbcr Ortaylı: "Siyasi Hikiiye Türü A çısından Musahipzade Celtil Bey Üzerine Bir Dene­ lihoğl u :



Mehmet Salihoğlu;



"



nıe.



"



Yeditepe Şiir Ödülü Yeditepe dergisi ve yayınları adına Hü­ �aınetlin Bozok tarafından 1954'te kurul­



on yıllık bir aradan sonra 1976 'dan itibaren yeniden verilmeye başlandı) 1 976 Melih Cevdet Anday: Teknenin Ölümü 1977 Gülten Akı n : Ağıtlar ve Türküler 1 978 Hilmi Yavuz: Doğu Şiirleri 1 979 Refik Durbaş: Çırak Aranıyor 1980 Sabahattin K udret Aksal: Şiirler 1981 Cahit Külebi: Yangın 1982 Ali Yüce: Halk Çatı 1 983 İlhan Berk: Deniz Eskisi



Türk Dil Kurumu Ödülleri Türkçe'nin sanat ve bilim dili olması yo­



d u . Bir önceki yılın, seçicilerce en beğeni­



lundaki



Qu yoktur. Kurul yayımlanmış bütün şiir



Ödülü ve Sanat Ödülü olmak üzere iki



len şiir kitabına verilir. Katılma zorunlu­



çabaları



özendirmek amacıyla



1 955'ten bu yana veriliyor. İlkin Bilim



Yedi­



ödüldü 1 958'de yönetmelik değiştirilerek dallar artırıldı. Ekim J 980'de yeniden dü­



Nl'an'da açıklanı r. Kazanan şairler ve ki­ ln pları yıllara göre şöyle:



zenlenen son yönetmelik edebiyat ödülle­ rini şiir, roman ve hikaye, çocuk edebiya­ t ı , deneme-gezi-eleştiri-inceleme-anı­



l.. i ı a plarını gözden geçirir ve sonuç



ft'flt' dergisinin kuruluş yıldönümü olan 1



Karga ile Tilki Asü Toprak ı •>Sll Edip Cansever: Yerçekimli Karanfil 1 9!'i9 emal Süreyya: Üvercinka ve Arif Damar: lstanbul Bulutu ı •>ss Oktay Rifat:



1 956 Fazıl H ü snü Dağlarca: 1 •)57 Behçet Necatigil: Eski



l 'HıO ve 196 1 ' de ödül verilmedi.



Şiirler I Wı.l Turgut Uyar: Tütünler Islak l 'IM l f ıı�an Hüseyin: Kavel l '>lı'ı ı\ l ı ınet Oktay: Her Yüz Bir Öykü Ya­ :ıır ı •ııııı ı 'cyhun Atuf Kansu: Batımsızlık Gü­ 1 Wı2 Ahmet Hamdi Tanpınar:



/ıı



ı ıııı7 I J l k U Tamer: içime Çektiğim Hava t lı•Jlı/ Gökyüzüdür ( ı ı•ı/itı•pe ödülü 1967'de kaldırıldı;



günlük-oyun, çeviri olmak üzere beş dal­ da topluyor. Aynca bir de bilim ödülü var. Yıllara göre verilen edebiyat ödülleri şöy­ le ( 1 983'te ödüller verilmedi);



Edebiyat 1955 Cahit Külebi:



Yeşeren Otlar A fi



1956 Orhan Hançerlioğlu:



1 957 Sabahanin Kudret Aksal:



Hayvan.



Yaralı



1958 Fazıl Hüsnü Dağlarca:



Delice Böcek Dönemi



1966 Cemal Süreya: Göçebe 1 967 Nahit Ulvi Akgün: Evren



Türküsü



Yatmurlu Deniz



Tutuklunun Günlüğü Sen de Katılmalısın Yaşamı Savunmaya 1977 Edip Cansever: Ben Ruhi Bey Nasılım 1979 İlhan Berk: Kül 1980 Yaşar Miraç: Trabzonlu Delikanlı 1981 Mehmet Taner: Bir Denizin Çekildiği Bütün Kıyılar 1982 Ali Yüce: Halk Çatı



1974 Attila ilhan:



1976 Kemal Özer:



Roman 1958 Oktay Akbal: Suçumuz insan Olmak 1 962 Nezihe Meriç: Korsan Çıkmazı



Cemo Devlet A na 1971 Fakir Baykurt: Tırpan 1973 Abbas Sayar: Çelo 1974 Mehmet Seyda: lçe Dönük ve A tak 1975 Füruzan: 4 7'/iler 1 !.176 Dursun Akçam: Kanlı Dererıirı Kurtları 1977 Selim İleri: Her Gece Bodrum 1978 Necati Tosuner: Sancı Sancı 1979 Güven Turan: Dalyan 1980 İrfan Yalçın : Ölümün Atzı 1967 Kemal Bilbaşar:



1968 Kemal Tahir:



Hikaye Düşlerin Ölümü ishak 1961 Tank Dursun K . : Güzel A vrat Otu 1962 Muzaffer Buyrukçu: Bulanık Resimler 1 963 Feyyaz Kayacan: Sıtınak Hikfiyele­ ri 1 964 Demir Özlü : Soluma 1958 Tahsin Yücel:



1960 Onat Kutlar:



Şiir 1964 Behçet Necatigil: Yaz 1 965 Gülten Akın: Sığda



1969 Necati Cumalı:



1970 Oktay Rifat: Şiirler 1972 Metin Eloğlu: Dizin



604



Edebiyat/A nahat/arıy/a Edebiyat



1965 Afet Muhteremoğlu: Başörtülüler 1968 Samim Kocagö.l: Yağmurdaki Kız 1 969 Orhan Kemal: Önce Ekmek 197 1 Şahap Sıtkı: Acı 1972 Adnan Özyalçıner: Yağma 1973 Selçuk Baran: Haziran 1 974 Zeyyat Selimoğlu: Koca Denizde İki



Çocuk



1975 Demirtaş Ceyhun: Apartman 1976 Nedim Gürsel: Uzun Sürmüş Bir Yaz 1 977 Hulki Aktunç: Gidenler Dönmeyen-



Yunus Nadi Ödülü



Nokta



1978 1979 1 980 198 1



/er Muzaffer İzgü: Donumdaki Para Necati Güngör: St!vgi Ekmektir Muzaffer Hacıhasanoğlu: Eller Burhan Güne!: Başka Bir Yaz



Oyun Kitabı Orhan Asena: Tanrlar ve insanlar Vüs'at O. Bener: fh/amur Ağacı Turan Oflazoğlu: Deli lbrahim Aziz Nesin: Çiçu Haldun Taner: Sersem Kocanın Kur­ naz Karısı 1 974 Adalet Ağaoğlu: Üç Oyun 1 976 Güngör Dilmen: Midas 'ın Kördüğü­ mü 1977 Dinçer Sümer: Eski Fotoğraflar 1 979 Oktay Arayıcı: Bir Ölümün Toplum­ sal Anatomisi 1980 Recep Bilgincr: Yunus Emre



1 960 1963 1 968 1970 1972



Deneme-Eleştiri-Gezi 1961 1 962 1963 1 964 1 965



Mcmet Fuat: Düşünceye Saygı Fikret Otyam : Gide Gide 3 Burhan Arpad: Gezi Günlüğü Necip Alsan: Ej/iitun Ceyhun Atuf Kansu: Köy Öğretmenine Mektuplar 1967 Cemil Yener: Fuzuli 1 968 Cengiz Bektaş: Mimarlıkta Eleştiri 1974 Mehmet Doğan: Tekrarın Tekrarı 1976 Sala_h Birsel: Şiir ve Cinayet 1 976'ya kadar üç dala verilen tek ödOI 1 977'den başlanarak ayrı ayn verilir oldu; bir de Çocuk Edebiyatı dalı eklendi.



Deneme 1 977 1978 1979 1 980 1 98 1



Nusret Hızır: Felsefe Yazıları Çetin Altan: Bir Yumak insan Ferit Edgü: Ders Notları Enis Batur: Şiir ve ;deoloji Aydın Köksal: Dil ile Ekin



Eleştiri 1979 Afşar Timuçin : Nazım Hikmel'in Şi­



iri



Gezi 1977 Mahmut Makal: Bizim Köy !975



İ nceleme 1982 Ayşegül Yüksel: Yapısalcılık ve Bir



Uygulama



1 977 1978 1979 1980 1981 1 982



Oğuz Tansel : A llı ile Fırfırı İsmail Uyaroğlu: Çocuk ve Şiir Işıl Özgentürk: Hayat Okulu Vedat Dalokay: Kolo Ali Püsküllüoğlu: Nasreddin Hoca Abdülkadir Budak: Bir Gül Çocuk



Cumhuriyet gazetesi kurucusu Yunus Nadi adına 1 946 yılında kuruldu. Konu­ ları her yıl değişir . Edebiyat dallarında ödül verilen yıllar ve kazananlar şunlar: 1952 "En güzel şiir" yarışmasında birinci seçilemedi , ödül "Düşündüm Mem­ leketi" adlı şiiriyle Azmi Tekinalp, "Bir Şehid" adlı şiiriyle M. Şerif Onaran, "Bir Kağnı Pancar Taşır" adlı şiiriyle Doğan Ergeneli arasın­ da paylaştırıldı. 1 954 "En Güzel Hikaye" yarışmasında is­ tasyon adlı hikayesiyle Ayperi Aka­ lın birincilik, Azap Şiko adlı hikaye­ siyle Tevfik Uğurlu ikincilik, Öğle Yemeği adlı hikayesiyle Murtaza Uluağaç üçüncülük ödülleri; 1957 "En Güzel Şiir" yarışmasında An­ lamadıgım adlı şiiriyle Asaf Çiyilte­ pe birincilik, Mutluluk adlı şiirleriyle M. Şükrü Sarı ikincilik, Önce Vatan adlı şiiriyle Cengiz Tosun üçüncülük ödülleri; 1958 " Roman" yarışmasında Yılanların Ôcü'yle Fakir Baykurt birincilik, Ay­ lak Adam ile Yusuf Atılgan ikinci­ lik, Ne Ekersen'le Mehmet Seyda üçüncülük ödülleri; 1965 " Küçük Hikaye" yarışmasında Ka­ rıncayı ;ncitmeyen Adam 'la Ömer Ünalan birincilik, Döfle Gülten Da­ yıoğlu ikincilik, Ölüme Giden'lc Yahya Ergün üçüncülük ödülleri; 1 968 "Türk Devrimini, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı, bu savaşta geçmiş bir olayı ya da Türk toplumunun temel sorun­ larını konu olarak alan roman" ödü­ lü Yorgun Savaşcı romanıyla Kemal Tahir'e; 1975 "Roman" ödülü Sırtlan Payı roma­ nıyla Attila llhan'a; 1979 "En Güzel Çocuk Romanı" ödülü Bir Liranın İki Günü romanıyla İs­ mail Uyaroğlu'na verildi.



Sait Faik Hikaye Ödülü Sait Faik'in annesi Makbule Abasıyanık tarafından 1 955'te kurulan bu ödül bir ön­ ceki yılın en beğenilen hikaye kitabına ve­ rilir. Makbule Abasıyanık'ın ölümü dola­ yısıyla 1960-63 yılları arasında verilemedi , 1 964 Martı'nda vasiyeti gereği Darüşşafa­ ka Cemiyeti tekrar yürürlüğe koydu. So­ nuç, Sait Faik'in ölüm yıldönümü olan 1 1 Mayıs'ta açıklanmakta.



1955 Sabahattin K. Aksal: Gazoz Ağacı; Haldun Taner: Onikiye Bir Var 1956 Tahsin Yücel: Haney Yaşamalı 1957 Necati Cumalı: Değişik Gözle 1 958 Orhan Kemal: Kardeş Payı 1959 Oktay Akbal: Berber Aynası 1 964 Mehmet Seyda : Başgöz Etme Zama­ nı; Adnan Özyalçıner: Sur 1965 Kamuran Şipal: Elbiseciler Çarşısı; Mahmut Özay: Yorgo 1 966 Cengiz Yörük: Çölde Bir Deve 1 967 Tarık Dursun K . : Yabanın Adamla­







1968 Muzaffer Buyrukçu: Kavga 1 969 Orhan Kemal: Önce Ekmek; Faik Baysal : Sancı Meydanı 1970 Zeyyat Selimoğlu: Direğin Tepesin­



de Bir Adam



1971 Bekir Yıldız: Kaçakçı Şahan; Bilge Karasu: Uzun Sürmüş Bir Günün



Akşamı Füruzan: Parasız Yatılı Demirtaş Ceyhun: Çamasan Fakir Baykurt: Can Parası Adalet Ağaoğlu: Yüksek Gerilim Selim ileri: Dostlukların Son Günü Necati Cumalı : Makedonya 1 900 Adnan Özyalçıner: Gözleri Bağlı Adam; Selçuk Baran: A naların Hakkı 1979 Ferit Edgü: Bir Gemide 1980 Tomris Uyar: Yürekte Bukağı 1982 Nursel Duruel; Geyikler, A nnem ve Almanya



1972 1973 1 974 1 975 1976 1977 1 978



Orhan Kemal Roman Ödülü Sonucu her yıl yazarın ölüm yıldönü­ münde (2 Haziran) açıklanan bu ödül, bir önceki yılın yayımlanmış romanlarından birine verilir. 1 972'de Orhan Kemal'iıı ai­ lesince verilmeye başlandı 1972 Yılmaz Güney: Boynu Bükük Öldü­ ler 1973 Çetin Altan: Büyük Göza//ı 1974 Sevgi Sosyal: Yenişehirde Bir Öğle vakii 1975 Erdal Öz: Yaralısın 1 976 Vedat Türkali: Bir Gün Tek Başına 1 977 Hasan i zzettin Dinamo: Kutsal Barış 1978 Fakir Baykurt: Kara Ahmet Desıam 1979 Mehmet Başaran: Mehmetçik Memeı 1 980 Adalet Ağaoğlu: Bir Düğün Gecesi 1 982 Rıfat I lgaz: Yıldız Karayel 1 983 Orhan Pamu k : Cevdet Bey ve Oğul­ ları



Milliyet Yayınları Roman Yarışması Yazarların daha önce basılmamış eser­ leriyle katılması koşuldur. 1974'te verilme­ ye başlandı.



605



Edebiyat/Anahatlarıyla Edebiyat



1975 l)ır (;1111 / l•A //u�11111 ıuınaıııyla Ve· dal 1 1\ ı k ıl hl ı l nd l l k , />1111.ıiyo11 llu· llll' ı oııııııııylu l ı fun Yııl\'ııı i k incilik, A 11rıı1ıt111 ı onıunıyla Sulhi Dölek OçUncOlOk ödOl lcrl nl ııldı lıır; 1 976 i l k Uç dereceye de� r eser bulunama· eh; Göçılk udlı romanıyla Levent A rn l ı 'ya Tark oJtlıı Cıbır Salih ile







A n moJtlıı Oa/Jur romanıyla Meh· meı Zeki N i k sa ı lı'ya, Memeleri Bü­ yüyen işçi romanıyla Güney Dal'a mansiyon verildi. 1 977 Kopa romanıyla Mustafa Yeşilova' ya birincilik ödülü verildi. 1978 1 979 Nisan'ında sonuçlanan bu ya­ rışmada lssızlı�ın Ortası romanıyla Mehmet Eroğlu ile Cevdet Bey ve Oğulları adlı romanıyla Orhan Pa­ m u k birincilik ödOlünü paylaşular; Bozkır ('irı•kleri romanıyla Selçllk O, ran övgOyc dcAcr bllltı ndu. llll ödOI 1979 yılıııdun wııra vcı i lıncdi.



Mudııralı Romıın Ödillll



Öğretmen Fik ret Mndnrnlı v • c�i ıarn fındnn kuruldu. Oiı önceki y ı lda ba,ılnıı� roınnnlardnn biı ine vcı lllyoı . Sonuç, Köy Emt itUleri ' n i n k u ı u l u) yı ldönOıııllnd · ( 1 7 Nisan ) açı k lanıyor . 1 974 Yaştır Kemal: Oemircıler Çarşısı Ci-



nayeti



1 975 1976 1 977 1978



Abba� Sayar: Can Şenligi Talip Apayd ı n : Tütün Yorgunu



Ömer Polat: Dilan Aziz Nesin : Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz 1979 Aysel Özakrn : Al111nda Mavi Kuşlar 1 9110 Adalet J\AaoAlu: Bir Dügün Gecesi 1911 1 Oktııy Rifnt: Danaburnu 1 9112 Rıfat l lga:r.: Yıldır. Karayel 19113 Sulhi l)ölc k : Kiracı



başarı ödülü olarak değerlendirildi ve Kib­ ritler adlı hikayesiyle Zehra Tunç, Ayrılan­ mak adlı hikliyesiyle Mehmet Başaran, Ka­ ra Lflstigin Mutsuzluğu adlı hikayesiyle Ahmet Say arasında bölüştürüldü. 1975'te Kışlak adlı hikayesiyle Duran Yılmaz'a bi­ rincilik, Gökova 'nın Yalazları adlı hika­ yesiyle Celal Özean'a ikincilik ödülü ve­ rildi. 1 975 Şubau'nda derginin kapanması üzerine, bu ödül son buldu. 1980'de, Cem Yayınlan ve Sabahattin Ali'nin km Filiz Ali tarafından başka bir ödül başlatıldı. Bir kitap oluşturabilecek ve daha önce yayım­ lanmamış öykü koşullu bu ödülün sonu­ cu, Sabahattin Ali'nin ölüm yıldönümü olan 2 Nisan'da açıklanmakta. ·



1981 lzzet Yasar: Dönüşü Olmayan Hika­



yeler



1 983 Sulhi Döle k : Vidalar



Lions EdeblyaC Ödülü Mecidiyeköy ions KulUbü'nce 1978'de k urulaıı bu ödtıl; her yıl bir başka edebi­ yaı dalında bir yıl önce yayımlanmış kitap­ lara verilmekte. 1978 Şiir dalında düzenlenen ödülü Söz Gi­



bi kitabıyla Mehmed Kemal kazan­ dı; Jüri Gülgün ile Nergis kitabıyla Osman Serhat Erkekli'ye Israrla ki­ tabıyla Seyyit Nezir'e özel ödül ver­ di. 1979 Hikaye dalında düzenlenen ödülü A landaki Delikanlı kitabıyla Samim Kocagöz kazandı; Çürük Kapı kita­ bıyla Kemal Ateş'e özel ödül veril­ di. 1 979'dan soma ödül verilmedi.



Akademi Kitabevi Ödülleri Genç yazarları özendirmek amacıyla 1 979'da kuruldu. Şiir, hikaye, roman, deneme-inceleme-eleştiri-gezi ve çocuk ede­ biyatı dallarında yayımlanmış ya da yayı­ ma hazırlanmış ilk kitaplara verilmekte. 1 9 8 1 Roman: Ödüle değer roman bulunamadı. Hikaye: Nursel Duruel: Geyikler, Annem ve A lmanya Şür: Osmanlıya Dair Hikflyat adlı ki­ tabıyla Murathan Mungan, Komün­ cüler adlı kitabıyla Ozan Telli ve Ya­ kınlık adlı kitabıyla Turgay Fişekçi' ye başarı ödülü Deneme-eleştiri-inceleme-gezi: Ayşe­ gül Dora Güney: lran 'da Devrim 1 9 8 1 Şiir: Hüseyin Haydar: Acı Türkücü (Gün Doğsun Gül Üstüne kitabıyla Ahmet Ada'ya, Senlere kitabıyla Ali Cengizkan'a, Unutmak Suları kita­ bıyla Adnan Azar'a başarı ödülü). Hikaye: Sevgi Yoksa kitabıyla Fazlı Yalçın, Sabah Yolcuları kitabıyla Feyza HepÇilingirler arasında paylaş­ tırıldı. Roman: Ödüle değer roman buluna­ madı. Deneme-eleştiri-inceleme: Yazdıkça kitabıyla M , Yaşar Bilen'e mansiyon. Çocuk Edebiyatı: Yıldırım Türker: Gözyaşından Okyanusa 1982 Sadece şiir ve hikaye dallarında ödülverildi . Şiir: Birincilik ödülüne değer kitap bulunmadı, Biz Gene Yanyana kita­ bıyla Suat Vardal'a mansiyon; ·



·







SNlı'ıı Slmııvi Vakfı Ödülleri



1 977'dc düzenlenmeye başlandı. Fen bi­



liıııl ı i, saA l ı k bilimleri, sosyal bilimler, ıı