Estetikte Anlam ve Yorum
 9789752863897 [PDF]

  • Similar Topics
  • Art
  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Afşar Tim u çin



ES TETiKTE ANLAM VE YORUM



Estetikte Anlam ve Yorum



AFŞAR TİMUÇİN



ISBN: 978-975-286-389-7 © 0107-34-006815 Bulut Yayınları. 201 1



Birinci Baskı:



BulutYayınlarıAralık 2011



Kapak ve Ofset Hazırlık: Bu l ut Yayınları Baskı: Barış Matbaacılık Güven Sanayi Site s i C Blok No: 291 Topkapı 1 İstanbul- Tel: 0212 674 85 28 Satifika No: 12037



Bulut Yayın Dağıtım Tic. ve San. Ltd. Şti. Osmanağa Afah. Yoğurtçu Parkt Caddesi Yonca Apartmanz



No: Tel.



(O 216) 330



59



64/2 Kadıköy-lstanfıu! 24- 41-121 75 Faks. 0216 330 30



E-Afail. bulutyayinlari!lijbulzuyayin com bulutyayinlari ıvıvıv.



@Jgmail com



bulutyayin. com



59



içindekiler



Önsöz 5 Giriş 1 Felsefenin ve Bilimin Karşısında Sanatın Yeri ve Anlamı •



Anlamm Anlamt







Anlamak Eleştirrnek Yorumlamak



39







Dilde ve Sanatm Dilinde An/amm Açınlanması "İyi"nin Anlamı "Güzel"in Anlamı Yapıtta Açın/anan











Sanatın Felsefi Anlamı



89







Anlamın Belirlenmesinde Uzam ve Zaman Etkeni Sanatçı Yapıtında Ne Kadar Var











125



137



Yaşamdan Sanata Aktarılan: Madam Bovary Örneği Edebiyat Tarihe Işık Tutar mı







Benzeşen Esinler Yakın Anlatımlar Yaşam Bazen Yapıtta Açtklantr 211











147



161 •



173



Romanda Simgesel Anlatım ve Simge Kişilikler







101







113







Dünyaya Değişik Açılardan Bakmak



Bitirirken



51



65



77







Çağdaş Sanatta Anlam







25



199







185



'!



ÖNSÖZ Elinizdeki bu kitap estetik kitap ları m ı z ı n dördüncüsüdür. Ders kita­ bı n itel i ğinde olan, üniversitede çal ıştığımız y ı l l arda verdiğimiz derslerin notlarından oluşan birinci kitabımız Estetik, örneklernelere yer vermekle birlikte tam anlamında bir kuram kitabıdır, sözkonusu alanın bütün temel sorunl arını ele almaya çal ı şır, onda çağdaş estetiğin temel konuları teker teker ele a l ı narak dizgesel bir bütünde incelenmiştir. B i r makaleler kitabı



o lan ikinci kitabımız Estetik bakış sanatın değişik dallar ı ndan örnekler vererek kurarola uygulamay ı bir bütünde e l e a l ı r. Ü çüncü estetik kitab ı ­ m ı z ı n adı



Estetik e lkita b ı



'



d ı r k i bu k ü ç ü c ü k kitap bu alan ı n temel sorun­



l arını soru yanıt biçiminde tartışmaktadı r : estetiğe yeni girenl e r için dü­ zenlenmiştir. Bu yeni kitabım ız, Es tetikte



anlam ve yorum estetiği kültür



alanlarının bütünü içi nde tartışırken '"anlam" ve '"yorum" kavramları çer­ çevesinde yaşamla sanat arası ndaki kimi zaman apaçı k görünen k i m i zaman örtülü duran i l işkiyi değişik sanat dall arından örnekler vererek aydın latmaya çal ı şıyor. Sanatın sorunlarıyla iç li d ı ş l ı olan okurlarımızın, öze l l i kl e öğretmen ve öğrenci kardeşlerimizin bu kitabıınızia da ilgilene­ ceklerini umuyoruz. En güzel ve en içten dileklerimizle . .



.



Afşar T i m uç i n



Ataköy, Kasım 20 1 1



5



GİRİŞ FELSEFENİN VE BİLİMİN KARŞlSlNDA SANATlN YERİ VE ANLAMI



Estetiğin kapısından girdiğimizde kaygan bir alana girmiş o luruz. Bu alanda hiçbir sorun b il i m adamının öngördüğü ölçüde kesinlikli deği l­ d ir. İnsan sallant ı l ı ortamdan tedirgin olur, ayağın ı yere sağlam basmak ister. Gerçekte yaşam ı n kendi s i de o kadar güvenli değildir. Her köşe başında beklenmedik duruml ar bekler bizi. B una kend i lerini alıştırama­ yan lar yaşamakta zorluk çekerler. İ nsanoğlu hiç değil se b i l irnde bu ke­ sinl iği bulmaya çal ı şıyor, en azı ndan karmaşık durumlardan bel i rgin l i kl er düzeyine geçmek i stiyor. B il i mi n alanında b ile hiç beklemediğim i z koşul­ larla karş ı l aşabi liyoruz. Bir zaman sonra çok şey deği şebil iyor. Kepler gezegenleri meleklerin çektiğine inanıyordu. Hani nerede şimdi o güzel melekler? İ nsan bilgide boşluklar olsun istemez, gerekirse boşluğu kendi kafasına göre doldurur. Estetiğin alanı iyice kaygandır. B i l i m i n alanından çıkıp estetiğin alan ı n a girenler ayak l arın ı n altından toprak kayıyonnuş duygusuna kapılab i l irler. Ka ldı ki estetik Baumgarten ' den ve Lessing' den beri b i l i m olduğunu söylüyor ve bunu söylerken kendisine güveniyor. B e lk i de kaygan l ık l ar kesinliklere dönüşmeyi bekliyor, belki de bizler te­ peden t ımağa kaygan b i r d ünyada yaşamakta olduğumuzu benimsernek durumundayız. Enine boyuna düşünmek a l ışkanlığı n da olmayanlar bu kayganl ığın b i l i nc i ne ya da sezgisine ulaşm akta eksik kalabil irler. E n azından onun karşısı nda güvens i z duyabil irler kend ileri n i . Her insan sağlam tahtaya ayak basmak i ster. Doğrular çoğumuza sarsılmaz görünür. Doğrular mut­ l ak bir b i ç i mde kalıcı m ı ? E l bette deği l . Değişmez gibi duran doğrular y erlerini yen i doğrulara b ı rakırken bu yeni doğrular i ç i n dayanak ya da ç ı k ı ş noktası oluştururlar. B i l i nmeyen ya da iyi b i linmeyen şeyin b i l i nen şeyden daha kaygı verici olduğunu hep i m i z b i l iyoruz. B i lgi bizim tedir­ ginl iklerimizi hafıfletiyor, yaşam karşısı n da b i raz daha rahat olmamızı sağl ıyor. El bette insan sonuna kadar rahat olamaz: geleceği olan, daha doğrusu her an b i l ineınez bir geleceğe doğru yürümek zorunda o l an i nsan nas ı l rahat o l ab i li r ? S izi neyin nerede neden bekledi ğ i n i b i leıniyor7



sunuz. Sonunda doğrular da başka doğrulara dönüşecekse biz sağlam tahtaya ayak bastığımız duygusunu yaşayab i l i r miyiz? Kesinlik her zaman iyidir. Apaçıkl ı k bir yanıyla b i ze garip de görün­ se bir yanıyla her zaman güven verir. Ancak yaşam karmaşıktır. çeşitli­ l i klerle doludur, çeşitlilikler çok zaman çelişkilerle önümüze seri! ir. B i l inç karmaşı k yaşamı olabildiğince yalın laştırarak kavrar. Bu mutlak bir ya­ l ı nlaştırına değildir. Çok karınaşığın fotoğrafı ancak az karınaşı k olab i l i r ancak. B i r yoğun karmaşıktan bir mutlak yalın türemez. B i linç sınıflama­ lar yaparak, soyutlamalar yaparak, genel lemeler yaparak çok karınaşığı daha az karınaşık kılar. Sokağı döndüğünüzde yeni bir görünüm le karşı­ laşırs ınız: yaşamın bir saniyesi öbür san iyesine benzemez, bir yüzü öbür yüzüne uymaz. D ünya çokboyutludur. Yalnız gördüğümüz kadarı b izim­ dir diye işin içinden sıyrılabilir miyiz? Görmediğimiz de bizimdir. Olasılar olanlardan daha az önemli değildir. Yaşamda b irbiri n i kavalayan renk renk an ' lar vardır, yaşamın çeşit çeşit yüzleri vardır. Kesin l i kler b i l in c i n öngörüleriyle, ç o k özel yöntemlerle b u karınaşık yapının içinden süzül­ m üşlerdir, görünmez bir yerlerden bulunup getirilmiş gibidirler ve her zaman dönüşüme yani kendilerinden ç ıkmaya hazır görünürler. B i l i m bir yanıyla b i r görme ve saptama alanıysa bir yanıyla da bir k urgu lama ala­ nıdır. Olası lar olmasaydı olanların dünyası son derece verimsiz bir dünya olacakt ı . Doğruları göreb ilmenin temel koşu lu düş göreb i l mektir. iç ' l e d ı ş ' ın b irbirine kavuşmad ığı. b i rb iriyle hesaplaşmadığı yerde b i l i m ye­ şermez. Sağı solu öylesine gözleye gözleye m i b i l i me ulaşacağız? Dün­ yayı donanımlı bir gözle gözlemlemek bizi verimli kılabilir ancak. B i l i m için böyle olduğu gibi felsefe i ç i n d e sanat i ç i n d e bö;vled ir bu. Doğayı görüyorum ama doğa yasaları n ı göremiyorum. Doğa var­ dır ama doğa yasası yoktur, doğa yasası b i r buluştur. buna göre doğa yasası bir durumun ya da bir i l işkinin soyutlamayla elde edilmiş varolma koşuludur. Öyleyse doğa yasası vardır. İ nsan z i h n i benzerleri saptayarak ve benzemezleri ayıkl ayarak yani değişmezi saptayarak doğa yasasına ulaşır. Doğa kendini yalnız b i l ince açabil ir, doğa bilinç karşısında aniaş ı l ­ mayı bekl er. B u d a gene ken d i l iği nden olmaz. bi lincin özel bir çabasını gerektirir. Doğayı anlamadan doğada kalmak da bir yaşam bi ç i m id i r. Ço­ ğumuz bizi tarih i n ol uşturduğunu bi lmeyiz ama tarihin ürün leri ol arak yaşarız. İ nsanoğlu tarih bilincine ulaşmış olmadan da tarihin i ç i nde olabi­



l i r. i nsan tarihte olduğunu b i lmese de doğada olduğunu b i l i r. İ nsan doğa­ sı doğadadır, onun b i r parças ı d ı r. Madde dünyası karmaşıksa insan dün­



yası da karmaşıktır. B i l i nç dünyayı yal ı n l aştırarak kend i ne al ıyor olsa da. 8



az önce b e l i rtmeye çalıştığımız gibi, ya! ı n iaştırma mutlak b i r yalı n l aştır­ ma deği ldir. B il i n ç dünya kadar olmasa da gene kendi n e göre karmaşı k b i r yapı ortaya koyar. B i l i n ç dünya kadar karmaşık o lsaydı d ü z b i r ayna olman ı n ötesinde bir anlam taşımayacaktı . İ nsan ruhu maddenin incel­ miş bir biçimidir diye düşünüyordu Epikuros. Epikuros ' d an ayrı o larak maddenin bir türevi de diyebi l i ri z ona. Ruh maddede ve madde ruhtadır. Yapı l arı çözmeye çalıştığımızda b ir sonsuzda yitip gittiğimizi sezeriz. Ge­ n e de b i l im vardır ve olmal ı d ı r. Hemen tümevanın ı n veri m i ne başvurmak gerekir. Tümevanın genel lemelerle kurar. tümdengeJ i m öze l leınelerle ay­ d ı nlatır. Her olguyu bir bir çözmek, yaşamı l i flerine ayırmak, yaşamın b i l eşenlerini ayrı ayrı göstermek b izim için b i r zorunluluktur. Bütün giz­ l eri çözme serüvenine gelince onu şimd i l i k geleceğe bırakmak doğru o l ur. İ nsan gerçeği n i gel işigüzel yöneli ın lerle an l amaya ya da ayrıştırma­ ya kalkmak gözleri bağlı kuş avlamaya benzer. B e l i rtileri yakalamak ve onların arkas ındaki gerçekl iği görmek i ç i n bel l i bir yönelim biçimini be­ nimsemiş olmamız gerekir. tek bir yöne l i m i ç i n de olsa b i r yardam bul­ muş olmamız gerekir. Yöntem kaygısı b u rada kend i n i gösteriyor. Yön­ tem zorunl udur. B u yal n ı z bil imde değil , sanatta da bir gereksinimdir, sanatçı aç ısından olduğu kadar izleyic i açı s ı ndan da b i r gereksinimdir. Elbet felsefe açısından da b i r gereks i n i ın d i r. Yöntems i z l i k i l kel l i kt i r. B i r estetik nesney i gel işigüzel gözleyen b i r izleyici hiçbir şey göremez ya d a i lgisiz bazı şeyler görebi l i r. Ancak sanatın b i l imdeki g i b i ç o k bel i rgin bir yöntem anlayı şına uygun düşeceğini söyleyebi lmek kolay değ i l d i r. Sa­ natta yöntem l i bakışı sağlayan daha çok donanımdır. b i r başka deyişle görü 'dür. belki de b i r ölçüde genel çerçevede ya da tarihsel düzlemde sanatın ya da sanatların b i l gisi dir. Yoksa arama mutlak b i r başıboşluk i ç inde gerçekleşir. Sanatçı mutlak bir özgürlük duygusunu bir sevinçle yaşarken b i l incinin sınırl arını da iyi b i l ir. Bizi özgür k ı l an şey b i l i ncimizin yetk i n l i k koş ullarıdır. Yarat ı c ı n ı n kendi n i özgür duymadığı yerde yaratıc ı edim sakatlan ı r. Ö zgürlük bizim i nsan olma koşul lan ın ı z çerçevesi nde u laşabileceğimiz özgürlüktür. Yaşamda sayısız b e l i rtiler vardır. N as ı l b i l im adamı doğada yasaya yükselmek i ç i n bir takım b e l i rti l er i okumaya çal ı şıyorsa sanatçı da an­ lam lara u laşabilmek için önce l i kle kendinde ve dünyada b i r takım bel i rti­ leri okumaya yönelecektir. Yaşam bir anlam l ar d i zges i d i r. kamıaşık da olsa. B i l im adaını kend iyle i l işkisi olmayan yan i kendi d ı ş ı n daki bir şeyi arar. sanatç ı n ın aradığı ve b u lduğu şey biraz kendi d ı ş ı n daysa biraz da 9



kendiyle ilgilidir. Ağlayan b i r çocuğun yüzündeki anlam bizi mutlak b i r ortak kavrayışa götürmese de hepimiz için geçerl i bir ortak zem i n ol uş­ turuverir. İ nsan l ı k en büyük buluşmayı sanatta gerçekleştirir. Onda yal­ n ı z dostlarımızla değil karşıt olduğumuz i nsanlarla da buluşuruz. Sanatta her zaman gönül işe karışır. Gene de ortak b e l i rtiler vardı r : bir kaşını kaldırmış olan adamın düşünmekte olduğunu düşünürüz. Bir kaşı yuka­ r ı da dolaşan pekçok kişinin d üşünmekle b i r i li ş kisi o l mad ığını b i l e b i l e. B i r kaş ı n ı kal dırmış öylece duran bir adamı n korkuyu yaşadığını söyle­ yemeyiz: korkunun tepkisi daha başkadır. Ama her şeyi doğru okuduğu­ muz konusunda her zaman kuşkularım ız olacaktır. Ayrıca her şeyi doğru okumak zorunda değil iz ve bizim i ç i n her şeyi doğru okumak diye bir zorunluluk yoktur. B azı beli rtiler kesirılikli olmadıklar ı i ç i n yan l ış da okunabi l irler: ya­ şam yanlış anlamalarta doludur. Gündelik yaşamda yan l ış anlamalar, aşkta yanl ı ş anlamalar, sarıatta b i r yapıtın izini sürerken yan l ı ş anlamalar . . . Aşkın açmaza düştüğü yer burasıdır, i zleyicin i n yapıt karşısındaki dalgalı durumu da buradan gelir. Keşke sanatçı yapıtı nda her şeyi çok açık an­ latmı ş olsaydı ve keşke sevg i l i de b i l inmezli kl erle dolu bir yan bulunma­



saydı. Ne yazık ki "keşke"n i n ders çıkarmak adına bil e bir anlamı olma­ dığı kesindir. K i m ileri her şeyi doğru okuduğunu sanı r. Onları



den düşünenler olarak



düş ünme­



ayrı koymak gerekir. B ir ç ırpıda aniayıp ç ıkmak



çok zaman anlamamaktı r ya da eksik anlamaktır. Çünkü yaşam engebe­ li dir, zorunlu o larak sorunludur, üstel i k insan onu yal ınlaştıracağı yerde karmaşı klaştırm ıştır. Bu noktada felsefeden bir şeyler urumak zorunda­ yız. Fel sefe olabildiği nce genele u laşmaya, b ütüne bakmaya çalışır, böl­ meden parçalamadan görmeye özen gösterir, böylece karmaşığı yal ına i nd i rgerneye çal ışır, kannaşığı yal ı nda anlamaya ve anlatmaya çalışır, an­ cak onun bu çabası yaşamdaki karmaşıklığı artırmaz da gidermez de. Yapsa yapsa uzun erirnde dolayl ı o larak ve bir ölçüde yapab i l i r bunu. Yaşarn b i linci belirlerken b i l i nç de yaşam karş ı s ı nda elbet boş durmaya­ caktır. Sanatta yaşamı doğru görmenin yolu ona olduğu gibi bakmak yani çıplak gözle bakmak deği l özel bir gözle bakmaktır. B unun için özel bir görme gücü olabilmey i başarmak gerekir. Kendi o l arak bakınayı bilen göz de diyebiliriz buna. Herkesin gözüyle görmek başka kendi gözüyle görmek başkadır. İ l k bakışta görüneni görmek başka kendini gizleyeni görmek başkadır. Her bakanı bir s a n çok yerde



bakar kör' d ür.



gören diye nitelernek doğru olmaz.



Gördüğünü söyler ama görmez. 10



in­



Göz



görmeye alışık olmadığı zaman hiçbir şeyi doğru dürüst göremez. N e o lursa olsun felsefeye gereksi n i m i m i z vardı r bu yüzden: bize doğru gör­ menin yollarını öğretse öğretse o öğretecektir. B i l imdeki, fel sefedeki, sanattaki temel çaba doğru görebi l me çabas ı d ı r. K i m i l eri görür gibi ya­ parlar. B i r şeyler görürler de. İ ğreti fi lozoflar, b i l i mden uzak b i l i m adam­ l arı, yetersiz sanatçılar boş düşlerini görü diye değerlendirirler. Doğuş­ tan yetenekli olduğuna inanan safdiller kendi yaratıcı güçleri d ış ında bir güç tan ı m azlar ve kendilerini etki n bir görü 'yle donatmayı düşünmezler. Onların b u inançları sanat çabasında düş kırıklığına uğrayacakları güne kadar sürer. Belki düş kırıklığı na uğrayabi lmek b i l e bir şeydir. Sanatın zava l l ı l aştığı ve sanatç ı n ı n gülünçleştiği bir yer vardır.



Kendini bilmek



dediğim i z şey en çok gerçek kültür adaml ar ı n ı n kaygısıdır. Yaşamı çıp l ak gözle doğru dürüst kavrayamadığımıza göre bi l eşti­ ren ve ayrıştıran düşüneeye ya da fel sefeye gereks i n i m i m iz vardır. Ya­ şam en genel öze l l ikleriyle, bu arada b ütün karmaşasıyla sanatta b i l lurla­ şır, sanatta ayd ı n lanır, ne kadar yalı nlaşabi l i rse sanatta yal ın l aşır. Sanatçı karmaşayı yapı t ma taşımaz, onun karınaşıkl ığını yapıtında gösterse de. Karmaşayı olduğu g i b i sanatına taşımaya kalkarsa kargaşacia boğulur kal ı r. İç i ç e girmiş sayıs ı z ögeleri iyi kavrayaınadığımız için ya! ını seçın i ­ şizdir, sanatçı d a bizi b u yalı na ulaştırdığı ö l çüde sanatçı d ı r. İnsan karma­ şığı yalına çevirmekle yükümlü gibidir. bi l i ncin baş l ıca yükümlü lüğü bu­ dur. B i l i m adaını ve felsefe adaını bir göz'se sanatçı daha da bir göz' dür. Y üzden görmek kolaydır, insan l ar genelde her şeyi yüzden görürler. De­ rine i nmek i çi n , b i r şeyin i ç i ni ve hatta ö n ü n ü arkasını görebi lmek i ç i n fe lsefe gerekli d i r. Yaşam sanatta felsefesiyle vardır: bu fel sefe doğrudan sanatçı n ı n b i lincinde b i l lurlaşır. Sanatçı gerçekliği b i linç yetk i n l iğiyle gör­ m üş, onu bu görü deri n l iğiyle yapıtma çok özel koşu l l arda götünnüştür. Yaşamı kavramak için fel sefeni n oluşturduğu görme gücüne gereksini­ mimiz vard ı r, onun sağladığı yalın düşünselliğe gereks in im i mi z vardır. Felsefi düşüneeye olan bu gereksinim öze l l ikle sanatçı n ı n varlığı nda ken­ dini duyurur. Ö neml i olan bir şeyi doğru kavramaktır. K i m i l eri sanatta "doğru" teri m inden ürkerler. Oysa b i l irnde ve felsefede yaşam neyse sanatta da yaşam odur, sanatta özel anlatırnlara götürülmüş de olsa ya­ şam aynı yaşamd ı r, sanattaki yaşam b i l i nmez bir yerlerden getir i l m i ş deği l d i r, onun gerçeğe yönelişi



öyle de olur böyle de olur



form ü l üy l e



açıklanamaz. K ısacası her gerçek i nsani uğraş b i zden



kavradzğznz doğru kavra­



yabilen yalı n bir bakış bekler, bu yalın bakış da fe lsefenin sağl ayacağı ll



bir



yetk i n l i ktir. Sorun doğrudan doğruya düşünmeyi b i l mekle ve b i l mernek­ le i lgil i dir. Bu noktada düşünenieric düşündüğünü sanan lar arasında b i r ayrım olmal ıdır. T i l k i d e k u ş da kedi de b e n de aynı ağaca bakıyoruz: dördümüzün aynı ağacı gördüğümüzü kim söyleyebilir? Her şeyden ön­ ce türün özel koşulları beli rleyi c i d i r. İ k i tilkinin ayn ı ağacı aynı b i ç i m altında görmesi a k l a yatkındır.



Kaba algz



verimsiz algıdır, o l sa o l s a ge­



reçtir. Göz olmak b i l i n ç l i b i r varlı k olan insanın konusud ur. Görmek i ç i n insan olmak da yetmez, düzenlenmiş bir gözümüz yoksa bakışımız her­ h angi bir nesneye çarptığında düşer k ı rı l ı r ya da o nesneye yapışır kalır. Gerçekte gören b i l i n çtir, göz b i l i n c i n görebildiğini görür. Sanatta görrnek dediğimiz şey



düzenlenmiş algz "yla



gerçekleşir. Gündel ik yaşamda b i l e



bir şeyleri görebi lmek i ç i n azçok düzenl enmiş bir göz y a da h i ç deği l se



alzşzk b i r göz gerekir.



Düzenlenmiş algı dediği m i z şey öncel ikle görmek



istediklerimizle, görme istemi m izle ilgilidir. Düşünen insan algı etkinl iğini bir güzel düzenler, algıyı raslantıya bırakmaz yani kaba algıyla yetinmez. Gündelik algı kendiliğinden algı d ı r. Ona açıksınız, onu düzenlemeniz çok güçtür, ancak algı düzeneğini bazı şeylere kapatmak olasıdır, bL;n:m i ç i n de b e l l i bir yetk i n l i k gerekir. O d u n kıran adam ı n çıkardığı sesleri alına­ ınaya çalışabiliriz. B e l l i bir dikkati koruyabi lmek için bu zorunludur. Ama adam gene de odununu kırmaktadır. İ nsanlar çok zaman nesnelerin dış yüzleri ni görmekle yetinirler. Pekçok i nsan özel b i r gözle görme ya da derin bakma i ş i n i başkalarına bırakmıştır. işte bu yüzden biJimin alanına gi rerken de sanatın alanına g i rerken de felsefe açı sı ndan donan ı m l ı o]



..



m ak gerekir, felsefenin oluşturduğu ayrıştırıcı ve b i l eşti rİcİ bakışa ulaş­ mış olmak gerekir. Eskiden tüm üst düzey düşünceler, bu d üşüncelerin yöneldiği so­ runlar, bu sorunların çözüm öneri leri fel sefenin alan ını ol uşturuyordu, bir başka deyişle insan hangi biç imde ya da konuda düşün üyor o l ursa o l sun gerçek anlamda d üşünmek fel sefede gerçekleşiyordu. Fel sefenin dışında düşünmek sıradan sorunların, uygulanıayla i l g i l i basit sorunların alanına yönelmek demekt i . Felsefe tüm temel sorunlardan sonımi uydu. ister doğayla ilgili bir sorunu i ster insanla i l gi l i bir sorunu ister doğaüs­ tüyle i l g i l i bir sorunu i rdel iyor olalım i lgi alan ı m ız fel sefeyd i . Kuram la eylemin ya da uygulamanın birbirinden son derece ayrı durduğu , kura­ mın deneyden ve deneyin kuramdan kaçtığı, kuram ı n deneye yukarılar­ dan baktığı, kuramı n deneyden sanki utandığı zamanlardı. El bette h içbi­ rimiz o geçmiş zamanları hafife alamayız, öte yandan geçmişle aramız­ daki ayrıl ığı, dönüşümlerle gel m i ş olan ayrılığı görmek de bizim :>onım12



luluğumuza girer. Tarih açısından bakmayan kişi her baktığı şeyde ken­ dini görür yani yan l ı ş görür. Tarihe yerleşmeden hiçbir şeyi çözemeyiz. O zaman sanatı yapan kişilerle sanatı düşünen kişiler apayrı dünyaların insanlarıydılar. Estetik üzerin e görüşler geli ştiren fi lozofun sanattan ne kadar anladığı da tartışma götürürdü. Elbet bugün de sanatı yapanla sa­ natı izleyen, sanatı yapan l a sanattan estetiğe yükselme çabası i ç inde olan insan aynı i nsan deği ldir. B ugün estetiğin alanında üçlü bir ilişki vardır: sanatçı yaratmakla, izleyici izlemekle, estetikçi kurama yüksel mekle yü­ küml üdür. B u i l işki s ık ı b i r i l işkidir. Bunların ü ç ü de öncel ikle ve doğru­ dan doğruya sanatta iç! i d ı ş i ı dı rl ar ya da öyle olmaları gerekir. Uygulama ya da deney ç ıkış noktası d ı r, kurarn bundan sonra başlar. Kanı gibi biz de deney yoksa bilgi de yok diyebi l iriz. Öte yandan kurarn yoksa sağ l ı k l ı uygulama ya da sağl ıklı deney d e yoktur. Sanatçı kendini gel işigüzele adadığı yerde s ı radan bir teknisyen durumuna düşer. Onun sanatında dünya apaç ı k görünmeyecek, onun sanatından dünyaya çok şey yansı­ mayacaktır. Ancak uzun süreçlerden sonra düşünmenin uygulamadan ve uygu­ laman ı n düşünmeden iyiden iyiye ayrı olmadığı zamanlara gel i n d i . B i l i ­ m i n g ü c ü ya da genel olarak b ilgi'n i n gücü burada kendini göstermiştir. Düşünmeye i ster d ı ş dünyadan kendim i ze bakarak başlayalım i ster ken­ dimizden dış dünyaya bakarak başlayalım, bundan böyle dünyayla bizim ortak ürünümüz o lan bütünsel bir bilgiye ulaşacağız. Dünyayı insandan ve insanı dünyadan ayırınama tutarlıl ığını Gaston Sachelard ' dan çok ön­ ce Francis Bacon ' la yaşad ık. Yen içağ ' ın başlarına geldiği m izde salt ül­ kücülükle salt gerçekçi l iğin b i r anlamı kalmamıştı. Felsefi düzlemde dü­ şünen i nsan için yandaş l ı k bitti bitiyor derken düşünce yakın zamanda öznelci bulanıklığın batağına sapiand ı. B i l im ler güç koşullarda elde ettiler b i l i m olma haklar ı m . i y i ki b i l i m i n öznele s ığınıp kalma kolaylığı yok. Öznel e sığınıp kalma kolay l ığı yok ama uygulamaya sığınıp kalma kolay­ l ığı var. Felsefe bulan ı klaşırken bilim tekniğe dönüşmeye başlad ı. F e lse­ fede özne l c i l i k bilimsele o l an, ussala olan, oluınluya olan düşmanlığı kö­ rüklerken bilim ler uygulaman ı n bedrumuna indi ler. Doğasını yitiren fel­ sefe



görünmez çok gizil şeyler yal anını benimsed i .



Sözde insan ı n ya da



daha doğrusu b i reyin değerini öne çıkarıyordu. Dünyayı i nce ince göz­ lernlemeden fel sefe yapman ı n da bi l i mle uğraşmanı n da olası lığı yoktur. Özne le sığı nınakla sı radan i nancı , uygulamaya sığı nmakla gün ü kurtara­ b i l i rdi k. Nitekim öyl e oldu. Gene de sağlı k l ı bakmayı bilen ler bütünleyici bakıştan ayr ı l madı lar. Bakı ş ı n ı doğaüstünden alıp gözlerini doğaya ya da 13



daha doğrusu d ünyaya, bir başka deyişle doğadaki i nsana çevirm i ş olan sanat da sağl ıklı b i l i m ve sağlıklı felsefe gibi yaptı, bütünleyici bir bakışa ulaştı. Kurarn uygulamaya ve uygulama da kurama her zaman denk düş­ m üyar olabilir. Sanatçıdan yapabi leceği nden daha çoğunu beklemek ona haksızlık etmek de o lsa onun uygulama kadar kurama ve kurarn kadar uygulamaya ağırlık vennesini bekl iyoruz. i yi bir sanatçı gerçekte gizli ya da açık b i r estetikç idir. Bu bekleyişimiz her zaman yaşamda karş ı l ığını bul an bir bekleyiş deği l d i r. Sanatçının çok zaman kurama yan ç izdiği ni görüyoruz. Ç ünkü sanatçı çok zaman kendi üzerine, ustalıkları üzerine, yatkı n l ı k l arı üzerine, kendinden öncek i ler üzerine, en önem l i s i de en ge­ nel çerçevede insan üzerine düşünmek yetkinl iğine u l aşınayı amaçlaın ı­ yor, bunun gerektird iği çabayı gösterıneyi düşünmüyor.



Sanatçı çok



zaman kendine güvenini abartıyor, gücünü kendinden ya da bir yerler­ den getird iğine inanıyor, hatta doğuştan özel yetenekleri o lan b ir i oldu­ ğuna inanıyor ve dey im yerindeyse bunun ağır vergis i ııi de ödüyor. Ö z­ güveni o lmayan sanatçı e lbette eksik li insandır ama insan kendine güve­ nirken kendine bel l i dayanaklar ya da sağlam veri ler gösterebi lıne li d i r. Kuşkuculuk nasıl b i l imin ve fel sefenin çağdaş çerçevede temel sorunla­ rından biri ol duysa sanatçının da en azından bir şeylerden kuşkulanmak zorunda olduğunu b ilmesi önemlidir. Şu özlemi içimizden atamayız: keş­ ke sanatçı aynı zamanda estetikçi olsaydı . Örnekleri yok mu? E lbette var. Bu örnekler b i ze her zaman olmasa da çok zaman i y i bir sanatın güçlü bir d üşünse l l i k üzerine temel lendirilebi ldiğini gösteriyor. Esk iden esteti k fel sefen in i ç i ndeyd i , bugün estt'tiğc giden.,Yoi fe l se­ fen i n i ç inden geçiyor ama orada kalm ıyor. Gerçekte bütün bi lgi alan ları­ na giden yol fe lsefenin içinden geçiyor. Düşünce dünyamızı sağlam bir temele oturtmadan doğru düşüneb i l ir m iyiz? Başka bi lgi alanları için de estetik i ç i n de felsefe gerekli koşuldur ama yeterl i koşul deği l d i r. Estetik­ çi fi lozof deği l artık, felsefenin yöntem leriyle düşündüğü zamanlarda es­ tetikten kopup bir tür sanat fel sefesi yaptığını b i liyor. Eskiden estetikle sanat felsefesi aynı şeydi. Eskiden öyleydi ama bugün öyle dı ğild ir. Ö yle olsaydı estetik b i l i m ol mak hevesine kap ı lıp felsefeden ayrı lmazdı . Felse­ fe gere k l i koşuldur, eskiden yeterl i koşu l d u . Estetik sözkonusu o l d uğun­ da her şeyi fel s e fede başlatıp fel se fede b i t i rmek de buna karşı] ı k fe lse fe­ nin pek gerek l i ol madığı gibi bir duyguya kapı lmak da bizi yan i ı ş i ara düşürür. Nitekim estetiğin veri m i son zamanlarda artmı ş, estetik b i l i m olma çabasıyla sanatın e n büyük yardımcısı durumuna gelmiş, buna bağlı 14



olarak sanatın sorunları çeşitlenıneye ve ince lmeye başlamıştır. Estetikçi felsefeden koptuğu ölçüde bu verim azalır. Herkes gibi sanatç ı n ı n da estetikçini n de felsefeye gereksinimi vardır. B ugün b i ri l eri estetiği felse­ feden ve öze l l i kle sanat felsefesinden ayrı düşünem iyorsa, sanat ruhb i l i­ mini estetik! e bir tutuyarsa b i r şeylerin tümüyle d ı ş ı nda yaşıyor demek­ tir. İ nsan gerçeğiyle içli d ı ş l ı olan i n san ların birbirini tümleyen bu üç alan ı , felsefeyi, b i l i m i ve sanatı doğru tanımlaması gerekiyor. Bir şeyleri yerl i yerinde görebi l m ek için, bu arada sanat yap ı tların ı etkin bir biçimde kavrayabi lmek için felsefe denen yükü çekmemiz gerekiyor. B u korkunç bir yük olmal ı . Sanat yapmanın ve sanata ulaşmanı n daha kolay, daha basit, daha az yorucu bazı yolları yok mudur? Sanat dediğim i z etk i n l i k Tarihöncesi ' nden b u yana aniaş ı l mak için sanki fel sefey e m i gereksinim duydu? Eskiden de m i böyleyd i ? Tembel l iklerimiz b i ze b u sözleri çok kolay söyletebi l ir. Tarihe bağlı olmak başka geçmişte tak ı l ı p kalmak baş­ ka şeydir. Eski sanat bir i nsan araştırınası olmaktan çok tanrısal l ı k yo­ l unda bir adanmaydı, dinsel-toplumsal bir gerekii i ikti. En eski top l um l ar­ da üst güçler karşısındaki korkularımızı dengeleyecek b i r yakarına biçi­ m iyd i . A rtık gerçek anlamda sanat yapmak da gerçek anlamda sanat izleyicisi olmak da eskisi kadar kolay değil. B ugün sanat üret i c i l iği ve sanat izleyiciliği dolgun b i l i n ç l i l iği gerekti ri rken b i l inçler arasında yoğun bir a l ışverişi de gerektiriyor. Sanat izleyicisine de bugün rahatça sanat üreticisi gözüyle bakabiliriz ve bu h i ç de yan l ı ş olmaz. i zleyici sanatsal üreti me etkin olarak kat ı lıyor. i zleyiciyi kaldırın, sanatın h içbir anlamı kalmayacaktır. F e lsefenin al an ı n ı kolay girilemez bilgi lerin alanı sayan lar az değil­ d i r. Felsefe adarnma kuşkuyla bak ı l ı r. Felsefeyl e i lgilenenler belki de zi­ hin sağl ığı yerinde olmayan i nsanlard ı r. Onlardan bazıları bazı olağanüs­ tü yetenekler le donanmış olab i l i r. Belki bazıları aşk ı n dünyadan işaretler alabilecek kadar yetki ndir. Böyle düşünenler az deği ldir. Felsefe zor mu­ dur? B i lmediğimiz her şey bize zor görünür. Felsefe de bil inmez gibi duran şeylerin alanı olarak gözümüzü korkutuyor. Atom fiziği benim i ç i n zordur, çünkü onunla i l gi l i h içbir şey b i l miyorum. Atom fiziği herkesin değil yal nızca onunla i lgi lenen kişilerin konusudur. Fel sefe için aynı şeyi söyleyemeyiz. Felsefe i nsanla i l g i l i en genel araştırma olmakla hepimizi i lgilen d irir. Evet, felsefe kavramsal çerçevede b i r insan araştırmas ı d ı r. Felsefe demek



insanın bilgisi



demektir. Felsefe yapmak insanı d üşün­



mektir. Felsefe yapmak i n sanı gelişigüzel bir biçimde değil yöntemli bir 15



b i ç imde düşünmekt i r. Bu yüzden felsefe dediğimizde d i zgesel düşünce gel ir akl ımıza. D i zgenin dışınd8. fel sffi düşünce kafa karıştırıcı bir söz yığı nından başka b i r şey deği ldir. Felsefe n i n kapısından girdiğimiz anda evrensel i nsan ı n zengin l i k l eriyle yüzyüze gel iriz. Felsefe n i n zorl uğunu onu zorlaştıranlardan sorınalıyız. B u arada, öznel l iğin sinsi koridorların­ da dolaşarak fe lsefeyi gerçekten yok yere zorlaştıranların varlığını da yadsıyamayız. İ nsanlar genelde felsefeden korkuyorlar çünkü düşünmekten kor­ kuyorlar. Düşünmek çokların ı n gözünde eziyet l i b i r i ştir. Hep i m i z dü­ şünmüyor muyuz? D üşünüyoruz. Düşünmek gündel i k yaşanı koşul ları çerçevesinde h i ç de zor b i r şey deği l d i r. Çarşıya ç ı kmadan önce arkada­ şıma telefon etmem gerektiği n i düşünmem bana büyük b i r zorluk yükle­ mez. A ncak yerde ve zamanda geni ş çerçevel i bir d üşünce serüvenine alışnıamış b i linçlere zor gelir. İ ş i n çok önem l i b i r yanı



girmek düşünmeye



gözden kaçırılıyor: düşünmekten korkan i nsanın yaşamı her türlü tehl i ­ keye aç ıktır, düşünmeyi bil meyen i n s:m başkalarının kul lanabi leceği i n ­ sandır. Bu b ireyler i çin böyle olduğu g i b i toplum lar i ç i n d e böyled i r. S ü ­ rekl i ge l işen b i r dünyada gel iş i me ayak uydurabil meni n temel koşu l u d ü­ şünmeyi b i l mektir. D üşünmek gel i şmeni n temel koşuludur. Buna göre düşünmek i nsani ya da evrensel b i r yüküm l ü l üktür. İ nsanl ığın her soru­ nundan ve özellikle gelişi mi nden yalnızca bazı kişiler değil bütiin i nsanlar b i l in ç koşulları çerçevesinde soru m l udurlar. İ nsan i ç i n sorum l u l uk er­ kenden başlar ve ö l üme kadar sürer. Böylece fel sefe bizi i nsan l ı ğa bağlar: felsefede tek i nsan evrensel i n sana ulaşır. Felsefede dünüyle. bugünüyle, yarınıyla bütün bir i nsanlık vardır. Bir yer i n ya da b i r zamanın i n sanı değil her şeyiyle bütün bir i nsanlık vardır. Karl Jaspers şöyle der:



iletişim sağlamak için çalışmaktu�



"Felsefe yapmak evrensel bir



" Felsefede i k i l i b i r çaba i çindeyimdir:



i nsan l ığa katılmak i ç i n düşünüyorum ve aynı zamanda i nsan ol mak i ç i n düşünüyorum . Benim i ş i m bir yandan kendimi gel i şt irmek b i r yandan d a i n sanl ığın gel i ş i m i ne katkıda bulunmaktır. B u durumda öncesel soru şu o labi l i r: nasıl bir i nsan o l ın a l ı yını? S toa'nın i mparator fılozofu Marcus



'"Kendinin efendisi olmak. kendini başka şeyin s iirüklemesine bırakmamak, her koşulda hastalıklarda bile se­ vinçle davranmak, kişiliğinde yumuşaklığı ve ciddifiği muılu bir bi­ çimde bütünleştirmek. ·· B u da b i z i fel sefe n i n i ç i nde özel b i r alana. ahia­ A urel i us bunu şöyle açıklar:



k ı n alan ına çıkarır. Ahlak sorunlarından ayrı bir felsefe düşünmek o l as ı değildir. Ahlak fel sefen i n b i r dal ıdır ama gerçekte fel sefe başl ıbaşına ah16



laktır. Onda bütün doğru ' lar iyi 'yle i l i şk ileri i ç i n de bir anlam kazanırlar. B ir başka deyişle iyi o lmayan, iyi olmak zorunda o lmayan b i r doğru yoktur. B unun başka bir açı klaması şudur: insan l ı k i ç i n yararlı o lmayan şey doğru deği l d i r. Çünkü yaşam i nsan i ç i n dir, yaşamı açıklamakla yü­ kümlü olan fel sefe de tümüyle i nsan içindir. Tem e l de b i l gi sorunları her zaman bağımsız sorunlar gibi duracaktır ama ahlak sorunl arı dışında bil­ gi sorunl arı insanı açıklamaya yetmeyecektir. Sanatla fe lsefe arasında bir yöntem ayrımı sözkonusudur. G idim l i düşünce felsefenin işidir, b u tür düşüncenin sanatla do layi ı i lgisi olsa d a doğrudan i lgisi yoktur. S anat yapmak daha ç o k sezgisel çerçevede dü­



şünmektir. Sezgisel düşünce sanat i ç i n tek düşünce b i ç i m i o l masa da sanat sözkonusu olduğunda b i z sezgi n i n en geniş çerçeve l i ve bütünleyi­ ci gücüne başvururuz. Sezmek bütünü görmektir. Bu durum gerektiğin­ de ayrıştırıcı bakmaın ızı engellemez . Sezgisel düşünce b i linçsel yaşamı n kendiliğinden b i r işlevi değildir, sezgisel kavrayışın altında geniş b i r b ilgi birikiminin olması gerekir. Sezınek i ç i n bi lmek gerekir. G ü ç l ü bir bi lgi b irikiminden beslenmeyen sezgilerle sanat yolunda ilerlemek o l acak iş deği ld ir. Sezgisel düşüncenin dili değiş i k bir dildir. Sanatın sezgisel di l in­ de terimler nesnel içeriklerinden daha başka anlamlar yüklenir! er. B ir başka deyişle sanatta kavram i çerikleri ne özel an lamlar yükleriz. Sezginin d i l i olmadan sanatta salt g i d i m l i düşünceyle çok uzağa gidemeyiz. Eğlence olsun diye ya da değişiklik o l s un diye değil daha yetkin anlatıma ulaşabi l­ mek i ç i n başvururuz sezgisel o l ana. Sanatçı gerektiğinde bozarak çarpı­ tarak anlatmak zorunda kalır. Onun aniatmak l a yükü m l ü olduğu şeyler



zor anlatılır şeylerd i r. Sanatç ıda fil ozofun ve b i l i m adam ının mantıksal rahatlığı yoktur. Sanattaki ınantı klar çok özel mantıklardır. Değişik ol mak yetmez. Ö zgün olmak ya da özgün görünmek de yeterli değildir. Her şey anlamın yetkin biçimde dışlaştı nlabi l mesinde önem kazanır. Gelişigüzel b i çimbozmalar yapmak, bir şeyleri oradan alıp bura­ ya koymak sanat yapmak deği ldir. Sanatç ı n ı n aniatmayı amaç ladığı şey­ ler öznel çerçevede deri n l i k l i ol makla ilet i l mesi zor şeylerdir. İ nsan ger­ çeği karmaşıktır, bu gerçeği ortaya dökmeye çalışan sanatçının i şi de gerçekten çok zordur. Sanatç ı n ı n en büyük yüküm l ü l üğü özneli nesnel kı lmaktır yani herkesin anlayabileceği biçi mler altında vermektir. S anatta işin i çine renk renk özne l l ikler. çeşit çeşit duygusal l ıklar karışır: felsefede ve biliınde olduğunun tersine sanatta duygusal l ı klar sonuna kadar yasal­ d ı r. Fe lsefede ve b i l i ınde kavram l arın nesnel içerikleri duygusal içerikle­ rinden olabildiğince ayrı tutulurlar ya da arındırıl ı rl ar. Bu el bette nesne l l i k 17



adına öngörülen yapay b i r girişi md i r, bir kaç ı n ı lmaz zorlamadır. Felsefe­ de ve bilirnde öznel l i kler bozucu etkenlerden başka bir şey olamazlar. Gerçekte kavramların nesnel içerikleri öznel içeriklerinden ayrı düşünü­ l eb i l i r m i ? Nesne l l iğin öznei l i kle i çiçe geçtiği bir dünyada yaşıyoruz. Öz­ n e l i çerikleri ayrı tutmak kolay mı? Bil irnde ve fel sefede öneml i olan öznel içerikler yokmuş gibi davranmak. olab i l d iğince onların sesini kıs­ maktır. Ç ünkü onlar



artık



ögeler olarak her türlü nesnel arayışa engel



çıkarabilirler. B i lirnde öznel içerikleri yokmuş gibi düşünmek biraz daha kolaydır. Nesnel i n alanında iş görürken öznel özelliklerle özel olarak b i r i ş i m i z olabilir mi? Felsefede bu konuda biraz daha özenli olmak gerekebi l i r. B i l i m h i ç b i r z.