Latin Amerika Yol Ayrımında
 978-975-6304-99-0 [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Solun ve halk hareketlerinin dünü, bugünü ve yarını



LATİN AMERİKA YOL AYRIMINDA



ROBERTO REGALADO



Çevirmen: Barış Ateşer, Selim Sezer



AKt\ DEMi



Solun ve halk hareketlerinin dünü, bugünü ve yarını Latin Amerika Yol Ayrımında Roberto Regalado



Kuram: 6 Akademi Yayın: 14 Birinci Baskı: Mayıs ISBN:



2010



978-975-6304-99-0



İspanyolca orijinali: America Latina Entre Siglos, Ocean Sur, Kolombiya,



2007



İngilizce Çeviri: Latin America at the Crossroads: Domination, Crisis, Popular Movements and Political Alternatives, Ocean Press,



2007



İngilizce'den çeviren: Barış Ateşer, Selim Sezer Editör: Alp Altınörs Kapak tasarım: Yücel Can



Baskı-Cilt: Can Matbacılık Davutpaşa Cad. ipek İş Merkezi Kat:



3



No:



7



Topkapı-lstanbul Telefon/Faks:



(0212) 613 10 77-613 15 47



AKADEMİ YAYIN* Hocapaşa Malı. Kargılı Sk. No:l, Celal Orman İşhanı



Kat:2/24 Telefon:



Sirkeci-İstanbul



(0212) 519 70 93 -



Faks:



(0212) 514 68 77



E-mail: [email protected]



*AKADEMİ YAYIN Ceylan Basım Yavım Dağıtım'ın kuruluşudur.



Solun ve halk hareketlerinin dünü, bugünü ve yarını



LATİN AMERİKA YOL AYRIMINDA



ROBERTO REGALADO



Yazar hakkında l 953



yılında



Havana'da



dünyaya



gelen



Roberto



Regalado,



Üniversitesi'nde ve Maksim Gorki Dil Enstitüsü'nde eğitim gördü.



Havana



1971 yılından iti­



baren Küba Komünist Partisi (KKP) Merkez Komitesi'nin Amerikalar Birimi'nde görev aldı ve ABD'de ve Nikaragua'da diplomat olarak çalıştı. Halen KKP'nin uluslararası ilişkiler sorumlusudur. Regalado, Siio Paolo Forumu'nun kurucu üyelerinden birisi ve Latin Amerika ve Karayipler Siyasi Partileri Daimi Konferansı'nın (COPPAL) Yönetim Kurulu Yar­ dımcı Sekreteri olmuştur. Otuz yılı aşkın bir süredir Küba'nın önde gelen Latin Amerika araştırmacıları ve yorumcuları arasında yer alan Rcgalado'nun kitapları ve makaleleri, uluslararası düzeyde geniş bir okuyucu kitlesiyle buluşmuştur. Roberlo Regalado, Ocean Sur tarafından, Latin Amcrika'claki aklivistlcr, sol siyasi partiler ve toplumsal hareketler arasında fikir alışverişini sağlamak üzere kısa süre önce çıkarılmaya başlanan Contexto Latinoamericano dergisinin de editörü­ dür.



(Kitabın İngilizce baskısındaki tanıtım yazısından aynen çevrildi, çn.J



İçindekiler İngilizce Baskıya Önsöz Yazarın Notu 1. Bölüm:



.. . . . . . .... . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . .



. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .



9



.. . . . .. . . . . . .. . .. . . . . . . ... .. .



15



.. . . . . . . . . . . . . . . . .



27



Reform mu Devrim mi?



. .



Kapitalist Gelişimin Döngüleri..........................................29 16 ve 19. Yüzyıllar Arasında Devlet, Siyasal iktidar ve Kapitalist Birikim ................................ 37 Burjuva Demokrasisi ve Siyasi Partiler ........................... 41 Sosyalist Hareketin Kökenleri ......................................... 4 7 1970'lere Kadar Olan Süreçte Reform Ve Devrim



. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .



53



ABD Emperyalizminin Karşı Saldırısı .............................. 73 Sovyetler Birliği'nin Çöküşünün Sonuçları ...................... 83 ABD ve Batı Avrupa'da Neo-liberalizm ............................. 89 "Post-Neo-Liberal" Sosyal Demokrasi, Üçüncü Yol ve Küresel ilerleme Doktrinleri ......................... 95



II. Bölüm: Latin Amerika'da Tahakküm, Kriz ve Halk Direnişi



.



. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 109



Latin Amerika'da Kapitalizmin Yükselişi ..................................................... 111 Sömürgecilikten Yeni Sömürgeciliğe ................................121 Pan-Amerikancılık........................................................... 133 Kalkınmacılık ve Sonuçları...............................................139 1960'larda Devrim ve Karşıdevrim....................................151 Nixon Hükümeti'nin Etkisi ve Carter Yönetiminin Bocalaması. ...................................... 157 Ronald Reagan'ın Güç Stratejisi



..... . . . . . . . .. . .



. . . . .. . . . . . . . . . . . 163



Yeni Dünya Düzeni'nde Latin Amerika ...............................171 İki Yüzyılın Arasında Latin Amerika..................................225 Sonuç yerine bazı notlar .................................................. 243



Dipnotlar:



. . . . . .



. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . .



245



İngilizce Baskıya Önsöz Güncel olayları ele alan bir kitap yazmak iddialı bir iştir. Bu kita­ bın ilk hali Şubat 200S'te, George W. Bush'un ABD Başkanı olarak Beyaz Saray'daki ilk döneminin bitmesinin hemen sonrasında Ocean Press'e sunulmuştu; bu, oldukça makul bir zamanlama gibi görünüyordu. Ki­ tabın düzenlemesi ve İngilizce'ye çevirisi yapılırken, Ekvator ve Bolivya devlet başkanları Lucio Gutierrez ve Carlos Mesa'nın istifasıyla sonuç­ lanan protesto hareketleri başlamıştı. Kitabın yazarı ve yayınevi, bu ge­ lişmelerin, yaptığımız çözümlemelere onları da dahil etmek için kitabın yayınlanmasının ertelenmesini gerektirecek nitelikte olduğu konusunda hemfikirdiler; bu durum dikkate alınarak ilk İspanyolca baskının tarihi Haziran 200S'e ertelendi. Bolivya'daki toplumsal ve siyasi mücadelelerde Evo Morales'in oy­ nadığı öncü rolün çok iyi bilinmesine ve Haziran 200S'te, o yılın Aralık ayında yapılacak olan devlet başkanlığı seçimlerindeki kampanyasının tam gaz ilerlemesine rağmen, o zamanlarda, Morales'in ABD emper­ yalizmi ve Bolivya sağcı güçlerinin yoluna çıkaracağı engelleri aşıp aşa­ mayacağını kestirmek imkansızdı. Bereket versin ki, Evo tüm engellerin üstesinden geldi ve Bolivya devlet başkanı seçilmesi son iki bölümün bu durumda, bu kitabın İngilizce baskısının - yeniden yazılması ihtiyacını doğurdu. Bunun tek nedeni gelişmelerin taşıdıkları belirgin önem değil, beraberinde genel çözümlemelere yeni unsurlar katmasıydı. Evo'nun zaferine kadar Bolivarcı devrim, Venezuela'daki siyasi ve toplumsal krizin istisnai yoğunlaşmasından kaynaklı olabilecek istisnai bir gelişme olarak görülüyordu. Bu, emperyalizm ve onun yerli bağla­ şıklarının, Hugo Chavez'in 1998 seçimlerindeki zaferini bloke etmesini engellediği gibi, yeni bir anayasanın, ülkenin siyasal ve seçim sistemi­ nin reforme edilmesinin, sosyal misyonların ge!iştirilmesinin ve Güney Amerika'daki kıtasal ı:!gemenlik sisteminin statükosundan kopan kırıl9



Latin Amerika Yol Ayrımında



ması gereken diğer yapısal dönüşümlerin önüne set çekilmesini de en­ gelledi. O ana kadar Brezilya'da Lula'nın, Uruguay'da Tabare'nin kendi koalisyon hükümetlerini merkez partilere yayma çabaları ve bunların "demokratik yönetişim" siyasetine bağlılıkları kısa ve orta vadede Latin Amerika'da sol siyasi alternatifin bundan başka hiçbir şey olamayacağı izlenimini verdi. Ancak, genelleme yapmadan şunu açıklıkla söyleyebi­ liriz ki, Evo'nun seçilmesi, "demokratik yönetişim" ilkelerinden kopuşu temsil etmesi bakımından Lula ve Tabare'ninkine göre Chavez'in yaptık­ larına daha çok benzemektedir. Bu gelişme, Venezuela deneyiminin bir istisna olmadığını göstermiştir. Dahası bu gelişme bir yanda Chavez ile Evo hükümetlerinin, diğer yanda Lula ile Tabare hükümetleri arasından çıkan farklılaşmanın bu seçim zaferlerinin yer aldığı, iktisadi ve toplum­ sal krizin yoğunlaşma düzeyiyle ilgili olduğunu ortaya koyar. Bu kriz And bölgesinde, Güney Konisi'ne kıyasla çok daha büyüktür. Alt-bölgelerdeki süreçlere daha yakından bakıldığında, her bi­ rindeki kapitalist krizin özelliklerinin kendini göstermesinin yanında; ABD emperyalizminin, bir yandan Andean alt bölgesinde ve Orta Amerika'da solcu devlet başkanı adaylarının zaferlerini önleme gay­ retiyle seçim süreçlerine açıkça müdahale ederken diğer yandan Gü­ ney Konisi'nde daha fazla rıza gösterir bir tutum geliştirmesi de göze çarpan bir durumdur. Söz konusu olanın yalnızca Orta Amerika alt bölgesine ilişkin bir senaryo değil, bir bütün olarak Karayip havzasına ait genel bir tablo olduğu da vurgulanmalıdır. Her ne kadar bu kitap İngilizce, Fransızca ve Felemenkçe konuşan Karayip ülkelerine ilişkin analizleri içermese de; ABD'nin 1989'daki Panama işgalinden bu yana, yarıkürede bir ulusun egemenliğinin en dikkat çekici ihlalinden, yani Haiti devlet başkanı Jean-Bertrand Aristide'in Şubat 2004'te Washin­ gton askeri güçlerince istifaya zorlanması ve Afrika'ya gönderilmesin­ den bahsetmemek imkansızdır. Evo Morales'in seçim sandığındaki zaferi daha bir ayını bile doldur­ madan yeni gelişmeler ortaya çıktı. Bunların arasında 7 Şubat 2006'daki Haiti başkanlık seçimlerinde Rene Preval'ın seçim zaferinin elinden alınması girişimi ve bu manevrayı boşa çıkaran halk hareketi de vardır. Bush yönetiminin hayata geçirdiği bu girişimden hareketle emperyaliz­ min bizzat dillendirdiği "demokrasinin savunulması" siyasetini daha açık bir şekilde ihlal ettiği farklı alt bölgesel süreçlerin yanında; 1989-1993 yılları arasında Başkan George H. Bush tarafından başlatılan kıtasal ta10



İ ngilizce Baskıya Önsöz



hakküm sistemini reforme etmeye dönük girişiminin başarısızlığından da bahsedilebilir. Tarihsel olarak ABD emperyalizmi, Latin Amerika ve Karayipler'e müdahalesini hasıraltı etmek ya da haklı göstermek için, "demokrasinin savunulmasına" dayalı sözde bir ahlaki ilkeler kanunu kullanmaktadır. Bu kanunla uyum içerisindeki Amerikan yöneticileri, kendi çıkarlarını temsil eden ya da bunlara boyun eğen siyasi güçleri "demokratik" ola­ rak sınıflandırırken; muhalif gördüklerine de anti-demokratik yaftasını yapıştırmaktadır. Bu çifte standart 1947'de, Amerikalar Arası İkili Kar­ şılıklı Dayanışma Anlaşması'nı (Rio Antlaşması) dayatmak için bahane olarak "komünizm tehdidine" başvurmasından ve bir yıl sonra, Was­ hington ve ABD tekellerine hizmet etmiş olan askeri diktatörlüklerin sayısının artmasının eşlik ettiği Amerikan Devletler Örgütü'nün (OAS) kurulmasından bu yana yeni bir aşamaya ulaşmıştır. "Demokrasinin savunulması", aynı zamanda 1954'te, Guatemala'da Jacobo Arbenz hükümetini deviren ve devamında Beyaz Saray'ın Amerikalararası sis­ teme müdahale etme hakkını güvence altına alan ABD işgalini haklı çıkarmak için de kullanılan bir argüman oldu. 1959 Küba Devrimi'nin zaferinden ve Latin Amerika ve Karayipler'deki ulusal, demokratik, halkçı ve devrimci mücadelele­ rin birbirini izleyen yükselişinden sonra ABD emperyalizmi 1962'de, Uruguay-Punta del Este'de gerçekleştirilen sekizinci OAS Dışişleri Ba­ kanları İstişare Toplantısı'nda Küba'ya karşı uygulanan yaptırımlar aracı­ lığıyla bölgeye yönelik müdahale hakkını yeniden teyit ettirdi. Bununla beraber, Küba'ya karşı yürütülen saldırganlık, ambargo ve tecrit politika­ sı devrimi yıkamadığı gibi onun örnek teşkil eden özelliğini de yok ede­ meyince, ABD başkanı Lyndon Johnson açık ve resmi olarak "demok­ rasinin savunulması" politikasının reddedilmesi zorunluluğunu hissetti. Johnson Doktrini, ABD'nin demokratik komşular yerine güvenli mütte­ fikler politikasını tercih ediyordu. Bu politika, ABD hükümetinin Brezilya başkanı Joao Gulart'ı deviren askeri darbeyi desteklediği ve o zamandan 1989 yılına kadar Latin Amerika'yı yıkıma uğratan "ulusal güvenlik" dü­ şüncesine dayanan askeri diktatörlüklerin bir prototipini oluşturduğu 1964 yılında uygulamaya koyuldu. 25 yıllık müdahale sürecinde, askeri diktatörlükler on binlerce Latin Amerikalı kadın ve erkeği hapishanele;·e attı, katletti, "gözaltında kaybetti", işkenceden geçirdi ve sürgüne gön­ derdi. Emperyalizm, neo-liberal düzenlemelere zemin hazırlamak için il



Latin Amerika Yol Ayrımında



bir kuşak tüm solcu aktivistleri yok etme amacına ulaşır ulaşmaz, Was­ hington, zorbalarıyla ilişkisini kesme, bunların işlediği suçlarda kendi so­ rumluluğunu inkar etme ve sola karşı kullanma ve solun hareket alanını daraltma perspektifiyle, demokrasi ve insan haklarını desteklemek adı altındaki ikiyüzlü duruşunu tekrar takınmaya karar verdi. Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa Sosyalist Bloğu'nun nihai krizinin ortasında, ABD emperyalizmi, Aralık 1989'da Panama'ya askeri bir işgal gerçekleştirerek ve Şubat 1990'da Nikaragua'da, Sandinist Devrim'in "se­ çim yenilgisine" yol açan kirli bir savaş yürüterek Latin Amerika kıtasında "ulusal güvenliğine" dönük sözde tehditlerin sonuncularını da tasfiye etti. Bunun yanında, Şili "neo-liberal mucizesine" demokratik bir çehre kazan­ dırmak ve onu, Latin Amerika ve Karayipler burjuvazisinin geri kalanı için çekici bir model haline getirmek amacıyla, bölgedeki son askeri diktatör olan Augusto Pinochet diktatörlüğunün, üzerinde mutabık kaldıkları tasfi­ yesini de hızlandırdı. 1991'de, George H. Bush'un, Reagan'ın güç kullanma politikası sonucunda dağılan Amerikalar arası (inter-American) sistemin siyasi sacayağı olarak temsili demokrasinin savunulmasını dayattığı süreç böyle bir bağlamda gündeme geldi. O dönemde gelişmekte olan "Yeni Dünya Düzeni" koşullarında, ABD emperyalizmi, "demokratik yönetişim" şemasına dayanan bir uluslararası egemenlik sistemini Latin Amerika ve Karayipler'e dayatabileceğini düşündü. Böylelikle, uluslararası kamuoyu düşünüldüğünde ABD, kişisel çıkarlar için de kullanılan ve hayli pahalı bir yöntem olan askeri işgal, darbe, hile, askeri diktatörlük, katliam ve işken­ ce gibi tarihi müdahale mekanizmalarını kullanmaksızın bölge üzerindeki kontrolünü genişletip derinleştirebilecekti. Ancak, bu kitapta da belirttiği­ miz gibi tahakküm, krizi yoğunlaştırdı; kriz, halkçı mücadelelerin yüksel­ mesini tetikledi ve halkçı mücadeleler de sol siyasi alternatifler arayışına yol açtı. Tekrar tekrar oluşan bu zincirleme reaksiyon, emperyalizmi, ezel­ den beri uyguladığı aynı açık müdahaleye bir kez daha başvurmaya (ya da başvurmaya devam etmeye) ve "demokratik yönetişim" denilen kadife eldiveni çıkarmaya zorladı. Mevcut tahakküm sisteminin başarısızlığının özünde yatan budur ve bu kitabın ilk İspanyolca baskısı yayınlandığından beri qirçok şey daha açık ve net hale gelmiştir. Roberto Regalado Alvarez Şubat2006 12



Yazann Notu 20. yüzyıldan 21. yüzyıla geçişte Latin Amerika, insanlığı derinle­ mesine etkileyen dönüşüm, krizler, çatışmalar, toplumsal mücadeleler ve siyasi hesaplaşmalar alanında kilit bir role sahip olmuştur. 19. yüzyıl Avrupa'sının ileri ülkelerindeki kapitalist gelişmenin incelenmesi, zama­ nında dünyayı kavramak ve dönüştürmek için stratejiler oluşturmada yeterli görülmüşse de, günümüzde benzer bir alanın görevleri, gelişi­ min incelenmesi ve önde gelen emperyalist güçlerin ekonomik, siyasi ve toplumsal çelişkileri ile sınırlı tutulamaz. Marx, İngiliz ekonomisini ustaca tahlil ederek, modern terminolo­ jide kapitalizmin gen haritası diyebileceğimiz şeyi çizebilmiştir. Bu ince­ lemeler, Marx'ın, sermaye hareketini yöneten genel yasaları keşfetme­ sini sağlamış, bu ise yasaların gelişimini ve daha sonraki dönüşümünü kavramada her zaman zorunlu bir başlangıç noktası olmuştur. İngiltere, Fransa, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde ekonomik temel ile top­ lumsal üstyapı arasındaki ilişki Marx ve Engels'in çalışmalarının temel konularından biriydi. Bu, Marksizm'in kurucularının kapitalizmin küre­ sel karakterini ihmal ettiği ya da hafife aldığı anlamına gelmez. Kapita­ list üretimin var edilişinde, dünya pazarının oluşturulmasında, modern endüstrinin doğuşunda, Asya, Afrika ve Latin Amerika'nın sömürgeleş­ tirilmesinin oynadığı temel rolü ilk analiz edenler onlardır. Gerçekte, tüm dünya halklarını ve uluslarını tek bir organik birime tedrici olarak entegre edecek olan kapitalizmin, evrensel bir tarihi ortaya çıkardığını keşfedenler Marx ve Engels'tir. Fakat yeni yeni ortaya çıkmakta olan ka­ pitalist toplumun incelenmesi, 19. yüzyılda yalnızca Batı Avrupa ve Ku­ zey Amerika'ya indirgenmiş olan kendi azami gelişim noktalarına odak­ lanmalıydı. Kapitalist ekonominin ve sınıf yapısının açıkça kurulu olduğu ve sınıf mücadelesinin yer aldığı merkezler tam olarak bu bölgelerdeydi. 13



Latin Amerika Yol Ayrımında



Ancak, günümüzde böyle bir odaklanma çok şeyi eksik bırakacak miyop bir bakış olacaktır. 20. yüzyıl boyunca, kapitalist gelişme ulusal sınırları aştı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra mülkiyetin, üretimin ve siyasi gücün yoğun­ laşması niteliksel bir sıçrama yaşadı. Amerika'nın, Batı Avrupa'nın sa­ vaş sonrası yeniden inşasına katılımı, önde gelen emperyalist güçlerin ekonomilerinin birleşmesini ve her birinin sermaye yatırımlarının dö­ nüştürülmesini hızlandırdı. Böylelikle, adına sıklıkla küreselleşme ya da mundia/izacion* denen çok uluslu bir alan ve bu alanın içinde ve dışında ekonomik egemenlik süren yeni bir özne - adına genellikle ço­ kuluslu şirket denilen ulus-ötesi tekeller - doğdu. Soğuk Savaş boyun­ ca, Sovyetler Birliği'ne ve yükselişe geçen sosyalist bloğa karşı hayata geçirilen siyasi ve askeri ittifak, bu süreci tamamlayarak, daha önceleri birçok savaşta karşı karşıya gelmiş olan emperyalistler arasında birlik­ te barış içinde yaşama ve işbirliğine dayalı yeni bir ilişkinin temelini attı. ABD, Batı Avrupa ve Japonya'yı eş zamanlı olarak etkileyen ilk ka­ pitalist ekonomik kriz olan 1974 krizi, aynı zamanda kapitalist güçlerin ekonomilerini birbirine bağlayan ve dünyanın geri kalanının ekonomi­ lerini ulusal karakterinden mahrum bırakan çok uluslu bir ekonominin ortaya çıkmış olmasının ilk gözle görülür belirtisiydi. Mülkiyeti ve kapi­ talist üretimi yüz yıllardır koruyan sınırlar, bunların sonraki yoğunlaş­ ması ve gelişimi için engel haline geldiler. 20. yüzyılın son on yılındaki çokuluslulaştırma ve ulus-dışılaştırma (denationalization) süreci kapitalizmi gerçek bir evrensel organik bütü­ ne dönüştürdü. Günümüzde Kuzey ile Güney bir elmanın iki yarısı gi­ bidir. Nitekim, birini göz önünde tutmadan diğerini düşünmemiz dahi söz konusu olamaz, zira kapitalizmin gelişimi ve çelişkileri, daha önce hiç olmadığı kadar yüksek bir evrensel ölçeğe yükselmiştir. Yalnızca ba­ lığı kavağa çıkaracak kadar usta olduklarını hissedenler, insanlığın var oluşunu tehdit eden kapsamlı kapitalist kriz tarafından dokunulmayan bölgeler ve toplumsal sınıflar olduğunu hayal edebilir. Bugün, Latin Amerika, sosyal ve siyasal bilimler için bir labora­ tu.ırdır. Jose Carlos Mariategui (Peru, 1894-1930), Latin Amerika ' l· 11111 ..ıını mondia l isation teriminin, İngilizce'de tam karşılığı yoktur. Bu terim, ı lıı lııı l•ııp•uıııılı lııı ııııl:ımı olan "küreselleşme" teriminden farklı oln.rak, devletlerin ,., lı ı1111111lııı ııı 111 lıııı levrimi 'ydi. (401 İki dünya savaşı arasındaki dönemde sosyal demokra­ P i l ; revize edilmiş Marksizm , neo-Kantçılık, Fabiancılık ve



pozitivizmi birleştiren bir teorik biçime büründü . Bu sosyal c l l' ınokrat öğretiler, aralarındaki farklılıklara rağmen, özel m ü lkiyetin dokunulmazlığı ve bireyselciliğe odaklanmanın verini, toplumsal mülkiyet ve ekonomi ve politikanın top1 u msal yönelimli bir perspektifinin aldığı bir topluma yol ı ı ı,:acak olan bir reformlar süreci aracılığıyl a, kapitalizmin yerine kendilerinin geçebilecekleri olasılığı konusunda or­ t nklaşıyorlardı. Gerçekte sosyal demokrasi, bu retoriğe rağ­



men, temelde burjuvazi ile işbirliğine dayanmaktadır. Sosyal demokrasi liberalizmle, sınıflar arası mevcut çe­ li şkileri uzlaştırma aracı işlevi gören devletin, toplum ü stü t arafsız bir kurum olduğu ve temsil edecekleri sınıflardan bağımsız olarak, seçimler aracılığıyla siyasi partilerin çıkar­ la rını temsil edebilme yeterliğine sahip olduğu fikrini pay­ laşan işçi hareketi ve sosyalist hareket akımlarını içerir. 1 1roletarya ve diğer ezilen toplumsal kesimler toplumun ço­ ğunluğunu temsil ettiği için bu tezi savunanlar, 1 920 'lerde gelişmiş kapitalist ülkelerde kabul edilen genel oy hakkının tedricen demokratikleşmeyi sağlayacağı sonucuna vardılar. Bu düşünce, Hobson'un geliştirdiği "inter-emperyalizm" , Kautsky'nin "ultra-emperyalizm" v e Hilferding'in "örgütlü kapitalizmi" teorileri ile bir buluşma noktasında, sermaye birikiminin uzun erimde üretim araçlarının toplumsallaş­ masına yol açacağı teziyle tamamlandı. Birinci Dünya Savaşı'nı kısa bir ekonomik büyüme dö­ nemi ( 1 924-29) takip etti. Bu dönemde, özellikle İngiltere ve l skandinav ülkelerindekiler olmak üzere sosyal demokrat partiler ya doğrudan iktidarı aldılar ya da koalisyonlarda yer aldılar. Bu da liberal reformizmle sosyal demokrasinin daha büyük çapta yakınlaşmasını kolaylaştırdı. Böyle bir fenomenin koşulları sosyal demokrasinir: , savaş boyunca burjuvazi ile yaptığı işbirliği ve Sovyetler Bir:iiği ile karşı karşıya gelip amacının siste!11 içinde bir konum elde et;nek 57



Latin Amerika Yol Ayrımında



için kapitalizmin istikrarını korumak olduğunu gösterme­ si ile yaratılmıştır. Hiçbir sosyal demokrat parti, progra­ mına üretim araçlarının toplumsallaştırılmasını koyma girişiminde dahi bulunmamıştır. Aksine , Keynesçilik'in en eski dönemlerinde, yani 1 929-33 krizinin ilk dalgaların­ dan önce, tarihteki ilk İşçi Partili ülke yöneticisi olan İngiliz Başbakanı Ramsay McDonald'ın istihdam, ücretler ve ge­ nel anlamda İngiliz ekonomisi üzerinde korkunç sonuçlan olan muhafazakar bir politikayla liberal Keynes'in haklılığı­ nı desteklemesi ilginçti. İngiliz İşçi Partisi ve Liberal Parti 'yi Keynesçilik'i kabul etmeye zorlayan Büyük Buhran oldu . İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem de sosyal demok­ rat reformizm ile burjuva reformizmi arasında hem pratik düzeyde hem de ideoloji alanında belirgin bir yakınlaşma­ ya tanık olmuştur. "Üçüncü Yol" ideologu Anthony Gid­ dens, "refah devletinin hem sağ hem de solun eseri oldu­ ğunu ancak savaş sonrası dönemde sosyalistlerin, bunun kendilerinin olduğunu iddia ettiklerini" öne sürmüştür.ı4ıı McCarthy'cilik ve Soğuk Savaş ile birleşen burjuva demok­ rasisi sisteminin, Kuzey Amerika (ABD ve Kanada) ve refah devletinin hüküm sürdüğü Batı Avrupa ülkelerinde bu dö­ nemde nihai ifadesine ulaşması bir rastlantı değildir. Bu dönemde, kapitalizmi sosyalizme dönüştürme tezine bağ­ lılıklarını koruyan sosyal demokrat partilerin çoğu, prog­ ramlarında bu anlamda bir göndermeyi terk etmeye dönük adımlar attılar. Üretim araçlarının toplumsallaştınlmasının yerini sosyal demokrasinin savunulması aldı. Bu yılarda "işçi aristokrasisi" tüm gelişmiş kapitalist ülkelere yayıldı. Sürecin bir parçası olarak bir yandan ABD'de AFl.r-CIO'nun sendika bürokrasisinin Demokrat Partiye ait burjuva ke­ simlerle birleşmesi pekiştirilirken, Batı Avrupa'da beyaz yakalıların üyelik sayısındaki artışa karşın üye işçi sayısı­ nın ve sendikanın etkisinin azalması ve önceliği parlamen­ to ve hükümetteki pozisyonunu yaymak ve güçlendirmek olan bir parti teknokrasisinin ortaya çıkması ile birlikte, sosyal d�mokrasinin toplumsal bileşimi ve ideolojisinde bir değişim süreci yaşandı.



58



Reform mu Devrim mi?



1 95 1 'de Frankfurt'ta gerçekleştirilen "yenilenme" kong­ resinde konsolide edilen çok sınıflılık yönelimi ile uyum içinde, İ şçi ve Sosyalist Enternasyonali, "işçi" kelimesini atarak, ismini Sosyalist Enternasyonal olarak değiştirdi. Ancak yine de İ skandinav ülkelerinde üretim araçlarını kademeli olarak toplumsallaştırmak için son bir girişimde bulunuldu. 1 970'lerin ortalarına kadar İ sveç, Danimarka ve Hollanda sendikaları ve sosyal demokrat partileri üre­ tim araçlarının mülkiyetinin tedrici biçimde toplumsallaş­ tırılmasını amaçlayan öneriler sundu. Bunu özel şirket­ ler üzerindeki azınlık kontrolünü- ve nihayetinde mutlak kontrolü- sendikalara aktarmak amacıyla tasarlanan, öz kaynakların satın alınması yoluyla yapacaklardı. Bu po­ litika, bu ülkelerin burjuvazileri tarafından reddedildi ve bunun uygulamaya konulması engellendi. Sonuç olarak, bu partiler kapitalist toplumda özel mülkiyeti koruyan en- · gellerin aşılmaz karakterini kabullenmek zorunda kaldı. Savaş sonrası dönemde , emperyalist devletlerdeki nü­ fusun maddi ihtiyaçlarının üst düzeyde karşılanması so­ nucunda burjuva toplumun doğasında yer alan diğer çeliş­ kiler daha fazla öne çıktı; bunun sonucu ise 1 960 ve '70'li yıllar boyunca ABD ve Batı Avrupa'da görülen protesto hareketlerinin çoğunun doğrudan emek-sermaye çelişkisi dışındaki alanlar üzerinden şekillenmesiydi. Ancak istis­ nasız olarak bütün bu hareketler kapitalist toplumun ge­ lişmesinin sonucuydu ve bu gelişimden çıkan çelişkilerce koşullanıyordu. ABD 'deki Yurttaş Hakları Hareketi sadece Yerli Ameri­ kalılar, Asyalı Amerikalılar ve Hispanikler gibi diğer ulusal azınlıklarla birlikte Afrika kökenli Amerikalıların değil, bu­ nun yanında "özgürlük yolcularını (.freedom riders) " destek­ lemek için güney eyaletlerin giden kadın ve erkek birçok genç beyaz orta sınıf öğrencinin de ırkçılık karşıtı bilincini uyandırmıştır. Vietnam savaşına karşı yürütülen ve çıl