Lenin'in Düşüncesi: Devrimin Güncelliği [1 ed.] [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

BELGE YAYlNLARI 3



LENiN'iN DÜŞÜNCESi



CoOı mızı n olon Bütün teori



büyük



Marksist



LukOcs.



yaşamı en



etkin



gerek



oldu.



önemli



eylem



içinde



lik



biri



doOdu. gerekse



yazılarıyle



eleştirmenlerinden Marksist



biri



Av·



sayıldı.



bir militon



ol­



1919 Macar Sovyet Cumhuriyetinde Kültür Işleriy­



le



ul)roşon



rimci



Halk



Komiseri.



müdohalesine



corpıştı.



1920'1erde



Komitesi



üyesi.



rında



çalıştı.



BirliOi'nde misi



üyesi



Marx'ın



Komünist yılları



Sovyetler



oldu.



versitesinde



felsefe



profesörü.



Bilinci.



Lenin'In



gonlorındo risi.



Gerçekçilik



önemli



yazılar. Üzerine



Monn.



Marx.



sonra



besıma



Üni­



ve



Romun



Rus



or­ Teo­



Gerçekçili­



Tarihsel



Elinizdeki



Bu­ Sınıf



Enternasyonal



Yı�ımı,



Ontolo)l.



hazır­



1971'de



Tarih



Hegel.



Denemeler.



Aklın



Estetik.



lll.



Akode­



Budopeşte



LukOcs.



Gene



Sovyetler



Enstitüsünde,



eserleri:



Düşüncesi.



cıkon



Thomas



Gene



En



Merkez organlo­



Bilimler



elyazmalarının



1944'ten



öldü.



Portisi yayın



Mont-Engels-Lenin



bulunan



karşı-dev­ Ordusunda



orasında



BirliOi



çalıştı.



dop'3şte'de



Kızıl



Enternasyonal'in



1933 - 1944



yeni



Macar



Macar



lll.



kaldı.



Müttefiklerin



karşı



lonmasında



ği.



Budopeşte'de



Daha



Dünya Savaşı sırolarında



du.



düşünürlerinden



1885'de



boyuneo



olonında



rupo'nın 1.



en



György



Roman.



kitap,



Le­



nin'in ölümünden lıemen sonra. 1924'te yazıldı. Küçük boyutlarına özünü.



karşın



teorik



güncelliQini



ve



lışmolordon. sıylo.



1970'te



dı.



üc



ingilizce



rıüşüncesinin



bütünselliOı koruyon



Lenin'in



Macaristan'da



ceviri



ve



önemini holô



diQer incelemelerle ce



Lenin'in



bol)lomı



LukOcs'ın birlikte



dildeki



veren.



en önemli co·



yıldönümü



Lenin



üstüne



doloy­ yoptıQı



yeniden yayınlandı.



metinler



çevirisindeki



100.



devrimci



ıcınde



karşılaştırılarak



notlar



eklendi



Turk­ yopıl·



BELGE YAYlNLARI



:



3



Birinci Baskı : Ocak 1979



Özgün danken



Adı:



Lenin,



Studie über den Zusammenhang seiner Ge­



!Viyana, 19241 1 Kapak Düzeni: Deniz Oral 1 Dizgi, Bas­



kı : Gençlik Matba.ası 1 Kapak Baskı : Gözlem Basımevi 1 BELGE Y AYlNLARI: Garant Han No. 36 N uruosmaniye Cad. Cağaloğlu İ stanbul.



György Lukacs



LENiN'iN DÜŞÜNCESi



Türkçesi : Mehmet R. ZARALI



ÖN SÖZ



Aşağıdaki kısa değinmeler, asla, Lenin'in teori ve pratiği­ ni herhangi bır biçim�e ayrıntılı olarak inceleme iddiasında değil. Onun teori ve pratiği arasındaki ilişkinin birçok ko­ münistin bilincinde bile yeterli açıklığa kavuşmadığı duygu­ sundan dolayı, bu değinmeler, yalnızca, doğrudan doğruya bu ilişkiyi - kaba hatlarıyla - göstermeye çalışmaktadır. Bütün bu sorunla1·ın gerçek ele alınışı, yalnızca şu birkaç sayfaya oranla bambaşka bir çerçeveyi gerektirmekle kalmı­ yor; özellikle Rus yazınını ancak çevirilerle izieyebilen ki­ şiler açısından, Lenin'in yaşam-çalışmasının dökümü için ye­ te1·li tam malzeme de mevcut değiL Lenin'in öyküsü, en azından son otuz kırk yılın tarihsel çerçevesini gerektirmek­ tedir. Bu dönemin değerli bir biçimde sunuluşu için, uzun süre beklenmeyeceğini umut edelim. Elyordamıyla yapılan bu değinmeZerin yazarı da, tek tek sorunları, ait oldukları bü­ tün aydınlanmadan önce ele almanın ve popülarize edilmesi gereken noktalar bilimsel açıdan kesinlikle saptanmadan ön­ ce ou1arı popülarize etmenin ne kadar zor olduğunu en yo­ ğun biçimde hissetmektedir. Bunun için, burada Lenin'in yaşantısının kucak.ladığı sorunlar eksi.l(siz olarak ve ortaya çıkışlanndaki tarihsel birbirini izleyiş tam olarak verilmr?­ ğe çalışılmamıştır. Bu sorunların seçilmesini, yatay ve di­ key sıralanışkırını belirleyen bakış açısı, yalnızca bunlar arasındaki karşılıklı bağıntının mümkün olduğu kadar açık biçimde öne çıkarılmasıdır. Kendiliğinden anlaşılacağı gibi, alıntıların seçilmesinde de kronolojik bir sıra değil, bu bakış açısı esas alınmıştıı·.



Viyana, Şubat 1924



I. DEVRİMİN GÜNCELLİGİ



Tarihsel Maddecilik proletarya devriminin teorisidir. Ta­ rihsel maddeciliğin özü, proletaryayı üreten, proletarya­ nın tüm varlığını belirleyen toplumsal varlığın düşünsel özeti olduğu için, bu böyledir ; kurtuluş mücadelesi veren proletarya kendi berrak bilincini onda bulduğu için, bu böy­ ledir. Bir proletarya düşünürünün, tarihsel maddeciliğin tem­ silcilerinden birinin büyüklüğü, bundan dolayı, onun bu so­ runları kavrarkenki bakışının derinliği ve genişliğiyle ölçü­ lür. Bunun yanında: burjuva toplumun fenomenlerinin ardın­ daki proleter devrime yönelik eğilimleri (bu fenomenler için­ de ve bunlar kanalıyla etkin varlık ve açık bilinç ka zanmağa çalışmaktadırlar) doğru olarak gözleme yeteneğine ne yo­ ğunlukla sahip olduğuyla ölçülür. Bu ölçütlere göre, Lenin, devrimci işçi sınıfı hareketinin Marx'tan beri yarattığı en büyük düşünürdür. Onun önemini inkar edemiyen yada görmezlikten gelerneyen oportünistler, gerçi, Lenin'in büyük bir Rus politikacısı olduğunu söylüyor­ lar . Ama onlara göre, Lenin dünya proletaryasının önderi olma açısından, Rusya ile daha gelişkin kapitalist ülkeler arasındaki farkı kavrama yeteneğinden yoksundur; Lenin, Rus gerçekliğinin sorunlarını ve çözümlerini eleştirel olma­ yan biçimde genelleştirmiş ve bunları tüm dünyaya uygula­ mıştır (bu, onun tarihsel ölçütler içindeki sınırlarını göste" rir ) . Oportünistler, -bugün gerçekten haklı olarak unutulan şeyi-, aynı ithamın kendi döneminde Marx'a karşı da yö7



neltildiğini unutuyorlar. Oportünistlerce Marx'ın İngiliz eko­ nomik yaşantısı ve İngiliz fabrika sistemi ü zerindeki gözlem­ lerini, eleştirel olmayan biçimde toplumsal gelişmenin· genel yasaları olarak ifade ettiği söylenmiştir; onlara göre, bu gözlemler, kendi içlerinde son derece doğru olsalar bile, genel yasalar olarak çarpıtıldıkları için zorunlu olarak yan­ lıştırlar. Bu yaniışı ayrıntılı olarak çürütmek ve Marx'ın as­ la zaman ve mekfmla sınırlı tekil deneyleri «genelleştirmedi­ ğini» açıklamak, bugün artık gereksiz olmuştur . Tam tersi­ ne -gerçek bir tarihsel ve siyasal dehanın çalışma tarzına uygun olarak- Marx, İngiliz fabrikasının mikrokosmosu içinde, onun toplumsal öncülleri, koşul ve sonuçlarında , onun oluşumuna yolaçan ve varlıklarını sorunlu bir hale sokan tarihsel eğilimlerde, bir bütün olarak kapitalizmin makro kosmosunu hem teorik hem de tarihsel olarak ortaya çıkar· mıştır. Çünkü, bilim ve politikada, dehayı vasat bir kafadan ayı­ ran budur. Vasat bir kafa, ancak toplumsal olayların dolay­ sız olarak verilmiş, birbirinden tecrit olmuş momentlerini an­ layabilir ve birbirinden ayırtedebilir. Ve o, genel vargılara ulaşmak istediğinde, gerçekte, zaman ve rnekanca sınırlı bir fenomenin belirli yanlarını -tamamen soyut bir yolla­ «genel yasalar» olarak yorumlamaktan, ve bunları bu şe­ kilde uygulamaktan başka birşey yapmaz. Öte yandan de­ ha ise (gerçek özün, bir çağın yaşayan, etkin ana eğilimi ol­ duğunu açıkca görür) , bütün olayların ardında bu eğilimin işlediğini görür ve yalnızca günlük olaylarla uğraştığını sansa bile, tüm bir çağın belirleyici temel sorunlarını ele alır. Bugün Marx'ın büyüklüğünün burda yattığını biliyoruz. Marx, modern kapitalizmin tüm belirleyici eğilimlerini İngiliz fabrikasının yapısından çıkardı ve yorumladı . Kapitalist ge­ lişmeyi bir bütün olarak gözler önüne serdi ; Marx, hem ka­ pitalizmin her fenomoni içinde kapitalizmin bütünlüğünü, hem de bu fenomenin kapitalist yapı içindeki devinimini görebildi . 8



Bununla birlikte, bugün, Marx'ın kapitalizmin genel geliş­ mesi için yaptığını, zamanımızda Lenin'in başardığını bilen çok az kişi var. Lenin, modern Rusya'nın gelişme sorunları içinde - yarı-feodal bir mutlaki yönetim altında kapitaliz­ min oluşum sorunlarından, geri bir köylü ülkesinde sosya­ lizmi gerçekleştirme sorwılarına dek- daima, tüm bir çağın sorunlarını gördü: kapitalizmin son aşamasına girildiğini ve. proletarya ile burjuvazi arasında artık kaçınılmaz olan ııihai mücadeleyi, proletaryanın -ve insanlığın kurtuluşu'-'- yara­ rına yöneltme olanaklarını gördü .



Lenin asla, -tıpkı Marx gibi- zaman ve rnekanca sınırlı, yerel Rus deneylerini genelleştirmedi. Tersine, o, dahice bir bakışla, zamanımızın temel sorununu, ilk ortaya çıkacağı yer ve zaman içinde derhal seçti: yaklaşan devrim. Ve bun­ dan sonra, gerek Rusya 'ya ilişkin gerekse uluslararası tüm olayları, bu perspektif içinden, devrimin güncelliği perspek­ ti finden kavradı ve kavranabilir kıldı. Devrimin güncelliği : Lenin'in temel düşüncesi ve aynı zamanda onu Marx'a kesin olarak bağlayan nokta budur. Çünkü proleter sınıf mücadelesinin kavramsal ifadesi olarak tarihsel maddecilik, teorik olarak da ancak tarihsel bir an­ da, devrim tarihin gündeminde pratik bir güncellik kazandı­ ğında anlaşılabilir ve formüle edilebilir. Marx'ın deyişiyle, proletaryanın sefaletinde yalnızca sefaletin kendisinin de­ ğil, «eski toplumu altüst edecek» devrimci yanın da görüle­ bildiği anda anlaşılabilir. Kendiliğinden anlaşılacağı gibi, o zaman bile, proleter devrimin güncelliğini görebilmek için, bir dehanın cesur bakışına gerek vardı. Çünkü vasat bir in­ san, proletarya devrimini ancak, emekçi kitleler barikatlarchı çoktan beri döği.işüyorken görebilir. Ve bu vasat insan üstelili: bir de kaba Marksist eğitimden geçmişse, bunu ondan son­ ra da görmeyebilir. Çünkü kaba bir Marksistin gözünde bur­ juva toplumun temelleri o kadar sarsılmaz bir sağlamlıkta· dır ki, bu temelierin son derece göze çarpan biçimde sar-



sıldığı anlarda bile yalnızca «normal» duruma dönülmesini diler, burjuva toplumun bunalımlarını geçici olaylar olarak görür, ve böyle zamanlarda bile mücadeleye asla yenilmez bir kapitalizm karşısında akıl dışı ve sorumsuz bir isyan ola­ rak bakar. Ona göre, barikatlardaki savaşçılar delidir; yenil­ giye uğrayan devrim bir hata, ve başarıya ulaşan bir dev­ rimde -bir oportünistin gözünde ancak geçici olarak müm­ kündür- sosyalizmi kurmaya girişenlerse düpedüz canidir. Bundan ötürü tarihsel maddecilik -teorik olarak bile-, önkoşul olarak proleter devrimin evrensel güncelliğini içer­ mektedir. Bu anlamda, tüm dönemin nesnel temeli ve aynı zamanda onun kavranmasındaki bakış açısı olarak, proletar­ ya devriminin güncelliği Marksçı öğretinin canalıcı noktası­ m oluşturur . Bütün temelsiz hayallerin mutlak inkarında ve tüm darbeci girişimlerin şiddetle mahkum edilmesinde ifa­ desini bulan bu sınırlamaya rağmen, Marksizmin oportünist yorumu bu dolambaçlı yoldan, devrimi Marksizmin tüm ya­ pısından kesin ve köklü biçimde çıkarıp atmak için, derhal Marx'ın tek tek öngörülerindeki sözümona hatalara sarıl­ maktadır . Ve Marx'ın «ortodoks» savunucuları, onu eleş­ tirenlerle, burada, yolun ortasında birleşmektedirler : Ka­ utsky, Bernstein'a proletarya diktatörlüğü konusunda kara­ rın rahatlıkla geleceğe (çok uzak bir geleceğe) bırakılabile­ ceğini açıklamaktadır. Lenin bu noktada, Marksçı öğretinin saflığını yeniden sağladı. Öte yandan, Lenin burada, Marksçı öğretiyi daha açık ve daha somut biçimde kavradı. Ama hiçbir biçimde Marx'ı düzeltmeğe çalışıyormuş gibi davranmadı. O yalnızca, tarihsel sürecin Marx'ın ölümünden sonraki yeni adımlarını öğretiye kattı. Ve bunun anlamı ise, proleter devrimin gün­ celliğinin artık yalnızca, kendini kurtaran işçi sınıfının ü ze­ ri nde gerili olan tarihsel bir dünya ufku olmadığı, ama, dev­ rimi/ı halen işçi hareketinin gündeminde bulunduğudur. Bu temel tavrın karşılığında, Lenin, Blankicilik vb. gibi serzelO



nişlerle icarşılaştı . Yalnızca bu itharnları Marx'la (Marx'ın «belirli yanları»yla) bölüşmek zorunda kaldığı için değil, bu güzel ortaklığa hakederek eriştiği için de Lenin bun-ları ra ­ hatça göğüsleyebildi. Bir yanda ne Marx nede Lenin, pro­ leter devrimin güncelliğini ve onun nihai hedeflerini, her· hangi bir anda keyfi olarak gerçekleştirilebilecekmiş gibi dü­ şünüyordu. Öte yanda ise, her ikisi de, devrimin güncelliğiy­ le. bütün günlük sorunlarda karar verirken güvenilir bir mi­ henk taşı kazanmışlardı. Tek tek davranışları devrimci yada karşıdevrimci yapan şey, herşeyden önce bu davranışların bu merkezle (yalnızca toplumsal-tarihsel bütünün tam bir çözümlemesiyle bulunabilir) olan ilişkisidir. Bundan dolayı devrimin güncelliği, tek tek günlük her sorunun, toplumsal tarihsel bütünün somut bağlamı içinde ele alınması, bunların proletaryanın kurtuluş momentleri olarak incelenmesi de· mektir. Marksizmin bu şekilde, Lenin'le geçirdiği gelişme, yalnızca -yalnızca!- tek tek davranışların genel kaderle, tüm bir işçi sınıfının devrimci kaderiyle olan daha yakın, da­ ha görülür ve daha ciddi bağlantısından ibarettir. Bu ise yal­ nızca, günlük her sorunun -günlük sorun olarak bile- aynı zamanda devrimin temel sorunu olduğu anlamına gelir. Kapitalizmin gelişmesi, proletarya devrimini günün soru· nu haline getirdi. Bu devrimin yaklaştığını gören yalnız Lenin değildi. Bununla birlikte, Lenin, teorik olarak bizzat kendile­ rinin güncel olduğunu bildirdikleri proleter devrimin pratik güncellik kazandığı an, korkakça geri çekilen kişilerden, yal· nızca cesareti, fedakarlığı ve kendini adama yeteneğiyle ay· rılma z ; aynı zamanda kendi çağdaşları arasında. teorik açık­ lığı ile de en iyi, kendini en adamış ve en uzak görüşlü dev­ rimcilerden bile ayrılır. Gerçi onlar da proleter devrimin güncelliğini, yalnızca Marx'ın döneminde görülebildiği biçim· de, yani tüm dönemin temel sorunu olarak algılıyorlardı. Ama onlar kendi doğru -dünya tarihi , ama yalnızca dünya �:ırihi perspektifinden- yorumlarını, bütün günlük sorunla·



ll



rın, politik ve ekonomik, teorik ve taktik, ajitasyon ve Ör· gütsel sorunların güvenilir ölçütü (çekülü) haline getirme yeteneğinden yoksundular. Artık tamamen pratikleşen Marksizmin somutlaşması yönündeki bu adımı atarken de Lenin tekti. Bunun için Lenin, -dünya tarihi anlamında­ proletaryanın kurtuluş mücadelesinin bugüne dek yarattığı, Marx düzeyindeki tek teorisyendir.



IL ÖNCÜ SINIF OLARAK PROLETARYA



Rusya'daki koşulların istikrarsızlığı, kapitalizmin bura­ daki gerçek gelişiminden, bir sanayi proletaryasının varolu­ şundan çok önce ortaya çıkmıştır. Tarımsal feodalizmin çö­ zülmesi ve bürokratik mutlakiyetçiliğin çöküşü daha çok er­ ken bir dönemde yalnızca Rus gerçekliğinin tartışılmaz olgu­ ları olmakla kalmad ı ; bu olgular aynı zamanda -köylülüğün hoşnutsuzluğu ve «declassee» aydınların devrimcileşmesiy­ le-, henüz oldukça kapalı, karmaşık ve salt sezgisel biçimde olsa bile, zaman zaman çarlığa karşı başkaldıran toplumsal tabakaları da yarattı_ Ş urası açıktı : kapitalizmin gelişmesi, (bu gelişmenin anlamı kadar gerçekliği de, keskin görüşlüler için bile gizli kalmakla birlikte) bu nesnel altüst oluşu ve onun devrimci-ideolojik sonuçlarını ş iddetle arttırmak zorun­ daydı. Ondokuzuncu Yüzyılın ikinci yarısında, daha 1848'de Avrupa gericiliğinin güvenli sığınağı olan Rusya'nın yavaş yavaş bir devrime doğru ilerlediği, zorunlu olarak gittikçe daha fazla göze çarprnağa başladı. Soru salt şundan ibaretti : bu devrimin karakteri ne olacaktı? Ve bununla sıkı bir bağ­ lantı içinde : bu devrimde öncü rolü hangi sınıfın oynama sı gerekmekteydi? İlk devrimci kuşağın bu soruları son derece karmaşık bi­ çimde koyuşunun nedeni kolayca anlaşılabilir. Bunlar herşey­ den önce çara karşı ayaklanan guruplar içinde türdeş bir unsur gördüler : halk. Gerçi bu aşamada da aydınlar ve kol emekçileri arasındaki ayrım saklı kalmamıştı, ama bunun belirleyici bir önemi yoktu, çünkü «halk» sınıfsal ölçülere 13



göre henüz çok az açıklık kazannuş çizgilere sahip olabili­ yordu ve aydınlar arasında da yalnızca gerçekten namuslu devrimciler harekete katılıyordu ; «halkın» arasına girmek ve yalnızca onun çıkarlarına hizmet etmek konusunda sar­ sılmaz biçimde kararlı olan devrimcilerdi bunlar. Bununla birlikte, devrimci hareketin bu aşamasında bi­ le, Avrupa'daki gelişimin olayların gidişi üzerinde, ve dolay­ sıyla devrimcilerin değerlendirmede bulunurken kalkındık­ ları tarihsel perspektif ü zerinde etkisi olmaması mümkün değildi. Burada zorunlu olarak şu soru yükseliyordu : A vru­ pa'daki gelişme, kapitalizmin gelişmesi, Rusya için de kaçı­ nılmaz bir kader miydi? Kurtuluşunu sosyalizmde bulmak için, Rusya da kapitalizmin c ehenneminden geçmek zorun­ da mıydı? Yoksa koşullarındaki özellikten dolayı, hala var­ olan köy komünlerinden dolayı bu gelişme aşamasının üzerin­ den sıçrayıp, ilkel komünizmden dosdoğru gelişkin komüniz­ me giden yolu bulabilir miydi? Bu sorunun cevabı, o zamanlar asla bugün bize görün­ düğü kadar ortada değildi. Daha 1882'de Engels bile, bu so­ ruya, Rus devrimi aynı zamanda Avrupa'daki bir proleter devrime neden olursa, «O zaman bugünkü Rus ortak mülkiyet sistemi komünist bir gelişmenin kalkış noktası olarak hiz­ met edebilir» diye karşılık vermemiş miydi? Bu konuda yapılan tartışmaların hikayesini özetlemek için bile yerimiz yok. Ancak bu sorunla ilgili olarak, çıkış noktamızı seçmek zorundayız, çünkü Rusya açısından gele­ cekteki devrimin öncü sınıfına ilişkin sorun bu çıkış nokta­ sıyla ortaya konuycrdu. Devrimin çıkış noktası ve ekonomik temeli olarale köy kömünizminin kabul edilmesinin, zorunlu olarak köylülüğü sosyal dönü1ümün öncü sınıfı yapacağı açıktı. Ekonomik ve sosyal altyapıda Avrupayla olan bu fark­ lılığa uygun olarak, devrim, tarihsel maddecilik dışında baş­ ka bir teorik temel aramak zorunda kalacaktı -tarihsel mad­ decilik ise, kapitalizmden sosyalizme olan zorunlu geçişin ve



toplumun bunu işçi sınıfının önderliği altında gerçekleştire­ ceğinin kavramsal ifadesinden başka birşey değildi. Rusya '­ nın kapitalist tarzda gelişmekte olup olmadığı, ve kapitaliz­ min Rusya'da gelişebilir olup olmadığı olgusuna ilişkin an­ laşmazlık ; bunun ötesinde, tarihsel maddeciliğin genel ola­ rak geçerli bir sosyal gelişme teorisi olup olmadığına ilişkin bilimsel-metodolajik tartışma ; ve nihayet, hangi sosyal sını­ fın Rus devriminin gerçek motoru olmakla yükümlü olduğu sorununa ilişkin tartışma -bütün bunlar aynı sorunun etra­ fında dönüp durmaktadır. Bunların hepsi Rus proletaryası­ nın gelişiminin ideolojik ifade biçimleridir: Rus proletarya­ sının diğer sosyal sınıflar karşısındaki ideolojik (ve dolay­ sıyla taktik, örgütsel, vb.) bağımsızlığının gelişmesindeki momentlerdir. Bu, her işçi hareketinin geçmek zorunda olduğu sürün­ cemeli ve acılı bir süreçtir. Burada Rusya'ya özgü olan yal­ nızca tek tek sorunlardır ; proletaryanın sınıfsal durumunun özelliği ve sınıf çıkarlarının bağımsızlığı kendini bu sorun­ lar aracılığıyla kabul ettirir. (Almanya'da işçi sınıfı Lassal­ le-Bebel-Schweitzer döneminde bu aşamada bulunuyordu, ve Alman birliği bu aşamada ağır basan sorunlardan biriydi.) (•) Bununla birlikte doğrudan doğruya bu özgül, yerel sorunlar, böyle sorunlar olar.�k. doğru bir çözüm bulmak zorundadır ; tabii, proletarya için, sınıfsal davranışların bağımsızlığının kazanılması gerekliyse. Eğer genel şeylere saplanıp kalınır­ sa, en iyi teorik eğitim bile bir işe yarama z; pratikte etkin olmak için, bu eğitim asıl bu özel sorunların çözümünde ifa­ de olunabilmelidir. ( Örneğin, Marx'ın en yakın talebesi, ateş­ li enternasyonalist Wilhelm Liebknecht bile, bu türden sorun­ larda doğru kararları, salt teorik düzeyde çok daha karışık (*J



Lassalle, B eb e l mesinden



ve



önceki



mekteydıler.



Schweitzer, Almanya'nın 1871'de birleş­ dönemde,



Alman



sosyalistlerini



yönet­



kafalı olan Lassaldlerden (*) daha açık ve daha sağlam biçimde bulup veremiyordu.) Ama bu durumda Rusya'ya öz­ gü olan yan, proletaryanın bağımsızlığı ve gelecek devrim­ deki öncü rolünün kavranması için verilen teorik mücadele­ nin hiçbir yerde Rusya'da olduğu kadar açık ve su götürmez bir çözüme ulaşmamış olmasıdır. Hasılı Rus proletaryası, istisnasız tüm gelişmiş ülkelerde gözleyebildiğimiz kararsız­ lık ve tekrarların -sınıf mücadelesinde bunların kaçınılmaz olduğu sonuçlarda değil, işçi hareketinin teorik açıklığın­ da, taktik ve örgütsel sağlamlığında- büyük çapta dışın­ da kalabilmiştir . Rus proletaryası, -en azından en bilinçli ta­ bakası- nesnel sınıfsal durumunun Rus kapitalizminin eko­ nomik güçleri tarafından geliştirilmesi gibi, teorik ve örgüt­ sel açıdan da doğrusal olarak ve açık biçimde gelişti. Lenin bu kavgayı başlatan ilk kişi değildi. Ama tüm so­ runları köklü biçimde sonuna dek düşünmede Lenin tekti, teorik anlayışını köklü biçimde pratiğe geçirmede tekti. Lenin, «kendine özgü» Rus sosyalizmine, yani Narodnik­ lere karşı verilen mücadelenin teorik sözcülerinden yalnızca biriydi. Bu anlaşılabilir birşey. Çünkü onun teorik kavgası , Rusya'nın gelecekteki kaderinde proletaryanın bağımsız, ön­ cü rolünü ispatlamayı amaçlıyordu. Bununla birlikte, bu tar­ tışmanın izlediği yol ve kullandığı araçlar, yalnızca şunları is­ patlamaktan ibaret olabilird i: kapitalizmin anahatları Marx tarafından çizilen tipik gelişme yolu (ilkel birikim) Rusya için (*ı



Lassaldler mından devlet formcu



Alman



bi riydi.



sosyalist



Lasselle"i



yardımıyla



hareketinin



izleyen



oluşturulan



yollarla erişileceğine



bu



iki



önemli



gurup,



kooperatifler ve inanırken,



akı­



sosyalizme diğer



re­



hasımları oları



Eisenachlılar daha militan bir program ileri sürüyo rlardı. Eisenachlıların babası



olan



önderlerinden



Wilhelm



biri



de,



Liebknecht'di.



Karl 1875'de



Liebknecht'in Lassalcilerle



Eisenachlılar birleşerek Sosyal Demokrat Partiyi dular.



16



oluştur­



de geçerlidir ; Rusya'da yaşama şansı olan bir kapitalizm do­ ğabilir ve doğması gerekir; bütün bunlardan dolayı, bu tar­ tışma, proleter sınıf mücadelesinin sözcüleriyle doğmakta olan Rus kapitalizminin ideologlarını -geçici olarak- ister istemez aynı kampa soktu. Çünkü proletaryanın «halk» bula· macından teorik olarak ayrılışı, asla beraberinde, proletar­ yanın bağımsızlığının ve öncü rolünün kavranmasını ve kabul edilmesini kendiliğinden getirmedi. Tam tersi. Rus ekonomik yaşantısının gelişme eğilimlerinin �apitalizm yönünde gitti­ ğinin ispatlanmasından çıkarılan basit, diyalektik olmayan mekanik sonuç, bu gerçekliğin bütünüyle kabulü ve bunun hızlanmasının talep edilmesi biçiminde ortaya çıkıyordu . Ve bu yalnızca ilerici burjuvazi için geçerli değildi (ilerici bur­ juvazinin -geçici- «Marksist» ideolojisi, pre-kapitalist dün­ yanın çözülüşünden zorunlu olarak kapitalizmin yükselece­ ğini gösteren tek teorinin Marksizm olduğu akılda tutulursa kolayca anlaşılabilir ) . Bu beraberlik, Marksizmi diyalektik değil, mekanik tarzda yorumlayan tüm «proleter» Marksistler için de zorunlu görülmelidir. Marx'ın Hegel'den neler öğren­ diğini ve bunları, her türlü mitoloji ve idealizmden arındıra­ rak kendi teorisiyle nasıl bütünleştirdiğini kavramayan, bir olgunun yada eğilimin gerçekten varolarak kabul edilmesi­ nin, hiçbir şekilde, bunların kendi davranışlarımız için ölçü teşkil eden bir gerçeklik olarak kabul edilmesi gerektiği an­ lamına gelmediğini kavramayan Marksistler için de bu be­ raberlik zorunlu görülmelidir. Olgulara korkusuzca, hayale kapılmadan bakmak, her gerçek Marksistin kutsal görevi olabilir ; ama gerçek bir Marksist için daima, tek tek olgu­ lardan yada eğilimlerden daha gerçek ve dolayısıyla daha önemli birşey vardır : bütün sürecin gerçekliği, sosyal geliş­ menin bütünlüğü. Bunun için Lenin şöyle diyordu : «Tekelleri geliştirmek, kadın ve çocukları fabrikalara sürmek, onları orada çürütüp eziyet etmek, onları en aşırı bir yokluğa mah­ kum etmek burjuvazinin işidir . Biz böyle bir gelişme 'talep' F. 2



17



etmiyoruz, bunu 'desteklemiyoruz', tersine ona karşı savaşı­ yoruz. Ama nasıl savaşıyoruz? Tekellerin ve kadınların fab­ rikada çalışmasının bir ilerleme olduğunu biliyoruz. Küçük imalat sistemine, tekelci konumda olmayan kapitalizme, ka­ dınların ev işlerinde çalışmasına geri dönülmesini istemiyo­ ruz. Tekellerden, vb. geçerek ileri, ve onların üzerinden sos­ yalizme doğru ileri!» Bütün bu sorular yumağının Leninist çözümü için bakış açısı bununla sağlanmaktadır. Ve bundan çıkan sonuç, Rus­ ya'da kapitalist bir gelişmenin zorunluğunun kabul edil­ mesinin ve burada uzanan tarihsel ileriliğin onaylanmasının, hiçbir şekilde, proletaryanın bir de bu gelişmeyi destekle­ mesi gerektiği anlamına gelmediğidir. Proletarya bu geliş­ meyi selamlamalıdır, çünkü yalnızca bu, proletaryanın belir­ leyici bir güç unsuru olarak oluşması için gerekli zemini ya­ ratır. Ama aynı zamanda bu gelişmenin gerçek taşıyıcısına karşı, burjuvaziye karşı vereceği kendi amansız öz mücade­ lesinin koşulu, önkoşulu olarak da bu gelişmeyi selamlamalı­ dır. Yalnızca tarihsel gelişme eğilimlerinin bu diyalektik kav­ ranışı, proletaryanın sınıf mücadelesinde bağımsızca sahne­ ye çıkması için teorik alan yaratır. Çünkü Rus burjuvazisi­ nin ideolojik öncülerinin ve daha sonra Menşeviklerin yaptı­ ğı gibi, Rusya'nın kapitalist yoldan gelişmesinin zorunluluğu basit biçimde kabul edilirse, bundan çıkan sonuç, Rusya'­ nın herşeyden önce kendi kapitalist gelişmesini tamamlama­ sı gerektiği olacaktır. Bu gelişmenin taşıyıcısı burjuvazidir. Ancak bu gelişme hayli ilerledikten sonra, ancak burjuvazi feodalizmin kalıntılarını ekonomik ve politik olarak safdışı ettikten ve onun yerine modern, kapitalist, demokratik, vb. bir ülke kurduktan sonra, proletaryanın bağımsız sınıf mü­ cadelesi başlayabilir. Proletaryanın bağımsız sınıf hedefle­ riyle vaktinden önce ortaya çıkışı, yalnızca yararsız olmak18



la kalmaz ( çünkü burjuvazi ile çarlık arasındaki bu kavgada proletarya ayrı bir güç unsuru olarak pekaz dikkate alına­ cak değerdedir ) , aynı zamanda proletarya için çok zararlı olur. Çünkü bu çıkış, burjuvaziyi ürkütür, onun çarlık karşı­ sındaki vurucu gücünü zayıflatır ,onu dosdoğru çarlığın kol­ Iarına iter . Dolaysıyla modern bir Rusya için verilen kavga­ da proletarya, -şimdilik- yalnızca ilerici burjuvazinin ye­ deği olarak dikkate alınacak değerdedir. Bütün bu tartışmanın temelinde devrimin güncelliği so­ rununun yattığı açık- bu, o zamanki tartışmalarda genellik­ le açık olarak söylenmese bile. Şu yada bu ölçüde bilinçli burjuva ideologu olanlar dışında, tartışmaya katılanlar açısın­ dan yolun şu iki noktaya göre ayrıldığı da ortadaydı: acaba devrim, güncel bir sorun olarak, işçi hareketinin günlük me­ selesi olarak mı görülecekti, yoksa anlık kararlar üzerinde belirleyici bir etki sağlamaya yaramayan uzak bir «nihai hedef» olarak mı görülecekti. Surası ortada ki, tarihsel pers­ pektiflerinin doğruluğu kabul edilebilse bile, Menşevik ba­ kış açısının proletarya için benimsenebilir olup olmadığını sormak bile gereksizdir. Burjuvazi karşısındaki bu türden sadık bir uşaklığın proletaryanın sınıf bilincini son derece karartıp karartmayacağını (öyleki, Menşevik teorinin de uy­ gun saydığı tarihsel bir anda bile, burjuvaziden kopulması­ nı ve proletaryanın bağımsız davranışını ideolojik açıdan zo­ runlu olarak imkansız kılacak yada en azından son derece güçleştirecektir) sormak gereksiz -İngiliz işçi hareketi dü­ şünülsün. Elbette bu varsayım pratik olarak anlamsızdır. Çünkü oportünistlerin Marksizmden uzaklaştırmağa çalıştık­ ları tarihin diyalektiğinin -kendi iradelerine karşın- bizzat onlar üzerinde de etkisini sürdürmesi zorunludur ; tarihin di­ yalektiği onları burjuvazinin kampına sürer, ve proletarya­ nın bağımsız olarak sahneye çıkacağı an, asla gerçekleşme­ yecek olan bir geleceğin sisli ufuklarına ertelenir. 19



Tarih Lenin'i ve devrimin güncelliğini bildiren bir avuç kişiyi haklı çıkardı. Daha Alman birliği için verilen mücade­ leler döneminde bir hayal olduğu ispatlanan ilerici burjuva­ ziyle ittifak, ancak, sınıf olarak proletarya için burjuvaziyi çarlıkla kurduğu ittifaka dek izlemek mümkün olsaydı yaşa­ yabilirdi. Çünkü proleter devrimin güncelliği, burjuvazinin ar­ tık devrimci bir sınıf olmaktan çıktığı anlamına gelir. Gerçi taşıyıcısı ve yararlananı burjuvazi olan ekonomik süreÇ , mut­ lakiyetçilik ve feodalizm karşısında bir ilerleme anlamına gel­ mektedir. Ama burjuvazinin bu ilericiliği de diyalektik bir karakter taşır. Yani, burjuavazinin ekonomik varolma koşul­ ları ile siyasal demokrasi, hukuk devleti, vb. gibi talepleri (ancak kısmen de olsa, büyük Fransız devriminde feodal mutlakiyetçiliğin yıkıntıları üzerinde gerçekleştirilmiştir) arasındaki zorunlu bağıntı zayıflamıştır. Proleter devrimin gittikçe daha hızla yaklaşması ,bir yandan burjuvazinin eko· nomik varolma ve gelişme koşullarının güvence altına alın­ ması temeli üzerinde ,eski güçlerin siyasal egemenliği altın­ da, burjuvazi ile feodal mutlakiyetçilik arasında bir ittifak kurulmasım mümkün kılar. Öte yandan ise, bu şekilde ideolo­ jik olarak kokuşan burjuvazi kendi eski devrimci talepleri­ nin gerçekleşmesini proleter devrime bırakır.



Burjuvazi ile eski güçler arasındaki bu ittifak ne kadar sorunlu olursa olsun, -çünkü bu, nesnel çıkar ortaklığı te­ meline dayanan bir sınıf ittifakından değil, daha büyük bir bela karşısında duyulan ortak korkudan kaynaklanan bir uz­ laşmadır-, hala önemli yeni bir olgu olarak kalmaktadır. Bu olgu karşısında kapitalist gelişmeyi demokrasiyle birleş­ tiren «zorunlu bağın» şematik ve mekanik biçimde «ispatı», bir hayal olarak ortaya çıkmak zorundadır. «Her halükarda» diyor Lenin, «siyasal demokrasi (teorik olarak «saf» kapita­ lizm için normal olsa bile) kapitalizm üzerinde yükselen müm­ kün üstyapı biçimlerinden yalnızca biridir. Olguların ispatla­ dığı gibi, gerek kapitalizm ve gerekse emperyalizm her siya20·



sal biçim altında gelişir ve bütün biçimleri hükmü altına alır.» Özel olarak Rusya'da, burjuvazinin, çarlığa karşı -gö­ rünürde- radikal bir muhalefetten onu destekleme konumu­ na böyle hızlı biçimde çarketmesinin temelinde esas olarak şu olgu yatmaktadır : Rusya'ya aşılanan, «organik» olarak gelişmeyen kapitalizm, daha başlangıcında bile, güçlü bir tekelci karakter göstermiştir. (Büyük işletmelerin üstünlüğü, mali sermayenin rolü, vb.) Bundan çıkan sonuç, «organik» bir kapitalist gelişme geçiren diğer ülkelere oranla, Rusya'da burjuvazinin sayıca daha az ve sosyal olarak daha zayıf bir tabaka olduğudur ; ama aynı zamanda, büyük işletmelerde, devrimci bir proletaryanın gelişmesi için gerekli maddi temel­ lerin, çabucak ortaya çıktığı ve Rus kapitalizminin gelişme hızının -şematik, sayısal- değerlendirmelerinde tahmin ol"­ nandan çok daha yüksek olduğudur. Ama eğer ilerici burjuvaziyle ittifakın hayali birşey ol­ duğu ispatlanmışsa, ve eğer kendisi de bağımsızlığa erişen proletarya karmaşık «halk» kavramıyla kesin kopuşunu çok­ tan yapmışsa, asıl zorlukla kazanılan bu bağımsızlıktan ötü­ rü, proletarya, umutsuz biçimde tecrit olacak ve dolaysıyla baştan şansı olmayan bir kavgaya sürüklenmiyecek midir? Eğer N arodniklerin tarımla ilgili teorilerinin reddi ve tarım­ sal komünizm kalıntılarının zorunlu çözülüşünün bilinmesi, diyalektik bir bilgi olmasaydı, Lenin'in tarihsel perspektifine karşı sıkça yapılan, akla yakın itiraz çürütülemezdi. Bu çö­ zülme sürecinin diyalektiği, �ünkü diyalektik bilgi daima, gerçek bir diyalektik olgunun yalnızca kavramsal biçimi ol­ muştur- şurda yat:naktadır : bu eski biçimlerin çözülüşünün ( sadece çözülme süreci olarak) kaçınılmazlığı, yalnızca olumsuz olarak açık, belirli bir yöne sahiptir. Bu sürecin olumlu anlamda hangi yönelimi alacağı ise, hiçbir şekilde bu sürecin kendisinden giderek saptanamaz. Bu, sosyal çevre­ nin gelişmesine, tarihsel bütünün kaderine bağlıdır. Daha somut ifade edecek olursak: eski tarımsal biçimlerin -yun21



ker biçimi yanında köylü biçimlerinin de- ekonomik açıdan kaçınılmaz çözülüşü iki yol i zleyebilir. Lenin ' in deyişiyle, «her iki çözüm biçimi de, kendi yolundan, daha yüksek bir teknik aşamaya geçişi kolaylaştırır ve her ikisi de tarımdaki ilerleme rotası üzerinde yeralır». Yollardan biri, Orta Çağ­ dan ve daha öncesinden gelen kalıntıların köylülüğün yaşan­ tısından silinip süpürülmesidir. Diğerinin özelliği ise, -Lenin buna Prusya yolu diyor- «Orta Çağ toprak mülkiyeti mirası­ nın bir kerede yıkılmayışı, tersine yavaş yavaş kapitalizme uyduruluşudur». Her iki yol da mümkündür. Ve ikisi de, mev­ cut olana oranla -ekonomik olarak- ileridir. Peki eğer her iki eğilim de aynı ölçüde mümkünse, ve -bir anlamda­ ileriyse, o zaman ikisinden hangisinin gerçekleşeceğini be­ lirleyecek olan nedir? Lenin 'in bu soruya cevabı, diğerleri gibi açık ve tek anlamlıdır: sınıf mücadelesi. Böylece, proletaryanın tek başına, öncü sınıf olarak dav­ ranmaya çağrıldığı ortamın anahatları, daha açık ve somut olarak iyice belirdi. Çünkü bu sınıf mücadelesinde, Rusya için Orta Çağdan çağımıza geçiş yönünü gösteren belirleyici güç, yalnızca proletarya olabilir. Köylüler yalnızca ürkütücü kül­ türel geriliklerinden dolayı değil, her şeyden önce nesnel sı­ nıf konumlarından dolayı, gittikçe daha dayanılmaz bir hal alan duruma karşı sadece içgüdüsel bir ayaklanmaya giriş­ me yeteneğindedir. Nesnel sınıf konumlarından dolayı, köy­ lülerin alnına, siyasal olarak hacalayan bir tabaka, kaderi kentlerdeki sınıf mücadelesinin nihai sonucu tarafından, ken­ tin, büyük sanayiin, devlet aygıtının vb. kaderi tarafından belirlenen bir sınıf olarak kalmak yazılmıştır. Sadece bu bağlam, kararı proletaryanın ellerine bırakır. E ğer burjuvazi Rusya'nın tarımsal koşullarındaki feodaliz­ mi kendi istediğince yıkmayı başarsaydı, proletaryanın bur­ juvazi karşısındaki mücadelesi -belirli bir tarihsel anda­ belki de daha az umut verici olurdu. Çarlığın bunu güçleştir­ mesi, burjuvazinin -geçici- devrimci yada en azından mu22



halif tavırlar almasının baş nedenidir. Ama bu sorun çözül­ meden kaldığı sürece, kırlardaki köleleştirilmiş ve iliklerine dek sömürülmüş olan milyonların ilkel patlayışı her zaman mümkün olacaktır. Ancak proletaryanın bir yön verebileceği



(bu kitle hareketi ,ancak bu yönde giderek gerçekten köylü kitlelerinin çıkarına uygun olan bir hedefe götürülebilir) ilkel bir patlayış. Proletaryanın çarlık karşısındaki mücadeleye tüm zafer fırsatlarıyla girişebileceği ortamı yaratacak olan ilkel bir patlayış. Hasılı, Rusya'nın sosyo-ekonomik yapısı proletarya ile köylülüğün ittifakı için nesnel bir temel yaratmıştır. Onların sınıf hedefleri farklıdır. Bunun için onların karanlık, popülist «halk» kavramı altında kaotik biçimde birleştirilmeleri, so­ nunda dağılmak zorundaydı. Onlar bu farklı sınıf hedeflerini ancak ortak kavga içinde gerçekleştirebilirler. Böylece Rus devriminin karakterinin Leninci yorumunda, Narodniklerin eski düşünceleri diyalektik olarak tekrar dönüşmüş oldu. Pro­ leter devrimin koşullarının somut olarak anlaşılmasından kalkınarak, devrimci biçimde farklılaştırılmış olan halk kav­ ramının -tüm ezilenlerin devrimci ittifakının- oluşmasını sağlamak için, karanlık ve soyut halk kavramı biryana bıra­ kılmalıdır. Bu nedenle Lenin'in partisi kendisini, haklı olarak Narodniklerin gerçek devrimci geleneklerinin mirasçısı say­ maktadır. Ama bu mücadeleyi yönetecek bilinç ve yetenek -nesnel sınıf ölçüleriyle- yalnızca proletaryanın sınıf bi­ lincinde mevcut olduğu için, yaklaşan devrimde sosyal dö­ nüşümün yönetici sınıfı proletarya olabilir ve olmalıdır.



23



III. PROLETARYANIN ÖNCÜ PARTİSİ



O halde, proletaryanın tarihsel görevi şu olmaktadır : kendini diğer sımflarla olan her türlü ideolojik uzlaşmadan kurtarmak ; kendi sınıf konumunun özgüllüğü ve sınıf çıkarla­ rının bundan kaynaklanan bağımsızlığı temel inde, kendi açık sınıf bilincine erişmek. Ancak bu şekilde, proletarya, burju­ va toplumu tarafından ezilen ve sömürülen herkesi, ken­ dilerine ekonomik ve siyasal olarak bükmedeniere kar­ şı verdikleri ortak kavgada yönetme yeteneğine sahip olur. Proletaryanın bu öncü rolünün nesnel temeli, ka­ pitalizmin üretim süreci içindeki konumudur. Bunun­ la birlikte, öncülüğe uygun doğru sınıf bilincinin proletar­ yada adım adım, takılına ve geri dönüşler olmadan kendili­ ğinden oluştuğunu tasarlamak, proletaryanın kendi sınıfına uygun devrimci göreve, ideolojik



olarak



evrilebileceğini



düşünmek, Marksizmin mekanik biçimde uygulanışı ve dolay­ sıyla bütünüyle tarih dışı bir hayaleilik olurdu. Kapitalizmin sosyalizme ekonomik olarak evrilmesinin imkansızlığım, Bernstein tartışmaları açık olarak ispatlamıştır. Ama buna rağmen, revizyonist öğretinin ideolojik parçaları, birçok na­ muslu Avrupa devriır.cisinin kafasında çürütülmeden etkili olmağa devam etti, ve üstelik bir sorun yada tehlike olarak bile kabul edilmedi. Bu, onların en iyilerinin, bu sorunların varlığım ve önemini tamamen görmezlikten geldikleri; pro­ letaryanın kesin zaferine uzun bir yoldan, birçok yenilgiler­ den geçerek erişileceğini ve bunun yanısıra, şimdiden ulaşı­ lan aşamanın ardında yalnız maddi değil, ideolojik geri dö25



nüşlerin de kaçınılmaz olduğunu görmedikleri anlamına gel­ mez. Rosa Luxemburg' un formülasyonunu kullanacak olur­ sak, onlar, sosyal koşulları asla «erken» meydana gelerneye­ cek olan proleter devrimin, iktidarın (dolaysıyla ideolojik gü­ cün) korunması için, zorunlu olarak «erken» patlak vermesi gerektiğini biliyorlardı. Ama eğer proletaryanın kurtuluş yo­ lu üzerindeki bu tarihsel perspektife rağmen, -devrimin güncelliği- hala, burada gerekli olan gelişmeyi güvence al­ tına almak için, proleter kitlelerin, teorik olarak doğru olan bir parti ajitasyon ve propagandası tarafından desteklenen kendiliğinden devrimci özP.ğitiminin (kitle eylemleri ve kP-:_. di deneyleriyle) yetip de a:-tacağı görüşü savunulursa, o za­ man, proletaryanın, devrimci görevine ideolojik olarak evril­ diği görüşüne başka bir biçimde saplanıp kalınacaktır. Lenin, bu sorunu teorik odağından ve dolaysıyla pratik belirleyici yanından, örgüt açısından ele alan ilk -ve uzun süre tek- önemli önder ve teorisyen oldu. 1903'te Brüksel/ Londra Kongresinde parti tüzüğünün birinci maddesi üzerin­ de yapılan tartışmayı, bugün herkez biliyor. Bu tartışma, par­ tiyi destekleyip onun denetimi altında çalışanların (Menşe­ viklerin istediği gibi) parti üyesi olup olamıyacağı yada bu­ rada illegal örgütlere katılmanın, kendini tüm varlığıyla par­ ti çalışmasına adamanın, -en katı biçimde düzenlenen- par­ ti disiplinine bütünüyle bağımlı olmanın kesinlikle zorunlu olup olmadığı sorusu etrafında cereyan etti. Diğer örgütsel sorunlar, örneğin merkeziyetçilik, sadece bu bakış açısının zorunlu pratik sonuçlarıdır. Bütün bu ilişkileri o zamanlar gören yalnız Lenin olmakla birlikte ; bu tartışma da, ancak devrim olasılığına, devrimin muhtemel akışına, karakterine, vb. ilişkin iki farklı temel ta­ vır arasındaki fikir ayrılığından kalkmarak kavranabilir. Bolşevik örgütlenme planı, bütün bir sınıfın oldukça kao· tik kitlesinden, her türlü fedakarlığa hazır bulunan ve hede­ fin bilincinde olan bir devrimciler gurubunun seçilmesini ge-



rektirir. Peki, o zaman bu «profesyonel devrimcilerin», sını­ fın gerçek yaşantısından kopmaları ve bu kopuş içinde bir komplocu gurup, bir hizip halinde yozlaşmaları tehlikesi or­ taya çıkmaz mı? Bu örgütlenme planı, «keskin görüşlü» re­ vizyonistlerin Marx da bile keşfettiklerini söyledikleri «Blan­ kizmin» pratik sonucundan başka birşey değil midir? Bizzat Blanqui karşısında, bu eleştirinin ne kadar isabetsiz olduğu· nun çözümlemesi burada yapılamaz. Bu eleştiri, Leninist ör­ gütün özünü salt şundan dolayı yakalıyamamaktadır: Lenin'e göre, profesyonel devrimciler gurubunun görevi, bir an için olsun, ne devrim «yapmak», nede kendi bağımsız, yürekli eylemleriyle atıl kitleleri peşinden sürüklemek, onları dev­ rimci bir fait accompli (oldubitti) ile karşı karşıya bırakmak­ tır. Lenin'in örgüt düşüncesi, devrim olgusunu, devrimin gün­ celliğini şart koşar. Menşevikler tarihi kehanetlerinde hakı. çıksalardı, demokrasinin yavaş yavaş genişlediği, -nisbe­ ten- sakin bir refah dönemine doğru giderdik; en fazla, feo­ dal kalıntıların «halk» tarafından, «ilerici» sınıflar tarafın­ dan silinip süpürüldüğü geri ülkelerde, profesyonel devrimci guruplar zorunlu olarak sekterlik içine saplanıp kalmak yada salt propaganda çevreleri olmak zorunda kalırlardı. Prole­ taryanın en bilinçli unsurlarının katı biçimde merkezileşmiş örgütü olarak -ve yalnızca böyle bir örgüt olarak- parti, devrimci bir dönemde bir sınıf mücadelesi aracı olarak dü­ ·'1iinüliir. «Siyasal sorunlarla örgütsel sorunlar biribirinden



mekanik biçimde ayrılamaz» diyordu Lenin, «ve Bolşevik parti örgütünü, bir proleter devrimler çağında yaşayıp yaşa­ madığımız sorusundan bağımsız olarak kabul yada reddeden biri, bu örgütün mahiyetinden kesinlikle hiçbir şey anlama­ mıştır.)) Ama taban tabana zıt bir açıdan buna şöyle kar�ı çıkıla­ bilir: böyle bir örgütü gereksiz kılan, asıl, devrimin güncel­ liğidir. Profesyonel devrimcileri bir örgütte toplamak, dev­ rimci hareketin durgun olduğu dönemlerde yararlı olabilirdi. 27



Ama bizzat devrim yılları sırasında, eğer kitleler son derece tahrik edilmiş, birkaç hafta -hatta- gün içinde daha da devrimci deneyler kazanıp, geçmişteki on yıllara oranla da­ h.1 da olgunlaşmışlarsa, kendi acil çıkarlarıyla ilgili sorun­ larda bile şimdiye dek hareketle birleşmemekte direnen sı­ nıf kesimleri de devrimci olmuşsa, o zaman böyle bir örgüt gereksiz ve anlamsızdır. Son derece gerekli olan enerjiyi israf eder, ve etkinlik kazanırsa, kitlelerin kendiliğinden, devrimci yaratıcılığını engeller. Surası açık: bu karşı çıkış bizi tekrar ideolojik evrilme sorununa geri götürür. Komünist Manifesto, proletaryanın devrimci partisi ile sınıfın bütünü arasındaki ilişkiyi çok açık biçimde göstermiştir : «Komünistler, öteki işçi sınıfı parti­ lerinden yalnızca şunlarla ayrılırlar: 1. Farklı ülke prolt terlerinin ulusal mücadelelerinde, her türlü milliyetten ba­ ğımsız olarak, tüm proletaryanın ortak çıkarlarına işaret eder ve bunları ileri sürerler. 2. İşçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesinin geçmek zorunda olduğu çeşitli gelişme aşamalarında, her zaman ve her yerde, tüm hareketin çıkar­ larını temsil ederler. Komünistler, demek ki, bir yandan, pra­ tik olarak, bütün ülkelerin işçi sınıfı partilerinin en ileri ve en kararlı kesimi, bütün ötekileri ileri iten kesimidirler; öte yandan ise, teorik olarak, proletaryanın büyük yığını üze­ rinde, hareket hattını, koşulları, ve proleter hareketin nihai genel sonuçlarını açıkca anlama üstünlüğüne sahiptirler.» (*) Başka türlü ifade edersek, onlar, proletaryanın sınıf bilinci­ nin gözle görülür cisimleşmesidir. Ve onların örgütlenme so­ runu, proletaryanın bunu, kendi sınıf bilincini gerçekte nasıl kazanacağının ve onu tamamen kendisine nasıl mal edeceği­ nin önceden kestirilmesine göre belirlenir. Partinin devrimci rolünü kayıtsız şartsız reddetmiyen herkez, bunun kendi ba­ şına, kapitalist üretimin ekonomik güçlerinin mekanik işle(*) Komünist



Manifestonun Doğuşu,



1 976, s. 126-127.



28



Sol



Yayınlar,



Ankara



yişiyle, yada kitle kendiliğindenliğinin basit organik gelişme­ siyle meydana gelmediğini kabul eder. Leninist parti kavra­ mı ile diğerleri arasındaki fark, esas olarak, bir yandan proletarya içindeki ekonomik farklılaşmayı (işçi aristokrasİ­ sinin oluşması, vb.) Lenin'in diğerlerine oranla daha derin ve daha c iddi kavramasında, ve öte yandan ise, anlatılan yeni tarih perspektifi içinde proletaryanın diğer sınıflarla devrim­ ci güçbirliğini öngörmesinde uzanmaktadır. Bundan çıkan sonuç, devrimin hazırlanmasında ve yönetilmesinde proletar­ yanın artan önemi, v� dolayısıyla işçi sınıfı karşısında parti­ nin yönetici fonksiyonudur. İşçi aristokrasisinin oluşması ve artan önemi, bu bakış açısından, belirli işçi tabakalarının dolaysız günlük çıkarları ile bütün sınıfın gerçek çıkarları arasında her zaman var­ olan -nisbi- ayrılığın sürekli büyümesi ve bu büyüme için­ de donup katılaşması demektir. Başlangıçta yerel olarak ve loncalarla vb. bölünen işçi sınıfını zorla tesviye edip birleş­ tiren kapitalist gelişme, şimdi yeni bir farklılaşma yarat­ maktadır. Ve bu farklılaşma yalnızca, burjuvaziye karşı pro­ letaryanın artık tam anlamıyla ortak bir düşmanlık içinde dikilmeyişinin sonucu değildir. Bunun yanısıra şu teh­ like de doğar : sözkonusu tabakaların küçük burjuva yaşam düzeyine erişmeleri, parti ve sendika bürokrasisinde, bazen de belediyelerde mevkiler ele geçirmeleri,- bur juvalaşmış ideolojilerine ve proleter sınıf bilincinin olgunluğundan yok­ sun olmalarına karşın, yada tersine bundan ötürü- proletar­ yanın diğer tabakaları önünde, onlara, temel eğitim ve idari işlerde vb. bir üstünlük sağlar ; işte bu tabakalar, tüm sınıfı ideolojik olarak gerici yönde etkileyebilecek hale gelebilirler. Yani, bunların proletaryanın örgütleri ü zerindeki nüfuzları kanalıyla, tüm işçilerin sınıf bilinçlerinin köreltilmesini sağ­ lamaları ve proletaryanın ise burjuvaziyle üstü örtülü bir it­ tifak yönünde etkilenmesi tehlikesi doğar. 29



Bu tehlike karşısında devrimci bilince sahip gurupların teorik açıklığı ve buna uygun ajitasyon ve propagandaları tek başına yeterli olmamaktadır. Çünkü bu çıkar çelişmeleri kendini, uzun bir süre, bütün işçilerin görebileceği bir şekil­ de açığa vurmaz; öyle ki, bunların kendi ideolojik sözcüleri bile, bazen, bir bütün olarak sınıfın yolundan çoktan beri sapmış olduklarını asla sezmemişlerdir. Bu nedenle bu tür farklılıklar, işçilerin gözünde çok kolayca «teorik düşünce ayrılıkları», salt «taktik farklılıklar» olarak maskelenebilir. Ve zaman zaman işçilerin büyük, kendiliğinden kitle eylemle­ rinde patlak veren devrimci içgüdüsü, sınıf bilincinin bilinç­ siz eylem içinde erişilen yüksek düzeylerini, tüm sınıfın ka­ lıcı kazanımı olarak koruyamaz hale gelir. Salt bu nedenden ötürü, sınıfın tam olarak bilinçli un­ surlarının örgütsel bağımsızlığı kesinlikle zorunludur. Leni­ nist örgütlenme tarzının, yaklaşan devrimin öngörülmesiyle birbirine bağlı olduğu, ancak bu yoldan akıl yürüterek anla­



şılır. Çünkü ancak bu bağlam içinde, işçi sınıfının doğru yo­ lundan yapılan her sapmanın yıkıcı ve zararlı olduğu görülür ; ancak bu bağlam içinde, görünürde önemsiz günlük bir so­ run hakkında verilen karar, tüm sınıf için çok büyük önem taşıyalıilir ; ancak bu bağlam içinde, proletarya için, ken­ di sınıf konumuna gerçekten uygun olan düşünce ve davra­ nışlara, açık olarak, gözle görülür biçimde sahip olmak bir ölüm kalım meselesidir. Ama devrimin güncelliği aynı zamanda, toplumdaki kay­ naşmanın, toplumun eski yapılarının biribiri ardınca çökme­ sinin hiçbir şekilde yalnız proletarya ile sınırlı olmaması, tersine toplumdaki tüm sınıfları kucaklaması demektir. Ger­ çi Lenin'e göre, bir devrim durumunun gerçek göstergesi, «aşağı tabakalarm eski biçimde yaşamak isterneyişi ve üst tabcıkalLı rm ise eski biçimde yaşayamayışıdır» ; «devrim ge­ nel bir ulusal bunalım (hem sömürülenleri, hem de sömüren­ leri etkileyen) olmadan mümkün değildir.» Bunalım ne ka-



dar derin olursa, devrimin fırsatları da o kadar büyük olur. Ama aynı zamanda, bunalım ne kadar derin olur . ve toplu­ mun ne kadar fazla tabakasını kucaklarsa, devrim içinde ke· sişen içgüdüsel hareketler o kadar çeşitli olur, ve iki sınıf, yani burjuvazi ile proletarya arasındaki (bütünün kaderi, en sonunda onların mücadelesine bağlıdır ) güç ilişkisi de o ka­ dar karmaşık ve değişken olur. Eğer proletarya bu mücade­ leyi kazanmak istiyorsa, burjuva toplumun dağılmasına katkı­ da bulun'l.cak her eğilimi kışkırtmalı ve desteklemelidir, ve herh2ngi biçimde ezilen bir tabakanın her hareketini -ne kadar içgüdüsel yada kapalı olursa olsun- devrimci genel hareketle bütünleştiTmek için elinden geleni yapmalıdır. Ve devrimci bir dönemin yaklaşması, eski toplumdaki tüm hoş­ nutsuz unsurların proletaryayla birleşmeye. yada en azından onunla bağlantı kurmağa çalışmasından da belli olur. Ama burada büyük bir tehlike de saklı olabilir. Çünkü eğer pro­ letarya partisi, politikasının sınıfsal açıdan doğru yönde ol­ masını güvence altına alacak biçimde örgütlenmemişsc, bir devrim durumunda sürekli çoğalan bu müttefikle!', destek ye ­ rine karışıklığa yolaçııbilirler. Çünkü toplumun diğer ezilen kesimleri ( köylüler, küçük burjuvalar, aydınlar) doğal ola­ rak, aynı hedefler için proletarya gibi çaba harcamazl ar. Proletarya -ne istediğini ve sınıfsal olarak ne istemesi ge­ rektiğini bilirse- hem kendini, hem de diğer tabakaları top­ lumsal yoksunluktan kurtarabilir . Ama eğer proleter sınıf bi­ lincinin militan temsilcisi olan parti, sınıfın seçmesi gereken yollar konusunda kararsızsa, ve eğer partinin proleter karak­ teri kurumsal açıdan olsun korunmazsa, o zaman bu tabakalar proletarya partisi içine akarlar ve partiyi yolundan saptırır­ lar ; ve proletarya partisi açık sınıf bilinciyle örgütlendiğin­ de, devrime yararlı olan bu ittifaklar, devrim için en büyük tehlike olabilir. Lenin'in örgüt düşüncesi, bunun sonucunda zorunlu ku­ tuplar halinde ortaya çıkmaktadır : proleter sınıf bilincinin



temeli üzerinde parti üyelerinin en katı ölçülere göre se­ çilmes i ; ve kapitalist toplum içindeki tüm ezilen ve sömürü­ lenlerle mutlak dayanışma ve destekleme. Hasılı Lenin, amaçlı yalnızlık ile evrenselliği, devrimin en katı proleter anlamda yönetilmesi ile devrimin genel ulusal (ve enternas­ yonal) karakterini diyalektik biçimde birleştirdi. Menşevik örgütlenme bu iki kutubu zayıflatır, birbirine karıştırır, bun­ ları uzlaşmalara indirger ve bizzat parti içinde birleştirir. Menşevikler kendilerini sömürülen geniş tabakalardan kopa­ rırlar (örneğin köylülerden ) , ama parti içinde de en farklı türden çıkar guruplarını birleştirider (bu çıkarlar onların dü­ şünce ve davranış birliğini engeller ) . Böyle bir partinin ken­ disi ise, birbirine dolaşmış biçimde güreşen sınıfların hare­ ketli kavgasında -çünkü her devrim durumu, tüm toplumun derinden sarsıldığı keşmekeş haliyle ortaya çıkar- zaferi belirleyen cephenin, proletaryanın burjuvazi karşısındaki cephesinin, zorunlu bir açıklık içinde kurulmasına yardımcı



olacak, ve diğer ezilenlerden oluşan ikircikli gurupları prole­ taryanın çevresinde toplayacak yerde, çeşitli çıkar gurup­ larından oluşan bulanık bir alaşıma dönüşür. Böyle bir par­ ti, fiilen eyleme ancak iç uzlaşmayla geçebilir, daha bilinçli yada daha içgüdüsel davranan gurupların kuyruğuna takılır, yada olayları kaderci biçimde izlemek zorunda kalır. Bundan dolayı , Lenin'in örgüt anlayışı mekanik kaderci­ likten ikili bir kopuş anlamına gelir : bu örgüt anlayışı, hem proletaryanın sınıf bilincinin onun sınıfsal konumunun meka­ nik bir ürünü olarak kavranmasından, hem de bizzat devri­ min kendisinde, yalnızca kaderci biçimde harekete geçen ekonomik güçlerin mekanik işleyişinin -nesnel devrim ko­ şulları yeterli olgunluğa eriştiğinde, bu mekanik işleyiş pro­ letaryayı her nasılsa otomatik olarak zafere götürecektir­ görülmesinden kurtulmak demektir. Bundan dolayı, proletar­ ya birleşmiş olarak ve bilinçle nihai kavgaya girene dek bek­ lenseydi, o zaman asla bir devrim durumu sözkonusu olmazdı. 32



Bir kez, kendi sınıfının kurtuluş kavgasını hareketsizce sey­ reden ,hatta düşman kampa geçen proleter tabakalar -ve kapitalizm ne kadar gelişirse, bunlar o kadar çoğabr­ her zaman olacaktır. Öte yandan, bizzat proletaryanın dav­ ranışları, kararlılığı ve sınıf bilincinin yüksekliği, asla eko­ nomik durumdan kaynaklanan kaderci bir zorunluk değildir. Elbette, dünyanın en büyük ve en iyi partisi bile bir devrim «yapamaz» . Ama, proletaryanın bir duruma tepkime biçimi, büyük çapta, partinin kendi sınıf hedeflerine vere­ bildiği açıklığa ve enerjiye bağlıdır. Bunun için, devrimin güncellik kazandığı dönemde, devrimin «yapılıp yapılamıya­ cağına» ilişkin eski sorun, bütünüyle yeni bir anlam kazanır.



Ve bu anlam değişimiyle birlikte, parti ile sınıfın ilişkisi, ör­ gütlenme sorununun parti ve tüm proletarya için taşıdığı arı� lam da değişir. Sorunun devrim «yapmaya» ilişkin eski ko­ nuşu, tarihin akışındaki zorunluk ile sözkonusu partinin faali­ yeti arasında diyalektik olmayan, katı bir ayrım yapılma­ sına dayanmaktaydı. Devrim «yapmanın» devrimi yoktan varetmek anlamına geldiği bir düzeyde ,bu koyuş elbette bü� tünüyle reddedilmelidir. Ama partinin devrim dönemindeki faaliyeti temelden farklı birşey demektir. Çünkü dönemin te­ mel karakteri devrimci ise, şiddetli bir devrim durumu heran patlak verebilir. Bu devrim d urumunun mı::ydana gelme za­ manı ve koşulları önceden tam olarak güçlükle tespit oluna­ bilir. Ama gerek devrim durumunun meydana gelmesin� yolaçan eğilimlerin ve gerekse devrim durumunda gösteri!€� cek doğru davranışların ana çizgilerinin tespit olunabilirliği daha fazladır. Partinin faaliyeti bu tarih anlayışına dayanır, Parti devrimi hazırlamalıdır. Yani, bir yandan davranışlarıy­ la , bu devrimci eğilimlerin olgunlaşmasını hızlandırarak (proletaryanın ve diğer ezilen tabakaların davranışları üze­ rindeki etkisiyle) onları etkilemeğe çalışmalıdır. Öte yandan ise.. şiddetli devrim durumlarında, proletarya zorunlu olan F. 3



33



davranışlara ideolojik, taktik, maddi ve örgütsel olarak ha­ zırlanmalıdır. Böylece partinin örgütsel iç sorunları da yeni bir pers­ pektif kazanır. Gerek devrimci eylemin önkoşuluııu örgütün oluşturduğu yolundaki eski anlayışın -Kautsky tarafından temsil olunmaktadır-, gerekse Rosa Luxemburg'un partinin, devrimci kitle hareketinin bir ürünü olduğu yolundaki düşün­ cesinin diyalektik değil, tek yanlı olduğu görülür. Partinin devrimi hazırlama görevi, partiyi, aynı zamanda ve aynı yo­ ğunlukta devrimci kitle hareketlerinin yaratıcısı ve ürünü yapar, partiyi bu hareketlerin önkoşulu ve meyvası haline getirir. Çünkü partinin bilinçli faaliyeti, ekonomik gelişme­ nin nesnel zorunluğunun açık olarak kavranmasına dayanır ; partinin katı örgütsel kapalılığı, kitlelerin içgüdüsel eylem­ leri ve acılarıyla sürekli ve verimli bir karşılıklı etkime için­ dedir. Rosa Luxemburg, bu karşılıklı etkimeye bazen çok yaklaşır. Ama bu karşılıklı etkimedeki bilinçli ve aktif unsu­ ru görmez. Bunun için o, Lenin'deki parti anlayışının püf nok­ tasını, partinin hazırlama görevini anlayamamıştır ; bu ne­ denle, bu görevden doğan örgütsel ilkelerin hepsini en ters biçimde yalnış anlamak zorunda kalmıştır. Devrim durumunun kendisi, elbette parti faaliyetinin ürünü olamaz. Nesnel ekonomik güçlerin gelişmesinin hangi yönü alacağını önceden kestirmek, ve işçi sınıfının oluşan bu duruma uyan davranış biçiminin ne olacağını önceden görmek, partinin görevidir. Parti, proleter yığınları, bu öngö­ rüye uygun biçimde, gelmekte olana-ve bununla ilgili çıkar­ ları konusunda- kafaca, maddi ve örgütsel açıdan müm­ kün olduğu kadar çok hazırlamalıdır. Bununla birlikte olay­ lar ve onların sonucunda meydana gelen durumlar, kapi­ talist üretimin kör ve doğal yasalara göre işleyen iktisadi güçlerinin ürünüdür. Burda da, mekanik-kaderci bir biçimde olmasa bile. Çünkü Rusya'daki tarımsal feodalizmin ekono­ mik çöküş örneğinde, bizzat bu ekonomik çöküş sürecinin 34



kB.pitalist gelişmenin nasıl kaçınılmaz bir ürünü olduğunu ko­ layca görebildik; ama bu çözülmenin sınıfsal boyuttaki so­ nuçları, bundan doğan yeni sınıfsal tabakalaşmalar, asla tek başına bu sürecin kendisine -tecrit olunmuş biçimde incele­ nirse- dayanmaz ve bundan dolayı yalnızca bu süreçten ka lkmarak görülemez. Bunlar, içinde meydana gelecekleri çevreye tabidirler. Tüm toplumun (parçaları bu süreci oluş­ turan) kaderi ,onl.;:.rın yönünün son belirleyici momentidir. Ama bu bütünlük içinde, gerek kendiliğinden patlak veren, gerekse bilinçli olarak yöneltilen sınıfsal eylemler belirleyi­ ci rol oynarlar. Üstelik, bir toplum karıştığı ölçüde, «normal» yapısı doğru olarak işlev görmez hale gelir ; sosyo-ekonomik dengesi ne kadar sarsılırsa -yani, devrim durumu ne kadar keskinse- bu eylemler de o kadar belirleyici bir rol oynar. Bundan çıkan sonuç, kapitalizm çağında toplumun bütün ge­ lişmesinin, asla basit, d üz bir çizgi izlemediğidir. Belir li bir eğilimin işlerlik kazanabiieceği durumlar, daha çok, toplum­ sal bütün içindeki bu güçlerin birlikte etkimesinden meyda­ na gelir-, tabii, eğer durum doğru olarak kavranmış ve uy­ gun olarak değerlendirilmişse. Ama bu fırsat kaçırılırsa ve bundan gerekli sonuçlar çıkarılmazsa, ekonomik güçlerin görünürde zorunlu olarak bu duruma yönelen gelişmesi, asla daha önceki ç izginin izlenmesini gerektirmez, tersine çok kez tamamen karşıt bir ç izgiye yönelir. (Bolşevikler 1917 Ka­ sım'ında iktidarı ele geçirmeseydi ve tarımsal devrimi ta­ mamlamasaydı, Rusya'nın durumunun ne olacağını düşünün. Karşı devrimci, ama devrim öncesi çarlığa oranla daha mo­ dern, kapitalist bir rejim altında, tarımsal sorunun «Prusya» tarzında çözümü bütünüyle imkansız olmazdı.) Proletaryanın örgütü, ancak proletarya partisinin içinde hareket etmek zorunda olduğu tarihi çevre bilinirse, gerçek­ ten kavranabilir. Parti, kapitalizmin çöküş çağının proletar­ yanın önüne koyduğu, çok büyük, evrensel (welthistorischer) görevlere dayanır ; parti, bu görevleri proletaryanın bilinçli 35



önder tabakasının omuzlarına yükleyen çok büyük, evrensel bir sorumluluğa dayanır. Parti, toplumun bütünlüğünün kav­ ranmasından kalkınarak, tüm proletaryanın çıkarlarını (ve böylece, tüm ezilenlerin çıkarları için, insanlığın geleceği için aracılık yapar) temsil ederken, toplumsal bütünün bağ­ rından yükselen bu görevlerin ifade olunduğu tüm çelişmeleri kendisinde uzlaştırmalıdır. Daha önce de belirttiğimiz gibi parti üyelerinin sınıf bilincinin netliği ve devrim davası kar­ şısında gösterdikleri kayıtsız şartsız fedakarlık esasına göre en titiz biçimde seçilmeleri, kendini acı çeken ve savaşan kitlelerin yaşantısına tamamen adamakla birleştirilmelidir. Ve en iyi devrimcilerden oluşan guruplarda bile bu gerekie­ rin birinci yanını, karşı kutbu olmadan yerine getirmek için harcanacak tüm çabalar, sekterce bir katılıkla son bulacak­ tır. (Lenin'in Otzovizmden ( * ) ( K.A.P.'ye(••) dek «sol»a kar­ şı yönelttiği mücadelenin temeli işte budur. ) Çünkü parti üye­ lerinden istenen taleplerin sertliği, tüm proletarya sınıfını (ve kapitalizm tarafından sömürülen tüm tabakaları) bilinç­ lendirrnek ve onların bilinçsiz davranışlarının, bulanık dü­ şüncelerinin ve karmaşık duygularının temelinde gerçekte



ı•ı



-Boykotçular. içindeki n � mde,



bir



olarak hizipti.



da



tanınan



Bunlar,



Otzovistler,



1905



!ega! örgütler -yani



Devrimini



sendikalar,



v b.- içinde çalışılmasına karşı çıkıyor,



Bolşevikler izleyen



dö­



kooperatifler,



Sosyal Demokrat­



ların parlamentodan geri çekilmesini istiyor, ve bir geri­ cilik



döneminde



partinin



yalnızca



illegal



çalışmayı



üst­



lenınesi gerektiğini savunuyorlardı. ı••ı



KAP



IKommunistische Arbeiterpartei



Partisi),



1920



Nisanında,



Alman



-



Komünist



Komünist



Partisi



İ şçi IKPDJ



içinde taktikler konusundaki bir bölünmeden sonra kurul­ du.



KAP,



suçlayarak



KPD önderlerini parlamentoculuk «doğrudan•



eyleme



geçmek



bu bölünme üzerindeki görüşlerini,



Çocukluk Hastal ığı



36



'



ve



pasiflikle



istiyordu.



Lenin



-soı. Komünizm - Bir



nın beşinci bölümünde açıkladı.



ne yattığını açıkca göz önüne serrnek için, sadece bir araç­ tır. Ama kitleler eylemle öğrenebilir, ve çıkarlarının bilinci­ ne yalnız mücadele içinde varabilir. Sosyo-ekonomik temeli sürekli değişim içinde bulunan ve bundan dolayı koşulları ve araçları kesintisiz olarak değişen bir mücadele içinde. Prole­ taryanın öncü partisi amacına ancak, bu kavga içinde mü­ cadele ederse ve kitlelere yolgösterebilmek için, onların dai ­ ma bi1· adım önünde olursa erişebilir. Ama onların kavgası­ nın sürekli önderi olarak kalabilmek için, daima ve sadece bir adım önde olursa. Bundan dolayı, partinin teorik net­ liği, ancak, teorinin genel, salt teorik doğruluğunda kal­ mıyorsa, tersine teori sürekli somut durumun somut çö­ zümlemesiyle doruğa çıkıyorsa , ve teorik doğruluk daima yalnızca somut durumun anlamını ifade ediyorsa, bir değer taşır. Bunun için parti bir yandan, kitlelerin tüm tereddüt­ lerine karşın, doğru yolda kalmak için kendini geçici olarak tecrit etme riskini de göze alarak, teorik netliğe ve sağlam­ lığa sahip olmalıdır. Öte yandan parti, öyle elastik ve öyle bir öğrenme yeteneğinde olmalıdır ki, ne kadar karma­ şık da olsa, kitlelerin her görüntüsünden, kitlelerin kendile­ rinin dahi bilincine varmadıkları devrimci olanakları ortaya çıkara bilmelidir. Kitlelerin yaşantısına bu tarzda bir uyma, parti içinde en katı bir disiplin olmadan mümkün değildir. Eğer parti bir durum karşısında yaptığı yorumu, sürekli değişen duruma anında uydurma yeteneğine sahip değilse, olayların gerisin­ de kalır, öncülükten artçılığa düşer, kitlelerle bağlantısım yi­ tirir ve başıbozuklaşır. Bundan çıkan sonuç, örgütün, gerek­ li olduğunda bu uyumu gerçekleştirmek için, daima en büyük katılık ve amansızlıkla işlev görmesi gerektiğidir. Öte yan­ dan bunun anlamı, aynı zamanda, bu esneklik talebinin, biz­ zat örgüt üzerinde de kesintisiz olarak uygulanması gerekti­ ğidir. Belirli bir durumda, belirli amaçlar için yararlı olan 37



bir örgütlenme biçimi, değişen mücadele koşulları altında adeta bir engel haline gelebilir. Çünkü tarihin özünde sürekli yeni olanı yaratmak yat­ maktadır. Bu yeni şey asla yanılmaz bir teoriyle önceden hesalıedilemez: o, mücadele içinde, tohum olarak ilk ortaya çıkışından itibaren teşhis edilmeli ve bilinçli olarak kavran­ malıdır. Partinin görevi asla, kitlelere herhangi türden so­ yut, kılı kırk yararak bulunmuş taktikleri kabul ettirmek de­ ğildir. Tersine parti, kitlelerin mücadelesinden ve mücade­ le yöntemlerinden sürekli ders almalıdır. Ama öğrenirken, daha sonraki devrimci eylemleri hazırlayarak, aktif olmalı­ dır . Parti kitlelerin kendi doğru sınıf içgüdülerinden kaynak­ lanan kendiliğinden bulgularını, devrimci mücadelenin bü­ tünlüğüyle birleştirme li ve onları bilinçli kılmalıdır ; Marx'ın deyişiyle, parti yalnız proletaryanın devrimci deneylerinin sürekliliğini korumak için değil, ama aynı zamanda bunların daha da gelişmesine bilinçli ve faal olarak katkıda bulun­ mak için, kitlelerin eylemlerini kendilerine açıklamalıdır. Ör­ güt, bir araç olarak, böyle bir anlayışın ve bundan kaynak­ lanan davranışların bütünlüğüyle uygunluk içinde bulunma­ lıdır. E ğer bunu yapmazsa, nesnelerin anlamadığı ve bundan dolayı hakim olamadığı gelişmesini sabote eder. Bunun için, teori alanındaki her türden dogmacılık ve örgütlenmedeki her donup katılaşma parti için zararlıdır. Çünkü Lenin'in de be­



lirttiği gibi, «yeni tehlikeler ve kurbanlar getiren her yeni mücadele biçimi, buna kötü hazırlanan bir örgütü kaçınılmaz olarak 'örgütsüzleştirir'». Partinin görevi, örgüts üzleşme tehlikesi vahim bir hal almadan önce, kendini değiştirebi!me­ si için gerekli olan yolu açık ve bilinçli olarak -herşeyden önce kendisiyle ilgili olarak- izlemek, ve bu değişimle kitle­ lerin değişiminde ve ilerlemesinde etkili olmaktır. Çünkü taktik ve örgüt, ayrılmaz bir bütünün iki yanından başka birşey değildir. Gerçek sonuçlara ancak aynı ancla ikisiyle birlikte erişilebilir. Bunun sağlanması için, parti . il38



kelerine inatla bağlı kalırken ve kendini bütün günlük yeni gelişmelere açık tutarken, qynı zamanda hem tutarlı hem de esnek olmalıdır. Ne taktik nede örgütsel açıdan, kendi için­ de iyi yada kötü olan birşey olabilir. Bir düşünceyi, politik bir kararı doğru yada yalnış kılan, yalnızca onun bütünle, proleter devrimin kaderiyle olan ilişkisidir. Örneğin, bundan dolayı 1905 Rus Devriminden sonra, Lenin, gerek sözde ya­ rarsız ve sekter bulunan illegaliteyi terketmek isteyenlere, gerekse kendileri için legal alanda varolan olanakları redde­ derek kendilerini salt illegaliteye hasredenlere karşı aynı acımasızlıkla mücadele etmiştir. Lenin asla bir siyasal ütopyacı olmadı, aynı zamanda çevresindeki insan malzemesi hakkında da asla bir hayale kapılmadı. Zafere ulaşan proleter devrimin ilk destansı gün­ lerinde, Lenin «biz» diyordu, «sosyalizmi, kapitalizm koşulla­ rında yetişen, onun tarafından bozulan ve yozlaştırılan, ama yine onun tarafından mücadele içinde çelikleştirilen insanlar­ la kuracağız.» Lenin'in parti örgütü anlayışının, profesyonel devrimciler için şart koştuğu geniş talepler, kendi içlerinde asla ütopik değildirler. Öte yandan bunlar elbette, normal hayatın, verilmiş olguların, deneye tapınmanın düzeyinde de kalmıyordu. Leninist örgütün kendisi de diyalektik bir nite­ lik taşıdığına göre, kendi kendisinin aynı zamanda hem ürü­ nü hem de yaratıcısı olduğu sürece, yalnız diyalektik tarihsel gelişmenin ürünü değil, aynı zamanda onun bilinçli ilerletici­ sidir. İnsanlar kendi partilerini kendileri yaratırlar, yüksek bir bilinç ve fedakarlık düzeyine sahip olmaları gerekir, an­ cak bununla örgüte katılmak isterler ve katılabilirler ; an­ cak örgüt içinde ve örgüt kanalıyla gerçekten profesyonel devrimci olabilirler. Devrimci sınıfla birleşen bir Jakoben, kararlılığıyla, eyleme geçebilirliği, bilgisi ve coşkusuyla, bu sınıfın eylemlerine biçim ve açıklık verebilir. Ama onun dav­ ranışlarının içeriğini ve yönünü belirleyen, daima sınıfın sos­ yal varlığı ve ondan doğan sınıf bilincidir. Sözkonusu olan, 39



sınıf için yapılan temsili bir davranış değil, bizzat sınıf dav­ ranışının zirvesidir. Bu yüzden, proleter devrimi yönetmekle yükümlü olan parti, önderlik görevine hazır olarak doğma­ mıştır, ama buna hazır olmasa da, olacaktır. Ve parti ile sınıf arasındaki verimli karşılıklı etkileşme süreci, partinin üyele­ riyle olan ilişkisinde tekrarlanır -elbette farklılaşarak. Çün­ kü Marx'ın Feuerbach üzerine tezlerinde söylediği gibi : «insanların koşulların ve eğitimin ürünü olduğunu, değişik in­ sanların da diğer koşulların ve farklılaşmış eğitimin ürünü olduğunu ileri süren maddeci öğreti, koşulların da insanlar tarafından değiştirildiğini ve bizzat eğiticinin eğitilmesi ge­ rektiğini unutuyor.» Leninist parti anlayışı, Marksizmin me­ kanik ve kaderci tarzda basitleştirilmesinden kesin kopuştur. Marksizmin gerçek özünün, en köklü eğiliminin pratik ger­ çekleşmesidir : «Filozoflar d ünyayı yalnızca farklı olarak yorumladılar, ama sözkonusu olan onu değiştirmektir.»



40



IV. EMPERYALZİM : DÜNYA SAVAŞI VE SİVİL SAVAŞ



Peki, nihai devrimci mücadeleler dönemine girdik mi? Proletaryanın, kendi yıkımı pahasına ,dünyayı değiştirme gö­ revini yerine getirrneğe zorlandığı an, artık gelmiş midir? Çünkü şurası açıktır ki, proletarya ideolojik yada örgütsel açıdan ne kadar olgun olursa olsun, bu olgunluk ve mücadele kararlılı�ı, dünyanın çözüm için zorlayan nesnel sosyo-ekono­ mik durumunun bir sonucu olmadığı sürece, bu bunalımı ya­ ratamaz. Ve ister zafer ister yenilgi olsun, tek bir olayın bu sorunu karara bağiayabilmesi de imkansızdır. Fiilen ister yenilgi ister zafer sözkonusu olsun, bir olgunun niteliği, tec­ rit olunarak izlenen bir olay çerçevesinde saptanamaz : an­ cak sosyo-ekonomik gelişmenin bütünlüğüyle olan bağlantı, tek bir olayı dünya tarihi ölçüsünde zafer yada yenilgi ola­ rak damgalar. Bunun için, Rus Sosyal Demokrat çevrelerinde (o za­ manlar Menşevikleri de, Bolşevikleri de kucaklıyordu) birin­ ci devrim ( 1905) sıralarında patlak veren ve devrimin yenil­ gisinden sonra doruk noktasına erişen tartışma, yani devrim açısından 1847'de mi (nihai devrimden önce), yoksa 1848'de mi (devrimin yenilgisinden sonra) bulunulduğu sorusuna iliş­ kin tartışma, zorunlu olarak dar anlamda bir Rus soru­ nunun sınırları dışına taşar. Bu, ancak çağımızın temel ka­ rakterinin ne olduğu sorunu çözülürse, çözüme bağlanır. 1905 Devriminin burjuva mı yoksa proleter devrim mi oldu­ ğuna ve işçilerce alınan proleter devrimci tavrın doğru mu, yoksa «yalnış» mı olduğuna ilişkin, daha sınırlı ve Rusya'ya 41



özgü olan soru, ancak bu bağlam içinde cevap bulabilir. Yine de sorunun böyle enerjik biçimde ortaya konması, ce­ vabın hangi yönde aranması gerektiğini göstermektedir. Çünkü Rusya dışında da, işçi hareketi içindeki sağ ve sol kanat arasındaki bölünme, gittikçe daha fazla, çağımızın ge­ nel karakteri hakkında yürütülen bir tartışma biçimini al­ mağa başlamıştır. Bu tartışma şu sorular üzerineydi : gittikçe daha açık biçimde gözlenmeğe başlayan bazı ekonomik fenomenler (sermayenin temerküzü, büyük bankaların artan önemi, sö­ mürgecilik) , yalnızca kapitalizmin «normal» gelişmesi için­ deki nicel değişiklikler midir, yoksa bunlardan yeni bir kapi­ talist dönemin -emperyalizmin- başladığı sonucunu mu çı­ karmalıyız? Nisbi bir barış döneminden sonra gittikçe da­ ha sık patlak verrneğe başlayan savaşlar (Boer Savaşı, İ s­ panyol-Amerikan Savaşı, Rus-Japon Savaşı) «tesadüfi» yada «birbiriyle ilgisiz» olaylar olarak mı görülmelidir, yoksa bunlara, gittikçe daha şiddetleneo bir savaşlar döneminin ilk i şaretleri olarak mı bakılmalıdır? Ve nihayet, eğer kapitaliz­ min gelişimi bu yolla yeni bir aşamaya girmişse, bu değişik koşullar altında ,proletaryanın eski mücadele yöntemleri, onun sınıf çıkarlarını yansıtmak için yeterli olacak mıdır? Ve bundan dolayı, 1905 Rus Devrimi öncesinde ve devrim sıra­ larında gelişen yeni proleter sınıf mücadelesi yöntemleri (kit­ le grevi, silı:ıhlı ayaklanma ) , yalnızca yerel, özel önem taşı­ yan olaylar mıdır, hatta bir «hata» yada «sapma» mıdırlar, yoksa bunl ara, kitlelerin, eylemlerini dünya durumuna uydur­ mak için, kendi doğru sınıf içgüdüleriyle giriştiği ilk, kendi­ liğinden denemeler olarak mı bakılmalıdır? Lenin'in bu soruların birbiriyle bağlantılı karmaşık bü­ tününe verdiği pratik cevap biliniyor. Bu cevap en açık ifa­ desini, -birinci devrimin yenilgisinden hemen sonra, Menşe­ viklerin Rus işçilerinin «çok ileri giderek» yaptıkları yalnış­ lardan dem vuran yakınmalarının henüz dinmediği bir sıra42



_



da- Lenin 'in Stutgart Kongresinde, artık açık bir tehdit ha­ line gelen emperyalist dünya savaşı tehlikesi karşısında II. Enternasyonal'in tavrının netlik ve keskinlik kazanması için yürüttüğü mücadelede buldu ; Lenin, bu tavrı, bu savaşa kar­ şı ııe yapılması gerektiği noktasına doğru yönlendirmeye ça­ lıştı. Stutgart'ta Lenin ve Luxemburg'un değişiklik önergesi kabul edildi ve bu, daha sonraki Kopenhag ve Basel Kongre­ lerinde onaylandı. Yaklaşan emperyalist dünya savaşı teh­ likesi ve buna karşı proletaryanın devrimci mücadele yürüt­ mesinin gerekliliği, böylelikle II. Enternasyonal tarafından resmen kabul edilmiş oldu. Görünürde Lenin bu konuda asla yalnız kalmadı. Emperyalizmi ekonomik açıdan kapitalizmin yeni bir aşaması olarak kabul ederken de yalnız değildi. Bü­ tün sol kanat, hatta II. Enternasyonal'in merkez ve sağ kanatları bile emperyalizmin temelinde yatan ekonomik olgu­ ların varlığını kabul ediyordu. Hilfer� ing bu yeni olgu üze­ rine yeni bir ekonomik teori geliştirrneğe çalıştı ve Rosa Luxemburg ise, emperyalizmin ekonomik karmaşık bütününü, kapitalizmdeki yeniden üretim sürecinin zorunlu bir sonucu olarak gösterıneyi başardı: emperyalizmi tarihsel maddeci­ lik teorisiyle organik olarak bütünleştirmeyi ve böylece «çöküş teorisine» somut bir ekonomik temel sağlamayı be­ cerdi. Buna rağmen, Lenin'in 1 914 Ağustos'unda (ve ondan sonra uzun bir süre) savaş karşısındaki tavrında tamamen yalnız kalması asla bir tesadüf değildi. Ama bu, daha önce emperyalizm üzerine benzer biçimde «doğru» yargılarda bu­ lunan birçok kimsenin, şimdi «korkudan» bocaladık!arı, vb. �eklinde, psikolojik yada ahlaki bir açıdan da açıklanamaz. Hayır. 1914 Ağustos'unda çeşitli sosyalist akımların aldığı t�­



v ırlar onların daha önceki teorik, taktik vb. tutumlarının doğru sal. ııesnel sonuçlarıydı. ,



Lenin'in emperyalizm anlayışı, -görünürde- paradok­ sal biçimde, bir yandan önemli bir teorik başarı olmakla 43



birlikte, öte yandan, salt ekonomik bir teori olarak bakıldı­ ğında, gerçekten yeni olan çok az şeyi içermektedir. Ekono­ mik teori olarak, kısmen Hilferding'e dayanmaktadır ve salt ekonomik olarak bakıldığında ise, derinlik ve mükemmellik açısından, Marx'ın yeniden üretim teorisini harikulade bir biçimde geliştiren Rosa Luxemburg'un katkısıyla oranlana­ maz. Lenin'in üstünlüğü, -ve bu eşi benzeri olmayan bir teo­ rik başarıdır- emperyalizmin ekonomik teorisini çağımızın bütün siyasal sorunlarıyla birbirine somut olarak bağlamayı



başarmasında ; dolaysıyla yeni aşamanın ekonomisini, bu bi ­ çimde belirlenmiş bir çevre (dünya) içindeki tüm somut dav­ ranışlcı_r için, bir ölçüt (Richtschnur) haline getirmeyi başar­ masında yatmaktadır. Bunun için Lenin, örneğin, sava� sı· rasında Polonyah komünistlerin bazı -aşırı sol- görüşlerini «emperyalist ekonomizm» ( * ) olarak reddetti ; yine bunun için, Kautsky'nin «ultra emperyalizm» ( ** ) -barışçı bir ser­ maye tekeline umut bağlayan bu teoride, dünya savaşı bir «tesadüftü» ve «doğru» bir yol değildi- anlayışına karşı Le­ nin 'in yürüttüğü mücadele, Kautsky'nin emperyalizmin ekoı •ı



Lenin, mik, lerde dan



bu



terirole



,emperyal izmin



çöküşünü



salt



ekono­



nesnel faktörlere bağlayan ve onu emperyal ist ülke­ merkezleştiren -özellikle geli ştirilen-



emperyalizm



Rosa Luxemburg teorisi



ile ,



t�rafın­



-yine



Rosa



Luxemburg'da kapalı biçimde ifade olunan- emperyalist boyunduruk



altın daki ülkelerin, emperyal i s t m erkezlerde­



ki bir sosyalist devrimden sonra o tomatik ol arak cağını



söyleyen teori arasında i l i şki kuruyordu



kurtula­



ILenin'in



makalesine bakın,



Marksizmin Bir Karikatürü- ·Emper­ yalist Ekonomizm• , ı 916J .



l ** l



Kautsky'nin Ul tra-Emperyalizm



teorisi



,kendi kelimeleriyle



şu kehanette bul unuyordu: " u l usal mali sermayelerin kar­ şılıklı



hasımlıklan



yerine,



dünyanın



uluslararası



birleşik



mali sermaye tarafından ortak olarak sömürülmesi . . . . Le­ nin.



Emperyalizm, Kapitalizmin En Son E vresi



'



nin



doku­



zuncu bölümünde b u al ıntıyı yapıyor ve Kautsk y ' n i n tav­ rını



44



eleştiriden geçiriyordu.



nomisini emperyalizmin politikasından ayırdığını belirtme­ siyle doruk noktasına erişmiştir. Rosa Luxemburg'un (ve Pannekoek ( * ) ile diğer solun) emperyalizm teorilerinin ke­ limenin dar ve gerçek anlamında ekonomist olmadığı ortada. Hepsi -özellikle Rosa Luxemburg- emperyalist ekonominin zorunlu olarak politikaya dönüştüğü momentleri (sömürgeci ­ lik, silah ticareti, vb . ) tam olarak vurgulamaktadır. Ama bu bağlantı yine de somut olarak kurulmamaktadır. Yani, Rosa Luxemburg, birikim süreci sonucunda emperyalizme geçişin, sömürge pazarları ve hammadde alanları, sermaye ihracı ola­ nakları vb. için verilen mücadeleler döneminin nasıl kaçınıl­ maz olduğunu ; bu dönemin -kapitalizmin son aşamasının­ bir dünya savaşları dönemi olmasının zorunluluğunu mükem­ mel bir biçimde göstermektedir. Bununla birlikte Rosa Lux­ emburg, bütün bir dönemin teorisini, modern emperyalizmin genel teorisini kurmuş, ama bu teoriden günün somut talep­ lerine geçiş yapmanın yolunu o da bulamamıştır. Somut bö­ lümleriyle . Çünkü gerçek devrim burjuva devrimin proleter devrime diyalektik dönüşümüdür. Geçmişteki büyük burjuva devrim­ lerinin önderi yada yararlananı olan sınıfın artık nesnel açı­ dan karşıdevrimci olduğu gibi tartışılmaz tarihsel bir olgu, asla, bu devrimierin çevresinde dolandığı nesnel sorunların artık toplumsal açıdan sona erdiği, bu sorunların devrim­ ci çözümüyle hayati ilgileri bulunan toplumsal tabakaların tatmin olduğu anlamına gelmez. Tam tersi. Burjuvazideki karşıdevrimci dönüşün anlamı, sadece, proletarya karşısında düşmanca bir tavır alması değil, aynı zamanda burjuvazinin kendi devrimci geleneklerinden de vazgeçmesidir. Burjuvazi kendi devrimci geçmişinin mirasını proletaryaya devreder.



Bundan böyle, burjuva devrimini mantıksal sonucuna götü­ rebilecek konumda olan tek sınıf, proletaryadır. Yani, bir yandan burjuva devrimin güncelliğini hala koruyan talep­ leri ancak bir proleter devrimin çerçevesi içinde gerçekleşe52



bilecektir, öte yandan bu taleplerin tutarlı biçimde gerçek­ le8tirilmesi bizi zorunlu olarak bir proleter devrime götüre­ cektir. Hasılı bugün proleter devrim, aynı anda burjuva dev­ rimin hem gerçekleşmesi, hem de aşılması demektir. Bu durumun doğru olarak değerlendirilmesi, proleter devrimin fırsat ve olanakları için çok geniş bir perspek­ tif açar. Ama aynı zamanda, devrimci proletarya ve onun öncü partisinden çok büyük taleplerde bulunur. Çünkü bu diyalektik geçişi sağlamak için, proletarya, yalnızca doğru bir bağlarnın doğru kavramşma sahip olmakla kalmamalı, bu ilişkileri kavramasını engelleyen kendi küçük burjuva eğilim­ lerini ve düşünce alışkanlıklarını da pratikte yenmelidir. (Ör­ neğin ulusal önyargıları . ) Böylece, kendi kendini aşarak, tüm ezilenlerin önderliğine yükselmenin, proletarya için bir zo­ runluk olduğu ortaya çıkmaktadır. Ezilen halkların ulusal bağımsızlık mücadelesi, gerek ezen halkın proletaryası, ge­ rek ezilen halkın proletaryası için, olağanüstü bir devrimci öz-eğitim çalışmasıdır ; çünkü ezen halkın proletaryası diğer halkın tam bağımsızlığı için mücadele ederek kendi milliyet­ çiliğini aşarken ,ezilen halkın proletaryası da buna federalizm sloganıyla karşılık vererek, uluslararası proletarya dayanış­ :nasıyla kendi milliyetçiliğini aşar. Çünkü Lenin'in de belirt­ tiği gibi, «proletarya sosyalizm için ve kendi zaaflarına karşı mücadele eder.» Devrim kavgası, dünya durumunun nes­ nel fırsatlarından yararlanma, ve kendi devrimci sınıf-bilin­ cinin olgunlaşması için verilen içmücadele, bir ve aynı diya­ lektik sürecin birbirinden ayrılmaz unsurlarıdır (momentleri­ dir) . Bundan ötürü emperyalist savaş, eğer proletarya burju­ va.ziye karşı devrimci bir mücadele yürütürse, proletarya için heryanda müttefikler yaratır. Ama proletarya konumu­ nu ve görevlerini kavramazsa, savaş onu, burjuvazinin kuy­ ruğunda kendi kendini korkunç bir biçimde parçalamaya zorlar. Emperyalist savaş öyle bir dünya durumu yaratır 53



ki, proletarya, tüm ezilen ve sömürülenlerin gerçek önderi olabilir ve onun kurtuluş mücadelesi, kapitalist boyunduruk altındaki herkez için bir işaret ve yolgösterici haline gelebi­ lir. Ama savaş, aynı zamanda, öyle bir dünya durumu yara­ tır ki, milyonlar ve milyonlarca proleter, kendi sömüriicü­ lerinin tekelci konumunu sağlamlaştırmak ve genişletmek uğruna, birbirlerini en ince yöntemlerle hunharca öl­ dürmek zorunda kalır. Bu iki kaderden proletaryanın payına hangisinin düşeceği, onun kendi tarihsel durumunu kavra­ yışına ve kendi sınıf bilincine bağlıdır. Çünkü «insanlar ken­ di tarihlerini kendileri yaparlar.» Ama yine de, «kendi seç­ tikleri koşullar altında değil, doğrudan doğruya karşılaşı­ lan, verilen ve teslim alınan koşullar altında.» Burada söz­ konusu olan seçim de, proletaryanın mücadele etmeyi isle· yip istemediği değil, yalnızca, onun hangi çıkarlar için, ken­ dininkiler için mi, yoksa burjuvazinin çıkarları için mi sa­ vaşacağıdır. Tarihsel durumun proletaryanın önüne koydu­ ğu sorun, savaş ve barış arasında yapılan seçim değil, em­ peryalist savaşla bu savaşa karşı savaş, yani içsavaş arasın­ daki seçimdir.



Proleteryanın emperyalist savaş karşısındaki silahı ola­ rak, içsavaşın zorunluluğu, proletaryanın bütün mücadele biçimleri gibi ,kapitalist üretimin ve burjuva toplumun ge­ lişiminin proletaryaya empoze ettiği mücadele koşullarından kaynaklanmaktadır. Partinin faaliyeti ve doğru teorik öngö· rü, proletaryaya yalnızca direniş yada saldırı gücü verecek ölçüde önem taşır ; sınıfsal tabakalaşmanın belirli bir duru­ mundan dolayı, proletarya bu güce nesnel olarak sahiptir, ama teorik ve örgütsel açıdan olgun olmadığı için, mevcut nesnel olanakların düzeyine yükselemez. Hasılı, kapitaliz­ min emperyalizm aşaması karşısında proletaryanın kendili­ ğinden tepkisi olarak kitle grevi, daha emperyalist sava� ön­ cesinde ortaya çıktı ; Il. Enternasyonal'de sağ ile merkezin her türlü yolla maskelemeğe çalıştığı bu ilişki, (savaş ve 54



kitle grevi) , radikal kanat için yavaş yavaş ortak bir teorik ma lzeme haline geldi. Burada da Lenin, daha 1905 gibi erken bir tarihte, kitle grevinin nihai kavga için yetersiz bir silah olduğunu kavra­ yan tek kişiydi. Bastırılan Moskova ayaklanmasından son­ ra, «silaha sarılınmaması gerektiği» görüşünü savunan Plek­ hanov'un tersine, Lenin, bu başarısız ayaklanmayı önemli bir aşama olarak değerlendirdi ve ondan çıkan somut ders­ leri saptamaya çalıştı, böylece dünya savaşında proletarya için zorunlu taktikleri teorik olarak o günden koydu. Çünkü ka­ pitalizmin emperyalist aşaması ve özellikle dünya savaşın­ da çıktığı doruk, kapitalizmin varolma yada yokolma konu­ sunda karar durumuna girdiğini gösteriyor. Egemenlik ala­ nının genişlemesiyle ve iktidar aygıtının gelişmesiyle birlik­ te, egemenliğinin gerçek toplumsal temelinin daraldığının bilincinde olan burjuvazi, iktidara alışkın bir sınıfın doğru sınıf-içgüdüsüyle, bir yandan bu temeli genişletmek (orta tabakaları kendi peşine takmak, işçi aristokrasisine rüşvet vermek) , öte yandan en kararlı düşmanlarını gerçek bir dire­ niş örgütlemeden önce kesin olarak yenmek için son derece enerjik çabalarda bulunur. Bunun için sınıf mücadelesinin «barışçı» biçimlerini (bu mücadele biçimlerinin geçici ola­ rak işlev görmeleri, ne kadar sorunlu da olsa, bütün reviz­ ycınizm teorisinin temelidir) ortadan kaldıran ve «daha ener­ jik» kavga araçlarını tercih eden, heryerde burjuvazi olmuş­ tur. (Amerika'daki durumu düşünün ) . ( * ) Burjuvazi, devlet ay­ gıtının denetimini gittikçe daha fazla ele geçirmeyi başarır l*l



1919 y ı l ı sonlarında v e 1920'de ABD'de yeni kurulan Komü­ nist Partisine karşı son derece ağır polis baskılan uygulan­ dı. Başkan Wilson'un yardımcısı General Palmer 6000 mili­ tanın ve bütün parti önderlerinin tutuklanmasıyla sonuç­ lanan silahlı baskınlar düzenledi. Boston'da tutuklular, es­ ki Roma'da olduğu gibi, sol> ul usu­ nun büyüklüğünde, onun zaferinde bulur. Yada emperya­ lizmle işbirliği yapınağa zorlanınakla birlikte, ikinci plana itHdiğini hisseden burjuva katlarıyla birleşrneğe çalısılabi­ lir; pratikte emperyalizmi izlediği (ve izlemesi gerektiği) için, bu burjuva tabakaları, yine de baskıdan yakınırlar ve olayların başka bir yön almasını «arzu ederler» ; bu neden­ le, hemen barış yapılması, serbest ticarete ve yeniden bir barışın gerekliliği!ıi savun­ masının zorunlu olduğu söylenir. Enternasyonal, tüm dünya proletaryasının çıkar ortaklı­ ğının örgütsel ifadesidir. Ve i5çinin işçiye karşı, burjuvazi­ nin hizmetinde çarpışabileceği teorik olarak mümkün görül­ düğü an, Enternasyonal pratikte varolmaktan çıkar. Ve ha­ sım emperyalist güçlerin hizmetinde işçinin işçi karşısında verdiği bu kanlı savaşın, Enternasyonal içindeki belirli un­ surların daha önceki tavırlarının zorunlu bir sonucu olduğu kavrandığında artık Enternasyonalin yeniden kurulmasın')



dan, yeniden doğru yola çekilmesinden, onarılınasm­ dan sözedilemez. Oportünizmin bir akım olarak kav­ ranmasının anlamı, oportünizmin proletaryanın kendi kam­ pındaki sınıf diişmaııı olduğudur. Bunun için de, oportünist­ lerin işçi hareketinden uzaklaştırılması ,burjuvazi k:ırşısın­ daki kavgaya başarılı biçimde başlanması için, kesinlikle zo­ runlu ilk koşuldur. Proleter devrimin hazırlanması için, işçile­ rin kendilerini felakete götüren bu etkiden örgütsel ve ente­ lektüel olarak kurtarılmaları da kesinlikle zorunludur. Ve bu kavga aynı zamanda tüm sınıfın dünya burjuvazisi karşısın­ daki kavgası olduğu için, bir akım olarak oportünizm karşı­ sındaki mücadeleden doğacak zorunlu sonuç şudur : yeni bir proleter devrimci Enternasyonal'in yaratılması. Eski Enternasyonal'in oportünizmin batağına batması, devrimci karakteri hemen yüzeyden görülemeyen bir döne­ min sonucu olmuştur. Il. Enternasyonal'in çöküşü ve yeni bir Enternasyonal'in gerekliliği, iç savaşlar döneminin başla­ masının artık kaçınılmaz olduğunun işaretidir. Bu, artık her­ gün barikatlarda savaşılması gerektiği anlamına asla gelmez. Ama bunun anlamı, bu zorunluğun, hemen, heran doğa bile­ ceğidir; tarihin içsavaşı gündeme getirmiş olduğudur. Ve bu­ nun için, bir proletarya partisinin, ve özellikle bir enternas­ yonalin yaşayabilmesi, bu zorunluk açıkca kavranırsa, ve proletarya buna ve bunun sonuçlarına entelektüel ve maddi olarak, teorik ve örgütsel olarak hazırlanınağa kararlı olur­ sa. ancak bunlar sağlandıktan sonra, mümkün olur. Bu hazırlık, çağımızın karakterinin kavranmasını çıkış noktası olarak almalıdır. İşçi sınıfı ancak, dünya savaşının, kapitalizmin emperyalist gelişiminin zorunlu bir sonucu ol­ duğunu kavrayarak ; emperyalizmin hizmetinde, kendi kendi­ ni yoketmeye karşı mümkün olan tek savunmanın içsavaş ol­ duğunu açıkca görerek, bu direnişin maddi ve örgütsel hazır­ lığına başlayabilir. Ve ancak bu direniş etkin olursa, bütün ezilenlerin derinden derine kaynaşması, kendini kurtaran işçi 63



sınıfıyla kurulan bir ittifaka dönüşür. Bunun için proletarya, herşeyden önce kendi doğru sınıf bilincini açık seçik gözö­ nüne sermelidir ; proletarya ancak bunun yardımıyla gerçek kurtuluş savaşının, gerçek dünya devriminin önderi olabilir. Bu kavgadan doğan, bu kavga içinde oluşan Enternasyonal, (Komintern) bundan dolayı işçi sınıfının gerçekten devrimci unsurlarının, teorik açıdan aydınlık ve mücadele yeteneği bakımından sağlam birliğidir ; aynı zamanda tüm dünyada­ ki bütün ezilenlerin verdiği kurtuluş kavgasının organı ve odağıdır. Enternasyonal Bolşevik Partisidir -Leııin'in dünya çapında parti anlayışı. Tıpkı dünya savaşının, düı:ıya çapın­ daki dev bir yıkımın makrokosmosu içinde çöken kapitaliz­ min güçlerini göstermesi gibi, Lenin de oluşum halindeki Rus kapitalizminin mikrokosmosu içinde, Rus devriminin olanaklarını son derece açık biçimde ilk günden gördü .



64



V. SİLAH OLARAK DEVLET



Bir dönemin devrimci özü, en açık biçimde, sınıfların ve partilerin mücadelesinin artık belirli bir devlet düzeni içinde yeralan bir kavga karakterini taşımayıp, tersine onun sınır­ larını aşmaya başlaması ve onları genişletmesiyle ortaya çı­ kar. Sınıf mücadelesi, bir yandan devlet iktidarı için verilen bir mücadele olarak ortaya çıkarken, öte yandan da, bizzat devleti bu mücadelelere -açıkca- katılmak zorunda bıra­ kır. Yalnız devlete karşı mücadele edilmekle kalınmaz, biz­ zat devletin karakteri, bir sınıf mücadelesi silahı olarak ve sınıfsal egemenliğin sürmesinde en önemli araçlardan biri olarak açığa çıkar. Devletin bu karakteri, Marx ve Engels tarafından daima kavranmış, tarihsel gelişmeyle ve proletarya devrimiyle olan bütün ilişkileri içinde incelenmiştir. Marx ve Engels, bir devlet teorisinin kuramsal esaslarını tarihsel maddecili­ ğin çerçevesi içinde, yalnış anlaşılmayacak bir biçimde koy­ dular. Oportünizm, Marx ve Engels'ten -mantıklı olarak­ en fazla işte bu noktada uzaklaşmıştır. Çünkü bütün diğer konularda, sanki temelde Marksist yöntemin özüne sadık ka­ lınıyormuş gibi, bazı ekonomik «düzeltmeler» yapılabilir (Bernstein çizgisi) ; yada «ortodoksça» sarılınılan ekonomik teoriye diyalektik ve devrimci olmayan, mekanik-kaderci bir yön verilebilir (Kautsky çizgisi ) . Ama Marx ve Engels'in, devlet teorisinin temel sorunları olarak baktıkları meselele­ rin yalın biçimde ortaya konuşu, proleter devrimin güncelli· ğinin kavranması anlamına da geliyordu. I I. EnternasyoF. 5



65



nal'de egemen olan bütün akımların oportünizmi, en açık bi­ çimde, hiçbirinin devlet sorunuyla ciddi olarak ilgilenme­ mesiyle ortaya çıkmışti; burada -bu belirleyici noktada­ Kautsky ile Bernstein arasında hiçbir fark yoktu. İstisnasız hepsi, burjuva toplumun devletini kolayca kabul etmişti. Ve onu eleştirseler bile, bunu yalnızca devletin ayrı ayrı, pro­ letaryaya zararlı görünümlerine, görünüş biçimlerine saldı­ rarak yaparlar. Devlete yalnız günlük özgül çıkarlar açısın­ dan bakılır, ama devletin bir bütün olarak proletarya sınıfı açısından taşıdığı özellik asla araştmhp değerlendirilmez. Aynı ölçüde, Il. Enternasyonal'in devrimci olgunluğa ve açıklığa erişmeyen sol kanadı da ,devlet sorununu açıkca ko­ yacak yetenekte olmadığını göstermiştir. Sol kanat zaman zaman devrim sorununa dek geldi, devlete karşı mücadele sorununa yaklaştı, ama (bırakın sorunun güncel tarihsel ger­ çeklik içindeki somut sonuçlarını pratik olarak göstermeyi) sorunu -salt teorik bir düzeyde bile- somut olarak knya­ madı. Burada da Lenin, Marksçı anlayışın teorik düzeyine, dev­ let sorunu karşısındaki proleter devrimci tavrın berraklığına erişen tek kişi olmuştur. Ve Lenin'in yaptığı salt bundan ibaret olsaydı bile, bu yine de önemli bir teorik başarı olur­ du. Ama Marx'ın devlet teorisinin bu yeniden kuruluşu, Le­ nin için, ne bu teorinin saf ilkelerinin felsefi sistemleştiril­ mesi, nede orijinal öğretinin felsefi olarak yeniden üretilme­ siydi ; devlet teorisinin somuta doğru ilerletilmesi, -her za­ man olduğu gibi-, güncel pratik içinde somutlaştırılma�:dır. Lenin devlet sorununu mücadele eden proletaryanın güncel sorunu olarak kavra.mış ve onu böyle sunmuştur. Salt bunun­



la bile Lenin, (şimdilik sadece bu sorunu yalın biçimde koy­ manın önemine değinecek olursak) sorunun belirlenerek so­ mutlaştırılması yolunda adım atmıştır. Çünkü tarihsel madde­ ciliğin son derece açık olan devlet teorisinin oportünistçe mas­ kelenmesi için varolan nesnel olasılık, bu teorinin yalnız-



ca genel teori olarak, devletin taşıdığı karakterin tarihsel, ekonomik, felsefi, vb. açıdan aydınlahlması şeklinde kavran­ masında yatmaktaydı. Marx ve Engels, proleter devlet dü­ şüncesinin gerçek evrimini zamanlarındaki somut devrimci olaylardan çıkardılar (Komün) ; ve proleter sınıf mücadele­ sinin yönetilmesinde, yalnış devlet teorilerini yansıtan hala­ lara çarpıcı biçimde işaret ettiler (Gotha Programının Eleş­ tirisi) . Onların en yakın öğrencileri, o dönemin en iyi önder­ leri bile, devlet sorunu ile onun günlük işleyişi arasındaki ilişkiyi kavramadılar. Bundan dolayı, hergünkü küçük müca­ delelerle olan bu ilişki içinde, salt evrensel anlamdaki bir güncelliği görebilmek için Marx ve Engels'in teorik dehasına gerek vardı. Ve proletarya da, bu temel sorunu, kendi günlük mücadelelerinin dolaysızmış gibi görünen sorunlarıyla birbi­ rine organik biçimde bağlayacak yeteneğe pek sahip değildi. Sorun daha çok bir «nihai hedef sorunm>nun vurgusunu taşı­ maktaydı ; kesin sonuç geleceğe bırakılmalıydı. Teorik açıdan da bu «gelecek», ilk kez Lenin'le gü­ nümüze yaklaştı. Ama ancak devlet sorunu güncel bir sorun olarak kavranırsa, proletaryanın kapitalist devlete, artık kendi değişmez doğal çevresi ve bugünkü varlığı için mümkün olan tek toplum düzeni diye bakmaması somut ola­ rak sağlanabilir. Ancak burjuva devlete ilişkin bu tavır pro­ Jetaryaya devlet karşısında teorik bağımsızlık kazandırır ve onun karşısındaki davranışını salt taktik bir sorun haline ge­ tirir. Örneğin, gerek ne pahasına olursa olsun legaliteyi sür­ dürme taktiğinin ve gerekse romantik iliegalite taktiğinin ardında, burjuva devlet karşısındaki teorik tutukluğun saklı bulunduğu kolayca görülmektedir. Burjuva devlete, burju · vazinin sınıf mücadelesi aracı olarak, gerçek bir iktidar unsuru ama yalnızca böyle bir unsur olarak hesaba katılması gereken bir araç olarak bakılmaz ; salt bir amaca uygunluk sorununa indirgenerek gözönüne alınır. ol



Ama Lenin'in devleti sınıf mücadelesi silahı olarak çö­ zümlemesi, sorunu daha da somutlaştırır . Yani burjuva de\'· letin yalnızc girişimlerin başarısızlı­ ğından sonra, -«realpolitik»- akılcılığından dolayı uzlaş­ mış ve politikasının başlangıçtaki çizgisinden sapmış. Ta­ rihsel gerçeklik bunun tam tersidir. «Savaş Komünizmi» de­ nen uygulamayı Lenin, «iç savaş ve yıkımın zorunlu kıldığı geçici bir tedbirdir» diye niteliyor. Savaş komünizmi, «prole­ taryanın ekonomik görevlerine denk düşen bir politika de­ ğildi ve olamazdı» ; üzerinde sosyalizmin gelişmesinin -onun teorik öngörülerine göre- meydana geldiği çizgiden bir sapmaydı. Bu, elbette, içerdeki ve dışardaki içsavaşın be­ lirlediği, kaçınılmaz ama aynı zamanda salt geçici nitelik­ te olan bir tedbirdi. Ama Lenin'e göre, savaş komünizminin · bu karakterinin bilinmemesi, onun sosyalizm yönünde atıl­ mış gerçek bir adım olarak değerlendirilmesi -Lenin'in 84



teorik düzeyinde olmayan birçok namuslu devrimci gibi-, devrimci proletarya için şansızlık olacaktı. Bundan dolayı, meselenin püf noktası, ekonomik haya­ tın dış biçimlerinin kendi içinde ne ölçüde sosyalist karak­ ter taşıdığı değil, proletaryanın ağır endüstriyi -iktidarı ele geçirdiğinde proletaryanın kendi mülkiyetine aldığı ve aynı zamanda kendi toplumsal varlığının temeli olan bu ekonomik aygıtı- fiilen denetlerneyi ve bu denetimi gerçek­ ten kendi sınıfsal amaçları hizmetine koymayı ne ölçüde ba­ şardığıdır. Bu sınıfsal hedeflerin içinde yeraldığı çevre ve bunların gerçekleşmesine ilişkin araçlar ne kadar değişirse değişsin, bunların ortak temelleri yine aynı kalır : sürekli bocalayan ara tabakaları (özellikle köylüleri) kesin cephe­ leşmeye, burjuvazi karşısındaki cepheye doğru yönlendire­ rek, sınıf mücadelesini sürdürmek. Ve burada da asla unu­ tulmamalıdır ki, kazandığı ilk zafere karşın, proletarya ha­ la daha zayıf sınıf konumundadır ve daha uzun bir süre böyle kalmaya devam edecektir- ta ki devrim dünya ça­ pında zafere ulaşana dek. Bundan dolayı proletaryanın mü­ cadelesi ekonomik açıdan şu iki ilkeye dayanmalıdır: birin­ ci olarak, olabildiğince çabuk ve eksiksiz bir biçimde ağır sanayiin savaş ve içsavaşta uğradığı yıkıma sonvermek ; çünkü bu maddi temel olmadıkça proletarya da yokolmak zorundadır. İkinci olarak, tarımsal sorunun devrimci yoldan çözülmesinin proletarya ile köylülük arasında kurulmasını sağladığı ittifakın sürdürülebilmesi için, tüm üretim ve bö­ lüşüm sorunlarını, köylülüğün maddi ihtiyaçlarını azami bi­ çimde tatmin edecek biçimde düzenlemek. Bu hedefleri ger­ çekleştirecek araçlar koşullara göre değişir. Ama bu hedef­ lerin tedricen elde olunması, proletarya egemenliğini -sos­ yalizmin bu ilk önkoşulunu- sürdürmenin tek yoludur. Burjuvazi ile proletarya arasındaki sınıf mücadelesi , bundan dolayı, i ç ekonomik cephede de azalmak bilmez bir yoğunlukla devam eder. Bu evrede ortadan kaldırılmaları ve 85



«sosyalleştirilmeleri» bir ütopyacılıktan başka birşey olma­ yacak olan küçük işletmecilik, «her gün, her saat, sürekli kapitalizmi ve burjuvaziyi kitle boyutlarında, bir un­ sur olarak yaratır.» Mesele, bu yarışmadan kimin başarıyla çıkacağıdır ; yeniden oluşan, yeniden birikim yapan b ur ju­ vazi mi, yoksa proletaryanın denetimindeki ağır devlet sa­ nayii mi? Proletarya, küçük işletmeleri, ticareti, vb. boğa­ rak (bunun gerçekten uygulanması da bir hayaldir) köylü­ lerle olan ittifakını gevşetme tehlikesini göze almak iste­ miyorsa, bu rekabeti göze almalıdır. Bunun yanısıra, burju­ vazi yabancı sermaye yada imtiyazlar biçiminde rekabete hala devam etmektedir. Burada şöyle bir aykırı (paradox­ al) durum ortaya çıkmaktadır : bu gelişme ( maksatları ne olursa olsun) ağır sanayiin ekonomik gücüne katkıda bulu­ narak, nesnel _ - ekonomik olarak proletaryanın yardımına koşulabilir. «Küçük işletme unsurlarına karşı bir ittifak» oluşur. Öte yanda ise, imtiyazlı sermayenin, proleter devleti tedricen bir kapitalist sömürgeye dönüştürme yolundaki do­ ğal eğilimine karşı, elbette, ener jik biçimde mücadele edil­ melidir. ( İmtiyaz koşulları, dış ticaret tekeli vb.) Bu sınırlı değinmeler ile, Lenin'in iktisadi politikasını en kaba taslak biçimde olsun vermek mümkün değil. Bura­ da işaret edilen noktalar, ancak bir örnek olarak, Lenin'in izlediği politikanın ilkelerini, bunların teorik esaslarını be­ lirli ölçüde bir açıklıkla öne çıkarmayı amaçlamaktadır. Ve bu ilke şudur : bir açık ve gizli düşmanlar, bocalayan mütte­ fikler evreninde, proletarya yönetimini ne pahasına olursa olsun sürdürmek Aynı şekilde, iktidarın ele geçirilmesindE:n önce Lenin· in izlediği politikanın temel ilkesi, çöken kapita lizmin birbirine geçmiş eğilimlerinin hercümerci içinde, pl"O­ letaryayı -eğer yararlanırsa- toplumdaki öncü, egemen sı­ nıf haline getirecek momentleri keşfetmekti. Lenin bu ilke­ ye tüm hayatı boyunca ödün vermeksizin ve sapmaksızın sarıldı. Ama yine aynı kesin ödün vermezlikle bu ilkeyi di·



86



yalektik bir ilke olarak benimsedi. Şu anlamda ; «Marksist



diyalektiğin temel ilkesi ,doğa ve tarihteki tüm sınırların koşula bağlı ve değişebilir olduğu, ve bazı koşullar altında kendi karşıtma dönüştürülemeyecek tek bir olgunun dahi ol­ madığı» anlamında. Bundan dolayı, «diyalektik, sözkonusu sosyal olguların kendi gelişmeleri içindeki tam bir irdelen­ mesini, ve tüm dışsal ve görünürdeki momentlerin, temel, harekete geçirici güçlere, üretim güçlerinin ve sınıf mücade­ lesinin gelişimine indirgenmesini» gerektirir. Bir diyalektik­ çi olarak Lenin'in büyüklüğü, diyalektiğin temel ilkelerini, üretici güçlerin ve sınıf mücadelesinin gelişimini, daima en derindeki özleriyle, somut olarak, soyut önyargılara kapıl­ madan, ama yüzeydeki olgulardan dolayı fetişist bir karma­ şaya da düşmeden açık olarak görmesinde yatmaktadır. Le­ nin , kendileriyle işgörmek zorunda olduğu bütün olguları, daima onların bu nihai temeline : somut (yani sınıf ölçülerine gö1·e koşullanmış) in&�nların gerçek sınıf çıkarlarına daya­ nan somut davranışıarına indirgemiştir. «Akıllı gerçekçi po­



litikacı» ve «uzlaşma ustası» Lenin efsaneleri ancak bu il­ kenin ışığı altında yıkılır, ve önümüzde, Marksist diyalekti­ ği tutarlı biçimde geliştiren gerçek Lenin belirir. Herşeyden önce, uzlaşma kavramını tanımlarken, bura­ da bir elçabukluğunun, bir becerikiiliğin yada ince bir al­ datmacanın sözkonusu olduğu anlamına gelecek hertürlü yaklaşım reddolunmalıdır. «Politikanın» d iyordu Lenin, «ba­ zen dolandırıcılığa yaklaşan küçük hilelerden ibaret olduğu­ nu sanan kişileri kesinlikle reddetmeliyiz. Sınıflar dolandın­ lamaz». Bundan dolayı, Lenin için uzlaşma, özgül koşullar al­ tında ve belirli bir dönem için, sınırlı alanlarda proletarya­ nın çıkarlarıyla paralel bir gelişim gösteren sınıfların (bir olasılıkla da, ezilen halklar örneğinde olduğu gibi, ulusların) gerçek gelişme eğilimlerinin her ikisinin de yararına kulla­ nılması anlamına gelmektedir. Doğal olarak, uzlaşmalar da işçi sınıfının kesin düşmanı 87



burjuvaziye karşı yürüttüğü sınıf mücadelesinin biçimlerin­ den biri olabilir. (Yalnızca Sovyet Rusya'nın emperyalist devletlerle olan ilişkisi düşünülsün . ) Ve oportünizmin kuram­ cıları da, «dogmatik olmayan gerçekçi politikaCD) olarak Lenin'i, kısmen övmek, kısmen küçük düşürmek ve kısmen de kendi uzlaşmacılıklarını saklayacak bir maske bulmak için, bu özel uzlaşma biçimine sarılmaktadır. Birinci savın çürüklüğüne daha önce işaret etmiştik. İkinci savı yargılar­ ken -bütün diyalektik sorunlarda olduğu gibi- uzlaşmanın somut ortamını oluşturan bütünsellik (totaliUit) hesaba ka­ tılmalıdır. Ve burada, Lenin'in uzlaşması ile oportünistlerin­ kinin birbirine taban tabana zıt varsayımZara dayandığı der­ hal ortaya çıkmaktadır. Sosyal Demokrat taktik -bilinçli yada bilinçsiz- şu kanıya dayanmaktadır : gerçek devrim daha uzaktır ; sosyal devrimin nesnel önkoşulları henüz mev­ cut değildir ; proletarya devrim için yeterli ideolojik olgun­ luğa daha ulaşmamıştır, parti ve sendikalar hala çok zayıf­ tır, ve bunun için proletarya burjuvaziyle uzlaşmalıdır. Yani sosyal devrimin nesnel ve öznel önkoşullarının mevcut olduğu ölçüde, proletarya da kendi sınıfsal hedeflerini o kadar «katışıksız» gerçekleştirebilecektir. Bunun için pra­ tikteki uzlaşmanın arka yüzü çok kez büyük bir radikalizm, «nihai hedefe» ilişkin ilkelerin mutlak «saflığı» olacaktır. (Bu bağlam içinde, yalnızca sınıf mücadelesi kavramına herhan­ gi biçimde hala inanan Sosyal Demokratların teorilerinin dü­ şünülebileceğini belirtmek gereksiz. Çünkü diğer görüşler için, uzlaşma, uzlaşma olmaktan çıkar, çeşitli meslek taba­ kalarının bütün topluluğun yararına giriştiği doğal işbirliği haline gelir.) Öte yanda ise, Lenin için uzlaşma, devrimin güncelliği­ nin dolaysız ve mantıklı bir sonucudur . Eğer tüm dönemin temel karakterini bu güncellik oluşturuyorsa ; şu yada bu anda diye önceden tam olarak saptanamasa bile, eğer dev­ rim -ister tek bir ülkede ister dünya çapında- heran pat88



lak verebilecekse ; eğer burjuva toplumun, sürekli



olarak



birbirinin yerini alarak ve kesişerek gelişen en çeşitli eği­ limiere zorunlu olarak yolaçan ve gittikçe artan çöküşünde, tüm dönemin devrimci karakteri açığa çıkıyorsa, o zaman bütün bunların anlamı, proletaryanın kendi devrimine «ken­ di seçtiği» en elverişli koşullar altında başlayarak bu dev­ rimi tamamlayacağı, ve son derece geçici de olsa, devrimi ilerietecek yada en azından düşmanlarını zayıflatacak bü­ tün bu eğilimlerden proletaryanın daima yararlanması ge­ rekeceğidir. Daha önce, Lenin'in sosyalizmin gerçekleştiril­ me hızına ilişkin olarak, -iktidarın ele geçirilmesinden önce de- ne kadar az hayal beslediğini gösteren bazı



alıntılar



yapmıştık. Lenin'in «uzlaşmalar» döneminden sonra kaleme alınan



en



son



yazılarından



birinden yaptığımız



aşağıdaki



alıntı da, açıkca göstermektedir ki, Lenin için bu öngörü, asla devrimci eylemin ertelenmesi anlamına gelmemektedir :