Mesnevi Hadisleri
 9786053080092 [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

MESNEVİ HADİSLERİ (TESBÎT VE TAHRÎC)



MESNEVİ HADİSLERİ (TESBÎT VE T A H R Î C )



Prof. Dr. Ali (1939



-



Y A R D I M 02.01.2006)



İSTANBUL -2008



Damta Yayınevi Nu..-1205



DAMLA YAYINEVİ Prof. K. İsmail Gürkan Cad. Nu.: 6 34110 Cağaloğlu-İSTANBUL ISBN 978-605-308-009-2



tel.: 0212 514 28 28 (pbx) faks: 528 24 OI



Copyright © : Damla Yayınevi, Dizgi: Dr. M. Sinan Yardım, Basla: Çevik Matb., Cilt: Erdoğanlar Ciltevi, İstanbul 2008/9.



ithâf



: H a k Dost Hz. M e v l â n â ' n ı n azîz hâtırasına.



ESER



ÜZERİNE



Hz. M e v l â n â ' n ı n Mesnevî'sindeki hadîslerin tesbît, tahrîc v e değerlen­ dirmesini konu alan bu eseri, 2 0 0 7 ' d e Mevlânâ Yılı dolayısıyla k a m u o y u n a arz etmek niyetindeydik. A n c a k fiilî şartların zorlamasıyla, t ü m gayretlerimize rağmen, bu niyetimizi geçen sene içinde gerçekleştirmek maalesef m ü m k ü n olamadı. Mesnevî Hadîsleri adlı bu eser, m e r h u m Prof. Dr, Ali Y a r d ı m ' ı n Kay­ seri Yüksek İslâm Enstitüsü hocalığı yıllarında (1967-1970) Prof. M . T a y y i b Okiç nezâretinde hazırladığı Liyâkat Tezine dayanmaktadır. Çalışma, 1984 yılında tekrar g ö z d e n geçirilerek Doktora Tezi hâline getirilmiştir. B i z i m neşrine esas aldığımız b u nüsha, Doktora Tezi olarak sunulan nüshadır. Müellifin de belirttiği gibi, bu eser "Mevlânâ'da Hadîs" mes'elesini ele almayıp, sâdece "Mesnevî'nin HadîslerV'ni esâs alan bir çalışmadır. Aslında vefatından önceki k o n u ş m a l a n m ı z d a n , Ali Y a r d ı m ' ı n , artık Mesnevî'nin yanısıra Fîhi Mâfıh, Dîvân-ı Kebîr ve Mecâlis-i Seb 'a ile Hz. M e v l â n â ' n ı n oğlu Sultan V e l e d ' i n Maârifinin de içinde bulunduğu eserleri beraberce aynı metod ve anlayışla değerlendirdiği "Mevlânâ'da Hadîs Kültürü" projesini tamamlama niyetinde olduğunu biliyoruz. Kendisi bu b ü y ü k çalışmayı 2007 senesinde neşretmeyi düşündüğünü de bize söylemişti. Ancak, o yıllarda 2 0 0 7 ' y e daha iki üç sene vardı ve Ali Y a r d ı m H o c a ' n m tezgâhında başka eserier bulunuyordu. Nitekim benzeri bir çalışmayı, 20. asrın mütefekkir v e mutasavvıf yazarlannda Sâmiha A y v e r d i ' n i n eserleri için de başlatmış, bu çerçevede 2004-2005 yıllarında, yeniden A y v e r d i o k u m a l a r ı (o d ö ­ nemde çıkan en son kitabı Mülakatlar da dâhil olmak üzere) yapmıştı. B ü y ü k ölçüde fişlenip tahrîc işlerinin bitirildiği "Sâmiha Ayverdi'de Hadîs Kültürü" adlı bu çalışmayı Aralık 2 0 0 5 ' d e neşretmek (Adı geçen çalışmayı önümüzdeki dönemlerde evlâtları ve talebeleri olarak neşretmek üzere tezgâhımızın bir



VII



köşesine almış bulunuyoruz), ardından da "Mevlânâ'da Hadîs Kültürü" pro­ jesini tekrar tezgâhına almak istiyordu. Buna ömrü vefa etmedi. B u iki çalışma neticelendiğinde, 13. asırdaki M e v l â n â ve 20. asırdaki S â m i h a A y v e r d i ara­ sındaki irtibatı k u r m a k niyetindeydi.



Prof. D r . Ali Y a r d ı m , "zora talip olma"y\ prensip edinmiş, çalışmalan n d a hep ortaya o r i j i n a l eserler k o y m a k gayreti içinde olan bir ilim adamı tipi idi. B u bakımdan da, çalışmalanm her zaman "yeni bir şeyler söylemek ve yapmak" adına yürütürdü. İlk yetişme çağlarından beri kendisini besleyen ve şekillendiren eserler, "Türk-İslâm kültürünün klâsik kaynaklan "dır. Bu m â n â ­ da, gerek m u h a d d i s l i k c e p h e s i n d e , gerek k ü l t ü r adamlığı c e p h e s i n d e h e p birinci el klâsik kaynaklara d a y a n m a v e bunları maharetle kullanma titizliği ve disiplini müşahade edilir. G ü n ü m ü z hadîsçileri arasında, "Kültür Hadîsçiliği" konusundaki çalışmalanyla ç ı ğ ı r açmıştır. Hâmili olduğu birikim ve tecrübeyle, g ü n ü m ü z hadîsçiliğinin sâdece masa başında yapılamayacağını; b u n a mukabil "hadîs bereketi"mn vatan coğrafyasının her karışma saçılmış bulunduğunu bizzat göstermiştir. B u h â r î ' n i n kendi döne­ minde yaptığı meşakkatli "hadîs yolculukları"nm bir benzerini g ü n ü m ü z d e icra etmiş ve "mimarî eser kitabelerinde hadîs aramak" maksadıyla, iki vilâ­ yet dışında, ülkemizdeki her yere gitmeye muvaffak olmuştur (Hadîs Kıvdcımları, b u sürecin sonunda ortaya çıkan bir eseridir). Diğer taraftan, "hadîs ara­ yışlarım" y a z m a eser kütüphanelerinde de sürdürmüş, binlerce yazmayı tedkîk etmiş v e tesbît ettiği "yazma hadîs kitapları" üzerine doktora tezleri yöneterek de a y n bir çığır açmıştır. Mesnevi Hadîsleri çalışması, işte bu "Kültür Hadîsçiliği"mn n ü v e s i olması bakımından da a y n bir önemi hâizdir.



Esasen b i z i m b u r a d a yaptığımız m e r h u m Prof. D r . Ali Y a r d ı m tara­ fından dikkatle hazırlanmış, ince ayarlan sabırla yapılmış kıymetli bir çalış­ m a y ı , k a m u o y u n u n dikkatlerine arz etmekten ibarettir. Hadîs ve Tasavvuf sahasının m e n s u b u o l m a m a m ı z a r a ğ m e n , böylesine ağır bir y ü k ü n altına girmiş b u l u n m a m ı z , k a m u o y u v e özellikle sahanın mütehassısları tarafından hayretle karşılanıp, yadırganmış olabilir. 1983'lerden vefatına kadar geçen u z u n yıllar b o y u n c a , bizi yazdıklarının neşredilmesi h u s u s u n d a çalışma eki­ binin dışarısında bırakmayarak, bizzat işin içinde pişirme gayretinde olan B a b a m ı z ı n , emekleri semeresinin zâyî olması d a söz k o n u s u değildi. P r o f . D r . Ali Y a r d ı m , b u g ü n e kadar, bilaistisna, yazıp çizerek tezgâhında işlediği



VIII



makale, tebliğ, konferans metni, proje, kitap, mühim bir mesele hakkında ricale yazdığı mektup vs. türünden t ü m eserlerini, n e ş r e t m e d e n ö n c e mutfağ m d a bizlerle paylaşırdı. Kendisini ikna e t m e m i z kaydıyla, tenkid ağımıza takılan bazen bir kelimenin, b a z e n bir cümlenin, b a z e n d e bir paragrafın üzerini çizmekten kaçınmazdı. Bir b ü y ü ğ ü n ü n kaliteli yazı h u s u s u n d a k e n d i ­ sine: "İnsan yazdıklarının üzerini çizebilmeli" dediğini, sık sık hatırlatırdı. Ali Y a r d ı m , çalışma disiplini gereği, seviyeli ve ilmî m e s n e d i olan tenkidlerden çekinmeyen, bilâkis eserlerinin k e m â l e ermesi yolundaki katkı­ larından dolayı m e m n u n olan bir ilim adamıydı. Biz de elimizden geldiğince, v ü s ' a t ve vukufumuz çerçevesinde bu işi t a m a m l a m a gayretinde olduk. Ç o k şükür, etrafımızdaki "Ali Yardım dostla­ rı" sıkıştığımız ve ihtiyaç d u y d u ğ u m u z her ânımızda seve seve y a r d ı m ı m ı z a koştular. Y i n e de Ali Y a r d ı m s ı z geçen günlerin ve firakın h ü z n ü n ü , b u eseri yayına hazırlarken her safhada, iliklerimize kadar, tekrar tekrar hissettik. M a â m â f ı h ö l ü m Hakk'h v e Âdetullâh'a muhalefetimiz de m e v z u bahis de­ ğildi. Ç o k daralınca o n u n rûhâniyetinden istimdâd dilediğimiz z a m a n l a r d a oldu; o da hep yetişti.



B u r a d a üzerinde d u r m a k istediğimiz bir diğer h u s u s u da şöylece ifâde etmekte fayda var: M u h a k k a k ki, Ali Y a r d ı m ' ı n hadîs sahasında m u v a f ­ f a k olmasının ve sözü dinlenen bir o t o r i t e seviyesine gelmesinin m u h t e ­ lif sebepleri vardır. Şahsî kabiliyetleri, sağlam karakter v e mantık yapısı, aldığı husûsî ve resmî eğitim, özellikle dört yıllık İstanbul Yüksek İslâm Ens­ titüsü dönemini azamî bir verimlilikle geçirmesi. Klâsik Türk ve İslâm kay­ naklarına merakı ve bunları kullanmadaki mahareti, hocalarından v e İstan­ bul'un ilim v e kültür muhitlerinden, bilgi, edep, erkân ve âdaba dâir h u s u s ­ ları adetâ sağarcasına dağarcığına doldurması, sürekli okuyup araştırması, ilim adamlığını bir hayat tarzı olarak b e n i m s e m e s i , sindirilmiş bilgilerinin üzerine dâima yeni bir şeyler ilâve etme gayreti, yüksek meslekî ahlâkı, ilk kalemde sayabildiklerimizdendir. A n c a k bunların ötesinde, o n u n muvaffaki­ yetini, h a d î s i , sâdece n a z a r î b i r b i l g i olarak değil, fakat aynı za­ m a n d a bir h â 1 b i l g i s i olarak telâkki etmesinde de aramak yerinde olur. H a d î s s a h a s ı n d a tefekkür ederek, yazıp çizdiği konulan p e k çok defâ doğmdan bir Peygamber emri ve hayat düstûru formasyonunda algılamıştır. Yazdıklanndan, yaşayabildiklerini yaşamış; yaşayamadıklanna ise en azından muhalefet etmeme hassasiyetini göstermiştir. B u b a k ı m d a n m u h a d d i s o l m a k .



IX



o n u n için h a d î s u s û l ü n e v e literatürdeki malumata hakkıyla vâkıf olmak­ tan öte, h a k k ı y l a y a ş a y a b i l m e k ti. Bu yaşayış da kendisinde h e p gör­ d ü ğ ü m ü z d o s d o ğ r u , t u t a r l ı bir hayat çizgisi şeklinde tezahür etmişti. Bir seferinde kendisine kaç hadîs bildiğini sorma cahilliğinde b u l u n ­ muştuk. Ö n c e y ü z ü m ü z e sessizce, m a n i d a r ve hüzünlü bir nazarla baktı. Bir süre sonra d a illâki bir cevap bekleyen bizlere, kısık bir ses tonuyla: "Say­ madım", dedi. B u hâl ehli olabilme çilesi, o n u n mutasavvıf veçhesinin bir aksi idi. Bu çileyi her ânında yaşadığı için olsa gerek, hikâyesi bir "hüzün hikâyesi", belki de "o kamışlıktan kopanlma"nm hikayesiydi. Allahıyla samimiyetinin, P e y g a m b e r i y l e samimiyetinin, Mevlânâsıyla samimiyetinin kaynağı da belki b u hâlindendi. Mesnevi Hadîsleri, bu açıdan m u t a s a v v ı f - m u h a d d i s bir ilim adamının emekleri mahsûlüdür.



M a l û m d u r ki Ali Y a r d ı m ' ı n bir eserini neşretmek, Ali Y a r d ı m ' ı n bir ese­ rini kendisinin neşretmesi gibi olamazdı. Bu bakımdan, varsa, hatâlar ve eksikler bize, bizim kifayetsizliğimize aittir. Eseri, yazıldığı dönemin şartlan içinde, o l d u ğ u g i b i neşretme gayreti içinde bulunduk. Genel bir prensip olarak bâzı kelime, imlâ ve dizgi tashihleri dışında (ki bu tür tasarruflar, Ali Y a r d ı m Hoca da böyle isterdi, diye çok emîn olduklanmızdır) o r i j i n a l metnin içine m ü d â h a l e etmedik. Eser 1970 senesinde, devrin imkânlan dâhilinde ta­ mamlandığından, o t a n t i k 1 i ğ i korunsun istedik. B u b a k ı m d a n , kitapta yer yer geçen " . . . hiçbir yerde tesbît edemedik", "... kaynaklarda rastlayamadık" n e v ' i n d e n bâzı ifâdelerin, okuyucu tarafından bu nokta göz ö n ü n d e bulundurularak değerlendirilmesi yerinde olur. N i t e k i m Ali Y a r d ı m da sağ­ lığında, g ü n ü m ü z bilgisayar imkânlarını kullanarak, yeniden bir t a h r î c çalışması y a p m a k niyetindeydi. Biz, çok îcâb ettiğini d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z d u r u m ­ larda ise "Naşirin n o t u " ibaresiyle dipnotlarında o k u y u c u y a bilgi v e r m e y o l u n a gittik. Ali Y a r d ı m ' ı n Önsözündtn önce, 1970 senesinde Mesnevi Hadîsleri çalışmasının t a m a m l a n m a s ı n ı m ü t e â k i b , m e r h u m Prof. M . T a y y i b O k i ç H o c a ' m n k a l e m e aldığı t a k d i m yazısını, özellikle bir vesika hüviyeti taşıma­ sı hasebiyle, kitaba ilâve etmeyi u y g u n bulduk. Mesnevi Hadîsleri h a k k ı n d a k a m u o y u n u n ilk defâ bilgilendirildiği v e Kubbealtı Akademi Mecmuası 'nm 1979 senesindeki ilk sayısında neşredilen, kısa araştırma makalesini d e b u düşünceyle aldık v e E k olarak kitabın s o n u n a koyduk. Giriş kısmına, dizgi­ y e esas aldığımız nüshadaki "Mevlânâ'nın hayâtı kısaca anlatılacak" notiX



na istinaden, ana hatlarıyla Hz. M e v l â n â ' n ı n hayâtını ilâve ettik. Biliyoruz ki, Hazretin hayâtını bir defa da Ali Y a r d ı m ' ı n k a l e m i n d e n o k u m a k ç o k d a h a başka olurdu.



Ali Y a r d ı m ' ı n son d ö n e m l e r i n d e tercih ettiği a y r ı n t ı l ı indeks usûlünü b u r a d a d a tatbîk ettik. B u n u n dışında ayrıca, kitabın s o n u n a d a Mes­ nevî Hadîsleri İndeksi adıyla bir liste koyduk. Dizgi sırasında bazı tasarruflarda bulunduk. Orijinal m e t i n d e Arapça karşılığı "kaf" olup da "q" harfi ile gösterilen yerleri "k" ile değiştirdik. Özellikle şahıs, kitap v e y e r adlarının y a z ı h ş ı n d a dikkatimize takılan bazı küçük farklılıkları gidererek, azamî seviyede imlâ birliğini s a ğ l a m a y a çalış­ tık. Ali Y a r d ı m ' ı n önceki eserlerinde olduğu gibi y i n e şahıs adlarını k o y u , kitap adlarını beyaz-italik, k o n u ş m a metinlerini "tırnak içinde koyu-italik" yaptık. Bu kitapta "hüküm" fasıllarında sıkça kullanılan ve de sıhhat derecele­ rini gösteren "sahîh", "hasen", " z a î f , " m e v z u " ' , "merfu"', " m e v k u f , "garîb", "leyyin", " m ü n k e r " gibi hadîs ıstılahlarını "tırnak içinde-koyuitalik-ar alıktı" olarak yazdık. Orijinal nüshadaki çoğu yerde, b u iföde1er tırnak içinde, aralıklı olmalannın yanı sıra, bazen ilk harfleri b ü y ü k yazıl­ mıştı. Biz, yeknesaklığı temin için b u n l a n küçük harfli yazmayı tercih ettik. Mesnevî 'den iktibas edilen Farsça kısımlan dizerken de ta 'lîk fontu­ n u tercih ettik. Y i n e orijinal n ü s h a d a , bir kaçı hâriç, "benzeri beyitler", Veled İ z b u d a k tercümesi v e A n k a r a v î şerhindeki yerlerine sâdece atıf y a p m a şeklinde belirtilmişti. Dipnotlarına "Naşirin n o t u " ibaresiyle b u n l a n n Veled İzbudak tercümelerini de yazdık. N e ş r e esâs n ü s h a d a Ali Y a r d ı m H o c a ' n ı n kurşun kalemle sonradan ilâve ettiği beş adet notu [Müellifin ha­ dîsle ilgili derkenarı] ibaresiyle dipnotlarında verdik. M e r h u m u n y a z m a hâlde kullandığı kaynakların sonradan basılmış olanlarına da işaret etmedik. Bu neşir çalışmasında bizim kullandığımız birkaç kaynağı ise, [Naşirin ilâve­ si] ibaresiyle bibliyografyaya ekledik.



Tâ işin en başında, 1967-1970 yıllan arasında, eserin v ü c û d a gelmesi sü­ recinde gerek ilmî metod, gerek kaynakların tesbîti gerekse de değerlendiril­ mesi h u s u s l a n n d a m e r h u m Ali Y a r d ı m ' a önemli katkılarda bulunan, b u g ü n de eserin neşri sırasında, dizgileri bir m u h a d d i s hassasiyetiyle gözden geçir­ menin yanı sıra, t a k r i z yazılması ricamızı k ı r m a y a r a k bizi şevklendiren,



XI



kıymetli ve müşfik b ü y ü ğ ü m ü z Prof. D r . M e h m e d H a t i b o ğ l u B e y e f e n d i ' y e en s a m î m i hislerimizle teşekkür eder, sıhhat ve âfıyetli u z u n ömürler dileriz. B a b a dostlan hocalanmız, muhterem Prof. D r . Mustafa Fayda, Prof. D r . Mustafa Tahralı, Prof. D r . M e h m e t Demirci ve Prof. D r . Ali O s m a n Ateş Beyefendilere, kitabın yayına hazırlanma sürecindeki çeşitli safhalarda, gerek bilgi, gerek tecrübe cihetinden, verdikleri her türlü destek ve katkıdan dolayı teşekkürü bir borç biliriz. Farsça beyitler ve Arapça hadîs metinlerinin ilk dizgilerini hazırlayan v e kitabın neşri h u s u s u n d a m e r h u m Ali Y a r d ı m ' l a sağlığındaki m u h a v e r e l e ­ rini b i z e aktararak desteğini esirgemeyen, gerekli g ö r d ü ğ ü yerlerde açıklayı­ cı bilgilerle kitaba katkı sağlayan. Babamızın asistanı, azîz kardeşimiz D r . M e h m e t Sait T o p r a l i ' a hassaten teşekkür ederiz. Farsça beyitlerin dikkatli bir o k u m a y l a gözden geçirilmesi v e bazı diz­ gi eksiklerinin giderilmesi işini, ricamızı kırmayarak, deruhte eden Mevlevi­ lik v e Mesnevi sahaları mütehassısı, m u h t e r e m D r . Safî A r p a g u ş ' a teşekkü­ rü bir borç biliriz. Farsça beyitleri kendi anadiliyle okuyan, dikkat nazarına takılan tashihleri bize bildiren, öğrencimiz, genç Mesnevi Dostu Elnaz F o r o u z e s h ' e d e teşekkür ederiz. Kitabın hazırlanmasındaki her safhada, bize anlayışla gerekli kolaylığı v e çalışma imkânlarını sunan. Damla Yayınevi sahibi, m e r h u m Ali Y a r ­ d ı m ' ı n bizi k a r d e ş l e ş t i r d i ğ i , k a d î m d o s t u m u z H a s a n H ü s e y i n D o ğ r u B e y e f e n d i ' y e d e teşekkürlerimizi sunuyoruz. Eserin neşri sürecinde en baştan beri m a d d î v e m a n e v î her türlü deste­ ğini sürekli y a n ı m d a hissettiğim v e dizgileri bir başka gözle okuyarak, tashih e d e n A ğ a b e y i m Ali Şîr Y a r d ı m ' a d a hürmetle teşekkürlerimi arz ediyorum. Mesnevi Hadîsleri çalışmasının neşrinden dolayı B ü y ü k M u t a s a v v ı f H z . M e v l â n â v e B a b a m ı z Prof. D r . A l i Y a r d ı m ' ı n azîz ruhlarının şâd o l ­ d u ğ u n a inanıyor, Cenâb-ı H a k ' d a n rahmet niyaz ediyoruz. Eserin fikir, kül­ tür ve irfan hayatımıza kazandırılmasına bizi vesîle kılarak, bu şerefi v e haz­ zı bizlere tattıran M e v l â m ı z ' a sonsuz h a m d ü senalar... Fâtih,



13 M a y ı s 2 0 0 8 Dr. Mustafa Neşre



XII



Sinan



YARDIM



hazırlayan



TAKRİZ Kur'ân-ı Kerîm't göre, beşeriyetin tek üstünlük ölçüsünün "Takva" mertebesi olduğu m a l û m d u r . M ü t t a k î , yânî takvâlı k i m s e d e m e k , h e r çeşit m ü s b e t değere sâhib çıkıp, Y a r a t ı c ı ' y a hakkiyle kulluk eden k i m s e demektir. B u m e r t e b e y e ulaşabilmekte, neseb, haseb, z a m a n , devir, çevre, dil, cinsiyet, meslek ... gibi farklılıkların hiçbir dahli olmayacağı da açıktır. Gerçek m ü ' m i n olabilmek en üstün insanlık derecesidir. B u dereceye ancak j_]jmj/e ahlâkla ulaşılabilecektir. Bunlara sırtını dönmüşlerin n e Y a r a t a n ' a kulluğundan, n e de topluma yararından bahsedilebilir. Hz. P e y g a m b e r , b u eskimez ölçüleri dünj/evî hayatta h â k i m k ü m a k l a uğraştı ve gelecek nesillere vasiyet olarak bıraktı. Sonraki nesillerin kültürlü kesimleri, m ü s b e t ve rûhânî ilim mensupları şeklinde kısımlara ayrıldı v e 11/ VIII. asrın aydınları arasında zühd hayâtını tercih edenler Tasavvuf iklimini vücûda getirdiler. İlk devir mutasavvıflarının temel hedefleri. Kur'ân v e Sünnet'ten kaynaklanan bir şahsiyet modelinin temsilcileri olmakdı. Tasav­ vuf ilminin dayanması gereken kaynak k o n u s u n d a b u yolun ulularının gayet açık beyânları bizlere kadar ulaşmışdır. Meselâ III/IX. asrın bir velîsi, Şeyh'ul-Ârifîn unvanlı Sehl-i Tusterî (ö: 283/896), şu yedi m a d d e y i tasav­ vufun temelleri olarak göstermektedir: "Allah'ın kitabı Kur'ân'a bağlan­ mak, Resûlullah 'in Sünneti 'ne uymak, helâl yemek, eziyet etmekten uzak durmak, günâhlardan sakınmak, tevbekâr olmak, hukuka riâyet etmek". Yine meselâ m e ş h u r C ü n e y d - i B a ğ d a d î (ö: 298/911) aynı mâhiyette olarak: "İlmimiz Kur'ân ve Sünnet'le kayıdlıdır. Bunları bilmeyenlerin ardından gidilmez" demektedir. Emsali çoğaltılabilecek b u tesbîtlerin ışığında y ü r ü m e k , tabîatiyle h e r zaman v e çevre için m ü m k i n olabilmiş değildir. Bizzat tasavvuf müntesibleri arasında bile, çürümeler, yoldan çıkmalar görülünce, idrak sahibi p e k ç o k



XIII



âlim ve edîb, tenkidlerini dile getirmekten geri kalmadılar, p e k ç o k eser yaz­ dılar. T e k gayeleri vardı: "Mensub oldukları millete İslâm'ın gerçeğini anlatmak ve onları bu yola çevirmek", VII/XIII. asrın M e v l â n â ' s ı da ilk devir Tasavvuf imamlarının çizdiği yolda, İslam Peygamberim kendisine ufuk bilmiş ve eserlerinde, edindiği Kur 'ân v e Sünnet kültürünü geleceğin istifadesine sunmuştur. Asırlardır huşu içinde dinlenen Itrî bestesi n a ' t i n d e P e y g a m b e r i n e : "Nûr-i çeşm-i enbiyâ, çeşm-i çerâğ-ı mâ Tuyî - Nebilerin gözlerinin nuru, bizim nûr kaynağımız sensin " diye hitâb eden, kendisini "Pâk Muhammed yolunun toprağı" sayan b u b ü y ü k zât, acaba O M u h a m m e d ' i n h a n g i sözle­ rini, hangi fiillerini bizlerle p a y l a ş m a k istemişdi? Binlerce sahîfe tutan kitabî m î r â s m d a b u yolda neler diyordu? İşte b u c â z i b k ü l t ü r e l e n d î ş e nin cevâbı sadedinde, bilhassa ge­ çen asırdan beri, p e k değerli eserler ortaya konmuş bulunmaktadır. Şahsen bilebildiğim kadarıyla, M e v l â n â ' n ı n Mesnevî'smde zikrettiği hadîsleri kitablık çapta bir ilmî araştırma konusu yapan ilk âlim, İranlı Bedîuzzamân Fürûzanfer (1899-1970) olmuştur. Yedi y ü z elli beş sahîfelik son baskısı 2 0 0 2 ' d e yapılmış: "Ehâdis ve Kısas-ı Mesnevi" isimli değerli eserinin ilk bas­ kısına yazdığı önsöz, 21 Mayıs 1954 târihini taşıyor (Hicrî 1373, Şemsî 1333). Türkçemizde b u çapta bir çalışmaya nail o l m a k için, m e r h u m Ali Y a r d ı m ' ı b e k l e m e m i z gerekti. Seneler ö n c e O ' n u n ilmî hassasiyet v e eğilimini m ü ş a h e d e etmiş bir takdirkârı olarak, M e v l â n â ' n ı n hadîs kültürünü bizlere aydınlatmasını teklîf edenlerden o l m u ş d u m . Ali B e y , kendi, zamanının bütün imkânlarını kullana­ rak ilim d ü n y â m ı z a m ü s t e s n a bir eser kazandırdı; a m a , takdir-i İlâhî, basıl­ mış hâlini d ü n y â göziyle g ö r m e k kendisine kısmet olmadı. Başta p e k değerli evlâdı M u s t a f a Sinan B e y o l m a k üzere O ' n u n b u muhalled eserini Türk Kültür Dünyâsına, kazandıranlara şükran d u y m a m a k m ü m k i n değildir. Diğer p e k ç o k ilmî hizmetlerinin yanı sıra, husûsîyle b u kitabı Ali B e y ' i n ruhunu ilelebed şâd ettirecektir. Bizlere düşen vazife, b u çileli ilmî e m e k t e n yeterince faydalanma liyâkati göstermek olacaktır. M e v l â m ı z ' ı n r a h m e t v e gufranı üzerinden eksik olmasın, âmin. Ankara,!^



Nisan 2 0 0 8 Pazartesi Mehmed



XIV



S.



HATİBOĞLU



P R O F . M. T A Y Y İ B O K İ Ç ' İ N



TAKDÎMİ



D ü n y a çapında şöhret olan M u h a m t n e d Celâlüddîn e r - R û m î ' n i n m e ş ­ hur eseri "Kitabu'l-Mesnevf'de birhayli Hadîs-i şerif m e v c u d bulunmaktadır. Tahran Üniversitesi profesörlerinden, b ü y ü k âlim, m e r h u m B e d î ' u ' z - Z a m a n Firuzanfer'in "Ehâdîs-i Mesnevî" isimli risalesi varsa da, müellif, m e v z u u tamamiyle eserine almadığı gibi, ilmî tahlîl ve tenkîdler de yapmamıştır. B a y Ali Y a r d ı m , Millî Eğitim Bakanlığının nâzik müracaatı üzerine, bize bağlanıp nezâretimizin altında, ciddî ve yorucu tedkîklere girişmiş v e b u g ü n elimizde olan "Mesnevî Hadîsleri" isimli eserini ortaya k o y m u ş bu­ lunmaktadır. M e v z u u n daha iyi anlaşılabilmesi için Bay Y a r d ı m , önsözünü müteâkıb, araştırmasına faydalı bir Giriş kısmıyla başlamaktadır ki şöylece bâblar sıra­ lanmaktadır: Hadîs'in ehemmiyeti; Hadîslerin toplanışı ve yazıya geçirilişi; Hadîsleri tasnîf faaliyeti ve semereleri (Sünenler, Câmi'ler, Müsnedler ve Müstedrekler); Tasnîf devri Hadîs mecmualarının hususiyetleri; Hadîslerin tahrici (Tahrîcu'l-Ahâdîs); Mesnevî Hadîslerinin tahrîci; Mesnevî Hadîsleri üzerinde yapılan diğer çalışmalar; Mesnevideki Hadîslerin kaynakları bakı­ mından durumu; Mesnevideki Hadîslerin değer hükümlerine göre tasnîfı; Mes­ nevideki Hadîslerin nakil tarzı; Araştırmamızda t a ' k î b ettiğimiz metod. Bu girişten sonra müellif, eserinin asıl m e v z u u n a geçmekte, Celâlüddîn R û m î ' n i n Mesnevisinde kullandığı Hadîs-i şerifleri tedkîk ede­ rek, bunları Mesnevî cildlerine göre sırasıyla sunmaktadır. Hadîs-i şeriflerin geçtiği farsça beyitleri, türkçe tercemeleriyle birlikte başa alan yazar, d a h a sonra, Hadîslerin, tedkîkleri sonunda bulduğu arabça metinlerini, yine türkçe\eriy\e birlikte, v e r m e k t e v e bu Hadîslerin m u h t e v a b a k ı m ı n d a n b e n (*)



Metin, merhum M. Tayyib Okiç Hoca'nın imlâ hususiyetleri muhafaza edilerek dizilmiştir.



XV



zerleri varsa, onlara d a işarette bulunmaktadır. Metin üzerindeki tedkîklerini böylece bitirdikten sonra müellif. Hadîslerin kaynakları üzerine eğilmiş, m ü n e k k ı d l e r i n görüşlerini ele alarak. Mesnevide geçen her Hadîsin sıhhat y ö n ü n d e n değeri h a k k ı n d a n i h â ' î değer h ü k m ü n d e bulunmaktadır. C e l â l ü d d î n R û m î , Mesnevısme bazan farsça olarak ancak hadîsin hu­ lâsasını hattâ ondan bir tek kelimeyi almış olduğu için, bu gibi Hadîslerin kaynaklarını v e y a arabça asıllarını tesbît etmek tabiî ki hayli zor bir iştir. Müellif bu noktada b ü y ü k bir sabır ve sebat göstererek. Hadîsin senedini v e y a senedlerini arabça metinleriyle tesbît e t m e ğ e çalışmıştır ki, araştırma­ sının zâten en güç tarafı da burasıdır. B a y Ali Y a r d ı m , tedkîkleri sonunda. Mesnevide 158 Hadîs bulmuştur. B u n l a r d a n 78 inin, yani yarısına yakın bir kısmının, sahîh olduğu neticesine varmaktadır. Zaîf Hadîsler 38, apokrif ( m e v d u ' ) olanlar ise, 14 kadardır. Mesnevide Hadîs olarak geçtiği halde. Hadîs olmayan, fakat benzerleri bulu­ nan Hadîsler 8 olup, kaynaklarını tesbît ettiği, fakat değerlendirmelerine tesadüf edemediği Hadîs sayısı ise 4 dür. Yazarın tesbît edebildiği kadarıyla Hadîslerin kayn£,klara dağılışı da en­ teresandır. Mesnevi Hadîslerinin b ü y ü k kısmı, altı otantik (Sahîh) Hadîs kitabında b u l u n m a k t a d ı r (el-Buhârî v e M ü s l i m ' i n Sahîhlen, Ebû Dâvûd, et-Tirmizî, en-Nesâî v e İbn M â c a ' n ı n Sünen]en). e d - D â r i m î ' n i n esSünen 'i ile A h m e d İbn H a n b e l ve et-Tayâlisî'nin Müsned\en de bu Hadîs­ lerin p e k ç o ğ u n u ihtiva etmektedir. B u eserler dışında diğer bazı Hadîs m e c ­ muaları d a nazar-ı itibâra alınmıştır. D o ğ r u d a n d o ğ r u y a m e v d u ' , apokrif, olan Hadîslerin sayısı çok sayılamaz (14). Yazar bu rakamı tesbît etmekle, Mesnevînm. b ü y ü k müellifi lehine olacak bir hakikati tesbît etmiş olmaktadır. B a y Y a r d ı m ' ı n bu çalış­ malarından ö n c e , Mesnevî'de M e v d u ' Hadîs m i k d â r m ı n d a h a kabarık olacağı t a h m i n edilebilirdi. B ö y l e c e bu gibi teşevvüşlerden Celâlüddîn R û m î asırlar sonra t e b r i y e edilmiş oluyor. Zayıf sayılan Hadîslerin sayısı her ne kadar k ü ç ü m s e n e m e z s e d e (38), didaktik v e tasavvufî eserler için, bu d u r u m tabiî karşılanabilir. N e t î c e itibârı ile yazar, Mesnevi Hadîslerini sıhhat y ö n ü n d e n v u z u h a k a v u ş t u r m u ş t u r ki, tedkîkinin asıl ehemmiyeti de buradadır.



XVI



ONSOZ İslâm âlimleri, başlangıçtan hicri V. asrın ikinci yarısına kadar, t e ' l i f v e tasnif etmiş oldukları eserlerinde, h a d î s v e h a b e r n e v ' i n d e n vesikala­ rı, u m u m i y e t l e senedli olarak k a y d e t m e y i bir prensip hâline getirmişlerdi. B u durumun, V. asır sonları v e VI. asır başlarından itibaren terk e d i l m e y e b a ş ­ landığı dikkati çekmektedir. Artık, o devirden g ü n ü m ü z e k a d a r sürdürülen nakil geleneği, -hadîs sahasındaki eserler de dâhil- hadîs v e haberlerin sene­ dini atıp, sâdece metnini k a y d e t m e k şeklinde ortaya çıkmıştır. Ancak, kendi devir v e şartları içinde belki normal karşılanan bu şekilde bir nakil tarzının, z a m a n l a bir kusur sayılmaya v e tenkîd k o n u s u e d i l m e ğ e başladığı m ü ş a h e d e edilmektedir. Nitekim, senedsiz hadîs n a k l e t m e g e l e n e ­ ğinin b a ş l a m a s ı n d a n iki asır bile g e ç m e d e n , ortaya çıkan m a h z û r l a n telâfi edici yeni bir çalışma m e t o d u n u n geliştirilmesi, b u n u n bir tezahürü olmalı­ dır. İçinde hadîs b u l u n a n her hangi bir eserin. H a d î s i l m i b a k ı m ı n d a n değerini tesbît e t m e k m a k s a d ı y l a geliştirilen bu m e t o d a "Tahrîc" adı verilmiştir.



M e v l â n â ' n ı n MesnevTsı de, yazıldığı z a m a n b a k ı m ı n d a n , hadîslerin senedsiz olarak nakledildiği devre rastlar. Eserinde, a z ı m s a n m a y a c a k kadar h a d î s zikreden M e v l â n â , k e n d i n e has m e t o d u y l a onların bir nevi açıkla­ malarını yapmıştır. N e var ki, gerek üzerinde durduğu hadîsler, gerekse onla­ rı ele alış tarzı, MesnevTnm hadîsleri v e o n u n sahibinin hadîslere bakışı konusunda bâzı tereddütlerin yayılmasına yol açmıştır. Türk-îslâm kültürü üzerinde olduğu kadar, diğer yabancı kültürler ü z e ­ rinde de derin izleri bulunan MesnevVnm, sâdece H a d î s i l m i b a k ı m ı n d a n bir değerlendirmesini y a p m a hedefini g ü d e n bu araştırma, o n u n hadîslerinin XVII



MESNEVİ HADİSLER) FORMA 2



metinlerini, senedlerini, kaynaklarmı ve sıhhat derecelerini tesbît e t m e y e çalışmaktadır. Çalışmalarım sırasında y a r d ı m ve alâkalarını esirgemeyen H o c a m Prof. M . T a y y i b OIU-lj L _ J . Ü L ÎİU OlT . . . )



Naşirin notu: Bu başlık altındaki bilgiler, merhum Ali Yardım'm muhtemelen Dokto­ ra Tez Savunması sırasmda yöneltilen bazı tenkîdler üzerine 9 Nisan 1984 târihinde kaydettiği "Mevlânâ'nın hayâtı kısaca anlatılacak" notum, istinaden tarafımızdan ilâ­ ve edilmiştir. İlgili not kağıdı, "Tenkidler" başlığı altında sekiz madde olarak yazılmış ve bu kitabın hazırlanmasına esas olan tez nüshasına âit cildli kapağının iç kısmına ya­ pıştırılmış vaziyettedir. Söz konusu tenkidler, görebildiğimiz kadarıyla esâsa taalluk etmeyen, daha ziyâde küçük tashihleri içeren kısa notlar olarak listelenmiştir. Naşirin notu: Hz. Mevlânâ'nın hayâtına dâir birinci el bilgiler, kendi eserlerinde verdikleri hâriç tutulursa, büyük ölçüde Sultan Veled'in İbtidânâme (Velednâme)'si, Ferîdûn-i Sipehsâlar'ın Risâle'si ve Ahmed Eflâkî'nin Menâkıb'üt-'Arifin'ine da­ yanmaktadır (Bkz. Reşat Öngören, "Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî", TDVİslâm Ansiklo­ pedisi, C. XXIX, s. 441-448, Ankara 2004). Biz de Mevlânâ'nın hayâtını ana hatlarıyla kaleme alırken, büyük ölçüde bunlara dayanılarak hazırlandığını gördüğümüz üç kay­ naktan istifâde ettik: 1- Dr. Reşat Öngören'in TDV İslâm Ansiklopedisi için kaleme aldığı "Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî" maddesi. 2- Mesnevîhan Şefik Çan'ın Mevlânâ.Hayatı, Şahsiyeti ve Fikirleri (Ötüken Neşriyat, yayın nu: 305, İstanbul 1995) adlı geniş etüdü. 3- Dr. Sâfı Arpaguş'un "Mevlânâ Celâleddîn Rûmî (1207-1273)" {İSTEM, yıl:5, sayı; 10, s. 91-111, Konya 2007) adlı muhtasar makalesi.



ailesine m e n s u p , halk tarafından sevilen, sözüne itibâr edilen kâmil bir şah­ siyetti. V a a z l a n n d a icâbmda, hakikat a d m a , Hârizmşah idarecilerini ve diğer âlimleri tenkîd etmekten ç e k i n m e y e n bir üslûbu vardı. N i t e k i m özellikle Yunan felsefesinin te'siri alında kaldıklarım d ü ş ü n d ü ğ ü F a h r e d d î n - i R â z î v e Zeyn-i Kîşî ile H â r i z m ş a h Alâeddîn M u h a m m e d ' i ağır bir şekilde eleştir­ mesi, o d ö n e m d e ciddî b i r tatsızlık yarattı. B u n u n s o n u c u n d a Belh'i terk etmek d u r u m u n d a kaldı. B a h â e d d î n V e l e d , y a n m a en yakın mürîdlerini, halîfelerini ve ailesini alarak 6 0 9 (1212-1213) senesinde Hicaz'a gitmek üzere Belh şehrinden ayrıldı. B u göçte yaklaşan Moğol istilâsının etkisi ü z e ­ rinde de önemle durulur. N i t e k i m bir süre sonra bölge Moğolların işgaline uğrar. İlk d u r a k l a n olan Semerkand 'dan sonra, yol üzerindeki Nişâbur 'a var­ dılar. B u r a d a F e r î d ü d d î n A t t â r ( ö : 6 1 8 / 1 2 2 1 ) kendilerini ziyaret etti. B u iki velînin karşılaşması sırasında Attâr, Sultan'ül U l e m â ' y a M e v l â n â ' y ı kasdederek: "Bu senin oğlun çok zaman geçmeyecek, âlemde yüreği yanık­ ların yüreğine ateşler salacaktır" dedi; M e v l â n â ' y a d a m e ş h u r mesnevisi Esrâr-nâme'yi hediye etti. D a h a sonra d ö n e m i n Abbasî Devleti'nin başkenti ve hilâfet merkezi olan Bağdâd'a ulaşan kafile b u r a d a fazla k a l m a d a n H a c farizasını edâ etmek üzere Mekke'ye yöneldi. Dönüşte Medine'de Ravza-i Mutahhare, Kudüs 'te Mescid-i Aksa ziyaretlerinden sonra Şam 'a doğru yol aldılar. Kısa süreli duraklamalarla Şam, Halep, Malatya, Sivas ü z e r i n d e n Erzincan 'm Akşehir kasabasına geldiler. B a h â e d d î n V e l e d , Mengücek Sul­ tânı F a h r e d d î n B e h r a m ş a h ve eşi İsmetî H â t u n ' u n kendi adına yaptırdığı m e d r e s e d e bir m ü d d e t ders okuttu. B u r a d a n d a ayrılarak Sivas, Kayseri, Niğ­ de yoluyla hârende (bugünkü KaramanYye gelişleriyle en nihâyetinde b ü ­ yük yolculuk t a m a m l a n d ı . Sultan'ül U l e m â ' y ı burada Karaman Emîri M û sâ B e y karşıladı. Kendisine iltifat etti. Lârende 'de kalması için ısrar etmekle kalmayıp a d m a bir m e d r e s e yaptırdı. Ailesi ve mürîdleriyle b u r a y a yerleşen B a h â e d d î n Veled yedi yıl süreyle ders verip, vaaz etti. M e v l â n â on yedi veya on sekiz yaşlarında iken Lârende'de Semerkandlı âlim Şerefeddîn L â l â ' n ı n kızı G e v h e r H â t u n ' l a evlendi. D ü ­ ğün merasimini tâkib eden günlerde önce M e v l â n â ' n ı n annesi M ü ' m i n e H â t û n ; ardından ağabeyi A l â e d d î n M u h a m m e d ; son olarak d a kayın vali­ desi vefat etti. B u hüzünlü dönemin s o n u n d a 623 ( 1 2 2 9 ) ' d e ö n c e b ü y ü k oğlu Sultan Veled, bir yıl sonra da ağabeyinin adını verdiği A l â e d d î n Çelebi dünyâya geldi. M e v l â n â hanımı G e v h e r H â t u n ' u n vefatından sonra Konyalı



İzzeddîn A l i ' n i n dul olan kızı Kira H â t u n ' l a evlendi. Önceki evliğinden Ş e m s e d d î n Yahya adında bir de oğlu olan Kira H â t û n , bu izdivacından E m î r M u z a f f e r ü d d î n  l i m Çelebi v e M e l i k e H â t û n adlı iki çocuk dünya­ ya getirdi. B a h â e d d î n V e l e d ' i n şöhretini duyan devrin Selçuklu Hükümdarı A l â e d d î n K e y k û b a d , kendisini Konya'ya davet etti. O da, 6 2 6 ( 1 2 3 1 ) ' d a ailesiyle birlikte Konya'ya gidince Altınapa (Altun Aba) m e d r e s e s i n e yerleş­ tirildi. B u r a d a iki yıl kadar müderrislik yaptıktan sonra 18 Rebîülâhir 628 (23 Şubat 1 2 3 1 ) ' d e vefat etti. A r d ı n d a M e v l â n â gibi bir e v i â d ve Farsça m e n s u r hâlde yazılmış Maârif adlı üç cildlik bir eser bırakarak bu dünyâdan ayrılan B a h â e d d î n V e l e d , başta Sultan A l â e d d î n K e y k û b a d o l m a k üzere, emirler, âlimler, şeyhler v e halkın katıldığı b ü y ü k bir merasimle uğurlandı. B u sırada yirmi dört yaşlarında olan M e v l â n â , babasının bıraktığı boşluğu d o l d u r m a k üzere müderrislik y a p m a y a başladı. Bir yıl sonra, ç o c u k l u ğ u n d a mürebbîliğini üstelenen ve Sultan'ül Ulem â ' n ı n d a mürîdlerinden olan Seyyid B u r h â n e d d î n M u h a k k ı k - ı Tirmizî (ö: 639/1241) ziyaret m a k s a d ı y l a Konya'ya gelmişti. Şeyhinin vefatım m â ­ n â d a öğrenen bu velînin, yine m â n â d a şeyhinin vasiyeti üzerine oğlu M e v l â n â ' y ı irşâd vazifesiyle Konya 'ya gelmiş olduğu rivayet edilir. Ç o c u k l u ğ u n ­ daki "ntürebbîsi" artık M e v l â n â ' n ı n "mürşîdi"div. Lârende'den Konya'ya gelen M e v l â n â d o k u z sene kadar Seyyid B u r h â n e d d î n ' e hizmet etti. Bu yıllar, ileride yaşayacağı Ş e m s d ö n e m i ne m a n e v î bir hazırlanış olarak da telâkki edilebilir. Bu d ö n e m d e Seyyid B u r h â n e d d î n ' d e n Kübreviyye'nin evrâd ve teşbihlerini t a ' l i m etti; halvete girerek erba 'in çıkardı. Mürşidinin tavsiyesiyle zahir ilimlerinde daha da ileri gidebilmek için 630 ( 1 2 3 3 ) ' d a Şam'a doğru seyahate çıktı. Seyyid B u r h â n e d d î n bu seyahatte müridine Kayseri 'ye kadar refakat etmiş; b u n d a n sonrasına da M e v l â n â birkaç arkadaşıyla birlikte de­ v a m etmişti. Şam'a v a r m a d a n önce Halep'de iki yıl kadar kaldı. Burada Hallâviyye Medresesi'nde ikamet ederek, şehrin idarecisi de olan K e m â l e d d î n İ b n ' ü l -  d i m (ö: 660/1262)'in derslerine d e v a m etti. Halep'de ilmini biraz daha derinleştirme imkânı bulan M e v l â n â Şam 'a ulaştığında ise Mukaddemiyye Medresesi 'ne yerleşti. Şam 'da kaldığı dört sene b o y u n c a Arap Dili ve Edebiyatı. Lügat, Fıkıh, Tefsir ve Hadîs gibi ilimler başta olmak üzere p e k çok aklî v e nakli ilim sahalarında icazet aldı. O d ö n e m d e M u h y i d d î n İ b n ' ü l - ' A r a b î (ö: 638/1240), Sâdedîn-i H a m e v î (ö: 650/1252), O s m â n - ı



R û m î v e E v h a d ü d d î n - i K i r m â n î (ö. 673/1274) ile sohbetlerde bulundu. H z . M e v l â n â Anadolu 'ya d ö n ü ş ü n d e S e y y i d B u r h â n e d d î n H a z r e t l e r i ' n i ziyaret etmek üzere önce Kayseri'ye uğradı. Burada şeyhinin isteğiyle üst üste üç defa erba 'in çıkardığı rivayet edilir. Konya 'ya şeyhiyle beraber geldiler. Seyyid B u r h â n e d d î n artık belli bir kemâl mertebesine ulaştığını m ü ş â h a d e ettiği müridine, irşâd icazeti verdikten sonra Kayseri'ye döndü. Takriben bir yıl sonra, o da tıpkı şeyhi S u l t a n ' ü l U l e m â B a h â e d d î n V e l e d gibi ardında M e v l â n â gibi bir m ü r î d ve Makâlât adlı bir büyük eser bıra­ karak 639 ( 1 2 4 1 ) ' d a bu âlemden b e k a âlemine g ö ç etti. Zahirdeki b u ayrılış M e v l â n â ' y a p e k ağır geldi, b ü y ü k bir kedere düştü. B u d ü n y â d a tek b a ş ı n a kalan M e v l â n â , irşâd vazifesi v e derslerini a k s a t m a m a k l a birlikte, u z u n süre derin bir riyazete daldı. Bu dönemin sonunda, M e v l â n â ' n ı n hayatındaki seyri değiştiren, m ü ­ him bir hâdise cereyan etti: 2 6 Cemâziyelâhir 6 4 2 (29 K a s ı m 1 2 4 4 ) ' d e Kon­ ya'da T e b r i z l i Ş e m s ile karşılaştı. B u zât M e v l â n â ' y ı k e n d i n d e n geçirip, coşkun bir â ş 1 k hâline soktu. Bir yere bağlanıp k a l m a m a s ı v e ç o k ç a dolaş­ ması sebebiyle Şems-i Perende (Uçan Şems) lakabıyla da anılan Ş e m s - i T e b r î z î ise istediği menzili bir türlü bulamadığı için, yolu Diyâr-ı Rûm {AnadoluYa kadar d ü ş m ü ş bir H a k â ş ı ğ ı k i m s e idi. İlk karşılaşmalarına dâir muhtelif ve farklı rivayetle vardır. Hattâ ilk defa Şam 'da karşılaştıkları bile söylenmektedir. M e v l â n â , Ş e m s - i T e b r î z î ile karşılaşmalarından sonra t ü m vaktini o n a hasretmeye başlamış; halkla münâsebetini keserek, mederesedeki derslerini ve mürîdlerini irşâd vazifesini bir kenara bırakmıştı. Z a m a n l a b u d u r u m Konya 'da b ü y ü k bir huzursuzluk m e y d a n a getirmeye başladı. Halk, talebele­ ri ve mürîdleri, M e v l â n â l a r m ı kendilerinden ayıran b u zâta kıskançlık duyar, kin güder hâle gelince. Ş e m s 21 Şevval 6 4 3 (11 Mart 1 2 4 6 ) ' d e ansızın orta­ dan kaybolarak şehri terk etti. B u ayrılış M e v l â n â ' y a çok te'sîr etti; M e v l â ­ n â ' y ı adetâ m a t e m e b o ğ d u . Bir m ü d d e t sonra Şam 'da olduğunu öğrendiği Ş e m s ' e geri dönmesi için, M e v l â n â ç o k içli mektuplar yazdı. Derin bir aşk hâlindeki M e v l â n â ' n ı n , semâ meclislerini b u d ö n e m d e başlattığı rivayet edilir. M e v l â n â , en sonunda oğlu S u l t a n V e l e d ' i Şam 'a gönderdi. Israrlı davet üzerine Ş e m s Konya 'ya d ö n m e y i kabul etti v e beraberce döndüler. M e v l â n â - Ş e m s k a v u ş m a s ı n d a n sonra, altı ay b o y u n c a M e v l â n â ' n ı n hücresinde sohbetler ettiler. H ü c r e y e S u l t a n V e l e d v e Ş e y h S e l â h a d d î n - i



Z e r k û b dışında k i m s e alınmadı. B u d ö n e m d e , Ş e m s ile M e v l â n â ' n ı n evlât­ lığı Kimya H â t û n evlendiler. A n c a k d a h a önceki ayrılıştan sonra n e d a m e t getirip, M e v l â n â v e Ş e m s tarafından bağışlanan halk tekrar dedikodu y a p m a y a , bir ç e k e m e m e z l i k hâli içinde fitne ve fesat y o l u n a s a p m a y a başladı. Ş e m s , bu d u r u m u Sultan V e l e d ' l e birkaç defa paylaşıp, artık kendisini kimsenin bulamayacağı şekilde gideceğini söyledi. N i t e k i m 645 (1247) senesinin Aralık ayında ansızın kay­ boldu. B u ikinci ayrılışla ilgili olarak bir sûikaste uğradığı veya sırr olduğu şeklinde muhtelif rivayetler vardır. D o ğ r u s u n u Allah bilir; ancak bütün riva­ yetlerde M e v l â n â ' n ı n oğlu A l â e d d î n Ç e l e b i ' n i n bir ç e k e m e m e z l i k v e kıs­ kançlık içinde olduğu, hasımların yanında y e r almış olabileceğinden b a h s e ­ dilir. Rivayet edilir ki, bir belâya duçar vaziyette ölen A l â e d d î n Ç e l e b i ' n i n cenazesine b a b a M e v l â n â katılmamıştır. Şems-i Tebrîzî de ortadan k a y b o ­ lurken, ardında y a n ı k bir M e v l â n â ile hikmetlerini ve sohbetlerini saçtığı Makâlât adlı bir eser bıraktı. M e v l â n â , M u h a m m e d i b i r a ş k l a bağlandığı Ş e m s ' i n bu ikinci gidişinden sonra o n u h e r yerde aradı. Rivayete göre 4 0 gün sonra başındaki b e y a z sarığı çıkarıp, daha k o y u renkli bir sarık saran M e v l â n â , bu d ö n e m d e m a h z u n v e m ü k e d d e r fakat aşkla v e coşkunluk içinde şiirler s ö y l e m e y e , s e m â e t m e y e başladı. Dîvân-ı Kebîr'de Ş e m s mahlasıyla söylediği şiirler, bu devirdeki taşkın rûh hâlini yansıtır. Konya 'da Ş e m s ' i b u l a m a y a n M e v l â n â bir süre sonra ümidle Şam 'a git­ ti. Rivayete g ö r e Şam'a dört defa gidip, hepsinde de b u l a m a y ı n c a çaresiz geri döndü. Ş e m s ' i zahirde b u l a m a y a n M e v l â n â , onu kendi gönlünde, ken­ disinde b u l d u ğ u n u anlayınca da onun gibi bir gönül dostu olan Selâhaddîn-i Z e r k û b ' u onun yerine koydu. Rivayet edilir ki, M e v l â n â ' n ı n k u y u m c u l u k y a p a n Selâhaddîn-i Z e r k û b ' u n dükkânından gelen çekiç seslerindeki i l â ­ h î r i t m i d u y u ş u v e çarşı ortasında s e m â e t m e y e başlayışı b u yeni d ö ­ n e m i n habercisidir. Seyyid B u r h â n e d d î n M u h a k k ı k - ı T i r m i z î ' n i n müridi olan b u zât ü m m î fakat hâl ehli, velî meşrep, kâmil bir kişi idi. D a h a sonra M e v l â n â , Selâhaddîn-i Z e r k û b ' u n kızı F a t m a H â t u n ' u oğlu Sultan V e l e d ' e a l m a k suretiyle aralarındaki kurbiyeti daha d a sağlamlaştırdı. M e v ­ lânâ ile on yıllık yakın dostluk ve beraberlikten sonra onun halîfesi de olan Şeyh Selâhaddîn-i Z e r k û b , 1259 yılında vefat etti. Mevlânâ,



Selâhaddîn-i



Zerkûb'dan



sonra



musâhib



olarak



mürîdlerinden H ü s â m e d d î n Ç e l e b i (ö: 6 6 2 / 1 2 8 4 ) ' y i seçti. İ b n A h î T ü r k lakabıyla da tanınan Ç e l e b i H ü s â m e d d î n , Urmiye 'den Konya 'ya gelen m u ­ hacir bir ailenin evlâdı idi. Babası Konya 'daki A h î teşkilâtının başkanı, iti­ barlı bir zât idi. Babasının vefatından sonra teşkilâtm başına geçmesi isten­ miş, o ise kendisine u y a n adamlarını da yanına alarak bütün malı v e m ü l k ü y le M e v l â n â ' y a intisâb etmişti. Bu sükûn d ö n e m i n d e en yakın sohbet arkadaşı v e yardımcısı olan H ü s â m e d d î n Ç e l e b i ' n i n teşvikiyle, M e v l â n â İslâm Tasavvufunun büyük şaheseri Mesnevî-i Şerîf (Mesnevî-i Mânevi) 'i y a z m a y a başladı. Aslında ilk on sekiz beyti M e v l â n â bizzat yazarak H ü s â m e d d î n Ç e l e b i ' y e verdi; b u n ­ dan sonrasını ise M e v l â n â söyledi, H ü s â m e d d î n Çelebi yazdı. H ü s â m e d d î n Ç e l e b i , M e v l â n â ' d a n sonra on yıl daha hilâfet vazifesini de­ ruhte etmiş; o n u n da vefatından sonra yerine S u l t a n V e l e d geçmiştir. S u l t a n V e l e d , M e v l â n â ' n ı n , Ş e m s - i T e b r î z î ' y i güneşe, S e l â h a d d î n - i Z e r k û b ' u aya, H ü s â m e d d î n Ç e l e b i ' y i de yıldızlara benzettiğini v e onu meleklerle aynı mertebede g ö r d ü ğ ü n ü kaydeder. M e v l â n â , nihayet rahatsızlanarak 5 Cemâziyelâhir 672 (17 Aralık 1273)'de H a k k ' a yürüdü. Rahatsızlığının, yakıcı bir humma olduğu v e y a benzinin sararmasından dolayı bir karaciğer problemi o l d u ğ u rivayet edilir. Cenazesinde ağlayıp, feryâd edilmemesini istediğinden v e ö l ü m ü n ü M e v lâsına k a v u ş m a olarak tarif etmesinden dolayı, bu g ü n e "şeb-i arûs" (düğün günü) denmiştir. M e v l â n â ' n ı n cenaze m e r a s i m i n e b ü y ü k , küçük d e m e d e n her m e ş r e p , mezhep v e dînden bütün Konya halkı b ü y ü k bir izdiham oluştururcasına iştirak etmişti. İzdihamın ö n ü n e g e ç m e k için, idarecilerin bâzı grupları m e n etme teşebbüsleri karşısında herkesin M e v l â n â ' n ı n kendilerinden o l d u ğ u n u söyleyerek sahiplendikleri v e ayrılmak istemedikleri rivayet edilir. Vasiyeti üzerine S a d r e d d î n - i K o n e v î ' n i n cenaze namazını kıldırmak için tabutun önüne geldiğinde, hıçkırıklar içinde kendinden geçtiği, bu y ü z d e n n a m a z ı K â d ı S i r â c e d d î n ' i n kıldırdığı hususu da rivayetler arasındadır. Yine vasiyeti üzerine m e z â n üzerine bir türbe inşâ edilmiştir. S u l t a n Veled ve A l â e d d î n K a y s e r ' i n gayreti ve Selçuklu Emîri M u î n e d d î n P e r v a n e ile hanımı G ü r c ü H â t u n ' u n maddî desteği ile tamamlanan bu türbe "Kubbe-i Hadrâ " {Yeşil Kubbe) olarak bilinir. Mimarı da T e b r i z l i B e d r e d d î n ' d i r . M e v l â n â , şiirlerini ve mektuplarını, arasında yer yer Arapça



olanları



b u l u n m a k l a beraber, Farsça söyleyip yazmıştır. Eserleri, kaside, gazel v e rubailerden m e y d a n a gelen Dîvân-ı Kebîr; temel kaynağını Kur 'ân ve Ha­ dîslerin oluşturduğu, tasavvufî d ü ş ü n c e n i n b ü t ü n konularını içeren, m u h t e ­ vasında p e k çok hikâye b u l u n d u r a n ve İslâm Kültürünün en önemli şaheser­ lerinden kabul edilen, b ü y ü k m a n z u m e s i Mesnevi; sağlığında sohbetlerinden oğlu Sultan Veled v e mürîdlerinin kaydettiği, Fîhi Mâfîh; yedi vaazı v e içinde vaazlar esnasında tutulan notların da b u l u n d u ğ u Mecâlis-i Seb 'a; ç e ­ şitli vesilelerle yakınlarına, evlâtlarına, mürîdlerine v e ricale yazdığı mek­ tuplarının toplanarak b i r araya getirildiği, Mektûbât 'tır. Anlatılanlara göre, M e v l â n â ' n ı n sureti şöylece idi: Narin denebilecek ölçüde zayıf bir v ü c û d yapısı vardı. Genellikle az yeyip, az u y u d u ğ u ; çokça tefekkür v e ibâdetle meşgul olduğu için, zayıfça idi. Ancak b u n u n aksine nûrânî v e mehâbetli bir görünüşe sahipti. Gözleri ç o k çekici, te'sirli ve coş­ kulu idi. B u te'siri bilmeyenlerin, gözlerine baktıkları z a m a n o kudretin etkisi altında kalıp da gözlerini oradan ayırdıkları rivayet edilir. M e v l â n â ' n ı n iç âlemi, ahlâk ve karakteri tek kelimeyle ifade edilmek istense, o da "aşk"t\v. Bir hakikat talibi olan M e v l â n â ' n ı n sevgi ve tevhîd potasında cehalet, benlik, hırs, gurur, kin, haset, nefret, kötülük, dedikodu, vb. ş e r kavramlarına y e r olmadığı, bilâkis o kemâl mertebesinin îcâbı, ilim, hilm, irfan, îman, şefkat, m e r h a m e t v b . h a y ı r kavramlarıyla donandığı görülür. M e r h u m Ali Y a r d ı m , Hadîs Kıvdcımları^"^ adını verdiği K u z â ' î ' n i n Şihâb'ül-Ahbâr'mm tercümesinde, M e v l â n â v e Me5«evrsinden kısaca şöyle bahseder: "Çığır açmış ve iz bırakmış müslüman Türk büyüklerinin önde gelen simalarından olan M e v l â n â Celâleddîn-i R û m î (ö: 672/1273); iyi yetişmiş, eser yazmış (müellif), ders okutmuş (müderris), adam yetiştirmiş (mürşîd), bilgili (âlim) bir Türk büyüğüdür. "Mesnevi" adlı eseri, onun adını, hem çağlar ötesine hem de İslâm coğrafyası dışına taşıyarak, ölümsüzleştirmiştir. ... H z , M e v l â n â ' ı « « Mesnevi'de işlediği hadîs metinlerini kaynakları bakımından değerlendirdiğimizde, Şihâb'ül-Ahbâr'ın. Mesnevi'nin bir nu­ maralı kaynağı olduğu gerçeği ile karşılaşmaktayız. H z . M e v l â n â gibi bir



(4)



Naşirin notu: Ali Yardım, Hadîs Kıvılcımları Damla Yayınevi, İstanbul 2007 (2. baskı).



(Şihâb'ül-Ahbâr



Tercümesi),



s. 10-11,



âlim mutasavvıfın, Ahbâr hadîslerinin



bu eseri böylesine kaynak olarak kullanması, Şihâb muhtevaları hakkında da bir fikir vermektedir".



'ül-



A n a hatlarıyla k a l e m e aldığımız bu Hak Dostu ve Allah Âşığı velînin hayat hikâyesini, b a ş k a bir Hak ve Mevlânâ dostu, m u t a s a v v ı f v e mütefekkir yazar S â m i h a A y v e r d i ' d e n yaptığımız, onun şahsiyeti v e fikriyatına dâir, iktibaslarla nihayete erdirelim: " H a z r e t i M e v l â n â , her cephesi bir başka görünüş, bir başka renk ve cazibe arzeden o menşura benzer ki, bu hikmetler, bu bilgiler, bu aşklar, bu san'at ve zerafetler hevenginden, isteyen istediğini çekip alabilir. M e v ­ l â n â , kendi şahsiyetini, bir ayağı şeriatta kâim dururken öteki ile yetmiş iki milleti devreden bir pergele benzetmekle, bu çok cepheli iç portresini bizzat ve kuvvetle çizmiş bulunmaktadır.



S u l t a n ' ü l U l e m â ' « ı « oğlu müderris M e v l â n â Celâleddîn, Şems-i T e b r î z î ' « i r t şevkiyle karşılaşıp hayâtının aklî ve ilmî diyebileceğimiz ilk safhasını kapatıp bir karar ve devam devresine girdikten sonra, vazife ve mes'ûliyetlerinin şuurunu taşıyan büyük insan rolünde, o binbir cepheli şahsiyetiyle, bir mürebbî-mürşîd olarak beşer saflarının arasına atılmıştır.



Kendini bir beşeriyet fedaisi olarak insanlara nezretmiş müstesna­ lar arasında bulunan M e v l â n â C e l â l e d d î n - i R û m î ' n / » kütle terbiyesindeki gayesi, sistemi ve metodları gayet sarih ve hasbî idi: Tam bir vahdetçi görüşle, iyalullah tanıyıp saygı, sevgi ve şefkatle bağlı olduğu in­ sanları, hayvanı insiyaklarının esaretinden kurtararak tasfiyeli ve muhasebeli bir ruha, bir vicdan hürriyetine eriştirmek istiyordu. Bunun için de kütlenin bir şevk ve îmân potasında birleşip bir bütün hâline girmesi ve sonra da bu şevk ve îmânın o bütünün müşterek enerji kay­ nağı hâline gelmesi lâzımdı. İşte rehber ve mürebbî M e v l â n â , bu gaye uğrunda nesi var nesi yoksa insanların önüne döküp, onları bulundukları seviyeden bir adım ileri gö­ türmek için san 'atını, îmânını, ahlâkını, şevk ve aşkını kütle emrinde se­ ferber eden örnek terbiyecidir.



insanları kendi kendileriyle yüzleştirerek kötülüklerinden utandıran ve onlara kemâlin ve müteâlin hasret ve iştiyakını aşılayan Hazreti M e v ­ lânâ, böylece nefsânî kuvvetlerin baskısı ile sinip, şuuraltında uyuklaya kalmış değerleri, sihirli aşk asâsiyle dürterek faaliyete geçirmeyi bir dîn gibi mukaddes bilmiştir. Zîrâ kendi kendinde bilkuvve mevcûd kıymetlerle aşinalık kurup, onları yüksek ve müşterek bir îmânın içinde faal kılan kimselerdir ki cemiyeti cehilden bilgiye, karanlıktan aydınlığa çıkarırlar; müşkülleri yener, zorlukları aşar, güzeli bulur, doğruyu arar ve iyinin peşine düşerler. Öyle ki bu şevk ve îmân potası içinde harmanlanıp savru­ lan ferdî egoizm yâni nefsânî kuvvetler, musaffa bir enerji hâline gelince de, iç tabiatın pençesinden kurtulan insanoğlu, kinlerden, hasetlerden, gurur, intikam gibi yıkıcı ve menfi duygulardan boşalarak bir vicdan cennetinin hürriyetine adımını atmış olur. Kütle terbiyesinde sevgiyi esas tutan büyük hakim, bunun içindir ki cemiyetin her bir tabakasına cömert hattâ müsrif bir efendi ikrâmiyle el uzatarak: "Ben cemiyette nâlân oldum, kötü halliler ile de iyi halliler ile de beraber oldum " demekten çekinmemiştir. Hudutsuz bir aşk, başı sonu olmayan bir sevgi ummanı hâlinde gö­ nüllere dalga dalga çarpan M e v l â n â ' « j H , insanoğluna en büyük armağa­ nı, onu kendi ayıplarından utandıracak kadar müsamahalı ve anlayışlı bir muhabbet ve şefkate gark etmiş olmasıdır"^^\



"Ölümlerinden sonra da tasarrufları devam eden ve yaktıkları ışık sönmemiş olan velîlerden biri olan M e v l â n â , acaba kendini dünyâya kabul ettirmek ve asırlar boyu felsefe ve îmânını aynı tazelikte tutabilmek için ne yapmıştır? Zamanında kerametler mi göstermiş, gaipten haberler mi vermiştir? Yoksa kimyada simyada başarılı hünerleri mi olmuştur? Hayır, hayır... Hiçbiri... Zira gerek O, gerek aynı serinin mensubu bulunan velîler, vic­ danlara hükmetmek yolunda aslâ maddeyi teshir etmek gibi küçük bazla­ rın peşine düşmemişlerdir. Şu halde, insanları



(5)



10



ona doğru çekip bağlayan



Sâmiha Ayverdi, Âbide Şahsiyetler, bul 1976.



tılsım nedir? diye



sora-



Kültür Bakanlığı, Kültür Eserleri: 11, s. 3-8, İstan­



cak olursak, kütlelerin hasta, yaralı ve muztarip ruhlarına şifâ vermekte, donup katılmış yüreklerini ısıtıp yumuşatmakta kullandığı metodun, hare­ ket ve vüsûl noktası olarak, sevgiyi görmek mümkündür. Çünkü o, maddî manevî bütün illetlerin devası olarak aşkı tanımakta ve bu ilâhî kudrete: "Ey bizim sevdası güzel olan aşkımız, ey her derdimizin tabibi, şâdol!" diye seslenmektedir. Ve yine: "Peygamberimizin yolu aşk yoludur. Ben aşka tabiim, rehberim, hocam odur!" demektedir. Evet kendine de cümle âleme de bu ilâhî kudreti rehber ve mürşîd bi­ len M e v l â n â , işe yedi düvele ikram ettiği, yedi düveli garkettiği şevk, îmân ve hikmetini, hep mâlik olduğu o ezelî ve ilâhî aşk kaynağından dağıtmış­ tır. Bu yüzden de dünyâlara sığmayan fikir ve duygu lirizmi, yedi yüz yıl­ dır, bir Tanrı saçısı olarak, hikmetli ve san 'atlı üslûbu ile beşeriyetin üstü­ ne akıp çağlaya gelmiştir. Şunu da belirtmek icâbeder ki, Mevlânâ, gerek Mesnevî'si gerek ru­ baileri ve gazelleri ile insanoğlunu hep düşünmeğe sevketmiştir. Böylece de kendini kendi iç hazînelerinden, vicdan dünyâsından haberdar etme yoluna giderken, aslâ körü körüne inanmaya zorlamamıştır. Zira onun fikir çevresinde, körü körüne îmân diye bir şey yoktur. Bu sebeple de Mes­ nevi kıssaları, aynı kuvvette çarpışan zıd fikirlerin insan şuuruna verdiği mukayese malzemesiyle doludur. Ama Mesnevî'sini bir kıssalar hevengi hâlinde realize etmiş olan Mevlânâ, ne bir hikâye söyleyici, ne de bir masal anlatıcıdır. Belki şarkın kültür hazîneleri içinden seçip kitabına aldığı hikâyeleri, kendi üslûbu ve tefekkürü ile değerlendirip, günlük hayâtın üstüne ışık tutan realist bir terbiyecidir. Öyle ki katmer katmer açan bir çiçek gibi birbirine bağlı ve birbirini bütünleyici olan bu hikâyeleri okuyanın, onlarda kendini bulma­ ması ve bir aynaya bakar gibi, bunların içinde kendini görmemesi, yine onların terazisinde iyiliklerini ve kötülüklerini tartıp kendine çeki-düzen vermemesi mümkün değildir"^''\



(6)



Sâmiha Ayverdi, a.g.e., s. 34-35.



11



Mevlânâ'nın Mesnevî'si > M e v l â n â ' n ı n , h a d î s sahasında da geniş bilgisi b u l u n d u ğ u , eserlerinin incelenmesinden anlaşılmaktadır. N i t e k i m Mesnevi, Fîhi Mâfîh, Dîvân-ı Kebir ve Mecâlis-i Seb 'a gibi eserleri ile oğlunun Maârifi hadîsler bakımın­ dan g ö z d e n geçirilince, bu eserlerde, tahmin edilenin üstünde h a d î s kulla­ nıldığı kendini göstermektedir. D o ğ r u d a n doğruya hadîs olarak zikrettikleri bir tarafa; mânâ, işaret, telmih yoluyla ifâde ettikleri de dikkate alındığında, ç o k daha geniş bir hadis kültür hamûlesiyle karşılaşılmaktadır. A n c a k biz, bu araştırmamızda, "Mevlânâ'da Hadîs" m e s ' e l e s i n e değil, sâdece "Mesnevî'nin Hadîsleri"m esâs aldığımız için, diğer eserlerindeki hadîsleri bir başka araştırma konusu y a p m a k ve ileride hepsini bir bütün hâlinde değerlendirmek istiyoruz. Bilindiği gibi Mesnevî'nin dili Farsça'dır. V e eser, mesnevi tarzında m a n z u m d u r . Klâsik İslâm ilimlerinden birine mâl edilmek istenirse, o. Ta­ savvuf v e Ahlâk grubu eserler arasında yerini alabilir. Mesnevî'nin, t e m e l fikir olarak, '•'•Kur'ân" v e "Hadîs" ü z e r i n e otur­ t u l d u ğ u , o n d a , bir k ı s ı m âyet v e hadisin y o r u m v e a ç ı k l a m a l a r ı n ı n yapıldı­ ğı, m u h t e v a s ı n d a n anlaşılmaktadır. N i t e k i m , altı cildinde 950 civarında "başlık" huiunm Mesnevî'nin, 53 başlığını hadîsler, 50 k ü s u r b a ş l ı ğ ı m da âyetler teşkil etmektedir. D i ğ e r ara başlıkların p e k çoğu ise, âyet v e hadis­ lerin o l u ş t u r d u ğ u ana başlıkların tâli d e r e c e d e k i a h başlıkları d u r u m u n d a ­ dırlar. Ayet v e hadîslerin s e r l e v h a y a p ı l a r a k a ç ı k l a m a l a r ı n a girişildiğinde eserler, o d e v i r l e r d e , k e n d i t ü r ü n d e h e m e n h e m e n y o k gibidir. Ü z e r i n d e p e k d u r u l m a m ı ş olan bu h u s u s , Mesnevî'nin dikkat çekici y ö n l e r i n d e n biri­ sidir. Ö t e y a n d a n , M e v l â n â ' n ı n hadîsleri kullanış tarzı, ilim çevrelerinin özellikle Arapça olarak k a l e m e aldıkları m e n s u r eserlerden o l d u k ç a farklı­ dır. Eserin Farsça o l u ş u n u n y a n ı n d a , ayrıca m a n z u m da oluşu, -vezin ve kâfiye z a r u r e t i n d e n olsa gerek- onu, bâzı tasarruflara m e c b u r etmiştir. Şöy­ le ki; M e v l â n â , yerine g ö r e hadîsin tam metnini almış, y e r i n e g ö r e bir ke­ lime v e y a c ü m l e s i n i k a y d e t m i ş , b a z e n m â n â y ı b o z m a y a c a k bir b a ş k a lâfizla v e r m i ş , b a z e n Farsça t e r c ü m e s i n i y a p m ı ş , b a z e n de m â n â olarak a l m ı ş .



(7)



12



Naşirin notu: Bu başlık bir önceki "Mevlânâ'nın Hayâtı" başlıklı kısım ilâve edilince konu bütünlüğünü sağlamak maksadıyla tarafımızdan ilâve edilmiştir.



lâfzı kendisi şekillendirmiştir. F a k a t her hâl ü kârda, râvî v e kaynak kaydetmemiştir.



ismi



B ü t ü n b u değişik üslûblar içerisinde, bir ifadenin h a d î s o l u p o l m a d ı ­ ğını a n l a m a k t a , bir b a k ı m a güçlük çekilmektedir. Özellikle Farsça tercü­ meleri verilen hadîslerin, orijinal metinlerinin tesbîtinde t e r e d d ü d e d ü ş ü l mektedir. A n c a k bir çok yerde, ifâdenin hadîs o l d u ğ u n a işaret eden tâbirler de kullanılmıştır. Bunlar, u m u m i y e t l e , şu formüllerle kendini göstermektedir:



gibi tâbirler^", d u r u m a göre kullanılagelmiştir. B u ifâdeler, Arapça'da nılan " iiıi Jj^~.j ju",



"



|JL.-J U P



i»ı



JL^



ju"



, "



|JL.-_, U P



i»( J^"



kulla­



gibi hadîs



rivayet formüllerinin, edebî üslûb içinde Farsça karşılıkları oluyor. Hadîsleri '''•başlık'" olarak aldığı yerlerde ise, kullandığı ifâdeler b i ­ raz farklıdır. Bu gibi yerlerde, d a h a çok şu tâbirler"' dikkati çekmektedir:



Gerek hadîsleri naklederken kullandığı formüllerde, gerek beyitler içe­ risinde. P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' d e n bahsederken, M u h a m m e d (s.a.s) ism-i şerîfı yerine, Arapça literatürde p e k rastlanmayan, M u s t a f â ismini kullanmış v e y a onu bir sıfatı ile zikretmiştir. (8)



(9)



Naşirin notu: Sırasıyla bu tâbirlerin mânâları: Mustafâ fermûd (Mustafâ buyurdu); Mustafâ güft... (Mustafâ dedi ki...); Güft Peygamber ki... (Peygamber dedi ki...); Hândeş Resul (Resûlullah söyledi); Kavl-i Resul (Resul'ün sözü); Der hadîs âmed ki... (Hadîsde geldi ki...); Bişnev în haber (Bu habere kulak ver); Behr-i în fermûde est (Bu yüzden buyurmuştur). Naşirin notu: Sırasıyla bu tâbirlerin mânâlan: Der beyân-i kavl-i Resul Aleyhisselâm... (Resul Aleyhisselâm'ın sözünün açıklanması hakkındadır...); Der tefsîr-i kavlihî Aleyhisselâm... (Peygamber Aleyhisselâm'ın sözünün tefsiri hakkında­ dır...); Der sebeb-i vürûd în hadîs-i Mustafâ ki... (Peygamberin bu hadîsinin söyleniş sebebi hakkındadır...); Der tefsîr-i în haber ki... (Bu hadîsin açıklanması hakkında­ dır.,.); Der ma'ni-i în hadîs ki... (Bu hadîsin mânâsı hakkındadır...).



13



MESNEVÎ HADÎSLERİ FORMA 3



Biz, Mesnevî'nin hadîslerini tesbît ederken, yukarıdaki formüllerden b i ­ risi ile sarahaten "hadîs" o l d u ğ u n u kaydettiklerini aldık. A ç ı k ç a "ha­ dîs" olduğunu tasrîh etmediği ifâdeler, bir hadîsin m â n â v e m e f h û m u n a u y s a bile, "bu beyitle şu hâdise işaret etmektedir" şeklinde bir karşılaştır­ m a y a gitmedik. Öte y a n d a n , Mesnevî'nin bir ç o k yerinde. P e y g a m b e r E f e n d i m i z (s.a.s)'le ashabı arasında geçen hâdiseler, karşılıklı k o n u ş m a l a r v e Asr-ı Sa­ adet d ö n e m i v a k ' a l a r ı h i k â y e edilmiştir. M e v l â n â ' n ı n , oldukça geniş bir Târih kültürüne sâhib olduğunu gösteren b u neviden ifâdelere d e , araştır­ m a m ı z d a p e k y e r vermedik. Zîrâ b u bilgileri kaynakları, daha ç o k . Târih, Siyer, Tabakât, Menâkıb g r u b u n d a n eserlerdir. M e c b u r kalmadıkça, çeşitleri o l d u k ç a z e n g i n olan, b u tip eserlere b a ş vurmadık. B u d u r u m , ileride k a y ­ nakların değerlendirmesini ele alırken, ayrıca bahis konusu edeceğiz.



2- H A D Î S L E R İ N



TAHRÎCİ



Senedsiz hadîs n a k l e t m e geleneğinin başlangıcı, bâzı istisnalarla, takri­ b e n hicri V . asrın ikinci yarısı sonlarına doğru başlar. B u durum, b i r bakıma, hadîs metinleri y ö n ü n d e n , k a y n a k eserler d e v r i ' n i n kapandığı d ö n e m e c i d e işaretlemektedir. Nitekim, h a d î s v e haberleri senedi ile birlikte k a y d e t m e geleneğinin V . asır içinde hâlâ d e v a m ettirildiği, o devrin eserlerinde kendini göstermekte­ dir. B u gelenek, sâdece h a d î s sahasındaki eserlerde değil, diğer ilim dalla­ rının kaynaklarında d a sürdürülmüştür. Meselâ, bir tabakât kitabı olan E b û N u ' a y m e l - I s f e h â n î ( ö : 4 3 0 / 1 0 3 9 ) ' n i n Hdyetul-Evliyâ's\, bir m e n â k ı b kita­ bı olan S a y m e r î (ö: 436/1044)'nin Ahbâru Ebî Hanife'si"''\ bir hadîs kitabı olan K u z â ' î ( ö : 4 5 4 / 1 0 6 2 ) ' n i n Müsned'üş-Şihâb'ı, B e y h a k î (ö: 4 5 8 / 1 0 6 6 ) ' n i n es-Sünen'ül-Kübrâ, Şu'abul-îmân v b . eserleri, İ b n ' A b d ' i l - B e r r (ö: 4 6 3 / 1 0 7 1 ) ' i n Câmi'u Beyân'il-İlm'i, H a t î b e l - B a ğ d â d î (ö: 4 6 3 / 1 0 7 1 ) ' n i n Târîhu Bağdâd, Şerefti Ashâb'il-Hadîs, el-Kifâye, gibi değişik muhtevalı eserleri, K u ş e y r î (ö: 4 6 5 / 1 0 7 2 ) ' n i n tasavvufî eseri er-Risâle'si gibi daha p e k



(10)



14



Haydarâbâd'da 1394/1974 senesinde basılmıştır (169 sahîfe). Diğer eserler, bibliyog­ rafyamızda tanıtıldığı için, burada üzerinde durulmamıştır.



çok eser, senedli hadîs v e h a b e r nakletme devrinin son mahsûlleri olarak târihî yerlerini almışlardır. A d ı geçen a s n n sonlarına doğru yeni bir t e ' l i f v e t a s n i f ç ı ğ ı n açılır. Artık, diğer ilim d a l l a n bir tarafa, h a d î s sahasında yapılan yeni ça­ lışmalarda bile, hadîsler, sâdece ilk râvîleri v e alındıkları k a y n a k l a r verilerek kaydedilmeye başlar. Meselâ, Deylemî (ö: 509/1115)'nin Firdevsul-Ahbâr\, Bağavî (ö: 5\6in22ymn Mesâbîh'us-Sünne'sı, İbn'ül-Esîr (ö: 606/1209)'in Câmi'ul-UsûVü, Hafız el-Münzirî (ö: 6 6 5 - 1 2 5 8 ) ' n i n et-Terğîb ve't-TerhW\, Nevevî (ö: 676/1277)'nin Riyâzus-Sâlihîn'i, H e y s e m î (ö. 807/1404)'nin Mecme'uz-Zevâid'i, İbn H a c e r (ö: 852/1448)'in el-Metâlib'ül-'Âliye'si, Suyûtî (ö: 911/1505)'nin el-Câmi'us-Sağîr'i, 'Alâ'üd-dîn el-Hindî (ö: 975/1567)'nin Kerız'Ul-'UmmâFi v e daha sonra g ü n ü m ü z e k a d a r k a l e m e alınagelen hadîs kitapları, hep senedsiz olarak yazılmış eserlerdir. Hadîs kitaplarında başlatılan bu çığır, diğer ilim dallarında rahatça y a y ­ gınlaşır. Ve zamanla, k a y n a k da gösterilmeden, hadîslerin sâdece metinleri kaydedilmekle yetinilmeğe başlar. B u arada, hadîsleri kaynaklarından alıp kullananların yanında, hiç k a y n a k endişesine d ü ş m e d e n , sırf duygularına dayanarak kullananlar d a ortaya ç ı k m a ğ a başlar. İlk devir k a y n a k l a r ı n d a senedi ile birlikte yer a l m a m ı ş ifadelerin, "hadîs" olarak k a y d e d i l m e te­ mayülü, hadîsler a d m a endîşeler husule getirir. B u durum, hadîsleri senedsiz olarak k a y d e d e n ciddî eserlerin de töhmet altında bırakılmasına yol açar.



H a d î s i l m i ile m e ş g u l olan İslâm âlimleri, ortaya çıkan b u d u r u m karşısında, yeni bir çalışma sistemi geliştirerek, hadîs sahası dışında kalan ciddî eserlerdeki hadîsleri vesiklandırma y o l u n a giderler. İşte, "A/r eserde bulunan hadîslerin; senedini, kaynağını ve sıhhat derecesini tesbît etme''' şeklinde kendini gösteren bu neviden çalışmalara ^^Hadîslerin Tahrîci'^ (tahrîc 'ül-ehâdîs) adını verirler. T a h r î c ç a l ı ş m a l a r ı n ı n ilk ö r n e k l e r i , hicrî V I I I . a s ı r d a k e n d i n i g ö s ­ termektedir. D a h a ö n c e k i asırlarda (hicrî V I . v e V I I . asırlar) b ö y l e bir çalışma ö r n e ğ i n e r a s t l a y a m ı y o r u z . B u ç ı ğ ı n a ç a n ilk i s i m l e r a r a s ı n d a ; e z Zeyla'î (ö; 762/1362), T â c ü d d î n es-Sübkî (ö: 771/1369), Z e y n ü d d î n el'Irâkî (ö: 806/1403), ' A b d ' ü l - K â d i r el-Kuraşî (ö: 7 7 5 / 1 3 7 3 ) , İ b n ' ü l Mülakkın (ö: 804/1401), B e d r ü d d î n İbn C e m â a (ö: 819/1416) ve benzeri muhaddisler vardır. D a h a sonraları; İbn H a c e r (ö: 8 5 2 / 1 4 4 8 ) , K a s ı m b.



15



K u t l u b o ğ a (ö: 879/1474), S u y û t î (ö: 911/1505), ' A l i e l - K â r î (ö: 1014/1605), e l - M ü n â v î (ö: 1031/1622) gibi muhaddisler de tahrîc çalışmala­ rını d e v a m ettirmişlerdi. K â t i b Ç e l e b i , bu ilk devir tahrîc örneklerinden 8 tanesini kaydeder*'". e l - K e t t â n î ise, 2 2 kadarını tanıtır*'^'. Bunlar arasında, ' I r â k î ' n i n , G a z â l î ' n i n İhya''smdaki hadîslerin tahrîci olan el-MuğnVû ile; Z e y l a ' î ' n i n , el-Hidâye hadîslerinin tahrîci maksadıyla k a l e m e aldığı Nasb'ür-Râye'si, bu nev'in güzel örneklerinden sâdece ikisidir. G ü n ü m ü z d e d e tahrîc çalışmaları sürdürülmektedir. Meselâ, ' A l â ' ü d dîn e s - S e m e r k a n d î (ö: 5 5 2 / 1 1 5 7 ) ' n i n ölümsüz eseri Tuhfet'ül-Fukahâ'mn tahrîci'"' bunlardan birisidir. Özellikle ciddiyet ve titizlikle hazırlanan tahkîkli neşirlerde, klâsik eserlerin hadîslerinin tahrîci de verilmektedir ki, b u mesâi, eserden istifâdeyi kolaylaştırmakta ve esere karşı ilgi ve güveni arttırmaktadır. Klâsik tahrîc çalışmalarında dikkati çeken bir h u s u s da. Fıkıh v e Tefsir sahasındaki eserlerin ilk sıraları işgal etmiş olmasıdır. Tasavvufî mâhiyetteki eserler üzerinde ise, ' I r â k î ' n i n İhya, K a s ı m b . K u t l u b o ğ a ' n ı n Âvârif'ülM a â n / ü z e r i n d e k i tahrîcleri dışında, k a y d a değer bir tahrîc çalışması yapıl­ madığı dikkati çekmektedir. Halbuki, geniş kütlelere hitâb edişleri dolayısıyla, tasavvufî eserlerin de, hadîsleri y ö n ü n d e n incelenip değerlendirilmesi yerinde olurdu. Zîrâ, hadîsler b a k a m ı n d a n en ç o k tenkide m a ' r û z kalan saha, tasavvufî eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. N e v a r ki, üzerinde köklü çalışmalar yapıl­ m a m ı ş bir m e s ' e l e h a k k ı n d a kesin h ü k m e varmak, ilim çevrelerince ciddîye alınmamaktadır. Araştırma k o n u s u olarak "M es nevî H adîsi er i"m seçerken, b u boşluk dikkate alınmış ve cevap vereceği ihtiyaç g ö z ö n ü n d e bulundurul­ muştur. Bildiğimiz kadarıyla da. Cumhuriyet Türkiyesi'nde, tahrîc sahasında bir çalışma yapılmamıştır.



(11)



Kâtib Çelebi, Keşf'üz-Zunûn.



(12)



Kettânî, er-Risâlet'ül-Müstatrafe.



(13)



Şam Üniversitesi Şeriat Fakültesi Hadîs Üstadı Muhammed Muntasır el-Kettânî tarafından gerçekleştirilen bu ciddî tahrîc çalışması, eserin aslı ile birlikte, dört cild hâ­ linde (Beyrut 1964) neşredilmiştir. İleride, bu çalışmadan tekrar bahsedeceğiz.



16



1/380. s. 185-191.



3 - KAYNAK VE ARAŞTIRMALARA BİR BAKIŞ Tahrîc ç a h ş m a l a n n d a , "kaynak" m e s ' e l e s i son derece önemlidir. Zîrâ araştırmada b a h i s k o n u s u olan, "hadîs " diye y a y g ı n l a ş m ı ş h e r h a n g i bir ifâdenin, hadîs olup olmadığının tesbîtidir. B u n u n d a en b a ş k a gelen b i ­ rinci yolu, o ifâdenin " s en e d "ini, bir b a k ı m a "tapu "sunu v e y e r aldığı yazılı kaynağı tesbîtle işe başlamaktır. Senedin ve kaynağın tenkidi ve met­ nin muallel olup olmadığı hususları ise, ancak, sened v e k a y n a ğ ı n tesbîtinden sonra m ü m k ü n olabilmektedir. H a d î s m e t i n l e r i n i n k a y n a ğ ı m e s ' e l e s i n i , devirler b a k ı m ı n ­ dan kesin bir çizgi ile ayırmak -belki- m ü m k ü n olmayabilir. Ç ü n k ü karşımı­ za dâima "istisnâ'larm çıkması m ü m k ü n d ü r . A n c a k , hadîslerin. P e y g a m b e r E f en d imi z (s.a.s)'den itibaren müselsil senedle alınıp kaydedildiği eserler, o hadîsin kaynağı o l m a vasfını k a z a n m ı ş olmaktadır. B u neviden eserler ise, daha önce de işaret ettiğimiz üzere- "tasnîf devri" dediğimiz, hicrî II. asır ortaları ile V. asır sonları arasında görülmektedir. Hadîs sahasının d a h a sonraki d ö n e m eserlerine gelince, onlar, h e p b u ilk d ö n e m k a y n a k l a r ı n d a n d e r l e m e suretiyle m e y d a n a getirilmişlerdir. B u haliyle onların hepsi d e "ikinci el"durumundadırlar. İtiraf etmek gerekir ki, i l k m u s a n n a f h a d î s k i t a b ı olarak bili­ nen M a ' m e r b . R â ş i d ( 1 5 2 / 7 6 9 ) ' i n Câmrinden""*, k a y n a k eserler devrinin kapandığı V . asır sonlarına kadar, k a ç hadîs kitabı ortaya k o n d u ğ u v e b u eserlerin t a m a m ı n d a -mükerrerler hâriç- n e k a d a r hadîs b u l u n d u ğ u , aradan geçen b u n c a z a m a n a r a ğ m e n , bir s a y ı ile ifâde edilememektedir. A n c a k , belli b i r g r u p eserdeki hadîsleri bir a r a y a g e t i r m e y o l u n d a fer­ dî gayretler de eksik değildir. M e s e l â İ b n ' ü l - E s î r ( ö : 6 0 6 / 1 2 0 9 ) ' i n ; B u h â r î ve M ü s l i m ' i n el-Câmi'us-Sahîh'\er\, İ m â m M â l i k ' i n Muvatta'ı ve E b û D â v û d , T i r m i z î ve N e s â î ' n i n 5'M«e«'lerindeki hadîsleri, m ü k e r r e r l e r i ­ ni birleştirerek, bir serîde topladığı Câmlul-Usûl'ü, b ö y l e bir gayretin ilk m a h s û l ü d ü r . O , b u t e ş e b b ü s ü ile tek k a l m a m ı ş , açtığı çığırı takipçileri b a ş ­ ka eserler ü z e r i n e mesaîlerini sürdürmüşlerdir. N i t e k i m e l - H e y s e m î ( ö : 807/1404)'nin; A h m e d b. Hanbel, Bezzâr ve E b û Ya'lâ'nın Müsned'leri ile T a b e r â n î ' n i n Kebîr, Evsat v e Sağîr sıfatları ile ayrı ayrı tasnif ettiği (14) Bkz. Fuad Sezgin, "Hadîs Musannefâtınm Mebdei ve Ma'mer b. Râşid'in Türkiyat Mecmuası, C. XII, s. 115-134, İstanbul 1955.



Câmi'i",



17



Mu'cemleri''ndcki hadîslerin, Kütüb-i Sitte'de y e r almayanlarını topladığı Mecme'uz-Zevâid'ı ile; İbn H a c e r e l - ' A s k a i â n î (ö: 8 5 2 / 1 4 4 8 ) ' n i n ; Tayâlisî, E b û B e k i r e l - H u m e y d î , M ü s e d d e d , İ b n E b î Ş e y b e , İbn Ebî Ö m e r el-Adenî, İbn Menî', 'Abd b. Humeyd ve el-Hâris'in Müsned 'lerindeki hadîslerden, yine Kütüb-i Sitte 'de yer almayanlarını bir araya getirdiği el-Metâlib'ül-'Âliye'si v e diğer bir kısım z e v â i d kitapları"" b u bir a r a y a t o p l a m a gayretlerinin meyveleridir. Ö t e y a n d a n , bir ç o k örnek­ lerini g ö r d ü ğ ü m ü z "cem" g r u b u hadîs kitapları içerisinde''*, S u y û t î (ö: 9 1 1 / 1 5 0 5 ) ' n i n Câmi'leri ile ' A l â ' ü d - d î n el-Hindî (ö: 9 7 5 / 1 5 6 7 ) ' n i n Kenz 'ül- 'UmmâVi d e b u m a k s a d l a v ü c û d e getirilmişlerdir. B ü t ü n bunlar, faydalı çalışmalardır. N e var ki, b ü y ü k bir ihtiyâcın bir kısmım karşılamaktadır. H e r şeye rağmen, bütünün kaçta kaçını karşılaya­ bildikleri hususu, yine de cevapsız kalmaktadır. Şöyle ki, k a y n a k devri eser­ lerindeki hadîsleri -kısım kısım d a olsa- bir yere toplama faaliyetlerinde, u m u m i y e t l e , bir m u h a d d i s i n en hacimli veya en m e ş h u r olan eseri dikkate alınageldiği m ü ş a h e d e edilmektedir. Halbuki, aynı muhaddislerin, belki k o ­ nulardaki hadîsleri topladığı başka müstakil eserleri de vardır. Onların bu eserlerinde, hacimli veya m e ş h u r olan eserinde yer vermediği pek çok hadîs bulunabilmektedir. Meselâ B u h â r î ' n i n el-Edeb'ül-Müfred'i ile et-Târîh'ulKebir'inde, el-Câmi'us-Sahih'inde yer almayan bir hayli hadîs vardır. Aynı durum, Tirmizî'nin ŞemâiVi, E b û Davud'un Kitâb'üz-Zühd'ü, Nesâî'nin Hasâisu Emir'il-Mü'minin 'Ali b. Ebî Tâlib f^.v/i"'>, Beyhakî'nin diğer eser­ leri yanında Şu'ab'ül-îmân'ı ve Kitâb'üz-Zühd'il-Kebîr'i, Kuzâ'î'nin Müsned'üş-Şihâb'ı için de varittir. Aynı şekilde, İbn E b î ' d - D ü n y â (ö: 282/895). Harâitî (ö: 327/939), Müstağfirî (ö: 432/1041), H a t î b elB a ğ d â d î (ö: 4 6 3 / 1 0 7 1 ) ve sayıları oldukça kabarık diğer muhaddislerin eser­ lerinde yer alıp da, üzerinde hiç çalışılmamış hadîslerin yekûnu ise hâlâ m e ç h û l ü m ü z d ü r . Üstelik, bu eserlerdeki hadîslerin bir çoğu, "Zevâid ve Cem*" grubu eserlere de girmemiştir. B u arada, tasnif d e v r i n d e k a l e m e alınmış Siyer, Meğâzî, Şemail, Tabakât, Menâkıb, Şehir Târihleri, Usûl Kitâbları v b . gibi eserler vardır ki. (15)



Bkz. Kâtib Çelebi, ATejfüz-Zunûn, 11/956-957; Kettânî, er-Risâlet'ül-Müstatrafe,



(16)



Bkz. Kettânî, er-Risâlet 'ül-Müstatrafe,



(17)



Bu eser, Mısır el-Matba'at'ül-Hayriyye''de 1308 târihinde basılmış olup, 40 sahîfe tutarındadır. Siinen'inde bulunmayan, fakat Mesnevî'de yer alan bâzı hadîsler senedli olarak burada mevcûddur.



18



s. 170-172.



s. 173-185.



b u n l a r da, senedli h a d î s metinleri ihtiva etmektedir. B i l h a s s a İ b n S a ' d ( ö : 2 3 0 / 8 4 5 ) ' ı n et-Tabakât ul-Kübrâ'sı, B u h â r î ' n i n et-Târîh'ul-Kebîr'i, elH â k i m ( ö : 4 0 5 / 1 0 1 4 ) ' i n Târîhu Nîsâbûr'u''\ Ebû Nu'aym'm Hüyet'ülEvliyâ'sı, H a t î b e l - B a ğ d â d î ' n i n Târîhu Bağdâdh, İ b n ' A s â k i r (ö: 5 7 1 / 1 1 7 5 ) ' i n Târîhu Dımeşkh v e benzerleri sonraki müellifler t a r a f m d a n , hadîslerin k a y n a ğ ı olarak sık sık kullanılmışlardır.



«s Öte yandan, tahrîc ç a h ş m a l a n n d a , m e v c û d kaynaklardan pratik olarak istifâde edebilme h u s u s u da ayrı bir p r o b l e m teşkil etmektedir. M e s ' e l e n i n bu y ö n ü n e , -bir kısım atlamalar bir y a n a bırakılırsa- Hollandalı bir h e y ' e t tarafından gerçekleştirilen d o k u z hadîs m e c m u a s ı n ı n indeksi d u r u m u n d a k i Concordance ile S u y û t î ' n i n el-Câmi'us-Sağîr'i v b gibi çalışmalar k ı s m e n yardımcı olmaktadır. Bâzı m o d e m neşirlerde tatbik edilmeğe çalışılan, h a ­ dîslerin alfabetik fihristleri d e , b u m a k s a d a hizmet için tanzim edilmektedir. N e v a r ki, hadîs metinlerindeki rivayet farklılıkları, hadîsin ilk k e l i m e v e y a harfinde değişiklik arzettiği, y a da u z u n c a bir hadîsin ortasından bir c ü m l e , müstakil bir metin olarak karşımıza çıktığı z a m a n , alfabetik fihrisfler d e fonksiyonunu k a y b e t m e k t e , çoğu z a m a n kendisinden beklenen faydayı sağ­ layamamaktadır. Tahrîc çalışmalannı zorlaştıran durumlardan birisi de yazmalar proble­ midir. Öyle ki, "hadîs kaynaklarından ne kadarı basılmıştır, ne kadarı yaz­ ma hâlinde mevcûddur ve ne kadarı bize kadar ulaşmamıştır veya ulaşmıştır da meçhûlümûzdür?" sorulan, hâlâ kesin cevâbını alamayan istifhamlar hâ­ linde zihnimizi meşgul etmektedir. Yurt içi v e yurt dışı yazmalardan istifâde edebilmek ise, h e m zaman, h e m imkân, h e m de dil v e yazı tekniğine t a m v u ­ kuf gibi p e k çok maddî-mânevî şartlann birleşmesine bağlı kalmaktadır. Bir d u r u m değerlendirmesi m â h i y e t i n d e kuş bakışı ele aldığımız b u g i ­ rişten sonra, ç a l ı ş m a m ı z d a kullandığımız kaynaklar v e takip ettiğimiz yol hususunda kısaca d u r m a m ı z yerinde olur kanâatindeyiz.



"Mesnevî



(18)



Hadîsleri"nin



tesbît v e tahrîci sırasında, m â h i y e t itibariyle



Diğerleri arasında inceleme imkânı bulamadığımız bu Târîh hakkında, Kâtib Çelebi, muhtevasını aydınlatıcı mâhiyette bilgi vermektedir {Keşf'üz-Zunûn, 1/308).



19



biribirinden farklı, fakat aralarında organik bir bütünlük arzeden p e k çok k a y n a k v e araştırmaya baş vurma d u r u m u n d a kaldık. Maâmâfih b u durum, bütün ilmî çalışmalar için bahis konusudur. Ancak, her çalışmanın kendine göre bir b ü n y e hususiyeti vardır. B u y ü z d e n , müşterek yönleri yanında, farklı taraflarının da olması tabiidir. Esasen, değişik araştırmalara değer kazandıran unsur da, m e t o d v e kaynaklardaki b u farklılık olmalıdır. a) Mesnevi'deki hadîslerin metinlerini tesbît ettikten sonra, önce, gü­ n ü m ü z d e matbu olarak yaygın olan k a y n a k l a n taramakla işe başladık. Bun­ lar; Cami', Sünen, Müsned, Mu 'cem, Müstedrek grubuna giren, Buhârî ve M ü s l i m ' i n el-Câmi'us-Sahîlt'len, E b û D â v û d , Tirmizî, Nesâî, İbn M â c e , D â r i m î v e D â r e k u t n î ' n i n Sünen'leri^''", İ m â m M â l i k ' i n Muvatta'\, Ahmed b. H a n b e l ve Tayâlisî'nin Müsned'ieri, T a b e r â n î ' n i n sâdece matbu olan elMu 'cem 'üs-Sağir'i ile el-Mu 'cem ul-Kebir'inin y a z m a nüshasından bir kıs­ m ı , H â k i m ' i n el-Müstedrek'i gibi kaynaklardır. ' A b d ' ü r - R a z z â k b. H e m m â m ' ı n Musannaf\ ise, çalışmamızı yaparken h e n ü z neşredilmemiş olduğu için, listemize alınamamıştır. b) Tasnif devri muhaddislerinin, yukarıda sözünü ettiğimiz hacimli eserlerinin yanında, bir tek ana m e v z u etrafındaki hadîsleri ayrıca toplayarak Ki t âb ü n v â n ı ile tasnif ettikleri müstakil eserleri de vardır. D a h a önce bir k ı s m ı n d a n bahsettiğimiz b u neviden eserler içinde, B u h â r î ' n i n el-Edeb 'ülMüfred'i, T i r m i z î ' n i n ŞemâiPi, E b û B e k i r İ b n E b î Ş e y b e (ö: 235/849)'nin Kitâb'iil-îmân'ı, ' A b d u l l a h b. e l - M ü b â r e k ' i n Kitâb'üz-Zühd ve'r-Rekâik'ı, B e y h a k î ' n i n Şu'ab'ül-îmân'ı, N e s â î ' n i n Hasâis'i inceleyebildiklerimiz ara­ sındadır. Ö t e yandan, kaynağını tesbîtte güçlük çektiğimiz bâzı hadîsler, Beyhakî'nin Kitâbuz-Zühd'il-Kebîr'inde, Harsitî'nin Mekârim'ül-Ahlâk'mda, Müstağfirî'nin el-Müselselâf\nda, İbn Ebî'd-Dünyâ'nın Kitâb'ül-Yakin'inde ve benzeri eserlerde senedli olarak bulunmaktadır. B u durumu, ikinci el kay­ naklardan tesbît etmemize rağmen, adı geçen eserlerin matbu olmayışları v e yazma nüshalannın kolaylıkla temin edilememesi yüzünden tahkik edemedik. c) Târih v e Tabakât



(19)



20



grubuna giren kaynaklardan yukarıda söz etmiştik.



Beyhakî'nin es-Sünen 'ül-Kübrâ'sim taramadık. Onun yerine, yazma olmasına rağmen, Şu'ab'ül-Imân'mı baştan sona gözden geçirdik. Zîrâ Beyhakî, MesnevVâe bahis konu­ su edilen hadîslere, eserlerinin muhteva özellikleri dolayısıyle, Sünen'mde değil, Şu'ab'mAa yer vermiştir. Kayseri Râşid Efendi Kütüphanesi'nin 109 sıra numarasında kayıdlı (büyük boy, 37 satır, 667 varak) güzel bir nüshası bulunan Şu 'ab 'öl-îmân, Mes­ nevî'nin hadîslerinin başta gelen kaynaklarından birisidir.



B u n l a n n p e k çoğu elimizde b u l u n m a s m a rağmen, hepsini t a m olarak tarayabildiğimizi söylemek güçtür. Bunlar arasmda; B u h â r î ' n i n et-Târîh 'ul-Kebîr ve Kitab'ül-Künâ'sı ile E b û N u ' a y m ' i n Hılyet'ül-Evliyâ'smı tamamen; Hatîb e l - B a ğ d â d î ' n i n Târîhu Bağdâd'mı, İbn S a ' d ' m Tabakâf ım, İbn'ülE s î r ' i n Üsd'ül-Ğâbe'sini kısmen inceleyebildik. B u sahanın diğer kaynakla­ rı, zamanın vereceği imkâna bırakılmıştır. d) Özellikle Rivayet Tefsirleri, tahrîc çahşmalannda b a ş vurulması gereken kaynaklar arasındadır. Nitekim yerine göre, bir kısım âyetlerin tefsiri mâhiyetin­ de olan hadîsler karşımıza çıkmaktadır. Biz, bu neviden bir iki hadîs için Taberî, Zemahşerî ve Kurtubî tefsirlerini kullandık; diğerlerine bakamadık. e) Cerh v e Ta'dîl, Tezkire v e Nakd-i Rical g r u b u n a giren eserler de, tahrîc çalışmalarının bir y ö n ü n e ışık tutan kaynaklardır. N i t e k i m hadîslerin sıhhat derecelerini tâyin ve tesbît ederken, yer yer, biribirinden ç o k farklı hükümlerle karşılaşılmaktadır. A y n ı metinle ilgili olarak; "sahîh", " hasen" zaîf' v e " m e v 2 M ' " gibi ayrı ayrı k ı y m e t h ü k ü m l e r i ifade eden değerlendirmelerin yapıldığı görülmüştür. B ö y l e durumlarda, b u farklı hükümlerin karşılaştırmalı tenkidini yapabilmek v e gerekçe göstererek biri­ sini tercih edebilmek için, sened v e râvî değerlendirmesine ışık tutucu bilgi­ ler bu neviden k a y n a k l a r d a bulunmaktadır. Biz, b u grubun kaynaklarından, sâdece Z e h e b î ' n i n Tezkiret ul-Huffâz, ve Mîzân 'ül-î'tidâVi ile İ b n H a c e r ' i n Tehzîb 'üt-Tehzîb'ini kullanabildik. f) Rivayetler arasındaki metin farklılıklarının açıklanmasında, hadîs lü­ gati d u r u m u n d a k i Garîb'ül-Hadîs'ler biricik m ü r a c a a t kaynağı d u r u m u n d a ­ dırlar. T a h r î c çalışması yapan bir araştırıcının ise b u n d a n m ü s t a ğ n i k a l m a ­ sı m ü m k ü n değildir. Çalışmalarımız esnasında, Î b n ' ü l - E s î r ' i n en-Nihâye fi Garîb 'il-Hadls ve l-Esef inden çok istifade ettik. g) İkinci el kaynaklara gelince: B u sahanın eserleri sayılamayacak k a ­ dar çoktur. S u y û t î ' n i n el-Câmi'us-Sağîfi, Heysemî'nin Mecme'uz-Zevâid'i, İbn H a c e r ' i n el-Metâlibul-'Âliye'si, Sehâvî'nin el-Makâsıdul-Hasene'si, ' A c i û n î ' n i n Keşf'ül-Hafâ'sı, Hafız e l - M ü n z i r î ' n i n et-Terğîb ve't-Terhîb'i, Sağânî'nin Meşârık'ul-Envâr'ı, Münâvî'nin Künüz'ül-Hakâyık'ı, G ü m ü ş h â n e v î ' n i n Râmûz'ül-Ehâdîs'i ile bibliyografyada gösterilen diğerle­ ri, araştırmamızda dâima müracaat ettiğimiz v e bâzı hadîslerin kaynaklarının tesbîtinde faydalandığımız eserler olmuştur. h) Önceki tahrîc çalışmalarından, bilhassa 'Irâkî'nin el-MuğnVsi



ile



21



Z e y l a ' î ' n i n Nasb'ür-Râye'sinin araştırmamıza olan yardımlarını k a y d e t m e ­ liyim. Özellikle hadîslerin sıhhat derecelerinin tesbîtinde, 'Irâkî'nin tahrîcinden çok istifâde ettim. ı) Mevzu ' ât kitapları da tahrîc çalışmalarında baş vurulması gere­ ken ikinci el kaynaklar arasındadır. Gerek hadîslerin kaynaklarının, gerek onların sıhhat derecelerinin tesbîtinde, bir kısım hadîsler üzerinde ileri sürü­ len görüşleri bir araya toplamaları dolayısıyla, bu neviden eserler, araştırıcı­ ya ışık tutmaktadır. Mevzu'ât sahasında, sayıları oldukça fazla bir literatür oluşmasına r a ğ m e n , ihtiva ettikleri m a l z e m e ve verilen h ü k ü m l e r b a k a m ı n ­ dan, eserler arasında tutarsızlıklar m ü ş a h e d e edilmektedir. İ b n ' ü l - C e v z î (ö: 5 9 7 / 1 2 0 1 ) ' n i n Kitâb'ül-Mevzû'âfı, S u y û t î ' n i n el-Le'âlî'l-Masnû'a'sr, 'Ali e l - K â r î ' n i n Mevzû'ât'ül-Kebîr'i, el-Fettenî (ö: 9 8 6 / 1 5 7 8 ) ' n i n TezkiretulMevzü'ât'ı, el-Hût el-Beyrûtî (ö: 1276/1859)'nin Esnâ'l-Metâlib'i, bizim d â i m a el altında bulundurduklarımız arasındadır. k) Tahrîc çalışmasında olduğu kadar, Islâmî ilimlerin her hangi bir da­ lının sıradan bir problemini inceleyen araştırıcıların bile baş vurması zaruri olan kaynaklar da vardır. Araştırmamız açısından ayrı bir özellik arzetmeyen bu neviden eserlere, b u r a d a yer v e r m e k istemiyoruz: Lügatler, biyografik ve bibliyografik kaynaklar, ansiklopediler, şerhler, usûl kitâbları, ilgili araştırmalar ve makaleler... araştırmamızın seyrine ışık tutan v e belirli ölçülerde katkıda bulunan çalışmalardır.



Bu arada Mesnevi üzerinde yapılan çalışmalara da bir göz atmak, yerin­ de olacaktır. Zîrâ hadîs metinlerinin tesbîtinde kendilerinden istifâde ettiğim araştırmalar vardır: Bilindiği gibi Mesnevi, kendi sahasında, üzerinde çok çalışılmış v e ge­ niş zümreler üzerinde te'sir icra etmiş eserlerin başında gelmektedir. M u h t e ­ lif dillere yapılan tercümeleri, yazılan şerhleri, dil, san'at, ve m u h t e v a bakı­ m ı n d a n üzerinde yapılan araştırmaları b u r a d a anlatacak değiliz. N e var ki, çok yönlü işlenip değerlendirilmiş olan bu klâsik eserlerin, hadîsleri y ö n ü n ­ den tatmin edici bir şekilde ele alınmadığı görülmektedir. B u n d a , eserin dili­ nin Farsça oluşu v e edebî bir uslûbla k a l e m e alınışı dolayısıyla, İslâm âlim­ lerinin, daha çok Arapça ile yazılan eserlere ilgi göstermelerinin de rolü olduğu düşünülebilir. B u n a rağmen, bu y ö n ü n ü n hiç işlenmediği de



22



söylenemez. B i r ilmî tahrîc hüviyeti t a ş ı m a m a s m a r a ğ m e n , b u sik v e çağdaş araştırmaları şöyle özetleyebiliriz:



sahadaki klâ­



Bir M e v l e v i d e d e s i olup "Rusûhî" mahlası ile anılan İsmail b. A h m e d e l - A n k a r a v î (ö: 1041/1631), MesnevVnin hadîsleri üzerine eğilen ilk isim^™* olarak karşımıza çıkmaktadır. Câmi'ul-Âyât^^^ adlı eseri, Mesnevî'deki âyetleri, hadîsleri v e Arapça beyitleri ayrıca toplayıp şerheden bir çalışmadır. O n u n yedi cildlik Mesnevî Şerhi d e , MesnevVnm hadîslerine işaret etmiştir. Câmi'ul-Âyât, Mesnevî ŞerhVn&Q\d ilgili malûmatın ayrıca kitap hâline getirilmesinden ibaret o l u p , farklı bir çalışma değildir. B u s e ­ beple biz, araştırmamızda h e p esâs k a y n a k olan Mesnevî ŞerhVni kullandık. Cami'ul-AyâVa hiç atıfta bulunmadık. Bir şükran borcu olarak k a y d e t m e m i z yerinde olur ki, MesnevTde özellikle Farsça olarak m e â l e n verilen hadîslerin Arapça orijinal metinlerini tesbît ederken b u eserden b ü y ü k ölçüde fayda­ landık. B u d u r u m u da, h e r beytin altında belirtmeğe çalıştık. M o d e m araştırmalar d ö n e m i n d e ise, M e v l â n â üzerinde araştırma ve ça­ lışma yapan ü ç isim karşımıza çıkmaktadır: Batı'da A . R. N i c h o l s o n , Do­ ğumda Fürûzanfer, Türkiye'de de A b d ü l b â k i Gölpmarlı. Bunlardan son ikisinin, Mesnevî'nin hadîsleri üzerine de eğildiklerini g ö r ü y o m z . Şöyle ki: Mevlânâ üzerindeki çalışmalarıyla tanınan İranlı Profesör B e d î u z z a m â n Fürûzanfer, diğer Mesnevî çalışmaları arasında, o n u n hadîs­ leri üzerinde de durarak, Ehâdîs-i Mesnevî adı altında bir eser k a l e m e almış­ tır. Tahran Üniversitesi yayınları arasında hicrî 1375 senesinde (İran takvi­ mine göre 1334) neşredilen bu eserde 745 beyit tesbît edilmiştir'"'. Kendisin-



(20) Mesnevî üzerinde yapılan diğer klâsik dönem çalışmaları için bkz. Kâtib Çelebi, Keşfuz-Zunûn, 11/1587-1589. (21)



Naşirin notu: Merhum Ali Yardım'ın "Câmi'ul-Ayât, ayrı bir eser ise, bunun yazma ve basma nüshaları hakkında bilgi verilecek" notuna istinaden, eserin tesbît edebildi­ ğimiz 42 adet yazma nüshasına âit künyelerini, EK-3'de liste halinde veridik. Bu listeyi hazırlarken şu elektronik kaynaklardan istifâde ettik: 1- https://www.yazmalar.gov,tr (erişim: 30.04.2008), 2- http://www.suleymaniye.gov.tr (erişim: 02.05.2008).



(22)



Yazar, mükerrer hadîsleri ayrı ayrı numaralandırdığı gibi, beyitler içinde geçen Arapça "vecize" ve "darb-ı mesel'leri de bu tasnîfm içine almıştır. Ayrıca işaret ve delâlet yö­ nüyle hadîslerin mefhûmuna uyan beyitleri, mümkün olduğu kadar tesbît etmeğe çalış­ mış ve böylece 745 rakamına ulaşmıştır. Bu rakamın, Mesnevî'd&ki hadîslerin yekûnu olarak değerlendirilmemesi gerektiğine işaret etmemiz yerinde olur. Bu arada, yazarın atladıkları da olmuştur. Bunlara, yeri geldikçe araştırmamız içinde işâret ettik.



23



d e n y e r y e r istifâde ettiğimiz b u eser de, ilmî m â n â d a bir tahrîc çalışması değildir. Z â t e n b u m a k s a t l a k a l e m e alınmamıştır. G ö l p ı n a r h da, M e v l â n â ' y a âid t e r c ü m e ve neşirlerinde, m e t i n l e r içinde g e ç e n "hadîs



" l e r e işaret etmeyi ihmâl e t m e m i ş ve kendi imkânları ölçü­



s ü n d e , -ikinci el de olsa- bâzı k a y n a k l a r ı g ö s t e r m e gayreti içinde o l m u ş t u r .



Fürûzanfer, yer yer, hadîslerin bâzı kaynaklarına da işaret etmiştir. Ne var ki, bir kaçı hâriç, diğerlerinin "kaynak" hüviyeti taşımayan ikinci el hattâ üçüncü el eserler olduğu görülür. Çoğunlukla da, Ş î a literatüründe meşhur olan kaynakları me'haz olarak verir. Bir tahrîc çalışmasında yer alması gereken "sıhhat derecesi" mes'elesine gelince; yazar, bâzı hadîsler için İbn Teymiye'nin "ı«mK', K u z â ' î " ' , Beyhakî'»', E b û N u ' a y m ' " ' rivayet et­ mişlerdir. Yukarıdaki metin e l - H â k i m ' i n d i r . Ayrıca Tirmizî'**', E n e s b . M â ­ lik tarikiyle gelen diğer bir rivayet nakleder. D e y l e m î " " de hadîse yer verir.



C-



Hüküm:



e l - H â k i m ' i n rivayeti için Z e h e b î Telhîs 'inde " bir senedle



rivayet edilmiştir"



" "Sahîh 'e yakın



der. T i r m i z î şârihi E b û B e k i r İ b n ' ü l - ' A r a b î " '



(53)



' A m r b . Ümeyye, Uhud Muharebesi 'nden sonra Müslüman olmuştur. Peygamberi­ miz kendisini birkaç defa elçi olarak göndermiştir. Medine'de, Muâviye'nin hilâfeti zamânmda hicrî 60 senesinden önce vefat etmiştir (bkz. İbn Hacer, Tehzib, VlIl/6, r. 6).



(54)



el-Hâkim, el-Müstedrek,



(55)



Kuzâ'î, Müsned'üş-Şihâb,



(56)



Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 102" (dört rivayet).



111/623. vr. 76^ r, 404.



(57)



Ebû Nu'aym, Hdyet 'ül-Evliyâ. VlII/390.



(58)



Tirmizî, Sünen, lX/320; XIII/339.



(59)



Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,



(60)



Tirmizî, a.g.y., İ b n ' ü l - ' A r a b î el-Mâlikî, Hicrî 438 senesinde İşhiliyye'de doğmuş ve 543 senesinde Fâj-'da vefat etmiştir. Tirmizî'nin en geniş şerhini yapanlardandır (bkz. Zehebî, Tezkirefiil-Huffâz, IV/1294-1298, r. 1081).



vr. 371



37



ve Suyûtî"" de e l - H â k i m ve B e y h a k î rivayeti için "s a h îh "dir demişlerdi. T i r m i z î ' n i n E n e s b . M â l i k rivayeti ise râvîleri y ö n ü n d e n tenkide u ğ ­ ramıştır. Şöyle ki: Hadîsin ikinci râvîsi e l - M u ğ î r e b . E b î K u r r a e s - S e d û s i , y i n e ü ç ü n c ü râvî Y a h y a b . S a ' î d e l - K a t t â n tarafından "durumu ğil" " 4JU-



V " gerekçesiyle tenkîd edilmiş v e : "Bu hadîs,



belli bana



de­ göre



münker dir" demiştir*"'. B u n a karşılık Z e h e b î " ' ve İ b n H a c e r ' " ' ise: " M u ğ î r e , Y e z î d b . M ü h e l l e b ' / n kâtibi idi. Aynı zamanda onunla birlikte S ü l e y m a n b . ' A b d ' ü l - M e l i k devrinde Cürcân fethine iştirak etmiştir" der v e T i r m i z î rivayetini zikreder. T i r m i z î de: "Bu, E n e s rivayeti ile garîb bir hadîsdir. Zîrâ, E n e s ri­ vayeti, sâdece bu yolla rivayet edilmiştir. Aynı hadîs, ' A m r b . Ü m e y y e e d D ı m r î tarikiyle de rivayet edilmiştir" der. B u sebeple biz, bu yolla gelen rivayeti tercih ettik.



"Çalışan



kimse



Tanrı sevgilisidir"



işaretini dinle. Tevekkülden dolayı



esbaba teşebbüs h u s u s u n d a tembel olma.



{Mesnevi: C. I, B. 914; Ank. 1/212)



Açıklama: B u r a d a bahis konusu edilen "



^1



iSOı



" Çalışan A l l a h ' ı n sevgili



kuludur ifadesi, hadîs olarak değil de, r e m z , i ş a r e t SuyM, el-Câmi



(62)



Tirmizî, a.g.y.



(63)



Zehebî, Mîzân, IV/165, r. 8720; III/149, r. 5906.



(64)



İbn Hacer, Tehzîb. X/268, r. 480. Ayrıca bkz. a) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 1/47 (Tirmizî'den); b) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 65, r. 128; c) 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 1/144, r. 418; d) Hût el-Beyrûtî, Esna 'l-Melâlib, s. 44; e) 'Irâkî, el-Muğnî, 1/279, haşiye: 1.



38



•us-Sağîr,lVSS.



şeklinde zikredilmiş-



(61)



tir ki, " b u vecizeye dikkat et, kulak v e r " mânâsı d a düşünülebilir. Biz, tetkiklerimiz çerçevesi içerisinde, hiçbir kitapta, böyle bir ibareye rastlayamadık. D a h a ziyâde g ü n ü m ü z ü n ticarî müesseselerinde duvar levhası olarak k u l a n d a n v e dînî bir vecize olarak dillerde dolaşan b u sözün, çalışma­ ya ve el emeği, alın teri ile helâl yoldan rızkımızı temîn e t m e y e teşvik eden âyet v e hadîslerden istifâde ederek, müteahhir İslâm büyükleri tarafından söylenmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Yalnız A n k a r a v î (1/212), beytin îzâhı sadedinde, " a ı dîsinin



remzini



^ ı ^ ı " "ha­



işit" şeklinde hadîs olarak göstermişse de h e r hangi bir kay­



n a k zikretmemi ştir. F ü r û z a n f e r ise, Ehâdis-i



Mesnevi'sinde



b u beyte yer vermez.



Biz, halk arasında hadîs olarak bilindiği için b u beyti almayı v e yukarı­ daki açıklamayı yapmayı u y g u n bulduk.



J ı p j L y ^ l ^ . : ^



(8)



J^\.



Biz, H a k k ' ı n ayali ve süt isteyen yavrularıyız. P e y g a m b e r : "Halk, rı ayalidir" dedi.



Tan­



(Mesnevi: C. I, B. 927; Ank. 1/214)



A-



M\



Metin:



jv^l^U t?-»^t;i>'^>



P e y g a m b e r : "Şakacıktan hastalanış, gerçekten adam nihayet mum gibi söner gider" dedi.



^. Ü^^J



J ^ y r ^ ^ : ^



hastalık



getirir



ve o



{Mesnevi: C. I, B. 1070; Ank. 1/241)



(95)



Tirmizî, Sünen,



(96)



A.g.e., X/262. Ayrıca, bkz. Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 383; 'Aciûnî, Keşful-Hafâ, 11/205.



44



a.g.y. 11/186; Sehâvî, el-Makâsıd,



s.



Kabul edilmesi farz olan P e y g a m b e r hadîsidir bu: "Hasta kendinizi



hasta gösterirseniz



sahiden



değilken



hastalanırsınız".



(Mesnevi- C. III, B. 1580; Ank. III/257)



A-



Metin:



"Hasta olmadığınız hâlde hasta imiş gibi görünmeyin (temaruz etme­ yin); gerçekten hasta olursunuz. Kabirlerinizi de önceden kazdırmayın, sonra ölürsünüz".



B-



Kaynaklar:



Yukarıdaki metni sâdece D e y l e m î ' n i n Müsned 'ül-Firdevs 'inde'"' tesbît etmiş b u l u n u y o r u z . Ayrıca ikinci el eserlerde de"" hadîse y e r verilmiştir.



C-



Hüküm:



D e y l e m î , V e h b b . K a y s ' * ' dan rivayet ettiği bu hadîs için serdetmemiştir.



sened



İkinci el kaynakların hepsi de S e h â v î ' d e n naklederek m ü ş t e r e k e n şu bilgiyi verirler: "Bu hadîsi İ b n E b î H a t i m ( e r - R â z î ) , tlel isimli eserinde İ b n ' A b b â s zikretmiş ve münkerdir demiştir. D e y l e m î , İ b n E b î H a t i m



(97)



Deylemî, Müsned 'ül-Firdevs, vr. 186*'.



(98)



a) b) c) d) e)



(99)



Vehb b . K a y s ' m Ashâb'Am İsâbe, 11/55).



Sehâvî, el-Makâsıd'ül-Hasene, s. 459, r. 1287. 'Aciûnî, Keif'ül-Hafâ, 11/349, r. 2290. 'Ali el-Kârî, Mevzu 'ât, s. 92. Münâvî, Künûz'ül-Hakâyık, 11/163, Deylemî'den naklen. Hût el-Beyrûtî, Esna 'l-Metâlib, s. 246. olduğu T a b e r â n î tarafından zikredilir (İbn Hacer, el-



45



MESNEVÎ HADİSLERİ FORMA S



(er-Râzî) kanalıyla sahîh değildir"



merfû' olarak sened serdetmişse şeklindedir.



^J^Uİ^JJyJ^



(12)



de, her hâl ü



kârda,



^ J i J ^ ^ y ^ \ /



Şu hâlde sen, her g ö z açıp k a p a m a d a ölüyor, d i n l i y o r s u n . Mustafâ: "Dünyâ, bir ândan ibarettir" buyurdu.



{Mesnevî: C. I, B. 1142; Ank. 1/255)



A-



Metin:



"Dünyâ kısa bir ândan ibarettir.



B-



Onu da ibâdetle



geçir".



Kaynaklar:



Hadîsi ilk k a y n a k l a r d a tesbît edemedik. Yukarıdaki metni, 'Ali elK â r î ' n i n Mevzu 'âbında'™' v e ' A c i û n î ' n i n Keşful-Hafâ 'smda ^ ^ ^ t / ^ >



P e y g a m b e r b u y u r d u ki: "Ey cür'etli mücâdele etme".



tâlib!



Sakın,



hiçbir



matlûb



ile



(Mesnevi: C. I, B. 1605; Ank. 1/335)



(127) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, (128) 'Ac\ûm,Ke$fai-Hafâ.



11/39.



1/545; Hût el-Beyrûtî, & « â 7-A/e/â//A, s. 121.



(129) Tirmizî, a.g.>'., s. 174. (130) Zehebî, M z â n , III/301; İbn Hacer, Tehzîb, VIII/160. (131) Zehebî, Mîzân, Melâlib'ül-'Âliye,



52



III/546; İbn Hacer, Tehzîb, 1X/165. Ayrıca bkz. İbn Hacer, el11/425; Sehâvî, el-Makâsıd, s. 242, r. 566.



Açıklama: Hadîsin Arapça metni de tesbît edilemediği için her h a n g i bir i n c e l e m e y a p m a imkânı olmamıştır. Gerek A n k a r a v î ve gerekse F ü r û z a n f e r m e t n e hiç temas etmemişlerdir. Esasen F ü r û z a n f e r bu beyti almamıştır.



«



U



J^\^\



^



"Sa'd çok kıskançtır. Ben Sa'dW^n daha kıskancım. Tanrı ise ben­ den de kıskançtır. Kıskançlığından dolayı, görünür görünmez bütün kötü­ lükleri haram etmiştir" hadîsinin açıklaması.



{Mesnevî: C. I, 1763. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. 1/366)



A-



J^pî AÎJIJ



Metin:



4..:/. j i P Î



UN/ ijjlj



Ij^



< * ) 0 :



•••u^ Uj



^



AJ,^



JLÜ



U ju^iyJl



j



A İ P AJJI ^_JL/5 AÎII



Aİıl



J



Ijş.



M u ğ î r e ' d e n rivayet edilmiştir. S a ' d b. ' U b â d e : "Eğer bir erkeği karımla birlikte görsem, hiç tereddüd etmeden, kılıcımın keskin yanı ile vururum" demişti. B u söz, Resûlullah (s.a.s) E f e n d i m i z ' e ulaşınca: "Sa'd'/« kıskançlığına hayret mi ediyorsunuz? Vallahi ben, ondan daha kıskancım. Allah ise benden de kıskançtır. Kıskançlığından dolayı gizli ve açık bütün kötülükleri haram etmiştir" buyurmuşlardır.



(*)



Müslim'in rivayeti ile Buhârî'nin diğer bir rivayeti (bkz. dipnotu: 135), "0^,*^- î " şek­ lindedir ki, yaygm olanı da budur.



53



B-



Kaynaklar:



Hadîs, aynı s e n e d ve m e t i n l e Buhârî""' v e Müslim""' tarafından itti­ fakla r i v a y e t edilmiştir. Tirmizî'"'", ' A b d u l l a h b. M e s ' û d ' d a n s e n e d l e "SiSij



jı^'



değişik



"if " şeklinde, hadîsin sâdece son kısmını ihtiva



eden rivayeti nakletmiştir. Buhârî'nin'"*', b a ş k a bir şeyhinden ( M û s â ) aynı senedle



> î İJıi/' ye k a d a r olan kısmı ihtiva eden diğer bir rivayeti daha



vardır. A y n ı şekilde Müslim'"**', değişik sened ve metinlerle dört hadîs daha rivayet eder. Beyhakî"" de, B u h â r î ve M ü s l i m ' i n yukarıdaki rivayetini senediyle birlikte, onlardan aldığını zikrederek, nakletmiştir. İbn Fûrek'"*' ve İbn'ül-EsîrJ-i ^



> i ı^:^" "Dîninizin



şeklinde



diğer



göre, aslı



yarısını



bir



yoktur".



Humeyrâ'dan



öğreniniz" şeklinde b i r hadîs nakleder v e b u m ü n â s e b e t l e : " H u m e y r â , H z . A i ş e ' / ı / n lakabıdır. Peygamber Efendimiz, ona, bazen böyle hitâb ederdi. Beyaz ve güzel kadın demektir" der.



C-



Hüküm:



İ b n M â c e ' d e k i , H z . Â i ş e ' y e karşı "Yâ Humeyrâ" hadîs'"", münâsebetiyle şârih e s - S ü n d î ; " o u ^ "Bâzıları,



içinde



demişlerdir"



"Yâ Humeyrâ"



hitabı



bulunan



hitabını ihtiva eden bir



^ ^ji ^ - - ^



bütün



:(»^-^ J ^ j "



hadîsler



zaîf'tir



şeklinde n a k l e d e r v e e l - H â k i m ' i n b u k o n u d a k i bir hadîsini



istisna eder. B u ifâdeye dayanarak hadîse "zaîf"



h ü k m ü n ü v e r m e k , delîl



kifayetsizliğinden, belki d e m ü m k ü n olabilir. B u v e r d i ğ i m i z m a ' l û m â t dışında k a y n a k l a r d a h e r h a n g i b i r bilgiye rast­ layamadık.



(159) Ga.7m,îhyâ.



III/lOl.



(160) 'Irâkî, el-Muğnî,



a.g.y., haşiye: 3.



(161) 'Ali e.\-K.M,Mevzû'ât,



s. 4 1 .



(162) İbn'ül-Esîr, en-Nihâye. 1/258. (163) İbn Mâce, Sünen, 11/92 (Sindî Şerhi); 11/826, r. 2474 (Fuâd 'Abdülbâkî neşri).



59



Jikk



( 21 )



dk/j^



j L / j ' {Jl^ i



J^J^-



Cân kemâldir; çağırması, sesi de kemâldir. O n u n için Mustafâ: "Ey Bi­ lâl! Bizi dinlendir, ferahlandır" buyurdu. {Mesnevi- C. I, B. 1986; Ank. 1/404)



A- Metin:



jLâi d i l i AJLP 1 JJLP j»>t5o



Âplj?^



OJLs^



. « U bj>-jî â*>lv2Jl piî J">IJ U » J y j



(Jlv-J



J l i J:>rj J l î : J l i



oljî ^\



^\ J j - ^ j «OA£^



Salim b. E b î ' l - C a ' d (r.a)'den. D e r ki: A d a m ı n birisi (üçüncü râvî M ü s ' î r , o şahsın Hudâa kabilesine m e n s û b biri olduğunu z a n n e d i y o r u m der), k e ş k e n a m a z ı m kılmış olup da rahatlığa k a v u ş s a y d ı m dediği sırada, yanındakiler, o n u n b u sözünü ayıplar gibi olunca; Ben, P e y g a m b e r i m i z ' i n : "Ey Bilâl! Namaz için ezan oku, namazımızı kılıp kalb huzuruna kavuşa­ lım" dediğini işittim, der.



B-



Kaynaklar:



H a d î s , E b û Dâvûd*'"' v e A h m e d b. Hanbel'""' tarafından nakledilmiş­ tir. Y u k a r ı d a k i metin, E b û Davud'undur. A y r ı c a E b û Dâvûd""' ve A h m e d b. H a n b e l ' i n " " ' m ü ş t e r e k ikinci bir rivayetleri daha vardır: M u h a m m e d b. e l - H a n e f ı y y e ' d e n rivayet edilen b u metin şöyledir: " s % J b u^jü "Yâ Bilâl! Kalk. Ezan oku da, namazla



bizi



L, ^ "



ferahlandır".



el-Hatîb et-Tebrîzî, M/.^Â:â/'mda*"**' E b û Davud'un birinci rivayetini nakleder. Gazâlî ise İhyâ 'sının iki yerinde hadis yer verir""'.



(164) Ebû Dâvûd, Sünen, IV/406, r. 4985. (165) Ahmed b. Hanbel, Müsned, V/364. (166) Ebû Dâvûd, a.g.y., r. 4986. (167) Ahmed b. Hanbel, Möinec/, V/371. (168) Hatîb st-Tshnzi,



Mişkât'ül-Mesâblh,



(169) Gazâlî, % â , 1/165; III/lOl.



60



1/393, r. 253.



İbn'ül-Esîr"™' de, "Rahat" kelimesini şerh ederken b u hadîsi misâl olarak zikreder. Biz, hadîsin tercümesini, İ b n ' ü l - E s î r ' i n verdiği bilgiye da­ yanarak yaptık.



C-Hüküm: ' I r â k î , hadîsin ayrıca D â r e k u t n î tarafından İlel isimli M u ' â z ' ı n hadîsleri arasında rivayet edildiğine işaret ettikten sonra senedle rivayet edilmiştir"^"'^ diyerek hadîsin sıhhatine h ü k m e d e r . Mişkât rak "5 e n c



( 22 )



eserinde "Sahîh



naşiri M u h a m m e d N â s ı r u d d î n e l - E l b â n î de aynı görüşe katıla­ ı sahîh



'dir'""''der.



^ i ^ l J^. U ^IMI



J ^ ^ ^ji



)yJ.



^ )



^ J i



"Bahar serinliğini ganimet bilip istifâde edin. Çünkü o, ağaçlarınıza ne yaparsa bedenlerinize de onu yapar. Güz (sonbahar) serinliğinden de sakının. O da, ağaçlarınıza yaptığı te'sîrin aynısını bedenlerinizde de gös­ terir" hadîsinin mânâsı.



(Mesnevî: C. I, 2046. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. 1/415)



Açıklama: Araştırmalanmız çerçevesi içerisinde hadîsin kaynağını tesbît edemedik**'. H z . Ali ( r . a ) ' y e atfen Nehc'ül-Belâğa



'da""' şöyle bir nakil vardır:



(170) İbn'ül-Esîr, 11/109. (171) 'Irâkî, el-Muğnî, a.g.y., haşiye: 1. (172) Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, a.g.y., dipnotu: 5. Aynca bkz. 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, (*)



1/108, r. 312.



N â ş i r i n n o t u : B k z . E k - 2 , Açıklamalar: 1.



(173) Nehc'ül-Belâğa,



III/180-181, r. 128.



61



MESNEVİ HADİSLERİ FORMA 6



"Başlangıcında soğuktan sakınınız. Ahirinde de ganimet ediniz. Zîrâ o, ağaçlardaki te'şirini bedenlerinizde de gösterir. yakar (yaprakları döker), âhiri ise ağaçları yapraklandırır".



bilip istifâde Onun evveli



B u n a göre b u s ö z ü n . P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' i n değil, H z , A l i ' y e âid ol­ m a s ı ihtimâli vardır. A s h â b ' m sözleri ise, hadis u s û l ü n d e , "Mevkuf Hadîs " diye isimlendirilir.



_ : i ^ U 7 J%>[^^



( 23 )



DY^



^ijLJ/ ri^y^^Juj, ıj\^,



J ' j^



^ Ç ^ I



-^y)



JLA



^jf^



^jJo



J>K^



J^'YI



"Cemâat çoğaldı. Vaaz ettiğin zaman mübarek yüzünü göremiyoruz" diye P e y g a m b e r (s.a.s) için m i n b e r yaptıkları vakit, evvelce dayanıp v a a z ettiği, H a n n â n e direğinin inlemesi v e P e y g a m b e r ' l e S a h â b e ' n i n , o iniltiyi işitmeleri; Mustafâ (s.a.s)'nın o direkle açıkça suâl v e cevâbı.



(Mesnevi: C. I, 2113. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. 1/426)



A -



Metin: ^ U - JF- iJı JF- JÎ) ^ a^l_pi Jup b'j.^ ^



JİI\



ÂjtJrl f j j U j ^



ıl)lS' LJi



ı_-İ2i4 015' C^IK:^



«tJi



( /"Ut



62



rtJ



CUUjiİ



Jlî .



âL=^1 o - ^ U a i



(



O J L İ



ol ) J l i . I j U



(jDl



juil



^



|^^wJ o J l S ' U JLP



A I P ,



apia)ı"şeklinde k a y d e d e r . 'Aciûnî'"", "Halk >r



ÂpLüı"



şeklinde



(193) Kuzâ'î, Müsned'üş-Şihâb,



olanıdır",



arasında



Zehebî"" meşhur



der.



vr. 8 \ r. 42.



(194) Taberânî, el-Mu'cem'ül-Evsat,



{Heysemî, Mecme'uz-Zevâid,



X/256'dan).



(195) Hâfız el-Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, V590; Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 11/89; Sehâvî, elMakâsıd, s. 308; Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib, s. 153; Deylemî, Müsned'ül-Firdevs, vr. 167^ (196) İbn'ül-Esîr, en-Nihâye, III/280. (197) Zehebî, M z â « «7-/Wâ/, 1/656. (198) 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ, 11/102.



66



Nehc 'ül-Belâğa



C-



'da ise""', H z . A l i ' n i n sözü olarak zikredilir.



Hüküm:



S u y û t î , yukarıdaki K u z â ' î rivayeti için "zaîf" rumuzunu H e y s e m î ' n i n , T a b e r â n î rivayeti için görüşü de aynı yöndedir.



(26)



;b^^^'c>^^ti//>(^^



M)^j^\



^Ijfjl



koyar.



{JyJ^y:^



"el-Fakm fahrî" hadîsi, saçma ve asılsız bir söz m ü ? B u sözde, binler­ ce yücelik binlerce n â z v e nîmet gizli değil mi? {Mesnevi:



C. I, B. 2357; Ank. 1/462)



ji ^^L-,\ ^ "Yokluk benim iftihârımdır" m u m u n alevi gibi gölgesizdir.



pi; ıjy^^



jji ^J^{:i



Ij



sırrına zînet yokluktur. B u çeşit a d a m ,



{Mesnevi: C. V, B. 673; Ank. V/177)



"Yokluk benim iftihârımdır" sözü, o n u n için y ü c e bir söz oldu; t a m a h kârlardan ganî T a n r ı ' y a k a ç m a m a yol açtı. {Mesnevi: C. V, B. 715; Ank. V/187)



A-



Metin:



j>^\



AJ j



c5y^



"Fakirlik benim iftihârımdır. Ve ben, onunla öğünürüm" şekliyle m e ş h u r olan bu s ö z ü n , sened v e m e t i n olarak k a y n a k l a r d a tesbîti m ü m k ü n



(199) Nehcul-Belâğa,



III/164; 111/266.



67



o l m a m ı ş t ı r . U m u m i y e t l e zaîf v e mevzu' hadîsleri tanıtan eserler»™', İ b n H a c e r e l - ' A s k a l â n î ( ö : 8 5 2 ) ' nin: "Mevzu' ve bâtıldır" dediğini naklederler. Biz, hadîs mecmuaları dışında Tasavvufla ilgili ilk kaynak eserleri ince­ l e m e fırsatı b u l a m a d ı k . Sâdece K u ş e y r î ' nin Risale si ile, G a z â l î ' n i n İh­ yâ 'smda bu ifâdeye yer verilmediğini tesbît edebildik. Fakr kelimesi Tasavvufla, başlı başına bir ıstılah olarak kullanılmış­ tır. Tasavvufla fakr, Türkçe'deki "fakirlik ve yoksulluk" anlamından ta­ m a m e n ayrı bir hüviyet taşır. Değerli H o c a m Mahir İ z Bey, Tasavvuf üzerinde uzun boylu d u r m u ş , fakat: "t£



^ 1 "



cümlesindeki



fakr,



yoksul



"Önce



isimli eserinde'^"", bu incelik hadîs



anlamına



olarak



alındığı



meşhur olan için bu



yanlışa



düşülmüş, hattâ Edebiyât-ı Söfıyyeye de öylece intikâl etmiştir. " diye­ rek, bu ifâdenin, ilk devirlerde hadîs olarak şöhret yaptığını söylemişse d e . Hadîs ilmi y ö n ü n d e n tatmin edici delîUer serdetmemiştir. R e d d e d e n i n d e ortaya sürdüğü açık bir delil m e v c û d değil. Eğer söz P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' e âid değilse, o hâlde kimin sözüdür? Niçin söylen­ miştir? M â n â s ı Kur'ân v e Hadis prensiplerine uygun m u d u r ? Değil midir? Değilse niçin?



"Mevzu



'dur" d e m e k , m â n â s ı n e olursa o l s u n . P e y g a m b e r Efendi­ m i z ' i n sözü değildir demektir. Ö y l e ise k i m i n s ö z ü d ü r v e n e z a m a n söylemiştir? "Bâtıl'dır" d e m e k , İslâm prensiplerine u y g u n değildir demektir. O hâlde hangi prensiplere aykırıdır? B u iki h ü k m ü n -bâtd v e mevzu'- ilmî bir hüviyet taşıması için yukarı­ daki soruları vesikalarla değerlendirmek gerekmektedir.



(200) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 300, r. 745; 'Ali el-Kârî, Mevzû'ât. 11/87, r. 1835; Hût el-Beyrûtî, Esiıâ'l-Metâlib, s. 147. (201) Mahir İz, Tasavvuf



68



s. 57; 'Aciûnî,



s. 96-99 (İstanbul 1969, Rahle Yayınlan).



Keşfül-Hafâ.



( 27 )



^ \



J5(J/



"Kadınlar, akıllı kişiye galebe olur" hadîsinin îzâhı.



ederler.



Fakat



^Ljjy



: / >



câhil kişi onlara



gâlib



(Mesnevî: C. I, 2433. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. 1/473)



N o t : Araştırmalarımız çerçevesinde, kaynaklarda b ö y l e bir m e t n e rast­ layamadık*"'.



(28) yi^



ijI d^J



w ^



dhj



^



i^r-



> d^h



cC-^^^



^jLr'- ^y^/ - T - ^ ^



J^>->



P e y g a m b e r : "Tanrı, ben yücelere, aşağılara, yere, göğe, hattâ arş'a sığmam, buyurdu" dedi. B u n u ey Azîz yakînen bil. Fakat şaşılacak şeydir ki, "İnanan kişinin kalbine sığarım. Beni ararsan inanan gönüllerde ara, buyurdu" dedi. (Mesnevî: C. I, B. 2653-2655; Ank. 1/510) Benzeri beyit: (Mesnevî: C. VI, B. 3071-3073; Ank. IV/203)"*"'



A-Metin: ^jll



(*)



^



U



Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 2.



(202) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Peygamberlerin sonuncusu, hiçbir an zevali olmayan pâdişâhlar pâdişâhlarından nakletmiştir.



bunu



Tanrı demiştir ki: Ben göklere, boşluğa, yüce akıllarla nefislere sığmadım



da



Konuk gibi vardım, mü 'minin gönlünde yurt tuttum, oraya konuk oldum".



bir şekilde



keyfiyetsiz,



mâhiyeti anlaşılmaz



69



"Beni, yaratmış kulumun gönlü içine



B-



olduğum aldı".



semâ



ve an



içine



almadı



da



Mü'min



Kaynaklar:



Yukandaki şekliyle şöhret yapan b u metnin ashm, birinci derece hadîs mec­ mualarında bulamadık. Dolayısıyla bir sened tesbît etmek de mümkün olmadı. G a z â l î , İhyâ 'sının b i r yerinde""": " J U - Hi OiUi "t>Ut AJ J y



cs^. l : J,U: İii J ü .jJ~\ j



t^-M^ '-Ji ^ j " şeklinde nakleder. T r â k î ise hadîsin tahrîcinde: "Hadîsin



kaynağını



göremedim



" der.



Sehâvî™', y u k a r ı d a tesbît etmiş o l d u ğ u m u z metni nakleder v e G a z â ­ lî'nin İhyâ'daki nakli ile ' I r â k î ' n i n *W//«'''AM/a/narfı/M " şeklindeki h ü k m ü ­ n e atıf yapar. Ayrıca, İ b n T e y m i y e ' n i n (ö: 7 2 8 ) : "O, İsrâîliyâtta mezkûr­ dur. ResûluUah (s.a.s)'dan rivayet edildiğine dâir her hangi bir senedi yoktur" dediğini nakleder. Z e r k e ş î (ö: 7 9 4 ) d e : "Bâtıl bir hadîsdir" der. S e h â v î ayrıca k e n d i fikrini verir v e şöyle der*^"*':



"Ben de derim ki; bu hadîsi T a b e r â n î , E b û ' U t b e t ' i l - H a v l â n î ( A h m e d b . e l - F e r e c ) (ö: 21\)'den merfû' olarak rivayet etmiştir: "Al­ lah 'ın, yeryüzü ehlinden birtakım kapları vardır. Rabbımzın kabı ise, sâlih kullarının kalbleridir. Allah yanında o kalblerin en sevimlisi ise yumuşak olanıdır" şeklinde nakleder" der ve hadîsin senedinde bulunan Bakıyyet İ b n ' ü l - V e l î d ( ö : 197)'ı« Müdellis olduğunu, fakat "Haddesenâ" ile tasrîh ettiğini" söyler. A y r ı c a İ b n T e y m i y e v e diğerlerinin: "Mü'minin kalbi, bana îmânı ve sevgimi istîâb etti, aldı" mânâsında ise doğru; yoksa: "Allah, mü'minlerin kalblerine hulul etmiştir, mânâsında ise, Allah 'ın Mesîh 'in hulul ettiğine



(203) Gazâlî, İhyâ. III/15; 'Irâkî, el-Muğnî. haşiye: 3. (204) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 373, r. 990.



(*)



Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 3.



(205) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 374.



70



inanan Nasârâ'nın inancından îzâh tarzlarına y e r verilir*™". D a h a z i y â d e bâtını cepheyi



daha



cepheyi



temsîl eden "Fukahâ"



gibi, a n l a y ı ş



farkından



da küfürdür



ve bâtıldır"



temsîl eden



şeklindeki



"Sûfî"\Qv\Q,



zahirî



arasındaki çatışmaların sebebi, g ö r ü l d ü ğ ü



ileri gelmektedir. Halbuki, h ü s n ü niyetli bir



m ü ' m i n i n ikinci şıkkı düşünebilmesi biraz da akılsızlık o l m a z m ı ?



C-



Hüküm:



B u d u r u m d a , tatmîn edici kesin bir h ü k m e v a r m a k m ü m k ü n olmamıştır.



P e y g a m b e r (s.a.s)'in, H z . Ali (k.v)'ye: "Herkes rı'ya yaklaşmayı yaklaşmaya



diler; sen, akıllı ve Tanrı'ya



çalış ki, o kulların



ulaşmış



bir çeşit ibâdetle kulla sohbet



Tan-



yüzünden



en ileri gideni olasın" diye nasihat etmesi.



(Mesnevî: C. I, 2959, beyitten önceki BAŞLIK; Ank. 1/556)



A-



t_jyû



Metin:



^



IJ



(U.^J



y~y> Â^l «JLA



Lj



^ ]



:^JLM J



("UA



jiiT



U;



AJLP AJIİ j_J)LV5 ÜJ)



o U i p



J J l i



Jli ^ y



IÜJ^



(^1



E b û M û s â (r.a) dan rivayet edilmiştir. Resûlullah (s.a.s) Efendi­ miz: "Benim bu ümmetim, "Ümmet-i Merhume" dir. Âhirette onlar üzeri­ ne azâb yoktur. Onların azabı dünyâda: Fitneler, zelzeleler ve çarpışarak ölümdür" buyurmuşlardır.



B-



Kaynaklar:



Hadîs, E b û Dâvûd'""' el-Hâkim



AÎII



-î J l i : > ^ ^ bî-V^



J-*-..



j_yLva



fb»r



iji



J.^



J J L - J AAS-



US'



üıl j_5L/'



2;?r/ . J - ^ ' (i diilJ . J-.^- ji tiilli J - . İ I İ 1 ^ j l



^^^jLm2J



E b û H ü r e y r e (r.a) anlatıyor: Bir gün P e y g a m b e r Efendimiz mescide girmişti. O sırada adamın birisi de girip n a m a z kıldı. Sonra Resûlullah (s.a.s)'ın y a n m a gelip selâm verdi. Resûlullah (s.a.s) Efendimiz selâmını aldıktan sonra: "Dön, namazını tekrar kıl. Zîrâ kıldığın namaz, namaz olmadı " buyurdular. B-



Kaynaklar:



Hadîs, aşağı yukarı bütün m e ş h u r hadîs m e c m û a l a n n d a y e r almaktadır. Aynı sened v e metinle Bulıârî'''"', M ü s l i m " " ' , E b û DâvûdU.



API"



"Namazını



iade et"



ifâdesi değişiktir ki, m â n â bakımından aynıdır.



C-



Hüküm:



Hadîs, B u h â r î v e M ü s l i m ' i n ittifakıyla "sahîh



"dir.



T i r m i z î , R i f â ' a b . R â f i ' d e n naklettiği rivayetin sonunda: " R i f â ' a riva­ yeti, hasen bir hadîsdir. Bu hadîs ise Rifâ'a'



pjij J - ^



^



J



S



L



^



^



I_^Uİ Jjtj Ijj'b ji jjJÜl



' > û / b j^Jli J l i



dr"



t > -



•>U-j j î



5Jı>^



U ; > w J y l i iİJbv 1 _jJju J i (^il J U J (Jjü "^î jv^jbî j L i J l j o J l ilJb L ^ "



E b û H ü r e y r e (r.a) anlatıyor: Resûlullah (s.a.s) bir g ü n kabristana gelmişlerdi. O sırada şöyle buyurdular: "Allah 'ın selâmı



üzerinize



Mü'min



kavuşacağız.



kavimler



topluluğu!



rusu, kardeşlerimizi



görmüş



Bizler



de inşâallah



olmamızı



çok



sizlere



arzu ederdim



olsun



ey



Doğ­



".



A s h â b : "Bizler senin kardeşlerin değil miyiz? Yâ Resûlullah", dediler. B u n u n üzerine: "Sizler benim ashâbımsınız. Kardeşlerimiz ise henüz daha gelmemiş olanlardır" buyurdu.



Hadîsin b e ş altı satırlık daha d e v a m ı vardır.



B-



Kaynaklar:



Hadîsi, çok c ü z ' î değişikliklerle M ü s l i m ' " " , İ b n M â c e ' " " v e A h m e d b . H a n b e l ' " " rivayet etmişlerdir. Y u k a r ı d a k i m e t i n M ü s l i m ' i n d i r . C-



Hüküm:



Y u k a r d a ismi geçen kaynaklar her hangi bir değel h ü k m ü belirtmemişlerse, de, hadîsin bilhassa M ü s l i m ' d e yer alışı "sahîh"



o l u ş u n u n ifadesidir.



A n k a r a v î , yukarıdaki beyitle, hadîs-i şerîf arasında şöyle bir m ü n â s e ­ bet kurar v e : "Mertebe-i



uhuvvet,



hem-gevher



ve hem-himmet



olmayı



iktizâ



(235) Müslim, Sahîh, 1/150-151. (236) İbn Mâce, Sünen, 11/1439, r. 4306. (237) Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/300, 408.



77



MESNEVİ HADÎSLERİ FORMA 7



eder. Nûr-u uhuvvet ve velayetle bunların canı Peygamber Aleyhisselâm 'ı; nûr-u nübüvvet ve velayetle Peygamber Aleyhisselâm bunları gd>M>">""der v e M e v l â n â ' n ı n , beyitte bahis k o n u s u ettiği hadîsin, yukarıdaki hadîse işaret o l d u ğ u n u söyler.



P e y g a m b e r Aleyhisselâm'ın Z e y d ' e : "Bu gün nasılsın, nasıl kalktın?" diye sorması; O n u n da: "Mü'min olarak ey Tanrı Elçisi" diye cevap vermesi. {Mesnevi:



C. I, 3500. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. 1/633)



A,B- Metin



ve



Kaynaklar:



H a d î s , değişik şahıslara hitâb şeklinde çeşitli kaynaklarda geçmektedir: E b û N u ' a y m , Hılye 'sinde'"":



i U / ı OÎ d i i U JI



?iU.^



L oj>»~y9Î



(Jlİ'



:JUİ



JF-



(^bJl cujb'



jJL-_j -Up



^î"



"Gerçek



" şeklinde cevâb verdiği rivayet edilir.



A y n ı rivayeti, D e y l e m î " " d e naki eder. Zehebî, Mîzân 'ında râvîlerin tenkidini yaparken, iki y e r d e zikreder: """».U>ÜJI ^y.j



o;>^î



: J l i ? ÂÎjU L o ^ > ^ î ^



^



OjU-l_j Jb!wAl J > - j ıvi.»j AJL*^ üıl j_jUa



I-LU-^ A S " t j v i L ı dUL*



""".U>- L . > . o ^ x - v î : J l i ? o ^ w » î



C-



-I



: J l i t ^ î J^'JL:- cy.j:.r Lî-b>. cj!>l^l ^ L x J l - I I



û î S j v J b JJÜU ^



: J U i -u-lj ^ y



:Uy^ -



UuT



Hüküm:



Diğer k a y n a k l a r her hangi bir değer h ü k m ü belirtmezler. Z e h e b î ise b i ­ rinci rivayetin râvîlerinden olan Y û s u f b. A t ı y y e (ö: 187) nin, "zaîf bir râvî olduğu hususu üzerinde ittifak edildiğini"; ikinci rivayetteki C e r î r ( b . ' U t b e ) ' n i n ise, "hakkında çok konuşulduğu ve iki bâtıl hadîs rivayet ettiği" ni nakleder v e b u iki bâtıl hadîsden birisine yukarıdaki hadîsi ( Z e h e b î ' n i n ikinci nakli) misâl verir. Bâtıl h ü k m ü , Z e h e b î ' n i n ikinci nakli için bahis k o n u s u o l d u ğ u n a göre, diğer rivayetler için "Senedi bakımından



zaîf



bir hadîsdir"



denebilir.



(241) Beyhakî, Şu'ab ul-îmân. vr. 634" ^ (242) Harise diye isimlendirildiği rivayet edilir. (243) Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,



vr. 175".



(244) Zehebî, Mîzân, III/27, r. 5475. (245) A.g.e., IV/469, r. 9877.



79



(34)



^ t . ^ > ^ / ^ U ' ^



^ ü / ^ ^ . ^ ^ ^ /



"Şakî, ana karnında şakî olur" (fakat bilinmez). C i s i m âlemindeyse cisimdeki hâllerden, ruhun hâlleri de anlaşılır. {Mesnevi- C. I, B. 3513; Ank, 1/636)



A-



Metin:



... Ojjju Jip_) j " -UK..-JIj «ul ' A b d u l l a h b, M e s ' û d (r.a)'un şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Şa­ kî, anasının karnında şakî olan; Sa 'îd de, başkasından ibret alan basiretli kimsedir".



B-



Kaynaklar:



S a a d e t v e ş a k â v e t k o n u s u n d a bir çok hadîs-i şerîf rivayet edilmiş­ tir. Bunların en meşhuru, yukarıda Müslim'den'""* naklettiğimiz hadîsedir. D a h a ziyâde yaygın olan metin ise şöyledir: ^



y



'-^i



«--i



^



ii



"Peygamberimiz:



j



.âı



Benim, Allah ile öyle bir



vaktim vardır ki, azîz ve celîl olan Rabbimden başka kimse oraya sığmaz" buyurdular, şeklinde sened ve kaynak göstermeden, hadîs diye nakleder. Sehâvî"*", 'Ali el-Kârî^"', 'Aciûnî""' ve diğerlerinin'"" verdiği müşterek bilgiye göre: "Daha ziyâde mutasavvıfların ağzında dolaşan, yani onlar ara­ sında şöhret yapan bir sözdür. Kuşeyrî, Risale 'sinde zikretmiştir" denmektedir.



(281) Kuşeyrî, er-Risâle, s. 41 {et-Telvm ve't-Temlân



bölümü).



(282) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 256, r. 927. (283) 'Ali el-Kârî, Mevzû'ât, r. 392 [Naşirin notu: Elimizdeki tez nüshasında kitap adını müteâkib " s." yazıldıktan sonra numara yazılmamıştır. Biz, ilgili hadîs numarasını tesbît edip burada verdik. Eserin 1406 (1986) Beyrut (el-Mektebet'ül-İslâmî) baskısındaki ye­ ri ise s. 292'dir].



tarihli



(284) 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ,



11/173-174, r. 2159.



(285) mAQ\-B&ymû,Esnâ'l-Metâlib,



s. 181.



87



' A l i e l - K â r î , müşterek bilgiyi verdikten sonra, ayrıca kendi görüşünü de açıklar ve: "Ben de derim ki: Melek-i Mukarreb'den maksad Cebrail'i, Nebiyy-i Mürsel'den maksad da büyük kardeşi İbrahim Aleyhisselâmı kasdetmiştir" dedikten sonra: "Burada; sekr, mahv ve fena diye ta'bir edi­ len istiğrak makamlarına bir imâ vardır"^'^^' demektedir. Kaynaklarda, bunların dışında k a y d a değer bir m a ' l û m â t verilmemek­ tedir.



( 39



)



D ^ ' J ^



P e y g a m b e r : " Eğer bunu bir Yahudi bile kalmaz" dedi. {Mesnevi:



IS^FYI



(ölümü)



^



D^)Y>.



dillerine



'-^



IJI^



getirirlerse



dünyâda



tek



C. I, B. 3972; Ank. 1/709)



Açıklamalar: A n k a r a v î , şöyle bir metin kaydeder:



P e y g a m b e r Efendimiz: "Eğer Yahudiler ölümü temenni etselerdi, her birinin tükrüğü boğazına tıkanır ve olduğu yerde ölür; yer yüzünde de bir tek Yahudi kalmazdı" buyurmuşlardır. B ö y l e bir metni hadîs m e c m û a l a r m d a tesbît edemedik. A n c a k , Tefsîr kitaplarında, şu âyet-i kerîmenin tefsiri sadedinde, hadîs olarak nakledilmek­ tedir:



"Habîbîm



de ki: Allah yanında



(286) 'Ali ç\-K.M,Mevzû'ât



88



âhiret yurdu



\Q 'Admı,Keşf'ül-Hafâ,



a.g.yAer.



cennet,



diğer



insanların



değil de yalnız sizinse ve bu dâvanızda doğruculardan temenni edin, bunu canınıza minnet bilin"''^^\



iseniz,



haydi



ölümü



Y u k a r ı d a hadis diye kaydedilen metni, Taberf"*', Zemahşerî"", Kurtubî""' gibi müfessirler, senedsiz olarak. P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' d e n ve İ b n ' A b b â s ' d a n (merfû'



ve mevkuf



olarak) naklederler.



Sıhhat derecesi h a k k ı n d a ise, her hangi bir k a y d a rastlanmamıştır.



(287) Kur'ân-t Kerîm, Bakara sûresi, 94. âyet. (288) Taberî, Câmi'ul-Beyân fi Tefsir'il-Kur'ân,



11/424-425.



(289) Zemahşerî, Keşşaf 1/297. (290) Kurtubî, el-Câmi'u li-Ahkâm'il-Kur'ân,



11/33.



89



MESNEVI II. CİLD H A D Î S L E R İ



(40



^ : ^ - ^ İ 5



)



"Ben, gizli rahmet gönderdim ". {Mesnevî:



olan bir hazîne



idim. Hidâyete



erişmiş



bir



ümmet



C. II, B. 364; Ank. 11/69-70)



Açıklama: Y u k a n d a k i beyitte bahis konusu edilen hadîs, Hadîs-i



Kudsi



taşımaktadır. B i z araştırdığımız hadîs m e c m u a l a r ı n d a , b u m e a l d e bir Kudsi'ye



rastlayamadık.



Ankaravî:



"c^ı"



füU,



kullanıldığı zaman "gönderildim" mânâsı ifâde Peygamber Efendimiz'in hadîsi olabilir. Bu takdirde işarettir"''^ der: ^



lâzım



fiil



eder ki, o şu hadîs-i



hüviyeti Hadîs-i olarak zaman şerife



A - Metin: İiıl ^



^1



üir



: Jli



^



^



^



^



Ji^



^



J^l^l



U^î



E b û S â l i h ' d e n rivayet edilmiştir. P e y g a m b e r Efendimiz: "Ey in­ sanlar: Ben, sâdece, sizi hidâyete ulaştıran bir rahmetim " diye nida ederdi.



«s B-



Kaynaklar:



Yukarıdaki metin Dârimî'den*" alınmıştır. Aynı metin ve pek az değişik senedle Beyhakî*" de nakleder ve " s i - v " kelimesinden sonra Y a ' n î , "ben sizi hidâyete



ulaştıran



bir rahmetim"



demektir, diye mezkûr



kelimeyi tefsir eder. Gerek D â r i m î ' n i n ve gerekse B e y h a k î ' n i n rivayetleri "mürsel"



hadîsdir. Zâten B e y h a k î , "J^-y il»" kaydını koyarak bu noktaya



(1)



Ankaravî, Şerh-i Mesnevî, 11/70.



(2)



Dârimî, Sünen, illi,



(3)



Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 113*'.



r. 15.



93



MESNEVİ HADÎSLERİ FORMA 8



işaret eder. Ç ü n k ü E b û Salih, A s h â b ' d a n değildir, Resûlullah (s.a.s)'ı görme­ miştir. Fakat, el-Hâkim'"', T a b e r â n î " ' , Kuzâ'î"'' v e B e y h a k î ' n i n ikinci rivaye­ ti'" ": JU s^y^



^



^Lv^



^



" şeklinde "Mevsûl"



olarak gelmekte­



dir. Böylece aradaki kesiklik bertaraf edilmiş oluyor.



C-



Hüküm:



Hadîsin değer h ü k m ü için e l - H â k i m : " B u h â r î ve M ü s l i m ' ı / ı şartlarına göre "sahîh" bir hadîsdir" der. Z e h e b î de aynı h ü k m ü benimser. S u y û t î " ise "sahîh " r u m u z u n u koyar.



P e y g a m b e r dedi ki: "Elinle aldığını geri vermek (Mesnevî:



A-



gerek".



C. II, B. 548; Ank. 11/92)



Metin:



S e m ü r e (r.a)'den rivayet edilmiştir. P e y g a m b e r Efendimiz: ğınızı tekrar geri verinceye kadar el borçludur" buyurmuşlardır.



(4)



el-Hâkim, el-Müstedrek,



(5)



Taberânî, es-Sağîr, 1/95.



(6)



Kuzâ'î, Müsned 'Üş-Şihâb, vr. 1 2 9 \ r. 722.



(7)



Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân,



a.g.y.



(8)



Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr,



1/103. Aynca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât'ül-Mesâbîh,



94



"Aldı­



1/15.



III/138.



B-



Kaynaklar:



Hadîs, E b û D â v û d " , Tirmizî'"', İ b n M â c e " ve A h m e d İbn H a n b e l ' " tarafından aynı sened v e metinle rivayet edilmiştir. Y u k a n d a k i metin E b û Davud'undur. Sâdece, E b û D â v û d dışındaki kaynaklarda "^i^f



şeklinde



mef'ûl zamiri ilâvesiyle nakledilmiştir.



C-



Hüküm:



Tirmizî: "Bu, hasen sıhhatma h ü k m e d e r .



ve sahîh



Ayrıca m e v z û u m u z l a ilgili: "(•



^j''^}



bir hadîsdir"



o'-^'^i



diyerek



'"^fiy



i



hadîsin



" ' ^ J ^ ^--ı*^' "



şeklindeki E b û Dâvûd"^', Tirmizî""' v e İbn Mâce"" tarafından bir hadîs daha rivayet edilir ki, E b û Ü m â m e ' d e n müşterek sened v e metinle rivayet edilen bu hadîs de "sahîh



"dirb : Â^LÂJI



J



^



jUl



Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Şehvet ateşine ne çâre var? Dîn nuru. Mü'minler; nurunuz kâfirlerin ateşini söndürdü".



Y a ' l â b . M ü n e b b i h ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz buyururlar ki: "Kı­ yamet günü Cehennem: Ey Mü'min! Çabuk geç. Zîrâ nurun ateşimin alevini söndürecek" der.



B-



Kaynaklar:



Hadîsi, y u k a n d a k i senediyle B e y h a k î ' n i n Şu'ab'ül-îmân'mda.'"''^ tesbît edebildik. A y n c a metin olarak, Deylemî*"', Sehâvî*'"", Suyûtî*"'" ve diğerleri de*'"' hadîsi naklederler. B u kaynaklar, T a b e r â n î ' n i n de, el-Mu'cem'ülKebîr'de rivayet ettiğini haber verirler. Zehebî



de,



Mansûr



b.



'Ammâr



maddesinde*'" onun



rivayetleri



m e y â n m d a aynı sened ve metinle zikreder. B e y h a k î ' n i n dışındaki metinler­ de: "



yr is^uJı



^jJJ



jLJi J^- "şeklinde k ü ç ü k bir değişiklik vardır ki,



b u n u n m â n â y a herhangi bir te'siri yoktur.



C-



Hüküm:



B e y h a k î , hadîsi naklettikten sonra: "Hadîsin rivayetinde, Süleym b. M a n s û r ( b . ' A m m â r ) tek kalmıştır. O ise münker'ül-hadîsdir"kay­ dını ilâve eder. Bu görüş daha ziyâde İ b n ' A d i y y ' i n h ü k m ü olarak yaygındır. S u y û t î ise hadîsin sonunda "zaîf"



r u m u z u n u koymuştur.



B e y h a k î ' n i n dışındaki senedlerde H â l i d b . D ü r e y k , ikinci râvî olarak gösterilmiştir. B u d u r u m dikkate alınarak, hadîsin "mürsel" ve "Munkatı'" olduğu, kendisi E t b â ' u t - T â b i ' î n ' d e n olduğu için, A s h â b ' d a n yaptığı bütün rivayetlerin "mürsel" h ü k m ü n ü aldığı ileri sürülmüştür**'.



(46)



Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân. vr. 45*'



(47)



Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,



vr. 10T.



(48)



Sehâvî, el-Makâsıd, s. 160, r. 344.



(49)



Suyûtî, el-Câmi us-Sağîr. 1/133.



(50)



'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ.



1/313, r. 1010; Hût el-Beyrûtî, Esna'l-Metâlib.



(51)



Zehebî, Mîzân. lV/187, r. 8790.



(*)



A.g.e.



s. 85.



1/630; İbn Hacer, Tehzîb. 111/86.



103



Fakat, B e y h a k î ' n i n serdettiği s e n e d e ikinci râvî d u r u m u n d a olan şahıs Beşîr b. T a l h a ' d ı r . V e tâbi 'ün 'dandır. Aynı z a m a n d a Hâlld b. D ü r e y k o n d a n hadîs rivayet etmiştir""'. B u d u r u m a göre H â l i d ü ç ü n c ü râvîdir v e Y a ' l â b. M ü n e b b i h ' l e aralarında inkıta' yoktur. Beşîr b. T a l h a arayı ka­ patmıştır. Z e h e b î , Mîzân 'ındaki zikrettiği senede, Beşîr b. T a l h a ' y ı üçüncü râvî olarak göstermiştir ki, bu, g ö z d e n k a ç m ı ş bir dizgi hatâsı da olabilir. Ç ü n k ü : "Beşîr'ı« Tâbi'ûn'dan olduğu ve Etbâ'ut-Tâbi'în'den olan H â l i d ' ı n kendisinden hadîs rivayet ettiği" yine aynı Z e h e b î tarafından nak­ ledilir*'". İkinci bir husus da; gerek Sehâvî v e benzerlerinin ve gerekse S u y û t î ' n i n , sâdece, T a b e r â n î v e E b û N u ' a y m rivayetlerinden bahsedişi, B e y h a k î ' n i n rivayetini g ö z d e n kaçırdıklarını ifâde etmektedir. Sehâvî, gerekli m a ' l û m â t ı verdikten sonra: "Bunun (hadîsin) olduğunu ümit ediyorum " diyerek ihtimâlli bir ifâde de kullanır.



(48)



J>J^Ji uy.



B u y ü z d e n P e y g a m b e r : "Noksanı b u n o k s a n , t e ' v î l d e , akıl noksanıdır.



Jr^



olan kişiye



Mel'ün"



sahîh



df^



df-:



dedi. Fakat



{Mesnevî: C. II, B. 1536; Ank. 11/248)



Açıklama: A n k a r a v î ' n i n : "cMJi A-U J Ü U T " şeklinde tesbît etmiş olduğu metin, m e v c û d k a y n a k l a r d a bulunamamıştır. Bu sebepten, herhangi bir değer hük­ m ü belirtme imkânı elde edemedik.



0



(52)



Zehebî, Mîzân, 1/329.



(53) Zehehl, a.g.y. 104



(49)



j^iy:ûi\j^j^^^



^'^ji^y^



Tanrı onun hakkında: "Hastalandım Yalnız o hastalanmadı,



A-



jjıi



j î



sormadın.



duyar, benimle



görür"



h a k î k a t m a erişen kişi



C. II, B. 1738-1739; Ank. 11/283)



Metin:



ç«iT ^1 b Â^LiJl (^-LP



da yine hâlimi hatırımı



ben de hasta oldum " demiştir.



Bu çeşit sözler, "Benimle için de bâtıldır.



{Mesnevi:



J'\:^::^J^'\



C_«IP



Jjij UÎ



j



üıl j l



J l i tjvlUJl ı_jj b ?



di:UJıI2I--i



OJÎJ



ı^ASR^



jvL.»j



dkJu^\



Ul



li



(»iî



b ? (^-UP



(^JLLP



,_5L/' ÜJI



? i i i y - î iJıŞ AJ-IP



( ^ A ^ ^ L . J 2 : : ^ l AJÎ O - J P b.î J l i ^ b J l



^



4_LP



Lj J l i



_^ d b î c~»JU- b.î



J o J l j



c_Jip



? liL»-!



j»JLi o - s i



JOJÜ



bMi



«JL»; |JLİ



c J Î j ? >iJU^Î o ^ ^ j



dUi o - U - _ ^ A i . ^ ! ji



ilbâ.->:u-l J l i jJ.UJl



Jli : Jli



J y j



b Jli



|4i



UÎ ? M ^p



^\ ^J'. p )l



^i/jjjÜb^Jj:jJj



B u zâlimlerin âteşinden gönlün kebâb olduğu hâlde, dâima: Kavmime hidâyet eyle!" diye hitâb ediyordun.



"Yârabbi!



{Mesnevî: C. II, B. 1871; Ank. 11/309)



AıjlS' : İi\



Metin: JuP



J ü Jli



ıJgJ-^



J ü cA^^*



UJ-V:^



UJ-U-



^jOJi^ j>, y^S-



LJOJ-



' A b d u l l a h b . M e s ' û d anlatıyor: Sanki b u g ü n olmuş gibi g ö z ü m ü n önünde. P e y g a m b e r Efendimiz, p e y g a m b e r l e r d e n birinin başından geçen bir hâdiseyi anlatıyordu. K a v m i onu d ö ğ m ü ş ve yüzünü yaralamıştı. O da y ü z ü n d e n akan kanı siliyor ve şöyle diyordu. "Yârabbi! Kavmimi bağışla. Çünkü onlar, yaptıklarının farkında değiller".



(58)



Buhârî, Sahîh, VIl/190. Ayrıca bkz. tbn'ül-Melek, Şerh 'ul-Meşârık 'ul-Envâr, 11/337.



107



B-



Kaynaklar:



Hadîs, B u h â r î ' " , Müslim'"' ve A h m e d b . Hanbel""' tarafmdan müşterek sened ve metinle rivayet edilmiştir. Yukandaki metin Buhârî'nindir. B e y h a k î " ' de, Sehl b . S a ' d ' d e n sâdece metin kısmmı nakleder. B u r a d a sebeb-i



"ÜJJ*;



^



^yi



ys-\



şeklinde



vürûd kısmı yoktur.



B e y h a k î ' n i n , ' A b d u l l a h b . U b e y d ' d e n "milrsel"



olarak ikinci bir



rivayeti ise t a m a m e n değişiktir: B u rivayette, hâdise P e y g a m b e r Efendimiz üzerinde



cereyan



etmiş



(Uhud



Muharebesi'nde



dişlerinin



kırılışı



kasdediliyor), acıklı hâdise karşısında müşriklere b e d d u a etmesi istendiği z a m a n , kendisinin l a ' n e t edici olarak değil, âlemlere rahmet olarak gönderil­ diği ifâde edildikten sonra: " ojJ^. ^ hidâyet



eyle. Onlar ne yaptıklarını



^y



.XA\ ^\



bilmiyorlar"



" "Yârabbi!



Kavmime



buyurmuşlardır"*".



B e y h a k î ' n i n b u ikinci rivayeti, M ü s l i m ' i n E n e s b . M â l i k ' d e n olan di­ ğer bir rivayetine benzemektedir. Her iki rivayet de, Uhud



Muharebesinde



P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' i n y a r a l a n m a hâdisesini naklediyor. Fakat M ü s l i m ' i n bu rivayetinde, sondaki "Resûlullah



duâ kısmı yoktur.



Sâdece "^ı



ise onlar için Allah 'a duâ ediyordu"



J ! ^ y ^ J b y>y'



kaydı vardır"*"'.



M e v l â n â ' n ı n , adı geçen beyitte kasdettiği, H z . Musa'dır. Ve söz ondan nakledilir. Hadîsde, " ^Ji\ cy W ' "Peygamberlerden



birisi" şeklinde geçen



P e y g a m b e r , M û s â P e y g a m b e r olsa gerek. Böylece, adı geçen beyitle, naklettiğimiz hadîs arasında bir m ü n â s e b e t hâsıl o l m u ş oluyor. C-



Hüküm:



B u h â r î ve M ü s l i m ' i n ittifakıyla nakledilen bu hadîs "sahîh



(59)



Buhârî, 5a/!?/!, VIII/51.



(60)



MüsHm, Sahîh. V/179.



(61)



Ahmed b. Hanbel, Müsned. 1/380, 427, 432, 456.



"dir.



(62)



Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân. vr. 117*'.



(63)



Beyhakî, a.g.y.



(64)



Müslim, Sahîh, a.g.y., bir önceki rivayet. Hadîs, İhyâ'da iki yerde zikredilmiştir. Bkz. III/70, 291.



108



Peygamber: "Akıllının (Mesnevî:



düşmanlığı,



câhilin sevgisinden



iyidir"



dedi.



C. II, B. 1877; Ank. 11/309)



Açıklama: Temel k a y n a k l a r d a böyle bir hadîse rastlayamadık. Diğer ikinci el eser­ lerde ise, b u n u n l a ilgili bâzı bilgiler verilmektedir. Şöyle ki: ' A l i el-Kârî-j fLwJl c-i^î ^ \ L. ü^U*:



ü



^



üı lo^U



E b û Z e r r (r.a)'den. Resûlullah (s.a.s): sizin görmediklerinizi görür, işitmediklerinizi işitirim. Semâ, üzerindeki meleklerin çokluğundan inliyor. Orada, dört parmaklık bir yerde, muhakkak bir melek alnını koy­ muş, secde ediyor. Allah 'a yemîn ederim ki; sizler, benim bildiğimi bilse­ niz, az güler, çok ağlardınız. Yataklarınızda karılarınızla eğlenmez, feryâd ederek Allah'a yalvarırdınız" buyurmuşlardır. Râvî E b û Z e r r der ki: "Val­ lahi, kesilen bir ağaç, yani hissiz bir kimse, olmayı çok arzu ederdim ".



B-



Kaynaklar:



Y u k a n d a k i hadîs, Tirmizî*'" v e İ b n Mâce"" tarafından müşterek sened v e metinle rivayet edilmiştir. Metin Tirmizî'nindir. Sâdece İ b n M â c e riva­ yetinde



"cJ=.î »U-Ji



O!" , " o U y i l ı "



ve



gibi



değişiklikleri vardır ki, b u n l a n n m â n â y a bir te'sîri yoktur.



(68)



Tirmizî, 5«ne«, IX/194.



(69)



İbn Mâce, Sünen. 11/1402, r. 4190.



110



küçük



metin



e l - H â k i m ' i n E b û ' d - D e r d â rivayeti'™' d e metin olarak aşağı yukarı aynı mealdedir: "0_pcJ V j \ dy^



"Kurtulmayı



ÖJJJ:



akıl edemezsiniz



^



hi\ J ! djjlÂ



veya kurtulamazsınız"



oiJbc.Jı



J! ^ > _ ,



"



ilâvesi vardır.



B e y h a k î " " d e , hocası e l - H â k i m ' i n rivayetini aynen nakleder. Hadîsin, " ı ^



k j i ^,j:£İ^



U O _ ^ - / ' b ö l ü m ü ise, B u h â r F " ,



M ü s l i m ' " ' , Tirmizî""', İ b n M â c e ' " ' , D â r i m î " " , B e y h a k î " ' v e benzerleri tara­ fından değişik senedlerle nakledilmiştir.



C-



Hüküm:



Y u k a n d a senediyle naklettiğimiz metin için T i r m i z î : "Bu bâbda, H z . Âişe, İ b n ' A b b â s ve Enes^den de rivayetler vardır" dedikten sonra: "Bu, garîb ve hasen bir hadîsdir. Bunun dışında diğer yollardan da rivayet edilmiştir" demektedir. e l - H â k i m de: "Bu, isnadı sahîh bir hadîsdir. Fakat B u h â r î ile M ü s ­ lim, bu geliş tarzı ve bu ifâdelerle rivayet etmemişlerdir" diyerek, hadîsin sıhhatine h ü k m e d e r . Z e h e b î de Telhîs 'inde "Sa h îh 'dir" şeklinde, elH â k i m ' i n g ö r ü ş ü n e iştirak eder. İkinci b ö l ü m ise, T i r m i z î ' n i n de: "Bu, sahîh bir hadîsdir" belirttiği gibi, müttefekun aleyh olarak "sahîh "dir.



kaydıyla



M e v l â n â hadîsi, metni olarak değil, meâlen zikretmiştir.



(70)



el-Hâkim, el-Müstedrek,



lV/320.



(71)



Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 75".



(72)



Buhârî, Sahîh, V/190 (Enes'den); Vll/186 (Ebû Hüreyre ve Enes'den iki hadîs).



(73)



Müslim, Sahîh, Vll/92 (Enes'den).



(74)



Tirmizî, Sünen, a.g.y. (Ebû Hüreyre'den).



(75)



İbn Mâce, a.g.y, r. 4191 (Enes'den).



(76)



Dârimî, Sünen, 11/216, r. 2738, 2739.



(77)



Beyhakî, a.g.y., iki hadîs.



111



(53)



'»'>^^c/j^^^c/''



'>>t^c/Vy-^-^



P e y g a m b e r o hastaya dedi ki: "Sen şunu söyle: Tanrım! lükleri kolaylaştır. Dünyâ yurdunda



da bize iyilik ver, âhiret yurdunda



Yolumuzu gül bahçesi ğımız zâten sensin ".



Sen bize



güç­



da.



gibi latif bir hâle getir. Ey yüce



Tanrı!



Kona­



{Mesnevî: C. II, B. 2551-2553; Ank. 11/398-399) Mesnevî'Ğe, başlık olarak:



uzunca bir hikâyenin konusu olan bu hâdise, ayrıca bir



"Peygamber (s.a.s)'in hastaya vasiyyet etmesi ve duâ öğretmesi" şek­ linde zikredilmiş, arkasından da bu beyitlerle Hadîs-i Şerifin meali, Farsça olarak, verilmiştir.



A-



Metin:



yi-^ c u i ' Jji :|»JL'j



J j i î C-JLS' ı^jıj : J l î ? sbl AJL-J" J Î



:J4..OJ



A J P «ül J J L Ü g j l



j



b;T ^



bJjJl J \



J,



ALBJJ



S^^1 J



. AUSİ^-



. o U J J Aİ



İîsl



A J I P ÜSI



AJ







ül



Jy^j



AJ



j^bw



c - ; S ' b.



j^^l



Aija;



! Üıl



jU_v-



IPAİ : J Ü ?



jÜI



C-.IAP



bij



E n e s (r.a)'dan rivayet edilmiştir: P e y g a m b e r Efendimiz bir gün, M ü s l ü m a n l a r d a n , kuş yavrusu gibi zayıflayan hasta birisini ziyaret etmişti.



112



Peygamberimiz, hastaya: "Sen, herhangi bir şeyle Allah 'a duâ ediyor veya afiyete kavuşman için ondan bir şey istiyor musun?" dedi. Hasta da: "Evet, Allahım! Ahirette cezalandıracağın şeyle beni hemen dünyâda cezalandır" diyorum dedi. ResûluUah (s.a.s) Efendimiz b u n u n üzerine: "SübhânellâhJ Senin buna gücün yetmez veya buna muktedir olamazsın. Sen, 'Allahım! Bize dünyâda da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Ve bizi ateşin azabından koru" diye duâ etmiyor musun?" dedi. E n e s (r.a) der Ici: "ResûluUah (s.a.s) Efendimiz hastaya duâ etti. O da şifâ buldu ".



B-



Kaynaklar:



Hadîsi M ü s l i m " " v e T i r m i z î " " müşterek sened ve k ı s m e n değişik m e ­ tinle rivayet etmişlerdir. Metin M ü s l i m ' i n d i r . A y r ı c a gerek M ü s l i m v e ge­ rekse T i r m i z î , diğer geliş yollarını da gösteren birkaç sened zikrederler**"'. H a t î b e t - T e b r î z î d e Mişkât 'mda'*", M ü s l i m rivayetini nakleder. Ö b ü r taraftan Buhârî"*" v e Müslim'*", sâdece d u â kısmını ihtiva eden hadisler naklederler:



fî'd-dünyâ



E n e s ' d e n . P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' i n ekserî duası: "Rabbena âtinâ haseneten vefi'l-âhıreti haseneten, ve kınâ azâb'en-nâr" idi.



Metin B u h â r î ' n i n d i r . M ü s l i m ' l e sâdece sened farkı vardır.



C-



Hüküm:



Hadîsin M ü s l i m ' d e oluşu, "sahîh"



o l d u ğ u n u n ifadesidir.



(78)



Müslim, Sahîh, VIII/67.



(79)



Tirmizî, Sünen. XIII/26.



(80)



Müslim, a.g.y. müteâkib üç rivayet; Tirmizî, a.g.y.. müteâkib iki rivayet.



(81)



Hatîb et-Tebrîzî, Mişlcât. 1/765, r. 2502.



(82)



Buhârî, 5a/î?/!, Vll/163.



(83)



Müslim, Sahîh. VIII/68-69 (iki rivayet).



Ayrıca



113



T i r m i z î : "Bu, hasen,



sahîh



ve bu yoldan



İkinci şık ise müttefekun aleyh olarak "sahîh



( 54 )



^JL^.



^^Ji



^



garîb



bir hadîsdir"



df-,



'A^



J^



Mustafâ, m â n â incisini delerek: "Acele edin, ibâdetleri yapın"



der.



"dir.



vakti



geçmeden



ds,d\.



{Mesnevî: C. II, B. 2613; Ank. 11/406)



Açıklama: U m u m i y e t l e halk arasmda: " o ^ ı J j if^L, ı_>l>o>_, l o y J i J J s^uJL. "Vakti geçmeden



evvel namazı,



ölüm gelmeden



evvel tevbeyi



acele edin "



ş e k l i n d e m e ş h u r olan b u ifâdeye, a r a ş t ı r m a l a r ı m ı z ç e r ç e v e s i n d e , h a d î s ola­ rak r a s t l a y a m a d ı k . B u n u n , çeşitli h a d î s l e r d e n istifâde edilerek t o p l a n m ı ş bir v e c î z e o l m a s ı ç o k m u h t e m e l d i r . B u m â n â d a , h a d î s o l a r a k şu m e t n i tesbît ettik:



A-



Metin:



ÜJI J ^ j L İ î : . ^ : J U ÜJI Â İ - U ı J l J U ^ V b 1j j i b j



J J jjU- jP c



-^Jy



ji



t l y y ûî J J



j»L«l ıJj



t



J



(^OJU



. A İ » y j 4 J L ^ ı 3 U 4 t OUaL«j 9 ^ ; ^ ÜL V I 4



>>RLI



C â b i r b . ' A b d u l l a l ı anlatıyor: ResûluUah (s.a.s), bir gün bir h u t b e îrâd ettiler ve: "Ey insanlar! Ölüm gelip çatmadan önce Allah 'a tevbe edin. Meşguliyete düşmeden önce de amel-i sâlih işlemekte elinizi çabuk tutun, acele edin Hadîsin devamında, bunlara benzer tavsiyeler yer almaktadır.



B-



Kaynaklar:



Hadîs, İ b n Mâce'*"' tarafından rivayet edilmiştir.



C-



Hüküm:



Zehebî**" ve İ b n Hacer**", hadîsin dördüncü râvîsi ' A b d u l l a h b . M u ­ h a m m e d e l - ' A d e v î ' d e n bahsederken, o n u n merviyyâtına misâl olarak, y u k a ­ rıdaki hadîsi aynı sened ve metinle zikreder v e h a k k ı n d a , B u h â r î , V e k î ' v e İ b n H ı b b â n gibi muhaddislerin: "Münker'ül-hadîs; hadîs uydurur; onun haberi ile ihticâc olunmaz. " şeklindeki hükümlerini naklederler. A y r ı c a İ b n H a c e r : " İ b n M â c e kendisinden, Cum 'a namazı hakkında sâdece bir tek hadîs rivayet etmiştir" der v e İ b n ' A b d ' i l - B e r r ' i n : "Hadîs âlimlerinden büyük bir grubun: Bu hadîs, yani İ b n M â c e ' / ı ı / ı kendisinden rivayet ettiği yukarıdaki mezkûr hadîs, ' A b d u l l a h b . M u h a m m e d el' A d e v î ' m ' / ı uydurmuş olduğu bir hadîsdir" dediğini nakleder v e h a d î s âlim­ lerine göre, o n u n yalancılıkla isim yaptığını ilâve eder. F u â d ' A b d ü l b â k î ise, hadîsin dipnotunda, B û s ı r î ' d e n : "Hadîsin râvîlerinden olan ' A l i İ b n Z e y d ve ' A b d u l l a h b . M u h a m m e d ' ı / ı zaîf râvîler oluşu yüzünden senedi zaîf bir hadîsdir" h ü k m ü n ü nakleder.



0 ®



(84)



İbn Mâce, Sünen, 1/343, r. 1081.



(85)



Zehebî, Mîzân, 11/485, r. 4538.



(86)



İbn Hacer, Tehzîb, VI/20-21, r. 27.



115



(55)



.-1^'»^ry



c > ^ ' c / ^ ^



P e y g a m b e r : "Tanrı, âlemi yaratmadan



maksadım,



Yarattım ki, benden bir fayda görsünler,



balıma parmaklarını



Ben bir fayda göreyim, çıplak adamdan ratmadım, dedi" buyurmuştur.



ihsan



etmekti. bassınlar.



bir libâs elde edeyim



diye



ya­



{Mesnevî: C. II, B. 2635-2637; Ank. 11/409-410)



Benzeri ilcinci bir beyit ise şöyledir:



Ey d â i m a faâl olan diri Tanrı! Senin lûtfun: "Halkı, benden sınlar diye yarattım.



faydalan­



Ben onlardan faydalanayım diye değil" buyurmuştur. Bu, senin c ö ­ mertliğindir. B ü t ü n noksanlar, o cömertlikle düzelir. {Mesnevî: C. V, B. 4173-4174; Ank. V/866-867)



A-



Metin: ^



"Ben, halkı, dan faydalanayım



116



^jSl



benden faydalansınlar diye yaratmadım".



(v^î



(1 j ^



diye yarattım.



l y i ^ jiiLl



Yoksa ben



Ul



onlar­



B-



Kaynaklar:



Hadîs-i Kudsî hüviyetini taşıyan y u k a n d a k i m e t n i , a r a ş t ı n n a l a r ı m ı z çerçevesinde, kaynaklarda'"' tesbît edemedik. Mevzu 'ât kitaplarında da yer almayan metni'""' E b û Tâlib el-Mekkî""' ve Gazâlî""" zikretmişlerdir. îhyâ hadîslerinin tahrîcini yapan 'Irâkî'*", " J ^ î J ı P



»_üî j l "



"Hadîsin



aslına vâkıf olamadım"^'"' diyerek, h a d î s m e c m û a l a r m d a b ö y l e bir m e t n e r a s t l a y a m a d ı ğ m ı söyler. B u n u n d ı ş m d a h e r h a n g i bir bilgi elde e d i l e m e m i ş ­ tir.



Peygamber: "Yalan, kalblerde yet ve neş'e verir" demiştir.



şüphe uyandırır;



doğru, kalblere



emni­



(Mesnevî: C. II, B. 2734; Ank. 11/423) Hadîs, ikinci bir yerde ise başlık olarak zikredilmiştir: "^VU J ^ / ) ^



^M^l



/yr>



jLjM



"



"Yalan, insana şüphe verir, doğru ise / « a ı i f " h a d î s i n i n îzâhı {Mesnevî: C. VI, 4274. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. Tekmile, VI/449) A-



Metin:



(*)



Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 4.



(**)



Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 5.



(87)



Ebû Tâlib el-Mekkî, Küt ul-Kulûb, 1/446.



(88)



Gazâlî,//ıj'â, IV/150.



(89)



'Irâkî, el-Muğnî, a.g.y.,



haşiye: 4.



(***) Naşirin notu: Bkz. Ek-2, Açıklamalar: 6.



117



E b û ' l - H a v r â ' ( R a b î a b . Ş e y b â n ) anlatıyor: H z . A U ' « / n o^/« H a s a n ' a sordum: "ResûluUah'dan neler belledin?" diye. Dedi ki: ResûluUah (s.a.s): "Sana şüphe veren şeyi, şüphe vermeyen şeye bırak. Zîrâ doğruluk insana itmînân ve emniyet verir, yalan ise şüphe" buyurduklarını hafı­ zamda sakladım". T i r m i z î : "Hadîsin devamında bir kıssa vardır" der.



B-



Kaynaklar:



Hadîsi



bu



sened



ve



metinle



Tirmizî"»',



Tayâlisî'",



Ahmed



İbn



H a n b e l " " v e e l - H â k i m " " rivayet etmişlerdir. Metin T i r m i z î ' n i n d i r . Yalnız, gerek T a y â l i s î v e A h m e d b . H a n b e l , gerekse e l - H â k i m rivayetlerinde, üçüncü râvî d u r u m u n d a olan " B ü r e y d b . E b î M e r y e m (ö: 144)", " Y e z î d b . E b î M e r y e m (ö: 1 4 4 ) " şeklinde geçmektedir. B u hat (imlâ) bakımından bir­ birine çok b e n z e y e n "-»J.^" ile



"-^iji"



arasındaki yakınlıktan ileri gelen bir hatâ



olsa gerek. Zîrâ, Nakd-i Rical kitaplarına'"" baktığımız z a m a n , B ü r e y d b . E b î M e r y e m ' i n , E b û ' l - H a v r â ' d a n hadîs alıp Ş u ' b e ' y e hadîs rivayet ettiğini g ö ­ rürüz. Halbuki, Y e z î d b . E b î M e r y e m ' i n , gerek b o c a l a n v e gerekse talebeleri arasında E b û ' l - H a v r â ' ve Ş u ' b e zikredilmemektedir"". H e r ikisinin de ö l ü m târihleri, y u k a n d a da gösterdiğimiz gibi Hicrî 144'tür. D â r i m î " " , a y n e n T i r m i z î ' n i n sevk ettiği senedle v e B ü r e y d b . E b î M e r y e m olarak sâdece birinci cümleyi (DL.Y. "VU J ! DI^Y. U ^i)



nakleder.



Sened aynı o l d u ğ u n a göre, D â r i m î ' n i n rivayeti, hadîsin kısaltılmış şekli olabilir.



(90)



Tirmizî, Sünen. IX/320-321.



(91)



Tayâlisî, Müsned. s. 163, r. 1178.



(92)



Ahmed b. Hanbel, Müsned. 1/200.



(93)



el-Hâkim, el-Müstedrek.



(94)



Zehebî, Mızân. 1/306, r. 1155; İbn Hacer, Tehzîb. 1/432, r. 796.



(95)



A.g.e.. IV/439, r. 9751; İbn Hacer, Tehzîb. Xl/359, r. 695.



(96)



Dârimî, Sünen. 11/161, r. 2535.



118



11/13 (iki rivayet).



Buhârî"", bir b â b ' m ser-levhası olarak: " J jt ^ . Y . V L« J l



^.ji



L.



^JJJı ^



J Y . Î U-I



OJÎJ



J J U J O L J - ı I I ı J^-U:



U : Ü U - " "Şüpheli şeylerin tefsiri



bâbı: Hassan İ b n E b î Sinan: "Verâ ve takva bakımından 'Sana şüphe veren şeyi, şüphe vermeyen şeye bırak' prensibi kadar ehven bir şey gör­ medim, demiştir" şeklinde nakleder.



C-



Hüküm:



Hadîsin değer h ü k m ü için Tirmizî: "Bu, hasen ve sahîh bir hadîsdir" der. e l - H â k i m de: "Bu, senedi sahîh bir hadîsdir" hükmünü verir. Z e h e b î d e Telhîs 'inde aynı h ü k m ü benimser.



(57)



L/,V L/^



f/y^cjhyj^^b



o k e r e m denizi doğru b u y u r m u ş t u : "Ben, sizi sizden ziyade Ben, adetâ, dehşetli surette oturmuş bir adama benzerim.



alevlenmiş,



Siz pervane kovmaktayım".



koşuyorsunuz.



gibi o tarafa



yalınlanmış



esirgerim.



bir ateşin



kıyısına



Ben de iki elimle



pervane



{Mesnevî: C. II, B. 2854-2856; Ank. 11/438)



A-



(97)



Metin:



Buhârî, Sahîh. III/4. Aynca bkz. Hâfız el-Münzirî, et-Terğîb. III/589; Suyûtî, el-Câmi 'usSağîr, 11/15; Sehâvî, el-Makâsıd, s. 214, r. 490.



119



IjU



J ^ j Juf



^ \ J i . j ^Jl> Ul ijO-j A-İP ^1 J ^ ^1 J _ ^ j J l i : J l i



E b û H ü r e y r e (r.a)'den. ResûluUah (s.a.s): "Benimle ümmetimin misâli aynen şuna benzer: Adamın birisi, iyice alevlenmiş bir ateş yakmış, hayvanlar ve kelebekler (pervane) kendilerini o ateşin içerisine atıyorlar. Sizler şuursuzca kendinizi o ateşin içine atıyorsunuz, ben ise sizin etekleri­ nizden tutuyorum " buyurmuşlardır.



B-



Kaynaklar:



Hadîs aynı sened ve metinle yukarıdaki şekliyle Müslim'"" ve T i r m i z î " " ; değişik sened v e fakat E b û H ü r e y r e ' d e n çok c ü z ' î değişik m e ­ tinle B u h â r î " " " ve Müslim"""; üçüncü bir rivayet olarak da E b û D â v û d etT a y â l i s î ' " " v e Müslim""" tarafından rivayet edilmiştir. Yukarıdaki metin M ü s l i m ' i n birinci rivayetidir. Diğer bütün rivayetlerde "j



ÛÎ J J j'LJÎ ! Jjl J ^ j



jfL icJî



'^J cJLÜ Ü ^ ' j ^ ^ .



E b û S e l e m e b . ' A b d u r r a h m â n b . 'Avf, P e y g a m b e r i m i z ' i n zevcesi H z . A i ş e ' d e n , "Resûlullah'ın Ramazan'daki namazı nasıldı?" diye sordu. H z . Âişe de: "Resûlullah, ne Ramazan 'da ne de diğer gecelerde on bir rik'at üzerine ilâve etmiş değildir. Resûlullah, önce dört rik'at kılardı. Ar­ tık o rik'atlerin güzelliğinden ve uzunluğundan sorma. Sonra dört rik'at daha kılardu Bunların da güzelliğinden ve uzunluğundan sorma. Sonra da üç rik'at kılardı". H z . A i ş e der kv. "Yâ Resûlullah! Vitir namazını kılmadan önce uyur musunuz?" diye s o r d u m . Resûlullah (s.a.s) da: "Yâ Aişe! Benim iki gözüm uyur, fakat kalbim uyumaz" buyurdular.



B-



Kaynaklar:



Hadîsi, bütün m e ş h u r hadîs mecmuaları aynı sened ve metinle rivayet etmişlerdir. Yukarıdaki metin M â l i k b . E n e s ' i n el-Muvatta 'ından'"" alınmış­ tır. Ö b ü r taraftan B u h â r î " ' % M ü s l i m ' " " , E b û Dâvûd"^", T i r m i z î " " ' , Nesâî"'"', A h m e d b . H a n b e l " ' " hepsi de, el-Muvatta' rivayetini almışlardır. Biz, b u sebeple, Muvatta' rivayetini tercîh ettik. G ö r ü l d ü ğ ü gibi M e v l â n â , hadîsin son cümlesini almıştır. Zâten, esâs P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' e âid olan kısmı da orasıdır.



(129) Mâlik b. Enes, el-Muvatta',



1/120, r. 9.



(130) Buhârî, Sahih, 11/47-48; 11/252-253; IV/168. (131) Müslim, fe/ii/!, 11/166. (132) Ebû Dâvûd, Sünen, 11/55, r. 1341; Benzeri rivayet, 1/91, r. 202. (133) Tirmizî, Sünen. 11/228. (134) Nesâî, SM«E«, III/234. (135) Ahmed b. Hanbel, Mü5«ec/, 1/220.



126



C-



Hüküm:



Hadîs, b ü t ü n m e ş h u r m u h a d d i s l e r i n ittifakıyla "sahîh



"dir.



Hepsini, a n a gibi birbirini esirger bir hâle getirir. O n u n için M ü s l ü ­ manlara: "Tek bir nefis" demiştir. {Mesnevi:



C. II, B. 3711; A n k . 11/560)



Benzeri beyit: {Mesnevî: C. IV, 406. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. IV/83-84)'"" A-



Metin:



01



A.^



0 j A A . \ ( J - j aJlp ^1 j_jLvs .Ûjl J _ ^ j J l i : J U jJu,



A--Îj ,_5$^l OİJ AİT j_5^^l



.AİS'



N u ' m â n b . B e ş î r (r.a)'den. ResûluUah (s.a.s): "Müslümanlar, bir nefis gibidir" buyurmuşlardır.



B-



^



tek



Kaynaklar:



Yukarıdaki m e t i n M ü s l i m ' i n d i r " " ' . M ü s l i m ' i n bir önceki rivayeti ise "a^Ij



^ /



öyJi~S\" "Mü'minler,



tek



bir



insan



gibidir"



şeklindedir.



M e v z û u m u z l a ilgili, aynı yerde, ayrıca dört rivayet daha vardır.



0 (136) Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Söz, ancak budur. İnsanlar kardeştir" ve "Alimler, tek bir insan gibidir" hadîslerinin şerhi, bilhassa Dâvûd ve Süleyman Peygamberle diğer peygamberlerin-aleyhisselâmbirliği, birisini inkâr edenin, hiçbir peygambere îmân etmemiş sayılacağı. Birlik alâmeti olarak o binlerce evden birini yıktın mı hepsinin yıkılmış ve bir duvarın bile ayakta kalmamış olacağı, Tann'nın "Biz, onların arasından bir tanesini bile ayırt etmeyiz" demesi. Âkil kişiye bir işaret yeter, zâten bu, işareti de geçti ya!" (137) Müslim, Sahîh, VIII/20.



127



C-



Hüküm:



M ü s l i m ' i n rivayeti olan bu hadîs " s a h î h " d i r .



128



MESNEVÎ III. CİLD HADÎSLERİ



P e y g a m b e r : "Tedbîr, tuzak bil. (Mesnevî:



A-



.J^\



(.j^



sû-i zan'dır"



dedi. A b o ş b o ğ a z , her adımı bir



C. III, B. 268; Ank. III/59)



Metin:



:



A^s- 4Î1İ JJUTF»



J J l i



: Jli İÎLP J J J ^ J U P



J P «ujie-



' A b d u r r a l ı m â n b. Â i z (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Tedbirli mak, sû-i zannın eseridir" buyurmuşlardır.



B-



ol­



Kaynaklar:



H a d î s i , senedli olarak sâdece K u z â ' î 'de'" tesbît edebildik. D i ğ e r ikinci el kaynakların bir kısmı'" "mürsel" olarak P e y g a m b e r i m i z ' d e n nakledil­ diğini, kaydederler. Deylemî"', "mevkuf" olarak H z . A l i ' y e nisbet edil­ diğini nakleder. Beyhakî'"' ise, Arablar arasında bir vecîze olarak kullanıldı­ ğını söyler. İ b n ' ü l - A r a b î el-Mâlikî, şerhi arasında kullanır ve hadîs h a k k ı n ­ da açıklamalar yapar"'. C-



Hüküm:



Aşağıda işaret edilen kaynaklarda: "Çeşitli rivayetlerin hepsinin de "zaîf" senedlerle rivayet edildiği, fakat biri diğerini takviye etmek sure­ tiyle z a îf ilkten kurtulabileceğini" söylerler. (1)



Kuzâ'î, Müsned'üş-Şihâb,



(2)



Zehebî, Mîzân, IV/344; Sehâvî, el-Makâsıd, s. 23-24; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 1/355; Esnâ'l-Melâlîb, s. 96. Ayrıca bkz. İbn'ül-Esîr, en-Nihâye, 1/224.



vr. 4 ^ r. 14.



(3)



Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,



(4)



Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 313".



(5)



Tirmizî Şerhi, VIII/156.



1/55;



vr. 110".



131



B u sebeple olmalıdır ki, S u y û t î , "hasen"



( 64)



b^ijj}



r u m u z u n u koymuştur*".



.Mİ Jifjf



^



p J i J p



^\



Ey seçilmiş temiz a d a m ! P e y g a m b e r ' i n sözünü dinle: "Köyde yurt mak aklın mezarıdır".



tut­



{Mesnevi: C. III, B. 518; Ank. III/98)



A-



Metin:



C J U ? " : J l î (1)1 YLSÖ »



: J J - C J - U P .ÜJı



L^-L>- : J L I Öj~>- UJJB^ : J l î



: Jlî 4Î1İ J



J



J



J l î : J _ J I O L Y O-JU?- :



J L ^ ı UJJLJJ



-



'



-



i



'



J



S e v b â n (r.a) anlatıyor: ResûluUah (s.a.s) bana: "Yâ Sevbân! Köylerde oturma. Zîrâ köylerde oturan, aynen kabristanda oturanlara benzer" buyurmuşlardı.



B-



Kaynaklar:



H a d î s , B u h â r î " v e B e y h a k î " tarafmdan aynı sened ve metinle ikişer rivayet olarak nakledilmiştir. B e y h a k î ' n i n birinci rivayeti ile B u h â r î ' n i n her iki rivayetinin senedleri baştan dördüncü râvî ( B a k ı y y e ) ' y e kadar aynıdır. M e t i n b a k ı m ı n d a n da, B e y h a k î ' n i n her iki rivayeti ile B u h â r î ' n i n ikinci rivayetinde " j i j . y k" hitabı vardır.



(6)



Suyûtî, el-Câmi 'us-Sağîr. 1/151.



(7)



Buhârî, el-Edeb ul-Müfred. s. 203, r. 579, Bâb Sâkin'ül-Kurâ.



(8)



Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 467^



132



S u y û t î " ve ' A c i û n î ' " de yukarıdaki metni, her iki kaynaktan naklederler. Z e h e b î ' " , râvîlerinin tenkidi gayesiyle, B e y h a k î ' n i n ikinci rivayetini Mîzân 'ında aynı sened v e metinle alır v e kritiğini yapar. B u h â r î rivayette, m e v z û u m u z l a ilgili o l m a y a n bir b u ç u k satırlık " o ı H " şeklinde d e v a m eden bir ilâve vardır. B u yolla gelen nakil şekli, p e k şöhret y a p m a m ı ş v e râvîlerinin bir kısmı tenkide uğramıştır. İ b n ' ü l - C e v z î de Mevzu'âr'ında'"" bu rivayeti alır v e "sahîh ğını" söyler.



olmadı­



B u sebepten biz, B u h â r î ' n i n yukarıdaki rivayetini tercîh ettik.



C-



Hüküm:



S u y û t î , y u k a n d a k i nakil için "hasen" r u m u z u n u koyar. Diğer k a y ­ naklar ise değer h ü k m ü belirtmez. Hadîsin, B u h â r î tarafından, Sahîh 'inin dışındaki bir eserinde nakledilişi, "hasen" h ü k m ü n ü n isabetli o l d u ğ u n u gösteriyor.



Açıklama: İ b n ' ü l - E s î r , en-MTıâje'sinde"" sened z i k r e t m e d e n metni a y n e n alır v e " jjiSÜı" "el-Küfûr" göre; dirilere hükmündedir.



kelimesini açıklarken şöyle der: "Küfür ehli,



nisbetle Şamlılar



ölüler gibidir. köye "



Sanki onlar, kabirlerde " "el-Kefr"



derler



şehirlilere yaşıyorlarmış



" demektedir.



"köy



Bizim, "köy" diye t e r c ü m e ettiğimiz kelime, b u g ü n k ü " m e f h û m u n u n çok gerisinde kalmaktadır.



(9)



Suyûtî, el-Câmi 'us-Sağîr, 11/201.



(10)



'Aciûnî, Keşful-Hafâ,



(11)



Zehebî, Mîzân, 11/144, r. 3208 (Ebû M e h d î Sa'îd b . Sinan maddesi).



(12)



Îbn'ül-Cevzî, el-Mevzû 'ât, 11/70-71.



(13)



İbn'ül-Esîr, en-M/îâye, IV/27-28.



mânâda



11/355, r. 3024.



133



(65)



yan,



^ ^



-./J^j



^



j



^



, .Xy^^-



M



••'^^^^^^



C^P



"Küfre razı olma küfürdür" hadîsi ile "Kazâ ve kaderime razı benden başka bir Tanrı arasın " hadîsinin mânâsını birleştirmek.



olma­



{Mesnevî: C. III, 1362. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. III/221)



A-Metin: J A-S' _jy. (jlj_>Jl J J j>Lvaf- C->tC^ J_^j



y j~J-l J J JU^



SJ..-



3



"S;^



J



: J U dUb. J J ^ \



_JJÎ



JÂjpÜl



-'^



JÜÜ-I ^1 J Lİ*^y'rl



t) S j l y







U jJ J J



jJ-Jl j ^ l



^ 1



E n e s b . M â l i k ' d e n . Resûlullah (s.a.s)'ın: "Cenâb-ı Hakk: Kim, be­ nim kazâ ve kaderime razı olmazsa, benden başka bir Rabb arasın" dedi­ ğini işittim, demiştir.



B-



Kaynaklar:



Hadîsi, yukarıdaki sened v e metinle B e y h a k î ' n i n Şu 'ab 'ül-îmân



'ında'""



tesbît etmiş bulunuyoruz. Ayrıca Deylemî"" v e Suyûtî"», T a b e r â n î ' n i n elMu 'cem 'ül-Evsat



'ında "IIıI



UI



.ûı j o i yy.



şeklinde y i n e E n e s ' d e n rivayet ettiğini Mu 'cem 'üs-Sağîr 'de d e y e r almaktadır"'*.



(14)



Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân. vr. 2 4 ^



(15)



Deylemî, Müsned 'ül-Firdevs, vr. 273''.



(16)



SuyM, el-Câmi'us-Sağîr,



(17)



Taberânî, es-Sağîr, 11/48-49.



134



11/181.



^



IIıI ^Uıi



naklederler.



^



B u rivayet,



y"



el-



M u h a m m e d el-Medent'*> ve ' A c i û n î ' " de, ayrıca E b û H i n d e d - D â r î tarikiyle: " j ı ^



i.j . j . ^



j ^ . Jj^



j^^, ^



JC^.



>y



^"



şeklinde



T a b e r â n î ' n i n naklini zikrederler. G a z â l P " ' , //îj^â'sının bir yerinde hadîse yer verir. ' I r â k î ise, hadîsin tahrîcinde: ' T a b e r â n î ' n i n el-Mu'cem'ül-Kebîr'inde, İ b n H ı b b â n ' ı / ı < / a da ez-Zu'afâ'sında E b û H i n d e d - D â r î ' r f e « rivayet ettiklerini" söyler. Bu rivayet, ' A c i û n î ' n i n bahsettiği rivayettir. Z e h e b î " ' de: " y^ j\y^



y:- T*JL,î y> T ^ J U ı ^jj- ^\ y. I U J y. M\i



CAI»



bj ,_Jkü ^^'Lü; J=y. ^ cy '-ı^i



'-^



^



JL.J J; J L . ^



ı ^ ı " şeklinde zikreder. Ö y l e



görünüyor ki, Z e h e b î ' n i n naklettiği sened, T a b e r â n î rivayetinin senedidir. Z e h e b î , hadîsin râvîlerinden olan S a ' î d b . Z i y â d ' d a n ' " ' b a h s e d e r k e n , hak­ kında "Metruk 'ül-Hadîs " dendiğini v e İ b n H ı b b â n ' ı n k e n d i s i n d e n bu hadîsi naklettiğini ilâve eder. D a h a sonra da: "Hatânın hangisinden olduğunu bilmiyorum: Kendisinden mi, babasından mı, yoksa dedesin­ den mi?" der. D e d e s i n d e n kasdı da y u k a r ı d a ismi g e ç e n E b û H i n d e d Dârî'dir.



C-



Hüküm:



Gerek ' I r â k î ve gerekse S u y û t î , hadîs için: "Senedi zaîf bir hadîsdir" demişlerdir. B i z i m naklettiğimiz rivayet, E n e s rivayeti olduğu için, Z e h e b î ' n i n m e z k û r râvî için "Metruk'ül-Hadîs" hükmü, bu rivayet için m u ' t e b e r değildir. "yiT



yiS^JU



Ui^t



"



"Küfre



rızâ



küfürdür"



hadîsini ise tesbît e t m e k



m ü m k ü n olmamıştır.



(18)



Medenî, el-İthâfât'üs-Seniyye,



(19)



'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ.



(20)



Gazâlî, thyâ, IV/345.



(21)



Zehebî, M z â « , 11/138.



(22)



Zehebî, a.g.y., r. 3183.



vr. l"".



II/l 02.



135



( 66 )



d^^^.



^d^i



P e y g a m b e r : "İleri giden şeyh, kavminin



J^^J arasında



Peygambere



benzer "



dedi.



{Mesnevi:



AJ^J'LP y



C. III, B. 1774; Ank. III/288)



Metin: ^



J J A J J ı A ^ LJA>-



jjjUl - U ^ J J ^



. o y J ^^ir



^ 1



bj'o»



:U.yj^ ^



J J^1



yl jp



J J



j p dUU j p



' A b d u l l a h b . Ö m e r (r.a)'den. Sözü P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' e nisbet e d e r e k şöyle Aex:"Kendi muhitinde şöhret yapmış üstün ve faziletli kimse (şeyh), kavmine ve ümmetine nisbetle Peygamber gibidir" demiştir.



B-



Kaynaklar:



Hadîsi, d a h a ziyâde ikinci el eserlerde tesbît edebildik. Yukarıdaki met­ ni b u senedle S u y û t î " ' , İ b n H ı b b â n ' ı n ez-Zw'q/a'sından nakleder. A y n ı sened v e metinle Z e h e b î ' " v e İ b n Hacer*"' d e naklederler. A y n c a Deylemî*'", S e h â v î " ' v e benzerleri"*' d e hadîse y e r verirler. G a z â l î , İh­ yâ 'sınm"" bir yerinde hadîsi bahis k o n u s u eder.



(23)



Suyûtî, el-Le 'âlî l-Masnû 'a fi 'l-Ehâdîs 'il-Mevzû 'a, 1/80.



(24)



Zehebî, Mîzân, 11/464, r. 4470.



(25)



İbn Hacer, Tehzîb. V/332, r. 567.



(26)



Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,



(27)



Sehâvî, el-Makâsıd, s. 257, r. 609.



(28)



Suyûtî, el-Câmi 'us-Sağîr, 11/43; 'Ali el-Kârî, Mevzu 'ât, s. 50-51; 'Aciûnî, 11/17, r. 1576; Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib. s. 126.



(29)



Gazâlî, İhyâ, 1/83; 'Irâkî, el-Muğnî. a.g.y., haşiye: 1.



136



vr. 139".



Keşf'ül-Hafâ,



C-



Hüküm:



İ b n H a c e r , hadîsin d ö r d ü n c ü râvîsi ' A b d u l l a h b . Ö m e r b . G a n â i m (ö: 190)'den bahsederken""', onun h a k k ı n d a İ b n H ı b b â n ' ı n : " M â l i k b . Enes'rfen normal hadîslerini



ibret için ma'lûmât rikiyle zû'dur"



yollarla



zikretmek



elde etmediği



ve kitaplarda kabilinden



"AL-Î j ^ 1 5 " •^ji j



hadîsleri



rivayet



alınabilir. " hadîsini



etmek



rivayet



etmiştir.



doğru



olmaz.



O; M â l i k - N â f i ' - İ b n Ö m e r ta­ rivayet



etmiştir



ki, bu hadîs



dediğini nakleder. B u n d a n sonra İ b n H a c e r k e n d i



açıklar v e şöyle der: " J«J _j v . ^•>M' " "Öyle zannediyorum



ki, İ b n



H ı b b â n bu zâtı tanıyamamıştır. Zîrâ o, kadri yüce ve sika bir kimsedir. Bunda şüphe yoktur. Ümîd ediyorum ki, İ b n H ı b b â n ' ı n reddettiği hadîslerdeki hatâ, hadisin diğer râvîlerinden ileri gelmektedir". G e r e k İ b n H a c e r v e gerekse Z e h e b î , b ö y l e c e İ b n Ğ â n i m ' i n râvî oluşu keyfiyetini ve hadîsin "mevzu



"zaîf"



' " oluşu fikrini r e d d e t m e k t e d i r ­



ler. Hattâ E b û Davud'un, k e n d i s i n d e n hadîs naklettiği v e o n u n h a k k ı n d a "Müştekim'ül-Hadîs-



Hadîsleri



doğrudur



"hükmünü



verdiği rivayet edilir.



D e y l e m î ve diğer bâzı rivayeti, E b û R â f i ' d e n , b a ş k a bir tarîkle rivayet edilmiştir. V e metin "O^Î J



- LJ . ^ — - A J BJ . Â - ~ İ Â P U J O IJRL J ^ J u



:J J J L . - J



Aİp



jı ^



ÜL J L V J ^ ^ L



y\ BJO^A;Î «.U-ÜRL



' A b d u l l a h b. E b î ' l - C e d ' â (r.a)'dan rivayet edilmiştir. D e r ki: Resûlullah (s.a.s): "Ümmetimden bir kişinin şefâatıyla. Benî Temîm'den daha fazla



kimse C^/ıng^'^^ıVer" buyurmuşlardır.



B u hadîsi d e Tirmizî'", İ b n Mâce'*», D â r i m î " ' ve el-Hâkim'"" rivayet etmişlerdir. G e r e k T i r m i z î v e gerekse e l - H â k i m , hadîsin "sahih" erinde ittifak etmişlerdir.



(38)



Tirmizî, Sünen, IX/269.



(39)



A.g.e., IX/268.



oluşu üz­



(40)



İbn Mâce, Sünen, 11/1444, r. 4316.



(41)



Dârimî, Sünen, 11/235, r. 2811.



(42)



el-Hâkim, el-Müstedrek, 1/170. İlk hadîs için aynca bkz. Hatîb et-Tebrizî, Mişkât, III/81, r. 5598-5599; Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 11/40; 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ. 11/10, r. 1557; Zehebî, Mîzân, 11/314, 399; Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib, s. 122.



140



P e y g a m b e r ; "Ey ulular, gibi severim " demiştir. {Mesnevi:



A-



oJl^l



ben size baba gibi şefkat ederim.



Sizi



babanız



C. III, B. 1934, Ank. III/312)



Metin:



-iSjs. ^



\:,\ \J:\ -.^j ^



İîıl



^y.j



Jli :Jli 5 ^ ^ 1



^



E b û H ü r e y r e ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz: "Ben, sizin için babanız gibiyim. Size öğretirim " buyurmuşlardır.



B-



^jî



aynen



Kaynaklar:



Hadîs, müşterek sened ve metinle E b û Dâvûd""', Nesâî"""', İ b n Mâce""", Dârimî"""', A l ı m e d b. Hanbel""" gibi muhaddisler tarafından nakledilmiştir. Yukarıdaki m e t u n E b û Davud'undur. Nesâî ve A h m e d b. H a n b e l rivayeti "AJIj,\ J i . " ; İbn M â c e ve D â r i m î rivayeti ise " A I ^ A J I J T . " gibi değişiklikle arz eder. Bu takdirde "Size



göre



ben, çocuğuna nisbetle babası gibiyim" şeklinde t e r c ü m e edebiliriz. G ö r ü l ­ düğü gibi değişiklik, sâdece lâfız yönündendir, m â n â y ö n ü n d e n değil.



(43)



Ebû Dâvûd, Sünen, 1/30, r. 8.



(44)



Nesâî, Sünen, 1/38.



(45)



İbn Mâce, Sünen, 1/114, r. 313.



(46)



Dârimî, Sünen, 1/138, r. 680.



(47)



Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/247.



141



MESNEVI HADÎSLERI FORMA ]



C-Hüküm: Y u k a r ı d a ismini verdiğimiz kaynaklar, hadîs h a k k ı n d a herhangi bir d e ­ ğer h ü k m ü belirtmemişlerdir. Fakat, meşhur hadîs m e c m u a l a r ı n d a ittifakla y e r ahşı, hadîsin "sahîh " oluşunun ifâdesi olarak kabul edilebilir. S â d e c e Mişkât'm^"^' dipnotunda: "Senedi vardır. Bilindiği gibi "hasen "1er, "sahîh"



(69)



hasen bir hadîsdir" kaydı bölümünde mütâlâa edilirler.



'Li^l >\Ji\ ^



-.jyyi



Resûlullah Sallallâhü Aleyhi v e Sellem: "Şüpheyok velîleri var" b u y u r d u . (Mesnevî:



A-



M



ki, Tanrı'nin



^Lj gizli



C. III, 3104. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. III/518-519)



Metin:



JJ Ju«--



La (^jİjJl



JLJ«— J J



o^^'



cf. -^J



cy-



OUiP



LJ



ıjj^^



JJ



Ül J J j x . ^ J l



U : jLâi (^^$LJ



j -UİP Ül |_jLsdi ü l J _ ^ j j J - U P -UP ü l



:Jli ?



Aijüf-



ü l j l _j .ÂjjL^b



l>j : J l i jjiJl JUJ'



ül



jjl>



iy_/ lili



j l j iJyo «.b^l j



Jİ I_^LP



jî : o î j p



ı^:^. : J ^ ^



^ ADU?-



jJ



r-r



^-y- cy cf^



cf- o-^^



Ls-^



tlr-^'



j i



j j u - j «uLe- ü l



otjr'



jy.j



JJJJI



^



W ^iJ^:^.



J^-.Jl j l : J y j



f U ^ ^ I «.Li'SlI



Ö m e r b . e l - H a t t â b , bir g ü n Mescid-i Nebevî'ye gitmişti. O sırada M u ' â z b . C e b e l ' i , Resûlullah (s.a.s)'ın kabrinin y a n ı n d a ağlar bir vaziyette gördü v e : "Yâ Mu'âz! Seni ağlatan şey nedir?" diye sordu. M u ' â z da: "Bu



(48)



142



Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât. I/l 12, r. 347.



kabrin sahibinden



işittiğim



bir şey vardı. İşte o beni ağlatıyor",



Ö m e r : "Nedir o işittiğin?" yanın



en basiti



bile şirktir.



lah'a karşı muharebe amel işleyen fından



tanınmazlar



ğunu işitmiştim"



da!.. işlerin



olur. Allah,



sever. Ki onlar,



düşmanlık



muttaki



"Ri­



ederse



Al­



ve gösterişsiz



gizli



ortada yok iken hiç kimse



tara­



( Y â ' n i m a d d e p l â n m d a kendilerine hiç d e ğ e r



bir topluluğun



müşkil ve muğlak



B-



etmiş



araştırılmaz



verilmez). Eğer Onlar



Kim Allah 'ın Veli'sine



i'lân



iyi kullarını



sorulup



dedi. H z .



deyince; M u ' â z , Peygamber Efendimiz'in:



yanında



Kalbleri, altından



iseler,



hidâyet çıkarlar,



çağmiıp



fikirleri



lambalarına uhdesinden



alınmaz.



benzer. gelirler"



Bütün buyurdu­



dedi.



Kaynaklar:



Yukarıdaki metin, e l - H â k i m ' i n ' " " bir rivayetidir. A ş a ğ ı yukarı



aynı



sened ve metinle İ b n Mâce'™', E b û N u ' a y m e l - I s f e h â n î " " v e B e y h a k î " " tarafından da rivayet edilmiştir. Bâzı rivayetlerde (meselâ: İ b n M â c e , H â ­ k i m ' i n ikinci rivayeti, B e y h a k î ) " v - ^ " den sonra "J^yH'^" kelimesi



ilâve



edilmiştir. Biz, tercümeyi b u n a göre yaptık.



C-



Hüküm:



e l - H â k i m , hadîsin sonuna: "Bu, senedi sahîh ilâve eder. Z e h e b î , Telhîs'irLâs



"Sahîh



bir hadîsdir"



e l - H â k i m ' i n ikinci rivayetinde de: "Bu, sahîh muhaddisler,



Z e y d İ b n E s l e m ' m , babasından,



tığı nakillerle



ihticâc



hîh



'dir. Herhangi



etmişlerdir... bir illeti yoktur"



hükmünü



'dir" diyerek aynı h ü k m ü benimser. bir hadîsdir.



onun da, S a h â b e ' < / e «



Bütün yap­



" der. A y n ı hadîs için Z e h e b î de: "S a h ü k m ü n ü verir.



İ b n M â c e rivayetinin senedinde, beşinci râvî d u r u m u n d a olan ' A b d u l ­ lah b . L e h î a ' n m "zaîf"



bir râvî olduğu söylenir. Biz, b u sebepten, İ b n



M â c e rivayetini değil, e l - H â k i m rivayetini tercîh ettik.



(49)



el-Hâkim, el-Müstedrek, IV/328; ayrıca bkz. 1/4.



(50)



İbn Mâce, Sünen, 11/1320-1321, r. 3989.



(51) Ehn'Nu'&ym, Hüyetul-Evliyâ,



1/15.



(52) Beyhakî, Şu 'ab ul-îmân, vr. 419^^; Beyhakî, Kitâb 'ül-Esmâ ve 's-Sıfât, s. 3 51.



143



ihyâ 'nm tahrîcinde ' I r â k î " " , e l - H â k i m ' i n h ü k m ü n ü naklettikten sonra: "Ben de derim ki, sahîh değil zaîf bir hadîsdir. Zîrâ senedde bulunan ' î s â b . ' A b d u r r a h m â n "% zaîf hattâ metruk bir râvîdir" der. D i ğ e r kaynaklar, h e p e l - H â k i m ' i n görüşüne katılırlar"".



P e y g a m b e r : "Dfn, nasihattir"



dedi. Nasihat, lügatta hıyanetin zıddıdır.



(Mesnevî: C. III, B. 3943; Ank. III/659-660) Ayrıca: " . . .



ji-üi



..." P e y g a m b e r ' i n : "Dîn,



öğütten



ibarettir"



d e m e s i , şeklinde B A Ş L I K olarak da zikredilmiştir. (Mesnevî: C. V, 3351. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. V/717)



A-



JJ çlW : Jli ? ^



Metin: jf-



^U»



^jî



ji



Ldi i o ^ ] jij]\



J-^



jf-



öLâ^



-.^M ^j



^



UÎJ.>- ıŞX^ Jîi\ J..^



^ \



.ı^-f^\f-j



jj\



U I O ^ jJ-~il



JJ



J . ^ ^^^.>•



^



jj> ^ \



j



Jj



Ajy_



AJL:^J



T e m î m ' ü d - D â r î (r.a)'den. P e y g a m b e r Efendimiz: "Din, sâdece nasihatten ibarettir" buyurdu. Biz: "Kimin için?" dedik. O da: "Allah için, kitabı için, Resulü için, Müslümanların imamları (liderleri, başkanları) ve top yekûn Müslümanlar için " buyurdular demiştir.



(53) Trâkî, el-Muğnî, milli, haşiye: 3. (54)



Zehebî, Mîzân, III/317, r. 6583; İbn Hacer, Tehzîb, Vni/218, r. 404.



(55)



Hafız el-Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, 1/68, r. 22; IV/154, r. 51; İhyâ, a.g.y bkz. Zehebî, Mîzân, IV/264; 'Aciûnî, Keşful-Hafâ, 1/53, r. 127.



144



Ayrıca



«Sı



B-



Kaynaklar:



Y u k a n d a k i metin M ü s l i m ' i n ' " " bir rivayetidir. A y n ı y e r d e ayrıca iki ri­ vayet daha vardır. Ö b ü r taraftan, değişik sened ve aynı metinle E b û Dâvûd'"», T i r m i z î " " , Nesâî"", D â r i m î ' " ' , A h m e d b , H a n b e l ' " ' ve B e y h a k î " " de rivayet etmişlerdir"". M e t i n d e , bâzı rivayetlerde "ji-iJı J i " bâzılarında "^i-^J' LCI" farklılıklanyla; "Xiıi J j - j L.



J^" gibi fazlalıklar vardır ki, bunların, m â n â y a herhangi bir te'sîri



yoktur. S e n e d d e ise; D â r i m î , ' A b d u l l a h b . Ö m e r ' d e n ; E b û D â v û d , B e y h a k î v e N e s â î ' n i n ilk iki rivayeti ile M ü s l i m ' i n h e r ü ç rivayeti T e m î m ' ü d D â r î ' d e n ; T i r m i z î v e A h m e d b . H a n b e l ile N e s â î ' n i n son iki rivayeti E b û H ü r e y r e ' d e n d i r . M ü ş t e r e k rivayetler h e m e n h e m e n birbirinin aynıdır.



C-



Hüküm:



Hadîsin, M ü s l i m ' d e yer alışı v e T i r m i z î ' n i n ; " 5 M , sahîh ve hasen bir hadîsdir" h ü k m ü , S u y û t î ' n i n ' " ' de "sahîh" r u m u z u n u k o y u s u , hadîsin sıhhatinin delilleri olarak kabul edilebilir.



*



(56)



Müslim, Sahîh, 1/53-54 (üç rivayet).



(57)



Ebû Dâvûd, Sünen, IV/392-393, r. 4944.



(58)



Tirmizî, Sünen, VIII/113-114.



(59)



Nesâî, Sünen, VlI/156-157 (dört rivayet).



(60)



Dârimî, Sünen, 11/220, r. 2757.



(61)



Ahmed b. Hanbel, Müsned. 11/297.



(62)



Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 458 b. y



i>^ı ^.jüı"



(63)



[Mttellifin 70. hadisle ilgili derkenarı]: "LSJ^İ\ ^



(64)



Sağîr, 11/35. Rivayetlerle ilgili geniş bir değerlendirme de var. Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr, 11/18. Aynca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 11/608, r. 4966; Hâfız el-Münziri, et-Terğîb. 11/575, r. 13; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 1/414, r. 1324.



Buhârî, et-Tarîh 'us-



145



^ , / \ J J



(71)



O g a y b askerinin b a ş b u ğ u P e y g a m b e r dedi ki: "Ey yiğit! önce yiğitlik olamaz".



Savaştan



(Mesnevi: C. III, B. 4004; Ank. III/668)



Açıklama: A n k a r a v î ' n i n de



JJ



V" şeklinde tesbît etmiş olduğu hadîs



metnine, hiçbir yerde rastlayamadık. Mesnevî Hadîsleri ü z e r i n d e bir araştırma y a p a n F ü r û z a n f e r , Ehâdîs-i Mesnevî'sinde, her nedense, bu beyti zikretmemiştir. Belki de, hiçbir kaynak tesbît e t m e m i ş olmasından dolayı a l m a m ı ş olabilir. B u sebeple biz, herhangi bir şekilde, değer h ü k m ü belirtmek imkânı el­ d e e d e m e m i ş oluyoruz.



(72) Hadîsdeki içinizdedir".



şu



güzel



öğüdü



duy:



"Düşmanlarınızın



en



kuvvetlisi



(Mesnevî: C. III, B.4066; Ank. III/676-677)



A-



Metin: "dl^



"Düşmanınızın B-



^1 dUü



en kuvvetlisi,



içinizde



c5-^î " bulunan



nefsinizdir".



Kaynaklar:



K a y n a k hadîs m e c m û a l a n n d a böyle bir m e t n e rastlayamadık. G a z â l î ,



146



ihyâ'smm bir yerinde*"' joıkandaki metinle zikreder. T r â k î ise hadîsin tahrîci'nde'^\ b u hadîsi, " B e y h a k î ' n / / ı , Kitâb'üz-Zühd'de İ b n ' A b b â s rivâyetiyle naklettiğini" söyler. 'Irâkî, aynca "Hadîsin senedinde bulunan ' A b d u r r a h m â n b . Ğ a z v â n ' m ' " ' hadîs uyduruculardan dmı ilâve eder.



Muhammed b. birisi" o l d u ğ u k a y -



' A c i û n î " " d e aynı şekilde " B e y h a k î , Kitâb'üz-Zühd'de senedle rivayet etmiştir" der. ' A b d ' u r - R a û f e l - M ü n â v î ise, d e ğ e r h ü k m ü B e y h a k î ' n i n rivayet ettiğini zikreder*"".



zaîf



belirtmeden,



bir



sâdece,



Biz, d a h a ö n c e d e ifâde ettiğimiz gibi, B e y h a k î ' n i n Kitâb'üz-Zühd'ünü inceleme imkânı bulamadık. Hadîs hakkında, yukarıdaki m a ' l û m â t dışında, herhangi b i r d o k ü m a n d a elde edemedik. B u sebeple, kesin b i r değer h ü k m ü tesbît edilememiştir.



«s



(73)



jl^^jp^j^^j^)''!^



c/M^'c/'":/^^^



O güzel yiğit, O P e y g a m b e r : "Sözde sihir hâssası söyledi. (Mesnevî:



A-



C. III, B. 4079; Ank. III/678)



Metin:



01 : J l î j\ I o U l



(65)



var" dedi. D o ğ r u d a



01: ( J L - J AJLP ^1 J v



^1 J _ ^ j J U î U İ U ^ U l



^



Gazâlî, İhyâ. III/4.



(66)



Trâkî, el-Muğnî, a.g.y., haşiye: 1.



(67)



Bkz. Zehebî, Mîzân. III/625, r. 7857.



(68)



'Aciûnî, Keşfül-Hafâ,



(69)



Münâvî, Künûz 'ül-Hakâyık, 1/32-33 (Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr'in



1/143, r. 412. kenarında).



147



' A b d u l l a h b . Ö m e r anlatıyor: Maşrık tarafından iki kişi gelip veciz bir k o n u ş m a yapmışlardı da halk, bunların ifâde tarzlarına hayran olmuştu. B u n u n üzerine P e y g a m b e r Efendimiz: "Güzel konuşmada sihir hâssası vardır" buyurdular. Râvî, tereddüd ederek, yâhud: "Güzel ifâde ile konuş­ manın bâzısında sihir hâssası vardır" b u y u r d u , demektedir.



B-



Kaynaklar:



Yukarıdaki metin M â l i k b . E n e s ' i n el-Muvatta 'ından'™' alınmıştır. A y ­ rıca Buhârî"', E b û Dâvûd"", Tirmizî"" ve A h m e d b. Hanbel'"', hepsi de aynı sened v e metinle el-Muvatta' rivayetini naklederler. B u h â r î el-Edeb 'M7Afö/reJ'inde"", Tayâlisî de Müsned'inde''"'' İbn ' A b b â s rivayetini verirler. Biz, b u sebeple el-Muvatta' rivayetini tercîh ettik.



C-



Hüküm:



M e ş h u r hadîs m e c m u a l a r ı n d a ittifakla yer alışı, hadîsin "sahih" olu­ şunun ifadesidir. A y r ı c a Tirmizî: "Bu, hasen ve sahîh bir hadîsdir" kaydını d a ilâve eder.



(74)



^ ^ U ^ ^ ^ ^ k



P e y g a m b e r dedi ki: "İhsan edilen bu dünyâda ihsanda bulunur". {Mesnevî:



^-J^\ şeye verilecek



^ M karşılığı



-./yr^^^^ iyice



C. III, B. 4103; Ank. III/681)



(70)



Mâlik b. Enes, el-Muvalta'.



(71)



Buhârî, Sahih, VII/30; VI/137.



11/986, r. 7.



(72)



Ebû Dâvûd, Sünen, IV/413, r. 5007; ayrıca bkz. 5010, 5011, 5012. hadîsler.



(73)



Tirmizî, Sünen, VIII/184.



(74)



Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/16.



(75)



Buhârî, el-Edeb 'ül-Müfred



(76)



Tayâlisî, Müsned, s. 348, r. 2670.



148



s. 301, r. 872.



bilen,



A-



Metin:



l^'



(v^lyl ^y



^ ^ • ^



Cf. y ^ 0^



•Jjh



(J—J



J U : ^ !



cr^)^



j>.



UJ



ı.ijjh>yil



«Sil



J-«^î



JLJP ^



I J B JJ. ^



j f - J J .



.üjl J _ ^ j O J ^ J " : J l i



« Ü I İ J L P jS-



jS-



^ L U 01_) jjJajj ^



ÖJı—f-



( J l ^ l Uî ,^L2Jl jS-



liJÜL»



AJ "^1



y \



^ - ^ ^



j , ,



y.JJ



gjİJUjil OUiP



U c J ^ Î Âjv-



f^\j>\\



y \



- j L i ü J J



C/' ^^-J cy-



.J--'>LJl J aJrl û J I ^ J U



j»y J



^ ü l c-^s.^ : J l i



jvJLoJ



A-IP



E b û H ü r e y r e ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz: "Allah, cirlerle giren kavmin hâline taaccüb erfer" buyurmuşlardır.



B-



UJO^



ü l ,_yU9 ^ ^ l J P



cennete



zin­



Kaynaklar:



Yukandaki



metin



Buhârî'nindir*""".



" j - t > L J i j  J . 1 J l oj.u, j.^ j . j j ^ j



L4j



Ö b ü r taraftan



aynı



senedle



şeklinde E b û Dâvûd, A h m e d



İbn Hanbel*'™'; biraz değişik metinle Beyhakî*"»';" Jı J - t > U i j



O_,JUJ ^y



^



o-=^



(106) Buhârî, Sa/îf/ı, IV/20. (107) Ebû Dâvûd, Sünen, III/75-76, r. 2677. (108) Ahmed b. Hanbel, Müsned, 11/302; IV/406, 448, 457 (her dört rivayet de aşağı yukarı birbirinin aynıdır). (109) Beyhakî, Kitâb 'ül-Esmâ ve 's-Sıfât, s. 334.



154



*Jri



" şeklinde A h m e d b. Hanbel'in'"»' diğer bir rivayeti vardır. A h m e d b.



H a n b e l ' i n bu son rivayeti hâriç, diğer bütün rivayetler, aşağı yukarı yaklaşık senedlerle rivayet edilmişlerdir. A h m e d b, H a n b e l ' i n sonuncu rivayeti, E b û Ü m â m e el-Bâhılî tarikiyle v e değişik bir senedle nakledilmiş olup şöylece tercüme edebiliriz: "Peygamber Efendimiz gülüyordu. Biz: "Yâ Resûlullah, seni güldüren şey nedir?" dedik. Resûlullah (s.a.s) da: "Zincirlere bağlan­ mış olarak cennete sevk edilen kavmin hâline taaccüb ettim " buyurdular". A y n c a İbn Fûrek"'" de, hadîsi îzâh m a k s a d ı y l a iki a y n y e r d e aynen b i ­ z i m yukarıda naklettiğimiz senedle zikreder.



C-



Hüküm:



Hadîsin B u h â r î ' d e yer alışı, "sahîh" oluşunun ifadesidir. A y r ı c a Suyûtî"" d e "sahîh " r u m u z u n u koymuştur.



(79)



^ ^ ^ ^ y , ^ ^ ^ ] i : j ^ ^ ^ i U / / ^ ^ ^ ^ y J ^



Mustafâ A l e y h i s s e l â m ' ı n : "Beni, Y û n u s İbn Mettâ'rffl« üstün yın " hadîsinin tefsiri. {Mesnevî:



A-



tutma­



C. III, 4512. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. III/751)



Metin:



• Cs* if. U^y-



O* J I ^



J ^ . û i AYJ



: Jlî



AİP ü l ^_5U ^ ^ l j P A;P i l i



E b û H ü r e y r e ' d e n . P e y g a m b e r Efendimiz: "Hiçbir kimsenin



beni.



(110) Ahmed b. Hanbel, Müsned. V/249. (111) İbn Fûrek, Müşkil ul-Hadîs, s. 54, 119. (112) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr. U/52. Ayrıca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 11/389, r. 3960; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, 11/55, r. 1710.



155



Y û n u s î b n M e t t â V a / ı üstün tutması yakışık B-



« / » l a z " buyurmuştur.



Kaynaklar:



Yukarıdaki metin B u h â r î ' n i n bir rivayetidir*"". A y n ı sened v e metinle M ü s l i m " " ' , Tayâlisî*"", A h m e d b . Hanbel*"", E b û N u ' a y m * " ' ve Beyhakî*""'; değişik sened ve yaklaşık metinle ayrıca Buhârî*"", Müslim*'-"', E b û Dâvûd"^", Tayâlisî"^" (hepsi de aynı sened v e metinle İ b n ' A b b â s ' d a n ) ; ü ç ü n c ü bir rivayet olarak yine B u h â r î " " ' , Tirmizî*'"" ve İ b n Mâce*'"' de E b û H ü r e y r e ' d e n nakletmişlerdir. Değişik bir sened ve metinle Dârimî*'^" v e el-Hâkim*'"' de hadîse yer vermiştir. M e t i n v e sened farklılıkları, k a y d a değer e h e m m i y e t t e olmadığı için, ayrı a y n gösterilmemiştir. B u n u n y a n ı n d a İ b n Kuteybe*"": 'Vu^ı uv.''}J^'^i



Cs" Cf- o-^y-



O . ^



"Beni, Y û n u s İ b n M e t t â ' < / a n üstün tutmayın ve Peygamberler arasında da bir üstünlük ayırımı yapmayın" şeklinde, M e s n e v î ' d e k i n e b e n z e r bir metin nakletmiş v e bir sahîfeyi aşkın açıklama yapmıştır. Fakat yukarıdaki kaynak­ larda nakledilen metinlerin hiçbirisi, lâfız b a k ı m ı n d a n böyle değildir. Maamâfîh, m â n â b a k ı m ı n d a n hiçbirisinin arasında bir fark yoktur. (113) Buhârî, Sahîh, lV/133 (4. hadîs). (114) Müslim, Sahîh, Vll/102 (1. hadîs). (115) Tayâlisî, Müsned, s. 330, r. 2531. (116) Ahmed b. Hanbel, Müsned (117) Ehû'Hu'aym,



1/205, 242, 254, 440.



Hılyet'ül-Evliyâ,



(118) Beyhakî, Şu'ab'ül-îmân,



V/57.



vr. 121".



(119) Buhârî, Sahîh, a.g.y. (2. hadîs). (120) Müslim, Sahîh, VII/103 (2. hadîs). (121) Ebû Dâvûd, Sünen, lV/301, r. 4669, 4670. (122) Tayâlisî, Müsned, s. 346, r. 2650. (123) Buhârî, Sahîh, IV/132 (3. hadîs). (124) Tirmizî, Sünen, Xll/123-124. (125) İbn Mâce, Sünen, 11/1428-1429, r. 4274. (126) Dârimî, Sünen, 11/218, r. 2749. (127) el-Hâkim, el-Müstedrek,



11/584.



(128) îbn Kuteybe, Te'vîl'ül Muhtelif il-Hadîs, s. 116. Aynca bkz. Hatîb et-Tebrîzî, Mişkât, 111/114, r. 5708-5710; Meşârık'ul-Envâr, 1/64; 11/337.



156



"



C-



Hüküm:



B u h â r î v e M ü s l i m ' i n d e ittifakıyla rivayet edilen b u hadîs "dir.



hîh



P e y g a m b e r : "Cennet ehli olanlar, bâzı şeyler yüzünden düşmanlıklarda mağlûb ve zebûn olurlar" dedi. (Mesnevî:



"sa­



savaşlarda,



C. III, B. 4571; Ank. III/761)



A-Metin: :Jli J



ı^^r~'^



S-*J



OiJr y \^ p \ Jj^L (,r^î



«ULP



ül .



J^-JÜ _JJÎ



C_>üf-



JJLVS ( ^ I



İsıl



UÎJb-



^



Harise b . V e h b el-Huzâî'den. Peygamber Efendimiz'in: "Ashabım, haberiniz olsun, size Cennet ehlini bildireyim: Zayıf olan ve halk tarafından zayıf görülen mütevazı her mü'min cennetliktir. Halbuki o mü'min, Allah'ın kerem ve inayetine yemîn etse, muhakkak Allah onu, ihsan ve inayeti ile, yemininde gerçek çıkarırdı. Ey Ashabım, iyi dinleyiniz. Size Cehennem halkını da bildireyim: Onlar da katı yürekli, kibirli ve hîlekâr, ululuk taslıyan kimselerdir" b u y u r d u ğ u n u işittim, der.



B-



Kaynaklar:



Yukarıdaki metin, B u h â r î ' n i n iki rivayetinden birisidir*"", ikinci riva­ yeti'""' d e aynı sened v e metinle rivayet edilmiştir. S â d e c e



".JL^^"



yerine



"OIPUTU" değişikliği vardır.



(129) BvhM, Sahîh, VI/72. (130) A.g.e., VII/89.



157



MESNEVI HADÎSLERI FORMA 12



A y r ı c a aynı sened v e metinle Müslim*"'*, Tirmizî"^", İ b n M â c e " " ' , T a y â l i s î " " ' v e Beyhakî*'"' tarafından da rivayet edilmiştir.



C-



hîh



Hüküm:



Hadîs, diğerleriyle birlikte, B u h â r î v e M ü s l i m ' i n ittifakıyla "dir.



"sa­



N o t : Y u k a r ı d a k i metnin, M e v l â n â tarafında bahis konusu edilen ha­ dîs o l d u ğ u şüphesizdir. B u n u n yanında, lâfız b a k ı m ı n d a n t a m a m e n u y g u n bir rivayet d a h a vardır ki şöyledir:



S ü r â k â b . M â l i k ' d e n . ResûluUah (s.a.s): "Size Cennet ehlini haber vereyim mi?: Onlar, mağlûb, zayıf ve zebûn düşmüş kimselerdir. Cehen­ nem halkı da, katı yürekli, kibirli, hîlekâr, ululuk taslıyan kimselerdir" buyurmuşlardır. G ö r ü l d ü ğ ü gibi M e v l â n â , hadîsin sâdece birinci şıkkını bahis k o n u s u etmiştir. Hadîsi el-Hâkim"^"' rivayet etmiş ve: "Bu, M ü s l i m ' i n şartına göre sahîh bir hadîsdir" demiştir. A y n ı h ü k m ü , Telhîs'mde Z e h e b î de benimsemiştir.



(131) Müslim, Sahîh, VIlI/154 (üç rivayet). (132) Tirmizî, Sünen,



X/67.



(133) İbn Mâce, Sünen, 11/1378, r. 4116. (134) Tayâlisî, Müsned, s. 174, r. 1238. (135) Beyhakî, Şu'ab'ül-îmân,



vr. 630".



(136) el-Hâkim, el-Müstedrek,



1/61.



158



( 81 )



MJ



J\j



P e y g a m b e r dedi Ici: "Bir kapıyı baş çıkar görünür".



^J:^\S'



^JJ



--Çr^



çalar durursan,



nihayet



. . J L ^



o kapıdan



bir



(Mesnevî: C. III, B . 4 7 8 2 ; Ank. III/797)



A-



Metin:



* J AJ



(137) 'Abdullah b. eVMühârek, Kitâb'üz-Zühd



AJU



(LUJJı \JJS'\



: J J I JLS' fbjjJl BÎ J I . . . . "



-I



ÛÎ LILIJI v^M' ^ / J ^ . (>•:JL^ TBJJÜı UÎ J Î . . . " -II



ve'r-Rekâik, s. 7-8, r. 2 1 .



(138) Ebû Nu'aym, i/z/^/e/'öZ-^v/iyâ, 1/130. (139) Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân, vr. 97". Ayrıca bkz. Zehebî, Mızân, IV/386, r. 9544.



159



I- E b û ' d - D e r d â şöyle derdi: "Çok duâ edin. Zîrâ kim kapıyı larsa, muhakkak kapı ona açılır".



çok



ça­



II- E b û ' d - D e r d â şöyle buyurmuştu: "Kim kapıyı çalarsa, kapı kendi­ sine muhakkak açılır. Kim çok duâ ederse, onun da duası kabul edilir". Y u k a n d a k i rivayetlerin her üçü de bu durumlarıyla, "merfû'" değil, "mevkuf" hadîsdir. ' A b d u l l a h b . e l - M ü b â r e k ile E b û N u ' a y m rivayet­ lerinde s ö z ' A b d u l l a h b . M e s ' û d ' a ; B e y h a k î ' n i n h e r iki rivayetinde ise E b û ' d - D e r d â ' y a âiddir.



C-



Hüküm:



Y u k a n d a k i kaynakların m u s a n n ı f l a n tarafından, hadîs için, herhangi bir değer h ü k m ü belirtilmemiştir. Sâdece Kitâb uz-Zühd'de, m e z k û r hadîsin dipnotunda, E b û N u ' a y m rivayetine de işaret edildikten sonra: "Aynı hadi­ si, el-Mu 'cem 'ül-Kebir inde T a b e r â n î de nakletmiştir. Hadisin râvîleri ise Sıhhatli râvîlerdir. ez-Zevâid isimli eserde (11/257) de aynı şekilde nak­ ledilir" denmektedir.



160



MESNEVI IV. CİLD HADİSLERİ



B a k d a b ı k m a d a n , u s a n m a d a n emîn ol. İşte O U l u P e y g a m b e r b u n u n için: "Kim kendini Tanrı'ya verirse, Tanrı da kendisini ona verir" dedi. (Mesnevî: C. IV, B. 78; Ank. IV/27)



Açıklama: J I T ^ OVR y"



A n k a r a v î ' n i n "A5



şeklinde zikrettiği m e t n i , araştırmala­



rımız çerçevesi içerisinde, hiçbir y e r d e tesbît edemedik. ' A c i û n î " ' iki y e r d e olursa, Allah da onunla kaynaktan bahsetmez.



(83)



-âı olT İİıi ^ beraberdir"



ılflyJ^U^^,



Mustafâ o n u n için: "Adem'le sancağım altındadır" dedi.



OIT ^ "



"Kim Allah'la



beraber



şeklinde nakleder, fakat herhangi bir



'J>



>y\ i Ç)\/.^ı^^j



bütün Peygamberler,



benim



Ji>^ ardımda



ve



(Mesnevî: C. IV, B. 525; Ank. IV/107)



A-



Metin:



" V J JUJ-L FI_JJ ( ^ J L J J j>â



• j ^ ' ^ "^J l / ' j ^ *



Â^LÂJI



^j



(>^'



J«JÎ J Ü J JL~- UÎ



4,^*J



"yi sl_j^



J



M, elinden



j»Jij U AJ J İ P Ö O y v j î



tutup kırk adım götüren



II- "Bir körü, kırk adım götüren



kimsenin



L?*-^^



kimse cennetlik



geçmiş günâhları



o"



olur" affedilir"



v e benzerleri şeklinde rivayet edilmiştirr c u T " "Ben



diye halkı



yarattım"



şeklinde şöhret yapan ve, zaîf ye mevzu' hadîsleri tesbît gayesiyle derlenen hadîs kitaplarında ise: " ^j,yj>i



/\ oî c - ^ ü



c-^ "



"Ben, bilinmeyen gizli bir hazine idim. Bilinmemi sevdim de halkı ya­ rattım. Böylece kendimi onlara tanıttım, onlar da beni tanıdılar, bildirdi­ ler" şeklinde nakledilen bu hadîsi, hiçbir kaynak hadîs m e c m u a s ı n d a tesbît edemedik. Bu hadîs h a k k ı n d a söylenilen sözlerin v e verilen hükümlerin, h e m e n h e m e n hepsi, İbn T e y m i y e ' n i n görüşünü tekrarlamaktan öteye g e ç m e z . Son



(81)



Taberânî, el-Mu 'cem 'ül-Kebîr. c. I, vr. 278"; Sağîr, 11/87.



(82)



Beyhakî, Şu 'ab ul-îmân, vr. 632°.



(83)



el-Hâkim, el-Müstedrek.



(84)



Naşirin notu: Veled İzbudak'taki tercümesi: "Deniz coşup kûkredi mi, kükreyişi köpük hâlinde görünür; köpürüşü, "Bilinmeyi diledim, sevdim de halkı yarattım " sır­ rını meydâna getirir".



IV/311.



181



devirlerde derlenen kitapların'*" müştereken verdikleri m a ' l û m â t şöyledir: Ni



" ü u ^



JLL^ A) J î y y



Vj , 0 - j



T e y m i y e : "Bu, Peygamber



.âl



Efendimiz'in



Jiv>



^ 1



{.-j^r ^



sözlerinden



^



A;I -.-^



değildir.



'ibn



^1 Jli"



Bu hadîs



için



ne sahîh, ne de zaîf bir sened bilinmektedir,



demiştir.



el-'Askalânî de onun fikrini



şeklindedir. B u n u n dışında her­



benimsediler"



hangi bir bilgi yoktur. Sâdece 'Ali el-Kârî: "Fakat Cenâb-ı



Hakk'ın:



ancak beni bilmeleri



"ö}X^



V! ^"Vb cA'



için yarattım



Zerkeşî ve İbn H a c e r mânâsı



doğrudur



^ j " "Ben, insanları



âyet-i celile'sinden



alınmıştır"



ve



ve



cinleri, der.



İsmaîl H a k k ı Bursevî, sırf bu hadîsi şerh etmek maksadıyla Kenz-i Mahfi isminde 156 sahîfelik müstakil bir kitap k a l e m e almıştır. Bursevî, kitabının m u k a d d i m e s i n d e şöyle der: "Muhyiddîn t b n ' ü l - ' A r a b î , Fütuhat'ül-Mekkiye'sinde; Keşfen sa­ hîh, naklen gayr-i sabit bir hadîsdir, der. Nitekim İ m â m Suyûtî, Dürer-i Münteşire nâm kitabında "Aslı yoktur" demiştir. Feemmâ ınde'l-mükâşifin hadîs-i sahîh 'dir. Zîrâ huffâz, sened ile naklederler. Mükâşifûn ise, Fem-i Nebevi (s.a.s)'den bizzat ahzedip söylerler. Ve bir nesnenin sened-i ma'lûmu olmamaktan fînefs'il-emr adem-i sübûtu lâzım gelmez. Belkikeşf-i sahîh ile olunca esahh olur..... " Bu m a ' l û m â t t a n da anlaşılacağı gibi, metin, hadîs literatüründe carî olan nakil metodlarıyla rivayet edilmemiştir. M ü k â ş e f e yoluyla elde edilen bilginin, delîl olup olmayacağı hususu ih­ tilâf konusudur. B u bir tarafa, kaynaklar, hadîsin kâşifinin k i m o l d u ğ u n d a n bahsetmemektedirler. K i m tarafından v e hangi asırda ortaya çıkmıştır? soru­ su, ayrıca bir araştırma m e v z u u d u r .



(85)



a) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 327, r. 838; b) 'AH el-Kârî, Mevzu 'âl. s. 62; c) Hût el-Beyrûtî, Esna'l-Melâlib. s. 165; d) Fettenî, Tezkiret'ül-Mevzû'ât, s. 11, e) 'Aciûnî, Keşf'ül-Hafâ, 11/132, r. 2016. Prof. Tancî, İ b n Teymiye'nin bu hükmünün kaynağmı tesbît eder ve "Risale fı'lEhâdîs 'il-Kâzibe ve 'z-Zaife ve 7 'İbn Teymiye. vr. 227", Fâtih Kütübhânesi, nu: 2266'da olduğunu haber verir (bkz. Şifâ 'üs-Sâil li Tehzîb 'il-Mesâil. s. 60, Tancî'nin notu). Biz, İbn Teymiye'nin bu eserini inceleme imkânı bulamadık.



(86)



182



Kur'ân-ı Kerîm, Zâriyât sûresi, 56. âyet.



lyXl^^ .çl^f^jJS^



(96)



Û



.^fJ^jJS^



"Halka, kendi aklınız mikdârınca değil, onların akılları mikdârınca söz söyleyin ki, Tanrı'ya ve Peygamberine yalan demesinler" hadîsi.



(Mesnevi- C. IV, 2577. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. IV/582)



Açıklama: Bu mevzuda iki ayn hadîsden bahsedilir: Birisi; daha çok halk arasmda ve­ cîze gibi kullanılan ve Mesnevî'de



geçen şeklidir. Biz, hadîsi bu şekliyle, esâs



kaynaklarda tesbît edemedik. Sâdece Deylemî'" " , 4 y p j - ^ ^ ^r^' "Biz, insanlara akılları mikdârınca konuşmakla emrolunduk" şeklinde İbn ' A b b â s ' d a n , "zaîf" bir senedle rivayet etmiştir. A y r ı c a ikinci el eserler***" d e hadîse y e r vermişlerdir. İkincisi ise: D a h a çok, kaynaklarda zikredilen şeklidir v e biraz değişik­ liklerle şöyledir: " «İp iıi (j.jUı



^üı



Jju



jl ^ j "



-il J ^ - j u^^î :cJU Ut



JU; ^\ ^j



Hz. Aişe (r.a)'den zikrolunmuştur ki. O:



jt> /"i M ^ "ResûluUah



(s.a.s), bize, insanları kendi derecelerine indirmemizi emir buyurdu" demiş­ tir. Bu metni Müslim'*", s e n e d z i k r e t m e d e n , t a ' l î k a n nakleder. A y n c a E b û Dâvûd""», Hz. Â i ş e ' d e n , P e y g a m b e r E f e n d i m i z ' i n : " ^jb^



^ L J I " "İnsanları,



kendi derecelerine



indirin"



IJJJJİ



şeklinde rivayet ettiğini



naklederler ki, M ü s l i m rivayeti m â n â , E b û D â v û d rivayeti ise lâfız olarak nakledilmiştir. Esâsında ikisi de aynı hadîsdir. (87)



Deylemî, Müsned'ül-Firdevs,



(88)



a) Sehâvî, el-Makâsıd, s. 93, r. 180; b) 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ, Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib, s. 53.



vr. 54".



(89)



Müslim, Sahîh, 1/5, Mukaddime. Ayrıca bkz. Beyhakî, Şu'ab'ül-îmân. Hakîm et-Tirmizî, A'evâıiir'M7-C/5«/, s. 124.



(90)



Ebû Dâvûd, Sünen. lV/361, r. 4842. Ayrıca bkz. Sehâvî, el-Makâsıd, s. 92, r. 179; 'Aciûnî, Keşfül-Hafâ. 1/194, r. 590; 1/209, r. 629; Hût el-Beyrûtî, Esnâ'l-Metâlib. s. 53-54; Gazâlî, İhyâ. 1/57.



1/196, r. 592; c) Hût elvr. 6 5 2 ^ el-



183



Sehâvî, b u ikinci rivayet için e l - H â k i m ' i n " s a A f A " h ü k m ü n ü verdi­ ğini nakleder.



( 97 )



Py^.



.y^\



P e y g a m b e r A l e y h i s s e l â m ' m : "Safer'in cennet müjdesi vereceğim" b u y u r m a s ı .



(Mesnevî:



rJs



çıktığını



kim müjdelerse,



ona



C. IV, 2585. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. IV/584)



Açıklama: B u k o n u d a rivayet edilen hadîs, tesbît edebildiğimiz kadarıyla şöyledir: J



^ j



ilt-



ü l j_Jv' ü l J _ ^ j ^



jjjj"



O J J U - Î ÂJUJÎ



: J l i tâ\



j p UiL



ıj/* -J-^î ^ (_r^ t i ' _ ^ ^ l



jliT



ÂJTL; A ; ^



J J xsA



İbn'üs-Salâh^' P



^



y\



İSll - U P J i j ^ J I - U P j P J ^ l j ;



cy- r " ^ '



j^i :



-



cZ-'y-^^^



erfmiM " hadîsinin tefsiri.



(Mesnevî: C. IV, 3300. beyitten önceki BAŞLIK; Ank. IV1161) (100) Beyhakî, Şu 'ab 'ül-îmân. vr. 631". (101) Hakîm et-Tirmizî, Nevâdir'ul-Usûl.



s. 25-26, el-Asl'ür-râbi' aşar.



(102) Kendisi de, babası da Ashâb'A&ndvc. Şam'da., Ashâb'dan en son vefat edenlerdendir. Hicrî 96 senesinde 100 yaşında iken Şam'da vefat etmiştir (İbn Hacer, Tehzîb. V/158159, r. 271). (103) a) Suyûtî, el-Câmi'us-Sağîr. 1/9 ( H a k î m et-Tirmizî'den nakil); b) 'Aciûnî, Hafâ. 1/57, r. 139; 1/39, r. 76; c) Gazâlî, İhyâ. 111/204.



Keşfül-



(104) Zehebî, M z â n , IV/522, r. 10172. (105) 'Irâkî, el-Muğnî. a.g.y.. haşiye: 4.



187



A-



Metin:



y \ J l i :jLs j^Jl j



AJ| v y ^ j



J-P JJ



y \



yUz-./'y



J l i ıŞy^jl



Jp



U O U J l



"^'j : J_?^ (•-'-^j * ^



-"jiy



E b û H ü r e y r e (r.a)' den. Resûlullah (s.a.s): "Allah'ayemîn ki. Ben, günde



Allah'a



JJÎ



yetmiş



defadan



fada



tevbe ve istiğfar



ederim



ederim"



bu­



yurmuşlardır.



B-



Kaynaklar:



Y u k a r ı d a k i m e t i n Buhârî'nindir*'"". A y n ı sened v e metinle Tirmizî""" d e nakleder. Öte



yandan



Tayâlisî*"",



Müslim""",



Ahmed



Ebû



İ b n Hanbel*"',



Dâvûd'"",



Tirmizî*""',



'Abdullah



b . e l - M ü b â r e k ""', el-



Hâkim*"", Beyhakî*"" v e T a b e r â n î " ' " de "5 y « L . " "YÜZ defa"



Dârimî"",



değişikliği ile



çeşitli rivayetleri naklederler.



C-



Hüküm:



H a d î s , müttefekun aleyh olarak "sahîh



"dir.



(106) Buhârî, Sahîh, VII/145. (107) Tirmizî, Sünen, XII/144. (108) Müslim, Sahîh. VIII/72-73 (iki hadîs). (109) Ebû Dâvûd, Sünen, II/l 13, r. 1515. (110) Tirmizî, Sünen, XII/145 (iki hadîs). (111) Dârimî, Sünen, 11/212, r. 2726.



(112) Tayâlisî, MM5«erf, s. 166, r. 1202. (113) Ahmed b. Hanbel, Müsned. 11/282, 341. (114) 'Abdullah b. el-Mübârek, Kitâbuz-Zühd 1140.



ve'r-Rekâik, s. 400-401, r. 1136, 1137, 1138,



(115) el-Hâkim, el-Müstedrek. 1/511. (116) Beyhakî, Şu 'ab ul-îmân. vr. 67", 417 "', 342". (117) Taberânî, el-Mu 'cem us-Sağîr, 1/85, 109.



188



(101)



i\iJM^J^^



Y o l g ü n e ş i olan P e y g a m b e r bile: "Nefsini lu!"



f j ^ l ^ : : ^



aşağılayan



kişiye



ne



mut­



dedi. {Mesnevî: C. IV, B. 3344; Ank. IV/782-783) Benzeri beyit: {Mesnevî:



A-



Metin:



• V ^ Cf. :



Ji- JiU> j j J^Lij-l Uî ^ş^s. J J V



Jr--^ c/'



İyi şeyleri caiz gören O P e y g a m b e r , n e d e güzel söyledi: "Bir zerre ak­ lın oruçtan da yeğdir, namazdan da. Çünkü aklın cevherdir, bu ikisi ise araz. Bu ikisi, yani namaz ve oruç, onun tam olmasıyla farz olur".



{Mesnevî: C. V, B. 454-455; Ank. V/125-126)



Açıklama: Yukarıdaki beyitler, iki ayrı hadîse işaret etmektedir: I- Beyitte geçen " j i ^ j'y^" "Hoş-cevâz" ta'bîrine tekabül eden bâzı hadîsler nakledilir. Bunlardan bir tanesi, Ebû Davud'un'"', ' A m r b. el-Âs (r.a) tarikiyle rivayet ettiği şu hadîsdir: JjpU-I



Jl



^UJl



Jl,



Ajıi J



:



. " ji^



«î-b- j DÎ




LJl A J P ^^..^ C - â U A i l j jLjl



^ 1 J j _ j -u^



J l iıl



jLi^i^ j j ^



jî :Jli



Uîo^



^1



V j J j ("JÎ CUİL»^ U J L ^ N|jli 4j I y . . j j . OÎ dJo.î



SJrl C - â i ^ L.



. j^Li



JOJJI