Türkiye'de Siyasal Kültürün Resmi Kaynakları - Cilt 1: Atatürk'ün Nutuk'u [1, 1 ed.]
 9754701458, 9754701466 [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Taha Parla



TüRKIYE'DE SIYASAL KÜLTÜRÜN RESMi KAYNAKLARI CiLT



1



Atatürk'ün Nutuk'u



I



L



E



T



I



Ş



I



M



Y



A



Y



I



N



·L



A



R



I



TAHA PARLA







Türkiye'de Siyasal Kültürün Resmt Kaynaklan ciL T



1



Atatürk'ün



Nutuk'u



TAHA PARlA







Türkiye'de Siyasal Kültürün Resınl Kaynaklan CIL T 1 Atatürk'ün



Nutuk'u



YAZARlN



ÖTEKI ESERLERI



The Social and Potit/cal Thought ofZiya Gökalp, B rili, Leiden1985. TOrkiye'nin Siyasal Rejimi, Onur Yayınlan, Ankara-lstanbul1986. Ziya Gökalp, Kemalizm ve TOrkiye'de Korporatlzm, Iletişim Yayınian,



lstanbul1989. TOrkiye'de Anayasalar, Iletişim Yayınlan Cep Üniversitesi, lstanbul1991.



İlEtişim Yayıncılık A.Ş. • Araştırma/İnetiemt Di:c:,isi 28 •



1. BASKI



KAPAK



DİZGİ



�· iletişim



Ümit



Yayınlan,



isı.



ISBN ISBN



975-470-145-8 975-470-146-6



1991



Kıvanç



Maraton Dizgitvi



KAPAK BASKISI Ayhan Matbaası



lC BASKI ve ClLT



Ştfik Matbaası



hetişim Yayınlan Klodfarer Cad. Iletişim Han No.7 Cagalollu-ISTANBUL Tel: 516 22 60-61-62



(TK.NOJ (1. CİLT)



TAHA PARLA



Türkiye'de Siyasal Kültürün Resmi Kayn�kları clLT 1



Atatürk'ün Nutuh'u



İÇİNDEKİLER



I. GİRİŞ SiyBsal Kültür ve Egemen İdeoloji .



.



.



9



.. .......................... ...... ...........



.Resmi İdeoloji ve Kemalizm Kemalizm ve Atatürk ..... ..



.



.



.



............. .... ....



...



.. . . . .



.. ............



..



..



........... _.



ı6



." ..,................................................." .....,......



19



.



, ................... .................... ....



.Ata.türk'ün Nıduk'u



. ......



ıı



. . .... .



IL NUTUK: BİR METİN İNCELEMESl Karar ve Amf!Ç



27



...... ........................................................ ................. .



Eser, Eser Sahibi ve Yöntemi Şef, Milli Sır, öteki Şefler . .. . ,......................................,............



29



Karizma ve Görevin Ç&gnsı Karizmatik Lider Kimdir? .



40



·.......................................................



. ..



.



. .



.......... ..........._ .. .....



.



..



..



....



.,r.. .... -.... .ı......"'..



. .. . . . . ... . 44 . . . .. . 47 . �........................................... 50



.



.... .... .....



Şeften Millete ÖVgü



34



..



..... .



.



............................. .....



......... . .



. .. . . . ...



......... ..... .



............ ..



KurQ.llar mı, Lider Yönetimi mi? Kurulların Yetersiziili ve Mutlak Liderin Gerekliiili .. .....



.. .. .



54



Karizmatik Lider, En Yüksek Şef...............................................



60



Mutlak Lider, Parti, Meclis Grubu 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi



Meclis ve İnkılaplar Şef ve Resmi Tarih



.



.....



......



. .



.



63



,.........................................



..



.



.



. .



65



............ .... . ......... ..... ............. .



.. .



. ..



.



. . .. . . ,.,....



69



...... ... . .. ........... ........ . . ............ .. .. ........ ..



.



. .



.



..... ...... .................... ... .................



GQç Politikası ve Millj Siyaset



.



............ .,.......................... ............



Halk Hü.kümeti ve Cumhuriyet Meclis ve Anayasa (ı92ı) ............



. ..



..



........... . ... ...



.



. .. . .



.. .



..... . . .. . ..... . .. ..



.



.



.



..



-'..... ........... ............ .... .... . ... .



Mecliste Gruplar ve Muhalefet



.. .



..... .



Meclis ve Grup Başkanlı� . . . . .. Başku�andanlık...... . . . .. .. .. .



. .. . :



.



. .. .



.. .. . ... . ..



. ..



.... ... .



.



.



.



. .



.



80 83



. .......... �



.



..



... ............ ................. ............ .......... ... ................



.



77



87



.



.



......... .......... ............................ :.. . . ......



Yine Muhalefet . . Saltanab.n K8ıdınlması Hilaletin Kaldınlması . . .



72



.. ..



..... ...... ..... .



.



.



·



. . . ;............



. ........ .



.



70



.. .. ..



. .



.



.



................. ......... ... ......... ....... .. ... ..... .



90 99 ıo2



; ................................................... ıo6



.. .. .. ......



Rehber-Şefve Halk.................... -.............................. lll CHP, 9 nke, Teori ve Pratik·---················-···-····························· 113 ı. Meclis'ten 2. Meclis'e . . . . . .. . . . . ... . . . . 118 2. Meclis ve Yine Muhalefet ··································-····················· 122 Şef ve Alt-Şefler 125 Cumhuriyetin nam 129 Cumhurbaşkam ve Millet .. ....... . . . . 132 Nasıl Bir Cumhuriyet? . . . . ... . 136 Muhalefet ve Basına Karşı ······-·······.......................................... 139 nkÖrgütlü Muhalefet ve İnkı laplar . . .. . . . .. .. 146 İnkılaplar ve Olft#anüstü önlemler ································:--········· 153 Eserin Gençli�e Emanet Edilmesi . . . . . .... 159 , .....••.•.•...•.



..... .. .. . ......... .....



... .. .... .. .



.. . .. . ....



............................................................................



•..•....................••.........•.•.•.•.......•.................•..



...



.



......... ..................... ..... ... .....



................... .............. ... ....... ....



.. .... .............



. ...... _



. . . .. .......



.



..................... .. .... ..... .. ...



III. SONUÇ



Nutuk'ta Söylenen 165 Nutuk ve. Siyasal Kültür............................................................... 171 ........................•.................•..•....••...•.......•........



GİRİŞ



Eldeki kitapçık, 'Türkiye'de Siyasal Kültürün Resmi Kaynakları" üzerine hazırlapan dört bölümlük bir çalışma­ nın birinci cildidir. Siyasal folklorumuzdaki önemi nedeniyle yalnızca Ata­ 'türk'ün Nutuk'una aynlan bu cildi, Atatürk'ün öteki söylev ve demeçlerine ayrılan bir ikinci cilt ile tek-parti döneminin siyasal ideolojisine ayrılan bir üçüncü cilt izleyecektir. Dör­ düncü ciltte ise tek-parti döneminin (1923-1945/50) siyasal rejimi, kurumlan ve reformlan ile Kemalizm'in bütünsel bir deg-erlendinnesi. yer alacaktır. Beşinci bir ek ciltte de döne­ min önemli belgelerinin yayınlanması tasarlanmaktadır. Bu çalışmaYı yönlendiren düşünce, Cumhuriyet Türkiye'­ sinin ilk otuz fonnatif yılı dog-ru, anlaş ılmadan, çag-daş Türk siyasal kültürünün ve yaşamının da iyi anlaŞılamayacag-ı dü­ şüncesidir. O dönemin kendisi ve derin izleri anlaşılmadan, bugünkü Türk siyasetinin incelenmesinin siyaset teorisinin deg-il siyasal antropolojinin konusu olmaya devam edecegi, Türk siyaseti incelemelerinin de -birkaç istisna dışında- bi­ limsel deg-il bilim-öncesi kalmayı sürdürecegi düşüncesidir.



Siyasal Kültür ve Egemen İdeoloji Siyasal kültür, bir sosyal toplulug-un (grup, ulus, vb.) si­ yasal düşünüş ve davranışlannı, siyasal kurumlannı ve en geniş anlamda "siyaset"ini biçimlendiren önemli etmenler9



den biri olarak, siyasal geleneklerin, egilimlerin, duygulann ve temel düşünsel kategorilerin toplamı olarak tanımlanabi­ li{. Daha teknik bir t.anımla, bir toplululun siyasal nesnele­ re (anayasa, devlet, partiler, demokrasi, insan haklan, ülke­ nin siyasi tarihi gibi) karşı "yöneliş ve tutum alış kahplan"­ dır. Gelenekler, kollektif tarihsel anılar, duygular, normlar, semboller tarafından belirlenen bu yöneliş biçimleri, genel siyasal davranış egilimleri olarak somutlaşır. Siyasal nesne­ ler hakkında inançlar, bilgiler ve belli bir bilinç şeklindeki ''bilişsel yönelişler" ile, bu nesnelere ilişkin duygusal ve nor­ matif yönelişler, siyasal kültürün iki ana (ve birbiriyle ilişki­ li) kümesini oluşturur. Siyasal kültür bir-iki özellig-e indirgenemez, ama bazı ög'elerin daha belirleyici ve merkezi bir konumda bulundugu, ötekilerin de bunlardan belli bir iç-uyum ve tutarlılıkla türe­ ' digı bir. özellikler bütünü olarak düŞünülebilir. Bir siyasal çözümleme kategorisi olarak siyaset teorisinde eskiden beri ama izienimsel bir tarzda kullanılan "siyasal kültür", araş­ tırma tekniklerinin gelişmesiyle artık daha somut ve hassas bir biçimde de kullanılabilmektedir. Konuyu çevreleyen teorik, kavramsal ve teknik tartışma­ lara girmeden burada şu kadannı söyleyebiliriz ki, siyasal kururolann ve sistemlerin incelenmesinde ekonomik, politik, hukuki açıklama faktörlerinin yanısıra, sosyo-kültürel ve ideolojik etmeniere de yer verebilme olanag-ını tanıyan "siya­ sal kültür" kategorisi (indirgemeci yaklaşımı deg-il), özellikle karşılaştırmalı siyasal sistemler alanında, örneg-in istikrarlı demokrasilerin ya da müzmin otoriter rejimierin bazı koşul­ lannın araştınlmasında, yararlı ipuçlan verebilmektedir. Siyasal kültür ög'elerinin uzun vadede ve son tahlildeki belirleyicileri tarihsel süreç ve sosyo-ekonomik .yapılar ise, lO



siyasal kurumlan ve yaşamı hiç de�lse kısa ve orta vadede belirleyen etmenlerden biri de siyasal kültürdür. Özellikle de, belli bir siyasal ideolojinin egemen ideoloji konumuna geçti�, hele resmi ideoioji olarak devlet ya da bir tek-parti tekelinde yukandan aşatıya empoze edildi� d�mlarda ve rejinılerde. "İdeoloji"yi ister geniş anlamında, bir sistematik ve kap­ samlı ama genel-gevşek bir dünya görüşü ya ·da bakış açısılzihniyet olarak alalım; ister dar anlamında, daha sıkı ve aynntılı, iç tutarlılıtı yüksek bir siyaset teorisi ve uygula­ ma programı olarak alalırtı, bunun bir toplumda uzun süre hegemonik bir durumda bulunmasının, siyasal ·kültürü önemli ölçüd-e etkileyecef.i, çakışmasa da onunla hayli örtü­ şecek ölçüde etki alanını genişletece� açıktır. (İdeolojinin ancak kısmi ve egemen sınıflann çıkarianna hizmet edecek . dogıultuda çarpıtılmış dünya görQ.şleri ve bir "yanlış bilinç" olduğu tezi, şu noktada bizi ilgilendir'miyor; bizi asıl ilgilen­ diren, böyle de olsa. bir siyasal ideolojinin fenomenolojik ger­ çekli� ve fiili etkisi.)



Resmi İdeoloji ve Kemalizm 1



Bir ideolojinin egemen ideoloji haline gelmesi ve siyasal kültürün en belirleyici ögelerinden biri konumuna geçmesi, ille resmi ideoldji olarak empoze edilmesini gerektirmez. Bir siyasal ideoloji, içeri�nin özellikleri, yeniden üretti� ve meşruiyet kazandırdıtı sosyo-ekonomik yapılann sürekliligi­ ni sa�lama açısından işlevselli�, toplumsal sınıflar ve siya­ sal iktidar yapısının katılıtı ve duraganlıtı, kitlelerin egitim­ sizlig-i ve bilinçsizli�, aydınlann düşünsel ve siyasal eleştiri ve yaratıcılık düzeylerinin düşüklüg-ü ve salt çıkar (maddi ve manevi) kalkülüsleri gibi nedenlerle de çok uzun. süreler için ll



egemen ideoloji, ulusal egitirni ve kültür yaşarnını beJir]eyeıt bir ''kamusal felsefe" statüsünü sürdürebilir. Başka bir deyişle, aile, okul sistemi, kitle iletişim araçla­ n, dernekler, partiler gibi sosyaİizasyon araç ve mekanizma­ larıyla ve kültür kururnlan, beJletrist ve hatta akademik li­ teratür kanallanyla, yan-resmi ya da gayri resmi egemen ideoloji/dünya görüşü olarak, kendili�nden ve gönüllü ola­ rak hep yeniden üretilrneye devarn edilebilir. Yerine başka bir şey arama geregi duyulrnaz; zaman zaman sorg\ılanıp ye­ niden incelenerek eleştiri]rnek. ya da aşılmak şöyle dursun; kendisinin tam ne oldu� da, kuşaktan kuşag-a aktanlan ye­ tersiz klişelerle çarpıtılır, özü ve tarihsel,bfl#larnı içindeki , gerçek anlam ve önemi deforme edilebilir. Son olarak şunu ekleyelirn. Yukanda saydıtırnız neden­ lerin hepsi bir yana, içerik bakırnından çok zengin, çok ileri, çok "iyi" olan bir ideoloji bile (hatta bilimsel teori bile) ebedi­ yete kadar en dojnı, tek dog-ru düşünce sistemi olarak kala­ mayacatına göre; bunun çok uzun süre egemen ideoloji ola­ rak kalması, kendi dönemine göre istedi� kadar akılcı ve ay­ dınlanmacı olsun, onun böyle kalması gerektigini savunan bir toplumun, daha dog-rusu siyasal ve enteJlektüeJ sınıfla­ nn, siyasal kültüründe irrasyonel, irrasyonalist, aydınlanma karşıtı, anti-bilimsel bir ög-e var demektir. Çünkü her ideoloji ya da bilimsel teori, ancak kendinden daha ileri olanlann ha­ bercisi oldu� ve onlann zeminini hazırladıtı ve daha dojnı­ ya ulaşılabilmesi için aşılmaya imkan tanıdıtı Ölçüde dogru­ dur, deg-erlidir. Daha Ileri başkalanna yolu kapatan, dogrnatizmini kendi içinde banndıran bir ideoloji/teori, zaten "iyi" sayılamaz. Bir teori, çeşitli bakırnlardan "iyi" olsa bile, onu, düşüncede eleŞ­ · tirellig-in ve çog-uJculu�, dolayısıyla ilerlemenin engeli ha­ line getiren bir siyasal kültürün mensuplan ve bekçileri ay12



dın bir yolda de�llerdir. Şimdi: Kemali�m'in, buraya kadar "siyasal kültür", "ege­ men ideoloji" ve "resmi ideoloji'' hakkında söyledik�erimi�in ço�na uydu�, bu kavramıann ayırdedici ö�elliklerinin ço­ �nu taşıdı�, ya da bunlann testlerinin ço�a cevap verdi­ � ortadadır. Çag-daş Türk siyasal yaşamında, hem bilişsel hem duygusal-normatif planda, Kemalizm'e gönderme yapıl­ madan düşünce-duygu-yargı belirtildig-i, ona dayanılmadan · siyasi önerme ve proje üretildig-i, ülkenin siyasi tarihi ve ge­ lece� üstüne Kemalizm'le ilgisi kurulmadan (sembolik ya da diskürsif) konuşulduAlı ve iş görüldüg-ü yok gibidir. Yalnız devlet, iktidar bloku ve resmi siyaset katında de�l, genel olarak siyasi sınıfın tüm söyleminde ve hatta (aslında ne denli çelişkili olursa olsun) sol muhalefet çevrelerinde de. Yine de �u girift yuma� analitik olarak çözmek ve ancak ondan sonra yeniden birarada ele almakta yarar var. Şöyle ki: Kemalizm/Atatürkçülük, çag-daş Türkiye'de.çoAu zaman, adı da açıkça konan, tam bir resmi ideoloji olmuştur: (1) Ön­ ce tek-parti ve ebedi-milli şefler döneminde (1923-1945/50). En güçlü ifadesini 1935 Cumhuriyet Halk Partisi Progra­ mı'nda buJmuş ve dönemin öztürkçecilik politikasının yazı­ mıyla, küçük ses uyumuna göre, "Kamalizm" olarak tescil 'edilmiştir. (2) Sonra da 1980'ler ve 1990'lar Türkiye'sinde. 1980 askeri darbesinden sonra yapılan 1982 Anayasası'nda. Atatürkçülük, tekrar tek resmi devlet ve genel siyaset ideolo­ jisi olarak ilan edilmiştir: "Başlan�ç"taki toplum ve siyaset teorisinden Cumhurbaşkanı'nın ve milletvekillerinin sada­ kat yeminlerine, cumhuriyetin temel niteliklerinden mill.i e�tim esas.ve hedeflerine kadar. (Bkz. Taha Parla, Türkiye'­ de Anayasalar, İstanbul: İletişim Yayınlan, 1991.) Atatürkçülük, günümüz Türkiye'sin de birçok yasaya göre 13



de resmi ideolojidir. Ömetin, yürürlükteki Siyasi Partiler Kanunu'na göre, siyasi partiler "Atatürk ilke ve iniulaplan­ na ba�lı olarak çalışırlar" (Md. 4); Yüksek öwetim Kanunu'na göre, "öWencilere ATATURK inkılaplan ve ilkeleri dOfl'rultusunda ATATÜRK milliyetçili�ne ba�lı hizmet bilinci­ nin kazandıniması sag-Ianır" (Md. 5); Radyo ve Televizyon Kurumu Kanunu'na göre, yayınlar Atatürk ilkeleri dowwtu­ sunda yapılır, vb. vb. Kemalizm/Atatürkçülük, ça�daş Türkiye'de her zaman (gayri resmi ya da yan resmi) tam bir egemen ideoloji olagel­ miştir: Çok-partili dönemin ilk on yılında da ( 1950-1960) Yü­ rürlükte kalan 1924 Anayasası'na 1937'de konan, Kemalist tek-partinin siyasi ideolojisini özetleyen "6 Ok" (Cumhuriyet­ çilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik, İnkılapçı­ lık/Devrimcilik); 1960 askeri darbesinden sonra yapılan ve 1980 darbesine kadar yürürlükte kalan 1961 Anayasası'nda kısmen özel adlarıyla korunmuş, kısmen tanımlan ve içerik­ leriyle devlet ideolojisi olarak sürdürülmüştür. 196 1 Anaya­ sası da, 1982 gibi özel adıyla anmasa da, sonuna kadar (hat­ ta bazılannca daha fazla ve gerçek) KemalisVAtatürkçü bir anayasadır. (Bkz. T. Parla, a.g.e., 199 1.) Kemalizm/Atatürkçülük, resmi, yan resmi, gayn resmi ol�rak yaptınrolara bag-Ianmadı� durumlarda da apaçık bir egemen ideolojidir. Siyasal partiler planında hemen akla ge­ len örnekleri, yalnız 1960-70'1erin "ortanın solundaki" Cum­ huriyet Halk Partisi'nin ve 1980'1erin "Demokratik Sol" ve "Sosyal Demokrat" partilerinin de program olarak ya tama­ men ya çok büyük ölçüde "6 Ok"u ve Kemalizm'in öteki türev ilkelerini benimsemiş olmalan d�l, örne�n 1. ve 2. "İşçi Partisi" ile Vatan Partisi gibi "sosyalist" (!) partilerin de "6 Ok"u hareket noktalan olarak almış bulunmalandır. Siyasal sosyalizasyon planında çok fazla örnek sıralama'



14



..



ya gerek yok: Bugünün Türkiye'sinde, yalnız ilk ve ortaöwe­ timde Kemalist yurttaş yetiştirilmemekte, sivil üniversite­ lerde ve askeri akademilerde de sekiz sömestr Atatürk ilke ve inkılapları dersi okutulmaktadır. Kemalizm/Atatürkçülü�n 'çagdaş Türkiye'de tüm bun­ lardan daha kapsayıcı, derinlere nüfuz etmiş, her konuyu kucaklayan bir kamusal felsefe oldugunu söylemek ise her­ halde "malumu ilan" olacaktır. Kemalizm yalnız meşru sayı­ lan siyasete, milli egitime ve ulusal kültüre yön veren bir ideoloji/dünya görüşü degildir; toplumsal yaşamın her ala­ nında, sagduyu eseri ve kamuya yararlı sayılan tutumların, görüşlerin ve açıklamalann bir' parametresi ve gerekçesi hükmündedir. Bir yandan, resmi siyasetin ve siyasal iktida­ no otoritesini dayandırdıgı bir meşruiyet formülü ve miti; öbür yandan genel olarak kamunun -şu ya da bu bilgi ve bi­ linç düzeyjyle- kabul ettigi ve birçok fikir ve fiili degerlendir­ mekte kullandıgı bir temel meşruiyet normudur. Hep yeniden üretilen ve kabul ettirilen/edilen, kabul edil­ dikçe ve yerleştikçe kendi kendini üretmeye devam eden bir meşruiyet miti/normu olan Kemalizm'in, kamusal ve günlük yaşamda büründü� ve hükmünü sürdürdü� biçim ve sern­ bollerin listesi çok uzundur. Her yerde hazır ve nazır heykel ve portreJerden, her konuya ilişkin yol gösterici ve emredici degerde vecizel. ere, Kemalizm'den başka "izm" olamaz dü­ şünce üniformitesinden hep Ata'nın "izinde" bulunmaya sa­ dakat yeminlerine, �ok çeşitli ''kişi kültü" sembolizmlerinden yine çok çeşitli törensel uygulamalara (açık ve örtük işlevle­ riyle), Kemalizm'in ileride ele alaca�mız temel ideolojik özelliklerinin tüm siyasal söylemdeki zengin çeşitlernelerin­ den sosyal ve bireysel psikolojideki koyu bir atacılık sendro­ muna kadar. Kısacası, Kemalizrn!Atatürkçülük çagdaş Türkiye'de tam



15



bir resmi ideoloji, tam bir egemen ideoloji, kapsayıcı bir ka­ mu felsefesi olarak, bunlardan daha geniş bir kategori olan "siyasal kültür" dairesinin içini çok önemli ölçüde dolduran bir gerçekliktir. Siyasal kültür ve Kemalizm özdeş de#ildir ve çakışmaz ama, denebilir ki, bugünkü Türk siya�J kültü­ rünün en f$rlıklı, en belirleyici kompartmanı, Kemalizm olarak özetlenebilecek bir bilişsel ve duygusal-normatif yöne­ lişler ve davranış e#ilimlen bütünüdür. Siyasal kültürün toplam içeri#i içinde yer aldıA"ı söylenebilecek başka unsurlar (sol, liberal, dinci yöne1işler gibi alt-kültür ideolojileri) ile "yüksek kültür" haline gelmiş olan Kemalizm'in nüfuz ede­ medigi ölçüde "halk kültürü", ve Osmanlı-İslam toplumunun geleneksel uzantılanltortulan ya marjinaldir, :ya da gayri meşrudur. Bu, en azından, 1990'lar Türkiye'si için, diyelim ki 1950'ler, hele 1920'ler Türki;te'si için old�dan çok. daha böyledi�. Kemalizm ve Atatürk



Kemalizm'in Türk siyasal kültürüne (özellikle bugünkü) somut katkılannı ve onun içinde tuttu#u tam yeri, kısmen bu cildin sonunda, kısmen de ileriki ciltlerde -ancak belli bir malzemeyi elden geçirdikten sonra- ' de#erlendirebilece#iz. Yalnız burada h�men işaret etmemiz gereken bir nokta şu­ dur: Yukanda sözünü etti#imiz yumaA"ın çözülmesi gereken bir başka ipli#i de, Atatürk'ün kişisel görüşlerinin öncelikle Kemalizm'le (tek-parti döneminin ideolojisi ve daha sonraki Kemalizm a#Jrlıklı resmi egemen ideoloji ile) ve daha genel olarak da Türk siyasal kültürüyle olan ilişkisidir. . Önemli bir düşünürün ya da siyasi kişinin, kendi adını taşıyan ya da kendisine bag-lılık ifade edenikendisinden kay-, naklandı#Jnı iddia eden izleyiciler ve akımla'k" ile olan düşün16



sel ve ideolojik-politik ilişkisi her zaman çok n,et de�ldir, ço­ � zaman da problematiktir. Kaynak-kişinin görüşleri işle­ nebilir, çarpıtılabilir, aslından çok da .uzaklaştınlabilir. Bu sapmalar ayrıntılarda da olabilir, kimi zaman özde de. (He­ men söyleyelim ki, 12 Eylül Atatürkçüleri'nin "laiklik" konu­ sundaki saptırmalan ile 27 Mayıs Atatürkçüleri'nin bir bölü­ münün ,"sosyalizm" yakıştırmalan hariç -ki ikisi de çok ça­ buk sıntan saptırmalardır-, daha sonraki Kemalistler'in ori­ jinaVtarihsel Kemalizm'e getirdi� öze ilişkin ciddi deformas­ yonlar söz konusu de�ldir. Bu bakımdan, Kemalizm -belli. nedenlerle- çok de�şmeden uzun süre kalıcılı�nı korumuş bir ideolojidir.) Onun içindir ki, böyle bir çalışmada titizlikle dikkat edil­ mesi gereken bir nokta, Atatürk'ün kişis'el görüşlerinin, sıra­ sıyla, Kemalist tek-parti ideolojisiyle, resmi ve egemen genel Kemalist ideolojiyle ve nihayet TÜrk siyasal kültürüyle olan ilişkisini net ve d� anlamayaikoymaya çalışmak olmalı­ dır. Çalışman'ın planını yeniden hatırlatmak gerekirse, 1. ciltte Atatürk'ün Nutuk'ta ortaya koydu� genel dünya görü­ şünü, siyaset anlayışını ve yöntemini; 2. ciltte Aatürk'ün da­ ha dar, programatik siyasal ideolojisini; 3. ciltte devlet­ partisi C.H.P.'nin siyasal ideolojisini saptamaya ve herbiri­ nin sırasıyla resmilegemen ideolojiye ve siyasal -kültüre kat­ kılannı belirlemeye çalışaca�z. 4. ciltte de Kemalizm'in ve Kemalist rejimin bütünsel bir deferlendirmesini yapmayı deneyecetiz. Bir sonraki bölümde, Atatürk'ün Nutuk'uyla ilgili bazı açıklamalar yapmadan önce konuyla ilgili üç büyük yanılgı­ ya işaret etmek istiyorum: (1) Kimileri, Atatürk'ün bir ideolog, Kemalizm'in de bir ideoloji olmadı�nı söylüyorlar. İkinci ötıermeyi tartışmayı abesle utraşmak sayıyorum. Birinci önerme ise genellikle, ·



17



bir ölçüde Atatürk'ün bazı sözlerinden de hareketle, Ata­ türk'ün siyaset anlayışında "aksiyon"un "doktrin"den a�r bastı� ve sıkı sıkıya tanımlanmış, aynntılandınlrnış bir si­ yasal ideoloji bulunmadı� düşüncesinden kaynaklanıyor. ' Oysa aksiyonun doktrinden önemli old$ savı, doktriner netlikten sakınrna, çeşitli (hatta bazen çelişkili) ögeleri aynı ' bütün içinde uzlaştırrna ve yüksek dozda bir pragmatizm, belli tür bir ideolojiler grubunun ayırdedici özelli�dir. Kaldı ki Atatürk, enazından, de�şmez genel başkanı ve mutlak şe­ fi old$ Cumhuriyet Halk Partisi'nin ideolojik prograrnları­ nın sahipli�ni tanım gere� ve hiç de�lse 1923-1938 arasın­ da üstlenmiş demektir. Bu yanılgıya düşenierin bir bölümü­ nün hatası kavram kanşıklı� ise, bir bölümünün kaygısı da (bilinçli_ ya da yan-bhinçli) Kemalizm'in ve Atatürk'ün görüş­ lerinin, siyaset teorisinin kavramsal araçlanyla sıkı bir ana­ lize tabi tutulmasının yaratabilece� de-rnistifikasyonun ken­ dilerinde yol açaca� bilişsel ve duygusal sarsılma gibi görül­ mektedir. (2) Kimileri, Kemalizm'in ve hatta Atatürk'ün artık o ka­ dar önemli olrnadı�nı, siyasette de kamu vicdanında da eski yerini korurnadı�nı, çok sözün ve sembolizrnin ötesinde uy­ gulamada hükmü kalmadı�nı söylüyorlar. Bu görüşü dik­ katsiz, hatta içtenliksiz buluyorum. Atatürk, tarihsel bir ki­ şi, ulusal bir kahraman olarak her zaman ve hala önemlidir, önemli görülmektedir ve önemli görülmelidir; Kemalizm'in resmi ege�en ideoloji olarak önemini abartmak ise mümkün de�ldir; Atatürk'ün ise kişi kültü sahibi ve baş-ideolog ola­ rak siyasi kültüre yaptı� katkı (tek-partj Kemalizm'iyle ve daha sonraki Kemalizm'lerle örtüşt� yerlerde de örtüşme­ di� yerlerde de) ve bu katkının izleri ve algılanışı, ça�daş Türk siyasal kültürünün en önemli parçasıdır. Bu görüşü sa­ vunanlann bir bölümü bölük pörçük bazı tezahürlerden yan-



18



hş bir genellerneye gidiyor ise, bir bölümü de (özellikle sözde "radikal-şık sol" ve yüzeysel liberal çevrelerde), bu son dere­ ce önemli siyasal gerçekli�n boyutlanyla düşünsel ve mede­ ni ce·saretle ve ciddi politik mücadele anlayışı içinde cephe­ den karşılaşma ve yüzyüze gelme zahmetinden kaçıruyor gi­ bidirler. (Üstelik kendileri farkında olmadan, derece derece, biçim biçim, Kemalizm'in mirasçılan arasındadırlar.) (3) Kimileri, kendilerinin Atatürk'e daha yakın oldu�­ nu, gerçek ya da dogru Atatürkçülü�n/Kemalizm'in kendi­ lerininki oldugunu iddia ediyorlar. Hatta şöyle veya böyle ge­ rekçeler kullanarak yapay bir "Atatürkçülük'e karşı Kema­ lizm" aynmı yapıyorlar; birinin saf hali, öbürünün yoz hali oldutunu ileri sürüyorlar. Bunlann bazılan, di�er�erine gö­ re, gerçe�e görece yakın olabilirler ama, onlar da daha genel bir sorunun bir parçası olmaktan kurtulamıyorlar: Mustafa Kemal Atatürk'ün ve tarihsel Kemalistler/Atatürkçüler'in dünya görüşünün ve siyasal ideolojisinin do�u bir tahlilini (katekizmin ötesinde bir "anlama"ya dayanan) yapmadan kendi öznel yakıştırmalarını Atatürk'e maletmeye çalışıyor­ lar. Oysa b�lılık iddia ettikleri görüşlerin ciddi bir bölümü Atatürk'ün görüşleri de�il, kendi görüşleri. (Bu ilginç sosyo­ lojik olay, politik ve entellektüel bir tartışma de�l, psikolojik bir şecere kavgası ve ilkel bir siyasal mücadele tekni� -.otoriteyle özdeşleşmeye ve başkalannı dışlamaya dayanan. Oysa yapılması gereken, "tarihsel" Atatürk'ü ve Kemalizm'i oldugu gibi, kendisi gibi, tesbit etmek ve bunun için de onu içinde kalarak de�l, içine girip çıkarak ve dışından bakarak anlamaya çalışmak. Atatürk'ün ''Nutuk"u



Nutuk, 15-20 Ekim 1927 tarihlerinde, 6 günde, 36.5 saat-



19



te� Cumhuriyet Halk Partisi'nin (Fırkası'nın) 2. Büyük Ku. roltay'ında söylenmiştir. Yani, I. Meclis'tekinden (19201923) sonra II. Meclis'teki muhalefet ve ciddi siyasi rakipler de tam olarak hertaraf edildikten, tek-parti yönetimi iyice konsolide edildikttm ve T.B.M.M., CHP'nin parti-grubu hali­ ne geldikten sonra. Artık galiplerin resmi tarihi istedikleri gibi rahatça yazabilecekleri konum elde edilmiştir. Aslında bu konum daha 1925'te, Terakkiperver Fırka'nın kapatılma­ sı ve Takriri Sükun Kanunu'nun çıkanlmasıyla büyük ölçü­ de s&g'lanmış �ayılabilirdi; geriye kalan tek iş 1927'de III. Meclis'e geçilirken, bu meclisi "toparlamak"tı. Nitekim Nu­ tuk, son sayfalannda 1925'e kadar gelir; 1926-27 yıllanndan bahis yoktur. (861. sayfada hala Il. Meclis'in 2. yılında bulu­ nuldugundan söz edilmektedir.) Atatürk, Nutuk'un 483. sayfasında (2. cildin ı. sayfasın­ da), söylevinin ·(toplam 898 sayfa) birinci ve ikinci yanlannın kapsamını ve söylevinin amacını şöyle anlatmaktadır: MuhteremEfendileı; Şimdiye



kadar,



vukubulan



maruzatım,



şahsan ve Heyeti Temsiliye namına, temas et· tiim vakayi ve hadisatın izahına matuf idi. Bundan sonraki beyanatıın, ,Türkiye Büyük Millet Meclisinin küşadından ve alelusul hü­ kümet teşekkül ettikten bugüne kadar, vukua gelmiş olan hadisat ve inkılabata şamil ola­ caktır. Bu beyanatım, esasen herkesçevazthan malum olan veyahut suhuletle mal um olması mümkün bulunan vakayi safhalanna



aittir.



Filhakika, Meclisin zabıtnamelerinde, vekalet­ lerin dosyalarında, matbuat koleks�yonların­



da, bu vakayi ve hadisatın vesaikı 20



maz but ve



mahfuz bulunmaktadır. Binaenaleyh, ben, bü­ tün bu vakayiin yalnız istikameti umumiyesini işaret ve tesbit etmekle iktifa edecejim. Mak­ sadım, inkılabı:mızın tetkikında, tarihe meda­ n suhulet olmaktır. Bütün bu vakayi ve hadi'· satın cereyanında, Tilrkiye Büyük Millet Mec­ lisi ve Hükümet Reisi, Başkumandan ve Reisi· cumhur sıfatiarını haiz bulunmuş olmaktan ziyade, teşkilatımızın reisi umumisi sıfatiyle bu vazifeyi ifaya kendimi mecbur addederim. Bu metne ileride daha aynntılı dönmek kaydıyla, burada şu kadannı söyleyebiliriz .ki, 1. cilt (432 sayfa) Türkiye Bü­ yük Millet Meclisi'nin açılışına kadar olan dönemi, 2. cilt (465 sayfa) Meclis'in açılışından 1927'ye kadar geçen dönemi kapsar. Atatürk'ün amacı ise, "inkılabımızın incelenmesinde, tarihe kolaylık ırakmamak :z;orunlulugu karşısında bulundum. Düşman karşlsında bulu­ nari ordumuz, başınz bırakılamazdı. Binaenaleyh, bırakma­ dım, bırakamam ve bırakamayacagım. " Karizmatik liderin kendi iradesini meclis iradesinin üs­ tünde gördü� açıktır. Zaten, tanımı gereği, karizmatik lider otoritesini ve �eşruiyetini kurumlardan ve izleyicilerinden almaz, kendinden (ve tarihin kehdisine verdi�ni düşündü� misyondan) alır. "Büyük" Meclis, şefin bir yönetim aracı ol­ dugu ölçüde büyüktür; milletin asıl temsilcisi, daha do�su millet iradesinin şahıslanması ve bilinci demek olan rehber­ şeften büyük değildir. Son tahlilde, millet ile şef arasına hiç kimse ve kurum giremez. Atatürk'te "parlamenter meşrui­ yet" (yasama üstünlü�) kavramı en yukanlarda duran bir kategori değildir. Ama Atatürk, bu anlayışını da çok ustaca ifıide ederek munisleştirmeyi başarmaktadır: "Gerçi asıl olan millettir, toplumdur. Onun da genel ira� desi, Mecliste belirir; �u her yerde böyledir. Fakat fertler de vardır. Meclis, memleket ve devlet işlerini fertlerle, şahıslar­ la, yapmaktadır..." (s. 656) Görüldügü gibi, geçerken Meclis'e de paye verilmekte, 96



ama bu, daha önceki kuvvetli pasajlar yanında sönük ve çe�­ şik kalmaktadır. Bireylerin rolü ise sözde ölçülü, sagduyu­ nun reddedemeyeceği ıir biçimde hatırlatılmakta ama !turul-kişi ilişkisi muglak ifadelerle geçiştirilmektedir. Yok­ sa, daha önceki sayfalardan biliyoruz ki, Atatürk'e göre "fert­ ler de vardır" değil, "asıl fertler vardır"; tarihi büyük ad�m­ lar yapar. İlgili paragraftaki, "Gerçeği, anlamsız teorilerle inkara yer yoktur" cümlesini de (s. 656) bu ışık altında ·oku­ mak gerekir. Benzerlikle, "Büyük işler üstlenmemiş insanla­ no, bu husustaki tereddütlerini, mazur görmelidir" cümlesi­ ni de (s. 660), büyük işleri }?üyük adamlar yapar şeklinde... Özetle, Atatürk'ün, gerektiğinde '(veya genelde) Meclis'in ve kanunun üstüne .çıkabilecegıni düşündüg-ü (ve söylediği), çıkma hakkını kendinde buldugu açıktır. .Aynca, ileride de sık sık göreceğimiz üzere, karizmatik liderin pariarnenter prosedüre tahammülü ve saygısı her zaman yüksek degildir. Hele o parlamentoyu kendi seçtirdiğini düşünüyorsa: "Efendiler, açık ifade edeceğim, beni mazur görünüz; her birinizin salAhiyeti fevkalılde ile intihabolunmasına ve sala­ hiyeti fevkalAdeye malik bir Meclisin teşekkülüne ve bu Meclisin, memleketin muk.adderatıria vazıulyed bir mahiyet iktisabetmesine çalışan, benim! Bunda muvaffak olmak için en yakın Qrkadaşlanmla fikir mücadelesi yaptım. Bütün ha­ yatımı, mevcudiyetimi, bütün şeref ve haysiyetimi mehalike ilka ettim. Binaenaleyh bu, benim eserimdir. Ben, eserimi tezlil ile değil, ila ile muvazzafım ... " (s. 655). Karizmatik lider "Meclisi Ali"ye ve meclisin "azayı ki­ ram"ına, açıkça, varlık nedeniniz benim,· siz benim eserimsi­ niz diyor. Öyle olunca da, meclisten ve üyelerinden kendi ira­ desine ittifak içinde uyum göstermelerini beklemek, şefin ge­ nel ve' örtük, bazen de burada old$ gibi, apaçık, talepkar beklentisi oluyor. Bir bakıma Atatürk TBMM'ni "patrimu·



97



an"ı olarak görüyor. Hemen ekieyeJim ki Cumhuriyet Halk Partisi'nin kurulmasıyla birlikte milletvekillerinin seçimi Il. Meclis'ten itibaren büyük ölçüde, III. Meclis'ten itibaren. de tamamen Atatürk'ün denetimine geçecektir. Artık, kariıma­ tik (ve patrimonyal) lider, meclis üyelerinin seçilmesine yal­ nııca vesile olmayacak, çalışmayacak, onlan doWtıdan do�­ ruya eliyle, biızat, seçecektir. Tabii, muhalefete olan tutumu da, bu durumla orantılı olarak, sertleşecektir (ya da se,rtl eş­ mesine gerek kalmayacaktır). Başkuınandanlık Kanunu'nun dördüncü keı uzatılması .artık "usulen görüşme konusu" olacaktır. Ve Atatürk'ün ola­ �anüstü yetkilerin deyamına ·gerek ve ihtiyaç kalmadı�nı ifade etmesine ragmen, Meclis bu ünvan ve yetkileri süresiz uzatacak, Atatürk de bunu reddetmeyecek ve, hoşnutluk içinde, alçakgönüllü "milletin sine&indeki mutlu fert" ve "maddi makamiann de�ersizli�" konuşmasını yapacaktır.



98



Yine Muhalefet



Muhterem Efendiler, Sakarya muharebe­ sinden sonra, Başkumand�lık ve Erkanıhar­ biyei Umumiye Riyaseti, Ankarada ifayi vazife ediyordu. Ben, aynı zamanda dig"er vazifele­ rimle de iştigal ediyordum. Uç, dört ay geçme­ miştİ ki, Mecliste Sakarya zaferini unutanlar, muhalefet vAdisinde, ileri gitmek istiyenler, kendilerini göstermeye başladıliır. Sakarya muharebesinden evvel başlayıp peyderpeygel­ miş olan Malta mevkufin.inden bazılarının, bu muhalif cereyanlarda müşevvik rolü oynadı4'ı anlaşılmıştı. Bu noktayı müsaadenizle biraz izah edeyim. Efendiler, bilmünasebe arz etmiştim -ki, Mecliste teşkil ettig-irniz Müdafaai Hukuk Gru­ pu, Meclis müzakeratının hüsnü cereyanını te­ mine ve Heyeti Vekile mesaisinin ademi tevak­ kufuna nihayete kadar hadim oldu. Fakat, bir taraftan da, muhalif his ve fikirde bulunan­ lar, her gün, biraz daha taraftar buldukça, Gnıpun mesaisini, müşkülAta duçar etmeye başladılar. Muhterem Eftmdiler, muhalif grupun Mec­ listeki faaliyeti, bizi biraz daha kendisiyle işti-



99



gal ettirecektir. İkinci Grup unvanını takınan



·



muhalif hizip, menfi mukavemetlerini, uzun müddet tecrübe etti. İcra Vekilierinin sureti intihabına dair 8 Temmuz 1922 tarihli kanun· la İcra Vekilierinin ve İcra Vekilieri Reisinin doj'rudan doj'ruya Meclisçe reyi hafi ile inti· hapları temin olundu. Bu suretle, İcra Vekilie­ ri Riyasetinden, bilfiil uzaklaştınlmı1 oldu j'um gibi, vekillerin de benim göstehcet'ini ­



namzetler meyanmdan intihabolunması kaydi retedilmiş oldu.



CNutuk, ss. 630-631 , 633 ve 663)



Atatürk muhalefeti hoş karşılamaz ve iyi sözlerle anmaz. Başkumandanlık olayında '1hükümeti ve orduy� yıkmak için ' (sorunları) kurcala(yan)"lardan (s. 662) sonra "muhalefet va­ disinde ileri gitmek isteyenler", "muhalif careyanlarda teş­ vikçi rölü oynayanlar", "Grupun çalışmasını zorluklara (uğ­ ratanlar)", "olumsuz dir'EmişlerinL tecrübe (edenler)", "olum­ suz ve karamsar rol yapanlar" (s. 637), "Aciz ve korkak in­ sanlar" (s. 637), "düşmana ümit (verenler)" (s. 639), "şaşkın ve cahil beyinler" (s. 690), muhalefeti niteleyen sözlerinden sadece bazılandır. "Muhalefet fikrinin esas kayn�, Müdafaai Hukuk Gru­ pu tüzü�nün esas maddesindeki, ikinci nokta idi. Yani hü­ kümet teşkilatının Teşkilatı Esasiye Kanununa göre yapıl­ ması meselesi. .. " (ss. 633-634). Ve sonuçta da "... İcra Vekilie­ ri BaşkanlıAından, bilfiil uzaklaştınlmış olduğum gibi, vekil­ lerin de benim gösterece4im adaylar arasından seçilmesi 100



kaydı(nın) geçersiz (kılınması).. (s. 663). Atatürk, güçler bir­ li�ndeki (kendisinde toplanan) bu gedi�. Cumhuriyet'in ila­ nıyla birlikte yapılacak de�şikliklerle kapatacaktır.



101



Saltanatın Kaldinlması



Bundan son�; meseleye mütaallik takrir­ ler, üç encüınene; TeşkilAtı Esasiye, Şer'iye ve Adiiye Encümenlerine havale olundu. Bu üç encümenheyetinin bir araya gelip; bizim, taki­ bettiltimiz maksada göre, meseleyi hal ve inta­ cetmesi elbette, müşkül idi. Vaziyeti yakından ve bizzat takibetmeklAzım geldi. Ü'ç encüınen, bir odada içtima etti. Riyase­ tine Hoca Müfit Efendiyi intihabeyledi. Mesele­ yi müzakere etmeye başladılar. Şer'iye Encü­ menine mensup hoca efendiler; hildfetin salta­ nattan münfek olamıyaca&Pnı, maruf safsata­ lara istinadettirerek, iddia ettiler. Bu müd­ deayatın cerh ve nakzında serbest idarei ke· lAm edenler, ortaya çıkar görünmediler. Biz çok kalabalık olan aynı odanın bir köşesinde münakaşayı dinliyorduk. Bu tarzda, müzake­ renin maksut- neticeye iktiranına intizar et· mek, beyhudeidi. Bunu anladık. Nihayet; müş. terek encümen reisinden söz aldım. önümüz­ deki sıranın üstüne çıktım. Yüksek sesle, şu be­ yan atta bulundum: ''Efendim, dedim. HAkimi­ yet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kim­ seye, ilim icabıdır diye; müzakere ile, münaka­ şa ile verilmez. HAkimiyet, saltanat kuvvetle, 102



kudretle ve zorla almır. Osmanogullan, zorla Türk milletinin hAkimiyet ve saltanatına, va­ zıulyed olmuşlardı; bu tasallutlarını altı asır­ dan beri idame eylemişlerdi. Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini ihtar ede­ rek, hAkimiyet ve saltanatını, isyan ederek kendi eline, bilfiil, almış bulunuyor. Bu bir emrivakidir. Mevzuubahs olan; millete salta· natını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırak· mıyacak mıyız? meselesi deg"ildir. Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati üadeden ibaret­ tir. Bu, behemehal, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabii görür, se, fikrimce muvafık olur. Aksi tak�irde, yine hakikat usulü dairesinde üade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir. İşin ciheti ilmiyesine gelince; hoca efendile­ rin hiç merak ve endişelerine mahal yoktur. Bu hususta ilmi izahat vereyim" dedim ve uzun uzadıya birtakım izahatta bulundum. Bunun üzerine Ankara Mebuslanndan, Hoca Mustafa Efendi, affedersiniz Efendim; dedi biz meseleyi başka noktai nazardan mütalaa edi­ yorduk; izahatınızdan tenevvür ettik. Mesele, Müşterek Encümence halledilmişti. Süratle kanun lAyihası, tesbit olundu. Aşnı günde Meclisin ikinci celsesinde okundu. TAyi· ni esaıni ile reye vaz'ı, teklifine karşı, kürsüye çıktım. Dedim ki, buna hacet yoktur, memleket ve milletin istiklAİini ebediyenmahfuz kılacak esasatı Meclisi Aıinin, müttefikan kabul edece­ jini zannederim. "Reye sesleri" yükseldi. Niha· 103



yet, reis, reye koydu; ve müttefikan kabul edil· miştir, dedi. Yalnız menfi bir ses işitildi; "ben muhalifim! " Bu sada "söz yokl'' sadalariyle bojuldu. İşte Efendiler, Osmanlı saltanatının; inhidam ve inkıraz merasiminin son safhası ••



bu suretle cereyan etmiştir.



(Nutuk, ss. 690-691 )



Encümenlerin ''bir araya gelip; bizim istedi�miz amaca göre, sorunu çözmesi ve sonuçlandırması elbette zordu. Du­ rumu yakından ve bizzat i�lemek gerekti." "Biz çok kalabalık olan odanın bir köşesinde tartışmayı dinliyorduk. Bu tarzda, görüşmenin amaçlanan sonuca ulaşmasını beklemek boşu­ naydı. Bunu anladık." "()nümüzdeki sıranın üstüne çıktım. Yüksek sesle şu beyanat� bulundum: ' ... Hakimiyet ve saltanat ... görüşme ile, tartışma ile verilmez.... kuvvetle, kudretle· ve zorla alınır.... Türk milleti ... hakinıiyet ve saltanatı ayak­ lanarak kendi eline, bilfiil, almış bulunuyor. Bu bir oldubitti­ dir.... Sorun zaten olmuş bitmiş bir gerçe� ifadeden ibaret­ tir. Bu, behemehal, olacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce uygun olur. Aksi tak­ dirde; yine gerçek usulü dairesinde ifade -olunacaktır. Fakat olasıdır ki bazı kafalar kesilecektir." Atatürk, hiçbir metin yorumuna gerek bırakmadan açık­ ça kendi söylüyor ki, meclis komisyonlan, meclis ve herkes ne derse desin, saltanat kaldınlacaktır; kaldırıldı.ıı ifade ve ilan edilecektir. Gerekirse zor ve şiddet kullanılacaktır. (Za­ ten zor ve şiddet kullannıa tehdidini de yapmış bulunuyor.) Atatürk, zaman-zemin yönteminin artık gerekmedi�ne kaı



104



rar venniş, gücünü tartmış, şiddet ve şiddet tehdidi kulJan­ masının temkinsizJik olmadı�nı ve gerçekçi oldu�u hesap­ lamıştır. Burada bir gözükaralık yoktur; siyasi ve fiili güç dengeleri hesabı vardır. Nitekim, Atatürk "ilmi izahat"ını da verdikten sonra, "hoca efendiler" Affedersiniz Efendim ... ay­ dınlandık" derler ve sorun çözülür. Ertesi gün de kanun ta­ sansı mediste "ittifakla" (bir "menfi ses" hariç) kabul edilir. Kurul tartışmalannın boşunalı�, kurullara parlamenter prosedürleri aşarak kişisel, cebri müdahale. siyasi sonuç ve başannın son tahJiJde kuvvet ve kudrete dayandı� anlayışı. bütün bunlann k-arizmatik liderin en dogru bildi� temel­ yüce misyonun gerçekleşmesi için geçerli araçlar oldut\ı; yu­ kanda Nutuk"un çeşitli kritik metinlerinde ortaya çıkan bü­ tün bu teinalar, burada birbirine ba�lanmaktadır. Karizmatik lider-mutlak şefin muhalefete karşı şiddet söylem ve davranışını alt-şefler de benimseyecekler; örne�n İsmet İnönü bilafetle ilgili olarak "o kafayı hebernehai kopa­ rac$z" (s. 843). Yunus Nadi de cumhuriyetle ilgili olarak "öyle adamların kafası ezilir. Efendiler" (s. 883) diyecek ve Atatürk bu yakın izleyicilerinin/tegnıenlerinin sözl�rinde kendi sesinin yankısını duyacak ve Nı.ttuk"ta onayla nakl ede­ cektir .



105



Hilafetin Kaldınlması



hilafet ile saltanat birbirinden tefrik olundu. İki buçuk seneyi mütecaviz bir zaman­ .•.



dan beri fiilen icrayi hükmeden saltanatı mil· liye teyidolundu. Hilafet, sarih bir hukuka malik olmaksızın bir müddet daha bırakıldı. Muhterem Efendiler, her meselede ve her safhai icraatta, kendinden bahsettirmiş olan halifeye ve bilMete bir defa daha temas edece­ gim.



1924 senesi iptidasında, büyük mikyasta, bir ordu harb oyunu yapmak takarrür etmişti.



Bu harb oyununu İzmirde yapacaktık. Bu mü· nasebetle 1 924 senesi kAtt unusani iptidasmda,



İzmire gittim. Orada iki ay kadar kaldım. HUMetin IA#vı zamanının geldigine orada iken hüküm vermiştim. Meselenin sureti cere· yanını, oldu�. gibi bulAsa etmeye çalıŞaca­ IJ.m. Bu muhabereden sonra harb oyunu müna· sebetiyle İsmet Paşa ve Müdafaai Milliye Veki·



li bulunan Kazım Paşa da İzmire gelmişlerdi. ErkAnıharbiyei Umumiye Reisi Fevzi Paşa da zaten orada bulunuyordu. Hilafetin ilgası lü·



106



zumunda, kanaatlerimiz mutabık idi. Aynı za­ manda Şeriye ve Evkaf VekAletini de ilga ve tedrisatı tevhideylemek kararında id ik.



1 924 senesi martının birinci günü Meclisin taraftından küşadı icabediyordu.



23 Şubat 1924 günü Ankaraya avdet etmiş idik. Orada da icabeden zevatı, karanmdan haberdar t:dim. Mecliste, bütçe müzakeresi devam ediyor­ du. Hanedan tahsisatı ve Şeriye ve Evkaf Ve­ kAleti bütçeleri üzerinde, tevakkuf edilmek lA­ zımdı. Arkadaşlar, maksada müteveccih beya­ nat ve tenkidata başladılaı; müzakere ve mü­ nakaşa idame ettirildi.



1· Mart günü, Büyük



Millet Meclisinin beşinci mesai senesi münase­ betiyle verdiA'i.m nutukta, şu üç noktaya sureti mahsg.sada işaret ettim:



"1· Millet, cumhuriyetin halen ve Atiyen bil­ cümle taarruzattan katiyen ve ebediyen ma­ sun bulundurulmasını talebetmektedir. Mille­ tin talebi, cumhuriyetin mücerrep ve müspet olan kAffei esasata bir an evvel ve ta mamen iptina ettirilmesi suretinde üade olunabilir.''



''2· Milletin Arayi umumiyesinde tesbit olg.­ nan terbiye ve tedrisatın tevhidi umdesinin bi­ lAüatei an tatbikı lüzumunu müşahede ediyo­ ' ruz.'



"3·



•••



Diyaneti İslAmiyeyi, asırlardan beri



müteamil olduju veçhfie bir vasıtai siyaset mevkiinden tenzih ve ilA etmek elzem oldugu hakikatini de müşahede ediyoruz."



107



Bu kanunlara nazaran 'Türkiye Cumhuri­ yetinde, muamelAtı nAsa dair olan ahkAmın teşri ve infazı Türkiye Büyük Millet Meclisi ile onun teşkil ettiji hükümete ait" ve ''Şeriye ve EvkafVekAleti mülga" oldu. ·



Türkiye dahilindeki bütün müessesatı ilmi­



ye ve tedrisiye... bilcümle medreseler Maarif VekAJetine devir ve raptedildi. Halife hali ve hilAfet makamı lAjvolundu ve mahlii. halife ve Osmanlı saltanatı münde­ risesf hanedanının bilcümle Azası,



Türkiye



Cumhuriyeti memaliki 'dahilinde ikamet et­ mek hakkından ebediyen memnu kılmdı. CNutuk, ss. 683, 845, 848-850)



Atatürk hilafetin kaldınlmasında zaman-zemin yöntemi­ ni saltanatın saldınlmasında oldutundan daha uzun süre sürdürmüş; bu "milli sır"n vicdanında daha uzun süre sakla­ mıştır. Çünkü bu, daha nazik bir konudur. Aynea din tema­ sını, kurtuluş savaşını örgütlemek, eşrafı ve halkı mobilize edebilmek, onlardan erken ve sert tepki görmemek için en az 4-5 yıl ustaca kullanmıt ve �anipüle etmiştir. Laiklik, cum­ huriyetçilikle birlikte, belki de Atatürk'ün en önem verdi� ilke olmakla birlikte, bu konuda çok temkinli davranmış, "vaktinin gelmesini" epey beklemiştir, çünkü " ... bugünün meselesi de�ldir" (s. 685). 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışını .ilan eden 21 Nisan 1920 tarihli tebligattaki (ss. 431-432) çok koyu ve yo­ gun dinsel temalar ve sembolizmlerden, mecliste din hakkın-



108



da yaptıgı çeşitJi "bilimsel açıklama"lara ve halka hitaben yaptıgı çok sayıda konuşmaya kadar, bunu görmek müm­ kündür. Buna karşılık dini siyasete kanştİran başkalanna karşı son derece serttir. ömegin s. 708'de "Kavimlerin ceha­ letinden ve taassubundan yararlanarak bin bir türlü siyasi ve şahsi çıkar sa�lamak için dini alet ve araç olarak kullan­ mak" girişiminde bulunan "din oyunu aktörleri"ne, "(i)nsan­ lıkta, din hakkındaki bilgiler, her türlü hurafelerden antıla­



rak, gerçek bilimlerin ve fenlerin ışıklanyla yıkanmış ve mü­ kemmel oluncaya kadar... her yerde rastlanacaktır" der. Hi­ lafetten vazgeçemeyen "çalışma arkadaşlanna" (başta Rauf Orbay ve Refet Bele olmak üzere) yüklerıişleri ise Nut'uk'ta epey yer tutar. Yine de bu konuda çok temkinlidir ve bunun sıkıntısını, gerçegi bir an önce ilan edernemenin af.ırlıt:Jnı, özellikle 1921 ve 1924 anayasalanndaki ilgili hükümler bakımından, Nu­



tuk'ta vurgular. 1921 (7. madde) ve 1924'teki (26. madde) "şeri hükümlerin uygulanması" sözleri onu rahatsız eder (ss. 714-715). 1924'ün 2. maddesindeki ''Türkiye Devletinin dini, dini İslamdır" cümlesi de (ki 'Cumhuriyet Kanunu'nda da vardır) Atatürk için bir "ukdedir" (ss. 714-715). Zaten daha önce gazetecilerin "Yeni hükümetin dini olacak mı?" sorusu karşısında da rahatsız olmuştur: "itiraf edeyim ki, bu suale muhatap olmayı hiç de arzu-etmiyordum. Sebebi, pek kısa ol­ ması lazım gelen cevabın o günkü şartlara göre apımdan çıkmasını henüz istemiyordum" (s. 7 15). Aynca: "Cumhuri­ yetin ilAnından sonra da, yeni TeşkilAtı Esasiye Kanunu ya­ pılırken, 14yik hükümet tAbirinden dinsizlik manası çıkanna­ ya mütemayil ve vesilecu olanlara, fırsat vermemek maksa­ diyle, kanunun ikinci maddesini bimlna kılan bir tAbirin it­ haline müsamaha olunmuştur. Kan'!Dlun, gerek 2 nci ve gerek 26 ncı maddelerinde, zait



109



görünen ve yeni Türkiye Devletinin ve idarei cumhuriyemi­ zin asri karakteriyle kabili telif olmıyan tAbirat, inkılap ve cumhuriyetimizin o zaman için beis gönnedi� tavizlerdir. Millet, Teşkilatı Esasiye Kanunumuzdan, bu zevaidi ilk manasip zamanda kaldımıalıdır! (s. 717). Din ve devlet işlerinin ayrılması (dar anlamda laiklik) m de ek, Atatürk'e göre dinsizlik demek de�l. Bu kadarı, "ye� ni Türkiye Devletinin ve cumhuriyet idaremizin çagdaş ka­ rakteriyle (bag-daşma.Z)"; ama "(bu) deyiriıler, inkılap ve cum­ huriyetin o zaman için beis gönnedi� ödünlerdir"; yine de "Millet, Anayasamızdan bu fazlalıkları ilk uygun zamanda kaldırmalıdır". (Bu da, 1928'de gerçekleşecektir.) Atatürk'ün daha geniş anlamda bir laiklig-e (din ve devlet aynmının ötesinde bir sekülarizme, toplumsal ve kül türel bir rasyonalizasyona) verdi� önemi de biliyoruz, ama bura­ daki malzeme, daha ileri gitmemize pek yeterli de�l. (Bunun için Bkz. son bölümler.) ·



1 10



Rehber-Şefve Halk



Efendiler, saltanatın ilg�sı, hilAfet maka­ mının salMıiyetsiz kalışı üzerine, halk ile ya­ kından temasa gelmek, ahvali ruhiye ve tema­ yülAtı fikriyeyi bir daha tetkik etmek milhim­ dt Bundan başka, Meclis son senesine dahil olmuş bulunuyordu. Yeni intihap münasebe­ tiyle, Anadolu ve Rumeli Müdafaa.i Hukuk Ce­ miyetini siyasi bir fırkaya tahvil etmeyekarar vermiştim. Sulh takarrür ettiği takdirde, ce­ miyet teşkilAtımızın, siyasi fırkaya inkılabını lüzumlu görüyordum. Bu hususta da halk ile bizzat hasbihal etmeyimuvafık ve faydalı mü­ talAa ediyordum. Zaferden sonra, talim ve ter­ biye ile iştigale başlamış olan ordumuzu da yakından görmek istiyordum. İşte, bu maksat­ larla, Garbi Anadoluda bir seyahat icra etmek üzere 14 KAnunusanİ 1923 tarihinde Ankara­ dan hareket ettim. Eskişehirden itibaren, İzmit, Bursa, İzmir, Balıkesirde halkı münasip mahallerde toplı­ yarak.. uzun hasbihallerde bulundum. Ahali­ nin, bana istedikleri gibi serbest sualler tev­ cih etmesini talebettim. Sorulan suallare, ce­ vap teşkil etmek üzere, altı saat, yedi saat de-



lll



vam eden konferanslar verdim. (Nutuk,



88.



703-704)



Atatürk, ruh hallerini ve düşünsel etiJimlerini incelemek açısından halk ile yakından temasa gelmeyi önemli sayiyor. Hem yeni meclis seçimlerine siyasi parti olarak s�kmaya ka­ rar verditi Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti için nabız yoklamak üzere halk ile bizzat hasbihal etmeyi uy­ gun ve yararlı buluyor, hem de kendisine "istedikleri gibi serbest sorular yöneltmesini talepetti(#i)" ahaliye "altı..yedi saatlik konferanslar" verecektir. Karizmatik lider hem bir parti kurucusudur (hani), hem de halkı aydınlatan, egiten bir yol gösterici (mürşit) ve baş-ötfetmendir. Bundan böyle bu işi çok sık yapacaktır. (Bkz. II. cilt.)



1 12



(C.)H.P., 9 İlke, Teori ve Pratik



Muhterem Efendiler, her yerde siyasi fırka teşkili hakkında da halk ile uzun hasbıhaller­ de bulundum.



7 KAnunuevvel 1922



tarfııinde,



Ankara



matbuatı vasıtasiyle halkçılık esasına müste­ nit ve ''Halk Fırkası" namiyle siyasi bir fırka teşkil etmek niyetinde oldutumu beyan ederek bu fırkanın nasıl bir progrsin takibetmesi lA­ zım geleceAi hakkında bilcümle vatanpervera­ nın, erbabı ilmü fennin müzaheret ve müşare­ ketine müracaat etmiştim. Gerek bazı zevattan aldıA'ım tahriri müta­ lAattan ve gerek halk ile müdavelei efkArdan çC?k istifade ettim. Nihayet 8 Nisan 1 923 tari­ hinde, noktai nazarlarımı dokuz umde halin­ de tesbit ettim. İkinci ·Büyük Millet Meclisinin intihabı esnasında neşir ve ilAn etti�im \lu program, ·fırkamız'n teşekkülüne esas olmuş­ tur. Bu program, bugüne kadar, icra ve intacet­ tiAi.miz esaslı bilcümle hususatı ihtiva ediyor­ du. Maahaza, programa ithal edilmemiş, mü­ him ve esaslı bazı meseleler de vardı. MeselA, cumhuriyetin ilAnı, hilAletin ilgası, Şer'iye Ve­ kAletinin lAIJvı, medreseler ve tekkelerin kaldı-



1 13



nlınası, şapka iksası gibi Bu meseleleri programa ithal ederek, vak­ tinden evvel, cahil ve mürtecilerin, bütün mil­ leti tesmime fırsat bulmalannı muvafık bul­ madım. Çünkü, bu mesailin, zamanı münasi­ binde, hallolunabileceji.nden ve milletin bin­ netice memnun olacaj'ından katiyen emin idim. Neştettij'im programı, bir fırkai siyasiye için gayrikAfi, kısa bulanlar oldu. Halk Fırka­ sının programı yoktur dediler. Filhakika, uın­ deler namı altında malum olan programımız, itiraz edenlerin gördükleri ve bildikleri tarz. da, bir kitap, �eji.ldi. · Fakat, esaslı ve ameli idi. Biz dahi, gayrikabili tatbik fikirleri, naza­ ri birtakım teferruatı yaldızlıyarak, bir kitap yazabilirdik. Öyle yapmadık. Milletin, maddi •••



ve mitnevi teceddüt ve inkişafatı yolunda, efal ve icraat ile akval ve na:zariyata takaddüm et­ meyi tercih ettik. Mamajih, ''hlikimiyet mille­ tindir'� 'Tilrkiye Büyük Millet Meclisinin hari­ cinde hiçbir makam, mukadderatı milliyeye hlikim olamaz'� ''bilcilmle kavaninin tan:zimin­ de, her nevi teşkillitta, idarenin alelfi.mum te­ ferruatında, terbiyei umumiyede, iktisadiyat­ ta hlikimiyeti milliye esasatı dahilinde hare­ ket olunacaktır'� ''s'altanatınilgası hakkındaki karar lliyetegayyer dilsturd:ur" gibi bilinmesi lAzımgelen mühim noktalar ve mahkemelerin ıslah olunacaj'ı ve külliyatı kanuniyemizin il­ mi hukukun tebligatına göre yeni baştan ıslah ve ikmal edilecej'i, Aşar usulünün tebdiline, •



1 14



milli bankalann tezyidi sermayesine, muhta· coldutumuz denıiryollannın inşasına, tevhidi tedrisata derhal teşebbüsve hizmeti fiiliyei as­ keriye müddetinin tenkis edilecej'i, memleke· tin i manna çalışılacajl ve ilA... gibi mühim ve müstacel ihtiyacat, umdelerden hariç kalma· mıştı. Sulh hakkındaki noktai nazanmızın da: ''Mali, iktisadi, idari istiklAlimizi beheme· hal temin şartiyle, sulhun iadesine çalışmak olduj'unu" söyledik. Makamı hilAfetin, umum İslAma ait bir makam olabilecejini de işaret ettik. Umdeler, ''Halk Fırkası''nın teşekkülüne ve temini faaliyetine kAfi geldi. Fırkaya; unvanı· na, bilAhare "Cumhuriyet'' kelimesi de ilAve olunarak, -malum olduj'u veçhile· "Cumhuri· yetHalk Fırkası" tesmiyeolundu. (Nutuk, ss. 718-719)



Nutuk'un başından beri, meclise egemen bir (tek-) parti� nin başında çalışmaktan sözeden Atatürk, I. Meclis'teki hi­ zipler ve muhalefet deneyiminden sonra, bu düşüncesini uy­ gulamaya koyuyor. Parti kurma karannı kendi başına veri­ yor C'Anadol� ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti'ni siyasi bir partiye çevinneye karar vermiştim" s. 704); basın yoluy­ la bütün yurtseverlerin, ilim ve fen erbabının yardım ve katı­ lımını da istiyor; "gerek bazı kişilerden aldıgJ yazılı görüşler­ den ve gerek halk ile fikir alışverişinden çok yarar(lanarak)", parti programını saptıyor ("görüşlerimi dokuz umde (ilke) •



1 15



·







halinde tesbit ettim". Bu hazırlıklar, bir danışma sürecinden çok, partiye kapsayıcı, bütün halkı ve aydınlan içine alan bir kimlik verme girişimi olarak görülebilir. Programı da II. Meclis'in seçimi esnasında yayımlıyor ve ilan ediyor. "Bu program, bugüne kadar uyguladı�mız ve sonuçlan­ dırdıfımız esaslı bütün hususlan içeriyordu" (baş� sona sapmazlık teması) ama; cumhuriyetin ilanı, hilafetin, Şeriye Vekaleti'nin, medreselerin, tekkelerin kaldınlması, şapka gj­ yilmesi (giydiı;ilmesi) gibi önemli ve esaslı bazı meseleler he­ nüz konmamıştı (zaman-zemin yöntemi). "Bu meseleleri programa ithal ederek, vaktinden önce, cahil ve miirtecilerin, büWn milleti zehirlerneye fırsat bulmalannı uygun bulma­ dım. Çünkü, bu meselelerin, uygun zamanda, hallolunabile­ ce�nden ve milletin sonuçta memnun olaca�ndan kesinlikle emindim." Atatürk, programı yetersiz ve kısa bulanlara karşı da, Türk siyasal kültürünün ve yaşamının en belirgin özellikle­ rinden biri haline gelmiş olan pragmatizm ve aksiyonculuk temasıyla cevap veriyor: "... ilkeler adı altında bilinen prog­ ramımız, karşı çıkaniann gördükleri ve bild�kleri tarzda, bir kitap de�ldi. Fakat, esaslı ve pratik idi. Biz de, uygulana­ maz düşünceleri, teorik birtakım aynntılan yaldızlayarak, bir kitap yazabilirdik. Öyle yapmadık. Mületin, maddi ve manevi yenile,mesi ve geli,mesi yolunda eylemZere ve i1lere,



sözlere ve teorilere göre öncelik vermeyi yeg'}edik." Atatürk devam ediyor ve diyot ki, programda ulusal ege­ menlik, meclis üstünlügü, hukukta, örgütlenme ve yönetim­ de, genel terbiyede ve iktisatta ulusal egemenlik esasına gö­ re hareket edileeeti gibi "bilinmesi gereken önemli noktalar" ile radikal (ve bilimsel) hukuk reformlan, iktisadi kalkınma (Aşar, milli hankalann sermayesi, demiryollan, bayındırlık), e�tim birli�, askerlik süresinin kısaltılması gibi "önemli ve 1 16



ivedi gereksinimlere" yer verdik. Yukandaki paragraftaki sözler gerçekten de (C.)H.P.'nin bu ilk programının uygulamaya yönelik, radikal reformİst ve kalkınmacı (developmantalist) bir nitelik taşıdı�nı göster­ mektedir. Ama bu, işin bir yanıdır ve C.H.P. programının ve Kemalizm'in yalnızca ve yalnızca pragmatik ve non-ideolojik oldu�nu iddia etmeye yetmez. Atatürk burada, bizim prog­ ramımız "teorik ayrıntılan yaldızlayan bir kitap" de�ildi, "pratik" idi derken, esas olarak ütopik-teorik, kritik-teorik, saf-teorik bir program de�ildi demek istiyor; başka bir deyiş­ le, "teorik-ideolojik" de�il, "pragmatik-ideolojik" bir program­ dı demek istiyor. "Esaslı" idi ama aynı zamanda "pratik" (a­ meli) idi; hatta pratik-pragmatik yanı a�r basıyordu diyor. Bu çok önemli temayı, Atatürk'ün siyasal ideolojisini (ll. cilt) ve tek-partinin siyasal ideolojisini (III. cilt) inceleyece�­ miz ileriki ciltlere bırakmamız gerekiyor (çünkü yorum·yön­ temimiz, bu ciltte ancak Nutuk'taki ınalzeme kadar konuş­ mamızı gerektiriyor). Yalnızca şuna işaret edelim ki, Kema­ lizm'in, öteki sınıflarüstücü Bonapartist örnekter gibi, ayır­ dedici özelliklerinden biri de, teorik yalınlık ve netlikten do­ �sı gere� sakınması ve bunu pragmatik aksiyonculuk adı.., na yapmasıdır (bkz. Il ve III. cililer). Burada, yine geçerken, vurgulanması gereken bir başka nokta da kurulan partinin ''halkçılık esasına dayalı" olarak nitelenmesidir. "Halkçılık" ilkesi, Atatürk'ün ve Kemalist tek-partinin siyasal ideolojisinin belirleyici kategorileri ara­ sındadır - sonradan eklenen "cumhuriyetçilik"le birlikte par­ tiye adını verecek kadar (yine bkz. II. ve III. ciltler). .



1 17



1. Meclis'ten 2. Meclis'e



Rauf Bey nezdinde içtima eden HeyetiVeki­ leye, Meclisin tecdidini, Meclise teklif etmek lüzumundan bahsettim. Kısa bir münakaşa­ dan so� Heyeti Vekile ile mutabık kaldık. Aynı gecede Meclisteki,Anadolu ve Rumeli Mü­ dafaai Hukuk Grupu He�etiİdaresini de Heye­ ti Vekile içtimaına davet ettim. Bu heyeti idare içinde teklifimi nabemahal bulup istiA'rap edenler bulundu. Müzakere ve münakaşa erte­ si güne kadar sürdü. Maahaza, bu heyetle de anlaştık. Ondan sonra derhal grup heyeti umumiyesini içtima ettirdim. Orada, memleke­ tin vaziyeti umumiyesini, müstacelen görülme­ si lAzım gelen millet işlerini izah ettim ve Mec­ lisin artık bu vezai:ft ifaya kabiliyeti kalmadı­ Aını ifade ve ispat eyliyerek Meclisten tecdidi ıntihaba karar vermesini talebetmek icabeyle­ digini bildirdim. Grup heyeti umumiyesi, beya­ nat ve izahatımı hüsnü teJAkki eyledi. Bunun üzerine mesele, aynı günde, 1 Nisan 1923'te Meclise nakledildi. Yüz yirmi kadar Aza, bir takrirle, Meclise; tecdidi intihap için bir tekli­ fi kanuni takdim etti. Meclis, müttefikan '}'eni­ den intihabat icrası karargir oldu" tarzında olan kanunu çıkardı.



1 18



Meclisin, bu karan vermesi inkıJAp tarihi­ mizde mühim bir nokta teşkil eder. Çlbıktt, bu karan vermekle, Meclis, kendinde hAsıl olan marazı itiraf ve bundan dolayı, millette hisse­ dilen ıstırabı idrak etmiş oldutunu gösterdi_. Efendiler, Lausanne Konferansı 23 Nisan 1923 te tekrar içtima etti. Heyeti murahhasa­ mız Lausanne'da tesisi sulha çalışırken, ben de, yeni intihabat ile meşgul oluyordum. Yeni intihabata, malüm olan, unıdelerimizi ·nAn ederek dahil olduk. Noktai nazarlarımızı



kabul edip mebus olmak istiyen zevat, evvelA, unıdeleri kabul etti4ini ve noktai nazarda müşterek oldujunu bana bildiriyordu. Nam­ zetleri tesbit ve zamanında Fırkamız namma, ben, ilan edecektim. Bu tarzı iltizam etmiştim. Çünkü vukubu­ lacak intihabatta, milleti i�al ederek, muhte­ lif emellerle mebus olmaya çalışacaklarm çok olduatunu biliyordum. Memleketinher tarafın· da, beyanat ve irşadatım kemali samirniyet ve itimatla karşılandı. Bütün millet, ilAn ettialim unıdeleri, tama­ men benimsedi ve umdelere ve hattA şahsıma muhalefet göstereceklerin,milletçe mebusluala intihabma imkAn kalmadıalı anlaşıldı.



(Nutuk, ss. 728-729)



119



Daha önce de de�nildigi üzere ı. Meclisiten hoşnut olma­ yan Atatürk, "... Meclisin artık bu görevi yerine getirmeye yetenegi kalmadıgını ifade ve ispat eyleyerek", meclis seçimi- . nin yenilenmesi karannı "ittifakla" çıkartmayı sa#lar. Ata­ türk'ün ı. Meclis hakkında kullandı� if,adeler hiç de iltifat­ kar degildir: "... bu katan vermekle, Meclis, kendinde mey­ dana gelen hastahılı itiraf ... etmiş oldu�nu gösterdi" ve he­ men bir sayfa önçe (s. 729) "Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinin ... gösterdi� karmakanşı� ruh hali ...." vb. ı. Meclis'in kuruluşunu duyuran ı9 Mart ı920 tarihli ' bildirgenin (Nutuk, ss,_ 42ı-422) 6. maddesinde "Bu meclis üyeli�ne, her parti, grup ve dernek tarafından aday gösteril­ mesi caiz old$ gibi her ferdin de bu kutsal savaşa fiilen katılmak için b$lJlsız olarak adaylıgını istedigi yerde ilana hakkı vardır" deniyordu. Oysa -şimdi Atatürk'ün yaklaşımı tümüyle degişmiştir: "Yeni seçimlere bilinen ilkelerimizi ilan ederek girdik. GörüşleTimizi kabul edip milletvekili olmak isteyen kişiler, önce, ilkeleri kabul ettigini ve görüşte ortak oldu�u bana (abç) bildiriyordu. Adaylan saptayacak ve zamanında Patti­ rniz adına ben (abç) ilan edecektim. Bu tarzı gerekli görrnüştüm. Çünkü yapılacak seçimler­ de, milleti igfal edecek, çeşitli em�llerle milletvekili olmaya çalışacakların çok oldu�nu biliyordum. Memleketin her ta­ rafinda, demeçlerim ve yol gösterrnelerim tam bir içtenlik ve güvenle karşılandı. Bütün millet, ilan ettigim ilkeleri, tümüyle benimsedi ve ilkelere hatta şahsıma muhalefet göstereceklerin, milletçe milletvekilli�ne seçilmesine imkan kalmadı� anlaşıldı." Atatürk'ün 2. Meclis seçimlerinde "gerekli" görüp uygula- · dı�nı söyledi� ve bundan böyle sistemleşecek olan "tarz" (Bkz. III. cilt) çoR açıktır: Milletvekili olmak isteyen kişi, i). ·



ı2o



keleri kabul etti�ni önce Atatürk'e ("bana") bildirecek (yani kişiye bi.at edecek), Atatürk bunlan açıklayıp ilan edecektir. Çünkü "çeşitli (kötü) emeller" güderek "milleti igfal edecek" bin bir çeşit adamdan Atatürk'ün milleti koruması gerek­ mektedir; o hem bir kurucudur (hani) hem de bir koruyucu­ dur (hami). Dış düşmanlarnan halkı kurtaran kurtancı (ha­ laskar), bu kez de ortu iç düşmanlardan kurtarmalı, ona dog-­ ru yolu bizzat göstermelidir (mür-şit). Kşrizmatik liderin otokratik iktidannın meşruiyet gerekçesi böylece imal edil­ miş olmaktşdır. Sözkonusu olan model, kollektif liderli� de�l · tek-şefi olan bir parti oldug-u gibi, şefin partisi de tekelci bir siyasal partidir: Batan millet, Atatürk'ün (�nim") ilan etti� ilkele­ ri ttımilyle beriimsemiştir ve ilkelere hatta Atatürk'ün �hsı­ na (kendi söylüyor) muhalefet göstereceklerin seçilmesine im­ kan kalmamıştır. (abç) ideolojik wtaliteryenizmin, karizma­ tik liderin mutlak kişisel iktidannın, tek-parti tekelcili�nin, tarihi ve bilimsel literatürde bundan daha yalın öz­ itiraflanna ve açıklayıcı örneklerine rastlamak kolay de�l­ dir. (Ama bütün bunlar için, asıl bkz. III ve IV. ciltler.) Şef ile millet arasındaki özdeşlik (özdeşlik iddiası) tamdır; bıra­ kın çog-ulcu bir partiler sistemini, şefin mutlak kontrolunda­ ki kişisel aracı olan tek-parti bile, karizmatik liderle millet arasına giremez ve milleti igfal edemez; çog-ulculuk kandın­ cıdır, bölücüdür. Bu anlayış ve bu haleti ruh,iye, tartışılmaz bir "cumhuri­ yetçi" olan Atatürk'ün cumhuriyetçili�nin "nasıl bir cumhu­ riyetçilik?" oldug-u konusunda çok önemli ipuçları -vermek.te­ dir (ileriye bakınız).



121



2. Meclis ve Yine Muhalefet



Efendiler,



resen harekette muvaffakı.yet



görmiyen bazı kimseler de, türlü riyakArlık­ larla içimize girmek yolunu bulabilmişlerdir. Bunların mahiyetleri İkinci Meclis içtima ile vazüeye başladıktan sonra görülecektir. Yeni intihapta, Fırkamız namına mebus­ luklan temin edilmiş olan birtakımlan da He­ yeti Vekile aleyhindeki cereyanları körükliye­ rek kendi maksatlarına göre istifade zeminle­ ri hazırlamaya çalışıyorlardı. Muhalefete ge­ çecekleri hissolunan mebusların maksatları, heyeti tımumiyeyi igfal ederek, hükümete ve Meclise nafiz bir vaziyet almak old$ istidUU olunuyordu. Efendiler, yeni Meclis; ilk devrinde, muha­ lefeti hafi bir hizbi kalilin igfalAtına düşmek vaziyetine mAruz bulundu. Fethi Bey ve rüfe­ kası, vezaifi hükümeti sükunetle üa ederniye­ cek bir hale getirildi. Fethi Bey, bu halden, ba­ na, defaatle şikAyet etti ve şahsan HeyetiYeki­ leden çekilmek istedi. DiA'er vekiller de aynı suretle şikAyetlerde bulunuyorlardı. Fenalık, hükümet teşkilinin, Meclis intiha-



122



biyle . olmasında idi. Bu hakikatı çoktan gör· müştilm. ·



Ben, Mecliste, hafi ve muhalif bir hizip keş·



fettikten, Meclisin mesaisinde hissiyatın hAki· miyetini gördükten ve hükümet heyetinin inti· zamı mesaisin·in her gün, esassız birtakım se· beplerle intizamsızlıjlna duçar edilmekte ol· duj'una kanaat getirdikten sonra, tatbikı için münasip zaman intizarında bulunduj'um bir fikrin tatbikı anının geldigine hükmetmiştim. Bunu, itiraf etmeliyim. Buna nazaran şimdi verecegim malumat ve izahatı anlamak daha kolay olacaktır.



(Nutuk, ss. 749 ve 797-798) Atatür\t, yukanda anlattıgı üzere milletvekili seçimini · kontrol ettigi halde, "türlü riyakarlıklarıa içimize girmek yo­ lunu bula(rak)" meclise sızan muhalifler yüzünden II. Mec­ lis'ten de hoşnut degildir. "İkinci Meclis toplanarak göreve başladıktan sonra", "mahiyetleri görülecek" olan ''bunlar", ''kendi başianna harekette başan görmeyen", onun için de biat etmiş gibi yapan ama etmeyenlerdir. (Zaten " ... bazı se­ çim dairelerinde kendi başianna girişimlerde bul�anlar da başanlı olamadılar" - s. 729). ''Yeni seçimde, Partim� namına milletve�illikl'eri saglan· mış olan (abç) birtakımlan(nın) .... maksatları(nın) genel ku· rulu igfal ederek, hükümete ve Meclise etkili bir durum al· mak oldu� çıkarsanıyordu"· paragrafında ise hem daha ön· ceki sizi ben seçtirdim tavrının artık sizi ben seçtime dönüş­ tügü, hem de yine daha önceki muhalefet eşittir igfal edicilik temasının tekrarlandıgı görülüyor. Aynca, Atatürk açıkça belirtiyor ki: "Fenalık, hükümetin kuruluşunun, Meclis'in ·



123



.



.



seçmesiyle olmasında idi." Oysa hükümeti de bizzat belirle­ mek isteyen (meclis-hüküme.t-parti başkanı olarak) Atatürk, " ... uygulanması için uygun zaman bekledi�m bir düşünce­ �in uygulama anının geldi�ne hükmetmiştim. Bunu itiraf etmeliyim" diyerek "zaman-zemin yöntemi"ni bir kez daha kullanacak ve bu işi Cumhuriyet Kanunu'yla birlikte halle­ deeE!ktir (ileriye bakİnız). (0 tarihe kadar yapaca� siyasi manevra için de bkz. ss. 799 ve 802.) Atatürk'ün milletvekilleri�i parti adına bizzat seçmesi­ nin gerekçesi aslında Nutuk'ta daha erken bir tarihten beri olgunlaşmaktadır (s. 502): "Bunun için millet, vekilierini se­ çerken, çok dikkatli ve kıskanç olmalıdır. Milletin hatadan korunması için tek sa�lam çare, düşÜJl.eeleri ve eylemleriyle güvenini kazanmış bir siyasi partinin seçimde millete yol göstermesidir." Dikkat edilsin: "partiler"in de�l, "bir parti"­ nin: Ve, tabii, tek-partiden tek-şefe giden yol çok kısadır mmetvekilierinin seçiminde de, partinin üst yönetici kadrosu olan alt-şeflerin seçiminde de. ·



124



Şef ve Alt-Şefter



İsmetPaşa, bu telgrafıma cevap verdi. İsmet Paşanın ıstırabının derecesini göste­ ren bu cevabı, aynı zamanda, saffet ve samirni­ yetine ve bilhassa tevazuuna da kıymetli bir vesika oldulu için aynen arz ediyorum: Adet Lausanne, 20 Temmuz 1923 338



Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Her dar zamanımda Hızır gibi yetişirsin. Dört beş gündür çektiAim azabı tasavvur et. Büyük işler yapmış ve yaptırmış adamsın. Sa­ na merbutiyetimbir kat daha artmıştır. Gözle­ rinden öperim pek sevgili kardeşim, aziz Şe­ :fim.



lsmet (Nutuk, s. 788)



Ali Fuat Paş�ı1 ile de kısa bir mtldavelei ef­ kAr yapıldı. Fuat Paşa, bana, şöyle bir sual tevcih etti: Senin, şimdi "apotr-apôtre"lann kimler· dir; bunu anlıyabilir miyiz? Ben, bu sualden bir şey anlıyamadıtımı söyledim.



125



Paşa, maksadını izah etti. O za man, ben de, şu beyanatta bulunduın: Benim, "apotr"larım yoktur. Memleket ve ınillete kimler hizmet eder ve hizmet liyakat ve kudretini gös�rir ise, "apotr'' onlardır. (Nutuk, s. 794) itiraz etti. İsmet Paşanın, Başkuman­ danlık demek olan bu vaziyetinerazı olamıya· catını söyledi. Vazifenin çok mühim ve nazik oldutunu ve benim bütün arkadaşlar hakkın­ daki vukufuma ve bitaraflıAuna emniyet et­ mek muvafık olacalını söyledim. Kendisinin böyle bir iddiada bulunması münasip olmadı­ A'ını da ilAve ettim. İsmet Paşanın, gerek ErkAnıharbiy�i Umu­ miye Riyasetinde ve gerek bilAhare bilfii� Cep­ he Kuman daniıiında gösterdiji liyakat ve far· tı gayret kendisine tevcihi vazitede isabetimi fiilen ispat etmiş bulunduj'u için millete karşı, orduya karşı ve tarihe karşı tamamen müste­ rihim.