Yoksulluk Sempozyumu Bildiriler Kitabı (1. 2. ve 3. Cilt) (2003)
 975-92198-1-6 [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...

Table of contents :
Cilt 1......Page 1
Cilt1 içindekiler......Page 4
Cilt2......Page 404
Cilt2 içindekiler......Page 407
Cilt3......Page 809
Cilt3 içindekiler......Page 812

Citation preview

YOKSULLUK I. Cilt



Deniz Feneri Yayýnlarý Ýstanbul 2003 Editörler Doç. Dr. Ahmet Emre Bilgili Arþ. Görv. Ýbrahim Altan



Kapak Tasarým Ahmet Altay Ýç Düzen Hayat Yayýnlarý Basým Yeri & Tarihi Ýstanbul 2003 ISBN 975-92198-1-6



YOKSULLUK I. Cilt



7



Editörden Kendi Modernliðini Üreterek Varolmayý Sürdürmek



B



ilindiði gibi yoksulluk problemini dillendirirken daha çok onun evrenselliðine ve çok boyutlu oluþuna vurgu yapýyoruz. Gerçektende bir olgu olarak yoksulluk günümüzde bütün toplumlarýn ortak sorunu haline gelmiþtir. Küreselleþmenin ortaya çýkardýðý imkân ve fýrsatlar, yoksulluðu tüketmek yerine zengin ve yoksul ülkeler arasýndaki uçurumun giderek derinleþmesi sonucunu doðurmuþtur. Türkiye de ise yoksulluðun profiline bakýldýðýnda son yýllarda daha çok bireyi etkisi altýna aldýðý görülmektedir. Devletin resmi raporlarý Türkiye’de gelir daðýlýmý dengesizliðinin artarak devam ettiðini ifade etmektedir. Mevcut sosyal güvenlik ve yardým sistemi ise yoksul kesimleri korumakta yetersiz kalmýþtýr.Yeni durumda yaþanýlan krizlerin sonucu vasýflý bireyler iþsiz kalmýþ ve bunun da etkisi ile yoksulluk kýr yerine kentlerde daha çok görülür hale gelmiþtir. Bunlarla birlikte kalkýnma açýsýndan büyük önemi haiz eðitimli gençler arasýnda iþsizlik oraný %30 lara yaklaþmýþtýr. Bunlarýn tümünü ifade eden ve Birleþmiþ Milletler tarafýndan geliþtirilen Ýnsanî Geliþme Endeksi nde de ülkeler sýralamasýnda Türkiye oldukça gerilere düþmüþtür. Durum böyleyken yoksullukla mücadele eden kamu kurum ve kuruluþlarý ve sivil toplum kuruluþlarýnýn bütün çabalarý yetersiz kalmýþ ve soruna köklü çözüm teþkil edilememiþtir. Bütün bunlar yoksulluðun toplumda yerleþmesi ve kalýcý etkiler doðurmasý sonucunu ortaya çýkarmýþtýr. Bu durum ve bunun devamlýlýðý toplumda birey ve grup düzeyinde davranýmlar geliþtirerek bir alt kültür oluþturmuþtur. Ýlk defa antropolog Oscar Lewis tarafýndan geliþtirilen yoksulluk kültürü/yoksulluk alt kültürü kavramý genel anlamda yoksulluðun etkisi ile sosyal sistemin normlarýndan sapmayý ifade eder. Kavramýn, Ýktisadi, sosyolojik ve psikolojik boyutlarýný ifade eden yoksulluk halleri ülkemizde yaþanýr hale gelmiþtir. Eðer bir toplumda yoksullukla birlikte güçlü bir sosyal dayanýþma duygusu, bunu saðlayan kurumlar, aile ve akrabalýk temelinde yardýmlaþma var ise yoksulluk alt kültürü kavramý ile ifade edilen davranýmlar tehlikeli boyutlara ulaþmayabiliyor. Türk toplumunda yoksulluk, davraným olarak tehlike sýnýrýný geçmemiþ ise bu dinamiklerin etkisi önemli olmuþtur. Fakat bu süreç aile kurumunu yorgun düþürmüþ, ikinci kez benzer bir yükümlülüðü taþýyamaz hale getirmiþtir.



8 YOKSULLUK



Yoksullukla mücadele, yoksulluðun kendisi gibi karmaþýk bir alaný ifade eder. Bu çalýþmalarda en önemli sorumluluk þüphesiz ki devletin/hükümetin kendisine düþmektedir. Bu alana iliþkin politikalarýn oluþturulmasýnda önemli olan ilk olarak temel yaklaþýmýn belirlenmesidir. Bu yaklaþýmýn özü; kültürel kodlarýna uygun kendi modernliðini üreterek varolmayý sürdürülebilir kýlmaktýr. Türkiye’nin yoksulluk hallerini ortadan kaldýrabilmesi, bu olgunun niteliklerini salt ekonomik bir tabana oturtarak yani kültürden soyutlayarak yapmasý mümkün deðildir. Bu alanda sosyal deðer üretmeyi ve sosyal politikalarýný aile kurumu üzerinden gerçekleþtirmeyi ve bunu yaparken de öncelikli olarak ilgili kurumlarý bir çatý altýnda toplamasý gerekmektedir. Elinizdeki hacimli çalýþmanýn yazarlarý 32 farklý üniversite, 11 kamu kuruluþu ve 14 sivil toplum kuruluþundan oluþmuþtur. Bu tablonun anlamý þudur: Türkiye’de Üniversitelerde, Kamu kuruluþlarýnda ve Sivil Toplum Kuruluþlarýnda yoksulluk problemi ile ilgilenen güçlü bir zihinsel potansiyel mevcuttur. Sorun; bu mevcudiyetin deðerlendirilmesi ve yönlendirilmesidir. Zira Türkiye, devlet ve toplum olarak, yoksulluðun tüketilmesi çalýþmalarýnda deneyim bakýmýndan diðer ülkelere göre ileri bir konumdadýr. Dolayýsý ile bizatihi yaþadýðýmýz ve bu ülkede yaþayan herkesi ilgilendiren yoksulluðun tüketilmesine iliþkin çalýþmalarda kendi potansiyelimize inanmanýn ve güvenmenin ötesinde bir yaklaþýmý benimsemenin gereðine inanýyoruz. Bu çerçevede baþka ülkelerden yoksulluðun önlenmesine yönelik model ithal etme çabalarýný hangi argümanlarla olursa olsun doðru bir yaklaþým olarak benimsemiyor ve bu tür çabalarý Türkiye’nin devlet geleneðine, büyük ülke olma idealine uygun düþmediðini ve bu alandaki potansiyelini ve deneyimini incitici bir tutum olarak deðerlendiriyoruz. Bu çalýþmalarýn yayýn haline getirilmesi sýký ve hýzlý bir çalýþmanýn sonunda gerçekleþebilmiþtir. Konular kendi içerisinde düzenlenirken diðer faktörlerden çok konu bütünlüðü göz önüne alýnmýþtýr. Çalýþmalarýn ayný format dahilinde yayýnlanmasý planlanmýþ, az sayýdaki çalýþmanýn dýþýnda bu durum gerçekleþtirilmiþtir. Çalýþmalar yazarlardan elektronik ortamda alýndýðýndan metinlere tashih noktasýnda genel olarak müdahale edilmemiþtir. Ortaya çýkan bu çalýþma, yoksullukla ilgili çalýþmalarý ve çalýþanlarý bir araya getirmiþ bulunmaktadýr. Bunun, alana önemli bir dinamizm saðlayacaðýný ve ilginin artarak devam edeceðini düþünüyoruz. Elinizdeki çalýþmanýn hýzlý bir þekilde ortaya çýkmasý Deniz Feneri yönetiminin süreçleri kýsaltmada gösterdikleri baþarý ile doðrudan ilgilidir. Kendilerine teþekkür ediyor sizleri yoksulluk yazýlarý ile baþ baþa býrakýyoruz. Doç. Dr. Ahmet Emre Bilgili Arþ. Gör. Ýbrahim Altan



9



Sunuþ Yoksulluðun Tüketilmesine Katký ve Paylaþým



Ü



lkemizde ve Dünyada yoksulluk hýzla artmaktadýr.



Bilgi ve teknolojinin geldiði noktadan bakýldýðýnda insan ihtiyaçlarý, elli yýl önceki yaþam standardýna göre oldukça deðiþmiþ, farklýlaþmýþ ve çeþitlenmiþtir. Ýnsani geliþmiþlik endeksine göre insanca yaþayabilmek için; • Saðlýklý gýda ve yeterli beslenme, • Altyapý ve modern donanýma sahip yerleþim ortamlarýnda barýnma, • Eðitim ve saðlýk imkanlarýndan gerektiði oranda yararlanma, • Gelecek kaygýsýný giderecek güvencelere sahip olma, • Kendisi ve ailesini geliþtirmeye yönelik bilimsel, kültürel ve sanatsal imkanlardan yararlanabilme zorunlu hale gelmiþtir. Ýnsanlarýn elde etmiþ olduklarý gelirle bu ihtiyaçlarýný karþýlayamamalarý hali yoksulluktur. Bu yaþam standardýný saðlayacak gelirin elde edilmesi oldukça zorlaþmýþtýr. Her geçen gün yoksul kitlenin dünya nüfusu içindeki oraný artmaktadýr. Derneðimizin beþ yýlý aþkýn bir süredir sürdürmekte olduðu yoksulluðu tüketme çalýþmalarýnda önümüze çýkan tablo oldukça ürkütücüdür. Her geçen gün yardým talebi bir önceki güne oranla artýþ göstermektedir. Genç nüfusun yoksul kitle içindeki oraný her geçen gün artmaktadýr. Göç, doðal afetler, yaþlýlýk ve engelli olmanýn yaný sýra yoksulluðun en temel nedeni iþsizliktir. Küreselleþme neticesinde ekonomik sýnýrlar kalkmakta, rekabet þartlarý aðýrlaþmakta, güçlü ekonomiler daha da güçlü hale gelmekte, zayýf ekonomiler giderek daha da zayýflamaktadýr. Teknoloji geliþtikçe insan emeði giderek önemini yitirmekte ve boþa çýkmaktadýr.



10 YOKSULLUK



Geliþen ve globalleþen dünyada tek kaygý tükettirmek ve bunun üzerinden kazanç saðlamak olmamalýdýr. Ýnsan emeðini önemseyen üretim politikalarýný gözetmek, yoksul kesimlere belli oranlarda sosyal paylar ayýrarak paylaþmak da bir o kadar gerekli ve önemlidir. • Hükümetle, • Yerel yönetimlerle, • Sivil kuruluþlarla, • Üniversitelerle, Ýþ dünyasý ve medya ile bütün toplum üzerine düþen görevi acilen yerine getirmelidir. Aksi halde yoksulluk kendi kültürünü oluþturmaktadýr. Kural tanýmazlýk bir yaþam biçimi olmakta, kendine veya topluma zarar verici eðilimler giderek artmakta olup, galip çoðunluk olmasý halinde ise kiþi güvenliði ve toplum düzeni bakýmýndan ciddi bir tehdit olacaktýr. Deniz Feneri Derneði bir sivil toplum kuruluþu olarak yardýmýn yönetimi konusunda kendi modelini kurmuþ, bu güne kadar yüz bine varan aile kaydýna ulaþmýþtýr. Bu ailelerin acil ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýna yönelik gýda, giyim, barýnma, eðitim, saðlýk, meslek edindirme vs. yardýmlar halen sürdürülmektedir. Uluslar arasý bir faaliyet olarak Etyopyadaki açlýktan ölüm felaketine bayraðýmýzla yardým götürdük. Ülkemizdeki bütün doðal afetlerde bütçelerimizin elverdiði oranda afetzedelerin yanýnda olduk, ulusal ölçekli bir çok proje ile yoksulluðun tüketilmesi çalýþmalarýna önemli katkýlar yaparak sosyal sorumluluðumuzu yerine getirdik ve getirmeye devem etmekteyiz. Varlýðýn temel unsuru insandýr. Ýnsanoðlunu yoksulluða duçar etmemek için bu sorunun önemle ve acilen ele alýnmasý gerekmektedir. Yoksulluðun tüketilmesi için makro planlar yapýlmalýdýr. Bu kapsamda; Kýsa vadede bir yandan yeni yoksullaþmanýn önü kapatýlmalý diðer yandan da mevcut yoksullara yönelik bir envanter çýkarýlarak bu ailelerin çok acil gýda, saðlýk ve eðitim ihtiyaçlarý karþýlanmalýdýr. Orta vadede bu ailelerin kendi gelirleriyle hayatlarýný devam ettirebilecekleri iþ ve çalýþma imkanlarý oluþturacak yöresel ekonomik projeler hayata geçirilerek dünya pazarlarýna ekonomik deðeri ve rekabet gücü yüksek ürünler sunulmalýdýr. Uzun vadede bu ailelerin rehabilitasyonu ile standardý yüksek bir yaþam kalitesine ulaþmalarýný saðlamak gerekir.



Önsöz



11



Sonuç olarak yoksulluk sorununun öncelikle bilim insanlarý tarafýndan tartýþýlmasý, konunun bilimsel bir zeminden çözüme götürülmesi gerekmektedir. Derneðimizin gerçekleþtirdiði, kapsam itibari ile alanýnda ilk olan yoksulluk bildirilerini yayýnlayarak bu alandaki çalýþmalara önemli bir katký saðlayacaðý inancýyla toplumun istifadesine sunulmaktadýr. Yoksulluk kitabýnýn yoksulluðun tüketilmesi çalýþmalarýna yapacaðý paylaþým ve katkýlardan ülkemizin bütün insanlarýnýn mutluluk duyacaðýný biliyor ve inanýyoruz. Kendi ayaklarý üzerinde duran, geleceðe güvenle bakan ve içinde yaþadýðý topluma katkýlar saðlayan bireylerin oluþturduðu sevgi ve barýþ içinde bir dünya temennisiyle, Katkýda bulunan bütün kiþi ve kurumlara; gözü yaþlý gönlü kýrýk o yoksul insanlar adýna teþekkürlerimizi sunuyoruz. Av. Yusuf Atalay Deniz Feneri Yardýmlaþma ve Dayanýþma Derneði Genel Baþkaný



12



Teþekkür Yoksulluk Sempozyumu, Deniz Feneri Derneði’nin sahipliðinde ve koordinatörlüðünde 31 Mayýs - 1 Haziran 2003 tarihleri arasýnda Ýstanbul’da Grand Cevahir Hotel’de 100 bildirinin sunumu ile gerçekleþtirilmiþtir. Sempozyum Bilim Kurulu þu isimlerden oluþmuþtur. • Adnan Kulaksýzoðlu, Prof. Dr. • Bilal Eryýlmaz, Prof. Dr. • Ý. Mete Doðruer, Prof. Dr. • Korkut Tuna, Prof. Dr. • Mehmet Altan, Prof. Dr. • Nazif Gürdoðan, Prof. Dr. • Orhan Türkdoðan, Prof. Dr. • Sadettin Ökten, Prof. Dr. • Azim Öztürk, Prof. Dr. • Ahmet Emre Bilgili, Doç. Dr. • Kemal Sayar, Doç. Dr. • Raþit Küçük, Doç. Dr. • Mustafa Taþdemir, Yrd. Doç. Dr. • Adnan Tekþen, Dr. • Kemal Kahraman, Dr. • Celil Güngör, Yönetim Uzmaný • Erdem Beyazýt, Yazar Deniz Feneri Derneði, Bilim Kurulu üyelerine teþekkür eder.



Ýçindekiler



5



Ýçindekiler Editörden .................................................................................................. 7 Sunuþ ...................................................................................................... 9



YOKSULLUK YAZILARI Yoksulluðun Tüketilmesi/ Emin Yaþar Demirci ........................................ 14 Modern Ýnsaný Ýnþa Düþüncesi Temelinde Yoksulluk / Necmettin Tozlu



22



Yoksulluðun Çelik Çemberini Kýrmak / Nazif Gürdoðan.......................... 32 Sosyal Siyaset Açýsýndan Yoksulluða Karþý Mücadele / Ali Seyyar ........ 38 Ýnsan Haklarý Baðlamýnda Yoksulluk / Nesrin Kale ................................ 70 Türkiye Yoksulluðunun Sosyo - Kültürel Zemini / Ýsmail Doðan.............. 80 Yoksulluk, Yoksullukla Savaþýmda Sivil Toplum ve Etik Boyut: Bir Sosyal Hizmet Yaklaþýmý / Kasým Karataþ ........................................ 90 Türk Toplumunda Yoksulluk Kültürü / Orhan Türkdoðan........................ 104 Mutlak Yoksulluða Ýliþkin Ýki Etik Yaklaþým / Erol Kuyurtar .................. 110 Yükselen Bir Deðer(!) Olarak Yoksulluk ve Türkiye / Nazmi Avcý .......... 122 Yoksulluk Coðrafyasý / Ramazan Özey ................................................ 134 Yoksulluk Sorununun Nedenleri ve Yoksullukla Mücadele Stratejileri / Coþkun Can Aktan.............................................. 148 Yoksullukla Mücadelede Ýstihdam Politikalarýnýn Rolü ve Önemi / Naci Gündoðan .................................................................... 160 Yoksulluðun Sosyal Psikolojisine Eleþtirel Bir Bakýþ / Aysel Gürel Kayaoðlu ............................................ 172 Yoksulluk ve Kadýn / Necmiye Cömertler .............................................. 182



YOKSULLUK



VE



DEVLET



Devlet Yoksulun Neresinde Durmalý? / Seyit Mehmet Þen .................... 200 Türkiye’de Kamu Ekonomisi ve Yönetiminin Þeffaflaþtýrýlmasý, Yolsuzluk ve Yoksullukla Mücadele / Ersan Bocutoðlu .......................... 220 Yoksulluk ve Kapitalizm: Türkiye’deki Yoksulluk Meselesinin Çözümünde Devlete Düþen Görevler / Necmiddin Baðdadioðlu .......... 230 Yoksullukla Mücadelede Kurumsal Kapasitenin Geliþtirilmesi / Ercan Dansuk ................................................................ 238 Küreselleþme ve 1980 Sonrasý Hükümet Programlarýnda



6 YOKSULLUK



Yoksulluk Söyleminin Geliþimi / Cevdet Yýlmaz .................................... 250



YOKSULLUK



VE



KÜRESELLEÞME



Küreselleþme, Küresel Köy, Küresel Yaðma ve Küresel Yoksulluk / Durmuþ Hocaoðlu .............................................. 268 Sefaletin Küreselleþmesi / Halil Mutioðlu .............................................. 296 Dünya Sistemi ve Yoksulluk Ýliþkisi / Erhan Erken ................................ 308



YOKSULLUK ARAÞTIRMALARI Yoksulluk Algýsý, Ýfadelendirilme Tarzý ve Tutumlar -Bir Ýçerik Analizi Örneði- / A. Esra Aslan - Ahmet Emre Bilgili.............. 324 Varoþlarda Yoksulluðun Doðurduðu Toplumsal Deðiþmeler Üzerine / Hayati Tüfekçioðlu.............................. 342 Türkiye’de Yoksulluk ve Yoksulluðun Yazýlý Basýnda Yer Alýþ Biçimi / Zeynep Karahan Uslu .................................................. 348 Türkiye’de Kadýn Yoksulluðu: Halk Ekmek Büfelerinde Bir Araþtýrma / Gülsüm Çamur Duyan .................................................... 356 Çalýþan Kent Yoksullarý Ýstanbul ve Gaziantep Örnekleri / Neriman Açýkalýn ............................................ 368 Mutlak Yoksulluk ve Nedenleri: Ankara Örneði / Hüseyin Gül - Cem Ergun............................................ 386 Yoksulluða Karþý Mücadelede Bir Yetiþkin Eðitimi Uygulamasý: Ýsmek Örneði / Ahmet Þirin .............................................. 398



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



13



YOKSULLUK YAZILARI



14 YOKSULLUK



Yoksulluðun Tüketilmesi Emin Yaþar Demirci Yrd. Doç. Dr.Yüzüncüyýl Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü e-posta: [email protected]



Öz



Y



oksulluðun tarihi çok eskilere, kadim zamanlara dayanýr. Hatta, sembolik anlamda, yoksulluðun baþlangýcýný ilk insana kadar götürmek ve Adem ile Havva’nýn cennetten kovulmasý ile baþlatmak bile mümkündür. O günden bugüne bir sýnav olan dünya hayatýnda yoksulluk ve (ondan daha da önemli onu ortadan kaldýrmayý amaç edinen) yoksullukla mücadele, insanlýk sýnavýmýzýn en temel iki soru(su/nu) olmuþtur Fakat yoksulluðun kadim zamanlardan beri var olduðunu söylemek modern zamanlarýn yoksulluðunun kadim olduðu anlamýna gelmez. Modernlik, bir çok þeyi dönüþtürdüðü gibi, yoksulluðu da dönüþtürerek modern yaþamýn bir parçasý haline getirmiþtir. Kýsaca özetlersek, modern zamanlarda yoksulluk, mücadele edilip ortadan kaldýrýlmasý gereken bir sorun deðildir. Aksine bu yaþamý üretmenin ve yeniden üreterek devamlý kýlmanýn araçlarýndan biridir. Bu yüzden, modern toplumlarýn yoksullukla mücadele programlarý onu ortadan kaldýrmayý deðil, görünenin tam aksine, yeniden tanýmlayarak tüketilebilecek bir meta haline dönüþtürmeyi amaçlar. Baþka bir ifade ile, yoksullukla mücadele programlarý (ister ulusal, ister uluslar arasý olsun) “yoksulluðun olmadýðý bir dünya” deðil, yoksulluðun tüketildiði bir dünya kurmaya yöneliktir. Refah devlet politikalarýndan baðýþ ürünlerinin pazarlandýðý TV programlarýna kadar farklýlaþan uygulamalarý bu açýdan deðerlendirmek günümüz yoksulluðunun anlaþýlmasýna ýþýk tutacaktýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, yoksullukla mücadele, tüketim toplumu, kapitalizm, piyasa ekonomisi.



Abstract



P



overty is an eternal problem that goes back to ancient times, the days of yore. In symbolic terms, even it is possible to suggest that the beginning of poverty started with the expelling of Adam and Eve from paradise. Since then, poverty and poverty relief has become basic human issues. To say that poverty is an eternal problem, however, is not to suggest that poverty in olden times was the same as in modern ones. Modernism transformed poverty, as it transformed many things, and made it part and parcel of modern life. In short, poverty in modern times is not a problem that must be eradicated by poverty relief. In contrast, it is an important means in producing and reproducing modern life and making it sustainable. For this reason, policies for poverty relief do not aim to eradicate it, as it appears to, but to transform it into commodity.. In other words, policies for poverty relief in national and international level do not lead us to a world in which poverty is consumed up completely but to a world in which we consume poverty as a product. To evaluate poverty relief programs, ranging from welfare state policies to TV programs marketing donations, from this perspective will shed a light on the issue.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



15



Key Words: Poverty, poverty relief, consumer society, capitalism, market economy.



Giriþ



Y



oksulluðun tarihi çok eskilere, kadim zamanlara dayanýr. Hatta, sembolik anlamda, yoksulluðun baþlangýcýný ilk insana kadar götürmek ve Adem ile Havva’nýn cennetten kovulmasý ile baþlatmak bile mümkündür. O günden bugüne bir sýnav olan dünya hayatýnda yoksulluk ve (ondan daha da önemli onu ortadan kaldýrmayý amaç edinen) yoksullukla mücadele, insanlýk sýnavýmýzýn en temel iki soru(su/nu) olmuþtur. Bu anlamýyla kýyamete kadar var olmaya devam edeceðini söylemek iddialý bir öngörü olmayacaktýr. Ancak, yoksulluðun kadim zamanlardan beri var olduðunu söylemek modern zamanlarýn yoksulluðunun kadim olduðu anlamýna gelmez. Modernlik, bir çok þeyi dönüþtürdüðü gibi, yoksulluðu da dönüþtürerek modern yaþamýn bir parçasý haline getirmiþtir. Kýsaca özetlersek, modern zamanlarda yoksulluk, mücadele edilip ortadan kaldýrýlmasý gereken bir sorun deðildir. Aksine modern yaþamý üretmenin ve yeniden üreterek devamlý kýlmanýn araçlarýndan biridir. Bu yüzden, modern toplumlarýn yoksullukla mücadele programlarý onu ortadan kaldýrmayý deðil, görünenin tam aksine, yeniden tanýmlayarak tüketilebilecek bir meta haline dönüþtürmeyi amaçlar. Bu sebeple, modern zamanlarýn yoksulluðunu, tüketim toplumu ve tüketim kültüründen baðýmsýz olarak anlamaða çalýþmak hiçbir þekilde yeterli olmayacaktýr. Modern tüketim toplumu ve kültürünün oluþumu iþ, emek ve çalýþma hayatýna yönelik tutum ve deðerlerin dönüþümü ile iliþkilidir. Sanýlanýn aksine, bizim iþ, emek, çalýþma ve çalýþma hayatýna yönelik tutum ve deðerlerimiz, nispi olarak yeni sayýlabilecek, sanayileþme-modernleþme sürecinin ürettiði tutum ve deðerlerdir. Baþka bir ifade ile söyleyecek olursak, günümüzde iþ, emek, çalýþma ve üretime yüklediðimiz anlam, modernlik öncesi toplumlarda yoktu, daha doðrusu bugünkü anlamýnda yoktu. Þüphesiz modernlik öncesin dönemlerde de insanlar çalýþýyorlardý ve ihtiyaçlarýnýn emeklerinin ürettikleri ile gideriyorlardý. Ancak modernlik öncesi toplumlarda insanlarýn üretimleri ihtiyaçlarý ile sýnýrlýydý ve çalýþma ihtiyaçlar ekseninde örgütlenmiþti. Ýnsanlarýn ihtiyaçlarýný karþýlayacak kadar ürettikten sonra çalýþmalarýný



16 YOKSULLUK



gerektirecek hiçbir sebep yoktu. Bu yüzdendir ki modernleþmenin erken dönemlerinin ilk sanayi patronlarý istihdam ettikleri iþçilerini gün boyu istikrarlý bir þekilde çalýþmaya zorlamakta büyük sorunlarla karþýlaþýyorlardý ki bu durumun kapitalizmin öncü patronlarýndan bazýlarýnýn iflasý ile neticelendiði bile iddia edilmektedir. (Gorz, 1995) Modernleþmenin erken dönemlerinde iþ ve çalýþmaya yönelik tutumlarýn olumsuz etkileri nihai olarak çözüme kavuþturulmasýnda iki etkili yol takip edilmiþtir: Bir taraftan çalýþanlar, üretim sürecini en ince detaylara kadar ayrýntýlandýran iþ bölümüyle emeðin vasýfsýzlaþtýrýlmasý sonucu, ihtiyaçlarý için daha düþük ücretle daha uzun süre çalýþmaya zorlanýrken; diðer taraftan, Protestan ahlakýnýn kurtuluþ kaygýsýndan emin olma çabasý, çalýþmaya ihtiyaçtan baðýmsýz olarak bir deðer ve anlam yükleyen yeni bir iþ ahlakýnýn ve disiplininin geliþmesine yol açarak, üretimin ihtiyaçtan baðýmsýzlaþmasýnda rol oynadý. Böylece insanlýk tarihinin o güne kadar görmediði bir üretim artýþý ve sermaye birikimi saðlanarak, bizim bugün kapitalist dönüþüm, yada genel bir ifade ile modernleþme, olarak adlandýrdýðýmýz sürece ilk hareket verilmiþ oldu. Fakat bu süreç, erken dönemlerinde, ortaya çýkardýðý iki temel sorun sebebiyle son derece istikrarsýz bir yapýya sahiptir ve bu haliyle yeniden üretilerek sürdürülmesi mümkün deðildi. Bu iki temel sorundan ilki ve en önemlisi kitlesel yoksulluktu. Ýþin ve üretim sürecinin detaylandýrýlarak yeniden örgütlenmesinin yarattýðý muazzam üretim artýþýna karþýlýk, ayný sürecin zorunlu bir sonucu olarak, emeðin vasýfsýzlaþtýrýlmasý ve çalýþanlarýn emeðinin kolayca ikame edilebilir hale getirilerek ucuzlatýlmasýyla emek sahipleri ihtiyaçlarýný karþýlamak için çok daha uzun süre çalýþmak zorunda býrakýldýlar.1



1



Erken dönem kapitalizmin yarattýðý muazzam üretim artýþý ve sermaye birikimine karþýlýk ayný ölçüde yaygýn yoksulluða sebep olmasýnýn ortaya çýkardýðý çeliþki dönemin düþünürlerinin dikkatinden kaçmamýþtýr. Kapitalizmin yoksullaþtýrýcý etkisine þiddetli ve sistematik eleþtiri yönelten Karl Max’ýn görüþleri bu hususta zikredilmesi gereken görüþlerin en önemlisidir. Ancak kapitalizm-yoksulluk iliþkisine (yada çeliþkisine) yönelik sadece Marx gibi sistem karþýtý düþünürlerle sýnýrlý deðildir. Kapitalizm karþýtý olmayan düþünürlerde bile kapitalizm-yoksulluk iliþkisine dikkat çeken pasajlar bulmak oldukça ili çekicidir. Mesela John M’Farlane 1782’de yazdýðý “Enquiries Concerning the Poor” baþlýklý eserinde “yoksullara en çok kýraç (ülkeler) ve barbar uluslar arasýnda deðil, en verimli ve en uygar yerlerde rastlandýðýna” dikkat çekerek “Ýngiltere’nin büyüklüðünün zirvesine ulaþtýðý için yoksullarýn sayýsýnýn da artmaya devam edeceðini” öngörmüþtür. Ýtalyan iktisatçý Giammeria Ortes ise “bir ülkenin zenginliðinin nüfusuyla, sefaletinin ise zenginliði ile çakýþtýðýný” ileri sürmüþtür. Hatta liberal düþüncenin öncü ismi Adam Smith bile “ iþçi ücretlerinin en yüksek olduðu yerlerin en varlýklý ülkeler olmadýðýný” ileri sürerek, dolaylý da olsa, kapitalizmle yoksulluk arasýndaki iliþkiye dikkat çekmiþtir. Konu ile ilgili alýntýlar ve detaylý bilgi içini bknz. (POLANYÝ, 2000).



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



17



Erken dönem kapitalizmin ortaya çýkardýðý iki temel sorundan ikincisi ise yabancýlaþmadýr. Yabancýlaþma da, týpký yoksullaþma gibi, iþin ve üretim sürecinin detaylandýrýlarak yeniden örgütlenmesinin sonucu olarak ortaya çýkmýþtýr. Böylece emek sahiplerin üretim süreci ve ürünleri üzerindeki kontrollerini kaybederek hem içinde bulunduklarý (daha doðrusu bulunmaya zorlandýklarý) üretim sürecine, hem de üretim süreci sonucu ortaya çýkan, emeklerinin ve (dolayýsýyla) kendilerinin ifadesi olan ürünlerine yabancýlaþmýþlardýr.2 Ýnsanlýk tarihinin büyük “Büyük Dönüþüm” ünü baþlatmasýna raðmen erken dönem kapitalizm kendi içinde istikrarsýz bir yapýydý ve mevcut hali ile kendi kendini sürdürmesi mümkün deðildi. Marx’ýn, devrimci yorumlarýný bu istikrarsýz yapýdan hareketle geliþtirdiðini söylemek pek de yanlýþ bir iddia olmaz. Erken dönem kapitalizmin bu sorunlarý, ( yoksulluk ve yabancýlaþma), özellikle I. Dünya Savaþýndan sonra tüketim kültürünün geliþmesi ile aþýlmaya çalýþýldý. Bu aþamada, üretimin ihtiyaçtan baðýmsýzlaþmasýna karþýlýk, tüketim de ihtiyaçlardan baðýmsýzlaþtýrýlarak ihtiyaçlara göre örgütlenen tüketimin yerini, ihtiyaçlarýn tüketime göre örgütlenmesi aldý. Böylece erken dönem kapitalizmin (ihtiyaçlardan baðýmsýzlaþtýrýlmýþ) mal ve hizmet üretimine göre örgütlenen toplumu, yerini, yavaþ yavaþ, mal ve boþ zaman3 tüketimine göre örgütlenen toplumuna býraktý.(Marshal, 1999). Böylece erken dönem kapitalizmin sadece üretici olarak görülen iþçileri, tüketici olarak önem kazanmaya baþladý. Kitleler reklamlarla nasýl tüketeceklerini öðrenmeye baþladýlar. (Lash, 1972). Literatürde “tüketim toplumu”, “tüketim kültürü”, “kitle tüketimi” kavramlarý (Lash, 1972; Baudrillard, 1997, Douglas ve Isherwodd, 1999) ile tanýmlanmaya çalýþýlan bu geliþme ile erken dönem kapitalizminin yarattýðý yoksullaþma ve yabancýlaþma sorunlarý da dönüþmeye uðradý. Bir taraftan tüketim yaygýnlaþtýrýlarak ihtiyaçtan baðýmsýzlaþtýrýlmýþ üretim yapýsýnýn yarattýðý yoksulluk görece giderilirken, diðer taraftan da çalýþanlarýn kötü çalýþma þartlarýný deðiþtirme umudu ortadan kaldýrýlarak ve umutlarýný (tüketim kültürünün öðrettiði) yeni mal ve hizmetlerde aramalarý saðlanarak, erken dönem kapitalizmin temel sorunlarýndan olan yabancýlaþma pazarlanabilir meta haline getirildi. Böylece erken dönem kapitalizmin sürdürülemez istikrarsýz yapýsý kendi kendini yeniden üretebilen görece is-



2



3



Kapitalizmle yabancýlaþma arasýndaki iliþkiye dikkat çeken Marx’a göre yabancýlaþma “insanlarýn birbirleri ile ve ürettikleri ile kurduklarý karþýlýklý doðal iliþkinin ortadan kalkmasýdýr”. Bu tanýma göre yabancýlaþma da, yoksulluk gibi, kadim bir sorundur ve baþlangýcýný insanlarýn ürettiklerini diðer insanlarýn ürettikleri ile takas etmeye baþladýklarý zamana kadar geri götürmek mümkündür. Fakat Marx’a göre doðal üretim sürecinin çökmesi olarak ortaya çýkan yabancýlaþma kapitalizmle zirveye ulaþýr. (Ritzer, 1982, 227). Burada kullanýlan “boþ zaman” kavramýna özellikle dikkat çekmek gerekir. “Boþ zaman” üretim faaliyetinin dýþýnda kalan, kendimiz gerçekleþtirdiðimiz, kendimize ait serbest zaman deðildir. Üre-



18 YOKSULLUK



tikrarlý yapýya dönüþtü ki bu görece istikrarlý yapýnýn iki özelliði konumuz açýsýndan önem taþýmaktadýr: “Ýnsan faaliyetlerini üretim ve tüketime indirgemes”i ve “yarattýðý sorunlarý çözmek yerine, onlarý yeni sorunlara dönüþtürerek büyümesi.” “Ýnsan faaliyetlerini üretim ve tüketime indirgenmesi” olarak ifa ettiðimiz özellik üretim ve tüketim faaliyetlerinin ihtiyaçtan baðýmsýzlaþmasý ile iliþkilidir. Modernleþme sürecinde, üretim ve tüketim faaliyetleri ihtiyaçtan ayrýþtýðýnda, yada kendilerini ihtiyaçlardan baðýmsýz olarak var kýldýðýnda ortaya çýkan temel sorun, bu sürecin bizim üretim ve tüketim faaliyetleri dýþýnda kalan, kendimize ait kýldýðýmýz, kendimizi gerçekleþtirdiðimiz alanlara da nüfuz ederek onlarý tüketilebilen meta haline dönüþtürmesidir. Üretim ve tüketim faaliyetlerimiz kendimizi biyolojik anlamda yeniden ürettiðimiz faaliyetlerimizdir. Ancak sanýlanýn aksine bizi doðadaki diðer canlý türlerinden ayýran üretim ve tüketim faaliyetlerimiz deðil, biyolojik canlýlýðýmýzý sürdürmek ve yeniden üretmek için zaruri olan bu faaliyetlerin zorlayýcýlýðý dýþýnda kalan faaliyetlerimizdir. Baþka bir ifade ile, bizler ihtiyaçlarýmýza baðýmlý üretim ve tüketim faaliyetlerimizle biyolojik varlýðýmýzý sürdürür ve yeniden üretirken bunlarýn dýþýnda kalan faaliyetlerimizle doðadaki diðer canlý türlerinden ayrýþarak insan oluruz ve insan olarak kendimizi gerçekleþtiririz. “Yarattýðý sorunlarý çözmek yerine, onlarý yeni sorunlara dönüþtürerek büyümesi” özelliðinde esas husus, sorunun kendisi ve/veya çözümü olmayýp, sorunun ve/veya çözümün piyasada taþýdýðý üretim ve/veya tüketim deðeridir. Sorunun bizzat algýlanmasý ve tanýnmasý dahi taþýdýðý bu deðerle iliþkilidir. Bu yüzden önerilen çözümler de, sorunlarý ortadan kaldýrmayý deðil, onlarý dönüþtürerek sistemin büyümesini saðlamayý amaçlar. Mesela yabancýlaþmanýn meta haline getirilip pazarlanarak aþýlmaya çalýþýlmasý bu sorunu temelde çözmedi. Sadece bir baþka yabancýlaþma türü olan meta fetiþizmine dönüþtürdü. Yine kadýn sorunu kadim bir sorun olduðu için deðil bir pazar ve pazarlanabilirlik sorunu olduðu için dikkat çekti. Modern söylem, kadýný ataerkil yapýlardan özgürleþtirme iddiasýný ancak onu tüketim kültürünün ve onun reklam endüstrisinin patronajýna sokma pahasýna gerçekleþtirdi.4 Kýsaca bir þeyin sorun olarak algýlanmasýnda ve çözüm olarak önerilmesinde iyi, kötü, faydalý zararlý olup olmamasý deðil, pazarlanabilir olup olmamasý temel belirleyici haline geldi. “Ýnsan faaliyetlerini üretim ve tüketime indirgeme” ve “sorunlarý çözmek yerine dönüþtürerek büyüme” özelliklerinin yarattýðý dinamizmin, modern ekonominin kadim sorun olan yoksulluk sorununu da ortadan kaldýrabileceði umudunu güçlendirdi. Yarattýðý muazzam üretim ve tüketim hacmine raðtim dýþýnda kalan ve fakat tüketim yolu ile kendimize ait olmasý önlenerek içi boþaltýlan zamandýr. Bknz (Baudrillard, 1997).



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



19



men bazý insanlarýn halen yoksul kalmalarý, onlarýn (arýzi olarak) iþsiz kalmalarýndan, yani üretim yapýsýna entegre edilememesinden kaynaklanmaktaydý. Yani (arýzide olsa) iþsizlik, yoksulluðun kaynaðýydý ve eðer bazý insanlar arýzi olarak üretime entegre edilemiyorlarsa tüketime entegre edilebilirlerdi. 1945 sonrasý geliþtirilen refah politikalarý bu temel üzerine kuruldu. Üretime katýlamayanlarý tüketime katmak suretiyle sistemi büyüterek sürdürmek. Kapitalizm “bir sorunu bir baþka sorunla aþarak sürekli büyüyebilme” özelliðini burada da göstererek 1945-1970 arasý ekonominin sürekli büyümesini saðlayabildi. 1970’lerde, týkanan ve sürdürülemez hale gelen refah politikalarýnýn dayandýrýldýðý temel varsayýmlarýn saðlam olmadýðý görüldü. Refah politikalarýnýn anayasasý kabul edilen Beveridge raporunda (Beveridge, 1944), istihdam sürdürülebilir refah politikalarýnýn temeli olarak görülmekte, iþsizlik arýzi bir durum olarak kabul edilmekteydi. Oysa beklenenin ve sanýlanýn aksine iþsizliðin sürekli olduðu, arýzi olanýn ise tam istihdam olduðu görüldü. Ýþsizlik geçici bir durum olmaktan çok bizzat sistemin iþleyiþinden kaynaklanan, iþleyiþi için gerekli yapýsal bir sorundu. Ne kadar uðraþýlýrsa uðraþýlsýn bazý insanlarýn üretime katýlmalarý (yapýsal özelliklerden dolayý) ne mümkündü ne de (sistemin iþleyiþinden dolayý) ne de arzu edilen bir þeydi. Yine Beveridge raporunda sürdürülebilir bir refah politikasý için iþsizlik oranlarýnýn en fazla (oda arýzi olarak) %8,5 olabileceði öngörülürken bu oran zaman zaman öngörülenin iki katýný aþan sevilere kadar çýkmýþtýr. Refah politikalarýndan beklenenin aksine yoksulluk ortadan kaldýrýlamamýþ, hatta daha da yaygýnlaþmýþtýr. (Abel-Smith ve Towsend, 1965). Refah politikalarýnýn beklenmeyen bir baþka sonucu da “baðýmlýlýk kültürü” yaratarak yoksulluðu yaygýn ve kalýcý hale getirmesidir. Mesela 1995 yýlýna gelindiðinde Ýngiltere’de yetiþkin nüfusun %50’sinin bir mensubunun devlet yardýmý alan hanelerde yaþýyor olmasý yoksulluðun ne kadar yaygýn olduðunu göstermektedir. (Daily Telegraph 9 Haziran 1995). 1970’lerde ekonomide piyasa yeniden keþfedildi. Refah politikalarý da buna paralel olarak ya revize edildi yada terk edildi. Yoksullukla mücadelede piyasa iliþkilerinin etkin olacaðý modeller, yapýlar oluþturulmaya baþlandý. Temel yaklaþýma göre yoksullukla mücadele devletin iþi olmamalýydý. Devletin yerini bu amaca göre örgütlenmiþ sivil toplum kuruluþlarý almalýydý. Ancak sivil toplum kuruluþlarýnýn içinde faaliyet gösterecekleri piyasa, insaný bütün yönleri ile kuþatan, insanýn bütün yönleri ile faaliyet gösterdiði piyasa deðil, sadece üretim ve tüketim faaliyetlerine indirgenmiþ piyasaydý.Üretim ve tüketim faaliyetine indirgenmiþ piyasada yoksullukla mücadele ise ancak yoksulluðu ve yoksullukla mücadeleyi piyasa yapýsýna göre örgütlemekle



20 YOKSULLUK



mümkündü. Kapitalist sistemin “bir sorunu baþka bir sorunla aþarak büyüme” dinamizmi burada da etkisini göstermeye baþladý. Yoksulluk bizzat ürün haline getirilip pazarlanmaya baþlandý. Yoksullarý piyasaya hem üretici hem de tüketici olarak eklemleyecek bir özellikleri vardý: Yoksulluklarý. Böylece yoksulluk paketlenip bir ürün haline getirilerek piyasaya sunuldu. Bu yapýlýrken de fiyat, ürün, ürün kalitesi, ürün çeþitlenmesi gibi piyasanýn ve pazarlamanýn bütün özelliklerine uyularak her türden müþterinin talebine hitap edecek ürünler oluþturuldu: Bir çeþit “her türden hayýr talebine karþý her çeþit merhamet arzý”. Buraya kadar tartýþýlan hususlardan yoksullukla mücadeleyi amaç edinen sivil toplum kuruluþlarýnýn ve bu kuruþlarýn program ve kampanyalarýnýn anlamsýzlýðý gibi bir sonuç çýkarýlmamalýdýr. Aksine, sistemin özelliklerinden kaynaklanan sorunlarýn farkýnda olmak, sivil toplum kuruluþlarýnýn daha etkin hale getirecektir. Çünkü insan ihtiyaçlarý tamamen piyasa iliþkilerine5 indirgenebilecek, pazarlanabilir ihtiyaçlar olmadýðýndan, pazarlanabilir ihtiyaçlarýn giderilmesi bu yüzden yoksulluðu önlemede tek baþýna yeterli deðildir. Pazarlanamaz ihtiyaçlarýn pazarlanabilir hale dönüþtürülerek sorunun giderilmeye çalýþýlmasý ise en temel insani deðerlerin yozlaþmasýna, metalaþmasýna yol açacaðýndan yoksullukla mücadelede üretim-tüketim-ihtiyaç iliþkilerinin farklý bir þekilde ele alýndýðý radikal yaklaþýmlara ihtiyaç vardýr. Sistemin özelliklerinden kaynaklanan sorunlarýn farkýnda olan sivil toplum kuruluþlarý, ihtiyaç duyulan bu radikal yaklaþýmlarýn geliþtirilmesinde ve hayata geçirilmesinde hayati bir rol oynayabilirler. Yoksullukla mücadele eden sivil toplum kuruluþlarý, mücadelelerinde bunu baþardýklarý ölçüde “yoksulluðun bulunmadýðý bir dünya” nýn (Yunus, 1997) inþasýna katkýda bulunacaklardýr.



4



5



Kadýnýn cinsel obje olarak ilgili ilgisiz her yerde ve her türden ürün pazarlanmasýnda kullanýlmasý aslýnda erkek egemen yapýnýn bir baþka þekilde yeniden hayat bulmasýdýr. Modernin kadýn özgürlüðü söylemine onun “tüketici birey” olarak önem kazanmasýna açýsýndan da bakmak yerinde olacaktýr. Burada piyasa iliþkilerinden kasýt üretim ve tüketim iliþkilerine indirgenmiþ piyasa iliþkileridir. Braudel’e göre insanlýk tarihinde kadim zamandan beri var olan piyasa ile kapitalizm piyasa ile ayný deðildir. Büyük, çok uluslu þirketlerin temsil ettiði kapitalizmin tekelci ve/veya oligopolcü niteliðine karþýlýk, kadim zamandan beri var olan piyasa rekabetçidir ve günümüzde küçük ve orta ölçekli iþletmeler tarafýndan sürdürülmektedir. Bknz. (Braudel, 1985). Mustafa Özel ise Braudel’in görüþlerine paralel görüþler savunarak kapitalizmin piyasa ekonomisi ile bir ilgisi olmadýðýný, aksine o-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



21



Kaynaklar ABEL-SMITH, B. ve Towsend, P., The poor and the Poorest, Londra, Bell, 1965. BAUDRILLARD, Jean; Tüketim Toplumu, Ýstanbul, Ayrýntý, 1997. BEVERIDGE, W.; Social Insurance and Allied Services: The Beveridge Report, Londra, HMSO, 1944. BRAUDEL, Fernand; Civilization and Capitalism, Cilt 3: The perspective of the World, London, Fontana 1985. DOUGLAS, M., ISHERWOOD, B.; Tüketimin Antropolojisi, Ankara, Dost, 1999. EDGELL, Stephen; Sýnýf, Ankara, Dost, 1998 GORZ, Andre; Ýktisadi Aklýn Eleþtirisi, Ýstanbul, Ayrýntý, 1995. HAYEK, F.A.; The Constitution of Liberty, Londra, Routledge, 1960. LASCH, Cristopher; The Culture of Narcissism, New York, Norton, 1979. MARSHALL, Gordon; Sosyoloji Sözlüðü, Ankara, Bilim ve Sanat, 1999. ÖZEL, Mustafa, Piyasa Düþmaný Kapitalizm, Ýstanbul, Ýz, 1993. POLANYÝ, Karl, Büyük Dönüþüm, Ýstanbul, Ýletiþim, 2000. TURNER, Bryan; Eþitlik, Ankara, Dost, 1997. YUNUS, Muhammed; Yoksulluðun Bulunmadýðý Bir Dünyaya Doðru, Ýstanbul, Doðan, 1997.



22 YOKSULLUK



Modern Ýnsaný Ýnþa Düþüncesi Temelinde Yoksulluk Necmettin Tozlu Prof. Dr., Yüzüncü Yýl Üniversitesi, Eðitim Fakültesi. e-posta: [email protected]



Öz



Y



oksulluðun sebepleri çoktur. Ýktisatçýlar, sosyologlar, tarihçiler, din adamlarý v.s. bu konuda farklý görüþler ileri sürmektedirler. Siyasetçiler de bu dönemlerde yoksullukla savaþmýþlardýr. Bu, tarih boyunca yapýla gelmiþtir. Ancak bugün yoksulluk hala üstesinden gelinemeyen bir problemdir. Þüphesiz yoksulluðun oluþturduðu bir dünya için gösterilen çabalar yadsýnmamalýdýr. Ne var ki bu çok yüzlü olgunun kaldýrýlmasý temelde bir dünya görüþüne dayanýr. Ýþte yoksulluðu üreten de budur. 16. ve 17. yüzyýlda modern dünya görüþü inþa edilmeye baþlar. Bu, bilime dayalý bir bakýþ açýsýdýr. Copernicus, keepler, Galileo, Newton gibi bilim adamlarý yeni bir dünya görüþü getirirler. Descartes, bunlara dayalý bir tbiat tasviri yapar. Bütün bu anlayýþlar “aydýnlanmayý” vareder. J. Locke, aydýnlanmanýn en önemli düþünürüdür. Onda esas olan bireydir. Toplumsal, bireysel davranýþlarýn bir uzantýsýdýr. Bütün bunlarla yapýlan tabiatý okumaktýr. Tabiatýn dilini keþfetmektir. Bu dil niceliktir. Matematiktir. Maddedir. Böylece varlýk dünyayla sýnýrlandýrýlýr. O zaman baþkalarý bu hýrsa hizmet ettikleri ölçüde dikkate alýnýr. Aksi halde onlar “cehennem” dir. Böylece aþký, sevgiyi, merhameti, olmayan bir insan, onun uzantýsý bir toplum ve sistem var edilir. Bu baðlamda üretilen sömürüdür, baþkalarýný ezmedir, yok etmedir. Önemli olan bu bakýþ açýsýnýn deðiþtirilmesi, yeniden insani çerçevede inþasýdýr. Bu yapýlýrsa, birçok problem gibi, yoksulluk da halledilir. Anahtar Kelimeler : Yoksulluk, Modern Ýnsaný Ýnþa Düþüncesi, Ýnsani çerçeve.



Abstract



T



here are many causes of poverty. Economist, sociologist, historians and theologiest have declared many different opinions about pverty in human history. However, poverty is an unchallengeable problem of our times. Efforts to build a world without poverty cannot be simplifies. But the elimination of this complex phenomen is based on a worldview and the poverty is a product of this fact. 16th and 17th centuries are the start point at the building of modern world. This new view based on science. For example, Copernicus, Kepler, Galileo, Newton were the first representatives of this new view. Descartes redefined the nature based of their views. All of this views created anlightenment era in science. J. Locke was the most important thinker in this era. He put individual before society. He thought society as a result of individual behavior. All of these endeavors were to redefine the nature, to discover the language of the nature. This language was quantity, mathematics and matter. Thus, existence was restricted by the real world. The main point wqas the individual and his benefits. Ýndividual was there where was the benefits. He/she was surrounded by his benefits and gains. Then, the others can be considered as they serve in the direction of individual benefits. Other way, the others were the “hell”. Thus, individual was built without love, affection and compassion, then society, and system was going to be constructed in the same direction. Ýn this structure,



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



23



exploit, oppress and defeat others were constructed. The main problem is to change the views and built the man with the perspective of human nature. By doing this, the problem of poverty is going to be solved with the other problem as well. Key words: Poverty, Modern Man's Constructive Thought, Human framework



Giriþ “Hamburg’da bir parkta küçük bir sandýk bulunuyor. Dikkat! diye üzerinde büyük harflerle þöyle yazýyor: Bu kapýnýn ardýnda bugüne kadar yeryüzünde yaþamýþ olan en tehlikeli canlýnýn bir örneðini göreceksiniz”. Ziyaretçinin tüyleri ürperir. Açsam mý açmasam mý diye! Açýnca insan aynada kendini görür (Kruse, 1943, s.52). Þu iki tabloyu bu canavarýn(!) eseri olarak alýyorum: Ýlki Kapital’den; “W. Wood, çalýþmaya baþladýðýnda yedi yaþ on altý aylýktý. Haftanýn her günü saat altýda iþe baþlar, akþamýn dokuzunda býrakýrdý. Yedi yaþýnda bir çocuk ve on beþ saat çalýþma! Daha baþkalarýnýn da altý yaþýndaki çocuklarýnýn bu þartlar altýnda çalýþmasý olaðandý. Mary Anne Walkley, otuzu bir odada olan, altmýþ kýzla kesintisiz yirmi altý buçuk saat çalýþmýþtý. Ýþ iþten geçtikten sonra çaðrýlan doktor, Mary’nin aþýrý kalabalýk bir odada uzun saatler çalýþmaktan öldüðünü rapor etmiþti. Bu efendiye, Ýnceleme kurulu üyelerince ihtar edilir, inmeden öldüðünün rapor edilmesi dikte ettirilir (Popper, 1968,s.126). Ýkincisi Daniel Cohen’in eserinden; Dünyanýn en yoksul insaný mutlaka bir kadýndýr. Bu Afrikalý köylülerden biri olsa gerek. Bu kadýnýn gündelik hayatýný inceleyelim: Bu kadýn her gün iki saatten fazla yol yürümektedir (çalýþmaya gitmek için). Baþýnýn üzerinde 50kg.lýk bir yük, sýrtýnda ve karnýnda çocuklarýyla. Zaire’de bu tür iþler kadýnlar tarafýndan yapýlýr. Üretim iþleri de (%70’ini kadýnlar yapar). On yaþlarýndan itibaren bu iþlere genç kýzlar yardým etmeye baþlar. Ondört yaþlarýnda evlenirler (ya da Dumont’un yazdýðý gibi evlenmekten ziyade ýrzlarýna geçilir). Ya da fuhuþ için satýlýrlar. Veya erkeði tarafýndan birisi evin geçimini saðlamak üzere kente çalýþmaya gönderilir. Bunlar, kentte en kötü þartlarda çalýþmak durumunda kalýrlar. Kuru yerde uyurlar. Polislerce sürekli cezalara çarptýrýrlar. Günde 12 saat çalýþýrlar ve çocuklarýný da sýrtlarýnda taþýrlar.



24 YOKSULLUK



Beslenmeleri çoðu kez þekerli suya batýrýlmýþ kuru etmekten ibarettir. Ve yük hayvanlarý gibi kullanýlýrlar (Cohen, 2000, s.16-17). Bu iki tablo, iki farklý yüzyýldan. Ama insanýn maruz kaldýðý muamele ayný. Bu, tarih boyunca genellikle böyle olmuþtur. Öyle ki, böyle bir olgu neredeyse yoksullukla boðuþan insanlarýn kaderi olarak görülmüþtür. Yoksulluk o gün olduðu gibi bugün de her yerde. Her ülkede ve hemen hemen her mekânda. Her gün bunlardan herhangi birisine bir köþede, sokakta, kapýda yahut herhangi bir tv. ekranýnda rastlamamak mümkün deðildir. Hâlâ yoksulluk açlýk felaketler yaratan bir olgu. Bugün bütün toplumlarda özlenen, hayal edilen yoksulluðun olmadýðý bir dünyanýn kurulmasýdýr. Bu özlem belki tarih boyunca da düþlene gelmiþ bir özlemdir. Çaðýmýzda da kalkýnma planlarýnýn, politikalarýnýn hedeflediði, ama gerçekleþtiremediði bir amaçtýr bu. Þüphesiz günümüze kadar bu konuda çok þeyler yapýlmýþtýr ve yapýlmaya da devam edilmektedir. Ama öyle varedilmiþ bir dünya ki, fakirin, fakirliðin ortadan kaldýrýlma þansý yok. Yoksulluk kendi kendini üretiyor, sürekli büyüyor ve intikal ediyor. Ýþte bunu sorgulamalýyýz! Bunca tedbire, ekonomik bakýþ açýlarýna, planlara, politik ve sosyolojik analizlere raðmen niçin hâlâ dünya nüfusunun beþte biri þiddetli yoksulluk içerisindedir? Niçin geliþmemiþ diye bilinen ülkelerde çocuk ölümleri yüzde ellilerde seyretmektedir? Ýnsan haklarýný benimsemek, bildirgelere imzalar atmak, en zoru da bu konuda sürekli nutuklar atmak(!) niçin yoksullarýn durumunda dikkate deðer bir deðiþiklik getirmemiþtir? Niçin çaðýn düþünürü, ekonomisti, sistemi, entellektüeli bunu sorgulamaz? Bir emirle savaþý baþlatanlar, insan haklarý metinlerini yazanlar deðil mi? Bunlar, bu kýsýr döngünün, insan onurunu bitiren bu olgunun devamýna niçin göz yumarlar? Bu niçinleri daha fazla uzatmayacaðým. Baþtan beri yapýlan bütün tahliller beni önemli bir noktaya götürüyor: Þüphesiz fakirlik çok yüzlü bir olgu. Tedavisi yönünde birçok reçeteler yazýlýr. Farklý açýlardan ele alýnýr, ama ortadan kaldýrýlamaz. Çünkü bence temel sebebe inilemez. Bu, bir dünya görüþüne dayanýr. Ýnsani bir bakýþa ulaþýp-ulaþamamaya dayanýr. Nasýl bir insan inþa edilmiþse, o çerçevede bir faaliyetler, üretimler, muamelelerle, daha doðrusu onun dünyasýyla uygun bir hayatla karþýlaþýlacaðý mukadderdir. Bu yüzden modern insanýn inþasýndaki temel düþünceyi irdelemeliyiz.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



25



Modern Bilim Anlayýþýna Dayalý Bir Dünya Görüþü Modern bilim anlayþý 16. ve 17. Yüzyýllarda vuku bulur. Bu günkü kökten deðiþim bu anlayýþla baþlar. N. Copernicus (1473-1543) köklü bir devrim yapar. O güne kadar evrenin merkezi olarak bilinen dünya artýk gezegendir. Böylece Batlamyus (Ptolemy)’un temsil ettiði Hýristiyanî anlayýþ terk edilir. Bu görüþ J. Kepler (1571-1727), G. Galileo (1546-1642) ve S. Ý. Newton (1642-1727)’la zirveye çýkar. Bunlara dayalý önemli bir kâinat tasviri de R. Descartes (1596-1650) tarafýndan yapýlýr. Descartes’in felsefesi, bilimsel çalýþmalarýnýn derin etkisini taþýr. O, yeni bilim anlayýþýný, temel aldýðý matematiði oturtur. Descartes’ta fizik de, matematiðe indirgenmiþtir. O, radikal þüpheyi de kullanýr. Neticede analitik yönteme ulaþýr. Ele aldýðý her þeyi parçalara ayýrýr. Bütün bu parçalarý kendi mantýkî yapýlarý içerisinde düþünür ve yeniden yapýlandýrýr. O bir þey daha yapar: Zihne ait olanla maddeye ait olaný da ayýrýr. Bu iki yapý birbirini dýþlar. Bu ayýrým hâlâ etkilidir ve bütün düþünce-bilim alanýný istila etmiþtir. Bu ayýrým, gerçekliðin farklý vizyonlarýný üretir ve birçok karýþýklýða, bulanýklýða sebep olur. Öyle ya artýk önümüzde iki dünya açýlmýþtýr. Biri maddî, diðeri ruh dünyasýdýr. Bunlar birbirlerinden ayrýdýr. Birinin gerçekliði göz önündedir. Elimizin altýndadýr. Vardýr, gerçektir ve bilimin konusudur. Bu ölçülebilir. Matematik yasalarýna göre formüle edilebilir. Bu haliyle madde, dolayýsýyla kâinat herhangi bir amaçlýlýk ifade edemez. Ruhi bir yapýya göre düþünülemez. Böylece bir deðer sistemine de cevaz vermez. Descartesçý karteziyen anlayýþ bu sýnýrda kalmaz. Tabiata uygulanýr. Bitki ve hayvanlar dünyasýný da içine alýr. Bunlar da artýk birer makine gibi düþünülürler. Hâttâ kainatýn bu niceliðe göre izahý, zihin dünyasýna da uzatýlýr. Onu da kapsamýna alýr. Zihnin beyindeki merkezler yoluyla makine sistemine göre iþlediðine inanýlýr. Böylece canlý dünyanýn iþleyiþi de mekanizm ve otomasyona indirgenir. Bunun toplumsal karþýlýðý da Rönesas’la birlikte devlette uhrevî ve dünyevî diye bilinen farklýlaþmanýn ortaya çýkmasýdýr. Protestanlarýn tanrýsal ve dünyevî devlet ayýrýmý bu bakýmdan dönemin düþünce yapýsý ve toplumsal seyrinden ayrýlamaz. Dolayýsýyla Hýristiyanlýk bu kez de dönemine ayak uydurur. Öyleyse tabiat bütünüyle niceliðe indirgenebilir. Her þey matematiksel bir ölçüme dayanýr. Ölçülebilen, nesnelleþen, hesaba gelen þeyler vardýr, gerçektir. Bilimin konusuna girer. Varlýk kazanýr. Tanýmlanýr, tasvir edilir ve giderek kullanýma, teknolojiye dönüþür. Böylece tabiat Descartes tarafýndan matematiksel bir tasvire kavuþturulur.



26 YOKSULLUK



Galileo gibi, F. Bacon(1561-1626) da bu anlayýþla tümevarým yoluyla katkýlar saðlamýþtýr. Tümevarýmýn deneylerle apaçýk bir teorisi geliþtirilir. Deneylerden çýkarýmlarla genel sonuçlara varmanýn önemi vurgulanýr. Bu, bireyciliðin felsefi karþýlýðýdýr. Tek tek bireyler, dolayýsýyla birey önemlidir. Bunlardan herhangi bir iþ veya toplum oluþur. Bilindiði gibi Bacon’da bilgi güçtür, kuvvettir. Bütün bu çalýþmalar Newton’la son sýnýrýna götürülür. Mekanik tabiat izahýna Newton kadar baþka hiçbir bilim adamý yardým etmiþ deðildir. Newton görüþünü ortaya korken Bacon ve Descartes’e eðilir. Onlara nüfuz eder. Anlayýþlarýný, görüþlerini yeniden yorumlar. Newton’da bu yüzden tabiatýn dili matematiktir. Çekim gücüyle hareket eden bütün cisimlerin hareketleri matematiksel olarak formüle edilir. Ve bu yasalar evrenseledir. Böylece Descartesçý anlayýþ genellenir, evrenselliðe ulaþtýrýlýr ve doðrulanýr. Ne var ki Newton’da ilk yaratýcý; madde yahut hareket deðildir. Tanrý’dýr. Ancak bu Tanrý ilk yaratýlýþtan sonra evrene bir daha müdahale etmemiþtir. Ýlk prensipler, kanunlar, evrene hakim olmak üzere yaratýldýðýndan, artýk evren bunlara göre iþlemektedir. Yani evren bunlara göre hareket eden koca bir makinedir. Bu, anlaþýldýðý üzere katý bir determinizmdir. Ve burada esas olan sebep-sonuç iliþkisidir. Böylece baþlangýçta kabul edilen Tanrý giderek sistemden, kâinattan ve dolayýsýyla hayattan dýþlanýr. Böyle bir dünya, insan ve kainat nasýl anlaþýlabilir? Þüphesiz tabiatýn iþleyiþini bilmekle, yasalarýný bilmekle. Bu iþleyiþ ve yasalar matematikseldir. Niceldir. Maddidir. Öyleyse matematiksel-fiziksel model, bilim, gerçekliðin modelidir. Bu anlayýþ bundan sonra topluma da, sosyal âleme de uygulanýr. Fizik-sosyal olarak ifade edilen sosyal bilimler örneði bu anlayýþtan mülhemdir. Öyleyse bizi hakikate ulaþtýracak olan bu anlayýþtýr, bunun yol ve usulleridir. Ýþte bu rasyonellik “aydýnlanma”çaðýný varetti. J. Locke (1632-1704) bu çaðýn en belirgin düþünürüdür. O, kartezyen anlayýþý insana ve topluma uygular. Onda toplumsal örnekler, bireysel davranýþlarýn bir uzantýsý, örgüsüdür. O, insan davranýþlarýný anlamaya, tayin etmeye çalýþýr. Bilgi teorisinde bundan dolayý duyulara, duyumsal algýlamaya önem verir. Ve böylece iki önemli belirleyiciye dikkat çeker: Fert ve çevresi. Algýlama, geliþme bunlarla saðlanýr. Ferdiyetçilik, eþitlik ve mülkiyete bu baðlamda vurgu yapar. Bunlar T. Jefferson (1743-1829) yoluyla Amerikan Baðýmsýzlýk Bildirgesi’ne, dolayýsýyla Anayasasýna yansýr (Capra, 1992, s.53-135). Bütün bunlarla yapýlan tabiatýn ve onun bir uzantýsý gibi düþünülen insanýn, toplumun dilinin keþfidir. Bu dil niceliktir, matematiktir. Deneydir, göz-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



27



lemdir. Tabiat bu dille okunacaktýr. Bunun dýþýnda bir gerçek yoktur. Sayýya, somuta gelmeyen, ölçülemeyen ne varsa birer zihinsel tasarýmdýr. Gerçekle ilgisi yoktur. Kâinat, insan ve Tanrý iliþkisi ve bütünlüðü böylece bozulur. Baþka bir düzleme çekilir. Bilim, artýk bir vergi deðildir. O bir hikmeti ifade etmez. Yaratýcý’nýn yüceliðine iþaret etmez. Ebediyete ayarlý bir yapý, yerini dünyevi olana býrakýr. Ýnsan artýk ebedi bir hayat için deðil, yeryüzü içindir. O, Tanrý’nýn elinden de çýkmýþ deðildir. Ve böylece tabiat, insan bütün mânevî, kutsi vasýflardan soyulur. Artýk tabiat “ana” deðil, vahþi doðadýr. Ölçüye-tartýya gelen bir kütledir. Onda baþka bir þey aranmamalýdýr. Kurtuluþ ebediyette deðil, dünyadadýr. Böylece dünya kutsiyetini kaybeder. Ýnsan da tahtýndan indirilir. Artýk yeryüzünde o Tanrý’nýn temsilcisi deðildir. Belki Tanrýlaþma yolunda bir yaratýktýr. Bugünümüzü hazýrlayan iþte bu anlayýþtýr. Böyle bir anlayýþla kurulan dünyada bugün hakim olan güçtür, ergdir, sömürüdür. Ve çaðý, Garaudy’nin deyimiyle ‘kuvvet, korku ve þiddet’ karakterize etmektedir. Ýnsan Tanrý’dan kopmuþtur. Tabiattan kopmuþtur ve kendine yabancýlaþmýþtýr. Onda diri olan ihtirastýr. Bu yüzden Amerikan iþçi lideri Samuel Gampors sosyal felsefesini tek bir kelimeyle, “moore”-daha ver- (Mardin, 1992, s.345) kelimesiyle ifade eder. Bu, 1989’larda Queen’in “I want it all and I want it now all” þarkýsýyla çaðýn felsefesini özetleyen bir simge halini alýr (Ahmet, 1995, s.280). Bunun için Sartre’ýn deyimiyle baþkalarý cehennem olmuþtur. Onlar güç sahipleri için sadece birer objedir. Kullanýma hazýr malzemedir. Çünkü insan, varedilen insan böyle bir yapý taþýmaktadýr. Sevgiden, acýmadan, aþktan mahrumdur. Yardýmlaþma hasletinden yoksundur. Bu insan, baþkalarýný hiçbir zaman anlamamýþtýr. Anlamaya çalýþmamýþtýr. Elindeki tüm imkânlarý, bilimsel-teknolojik donanýmý baþkalarýný, onlarýn dünyalarýný deðiþtirmek, ezmek, kullanmak için seferber etmiþtir, anlamak için deðil. Böyle bir anlayýþýn varettiði sömürü, sömürgecilik insanlarý mezarlarýnda bile operasyona tâbi tutacak kadar acýmasýz, korkunç ve gayr-i insanî olmuþtur*(Tozlu, 2003, s.50-51). Huberman, sömürü yönetim usullerinin “en olaðan üstü hainlik, rüþvet, kýyým ve alçaklýk iliþkileri þeklinde yürütüldüðünü” vurgular. Malaka’yý ele ge*



Sudan’daki önemli bir hareketin baþlatýcýsý olan Mehdi (M. bin Ahmet), emperyalizme karþý onurlu bir savaþ baþlatýr. Türbesi 1899’da Kitchener baþkanlýðýndaki Ýngilizlerce açýlýr, tahrip edilir, kemikleri denize atýlýr, kafasý da Londra’ya götürülür (Cavidname, s.173).



28 YOKSULLUK



çirmek için Hollandalýlar, Portekizli valiyi satýn alýrlar. 1641’de þehre girmelerine izin verilir. Hemen evine dalýp öldürürler ve böylece ihanetinin bedeli olan 21.875 sterlini vermekten kurtulurlar. Ayaklarýnýn bastýðý yerde yýkým ve kýyým baþlýyordu. Cava’nýn bir eyaletinde 1730’da 80 bin insan oturuyordu. 1811’de bu sayý 18 bine indi. Tatlý ticaret! (Huberman, 1991, s.180). H. Merivale, Oxford’da verdiði konferanslarda, birer taþra kasabasý olan Liverpool ve Manchester’i dev þehirler haline getiren, zenginleþtiren þeyin sömürü olduðunu, zencilerin acýlarý, çabalarý olduðunu ifade eder. Bu bir köle ticaretidir ki, iki baþlý çalýþýr. Zenciler toplanýp satýlýr ve ölesiye çalýþtýrýlýr. Bu ticareti de Portekizliler baþlatýr. Sonradan bütün Hýristiyan ülkeler, uygar Avrupa! bunu takip eder. Amerika’ya ilk zenci köleler 1619’da getirilir. Zencilerin bir hammadde olarak satýlmalarý fikri de Ýngiliz John Hawkins’ten gelir. Büyük Kraliçe Elizabeth buna öyle memnun olur ki, insan avcýlýðýný baþlatan Hawkins’i þövalye ünvanýyla taltif eder (Huberman, 1991, s.180-181). Bu çark kýrýlmýþ deðildir. Hâlâ dünyamýza farklý biçimlerde hükmetmektedir. Þu tabloya dikkat edelim: Eðer sömürülen ülkeden çekilmek gerekirse, bu daha kârlýysa, bu sefer bu ülkeler yýllarca süren ihtilaflara, çekiþmelere, savaþlara itilir. Silah mý satýlacak, yahut bunlarýn maddî ve mânevî stoklarýna mý el konulacak, iktisadi bir mesele mi halledilecek, bu garipler derhal kendilerini bir savaþýn içinde veya bir diktatörün elinin altýnda bulurlar... Böylece 1945-1976 Yýllarý arasýnda tam 133 savaþ çýkar, 133 millet birbiriyle vuruþur. Yani 1945’ten beri dünyada, günde 12 savaþ cereyan eder. Bu savaþlarda geliþmekte olan ülkelerin maddî-mânevî tüm kaynaklarý, canlarý tüketilir (Harrisson, 1991, s.266291). Ýþte bu kýrýlmýþ, kuþatýlmýþ dünyanýn temelinde böyle bir düþünce, buna dayalý bir birikim yatar. Bu yüzden Marx, “para bir yanaðý doðuþtan kan lekeli doðduysa, sermaye tepeden týrnaða kan damlayarak, her gözeneðinden kan ve kir fýþkýrarak doðdu”(Age., s.183) der. Bu yýkým, banileri tarafýndan imara çevrilememektedir. Uzmanlar bu konuda iki yüzlüdürler ve acz içerisindedirler. Capra, “iktisatçýlar enflasyonu anlamaktan acizdir. Onkolojistler kanserin nedenleri konusunda büsbütün þaþkýndýr. Psikiyatristler þizofreni konusunda acz içerisindedirler ve bu tablo böyle uzar gider”(Capra, 1992, s. 20-21) der. Nitekim konuyu bu açýdan ele alan ve 1978’lerde Washington Post’ta yayýnlanan bir yazý dizisi “Fikir Dolaplarýmýz Boþ” baþlýðýný taþýmaktadýr. F. Mitterand da “eþitsizliklerin büyümesinin sürdüðü yüzyýlýmýzda, küresel piyasanýn her türlü kötülüðe panzehir olduðunu iddia edemeyiz. Ýnsanlý-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



29



ðýn beþte biri yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþarken, bunu, yalnýz insani yardým ve piyasa koþullarýyla düzeltemeyiz” düþüncesindedir. (Tozlu, Eðitim Felsefesi Hakkýnda Makaleler, 2003).



Bakýþ Açýsýnýn Deðiþmesi Eskiler “nazar ile niyet eþyayý taðyir eder” derler. Çaðýmýzda insan, bakýþýyla sadece eþyayý deðiþtirmekle kalmaz, kendisini de deðiþtirir, bozar. Böylece ne insanýn, baþkasýnýn ne de eþyanýn mesajýný anlar. Zamaný da yaradýlýþý da bu açýdan deðerlendirir. Tanrý da artýk ötelerdedir. Böylece çaðdaþ insan, onu yapan dünya görüþü doðrultusunda kendisinden, çýkarýndan baþkasýna saðýr kalýr. Ýnsan kendisini aþmalý. Özetle, yerelle kendisiyle sýnýrlý düþünce ve duygu evrenini baþkalarýna açmalýdýr. Çünkü kendisiyle sýnýrlý kalmak, ötekilere açýlmamak, ötekilere nefreti uyandýrdýðý gibi, ötekilerde de nefreti besler. Aþký, sevgiyi, muhabbeti var etmeliyiz. Baþkasýnýn acýsýný duymalýyýz. Onlara içten bakmalýyýz. Halbuki mevcut yapýyla hazýrlanan bakýþta onlar çok ötelerdedir. Uzaktadýrlar. Ýçimize dolmamaktadýrlar. Onlar, acýlarý, problemleri yanýmýzda olmalý, içimizi doldurmalýdýr. Böyle olunca onlarýn acýlarý, hayatlarý, bizden olur. Olduðu gibi görünür. Gerçekte olduðu gibi algýlanýr. Çok uzakta iseler, gerçek konumlarý algýlanmaz, bunun yerine saptýrmalar kurgular geçer. Bu bakýþ açýsý, gücümüzü birleþtirmeyi de getirir. Bugüne kadar böyle bir dostane bakýþ olmadýðýndan baþarýsýz olunmuþtur. Baþkalarýnýn acýlarý duyulmadýðýndan. Bu þuur, temelde inançtan da kaynaklanýr. Nitekim Buda’ya atfedilen þu söz manidardýr: “Dünya yüzünde acý çeken tek bir insan olduðunu bilsem, mutlu olamam”. Niçin insanýn sesi duyulmuyor? Kalbin sesine kulak verilmiyor! Hayatý sadece maddeye, çýkara indirgemek mümkün mü? Deðilse, insaný insana dost kýlmalýyýz. Ýnsan insanýn kurdu deðil, dostu olmalýdýr. Dostsuz insan, yalnýz insan her þeyi anlamsýzlaþtýrýr, karanlýða iter. Dostluk, sýcaklýk, birliktelik, baþkasýnda varolma bu karanlýðý boðacak; insaný yeniden inþa edecektir. Ahlâkî bir varlýk olma þuuruna ulaþtýrýlacaktýr. Acýyan, seven kendisine dost olduðunu bilen, herkesten sorumlu bir varlýk. Mevlana bu yüzden derin bir duyarlýlýkla “insan þeklinde dostun yoksa, bari taþtan yont da sahip ol” (Cem, 1998, s.118) der. Böyle bir bilinç kazanan insanlar derin bir sorumluluk duyacak, insani bir sýcaklýkla baþkalarýný kucaklayacaklardýr.



30 YOKSULLUK



Bu insan þüphesiz temel geçim standartlarý içerisinde olacaktýr. Bununla yetinecektir. Baþkalarý aleyhine saçýp savurmayacaktýr. Ýnsan geçinebildikleriyle yetinirse, gerçekten bambaþka bir dünya kurulur. Kesselring’in araþtýrmalarýna göre, dünyanýn imtiyazlý bölgelerindeki bir insan, maðdur bölgelerindekinden dokuz ile oniki kat fazla hammadde tüketiyor (Kruse, 1993, s.55). Haliyle yardýmlar, bunlarla ilgili kuruluþlar, teþkilatlar, fonlar vs. de kalkacak, bunlara akan muazzam bir gelir farklý bir dünyanýn harcý olacaktýr. Elbette baþka þeyler de olacaktýr. Ýnsani çizgideki kiþi, fert sahip olduklarýný bir ihsan olarak görecektir. Böylece onlarý iyiliklerin üretiminde kullanacaktýr. Nitekim Sadi, “mal, ömrün huzur ve asayiþi içindir, ömür, mal cemeylemek için deðildir”(Cem, 1998, s.116) der. Bunu, büyük hakîmler de tarih boyunca vurgulamýþlardýr. Bu sosyal bilinç ferdi, tabii olana da çeker. Ondaki sunilikleri, gösteriþ istihlakýný vs. saðaltýr. Dolayýsýyla mutluluðu geniþ bir alana çeker. Russell, tabii olmayan eylemlerin insaný sýktýðýný, bütüne katkýlar saðlamaktan alýkoyduðunu vurgular. Buna ilgiç bir örnek verir: “Bir köpek soluðu kesilinceye kadar av peþinde koþarken mutludur. Ama hayvaný ayak deðirmenine koþar, yarým saat karnýný doyursanýz, mutlu olmayacaktýr. Çünkü deðirmen döndürmek hayvan için doðal bir faaliyet deðildir (Russell, 1965, s.68-69). Böyle bir dünya görüþüne ve bilincine eren fert ve onun toplumu, ferdî ve genel iradeyi, insanileþmek için, dünyanýn yaþanýlýr kýlýnmasý için, yoksulluðun kaldýrýlmasý için faaliyete geçirecektir. Bu samimi olarak istendiðinde, dert edildiðinde yoksulluk en fazla üç nesil içerisinde dünyadan silinir. Bir þey daha var: bu tür insanlarýn toplumu, sistemi güvenlidir. Ýnsaný harcayan, öðüten oluþumlarýn yollarýný týkamýþtýr. Aþýrýlýklara, bozgunculuklara, maceracýlýða, ayrýcalýklara vs. meydan vermez. Öyleyse hem bu bilinci kazandýrmalýyýz fertlere, hem de sorumluluk yüklemeliyiz. Yapýp-etmeleri için onlara uygun alanlar açýlmalýdýr. El açmayý, yardým isteðini kesinlikle kaldýrmalýyýz. Bu anlamda baðýmlýlýk yolundaki tüm oluþumlar týkanmalýdýr, terk edilmelidir. Bu, çaðý, insaný onlarýn problemlerini en iyi bir þekilde anlamak ve onlara çözüm üretmektir. Yücelik bu ikisindedir. Daha doðrusu insaný ve fikri yüce yapan da bu iki olgudur.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



31



Kaynaklar Ahmed, Akbar S., Postmodernizm ve Ýslam, Çev.: O. Ç. Deniztekin, Ýst., 1995. Altan, Çetin, Onlar Uyanýrken, Ýst., 1967. Capra, Fritjof, Batý Düþüncesinde Dönüm Noktasý, Çev.: M. Armaðan, Ýst. 1992. Cem, Ýsmail, Türkiye’de Geri Kalmýþlýðýn Tarihi, Ýst. 1998. Cohen, Daniel, Dünyanýn Zenginliði, Uluslarýn Fakirliði, Çev.: D. Hattatoðlu, Ýst. 2000. Harisson, P., Üçüncü Dünyanýn Batýlýlaþtýrýlmasý, Çev.: C. Cerit, Ýst., 1991. Huberman, Leo, Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyýla, Çev.: M. Belge, Ýst. 1995. Kruse, Von Kuno, Dünyada Fazla Olan Kim?, Çev.: Yasemin Kök, Ýzlenim, Temmuz 1993 Mardin, Þerif, Türk Modernleþmesi, Derleyenler: M. Türköne, T. Önder, Ýst., 1992. Popper, K.R., Açýk Toplum ve Düþmanlarý, Çev.: Harun Rýza Tepe, Ank. 1968 Russell, Bertrand, Denemeler, Çev.: T. Araz, Ýst. 1965. Said Halim Paþa, Buhranlarýmýz, Baskýya Hazýrlayan M. E. Düzdað, Tercüman 1001 Temel Eser. Tozlu, Necmettin, Eðitim Felsefesi Hakkýnda Makaleler, Ankara Okulu Yay., Ank., 2003. Tozlu, Necmettin, Ýnsandan Devlete Eðitim, Yeni Türkiye Yay., Ank., 2003. Tozlu, Necmettin, Kültür ve Eðitim Tarihimizde Yabancý Okullar, Akçað Yay., Ank., 1991. Tozlu, Necmettin, Bilim ve Hayat, Diyanet Vakfý Yay., Ank, 1998. Yunus, M., Yoksulluðun Bulunmadýðý Bir Dünya, Çev.: G. Þen, Ýst., 1999.



32 YOKSULLUK



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



33



Yoksulluðun Çelik Çemberini Kýrmak Nazif Gürdoðan Prof. Dr. [email protected]



Öz



Y



oksulluk her ülkede üretim güçsüzlüðü biçiminde ortaya çýkar. Yoksulluk ve bilgisizlik toplumda çelik bir çember oluþturur. Yoksul toplumlar, eðitimsiz, eðitimsiz toplumlar yoksuldur. Yoksulluðun çelik çemberi, iki gününü birbirinden farklý kýlan giriþimcilerle kýrýlýr. Yoksulluðu önlemede kýsa dönemde yardýmlaþma ve dayanýþma, uzun dönemde de iç ve dýþ göç önemlidir. Anahtar kelimeler: Üretim güçsüzlüðü, Yoksulluðun çelik çemberi, Balýk tutmasýný öðrenme, Ýki günü farklý kýlma, Göçteki gizli güç.



Abstract:



P



overty exists in every country as a lock of production ability. Poverty and ignorance limit societies in to steel circle, poor societies are uneducated because they are poor. This steel circle can only be broken by entreprenemrs who differentiate between theirs two days. To prevent poverty in short term solidarity and helping each other, in long term local and global migration are important. Keywords: Disability of production, Steel circle of poverty, To learn how to fish, Differentiate two days, Hidden power of migration.



34 YOKSULLUK



Batý’dan Doðu’ya Artan Yoksulluk



T



arihinin her döneminde üretim güçsüzlüðü biçiminde ortaya çýkan yoksulluk, bütün toplumlarýn karþý karþýya olduðu sorunlarýn baþýnda gelir.Dünyanýn neresinde olursa olsun her ülke yoksullukla savaþmak zorundadýr.Çünkü, yoksulluðun önüne geçemeyen ülkeler, dünyadaki geliþmelerin dýþýnda kalýr.Dünyadaki ekonomik, siyasal ve kültürel geliþmeleri izlemeyen ülkeler de varlýklarýný uzun süre koruyamaz.Tarým toplumundan sanayi toplumuna geçilmesiyle, ülkelerin üretim gücü geçmiþte benzeri görülmedik bir biçimde arttý.Sanayileþme Batý ülkelerinin ekonomik, siyasal ve kültürel yapýsýnda köklü dönüþümlere yol açtý.Tarým toplumlarýnda büyük çoðunluðu oluþturan yoksul kesimlerin, sanayi toplumlarýndaki oraný endüstriyel üretimin artýþýna paralel olarak düþerken, eðitim düzeyi de hýzla yükseldi. Bütün ülkede Batý’ dan Doðu ’ya, Kuzey ’den Güney ’e gidildikçe, ülkelerin üretim gücüyle birlikte eðitim seviyesi de düþmektedir. Çünkü toplumlarýn ürün, hizmet ve bilgi üretme gücüyle eðitim düzeyi arasýnda olumlu bir korelasyon vardýr. Toplumlarýn eðitim seviyesini artýrmadan, ürettikleri ürün, hizmet ve bilginin seviyesini yükseltmek mümkün deðildir. dünyanýn hiçbir yerinde eðitim seviyesi yüksek, üretim gücü düþük ülke yoktur. Çünkü hangi kýtada olursa olsun, eðitim seviyesi düþük ülkelerin üretim seviyesi yüksek olmaz. Avustralya ve Yeni Zelanda Güney ’de, Singapur ve Japonya Doðu ’da yer almalarýna raðmen, eðitim seviyeleri yüksek olduðu için, üretim güçleri de Avrupa ülkelerinden geri kalmayacak kadar yüksektir. Zenginlik gibi, yoksulluk da görecelidir. Sebebi ne olursa olsun, bir ülkenin yoksulluðu ya da zenginliði kiþi baþýna düþen milli gelire yansýr. Zengin ülkelerde üretim gücü büyük olduðu için, kiþi baþýna düþen milli gelir yüksek, yoksul ülkelerde ise, toplam üretim az olduðu için düþüktür. Türkiye üretim gücü söz konusu olduðunda, Avrupa ile Asya ülkeleri arasýnda yer alýr, Avrupa’nýn yoksul, Japonya ve Uzak Doðu Kaplanlar ’ý hariç Asya’nýn da zengin ülkesidir. Bir ülkenin yoksulluðu ya da zenginliði karþýlaþtýrýlan ülkelere göre deðiþtiði için, her ülkenin yoksulluða karþý, yardýma muhtaç insan kalmayýncaya kadar savaþmasý zorunludur. Çünkü yoksulluðun giderilmediði



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



35



ülkelerde, üretim gücü büyütülemediði gibi, toplumsal patlamalarýn da önüne geçilemez.



Yoksulluðun Çelik Çemberi Bir ülkede deðiþik kesimler arasýnda gelir ve eðitim farkýnýn artmasý, yoksullukla birlikte yolsuzluklara da hýz ve yoðunluk kazandýrýr. Yoksulluðun giderilmesinde toplumun üretim gücünün artýrýlmasý yanýnda, deðiþik kesimler arasýndaki gelir daðýlýmý da büyük önem taþýr. Bir ülkenin üretim hacminin büyütülmesinde toplumun omurgasýný oluþturan orta kesim sürükleyici bir iþlev yüklenir. Orta kesim her ülkede toplumun en dinamik, en atýlgan ve en üretken kesimini oluþturur. Orta kesimin canlýlýðý toplumun yoksul kesimiyle varlýklý kesimi arasýnda köprü görevi yüklenmesinden kaynaklanýr. Yoksul kesimden orta kesime, orta kesimden de varlýklý kesime geçiþlerin hýz ve yoðunluk kazandýðý toplumlarda yoksulluk azalýrken, üretim gücü de büyür. Türkiye orta kesimi yoksul kaldýðý için yoksuldur.Çünkü, Türkiye yoksul kesimdeki yoðunluðu orta kesime kaydýrmada baþarýlý olamadý.Yoksul kesimdeki insanlarýn eðitim seviyesi yükseltilerek, onlara bir meslek kazandýrýlamadýðý için, Türkiye hiçbir dönemde, toplumun merkezini oluþturan orta kesimi yeterince güçlendiremedi.Bunun için, Türkiye yüzyýlý aþan bir gayrete raðmen, Avrupa’nýn en yoksul ülkesi olmaktan bir türlü kurtulamadý.Geliþmekte olan ülkelerin sermaye birikim sorunlarýný inceleyen Ragnar Nurkse “Bir ülke yoksul olduðu için yoksuldur”demiþti.Gerçekten de bir ülkede yoksulluk ve eðitimsizlik bir “çelik çember”oluþturur.Ülke yoksul olduðu için eðitim seviyesi düþüktür, eðitim seviyesi düþük olduðu için de yoksuldur.Bu, çýkýþý olmayan kapalý bir yapýdýr. Dünyada yoksulluk deyince akla Hindistan gelir.Bütün yoksul ülkelerde olduðu gibi, Hindistan’da da yoksulluk iþsizliði, iþsizlik de yoksulluðu büyütüyor.Bunun için, Hindistan baðýmsýzlýk savaþýnýn öncüsü Gandi “Dünyada yoksullara yardým edecek olan kitlesel üretim deðil, kitlelerin katýldýðý üretimdir”diyerek, iþsizliði gidermeden, yoksulluðun giderilemeyeceðini vurgular.Yoksulluðun ana kaynaðý olan eðitimsizlik ve iþsizliði önlemede, sermaye yoðun teknolojilere dayanan kitle üretiminden daha çok kitlelerin katýldýðý insan gücüne aðýrlýk veren üretim teknolojileri önemlidir.Yoksul ülkelerin sorunu üretimi artýrarak iþsizliði azaltmaktýr.Ýþsizliðin önlenemediði toplumlarda yoksulluðu azaltmak gelir ve daðýlýmýný dengelemek oldukça güçtür. Yoksul ülkelerde sermaye yetersiz olduðu için, E.F.Schumacher iþsizlik sorunlarýný çözmek ve kitle halindeki göçlerle kentlerin çevresinde oluþan yoksul mahallelerini önlemek amacýyla, üretimde ara teknoloji uygulanmasýný önerir.Ara teknoloji geliþmiþ teknoloji ile geleneksel teknolojiden farklý olarak, daha çok ileri teknolojinin uygulama alanlarýnýn dýþýnda kalan üretim konularýna uygulanýrsa, iþsizliði azaltmada etkili olabilir.Özellikle köy ve ka-



36 YOKSULLUK



sabalardaki tarým iþletmeleri, gýda maddeleri ve hazýr giyimde ara teknoloji, istihdamý arttýrdýðý gibi, kentlere göçüde azaltabilir.Ara teknolojiyi uygularken üretim sürecini geliþtirecek eðitim faaliyetlerine de önem verilmesi gerekir.Çünkü toplumlarýn üretimi artýrmadaki baþarýsý, üretim sürecinde yapýlan yenilik ve yeni buluþlara dayanýr. Türkiye’de yoksulluk ve yolsuzluk toplumu kuþatan, kendi içinde kýrýlmasý oldukça güç bir çelik çember oluþturdu.Yetersiz yöneticiler, orta kesimin zayýflýðý yoksul kesimin büyüklüðü, mesleksizlik, iþsizlik her alanda devlete baðýmlýlýk ve dünyadaki geliþmelerin dýþýnda kalma, yoksullukla eðitimsizliðin oluþturduðu çelik çemberi kýrýlmaz bir sertlik kazandýran unsurlarýn baþýnda geliyor. Türkiye’de yoksulluðun giderilmesinde en önemli sorun, bu çelik çemberin kýrýlmasýdýr. Çünkü Türkiye’nin ürün, hizmet ve bilgi üretme kapasitesini arttýrmada ne gerekliyse, hepsi sözkonusu çelik çemberin dýþýndadýr.



Yoksulluk Pazarda Yenilir Her ülkede yoksulluðun ana kaynaðý eðitimsizlikle gelen mesleksizliktir.Toplumlarý yoksul düþüren ana etken, gelir farký deðil eðitim farkýdýr.Ülkelerin üretim güçsüzlüðü sermayesizlikten daha çok eðitimsizlikten kaynaklanýr.Türkiye yoksulluðun çelik çemberini kýrmak için, dünya pazarlarýnda alýnýp satýlan ürün, hizmet ve bilgi üretmesini öðrenmelidir.Üretim güçsüzlüðünü yenmenin yolu öðrenmesini, öðrenmeyi doðal ve kesintisiz bir sürece dönüþtürmekten geçer. Öðrenmesini bilmeyen toplumlar dünyadaki geliþmelere ayak uyduramaz.”Öðrenen örgüt”yaklaþýmýný geliþtiren Peter Senge, bütün kurumlarýn baþarýsýnýn, hiyerarþiyi en alt düzeye indirerek, hep birlikte öðrenme sürecine hýz ve yoðunluk kazandýrmalarýna baðlý olduðunun üzerinde önemle durur.Kurumlar gibi, öðrenmesini öðrenmeyen toplumlar da canlýlýklarýný koruyamaz. Yaptýðý araþtýrmalarla dünyada yoksulluðun Adam Smith’i olarak tanýnan Gunnar Myrdal ülkelerin üretim güçsüzlüðünü yenmede ekonomiyle birlikte eðitim ve kültüre de aðýrlýk verilmesini önerir.Yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasýnda varlýklarýn tüketim, yoksullarýn da üretim biçimlerinde köklü deðiþikler yapmasý büyük önem taþýr.Toplumun her iki kesiminde istenen dönüþümlerin yapýlmasýnda eðitim faaliyetleri hem belirleyici hem de sürükleyici bir iþlev yüklenir.Kurumlar gibi, toplumlar da eðitim çalýþmalarýný hýzlandýrarak üretim güçlerini artýrma yanýnda ömürlerini de uzatýr.Yeri ve zamaný gelince deðiþmesini bilen toplumlar, yoksulluðun çelik çemberini kolaylýkla kýrar. Bir ülke için toprak nasýl bir iþlev yüklenirse yoksulluðun çelik çemberini kýrmada da pazar ayný iþlevi yüklenir.Çünkü bir toplumun üretim gücünün artmasý pazarlarýnýn canlýlýðýna baðlýdýr.Pazarlarda alýnýp satýlan ürün ve hizmet üretmesini bilmeyen toplumlar yoksulluktan kurtula-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



37



maz.Bunun için Anadolu kültüründe, pazarlara ürün taþýyan giriþimcilerle, cephelerde savaþan askerler arasýnda fark gözetilmez.Ýþsizlikle katlanarak artan yoksulluk pazarlarda kendisine saðlam bir yer tutmasýný bilen üreticilerle yenilir. Türkiye’de yüzyýla yakýn bir süreden beri ayaklarý üzerinde duran geçimini elinin gücüyle saðlayan üretici kesimin yetersizliði tartýþýlmaktadýr.Türk toplumunda gençlere meslek kazandýrma çalýþmalarý çok yetersizdir.Türkiye’de iþsizliði giderme yolundaki iþyeri kurma gayretleri verimli olmadý.Prens Sabahaddin’ in kavramýyla Türkiye’de “Teþebbüs-ü-þahsi”geliþemedi.Türkiye’de eðitimli eðitimsiz bütün yetiþkinler, kendileri bir iþ kurmak yerine devletten iþ bekledi. Bunun sonucu da Türk toplumunun üretim gücü istenen hýz ve yoðunlukla artýrýlamadý.



Balýk Vermek Yerine Balýk Tutmasýný Öðretmek Canlýlarýn hayatýnda hücrenin yüklendiði görevi toplumlarda aile yüklenir.Aile bir toplumun sinerji doðurma gücü olan örgütlenmiþ en küçük birimdir.Toplumlarýn ekonomik, siyasal ve kültürel dönüþümünde aile vazgeçilmez bir önem taþýr.Aile her toplumda yoksulluðun giderilmesinde ana hareket noktasýný oluþturur.Türkiye’de yoksulluðu gidermek için, kamu ve gönüllü yardým kuruluþlarýnýn ailelere balýk daðýtmak yerine onlara balýk tutmasýný öðretmeleri gerekir. Çünkü Çinli Bilge Kuan Tzu’nun dediði gibi:”Eðer bir insana balýk verirsen bir öðün yem ona balýk tutmasýný öðretirsen ömür boyu doyar.”Yoksulluðun yenilmesi için, yoksul kesimdeki insanlara kendi geçimlerini kendileri saðlayabilecek þekilde bir meslek kazandýrýlmasý çalýþmalarýna önem verilmelidir. Bütün ülkelerde yoksulluðun çelik çemberini “alan el”olmaktan daha çok “veren el”olmasýný bilenler kýrar.Onlar ürün, hizmet ve bilgi üretme yolunda iki günü birbirinden farklý kýlarak toplumun üretim gücünü büyütür.Bir toplumda hangi kesimden olursa olsun bir kiþi gelen gününü geçen gününden daha verimli ve daha üretken kýlamýyorsa kendisiyle birlikte toplumunu da yoksullaþtýrýr.Hangi alanda faaliyet gösterilirse göstersinler bir toplumda yoksulluðun kýskacýndan iki gününü birbirinden farklý kýlanlar kurtulur.Onlar hem fiziksel, hem de zihinsel üretimin öncüleridir.Giriþimciler, katma deðeri düþük kaynaklarý, katma deðeri yüksek, ürün hizmet ve bilgiye dönüþtürür.Onlarýn elinde her ürün, hizmet ve bilgi bir süreçten geçilerek, katma deðer kazanýr.Yeni bir katma deðer kazanan, her kaynak da yoksulluðun alanýný daraltýr. Bütün dünyada yoksullukla savaþýn en etkili, en güçlü silahý, tükettiðinden daha fazlasýný üretmesini bilenlerdir. Ýnsanlarýn üretim gücünü yitirdiði bir toplumda hiçbir güç yoksulluðun önüne geçemez.Çünkü bütün dünyada yoksulluðun ana kaynaðý üretim güçsüzlüðüdür.Yoksulluk dünyanýn her ülkesinde sorun kaynaðýdýr.Yoksulluðun



38 YOKSULLUK



azaltýlmasý yolunda yardýmlaþma ve dayanýþmanýn olmadýðý toplumlarýn üretim gücü artmadýðý gibi, sosyal sorunlarý da katlanarak artar.Yoksulluðun önlenmesinde, üretimin artýrýlmasý kadar gelirin deðiþik yöntemlerle dengeli bir biçimde daðýtýlmasýna da dikkat edilmelidir.



Yoksulluk, Yardýmlaþma ve Göçle Yenilir Ýster tarým, ister sanayi isterse de bilgi toplumu olsun her ülkede yoksulluðun ana kaynaðý eðitimsizlik olmuþtur.Yoksulluðun kaynaklarýný kurutmada yardýmlaþma ve dayanýþma kýsa göç ve ticaretin özendirilmesi de uzun vadeli çözümdür.Ticaret ve göçün hýz ve yoðunluk kazandýðý toplumlarda yoksulluk büyük ölçüde azaldýðý gibi, iç ve dýþ çatýþmalarýn yolu da kesilir.Ýster iç isterse dýþ ticaret olsun iki taraf da ürettiði ürün ve hizmetleri deðerlendirme yanýnda kültürel baðlarýný da zenginleþtirir.Ticaret hiçbir zaman tek yönlü ve tek boyutlu olmaz.Bu yüzden, ticaretin geliþmediði toplumlar yoksulluktan kurtulamadýðý gibi sosyal sorunlardan da kurtulamaz.Amerika ile Kanada sýnýrýnda olduðu gibi, güvenliði sýnýr polislerinden daha çok iki ülke arasýndaki ticaretin güç ve büyüklüðü korur. J.K.Galbraith”Yoksulluða karþý bilinen en eski önlem göçtür”diyerek Avrupa’dan Amerika’ya göç edenlerin her iki kýtayý da yoksulluktan nasýl kurtardýklarýnýn üzerinde önemle durur.Avrupa ülkelerinden Amerika’ya göç edenler yeni kýtanýn ekonomisine büyük bir canlýlýk kazandýrdýklarý gibi, Avrupa’nýn da toplum nüfusunu azaltarak, toprak ve diðer kaynaklarýn daha verimli kullanýlmasýný kolaylaþtýrmýþtýr. Yoksulluðu yenmede kýsa dönemde yardýmlaþma ve dayanýþma, uzun dönemde ise yoksul þehir ya da bölgelerden varlýklý þehir ya da bölgelere göç etkilidir. Sýnýrlarýn öneminin azaldýðý bir dünyada, kolaylýkla þehir ya da ülke dýþýna çýkamayan bir toplum yoksulluðun çelik çemberini kýramaz.



Kaynaklar 1. Ragnar Nurkse, Problems of Capital Formation in Underdeveloped Countries, Oxford, 1953. 2. E. Nazif Gürdoðan, Ticari ve Sosyal Açýdan Proje Deðerlendirme Yöntemleri, DPT Yayýný, Ankara, 1987. 3. E. Nazif Gürdoðan, Teknolojinin Ötesi, Ýz Yayýncýlýk, Ýstanbul, 2003. 4. Gunnar Myrdal, “Dünya Ekonomisinde Geliþmeler ve Ekonomik Yeni Düzen”, Çev. Nazif Gürdoðan, Diriliþ, 10 Mayýs 1976. 5. Gunnar Myrdal, The Challenge of World Poverty, Pelican Books, 1970.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



39



6. J. K. Galbraith, The Affluent Society, Pelican Books, 1970 7. J. K. Galbraith, The Nature of Mass Poverty, Pelican Books, 1985. 8. Peter Senge, Beþinci Disiplin: Öðrenen Organizasyon Düþünüþü ve Uygulamasý, Çev. A. Ýldeniz ve A. Doðukan, YKY, Ýstanbul, 1993. 9. E. F. Schumacher, Small is Beautiful, Abacus Books, London, 1973.



1



Türk nüfusunun en zengin yüzde yirmilik grubu milli gelirin yüzde 55’ini alýrken, en yoksul yüzde yirmilik grubu ise, toplam gelirin yüzde 5’ini ancak elde etmektedir. Bkz.: DÝE; Gelir Daðýlýmý Araþtýrmalarý.



40 YOKSULLUK



Sosyal Siyaset Açýsýndan Yoksulluða Karþý Mücadele Ali Seyyar Doç. Dr. Sakarya Üniversitesi-ÝÝBF e-posta: [email protected]



Öz



M



illî siyaset boyutuyla yoksulluða karþý mücadele, sosyal devletin sosyal politika enstrümanlarý ile mümkündür. Yoksullara yönelik sosyal politikalarýn maksadýna uygun olarak uygulanmasý ise yoksulluðun sosyo-ekonomik tanýmý ile mümkündür. Maddî zaruret (mutlak veya göreceli fakirlik), psiko-sosyal ve(ya) kültürel yoksunluk þeklinde ortaya çýkan yoksulluk, toplum ve devlet için bir sosyal risk anlamýna geldiði için, baþta sosyal devlete büyük görevler düþmektedir. Özellikle mutlak yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasýnda ve önüne geçilmesinde sosyal siyaset (güvenlik) enstrümanlarýndan sayýlan kamusal sosyal yardýmýn önemi bu sebepten dolayý artmaktadýr. Genelde sosyal güvenlik kapsamý dýþýnda kalan muhtaçlara yönelik sosyal yardýmýn temel kriterlerinin tespiti de ayrý bir önem arz etmektedir (Örn.: Yardýma muhtaç olan fert ve ailelerin tanýmý ve tespiti; Sosyal yardým þartlarýnýn içeriði ve boyutu; Yardým miktarý, türü ve süresinin tespitindeki esaslar). Bildiride, yoksullara yönelik sosyal politikalarýn temel esaslarý belirlendikten sonra, Türkiye’de yürürlükte olan deðiþik kanunlar çerçevesinde uygulanmakta olan kamusal sosyal yardýmýn etkinliði üzerinde durulmakta ve sonuç olarak yoksulluða karþý kýsa ve orta vadede hayata geçirilmesi gereken sosyal politikalar takdim edilmektedir. Anahtar Kelimeler: Sosyal Devlet, Sosyal Politikalar, Kamusal Sosyal Yardým (KSY), Yardýma Muhtaçlýk, Mutlak Yoksulluk.



Abstract



S



truggling against poverty in terms of National Policy is possible with social policy instruments of the social state. However, applying the social policies in according with their aims against the poor is possible with its socio-economic identification. As physical need (absolute or relative poverty) which appears as psycho-social and (or) cultural distress means a social risk for both state and public, firstly, social state has many important duties to do. So, especially in eliminating and preventing absolute poverty, the importance of national assistance, which is considered to be one of the instruments of social policy (security), has been rising up. Fixing basic criterion for social assistance to the indigent-needy, which is generally out of social securtity concept, is an another important issue (Ex.: Describing and determining all the people and families being in need of assistance, dimensions and contents of social assis2



3



Meselâ 58’inci Hükümet Programýnda aynen þu ifadeler yer almaktadýr: “Resmî verilere göre, nüfusumuzun yüzde 15’i açlýk sýnýrýnýn altýndadýr. Hükümetimiz, insan haklarýna ve Anayasaya aykýrý olan bu acý tabloya kayýtsýz kalmayacaktýr. Hükümetin uygulayacaðý sosyal politikalar çerçevesinde bu acil sorunun çözümüne öncelik verecektir.” Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Terimleri (Ansiklopedik Sözlük); Beta Yay.; Ýstanbul; 2002; s. 171.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



41



tance conditions, the criterion for establishing amount, kind and time of assistance). In the bulletin, after decribing basic issues for the social policies to the poor, it will be focused on the effects of the national assistance which is in force in Turkey under different laws of encouring social help and solidarity. And as a result, short and long term social policies that are necessary to apply for poverty will be presented. Key words: Social State, Social Policies, National Assistance, Indigency, Absolute Poverty



Giriþ



A



slýnda küresel bir sorun olan yoksulluk, hemen hemen bütün ülkeleri yakýndan ilgilendiren bir konudur. Geliþmiþ ülkeler dahî, bu sorunu tamamen ortadan kaldýrabilmiþ deðildir. Ancak, bu ülkelerde sosyal politika araçlarýnýn etkin bir þekilde uygulamaya konulduðundan, yoksullarýn en azýndan daha da yoksullaþmasýna mani olunmakta ve kendilerine, asgarî seviyede de olsa sosyal yönden kabul edilebilir bir hayat standardýný yakalama fýrsatý verilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise, bir sosyal devlet olmasýna raðmen kronikleþen yoksulluk sorununa kalýcý bir çözüm getirememiþtir. DPT’nin 2001 yýlýnda hazýrladýðý bir rapora göre, Türkiye’de toplam yoksul sayýsý 14.5 milyon civarýnda ve bunlardan takriben 12 milyon vatandaþýmýz karnýný zor doyurmaktadýr, yani mutlak anlamda yoksuldur. Çalýþtýðý hâlde yoksul konumunda bulunanlarýn oraný ise nüfusun hemen hemen yarýsýdýr (ücretsiz aile fertleri; iþsizlik ödeneðinden, emeklilikten veya asgarî ücretle geçinenler vb.). Birleþmiþ Milletler (BM) tarafýndan 2002 yýlýnda yayýnlanan “Ýnsanî Kalkýnma Endeksi”nde Türkiye, geliþmiþlik düzeyi açýsýndan sýralanan 173 ülke arasýnda 85. sýrada (AB üye ülkeler ise ilk 28 içinde) yer almaktadýr. Ýnsanî Geliþme Endeks deðeri 0,742 olan Türkiye, böylece orta insanî kalkýnma standartlarýna sahip ülkeler grubuna girmektedir. BM kaynaklarýna göre, ülkemizde okur-yazar olmayan oraný % 14.9, saðlýklý içme suyuna ulaþama4 Grieswelle, Detlef; Sozialpolitik der Zukunft; Olzog Verlag; München; 1996; s. 264. 5 Seyyar; Sosyal Siyaset Terimleri; s. 171.



42 YOKSULLUK



yanlarýn oraný % 17, beþ yaþ altýnda yeterli beslenemeyenlerin oraný % 8, günde ancak bir Dolarla geçinmek durumunda olanlarýn payý % 2.4 (mutlak yoksullar) ve günde iki Dolarla geçinebilenlerin payý ise % 18’dir (göreceli yoksullar). DÝE ve Dünya Bankasý verilerine göre, Türkiye, gelir daðýlýmý en bozuk ülkeler arasýnda yer almaktadýr.1 Diðer taraftan, son yýllarda üst üste tâkip eden ekonomik krizler, bir taraftan milli geliri hýzla aþaðýya doðru çekerken, diðer taraftan da artan iþsizlik gibi sebeplerden dolayý gelir daðýlýmýný da giderek bozmaktadýr. Böyle bir tablonun karþýsýnda sosyal devletin, yoksulluk gibi önemli bir sosyal sorunu çözmek için en etkili vasýtalardan olarak kabul edilen sosyal siyaseti, vazgeçilmez bir millî politika olarak görmesi ve bütün yönleriyle uygulamasý gerekmektedir. Geç de olsa, son yýllarda Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, yoksulluðun karþýsýnda sosyal politikalarýn önemini anlamýþ gibi görünmektedir.2 Makalemizin temel gayesi de, Türkiye boyutunu da dikkate alarak, yoksulluða karþý mücadelede sosyal siyasete düþen görevleri tanýtmak ve bu alanda uygulanabilecek alternatif yöntemleri sunmaktýr.



1. Sosyo - Ekonomik Boyutuyla Yoksulluðun Kavramsal Boyutu Yoksulluðun kavramsal mâhiyeti ve boyutu, toplumlarýn farklý sosyo-ekonomik geliþmiþlik düzeylerine göre deðiþebilmekte ise de, hayatî sosyal risk taþýmasý açýsýndan bütün toplumlarýn en önemli ortak sosyal sorunudur. Yoksulluk denilince aklýmýza çoðu zaman zenginliðin karþýtý olan fakirlik, yani sefalet, açlýk, yokluk, muhtaçlýk, hayatla sürekli mücadele, hayatta kalabilme savaþý, temel ve zorunlu ihtiyaçlarý yeterince karþýlayamama, yeterli varlýða sahip olamama, kazançtan-gelirden mahrum olma ve geçici-kalýcý fakru-zaruret (beklenilmeyen maddî zorluklardan dolayý ortaya çýkan çaresizlik ve sýkýntý) gelmektedir. Sosyal siyaset açýsýndan yoksulluk, insan haysiyetine ve þahsiyetine yaraþýr bir hayat düzeyinin altýnda, maddî yönden tam anlamýyla veya nispî olarak yetersiz olma durumudur. Bir baþka ifadeyle, toplum, ahlâk, aile ve kültür hayatýmýzý tehdit eden bir felaket, umumî bir toplumsal risktir.3 Siyasî ve sosyo-ekonomik yönden yoksulluk ise, temel maddî ve sosyokültürel ihtiyaçlarý karþýlayabilme anlamýnda asgarî hayat standardýnýn altýnda sürdürülen bir hayattýr. Buna göre, bir ülkede ortalama gelir seviyesinin altýnda bir gelire sahip olanlar, yoksulluk kapsamýna girmektedir. Yoksul ke6



Dumanlý; Recep; Yoksulluk ve Türkiye’deki Boyutlarý; DPT Yay.; No: 2449; Ankara; 1996; ss. 6-8.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



43



simlerin gelir düzeyleri düþük olmasýndan dolayý, beslenme, barýnma, giyinme gibi temel ihtiyaçlarýný da yeteri derecede karþýlayamamaktadýr. Sosyal bilimlerde yoksulluk kavramý, çoðu kez ekonomik (maddî) boyutuyla, yani dar anlamýyla ele alýnmaktadýr. Buna göre yoksulluk, maddî yetersizlik veya güçsüzlükten baþka bir þey deðildir. Maddî yoksulluk, yeteri derecede kaynaklara veya bunlarýn üzerinde tasarruf hakkýna ve(ya) gücüne sahip olamamayý ifade etmektedir. Bu taným dahî, izaha muhtaçtýr. Bu tanýmdan yola çýkarak, maddî yoksulluðu iki an gruba ayýrmamýz mümkündür:4 1.) Mevcut kaynaklarýn ve varlýklarýn çok yetersiz olmasýndan dolayý, insanýn fizyolojik olarak hayatta kalmasýný imkân tanýmayan bir yoksulluk (açlýk) durumu. 2.) Kaynaklarýn nispî yetersizliðinden dolayý toplum tarafýndan kabul edilebilir asgarî bir hayat standardýný yakalama fýrsatý vermeyen bir yoksulluk durumu. Yoksulluðun iki basamaklý izahý bile, farklý sosyal yapý ve sistemlere sahip olan toplumlar tarafýndan farklý bir biçimde tanýmlanabilir ve yorumlanabilir. Buna raðmen, iki basamaklý maddî yoksulluk kavramý, literatürde genelde mutlak ve göreceli (nispî) yoksulluk olarak kabul görmüþtür.



1.1. Mutlak (Birinci Derecede) Yoksulluk ve Açlýk Sýnýrý Yoksulluðun en klâsik ve en belirgin tezahürü olan mutlak yoksulluk (açlýk), hayatta fizyolojik olarak kalabilmenin asgarî bir sýnýrýnýn olduðu varsayýmýna dayanmaktadýr. Açlýk, organizmanýn yeterli enerji alamadýðýnda hissettikleri ve bu hissettiklerini yansýtmasýna verilen isimdir. Mutlak yoksulluðun önlenemez sonucu olan açlýk, asgarî hayat standardý veya açlýk sýnýrýnýn çok altýnda sürdürülen sefil bir hayattýr. Mutlak yoksulluk, insan haysiyetine yakýþýr bir þekilde temel ve zorunlu ihtiyaçlarýn giderilememesi hâlidir.5 Açlýk sýnýrý, genelde diðer sosyal kesimlerin hayat standardýndan baðýmsýz olarak belirlenmekte ve tanýmlanmaktadýr. Birinci derecede fakir ve dolayýsýyla mutlak mânâda yardýma muhtaç olarak algýlanmasý gereken bu gibi fakirler, genelde temel insanî ihtiyaçlarýný (beslenme, barýnma, giyinme) kendi güç ve gayretleriyle karþýlayamamaktadýr. Böyle bir duruma düþmüþ olan bir kiþinin, haricî yardým söz konusu olmadýðýnda, belli bir zaman sonra gayri ihtiyari olarak ölüm riski ile karþý karþýya gelmesi de kaçýnýlmazdýr. Dünya Bankasý, günlük geliri minimum 2.400 kalori besini almaya yetmeyen insanlarý mutlak yoksul olarak tanýmlamaktadýr. Mutlak yoksulluk sýnýrý, ülkelerin geliþmiþlik seviyelerine göre de deðiþmektedir. Açlýk sýnýrý altýna 7 8



Jordan, Bill; A Theory of Poverty and Social Exclusion; Bristol; 1996. Esping-Andersen Gosta; The Three Worlds of Welfare Capitalism; Cambridge; 1993.



44 YOKSULLUK



düþmemek veya yeterli düzeyde beslenebilmek için, az geliþmiþ ülkelerde bir kiþi günde en az bir Dolara sahip olmalýdýr. Türkiye’nin de dâhil edildiði Doðu Avrupa ülkelerinin de içinde bulunduðu grup için bu miktar, dört Dolardýr (kiþi baþý ayda ortalama 120 Dolar). Türkiye’de özellikle iþçi sendikalarý, açlýk sýnýrýný (genelde dört kiþiden oluþan) bir ailenin yeterli, dengeli ve saðlýklý olarak beslenebilmesi için yapmasý gereken asgarî gýda harcamasýna göre belirlemektedir. Devlet Planlama Teþkilatý (DPT) ise, açlýk sýnýrýný benzer bir þekilde günde kiþi baþýna yeterli düzeyde beslenebilecek kaloriye göre ortaya çýkartmaktadýr. Ancak, bazý insanlar, kendilerini ve aile fertlerini besleyecek kadar açlýk sýnýrý üzerinde gelir sahibi olsalar dahî, zorunlu sosyal harcamalarýna göre, açlýk sýnýrýnýn altýna düþebileceklerini de unutmamak lazýmdýr. Dolayýsýyla, açlýk sýnýrýný, kiþinin özel sosyal konumunu dikkate almadan, toplumun genel refah seviyesinden, tabiî çevresel þartlardan, coðrafik konumdan, kiþinin çalýþma imkân ve fýrsatlarýndan, kiþinin þahsî özellikleri, alýþkanlýklarý ve yaþama tarzýndan ayrý ve objektif olarak tespit etmenin zorluklarý da ortadadýr. Mutlak yoksulluðun sýnýrýný belirlemek kolay gibi görünse de, asgarî düzeyde beslenmek ve hayatta kalabilmek için hangi temel gýda maddelerine ihtiyaç duyulacaðý konusunda toplumsal mutabakatýn saðlanmasýndaki güçlüklerden dolayý açlýk sýnýrýnýn parasal boyutunu tespit etmek o nispette de zorlaþmaktadýr. Bütün bu faktörlerin deðiþkenliði ve hayata etkisi derecesine göre açlýk sýnýrýnýn rakamsal boyutu, hem toplumdan topluma, hem de fertten ferde deðiþmektedir.



1.2. Göreceli (Ýkinci Derecede) Yoksulluk ve Yoksulluk Sýnýrý Bireysel bazda göreceli yoksulluk, bir kimsenin, diðer bir kimseye göre daha az gelir elde etmesi ile ortaya çýkmaktadýr. Toplumsal boyutuyla göreceli yoksulluk, toplumun genel hayat standardýna, yani sosyo-ekonomik geliþmiþlik seviyesine baðlý olarak ortaya çýkan bir yoksulluk durumudur. Buna göre açlýk sýnýrýnýn üzerinde ve/fakat ortalama hayat standardýnýn altýnda bir hayat sürdüren bir kiþi, nispî olarak yoksul sayýlmaktadýr. Gerçekte göreceli fakirler, gelirden tamamen mahrum olan yoksullar olmaktan ziyâde, gelir yoksulu olan dar gelirli insanlardýr. Sürekli olarak bir ge-



9 10 11



Berghman, Jos ; Social Exclusion in Europe: Policy Context and Analytical Framework; in: Room, Graham (Hg.): Beyond the Threshold: The Measurement and Analysis of Social Exclusion; Bristol; 1995. (Kommision der EU); in: Hermann, Peter: Sozialismus für Arme? Gedanken zum EU-Programm “Armut 3“, in: NP 5/1995, S 441-456. Sosyal tecridin mâhiyeti ve etkileri hakkýnda daha fazla bilgi için bkz.: 1.) Silver, Hilary; Reconceptualizing social disadvantage: Three paradigms; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.): Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995. 2.) Gore Charles; Intro-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



45



lire sahip olsalar ve asgarî hayat standardýný yakalamýþ olsalar dahî, bu kesimin gelir düzeyi, çoðu kez ortalama refah seviyesinin altýnda seyretmektedir. Temel ihtiyaçlarýný kýsmen karþýlamakla birlikte, eðitim, saðlýk, altyapý, sosyo-kültürel katýlým ve mesken kalitesi açýsýndan yeterli bir durum göstermeyen, sosyal-refah yönden geliþmiþ toplumlarda vazgeçilmesi zor olan ve hayatýn kalitesini artýran veya hayatý kolaylaþtýran bazý nesnel ev eþyalarýný (buzdolabý, çamaþýr makinasý, televizyon, telefon, bilgisayar vb.) temin edemeyen bu insanlar ve aileler, ikinci derecede, yani göreceli yoksullar kategorisine girmektedir.6



1.3. Yoksulluk Teorileri Ekseninde Sosyal Tecrit Yoksulluk, genelde olumsuz birçok çaðrýþýmla dolu olan bir kavramdýr. Yoksulluðu, sadece maddî kriterler çerçevesinde açlýk/fakirlik sýnýrýnýn altýnda sürdürülen bir hayat olarak algýlamamak gerekmektedir. Maddî imkânsýzlýklarýn doðurduðu acý sosyal gerçekler, bazen farklý kavramlara daha yakýn duran çeþitli mânâ yoðunlaþmalarýna vücut vermektedir. Bunlardan belki de en önemlisi yoksullukla beraber ortaya çýkan sosyal tecrit (toplumsal dýþlanma) tehlikesidir. Psiko-sosyal boyutuyla yoksulluk, maddî imkânsýzlýklarla birlikte hayatýn bütün kesitlerinden uzaklaþma (uzaklaþtýrýlma) ve toplumun sosyo-ekonomik faaliyetlerinden kýsmen veya tamamen tecrit edilmedir. Bu yönüyle yoksulluk, sosyal hayata katýlým ve fýrsat eþitliði imkânlarýndan yoksunluk olarak algýlanabilir. Özellikle fakir ve muhtaç insanlarýn, toplumun sosyo-kültürel deðer ölçülerinden ve medeniyetin-teknolojinin getirdiði kazanýmlarýndan-nimetlerinden mahrum edilmeleri, yoksulluðun belirleyici unsuru olarak düþünülmelidir. Netice itibariyle yoksulluk ve sosyal tecrit, çoðu zaman birlikte anýlan ve bazýlarýna göre de ayný anlam taþýyan iki kavramdýr. Her iki olgunun da farklý dayanaklarý vardýr.7 Anglo-sakson literatüründe yoksulluk teorilerinin kaynaðý, liberalizme dayanmaktadýr. Buna göre toplum, basit bir ifade ile, fertlerden meydana gelen bir cemiyettir. Fertler, aslýnda kendi kendine ahenkli bir þekilde iþleyen piyasada birbirleriyle rekabet hâlindedir. Deðiþik sebeplerden dolayý bazý insanlar, piyasanýn aðýr rekabet þartlarý altýnda ezilebilmekte ve dolayýsýyla



12 13 14 15



duction: Markets, Citizenship and Social Exclusion; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.): Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995. Nolan, Brian ve Whelan, Christopher T.; Resources, Deprivation and Poverty; Oxford; 1996. Sosyal tecridin tezahürleri ile ilgili bilgiler için bkz.: Rodgers, Gerry; What is special about a social exclusion approach?; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.): Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995. Leibfried, Stephan ve Voges, Wolfgang; Armutslagen im Lebensverlauf: Zeitdynamische Analysen von Sozialhilferisiken; Bremen; 1992. Ýþsizliðin psiko-sosyal etkileri ile ilgili daha fazla bilgi için bkz.: 1.) Pelzmann, Linde; Wirtschaftspsychologie: Arbeitslosenforschung, Schattenwirtschaft, Steuerpsychologie; Wien/New York; 1988.



46 YOKSULLUK



baþarý saðlayamamaktadýr. Böyle müþkül durumlara düþen aciz insanlara, asgari düzeyde de olsa, piyasada kalabilmelerini saðlayan kaynaklar tahsis edilmelidir. Liberal anlayýþa göre ortaya çýkan böyle bir yoksulluk veya yoksulluk riski, maddî dezavantajlardan baþka bir þey deðildir. Sosyal tecrit fikrinin tarihî kökenleri, Avrupa’da ortaya çýkan muhafazakâr dünya görüþüne dayanmaktadýr.8 Anglo-sakson liberal görüþten farklý olarak, bir toplumun temel taþlarý, sosyal gruplardan oluþmaktadýr. Ortak bir mutabakat sonucunda þekillenen ve genel ahlâk kaidelerini barýndýran bir sosyal nizam içinde bütün sosyal gruplar, karþýlýklý hak ve vecibeler çerçevesinde birbirlerine karþý sorumludurlar. Böyle bir anlayýþ çerçevesinde sosyal bütünleþme de temin edilebilir. Bu sosyal haklardan yeterince yararlanamayan muhtaçlar, sosyal düzenin dýþýna itilir. Dolayýsýyla, bütün fertleri içine alacak bir sosyal intibak ve kaynaþma, sosyal hayatýn bütün katmanlarýna katýlým derecesine ve imkânýna göre geçerlilik kazanacaktýr. Bu açýdan bakýldýðýna yoksulluk, sadece maddî yoksunluktan ibaret deðildir. Sosyal tecridin bir sebebi, elbette maddî sýkýntýlardýr. Ancak, siyasî, sosyal ve(ya) kültürel eþitsizlik ve mahrumiyet de kiþinin, toplum deðerlerinden uzaklaþmasýna sebebiyet vermektedir. Toplumu üretken yapan deðerler, bütün sosyokültürel faaliyetleri ve gerçekleri etkileyen deðerlerdir. Alýþkanlýklarý, inanýþlarý, þahsiyeti, birikimi, yöneliþ ve eðilim hususiyetleri ile insan, bu deðerler manzumesinin merkezindedir. Bu yönleriyle insana deðer verilmemesi, onun sosyal hayattan kopmasý ve geniþ anlamda yoksullaþmasý anlamýna gelmektedir. Yoksulluk ve sosyal tecrit ekseninde üretilen sosyal teorileri, bugün birbirinden kesin çizgilerle ayýrmak mümkün deðilse de, sosyal sorunlarla ilgilenen yetkili kurum ve kuruluþlarýn yoksulluðun sosyal tecrit boyutu üzerinde durduklarý da bir gerçektir. Modern çaðda yoksulluðun yol açtýðý yeni sosyal sorunlarý göz önünde bulundurmak maksadýyla son yýllarda Avrupa Birliði (AB) de “sosyal tecrit” kavramýný kullanmaktadýr.9 Nitekim AB Bakanlar Konseyi, “Yoksullukla Mücadele Ýkinci Avrupa Programý (1985-1989)” çerçevesinde yoksul fertleri, aileleri ve sosyal gruplarý; maddî, kültürel ve sosyal imkânlarýn yetersizliðinden dolayý, “içinde yaþadýklarý üye ülkelerin asgarî hayat düzeyi olarak kabul ettikleri yaþama tarzýndan dýþlanmýþ kiþiler” olarak tanýmlamýþtýr.10



16



17



2.) Kieselbach, Thomas; Arbeitslosigkeit als psychologisches Problem–auf individueller und gesellschaftlicher Ebene; in: Kurswechsel 2/1994. Heitzmann, Karin; Transitions to Adulthood, Lone Parenthood, Sickness or Disability and Retirement: Empirical Analysis of the ECHP for Austria; Working Paper für das EU T.S.E.R. Forschungsprojekt: “Family Structure, Labour Market Participation and the Dynamics of Social Exclusion”; Wien; 1999. Karakaþ, Eser; “Saðlýk ve Egemenlik”; Zaman Gazetesi; 19.03.2003.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



47



Bu kavramýn tercih edilmesinin sebebi, bilimsel gayretlerin ve gerçeklerin bir sonucu olmaktan çok, siyasî endiþelerin ve sosyal gerçekleri biraz da örtbas etmenin bir çabasýdýr. Bir çok AB ülkesi, mevcut sosyal güvenlik sistemlerinin vatandaþlarýný açlýk ve sefaletten yeterince koruduðunu iddia ederek, (maddî) yoksulluk kavramýný ve varlýðýný açýkça dile getirmekten çekinmektedirler. Bu sebepten dolayý, yoksullukla birlikte anýlan sosyal tecridin kavramsal muhtevasý da gittikçe göreceli yoksulluk ile eþ anlamlý hâle getirilmiþtir. Nitekim, bazýlarýna göre sosyal tecrit “göreceli kayýp (deprivation)”týr. Buna göre sosyal tecrit, kiþinin, toplumun ortalama hayat standardýný yakala(ya)mamasýdýr. “Göreceli kayýp” perspektifinden bakýldýðýnda sosyal tecrit, hem gelir yetersizliði veya yokluðundan kaynaklanan gelir adaletsizliði, hem de sosyal hayattan deðiþik derece ve boyutlarda kopma veya koparýlma durumudur. Sosyal tecrit çizgisine kayan ve bundan da kendi baþlarýna kurtulamayan insanlar, tedricî de olsa er veya geç yoksulluk riski ile karþý karþýya gelmeye mahkûm olmaktadýrlar.11 Görüldüðü gibi; sosyal tecrit, psiko-sosyal etkileri bakýmýndan çok geniþ ve zengin bir kavramdýr. Bundan dolayýdýr ki, sosyal tecrit tehlikesine karþý, muhtaçlara maddî yardýmlarýn yanýnda psiko-sosyal hizmetler de götürülmesi gerekmektedir. Muhtaçlara yapýlmasý düþünülen kamusal sosyal yardým (KSY) miktarýný belirleyebilmek için, sosyal tecrit kavramý, bize fazla yardýmcý olmamaktadýr. Ekonomik yönden uygulanabilirliði tartýþmalý olsa bile, muhtaçlara maddî yardým ölçütü olarak açlýk veya yoksulluk sýnýrýnýn, önemli kriterler olduðunu söyleyebiliriz.12 1.3.1. Sosyal Tecrit Türleri ve Muhtemel Risk Tezahürleri Sosyal tecrit ile yoksulluk arasýndaki karþýlýklý etkileþimin sonuçlarý ortadadýr. Yoksulluk, kiþileri sosyal tecride mahkûm ettiði gibi, sosyal tecrit de kiþinin, sürekli olarak yoksul kalmasýný saðlayan bir olgudur. Diðer taraftan yoksullaþma süreci, kiþileri gittikçe daha çok fakru zarurete iterken, bununla birlikte ortaya çýkan sosyal tecrit de kiþinin, kendisine ve içinde yaþadýðý topluma karþý yabancýlaþmasýna yardýmcý olmaktadýr. Sosyal tecrit tehlikesini daha iyi anlayabilmek için, deðiþik tezahürlerini ortaya çýkartmak gerekmektedir.13 1.3.1.1. Emek Piyasasýndan Tecrit ve Ýþsizlik



18 19 20



Meselâ, 1999 yýlý itibariyle Yunanistan’da her 100 bin kiþide 9 tüberküloz vakasý görülürken, bu sayý Türkiye’de her 100 bin kiþi için 34’tür. Karakaþ; a.g.m. Karakaþ; a.g.m. Sosyal sapmalarýn bir tezahürü olarak, sosyo-ekonomik ve kültürel deðiþim (krizler) ile beraber aile ve ahlâk deðerlerinin sarsýntýya uðramasý gösterilebilir. Son yýllarda sayýlarý gittikçe arttýðý tahmin edilen bir çok kadýnýn fuhþu, bir gelir kapýsý olarak görmesi, bunun açýk bir delilidir. Bkz. Küçükkaraca, Nilgün; “Yoksulluk ve Kadýn”; Ýnsanî Geliþme ve Sosyal Hizmet: Prof. Dr. Nesrin Ko-



48 YOKSULLUK



Sosyal tecridin belki de en önemli unsuru, kiþinin emek piyasasýndan uzaklaþtýrýlmasý veya emek piyasasýna hiç yaklaþtýrýlmamasýdýr. Bir baþka ifadeyle, kiþi, gerek kendisinden, gerekse emek piyasasý þartlarýndan kaynaklanan sebeplerden dolayý geçimini temin edecek iþ bulamamasýdýr. Netice itibariyle iþsizliðe sebebiyet veren böyle bir tecrit olayý, kiþinin (iþsizlik sigortasýndan yararlanabilme imkâný olsa dahî) þu veya bu þekilde, er veya geç sosyal güvenlik kapsamý dýþýna itilmesine sebebiyet vermektedir.14 Ýþsizlik, sadece maddî kayýplara yol açan bir durum deðildir. Ýþsiz kiþi, bir çok psiko-sosyal tehdit ve baský altýnda kalarak, aile fertlerinin de mutsuz olmasýna sebebiyet verebilmektedir.15 Emek piyasasýna hiç giremeyen veya emek piyasasýndan ayrýlmak mecburiyetinde kalmýþ iþsizlere, genel anlamda sosyal tecrit uygulandýðý gibi, emek piyasasýnda iþ bulabilen bazý kesimlere (örn. kadýnlar, yabancýlar, vasýfsýz iþgücü) de ayrýmcý politikalar tatbik edilebilmektedir. Özellikle yüksek ve düþük ücretlerin ödendiði dual (ikili) emek piyasalarýnda durum bundan ibarettir. Birincil emek piyasasýnda yüksek vasýf gerektiren iþlerde çalýþanlara yüksek ücret, iyi ve güvenceli çalýþma þartlarý-imkânlarý ve yükselme fýrsatlarý saðlanýrken, ikincil emek piyasasýnda aðýr, yorucu ve tehlikeli iþlerde çalýþanlara düþük ücretler verilmektedir. Yoksullar, emek piyasasýnda iþ bulabilseler dahî, çoðu kez vasýfsýz olmalarýndan dolayý daha çok düþük ücretli iþlerde, yani ikincil emek piyasasýnda çalýþmakta ve bundan dolayý da bir türlü asgarî hayat standardýnýn üstüne çýkamamaktadýrlar.16 1.3.1.2. Sosyal Güvenlik Sistemlerinden Tecrit ve Maddî Sýkýntýlar Çalýþma hayatýnýn dýþýnda kalanlar, genelde sosyal sigorta sisteminden de yararlanamamaktadýr. Primli sistemin dýþýnda olaðanüstü sosyal hâller için oluþturulmasý gereken KSY sistemlerinin de çoðu zaman bulunmadýðýndan veya yetersiz kalmasýndan dolayý özellikle iþsizler ve muhtaçlar, bütünüyle sosyal güvenlik ve dolayýsýyla devletin sosyal koruma sisteminden de uzaklaþtýrýlmaktadýr. 1.3.1.3. Tüketim Özgürlüðünden Tecrit ve Yetersiz Beslenme Bilindiði gibi, gelirin yetersizliði veya hiç olmamasý, kiþilerin hem tüketim hakkýný ve özgürlüðünü elinden almakta, hem de temel ihtiyaçlarýný karþýlamasýný engellemektedir. Yetersiz beslenme, özellikle de çocuklarýn fizikî-zihnî geliþimlerini olumsuz yönde etkilediði açýktýr. Birkaç örnek vermek gerekirse, Türkiye’de beþ yaþýn altýnda olup da yetersiz beslenme yüzünden normal kilosunun (boyunun) altýnda olan çocuk sayýsýnýn oraný % 8’ (% 16) olduðu belirtilmektedir. Ülkemizde, anne adayýnýn yeterli ve kaliteli beslenememesinden



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



49



dolayý da doðumda normal kilosunun altýnda dünyaya gelen çocuklarýn oraný % 15’tir.17 1.3.1.4. Saðlýk Hizmetlerinden Tecrit ve Hastalýklar - Erken Ölümler Yoksullaþan sosyal kesimler, sosyal güvenlik þemsiyesi altýna alýnamadýklarý sürece, ücretsiz saðlýk hizmetlerinden de yararlanamazlar. Yeteri derecede beslenemeyen ve kendilerini deðiþik hastalýklara karþý koruyamayan yoksul insanlar, saðlýklý bir hayat idame ettiremedikleri gibi, yeni kalýcý hastalýklara da maruz kalabilirler. Nitekim tüberküloz gibi hastalýklar, Türkiye’de diðer AB ülkelerine nispeten çok yüksektir.18 Uygun ve kaliteli saðlýk imkânlarýna eriþim oraný, temel ilaçlara ulaþým oraný, saðlýklý içme ve kullanma suyuna ulaþým oraný ile ilgili göstergelerin hâlen arzu edilen noktaya ulaþamamasýndan dolayý Türkiye’de, 2000 yýlý itibariyle dünyaya gelen her canlý bin bebekten 38’i hemen doðum sonrasý ölmekte, 45’i ise ilk 5 yýlda hayatýný kaybetmektedir. Diðer taraftan memleketimizde her yüz bin canlý bebek doðumunda 130 anne doðum esnasýnda hayatýný kaybetmektedir.19



50 YOKSULLUK



1.3.1.5. Eðitim Hizmetlerinden Tecrit ve Kültürel Yozlaþma Yoksulluk ve sosyal tecridin bir göstergesi olan eðitimsizlik, birbirini besleyen iki olgudur. DPT’nin 2001 yýlýnda hazýrladýðý bir rapora göre, Türkiye’de. fakirlerin % 27’si okur yazar deðil, % 23’ü okur yazar, ancak herhangi bir okulu bitirememiþ, % 42.5’i ilkokul, % 5.1’i ortaokul, % 2.7’si lise ve dengi okul, % 0.14’ü yüksekokul ve % 0.01’i ise üniversite mezunu. Görüldüðü gibi, eðitimsizlik, yoksulluðun hem önemli bir unsuru, hem de sebebidir. 1.3.1.6. Toplum Deðerlerinden Tecrit ve Yabancýlaþma Yoksulluk sebebiyle sosyal hayattan uzaklaþan ve gerekli sosyal destek gör(e)meyenler, arkadaþlýk ve komþuluk baðlarýný da koruyamazlar. Gittikçe marjinalleþen bu insanlar, topluma da yabancýlaþýr ve insan hayatýna yaraþýr onurlu bir hayat tarzý geliþtiremezler. Toplumu ile yabancýlaþan yoksullar, kendilerini yalnýz, güçsüz, baþý boþ, sahipsiz ve mutsuz hissederler. Bu psikolojik durum da, içinde yaþadýklarý sistemin ve toplumun kültürel ve manevî deðerlerine ilgisiz ve hatta düþman olmalarýna sebebiyet verebilir. Kiþilerin, içinde yaþadýklarý toplumun millî ve mânevî deðerlerinden uzaklaþmalarý sonucunda, Türkiye gibi mânevî dinamiklerin ve aile yapýsýnýn bütünüyle yok edilemediði bir ülkede ciddî mânâda sosyal patlamalar meydana gelmese de, bireysel ve toplumsal bazda þekillenen kýsmî çözülmenin neticesinde bireysel bir tezahür olarak ”marjinal insan” tipi ortaya çýkabilir. Toplumun sosyal yapýsýna entegre olmakta güçlük çeken böyle bir insan, son tahlilde derin psiko-sosyal sorunlarýyla kötü alýþkanlýklara-yollara düþebilir (alkolizm, fuhuþ, hýrsýzlýk gibi sosyal-ahlâkî sapmalar).20



1.4. Yoksulluðun Sebepleri Sosyal tecrit, kýsýr döngü içinde hem kalýcý yoksulluða sebebiyet vermekte, hem de yoksulluðun sebebini oluþturmaktadýr. Genelde yoksulluk gibi sosyal olaylarýn sebeplerinin kaynaklarýna inildiðinde, üç boyut görülmektedir:21 1.) Siyasî yönden etkilenmesi veya deðiþtirilmesi zor olan demografik, sosyal ve iktisadî süreçler-deðiþimler (Sosyal yapýda ve aile hayatýnda bazý sosyo-kültürel olumsuz deðiþmeler: Sosyal yardýmlaþma ve dayanýþma anlayýþýndaki sapmalar; Akraba ve komþuluk münasebetlerinin bozulmasý; Toplumda boþanmalarýn, doðumlarýn, dullarýn, yetimlerin, sokak çocuklarýnýn ve(ya) özürlü doðan çocuklarýn artmasý).



þar’a Armaðan; Hacettepe Üniversitesi-Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu; Yayýn No: 009; Ankara; 2001.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



51



2.) Yoksulluk ve iþsizlikle (veya bunlara yol açan faktörlerle) mücadelede sosyo-ekonomik politikalarýn yetersizliði (yoksulluðun yapýsal sebepleri). 3.) Kiþilerin þahsî tercihleri, tutum ve davranýþlarý. Ýkinci ve üçüncü boyutta ele alýnan yoksulluk sebeplerinin temelinde, siyasetin veya kiþilerin sorumluluklarý yatmaktadýr. Eksik, yetersiz veya hatalý görülen mevcut politikalarýn veya davranýþlarýn olumlu yönde deðiþmesi hâlinde, sorunlara bir çözümün getirilmesi mümkündür. Olmasý veya yapýlmasý gerekenlerin ihmali söz konusu ise, genelde siyasete veya kiþilere suç yüklenmektedir. Devlet, en uygun sosyo-ekonomik enstrümanlarýyla yoksulluða ve(ya) iþsizliðe sebep teþkil edecek bütün olumsuz geliþmelerin önüne etkili bir þekilde geçerek, yoksulluðun müsebbibi durumuna düþmemelidir. Aynýsý, kiþiler için de geçerlidir. Kiþilerin ekonomik olmayan tutum ve davranýþlarý (müsrif ve lüks hayata düþkün olmalarý), çalýþma istek ve gayretinde bulunmamalarý (tembellik, atalet), alkollü veya diðer uyuþturucu maddelere baðýmlý hâle gelmeleri, ailevî sorumluluklarýný yerine getirmemeleri, sosyal ve ahlâkî deðerlerden sapmalarý, yoksulluklarýna yol açan faktörlerdir. Yoksulluk sorunu ile baþarýlý bir mücadelede, sebepler katalogunun hacmine uygun bir biçimde her üç alanda da geniþ kapsamlý ve koordineli bir sosyal siyaset stratejisinin geliþtirilmesi ve uygulanmasý zorunludur. Her ne kadar yoksulluðun birinci boyutunu oluþturan sosyal deðiþim sürecini, siyasî müdahalelerle istenilen bir yöne kýsa vâdede sevk etmek zor gibi görünse de, zengin millî ve mânevî deðerlerimizin, örf, gelenek ve âdetlerimizin etrafýnda oluþturulacak millî eðitim, halk (aile-ahlâk) eðitimi, sosyal pedagoji programlarý sâyesinde ideal, yani sosyal dayanýþma içinde olan örnek bir toplumun oluþturulmasý da mümkündür.



2. Yoksulluk Sorunu Karþýsýnda Sosyal Siyasetin Önemi ve Rolü Hangi ilke veya dünya görüþüne dayanýrsa dayansýn, sosyal siyaset uygulamalarý, ortaya çýkan deðiþik sosyal sorunlarýn çözümünde önemli bir araçtýr. Genelde sosyal politikalarýn hayata geçirilmesi, makul bir sosyal sebebin-gerekçenin-olgunun (örn. yoksulluk; hastalýk; malullük; sakatlýk) bulunmasýna baðlýdýr (sebebe baðlý sosyal siyaset). Ancak, her bir sosyal ol-



21



Hauser, Richard; “Armut in Deutschland”; in: Textor, Martin; Sozialpolitik; Westdeutscher Verlag; Hof; 1997; s. 155.



52 YOKSULLUK



gu, mutlak anlamda sosyal siyasetin uygulanmasý için bir kaynak-zaruret teþkil etmez. Bu durumda, sadece sosyal olgunun, kiþiye maddî-mânevî bir zarar getirip getirmediðine bakýlmaktadýr. Belirli oranda zarar veya maðduriyet söz konusu ise, sosyal siyasetin enstrümanlarý devreye girmektedir (neticeye-zarara baðlý sosyal siyaset). Yoksulluk olgusu, yukarýdaki izahlardan da anlaþýlabileceði gibi, maddî boyutunun yanýnda bir çok psiko-sosyal sorunlarý da içinde barýndýrmaktadýr. Dolayýsýyla, hem bir sosyal gerekçe, hem de maddî-mânevî kayýplara yol açmasý bakýmýndan yoksulluk, sosyal siyaset kapsamýnda deðerlendirilmesi ve çözümlenmesi gereken bir konudur. Geliþmiþ sosyal devletler de, deðiþik sosyal güvenlik yöntemleri ile, sosyo-ekonomik yönden en zayýf sosyal kesimlerden baþlayarak, toplumun bütün üyelerinin sosyal-refah düzeylerinin iyileþtirilmesi yönünde sosyal politikalarýný uygulamaya koymaktadýr. Sosyal devletler bunu yaparken, muhtemel yeni sosyal sorunlarýn daha gün ýþýðýna çýkmasýna veya mevcut sosyal sorunlarýn daha da girift hâle gelmesine fýrsat vermeden, önleyici tedbirler ihtiva eden koruyucu sosyal politikalarýný ve hizmetlerini sürekli olarak geliþtirmek mecburiyetindedirler. Stratejik ve bütüncül sosyal siyaset uygulamalarý ekseninde yoksulluða karþý verilen mücadelede, sosyal siyaset hedeflerinin her birisinin dikkate alýnmasý gerekmektedir. Meselâ sosyal devlet, iþsiz kalanlarýn gelir kayýplarýný telafi edebilmek için, sosyal adalet hedefine uygun olarak, gelir daðýlýmý politikalarý çerçevesinde sosyal güvenlik çatýsý altýnda iþsizlik sigortasýný ve bununla birlikte veya bundan ayrý olarak KSY sistemini oluþturmasý gerekmektedir. Maddî kaynaklarýn transferi (iþsizler açýsýndan sosyal gelir, devlet açýsýndan sosyal harcama-transfer) neticesinde iþsizlerin ortalama gelir seviyesinin tespit edilen asgarî hayat standardýnýn (açlýk sýnýrý) üzerine çýkmasý hâlinde sosyal devletin görevi, ilk etapta tamamlanmýþ sayýlabilir. Ancak, sosyal siyasetin diðer hedeflerini de dikkate aldýðýmýzda (sosyal barýþ-bütünleþme-kaynaþma-tekâmül) sosyal devletin, maddî yoksulluðu (açlýðý) gidermenin ötesinde, özellikle göreceli yoksulluða ve sosyal tecride karþý sosyal hizmetler, meslekî eðitim ve istihdam alanlarýnda ilave bazý tedbirler almasý icap edecektir. Yoksulluða ve sosyal tecride karþý kapsamlý bir mücadele çerçevesinde kurumlar arasý iþbirliðinin yanýnda yoksulluðun ve sosyal tecridin bir çok tezahürüne karþý geniþ spektrumlu sosyal politikalara ihtiyaç vardýr. Nihaî hedef, kiþinin hem çalýþma hayatýna, hem de sosyal hayata tam katýlýmýný saðlamak olmalýdýr. Sosyal siyaset ekseninde yoksulluða karþý mücadelede dikkate alýnmasýnda bir diðer önemli konu, yardýma muhtaç kiþilerin (muhtaçlýk kriterinin) belirlenmesinde objektif, âdil ve hakkaniyet ölçülerine uygun esaslarýn uygu-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



53



lanmasýdýr. Muhtaçlýk kriterlerinin içine, dolaylý (gizli) veya dolaysýz olarak muhtaçlýk kriterleri ile ilgisi olmayan baþka þartlarýn konulmasý (örn. dinî-etnik bir gruba mensup olma, siyasî-dinî görüþ, cinsiyet, yaþ, azýnlýk, soy, lisan gibi faktörler), sosyal hukuk ilkelerine ve sosyal devlet anlayýþýna tamamen terstir.



2.1. Yoksulluðu Ortadan Kaldýrmaya Yönelik Kamusal Sosyal Yardým (KSY) Programlarý KSY, kendi ellerinde olmayan sebeplerden dolayý fakir olarak doðan veya sonradan yoksulluða düþen ve dolayýsýyla mutlak veya nispî olarak yardýma muhtaç hâle gelen kiþilere, insanlýk haysiyetine yaraþýr düzeyi saðlamak maksadýyla, çoðu kez devlet bütçesinden (fonlardan) tek taraflý olarak yapýlan karþýlýksýz (veya kiþinin durumunun iyileþmesi hâlinde daha sonra geri ödeme þartýna baðlý olarak yapýlan) maddî desteklerdir. Sosyal güvenlik yöntemini ifade eden kavramlarýn en eskisi olan KSY, sosyal güvenliðin tarihî oluþum ve geliþim süreci içinde, bir baþka ifadeyle daha sosyal sigortalar sistemi kurulmadan çok daha evvel deðiþik tedbir ve vasýtalarla hayata geçirilmiþ, özellikle dinî kurumlar ve vakýflar tarafýndan uygulanmýþtýr. Bugün, bir devletin sosyal sigorta sistemi ne kadar geliþmiþ olursa olsun, ortaya çýkabilecek olaðanüstü ve plân dýþý sosyal riskler karþýsýnda yeterli olamamaktadýr. KSY, temelde diðer sosyal güvenlik sistemlerinin boþluklarýný ve(ya) eksikliklerini doldurmakta ve tamamlayýcý bir rol üstlenerek, genellikle sadece münferit hallerde devreye girmektedir. Dolayýsýyla, sosyal sigortalý olsun veya olmasýn, gelir seviyesi düþük ve(ya) bununla birlikte deðiþik sebeplerden dolayý (çocuk, yüksek kira gibi) sosyal giderleri yüksek olan muhtaç yoksullara, yoksulluk derecelerine göre, aynî ve nakdî yardým yapýlmasý kaçýnýlmazdýr. Sosyal güvenliðin, sosyal sigortalar sisteminin dýþýnda da saðlanmasýnda KSY’nin büyük bir katkýsý vardýr. Sosyal güvenlik yöntemlerinden sayýlan KSY’nin finansman biçimi ve yararlanma þartlarý, primli sisteme dayanan 22 23 24 25 26 27 28 29



Seyyar; Sosyal Siyaset Terimleri; s. 299. Guger, Alois (Koordination); Umverteilung durch öffentliche Haushalte in Österreich,; Wien; 1996. Liefmann-Keil Elisabeth; Ökonomische Theorie der Sozialpolitik; Berlin; 1961. Badelt, Christoph ve Österle, August; Grundzüge der Sozialpolitik – Allgemeiner Teil: Sozialökonomische Grundlagen; Wien; 1998. SHÇEK; Aynî ve Nakdî Yardým Yönetmeliði. Seyyar; Sosyal Siyaset Terimleri; s. 378. Seyyar; Sosyal Siyaset Terimleri; s. 376. Türkiye’de iþçi sendikalarý, belirledikleri yoksulluk sýnýrýný, diðer gelir gruplarýyla mukayese ederek yoksulluðun profilini çýkartmak istemektedirler. Ücretin, yoksulluk sýnýrýna bölünmesiyle bulunan yoksulluk göstergesi, kimin yoksul olduðunu ortaya çýkartmaktadýr. Buna göre göstergesi birin altýnda olan meslek gruplarý yoksulluk sýnýrýnýn altýnda kalmaktadýr. Gösterge sýfýra yaklaþtýkça, yok-



54 YOKSULLUK



sosyal sigorta yönteminden farklýdýr. Þöyle ki, daðýtýlan sosyal yardýmlar, devlet bütçesinden (vergilerden) karþýlanmakta ve karþýlýðýnda muhtaçlýk dýþýnda çoðu kez bir þart aranmamaktadýr.22 Bir ülkede (maddî) yoksulluðun varlýðý, o ülkede sosyal koruma ve sosyal yardým sisteminin yetersiz olduðunun ve sosyal politikalarýn etkin bir þekilde uygulan(a)madýðýnýn önemli bir iþaretidir. Birincil gelir daðýlýmýnýn olumsuz tezahürlerini ortadan kaldýrabilmek için, gelir seviyesi düþük veya bundan tamamen mahrum olan sosyal kesimlere KSY’de bulunmak, sosyal adaleti tesis etmek bakýmýndan önemli bir vasýtadýr. Bütçe açýklarý sebebiyle yeteri derecede KSY’de bulunamayan ülkelerde gelir daðýlýmýndaki adaletsizlik gittikçe daha büyümektedir.23 Ýktisadî sosyal siyaset doktrinine göre, birincil gelir daðýlýmýnýn meydana getirdiði yoksulluk riskinin ortadan kaldýrýlmasý, mevcut kaynaklarýn (yeniden) daðýtýma tâbi tutulmasý ile mümkündür. Bu görev de, sosyal devlete düþmektedir. Sosyal politika çerçevesinde oluþturulmasý gereken daðýtým enstrümanlarý ile (KSY, Devletçe Bakýlma, Sosyal Tazminat, Sübvansiyonlar vb.) ikincil gelir daðýlýmý saðlanmaktadýr. Bu þekilde elde edilen sonuç, birincil gelir daðýlýmýna göre çok daha âdildir ve bu yöntemle fakir ile zengin arasýndaki uçurum gittikçe azalmaktadýr.24 Ancak, sosyal siyaset enstrümanlarý ile maddî kaynaklarý yeniden daðýtmak, yoksulluðun bütün boyutlarýný bertaraf etmek ve özellikle insan þahsiyetini korumak açýsýndan yeterli deðildir. Alternatif ve(ya) geniþ anlamda sosyal siyaset, örneðin sosyal hizmetler aracýlýðýyla, sosyal tecrit gibi tehlikeleri ortadan kaldýrmak ve toplumsal þartlarý iyileþtirmek için, sosyal hayatýn bütün alanlarýnda fýrsatlarýn da eþit bir þekilde daðýlýmýný öngörmektedir.25 Ýktisadî sosyal siyaset ekseninde geliþtirilen daðýtým politikalarý, yoksulluðu veya yoksulluk riskinin doðurabileceði maddî zararlarý, kayýplarý veya imkânsýzlýklarý ortadan kaldýrmayý hedeflemektedir. Toplumsal politika anlamýnda sosyal siyaset ise, geliþtirilmiþ farklý enstrümanlar ile sosyal tecrit riskinin önüne geçilmesi yönünde tedbirlere müracaat etmektedir. Her ülke, sosyo-ekonomik geliþmiþlik seviyesine ve sosyal siyaset anlayýþýna göre, yoksulluk ile mücadele noktasýnda farklý uygulamalar tercih etmektedir. 2.1.1. KSY Kapsamýna Giren Muhtaç Sosyal Kesimler



30 31



sulluk derecesi artmakta ve kiþi, açlýk sýnýrýnýn altýna da düþebilmektedir. Bu gösterge esas alýndýðýnda Türkiye’de sadece asgarî ücretliler (ortalama 0,15) deðil, bir çok memur (0.3), hemþire (0.4), polis (0.57) ve hatta kaymakam (0.7) bile, yoksulluk sýnýrý altýnda kalmaktadýr. Europäisches Parlament (Hg.): Frauen und Armut in Europa. Arbeitsdokument. Reihe: Rechte der Frauen; Nr. 5/1994; s 52. Seyyar; Ali; Sosyal Siyaset Açýsýndan Kadýn ve Aile Politikalarý; Birey Yay.; Ýstanbul; 1999; s. 52.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



55



Muhtaçlýk, genelde kiþinin, çalýþma imkâný bulamamasý (iþsizlik), çalýþamayacak derecede özürlü-malul-yaþlý-hasta olmasý, gelir getiren bir mal varlýðýnakaynaða sahip olmamasý neticesinde ortaya çýkan bir durumdur. Ülkemizde muhtaçlýk, “kendisi, eþini ve bakmakla yükümlü olduðu çocuklarýný, anne ve babasýný bulunduðu mahallin hayat þartlarýna göre asgarî seviyede geçindirmeye yetecek geliri, malý veya kazancý bulunmama” hâli olarak tanýmlanmaktadýr.26 Bu taným, daha çok maddî (mutlak) yoksulluðu izah etmektedir. Geniþ anlamda muhtaçlýk kategorisine, göreceli yoksulluk ile sosyal tecridin unsurlarý da dâhil edilmelidir. Þu bir gerçek ki, özellikle ülkemizde çalýþmasýna, bir mal varlýðýna veya gelire sahip olmasýna karþýlýk, bir çok insan yine de geçimini tam olarak saðlayamamaktadýr. Dolayýsýyla kiþinin eline geçen gelir, onu zaruretten kurtaramýyorsa yardýma muhtaç sayýlmalýdýr. Elbette muhtaçlýðýn kendi içinde dereceleri ve türleri bulunmaktadýr. Saðlanacak sosyal yardýmýn muhtevasý, türü, süresi ve miktarý da buna göre farklý ve esnek bir biçimde düzenlenebilir.27 Genel anlamda muhtaçlýk ve dolayýsýyla KSY ve sosyal hizmetler kapsamýna girebilmek için, kiþide aþaðýdaki dört þart aranmaktadýr: 1.) Yoksulluk, yani gelir yokluðu veya yetersizliði. 2.) Sosyal tecrit unsurlarýnýn varlýðý. 3.) Hastalýk, yaþlýlýk, malullük, özürlülük. 4.) Kimsesizlik, terk edilmiþlik ve yalnýzlýk. KSY ve hizmetlerinden yararlanmasý gerekenler, gerçekten yardýma, bakýma ve(ya) diðer sosyal hizmetlere ihtiyaç duyan kiþilerdir. Muhtaç kiþiler, geçimini kendi baþýna ya hiç, ya da yeterince saðlayamayan ve bu sebeple de hayat boyu veya geçici bir süre için, þu veya bu þekilde yardýma muhtaç hâle gelmiþ kimselerdir. Daha detaylý olarak açýklayacak olursak, bu yardýma muhtaçlarý, þu þekilde sýralayabiliriz:28 1) Her hangi bir yerden gelir kaynaðý olmayan iþsizler. 2) Çalýþtýðý ve kazancý olduðu halde kendi zarurî ihtiyaçlarýný ve(ya) bakmakla yükümlü olduðu aile fertlerinin temel ihtiyaçlarýný karþýlayamayan insanlar. 3) Yardýma muhtaç çok çocuklu aileler, dul ve(ya) boþanmýþ çocuklu kadýnlar. 4) Yardýma veya bakýma muhtaç âciz yaþlýlar ve özürlüler (acezeler). 5) Herhangi bir kazaya uðramýþ veya meslek hastalýðýna yakalanmýþ ve bundan dolayý da tamamen veya kýsmen ya da geçici olarak malul duruma düþmüþ yardýma ve bakýma muhtaç kiþiler. 32



Ramparakash, D.; “Poverty in the countries of the European Union-A synthesis of Eurostat’s research on property”; Journal of European Social Policy; Nr. 4; 1994; s. 119.



56 YOKSULLUK



6) Kendileri veya aile fertleri hapiste olan yardýma muhtaç kiþiler. 7) Özellikle sosyal sigortalar kapsamý dýþýnda kalan ve saðlýk hizmetlerinden yararlanmasý gereken yoksul aileler ve hamile bayanlar. 8) Eðitim gören veya göremeyen fakir çocuklar. 9) Uygun meskeni olmayanlar, saðlýksýz ortamlarda barýnanlar veya kira bedellerini ödemekte güçlük çekenler. 10) Yeterli maddî imkâný olmayan ve evlenmek isteyenler. 11) Deðiþik tabiî âfetlerden dolayý yardýma muhtaç hâle gelen kiþiler. 12) Tabiî âfetlerden dolayý zarara uðrayan çiftçiler. 13) Borçlarýndan kurtulamayan ve bundan dolayý da geçim sýkýntýsý çeken aileler. 2.1.2. Muhtaçlýk Kriteri Olarak “Ortalama Net Gelirin Eþdeðerliliði” KSY standardýný ve miktarýný belirleyebilmek ve yoksullarý, muhtaçlýktan kurtarabilmek için, belirli bir kritere ihtiyaç vardýr. Türkiye’de deðiþik kurum ve kuruluþlar, açlýk ve yoksulluk sýnýrýný bir muhtaçlýk ölçüsü olarak tespit etmektedir. Tespit edilen her iki sýnýr da, özellikle yoksulluk sýnýrý, asgarî ücretin bile çok üstündedir. Örneðin Türk-Ýþ’in dört kiþilik bir aile için Ocak 2002 (Ocak 2003) için tespit ettiði açlýk sýnýrý, 307 (401) milyon TL’dir. Yoksulluk sýnýrý ise 935 (1.220) milyon TL’dir. Ayný dönemde net asgarî ücret ise 163 (225) milyon TL’dir. Görüldüðü gibi, açlýk (yoksulluk) sýnýrý, asgarî ücretin iki (altý) katýdýr..29 Dolayýsýyla, bu sýnýrlar, KSY için bir ölçü olmaktan uzaktýr. Çünkü yapýlmasý düþünülen KSY miktarýnýn, asgarî ücretin üzerinde olmasý düþünülemez. Devletin ekonomik imkânlarý bir yana, böyle bir durumda, ücretlilerin yarýsýndan fazlasýný teþkil eden asgarî ücretle çalýþanlar, âdeta cezalandýrýlmýþ olurlar. KSY amaçlý yoksulluk (açlýk) sýnýrý, uygulanabilir, gerçekçi ve nispî verilere dayandýrýlarak elde edilmelidir..30 AB’nin KSY çerçevesinde asgarî hayat standardýnýn (yoksulluk sýnýrýnýn) tespiti ile ilgili önerdiði “Ortalama Net Gelirin Eþdeðerliliði” ilkesi, Türkiye için de bir ölçü olabilir. Buna göre, kiþinin kendisi ve bakmak zorunda olduðu kimselerin geçimini, insan haysiyetine yaraþýr bir þekilde saðlayýp saðlamayacaðýnýn esaslarý, ülkelerin genel refah ölçülerine endekslenerek belirlenmektedir. AB prensibi doðrultusunda, asgarî hayat standardýnýn (KSY’nin) parasal boyutu, bir ülkede fert baþýna düþen ortalama gelirin % 40 ile % 60 arasýndadýr. Bir çok AB ülkesi, yardýma muhtaç yetiþkin bir insanýn ihtiyaç duyacaðý KSY miktarýný, fert baþýna düþen ortalama millî gelirin asgarî % 50’sini esas alarak, tespit etmektedir.31 33



Hauser, a.g.m.; s. 151.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



57



Bu þekilde belirlenen asgarî hayat standardý, KSY miktarýnýn temelini oluþturmaktadýr. Bu miktar üzerinden yapýlan sosyal transferler, hem yardýma muhtaç kiþilerin asgarî hayat standartlarýný temin etmekte, hem de diðer gelir gruplarýnýn ortalama refah seviyelerine yaklaþtýrmaktadýr. Dolayýsýyla, bu miktar üzerinden yapýlan maddî destekler neticesinde, muhtaç kesimlerin psiko-sosyal ve ekonomik durumlarý, diðer sosyal kesimlerle ayný olmasa da, eþ deðer olarak kabul edilmektedir.32 Yardýma muhtaç kiþilerin evli ve çocuk sahibi olmalarý durumunda, kendilerine tahsis edilen KSY miktarý da, buna orantýlý olarak kýsmî artmaktadýr.33 Tablo 1: OECD ve AB ülkelerinde “Ortalama Net Gelirin Eþdeðerliliði” Ýlkesine Göre Tespit Edilen KSY’nin, Aile Fertlerinin Sayýsýna Göre Artýþ Oraný. Birinci Yetiþkin Muhtaç



Ýkinci Yetiþkin Muhtaç (Eþ)



Çocuk



OECD



1,0



0,7



0,5



AB



1,0



0,5,



0,3



Kaynak: http://www.gewi.kfunigraz.ac.at./edu/ Bu modeli, Türkiye için uyarlamak gerekirse, ilk önce fert baþýna düþen ortalama GSMH’yi esas almamýz gerekmektedir. DPT ve DÝE’ye göre, 2002 yýlý için bu miktar, (cari fiyatlarla) 2.584 Dolardýr. “Ortalama Net Gelirin Eþdeðerliliði” oranýný, Türkiye þartlarý için % 40 olarak kabul edersek, yýllýk ortalama geliri 1.034 Dolarýn altýnda olan yetiþkin bir kiþiyi, yardýma muhtaç yoksul olarak deðerlendirip, KSY kapsamýna almamýz gerekmektedir. Bu model doðrultusunda, gelirden tamamen mahrum olan yardýma muhtaç bir yetiþkine, ayda ortalama olarak 86 Dolar (Mayýs 2003 döviz kurlarýna göre takribî olarak 130 milyon TL) KSY yapýlmalýdýr. Yardýma muhtaç kiþinin evli [ve çocuk sahibi] olmasý hâlinde, KSY miktarý % 50 [% 80] oranýnda artmaktadýr. Buna göre sosyal transferin toplam miktarý, 129 Dolara (190 milyon TL) [155 Dolar veya 232 milyon TL] çýkmaktadýr. Aile fertleri de dikkate alýndýðýnda, yardýma muhtaç aileye aktarýlmasý gereken KSY miktarý, asgarî ücreti bile geçmektedir. KSY miktarýnýn asgarî ücrete çok yakýn ve hatta bunun üzerinde olmasý durumunda, çalýþan kesimin cezalandýrýlmasý ve çalýþmayanlarýn da müka34



Sosyal ücret, sosyo-ekonomik ihtiyaçlarýna ve medenî durumuna göre kiþiye ödenen ücrettir. Sosyal nitelikli asgarî ücrette, Türkiye’de uygulanmakta olan asgarî ücretten farklý olarak, örn. asgarî ücretle çalýþan evli (ve çocuk sahibi) bir yetiþkine, asgarî ücretle çalýþan bekardan daha yüksek ücret ödenmektedir. Netice itibariyle sosyal ücret, kiþinin asgarî hayat standardýnýn (yoksulluk sý-



58 YOKSULLUK



fatlandýrýlmasý söz konusudur. Böyle bir durumda çalýþmamak veya kamusal sosyal yardýmýn yanýnda kaçak (kayýt dýþý) çalýþmak teþvik edilecektir. Uzun vâdede, asgarî ücretle KSY miktarý arasýnda ahenkli ve kabul edilebilir bir oraný tesis edebilmek için, KSY miktarýný aþaðý doðru (% 40’ýnýn altýna) çekmek yerine, asgarî ücreti, sosyal ücret34 konumuna getirmek gerekmektedir. Bunu saðlamanýn, yani asgarî ücreti yukarýya doðru çekebilmek için de, asgarî ücretlilerden vergi alýnmayabilir, sosyal sigorta prim oranlarý düþürülebilir ve(ya) istihdam (kalkýnma) politikalarý çerçevesinde iþgücü verimliliði artýrýlabilir.



2.2. Yoksulluðu Önleme Açýsýndan Koruyucu Sosyal Politikalar 2.2.1. Aktif Ýstihdam ve Meslekî Eðitim Politikalarý Ýstihdam politikalarý, devletin, iþsizlik sorununu çözmek, iþsizlerin sayýsýný azaltmak maksadýyla, devletin iþ alanlarýnýn açýlmasýna ve dolayýsýyla emek talebinin artmasýna yönelik dolaylý-dolaysýz bir biçimde uyguladýðý sosyo-ekonomik politikalarýn bütünüdür. Bazý geliþmiþ ülkeler, aktif istihdam politikalarý çerçevesinde yeni teknolojileri de dikkate alan (yeniden) meslekî eðitim programlarý, esnek (alternatif) çalýþma imkânlarý, sosyal sigortalar prim ve(ya) vergi oranlarýnýn aþaðýya doðru çekilmesi gibi reel sektör yatýrýmlarýný ve üretime dönük yöntemlerle istihdam oranýný arttýrmayý hedeflemektedir. Aktif istihdam politikalarý kapsamýnda genelde aþaðýdaki tedbirlere baþvurulmaktadýr:35 1.) Ýþletmelere ve KOBÝ’lere dolaylý-dolaysýz sübvansiyon (malî destekler veya üretim maliyetlerini düþürücü tedbirler) ve rekabet artýrýcý teknolojik destek. 2.) Yatýrýmlar için ucuz arazý tahsisi veya kredisi. 3.) Özel þirket hisselerin hükümetçe satýn alýnmasý. 4.) Geçici veya koruyucu istihdam tahsisleri. 5.) Kamu tarafýndan finanse edilen iþletme içi eðitim ve iþe alýþtýrma programlarý 6.) Amortisman iadesi. 7.) Ýþ Kurumlarý tarafýndan iþsizlikten en fazla etkilenen ve uzun süreli iþsizlere, iþ deneyimi kazandýracak programlarýn veya vasýflý iþgücü yetiþtirme kurslarýnýn uygulanmasý. nýrýnýn) üzerinde bir hayat sürdürmesini temin eden bir uygulamadýr. Bkz. Seyyar; Sosyal Siyaset Terimleri; s. 639.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



59



8.) Ýstihdam edilen genç veya yaþlý iþsizlerin iþçi ücretlerinin veya sosyal sigorta prim ödemelerinin bir kýsmýnýn devletçe karþýlanmasý. 9.) Ýþ Kurumlarý aracýlýðý ile çalýþmaya muktedir özürlülerin istihdamýný kolaylaþtýran kota sisteminin uygulanmasý, istihdamý zor olan özürlüler için meslekî rehabilitasyon merkezleri veya korumalý iþyerlerinin açýlmasý. 10.) Emek piyasasýnýn nitelikli eleman ihtiyacýný karþýlamak üzere kayýtlý iþsizlere ve iþini kaybetme tehlikesi ile karþý karþýya bulunan iþgücüne mesleðe hazýrlýk, meslek edindirme, meslek deðiþtirme ve meslek geliþtirme eðitimi programlarýnýn uygulanmasý.. 11.) Kendi iþini kuracak iþsizlere yönelik meslekî bilgi, giriþimcilik eðitimi, iþ kurma danýþmanlýk hizmetleri ve beceri kazandýrma kurslarýnýn açýlmasý. Kendilerine teknik ve malî destek saðlanmasý. 12.) Toplum yararýna çalýþma programlarýnýn düzenlenmesi. Özellikle uzun süre iþsiz kalan vasýfsýz iþgücüne, sosyal olarak faydalý olabilecek ve sýfýra yakýn sermaye yatýrýmýyla, daha çok kamu hizmetine dayalý olarak örgütlenmiþ alanlarda (park, bahçe, sokak temizliði vb.) istihdam imkâný saðlayan programlarýn tertiplenmesi. 13.) Sosyal sigortalý olarak çalýþýr iken iþsiz kalanlarýn sosyal güvenliðini temin etmek maksadýyla kendilerine issizlik ödeneðinin (parasýnýn) verilmesi ve sosyal sigorta kapsamý dýþýnda kalan iþsizlere KSY kapsamýnda iþsizlik yardýmýnýn yapýlmasý. 2.2.2. Sosyal Konut Politikalarý Bilindiði gibi, barýnma ihtiyacý, insanlarýn temel sosyal ihtiyaçlarýndan sayýlmaktadýr. Sosyal konut politikalarý özellikle muhtaç insanlarýn saðlýklý bir ortamda barýnma ihtiyaçlarýný, mümkünse kendi bütçelerine uygun olarak karþýlayabilmek için, oluþturulan politikalarýn bütünüdür. Sosyal konutun hedefi, her aileyi, ailenin ekonomik durumuna uygun, ödeyebileceði fiyatta, saðlýk, güvenlik ve huzur saðlayacak meskenlere kavuþturmaktýr. Geliþmiþ sosyal devletler tarafýndan gelir seviyesi düþük olan aileler için inþa ettirilen sosyal konutlarýn özellikleri genelde þunlardýr: 1.) Kira veya satýþ bedeli konut piyasasýnýn altýndadýr. 2.) Barýnma þartlarý, iç ve dýþ mimarî özellikleri standartlara uygundur (Tuvalet, banyo, su, elektrik, lavabo, ýsýtma sistemi normlara uygundur). 3.) Çevre ile uyumludur: Konutlar tabiî ve sosyal çevreye uygun olarak inþa edilir ve aile fertlerinin saðlýklý bir ortamda hayat sürdürebilmelerine imkân tanýnýr.



60 YOKSULLUK



Almanya’da sosyal konutlarýn yapýmý iki yöntemle gerçekleþmektedir: 1.) Merkezî idarenin malî desteði ile çoðu kez mahallî idarelerin giriþimi neticesinde yapýlan toplu sosyal konutlar. 2.) Özel sektörün veya þahýslarýn mülkiyeti altýnda bulunan konutlarýn tadilatý ve restorasyonu için mahallî idarelerce saðlanan nakdî yardýmýn karþýlýðý olarak bu konutlarýn, sosyal konut olarak belirli bir süre için mahallî idarelerin denetimi altýna alýnmasý ve ihtiyaç sahibi yoksullara düþük kira bedeline verilmesi. Sosyal konutlarýn daðýtýmýnda ilk önce muhtaç ve çok çocuklu aileler, bebek bekleyen aileler, genç ve yoksul evliler, tek ebeveynli aileler (genellikle babasýz çocuklu anneler), yaþlý ve özürlülere bakan aileler gelmektedir. 2.2.3 Yaygýn Sosyal Hizmetler Sistemi Sosyal hizmetler, kiþi, grup ve topluluklarýn yapý ve þartlarýndan doðan ya da kendi denetimleri dýþýnda meydana gelen bedenî, zihnî ve ruhî eksikliði, fakirlik ve eþitsizliði gidermek veya azaltmak, toplumun deðiþen þartlarýndan doðan sosyal sorunlarý çözümlemek, insan kaynaklarýný geliþtirmek, hayat standartlarý iyileþtirmek ve yükseltmek, fertlerin birbirleriyle ve sosyal çevresi ile uyum saðlamasýný kolaylaþtýrmak maksadýyla insan þeref ve haysiyetine yaraþýr eðitim, danýþmanlýk, bakým, týbbî ve psiko-sosyal rehabilitasyon alanlarýnda devlet veya gönüllü-özel kuruluþlar tarafýndan sistemli bir þekilde ifa edilen hizmet programlarýnýn bütünüdür. 36 Sosyal hizmetler, herhangi bir sebeple sosyal veya ekonomik muhtaçlýklarla karþýlaþan kiþilere ve ailelere fayda saðlamak, psiko-sosyal yönden destek olmak, insan haysiyetine uygun yaþayýþ düzeyinin gerçekleþmesine katkýda bulunmak hedefine yönelmektedir. Her toplumda yoksulluða itilen insanlar olacaktýr. Bunlarýn önemli kýsmý, kendi iradeleri dýþýnda korunmaya muhtaç duruma düþmektedir. Bazýlarý ise, özürlülerde olduðu gibi doðuþtan itibaren baþkalarýnýn sürekli yardýmýna ve(ya) sakatlýk derecesine göre belirli oranda bakýmýna ve himayesine muhtaçtýrlar. Bu kiþilerin maddî olmasa da, sosyal yönden dýþlanmamalarý için, sosyal hizmetler alanýnda desteðe ihtiyaçlarý vardýr. Sosyal hizmetlerin kapsamý ve ilgi alanlarý þunlardýr: 1.) Týbbî destek ve saðlýk hizmetleri. 2.) Psiko-sosyal danýþmanlýk hizmetleri. 3.) Kurumsal ýslah ve rehabilitasyon hizmetleri. 4.) Çocuk koruma ve kurumsal yetiþtirme hizmetleri. 5.) Gençliðe ve yetim çocuklara eðitsel destek hizmetleri.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



61



6.) Yaþlýlara kurumsal barýnma ve psiko-sosyal destek hizmetleri. 7.) Tabiî afetlerde kiþilere psiko-sosyal destek hizmetleri 8.) Sorunlu ailelere mânevî destek hizmetleri. 9.) Özürlülere yönelik meslekî ve psiko-sosyal rehabilitasyon hizmetleri. 10.) Bakýma muhtaç yaþlý, hasta veya özürlü insanlara psiko-sosyal ve bakým hizmetleri. 11.) Sokak çocuklarýn ve hayat kadýnlarýnýn (fuhþa itilen kadýnlarýn) psiko-sosyal rehabilitasyonu. 12.) Þiddet gören (görmüþ olan) insanlara psiko-sosyal destek hizmetleri. 13.) Borçlu ve iþsiz kalanlara psiko-sosyal danýþmanlýk hizmetleri.



3. Türkiye’de Yoksulluk Sorununun Karþýsýnda KSY Uygulamalarýnýn Yeri Türkiye’de, resmî olarak tanýmlanmýþ bir yoksulluk sýnýrý olmadýðýndan, hangi gelir seviyesi altýnda kalanlara KSY yapýlmasý gerektiði hususunda ortak bir uygulama yöntemi bulunmamaktadýr. Bunun yanýnda bütün muhtaçlarý veya belirli muhtaç gruplarý içine alan KSY niteliði taþýyan sosyal koruma uygulamalarý, geliþmiþ sosyal yardým sistemlerinden farklý olarak, yoksulluk sýnýrýný son derece düþük gelir seviyesinde tutmaktadýr. Dolayýsýyla muhtaçlara saðlanan ve çoðu kimi zamanda süreklilik arz etmeyen aynî veya nakdî yardýmlar da, çoðu kez kifayetsiz kalmaktadýr. Diðer taraftan Türkiye’de sosyal sigortalý olarak çalýþanlar, aile fertleri ile birlikte sosyal güvenlik kapsamýnda sayýldýklarýndan dolayý, gelir durumlarýnýn sosyal ihtiyaçlarýný karþýlayýp karþýlamadýklarýna bakýlmaksýzýn, genelde KSY programlarýna dâhil edilmemektedirler. Bu itibarla Türk sosyal güvenlik sistemi çerçevesinde oluþturulan ve koruma karakteri taþýyan KSY’den sadece mutlak mânâda yoksullar, yani gelirden tamamen mahrum olan muhtaçlar yararlanabilmektedir. 37 Bu bölümde, kronolojik olarak tanýtýlan ve ülkemizde uygulanan sosyal koruma (yardým) amaçlý kanunî düzenlemelerin fonksiyonlarýný ve etkinliklerini anlayabilmek ve deðerlendirebilmek için de, yukarýda izah etmeye çalýþtýðýmýz faktörleri göz ardý etmemek gerekmektedir.



3.1. Âfetlerden Zarar Gören Muhtaçlarýn Korunmasý 15.05.1959 tarih ve 7269 sayýlý “Umumî Hayata Müessir Âfetler Dolayýsýyla Alýnacak Tedbirlerle Yapýlacak Yardýmlara Dair Kanun”, âfet sonucu ta-



62 YOKSULLUK



b i î ihtiyaçlarýný karþýlamaktan mahrum kalan kiþilerin temel ihtiyaçlarýnýn (yedirme, giydirme, barýndýrma) Ýmar ve Ýskan Bakanlýðýnca meccanen (karþýlýksýz) nakdî ödemeler yoluyla karþýlanmasýný öngörmektedir. Söz konusu ihtiyaçlar için gereken aynî yardýmlar, Türkiye Kýzýlay Derneði tarafýndan yapýlmaktadýr. Âfet sonucu yaralanan veya hastalanan kimseler, en yakýn tedavi merkezine sevk edilmektedir. Özel veya resmî tüm saðlýk kurumlarý, hastalarý kabul edip tedaviye mecburdur. Resmî yerler, bu hizmetleri bedelsiz vermek mecburiyetindedirler. Tedavinin özel yerlerde yapýlmasý gerektiðinde, ortaya çýkan masraflar, yetkili Bakanlýkça karþýlanmaktadýr.



3.2. Tabiî Âfetlerden Zarar Gören Muhtaç Çiftçilerin Korunmasý 20.06.1977 tarih ve 2090 sayýlý “Tabiî Âfetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapýlacak Yardýmlar Hakkýnda Kanun”, tek geçim kaynaðý ziraat ve hayvancýlýk olan kiþilerin, tabiî âfetler sonucu ziraî açýdan zarara (gelir kaybýna) uðramalarý, ürünlerinin ve üretim imkânlarýnýn önemli ölçüde bozulmasý ve âfet sonucu muhtaç duruma gelmeleri hâlinde, kendilerine KSY yapýlmasýný emretmektedir. Âfetten etkilenen çiftçilere kredi verme, teknik yardým yapma, yapýlacak ve onarýlacak tesislerin maliyetlerine katýlma þeklinde destekle de bulunulmaktadýr. Çiftçi, uðradýðý zararý diðer tarýmsal veya baþka gelirleri ile karþýlayacak güce sahip deðilse ve geçimini saðlayamayacak derecede muhtaç hâle gelmiþse, kendisine karþýlýksýz mal veya para yardýmý yapýlmaktadýr. Zarar ve ziyanlarýný mahiyetini, oranlarýný ve tutarlarýný tespit etmek, çiftçinin ödeme gücüne göre karþýlama þekillerinin belirlemek maksadýyla il ve ilçelerde “Hasar Tespit Komisyonlarý” kurulmaktadýr. Yardýmlarýn finansmaný, Gýda-Tarým ve Hayvancýlýk Bakanlýðý bütçesinde oluþturulan bir fondan karþýlanmaktadýr.



3.3. Muhtaç Yaþlý ve Özürlülerin Korunmasý 1977 tarih ve 2022 sayýlý “Altmýþ Beþ (65) Yaþýný Doldurmuþ Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaþlarýna Aylýk Baðlanmasý Hakkýnda Kanun”, KSY kapsamýnda muhtaç yaþlýlarý korumayý hedeflemektedir. Bu kanundan; 65 yaþýný doldurmuþ, kendisine bakmakla mükellef kimsesi bulunmayan muhtaç yaþlýlar ile 65 yaþýndan küçük ve/fakat sakat ya da baþkasýnýn yardýmý olmaksýzýn hayatýný devam ettiremeyecek derecede güçsüz olan kimseler de yararlanabilmektedir. 65 yaþýný doldurmuþ yaþlýlarýn muhtaç sayýlabilmeleri için kendilerinde, birisi saðlýk, diðeri de ekonomik olmak üzere, iki þart aranmaktadýr. Yani, iþ görme ve çalýþma gücünün kaybý (malullük) sonucunda yaþlýnýn, her türlü



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



63



düzenli gelirden mahrum olmasý gerekmektedir. Diðer taraftan, sosyal güvenlik kuruluþlarýnýn herhangi birisinden gelir veya aylýk almayan yaþlýlar da, (05.03.92 tarih ve 3783 sayýlý kanuna göre) KSY kapsamýna alýnmaktadýr. Bunun dýþýnda, yaþlý bir insanýn her türlü gelirin toplamýnýn aylýk ortalamasýnýn, kanun tarafýndan hayat boyunca baðlanacak aylýk yardým miktarýndan az olmasý hâlinde de, kendisine aylýk baðlanmaktadýr. 65 yaþýný doldurmamýþ olmasýna karþýlýk, özürlü olmalarýndan dolayý malul veya iþsiz olan kiþiler de, bu kanun kapsamýna girmektedir. Ancak, iþsiz özürlülerin bu kanundan yararlanabilmeleri için, 18 yaþýndan büyük olmalarý ve çalýþma güçlerini de an az % 40 oranýnda kaybettiklerini, tam teþekküllü hastane raporu ile ispatlamalarý gerekmektedir. Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarýnýn süreklilik arz etmeyen KSY’den yararlanan kiþiler de, bu kanun kapsamýna alýnmaktadýr. Kanundan yararlanmak isteyen muhtaçlar, iþlemleri yürüten mahallî maliye teþkilatlarýna (illerde Defterdarlýk ve ilçelerde Mal Müdürlüðü) müracaat etmek mecburiyetindedirler. Müracaat için istenen belgeler þunlardýr: 1) Sorumlu kurumlardan temin edilen hazýr dilekçe örneði. 2) Muhtardan alýnacak ikametgah ilmühaberi. 3) Mal bildirim bildirgesi (Dilekçe örneðinde yer alan bir bölümde kiþisel beyan yapýlmaktadýr). 4) Muhtaçlýk belgesi (Bu iþlem, yine dilekçe örneðinde yer alan bir bölümde yapýlmaktadýr. Ancak, bu iþlem, genelde Vali veya yardýmcýsýnýn baþkanlýðýnda, 7 kiþiden oluþan Ýl Ýdare Kurulu üyelerinin olumlu onayý ile tamamlanmaktadýr). 5) Tam teþekkülü Saðlýk Kurul Raporu. 6) Vukuatlý nüfus kayýt örneði ve üç adet vesikalýk fotoðraf. Ýl Ýdare Kurulu’nda onaylanan dilekçe, Ankara-Emekli Sandýðý Genel Müdürlüðüne gönderilmektedir. Resmî incelemelerin tamamlanmasý hâlinde, kiþiye tanýtým kartý (Kimlik Belgesi) gönderilmekte ve müracaat tarihinden itibaren geçerli olmak sûretiyle maaþ baðlanmaktadýr. Tanýtým kartý, aylýk ödemelerinde kimlik belgesi yerine geçtiði gibi, Devlet Hastanelerinde yapýlacak ücretsiz tedaviler için de geçerlidir. 2022 sayýlý kanundan yararlanabilen hak sahiplerine, nakdî yardým esasýna göre aylýk sosyal gelir baðlanmaktadýr. Her yýl bütçe kanunu ile tespit edilen aylýklar, hak sahiplerine üçer aylýk dönemler halinde, ikametgâhlarýna en yakýn Ziraat Bankasý þubeleri kanalýyla Emekli Sandýðý tarafýndan ödenmektedir. Yýllara göre üç aylýk ödemelerin ortalama miktarý þu þekildedir: 1999: 20 milyon TL; 2000: 38 milyon TL; 2001: 45 milyon TL; 2002: 70 milyon TL; 2003: 210 milyon TL. Kapsamýna giren muhtaçlara sürekli olarak ödenen miktarlar,



35



Seyyar; Sosyal Siyaset Terimleri; s. 248.



64 YOKSULLUK



aylýk bazýnda ele alýndýðýnda, ferdî ve ailevî ihtiyaçlarý yeterince karþýlamadýðý açýktýr.



3.4. Sosyal Hizmetler Kapsamýnda Muhtaçlarýn Korunmasý 24.05.1983 tarih ve 2828 sayýlý “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu” ile sosyal hizmetlerin yanýnda yoksul durumundaki kiþi ve ailelere KSY yapýlmasý hedeflenmektedir. Nitekim kanunun 9. maddesinin (d) fýkrasý, yoksullukta olan, temel ihtiyaçlarýný karþýlayamayan ve hayatlarýný en düþük düzeyde dahî sürdürmekte güçlük çeken kiþi ve ailelere, kaynaklarýn yeterliliði ölçüsünde aynî ve nakdî yardýmlarýn yapýlacaðýndan bahsetmektedir.



3.5. Muhtaç Sanatçýlarýn Korunmasý 23.01.1986 tarih ve 3257 sayýlý “Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu”, Türk sinema ve müzik sanatý sahasýnda çalýþan veya çalýþmýþ olan artist, oyuncu, kameraman, yönetmen, figüran, senarist, dublajcý, bestekâr, söz yazarý, aranjör, icracý ve müzik aleti kullananlara destek vermek ve muhtaç olanlara da sosyal yardým yapmak maksadýyla ihdas edilmiþtir. Yardýmlarýn niteliði konusunda kanunda somut bir açýklama yapýlmamýþtýr. Ancak, yardýmlarýn saðlanmasý yönünde Kültür Bakanlýðý bünyesinde “Sinema ve Müzik Sanatýný Destekleme Fonu”nun oluþturulmasý ve öngörülen hizmetlerin yerine getirilebilmesi maksadýyla bir “Deðerlendirme Komisyonu” nun kurulmasý yönünde hükümler bulunduðuna göre, yapýlacak yardýmlarýn maddî olduðu sonucuna varýlabilir. Yardýmlar, muhtaçlýðýn niteliðine göre bir seferlik nakdî ödeme veya süreklilik gösteren periyodik ödemeler (aylýk) þeklinde yapýlabilmektedir. Fon gelirlerinin % 15’i, yardýmlara tahsis edilmektedir. Fonun gelirleri, aðýrlýklý olarak her yerli ve yabancý film ve video kopyasýndan, her plak ve ses kasetinden alýnan para, kayýt ve tescil sýrasýnda yerli ve yabancý eserlerden alýnan kayýt ve tescil ücretinden meydana gelmektedir. Kültür Bakanlýðý, genelde sanatçý meslek birliklerinin müracaatý üzerine sanatçýlara hastalýk ve muhtaçlýk gibi hâllerde para yardýmý yapmaktadýr.



3.6 “Fak-Fuk-Fon” Kapsamýnda Muhtaçlarýn Korunmasý 14.06.1986 tarih ve 3294 sayýlý “Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Kanunu”, sosyal sigortalar dýþýnda kalan ve muhtaç duruma düþmüþ yoksullara maddî yardým öngörmektedir. Bu kanun sâyesinde, sosyal güvenlik kuruluþlarýndan gelir ve aylýk almayan, fakru-zaruret ve muhtaçlýk içinde bulunan tüm vatandaþlara, ihtiyaçlarýnýn türü ve boyutuna göre bir 36



Seyyar; Sosyal Siyaset Terimleri; s. 518. Bkz. ayrýca 1983 tarih ve 2828 sayýlý kanuna. Burada sosyal hizmetler, “Kiþi ve ailelerin kendi bünye ve çevre þartlarýndan doðan veya kontrolleri dýþýnda oluþan maddi, manevi ve sosyal yoksunluklarýnýn giderilmesine ve ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýna, sosyal sorunlarýnýn önlenmesi ve çözümlenmesine yardýmcý olunmasýný ve hayat standartlarý-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



65



kez, birkaç kez veya sürekli olarak nakdî ve(ya) aynî yardýmlar yapýlmaktadýr. Örn., “yeþil kart” kapsamý dýþýnda kalan fakirlere, tedavi ve ilaç masraflarý karþýlanmakta, istihdam saðlayan projeler için nakdî veya teknik malzeme yardýmý yapýlmakta; karþýlýksýz burs þeklinde eðitim desteði saðlanmakta; gýda, giyim, yakacak gibi yardýmlar ve özürlü vatandaþlara, özür çeþidi ve derecesine göre, suni organ veya sakat arabasý gibi araç-gereç yardýmý yapýlmaktadýr. KSY, halk arasýnda “Fak-Fuk-Fon” (Fakir Fukara Fonu) olarak bilinen “Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu” tarafýndan karþýlanmaktadýr. Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu Kurulu, Baþbakan tarafýndan vazifelendirilecek bir Devlet Bakaný’nýn Baþkanlýðýnda, Baþbakanlýk Müsteþarý, Ýçiþleri Bakanlýðý Müsteþarý, Saðlýk Bakanlýðý Müsteþarý ile Vakýflar Genel Müdürlüðünden müteþekkildir. Kurul kararlarý, Baþbakanýn onayý ile yürürlüðe girmektedir. Kanun gereðince fon çalýþmalarý, Baþbakanlýk Yüksek Denetleme Kurulunun, il ve(ya) ilçe bazýnda Valiliðe-Kaymakamlýða baðlý olarak kurulan Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarý, Vakýflar Genel Müdürlüðü ile Ýçiþleri Bakanlýðýnýn denetimindedir. Fonda toplanan kaynaklarý, ülke çapýnda ihtiyaç sahiplerine daðýtmak üzere her il ve ilçede Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Vakýflarý kurulmuþtur. Mülkî idare amirleri, vakfýn tabiî baþkaný olup, illerde Belediye Baþkaný, Emniyet Müdürü, Defterdar, Ýl Milli Eðitim Müdürü, Ýl Saðlýk Müdürü, Ýl SHÇEK Müdürü ve Müftü; Ýlçelerde Belediye Baþkaný, Ýlçe Emniyet üst görevlisi, Malmüdürü, Ýlçe Milli Eðitim Müdürü, Saðlýk Bakanlýðýnýn ilçe üst görevlisi ve Müftü, vakfýn mütevelli heyetidir. Her faaliyet dönemi için, il ve ilçelerde hayýrsever vatandaþlar arasýnda Valinin seçeceði üçer kiþi, mütevelli heyetinde görev almaktadýr. Vakfýn gelirleri veya en önemli fon kaynaklarý þunlardýr: 1.) Trafik para cezalarýnýn yarýsý. 2.) TRT reklam gelirlerinin %30’u. 3.) Ýl ve ilçe vakýflarýnýn gelirleri: a) Fondan aktarýlacak kaynaklar. b) Her nevi fitre, zekat, kurban derisi yardýmlarý. c) Mahallî idare bütçelerinden % 2 oranýnda ayrýlacak paylar. d) Ýþletme ve iþtiraklerden elde edilen gelirler. KSY’den yararlanabilmek için, aþaðýdaki þartlarýn yerine getirilmesi gerekmektedir: 1.) Sosyal Güvenlik Kuruluþlarla herhangi bir ilginin olmamasý. 2.) Muhtaç durumda olmak veya sosyal teþvike ihtiyaç duymak. 3.) Türkiye’de ikamet ediyor olmak (Yardýmlar ayrýca vatansýzlar, göçmenler ve yabancý uyruklular için de yapýlabilir). Fon gelirleri, sosyal amacýna uygun olarak muhtaçlara yönelik sarf edilmesi gerektiði hâlde, uygulamada gelirlerin önemli bir kýsmý, bütçe açýklarýný kapatmak için bütçeye aktarýlmaktadýr. Örn.: 1986-1990 yýllarý arasýnda,



66 YOKSULLUK



fon gelirlerinin ancak % 10’nu bütçeye kesilmekte iken, bu oran ilk kez 1991 yýlýnda % 20’ye, 15.09.1993 tarihinde, Baþbakanlýk oluru ile birden % 75’e yükseltilmiþtir. Bu kesinti oraný, 27.3.1995 tarihinden itibaren % 78’ e çýkartýlmak sûretiyle rekor bir zirveye ulaþmýþtýr. 19.07.1996 tarihine kadar devam eden bu yüksek kesinti oraný, daha sonralarý % 60 (1996), 40 (1997) ve % 30’a (1998) indirilmiþtir. 01.01.1999 tarihinden itibaren bütçeye yapýlan kesinti oraný yine % 40’a çýkartýlmýþtýr. 2003 yýlý itibariyle fonda 1 milyar dolarýn bulunduðu belirtilmektedir. Genelde geri dönüþsüz bir biçimde daðýtýlan bu paralardan bir kýsmý (% 50 – 70), özellikle yoksul kadýnlara, üretken ve giriþimci olmalarýný saðlamak maksadýyla hibe yerine kredi verilmesi üzerinde pilot çalýþmalar yapýlmaktadýr.



3.7. Muhtaçlarýn Saðlýk Yönünden Korunmasý 18.02.1992 ve 3816 sayýlý “Ödeme Gücü Olmayan Vatandaþlarýn Tedavi Giderlerinin Yeþil Kart Verilerek Devlet Tarafýndan Karþýlanmasý Hakkýnda Kanun” (Kýsacasý: “Yeþil Kart Kanunu”) çerçevesinde, hiçbir sosyal güvenlik kurumunun güvencesi altýnda olmayan, Türkiye’de ikamet eden ve yoksul durumunda olan (aylýk geliri veya aile içindeki gelir payý 1475 sayýlý Ýþ Kanununa göre belirlenen asgarî ücretin vergi ve sosyal sigorta primi dýþýndaki miktarýnýn 1/3’ünden az olan, yani net asgarî ücretin üçte birinden az geliri olan) Türk vatandaþlarýna, talep üzerine Valilik veya Kaymakamlýk tarafýndan “Yeþil Kart” adý altýnda bir saðlýk karnesi verilmektedir. Bu karne sâyesinde hak sahipleri, bedel ödemeksizin yataklý tedavi hizmetlerinden faydalanabilmektedir. Yeþil Kart uygulamasý, hem sosyal hizmetler kapsamýnda ücretsiz bir saðlýk hizmeti, hem de KSY olarak deðerlendirilebilir. Ancak, burada gelir transferi, direkt olarak muhtaç kiþiye yapýlmamaktadýr. Sadece saðlýk hizmetlerinden yararlanan yoksul vatandaþýn saðlýk giderleri, dolaylý olarak muhtaç kiþi adýna ödenmektedir.38 Saðlýk Bakanlýðý, Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüðünün verilerine göre, Türkiye’de yeþil kart alanlarýn sayýsý 2001 (Eylül) yýlýna göre 11 milyonu aþmýþtýr. Bu da, ülkemizde ortalama olarak 6-7 kiþiden birinin yeþil karta sahip olduðunu göstermektedir.



3.8. Sakatlanan Muhtaç Çiftçilerin Korunmasý 23.07.1995 tarih ve 4123 sayýlý “Tabiî Âfet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata Ýliþkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun”, tabiî âfet sebebiyle sakat kalanlara nakdî yardým yapýlmasýný öngörmektedir. Yapýlacak yardýmlarýn miktarý, Bakanlar Kurulu tarafýndan belirlenmektedir. Miktarýn tespiti hakkýnda belirli bir formül belirtilmemiþtir. Ancak, bir kereye mahsus olmak



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



67



üzere ödenen miktarlar, sakatlýk derecesine göre deðiþmektedir. Ayný sebepten dolayý ölenlerin birinci derecedeki yakýnlarýna da, Baþbakanlýkça uygun görülen bir fondan ölüm yardýmý yapýlmaktadýr. Bunun dýþýnda, tabiî afetten dolayý konutlarý zarar görenlerin barýnmalarýný saðlamak ve yapýlarýnýn onarýmý için Ýmar ve Ýskan Bakanlýðýnca nakdî yardým yapýlmakta, borçlandýrýlarak arsa ve yapý malzemesi verilmektedir. Bakanlýkça bina yaptýrýlabileceði gibi inþaat kredisi de saðlanabilmektedir. Konut teslimi, konut inþasý ve diðer yardýmlar için yapýlan borçlandýrmalar faizsizidir ve 20-30 yýl arasý bir sürede geri ödenmektedir. Âfet halinde meydana gelen zararlar için yapýlan nakdî yardýmlar Bakanlýðýn bünyesinde bulunan “Âfet Fonu”ndan karþýlanmaktadýr.



3.9. Vakýf Ýmaret Yönetmeliðine Göre Muhtaçlarýn Korunmasý 01.01.1999 tarihinde yürürlüðe giren Baþbakanlýk Vakýflar Genel Müdürlüðü, Muhtaç Aylýðý ve Vakýf Yönetmeliðinde Deðiþiklik Yapýlmasýna Dair Yönetmelik hükümlerine göre, kendisini, eþinin, çocuklarýný ve bakmakla mükellef olduðu ana ve babasýný asgarî seviyede geçindirmeye yetecek geliri, malý veya kazancý bulunmayan, muhtaç olup baþka bir yerden maaþ ve ücret almayan, çalýþarak hayatýný kazanacak durumda olmayan muhtaçlara aylýk baðlanmaktadýr.39 Ayný Yönetmelik, bedenî, zihnî ve ruhî yapýlarý itibariyle en az % 40 oranýnda fonksiyon kaybýna sebep olan organ yokluðu veya bozukluðuna uðrayan özürlülere, 657 sayýlý Devlet Memurlarý Kanununda belirtilen ve memur taban aylýklarýna uygulanan taban aylýðý katsayýnýn dört yüz gösterge rakamý ile çarpýmýndan elde edilecek miktarda aylýk baðlanmaktadýr.40



Nihai Deðerlendirme ve Öneriler • Yoksullara yönelik sosyal politika ve sosyal hizmetlerin türü ve boyutunun belirlenebilmesi için, baþta mutlak yoksulluk kapsamýna giren fakirlerin sayý ve durumlarý hakkýnda ayrýntýlý istatistikî bilgilere ihtiyaç vardýr. Yoksullukla mücadele stratejilerinde her bir yoksulluk türünün göz önünde bulundurulmasý gerekmektedir. • Yoksullukla mücadelede tâkip edilecek en isabetli yöntem, sosyal siyasetin genel esas ve hedefleri doðrultusunda yoksullarýn ekonomik sorunlarýn yanýnda psiko-sosyal profilleri ile ilgili verileri doðru olarak ortaya çýkartmak, deðerlendirmek ve buna göre çözüm stratejileri geliþtirmek olmalýdýr. Yoksulluða karþý sosyal politikalar, yardýma muhtaçlýk derecesi, temel sosyo-kültürel ihtiyaçlarý karþýlayan KSY miktarý, istihdam edilebilirlik ve sosyal hayata intibak gibi bir çok faktörü dikkate alarak hazýrlanmasý ve uygulanmasý elzemdir.



68 YOKSULLUK



• Yatalak ve(ya) bakýma muhtaç yaþlý veya özürlü insanlarýn evde bakýmlarýný kolaylaþtýrýcý bakým desteðinin, finansman bakýmýndan KSY veya ileriye yönelik sosyal sigortalar sisteminde oluþturulabilecek bakým sigortasý aracýlýðýyla uygulanmasý ve geliþtirilmesi yönünde sosyal hizmetler alanýnda kurumsal bakým sisteminin oluþturulmasý gerekmektedir. Bunun için de yardýma muhtaçlýk kriterinin yanýnda bakýma muhtaçlýk esaslarýnýn da belirlenmesi gerekmektedir. Kurumsal bakým hizmetlerinin oluþturulmasýnýn ötesinde bakýma muhtaç kiþilerin ve onlara bakan aile fertlerinin sosyo-ekonomik maðduriyetlerini gidermek, sosyal siyasetin ve sosyal hizmetlerin • Yardýma ve bakýma muhtaç kiþilerin sosyal koruma kapsamýna alýnabilmesi ve KSY’nin saðlýklý, etkili ve âdil bir biçimde yapýlabilmesi, yoksulluðun isabetli tanýmýnýn yanýnda yoksulluk sýnýrýnýn ortak bir standarda göre belirlenmesine baðlýdýr. Türkiye’de daðýnýk ve karýþýk bir görünüme sahip olan KSY programlarý çerçevesinde birbirinden farklý kriterlere göre yapýlan hemen hemen bütün maddî destekler, maddî bakýmdan geçim sýkýntýsý çekenlere (nispî yoksullara) yönelik deðildir. Türk KSY, genelde ekonomik þartlar yönünden toplumun normal geçim düzeyinin çok altýnda bulunan ve âdeta açlýkla mücadele edenlere yönelik programlanmýþ bir yapý sergilemektedir. Bunun dýþýnda kalan diðer muhtaçlara çoðu kez yardým yapýlmamaktadýr. Ancak, maddî yönden toplumun en alt katmanlarýnda yaþayan yoksullara yapýlan yardýmlar, temel sosyo-ekonomik ihtiyaçlarý karþýlamak ve onlarý sefaletten kurtarmak açýsýndan da yeterli olmaktan çok uzaktýr. • Nitelik ve nicelik bakýmýndan birbirinden farklý KSY uygulamalarýna son verebilmek için, AB’ye uyum süreci çerçevesinde “Ortalama Net Gelirin Eþdeðerliliði” ilkesinin hayata geçirilmesi yönünde çalýþmalar yapýlmalýdýr. Özellikle çalýþmaya muktedir olmayan yoksul özürlü, malul ve yaþlýlarýn, asgarî hayat standardýnýn altýnda yaþamaktan kurtulabilmeleri ve bir ömür boyu maddî güvence içinde yaþayabilmeleri için, gerekli kanunî düzenlemelere ihtiyaç vardýr. Bunun yanýnda, KSY kaynaklarýnýn maksadýna uygun olarak kullanýmýný saðlamak için, fonlarýn baðýmsýz kuruluþlarýn denetimine açýk olmalýdýr. • Yoksullukla mücadelede en etkili yöntem, koruyucu tedbirlerle yoksulluðun önüne geçmektir. Bunun için de çalýþmaya muktedir olan yoksullarý üretken hâle getirmek icap edecektir. Gerek normal emek piyasasýnda, gerek korumalý iþyerlerinde, gerekse ev ortamýnda çalýþabilmelerini saðlayabilmek için, bütün alternatif istihdam modellerinden yararlanmakta fayda vardýr. Meslekî eðitim programlarý ve ak-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



69



tif istihdam politikalarý, yoksullarýn istihdamýný kolaylaþtýracak en etkili enstrümanlardandýr. • Yoksullukla mücadelede ortaya konulacak kanunî düzenlemelerin baþarýlý olarak uygulanabilmesi için, bütün düzenlemelerin, birbiriyle baðlantýlý ve bütünsel olmasý gerekmektedir. Belki de en doðrusu, bütün muhtaç kesimleri içine alacak ortak bir “sosyal kanun”un ihdas edilmesidir. Ayrýca, tedbirlerin ve kararlarýn, özellikle yetkili ve yükümlü kurum ve kuruluþlarýn sosyal hizmet uzmanlarý ve diðer elemanlarý tarafýndan sosyal dayanýþma ve sorumluluk þuuru çerçevesinde uygulanmasý önemlidir. Bürokratik engellerden arýndýrýlmýþ ve yoksullarýn spesifik ihtiyaçlarý doðrultusunda esnek çözümler hayata geçirilmelidir. KSY sisteminin oluþturulabilmesi ve kaynak israfýna son verebilmek için, ayrý ayrý KSY programlarý uygulamak yerine, bunlarýn koordineli ve tek bir idarî çatý altýnda yürütülmesi gerekmektedir. • KSY’nin etkili ve verimli bir þekilde muhtaç yoksullara ulaþabilmesi için, sosyal bürokrasiyi mümkün mertebe asgarî seviyede tutmak ve sosyal kurumlarýn toplam kalite yönetimi anlayýþýna uygun bir biçimde hizmet etmelerini temin etmek gerekmektedir. Verimlilik ve etkinlik esaslarýna göre iþlemeyen bürokratik ve hantal bir sosyal devlet, topluma ek malî yükler getireceði gibi, elde edilen gelirlerin de ancak belirli bir oranýný muhtaçlara aktarabilecek ve kaynak israfýna sebebiyet verecektir. Yoksullukla beslenen ve bundan dolayý da alternatif politikalar (aktif istihdam politikalarý) üretemeyen sosyal bürokrasi, yoksullukla mücadelede de baþarý olamaz. • Sosyal devlet, yoksullukla mücadelede ve yoksullarýn sosyal tecrit tehlikesine karþý sivil toplum örgütleri ile iþbirliðine gitmelidir. Katýlýmcý demokrasi anlayýþý çerçevesinde, gönüllü kuruluþlarýn sosyal faaliyetlerine kanunî ve organizasyonel destek saðlanmalýdýr. Varlýklý kesimlerin yardýmlaþma duygularýný ve sosyal dayanýþma temayüllerini sürekli olarak canlý tutabilmek, sosyal barýþý temin etmek ve devletin sosyal harcamalarýna maddî destek bulabilmek için, hayýr kuruluþlarýnýn geniþ çaplý etkinliklerine daima ihtiyaç vardýr. • Psiko-sosyal rehabilitasyon hizmetleri kapsamýnda aile hayatýndan kopmuþ sokak çocuklarýna, okul dýþýnda kalmýþ, okuma yazma bilmeyen çalýþabilir durumda olan iþsiz özürlülere ve diðer yoksul yetiþkinlere, ya okul eðitimi verilmeli, ya da okuma yazma kurslarýna katýlmalarý saðlanmalýdýr. Ýþsiz ve yoksul (özürlü) yetiþkinler için, ayrýca yaygýn bir þekilde beceri kazandýrma kurslarý verilmelidir.



70 YOKSULLUK



• Koruyucu sosyal politikalar vasýtasýyla yoksulluða kökten çözmek, sosyal devletin temel hedeflerinden olmalýdýr. Bunun için de yoksulluða yol açan iþsizlik, göç gibi yapýsal sorunlarýn üzerine gidilmelidir. Meslekî ve teknik eðitim, kýsa yoldan beceri kazanma veya meslek edinme fýrsatlarýnýn, iþsiz ve yoksul kitleler için ücretsiz ve kolay eriþilebilir olmalýdýr. Aktif istihdam politikalarýnýn belirlenmesinde ve uygulanmasýnda endüstriyel demokrasi anlayýþý çerçevesinde sosyal taraflarýn katýlýmý söz konusu olmalýdýr. • Sürdürülebilir kalkýnma stratejileri çerçevesinde özellikle yüksek ölüm riski taþýyan hastalýklarla yoksulluða baðlý geliþen psiko-sosyal ve saðlýk problemlerine (bebek ölümleri, bulaþýcý hastalýklar, madde baðýmlýlýðý, çevre riskleri, stres, depresyon, intihar) karþý koruyucu saðlýk politikalarý ve týbbî sosyal hizmetler uygulanmalýdýr. • Meslekî ve teknik eðitim, istihdam oluþturma, iþsizlikle ve dolayýsýyla yoksullukla mücadele etmede kullanýlan en önemli ve etkin vasýtalardan birisidir. Bundan dolayýdýr ki, gerek örgün eðitim, gerekse vasýfsýz ve iþsiz yetiþkinlere yönelik halk eðitim alanýnda yapý ve iþleyiþ yönünden çok yönlü olarak geliþtirilmesi gereken meslekî ve teknik eðitimin, stratejik sosyal siyaset ve teknolojik geliþim boyutu açýsýndan daha fonksiyonel ve etkin bir konuma getirilmesi gerekmektedir. Meslekî ve teknik eðitimin, emek piyasasý þartlarýna uygun ve sosyoekonomik geliþmelerle uyumlu olarak esnek ve örgütlü bir sistem içinde deðiþik sosyal gruplarýn ihtiyaçlarýna binaen saðlanmasýnda fayda vardýr. Ýstihdam imkânlarýný kolaylaþtýran meslekî eðitim programlarýnýn etkin bir biçimde yürütülebilmesi için, gerek merkezî, gerekse mahallî boyutuyla, deðiþik resmî ve sivil toplum kuruluþlarý arasýnda bir iþbirliðinin saðlanmasý zarurîdir (Üniversiteler ve diðer meslekî-teknik eðitim kurumlarý; Ýþ Bulma Kurumu; Halk Eðitim Merkezleri; Meslek Odalarý; Ýþçi ve Ýþveren Sendikalarý; esnaf Dernekleri; Özürlü Dernekleri; Sanayi Temsilcileri vb.). • Bunun yanýnda genel sosyal-refah seviyesini yükseltebilmek için, sosyal sigortalý ve/fakat asgarî ücretle çalýþanlarýn nispî yoksulluklarýný giderici aile politikalarýnýn (ödeneklerinin) uygulanmasýna ihtiyaç vardýr. Bu kapsamda meselâ yeterli düzeyde gelir elde edemeyen veya gelirleriyle temel ihtiyaçlarýný karþýlayamayan çocuklu ailelere aylýk kira ve(ya) çocuk parasý desteði saðlanmalýdýr. Bir baþka ifadeyle, KSY kapsamýna sadece gelirden yoksun olanlar deðil, gelirlerine raðmen asgarî hayat standardýnýn altýna düþenler de dâhil edilmelidir. Böyle bir uygulama, iþgücü maliyetlerini artýrmadýðý için, hem istihdamý korumakta-geliþtirmekte (kayýt dýþý çalýþmayý önlenmekte), hem de kiþilerin satýn alma gücünü de artýrmaktadýr.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



1



71



Çoþkun C.Aktan, (1996)21.Yüzyýlda Türkiye ve Sivil Toplum (Mak.), Liberal Düþünce Dergisi, S.2,s.73



72 YOKSULLUK



Kaynaklar Badelt, Christoph ve Österle, August; Grundzüge der Sozialpolitik – Allgemeiner Teil: Sozialökonomische Grundlagen; Wien; 1998. Berghman, Jos ; Social Exclusion in Europe: Policy Context and Analytical Framework; in: Room, Graham (Hg.): Beyond the Threshold: The Measurement and Analysis of Social Exclusion; Bristol; 1995. Dumanlý; Recep; Yoksulluk ve Türkiye’deki Boyutlarý; DPT Yay.; No: 2449; Ankara; 1996. Esping-Andersen Gosta; The Three Worlds of Welfare Capitalism; Cambridge; 1993. Europäisches Parlament (Hg.): Frauen und Armut in Europa. Arbeitsdokument. Reihe: Rechte der Frauen; Nr. 5/1994. Gore Charles; Introduction: Markets, Citizenship and Social Exclusion; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.): Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995. Grieswelle, Detlef; Sozialpolitik der Zukunft; Olzog Verlag; München; 1996. Guger, Alois (Koordination); Umverteilung durch öffentliche Haushalte in Österreich,; Wien; 1996. Hauser, Richard; “Armut in Deutschland”; in: Textor, Martin; Sozialpolitik; Westdeutscher Verlag; Hof; 1997. Heitzmann, Karin; Transitions to Adulthood, Lone Parenthood, Sickness or Disability and Retirement: Empirical Analysis of the ECHP for Austria; Working Paper für das EU T.S.E.R. Forschungsprojekt: “Family Structure, Labour Market Participation and the Dynamics of Social Exclusion”; Wien; 1999. Ýkizoðlu, Musa; “Türkiye’de Yoksulluk ve Sosyal Yardým Uygulamalarýnýn Bugünkü Durumu”; Ýnsanî Geliþme ve Sosyal Hizmet: Prof. Dr. Nesrin Koþar’a Armaðan; Hacettep Üniversitesi-Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu; Yayýn No: 009; Ankara; 2001. Jordan, Bill; A Theory of Poverty and Social Exclusion; Bristol; 1996. Karakaþ, Eser; “Saðlýk ve Egemenlik”; Zaman Gazetesi; 19.03.2003. Kieselbach, Thomas; Arbeitslosigkeit als psychologisches Problem–auf individueller und gesellschaftlicher Ebene; in: Kurswechsel 2/1994. 2 3 4



F.C. Monte (1980) Beneath the Mask, Holt-Rinehart-Winston (USA) s.568 F.Akkoyun-Ü. Dökmen (1989) A.Ü. Eðitim Bil. Fak. Öðrencilerinin Problem Alanlarýna Göre Sürekli Kaygý Düzeyleri A.Ü. Eðitim Bil. Fakültesi Yay. Ankara s,93 Ayþe Buðra, (1999) “Küreselleþme, Ekonomik Yaþam ve Ýnsan Haklarý” (Mak.) Elli Yýllýk Deneyimlerin Iþýðýnda Türkiye’de ve Dünyada Ýnsan Haklarý Yay. Haz. Ýoanna Kuçuradi. B.Peker. Türkiye Fel.K.Yay. Ankara (s.238)



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



73



Kommision der EU; in: Hermann, Peter: Sozialismus für Arme? Gedanken zum EU-Programm “Armut 3“, in: NP 5/1995. Küçükkaraca, Nilgün; “Yoksulluk ve Kadýn”; Ýnsanî Geliþme ve Sosyal Hizmet: Prof. Dr. Nesrin Koþar’a Armaðan; Hacettepe Üniversitesi-Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu; Yayýn No: 009; Ankara; 2001. Leibfried, Stephan ve Voges, Wolfgang; Armutslagen im Lebensverlauf: Zeitdynamische Analysen von Sozialhilferisiken; Bremen; 1992. Liefmann-Keil Elisabeth; Ökonomische Theorie der Sozialpolitik; Berlin; 1961. Nolan, Brian ve Whelan, Christopher T.; Resources, Deprivation and Poverty; Oxford; 1996. Pelzmann, Linde; Wirtschaftspsychologie: Arbeitslosenforschung, Schattenwirtschaft, Steuerpsychologie; Wien/New York; 1988. Ramparakash, D.; “Poverty in the countries of the European Union-A synthesis of Eurostat’s research on property”; Journal of European Social Policy; Nr. 4; 1994. Rodgers, Gerry; What is special about a social exclusion approach?; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.): Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995. Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Açýsýndan Özürlüler Politikasý (Almanya-Türkiye Mukayeseli); Türdav Yay.; Ýstanbul; 2001. Seyyar, Ali; Sosyal Siyaset Terimleri (Ansiklopedik Sözlük); Beta Yay.; Ýstanbul; 2002. Seyyar; Ali; Sosyal Siyaset Açýsýndan Kadýn ve Aile Politikalarý; Birey Yay.; Ýstanbul; 1999. Silver, Hilary; Reconceptualizing social disadvantage: Three paradigms; in: Rodgers Gerry/Gore Charles/Figueiredo, José B. (Hg.): Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses; Genf; 1995. Sözer, Ali Nazým; Türkiye’de Sosyal Hukuk; 2. Baský; Barýþ Yay.; Fakülteler Kitabevi; Ýzmir; 1998. Kanun ve Yönetmelikler 1959 tarih ve 7269 sayýlý “Umumî Hayata Müessir Âfetler Dolayýsýyla Alýnacak Tedbirlerle Yapýlacak Yardýmlara Dair Kanun”, 1976 tarih ve 2022 sayýlý “65 yaþýný doldurmuþ, muhtaç, güçsüz ve kimsesiz Türk vatandaþlarýna aylýk baðlanmasý hakkýndaki kanun”. 1977 tarih ve 2022 sayýlý “Altmýþ Beþ (65) Yaþýný Doldurmuþ Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaþlarýna Aylýk Baðlanmasý Hakkýnda Kanun



5



Özcan Yeniçeri, (2002), Ýþ ve Zihniyet Dünyasýnýn Kimyasý Deðiþirken, (Mak) Standart Dergisi, S. 492-Aralýk



74 YOKSULLUK



1977 tarih ve 2090 sayýl “Tabiî Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapýlacak Yardýmlar Hakkýnda Kanun”. 1983 tarih ve 2828 sayýlý “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu”. 1986 tarih ve 3257 sayýlý “Sinema, Video ve Müzik Eserleri Kanunu”, 1986 tarih ve 3294 sayýlý “Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Kanunu”, 1992 ve 3816 sayýlý “Ödeme Gücü Olmayan Vatandaþlarýn Tedavi Giderlerinin Yeþil Kart Verilerek Devlet Tarafýndan Karþýlanmasý Hakkýnda Kanun”, 1995 tarih ve 4123 sayýlý “Tabiî Âfet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata Ýliþkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun”. 1996 tarih ve 4123 sayýlý “Tabiî Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata Ýliþkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun”. 1998 tarihli “Muhtaç Aylýðý ve Vakýf Yönetmeliðinde Deðiþiklik Yapýlmasýna Dair Yönetmelik”; Baþbakanlýk Vakýflar Genel Müdürlüðü, (23455 Sayýlý Resmi Gazete).



Ýnsan Haklarý Baðlamýnda Yoksulluk Nesrin Kale Doç. Dr., Muðla Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü e-posta: [email protected]



Öz



Ý



nsan “etik” bir varlýktýr. Dinler, inanç sistemleri ve felsefeler insaný ahlaki bir varlýk olarak kabul ederler. Ahlaki yanýyla insan biyolojik/güdüsel yanýný aþmakta bir takým sorumluluklar yüklenmektedir. Ýnsan kendi dýþýndaki insanlarýn (ötekilerin) varlýðýný ve onlarýn da kendisi gibi haklara sahip olduðunu bu sorumluluklarý aracýlýðýyla öðrenir, çünkü canlýlar içinde “baþkasý/öteki” düþüncesine sahip tek varlýk insandýr. Baþkalarýný düþünme onlarý dikkate alma, onlara saygý ve sevgi gösterme insanýn ahlaki özü gereðidir.Bu haklara doðduklarý andan itibaren her insan sahiptir ve bu haklardan dil, din, deri rengi, kültürü farklý olan her insan eþit þekilde yararlanýr. Bu özelliklerinden dolayý insan haklarý; insanýn özgürce yaþama ve geliþmesinin temeli olup, her bir bireye baþkasýnýn hakkýný koruma sorumluluðu da yüklediðinden barýþýn; toplumsal huzurun saðlanmasýnda da etkilidir. Çaðýmýzýn kaçýnýlmaz kavramý (gerçeði) olan küreselleþme olgusu ise hem maddi (ekonomik) hem de mane6 7 8



1997 UNCTAD Konferans Raporu, Radikal Gazetesi 15.09.1997 J.F.Lyotard, Postmodern Durum,(1990) Çev.A.Çiðdem, Ara Yay. Ýst. s.11-12 Bilim ve Teknik Dergisi, Cumhuriyet Gaz. Yan. Kasým, 1991



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



75



vi (moralite/etik) boyutlu bir olgudur bu iki boyutunun çok iyi dengede tutulmasý gerekir. Çünkü bu olgunun sonuçlarý doðrudan insanlarý ve toplumlarý özellikle de geliþmekte olan (yoksul) ülke toplumlarýný daha çok etkilemektedir. Küreselleþme olgusundan olumlu sonuçlar üretebilmek için hem geliþmiþ ve hem de geliþmekte olan ülkelere görevler düþmektedir. Geliþmekte olan ülkeler bilim bilgi, teknoloji ve ekonomilerini geliþmiþ ülkelerinkiyle yarýþtýrabilme zorunluluðundan dolayý daha zorlu bir mücadelenin içindedirler her iki kesime; bu iki farklý grup ülke hükümetlerine düþen en önemli görevler insan haklarý baðlamýnda; etik olgusunun ýþýðýnda somutlaþýrken en ivedi çözüm yolunun eðitim olduðu yadsýnamaz bir gerçek haline gelmiþtir. Küreselleþme olgusuyla birlikte görece olarak artan refah düzeyi nedeniyle temsili demokrasi onun özgürlükler anlayýþý artýk yetersiz kalmaya baþlamýþtýr. “Biz (ben)” ve ötekiler kavramlarý arasýnda sýnýrlarý öncelikle ulusal evrende ortadan kaldýrmak dünya ile iliþkilere de yansýyacak ve dünya vatandaþlýðý bilincini yerleþtirecektir. Bildiride yoksulluk olgusunu toplumlardan; dünyadan ‘süpürmenin’ koþullarý bu sözü geçen olgular / kavramlar baðlamýnda tartýþýlacaktýr. Anahtar kelimeler: Ýnsan haklarý,”ben”-”öteki”, küreselleþme, demokrasi, eðitim



Abstract



T



he Poorness produce individual and social identity crisis and this fact is gradually increasing whith globalism espacially in the poor countries. Poor humans have to enter to the traditional groups (for example religious and ethnic groups).Change is the most important fact for human life but nowadays humankind must control the changing and globalism.Whole countries must put into practice democratic social, cultural and economic politics ; finally, all of the states and especially grown up countries must think and do for global / humankind advantage , because this is a human right . Key Words: Human rights and poorness, globalism, individual and social identity crisis, democracy, global advantage and values.



Ýnsan Haklarý Talebi



Ý



nsan etik bir varlýktýr: dinler, inanç sistemleri, felsefeler insaný ahlaki bir varlýk olarak kabul ederler. Ahlaki yanýyla insan biyolojik/içgüdüsel yanýný: hýrslarýný aþmakta bir takým sorumluluklar yüklenmektedir. Ýnsan



9 10 11



Ernest L.Boyer, Eðitimin Yaþamsal Önemi, Cumhuriyet Gaz. 21.10.1994 Walther Kranz (1976) Antik Felsefe Çev. S. Baydur, Ýst. Ün. Basýmevi, Ýst. S.50 Alvin Toffler (1974) Gelecek Korkusu, Çev. S.Sargut, Altýn Yay. Ýst.



76 YOKSULLUK



kendi dýþýndaki insanlarýn/ötekilerin varlýðýný ve onlarýn da kendisi gibi haklara sahip olduðunu bu sorumluluklarý aracýlýðýyla öðrenir; canlýlar içinde baþkasý/öteki düþüncesine sahip tek varlýk insandýr. Aklý ve iradesiyle insan bilgiye, bu bilgiyle de ahlaka dolayýsýyla sevgiye ve sorumluluk bilincine ulaþýr; bu olgular aracýlýðýyla ihtiras, tutku, kýskançlýk gibi çok subjektif duygularýný rehabilite edebilir. Ýþte insan haklarýnýn güvencesi bu ahlak anlayýþýdýr. Sýrf insan olmasý nedeniyle insanýn doðduðu andan itibaren hakettiði bu haklar/özgürlük, eþitlik, adalet, sevgi, saygý/demokrasi olgusunun/kültürünün de olmazsa olmazlarý olup toplumlarda insanýn onurunu /deðerini güvence altýna alarak onun mutlu ve huzurlu olmasýný saðlarlar. Ýnsan haklarý uluslararasý platformda evrensel bildirgeler ve sözleþmelerle ulusal düzlemde de anayasalar tarafýndan güvence altýna alýnmaktadýr. Ulusal/kamusal düzende haklar ve özgürlükler kurumlarýn iþleyiþini ve iþlevlerini önemli ölçüde belirleyerek daha spesifikleþip temel kiþi haklarý ve özgürlükleri haline gelirler; sözgelimi bunlar, kanuni eþitlik, kiþi güvenliði, sosyal güvenlik, çalýþma, sendika, grev, saðlýk ve eðitim hakký gibi haklardýr. Ýþte anayasamýzca bu temel kiþi hak ve özgürlükleri koruma altýndadýr. Devlet ahlaký, siyasetçilerin ve bürokratlarýn siyasal karar ve uygulamalarda uymalarý gereken ahlaki kurallarý ifade eder ve bu ahlakýn temeli hukukun üstünlüðüne dayalý olmalýdýr. Demokratik bir toplumsal düzende kural ve kurumlar önemli olup, devletin ve vatandaþlarýn hukukun üstünlüðüne inanmalarý ve saygý göstermeleri gerekir.1 Kaldý ki Anayasamýzýn 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin tanýmý þöyle yapýlmýþtýr; “T.C. toplumun huzuru milli dayanýþma ve adalet anlayýþý içinde insan haklarýna saygýlý, Atatürk milliyetlerine baðlý, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”



Yoksulluk ve Kimlik Bunalýmý Yoksulluk (Poorness) kelime olarak fakirlik, muhtaçlýk, zayýflýk, biçare olmak, adi, bayaðý olmak anlamlarýný içermektedir. Ekonomik yoksulluk durumunu anlatan yoksulluk kavramý ile ortaya çýkan olgular; muhtaçlýk, biçarelik ve zayýflýk kiþinin kendini gerçekleþtirme ve geliþtirmesini saðlayan; buna olanak tanýyan insan haklarýnýn/temel kiþi haklarýnýn da yokluðunu ifade etmektedir. Çünkü bu haklar aracýlýðýyla bireyler kendilerini gerçekleþtirebilmektedirler. Bu kendini gerçekleþtirme olgusu ise, insanýn en temel gereksinimi; güdüsüdür. Hümanist psikologlardan Abraham Maslow’a göre; insanýn temel 12



Ö.Yeniçeri, Age.s.18



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



77



gereksinimlerinin hireyarþik sýralamasýnda yer alan; (fizyolojik, güvenlik, sevgi, takdir edilme, kendini gerçekleþtirme) bu güdüyü tam olarak yaþayabilen bireyde on altý olumlu tutum oluþmaktadýr (hoþgörü, demokratiklik, bireysellik, yaratýcýlýk, empati, kendine güvenmek, mutluluk, problem görmekçözmek)2 yapýlan araþtýrmalara göre de kendini gerçekleþtirme düzeyi düþtükçe kiþilerde sürekli kaygý düzeyi artmakta, bunun sonucunda da depresif tutumlar ortaya çýkmaktadýr. 3 Ýnsan haklarýný; insanýn kendisi olarak toplumda kabul edilme hakký olarak da tanýmlayabiliriz. Ekonomik olgular yaþamýmýzýn o kadar önemli yönlendiricileridir ki; birey ekonomik yaþamýn piyasa iliþkileri ile geleneksel gruplarýn korumasý altýnda sýkýþmýþ durumdadýr.4 Gerek ulusal gerekse uluslararasý düzlemde birilerince bilinçli olarak yönlendirilen bu sýkýþmadan doðan kimlik sorunlarýndan dolayý bireyler etnik ya da dinsel olandan birini seçmek zorunda kalmakta ve bireysellik/bireysel oluþ yok olup gitmektedir. Bu sýkýþmadan herkesten çok daha fazla olumsuz etkilenenler; þüphesiz yoðun kimlik bunalýmý yaþayan yoksullar olmaktadýr. Ýþte bu noktadan bakýldýðýnda da kimlik bunalýmý yaþayan; kendini gerçekleþtirmediði için kaygý düzeyi artan insanýn aslýnda en temel insan hakký olan toplumda kendisi olarak kabul edilme hakký; birey oluþ hakký ihlal edilmiþ olmaktadýr.



Küreselleþme ve Ýnsan Haklarý Bilgi çaðýnda ticaret, siyasal ve kültürel iliþkilerin merkezinde yer almaktadýr. Geçmiþte milletler askerlerinin cesaretleri, ateþ ve taarruz gücü ile övünürken; bu gün üretilen malýn kalitesi, çalýþtýrýlan iþçinin verimliliði, kullanýlan teknolojinin yüksekliði ve kaynaklarýn etkin kullanýmý milletlerin övünç duyduklarý olgular olup, askeri unsurlar da ticari faaliyetlerin tamamlayýcýsý durumuna düþmüþtür. Ülkelerin milli sýnýrlarýndan daha önemlisi ticari sýnýrlarýdýr. Gümrükler engellediði, vergi ve yasalar sýnýrladýðý için ticaret devlerinin en çok sevdiði sloganlar “yýkýlsýn duvarlar”, “kalksýn sýnýrlar” olmuþtur. Küresel çarþý; göz kamaþtýrýcý, albenisi yüksek bir dizi yiyecek, içecek, giyecek ve oyuncak sergileyen dünya çapýnda bir süpermarkettir. Bu dünya; yöneticilerinin küresel çarþýsý baþka bir deyiþle evrensel alýþ-veriþ merkezi haline gelmiþtir. Onlarýn görevi hem eski gereksinimleri yeni müþterilere sat13 14



Doðan Cüceloðlu, “Yaþamda Denge”, (Mak.) Bilim Ve Teknik Dergisi, Cumhuriyet s. 479 Ö.Yeniçeri, Age.s.19



78 YOKSULLUK



mak hem de eski müþteriler için yeni gereksinimler yaratmaktýr. Amaçlarý; ayný þeylerin yenmesi, giyilmesi ve kullanýlmasý üzerine temellendirilmiþ bir baðýmlýlýk yaratmaktýr. Bu öyle bir baðýmlýlýktýr ki; yerine göre ýrk, coðrafya ve gelenekleri ezip-geçerek ahlaki, kültürel deðerleri hiçe sayabilmektedir. Thomas Jefferson’a göre tüccarlarýn belli bir yurtlarý yoktur. Nerede olursa olsunlar, topraða karþý bir baðlarý yoktur. Ýlgi duyduklarý tek þey kar kaynaklarýdýr. Tarihe bakýldýðýnda aslýnda bu kar; madde hýrsý insanlarýn hep temel tutumlarýndan biri olagelmiþtir; ancak günümüzde bu hýrsýn canavarlaþtýðýný görmekteyiz5 Birleþmiþ Milletler Ticaret ve Kalkýnma konferansýnýn (UNCTAD) 1997 ticaret ve kalkýnma raporuna göre küreselleþme (globalleþme) dünyaya pek fayda getirmemiþtir. Küreselleþme ile dünyada büyüme düþerken gelir adaletsizliði artmýþtýr. Rapora göre küreselleþmenin bu trend içinde devam etmesi durumunda dünya yeniden 1929 ekonomik krizine benzer bir krizle karþý karþýya kalabilir. Küreselleþmenin belli baþlý olumsuzluklarý þöyledir; Kuzey ile güney yarým küre arasýndaki gelir daðýlým farkýnýn giderek artmasý, orta direðin gelir durumunun her ülkede giderek bozulmaya baþlamasý, rant gelirlerinin reel yatýrýmlar yapýlmasýný engellemesi, üretim faktörü olarak sermayenin, emeðe oranla daha çok pay almasý, istihdam yapýsýnýn bozulmasýyla iþ güvencesinin tehdit altýna girmesi, ücret düzeyleri arasýndaki eþitsizlik… Yine ayný raporda küreselleþmenin aksayan yönlerinin giderilmesi halinde bunun refaha olumlu katkýda bulunacaðý da vurgulanmaktadýr.6 Bunun için de hükümetlere çok fazla iþ düþmektedir. Küreselleþmeyi olumlu yöne çevirebilmek için sosyal güvenlik aðlarýndan, sanayi politikalarýna, iþgücü vasýflarýný yükseltmek için yapýlmasý gereken kamu yatýrýmlarýndan yerel teknolojik kapasitenin arttýrýlmasýna yönelik çabalara kadar bir dizi önlem gerekmektedir. Sözgelimi iþ gücü niteliklerini artýrmada eðitim vazgeçilemeyecek bir olgu olduðuna göre devletler eðitim stratejilerini çok iyi planlamalýdýrlar. Artýk çaðýmýzda her konuda olduðu gibi eðitimde de bir takým deðiþikliklere giderken, geleceðe iliþkin çok saðlýklý öndeyilerde bulunarak en az 10 yýllýk planlamalar yapýlmalýdýr (Japonya örneðinde olduðu gibi). Bilimselliðin, bilimin verilerinin son derece önem kazandýðý ve üretimin (nitelikli üretimin) esas gücü oluþturduðu çaðýmýzda bilim alanlarýndaki geliþmeler ancak bilimsel buluþlar, bilgi üretimleri ve özgün teknolojilerle saðlanýrken, 15



P.Schwab&A.Pollis (2003) Küreselleþmenin Ýnsan Haklarý Üzerine Etkisi (Mak.) Çev. A. Yavuz, Kaygý Uludað Üniversitesi Felsefe Topluluðu Der. S.2, s.139



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



79



artýk bu olgu çaðdaþlaþmanýn, küreselleþmeden yararlanmanýn ve geliþmiþ ülkelerle boy ölçüþebilmenin en temel vazgeçilmez koþulu haline gelmiþtir. Bu gün ülkelerin geliþmiþlik düzeylerini karþýlaþtýrmak için bilimsel araþtýrma ve geliþmeye ayýrabildikleri kaynaklar, araþtýrýcý sayýlarý, dünya bilim literatürüne katkýlarý gibi göstergeler kullanýlmaktadýr. Enformasyon malý formundaki bilgi üretici güçlerden ayrýlamaz bir biçimde güç için dünyanýn her tarafýndaki rekabetin esas parçasý olmaya devam edecektir.7 Günümüzde bilimsel ve teknolojik geliþmenin hýzý, bilgi birikiminin iki katýna yükselme süresiyle ölçülmektedir. 1850 yýlýna kadar bu süre 100 yýldý. 1960-70 arasýnda 5 yýla inen bu süre günümüzde 3.5 yýldýr.8 Küreselleþme hem maddi (ekonomik) hem de manevi (moralite) boyutlu bir olgudur. Bu iki boyutunun çok iyi dengede tutulmasý gerekir çünkü, bu olgunun sonuçlarý doðrudan insanlarý ve toplumlarý (ki özellikle de geliþmekte olan ülke toplumlarýný) etkilemektedir. Küreselleþme olgusundan en olumlu sonuçlarý üretebilmek için hem geliþmiþ hem de geliþmekte olan ülkelere görevler düþmektedir. Geliþmekte olan ülkeler bilgi, bilim, teknoloji ve ekonomilerini geliþmiþ ülkelerinkiyle yarýþtýrabilme zorunluluðundan dolayý zorlu bir mücadelenin içindedirler. Ancak her iki kesime; bu iki farklý grup ülke hükümetlerine de düþen en önemli görevler etik (ahlak) olgusunun ýþýðýnda somutlaþýrken en ivedi çözüm yolunun da eðitim olduðu yadsýnamaz bir gerçek haline gelmiþtir. 1990 yýlýnda Amerika’da yýlýn eðitmeni seçilen Prof. Ernest L. Boyer’a göre modern yaþamýn karmaþasý içinde eðer yarýnýn eðitmenleri öðrencilere kendilerinin ötesini görmelerini ve dünyanýn baðýmsýz yapýsýný anlamalarýný saðlayamazlarsa her yeni kuþaðýn sorumluluklarýný yerine getirecek yaþama yeteneði azalacaktýr. Yarýnýn öðrencileri yaratýcý, önlerine her sunulaný kabul etmeyen, bilginin sýnýrlarýný sorgulayan düþünceyi eyleme baðlayan, demokratikliði içselleþtiren ve iþbirliði yapmayý seçen bireyler olmalýdýrlar.9 Kendi vatandaþlarýyla özgür, demokratik, insancýl iliþkileri kurabilen vatandaþýna saygý duyan bir mekanizma, vatandaþlarýnýn hem birbirleriyle hem de tüm dünyayla saðlýklý, demokratik bir iletiþime girebilmesinin alt yapýsýný oluþturmuþ olur. Ýnsanýn bireyselliðini; insana özgü olmazsa olmaz tutumlarýn, deðerlerin neler olduðunu tanýmlamasý gerekiyor ki bu deðerlerin ihlal edildiði durumlarý sorgulayýp bunlara müdahele edebilsin; çözümler üretebilsin.



16



P.Schwab&A.Pollis (2003) Age, s.140



80 YOKSULLUK



Türkiye Yoksulluðunun Sosyo - Kültürel Zemini Ýsmail Doðan Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Eðitim Bilimleri Fakültesi e-posta: [email protected]



Öz



T



oplumsal deðerler hayatý algýlamada etken olan unsurlardýr. Ýnsanlarýn psikolojileri de dahil olmak üzere hayatýn her alaný deðerlerin etkisinde þekillenir. Dolayýsýyla bir insanýn içe dönük olmasýyla dýþa dönük ve giriþimci olmasýnýn deðerler dünyasýyla büyük ölçüde ilgisi vardýr. Bu durum elbette ki insanlarýn hayattan beklentilerini de belirlemektedir. Günümüzde ve özellikle Türkiye gibi Batý dýþý toplumlarda insanlar ait olduklarý deðerlerle yeni deðerler arasýnda sýkýþýp kalmýþlardýr. Bu durum daha çok alt ekonomik toplumsal kesimdeki insanlarýn dünyasýnda etkiler getirmektedir. Onlar zaten hazýr olmadýklarý geliþmeler karþýsýnda daha çok içe dönmekte; yöneldikleri dünyayý dýþa kapalý bir hayata dönüþtürerek yoksulluðu kaçýnýlmaz bir kader (yazgý) haline getirmektedir. Bu bildiride, Türkiye yoksulluðunun belirtilen Sosyo-kültürel zeminine ýþýk tutulmaktadýr. Anahtar Terimler: Deðerler, toplumsal deðerler, küresel deðerler, sosyal sermaye, yoksulluk kültürü.



Abstract



S



ocial values are active elements in perceiving the life. Every area of life, including human psychology is formed under the influence of values. For that reason is greatly related to values world. Of course that case determines the expectations of man from life. Nowadays especially western societies like Turkish people are compressed between their values and new values; this case generally imposes more impact on man’s world from low socio economic under developed, they become more introverted opposite of developments, finally under these circumstances the become more introverted and accept poorness as part of their destiny by converting their lives a closed system to the outside. This article intends to shed a light for mentioned socio- cultural ground of poverty in Turkey Key Words: values, social values, global values, sub-cultures, criminological cultures, social capital, poverty culture.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



81



Giriþ



Y



ýllar önce bir Türk gazetecisi Hindistan gezisi sonrasýnda yaptýðý bir açýklamada þöyle bir deðerlendirme yapýyordu: “Milyonlarca insanýn, sokaklarda, kaldýrýmlarda aðaç diplerinde iðrenç bir þekilde yaþadýðý bu ülkede bir türlü anlayamadýðým muazzam bir uyum gördüm.”1 Yazar bu paradoksla aslýnda çok önemli bir þeye, yoksulluðun ve yoksulluk kültürünün de bir deðerler dünyasýna ait olabileceði gerçeðine iþaret etmektedir. “Hint Fakiri” deyimi azla yetinen, kanaatkâr, dünyadan elini eteðini çekmiþ bir insan profilini betimler. Bu deyim bir coðrafyayý olduðu kadar bir kültürü de çaðrýþtýrýr. Yazarýn son tahlilde “muazzam bir uyum” olarak algýladýðý tablo iþte bu kültüre nitelik ve hayatiyet veren sosyolojik zemindir. Kuþkusuz, benzer tüm toplumsal olgu ve olaylarda olduðu gibi yoksulluðun da her zaman Sosyo-kültürel çevre ile iliþkisi olmuþtur. Deðerler, inançlar, alýþkanlýklarla belirlenen bu çevre, insanlarýn dünyayý algýlama biçimi ile günlük yaþamýn bilinen bütün ayrýntýlarýndaki davranýþ kalýplarýný etkilemektedir. Hayata karamsar bakma ile coþku ve hayat dolu olma arasýndaki farkýn temelinde böyle bir etmen yattýðý söylenebilir. Dünyayý yaþanýlacak ve kâm alýnacak bir güzergâh kabul eden felsefe ve benzerleriyle; bu güzergâhý tümüyle bir çalýþma ve sýnav ortamý olarak gören felsefelerin de ait olduklarý Sosyo-kültürel iklimden beslendikleri ve güç aldýklarý hatýrlanmalýdýr. Hindistan ve kast kültürü böyle bir sosyolojik iklimin en karakteristik örneðidir. Hindistan’a özgü bir sistem olan kast bilinen en katý toplumsal tabakalaþma sistemidir. Bu sistemin ayrýcalýklý (imtiyazlý) tabakasý olan kastlar dýþýnda geniþ ve sayýca çoðunluðu teþkil eden alt kastlarýn mensuplarý, mevcut yaþam koþullarýnýn olanca olumsuzluðuna ve tüm düþkünlüklerine olasý gelecek adýna gönüllüce katlanmayý seçmektedirler. Her þey ve tüm sýkýntýlar, dünyevî ezâ ve cefâlarla, yoksulluk ve yoksunluklar günün birinde ve daha çok da öldükten sonra yeniden dünyaya gelindiðinde daha üst bir kastta doðma ümidi ve inancýyla tahammül konusu olur. Böylesi kastlarda mutluluk, sistemin ve onun þahsýnda toplumsal yapýnýn empoze ettiklerini yerine getirmek, içinde bulun1



Fatih Çekirge, “Hint Masalý”, Sabah, 1.2. 1995, s. 6.



82 YOKSULLUK



duklarý yaþam koþullarýna karþý gelmeksizin, mutlak bir sükûnet içinde yaþamaktýr. Hint fakirine de hayata iliþkin bu anlamý ve algýlayýþý veren hiç kuþkusuz ki toplumsal yapýdýr. Çünkü toplumsal yapýda insanlar deðerler, inançlar, alýþkanlýklarla kuþatýlmýþ durumdadýr. Özellikle bu yapý, cemaat eksenli kapalý bir toplum örgüsü doðrultusunda belirginleþtikçe bireyin yaþamý algýlama seçenekleri de azalmýþ olur. Böyle bir toplumda töre ve geleneklerle birlikte yerel önderlerin üzerinde oluþturduðu baský ve otorite, cemaat mensuplarýnýn manevra kabiliyetleri üzerinde tartýþýlmaz bir etki oluþturmaktadýr. Toplumsal yapýnýn sözü edilen etkileri kent tipi bir toplumsal yapý ve örgütlenmeyle, köy ve kýr örgütlenmelerinde belirgin farklar ortaya koyar. Bu farka ilk sosyolojik vurguyu yapan düþünürlerin baþýnda Ýbn Haldun gelir. Ona göre “bedevi (göçebe) ve köylü topluluklar için iþ, deðerlerin kaynaðý olarak görülmez. Ýþçi ve zanaatçýlar zorla çalýþtýrýldýklarý halde çalýþmalarýnýn karþýlýðýný yeterince alamadýklarý için, iþ onlara deðersiz görünmektedir.”2 Kuþkusuz burada Ýbn Haldun, sosyoloji açýsýndan yüz yüze iliþkilerin egemen olduðu kapalý toplum örneði üzerinde durmaktadýr. Buna göre köy ve kasabalarla, kýrsal alanlardaki toplumsal örgütlenmeler tipik kapalý toplum modeli oluþturur. Böyle bir toplumda insanlarýn zihin dünyalarý ile toplumsal davranýþ kalýplarý yerel-toplumsal deðerlerin etkisinde þekillenir. Günlük hayatýn tüm alýþkanlýklarýnda bu faktörlerin etkisini gözlemek mümkündür. Ýþi deðerlerin kaynaðý olarak görmeyen kapalý toplumlarý ayakta tutan þey umuttur. Her þey kötüye gitmiþ olsa da günün birinde birden bire her þey düzelebilir. Olaðanüstü, sihirli, metafizik ve mistik bir güç, bir lider vs. nasýlsa ve ebette zaman ve zemin oluþtuðunda ortaya çýkacak ve duruma el koyacaktýr. Çalýþma, emek, alýn teri yerine umuda yatýrým yapan kültürlerde “cehalet” ve “bilinçsizlik” alabildiðine kök salar. Dünyayý ve dünyevî olaný deðersiz hale getiren bir felsefe kabul görmeye baþlar. Yoksulluðu kader haline dönüþtüren de iþte bu felsefedir. Kanaatkârlýk ve azla yetinme giderek bir yoksulluk kültürü oluþturur. “Az olsun benim olsun, “azýcýk aþým aðrýmaz baþým”, “azla yetinmeyen çoðu bulamaz”, “çok mal tamah getirir” vs. gibi deyimler böylesi bir kültürün deðerler dünyasýný betimleyen ve pek de uzaðýnda olmadýðýmýz toplumsal gerçekliðe iþaret ederler. Ancak ilginçtir ki yoksulluk kültürü geniþ halk kitlelerinin yaþam koþullarýný aðýrlaþtýrdýkça bu kültürü mülkiyetinde görenler için zenginlik, güç ve iktidar nedeni olur. Bu durum bir çeþit kitle antropomorfizmi oluþturur. Kitleler bu çerçevede, “Tanrý’yý ve santonlarý, Tanrý’yý ve hukukçularý veya din önderlerini birbi2 3



J.F.A. et Clément, “Ibn Khaldûn Théoricien de l’Inconscience” L’Homme et Société, N°31-32, Paris-1974,p.161-183’den Ý. Doðan, Bir Bilinçsizlik Teorisyeni: Ýbn Haldûn, Ýletiþim ve Yabancýlaþma, Ýstanbul-1998, s. 86. J.F.A. et Clément, a.g.e.,’ den Doðan, 1998, s. 92.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



83



rine karýþtýrýr. Halk onlara hediyeler vererek, iþlerinde yardým ederek ve hatta onlar için çalýþmak suretiyle, Tanrý’ya ve dine hizmet ettiklerini sanýr. Sonuçta, baþlangýçta hiçbir þeye sahip olmayan bu dindar insanlarýn, sadece baþkalarýnýn iþinden fayda saðlayarak, kýsa zamanda zengin olmalarýna vesile olurlar. Bu konuda kentlerde ve kýrsal alanlarda bir çok örneðe rastlamak mümkündür.”3 Türkiye’de, yakýn dönem içinde olanca güç, sermaye ve zenginliðini yoksul insanlarýn kendilerine yönelttikleri sempati ve inançlarý üzerine kuran sahte þeyhlerin ve din tâcirlerinin çeþitli örneklerine medya ortamýnda tanýk olunmuþtur. Tamamen bu dünyaya ait olan çalýþma yöntem ve teknikleri yerine olaðanüstü, mistik ve metafizik vasýtalar, umudun empoze ettiði hedeflere ulaþmada öncelikli olarak tercih edilir. Böyle bir seçime yönelmiþ kültürlerde bilinçsizliðin yol açtýðý irrasyonel eðilimlerin sýnýrý ve ölçüsü de yoktur. Halk umutla ayakta durur ve onun saflýðýnýn sýnýrý yoktur. Ýnsanlar son derece açýk neden-sonuç iliþkileri ile giderilmeye uygun meraklarýnda olaðanüstülükler üretmeye yatkýn olur. Her þeyde ve her durumda metafizik ve mistik izler ve etkiler ararlar. Meraka deðer her durum “hikmetinden sual olunmaz” kolaycýlýðý içinde bir “hikmet” konusu haline getirilir. Ýbn Haldun böylesi bilinçsizliklerle yakýndan ilgilidir. Projektörü çevirdiði bu boyutta aslýnda onun toplum analizinin esasý yer alýr. Ona göre esasta toplumlarý meydana getiren unsurlar insanlarýn farkýnda olmadýklarý alýþkanlýklarýnýn yol açtýðý böylesi bilinçsizliklerdir. O nedenle kendisi Fransýz sosyologlar J.F.A. et Clément tarafýndan “bilinçsizlik kuramcýsý” olarak tanýmlanýr. Ýbn Haldun’un halk saflýðýnýn sýnýrsýzlýðý olarak gördüðü bilinçsizliðe verdiði örnek ilginçtir: “Gabès bölgesindeki kazýlar sýrasýnda üstü örtülü bir vazo bulunmuþtu. Bu vazo kurþunla mühürlüydü. Mühür parçalandýðýnda içinden bir duman yükseldi ve havada kayboldu. Bu olay üzerine orada bulunanlarýn tümünü büyük bir telaþ ve heyecan sardý... Bu öykü, halk içinde var olan saçma inanç ve kaygýlarýn bir ürünüdür.”4 XIX.yy. orientalistlerinden Dr. Andreas David Mortdmann (1811-1879)’ýn 1859 yýlýnda Ankara seyahatindeki bir izlenim Ýbn Haldun’un anlattýklarýna çok benzer. Mortdmann Ankara’da Hacýbayram civarýnda bir “cami duvarýnda gördüðü antik kitabenin harflerini kapayan harçlarý temizlemeye uðraþýrken, düþkün giyimli bir boyacý yaklaþýr ve bu temizliði yapar. Etraflarýna toplanan meraklýlardan birinin “þimdi altýn çýkar” demesi üzerine boyacý, seyyahýn çok hoþuna giden, “altýn çýkmaz ama akýl çýkar” cevabýný verir.”5 Her iki öykü olaðan yaþamdan ümidini kesmiþ olan insanlarýn yöneldikleri olaðanüstü yaþamý, beklenti ve sýnýrlýklarý içindeki insan profilini öne çýkarýr. Bu durum günümüz toplumlarýna uyarlanma güçlüðü olmayan bir yok4



J.F.A. et Clément, a.g.e.,’den Ý.Doðan, 1998, s. 93.



84 YOKSULLUK



sulluk þablonunu betimler. Buna göre vasýfsýz ve mesleksiz olan insanlar öyküye uygun olarak yüzlerini umut önderlerine çevirirler. Bu da onlarýn aradýklarýný bulmakta fazla zorlanmadýklarý zorunlu bir seçimdir. Yoksulluk bu aþamada himayeyi bir deðer olarak üretir. Kendi ayaklarý üzerinde kalamayan vasýfsýz ve mesleksiz insanlar himayeye yatkýn ve hazýr insanlardýr. Ancak himaye eden, himayesine aldýðý kiþilerden bazý hizmetler bekler. Kiþisel yaþamlarýný böyle bir himayeye ipotek eden insanlar, kolaylaþmýþ gibi görünen yaþamlarýna karþýlýk siyasal ve toplumsal gücü elinde bulunduran kimselerin (lider, reis, baþkan vs.) üzerlerinde keyfi olarak hüküm sürmelerine izin vermiþ olurlar. Toplumsal deðerler yoksulluðu üreten bir etken olduklarý kadar denetleyen, yönlendiren ve sýnýrlandýran bir iþleve de sahiptirler. Yoksulluðun yol açtýðý olasý tehdit ve tehlikeler toplumsal deðerler vasýtasýyla otokontrola tabi tutulurlar. Amerikalý sosyolog Robert Kaplan’ýn Altýndað gecekondularýna iliþkin gözleminde böylesi bir otokontrolün öyküsü okunur:6 “Abidjan’ýn (bir Batý Afrika ülkesi olan Fildiþi Sahili’nin baþkenti) gecekondu mahalleleri, bir yabancý için ürkütücü ve iticidir. Türkiye’nin gecekondu bölgeleri ise, bunun tam tersidir. Altýndað’a (Ankara’nýn bir gecekondu mahallesi) daha yakýndan baktýkça, daha iyi görünüyordu, daha güvenliydi. Bir cebimde 1.500 dolar karþýlýðý Türk parasý vardý, ötekinde 1000 dolarlýk seyahat çeki; ama hiç korkmuyordum. Altýndað gerçek bir mahalleydi. Evlerden birinin içi bütün öyküyü anlatýyordu... Bu gerçek bir evdi; saygýnlýk veren bir düzeni vardý. Ýçinde çalýþan bir buzdolabý, bir televizyon, üzerinde az sayýda küçük bir kitaplýk, bir ocak ve bir pencerenin pervazýnda bir kaç saksý bitki duruyordu. Yaðmur yaðdýðýnda sokaklar çamur deryasýna dönüyorsa da evin içi tertemizdi. Öteki evlerde bunun gibiydi. Okul çocuklarý sýrtlarýna geçirdikleri çantalarýyla etrafta koþuþuyor, kamyonlar yemek piþirmek için tüpgazlarý daðýtýyor, bir kahvehanenin içinde oturan bir kaç erkek çaylarýný yudumluyordu. Biri birasýný içiyordu. Nüfusunun % 99’u Müslüman olana Türkiye’de alkollü içkiler bol miktarda mevcut. Ama büyük bir alkolizm sorunu yok. Kiþilere karþý iþlenen suçlar; ihmal edilecek kadar az (...).”



Türkiye Gerçeði Yoksulluk Türkiye’nin önde gelen sosyolojik bir gerçeðidir. Türkiye’nin %40’ý yoksuldur. Bu durum Devlet Ýstatistik Enstitüsü’nün ülke nüfusunu %20’lik dilimler halinde gösteren verilerinde de izlemek mümkündür. Buna göre 67 milyon olan ülke nüfusunun her bir dilimi 13.4 milyondur. Bunlarýn ulusal gelirden aldýklarý pay ise þu þekilde ortaya çýkmaktadýr.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



85



1. En Yoksul Kesim: Toplam nüfus içindeki oraný %20, milli gelirden aydýklarý pay % 4. 9. 2. Az Yoksul Kesim: Toplam nüfusu içindeki oraný %20, milli gelirden aldýklarý pay %8.6. 3. Orta Gelir Grubu- Orta Direk: Toplum nüfusu içindeki oraný %20, milli gelirden aldýklarý pay %12.6. 4. Az Zenginler: Toplam nüfusu içindeki oraný %20, milli gelirden aldýklarý pay % 19.0. 5. Çok Zenginler: Toplam nüfus içindeki oraný %20, milli gelirden aldýklarý pay % 54.9. En yoksul ve en zengin kesimlerdeki kiþi baþýna düþen gelir ortalamasý ülkenin her iki uç arasýndaki mesafenin derinliðini gayet açýk bir biçimde ortaya koymaktadýr. Milli gelirin % 4.9’unu paylaþan % 20’lik yoksul kesimde (12.1 milyon nüfus ) kiþi baþýna düþen ortalama gelir 530 ( dýr. Buna karþýlýk en zengin % 20 nüfus milli gelirin % 54.9’unu paylaþtýðýna göre 1994 yýlýnda 12.1 milyon en zengin 71.8 milyarý paylaþmýþ, her birine ortalama 5.932 ( düþmüþ demektir. Bunun bir anlamý da þudur: “Ülkede yaratýlan her yüz liranýn elli beþ lirasý nüfusun sadece % 20’sine gidiyor. Geriye kalan 45 lirayý da geri kalan % 80’ini paylaþýyor.” Aslýnda bu tabloya deðiþik bir açýdan bakmak da mümkündür. Öyle görünüyor ki toplumlar bazý iþ ve mesleklere yüksek ücretler ödemeye hazýrlanýrken, bazýlarýna ise ödemekte olduklarý ücretleri göreli olarak azaltmaktadýr. Esasen bu olgu bilginin artan hýzýna baðlý olarak bazý mesleklerin ve meslek türlerinin ortadan kalkmasý gerçeðine de denk düþmektedir. Geçerliliðini yitirmiþ olan mesleklerle, bu tür meslek erbabýnýn olasý geleceðinden bu anlamda fazla ümitli olmak ise ancak iyimserlik olarak nitelenebilir. Ayrýca bu tablo bir ölçüde ülkenin dünya sýralamasýndaki yerine iliþkin bir fikir de vermektedir. Geliþmiþ ülkelerde kiþi baþýna düþen gelir ortalama 20 bin dolarlarýn üstünde iken bu oran Türkiye’de 2540 dolar civarýndadýr. % 40 yoksulluðun Türkiye gerçeðine getirdiði bu düþük ortalamanýn sosyolojik sonuçlarý ise daha çarpýcýdýr. Her þeyden önce bu etki hayat standardýnýn dünya ölçeðindeki düþüklüðünü de belirleyen önemli bir boyuttur. Türkiye’nin hayat standardý geliþmiþ Batý ülkelerinden 9-10 misli daha düþüktür. Dünya ölçeðinde ise, “diþ macunundan, adam baþýna tüketilen kaðýda, kiþi baþýna düþen doktor vs. yaklaþýk üç yüz kalemlik ölçüte göre yapýlan bir inceleme Türkiye’nin 173 ülke arasýnda 85. sýrada olduðunu göstermektedir. Bu sýralamada Uruguay 40. sýrada yer almaktadýr.”7 Yaþam kalitesi konusundaki bu göstergeler Türkiye’nin III. Dünya Ülkelerine özgü bazý sosyolojik sorunlarý ile bütünleþmektedir. Bugün ülkenin bazý bölge-



86 YOKSULLUK



lerinde saðlýklý tuvalet imkanlarý (sanitasyon), yetersiz beslenme (malnnütrisyon), iyot yetersizliði, beþ yaþ altý çocuk ölümleri vb. sorunlar yaþanmaktadýr. Bu tablonun ortaya çýkmasýnda ekonomik yetersizlikle birlikte aðýrlýklý olarak eðitim yetersizliði ile konuya iliþkin yanlýþ bilgi ve inançlarýn etkisi bulunmaktadýr. Eðitimde alýnan ciddi mesafelere raðmen, dünya ortalamalarý baz alýndýðýnda nüfusun eðitim düzeyindeki “sayýsal yeterlilik sorunu” devam etmektedir. Türkiye’de 29 milyon gencin sadece 13 milyonu örgün eðitim kurumlarýndan yararlanýyor. Bu rakamýn 10 milyonu ilköðretim, 2.5 milyonu ortaöðretim, 1.5 milyonu yükseköðretim kademesinde öðrenim görmektedir. Çað nüfusu için ortaya çýkan bu tablo, nüfusun geneli için de benzer göstergelere sahiptir. Okur-yazar erkek nüfusun % 73.6’sý, okur-yazar kadýn nüfusun % 81.6 ilkokul mezunudur. Orta ve dengi okul mezunu erkeklerde % 10.8, kadýnlarda % 7.6 düzeyindedir. Okur-yazar erkek nüfus içinde lise ve dengi okul mezunu olanlarýn oraný % 10.7, yükseköðretim mezunu olanlarýn oraný % 4.7’dir. Kadýnlar için bu oranlar lise düzeyinde % 8. 3 ve yükseköðretim düzeyinde ise % 2.6’dýr. Cumhuriyetin eðitim konusunda en önemli atýlýmlarý bu oranlarýn dünya standartlarýna ulaþmasý noktasýnda ortaya çýktý. Dolayýsýyla eðitimde sayýsal (quantitative) hedefler öncelikli eðitim politikasý oldu. Sosyo-kültürel gerçekliðin zemini olarak insan ve insan malzemesi iþte bu istatistiklerin ýþýðýnda anlaþýlmalýdýr. Yüzyýllarýn ataerkil geleneði bu malzemeyi belirleyen en önemli faktördür. Bunun öncelikli toplumsal sonucu ise vasýfsýz ve mesleksiz yýðýnlardýr. Bu olgu sorun çözme becerisinin geliþmemesine paralel olarak sosyal sorunlarýn artmasýnýn da bir nedenidir.



Sonuç ve Öneriler Ýnsanýn serüveni sosyal çevre ve toplumun serüveninden ayrýlamaz. Toplumun genel yapýsý, beklenti, talep ve iþlevleri; toplumsal deðer ve inançlarý bireyi ve insanlarý belirler. Bu iliþkiden bir kültüre özgü insan profili ortaya çýkar. Toplumlarýn sözü edilen karakteristiði sosyal sermaye (maþerî vicdan, toplumsal bilinç) olarak da adlandýrýlmaktadýr. Sosyal sermaye yetiþmiþ insan gücü kadar bu güce hayatiyet ve anlam kazandýran kültür ve deðerler dünyasýný ifade eder. Sosyal sermaye kendi kültür birikimi üzerine dünyaya açýk bir yapý üreterek toplumun devamlýlýðýna katkýda bulunur. Sözü edilen boyut ayný zamanda sosyal sermayenin etki ve iþlevinin devamý ve geçerliliðiyle de ilgilidir. Dünyaya yön veren deðiþimin deðerleriyle çatýþmasý halinde beklenen etki ve iþlevini yerine getirmesi güçleþecektir. Kriz zamanlarýnda üzerine en çok vurgu yapýlan þey sosyal sermayedir. Ülkeyi krizlerin þiddetinden ve olasý kaotik ortamdan sosyal sermayenin ayakta tuttuðu varsayýlýr ve bu durum bir övünç vesilesi haline getirilir. Esasen bu de-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



87



ðerlendirmede bir yanlýþ, bir abartma yoktur. Sosyal sermayesi olmayan bir toplumun beklenmedik toplumsal kýrýlmalarda ayakta durmasý elbette mümkün deðildir. Fakat bu belirlemede anlaþýlmasý gereken bir boyut vardýr. Bu durum þimdiye kadar üzerinde pek fazla durulmayan bir ayrýntýyý da beraberinde getirir. Sorun þudur: Sosyal sermaye kriz zamanlarýnda mademki insanýmýzý ve onun sorunlarýný sübvanse ediyor, o halde neden böyle bir güç ve potansiyel, her þeyin yolunda gittiði zamanlarda toplumu ayaða kaldýracak bir dinamizme yönelmiyor? Burada kastedilen þey þudur: 2000 yýlý ekonomik krizini yaþayan Arjantin’de sosyal patlama olunca benzer durumun Türkiye’de de olabileceði beklentisi ortaya çýkmýþtý. Beklentilerin gerçekleþmemesi kamuoyunda bu ülkede sosyal sermayenin gücüyle açýklama bulmuþtu. Kriz bizi Arjantin vakýasýna götüremezdi çünkü bizim aile yapýmýz ve deðerler dünyamýz çok güçlüydü. Bu olgu karþýsýnda mantýk, ekonomik kriz ve toplumsal buhran zamanlarýnda yanýmýzda olan þeyin normal zamanlarda bize daha da çok güç ve dinamizm vermesi ve ülkeyi ayaða kaldýrmasý düþüncesini beraberinde getirir. Ancak bu böyle olmamakta, normal zamanlarda öngörülen dinamizm ve etkililik yerine yalnýzca günü kurtaran bir felsefe öne çýkarýlmaktadýr. Bu neden böyle olmaktadýr? Maðduriyetler ve krizler karþýsýnda son derece duygusal ve duyarlý olan toplum neden bu güç ve dinamizmini normal zamanlara yayarak makus talihini yenebilecek bir toplumsal sinerji yaratamamaktadýr? Elbette her toplumsal sorunun olduðu gibi bu hayati sorunun da birden fazla yanýtý vardýr. Ancak seçenekler ne kadar çok olursa olsun bu sorunun merkezinde sosyal sermaye ve onun deðiþim karþýsýnda yaþadýðý sorunlar gelmektedir. Türkiye’de sosyal sermayeye nitelik, yön ve doðrultu kazandýran toplumsal etkenler (alýþkanlýklar, inanç ve felsefeler) görünür bir yozlaþma yaþamaktadýr. Bu durum deðiþimin temposu arttýkça daha da belirginleþmekte baþta yoksulluk olmak üzere ülkenin toplumsal sorunlarýný artýrmaktadýr. Eðitim yetersizliðinin üzerine gelen vasýfsýzlýk ve mesleksizlik yoksulluðun görünen kollarýndan biri olarak yozlaþmanýn debisini derinleþtirmektedir. Bu tablonun ortaya çýkardýðý Türkiye fotoðrafýnýn her bir karesini oluþturan yanlýþ deðer ve toplumsal kabuller þöyle sýralanabilir: • Çalýþma ve iþ, deðerlerin kaynaðý olarak görülmemektedir. “Þans”, “tanýdýk”, “torpil” ve “iliþki” gibi etkenleri daha iþlevsel hale getiren bir toplumsal sistem öne çýkmaktadýr. • Toplumsal sistem çalýþmayý ve performanslarý deðil de iliþkileri ödüllendirmektedir. Bu durum geniþ kitlelerde çalýþmanýn getireceði sonuçlara karþý kuþku ile yaklaþan bir tutuma yol açmaktadýr. “Çalýþa-



88 YOKSULLUK



caksýn da ne olacak”, “yan yatan da bir çamura batan da bir”, “okuyacaksýn da ne olacaksýn?”, “okudun da ne oldu?” vs. gibi pratik algýlama denemeleri bu tutumu pekiþtirmektedir. • Bilgi ve eðitimi deðerlerin kaynaðý olarak görmeyen kitleler yaþama stratejilerini kültürel iliþkileri (hemþehrilik, cemaat, dernek vs.) üzerinde geliþtirmeyi daha çok gerçekçi ve tercihe þayan görmektedirler. Tanýdýklarýyla iþ yapmak, tanýdýklarýna iþ yapmak ve yaptýrmak gibi adeta akraba kültü yaratan bu að performansa ve uzmanlýða deðil de mensubiyetine güvenen bir deðer üretmektedir. • Hemþehrilik ve toplumsal mensubiyet duygusu yaþamý kolaylaþtýran himayeci bir kültürel deðer haline getirilmiþtir. Gecekondulaþma ve hatta gettolaþmanýn da nedeni olan bu deðer, himaye ve onun kanatlarýnýn yeterli bir dünya olarak algýlanmasýnýn bir nedenidir. Himaye sultasýnýn sunduklarýyla yetinen kanaatkâr insan profilinin sýnýrlarýný çizen bir iliþki biçimidir bu. • Kolay para kazanma duygusu bu yoldaki somut örneklerden güç almaktadýr. Geniþ kitlelerin bu görünür eðilimi baþta medya olmak üzere bazý toplumsal kurumlar vasýtasýyla her vesile ile canlý tutulmakta, özendirici ve hatta teþvik edici bir söylem sosyal dolaþýma sürülmektedir. Bu bakýmdan son yýllarda yoksul kitleler görsel medyada dürüst bir ömre sýðdýrýlamayacak olan kazanýmlar üzerine kurulu yaþam standartlarýnýn gölgesine itilmektedir. Bu tablo istatistiklerin ortaya koyduðu Türkiye gerçeðinin gerçek bir sosyolojik zeminidir. Ýstatistikler sýnýrlý ve daha çok biçimsel olan boyut öne çýkarýrlar. Bu, iyimserliðe götürebilecek formel bir durumdur. Ancak, iþin sosyolojik boyutu hiç de böyle olmadýðýný kanýsýný uyandýrýr. Bu zemin ilginç bir biçimde Türkiye’de tipik bir yoksulluk kültürünün varlýðýna iþaret etmektedir. Türkiye’deki yoksulluk kültürü kendi içinde çeþitlenen güven ve himaye üniteleri etrafýnda geliþmektedir. Cemaat eksenli bir toplumun günlük yaþamýný sübvanse eden bu deðerler birilerinin yaþamýný garanti ederken, birilerini de verdikleri garanti ve himaye karþýlýðýnda güç ve iktidar sahibi yapmaktadýr. Bu baðlamda denilebilir ki, yoksulluk Türkiye’de birbirine güç veren ve birbirini üreten bir iliþki biçiminin kitlesel muhatabý olarak ortaya çýkmaktadýr. Birbirinin varlýk nedeni olan muhataplar ise ilginç bir biçimde bu durumdan memnun görünmektedirler. Yoksullar dünyanýn her yerinde toplumun en güçsüz ve çaresiz kesimlerini teþkil ederler. Onlarý yoksulluða iten nedenler bizatihi yoksulluðun kendi mantýðý ve þartlarý içinde sürdürülebilir bir olguya dönüþmesinin de nedenidir.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



89



Bu aþamada yeni deðerlere vurgu yapmak, yapýlmasý gerekenlerin baþýnda gelir. Birleþmiþ Milletlerin ortak söylemi olan “insani geliþme”, “insanlýk onuru”, “bölünmez insanlýk onuru” gibi “deðerler” uluslararasý toplumun ortak hedefleri olarak yerel ve ulusal düzeydeki çalýþmalara güç ve hareket getirecektir. Ama bundan önemlisi ulusal düzeydeki yoksulluk kültürünün deðerler dünyasý ile bu yeni deðerlerin buluþmasýdýr. Uzun vadede tüm güvencelerin tehdit altýnda olduðu ve kitlelerde insan yaþamýnýn ancak kiþisel performans ve çabalarla saðlýklý bir güvenceye kavuþacaðý bilinci üretmelidir. Bilgi ve eðitimin lezzetlerini tatmamýþ kitlelere bu hizmeti götürmek kadar böyle bir talebin kitlelerce üretilmesi konusunda etkili ve yaygýn bir kampanya baþlatýlmalýdýr. Kýsa yoldan hayata atýlmanýn temelindeki gerekçeleri bilgi ve eðitimle yer deðiþtirecek projeler geliþtirilmeleridir. Bu çalýþma geniþ kitleleri “yoksul tesellilerinin” pekiþtirdiði toplumsal sýðýnaklardan çýkmalarý konusunda onlar için somut ve görünür hedefler üretilmesinde etkili olacaktýr.



90 YOKSULLUK



Kaynaklar Altan, Çetin: “Takke Kayýyor, Kel Görünüyor Sanki” Milliyet, 24.05.2003, s. 4. Çekirge, Fatih: “Hint Masalý”, Sabah, 1.2. 1995, s. 6. Doðan, Ýsmail: Sosyoloji, Kavramlar ve Sorunlar, Ankara, 2002, Pegem A Yayýncýlýk, 5. 412+XIX s. ——. Akýllý Küçük, Çocuk Kültürü ve Çocuk Haklarý Üzerine Sosyo-kültürel Bir Ýnceleme, Ýstanbul: Sistem Yayýncýlýk, Haziran 2000, 298 + 20 s. ——. Bir Altkültür Olarak Ankara Yüksel Caddesi Gençliði, Ankara: Kültür Bakanlýðý Yayýný, “Alan Araþtýrmasý”, 1994, Baþvuru Kitaplarý Dizisi, No: 21, 1 4 9 + X I I s. ——. Modern Toplumda Vatandaþlýk, Demokrasi ve Ýnsan Haklarý, “Ýnsan Haklarýnýn Kültürel Temelleri”, Ankara: Pegem A Yayýncýlýk 3. Bsk., Eylül 2002, 382+5 s. ——. Sivil Toplum, Ondan Bizde de Var, Ýstanbul, Sistem Yayýncýlýk, Þubat 2000, 237 + 16 s. ——. Ýletiþim ve Yabancýlaþma -Yazýlý, Kültürümüzde Ýlkler- Ýstanbul, Sistem Yayýncýlýk, Mayýs 1998, 378 s. EYÝCE, Semavi: “1859 Yýlýnda Ankara’da Bir Alman Seyyahý”, Ankara Dergisi, C.I, S.4, Ekim 1992, s. 11-15. HALÝS, Müjgan: Batman’da Kadýnlar Ölüyor, Ýstanbul, Metis Yayýnlarý, 2001, 157 s. IÞIK, O./ PINARCIOÐLU, M. Melih: Nöbetleþe Yoksulluk, Sultanbeyli Örneði, Ýstanbul, Ýletiþim Yay., 2001, 352 s. J.F.A. et Clément, “Ibn Khaldûn Théoricien de l’Inconscience” L’Homme et Société, N°31-32, Paris-1974, p.161-184. KAPLAN, Robert: “Ortadoðu’nun Geleceði Altýndað Sâkinlerinin Kafasýnda”, Milliyet, 27.2.1994, s. 20.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



91



Yoksulluk, Yoksullukla Savaþýmda Sivil Toplum ve Etik Boyut: Bir Sosyal Hizmet Yaklaþýmý Kasým Karataþ Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu e-posta: [email protected], [email protected]



Öz



G



ünümüzde yoksulluk tüm dünyada önemli bir sorun haline gelmiþtir. Yoksullukla savaþýmda hem kamunun hem de sivil toplum örgütlerinin önemli bir rol üstlendiði bilinmektedir. Sivil toplum örgütleri özellikle sosyal yardýmlar alanýnda iþlevsellik kazanmaktadýr. Yoksulluk karþýtý etkinliklerde insan haklarý yaklaþýmý bir yol gösterici çerçeve olarak kabul edilmelidir. Yoksullukla savaþýmda, özellikle uygulamada sosyal hizmetin etik ilkeleri ve deðerleri kullanýlmalýdýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, sosyal yardýmlar, sosyal hizmet, insan haklarý, etik ilkeler ve deðerler, sosyal adalet.



Abstract



P



overty has became an important problem all of the world in nowadays. It can be known that both public and non govermantel organizations have an important role on war against poverty. Non govermantal organizations are functional in especially public assistance. Human rights approach must be accepted as a framework to guide in anti poverty activities. Ethical priciples and values of social work must be use on war against poverty, especially in practice. Key words: poverty, public assistance, social work, human rights ,ethical principles an values, social justice.



92 YOKSULLUK



Giriþ



B



ir toplumsal sorun olarak yoksulluk, günümüzde yalnýz akademisyenlerin ve uygulayýcýlarýn deðil toplumun tüm kesimlerinin daha çok ilgisini çeker oldu. Bu ilginin temelinde sorunun eriþtiði boyutun önemli bir katkýsý var. Dünyada ve ülkemizde her geçen gün derinleþen yoksulluk, toplumun tüm kesimlerini etkiler oldu. Sorunun derinleþmesi ve yaygýnlaþmasýnýn yaný sýra kitle iletiþim araçlarýnýn da etkisiyle yoksulluk daha da görünür hale geldi. Yoksullukla savaþýmda temel sorumluluðu üstelenmesi gereken kamunun giderek güçsüzleþmesi, pek çok sorunun çözümünde olduðu gibi yoksulluk sorununun çözümünde de yetersiz kalmasýna neden olmaktadýr. Bir yandan uluslar arasý kuruluþlar (Birleþmiþ Milletler ve uzmanlýk kuruluþlarý, Dünya Bankasý, Avrupa Birliði vb…), bir yandan merkezi ve yerel yönetim kamu kuruluþlarý bir yandan da sivil toplum örgütleri birbirinden kopuk ve standartlardan uzak ve en önemlisi de etik boyutu dýþlayan çalýþmalar yürütmektedirler. Sosyal hizmet uygulamalarýnda etik boyutun dýþlanmasý ise ortaya en azýndan yoksulluðun kendisi kadar yaralayýcý/istismar edici görünümlerin çýkmasýna neden olmaktadýr. Bu sebeple hedef kitlesi insan olan sosyal hizmetlerin konuyla ilgili profesyonel meslek elemanlarýnca (sosyal hizmet uzmaný vb.) meslek etiðine (ilke ve deðerlere) uygun olarak yürütülmesi gerekir. Sosyal hizmet uygulamalarýnýn temel hedefi toplumun genel refahýný artýrmaktýr. Bireyin, toplumun ve çevrenin geliþimini saðlamak amacýyla yürütülen çalýþmalarda temel kaygý, insan haklarýnýn saðlanmasýdýr. Böylece sosyal adaletin gerçekleþtirilmesi hedeflenir. Bu çalýþmalarda gerek sosyal politikalarýn oluþturulmasý gerekse bu politikalarla uyumlu yasal düzenlemelerin, kurumsal örgütlenmenin ve hizmet modellerinin geliþtirilmesinde toplumun bilinçli katýlýmý hedef alýnmalýdýr. Kuþkusuz ki geliþtirilecek hizmetler toplumun acil gereksinimlerinden yola çýkmalý ancak bunlarla sýnýrlý tutulmamalýdýr. Sorunun köklü çözümünü amaçlayan, uzun erimli politikalar ve uygulamalar da göz ardý edilmemelidir.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



93



Bu gün artýk herkesin üzerinde anlaþtýðý bir gerçek var ki o da yoksulluðun arttýðýdýr. Yoksullaþma, her geçen gün çeþitlenen insan gereksinimleri arasýnda yer alan beslenme, giyim, barýnma, eðitim, saðlýk, sosyal güvenlik, sosyal hizmetler ve bilim-kültür-sanat gibi alanlarda çeþitli derecelerde yaþanan yoksunluklarýn asýl kaynaðý durumundadýr. Yoksulluk insanlýðýn her ne kadar oldukça eski sorunlarýndan biri olsa da tüm dünyada son 20-25 yýldýr uygulanmakta olan liberalleþme/küreselleþme olgusu ile birlikte daha da yaygýnlaþtýðý ve derinleþtiði açýktýr. Ülkeler arasýnda ve ülke içerisinde eþitsizliði ve adaletsizliði arttýran küreselleþme politikalarýnýn olumsuz etkisini pekiþtiren bir takým ara deðiþkenlerin varlýðý halinde durum daha da “vahim” boyutlar kazanmaktadýr. Bu ara deðiþkenlere ulusal ve uluslar arasý göç ve mültecilik olgusu, yýkýmlar, savaþ ve terör olaylarý, iþsizlik, ekonomik bunalýmlar örnek verilebilir. Tüm bunlar bir de tek ebeveynli (özellikle de kadýn baþlý aileler) aile, parçalanmýþ aile, çok çocukluk, engellilik, yaþlýlýk, baðýmlýlýk, suç iþleme gibi bireysel/toplumsal gerçeklerle birlikte yaþandýðýnda insan ve çevresi üzerindeki yýkýcý etkisi daha da belirgin hale gelmektedir. Yoksulluk salt istatistiksel bir gerçek, bir sayý gibi algýlanýrsa, oldukça dramatik olan yoksulluðun somut yüzü algýlanamaz. Yoksulluk her þeyden önce insani bir sorundur ama etkileri yalnýzca insanlarla sýnýrlý deðildir. Doðal çevre üzerindeki yýkýcý etkisi de önemlidir. Ayrýca yoksulluk arttýkça ve süreðenleþtikçe tüm toplumda etik yozlaþmanýn da yaygýnlaþtýðý görülmektedir: Uyuþturucu ve alkol kullanma, suç iþleme, mafyatik iliþkiler, kayýt dýþý ekonomi, kýsa sürede köþeyi dönme isteði gibi etik yozlaþma örnekleri çoðalmaktadýr. Ayrýca giderek artan yoksul-varsýl kutuplaþmasýnýn yarattýðý uyuþmazlýklar da þiddetle çözülmeye çalýþýlmakta, pek çok “þey” gibi þiddet de küreselleþmektedir (Özdek, 2002). Günümüzde yeryüzünde yoksulluðun varlýðýný “haklý kýlacak” hiçbir “haklý gerekçe” yoktur. Çünkü insanlýðýn geliþtirdiði maddi birikimin yaný sýra bilgi ve deneyim birikimi de yoksulluðun olmadýðý bir dünya yaratmaya elveriþlidir. Bu nedenle yoksulluk “insanlýk ayýplarý” arasýnda en kabul edilmez olanlarýndan biridir. Bu ayýp ekonomik, sosyal, çevresel alanlarda pek çok riskin de kaynaðý durumundadýr. Türkiye, sahip olduðu ekonomik ve sosyal potansiyel ile orantýlý olmayan bir refah düzeyindedir. Bu ise önemli ölçüde uygulanan yanlýþ politikalarýn sonucudur. Türkiye, nüfusunun % 40’ý kýrsal kesimde yaþayan bir ülkedir. Ancak uzun yýllardýr süregelen iç göç nedeniyle kent nüfusu daha hýzlý artmaktadýr. Kýrdaki nüfusun kente yönelmesini durdurmak gibi düþünceler, uzun vadede sosyolojik gerçeklerle baðdaþmaz. Ancak izlenecek “doðru tarým politikalarýyla” bir yandan vahim boyutlara eriþmiþ olan kýrsal kesim yok-



94 YOKSULLUK



sulluðunun önüne geçilebilir, bir yandan da kýrdan kente göç olgusu daha dengeli ve denetimli olarak sürdürülmüþ olur. Denetimsiz bir süreç olarak yaþanan, köyden kente göç sonucu belirli kentlere gelen insanlar “koþarak gelip; ancak iyice tutunamadýklarý kentleri benimseyememekte; kendilerine “nerelisin” diye sorulduðunda “doyduklarý deðil doðduklarý yeri” söylemektedirler. Özellikle büyük kentlerimizde hemþerilik iliþkilerinin özel bir önemi olduðu; insanlarýn kendilerine bu iliþkiler içerisinde bir yaþam alaný bulabildikleri söylenebilir. Bu çerçevede, Türkiye’de son yýllarda, IMF politikalarý ile “çökertilmiþ olan tarýmsal üretim” sonucu derinleþen kýrsal kesim yoksulluðu, iç göç açýsýndan yeni bir etken olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Üretimle baðý koparýlmýþ bir biçimde sürdürülen tarýma “doðrudan destek” politikalarý da tarýmsal üretimi yok etmenin bir aracý olarak iþlev görmektedir. Bugün üretimle iliþkili (ilaç, gübre, ürün vb. ) sübvansiyonlarýn kaldýrýlmasý yönündeki IMF dayatmalarýna karþýlýk üretimle iliþkilendirilmeyen doðrudan destek uygulamalarý yoksullaþmanýn ana nedenleri arasýnda sayýlmaktadýr. Öte yandan IMF ve Dünya Bankasý kaynaklý yeniden yapýlanma ve borçlandýrma politikalarýnýn dünyada uygulandýðý her yerde sözü edilen yoksullaþma artmýþtýr. Çünkü bu politikalar insaný dýþlamaktadýr ve dolayýsýyla uygulandýðý ülkelerin tümünde baþarýsýz olmuþtur. Türkiye’nin içine sokulduðu uluslararasý ekonomik iliþkiler hem günümüz hem de gelecek kuþaklarýn “yönetme haklarýný” gasp etmektedir. Ýktidarlar deðiþse de alýnacak kararlar, Türkiye’nin deðil ama küresel egemenlerin çýkarýna, deðiþmez kýlýnmaktadýr. 2000’li yýllarýn baþýnda Türkiye’de yaþanan ekonomik bunalým daha önceleri yaþanmýþ olan bunalýmlardan, etkisi itibariyle oldukça farklý olmuþtur. Bunalým toplumun tüm katmanlarýný olumsuz etkilemiþ; özellikle çiftçiler, esnaf ve sanatkarlar gibi toplumun diðer kesimlerine göre daha “kanaatkar” olan ve bu yüzden de yaþadýklarý sýkýntýlar nedeniyle tepki örgütlemeyi pek düþünmeyen kesimler bile bazen örgütlü bazen de kendiliðinden tepkiler geliþtirmiþlerdir. Eskiden bunalým zamanlarýnda, çoðu kez, enformel sektör olarak bilinen kesimin yarattýðý istihdam ve gelir olanaklarý devreye girer ve bunalýmýn atlatýlmasýna yardýmcý olurken bu kez bunalým enformel sektörü de vurmuþtur. Yaþanan bunalýmlarýn da etkisiyle Türkiye, Birleþmiþ Milletler Ýnsani Geliþme Ýndeksinde 173 ülke arasýnda 85. sýrada (orta geliþmiþlik düzeyinde) sayýlmaktadýr. Yoksulluk giderek yayýlma ve derinleþme eðilimindedir. Eðitim bir faktör olarak yoksulluðu önleme bakýmýndan etkili olmaktan çýkmaktadýr. Kuþaklar arasýnda aktarýlan yapýsal bir nitelik kazanmýþ olan yoksulluk olgusu giderek daha belirgin hale gelmektedir. Türkiye’de bu gün 13 milyon yurt-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



95



taþýmýzýn saðlýk güvencesi yeþil kart yoluyla saðlanmaktadýr. Bu rakamlar abartýlý bile olsa sorunun boyutlarý açýsýndan uyarýcý sayýlmalýdýr.



Yoksullukla Savaþýmda “Sivil Toplum” Devletin müdahalesi dýþýnda kalmýþ ve bireylerin kendilerini yönlendirebildikleri bir alan olarak tanýmlanan sivil toplumun tipik unsurlarý kitle iletiþim araçlarý, siyasal partiler, sendikalar, dernekler, meslek kuruluþlarý, kooperatifler v.b dir. Bunlar demokrasinin olduðu kadar insan hak ve özgürlüklerinin korunmasý bakýmýndan da büyük bir güvencedir. Sivil toplum kuruluþlarý insan haklarý ve özgürlüklerinin saðlanmasýnda yalnýzca “savunma yapan” kuruluþlar deðil; ayný zamanda doðrudan sorumluluk alarak haklarýn ve özgürlüklerin gerçekleþtirilmesinde ve güvence altýna alýnmasýnda rol alan kuruluþlardýr. Hak ve özgürlükler ancak aktif bir katýlýmla olanaklý olabilir; ve bu katýlým çeþitli sivil toplum modeli (dernek, vakýf, inisiyatif kümeleri vb.) örnekleri aracýlýðýyla ve yine çok çeþitli araçlar kullanýlarak gerçekleþtirilebilir. Sivil ve demokratik yapýlarda örgütlenmemiþ bir toplum sessizliðe mahkum edilmiþ bir toplumdur. Böyle bir toplumda ilk görüþte iþlerin iyi gittiði sanýsý uyanabilir ama bu, çoðu kez yanýltýcýdýr (Tanör, 1991, 38-41). Artan ve derinleþen yoksulluk sonucunda daha önceleri bir tampon kurum olarak çeþitli dayanýþma/yardýmlaþma biçimleri üreten aile, akrabalýk ve hemþerilik gibi kurumlar giderek çözülmekte ve artýk bir tampon mekanizma iþlevi görmede yetersiz kalmaktadýr. Toplumsal dayanýþma geleceðe umutla bakmak, bir topluma ait olmak ve “o toplumdan almak kadar o topluma vermek” demektir. Dayanýþmayý olanaklý kýlmak için de ortak kimlikler inþa etmek (yurttaþlýk, kentlilik, hemþerililik vb. ) ve bu kimlikleri canlý tutmak/harekete geçirmek gerekir. Gerek bu dayanýþmanýn saðlanmasýnda gerekse sözü edilen ortak kimliklerin oluþturulmasýnda sivil toplum kuruluþlarýnýn rolü yadsýnamaz. Yoksullara yardým düþüncesi dinsel, geleneksel ya da insani nedenlerle “yardým potansiyeli olan çevrelerin” her zaman ilgisini çekmiþtir. Bu ilgi tarihsel süreç içerisinde kendi yardým biçim ve modellerini de yaratmýþtýr. Vakýf kurumunun tarihte pek çok amaçla kullanýmý yanýnda yoksullara yardým amacý da önemli bir yer tutar. Bu ilgi yoksullukla savaþým konusunda kaynak yaratma adýna önemli bir potansiyeldir. Ayný zamanda bu ilginin bir yansýmasý olarak deðerlendirilebilecek olan vakýf ve dernek biçiminde geliþen örgütlenmelerin formel (resmi, hükümet kuruluþlarý) yapýlara oranla daha az bürokratik olan örgüt yapýlarý, deðiþen sorun ve gereksinimlere karþýlýk yeni hizmet modelleri geliþtirmek konusunda daha etkili olmaktadýr. Bunlar esnek yapýlarý itibariyle daha hýzlý hareket etme yeteneðine sahiptirler.



96 YOKSULLUK



Bu gün bir çok sivil toplum örgütü benzer ya da farklý nedenlerle “muhtaçlýk” içindeki insanlara yardým götürme konusunda istekli davranmaktadýrlar. Yürütülen çalýþmalar aðýrlýkla, kendilerine baþvuran ya da çoðu kez “medya” aracýlýðýyla farkýna vardýklarý kimi muhtaç kiþilere sürekliliði olmayan yardýmlar götürmekten ibarettir. Sürekliliði olan az sayýdaki yardýmlar ise daha çok öðrencilere verilen burslardan oluþmaktadýr. Gerek muhtaç kiþilerin belirlenmesinde gerekse yardýmýn türü, miktarý ve biçimi konusunda hiçbir profesyonel kurala baðlý olmadan yapýlan yardýmlar, yardým etmenin profesyonel bir görev sayýlmadýðýný; daha çok verenin inisiyatifinde ve keyfiyetinde görüldüðünü göstermektedir. Ayrýca sivil toplum kuruluþlarý hizmetlerin psiko sosyal boyutunu da göz ardý etmekte bu anlamda bünyelerinde profesyonel çalýþmalar yapacak birimler bulundurmamaktadýr. Oysa bir ülkede yoksullukla savaþýmda, temel sorumluluk kamuda olsa bile, sivil toplumun rolü yadsýnamayacak kadar önemlidir. Gerek kaynak yaratmada, gerek bazý yeni hizmet anlayýþlarýnýn geliþtirilmesinde, gerek hizmetin düzenlenmesinde sivil toplum (gönüllü kuruluþlar) kuruluþlarýnýn etkin görevler üstlenmesi olanaklýdýr. Bu gerçeklerin ýþýðýnda yoksullukla savaþýmda kamunun ve “sivil toplum”un rolleri iyi tanýmlanmalý ve bu iki kesim arasýndaki iliþki yeni bir yaklaþýmla ele alýnmalýdýr.



Ýnsan Haklarý ve Yoksulluk Ekonomik yaþamýn tüm unsurlarý dorudan ya da dolaylý insan haklarý sorunu ile ilgilidir. Bir ülkenin endüstrileþme düzeyi, geliþmiþlik durumu, refahýn yaygýnlaþma derecesi, iþçi iþveren iliþkileri, devletin ekonomik alana müdahale teknikleri, iktisat politikalarýnýn sonuçlarý vb., insan haklarý performansýný þu ya da bu ölçüde etkiler niteliktedir. 1980’lerden beri izlenen ekonomik ve sosyal politikalar sonucu Türkiye nüfusunun çok büyük kesimi köksüzleþmiþ, yönsüz, iþsiz, geleceksiz ve sýradan insanlardan oluþmaktadýr. Sýradan insaný ilgilendiren/kaygýlandýran tek þey ise aç kalmak ve iþsiz olmaktýr (Tanör, 1991, 121-126). Ýnsan Haklarý Evrensel Bildirgesi bireysel hak ve özgürlüklerin yaný sýra insaný toplumsal çevre içerisinde ele alan bir yaklaþýmý da benimsemiþtir. Bu baðlamda ele alýnan ekonomik, sosyal ve kültürel haklar arasýnda çalýþma ve iþsizlikten korunma, sosyal güvenlik hakký, saðlýk, eðitim ve öðrenim hakký gibi haklar konumuz açýsýndan özellikle önemlidir. Ýnsan Haklarý Bildirgesinde genel hatlarý ile belirtilmiþ olan ekonomik, sosyal ve kültürel haklar “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara Ýliþkin Uluslararasý Sözleþme”de daha kapsamlý olarak yer almýþtýr. Ayrýca insanca yaþamanýn saðlanmasý ve ailenin korunmasý gibi daha ayrýntýlý düzenlemeler de yer almýþtýr (Kapani, 1987, 35).



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



97



Uluslararasý düzenlemeler ekonomik, sosyal ve kültürel haklarý ayýrmýþ olsa da bu haklar gerçekte kiþisel ve siyasal haklarla bir bütün oluþturmaktadýr. Yani haklar arasýnda bir hiyerarþi, bir öncelik-sonralýk iliþkisi yoktur. Temel haklara verilen önceliðin sosyal haklarý ötelemesi kabul edilemez. Bu iki küme haklar arasýnda iþlevsel bir baðlýlýk bulunmakta, ekonomik, sosyal ve kültürel haklar olmadan kiþisel hak ve özgürlüklerin bir anlam taþýmayacaðý belirtilmektedir. Ýsteme haklarý olarak da bilinen bu haklar “sosyal adalet, sosyal refah ve sosyal güvenlik” kavramlarýyla yakýndan iliþkilidir ve özünde bireylerin ve toplumlarýn (ayný zamanda halklarýn) geliþmesiyle iliþkilidir. Geliþme hakký Anayasamýzda da “kiþinin maddi ve manevi varlýðýný koruma ve geliþtirme hakký” olarak yerini almýþtýr. Bireyin içinde yaþadýðý toplumda geliþmesi ve topluma karþý sorumluluklarýný da yerine getirebilmesi büyük ölçüde bu haklarýn varlýðýna baðlýdýr. Bu haklar olmadan bireyin bir sosyal nitelik kazanmasý düþünülemez. Kiþisel haklarla bir bütün oluþturan sosyal haklar, sosyal hukuk devleti ilkesinin doðal bir sonucu olarak Anayasamýzda da düzenlenmiþtir. Bu haklarýn ayýrýcý niteliði toplumsal eþitsizlikleri gidermeye yönelmiþ olmasýdýr (Akýllýoðlu, 1995, 143-150 ). Bilindiði gibi insan haklarýný bölgesel düzeyde ekonomik, sosyal ve kültürel haklar baðlamýnda korumayý amaçlayan en önemli belge Avrupa Sosyal Þartýdýr. Bu Þart herkes için çalýþma hakkýný (adil çalýþma ve ücret alma, güvenli ve saðlýklý çalýþma haklarýný da içerecek þekilde) düzenlemektedir. Bununla birlikte çocuklarý, gençleri, kadýnlarý, engellileri, yaþlýlarý... bir baþka ifadeyle her toplumun “kýrýlgan” kesimlerini koruyucu hükümler de getirmektedir. Ayrýca eðitimi, saðlýðý, sosyal güvenliði, sosyal yardým ve refah hizmetlerini de bir hak olarak düzenleyen Þart, özellikle sosyal hizmetlerin kurulmasý ve sürdürülmesinde bireylerin, gönüllü veya benzeri örgütlerin özendirilmesini öngörmektedir. Herkesin, (gerek bireysel olarak gerekse ailesi içerisinde), yaþadýðý yoksunluklarý önlemek, gidermek ya da hafifletmek için gereksinim duyduðu yardýmlarýn uygun kamusal hizmetler ya da özel hizmetler yoluyla saðlanmasý istenmektedir. Ailenin tam geliþmesi için gerekli koþullarý saðlamak üzere uygun tüm yöntemler kullanýlacak ve böylece aile yaþamý ekonomik, yasal ve sosyal bakýmdan korunacaktýr. Bu arada analarýn ve çocuklarýn sosyal ve ekonomik korunma hakkýnýn etkin bir biçimde kullanýlmasý için uygun ve gerekli tüm önlemler alýnacaktýr. Avrupa Sosyal Þartýnýn oldukça kapsamlý olan içeriðinde yer alan tüm düzenlemeler doðrudan ya da dolaylý olarak yoksulluk olgusuyla/sorunuyla iliþkilidir (Gülmez, 1993). Yoksullukla savaþýmýn gerekçeleri ve yollarý konusunda uluslararasý planda geliþtirilmiþ “çerçeve” arayýþýnda bir sýkýntý olmadýðý açýktýr. Ayný þekilde Türkiye Cumhuriyeti Anayasasý ve doðrudan ya da dolaylý konuyla ilgisi olan pek çok yasal düzenleme de bize bu çerçevenin, eksik ya da fazla,



98 YOKSULLUK



ulusal düzeyde de oluþturulduðunu göstermektedir. Bu bildirinin asýl konusu bu düzenlemelerin yeterliliðinin sýnanmasý deðildir. Sorunun, belki de çok daha önemli olan bu boyutu, yazarýn baþka çalýþmalarýnda (Karataþ, 2002a, Karataþ, 2002b) da ele alýnmýþ ve baþka yazarlarca da sýklýkla iþlenmiþtir. Bildirinin bundan sonraki bölümünde konuyla ilgili ihmal edildiði düþünülen bir baþka boyut, yoksullukla savaþýmda etik boyut üzerinde durulmuþtur: Yoksullukla savaþýmda izlenen yol ne olursa olsun, (ki elbette yoksullukla savaþým amacýyla geliþtirilen hizmet modelleri, benimsenen öncelikler vb. de bilimsel bir yaklaþým içerisinde deðerlendirilebilir, eleþtirilebilir), bu yollarýn ve uygulamada takýnýlan tutum ve davranýþlarýn etik ilkelere uygunluðu sorgulanmalýdýr. Yoksullukla savaþým, yöneldiði hedef kitlenin büyüklüðüne göre “mikro, mezo ve makro” ölçekte çalýþmalarla olabilir. Amacý yönünden de uygulanan makro ekonomik ve sosyal politikalar aracýlýðýyla yoksulluðu önlemeye, bireyleri, aileleri ve toplumu geliþtirici çalýþmalarla yoksulluktan korumaya, var olan yoksulluk durumunu tümüyle ortadan kaldýrmaya, yoksulluðun çeþitli kesimler üzerindeki etkilerini gidermeye (telafi etme/ hafifletme) yönelebilir. Tüm bu süreçlerde savaþýmýn etik boyutunda temel çerçeve insan haklarý demeti içerisinde ifadesini bulan hak ve özgürlüklerin çiðnenmemesi; tersine korunup geliþtirilmesidir.



Yoksullukla Savaþýmda Sýk Baþvurulan Yollardan Birisi: Sosyal Yardýmlar Yoksullukla savaþýmýn odaðý insan ve insanýn karþý karþýya kaldýðý sorun ve gereksinimleridir. Birey, aile, bir yerleþim yeri (mahalle, köy, kasaba, kent), bir bölge, bir ülke, bir ülkeler kümesi, tüm dünya…Yoksullukla savaþýmýn hangi ölçekte yürütüleceði tümüyle sorunun yaygýnlýk düzeyine, eldeki olanaklara ve örgütlenme becerisine baðlýdýr. Savaþýmda rol alan taraflar, (uluslar arasý kuruluþlar, hükümetler, yerel yönetim birimleri, sivil toplum kuruluþlarý, bireyler, medya vb. ) birbirleri ile etkili bir iþbirliði ve eþgüdüm içerisinde hareket ederse savaþýmýn ölçeðini büyütmek ve istenilen sonuçlarý elde etmek olanaðý olacaktýr. Sosyal yardýmlar hangi kurum aracýlýðýyla ve hangi ölçekte verilirse verilsin bunun bir “yardým yönetimi anlayýþý” içerisinde verilmesi gerekir. Benimsenecek yardým yönetimi modeli 1) yardýmýn yöneldiði ölçek (kiþi ya da aileler, köy, mahalle, kent, bir afet bölgesi, ülke vb.), 2) yardýmýn hedef kitlesi, 3) yoksulluðun/yoksunluðun nedeni, 4) yaþanan sorun ve gereksinimler, 5) eldeki kaynaklar gibi etmenlere baðlý olarak deðiþecektir. Yoksullukla savaþýmýn önemli boyutlarýndan birisi de yoksullarýn belirlenmesi ve dinamik bir biçimde izlenebilir olmasýdýr. Bu alanda gerçekçi ve güvenilir müdahaleler geliþtirebilmek için her þeyden önce sorunla ilgili baþta



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



99



sayýsal bilgilere gereksinim vardýr. Sayýsal veriler gerek makro ekonomik ve sosyal politikalarýn oluþturulmasýnda, gerekse yoksul aile ve bireylere götürülecek sosyal yardým ve hizmetlerde oldukça önemlidir. Bu belirlemeler sonunda sosyal yardýmlarýn bu gün olduðu gibi yalnýzca baþvuru üzerine deðil, tespit ve inceleme (psiko-sosyal inceleme) esasýna göre yapýlmasý gerekir (Karataþ, 1999). Sosyal hizmetler ve sosyal yardýmlar alanýndaki kamusal sosyal politikalarýn önemli bir ayaðý da örgütlenmedir. Örgütlenme sorununun iki ayrý temelde incelenmesi gerekir: Birincisi bu alandaki kamusal sorumluluðu tek bir siyasal ve yönetsel otorite altýnda toplamaktýr. Ýkincisi ise yetki ve sorumluluðun kamu yönetimi kuruluþlarý (merkezi ve yerel) arasýnda nasýl paylaþtýrýlacaðýdýr. Ayrýca kaynak yaratma, kaynaklarý yönetme ve etkili kullanma konusunu da örgütlenmenin bir parçasý olarak ele almak gerekir. Türkiye’de geçerli sosyal yardým sistemleri içerisinde en önemli kurumlardan birisi 1986’da kurulan Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþma Fonu ve bu Fonun kaynaklarý ile etkinliklerini yürüten sosyal yardýmlaþma ve dayanýþma vakýflarýdýr. Þu anda Türkiye ölçeðinde 931 adet SYDV etkinliklerini sürdürmektedir. Baþbakanlýk Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonundan alýnan bilgilere göre 2003 yýlý itibariyle aylýk kullanýlabilir tahmini gelir, 60-70 trilyon Tl’dir. 220. 000 üniversite öðrencisine her ay karþýlýksýz 65. 000. 0000 TL burs verilmektedir. Özürlü üniversite öðrencileri ve þehit ailelerinin üniversite öðrencisi olan çocuklarý için bu miktar 75.000.000 TL’ dir. Her vakfýn (SYDV) elinde yoksullara iliþkin kayýtlar bulunmakta ancak bu kayýtlar standart olmadýðý gibi deðerlendirmeye olanak verecek biçimde de saklanmamaktadýr. Bu kayýtlardan, yeni politika ve uygulamalarýn belirlenmesinde etkin bir biçimde yaralanýlamamaktadýr. Oysa; bir hizmeti baþlatýrken en baþta deðerlendirme ölçütlerinin belirlenmesi ve buna uygun bir kayýt sistemi oluþturulmasý gerekir. Bu kayýtlarýn da elektronik ortamda tutulmasý, saklanmasý ve gerek merkezi gerekse yerel ölçeklerde deðerlendirmeye, çözümlemelere olanak verecek bir veri tabaný iþlevi görmesi gerekir. Geç kalýnmýþ da olsa; 1) muhtaçlýk deðerlendirme ölçütleri hemen belirlenmeli, 2) kayýt standardý geliþtirilmeli, 3) bilgisayar programý yazýlmalý, 4) geriye dönük kayýtlar bilgisayara girilmeli ve böylece kamu kaynaklarýnýn daha etkili kullanýmý saðlanmalýdýr.



Yoksullukla Savaþýmda Etik Boyut Ýyi-kötü gibi deðer yargýsýna dayalý kavramlar tarihin her döneminde olmasýna karþýn tarihsel süreç içerisinde deðiþen sosyo ekonomik koþullar ve kültürel deðerlerle baðlý olarak neyin “iyi” neyin “kötü” olduðu zamanla deðiþiklik göstermiþtir. Belirtilen nedenlerle, toplumlar/kültürler arasýnda da “iyi-



100 YOKSULLUK



kötü” yargýlarýnda deðiþiklikler görülmüþtür. Toplumsal yaþamý düzenleyen kurallarýn/hukuksal normlarýn tam geliþmediði toplumlarda daha aðýrlýklý bir yeri olan etik kurallar, zamanla, çoðu kez, bu tür kurallara da kaynaklýk etmiþtir. Etik kurallarýn oluþumunda bir çok etmen arasýnda dinin, toplumsal geleneklerin, belirli mesleklere özgü uygulamalarýn etkisi önemlidir. Temelde bir sosyal politika konusu olan yoksullukla savaþýmýn önemli bir yönü de bu savaþýmda rol alan uygulayýcýlarýn, bir meslek disiplini içerisinde hareket etmeleridir. Bu savaþýmda, yüz yýldýr, dünyanýn her yerinde etkin bir rol alan sosyal hizmet (social work) mesleði, kendi mesleki deðerlerini de önemli ölçüde oluþturmuþ durumdadýr (SHUD, 2003). En geniþ anlamda yoksullukla savaþýmýn etik çerçevesini insan hak ve özgürlükleri oluþtururken daha dar anlamda ve özellikle de uygulamada baþvurulacak etik deðerler bakýmdan sosyal hizmet mesleðinin ilke ve deðerler bütününe baþvurmak gerekir. Kuþkusuz ki sosyal hizmetin deðerleri de birden bire ortaya çýkan köksüz kurallar olmayýp tersine köklerini tarihin derinliklerinden, insanlýðýn ortak deðerlerinden almaktadýr. Sosyal hizmet uzmaný (social worker) toplumun bütün üyelerini içine alacak daha iyi bir yaþam kurmanýn peþindedir. Her insan daha iyi bir yaþamý hak edecek deðerdedir. Bu, insanýn deðerine ve her bireyin onurlu bir yaþam sürmesi gerektiðine olan inancýn bir ifadesidir. Mesleðin bu ilkesi kaynaðýný, insan haklarý demeti içinde yer alan kiþisel hak ve özgürlüklerden alýr. Sosyal hizmet mesleðinin temel ilkelerinden biri de bireyin kendisi ile ilgili kararlarda öncelikli söz hakký olduðuna olan inançtýr. Buna her bireyin “kendi kaderini tayin etme hakký” diyoruz. Birey sorunlarýnýn ve gereksinimlerinin ne olduðunu belirlemede ve bunlarýn nasýl çözülmesi/karþýlanmasý gerektiði konusunda öncelikli söz hakkýna sahiptir. Sosyal hizmet uzmaný yoksul bireyle çalýþýrken, onu, bu haklarýný kullanabilecek bir düzeye eriþtirmeye çalýþýr. Asýl önemli olan her bireyin kendi kendine yardým edebilmesini olanaklý kýlmaktýr, yani bireyin sorun çözme kapasitesini geliþtirmektir. Sosyal hizmet uzmaný yoksul bireyle çalýþýrken onu baðýmsýzlaþtýrma yönünde hareket etmeli, belirli bir düzeye eriþtiðinde artýk birey karþýlaþtýðý sorunlarý kendi baþýna çözebilecek noktaya gelmiþ olmalýdýr. Günümüzde yoksullarla yapýlan çalýþmalarda yoksullarý baðýmsýz kýlan, kendi ayaklarý üstünde durmayý hedefleyen yaklaþýmlardan çok “yardým verenlere baðýmlý kýlan” bir anlayýþýn yeðlendiði görülmektedir. Böylece yoksullar sürekli “alýcý konumda bir rol” tanýmýna sýkýþtýrýlmaktadýrlar. Giderek verenle alanýn birlikte oluþturduklarý bir “yoksulluk kültürünün” temelleri atýlmaktadýr.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



101



Türkiye’de yardým etme mekanizmasý, gerek kamusal gerek sivil toplum gerekse kiþisel yollarla olsun, alanlarý verenlere baðýmlý kýlan bir model (Yoksullarý verenlere baðýmlý kýlan model) üzerinden iþletilmektedir. Burada öncelikli soru sosyal yardýmlarýn bir kamusal sorumluluk olarak mý deðerlendirileceðidir. Muhtaçlýk içindeki bireye, aileye yardým etmek özünde bir keyfiyet, vicdan ya da ahlaki bir sorumluluk mudur? Yoksa bu, kaynaðýný anayasadan ve diðer yasal düzenlemelerden alan bir sosyal sorumluluk mudur? Eðer bu bir anayasal sorumluluk ise (ki bu durum, dinsel, ahlaksal ya da insani boyutlarý dýþlamaz ama hareket noktasý farklýdýr ve onlarý aþan bir anlayýþtýr) o zaman sosyal yardýmlarýn “hukuksal açýdan bir hak” olarak benimsenmesi ve mevzuatta da böyle düzenlenmesi gerekir. Bir sosyal “hak” olarak düzenlenmesinin kuþkusuz ki hukuksal açýdan da önemli bazý sonuçlarý olacaktýr. Bir yurttaþlýk hakký olarak düzenlenmesinin sonuçlarýndan biri devletin bu hakkýn yerine getirilmesini herhangi bir sebeple ihmal etmemesi, ya da yerine getirilmesini tümüyle sivil topluma, (gönüllü kiþilere) devredememesidir. Böylece kamunun sorumluluðunu yerine getirmemesi ya da yerine getirirken bir takým aksaklýklarýn yaþanmasý halinde yurttaþýn haklarýný aramasý için koþullar yaratýlmýþ olur. Böyle olmadýðýnda devletin (kamunun) yardým etkinlikleri bile bir keyfiyet içerisinde, politik eðilimlere göre deðiþebilmektedir. Ayný konumda olan bireylerden biri bir yerde yardýmý “hak ederken” bir baþka yerde ya da zamanda hak sahibi olamamaktadýr. Bu tip durumlarda da doðal olarak “hak sahibi”nin hukuksal bir talebi, zorlamasý olamamaktadýr. Sivil toplum kuruluþlarýnýn yardým etme saikleri de birbirinden oldukça farklýdýr. Çoðu bunu bir kamusal sorumluluk olarak algýlamaktan öte daha öznel nedenlere (acýma, vicdani ve insani sebepler, dinsel, ahlaksal sebepler vb.) dayanarak yardým etme davranýþý içerisine girmektedirler. Bu tür yardým etme davranýþýnda yardým edenlerin niyetleri, duygu ve düþünceleri daha ön plana çýkmaktadýr ve bir tür minnet yaratma güdüsü egemen olmaktadýr. Bireysel olarak yardým etmeyi tercih edenlerde de verenin tatminini ön plana alan bir yaklaþýmýn egemen olduðu gözlenmektedir. Veren verdiði kiþiyi tanýmak, verme alma iliþkisini daha somut olarak kurmak ve yaþamak istemektedir. Bir yuva ya da yurda giderek getirdiði yiyeceði kendisi daðýtmak isteyen birinin, ya da yolda giderken bir dilenciye para veren kiþinin durumunda yaþanan budur. Tüm bu uygulamalarda yardým alanlar kadar verenlerin de tatminini gözeten bir anlayýþ egemendir. Bir yerde alanlarý verenlere “minnet duygusu” ile baðlayan bir model yaratýlmaktadýr.



102 YOKSULLUK



Sosyal hizmet uzmanlarý, insanlarýn tutum ve davranýþlarýnýn mutlaka deðiþtirilebileceðine (deðiþimi istemek deðiþim sürecini kolaylaþtýrabileceði gibi bazen de deðiþime gösterilen direnç vb. sebeplerle bu, oldukça zor olabilir), inanýrlar. Uygun politika, plan, program ve hizmetler aracýlýðýyla deðiþim olanaklýdýr. Deðiþim sürecinin tüm aþamalarýnda ise gereksinim duyulan güç, bilimsel ve mesleki bilgidir. Sorununun farkýnda olan birey, aile, toplum gibi birimler, gereksinimleri olan çözüm yolunu da kendileri bulmuþ iseler bu, onlarýn kendilerine olan güvenini arttýracaktýr. Güven duygusu ise baðýmsýz olmanýn, kendi kendine yetmenin ön koþuludur. Bunun anlamý, yoksullukla savaþýmda yoksul birey, aile ve toplumun savaþýmýn her aþamasýna en üst düzeyde katký ve katýlýmýnýn saðlanmasýdýr. Uygulamada ise genelde yapýlan, yoksullar için “baþka birilerinin” düþündüðü “iyi þeylerin” diðerlerine empoze edilmesidir. Sosyal hizmet uzmanlarý her bireyin eþit fýrsatlara/olanaklara sahip olmasý gerektiðine inanýrlar. Bu anlamda bireyler yalnýzca doðal yetenekleriyle sýnýrlanmýþ olmalýdýr. Yoksulluk sorunu açýsýndan bakýldýðýnda bir sosyal eþitlik durumundan söz etmek olanaksýzdýr. Yoksullukla savaþýmýn asýl hedefi ise var olan toplumsal eþitsizlikleri gidermektir. Yoksullar üzerinde yapýlan araþtýrmalar yoksulluðun toplumun belirli kesimleri arasýnda daha çok yaygýnlýk kazandýðýný göstermektedir. Örneðin çocuklar, kadýnlar, yaþlýlar, engelliler, parçalanmýþ aileler, alkol ve madde baðýmlýlýðý olanlar, alt kültürler…yoksulluktan daha çok etkilenmektedir. Yoksullukla savaþýmýn temel yönelimi belirtilen toplum kesimleri aleyhine var olan eþitsizliði gidermek olmalýdýr. Bu savaþýmý verenlerin ayný zamanda her hangi bir ayrýmcý davranýþ ve uygulama içerisinde olmasý kabul edilemez. Oysa ülkemizde yoksullara hizmet götürürken bir çok haksýz ve eþitsiz uygulama, sürekli olarak günlük basýna da yansýyacak biçimde yaþanmaktadýr. Sosyal hizmetin deðerlerine göre her toplum bireylerin kendini geliþtirme hakkýný tanýr ve bunu olanaklý kýlacak önlemleri alýr. Buna karþýlýk bireylerin de kendileri ve aileleri baþta olmak üzere topluma karþý sosyal sorumluluklarý vardýr. Hiç kimse yaþamýnýn tüm evrelerinde yalnýzca alma ya da verme rolü ile sýnýrlanmamýþtýr. Birey toplum iliþkisinde bu rol deðiþken olup yoksul bireyin de kendi koþullarýný deðiþtirmek ve topluma karþý ödevlerini yerine getirmek noktasýnda sorumluluklarý vardýr. Bu doðrultuda bireyler ve gruplar yetenekleri ve olanaklarý ölçüsünde topluma karþý sorumlulukla yüklenmelidir. Bu, onlarýn kendilerine güven duygusu kazanmalarýný da kolaylaþtýracak ve böylece baðýmsýzlýk kazanma çabalarýný da destekleyecektir. Sosyal hizmet uzmanlarý yoksullukla savaþýrken, topluma ait kaynaklarý kullanmaktadýr. Bu nedenle kaynaklarýn etkin ve verimli kullanýmý konusunda topluma karþý sorumludur. Kaynaklarýn etkin ve verimli kullanýlmamasý



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



103



demek, boþa harcanan kaynaklar nedeniyle yoksulluk ve yoksunluðun birileri için varlýðýný hala devam ettiriyor olmasý demektir. Dolayýsý ile yoksullukla savaþýmda ulusal ölçekte etkin politika, plan ve programlar geliþtirmek ve bunlarla uyumlu, etkisi deðerlendirilebilen hizmet modelleri üretmek gerekir. Yoksulluk konusunda önleyici, koruyucu, tedavi edici, geliþtirici hizmetler ve kaynaklarýn bu hizmetler arasýnda dengeli daðýlýmýna özen gösterilmelidir. Oysa bu gün yoksullukla savaþým alanýnda ciddi politika, plan ve programlardan yoksun olduðumuz açýktýr. Buna karþýlýk uygulanmakta olan yýðýnla projeden ve kaynaklarýn hiçbir ciddi planlama olmadan etkisiz bir biçimde savrulduðundan söz edebiliriz. Ulusal politika ve planlarla örtüþmeyen ve savaþýmýn yukarýda belirtilen çeþitli cephelerini dikkate almayan, daha çok yoksulluðun sonuçlarýnýn telafisi ile ilgilenen projelerin gerçekte ne iþe yaradýklarý da deðerlendirme olanaðý bulunmayýþý nedeniyle anlaþýlamamaktadýr. Okula gitmeyen/gidemeyen Ali’yi Ayþe’yi okula yazdýrmak önemlidir ama bundan daha da önemli olan, eðitimin her kademesinde okullaþma oranýný yükseltmektir. Bir ya da birkaç (hatta binlerce) hastanýn tedavi ettirilmesi, ilaçlarýnýn alýnmasý kuþkusuz çok önemlidir ama bundan daha önemli olan; ülkede yaþayan herkesi saðlýk güvencesi içerisine almak, ülkenin her köþesine saðlýk hizmeti/kuruluþlarý götürmektir. Sorunun çözümü kuþkusuz çok yönlü bir ele alýþý/anlayýþý ve müdahaleyi gerektirmektedir. Ekonomik büyümesini dengeli bir kalkýnma ile bütünleþtiren, gelir daðýlýmýndaki eþitsizliði gideren, yoksullukla savaþýmda temel sorumluluðu kamuya veren ancak gerek sivil toplum örgütlerinin gerekse tek tek bireylerin katký ve katýlýmýný dýþlamayan, politika oluþturmadan uygulamaya deðin her aþamada profesyonellere sorumluluk veren bir anlayýþ egemen kýlýnmalýdýr. Kýsacasý sosyal devlet olmanýn gereklerini yerine getirmek gerekir.



104 YOKSULLUK



Kaynaklar Akýllýoðlu, T. (1995). Ýnsan Haklarý – I – Kavram, Kaynaklar ve Koruma Sistemleri. Ankara: A.Ü.S.B.F. Ýnsan Haklarý Merkezi Yayýnlarý no.: 17.. Kapani, M. (1987).Ýnsan Haklarýnýn Uluslararasý Boyutlarý, Ankara: Bilgi Yayýnevi. Karataþ, K. (1999). “Türkiye’de Özürlülere Yönelik Sosyal Yardýmlar”, Görme Özürlülerin Sosyal Güvenlik Sorunlarý ve Ýstihdamý Sempozyumu, (Ed. Kasým Karataþ), Ankara: Altý Nokta Körlere Hizmet Vakfý Yayýn No: 3, ss. 253-260. Karataþ, K. (2002a). “Yoksulluðun Küreselleþesi ve Yoksulluða Karþý Küresel Tavýr” Deðiþen Türkiye’de Ýnsan Haklarý Açýsýndan Sosyal Hizmetler (Ed. Kasým Karataþ), Ankara: Sosyal Hizmet Uzmanlarý Derneði Genel Merkezi Yayýn no.: 006, ss.270-276. Karataþ, K. (2002b). “Yoksullukla Mücadelede Bir Sosyal Politika aracý Olarak Sosyal Yardýmlar” Türkiye Ýnsan Haklarý Hareketi Konferansý-2002, Yoksulluk ve Ýnsan Haklarý. 15-17 Kasým, Ýnsan Haklarý Derneði ve Türkiye Ýnsan Haklarý Vakfý. Sosoyal Hizmet Uzmanlarý Derneði Genel Merkezi, (2003). Sosyal Hizmet Mesleðinin Etik Ýlkeleri ve sorumluluklarý. Ankara: Tanör, B. (1991). Türkiye’nin Ýnsan Haklarý Sorunu. Ýstanbul: BDS Yayýnlarý.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



105



Türk Toplumunda Yoksulluk Kültürü Orhan Türkdoðan Prof. Dr. E-posta: [email protected]



Öz



Y



oksulluk olgusunun niteliklerini salt ekonomik bir tabana oturtarak yani kültürden soyutlayarak çözümlemek mümkün deðildir. Yoksulluk kültürü; ‘yoksulluk’ kavramýndan farklýdýr. Bir toplumda yoksulluk kültürünü yok etmek yoksulluðun bizatihi kendisini yok etmekten zordur. Çünkü bu kültür, tarihsel süreç içerisinde oluþur ve kurumlaþýr. Yoksulluk kültürü, ‘kent yoksulluðu’ kavramýndan da farklýdýr. Dünyanýn her yöresinde gözlendiði gibi ülkemizde de kýrsal alanlarda ve kentlerde oluþan yoksulluk süreci, hiçbir zaman toplum yapýsý, inanç sistemi, kültür deðerleri ve yönelim tarzlarý göz önüne alýnmadan salt anlamda çözümlenemez. Anahtar kelimeler : yoksulluk, yoksulluk kültürü, kentsel yoksulluk, Deniz Feneri



Abstract



I



t is not possible to solve the phenomenon of poverty by putting it on a purely economic base, that is, by separating it from culture. The culture of poverty is different from the concept of poverty. It is more difficult to eliminate the culture of poverty in a society than it is to eliminate poverty itself, because culture develops within an historical process and becomes institutionalized. The culture of poverty is different from the concept of "urban poverty." Just as can be seen in every region of the world, the process of poverty developing in rural and urban areas can never be solved without taking into consideration the social structure, belief system, cultural values and governing styles. Key Words: Poverty, culture of poverty, urban poverty, Light House



106 YOKSULLUK



Giriþ



D



eniz Feneri’ nin gündeme getirmiþ olduðu “Yoksulluk” olgusu, az geliþmiþ veya geliþmekte olan ülkelerin çok boyutlu sorunlarýndan biri, belki de en dinamik olanýdýr. Tarihsel süreç içinde yoksulluðun önlenmesi için evrensel dinlerin, siyasal yönetimlerin gündeme getirmiþ olduklarý geniþ çaplý önlem ve giriþimler hepimizin bilgisi içindedir. Aç insanlarýn doyurulmasý, onlara aþ ve iþ bulunmasý, refah içinde yaþamlarý ve insan konumuna ulaþtýrýlmalarý tüm sistemlerin temel felsefesini oluþturmuþtur. Ýnsanlýk tarihi, ayný zamanda yoksulluðu önlemenin yöntem ve çareleri üzerinde de durmuþtur.Evrensel bir din olarak Ýslamiyet gerek dini söylemleri gerekse uygulamalarý ile yoksulluðun üzerine yürümüþ, bir çok vakýf kuruluþlarý ve imaretleri ile yoksulluðun kurumsallaþmasýný önlemeye çalýþmýþtýr. Son yýllarda, bir kýsým Hint Müslüman teorisyenin yoksullara kredi saðlamak suretiyle iþ ve aþ saðlama yolunu açtýklarý yeni bir davranýþ yöntemine tanýk olmaktayýz. Yoksullukla mücadele tarihinde, yoksulluðu bir olgu olarak gündeme taþýyan ve ona yeni bir kimlik kazandýrmak suretiyle yoksulluðun metodolojisini hazýrlayan bu grubun uygulamalarýnýn Pencap ve yöresinde baþarýlý olduðuna tanýk olmaktayýz. Bezeri yaklaþýmýn yöntem ve tekniklerin þu anda Diyarbakýr, Trabzon ve Aðrý yörelerinde de ele alýnacaðý ilan edilmiþtir. Böylece, Deniz Feneri kuruluþunun yoksula yönelik felsefesi ile Hint modeli kredi sisteminin yoksulluk olgusunu önleme projeleri yeni bir senteze ulaþtýðýnda bu tarihsel oluþumun üstesinden gelinebilecektir. Yoksullukla mücadelede, ister Hint modeli isterse Deniz Feneri’ nin yaklaþý-mý olsun, kanýmca göz önüne alýnmasý gereken önemli bir husus da yoksulluk olgusunun toplum yapýsýnýn inanç, deðerler sistemi ve kültür normlarý ile baðlantýlý olduklarý gerçeði göz önünden uzak tutulmamalýdýr. Yoksulluk, evrensel bir konu olmakla birlikte toplumlardaki oluþumu, biçimlenmesi ve çözüm yollarýnýn yaklaþým tarzlarýnýn bir benzerlik arz ettiði tezi tartýþmaya açýlmalýdýr.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



107



Her toplumun hayat tarzý, dünyaya bakýþ açýsý (frame of referance) ve kültür deðerlerinin oluþturduðu bir yapýlaþma vardýr. Bu nedenle, yoksulluk olgusunun niteliklerini bu kültür kompleksinden soyutlamak suretiyle salt ekonomik bir tabana oturtarak bir çözüme ulaþmak çoðu kez verimsiz sonuçlar doðurabilir. O halde, farklý ekolojik yapý ve kültür kompleksinden kaynaklanmýþ yoksulluk biçimleri(patterns) için ele alýnacak ýslahat projeleri, hiçbir vakit standart kalýplara dökülmek suretiyle çözümlemeye ulaþtýrýlmaz. Yoksulluk ve kültür baðlantýsý bizi yoksulluk kültürüne yönlendirmektedir. Bu nedenle, ‘yoksulluk kültürü’ mutlak anlamda ‘ yoksulluk’ kavramýndan farklýdýr. Bu açýdan bakýldýðýnda, bir toplumda yoksulluk kültürünü yok etmek, yoksulluðu yok etmekten zordur. Çünkü, yoksulluk kültürü, tarihsel süreç içinde yoksulluða maruz kalmýþ gruplarýn ortak inanç deðerleri ve kültür sistemlerinin kurumlaþmasýdýr. O bakýmdan yoksulluk kültürü, bir toplum yapýsýnda savaþ, ekonomik bunalým , kötü yönetim veya benzeri felaketler sonucu birdenbire meydana gelmiþ bir olay deðildir. Selçuklu’ lar ve Osmanlý’ dan beri bir yanda yabancý soylu yönetici –askeri tabaka, öte yanda topraða baðlý köylü-halk olmak üzere ikili (dual) bir toplum yapýsý, yoksulluk kültürünün oluþumunda önemli etken unsur olmuþtur. Halkýn toplumdan dýþlanmasý, aþýrý vergiye tabii tutulmasý, itilip-kakýnmasý, sýk sýk merkez-çevre çatýþmalarý ve yerel ayaklanmalar yoksulluðun adeta kurumlaþmasýný hazýrlamýþtýr. Merkezin çevreyi dýþlamasý, hatta onu bir fitne unsuru olarak kabul etmesi “Reaya” denen kesimin kabuðuna çekilmesi, toplumsal hareketlilikten uzak kalmasý, statü yükselmesi olanaklarýnýn saðlanamamasý, eðitilmemesi, kentleþme sürecinden uzak býrakýlmýþ olmasý sonucunu yaratmýþtýr. Bu durumun yüz yýllarca sürüp-gitmesi, insanlarýn davranýþ kalýplarý ve kognisyonlarýnda yeni kültür kalýplarýnýn meydana gelmesini hazýrlar. Ýþte yoksulluk kültürü, tarihimizin, toplum yapýmýzýn tek kelime ile kültürümüzün bir ürünüdür. Bu insanlar, yüzyýllarca kýrsal alanlar veya kasaba-kentlerde yaþantýlarýný sürdürmüþ, daha sonralarý sanayi ve teknolojinin ilerlemesi sonucu büyük kentlere göç ederek varoþlarýna ve kenar mahallelerine yerleþmek suretiyle gecekondu olgusunu gündeme getirmiþlerdir. Gecekondu gerçeði kent yaþamýnda kýrsalýn görünümü-dür. Kentsel yoksulluk bu defa kýrsal alanlar-kasaba ve bucaklardan büyük kentlerin varoþlarýna taþýnmýþtýr. Hiç kuþkusuz, gecekondu fenomeni köyün kentte devamýdýr. Bazý araþtýrmacýlar, yoksulluk kültürü yerine kentsel yoksulluk veya gecekondu kültürü kavramýný kullanmaktadýrlar. Kentsel yoksulluk, yoksullarýn yaþadýklarý kent alanlarýnda insanlarýn yeterli gelire sahipsizliði, temel



108 YOKSULLUK



hizmetlerden yararlanma olanaksýzlýðýnýn yaný sýra, kent alanlarýndan dýþlanma, olumsuz yaþam ortamlarý, yargý, bilgi, eðitim, karar alma yetkisi ve yurttaþlýk gibi temel haklardan yararlanma yetersizliði, þiddete maruz kalma ve güvenlik eksikliði gibi sorunlardan baþka, statü açýsýndan da sýkýntý çekmeleri anlamýný taþýmaktadýr. Kent yoksulluðu, I Deklarasyonunda da ileri sürülmüþtür.



Habitat



I-



Burada esas olan yoksulluk kültürü deðil, bizzat yoksulluk olgusunun kendisi vurgulanmýþtýr. Oysa, yoksulluk kültürü –yukarýda belirttiðimiz üzere- yoksulluktan farklýdýr. Yoksulluk kültürü, bir bakýþ açýsý, gecekondu insanýnýn kazandýðý bir yaþam biçimi ve dünya görüþüdür.Bu nedenle salt yoksulluktan tamamýyla farklýdýr. Habitat II Deklarasyonuna göre, kentsel yoksulluk veya kentte yoksulluðun sürüpgitmesi, önümüzdeki yüzyýlda gerek geliþmiþ gerekse geliþmekte olan ülkelerin ana sorunlarýndan biri olarak devam edecektir. Kentsel yörelerin belirli marjinal alanlarýnda yaþayan kent yoksullarý;gelir, temel hizmetler, eðitim, toplumsallaþma ve hareketlilik gibi temel niteliklerden gerekli oranda yararlanmadýklarý gibi, sürekli olarak þiddete maruz kalmalarý ve güven eksikliði açýsýndan da sýkýntý içindedirler. Ancak, yoksulluk kültürü böyle bir ortam içinde oluþmakla birlikte, bu tür bir yaþantý zamanla gecekondu insanýnýn bakýþ açýsýný, olaylarý yorum ve deðerlendirmelerini de etkilemek suretiyle þartlandýrýr. Artýk yoksulluk, baþkalaþma, deðerlerle kurumlaþma sonucu, içinde oluþtuðu toplum yapýsýnýn dinamiklerine uygun tutum ve vaziyet alýþlarý kazanýr ki, yoksulluk kültürü iþte bu oluþumun bir sonucudur. Gerek Hindistan modeli, gerekse Deniz Feneri’nin yýllarca sürüp giden yoksulluk sorununa yaklaþýmý, eðer bir birlikteliðe varmak istiyorsa-ki bu son derece zorunlu bir sosyo-ekonomik yaklaþýmdýr-yoksulluk kültürüne eðilmeleri, yeni bakýþ açýlarý kazanmalarý gerekmektedir. Dünyanýn her yöresinde gözlendiði gibi, ülkemizde de kýrsal alanlar ve kentlerde oluþan yoksulluk süreci, hiçbir vakit toplum yapýsý, inanç sistemi, kültür deðerleri ve yönelim (orieantation) tarzlarý göz önüne alýnmadan salt anlamda çözümlenemez. Aksi taktirde, hem yoksulluðu önlemede hem de , yoksulluk kültürünü oluþturan ortamýn kurutulmasýnda nihai sonuç elde edilemez. Batý toplumlarýnda, özellikle Latin Amerika ve Birleþik devletlerde ghetto ve slum gibi genellikle yoksullarýn kolonileþtikleri alanlarda yürütülen araþtýrmalarda toplumbilimciler ilginç sonuçlara varmýþlardýr. Oscar Lewis yoksulluk kültürü üzerinde durmak suretiyle konunun irdelenmesini gündeme taþýmýþtýr. Ancak, farklý toplumlar ve kültür alanlarýnda konu ile ilgili yürütülen a-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



109



raþtýrmalarda henüz yoksul-luk kültürünün iþleyiþ tarzý ve kimliði iyiden iyiye ortaya çýkmýþ deðildir. Araþtýrmacýlar iyiden iyiye kavram karýþýklýðý içindedirler.Bir kere yoksulluk kültürü, belirtildiði üzere, yoksulluktan ayrý olarak, aþaðýdaki dört önemli ayýrt edici özellikleri içermektedir. 1. Yoksulluk içinde yaþayanlar, orta ve üst tabakalara nazaran toplumun tüm kurumlarý ile bütünleþtikleri tezi savunulamaz.Toplumu oluþturan kurum ve deðerler sistemine karþý adeta bir kopukluk ve umursamazlýðý yansýtýrlar. 2. Saðlýklý bir toplumu ayakta tutan örgütlenme tutkusu yoksulluk kültürü yaþayanlarda adeta yok gibidir veya son derece aþaðý düzeydedir. 3. Ýnsanlar, yalnýzca tek hedefe yönelmiþler, tüm direnç ve iradelerini geçimlerini saðlamaya hasretmiþlerdir. Sadece ve sadece karýn doyurma, biyolojik bir savaþ yaþam biçimlerini oluþturmaktadýr. 4. Geleceðe yönelik tasarýmlarý, beklenti(empaty) ve emellerini tamamen yitirmiþlerdir. Adeta yarýn yok gibidir. Bu dört ana unsur, yoksulluk kültürünün sýnýrlarýný belirleyen eðilimleri yansýtýr.Konuya daha açýklýk getirmek gerekirse, yoksulluk kültürünün kendine özgü:1) Hem ekonomik, hem de 2) sosyo-psikolojik diyebileceðimiz iki belirgin kalýp yargýsý ortaya çýkmaktadýr. 1) Ekonomik bakýmdan yoksulluk kültürünü belirleyen unsurlarý þöyle sýralayabiliriz: a) Yaþamak için sürekli mücadele, b) aþaðý seviyede ücret, c) iþsizlik ve aylaklýk, d) sýk sýk iþ deðiþtirmeler, e) son derece düþük satýn alma gücü, f) ele para geçtiðinde har vurup harman savurma, yarýnýn düþünülmemesi, g) sýk sýk evlerindeki eþyalarý rehine verme durumu. Sýralanan bu yedi özellik, yoksulluk kültürünün ekonomik açýdan bir yorumudur. 2) Sosyo-psikolojik açýdan yoksulluk kültürüne gelince, bu husus da aþaðýdaki tarzda sýralanabilir: a. Kalabalýk mahallelerde oturma, b. Sürü yaþantýsý c. Ýçki, kumar gibi alýþkanlýklarýn yüksek oranda oluþu d. Sýk sýk fiziksel þiddete baþ vurma e. Bedeni cezalar



110 YOKSULLUK



Görülüyor ki, yoksulluk kültürü yoksulluktan farklý olarak kendine özgü ekonomik ve sosyo-psikoloji bir takým nitelikleri kapsamakta, bu yüzden de salt yoksulluktan farklý bir kimliði ortaya koymaktadýr. Lewis’ in de belirttiði gibi, bir toplumda yoksulluk kültürünü yok etmek, yoksulluðu yok etmekten zordur. Kýsacasý, yoksulluk kültürü ülkemizin tarihsel geliþimi, yerleþim biçimi ve insanlarýmýzýn sosyo-kültürel iliþki sistemleri ve siyasal dalgalanmalarý ile baðlantýlý olarak þekillenmektedir. Temelde yatan bu yapýlaþma göz önüne alýnmadan, ne Deniz Feneri kuruluþunun ne de kredi saðlamak suretiyle yoksula iþ ve meslek saðlayan Hint modeli uygulanmasýnýn verimli sonuçlar doðurabileceði tezi savunulamaz. Yoksulluk kültürü nedir? Ne deðildir?Boyutlarý Latin Amerika ve Birleþik Devletleri ghetto ve slum’larý dýþýnda ülkemiz için de geçerliliði tartýþmaya açýlmýþtýr. Bunun için de ilkin 1972 ve 1980 yýllarý arasý iki dönem Erzurum gecekondularý ele alýnmýþtýr. Daha sonralarý elde edilen veriler, dinamik bir gecekondulaþma oluþumunu yapýsýnda taþýyan Ýstanbul’ a aktarýlmýþtýr. Ýstanbul’ da hem 1200 kiþiye uygulanan geniþ kapsamlý bir anket uygulamasý yanýnda, ayrýca 32 gecekonduda yürütülen alan araþtýrmasý(field work) sonucu 119 örneklemin seçilerek görüþme ve katýlýmcý gözlem incelemesi, yoksulluk kültürünün Ýstanbul gecekondularý için de geçerli olabileceðini bize göstermiþtir (Türkdoðan, 2002) Ýbrahim Yasa, Mübeccel Kýray, Ruþen Keleþ ve Kemal Karpat gibi sosyal bilimcilerimiz tarafýndan Ankara, Ýzmir ve Ýstanbul kentlerimiz üzerinde yürüttükleri farklý yýllardaki araþtýrmalarýnda yoksulluk kültürü bir toplumsal olgu olarak göz önüne alýnmamýþtýr.Bu nedenle, bu araþtýrmacýlarýmýz kentgecekondu bütünleþmesinin belirli bir süre sonra saðlanabileceði görüþünü ileri sürmüþ-lerdir. Oysa, yoksulluk kültürünün tarihsel oluþumu ve deðerlerin kurumlaþmasý sonucu ortaya çýkan yapýlaþmanýn kentle bütünleþmeyi saðlayabilecekleri görüþü öylesine kolay kabul edilebilecek bir yaklaþým tarzý olmasa gerek.



Kaynak Orhan Türkdoðan.Gecekondu:Ýnsan ve Kültür, 2002, GENAR Yayýnlarý, Ýstanbul.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



111



Mutlak Yoksulluða Ýliþkin Ýki Etik Yaklaþým Erol Kuyurtar Dr. Muðla Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü. e-posta: [email protected]



Öz



B



iyolojik insan yaþamý için zorunlu olan yiyecek, barýnak, temiz su ve minimum saðlýk hizmetleri gibi temel ihtiyaçlarý karþýlamak için gerekli olanaklardan yoksun olma durumu olan mutlak yoksulluðu hafifletebilecek veya azaltabilecek durumda olan bireylerin bunun için ahlaksal bir yükümlülüðünün olduðu; bu yükümlüðün hem bir hak söylemi içinde hem de iki etik teorisi baðlamýnda temellendirilebileceðini göstermek bu bildirinin tartýþma konusudur. O halde, insanlarýn biyolojik yaþamlarýný doðrudan tehdit eden mutlak yoksulluktan kurtulmalarý gerektiðinin bir hakka dayandýðýný, ve bu hakkýn objesinin temel ihtiyaçlarý içermesi bakýmýndan temel bir hak olduðunu öncelikle belirteceðiz. Her bir hakkýn veya meþru hak talebinin muhatap olabilecek tarafa bir yükümlülük yüklediðini belirtip, bu yükümlülüðün içeriðini Kantçý, ve yine bu yükümlülüðün ne þekilde ve hangi dereceye kadar gerçekleþtirilebileceðini Faydacý etik baðlamýnda tartýþacaðýz. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Etik, Temel Haklar, Kantçý Etik, Faydacýlýk.



Abstract



I



n this paper, we argue that we have a moral obligation towards alleviating absolute poverty. This obligation can, to some extent, be based on the claim that those who are in absolute poverty have a right to subsistence. Since the satisfaction of this right is the very condition for sustaining a human life, it is a basic right that is based on basic needs, without which biological human life is not possible. Accepting that starving people have a right to subsistence will enable us to argue that those who are able to alleviate starvation have an obligation to do so. Thus, we discuss the implications and the limits of that obligation within two ethical views respectively –Kantian and Utilitarian ethics-. Key Words: Poverty, Ethics, Basic Rights, Kantian Ethics, Utilitarianism.



112 YOKSULLUK



I



H



er yýl milyonlarca insan, biyolojik insan yaþamý için zorunlu olan kalori, protein, vitamin ve minerallerden yoksun olmaktan dolayý ölüyor. Kötü yaþam koþullarýndan dolayý ölen insan sayýsý tam olarak bilinmemekle birlikte, UNICEF 1990’larýn baþýnda yayýmladýðý bir raporda, her yýl 5 yaþýn altýnda 14 milyon çocuðun kötü beslenme ve bulaþýcý hastalýklardan dolayý öldüðünü bildirmektedir. Yine 2002’nin yazýnda BM genel sekreteri, Kofi Annan, dünyada her gün 24 bin kiþinin kötü yaþam koþullarýndan dolayý öldüðünü üye ülkelere rapor etmiþtir. Burada ilgimizi yoðunlaþtýracaðýmýz yoksulluk, rölatif yoksulluktan farklý olan mutlak yoksulluktur. Mutlak yoksulluk, biyolojik insan yaþamý için zorunlu olan yiyecek, barýnak, ve minimum saðlýk hizmetleri gibi temel ihtiyaçlarý karþýlamak için gerekli olan maddi olanaklardan yoksun olma durumuna iþaret eder. Rölatif yoksulluk ise, belli bir toplumdaki insanlarýn diðer insanlara göre bazý deðiþken olanaklardan yoksun olmalarý durumuna iþaret eder. Arabasý olmayan birinin arabasý olan birine göre durumu, evi olmayan birinin evi olan birine göre olan durumu, veya hiç tatil yapamayan birinin her yýl tatil yapan birine göre olan durumu rölatif yoksulluða örnek olarak verilebilir. Dediðimiz gibi buradaki tartýþma konumuz biyolojik insan yaþamýnýn sürdürülebilmesinin zorunlu gereklilikleri olan yiyecek, barýnak ve minimum saðlýk hizmetleri gibi temel ihtiyaçlardan yoksun olma durumu olarak tanýmlanabilecek mutlak yoksulluktur. Dünya Ýzleme Enstitüsünün (World Watch Institute) 1990’da yayýmladýðý Dünyanýn Durumu (State of the World) adlý raporunda dünya nüfusunun %23’ünün mutlak yoksulluk içinde olduðu belirtilmektedir. Mutlak yoksulluða iliþkin etik yaklaþýmdan söz ederken iþaret etmek istediðimiz, söz konusu yoksulluðu azaltabilecek veya hafifletebilecek durumda olan, ayný zamanda etik ilkeler oluþturabilecek kapasiteye veya yeterliliðe sahip olan bireylerin bu yoksulluk karþýsýnda takýnmalarý gereken tutum ve tu1 2 3



Joseph Raz, The Morality of Freedom, Oxford: Clarendon Press, 1986, ss. 207-210. Ibid., s. 166. Joel Feinberg, Social Philosophy, Prentice-Hall, 1973, ss. 58-59.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



113



tumlardýr. Anlaþýlabileceði gibi, burada dünyadaki ekonomik sistemlerin insanlarýn temel ihtiyaçlarýný karþýlayabilecek þekilde adil olup olmadýðý, dünya kaynaklarýnýn adil bir biçimde paylaþýlýp paylaþýlmadýðý, yine bazý üretim alanlarýnýn -mesela silah üretiminin- insanlarýn refah düzeyine olan etkisinin ne olduðu gibi sorularý tartýþmayacaðýz. Buradaki dünya yoksulluðuna karþý nasýl bir etik tutum takýnmasý gerektiðini tartýþacaðýmýz bireyimizin bu sorulara negatif yanýtlar verdiðini varsayacaðýz; yani o, dünya kaynaklarýnýn adil bir biçimde bölüþülmediðini, A, B veya C ekonomik sistemlerinin yoksulluða kaynaklýk ettiðini ve nihayet bazý üretim alanlarýnýn ve bazý toplumsal harcamalarýn refah düzeyini azalttýðýný düþünen bir bireydir. Bunlara raðmen, bu söz konusu bireyimizin mutlak yoksulluðu azaltmak için ahlaki bir yükümlülüðü var mýdýr? Yani bireyler olarak dýþýmýzdaki herhangi bir nedeni veya nedenleri dünyadaki mutlak yoksulluðun nedeni veya nedenleri olarak görmemize raðmen, bu yoksulluðu azaltmak veya hafifletmek için bireysel bir katkýda bulunma yükümlülüðümüz var mýdýr? Varsa, bu yükümlülüðün sýnýrlarý nelerdir? Evet, bir yükümlülüðümüz vardýr. Daha yetkin bir deyiþle, mutlak yoksulluða maruz kalmýþ olan bireylerin yaþamlarýný iyileþtirebilecek durumda olan ve ahlaki yargýlar oluþturabilme kapasitesine sahip olan bireylerin bu söz konusu yoksulluðu azaltmak için bir yükümlülüðü vardýr. Bu yükümlülüðün içeriðini ve sýnýrlarýný birazdan tartýþacaðýz. Þimdi ele alacaðýmýz soru þudur: bu yükümlülük nereden geliyor? Bu yükümlülük hak kavramýyla bir bakýma doðrudan ilintilidir. Zira haklarla yükümlülükler arasýnda korelatif bir iliþkinin olduðu oldukça yaygýn bir görüþtür. Bu görüþe göre eðer biz bir haktan söz ediyorsak, ayný zamanda bu hakkýn objesini teþkil eden konuya muhatap olabilecek kimselerin yükümlülüðünden de söz ediyoruz demektir. Nitekim Joseph Raz’ýn büyük ölçüde kabul edilmiþ hak tanýmý þöyledir: bir hakka sahip olmak, hak sahibinin karþý tarafý bir yükümlülük altýna almasýný meþru kýlan geçerli bir çýkara sahip olmasýný gerektirir.1 Raz bunu þöyle ifade eder: “X bir hakka sahiptir ancak ve ancak …, X’in esenliði (veya çýkarý) diðer kiþi(leri) bir yükümlülük altýna almak için yeterli bir nedeni oluþturuyorsa.”2 Görülebileceði gibi bir çýkara sahip olmanýn kendisi zorunlu olarak bir hakký doðurmaz; söz konusu çýkarýn bir hakka dayanmasý için bu çýkarýn karþý tarafýn bir yükümlülük altýnda olmasýný saðlayabilecek yeterli nedenlere dayanmasý gerekir. O halde, bir kimsenin þu veya bu hakkýndan söz ettiðimizde þunu kastediyoruz: bu kimsenin bazý çýkarlarý o kadar önemlidir ki, bu çýkarlarýn korunmasý veya karþýlanmasý ilgili kimseler üzerinde bir yükümlülüðü meþru kýlar.



4



Joel Feinberg, Rights, Justice, and the Bounds of Liberty: Essays in Social Philosophy, Princeton University Press, 1980, s. 154.



114 YOKSULLUK



Raz’ýn bu hak anlayýþýný, bir bakýma Joel Feinberg’in hak formülasyonunda görmek mümkündür. Ona göre bir hak söyleminde zorunlu olan elementler “talep-haklar”dýr (claim-rights).3 Bir hakka sahip olma, hak sahibini iki durum içine sokar: bir þeye talep ve bir kimseye karþý talep. Bunu X’e talep ve A’ya karþý talep þeklinde ifade edelim. Her X’e talep ve A’ya karþý talep her zaman geçerli bir hak durumunu oluþturmaz kuþkusuz. Bir hak talebinin geçerli olmasý için, her þeyden önce, X’e talebin geçerli olmasý zorunludur. Bir talebi geçerli kýlan þey ise talebin kendisi olmaktan ziyade, bu talebi yönlendiren ahlaksal ve legal ilkelerdir.4 Anlaþýlabileceði gibi, X’e talebi ve A’ya karþý talebi birbirinden baðýmsýz olarak deðerlendirebiliriz. Baþka bir deyiþle X’e talebi meþrulaþtýrmadan A’ya karþý talebi meþrulaþtýramayýz. Þimdi X’e talebi konumuz baðlamýnda meþrulaþtýrmaya çalýþalým. Bir talebi geçerli kýlabilecek ekonomik, sosyal, kültürel ve yasal gibi bir çok farklý nedenler olabilir. Bu nedenlerin bazýlarýnýn geçerliliði toplumdan topluma deðiþebilir. Mutlak yoksulluk içinde olan insanlarýn materyal ihtiyaçlarýnýn karþýlanmasýna iliþkin taleplerinin meþru veya geçerli kýlýnmasý insanlarýn daha genel, ortak ihtiyaç ve doðalarýna gönderme yapmayý gerektirir. Böylesi bir doðada bir gelecek tasarýmýna sahip olma; bir bilinç yaþamýna veya öz-bilince sahip olma; acý çekme yetisine sahip olma; inanma ve isteme kapasitesine sahip olma; amaçlar oluþturma ve bunlarýn peþinden koþma kapasitesine sahip olma gibi özellikler vardýr. Bu gibi özellikler, oldukça yaygýn bir tanýmlamayla, doðuþtan getirdiðimiz deðerler (inherent values) olarak tanýmlarlar. Biz de burada bu özelliklere kýsaca doðasal deðerler diyeceðiz. Bazý deðerleri kazanma, ve baþka bazý deðerlere sahip ol(a)mama belli bir davranýþý veya belli bir durumu gerektirir. Baþka bir deyiþle, sahip olduðumuz ve ol(a)madýðýmýz bazý deðerler belli bir sosyal, kültürel, entelektüel, ekonomik, dinsel, siyasal durum içinde oluþur ve þekillenir. Kuþkusuz bu durumlar kiþiden kiþiye, toplumdan topluma deðiþir. Doðasal deðerler ise insanýn belli bir toplumsal ve tarihsel durumuna iþaret etmeksizin, onun dininden, ýrkýndan, cinsiyetinden baðýmsýz olarak kendisinde var olan deðerlerdir. Dolayýsýyla bu deðerler ne kazanýlýr ne de kaybedilir. Onlar ne erdemli bir davranýþla kazanýlýr ne de erdemsiz bir davranýþla kaybedilir. Ýnsanlarýn onaylanabilecek veya onaylanamayacak davranýþlarýndan baðýmsýz olarak var olmaya devam ederler. Herkes bu doðasal deðerlere eþit olarak sahip olmasý bakýmýndan eþittir. Tom Regan’ýn dediði gibi, “özürlü çocuk ve dahi, prens ve yoksul, beyin cerrahý ve seyyar satýcý: bunlarýn tümü doðasal deðere eþit olarak sahiptir. Dolayýsýyla bunlarýn tümüne eþit saygýyla davranýlmasý anlamýnda eþit haklara sahiptirler. .... Birey olarak benim deðerim benim sana faydamdan baðýmsýzdýr. Yine bunun gibi senin deðerin bana olabilecek faydana baðlý deðildir. Aksi halde davranmak diðerinin kendinde ve baðýmsýz deðerine ve bu deðeri yaþama hakkýna tecavüz etmek anlamýna gelecektir.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



115



Bu da ahlaki olmayacaktýr.”5 Eðer ben bir birey olarak doðasal deðerlerime saygý duyulmasýna ve korunmasýna iliþkin bir talepte bulunma tasarýmýna sahipsem, diðerleri de ayný þekilde kendi deðerlerine saygý duyulmasý ve onlarýn korunmasý tasarýmýna sahiptirler. Herkesin doðasal deðerlere eþit olarak sahip olmasý ve bunlarýn korunmasý tasarýmýna sahip olmasý bir hakký doðurur: bu deðerlerin korunmasý ve yaþatýlmasý hakký. Ýnsanýn bu doðasal deðerlerinin içeriklerini yaþamasý ve geliþtirmesinin ilk ve zorunlu koþulu, biyolojik yaþamýný sürdürebilmesini gerektirir. Biyolojik yaþamýn da yukarýda saydýðýmýz materyal ihtiyaçlarý gerektirdiði çok açýktýr. Temiz su, yiyecek, barýnma ve minimum koruyucu saðlýk hizmeti gibi materyal ihtiyaçlar biyolojik insan yaþamýnýn sürdürülebilmesinin olmazsa olmaz koþullarý olmalarý bakýmýndan temel ihtiyaçlardýrlar. Temel deyimi temel ihtiyaçtan ne kastettiðimize iliþkin bize objektif bir kriter verir. Yani temel ihtiyacýn kendisi ve içeriði, bireylerin kendi bireysel perspektiflerinden baðýmsýz olarak tasarlanan ve belirlenen þeydir. O halde, insan yaþamýnýn biyolojik devamýný saðlayan materyal ihtiyaçlarýn karþýlanmasý bir haktýr ve bu hak, objesi temel ihtiyaçlar olmasý bakýmýndan temel bir haktýr. Buraya kadar, Feinberg’in teorisinden esinlenerek bir þeye talebi, yani insanlarýn biyolojik yaþamý için zorunlu olan materyal ihtiyaçlara iliþkin taleplerini, belli bir açýdan temellendirdik. Yine Feinberg’in terminolojisini kullanarak þu soruyu soralým: bu talep kime karþý olmalýdýr? Baþka bir deyiþle bu talebin objesinin karþýlanmasý kimin üzerine bir yükümlülük yükler. Kuþkusuz, bu yükümlülük ilgili toplumlarýn yönetimlerine, global ekonominin iþleyiþi üzerinde etkin rol oynayan kurum ve kuruluþlara, yine bazý yerel ve global ticari kuruluþlara atfedilebilir. Gerçekten de dünyadaki mutlak yoksulluðun azaltýlmasýnda bunlarýn hesaba katýlmasý zorunludur. Ancak bizim burada ilgimizi yoðunlaþtýracaðýmýz kimse mutlak yoksulluðu azaltabilecek veya hafifletebilecek durumda olan, ayný zamanda etik ilkeler oluþturma kapasitesine sahip olan bireylerdir. Mutlak yoksulluk karþýsýnda, bu yoksulluðun doðrudan nedeni olmayan bireylerin yükümlülüklerini ele almamýz bizi hak merkezli bir teoriden bir ölçüde uzaklaþtýrmýþ olur; çünkü hak merkezli bir teoride bir haktan söz edildiðinde bu hakký tehdit edebilecek ve koruyabilecek taraflar somut bir biçimde tespit edilir. Ancak mutlak yoksulluk baðlamýnda söz konusu edineceðimiz bireyin bu yoksulluðu azaltma yükümlülüðünü bir hak teorisi içinde kalarak yetkin bir biçimde meþrulaþtýramayýz çünkü o þöyle bir argümaný pekala ileri sürebilir: ‘tamam, insanlarýn mutlak yoksulluktan kurtulma haklarý vardýr. Ama bu hak benim durumumla iliþkilendirilemez, çünkü ben bu 5 6



Tom Regan, ‘The case for animal rights’, Peter Singer (ed.), In Defence of Animals, Blackwell, 1985, s. 21. Immanuel Kant, Ahlak Metafiziðinin Temellendirilmesi, (çev.) Ýoanna Kuçuradi, Hacettepe Üniversitesi Yayýnlarý, 1981, s. 46.



116 YOKSULLUK



yoksulluktan sorumlu deðilim. Kaldý ki vergilerimi vererek yurttaþlýk yükümlülüðümü de yerine getiriyorum. O halde bu hakkýn objesinin karþýlanmasýnýn muhatabý ben deðilim.’ Ýþte bunu söyleyen bir bireye karþý yanýt birbirinden farklý iki etik anlayýþtan gelecektir: Kant etiði ve Faydacý etik. Þimdi bu yükümlülüðün nasýl bir yükümlülük olduðunu Kantçý etik baðlamýnda ve sýnýrlarýnýn ne olduðu veya ne olmasý gerektiðini Faydacý etik baðlamýnda sýrasýyla ele alalým.



II Immanuel Kant (1724-1804) etik anlayýþýný, insanlarý moral varlýklar kýlan rasyonel doðalarýna iliþkin çok güçlü bir vurgu üzerine inþa etmiþtir. Bu doða sayesindedir ki insan otonom bir varlýk olarak eyler. Burada otonom (veya özerk) varlýktan anlaþýlmasý gereken þey, insanýn eylemlerine iliþkin yasalarý veya prensipleri rasyonel doðasýna dayanarak kendisinin oluþturduðu ve bu yasalar doðrultusunda eylediði ölçüde moral bir varlýk olduðudur. Rasyonel doðamýz bizimle ayný doðaya sahip olan diðer insanlara her zaman kendilerinde birer amaç olarak davranmamýzý gerektirir; onlar hiçbir zaman hiçbir amacýn aracý olarak görülemezler. Onlar rasyonel doðalarý gereði kendinde amaçtýrlar. Birinin bizi bir amacýn aracý olarak kullanmasý bizi þeyleþtirmek anlamýna gelecektir, ki bu da ahlaki deðil, çünkü “akýl sahibi doða, kendisi amaç olarak vardýr.”6 Ýþte bu doðadan dolayýdýr ki ahlaksallýk insanlara her zaman ve her koþulda birer kendinde amaçlar olarak davranmamýzý gerektirir. O halde, Kant’a göre insanlara kendinde amaçlar olarak davranmak ahlaksallýðýn temel yasasýdýr; çünkü eyleyen özneler olarak onlar da benim gibi rasyonel ve isteme sahip olan varlýklardýr. Onlar rasyonel varlýktýrlar çünkü karar verme kapasitesine sahiptirler. Yine onlar isteme sahiptirler çünkü diðer þeylere deðer verirler. Nitekim Kant bunu þöyle ifade eder: “her defasýnda insanlýða, kendi kiþinde olduðu kadar baþka herkesin kiþisinde de, sýrf araç olarak deðil, ayný zamanda amaç olarak davranacak biçimde eylemde bulun.”7 Rasyonel-otonom bir varlýk olarak insanlarýn beni salt araç olarak kullanmamalarýný istemem, baþka bir deyiþle onlarýn beni her zaman kendimde bir amaç olarak görmelerini istemem, onlarý neden kendinde amaçlar olarak görüp davranmalýyým sorusunun yanýtýný verir. Böylece bir kimse belli bir eylemi gerçekleþtirirken, bu eylemin herkes tarafýndan kabul edilebilir olup olmadýðý, ve yine bu kimsenin kendisine yönelik eylemlerde de geçerli olabilecek bir kurala (maksime) dayanýp dayanmadýðýný sormalýdýr. Nitekim Kant bunu þöyle ifade eder: “ancak, ayný zamanda genel bir yasa olmasýný isteyebileceðin maksime göre eylemde bulun.”8 Açlýktan, yoksulluktan kývranan 7 8



Ibid., s. 46. Ibid., s. 38.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



117



biri olmayý istemem. Diðer insanlar da açlýktan mutlak yoksulluktan kývranan insanlar olmayý istemezler. Ben yediði önünde yemediði arkasýnda biri olarak, diðerlerinin mutlak yoksulluktan kurtulma istençlerini hesaba katmak zorundayým, aksi halde mutlak yoksullukta olmama isteðimin veya istencimin kendisine tecavüz etmiþ olurum, ki bu da çeliþkidir. Oysa rasyonel doða çeliþik deðildir. Ýnsanlarýn temel gereksinimlerden mahrum kalmasý veya onlara yeterince sahip olmamasý insanýn insan olmasý bakýmýndan sahip olduðu deðerlerin yok olmasýna neden olur. Dilenme, emeðini satarken köleleþme, fuhuþ yapma gibi istemedikleri durumda olmalarý bakýmýndan, mutlak yoksulluk insanlarýn insani deðerlerini yaþamalarýný engelleyen, insanlarýn onurlarýný zedeleyen çok kötü bazý durumlarý içinde barýndýrýr. Bu gibi kötü durumlar içinde olan insanlarýn otonom varlýklar olarak eyleyemeyecekleri muhakkaktýr. Oysa doðalarý gereði rasyonel ve otonom varlýklar olan insanlar, ancak otonomilerine dayanarak eyleyebildikleri ölçüde ahlaksal varlýklar olurlar. O halde, otonom doðaya sahip olan insanlarýn otonomilerinin güvence altýna alýnmasý gerekir. Bunun için de otonomileri zarar görmüþ veya otonom davranýþta bulunamayan insanlara yeniden otonom varlýklar olarak eyleyebilmeleri için yardým edilmesi gerekir. Burada þöyle bir karþý argüman ileri sürülebilir. Rasyonel otonom bir varlýk olarak kendi otonomimi diðerlerinin otonomisinden, ve yine diðerlerinin otonomisine zarar vermemek koþuluyla, baðýmsýz bir biçimde oluþturabilirim. Böylece, benim otonomim diðerlerinin otonomisyle, diðerlerinin de otonomileri benimkisiyle iliþkilendirilemez. Burada Kant bize sýnýrlý otonomiye sahip olduðumuzu hatýrlatýr. Daha önce belirttiðimiz gibi, otonomimiz ancak eylem alanýnda oluþur ve geliþir. Eylemlerimiz ise çok farklý türden engellerle sýnýrlanmýþtýr. Sadece fiziksel engellerle deðil, ayný zamanda karþýlýklý olarak birbirimize baðýmlýyýz da. Otonom varlýklar olarak eylememizin hem bazý fiziksel engellerle sýnýrlý olmasý hem de bu otonominin gerçekleþmesi için diðerlerinin de otonomilerini zorunlu kýlmasý, diðerlerinin otonom eylemlerinin koþullarý olan maksimleri ortadan kaldýrmaya yönelik herhangi bir eylemde bulunmamamýzý gerektirir. Yine sadece belli bir eylemsizlik içinde olmak deðil, ayný zamanda diðerlerinin otonomilerini geliþtirebilecek, onlarýn otonom varlýklar olarak davranmalarýný saðlayabilecek koþullarý yaratmak da, yani belli bir eylemlilik durumu içinde olmak da, otonom doðanýn talep ettiði bir gerekliliktir. Baþka bir deyiþle, otonomisi olan bir yaþam bizden hem diðerlerinin otonomisini zedeleyecek herhangi bir davranýþtan sakýnmamýzý, hem de diðerlerinin daha geniþ bir otonom yaþama sahip olmalarý için onlarýn kapasitelerini veya yeteneklerini geliþtirmemizi ge9 10



Mutlak yoksulluðu Kant etiði baðlamýnda ayrýntýlý tartýþan bir eser için bkz. Onora O’Neil, Faces of Hunger, London: Allen & Unwin, 1986. Faydacý etik anlayýþýna iliþkin ayrýntýlý bilgi için bkz. Ahmet Cevizci, Etiðe Giriþ, Paradigma, 2002.



118 YOKSULLUK



rektirir. O halde, Kantçý etikte yaþam iki bakýmdan korunmalýdýr. Birincisi, diðerleri yaþamdan yoksun býrakýlmamalýdýr; çünkü ölü eyleyemez. Ýkincisi, diðerlerinin yaþamýný korumak, onlara eylem için yeterince fiziksel enerji, psikolojik alan ve sosyal güvence gibi bu yaþamý mümkün kýlan ihtiyaçlarýn karþýlanmasýný gerektirir.9



III Kant etiðinin öngördüðü ahlaki bir yaþamýn otonom bir varlýk olarak eylememizi gerektirdiðini; otonom eylemlerimizin ise rasyonel doðamýzdan çýkarsayabileceðimiz genel-geçer yasalara uygun bir yaþamý gerektirdiðini kabul ettiðimizde; mutlak yoksulluk gibi bazý olumsuz koþullarýn otonom bir varlýk olarak eylememizin önünde ciddi bir engel olduðunu, bu nedenle de insanlarý mutlak yoksulluk durumundan kurtarmamýzýn bir ahlaksal yükümlülük olarak önümüzde durduðunu da kabul etmek durumundayýz. Þimdi yapmamýz gereken, bu yükümlülüðün pratikte nasýl yerine getirilebileceðini, varsa sýnýrlarýnýn ne olduðunu, ve bu yükümlülüðün tam olarak yerine getirilip getirilemeyeceðini Faydacý etik üzerinden tartýþmaktýr. Bu görüþün mutlak yoksulluk karþýsýnda takýnmamýz gereken tavrýmýzýn ne olmasý gerektiðine iliþkin ileri sürdüðü argümanlar bir hayli iddialý ve bir o kadar da tartýþmalýdýr. Faydacý etik anlayýþýna göre eylemlerimizin ahlaksal bakýmdan doðruluðunu ve yanlýþlýðýný belirleyen, bu eylemlerin neden olduklarý sonuçlardýr. Eylemlerimizin sonuçlarýný deðerlendirirken, onlarýn ilgili kimseler üzerinde mutsuzluk (veya acý) karþýsýnda en fazla mutluluðu (veya haz/zevk) yaratýp yaratmadýðýna bakýlmalýdýr. O halde, doðru eylemler bu eylemlerden etkilenebilecek ilgili kimselerin çoðunluðu için en fazla mutluluðu saðlayan eylemlerdir.10 Anlaþýlabileceði gibi, doðru eylemler ilgili kimseler üzerinde sadece mutluluðu arttýran eylemler deðil; ayný zamanda bu kimselerin acýlarýný veya mutsuzluklarýný ortadan kaldýran veya azaltan eylemlerdir. O halde, faydacý etik için mutlak yoksulluk karþýsýnda takýnacaðýmýz tavýr açýktýr: mutlak yoksulluktan dolayý acý çeken ve ölen insanlarý bu durumdan kurtarmak için bireysel kaynaklarýmýzý seferber etmeliyiz. Bu þu anlama gelecektir: çok pahalý giyim tarzlarý, pahalý tatiller, pahalý arabalar, ikinci-üçüncü eve sahip olma gibi temel ihtiyaçlarýmýzla iliþkilendirilemeyecek tüketim alýþkanlýklarýmýzdan vazgeçip, kaynaklarýmýzý mutlak yoksulluðu azaltmak için kullanmalýyýz, çünkü bu gibi tüketim alanlarýndan hiçbiri ahlaksal bakýmdan mutlak yoksulluktan dolayý insanlarýn önlenebilir acýlarýndan ve ölümlerinden daha önemli deðildir. Peter Singer bunu þöyle bir argümanla formüle eder: “çok kötü bir þeyin olmasýný önlemek gücümüz dahilindey11 12 13



Peter Singer, Practical Ethics, Cambridge University Press, 1995, s. 229. Ibid. Ibid., s. 222.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



119



se, ve bunu yaparken moral bakýmdan eþdeðer öneme sahip herhangi bir þeyi feda etmiyorsak, söz konusu kötü olan þeyin olmasýný önlemeliyiz.”11 Bu argümanýný desteklemek için boðulmak üzere olan bir çocuðun durumuna iliþkin hipotetik bir durumdan söz eder: “üniversitemdeki kütüphaneden beþeri bilimler dersliklerine giden yol boyunca yapay bir gölet bulunmaktadýr. Ders vermeye giderken, bir çocuðun bu gölete düþtüðünü ve boðulma tehlikesiyle karþý karþýya olduðunu fark ettiðimi varsayalým. Çamurun içine girmem gerektiðini ve çocuðu oradan çýkarmam gerektiðini kimse reddedebilir mi? Çocuðu kurtarmam elbisemin çamurlanmasý ve baþka bir elbise buluncaya kadar dersimi erteleme veya ona geç kalmam anlamýna gelecektir. Ama bütün bunlar çocuðun önlenebilir ölümü karþýsýnda önemsizdir.”12 Yiyecek, barýnak ve minimum saðlýk hizmetleri gibi olanaklardan yoksunluk acý verici ve ölümcül olduðu için kötüdür ve dolayýsýyla bu kötü durumlarý moral bakýmdan eþdeðer öneme sahip baþka bir þeyi feda etmeden önleyebiliyorsak, bunun için gerekli eylemleri gerçekleþtirmeliyiz. Singer’ýn argümanýnda anahtar nokta “moral bakýmdan eþdeðer öneme sahip baþka bir þeyi feda etmeme” deyimidir. Mutlak yoksulluðun azaltýlmasýna yönelik takýnacaðýmýz tutum, temel hak ve özgürlükleri ihlal etme, adil olmayan bir duruma neden olma, insanlarý aldatma gibi “moral bakýmdan eþdeðer öneme sahip baþka bir þeyi feda etmeme” ilkesiyle sýnýrlandýrýlýr. Pahalý elbiseler, tatiller, arabalar, evler... Bunlarýn hiçbiri mutlak yoksulluktan dolayý acý çeken ve ölen insanlarýn yaþamýndan daha önemli deðildir. Dolayýsýyla mutlak yoksulluðun azaltýlmasýnda bu gibi zorunlu olmayan tüketim alanlarýndan feragat etmek, moral bakýmdan eþdeðer öneme sahip bir þeyi feda etmek olmayacaktýr. Faydacý etikçilerden bazýlarýna göre, tersi bir durumda olmak, yani lüks olan tüketim alýþkanlýklarýmýzda ýsrar etmek ve böylece daha fazla insanýn ölmesine seyirci kalmak onlarý öldürmekle ayný moral içeriðe sahiptir. Mesela Singer birini kurtarabilecekken ölmesine seyirci kalmak bu kimseyi kasten öldürmekle ayný moral içeriðe sahiptir der ve ekler: eðer kurtarabileceðimiz insanlarýn açlýk ve açlýkla baðlantýlý nedenlerden dolayý önlenebilir ölümlerine seyirci kalýyorsak, bu durumda hepimizin bir bakýma katil olduðunu söyleyebiliriz.13 Louis Pascal bu argümaný þöyle bir anekdotla destekler: “Bir nehir kýyýsý boyunca yürüdüðünüzü düþünün. Kýyýdan sadece birkaç metre ötede bir adamýn boðulmak üzere olduðuna tanýk oluyorsunuz. Kýyýda bir halat var, ama siz bu halatý ona atmayýp boðulmasýný seyrediyorsunuz. Benim kitabýmda siz, sanki bu adam mucizevi bir çabayla kýyýya gelmesine raðmen onu tekrar nehre itip ölümüne neden olan biri kadar katilsiniz.”14 Jonathan Glover da bu argümaný destekler ve þöyle der: “Açlýkla mücadelede vermek zorunda olduðumuz miktarýn, yardým ettiðimiz kimselerden daha



120 YOKSULLUK



fazla ihtiyaç duyacaðýmýz derecesine kadar, söz konusu miktar olmaksýzýn belki de öleceðimiz derecesine kadar vermemiz tartýþýlabilir. Ama öyle yapmamamýz daha fazla insanýn ölümüne neden olacak ve bu da onlarý öldürmek gibi bir þey olacak.”15 Görüldüðü gibi birinin ölümüne seyirci kalmakla bu kimseyi kasten öldürmenin ayný moral statüye sahip olduðunu ileri süren bu görüþ oldukça iddialýdýr. Bir eylemin doðruluðunu veya yanlýþlýðýný belirleyen þeyin bu eylemin neden olduðu sonuçlar olduðunu genel-geçer bir ilke olarak kabul ettiðimizde, belli bir davranýþta bulunma ve bulunmamanýn ayný sonucu doðurmasý halinde, buradaki davranýþta bulunma veya bulunmama durumu ayný moral deðerlendirmeye tabidir gibi bir ilkeyi de kabul etmemiz gerekir. Fakat böylesi bir kabul bazý durumlar için geçerli olmakla birlikte, genel-geçer bir ilke olarak kabul edilemez. Baþka bir deyiþle, belli bir eylemi gerçekleþtirmem veya gerçekleþtirmemem kötü bir sonuca neden oluyorsa, ben bu eylemlilik veya eylemsizlik durumundan sorumluyum iddiasý baðlamýna göre hem doðru hem de yanlýþ olabilir. Eylemsizlik durumunun görmezden gelme veya kötü niyetten kaynaklandýðý bazý durumlarda biz sergilediðimiz bu eylemsizlik durumunun yaratacaðý kötü sonuçlardan sorumluyuz. Pascal’ýn verdiði boðulmakta olan adamýn durumuna seyirci kalmak, onu kurtarmak için herhangi bir þey yapmamak, kuþkusuz bir kimseyi kasten öldüren birine yönelik yaptýðýmýz moral kýnamayla ayný içeriðe sahiptir. Yine bunun gibi, ertelendiðini bildiðiniz bir toplantýya gitmekte olan birini yolda gördüðünüzde, onu bu durumdan haberdar etmemeniz, bir kimseyi aldatmakla ayný moral içeriðe sahiptir. Fakat eylemlilik ve eylemsizlik durumlarýný farklý moral içeriklere sahip olmalarý bakýmýndan ayýrt edebileceðimiz bazý durumlar da vardýr. Bu durumlardan birisi de, yine niyetler bakýmýndan, mutlak yoksulluktan dolayý ölen insanlarý kurtarabilecekken bunu yapmamanýn birini kasten öldürmekle farklý moral içerikler taþýdýðýdýr. Kasten öldürme kötü veya ahlaki olmayan bazý niyetler üzerinden gerçekleþir. Bu durumda eylemi gerçekleþtiren kiþi kurbanýnýn ölümünü ister, çünkü bunun ona hayatýnda yapýlabilecek en büyük bir kötülük olduðunu düþünür. Öte yandan, tatil yapmak için bir hayli para harcayan birinin, veya kaliteli bir ses düzeniyle müzik dinleyebilmek için pahalý bir müzik seti alan birinin, hiç kuþku yoktur ki birilerini öldürme gibi bir niyeti yoktur. Ama bu14 15 16



Louis Pascal, ‘Judgement day’, (ed.) Peter Singer, Applied Ethics, Oxford University Press, 1986, ss. 115-116. Jonathan Glover, Causing Death and Saving Lives, Penguin Books, 1990, s. 93. Burada þöyle bir haklý itiraz ileri sürülebilir: mutlak yoksulluk baðlamýnda ortaya çýkan bir yükümlülük söz konusu olduðunda sorulmasý gereken soru, bu yükümlülüðün tam olarak yerine getirilip getirilemeyeceðinden ziyade, böylesi bir yükümlülüðün ne kadarýnýn yerine getirilmesinin ahlaksal bakýmdan kabul edilebilir olduðu sorusudur. Gerçekten de belli bir yükümlülüðün tam olarak yerine getirilememesi, bu yükümlülüðün yerine getirilmesi yönünde hiçbir davranýþýn gerçekleþtirilmemesi gerektiði gibi anlamsýz bir sonuca bizi götürmemelidir.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



121



rada da þöyle bir soruyla karþýlaþabiliriz: peki ya insan ihtiyacýnýn herhangi bir makul tanýmýnýn ötesinde servete sahip olmalarýna raðmen mutlak yoksulluðu azaltmaya yönelik herhangi bir davranýþý gerçekleþtirmeyen insanlarýn durumuna ne demeli? Bu kimseler bile motifleri veya niyetleri bakýmýndan cinayet iþleyen biriyle ayný moral zeminde eleþtirilemezler. Olsa olsa, bu gibi davranýþlar ötekinin meþru durumuna kayýtsýzlýk veya bencillik gibi ahlaksal bir varlýk olarak bireyin sahip olmamasý gereken bazý özellikler üzerinden eleþtirilebilirler. Öte yandan, mutlak yoksulluða baðlý nedenlerden dolayý ölen insanlarýn durumuna seyirci kalmanýn onlarý öldürmekle ayný moral statüde olmamasý, bu yoksulluðu azaltma yükümlülüðümüzü ortadan kaldýrmýyor kuþkusuz. Þimdi sorulmasý gereken soru, bazý faydacý etikçilerin önerdiði çapta bir yükümlülüðün yerine getirilip getirilemeyeceðidir. Moral bakýmdan eþdeðer öneme sahip baþka bir þeyi feda etmeme derecesine kadar vermeliyiz argümaný insanlarýn önüne gerçekleþtirilmesi son derece güç bir etik koyar. Bu argümaný dünyadaki herkes ciddiye alýp uygularsa, söz konusu yoksullarýn yaþamý hiç þüphe yoktur ki þimdikinden çok daha iyi olur. Fakat ilgili bütün insanlarýn, en azýndan mevcut genel ahlaksal anlayýþ içinde, faydacý etikçilerin koyduðu standardý yakalayabilmeleri hemen hemen hiç mümkün deðildir. Her þeyden önce, bu yükümlülük tam olarak yerine getirilemez. Varsayalým ki bir kimse kazancýnýn belli bir miktarýný her ay versin. Kuþkusuz bu yetmeyecektir çünkü daha bir çok insan bu türden bir yardýma ihtiyaç duyar. O halde, bu kimse verdiði miktarý biraz daha arttýrsýn. Açýktýr ki bu da yetmeyecektir. Buradaki problem þudur: tek bir yardým eylemi sadece minimum bir çabanýn yerine getirilmesini içermesine raðmen, böylesi bir yardým ayný türden milyonlarca çabanýn gerçekleþtirilmesini de içerir.16 Richard Trammel’ýn belirttiði gibi, “komþuyu sevme veya ihtiyacý olan herkese yardým etme önümüze maksimum bir etik koyar. Bu etikte durup dinlenme söz konusu deðildir; tersine, bu sevgimizi ve yardýmýmýzý gerçekleþtirmek için sürekli bir güç þarjýný doldurma çabasý içinde oluruz.”17 Bu bakýmdan, Singer’ýn ileri sürdüðü “moral bakýmdan eþdeðer öneme sahip baþka bir þeyi feda etmeme derecesine kadar yardým etmeliyiz” ilkesini pratikte gerçekleþtirmeye kalkýþmak insanlara katlanamayacaklarý bir yük yükleyecektir. Bu ilke doðrultusunda bir yaþamý sürdürme kuþkusuz iyi olabilir. Ama bu ahlaksal bir yükümlülüðün gerektirdiði davranýþlarýn ötesine giden bir yaþam olur. Baþka bir deyiþle böylesi bir yaþam ahlaksal yükümlülüðe dayalý bir yaþam olmaktan ziyade, ahlaksal bakýmdan iyi olan bir tür kahramanlýðý içeren bir yaþam olacaktýr. Böylesi bir yaþam süren insanýn temel kaygýsý hayatýný nasýl yaþayacaðý deðil, tersine bu hayatý diðerleri için nasýl feda edebilece-



17



Richard Trammel, ‘Saving life and taking life’, Journal of Philosophy, 1975, s. 133.



122 YOKSULLUK



ðidir. J. O. Urmson, ‘Azizler ve Kahramanlar’ (Saints and Heroes) adlý makalesinde þöyle bir varsayýmsal durumdan söz eder: “Gerçek el bombalarýyla eðitim yapan bir manga askeri göz önüne alalým; bir el bombasý askerlerden birinin elinden kazara kayýp manganýn olduðu yere yuvarlanýr. Ýçlerinden biri arkadaþlarýnýn yaþamýný kurtarmak için kendini bombanýn üzerine atarak yaþamýný feda eder. .... Kesinlikle ahlaki (moral) statüsü olan bir davranýþ. Fakat eðer bu asker kendini bombanýn üstüne atmasaydý, yükümlülüðünü yerine getirmede baþarýsýz mý olacaktý? Bu askerin bazý açýlardan açýk bir biçimde arkadaþlarýndan daha üstün niteliklere sahip olmasýna raðmen, diðerlerinin hayatlarýný feda etmemelerinden dolayý yükümlülüklerini yerine getirmede baþarýsýz olduklarýný söylememiz mümkün mü? Eðer bu asker kendini bombanýn üstüne atmamýþ olsaydý, herhangi bir kimse ona, “kendini bombanýn üzerine atmalýydýn” diyebilir miydi? .... Bütün bu sorulara verilen cevaplar açýkça negatiftir.”18 Yine Singer’ýn ileri sürdüðü “moral bakýmdan eþdeðer öneme sahip baþka bir þeyi feda etmeme” derecesine kadar yardým etmeliyiz argümaný örtük olarak dünyada sadece iki tür insan durumunun olduðunu varsayar: verenler ve alanlar. Oysa herhangi bir insan yaþamýnda, bu yaþamý insani ve dolayýsýyla deðerli kýlan, ahlaksal olmayan –yani ahlaksal deðerlendirmenin konusu olmayan- iyi veya pozitif dediðimiz bazý deðerler vardýr. Çocuk yetiþtirme, sanatsal etkinliklere katýlma, tatil yapma gibi aktiviteler insanlarýn yaþamlarýný zenginleþtiren aktivitelerdir ve dolayýsýyla mutlak yoksulluða iliþkin etik duruþumuzu belirlerken ahlaksal deðerlendirmenin doðrudan konusu olmayan iyileri de hesaba katmalýyýz. Susan Wolf’un söylediði gibi, “eðer ahlak filozoflarý kendilerini en temelde insanlar nasýl yaþamalýdýr sorusuna adayacaklarsa, ..., ahlak teorilerinin içeriðini ahlaksal olmayan iyi deðerleri olumlayan bir þekilde yeniden oluþturmalýdýrlar. Onlar bu ahlaksal olmayan deðerlerin doðasýný ve kapsadýðý alanlarý açýk bir biçimde incelemelidirler, ve bu inceleme ýþýðýnda, bir ahlak teorisinin kabulünün nasýl anlaþýlmasý gerektiðini ve onun üzerine nasýl eylenmesi gerektiðini sormalýdýrlar.”19 Açýktýr ki, insanlar kendileri bakýmýndan deðerli olan yaþamlarýný sadece diðerlerinin yaþamlarýný göz önüne alarak zenginleþtiremezler. Onlar kendisi bakýmýndan deðerli olan yaþamlarýný bazý açýlardan hesaba katmalýdýrlar, çünkü insan yaþamý sadece diðer insanlara yardým etmek bakýmýndan bir araç deðil; ayný zamanda, o kendinde bir amaçtýr da; dolayýsýyla o bazý açýlardan kendisi bakýmýndan iyidir. Fakat bu söylediklerimiz öykünün tamamý deðil kuþkusuz. Ýnsanýn ahlaksal bir varlýk olduðunu kabul etme, daha doðru bir deyiþle ahlak ilkeleri oluþturabilme ve bu ilkeler doðrultusunda eyleyebilen bir varlýk olduðunu kabul etme, diðerlerinin de çýkarlarýný hesaba katmayý gerektirecektir. Bu bakýmdan herkesin yaþamý eþit derecede önemlidir. O halde, insanlar amaçlarýný veya projelerini oluþtururken sadece kendilerinin



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



123



deðil, ayný zamanda diðerlerinin de çýkarlarýný hesaba katmalýdýrlar. Böylesi bir yaklaþým onlardan tüketim alýþkanlýklarýný yeniden gözden geçirmelerini ve gerektiðinde bazýlarýný mutlak yoksulluðun azaltýlmasý lehine deðiþtirmelerini gerektirecektir. Bu bakýmdan, mutlak yoksulluk içinde olan insanlara yardým etmek, bir hayýrseverlik sorunu deðil; tersine, bir yükümlülük sorunudur. Böylesi bir yükümlülüðün tam olarak yerine getirilememesi, mutlak yoksulluðu azaltmak veya hafifletmek için herhangi bir davranýþta bulunmamayý meþru kýlmaz, çünkü etik perspektiften bakýldýðýnda mesele mutlak yoksulluðu tümüyle ortadan kaldýrmak meselesi deðil, ama bu yöndeki eylemlerimizin mümkün olduðunca bazý mutlak yoksulluklarý önleyebilmesi meselesidir.



1



Gasset, Kütlelerin Ýsyaný, Çev.: N. Muallimoðlu, Birleþik Yay., Ýstanbul 1996, s.11.



124 YOKSULLUK



Yükselen Bir Deðer(!) Olarak Yoksulluk ve Türkiye Nazmi Avcý Yrd. Doç.Dr. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fak. Sosyoloji Bölümü e-posta: [email protected]



Öz



B



u sempozyumda teblið konusu olarak tartýþmak istediðimiz sorun, bu iki olgunun bugün somut verileriyle ulaþtýðý sosyolojik durumdan ötürüdür. Özellikle yaygýnlaþarak yaþanýlan yoksulluk sorunu, günümüz dünya toplumlarýnýn neredeyse biricik sorunu haline gelmiþ durumdadýr. Türkiye açýsýndan bakýldýðýnda ise, taþýdýðý önemi onun sýklýkla siyasetin, seçim sonuçlarý deðerlendirmelerinin, ideolojik tartýþmalarýn, sivil toplum örgütleri ve medyanýn baþlýca program ve söylemlerinde yer alýþýnda görmekteyiz. Toplumsal bir olgu olarak irdelemeye çalýþacaðýmýz yoksulluðun, çok yönlü boyutlarýyla birlikte tanýmlanmasý ve sýnýrlarýnýn kesin olarak saptanmasý oldukça güçtür. Çünkü, toplumlarýn geliþme seviyelerine ve tüketim ölçeklerine göre bu olgunun tanýmý ve sýnýrlarý deðiþebilmektedir. Bundan dolayý yoksul ve yoksulluk konusunda ortak bir tanýma varmak güçleþmektedir. Çeþitli amaçlarla yapýlan araþtýrma ve veriler gösteriyor ki, 1980’li yýllardan baþlayarak Türkiye gelirin nispeten eþit daðýldýðý bir toplum olmaktan çýkmýþ, zengin ile yoksul arasýndaki farklarýn uçurum nitelemesini hak edecek boyutlara ulaþtýðý bir ülke haline gelmiþtir. Ürkütücü olan ise bu gelir farklarýndan doðan ortaya çýkan uçurum, toplumsal kesimlerin birbirinden kopmakta oluþudur. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Yoksulluk sorunu, Mutlak Yoksulluk, Kýrsal Yoksulluk, Yoksulluðun Göstergeleri



Abstract



T



he guestion that we will discuss at this symposium is these two facts which was the consequences of sociological circumstances. Particularly the question of the poverty became akmost unique problem that spread in almost whole societies in the



2



3 4 5



Yoksulluk sýnýrý az geliþmiþ ülkeler için kiþi baþýna günde 1 $ kabul edilirken, Latin Amerika ve Karayipler için bu sýnýr 2$, Türkiye’nin de dahil edildiði Doðu Avrupa ülkelerinin de içinde bulunduðu grup için 4 $, geliþmiþ sanayi ülkeleri için 1998 yýlý itibariyle 14.40 $ olarak belirlenmiþtir (2001 yýlý için bu rakam 11 $’dýr). DPT, (2001); s:104. Necmi Erdoðan, “Türkiye’de Yoksullarýn Kültürel Temsilleri Üzerine”, Toplum ve Bilim, Sayý:89, Ýstanbul- Yaz 2001, s.9. Ercan Dansuk, Türkiye’de Yoksulluðun Ölçülmesi ve Sosyo-Ekonomik Yapýlarla Ýliþkisi, DPT Uzmanlýk Tezleri, Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüðü Ücretler ve Gelirler Dairesi Genel Baþkanlýðý, Ankara- Mayýs 1997, s.1. G. Marshall, Sosyoloji Sözlüðü, Çev.: O. Akýnhay- D. Kömürcü, Bilim ve Sanat Yay., I. Baský, Ankara 1999, s.825.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



125



today’s world. Looking from Turkish angle, one might see how it is important as it frequently took place in the political discussion, in the evaluation of the poll results, in ideological discussions, in the expressions of the Non-Governmental Organizations and media. The poverty that we try to discuss as a social facts is quite difficult to define with larger aspects and to fix its certain restrictions. Because the definition and restrictions of this fact might change in accordance with the level of development of the societies and consumption. Therefore, it is diffucult to reach a universal definition of poor and poverty. Starting from 1980s turkey was losing its position of being a society that has relatively equal national income, and became a country that the gap between poor and rich people was getting widening that might call in the level of abyss. The frightening point is that this situation broke of the relationship between the societies. Keywords: Poverty, Poverty question, Certain poverty, Rural poverty, Indicators of poverty



Giriþ Ortega y Gasset’e göre cemiyet dediðimiz toplumsal yapýda iki tür insan vardýr: Seçkin azýnlýk ve kütle. Baþka bir deyiþle, bir tarafta “güçlük ve görevleri üst üste yýðarak kendi varlýklarýndan büyük talepte bulunanlar”; diðer tarafta ise kendilerinden özel hiçbir gayret talep etmeksizin, yaþadýklarý âný hayat diye kabul edenler, mükemmellik yolunda hiçbir çaba göstermeden, dalgalar üstünde sallanan þamandýra misâli insanlar.1 Geriye dönüp baktýðýmýzda ‘yoksulluk’ ve yoksulluða dair söylemler, ideolojiler çaðýnýn temel niteliklerinden biri olmuþtur. Pek çok ülkede olduðu gibi Türkiye’de de bu þamandýra misali insanlar, yazýn hayatýnýn en çok okunan kitaplarýna; en çok izlenen sinema salon filmlerine kurgulanmýþ; aralarýnda zengin ve yoksulu biraradanlaþtýranlar, gelecekten umutlarýný yitirmeyenler, azim sahibi kiþilik timsalleri ve sonuçta hep baþarýyý yakalayanlar okuyucu ya da izleyi6 7 8 9



R. Baulch, “Editorial. The New Poverty Agenda: A Disputed Concensus”, IDS Bulletin 27, 1, 1996, s:2. Renata Lok-Desallien, “Review Of Poverty Concepts And Indicators”, UNDP Poverty Documents www.undp.org/poverty. LANJOUW Jean Olson, “Demystifying Poverty Lines” , UNDP Poverty Documents www.undp.org/poverty Can Hamamcý, “Çevrenin Uluslararasý Boyutlarý” Ýnsan Çevre Toplum, Ed.: Ruþen Keleþ, Ýmge Kitabevi, Ankara 1997, s. 398. David Dollar, Aart Kraay, “Growth is Good For The Poor”, www.worldbank.org/research/growth



126 YOKSULLUK



ciler tarafýndan daha çok raðbet görmüþtür. Bir yazarýn ifadesiyle hem romanlarýmýz hem sinema filmlerimiz, artýk, günümüzde yoksullardan yoksunlaþmýþtýr. Romanlarýmýz “zengin”leþmiþtir. Yoksullar -varoþtakilar, sokak çocuklarý, çöplük insanlarý, garibanlar gibi deðiþik adlandýrmalarla- televizyonun gerçekliðine dahil olmuþtur. Televizyona giren her þey gibi yoksulluðun televizüel temsili de çarpýklýkla malûldur. Bir yanda yoksulluk kültürünün romantize edildiði programlar, diðer yanda da hem bir acýma hem de korku nesnesi olarak sokak çocuklarý, yoksulluða dair hissiyatýmýzý giderek aþýndýrmaya baþlamýþlardýr. Geçmiþe baktýðýmýzda yoksulluðun temsilcileri, bazen ideolojilerin iktidarýnda kurtuluþa erecek olan zavallý nesneler iken; bazen de kendileri aç iken tok yatýlmamasý gereken inanç pekiþtiricileri olmuþlardýr. Ayný tarzda kentteki sokak hayatýnýn gülen gözlere sahip garibanlarý bir birine baðlý, dayanýþmacý ve onuruna düþkün insanlarý olurken, þimdilerde organize suçlarýn odak noktalarýdýr. Geçmiþte o günkü Türkiye’nin insanlarý olan yoksullar, bugün öteki Türkiye’nin insanlarý olarak tanýmlanmaktadýr. Öyle ise, burada deðiþen yoksulluðun niteliði mi yoksa yoksullarýn kendisi midir? Biz de yazýmýzda yoksulluðu bu problem baðlamýnda bugünkü verileriyle irdelemeye çalýþacaðýz.



Toplumsal Bir Olgu Olarak Yoksulluk Toplumsal bir olgu olarak yoksulluðun, çok yönlü boyutunun olmasýndan kaynaklanan tanýmlama güçlülüðü, net sýnýrlarýnýn da belirlenebilmesini zorlaþtýrmaktadýr. Çünkü, toplumlarýn geliþme düzeyleri ve tüketim ölçeklerine göre bu olgunun tanýmý ve sýnýrlarý deðiþebilmekte, ortak bir tanýma varmak güçleþmektedir. Örneðin; herhangi bir toplum için kabul edilen yoksulluðun sýnýrý, bir baþka toplum için zenginliðin ölçütü olarak kabul edilebileceði gibi; yoksul bir toplum için zenginlik ölçütü, zengin toplumlarýn yoksulluk sýnýrlarýnýn bile çok altýnda kalabilmektedir.2 “Yoksul”u bir toplumsal tip olarak ele alan Simmel, yoksulluðu da, nicel bir durum olarak kendi içinde tanýmlanamaz; ancak özgül bir durumdan kaynaklanan toplumsal tepki açýsýndan tanýmlanabilir benzersiz bir sosyolojik fenomen olarak kabul eder.3 Yoksulluk, sadece gelir eksikliðine baðlý bir olgu olarak da düþünülmemelidir. Türkiye gibi geliþmekte olan ülkeler için yoksulluk sorunu açlýk deðil, baþka bir kavramsal çerçeve içerisinde deðerlendirilmelidir. Çünkü geliþ10 11 12 13



DPT, (2001), s.106. M. Hasan Khan “Rural Poverty in Developing Countries: Issues and Policies”, IMF: WP/00/78, 2000, s.6 Khan, a.g.m., s.8. Türkiye yolsuzluk sýralamasýnda Çin, Rusya ve Endonezya’nýn ardýndan 4. Sýrada yer alýyor. Toplanan vergilerin %36’sý (9,5 katrilyon TL) yolsuzluklara gidiyor. Bkz. Hürriyet Gazetesi, 30 Ocak 2001.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



127



mekte olan ülkelerde açlýk yapýsal bir sorun deðildir. Dolayýsýyla, yoksulluðun ölçümünde esas alýnacak yöntemle iliþkili olarak yoksulluðun sosyolojik özelliklerinin belirlenmesi, sorunun boyutunu ortaya koymakta yarar saðlayacaktýr.4 Gordon Marshall da Sosyoloji Sözlüðü’nde “yoksullaþma”yý ekonomik krizden kaynaklanan bir sorun olmanýn ötesinde toplumdan soyutlanmayý, toplum dýþýna itilmeyi içeren bir kavram olarak açýklamýþtýr. Yoksullaþmayý, mutlak ve göreli olmak üzere iki þekilde izah eden yazar, mutlak yoksullaþmayý günlük olarak harcanmasý gereken kalori miktarýnýn karþýlanmasýnýn yaný sýra, bir insanýn çaðdaþ gereksinimleri olan; barýnma, eðitim, saðlýk gibi temel kültürel ve toplumsal isteklerin getirdiði ihtiyaçlardan mahrum kalmak; göreli yoksullaþmayý da baþkalarý ile karþýlaþtýrýldýðýnda onlarda bulunan herhangi bir þeyden yoksun olma olarak ifade etmiþtir.5 Burada yoksulluðun net bir tanýmýný yapmaktan öteye, toplumlarýn sosyo-ekonomik koþullarýna göre türlü anlamlar içerdiðini söylemek yerinde olacaktýr. Bu bakýmdan; “yokluk”, “yetersizlik”, “örselenmiþlik-incinmiþlik”, “kötüye gidiþ”, “açlýk” gibi terimler sýklýkla yoksulluk ile birlikte anlamlandýrýlmýþtýr.6 Yoksulluðun kapsamý; ülkeden ülkeye, dönemden döneme, refah düzeyindeki geliþmelere baðlý olarak farklýlýklar gösterir. Yoksulluk düzeyi bakýmýndan ülkelerarasý veya ayný ülke içinde dönemler arasý karþýlaþtýrmalar yapýlabilmesi, toplam nüfus içinde kimlerin yoksul olarak isimlendirileceðine karar verilmesini gerektirir. Bu kararýn verilebilmesi için yoksulluk kavramý; mutlak yoksulluk, öznel yoksulluk, göreli yoksulluk, insani yoksulluk, kýrsal yoksulluk, kentsel yoksulluk, yoksunluk gibi çeþitli yaklaþýmlar aracýlýðýyla incelenir.7 Bilindiði üzere, küreselleþme olarak adlandýrýlan dünyadaki deðiþim sürecinin en önemli sorunlarýndan birisi; yoksulluk ve gelir eþitsizliðidir. Bu baðlamda geliþmiþlik sorunu, bir yoksulluk sorunudur ve geliþemeyen/azge14 15



Y. Emre Evlice, “Yoksulluk ve Yolsuzluklarýn Ýnsan Saðlýðý Üzerine Etkileri”, Mart 2001 http://lokman.cu.edu.tr. Bu açýdan yoksulluk, pek çok toplumda benzerlikler göstermekte, temelde beþ esas bulgu ile özetlenmektedir: 1. Yoksul insan için kendi iþgücü en önemli kaynaktýr. Gerçek geliri düþük olan yoksul hane halklarýnda kadýnlar ve çocuklar da dahil olmak üzere her bireyin iþgücüne ihtiyaç duyulmaktadýr. 2. Yoksul hane halklarýnýn genellikle eðitimsiz ya da eðitim düzeylerinin düþük olmasý, niteliksiz iþgücü olarak kabul görmeleri yoksunluklarýný pekiþtirmektedir. 3. Þiddetli yoksulluk koþullarýna karþýn hane halklarý barýnma da dahil pek çok kamu hizmetinden yararlanamamaktadýrlar. 4. Yaþlýlar, özürlüler, kadýnlar ve çocuklar gibi toplumun özel gruplarýnýn yoksul hane halklarý içinde sorunlarý daha da derinleþmektedir. 5. Yoksullar arasýnda ölüm oraný yüksektir. Özellikle yüksek çocuk ölümü oranlarý, yetersiz beslenme, sürekli saðlýk bozukluðu ve eþit biçimde eðitimden yararlanamama bu yoksunluklarýn en derin olanlarýdýr. Bkz. E. Gönen, Þ. Hablemitoðlu, E. Özmete, “Yoksulluk ve Sürdürülebilir Yaþam Kalitesi Ýçin Sosyal Hizmetler”, www.geocities.com/hablemitoglu/ yoksulluk.htm



128 YOKSULLUK



liþmiþ ülkelerin en temel özelliði onlarýn yoksul olmalarýdýr.8 Yoksulluk sorunu, büyüme ve kalkýnma ile doðrudan iliþkili görülmektedir. Hatta; yoksulluðun ortadan kalkmasýnda, yoksullar için büyüme en önemli araçtýr. Burada büyümeden kastedilen; ekonomik büyümedir.9 Ekonominin büyümesi, yoksulluk sorununun kendiliðinden çözülebileceði anlamýna gelmemelidir. Ekonomik büyümenin gerçekleþtiði, ancak yoksullaþmanýn arttýðý durumlara da rastlanýlmaktadýr. Dünya Saðlýk Örgütü’nün tespitine göre; olaðanüstü yoksullarýn durumlarýnýn beþ yýldan daha fazla devam etmesi ve durumlarýnýn düzeltilmesinin imkansýz olmasý durumundaki yoksullar “kronik yoksul” olarak tanýmlanmýþtýr.10 Kronik yoksullarýn durumu önemlidir. Çünkü, ne kadar çalýþsalar da; yaþam ölçütlerini yükseltmek bir yana; deðiþtirmeye hatta, iyileþtirmelerine hiç olanak bulunmamaktadýr. Öyle anlaþýlýyor ki, toplumsal düzeyde yoksullukta öne çýkan etkenler; kaynaklarýn, hizmetlerin ve gücün daðýlýmýndaki eþitsizliklerdir. Bu eþitsizlikler, toprak, sermaye, altyapý, piyasalar, kredi, eðitim, enformasyon ve danýþmanlýk hizmetleri biçiminde kurumsallaþmýþ olabilir. Hizmetlerdeki eþitsizlikten en çok kýrsal bölgeler zarar görmektedir. Dolayýsýyla geliþmekte olan ülkelerdeki yoksullarýn %77’sinin kýrsal alanlarda yaþamasý þaþýrtýcý deðildir. Nitekim birçok ülkede yoksulluk, daha çok kýrsal alanlarda artan bir sorun olmaya devam etmektedir. Kiþisel tüketim ile yeterli düzeyde eðitim, temiz su, konut, ulaþým ve iletiþim hizmetlerine eriþim, saðlýk gibi alanlardaki eksiklikler, kýrsal yoksulluðun niteleyicileridir. Kýrsal yoksulluk, nüfus artýþýný ve kentlere göçü besleyen bir kaynaktýr. Diðer yandan; kentsel yoksulluk, çoðu kez kýrsal yoksulluðu azaltma stratejilerinin bir sonucudur. Piyasada sapmalara, tarým kesiminin ve kýrsal alandaki insani ve fiziksel altyapýnýn göz ardý edilmesine yol açan kamu politikalarý; hem kýrsal, hem de kentsel yoksulluðun ortaya çýkmasýna neden olan etkenlerin baþýnda gelir.11 Kýrsal yoksulluðun insan kaynaðý; topraksýz ve herhangi bir mesleðe yönelik becerisi olmayan iþçilerdir. Nüfus arttýkça ve kentleþme süreci hýzlandýkça bu kesimin sayýsý hýzla artmaktadýr. Kýrsal yoksulluðu artýran temel etkenlerin baþýnda; siyasal dalgalanmalar ve iç çatýþmalar, kýrsal alanlardaki ikilik, kötü yönetim, kýrsal kesimi dýþlayan ekonomi ve toplumsal politikalar gelmektedir. 12



Türkiye’de Toplumsal Yoksullaþmanýn Temel Görünümleri 16



Oðuz Iþýk, M. Melih Pýnarcýoðlu, Nöbetleþe Yoksulluk (Sultanbeyli Örneði), Ýletiþim Yay., Ýstanbul 2001, s.42.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



129



Ekonomik ve toplumsal sorunlarýn doruklara ulaþtýðý son çeyrek yüzyýlda, yoksulluk ürkütücü boyutlara ulaþmýþtýr. 19. ve 20. Yüzyýllarda Doðu- Batý (inanç- bilim) çeliþkisinin yaþandýðý dünyada bugün bu çeliþki, Kuzey- Güney (geliþmiþ/zengin- geliþmemiþ/yoksul) eksenine oturmuþtur. Türkiye coðrafi olarak kuzey yarýkürede yer alýyorsa da, nüfusunun % 58’i yoksulluk sýnýrýnda, % 32’si yoksulluk çizgisinin altýnda yaþayan bir ülke olarak sosyo- ekonomik baðlamda Güneyde yani geliþmemiþ/yoksul ülkeler arasýnda bulunuyor. Rakamsal deðerlendirmeler göre yaklaþýk 20 milyon insanýmýz açlýk sýnýrýnýn altýnda yaþamaktadýr.13 Özellikle dünyanýn geliþmekte olan ya da azgeliþmiþ bölgelerinde görülen yoksul insanlarýn sayýsý artýk milyarlarla anlatýlmakta ve “Yeni Emperyalizm” akýmýnýn da etkisiyle, yoksulluk süreci sürdürülmektedir.14 Sanayileþme ile beraber toplumlarýn ekonomik ve toplumsal yapýlarýnda da birtakým deðiþiklikler olmaktadýr. Bu deðiþmenin hýzý ve oluþ biçimi ülkeden ülkeye, toplumdan topluma ve hatta bölgeden bölgeye deðiþmektedir. Bu deðiþimde; toplumlarýn ekonomik yapýsý, doðal kaynaklara sahipliði, geliþmiþlik seviyesi, insan gücü nitelikleri, toplumsal durumu, kültürel zenginlikleri, dinsel inançlarý, etnik yapýlarý gibi unsurlar önemli belirleyici etkenler olmaktadýr. Bu etkenlerin genelde birbirleriyle bütünsel, zincirleme etkileri olabildiði gibi, etki süresinin oldukça uzun sürdüðü ancak zaman zaman da etki alaný ve etki süresinin birkaç etkenle sýnýrlý kaldýðý baðýmsýz deðiþkenlerle de ön plana çýkmaktadýr. Hatta; kitlesel yoksullaþtýrma süreçlerinde yoksulluk, yoksullaþtýranlarýn söylemi de olabilmektedir. Türkiye açýsýndan asýl temel sorun ise, güç iliþkilerinin üretilip yaratýcýlýk imkanlarýnýn çoðaltýlmadýðý bir toplumsallýðýn geçerliliðini erksel baðlamda korumasýdýr. Yaygýnlaþarak yaþanýlan yoksulluk süreci, günümüz dünya toplumlarýnýn olaðan bir gerçekliði olmaktan çýkmýþ, neredeyse acilen çözümlenmesi gereken baþat sorunu haline gelmiþtir.15 Kendi toplumumuz için taþýdýðý önemi; onun sýklýkla siyasetin, seçim sonuçlarý deðerlendirmelerinin, ideolojik tartýþmalarýn, sivil toplum örgütleri ve medyanýn baþlýca program ve söylemlerinde yer alýþýnda görmekteyiz. Medyada yürütülen yoksulluk tartýþmalarý, kamuoyunda yoksulluðun ve ‘öteki Türkiye’nin’ yeniden keþfi gibi olumlu sayýlabilecek bir iþlev görmüþ olsa bile, hem yoksul olarak adlandýrýlan kesimi homojen bir bütün olarak gör17 18 19 20 21 22 23



Zygmunt Bauman, Çalýþma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar, Türkçesi: Ümit Öktem, Sarmal Yay., Ýstanbul 1999,s.135. Heidi Wedel, Siyaset ve Cemiyet, Çev.: Can Kurultay, Metis Yay., Ýstanbul 2001, s.15-16. Eric Hobsbawm, Kýsa 20. Yüzyýl 1914-1991 (Aþýrýlýklar Çaðý), Türkçesi: Yavuz Alogan, Sarmal Yay., Ýstanbul 1996, s.479. Elias Canetti, Kitle ve Ýktidar, Çev.; Gülþat Aygen, Ayrýntý Yay., Ýstanbul 1998, s.189. Iþýk, Pýnarcýoðlu, a.g.e., s.42. DÝE, Türkiye’de Ekonomik ve Toplumsal Geliþmenin 50 Yýlý, Ankara 1973, DÝE Yay. No:683, s:25. Fehmi Yavuz, Memleketimizde Toplum Kalkýnmasý, Ankara 1964, s.3-5.



130 YOKSULLUK



me hatasýný yapmýþ, hem de statik bir gözle baktýðý yoksulluðun sadece yetersiz tüketim kapasitesi olarak algýlanmasýna yol açmýþtýr.16 Yoksulluk tek baþýna bir sorun veya bir sorunun sonucu da deðildir. Bir düþünürün sözleriyle; “geçmiþten miras alýnan, bir nesilden diðerine aktarýlan, “klasik sefalet”in, sanayileþmiþ ülkelerdeki güçlü ekonomik büyümeye karþýn devam etmesi ve buna, içinde yaþadýðýmýz hýzlý deðiþim çaðýna mahsus olan ve eþi benzeri görülmemiþ boyutta yeni fenomenler eklendi. Bunlar, bireyleri ya da tüm aileleri sefalete ve sýk sýk sokaklara savuran talihsizlikler zinciri, birikimleri oldular: iþ kaybý, gelir kaybý, boþanma, ayrýlýk, evsizlik. Bu zincirin sonucu toplumdan dýþlanmadýr; sosyal etkileþim ve iliþkilerden soyutlanma, referans noktalarýnýn yokluðu, insanýn geleceðe dönük proje yapamamasý...”17 yoksulluðun beraberinde getirdikleridir. Oscar Lewis ise “yoksulluk kültürünü kendi baþýna bir alt kültür ve “kendisini çevreleyen ulusal kültürü etkileyen dinamik bir faktör” olarak deðerlendirmekte, yoksullarýn yaþam biçiminin kendi içinde bir deðeri olduðunu ortaya koymaktadýr. Lewis, yoksulluk kültürünün kuþaktan kuþaða aktarýldýðýndan yola çýkarak, umutsuzluk, baðýmlýlýk ve alt sýnýfa ait olma gibi duygularýn çocuklara devredildiðini, dolayýsýyla yoksullarýn, koþullarýn deðiþmesiyle ortaya çýkan olanaklardan tam olarak faydalanamadýðýný belirtmektedir.18 Lewis’in bu yaklaþýmlarý Türkiye gerçeði ile tanýmlandýðýnda; “yoksulluk kültürü”nün kuþaktan kuþaða aktarýlan bir vakýa olmaktan çýkmýþ ve Wedel’in söylemiyle enformal bir sektörün ortaya çýkmasýna neden olmuþtur. Çünkü, formal olarak sahip olamamalar, enformal mübahlýlýðý doðurmuþtur. Bunun altýnda yatan asýl gerçeðin, temelde Türkiye’de giderek hemen her alana sirayet etmiþ ve uçlara taþýnmýþ olan eþitsizlik sorununun olduðu söylenebilir. Ülkemizde bu sorun kendini, kiþi baþýna gelir düzeyinin geliþmiþ ülkelere göre oldukça düþük olmasý ve gelir eþitsizlik katsayýsýnýn yüksek olmasý þeklinde göstermektedir. Yoksulluk ve gelir eþitsizliði sorunlarýnýn doðal bir uzantýsý olarak, Türkiye insani geliþmiþlik boyutu bakýmýndan da dünya ülkeleri arasýnda arzu edilen seviyeden oldukça uzaktýr. Birleþmiþ Milletler Kalkýnma Programý’nýn (UNDP) hazýrladýðý “Ýnsani Geliþme Endeksi”ne (HDI) göre; Türkiye dünya genelindeki 162 ülke arasýnda 1995’de 69., 1999’da ise 86. ve 2001’de 82. olmuþtur. Bu durum Türkiye’deki yapýsal ekonomik, siyasal ve toplumsal sorunlarýn yoksullaþma üzerine birer göstergesi olarak ortaya çýkmaktadýr. 24 25



Cevat Geray, Toplum Kalkýnmasý Deneme Çalýþmalarý Bünyan Örneði, AÜ SBF Yayýn No:228210, Sevinç Matbaasý, Ankara 1967, s.LIII. DPT, Sayýlarla Türkiye Ekonomisi Geliþmeler (1980-2001) Tahminler (2002-2005), s.6, http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/tarih/tr/1980-01.pdf.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



131



Yoksullaþan toplumda, yoksulluðun göstergelerini; yalnýzca ulusal gelirden kiþi baþýna düþen parasal oranlarla ya da dört kiþilik ailenin aylýk mutfak giderleriyle karþýlaþtýrmalar yaparak izaha çalýþmak da, sorunun kavranýlýþýnda tek baþýna yeterli deðildir. Ülkemizde, ileri sürülen bu rakamlar, gerçek bir toplumsal paylaþýmýn varlýðýný deðil, sanal bir paylaþýmýn varlýðýný temsil etmektedir. Örneðin, 2003 yýlý için öngörülen ulusal gelirden kiþi baþýna düþen payýn 2500 dolar civarýnda bir meblaðý ifade etmesi, her yurttaþýn cebinde eþit olarak paylaþýlan bir satýn alma gücü deðildir. Bugün ülkemizde gerek kýrsal alanlarda, gerekse kent kýyýlarýnda yaþamýný sürdürmeye çalýþan on binlerce yurttaþýmýz bu payýn çeyrek miktarýyla yýllýk satýn alma gücüne sahip olduðu bilinmektedir. Yoksul toplumun bir diðer temel görünümü; insanlarýn büyük bir oranda ve belirsiz þekilde “kayýt dýþý” ya da “paralel” ekonomiye kaymalarý olarak ifade edilmektedir. Böyle bir ekonomik yapý içinde yer alan erkekler, kadýnlar ve çocuklar, kimse nasýl olduðunu tam olarak bilmese de, küçük iþler, hizmetler, geçici iþler, küçük çaplý ticari faaliyetlerle yaþamlarýný sürdürmeye çalýþýrlar.19 Türkiye’de son on yýl içinde iktidara gelen her siyasal partinin kötü ekonomik gidiþatý dur diyecek acil önlemi kayýt dýþý ekonominin kayýt altýna alýnmasýnda görmesi, sorunun anlamlaþtýrýlmasý açýsýndan deðerlendirilebilir. “Adalet sorunu paylaþým sorunu kadar eskidir... Adalet, paylaþma gereksinimin fark edilmesiyle baþlar. En eski yasa paylaþmayý düzenleyendir; bugün halâ en önemli yasa budur ve odaðýnda faaliyet gösteren insan cemaatini ve genel olarak da insanýn varoluþunu taþýyan bütün hareketlerin temel ilgi alaný olarak kalmýþtýr.Adalet herkesin yeterince yiyeceðinin olmasýný gerektirir. Ama ayný zamanda herkesin üretimine katkýda bulunmasýný da gerektirir.20 Ancak, çeþitli amaçlarla yapýlan araþtýrma ve veriler gösteriyor ki, 1980’li yýllardan baþlayarak Türkiye gelirin nispeten eþit daðýldýðý bir toplum olmaktan çýkmýþ, zengin ile yoksul arasýndaki farklarýn uçurum nitelemesini hak edecek boyutlara ulaþtýðý bir ülke haline gelmiþtir. Ürkütücü olan ise, bu gelir farklarýndan doðan uçurum, her geçen süreçte toplumsal kesimlerin birbirinden kopmasýna neden olmaktadýr.21 Türkiye’de yoksulluk; hemen her dönemde en önemli sorun olmuþtur. Yoksulluk denince akla ilk gelen kavram, köyler ve köylüler olmaktadýr. Cumhuriyet öncesi dönemde de kýrsal alaný oluþturan birimlerden köylerimizin durumu pek iç açýcý deðildi. Köylünün ezikliðini ve yoksulluðunu “Ordu Saðlýk Bürosu Raporu” ortaya koymaktadýr. Bu rapora göre; Türk köylerinin % 80`i saðlýða uygun olmayan çevrelerde kurulmuþtu. Halkýn % 14`ü sýtmalý, yaklaþýk % 9`u frengili, % 72`si bitli olup her an tifüs hastalýðýna yakalanabilecek durumdaydýlar. Evlerin % 97`sinde saðlýða uygun tuvalet bulun-



132 YOKSULLUK



muyordu, bu koþullara uygun olanlarýn ise sadece % 7`si okur-yazar durumdaydý.22 Cumhuriyet sonrasýnda ise, köylünün içinde bulunduðu sýkýntýlarýn giderilmesi ve ekonomik baðýmsýzlýðýna kavuþmasý için ilk temeller atýlmaya baþlanmýþtýr.23 Cumhuriyetin kurulmasýndan hemen sonra “Köy Kanunu”nun çýkarýlmasý, “Aþar Vergisi”nin kaldýrýlmasý, Millet Mektepleri, Halk Odalarý, sýtma ve trahomla savaþ, eðitmenlik, Köy Enstitüleri, tarým satýþ ve kredi kooperatiflerinin kurulmasý, Toprak Mahsulleri Ofisi, Zirai Donatým Kurumu, Þeker Þirketi gibi uygulamalar, kýrsal alanýn kronikleþmiþ yoksulluðuna çözüm üretmek olrak deðerlendirilebilir.24 Örneðin; DPT tarafýndan 2002 yýlý Aðustos ayýnda yapýlan bir çalýþma ile ülkemizin þu anda içinde bulunduðu durumun görünümünü, resmi bir görüþ olarak yansýtabiliriz. 25 Özellikle; ekonomik krizlerin yaþandýðý 1994 ve 2001 yýlý gerçekleþmelerine göre kiþi baþýna düþen GSMH; 1993’te 3.065 ve 1994’te 2.169 $ ve 1998’de 3.171 ve 2001 sonunda 2.143 $ olarak gerçekleþmiþtir. Krizler sonrasýnda, satýn alma gücündeki ve $ bazýndaki düþme eðilimi dikkat çekicidir. Bu çizelge, ülkemizdeki resmi verilerle yoksulluðun giderek derinleþtiðini, bizim deyimimizle adeta toplumsal bir deðer(!) ya da yazgý gibi algýlanmaya baþlandýðýný söyleyebiliriz. Cumhuriyetin ilk yýllarýnda toplam nüfusun 2/3’ü kýrsal alanlarda yaþamaktaydý. Oysa günümüzde toplam nüfusun 1/3’ü kýrsal alanlarda yaþamakta, kýrsal nüfus giderek azalmakta, kentsel nüfus ise hem oransal, hem de sayýsal biçimde giderek artmaktadýr. Kentleþme hýzý, nüfus artýþýnýn üzerinde gerçekleþmektedir. Bu deðiþime; geçim sýkýntýlarý, toplumsal güvensizlikler, topraksýzlýk, gelir düzeyinin düþüklüðü ve süreksizliði gibi kýrsalýn itici özellikleri neden olmuþtur.26 Günümüzde ise; özellikle 2001 ve 2002 yýlýnda yaþanan ekonomik krizlerden sonra yoksullarýn sayýsýnda ve yoksullaþmada artýþ yaþanmýþ ve bu süreç halen daha sürmektedir. Türkiye’de kýrsal yoksulluk; aðýrlýklý olarak tarýmsal alanlarda çalýþanlarda görülmektedir27. Çünkü kýrsal kesimin temel uðraþý alaný tarýmsal çalýþmalardýr. Kýrsal yoksulluðun, tarýmsal yöntemlerin ve araç-gereçlerin geliþmesine raðmen yýllar geçtikçe azaltýlamamasýnýn altýnda, baþka etkenlerde aranabilir. Sözgelimi; kamusal desteklerin yetersizliði, çiftçilerin yeterince devlet tarafýndan sahiplenilmemesi, eðitimsizlik ve bilinçlendirme çalýþmalarýnýn yetersizliði, doðrudan üreticilerden tüketiciye eriþim olanaklarýnýn sýnýrlý olmasý (bu yüzden üretici yeterince kazanamýyor, tüketici de pahalý olarak tüketiyor), toprak analizlerinin yapýlamamýþ olmasý ve hepsinden de önemlisi; hangi ürünlerin ne zaman, nerede, ne kadar üretilmesi gerektiði konusunda gerçekçi bir planlama ve uygulamalarýn yapýlmamýþ olmasýdýr.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



133



Bölgeler bazýnda incelediðimizde; toplam nüfus içinde en fazla yoksul Karadeniz Bölgesi’ndedir (% 22.22). Karadeniz’i sýrasýyla; Güneydoðu Anadolu (% 20.44), Ýç Anadolu (% 17.36) ve Akdeniz bölgeleri (% 15.30) izlemektedir. Bu anlamda en düþük yoksulluk oranlarýna sahip bölgeler, Marmara ve Ege bölgeleridir. Nüfus büyüklüklerine göre incelendiðinde; yoksullarýn büyük bir kýsmý (% 68.18) 2.000 nüfusun altýndaki yerleþmelerde (genel olarak köylerde) yaþamaktadýrlar. Yoksulluðun þiddeti ve derinliði bakýmýndan incelendiðinde; Karadeniz ve Güneydoðu Anadolu bölgeleri ön plana çýkmaktadýr. Bunda; yatýrým önceliklerine iliþkin politikalardaki eksiklikler, kesintisiz enerji kaynaðý, nitelikli iþgücü eksikliði, sýnainin yer seçiminin temel belirleyicilerinden pazara yakýnlýk veya güvenli ulaþýlabilirlik gibi etmenlerin yaný sýra, yatýrýma dönüþebilir sermayenin yetersiz birikimi yüzünden dengesiz geliþme etkili olmaktadýr. Ülke genelinde kýrsal yoksullaþmaya baðlý olarak yaþanmakta olan göç olgusu 1950’lerden bu yana gündemdedir. 1970’li yýllara kadar kýrsal alandan kademeli göç ve göçerler açýsýndan göçülen noktada göreli gönenç düzeyi artýþý tartýþmalarý yapýlýrken, 1980’li yýllarýn ortalarýndan itibaren terör yüzünden can ve mal güvenliði talebi göç nedenleri arasýna katýlmýþtýr. Göç nedenleri arasýnda isteðe baðlý (ekonomik veya baskýlar nedeniyle göç), ister zorunlu (güvenlik nedeniyle) olsun göçerlerin konumunda iki önemli farklýlýk ortaya çýkmýþtýr. Göç hareketlerinin kýrsal yoksulluk açýsýndan önemi, kýrsal kesimdeki yoksulluðun göçün en önemli nedenlerinden birisi olmasýdýr. “1980-1985 döneminde net göç veren iller sýralamasýnýn ilk beþini sýrasýyla, Tunceli, Kars, Erzurum, Gümüþhane ve Sivas illeri oluþturmuþtur. Bu beþ ilin verdiði net göç Türkiye toplamýnýn yaklaþýk % 10’luk bir kýsmýna karþýlýk gelmektedir. Ayný dönemde net göç alan iller sýralamasýnýn ilk beþini ise, Kocaeli, Ýstanbul, Ýçel, Bursa ve Ýzmir oluþturmuþtur. Bu illerin almýþ olduðu net göç ise Türkiye toplamýnýn % 36’sýný temsil etmektedir. Uluslararasý çalýþmalarda da göç ile yoksulluk arasýnda ciddi bir nedensellik iliþkisi kurulmaktadýr. Türkiye’de büyük boyutlarda varlýðý bilinen göç ile yoksulluk arasýndaki iliþkinin gerçek düzeyini ve boyutlarýný ortaya koyacak çalýþmalarýn eksikliðinin giderilmesi gerekmektedir. Ancak, doðru bir veri tabanýna ulaþýldýktan sonra göçten kaynaklanan yoksulluklarýn giderilmesi için gerekli stratejilerin oluþturulmasý mümkündür. Ülkemizde yoksulluðun temel nedenlerini özetlemek gerekirse; kiþi baþýna ulusal gelirin düþüklüðü, gelir daðýlýmýnýn hem gelir gruplarý, hem de kýr/kent ayýrýmý ve bölgesel faklýlýklar açýlarýndan önemli ölçüde bozuk olma-



134 YOKSULLUK



sý, iþsizlik ve eksik çalýþma oranlarýnýn yüksekliði, kayýt dýþý ekonominin boyutlarýnýn giderek büyümesi, ekonomide ve siyasal sistemde yaþanan düzensizlikler öncelikle sayýlabilir. Bunlarýn yaný sýra; özellikle çeþitli nüfus göstergeleri, üretim ve iþlendirmenin sektörel daðýlýmý gibi yapýsal nedenler de yoksulluðun istenmeyen boyutlara ulaþmasýna neden olmuþtur. Hem kýrsal kesimde, hem de kentsel kesimde düzgün ve yeterli gelir elde edemeyen kitlenin büyüklüðü yoksulluðun ana nedenlerinden biri olarak ortaya çýkmaktadýr. Yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasý; temel olarak, kiþi baþýna gelirin artmasý, iþlendirmenin yükselmesi, gelir daðýlýmýnýn düzelmesi, bölgesel geliþmiþlik farklarýnýn yok olmasý gibi makro geliþmelere ve bu alanlarda uygulanacak makro politikalara baðlýdýr. Bütün bu geliþmeler toplumun öncelikleridir ve ayný zamanda merkezi yönetimlerin politika öncelikleri olarak da karþýmýza çýkmakta ve beþ yýllýk planlarda, bütçe gerekçelerinde, bütün hükümet programlarýnda açýkça yer almaktadýr. Örneðin; 3 Kasým 2002 genel seçim sonuçlarý üzerinde yapýlmýþ olan ilk analizler; sonuçlarýn, yokluk, yoksulluk, yolsuzluk, emeðin sömürülmesi, iþ ve aþ bulamama gibi benzeri sorunlarý yaþayan toplumun bir baþkaldýrýsý olarak deðerlendirilmiþtir. Objektif veya subjektif ne tür yorumlar yapýlýrsa yapýlsýn, deyim yerindeyse “yoksullaþma” bu seçimlere damgasýný vurmuþtur. Öyle ki, gözden kaçýrýlmamasý gereken nokta, 41 milyon seçmenden yaklaþýk 9 milyonunun neden oy kullanmayý reddettiði bir tablonun görünümüdür. Tablo, Türkiye’de seçmen davranýþlarýnda bir deðiþiminde yaþanýldýðýný ortaya koymaktadýr. Sonuçlarý, yalnýzca iktidarý oluþturanlarýn beceriksiz yönetim anlayýþlarýna seçmenin bir tepkisi diye kestirip atmaya kalkýþmak, gerçeði görmemizi engellememelidir. Cumhuriyet tarihimizin çok partili bu 14. seçimi de dahil, son on yýldan bu yana ülkemizde yapýlan seçim sonuçlarý, Türkiye’de seçmen profilinin giderek deðiþtiðini yansýtmaktadýr. Özellikle 1990’lý yýllarda vaat politikalarý ile etkilenmeye çalýþýlan seçmen, daha sonraki dönemlerde radikal söylem sahibi ve onurlu siyasal tavrý temsil edeceklerini söyleyenlerin lehinde yoðunlaþýrken; 3 Kasým 2002 genel seçimlerinde söyleyene deðil söylenene yönelmiþtir. Genç Parti’nin sert, keskin ve slogan haline getirdiði; “...açýn Türkiye’nin önünü; durduramazsýnýz” söylemi; AKP’nin kesin çözüm üzerine verdiði namus sözleri bir kez daha seçmen için umut olmuþtur. Milletvekili adaylarýný dahi tanýmayan seçmenden 2 milyon 200 bin oy alan Genç Parti’nin lider kadrosu seçmen için çok büyük önem taþýmamýþtýr. Genel baþkaný seçimde aday olamayan AKP, yine seçmenin lidere baðlý siyasal tavrýnda nasýl bir deðiþimin olduðunu ortaya koymaktadýr.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



135



Artýk, Türkiye’de seçmen, siyasal tercihlerinde gelenekçi tutum ve davranýþlarýyla hareket etmek yerine, giderek pragmatist kaygýlarýyla demokratik-politik tavýrlarýný belirlemeye baþlamýþtýr. Dolayýsýyla bu tavrý yüzeye taþýyan “yoksullaþma” sorunu olmuþtur. Ayrýca, kurumsallaþmasýný demokratik yönetim koþuluna baðlý özgürlükler üzerine yapýlandýrdýðýný ileri süren ülkelerin pragmatik düþünüþ biçimini esas aldýklarý göz önünde bulundurulursa, Türk toplumu için de demokrasinin bireysel ve toplumsal açýdan yönetenle yönetilen arasýnda bir çýkar iliþkisine doðru kaydýðýný, bu süreci dikkate alarak söyleyebiliriz. Yine, AKP’nin seçim sonrasý hem “Acil Eylem Plâný” hem de “ Hükümet Programý” olarak kamuoyuna açýkladýðý her iki belgede yer alan sosyal politikalara iliþkin hedeflerin daha çok “yoksulluk” gerçeði üzerine aðýrlýk kazanmasý, sorunun neredeyse toplumun bütün kesimlerini saran patalojýk bir vakýa gibi görüldüðünü ortaya koymaktadýr. V. Türkiye Ýnsan Haklarý Hareketi Konferansý’nýn sonuç bildirgesinde de geçtiði üzere: “...mutlak yoksulluðun, eþitsizlik ve sömürüden öte bir âciliyet boyutunun olduðu, bunun da sisteme baðlý uzun vadeli çözümlerle beraber ama onlardan da önce kýsa vadeli hafifletici önlemlerin zorunlu düþünülmesi” sözleri sorunun boyutunu iktidarda olanlara bir dikkat çekmedir.



Sonuç ve Deðerlendirme Geliþmiþliðe uzak toplumlarda olduðu gibi kendi toplumumuz için de göstergeler; yaþam anlayýþýmýzýn beslenme, barýnma, üremeye dayalý temel yaþama fonksiyonlarýna indirgendiðini arz etmektedir. Bilim, kültür ve sanat birikimlerinin kiþilik ve iliþkilerimizde, yaþama alanlarýmýzda, dünyaya bakýþýmýzda yer almamasý, kiþisel hayatýmýzda olduðu kadar ülkemizi, milletimizi ve dünyayý derinliðine kavramamýzý engellemektedir. Bu yer almayýþ, her anlamda yeni politikalar üreterek atýlým yapmamýzý; mevcut ve oluþmakta olan kaliteli yaþama alanlarýna katýlýmýmýzý kýsýtlamaktadýr. Bu sebeple de kiþisel hayatýmýzda, özel ve kamu kurumlarýnýn yönetiminde olduðu kadar ülkemizin yönetiminde deðiþen dünyaya paralel katýlýmcý ve öneren olamamaktayýz. Hayatýn her safhasýnda olduðu gibi uluslararasý iliþkilerde de paylaþan ve birlikte üreten olmak yerine, bilgi ithal etmesine izin verilen ve baþkalarýnýn uygun gördüðü ödevleri yapmaya zorlanan, dayatmalara boyun eðen taraf durumunu benimsemiþ gibi görünmekteyiz.28 Bütün toplumlarda hem varlýklý insanlarýn hem de yoksul olanlarýn ortaklaþa bir yaþamý sürdürmesi doðal süreçtir. Yani, her toplumsal yapýda ekonomik yeterlilik açýsýndan zenginler olduðu kadar yoksullar da vardýr. Geleneksel toplumlar açýsýndan bu durum kendi içinde anlamlý bir boyut kazanmýþtýr. Öyle ki, yoksulluðun “bir lokma bir hýrka” deyimiyle özetleyebileceðimiz bu geleneksel kabulleniliþi, yerini bugün rakamsal izahlara ve yabancý kur üzerinden deðer-



136 YOKSULLUK



lendirmelere býraktýðý gibi, varlýklý olanla yoksul olan arasýnda var olan manâ birlikteliði de, artýk her kesimin kendine ait ayýrt edici sembolleriyle þekillenmiþtir. Halbuki, geleneksel toplumsal yapý içerisinde zenginlik ve yoksulluk homojen bir görüntü sunmakla beraber, yoksul için durum teslimiyet dairesi içinde deðerlendirilmekteydi. Çarpýk ekonomik ve siyasal uygulamalar günümüzde yoksulluðun simgesel özelliklerini ve razý olmaya dayalý manâ kodlarýný bozmuþtur. Kýsacasý bugün yoksulluðun paradigmalarý deðiþmiþtir. Kendi toplumsal sorunumuz için de bu paradigmalarý okurken dünya ölçeðinde deðerlendirmek gerekecektir. *



Yoksulluðun konu edinildiði bir yazýnýn baþlýðýnda “Yoksulluk-Deðer” gibi iki farklý kavramý bir arada iliþkilendirmek, ilk bakýþta bir tezatlýðý çaðrýþtýrabilir. Bir baþka söyleyiþle, “deðer” olarak atýfta bulunduðumuz olgu, bireysel ya da toplumsal açýdan yüceltilerek benimsenmiþ ve süreklilik arz eden duyuþ, düþünüþ, tutum ve davranýþlar için bir anlamý ifade ettiði halde, sürekliliði kabul edilmeyen “yoksulluk” ile bir arada niçin irdeleme gereði duyulduðudur. Bu sempozyumda teblið konusu olarak tartýþmak istediðimiz sorun da, bu iki olgunun bugün somut verileriyle ulatýðý sosyolojik durumdan ötürüdür.



Yoksulluk Coðrafyasý Ramazan Özey Prof.Dr., Marmara Üniversitesi, Atatürk Eðitim Fakültesi, Orta Öðretim Sosyal Alanlar Eðitimi Bölümü e-posta: [email protected]



Öz



D



ünyanýn en büyük sorunlarýndan biri, hiç þüphesiz ki yoksulluktur. Ýnsanýn yaþamasý için gerekli olan mal ve eþyalardan mahrum olmasýna yoksulluk ya da fakirlik denir. Yoksulluðun temel nedeni, alým gücünün zayýf olmasý yada alým gücünün hiç olmamasýdýr. Öte yandan alým gücü olmasý halinde, eðer satýn alýnacak mal veya eþya yok ise, yine yoksulluk çekilir. Yoksulluðun olmamasý için ihtiyaç duyulan mal ve eþyanýn hem mevcut olmasý ve hem de satýn alma gücünün olmasý gerekmektedir. Alým gücü olmayan bir insan, alacaðý eþya ya da mal mevcut olsa da alamadýðý için yoksul durumdadýr. Dünya üzerinde, mal ve eþyalarýn daðýlýmý eþit deðildir. Dünyanýn zenginlik ve servet kaynaklarý da eþit daðýlmamýþtýr. Bu nedenle, dünya üzerinde yoksullarýn sayýsý yýl geçtikçe artmaktadýr. Yoksulluk, kýtlýðý körüklemektedir. Yoksulluk ve kýtlýklar yetersiz beslenmeye neden olmakta ve bunun sonucu olarak açlýk ortaya çýkmaktadýr. Bugün için Dünyada çok sayýda insan açlýk çekmektedir. Son yüzyýlda küresel zenginlik, küresel baðlantýlar ve teknolojik olanaklarýn tarihin hiçbir döneminde görülmemiþ büyüklüðe ulaþmasýna raðmen, yoksulluk sorununun giderilemediði ve gelir daðýlýmýndaki eþitsizlik olaðanüstü boyutlara ulaþtýðý belirtilmektedir. Kýtlýk; Ýhtiyaca yetmeyecek kadar azlýk, kuraklýk ve savaþ gibi sebeplerle ürünün yetiþmemesi ve bundan doðan açlýk, yiyecek maddelerinde görülen darlýk gibi anlamlar taþýmaktadýr. Günümüz Dünya sorunlarýndan en önemlisini açlýktýr. Açlýk ve kötü beslenme ekonomik faaliyetleri olumsuz yönde etkilemektedir. Yeterince beslenmeyen bir insan daha az verimli olmakta, daha az üretmekte,



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



137



daha az kazanmakta, aç ve yoksul halini sürdürmektedir. Dünyadaki beslenme sorunu, haksýz paylaþýmdan kaynaklanmaktadýr. Oysa günümüzde herkese yetecek kadar gýda üretilmektedir. Açlýk sorunlarýyla ilgili çözüm arayýþýnda bilim adamlarý, yardým organizasyonlarý ve çevreciler arasýnda büyük tartýþmalar yaþanmaktadýr. Bu bildiride, dünya üzerindeki yoksulluðun daðýlýmý, yoksulluðun sebep olduðu diðer sorunlar ele alýnacak ve yoksulluðun sebep ve sonuçlarý tartýþýlacaktýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Açlýk, Kýtlýk, Kötü Beslenme, Yoksulluk Coðrafyasý



Abstract



O



ne of the biggest problems of the world today is poverty. Poverty is defined as having inadequate amounts of property and goods for a healthy human life. The main cause of poverty is poor or deficient purchasing power. Poverty may also occur if there are no available properties and goods to be bought, even in the presence of money. To remove poverty in any nation, property and purchasing power should be combined. A person without money experiences poverty even if the necessary properties are present. Property and goods are distributed unevenly around the world. Wealth and its resources are also unequally distributed. As a consequence, the number of people suffering from poverty has been increasing on Earth each year. Poverty makes famine more violent by causing underfeeding. Today, there are many people suffering from starvation around the world. In today’s world, in which global riches, connectivity and technologic possibilities have improved so much, the problem of poverty and inequality of income distribution has grown and become more severe than previously. Famine is the scarcity and inadequacy of agricultural products, frequently due to drought and wars. The most important problem of today’s world is famine. Economic activities are affected by famine and underfeeding. The people who cannot feed themselves properly become less productive and this maintains their poverty. The underfeeding problem in the world results from unfair sharing of resource and income. The amount of crops presently being produced is enough for everybody on Earth. There has been much discussion over finding the solution to famine by scientists, aid organizations, and environmentalists all over the world. In this paper, first the global distribution of poverty will be shown and then the causes and consequences of poverty on a global scale will be discussed. Keywords: Poverty, Starvation, Famine, Underfeeding, Geography of Poverty



Giriþ Ýnsanýn yaþamasý için gerekli olan mal ve eþyalardan mahrum olmasýna yoksulluk ya da fakirlik denir. Bir baþka ifadeyle yoksulluk; insanlarýn geçimini güçlükle saðlamasý, geçinmekte güçlük çekmesi ve maddi imkanlarý kýsýtlý olmasý halidir. Yoksulluðun temel nedeni, alým gücünün zayýf olmasý yada alým gücünün hiç olmamasýdýr. Coðrafya; yeryüzünün tamamýnýn veya bir parçasýnýn doðal, beþeri ve ekonomik özelliklerin daðýlýþý, aralarýndaki baðlantýyý, sebep ve sonuçlarýný inceleyen bir bilimdir.



138 YOKSULLUK



Yoksulluk Coðrafyasý ise; yeryüzünün tamamýnda veya bir parçasýnda, insan yaþamýn devamý için gerekli olan mal ve eþyalardan mahrum olan insanlarý ve bu insanlarýn yaþadýklarý mekanlarýn daðýlýþýný, bu olayýn diðer coðrafi özelliklerle aralarýndaki baðlantýyý, yoksulluðun ortaya çýkmasýndaki sebepleri ve sonuçlarý inceleyen bir bilim dalýdýr. Dünya üzerinde, mal ve eþyalarýn daðýlýmý eþit deðildir. Dünyanýn zenginlik ve servet kaynaklarý da eþit daðýlmamýþtýr. Bu nedenle, dünya üzerinde yoksullarýn sayýsý yýl geçtikçe artmaktadýr. Yoksulluk, kýtlýðý körüklemektedir. Yoksulluk ve kýtlýklar yetersiz beslenmeye neden olmakta ve bunun sonucu olarak açlýk ortaya çýkmaktadýr. Bugün için Dünyada çok sayýda insan açlýk çekmektedir. Dünya Sürdürülebilir Kalkýnma Zirvesi, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg þehrinde, 26 Aðustos – 4 Eylül 2002 tarihleri arasýnda yapýlmýþtýr. Zirvede ele alýnan konulardan birisi de yoksulluk olmuþtur. Zirvede; dünya nüfusunun yarýsý (yani % 50’si), günde 2 dolardan (yaklaþýk 3,2 milyon TL) az bir parayla geçinmeye çalýþtýðý ve günde 1 dolardan az bir parayla yaþamlarýný sürdürmeye çalýþanlarýn sayýsýnýn da 1,2 milyar olduðu (yani dünya nüfusunun % 20’si) belirtilmiþtir. 10 yýl önce Rio’da yapýlan toplantýda alýnan kararlarýn uygulanmamasý, zirvenin sönük geçmesine yol açmýþtýr. Çünkü, Rio anlaþmasýnda, zengin ülkelerden yoksul ülkelere yönelik yardýmlarýn ciddi bir oranda artýrýlacaðýný taahhüt edilmiþ olmasýna raðmen bu gerçekleþmemiþtir. Rio’da zengin ülkeler, yoksul ülkelerin borçlarýný azaltacaðýný vaat etmiþse de, toplam borç o döneme göre üçte bir artmýþtýr. Birleþmiþ Milletler 2000 Ýnsani Geliþme Raporu’na göre; dünyada yaþayan 6 milyar insanýn 2,8 milyarý günde 2 dolar, 1,2 milyarý ise 1 dolara yaþamlarýný sürdürmeye çalýþmaktadýrlar. Diðer bir ifadeyle dünya nüfusunun % 67’si yoksuldur. Dünyanýn en fakir 61 ülkenin dünya toplam gelirinden aldýklarý pay sadece % 6 kadardýr. Az geliþmiþ 43 ülkede yaþayan 582 milyon insanýn toplam gelirleri ise, sadece 146 milyar dolarý ancak bulmaktadýr. Oysa dünya nüfusunun altýda biri toplam dünya gelirinin % 78’ine sahiptir. Dünya zenginlerinin sahip olduklarý servet, ülkelere meydan okumaktadýr. Dünyada en zengin 200 kiþi, toplam 1 trilyon dolara ulaþýyor. Yoksul ülkeler geçmiþe göre dýþsatým kazançlarýnýn %14’den daha fazlasýný borca harcamaktadýr. 26 ülkenin yarýsý borç geri ödemelerine saðlýktan daha çok para ayýrmaktadýr. Buna karþýlýk hâlâ 1.2 milyar insan temiz içme suyuna sahip deðildir. Ýstatistiklere göre, 800 milyon insan yataðýna aç girmektedir. 3 milyar insan yeterli saðlýk hizmeti alamamaktadýr. Kolera, dizanteri ve diðer parazit hastalýklarý nedeniyle halen yýlda 3 milyon insan ölmektedir. Her gün 5 yaþýnýn altýndaki 30 bin çocuk ölmektedir. Yoksulluk beraberinde açlýk, hastalýk ve ölümleri getirmektedir.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



139



Yoksulluðun Dar ve Geniþ Anlamý Yoksulluk dar anlamda el alýndýðýnda, geçinmekte güçlük çekmek, geçimi için yeterli paraya sahip olmamak veya kiþi baþýna düþen milli gelirin azlýðý olarak tanýmlanabilir. Yoksulluk yalnýzca parasal olarak ele alýnmamalýdýr. Geniþ anlamda düþünüldüðünde yoksulluk; kiþi baþýna düþen milli gelirin azlýðýnýn yanýnda, ortalama ömür, okuma yazma oraný, beslenme, saðlýk hizmetlerinden yararlanma ve temiz içme suyundan mahrum olma durumlarý da göz önünde tutulmalýdýr. Geniþ anlamda düþünüldüðünde “insani yoksulluk endeksi” ortaya çýkar. Bu ayrýmýn gerekliliði Bangladeþ ve Çin örneklerine bakýlýnca daha iyi anlaþýlýyor. Bangladeþ’te parasal fakirlik oraný nüfusun % 28.5’i iken, insani fakirlik oraný % 46.5. Çin’de ise bunun tersi bir durum söz konusu. Çinlilerin % 30’una yakýn kesimi parasal olarak fakir sayýlabilirken insani fakirlik endeksi açýsýndan bakýlýrsa nüfusun sadece % 17’si yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþýyor. Ýnsani fakirlik açýsýndan yapýlan deðerlendirmelerde özellikle geliþmemiþ ve geliþmekte olan ülkelerde oldukça ürkütücü bir tablo ile karþýlaþýlýyor. BM Uluslararasý Çocuk Fonu (UNICEF)’in araþtýrmasýna göre geliþmemiþ ülkelerde doðan çocuklarýn yaklaþýk yarýsý 5 yaþýna gelmeden ölüyor. Bangladeþ’te yeni doðan bebeklerin yarýsý, Pakistan ve Sri Lanka’da dörtte biri, Hindistan’da üçte biri normal kilosunun altýnda doðmaktadýr. Bu rakam birçok Afrika ülkesinde beþte bir, Irak ve Orta Amerika ülkelerinden Guatemala’da % 15’e kadar varmaktadýr. Dünyanýn üçte birinden fazlasý, en temel ilaçlardan bile mahrum. Geliþmekte olan ülkelerde her yýl 600 binden fazla kadýn, hamilelikte veya doðum sýrasýnda ölüyor. Afganistan’da doðan bebeklerin dörtte biri, Nijer’de üçte biri henüz beþ yaþýna gelmeden ölüyorlar. Geliþmekte olan ülkelerde genel olarak on çocuktan biri 5 yaþýna gelmeden hayatýný kaybetmektedir. Türkiye’de ise doðan 1000 bebekten 50’si ölmektedir. Geliþmiþ ülkelerde bu rakam sadece 10 bebektir. Güney Asya’da kadýnlarýn yalnýzca üçte biri uzman saðlýk ekibinin yardýmýyla çocuk doðurabilmektedir. Diðer ülkelerdeki oranlar ise þöyle sýralanýyor: Hindistan %34, Haiti % 21, Burundi % 19, Nepal % 9’dur. Saðlýk ekibinin yetersiz oluþu, bebek ve anne ölümlerini artýrmaktadýr. Geliþmiþ ülkelerde ortalama yaþam süresi 75 yýl ve Latin Amerika ile Çin’de 69 iken, bu süre Uganda’da 41, Gine’de 46, Mozambik’te 47 ve Bangladeþ’te 57 yýldýr. Afganistan nüfusunun sadece % 12’si temiz su içebilmektedir. Bu oran Etiyopya’da % 25, Afrika ülkelerinden Burkina Faso, Kongo ve Fildiþi Sahilleri’nde % 42’dir.



140 YOKSULLUK



Yoksulluk ve Coðrafya Ýliþkisi Coðrafi þartlar ile yoksulluk arasýnda önemli iliþkiler bulunmaktadýr. Doðal Coðrafya, ülkelerin yoksul veya zengin olmasýnda belirleyici rol oynar. Öte yandan Beþeri ve Ekonomik Coðrafyanýnda yoksulluðun ortaya çýkmasýnda etkisi büyüktür. Dünyanýn yüzölçümü toplam 510 Milyon Km².dir. Bunun 361 Milyon Km².si denizler, 149 Milyon Km².si kýtalardan oluþuyor . Bugün dünyada yaþayan 6 milyar insan, dünyanýn üçte birini oluþturan kýtalar üzerinde yaþamaktadýr. Ancak toplam nüfusun büyük çoðunluðu, Kuzey yarýmkürenin orta kuþak bölgesinde yaþamaktadýr. Çünkü dünyanýn her yeri ayný coðrafi þartlara sahip deðildir. Dünyanýn hareketi, þekli, kýta ve denizlerin daðýlýmý ve enlem durumu dünyanýn farklý coðrafi þartlara sahip olmasýnda büyük etki ederler. Ayrýca yeryüzü þekilleri, iklimi, akarsularý, toprak ve bitki örtüsü özellikleri, her bölge veya ülkede ayný deðildir. Ýklim özellikleri bakýmýndan, dönenceler arasý sýcak kuþak, kutup daireleri ötesi soðuk kuþak oluþturuyor. Bu her iki kuþakta insan yaþama þartlarý oldukça zordur. Ýnsan yaþamý için en ideal bölge; Kutup daireleri ile Dönenceler arasýnda kalan ýlýman kuþaktýr. Bu kuþak, çoðunlukla Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya’da, çok az olarak Güney Amerika, Afrika, Avustralya kýtalarýnda bulunuyor. Çöller ve ekvatoral bölgeler, insan yaþamý için olumsuz þartlar taþýmaktadýr. Bu bölgelerde yer alan ülkelerin çoðunluðu, olumsuz coðrafi þartlarýn etkisinden dolayý yoksuldur. Diðer bir ifadeyle; Afrika sýcak kýta, Avustralya çöllerle kaplý, Orta ve Güney Amerika Sýcak ve soðuk kýta, Kuzey Amerika’nýn kuzey yarýsý soðuk, Avrupa ve Asya’nýn Kuzey yarýlarý soðuk bölgeleri teþkil ediyor. Aþýrý Sýcak ve Soðuk bölgelerin yüzölçümü 120 milyon km².yi buluyor. Geriye 30 milyon km².kalýyor. Bu alan üzerinde A.B.D., Avrupa Birliði ülkeleri, Türkiye, Çin gibi ülkeler bulunuyor. Dünya yoksulluk haritasý ile doðal coðrafi þartlar haritasý karþýlaþtýrýldýðýnda, ideal yaþam alaný olmayan soðuk ve sýcak bölgelerde yer alan ülkelerin çoðunluðunun yoksul ülkeler içinde olduðunu görmek mümkündür. Bu nedenle denilebilir ki, coðrafi þartlar, ülkelerin kaderini belirmede belirleyici rol oynamaktadýr. Her ülkenin tarým ve hayvancýlýk potansiyeli farlýdýr. Ve yine her ülke, eþit düzeyde maden ve enerji kaynaklarýna sahip deðildir. Dolayýsýyla yoksulluðun daðýlýmýnda, ekonomik coðrafya da belirleyici rol oynadýðý görülür. Nitekim dünya zenginlik kaynaklarý ile yoksulluk haritasý karþýlaþtýrýldýðýnda bu özellik açýkça görülür. Sözgelimi doðal þartlarý insan yaþamý için elveriþli ol-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



141



mayan bazý ülkelerin petrol ve altýn gibi kaynaklara sahip olmasýndan ötürü, milli gelir seviyelerinin yükseldiði görülmektedir. Yoksulluðun ortaya çýkmasý ve artmasýnda, dünya zenginlik kaynaklarýnýn dengesiz daðýlýmýnýn yanýnda, dengesiz bölüþüm ve sömürgecilik faaliyetleri önemli rol oynar. Özellikle zengin ülkelerde bile artmaya devam eden yoksulluk, ekonomik sistemlerin yanlýþ uygulanmasý ve sömürü düzenlerinin etkin olmasýndan kaynaklanýr.



Yoksulluðun Coðrafi Daðýlýmý Dünya yoksul ülkeler haritasýna bakýldýðýnda, yoksulluðun þiddetli olarak yaþandýðý yerlerin, daha ziyade geliþmemiþ ülkeler olduðu görülür. Az geliþmiþ ülkelerde ise yoksulluk orta þiddette yaþanmaktadýr. Öte yandan geliþmekte olan ülkelerde de yoksulluk görülmektedir. Geliþmiþ ülkelerde ise, ülke genelinde yoksulluk görülmemekle birlikte, ferdi yoksulluk gün geçtikçe artmaktadýr. Birleþmiþ Milletler Kalkýnma Programý (BMKP)’ nýn her yýl hazýrladýðý Dünya Kalkýnma Programý kuruluþunun son raporuna göre; dünyada yaþayan 6 milyar kiþinin beþte biri günde bir dolarýn altýnda harcamayla hayatlarýný idame ettirmeye çalýþmaktadýrlar. Geliþmekte olan ülkelerde nüfusun % 25’i hâlâ yoksul ve bunlarýn 1 milyar 300 milyonu günde 1 dolarýn altýnda bir gelirle yaþamaktadýrlar. Ayrýca günde bir dolarýn altýnda gelirle yaþamak zorunda kalanlarýn sayýsý da hýzla çoðalmaktadýr. Her gün 68 bin kiþinin bu sýnýfa dahil olduðu kaydedilmektedir. Bu artýþ Güneydoðu Asya ile Pasifik ülkeleri dýþýnda bütün ülkelerde sürmektedir. Düþük gelir ve düþük hayat standardýnda yaþayanlarýn çoðunluðu Güney Asya’da bulunmaktadýr. Yoksulluk endeksinde sayýsal olarak Güney Asya önde, ancak endeks oran olarak düzenlenince Afrika kýtasý öne çýkmaktadýr. Afrika Sahrasý nüfusunun % 36’sý ve Güney Asya’nýn % 47’si günde 1 dolardan az para ile yaþamaktadýr. Ayný þekilde Zambiyalýlarýn % 85’i, Madagaskarlýlarýn % 72’si, Brezilyalý ve Çinlilerin % 33’ü ile Meksika’nýn % 15’i, son krizden sonra Endonezyalýlarýn % 25’i günde bir dolardan daha az harcama yapmaktadýrlar. Endonezya’da yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþayan kiþi sayýsý son altý ay içinde 23 milyondan 100 milyona çýkmýþ bulunmaktadýr. Zengin ülkelerde de, yoksullar ile zenginler arasýnda fark giderek açýlmaktadýr. ABD hükümetine baðlý Saðlýk Ýstatistikleri Ulusal Merkezi’nce (NCHS) yayýmlanan yýllýk saðlýk raporu, ABD’de de zenginlerin daha zenginleþtiðini yoksullarýn ise daha çok fakirleþtiðini ve saðlýk durumlarýnýn kötüleþtiðini ortaya koymaktadýr.



142 YOKSULLUK



2000 yýlýnda Dünya Bankasý tarafýndan açýklanan ve 1 dolar olarak tespit edilen aþýrý yoksulluk sýnýrýnda yaþayanlarýn sayýsý 1990’lý yýllar boyunca arttýðý görülmektedir. 1990’lý yýllar boyunca ulusal geliri hýzla artan Hindistan ve Çin çýkarýldýðýnda, en yoksul ülkelerin kiþi baþý ortalama geliri azalmýþtýr. Çin hariç tutulduðunda, günde 1 dolardan az gelire sahip dünya yoksul nüfusunun toplam nüfusa oraný 1993 yýlýnda % 24 iken, 1998 yýlýnda % 26.2’ye çýkmýþtýr. Aþýrý yoksul nüfusun kýtalara göre oraný farklýlýk göstermektedir. Nüfusun Avrupa ve Orta Asya’da % 5.1’i, Orta Doðu ve Kuzey Afrika’da % 1.9’u, Doðu Asya’da % 15.3’ü, Latin Amerika ve Karayip’te % 15.6’sý, Güney Asya’da % 40’ý ve Sahara Afrikasý’nda % 46.3’ý aþýrý yoksuldur. Aþýrý yoksulluk sýnýrý, günde 2 dolar olarak hesaplandýðýnda, yoksullarýn oraný da Doðu Asya’da % 49.1’e, Avrupa ve Orta Asya’da %19.9’a, Latin Amerika ve Karayip’te % 36.4’e, Orta Doðu ve Kuzey Amerika’da % 21.9’a, Güney Asya’da % 84’e ve Sahara Afrikasý’nda % 75.6’ya yükselmektedir.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



143



Tablo 1. Günde 1 ve 2 dolardan az kazanan nüfusun bölgelere göre daðýlýmý. Bölge



Günde 1 dolar kazanan nüfus/Toplam nüfus (%)



Günde 2 dolar kazanan nüfus/Toplam nüfus (%)



Avrupa ve Orta Asya



5.1



19.9



Orta Doðu ve Kuzey Afrika



1.9



21.9



Doðu Asya



15.3



49.1



Latin Amerika ve Karayibler



15.6



36.4



Güney Asya



40,0



84,0



Sahra Afrikasý



46.3



75.6



http://www.geocities.com/imfyehayir/dosyalar/yoksulluk/yoksulluk1.htm Yoksulluk, ülkeler bazýnda ele alýndýðýnda, coðrafi þartlarýn etkisinin çok fazla olduðu dikkati çeker. Nitekim CIA’nýn 2002 Dünya Yýllýðý deðerlerine göre; kiþi baþýna yýllýk milli geliri 1000 dolardan daha az olan ülkeler en yoksul ülkeler olarak kabul edilir ve tamamý ekvatoral bölgede ya da çöllerde yer almaktadýr. Toplam 28 ülkenin 21’i Afrika kýtasýnda bulunmaktadýr. Diðerleri ise Asya kýtasýndadýr.



144 YOKSULLUK



Tablo 2. Kiþi Baþýna Düþen Yýllýk Milli Gelirin 1000 dolarýn altýnda olan en yoksul ülkelerin Daðýlýmý (CIA 2002 Yýllýðý’na göre). Ülkenin Adý



Kýta veya Bölgesi Milli Gelir (Dolar)



Yýlý



1. 2. 3.



Doðu Timor Ad. Sierra Leone Somali



Güneydoðu Asya Afrika Afrika



500 500 550



2001 2001 2001



4.



Kongo Demokratik Cum.



Afrika



590



2001



5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 27. 28.



Burundi Mayotte Ad. Tanzanya Gazze Þeridi Malavi Etiopya Komor Adl. Eritre Afganistan Nijer Yemen Kiribati Mali Nijerya Madagaskar Zambiya Kongo Cum. Guinea-Bissau Mozambik Kenya Kuzey Kore Ruanda Tokelau Adl. Batý Þeria



Afrika Afrika Afrika Ortadoðu Afrika Afrika Afrika Afrika Güney Asya Afrika Ortadoðu Okyanusya Afrika Afrika Afrika Afrika Afrika Afrika Afrika Afrika Doðu Asya Afrika Okyanusya Ortadoðu



600 600 610 625 660 700 710 740 800 820 820 840 840 840 870 870 900 900 900 1000 1000 1000 1000 1000



2001 1998 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2000 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 1993 2001



Kaynak: CIA, Dünya yýllýðý 2002’den yararlanýlmýþtýr. Yýllýk milli geliri 1000 ile 2000 dolar arasýnda deðiþen yoksul ülkelerin toplamý 35’i bulur. Bunun 19’u Afrika kýtasýnda bulunmaktadýr. Dünyada yýllýk milli geliri 2000 dolarýn altýnda olan ülke sayýsý toplam 63’dür ve bunun 40’ý Afrika kýtasýnda yer alýr. Afrika’daki yoksul ülkelerin çoðunluðu ise, Sahra Afrika’sý adý verilen bölgede yer alýr ki, bilindiði üzere bu bölgede dünyanýn en geniþ ve en büyük çölü olan Sahra bulunmaktadýr.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



145



Tablo 3. Kiþi Baþýna Düþen Yýllýk Milli Gelirin 1000 ile 2000 dolar arasýnda olan yoksul ülkelerin Daðýlýmý (CIA 2002 Yýllýðý’na göre). 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. 15. 16. 17. 18. 19. 20. 21. 22. 23. 24. 25. 26. 27. 28. 29. 30. 31. 32. 33.



Ülkenin Adý Çad Benin Burkina Faso Liberya Tuvalu Tacikistan Bhutan Sao Tome ve Principe Adl. Uganda Orta Afrika Cumh. Vanuatu Angola Sudan Cibuti Nepal Burma Kamboçya Cape Verde Togo Fildiþi Sahili Senegal Marshall Adl. Laos Kamerun Haiti Solomon Adl. Bangladeþ Gambiya Moðolistan Bosna-Hersek Moritanya Guinea Gana



Kýta veya Bölgesi Milli Gelir (Dolar) Afrika 1030 Afrika 1040 Afrika 1040 Afrika 1100 Okyanusya 1100 Güney Asya 1140 Güneydoðu Asya 1200



Yýlý 2001 2001 2001 2001 2000 2001 2001



Afrika



1200



2001



Afrika Afrika Okyanusya Afrika Afrika Afrika Güney Asya Güneydoðu Asya Güneydoðu Asya Afrika Afrika Afrika Afrika Okyanusya Güneydoðu Asya Afrika Orta Amerika Okyanusya Güneydoðu Asya Afrika Doðu Asya Avrupa Afrika Afrika Afrika



1200 1300 1300 1330 1360 1400 1400 1500 1500 1500 1500 1550 1580 1600 1630 1700 1700 1700 1750 1770 1770 1800 1800 1970 1980



2001 2001 2000 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001 2001



34.



Mikronezya Fed.Devl.



Okyanusya



2000



2001



35.



Wallis - Futuna



Okyanusya



2000



1997



Kaynak: CIA, Dünya yýllýðý 2002’den yararlanýlmýþtýr.



146 YOKSULLUK



Türkiye’de Yoksulluk Devlet Ýstatistik Enstitüsü’nün Türkiye’deki Gelir Daðýlýmý Anketi’ne göre, hem sosyal sýnýflar, hem de bölgeler arasýnda inanýlmaz gelir farklýlýklarý gözlenmektedir. Örneðin, Ýstanbul’un % 1’ini oluþturan 18 bin ailenin geliri 6 milyar dolarý, yani toplam kent gelirinin % 29’unu bulmaktadýr. En zengin ve en fakir aileler arasýndaki gelir farký, tam 1437 katýdýr. Raporun ayrýntýlarýna girmeden özetlemek gerekirse, 10 milyon vatandaþýmýz hane baþýna ayda 2 ila 5000 ABD dolarý harcýyor ve AB standartlarýnda yaþýyor. Buna karþýlýk kýrsal ve kentsel yoksulun da içinde yer aldýðý 35 milyonluk geniþ kitle, Türk - Ýþ’in asgari geçinme endeksinin altýnda; ortadaki 20 milyon ise bu endeksin hizasýnda bulunmaktadýr. Duruma DPT’nin hazýrladýðý gelir hesabýndan bakýldýðýnda, üst %20’lik nüfus dilimi milli gelirin %55’ini almaktadýr. Geliþmiþ bazý Avrupa ülkelerine kýyasla da bu rakam oldukça yüksektir. En alt %20’lik grup ise milli gelirin %5’ini alýyor. Bunlarýn 5 milyonu yeterince beslenme imkanýna dahi sahip olmayan mutlak yoksullardýr. 16 milyon ise göreceli yoksuldur. Yani kötü beslenme, barýnma, saðlýk, eðitim ve çalýþma þartlarýnda yaþamaktadýrlar. Bunlar da mutlak yoksullaþmaya geçme tehlikesiyle karþý karþýyadýr. Yine Birleþmiþ Milletler Çocuklara Yardým Fonu (UNICEF)’in ‘Bölgelerin Geliþimi 2000’ raporuna göre Türkiye’de nüfusun % 14.2’si yetersiz beslenen yoksullardan oluþuyor, 4 milyon 30 bin 585 aile saðlýklý içme suyundan mahrum durumdadýr. Gelir daðýlýmý yüksek olan Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde yaþayanlar bile saðlýklý içme suyu bulamýyor, 2.8 milyon okuma-yazma bilmeyen kadýn vardýr, çocuklarýn % 22’4’ü kayýt dýþýdýr. UNICEF’in tespitlerine göre Türkiye genelinde Doðu ve Güneydoðu Anadolu bölgeleri baþta olmak üzere 4 milyon 449 bin 297 aile saðlýksýz þartlarda tuvalet ihtiyacýný gideriyor.



Yoksulluðun Sebep Olduðu Afetler Yoksulluðun sebep olduðu afetler oldukça fazladýr. Ancak bunlardan en fazla çarpýcý olanlarý, açlýk, yetersiz beslenme, çocuk ölümleri, ortalama ömrün kýsalmasý, eðitim sorunlarý, içme suyundan mahrumiyet gibi afetlerdir. BM Gýda ve Tarým Örgütü’nün (FAO) yýllýk raporunda, açlýðýn baþlýca nedenlerinin savaþlar ve iç çatýþmalar olduðu belirtiliyor. FAO tarafýndan yayýmlanan 2000 yýlýna ait yýllýk rapora göre dünya nüfusunun yedide biri büyük boyutlarda açlýk çekiyor. Dünyada 800 milyon insanýn açlýk çektiði ve yetersiz beslenmeden kaynaklanan hastalýklara yakalandýðý bildirilmiþtir.FAO raporunda, dünyadaki gýda üretiminin 6 milyar insan için yeterli olduðu-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



147



nun, ancak çeþitli nedenlerden ötürü insanlara yiyecek ulaþtýrýlamadýðý ya da üretim yapýlamadýðý belirtilmiþtir. Rapora göre az geliþmiþ ve geliþmekte olan ülkelerde dünya nüfusunun % 25’ini oluþturan yaklaþýk 1.2 milyar insan günde 1 dolardan daha az parayla geçinmeye çalýþýyor ve bu parayý kazanmak için de çocuklar dahil çoðu bedensel güç gerektiren aðýr iþlerde çok uzun saatler çalýþmak zorunda kalmaktadýr. Asya’da yetersiz beslenme oraný düþerken Afrika hâlâ açlýkla savaþýyor. Raporda savaþlar, silahlý çatýþmalar ve istikrarsýzlýðýn açlýða yol açan en önemli unsurlar olduðu ve en az 30 ülkede bu yüzden açlýk çekildiði ifade edilmektedir. Savaþlar ve çatýþmalar, insanlara yiyecek ulaþtýrýlmasýný ya da üretimi engellemektedir. 1990-1997 yýllarý arasýnda savaþlar yüzünden tarýmsal üretim alanýnda gerçekleþen kaybýn 121 milyar dolar olduðu belirtilmektedir. Dünyadaki beslenme sorunu, haksýz paylaþýmdan kaynaklanmaktadýr. Oysa günümüzde herkese yetecek kadar gýda üretilmektedir. Açlýk sorunlarýyla ilgili çözüm arayýþýnda bilim adamlarý, yardým organizasyonlarý ve çevreciler arasýnda büyük tartýþmalar yaþanmaktadýr. BM, 2001 yýlýnda düzenlenmesi planlanan Dünya Beslenme Zirvesi ile yetersiz beslenme sorununa karþý daha etkili bir savaþým baþlatmaya kararlý görünmektedir. FAO’nun “Açlýkla mücadele” kampanyasýna baþlamasýndan bu yana çeyrek yüzyýlda bilanço çok daha kötüye gitmiþtir. Günde yaklaþýk 100 000 kiþi hâlâ yetersiz beslenme nedeniyle hayatýný yitirmektedir. Ve bugün halen yýlda 826 milyon kiþi açlýkla savaþmaktadýr. Hatta Afrika’da her zamankinden daha fazla insan ölmektedir. Kara Afrika, Afganistan veya Kuzey Kore gibi ülkeler açlýktan etkilenen en son kriz bölgeleridir. BM Dünya Gýda Programý (WFP), “2001 Yýlý Dünya Açlýk Haritasý”ný yayýnlamýþtýr. Açlýk ve kötü beslenmenin en yaygýn olduðu bölgelerin baþýnda Asya ve Afrika ülkeleri gelmektedir. Afrika dýþýnda Afganistan, Moðolistan ve Kamboçya da kötü beslenmenin yaygýn olduðu ülkeler arasýnda yer almaktadýr. Asya-Pasifik bölgesinde yaþayan 3 milyar kiþiden 525 milyonunun yetersiz beslendiði ifade edilmiþtir. Eritre ve Etiyopya’da da her üç kiþiden biri yetersiz beslenmektedir.Yakýn Doðu ve Kuzey Afrika bölgesinde yetersiz beslenme oraný % 9, Latin Amerika’da ise % 11’dir. Açlýk ve kötü beslenmenin en yaygýn olduðu ülkeler; Asya’da Afganistan ve Kuzey Kore, Güney Amerika’da Kolombiya, Afrika’da Sudan, Gine, Sierra Leone ve Angola’dýr. Birleþmiþ Milletler Dünya Gýda ve Tarým Örgütü (FAO), 2001 yýlýnda 16 Afrika ülkesinde yiyecek stoklarýnýn tükenme tehlikesi olduðunu açýklamýþtýr. 28 milyon Afrikalýyý açlýktan ölüm beklemektedir. Gýda kýtlýðýndan en aðýr biçimde etkileneceði öngörülen Afrika ülkeleri de þöyle sýralanmýþtýr: Angola, Burundi, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Kon-



148 YOKSULLUK



go, Eritre, Gine, Kenya, Liberya, Madagaskar, Ruanda, Sierra Leone, Somali, Sudan, Tanzanya, Uganda’dýr. Yoksulluðun getirdiði problemlerden en çok etkilenen kesim hiç þüphesiz çocuklardýr. Çocuk Vakfý tarafýndan hazýrlanan dünya ölçekli çocuklarýn durumunu gösteren bir rapor da oldukça çarpýcý bilgi ve gerçekleri ihtiva etmektedir. Dünyanýn 5 kýtasýnda 2 milyar 700 milyon çocuk yaþamaktadýr. Dünyada 18 bini ishalden olmak üzere günde 35 bin çocuk ölmektedir. 800 milyon çocuk yeterli beslenememektedir.



Yoksullukla Mücadele ve Sonuçlarý Dünya Bankasý’na göre, yoksullukla mücadele Doðu Asya’da belli bir baþarý kazanýrken, Sahra altý Afrika, Latin Amerika ve Doðu Asya’da durumun kötüleþtiði, piyasa ekonomisine geçen eski sosyalist ülkelerin yer aldýðý Doðu Avrupa ve Orta Asya’da yoksul insanlarýn sayýsýnýn 20 kat arttýðý ifade edilmektedir. Raporda, ülkelerin kendi içlerinde de, etnik grup, cinsiyet, kast gibi faktörlere baðlý olarak gelir farklýlýklarýnýn büyük artýþ gösterdiðine dikkat çekilmektedir. Rapordaki diðer çarpýcý bulgular ise þöyle sýralanýyor: En zengin % 5 ile en fakir % 5 arasýndaki uçurum gittikçe açýlýyor. 1960 yýlýnda 30’a 1 olan fark, 1990’da 60’a 1, bugün ise 74’e 1 hale gelmiþtir. Yani en zenginlerin varlýðý, en fakirlerin tam 74 katýdýr. BM Kalkýnma Programý’nýn hazýrladýðý 1998 raporu tüm dünyada zenginyoksul uçurumunun çok derinleþmekte olduðunu bir kez daha ortaya koymaktadýr. BM raporuna göre, 225 zenginin serveti, dünyadaki 2.5 milyar yoksula yetecek boyuttadýr. 225 zenginin serveti 1 trilyon dolarý bulmaktadýr. Dünyanýn en zengin 3 kiþisinin servetleri, en yoksul 48 ülkenin milli hasýla geliri toplamýný aþmaktadýr. Zengin ülkelerin tüketimi rekor seviyeye ulaþýrken yoksul ülkeler her zamankinden daha çok açlýk, sefaletle kývranmaktadýr. Oysa zenginlerin sadece kedi-köpek mamalarýna harcadýðý parayla yoksullarýn eðitim ve saðlýk hizmetlerinin karþýlanabileceði ifade edilmektedir. Amerikan Forbes dergisinin yayýmladýðý rapora göre, dünyanýn en zengin ülkelerinden Ýsviçre ile en yoksul ülkelerden Sierra Leone arasýnda, ortalama milli gelir açýsýndan 294 kat, en az gelirli % 10’luk gruplar açýsýndan ise 2.182 kat fark bulmaktadýr. Gelir daðýlýmý en bozuk ülke Sierra Leone’dir. Bu ülkede ortalama milli gelir 130 dolarken, en yoksullar 6.5 dolarlýk gelirle yaþamaya mecbur kalmaktadýr. Oysa Ýsviçre’de ortalama 38,350 dolarlýk milli gelire karþýlýk, en yoksullar 14,189.5 dolarlýk milli gelire sahiptirler. Birleþmiþ Milletler’in Eylül 2000’de Binyýl Zirvesi düzenlemiþ ve zirvede yoksulluðun giderilmesi yönünde önemli kararlar alýnmýþtýr. Binyýl Zirvesi, 147’si devlet ya da hükümet baþkaný düzeyinde temsil edilen toplam 191 ül-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



149



kenin katýlýmý ile gerçekleþmiþ ve kabul ettiði Binyýl Bildirgesi’ne göre, yoksullukla savaþ ve kalkýnma konularýnda bir dizi hedef belirlemiþtir. Buna göre, 2015 yýlýna kadar, günde 1 dolardan az bir parayla geçinen insanlarýn sayýsý yarý yarýya azaltýlacaktýr. Açlýk çeken insan sayýsý yarý yarýya indirilecektir. Temiz ve ucuz su kaynaklarýndan yararlanamayan insan sayýsý yarý yarýya azaltýlacaktýr. Bütün kýz ve erkek çocuklarýn ilk öðrenimlerini tamamlamalarý saðlanacaktýr. Anne ölüm oraný dörtte üç azaltýlacaktýr. Beþ yaþýndan küçük çocuklar arasýndaki ölüm oraný dörtte üç azaltýlacaktýr. HIV/AIDS, sýtma ve öteki önemli hastalýklarýn yayýlmasý önce durdurulacak, ardýndan geriletilecektir. Dünya Sürdürülebilir Kalkýnma Zirvesi, Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg þehrinde, 26 Aðustos – 4 Eylül 2002 tarihleri arasýnda yapýlmýþtýr. Zirvede, Birleþmiþ Milletler’in Eylül 2000’de düzenlediði Binyýl Zirvesi’nde alýnan kararlar gözden geçirilmiþtir. Kalkýnma Zirvesi’nde, bu hedefler doðrultusunda ilerleme saðlamanýn mümkün olacaðý tesbit edilmiþtir. Þimdiden yaþam beklentisi dünya ölçeðinde 60’dan 70 yýla yükselmiþ, bebek ölüm oraný her 1000 canlý doðumda 100’den 50’ye indirilmiþtir. Yetersiz beslenenlerin sayýsý 900 milyondan 800’e geriletilmiþ ve yetiþkinler arasý okur-yazarlýk oraný %60’dan %80’e yükseltilmiþtir. Çin, Hindistan, Uganda ve Vietnam gibi kimi ülkelerde kaydedilen büyüme, küresel yoksullukta bir gerileme saðlamýþtýr. Pek çok geliþmekte olan ülke ya kýz ve erkek çocuklar için evrensel ilköðretim standartlarýný yakalamýþtýr ya da yakalamak üzeredir. Ancak daha alýnmasý gereken çok büyük bir mesafe vardýr. Geliþmiþ ülkelerde yaþayan yoksul kiþilerin sayýsý da küçümsenmeyecek düzeylerde olmakla birlikte yoksulluk aðýrlýklý olarak geliþmekte olan ülkelerde yoðunlaþmaktadýr. Geliþmekte olan ülkelerde yaþayan yaklaþýk 4,6 milyar insandan 800 milyonu, normal, saðlýklý ve faal bir yaþam sürmeye yeterli gýda alamamaktadýr. 850 milyon insan okur-yazar deðildir. Bir milyar insan temiz içme suyu bulamamaktadýr. 2,4 milyarý temel saðlýk hizmetlerinden yoksundur. Günümüz dünyasýnda 325 milyon çocuk okula gitmemektedir. Her yýl, beþ yaþýndan küçük 11 milyon çocuk önlenebilir hastalýklardan ölmektedir. Bugün 36 milyon insan HIV/AIDS’e yakalanmýþ ve bu hastalýk hala hýzla yayýlmaktadýr. Dünyada yoksullukla mücadelenin en kestirme çözüm yolu, dünya insanlarýnýn tümünün insan olduklarýný hatýrlamalarý ve insanca düþünmeye ve yaþamaya çalýþmalarýdýr. Ýnsanca düþünen ve insanca yaþayan dünya zenginleri, servetlerinin belirli bir kýsmýný yoksullarla paylaþmaya baþladýðýnda, dünyada yoksulluk tarihe karýþacaktýr. Bu arada yoksullara da büyük görevler düþmektedir. Baþta dünyadaki tüm yoksullarýn içinde bulunduklarý coðrafi ortamdan kurtulmalarý ve daha iyi yaþam þartlarý için çalýþmalarý gerekmektedir. Zengin ve yoksul arasýnda dostluk ve insanlýk baðlarý güçlendiðinde, tüm dünyada mutluluk ve huzur saðlanacaktýr.



150 YOKSULLUK



Kaynaklar Beck, J.M., 1990, (Çeviri Kadir Canatan), Çevre ve Üçüncü Dünya. Endülüs Yay., No. 5, Alternatif dizi 1, Ýstanbul Brown, L.R.- Flavin, C.- Postel, S., 1998, (Çev. S. Gül), Gezegenimizi Kurtarmak. Tübitak-Tema Vakfý Yayýnlarý 4, Ankara. Feyziüðlu, Y., 2000, Tarih Boyunca Dünyayý Sarsan Doðal Felaketler. Pencere Yayýnlarý:130, Ýstanbul. Harrison, P., 1993, 3.Dünya ve Ekoloji. Pýnar yay. No.72, Ýstanbul. Kadýoðlu, M., 2001, “Kuraklýk Kýraný.” Cumhuriyet, bilim ve teknik dergisi, 1724 Mart 2001, Ýstanbul. Özey, R., 2000, Yaþadýðýmýz Dünya. Ekev yay., Erzurum. Özey, R., 2001, Günümüz Dünya Sorunlarý. Aktif Yayýnlarý, Ýstanbul. Tanrýtanýr, N., 1998, “Deðiþen Dünya ve halk Saðlýðý.” Dünya Saðlýk Örgütü 1998 Raporu deðerlendirmesi, DPT, Ankara. The World Almanac And Book of Facts 1996. An Imprint of Funk & Wagnalls Corporation One International Boulevard, Suite 444, Mahwah, New Jersey, U.S.A. http://www.afet.gov.tr http://www.canaktan.org/ekonomi/yoksulluk/anasayfa-yoksulluk.htm http://www.cia.gov http://cevrehekim.org.tr/ http://www.cocukvakfi.org.tr/dunyacocuk-raporu.htm http://www.denizfeneri.org.tr/ http://www.die.gov.tr http://www.earthday.net/ http://www.ihd.org.tr/rapozel/kongeransonuc2002/kadin.html http://kadin.tr.net/bunlarisectik/yoksulzirve.shtml http://www.geocities.com/imfyehayir/dosyalar/yoksulluk/kader.htm http://www.geocities.com/imfyehayir/dosyalar/yoksulluk/yoksulluk1.htm http://www.milliyet.com.tr/1999/09/23/ekonomi/eko11.html http://www.mmo.org.tr/mmo/yayinlar/bulten/bulten54/basin-aciklamaliri.htm http://www.nethaber.com/haber/haberler/0,1082,68719-4,00.html http://www.poverty.com http://www.poverty.org http://www.saglik.gov.tr http://www.un.org/ http://www.unep.org/ http://www.un.org.tr/doc-pdf/johannesburg2.doc http://www.unesco.org http://www.undp.org/povertyreport/tableofcontents/tableofcontents.html http://www.un.org.tr/default.htm http://www.worldbank.org/poverty/index.htm



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



151



Yoksulluk Sorununun Nedenleri ve Yoksullukla Mücadele Stratejileri Coþkun Can Aktan Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, Ýktisadi ve Ýdari Bilimler Fakültesi e-posta: [email protected]



Öz



Y



oksulluk birçok nedene dayalýdýr. Üretim,istihdam ve ekonomilerde oluþan gelirlerin dengeli/adil daðýlým ve/veya paylaþýmýndan demografik, coðrafi, sosyal, ekonomik (-devletlerin ekonomik model tercihi, müdahaleler ve maliye politikalarý) ve siyasal nedenleri olan bir sonuçtur. Sosyal refah devleti taraftarlarý devletin maliye politikasý araçlarýný etkin bir þekilde kullanarak yoksulluk sorununu çözebileceðini savunmaktadýr. Liberal devlet taraflarý ise; müdahaleci devletin yoksulluk sorununu çözücü deðil çoðu kez uyguladýklarý politikalarla yoksulluðun kaynaðý olduðunu düþünmektedir. Her þeye raðmen kabul etmek gerekir ki, yoksullukla mücadelede devlete çok önemli görevler düþmektedir. Ancak, doðrudan parasal yardýmlarla mücadeleyi öngören ''sosyal yardým devleti'' önemini yitirmektedir. Yoksulluk sorunu çok genel anlamda uzun vadeli istihdam-yatýrým-eðitim politikalarýnýn uygulanmasý ve öncelikle piyasa ekonomisinin kurumsallaþtýrýlmasýyla çözümlenebilir. Ancak devlet, uygulayacaðý gelir daðýlýmý ve yoksulluk önleme politikalarýný uygun müdahalelerle yapmalýdýr. Aksi takdirde bu sorunu gidermek yerine körükleyici olabilir. Sonuç olarak, gelir daðýlýmý ve yoksullukla mücadelede uygulanmasý gereken politikalarýn neler olmasý gerektiði ve devletin müdahale kapsam ve sýnýrlarý üzerinde uzlaþýlmasý gereklidir. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Gelir Daðýlýmý, Liberal Yaklaþým, Maliye Politikalarý, Piyasa Ekonomisi



Abstract



T



here can be many reasons for poverty. It is a result of balance/fair distribution of income from production, employment and the economy and/or distribution according to demographical, geographical, social, economic (governments' choice of economic model, intervention and economic policies) and political reasons. Social welfare states claim that they can solve poverty by using the tools of the state's financial policies in an effective way. Supporters of liberal governments, however, think that an interventionist government cannot solve the problem of poverty because, with the policies they have implemented, they have become a source of poverty. In spite of everything, it must be accepted that very important duties befall a government in the struggle against poverty. However, "social welfare states" that directly give financial assistance have begun to lose their importance. The problem of poverty can be solved in a general sense over the long run by the implementation of employment-investment-education policies and especially the institutionalization of the market economy. However, the state should make suitable intervention in policies it will implement regarding distribution of income and prevention of poverty. Otherwise, this problem can be inflamed rather than resolved.



152 YOKSULLUK



Finally, agreement is needed regarding which policies should be implemented in relation to income distribution and the struggle against poverty and regarding the extent of the government's intervention and boundaries. Key Words: Poverty, Income Distribution, Liberal Approach, Financial Policies, Market Economy



I. Giriþ Yoksulluðun bir deðil pek çok nedeni bulunmaktadýr. Yoksulluk, fazla üretememeden ve ayný zamanda üretilen deðerler karþýlýðýnda elde edilen deðerlerin bireyler arasýnda, bölgeler arasýnda, sektörler arasýnda vs. adil bir þekilde paylaþýlamamasýndan kaynaklanýr. Ýlk olarak, fazla üretim yapamamanýn nedenlerini incelemek gerekir. En baþta iklim ve doða koþullarý yönünden bazý ülkeler ya da bazý ülkeler içinde bazý bölgeler daha fazla üretme kapasitesinden yoksun olabilirler. Bu durumda o ülkede ya da bölgede yaþayan insanlar ister istemez daha yoksul olurlar. Hýzlý nüfus artýþý, bir yandan ülkelerin daha fazla üretim yapmalarýna imkan saðlarken, öte yandan ülkelerin daha fazla tüketmelerine de neden olur. Üstelik, iklim ve doðal koþullarý açýsýndan çok iyi konumda bulunmayan ülke ya da ülke içindeki bölgelerde hýzlý nüfus artýþý mevcutsa, bu takdirde yoksullaþma kaçýnýlmaz olur. Yoksulluðun kaynaklarý arasýnda þu faktörleri de sayabiliriz: (Bkz:Þekil1.) • Adaletsiz vergi sistemi, • Yüksek faiz ve rant ekonomisi, • Doðal afetler, • Çalýþamayacak durumda olan özürlü sayýsýnýn fazla olmasý, • Bireyler arasýndaki yetenek farklýlýklarý, • Miras yoluyla elde edilen gelirler, • Piyasada tekelleþmenin olmasý, • Devlet teþvikleri, *



Robert Higgs, “Nineteen Neglected Consequences of Income Redistribution”, The Freeman, December-1994. Bu makalenin Türkçe çevirisi için bkz: Þ.Ertekin, “Gelirin Yeniden Daðýlýmýnýn Ýhmal Edilen 19 Nedeni”, http://www.canaktan.org.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



153



• Enflasyon, • Ýþsizlik vs. Önemle belirtelim ki, bir ülkede fazla üretim yapýlamamasý ayný zamanda devlet müdahalesi ile de yakýndan alakalýdýr. Devlet müdahalesinin fazla olduðu ülkelerde bireylerin ekonomik faaliyetlerde bulunmalarý doðrudan ve/veya dolaylý olarak sýnýrlanmýþ olur. Örneðin; vergi oranlarýnýn yüksek olduðu bir ülkede bireylerin çalýþma ve yatýrým yapma arzularý olumsuz olarak etkilenir. Ayný þekilde, devletin borçlanma yoluyla ekonomiye müdahalede Þekil-1: Gelir Daðýlýmýnda Adaletsizliðin ve Yoksulluðun Nedenleri



154 YOKSULLUK



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



155



bulunduðu ekonomilerde, ister istemez rant ekonomisi ortaya çýkar ve bu üretim ekonomisinin daralmasýna neden olur. Devletin teþvik politikasýný araç olarak kullanarak ekonomiye müdahale etmesi halinde de yine belirli kesimler lobicilik yoluyla haksýz teþvikler alarak zengin olabilirler. Önemle belirtelim ki, yoksulluk ve gelir daðýlýmýndaki adaletsizlik sorununun çözümlenmesi konusunda devletin rolünün ne olmasý gerektiði iktisatçýlar arasýnda her zaman tartýþma konusu olmuþtur. Sosyal refah devletini savunanlar ile liberal devlet felsefesini savunanlar yoksulluk sorununun çözümüne farklý açýlardan bakmaktadýrlar.



II. Müdahaleci Devlet ve Gelirin Yeniden Daðýlýmý Sosyal refah devleti taraftarlarý devletin maliye politikasý araçlarýný (baþlýca vergi ve harcama politikalarý) etkin bir þekilde kullanarak yoksulluk sorununu çözebileceðini savunmaktadýrlar. Yoksullukla mücadelede refah devletinin çözüm önerilerini þu þekilde sýralayabiliriz:



1. Vergi Politikasý Önerileri • Negatif gelir vergisi uygulanmalý, • Artan oranlý vergi tarifesi uygulanmalý, • Servet vergilerine aðýrlýk verilmeli, • Ücretlilerin en az geçim indirimi dahilindeki gelirleri vergi dýþýnda býrakýlmalý (asgari ücret vergi dýþýnda býrakýlmalý), • Gelir vergisi uygulamasýnda ücretliler için özel indirim uygulanmalý (ayýrma ilkesi.),



2. Kamu Harcamalarý Politikasý • Eðitim, saðlýk ve sosyal güvenlik hizmetleri devlet tarafýndan bedava sunulmalý, • Bölgeler arasýndaki dengesizliklerin azaltýlmasý için devlet bu bölgelerde kamu yatýrým harcamalarýný artýrmalý, • Tam istihdamý saðlamaya yönelik kamu harcamalarý artýrýlmalý, • Tarým kesimine sübvansiyonlar verilmeli; tarýmsal destekleme alýmlarý politikasý uygulanmalý, • Esnaf ve sanatkarlara yönelik teþvikler saðlanmalý, • Ýþsizlik sigortasý oluþturulmalý, • Yoksullara direkt parasal yardýmlar yapýlmalý, • Ýþsizlere yönelik bilgi ve beceri kazandýrma kurslarý açýlmalý, • Toprak reformu ile yoksul vatandaþlara arazi ve arsalar daðýtýlmalý.



156 YOKSULLUK



Bu saydýðýmýz önerileri daha da geliþtirmemiz ve sýnýflandýrma yapmamýz mümkündür. Özet olarak ifade etmek gerekirse, müdahaleci devlet taraftarlarý gelir daðýlýmý ve yoksulluk sorununun çözümünde devlete önemli görev düþtüðü görüþündedirler ve ikincil gelir daðýlýmý politikalarýyla (gelirin yeniden daðýlýmý politikalarý) sorunun çözümleneceði inancýndadýrlar.



III. Liberal Perspektiften Gelir Daðýlýmý ve Yoksulluk Sorunu ve Çözüm Önerileri Liberal devlet taraftarlarý müdahaleci devlet anlayýþýný savunanlardan farklý olarak devletin yoksulluk sorununun çözümü deðil, çoðu zaman kaynaðý olduðu görüþündedirler. Liberallere göre yoksullukla mücadelede sosyal refah devletinin sonuçlarý; hizmetlerde kalitesizlik, israf, savurganlýk, verimsizlik, aðýr vergi yükü dolayýsýyla düþük yatýrým ve iþsizlik vesaire sorunlardýr (Bkz. Þekil-2). Liberal iktisatçýlar yoksulluðu azaltmaya yönelik yeniden-daðýtýcý maliye politikalarýnýn önemli sosyal maliyetlerinin olduðuna dikkat çekmektedirler. Liberal iktisatçýlardan Robert Higgs “Gelirin Yeniden Daðýtýmýnýn Ýhmal Edilen On Dokuz Sonucu” baþlýðýný taþýyan bir makalesinde yoksullara yapýlan transferlerin toplumu daha da yoksullaþtýrdýðýný belirtmektedir. Higgs’in görüþlerini kýsaca özetlemekte yarar görüyoruz:* 1. Gelirin yeniden daðýtýmý amacýyla konan vergiler, vergi mükelleflerinin yeni yatýrým faaliyetlerine giriþmelerini engelleyebilir. Ekonomide yatýrýmlarýn azalmasý ise iþsizliði ve yoksulluðu artýrýr. Transfer ödemeleri, insanlarýn çalýþma yerine aylaklýðý (tembelliði) tercih etmelerine neden olabilir. Bireyler, çalýþmadan bir gelir elde ettiklerini gördüklerinde üretim faaliyetinde bulunarak bir gelir elde etmeye daha az



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



157



Þekil-2 : Liberal Devlet Savunucularýna Göre Yoksullukla Mücadelede Sosyal Refah Devleti Önlemlerinin Sonuçlarý



158 YOKSULLUK



2. çaba sarf ederler. Bu sebeple de, toplum olabileceðinden daha yoksul hale gelir. 3. Transfer ödemelerinden yararlanan bireyler kendilerine daha az güvenmeye ve devlet yardýmlarýna daha çok baðýmlý olmaya eðilimlidirler. Transfer ödemeleri yaygýnlaþtýkça, insanlar kendi baþlarýna bir iþin altýndan nasýl kalkacaklarýný unuturlar ve sonunda bazýlarý acizliklerini baþtan kabul ederler. 4. Transfer ödemelerinden yararlanan bireyler, çocuklarý, akrabalarý ve dostlarý için kötü bir örnek oluþturur. Bir insanýn mal ve hizmet üretimine katýlmaksýzýn gelir elde ettiðini gören diðer bireyler ayný yolu tercih edebilirler. Daha rahat bir yaþam için bu tür transferlere bel baðlandýðý an, devlet yardýmlarýna baðýmlý bir kültür hakim konuma gelmiþ olur. 5. Bazý transfer ödemelerinin diðerlerinden daha cömert olmasý sebebiyle daha az transfer elde eden kesimler verilen paranýn yeniden daðýtýmýnýn “adaletsiz” olduðundan þikayet etme noktasýna geleceklerdir. Transferlerden tatmin olmamýþ gruplarýn temsilcileri transfer edilecek para miktarlarýnýn belirlenmesini politika konusu yaparlar ve gerekirse diðerlerinin pahasýna belli transferlerin artýrýlmasý için sürekli bir lobicilik ve “transfer kollama” gayreti içerisine girerler. Transfer ödemelerinin toplumdaki kesimler arasýnda farklý olmasý çatýþmalar yaratýr ya da varolan çatýþmalarý daha da tehlikeli bir hale getirir. 6. Aynen transfer ödemelerinden yararlananlar gibi bu transfer yardýmlarýný saðlayan vergi mükellefleri de gruplar arasý çatýþmalarýn içinde yer alýrlar. Kendilerini adil olmayan bir yükün altýnda kalmýþ hisseden vergi mükellefleri vergi ve transfer sistemiyle sömürülmeleri karþýsýnda artan bir rahatsýzlýk hissetmeye baþlarlar. Böylece vergilerden kaçmak veya kurtulmak için daha çok uðraþ içerisine girerler. 7. Önceki iki sonucun neticesinde, tüm toplum daha da bölünür ve kavgacý bir hale gelir. Toplumsal kesimler, birbirlerine “ezenler” ya da “ezilenler” olarak yaklaþabilir ya da bu þekilde algýlayabilirler. Bazý toplum kesimleri gerçekten de “beleþçi” olarak algýladýðý kesimlere karþý nefret besleyebilirler. Bir maðazada bazýlarý kasada yiyecek kuponlarýný kullanýrken, aldýklarý mallarý peþin ödemek için kuyrukta bekleyenler arasýndaki gözle görülür düþmanlýk sezilebilir.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



159



8. Toplumda daha güçsüz ya da bakýma muhtaç kimselere yardým eli uzatan kiliseler, camiler, sendikalar, klüpler ve diðer gönüllü kuruluþlar, bireyler hükümetten doðrudan yardým almaya baþlayýnca bu görevlerinden kýsmen kaçýnabilirler. Birbiriyle rekabet eden kar amacý gütmeyen özel kuruluþlar devlet yardýmlarýnýn kurumsallaþmasý ile birlikte etkinliklerini kaybetme, en sonunda da yok olma eðilimi içine girerler. Bu kurumlar ortadan kalktýklarýnda, yardýma ihtiyacý olan insanlarýn devletten baþka sýðýnacak kimseleri kalmaz, bu da bir çok sorun doðurur. 9. Kamu kuruluþlarý toplumdaki muhtemel her problemi çözmeye hazýr durumda olduklarýnda, kar amacý gütmeyen gönüllü kuruluþlar bu faaliyetleri yerine getirmek için örgütlenmeye daha az eðilimli olurlar. Devlet transferleri özel transferleri dýþlayýcý bir etki ortaya çýkarýr. 10. Toplum, hayýr ve yardým kuruluþlarýnýn faaliyetlerinden ne kadar uzaklaþýrsa vatandaþlar her çeþit devlet faaliyetini daha fazla kabul eder hale gelir. Bu yüzden toplumda birisi ne zaman devletin daha önceden tamamý ile özel sektör tarafýndan yerine getirilen fonksiyonlarý üstlenmesini önerse, insanlar çok da þaþýrmaz; devletin bu ödevi yerine getirmek için gerekli yeteneklere haiz olup olmadýðýndan bile þüphelenmezler. 11. Böylece, insanlar, yeni hükümet programlarý teklif edildiðinde politik muhalefeti o kadar çabuk dile getirmezler. Daha az muhalefetle karþýlaþýnca, yeni programlarý destekleyenlerin politik anlamda baþarýya ulaþmasý kuvvetle muhtemeldir. 12. Vergi mükelleflerinin yaptýðý transfer ödemelerinin önemli bir kýsmý bürokrasi adý verilen organizasyon tarafýndan daha baþýnda israf ve savurganlýklar dolayýsýyla azalýr. Dolayýsýyla vergi mükellefleri tarafýndan yapýlan ödemeler ile yeniden daðýtým için yapýlacak harcamalar birbirlerine hiçbir zaman eþit olamayacaktýr. Transfer sisteminin devasa maliyetlerinin sebebi olan, aracý konumundaki bürokratik kurumlar büyük miktarlardaki emek ve sermaye kaynaklarýný tüketirler. Çünkü, eðer devlete bir dolar transfer gerçekleþtirecekse, vergi mükelleflerinden sadece bir dolar almak asla yeterli olmayacaktýr. Buna ek olarak, bürokrasiyi desteklemek için ek harcamalar yapýlmasý gerekecektir. Nihayetinde bu harcamalar yine vergi mükelleflerinin cebinden çýkacaktýr. Toplumsal açýdan, bürokratik kurumlar tarafýndan



160 YOKSULLUK



Yoksullukla Mücadelede Ýstihdam Politikalarýnýn Rolü ve Önemi Naci Gündoðan Doç. Dr., Anadolu Üniversitesi ÝÝBF Çalýþma Ekonomisi ve Endüstri Ýliþkileri Bölümü e-posta: [email protected]



Öz



Y



oksullukla mücadelede doðrudan gelir desteði, bazý yoksul gruplar için gerekli olmakla birlikte kalýcý bir çözüm deðildir. Bu insanlarýn yaþamlarýný kendi kendilerine idame ettirebilmelerini saðlayacak bir ortamýn oluþturulmasý elzemdir. Yoksullarýn kendilerini yoksulluktan kurtarabilecekleri yegane varlýklarý emekleridir. Dolayýsýyla onlarýn sahip olduklarý bu kaynaðýn emek piyasasýnda deðerlendirilmesini saðlayacak istihdam politikalarýna ihtiyaç duyulmaktadýr. Bu çalýþmanýn iki temel amacý bulunmaktadýr. Bunlardan birincisi, iþsizliðin yoksul kesimler arasýnda yaygýnlaþmasýnýn yalnýz onlarý deðil; tüm toplumu etkileyecek sonuçlar doðurabileceði ve dolayýsýyla kiþinin istihdamýnýn onu bir gelir sahibi yapmaktan öte anlamlarýnýn da bulunduðunun ortaya konmasýdýr. Ýkincisi ise, yoksulluk-iþsizlik kýsýr döngüsünü kýrmanýn yolunun, yoksulluðun birincil kaynaðý olan iþsizlik sorununun çözümüne yönelik politikalar olduðunu vurgulamak ve bu hedef kitleye yönelik ne tür istihdam politikalarýnýn uygulanabileceðini tartýþmaktýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Ýstihdam, Ýþsizlik, Emek Piyasasý, Ýstihdam Politikalarý



Abstract



I



t is appearent that using income transfers that aim to provide minimum standarts of living to persons in certain disadvantaged groups who have little, if any, income provides only a temporary relief but does not solve the problem. One of the major explanations for the existence of poverty is that certain segments of the population face very limited job opportunities in the labor market. By taking this fact into consideration, policies that intent to solve the problems of the poor in labor market such as; limited job opportunities due to poor education, discrimination and occupational segregation give better and permanent solutions. There are two main objectives of this study. One is to emphasize that expansion of unemployment within the disadvantaged groups can cause some undesirable outcomes not only for that groups but also for the whole society. The second objective is to stress that using policies to reduce unemployment help greatly to stop the vicious circle of unemployment



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



161



and poverty. From this perspective I also investigated the effectiveness of various employment policies. Key Words: Poverty, Employment, Unemployment, Labor Market, Employment Policies.



1. Giriþ



Y



oksulluk, en basit tanýmýyla kiþinin asgari düzeyde geçimini saðlayacak bir gelire sahip olamamasý durumu olduðuna göre, bu geçimlik gelir düzeyine sahip olamayanlarýn baþýnda iþsizlerin geldiðini söylemek pek yanlýþ olmasa gerek. Ýþsizlik, kiþilerin yalnýzca geçimlik bir gelir düzeyinden yoksun kalmasý anlamýna gelmez. Her insan çalýþma hayatýna girmekle yeni bir sosyal kimlik ve statü elde etmeyi bekler. Ýþsizlik ise bu süreci engeller ve yalnýzca kiþinin yaþamý için gerekli maddi koþullarý elde etmesini önlemekle kalmaz, onun sosyo-kültürel dünyasýný da derinden etkiler. Yani, iþsiz birey yalnýzca geçimlik bir gelirden yoksun kalmaz, bunun yanýnda çalýþma hayatýnýn ve iþ tecrübesinin kendisine kazandýracaðý sosyalleþme sürecinin de dýþýnda kalýr. Ýþsizliðin özellikle yoksul kesimler arasýnda artmasý, yalnýz onlarý deðil tüm toplumu etkileyecek olumsuz bazý sonuçlarýn doðmasýna neden olabilir. Ýþsizliðin yüksek oluþu, toplumda siyasi þiddet ve hatta bir baþkaldýrýya bile neden olabilir. Ýstihdam sorunlarýna formel çözüm bulamayan yoksullar suç ve benzeri davranýþlara yönelerek toplumsal huzurun bozulmasýna yol açabilirler. Nitekim, iþsizlikle suç ve uyuþturucu kullanma gibi önemli toplumsal sorunlar arasýnda doðrudan bir iliþkinin varlýðý çeþitli araþtýrmalarla ortaya konmuþtur (Britt, 1994).



2. Ýþsizlik-Yoksulluk Ýliþkisi Yoksulluk sorunuyla iþsizlik arasýnda çok yakýn bir iliþkinin bulunduðu genellikle herkesçe kabul edilmektedir. Yoksulluk tanýmý içine giren kitleye baktýðýmýzda, bu kiþilerin genellikle iþgücü piyasasýyla düzenli bir iliþki içerisinde olmadýklarý, iþsiz ya da eksik istihdam gibi istihdam sorunlarýyla karþý



162 YOKSULLUK



karþýya bulunduklarý görülmektedir. Dolayýsýyla iþsizliðin bulunduðu bir ortamda yoksulluðun varlýðý kaçýnýlmazdýr. Aslýnda bu iliþkinin tersi de geçerlidir. Yani, yoksulluðun da iþsizliði beslediði bir gerçektir. Yoksulluðun bulunduðu bir yerde üretim-tüketim dengesi de bozulur. Yatýrýmlar yapýlamaz ve iþsizlik artar. Ayrýca, yoksulluðun artmasý, yoksul kitlelerin “istihdam edilebilirliklerini” arttýracak olan eðitim imkanlarýndan da yoksun kalmalarýna neden olacaktýr. Yani, iþsizlik yoksulluðu, yoksulluk da iþsizliði beslemektedir. Dolayýsýyla, iþsizlik-yoksulluk iliþkisi bir kýsýr döngüdür. Ýþsizlik-yoksulluk iliþkisi her ülke için ayný düzeyde geçerli olmayabilir. Her ülkenin uyguladýðý sosyal politika modeli bunu farklýlaþtýrýr. Ýþsizlik sigortasýndan yararlanma koþullarý ve iþsizlik ödeneklerinin düzeyi bu açýdan önemlidir. Özellikle AB ülkelerindeki sosyal ödemelerin yüksek oluþu iþsiz bireyleri çoðu zaman yoksulluk sýnýrýnýn üzerinde tutarken, sosyal güvenlik sistemleri nisbi olarak geliþmemiþ olan ülkelerde, bir iþ sahibi olduðu halde bile yoksulluk sýnýrýnýn altýnda kalmýþ olan bireylerin bulunduðu düþünülürse iþsizlerin durumu daha iyi anlaþýlabilir. Bazý ülkelerde uygulanan sosyal politikalar nedeniyle iþsizlik açýkça bir yoksulluk nedeni iken; yine bazý ülkelerde iþsizler arasýndaki yoksulluk oraný istihdamdakiler arasýndaki yoksulluk oranýndan pek farklý deðildir. bu ülkelerde yoksulluk riski doðrudan iþsizlik oraný ile iliþkili görülmez. Örneðin, Ýskandinav ülkelerinde hem iþsizlerin hem de istihdamdakilerin yoksulluk oranlarý birbirine yakýndýr. Yoksulluk, istihdamdakiler arasýnda olduðu kadar iþsizler arasýnda da düþüktür. Yapýlan bir araþtýrma, ABD, Almanya, Ýngiltere ve Avustralya’da iþsizler arasýndaki yoksulluk oranýnýn arttýðýný, Finlandiya, Ýsveç, Danimarka ve Kanada’da ise iþsizler arasýndaki yoksulluk oranýnýn deðiþmediðini ortaya koymaktadýr. ABD’de iþsizlik oraný AB’nin çok gerisinde olmasýna raðmen hem iþsizler hem de istihdamdakiler arasýndaki yoksulluk oraný yüksektir. ABD’de istihdamdakilerin yaklaþýk %15’i yoksulluk sýnýrýnýn altýndadýr (Haataja, 1999:189). Buradan çýkarýlacak en önemli sonuç þudur; bir ülkede sosyal politika önlemleri yoksulluðu önlemede yeterli ise, yüksek iþsizlik oranlarý yoksulluðu arttýrýcý önemli bir risk taþýmaz. Ayný þekilde düþük iþsizlik oranlarý da her zaman yoksulluk oranýnýn da düþük olduðu anlamýna gelmez. Ýþsizlik- yoksulluk iliþkisine Türkiye açýsýndan baktýðýmýzda, asgari ücretin bile yoksulluk sýnýrýnýn altýnda kaldýðý ülkemizde, henüz uygulanmaya



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



163



baþlayan iþsizlik sigortasýnýn kapsam ve koþullarýnýn yetersizliði iþsiz kalan bireyleri daha da yoksullaþtýrdýðý söylenebilir. Güzin Erdoðan’ýn minumum gýda harcamasý maliyetine göre yaptýðý hesaplama, ülkemizde yoksullarýn %53.68’ini çalýþanlarýn oluþturduðunu ortaya koymaktadýr. Yoksul fertlerin yaþ durumunda belirtilen 65+ yaþ grubu sayýsý olan 210.705’in çalýþmayan yoksullar grubundan çýkarýlmasý ile eriþilen 1 .239.676 kiþilik yoksul çalýþan sayýsý ile toplandýðýnda toplam iktisaden faal yoksul nüfusun 2.919.568 olduðu sonucuna varýlmaktadýr. Bu sayý üzerinden yapýlan hesaplamada çalýþan yoksullarýn iktisaden faal yoksullar içindeki payý %57.53’e çýkmaktadýr. Ýþsizlerin yoksulluðu grup içi oranlar açýsýndan %18.95 ile en yüksekken, çalýþmayan yoksullar içinde engelliler %1 .51 , yaþlýlar %9.54 ve hastalar %2.05 ile yoksullukta öncelik almaktadýr. Mevcut yoksullar arasýndaki daðýlýma göre çalýþmayan yoksullarýn %45.63’ünü Türkiye genelinde ev kadýnlarý oluþtururken, ev kadýnlýðý kentsel yoksullar arasýnda %48.60 ile daha da önem kazanmaktadýr. Çalýþmayan yoksullarýn %59.18’i kentlerde yoðunlaþýrken, çalýþan yoksullarýn %85.12’si ücretsiz aile iþçiliðinin yaygýnlýðý nedeniyle kýrsal alanda yer almaktadýr (Erdoðan, 1997). Ayný durum Erdoðan’ýn temel gereksinim maliyetine göre yapmýþ olduðu hesaplama açýsýndan deðerlendirildiðinde; toplam yoksullar arasýnda kýrsal yoksulluk %62.89 ile kentsel yoksulluktan daha önemli gibi görünse de, toplam yoksullar içinde kentlerdeki çalýþmayan yoksullarýn oraný %65.98 ile vahim boyutlara ulaþmaktadýr. Kýrsal alanda ise çalýþanlarýn yoksulluðu %64.66 olarak görülürken, kentteki çalýþan yoksul oraný %34.02’de kalmaktadýr. Erdoðan’ýn bulgularýna göre grup içinde %37.14 ile iþsizler ve hastalar grup içinde %36.32 ile en riskli grubu oluþtururken bunu %35.58 ile yevmiyeli çalýþanlarýn ve %35.1 6 ile engellilerin izlediði söylenebilir (Erdoðan, 1997).



3. Yoksullukla Mücadelede Ýstihdam Politikalarý Ýþsizlikle yoksulluk arasýnda kurulan iliþki yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasýnda istihdam politikalarýnýn önemini ortaya çýkarmaktadýr. Bu açýdan bakýldýðýnda, izlenecek makro ekonomik politikalar sonucu istihdamýn artýrýlmasý, yoksullukla mücadelenin en kestirme yolarýndan biri olarak görülecektir. Yoksullarýn kendilerini yoksulluktan kurtaracak temel varlýklarý emekleridir.



164 YOKSULLUK



Bu emeðin emek piyasasýnda en iyi koþullarda arzýnýn saðlanmasý uygulanacak olan istihdam politikalarýyla mümkün olabilecektir. Ancak, yoksullukla mücadelede istihdam politikalarýnýn gerekli olmakla birlikte yeterli olmadýðýný da belirtmek gerekir. Nitekim ABD’de yapýlan hesaplamalara göre, iþsizlik oranýndaki her %1’lik düþüþ yoksulluk oranýný %0.3-%0.9 azaltmaktadýr. Yani, iþsizlik oranlarýnýn düþmesi tek baþýna yoksulluk sorununu çözmede yeterli olamaz. Örneðin ABD’de 1999 rakamlarýyla, iþsizlik oraný %4.2 iken yoksulluk oraný %11.8’ idi. Demek ki iþsizliðin sýfýra indirilmesi durumunda bile yoksulluk tamamen ortadan kaldýrýlmýþ olmayacaktýr (Bartik, 2001:1). Ýstihdam politikalarý geleneksel olarak, iþsizlere gelir desteði saðlamaya yönelik “pasif politikalar” ve iþsizliði; eðitim, iþ yaratma, danýþmanlýk ve iþe yerleþtirme faaliyetleri gibi doðrudan önlemlerle azaltmaya yönelik “aktif politikalar” olarak ikiye ayrýlmaktadýr. Ýþsizlikle mücadelede uygulanan aktif ve pasif politikalar birbirlerinin alternatifi olmaktan ziyade tamamlayýcýsýdýrlar. Ýþsiz bireylere pasif politikalarla, iþsizlik süresi içinde düzenli bir gelir saðlanýrken, aktif politikalarla da onlarýn bu iþsizlik durumundan bir an evvel kurtarýlmalarý amaçlanmaktadýr. Geliþmiþ ülkelerde daha yoðun olarak uygulanan pasif istihdam politikalarý, biraz önce de ifade edildiði gibi, iþsizliði önlemekten ziyade iþsizliðin yarattýðý bireysel ve toplumsal alandaki olumsuz sonuçlarý gidermeye yönelik politikalardýr. Bu önlemler genel olarak iþsizlik sigortasý ve iþsizlik yardýmlarýndan oluþur. Ýþsizlik sigortasý, iþsiz kalan bireyin ve ailesinin, iþsizliðin ortaya çýkaracaðý olumsuzluklardan daha az etkilenmesini ve dolayýsýyla toplumsal dengeyi korumayý amaçlayan, sigortacýlýk tekniðine göre faaliyet gösteren bir sosyal sigorta dalýdýr. Ýþsizlik sigortasýnýn bunun yanýnda, iþsizliði önleyici bir fonksiyonu da vardýr. O da, iþsizlik nedeniyle ortaya çýkan satýnalma gücünün düþmesini önleyerek üretimin azalmasýný, dolayýsýyla toplam talep yetersizliðinden kaynaklanan iþsizliðin artmasýný önlemesidir. Ýþsizlik sigortasýndan iþsiz bireylere yapýlacak ödemelerin miktarý iþsizliðin süresi üzerinde etkili olabilir. Bu konuda yapýlan çalýþmalar iþsizlik sigortasý ödemelerinin cömert sayýlabileceði bazý Avrupa ülkelerinde bunun iþçilerin rezervasyon ücretlerini arttýrdýðýný tespit etmiþtir. Rezervasyon ücretinin artmasý iþsizlerin kendilerine önerilen iþleri kabul etmede daha seçici



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



165



davranmalarýna neden olmaktadýr. Bu durum, iþsizlik sürelerinin uzamasýna sebep olacaðýndan bir anlamda “iþsizlik tuzaðýna” düþülmüþ olacaktýr. Daha açýk bir ifadeyle, iþsizlik sigortasý uygulamasý ile pasif anlamda iþsizlikle mücadele edilmesi amaçlanýrken, uygulamanýn kendisi iþsizliði arttýrabilmektedir (Biçerli, 2003:456). Aktif istihdam politikalarý ise, iþsizlik oranýný düþürmeye yönelik politikalardýr. OECD aktif istihdam politikalarýný, “iþ piyasasýný ve iþçilerin iþle ilgili niteliklerini geliþtirmek ve daha etkin bir iþ piyasasýný teþvik etmeye yönelik önlemler” olarak tanýmlamaktadýr. Bu terim ayrýca, iþ dýþýnda saðlanan gelir desteðini ifade eden “pasif” politikalarýn karþýtý olarak da kullanýlýr. Bununla beraber, çeþitli biçimlerde birbiriyle iliþkili bulunan ve birbirini etkileyen “aktif” ve “pasif” politikalar arasýndaki çizgiyi çizmek bazen güç olabilir. Örneðin, sosyal ödemelerin çoðu mutlak bir hak olmaktan ziyade durumsaldýr, yani þarta baðlýdýr. Ýngiltere’de iþsizlik ödeneðinin “iþ arama ödeneði”(jobseeker’s allowance) olarak yeniden isimlendirilmesinde olduðu gibi. Ayný zamanda, aktif istihdam politikalarý ile arz yönlü diðer aktif önlemler (active supply-side measures) arasýndaki sýnýrý belirlemede de çeþitli güçlükler bulunmaktadýr. Örneðin, ulusal sanayie yönelik sübvansiyonlar aktif istihdam politikasý sayýlmazken; istihdam sübvansiyonlarý sayýlmaktadýr. Yine, iþsizleri iþ için daha etkin mücadele etmeye teþvik eden önlemler aktif istihdam politikasý kategorisinde yer alýrken; sendikalar yasasýndaki veya rekabet politikalarýndaki deðiþiklikler sayýlmamaktadýr (Lange, 1998:145). Aktif istihdam politikalarýnýn temel amacý, iþsizlere yalnýzca gelir desteði saðlamak yerine, onlarýn çalýþma hayatýna dönüþlerini kolaylaþtýrmaktýr. Öncelikli hedef kitlesi ise, uzun dönemli, genç, kadýn ve özürlü iþsizler gibi iþgücü piyasasýnda iþ bulma þanslarý oldukça zayýf olan gruplardýr. Nitekim bu gruplar ayný zamanda yoksulluktan en fazla etkilenen gruplardýr. Bugün, baþta Avrupa Birliði olmak üzere birçok OECD ülkesinde, aktif istihdam politikalarý güncelliðini ve önemini korumaktadýr. Avrupa Birliði’ne üye ülkeler gayri safi milli hasýlalarýnýn 1985 yýlýnda ortalama %0.72’sini aktif iþgücü piyasasý politikalarýna harcarken, bu oran 1989’da %0.85’e ve 1995’te de %1.10’a yükselmiþtir (OECD, 1999). Yoksullukla Mücadelede izlenebilecek baþlýca aktif istihdam politikalarý þunlardýr:



A. Doðrudan Ýþ Yaratma Programlarý



166 YOKSULLUK



Modernist bir bakýþ açýsý içinde kiþilere sürekli ve yeterli bir gelir saðlamanýn yani güvenli bir yaþamý gerçekleþtirmenin yolu modernite projesinin formel kalýplarýna uygun iþ saðlanmasýna baðlýdýr. Modernitenin formal kesimleri içinde kendisine iþ bulanlar yoksulluk çizgisinin üstünde kalmayý garanti etmektedir. Ama özellikle geliþmekte olan ülkelerde modern kesimin büyüme hýzý ülke nüfusunun tümüne istihdam saðlayamamaktadýr. Geriye kalan kesimin yaþamýný sürdürmek için modernitenin meþru gördüðü kalýplar dýþýnda yarattýðý iþ alanlarý genellikle informel ya da marjinal kesim olarak adlandýrýlmaktadýr. Bu kesimlerde de bazý kiþiler yoksulluk çizgisi üzerinde gelir ve yaþam standardý saðlayabilse de informel kesim çalýþanlarý genellikle, yoksulluk çizgisi altýnda bulunmaktadýr. Ýnformel kesim hem yoksulluða karþý bir çözüm gibi ortaya çýkmakta hem de yoksulluðu yeniden üretmenin koþullarýný oluþturmaktadýr (Tekeli, 2000). Ýþ yaratma programlarý iþ bulmalarý çok güç olan iþsizlere yönelik olarak geliþtirilmiþ programlardýr. Dolayýsýyla katýlýmcýlarýnýn büyük bir kýsmýný uzun dönemli iþsizler oluþturmaktadýr. Özellikle, 1980’li yýllarda, uzun dönemli iþsizlerin toplam iþsizler içersindeki oranýnda meydana gelen hýzlý artýþ, iþ yaratma programlarýnýn da önemini arttýrmýþtýr. Doðrudan iþ yaratma programlarý, çoðu ülkede gençlerin ve kadýnlarýn çalýþma hayatý ile iliþki kurmalarý ve bir deneyim kazanmalarý amacýna yönelik, tamamlayýcý bir politika aracý olarak kullanýlmaktadýr. Bu tür programlar genellikle, þu iki özellikleriyle dikkat çekicidir: ilki, bu tür programlarda iþveren geleneksel olarak, kamu ya da kar amacý gütmeyen kuruluþlardýr. Bir diðer özellik ise, yaratýlan iþlerin süresi ve niteliðidir. Ýþler genellikle geçici ve sosyal faydasý olan iþlerdir. Ýþgücü maliyetleri kamu ve proje sponsorlarý tarafýndan karþýlanýr. Bu tür programlar, normal olarak uzun dönem iþsizlik riskiyle karþý karþýya bulunan, dezavantajlý bütün yaþ gruplarýna yönelik olmasýna raðmen, özellikle gençler yoðun olarak bu grup içinde yer alýrlar. Geçmiþte iþ yaratma programlarý, genellikle yükselen konjonktürü aþaðý çekecek önlemler olarak kullanýlýrdý ve uzun dönemli istihdama etkisi pek dikkate alýnmaz, birincil amacý kýsa dönemde insanlarýn bir iþ sahibi olmalarýný saðlamak olarak görülürdü. Ancak, son zamanlarda bazý ülkelerde bu programlar, sosyal fayda unsurlarý güçlendirilmek ve katýlýmcýlara saðlanan rehberlik ve danýþmanlýk hizmetleri ile desteklenmek suretiyle iþlerin kalitesinin arttýrýlmasý saðlanarak yeniden düzenlenmeye baþlanmýþtýr



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



167



Ýþsizlerin iþ piyasasýna geçiþini kolaylaþtýrma amacýný güden doðrudan iþ yaratma programlarýnýn etkinliði tartýþýlmaktadýr. Bu tür programlarýn, uygulamada yalnýzca maliyetli deðil, ayný zamanda da düzenli iþ piyasasý ile entegrasyonu nadiren saðladýðý ileri sürülmektedir. Ancak, bu alandaki kamusal kaynaklarýn sýnýrlý oluþu yeterli iþin yaratýlmasýný olanaksýz kýlmaktadýr. Bu yüzden programlara özel sektörün de katýlýmýný saðlama zorunluluðu doðmaktadýr. Gerçekte, iþ yaratma programlarý, kýsa dönemde iþsiz sayýsýný azaltmakla birlikte, programý tamamlayanlarýn düzenli istihdama geçme þanslarýnýn da oldukça sýnýrlý olduðu söylenebilir. Bununla birlikte, bazý dezavantajlý gruplar için bu programlar, diðer olanaklarýný kaybettiklerinde yegane yol olabilir (OECD, 1999:89).



B. Yoksul Emeðinin Bilgi ve Becerisinin Geliþtirilmesi Toplumun yoksul kesimlerini iþsizlikten kurtarmanýn yolu, sadece yeni iþler yaratmak deðildir. Yoksulluklarý nedeniyle yeterli eðitimi alamayan ve dolayýsýyla emek piyasalarýnýn aradýðý nitelikleri taþýmadýðý için bu piyasanýn dýþýnda kalan kiþilere bu piyasada geçerli bir mesleki formasyon saðlanmalýdýr. Yoksa bu kiþilerin çalýþacaklarý iþler geçici iþler olacaktýr. Yoksullarýn içinde bulunduklarý iþsizlik türü genellikle yapýsal iþsizliktir. Yapýsal iþsizliðe maruz kalan yoksullarý tespit ederek bunlarý mesleki eðitim programlarýna tabi tutmak gerekir. Bu uygulamada ekonominin ihtiyaç duyduðu iþ veya meslek dallarýnda iþsizler için ya da halen çalýþmakta olanlarýn kendilerini yenileyebilmeleri için kamu ve özel sektör tarafýndan beceri kazandýrma ve geliþtirme kurslarý açýlýr. Bu tür kurslar, teknolojik deðiþime ayak uyduramadýðý için iþsiz kalanlarýn belirli bir süre eðitime tabi tutularak, emek piyasasýnda istihdam imkaný olan sektörlere geçmelerine imkan saðlayacaktýr. Bu tür mesleki eðitim programlarý ayný zamanda genel liselerden mezun olup spesifik beceri ve uzmanlýða sahip olmayan kiþileri de belirli mesleklerde eðiterek iþ bulma ihtimallerini arttýrabilmektedir (Biçerli, 2003:461).



C. Ýstihdam Sübvansiyonlarý Ýstihdam sübvansiyonlarýnýn amacý, iþgücü piyasasýnda iþ bulma þansý çok zayýf olan uzun dönemli iþsizler, genç, özürlü ve kadýnlar gibi iþsiz gruplarýnýn istihdamýnýn, bunlarý istihdam edecek iþverenlerin iþgücü maliyetlerinin azaltýlmasý suretiyle arttýrýlmasýdýr. Ýþgücü maliyetleri iki yolla düþürülebilir: Birincisi, doðrudan ücret yapýsýnýn deðiþtirilmesi yoludur. Bir diðer yol i-



168 YOKSULLUK



se, ücretler üzerinden alýnan vergilerin düþürülmesi ya da ücret sübvansiyonlarý gibi ücret dýþý iþgücü maliyetlerinin düþürülmesidir. Her iki yaklaþýmýn da amacý, iþgücünü talep etmeleri yönünde iþverenleri teþvik etmektir.



D. Yoksullar Arasýnda Kendi Hesabýna Çalýþmanýn Özendirilmesi Ýþsizlere bir iþ bulmalarýnda yardýmcý olmaya yönelik bir baþka politika da, onlarýn bir iþ kurmalarýný desteklemektir. Bu destek, eðitim ya da bir takým mali teþviklerle gerçekleþtirilir. Giriþimcilik eðitimi verilmesi, yeni iþ kurma kredileri ve kredi teminatý verilmesi bu uygulamalardan bazýlarýdýr. Yoksullara kendi iþlerini kurmalarý için kredi verilmesi uygulamasý 1976 yýlýnda Profesör Muhammed Yunus tarafýndan, dünyanýn en yoksul ülkelerinden birisi olan Bangladeþ’te uygulanmaya baþlanmýþ ve oldukça da baþarýlý olmuþtur. Bangladeþ’te yoksullukla mücadele etmek için kar amacý gütmeyen ve yoksul kadýnlara küçük krediler saðlayarak onlarýn onurlu birer iþ sahibi olmasý amacýný güden Grameen Bank’ýn bugün sadece Bangladeþ’te daðýttýðý kredi miktarý ise 4 milyar dolara ulaþmýþtýr. Grameen Bank’ýn Genel Müdürü Nurcihan Begüm’e göre, ‘‘Sistem yoksullarýn; güvenilir, çalýþkan, zeki, iþ yapabilir insanlar olduðu öngörüsüne dayanýyor. Yoksullara bir iþe baþlayabilecekleri çok küçük krediler veriliyor. Bu kredi, 10, 100, 200 dolar seviyelerinde olabiliyor. Kredi geri döndükçe daha çok kredi veriliyor ve fakir insanlar iþlerini büyütüyor. Sistem karlýlýk esasýna göre çalýþmýyor. Özellikle toplumun en yoksul kesimi olan kadýnlar sistemden yararlanýyor. Uygulamalar ABD’de dahi yapýlýyor. Çünkü yoksullar dünyanýn her yerinde var.’’(Hürriyet, 11.03.2003). 1997 yýlýnda sivil toplum kuruluþlarýnca yapýlan ve 137 ülkeden 2900 delegenin katýldýðý Mikrokredi Zirvesi’nde bu konuda çok önemli sayýlabilecek kararlar alýnmýþ ve adýmlar atýlmýþtýr. Buna göre, 2005 yýlýna kadar dünyanýn en yoksul 100 milyon ailesine mikrokrediler aracýlýðýyla ulaþýlmasý hedeflenmiþtir. Mikrokredi Zirvesi tarafýndan en yoksul tanýmý ise þöyle yapýlmýþtýr: “ulusal yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþayanlar yoksullardýr. En yoksullar ise bu grubun ikinci yarýsýdýr”. Bu zirveyle ulaþýlmak istenen dört temel hedef vardýr: 1) En yoksullara ulaþmak, 2) Kadýnlara ulaþmak ve onlarý güçlendirmek, 3) Finansal açýdan kendine yeterli bir yapý oluþturmak ve 4) Kredi verilen ailelerin yaþamlarý üzerinde olumlu ve ölçülebilir bir etki yaratmaktýr (Daley-Harris, 2002:5).



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



169



Ülkemizde de bu amaçla özellikle Grameen Bank’ýn tecrübelerinden yararlanýlarak pilot bir uygulama baþlatýlmak üzeredir. Diyarbakýr’da baþlatýlacak olan Mikro Kredi Programý çerçevesinde iki yýl içinde 2000 ailenin kredilendirilmesi planlanmaktadýr. Bu konuda çeþitli basýn organlarýna yansýyan bazý haberler þu þekildedir: “Diyarbakýr’da baþlatýlan pilot uygulamanýn ardýndan kredileri Türkiye’nin her yanýna yayacaklarýný belirten iktidar partisinin milletvekili Aziz Akgül, Türkiye’de bu tip küçük kredilerden yararlanacak en alt düzeyde yoksul 10 milyon aile bulunduðunu söyledi. Akgül, mikrokredi uygulamasý ile hedeflerinin, yoksulluðun %50 azaltýlmasý olduðunu ifade etti. Akgül, Yoksulluk Fonu’nda 2002 yýlýndan devreden 1 milyar dolarýn bulunduðunu ve bu paranýn halihazýrda geri dönüþsüz bir biçimde daðýtýldýðýný, ancak yoksullara hibe yerine kredi vererek onlarý üretken kýlmanýn daha iyi olduðunu belirtti” (Hürriyet, 11.03.2003).



E. Kadýn Emeðinin Emek Piyasasýna Giriþinin Kolaylaþtýrýlmasý Yoksul kesimlere cinsiyet açýsýndan baktýðýmýzda, kadýnlar arasýndaki yoksulluk oranýnýn erkeklere göre daha yüksek olduðu görülmektedir. UNDP’nin 1995 Ýnsani Geliþme Raporuna göre, günde 1 dolar gelirle yaþamak zorunda bulunan 1.3 milyar insanýn %70’i kadýndýr. Yoksullukla mücadelede en etkili yollardan birisi de kadýnlarýn ücretli istihdamýnýn arttýrýlmasýdýr. Kadýnlarýn genellikle geleneksel çalýþma alanlarýnýn dýþýndaki iþlerde istihdamýnýn arttýrýlmasý önemlidir. Çünkü kadýnlarýn geleneksel olarak çalýþtýklarý mesleklerin ücretleri, geliþme potansiyelleri ve iþ güvenceleri nispi olarak düþüktür. Bu sebeple kadýnlarýn ekonomik statülerini geliþtirmenin yolu, onlarýn geleneksel alanlarýnýn dýþýndaki iþlerde çalýþmalarýný teþvik etmektir. Kadýn istihdamýný arttýrmanýn bir diðer yolu, onlarýn kendi iþlerini kurmalarýnýn teþvik edilmesidir. Bu konuda 1997 yýlýnda yapýlan Mikrokredi Zirvesi’nde önemli bir adým atýlmýþ ve baþlatýlan kampanya ile “...özellikle yoksul ailelerdeki kadýnlara kendi iþlerini kurabilmeleri ve diðer iþ faaliyetlerini gerçekleþtirebilmeleri için kredi saðlanmasý...” kararlaþtýrýlmýþtýr (Daley-Harris, 2002:2). Mikrokredi Zirvesi raporlarýna göre, bugün dünyanýn en yoksul 14.2 milyon kadýný kredi hizmetlerine eriþebilmektedir ki bu rakam mikrokredi hizmeti sunulan 19.3 milyon yoksulun %74’üne karþýlýk gelmektedir (Cheston, 2002:1).



170 YOKSULLUK



Latin Amerika’da yapýlan çalýþmalar erkeklerin kazançlarýnýn %50-68’sini ortak aile bütçesine katarken, kadýnlarýn kazançlarýndan kendilerine hiç pay ayýrmadýklarýný, kazandýklarý gelirlerin tümünü ailenin refahý için harcadýklarýný ortaya koymuþtur. Dolayýsýyla yoksullukla mücadelede kadýna yapýlan yatýrýmlar çarpan etkisi yaratýr. Kadýnlara saðlanacak mikro krediler yalnýzca yoksullukla mücadelede olumlu etki yaratmakla kalmaz, ayný zamanda onlarý güçlendirir. Basitçe ifade etmek gerekirse, kadýnýn eline çalýþma sermayesi olarak verilen her kredi, onun ekonomik baðýmsýzlýðýný ve güvenliðini saðlayarak özgüvenini ve kararlara katýlýmýný arttýrýr (Cheston, 2002:2). Türkiye genelinde istihdam edilen kadýnlarýn % 46.2’si ücretsiz aile iþçisi olarak çalýþmaktadýr. Yine, ülkemizde istihdam edilen kadýnlarýn % 58.1’i tarým sektöründe çalýþmakta ve bu sektördeki kadýnlarýn % 75.3’ünü ise ücretsiz aile iþçileri oluþturmaktadýr. (DÝE, 2002). Türkiye’de mevcut yoksullar arasýndaki daðýlýma bakýldýðýnda, çalýþmayan yoksullarýn %45.63’ünü ev kadýnlarý oluþtururken, ev kadýnlýðý kentsel yoksullar arasýnda %48.60 ile daha da önem kazanmaktadýr. Çalýþmayan yoksullarýn %59.18’i kentlerde yoðunlaþýrken, çalýþan yoksullarýn %85.12’si ücretsiz aile iþçiliðinin yaygýnlýðý nedeniyle kýrsal alanda yer almaktadýr. Ülkemizde çalýþan yoksullarýn yaklaþýk %50’si ücretsiz aile iþçisi olarak çalýþmaktadýrlar (Erdoðan, 1999). Ücretsiz aile iþçisi olarak çalýþan kadýnlarýn, toplam ücretsiz aile iþçileri içindeki oraný ise % 68.9’dur (DÝE, 2002).



4. Sonuç Çok boyutlu bir sorun olan yoksulluk sorunuyla mücadelede yine çok boyutlu bir yaklaþýma ihtiyaç bulunmaktadýr. Bu boyutlarýn en önemlisi de istihdamdýr. Yoksulluðun nedenleri araþtýrýldýðýnda, istihdam sorunlarýnýn bu nedenler arasýnda ilk sýralarda yer aldýðý görülmektedir. Yoksul insanlarýn kendilerini yoksulluk kýskacýndan kurtarabilecekleri yegane varlýklarý sahip olduklarý emekleridir. Bu önemli deðeri emek piyasalarýnda gereði gibi deðerlendirebilmeleri ancak uygulanacak isabetli istihdam politikalarýyla mümkün olabilir.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



171



Kaynaklar Bartik Timoty J. (2001), “Fighting Poverty with Labor Demand Policies”, Employment Research, Upjohn Institute for Employment Research. Biçerli M. Kemal (2003), Çalýþma Ekonomisi, Ýstanbul. Britt Chester L. (1994), “Crime and Unemployment Among Youths in the US, 1958-1990: A Time Series Analysis”, American Journal of Economics and Sociology, Jan. 94, Vol.53, Issue1. Cheston Susy ve Lisa Kuhn (2002), “Empowering Women Through Microfinance”, Pathways Out of Poverty: Innovations in Microfinance for the Poorest Families, Published by Kumarian Press. Daley-Harris Sam (2002), “State of the Microcredit Summit Campaign Report 2002”, (http://www.microcreditsummit.org/pubs/reports/socr/2002/socr02en.pdf) DPT (2001), Gelir Daðýlýmýnýn Ýyileþtirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel Ýhtisas Komisyonu Raporu, Ankara. Erdoðan Güzin (1997), Türkiye’de Yoksulluk, Boyutu ve Profili, DÝE Yayýnlarý. Haataja Anita (1999), “Unemployment, Employment and Poverty” European Societies, 1(2), s. 169-196. Lange Thomas (1998), Unemployment in Theory and Practice, England. OECD (1999), Employment Outlook, Washington. Tekeli Ýlhan (2000), “Kent Yoksulluðu ve Modernite’nin Bu Soruna Yaklaþým Seçenekleri Üzerine”, Yoksulluk-Kent Yoksulluðu, TESEV Yayýnlarý, (www.tesev.org.tr).



172 YOKSULLUK



Yoksulluðun Sosyal Psikolojisine Eleþtirel Bir Bakýþ Aysel Gürel Kayaoðlu Yrd. Doç. Dr., Anadolu Üniversitesi, Ýletiþim Bilimleri Fakültesi e-posta: [email protected]



Öz



B



u bildiride, olasý bir sosyal psikolojik yoksulluk araþtýrmasýna zemin oluþturmak üzere, yoksulluk hakkýndaki mevcut literatürden hareketle eleþtirel bir kuramsal çerçeve çizilmesi amaçlanmýþtýr.



Bildiride, öncelikle, yoksulluðun sosyal psikoloji literatüründe nasýl anlaþýldýðý tartýþýlmýþtýr. Daha sonra, sosyal psikoloji disiplininde yapýlan yoksulluk çalýþmalarýna kýsaca deðinilmiþtir. Söz konusu çalýþmalarýn ezici bir çoðunluðu yükleme paradigmasý çerçevesinde gerçekleþtirildiðinden, bu literatüre ve zayýflýklarýna odaklanýlmýþtýr. Son olarak, yoksulluk konusunda eleþtirel perspektif saðlama potansiyelleri dolayýsýyla, söylemsel psikoloji ve sosyal kimlik yaklaþýmýnýn konuya olasý katkýlarý incelenmiþtir. Anahtar Sözcükler: Yoksulluk, sosyal psikoloji, yükleme kuramý, söylemsel psikoloji, sosyal kimlik kuramý.



Abstract



I



n this paper, it is aimed to draw a critcal theoretical frame on poverty which is based on existed literature in order to provide a base for a possible social psychological poverty research.



In the paper, first, it is discussed that how poverty is understood in social psychological literature. Secondly, poverty research done within social psychology discipline has been shortly mentioned. Since the most of these research has been conducted in the frame of attributional paradigm, it has been focused on this literature and its weaknesses. Finally, because of their potential to provide critical perspective on poverty, discursive psychology and social identity approach have been examined in order to see their possible contributions to the issue. Key Words: Poverty, social psychology, attribution theory, social identity theory.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



173



174 YOKSULLUK



Sosyal Psikolojide Yoksulluðun Ele Alýnýþý



H



iç kuþku yok ki, yoksulluðun (bütün sosyal olgular gibi) karmaþýk ve çok boyutlu bir olgu olmasý, tanýmlanmasýný güçleþtirmektedir. Bu güçlük, yoksulluðun, sadece, ayný anda ekonomik, kültürel, ahlaki ve politik çerçevelerde anlamlandýrýlabilecek bir “sosyal problem” olmasýndan deðil, ama ayný zamanda (aslýnda yine diðer tüm sosyal problemler gibi) yapýlacak çeþitli tanýmlamalarýn, her durumda olasý birtakým sonuçlarýnýn kaçýnýlmaz oluþundan kaynaklanýr. Yoksulluk, baþta ekonomi ve sosyoloji olmak üzere sosyal bilimlerde, üzerine yapýlan çalýþmalarýn bolluðuna paralel olarak, birbirinden çok farklý kuramsal paradigmalar içinde anlaþýlmaktadýr: “Kültürel temsiller” (Erdoðan, 2001), “mutlak yoksulluk, göreli yoksulluk” (Ýnsel, 2001), “insani yoksulluk” (Oruç, 2001), “yoksullarýn sesi” (Friedmann, 2001-2), “sosyal dýþlama” (Rodgers, 1995) gibi kavramlar etrafýnda süren tartýþmalar, bunlardan birkaçýdýr. Bu alanlarda yoksulluðun olasý anlamlandýrýlma biçimlerine iliþkin argümanlar tüketilme noktasýna gelirken, yoksulluk konusuna hayal kýrýklýðý yaratacak denli az katký yapmýþ sosyal psikoloji disiplininde böyle bir sürecin baþladýðýný bile söylemek zordur. Amerikalý psikolog Lott (2002), disiplinin konuya iliþkin bu ilgisizliðini (en azýndan Amerika’da) sýnýf ayrýmcýlýðý çerçevesinde açýklamaktadýr. Lott’a göre, yoksullara uygulanan uzaklaþtýrma, ayýrma, dýþlama ve deðer azaltma süreçlerinin tümü operasyonel olarak sýnýf ayrýmcýlýðýný ifade eder. Lott, akademik ve pratik alanda Amerikan toplumunun sýnýfsýz olduðu varsayýmýyla çalýþan psikologlarýn, sosyal sýnýf deðiþkenini sürekli gözardý ederek orta sýnýftan olmayan insanlarý psikoloji disiplininden dýþladýðýný ileri sürmektedir. Böylece Amerikan psikologlarý, aslýnda mensup olduklarý sosyal sýnýfa özgü bir tepki sonucu, kendileri ve disiplinle yoksullar arasýna mesafe koymaktadýrlar (Lott, 2002). Sosyal psikolojide yoksullukla ilgili sorun, ilgili çalýþmalarýn azlýðýndan öte, bizatihi olgunun ele alýnýþ tarzýdýr. Çok az sayýdaki görgül araþtýrmanýn çoðunda, yoksulluðun tanýmý, ya salt bir ekonomik kategori olarak yapýlmýþ ya da araþtýrmaya katýlan ‘denekler’in kendi algýlarýna býrakýlmýþtýr. Bu çalýþmalarýn dayandýðý varsayýmlardan, Harper’ýn (1996) da vurguladýðý gibi, psi-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



175



kologlarýn yoksulluðu bir süreçten çok bir durum olarak (dolayýsýyla her nasýlsa ortaya çýkmýþ, orada öylece duran bir olguymuþcasýna) algýladýðý anlaþýlmaktadýr. Bu, baþka bir anlatýmla, yoksulluðun doðal, verili ve her zaman bizimle birlikte, tarih dýþý bir olgu olarak sunulmasý anlamýna gelmektedir. Böyle bir bakýþ açýsýndan, yoksulluðun, tarihsel ve kültürel deðiþkenliðinin ve ayný tarihsel dönem ya da kültürde olsa bile yaþlýlar, çocuklar, kadýnlar, engelliler gibi özgül gruplar tarafýndan farklý deneyimlenmesinin anlaþýlamayacaðý açýk olsa gerektir. Sosyal psikolojide yoksullukla ilgili tartýþmalarýn azlýðý ya da kýsýrlýðýnýn, bu disiplinin tarihsel olarak çalýþma konularýný bireyselleþtirmesine, psikolojize etmesine ve çoðu kez de patolojikleþtirmesine yol açan bilimsel bir paradigmadan kaynaklandýðýný ileri sürmek olasýdýr. Bu paradigma, “uygulamalý sosyal psikoloji” adý altýnda, çoðu kez söz konusu olguyu teknisist bir tarzla problemleþtirmek ve çözüme ulaþtýrmaya çalýþmaktan da sorumludur. Psikolojinin bulgularýný sosyal problemlere müdahalede kullanýlacak psikoloji tekniklerine dönüþtürmeye çok hevesli böyle bir anlayýþýn inþa ettiði “sosyal problem” perspektifinin, aslýnda kaba bir sosyal mühendislikten baþka bir þey olmadýðýný kabul etmek gerekir. Alcock’un (1993) da belirttiði gibi, hemen her tanýmlanma giriþiminde, kendisine karþý tavýr alýnmayý ve eyleme geçilmeyi gerektiren yoksulluk gibi bir olguda bu anlayýþýn izdüþümlerinin görülmesi þaþýrtýcý deðildir. Yoksulluðu birincil olarak “üçüncü dünya ülkeleri”nin problemi olarak algýlayanlardan biri olan Ýngiliz psikolog Connolly (1982), 1980’li yýllarda, içinde bulunduðu haliyle psikolojinin üçüncü dünyaya önereceði pek bir þeyi olmayan bir disiplin olduðunu, psikoloji disiplininin yardým etmesi için gerekli zeminin bu ülkelerde endüstrileþmenin ve teknoloji kullanýmýnýn artmasý ile ortaya çýkacaðýný ileri sürmektedir. Psikoloji “geliþmiþ ülkeler”de görülen dertlere deva bir disiplin olduðu için, üçüncü dünya bu disiplinin nimetlerinden faydalanamayacaktýr ve aslýnda Connolly’ye bakýlýrsa, üçüncü dünyanýn böyle bir talebi de yoktur. Connolly (1985) bu saptamadan sonra, üçüncü dünyaya yardým edebilmek için, orada yaþanan özgül problemlere dönük “uygun psikoloji teknolojileri” geliþtirmeye ihtiyaç olduðunu iddia eder, ama meslektaþlarý tarafýndan “yeni-sömürgeci” olmakla eleþtirilmekten de kurtulamaz (Moghaddam ve Taylor, 1986). Üçüncü dünyadaki yoksulluk problemiyle uðraþmaya ‘kararlý görünen’ “birinci dünya” psikologlarýndan bir baþkasýna, Mehryar’a (1984) göre, aslýnda gayet makul biçimde “geliþmekte olan ülkeler” açýsýndan yoksulluk temelde politik ve ekonomik bir problemdir, ve psikolojinin bu problemi “psikolojize” etmesi hem verimsiz hem de gayriahlaki bir çabadýr. Üçüncü dünyadaki yoksulluða müdahalede psikoloji disiplininin rolü konusunda yaþanan kafa karýþýklýðýna Mehryar’ýn getirdiði çözüm önerisi, olsa olsa öncelikle bir tek-



176 YOKSULLUK



noloji olarak kurulmak istenen psikolojinin yaþamýn herhangi bir alanýnda mutlaka bir deðiþikliðe yol açmasý gerektiðine iliþkin o sarsýlmaz inancý göstermektedir: Mehryar’a (1984) göre, “psikoloji, sadece üçüncü dünyadaki çaresiz kitleleri anlamaya ve kontrol etmeye yönelik çaba göstermektense, dünyadaki maddi kaynaklarý kontrol eden ve davranýþlarý, sistem üzerinde çaresiz kitlelerden çok daha anlamlý etki yaratacak insanlarda yapacaðý deðiþmeyle ilgilenmelidir (s.166-167)”. Jordan (1985) da, psikolojinin, dünya uluslarýný üçüncü dünyanýn problemleri ve yoksullukla adaletsizliðin gerçek sonuçlarý konusunda duyarlýlaþtýrmaya çalýþmakla çok deðerli bir rol oynamýþ olacaðýna inanmaktadýr. Harper (1991), bu koroya, dünya kaynaklarýný kontrol edenlerde bir deðiþiklik yaratmak için, onlarýn algý, tutum ve davranýþlarýna iliþkin bilgiye ihtiyaç olduðunu söyleyerek katýlmaktadýr. Daha açýk bir anlatýmla, bazý sosyal psikologlar (Cozzarelli, Wilkinson ve Tagler, 2001; Lott ve Bullock, 2001), sosyal psikolojide, yoksullarýn yoksulluk için ne söylediklerine kulak verilmesine iliþkin ihtiyacý vurgularken, Harper, psikolojinin yoksullar üzerinde deðil zenginler üzerinde çalýþmalar yapmasý gerektiðini ileri sürmektedir.



Sosyal Psikolojide Görgül Yoksulluk Çalýþmalarý ve Eleþtirisi Yoksulluk alanýnda yapýlan sosyal psikolojik araþtýrmalar genel olarak yoksullara yönelik tutumlarý ve insanlarýn yoksulluðun nedenlerini nasýl açýkladýklarýný içeren atýflarý kapsamaktadýr. Yoksul olmayanlarýn ya da kendini öyle algýlamayanlarýn, yoksullara yönelik tutumlarý ile ilgili çalýþmalar (örneðin: Furnham ve Gunter, 1984; Cozzarelli, Wilkinson ve Tagler, 2001) yoksullukla ilgili literatürün küçük bir bölümünü oluþturmaktadýr. Yoksulluða yönelik tutumlarýn yaþ, cinsiyet, gelir düzeyi gibi çeþitli demografik deðiþkenler, politik tercihler ve “adil dünya inancý” ile “Protestan çalýþma ahlaký” gibi inançlarla iliþkilerinin araþtýrýldýðý bu çalýþmalarda, yoksulluða yönelik tutumlarla sözkonusu deðiþkenler arasýnda anlamlý iliþki örüntüleri ortaya konabilmiþtir. Örneðin, Furnham ve Gunter’in (1984) çalýþmasýnda, politik olarak muhafazakar olanlarýn, (bu dünyanýn adil bir yer olduðu ve herkesin hakettiðini aldýðý þeklinde tanýmlanan) “adil dünya inancý”na sahip olduklarý ve yoksullara yönelik olumsuz tutumlar besledikleri bulunmuþtur. Yoksullara yönelik tutumlar dýþýnda, yoksulluk konusundaki sosyal psikoloji literatürüne asýl damgasýný vuran araþtýrmalar, yükleme (attribution) paradigmasý çerçevesinde yapýlmýþ olanlardýr. Feagin’in (1972), Amerika’da yoksulluðun nedenlerinin nasýl algýlandýðýna, bir baþka deyiþle yoksulluða i*



Yoksulluk hakkýnda yapýlan yükleme çalýþmalarýnýn kapsamlý bir gözden geçirilmesi için Furnham ve Lewis’e (1986) bakýnýz.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



177



liþkin nedensel yüklemelere iliþkin araþtýrmasý, sosyal psikolojide yoksulluk konusundaki ilk çalýþmadýr. Feagin, çalýþma sonunda, katýlýmcýlardan elde ettiði tepkileri çözümleyerek, bunlarý “bireyselci”, “kaderci” ve “yapýsalcý” olmak üzere üç grupta toplamýþtýr: Bireyselci tepkiler, yoksulluktan yoksul insanlarýn kiþisel özelliklerini, eðilimlerini (tembellik, uyuþturucu ve alkol kullanýmý, müsriflik vb.) sorumlu tutar. Kadercilik, yoksulluðun nedeni olarak kaderi, þanssýzlýðý ya da hastalýk gibi faktörleri suçlamayý içerir. Son olarak, yoksulluðun nedenini düþük ücretler, eðitimde eþitsizlik, istihdam azlýðý gibi yapýsal faktörlere yükleyenler, yoksulluðun toplumsal bir olgu olduðunu kabul ederler. Yoksulluða iliþkin bu nedensel yükleme faktörleri temelinde yapýlan çalýþmalardan pek çok bulgu elde edilmiþtir. Örneðin Harper’ýn (1991) aktardýðýna göre, 1977’de yayýmlanan Avrupa Topluluðu Komisyonu raporunda, yoksulluktan genel olarak, Britanya’da ve daha az derecede olmak üzere Ýrlanda ve Lüksemburg’da yoksullarýn, Fransa ve Ýtalya’da toplumsal adaletsizliðin ve Danimarka’da kaderin suçlandýðý bilgisine yer verilmiþtir. Feagin’in alandaki çalýþmalara ivme kazandýran bu giriþimini izleyen son yirmi yýlda Avustralya, Kanada, Hindistan, Britanya gibi çeþitli ülkelerde yapýlan çalýþmalarda,* yoksulluðun nedenlerine iliþkin yapýlan yüklemelerin sosyal sýnýfla (Furnham, 1982), eðitim düzeyiyle (Guimond ve Palmer, 1990), politik tercih ya da ideolojiyle (Zucker ve Weiner, 1993), Protestan çalýþma ahlakýna olan inançla (Feather, 1984; Furnham, 1984) ve “adil dünya inancý” ile (Harper, Wagstaff, Newton ve Harrison, 1990) iliþkili olduðu bulunmuþtur. Bu çalýþmalarýn hepsi, araþtýrmanýn gerçekleþtirildiði ülke içindeki yoksulluða yönelik nedensel açýklamalarý araþtýrmýþlardýr. Son yýllarda gerçekleþtirilen birkaç çalýþmada (Furnham ve Gunter, 1989; Harper, Wagstaff, Newton ve Harrison, 1990), yukarýda sözünü ettiðimiz üçüncü dünyadaki yoksulluða yönelik ilgiye paralel olarak, birinci dünya ülkelerinde yaþayan insanlarýn üçüncü dünya ülkelerindeki yoksulluðun nedenleri için yaptýklarý yüklemeler araþtýrýlmýþtýr. Bu çalýþmalarda, daha önce bireylerin kendi ülkelerindeki yoksulluðu açýklamada kullandýklarý bireyselci, kaderci ve yapýsalcý faktörlerin üçüncü dünyadaki yoksulluk için de kullanýldýðý bulunmuþtur. Bunlara ek olarak, “üçüncü dünya ülkeleri hükümetlerinin verimsizliði” ve “sömürü” gibi farklý yükleme faktörlerinin de kullanýldýðý ortaya çýkmýþtýr. Yoksullara yönelik tutumlar ya da yoksulluðun nedensel açýklamalarý konusunda yukarýda sözü edilen çalýþmalara yoksulluk baðlamýnda esaslý bir eleþtiri getirilmemiþ olmasýna raðmen, sosyal psikoloji disiplininde genel olarak tutumun kavramlaþtýrýlmasýna ve yükleme kuramýnýn dayandýðý varsayýmlara iliþkin eleþtiriler yeni deðildir. Tutumlara yönelik en önemli eleþtirilerden biri, görgül araþtýrmalarda kullanýlan anketlerin, tutumlarýn sabit, kolay deðiþmeyen ve tutarlý yapýlar olduðunun varsayýlmasýna yol açtýðýdýr. Oysa söylem aracýlýðýyla çalýþýlmasý, tutumlarýn tam aksine oldukça deðiþken ve



178 YOKSULLUK



tutarsýz ‘yapýlar’ olduðunu açýða çýkarabilecektir (Potter ve Wetherell, 1987). Diðer yandan, yoksulluk da dahil herhangi bir uygulama baðlamýndan baðýmsýz olarak yükleme kuramý, Parker (1989) tarafýndan sistematik bir biçimde eleþtirilmiþ, daha uygun bir deyiþle yapýsöküme uðratýlmýþtýr. Harper (1996), yükleme kuramýna yönelik eleþtirilerin yoksulluk baðlamýndaki dört önemli doðurgusuna (implication) dikkat çekmektedir. Doðurgularýn ilki, yoksulluk araþtýrmalarýnda, bireyin, yoksulluðun nedensel açýklamasýnda analiz birimi olarak görülmesidir. Bu tarz bir bireyselciliðin, bireyin açýklamalarýnýn içsel bir tutarlýlýk gösterdiði varsayýmýna ve örgütsel açýklamalarý dýþarýda býrakmaya yol açtýðýna inanýlmaktadýr. Nedensel yüklemelerle iliþkili ikinci doðurgu, sözkonusu olguya iliþkin nedensel açýklamalarýn deðiþik zaman ve durumlarda istikrarlý olduðunun varsayýlmasýdýr. Bu durumda, nedensel açýklamalarda karþýlaþýlabilecek istikrarsýzlýk, olgunun doðasýndaki deðiþkenlik deðil ‘sapma’ olarak nitelenir. Geleneksel yükleme araþtýrmalarýnda, faktör halinde bir kez belirlenen nedenler, birbirlerinden yalýtýk halde ve baðlama duyarsýz bir þekilde iþleme tabi tutulmakta, dolayýsýyla olgunun inþa edilmiþ olduðu teslim edilememektedir. Oysa örneðin, yoksulluða iliþkin nedensel açýklamalar hangi özgül yoksul grubun hedef olarak alýndýðýna göre deðiþkenlik gösterebilir. Son (ve belki de en önemli) doðurgu, bu literatürde, yoksulluða iliþkin nedensel açýklamalarýn olasý ideolojik etki ve iþlevlerinin tamamen gözardý edilmiþ olmasýdýr.



Yoksulluðun Anlaþýlmasýnda Alternatif Sosyal Psikolojik Yaklaþýmlar Harper (1996), söylemsel psikolojinin, geleneksel yaklaþýmlara göre daha yeterli bir yoksulluk anlayýþý geliþtirmeye, en baþta olgunun sosyal bir inþa olduðu, dolayýsýyla nasýl tanýmlandýðý, betimlendiði ve açýklandýðý üzerine sorular sorarak katkýda bulunacaðýný öne sürmektedir. Böylelikle, yoksulluðun deðiþik taným ve açýklamalarýnýn ne tür ideolojik sayýltýlarla öne sürüldüðü ve bunlarýn yoksulluða yönelik politika ve pratiklerde ne tür etkileri olduðuna dair sorular sorulmasýnýn yolu açýlmýþ olacaktýr. Aslýnda klasik yükleme çalýþmalarý, bireylerin yoksulluðun nedenlerine yönelik birden fazla söylemi kullanma olanaklarý olduðunu göstermektedir. Ancak, verili bir sosyal baðlamda neden bir baþkasýnýn deðil de o söylemin kullanýldýðý, söylemsel bir perspektiften sorulabilen ve cevaplanabilen bir sorudur. Örneðin, bazý çalýþmalarda elde edildiði üzere, üçüncü dünya yoksulluðundan iklim koþullarýný sorumlu gören bir açýklama tarzýnýn, çok basit bir biçimde insanlarýn o olguya iliþkin algýlarýný yansýttýðý kabul edilebilir. Sosyal psikolojideki bu algýsalcý (perceptualist) tavýr, tartýþmayý, sözü edilen algýnýn hakiki bir algý mý, yoksa medya ya da baþka kaynaklarca yönlendirilen bir algý mý olduðu



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



179



gibi verimsiz bir noktaya götürecektir. Oysa, söylemsel perspektiften, algýlamanýn doðruluðu ya da yanlýþlýðýna bakmaksýzýn, yoksulluðu iklim koþullarý ile açýklamanýn ne tür bir etkisinin olacaðý araþtýrýlacaktýr. Örneðin, böyle bir açýklama, hükümetlerin yoksulluk konusundaki sorumluðunu ortadan kaldýrmak, yoksulluðun kaderle ilgili olduðunu kurmak için ileri sürülüyor olabilir. Sosyal psikoloji disiplininde, söylemsel perspektifin, daha yeterli bir yoksulluk anlayýþý için son derece eleþtirel bir iþlev yüklendiði açýktýr. Sosyal psikolojide, yoksulluðu eleþtirel bir çerçevede çalýþmaya olanak verecek diðer bir yaklaþým ‘sosyal kimlik kuramý’dýr. Sosyal kimlik kuramý, Tajfel (1978) tarafýndan, grup konusunda kendinden önce Amerika’da öne sürülen kuramlara tepki olarak, hem grup içi ve hem de gruplar arasý davranýþlarý açýklamak üzere geliþtirilmiþtir. Sosyal kimlik, Tajfel tarafýndan “bireyin, ilgili grubun üyeliðine duygusal bir önem ve deðer atfýnýn eþlik ettiði, belirli sosyal gruplara ait olma bilgisi (1978; s. 63)” olarak tanýmlanmýþtýr. Diðer bir deyiþle, sosyal kimlik, grup üyeliðinin sosyal psikolojik bir tanýmlamasýdýr. Tajfel, sosyal kimlik kavramýný, statik anlamda sosyal kimliðin “ne olduðu”nu betimlemek için deðil, bireyler tarafýndan gözlenen, beklenen, korkulan, istenen ya da planlanan “objektif” sosyal deðiþme durumlarýna aracýlýk eden bir nedensel mekanizma olarak kullandýðýnda ýsrar etmektedir. Sosyal kimlik kuramý, (saldýrganlýk, ayrýmcýlýk, yoksulluk gibi( herhangi bir özgül sosyal psikolojik olguyu açýklamak üzere geliþtirilmiþ deðildir. Ancak kuram, çeþitli sosyal olgularý açýklamada bir çerçeve oluþturacak pek çok temel öncül barýndýrmaktadýr. Örneðin, bugüne kadar ýrk ve cinsiyet ayrýmcýlýðýndan futbol taraftarlarý arasýndaki þiddete kadar çok çeþitli olgularý açýklamada iyi bir referans noktasý olmuþtur. Argyle (1995), sosyal kimlik kuramýnýn sosyal sýnýflarý da açýklama gücünün olduðunu ileri sürmektedir. Çok açýktýr ki bir sosyal sýnýfa aidiyetle daha klasik anlamda tanýmlanan küçük gruplara aidiyet çok farklýdýr. Ancak Tajfel (1982), referans grubu, üyelik grubu gibi ayrýmlarý bir kenara býrakarak, biliþsel olarak bireyin zihnindeki gruba odaklandýðýndan, sosyal kimlik ve onun iþleyiþ mekanizmalarýnýn küçük gruplar kadar cinsiyet ya da ulus gibi çok geniþ sosyal kategorilere de uygulanabileceðini iddia etmektedir. Buradan hareketle, yoksulluðu sosyal bir kategori olarak algýlamak ve bu kategori ‘üyeliði’ni bir sosyal kimlik olarak kurmak oldukça meþru görünmektedir. Sosyal kimlik kuramýnýn bir yoksulluk çalýþmasýyla iliþkilendirilebileceði temel noktalar þunlardýr: 1. Sosyal kimlik kuramýnýn dayandýðý ana kabul, grup üyeliðinin insanlarýn kimliðinin temel bir parçasý olduðudur. Sosyal kimlikler, içgrubun, karþýlaþtýrýlabilir dýþgruplarla yaptýðý sosyal karþýlaþtýrmalar so-



180 YOKSULLUK



nucu elde edilir ve sürdürülür. Ýnsanlarýn olumsuz bir benlik kavramýndansa olumlu bir benlik kavramýna yöneldikleri veri olarak alýnýrsa, kurama göre, gruplararasý karþýlaþtýrmalar, içgruba olumlu bir farklýlýk yüklemek üzere içgrup yanlýlýðý içerecektir. Toplumda alt statüde bulunan gruplarýn, nesnel olarak birçok deðerlendirici boyutta (zenginlik, eðitimle elde edilen baþarý gibi) aþaðý olmalarý nedeniyle, kendileri lehine olumlu farklýlýk yaratacak karþýlaþtýrma yapmalarý oldukça zor görünmektedir. Dolayýsýyla, alt statülü gruplarda yer alan kiþilerin, daha olumlu bir sosyal kimliðe sahip olabilmek için statülerini yükseltmeye güdülenecekleri beklenebilir (Tajfel, 1978). 2. Statülerini yükseltmeye güdülenen grup üyeleri için iki temel strateji vardýr. Biri, düþük statülü gruptan ayrýlarak yüksek statülü gruba bireysel geçiþ olanaðýnýn aranmasýdýr. Bu, aþaðýdan yukarý bireysel hareketlilik ya da “sosyal hareketlilik” stratejisidir. Diðeri, düþük statülü grubun göreli statüsünü grup olarak yükseltmeye çalýþmasýný içeren grup hareketliliði ya da Tajfel’in deyimiyle “sosyal deðiþme” stratejisidir (Tajfel, 1978). 3. Sosyal kimlik kuramýna göre, grubun, dezavantajlý statüsüne nasýl tepki vereceðinin temel belirleyicisi, gruplararasý yapýya iliþkin algýsýdýr. Yapý, gayrimeþru ya da istikrarsýz olarak algýlanýyorsa, dezavantajlý grubun üyeleri varolan gruplararasý yapýnýn alternatiflerinin farkýna varacaktýr. Kuram, bu farkýndalýðýn, dezavantajlý grubun, kendi göreli durumunu iyileþtirmek için çeþitli kolektif tepkilere yol açacaðýný öngörmektedir. Mevcut gruplararasý yapýnýn alternatifi olmadýðý algýlanýyorsa, ya aþaðýdan yukarý bireysel bir geçiþ yolu aranacak ya da dezavantajlý durum kabul edilecektir. Algýlanan gruplararasý yapýya iliþkin diðer bir faktör, gruplararasý sýnýrlarýn geçirgenliðidir. Gruplararasý sýnýrlarýn geçirgen olduðu algýsý bireysel geçiþ stratejisine, kapalý olduðu algýsý grup hareketliliðine yol açacaktýr (Tajfel, 1978). 4. Sosyal kimlik kuramý, gruplararasý yapýnýn “sosyal deðiþme” lehine algýlanmasýnýn her durumda kolektif bir hareketle sonuçlanacaðýný öngörmez. Sosyal deðiþmeye iliþkin algý, bireylerin statükonun potansiyel biliþsel alternatiflerini ortaya koyamamalarý durumunda sosyal yaratýcýlýk stratejilerine yol açabilir. Alt statüdeki grubun kendinde olumlu özellikler “keþfetmesi”, kendini daha benzer olanlarla karþýlaþtýrmaya yönelmesi gibi stratejilerin kullanýmýna yol açabilir (Tajfel, 1978). Yukarýda ana hatlarýyla verilen kuramsal öncüllerin olasý bir yoksulluk çalýþmasýna uygulanacak bir þablon gibi görülmemesi gerektiði açýk olmalýdýr. Tam tersine sözkonusu araþtýrma sorusunun çalýþýldýðý sosyal baðlama gö-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



181



re, her bir öncülün açýmlanmaya, zenginleþtirilmeye, eleþtirilmeye ve deðiþtirilmeye açýk olduðundan kuþku duyulmamalýdýr.



Kaynaklar Alcock, P. (1993). Understanding Poverty. Macmillan Press, London. Argyle, M. (1995). The Psychology of Social Class. London: Routledge. Connolly, K. (1982). Psychology and Poverty. Bulletin of the British Psychological Society, 35, 1-9. Connolly, K. (1985). Can There Be a Psychology for the Third W o r l d ? Bulletin of the British Psychological Society, 38, 249-257. Cozzarelli, C., Wilkinson, A.V. & Tagler, M. J. (2001). Attitudes To w a r d the Poor and Attributions for Poverty. Journal of Social Issues, 57, 2, 207-227. Erdoðan, N. (2001). Türkiye’de Yoksullarýn Kültürel Temsilleri Toplum ve Bilim, sayý 89.



Üzerine,



Feagin, J.R. (1972). Poverty: We Still Believe that God Helps Those Who Help Themselves. Psychology Today, November, 101- 129. Feather, N. T. (1984). Protestant Ethic, Conservatism, and Values. Journal of Personality and Social Psychology, 5, 1132-1141. Friedmann, J. (2001-2). Yoksulluðu Yeniden Düþünmek: dirme ve Yurttaþlýk Haklarý. Doðu Batý, sayý 17.



Yetkilen-



Furnham, A. (1982). Why Are the Poor Always with Us? Explanations for Poverty in Great Britain. British journal of Social Psychology, 21, 311-322. Furnham, A. & Gunter, B. (1984). Just World Beliefs and Attitudes Towards the Poor. British journal of Social Psychology, 23, 2 6 5 269. Furnham, A. & Lewis, A. (1986). The Economic Mind: The Social Psychology of Economic Behavio., New York: St. Martins Press. Furnham, A., & Gunter, B. (1989). The Anatomy of Adolescence: Young People’s Social Attitudes in Britain. London: Routledge,



182 YOKSULLUK



Guimond, S., & Palmer, D. L. (1990). Type of Academic Training and Causal Attributions for Social Problems. European Journal of Social Psychology, 20, 61-75. Harper, D.J. (1991). The Role of Psychology in the Analysis of Poverty: Some Suggestions. Psychology and Developing Societies, 3, 2, 193201. Harper, D.J. (1996). Accounting for Poverty: From Attribution to Discourse. Journal of Community and Applied Social Psychology,6, 249265. Harper, D. J., Wagstaff, G. F., Newton, J.T. & Harrison, K. R. (1990). Lay Causal Perceptions of Third World Poverty and The Just World Theory. Social Behavior and Personality, 18, 235-238. Ýnsel, A. (2001). Ýki Yoksulluk Tanýmý ve Bir Öneri, Toplum ve Bilim, sayý 89. Jordan, J. (1985). Correspondence: And a Psychology of the First World? Bulletin of the British Psychological Society, 38, 417-418. Lott, B. (2002). Cognitive and Behavioral Distancing From the Poor. American Psychologist, 57, 2, 100-110. Lott, B. & Bullock, H.E. (2001). Who Are the Poor? Journal of S o c i a l Issues, 57, 2, 189-206. Mehryar, A.H. (1984). The Role of Psychology in National Development: Wishful Thinking and Reality. International Journal of Psychology, 19, 159-167. Moghaddam, F.M., & Taylor, D.M. (1986). The state of Psychology in the Third World: A response to Connolly. Bulletin of the British Psychological Society, 39, 4-7. Oruç, Y. M. (2001). Küresel Yoksulluk ve Birleþmiþ Milletler, Toplum ve Bilim, sayý 89. Parker, I. (1989). The Crisis in Social Psychology and How to End It. London: Routledge. Potter, J. & Wetherell, M. (1987). Discourse and Social Psychology: Beyond Attitudes and Behavior. London: Sage. Rodgers, G. (1995). What Is Special About a “Social Exclusion” Approach? In G. Rodgers, C. Gore & J. B. Figueiredo (Eds.), Social Exclusion: Rhetoric, Reality, Responses. Geneva: ILO Publications. Tajfel, H. (1978). Differentiation Between Social Groups. London: Academic Press.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



183



Tajfel, H. (1982). Instrumentality, Identity and Social Comparison, in H. Tajfel (ed.), Social Identity and Intergroup Relations. Cambridge: Cambridge University Press. Zucker, G.S., & Weiner, B. (1993). Conservatism and Perceptions of Poverty: An Attributional Analysis. Journal of Applied Social Psychology, 23, 925-943.



184 YOKSULLUK



Yoksulluk ve Kadýn Necmiye Cömertler Dr., Adnan Menderes Üniversitesi Nazilli Ýktisadi ve Ýdari Bilimler Fakültesi e-posta: [email protected]



Öz



K



apsamý ve içeriði deðiþmekle beraber gerek geliþmiþ gerekse geliþmekte olan ülkelerin ortak sorunlarýndan biridir yoksulluk. Yoksulluðun literatürde üzerinde fikir birliðine varýlan net bir tanýmý yapýlamamakta, zamana ve mekana göre farklý þekillerde tanýmlanmaktadýr. En genel anlamda yoksulluðu bireylerin en temel fiziksel ve sosyal ihtiyaçlarýný karþýlayamamalarý, insanca yaþamak için gerekli en az gelirden mahrum olmalarý durumu olarak tanýmlayabiliriz. Yoksulluk, 20. yüzyýlýn sonlarýnda yoðun bir biçimde yaþanan ekonomik, siyasal ve toplumsal krizlerle daha da yaygýnlýk kazanmýþtýr. Bugün dünya nüfusunun yaklaþýk %20’si yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþamaktadýr. Bunlarýn büyük bir çoðunluðu da açlýk sýnýrýnda yaþamlarýný sürdürmeye çalýþmaktadýr. Yoksulluðun hedef aldýðý en önemli kitleyi kadýnlar ve çocuklar oluþturmaktadýr. Mutlak yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþayan 1.3 milyar kiþinin %70’ni kadýn ve çocuklar oluþturmaktadýr. Bu çalýþma ile yoksulluðun dünyada ve Türkiye’de kadýnlarý nasýl etkilediðini irdelemek ve kadýn yoksulluðunu en aza indirmek için yapýlmasý gerekenleri ortaya koymak amaçlanmýþtýr. Yoksullukla ve özellikle kadýn yoksulluðu ile mücadele edebilmek için öncelikle kadýnlarýn iþgücüne ve her alanda karar mekanizmalarýna katýlýmýnýn artýrýlmasý gerekmektedir. Bu ise eðitim seviyesinin yükselmesi yoluyla kimlik bilincinin artmasý ile mümkün olabilir. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, cinsiyete dayalý ayrýmcýlýk, yoksulluðun kadýnlaþmasý.



Abstract



P



overty is one of the common problems of both developed and developing countries even if its remit and scope vary. There is no agreed definition of poverty in the literature; it is defined in different ways depending on space and time. In general, we can define poverty as a situation in which individuals are not able to meet their basic physical and social needs and they are deprived of gaining minimum income in order to live decently. Poverty has prevailed at the end of the 20th Century due to widespread economic, political and social crises. Today, approximately 20 per cent of world’s population lives below the level of absolute poverty. The most of them strive to survive at the level of hunger. The most important groups facing poverty are women and children. Women and children comprise 70 per cent of 1.3 billion people living under the level of absolute poverty. Arguing how poverty affects women all over the world and in Turkey and putting what should be done in order to minimize the poverty of women are aimed in this study.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



185



Over all participation of women in decision-making and labor force should be increased in order combat poverty and part feminization of poverty. This is possible only if their consciousness increase through high education level. Key words: Poverty, gender discrimination, feminization of poverty.



Yoksulluk



Y



oksulluk kapsamý ve içeriði deðiþmekle beraber, günümüzde geliþmiþ ve geliþmekte olan tüm ülkelerin ortak sorunudur. Genel kabul görmüþ net bir tanýmý bulunmamakla beraber, yoksulluðu bireylerin en temel fiziksel ve sosyal ihtiyaçlarýný karþýlayamamalarý, insanca yaþamak için gerekli en az gelirden mahrum olmalarý durumu olarak tanýmlayabiliriz. Ancak unutulmamalýdýr ki, yoksulluk ülkeden ülkeye, hatta ayný ülkenin farklý dönemlerinde bile farklýlýklar gösterebilmektedir. Yoksulluk, genel olarak tüm ülkelerde varolan bir ekonomik hastalýk olmakla beraber azgeliþmiþ ve geliþmekte olan ülkelerde daha ciddi boyutlardadýr. Geliþmekte olan ülkelerde yaþanan yoksulluðun iki temel özelliði gözlenmektedir. Birincisi, bu ülkelerdeki yüz milyonlarca insan yoksul doðmakta, yoksul yaþamakta, yoksul ölmekte ve yoksulluðu çocuklarýna devretmektedir. Ýkincisi, bu ülkelerde yaþanan yoksulluðu aþmak çok zordur. Çünkü, bu ülkelerdeki yoksullar ya coðrafik olarak ya da fiziksel güvenlik anlamýnda ulaþýlabilmesi çok zor olan bölgelerde yaþarlar. Ayrýca bu insanlarýn diðer insanlarla bir araya gelmelerini engelleyen güçlü akrabalýk baðlarý gibi sosyal kurumlar vardýr (Hulme ve Shepherd, 2003:417). Bu durum onlarýn ekonomik alternatifleri ve diðer fýrsatlarý deðerlendirmelerini engellemektedir. Yoksulluk, 20. yüzyýlýn sonlarýnda yoðun bir biçimde yaþanan ekonomik, siyasal ve toplumsal krizlerle daha da yaygýnlýk kazanmýþtýr. Bugün dünya nüfusunun yaklaþýk %20’si yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþamaktadýr. Ve yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþayanlarýn büyük bir çoðunluðu da açlýk sýnýrýnda yaþamlarýný sürdürmeye çalýþmaktadýr. Yoksulluðun hedef aldýðý en önemli kitleyi þüphesiz kadýnlar ve çocuklar oluþturmaktadýr. Kadýnlar dünyanýn hemen her yerinde yoksullarýn, iþsizlerin, topraksýz ve mülksüzlerin çoðunluðunu oluþtururlar (Kümbetoðlu, 2002:129).



186 YOKSULLUK



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



187



Kadýn ve Yoksulluk (Yoksulluðun Kadýnlaþmasý) Son çeyrek yüzyýldýr kadýnlarýn küresel zenginlikten çok daha az pay aldýðý konusu üzerinde durulmakla beraber, yoksulluðun kadýnlar için gerçekten önemli bir sorun olduðu 1995’de Pekin’de toplanan 4. Dünya Kadýn Konferansý’yla kabul edilmiþtir. Bu konferansta hükümetler son on yýlda kadýnlarýn yoksulluðunun, erkeklerinkiyle kýyaslanamayacak kadar hýzlý arttýðýný kabul ederek geleceðe yönelik stratejik amaçlar belirlemiþlerdir. Pekin Eylem Planý’nda “Yoksulluðun Kadýnlaþmasý” ifadesine yer verilmiþtir (ECEVÝT, 2001). Yoksulluk bir kadýn sorunudur. Çünkü, dünya genelinde yoksulluk içinde yaþayanlarýn büyük bir çoðunluðu kadýnlar ve çocuklardan oluþmaktadýr. Bugün yaklaþýk 6 milyar olan dünya nüfusunun 4 milyarý yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþamaktayken, mutlak yoksulluk sýnýrýnýn altýnda yaþayan 1.3 milyar kiþinin %70’ni kadýn ve çocuklar oluþturmaktadýr. UNICEF 2000 raporuna göre, 21. yüzyýlýn baþýnda 600 milyar çocuðun yoksulluk içinde büyüdüðü tahmin edilmektedir. Daha kötüsü hayata “iyi” bir baþlangýç yapan çocuklarýn çoðu ergenlik döneminde yoksulluk riski altýnda olacak ve onlarýn çocuklarý diðer bir yoksulluk döngüsünü baþlatacaktýr (UNICEF, 2000). Dünyadaki toplam üretimin üçte ikisini gerçekleþtiren kadýnlar, dünya gelirinin sadece %5’ini almaktadýr ki bu yoksulluðun en çarpýcý göstergesidir. Sadece geri kalmýþ ülkelerde deðil, geliþmiþ Avrupa Birliði ülkelerinde de en yoksul kesimi kadýnlar oluþturmaktadýr. Kadýnlar sosyal haklardan yeterince yararlanamadýklarý gibi hala bir çok ülkede eþit iþe eþit ücret alamamaktadýrlar. Yoksulluk ve kadýn olgusuna bakýldýðýnda, kadýnýn iþgücüne katýlým oraný önemli bir gösterge olmaktadýr. Geliþmiþlik düzeyleri farklý da olsa, dünyanýn hemen her yerinde kadýnlarýn iþgücüne katýlým oranlarý erkelerden daha düþüktür. Kadýnlarýn iþgücüne katýlýmýnýn en yüksek olduðu ülkeler Ýskandinav ülkeleri iken, en düþük olanlar Latin Amerika ülkeleridir. Ýnançlar ve yerel kültürler kadýnýn iþgücüne katýlýmýný etkilemektedir. Nitekim, Müslüman ve Katolik ülkelerde inançlara baðlý olarak ve Akdeniz ülkelerinde geleneksel biçimde kadýnýn iþgücüne katýlýmý daha düþüktür. Kadýn çalýþma yaþamýna katýlmasý, hem toplumsallaþmasýný ve hem de toplumsal katkýsýný arttýrmasý bakýmýndan önemlidir. Bu da kadýnýn baðýmsýz kiþilik kazanmasýnda ve özgürleþmesinde önemli bir adýmdýr. Yoksulluk en çok savaþ dönemlerinde artmakla beraber, ekonomik ve siyasi istikrarsýzlýðýn týrmandýðý dönemlerde de toplumlarý etkisi altýna alýr. Ýnsanlar iþlerini, sermayelerini çok kýsa zamanda kaybederler. 1980’li yýllarda dünyanýn pek çok ülkesinde yaþanan ekonomik krizler ve bu krizlerden çýk-



188 YOKSULLUK



mak için benimsenen yapýsal uyum politikalarý birçok önemli toplumsal sonuçlarý olmuþtur. Gelir daðýlýmýnýn bozulmasý, yoksulluðun daha da yaygýnlaþmasý, saðlýk, sosyal güvenlik, eðitimde devlet desteðinin azaltýlmasý ve bu hizmetlere ulaþamayan gruplarýn büyümesi, bozulan çalýþma koþullarýna paralel olarak kayýt dýþý sektörün büyümesi ve iþsizliðin artmasý bu toplumsal sonuçlarýn bazýlarýdýr. Bu olumsuz geliþmelerden en fazla zarar görenler kadýnlar olmuþtur. Daha önceleri kadýnlarýn çalýþmasýnýn önündeki en önemli engellerden biri olan baba, erkek kardeþ, koca ya da evdeki diðer erkek akraba kimse ondan izin alma gereði yaþam koþullarýnýn zorlamasý ile ortadan kalkmaya baþlamaktadýr. Yaþam koþullarýnýn güçleþmesi kentlerde, erkeðin karýsýný çalýþtýrmayarak evde tutma eðilimini, karýsýný evde çalýþtýrma eðilimine dönüþtürmüþtür. Bu sistem kadýnýn daha fazla sömürülmesi anlamýna geldiði gibi, ayný zamanda çocuklarýn da ev içinde çalýþmaya itilmelerini hýzlandýrmaktadýr. Buna karþýn toplumsal güvenceden yoksun olarak yapýlan ve mesleksel statü kazanmaya dönük olmayan ev içi çalýþma kadýn için yeni bir açýlým getirmemekte ve yoksulluðun sürdürülmesine yardýmcý olmaktadýr.



Türkiye’de Yoksulluk ve Kadýn Yoksulluðunun Boyutlarý 1980’li yýllardan itibaren ekonomi politikalarýnda yaþanan dönüþümle Türkiye’de dýþa açýk büyüme politikalarý benimsenip uygulanmýþtýr. Bu politikalarýn sonucu olarak ülkenin büyüme oraný, kiþi baþýna milli gelir ve dýþ ticaret dengesinde önemli geliþmeler yaþanmýþtýr. Yine bu dönemde ithal ikameci sanayileþmeden vazgeçilip ihracata dayalý sanayileþme politikalarýnýn uygulanmasýyla özel sektörün ve kamu sektörünün tüketim ve yatýrým harcamalarý artmýþtýr. Ýhracata dayalý sanayileþme stratejisinin getirdiði rekabet baskýsý firmalarýn ucuz iþgücü olarak kadýn emeði kullanýmlarýný artýrmýþtýr. Küreselleþen dünyada ülkeler ya ileri teknoloji ya da ucuz emek gücü ile rekabet etmektedirler. Azgeliþmiþ ve geliþmekte olan ülkeler ikinci yolu tercih etmektedir. Türkiye’de 80 sonrasý dönemde ihracatta yaþanan olumlu geliþmeler milli gelirde artýþa neden olmuþtur. Ancak 80’li yýllarýn ortalarýndan itibaren týrmanmaya baþlayan enflasyon ve borçlanma problemi, zamanla kronikleþerek çözülemez bir hal almýþ ve sosyal, politik ve kültürel yozlaþmalarý, bozulmalarý da beraberinde getirmiþtir. Yolsuzluk ve kayýt dýþý ekonominin yaygýnlaþmasý; firmalarýn kýsa vadeli, yalnýz kâr amaçlý, sosyal sorumluklarý dýþlayan davranýþlarý benimsemeleri; baþarýnýn ödüllendirilmediði tersine ahlaki olmayan davranýþlarýn hoþ görülüp desteklendiði bir düþünce yapýsý bu dönemde Türkiye’de hakim olan görüþü yansýtan davranýþlardýr. Yaþanan



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



189



ahlaki çöküþ süreci sonucu Türkiye’de yolsuzluk ve yoksulluk hýzla artmýþtýr. Gelir düzeyi sürekli olarak düþmüþ, gelir daðýlýmýnda dengesizlik ve adaletsizlik artmýþ, eðitim, saðlýk ve sosyal güvenlik hizmetlerine eriþimde fýrsat eþitliði bozulmuþ, suç oranlarý artmýþ ve sosyal dayanýþma giderek bozulmuþtur. 1980’lerde oluþmaya baþlayan bu yapý bugün de devam etmekle beraber, Avrupa Birliði’ne adaylýðýn ve uluslararasý kuruluþlarla yapýlan anlaþmalarýn da zorlamasýyla yavaþ yavaþ deðiþmektedir. Türkiye’de yoksulluðun en temel nedenleri siyasal, ekonomik, yapýsal ve sosyal nedenler olarak sýralanabilir. Özellikle son yirmi yýldýr yaþanan ekonomik krizler yoksulluðun artmasýnda en önemli nedenlerden biri olmuþtur. Türkiye’de yaþanan ekonomik krizlerin kadýnlarý yoksullaþtýrýcý etkisi olmuþ mudur? Bu sorunun yanýtý için kadýnlarýn hane içindeki rollerini ve toplumsal konumlarýný dikkate alan bir yaklaþýma gereksinim vardýr. Aksi halde, ne yoksullaþmayý yaratan mekanizmalarý anlamak ne de kadýnlarý yoksullaþmaya götüren özgül süreçleri kavramak mümkün olabilir. Toplumsal cinsiyet bakýþ açýsý kazanýlmaksýzýn kadýnlarýn ekonomik krizden ve bu krizleri atlatmak için uygulanan ekonomi politikalarýndan ne kadar zarar gördüklerini anlamak mümkün deðildir (ECEVÝT, 2001). Ekonomik krizler sonrasýnda istikrarsýzlýklarý gidermeye dönük olarak uygulanan yapýsal uyum programlarýnýn kadýn iþgücü üzerindeki etkisi kadýnlarýn iþgücüne katýlýmýna ve katýldýklarý sektörlere göre deðiþmektedir. Kadýnlar genelde iþ bulma konusunda rekabetin yaþandýðý ve ücretlerin aþaðý doðru baský altýnda olduðu sektörlerde istihdam edilmektedir (ERDUT, 2000: 125). Bu nedenle krizden etkilenen iþletmelerin ve kapanan iþ yerlerinin iþsiz býraktýklarý öncelikle kadýnlar olmaktadýr. Ekonomik krizler ve yoksulluk üzerine yapýlan araþtýrmalar, krizler nedeniyle yoksullaþan ülkelerde, nüfusun önemli bir bölümümün mutlak yoksulluk çizgisi altýna düþmemesinin nedenini, kadýnlarýn ev içindeki yeniden üretim ile ilgili faaliyetlerini yoðunlaþtýrmalarýna baðlamaktadýr. Erkekler ve kadýnlar yoksulluðu farklý algýlamakta ve farklý yaþamaktadýrlar ve buna baðlý olarak da yoksulluða karþý farklý stratejiler geliþtirmektedirler (KÜMBETOÐLU, 2002:129). Refah dönemlerinde piyasa mallarýna baðlý tüketim yapan hanelerin, yoksulluk dönemlerinde azalan hane geliri karþýsýnda tüketimlerinde ciddi deðiþmeler olmaktadýr. Kadýnlar tarafýndan evde üretilen mal ve sunulan hizmetlerin artýrýlmasý, azalan hane gelirini telafi edici ve yoksullaþmayý geciktirici en önemli strateji olmaktadýr (ECEVÝT, 2001) Kocasý iþsiz kalan ya da kocasýnýn getirdiði paranýn çok yetersiz kaldýðý durumlarda kadýnlar, bir taraftan ekonomik faaliyetlere katýlýmlarýný artýrmakta diðer taraftan da ekmek, konserve yapmak benzeri ev içi faaliyetlerle tasarruf etmeye çalýþmaktadýrlar. Kadýnlar, evlerinde parça baþý iþ yapmakta



190 YOKSULLUK



ve karþýlýðýnda çok düþük ücretler almaktadýrlar. Fason üretim yapan iþletmeler, evde çalýþan kadýnlarý ucuz ve örgütsüz iþ gücü olmalarýndan dolayý tercih ederken, kadýnlar da çocuklarýnýn baþýnda olma ve bir yandan da ev iþlerini yapabilme gibi kaygýlarla evde çalýþmayý tercih etmektedir. Bu çalýþma biçiminde kadýnlarýn mahalle ve hatta ev içinde tüm günlerini geçirmeleri söz konusu olmaktadýr. Böylece kadýnýn para karþýlýðý çalýþmasý sonucunda, aile/ koca baskýsýnýn hafiflemesi, aile içindeki konumunun iyileþmesi, kadýnýn farklý yerlerde ve ortamlarda bulunarak, farklý iliþkiler içine girerek, düþüncelerinin ve deneyimlerinin farklýlaþmasý ve bunun sonucunda özgürleþmesi ve saygýnlýðýnýn artmasý gerçekleþmemektedir (ERMAN, 2001). Bazý araþtýrmacýlar deðiþen ekonomik koþullarýn ve aðýrlaþan hayat þartlarýnýn kadýnýn toplumsal rolünü deðiþtirdiðini iddia ederken, diðerleri aslýnda ekonomik kriz sonrasý toplumsal yapýda ya da kadýn erkek rollerinde deðiþme olmadýðýný, ataerkil aile yapýsýnýn deðiþmediðini, aksine sadece kadýn emeðinin sömürüldüðünü söylemektedir (KELEKÇÝ ve ÇOLAK, 2003). Günümüzde dünya ülkelerindeki milyonlarca kadýn çoðunlukla kayýt dýþý, sigortasýz, sosyal güvencesiz, iþ saatlerinin belirsiz olduðu ev iþçiliði yaparak yaþamýný devam ettirmeye çalýþmaktadýr. Enformel çalýþma biçimlerinden biri olan evde iþ yapma (ev iþçiliði) dünyada olduðu gibi Türkiye’de de gittikçe artmaktadýr. Kesin bir rakam vermek doðru olmamakla beraber, DÝE 1999 verilerine göre ev iþçilerinin yüzde 95’i kadýndýr. Kadýnlar gerek aile içi geleneksel olarak kadýna yüklenmiþ olan rolleri yerine getirmek, gerekse kadýnýn çalýþmasýný onaylamayan geleneksel toplumsal yapý nedeniyle, evinde parça baþý iþ yapmayý tercih etmektedir. Her þeyden önce kadýnlar evde yaptýklarý iþleri “iþ” olarak görmemekte, kendilerini “iþçi” saymamaktadýr. Bu faaliyetlerini sadece bir “uðraþý” olarak nitelendirmektedirler. Bu nedenle de nüfus sayýmlarýnda ev iþçiliði yapan bu kadýnlar kendilerini ev hanýmý olarak ifade etmektedir. Kadýn iþgücü enformel sektör nedeniyle resmi istatistiklere tam olarak yansýmamaktadýr. Ýstanbul için yapýlan bir araþtýrmanýn sonuçlarýna göre, ev iþçiliðinde titizlik, ince iþe yatkýnlýk ve sabýr gerektirmesi ve kendini tekrarlayan, sabit, hareketlilik gerektirmeyen iþler olmasý nedeniyle kadýnlar tercih edilmektedir. Özellikle konfeksiyon sektörüne parça baþý iþ yapan bu kadýnlarýn büyük çoðunluðu, 1980 öncesi Ýstanbul’a göçen ailelerin çocuklarýdýr. Eðitim düzeyleri düþüktür. Çalýþmaya çok erken yaþlarda baþlayan bu kadýnlar evlenseler bile evde çalýþmayý sürdürmektedir. Çoðunlukla kentin gecekondularýnda ya da gecekondudan dönüþmüþ mahallelerinde oturmaktadýrlar (ERAYDIN, 1999:218). Yüzyýllar boyunca hakim olan ataerkil toplum yapýsý erkeðe toplumda etkin bir rol yüklerken kadýnýn toplumsal etkinliklere katýlýmý hep engellenmiþ-



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



191



tir. Her ne kadar Türkiye Cumhuriyeti yasalarý eþitlikçi olsa da uygulamada özellikle de düþük gelir gruplarýnda, kadýn çalýþmak için aileden bir erkeðin iznini almak zorundadýr. Son yýllarda bu durum deðiþme göstermekle beraber yine de büyük çoðunluk için bu durum devam etmektedir. Ýþgücü piyasasýndaki kadýnlar, özellikle de sanayide çalýþanlar düþük ücretle ve sosyal güvencesiz olarak çalýþmakta ve sýk sýk iþ deðiþtirmektedirler. Sanayide düþük ücretlerle çalýþtýrýlan kadýnlar, emekli olana kadar çalýþýp çalýþmayacaklarýndan emin olamadýklarýndan sigortalý çalýþmak istememektedirler. Bunun yerine daha fazla ücret almayý tercih etmektedirler. Ancak aile bireylerinden birini sigortalý çalýþtýrarak, bu sayede en azýndan ilaçlarýný onun üzerinden yazdýrarak saðlýk hizmetlerinden yararlanmak bu yoksul ailelerde sýkça görülen bir uygulamadýr. Belli bir iþletmeye baðlýlýðý olmayan bu kadýnlar en küçük bir ücret deðiþikliði için kolayca iþ deðiþtirebilmektedirler. Bu kadýnlar evlendiklerinde iþlerini býrakmaktadýr. Ýþ deðiþtirmenin ve iþten ayrýlmanýn en önemli nedenlerinden biri de cinsel tacizdir. Özellikle küçük yaþtaki kadýnlarýn bir çoðunun iþyerlerinde cinsel tacize maruz kaldýklarý görülmektedir. Türkiye’de çok uzun yýllardýr devam eden yoksulluk ve yoksunluklar sebebiyle bireylere düþen fedakârlýk ve feragat içinde azla bile deðil yokla yetinmek ve olumsuz þartlara dayanmak için savunma tepkisi geliþtirilmiþtir. “Fakirlik ayýp deðil!”,” Yamalý olsun ama temiz olsun!” gibi ifadelerle fakirliðin yüceltildiði, daha sonralarý da zenginliðin insanlarý kötüleþtirdiði fikri hakim olmuþtur. Mahrumiyetler süreklilik kazandýkça “Yoksulluk ve Yoksunluk Kültürü” diye adlandýrýlan bir çeþit alt kültür oluþmuþ ve bu kültür kurumlaþmýþtýr (GÜNAY, 2003). UNDP 2002 Ýnsani Geliþme Raporu’na göre Türkiye, Ýnsani Geliþmiþlik Düzeyi açýsýndan sýralanan 173 ülke arasýnda 85. sýrada yer almaktadýr. Türkiye, “Orta Geliþmiþlik Düzeyi” gösteren 84 ülke arasýnda ise 32. sýrada yer almaktadýr. En yüksek Ýnsani Geliþme Endeks deðeri 1,000’dir. Üst geliþmiþlik düzeyi için gerekli deðer0,800’dir. Türkiye’nin Ýnsani Geliþme Endeks deðeri 0,742’dir. 1975-2000 arasý saðlanan ilerleme deðeri ise 0,407’dir. Raporun Türkiye’nin Ýnsani Geliþmiþlik Göstergeleri’ne göre, Türkiye’de beklenen ortalama yaþam süresi 69,8 yýldýr. Bu süre kadýnlarda 72.4 yýla çýkarken, erkeklerde ise 67.3 yýla düþmektedir. 15 yaþ üstü okuma yazma oraný %85.1’dir. Ýlk-orta ve teknik lise düzeyinde okullaþma oraný % 82’dir. Harcama Gücü Paritesine göre, 2000 yýlýnda Kiþi Baþýna Gelir Düzeyi 6,974 USD olarak gerçekleþmiþtir. Raporun Türkiye’nin Yoksulluk Göstergelerine göre, 40 yaþýna kadar yaþamama olasýlýðý %9.6, okur-yazar olmayan nüfus %14.9, saðlýklý içme su-



192 YOKSULLUK



yuna ulaþamayanlar %17, Türkiye’de 5 yaþ altýnda yeterli beslenemeyenler %8, mutlak yoksulluk oraný yani günde 1 Dolarla geçinen nüfus %2.4 ve yoksulluk oraný yani günde 2 Dolarla geçinen nüfus %18’dir. Eðitim ve teknoloji açýsýndan Türkiye’nin durumu incelenirse; okur-yazar yetiþkin nüfus %85.1 oranýnda, okur-yazar genç nüfus ise %96.5 oranýndadýr. Türkiye’de GSMH’dan eðitim harcamalarýna ayrýlan pay % 2.2 iken, toplam hükümet harcamalarýndan eðitime ayrýlan pay %14.7’dir. GSMH’dan AR-GE harcamalarýna ayrýlan pay %0.5 gibi çok düþük bir orandýr. 1 milyon kiþiden 303 kiþi bilim-mühendislik araþtýrmalarýnda yer almaktadýr. 1000 kiþi baþýna telefon sayýsý 280 adettir. Bu rakam Norveç’te 532 adettir. Türkiye’de 1000 kiþi baþýna cep telefonu sayýsý 246 adettir. Bu sayý Norveç’te 751 adettir. 1000 kiþide internet aboneliði Norveç’te 101 kiþi iken, Türkiye’de sadece 1.1 kiþidir. Ekonomik performans ile gelir ve tüketimdeki eþitsizliklere bakýlacak olursa; UNDP 2002 insani geliþme raporuna göre Türkiye’de 2000 yýlýnda GSYH 199,9 milyar USD’dýr. 1990-2000 yýllarý arasýnda GSYH yýllýk büyüme oraný %2.1 olarak gerçekleþmiþtir. Satýn alma gücü paritesine göre kiþi baþýna milli gelir 6,974 USD’dýr. 1994 verilerine göre nüfusun en zengin % 10’luk kesimi gelirden%32.3 pay alýrken, en yoksul %10’luk kesimin milli gelirden aldýðý pay sadece %2.3’tür. Gayri Safi Yurtiçi Hasýladan eðitim harcamalarýna ayrýlan pay %2.2, saðlýk harcamalarý için ayrýlan pay %3.3, askeri harcamalara ayrýlan pay %4.9 ve borç ödemeleri için ayrýlan pay %10.6’dýr. Raporun kalkýnmada kadýnýn durumunu gösteren Kadýnýn Toplumsal Konumu ve Geliþmiþliði Endeksine göre, Türkiye diðer ülkeler arasýnda 71. sýrada yer almaktadýr. Türk kadýný için beklenen yaþam süresi 72.4 yýldýr. Kadýnlarda okullaþma oraný %55, okur-yazarlýk oraný ise %76.5’dir. Harcama gücüne göre kiþi baþý gelir düzeyi kadýnlarda 4,379 USD, erkeklerde ise 9,516 USD’dýr. Nüfusun gelirden yoksun, mülksüz çoðunluðunu kadýnlar oluþturmaktadýr (Çizelge 2). Türkiye’de kadýnlar insani kalkýnma fýrsatlarýna eriþim zorluklarý yaþamaktadýrlar. Kadýnlar, Türkiye’deki eðitim ve ekonomik olanaklardan erkeklerle eþit oranda yararlanamamaktadýr. Kadýnlarýn %14.6’sý okuma yazma bilmemektedir. Çalýþabilir (15 yaþ ve üstü) kadýn nüfusunun %49.9’u, herhangi bir ekonomik faaliyette bulunmamaktadýr. Ücretsiz aile iþçileri de dahil olmak üzere tarým çalýþanlarýnda kadýnlarýn oraný %72’dir. Belirtmek gerekir ki bu çalýþanlarýn çok büyük bir bölümü ücretsiz aile iþçisidir. Sanayide çalýþan kadýnlarýn oraný %10 ve hizmet sektöründe çalýþan kadýnlarýn oraný %18’dir.



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



193



1999 yýlýnda yapýlan son genel seçimlere katýlým Türkiye genelinde %87 oranýnda gerçekleþmiþtir. 1930 yýlýnda bütün geliþmiþ Avrupa ülkelerinden çok önce seçme ve seçilme hakký elde etmiþ olan Türk kadýnlarýnýn TBMM’de temsil oraný ne yazýk ki, sadece % 4.2’dir. Üst düzey yöneticiler ve hukuk alanýnda kadýnlar %9 oranýnda iken, profesyonel ve teknik çalýþanlarda kadýn oraný %36’dýr. 1995 yýlý verilerine göre, tarým dýþý iþgücünde sendika üyelik oraný % 22’dir. Çizelge 1: Temel özelliklerine göre aylýk ortalama kazanç 1994 (12 ve üzeri yaþta esas iþinde maaþlý, ücretli, yevmiyeli çalýþanlar) bin TL. Kamu Eðitim durumu



Kadýn



Erkek



Okur-yazar deðil Ýlkokul terk ve ilkokul mezunu Genel ortaokul ve genel lise Meslek ortaokulu ve meslek lisesi Üniversite ve üzeri Meslek grubu



5950,0 5691,6 5324,0 5881,2 7396,6



7260,1 7885,1 7663,7 9215,3 9691,7



Özel Erkek/ Kadýn 1,2 1,4 1,4 1,6 1,3



Kadýn



Erkek



1286,2 1798,3 3003,3 4134,6 8730,5



3152,2 3850,0 4956,9 5427,7 12910,5



Erkek/ Kadýn 2,5 2,1 1,7 1,3 1,5



Ýlmi / teknik elemanlar, serbest meslek sahipleri ve bunlarla ilgili



6653,7 7768,9



1,2



4267,4



6390,8



1,5



Müteþebbisler, direktörler ve üst kademe yöneticileri



8956,0 9390,3



1,0



11932,0 14169,3



1,2



5396,5 3227,8 4408,7 1457,3 7778,3



7021,5 7802,3 6514,4 6279,9 9793,0



1,3 2,4 1,5 4,3 1,3



4157,8 2880,8 2434,7 885,3 2111,6



6397,8 4967,0 3567,6 2196,3 4096,8



1,5 1,7 1,5 2,5 1,9



2248,9 9776,2 7682,2 6608,6



5732,3 11478,3 10727,5 10297,3 11437,2 6000,1 7122,9 5333,4 8023,2 7386,8 9081,2



2,5 1,2 1,4 1,6 1,1 1,2 1,5 1,2



862,3 2744,8 2427,0 2931,9 2922,8 6647,5 4701,0



2199,7 4843,4 4864,8 8164,9 4016,8 3960,3 5098,4 6094,9



2,6 1,8 2,0 1,4 1,4 0,8 1,3



6115,2 7404,7



1,2



2639,8



4297,3



1,6



3140,5 5262,7 6270,7 6897,2 7352,1



1,3 1,2 1,2 1,3 1,3



1592,7 2564,7 2743,3 3801,9 2688,9



2571,8 3900,7 5016,2 5914,5 5680,0



1,6 1,5 1,8 1,6 2,1



Ýdari personel vb. Ticaret ve satýþ personeli Hizmet iþlerinde çalýþanlar Tarýmcý, hayvancý, ormancý, balýkçý Tarým dýþý üretim faaliyeti Ýktisadi faaliyet kolu Tarým Madencilik ve taþocakçýlýðý Ýmalat sanayii Elektrik, gaz, su Ýnþaat Toptan/perakende ticaret, otel/lokanta Ulaþtýrma/haberleþme/depolama Mali kurumlar/sigorta/taþýnmaz mallar Toplum hizmetleri/sosyal ve kiþisel hizmetler Ýþyeri büyüklüðü 2'den az 2-4 5-9 10-19 20+



4234,2 6506,0 7761,0 9009,3 9196,8



194 YOKSULLUK



Kaynak: http://www.die.gov.tr/tkba/istatistikler5.htm



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



195



Çizelge 2: Gelir türüne ve temel özelliklere göre hane halký nüfusu oraný (%) (12 ve üzeri yaþtaki nüfus) Kadýn



Erkek



Kiþisel geliri var



Kiþisel geliri var



Faaliye Yalný Faaliye Yalnýz Yalnýz t ve Yalnýz z t ve Geli Topla Geliri Topla faaliyet faaliye faaliyet faaliyet dýþý ri faaliy faaliyet m yok m dýþý t geliri dýþý gelir et dýþý yok gelir gelir geliri gelir



Eðitim durumu Okur-yazar deðil



100,0



5,3



4,0



10,2



80,5 100,0 5,0



59,7



19,4



Ýlkokul terk ve ilkokul mezunu



100,0



7,0



2,4



5,0



85,6 100,0 16,9



46,2



7,9



100,0



29, 1



6,6



9,6



7,4



76,4 100,0 15,4



36,5



4,3



Meslek ortaokulu ve meslek lisesi



100,0 12,2



22,9



15,4



49,6 100,0 17,1



51,5



9,7



21, 7



Üniversite ve üzeri



100,0



9,4



63,1



8,4



19,2 100,0 8,7



75,4



8,0



7,9



Hiç evlenmedi



100,0



8,4



3,3



2,2



86,1 100,0 21,1



4,6



1,1



Halen evli



100,0



6,2



4,7



4,3



84,8 100,0 12,2



70,6



11,2



Boþanmýþ



100,0 15,1



23,8



25,6



35,5 100,0 23,1



39,6



17,0



Ayrý yaþýyor



100,0



11,7



27,2



24,5



36,5 100,0 23,4



51,4



14,2 11,0



Eþi ölmüþ



100,0



1,6



17,1



47,3



34,0 100,0 2,4



37,2



38,2



En üst %20



100,0



6,5



4,8



8,9



79,7 100,0 13,1



47,5



11,7



II. %20



100,0



6,8



2,8



5,8



84,7 100,0 15,4



46,4



8,8



III. %20



100,0



7,2



3,4



5,7



83,6 100,0 15,5



46,1



7,4



IV. %20



100,0



7,4



5,8



6,4



80,4 100,0 15,5



47,3



6,6



En alt %20



100,0



5,3



9,1



7,7



77,9 100,0 16,2



44,7



6,3



Çalýþýyor



100,0 18,0



14,4



1,3



66,3 100,0 21,0



63,8



0,3



Çalýþmýyor



100,0



-



-



10,1



89,9 100,0



-



28,1



Kent



100,0



6,8



6,8



8,9



77,5 100,0 19,7



43,2



10,4



Kýr



100,0



6,5



3,6



4,5



85,5 100,0 9,9



50,1



4,9



Marmara



100,0



9,1



6,4



8,3



76,1 100,0 21,6



45,0



10,2



Ege



100,0



9,9



6,9



8,5



74,6 100,0 16,3



50,6



8,3



Akdeniz



100,0



7,7



5,5



7,1



79,7 100,0 15,7



44,4



7,0



Ýç Anadolu



100,0



4,5



5,8



7,8



82,0 100,0 12,4



47,9



9,7



Karadeniz



100,0



4,4



4,9



5,7



84,9 100,0 11,9



47,8



5,7



Doðu Anadolu



100,0



1,2



1,8



3,6



93,5 100,0 7,3



45,5



4,3



Güney Doðu Anadolu



100,0



5,2



2,1



2,6



90,1 100,0 12,7



41,4



4,9



Medeni durumu



Hanehalký yüzdeleri



Çalýþma durumu -



Yerleþim birimi



Bölge



Kaynak: http://www.die.gov.tr/tkba/istatistikler5.htm



6,1



196 YOKSULLUK



Çizelge 3: Yoksulluk türüne ve temel özelliklere göre hane halký oraný(%) Mutlak yoksul 5.6 6.6



Göreli yoksul 27.7 5.2



Orta



Üst



3.4



4.7



2,8 9,3



21,8 33,0



39,0 36,7



36,4 21,0



1,3 2,6 7,7 6,0 8,1 7,7



18,3 22,4 29,5 28,1 31,0 32,0



40,5 46,7 37,1 36,3 36,3 32,3



39,9 28,2 25,7 29,6 24,6 28,0



Güneydoðu Anadolu



17,5



45,2



24,3



13,0



Kadýn baþýna canlý doðan çocuk sayýsý



3,4



2,6



1,7



1,7



Bebek ölüm hýzý (binde) (‰) Çocuk ölüm hýzý (binde) (‰) Beþ yaþ altý ölüm hýzý (binde) (‰) Kadýn hane halký reisi oraný



87,5 18,0 105,5 6,8



89,0 16,5 105,5 6,9



86,0 12,5 98,5 10,8



63,0 11,0 74,0 5,2



Hane halký reisinin eðitim durumu



100,0



100,0



100,0



100,0



Okur-yazar deðil Ýlkokul terk ve ilkokul mezunu Ortaokul / Lise ve dengi Üniversite ve üzeri



30,9 65,1 3,8 0,1



19,4 68,2 11,8 0,6



12,3 63,1 20,5 4,1



4,7 52,9 26,1 16,3



Hane halký reisinin çalýþma durumu



100,0



100,0



100,0



100,0



Çalýþmýyor Çalýþýyor / tarým Çalýþýyor / tarým-dýþý Hane halký reisinin iþteki durumu Ücretli, maaþlý, yevmiyeli Ýþveren Kendi hesabýna Ücretsiz aile iþçisi



14,0 50,0 36,0 100,0 40,7 0,7 58,5 0,0



13,2 34,6 52,2 100,0 49,0 2,2 48,8 0,1



20,7 25,2 54,1 100,0 50,8 4,3 44,8 0,0



12,8 19,2 68,0 100,0 41,8 16,8 41,0 0,4



80,5 72,8



56,1 53,7



36,3 34,5



24,9 29,3



Hane halký oraný (%) Ortalama hane halký büyüklüðü Yerleþim birimi Kent Kýr Bölge Marmara Ege Akdeniz Ýç Anadolu Karadeniz Doðu Anadolu



Hane halký reisinin sosyal güvenlik ve sigorta durumu Sosyal güvenliði yok Saðlýk sigortasý yok



Kaynak: http://www.die.gov.tr/tkba/istatistikler5.htm



Y o k s u l l u k Ya z ý l a r ý



197



Çizelge 4: Yoksulluk türüne ve temel özelliklere göre hane halký nüfusu oraný(%)(12 ve üzeri yaþtaki nüfus) Kadýn



Erkek



Mutlak Göreli yoksul yoksul



Orta



Üst



Eðitim durumu( 6-24 yaþ )



100,0



100,0



100,0



Okur-yazar deðil



24,6



12,9



6,7



Ýlkokul terk ve ilkokul mezunu



72,3



76,8



Ortaokul / Lise ve dengi Üniversite ve üzeri



3,1 0,0



Eðitim durumu( 25+ yaþ ) Okur-yazar deðil Ýlkokul terk ve ilkokul mezunu 3Ortaokul / Lise ve dengi Üniversite ve üzeri Medeni durum Hiç evlenmedi Halen evli Eþi ölmüþ Boþanmýþ Ayrý yaþýyor Çalýþma durumu Çalýþmýyor Çalýþýyor / tarým Çalýþýyor / tarým-dýþý Ücretsiz aile iþçisi oraný Sosyal güvenliði yok Saðlýk sigortasý yok Gelir türü Gelir yok Yalnýzca faaliyet geliri Yalnýzca faaliyet-dýþý gelir



Mutlak Göreli yoksul yoksul



Orta



Üst



100,0



100,0



100,0



100,0



100,0



7,3



15,9



9,0



6,3



5,6



71,0



66,9



74,4



72,7



65,7



62,0



10,2 0,1



21,7 0,6



24,7 1,1



9,6 0,1



18,0 0,3



27,4 0,6



31,0 1,4



100,0



100,0



100,0



100,0



100,0



100,0



100,0



100,0



66,6



49,9



34,6



23,6



27,8



16,3



8,7



4,6



32,6



46,9



55,1



49,5



67,7



69,7



64,7



53,4



0,9 0,0 100,0 39,8 53,5 5,8 0,7 0,2 100,0 58,5 39,0 2,5 82,6 98,8 75,9 100,0 88,9 6,3 1,5 3,3



3,1 0,1 100,0 35,9 57,1 6,3 0,4 0,3 100,0 61,6 34,0 4,4 77,2 97,0 57,2 100,0 85,8 7,4 2,4 4,5



9,5 0,8 100,0 24,1 65,6 9,2 0,8 0,3 100,0 65,0 26,5 8,5 66,0 91,1 36,6 100,0 78,1 7,1 5,6 9,2



19,5 7,4 100,0 32,8 60,5 5,8 0,7 0,2 100,0 64,1 22,8 13,1 62,2 83,2 35,1 100,0 78,2 5,6 8,6 7,7



4,1 0,3 100,0 41,0 57,5 1,4 0,1 0,0 100,0 32,4 44,2 23,4 26,7 89,0 76,3 100,0 42,8 12,8 38,5 5,9



13,1 0,8 100,0 39,1 59,5 1,2 0,1 0,1 100,0 29,7 31,5 38,7 19,7 72,7 58,3 100,0 36,1 15,9 41,8 6,2



22,5 4,1 100,0 29,9 68,1 1,6 0,3 0,1 100,0 26,6 23,5 49,8 10,1 49,4 37,4 100,0 21,7 14,5 52,3 11,5



27,5 14,6 100,0 37,9 60,5 1,2 0,3 0,1 100,0 25,2 19,9 54,9 18,0 49,9 38,4 100,0 31,3 16,0 46,3 6,5



Kaynak: http://www.die.gov.tr/tkba/istatistikler5.htm



Yoksullukla Mücadele Yollarý Yoksullukla mücadelede öncelikli amaç toplumun öncelikle eldeki varolan yapý ve olanaklardan tam olarak yararlanmasý saðlamaktýr. Bu nedenle yoksullukla etkin bir mücadele, yoksulluðun kaynaklarýnýn doðru teþhis edilmesine baðlýdýr. Yoksulluk pek çok toplumda benzerlikler göstermekte ve te-



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



199



YOKSULLUK DEVLET



VE



200 YOKSULLUK



Devlet Yoksulun Neresinde Durmalý? Seyit Mehmet Þen Prof. Dr., Yüzüncü Yýl Üniversitesi e-posta: [email protected]



Öz



Ü



lkemizin en büyük problemi, gelir daðýlýmýnýn bozukluðundan kaynaklanan yoksulluktur. Bu problem çözülmediði taktirde, ülkemize huzurun, barýþýn ve kardeþliðin gelmesi mümkün deðildir.



Bir yanda bin bir gece masallarýný andýracak bir hayatý yaþayýp, týka basa doldurduklarý midelerini eritebilmek amacýyla, sabahlara kadar eðlenen insanlar yaþýyorken, öte yanda çöplükten ekmek toplama derecesinde aç insanlar yaþýyorsa; o ülkede millet olma gerçeðinden çok þeyler kaybedilmiþ demektir ki, bu bir milletin millet olmaktan çýkýp, yýðýnlaþmasý anlamýna gelir ve son derece tehlikedir. Bir yanda baþý aðrýsa en lüks hastahanelerde tedavi olma imkanýna sahip insanlar yaþarken, öte yanda hastahane kuyruklarýnda ölen ve hatta hastahanelere bile gitme imkaný bulamayan insanlar yaþýyorsa; o ülkede milli dayanýþmanýn çok büyük yaralar aldýðýný görmeli ve bu yaralarýn en kýsa zamanda sarýlmasý gerektiðini bilmeliyiz. Bir yanda en lüks konutlara, en lüks arabalara, en lüks giysilere sahip olan ve çocuklarýna en lüks okullardan eðitim alma imkaný bulabilen insanlar yaþarken; öte yanda, evsiz, barksýz, çýplak insanlar yaþýyor ve ancak öðretmensiz okullarda okuma yazmayý öðrenecek kadar eðitim alabiliyorlarsa; o ülkenin bütün masallarý bozacak bir sosyal patlamanýn eþiðine gelmiþ olduðunu görmeli ve acilen gerekli tedbirleri almalýyýz. Bu nedenle devlet, milletle beraber olma arzu ve iradesini ayakta tutabilmek; kendisine sahiplenilmesini saðlayabilmek amacýyla mutlaka yoksulun yanýnda olmak ve ona destek vermek zorundadýr. Anahtar Kelimeler: açlýk, devlet, sosyal patlama, yoksulluk, yoksul .



Abstract



T



he biggest problem of the country is the poverty originated from bad distribution of income. If this problem is not solved, coming of ease, peace and brotherhood to the country is not possible.



On one side if some people have luxurious houses, cars and clothes, on another side if there is homeless and bare people; we should understand that the country came to the threshold of social-explosion breaking down all dreams of that country. The state must stay near to the poor and support them in order to keep the wish and will of being together as state and nation. Keywords: State, poverty, poor, social-explosion, hungry



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



201



Giriþ “Devlet yoksulun neresinde durmalý?” konusunun doðru bir þekilde takdim edilebilmesi ve anlaþýlabilmesi için, öncelikle devletin doðru bir þekilde tanýmlanmasý; var oluþ nedeninin, sahip olduðu konumun ve görevlerinin net biçimde belirlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle þu sorularý sormak ve cevaplamak zorundayýz: -Devlet nedir ve nasýl doðmuþtur? -Devlet kimin için vardýr ve sahibi kimdir? -Devletin görevleri nelerdir? Bu sorulara cevap vermeden önce, birkaç cümleyle de olsa, Anadolu insanýnýn devlete, sisteme ve rejime bakýþýný dillendirmek istiyorum. Çünkü, devleti yönetenler Anadolu insanýnýn bu bakýþýný anlayacak ve deðerlendirecek olurlarsa, devletin Anadolu insanýna bakýþýndaki çarpýklýðý düzeltirler ve onun dertleriyle dertlenmenin yolunu ararlar ve bulurlar diye düþünüyorum.



Milletin Devlete, Sisteme ve Rejime Bakýþý Yeryüzü coðrafyasýnda yaþayan acaba hangi millet Anadolu insaný kadar devletiyle iç içe olmuþtur, dersiniz? Acaba hangi millet, devletini “ebed müddet” olarak kabul etmiþ; onu solukladýðý bir seher yeli gibi ciðerlerine çekmiþ, hücre hücre içine sindirmiþ ve baðrýna basmýþtýr? Acaba hangi millet, devleti günlük hayatýnýn bir parçasý olarak görmüþ. Çoðu kez, günlük konuþmalarýný, deyimlerini ve hatta ata sözlerini bile, “devlet” sözcüðü ile süslemeyi ve zenginleþtirmeyi yeðlemiþtir? Siz hiç, Anadolu insanýndan baþka, “devlet-i aliyye” sahibi bir milletin varlýðýndan haberdar mýsýnýz? Acaba hangi millet için, sultan “devletlu sultan”, hane “devlet hane”dir? Acaba hangi millet, misafirini “devletle” karþýlar ve “devletle” uðurlar?



202 YOKSULLUK



Acaba hangi milletin dilinde, devletin karþýlýðý “bahttýr, saadettir, zenginliktir ve talihtir”, hiç duydunuz mu? Acaba hangi millet, devleti giderse huzurunun gideceðini ve kuzgunlarýn leþine üþüþeceðini idrak etmiþ; bunu, “ya devlet baþa, ya kuzgun leþe” biçiminde ifadelendirmiþ ve kulaða küpe olacak bir ata nasihati olarak nesilden nesile aktarmýþtýr? Ya “devlet kuþu”na ne demeli ve de “devlet kuþunun baþa konmasý”na? Bu devletine sevdalý bir milletin kültüründen seçilmiþ sadece bir kaç örnektir. Ve bu baðlýlýk, bu sevgi, bu muhabbet, bu tutku, bu aþk, bu sevda nedendir, hiç düþündünüz mü? Anadolu insaný; gerçekten de insanlýk tarihinin en temiz ve en saf insanlarýndan oluþan bu güzel ve aziz millet, “ebed müddet” olarak gördüðü ve gözünü kýrpmadan, uðruna canýný verdiði devletinin nesine, neresine ve niçin sevdalanmýþtýr, dersiniz? Bu soru üzerinde durmak, düþünmek ve bu soruya millet çoðunluðunu tatmin edecek þekilde bir cevap bulmak zorundayýz. Aksi halde bu aziz milletin devletine olan sevdasý küllenmeye baþlar ki, bu durum sonun baþlangýcý gibi bir þeydir, adeta. Ve sistem… Anadolu insaný devleti için düþündüðü þeyleri, “devletin yapýlanmasý, þekillenmesi, biçimlenmesi” olarak ifade ettiðim sistemi için de düþünmüþ ve devletine karþý taþýdýðý o taþkýn mý taþkýn duygularý sistemi için de taþýmýþ olabilir mi, sizce? Acaba Anadolu insaný “devlet ebed müddet”ini taþýyacak olan sistemin komunist sistem mi, kapitalist sistem mi, liberalist sistem mi, yoksa zaman zaman kimilerinin savunageldiði þekliyle “karmakarýþýk” bir sistem mi olmasýný ister? Anadolu insaný o tertemiz terini ve mübarek kanýný, sevdalandýðý hangi sistem için döker ve hangi sistem için akýtýr, söyleyebilir misiniz? Ya da, Anadolu insaný, devletine olan sonsuz sadakati ve de o akýl almaz tevekkülüyle, devletinin üzerine iðreti biçimde giydirilen her sisteme boyun eðip, þapka çýkartýr ve üzerine uyup uymadýðýna, yakýþýp yakýþmadýðýna bakmaksýzýn, o umursamaz tavrýyla “eyvallah” mý der, “benim için hiç fark etmez” anlamýnda? Evet, ne der Anadolu insaný; nasýl bir tavýr takýnýr ve ne tür bir davranýþ biçimi sergiler, sevdalandýðý devletine iðreti bir elbise gibi giydirilen “sistem” konusunda?



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



203



Hiç aynaya bakmaz mý Anadolu insaný; üzerine giydirilen sistemin, kendisini ne hallere soktuðunu anlamak için bile olsa? Ve rejim.. “Devlet yönetimine gelme ve devleti yönetme” biçimi olarak tarif ettiðim “rejim” için ne düþünür ve nasýl duygular taþýr Anadolu insaný, bilebiliyor muyuz? Gerçekten de nasýl bir rejim ister Anadolu insaný? Kýrbacýn sýrtýndan, tokmaðýn baþýndan hiç mi hiç eksik olmadýðý bir rejim midir, Anadolu insanýnýn hayallerini süsleyen ve de düþlerine konuk ettiði, ne dersiniz? Ýsmi ne olursa olsun, “kýrk katýr” mý, “kýrk satýr” mý türünden, despotik bir rejime mi sevdalýdýr Anadolu insaný? Sürekli olarak kendi adýna birilerinin karar verdiði; sürekli olarak kendi adýna birilerinin konuþtuðu; sürekli olarak itildiði, kakýldýðý, horlandýðý ve sürekli olarak potansiyel bir suçluymuþçasýna þüphe çemberinde tutulduðu bir rejimden, yani yönetim biçiminden son derece zevk alan acayip mi acayip bir kiþiliðe mi bürünmüþtür Anadolu insaný? Bir çadýr kurma kolaylýðýnda nice devletler kuran kendisi deðilmiþ gibi, kendisine rüþtünü ispat edememiþ bir insan muamelesinin yapýldýðý ve bu yaklaþýmýn doðal bir sonucu olarak sözüne-sohbetine, yazmasýna-çizmesine, giyinmesine-kuþanmasýna, oturmasýna-kalkmasýna, yemesine-içmesine, gezmesine-tozmasýna karýþýldýðý, kelimenin tam anlamýyla “ceberrut” bir yönetim biçimi midir, Anadolu insanýnýn aradýðý, özlediði ve yolunu gözlediði rejim, söyleyebilir misiniz? Kýsacasý, Anadolu insaný, bir deðiþime, daha doðrusu kelimenin tam anlamýyla çok kötü bir dönüþüme mi uðramýþtýr ki; insanlýða insanlýk öðreten o “abide” kiþiliðini ve de kimliðini kaybetmiþ; “Çile” Þairinin ifadesiyle, “kendi öz yurdunda parya” durumuna düþmekten hoþlanan bambaþka bir kiþiliðe ve kimliðe mi bürünmüþtür; ne dersiniz?



Devlet Nedir? Devlet, bir milletin ortak iradesini, ortak gücünü ve ortak varlýðýný simgeleyen mücerret/soyut bir kavramdýr. Daha deðiþik bir ifadeyle, belli müþterekleri olan insanlardan oluþan bir milletin kafasýnda “devlet” fikrinin oluþmasý; gönlünde bu devletin þekillenmesi, biçimlenmesi ve bu devlete karþý bir tutkunun büyümeye baþlamasý ve nihayet oluþan bu düþüncenin ve de büyüyen bu tutkunun tam bir eylem birliðine dönüþmesi sonucu, devlet ortaya çýkmýþtýr.



204 YOKSULLUK



Kýsacasý, devlet, fantastik bir düþüncenin sonucu ortaya çýkmýþ, fantezik bir ürün olmayýp, milletleri devlet kurmaya ve devletli olmaya götüren asýl faktör kimi temel ihtiyaçlardýr... Eðer bir millet iþin baþlangýcýnda, kendisini devlet olmaya götüren ihtiyaçlarýný net ve kesin bir biçimde belirleyemeyecek olursa; þu husus kesinlikle bilinmelidir ki, ilerleyen zaman içinde, devletin yönetimini ellerine geçiren kiþiler veya gruplar, “durumdan vazife çýkaracaklar”, devlete her gün yepyeni görevler yükleyecekler ve buna baðlý olarak kendi faaliyet alanlarýný sürekli olarak geniþleteceklerdir. Bilmek zorundayýz ki: Devletin üstlendiði her yeni görev bir yetki devri demektir ve millet, devlete devrettiði her görev kadar, yetkisini de devretmiþ olacaktýr. Bu durum, devlet-millet iliþkisinde, dengenin millet aleyhine bozulmasýndan baþka bir þey deðildir ve bu denge bir defa bozuldumu, milletin lehine olacak biçimde yeniden kurmak fevkalade zordur. Bunun daha açýk anlamý, “hakimiyet kayýtsýz þartsýz milletindir” ifadesinin yerini, “hakimiyet kayýtsýz þartsýz devletindir” ifadesinin almýþ olmasýdýr. Hakimiyetin kayýtsýz þartsýz devlette oluþunun tehlikesini gören bir batýlý (Lord Acton) þöyle diyor: “Güç yozlaþtýrýr; mutlak güç mutlak yozlaþtýrýr. Herkes þartlar elverdiði ölçüde fazla güç elde etmeyi sever ve hiç kimse kendiliðinden gücü reddetmek için çaba sarfetmez”. Ýþte bu eþik, yani hakimiyetin kayýtsýz þartsýz devlette oluþu, devletin tanrýlaþma eþiðidir. Tanrýlaþan devletin mütercimleri, “devletin neyi sevip, neyi sevmediðini; neden hoþlanýp, neden hoþlanmadýðýný; neyi yapýp, neyi yapmayacaðýný; kimlerin düþman, kimlerin dost sayýlacaðýný; hangi þeyin devletin lehine, hangi þeyin ise devletin aleyhine olacaðýný”n tercümaný olarak, sürekli bir biçimde yazarlar, çizerler, konuþurlar ve bütün bunlarýn doðrultusunda “devletin âli menfaatleri adýna” hevalarýnýn emrettiði icraatlarýný bir güzel yaparlar. Bu tarih boyu yaþamýþ bütün toplumlarda böyle olmuþ ve hesapsýz görev ve yetki devri nedeniyle, çoðu ülkede millet ikinci plana itilmiþtir. Milletin kimi ihtiyaçlarýný karþýlamak amacýyla ve sadece millete hizmet için kurulmuþ olan devlet ise, birinci plana çýkarak merkeze oturmuþ ve kutsallaþmýþtýr. Böylece, millet hizmet edilen konumdan uzaklaþtýrýlmýþ ve hizmet eden konuma düþürülmüþ olmaktadýr. Bu da, bir alt-üst oluþtan ve adý konmamýþ bir kölelik, ya da uþaklýktan baþka bir þey deðildir. Nasýl bir kölelik, ya da uþaklýktýr bu mu, diye soruyorsunuz?



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



205



Milletin çok büyük çoðunluðu acaba hangi haklarýn sahipleridir ve bu haklarýný, kutsallaþtýrýlan devletin gölgesini kendi gölgeleri olarak sunanlara karþý, nasýl ve ne ölçüde koruyabilmektedirler, söyleyebilir misiniz? Bu nedenle, devlete verilecek görevlerin açýkça belirlenmesi, millet açýsýndan son derece önemlidir. Belirlenen bu görevlerin gereði gibi yerine getirilebilmesi ise, ölçüsü millet tarafýndan konacak bir çerçevede yürütülmesine baðlýdýr. Bunun daha açýk anlamý; devlet, kendisine verilen görevleri hakkýyla yapacak ölçüde bir yapýlanmaya, þekillenmeye ve biçimlenmeye gidecek demektir. Bu bilincin doðal bir sonucu olarak, devlet adýna görevlendirilen hiçbir grup veya zümre, “durumdan vazife çýkarma” hak ve yetkisini kendisinde göremeyecek ve bulamayacaktýr. Bütün bunlarý kim, ya da kimler yaptýracaktýr mý, diyorsunuz? Þu tarihi bir hakikat ve evrensel bir vakýadýr ki: Hiçbir otorite, kendi gönül rýzasýyla, kendi yetkisini bir baþkasý ile paylaþmak istemez de, paylaþmaz da. Nitekim bu doðrultuda bir batýlý (Montesquieu) þunu söylüyor: “Tecrübe göstermektedir ki, güç sahibi her insan sahip olduðu gücü kötüye kullanmaya eðilimlidir. Eðer gücün kötüye kullanýlmamasýný istiyorsak kendi kendini durdurmasýný, denetlemesini saðlayacak bazý önlemler almamýz zorunludur. Güç gücü kontrol etmelidir”. Bu nedenle kendilerini milletin üstünde gören ve bu sakat anlayýþlarýnýn doðal bir sonucu olarak, devletin sahibi olduklarýný sanan kimileri, kendilerinden kaynaklandýðýný sandýklarý bu güç ve yetkilerini bir baþkalarýyla paylaþmaya yanaþmayacaklardýr. Ýþte bu noktada, milletin temsilcileri olarak, devleti yapýlandýrma, þekillendirme, biçimlendirme, yönlendirme ve yönetme yetkisi kendilerine verilen TBMM üyeleri devreye girecek ve milletin haklarýný koruyarak, gerçek otoritenin ve güç sahibinin, millet adýna, kendileri olduðunu ortaya koyacaklardýr. Bütün bunlardan anlaþýlacaðý gibi, bir milletin devletini kurmasý kadar ve kimi zaman ondan çok daha önemlidir, devletini hangi ihtiyaçlar için kurduðu. Çünkü, devletin görevlerini belirleyecek olan, devleti kurduran bu ihtiyaçlardýr. Devletin kuruluþuna temel teþkil eden ihtiyaçlar kesin bir biçimde belirlenmeyecek olursa, ne mi olur, diyorsunuz? Ne olacaðýný anlamak için tarihi incelemeler yapmaya, ansiklopediler karýþtýrmaya, ya da bir bilenlerin kapýsýný aþýndýrmaya gerek olmayacaktýr. Yapýlacak tek þey, ata yadigarý bu güzel ülkeye ibret nazarýyla bakmaktýr, sadece..



206 YOKSULLUK



Devletin girmediði, karýþmadýðý, el atmadýðý bir karýþ yer bulabilir misiniz, koca ülkede? Ve devlet girdiði, karýþtýðý, el attýðý hangi iþte baþarýlý olmuþtur ve o iþin içinden yüzünün akýyla çýkmýþtýr, söyleyebilir misiniz? Eðitimde mi, saðlýkta mý, sosyal güvenlikte mi, sanayide mi, tarýmda mý, ticarette mi, turizmde mi? Devlet bu alanlarýn hangisinde baþarýlý olmuþtur ve bizi “hangi nurlu ufuklara taþýmýþ” ve ülkeyi “hangi muasýr medeniyet seviyesine çýkarmýþtýr”, bir bileniniz var mý? Þunu kesinkes bilmek zorundayýz ki: Devletin görevlerini net bir biçimde açýklýða kavuþturmadýkça; baþka bir ifadeyle kendisini devlet yerine koyarak devletle aynileþmeye çalýþan sistemin tasallutundan “devlet-i ebed müddet”i kurtarmadýkça, hiçbir meselemizi çözmemiz mümkün olmayacaktýr.



Devletin Görevleri Nelerdir? Unsurlarý, “düþünce birliði, niyet birliði ve eylem birliði olan” milli iradenin beyan edilmesi sonucu oluþan devletin görevleri nelerdir veya neler olmalýdýr? Kimi istisnalar dýþýnda, bugün ülkemizi yönetmeye talip olan çoðu siyasetçinin ve de, yine kimi istisnalar dýþýnda, aydýn etiketi taþýyan çoðu kalem ve kelâm erbabýnýn böylesine hayati bir soruya verecekleri net ve kesin bir cevaplarý yoktur. Bu millet, ortak iradesinin bir ürünü olan devletine yapabilme gücü, kudreti ve iktidarýnda olduðu yasama, yürütme ve yargýdan ibaret olan üç asli görev vermiþtir. Bir baþka ifadeyle, devlet, bu üç görevi yapmak için vardýr ve varlýðýnýn doðal bir sonucu olarak, bu üç görevi yapacak biçimde donatýlmýþtýr. Dolayýsýyla hem gücü ve donanýmý bu üç önemli görevden fazlasýna yeterli olamaz; hem de, bu üç asli görevin dýþýna taþacak þekilde gücünü artýrýr ve donanýmýný buna göre yapacak olursa yetkilerini aþmýþ olur. Aslýnda, “devletli” olarak yaþamaya alýþmýþ olan Anadolu insanýnýn, devletin, “nasýl ve ne þekilde” yapýlanmasý konusunda bir “olmazsa olmazý” yoktur. Onun için önemli olan þey, sevdasý olan devletinin yapýlanmasý sýrasýnda, “asli hüviyetini” kaybetmemesi; yani, “adil, güçlü, sevecen, güleryüzlü” ve benzeri güzelliklerini “aynen” korumasýdýr. Bir baþka ifadeyle, devlet öyle bir yapýlanmalý, þekillenmeli ve biçimlenmelidir ki; bu yapýlanma, þekillenme ve biçimlenme sýrasýnda, yani “sistemleþme” veya “bir sisteme oturma” sýrasýnda, onun “adil, güçlü, sevecen ve güler yüzlü” oluþu hiçbir þekilde etkilenmemeli ve bozulmamalýdýr.



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



207



Çünkü, hiçbir millet, “zalim, zayýf, katý yürekli ve asýk suratlý” bir devleti istemez de, böyle bir devlete sevdalanmaz da. Bu nedenle, bir devlet sistemleþirken asli hüviyetini korumaya özen göstermek zorundadýr. Göstereceði bu “özen” devletin, “olmazsa olmazýdýr”. Aksi halde, yani bir devlet “olmazsa olmaz” özelliklerini kaybedecek olursa, görünen bütün gücüne ve kuvvetine raðmen yýkýlmaktan kendini kurtaramayacaktýr. Týpký yakýn zamanda yýkýlan kimi devletler gibi… Söz buraya gelmiþken sormak durumundayýz: Anadolu insanýnýn sevdasý olan devlet, “Cumhuri” dönemimizin 80.yýlýný kutlamaya hazýrlandýðýmýz þu günlerde “olmazsa olmaz” özelliklerini muhafaza edebilmekte midir? Örneðin, devletin bekasýnda en önemli görev olan adalet hizmetini yürüten yargýya bakalým isterseniz? En yetkili aðýzlar, en yüksek perdeden, daha dün denecek kadar yakýn bir zamanda, “yargýnýn baðýmsýz olmadýðýný”, “yargýcýn vicdaný ile cüzdaný arasýnda kaldýðýný”, “yargýnýn siyasallaþmasý için zeminin hazýr olduðunu” ilan etmiþlerken; devletin en asli görevi olan “adalet” hizmetinin gereði gibi yerine getirildiðini söyleyebilir miyiz? Oysa bir ülkede yargýnýn baðýmsýz olmamasý, yargýcýn vicdaný ile cüzdaný arasýnda kalmasý ve yargýnýn siyasallaþmasý, o ülkede devletin harakiri yapmasýndan baþka bir anlama gelmeyecektir. Öyle ya, baðýmsýz olmayan ve siyasallaþan bir yargý, hükmünü neye göre ve nasýl verecektir de, hak sahibini hakkýna kavuþturacak, böylece devlet olmada ve devlet olarak yaþamada en temel direði konumundaki adaleti dimdik ayakta tutabilecektir? Bir ülkede yargýlama, hukukun üstünlüðüne göre deðil de, baðlý bulunan gücün üstünlüðüne göre yapýlacak olursa; o ülkede adaletin olduðunu söyleyebilir misiniz? Adaletin olmadýðý bir ülkede barýþ, kardeþlik ve huzur nasýl saðlanacaktýr, bir bileniniz var mý? Barýþýn, kardeþliðin ve huzurun olmadýðý bir ülkede, zulme uðrayan ve haklarý kendilerine iade edilmeyen insanlarýmýzýn devlete bakýþ açýlarý nasýl olacaktýr, hiç düþündünüz mü? Kendilerine zulmedilen insanlarýn yaþadýðý bir ülkede, zulme uðrayan insanlarýmýz, her þeye raðmen, yine de devlete muhabbetle bakabilirler ve yine de devlete olan sevdalarýný muhafaza edebilirler mi, ne dersiniz? Hiç kýrýlmazlar mý, hiç burulmazlar mý, hiç üzülmezler mi, hiç küsmezler mi?



208 YOKSULLUK



Eðer insanlarýmýz, kendilerine yapýlan onca haksýz muameleye raðmen kýrýlmamýþ, burulmamýþ, üzülmemiþ ve küsmemiþ olsalardý, milletçe içine düþtüðümüz problemleri neden çözemediðimizi açýklayabilir misiniz? Oturduðu coðrafi konuma ve fiziki alana, sahip olduðu insani güce, tarihi geçmiþine ve mükemmel devlet tecrübesine raðmen, 80.yýlýný kutlamaya hazýrlandýðýmýz “Cumhurî” devletimizin baþlangýçta hayal edilen gücüne neden eriþemediðini söyleyebilir misiniz? Özendiðimiz, örnek aldýðýmýz ve peþlerinde gitmekten anlaþýlmaz bir gurur duyduðumuz batýlý ülkelerle mukayese edilmeyecek kadar küçücük bir milli gelire ve hemen hemen hiçbir zaman sahip olamadýðýmýz orijinal teknolojiye raðmen; evet, “devletimiz beklenen ve hayal edilen gücüne eriþmiþ, yani hedef tutturulmuþtur” diyecek olursak; “ekonomik ve siyasi aðýrlýðýmýz, batý dünyasýnýn hangi ülkesi kadardýr” diye kendi kendimize sormamýz gerekmez mi? Söyler misiniz, ekonomik ve siyasi gücü olmayan bir ülke gerek kendi egemenlik haklarýný, gerekse kendisine bel baðlayan dost ülkelerin haklarýný nasýl olacak da koruyabilecektir? Güneydoðudaki kargaþanýn ana kaynaðý bilindiði halde; neden bölücü terörü destekleyen ve besleyen, “büyük müteahhit” ve “büyük taþeron” konumundaki ülkelere ses çýkaramýyoruz da, küçücük taþeronlarla uðraþmayý bir marifet sayýyoruz? Yine, “devletimiz beklenen gücüne eriþmiþtir” diyecek olursak; “kendinize rehber aldýðýnýz hangi batý ülkesi kadar askeri teknolojiye sahipsiniz” biçiminde; ya da, “batýdan aldýðýnýz silahlarla, batýya karþý egemenlik haklarýnýzý nasýl olacak da koruyacaksýnýz” tarzýnda, sormazlar mý adama? Batýya ve batýlýya, her konuda evet diyerek ve boyun bükerek mi sürdüreceðiz varlýðýmýzý ve sadece büyük patronlarýn iþaret ettiði doðulu ülkelere karþý mý horozlanacaðýz, haklarýmýzý koruyabilmek için? Eðer devlet, milletin kendisine verdiði gücü koruyabilmiþ olsaydý; yanlýþ ifade edilmiþ olsa da, daha dün denecek yakýn bir zamanda “devletin içine çeteler sýzabilir miydi, sizce ?” Bu nasýl güçlü oluþtur ki; týpký sýnýr güvenliðini koruyamayan bir ülke gibi, irili ufaklý her türden çeteler ellerini kollarýný sallayarak devletin içine sýzabilmiþler ve daha dün denecek kadar yakýn bir zamanda yürütmeyi kendilerine teslim ettiðimiz kimi siyasilerle içli dýþlý olabilmiþler ve devleti soyup soðana çevirerek, ülkeyi ve milleti içinden çýkýlmaz bir borç bataðýnýn içine sokabilmiþlerdir? Bunda bir yanlýþlýk yok mudur ve bu yanlýþlýk nereden kaynaklanmaktadýr, dersiniz?



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



209



Eðer “Cumhuri” devletimizin gerçekten de güçlü olmasýný istiyorsak, bu sorularý hiç usanmadan tekrar tekrar kendimize sormamýz ve çok açýk bir biçimde cevaplamamýz gerekmektedir. Çünkü, devletimizin yaþamasý ve güçlü olmasý buna, yani adil bir yargýlama sisteminin yürürlükte olmasýna baðlýdýr.. Ve gelelim devletimizin asli görevlerinden ikincisine: “Cumhuri” devletimizin 80 yýllýk döneminde, devletimizin asli görevlerinden olan yasamayý, bugüne kadar hakkýný verecek biçimde yapabildiðini; hiçbir gücün etkisinde kalmadan yasalar çýkarabildiðini, yani bu yasalarý çýkarýrken “kimilerinin” deðil de, “milletin yararýný” ve “hukukun üstünlüðünü” esas aldýðýný söyleyebilir misiniz? Yasama Meclisimiz bu azim ve de aziz hizmeti kimlerle ve nasýl yaptý dersiniz? Ýstisnai durumda olanlara haksýzlýk etmemek ve onlarý bir kenarda tutmak kaydýyla, soracak olursak: Holding ve medya patronlarýnýn emrinde çalýþan siyasilerle mi? Akþam ak dediðine, sabah kara diyen siyasilerle mi? “Güneþ Motel” rezaletleri henüz unutulmamýþken, o rezalete taþ çýkartacak biçimde “transfer” ücreti alan siyasilerle mi? Hiçbir ehliyetleri olmadan, sadece liderlere yakýnlýklarý nedeniyle Meclise giren ve bir daha seçilebilmek amacýyla, liderlerinin etrafýnda pervane gibi dönen siyasilerle mi? Yoksa sürekli biçimde ve kasýtlý olarak “hukuk”la “kanunu” “devletle” “sistemi” karýþtýran, “hýrsý aklýnýn çok önünde olan” siyasilerle mi? Ve yürütme görevi.. Nerede, “en zayýfýnýz, hakkýný alýncaya kadar, benim yanýmda en kuvvetlinizdir” tarzýndaki yönetim anlayýþý; nerede yürütmenin, “ele geçen her þeyi yürütmek” için kullanýldýðý ve Nasreddin Hocamýzýn “ye kürküm ye” örneðinde olduðu gibi, sadece zenginlerin, güçlülerin, her çeþidinden yakýnlarýn ve de iþ bitiricilerin iþlerinin görüldüðü bir yönetim anlayýþý? Nerede, “iþi ehline veriniz; þayet iþi ehline vermeyecek olursanýz, kýyameti bekleyiniz” þeklinde ifadesini bulan yönetim anlayýþý; nerede, hiçbir özellikleri olmadan, iþi “kendi ehillerine/ yakýnlarýna”, yani “eþlerine, dostlarýna ve akrabalarýna” teslim ederek, kendilerine verilen emanete ihanet eden yönetim anlayýþý? Nerede, kendi özel iþi saydýðý bir iþte devletin mumunu dahi kullanmayan yönetim anlayýþý; nerede, Anadolu insanýnýn ifadesiyle, “yaðma Hasanýn bö-



210 YOKSULLUK



reði” tarzýnda milletin kendilerine verdiði imkanlarý insafsýzca yaðmalayan yönetim anlayýþý? Herkesin bildiði bu ve benzeri örnekler ortada dururken, bu milletin devletine verdiði yürütme görevinin gerçekten iyi yürütüldüðünü söyleyebilir misiniz? Bu nasýl bir yürütme ve yönetim anlayýþýdýr ki; devlet, kendi üzerine düþen asli görevleri bile gereði gibi yapamayýp, Anadolu insanýnýn o güzel ve çok yerinde tabiriyle, “yüzüne gözüne” bulaþtýrýrken; milletin yapabileceði bir çok iþe de el atýyor ve buna en soldaki ve en saðdaki siyasiler ayný “fetvayý” verebiliyorlar? Ne dersiniz; bunda bir bit yeniði, ya da bir “Ali Cengiz oyunu” yok mu, sizce? “Devlet yoksulun neresinde durmalý?” sorusuna cevap ararken, “bütün bunlarý niçin söylüyorsunuz?” sorusu akla gelebilir. Bütün bunlarý þunun için söylüyoruz: Devleti, asli görevlerine döndüremezsek ve asli görevlerinde baþarýlý olacak bir sisteme oturtamazsak; yönetime kim gelirse gelsin, devlet istenilen ölçüde yoksulun yanýnda olamayacaktýr. Bu nedenle, devleti ve sistemi enine boyuna irdelemeye mecburuz.



Devletin Millete Bakýþý Bir milleti devlet olmaya götüren en önemli faktör ortak irade beyaný ise; bunun tam tersine, bir milletin kurduðu devletin zayýflamasýna ve nihayet yýkýlmasýna neden olan en önemli faktör, ortak iradeyi oluþturan unsurlardan birinin, ya da bir kaçýnýn iyice zayýflamasý ve nihayet tamamen ortadan kalkmasýdýr. Öyle ya, eðer bir millet düþünce birliðini, niyet birliðini ve eylem birliðini muhafaza ediyorsa, yani bir milletin yürekleri tek bir yürekmiþçesine topluca vurabiliyorsa; o milletin devletine kim, ya da kimler ne yapabilir ki? Nitekim, bu millet madden en zayýf olduðu bir dönemde bile istiklal savaþýný kazanýp, devletini yeniden þekillendirmiþ deðil midir? Eðer bu millet, o yýllarda, ortak iradesini kaybetmiþ olsaydý, yýkýlan devletini yeni baþtan þekillendirebilir miydi? Ve bugün; “Cumhuri” devletimizin kurulduðu günlerdeki gibi, milletçe düþüncede, niyette ve eylemde birlik olduðumuzu ve bu birlikteliðin doðal bir sonucu olarak yüreklerimizin topluca vurduðunu söyleyebilir miyiz?



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



211



Milletin kendilerine görev verdiði kimilerinin, kendilerini devlet yerine koyarak millete horozlandýklarý, onu küçük gördükleri ve buna raðmen birliði ve beraberliði saðlayarak devleti ayakta tuttuklarý ve o çok önem verdikleri saltanatlarýný sürdürdükleri nerede ve tarihin hangi zaman diliminde görülmüþtür? Bu aziz milletin duygusuna, düþüncesine, inancýna, örfüne, tarihine ve kültürüne saygý duymayan ve milleti sürekli olarak ve kasýtlý bir biçimde parçalara bölüklere ayýran ve bunu siyasi dehalarýnýn bir ürünü sayan zihniyetin sahipleri kesinlikle bilmeliler ki, böyle yapmakla, sadece ekmeðini yiyip suyunu içtikleri bu güzel ülkeye ve o ülkenin güzel insanlarýna deðil, bütün güçlerine raðmen, kendilerine de zarar verecekler ve bu zararýn acýlarýný bu milletle beraber kendileri de çekeceklerdir. Bana kalýrsa, “Cumhuri” dönemimizin en büyük yanlýþý iþte burada yapýlmýþtýr ve 80 yýllýk bu süreçteki en büyük kaybýmýzý, milletin birliði ve beraberliði hususunda vermiþizdir. Diyebilirim ki; sadece bu husus bile düzeltilebilse ve bir þekilde gücü ellerine geçirenler, milletin dokunulmazlarýyla uðraþmaktan vazgeçebilseler; sistemin bütün kötülüklerine ve yanlýþlarýna raðmen, bu millet yine de zincirlerini kýracak ve ayaða kalkmasýný bilecektir. Anadolu insanýnýn sýkça kullandýðý amiyane bir tabirle, sistem “iki ucu kirli bir deðnek” durumundadýr. Devletle rejim arasýnda bir köprü konumunda olan bu deðneðin bir ucu devlete dokunur ve onu kirletir; diðer ucu ise rejime dokunur ve onu da kirletir. Oysa bu milletin çok büyük çoðunluðunun, esas olarak, ne devletiyle, ne de rejimiyle herhangi bir kavgasý ve bu kavgadan kaynaklanan bir hesaplaþmasý yoktur ve olamaz da. Devletiyle kavgalý olamaz, çünkü devletin asli sahibi kendisidir ve böyle bir kavga milletin kendisiyle kavgasý demektir ki bunun mümkün olamayacaðý çok açýktýr. Rejimiyle olamaz, çünkü Anadolu insaný için aslolan devlettir ve bu devleti Onun haklarýný koruduðu sürece, hangi rejimle yönetildiði Onu pek fazla ilgilendirmez. Nitekim, tarih buna iyi bir tanýktýr ve gerçekten de, Anadolu insanýnýn binlerce yýllýk tarihinde bir tek rejim kavgasýna rastlamamýz mümkün deðildir. Çünkü, Anadolu insanýnýn devlet geleneðinde önemli olan devletin bekasýdýr. Bu nedenle devletin asli sahibi olan insanýmýzýn haklarý korunmak kaydýyla, rejim, yani yönetim biçimi ile yönetime kimlerin, nasýl ve ne þekilde geleceði, o denli önemli deðildir. Ne var ki, sistemin yanlýþ seçimi nedeniyle, demokratik rejim, anlamýna ve kapsamýna uygun bir biçimde, hiçbir þekilde oturtulamamýþ ve “demokra-



212 YOKSULLUK



tik yönetim biçimi” adý altýnda yüzlerce padiþah türetilmiþtir. Ve bu padiþahlarýn millete bakýþlarý çarpýktýr. Dolayýsýyla, devletin millete bakýþý çarpýk gibi gözükmektedir. Türkiye’mizin asýl sýkýntýsý, her þeyden önce “insaný merkeze alan” bir düzenin/ sistemin kurulamamýþ olmasýndan kaynaklanmaktadýr. Böyle bir düzen kurulmadýðý sürece devletin ihtiyaç sahiplerinin, yani yoksullarýn dertleriyle yeteri kadar dertlenmesi mümkün olmayacaktýr.



Milletin Devletinden Bekledikleri Milletin bütün fertleri ve sosyal gruplarý, kuruluþuna dolaylý olarak katkýda bulunduklarý, iþlemesi ve ayakta durmasý için yükümlülük altýna girdikleri devletlerinden, asli görevi dýþýnda, kimi sosyal görevler beklerler. Ve bu sosyal görevler, kimi zaman devletin asli görevleri kadar, kimi zaman ise asli görevlerinden çok daha fazla önem kazanýr. Çünkü, huzurun, kardeþliðin, milli dayanýþmanýn asýl kaynaðý bu sosyal görevlerdir. Bir baþka ifadeyle, bir ülkede, devleti yönetenler bu sosyal görevleri yerine getirmeyecek olurlarsa; devleti ayakta tutmalarý fevkalade zorlaþýr. Konumuz yoksullar olduðuna göre, diðer toplum kesimlerinin devletten beklediklerini bir yana býrakalým ve yoksullarýn devletten beklentilerini dile getirmeye çalýþalým. Ve öncelikle yoksulun tarifini yaparak iþe baþlayalým: Yoksul, en temel ihtiyaçlarýný, günün þartlarýna ve yaþadýðý çevrenin standartlarýna göre kendi imkanlarýyla temin edemeyen insandýr. Bu tariften anlaþýlacaðý gibi, yoksulluk, zamana, yaþanýlan çevreye ve bulunulan coðrafyaya göre deðiþecektir. Bu nedenle, yoksulluðu belli bir parasal deðere baðlamak doðru bir yaklaþým olmaz. “Ýnsan neden yoksul olur?” sorusuna cevap aradýðýmýzda karþýmýza çýkan olasýlýklar þunlar olabilir: -Fakir bir aileden geldiði için yoksuldur. Böyle birisine aileden kendisini zengin edecek bir çýkýn kalmamýþtýr. -Vaktiyle hali vakti yerinde olduðu halde, baþýna gelen karþý durulmaz bir felaket onu yoksul býrakmýþtýr. Örneðin depremde her þeylerini kaybeden insanlarýmýzýn yoksulluða düþtükleri gibi. -Hali vakti yerinde olan birisini, içki, kumar, uyuþturucu gibi kötü alýþkanlýklar yoksulluða düþürmüþ olabilir. -Kiþi doðuþtan bedensel, zihinsel ve ruhsal engelli oluþundan dolayý yoksulluða düþmüþ olabilir.



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



213



-Saðlýklý bir kiþi, amansýz bir hastalýða yakalanarak, ya da trafik kazalarýnda sakatlanarak saðlýðýný kaybedip çalýþamaz duruma düþer ve yoksul olabilir. -Kiþi, bakmak zorunda olduðu insanlarýn amansýz bir hastalýða yakalanmalarý nedeniyle de yoksulluða düþebilir. -Kiþi, vurguncuya, soyguncuya parasýný kaptýrdýðý için yoksul olabilir. Týpký ülkemizin vurguncuya, soyguncuya parasýný kaptýrýp, kapý kapý para dilenme durumuna düþtüðü gibi. -Kiþi, yeterli bir eðitimi olmadýðý için iþ bulamaz ve yoksulluða düþebilir. -Kiþi yeterli eðitimi olduðu halde iþ bulamaz ve yoksulluða düþebilir. Günümüzde yüz binlerce üniversite mezunu gencimizin iþ bulamayýp yoksulluða düþtükleri gibi. -Kiþi, soygun, vurgun, hortumlama, söðüþleme, vantuzlama, deveyi hamuduyla yutma ve aþýrý savurganlýk nedeniyle ülke ekonomisinin krize girmesi sonucu iþini kaybedip yoksulluða düþmüþ olabilir. Son yýllarda on binlerce yetiþmiþ kiþinin iþini kaybederek yoksulluða düþmesi gibi. -Kiþi, kendi savurganlýðý nedeniyle de yoksul duruma düþmüþ olabilir. -Kiþi, tembel ve beceriksiz olduðu için yoksul duruma düþmüþ olabilir. -Kiþi, devletin kýsýrlaþtýrma politikasýna uymadýðý için fazla çocuk sahibi olabilir ve yoksul duruma düþebilir. -Üretmeden tüketme alýþkanlýklarý da kiþileri yoksulluðun pençesine düþürebilir. Týpký ülkemizin üretmeden tüketme alýþkanlýðý yüzünden IMF’in reçetelerine muhtaç olmasý gibi. Sayýlan veya akla gelmediði için sayýlamayan sebeplerden dolayý yoksulluða düþen insanlarýmýz beslenme, barýnma, giyinme, evlenme, saðlýk ve eðitim gibi en temel ihtiyaçlarýný kendi imkanlarýyla karþýlayamadýklarýnda ne yapacaklardýr, ya da ne yapmalýdýrlar, sizce? Anadolu insanýnýn o güzel tabiriyle “ört ki ölem” mi demelidirler? Veya bizler, “ne hali varsa görsün” mü demeliyiz? Bunlara gönlümüz razý olmalý mý? Ýnsan olarak, komþu olarak, vatandaþ olarak böyle þeyler demeye hakkýmýz var mý? Ve bizler ayný duruma düþtüðümüzde böyle þeylerin kendimize denmesini kabul edebilir miyiz? O halde ne yapacak da yoksul insanlar en temel ihtiyaçlarýný karþýlayacaklar ve insanca yaþayacaklardýr? Kapý kapý dilenecekler mi? Cami avlularýnda mendil mi açacaklar? Çalacaklar, çýrpacaklar mý? Yol mu kesecekler? Haraç mý alacaklar?, Rüþvete mi bulaþacaklar? Uyuþturucu ticaretinde kuryelik mi yapacaklar? Kiralýk katil mi olacaklar? Ülkemizde cirit atan þer güçlerin hesabýna mý çalýþacaklar? Fesat ocaklarýnýn kucaðýna mý düþecekler? Misyonerlerin yardýmlarýyla geçinip dinlerini mi deðiþtirecekler?



214 YOKSULLUK



Yoksul insanlar bunlarýn hangisini yaparlarsa en temel ihtiyaçlarýný karþýlayabilirler ve insanca yaþama imkanýný elde edebilirler? Ya da yoksul insanlar en temel ihtiyaçlarýný karþýlamak için de olsa bu sayýlanlarý yapmamalýlar mý? Ne yapmalýlar öyleyse? Ölsünler, ya da, býrak ne halleri varsa görsünler, diyemeyeceðimize göre, yoksul insanlar ne yapsýnlar da insanca yaþamalarý için gerekli olan en temel ihtiyaçlarýný onurlarý zedelenmeden, devlete ve millete düþman olmadan karþýlayabilsinler? Ýþte bu aþamada devlet girecektir devreye. Çünkü devlet, bir ülke topraklarý üzerinde yaþayan insanlarýn müþterek “inan”ý gibidir. Ve bir devletin gücü, asýl ve esas olarak bu müþterek “inan”ýn miktarý ve gücü kadardýr. Bu müþterek “inan”, çok deðiþik nedenlerle giderek zayýfladýkça, devlet de güç kaybetmeye baþlayacak ve en sonunda, bu müþterek “inan”ýn kaybý kadar, devlet de güç kaybýna uðramýþ olacaktýr. Bir toplumu oluþturan fertlerin her biri, düþündüðü, hayal ettiði, sevdalandýðý, iradesini, gücünü ve her türden varlýðýný ortaya koyarak kurduðu devletinden beklediklerini bulamadýkça, devlete olan “inan”ý zayýflamaya ve giderek güveni kaybolmaya baþlayacaktýr. Zayýflayan ve kaybedilen “inan”ýn bir kritik noktasý, ya da kritik bir eþiði vardýr ki, bu devleti ayakta tutan toplumun müþterek “inan”ýnýn en alt seviyesidir. Ýnsanlýk tarihi tanýktýr ki, bir devleti kuran ve onu ayakta tutan toplumun, devletine olan müþterek inaný, kritik eþiði geçecek bir seviyede zayýflamýþsa; ne yüksek perdeden atýlan nutuklar, ne boðazlar yýrtýlýrcasýna söylenen marþlar, ne de, Gýrnata Sultanýnýn yaptýðý gibi, sel sel akýtýlan nedamet göz yaþlarý, devletin yýkýlýþýný uzun süre önleyememektedir. Devlet kurmak, yani “devletli” olmak bir bedel ister; devleti yürütmek ve ayakta tutmak ta öyle. Bu nedenle diyoruz ki; bu bedeli ödeyerek devletli olabilen milletlerdir ki, kelimenin tam anlamýyla ödedikleri bu bedelin karþýlýðýný isterler ve de beklerler, sahibi olmakla öðündükleri ve de gurur duyduklarý devletlerinden. j219



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



215



Milletlerin coðrafi konumlarý, tarihi geçmiþleri, inanç bütünlükleri ve kültür yapýlarý ne olursa olsun; devlet kurabilen ve devletli olarak yaþamayý becerebilen bütün milletlerin devletlerinden beklediklerini, kýsaca, “onurlu bir hayat sürebilmek” olarak ifade edebiliriz. Nitekim, Anadolu insaný bu onurlu hayatý, anasýnýn ak sütü gibi temiz Türkçesinde, “kýrk gün tavuk gibi yaþamaktansa, bir gün horoz gibi yaþamak yeðdir”; ya da, “bir günün beyliði beyliktir” deyimleriyle çok veciz bir biçimde ifadelendirmiþtir. Gerçekten de insan olana sadece yaþamak ve de ne olursa olsun yaþamak yakýþmaz. Çünkü o insandýr, “ahseni takvim üzere yaratýlmýþtýr” ve dahi “eþrefi mahlukat” olma konumuna yerleþtirilmiþtir. Böyle bir yaradýlýþtan ve kendisine biçilen böyle bir konumdan sonra, insan olana yakýþan elbette “onurlu bir ömür” talebi olacaktýr; dini, dili, kültürü, tarihi geçmiþi ve etnik kökeni ne olursa olsun. Ýþte bunun için, “can azizdir” der, Anadolu insaný. Bu nedenle, devletlerini kuran ve devletli olarak yaþama onurunu kazanan insanlarýn en doðal haklarýdýr, kendi elleriyle kurmuþ olduklarý devletlerinden aziz olan canlarýnýn korunmasýný istemeleri. Aziz olan canlarýnýn onurlu biçimde korunmasý ise, iyi beslenmeleri, iyi barýnmalarý, iyi giyinmeleri, iyi eðitim almalarý, saðlýklý olmalarý ve huzurlu bir yuvada yaþamalarý ile mümkündür. Bunu asgari standartlarda saðlayacak olan merci ise elbette devlettir. Aksi halde ne anlam ifade edecektir, milletlerin devletli olmalarý, devletli olarak yaþamalarý ve devletlerine aþk derecesinde sevdalanmalarý? Bu nedenle, “biri yer biri bakar, kýyamet ondan kopar” diyerek ikaz eder, Anadolu insaný, devleti yönetenleri. Bir ülkede sosyal huzurun ve milli dayanýþmanýn olabilmesi için, gelir daðýlýmýnýn da, hiç olmazsa asgari þartlarda saðlanmasý gerekir. Bir baþka ifadeyle, “çok açlar”la “çok toklar”ýn birlikte yaþamak zorunda olduðu bir ülkede, bu birlikteliðin uzun süre huzur içinde devam etmesi mümkün deðildir. Nitekim bunun bilincinde olan devletlerin yöneticileri, “sosyal devlet” anlayýþý içinde programlar yaparlar ve projeler üretirler. Bu programlarýn ve projelerin çerçevesinde, mümkün olduðunca gelir daðýlýmýný düzeltmeye ve hiç olmazsa “çok açlar”ýn sayýsýný azaltmaya ve giderek bunlarý “az aç” veya “az tok” haline getirmeye çalýþýrlar. Nüfusuna göre yýllýk gayri safi hasýlasý oldukça düþük olan ve buna raðmen geliþmiþ ülkeler standartlarýnda yaþamak isteyen insanlarýn her türlü güç odaklarýný ve de güç unsurlarýný ellerinde tuttuklarý bizim gibi ülkelerde, insanlarýn oldukça büyük bir kýsmýný “az aç” ve hele hele, “az tok” yapmak bile imkansýza yakýn zordur. Çünkü güç unsurlarýný ve güç odaklarýný ellerin-



216 YOKSULLUK



de tutan çok çok azýnlýktaki bir grup, sürekli olarak baþkalarýnýn kazançlarýna ortak olma özelliklerini kalýtsal bir karakter olarak taþýmalarýndan dolayý, insanlarýn deðil “tok” hale gelmesine, “azýcýk tok” hale gelmesine bile tahammül edemezler. Ne yaparlar ve ne ederler, akla gelmedik hile ve desiselerle, ülke gelirlerinin çok büyük bir kýsmýnýn sürekli olarak kendilerine akmasýný ve de aktarýlmasýný becerirler. Sonra, hakketmedikleri bu haram servetlerini koruyabilmek amacýyla, mafya ve çete iliþkilerine girerek, hükümetleri indirirler, hükümetleri çýkartýrlar; sermayeyi, sanatý, müziði, sporu renklendirirler; hatta bilimi bile renklendirirler. Aksi halde nasýl olur da bizim gibi nice medeniyetlere beþiklik etmiþ bir ülkede yaþayan ve insanlýða insanlýk öðretmiþ olan bu aziz milletin fertleri arasýnda böylesine bir gelir daðýlýmý uçurumu olabilir? Nitekim ülkemiz milli gelirinin %55’ini nüfusumuzun ilk %20’lik dilimi alýrken, nüfusumuzun son %20’lik dilimine sadece %5’lik bir pay düþmektedir. Çile Þairimizin yýllar öncesinden iþaret ettiði ve yakýndýðý paylaþým budur iþte: “Bir kiþiye tam dokuz, dokuz kiþiye bir pul Kurt yapmaz bu taksimi kuzulara þah olsa”. Bugün ülke insaný, gözbebeði gibi korumaya çalýþtýðý devletinin üstüne giydirilen bu ucube sistem nedeniyle, tarihi geçmiþine ve milli onuruna yakýþmayacak biçimde bir gelir daðýlýmý bozukluðuna mahkum edilmiþtir. Böylesi bir gelir daðýlýmýnýn, uzun vadede, “çok toklarýn” hayrýna olmayacaðýný da, yeri gelmiþken, belirtmek zorundayýz. Bunun bilincinde olan Anadolu insaný “aç fare ambar yýkar” diyerek ikaz eder çok toklarý. Bu sosyal bir vakýayý tespittir ve ayný zamanda çok önemli bir ikazdýr, tarih þuuru ve de sosyolojik kültürü olmayanlara. Evet “aç fare ambar yýkar”; fakat aç insan ne yapar acaba, hiç düþündük mü? Eski milletlerde bir maðaraya sýðýnmak zorunda kalan üç kiþinin hikayesi anlatýlýrken gözler önüne serilmiþ, aç kalan bir kadýnýn baþýna gelmek üzere olan bir büyük tehlike. Bu ne demektir bilir misiniz? Fakirlikle beraber maneviyatý, açlýkla beraber ahlaký korumak son derece zordur. Siz bakmayýn, bir ömür boyu elini sýcak sudan soðuk suya sokmadan yaþayýp, sonra da bol keseden atanlara ve yüksek perdeden ahkam kesenlere. Bu konuda batýlý fikir adamlarý ise þunlarý söylüyor:



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



217



Açlýk öyle bir kapýdýr ki, oradan geçme mecburiyeti doðdu mu, insan ne kadar büyük olursa olsun, büyüklüðü kadar eðilmek zorunda kalýr/ Victor Hugo Açlýk en akýllý balýklarý bile oltaya getirir/Goethe Açlýk ne dost, ne akraba, ne insanlýk ve ne de hak tanýr/Danýel Defoe Ve Anadolu insaný, bilge kiþiliðiyle ne de güzel cevap verir tok karýnla ahkam kesenlere, “tok, açýn halinden anlamaz” diyerek. Bu nedenle, yönetici konumunda olanlar, aç insanlarýn karþýsýna geçerek ahkam keseceklerine, onlarýn hiç olmazsa “az aç” veya biraz daha iyileþtirerek, “az tok” hale gelmelerine imkan hazýrlamalýlar ve de fýrsat vermelilerdir. Aksi halde, iletiþim teknolojisinin de verdiði imkanlarla olan biteni seyreden ve týka basa tok insanlarýn günün 24 saatinde çýlgýnlar gibi tepindiklerini gören aç insanlarýn, haram paralarýnýn üstünde padiþahlarý kýskandýracak biçimde saltanat süren bu insanlarýn saltanatlarýný yýkacaklarýný bilmek ve bilmeyenlere hatýrlatmak zorundayýz. Ve bunu herkesten önce hatýrlayacak olan da, bilmesi gereken de devletin yönetimini ellerinde tutanlardýr. Bu nedenle Anadolu insanýna göre ümera, yani emir sahipleri, yani yönetici kadrolar çok önemlidir. Çünkü onlar, toplumun gerçek birer çobaný durumundadýrlar. Dolayýsýyla onlar, toplumu hem yönetecekler, hem yönlendirecekler, hem de onlarýn haklarýný korumaya çalýþacaklardýr. Ve herhangi bir nedenle bu haklarý koruyamamýþlarsa en kýsa sürede iadesi için çaba sarf edeceklerdir. Bu arada mutlaka akýlda tutulmasý gereken bir husus vardýr ki o da, yönetici kadrolar her ne kadar çoban konumundaysalar da, yönettikleri halkýn kesinlikle bir sürü olmadýðýdýr. Çünkü insan hür yaratýlmýþtýr ve bu hürriyetini bir baþkasýna kolaylýkla teslim etmeyecek biçimde, onurlu bir yaradýlýþa sahiptir. Bu nedenle bir çoban konumundaki yönetimin yapacaðý þey, týpký bir çoban gibi, geride kalana yardýmcý olarak toplumdan kopmasýný önlemek; önde gideni ise baþýna bir iþ gelmesin diye uyararak, yine onun da toplumdan kopmasýný önlemektir. Eðer yönetici kadrolar, toplumdan kopmalarý önleyecekleri yerde, bilerek veya bilmeyerek teþvik edecek olurlarsa; toplum, çok açlarla, çok toklarýn; ya da, çok zayýflarla, çok güçlülerin oluþturduðu bir toplum haline gelir ki; böyle bir toplumda toplum dengesi bozulmuþ demektir. Dengesi bozulan bir toplumda iç çekiþmeleri önlemek ve de sosyal huzuru saðlamak ise hiçbir þekilde mümkün deðildir. Böyle bir durum kýsa vadede sadece çok açlarýn ve çok zayýflarýn aleyhine gibi gözükse de; böylesine çarpýk bir geliþmeden, uzun vadede, kuþkusuz toplumun her kesimi zarar görecektir. Bu nedenle, milletin yönetimi ken-



218 YOKSULLUK



dilerine teslim edilen yönetici kadrolar, bütün bunlarý göz önünde tutmak ve toplumsal dengeyi bozmayacak þekilde uygulamalar yapmak zorundadýrlar. Þüphesiz ki devlet olmak zor, devlet olarak yaþamak daha zor, devlet gibi davranmak ise hepsinden çok daha zor bir iþtir. Bu zorluk, devlet olmayý becerebilen bir millette mutlaka var olmasý gereken milli birlik ve beraberliðin, devletin ilk kuruluþ günlerindeki gibi ter-ü taze tutulma gereðinden kaynaklanmaktadýr. Ne var ki, tarih boyu devlet kurmuþ olan hiçbir millet, devletin bekasý için gerekli olan, “milli birlik ve beraberliðin ilk günkü gibi ter-ü taze tutulma gereðini” uzun süre koruyamamýþlar ve bu koruyamayýþla birlikte devletlerini yýkýlmaktan kurtaramamýþlardýr. Bu bakýmdan diyoruz ki, devlet olmak zor, devlet olarak yaþamak daha zor, devlet gibi davranmak ise hepsinden çok daha zor bir iþtir. Bir ülkede varolmasý gereken milli birlik ve beraberliðin ter-ü taze tutuluþu “nasýl olur” ve “neyle olur” sorularýný sormak ve bu sorulara cevap aramak durumundayýz. Bu aþamada, Hz. Ömer’in destanýmsý davranýþý akla gelmektedir. O güzel insan, bir yandan Dicle kýyýsýnda bacaðý kýrýlan bir keçi yavrusunun hesabýný düþünürken; öte yandan, aç kalan yetimlere sýrtýyla erzak taþýyor ve analarýn süt yetiremediði yavrularýný besleyebilmesi için, devlet hazinesinden onlara süt tahsisi yapýyordu. O güzel insan biliyordu ki, elde bulunan devlet hangi ulvi gayelerle kurulmuþ ve ne kadar güzel bir isme sahip olursa olsun; bu yaptýklarý yapýlmadýkça, ne kuruluþtaki ulvilik ve “Kurucusunun, insanlýðýn önderi” oluþu, ne de görünüþteki o harikulâde güzellik onu ayakta tutmaya, yeterli olmayacaktýr. Bu nedenle, devlet gibi devlette, isimleri, cisimleri, dinleri, dilleri, etnik kökenleri, coðrafi yerleþimleri ve sosyal konumlarý ne olursa olsun, hiçbir kimse “kendi haline býrakýlamaz” ve “kendi kaderine terk edilemez”. Bunun daha açýk anlamý, devlet gibi devlette, Tevfik Fikret’in ifadesiyle, “aksýrýncaya, týksýrýncaya kadar yiyen” çok çok toklarýn yanýnda, belki “az tok” insanlar bulunabilir; fakat “az aç”, “aç” ve hele hele “çok aç” insanlar hiç mi hiç bulunamaz, daha doðrusu bulunmamalýdýr. Devlet gibi devlette, binlerce masum hayvanýn derisini canlý canlý yüzdürerek elde ettikleri kürklerinin altýnda birer kibir heykeli gibi dolaþan insanlarýn yanýnda, “az giyimsiz” insanlar bulunabilir; fakat “az çýplak”, “çýplak” ve hele hele “çok çýplak” insanlar hiçbir þekilde bulunamaz ve bulunmamalýdýr. Devlet gibi devlette, her mevsim için ayrý iklimlerde yapýlmýþ saray yavrusu malikanelerde oturan beyzadelerin, mirasyedilerin ve haramzadelerin yanýnda, ilk çað insanlarýnýn bile oturmaya tenezzül etmeyecekleri kadar kö-



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



219



tü ve en asgari iskan þartlarýndan bile mahrum olan “gecekondularda” oturan insanlar bulunamaz. Devlet gibi devlette, en lüks otel odalarýndan daha lüks hastahanelerde tedavi olma imkaný bulan veya tedavi olmak amacýyla ya kendi kesesinden, ya da devlet kasasýndan yurt dýþýna gidebilen insanlarýn yanýnda, hastahane kuyruklarýnda ölen, ya da ölüsünü hastahane morglarýnda rehin býrakma zorunda kalan insanlar bulunamaz. Devlet gibi devlette, milletin hazinesine taktýklarý hortumlarýyla doldurduklarý haram yüklü kasalarýný boþaltabilmek amacýyla bar bar, pavyon pavyon kadýn peþinde dolaþan tufeylilerin yanýnda, yeterli parasý olmadýðý için evlenemeyen ve zina yapma tehlikesiyle karþý karþýya kalan insanlar bulunamaz. Devlet gibi devlette, çocuklarýný yurt içindeki en lüks okullarda, ya da yurt dýþýndaki eðitim kuruluþlarýnda okutma imkanýna sahip olan insanlarýn yanýnda, parasýzlýktan dolayý çocuklarýný hiç okutamayan, ya da eðitim düzeyi en düþük okullarda okutma imkanýný ancak elde edebilen insanlar bulunamaz. Kýsacasý, devlet gibi devlette, aç-susuz, açýk-çýplak ya da çýrýlçýplak, evsiz-barksýz, cahil-cühela, hasta ve fakir insanlar kendi kaderleriyle baþ baþa býrakýlamazlar. Býrakýlýrlarsa ne mi olur, diyorsunuz? Öncelikle devlet, devlet gibi olmaz; yani devlet, devlet olma özelliðini kaybeder. Sonrasýnda ise, toplumda sosyal patlama olur ve bunun en doðal sonucu olarak, özelliklerini kaybetmiþ haliyle bile olsa, devlet diye bir þey kalmaz ortalýkta. Böyle bir sondan sonraysa, devletlerine sevdalý ve devlet tecrübesine sahip olan milletler, yeni baþtan devlet olma serüvenine baþlarlar; tam da, “akýlsýz baþýn cezasýný ayak çeker” atalar sözümüze uygun düþecek biçimde. Bu nedenle diyorum ki: Devlet gibi devlet; aç olaný, doyurmaya; susuz olana su vermeye; çýplak olaný giydirmeye; hasta olaný, tedavi ettirmeye; bekar olaný evlendirmeye; evsiz olaný, ev sahibi yapmaya; okumak isteyeni, okutmaya mecburdur. Devlet gibi devlet, bütün bu sayýlan þeylerin istenilen ölçülerde yerine getirilebilmesi için gerekli olan kaynaklarý nereden ve nasýl bulacaktýr mý, diyorsunuz? Devlet gibi devlet, kendi bekasý için, bu kaynaklarý bulmak zorundadýr.



220 YOKSULLUK



Devlet gibi devlet, bu ülkede soygunun, vurgunun ve savurganlýðýn önünü kesecek olursa ihtiyaç duyduðu her kaynaðý elinin altýnda fazlasýyla bulacaktýr.



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



221



Türkiye’de Kamu Ekonomisi ve Yönetiminin Þeffaflaþtýrýlmasý, Yolsuzluk ve Yoksullukla Mücadele Ersan Bocutoðlu Prof. Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi e-posta: [email protected]



Öz



B



u bildiride, yoksulluk terimi geleneksel ve modern açýlardan ele alýnmakta, Dünyanýn ve Türkiye’nin yoksulluk sorunu baðlamýnda nerede durduðu istatistiksel verilerle gözden geçirilmektedir.Türkiye’de yoksulluk ile mücadele edilirken,yapýsal nedenlerle önceliðin mikro bazlý politikalar yerine makro bazlý politikalara verilmesi kuvvetle önerilmektedir.Türkiye’de küçük, etkin, þeffaf ve hesap verebilir bir kamu ekonomisi ve idaresinin tesisi; doðuracaðý simetrik enformasyon ile sadece ekonomik karar birimlerinin optimal kaynak daðýlýmýný saðlamalarý için deðil fakat ayný zamanda kamu açýklarýný ortadan kaldýrarak ve sürdürülebilir bir kalkýnma sürecini baþlatarak yoksulluðun minimize edilmesi için de bir ön þarttýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Yolsuzluk,Þeffaflýk,Hesap verilebilirlik, Ýyi Yönetiþim



Abstract



I



n this paper the term povery is handled in traditional and modern points of view and statistical data are examined to show where the world and Turkey stand with respect to poverty. In combating with poverty in Turkey, it is strongly recommended because of the structural reasons that priority should be given at first to the policies with macroeconomic basis rather than those with microeconomic basis. A small, effective, transparent and accountable public economy and administration in Turkey is prerequisit not only for optimal resource allocation by decision making units in the economic system which are enabled by the symetric information created by a small, transparent and accountable public sector and administration but also for setting up a new socio-economic structure which is able to minimize poverty by eliminating public deficits and starting a sustainable development process.



222 YOKSULLUK



Key Words: Poverty, Defraudation, Transparency,Accountabiltiy, Good Governance



1.Giriþ



D



eniz Feneri Derneði tarafýndan düzenlenen “Yoksulluk Sempozyumu”; sosyal, ekonomik ve siyasi boyutlarýn iç içe geçtiði yoksulluk olgusunun Türkiye gündemine taþýnmasýný saðladý. Son on yýlda ülkemizin içine düþtüðü krizlerin en tesirlisi olan 2000 ekonomik krizi ve bu krizin önlenmesi için ulusal ve uluslararasý düzeyde alýnan tedbirlerin doðurduðu sosyal ve ekonomik sonuçlar bu sempozyumun düzenlenmesini acilleþtiren etkenlerin baþýnda gelmiþ olmalýdýr. Bu sempozyum bir çýðlýktýr ve iþitileceði umulmaktadýr. Bu bildiride yoksulluk kavramý tanýmlanmakta, Dünya ve Türkiye ölçeðinde sayýsal bir zemine oturtulmaya çalýþýlmakta, ülkemizdeki yoksulluðun ortadan kaldýrýlmasý için alýnmasý gereken “mikroekonomik” tabanlý tedbirlerden ziyade “makroekonomik” tabanlý tedbirler üzerinde aðýrlýklý olarak durulmaktadýr. En evvel ve her þeyden evvel kamu ekonomisinin küçültülmesi, etkinleþtirilmesi, þeffaflaþtýrýlmasý ve hesap verilebilirliðinin temini hedefinin; sadece ekonomik karar birimleri ölçeðinde simetrik enformasyonun saðlanmasý ve bu yolla etkin kaynak daðýlýmýnýn gerçekleþtirilmesi için deðil, fakat ayný zamanda yapýsal kamu açýklarýndan arýndýrýlmýþ ve büyüyen bir ekonomi yaratarak gelir daðýlýmý bozukluklarýnýn düzeltildiði ve yoksulluðun minimize edildiði bir sosyo-ekonomik yapýnýn oluþturulabilmesi için de bir ön þart olduðu gösterilmeye çalýþýlmaktadýr.



2.Dünyada ve Türkiye’de Yoksulluk Ne Durumda? 2.1. Yoksulluðun Tanýmý ve Ölçülmesi Yoksulluk, en genel tanýmýyla belirli bir hayat standardýndan yoksun kalmak demektir. Yoksul olmak dar anlamda; açlýk, giyinme ve barýnmadan



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



223



mahrumiyet, saðlýk ve eðitim hizmetlerinden yararlanamama çerçevesinde ele alýnmakta ise de geniþ anlamda bu çerçeveye yoksullarýn devlet ve toplum kurumlarýndan fena muamele görmeleri ve bu kurumlarýn karar mekanizmalarýndan dýþlanmalarý olgularý da eklenmektedir.(World Bank, World Development Report 2000-2001). Geleneksel olarak yoksulluk; toplumun belirli bir kesimi için düþük gelir ve harcama seviyesi, saðlýk ve eðitim hizmetlerinden düþük seviyede yararlanma, risklere açýk olma ile kamusal karar mekanizmalarýndan dýþlanma ve güçsüzlük olarak kendini göstermektedir. Yukarýda verilen tanýmlama çabalarýnýn dayandýðý temel öðelerden düþük gelir, saðlýk ve eðitimi hizmetlerinden düþük seviyede yararlanma, risklere açýklýk ile karar mekanizmalarýndan uzaklýk ve güçsüzlük kriterlerine dayanarak yoksulluk olgusunu ölçmeyi hedefleyen çeþitli çalýþmalar bulunmakla birlikte (Chen ve Ravallion 2000), 1993 yýlý Satýnalma Gücü Paritesine göre günlük geliri 1 dolarýn altýnda olanlar yoksul olarak tanýmlanmaktadýr. Bu ölçü, saðlýk ve eðitim hizmetlerinden yararlanma, risklere açýklýk, karar mekanizmalarýndan dýþlanma ve güçsüzlük gibi kriterleri yeterince dikkate almadýðý için ihtiyatlý olarak kullanýlmaktadýr. (21 Haziran 2003 tarihli Milliyet gazetesinde yayýnlanan Merkez Bankasý Effektif Alýþ Kuru 1 Dolar = 1 409 255 TL olduðuna göre, fakirlik sýnýrý TL cinsinden42 milyon 278 bin liradan daha düþük bir aylýk gelire karþýlýk gelmektedir.)



2.2. Dünyada Yoksulluk Rakamlarý Dünya Bankasý’nýn yürüttüðü anketlere göre, 1998 yýlý itibariyle dünyada günlük 1 dolarýn altýnda gelir elde eden nüfus 1 milyar 198 milyon 900 kiþi olup bu sayý yaklaþýk olarak dünya nüfusunun % 20’sine karþýlýk gelmektedir. Demek ki dünyada her beþ kiþiden biri yoksuldur. Altý bölgeye göre yapýlmýþ olan tasnife göre, 1 milyar 198 milyon 900 kiþilik yoksullarýn bölgelere daðýlýmý þöyledir: Doðu Asya ve Pasifik %15.3, Avrupa ve Orta Asya %5.1, Latin Amerika ve Karayibler %15.6, Orta Doðu ve Kuzey Afrika %1.9, Güney Asya %40.0, Afrika Alt-Sahrasý %46.3.(World Bank, World Development Report 2000-2001). Buna göre dünyada yoksulluðun Afrika Alt-Sahrasý ve Güney Asya’da yoðunlaþtýðý, daha sonra da sýrayý Latin Amerika ve Karayibler ile Doðu Asya ve Pasifik’in aldýðý söylenebilir. 1987’den 1998’e uzanan 11 yýllýk dönemde günlük 1 dolarýn altýnda geliri bulunan nüfusun Güney Asya ve Afrika AltSahrasý’nda yoðunlaþtýðý görülmektedir.



2.2. Türkiye’de Yoksulluk Rakamlarý



224 YOKSULLUK



Dünya Bankasý istatistiklerinde Türkiye, Avrupa ve Orta Asya Bölgesinde yer almaktadýr. Chen ve Ravallion’un hesaplarýna göre, Avrupa ve Orta Asya Bölgesinde, 1993 yýlý Satýnalma Gücü Paritesine göre günlük ortalama yoksulluk sýnýrý geliri 2.7 dolardýr. Buradan anlaþýlmaktadýr ki günlük ortalama yoksulluk sýnýrý geliri olarak kabul edilen 1 dolar bütün bölgeleri kapsayan genel bir ortalamadýr. Gerçekte bu sýnýr bölgeden bölgeye deðiþmektedir. Nitekim bu günlük sýnýr gelir Doðu Asya ve Pasifik için 1.3 dolar, Avrupa ve Orta Asya için 2.7 dolar, Latin Amerika ve Karayibler için 3.3 dolar, Orta Doðu ve Kuzey Afrika için 1.8 dolar, Güney Asya için 1.1 dolar ve Afrika Alt Sahrasý için 1.3 dolardýr.(Chen ve Ravallion 2000). Devlet Ýstatistik Enstitüsü’nün 1994 yýlý verilerine göre, Türkiye nüfusunun %2.5’i günlük 1 dolar gelir sýnýrýnýn altýnda yaþamaktadýr. (http: //nkg. die. gov. tr /goster.asp?aile=2). 1994 yýlýndan bu yana geçen zaman içinde bir yandan nüfusun arttýðýný öte yandan da, elimizde resmi bir rakam bulunmamasýna raðmen, art arda gelen ekonomik krizler nedeniyle günlük geliri bir dolarýn altýnda bulunan nüfusun oranýnda bir yükselmenin meydana gelebileceðini öngörebiliriz. Buna göre, Türkiye’nin 2000 sayýmýna göre nüfusu 67 milyon 803 bin 927 kiþiye ulaþmýþtýr. En iyimser ön kabul ile Türkiye’nin günlük 1 dolarýn altýnda yaþayan nüfus oranýnýn %2.5’tan %3’e çýktýðý varsayýlýr ise, 2000 yýlý nüfusunun yaklaþýk 2 milyonunun günlük 1 dolar sýnýrýnýn altýnda bulunduðu sonucuna ulaþýrýz. Bu hesaplama Chen ve Ravallion’un Avrupa ve Orta Asya Bölgesi için ortaya koyduklarý bölgesel ortalama yoksulluk sýnýrý olan 2.7 dolara göre yapýlýrsa, ülkemizdeki yoksul sayýsýnda önemli bir artýþ ortaya çýkacaktýr. Ancak bu bildiride pratik amaçlar için 1 dolar günlük gelir ölçüsü esas alýnmaktadýr. Türkiye’nin içinde bulunduðu Avrupa ve Orta Asya Bölgesi, Orta Doðu ve Kuzey Afrika Bölgesi hariç tutulursa, önemli bir yoksulluk bölgesi deðildir. Ancak bu tespit ülkemizdeki mevcut yoksulluðun önemsiz boyutta olduðunu deðil belki de kontrol edilebilir veya daha açýk bir ifade ile önlenebilir bir boyutta olduðunu göstermesi bakýmýndan sevindiricidir.



3. Türkiye Ekonomisi’nin Kriz Yaratma Mekanizmasý Bu bildirinin giriþ bölümünde Türkiye’de yoksullukla mücadelede, yöntem olarak önceliðin makroekonomik bazlý politikalara verilmesinin önerildiði hatýrlanacaktýr.Önceliðin bu þekilde belirlenmesi tabiatýyla mikroekonomik baz-



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



225



lý politikalarýn ihmal edilmesi gerektiði anlamýna gelmeyecektir. Türk toplum yapýsýnýn dayanýþmacý karakteri ve bu karakterin yoksullarýn neden sokaða dökülmediðinin izahýndaki rolünün sosyologlarca yeterince ortaya konduðu ve toplumca bilindiði düþünülmektedir. Bu tebliðde meselenin bu boyutuna dokunulmayacaktýr. Burada Türkiye Ekonomisi’nin kriz yaratma mekanizmasý ele alýnacak ve bu mekanizmanýn kýrýlmasýyla saðlanacak kaynak tasarrufu ile esasen kontrol edilebilir boyutta olan ve zaten toplumsal yapý tarafýndan yayýlmasý büyük ölçüde sýnýrlandýrýlan yoksulluk olgusunun kolayca elimine edilebileceði gösterilmeye çalýþýlacaktýr. Osmanlý Ýmparatorluðundan devralýnan coðrafya üzerindeki ekonomik yapý hakkýnda yeterince bilgi bulunmaktadýr. Türkiye Cumhuriyetinin 19231933 döneminde izlediði özel sektör öncülüðündeki liberal kalkýnma politikalarýnýn istenen sonuçlarý vermemesi üzerine uygulamaya konulan 19331938 ithal ikameci planlý kalkýnma politikalarý ile Türkiye önemli bir alt yapý kurmuþtur. 1939-1950 arasýndaki olaðanüstü þartlar bir kenara býrakýldýðýnda, 1950-1960 döneminde liberal, 1963-1980 döneminde planlý ve ithal ikameci politikalar uygulanarak Türkiye Ekonomisi ithal ikameci kalkýnma stratejisinin son sýnýrýna dayanmýþtýr.(Bocutoðlu,1993). 1980 yýlýndan itibaren Türkiye Ekonomisi’ni dünya ekonomisine entegre etmeyi amaçlayan serbest piyasa ekonomisine ve ihracata dönük açýlým Türk halkýnda önemli bir zihni dönüþüm meydana getirmiþ ve mevcut ekonomik yapýdaki deðiþim ihtiyacýný gündeme taþýmýþ ise de, 1980-2003 döneminde ekonomik yapýda hedeflenen amaca uygun yeterli bir dönüþüm saðlanamamýþtýr. 1980 öncesi dönemdeki ekonomik hedefler ile ekonomik yapý arasýnda belirli ölçüde bir tutarlýlýk bulunmaktadýr. Örneðin Türkiye kendi kendine yetmeyi amaçlamýþ ve bu amaca uygun ithal ikameci bir ekonomik yapý oluþturmuþtur. 1980’den sonra ise global dünyaya çoðulcu demokrasi ve serbest piyasa ekonomisi ile entegre olmayý amaçlayan Türkiye, mevcut ekonomik yapýsýnda amacýna uygun bir dönüþüm gerçekleþtirememiþtir. Ekonominin amaçlarý ile örgütleniþ biçimi, yani yapýsý, arasýndaki bu uyumsuzluk Türkiye Ekonomisindeki krizlerin ana kaynaðý olarak gösterilebilir. Bütçe açýklarý, sosyal güvenlik kurumlarýnýn zararlarý, tarýmsal sübvansiyonlar, mahalli idarelerin açýklarý ve terörle mücadele gibi sebeplerden beslenen genel kamu açýklarýnýn doðurduðu borç yükü ve borcu borçla kapatan bir borç ödeme yönteminin benimsenmesi zorunluluðu, özel kesim yatýrým-



226 YOKSULLUK



larý için bir yandan tam bir crowding-out etkisi yaratýrken öte yandan faaliyet dýþý kazançlarla yaþayan bir rant ekonomisini doðurmuþtur. Türkiye’nin kendi öz iradesi bu çarký kýrmaya kafi deðildir. Türkiye büyük ekonomik krizler, doðal afetler ve IMF gibi uluslararasý örgütlerin baskýsý olmadan kendi iradesi ile bu yapýyý deðiþtirecek inisiyatifi kullanma kabiliyetine sahip görünmemektedir. Bu bilgilerin ýþýðýnda Türkiye ekonomisi için üç temel tespit yapýlabilir: 1. Türkiye’nin bütün sosyo-ekonomik problemleri bilinmektedir. 2. Türkiye’nin bilinen bu sosyo-ekonomik problemlerinin çözüm yollarý da bilinmektedir. 3. Türkiye’nin bilinen sosyo-ekonomik problemlerine bilinen çözüm yollarýný uygulamak mevcut hükümet etme anlayýþýyla imkansýz derecede zordur. Bütün hükümetler bu durumu bildikleri halde, sorunlarýn üzerine gitmek yerine geçiþtirmek ve büyüterek bir sonraki iktidara aktarmak yoluna gitmiþlerdir. Unutmamak gerekir ki imkanlarýn bir sýnýrý vardýr. Türk halký devletini “Devlet-i ebed müddet” olarak tanýmaktadýr. Bu durum, devletin asla çökmeyeceðine inanýldýðý anlamýna gelmektedir. Ancak global dünyada hesaplarýný düzgün tutmayan devletler ekonomik manada de jure olarak ayakta kalsalar bile de facto olarak daðýlmaktadýrlar. Bir baþka ifade ile artýk devlet ekonomik anlamda her türlü hesap ve kitaptan azade ve “ebed müddet” deðildir. Eðer bu tespitler doðru ise, Türkiye’nin kamu ekonomisini ve yönetimini mutlaka þeffaflaþtýrmasý, doðrularýn halktan gizlenmemesi ve her türlü popülizmden kaçýnýlmasý gerekmektedir. Teknik dil ile ekonomik amaçlar ile ekonomik ve idari yapý arasýnda bir uyumun saðlanmasý esastýr.



4. Kamu Ekonomisinin ve Ýdaresinin Þeffaflaþtýrýlmasý Kamu ekonomisinin ve idaresinin, deðiþen sosyo-ekonomik hedeflere direnç göstermesi, ekonomik hayattaki aðýrlýðýndan ve iç kapalýlýðýndan vazgeçmeye yanaþmamasý; küçük, etkin, þeffaf ve hesap verebilir bir yapýya kendi rýzasýyla dönüþmemesi yolsuzluklarýn artmasýna, kaynaklarýn yanlýþ tahsis edilmesine yol açmakta ve serbest rekabet ekonomisinin hakkýyla iþlemesini engellemektedir.



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



227



Kamu ekonomisinin büyüklüðünün bir yandan yanlýþ kaynak tahsisine ve kaynak israfýna yol açtýðýný bir yandan da izlediði borçlanma politikasýyla özel sektörü dýþladýðýný, teknik dille crowding-out yarattýðýný biliyoruz. Kamu eliyle verilen yatýrým kararlarýnýn doðurduðu yolsuzluðun boyutu, özellikle geçiþ ekonomileri için yeterince etüt edilmiþtir.(Hellman,Geraint,Kaufmann ve Schankerman 2000, Hellman,Geraint ve Kaufman 2000, Bocutoðlu ve Çelik, 2002). Acaba ülkemizde durum nedir? Bu konuda elimizde yeterli done bulunmamaktadýr. Kamu ekonomisindeki yolsuzluðun ortaya çýkarýlmasýnda ve önlenmesinde basýna ne denli görevler düþtüðü açýktýr. Acaba basýn görevini doðru yapmakta fakat durum kamu oyuna yanlýþ mý aksettirilmektedir? Özel sektör-basýn-bürokrasi üçgeninin kamu eliyle verilen yatýrým kararlarýnda etkili olduðu iddialarý kasten mi yayýlmaktadýr? Nobel ödüllü iktisatçý Amarya Sen’e göre, basýnýn hür olduðu toplumlarda kýtlýk tehlikesi asla ortaya çýkmaz.(Sen,1981). Çünkü basýn þeffaflaþtýrma ve bilgi ekonomisi sürecinin temel enstrümanýdýr. Hür basýn kamu ekonomisi ve idaresi için iyi bir denetici ve toplumda ekonomik karar birimlerinin ihtiyaç duyacaðý enformasyonda simetri yaratan iyi bir aracýdýr. Þeffaflýðýn, toplumun bilgilendirilmesinin ve bu yolla yolsuzluklarýn elimine edilmesinin önemi diðer bir Nobel ödüllü iktisatçý Joseph E. Stiglitz tarafýndan ayrýntýlý olarak ortaya konmuþtur.(Stiglitz,1999;Stiglitz, 2001) Kamusal karar alanýn küçültülmesi, etkinleþtirilmesi, þeffaflaþtýrýlmasý ve hesap verilebilirliðinin saðlanmasý saðlýklý bir piyasa ekonomisinin ön koþuludur. Enformasyon fenomeni, kurulu ekonomi paradigmasýnýn yapýsýný deðiþtirmiþtir. Serbest piyasa ekonomisinin iþleyiþi için geleneksel olarak gerekli kabul edilen varsayýmlara, enformasyonun simetrik olarak saðlanmasý varsayýmý eklenmedikçe, ne serbest piyasa ekonomisinin iþleyiþi tam olarak anlaþýlabilir ne de simetrik enformasyona dayanmayan politika önerileri istenen sonuçlarý üretebilir. Dünya ekonomisinde gözlemlenen yerelden globale doðru dönüþüm; devlet sýrrý ve ticari sýr kavramlarýnýn kapsamlarýnýn daraltýlmasý yoluyla kamu ekonomisinin ve idaresinin þeffaflaþtýrýlmasý süreci ile birlikte yürümelidir. Yoksullukla mücadele baðlamýnda; devletin küçültülmesi, etkinleþtirilmesi, þeffaflaþtýrýlmasý ve hesap verilebilirliðinin saðlanmasýndan ne beklenmektedir? Bu soruya genel deðerlendirme ve sonuç bölümünde cevap aranmaktadýr.



5. Genel Deðerlendirme, Sonuçlar ve Öneriler



228 YOKSULLUK



1. Dünya Bankasý verilerine göre yoksulluk sýnýrý, 1993 yýlý Satýn Alma Gücü Paritesine göre günlük 1 dolarlýk gelire karþýlýk gelmektedir. Ancak bu ölçü tek baþýna yetersizdir. Çünkü yoksulluk kendini sadece gelir düþüklüðü ile göstermemekte; gelir düþüklüðü saðlýk ve eðitim hizmetlerinden yeterince yararlanamama, risklere açýklýk, karar mekanizmalarýndan uzaklýk ve güçsüzlük ile at baþý gitmektedir. 2. Bu yoksulluk sýnýrýna göre, 1988 yýlý verilerine göre dünya nüfusunun %20’si yoksuldur. 1994 yýlý itibariyle Türkiye nüfusunun %2.5’i yoksulluk kapsamýndadýr. Yaþanan ekonomik krizler nedeniyle 2000 yýlý itibariyle bu oranýn % 3 olduðu varsayýldýðýnda, Türkiye’de yukarýdaki tanýma uygun 2 milyon civarýnda yoksul bulunmaktadýr. Ancak bu sayýnýn yoksullarýn alt sýnýrýný gösterdiði hatýrda tutulmalýdýr. Dünyanýn diðer bölgeleri ile karþýlaþtýrýldýðýnda Türkiye’deki yoksulluk kontrol edilebilir boyutlardadýr. 3. Türkiye’de kamu ekonomisi ve idaresinde köklü yapýsal deðiþiklilere ihtiyaç bulunmaktadýr. Çünkü Türkiye’nin global ekonomiye entegre olma amacý ile mevcut ekonomik yapýsý arasýnda uyumsuzluk bulunmaktadýr. Bu uyumsuzluk bir çok sosyo-ekonomik problemin kaynaðý olarak kabul edilebilir. Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapýsý ile sosyo-ekonomik amaçlarý arasýnda tutarlýlýk saðlanabilmesi için bu bildiride ele alýnmayan diðer bir çok hususun yanýnda, kamu ekonomisinin ve idaresinin küçültülmesi, etkinleþtirilmesi, þeffaflaþtýrýlmasý ve hesap verilebilirliðinin saðlanmasý gerekmektedir. Türkiye’nin en önemli hedefi ve sorunu budur. Diðer bütün hedefler buna baðlý ve bundan sonra gelmektedir. Bu süreçte demokratik toplum adýna denetçi ve ekonomik karar birimleri adýna enformasyonda simetri yaratýcý bir aktör olarak hür basýna düþen görevlerin altý çizilmelidir. 4. Kamu ekonomisinin ve idaresinin yukarýda sayýlan ilkelere göre yeniden yapýlandýrýlmasý sonucunda; yolsuzluklarýn ve optimal-dýþý kaynak tahsisinin önlenmesi, ekonomideki crowding-out etkisinin ortadan kaldýrýlmasý ve düþen faizler ekonomik büyümeyi arzu edilen oranlara çýkarabilir. Þeffaf bir kamu idaresinin yarattýðý simetrik enformasyon, ekonomik karar birimlerinin doðru karar vermelerine yol açacaktýr. Doðru karar doðru kaynak tahsisi anlamýna gelir. Doðru kaynak tahsisi, kaynak israfýný önler. Devletin borçlanma gereðinin minimize edilmesi, finansal piyasalarýn etkinleþmesine, derinleþmesine ve bu yolla asli fonksiyonlarýna dönmesine yol açacaktýr. Faaliyet dýþý kazanç imkanlarýnýn ortadan kalkmasý ile özel sektör üretim gö-



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



229



revine geri dönecektir. Bütün bu etkilerin doðurduðu sinerji ve büyüme hýzý ile bir yandan iþsiz sayýsýnýn azalmasýný öte yandan artan milli gelirin toplumun çeþitli katmanlarýna yayýlmasýyla da yoksul sayýsýnda ciddi düþüþlerin ortaya çýkmasýný bekleyebiliriz. 5. Türkiye’deki 2 milyon iþsiz sayýsý kontrol edilebilir boyutlardadýr. 2 milyon kiþiye günlük 2 dolar ilave gelir saðlamanýn doðuracaðý yýllýk maliyet, (2 000 000 kiþi x 2 dolar x 365 gün = 1 milyar 456 milyon dolar) dýr. Türkiye Ekonomisi yeniden yapýlandýrýldýðýnda ve toplumun dayanýþmacý potansiyeli simetrik enformasyon altýnda yoksullara doðru yönlendirildiðinde bu yükün altýndan kolayca kalkýlabilir. Sadece banka iflaslarýnda kamunun altýna girdiði yükün boyutunun 40 milyar dolar civarýnda bulunduðunu söyleyen gazete haberleri doðru kabul edilirse, ülkemizdeki yoksulluðun sosyo-ekonomik bir zaruret deðil kollektif bir ayýp olduðu kolayca ortaya çýkar. 6. Demek ki Türkiye’de öncelikli hedef, kamu gelirlerini arttýrýcý ve fakat bilhassa kamu harcamalarýný kýsýcý makroekonomik politikalarla kamu açýklarýnýn giderilmesidir. Kamu ekonomisinin küçültülmesi, etkinleþtirilmesi, þeffaflaþtýrýlmasý ve hesap verilebilirliðinin saðlanmasý yoluyla serbest piyasa mekanizmasýna iþlerlik kazandýrýlmasý saðlanmalýdýr. Bu yolla saðlanacak büyümenin yoksulluðu azaltýcý bir tesir icra edeceði muhakkaktýr. Bu süreç devam ederken, kamu ve sivil toplum örgütleri önderliðinde yoksullara doðrudan gelir desteði saðlayacak bir düzenleme yapýlabilir. Türkiye bu yükün altýndan kalkacak ekonomik potansiyele sahiptir.



1



Türk nüfusunun en zengin yüzde yirmilik grubu milli gelirin yüzde 55’ini alýrken, en yoksul yüzde yirmilik grubu ise, toplam gelirin yüzde 5’ini ancak elde etmektedir. Bkz.: DÝE; Gelir Daðýlýmý Araþ-



230 YOKSULLUK



Kaynaklar Bocutoðlu,E.(1993) “Interrelations Between Economic and Demographic Development: The Turkish Case”, Demografia e Demo-Economia del Bacino Mediterraneo,Cacucci Editore, Bari, Italy Bocutoðlu,E.,Çelik,K.(2002), “ A Retrospective and Prospective Approach to the Crossborder Economic Relations of Turkey with the Russian Federation and the Southern Caucasus States: Opportunities and Challenges”, Turkey at the Crossroad of Economic Routes, Crossborder Economic Relations, French Institute of Anatolian Studies, George Dumezile Institute. Chen,S.,Ravallion,M.(2000), “How did the World’s Poorest Fare in the 1990s?” Policy Research Working Paper, World Bank, Washington DC. Helmann,J.S., Geraint,J., Kaufmann,D., Schankerman,M. (2000), “Measuring Governence, Corruption and State Capture: How Firms and Bureaucrats Shape the Business Environment in Transition Economies?”, Policy Research Working Paper, World Bank, Washington DC. Helmann,J.S., Geraint,J.,Kaufmann,D.(2000), “Seize the State Seize the Day: State capture, Corruption and Influence in Transition”, Policy Research Working Paper, World Bank,Washington DC. http://www.die.gov.tr Sen,A.(1981) “ Ingredients of Famine Analysis: Availability and Entitlement” Quarterly Journal of Economics, 96(3), August, 433-64, Stiglitz,E.J.(1999), “On the Liberty,the Right to Know,and Public Discourse: The Role of Transpanecy in Public Life”, Oxford Amnesty Lectures, Oxford. ---------(2001), “ Information and the Change in the Paradigm in Economics”, Nobel Prize Lecture, Columbia Business School. World Bank(2001), World Development Report 2000-2001.



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



231



Yoksulluk ve Kapitalizm: Türkiye’deki Yoksulluk Meselesinin Çözümünde Devlete Düþen Görevler Necmiddin Baðdadioðlu Yrd.Doç.Dr., Hacettepe Üniversitesi, Maliye Bölümü e-posta: [email protected]



Orhan Çakmak Dr., Hacettepe Üniversitesi, Maliye Bölümü e-posta: [email protected]



Öz



H



enüz yoksulluðun genel geçer bir tanýmý yapýlabilmiþ deðildir. Yoksulluk tanýmý kiþiden kiþiye, bölgeden bölgeye ve kuþaktan kuþaða deðiþiklikler göstermektedir. Böyle olmakla beraber, zengini yoksuldan ayýran, keyfi olarak belirlenmiþ de olsa, bir çizgi her zaman olmuþtur; ve yoksullar, yoksulluklarýnýn musebbibi olarak suçlayabilecekleri biri(ler)ni her zaman bulmuþlardýr. Bu manada, dünya nüfusunun büyük bir kýsmý içerisinde yaþadýklarý sefaletin yaratýcýsý olarak kapitalist üretim sürecini göstermektedirler. Ancak, kapitalist olarak bilinen bazý ülkelerin büyüme dinamiklerini incelemek suretiyle bunun hiçte öyle olmayabileceði sonucuna varmak mümkündür. Zira, bu ülkelerin yoksulluk yaratmak bir yana, bilakis yoksulluðun kökünün kazýnmasýnda ya da önemsiz seviyelere düþürülmesinde daha baþarýlý olduklarý görülmektedir. Kapitalist ülkelerin zenginleþme sürecinde devletin oynadýðý son derece önemli rol de oldukça dikkat çekicidir. Benzer bir rol Türkiye’de yoksulluk meselesinin çözümünde devlet tarafýndan üstlenilebilir. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Kapitalizm, Devlet Müdahalesi, Küreselleþme, Türkiye



Abstract



Y



et there is not a clear cut definition of poverty. Its definition varies from person to person, place to place and generation to generation. Nevertheless, there has always been a line, though drawn arbitrarily, separating rich from poor; and the poor has always been good at finding some to blame for their poorness. In that sense, a major part of world population blame capitalist way of production for their miserable life conditions. However, examining the growth dynamics of various so-called capitalist countries, one might not reach the same conclusion. On the contrary, these countries appear to be more succesful in eliminating rather than creating poverty, if not to nothing, to dispersed very small pockets. It is also noteworthy to emphesize the indispensible role the state played during the en-



232 YOKSULLUK



richment process of capitalist countries. A similar role may be assigned by the Turkish state for solving the poverty problem in Turkey. Keywords: Poverty, Capitalism, State Intervention, Globalisation, Turkey



Giriþ



2



000 senesiyle beraber geride býraktýðýmýz eski milenyumun yeni milenyuma miras býraktýðý en önemli sorunlardan birisi yoksulluktur. Bu sorun, ferdi müteþebbislik ruhunun hüküm sürdüðü ülkelerdeki refah seviyesi ile bu ruhu bir türlü yakalayamayan ya da yakalamamakta ýsrar eden ve dünya nüfusunun çoðunluðunu oluþturan diðer ülkelerin refah seviyesi arasýndaki mesafenin daha da açýlmasýyla rahatsýz edici seviyelere ulaþmýþtýr. Bu yüzden, Eylül 2000 tarihinde toplanan Milenyum Zirvesi’nde Birleþmiþ Milletleri meydana getiren ülkeler, yoksulluðun kökünün kazýnmasý hedefini, yeni milenyumda üzerinde en fazla durulmasý gereken hususlarýn baþýna yerleþtirmiþlerdir. Bunun için de, geliþmiþ ve zengin ülkelerden gayri safi yurtiçi hasýlalarýnýn %0.7’sini bu uðurda harcanmasý için tahsis etmelerini istemiþlerdir. Zirve sonunda alýnan bu karar fiiliyatta maalesef bir temenni niteliði taþýmanýn ötesine geçememiþtir. Zira, bu uðurda en samimi giriþimlerden birini baþlatan Birleþik Krallýk’ýn ayýrdýðý miktar bile gayri safi yurtiçi hasýlasýnýn ancak %0.2’si dolaylarýnda kalmýþtýr. Esasýnda yoksulluk sorununun, zengin ve geliþmiþ ülkelerin yapacaðý nakdi yardýmlarla kalýcý bir biçimde çözülebileceðini düþünmek, aþýrý iyimser ve hatta naif bir beklenti olarak görülebilir. Zira, bu tür yardýmlarýn insanlarý daha fazla tembelliðe itme tehlike ve ihtimalinin mevcudiyeti tecrübelerle sabittir (Cavid Bey, 2001). Lakin, bu durum, 1999 senesi tahminine göre, dünya nüfusunun yaklaþýk olarak yarýsýnýn (2.8 milyar insanýn) günde iki Amerikan dolarýndan daha az bir gelir ile hayatýný sürdürmekte olduðu hakikatini deðiþtirmemektedir (World Bank, 2003). Dahasý, geliþmekte olan ülkelerin toplam nüfusunun yarýsýndan fazlasýna tekabül eden bu kadar çok insan, sefalet içerisinde bir hayat sürmelerinin en önemli sebebi olarak kapitalist üretim sürecini göstermektedir. Tebliðimizin amacý ilk önce, bu iddianýn gerçeði ne kadar yansýttýðýný, geliþmiþ ve zengin ülkelerinin yaþadýklarý refah düzeylerine nasýl ulaþmýþ olduklarýný deðerlendirmek suretiyle ortaya koymaktýr. Zira, gerek teorik ve gerekse



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



233



pratik tecrübeler, yoksulluk sorununun tarihin ilk zamanlarýndan beri mevcut olduðunu, yoksulluk seviyesinin dönemler ve bölgeler itibariyle farklýlýklar gösterebildiðini, kapitalizmin yoksulluk yarattýðýna dair doðrudan bir baðlantýnýn kurulamayacaðýný ve hatta kapitalist üretim sürecini takip eden ülkelerde yoksulluðun bilakis çok daha düþük düzeylerde olduðunu göstermektedir. Ayrýca, ayný tecrübeler, geliþmiþ ve zengin ülkelerin ulaþtýklarý refah seviyesinde, devletin, ferdi giriþimciliðin yaygýnlaþtýrýlmasýný, fertler arasýndaki ihtilaflarýn kurumsal temelde ve güven içerisinde çözülebilmesini, yerel ve uluslararasý ticari münasebetlerin artýrýlmasýný ve nihayet fertlerin daha kaliteli mal ve hizmeti daha ucuza tüketebilmelerini saðlayacak kurumsal altyapýyý tesis etmek suretiyle, bilfiil katkýda bulunduðunu göstermektedir. Tebliðimizin bu bakýmdan belki de daha önemli diðer amacý, bu deðerlendirmelerin ýþýðýnda, Türkiye’de yoksulluk seviyesinin azaltýlabilmesi ve Türkiye’nin geliþmekte olan ülke statüsünden kurtulabilmesi için, devlet tarafýndan hayata geçirilmesi ve uygulanmasýnda sürekliliði temin etmesi gereken hususlarda tavsiyelerde bulunmaktýr.



Yoksulluðun Düþmaný-Zenginliðin Kaynaðý: Kapitalist Üretim Süreci? Yoksulluðun herkesin üzerinde ittifak ettiði bir tarifi henüz yapýlabilmiþ deðildir. Her kuþak, her coðrafya ve her fert kendine has hususiyetlere sahip olduðundan her kuþaðýn, her coðrafyanýn ve her ferdin kendine has bir yoksulluk tanýmý olduðu söylenebilir. Ancak çok iyi bilinen bir diðer husus vardýr ki, o da, yoksulluðun insanlýk tarihi kadar eski olduðu ve zenginlik seviyesi ne kadar artarsa artsýn gelecekte de var olacaðýdýr. Cavid Bey’in (2001: 299) ifade ettiði gibi: “Fakirlik ve sefaletin, medeniyetin þimdiki asrýn mahsulü olduðunu iddia etmek doðru deðildir. Kitabi dinlerin hepsinde yoksullara yardým etmek dini bir vazife olarak emredilmiþ olduðundan bu dini telkin, her zaman yoksullarýn mevcut olacaðýný göstermektedir.” Dolayýsýyla, yoksulluk meselesinin bir tek yakýn döneme ait ve bilhassa kapitalist üretim sürecine has bir sorun olduðu iddiasý zayýf kalmaktadýr. Coðrafi olarak ayný bölgede bulunmamalarýna raðmen iktisadi faaliyetleri örgütleyiþ biçimlerinin benzeþmesi sebebiyle Batý olarak bilinen ve günümüzün en zengin ve en geliþmiþ ülkeleri sayýlan, Amerika Birleþik Devletleri, Batý Avrupa ülkeleri, Kanada, Avustralya ve Japonya’daki insanlarýn büyük çoðunluðunun daha iki asýr öncesine kadar sefalet içerisinde bir hayat sürüyor olmalarý bu iddiayý teyit etmektedir (Rosanberg ve Birdzell, 1986). Ayrýca yoksulluðun, fertlerin, þehirlerin, toplumlarýn, ülkelerin ve bölgelerin yalnýzca bir gelir meselesi olarak algýlanmasý, deðerlendirmelerin oldukça eksik ve belirlemelerin yanlýþ yapýlmasý sonucunu doðuracaktýr. Bu ne-



234 YOKSULLUK



denle, yoksulluk meselesine iktisadi yönü kadar sosyolojik ve psikolojik yönleriyle de bakmak, daha þümullü bir analiz yapýlabilmesine yardýmcý olacaktýr. Þöyle ki, zengin ve geliþmiþ ülkeleri yoksul ve geliþmekte olan ülkelerden ayýran en önemli fark, ilk gruba dahil ülkelerde yaþayan insanlarýn bir tek mal ve hizmetlerden daha fazla tüketebilme imkanýna sahip olmalarý deðildir, bununla beraber ve belki daha da önemlisi ferdi tercihlerine uygun bir hayat yaþayabilme imkanýna sahip olmalarýdýr. Bu bakýmdan ele alýndýðý zaman, yoksulluðu, hayatta kalmanýn neredeyse baþlýca amaç haline geldiði, yaþam çevresinin insanýn hususi bir hayatý olmasýna elvermeyecek derecede kalabalýk olduðu ve nihayet mevcut imkanlarýn ferdin gelecek beklentisini karartacak derecede kýsýtlý olduðu bir hayat þekli olarak tarif etmek mümkündür. Rosanberg ve Birdzell’e göre, yoksulluktan kurtuluþta alýnan mesafe, hayat süresi ve hayat kalitesindeki deðiþikliklere bakýlarak tayin edilebilir. Hayat süresinin uzamasý, ölüm hadlerinin düþmesi, bebek ölümlerinin azalmasý, kötü beslenmeden kaynaklanan hastalýklarýn ortadan kalkmasý, ölümcül ve sakatlayýcý hastalýklarýn etkisinin azalmasý, okur-yazarlýk haddinin artmasý ile baðlantýlý olarak insanlarýn cehalet ve batýl inançlarýndan arýnmasý ve nihayet insanlarýn tercih imkanlarýnýn artmasý, yoksulluðun terk edildiði ve daha iyi bir hayat seviyesine doðru gidildiðini göstermektedir. Bu ilerlemeyi tespit etmek amacýyla, en fazla kullanýlan diðer göstergeler, gayri safi milli hasýla, milli gelir ve gerçek ücretlere dair istatistiklerdir. Ancak, bu istatistiklerin bilinen nedenlerle gerçeði tam olarak yansýtmakta aciz kalmalarý, rakamlar vasýtasýyla yoksulluk veya zenginlikle ilgili iddialarýn kanýtlanmasý ya da çürütülmesi yolunun izlenmesini cazip olmaktan çýkarmaktadýr. Bunun yerine, yoksul ve geliþmekte olan ülkeler ile zengin ve geliþmiþ ülkeler arasýndaki farklýlýklarýn nedenlerini tespit etmek için izlenebilecek diðer bir yol, bahsedilen ülkelerdeki iktisadi ve siyasi kurumsal yapýlarýn iþleyiþ tarzýna bakmaktýr. Geleneksel kalkýnma iktisadýna esastan eleþtiriler getiren Peter Bauer’in belirlemesi bu tercihimizi destekler niteliktedir. Zira, Dorn’un da (2002: 117) bildirdiði gibi, Peter Bauer’e göre, ülkelerin iktisadi bakýmdan baþarýsýný ve yoksulluk kýsýr döngüsünü kýrabilme potansiyelini, bir yandan ülke insanlarýnýn giriþimcilik kabiliyetleri, tavýrlarý ve diðer yandan sahip olduklarý sosyal ve siyasi kurumlar belirlemektedir. Ülkelerin bu unsurlardan ne kadarýna, ne þekilde sahip olduklarý ise, iktisadi baþarýlarýnýn seviyesini ve fiziki büyüme oranýný önemli derecede etkilemektedir. Ayrýca, zengin ve geliþmiþ ülkeleri yoksulluktan kurtararak zenginliðe doðru götüren iktisadi örgütlenme yapýsýnýn kapitalist olarak tarif edilmesine de itirazlar vardýr. Zira, Rosanberg ve Birdzell’e göre, Batýlý ülkelerin takip ettikleri iktisadi örgütlenme yapýsý, laissez-faire ideolojisinin esasýný teþkil eden mantýðýn 1776’da Adam Smith tarafýndan sistematik olarak ortaya kon-



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



235



masýndan çok daha önce bu ülkelerde yaþayan insanlarýn hayatýna nüfuz etmiþ ve refah seviyesini giderek artan bir hýzla yükseltmeye baþlamýþtýr. Dolayýsýyla, özel mülkiyetin olmazsa olmaz bir koþul olmasý, müsadere kültürüne karþý olunmasý ve vergilemede keyfiyete varacak uygulamalarýn olmamasý gibi bazý benzerlikler bulunmasýna raðmen, iktisat ders kitaplarýnda kapitalizme atfedilen nitelikler ile Batýlý ülkeleri zenginliðe ulaþtýran dinamiklerin ayný olmadýðýný söylemek mümkündür. Zira, Adam Smith’in Uluslarýn Zenginliði’nde belirttiði gibi, sermaye sahiplerinin kar marjlarýný artýrma arayýþlarýnda her fýrsatta tekelci anlaþmalar yapma eðiliminde olduklarý dikkate alýndýðýnda, Batýlý zenginliði kamçýlayan esas dinamiklerin, bir tek sermaye birikimine baðlý olmadýðý ve bunun daha ziyade gerek insanlarýn taleplerindeki deðiþmeleri ve gerekse teknolojik yenilikler ile ilerlemeleri daha yakýndan ve daha hýzlý takip etmeye elveriþli bir iktisadi yapýdan kaynaklandýðý açýklamasý akla daha uygun gelmektedir. Bu arada, Batýlý ülkelerde zenginliðin, nüfusun yüzde onluk kýsmýndan kalan yüzde doksanlýk kýsmýna yayýlýþýnýn ve yoksulluðun nüfusun yüzde doksanlýk kýsýmdan yüzde otuzluk, yirmilik ve bazý yerlerde onluk kýsmýna kadar azalýþýnýn aniden olmadýðýný, daha ziyade yavaþ yavaþ ve zaman içerisinde gerçekleþtiðini belirtmek yerinde olur. Bu süreçte, devlet mekanizmasýnýn, zenginliðin ortaya çýkýþ hýzý ile yoksulluðun ortadan kalkýþ hýzýna etkisinin ne kadar olduðu hakkýnda kesin bir belirleme yapmak mümkün olmamakla beraber, Batýlý refah seviyesinin oluþumunda büyük katkýsý olduðunun bilhassa altýný çizmek gerekir.



Devletin Zenginliðe Katkýsý Devletin katkýsý ifadesi, doðal olarak müdahaleci bir yaklaþýmý çaðrýþtýrmasýna raðmen, önemli olan devletin söz konusu müdahaleyi ne yönde yaptýðýdýr: Kamu giriþimciliðini arttýrmak için mi? yoksa özel giriþimciliðini heveslendirmek için mi? Rosanberg ve Birdzell, ondokuzuncu asýrla beraber Batýlý devletlerde bunun bilhassa ikincisine yönelik olarak kullanýldýðýný belirtmektedirler. Zira bu dönemde Batýlý devletlerin en önemli amacý iktisadi faaliyetleri, imalat ve ticareti kolaylaþtýracak þekilde düzenlemektir. Bunun için, fertlerin ticari anlaþmalara riayet etmesini saðlamak ve kredi borçlarýnýn tahsilatýný kolaylaþtýrmak amacýyla hukuk mahkemeleri kurmuþlar; ticaret ve yatýrým faaliyetlerinin itici kuvveti olan mülkiyet haklarýný güvence altýna alacak düzenlemeler yapmýþlar; þirket kurulmasýný ve þirket faaliyetlerini kolaylaþtýracak yasal düzenlemeleri hayata geçirmiþler; üretim faktörleri ve mamullerin üretim ve tüketim bölgeleri arasýnda daha hýzlý akýþýný saðlamak için demiryollarý, kanallar ve karayollarý inþa etmiþler ya da inþasýný desteklemiþlerdir. Hatta yeni sanayilerin kurulabilmesi için tekel haklarý dahi ver-



236 YOKSULLUK



miþlerdir. Ayrýca, kendi insanlarýnýn mal ve hizmetleri daha ucuza ve daha kaliteli tüketmelerini engellemek pahasýna (Roberts, 2001), iç imalatý dýþ imalatýn rekabetine karþý koruyacak þekilde kotalar koymuþlar ve gümrük tarifeleri uygulamýþlardýr. Ancak, 1930’larda etkileri tüm dünyada hissedilen iktisadi kriz ile beraber devletin müdahaleci yaklaþýmý yön deðiþtirerek kamu giriþimciliðine destek verme yoluna gitmiþtir. Bu döneme piyasa dinamiklerinin iþsizlik sorununu çözmede yetersiz kaldýðý düþüncesi hakim olmuþtur. Bunun sonucunda, ya özel þirketlerin kamusallaþtýrýlmasý ya da kamu finansman kaynaklarý vasýtasýyla yeni kurulmak suretiyle, özel kesimin faaliyet alanlarýnda kamu iktisadi teþebbüsleri oluþturulmaya baþlanmýþtýr. Ortaya çýkýþ nedenleri geliþmiþ ülkeler ile geliþmekte olan ülkeler arasýnda farklýlýklar göstermesine ve kurulmalarýnýn ardýndaki bütün iyi niyetlere(!) raðmen, kamu giriþimciliði neredeyse hiçbir ülkede beklenen faydalarý saðlayamamýþtýr. Bunun temelinde hiç kuþku yok ki, özel giriþimcilik ile kamusal giriþimcilik arasýndaki motivasyon farklýlýklarý yatmaktadýr. Ve kamu giriþimciliðinin günümüze kadar yansýyan örnekleri, kamu giriþimciliðinin ferdi refah düzeyini yükseltici etkiler yaptýðý sonucunu çoðu zaman vermemektedir. Nitekim, 1970’lerde yaþanan petrol krizleri ile beraber, kamu giriþimciliðinin fertler üzerinde yarattýðý yükün artýk dayanýlmaz hale gelmesi ve devletlerin, tohumlarý 1930’larýn þartlarýnda atýlmýþ olan, maliye politikalarý vasýtasýyla deðil istihdam sorunlarýný, bununla beraber ortaya çýkan enflasyon sorunlarý ile de baþ edememesi, geliþmiþ ülkeler baþta olmak üzere bütün ülkeleri yeni iktisadi ve siyasi arayýþlara itmiþtir. Bu arayýþlar mahsullerini, piyasa kuvvetlerinin iktisadi faaliyetlerde daha belirleyici olmasýna izin verecek biçimde ülkelerin iktisadi örgüt yapýlarýný yeniden yapýlandýrmasý þeklinde kendini göstermiþtir. Bu dönemde, devlet baþarýsýzlýklarý piyasa baþarýsýzlýklarýný gölgede býrakmýþ, eski dostlar: özel mülkiyet, serbest piyasa sistemi ve rekabet, bütün faziletleri ile birlikte daha da kuvvetlenerek ve yepyeni bir kavram olan küreselleþmeyi de ön plana çýkararak tekrar gündeme oturmuþtur (Drucker, 2000). Piyasa dinamiklerinin, özelleþtirme faaliyetleri sayesinde mahalli düzeyde, uluslararasý ticaret ve finansal piyasalarýn serbestleþtirilmesi sayesinde ise küresel düzeyde iþlemesine, Uluslararasý Para Fonu, Dünya Bankasý, Dünya Ticaret Örgütü gibi II. Dünya Savaþýnýn hemen akabinde kurulmuþ uluslarüstü(!) örgütler de destek vermiþtir (Williamson ve Mahar, 2002). Ancak bu örgütlerin, yoksul ve geliþmekte olan ülkelere yönelik mali ve teknik yardýmlarý, siyasi kaygýlarý mecburen aðýr basan ve bu yüzden de taraftarlarýný kayýrmaktan kendini alýkoyamayan devlet kurumlarý vasýtasýyla piyasa aktörlerine ulaþtýrmakta ýsrar etmesi, iktisadi yeniden yapýlandýrma faaliyetlerinin



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



237



baþarý þansýný önemli ölçüde azaltmýþtýr. Bu nedenle, 1990’lardan itibaren, bahsedilen örgütler yapacaklarý yardýmlarý ülkelerin kurumsal düzeydeki reformlarda aldýklarý mesafeye baðlamýþlardýr. Ne var ki, bu da olumlu yönde atýlmýþ ancak yeterli olmaktan uzak bir uygulamadýr. Zira, esas yapýlmasý gereken zengin ve geliþmiþ ülkeleri mali ve teknik yardým yapmaya zorlamaktan ziyade bu ülkelerin gümrük duvarlarý ve tarifelerini indirerek yoksul ve geliþmekte olan ülkelerle daha fazla ticaret yapmalarýný saðlamaktýr. Bu bakýmdan fazla mesafe alýnamamasý, küreselleþme sürecinin bu kadar tepki almasýnýn belki de en önemli nedenidir. Herþeye raðmen kýsmi de olsa serbestleþen ticaretin olumlu etkileri olduðu söylenmektedir. Mesela, Çin, Uganda, Hindistan ve Vietnam için yapýlan bir araþtýrmaya göre, 1980’lerde uluslararasý ticarete açýlmalarý ile beraber bu ülkelerin gayri safi milli hasýlalarýnýn artmýþ ve yoksulluk hadlerinin düþmüþ olduðu görülmektedir (Dollar ve Kraay, 2002). Dornbusch (2003), bunu destekler tarzda, küreselleþmenin söylendiði gibi yoksul ve geliþmekte olan ülkelerden ziyade zengin ve geliþmiþ ülkelere yaradýðý görüþüne katýlmadýðýný ifade etmektedir. Zira, en yoksullar ile en zenginlerin gelirlerini 1960 ile 1990 seneleri için karþýlaþtýrdýðý araþtýrmasýnda, Orta Doðu ve Kuzey Afrika ülkeleri ile Doðu Asya ülkelerinin gelirlerindeki nispeten küçük bir artýþa nazaran, Latin Amerika ülkelerinin, Sahra-altý Afrika ülkelerinin ve Güney Asya ülkelerinin gelirlerinde önemli artýþlar olduðunu, sanayileþmiþ ülkelerdeki gelir düzeyinin ise pek deðiþmediðini belirlemiþtir.



Sonuç Son olarak, bir ülkede takip edilen iktisadi örgüt yapýsý, ferdin kendi tercihleri çerçevesinde refah düzeyini arttýrmasýna imkan verdiði ölçüde baþarýlý olarak kabul edilebilir. Küreselleþme bu bakýmdan benzersiz bir ayýklama süreci baþlatmýþtýr. Zira, küreselleþme sayesinde farklý iktisadi örgüt yapýlarýna sahip ülkelerin baþarý grafikleri, 1989’dan itibaren görüldüðü gibi, artýk hiçbir rakamýn ardýna saklanamayacak biçimde ortaya çýkmaktadýr. Bu durum siyasi örgüt yapýlarýný da etkilemektedir. Ferdin tercihlerini gözardý eden kemikleþmiþ siyasi yapýlar bu süreçte törpülenmekte, deðiþime direnen siyasi oluþumlar teker teker sahneden silinmektedir. Küreselleþme bu bakýmdan yoksul ve geliþmekte olan ülkelere daha önce sahip olmadýklarý bir dönüþüm fýrsatýný vermektedir. Bunun gerçekleþtirilebilmesinde en büyük sorumluluk, ferdin yetkilerini devrettiði siyasi iradededir. Artýk siyasi iradenin, iktisadi hayatý dumura uðratacak biçimde vergilendirmeler, harcamalar ve düzenlemeler yapmak yoluyla iktisadi faaliyetlere müdahale etme, hele hele enflasyonu azdýracak popülist giriþimlerden bulunma keyfiyeti yavaþ yavaþ ortadan kalmaktadýr. Zira, fiilen küreselleþen piyasa ortamýnda



238 YOKSULLUK



bu tür müdahalelerin, mahalli giriþimcilerin rekabet gücünü azaltmaktan baþka bir iþe yaramadýðý açýkça ortaya çýkmýþtýr. Bu durum Türkiye için de geçerlidir. Bu bakýmdan Türk devleti, fertler ve özel þirketlerin, çaðdaþ iktisadi hayatýn yarattýðý sorunlar ile baþa çýkmalarýný saðlayan muazzam bir kapasiteleri olduðunu dikkate almalý ve mümkün olduðunca hýzlý bir biçimde kamu iktisadi teþebbüslerini özelleþtirmek suretiyle üretim faaliyetlerini sadece güvenlik, adalet ve diplomasiden oluþan tam kamusal mal ve hizmetlerin temini ya da üretimi ile sýnýrlandýrmalýdýr. Diðer bütün mal ve hizmetlerin üretimi ise piyasanýn kendi iç dinamiklerine ve özel giriþimcilere býrakýlmalýdýr. Çünkü, ancak bu surette parlamentonun bir iþ bulma kurumu gibi çalýþmasýnýn önüne geçilmiþ, milletvekillerinin asli fonksiyonlarýný ifa edebilmelerine ve fertlerin kendi kaderlerini kendi yetenekleri çerçevesinde belirlemelerine imkan verilmiþ olacaktýr.



Kaynaklar Dollar, D., A. Kraay (2002) “Globalleþme ve Refahýn Yayýlmasý.” (Çeviren: Muhittin Ataman). Liberal Düþünce, Yaz, Cilt: , Sayý: , sf. 67-73. Dorn, J. (2002) “P. T. Bauer’in Piyasacý ve Liberal Vizyonu.” Piyasa, Yaz, Cilt: 1, Sayý: 3, sf.117-120. Dornbusch, R. (2003) “Görülmemiþ Bir Refah Yüzyýlý.” Ian Vasquaz (editör), Kapitalizm ve Küresel Refah (içinde). Liberte Yayýnlarý. Ankara. (Çeviren: Metin Toprak). Drucker, P. F. (2000) Yeni Gerçekler. Ýþ Bankasý Kültür Yayýnlarý: Ankara. (Çeviren: Birtane Karanakçý) Mehmet Cavid Bey (2001) Ýktisat Ýlmi. Liberte Yayýnlarý: Ankara. (Çeviren: Orhan Çakmak). Robert, R. D. (2001) Tercih: Bir Serbest Ticaret ve Korumacýlýk Öyküsü. Liberte Yayýnlarý: Ankara. (Çeviren: Mustafa Acar). Rosenberg, N., L. E. Birdzell, Jr. (1986) How the West Grew Rich. BasicBooks: USA. Smith, A. (1776) Wealth of Nations. Cannan Ed. University of Chicago Press: Chicago. Williamson, J., M. Mahar (2002) Finansal Liberalizasyon Üzerine Bir Ýnceleme. Liberte Yayýnlarý: Ankara. (Çeviren: Güven Delice). World Bank (2003) World Development Report 2003. Oxford University Press: Oxford.



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



239



Yoksullukla Mücadelede Kurumsal Kapasitenin Geliþtirilmesi Ercan Dansuk Devlet Planlama Teþkilatý – Planlama Uzmaný, University of Exeter (Sosyoloji, Doktora Öðrencisi) e-posta: [email protected]



Öz



T



ürkiye 1980 öncesinden farklý olarak bugün hayatý boyunca yoksul kalacak ve geleceðe dair hiç bir umut besleyemeyen, özellikle büyük þehirlerdeki alt sýnýflar ve kýrdan kente ve sanayiye hiç bir þekilde gelemeyecek orta yaþlý ve yaþlý nüfus ve olanak yoksulu gençlerden oluþan toplumsal alt sýnýflar ile karþý karþýyadýr. Son yýllarda bile bile bir çok “doðal afet”(?) yaþayan Türkiye, bugün artýk sosyal afetler ile karþý karþýyadýr. Bu nedenle yoksullukla mücadelede yeni yaklaþýmlar ve yöntemler geliþtirilmesi kaçýnýlmazdýr. Yoksullukla mücadele olmazsa olmaz iki unsur içermektedir; yoksulluðun gerçekçi tespiti ve fiziki imkanlarýn varlýðý. Birincisi bilimsel çalýþmalarý, politik, ahlaki ve insani duyarlýlýðý, ikincisi ise mali, teknik ve kurum sal kapasiteyi ifade etmektedir. Dünyada yoksulluk ile ilgili büyük bir yazýn olmasýna raðmen Türkiye’de yoksulluk sorunu 1990’lara kadar resmi dilde ve bilim alanýnda telaffuz edilmemiþtir. Yoksulluðun ve eþitsizliðin adeta yok sayýldýðý bir toplumsal ve politik geçmiþ yaþanmýþtýr. Türkiye’de eþitsizlik ve yoksulluk konusu sadece ya sinema ve edebiyat içinde estetik kaygýlar ya da dar siyaset çevresinde keskin ideolojik bölünmelerin aracý olarak kullanýlmýþtýr. Toplumsal duyarlýlýklar, ahlaki, politik ve insani duyarlýlýklar sadece geleneksel yardým ve dayanýþma mekanizmalarý çerçevesinde kalmýþtýr. Sivil örgütlerin çabasý biraz umut verici çabalar olmuþtur. Dolayýsýyla Türkiye’de yoksullukla mücadelenin birinci ayaðý eksik kalmýþtýr. Ýkinci ayak olan kamusal gücün oluþturduðu kurumsal mekanizmalar ve uygulamalar da yoksulluk sorununun oldukça küçük bir bölümünü kapsamýþtýr. Bu yazýda yoksullukla mücadelede neden yeni kurumsal yapýlarýn oluþturulmasý ve varolan kurumlarýn geliþtirilmesi üzerine eleþtirel bir yaklaþým ve bu soruna çare arayan çeþitli saptamalar da bulunmaktadýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Toplumsal Bilinç, Kurumsal Kapasite.



Abstract



T



urkey faces two kinds of new lower classes. One of them is a social group, which is composed of people who have no hope for future and will always live as poor in cities. The second class is a social group, which is composed of the middle-aged and old-aged people who have no chance to move cities and the young people who are in deprivation of means in rural areas. This means that Turkey who is a country knowingly lived lots of natural disasters recently, will face now social disasters. For this reason, it is inevitable to create new approaches and methods for combating against poverty. Combating against poverty has two basic factors; defining realistically poverty and existence of physical means for that combat. The first one necessitates scientific studies, political, ethical, humanistic interests, and the second one necessitates financial, technical and institutional capacity. Poverty had not been studied in Turkish social sciences and public institutions so much till 1990s, although there is a very huge literature in the world. This period was a period that the absence of poverty was believed in Turkey. Poverty was understood only as the subject



1



Bu konuda iki çalýþma söylenebilir; Ercan Dansuk “Modernleþtirici Yoksulluk ve Yoksullaþan Modernleþme” (Modernising Poverty and Impoverishing Poverty) isimli henüz bitmemiþ Doktora Tezi (Exeter Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü)



240 YOKSULLUK



of novels, and cinema in aesthetical form. Or poverty became an instrument of the sharp ideological division among social classes before the 1980s. Social, political and ethical interests were in the form of traditional social assistance and solidarity. Civil societies had a hopeful effort, but public force combating against poverty was weak. In this study, how public institutional capacity is increased for eradicating poverty will be analysed. Key words: Poverty, social consciousness, institutional capacity.



Giriþ Yoksullukla mücadele olmazsa olmaz iki unsur içermektedir; birincisi yoksulluðun bilincine varmak ve bu durumun gerçekçi tespiti ve ikincisi fiziki imkanlarýn varlýðý. Ýlk unsurlar bilimsel çalýþmalarý ve politik, ahlaki ve insani duyarlýlýðý, ikincisi ise mali, teknik ve kurumsal kapasiteyi ifade etmektedir. Bu yazý dört bölümden oluþmaktadýr. Birinci bölümde, Türkiye’de yoksulluðun nasýl görünür hale geldiði irdelenecektir. Ýkinci bölümde yoksullukla mücadelede kapsamýndaki kurumlarýn kapasiteleri ve sorunlarýný belirleyen içsel etkenler açýklanacaktýr. Üçüncü bölüm bu kurumlarýn çalýþmasýný etkileyen dýþsal etkenler üzerine durulacaktýr. Dördüncü bölüm ise önerilerden oluþmaktadýr.



1 - Sosyal Deðiþimin Miladý Olarak 1980’ler Türkiye’de 1980’ler sonrasý gelir daðýlýmý eþitsizliði ve yoksulluk sorunu görülür hale getirecek neler oldu? Yoksulluk 1980 öncesinde varlýðýný gizli olarak mý sürdürüyordu? Öncelikle þu tespiti yapmak gereklidir. Türkiye 1980 öncesinden farklý olarak bugün hayatý boyunca yoksul kalacak ve geleceðe dair hiç bir umut besleyemeyen özellikle büyük þehirlerde alt sýnýflar ve kýrdan hiç bir þekilde kente ve sanayiye gelemeyecek orta yaþlý ve yaþlý ve olanak yoksulu gençlerden oluþan toplumsal alt sýnýflar ile karþý karþýyadýr.1 Son yýllarda bile bile bir çok “doðal afet”(?) yaþayan Türkiye, bugün artýk sosyal afetler ile karþý karþýyadýr. Burada sözü edilen sosyal afete karþý mü-



ve Çaðlar Keyder ve Ayþe Buðra’nýn UNDP için hazýrladýðý henüz yayýnlanmamýþ yoksulluk çalýþmasý.



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



241



cadelede yeni politikalarýn ve kurumsal mekanizmalarýn neden ve nasýl geliþtirileceði üzerine durulacaktýr. Bu sosyal afet, 1980’de ekonominin içe dayalý ithal ikameci politikayý terkedip ihracata dayalý bir büyüme politikasýna geçiþ ile baþladý. Bu geçiþ Hiromasa Kano’nun Orta Doðu ülkelerinin ekonomileri üzerine yaptýðý bir modelleme çalýþmasý ile aktarýlabilir.



Kano’nun2 modellemesi sanayi, altyapý veya sosyal sektörelere yapýlan yatýrýmlarýn toplam yatýrým içindeki aðýrlýklarýna dayanmaktadýr. Örneðin sanayi ve altyapý yatýrýmlarýnýn yüksek olmasý, ekonomideki büyümeci anlayýþýn hakim olduðu veya sosyal yatýrýmlarýn aðýrlýk kazanmasý, eþitlikçi bir hedefi öne çýkardýðýný göstermektedir. Dikey konumda ise ekonomik programýn finansman ve kurumsal yapýsýný göstermektedir. Kamu kaynaklarýnýn ve kurumlarýnýn etkin olduðu bir ekonomik program kamulaþtýrýcý bir program, liberalalleþmeye hedefli bir model ise özelleþtirmeye dayalý bir program olarak verilmiþtir. Kano Türkiye’nin Model A’yý Atatürk döneminden 1970’lere kadar sürdürdüðünü daha sonra Model C’ye geçiþ yaptýðýný söylemektedir. Dönemler itibarýyla bakýlacak olursa, Birinci Beþ Yýllýk Kalkýnma Planý (1963-1967) tarým ve sanayi arasýnda dengeli bir kalkýnma modelini benimsemiþtir. Hem bölgesel eþitsizliði hem de gelir daðýlýmý eþitsizliðini gözetmiþtir. Ýkinci Plan (1967-1972) ise sanayileþme için gerekli olan altyapýnýn geliþtirilmesine da2



Hiromasa Kano, Keleþ Ruþen, 1986, Economic Development and Social Consiousness Turkey Under the Development ,Institute of Developing Economies, M.E.S. Series No.17.



242 YOKSULLUK



yanmaktadýr. Üçüncü Plan (1973-1977) ve Dördüncü Plan (1978-1983) giderek sanayileþmeye kaymýþtýr. Planlarýn ilk üçü yoksulluk açýsýndan deðerlendirilirse, rekabet, büyümecilik ve eþitlikçi bir karma ekonomi anlayýþýnýn hakim olduðu görülür. Bu planlarda eþitlik, sosyal adalet ve dengeli kalkýnma kavramlarý sadece sözcük olarak kalmayýp uygulamaya da geçmiþtir. Ýçe dönük büyüme modelinin iþlemesindeki önemli unsurlardan biri de toplumsal kitlelerin refahýnýn artýrýlmasý idi. Ýstihdamýn artýrýlmasýna yönelik politikalar, tarýma verilen destekler, sosyal yatýrýmlarýn öncelikli olmasý ve ekonomideki kitlerin aðýrlýðý gelir daðýlýmý eþitsizliðini azaltmýþtýr. 1963-1987 arasý gelir daðýlmý eþitsizliði 0.55’ten 0.43’e düþmüþtür.3 Yoksulluðun 1980’lere kadar ciddi olarak ortaya çýkmamasý bu tür ekonomik politikalar ve tercihlerden kaynaklanmaktadýr. Beþinci Plan ile birlikte bu eþitlikçi felsefe büyük ölçüde ortadan kalktý. Bu Plan dýþa açýk büyüme modelini ve rekabetçiliði öne çýkaran, özelleþtirme hedefli ve büyümeye yönelik bir plandý. Plan, her ne kadar sosyal adalet, eþitlik gibi kavramlara söz etse ve bölgesel eþitsizliðin azaltýlacaðýný hedeflese de uygulama da farklýlýklar içeriyordu. Altýncý, Yedinci ve Sekizinci Plan dönemlerinde genel olarak sosyal konularýn önemi daha çok vurgulanmasýna raðmen uygulamada tersi söz konusudur. Hükümetlerin Kalkýnma Planlarýný izleme ve uygulama alýþkanlýklarý son onbeþ yýlda giderek azalmýþtýr. Bu dönemlerde kabaca söylenirse, eðitim ve saðlýðýn geri plana itilmesi, istihdam ve iþgücü piyasasýndaki emek aleyhine deðiþimler, esnek çalýþma, sendikasýzlaþtýrma, kentlerde yoksullarýn arazi rantý kavgasýndan dýþlanmasý gibi unsurlar yoksullaþmayý artýran nedenler olmuþtur. Bu toplumsal ve ekonomik deðiþimin sosyal bir afeti ortaya çýkarmasýnýn nedeni, uygulanan politkalarýn toplumsal kalkýnmayý salt ekonomik büyüme olarak görmesidir ve bu anlayýþ ne yazýk ki bugün hala geçerlidir. Kalkýnmanýn veya ekonomik büyümenin sosyal maliyeti, 1980 öncesinde varolan sosyal yardým ve hizmetler kurumlarýnýn yanýnda yukarýda belirtildiði gibi özellikle ekonomideki çeþitli gelir eþitsizliðini giderici politikalarla ve geleneksel dayanýþma ve yardýmlaþma mekanizmalarý ile karþýlanýyordu. Tarýmdaki destekleme politikalarý, herkesin bir þekilde ulaþtýðý ücretsiz saðlýk ve eðitim hizmetleri, kentlerde hazine arazilerinin iþgali (gecekondulaþma), sendikal hareketin geliþmiþliði ve içe dayalý bir büyüme modelinden kaynaklý yüksek ücret politikasý gelir daðýlýmý eþitsizliðinin ön plana çýkmasýna engel oluþturuyordu. Özellikle geleneksel dayanýþma mekanizmalarý, geniþ aile ve hemþerilik gibi unsurlar gelir eþitsizliðine karþý önemli savunma mekanizmalarý idi.



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



243



Bu etkenlerin sonucu olarak Türkiye’de yoksulluk sorunu 1990’lara kadar resmi dilde ve bilim alanýnda pek telaffuz edilmemiþti. Oysa ki dünyada bu alanda büyük bir yazýn ve programlar vardý. Türkiye 1980’lere kadar yoksulluðun ve eþitsizliðin adeta yok sayýldýðý bir toplumsal ve politik geçmiþ yaþamýþtýr. Eþitsizlik ve yoksulluk konusu sadece ya sinema ve edebiyat içinde estetik kaygýlar ya da dar siyaset çevresinde keskin ideolojik bölünmelerin aracý olarak kullanýlmýþtýr. Toplumsal duyarlýlýklar, ahlaki, politik ve insani duyarlýlýklar sadece geleneksel yardým mekanizmalarý çerçevesinde kalmýþtýr. Kamu 1980’ler öncesi ve sonrasýnda yoksullukla ilgili ne tür kurumsal uygulamalar gerçekleþtirdi?



2 – Yoksullukla Mücadelede Kurumsal Yapý Yoksullukla mücadelede kurumsal yapýyý oluþturan unsurlar þunlardýr: Resmi kurumlar Sivil Örgütler Uluslararasý Kuruluþlar



2 – 1 – Resmi Örgütler Yoksullukla mücadelenin yasal çerçevesine bakýlýrsa, Anayasanýn 5. 41. ve 61. Maddeleri bu kapsamýnda düþünülebilir. Bu maddelerde sosyal devlet ve toplumsal birlik ve beraberlik fikri hakimdir. Avrupa Birliðinin yoksullukla mücadele programlarý da benzer þekilde toplumsal birleþme (social cohesion) ve sosyal dýþlanmayý yokedici nitelik içermektedir. Avrupa ve Türkiye’deki yoksullukla mücadele ve sosyal hizmet ve yardým programlarý arasýnda iþin ilkesi ve felsefesi açýsýnda pek fark yoktur. Farklýlýk uygulamada örgütsel ve finansal yapýlanmada açýða çýkmaktadýr. Türkiye’de sosyal yardým sistemi 1980’ler öncesi yaþlý, özürlü, ve kimsesiz çocuklarý hedef alan diðer bir deyiþle sadece bunlarý yoksul kabul eden bir anlayýþa sahipti. Yoksulluk gelir daðýlýmý eþitsizliðinin bir türevi olarak deðil arýzi bir olgu olarak algýlanmýþtý. Dolayýsýyla yoksullukla mücadele programý da arýzi koþullarý ortadan kaldýrmaya yönelikti. Bu çerçevede yoksullukla mücadele, sadece SHÇEK, 2022 Sayýlý Kanun çerçevesindeki uygulamalarý çerçevesinde olmuþtur. Türkiye’deki þu andaki yoksullukla mücadelenin kurumsal yapýsý aþaðýda yer almaktadýr.4 Sosyal Yardýmlaþma ve Dayanýþmayý Teþvik Fonu : SYDTF 1986 yýlýndan itibaren doðrudan yoksullukla mücadele amaçlý kurulmuþtur. Fon her yýl yaklaþýk olarak 1 Milyar ABD Dolarý – 500 Milyon ABD Dolarý arasýnda ayni



244 YOKSULLUK



ve nakdi yardým yapmaktadýr. Fon, 2001 yýlý itibarýyla 3 Milyon kiþiye eðitim, yakacak, gýda, saðlýk yardýmý gerçekleþtirmiþtir. Saðlýk Bakanlýðý : Saðlýk Bakanlýðý 3816 Sayýlý Ödeme Gücü Olmayan Vatandaþlarýn Tedavi Giderlerinin Yeþil Kart Verilerek Devlet Tarafýndan Karþýlanmasý Hakkýnda Kanun’u ile 1992 yýlýnda itibaren yoksul vatandaþlara bedava saðlýk hizmeti vermektedir. 2002 yýlý itibarýyla bu hizmetten yararlananlarýn sayýsý 12.783.757’dir. Emekli Sandýðý : 2022 Sayýlý 65 Yaþýný Doldurmuþ Muhtaç Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaþlarýna Aylýk Baðlanmasý Hakkýnda Kanun 1977 yýlýndan itibaren merkezde Maliye Bakanlýðý’na baðlý Emekli Sandýðý Genel Müdürlüðü bünyesindeki Yaþlýlar Sosyal Güvenlik Dairesi Baþkanlýðý ve taþrada ise Defterdarlýklar ve Mal Müdürlükleri aracýlýðý ile yürütülmektedir. Bu kanun çerçevesinde 2002 yýlý itibarýyla 746.468 kiþiye yaþlýlýk, 68.598 kiþiye malullük ve 198.370 kiþiye sakatlýk olmak üzere toplam 991.576 kiþiye sosyal yardým aylýðý ödenmiþtir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu : 2828 Sayýlý Kanun çerçevesinde 416 sosyal hizmet kuruluþu ile 28.864 yatýlý olmak üzere 155.000 kiþiye bakmaktadýr. SHÇEK’e baðlý 64 huzurevinde 5.053 yaþlýya hizmet verilmektedir. Ayrýca yoksul kiþilere nakdi sosyal yardým yapýlmaktadýr, 2002 yýlý için aylýk 65 milyon TL nakdi yardým yapýlan kiþi sayýsý 24.257’dir. SHÇEK’in koruyucu, önleyici, geliþtirici, eðitici, tedavi ve rehabilite edici hizmetlerinden 2002 yýlýnda yaklaþýk 200.000 kiþi yararlanmýþtýr. SHÇEK ile iþbirliði yapan 251 dernek vardýr. Vakýflar Genel Müdürlüðü : Vakýflar Genel Müdürlüðünce 2002 yýlý itibarýyla muhtaç ve özürlü (yoksul) olan 1097 kiþiye 131 Milyon aylýk maaþ baðlanmýþ ve 57 imarethaneden her gün 20.285 kiþi yararlanmýþtýr. Ýçiþleri Bakanlýðý ve Belediyeler : Belediyeler 1580 ve 4109 sayýlý kanunlar çerçevesinde yoksul ve muhtaç kimselere yardým yapmaktadýr. Ýl Özel Ýdareleri ise 3360 sayýlý Kanun çerçevesinde bu hizmeti sürdürmektedir. Aile Araþtýrma Kurumu, Kadýnýn Statüsü ve Sorunlarý Genel Müdürlüðü Özürlüler Ýdaresi Baþkanlýðý : Ýlk iki kurum toplumun bilinçlendirilmesine yönelik fikri ve yasal süreçlerin oluþturulmasý iþlevlerine sahiptir. ÖÝB ise özürlü vatandaþlarýn eðitim, saðlýk ve istihdam sorunlarýný çözmek için çalýþan bir kurumdur. Belediyeler ve Özel Kuruluþlar : Belediyelerin yoksullara daðýttýðý önemli miktarda nakdi ve ayni yardýmlar vardýr, fakat örgütlü ve sistematik yardým 3 4



Gelir Daðýlýmýnýn Ýyileþtirilmesi ve Yoksullukla Mücadele Özel Ýhtisas Komisyonu Raporu, DPT, Ankara, 2001, ss: 16. Aþaðýdaki rakamlar DPT’nin 2003 Yýlý Programý’ndan alýnmýþtýr.



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



245



programlarýna göre yapýlmadýðý için mali boyutu hakkýnda bir þey söylenemez. Ayrýca belediyelere ait 22 dernek ve vakýflara ait 24, azýnlýklara ait 5 ve özel sektöre ait 43 huzur evinde hizmet verilmektedir. Yukarýdaki rakamlar aslýnda Türkiye’nin ciddi bir yoksullukla mücadele programý ve kurumsallaþmasý varmýþ hissi verebilir. Nüfusun yaklaþýk % 25’i sosyal yardýmlardan yararlanmaktadýr. Oysa rakamsal olarak bakýldýðýnda Türkiye’de sosyal yardýmlarýn toplamýnýn milli gelirin % 0.46 ve % 0.6’sý6 arasýnda deðiþtiði görülür. Sosyal yardýmlarýn büyük bölümü SYDT Fonu ve Yaþlýlýk Aylýðý uygulamalarý ile yapýlmaktadýr. Parasal olarak SYDTF, Emekli Sandýðý, Saðlýk Bakanlýðý, SHÇEK, Vakýflar Genel Müdürlüðü’nün yaptýðý yardýmlar yaklaþýk 1.5 Milyar ABD Dolarý civarýndadýr. Bu rakam 1990 sonrasý uygulamalarla büyümüþtür, geçmiþte yok denecek kadar az bir sosyal yardým vardý. Ayrýca bu miktar sosyal yardýmlarýn belirli bir finansal yapýsý olmadýðý için zaman içerisinde deðiþmektedir. Burada ilk göze çarpan olgu, % 7’lik7 bir yoksulluk oranýna karþýn milli gelirin sadece % 0.6’sý yoksullukla mücadelede kullanýlmasýdýr. Türkiye’de bütün sosyal harcamalarýn milli gelirin oraný ise 2002 yýlý itibarýyle % 17,5 (% 4.5 eðitim, % 4,8 saðlýk, ve % 7,96 sosyal koruma) olarak gerçekleþmiþtir.



2 – 2 – Sivil Toplum Örgütleri Yoksullukla mücadeledeki diðer bir kurumsal yapý sivil toplum örgütleridir. Fakat sivil toplum örgütlerinden kurumsal kapasiteleri ve mali yapýlarý bakýmýndan çok fazla beklenti içinde olmamak gerekir. Yine de yoksulluk konusunda toplumsal bilinç oluþturmada önemli iþlevlere sahiptirler. Bu örgütlerin, resmi kurumlarla iþbirliði içinde çalýþmasý yoksulluðu önleyici politikalarýn etkinliðini azaltan tepedenci bir anlayýþtan uzak ve katýlýmcý olmasýný saðlayacaktýr.



2 – 3 – Uluslararasý Kuruluþlar AB’nin çeþitli programlarý, Dünya Bankasý ve Birleþmiþ Milletler yoksullukla mücadelede önemli kurumlardýr. Bu kuruluþlarýn yoksullukla mücadelede öne çýkarttýklarý temel ilkeler; kamu yönetimi reformu, sosyal maliyetlerin düþürülmesi, sosyal yardým ve hizmetlerin etkinleþtirilmesi ve kurumsal yapýlarýn iyileþtirilmesidir.



3 – Sosyal Yardým ve Hizmetleri Aksatan Ýçsel Etkenler Bu bölümde yukarýdaki kurumsal yapýnýn neden etkin iþlemediði üzerinde durulacaktýr.



246 YOKSULLUK



Sosyal Politika : Türkiye, 1980 sonrasý ekonomik dönüþüme uygun genelde toplumsal sorunlara özelde ise yoksulluða dair politikalar henüz belirlememiþtir. Sosyal politikalar genellikle 1980 öncesi kapalý ekonominin ihtiyaçlarýna göre yapýlmaktadýr. Finans : Yaklaþýk 1.5 Milyar ABD Dolarý olan sosyal yardýmlar sürelilik arzetmemektedir, yýllar göre deðiþmektedir. Ayrýca finans yapýsý kurumsal olarak son derece daðýnýktýr. Farklý kurumlar ayný iþlevler için para harcamaktadýr. Bir kiþi birden fazla kurumdan saðlýk, eðitim, yakacak gibi yardýmlarý alabilmektedir. Bu nedenle yoksullukla mücadeleye ayrýlan bu para etkinlikten uzaktýr. Örneðin sosyal yardým ve hizmet alan kiþilerin bir kýsmý hem sosyal güvenlik kuruluþlarýndan hem de sosyal yardým ve hizmet kurumlarýndan faydalanmaktadýr. Yeþil Kart uygulamasýndaki sorunlar ise verilen sosyal yardýmýn ne kadar had safhada istismar edildiðini ve etkisiz olduðunu göstermektedir. Örneðin bir ilimizin nüfusunun yarýsý yeþil kartlýdýr. Yasal Yapý : Kurumlarýn yasal süreçleri ne yazýk ki geliþmiþ deðildir. Örneðin SYDTF kendini yasal olarak tamamlamamýþ bir kuruluþ olmasýna raðmen yoksullukla mücadele için harcanan paranýn büyük bölümü onun üzerinden yapýlmaktadýr. SHÇEK ise tam tersi durumdadýr. Yasal ve örgütsel olarak en geliþkin kurum olmasýna raðmen mali yapýsý oldukça küçüktür. Kurumsal Yapý : Kurumlar hangi hizmeti kime vereceðini belirleyecek politikalara sahip deðillerdir, dolayýsýyla hedefleri deðiþkendir ve belirsizdir. Diðer yandan mevcut sosyal yardým kurumlarýnýn Türkiye’de 5 Milyon olarak tahmin edilen yoksul kitleye hizmet verecek örgütsel kapasitesi yoktur. Gerek bölgesel örgütlenmeleri gerek eleman ve özellikle kalifiye eleman eksikliði bunlarýn baþýndadýr. Örneðin SYDT Fonu’nun il ve ilçelerdeki vakýflarý çoðunlukla sosyal hizmet uzmanýndan yoksundur. Yoksulu kim olduðuna karar vericiler bölgedeki yüksek düzeyli bürokratlardýr. Yetkili fakat sosyal yardým konusunda yetersiz kimselerden kurulu vakýflar nedeniyle Fon büyük ölçüde para daðýtma kurumu, bir sadaka kurumuna dönmüþtür. Ankara’daki Fon merkezi vakýflara büyük miktarda para aktarmasýna raðmen vakýflarýn merkeze karþý mali sorumluluðu yoktur. Fon’un da bu vakýflarý denetleme yetkisi yoktur. Bu nedenle Fon’un sadaka kurumu olma özelliði her türlü kullanýma açýktýr. Kurumsal yapýnýn en önemli eksikliklerden birisi bu kurumlarýn kendi yoksullukla mücadele programlarý ve uygulamalarýnýn etkinliðini bilmemesidir. Yapýlan nakdi ve ayni yardýmlarýn etkinliðini ölçen ve izleyen bir çalýþmalarý ve kurumsal araçlarý yoktur. Bu nedenlerin dýþýnda sosyal yardým ve hizmetlerin saðlýklý iþlemesini engelleyen bazý dýþsal etkenler vardýr. Bu dýþsal etkenlerin kýsa bir açýklamasý aþaðýda yer almaktadýr.



4 - Sosyal Yardým ve Hizmetleri Aksatan Dýþsal Et-



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



247



kenler Hükümetlerin gelir daðýlýmý eþitsizliðini giderici politikalar konusunda kararsýzlýklarý : 1980 sonrasý hiç bir hükümet vaat ettiði gelir daðýlýmýný iyileþtirici uygulamalara seçim dönemleri hariç gitmemiþtir. Toplumal bilinç ve sorumluluk eksikliði : Vatandaþ olarak insanlar yoksulluða karþý duyarsýz ve bilinçsizdirler. Bu sorunun çözümünde toplumsal katýlýmý engellemektedir. Usulsüzlükler : Sosyal yardým için ayrýlan kamu gelirleri amaç dýþý kullanýlmaktadýr. Bunun denetimi sosyal yardým sisteminin þu anki örgütsel yapýsý ile maalesef mümkün deðildir. Siyasal baskýlar ve istismarlar : Özellikle SYDT Fonu’nun kaynaklarý siyasetçinin kolayca kullanabileceði bir kaynaktýr. Fon’un sadaka kurumu olma özelliði siyasi partilerin istismarýna açýktýr. Fon’un hizmetleri bir ölçüde Hükümetteki partinin bir tür sosyal amaçlý örtülü ödeneði olarak çalýþmaktadýr. Kurumsal baðnazlýk : Bürokrasi bugün içine karýþtýðý ve rol aldýðý yolsuzluklardan daha büyük bir tehlike içindedir. Kurumlar iþbirliðinden uzaktýr ve her kurum bu alanda kendi baþýna güçlü olmak istemektedir. Burada birazda bürokrasinin özeleþtirisini ve siyasetin eleþtirisini vermek gereklidir.



4 – 1 – Bürokratýn ve Siyasetçinin Evrimi Yoksullukla mücadelenin kurumsallaþmasýný engelleyen önemli bir unsur 1980’ler sonrasý bürokrasi ve siyasetteki insan tipinin deðiþimidir. 1980’lerden günümüze evrilen siyasetçi ve bürokrat tipi Türkiye’deki reformlarý frenleyen önemli unsurlardýr. Küreselleþme çerçevesinde toplumsal deðiþimi gerçekleþtirecek bürokrat ve siyasetçi bizzat bu deðiþimin önünde engeldir. Bürokrasi 1980’lerin ortasýndan itibaren bu deðiþime entegre olamadý ve bürokrasi deðiþim adýna büyük kan kaybýna uðradý. Statükocu bürokrat tipi deðiþtirilmek istenirken, ilkesiz, beceriksiz, sorumsuz ve fýrsatçý bürokrat tipi ortaya çýkarýldý. Siyasetçi de benzer bir deðiþim gösterdi. Toplumsal sorumluluk duygusu geliþkin siyasetçi giderek azaldý. Fýrsatçý, toplumsal deðerlerden uzak, parti ve kiþisel çýkarýný toplumsal yararýn önüne koyan bir siyasetçi tipi geliþti. Tencere kapak misali bu iki tip giderek siyaseti ve bürokrasiyi hem zayýflattý hem de kirletti. Demokratik bir havadan giderek uzaklaþan siyasi partiler, Makyevelist (her yol mübah) anlayýþý toplumun her katýna þýrýnga etti. Her yolun mübah olduðu bir toplumda yapýlabilecek sýradan iþler bile yapýlamaz hale geldi. Kurumlar birbirleri ile rekabet halinde iþ göremez oldu. Aralarýnda bütünleþmiþ hedefler ve ilkeler ne yazýk giderek azaldý. Türkiye’deki bürokrasinin katýlýmcý olmayan ve tepedenci iþ anlayýþý bu deðiþi-



248 YOKSULLUK



me ivme kazandýrdý. 1980 sonrasý bürokrat, siyasetçi ve halkýnýn genel özellikleri þu þekilde özetlenebilir. Yeni Bürokrat • Siyasetçiden sorun saklar, herþeyin yolunda gittiðini söyler. • Sorunun çözümünü genellikle bilmez, bilse bile kimseyi rahatsýz etmemek için susar. • Derdi sahip olduðu mali ve sosyal olanaklarý kaybetmemektir. Yeni Siyasetçi • Bürokratýndan sorun duymak istemez. • Sorunun da ne olduðunu bilmez • Halka sorunlarýn çözüldüðünü söyler. • Derdi seçilmek için halka her türlü þirinliði yapmaktýr. Yeni Halk • • • •



Ne bürokrattan ne siyasetçiden sorun dinlemek ister. Ýçinde yaþadýðý sorunlarý sanki kendi sorunlarý deðildir. Sorunun çözümüne hiç bir katkýda bulunmak istemez. Sadece kendini düþünür adeta bu dünyada tek kendi varmýþ gibi yaþar. Sonuçta, • Her üçü de sorunlarýn kendiliðinden halledileceðini varsayar. • Her üçü de IMF ve Dünya Bankasý gibi kuruluþlara sözde karþý çýkar. • Her üçününde toplumsal bir hedefi yoktur. Hatta hedefi olan insaný hedef gösterirler. • Her zaman gündem onlarý belirler. • Her üçü için sorunlarýn çözümü zorlaþtýran neden baþkalarýdýr. Ama kendilerine baþkalaþtýklarýný bilmezler. Bu yazýlanlar herhangi bir parti ve grup ayrýmý gözetmeksizin hepsi için geçerlidir. Çünkü hata sistemden kaynaklanmaktadýr. Hangi partinin baþa geleceði veya hangi kiþinin bürokrat olacaðý bu sistem içinde pek fark etmemektedir. Sorunlarýn çözümünden kamu adýna sorumlu ve yetkili olan kiþi sistemin hatasýný gidermek yerine bu hatadan kaynaklanan rantlarýn bölüþümüyle uðraþmaktadýr. Bir iþin gerçekleþtirilmesi için gereken temel iki unsur : kurallar ve insanlardýr. Sistemin kurallarý hatalý ise insanlarý deðiþtirmenin bir önemi yoktur. Yoksulluk artýk Türkiye’de sistemik bir sorundur, arýzi olmaktan çýkmýþtýr. Dolayýsýyla çözüm toplumun tüm kesimlerinin maddi ve manevi katýlýmý ile bulunabilir.



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



249



Burada yoksulluk ile doðrudan ilgili olmasýna raðmen hiç bahsedilmeyen bir toplumsal grupta sermaye sýnýfýdýr. Sermaye sýnýfý da 1980 sonrasý kendi içinde büyük deðiþim göstermiþtir. Yoksullaþmanýn temelinde sermaye sýnýfýna yapýlan gerlir transferleri büyük pay sahibidir. 1980 öncesi oldukça düþük miktarda olan iç borç yolu ile sermaye birikim modeli, 1980 sonrasýnda artan gelir ve bölgesel eþitsizliðin temel nedeni olmuþtur. Sermaye sýnýfýna büyük kaynaklar aktarýlýrken, yoksulluk konusunda zenginler, hiç bir toplumsal sorumluluk taþýmamýþlardýr. Bu iþi tamamen devlete býrakmýþlardýr. Türkiye’de sosyal deðþimin bir maliyeti vardýr. Bu maliyet büyük oranda yine emekçi kesimce karþýlanmaktadýr. Toplumsal deðiþimin meyvelerinden yararlanan kesimlerin, deðiþimin olumsuz sonuçlarý için bir maliyet ödemesi hakkaniyet gereðidir. Maalesef Türkiye’deki sermaye sýnýflarýnýn böyle bir sorumluluðu yoktur. Yoksullukla kurumsal mücadelede önemli unsurlardan biri sermaye sýnýfýnýn katkýlarý olacaktýr. Sadece yoksulluk sorununda deðil, Türkiye’nin tüm sorunlarýnýn çözülmemesine etken olan bu tip siyasetçiyi, bürokratý, halký ve sermaye sýnýfýný yok etmek çözümün baþlangýcýdýr.



Sonuç Yoksulluðu bu çerçevede kendimize tekrar sorarsak, yoksulluðun aslýnda bilinç yoksulluðu olduðunu söylemek pek yanýltýcý olmaz. Her insanýn ve toplumun ekonomik yoksullaþmasý normaldir. Fakat bu yoksulluðu giderecek önlemler almamak ve programlar yapmamak yoksulluðu artýran ve sürdüren en önemli etkendir. Yoksullukla mücadeledeki ekonomik araçlar (temelde istihdam) ve sosyal yatýrýmlar (baþta eðitim ve saðlýk) þimdilik bir yana býrakýlacak olursa, sosyal yardým kuruluþlarýnda ne tür bir reforma ihtiyaç vardýr? Bu öneriler yapýlýrken yukarýdaki bürokrat, siyasetçi, halk ve sermayedar tipinin deðiþtiði varsayýlmaktadýr. Diðer bir deyiþle yoksulluk sorununu sahiplenmiþ, bu konuda bilinçli ve bu sorunu çözebilecek ahlaki ve teknik özelliklere sahip bürokrat ve siyasetçi ve sermayedar tipini talep eden bir toplumun olduðu ön kabul edilmektedir.



Öneriler 1 – Sosyal güvenlik baþlýðý altýnda sosyal yardým ve sosyal sigorta sistemlerini yeniden düzenlemek gereklidir. Bu iki sistem birbirini tamamlayan sistemler olmalýdýr. Bugünkü gibi birbirini kesen ve giderek iþlevsizleþen bir yapý terk edilmelidir. Dolayýsýyla hedef kitle titizlikle belirlenmelidir. Bu iþgücü piyasasý ile bu piyasanýn dýþýnda kalmýþ kitlerin ayrýþtýrýlmasý ve her iki gruba özgü ayrý politikalar geliþtirilmesini getirir.



250 YOKSULLUK



2 – Türkiye’nin diðer kamusal hizmetlerde kamusal yönetim reformuna ihtiyaç duyduðu gibi sosyal yardým ve hizmetlerde de köklü bir reforma ihtiyaç vardýr. Bu nedenle mevcut sosyal yardým kuruluþlarý SHÇEK’in çatýsý altýnda toplamak gereklidir. 3 – Bunu yaparken de dosyal hizmet ve sosyal güvenliði birbirinden ayýrmak gereklidir. 4 – Sosyal yardým ve hizmet konusunda faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerin geliþimi ve yoksullukla mücadelede etkin olan mahalli idarelerin katkýsý saðlanmalýdýr. Bu unsurlar toplumsal duyarlýlýðý ve katýlýmý artýracaktýr. 5 – Sosyal yardým kuruluþlarý uzun vadeli strateji ve planlara sahip olmalýdýr. Bu kurumlar saðlam ve istikrarlý bir mali yapýya kavuþturulmalýdýr. Siyasi baskýlardan kesinlikle arýndýrýlmalýdýr. 6 – Yoksullukla mücadelenin izlenmesi yoksulluk programlarý kadar önemlidir. Bu nedenle yoksullukla mücadelenin programlarýný etkinliðine göre her safhada yeniden gözden geçirecek kurumsal mekanizmalar geliþtirilmelidir. 7 – Yoksullukla önleme sadece nakdi ve ayni yardým þeklinde olmamalýdýr. Hiç bir devlet kendi yoksul kitlesini hayat boyu besleyecek mali yapýya sahip deðildir. Bugün Acil Eylem Plan’ýnda belirtilen yoksullara yardým edilmesinin maliyeti yýllýk minimum 3 Milyar ABD Dolarý maksimum 36 Milyar ABD Dolarýdýr. Bu miktar para ile yoksullukla mücadele edilmez, sadece yeni yoksullar üretilir. Bu nedenle SYDT Fonu yoksullara nakdi yada ayni yardýmlar yerine, iþgücü piyasasýnda kopmuþ ama çalýþabilecek yoksul kitlelere yönelik isthidam yaratýcý projeler konusunda uzmanlaþmalýdýr. Devletin bu konuda görev yapan farklý kurumlarýnýn iþbirliði saðlanmalýdýr. MEB, Tarým Bakanlýklarý gibi istihdam yaratýcý eðitim faaliyetleri düzenleyen kurumlarýn çalýþmalarý yoksullukla mücadele kapsamýna alýnmalýdýr. Ayrýca ÝþKur’un bu sürece dahil edilmesi gereklidir. 8 – Aile Araþtýrma Kurumu, Kadýnýn Statüsü ve Sorunlarý Genel Müdürlüðü Özürlüler Ýdaresi Baþkanlýðý kurumlarýný yoksullukla mücadelede bütünleþtirilmiþ sosyal yardým ve hizmet sistemi içerisinde iþlevi olabilecek þekilde yeniden oluþturmak gereklidir. Sonuç olarak, Türkiye’nin 1980’lerde baþlayan yoksullukla mücadele anlayýþý, 18. Y.Y. Ýngiltere’sinin yoksulluk yasalarýný hatýrlatmaktadýr. O dönemde Ýngiltere’de yoksulluk insanlarýn ahlaki ve kiþisel özelliklerinden kaynaklý bir sorun olarak görülmekte idi. Yardým dernekleri ile bu sorunun önlenebileceði varsayýlýyordu. SYDT Fonu’da benzer bir anlayýþ ile kuruldu. ABD’de ise yoksulluk sorunu bu ülkede sosyolojinin meþru bir bilim olmasýný saðla-



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



251



dý. 18. Y.Y. Ýngiltere’sinin ve 20 Y.Y. ABD’sinin temel sorunu kentlerde artan suç oranlarý idi. Bizde henüz bu çapta bir suç oraný görmemekteyiz. Fakat bu tehlike bize çok uzak deðildir. Türkiye’de yoksulluk bugün hala arýzi bir sorun olarak görülmektedir. Yoksulluðun sosyolojik, kültürel, ekonomik ve politik nedenleri üzerine gidilmemektedir. Yoksulluk sorunun çözümü, bu unsurlarýn hepsinin kullanýlmasý ile mümkündür. *



DPT Planlama Uzmaný, Bu çalýþma DPT’nýn görüþlerini yansýtmaz, sorumluluðu yazarýna aittir.



Küreselleþme ve 1980 Sonrasý Hükümet Programlarýnda Yoksulluk Söyleminin Geliþimi Cevdet Yýlmaz Arþ. Gör., Ege Üniversitesi Sosyoloji Bölümü. e-posta: [email protected]



Öz



A



ydýnlanma süreci, dünyayý, ilerleme ve doða üzerinde daha çok denetim saðlama anlayýþý üzerine kurmaktaydý. Sosyolojik düþüncenin bu kavramsal çerçeve içerisinde kendi söylemini oluþturmasý, deðiþmez everensel yasalarýn bunmasý çabasýný her türlü düþünce pratiðine kodlamýþtýr. Weber bazý açýlardan Marx ve Durkheim bu ortak anlayýþý olumlar bir þekilde, modern toplumu bir evrim ilkesi dahilinde ilerleyen, gittikçe rasyonelleþen ve iþlevsel ayrýmlaþmaya giden bir çizgide tanýmladýlar. Klasik toplumbiliminin bu anlayýþý günümüz toplumsal koþullarýnda giderek yanlýþlanmaktadýr. Yeni dünya düzeni, paylaþým iliþkileri, ekonomik krizler, yoksullaþma ve yaþam koþullarýnýn yeni ulus-öteliði gibi deðiþimler bu anlayýþý pekiþtirmektedir. Bu anlamda ulus-devlet yapýlanmasý içerisinde þekillenen siyaset ve buna baðlý olarak, gerek içerde gerekse dýþarýda uygulanan politikalarýn bir birleþimi olan karar alma süreçleri, meþruiyet temelinden çok þey kaybetmektedir. Buna göre kendi dinamiklerini kontrol etme sorunsalýný her türlü kurumsal yapýlanmasýnýn içersine kurgulama olanaðýna sahip bir devlet yapýlanmasýndan; meþruiyet zemini daha kaygan, daha esnek ve daha baðýmlý bir devlet yapýlanmasýna doðru bir gidiþ söz konusudur. Küresel süreç içerisinde yoksulluk, sadece ekonomik olgu olarak deðil farklý toplumsal açýlýmlarý ile günümüzün gerçeklerindendir. Bu çalýþmada yukarýda tanýmlanan çerçeve içerisinde 1980 sonrasýnda Türkiye’de hükümet programlarýnýn bu deðiþimi tanýmlama ve buna yönelik olarak geliþtirdikleri politikalar, irdelenecektir. Bu analizde, kalkýnmacýlýk, toplumsal kesimler, yoksulluk gibi kavramlara yüklenen anlamlarýn deðiþimi irdelenecektir. Bu irdeleme, toplumsal yaþamýn ve ulus-devletin yeni sýnýr ötesi belirleyenlerini þekillendiren küreselleþme kavramýnýn odaðýnda geliþtirilecektir. Anahtar Kelimeler: Küreselleþme, Yoksulluk, Türkiye, Hükümet Programlarý



Abstract



252 YOKSULLUK



E



nd of the 1980, globalization is focusing us to re thinking the nature of nation-state. Globalization appears to challenging the modern nation-state roles. In Global economic system in which productive capital, finance and trade flow across national boundaries, the traditional distinction between the internal and external domains no longer holds. In addition globalizations and international organizations poses a further challenge to the actual authority of nation state. The paper considers globalization and development discourse in the governments` programmes after 1980 in Turkey. Poverty is hot topics these days. Poverty is not only a social problem, but also a global problem which is mainly a result of changes of nation-state roles. Especially in the current changes about political situations and welfare state roles, large social groups getting poorer. When we will speak of globalization, we refers to aspects of economics change that occur because a country is part of an international community over and above those changes. In this article, I will analyze the various dimensions of poverty in the governments` programmes after 1980 in Turkey. Keywords: Globalization, Poverty, Turkey, Governments` Programmes



‘Hangi kötülüklere tahammül edeceðimiz hangi iyiliðin peþinde olduðumuza baðlýdýr.’ Richard Sennett



Kavramsal Çerçeve



A



ydýnlanma süreciyle birlikte, dünya ilerleme ve doða üzerinde daha çok denetim saðlama düþüncesi üzerinde temellenmekteydi. Bu düþünce þeklinin pratik yansýmalarý bütün toplumsal yapýnýn içersine konumlanmýþtý. Sosyolojik düþüncenin bu ilerleme kurgusu içerisinde kendi söylemlerini oluþturan, toplumsal deðiþme ile ilgili evrensel deðiþmeyen yasalarýn bulunmasý çabasý çoðu düþünsel yapýda kendisini göstermektedir. Bu çerçevede Weber’e, bazý açýlardan Marx yada Durkheim’a baktýðýmýzda bu konuda ortak bir takým özeliklerden söz edebiliriz. Bu ortak özelliklerden birisi; modern toplumun bir evrim ilkesi dahilinde, yada ilerleyen bir rasyonelleþme veya ilerleyen iþlevsel bir ayrýmlaþma süreci olarak düþünülebileceðidir. Yani baþka bir ifade ile, modernleþmeyle birlikte her þey giderek daha iyi, daha rasyonel, daha kontrollü bir seviyeye gelecektir. Gerçi bu düþünce biçimi kendi içerisinde hatýrý sayýlýr kriz ve kopukluklarý barýndýrmaktadýr. Ancak gene de modernleþme süreci temelde devam eder ve giderek daha fazla sorunu çözer. Günümüz tartýþmalarý, olay ve olgularý, kla-



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



253



sik toplumbiliminin modern toplumu tanýmlarken kullandýðý bu modelin yanlýþlaþabilir yanlarýný serilmemektedir. Yaþam koþullarýnýn yeni ulus-öteliði, küresel terör ve yoksulluk yeni teknolojilerle birlikte deðiþen çalýþma ve çalýþma hayatýnýn yeni formlarý bu deðiþimin ip uçlarýný vermektedir. Günümüzde modern düþüncenin bu klasik imgesinin yerine –ister günlük yaþama, tekniðe, isterse siyaseti iliþkin olsun- önerilen bütün kararlarda, öngörülemeyeninin, beklenmeyenin öngörülmesi gereðinden yola çýkan bir deðiþme düþüncesi kendisini hissettirmekte. (Beck, 2000) Þüphesiz, yukarýda çerçevesini çizdiðimiz toplumsal ve siyasi konsept içerisinde yoksulluðun geliþimine dönük farklý formlar mevcuttur. Bu baðlamda yoksulluk kavramsal ve olgusal olarak sadece günümüzün sorunu deðildir. Anacak içinde yaþadýðýmýz tarihsel evre, bu olgunun ve bu olguya iliþkili olan diðer olgularýn da, gününüze özgü yeni yapýsý üzerinde yeniden düþünmeyi gerektirecek kadar özellikler taþýmaktadýr. (Özdek, 2002) Yoksulluk, tarihin her aþamasýnda var olmasýna karþýlýk, siyasi söylem olma özelliðini 1990’lý yýllarýn baþlarýnda kazandý. Kurumsal anlamda ilk söylem, Birleþmiþ Milletler tarafýndan 1992’de 17 Ekim’in “Yoksulluðun Yok Edilmesi Uluslararasý Günü” ilan edilmesiyle oluþturuldu. 1980’li yýllarýn baþýnda dünyada baþlayan iyimser hava, bloklu dünya yapýlanmasýndan sonra her þeyin daha kolay halledilebilmeði mitinin yaygýnlaþmasýný saðladý. Ancak bu yeni dönem ayný zamanda, hayatýmýzýn her alanýnda belirsizlik ve kaygý yaratan hýzlý deðiþimlerle de acýmasýzca yüzleþtiðimiz bir aþamayý tanýmlamaktadýr. Modern bakýþýn baþat ve kudretli aktörü olan ulus devlet, bilinen rollerinin ötesinde köklü gerilimleri yaþamaktadýr. Bu belirsizlik konseptini en iyi örnekleyen söylem hýzlý deðiþimlerin tanýmlanmasýný saðlayacak, kavramsal çerçeveyi oluþturma konusunda karþýlaþtýðýmýz kargaþadýr. Bir çok kavram, bu deðiþimin bir yönünü yücelterek tek boyutlu bir açýklama çerçevesi geliþtirmiþ, bütünsel, örten ve açýklayýcý bir kavramsal çerçeveden çok uzakta kalmýþtýr. Bu anlamda fordizm ve post-fordizm kavramsallaþtýrmasý üretim ve üretim iliþkilerinin deðiþen niteliðine, yerelden küresele yeni kavramlarý kullananlar ise küre üzerinde deðiþen iliþkilerin ve yaþam tarzlarýnýn niteliðine vurgu yapmaktadýrlar. Bütün bu kavramsal çabalar “nereye gitmekte olduðumuzdan çok neyi geride býraktýðýmýzý açýklamaktadýrlar” (Hall, 1995: 106) II.Dünya Savaþý sonrasýnda Keynesçi ekonomik politikalarýn geliþtirilmesi, giriþimci eylem kurumaný geriletti. Giriþimci eylem kuramýnýn yerine; rasyonel planlama, ekonomik giriþime devlet müdahalesi ve piyasa ekonomisinin belirsizlik ve güvencesizliklerine karþý tampon mekanizma olarak sosyal



254 YOKSULLUK



devlet ve onun kurumlarý oluþturuldu. Hastalýk, iþsizlik ve krizlere karþý toplumsal ve kiþisel risk sorunlarýna cevap olarak refah devletleri piyasa ekonomisinin riskli doðasýna karþý alternatif korunaklar olarak ortaya çýktýlar. 1980’den sonra ekonomik büyümeyi ve piyasa liberalizminin geliþtirilmesi için serbest pazarlar, para politikalarý uygulamalarý ulus devletin alýþýldýk doðasýný gerileterek bir tampon mekanizma olma iþlevini aþýndýrdý. Yüceltilen tüketici toplumu, hýzla eriyen refah devletinin boþalttýðý alanlara yoksullarý doldurmaya baþladý. Bauman’a göre; yükselen piyasa ve onun kurumlarý, refah devletinin kurumlarýný ekonomik olmaktan çýkararak gün geçtikçe daha da kaldýrýlamayacak bir lüks haline getirdi. (Bauman, 2000: 85). Bu süreç rasyonel davranýþýn geçerli olduðu bir dönemin sonudur. Bu yeni dönemde “herkes gereksizleþebilir ya da herkesin yerini baþka birisi alabilir; dolayýsýyla herkes yaralanmaya açýktýr ve þu anda ne kadar yüksek ve güçlü görünürse görünsün, her türlü toplumsal konum uzun vadede istikrarsýzdýr; imtiyazlar bile kýrýlgandýr ve tehdit altýndadýr.” (Bauman, 2000a: 181) Böylesine bir tanýmlama ile birlikte ister azgeliþmiþlik isterse modernleþme söylemlerine kaynaklýk eden birikim olsun, hangi referanstan temellenirsek temellenelim, günümüz dünyasýnýn eskisinden daha çok etkile(nme)me eðilimi taþýdýðý gerçeðini gözardý edemeyiz. Bu gerçek ýþýðýnda, toplumsal hayatýmýzýn önemli aktörlerinden olan ulus-devletin de kendisine tanýmlanan yeni rollerinin olduðu bir gerçek. Küreselleþme sürecinin, modern ulus-devletlerin fonksiyonlarýný yapýsal deðiþikliklere uðratmasý temelinde seslendirilen bu tartýþmalar, özellikle Batýlý sosyal devletin, geniþ kitleleri ilgilendiren koruyucu özelliklerinin deðiþmesi temelinde yapýlmaktadýr Ulus-devlet yapýlanmasý içerisinde anlamlanan politika ve buna baðlý olarak, gerek içerde gerekse dýþarýda ki uygulamalarýn bir sonucu olan günümüz siyaseti, þartlarýnda meþruiyet temelinden çok þey kaybetmiþtir. Buna göre kendi dinamiklerini kontrol etme sorunsalýný her türlü kurumsal yapýlanmasýnýn içersine kurgulama olanaðýna sahip bir devlet yapýlanmasýndan; meþruiyet zemini daha kaygan, daha esnek ve daha baðýmlý bir devlet yapýlanmasýna doðru bir gidiþ söz konusudur. Böyle bir tanýmlama ve yapýlanma aþina olduðumuz bir sürü eylemin, yeni aktörler tarafýndan da oynanabilirlik formasyonunun tanýmlamasýnýn ve rollerini bilen ve alýþtýðý kalýplar içinde eyleyen bir sürü aktörün yeni rollerinin çerçevesini ve deðiþme dinamiklerini de belirmektedir. Küresel anlamda devletin küçülmesi ve onun oluþturduðu koruyucu yapýlarýn iþlevlerin kaybetme eðilimi tüm dünya da olduðu gibi Türk toplumunda da yaþanmaktadýr. Özellikle verimsizlik ve hantallýk suçlamalarýyla karþýla-



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



255



þan devlet yapýlanmasý kurumsal bir var olma sorunu ile yüzleþmektedir. Devletin bu örten varlýðýnýn kalkmasý, cemaat aðlarýyla örülmüþ ve yönlendirici güce her an ihtiyaç duyan yapýmýzýn yeni çerçevesini belirlemektedir. Yeni yapýnýn bir destekleyicisi olan haberdarlýk ve haberdarlýðýn getirdiði beklenti yüksekliði, yeni bir deðiþim dinamiði yaratma konusunda eldeki tüm olanaklarýn da bitmesi sorunsalýný zenginleþtirmektedir. Küreselleþme sürecinin bütünleþtirici yüzünün ulus-ötesi kurumlarý ve bunlarýn eylemleri, ulusdevleti aþýndýrmaktadýr. Bu yeni durum, ekonomi politik açýklamalarla olduðu kadar dolayýmlanmýþ bir kültürel çevreyle de kendisini ortaya koymaktadýr. Bu kültürel çevre, geniþ, kapsamlý ve esnek bir toplumsal yapýnýn oluþumunu saðlamaktadýr. Özellikle son döneminin baþat kavramsallaþtýrmasý olan küreselleþme tartýþmalarýnýn sonucunda; Held’in ifade ettiði gibi, küreselleþme ile ulus-devlet iliþkisi baðlamýnda önemli sonuçlar ortaya çýkarýr. Buna göre; Küreselleþme iç politikanýn sýnýrlarýný yýkarak, devletin karar alma süreçlerinin yasal ve idari çerçevesini sorunsallaþtýrýr. Küreselleþmenin sorunsallaþtýrdýðý devlet egemenliði, yerleþtiði siyasi mekaný, uluslar arasý ve bölgesel örgütlere açar. Böylece ulus-devlet döneminde var olan devlet egemenliði söyleminin temelleri sarsýlarak küresel siyasal mekana eklemlenme zorunluluðunu ortaya çýkarýr. (Keyman, 1999: 26) Bu sonuçlara dayanarak Keyman þu önermeyi ileri sürer; “küreselleþme modernite projesinin devlet egemenliði söylemi yoluyla kurduðu belirlilik ölçeklerinin varlýk koþullarýný sarsýntýya uðratarak, modern yaþamý bir belirsizlik durumuyla karþý karþýya býrakan bir süreci simgeler” (Keyman, 1999: 26) Biz bugün her þeyden önce oldukça farklýlaþmýþ bir toplumun, içi boþaltýlmýþ bir yaþama çabasýna tanýk olmaktayýz. Özellikle mekaný anlamlandýrmada ulus-devletin denetimi kýrýlmýþtýr ve bu denetimin yerini bireyselleþmenin aþýrý ucu olan “kurumsal bireysellik” almýþtýr. Yeni ekonomik durum, eðitim sistemi, iþgücü piyasasý, refah devleti gibi bir çok kurumsal alanda radikal deðiþiklikler oluþmaktadýr. Yeni liberal politikalar ve bunlarýn uygulandýðý piyasa ekonomisi anlayýþý, standart yaþam tipolojilerini alabildiðince atomize etmektedir. Bu yeni durum sosyal kriz tanýmlamalarýnda olduðu gibi doðrudan algýlanma risklerini taþýmaktadýr. Toplumsal problemler doðrudan bireylerin psikolojik sahlarýnda karþýlýklar bulmaktadýr. Bu durum, özellikle topluma entegre olma sorunu taþýyan gruplarda doðrudan algýlanmaktadýr. Böylesi bir çerçeve içinde kurumsal deneyimlerin aþýnmasýna paralel olarak “güçsüzlük kültürü” algýsýný zenginleþtirmektedir. Yeni teknolojilerin kullanýmýna paralel olarak farklý mekanlara ait söylemlerin yönlendirdiði geniþ kitleler, küresel yaþama deneyimleriyle anlamlý bütünlükler kuramadýkça, yerel milliyetçilik ve yerel kimliklerin yönlendirmeleriyle yüzleþmektedirler. Bu nok-



256 YOKSULLUK



tada Beck artýk yaþantýmýzýn düþünümsel (refleksif) hale geldiðini iddia eder. Düþünümsellik, küresel etkilerin toplumda bulduðu karþýlýklarýn bireyselleþme, farklýlaþma, sýnýf kategorilerinin daðýlmasý gibi deðiþikliklerle kendisini göstermektedir. Bu sayede ulusal tanýmlamalarla oluþmuþ, sanayi toplumunun toplumsal kategorileri çözülmekte ya da deðiþmektedir. Bu deðiþim kiþisel riskleri ortaya koyarken, sadece genetik deðiþme ya da deli dana hastalýðýnýn ortaya çýkardýðý riskleri deðil, aþk, evlilik, kadýn ve erkek rolleri gibi bir çok kategoriyi bile risk altýnda býrakarak deðiþime zorlamaktadýr. (Beck, 2001: 166-172) Yeni konseptin bir deðiþim dinamiði olarak davranmasý doðaldýr. Ancak bu dinamiklerin deðiþimin yönü ve içeriði konusunda ortaya koyduðu yada koyma potansiyeli taþýdýðý eðilimlerin belirsiz yüzü, riskli damgasýný yemesi için gerekli olan düþünsel çerçeveyi belirlemektedir. Bu anlamda ortaya çýkan yeni durum, bireysel kategorileri toplumsal kategorilere nazaran daha uzun ömürlü kýlmaktadýr. Özellikle bir önceki kesinlik vaat eden yaþam projelerinin oluþturucu aktörü olarak görev yapan modern devlet (ki buna ulus devlet de diyebiliriz), adým adým ve sistematik bir þekilde inþa edeceði, nihai görünümlü aþamalarý bir proje olarak sunarken, bireyin hareket ve tercihleri için güvenilir, daimi, istikrarlý ve öngörülebilir kollektif çabalar vaat etmekteydi. Sonuçta birey, kendisini bu sert ve sýnýrlý fýrsat kümesine göre akýlcý, hesaplanabilir ve nesnel olarak konumlandýracaktý. (Bauman, 2000b: 34) Eðer gerçekten düzeneklerin güvenilirliði ya da güvenilir gibi görünmelerinin koþullarý yukarýda geçen þartlar ise, günümüz dünyasý bu testi geçememektedir. Bireysel yaþam projeleri demir atacak istikrarlý bir zemin bulamýyor ve bireysel kimlik inþa çabalarý yerinden edilen bireysel algýlarý düzenleyemiyor. Bauman, bugünün egemen duygusunun belirsizlik olduðunu söylerken, bu duygunun kiþinin beceri ve þansýyla iliþkili olmayýp, ayný zamanda dünyanýn gelecekteki þekli ve bu þekle uygun yaþam ölçütleriyle iliþkili olduðunu dile getirmektedir. Günümüz dünyasýnýn belirsizliði (Bauman bu belirsizliðinin kendisinin yeni bir þey olmadýðýný belirtir) yeni çabalarla ya azaltýlacak ya da tamamen üstesinden gelinecek bir dert olarak da görmemektedir. Bu baðlamda genel bir çerçeve oluþturmak amacýyla, baskýn belirsizlik duygusuna katkýda bulunan çaðdaþ yaþamýn belirgin özelliklerinin iyi tespit edilmesi gerekmektedir. Her ne kadar verili bir toplumsal durumda iliþkisel söylemleri tanýmlama güçlüðüyle karþý karþýya bulunsak da, bu kuþatýcý korku atmosferinden sorumlu faktörlerin bir kýsmý Bauman tarafýndan þöyle sýralanmaktadýr;



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



257



Kesin bölünmelerin yaþandýðý bir yarým Yüzyýldan sonra, belirlenim gücünü temsil eden en azýndan temsil ettiðini düþünen yapýlanmalardan sonra bir belirsizlik konseptiyle karþý karþýya bulunmaktayýz (Yeni dünya düzensizliði). Ýrrasyonelliðe ve piyasa rekabetinin ahlaki körlüðüne verilen sorgulanamaz ve yumuþatýlamaz öncelik, diðer tüm özgürlülerin pahasýna sermaye ve finansa sýnýrsýz özgürlük tanýnmakta, toplumsal olarak örülen ve idame ettirilen güvenlik aðlarýnýn darmadaðýn olmakta ve ekonomik aklýn haricinde diðer tüm akýllar reddedilmektedir (Evrensel düzensizleþtirme). Kendi kendine örülen ve idame ettirilen bu ikincil að, mahalle ve aile gibi kurumlar tarafýndan saðlanýyordu. Bugün piyasaya verilen deðerle doðru orantýlý olarak bunlar da zayýflamýþtýr. Bunun sorumlusu kýsmen tüketici kültürüyle þekillenen yeni tarz yaþam siyasetidir. Bu yeni tür yaþam siyaseti doðasý gereði uzun soluklu iliþkiler geliþtirilebilmesi için uygun deðildir (Diðer güvenlik aðlarýnýn durumu). Bugün her yerde özelikle etkin kültürel medya tarafýndan verilen mesaj, öznel belirlenemezlik ve dünyanýn esnekliði mesajýdýr (Siyasal öznellik tarzlarýmýz hakkýndaki radikal belirsizlik). (Bauman, 2000b: 36)



Bildiðimiz Dünyadan Belirsizlik Konseptiyle Yoksullaþmaya Buraya kadar günümüz dünyasýnýn genel eðilimleri ile ilgili bir çerçeve çizilmeye çalýþýldý. Bu noktadan sonra, belirsizlik konseptinin genelde ulus devlet özelde ise yoksulluðun oluþmasýnda hangi kavramsal çerçeve ile ilerlediði küreselleþme odaðýnda 1980 sonrasý hükümet programlarýndan okunacaktýr. Küreselleþme kavramý, gündelik hayatýmýzda meydana gelen hýzlý deðiþimlerin açýklanmasý için sýklýkla baþvurduðumuz bir referans olarak deðerlendirilebilir. Toplumbilim yazýnýnda küreselleþme üzerine ve küreselleþme üzerinden yapýlan tartýþmalar bir hayli fazladýr. Küreselleþme üzerine yapýlan bu tartýþmalarýn hepsinin özetlenmesi bu çalýþmanýn amacýnýn çok uzaðýndadýr. Bu çalýþmada, küreselleþme kavramýnýn yaþadýðýmýz dünyanýn alýþkanlýklarýný geri dönülmez bir þekilde dönüþtürdüðü ve bu dönüþümün kendi dinamikleri içerisinde iþleyen bir mantýðýnýn bulunduðu gerçeði yansýtýlmaya çalýþýlacaktýr. Bu metinde Ulus devlet ve onun geliþtirdiði politikalarýn küreselleþme süreci ile birlikte uðradýðý deðiþime deðinilecektir. Küreselleþme süreci farklý formlarda ve yoðunluklarda olsa da kaçýnýlmaz bir olgu olarak ele alýnabilir. Özellikle zaman ve uzamýn kullanýmýnýn anlamýnýn radikal deðiþikler yaþadýðý günümüzde, farklý toplumsal gerçekliklerin birbirlerini etkileme gücü alabildiðince yoðunlaþmaktadýr. Ulus devletin bilenen güçlü yüzü, sýnýr ötesi



258 YOKSULLUK



etkileyenlerin varlýðý ile birlikte deðiþime uðramakta, yeni rollerle biçimlenmektedir. Türkiye, geleneksel dayanýþma biçimlerinin varlýðý ve kurumsallaþmaya duyulan ihtiyacýn yoðunluðu ile, ulus devlet olma pratiklerini derinleþtirme çabasý içerisinde, küreselleþme sürecine yakalanmýþtýr. Dünyada yoksulluk tartýþmalarýnýn gündeme gelmesinde küreselleþme kavramanýn tetiklediði bir tartýþma zeminin varlýðýndan söz edilebilir. Bu anlamda yoksulluk sadece toplumsal bir sorun deðil ayný zamanda yeni ekonomik sisteminin paylaþým iliþkilerinin organize edilmesinde aktörlerin hangi rolleri oynayacaðýnýn da bir belirleyeni olarak görev yapmaktadýr. Özellikle soðuk savaþ sonrasý ulusal ve uluslararasý kurumlarýn yeni rolleri, hem makro hem de mikro anlamda bir çok tartýþma ile karþýlanmaktadýr. Ortaya çýkan bu deðiþim, bloklu dünya yapýlanmasý içerisinde ulusal sýnýrlarý içerisinde korunaklý yapýlar ortaya koyma gücünde olan ulus devletlerin yaþadýðý erozyonla da tanýmlanabilir. Yeni yaþam taslaklarýnýn sýnýr ötesi etkileyenleri, yeni fýrsatlar sunmanýn yaný sýra var olan eþitsizliklerin de alabildiðince açýlmasýný saðlamaktadýr. Bu eþitsizliklerin yansýmalarý, deðiþimin hem dönüþtürücü hem de dýþlayýcý etkilerini karþýsýnda, birlikte yaþama tecrübemizin aþina aktörü olan ulus devletin kurumsal varlýðýný sorunlu hale getirmektedir. Bu baðlamda her sorunda olduðu gibi yoksulluk tartýþmasýnda da konuya yön verecek baþ vuru makamý devlet olarak ortaya konmaktadýr. Yoksulluk konusunda devletin ilgili kurumlarýnýn göreve çaðýrýlmasý, sorunun çözümü için sýkýlýkla önerilen yoldur. Yoksulluðun yaygýnlýðý ve kurumsal mücadele için gerekli organizasyonlarýn gerek maliyeti gerekse de büyüklüðü açýsýndan kýsa dönemde yapýlabilirliðinin olmamasý, gerek yoksulluk yazýnýný gerekse de yoksullukla mücadelenin kurumsal kaynaklarýnýn karamsarlýk içerisinde býrakmaktadýr. Bu ‘karmaþýklýk’ ve ‘düzensizleþtirmenin’ kýrýlma noktasý Türkiye’de sermaye birikim sürecinin 1980 sonrasý dýþa açýlma dönemiyle baþlar. Bu dönem sadece ekonomik anlamda dünya piyasalarýna eklemlenme deðil, ayný zamanda siyasal ve sosyal yapýnýn uðrayacaðý hýzlý ve köklü deðiþimlerin de baþlangýcý sayýlabilir. Sönmez 1980 ve sonrasýný þu dönemlere tanýmlaya bileceðimizi ifade eder: • 1980-1983: 12 Eylül yönetimi ile Liberal ekonomi • 1984-1988: ANAP’ýn yükseliþi ve týkanma • 1989-1999: Sýcak paraya dayalý büyüme dönemi



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



259



• 2001 sonrasý: Krizden sonra yoksullaþtýrýcý büyüme (Sönmez, 2003; 162) Türkiye’de 1980 sonrasý hükümet programlarýnda bir kavram olarak yoksulluðun kullanýlmasý daha önceki hükümet programlarýnda karþýlaþmadýðýmýz bir durumdur. Ancak 1980 sonrasýnýn ilk hükümetleri de yoksulluðu tek baþýna bir toplumsal sorun olarak ele alýnmamýþtýr. Hükümetlerin büyük çoðunluðu makro ekonomik politikalar ve bu politikalarýn uygulamalarýnýn top yekûn bir kalkýnma yaratacaðý kabulüyle davranmýþlardýr. Geliþmemiþlik, gelir daðýlýmýndaki eþitsizlikler ve kalkýnma sorunlarý, üretilecek makro politikalar ile çözüme ulaþtýrýlacak sorunlar olarak görünmüþtür. Bu anlayýþ kalkýnmacý bir toplumsal projenin temel hareket ettirici dinamiði olarak tüm programlarda ortaktýr. I.Özal hükümetine göre, “yanlýþ ekonomik politikalar uygulanýrsa; refah deðil fakirlik yaygýnlaþýr. Türkiye bu acý tecrübeyi 1980 öncesi uygulanan enflasyonist politikalarla yaþamýþtýr. Sadece 1978 ve 1979 yýllarýnda memurun, iþçinin, dar gelirlinin satýn alma gücü yarý yarýya azalmýþtýr. ...sosyal adaletçi politika uygulamanýn, gelir daðýlýmýný iyileþtirmenin anahtarý da enflasyonun azaltýlmasýdýr. Bu bakýmdan, içinde bulunulan þartlarda, baþta iþsizlik ve gelir daðýlýmýndaki düzensizlik olmak üzere sosyal göstergelerin de müspet olmadýðýna dikkat çekmektedir. I.Özal hükümeti dünyada yaþanan hýzlý deðimlerin yeni algýlanmaya baþladýðý bir dönemde hükümet etmiþtir. Bu hükümetin anlayýþý, ekonomik programlarýn iyi seçilmesi ve uygulanmasýnýn refahý arttýracaðý inancýnýn üzerine kurulmaktadýr. 1980 sonrasý deðiþim ve bu deðiþim Türkiye tarafýndan algýlanmasý, devletin yeni rollerinin içeriðiyle iliþkili olarak geliþmektedir. Bu dönemde, hükümet, rasyonel bir eyleyen olarak kendi karar mekanizmalarý içersinde, kalkýnmayý saðlama ve toplumsal geliþme için dayanacaðý sosyal gruplarý belirleme anlayýþý içerisindedir. Özal’la baþlayan bu anlayýþ, dayanacaðý ve güçlendireceði farklý toplumsal kesimleri farklý kavramlarla tanýmlama eðilimi içerisindedir. Bu kavramsallaþtýrma Özal Hükümetleri döneminde “ortadirek” kavramý ile ifade edilmiþtir. I.Özal hükümeti programýnda, sosyal adaletçilik, ortadirek kavramý merkezinde geliþtirilmektedir. Bu kavrama büyük deðer yüklenmekte ve metin içerisinde sýk sýk büyük harflerle yazýlarak orta direðin hangi toplumsal kesimlerden oluþtuðu özellikle vurgulanmaktadýr. Ortadireði oluþturan toplumsal kesimler ise; iþçi, memur, esnaf, çiftçi ve emeklilerdir. Ortadirek kavramýnýn içeriði, mesleki kategorilerle doldurulmakta, tüm bu toplumsal kesimler bir bütün olarak deðerlendirilmektedir.



260 YOKSULLUK



Özal hükümetleri 1980 sonrasýnda yaþanan siyasal kaymanýn bir sonucu olarak birden fazla eðilimi birlikte temsil etme iddiasýný taþýmaktadýr. Buna göre I.Özal hükümeti “milliyetçi ve muhafazakar, sosyal adaletçi, rekabete dayalý serbest piyasa ekonomisini esas alan bir hükümettir” Ýdeolojik olarak böyle bir konumlanma, hükümetin bütün program boyunca bu ayaklarýn hepsinin temsil edilmesi kaygýsýyla hareket etmesini saðlamaktadýr. Bu kaygý, dönemin siyasý yapýsýna uygun olarak, kullandýðý bütün kavramlarýn anlamlarýnýn incelikli bir þekilde açýklanmasýndan oluþmaktadýr. Bu ihtiyatlý yaklaþým çoðu kavramsallaþtýrmada kendisini göstermektedir. Ýhtiyatlý yaklaþýmýn dikkatlice kullanýldýðý kavramlardan birisi sosyal adalet kavramýdýr. Sosyal adalet tanýmlamasý kesin bir dil kullanýlarak hiçbir ideolojinin içerisinde kullanýlmamaktadýr. Sosyal adaletçilik, sadece belirli ideolojilerin, peþin hükümlü, kalýplaþmýþ formüllerin inhisarýnda deðildir. (I.Özal Hükümeti) Aþaðý yukarý bütün hükümetlerin programlarýnda, Türk toplumu geleneksel deðerleri açýsýndan dayanýþmacý olarak tanýmlanmaktadýr. Dayanýþmacýlýk, aile, akrabalýk ve geleneksel deðerlere baðlýlýk anlamýnda kullanýlmaktadýr. Bir çok programda, uygulanacak politikalar bu tez üzerinden yürütülmektedir. Türk toplumunun sahip olduðu sosyal deðerlerin, sosyal ve ekonomik anlamda yaþanacak krizleri karþýlayacak özellikte olmasý kabulüyle geliþtirilen programlar, statik ve deðiþmez bir toplumsal yapý düþüncesine dayandýrýlmaktadýr. Bu özelliðe olan inanç sarsýlmaz bir þekilde özellikle vurgulanmaktadýr. I. Özal Hükümeti Türk toplumunun bu özelliðini; “Yaþanan tüm siyasi, sosyal ve ekonomik krizlere raðmen Türk toplumunu yaþatan sahip olduðu sosyal deðerlerdir. Hükümetin amacý, bu deðerleri ekonomik tedbirle desteklemektir” cümlesi ile ifade etmektedir. Hükümet programlarýnýn çoðu gönüllü sosyal dayanýþmanýn, toplumunun temelini oluþturan aile kurumunu güçlendirerek saðlanabileceðini ifade eder. Özellikle piyasa mekanizmasýna vurgu yapan metinlerle birlikte, böylesi bir çerçeve içinde dayanýþmanýn teþviki, devletini kurumsal yetersizliklerinin giderilmesi için ihtiyaç duyguyu informal yardýmýnýn gerekliði olarak okunabilir. I.Özal hükümetinin programýnda yer alan þu cümle bu yargýmýzý destekler niteliktedir. Gönüllü sosyal dayanýþmayý, bilhassa geleneksel sosyal dayanýþma esaslarýný ve kuruluþlarýný, toplumumuzun temelini teþkil eden aile sistemi içindeki sevgi, þefkat ve saygýdan kaynaklanan tabii sosyal dayanýþmayý idame ve teþvik edecek tedbirlerin alýnmasýný faydalý görmekteyiz (1,Özal Hükümeti) Tüketimle iliþkilendirilmiþ bir ihtiyaçlar tanýmlamasý, daha çok tüketmenin geliþmiþlik ölçütü olarak deðerlendirilmesi sonucunu getirmektedir. Özal dö-



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



261



neminde yaþanan ekonomik sýkýntýlar, geliþen, ihtiyaçlarý artan, daha iyi yaþamak isteyen bir toplumda ortaya çýkan bir durum olarak tanýmlanmaktadýr. Bu cümlenin devamýnda vurgulanan ‘önemli olan büyümenin devam etmesi’(II.Özal Hükümeti) vurgusu yoksullaþan kitlelerin sahip olduklarý olanaklarý kaybetmelerinden çok, daha iyi yaþama isteklerinin bir sonucu olarak tanýmlanmaktadýr. 1980 sonrasý ortaya çýkan durum, hükümetlerin, kalkýnma sorunsalýna bakýþýnýn ne kadar problemli olduðunu da ortaya koymaktadýr. Bir çok program devletin mevcut yapýsý ile sorunlarýn üstesinden gelme konusunda ciddi bir sýkýntý içerisinde olduðunu kabul etmektedir. Kurumsal olarak önerilen çözüm, devletin piyasaya daha az müdahalesidir. Bu yargýyý en iyi Akbulut hükümetinin þu ifadesi desteklemektedir; “Ekonominin tabii kanunlarý içinde geliþmesini saðlamak üzere, ülke menfaatleri doðrultusunda müdahale ve tehditlerin asgariye indirilerek, rekabet þartlarýnýn hakim kýlýndýðý serbest piyasa ekonomisinin uygulanmasý sistemi tercihimizdir. Çünkü ekonomide haksýzlýklarý ve haksýz kazançlarý önlemenin, ülke kaynaklarýnýn en verimli þekilde kullanmanýn ancak bu sistem içerisinde mümkün olduðuna inanýyoruz”(Akbulut Hükümeti). Ancak devletin sosyal programlarý uygulama istenci böylesine güçlü hissedilen piyasa arzusu içerisinde sembolik ifadelerden öteye geçememektedir. Tüm bu çabalarýn uðradýðý baþarý yada baþarýsýzlýklarýn bir göstergesi olarak, 1991 yýlýnda kurulan VII. Demirel Hükümeti, Türkiye’nin BM ölçütlerine göre insan haklarý ve demokrasi deðerlendirmesinde 66. sýraya, ekonomik bakýmdan ise 24 OECD ülkesi arasýnda en pahalý ve en fakir, iþsizsi en çok, en az elektrik, en az demir çelik kullanan kiþi baþýna en az otomobili, en az telefonu bulunan bir ülke olduðunu hükümet programýna almýþtýr. Bu görüntü ile Türkiye dünyada gelir daðýlýmý en bozuk ilk on ülke arasýna girmiþ, nüfusunun %50’si sosyal güvenlikten yoksun, dünyanýn en borçlu ülkeleri arasýnda yer almýþtýr. Gelir daðýlýmýndaki bozulma ve yoksullaþma insan haklarý ve demokrasinin geliþimine engel olarak deðerlendirilmektedir. Demirel hükümetinden sonra kurulan I.Çiller Hükümeti yaþanan deðiþimi adlandýrmak için “yeni dünya düzensizliði” kavramaný kullanmaktadýr. Bu kullaným ayný zamanda yeni dünya düzeninde devletin yeni rolünün nasýl þekilleneceði konusunda yaþanan karmaþýklýðýn Türkiye yansýmasý olarak okunabilir. Nitekim Çiller Hükümeti de dünyada yükselen piyasa liberalizmi ile sosyal devlet arasýnda tercih yapma çeliþkisini yaþamaktadýr. Kalkýnmayý sosyal devlet korunarak gerçekleþtirme istemi programda sýklýkla vurgulanmaktadýr. Ancak birkaç satýr sonra “Devletin yeniden yapýlandýrýlmasý ve kü-



262 YOKSULLUK



çültülmesi önceliði temel ilke olarak kabul edilecektir” cümlesi gene programda yer almaktadýr. Çiller Hükümeti nüfusumuzun yarýsýnýn tarým kesiminde çalýþtýðýný özellikle vurgulamasýný yapmaktadýr. Önümüzdeki 20 yýllýk dönemde nüfusumuzun 85 milyon’a yaklaþacaðý ve bunun büyük çoðunluðunun tarým kesiminde istidam edileceðinin öngörülmesi, uygulanacak programdan öncelikle hangi toplumsal gruplarýn yoksullaþarak çýkacaðýnýn bir göstergesi olarak deðerlendirilebilir. Özellikle IMF ve Dünya Bankasý gibi küresel kurumlarýn denetiminde uygulanan programlar, Türkiye’de kýrsal kesimin yeni bir göç dalgasýyla kentlere yeni yoksullar olarak taþýnma riskini taþýmaktadýr. Yoksulaþmanýn bir göstergesi de 1980 sonrasý hükümet programlarýna “iþsizlik sigortasý” söyleminin girmesidir. 5.Ecevit Hükümeti çalýþýrken iþsiz duruma düþenlerin uðrayacaðý gelir kaybýný, belirli bir süre telafi etmek amacý ile iþsizlik sigortasý baþlatacaðýný beyan etmektedir. Nitekim bu uygulama sembolik olarak baþlatýlmýþ, ancak formal istihdamý kapsadýðý için, kayýtdýþý çalýþan sayýsýnýn fazla olmasý sonucunda bundan yararlanacak yoksullar için fonksiyonel bir uygulama olmaktan çok uzakta kalmýþtýr. Özal döneminin iþçi memur, emekli, çiftçi gibi mesleki kategorileri 5.Ecevit hükümeti ile yoksul kimliklerini alabildiðince sergilemeye baþlamýþlardýr. Bu guruba yoksul, kimsesizler, sokak çocuklarý gibi gündelik hayatýn içerisinde her gün karþýlaþtýðýmýz toplumsal sýnýflarda söylem olarak eklenmiþtir. Yoksulluk, hükümetin verimli ve kaynaklarýn dengeli daðýtýmýnda karþýlaþtýðý sorunlarýn çözümlenmesinde bir engel olarak tanýmlanmaktadýr. Yoksulluðun çözümü yolsuzluðu ve diðer bir çok sorunumuzu çözecektir. Kurumsal olarak Ulus devletin yaþadýðý aþýnma, gerek organizasyonlarýn niteliði ve biçiminin deðiþime duyduðu ihtiyaçla sürekli olarak yeniden tanýmlanmaktadýr. Yoksulluðun sürekli yolsuzluk kavramý ile birlikte kullanýlmasý hükümet programlarýnda yaygýn bir þekilde karþýlaþýlan bir durum olarak görülmektedir. Genç, yaþlý, özürlü, çocuk, gazi gibi toplamsal kesimler özel ilgilenilecek risk gruplarý olarak görülmektedir. Adý geçen tüm bu gruplara yönelik söylemler aþaðý yukarý tüm hükümet programlarýnda bulunmaktadýr. Hükümetlerin sýklýkla deðiþmesi, ortaya konan programlarda süreklilik saðlayacak bir anlayýþýn bulunmamasý, her seferinde baþa dönülmesi sonucunu doðurmakta, her yeni hükümet farklý toplumsal kesimleri yeni keþfetmiþ gibi, anlamaya, temel programlar geliþtirme çabasý içerisine girmektedir. Türkiye’de 1980 sonrasý yaþanan ekonomik sorunlar birçok hükümetin hýzla geliþtirdiði ve söylem olarak programýna aldýðý çözüm önerileriyle des-



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



263



teklenmiþtir. 500 günlük uygulamalar, Acil Eylem Planlarý gibi öneriler aþaðý yukarý tüm programlarda geniþ kitlelerin yoksullaþtýðýnýn belgesi olarak sunulmaktadýr. Gül hükümeti programý yoksullaþmanýn temel nedenini koalisyon hükümetleri tarafýndan uygulanan programlarýn baþarýsýzlýðýna baðlamaktadýr. Bu krizlerin ekonomik ve sosyal maliyetinin; iç ve dýþ borç yükünün artmasýyla, on binlerce iþyerinin kapanmasý, yüz binlerce insanýn iþini kaybetmesi olduðunu vurgulamaktadýr. Ve bu açýklamayý nüfusun %15’inin açlýk sýnýrýnýn altýnda olduðu açýklamasý takip etmekte ve bu durumun insan haklarý ve Anayasa’ya aykýrý olduðu belirtilerek bundan sonra uygulanacak programýn önemli özelliklerinden birisinin “öngörülebilirlik” olduðuna özellikle deðinilmektedir. Öngörülebilirlik kavramý günümüzde yaþanan belirsizlik konseptinin olumlamasý olarak deðerlendirilebilir. Son yýllarda literatürde, yoksulluk genellikle kentli bir kavram olarak ele alýnmaktadýr. Özgen’e göre kentsel yeni yoksulluk tartýþmalarý; yoksulluðun hangi kategorilerde tanýmlanacaðý, ayrýca iþ kollarýnýn kentte yarattýðý yoksulluk ve yoksunlukla birlikte yaþama biçimlerine iliþkin çalýþmalarla birlikte ilerlemektedir. Kentsel iþgücünün yeni nitelikleri üzerine çalýþmalar, özellikle iþin ve çalýþmanýn yeni biçimleri ve kentsel meslek ve iþ dýþý alanlara iliþkin açýklamalar bu çerçevede deðerlendirilmektedir. (Özgen, 2001; 89) Kriz sonrasýnda kurulan Gül hükümeti, ülke genelindeki refahýn düþüþünü dile getirerek, krize karþý dayanma gücü aþýnan yoksul kesimler arasýnda sosyal huzursuzluklarýn arttýðýna dikkati çekmektedir.Bu noktadan sonra yoksul kesimlerin mekansal daðýlýma iliþkin yapýlan tespit anlamlýdýr.Buna göre; Özellikle kentlerde artan yoksulluk, geniþ halk kitlelerinin ekonomik, siyasal ve sosyal hayattan dýþlanmasý ve giderek marjinalleþmesine neden olmaktadýr. Bu durum, kentlerde asayiþ ve huzurun bozulmasýna, zenginle yoksullar arasýndaki yaþam standardý farkýnýn açýlmasýna, toplumsal kutuplaþmaya ve “umutsuzluk” duygusunun yaygýnlaþmasýna neden olmaktadýr. (Gül Hükümeti) Dünya Bankasý Türkiye Direktörlüðü tarafýndan hazýrlanan 96 sayfalýk ‘‘Sosyal Adaletle Daha Ýleri Bir Türkiye’’ bilgi notunda, Türkiye’de, günde 1 ABD Dolarý olarak tanýmlanan aþýrý yoksulluk oranýnýn çok düþük olduðu ancak, kentlerdeki açlýk ve ekonomik risk taþýyan gruplarýn sayýsal olarak önemli düzeyde olduðu belirtilmektedir. Ayrýca, bu durumdaki gruplarýn son dönemde artýþ gösterdiði vurgulanmaktadýr. (Hürriyet Gazetesi, 10.03.2003) Yoksulluk söyleminin Türkiye’de bir güvenlik sorunu olarak ele alýnmasý kriz sonrasý kentlerde yaþanan asayiþ olaylarýyla iliþkilendirilerek sunulmak-



264 YOKSULLUK



tadýr. Böyle bir sunum, hem korku kültürünü geliþtirmekte hem de gündelik hayatýn sosyolojisi içersinde depresif yaþam deneyimlerini zenginleþtirmektedir. Birlikte oluþturduðumuz yaþam deneyimiz içerisinde informal sektör kanallarýyla beslenen dayanýþma iliþkileri benzeþik bir maduniyet kültürünün üretilmesini de saðlamaktadýr. Bu kültürel etkileþim kaynaklarýnýn sunduðu yoksul söylemi, her seferinde kendisini yeniden üreterek yoksulluk sarmalýnýn bir kimlik temsili olarak ifade edilmesine yol açmaktadýr. Yaþanan deðiþimlerin kökleri dýþarýda belirleyenlerinin egemen belirsizlik ve çaresizlik duygularýyla sorunlarýna çözüm üretmesi konusunda beklenti içerisine girdikleri devlet, ayný dolayýmlanmýþ ve etkilenmiþ yönüyle fonksiyonel ve etkin bir çözüm üretememe sorununu tüm çýplaklýðýyla yaþamaktadýr. Kýsa süren Gül hükümeti’nden sonra kurulan Erdoðan Hükümeti, programýnýn baþýnda Gül hükümetinin programýnda belirttiði önceliklere sahip çýkacaðýný dile getirmesine raðmen, yoksullukla ilgili biri önceki dönemde dile getirilen hiçbir söyleme yer vermemiþtir. Sadece birkaç satýrda devletin bir sýnýf ve kesimin deðil bütün vatandaþlarýn refah ve mutluðunu saðlayacak sosyal politikalar üreteceðini belirterek, yoksullar, yaþlýlar, çocuklar ve iþsizler için özel programlarýn oluþturulacaðýndan söz etmektedir.



Yo k s u l l u k v e D e v l e t



265



Sonuç Yeni iktisadi yapýlanmanýn yol haritasýnýn nasýl bir seyir içerisinde olacaðýný izlemek için belirli toplumsal sýnýflarýn geliþim trendlerinin iyi tanýmlanmasý gerekmektedir. Bu baðlamda yoksullar olarak tanýmlanan büyük kitle, toplumsal hayatýn her döneminde üretilen deðerin hem üretilmesinde hem de paylaþýmýnda farklý rollerde hep var olmuþtur. Yoksulluk söyleminin bugün tartýþýlan anlamda ortaya çýkmasý üretim ve paylaþým iliþkilerinde trajik farklarýn ortaya çýkmasýndan kaynaklanmaktadýr. Bu farklarýn yorumu ve yeniden yapýlandýrýlmasý konusunda iyi bir trend analizinin yapýlmasýna duyulan ihtiyaç bir tarafa, tek baþýna yoksulluk kavramanýn içeriðinin nasýl tanýmlanacaðý konusunda bile bir konsensüsten söz etme olanaðýmýz olmamasý ilginçtir. Toplumsal deðiþimin farklý etkileyenleri, yoksulluk tanýmlarýnýn da hangi odaktan ele alýnýp deðerlendirilebileceði konusunda farklý yönergeleri sunmaktadýr. 1980 hükümet programlarýnýn çoðu yoksulluðu kýrsal ve bölgesel bir kalkýnma sorunsalý olarak ele almaktadýr. Önceleri toplumsal kategoriler olarak tanýmlanan yoksulluk söylemi daha sonra bir bütün olarak ele alýnmaya baþlamýþtýr. Özelikle görsel medyaya yansýyan yoksulluk manzaralarý ve devletin kurumlarýndan beklenen hizmetin alýnamamasýnýn doðurduðu öfke kentsel yoksulluðun öncelikli olarak deðerlendirilmesi sonucunu doðurmaktadýr. 1980 sonrasý yaþanan Piyasanýn liberalleþme eðilimi tüm kurumsal yapýlarda olduðu gibi devletin de bilinen rollerinin dýþýnda yeniden organize edilmesi gereðini bir zorunluluk olarak sunmaktadýr. Özellikle esnek ve yükü hafifletilmiþ bir devletin açtýðý boþluklar, bu deðiþiminden hýzla etkilenen yoksul kesimler tarafýndan doldurulmaktadýr. Gelir ve tüketim kalýplarý açýsýndan geleneksel alýþkanlýklar içerisinde büyük bir nüfusu barýndýran kitle, potansiyel yeni yoksullar olma konusunda belirli bir risk algýsýný paylaþmaktadýr. Paylaþýlan deðiþim sancýlarýnýn kaçýnýlmaz sonucu olarak, gerek siyasi eðilimlerde gerekse de toplumsal hayatta açýklanmasý zor görünen kaymalarý bu mantýk çerçevesine açýklama olanaðýna sahip olabiliriz. Dünya nüfusunun en tepedeki 358 “küresel milyarderinin” toplam serveti, en yoksul kesim olan 2.3 milyar kiþinin (dünya nüfusunun %45’i) toplam gelirlerine eþittir… Küresel servetin yalnýzca %22’si, dünya nüfusunun %80’ini oluþturan sözde “geliþmekte olan ülkelere” aittir. (Bauman, 1999; 82) Bu eþitsizlik; yoksulluk içindeki kiþiyi çok þey isteme cesaretinden yoksun býrakmakta, umudu kalmamýþ dilenci, hiçbir güvencesi olmayan topraksýz köylü, sindirilmiþ ev kadýný, uzun süredir iþsiz kalmýþ birisi ufak nimetlerle mutlu olmayý öðrenmek zorunda kalmaktadýr. (Amartya Sen’den aktaran



Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e



267



YOKSULLUK VE



KÜRESELLEÞME



268 YOKSULLUK



Küreselleþme, Küresel Köy, Küresel Yaðma ve Küresel Yoksulluk Durmuþ Hocaoðlu Yrd. Doç. Dr., Marmara Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi e-posta: [email protected]



Öz



B



ütün insanlýk tarihi boyunca en büyük problem kaynaklarýndan birisini ve hattâ çok kereler birincisini oluþturan zenginliklerin üretimi ve daðýtýmý konusu, birçok yüksek insanlýk ideallerinin görünürde büyük revaçlar bulduðu çaðýmýzda daha âdil çözümlere kavuþ(turul)mak yerine, git-gide daha gayri âdil biçimlere dönüþme istîdâdý göstermektedir. 1960’da Marshall Mcluhan’ýn “Understanding Media: The Extensions of Man” isimli eserinde zikrettiði “Küresel Köy” (Global Village) teriminin bütün dünyada yarattýðý romantik hülya, çok geçmeden gerçek yüzünü göstererek, Saldýrgan Küreselleþme’ye dönüþmesi sonucunda, “Küresel Yaðma” (Global Pillage) þekline tahvîl olmuþ bulunmaktadýr. Nitekim, birçok düþünür tarafýndan “Kolonyalizmin Metamorfozu” olarak da adlandýrýlan Küreselleþme’nin yol açmýþ olduðu en büyük insanlýk felâketlerinden ve suçlarýndan birisi, sürekli olarak zenginlerin lehine ve fakirlerin aleyhine çalýþan kültürel ve siyâsî bir baský mekanizmasý olmasýnýn yanýnda ve ona paralel ve bütünleyici olarak, yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin yapan ve dünyanýn belirli bölgelerindeki servetleri diðer bölgelere transfer eden bir prosedür geliþtirmiþ olmasýdýr. Anahtar Kelimeler: Küreselleþme, Küresel Köy, Kolonyalizm, Kolonyalizmin Metamorfozu, Küresel Yaðma, Yoksulluk, Küresel Yoksulluk



Abstract



T



he subject of production and distribution of richnesses which has always been one of the fundamental sources ? and even as happened mostly, a lot times, the first source ? of problems during the history of Humanity, has been tending to transform toward unjust forms of solution instead of just forms in our age in which many high human ideals has gained values in appearance. The romantic world-wide illusion created by the term Global Village which is first mentioned by Marshall Mcluhan, in his famous work “Understanding Media: The Extensions of Man”, has transformed in Global Pillage in a short time by showing its real face as a result of Agressive Globalization. In fact, one of the greatest human catastrophs and guilts caused by Globalization ? which is named by few thinkers as The Metamorphoses Of Colonialism ? is, other than being a cultural and political hegemonican mechanism which always works beside richs and against poors, to create a procedure parallel to this, which transfers treasures of some definite regions of the world to other definite ones.



Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e



269



Key words: Globalization, Agressive Globalization, The Metamorphoses Of Colonialism, Global Village, Global Pillage,



Girizgâh: Yoksulluðun Farkýný Farketmek Üzerine Yoksulluk tartýþmalarý üzerinde dikkati çeken en önemli husus, “yoksulluk” olgusunun tartýþýlabilir, tartýþýlmasý gereken bir konu olduðunun idrâk edilmesidir diyebiliriz. Tipik bir modern tavýr olan bu olgu, yoksulluðun tabiî bir insanlýk durumu olduðu þeklindeki kadîm önkabûlün yýkýlmasý anlamýna gelmektedir. Ýmdi böyle bir bakýþ modern bir bakýþtýr; çünkü Dünya’ya yönelmek ve O’nu talep etmektir. Çünkü, aþaðýda da tekrar kýsaca temas edileceði üzere, söz konusu edeceðimiz Ýslâm dünyaýsnda, Ýslâm ile doðrudan bir alâkasý olmadýðý hâlde muhtelif te’sirlerle Ýslâm’a sokularak dinî bir veche verilen kadîm görüþ, mü’minlere Ýki Dünya’dan birisini tercîh etme gibi zor bir seçenek sunmakta; Dünya’ya yönelmeyi, Allah’tan uzaklaþmak olarak algýlamakta ve dünya-perestliðin hâsýl edeceði ahlâkî çöküntü üzerinde dururken prensipler düzeyinde haklý olunan bu mevzûda aþýrý gidilerek Dünya hâyatýnýn takbîh ve tel’înine yol açmakta ve yoksulluðu bir fazîlet olarak öne çýkarmaktadýr. Gerçi yine ayný görüþte Dünya’nýn temiz yanýný da söz konusu edilmektedir, ancak “kirli dünya” konusu ekseriyetle o kadar abartýlmaktadýr ki gerçekten de dindar insanlarý Dünya’dan adetâ buz gibi soðutmaktadýr. Vâkýa Hz. Peygamber fakirliði aþaðýlamamýþ ve hattâ fakirliðin gurur kaynaðý olduðunu dahi söylemiþtir (“el-faqru fahrî”); ancak, ne var ki ayný Peygamberin Temiz Dünya’yý, helâl mal ve mülkü övdüðü, ticâreti teþvîk ettiði de mutlaka unutulmamasý gerektiði gibi, ferdî planda ciddî bir anlamý olan bu düstûrun bütün bir topluma teþmîl edilmesi de yine Yüce Peygamber’in ? “fukaralýk îmanlara dayanmýþtý” hadîsi de göz önüne alýnacak olursa ? söz konusu dahi edilemez. Zîra Allah insanlarý Bu-Dünya’ya hem Öte-Dünya’yý



270 YOKSULLUK



kazanmak ve hem de dünya hayatlarýnda izzet ile yaþamak üzere göndermiþtir. Halbuki Fukarâlýk, bir cemiyetin izzetinin baþ düþmanýdýr. Ýþte þimdi, Ýslam dünyasýnýn da içinde bulunduðu, insanlýðýn yaþadýðý trajedi budur: Dünya çapýnda yaygýnlaþan ve bütün insanlýk için bir yüz karasý olan Yoksulluk, haysiyet ve vekarlarý ezmekte ve insanlýðýn izzetini ihlâl etmektedir.



Bölüm I: Kýramadýðýmýz Kalýn ve Paslý Zincirimiz: Yoksulluðumuz ve Sebepleri Türkiye’nin ve onun bir parçasý olduðu Türk ve Ýslâm dünyasýnýn asýrlardan beri çözmeye muvaffak olamadýðý ve her çözme denemesinde baþarýszlýða uðradýðý en büyük problemlerinden birisini, git-gide maddî zenginliklerini kaybetmesi ve yoksulluðun bataðýna gömülmesi oluþturmaktadýr. Bizim bu satýrlarda esas olarak Türk ve Ýslam dünyasýný, husûsen de Türkiye’yi merkeze alacaðýmýz çalýþmada, yoksullaþmanýn ve kalkýnamamýþlýðýnýn baþlýca sebeplerini, önce, aslýnda birbirinden hiçbir zaman tam olarak izole edilmesi mümkün olmayan iki ana gruba taksîm edeceðiz: Ýç ve dýþ Sebepler



Ýç (Dâhilî) Sebepler: Kendi elimizle kazdýðýmýz çukur Türk ve Ýslâm dünyasý için kýrýlamayan paslý bir zincire dönüþmüþ bulunan Yoksulluðun ilk ve en belirleyici sebeplerin baþýnda, açýkça kabûl ve teslîm etmemiz gerekmektedir ki, bizzat Türk-Ýslâm dünyasýnýn kendisi gelmektedir; asýl suçu baþkalarýnda deðil, öncelikle kendisi aramasý gereken Ýslâm dünyasý’nýn hâlâ anlayamamýþ olduðu acý gerçek, kendi hatâsý sonucunda eliyle kazmýþ olduðu ve içinden çýkamadýðý derin bir çukura düþmüþ olduðudur. Benim ýsrarla üzerinde durduðum bu “çukur”a kýsa bir göz atalým:1 “Biz(ler) nerede mi hatâ yaptýk, veya, ne günah mý iþledik? Nerede mi yapmadýk ve ne günah iþlemedik ki? Aðaçlar kalem, denizler mürekkep olsa bitmez; ancak en baþtaki þu ki, Bizler ki, bir kavmin aklý elinden giderse herþeyinin de gideceðini herkesten daha iyi bilmek mevkýinde olduðumuz hâlde Ýslam topraklarýndan “Akýl”ý kovduk! Gerisi kendiliðinden geldi: Hikmet’i terkedenlere, “mutlak hakîm” olan Yerin Göðün Yaradaný’nýn rahmet nazarýyla bakmayacaðý cemiyetlere ve ülkelere neler olacaksa bize de onlar oldu. Aklý sürgüne gönderdiðimiz için “dünya”yý, yâni içinde etli-kanlý bedenimizle yaþadýðýmýz þu fizikî varlýk âlemini, “Âlem-i Þuhûd”u aþaðýladýk; 1



Durmuþ Hocaoðlu., Biz Müslümanlar Ne Günah Ýþledik de.... ?., Zaman., 03 Þubat 2003



Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e



271



Cenâbý Barî’nin kendi varlýðýna ve birliðine delîl, þâhid ve alem olarak sunmak sûretiyle takdîs ettiði “bu-dünya”yý reddettik, O’nun da kendisine sýrtýný dönenlere mukabele-i bilmisilde bulunacaðýný düþünmeden sýrtýmýzý döndük. Batý karanlýk Ortaçaðlar’dan çýkarken biz karanlýk ortaçaðlara girdik. Binânenaleyh, þimdi mâruz bulunduðumuz kötü muâmele bir müstahak oluþtur; Aklýn, felsefenin kovulduðu, dünyevî ilimlerin “âlet ilmi” kategorisine dâhil edilerek ancak ihtiyaç nisbetinde kendisine mürâcaat edildiði, bu ilimlerle iþtigal edenlere “âlim” sýfatýnýn dahi revâ görülmediði bir medeniyete baþka neler olabilirdi ki? Huntington “medeniyetler çatýþmasý”ndan söz ediyor; ama hâlâ farkedemediðmiz hakîkat þu ki, bu çatýþma çoktan oldu ve bitti: Onlar kazandý, Biz kaybettik. Aksini iddia edenlere sorarým: El’ân cârî olan bir “Ýslam medeniyeti”nden söz edebilir miyiz? Bence hayýr! Bizim hâlâ çok güçlü bir potansiyel medeniyetimiz var, ama sâdece “potansiyel”, yâni bilkuvve; ama “aktüel”, yâni bilfiil deðil: Bizim ancak “kültürümüz”den söz edilebilir; hâlâ çok güçlü, hâlâ o potansiyel medeniyeti aktüel hâle inkýlab ettirebilecek kadar güçlü; ama hepsi bu kadar! Biz bu çatýþmayý kaybettik; Batý kazandý. Bu, tarihte hiçbir medeniyet tarafýndan kazanýlmamýþ bir zaferdi; öyle de olmalýydý, çünkü Sünnetullah öyle gerektirmekteydi ve yine çünkü Batý, bir dünya kurmuþtu; kökenlerinde olsa dahi rûhunda ve inþâýnda bizim katkýmýz olmayan bir dünya. Bu dünyayý sonradan gûya keþfeden Ýslam-Doðu’nun en fazla yaptýðý ise zihniyetinde bir devrim gerçekleþtirmeden “satýn almak ve tüketmek”ten ibâret olmuþtur; hem de en kaba ve en görgüsüz bir þekilde! Þöyle bir bakalým etrâfýmýza ve bir soralým: Petrol zengini Ýslâm ülkelerinin ellerine geçen sayýlamayacak kadar bol “US Dollar”dan bugüne kadar ne hâsýl oldu; hiçbir þey: Yel üfürdü, sel götürdü! Ya Bizler, Biz Müslüman Türkler? Ýki asýrdýr batýlýlaþma uðruna fedâ etmediðmiz hiçbir þey kalmadý da elimize ne geçti? Her adýmda biraz daha küçüldük; her bakýmdan ve her mânâda! Ama ders mi çýkardýk? Öyle olmadýðýný, sâdece Irak meselesinde mâruz kaldýðýmýz vazýyet dahi ispata muktedirdir.” Bu dâhilî sebebin en baþta geleni hiç kuþkusuz, tarihin belirli bir döneminden îtibâren Ýslâm dünyasýnýn zihniyetinde vuku’ bulan çarpýlmadýr. Bu çarpýlma, Dünya’ya karþý git-gide mesafeli olmaktan kaynaklanmaktadýr ve özet olarak, birisi bir mücerret varlýk alaný olarak Fizikî Dünya’nýn ve diðeri de insanýn kendisi ile kurduðu iliþki ile inþâ ettiði Ýnsanlý Dünya’nýn, her ikisinin birden ilgi alaný dýþýna çýkarýlmasýndan ileri gelmektedir. Bir fizikî varlýk (Res Extensia) olarak Dünya, diðer bir ifâdeyle Ýnsansýz-Dünya, varlýklar kategorisinde hiç de Ýslam ile ilintilenmesi mümkün olmayacak þekilde ikincileþtilirken, Ýnsan’ýn kendisiyle kurduðu münâsebetle te’sîs etmiþ olduðu Dünya, di-



272 YOKSULLUK



ðer bir ifâdeyle Ýnsanlý Dünya ise çok sýklýkla tahkir edilmiþ, dünyadan uzak kalmanýn fazîlet olduðu fikri çok abartýlý bir þekilde gerilmiþ ve bunun sonucunda ise dini bütün bir Müslüman için ideal hayat, Dünya’ya, her iki anlam ve içeriði ile dünyaya sýrtýný dönmüþ bir hayat hâlini almýþtýr. Yâni, bu vahim zihniyet hatâsýnýn tevlîd etmiþ olduðu netîce, Müslümanlarýn git-gide kronikleþen bir güç problemi ile karþý-karþýya kalmalarý olmuþtur ki bunun netîcesi de Dünya’nýn bir rövanþ olarak Müslümalara sýrtýný dönmesidir. Ýnsansýz-Dünya’nýn ne þekilde algýlandýðýna dair müþahhas bir örnek olmak üzere, onyedinci yüzyýl Türk tarihçisi Niþancýzâde Muhammed bin Ahmed’in “Mir’at-ý Kâinat” isimli tarihinin medhal kýsmýna bir göz atmak dahi kâfidir. Klasik tarih yazýcýlýðýndaki geleneðe uyarak kitabýna kozmoloji ve kozmogoni bahsi ile baþlayan müellif, burada, Âlem’i, klasik görüþlere uygun olarak, “ulvî” ve “süflî” olmak üzere iki kýsma taksim etmiþtir. Ulvî Âlemler, “Arþ-ý A’lâ ile Semâ-ý Dünya arasýnda bulunan âlem”2 ve buna mukabil, “Süflî Âlemler” ise Gök’le Yer’in dibi arasýnda olan âlem”3 olarak tanýmlanmakta, Cehennem ise Yer’in altýna yerleþtirilmektedir.4 Burada dikkat çeken husus, müellifin, varlýk sistemini nasýl, ulvî (yüce) ve süflî (aþaðý) diye nitelendirdiðidir. Tamâmiyle, antik tesirlerle vücut bulmuþ ve Ýslâm ile hiçbir alâkasý olmadýðý hâlde Ýslâmîleþtirilerek bir tür Ýslâmî Mitoloji’ye dönüþtürülmüþ bu varlýk tasvîri, Dünya ile alaka kurmayý da Ýslam’dan uzaklaþma hâline getirmektedir ki böylece, Dünya’nýn aksiyolojik tasvîrinde de “tel’in” sonucu doðurmuþtur: Dünya, hem içten (maddesiyle dünya olarak) hem de dýþtan (insnaýn onunla kurmuþ olduðu iliþkilerle oluþturulan dünya olarak) hemen-hemen daima tel’in edilmiþ, aþaðýlanmýþtýr. Meselâ Gazzâlî, Ýnsan’ýn birgün mutlaka avdet edeceði aslî vatanýný unutarak Bu-Dünya’ya tapýnýrcasýna baðlanmasýný, yâni dünya-perestliði, haklý olarak tel’in ve takbîh ederken iki-dünya arasýndaki dengeyi korumakta zor-



2 3 4



Niþancýzâde Muhammed bin Ahmed., Mir’ât-i Kâinat - Dünya ve Ýslâm Tarihi., C:I., Sadeleþtiren: A. Faruk Meyân., Berekât Yayýnevi., Ýstanbul 198., C: I., Ýkinci Bab: “Ulvî Âlemler”., s.28.st:1 Niþancýzâde., Mir’ât-i Kâinat., C:I., Beþinci Bab: “Süflî Âlemler”., s.78.st:1 “Cehennem: Yerinde ihtilâf oldu. Esah kavilde yedinci kat yerin altýndadýr. Ýbni Þihne Târihi’nde, Ýbni Abbâs hazretlerinden rivâyetle: “Yedi kat yeri taþýyan meleðin altýndaki taþýn altýnda öküz, onun altýnda balýk, onun altýnda deniz, onun altýnda Cehennem vardýr” diye bildirildi. Cehennem’in yedi tabaka olduðunda ittifak vardýr. Lâkin tertibinde ihtilâf olup, Ýmam-ý Râzi ve Kadî tefsirlerinde, Cehennem, Lazî, Hatame, Sair, Sakar, Cehîm ve Hâviye deniyor. Ýhyâu’1-Ulûm’da, Cehennem, Lazî, Hatame, Sakar, Saîr, Hâviye ve Cahim deniyor. Keþþâf’da ve diðerlerinde Ýbni Abbâs hazretlerinden mervîdir ki, Cehennem ulûhiyyet iddia edenlere, Lazî ateþe tapanlara, Hatame putperestlere, Sakar yahudîlere, Sair hýristiyanlara, Cahim Sabiiye tâifesine, Hâviye âsî mü’minlere mahsustur. Bu isimler aþaðýdan itibaren bildirilmiþtir. En aþaðý tabakanýn isminin Cehennem olduðunda ittifak vardýr. Keþþâf’da bir de, birinci tabaka âsî mü’minlere, ikincisi yahudilere, üçüncüsü hýristiyanlara, dördüncüsü Sabiiyye’ye, beþincisi Mecûsilere, altýncýsý müþriklere, yedincisi münâfýklara mahsûstur deniyor. Lübâb Tefsîri’nde, ikincide hýristiyanlar, üçüncüde yahudîler denmektedir.” [Niþancýzâde., Mir’ât-i Kâinat., C:I., Beþinci Bab: “Süflî Âlemler”., s.86]



Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e



273



lanmakta; tedbirde aþýrýlýða meylederek, dünya-perestliði takbîh etmek isterken “dünyadan kaçýþ”a zemîn hazýrlamaktadýr:5 “Ýsmail Ýbni Ýyaþ: - Seçkin dostlarýmýz, hevây-i nefse uyularak yaþanýlan bir dünya hayatýný “Domuz” diye isimlendirirler ve “Bizden uzak dur ey Domuz” derlerdi. Eðer bundan daha kötü bir kelime bulabilselerdi muhakkak o ismi takarlardý./” .... “Hz. Ali: Dünya hayatý altý þeyden ibarettir: 1. Yenilenler, 2. Ýçilenler, 3. Giyilenler, 4. Binilenler, 5. Nikâhlanýlanlar, 6. Koklanýlanlar, Yiyeceklerin en kýymetlisi Bal’dýr, o da sinek (arý) artýðýdýr. Ýçeceklerin en kýymetlisi Su’dur, bunu içmede iyiler de kötüler de müsavidir. Giyeceklerin en kýymetlisi Ýpek’tir, o da bir kurdun (böcek, ipek böceði) imalatýdýr. Bineceklerin en þereflisi At’dýr, Onun da üzerinde savaþta insanlar öldürülür. Nikâhlanýlanlarýn en þereflisi Kadýn’dýr, o da süslenmeler ve zinetlenmeler sebebiyle bir çok çirkin fiillere sebep olur. Kokularýn en kýymetlisi Misk’dir, onun da aslý Kan’daný ibarettir.” Dikkat edilecek olursa, hevây-i nefse uyularak yaþanýlan bir dünya hayatýný “domuz” diye isimlendirilmesindeki ahlâkî tavýrdaki haklýlýk, Hz. Ali’ye izâfe edilen ve belgesiz sunulan vecîzede aþýrý bir hadde vardýrýlmýþtýr: “Dünya hayatý altý þeyden ibarettir” dendikten sonra bu altý þey öylesine aðýr bir þekilde hýrpalanmýþtýr ki, savunulabilecek bir tek þey kalmamýþtýr; hattâ Hayat’ýn menbâý olan Su, nikâhlý temiz kadýnlar ve atlar bile! Bu kadar aþýrý bir ihtiyatýn kabul edilebilir bir tarafý olamaz. Nitekim, Üstâd, ayný eserinin biraz ilerisinde, “Hz. Âdem’in günahýndan dolayý, cezalandýrýlmak üzere, 5



Ýmâm-ý Gazzâlî., Ýlâhî Nizâm [“Mükâþefetu’l-Kulûb”un deðiþik adla baþka bir tercümesi]., Tercüme eden: Yaman Arýkan., Yunus Emre Yayýnlarý, Ýstanbul 1969]., C: I., s.234-235



274 YOKSULLUK



cennetten dünyaya atýldýðýný” anlatýrken o þekilde bir tasvîrde bulunmaktadýr ki, buradan, ister-istemez, Hristiyanlýk’taki Ýlk Günah idesine benzer bir fikre kapý açýlmaktadýr.6 Bu cümlelerinin biraz akabinde ise, þu tavsiyede bulunmaktadýr:7 “Ey, müminlerin halifesi, sen Meryem oðlu Îsâ’ya uy. O, þöyle derdi: Katýðým açlýktýr, þiarým Allah korkusudur, elbisem güzel ahlâktýr, yiyecek yemeðim ve meyvem yeryüzünün bitirip yetiþtirdiði þeylerdir, akþam yatarým bir þeyim yoktur, sabah kalkarým bir þeyim yoktur, yeryüzünde hiç kimse benden daha zengin deðildir.” Bu kýsa örnek dahi, söz konusu dünyaya küskünlük tavrýnýn ne kadar güçlü bir gelenek oluþturduðunu gösteren en önemli bir kanýttýr: Dünya ile ilgisizliðin yüceltilmesi, yoksulluðun fazîlet olduðunun bu derece kuvvetle telkîni, Dünya’da ayakta kalmak için güç denen þeye sahip olamayan ve olamayacak olan, yoksulluða kendsini mahkûm eden bir zihniyeti de meþrûlaþtýracaktýr ki böyle bir zihniyetten ne bir bilim çýkacaktýr ve ne de bir sanayi’ devrimi. Daðýlan Bir Ýmparatorluðun Paniði Osmanlý Devleti’nin tarihin belirli bir döneminden sonra zayýflamasý ve Batý karþýsýnda aldýðý maðlûbiyetlerin ve toprak kayýplarýnýn kronikleþmesi, O’nda bir tür panik yaratmýþ ve karþýlaþmýþ olduðu problemleri hemen o ânda çözmeye yöneltmiþtir ki bu da hemen hiçbir problemin kökenine inilememesine yol açan bir süreç geliþtirmiþtir. Viyana kuþatmasý öncesine kadar, bütün Ýslâm dünyasýnýn nerdeyse tek baþýna temsilcisi olan ve Shakespear’in deyimiyle hâlâ “dünyaya dehþet salan” Türk bu tarihte maðlûp edilmiþ ve Batý’da “Türk yenilmez” efsânesi sona ermiþ ise de, Alan Palmer’in de belirttiði gibi, henüz sevinmek vakit çok erkendi; zîra Avrupalaýlar Türk’ün dokuz canlý olduðunu anlayamamýþlardý.8 Evet; Türk gerçekten de dokuz canlý idi; ama sürekli tâkatten düþüyordu, canlarýný birer-birer kaybediyordu ve etrafý da bir düþman denizi ile çevrili idi:9 “Tabiîdir ki, Türk devlet adamlarýnýn, koyu bir düþmanlýk denizinin ortasýnda bulunduklarýný görmemeleri düþünülemezdi. Bu deniz, devletin gücü-kuvveti yerindeyken, yani tâlî’ yâr iken yýkýcý bir problem, bir felâket teþkil etmiyordu; hattâ Yýldýrým Bayezid’in ifâde ettiði gibi, belki de daha kavî düþman daha büyük zaferler demek olduðundan, müreccâh olarak dahi addedilebilirdi. Lâkin, artýk hem düþman daha kavî ve hem de üstelik tâlî’ zebûn idi. Eðer sürekli teyakkuz durumun6 7 8



Ýmâm-ý Gazzâlî., Ýlâhî Nizâm.,C: I., s.237.pr: 2, 3 Ýmâm-ý Gazzâlî., Ýlâhî Nizâm.,C: I., s.239-240 Alan Palmer., Osmanlý Ýmparatorluðu ? Son Üç Yüz Yýl., Bir Çöküþün Yeni Tarihi., Çeviren: Belkýs Çorakçý Diþbudak., Yeni Yüzyýl Tarih Dizisi., BilginYayýncýlýk A.Þ., Ýstanbul, 1995, s.16



Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e



275



da bulunulmazsa, Devlet-i Âliye, bir Endülüs’ün, bir Bizans’ýn âkýbetine uðrayabilirdi. Evet, ihtiyar arslan, artýk kurtlara yem olmaktan korkmaya baþlamýþtý.” Nitekim, 17nci asýrdan îtibâren baþgösteren yetmezlikler karþýsýnda düþünülen çâre, klasik müesselerde yapýlacak ýslahatlar iken, sonraki yýllarda ýslahat fikirleri giderek âcil tedbirler þekline bürünmeye baþlamýþtýr. Zihniyet Týkanmasý Bu arada, Devlet’in yönetim kadrosunun zihniyetlerinin ve ufuklarýnýn da sürekli sýðlaþmaya baþlamýþ olmasý tâkatten düþmeyi adetâ kaçýnýlmaz bir alýnyazýsýna dönüþtürmüþtür. Meselâ 19ncu asýrda baþlayan ve sonraki yýllarda süreklilik kazanan brorçlanma bunun en tipik örneklerindendir: Devlet kendsini kurtarmak için borçlanmýþ, ancak alýnan borcu deðerlendirememiþ, borcu borçla ödeme gibi çýkmaz bir yola sapmýþ ve böyle ortaya çýkan borç sarmalý O’nu dibe çekmiþtir. Ýlk defa Kýrým Harbi ile baþlayan ve bir kurtarýcý gibi görünen borçlanmanýn nasýl bir bataklýða dönüþtüðünün hikâyesini Vahdettin Engin þöyle anlatmaktadýr:10 “... sýkýþtýkça dýþ borçlanmaya baþvurmak, devletin günlük iþlerini böylece yürütmek ve vadesi gelen borçlarý yeni borçlar alarak ödemek. Dolayýsý ile her yýl artan bir borç yükü ile karþý karþýya kalmak. Bu kýsýr döngü tam olarak kapitalist sistemin iþlettiði içine girildiðinin bir göstergesi olmaktadýr. Bu çark içine bir defa giren kolaylýkla kendisini kurtaramamakta ve bir noktada týkanýp kalmaktadýr. Nitekim Osmanlý Devleti için de böyle olmuþtur. Borçlanmanýn artarak surdüðü yýllardan sonra 1875 yýlýna gelindiðinde Osmanlý ekonomisi bütünüyle týkanmýþ ve deðil borçlarýný, faizlerini dahi ödeyemeyecek bir noktaya gelmiþtir. Ýþte bu noktada Sadrazam Mahmut Nedim Paþa’nýn baþýnda olduðu hükümet bir karar vererek Osmanlý Devleti’nin tek tek taraflý bir kararla iç ve dýþ borçlarýnýn faiz itfa bedellerini beþ yýl süre ile yarýya indirdiðini ilan etmiþtir. Daha açýk bir ifade ile devlet borçlarýný ödeyemeyeceðini yani iflas ettiðini ilan etmiþtir. 1854’den 1857’ye kadar geçen 21 yýl içinde devletin iflas noktasýna gelmesi, dýþ borçlanmanýn bir ülke için ne büyük felaketlere yol açtýðýný apaçýk göstermektedir. Peki niye bu noktaya gelinmiþtir? Her þeyden önce alman borçlarýn çok az bir kýsmý yatýrýmlarda kullanýlmýþtýr. Bundan daha da onemlisi borçlanma sýrasýndaki % 50 oranýndaki emisyon kaybýdýr. Yani devlet 100 lira borçlandýysa kasasýna net olarak 50 lira girmiþtir. Bu konuda daha belirgin bir örnek vermek gerekirse, 1854-1875 yýllarý arasýnda yapýlan 13 borçlanmanýn tutarý 114 milyon 249 bin Osmanlý lirasýdýr. Bu miktarýn kullanýlmasý da þu biçimde olmuþtur: 9



Durmuþ Hocaoðlu., Laisizm’den Millî Sekülerizm’e., Selçuk Yayýnlarý., Birinci Baský: Ankara, Ekim 1995., s.160



276 YOKSULLUK



% 50’si emisyondan ziyan % 2’si bahriyeye % 5’i saray yapýmlarýna harcanmýþ % 10’u önceki borçlarýn faiz ve ana para taksitlerine ödenmiþ % 5’i avans olarak alýnan borçlarýn faizlerine verilmiþ % 1,5’u komisyon olarak verilmiþ % 5’i tahvillerin basým masraflarý ile sigorta ücreti vs. için harcanmýþ % 4’ü ile demiryolu yapýlmýþ % 12’si ise hazineye kalmýþtýr. Görüldüðü gibi daha baþlangýçta ele geçmeyen % 50 gibi büyük bir oran mevcuttur. Ayrýca yatýrýmlara ancak % 14 pay ayrýlabilmiþ ki bunun da hemen tamamý demiryolu yapýmý için kullanýlmýþ. Dikkat çekici bir husus da hazineye kalan miktarýn % 12 gibi düþük bir oranda olmasý. Dolayýsý ile bu kadar kötü þartlarda yapýlan borçlanma sonucunda týkanýp iflas noktasýna gelmek kaçýnýlmaz bir son olmaktadýr. Avrupa ülkeleri Osmanlý Devleti’nin iflas kararýna þiddetli tepki göstermiþlerdir. Bundan sonra meydana gelen bazý geliþmelerde bu tepkiyi hissetmek mümkündür. Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesinden, 1877-78 savaþýnda Rusya vasýtasýyla Osmanlý Devleti’ne bir ders vermek þeklindeki bir dizi geliþme hep bu karara duyulan tepkiden kaynaklanmaktadýr. Bir süre gündemi iþgal eden siyasi nitelikteki bu olaylar yatýþtýkdan sonra ise sýra ekonomik hesaplaþmaya gelmiþtir. Bu hesaplaþma ayný zamanda Ýngiltere’nin Osmanlý ekonomik sistemini ve giderek de siyasi politikalarýný ipotek altýna alma planlarýnýn son merhalesini oluþturmaktadýr. Ýflas eden Osmanlý Devleti artýk alacaklýlarýnýn yaptýrýmlarýna boyun eðmek durumundadýr. Nitekim alacaklý ülkeler Düyun-u umumiyye idaresi adýyla bir denetim mekanizmasý kurarak Osmanlý gelirlerine el koymuþlardýr. Düyun-u Umumiyye yabancýlarýn oluþturduðu bir komisyondu ve vergi gelirlerine el koyarak öncelikle borçlarýn ödenmesini garanti altýna alýyor, kalan miktarý da devlet hazinesine aktarýyordu. Bu durumuyla da sanki devlet içinde devlet görünümünde idi. Düyun-u Umumiyye yönetimi kurulurken Osmanlý Devleti’nin tek kârý, toplam borç yükünün yarýdan daha fazlasýnýn silinmesi olmuþtur. Bu duruma göre mevcut 252 milyon 801 bin 885 Osmanlý Liralýk borcun 146 milyon 364 bin 651 liralýk kýsmý silinerek kalan 106 milyon 437 bin 234 liralýk kýsým ödenmeye devam edilmiþtir.” Cumhuriyet dönemi Osmanlý’nýn bu âkýbetinden dersler çýkarmaya çalýþmýþsa da toplumun yapýsýný tepeden týrnaða bir taðayyüre tâbî tutmaya mü-



Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e



277



teveccih elitist siyâsî kadronun zihniyet tutukluðu ve ideolojik tartýþmalarýn herþeyin önüne geçmesi, olmasý gereken noktada bulunmayan bir Türkiye tablosu yaratmýþ, 1960’larýn baþýnda Ýtalya ile ayný seviyede bulunan Türkiye, gýrtlaðýna kadar borca batmýþ, müflis, 1 milyar Dolar için evlâtlarýnýn kanýný pazara çýkarmýþ, Amerikan Emperyalizmi’nin menfaatleri için onlarý lejyon olarak satmaya kadar düþmüþ bir Türkiye’ye dönüþmüþtür. Daðýlan Osmanlý’nýn Aþýrý Tâkat Kaybý Bir baþka sebep ise, Osmanlý’nýn daðýlan imparatorluðu korumak isterken bütün enerjisini ve iktisadî ve insânî kaynaklarýný heder etmesidir. Fütûhat geleneðinden gelen Osmanlý’nýn bu davranýþý kendi içinde anlaþýlabilir bir þey olmakla birlikte zararlý sonuçlar verdiði için ? ki bunlardan birisi bir imparatorluðun müdâfaasýnýn bir milleti adetâ bitme sýnýrýna getirmesi ve bir diðeri de Türkler’in eski tebaalarý ile kanlý býçaklý olmasýndan neþ’et eden bir husûmete gömülmesidir ? doðru deðildi; bunun yerine, Ýmparatorluðun rasyonel bir þekilde tasfiye edilmesi ve bu tasfiye esnâsýnda bir Osmanlý Milletler Topluluðu (Ottoman Commonwealth) kurulmasý cihetine gidilmiþ olsaydý bugün Türkiye de dahil, Ýslam dünyasý bu derece zelîl olmayacaktý. Kolonyalist kültüre tamâmen yabancý olan Fâtih Osmanlý’nýn böyle bir projeyi düþünmesi bile düþünülmezdi; ama düþünülmeliydi. Osmanlý’nýn ilkin çok iyi bir Ýbn Haldûn okumasýna ihtiyâcý vardý; ama yapmadý, veya yapamadý. Haldûn’un anlattýðý aslýnda O’nun hikâyesi idi; fakat O, sonu hüzünlü biten bu trajediyi anlamak istemedi, veya anlayamadý; ne hikmetse, kendisinin “ebed-müddet” olduðuna öylesine îmân ile baðlanmýþtý ki “Haldûn Kaanunlarý”ndan muaf olduðunu tartýþmasýz bir aksiyom olarak kabûl etti. Bu baþarýyý gösterebilseydi, 19ncu asýrdan îtibâren siyâset doktrinini yeniden gözden geçirmek ve onu “güncelleþtirmek” mecbûriyeti ile yüzyüze kaldýðýný; artýk eski hâlin muhâl olduðunu ve binnetîce, ya yeni bir hâle geçilmesi gerektiðini ya da izmihlâle dûçâr olunacaðýný; hiçbir gücün eskiyi aynen devam ettirmeye muvaffak olamayacaðýný, ulus-devletler þeklinde formatlanan yeni milliyetçilikler çaðýnýn klasik imparatorluklar çaðýný kapatmaya baþladýðýný ve Neseb Asabiyesi’ne avdet etme zamânýnýn geldiðini de kabûl etmek zarûretinde kalacaktý. Bu ise, siyâset ve devlet doktrininin tepeden týrnaða deðiþtirilmesi demekti. Ne var ki, Osmanlý devlet geleneði buna mâni’ idi; O, bir kolonyal imparatorluk deðil bir fütûhatçý imparatorluk olduðundan Memâlik’in her tarafýný eþit derecede vatan addetmekteydi; onun için de bir kolonyalist gibi davranarak Ülke’yi bir koloni (çiftlik) addedip elinde tutmak için verdikleri ile tuttuðunda kazandýklarý arasýnda bir kâr-zarar bilançosu hesaplayarak, zarar vâki’ olduðunda elden çýkarmayý düþünemez10



Vahdettin Engin., “132 Yýllýk Bir Malî Ýstikrar Programý ve IMF”., Yeni Toplum., Sayý: 1, Mayýs-Haziran 1992., Ýstanbul., s.125-126



278 YOKSULLUK



di; kanýnýn son damlasýna kadar korumak zorundaydý. Ama O bunu yaptýkça Memâlik-i Þâhâne’nin daðýlmasýna engel olamadýðý gibi daha da vahîmine yol açtý; zenginliklerini kaybetti, insanlarýný kaybetti, haddinden fazla küçülmeye mâruz kaldý ve eski tebaalarý ile arasýna husûmetler girdi. Bu husûmetler de dini, kitabý, peygamberi, kýblesi bir olan bu coðrafyada birbirine düþmanlýk üzerine kurulu “yýrtýcý milliyetçilikler” doðurdu. Hâlbuki Tarih, eskinin muhâl olduðnu haykýran yeni bir çaða giriyordu:11 “Osmanlý bunu uzun zaman farkedemedi, eski devirlerin geriye getirilebileceðini vehmetti. Vaziyeti önce anlayýp sonra da soðukkanlýkla kabul edip ona göre strateji geliþtiremedi. Vahâmeti az-çok idrâk ettiði zaman ise paniðe kapýldý, bütün soðukkanlýlýðýný kaybetti ve korkunç bir hatâ yaptý: Akýl-dýþý, mantýk-dýþý, çýlgýn bir teþebbüste bulundu; daðýlan bir imparatorluðu, dünyanýn bir daha eþini göremeyeceði ikinci “pax”ý ayakta tutmak için, her ne pahasýna olursa olsun ayakta tutmak için Tarih’e meydan okudu, O’nun o karþý konulamaz akýþýný durdurmaya, deðiþtirmeye çalýþtý.” “Bunun için önce bir fikir geliþtirdi: Ýttihâd-ý Anâsýr, yâni ‘unsurlarýn birliði’. Bu, hâlis bir ütopya idi. Proje’ye göre, bütün Osmanlý tebaasýnýn çifte kimliði olacaktý. Birinci kimlik (Alt-Kimlik) “Özel Alan”ý (Private Sphere) ve ikinci kimlik (Üst-Kimlik) de “Kamusal Alan”ý (Public Sphere) oluþturacaktý. AltKimlikler ile her vatandaþ kendisini özgürce ifâde ederken Üst-Kimlik olan “Osmanlýlýk” herkesi kuþatacak ve herkesi birbirine baðlayan saðlam ve sarsýlmaz bir ortak bað olacaktý. Lâkin her ütopya gibi bu da gerçeðin granitten kayalarýna çarpýnca daðýldý. Bu ucûbe fikrin mûcitleri, büyük bir hayâl kýrýklýðý içinde gördüler ki, Ýttihâd-ý Anâsýr doktrinine onu îcâd eden safdil, hattâ biraz da aptal Türk siyâsetçi ve aydýnlarýndan baþka kimse inanmamýþtýr.” “Ýttihâd-ý Ýslâm düþüncesinin âkýbeti de Ýttihâd-ý Anâsýr doktrininden farklý olmadý. Din, o en büyük totalite, Ýbn Haldûn’un 400 sene önce büyük bir isâbetli belirtmiþ olduðu gibi, Neseb Asabiyesi’nin uyanýþý karþýsýnda yetersiz kaldý.” “Türk aydýný ve siyâsetçisi bütün bunlara raðmen yeterince akýllanmadýlar ve hatâlarýný katmerlendirdiler: “Pax Ottomana”yý kanlarýnýn son damlasýna kadar kahramanca savundular. Tarih’in safdil kahramanlarýn mezarlarýyla dolu olduðunu unutarak Tarih’e meydan okumayý sürdürdüler.” “Netîce, korkunç, kaldýrýlamaz derecede aðýr bir trajedi oldu: Her tarafýndan saldýrgan kurtlarýn diþlediði ihtiyar arslan Osmanlý çaresizlik içinde idi ve onu da ancak ve yalnýz ve sâdece Türkler savunuyordu. Çünkü Osmanlý bir “Türk devleti” idi, sâdece Türklerin Devleti!”



Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e



279



“Anadolu’nun yiðit Türk evlâtlarý Tarih’e meydan okuma mâcerasý uðruna, sorumsuzca, daðlarda ve çöllerde bire kadar kýrdýrýldýlar. Türk Milleti, adetâ erliði bitme noktasýna geldi.” “Tarih, yolunun üstüne dikilen ve kendisine isyan edenleri korkunç bir þekilde cezalandýrdý: Âsîleri tarihe gömdü.” Eðer iyi bir tarih okumasý yapýlýp bu doktrin ve geleneði deðiþtirerek, zaman içerisinde kendi irâdesiyle küçülme tercîh edilebilmiþ olsaydý çok þey farklý olacaktý, hiç kuþkusuz: Bir kere, fizikî küçülme, “çekme” boyutuna düþmeyecek, daha mâkul sýnýrlarda tutulabilecekti; ikincisi, maddî ve mânevî kaynaklar ve hele insanlar kaybedilmeyecekti; üçüncüsü de, kendisinden baðýmsýzlýklarýný alanlar ile arasýna bu denli kalýn bir kin ve husûmet duvarý çekilmeyecekti. Bunu yaparken, ayný zamanda hiç olmazsa bu noktada kolonyalistlerden örnek alýp kendi dilini ve kültürünü de benimsetebilseydi, bugün, Osmanlý liderliðinde güçlü bir milletler topluluðu olurdu; kendisinden izinsiz kuþ uçurulmayan bir “Osmanlý Milletler Topluluðu”, bir “Ottoman Commonwealth”! Bu ise, Osmanlý’nýn tarihte inþâ etmiþ olduðu “Osmanlý Barýþý”nýn (Pax Ottoman) modern çaðlarda modern formatta yeniden inþâý ve Kolonyalizm’in önünün kesilmesi demek olacaktý. Tarihin Kýrýlma Noktasý: Osmanlý’nýn Düþüþü Ýslâm dünyasýnýn günümüzde karþýlaþtýðý büyük trajedilerin en belirgin sebeplerinden birisi de, Osmanlý’nýn düþüþüdür. Selçuklu’dan devralmýþ olduðu “Ýslâmýn Batý’ya doðru yürüyüþü”nü çok daha büyük çapta olmak üzere devam ettiren ve bütün Türk ve Ýslâm tarihinin en muhteþem destaný olan Osmanlý’nýn hem Ýslam dünyasýna ve hem de umûmen bütün insanlýða en büyük hizmetlerinden birisi de, hiç tartýþmasýz, Batý’nýn Doðu’ya doðru yürüyüþünü ve kolonize etmesini uzunca bir müddet önlemesi ve sonra da yavaþlatmasýdýr. Tarih sahnesine çýktýðý ilk yýllardan îtibâren sürekli olarak ve tek baþýna, hiçbir Türk ve Ýslâm ülkesinden yardým görmeden ? ve hattâ tam aksine, bu dünyanýn içinden, Ýran baþta olmak üzere þiddetli engeller, arkadan vurmalar ve düþmanlýklarla karþýlaþmýþ olmasýna raðmen ? Batý’yý daraltan ve zirvede olduðu dönemde ise O’nu kendi kýt’asýnýn içine adetâ hapseden Osmanlý’nýn söz konusu bu anti-kolonyalizm mücâdeleri Anadolu, Balkanlar, Doðu Avrupa, Doðu Akdeniz, Güney Akdeniz/Kuzey Afrika, Güney Asya olmak üzere baþlýca altý cephede asýrlarca sürmüþ ve, önce Haçlý Seferleri’nin ve sonra Kolonyalizm’in ana hedefi olan bu coðrafyayý hâlâ hasreti çekilen bir barýþ ülkesine döndürmüþtür. 11 12



Durmuþ Hocaoðlu., “Bir Ýmparatorluk Yiyen Bir Ütopya: Ýttihad-ý Anâsýr Teorisi ve Yeni Versiyonu”., Aksiyon., Yýl: 4, Sayý: 194., Tarih: 22.08.1998-28.08.1998 Durmuþ Hocaoðlu., “Küresel Harpler Serisi ve Savunmasýz Dünya”., Zaman., 06 Mayýs 2003



280 YOKSULLUK



“Müslümanlarýn Babasý” Osmanlý’nýn ölümünün nelere yol açtýðý, en fazla, o günden bu yana huzur denen þeye hasret kalan, bir kan ve ateþ diyârýna dönen bu bölgeden anlaþýlabilir. Kolonyalizm’in en büyük hedeflerinden birisi olan Ýslâm coðrafyasýnýn ve özellikle Ortadoðu’nun zilleti, Osmanlý’dan mahrum olmasýnýn tevlîd ettiði vahîm bir netîceden baþkasý deðildir. “Acaba Osmanlý ayakta olmuþ olsaydý, bu fâcialar yaþanabilir miydi?” sorusuna hangi vicdan sâhibi “hayýr” diyebilir ki? Osmanlý’nýn yokluðu bugün hâlâ kendisini bu sebepten aðýr bir þekilde hissetirmektedir. Benim “Osmanlý’nýn Aðýr Gölgesi” olarak adlandýrdýðým12 bu olguyu David Fromklin, “Osmanlý Hayâletleri” (Ottoman Ghosts) olarak adlandýrýyor:13 “Bir hayalet ABD’yi rahat býrakmýyor. Bu Osmanlý Ýmparatorluðu’nun hayaleti. Hayalet, bugün Irak’la herhangi bir savaþa iliþkin Türkiye ile Kürtler arasýndaki düþmanlýk konusunda bizimle. O, iki yýl önce Usame bin Ladin bir televizyon mesajýnda, 11 Eylül saldýrýlarýnýn Batý’nýn 80 yýl önce Osmanlý Ýmparatorluðu’nun kalýntýlarýný parçalamasýna bir cevap olduðunu söylediðinde de bizimleydi.” “Bu hayalet, Saddam Hüseyin 1991’deki Körfez Savaþý’na sebebiyet veren Kuveyt iþgalini gerçekleþtirdiðinde ortaya çýktý. Saddam Hüseyin, Kuveyt’in Irak’a ait olduðunu söyledi; çünkü modern Irak Osmanlý Basra’sýnýn bir devamý ve mirasçýsýydý. Kuveyt, Osmanlý Ýmparatorluðu döneminde Basra Vilayeti’nin egemenliði içindeydi.” “Hayalet, Yugoslavya vahþi etnik düþmanlýklarla bölündüðünde de bizimleydi. Çoðu kiþi, bu parçalanmayý Osmanlý’nýn Hýristiyan milletlerin birini diðerine karþý kullanmasýna götürdü. Çatýþan iddialar, özellikle Sýrplarýn Kosova’ya yönelik olaný, Osmanlý’nýn beþ yüz yýldan fazla bir süre önce Balkanlarý istilasýna dayandýrýldý.” …/ “Osmanlý hayaletleri asla uzaklaþmadý.” Lümpen Batýlýlaþma Yoksulluðumuzun kronik sebeplerinden birisi de, Batýlýlaþma, Modernleþme, Çaðdaþlaþma olgularýnýn delâlet etmekte olduðu mânalarýn lâyýký veçhiyle kavranamamýþ, dejenere edilmiþ olmasý ve lümpen bir batýlýlaþmaya yönelinmesidir.. Bunun en bariz göstergelerinden birisi, bilhassa 18nci asýrdan îtibaren süreklilik kazanmaya baþlayan askerî maðlûbiyetlerin temelinde yatan asýl faktörün “Güç Problemi”nin rasyonel çözümü demek olan Sýnâîleþme olduðunun idrak edilememesi hattâ böyle bir fikrin birinci dereceden ehemmiyet-



Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e



281



li bir hedef olarak görülmemesi ve bu sûretle, bütün dünyada Batý’nýn hegemonik gücünün kaynaðýný oluþturan Sanâyi’ Devrimi’nin ýskalanmasýdýr. Filhâkîka, Osmanlý’dan bu yana sýk-sýk kapýmýzý çalan ve artýk müzminleþen bütün krizlere raðmen, “kriz” ile “kritik”in - Grekçe krenein (deðerlendirme) anlamýna gelen - ayný kökten geldiðine hiç dikkat etmeden bu “krizler”den “kritik”ler çýkarmak ve bu krizleri hep bugüne âit, ânlýk, muvakkat imiþ gibi algýlamak basîretsizliðinden kurtulup “niçin Osmanlý, Sanâyi Devrimi’ni ýskaladý, bir çaðý göz göre-göre kaçýrdý; niçin O’ndan bir ülke, bir devlet ve bir millet teslîm alan Cumhuriyet, o kadar abartýlý iddialarýna raðmen bu iddialarýnýn altýnda ezildi de, ayný konuda ayný trajik baþarýsýzlýða mahkûm oldu; niçin, bir isteri þeklini alan bütün batýlýlaþma gayretlerine raðmen iki asýrda motor yapmayý, bilgisayar üretmeyi öðrenemedik” þeklinde suâllerle beynimizi kanatmadýk. Bu anlayýþsýzlýðýn sonucu ise, bir müddet sonra, dünyadan kaçmayý bir fazîlet olarak gören Mitolojik Ýslam’a taban-tabana zýt olarak, zenginlerin hayatýna duyulan müptezel bir özenti ve görgüsüz bir dünya-perestlik olmuþtur. Nitekim, Türk toplumunun kaderini tâyin eden “aydýn, bürokrat ve siyâsetçi” gibi seçkinlerin, batýlýlaþmadan ve moderniteden anladýðý ve bugüne kadar pek fazla deðiþmeyen þey, Batý ile kültürel ve medenî bir eklemlenme ve bunun gerçekleþtirilebilmesi için de Batý’nýn üst-yapý kurumlarýnýn hemenhemen sýfýr farkla tatbîki ve kültürünün ve gündelik yaþantýsýnýn da bire-bir taklîdi olmaktan ileriye gidememiþtir. Bu sûretle sathîliðe kayýlmýþ, Ýç’e deðil Dýþ’a, Görünüþ’e önem ve öncelik verilmiþtir ki böylece zuhur eden ve Üretim’e deðil Tüketim’e, satýn alarak tüketmeye teveccüh edilmiþ ve habîs bir geleneðe dönüþen bu sathîlik, netîceten, git-gide yozlaþarak, kendisinden on misli zengin ülkelerdeki yaþantýyý aynýyla tadmak isteyen, görgüsüz, kaba, ham bir tüketim kültürü hâsýl etmiþtir. Bu sûretle, Lümpen Batýlýlaþma’nýn bir sonucu olmak üzere, eski gelenekteki dünyadan uzak durma prensibinin tam tersi bir aþýrýlýða saparak kabak gibi açýlan Üretim’i, ancak ürettiði ölçüde tüketmeye hakký olduðunu unutarak; kanaatkârlýðý ve ölçülülüðü reddeden, iktisâdî gücünün çok üstünde, sosyal ve kültürel bir travma geçirmesine sebebiyet verecek derecede yoðun ve çok görgüsüz, çok kaba, çok iptidâî, çok hovardaca bir tüketim bataðýna gýrtlaðýna kadar gömülmüþ, bulûða ermemiþ, virtüoziteden mahrum bir cemiyet ortaya çýkmýþ ve bu çürüyen cemiyet yapýsý yoksulluðu adetâ kýþkýrtmýþtýr. Batýlýlaþma’nýn ve Modernite’nin iyi anlaþýlamamasýnýn ve dejenere “lümpen” bir batýlýlaþmaya yönelinmesinin sonucu olarak, sýhhatli bir iþ ahlâký, görev ahlâký da geliþmemiþ, Haklar ve Vazîfeler arasýnda saðlýklý bir denge de te’sîs edilememiþtir.



282 YOKSULLUK



*** Bunlarýn yanýnda, Türkiye’nin içine düþmüþ olduðu kalkýnamamýþlýk girdabýnýn, burada detaylandýrmamýz imkâný bulunmayan ve her birisi baþlýbaþýna birer felâket kaynaðý olan diðer belirleyici sebeplerine de kýsaca þöyle temas edebiliriz: 1: Askerî darbelerin dejenere ettiði siyaset kurumunun ehil olmayan ellere geçmesi sonucunda yatýrýmcý zihniyetin ülkeyi terketmesi; 2: Kezalik, bilhassa siyaset müessesesinin tamâmiyle müptezelleþtiði 1980 sonrasýnda patlayan ve bugüne kadar hýzýný artýrarak gelen siyâsî çöküþ sonusunda, 500 milyar dolarý bulduðu tahmîn edilen, kökeni siyâsî ahlâksýzlýða dayanan, onunla beslenen örgütlü yolsuzluklarda batýrýlan, çalýnan, dýþarýya transfer kaçýrýlan büyük servetler; 3: Yine arkasýnda dejenere siyâsetin bulunduðu, aþýrý þiþirilen memur ve devlet iþçisi kadrolarýnýn yuttuðu ve ekonomik bir deðeri olmayan büyük meblaðlar; 3: PKK isyânýnýn getirdiði ve 400 milyar dolara kadar deðer biçilen doðrudan ve dolaylý aðýr kayýp; 4: Türkiye’nin mecbûrî olarak sâhip olmak durumunda olduðu büyük bir ordu ve ona baðlý olarak, ekonomik gücümüzün çok üstündeki askerî harcamalar; 5: I. Körfez Harbi ve Avrupa Gümrük Birliði yüzünden karþýlaþtýðýmýz ve hvam eden büyük kayýplar.



Bölüm: II Küreselleþme ve Küresel Köy, Küresel Yoksulluk Küreselleþme Günümüzde git-gide daha sýklýkla telâffuz edilen ve handiyse hayatýmýzýn her ânýnda karþýmýza çýkan ve birçok bakýmlardan ideolojik bir karakter de kazanan Küreselleþme karþýsýnda alýnan tavýrlar onun tanýmýný da büyük ölçüde tâyin etmekte olduðu için kavramýn mâhiyeti hakkýnda tam bir mutâbakata vâsýl olmak müþkil bir mes’ele teþkîl etmektedir. Söz konusu bu tavýrlar genellikle üç ana baþlýk altýnda toplanmakatdýr: 13



14



David Fromklin., “Bush ve Osmanlý Hayaleti”., Zaman, 12 Mart 2003 [The World; A World Still Haunted by Ottoman Ghosts., By David Fromklin (NYT)., March 9, 2003., [Not: Zaman’dai tercüme metinde yazarýn soyadý sehven Fromkin olarak yazýlmýþ; doðrusu, Fromklin’dir] Bu konuda bir tartýþma için, bkz: Richard Falk and Andrew Strauss., “Toward Global Parliament”., Foreign Affairs., January/Fabruary 2001, pp.202-220. Ulus-Devletler ve Küreselleþme için, bkz: Martin Wolf., “Will the Nation-State Survive Globalization?”., Foreign Affairs., January/Fabruary



Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e



283



1: Aþýrý (Radikal) Küreselleþmecilik (Hyperglobalism); 2: Þüphecilik (Skepticism) veya Küreselleþme Karþýtlýðý (Counter Globalism veya Anti Globalism); 3: Dönüþümcülük (Transformationalism). Sanâyi’ Medeniyeti’nin ürünü olan Ulus-Devlet’in sonunun geldiðini ve bir nevi’ milletleraarsý þirketlerin denetimindeki bir Dünya Devleti’nin vaktini geldiðini ileri süren Radikal Küreselleþmecilik;14 küreselleþmenin yeni bir süreç olmayýp kapitalizmin savaþçý olmayan yeni iþleyiþ mantýðý ya da jeo-ekonomik emperyalizm olarak deðerlendiren Küreselleþme Karþýtlýðý ve Küreselleþme’yi modern toplumlarý ve dünya düzenini yeniden þekillendiren hýzlý sosyal, siyâsî ve ekonomik deðiþmelerin arkasýndaki ana siyasal güç olarak gören Dönüþümcüler yanýnda, bir dördüncüsünün de eklenmesi gerektiði kanâtindeyim. Kýsaca “Seçmecilik” (Selectivism) olarak adlandýrýlabileceðini düþündüðüm ve Küreselleþme’nin lehinde ve aleyhinde olanlarýn arasýnda bir eklektizm yapmak gibi algýlanmamasý gereken bu dördüncü yol ile özetle þunlarý kastetmekteyim. Küreselleþme, insan(larýn) irâdesinden baðýmsýz olarak ortaya çýkan ve öylece geliþen bir tabiî (doðal-fizikî) süreç ve/ya buna baðlý bir insanlýk hâli deðildir. Çünkü bunlarýn ilki bir “mekaniksel bir varlýk anlayýþý”na ve ikincisi de kökenleri Zerdüþtlük üzerinden beslenen Katolisizm’e yaslanan “tarihin sonu” idesine dayanýr. Birincisinin reddi “mekaniksel zarûret ve determinizm”i, ikincisi de insan irâdesini sýfýra müncer kýlan “tarihî determizm”i ortadan kaldýrýr. Þu hâle göre: Küreselleþme için bir “fatum historicum” söz konusu edilemeyeceði gibi, eleþtiriye açýktýr ve yönlendirilebilir. Küreselleþmenin iyi ve kötü, zararlý ve faydalý yanlarý vardýr; Seçmecilik, iyi olanlarýný âzamîye çýkarmak, kötü olanlarýný da asgarîye indirmek demektir. Küreselleþemenin iyi (müsbet) yanlarý çok muhtasaran, Ýnsanlýðýn birbiriyle daha fazla yakýnlaþmasý, daha fazla iç-içe gelmesi, “teârüf” için daha fazla imkân doðmasý, bilimin, bilginin, Demokrasi ve Ýnsan Haklarý gibi yüksek insanlýk deðerlerinin yaygýnlaþmasý sýralanabilir. Ancak Küreselleþme’nin bir de, asýl olarak O’nun gerçek çehresini ortaya koyan menfî yanlarý vardýr ki bunlarý da þimdilik konumuz dolayýsýyla, birbiriyle baðlantýlý olmak üzere iki ana baþlýða indirgeyebiliriz: 1: Batý-merkezcil bir yeni-dünya kurulmasý; 2: Dünyanýn politik ve ekonomik olarak tam bir tahakküm sürecine girmesi; diðer adýyla Küresel Köy’ün Küresel Yaðma Pazarý’na dönüþtürülmesi. ***



284 YOKSULLUK



En dar ve özel kontekstte Türkiye’nin, sonra Türk ve Ýslâm dünyasýnýn en geniþ ve en kuþatýcý kontekstte de bütün dünyanýn karþý-karþýya bulunduðu ve bir geri kalmýþlýk, bir sömürgeleþme problemi olan Küresel Yoksulluk’un en temel ve belirleyici hâricî sebebi, Kolonyalizm çaðýndan îtibâren düzenli ve sistematik bir þekilde Arz’ýn geçirmekte olduðu ve Küreselleþme çaðý ile birlikte de “küresel” bir mâhiyet kazanan adâletsizlik sürecidir. Bu bakýmdan Küreselleþme çaðý, bütün tarihi boyunca Arz’ýn tanýdýðý en adâletsiz dönemlerden birini ve hattâ birincisini yaþamaktadýr; çünkü Küreselleþme, artýk, mazlumlar için hiç bu kadar darlamdýðý, hiç bu kadar hicret edilecek hiçbir hürriyet alanýnýn kalmadýðý bir çað anlamýna gelmektedir. Aslýnda, aþaðýda da tekrar kýsaca temas edileceði üzere, her ne kadar adý yeni olsa da, Küreselleþme, çok da yeni ve tamâmiyle orijinal, örneksiz ve modelsiz bir insanlýk durumu olmayýp, Kolonyalizm’in II. Dünya Harbi’nden sonra ve bâhusus Soðuk Savaþ döneminin nihayete ermesini müteâkip almýþ olduðu radikal þekildir. Fütûhat’tan radikal olarak farklý olan ve Kapitalizm’in rûhunu oluþturan “sömürge” ? diðer bir ifâde ile “istismar” (exploitation) ? için zarûrî olan Kolonyalizm’in kökleri Batý kültürünün derinliklerinde gömülüdür. Fâtihler, fethedilen yerleri kolonyallere nazaran daha fazla içselleþtirirler; en olgun þeklinde ise, emperyal fetih “vatanlaþtýrma”ya yönelir ve bu sebeple de “ana vatan ve diðerleri” diye bir ayrým gözetmez veya kolonyal fethe nazaran daha az belirgindir. Buna mukabil, “kolonyalizasyon”un yönelmiþ olduðu aslî gaye, içselleþtirerek temellük etmek deðil, ele geçirilen yerlerin zenginliklerini “ana vatan”a taþýmaktýr. Bunun içindir ki, kolonyaller fethettikleri yerleri “vatan” deðil “çiftlik” olarak görürler. Bu husus, kelimenin kökeninde de mündemiçtir: “Çiftlik” anlamýna gelen “colonie” kökünden türetilen colonisation, hakîkat hâlde, çiftlikleþtirme, çiftliðe dönüþtürme mânâsýný taþýmaktadýr. Bu yüzden, Batý’nýn en olgun fetihçi imparatorluðu olan Roma’nýn dahi uzak kaldýðý, gerçek fâtihlerin lûgatinde bulunmayan “ana vatan-koloni” ayrýmý kolonyalin lûgatinde baþ kþöeyi iþgal eder. Vatan’ýn, dünyanýn geri kalan diðer topraklarýnýn tamâmýndan tercihli ve üstün olan, uðruna can fedâ edilen, edilmesi gereken, kutlu toprak olmasýna karþýlýk, Koloni’nin böyle bir özelliði yoktur. Yoktur ve o yüzden de bir kolonyal, kolonisini “vatan” olarak deðil, bir “ticârî iþletme” olarak görür; onun kolonisine bakýþýnda bir ve tek gaye vardýr: Bir kaplanýn bir ceylaný sâdece yenilecek bir nesne olarak görmesi gibi, bir kolonyal de bir koloniyi talan ve istimlâk edilecek edilecek bir yer olarak görür. Yine bu insanlýktan arýnmýþ düþüncenin tabiî bir sonucu olarak, koloinis hakkýnda hep bir ticârî iþletme için yapýlan hesabý yaptýðý için, gerçek bir fâtihin her köþesini kanýnýn son damlasýna kadar müdâfaa ettiði Vatan’a karþýlýk; bir kolonyal, Koloni’yi elde tutmak için harcamasý gereken, el-



Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e



285



de tutulunca hâsýl edileni karþýlamayacak, diðer bir ifâde ile, getirisi götürüsünü kurtarmayacak olursa, elden çýkarmakta vicdânî ve ahlâkî bir beis görmez. Bu sebebe ilâveten, Batý kültüründe kendisinden olmayaný adamdan saymamanýn siyâsete yansýmasý olan tahakküm (hegemonia), yine Hristiyan kültüründe Kutsal Katolik Kilisesi’ne Tanrý tarafýndan verilmiþ görev olan “Hristiyan olmayan dünyayý (Heathendom) zorla dize getirme” doktrini ile birleþince, Batý’nýn Batý-dýþýna karþý aþýrý derecede menfî bir tavýr takýnmasýna yol açmýþ; her türden sömürüye meþrûiyet zemîni yaratmýþtýr. Bu zihniyet, Kapitalizm çaðý ile birlikte yeni bir veçhe kazanmýþ, sömürü ve talan, dünya çapýnda bir nitelik kazanmýþtýr. Ýþte bu dönemde bu talan ve yaðmanýn felsefesi de yapýlmýþ, bilhassa Newtoncu Mekanizm’in te’sîrinde kalarak bütün varlýðý mekanik bir düzen þeklinde algýlayan Spinoza ile birlikte Hakk’ýn Güç ile özdeþ olduðu, gücü olanýn herþeye hakký bulunduðu fikri genel bir kabûl görmüþtür. Newton fiziðinin tamâmiyle katý mekanik zarûretlere indirgediði Âlem’de olmakta olanlar ile olmasý gerekenler bire-bir özdeþtir, bu sebeple de eleþtiriye kapalýdýr: Âlem (Kozmos, Fizikî Varlýk, Res Extensia) için iyi-kötü, ahlâkî-gayri ahlâkî, doðru-yanlýþ zýtlýklarýna dayanan aksiyolojik deðerlendirmeler geçersizdir; bu îtibarla Fizikî Varlýk için Gazzâlî’nin “leyse fi’l-imkân ebde’ mimmâ kan” (imkânda olmayan oluþta olmaz) ilkesi cârîdir. Bu mekanik-evrende, bu sebeple kesin bir determinizm de egemendir:15 ... (Klasik Fizik’in etkisi ile... - D.H.) nedensellik (causality) kavramý, son olarak, bir doða olayýnýn inceden-inceye belirleneceði anlamýna gelir oldu. Buna göre doðayý, ya da doðanýn bir parçasýný kavrayýp bilmeniz, geleceði kestirmenize yeter sayýlýyordu. Newton fiziðine göre, bir sistemin belli bir andaki durumundan yola çýkarak, o sistemin gelecekteki deviniminin ne olacaðý hesap edilebilirdi. Bu bir doða ilkesiyse, Laplace onu en genel ve anlaþýlýr biçimde dile getirmiþti: Ona göre, belli bir anda bütün atomlarýn durumunu ve devinimini bilebilen bir þeytan (üstün zekâ), evrenin geleceðini toptan kestirebilirdi. Nedensellik (kozalite, illiyet) dar anlamýnda “gerekircilik”(determinizm)’i düþündürmektedir. Bununla þunu demek istiyorlar: Bugünkü durumuna bakýlarak, bir sistemin gelecekte alacaðý durumu kesinlikle belirleyen deðiþmez birtakým doða yasalarý vardýr



15 16



2001, pp.178-190 Türkçe tercümesi: Martin Wolf., “Ulus-Devlet Küreselleþmeye Karþý Durabilecek mi?”., Çeviren: Doðan Ergin., Türkiye ve Siyaset., Sayý: 5., Kasým-Aralýk 2001., s.211-220 W. Heisenberg., Çaðdaþ Fizikte Doða., Çev: Vedat Günyol, Orhan Darý., Çan Yayýnlarý., Ýstanbul, Ekim 1968., s.39 Karl R. Popper., Tarihselciliðin Sefaleti., Çev: Dr. Sabri Orman., Ýnsan Yayýnlarý.,Ýstanbul, 1985s.64



286 YOKSULLUK



Ne var ki, mekanik bir evren tasarýmý için bile bugün artýk geçerliliðini kaybetmiþ bu fikre bir din gibi sarýlan bir ideoloji, insanlýðýn bütün mâcerâsýný da mekanik-deterministik bir þablona oturmakta bir beis görmeyecektir:16 Çaðdaþ tarihselciler (historicists - D.Hocaoðlu) Newtoncu teorinin baþarýsýndan ve özellikle onun çok önceden gezegenlerin yerlerini tahmin edebilme gücünden büyük ölçüde etkilenmiþlerdir. Onlara göre böylece mümkün hale gelen bu tür uzun dönemli tahminler, uzak geleceði önceden haber vermeye iliþkin eski rüyalarýn insan aklýnýn sýnýrlarýný aþmadýðýný gösterir. Sosyal bilimler de ayný derecede yüksek hedefler yönelmelidir. Eðer astronominin ay ve güneþ tutulmalarýný önceden görüp haber vermesi mümkün olabiliyorsa, sosyolojinin ayný þeyi ihtilâller için yapmasý neden mümkün olmasýn? ... týpký Marksist Determinizm gibi:17 ...marksizm-leninizm öyle bir araçtýr ki, onun yardýmýyla geleceðin üzerindeki örtü kaldýrýlýr ve tarihin gelecekteki dönemeçleri görülebilir. Bu bir “zaman teleskobu” gibidir. Ýþte, Kolonyalizm’in teorsiyenlerinin yaptýðý da budur: Bütün insânîliklerden arýnmýþ, adetâ bir “Fizik Tanrýsý”nýn yönettiði, ruhsuz, merhametsiz bir Âlem! Muhakkak ki bu, hakikî bir fâcianýn sahelenmesi demektir; zîra, o takdirde Ýnsanlýk için “olmakta olan”, ayný zamanda “olmasý gereken”dir; yâni ne ki olmaktadýr, tabiî-mekaniksel bir zarûret ile olmasý gerektiði için olmaktadýr. Öyleyse veyl maðlûplara!:18 Hobbes’tan sonra, sosyal yaþamý doðaya benzer þekilde matematik - nedensellik yöntemi ile açýklama denemesinin olgun bir sistemi 17. yüzyýlda Hollanda’lý düþünür Spinoza’nýn devlet kuramýnda ortaya çýkmaktadýr. Spinoza için tanrý, doða ya da töz olarak adlandýrýlan her þeyi içeren yalnýz bir tek gerçek vardýr. Bu gerçek, bize ya madde dünyasýnda ya da tinsel dünyada kendini açýða vurmuþ olarak görünür. Madde dünyasýný uzam (extensio) görünüþü (modus), tinsel dünyayý ise düþünce (cogitatio) görünüþü ile açýklayabiliriz. Her iki dünya da zorunlu bir baðlantýlar sisteminden oluþtuðundan bu iki dünyanýn her birinin kendi içinde bir yasalýðý vardýr. Bu naturalist mekanik zorunluluklar sistemi her türlü erek (telos) düþüncesiyle baðdaþamayacaðý için Spinoza erekli düþüncelerin tümünü felsefesinden kaldýrýp atmýþtýr; olmasý gerekeni deðil, olaný araþtýrmýþtýr. Bu nedenle Spinoza, baþyapýtý Etika’da insana özgü iliþkilerle ilgili düzenlemeler getirmez; ancak, insana özgü duygulanýmlarýn analiz ve açýklamasýný ortaya koyar. Bu



17



Marksizm-Leninizmin Ýlkeleri., Yar Yayýnlarý., Çev: Nadiye R. Çobanoðlu., Yedinci Baský., Ýstanbul, Eylül 1990., C: I., s.13



Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e



287



analizde iliþkiler, her türlü tutkudan uzaklaþýlarak, her türlü önyargýdan sýyrýlarak “sanki çizgiler, yüzeyler ve cisimler inceleniyormuþ gibi dikkate alýnýr”. Hobbes, devletin ortaya çýkýþýndan önceki doðal durumu ve doðal hakký tanýmlayarak yola çýkar. Bu tanýmda, kuþkusuz, Ýngilizceye çevirdiði Thukidides’in tarihinin birinci kitabýnýn izlerine rastlanýr. Thukidides, bu kitabýnda “erken çað”da Yunanlýlarýn vurgunlar ve zorbalýklarla geçindiklerini; tek yasanýn en güçlünün yasasý olduðunu anlatmaktadýr. Spinoza’da da Hobbes’a benzer biçimde, doðal hak, bir düzenleme ürünü deðil, ancak, diðer bir güçle sýnýrlandýrýlabilen insanýn doðal gücüdür. Ancak Hobbes’ta doðal hak, doðal yasa ile sýnýrlanýr ve artýk devletle arka plana itilirken, Spinoza’da doðal hak, devletin ortaya çýkýþýndan sonra da deðiþmeden devam eder. Çünkü doðal hak, doðanýn bir parçasý olarak bütün insanlarýn sahip olduklarý gerçek güçten baska bir sey deðildir. Genel bir bakýþla dikkate alýnan doða, kendi gücü altýnda olana karþý yüce bir hakka sahiptir; yani, gücünün yettiði her yerde hakký vardýr. Doðanýn bir parçasý olarak, her insan da bu güçte sahip olduðu pay kadar hakka sahiptir. Ayrýca Hobbes’un, “herkesin birbirinin kurdu olduðu” doðal duruma, ancak bir otoriteye kayýtsýz koþulsuz baðlanmakla, bireylerin kendi hak ve güçlerini saltýk bir erke devretmeleriyle son verilebilir görüþü, Spinoza’ya göre devlet kavramý ile de baðdaþamaz. Devletin kuruluþ iþlevine uygun olan ödevi, ancak bireylerin hak ve güçlerinin alanlarýný, bunlarýn birbirinin huzurunu bozmayacak bir þekilde sýnýrlayýp ayarlamaktýr. Güç ve hak bu görüþte özdeþtir. Sonuç olarak insan, doðanýn yüce hakkýyla kendi doðasýnýn zorunluluðundan çýkan her þeyde etkinliðini sürdürür. Ancak Spinoza, insanýn doðasý ile Aristocu- Hýristiyan öðretideki gibi onun ereðini deðil, ancak onun görgül doðasýný anlar. Spinoza’nýn temel öðretisinden çýkan bu natüralist dünya görüþüne göre, “Ýnsanýn doðal hakký saðlýklý akýlla deðil, ancak arzu ile ve güç ile belirlenir. Çünkü, insanlarýn aklýn kural ve yasalarýna göre davranmalarýný doða belirlememiþtir. Doða, insanlarýn saðlýklý akla uygun yaþama yeteneðini onlardan sakýnmýþtýr. Ýnsanlar, dünyaya bilgisiz olarak gelmektedir. Gerçek yaþam biçimini kavrayabilmeleri ve erdemli olmayý saðlayan açýk ve seçik bilgileri kazanabilmeleri için geçen süre içinde yalnýzca arzularý sýra yaþamalarý ve kendilerini olabildiði kadar iyi korumalarý gerekmektedir. Bu açýdan herkesin, kendisi için yararlý sandýðý þeyi, ister saðlýklý akýlla, isterse arzulara kendini kaptýrarak her olasý biçimde, zorla, aldatarak, kandýrarak elde etmeye hakký vardýr. Doðada ender olan, her güzel þeyi, elde etmek, kuþkusuz, kolay deðildir; ancak, ayný þekilde, doðada ender olan, duygulanýmlarýn soylu ve yücesi, sevginin gücü ile de, her güzel þeyi, elde etmeye, kuþkusuz, hakký vardýr.



288 YOKSULLUK



“Ýstemlerinin karþýlanmasýný engelleyen herkesi düþman olarak görmekte de haklýdýr”. Bu düþüncelerden su sonuç çýkar : “Doðal düzen, hiç kimsenin arzu etmediði ve hiç kimsenin yapamadýðý þeylerin hiç birini yasaklamadýðý gibi, düþmanlýk, öfke, aldatma ya da arzularý yücelten her hangi bir þeyi de önlemiyor” Devlet insanlarýn biraraya yumaklanmýþ gücünden farklý bir þey olmadýðý için doðal hak devlette de varlýðýný sürdürür. Devletin ortaya çýkýþý ile bireylerin gücü devletin üstün gücü ile karþýlaþýr. Bu üstün güçle devlet, bireylerinden daha güçlü bir hakka sahip olur. Bu güç, devleti, güç alanýnda neyin iyi ya da kötü olduðunu belirlemeye yetkili kýlar. Devletin ortaya çýkýþýndan önce, doðal durumda, her insan kendisi için yararlý bulduðunu iyi ve zararlý bulduðunu kötü olarak görmüþtür. Buradan kolaylýkla anlaþýlýr ki, devlette herkesin mutabýk kaldýðý iyi ya da kötü olan þey, doðal durumda mevcut deðildir. Çünkü doðal durumda herkes kendi yararýný arar ve kendi anlayýþýna göre ve yalnýzca kendi yararýný dikkate alarak neyin iyi ya da kötü olduðuna karar verir. Bu nedenle doðadan suç kavramý türetilemez. Spinoza’ya göre devlet, ortaya çýkýþý ile, ölçüsüz bir bencilliðin insanlar arasýnda yaratacaðý bir genel savaþ durumuna yurttaþlarý arasýnda son vererek, barýþ içinde bireylerin korunmasýna ve güçlenme çabalarýna olanak saðlar. Erdem bu çabanýn gerçekleþmesinden baþka bir sey deðildir. Erdemli olan, güçlü ve yetkindir. Spinoza, devletin bireyleri arasýnda saðlanan barýþý, devletlerin birbirine karþý doðal durumda yaþadýklarýný varsayarak, devletler arasýnda yadsýr. “Her devlet için kendisinin varlýðýnýn korunmasý ve güçlenmesi temel yasadýr”; diðerleri uzerinde gücünün yettiði kadar hakký vardýr.” Yukarýdaki uzun iktibastan da anlaþýlacaðý üzere, ister açýkça îlân etsin isterse sýklýkla yapýldýðý gibi tam da Batý’ya özgü bir ikiyüzlülükle maskelensin, Hakk’ý Güç ile aynîleþtiren, gücü olanýn gücünün yettiði herþeyde kakký da olduðuna îmân eden bu zihniyetin sebep olacaðý vahîm sonuç, dünyanýn hegemonik bir kýskaca alýnmasýndan ve yaðmalanmasýndan baþka birþey olmayacaktýr; iþte bugünkü vazýyet de bundan ibârettir.



Küresel Köy’den Küresel Yaðma’ya



18



Ekrem Yavuz., Spinoza’nýn Devlet Kuramý Baðlamýnda 17nci Yüzyýl Hollanda - Doðu ve Batý Hindistan Kumpanyalarý., Marmara Üniversitesi - Ýktisadi Ýdari Bilimler Fakültesi Dergisi., Sayý: 3., Ýstanbul, 1986., s.599 v.d.v



Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e



289



Marshall McLuhan 1964 yýlýnda kaleme aldýðý ve Küreselleþme’yi neredeyse tek baþýna temsîl eden eseri “Understanding Media The Extensions of Man”de ortaya attýðý terimi Küresel Köy ile bütün dünyayý bir köye benzetmekte ve Küreselleþme’yi adetâ mekaniksel bir zarûrete indirgeyerek, “sosyal hayata ve küresel köyümüzün problemlerine direndiðmiz takdirde gerici oluruz” diyordu.19 Yazarýn, sözü edilen Küresel Köy’ün (Global Village) aslýnda, bir Küresel Yaðma’ya (Global Pillage)20 dönüþeceðini düþünemeyen, veya göremeyen saf ve iyimser bir görüþ sâhibi olarak mý, yoksa gerçeði bilerek gizleyen bir ard niyetli olarak mý nitelendirileceði konumuz açýsýndan hiç önemli deðil; ama hakîkat aynen budur: Direnmenin insanlarý gericiliðe mahkûm edeceði Küreselleþme’nin sembolü olan Küresel Köy’ün bütün cilâsý dökülmüþ ve bir Küresel Yaðma Pazarý olduðu bilbedâhe açýða çýkmýþtýr. *** Michel Beaud’un aþaðýdaki tesbitleri, Batý rûhunu ve onun mahsûlü olan ve tabiatý gereði ancak sömürerek ayakta kalacak olan Kapitalizm’in gerçek mâhiyetini ve yüzünü ve Küresel Yaðma’nýn boyutlarýný mükemmelen göstermektedir:21 Ýngiliz sömürgeler bakaný Joseph Chamberlain, 1896’da Birmingham ticaret odasýnda yaptýðý bir konuþmada: “Eger pasif kalmýþ olsaydýk (...) Afrika’nýn en büyük kýsmý hasýmlarýmýz tarafindan ele geçirilecekti (...) Sömürge politikamýzla yeni bir topraðý ele geçirip kalkýndýrdýðýmýzda, bunu uygarlýðýn gücüne dayalý ve dünya ticaretinin gelismesi için yapýyoruz.” Jules Ferry de: “Somürge siyaseti sanayi siyasetinin kýzýdýr” diyordu.Enstitü üyesi ve Collège de France’da öðretim üyesi ve Économiste Français’nin müdürü olan P. LeroyBeaulieu, 1891’de yayýnlanan, Modern Toplumlarda Sömürgelegirme Üzerine baþlýðýný taþýyan eserinin baþlýðýna John Stuart Mill’in þu cümlesini koymuþtu: “Denilebilir ki, bugün dünya koþullarýnda somürgeler kurmak, yaþlý ve zengin bir ülkenin sermayesini harekete geçirecek en iyi iþtir.” Ve þöyle devam ediyordu: Sömürgeleþtirme bir halkýn büyüyen gücü, kendini yeniden üretebilme kuvveti, bir alanda geniþleyip çoðalmasý ve dünyanýn büyük bir kýsmýnda dilini, fikirlerini, yasalarýný egemen kýlmasýdýr. Sömürgeleþtiren bir halk, kendi ihtiþamýnýn ve üstünlüðünün temellerini geleceðe taþýr (...) Uygar devletlerin (sömürgeleþtirmeyi) gerekli bir amaç olarak görmemesi mümkün deðildir. Þu sözlerde ise ekonomik gerçekçilikle ýrkçýlýk örtüþüyordu:



19



Marshall McLuhan., Understanding Media The Extensions of Man., Reprint Edition., Published by MIT Press., Publication date: October 1994., ISBN: 0262631598 (Originally published in 1964).,



290 YOKSULLUK



Uygar batýlýlarýn ilelebet ilk yurtlarý olan dar bir alana sýkýþýp kalmalarý, orada boðulmalarý hem doðal deðildir hem de haksýzlýktýr. Uygarlýk, sanat ve bilimde harikalar yarattýklarý halde, kazanç getirecek bir iþ yokluðundan her geçen gün sermayelerinin faiz hadlerinin daha fazla düþtüðünü gorüyorlar.16 Neredeyse dünyanýn yarýsýný uçsuz bucaksýz topraklara serpiþtirilmiþ, cahil, beceriksiz, tam birer gerizekâlý çocuk taifesinden oluþan küçücük insan gruplarýna terk ediyorlar. Ya da hiçbir enerjisi kalmamýþ, hiçbir çaba sarf edemez durumda olan, âciz, ortak iþ yapma yeteneðinden ve ileri görüþten yoksun, yonünü kaybetmiþ, tiridi çýkmýþ halklara býrakýyorlar. Lenin’in mühim eseri “Emperyalizm”de vermiþ olduðu iki tablo, tamý tamýna insanýn insanýn kurdu olduðunun en mümtaz timsâli Kapitalizm’in kaçýnýlamaz hedefi olan dünyanýn yaðmalanmasýnýn geçen asrýn sonlarýnda hangi sýnýrlara ulaþmýþ olduðunu açýkça göstermektedir.22 Tablo: 15: Sömürgeci Avrupa Devletlerine ve Birleþik Devletler’e Ait Topraklarýn Yüzde Oranlarý Ülkeler Afrika Polinezya Asya Avustralya Amerika



20



1876 10.8 56.8 51.5 100.0 27.5



1900 90.4 98.9 56.6 100.0 27.2



Fark + 79.6 + 42.1 + 5.1 ----- 0.3



p.34 Bkz: Jeremy Brecher and Tim Costello., Global Village or Global Pillage?., South End Press, 1998



Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e



291



Tablo 16’da ise Sömürgeler verilmiþtir: Ýngiltere



Fransa



Almanya



Yýllar



Yüzölçümü (milyon mil2)



Nüfus (milyon)



Yüzölçümü (milyon mil2)



Nüfus (milyon)



Yüzölçümü (milyon mil2)



Nüfus (milyon)



1815-1830



?



126.4



0.02



0.5



---



---



1860



2.5



145.1



0.20



3.5



---



---



1880



7.7



267.9



0.70



7.5



---



---



1899



9.3



309.0



3.70



56.4



1.0



14.7



20nci yüzyýlýn son çeyreðinde kolonyallerin ulaþmýþ olduðu seviye ise, Michel Beaud’nun, yukarýda anýlan eserinde aþaðýdaki gibi tablolaþtýrýlmýþtýr:23 TABLO 50 EMPERYALÝST HÝYERARÞÝDEKÝ FARKLI ÜLKELERDE SOSYO-EKONOMÝK GÖSTERGELER Egeme n emp. ABD



Ýkincil emperyalist ülkeler



“Dayanaðý olan” ülkeler



Fransa Fed. Alm. Japonya Brezilya Mýsýr



Egemenlik altýndaki ülkeler



Hindistan Bolivya Tayland Kamerun



1977 nüfusu* Kiþi baþýna GSMH**1977



220



8 520 Kiþi baþýna 11 550 enerji*** tüketimi, 1976



53



61



113



116



38



632



5



44



8



7 290



8 160



5 670



1 360



320



150



630



420



340



4 380



5 922



3 679



731



473



218



318



308



98



En zengin % 10’un geliri



26,6a



30,4b



30,3c



27,2d



50,6a



r.m.d



35,2c



r.m.d



r.m.d



r.m.d



En yoksul %20’nin geliri



4,5a



4,3a



6,5c



7,9d



2,0a



r.m.d



6,7c



r.m.d



r.m.d



r.m.d



Yetiþkinlerin okuma-yazma oraný, 1975



99



99



99



99



76



44



36



63



82



r.m.d



600



680



500



920



3 600



1 190



3140



2 120



8 460



13 980



73



73



72



76



62



54



51



52



61



46



Hekim baþýna düþen insan sayýsý, 1976



*Milyon kiþi, - **Dolar olarak, - ***Kömüre eþit, - a. 1972, - b. 1970, - c. 1973, - d. 1969, - e. 1964-1965, r.m.d.: rakam mevcut deðil. Kaynak: Dünya Bankasý, Rapport sur le development dans le monde, 1979.



Bütün dünyanýn nasýl tek yanlý olarak ekonomik bakýmdan ele geçirildiði de yine Michel Beaud’nun ayný eserinde, ilâve bir yoruma hacet býrakmayacak bir þekilde, kantitatif olarak aþaðýdaki gibi tasvîr edilmiþtir.24



21



Michel Beaud., Kapitalizmin Tarihi., Çeviren: Fikret Baþkaya., Dost Kitabevi Yayýnlarý., Mart 2003, Ankara., s.179-180



292 YOKSULLUK



Yirminci asrýn sonuna gelindiðinde karþýlaþtýðýmýz manzara ise þöyledir:25 Dünya nüfusunun yüzde 10’u mal ve hizmetlerin yüzde 70’ini üretmekte ve dünya toplam gelirinin yüzde 70’ini almaktadýr. Dünya nüfusunun yaklaþýk yarýsý ise günde 2 dolardan daha az bir gelirle yaþamaktadýr (satýn alma gücü paritesi ile yýlda 700$). Dünya nüfusunun yüzde 50’sini oluþturan bu 3 milyar insanýn dünya üretimindeki payý sadece yüzde 6’dýr. Dünya Bankasý’na göre sadece dünya nüfusunun yarýsý günde 2 dolardan daha az bir gelirle yaþamakta, buna ilaveten dünya nüfusunun 1/5’i, yani yaklaþýk 1,2 milyar kiþi 1 dolardan daha az bir gelire sahip bulunmaktadýr. Ýkinci grubun sayýsý 1987 yýlýndaki ile yaklaþýk ayný olmasýna raðmen dünya nüfusuna oraný yüzde 24’den yüzde 20’ye düþmüþtür. Doðu Asya’da aþýrý yoksullarýn oraný yüzde 27’den yüzde 15’e ani bir düþüþ göstermiþtir. Güney Asya’da da oran yüzde 45’den yüzde 40’a düþmüþ, fakat Sub-Saharan Afrika’da yüzde 46 ile yüzde 47 arasýnda sabit kalmýþtýr. Aþaðýdaki tablo, dünyanýn nasýl da bir global yaðmaya tâbî tutulduðunu açýkça göstermektedir.



22 23 24



Lenin, V. I., Emperyalizm – Kapitalizmin En Yüksek Aþamasý., Çeviren: Cemal Süreyya., Sol Yayýnlarý., Eylül 1975, Ankara., s.91, Tablo: 15, s.92, Tablo: 16 Michel Beaud., Kapitalizmin Tarihi., s.284 Michel Beaud., Kapitalizmin Tarihi., s.295



Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e



293



Günde 1 Dolardan Daha Az Bir Gelirle Yaþayan Nüfus



Küresel Yaðma, Küresel Yoksulluk, Saldýrgan Küreselleþme ve Türkiye Jeremy Seabrook tarafýndan “Kolonyalizm’in Metamorfozu” olarak tanýmlanan26 Yaðmacý Küreselleþme’nin dünyada yol açtýðý soygunun yarattýðý tabloya biraz daha yakýndan bakalým: 27 Dünyada gelirin ülkeler arasý daðýlýmýnda büyük bir eþitsizlik var. Küreselleþme süreci, bu farklarý daha da artýrmýþ görünüyor. 1999’da dünyada 30.2 trilyon dolarlýk gelir yaratýlýrken “yüksek gelirli” diye adlandýrýlan ve dünya nüfusunun yüzde 15’inin yaþadýðý 24 ülke, toplam gelirden yüzde 78’lik pay aldý. Dünya nüfusunun yüzde 40.5’unun (2.4 milyar) yaþadýðý düþük gelirliler ise dünya hasýlasýnýn ancak 30’da 1’ini yaratabildiler. Böylece zengin ülkelerde kiþi baþýna gelir 25 bin 730 dolarý bulurken düþük gelirlilerde bu rakkam 410 dolar. Dünya nüfusunun yüzde 44.5’unun yaþadýðý orta gelirliler ise kiþi baþýna 2000 dolarlýk gelire ve dünya hasýlasýnda yüzde 18 paya sahipler. Orta gelirlilerin üst ortasýnda kiþi baþýna gelir 4900 dolara çýkarken, Türkiye’nin yer aldýðý alt orta gelirlilerde kiþi baþýna hasýla ortalamasý 1200 dolara düþüyor. Alt ve orta gelirlilerin yer aldýðý “güney” dünyasýnda kiþi baþýna gelir 1.240 dolar ve zenginlerinki ile arasýnda 21 kat fark var. Güney dünyasýnda da farklýlýk bölgeden bölgeye deðiþiyor. Latin Amerika’da kiþi baþýna gelir 3.840 dolara çýkarken Afrika’da 500 dolara iniyor. Dünya hasýlasýnýn yüzde 78’inin yaratýldýðý ve nüfusun yüzde 15’inin yaþadýðý yüksek gelirli 24 ülke arasýnda ilk sýra 38 bin 350 dolarlýk kiþi baþýna geliri ile Isviçre’nin. Sonraki sýralarda Norveç, Japonya ve Danimarka var. ABD ise beþinci sýrada. ABD, 8.3 trilyon dolarlýk GSMH ile dünyanýn en büyük ekonomisi olma-



294 YOKSULLUK



yý sürdürürken Japonya 4 trilyon dolar ile ikinci, Almanya 2 trilyon dolar ile üçüncü sýrada. Böylece üç büyüklerin dünya hasýlasýndaki paylarý yüzde 47’yi buluyor. Güney dünyasý, geliþmesini büyük ölçüde dýþ kaynakla ya da dýþ borçla saðlayabiliyor. Çoðunlukla etkin kullanýlmayan dýþ borç yükü, aralarýnda Türkiye’nin de bulunduðu birçok orta geliþmiþ ülkede sýk sýk krizlere, bu durum da ekonomik ve toplumsal geliþmenin yavaþlamasý, hatta gerilemesine neden oluyor. Dýþ borç, “Güney” ülkelerinin ihtiyacý ve sorunu. 1990 yýlý baþýnda 1 trilyon 460 milyar dolar dýþ borç stoku olan Güney ülkeleri, yani düþük ve orta gelirli ülkelerin borçlarý 1998’e kadar katlanarak büyüdü ve 2 trilyon 536 milyar dolara ulaþtý. Güney dünyasýnýn 1998’de yarattýðý gelirin 6 trilyon 260 milyar dolar olduðu anýmsandýðýnda gelirinin yüzde 41’i büyüklüðünde dýþ borç yükü altýna girdikleri görülür. Aralarýnda Türkiye’nin de olduðu birçok orta ve azgeliþmiþ ülkede gelirin de iç bölüþümü oldukça adaletsiz. Dünyanýn en büyük ekonomilerinden Brezilya, gelir eþitsizliðinde baþý çekiyor, Nüfusun en zengin yüzde 20’si gelirin yüzde 63.8’ine el koyarken en yoksul yüzde 20 nüfus, yüzde 2.5 ile geçinmeye çalýþýyor. En adaletsiz gelir daðýlýmý 100 kabul edildiðinde Brezilya’nýn gini endeksi 60. Gelir eþitsizliðinin ölçüsü olan gini endeksi Güney Afrika’da da 59.3. Guetamala, Paraguay gibi Latin Amerika ülkelerinde de bu rakkam 60’a yakýn. Orta gelirli ülkeler arasýnda Türkiye 49’a yaklaþan gini katsayýsý ile orta geliþmiþ ülkeler arasýnda ilk beþte. Doðu Asya’nýn krizdeki ülkelerinden Malezya’da gini katsayýsý 48.4, Tayland 46.2. Geliþmiþ ekonomilerden ABD’de gini endeksi 40.1. ABD’de en zengin nüfus gelirin yüzde 45.2’sine elkoyarken en yoksul yüzde 20, yüzde 4.8’lik gelirle geçiniyor. Global düzeyde gelir uçurumunun büyüdüðü bir gerçek. 2000’lerde Türkiye’de gelir eþitsizliði Türkiye, dünyanýn geliri en adaletsiz daðýtýlan ülkeleri arasýnda. Gelirin yüzde 20’lik dilimlere göre daðýlým esas alýndýðýnda Türkiye adaletsizlik açýsýndan dünyanýn ilk 20 adaletsiz ülkesi arasýnda. Orta gelirli ülkeler sýralamasýnda ise ilk beþte. Gelir adaletsizliðinin ölçütü olan gini katsayýsý dikkate alýndýðýnda, gelirin en adaletsiz daðýldýðý Brezilya, Meksika, Þili, G. Afrika ülkelerini Türkiye izliyor. Kendi özel ve öznel þartlarýna ilâveten bütün dünyanýn maruz kaldýðý Küresel Yaðma'dan en fazla nasiplenen ülkelerden birisi olan Türkiye'nin durumunu da yine ayný dergideki bir tablo ile kalitatif olarak tasvîr etmek yeterli olacaktýr:



Yo k s u l l u k v e K ü r e s e l l e þ m e



25



295



T. C. Baþbakanlýk Dýþ Ticaret Müsteþarlýðý., Küreselleþme, Büyüme ve Gelir Daðýlýmý [http://www.foreigntrade.gov.tr/ead/ekonomi/sayi7/kuresel.htm]



296 YOKSULLUK



GELIÞMIÞLIKTE TÜRKIYE DÜNYANÝN NERESINDE? Dünya Geliþme Ligi Türkiye Kýrküçüncü Nüfus (1999)



Çocuk Ölümleri Yüzölçümü Yýllýk Büyüme 0.05



Göçten Önce %



Göçten Sonra %



Yerli Ebe



85.2



80.0



Resmi Ebe



14.7 n= 41**



20.0 n=35** t=0.56, p>0.05



Doðum Yardýmý*



* Göç öncesi dönemde 11 kadýnýn, göç sonrasý dönemde 23 kadýnýn, son iki ay içinde çocuðu hasta olmamýþ yada çocuðu yoktur. ** Göç öncesi dönemde 11 kadýnýn, göç sonrasý dönemde 17 kadýnýn çocuðu olmamýþtýr.



356 YOKSULLUK



Göçedenler doðumlarýný yerli ebeler yardýmý ile geleneksel yöntemlerle yapmaktadýrlar. Yerli ebelerle yapýlan Doðu Anadolu (%49.7), ülke kýrsalý (%50.6) (TNSA 1993: 100) ve Diyarbakýr gecekondularýndan yüksektir(%62.7). Her iki tabloda da 0 - 7 yýl arasýnda göçedenlerin geleneksel ve modern tedavi yöntemlerini kullanma oranlarýnýn farklý olduðu görülmektedir. Kentte hasta çocuklarýn iyileþtirilmesinde geleneksel tedaviye ve saðlýk ocaðýna baþvuru oraný düþmekte, hasta çocuklarýn Devlet Hastanesine ve SSK Hastanesine götürülme oranlarý yükselmektedir. Ancak tabloda oranlar daha yüksek görünmesine karþýn, bu fark istatistiki açýdan anlamlý deðildir (p>0.05). Diðer bir ifadeyle göçedenler, eski yerleþim yeri köyde ve yeni yerleþim yeri kentte saðlýk kurumlarýndan aynýbir düzeyde yararlanmaktadýrlar. Yeni yerleþim yeri kentte Devlet Hastanesine baþvuru nedeni hizmetlerin ucuz olmasýndandýr. SSK hastanesine baþvuru nedeni ise karne kullanmalarýndan kaynaklanmaktadýr. Ýlginçtir ki SSK karnesi ve yeþil kart ayrý semtlerde otursalar da akrabalar, tanýdýklar arasýnda ortak kullanýlmaktadýr. Hasta kiþi, kýzýnýn, oðlunun veya amcasýnýn SSK karnesi ve yeþil kartýyla bu kurumlara baþvurmaktadýr.. Baðlý olarak sahada yeþil kart isteyen çok kadýn ile karþýlaþýlmýþtýr. Göçedenler hastalarýný geleneksel usullerle iyileþtirme çabalarýnýn nedenlerini, parasýzlýk olarak belirtmektedir. Ancak oranlarýn bu denli yüksek olmasýnda “ben doktora gitmesini bilmem, saðlýk ocaðýnýn yerini bilmem” gibi ifadelerle, kurumlarý tanýmamanýn dil bilmemenin, resmiyetten çekinme gibi etkenlerin payý gözden kaçýrýlmamalýdýr. Ýkinci arraþtýrma 450 Evlerde Çocuk beslenmesi ile ilgili araþtýrmadýr.. Araþtýrmanýn amacý; çocuklarda önemli bir saðlýk sorunu olan malnutriyonu annelerin ne kadar bildiklerini, tanýmladýklarýný, nasýl tanýdýklarýný bulmaktýr., Tablo:4 Araþtýrmaya Alýnan Ailelerde Babanýn Çalýþma Durumu: Babanýn Ýþi Ýþsiz / Amele Ustalýk gerektiren iþler Mevsimlik iþçi Düzenli aylýk gelire sahip



% 43.2 23.4 19.1 14.3



Annenin eðitim durumu %81.8’i okur - yazar deðil Bölgede 5 yaþýndan küçük çocuklarýn %31.8’ yaþa, göre boy uzunluðu yönünden bodur.



Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k



357



%18.7 si yaþa göre aðýrlýk yönünden düþük kilolu %5.1 boya göre aðýrlýk yönünden zayýf olduðu saptanmýþtýr. Bodurluk saðlýk ve beslenme yönünden- uzun süreli yetersizliði gösteren bir ölçüttür Tablo5.Çocuklarýný zayýf ve kýsa boylu olduðunu belirten annelerin bu durumu baðladýklarý nedenler: Hastalýk Beslenme azlýðý Ýnanýþlar Bilmiyorum Diðer



% 41.8 15.2 13.9 17.7 11.4



Hastalýklar: Bölgede “hastalýk” terimi doktora götürülmeyi gerektiren rahatsýzlýklar için kullanýlmaktadýr. Annelere göre hastalýklar, çocuklarýn büyüme/geliþmelerini engellediðine inanýlan en önemli etkenlerdir(%41.8). Çocuklar hastalandýklarýnda iþtahlarý kesilir, zayýflarlar,geliþemezler, Hastalýklarýn Tedavisi; Çocuðun rahatsýzlandýðý durumda bunun hastalýk mý yada korku, nazar, ay tutmasý, haram süte baðlý bir rahatsýzlýk mý olduðuna anneler karar verirler. Baþka bir deðiþle ayrýcý tanýsý anne tarafýndan yapýlýr ve bu taný tedavi seçimini belirler. Bunun “hastalýk” olduðuna karar verildiðinde ise saðlýk merkezine baþvurulmalýdýr. Ancak anneler çocuklarýnda saðlýk merkezine baþvuruyu gerektiren hastalýk belirtilerinin olduðunu kabul etseler de geleneksel tedavi yöntemlerini de ihmal etmemektedirler. Bu durum hastalýklarýn tedavisinin yapýlmamasýna ya da gecikmesine yol açacaðýndan çocuklarý malnütrisyona götüren bir etken olarak kabul edebilir.



Beslenme ve Bakým: Tablo5’de görüldüðü gibi çocuklarýnýn zayýf/kýsa boylu olduðunu belirten annelerin %15.2’si bu durumu beslenme azlýðýna baðlamýþtýr. Bu annelerin çoðu çocuklarýný kýsa süre emzirdiklerini, daha azý ise iþtahsýzlýk nedeniyle çocuklarýn yeterli beslenemediklerini belirtmiþlerdir.



358 YOKSULLUK



Genel olarak anneler, çocuklarýn büyüme/geliþmelerini, beslenme ve bakýmlarýnýn iyi olmalarýna da baðlarlar. “Ýyi bakým” çocuklarýn, güzel þeyler yemeleri, temiz tutulmalarý, uykularýný yeterli almalarý anlamýndadýr. Çocuk beslenmesi konusunda deðerli bulduklarý gýdalarýn birçoðu beslenme açýsýndan olumludur. Ancak fakirliðe baðladýklarý bilgisizlikten kaynaklanan hatalý uygulamalar da vardýr. Çocuklara ilk besin olarak çay –bisküvi, çay –ekmek vermeleri örneðinde olduðu gibi. Bununla birlikte anneler, þimdi yaþadýklarý yere göre karþýlaþtýrýldýðýnda köylerinde, çocuklarýn daha saðlýklý olduklarýný , bolluk içinde yaþadýklarýný daha doðal ve çeþit olarak zengin gýdalarla beslendiklerini ifade etmiþlerdir. Annelerin konu ile ilgili ifadelerinden bazý örnekler aþaðýda sunulmuþtur. “Köyde et, yumurta, tereyaðý, torak,meyve,sebze boldu. Havasý güzel, suyu boldu. Burada herþey paralýdýr.” “Köyde hastalýk nedir bilmezdik, keçilerimiz, ineklerimiz vardý. Orada kavurma yerdik, ceviz, salatalýk, üzüm, armut, incir, süt boldu. Burada vita yaðý yiyoruz. Her þey cereyanlýdýr, yemeðimizi bile ceryanla piþiriyoruz.” “Fakiriz, kocalarýmýz iþsiz. Her þeyi kilo ile alýyoruz. Çocuklar hiç kilo ile doyarlar mý?” Annelerin, çocuklarýn büyüme/geliþmelerini beslenme - bakýma baðlamalarý týbben de doðru kabul edilebilir. Ancak bölgede çocuk beslenmesine iliþkin görüþ ve uygulamalar ayrýntýlý olarak incelendiðinde annelerin bu konularda bilgi eksiði içerisinde olduklarý görülmektedir.



Ýnanýþlar: Korku “Korku” çocuklarda büyüme / geliþme geriliðine yol açtýðýna inanýlan kültürel nedenli bir rahatsýzlýktýr. Ýnanýþa göre, “korku” çocuklarýn kimi zaman iþtahsýzlýk, keyifsizlik nedeni ile az yemek yemeleri nedeniyle, kimi zaman da ishale yol açarak, kimi zamanda nedeni bilinmeyen yolla büyüme/geliþmelerinde geri kalmaya yol açar.



Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k



359



Korku Tedavisi: Korku doða üstü güçlerin etkisi ile ortaya çýkar. Bu yüzden tedavide doðaüstü iliþkiler temel alýnmaktadýr. Týbbi tedaviden özellikle kaçýnýlmaktadýr. Çünkü doktorun vereceði iðne ve ilaçlar üzerinde korku olan çocuðun ölümüne neden olabilir. Bu konuda annelerin söylediklerinden örnekler aþaðýda sunulmuþtur. “ Korku ise doktora götürmemek lazým, doktorun iðnesi yapýlýrsa çocuk ölür.” “ Þifasý önce Allah’tan, sonra ziyarettendir.”



Ay Basmasý: Ay basmasýnýn “korku” kadar etkili olmasa da çocuklarý zayýflattýðýna, geliþmelerini olumsuz yönde etkilediðine inanýlýr. Ýnanýþa göre ayýn baþý ve sonunda (ay hilal iken ) bazý çocuklar bunu görünce hayrete düþer, ve korkarlar. Buna ay basmasý ,ay tutmasý denir. Ay basan çocukta ishal kusma ateþ vb görülür.. Ay’ýn daha çok yaz aylarýnda ve geceleri çocuklarý etkilediðine inanýlýr. Ay basmasýndan korunmak için çocuklarýn gece dýþarý çýkarýlmamasý, bezlerinin bile dýþarýya asýlmamasý gerekir. Ay Basmasýnda Tedavi : Anneler çocuklarý ishal olduðundan bunun Ay tutulmasýndan kaynaklanan bir ishal mi yoksa doktora götürülmesi gereken bir ishal mi olduðuna kendileri karar verirler. Bir baþka deyiþle ayýrýcý taný anneler tarafýndan yapýlýr. Eðer çocukta ishalle beraber kusma oluyor ve kusmuðu kokuyorsa, vücudu kokuyorsa, kirpiklerinde çiftleþme oluyorsa bu ay basmasýdýr. Bu durumda çocuðun doktora götürülmesinin sakýncalý olduðuna inanýlýr. Çünkü doktorun vereceði iðne - ilaç çocuðun durumunu daha da kötüleþtirebilir hatta ölümüne yol açabilir. Ay tutmasýnda tedavi için baþvurulan yollar, iþaretleme, ve çeþitli takýlarýn takýlmasý þeklindedir.



Haram Süt : Annenin gebe olduðu halde , çocuðunu emzirdiði süte “Haram Süt” adý verilir. Ýnanýþa göre bu süt, anne karnýndaki bebeðin hakkýdýr, diðer bir bebeðe Allah tarafýndan haram kýlýnmýþtýr. Anneler haram sütün çocuklarýn büyüme / geliþmesi üzerine oldukça zararlý olduðuna inanýrlar. Anne gebe olduðunun farkýna varmadan bu sütü vermeye devam ederse çocukta ishal,



360 YOKSULLUK



ateþ, kusma gibi belirtiler görülür, bu süt çocuklarýn kemiklerine iþler, kemikleri eritir, çocuklarý zayýflatýr, hatta ölüme kadar götürebilir.



Nazar Bölgede “Nazar”ýn da çocuklarýn büyüme / geliþmelerini etkilediðine inanýlýr. Nazar deðen çocuk hastalanýr, geliþmez, zayýflar. Tedavi : Nazar deðmemesi veya nazarýn etkisini yok etmek için çocuða çeþitli takýlar takýlýr; Takýlar : oldukça çeþitlidir Bunlar arasýnda Þýh ve hocalarýn verdikleri muskalar,kurþun, ziyaretten alýnmýþ taþlar,mavi renkte boncuklar sayýlabilir. Öztürk ve Tekeþin’in Nazar’ýn psikodinamiði üzerine yaptýklarý çalýþmada; geleneksel toplumlarda sýk görülen nazar inancýnýn daha çok bireylerdeki güvensizliði yansýtan bir inanç olduðu belirtilmektedir



Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k



361



Sonuç Diyarbakýr’ýn Huzurevleri ve 450 Evler de zorunlu göçle gelen ailelerde saðlýkla ilgili yapýlan araþtýrmalarda aþaðýdaki sonuçlara ulaþýlmýþtýr: Tarlalarýný, arazilerini, geçim kaynaklarýný köyde býrakarak, kente gelmek zorunda kalan aileler kentte iþ bulamamaktadýr. Babalarýn büyük bir çoðunluðu (72.0-62.3) ya iþ aramakta veya az gelirli geçici iþlerde çalýþmaktadýr. Devamlý gelir getiren iþlerde çalýþanlarýn oraný % 10 kadar düþüktür. Aileler yoksul bir hayat sürerler. Huzurevleri araþtýrmasýnda, saðlýk kurumlarýndan yararlanma açýsýndan eski ve yeni yerleþim yeri rakamlarý farklýlýk gösterse de bu farklýlýk istatistiki açýdan önemli deðildir. Yeni yerleþim yerinde de anneler doðumlarýný geleneksel yöntemlerle yapmakta, SSK karnesi ve yeþil kart olanaklarý saðlýk ocaðý yerine devlet hastanesine baþvuru oranýný artýrmaktadýr. Aileler kentte yaþadýklarý halde, ekonomik güçsüzlük ve dil bilmeme yüzünden kent olanaklarýný kullanamamaktadýrlar. Çocuklarda malnütrüsyonu araþtýran 450 Evler araþtýrmasý annelerin çocuklarýndaki geliþme geriliðini, hastalýklara, beslenme ve bakým azlýðýna baðladýklarýný göstermektedir. Anneler hastalýklarý biyolojik nedenler yanýnda doðaüstü nedenlerle de açýklamaktadýrlar. Nitekim ay basmasý, nazar, haram süt inanýþlarý çocuklarýn geliþmesini etkileyici etkenler olarak yorumlanmaktadýr. Bilgisizlik yanýnda ekonomik yetersizlik bu tür inançlarýn sürmesinde önemli faktörler olarak göze çarpmaktadýr.



362 YOKSULLUK



Kaynaklar 1. Özelçi P. Diyarbakýr Ýli 450 Evler Semtinde Bebek Besleme Gelenekleri ve Malnütrüsyonla Ýlgili Ýnanýþlar (Uzmanlýk Tezi). Diyarbakýr, Dicle Üniversitesi Týp Fakültesi Halk Saðlýðý Anabilim Dalý, 2002 2. Elmacý N., Ertem M., Gösterici S.,” Diyarbakýr’a Göçeden ve Saðlýk Hizmetlerinden Yararlanma Düzeyler”. T.C. Devlet Bakanlýðý, Aile Araþtýrma Kurumu: III. Aile Þurasý Tebliðler kitabý içinde s:336-46 Ankara ( 1998 ) 3. Ýpekyüz N.,” Güneydoðu’da Ýç Göç Tartýþmasý ve Saðlýk Boyutu” Toplum ve Hekim TTB Yayýn Organý. Temmuz-Aðustos 1996 4. Sýr A., Bayram Y., Özkan M.,” Ýç Göç Yaþamýþ Bir Grupta Travma Sonrasý Stres Bozukluðu Üzerine Bir Ön Çalýþma”. Türk Psikyatri Dergisi 9(3) 173180 1198



Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k



363



Yoksulluk; Kalýtsal Hastalýklardan Korunma ve Genetik Teknolojiden Yararlanma Fulya Tekþen Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Saðlýk Eðitim Fakültesi Temel Saðlýk Bilimleri Bölümü e-posta: [email protected]



Öz



S



on yýllarda moleküler biyoloji ve moleküler genetik alanlarýnda kaydedilen büyük geliþmeler, bazý önemli genetik hastalýklarýn yaþamýn çok erken dönemlerinde saptanabilmesine olanak saðlamýþtýr. Kromozomal, gen düzeyinde ve multifaktöriyel olarak sýnýflandýrýlan bu hastalýklar ülkemizde önemli bir saðlýk sorunu oluþturmakta ve ne yazýk ki tedavileri mümkün olamamaktadýr. O nedenle amaç; bu hastalýklarýn, genetik danýþmanlýk yolu ile ortaya çýkmasýný önlemek veya doðum öncesi dönemde hastalýklara yeni teknoloji kullanarak taný koyabilmektir. Öte yandan; bu kavramlarýn benimsenmesi ve söz konusu tekniklerin uygulanabilmesi, toplumdaki bireylerin sosyal , sosyokültürel, eðitim, ve ekonomik düzeyleri ile direkt olarak iliþkilidir. Bu çalýþmada; ekonomik düzeylerine göre ailelerin genetik danýþmanlýk ve doðum öncesi taný yöntemlerine yaklaþýmlarý sunulmakta ve sorunun çözümü için konu ile ilgili resmi saðlýk kuruluþlarý, sivil toplum örgütleri, medya gibi kurumlar ile birlikte gerçekleþtirilebilecek öneriler tartýþýlmaktadýr. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Saðlýk, Genetik hastalýklar, Önlemler



Abstract



T



he great enhancement in the molecular biology and molecular genetics in recent years made it possible to identify particular important genetic diseases in the very early period of life. These disorders grouped as; chromosomal, single gene related and multifactorial, unfortunately have no treatment and cause an important health problem in our country. For that reason it is aimed to avoid the occurence of genetic diseases before they arise by genetic counselling and diagnose them in the prenatal period by using new technology. On the other hand, acceptance of this consept and usage of new diagnostic techniques are diectly related withthe social, sociocultural, educational and economic status of the population.



364 YOKSULLUK



In this study, the attitude of families with low income towards the genetic counselling and prenatal diagnosis are presented and suggestions about the solution of the problem in coordination with the foundations such as govermental health institutions, civil health organizations and press associations are discussed. Key words: Poverty, Health, Genetic diseases, Precautions



S



on yýllarda Moleküler Biyoloji ve Moleküler Genetik alanlarýnda kaydedilen hýzlý geliþmeler, bazý önemli kalýtsal hastalýklarýn yaþamýn çok erken dönemlerinde saptanabilmesine olanak saðlamýþtýr. Bir baþka ifade ile artýk Genetik alanýnda da büyük geliþme kaydetmiþ olan teknolojiden yararlanmak mümkündür. Ne yazýk ki bu kadar geliþmiþliðe karþýn, halen günümüzde kalýtsal hastalýklarýn tedavi edilebilme olanaðý bulunmamaktadýr. O nedenle önemli olan hastalýk ortaya çýkmadan önce engelleyebilmek veya gebeliðin çok erken dönemlerinde saptayarak önlem alabilmektir. Ýleri yaþ populasyonlarý, yeni yaþam biçimleri (beslenme ve egzersiz), çevresel felaketler ve þehirleþme, sosyal sýnýf ve yoksulluk faktörleri mobilite ve mortaliteyi belirleyen etkin faktörler olmaktadýr. Teknolojinin geliþmesi ile saðlýk daha rasyonel bir þekilde kontrol edilebilmekte ancak, sosyal sýnýf ve yoksulluk, savaþ, þiddet gibi faktörler halk saðlýðýnýn korunmasýnda azaltýcý etki yapmaktadýr. Örneðin, ýrk farklýlýðýnýn yanýsýra sosyoekonomik durumun kolorektal kanser evrelendirilmesinde etkin olduðu gösterilmiþtir. Kalýtsal hastalýklar; kromozomal, gen düzeyinde (Mendeliyen) ve multifaktöriyel olarak sýnýflandýrýlmakta ve ülkemizde önemli bir saðlýk sorunu oluþturmaktadýr. Kromozomal hastalýklar; sayýsal ve yapýsal kromozom bozukluklarýdýr. Gen düzeyindeki hastalýklar; tek bir gende meydana gelen mutasyona baðlý olarak ortaya çýkan hastalýklardýr. Ýnsan genom projesinin tamamlanmasý ile hedeflenen, insan kromozomlarýnda bulunana tüm genlerin lokuslarýnýn belir-



Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k



365



lenmesi ve dolayýsýyla bu genlerdeki bozukluklara baðlý olarak ortaya çýkan hastalýklarýn tümüyle açýklanabilmesidir. Bir sonraki aþama ise bozuk genin çýkartýlarak yerine saðlam genin nakledilmesi yani gen aktarýmý olarak belirlenmiþtir. Multifaktöriyel hastalýklar ise birden fazla genin mutasyona uðramasý ve çevre faktörlerinin etkisi ile meydana gelen hastalýklardýr. Kalýtsal hastalýklarýn önlenmesinde bugün için kullanýlan yöntemlerin maliyeti oldukça yüksektir. Ekonomik açýdan en avantajlý yöntemler sýrasýyla; - Genetik Danýþma - Tarama Yöntemleri - Prenatal Taný Yöntemleri olarak sýralanabilir. Genetik Danýþma; kýsaca kalýtsal olgular ile ilgili bilgi ve önerilerdir. Danýþmanlýk, uzman kiþiler tarafýndan birkaç aþamada gerçekleþtirilmekte olup, önce ailenin pedigrisi çýkartýlýr, daha sonra klinik birimler tarafýndan kesinleþtirilen taný doðrultusunda hastalýk hakkýnda geniþ bilgi verilir, risk oranlarý belirtilir ve yapýlmasý gereken iþlemler önerilir. Genetik danýþmaya baþvurma nedenleri (endikasyon) arasýnda; kromozomal anomaliye sahip olma riski, ailede Mendeliyen hastalýk , mental retardasyon veya anomalili doðum hikayesinin olmasý, ultrason bulgularýnýn patolojik, üçlü test sonucunun risk sýnýrlarý içerisinde bulunmasý, maternal patoloji, etnik yapý, akrabalýk, tekrarlayan düþükler, ölü doðumlar, infertilite, anksiyete, teratojenik ajanlara maruz kalma sayýlabilir. Tarama metodlarý; spesifik hastalýklar için uygulanabilecek olan DNA analizleri, enzim tayinleri ve biyokimyasal testleri kapsar. Gerekirse tüm aile fertlerine uygulanýr. Prenetal Taný Yöntemleri; doðum öncesi dönemde uygulanan yöntemler olup fetusun anomalili olup olmadýðýný belirler. Ýnvaziv olmayan; üçlü test ve ultrason ile görüntüleme ve invaziv; koryon villus biyopsisi, amniyosentez, kordosentez gibi baþlýca yöntemlerdir. Ýnvaziv yöntemler, her gebeye deðil, ancak risk taþýyan gebelere uygulanmaktadýr. Prenatal taný endikasyonlarý; kromozom anomalili bebek sahibi olma riski (Translokasyon taþýyýcýlýðý), Ailede Mendeliyen hastalýk, mental retardasyon veya anomalili doðum hikayesinin olmasý, ultrason bulgularýnýn patolojik, üçlü test sonucunun risk sýnýrlarý içerisinde bulunmasý, maternal patoloji (diabet), etnik yapý, tekrarlayan düþükler, ölü doðumlar, infertilite, anksiyete, teratojenik ajanlara maruz kalma olarak sýralanabilir. Gebeliðin 16 ila 20. haftalarýnda anneden alýnan kanda ölçülen alfa-fetoprotein, serbet östriol ve beta human koriyonik gonadotropin gibi para-



366 YOKSULLUK



metreler, üçlü test adýný alýr ve fetusun özellikle bazý kromozomal hastalýklar ve nöral tüp defektleri hakkýnda bilgi verir. Üçlü test sonucu ve ultrason bulgusu fetus hakkýnda fikir vermekle birlikte kromozomal hastalýklar için kesin taný ancak invaziv testler ile konabilmektedir. Sözü edilen bu testler belli bir maliyet karþýlýðýnda halkýn hizmetine sunulmaktadýr. Yoksul bireylerin, özellikle hiçbir sosyal güvence altýnda olmayan kiþilerin o nedenle bu hizmetlerden yararlanmalarý zor görünmektedir. Ancak, gebeliðin kontrol edilmediði ve özellikle risk taþýdýðý halde bu testler uygulanmadýðý takdirde hasta bireyle karþýlaþýldýðýnda tablo çok daha vahim olmaktadýr. Olayýn sosyal ve psikolojik boyutlarýný bir tarafa býrakýr ve sadece ekonomik yönden inceleyecek olursak, hasta bireylerin; ömür boyu saðlýk hizmetinden yararlanmalarý zorunluluðu, özel eðitime gereksinim duymalarý, çalýþarak toplumda üretken konuma geçememeleri ve hatta bakýma ihtiyaçlarý olduðu için ebeveynlerden en az birisinin de çalýþamamasýna yol açmalarý nedeniyle çok daha aðýr ekonomik yük oluþturduklarý görülmektedir. Oysa karþýlaþtýrma yapýldýðýnda en pahalý yöntemler bile bu tablo karþýsýnda ucuz kalmaktadýr. Özellikle, genetik danýþma hem hastalýk ortaya çýkmadan uygulanmasý, hem de en düþük ekonomik düzeye sahip olmasý nedenleriyle tercih edilmektedir. Bu noktada ise, birey ve dolayýsýyla toplumlarýn bilinç ve eðitim düzeyleri ön plana çýkmaktadýr. Yapýlan araþtýrmalar, genetik teknolojiden yararlanmanýn; sosyokültürel yapý, eðitim, ekonomik düzey ve dini yaklaþýmlar ile direkt olarak iliþkili olduðunu göstermiþtir. Dünyadaki duruma bakýldýðýnda; geliþmekte olan ülkelerde henüz temel saðlýk sorunlarýnýn çözülememiþ olmasý nedeniyle birçok bebek ve çocuk yoksulluk ve kazalar nedeniyle kaybedilmektedir. Oysa geliþmiþ ülkelerde gen teknolojisi araþtýrmalarý ve prenatal taný yöntemleri sürekli geliþmekte ve bunun sonucunda kanser, kardiyovasküler hastalýklar, diabet ve hatta psikolojik hastalýklara önceden taný konmasý ve hatta gen tedavisi yapýlmasý hedeflenmektedir. Ülkemizde; de yaklaþýk son 15 yýldýr prenatal taný uygulamalarý yapýlmaktadýr. Ankara Üniversitesi, Týp Fakültesi Kadýn Hastalýklarý ve Doðum Anabilim Dalý Prenatal Taný Laboratuvarýnda yapýlan 15 koryon villus biyopsisi, 87 amniyosentez ve 23 kordosentez olmak üzere toplam 125 vak’ada iþlem uygulanan bireylerin eðitim ve ekonomik düzeyleri deðerlendirilmiþtir. Elde edilen bulgular incelendiðinde; çalýþma kapsamýna giren bireylerin çoðunluðunun ( % 42.4) yüksek öðrenim gördüðü saptanmýþtýr. Yine büyük bir kesiminin (% 60) ekonomik düzeylerinin yüksek olduðu görülmüþtür. Ancak dikkati çeken önemli bir sonuç, hangi ekonomik veya eðitim düzeyinden olduðu farketmeksizin hastalarýn % 72.8 gibi geniþ bir kesiminin prenatal taný kavramýný doktora baþvurmadan önce hiç bilmediklerini ifade etmeleri olmuþtur.



Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k



367



Daha önceden konuyu bilen grupta ise bilgi kaynaðýnýn, söz konusu tetkikleri daha önce yaptýrmýþ olan akraba ve arkadaþlar ( % 53) olduðu saptanmýþtýr. Sonuç olarak, Kalýtsal hastalýklardan korunmak için; - Bilinçlendirme - Eðitim - Ekonomik düzey kriterleri saðlanarak genetik teknolojinin uygulanmasý gerekliliði ortaya çýkmaktadýr. Ekonomik düzeyin arttýrýlmasý, genel olarak ülkenin refah düzeyinin artmasý ve devletin sosyal güvenlik sistemlerini düzenlemesi ile mümkün olabilecektir. Toplumun konu hakkýnda bilgilendirilmesi ve iþlemi uygulanmasý üniversiteler ve diðer saðlýk kuruluþlarý tarafýndan gerçekleþtirilecek, medya ve sivil toplum örgütleri ise iletiþim ve organizasyon konularýnda görev yapacaklardýr. Özetle denilebilir ki, kalýtsal hastalýklarýn azaltýlmasýnda; devlet, üniversite, sivil toplum örgütleri ve medya iþbirliðinin saðlanmasý büyük yarar saðlayacak ve böylece yoksulluðun etkisi geniþ ölçüde önlenebilecektir.



368 YOKSULLUK



Ýstanbul ve Ankara’daki Bazý Kamu Hastanelerinde Refakatçýlarýn Ýhtiyaçlarý, Yaþadýklarý Sorunlar ve Çözüm Önerileri Mustafa Taþdemir - Didem Söylemez - Ýbrahim Altan Esra Çelik - M. Selim Aslan - A.Mahir Þenyuva, Hasan Talay Osman Çelik Yrd. Doç. Dr., Marmara Üniversitesi, Saðlýk Eðitim Fakültesi, Arþ. Gör., Marmara Üniversitesi, Saðlýk Eðitim Fakültesi, Deniz Feneri Derneði Genel Sekreteri, Deniz Feneri Derneði AR-GE Sorumlusu, Ýstanbul Üniversitesi, Ýstanbul Týp Fakültesi öðrencisi, Ýstanbul Üniversitesi, Cerrahpaþa Týp Fakültesi öðrencisi e-posta: [email protected]



Öz



R



efakatçilerin ihtiyaçlarýný ve yaþadýðý sorunlarý belirlemek amacýyla gerçekleþtirilen çalýþma Ýstanbul’da 3, Ankara’da ise 2 eðitim ve araþtýrma hastanesinde 167 kiþiye anket uygulanarak gerçekleþtirilmiþtir. Hastalarýn yaklaþýk yarýsý þehir dýþýndan gelmiþtir. Yaklaþýk üçte ikisinin kronik hastalýðý vardýr. Yaklaþýk %50’sinin Yeþil Kartý vardýr ya da sosyal güvencesi bulunmamaktadýr. Yaklaþýk dörtte üçü 4 ya da daha fazla yatak bulunan odada kalmaktadýr. Yaklaþýk yarýsý kendi ihtiyacýný karþýlayamayacak durumdadýr. Refakatçilerin yaklaþýk üçte biri iþsiz ya da refakat dolayýsýyla çalýþamaz durumdadýr; bunlar içinde iþsizler çoðunluðu oluþturmaktadýr. Yaklaþýk üçte birinin 250 milyon TL’den az; diðer üçte birinin ise 250-500 milyon TL aylýk geliri vardýr. Yaklaþýk üçte ikisi 5 günden uzun süreyle refakat etmektedir. Üçte ikiden fazlasý -dönüþümlü deðilsürekli olarak kalmaktadýr. Yarýdan fazlasý yemek ihtiyacýný kantinden ya da hastane çevresinden karþýlamaktadýr. Yaklaþýk %80’i geceyi uygun olmayan þartlarda (sandalyede, bankta, bahçede, koridorda, arabada vb.) geçirmektedir. En önemli ihtiyaçlarý barýnma (%23.46), yemek (%22.92) ve paradýr (%17.56). Bu bulgular ýþýðýnda; uzun vadede devletin iyileþtirme yapmasý gereken konular olmakla birlikte, kýsa ve orta vadede sivil örgütlerin özellikle dýþarýdan hasta çeken büyük kentlerdeki hastanelerin yakýnlarýnda barýnma evleri ve aþ evleri açmalarý önerilmiþtir. Anahtar Kelimeler: Refakatçi, Hastane, Ýhtiyaç, Sorun.



Abstract



T



he aim of this study was to investigate the problems and needs of the people accompanying patients at some large-scale hospitals in Istanbul and Ankara. A questionnaire was applied face-to-face to a total of 167 people. Nearly half of the people came from outside the city. About two thirds had chronic disease. About half of them had Green Card or no insurance at all. Three thirds have been staying at rooms with at least 4 patient beds. Nearly half of the patients were incapable of performing their usual daily activities. Two thirds of the people accompanying the patients were unemployed or unable to work because of accompaniment. About one third had a monthly income of less than 250 million TL and another one third had 250-500 million TL per month. Nearly two thirds have been staying for longer than 5 days and more than two thirds have been staying continuosly, not alternately. More than half had meals at the hospital canteen or at the shops or restaurants nearby. About 80% of them have been spending night at inappropriate and uncomfortable conditions such as on a chair, in the garden or at the car etc. Taking all these results into consideration, there are some actions to be taken by both the governmental and the non-governmental organizations to improve the conditions. It is recommended that in the short and medium term, NGOs could establish accommodations and kitchens nearby large-scale hospitals in metropolitan cities attracting patients from outside. Keywords: People accompanying patient, Hospital, Need, Problem.



Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k



369



Giriþ ve Amaç



S



aðlýk hizmetleri alanýnda sorunlar ya sunanlar ya da hizmet alanlar baðlamýnda ele alýnmaktadýr ve hizmet alanlar genellikle hastalar ile sýnýrlý sayýlmaktadýr. Oysa, saðlýk gibi insanlarýn en deðerli varlýklarý söz konusu olduðunda, taraflarý sadece hizmeti sunanlar ve hastalar ile sýnýrlandýrmak yanlýþ olmaktadýr. Son yýllarda “hasta haklarý” giderek daha fazla gündeme gelir iken, taraflara “hasta yakýnlarý” da eklenmiþtir. Hasta yakýnlarýnýn en önemli ve duyarlý durumda olanýný ise “refakatçiler” oluþturmaktadýr. Zira, hastalarýnýn profesyonel saðlýk bakýmý dýþýndaki hemen her türlü ihtiyacýyla ve sorunuyla ilgilenmek durumundadýrlar. Bu konudaki çalýþmalarýn yetersizliði yanýnda sorunlarýn ve ihtiyaçlarýn boyutu ve ciddiyeti dikkate alýnarak, dýþarýdan hasta çeken Ýstanbul ve Ankara’daki bazý eðitim hastanelerinde refakatçilerin ihtiyaçlarýný ve sorunlarýný belirlemek amacýyla bu çalýþma gerçekleþtirilmiþtir.



Gereç ve Yöntem Tanýmlayýcý tipteki bu çalýþma Ýstanbul’da 3, Ankara’da ise 2 eðitim ve araþtýrma hastanesinde yapýlmýþtýr. Kapsanan kurumlarýn tamamý kamuya aittir ve üniversite, SSK ve devlet hastanelerinden oluþmaktadýr. Veri toplama aracý olarak geliþtirilmesi planlanan anket formuna hazýrlýk olarak, önce Ýstanbul’daki 2 hastanede yaþanan sorunlar ve ihtiyaçlarý konusunda bazý refakatçilerle görüþme yapýlmýþtýr. Elde edilen bilgiler ýþýðýnda, anket formu oluþturulmuþtur. Belirlenen hastanelerde, önceden eðitim verilmiþ anketörler tarafýndan toplam 167 refakatçiye yüzyüze görüþme yöntemiyle anket uygulanmýþtýr. Toplanan veriler kodlanarak bilgisayara aktarýlmýþ ve SPSS programýnda veri analizi yapýlmýþtýr.



Bulgular



370 YOKSULLUK



Araþtýrmaya katýlan refakatçilerin %43.1’i Ankara, %56.9’u ise Ýstanbul Ýli kamu hastanelerinden hizmet alan hastalarýn yakýnlarýdýr. Hastanelere göre refakatçi uygulamasý deðiþtiði gibi, hastanelerin servislerine göre de uygulama deðiþmektedir. Servis çalýþanlarýna servisteki refakatçi uygulamasý sorulduðunda %77.2’si servislerde refakatçi bulundurulabildiðini, %10.8’i refakatçi bulundurulmadýðýný, %9’u ise hastaya en az bir kiþinin refakat etme zorunluluðu olduðunu ifade etmiþtir. Tablo 1: Araþtýrmaya katýlanlarýn bazý sosyo-demografik özelliklere göre sýklýk daðýlýmý Özellikler Cinsiyet



Medeni Durum



Öðrenim Durumu



Çalýþma Durumu



Sosyal Güvenlik Durumu



S



%



Kadýn



84



50.3



Erkek



83



49.7



Evli Bekar Yanýtsýz Okur-yazar olmayan Okur-yazar Ýlkokul mezunu Ortaokul mezunu Lise mezunu Üniversite mezunu Ev hanýmý Ýþsiz Çalýþýyor Emekli Diðer* Emekli sandýðý SSK Yeþil kart sahibi Bað-Kur Sosyal güvencesi olmayan



137 29 1 19 8 87 15 25 13 65 28 63 9 2 13 55 66 16



82.0 17.5 0.6 11.4 4.8 52.1 9.0 15.0 7.8 38.9 16.8 37.7 5.4 1.2 7.8 32.9 39.5 9.6



17



10.2



167



100.0



Toplam *



Refakat dolayýsýyla çalýþamayanlar.



Tablo 1’de görüldüðü gibi araþtýrmaya katýlan refakatçilerin %50.3’ü kadýn, %49.7’si erkek; %82’si evli, %17.5’i bekardýr. Refakatçilerin yaklaþýk yarýsý (%52.1) ilkokul mezunudur. Herhangi bir örgün eðitim almamýþ ancak okur-yazar olduðu belirlenen refakatçilerin oraný %4.8 iken, okur-yazar olmayanlarýn oraný %11.4’tür. Grubun %1.2’si refakatçi olmalarý nedeniyle çalýþamadýklarýný ifade ederken, %16.8’inin iþsiz olduðu bildirilmiþtir. Refakatçilerin %39.5’i yeþil kart sahibidir ve %10.2’sinin ise herhangi bir sosyal güvencesi yoktur.



Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k



371



372 YOKSULLUK



Tablo 2: Refakatçinin aile fertleri ve yaþadýðý ev durumu ile ilgili bazý özelliklerinin sýklýk daðýlýmý Özellikler



Ailedeki fert sayýsý



Ailedeki çalýþan fert sayýsý Ailede refakatçiden baþka kimsenin çalýþýp çalýþmama



2 kiþi 3-5 kiþi 6-8 kiþi 9 kiþi veya daha fazla 1 kiþi 2 kiþi 3 veya daha fazla Yanýtsýz Çalýþan baþka fert var Çalýþan baþka fert yok Yanýtsýz 250 milyon ve daha az*



Ailenin toplam aylýk geliri (TL)



Refakatçinin yaþadýðý ev Refakatçinin yaþadýðý il Toplam * **



251-500 milyon 501 - 1 milyar 1 milyar üzeri Diðer** Kendine ait Kira Hastane ile ayný ilde Hastanenin bulunduðu il dýþýnda



S 17 87 43 20 55 19 9 83 77 84 6



% 10.2 52.1 25.7 12.0 32.9 11.4 5.4 50.3 46.1 50.4 3.5



56



33.5



56 28 11 16 104 63 88



33.5 16.8 6.6 9.6 62.3 37.7 52.7



79



47.3



167



100.0



En düþük aylýk gelir 50 milyondur. Karýn tokluðuna çalýþan, borçlarla geçinen veya belirtmeyen



Refakatçi ailelerinin %52.1’inin 3-5, %25.7’sinin 6-8, %12’sinin 9 fert veya daha fazla, %10.2’sinin ise 2 fertten oluþtuðu belirlenmiþtir. Refakatçilerin %32.9’unun ailesinde sadece 1 kiþinin çalýþtýðý bildirilmiþtir. Grubun %50.4’ünün ailesinde sadece çalýþan kiþinin refakatçi olduðunu ve %33.5’inin ailesinin aylýk toplam geliri 251-500 milyon TL’dir. Grubun en düþük gelir miktarý 50 milyon olarak saptanýrken, karýn tokluðuna çalýþtýðýný ifade eden veya borçlarla geçindiðini bildirenler de vardýr. Refakatçilerin %62.3’ü kendine ait, %37.7’si ise kiralýk bir evde yaþamaktadýr ve %47.3’ünün evi hastane ile farklý bir ilde bulunmaktadýr.



Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k



373



Tablo 3: Araþtýrmaya katýlan grubun refakat ettiði gün ve hasta odasýnda bulunan hasta sayýsýnýn sýklýk daðýlýmý Özelikler Refakat edilen gün sayýsý



Odada bulunan hasta sayýsý



1-5 gün 6 veya daha fazla Yanýtsýz Kendisi 2-3 kiþi 4-5 kiþi 6-7 kiþi 8 veya daha çok Yanýtsýz



Toplam



S 54 44 2 13 30 34 38 50 2 167



% 32.4 26.4 1.2 7.8 18.1 20.3 22.7 29.9 1.2 100.0



Refakatçilerin %26.4’ü 6 gün veya daha fazla gündür refakatçi olduklarýný bildirirken, bunlarýn %29.5’i 91 gün veya daha fazla gündür hastalarýna refakat etmektedir. Refakatçisi bulunan hastalarýn odalarýnda kaç hasta olduðu incelendiðinde ise hastalarýn %29.9’unun odalarýný 8 veya daha fazla hasta ile paylaþtýðý belirlenmiþtir. Tek kiþilik odada bulunan hastalarýn oraný %7.8’dir. Tablo 4: Refakatçi ve hastalarýn yaþ gruplarýna göre sýklýk daðýlýmlarý Yaþ Gruplarý



Refakatçilerin Yaþ Gruplarý



Hastalarýn Yaþ Gruplarý



25 yaþ ve daha az 26-35 yaþ 36-45 yaþ 45-55 yaþ 56 yaþ ve daha fazla 1 yaþ ve altý 2-7 8-12 13-18 19-35 yaþ 36-52 yaþ 53-69 yaþ 70 ve üzeri Toplam



S 23 49 51 21 22 11 21 32 19 13 23 32 16 167



% 14,4 29,4 30,6 12,6 13,2 6,6 12,6 19,2 11,4 7,8 13,8 19,2 9,6 100,0



Refakatçilerin %13.2’si 56 yaþ veya daha yaþlýyken, %14.4’ü 25 yaþ veya daha gençtir. Grubun %30.6’sý 36-45 yaþ grubunda yer almaktadýr. Hastalarýn %9.8’i 70 yaþ veya daha yaþlý, %6.6’sý 1 yaþ veya daha küçüktür. Araþtýrma hastaneleri arasýnda sadece çocuk hastalýklarý ile ilgili hastaneler bulunduðu için araþtýrma grubunun refakat ettikleri hastalarýn çoðunluðu çocuklardýr.



374 YOKSULLUK



Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k



375



Tablo 5: Refakatçilerin hastalara yakýnlýk derecelerine göre sýklýk daðýlýmlarý Yakýnlýk Derecesi Baba Evlat Anne Eþ Abi-abla-kardeþ Dede Damat-gelin-torun Diðer* Toplam *



S 47 31 25 21 14 5 5 19 167



% 28,1 18,6 14,9 12,6 8,4 3,0 3,0 11,4 100,0



Kuzen-kayýnvalide-yenge-yeðen-dayý-amca-teyze-hala



Refakatçilerin %28.1’i hastanýn babasý, %18.6’sý evladý, %15’i annesi, %12.6’sý eþi, %8.4’ü ise abi, abla veya kardeþidir. Hastaya refakat edenler arasýnda hastanýn kayýnvalide-dedesi, dayý-amcasý, yenge-teyze-halasý, damat-gelini, kuzen-yeðeni, ve torunu olanlar da bulunmaktadýr. Tablo 6: Hastalarýn hastanede yatýþ nedenlerine göre sýklýk daðýlýmlarý Akut-Kronik Kronik Akut Toplam



S 112 55 167



% 67,1 32,9 100,0



Hastalarýn hastalýðýnýn kronik veya akut olma durumu incelendiðinde %67.1’inin hastalýðýnýn kronik, %32.9’unun hastalýðýnýn ise akut olduðu belirlenmiþtir. Hastalarýn hastanede yatýþ nedenleri hakkýndaki veriler, araþtýrmacýlarýn kendi týbbî bilgilerince akut veya kronik olarak sýnýflandýrýlmýþtýr. Bu sýnýflamadaki amaç hastalar hakkýnda genel bir fikir oluþturmaktýr. Tablo 7: Refakatçilerin sürekli veya dönüþümlü refakat etme durumuna göre sýklýk daðýlýmý Refakatçinin sürekli veya dönüþümlü oluþu



S



%



Sürekli Dönüþümlü Yanýtsýz Toplam



113 48 6 167



67,7 28,7 3,6 100.0



Refakatçilerin çoðunluðu hastalarýna sürekli refakat etmektedir. Bu, saðlýklý olduklarý varsayýlan refakatçilerin gerek fiziksel gerekse ruhsal saðlýklarýný olumsuz etkilebililecek bir durumdur.



376 YOKSULLUK



Tablo 8: Hastalarýn kendi ihtiyacýný karþýlama durumuna göre sýklýk daðýlýmý Hastanýn kendi ihtiyacýný karþýlama durumu Tamamen karþýlayan Kýsmen karþýlayan Hiç karþýlayamayan Toplam *



S



%*



14 48 61 123



11,4 39,0 49,6 100.0



Yanýtsýzlar çýkarýldýktan sonra yüzde hesabý yapýlmýþtýr.



Hastalarýn kendi ihtiyaçlarýný karþýlama durumu ile ilgili soruya yanýt veren refakatçilerin düþüncelerine göre hastalarýn yaklaþýk yarýsý kendi ihtiyaçlarýný karþýlayamamaktadýr. Tablo 9: Refakatçilerin hastane çalýþanlarý ile sorun yaþama durumuna göre sýklýk daðýlýmý Hastane çalýþanlarý ile sorun yaþama durumu



S



%



Hayýr Evet Toplam



118 49 167



70.65 29.35 100.0



Refakatçileri %70.65’i hastane çalýþanlarý ile herhangi bir sorun yaþamadýðýný ifade etmiþtir. Sorun yaþadýklarýný belirten refakatçilerin belirttiði sorunlar arasýnda hoþgörüsüzlük ve ilgisizlik, giriþ-çýkýþlarda problem yaþama, refakatçi kartlarý...vb. sorunlar yer almaktadýr. Tablo 10: Refakatçi sorunlarýnýn hastayý olumsuz etkileme durumuna göre sýklýk daðýlýmý Etkileme Durumu Çok etkiliyor Biraz etkiliyor Etkilemiyor Yanýtsýz Toplam



S 37 58 71 1 167



% 22.2 34.7 42.5 0.6 100.0



Refakatçilerin %22.2’si kendi sorunlarýnýn hastayý olumsuz yönde etkilediðini, %34.7’si biraz etkilediðini, yarýya yakýný ise etkilemediðini bildirmiþtir.



Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k



377



Tablo 11: Refakatçilerin yemek ihtiyacýný karþýladýðý yere göre sýklýk daðýlýmlarý Yemek Ýhtiyacýný Karþýlama Yeri Hastane çevresinden Kantinden



*



S



%



62 27



37.16 16.16



Refakatçiye ücretle verilen yemekten



23



13.77



Hastanýn yemeðinden Evden



20 15



11.97 8.98



Refakatçiye ücretsiz verilen yemekten



12



7.18



Diðer* Toplam



8 167



4.79 100.0



Aþevi...vb.



Refakatçilerin çoðunlukla hastane çevresinden yemek ihtiyaçlarýný karþýladýðý saptanýrken, kantinden, refakatçiye ücretle verilen yemekten, hastanýn yemeðinden veya evden yemek saðlayanlarýn oraný da küçümsenmeyecek oranlardadýr. Tablo 12: Refakatçilerin geceyi geçirdiði yere göre sýklýk daðýlýmlarý Geceyi Geçirdiði Yer Sandalyede Boþ bir hasta yataðýnda Deniz Feneri Misafirhanesinde Otel Bahçede-bankta Hastayla ayný yatakta Yere battaniye sererek Refakatçi yataðýnda Gece kalmayan refakatçi Ayakta Arkadaþlarla kiralanan evde Ýnþaatta Koridorda Askeri misafirhane Arabada Hasta yerde yatýyor



S 92 12 12 7 6 5 4 4 3 2 2 2 2 1 1 1



% 55.58 7.18 7.18 4.19 3.59 2.99 2.39 2.39 1.79 1.19 1.19 1.19 1.19 0.59 0.59 0.59



Hasta yataðýnýn altýndaki yatakta



1



0.59



Yanýtsýz Toplam



6 167



4.60 100.0



378 YOKSULLUK



Refakatçilerin %55.58’i geceyi sandalyede geçirdiðini belirtirken, %7.18’i boþ bir hasta yataðýnda, %7.18’i Deniz Feneri Derneði Misafirhanesi’nde geceyi geçirdiklerini ifade etmiþlerdir. Geceyi otelde geçirenlerin oraný %4.19, bahçede veya bankta geçirenlerin oraný %3.59, hastayla ayný yatakta geçirenlerin oraný %2.99’dur. Tablo 13: Araþtýrmaya katýlan grubun ihtiyaçlarýna göre sýklýk daðýlýmý



Yo k s u l l u k v e S a ð l ý k



Ýhtiyaçlar Barýnma Yemek Para Su Ýlaç Banyo Ulaþým Temizlik Kan-trombosit Moral Bilgilendirme-danýþmanlýk Ýlgi Telefon Çamaþýr-çarþaf Tuvalet Elbise Güven-güvenlik Uyku Düzenli ve geniþ oda Tuvalet sabunu Alýþ-veriþ edilmesi Gürültüsüz ortam Ýkinci bir refakatçi Ziyaretçi, yakýnlarý Personel Hastanede oturacak yer Saðlýklý yaþam Otopark Ameliyat için yatak Havalandýrma Müzik Hemþire Sýcak su Çay Hastayý gezdirme ihtiyacý Tekerlekli sandalye Televizyon Buzdolabý Yardým Rahatlýk Toplam* *



379



S 96 94 72 23 19 15 12 10 9 9 8 8 4 4 4 3 3 2 2 2 2 2 2 2 2 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 410



% 23.46 22.92 17.56 5.60 4.63 3.65 2.92 2.43 2.19 2.19 1.95 1.95 0.95 0.95 0.95 0.73 0.73 0.48 0.48 0.48 0.48 0.48 0.48 0.48 0.48 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 0.24 100.0



Birden fazla ihtiyaç belirten refakatçiler bulunmaktadýr.



Refakatçilerin ihtiyaçlarý arasýnda %23.46 oranýyla barýnma, %22.92 oranýyla yemek, %17.56 soranýyla ise para ilk üç sýrada yer almaktadýr.



380 YOKSULLUK



Tablo 14: Araþtýrma grubunun sosyal güvence durumuna göre ailenin toplam aylýk gelirlerinin karþýlaþtýrýlmasý (Ki-kare testi uygulanmýþtýr). Sosyal güvence durumu Aylýk Gelir



hanehalký yoksul deðil, HMIij > HTIij ==> hanehalký yoksul olarak kategorize edilmiþtir. Burada; HMIij , ilgili ay ve yerleþim yeri için hanehalký medyan gelirinin yarýsýný, HTIij, ilgili ay ve yerleþim yeri için hanehalký toplam kullanýlabilir gelir deðerini ifade etmektedir. Çalýþmada kullanýlan üç teknik aþaðýdaki biçimde özetlenebilir; Tablo 3. Kullanýlan Yöntemlere Yönelik Özet Yöntem



Esas alýnan deðer



Hanehalký/ fert baþýna ölçüm



Yoksulluk eþiði



1. Alýnmasý gereken minimum kalori miktarý yaklaþýmý



Cari tüketim harcamasý



Hanehalký tüketim harcamasý / (E) 0.75



Alýnmasý gereken asgari kalori miktarý maliyeti



2. Temel gereksinimler yaklaþýmý



Cari tüketim harcamasý



Hanehalký tüketim harcamasý / (E) 0.75



Alýnmasý gereken asgari kalori miktarý maliyeti + gýda dýþý harca-ma deðeri



3. Medyan gelirin yarýsý yaklaþýmý



Toplam kullanýlabilir gelir



Hanehalký toplam geliri / (n) 0.5



Eþdeðer yetiþkin fert baþýna medyan gelirin yarýsý yaklaþýmý



Her üç teknik için kullanýlan etkin hanehalký büyüklüðünün hanehalký kompozisyonuna göre nasýl bir deðiþim gösterdiðini aþaðýda verilen örnek net bir þekilde açýklamaktadýr.



416 YOKSULLUK



Tablo 4. Etkin Hanehalký Büyüklüðü Hesabý Hanehalký Kompozisyonu



Fert Sayýsý



Eþdeðer yetiþkin fert sayýsý



Ekonomik Ölçekli Düzeltme Ýçin Etken Büyüklük



Tek baþýna yaþayan bekar erkek



1



1



1



Çalýþma yaþýnda evli çift ve 2 küçük çocuklu aile



4



3.12



2.35



Ýki küçük çocuklu evli çift ve 2 yaþlý annebaba



6



4.76



3.22



V. Çalýþmadan Elde Edilen Bulgular Bu bölümde, kullanýlan üç tekniðe göre Türkiye, kent ve kýr kesimi için yoksulluk eþiði ve yoksulluk oranlarý verilmiþtir. V.1.A Teknik 1- Alýnmasý Gereken Asgari Kalori Miktarý Yaklaþýmý: 2001 HHGTHA çalýþmasýnýn ilk üç aylýk verilerine göre fert baþýna ortalama harcama deðeri 171$ iken, Ocak ve Þubat aylarýnda 194 $, %36’lýk bir azalma ile Mart ayýnda ise 125 $ deðerine gerilemektedir. Alýnmasý gereken asgari kalori miktarý yaklaþýmýna göre aylar itibarý ile hesaplanan yoksulluk eþiði ve yoksulluk oraný aþaðýdaki tabloda verildiði biçimde elde edilmiþtir. Tablo 5. Teknik 1’e Göre Türkiye, Kent, Kýr Ayýrýmýnda Yoksulluk Eþiði ve Yoksulluk Oranlarý Aylar



Türkiye Yoksulluk Eþiði $



Türkiye Yoksulluk Oraný %



Kent Yoksulluk Eþiði $



Kent Yoksulluk Oraný %



Kýr Yoksulluk Eþiði $



Kýr Yoksulluk Oraný %



Ocak Þubat Mart Toplam



55 49 32 43



9.11 9.75 4.43 7.76



56 52 35 45



5.09 5.93 3.65 4.90



51 41 25 36



15.81 15.82 5.64 12.35



Tablodan da görüldüðü gibi, ilk üç ay için Türkiye genelinde fert baþýna ortalama olarak yoksulluk eþiði 43 $ ve yoksulluk oraný ise yaklaþýk %8’dir. Tekniðin kullanýmýnda verilen açýklamalarda da belirtildiði gibi fert için belirlenen yoksulluk eþiði FAO önerisine göre hane düzeyine dönüþtürülmüþ ve hanenin toplam tüketim harcama deðeri ile bu eþik deðeri kýyaslanarak yoksulluða karar verilmiþ ve yoksul olan hanelerdeki tüm fertler de yoksul olarak alýnmýþtýr. Dolayýsý ile verilen yoksulluk oranlarý fert yoksulluk oranýný refere etmektedir. Kent için yoksulluk eþiði ortalama olarak 45$, yoksulluk o-



Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m



417



raný ise yaklaþýk %5’dir. Türkiye’de gözlemlenen trendin kentte de var olduðu Ocak ayý için hesaplanan yoksulluk eþiðinin üç ay içinde en yüksek deðerde olduðu görülmektedir. Kýr için ortalama yoksulluk eþiði 36$ ve yoksulluk oraný ise %13 gibi oldukça yüksek bir deðer olarak gözlenmektedir. Aylara göre yine Teknik 1 için fert yoksulluk eþiði deðerleri Türkiye genelinde irdelendiðinde; Ocak ayýnda 55$ olan eþik Þubat ayýnda 49$ ve Mart ayýnda ise 32$ olarak görülmektedir. Kent kesiminde ise Ocak ayýnda fert baþýna yoksulluk eþiði 56$, Þubat ayýnda 52$ ve Mart ayýnda ise 35$’dýr. Kýrsal kesimde ise yoksulluk eþiði Ocak ayýnda 51$, Þubat ayýnda 41$ ve Mart ayýnda ise 25$’dýr. V.1.B. Hanelerin Anket Ayýnda Baþka Hanelere Vermiþ Olduðu Hediye Ve Yardýmlarýn Dahil Edilmesi Durumunda Yoksulluk 2001 HHGTHA kapsamýnda hanehalkýnýn toplam tüketim harcamasý deðerine ulaþmak için anket ayý içinde yapýlan; • • • • •



satýn alýþlar, ayni gelir biçimindeki tüketimler, stoktan yapýlan tüketimler, haneye anket ayý içinde gelen hediye ve yardýmlar, (arýzi) hanenin anket ayý içinde baþka hanelere vermiþ olduðu hediye ve yardýmlar, (arýzi) • anket ayý içindeki ödemeler, olmak üzere satýn alýþ, iktisap ve ödeme prensibine göre yapýlmýþ olan her tür mal ve hizmet harcamalarýndan ulaþmak mümkündür. Bu baðlamda hane toplam tüketim harcamasýna anket ayý içinde hanenin baþka hanelere hediye olarak vermiþ olduðu mal ve hizmetler ile yapmýþ olduðu her tür mal ve hizmet yardýmlarýnýn dahil edilmesi durumunda, yoksul hane oranlarý kent, kýr kesiminde aþaðýda verildiði biçimde deðiþmektedir: Tablo 6. Teknik 1’e Göre Türkiye, Kent, Kýr Ayýrýmýnda Hanenin Baþka Hanelere Vermiþ Olduðu Hediyeler ve Yardýmlarýn Dahil Edilmesi Durumunda Yoksulluk Eþiði ve Yoksulluk Oranlarý Aylar



Türkiye Yoksulluk Oraný % (1)



Türkiye Yoksulluk Oraný % (2)



Kent Yoksulluk Oraný % (1)



Kent Yoksulluk Oraný % (2)



Kýr Yoksulluk Oraný %



Kýr Yoksulluk Oraný %



Ocak Þubat Mart Toplam



9.11 9.75 4.43 7.76



9.57 10.12 4.66 8.12



5.09 5.93 3.65 4.90



5.38 6.11 4.34 5.28



15.81 15.82 5.64 12.35



16.54 16.49 5.16 12.65



(1): haneye anket ayý içinde gelen hediye yardýmlarýn dahil olmasý durumundaki yoksulluk oranlarý, (2): hanenin anket ayý içinde baþka hanelere verdiði hediye, yardýmlarýn dahil olmasý durumunda yoksulluk oraný.



418 YOKSULLUK



Türkiye için Teknik 1’e göre ortalama olarak yoksulluk oraný hanenin baþka hanelere anket ayý içinde almýþ olduðu hediye ve yardýmlarýn dahil edilmesi durumunda 7.76 oranýndan 8.12’ye yükselmektedir. Kent kesimi için bu artýþ oraný daha yüksek deðerine ulaþmakta ve hanelerin baþka hanelere vermiþ olduðu hediye ve yapmýþ olduðu yardýmlarýn toplam tüketim harcamasýna dahil edilmesi durumunda yoksulluk oraný 4.90 deðerinden 5.28’e ulaþmaktadýr. Kýrsal kesim için de tablo benzer olup, yoksul hane oraný 12.35 deðerinden 12.65 deðerine ulaþmaktadýr. Bu oranlardan görülmektedir ki, haneye anket ayý içinde gelen hediye ve yardýmlarýn kapsam dýþý býrakýlýp, hanenin baþka hanelere vermiþ olduðu hediye ve yardýmlarýn dahil edilmesi durumunda yoksulluk oranlarý her üç kesim içinde bir artýþ göstermektedir. Bu oranlar ve sonuçlar kýsacasý örneðe çýkan hanelerin anket ayý içinde daha fazla diðer hanelerden hediye ve yardým aldýðýný göstermektedir. V.2 Teknik 2- Temel Gereksinimler Yaklaþýmý: Bu yaklaþýma göre aylar itibarý ile hesaplanan yoksulluk eþiði ve yoksulluk oraný aþaðýdaki tabloda verildiði biçimde elde edilmiþtir.



Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m



419



Tablo 7. Teknik 2’ye Göre Türkiye, Kent, Kýr Ayýrýmýnda Yoksulluk Eþiði ve Yoksulluk Oranlarý Aylar



Türkiye Yoksulluk Eþiði $



Türkiye Yoksulluk Oraný %



Kent Yoksulluk Eþiði $



Kent Yoksulluk Oraný %



Kýr Yoksulluk Eþiði $



Kýr Yoksulluk Oraný %



Ocak Þubat Mart Toplam



133 118 77 109



46.01 43.14 34.84 41.31



150 137 91 126



43.09 40.74 37.02 40.30



103 85 51 80



50.87 46.94 31.45 42.93



Teknik 2- Temel Gereksinimler Yaklaþýmýna göre Türkiye genelinde yoksulluk eþiði fert baþýna 109 $ iken; yoksulluk oraný %41 gibi ciddi bir deðerdedir. Kent kesiminde ise 3 aylýk ortalama yoksulluk eþiði 126$ ve yoksulluk oraný ise %40 olup, Kýr kesiminde de yoksulluk eþiði fert baþýna 80$ ve yoksulluk oraný ise %43’dür. Aylar itibarý ile yoksulluk eþiði deðerlerine bakýlýrsa Ocak ayýnda Türkiye’de yoksulluk eþiði deðeri 133$ olup, yoksulluk oraný %46 ile tepe deðerindedir. Mart ayýnda 77$ ve oran olarak da %35 deðerine sahiptir. Kent kesiminde Ocak ayýnda yoksulluk eþiði 150$ ve yoksulluk oraný %43 olarak gözlenirken, Mart ayýnda ise 91$ eþik deðeri ve %37 yoksulluk oraný deðeri söz konusudur. Kýrsal kesimde de Ocak ayýnda 103$ eþik ve %51 yoksulluk oraný deðeri, Mart ayýnda 51$ ve %31 yoksulluk oraný deðerine kadar gerilemektedir. Her üç kesimde de aylar itibarý ile Ocak ayýndan Mart ayýna kadar yoksulluk eþiði deðerlerinde bir azalma söz konusu olup, buna paralel olarak da yoksulluk oranlarý da düþüþ eðilimi göstermektedir. V.2.B. Hanelerin Anket Ayýnda Baþka Hanelere Vermiþ Olduðu Hediye Ve Yardýmlarýn Dahil Edilmesi Durumunda Yoksulluk Yukarýda Teknik 1 için verilen açýklamalar paralelinde anket ayý içinde hanelerin baþka hanelerden almýþ olduðu hediye ve yardýmlarýn kapsam dýþý býrakýlmasý, bunun yerine baþka hanelere vermiþ olduðu hediye ve yapmýþ olduðu yardýmlarýn toplam tüketim harcamasýna dahil edilmesi durumunda; yoksul hane oranlarý kent, kýr kesiminde aþaðýda verildiði biçimde deðiþmektedir:



420 YOKSULLUK



Tablo 8. Teknik 2’ye Göre Türkiye, Kent, Kýr Ayýrýmýnda Hanenin Baþka Hanelere Vermiþ Olduðu Hediyeler ve Yardýmlarýn Dahil Edilmesi Durumunda Yoksulluk Eþiði ve Yoksulluk Oranlarý Aylar



Türkiye Yoksulluk Oraný % (1)



Türkiye Yoksulluk Oraný % (2)



Kent Yoksulluk Oraný % (1)



Kent Yoksulluk Oraný % (2)



Kýr Yoksulluk Oraný % (1)



Kýr Yoksulluk Oraný % (2)



Ocak Þubat Mart Toplam



46.01 43.14 34.84 41.31



47.89 44.98 36.15 43.00



43.09 40.74 37.02 40.30



46.12 44.22 40.23 43.54



50.87 46.94 31.45 42.93



50.84 46.19 29.84 42.12



Türkiye için Teknik 2’ye göre ortalama olarak yoksulluk oraný 41.31’den 43.00 deðerine ulaþmýþtýr. Kent kesimi için bu artýþ oraný daha yüksek deðerine ulaþmakta ve hanelerin baþka hanelere vermiþ olduðu hediye ve yapmýþ olduðu yardýmlarýn toplam tüketim harcamasýna dahil edilmesi durumunda yoksulluk oraný 40.30 deðerinden 43.54’e ulaþmaktadýr. Kýrsal kesim için de tablo tersine dönmekte, yoksul hane oraný 42.93 deðerinden 42.12 deðerine gerilemektedir. Bu oranlardan görülmektedir ki, haneye anket ayý içinde gelen hediye ve yardýmlarýn kapsam dýþý býrakýlýp, hanenin baþka hanelere vermiþ olduðu hediye ve yardýmlarýn dahil edilmesi durumunda yoksulluk oranlarý Türkiye ve kent kesimi için Teknik 1 sonucuna paralel bir yapý gösterirken, kýrsal kesimde durum tersine dönerek yoksul hane oranýnda bir azalýþ ortaya çýkmaktadýr. V.3.A Teknik 3- Medyan Gelirin Yarýsý Yaklaþýmý: 2001 HHGTHA verilerine göre ilk üç aylýk fert baþýna ortalama gelir rakamý 221 $ olarak bulunmaktadýr. Ocak ayýnda fert baþýna ortalama gelir rakamý 250 $, Þubat ayý için 257 $ ve Mart ayý için 156 $ olarak elde edilmektedir. Ortalama gelirin yarýsý yaklaþýmýna göre aylar itibarý ile kent ve kýr bazýnda hesaplanan yoksulluk eþiði ve yoksulluk oraný aþaðýdaki tabloda verildiði biçimde elde edilmiþtir. Tablo 9. Teknik 3’e Göre Türkiye, Kent, Kýr Ayýrýmýnda Yoksulluk Eþiði ve Yoksulluk Oranlarý Aylar



Türkiye Yoksulluk Eþiði $



Türkiye Yoksulluk Oraný %



Kent Yoksulluk Eþiði $



Kent Yoksulluk Oraný %



Kýr Yoksulluk Eþiði $



Kýr Yoksulluk Oraný %



Ocak Þubat Mart Toplam



122 126 80 104



15.43 18.58 17.72 17.25



133 139 87 114



15.11 20.44 18.41 17.98



87 84 55 72



15.97 15.64 16.65 16.09



Medyan gelirin yarýsý yaklaþýmý olan Teknik 3’e göre de Türkiye genelinde yoksulluk eþiði fert baþýna 104$ ve %17’lik yoksulluk oraný, kentsel ke-



Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m



421



simde eþik 114$ ve oran %18 olarak görülmektedir. Kýrsal kesimde ise yoksulluk eþiði 72$ ve yoksulluk oraný %16 deðerine sahiptir. Aylara göre yoksulluk eþiði ve yoksulluk oranlarý irdelendiðinde; Türkiye’de Ocak ayýnda 122$ olan yoksulluk eþiði, Mart ayýnda 80$’a gerilemesine karþýn, yoksulluk oraný Ocak ayýnda %15 deðerinden, Mart ayýnda %18 deðerine yükselmektedir. Kentsel kesimde de Ocak ayýndaki 133$’lýk yoksulluk eþiði, Mart ayýnda 87$’a düþmekte, ancak yoksulluk oraný ise %15’den, %18’e kadar yükselmektedir. Kýrsal kesimde de tablo benzer olup, Ocak ayýndaki 87$’lýk yoksulluk eþiði Mart ayýnda 55$’a kadar gerilemekte ve yoksulluk oraný ise %16’dan %17’ye yükselmektedir. Gelir esasýna dayalý olan bu teknikte aylar itibarý ile yoksulluk eþiði deðerinde düþüþ olmasýna karþýn yoksullluk oranlarýnda artýþ olmasý gerçekten fertlerin gelir düzeylerinde de ciddi bir azalýþ olduðu biçiminde yorumlanabilir. V.3.B. Hanenin Elde Ettiði Transfer Gelirlerine Göre Teknik 3 Ýçin Yoksulluk Durumu 2001 HHGTHA kapsamýnda hanehalkýnýn elde ettiði tek taraflý transfer gelirleri üç ana baþlýkta derlenmiþtir. Bu geliri oluþturan bileþenler; • Devletten elde edilen nakdi ve ayni tek taraflý transfer gelirleri, • Özel kiþi ve teþebbüslerden elde edilen nakdi ve ayni tek taraflý transfer gelirleri, • Yurtdýþýndan elde edilen nakdi ve ayni tek taraflý transfer gelirleri. Hanehalklarýnýn yoksulluk oranlarýna tek taraflý transfer gelirlerinin ne oranda etki ettiðini belirlemek amaçlý hane toplam kullanýlabilir gelirinden yukarýda verilen tek taraflý transfer gelirleri düþüldükten sonra yoksulluk oranlarýnýn nasýl bir varyasyon gösterdiði incelenmiþ ve aþaðýda verilen sonuçlara ulaþýlmýþtýr; Tablo 10. Teknik 3’e Göre Devletten, Yurt Dýþýndan ve Özel Kiþi, Teþebbüsten Yapýlan Tek Taraflý Transfer Gelirleri Hariç Tutulduðunda Yoksulluk Oranlarý Aylar



T YO DTH



T YO YDT H



T YO ÖKT H



T YO TTG H



U YO DTH



U YO YDT H



U YO ÖKT H



U YO TTG H



R YO DTH



R YO YDT H



R YO ÖKT H



R YO TTG H



19.0 4



17.4 6



17.7 8



20.7 0



20.2 2



17.9 4



18.2 5



21.8 0



17.1 6



16.6 9



17.0 1



18.4 9



Ocak Þubat Mart Toplam



422 YOKSULLUK



T: Türkiye U: Kent R: KýrYO: Yoksul Oraný DTH: Devletten Transfer Hariç YDTH: Yurtdýþýndan Transfer hariç ÖKTH: Özel Kiþi, Teþebbüsten Transfer hariç TTGH: Toplam Transfer Gelirleri hariç Tablodan da görüldüðü üzere, hane toplam kullanýlabilir geliri içinde tek taraflý transfer gelirlerinin önemli bir paya sahip olmasý nedeni ile transfer gelirlerinin hane toplam gelirine dahil edilmemesi durumunda yoksulluk oranlarý önemli ölçüde artýþ eðilimine sahiptir. Türkiye geneli için Teknik 3’e göre yoksul olan hane oraný 17.25 iken; devletten tek taraflý transfer gelirlerinin hariç tutulmasý durumunda yoksul hane oraný %10.37’lik bir artýþ oraný ile 19.04’e yükselmekte, yurtdýþýndan transfer gelirlerinin hariç tutulmasý durumunda sadece %1.22’lik bir artýþ ile yoksulluk oraný 17.46’ya çýkmakta ve özel, kiþi ve teþebbüsten yapýlan tek taraflý transfer gelirlerinin hariç býrakýlmasý halinde de yoksulluk oraný %3’lük bir artýþ ile 17.78 deðerine ulaþmaktadýr. Her üç transfer geliri bileþeni toplam hane gelirine dahil edilmediðinde ise 17.25 olan yoksul hane oraný %20 artýþ oraný ile 20.70 deðerine yükselmektedir. Tek taraflý transfer gelirleri içinde özellikle devletten yapýlan tek taraflý transfer gelirlerinin yoksulluk üzerindeki etkisi %10 gibi oldukça ciddi bir etkidir. Aylar itibarý ile yoksul hane oranlarýndaki deðiþime bakýldýðýnda ise en büyük deðiþimin %14.45’lik bir artýþ ile Mart ayýnda gözlemlendiði, Þubat ayýnda ise hiçbir deðiþimin sözkonusu olmadýðý söylenebilir. Kentsel kesimde de Devletten tek taraflý transfer gelirlerinin yoksul olan hane oranýna etkisi %12.45’lik bir artýþ, yurtdýþýndan tek taraflý transfer gelirlerinin ise %0.22’lik bir azalýþ ve özel kiþi, teþebbüslerden elde edilen tek taraflý transfer gelirlerinin etkisi ise %0.08’lik bir artýþ biçiminde görülmektedir. Kent kesiminde tek taraflý transfer gelirleri içinde yoksul hane oranýný önemli ölçüde etkileyen devletten tek taraflý transfer gelirleri olup, tüm tek taraflý transfer gelirlerinin hane toplam gelirine dahil edilmemesi durumunda yoksul hane oraný 17.98 deðerinden %21.25’lik bir artýþ ile 21.80 deðerine ulaþmaktadýr. Kýrsal kesim için de tablo devletten, yurtdýþýndan ve özel kiþi teþebbüsten tek taraflý transfer gelirlerinin yoksul hane oranýna olan etkisi sýrasý ile %6.65, %3.72 ve %5.71’lik artýþlar biçiminde görülmektedir. Kýrsal kesimde tüm tek taraflý transfer gelirleri hane toplam kullanýlabilir gelirine dahil edilmediðinde yoksul olan hane oraný 16.89 deðerinden %17.71’lik bir artýþ oraný ile 18.49 deðerine ulaþmaktadýr. Bu sonuçlardan Türkiye, kent ve kýr kesimi için Devletten, yurtdýþýndan ve özel kiþi, teþebbüslerden yapýlan tek taraflý transfer ödemelerinin yoksulluðu azaltýcý yönde bir etkisinin olduðunu söylemek mümkündür. Özellikle kentsel kesimdeki hane kullanýlabilir gelirlerindeki tek taraflý transfer gelirlerinin payýnýn daha yüksek olmasý nedeni ile yoksulluk oraný üzerinde de transfer geliri etkisi bariz biçimde gözlenmektedir.



Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m



423



VI. Kullanýlan Tekniklere Göre Seçilen Karakteristikler Detayýnda Hanehalý Profili Bu bölümde Türkiye genelinde yoksulluk eþiði ve oranlarý hesabý için kullanýlan üç teknik detayýnda yoksul olan hanelerin, seçilen temel karakteristiklere göre yoksulluk oranlarý verilmiþtir. Seçilen karakteristikler için ayrýnýtýlý sonuçlar EK.1’de verilmiþtir.



VI.1 Hanehalký Resininin (HHR) Cinsiyetine Göre Yoksul Hane Oranlarý Türkiye genelinde Teknik 1’e göre HHR’i kadýn olan hanelerin %4’ü yoksul iken, HHR’i erkek olan hanelerin ise %8’i yoksuldur. Teknik 2’ye göre de HHR’i kadýn olan hanelerin %37’si, HHR’i erkek olan hanelerin %42’si yoksuldur. Teknik 3’de ise durum tersine dönmekte HHR’i kadýn olan hanelerdeki yoksulluk oraný HHR’i erkek olan hanelerden daha yüksektir. Oranlar sýrasý ile %18 ve %17’dir.



VI.2 HHR’nin Eðitim Durumuna Göre Yoksul Hane Oranlarý Teknik 1’e göre en yüksek yoksulluk oraný HHR’i okur yazar olmayan hanelerde olup oran %20’dir. Bunu HHR’i okur yazar olup bir okul bitirmeyen haneler %20 oraný ile izlemektedir. Teknik 2 ve Teknik 3’e göre de yoksul olan hane oranlarý irdelendiðinde sýralamada bir deðiþiklik olmamakta yine her iki teknik için ilk sýrayý HHR’i okur yazar olmayan haneler sýrasý ile %69 ve %36 oraný ile alýrken, ikinci sýrayý HHR’i okur yazar olup, bir okul bitirmeyen haneler sýrasý ile %63 ve %30 oraný ile izlemektedir.



VI.3 HHR’nin Esas Ýþ Ýktisadi Faaliyet Koluna Göre Yoksul Hane Oranlarý Teknik 1’e göre yoksul hane oranýnýn HHR’nin iktisadi faaliyet koluna göre en yüksek olduðu faaliyet kolu %19 oraný ile tarým, avcýlýk ve ormancýlýk faaliyetidir. Bunu %10 oraný ile HHR’i inþaat faaliyetinde çalýþan hane yoksulluk oraný takip etmektedir. Teknik 2’ye göre de HHR’i diðer toplumsal ve sosyal iþlerde çalýþan hanelerde yoksulluk oraný %46 olup, bunu %45 oraný ile balýkçýlýk faaliyetinde çalýþan HHR’nin bulunduðu haneler takip etmektedir. Teknik 3’e göre de %27 oraný ile HHR’i inþaat faaliyetinde çalýþan haneler ilk sýrada ve HHR’i %25 oraný ile tarým, avcýlýk ve ormancýlýk faaliyetinde çalýþan haneler ikinci sýrada gelmektedir.



VI.4 HRR’nin Yaptýðý Esas Ýþe Göre Yoksul Hane Oranlarý HHR’i tarýmcý olan hanelerin %19’u Teknik 1’e göre yoksuldur ve bu oran ile ilk sýrada gelmektedir. Ayný tekniðe göre HHR’i nitelik gerektirmeyen iþlerde çalýþan hanelerin ise %11’i ikinci sýrada yer almaktadýr. Teknik 2 için de HHR’i nitelik gerektirmeyen iþlerde çalýþan hanelerin %58’i, HHR’i tarým-



424 YOKSULLUK



cý olarak çalýþan hanelerin %56’sý yoksuldur. Teknik 3 içinde HHR’i nitelik gerektirmeyen iþlerde çalýþan hanelerin %32’si, HHR’i tarýmcý olarak çalýþan hanelerin de %24’ü yoksuldur.



VI.5 HHR’nin Esas Ýþteki Durumuna Göre Yoksul Hane Oranlarý Teknik 1’e göre HHR’i kendi hesabýna çalýþan hanelerin %14’ü ve HHR’i yevmiyeli olarak çalýþan hanelerin %12’si yoksul iken; Teknik 2’ye göre HHR’i ücretli ev iþçisi olarak çalýþan hanelerin %68’i, HHR’i yevmiyeli olarak çalýþan hanelerin %62’si yoksuldur. Teknik 3’e göre ise HHR’i yevmiyeli olarak çalýþan hanelerin %35’i ve HHR’i ücretli ev iþçisi olarak çalýþan hanelerin %22’si yoksuldur.



VI.6 Hanehalký Tipine Göre Yoksul Hane Oranlarý Teknik 1’e göre çocuklarýn hepsi 18 yaþýndan küçük 3 ve daha fazla çocuklu çekirdek ailelerin %16’sý ve an az bir çocuðu 18 yaþýndan büyük üç ve daha fazla çocuklu çekirdek ailelerin %12’si yoksuldur. Teknik 2’ye göre çocuklarýn hepsi 18 yaþýndan küçük 3 ve daha fazla çocuklu çekirdek ailelerin %64’ü ve an az bir çocuðu 18 yaþýndan büyük üç ve daha fazla çocuklu çekirdek ailelerin %48’i yoksuldur. Teknik 3 için de çocuklarýn hepsi 18 yaþýndan küçük 3 ve daha fazla çocuklu çekirdek ailelerin %31’i ve çocuklarýn hepsi 18 yaþýndan küçük tek ebeveynli ailelerin %9’u yoksuldur.



VI.7 Yoksul Olan Hanelerdeki Çalýþan Çocuk Kompozisyonu Türkiye genelinde Teknik I, minimum gýda sepeti yaklaþýmýna göre yoksul olduðu belirlenen haneledeki 12-18 yaþ arasý çocuklardan çalýþan çocuklarýn cinsiyetine ve yaþlarýna göre oranlarý irdelendiðinde; 12 yaþýndaki kýz çocuklarýn bulunduðu yoksul hanelerde, kýz çocuklarýn %78’i çalýþýrken, 13 yaþýndaki kýz çocuklarýnýn %75’i, 14 yaþýndaki kýz çocuklarýnýn %79’u çalýþmakta olup, en yüksek çalýþan kýz çocuk oranýnýn ise 17 yaþýndaki kýzlarda %88 oraný ile gerçekleþmiþ olduðu görülmektedir. Teknik I için, erkek çocuklarda çalýþan çocuk oranýna bakýldýðýnda ise yine yoksul olduðu tespit edilen hanelerde çalýþan erkek çocuk oranýnýn en yüksek olduðu yaþ 17 yaþ olarak ve %93 gibi çok ciddi bir oranda görülürken, bunu %87 oraný ile 15 yaþýnda çalýþan erkek çocuk oraný izlemekte ve üçüncü sýrada da %83 oraný ile 12 ve 14 yaþýndaki erkek çocuklar gelmketedir. Teknik II için (Temel Gereksinimler Yaklaþýmýna) yoksul olan hanelerde çalýþan kýz çocuk oranlarý incelendiðinde en yüksek çalýþan kýz çocuk oranýnýn %81 ile 12 yaþ kýz çocuklarýnda olduðu, erkek çocuklarda da %85 oraný ile 13 yaþ erkek çocuklarda olduðu görülmüþtür.



Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m



425



Teknik III içinde (Medyan Gelirin Yarýsý yaklaþýmý) yoksul olan hanelerde çalýþan çocuk oranlarý itibarý ile kýz çocuklarýnýn en yüksek orana sahip olduðu yaþ %79 oraný ile 17, erkek çocuklarda ise %79 oraný ile 12 yaþ olarak gözlenmiþtir. Yoksul olan hanelerde çalýþan çocuk oranlarý yaþa göre irdelendiðinde sonuç olarak kýz çocuklarý için Teknik 1 ve 2 için aðýrlýk 12 yaþ, Teknik 3 için ise 17 yaþ iken; erkek çocuklarda da her üç teknik için sýrasý ile aðýrlýk alan yaþlar 17, 13 ve 12’dir.



VI.8 Hanehalký Büyüklüðüne Göre Yoksul Hane Oranlarý Her üç teknik içinde hanehalký büyüklüðü 7 ve daha fazla olan hanelerin sýrasý ile yoksulluk oranlarý %20, %70 ve %30’dur. Hanehalký büyüklüðü 34 olan hanelerin Teknik 1’e göre yoksulluk oraný %8, Teknik 2’ye göre yoksulluk oraný %46 ve Teknik 3’e göre de yoksulluk oraný %19’dur.



VI.9 Hanehalkýnýn Oturduðu Konutun Mülkiyet Þekline Göre Yoksul Hane Oranlarý Teknik 1 ve Teknik 2’ye göre hanehalkýnýn oturduðu konuta mülkiyet þekline göre yoksulluk oranýnýn en yüksek olduðu ev sahibi olan haneler olup, yoksulluk oranlarý sýrasý ile %9 ve %42’dir. Bunu yine sýrasý ile %7 ve %40 oranlarý ile konuta mülkiyet þekli diðer biçimde olan hane yoksulluk oranlarý izlemektedir. Teknik 3’e göre ise yoksul olan hane oranýnýn en yüksek olduðu grup %20 oraný ile kiracý olan haneler olup, bunu %17 oraný ile konuta mülkiyet þekli diðer olan haneler izlemektedir.



VI.10 Hanehalkýnda Gelir Getiren Fert Sayýsýna Göre Yoksul Hane Oranlarý Her üç teknik için de yoksul olan hane oranlarý hanede gelir getiren fert sayýsýna göre incelendiðinde hanede hiç gelir getiren ferdin olmadýðý hanelerin en yüksek yoksulluk oranýna sahip olduðu ve bu oranlarýn üç teknik için sýrasý ile %20, %68 ve %93 olduðu görülmektedir. Yine her üç teknik için hanede gelir getiren fert sayýsýnýn 5’den fazla olduðu hane yoksulluk oranlarý ikinci sýrada gelmekte ve oranlar sýrasý ile %14, %57 ve %20 olarak görülmektedir.



VI.11 Gelire Göre %20’lik Gruplarda Yoksulluk Oranlarý Hane gelirlerine göre sýralý %20’lik gruplar oluþturulduktan sonra yoksulluk eþiði hesaplamalarýnda kullanýlan yaklaþýmlardan sadece Teknik II (Temel Gerekesinimler Yaklaþýmý) için hanelerin %20’lik gruplar itibarý ile daðýlýmlarý elde edilerek, bu gruplar itibarý ile fertlerin ne oranda yoksul olduklarý ve toplam yoksul fert sayýlarýnýn %20’lik gruplar itibarý ile paylaþýmlarýna bakýlmýþtýr. Teknik 2 için gelire göre sýralý %20’lik gruplardan ilk



426 YOKSULLUK



%20’lik grupta yer alan tüm fertlerin %75’i yoksul iken, 2.%20’lik grupta yer alan fertlerin %60’ý, 3.%20’lik gruptaki fertlerin %43’ü, 4.%20’lik gruptaki fertlerin %23’ü ve en son %20’lik gruptaki fertlerin de %7’si yoksuldur. Fertlerin yer aldýðý %20’lik grup sýrasý yükseldikçe, yoksulluk oraný da ciddi oranda bir düþüþ trendi göstermektedir. Toplam yoksul olan fertlerin %35’ini en fakir %20’lik grupta yer alan fertler, %4’ünü de en zengin %20’lik grupta yer alan fertler oluþturmaktadýr. Bu sonuçlardan da görüldüðü gibi en fakir yüzde yirmilik grup olarak adlandýrýlan grupta yoksul olan fert oraný oldukça yüksek olup, yüzde yirmilik grup düzeyi yükseldikçe yoksul olan fert sayýsý da doðru orantýlý olarak düþüþ eðilimine sahiptir.



VI.12 Tüketim Harcamasýna Göre %20’lik Gruplarda Yoksulluk Oranlarý Hane harcamalarýna göre sýralý %20’lik gruplar oluþturulduktan sonra yoksulluk eþiði hesaplamalarýnda kullanýlan yaklaþýmlardan sadece Teknik I I (Temel Gerekesinimler Yaklaþýmý) için hanelerin %20’lik gruplar itibarý ile daðýlýmlarý elde edilerek, bu gruplar itibarý ile fertlerin ne oranda yoksul olduklarý ve toplam yoksul fert sayýlarýnýn %20’lik gruplar itibarý ile paylaþýmlarýna bakýlmýþtýr.Teknik 2 için tüketim harcamasýna göre sýralý %20’lik gruplardan; ilk %20’lik grupta yer alan tüm fertlerin %87’si yoksul iken, 2.%20’lik grupta yer alan fertlerin %65’i, 3.%20’lik gruptaki fertlerin %44’ü, 4.%20’lik gruptaki fertlerin %13’ü ve en son %20’lik gruptaki fertlerin de %1’i yoksuldur. Fertlerin yer aldýðý %20’lik grup sýrasý yükseldikçe, yoksulluk oraný da ciddi oranda bir düþüþ trendi göstermektedir. Toplam yoksul olan fertlerin %40’ýný en fakir %20’lik grupta yer alan fertler, %6’sýný da 4.%20’lik grupta yer alan fertler oluþturmaktadýr. En zengin %20’lik gruptaki fertlerin toplam yoksul olan fertler içindeki oraný ise sadece %0.26’dýr.



VII. Yoksul Hanelerin Yoksulluðunu Açýklamaya Yönelik Ekonometrik Modelleme Sonuçlarý Çeþitli parametreler açýsýndan yoksulluk riskini belirlemek üzere, yoksulluk çeþitli parametreler kullanýlarak açýklanmaya çalýþýlmýþtýr. Sonuçlar, Tablo 11’de özetlenmiþtir. Genel olarak bir deðerlendirme yapmak gerekirse, kýrda yerleþik olmak özellikle gýda yoksulluðu durumunda olanlar için daha yüksek bir açýklayýcýlýk düzeyine sahiptir. Hanehalký reisi erkek olan hanelerde de gýda yoksulluðu biraz daha artmaktadýr. Hanehalký reisinin yaþý arttýkça ve/veya eðitim seviyesi yükseldikçe her iki yoksulluk türü içinde risk azalmaktadýr. Çalýþan bireylerin toplam hane büyüklüðüne oraný olarak, ölçülen “hanehalkýnýn istihdam düzeyi” yükseldikçe de yoksulluk riski azalmaktadýr.



Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m



427



428 YOKSULLUK



Tablo 11. Yoksulluk Riskini Belirleyen Etkenler



Kýrda yerleþiklik Hane reisi erkek olanlar



Temel Gereksinimlere Göre Yoksullar Katsayý z 0.272 4.11



Katsayý 1.460



z 12.44



0.907



8.14



1.126



4.55



-0.031



-12.52



-0.032



-6.23



Hane reisi istihdamda olanlar



0.346



4.10



0.420



2.38



Hane reisinin eðitim düzeyi



-0.328



-27.03



-0.341



-14.38



Hane bireylerinin istihdam düzeyi



-1.815



-12.35



-1.837



-6.00



Sabit terim Gözlem sayýsý Chi2(6) Log Likelihood



2.937 7101 1229 -4062



15.39



-0.277 7101 480 -1254



-0.73



6. Sonuç ve Yorumlar Çalýþmada yoksulluk eþiðinin belirlenmesi için kullanýlan her üç tekniðe göre tekniklerin doðal yapýsý gereði farklýlýk söz konusudur. Teknik 1’e göre Türkiye için yoksulluk eþiði 43$, kent için 45$ ve kýr için de 36$ olarak elde edilmiþtir ve yoksulluk oranlarý da sýrasý ile %8, %5 ve %12’dir. Özellikle kýrsal kesimde yoksulluk oranýnýn yüksek olmasýnýn nedeni olarak hanehalký toplam tüketim harcamasýna stoklarýn dahil edilmemiþ olmasý gerekçe olarak gösterilebilir, çünkü kýrsal kesimde hane harcamalarýnda stoklar önemli bir paya sahiptir. Ancak anketin sadece üç aylýk bir süreyi kapsamýþ olmasýndan dolayý stoklar toplam harcamaya dahil edilmemiþtir. Teknik 2 için kentsel kesimde hesaplanan yoksulluk eþiði 126$ olup, Türkiye için hesaplanan 109$ ve kýrsal kesim için hesaplanan 80$ deðerinden daha yüksektir ancak yoksulluk oraný yine kýrsal kesimde %43 oraný, Türkiye için %41 ve kent için %40 oranýnýn üzerindedir. Teknik 3 için de Türkiye yoksulluk eþiði 104$ ve yoksulluk oraný %17 iken kent kesimi için yoksulluk eþiði 114$ ve yoksulluk oraný %18’dir. Kýrsal kesim için de deðerler sýrasý ile 72$ ve %16’dýr. Her üç teknik için yoksul olduðu belirlenen hanelerin; a) HHR’i erkek olan hanelerde her üç tekniðe göre daha yüksek yoksulluk oraný söz konusudur,



Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m



429



b) HHR’i okur yazar olmayan haneler yine her üç tekniðe göre de en yüksek yoksulluk oranýna sahiptir, c) HHR’nin esas iþ iktisadi faaliyetine göre Teknik 1 için HHR’i tarým faaliyetinde, Teknik 2 için HHR’i toplumsal ve sosyal iþlerde ve Teknik 3 içinde HHR’i inþaat iþlerinde çalýþan haneler en yüksek yoksulluk oranýna sahiptir, d) HHR’nin esas iþine göre Teknik 1’de HHR’i tarýmcý, Teknik 2 ve 3 için HHR’i nitelik gerektirmeyen iþlerde çalýþan hanelerde yoksulluk oraný en yüksek deðerine ulaþmaktadýr, e) Her üç tekniðe göre HHR’nin esas iþteki durumu yevmiyeli olan hanelerde yoksulluk oraný en yüksek deðerdedir, f) Hanehalký tipine göre her üç tekniðe göre tümü 18 yaþýndan küçük 3 ve daha fazla çocuklu aileler en yüksek yoksulluk oranýna sahiptir, g) Hanehalký büyüklüðü 7 ve daha fazla fertli olan haneler her üç tekniðe göre de en yüksek yoksulluk oranýna sahiptir, h) Teknik 1 ve 2 için hanenin oturduðu konuta mülkiyet þekli ev sahibi olan haneler en yüksek, Teknik 3 için de konuta mülkiyet þekli kiracý olan haneler en yüksek yoksulluk oranýna sahiptir, i) Hanede hiç bir ferdi gelir getirmeyen haneler her üç tekniðe göre de yoksulluk oraný açýsýndan ilk sýrada gelmektedir. j) Yoksul olan hanelerde çalýþan çocuk oranlarý yaþa göre irdelendiðinde sonuç olarak kýz çocuklarý için Teknik 1 ve 2 için aðýrlýk 12 yaþ, Teknik 3 için ise 17 yaþ iken; erkek çocuklarda ise her üç teknik için sýrasý ile aðýrlýk alan yaþlar 17, 13 ve 12’dir. k) Teknik 1 ve 2 için, haneye anket ayý içinde gelen hediye ve yardýmlarýn kapsam dýþý býrakýlýp, hanenin baþka hanelere vermiþ olduðu hediye ve yardýmlarýn dahil edilmesi durumunda yoksulluk oranlarý her üç kesim içinde bir artýþ göstermektedir. l) Türkiye, kent ve kýr kesimi için Devletten, yurtdýþýndan ve özel kiþi, teþebbüslerden yapýlan tek taraflý transfer ödemelerinin yoksulluðu azaltýcý yönde bir etkisinin olduðunu söylemek mümkündür. Özellikle kentsel kesimdeki hane kullanýlabilir gelirlerindeki tek taraflý transfer gelirlerinin payýnýn daha yüksek olmasý nedeni ile yoksulluk oraný üzerinde de transfer geliri etkisi bariz biçimde gözlenmektedir.



430 YOKSULLUK



m) Yoksulluðu tespite yönelik olarak denenen regresyon modelinde; kýrda yerleþik olmak özellikle gýda yoksulluðu durumunda olan haneler için daha yüksek bir açýklayýcýlýk düzeyine sahiptir. n) Regresyon modeli sonucuna göre hanehalký reisi erkek olan hanelerde de gýda yoksulluðu biraz daha artmaktadýr. o) Hanehalký reisinin yaþý arttýkça ve/veya eðitim seviyesi yükseldikçe gýda yoksulluðu ve temel gereksinimler yoksulluðu riski regresyon sonucuna göre azalmaktadýr. p) Çalýþan bireylerin toplam hane büyüklüðüne oraný olarak, ölçülen “hanehalkýnýn istihdam düzeyi” yükseldikçe de, hanelerin yoksulluk riski azalmaktadýr.



Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m



431



Yoksul Olduðu Belirlenen Hanelerin Seçilen Karakteristiklere Göre Yoksulluk Oranlarýna Yönelik Özet Sonuçlar Karakteristik



HHR'nin Cinsiyeti



HHR'nin Eðitim Durumu



HHR'nin ÝKFA



HHR'nin Mesleði



HHR'nin Ýþteki Durumu



Hanehalký Büyüklüðü



Teknik



Oran Açýklama 1. 1. Sýra Sýra



Oran 2. Sýra %



Oran Açýklama 2. Açýklama 3. 3. Sýra Sýra Sýra %



Teknik 1



8



HHR'i erkek



4



HHR'i kadýn



Teknik 2 Teknik 3



42 17



HHR'i erkek HHR'i erkek



37 18



HHR'i kadýn HHR'i kadýn



Teknik 1



20



HHR'i oyd



20



HHR'i oy



8



HHR'i ilkokul



Teknik 2 Teknik 3



69 36



63 30



HHR'i oy HHR'i oy



46 18



HHR'i ilkokul HHR'i ilkokul



Teknik 1



19



10



HHR'i inþaat



9



HHR'i balýkçý



Teknik 2



56



HHR'i oyd HHR'i oyd HHR'i tarým, avcýlýk, orman. HHR'î toplumsal iþlerde



45



HHR'i balýkçý



Teknik 3



27



HHR'i inþaat



25



24



HHR'i ev hizmetlerinde



Teknik 1



19



HHR'i tarýmcý



11



HHR'i niteliksiz iþlerde



7



HHR'i iktisaden faal deðil



Teknik 2



58



HHR'i niteliksiz iþlerde



56



HHR'i tarýmcý



45



HHR'i sanatkar



Teknik 3



32



HHR'i niteliksiz iþlerde



24



HHR'i tarýmcý



21



HHR'i ev hizmet-



Teknik 1



14



HHR'i kendi hesabýna



12



HHR'i yevmiyeli



7



HHR'i iktisaden faal deðil



Teknik 2



68



HHR'i ücretli ev iþçisi



62



HHR'i yevmiyeli



50



HHR'i kendi hesabýna



Teknik 3



35



HHR'i yevmiyeli



22



HHR'i ücretli ev iþçisi



21



HHR'i iktisaden faal deðil



Teknik 1



20



HHB> 7+ fert



8



HHB= 5-6 fert



3



HHB= 3-4 fert



Teknik 2



70



HHB> 7+ fert



46



HHB= 5-6 fert



27



HHB= 3-4 fert



Teknik 3



30



HHB> 7+ fert



19



HHB= 5-6 fert



12



HHB= 3-4 fert



46



HHR'i tarým, avcýlýk, oramn. HHR'i tarým, avcýlýk, orman.



432 YOKSULLUK



Karakteristik



Oran 1. Sýra



Açýklama 1. Sýra



Oran 3. Sýra



Açýklama 3. Sýra



16



Çocuklarýn tümü 18, 3+ çocuklu çekirdek aile



11



Çocuksuz ataerkil veya geniþ aile



64



Çocuklarýn tümü18 yaþ, ataerkil veya geniþ



44



Çocuksuz ataerkil veya geniþ aile



31



Çocuklarýn tümü 5+ fert



45



GGFS= 3-4 fert



Teknik 3



93



GGFS =0



20



GGFS > 5+ fert



18



GGFS= 3-4 fert



Teknik



Teknik 1



Hanehalký Tipi



Hanenin Oturduðu Konuta Mülkiyet Þekli



Hanede Gelir Getiren Fert Sayýsý



Hanede Çalýþan Çocuk Kompozisyon u



Teknik 2



Oran 2. Sýra



Açýklama 2. Sýra



Teknik 1



17 yaþ kýz 14 yaþ kýz; 12 yaþ kýz; çocuk; 17 15 yaþ %88; %93 %79; %87 %78; %83 14 yaþ yaþ erkek erkek erkek çocuk çocuk



Teknik 2



%81; %85



12 yaþ kýz; 17 yaþkýz; 14 yaþ kýz; 13 yaþ %80; %81 14 yaþ %80; %76 12 yaþ erkek erkek erkek



Teknik 3



%79; %79



17 yaþ kýz; 16 yaþ kýz; 13 yaþ kýz; %74; %78 %73; %77 12 yaþ 13 yaþ 14 yaþ erkek erkek erkek



Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m



433



Kaynaklar 1. Akder, A.H., 1999, “Dimensions of Rural Poverty in Turkey”, World Bank. 2. Basu, A.M., 1993, “Family Size and Child Welfare in Urban Slum: Some Disadvantages of Beeing Poor but Modern”, Chapter in Lyod. 3. Basu, K., 2000, “The Intriguining Relation Between Adult Minimum Wage and Child Labour”, Economic Journal, 110, C50-C61. 4. Dumanlý, R., 1996, “Poverty and Dimensions in Turkey”, Ankara, SPO. 5. Dansuk, E., 1997, “Measuring Poverty in Turkey”, Ankara, SPO. 6. Grootaert, C. and R. Kanbur, 1995, “Child Labour: an Economic Perspective”, International Labour Review, 134. 7. Kruse, Douglas and Douglas M., 1998, “Illegal Child Labour in the United States: Prevelance and Characteristics” NBER, WP 6479. 8. Pigou, A.C., 1920, “The Economics of Welfare”. (References to 1962 ed. London: Macmillan.) 9. Ravallion, M., 1996, “Poverty and Growth: Lessons from 40 Years of Data on India’s Poor”, DEC Notes Research Findings, No.20, September. 10. Ray, R., 1999, “Poverty, Household Size and Child Welfare in India”, Mimeo, University of Tasmania. 11. Roggers, G. and G. Standing, 1981, Child Work, Poverty and Underdevelopment”, Geneva, ILO. 12. UNICEF, 1991, “The State of the World’s Children 1991”, Pxford: Oxford University Press. 13. Uygur, S. & Kasnakoðlu, Z., (1998), “Estimation of Poverty Line; Turkey 1994”, International Symposium on Forecasting, Edinburg, England. 14. World Bank, 2000, “Turkey Economic Reforms, Living Standards and Social Welfare Study”. 15. Yemstov, R., 2000, “Living Standards and Economic Vulnerability in Turkey Between 1987 and 1994”.



434 YOKSULLUK



Tarladan Sofraya Yoksulluk Kemal Çelik Yrd. Doç. Dr., Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Zir. Fak. Zootekni Böl. e-posta: [email protected]



Öz



S



osyal antroplojide bir görüþ, insan yaþamýndaki ilk korkunun ölüm korkusu deðil, açlýk korkusu olduðunu vurgular. Ýþsizliðin en ciddi sorunlardan birini oluþturduðu ülkemiz için çarpýcý gerçek, nüfusumuzun büyük bir kesminin hala kýrsal alanlarda yaþamasýna karþýn, insanlarýnýn geleceðini garanti altýna alacak bir gýda ve beslenme politikasýnýn olmayýþýdýr. Tarýmý kara delik olarak görenlerin de desteðini alarak dýþa baðýmlý tarým ülkesi haline getirilen Türkiye, hýzla küreselleþen dünyanýn dayatmalarýyla birçok alanda olduðu gibi tarýmsal politikalarýný da hýzla deðiþtirmektedir. Türkiye’nin aksine yalnýzca sanayilerini deðil, tarýmýný ve sanayisini eþ zamanlý geliþtiren güçler, ikili anlaþmalarla neler üreteceðimize karar verir oldular. Bu süreçte benzerimiz ülkeler yoksullaþýrken, teknoloji ve tarýmda hýzlý yol alan ülkeler ve onlarýn para musluklarý devasa þirketler uluslarýn geleceklerini hiçe sayarak sistemlerini besleyecek düzeni büyük ölçüde yaþama geçirmiþleridir. Geliþen bu hýzlý süreçte tarým toplumu özelliðini koruyan Türkiye, tarým alanýnda da net dýþalýmcý duruma düþürülmüþ ve sermaye gerektiren entansif tarýmýn gereðini yapamamýþtýr. Artýk bilinmektedir ki global güçlerce biçimlendirilen politikalarla yaratýlan açlýk olgusu, ülkemizde üretememekten deðil, satýn alma gücünün yetersizliðinden kaynaklanmaktadýr. Anahtar Kelimeler: Tarým, Üretim, Beslenme, Politika.



Abstract A of view opinion in antropology is that the biggest fear of humans is to go hungry and the fear of death. One of the most serious problems in our country is the unemployement. Most of the population are still living in rural areas and there is no offical policy to provide a stable future to these people. Turkey’s economy depends on agriculture. Because of some people see agriculture as a dark hole. Turkey changes policy of agriculture very fast under as strict control of the global world. On the contrary policy of developed agriculture countries have already decided what to produce in future. In this process while we become poor similar to other developing countries in power have been improving their dominance and superiority on us. Turkey has a big agricultural community have started importing food products. The cause of poverty is not unproductiveness but it is because of economical problems in our country.



Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m



435



Keywords: Agriculture, production, nutrition, politics.



Giriþ



T



ürkiye; toplam 77,9 milyon hektar alana sahip olup, bu alanýn yaklaþýk %26’sýný (20milyon hektar) ormanlar, %16’sýný (12 milyon hektar) çayýr ve otlaklar, %35’ini (27 milyon hektar) de tarým alanlarý oluþturmaktadýr. Ülke topraklarýnýn % 60’tan fazlasý kamuya (devlet, belediyeler ve özel idareler ) aittir. Bunun büyük bir kýsmý ise mera ve orman arazisidir. 1940 yýlýnda 14 milyon 800 bin hektar olan ekili ve dikili alan, 1999 yýlýnda 26.7 milyon hektara ulaþmýþtýr. Ekili ve dikili alanlarýn yaklaþýk 8.5 milyon hektarý ekonomik olarak sulanabilir özellikte olup, bunun ancak 4.4 milyon hektarý sulanabilmektedir. Diðer bir anlatýmla Türkiye’deki toplam ekili ve dikili alanlarýnýn %16,5’inde sulu tarým yapýlýrken, %83,5’ inde kuru tarým yapýlmaktadýr. Ülkemizde, özellikle Ýç Anadolu Bölgesi baþta olmak üzere, bazý bölgelerimizde yaðýþ eksikliðinden dolayý nadas uygulamalý tarým yapýlmaktadýr. Ýþlenen yaklaþýk 24 milyon hektar tarla alanýnýn 5 milyon hektarý her yýl nadasa býrakýlmaktadýr. Bu, her yýl yaklaþýk 19 milyon hektar alanda tarla tarýmý yapýlamamasý anlamýna gelmektedir. Diðer taraftan 1999 yýlý itibariyle 790 bin hektar alanda sebze, 1.404 bin hektar alanda meyve, 530 bin hektar alanda bað ve 600 bin hektar alanda da zeytin üretimi yapýlmaktadýr. Tarla ürünleri içerisinde %73,5 ekiliþ oranýyla en büyük yeri tahýllar oluþturmaktadýr. Tahýllar içerisinde de %67 ekiliþ oranýyla buðday ilk sýrada yer almaktadýr. Baklagiller toplam ekili alanýn yaklaþýk %9,9’unu, sanayi bitkileri %7,8’ini, yaðlý tohumlar %3,3’ünü oluþtururken, kalan kýsýmýnda ise diðer tarým ürünleri yetiþtirilmektedir. Ülkemizdeki mevcut tarýmsal yapý ve iþletme büyüklüðü ile tarýmda istenilen ölçüde teknoloji kullanýlamamakta ve kullanýlan girdilerden de istenilen verimlilik saðlanamamaktadýr. Son tarým sayýmlarýna gore ülkemizde 3.966.800 tarýmsal iþletme bulunmaktadýr. Bu iþletmelerin 993.685‘ünde yalnýz bitkisel üretim, 139.692’ de hayvansal üretim, kalan tüm iþletmelerde ise karma üretim yapýlmaktadýr. Traktöre sahip olan iþletme 921 000, biçer dövere sahip olan iþletme sayýsýnýn ise 18.563 olduðu ülkemiz, sahip olduðu (tarýmsal arazi varlýðý-iklim çeþitliliði) büyük tarým potansiyelinden dolayý dünya tarýmýnda önemli bir paya sahip-



436 YOKSULLUK



tir. Ancak, sözkonusu kaynaklarýn gereði gibi deðerlendirilemeyiþi, halkýn üretimden uzaklaþmasýna, tüketicinin daha yüksek fiyatlarla daha az ürün edinmesine, toplumu nitel ve nicel açýdan açlýk olgusuna taþýmaktadýr.



Tarýmsal Üretim Gerçeklerimiz Hayvansal Üretim Türkiye’de 1980’li yýllardan baþlayarak hayvan sayýlarýnda dramatik düþüþler yaþanmaktadýr. 1980 yýlýnda 16 milyon civarýnda olan sýðýr varlýðýnýn, 1997 yýlýnda 11 milyona düþtüðü görülmektedir. Düþüþ oraný % 30’ dur. 1980 yýlýnda 48 milyon civarýnda olan koyun varlýðý, 1997 yýlýnda 30 milyona, 1980 yýlýnda 15 milyon civarýnda olan kýl keçisi 1997 yýlýnda 7-8 milyona düþmüþtür. Koyun varlýðýnda düþüþ oraný % 38, kýl keçisinde % 50 olmuþtur. En yüksek düþüþ ise 1980 yýlýna göre 1997’ de % 83 ile tiftik keçisinde yaþanmýþtýr. Saðýlan toplam hayvan varlýðýmýz (inek, manda, koyun ve keçi) yýllara gore deðiþimler göstermekle birlikte, son yýllarda 10 milyon ton/yýl civarýnda süt üretilmektedir. Bu sütün yaklaþýk % 88,6’sýný inek sütü oluþturmaktadýr..Sanayi tesislerinden geçirilerek üretilen et miktarý esas alýndýðýnda ve dýþ ticaretin her iki üründe de (kýrmýzý-beyaz et) önemsiz düzeyde olduðu gözönüne alýndýðýnda, kýrmýzý ve beyaz et toplam üretiminin tüketimi de yansýtacaðý böylece Türkiye’nin birey baþýna et tüketiminin 1990-1999 döneminde beyaz etteki üretim artýþý nedeniyle 16 kg’dan 18 kg’a yükseldiði görülmektedir. Toplam kasaplýk hayvan gücünden gidilerek, birey baþýna tüketim rakamlarýnýn ayný düzeyde (24 kg) kaldýðý saptanacaktýr. Üretilen toplam süt miktarý 1990-1999 döneminde artmasýna karþýn yine ayný kabullerle birey baþýna üretim (tüketim) 171 kg’dan 157 kg’a düþmüþtür. Oysa uzunca bir süredir kapýsýný aþýndýrdýðýmýz Avrupa Birliði ve diðer geliþmiþ ülkelerde ise, birey baþýna et üretimi, 45-50 kg iken (domuz eti hariç), süt üretimi ise 200-240 kg civarýndadýr.



Bitkisel Üretim Büyük tarým potansiyelinden dolayý dünya tarýmýnda etkin bir pazar payýna sahip olma þansý olan Türkiye, 1999 yýlý üretim rakamlarýyla buðday üretiminde dünyada 7, arpa üretiminde 8, mercimek ve nohut üretiminde 2, taze sebze üretiminde 4, sert kabuklu meyve üretiminde1, taze meyve üretiminde 8, üzüm üretiminde 4, kuru üzüm üretiminde 2, incir üretiminde 1, kayýsý üretiminde 1, tütün üretiminde 4, limon üretiminde 6, portakal üretiminde 13, pamuk üretiminde 7, ayçiçeði üretiminde 10, patates üretiminde ise 11. .sýrada yer almaktadýr. Ülkemizdeki tarýmsal ürünlerin verimleri geliþmiþ ülkelerle karþýlaþtýrýldýðýnda düþüktür. Hayvansal ürünlerde verim,bitkisel üretime göre daha düþüktür. 1999 yýlý verilerine göre ülkemizin tarýmsal üre-



Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m



437



tim deðeri yaklaþýk 13,5 katrilyon TL ‘dir. Bu miktarýn yaklaþýk 9,8 katrilyonu (%73’ü) bitkisel üretimden, 3,7 katrilyonu ise (%27’si) hayvansal üretimden oluþmaktadýr. Sýralamadaki bu iyimser tabloya karþýn, Türkiye son yýllarda tarýmsal ürünlerde hýzla dýþalým sürecine sokulmuþtur. Küçük bir örnek durumun ciddiyetine ýþýk tutacaktýr. Dýþalým kalemleri içerisinden petrolden sonra en fazla ödeme yapýlan ürün, ne yazýkki sývý yaðdýr.



Ülkemizde Gýda Ýstemi ve Sunumunun Dengeli ve Yeterli Beslenme Yönünden Deðerlendirilmesi Ülkemizde halkýn beslenme durumu irdelendiðinde, temel besin kaynaðýnýn ekmek ve diðer tahýl ürünleri olduðu çarpýcý bir biçimde gözlemlenir. Günlük enerjinin ortalama %50’si ekmek ve diðer tahýl ürünlerinden saðlanmaktadýr. Beslenme süreci içerisinde tüketim eðilimi incelendiðinde ekmek, süt-yoðurt, et, taze sebze ve meyve tüketiminin azaldýðý kuru baklagil, yumurta ve þeker tüketiminin ise arttýðý söylenebilir. Genelde toplam yað tüketim miktarýnda önemli farklýlýklar olmamasýna karþýn, bitkisel sývý yað tüketim miktarýnýn katý yaða oranla arttýðý gözlenmektedir. Toplumun bazý kesimlerinde, hane halký gýda güvencesizliði ve hayvansal ürünlerin tüketimindeki azalmaya baðlý olarak (satýn alma gücü yetersizliði) makro ve mikro besin öðeleri eksikliði görülmektedir. Öte yandan, FAO verilerine göre, Türkiye’de birey baþýna günlük enerji alýmýna yetecek gýda sunumu bulunmaktadýr. Türkiye’de, enerji ve besin öðeleri yönünden beslenme durumu incelendiðinde, enerjiyi yetersiz düzeyde tüketen aile oraný düþüktür. Toplam protein tüketimi birey baþýna yeterli düzeydedir, ancak proteinin çoðu bitkisel kaynaklý olup saðlýklý bir protein beslenmesi sözkonusu deðildir. Türkiye geneline bakýldýðýnda, tahýl ve tahýl ürünlerinin tüketimi ilk sýrada yer almaktadýr. Tahýl grubu tüketimini takiben ikinci sýrada sebze tüketimi gelmektedir. Et ve et ürünlerinin protein açýsýndan çok önemli gýda maddeleri olmasýna karþýn, Türkiye genelinde tüketim yüzdesi diðer gýda gruplarýnýn tüketimleri içerisinde ne yazýkki yalnýzca % 3’tür



Türkiye Tarýmýnda Yeniden Yapýlanma ve Üretici Yoksulluðunun Kökenleri Ülkemizde II. Dünya savaþý sonrasý sosyo-politik alanlarda yoðun deðiþimler yaþanmýþ, tek partili yönetimden çok partili sisteme geçilmiþtir. Buna baðlý olarak devletçi ekonomi politikalarý yerini liberal ekonomi politikalar ýna býrakmýþtýr. Sözkonusu politikalarla yaþama geçirilmek istenen ekonomik uygulamalar, uyumsuz kalkýnma modelleriyle Türkiye’yi önü týkanmýþ bir ekonomiye doðru itmiþtir. 1950 yýlýnda gerçekleþitirilen develüasyonla tarým-



438 YOKSULLUK



sal ürünlerin aleyhine gerçekleþen fiyatlar, genel ekonomi politikasýyla birlikte, tarýmsal politikanýn da deðiþtirilmesini zorunlu kýlmýþtýr. Anýlan tarihten sonra Türkiye’nin kendi kendine yeterliliði hýzla deðiþmeye baþlamýþ ve dýþa baðýmlýlýðý artýrýlmýþtýr. Bu süreçte yaratýlan yapay krizlerin atlatýlmasý için Türkiye, IMF’den (Uluslararasý Para Fonu), OECD ( Ekonomik Ýþbirliði ve Kalkýnma Örgütü) denetiminde kredi saðlamýþ (4 Aðustos 1958 Stand-by anlaþmasý) ve saðlanan bu kredi ile ekonomik istikrar programý uygulamak zorunda býrakýlmýþtýr. 1950 yýlýndan sonra yaþanan 1970 develüasyonu ve 1978-1979 ekonomik bunalýmý, fiyatlarýn sürekli tarýmsal üretim aleyhine geliþmesine neden olmuþtur. En son 5 Nisan 1994 tarihinde yaþanan develüasyonun ardýndan alýnan ekonomik önlemler ile doðrudan destekleme alýmlarý (DGD) þekerpancarý, hububat ve tütün olmak üzere üç ürün grubu ile sýnýrlandýrýlmýþtýr. Tarým sektöründe uygulanan politikalarda 1960 ‘lý yýllarda baþlayan IMF baskýsý, 1980’den sonra etkisini artýrarak sürdürmüþtür. EU (Avrupa Birliði), IMF GATT (Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaþmasý), WTO (Dünya Ticaret Örgütü) ve WB (Dünya Bankasý) gibi uluslararasý örgütlenmeler ve finans kuruluþlarý tarýmsal desteklemeleri kaldýrmamýzý isterken, geliþmiþ ülkeler (OECD rakamlarýna gore), üreticilerini birey baþýna AB ülkelerinde 15625 $/yýl, ABD’de 13075 $/yýl ile desteklemiþtir. Oysa ülkemizde bu rakam 1400 $ / yýl ile sýnýrlý tutulmuþtur. Üretici baþýna durum böyle olurken, hektar baþýna bu deðerler 1997-1999 yýllarýnda AB ülkelerinde 815-831 $/yýl , Türkiye’de ise 247-292 $/yýl olmuþtur (Ergin, 2001) Sunulan çizelgelerden (1, 2, 3) yola çýkarak, geliþmiþ ülkeler nüfuslarýnýn % 2,5-10’unu oluþturan tarým kesimlerini desteklerken; Türkiye nüfusunun yaklaþýk % 40’ý olan çiftçilerin desteklenmemesi istenmektedir. Bütün desteklerin yerine doðrudan gelir desteði uygulamaya sokulmaktadýr. Beþ yýl süresince devam edeceði taahhüt edilen DGD ile IMF ve WB destekleme kapsamýnýn daraltýlmasýný, girdi sübvansiyonlarýnýn düþürülmesini, devlete ait destekleme alýmý yapan kurumlarý ve tarým destekleri finansmanýnýn devlete yükünün azaltýlmasýný, üreticilere DGD ile taban fiyatý uygulamasýnýn kaldýrýlmasý istenmektedir. Oysa, sanayileþmede daha yolun çok baþýnda olan Türkiye’de, tarým kesminde yoksul yýðýnlarýna yenilerini eklememek için, saðlýklý tarýmsal destek politikalarý oluþturulmalý ve uygulanmalýdýr. Uygulanacak bu politikalarla Çaykur, Tariþ, Fiskobirlik, Çukobirlik, Antbirlik,Tekel, Þeker Fabrikalarý A.Þ., Trakya Yaðlý Tohumlar Birliði, Koza Birlik, Güneydoðu Tarým Kooperatifleri Birliði, Toprak Mahsülleri Ofisi, Gül Birlik, T.C Ziraat Bankasý gibi Türk tarýmýna yýllarca yoðun destek vermiþ kuruluþlar desteklenerek rehabilite edilmelidir. Bunun doðal sonucu olarak, tarýmsal ürün fiyatlarýnda kararlýlýk ve ürünler arasý denge oluþacak, üretici gelirlerinde belirginlik ve gelir daðýlýmýnda adalet saðlanacak, üreticiler teknoloji, maliyet ve fiyat üçgeninde diðer ülkeler ile rekabet edebilecek güce taþýnacak, tarýmda yapýsal geliþme-



Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m



439



leri saðlayarak, uygun iþletme yapýlarý oluþturularak, tüketicilere zamanýnda ve uygun fiyatlarla saðlýklý ürünler sunulabilecektir. Çizelge-1. OECD Ülkeleri Üretici Desteði Tahmini Kompozisyonu (%) OECD



1986-88



1997-99



1997



1998



1999



Pazar Fiyat Desteði



78



68



67



68



68



Üretime Dayalý Ödemeler (doðrudan ödeme)



5



4



3



4



6



Ekilen Alan /Hayvan Sayýsýna Dayalý Ödemeler (doðrudan ödeme)



6



11



12



12



10



0



3



3



4



4



Girdi Kullanýmýna Dayalý Ödemeler



9



9



10



9



8



Girdi Kýsýtlayýcýlarýna Dayalý Ödemeler



1



3



4



3



2



Tüm Çiftlik Gelirine Dayalý Ödemeler (doðrudan ödeme)



1



1



1



1



1



Çeþitli Ödemeler (doðrudan ödeme)



0



0



0



0



0



Kaynak : OECD-2000 Çizelge-3. AB ülkeleri Üretici Desteði Tahmini Kompozisyonu AB



1986-88



1997-99



1997



1998



1999



Pazar Fiyatý Desteði



85



60



56



62



63



Üretime Dayalý Ödemeler (doðrudan ödeme)



6



3



3



3



63



Ekilen Alan /Hayvan Sayýsýna Dayalý Ödemeler (doðrudan ödeme)



2



23



25



22



22



6



1



1



1



0



Girdi Kullanýmýna Dayalý Ödemeler



1



8



9



7



8



Girdi Kýsýtlayýcýlarýna Dayalý Ödemeler



0



4



5



4



4



Tüm Çiftlik Gelirine Dayalý Ödemeler (doðrudan ödeme)



0



1



1



1



1



Çeþitli Ödemeler (doðrudan ödeme)



0



0



0



0



0



Kaynak :OECD-2000 Çizelge-4. Ulusal Gelirlerin Karþýlaþtýrýlmasý ($ ) (1998) Ülkeler AB TÜRKÝYE



Kaynak: AB, TKÝB



Birey Baþýna GSMH 23.981 3.213



Tarým Sek. Birey Baþýna GSMH 9.286 1.384



440 YOKSULLUK



Sonuç: “Tarýmsal kamu iþletmeleri ve devlet kurumlarýný tasfiye edin” diyen yabancýlarýn kendi ülkelerinde devletin ekonomideki paylarý ABD’de %32, Almanya’da %53, Avusturya’da %49, Belçika’da %49, Fransa’da %53, Hollanda’da %47, Ýngiltere’de %41, Ýsviçre’de %49, Kanada’da %41, Norveç’te %47 iken Türkiye’de bu deðer yalnýzca %23,9 dur (OECD, 2000). Yakýn tarihe kadar hayvancýlýkta üreticilerin güvencesi olarak kaliteli ve ucuz üretimler saðlayan Et-Balýk Kurmu (EBK), Süt Endüstrisi Kurumu (SEK), Yem San a y i i T.A.Þ gibi üretken tesislerimizin amaç dýþý kullanýmlara terk edilmesinin ülkeye verdiði zarar ortadadýr. Hayvansal üretimde yaþanan bu ciddi tehlikeden sonra bitkisel ürünler içerisinde sýnýrlýda olsa halen destekleme alýmý yapýlan yegane ürün buðdaydýr. Özelleþtirme kapsamýnda olan TMO’nun özelleþtirilmesi sonrasýnda destekleme alýmlarý yapabilecek hiçbir kuruluþ ve ürün kalmamýþ olacak ve uzun soluklu bir dýþ destekli proje yaþam bulmuþ olacaktýr. Oysa yeryüzünde tarým sektörünün desteklenmediði hemen hiçbir ülke yoktur. Özellikle ülkemizde tarým sektörünün nitel ve nicel açlýðý, desteklemeleri zorunlu kýlmaktadýýr.



Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m



441



Kaynaklar: Aysu., A. 2002. 1980-2002 Türkiye Tarýmýnda Yapýlanma(ma), Tarladan Sofraya Tarým. Su Yayýnlarý. Çelik., K, 2001. Türkiye’de Tarým ve Hayvancýlýðýn Bitiriliþ Öyküsü. Bilim ve Ütopya. S:90, Sayfa:60-61 DPT, 2003 Ulusal Gýda ve Beslenme Stratejisi Çaliþma Grubu Raporu. Yayýn No: DPT:2670 http:// ekutup.dpt.gov.tr/



442 YOKSULLUK



Dað Köylülerinin Kalkýnmasýnda Kullanýlacak Doðal Bir Kaynak: Geofit Bitkileri Þevket Alp Dr., Yüzüncü Yýl Üniversitesi, Çevre Sorunlarý Arþ. ve Uyg. Merkezi e-posta: [email protected]



Öz



A



nadolu topraklarýnda 700’e yakýn Geofit (soðanlý, yumrulu ve rizomlu) bitki bulunmaktadýr. Bu bitkiler erken ilkbaharda ve geç son baharda çiçek açmalarý yanýnda güzel ve gösteriþli çiçeklere sahiptirler. Soðan yumru gibi toprak altý organlarý nedeniyle doðal ortamlarýndan rahatlýkla sökülüp baþka ortamlara taþýnabilmektedir. 1800’lü yýllardan beri geliþen þehirleþmeyle birlikte yukarýdaki özelliklerinden dolayý geofit bitkileri kentlerin park ve bahçelerinin süslemesinde kullanýlmasýyla ticari deðerleri artarak günümüze kadar devam etti. Bugün baþta Avrupada olmak üzere Dünya da bir çok þehri süsleyen pek çok geofit bitkisi 1800’lü yýllardan beri Anadolu’nun daðlarýndan sökülerek ticareti yapýlmaktadýr. Bu projeyle her hangi bir doðal türün, doðal kaynaðý tahrip edilmeden korunarak bölge kalkýnmasýnda nasýl kullanýlacaðý gösterilecektir. Proje, Birleþmiþ Milletler Kalkýnma Programý, Küresel Çevre Fonu, Küçük Destek Programý tarafýndan destek görmektedir. Dað köyleri genel olarak fakirliðin en yoðun olduðu bölgelerdir. Bölge florasýnda yer alan ticari deðeri olan geofitler ve diðer yabani bitki türleri fazla sermaye ve girdiye ihtiyaç duymadan kültüre alýnarak yöre ekonomisine kazandýrýlabilir. Bu tür projeler dað köylülerinin kalkýnmasýnda öncülük edebilir. Anahtar Kelimeler: Geofit Bitkileri, Yoksulluk, Dað Köylüleri, Kalkýnma



Abstract



T



here exist almost some 600 geophyte plants in Anatolian soil. This plants blossom



in early spring and in late autumn and have beautiful and magnificent flowers as well. They can be moved easily from their original environment due to their sub-



soil organs such as bulbs, corms, and tubers. To gether with the urbanization developed since 18 the century because of the above mention features, the commercial value of these plants continued increasingly up today for being used in embellishment of parks and gardens of the cities. Many geophyte plants, embellishing most of the cities in the word, nobody in Europe, has been traded by being removed from the mountain of Anatolia since 1800s. With this project it will be demonstrated that how any kind of naturel species to be treated for development of the region by preserving the natural source in a non-destructive way. The project is supported by UNDP/SGP Villages are mainly regions where poverty exists extensively. The geophyte and other wild plant species that are found in the flora of the mountain region and which have commercial va-



Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m



443



lue can attribute to the regional economy by being cultivated regardless of any need for much fund and equipment. These kinds of project can pioneer in the development of mountain villages Key Word; Geophyte Plants, Poverty, Mountain Villager, Development



1. Giriþ



Ý



nsanlar, yeryüzünde var oluþlarýndan baþlayarak, bitkilerle bir arada ve onlardan yararlanarak yaþamýþlardýr. Baþlangýçta içgüdüsel biçimde kurulan iliþkiler, günümüzde yaþamsal boyutlara ulaþmýþtýr. Ýnsanoðlu, varlýðýný sürdürebilmesi için doðal bir kaynak olan bitkilerle birlikte yaþama zorunluluðu, hayatýn vazgeçilmez bir koþulu olduðunun bilincine varýlmýþtýr. Ýnsanoðlunun yaþadýðý yere renk veren ve park, bahçe ve peyzaj planlama çalýþmalarýnda yoðun bir þekilde kullanýlan geofitler bitki alemi içinde önemli bir yere sahiptir.



2. Geofitler Park, Bahçe ve daha küçük birçok özel bahçelerde bizler bahar için geofitlerin yaygýn olarak kullanýldýðýný görmekteyiz. Nisan ve Mayýs aylarýnda ayný çekiciliði gösterecek ve onlarýn yerini tamamýyla alacak baþka bir bitki sýnýfý yoktur (Synge; 1961). Lale (Tulipa ssp.), sümbül (Hyacinthus ssp.), nergis (Narcissus ssp.), kardelen ((Galanthus ssp.), çiðdem (Crocus), salep (Orchys ssp.), süsen (Ýris ssp.) gibi herkesin yakýndan tanýdýðý ve sevdiði bitkiler olan geofitler; yýlýn büyük bir bölümünü toprak altýnda soðan, yumru ve rizom halinde geçiren bitkilerdir. Çiçeklerin biçim ve renk bakýmýndan son derece ilgi çekiciliði, erken çiçek açmalarý, özellikle erken ilkbaharda karlarýn erimesiyle veya karlar içinde çiçek açan türleri insanlarýn ilkbahara olan özlemini gidermesiyle birlikte bahar müjdecisi olarak ta sembolik önem taþýrlar. Ayrýca, kolay yetiþtirilme ve üretilmeleri nedeniyle, dünyanýn çeþitli ülkelerinde bahçe ve parklarýn en fazla kullanýlan geleneksel bitki materyalini oluþtururlar. Bu bitkiler park ve bahçelerde süs bitkisi, eviçi dekorasyonlarda kesme çiçek, bezeme sanatlarýnda motif olarak çeþitli ülkelerin yaþamlarýnda yer almýþtýr. Ayrýca bir tarým ürünü olarak da önemi düþünüldüðünde, ülkenin tarihinde, kimliðinde, ekonomisinde ve kültüründe son derece önemli bir yeri olduðu, Osmanlý Ýmparatorluðunun XVII. yüzyýlýn baþýndaki “Lale



444 YOKSULLUK



Devri” ve Hollanda’nýn baþta lale olmak üzere diðer bazý geofitlere dayalý ekonomisinin, turizmle birlikte ülke açýsýndan ne derece önemli olduðu bilinmektedir. (Öztan, 1996; Koyuncu ve ark.,1999) Dünya üzerinde Avustralya dýþýnda çok geniþ bir yayýlma alanýna sahip olan geofit’ler, özellikle Balkanlar, Anadolu ve Kafkasya bölgelerinde yaygýndýr. Gerçekten, üçgen kuþaðýnýn kavþaðýnda yer alan Anadolu topraklarýnýn Geofit’ler açýsýndan son derece zengin olduðu tartýþýlmazdýr. Zengin floramýzýn nadide türlerinden olan geofitlerin ülkemizde yaklaþýk 40 cinse ait 688 türü vardýr. Ters lale (Fritillaria) ve Çiðdem (Crocus) gibi cinslerin dünyadaki en fazla türü Anadolu topraklarýnda yetiþmektedir. Yani bu bitkilerin gen merkezleri Anadolu topraklarýdýr (Özhatay, 2003).



3. Dað Ekosistemleri Geofitlerin genelde yayýlým gösterdiði daðlýk alanlarda eðim ve yüksekliðin iklime yani sýcaklýða, ýþýða, rüzgara ve nemliliðe baðlý olarak çeþitliliðe yol açar. Bu çeþitlilik; günlük, mevsimlik ve yýllýk deðiþimleriyle hava durumu, karmaþýk toprak çeþitliliði ve daðýlýmý ile dikkat çekmektedir. Kurak/yarý kurak daðlýk alanlarda, aþýrý erozyona açýk dik yamaçlý alanlarda tarýmsal üretim büyük oranda sýnýrlýdýr. Çünkü Dað ekosistemleri yaygýn toprak erozyonu veya bitki örtüsünün kaybý gibi önemli etkilere karþý dengeleyici tepki gösteremeyerek verimsizliði yenememektedirler. Ýsviçre Alpleri, Etiyopya yaylalalarý yada Andlar da genellikle dað sakinlerinin göreli ve mutlak yoksulluðu çarpýcý boyuttadýr (Denniston, 1996). Dað ekosistemlerinde hayat koþullarýnýn getirdiði sýnýrlayýcý faktörleri yenmek amacýyla alternatif ürün yetiþtirme ve ürün iþleme iþletmeciliðinin geliþtirilmesi gerekmektedir. Kalkýnma politikalarý oluþturulurken genellikle toprak kullanýmýyla birlikte ve mahalli türlerin veya doðal türlerin kullanýmýna özen gösterilmelidir. Çünkü, kýrsal bölgelerde tarýmsal üretime teþvik etmek amacýyla doðal þartlara adapte olmuþ, yetiþtirilme açýsýndan fazla sorun taþýmayan doðal türlerin kullanýlmasý baþarý açýsýndan son derece önemlidir. Kýrsal kesimde yoksulluðu yenmek amacýyla tarýmsal yapýnýn güçlendirilmesiyle birlikte insan kaynaklarý ve alt yapýyý da ihmal etmemek gereklidir. Bu saðlanamadýðý taktirde, yapýlacak kalkýnma, yoksullukla mücadelede istenilen baþarýya ulaþýlamaz ve bölge insaný doðduðu yerde geçimini saðlayamadýðý için büyükþehirlere göç ederek sorunun daha da acý olmasýna neden olur.



4. Geofitlerin Ticareti ve Örnek Projeler



Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m



445



Þehir kavramý XVII. yüzyýlda baþlayan Sanayileþme ile birlikte batýda hýzla geliþti. Batý dünyasýnýn þehirlerinde doðadan tamamen uzak bir yaþam doðurdu. Halk, toplum buna karþý gittikçe artan bir tepki gösterdi. O devrin sloganý olan Baðýmsýzlýk, Eþitlik, Kardeþlik sözcükleri Doðaya dönüþün müjdecisiydi. Sanayileþmenin öncüsü olan Ýngiltere’de iklim esasen cömert olamadýðý için doðaya karþý duyulan özlem çok artý. Bunun sonucunda, þekilci olmayan, doðayý olduðu gibi taklit eden, kökleri Japonya’ya dayanan yeþiller anlayýþý önce Ýngiltere’de sonra bütün Avrupa’da revaç bulmaya baþladý (Özdeþ, 1985). Özellikle son 50 yýllýk süreç içinde endüstrileþme ve kentleþme ile giderek doðadan uzaklaþan insanlarýn beton evlerinin dört duvarý arasýndaki yaþantýlarýna renk katan, gösteriþli ve ilginç çiçekleriyle geofitler doðaya özlemin giderilmesinde ve ayný zamanda sembolik olarak ilkbaharýn çaðrýþtýrdýðý için de çiçek piyasasýnda önemleri gittikçe artmaktadýr. Bugün Avrupa bahçelerini süsleyen bir çok soðanlý bitki Anadolu’dan gitmiþtir. Örneðin lalenin (Tulipa) Türkiye’den Avrupa’ya hangi tarihte götürüldüðü kesin olarak bilinmemektedir. Avusturya Macaristan Ýmparatoru’nun Sultan Süleyman nezdindeki büyükelçisi O. G. Busbecq’in Ýstanbul’dan Avrupa’ya götürdüðü bitkiler arasýnda lale soðanlarýnýn da bulunduðu sanýlmaktadýr.(Baytop, 1990; Koyuncu ve ark.,1999) Fritillaria Ýmperialis Türkiye’den Viyana’ya 1576 yýlýnda John Parkinson tarafýndan götürüldüðü bilinmektedir. (Consultant, 1998). Son yýllarda ülkemizde hýzlý bir endüstriyel geliþme olmasýna raðmen ekonomimizin temelini tarým sektörü oluþturmaktadýr. Tarým sektörü içinde süs bitkileri üretimi yeni bir konu olmakla birlikte kýsa zamanda geliþme göstermiþ ve diðer tarým kollarýna oranla ülke ekonomisi içinde ve dýþ satýmdaki yeri giderek artýðý gözlenmiþtir. Dýþ satýmý yapýlan bitkilerin içinde yer alan geofitlerin soðan, yumru ve rizom gibi toprak altý organlarý sayesinde orijinal habitatlarýndan baþka ülkelere canlý olarak taþýnabilmeleri nedeniyle doðadan sökülerek baþka ülkelere götürülmesi ve ticaretinin yapýlmasý çok daha kolaydýr. Bu yüzden Geofitlerin ticareti çok eskilere dayanýr. Ülkemizden baþta Hollanda olmak üzere, çeþitli ülkelere yapýlan Geofit ihracatý bazý türlerde 18. asýr ortalarýna doðru baþlamýþ ve 19. asýr sonlarýndan itibaren günümüze kadar artarak devam ede gelmiþtir. Geofitlerin soðanlarý Anadolu’nun dað köylerinden yöre halký tarafýndan toplanarak aracýlarla, ihracatçýlara ve Hollanda’ya ulaþýr. Hollanda’da bir kýsmý iç piyasaya çoðunluðu ise paketlenip diðer Batý Avrupa Ülkeleriyle Kuzey Amerika’ya satýlýr. Böylece Anadolu’nun daðlarýndan baþlayan yolculuk Avrupa bahçelerinde sona erer. 1880 yýlýnda baþlayan Anadolu daðlarýndan soðan ihracatý 1960 yýlýnda da doruða ulaþýr. Bu yýllarda 15 firma tonlarca geofit soðanlarýný geliþi güzel ihraç ederken, olayýn doðanýn tahribine ve bazý türlerin nesillerinin tükenmeye doðru gittiðini gören bilim adamlarý ve bazý kurumlarýn giriþimiyle geofit



446 YOKSULLUK



ihracatýnýn üretime dayalý olarak sürdürülmesi ve sýnýrlandýrýlmasý konusunda yönetmelikler hazýrlanmýþ ve bu iþi takip edecek kurumlar belirlenmiþtir. ( Koyuncu ve ark.,1999) Mevcut yaklaþýk 700 geofit türünün 15-20 kadarý ihraç edilmektedir. 2002 yýlýnda toplam ihraç edilen soðan sayýsý yaklaþýk olarak 26 milyon adetken 1 500 000 EURO gelir getirmiþtir. Uzun yýllardýr sökülerek ihraç edilen geofitlerin baþlýcalar aþaðýda görülmektedir. Bitki türleri Galanthus spp Leucojum aestivum culus vulgaris Arum italicum



Anemone blanda



Eranthis hyemalis



Cyclamen ssp. Fritillaria spp



Dracun-



Tulipa ssp. ....gibi.



Süs bitkisi olarak önem kazanmýþ olan geofitlerin birçoðu özel ekolojik koþullarda yetiþebildiðinden, Avrupa’dan gelen talebi karþýlamak amacýyla bu bitkilerin doðal yetiþme alanlarýna olan baskýlar giderek artmaktadýr. Dýþsatým yapýlan ülkelerde üretim amacýyla dikilen soðan, yumru ve rizomlarýn bu yerlerdeki ekolojik koþullara adaptasyonu yeteneklerinin zayýf olmasý ve doðal yetiþme ortamlarý dýþýnda kültüre alýndýðý taktirde drenaj, toprak özelliði, iþçilik vb bir takým zorluklarla karþýlaþýlmaktadýr. Bu zorluklar nedeniyle habitatlarý dýþýnda ekonomik anlamda yetiþtiriciliði henüz istenilen seviyede yapýlamadýðýndan gelen dýþalým talebi karþýlamak amacýyla doðadan sökümde her yýl artýþ gözlenmektedir (Koyuncu ve ark.,1999). Söz konusu çiçek soðan, yumru ve rizomlarýn ticari amaçla doðadan sökülmelerinin engellenmesi oldukça güç bir olgudur. Bu materyale olan dýþ talep de giderek arttýðýna ve bunlarýn dýþsatým ile ülkeye bir döviz girdisi saðladýðýna göre sorunun rasyonel bir çözümü olarak bu türlerin kültüre alýnmasý önem kazanmaktadýr. Yaylalarýmýzý ve dað yamaçlarýmýzý süsleyen bu bitkiler doðal güzelliklerimiz yanýnda biyolojik zenginliðimizi ve gen kaynaklarýmýzý da oluþturur. Dünyanýn önemli gen merkezlerinden biri olan Anadolu topraklarý, kendisine emanet edilen bu hazineyi sürdürülebilir kalkýnmasý için akýlcý bir þekilde kullanmak zorundadýr. Bu akýlcý kullaným hem kýrsal kesimin kalkýnýrken, hem de doðal populasyonun korunmasýdýr. Aþaðýda bu akýlcý uygulamaya birkaç örnek üretim projesi sunulmuþtur. 1. Daha 8-10 yýl önce tamamen doðadan sökülerek ihraç edilen Meryemana zambaðý (Lilium candidum) bugün Ege ve Marmara bölgelerimizde bahçe ve aile ziraatý haline gelmiþ ve ihracatýn tamamý yani yýlda 400-500 bin adet soðan bu üretimden saðlanmaktadýr.



Yo k s u l l u k , Ý s t a t i s t i k v e Ta r ý m



447



2. Doðal Hayatý Koruma Derneði (DHKD) ve Ýngiltere’den Fauna and Flora International (FFI) iþbirliðinde 1992 yýlýndan baþlanýlan Türkiye’nin Tehlike Altýndaki Soðanlý Bitkileri Yerli Üretim Projesi (IPP), doðadan toplanan kardelen (Galantus ssp.) ve Siklamen (Cyclamen ssp.) gibi soðanlarýn doðaya baðýmlý ticareti köy düzeyinde çiçek soðaný üretimiyle söküme alternatif getirmeyi amaçlamaktadýr. Baharýn ilk geldiðini müjdeleyen ve 130 yýlý aþkýn bir süredir Toros ve Antitoros daðlarýndan sökülerek ihracatý yapýlan Kardelen (Galanthus elwesii) 1980’li yýllarýn sonlarýna kadar yýlda ortalama 60 milyon çiçek soðaný ihraç ediliyor ve aþýrý toplamadan ötürü tehdit altýnda bulunuyordu. (Atay, 1996). Bu nedenle Türk ve Ýngiliz bitki korumacýlarý güçbirliði yaparak yabani çiçek soðaný ticaretini, üretimden elde edilen çiçek soðaný ticaretine kaydýrýlmasý yönünde çalýþmalara baþlanýldý. Projenin baþlýca amaçlarýndan bir tanesi; çiçek soðaný üretim programý uygulayarak doðadan çiçek soðaný toplayarak gelir saðlayan yöre halkýna daha sürdürülebilir alternatif bir ek gelir imkaný sunmaktý. Projede, Karaman ili Sarýveliler ilçesinde; Dumlugöze, Koçaþlý ve Daran köylerinde ve Antalya Ýli Akseki ilçesi Çimi köyünde yaklaþýk 150 aileyi kapsamaktadýr. Ýhracatçý firmalar üretim materyalini köylülere daðýtmakta yöre halký da daðýtýlan soðanlarýn bakýmýný ve hasadýný yaparak ihracattý firmalara satarak bir ek gelir elde etmektedir. 3. Süs bitkisi olarak doðadan sökümü yapýlan Hakkari lalesi veya Ters lale (Fritillaria imperialis), artan ihracat talebini karþýlamak amacýyla bitkinin doðal yetiþme alanlarýndan sökülüp ihraç ediliyordu. Artan baskýlar sonucunda sökümlerin doðayý tahrip ettiði ve bazý önlemlerin alýnmasýnýn gerektiði bilim adamlarýnca ortaya atýlmasýyla 1974’de ilk üretim denemelerine doðal yayýlýþ alaný dýþýnda olan Adýyaman ilinde baþlandý fakat soðanlarýn üretimiyle ilgili yapýlan yanlýþlýklar yüzünden ekonomik anlamda istenilen hedefe ulaþýlamadý. Bu zaman içinde doðadan sökülerek ihraç edilen soðanlarýn bir kýsmý Hollanda da kültüre alýnarak dünya piyasasýna satýlmaya baþlandý. Böylece Türkiye çiçek soðanlarý açýsýndan döviz girdisi saðlayan pazarýnýn bir kýsmýný kaybetti. 2003 yýlýnda UNDP/SGP desteðiyle bitkinin doðal ortamýnda yapýlacak düzenli ve standart bir üretimle kaybedilen pazarýn kazanýlmasý amacýyla bir proje baþlatýldý. Proje; Hakkari Þemdinli Ýlçesi, Kayalar Köyü, Maðara önü Mezrasý ve Yüksekova ilçesi, Yürekli Köyünü kapsamaktadýr. Proje çerçevesinde tarým teþkilatý ve çiftçiler üretim yöntemleri konusunda eðitilecek. Çiftçilerin ürün üretmeleri saðlanacak ve yetiþtirilen soðanlar Doðal çiçek soðancýlarý Derneði vasýtasýyla yurt dýþýna pazarlanacak. Bu tür bir üretimle hem bu bitkinin doðadaki populasyonlarý korunmuþ olacak ve hem de yöre halkýna bundan sürdürülebilir bir ek gelir saðlayacaktýr.