Can Pazarı Vay Kurban Hayvanlar ve İnsanlar [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

DOGAN YAY INLARI ROPÖRTAJ



ve



:



9



GEZİ DiZİSİ :



Birinci Basım Aralık 1969



DOGAN YA Y I NEVi P. K. 120, Cebeci Cemal Gürsel Caddesi, Yeni Acun Sokak, No : 3/C. Cebeci, ANKARA



FiKRET OTVAM



CIN P.AZARI VAY KURBAN HAYVANLAR VE İNSANLAR



DOGAN VAVINEVi



Kap>



Al tın



Kalem



Arma­



ğa:ıı) GİDE GİDE



8 -



Oy Fırat



Asi Fırat-Denizi Yiyenler-Yaşa­



ma Duvarı- Kızamık GİDE GİDE



Melekleri



( 1966)



9 - Korku - Kaymakam Babo - Köprü- Kara Tohum Topalları (1967) (Ankara Gazeteciler Cemiyeti «Yılın Ga­ zetecisi>> Altın Kalem Armağanı)



*



Tükenmiştir.



" . . . Biz ki ustasıyız vatan sevmenin Umut, saklımızda ölümsüz çiçek . . . »



Ahmed Arif



OTYAM'IN SON KİTABI



*



FERiT EDGÜ



Fikret Otyam, Gide Gide'lerinin ilkini 1959'da yayımiarnıştı: Ha Bu Diyar. Bugün, Korku, Kay­ makam Babo, Köprü, Kara Tohum adlı dört rö­ portajını Gide Gide dizisinin dokuzuncusu olarak sunuyor. Otıyam'ın bu dokuz kitabının bir tekini bile okumuş olanlar, onun nasıl bir gazetecilik gö­ revini aşan tutkuyla memleketine, gününün can alıcı sorunlarına eğildiğini, o sorunları nasıl yaşayıp, nasıl yazdığım bilirler. Otyam hiçbir zaman dıştan bir insan olarak eğilmiyar ele aldığı sorunlara; tam tersine aynı yargıyı isıter istemez paylaştığını, bunların kendini doğrudan doğruya ilgilendiren sorunlar olduğunun bilincinde bir yazar olarak çı­ kıyor karşımıza. Gide gide bitmeyen Anadolu, söy­ leye söyleye tükenmeyen bu toprağın insanının dertleri Fikret'in kendi öz derdi olarak yansımak­ tadır bu röportajlarda. Otyam'ın bu ortaya koy­ duklarıyla basit gazetecilik görevini aştığını söyle­ dim az önce. Burdaki «basit» sözcüğü bedava kul· lanılmış bir sözcük değildir. Çünkü Otyam bir rö· portaj yapmak için röportaj yapmıyor: gerçek,te *Yeni Ufuklar Nisan 1968- Sayı: 191.



IX



onun konulanndan hiçbiri, b ay ağı hir deyişle « san­ sasyoneh değildir. O, bu konulara eğildikten, onla­ n Ol"taya koyduktan sonra, kendiliklerinden, ister j,stcmez «sansasyoncl » olmuşlardır. Kaym a kam Ba­ bc/da olduğu gibi Otyam'ın bir Alaaddin lamhası varsa eğer, ne bu gczilerindc elinden düşürmediği fotograf, ne de ses alma m akin ası dı r Bunlar olsa o l s a Fikrct 'i varmak i stediği yere götüren araçlar­ d ı r. Ncı·cye \'amıak istediğini, k es i n apaçık bir bi­ çimde göı·eıı yazarın bu araçları n a s ı l birbirinden ustalıldı kullandığının kanıt ıdır elimizdeki bu so n .



kitap.



Yurdunu , yurdunun insanlarını , onların gün­ lük sorunlarını yakından bilmenin verdiği güvenin yanı sıra, o şaşırtıcı önsezisiyle (başka bir sözcük bulamıyorum ) el attığı konuların, ne mene can alı­ cı, n e mene bir çok gerçeği gizleyici olduklarını bi­ len Otyam 'ın harita:daki, Anadolu haritasındaki o noktayı seçmekteki isabeti bundan geliyor. Onun hiçbr seçmesi boş, geçici, h avada kalan konulara yönelmiş, onlar ı dile getiren bir seçme değildir. Kaymakam Baba röportajını okuyanlar ve ardın­ dan gelen olayları, mektupları, « tekzip»leri izle­ yenler, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklar­ dır, san ıyo rum .



Fikret Otyam her kitabında kendisini yenile­ ıniyor, ama ondan daha iyi sini, daha önemlisini ya­ pıyor: gelişiyor. Çok az sanatçımızda karşılaştığı­ mız bir özelliktir bu. Sivri akıllının biri çıkabilir ve bana Otyam'ın bir sanatçı olmadığını söyleyebi­ lir. Doğmdur: Otyaım çok şükür ki, sanatçı değil­ dir. Hiç değilse bu röportajlannda. Ama yazmanın .)ir eylem olduğuna, günü içinde aracısız bir işleX



mi olması gerekıtiğine inanıp, bunu gerçekleştirme­ ye çalışan yazarlanrruz içinde, iki günlük gazete fık­ racımızı (Çetin Altan ile İlhan Selçuk'u bir kıyıya koyacak olursak) değil onu aşan, ona yaklaşan bi­ rini bulmakta güçlük çekeceğiz. Otyam'ın



de'lcri,



Gide Gi­



günümüz Anadolu'-sunu tanım((ık konusun­



da Mahmut Makal'ın



Bizim



Köy'ünden daha etkili



yazılaDdır. Ve şüphesiz çok daha



önemli. Çünkü



Fikret, bir köyün dar sınırları içinde bir Orta-Ana­ dolu ortamını değil doğusuyla batısıyla, güneyiyle kuzeyiylc bütün bir Türıkiye'nin topoğrafyasını çiz­ meye yönclmiştir. Sosyolojik, etnolojik araştırma­ ların yok denecek kadar az yapıldığı bir ülkede, bu sorunlarla ilgilenen herkesin



bugün



için, el kita­



bıdır Gide Gide'Ier. Eşs•iz insancıl birer belgedir. Gazete röportajcılığımızı



Hikmet



Feridun rö­



portajcılığmdan (başka bir ,deyişle, palavra röpor­ tajcılıktan) kurtaran, ona gerçek etki gücü ·kazan­ dıran Otyam,



59' dan



bu yana her yıl bir kitap ver­



di. Bu kitapların herbiri de, yazıının başından be­ ri açıklamaya çalıştığım gibi, ezilmişEğe,



sömürü­



ye, yokısulluğa, topraksızlığa, kısacası insanı insan kılmayan düzene iThdirilen su bu ülkenin insanı olan,



birer



darbeder. Konu­



onlarda



kendini, ken­



dinde onları yaşayarı bu insanın kaleminden çıkan hiçbir sözcüğe yaıbancı kalınamaz. Çünkü o, gerçek­ ten de, bozulmakta olan, içinde yaşadığımız şu dün­ yanın eşsiz bir betimleyicisi, ve temeli



atılan bir



başka dünyanın muştularını bize ulaştırmak iste­ yendir.



XI



BİR DOST WiLLiAM SAROYAN Büyük ruh sahibi ve akıcı usluplu bir yazar ve fotograf sanatosı olan Pikret



Otyam ile



birlikte



Türkiye'de dolaşmak mutluluğuna erişt r im. Bilhas­ önderliği ve



hazırlıkları



Bitlis ve Muş'a yaptığım ziyaretlerimi



sa, Otyam'ın mükemmel



unutulmaz



bir anı haline getirmiştir. O'nun bir dostu ola�bildiğimi üm1t edebilirim. O'nun sanatının, insanlığının ve kişisel yakın­ lığının hayranıyım. Türkiiye'ye yaptığım ziyareti, hayat:ımın en bü­ yük tecrübelerıinden biri haline getirdi. Bugün Türk Ulusunun alçak gönüllülüğünü, konuksevediğini ve vekarını Pikret'in önderliği sonucunda



öğrendiği­



me inanıyorum. Daima derin şükran ve içten saygılarımla.



XII



CAN PAZARI yazılar



Fii>i baş köşeye oturttu. Ara tıpkı bir kürt beyi gibi geçti baş köşeye, mindere. Sonra Yurtçu, sonra oğlu, ben ta dipte, masanın kenarına büzüldüm .. Masanın üzerinde içinde dört cigara kalmış « Samsun » paketi duruyordu, biraz da andandı bu masaya sokuluş. içmek şart değil ya, bakmak da yeter! . Tek hovardalığım Samsun ciğa­ rası hayatta .. Ah başka bir durumda olacaktım, ah konuşabilecektim . . . Şu tütün memleketinde m ille­ ti, hani millet dedimse bir bölüğünü siğarasız koyan Tekel Bakanı Adana'lı filtresiz İbrahim Tekin'e ne­ ler diyecektim seçim bölgesinde. Tenbihlendi ya, ko­ nuşma diye, sustum, diyemedim. Ama ne var ki bu­ na lüzum kalmadı, ev sahibi zaten Halkçıymış, üs­ telik ortanın solunda ! . 46



Ev sahibi , paketi aldı tuttu herkese. Beni atia­ yacak diye kahroluyordum , adı birinci olan ama bi­ rincilikle adından başka ilgisi ilişiği olmayan « Bi­ rinci » zaten edeceğini etmişti boğazıma .. İçen değil, yapanlar utansın .. İşte tam bu sırada « Samsun» bumuma uzandı, aldım, ardından çakmak ! . « Yak kardaş» dedi adam .. İçim bir hoş oldu .. İlk kez ko­ nuştum :



« Sagolasın aga .. Cigerim baryam yapsın bi yol..» Apandistime kadar mı ne gitti duman, öyle çek­ mişim içime .. Laf lafı, laf · cığara paketini açtı. Pakette kalan iki « S amsun»u çoktan « iyi etmiştim » Ev sahibi oda­ ya girdi bir paket « Kent » ile döndü! . Onu da açtı, ondan da sundu, üstelik bana da! Yahu bu nasıl aga? Susuyordurn .. İlk kez susuyordum. Biliyorum, kocadıkça çenem düşüyor, farkındayım.. Ama bu­ rada tam susma, « kontak kapalı » Merak ettim bu « Kent » i. Bu köyden çok kişi « İncirlik» üssünde çalışır imiş .. Köylüler oradan getirirlermiş ara sıra. Has konuk olduğumuzdan paketi ondan açmış .. Rahat­ ladım . . . HERKES M İ DERTLi ? Ev sahibinin bir arkadaşı geldi, o da pamuk üreticisi .. Herkesin elini sıktı, benim de sıktı elimi ! . Yırtık çoraplarımı, dışarı fırlamış parmaklarımı gös­ termernek için ayaklarımı çaprazladım, asıllar da böyle yapar da .. 47



Çiğit konusu açıldı. Pamuğun içinden çıkan çc­ ki rdcğe çiğit denir. Adana'da çiğit işleyen fabrika­ lar, yağ fabrikaları var. Altı yedi fabrikatör ne yap­ mışlar ne etmişler çiğit ihracını durdurmuşlar ı . Sa­ yıyordu beriki bu fabrikatörlerin adını. Hangi biri­ ni aklımda tutayım ? Oldum olası isim tutamam ak­ lımda, herşeyi tutarım da.. Çoban anladı , i s imleri not etmeye başladı. Fabrikatörler fiyatları da ken­ di lerine göre ayarlamışlar.. Kütlü'nün % 62 si çi­ ğittir aşağı yukarı. Çiğit ihracı kısıtlanınca pamuk­ culara darbe olmuş. Hem ç iğite, hem çiğit yağma konmuş bu yasak. Bu yetmezmiş gibi Sümerbank da piyasa girmiyormuş, nazım rolü oynamıyormu ş , bunda d a başka bir « oywı » varmış . . Konuşuyorlardı .. Çoban Yurtçu, n o t aldığı ka­ ğıdı sonradan bana vermişti. Bu satırları yazarken baktım kağıda. Arkasında başka bir yazı var dakti­ lo ile yazılmış. Sakınca yok beraber okumakta. . « ARZ VE İSTİRHAM EDERİM»



« 13 gündür seçim bölgesinde ilçe ve köyleri do­ laşan Adana CHP millet vekili Mahmut Bozdoğan, bugün Başbakan Süleyman Demirel' e aşağıdaki tel­ grafı çekmiş t ir: - Sayın Süleyman Demirel Başbakan-Ankara Sümerbank 'ın pamuk alımı yapmaması yuzun­ den Çukurova pamuk müstahsili elindeki pamuğu çok düşük fiyatla fırsatçılara kaptırmakta ve mağ­ dur olmaktadır. Devamlı yağmurlar sebebiyle bir hayli zarara uğrayan müstahsilin elindeki pamukta48



rın değer fiya t ı ile satılması hususunda Sümerbank '­ ın alıma başlatılmasznı ve ıniistahsilin koru nmasını ar::. ve is tirham ederim. » Çİ GİT OYUNU . . . Konuşuluyordu çiğ i t ü s t üne .. İşte



aklımda ka­



lanlar: « Ç iğit 85 kuruştan ihraç edilebilirdi. Yağ fabri­ katörleri çiğiti 63 kuruştan alıyor. Hükümet, çiğit ih­ racını yasaklamakla biz p a muk üreticilerini altı ye­ d i yağ fabrikatörüne sattı. Hele Ticaret Bakan lığı



nasıl aldı bu kararı ? Olacak i ş mi? Çiğitin gerçi ka­ buğundan, yağından, küspesinden de i stifade edi l i r , t cmam . . ihraç edilirse bunlar da gidecek, temam, ih­ raç bundan yasaklanmış olabilir, amma



Hükümet



bir taban fiyatı tesbi t eder, bizi korurdu, yapmadı bunu, yapmadı da fabrikatörlere teslim etti . . Olmaz



b öyle şey .. Olmaz a oldu işte, Allah büyüktür. » CAN l M BULGUR PİLAV I . . Susunca insan daha ç o k acıkıyor. Çiğit 'te b u ­ nun yüzdesini b i l mem amma, mideme göre yüzde



yüz bu böyle . . . İnsan konuşmayınca acıkıyor daha daha çok . . İkinci konuk çiftçi git t i . Bu arada, ö t e k i evde bulgur pilavı pişirilmiş,



getirdiler. . . İçinde, yağda



kızartılmış yufka parçalan kestane



gibi kızarmı� . .



Misk gibi yağ, kokusundan belli. Biber turşuları iri iki tas i çinde . . Yağurtlar hakeza . . Domatesli yumur­



t a , yufkalar taze .. Nemli . . « Böyükler başlamayınca, güççükler başlamaz ,,



ayıptır, töremize aykırıdır. Töremiz böyle amm a ,



49



içim gidiyor, dün gecedenberi açım. . Ev sahibi bir aralık dışan çıktı, işte o anda turşuya saldırdım. En kolay alınacak oydu da . . Bir harika .. İri bir !ok­ ma, turşu lokması ağzımda. Hazdan gözlerimi yum­ muşum açtığım zaman ev sahibini gördüm! . Yutsan yutamazsın, çıkartsan çıkartamazsın .. Kaldım öy­ lece ! . Sonra insafa geldiler, başladılar, ben de başla­ dım . . .



iŞ Mi ? « Yo k be Çoban'ım .. İş olsa, senin t avsiye etti­ ğin adamı almayıp da kimi alacam ? Bak, okuması yazması da varmış, varmış a iki katihim var be Ço­ han'ım .. Nideyim üçüncüsünü? Kanıarcı m ı ? O da var be Çoban'ım. Yok, Allah seni inandırsm yeğe­ ııim, yok i$ .. Iki üç ay önoe geleydi neyse, bi şeyle r yapardı k.. Seneye artık, o zaman erken getir . . . ,



Midemden birşeyler kalktı.. Ya gerçekten iş ara­ saydım? O canım bulgur p ilavının minicik taneleri yumruk kadar olmuş, cenk ediyor içimde .. Ya ger­ çekten iş arasaydım? Ya gerçekten iş arasaydım ? Hatır için bile yok, hatır için bile . . « Canın sag olsun agam . . Seneye inşallah. . Kıs­ met ! . Ne edek ? » O , cıgara paketini uzattı : « Kürdoğlu yak bi dene, seneye inşallah, seneye erken gel .. Yak hele. »



E limi döşürne vurdum: « İçmem o c ıgaradan. Öskürdür, sagolasın ..» « Ken t » paketi yavaşca uzaklaştı . . .



so



«ZAMANIN BEHRiNDE ELi KESER TUTAR iMiŞ.» KAHVELERİ içerken, « bazı kimesnelerin » bin­ lerce dönüm toprağı nasıl elde ettiklerine dayandı söyleşi . . . Hep ecdattan kalmış, dededen, babadan kalmış bu topraklar .. Zengin olan, zengin olamayandan sa­ tın almış > ! . Bir milyonerden söz edili­ yordu. tırır,



u vunur.. Fırın sıcağında b ol bol terlen i r, avurtlar



53



daha bir çöker.. SakaHar daha bir uzar. . İnsanlar yemek değil , kendilerini yerler .. Güçlerini yerler.. Ailecek toplanır pamuklar, yüz kilo toplayan insan vardır bunların içinde ilk işe başlandığı za­ man.. Sonra gide gide düşer bu rakam.. Otuz kilo­ ya kadar! . Yirmi kiloya kadar. Elli kilo olsa ortala­ ma, bir günde onikibuçuk lira eder ! . BİR, TERS U HARFi İDİ . . . Ters U harfi gibi olmuştu delikanlı. Sırtındaki o kocaman sepeti daha önceden getirdiği pamuk­ ların üzerine boşaltırken. Ağayı bekliyordum tarlada. Umutluydwn işin olacağından. Pamuk ırgatları, kadınlı erkekli çalışı­ yor, çalıştıkça dökülüyordu gide gide.. Arkın kena­ rına oturmuştum, oturmuş ta kaşınıyordum. Bir ço­ cuk ağladı çadırdan, savandan. Savan, ucu çatallı iki ağacın ortasına uzatılmış, çatalların içinden ge­ çen ağacın üzerine örtülmüş barınaktır. İki uç açık­ tır, serin olsun diye. Yel, bir yandan girer, çıkar öbür yandan eğer olursa. İçinde çul döşekler, kap­ lar kacaklar, destiler. Baktım savandan yana. Cılız, kundaklık bir bc­ becik basıyordu cayırtıyı. Çukurova'nın o belalı ka­



sineklerden bir takımı « içtima» etmişti çocuğun yüzünün her bir yanında. Kişeledim. Buna kişele­ rnek denir, şöyle kibarca kovmak değil. Vınlıyordu çocuk, yırtınıyordu! . Çatal çatal çıkıyordu sesi kimi zaman, ağlamaktan.



ra



Gün iniyordu yavaştan. Altı yedi yaşlarında bir oğlan çocuğu gitti bebeciğin yanına. Bir bısıkletle oynuyordu. Bısıklet bildiğimiz cinsten, büyükler 54



için. Arka lastiği paramparça, içinde hava yok. Si­ cim.lerle tutturulmuş dış lastik! Oğlan, kızınıştı bel­ li . . Salladı bebeoiği, beriki daha bağırmaya başla­ dı ! . Oğlan çıktı savandan, batan güne k a rş ı haykır­ maya başladı: « Anoooooo .. Anoooooo. . »



Kim duya, kim gele?



1 •



j



• .. .. -



55



« U F BEEE . . . »



« Uf beeee!" dedi biris i ötclcrdc, hızlıca. Bak· t ı m , Ara Güler. Makinasını yere çevirmiş. Bir ağla­ ma da oradan geliyor. Hem nasıl ağlama? Öyle hay­ k ı rarak değil heriki gibi . . içini çeke çeke, kısık .. A.Jt­ tan iki dişi çıkmıştı, açıktı ağzı. Kara sinekler alt dudağının üstünden yürüyor bebeciğin dişlerinin d i ­ bine doğru sokuyorlardı o bet kafalannı, salyalara . . Sağ gözünün yaşlarında, cılık yaşlarda daha fazlay­



d ı . . Burnunda bir takımı ! . Kışluşladı Ara, olmadı ,



eğildi,



el iyle



kışkışladı ! . Kaçırabildi b i r



kısmııı ı ,



sonra ç a t diye bir resim çekti. Beni tarlaya getiren arkadaş, çok ötelerde tanı­ :;; ı yla konuşuyordu. Dolaşmaya başladım arklar ara­ .s ında. Sonra vurdum tarlaya. Yanımdaki ni n torbasına dolduruyordum pamuğu ..



»Alacaklar mı kantara ? » dedi yanımdaki. «Cık» e tt i m . . « Bilmem . . Konuşuyorlar, bakalım. »



«Çalışm ışzn sen pamukta » dedi. « Ne bildin?»



« Has topluyorsun.» « Has >> toplamaya devam ettim. Birisi haykınyordu. « N 'oldu yav? »



«Paydos ettiler» dedi yanımdaki. İki elini b el ine getirdi, iyi bir gerindi batan gü­ ne karşı . .



56



Bir başka kıpırtı vardı şimdi tarlada .. Öbekler, kimi çuvallı, kimi sepetli, kimi torbalı vurdular kan­ tara doğru. . Pamuklarını kendi yerlerine boşalttı­ lar .. Sonra harariarın için e girdi



delikanlılar, pa­



mukları çiğneyerek doldurmaya başladılar.. Sonra mı ? S onra kantar katibi bir deftere yazmaya başla­ dı kilolarını.. Ben olsam elbette doğru.sunu yazar­ dım. Kimbilir, belki o da öyle yapıyordur.. Hani çok c;eyler anlattılar da . . . . Traktöre bağlı naylona yükleniyordu hararlar.. Ve gün , kızıllıklar içinde ovanın dibine doğru i n i yordu. I RGATBAŞI CAN DOST ..



da »



I rgatbaşı yaklaştı yanıma . . « Kal bu gece dedi .. « Allah ne verdiyse yeri k ..



kerim .. »



bura­



Sabaha Allah



Yalvarıyordu konuk etmek için .. Yorganımın üzerine oturmuştum. Kadınlar çalı çırpıları hemen tutuşturmuşlardı. Bebeler, analarının memelikten çıkmış, pörsükleri­ ne asılıyariardı



çatlak,



yalama



dudaklarıyla .. Süt



arıyorlardı ! .. Yalancı emziğin sahicisi, sütsüz . . Gün­ daha bir kızıllaşıyordu, iniyordu,



i niyordu, sonra



pamukların bizasma varıverdi . . Ve « kantar katipliği» de olmadı! . . Yorganımı sırtıma vurdum,



batan gün e yürü­



düm. Sonra Ara ve bizi oraya getiren arkadaş geldi­ ler ardımdan.



57



İKİ SAAT SONRA . . . İ ki saat sonra Setbaşı'nda, yorganlara dürülü işsizler, iş bulamamışlar arasındaydım. Herkes o gün başına geleni hemşehrilerine, yakınlarına anla­ tıyor, anlatıyor sonra derin derin düşüncelere vu­ ruyordu . . . İnsanın kollan uzasa, biraz daıha uzasa , yattığı yerden, biraz ötedeki yan yana duran fabri­ kaları avuçlayabilirdi, milyonluk fabrikaları . . Yıldızlı gök kubbede yine b it uçak homurtularla. Otobüsler homurtularla garaj dan ..



geçiyordu çıkıyordu



«Öyle mi?» dedi yanımda yatan . . « Ne öylemisi ? »



« Bulamazlar m ı dersin? » « Neyi bulamazlar lan ? »



« Onu . . » .



« Kimi yahu? »



« Paramı çekeni!. Bulamazlar m ı dersin ? » « Paranı mı çektiler ? » «Heee» çekti . « Va rdım b ekçiye .. Dedi, ( ulan sende ne para olsun ki çeksinler ac it! ) . Adam belle­ dikte vardık yanma, hani b elki ne bileyim yakalar makalar didim.. Tam yedi buçuk liraydı, çık mda .. Get ti.. Getti haaa.. » . .



Kaşındı .. Dokunsam ağlayacaktı .. Akşama kadar « dolanmış », halkacılar varmış, cıgarasına halka attırıyorlarmış. Onları seyretmiş ..



58



Bir bulantı yükselmiş içinden.. Acıktığımn, ekmek yemediğinin farkına varmış o zaman.. Ekmek ala­ yım demiş, fınnın kapısına varmış .. Elini bir atmış ki cebinc . . . . « Peki nöreceğin şimdi gardaş.» Ses vermedi . . .



59



OL HASTALIK BENDE DE DEVAM EDiYOR EFENDiM . . .



« . . . . . . İÇERİYE bir zapliye bir köylü karı get irdi. Karı «davam var» dedi. B izim sofu Hacı Ha­ /ız oğlu « kayit ve tescili şer'an lazımdır>> deyup sağ eline bir kalem, sol eline bir kağıt aldı ve gözlerini süzerek . . . . «söyle» dedi. Köylü karı ki köyünde dahi k imsesiz evsiz barksız hizmetçi olduğu takririnden zahir oldu. Ta kadın ninesinden kalma olmak üzere cümlesi yirmi kuruş eder e tmez toprak tencere ke­ ser sapı gibi bir takım eşyanın köylüsünden birinin -;,a b tında olduğundan bahisle bunların ahiz ve tah­ silini ciğerparalar niyazlarla rica e t t i. Müdür vekili milfredat ı eş'yayı zincirleme kaydet ti k ten son ra he­ rif celbolunduğu halde inkar ederse isbat ediilüp edemeyeceğine dair bazı sual ve cevap ile ademi is­ bat canibini bittercih herifi celp ve mudafaa lazım gelmeyeceği cevabiyesini verdi. Kadın ağlayarak ka­ pıdan dışarı çıkmak istedi. Amma Hacı Hafız oğlu, kaşlarmı çatup gözlerini b elirtüp kalın ses ile hay­ kırdı ki « kayit ve tescil parasını ver de öyle git . » Fakir köylü para lakırdısını işitince dönüp «aman ağa, merhamet e t, benden para ist eme» dedi. Hacı Hafız oğlu dedi ki « Müdür senin hizmetkarın mı? kaç saattir sen söyledin, işte ben yazdım (elindeki kağıdı da gösteriyor) şer'an resmini ver» köylü .



. .



.�cr'an» denince ne yapsım ( şe riatm kestiği parmak acınur:. ) kaç para olduğun u sual eyledi. Hacı Ifa­ [1::. ::.ade « şer'an altmış kuruş» dedi. Karı alım ışı du vwzca « aman ağa, Padişah başı için evladın baş1 iç·in ben köyde h iz.metçiyim . . . aman» diye ağlamağa ha.> ladı k t a miidiir, gerdanında defaili hami! ve mii­ /ıellil olduğu halde zaptiyeye tevcihi hitap edüp «Al h u lcadmcağıa, Kara müft iiye götür ve de ki Hacı 1-1 afız oğlu bu kadıncağızın yazdırdığı şeyler z.ah1 / l e t i için alimış ku ruş resim istiyor.. Kitaba hak­ s : ; n haber versi11 .. » dedi. Zapliy e karıyı odadan çı­ k a nlı.. Bir a :::. miiddet sonra kadın ağlayarak zapt i­ \ ' 1' ile oday a girdi ve Kara m iiftünün kara kaplı. ko­ � ·, : ; mm k itaba bakıp « öyledir, altmış kuruş laz.ımge­ l i r » duliğin i ikrar eyledi. Lakin kendinin bunu v e r­ ! l lcğc kudreti olmadığından çocuğımwı (yanında kasahada birine h ir kiiçü k oğlan çocuğu var idi ) h l's!em eliğe vererek para tedarik etmesi z ı mm m da ::.u pt iyen in kendisi/e beraber dalaşmasına müsaade 1 1 İyaz et ti. Ol veçhile de müsaade edildi. Gittiler. İki ·;aat sonra çocuksuz döndüler. Ağdacı esnafından !J irine çocuğu yıllığı kırk kuruşa vermişler ve yirm i ku rıışwıu peşin almışlar. B u yirmiyi Hacı Hafız. oğ­ lll na verdiler . . . . Yerimelen fırladım çıktını.. B u n e lzalet, bu ne ifw, b u ne şeriat . . . Ne hıyanet, ne isaet, bu ne dev­ ll' 1 . . . . Diye diişiiııe düşüne ınüteessiren hasta ol­ d / 1 111 " . ))



ALİ SUAVİ YAZlYOR BUNLARI Ali Suavi ı 275 ( 1 857 ) yani bundan ı ı ı yıl ön­ cc S imav'da iken, nahiye müdür vekili olan «arka­ '1 11da kii rk, başında yeşil sarık, elinde t esbih, du61



dakları müsebbih ve mühellil, boynurıda en'am ki­ sesi asılı » Hacı Hafız oğlunun yanında otururken



bu olaya tanık olur ve 1 870 yılında Paris'te çıkar­ dığı « Vlum » gazetesinin 1 5 . sayısında bu yazıyı ya­ zar, köylünün perişan halini , elinden « gasbedilmiş » haklarını, malını « gasıplar»ın elinden nasıl almadı­ ğına örnek gösterir. TORUN MU NE ? « Parasını çektiren» e m aktını, hani bekçinin « Sende para n e gezer ac i t » dediği omuzdaşıma . . . Ola ki, « Agdacı esnafından birine yıllığı kırk kuruşa b esleme olarak verilen» oğlanın torunu muydu ne? Hani biz, tarihten önce vardık, tarihten sonra varız da! ! ! ADANA GARAJI N DA



> «Amantn>> dedi . « Yoh gardaş, iiyüriim miiyii­ .



rüm,



alan mulan olur da .. »



Sırtlan dım .. « 00 E r keklere>>nin kapısından girince, hemen sağında bir masaya oturmuştu .



Şöyle bir çevreme bakındım, yorganı bırakacak bir yer aradım. . Adam güldü, tatlı yüzlünün biriy­ di. Helanın kör kandil yanan san ışıkları altında, yüzünde bir hüzün vardı, buna rağmen ..



62



Bana bakıyordu, bense yorganı bırakacak « münasip» bir yere bakıyordum. « Yannış geldim yeğenim, yannış, otel ötede .. »



Aptallığa vurdum işi. . « Burayı gösde ttiler de dayı . . » « Yerimiz yok bu gece yeğenim, hepsi lebalep dolu. . »



Para vermeden çıkmakta olan birine seslendi sertçe: « Hooop, bizi de görün . . . Hem paraynan, Jıem sıraynan . . »



Adam dönüp, tasa bir onluk attı, bakır . . « Haaa, haydi şimdi yolun açık ossun, otobüsde cam ın yanına oturma, üşüdün sonna .. »



Ol münasip yeri bul amay ınca yorganla daldım içeri .. O , dışardan bağırıyordu: « Aman iyi örtün ha, soğuklatın sonna, rutubet­



lidir. . »



Adana'lı romancı dostum Orhan Kemal geli ver­ di aklıma, geberiyordum gülmekten ! . Elimi, kara şalvarımın cebine sokunca bağırdı : > yazısı daha \'a rdı.. Bakar bakar övünürdüm küçükken. . . S(;nra Memleket Hastanesine ilaç taşıdığım g ü nler.. Hastanenin ilaçları eczanemizde yapılırdı. Bey az boyalı, bi r yanı camlı ve kapağında küçücük bir kilit asılı o sandığı yıllarca taşımışımdır ecza­ neden hastaneye. . . Hastalar doluşurdu kapının önüne.. Çocuklar, kadınlar, gebe kadınlar, ihtiyarlar, yaralılar, kafası gözü sarılılar.. Kimisi sırtında ta­ şırdı hastalarını .. Araba atlarının b aşlarına yem tor­ baları asılır, hasta, arabanın içindeki halis yün, ka­ lın yataklarda, kenarlan kanaviçe ile işlenmiş yine kalın yastıklarda kimi zaman umutlu, kimi zaman umutsuz yatıp sıra beklerlerdi. Arabayla gelenler, gelebilenler çoğunluk zengin köylülerdi. 64



İlk ölüyü, Aksaray Memleket Hastanesi'mn ka­ pısında görmüştüm. Yanılınıyorsam altı yedi yaşla­ nnda vardım .. İlaç götürmüştüm hastaneye. . Yol­ da arkadaşlarımla biraz aşık oynamıştım. Hastane­ ye geldiğim zaman, kapının önünde bir kalabalık vardı, kadınlar ağıda durmuştu, erkekler, yerde üze­ ri örtülü bir şeyin başında, elleri çenesinde , gözleri salt oraya bakık oturuyordu. Kadınlardan birisi atıldı o şeyin üstüne, sonra örtüyü kaldırdı Gözleri yarı kapalı bir erkekti bu, ağzı yarım açıktı.. Ölmüş . . . Aşık aynarken yarım saat kaybetmiş­ tim, tabii ilaçları getirernedİm zamanında ! .



Adamın, benim yüzümden ölmediğini öğrenmek için yıllar geçti aradan .. > dır . . . Yani « S U . . . ,, Asırlar önce su künkleriylc bereket saçıldığı b u top­ ı·aklarda saban sürerken , saban demirlerinin ueları­ na b u künklerinin kalıntıları takılı r ! . Gözleri ışı ] . dar, «May>> derler. . «May>> . S u . . . S u . . . .



. .



Susuz doğarla r, susuz ölmedelcr . . . 2 ZENDUKA KÖYÜ Zenduka köyü Harran ovasındadır . Yoksul dc­ y i m i n i n hiç tereddüt etmeden kullanılacağı bir köy­ dür Zenduka .. Çünki üzerinde yaşamaya çalıştıkları top raklaı· kendilerinin değildir. (2l



70



Bk. Fikret Otyaın : GİDE GİDE 3 -



HARRAN - HOYRAT - MAY I N



-



Zenduka köyünden 200 e yakın insan, yine genç ihtiyar, çoluk çocuk, karnı yüklü, karnı yüksüz ka­ dın ve erkek kamyonlara bindirildiler . . Yanlarında çul döşekleri, tencereleri, bulgur ve u n torbaları, bocutları vardı.. Gaziantep civarında kamyonlardan indiler; uy­ duruk çadırlar, savanlar kuruldu, çocuklar çalı-çır­ pı topladılar, kadınlar bunları yaktı, ateşin üzerine kara tencereler konuldu un, bulgur çarbaları kay­ namaya başladı.. Kimisi hamur yoğurdu kadınların, kimi açt ı , kimi saç üstünde pişirdi, yufka etti. Be­ bccikler de karınlarını doyurdu .. Sonra gök kubbe al tında uykulara dalındı. B i r çıtırdı geldi, uyananlar uyandı, uyanama­ yanlar sonradan uyandırıldı. Bütün yUklerini indirmişlerdi. Aylağın biri, yol­ dan geçen aylağın biri kara bir kazanı gözüne kes­ t i rmiş olacak ki, sırtına yükledi, dank etti kazan! . « Suç üstü» tuttular adamı! . Adam belki hırsız de­ ği ldi uğraşı gereği, ama şimdi bu davranışıyla, tu­ tulınasıyla böyle, « tam hırsız» oluyordu! . Küçük hırsızlar zaten hemen yakalanır, kuraldır bu . . Ada­ mı tuttular, kollarını ensesinden ağrı, urganla bağ­ l adılar! . Bizim hakkımız böyledir, bir kazan hırsı­ zını bile böyle bağlar.. Maazallah . . . . .



Buldular bekçiyi, teslim ettiler, cümbür cemaat karakala varıldı, şikayete duruldu .. Sabaha dek sor· gu sual, uykularını yitirdiler. . . Sabah, kamyonlar hareket etti. Düşe kalka gi­ d i l iyordu, düşe kalka .. Derken Çukurova'ya inildi, beş gün sonra! . . 71



YİRMİBEŞER LiRA .. Adam başına 25'er lira verdiler! . Bir bölüğü ,\dana'ya geldi, bir bölüğü Çukurova'nın başka be­ reketli topraklarına dağıldı pamuk devşirmek için . . Adana'y a akşru;n indiler.. Onları getiren elçi, b i r başka elçiye devretti o ise çalışacaklan tarlaya yığ­



dı. Hemen çadırlar kuruldu, kannlar doyuruldu



n:



ölümsü uykulara vuruldu. SABAH . . . Her zamanki gibi sabah tez uyandılar. Beş gü­ nün yorgunluğuna rağmen .. İçlerinde, Çukurova'ya i l k kez inenler vardı, gurbete ilk çıkanlar. . . Yaşa­ mak için . . . Acemiler heyecan içindeydiler . . . Çok pamuk toplamak için ufak çocukları da al­ mışlardı, ırgatbaşı « olm> Kollan, kanatları düştü . . . Beş nüfus kimi üçe, kimi ikiye iniverdi ! .



HÖÖÖÖÖÖÖT . . . . Acemiler saldınyorlardı pamuğa, çok toplamak



i çi n .. Değil yapraksız, olduğu gibi, köküyle çekiyar­ Iardı bitkiyi . . Bekçi, ırgatbaşı hem gülüyor, hem d e bağınyor-



du: «Hoooooot . . Ulan bari orak getireydiniz, orak get ireydiniz de oninla kesseydiniz kökünden . . . Eli­ niz de acımaz.dı hiç olmazsa!. » .



72



Sonra tarif ediyordu nasıl toplanacağını.. Bıl­ dır gelenler, acemi köylülerine yardım ediyordu, nasıl temiz toplanacak gösteriyorlardı.. Ama bu va­ kit alıyor, torbalar dolmuyordu kızgın fırın sıcağın­ da . . «Geceleri souk oliyr. . Hastalaıımışız beşşimiz alt inıiz .. Çocuklar da öksirir . . >> Dedi birisi . .



25



.



GÜN



Yanın yamalak, eğri doğru, tam yirmibeş gün çalıştılar, yanarak, öksürerek, geceleri üşüyerek, hasta olarak terleyerck .. Tam yi rm ibeş gün . . . TÜKENİYORDU Bulgur tükeniyordu. Yağ tükeniyordu. Tuz tü­ keniyordu. Gün gün tükeniyordu her bir şey. .



«Ne yiyeceğiz? Hiç b i şey. . Ne yiyeceğiz? Zah­ halı çorba, a kşam çorba, ikki deffa günde . . >>



Kötüydü pamuklar. Kütlüler ufak ufaktı . Kırık­ l ı . Dolu vurmuş zamanın behrinde .. 25



GÜNDE B İ R EV



25 günde bir ev anca 150-200 l i ra arasında küt­ lü devşirebildi! . Sonra i ş bitti.



Üstleri eskidi, hamur tahtalan eskidi, okiavalar eskidi, tencereler daha bir kara oldu ve insanlar eskidi yirmibeş günde Çukurova'da .. Eridiler mum gibi . . Sonra . . . Sonra hesap günü gel d i . E l çiy i bulamadılar o gün . . 73



Vardılar, kendi deyimleri ile « agga » ya. Aga dedi « Ne parası ? » Dediler böle böle, çalıştık tarlanda. . . Pamuk topladık genç ihtiyar . . . . Aga dedi, > fransızcada > ( büyük lüks otel) anla­ m ın a gel ir. Kitaplar böyle yazar, bildiğimden deği l.. Misis yolunun solunda > İŞ VE İŞÇi BULMA KURUMU Adana İş ve İşçi Bulma Kurumu, son on yıldır ne işverenin, ne de işçinin ezilmemesi için olağa­ nüstü bir çaba sarfediyor. Kanuniann bazı madde­ lerinden yararlanıp yürütüyor bu çabasını. İşveren Kuruma başvurup iş talebi veriyor, ne kadar işçiye ihtiyacı olduğunu bildiriyor. Kurum derhal şubelerine, aj ansiarına bildiriyor ve elçiler istenen işçiyi temin ediyor. Kurumda üç kopya ola­ rak düzenlenen « Mukavele>> elçi ve işveren tarafın­ dan imzalanıyor, Kurum onaylıyor, bir kopya işve­ rene, bir kopya elçiye veriliyor, bir kopya Kurum'a kalıyor.. Mukavele, böylelikle hukuki bir değer ka­ zanıyor. Kurum, karınca kaderince yürütmeye ça· lışıyor bu işi. Kurıum, 1 966 yılında 20.862 erkek, 16.6 1 1 kadın olmak üzere 37.473 kişiye belgeli iş buluyor. Bu ra­ kamın 1 967 yılında 24.7 1 1 erkek, 17. 146 kadın ol­ mak üzere 4 1 .857 ye yükseldiğini görüyoruz. HAVALAR . . HAVALAR . . .



Bu yıl havalar soğuk gitti. Sulu pamuklar geç açtı. İnadına erken patladı susuz pamuklar. İşve­ renler elçilerine haberler saldı «Gelesiniz>> diye .. İnsanlar akın akın dökülmeye başladı Çukuro­ va'ya .. Susuz ekim yapılan alanın pamuklan top­ landı. Tarlalar kelleşti , aksızlaştı. İkinci, üçüncü ağız için, yani toplama için gün­ lerce bekledi işçi. işler karıştı. Bazı üreticiler, işçi80



leri « yallah» ettiler tarlalardan çeşitli bahaneler bu­ lup .. İnsanlar, şaranpollara kaykı1dılar, çoğu emeği­ nin karşı lığını bile alamadı! İ şverenler, elçiler kay­ boldular ortalıktan ! Bir rczillik başladı Çukurova'da. İnsanlar ser­ sefi l oldu. Can Pazan 'nda, canlar i şportaya düştü, seb il ! . BOZUK DÜZEN . . . kanunun ç ıkmasına



konuda anlaşabilecckler i n i ıs rarla bel i rt t i l c r



.



.. ve



Her de­



d i l e r ki : « Ko n u ;



mesai, yemek,



ha rı wl ı rı n a \'e



ii;:.!!rinde l opla ı ı m a k t w!ı r. Mesai



iicrel



saa t leri swwyifk



olduğu gibi belirli ola m az. . . Yemek içiıı kalari hc­



saln yapılsın, lw b uliimii::., a ncak ik l i m d i k ka t



c



ş a rt lo r ıı w



t m el i, haz.nı ı ko/av yiyecekler l'erilmeli. Ba­



mıak .�n r l i ı r .



Yapılmalıdır. A n cak, Ziraa t Ban kası



k w l re t s i ::. çiftçiye a::. faiz.li kredi l'ermelidir. Verme li ki yıkmı olm a s / l l çiftçiye .. Ne 1•ar ki. sanayi işç i si g ib i grev lıa k l o \ 'e r il irs c



fe!ri ket olur. . "



TOPRAKLARI BOL OLSUN . . .



> diyo rdu ü re t i c i .. Ve de pamuk işçileri hazmı kolay şeyl e r \· i yorl ardı zaten . . 1 968 günlü gaze teler, b i rinci sayfala­ rından -:; u haberi i ki şe r üçer sütun üzerinden kanı kara veriyorlard ı : 1 7 Ekim .



102



« ( Ta rla Maıı tarı ) Yiyen beş pamuk işçisi öldii. Hastaneye kaldırılan 36 İşçiden Dördiiniin Hayat m ­



dw z Üın i! Kesildi. Seyhan-



gelerek Ccy­



Diyarbakır ve Urfa'dan



lzw ı 'a bağlı Mercimek köyündeki pam u k t arlaları l l ­



d a çalışan işçilerden 5'i, yedikleri tarla mantart ı l ­ d m ı z.chirlenerek ölmiiş, 36 kişi d e hastaneye kaldzrı lm·ak t adavi altına alınmıştır . . . .



.



....»



.



E rtesi günü ise, hastanedeki hastal ardan uçu ­ n ü n daha, rez i l dünyadan göçtükl erin i b i ldiriyor­ du gazeteler! .. ORHAN GELiYOR 3000 metrl! i n i ş pisti olan Adan a H avaalını .. uluslararası A s ınıfı bölümüne girer. Etrafı açık o l a n Adana sivil havaalanı Boeing 707 veya Douglas DC S tipi büyüklükte k i uça kların i ni ş i ne uygundur. Ankara' dan gelen uçak, nokta nokta büyüdü ı�ı klanyla .. Alanın ışıkları mavi maviydi ve tekerle­ ri yere dcğdi ötelerdc, terminalin önünde durdu-.



Kadim dostum ressam Orhan Peker, tıpkı Ara G ü ler gib i , üçlü bir röportaj tckl ifimi kıvançla ka­ bul etmiş, b izden altı gün sonra Adana'ya ayak b::ıs­ nı ı ş t ı .



E linde çantası i lcrliyor, bakınıyordu çevresine. Arı yordu bizi .. Çantasına uzandım : « Götürelim begim



. .



>>



« istemez » dedi . Sertçc. Bel l i



aradığını bulamayınca ..



can ı



sıkılınışı ı 1 03



Çantasına yeniden hamle ettim : «



B o�um begim , alayım bavulunu .. »



« istemez dedik .. » Scrtçe çekti b i ı·de n döndü :



çantayı . Son ra



Şaşırmı�tı ..



�; i mden scğirten , sıcaktan bunalıp soğuk duşun a l­ tına giren Ara Gü l e r, otelde 40.5 ate�le yatıyordu. Geceydi . Elini Ara'nın ba ş ına koyan Orhan, « Adana gibi sin» dedi .. Adana, geceye rağmen yanı· yordu .. > d iye .. .



.



Buram, buram bir şeyler çıkıyordu yerden. Tar­ lalardan . Asfalt yoldan. Pamuk tarlaları t a gök çiz­ gisinde. Aklı, karalı, yeş i l l i , ölü yeşilli. Adana-Tarsus arası. Fabrikalar. Fabrikalar.. Atölycler. Yapım evleri . . . Yolun i k i yanında. Adana nerde başlar, de biter? Tarsus nerde başlar, Adana değildir.



Fabrikalar. Fabrikalar. . Tarsus ner­ nerde bel l i



Uçaklar, uçaklar . . T.H.K. nun, özel kuruluşla­ rın son model , gıcır gıcır i l açlama uçakları, naze­ nin, kelebek gibi göklerde . . Topraklar, bereketl i topraklar daha bereketlensin, ürünlerin i kurtlar kuşlar yemesi n d iye i l aç püskürten kelebek uçak­ lar, oyuncak gibi güzel, sevimli .. 1 13



Gübrelenir topraklar, toprak ana bereketlen­ sin, daha iyi döllensin diye.. B inlerce kilo gübre atılır bereketli topraklara . . « Sandon >> un ovası , be­ reketl i ovası daha bir bereketl i ol sun diye . . Toprak ana verir, daha bereketli olur ürünler sonra .. Ü rün bol olunca para da bol olur. Küçükler büyürnek is­ ter toprakların, sınırdan yana .. Büyükler gide gide daha bir büyür .. Fabrikalar daha bir büyür, binler­ ce işçi bezler dokur fabrikalarda. Kumaşlar dokur, pazenler, poplinler, basmalar allı puilu , lahana ka­ dar güllü, perdel ikler, tülbentler, kaput bezleri . . İ nsanların terleriyle, güçleriyle dokunmuş ku­ maşlar, poplinler, basmalar, kaputlar . . Çırçır fabrikalarında pamuğun tohumu atom gibi parçalanır; küspesi, yağı, l interi ayrı ayrı alı­ nır, değerlendirilir. Yağ fabrikaları hele onlar, in­ san emeği kokar en namuslusundan . .



DOGRU ÇALlŞSINLAR . .



1 952 yılından bu yana, çekirdekli pamuğun ( kütlü) kilosu 220 kuruştur. O yıldan bu yıla tarım makina ve aletlerinin fiyatları arttı, akaryakıt, güb­ re, i laç arttı kat kat . . Kütlü fiyatları artmadı . . Ve­ r i m arttı ama, fiyatlar artma dı.. Diyorlar ki « İ şçi ücretleri de > denilen teşkilata bağlı kimseler . . . ( t 2 ) John Steinbeck : GAZAP ÜZÜMLERİ, sayfa: 583-584.



1 20











125



Zaliha kadın, o balyoz gibi yumruklarıyl a Şeyh­ muza vuruyordu, gürp gürp .. Çocuklar feryad edi­ yor, kadınlar haykırıyor, ekmekler, domatesler, üzümlcr, biberler, sovanlar, patatesler uçuşuyor, yere düşüyor, i nsanlar can havl iyle atlıyorl ardı üs­ t üne, kapmak, al mak için ! . Yaralanan çocuklar, uğunuyorlardı yerde! . Dizlerimi dövüyordum : « Kekolar . . Kardeşler. . Yapmayın . . Benim yü­ zünden oldu.. Beni m yüzümden oldu . . Benim yü­ yüzümden .. Ben im yüzüm­ zümden oldu .. Benim den .. » Aglayanlar .. Bağıranlar. . Bir yandan kamyona doluşanlar .. Eşyalar, bebeler, kadınlar .. Sinekler i çinde bir bebe . . Yerde, kanaletin gölgesinde, dün­ yadan habersiz. . Bebcm, bebem, canım bebem, unu­ tu lurlar mı accp seni , bu can telaşında?. Küfür ediyordum dünyaya . . Bir de neye küfür ediyordum bilir misiniz ? Bir uyduruk fil m makina­ s ı alamadığım, alacak kadar kazanamadığım dünya­ ya .. İnanmayanların önünde oynatıp, kafalarına ka­ falanna, gözlerine gözlerine ve de yüreklerine çak­ mak için . .



V e Tarsus yolunu gözlüyordum . . Zaliha kadın, birden saldırdı Şeyhmuz'a, bil­ mem kaçıncı defa ! . Gürp gürp vuruyordu dalına da­ lına.. Kafasına, beline.. Ekmeğe saldıranlar içinde Şeyhmuz yoktu ve de Şeyhmuz ayıplıyorrlu olanla­ rı .. Şeyhmuz'un kardeşi o küçük oğlan yaralanmış­ tı bu patırdı içinde .. Girdim aralarını Şeyhmuz i l c



1 26



Zaliha kadının .. Zaliha kadın bi hoş bakıyordu, şa­ şı gibiydi gözleri, sıkıntıdan mı ne ? Gürp gürp vu­ ruyordu ! . Bekledim bana da vuracak diye vurmadı, vurmadı ama bana bakarak sertçe, kürtçe haykırıyordu . . . « . . . Senden ekmek isteyen mi vardı? Neden get irdin bunları ? Sana ne bizim lıalımızda11 ? Böyle gelmişiz böyle gidecez biz, sana ne, sana ne? Bizim alnımızın yazısı bu, sen mi değiştirecek bu yazıyı sen m ı' .) » .



Aşağı yukarı böyle diyordu Zaliha kadın, aşağı yukarı böyle diyordu .. « Yak» dedim Şeyhmuz'a paketi çıkarıp . . « Yak bi dene daha keko. . Yak. sıkıntıya iyi gelir . . . » I riarn ırlamdı Şeyhmuzun bedeni, ırlam ırlam . . Dedim k i Şeyhmuz'a, -



Yaşamak güzel şey, herşeye rağmen ..



Ne dediysem, ne dediysek Şeyhmuz, kaderine ! . Herşeye ! .



nafile . . . Küsmüş tü



Hacağından yaralanan kardeşine bakıyordu Şcyhmuz.. Oğlan kamyonda, boynu hüküktü . . .



sız,



« Paran var mı Şeyhmuz ? Ne yapacaksın para­ gurbet ellerde? »



« Var» dedi arkadaşım Şeyhmuz, kısık bir ses­ le . . « Var ağabey . . . » « Bakayım» dedim . . . O k gibi fırladı Şeyhmuz, fişek gibi . . . Koşmaya başladı Adana'ya doğru ! . « Dur kekoooo. . Dur kardeeeeş . . . Şeyhmuz. . Lan Şeyhmuz! .. » Yetmiş ü ç canlı, yani yetmiş üç insanlı , yetmiş üç insanın eşyasıyl a yüklü o kamyon , 31 AL 679 Ford, trafik kurallarını çiğneyerek homurdandı. Sal kım, saçak . . . Ayaklar.. Çarıklı ayaklar, ça­ rıksız ayaklar .. Lastikli ayaklar, lastiksiz ayaklar, kunduralı ayaklar, kundurasız ayaklar, topukları çatlamış ayaklar, çatlamamış ayaklar, bebe ayakla­ rı, kadın, kız ayakları, ihtiyar ayakları . . Çeşit çeşit.. Sarkmış, kasadan sarkmış, dışarı, trafik kuralları­ na karşı . .



Kelebek uçaklar durdu havada. . . « V ıııvvvv . . . Vıııııvvv. . » lar durdu . . Kuşlar durdu, kanat gerdi mavi gökte . . Kurtlar durdu, kurtcuklar durdu. . Güneş durdu . . . Sinekler durdu . . . Orhan durdu . . .



1 29



Yurtçu'lar durdu . . Böcekler, karıncalar, kurtları durdu! . . . Ve de dünya . . . . .



3 1 AL 679, yetmiş üç canla sallanıyordu, yürekten . . .



130



pamuk



ufalıyordu .. Eller



« Sıkı durun, sıkı .. Fren yapar bakarsınız, sıkı durıın . » Bağırıyordum ardlarından . . . . .



Sallanan eller gidiyordu kamyonla . . . Kırıkhan'­ a .. Orada pamuk devşirmeyc . . Yolda Şeybmuz'u aradık.. Çukurova yarılmış nar gibi, yutmuştu Şeyhmuz'u . .



«Bu röportaj burada biter Orhan!» Dedim. O, dolu gözlerle, gide gide ufalanan kamyonu izliyordu. Güneş müştü ! .



kaskatı



kesildi ,



kamyondakileri gör­



Sonra uçaklar, sonra kuşlar yeniden uçtu, bö­ cclder, kurtlar, sinekler canlandı; kamyonlar, lü­ küs otomobiller, traktörler, burunsuz otobüsler, minibüsler yine « vıvvvvv . . . . vıııııvvvv .. » diye akına­ ya başladılar asfa l t yolda . . V e dünya, dönmeye başladı yeniden..



131



«V A Y



K U R B A N . .



.



»



MÜSADEME BAŞLAYlNCA KÖYLÜLER YANIMA SOKULDU



Bu yazı dizisini, yol vergısını vere­ meyen babasım, jandarmalann na­ sıl kasahaya götürdüğünü acı acı hatırlayan İslamköy'lü Çoban Sülü'­ ye, yani Sayın Başbakan Süleyman Demirel'e sunuyorum. FİKRET OTYAM



Suriye Sının-MART



d



Gece sallanıyor. . . Sonra yine rcJaı-dına . . «



Uıilahiill allaaaaah . . . . . .



.



.



. .



. . .



. .



takat akalar



a r­



»



Köylüleı· iyice so kuluyurlar yanıma . . . Köyün iki evi nde, yaşamasız san ı�ık. Öteler­ c.k , i nsanın tüylerini diken diken eden, yankılanan si lah sesleri . . Güneyde, mayınlı topraklarda, 8 Mart 1 969 gü­ nü saat 1 9 .05 de duymaya başladığımız silah sesleri daki kalaı-ca devam etti. Oturduğumuz odanın küçük penceresinden lük­ slin dışarıya süzülen parlak ışığı bir yerde bozla�ı­ vo r , bu ışık altında, etrafımdaki maşlahlı, eğalli , 1 33



kasketlerinin üzerine sarılmış puşulu başlar, enta­ rili bedenler daha bir büyüyor. Gocuğumun yakasını kaldınp en son biniyo­ Jeep'e. Alla:ha emanet dilekleri arasında, için­ de, benimle yedi kişi olan köyün Jeep'i, çamurları yararak yamaca vuruyor homurtularla ..



rum



Allalıma kadar yağmur yağıyor. Silgeçler yet­ miyor. Jeep, yana yata, kıç ata arazi vitesiyle ilerle­ meye çalışıyor, bir tavşan kaçıyar fersiz ışık boru­ sunun önünden .. «Dikkatli ol, bak sağa-sola.. Candarma, man­ clarına görürsen dur hemen, aman dikkatli ol. . » « Evvel Allah, sonra sen şahitsin, bak yüzlerimi­ ze.. Ola ki sorarlar, dersin bu adamlar bütün gün benimle beraberlerdi, müsademe sırasında da be­ raberdik . . Yoksa . . . » «Yoksa? . . . Yoksa n'olur? » Adam susuyor, cevap vermiyor hemen . .



.



.



> «Cezası ? . . . Pasaportsuz sınırı geçmek . . . ,, Dinmiyor yağmur, bereket yağıyor Güney Doğu Anadolu'nun bi-çok yerine.. Bakmayın yağmura ..Urfa'da kara iklimi hüküm sürer, en çok Akçakale'ye düşer yağmur, en az da Hilvan'a. Tarımla uğraşır buranın halkı. Tarım dc­ nince de Harran ovası düşer adamın aklına.. Bere­ ketli, bereketsiz, sulak, kurak topraklar uzayıp gi­ der .. Köyler vardır evleri ters dönmüş tencere gibi .. Köylerin % 80'i köy halkınındır. Köylerin 40 tane­ si ailenindir ,32 si sülaleye aittir, 52 köy de adamla­ rıyla beraber bir şahsa aittir bu topraklarda! Urfa'­ nın 644 köyünden 585 inde içme suyu vardır, 59 unda zırnık yoktur sudan yana .. 3 1 5 köyün suyu köyünde okul yoktur. azalır yazın .. Urfa'nın 372 Okula kavuşturulmamış 90 köyden 6 1 9 öğrenci altı saat, yahut 30 kilometre yürür okuyabilmek için .. Halkın % 3 ü mağralarda, % 2 si çadırlarda yaşar. Hayvancılık da hemen hemen tarım kadar önemlidir. Bölgede 425.687 dönüm türlü-çeşitli mer'aya karşın 1 38.346 büyük baş, 678.463 küçük­ baş hayvan sayılmış zamanın behrinde .. Yemin ede­ rim ben saymadım hayvanları . .



1 64



Suriye"de çok para eder canlı hayvan .. Mayın var Suriye ile Türkiye arasında.. Bizim hayvanlar kanatlıdır, uçar sınırdan ! . Uçamayanlar için de şöyle hbberler çıkar gazetelerin ilk sayfalarında : « MÜSADEMEDE ÜÇ KAÇAKÇI ÖLDÜRÜLDÜ URFA ( HA ) Viranşehir ilçesinin Küçük Cırcıp hudut karakolu rn ıntıkasından Suriye'ye külliyetli mi ktarda sığır geçirmek isteyen bir kaçakçı kafile­ si ilc jandarmalar arasında sil ahlı bir çarpışma ol­ muştur. Çarpışma sonunda kaçakçılardan Halil ÖZAR­ MAN , Sofu Yarnan ve Halil Halef jandarmalar ta­ rafından öldürülmüştür . » Hürriyet Gazetesinin 2 Aralık 1967 tarihli sayısının birinci sayfasında ya­ yınlanan yukardaki haberin hemen altında da şu haber var : " KAÇAKÇI LARLA İŞBİRLiGi YAPAN İKİ ER TEVKiF EDiLDİ KİLİS ( HA ) Öncüpınar sınır kapısında görev­ I i 2 jandarma eri kaçakçılardan rüşvet alarak ha­ reketlerine göz yurndukları i ddiasıyla yalkalanttnı ş ve i l k sorgularını takiben tutuklanrnışlardır. 23. Seyyar Jandarma Taburu erierinden Muhlis Yurdagün ile Esay Yorulrnaz·ın üzerinden çıkan paralara da cl konulmuştur. » HALiL'İN BEŞİCİ Halil'in beşiği sallamyor, boş . Halil, anası Um­ mune'nin kucağında. Oda karanlık, makinaya kuv-



165



vetli b i r ampul takıyorum, ama gozum görmüyor ki net edeyim kameramı .. Deneylerime dayanıp ba­ s ıyorum denkl!ınşöre, �mşek çakıyor odada. Ka­ meran ın buzlu camından anası U mmune"n in kuca­ ğı nda ağlayan Hal il"i , d iğer beş bebeyi de şöyle böy­ le bir an görüyoru m, kaı·arıveriyor ortalık .. Geçen Ramazan ayının üç gün öncesi de orta­ l ı k kararm ı ş t ı . « Ben ot toplamaya gitmiştim. Üstçavış gelip g i ­ diyordu, ne bileyi m beş altı gün gel ip gitti . Eliniz­ de mal varsa geçi rin. Paranız yoksa ben ve reyim . Derken mal alındı, üstçavış bunların yanına b i r ça­ vuş katmış- bu mıntıkadan geçeceksi niz-» Sın ırda iz yerleri vardır. Hergün kont rol ed i l i r bu i z yerleri . >



Gün aydınlanır. Üç k i ş i , yanlarında as kerler. Sabah saa t 10



..



Köprü al t ına doğru.



.



. . . .



GEÇMiŞ GÜNLERDE . .



Demokrat Parti iktidarı, zamanın behrinde müthiş bir karar aldı ve 720 kilometre uzunluğun­ daki Türkiye-Suriye sınırı milyonlarca lira harca­ narak maymlandı. Onbinlerce dönüm toprak istim­ lak edildi. O günden bu güne binlerce suçsuz insan, hele 'bebcler, can verdi mayın tarlalarında, suçlular can verdi. Yıl 1961 . İç İşleri Bakanı Ahmet TopaJoğlu ile bir röportaj yapan Milliyet Gazetesi yazarı Mete Ak yol, röportajının bir yerinde şunları yazıyor : « Sanat olaylarını yakından takip eden To­ pal oğlu, geçenlerde gezici yazar Fikret Otyam'ın gezi notlarını topladığı bir kitabını okuyormuş. Bu kitapta, Güney sınırındaki mayın tarlaianna dü­ şen bir köylünün , bütün köy halkının gözleri önün­ de damla damla öldüğünü anlatıyormuş. . . • . . •



( Bilseniz içim nasıl parça parça oldu mayın tar­ lasında çaresizlik içinde ölen Mustafa'yı okurken) dedi ve bir süre durakladıktan sonra şunları söy­ ledi : 1 75



-İçişleri Bakanı olarak yapacağım işlerin ba­ şında Güney sınınndaki bu mayın tarlalarını kaldır­ mak gelecektir. Kaçakçılıkla bu şekilde değil, daha medeni usullerle mücadele edilebilir. Her yıl bir çok masum vatandaşımız farkında olmadan bu tarlalara girmektc ve feci şekilde ölmektedir. Son vereceğiz buna . >> .



.



« Demokrat Partinin devamı olan Adalet Parti­ shnin ilk İçişleri Bakanının duygusal sözleri zaman­ la gümbürtüye gidecek, AP değil mayınları kaldır­ mak, mayınların gerisini « Daimi Emniyet Bölgesi » yahut «Tedbirler Bölges i >> ilan edip bir başka mayın koyacakl!iı bura halkının yaşantısıına! . . 6829 sayılı Kanunla değişik kaçakçılığın Men ve Takibi Hak­ kmdaki Kanun'un geçici 2. maddesine göre Gümriik ve Tekel Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığının ara-sıra çıkardığı, adları kimi zaman « si rkülen> kimi zaman « tebliğ>> olan sıra numaralı duyurulan halkı şaş-:­ kına çevirirkcn, Valilerin başkanlığında toplanan « Kaçak Komisyonları>> da buna tuz biber ekecektir. Kaçak Komisyonları Sınır Valilerinin başkan­ lığında toplanır, bu komisyonlar bazı kararlar alır ve bu kararlar halka duyurulur! Ama kıaçakçılık yanı sıra devam eder. -KARAR« İlimizin kaçak komisyonu 7/Şubat/ 1 967 salı günü saat 10 da Vali M. Naci Çerezci'nin başkanlı­ ğında toplanıp aşağıdaki kararı almıştır. Gaziantep ilinin hudut üzerinde bulunması do­ layısiyle bazı şahıslar tarafından motorlu vasıtalar­ la veya veya sürüler halinde büyük ve küçük baş 1 76



hayvanatı tedbirler bölgesinde yığmak yaparak yurt dışına çıkarıl�sını önlemek üzere 5 . kım. emni­ yet bölgesinin tamamında ve aynen 2. ci 5 km. lik geçici tedbirler bölgesinin tamamında 7 /Kasım/ 1 966 tarihinde (90) gün müddetle alınan karar sona er­ diğinden 26/0cak / 1 966 gün ve 6/59 sayı i le neşro­ l unan 10 sayılı tebliğin 1 . ci maddesinde belirtilen büyük ve küçük baş hayvanlardan koyun, Keçi Sı­ ğır, manda, deve ( canlı ve kesilmiş) ile deri , yapağı , bağırsak ( Ham ve i şlenmiş olanlar dahi l ) madde­ ler için 5. Km. lik daimi emniyet bölgesinin tama­ mında beyanname verilmesini mecburiyeti ve mez­ kur madde ve hayvanların stok yapılmasının yasak­ lanması tedbirlerinin aynen 2. ci 5. km. lik geçic i tedbirler bölgesinin tamamında dp. uygulanması için (90 ) gün müddetle yeniden alınmasına : Kaçakçılığın men ve takibinin başarılı olması için 6829 sayılı Kanunun ek 2. ci maddesine göre alınan t edbirler bu gün kaçakçılığı önlemek yerine arttırıcı bir unsu r haline gelmiştir. ŞÖYLEKİ : 10 sayılı sirkülere göre verilen be· yannarnede ( Kaçakçılık Vizesi ) olmakla ve bu böl­ gede bu yüzden devamlı surette bir ( circülation) olmaktadır. Beyannarnede miktar yazılı hayvan ve maddeler Suriye·ye geçirilmekte, ayni miktar hay­ van veya madde en kısa zamanda yeniden temin edilerek beyanname miktarı hiç eıktsilmemektedir. İşte bu ( circülationa) engel olmak iç,in daimi em­ niyet bölgesi ile geçici tedbirler bölgesinde mevcut beyannameye tabi olan ve olmayan küçük ve bü­ yük baş hayvaniara bölgelere giriş ve çıkışlannda özel damga vurulmasına . . . . . . . . . ,



177



İşkence ve eziyet sırası şimdi hayvanlardadır. Türkiye'nin hi> ile dinliyorlar. . Parmaklık i çinde onbir sanık .. Sağlı sollu iki jandarma .. Sağ tarafta alt ı avukat, sol taraft iki ba­ yan avukat . . B irisi Tekel 'in. « Yedi santim eninde dört santim boyunıda Irak yapımı siğara kağıdı.. Çağırın bilirkişiyi okusun üzerini, ne yazıyor? » 209



Bir polis memuru bilirkiŞi . . Gözlüklerini takıp okuyor kağıdın üzerindeki yazıyı .. « Sayınız yapraklarını . . . » Sayılıyor. . « Yetmişbeş efendim .. » '< Evvelce sayılmış, 60 yaprak deniliyor . . . » Konuşmalar, yazdırmalar. . . « Yazılmasına . . . Edilmesine.. Gönderilmesine. . . Sorulmasına . . . . . . » Jandarınalar sanıkları götürüyor. . . Bir başka davada sıra. . . Salonlar dolup boşalıyor kaçakçılık duruşmalarıyla ..



«Hanifi Demirbaş'ın evinde S adet 7.62 çapın­ da Rus yapısı makinalı t abanca, 123 adet piyade tüfeği, 9081 adet tabanca mermisi, 60 bez tüfek ka­ yışı, 10 deri tüfek kayışı, silah için 44 adet yağdan­ lık, 1 30 adet 10 luk şörjör ve 48 bin defter sİğara kağıdı bulunmuştur» Bir şoför dilekçe veriyor : « Her şeyden habersiz olarak SOO lira aylıkla Hanifi Demirbaş'a şoför girdiğimin uçuncü gunu böyle bir felaketle karşılaşmış bulunuyorum . » Yeni almış ehliyetini, iş arıyormuş .. Hanifi'ye raslamış, SOO liraya anlaşmışlar, 600 istemiş ama olmamış. Garaj a gitmişler , pi kabm i.k.'1a 1 lini yap­ mışlar. « . . . . . . . . . Hatırımda kaldığına göre, cuma günü öğleden sonra Cağıt'a vardık. O akşam Hanifi'nin evinde misafir kaldım. Ertesi günü, sen hele dinlen, belki yarın yola çıkarız dedi. Ben o gün köy kahve210



sine indim, öğle namazından sonra eve vardım. Ye­ rnekten sonraydı vakit ikindiyi bulmuştu. Kendisi bana, yarın köyde seçim var ben bu seçimde bu­ lunmalıyım çünkü ihtiyar kuruluna adaylığımı koy­ dum, sen istersen bugün serinlikt e yola çık beni Urfa Belediye garajında 'beklersin ben de yann se­ çimden sonra gelir seni bulurum .. » Yola çıkar serinlikte. > « Eve t >> demiş pol is . . Vali sesleniyo r : « Ü tyam gel bakalım .. Bıyıklı bir gazeteci deyin­ pol i s , ayağında çizme var mı diye sordu m . Var deyince bildim sen olduğunu .. >>



cc



Aniatıyorum Tarsus halkının şi kayetini . . Der t yanmasını . . « Yaz.. Nisan başında yağmurlar din ince i nşaa­ ta derhal başlanacaktır. Bana inanırsın değil m i ? Nisanda başlayacak. Bak sana bi r şey anlatayım . Doğudaydım buraya gelmeden önce .. Bir hadise ol­ du. Bir gazeteci gelmiş, adın ne demişler Fikret Ot­ yam demiş.. Kendisine her türlü kolaylığı sağla­ mışlar, mcseleyi enine boyuna anlatmışlar .. Gelen gazeteci kim dedim, Fikret Otyam'mış dediler Cum­ huriyetten . Yahu dedim Otyam gelsin buraya ka­ dar bana uğramasın, tuhaf .. Yakalayıp getirin de­ dim.. Sizi vali bey rica ediyor demişler, gazeteci ortadan kaybol muş. İyice kuşkulandım .. Sonra bi r 244



Ankara gazetesinde olaya ait yazılar çıkınca mese­ lc anlaşıldı, o delikanlı senin adını vermiş, dedim Otyam gerçeği görüp böyle halt işlemez .. » Unutmadım.. « Nisanın haftasında inşaata baş­ layacağız Tlarsus 'ya .. Çimentom geliyor, kercstele­ r i m , demirin hazır, şu yağmurlar bir dinsin .. >> Ve telefonla sordum Ankara'dan, güvendiğim kimselere .. İnşaata başlanmış. Sel fena gelmişti. Portakal bahçesi bütün ağaç­ larıyla metrelerce ötedeki bir tarlaya konuvermiş­ t i L Adam der bu ağaçlar benim, kökünden alıp ge­ tirmiş sel.. Tarla sahibi der, yahu benim zeytinlik gitmiş başka yere! . Peki ama, işçileri kim koyacak işyerine? Dolaşıyoruro inşaat alanlarında.. Hazır evler kuruluyor ardı ardına. Yeni modem köyler kurulu­ yor ara yollu, içme suyu, elektiriği hatta inanma­ caksınızı kanalizasyonlu! . . İçinde köy konağı, kitap­ lığı, hamamı çarşısı, çocuk bahçeleri olan .. Yerler ayrılıyor okulu için, sağlık ocağı için, park için .. « Bakın, yaşayan görecektir .. Bu köylere, yeni köylere köylüler taşınmayacaktır.. Adamın tarlası, ağılı 20 kilometre ötede .. Yatmadan yatmaya mı ge­ lecek buraya? Olmaz, yeni köylerin civarı sanayi bölgesidir, yakında buralara fabrikalar kurulacak ve bu evleri köylüler kiraya verecektir. Üstelik ye­ ni bir selde bu evlerle irtibat yeniden kesilecektir, etrafını su basacaktır. Çünkü gerekli tedbirleri alın­ mamıştır. Yeni mahalleler ve köylerin Tarsus 'la i l­ gisi kesilecektir ilk selde .. Yazın bunu bir tarı;ı.fını· nıza .. » Yazdım. 245



Afet İşleri Genel Müdürü bilgi vermeye devam ediyor : «Bu güne kadar, bahsettiğim prefabrike konut­ lardan 1200 adedinin yani tamamını temel imalat­ ları bitmiş, 250 konut monte edilmiş diğer tesisle­ rin inşaatına da devam ediliyor. Bu iki ünite Hazi­ ran 1 969 ayımn sonunda ikmal edilecek ve afetze­ deler yeni konutlarına yerleştirilecektir. Evini ya­ pana yardım metodu ile inşaa edilmekte olan diğer konutlar da kış gelmeden bitirilecek daima iskan sağlanmış olacaktır.» CHP Lİ BELE DiYE .. Tarsus Belediye seçimlerini CH P kazanmıştır Belediye İller Bankasından borç ertelemesi iste­ miş, red cevabı almış .. Belediye Devlet Su işlerine müracaat etmiş arkların temizlenmesini istemiş red cevabı almış, Karayollarına müracaat edilmiş « hiç bir şey» yapılamayacağı cevabı alınmış! . Adetimizdir, illaki güzel işlere bir gölge düşüre­ ccğiz! Huyumuz kurusun! . . .



246



YAŞAMAK GÜZEL ŞEYDİR KARDEŞIM..



« MÜSADEME BAŞLADI» dedi, içeri giren yağız delikanlı. Nutku tutulmuştu. Çı t çıkmadı kimseden. . Çöl ayazı ıslaktı, yağınur yağıyordu karanlığa .. Köyün tüm köpekleri ulumaya-üremeye durmuştu, gecenin zifiri karanlığında .. En son ben bindim jeep'e .. Yağmur yağıyor .. Silgeçler şıkır şıkır çalışıyor.. Gecedir, karan­ lıktır, ıslaktır her taraf.. Göğün dibi mi delindi ne? « Siz hümanistsiniz Pikret bey, gelin buraya gö­ rev yapmaya, siz de başlarsınız öldürmeye başka yolu yok! .. Öldüreceksiniz, on-onbeş gün sükunet, sonra yine öldüreceksiniz.» «Acımaz mısınız ? » «Neden acıyacağım? Bana görev vermişler ge­ çirme, geçeni önle diye. Diyorsunuz ki, ( öldürmek247



le önleniyor mu kaçakçılı k ? ) haklısınız. Diyorsu­ nuz ki ekonomik tedbir gerek , bu benim işim mi ? » Yağmur yağıyor . . Silgeçler şıkır şıkır.. « Ez mina ceğer ça ve hu va hazdekılm . . . . Oğu­ lumu, ciğerimi gözümü sevdiğim kadar seviyo­ rum . . . Vezirim . . . Cahilim . . . . . Bize duvarları bırakıp gittin, belimi kırdın, boynumu büktün .. Bizim hü­ kümetimiz temah bir hükümettir. Candarınİ Rabbiha haznaki . . . Candarmi Allahsızdır . . . . . » Yağmur yağıyor, silgeçler şıkır şıkır. . . . «Ceset upuzun . . Salianıyor araba bozuk yolda .. Arahacı çocuğun hemen yanında b ir torba. İçinde Hacı'nın parçalanmış kafası var, gövdesinden ayrı . . Tek gözünden ağlıyordu Zeyni .. Mapisteki ba­ bası , oğlunun fotografını istemiş. Oysa oğlu sınırın kuytuluk bir köşesinde öldürüldü . . . . . . . Gel haberi nerden verek -Turna sürüsü değil bu- Gökte yıldız burcu değil. . . -Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz- Ri­ vayet sanılır belki- Gül memeler değil -Domdom kurşunu- Paramparça ağzımdaki . . . . Yağmur yağıyor.. Silgeçler şıkır şıkır . . . Yağmur yağıyor, parmak parmak . . . " . . . . . . Nucut kadın a bakıyorum. Bunlar da topraksız .. Toprakları olmadığı için sun'i gübreye ih­ tiyaçları yok.. Gübreyi topraklılar, naylon torbası248



nı da topraksızlar üleşiyor kadcrde, kıvançta ve tasada ortak bölünmez bir bütün olan, insan hak­ larına dayanan, hiçbir kişiye, aileye, zümreye ve sı­ nıfa imtiyaz tanımayan m illi demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti yurdumuzda . . . Anayasa .. Ana­ yasa .. » Silgeçler şıkır şıkır .. Yağmur yağıyor. . «Ani yovmun ruhet al fırın .. Ben fırına gittiğim zaman, bir adam vurulmuş dediler. Mezbuh. . . . Bir adam kurban edilmiş . . . . . Elimde olmayarak hudu­ da doğru koşmaya başladım .. Koştum .. Koştum .. Askerler yasak dediler.. Öğrendim ki bu benim oğ­ lummuş ! . Benim oğlum! . Yıkandı, tabuta kondu sonra .. Kadınlar matem kurdular .. Harbi ala şuglı­ rel şuvarip harbi . . Yazıklar oldu kızıl bıyıklı gence .. » Yağmur yağıyor . . . Silgeçler şıkır şıkır . . . Dünüyorum arıtık Ankara'ya! Açmadı mübarek hava! . Sınırı geçemedim ! . Re­ zil oldu bu röportaj . . . Olmadı ! . B u ikinci gelişin oğlum aynı yere onbeş gün içinde! . . Vermeyince mabut, neylesin Mahmut?. Korktun mu acaba? Ça­ muru mu bahane ettin yoksa?? İyi bir tart baka­ lım .. Korktun mu? Korktun mu? Çamurdan mı? Korktun mu? Çamurdan mı?. Adamlar, istersen ge­ çelim agam, can kurban sana, demişlerdi .. Korktun mu accp ? İyi bir tart? .. Geçseydin, geçseydin eğer, bu yazı dizisi çok daha iyi olacaktı.. Korktun mu acep? İyi bir tarL Tart bakalım?.



Yağmur yağıyor. . Silgeçler şıkır şıkır. . Beş kişiyiz takside .. Otomobil akıp gidiyor gecenin zifirinde .. Alla­ lıma kadar yağmur yağıyor.. Otomobilin farının bo­ ru gibi ışıkları yağmuru delip geçiyor.. Bilmem, kaçıncı cığarayı ateşliyorum .. Çakma­ ğın alevi pariayıp kararıyor.. S ilgeçler şıkır şıkır . . . « Ez mina ceğer ça ve hu va hazdekılm . . Ben oğ­ lumu, ciğerimi gözümü sevdiğim kadar seviyorum . . Seviyorum . . Vezirim . . . Cahilim . . . Bize duvarları bırakıp gittin, belimi kırdın, boynumu büktün . . . . . . Türkiye halkını uyuyor farzedenler vardır.. Uyu­ yanlar kendileridir . . . . . İki silah patladı.. İki insan yuvarlandı . . Bir tanesi suya düştü. . Ölüsünü sudan çıkardılar .. Yanlarında kaçak yoktu ikisinin de .. Si­ lahlar patladı . . . Üç insanın devrildiği görüldü .. Sı­ nır . . . . Yanlarında 53 baş hayvan var . . . Aniaşmışlar karşısı için . . . Arkalarından silahlar patlamış .. Üç ölü . . . . . . Mayın patladı, adam havaya uçtu.. Kolu bir yan a ,bedeni bir yana düştü .. Akbabalar, kuzgunlar, leş kargaları üşüştüler mayınlı topraklarda yatan cansız bedene. . . . . . Pır pır uçakları geldi, kireç attı­ lar Mustafa Erikcan'ın üstüne.. Mustafa dayanıl­ maz şeklinde kokmuştu . . . . » Yağmur yağıyor.. Silgeçler şıkı r ş ı kır . . . Beş kişiyiz otomobilde . . . Otomobil akıp gidiyor gecenin zifirinde. . Yüz. . Yüz on. · . Yüz yirmi.... İbre dayandı yüzyirmiye . . .



.



.



Si lgeçler şıkır şıkır.. Yağmur yağıyor .. Arka sağda oturuyorum .. Bir s iğara yakıyorum . . . Yağmur yağıyor.. Yüz yirmi ! . Ara sıra soldan kamyonlar geçiyor hışımla .. Fırt diyor kayboluyor . . Farların ışıklan boğuşuyor kimi zaman .. Yağmur yağıyor.. S ilgeçler şıkır şıkır.. Gecenin zifirinde . . « Ez mine ceğer ça ve hu va hazdekum . . . Bebe­ ler, ne üste var ne başta .. Halil babasını, baba Ha­ lil oğlu Halil'i göremedi. . . Duvarlarda sun' i güb­ re torbaları naylondan .. Ne yapacaklar sun'i gübre­ yi, toprak olmayınca serpecek? » Yağmur yağıyor. . Silgeçler şıkır .. Bi r kamyon geliyor karşıdan .. Hay E . . . . . şek .. Böyle far yakılır mı?. Yüz yirmi.. Yüz on. . Yüz .. Doksan! . .



Kamyon, hay Allah .. Fırt diye geçiyor kamyon, sulan şarp ediyor.. Şoför de. . Araba bu kadar! . yanımdaki



abanıyor direksiyona, beş kişiyiz taksibir sağ yapıyor, sonra sol, frene basma Sağ taraftayım, arkada. Sola yıkılıyorum yolcunun dizlerine doğru.. Önümüzde 251



bir karal tı var . . . Yağmur yağıyor.. Silgeçler şıkır şıkır.. Üstüste çekilmiş fotoğraflar gibi karşısı .. Ka­ raltı büyüdü. . Büyüdü. . Büyüdü . . Gümmmmm . . . Bir şimşek çakıyor kafamda.. Ortalık daha bir kararıyor, bir karaltı uçuyor sağa, şarampola. Doğruluyoruro . . . Beş kişiyiz . . Ön cam yok artık, silgeçler şıkır şıkır cdemeyecek ! . Kapıyı yoklayıp omuzluyorum .. Yağmur yağıyar şakır şakır! . İki ayağım üze­ rinde dineliyorum, duruyoruro sapasağlam .. Ayak­ l arımın altında çıtır çıtır bir şeyler .. Yağmur yağı­ yar.. Eğilip a lıyorum, ceviz mi ne? Yaklaştırıyorum gözüme. . Islak.. Salyangoz! . . Bir adam bağınyar şaranpolda, karaltılar var.. At arabası .. Salyangaz yüklü.. Karşıdan gelen farı deli kamyon.. Sonra güm . . . At ve araba paramparça, adam sağlam . . . Sırılsıklam giriyoruro içeri. . «Geçmiş olsun hepimize . . . . » Siğaralar ya­ kı lıyor .. Şöyle oldu, böyle oldu .. Geberiyoruro gül­ nenmekten .. Şoför hala dreksiyonda, Rodin'in Dü· şünen Adam'ı şoför kılığında .. Ters ters bakıyor. . « Bakma güldüğüme, bakıpta kızına ! . Gülüyo­ ruro tamam, güldüğümün farkındayım . . Kızına .. Buna yaşama sevinci derler. . Yaşamak güzel şeydir kardeşim.. Eğer, çarpıştığımız at arabası değil de duran bir kamyon olsaydı, bunları düşünecek Pik­ ret olamayacaktı ! Hepimiz yenge alacaktık! Olma­ dık, tamam .. Yaşıyoruz.. Beşimiz de sağız .. » Hele önümde oturan Urfa'lı doktor.. Geçmiş olsun dak-



252



tor .. Doktor yuzume bakıyor. . B i şeyin Yok . . Geberiyoruru gülmekten . . . .



yok ya ..



Yağmur yağıyor, silgeçler şıkır şıkır değil ar­ t ı k . . inip bir flaş çakıyorum.



ANKARA - MAYIS, 9 " . . . . S I N I RDAKİ MAYlNLARDA BİR AYDA 1 8 KİŞİ ÖLDÜ NUSAYBiN, ( HA ) Kaçakçılığı önlemek ama­ cıyla mayınla kaplanan yediyüz y i rmi kilometre uzu nlukta Suriye sınırında mayından bir ay içeri­ s inde yedisi Suriyeli olmak üzere onsekiz kişi par­ çalanarak ölmüş, 200'den fazla büyük ve küçük baş hayvan telcf olmuştur. Bir sınır yetkilisi ( Mayın patlaması, insan ölmesi, kaçakçıların yaralanması olağan işlerden ve günlük vukuatlardandır) demiş­ t i r. Mayında ölenlerin is tatistiğinin hazırlandığını söylemişt i r . >>



'' V İ RANŞEHİRDE 2 ASSUBA Y İLE



6



JANDAR­



MA ERİ TUTUKLAND I ı-a ve



ViRANŞEHi R - Viranşehi r 'd e dün kaçakçıla­ göz yumdukları i ddiası ilc 2 j andarma assubayı 6 cr adalete verilerek tu tuklanmışlardır. Assubay Yusuf Taymaz, Assubay Fikri Kork­



maz ilc Fettah Özkan, HÜJSeyi n B içer, Eyüp Çakır,



253



Ali Bayboğa, Mehmet Mısırlıoğlu ve Seyfettin Kül­ han adlı erierin kaçakçılarla anlaşarak önceki ge­ ce Gökçayır istasyonu civarından 1 200 sığırın Su­ riye'ye geçirilmesinc göz yumdukları i ddi a edi lmiş­ tir . . . » Mayında ölenler, kuytularda ölenler! . Ele geçirilen eşyalar ! . Paralar! . Yüzbinler! . Yüzbinler . . . Pazarlıklar, arkadan kafa! ara i sabet kurşunlar! . . . « . . . . . . KAÇAK olarak tutulan eşyadan, A ) Ka((ak altınların T. C. Merkez Bankası alım değeri­ nin, B ) Ecnebi para csharn ve tahvillerinin 3070 sayılı kanun a güre, Maliye Vekilliğince gösterilen makam tarafından t esbit olunacak değerinin, . . . . . .



% 25 'i kaçağı haber veren ve tutanlara alakah idareler bütçelerinin buna a i t faslından yarı yarıya verilir . . . . . » . .



.



.



)



« Mesela, şey yaparım Öllcc . . Kom bineye derim k i t e kmil malı alacan efendi . . Ş u n u n bımıın ı asfiye­ siyle değil, h a k k ı n ı gözet erek alacan malları . . Dev­ l e t üre t me çiftliğine derim



alacan h a k k ıynaı1 ..



ki, k u rban sen de mal



Bu m eydan, yani



mal pazarı



çok uzak .. De rim ki bunu şeh rin içine taşıyın, m il­



let k ı,c;m gcberir b u rada .. » «Ama b e n gezdim binayı, kalorifer var, kahvesi var, mal bağlama, ot verme, su içme



yerleri var,



.\atış memurla rı n ı n yeri var. >> « Var, va r olmaya y a u z ak . >> « Ş u n u n b u mm tavsiyesiyle



m al almak ne de­



me k ? » « Kombine geldi, t aınam .. Kombine ne yapacak ? Fakirin fukarınm m alıın alacak hemen, almasa acın­ dan ölecek hayvanlar, nah işte gör gözünle . . Üfür­ sen devrilecek mallar, ot yok ki yediresin, haydi ot h u ldun otu alacak para n e rede ? Olan otu Trabzon, R ize mize çekiyor, para va r



heriflerde .. B iz kendi



ihtiyacımız azıcık otu b ile satıyoruz,



286



n eden para



gerek . . Bankaya borç var, panka adamı dinler m i o t çı kmadı budaylar olmadı olam fareler k e m ird i diye ? Dimzemez. Otun kilosunu sat ıyorıız doksana, yiiz.e . . Hayvan bu ot ist e r sanımı ist er. ,



« Ne kadar i s ter mesela ? » dedi . . «Eski b ir İnci/'dir, Estonca .. >> dık, sandığın üzerinde bir ciltli



«Nasıl sizin hayvanlar, kuraklık ne yaptı size? >>



299



«Ne yapacak kuraklık, çalışan kuraklığı yener» dedi cevaben .. Sordum ne yaptıklarını .. Balya makinaları var­ mış, otun bol zamanında daha d a kiralarlarmış bal­ ya makinası ot için ve köyden 80-90 işçi alırlarmış başlarlarmış otları balyalamaya. . Kapıda kocaman pırıl pırıl bir Alman malı motorsiklet vardı, odada bir dürbün, bir çifte, kısa bir şemsiye duvarda ÜSJt üste asılı .. Eston ailelerinden birinin eviydi burası.. Evin büyükannesi taze fasulye doğruyordu, kururtacak­ larmış.. Çocu;klar önce Türkçe öğreniyorlar ve de Esıton 'ca.. İncil 'lerini okuyorlar. Anneleri mi? On­ lar Türkçe konuşmayı tercih ediyorlar.. Kız ver;di­ ·



ler, ama kız almadılar şimdiye dek. Beş ailede 30 insan varmış ..



« Tanrı gecinden versin, ölülerinizi nereye gö­ niüyorsunuz ? » « Ebedi b i r yola gittikten sonra toprak birdir. » de­ di . . « Mezarlıklarımız ayrıdır. . İyi geçiniriz köylüler­ le, kardeş gibi .. B iz onlara, onlar bize karışmazlar. . Hayvanlarımız var ve de otumuz samanımız, yem de kullanırız. . >> Sinek için gerekli tedıbir alınmış evde, ölülerin­ den belli ..



Bu yıl, belalı bir kış olacak . . Vartıo.ya uğradım, geceledim .. Varro şırın bir kasaba oldu artık.. Oyuncak bir kasaba. . Hani film­ ler için yapılır ya ka:sabalar, onun gibi.. Çok para



300



döküldü, çok para heder oLdu, çok emek heder ol­ du, ama Varto, eli yüzü düııgün bir kasaba şimdi.. Barakalar, minyatür dükkanlar kasabası.. Hele bir ta:belacı gelmiş Vaı.ıto'ya.. Dükkaniarın isimlerini, sahiplerinin isimlerıini bir güzel yazmış .. Elleri dert görmesin kimse .. Va�tıo'yu rbiraz da bu zevkli tabe­ lacının yazıları şirin ediyor .. Döndüm Başkent'e. Devlet Bakanı Seyfi Öztürık'ü aradım . . «Hoş geldin»dedi! .



Şaşıııdım. . «Nereden efendim? » dedim. «iki taraftan .. Önce Rusya'dan, drın .. Ne var ne yok Doğuda? »



sonra Doğu'­



«Size b i r şey söyleyeyim mi beyfendi, işi ciddi­ ye almıŞınız ben oralardayken .. Gelince okudum gazetelerde alınan tedbirleri.. Anlaşılan Otyam acık­ lı yazmasın, buna fırsat vermeyelim dediniz .. » ,,senin de istediğin bu değil miydi?» « Tabii b u .. » « Kars civarında ot ve saman depolaması yapı­ yoruz, yığıyoruz h epsini, B inlerce vagon şu anda doğuya gidiyor, k imisi yükleme yapıyor, kimisi bek­ liyor ara istasyonlarda. . Halka tohumluk bugday hibe edeceğiz, kimine satacağız ucuz fiyatla. Et Ba­ lık Kurumu'nun alımı 40.000.000 nu bulacak . . Gerer kirse bir kırk milyonluk daha alacağız. Parası ay­ rıldı, gerekli emirler verildi. . B iraz önce Rus Büyük-



301



elçisini kabul ettim, biliyorsun Dışişlerine de bakı­ yorum. 25 milyon liralık canlı hayvan satışına birbu­ çuk milyonluk bir ek anlaşması yaptık. İran'a et satışı devam :ediyor. Ardahan, Kars, Posof, Selim ve Arpaçay'a üç kişilik ekipler sevkettik alım için . . Giden vagonlar d a boş dönmeyecek, alınan hayvan­ lar Orta Anadolu'ya ve Batı Anadolu'ya çekilecek, azimliyiz, kararlıyız. Yani anlıyacağın yazıların bu sefer acıklı olmayacak.. » « Vali de iyi çalışıyor» dedim . . « Haa» dedi « 0 da seni çok sevmiş herg1ün her yerle temas ediyoruz, tedbirleri kon trol ediyoruz .. )) Demek ki telgrafın tellerinden,



Doğu'nun do­



laştığım yerlerinden haberler an an geliyordu Baş­



kente ! . Bunlardan bir tanesi sanırım « Cumhuriyet, ku­



raklığın peşinde)) i.di. Son olarak size bir şey dah a açıklayayım mı ? Öğünmek gibi olmasın, on yedi yıldır dol aş ının do­ ğuyu, özeHi kle .. Hiç bir zaman halkımı böylesi ne canından bezmi'Ş, ağaları, tefecileri, partizanlığı, kanunsuz para almayı, böylesine bol görmemiştim... Halkımı böylesine canından, n amu�;rundan, malıın­ d an emin o1maz durumda görmemiş,tim.. Halkımı böylesine birbirine düşman görmemiştıim. H alkı mı böylesine din 'beziııganlarının baskısı alltında gör­ memiştim.. Aydınlık veren öğretmen



topluluğunu



böylesine kahrolmuş görmemiştim. Sandıktan kim çıkarsa çıksın, bir daha çıksın,



bu



gördüklerimin , yazdıklarımın aksi Büyüklerin



öperim.



302



ellerinden,



bebelerin



olamaz ..



gözlerinden



Ankara - EKiM 1969



NOT : Hayvanlar ve İnsanlar'ın acısı dinmedi. Bu ya­ zı dizisinin Cumhuriyet'te yayımlanmasından son­



ra bazı Doğu'lu parlamenterler konuyu TBMM'ye getirdiler, gündem dışı konuşmalar yapıldı, önerge­ ler verildi. Ama Hayvanlqr ve İnsanlar'ın acısı yine dinmedi ! 20 Kasım 1 969 tarihinde Cumhuriyet gazetesi ve diğer gazetelerde şu haber yayımlanıyordu :



Doğu'da yem sıkıntısı artarak devam ediyor BİTLİS ( HA) « Yem sıkınt ısı çekilen çevremizde kepek ve ku­ ru ot karaborsaya düşmüştür. Hayvan sahiplerinin müracaatı sonucu Beledi­ ye tarafından askeri birliklerden bir miktar kepe1d 5 kuruştan alınıp 10 kuruşa satılmışsa da kısa za­ manda karaborsaya düşmüştür. Halk, tanzim satışı ile elde ettiği kepekleri pazarda 40 kuruşa satmak­ tadır. Ote yandan, askeri birliklerden alınan 80 ton kepek ise Tatvan ilçesine tahsis edilmiştir.



MUŞ'TA Demiryollarının Doğu illerine yüzde SO indirim­ li hayvan ve y� m nakli yapmasına rağmen, hayvan· cılık bölgesi çevremizde yem sıkıntısı çok artmı�tır. Erken bascıran kışla birlikte yem sıkın tısı çeken bü-



303



yük sürü sahipleri çevre illerden kamyonlarla kuru ot, saman ve kepek teminine başlamıştır.



VAN'DA Türkiye'de en erken kışın geldiği Başkale, Öz­ alp ve Çatak ilçeleri yem sıkıntısı çekmeye başla­ mıştır. B u bölgede bulunan sürü sahipleri geniş hayvan telefatını önleyememiş ve güç durumda kal­ mışlardır. »



23 Kasım 1 969 haber vardı :



tarihli Ulus gazetesinde de



şu



1 , 5 Milyon Hayvan Tehlikede Hazer, Doğuda kuraklı�a karşı alınan tedbirleri görüşmek üzere Meclis araştırması teklif etti



« Kars ve çevresinde hüküm süren kuraklık ve alınan tedbirlerin yetersizliği yüzünden bölge hal� kının perişan olduğunu bildiren C.H.P. Kars Sena­ törü Mehmet Hazer, Anayasanın 88 inci maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını istemiş• tir. Cumhuriyet Senatosu Başkanlığına konuya iliş­ kin olarak b ir önerge veren Hazer, vagon tahsisle• rinden gerçek üreticiden çok aracıların yararlandı­ ğını bunların yem ticareti ve vagon sırası satışına başladıklarını belirtmiştir. H azeri n Meclis AraŞtır• ması açılmasını isteyen önergesi şöyledir : «Bu yıl Kars ve çevresinde hüküm süren za­ mansız bir kuraklık bölge hayvancılığına ve ekono­ misine büyük zararlar vermiştir.



304



9



� ....



�� =



"'



.3., .,



... ·



-�



,Q = Q)



:aQ)



� ..



� �



.,_ -



.



. .



a



Hayvan yemi nakli için ucuz tarife uygulanma­ sı, Et ve Balı k Kurumu ve Devlet Üretme Çiftlikleri­ nin piyasaya müdahale etmesi, kredi yardımları, borçlarm ert elen mcsi, işçi kon tenjanı ıım arttırılma­ sı gibi miimkiiıı ve ınc1 kul tedb irlerin alınmasını, vak t inde ilg ili t ' c yet kili merciiere dııyıı rmııştıım. Buşbakaıı da durumu ye rinde gö rm ii ş ve gı:niş vaad­ lerde bulunmuştu. Beklenilen yardımlar yapılmadı, yapılanlar da yeterli ve et kili somıçlar vermedi. Ucuz yem nakliye tarifesi, iht iyacı olmayan bazı il­ /ere de l eşmil olımarak vugon t evzii ve t ahsisinde bölge aleyhine bir durım ı yarat ıldı. Aynı zamanda vagon tahsislerinden gerçek ii re t iciden ço k aracılar yararlandı. Bunlar yenı t icare t in e ve vagon s ı rası satışına başladılar. İş. başmdan böyle t u t ulduğu için soııradaıı düzeltmek de miimkiin olınadı. Bu yiizden de Kars'a yem sevkiyat ı bugüne kadar an­ ca k ih t iyaclll onda biri ormww vara b ilm i.�t ir. BİRB U Ç U K MiLYON HAYVANlN HAYATI TEHLiKEDE



Du rum böyle devam ederken kış aylarında Kars 'ta birbuçuk ın ilyon lıayvanı11 hayatı tehlikede­ dir. De vle tin diğer vasıtalarmdan ve imidin/arı ndan da /aydala11mak zaru rct haline gelmiş t i r. Et ve Balı k Ku ru m u da i i rc t ic idc n çok celcp­ lcrdr:: n alım yo p m z .:., gü nü nde wıgon t e m in cdeme­ miş, böYlece p iya sada diizcnleyici bir rol oyn aya­ m a ım ş t z r Ürc 1 m c ('iftliklerinilı m ii da lıal e s i ise lzis­ sedilmeyccck h i r ölçiidc lwlmrst ır. Halh uki bu çift­ likler lc öy liiıı i i n elinde h c rgii n fiyat ı dii.�·en genç ve zayzf hayvan ları alara k b es le yip iht iyaç bölgelerinde satabilir, kazanab ilirdi. .



305



Bölgede halk elinde bulıman onbinlerce at alı­ cı bulamadığımlan salıipsiz, başıboş kırlara bırakıl­ mış, kurda kuşa terkedilmiş bir lıaldedir. Bu milli servet gözlerimizin önünde heder olup gitmektedir. Bu konuda çok acil ve etkili bir devlet müdahalesi­ ne ihtiyaç vardır.



HALK TEFECiNİN PENÇESİNDE Devlet Süt Kurumu da piyasaya beklenilen olumlu yardımı yapamam.ı.�t ır. Üret ici yine tefecite­ rin elinde oyuncak, yine kilosu 130 kuruşa olan süt tefeciler eliyle 60 - 65 kuruştan alınmak tadır. Zirai kredi t eşvik ve geliştirme fonu yine belli kişilerin tekelinde. Bu krediler de halkın müzayaka halini sömürmede kullanılmaktadır. Böylece devlet im kanları ile vatandaş soyulması sürüp gitmekte­ dir. Ayrı bir işçi koııt enjam ise lı'ükiimetçe hiç dü­ şünülmemiştir. Bölge ekonomisi ve tarımını yakmdan ilgilendi­ ren yeııi ve zecri t edbirle r alınmadığı takdirde hay· van ve insan ölüm.üne sebep olacak bu duruma bir çare bulm.ak için konu hakkında bilgi edinmek üze­ re Anayasanın 88'inci maddesi gereğince bir Meclis araşt ırması açılbasım tcklif ederim. »



VE . . . Ve Günaydın Gazetesinin 6 Aralık 1 969 tarihli sayısının birinci sayfasını tamamen kaplayan baş­ lıklar şöyleydi : 8 sütun manşet :



« DOGU'DA MiLLET K I R ILIYOR >>



HİÇ Mİ ALLAH KORKUSU YOK? 306



DOGU'DAKİ VATANDAŞLARIMIZ BUGÜN, İNSAN AKLININ ALAMAYACACl BİR PERiŞANLIK İÇİNDE Gazctcd� ayrıca 8 fo t ograf vardı , acı . . Ağlaşan iki bebc, res i m al t ı şöyle : « Öğre t nıeı z im, Sarı da ötekiler gibi öldii . . » «Bırakın da rahat ölcyim » başlıklı bir yazının



aralarında, cançekişen, s ahipleri tarafından çekişti­ rilen bir at'ın çeşitli fotografları .. Kar yağmış, boy­ nu bükük lbi r at, kendi haline bırakılmış .. Ve en altta bir başka fotograf, i ki at yere uzanmış, sere serpe, karların üzerine .. Resim altı ise « Ölüm yolun­ da yalnız değildi. "



Bir başka fotograf.. B i r baba toprağa kapan­ mış, b i r tümseğin üzerine .. Resim altı «Evliidıımı öliimüne yelişemedi.. "



Ne yazmışız biz E kim ayında ? Bütün bunların olacağını.. Hoşça kalmayınız ilgililer ! . , F. O. 10 Aral ık 1 969 - Ankara



307



OTY AM, YlLl N CjAZETECiSi SEÇiLDi G"ÜMÜŞBAŞ DA HABER DALlNDA ÖDÜL ALDI ANKARA



Ankara miyeti'nin



leri Yanşması� sonuçlan 12 dal üzerin·



belli olmuş,



de düzenlenen



yarışınada



birincilik sadece, zann



«Can



Pa·



seri röportajıylr. ar.



kadaşımız Pikret Otyam'a verilmiştir. !ilde;



Ara



Otyam böyle· Güler'in



fo·



tografları, . Orhan Peker'in desenleriyle



«Can



hazırladığı



Pazarw seri



tajıyla bu yıl



zeteolsi»



röpor·



da «Yılın Ga·



seçilmiştir.



'