Eski Toplum [2] [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

paye



Çeviren: Ünsal Oskay



LEWIS HENRY MORGAN







ESKİ TOPLUM Il



PAYEL YAYlNLARI BUim



Kitaplan







80



: 28



dlzgl baskı : T.uba Matbuel -







laıpü filmleri : O.ni Grafik •



._ balicısı : Çetin Ofnt •



ciit : Ala MOcellıttı.nal



LEWIS HENRY MORGAN



ESKI YADA İNSANUÖIN BARBARLIK DÖNEMİNDEN GEÇEREK YABANlLLIKTAN UYGARLIGA YÜKS ELMESI "(,}ZERiNE: ARAŞTIRMALAR



II



Giriş'leri yazan, açıklayıcı ve yorumlayıcı notlan koyan, yayıma hazırlayan : ELEANOR BURKE LEACOCK



İngilizce aslından çeviren : ÜNSAL OSKAY



PAYEL YAYlNEVI Istanbul



Yapatin özgün adı : Anelant Socleı, • Ingilizce ilk basım :



187.7 (A.B.D.)



• Türkçe birinci basım : Haziran



1987



ICiNDEKILER



Xl. BÖLÜM



Romalılarda Soy



·



· Soy Temeline Göre Örgütlenmiş !talyan Kabllelerı - Roma'nın Kuruluşu - Bir Askeri Demokrasi Içinde OrgOtlenmlş Kablleler Roma Soyları - Bir Soylu Üyenın .Çiçero'dakl . Betimlenlml - Festus' takl - Varro'dakl Betlmlenlml - Erkek Soyçizgisinden Izlenen Soy­ geilmi - Soy Üyesinin Hakları, Ayrıcalıkları ve Yükümlülüklerı Eski Latin Toplumunun Demokratik Kuruluşu - Soy Üyesi Kişllerin Sayısı 11 •...•.••.••....•..•..•. ..•.... ...•••••...• .••.•..••••...•..•.••••..••••••



XII. BÖLÜM



Romalılarda Curla, Kablle ve Halk Roma Soy Toplumu - Orgütlenmeslnln Dört Aşaması - 1. Soy� 2. Curla'nın On Soydan Oluşması- 3. Kablle'nin On Curla'dan -oluşması - 4. Populus Romanus'un Üç Kabileden Oluşması- Sayı­ s_al . Oranları - Nasıl Oluşturu!dular - Soyların Roma'da Toplanma­ sı - Roma Senatosu - Görevleri - Halk Kurultayı - Vetkileri Egemen Halk - Askeri Komutanlık (Rex) MakAmı - Vetkileri ve GÖrevlerı - R oma'da Soy· Kurumlarının Oz�e Demokratik OluŞIIirı . .. . . 41 lar



-



•.•••.•••..•.•••••••.•••••.••.•••••••••••• ...



.



.....



.................



..



XIII. BÖLÜM



Roma Siyasal Toplumunun Kurumleşması Siyasal Toplumu Oluşturan, Ortak Çıkarları SaAiamak Üzere Hukuken Örgütlenmiş ve Devlet Hayatına Katılabilen Halk TopluluQu -. Plebler: Tam Ozgür Olmayan, Patrlci'lerle Evlenemeyen, Silah Ta-



8



ICINDEKILER



.şıyamayan, Seçme ve Seçilme Hakkı Olmayanlar Cllent'J., (Yanaş­ malar) : Tutsaklık, Göç, Sıöınma Neden:yte Yenf Gerdıkleri Soy'da ıBaöımlı Durumda Yaşayan, 'Daha Sonra, Cumhuriyet Döneminde Pleb­ �ere Karışerak Ortadan Kalkan Sınıf - Patrlcf.'ter: Roma•nın b: Top;. aumunda Soy'ların Üyesi Olan, Roma Kentini Kan:fuklart Söyferıaa. Tam •Özgür ve Büyük Toprak Sahibi Asi:ler, Roma'nın lDe: Popufus'lf Yatan­ ıdaşlrk Haklarına Sahip Olan Sınıf, Sonradan Pleblet- efe Bu Hakkı Kazan­ .mıştır - Düzenin Sınırlılıkları - Servlus Tultırtıa"un Yasa D&amle­ melerl - Mülkiyetil Sınıfların Kurumtaşması - Yüzler'In (Centwtll'la­ rın) Kururnlaşması - Eşitsizliğe Daya�ı Oyverme - Centurla Komite­ lerı (Askeri ve Mali Konulardaki Görü�melerde M9clls mbi ll)g&en. Komitelerı - Yönetim, Seçim, Qln ve askerlik tşferEyle lfgill< Halk Meclisi olan Comltla Curlata'ların yerini alması - Smıflar Soy"larrn Verını Alıyor - Nüfusun Vergilanabilecek Mal varfığmın Sayım Ye .Kaydı - Plebler Vatandaş Yapılıyor - Kendini Savunab:len MahaFieler - Taşra Bucakları .(Tribus Rustlcae) Kurumu - (Roma KentJndekiJ Ka­ :bllelerln Sayısı Dörde Çıkarılıyor - Kandaşlık Verme Bfr Yerde Sü­ rekli Yaşamanın Esas Alınması - Yeni Siyasal' Sistemin Karaliteri­ Soy Örgütlenmesinin Çökmesi ve Ortadan Kalkması. - Gerçekfeştrrıdl ğt Işle r : 10 -



....... . . . . . . ............. ........ ........ . ...........................



XIV. BÖlÜM Soygeliminin Kadın Soyçizgisi Verine EIIW' � · lzlenmeye Başlamasi ; · Bu Değişim Nasıl Gerçekleşmiş Olabltlr - Mafvarh§tmn Vera­ :setl Itici Güç - Likyalılar Arasında Kadın Soyçfzgfslnden Soygeli­ mı - Giritlllerde - Etrüsklerde - Kekrop'lar Zamanında Atina'da da ·Görotme Olasılığı - Locrlan'ların Yüz Allesi - Evlenmelerle liglll ;Kanıtlar - Grek Kabileleri Arasında Turan Biçimi Kandaşlık SistemiJ>analdae'lar Efsanesi ............................... ....................... 95



l



XV. BÖLÜM Insanlığın Dığer Kabllelerinde Soylar



lskoç Klanı - Irianda Sapt'l - Germen Kabıtelart - Daha Eski 'Bir Soy'sal Sistemin Izleri - Gilney Asyalı Kabllelerde Soylar Uralll Kabıtelerde - Çinlllerin Yüz Ailesi. - I brani Kablleleri - Soy va Fratrtlarden Oluştuğu Açıkça Görülüyor Afrika Kabllelerinde ·



-



.



IÇINDEKILER .,



7




sağlamışlardır. Bu kabHelerin Alban Reisierinin üstünlük kurduklj'l.rl günlerden Servius Tullius'un zamanına dek yaptıklan ve başlanndan geçenler birçok efsanelere, masallara, halk hi­ kayelerine konu olmuştur. Ama kurumlarda ve toplumsal görenekierde yer alan bazı olgular, bu olguların önceki durumlarını gözler önüne seren tarihsel döneme de akta­ nlmış bulunuyor. Ma.Sallarda, efsanelerde, geleneklerde yer alan bu geçmişin eski olgulan, olmuş olaylan özetle­ yen tarihten bile önemli bir kaynaktır. Tarih döneminin başlangıcında var olan La.tinlerin kurduğu toplumsal kurumlar arasında soylar, cur.ia'lar ve kabileler yer almaktadır. Romulus ve ardıllannın üzerinı. de Roma iktidannı oluşturup kurduklan temeli bu kurum­ lar sağlamıştır. Yeni yünetim (devlet> nereden ba�ılırsa. bakılsın, doğal bir gelişmenin ürünü olmayıp, yapısal diz­ genin üst düzey üyelerinin bazı yasa düzenlemeleri ile de­ ğiştirilmesinden oluşturulmuştur. Örgütlenmenin temelini oluşturan soy'lar ise doğal gelişmelerinin ürünüydüler ve ister ortak bir soydan gelmiş olmaya, isterse ana tarafın­ daki soyçizgisindaki yakınlık ilişkilerine dayanmış olsun­ lar, bu özellikleri değişmiyordu. Yani, Latin soyları aynı soygelimine dayanıyorlardı: Sabine'ler ve diğer soylar -Etrüskler bunun dışındadır- Kanbağına göre ku­ ıı.ılmuşla.rdı., Romulus'un ardıllanndan dördüncüsü olan Tarquiniu5 Priscus'un zamanmda örgütlenmede sayısal _



·



.



ROMALILARDA SOY



ıs



bir sıralanmaya gidilmlştl;· yani, her curia'da on soy, her kabilade on curia buluıiuyordu; ve Romalılar toplulu� uç kabileden oluşmuştu; böylece, baba soyuna dayanari tek bir toplum Cgentile society) içinde toplam üç yüz. soy top­ luluğu bir araya getirilmiş ve aralannda bir bütünlük sağ­ lanmış bulunuyordu. Romulus, seylardan oluşan ve ayn ayn yerlerde yer­ leşmiş topluluklar şeklinde yaşayan bir kabileler konfe­ derasyonu�un, ne bir amaç birliği kurmakta, ne de bu kü­ ÇÜk ve bağımsız topluluklann dışında bir toplum kurmak­ ta yeterli olamıyacaklannı görebilecek kadar bilgiliydi. Parçalanma eğilimi, federal kuruluş ilkesinin getire­ ceği yararlan etkisiz kılacak nitellkteydl. Merkeziyetçilik ve kaynaşma, Romulus ve çağdaşı olan akıllı kimselerin bu konuda bulabildikleri çare oluyordu. Bu bulunan çare, o dönem için parlak bir hareketti; fakat Romulus'un döne­ minden başlayıp Servius Tullius'un yönetimi a.ltında si­ yasal toplumun kurumlaştınldığı güne .kadarki gelişmeleri ,açısından düşünülecek olursa çok daha önemli denebile­ cek bir önlem olmuştur. Atina'lı kabHelerin yolunu izleye­ rek tek bir şehirde toplanmakla, beş kuşaklık bir süre için­ de soy örgütlenmesine dayalı bir yönetim yerine, siyasal toplum örgütlenmesine dayanan bir yönetime tam olarak ulaşm1şlardır. OkuyUcuya bazı genel nitelikteki olgulan anımsat­ makta yarar vardır. Romulus, Palatina tepesi yörelerinde yaşayan yüz kadar LAtin soyunu birleştirerek, bunlardan bir kabile topluluğu olan Ramne'leri kurmuştur. Mutlu bir şans eseri olarak, koşullar elverişli gitmiş, bu yeni toplulu­ ğa birçok Sabine soyu katılmıŞ, sayılan kısa zamanda yüz soyu bulan bu halktan ikinci kabile olan Titie'ler .kabilesi kurulmuş;" ve Tarquinius Priscus zamanında yöredeki Et­ rüsk'ler de dahil olmak üzere, çeşitli soylardan kurulu yüz soyluk üÇÜncü kabile olan Lucerco kabİlesi ortaya. çıkmış-. tır. Böylece, yüz ·Yillık bir· süre içinde·. üÇ yüz·soyluk bir top­ luluk Roma'ya yerleşmiş. ve artık ROma Senatosu 'de'niıen ·



'



16



ESKI TOPLUM



reisler kurulunun, comiticı cı.iricıtcı d'enen halk meclisinin, ve rex denen komutanın yönetimi altında örgütlenmelerini



t'amamlamışlardır. Bu örgütlenmelerin tamamlanmaların­



'da, İtalya



yarımadasında askeri bir



üstünlük kazanmak



gibi belirli ve tek bir a�aca sahip olmalarının .da etkisi ol. muştur.



Romulus'un kurdu�u düzende ve daha sonralan Servius



Tullius'un düzenlemelerinde, yönetimin başat eğilimi aske-



11 nitelikte old� için, yönetim aslında bir askeri demok-. rasiydi. Fakat burada şu da. belirtilmelidir ki, yeni ve uz­



laşmaz bir öğe olan Roma sena.tosu bu dönemde topluni­ sal sistemin merkezinde yer alıyor; Pcıtrici'ler denen kim­



seleri temsil ediyordu. Böylece, bir anda, ortaya ayrıcalıklı bir sınıf çıkıyor; daha önce soy sisteminde yer a.lmışken, bu · kez siyasal toplumda da yer alıyor;



sonunda,



soy'lardan



gelen demokratik ilkeleri de bir anda yıkıp atıyordu. Ya­



rattığı pcıtricicın'ler sınırı . ile birlikte, Senato, Roma toplu-· munun kurumlannı ve yazgısını







değiştirmiş;



CRamalıla­



--çJ geçmişlerinden devraldıklan (demokratik --ç.) te­



mellerin do�al olarak ulaştıraca� Atinalılarınkine benzer bir gelecekten yoksun kılmıştır.



Ana özellikleri bakımından bu yeni örgütlenme a.ske-



11 amaçlar için gerçekten çok akıllıca. yapılmış bir düzen­ lemeydi. Çok geçmeden, bu yeni düzenlemelerle Romalı­



lar diğer İtalyan kabilelerini aşıp, tüm yanmada. üzerinde



egemenlik kurmuşlardır.



LAtin ve diğer İtalyan kabilelerindeki soy örgütlenme­



si . konusu Niebuhr, Hermann, Mommsen, Long ve diğer­ lerince incelenmiş; fakat bunların yazdıklan eserler İtal­ yan soylannın Cgens)



yapılarını ve temel ilkelerini açık­



lamakta yetersiz kalmıştır. Bunun nedeni,· sörunun bazı bö­ lümlerinin karanlık ve kanşık bir görünüm taşıması ve LA­ tin yazarlannda ayrıntılara inen ·bilgilerin bulunma.yışı­



dır. Bir başka nedent ise, adlan verilen ilk yazarlardan ba.­ . zılannın, aile lle soy arasındaki ilişkiye ait yanlış bir an­



la�a sahip bulunmalan olmuştur. Bu yazarlar, soy'da her



ROMALILARDA SOY



17



ailenin bir kısmı yer aldığı halde, ailelerin bütününün yer aldığını sanmışlardır. Bu ise, toplumsal örgütlenmede ve toplumsal sistemde soyun değil de ailenin birim olduğuna inanmaların a yol açmıştır. Sorunu incelemekte, bu yazar­ ların vardıkları noktayı aşmak güç gibi görünebilir; fakat soy topluluğunun



eskil yapısından elde ettiğimiz bilgiler



soyun bugün hala açıklığa kavuşmamış özelliklerini aydınlatmamızda yararlı olabilecek durumdadır.



·



İtalyan kabileleri arasında soy örgütlenmesinin yaygın oluşuna değinen Niebuhr şöyle demektedir: •Atina soyları­ nın karakterlerine bakarak Roma soyları hakkında yargı­ lara varılamıyacağını ileri süren kimselerin, bütün bir eski dünyada egemen konumdaki bir kurumun nasıl olup da İtalya'da ayrı, Grek ülkesinde ayrı karakterde olabildiğini



açıklamaları gerekir .. . Gerek Atinalılar, gerek Gephyrae­ an'lar ya da Salamin'ler; Roma da ise, Romalılar ve Tus­ culan'lar gibi bütün yurttaş toplulukları hep böyle bölün­ müşlerdir.3 Romalılarda soy örgütlenmesinin varlığından sonra, sı­ ra, soy örgütlenmesinin doğasını, soy'daki hakları, ayrıca­ lıklan ve yükümlülükleri; bir toplumsal



sistemin üyeleri



olan sorlar arasındaki ilişkileri incelemeye gelmiş bulunu­ yor. Bunu bitirdikten sonra da, soyların curia'larla, kabi­ lelerle,



ve bir kısmını kendilerinin olşturdukları halkın



geri kalan kısmı ile ilgileneceğiz. Bunları, bundan sonra­



ki bölümde ele alacağız. Bulunabilecek bütün kaynaklardaki bilgiler bir araya getirildikten sonra, bu bilgilerin birçok yönlerden yetersiz kaldığı; soyun bu



nedenle,



işlev ve özelliklerine ilişkin birçok sorunun



ancak



çıkarsamalarla



değerlendirilebUeceği



görülecektir. Soyların yetki ve iktidarları, Romalılar ara· smda tarihsel gelişme tam olarak yenı siyasal kuruluşlara



tamamlanmadan önce,



aktarılmış bulunuyordu. Bu ne­



denle de, zaten devri geçmiş bir toplumsal sisteme dayan3) •History of Rome,• 1. c., 1. 241, 245.



18



ESKI TOPLUM



mak, bunu temel almak gibi bir zorunluluk Romalılar için pratikte söz konusu bile değildi. Bizim tarih dönemimizin, ikinci yüzyılının başlarında lnstitutes adlı eserini yazan Gaius bütün bir jus gentilicium'un devrinin kapandığını, bu nedenle, konu üzerinde durmanın yersiz olacağını söy­ lemiştir.4 Fakat Roma'nın kuruluşu sırasında da, kurulu­ şundan sonraki birkaç yüzyıl boyunca da soy örgütlenme­ si canlılığını sürdürebilmlştir. Soy'un özellikleri üzerinde durmadan önce, soy ve soy üyesini Romalıların nasıl tanıınladıklarını, soygeliminde nasıl bir yol izlediklerini ele almak gerekmektedir. Çiçero' nun Topics adlı eserinde bir soy üyesi (gentilis) şöyle ta­ nımlanmaktadır: ·Aralarında aynı ismi taşıyan kimseler­ den olan kişilerdir.,. Bu yeterli değildir. Bir kere, özgür ana-babalardan doğmuş olduklarını belirtelim. Bu da ye­ terli değildir. Ki, içlerinden hiçbirinin ataları köle olma­ mış olsa bile, yeterli değildi.r. Daha başka özellikler de ge­ rekiyor. Hiçbirinin hiçbir zaman soy'dan çıkarılınaınış ol­ ması da gerekmektedir. Bunlar belki de yetecektir. Çünkü, Pontiff'li Scaevola'nın bu tanıma katmak isteyeceği bir şey­ ler olup olmadığını bileıniyoruro.5 Festus böyle bir nokta­ ya değiniyor: ·Bir soy üyesi, aynı kökten gelen ve aynı ismi taşıyan kimse olarak tanımlanmaktadır • Varro'da şöyle yazıyor. «Aeınilius olan bir adaının çocuğu Aemilii sayılır ve soy üyesi olur; Aeınilius teriminden de soy topluluğu anlaşılır. 1 ...



..



Çiçero soy'u tanımlamaya girişıneıniştir. Daha çok, soy'la ilişkinin olup olmadığını sınayacak . belirli ölçüler koymaya çalışmıştır. Bu tanırolann hiçbiri soy'un içerik­ lerinin neler olduğunu; yani, bir· farazi ilk-atadan gelen 4) •lnst.,• Ili, 17. 5) •Cicero, Topica 6." 6) Smith'in •Die. Gk. and Rom. Antlq.• de Soy maddesindeki alın­



tılarıyla. 7) Varro, •De



Ungua



Latlna,• l'b. vill, cep. 4.



ROMALILARDA SOY



19



kimselerin hepsinin mi, bir kısmının mı, şu ya da bu los­ mının mı soy'un adını taşıyabilece�ini göstermemektedir. Soygelimi erkek tarafının soyçizgisinden izlendi�inde, er­ kek soygeliminden kimseler soyun üyesi sayılacaklar; buna karşılık soygeliminin kadın tarafının soyçizgisinden izlen­ mesi halinde, yalnızca kadın tarafındaki soygeliminin gös­ terdi� kimseler soy üyesi olabileceklerdir. Kadın tarafının, ya da erkek tarafının soyçlzglsindeki soygelimi diye bir kı­ lıtlama yoksa erkek ve kadın soygeliminden olan herkes soy'un üyesi sayılacaktır. Elimizdeki tanımlamalara bakı­ lacak olursa, erkek soygelimi esasının yaygın oldu�nu kabul etmek gerekmektedir. Soy üyelerinin yalnızca erkek soygeliminden gelen kimseler oldu�nu gösteren başka kay­ naklar da bulunmaktadır. Romalılardaki soya�acı ilkeleri (genealogies) bu durumu açıkça kanıtlamaktadır. Çiçero, soy üyelerinin ancak erkek soygeliminden gelen kimseler oldu�nu unutmu.ş görünmektedir. Bu. durum Festus ve Varro tarafından kısmen açıklanmış bulunmaktadır. Aemi­ lius olan birinin çocuklan, Varro'nun belirtti� gibi, Aemilii adını almakta ve soy üyesi sayılmaktadır. Bunun icin� soy' un adını taşıyan birinin çocu� olması gerekmektedir. Çi­ çero'ya göre ise, bir soy üyesinin soy'un adını taşıması ge­ rekmektedir. Romalı tribune Canuleius'un · seçimle ge39) C cero, ccPro Domo,» bölüm 1 3.



38



ESKI TOPLUM



llnen bir makamdı; senatörlüğe seçimle ya da atanmayla geliniyordu, cansul'ler ve daha alt düzeylerdeki magistra­ te'ler de seçimle göreve geliyorlardı. Rahipler zümresine; Numa'nm kurumlaştırdığı bu topluluğa gelince durum değişiy:ordu. Önceleri rahipler arasında boşalan bir yer oldugunda bu yeri rahiplerin kendileri seçim yaparak dol­ duruyorlardı. Livy, yaklaşık M.Ö. 212'de, comitia (mec• lisl tarafından pontifex maximus (baş rahipl seçiminden söz etmektedir.'o Lex Domitia ile birlikte, çeşitli ruhban sınıfının . üyelerini seçme hakkı halka geçmiş, fakat bu ya­ sa Sulla zamanmda yeniden değiştirilmiştir.u Latin soy­ lan arasında tarih döneminin başından itibaren seçimle göreve gelme ilkesinin geçerlilikte olması ve sonralan cumhuriyet döneminde de varlığını sürdürmesi, reislik gö­ revine seçim yoluyla gelinmiş olması gerektiğini göster­ mektedir. Roma toplumsal sistemlerinin birçok alanlarda kendini gösteren demokratik nitelikleri de, soy örgütlen­ mesinden kalmıştır. Bu nedenle, reislik makamının vera­ setle babadan oğula kaldığıni ileri sürebilmek için olumlu kanıtıara dayanmak gerekmektedir. Görevlendirmenin ya- · şam boyunca olması nedeniyle, seçme hakkının yanı sıra azıetme hakkının c;ia varlığını gerektirmekteydi. Bu reisler, ya da reisler arasından seçilen bir grup, . Roma kurulmadan önceki dönemde, Latin kabilelerinde en önemli yönetim organı olan kabile kurullarını oluşturmuş­ lardır. Greklerde olduğu gibi, Latin kabileleri arasında da yönetimin üç kuvvetin eşgüdümlenmesine dayandığı anla­ şılmaktadır": reisler kurulu; kabulü ya da reddi için en önemli ka�usal önlem ve tasanların kendisine sunulduğu, bu nedenle de daha önemli sayılması gereken halk mec­ lisi (kurultayı> , ve askerl komutan. Mommsen, ·Bütün bu kantonlar (kabileler> ilkel zamanlarda siyasal yönden egemendi, her biri kendi prensi tarafından yönetilmekte



40) Llvy, XXV, 5. 41) Smith, •Die., Art. Pontlfex.•



ROMALILARDA



SOY



39



yaşlılar meclisi ve savaşçılar. kurultayı da prense yardım­ olmaktaydı,.. demektedir.4t Mommsen'in belirttiği sırayı değiştirmek ve bazı yOnlerden eleştiriye açık tutmak gerek­ mektedir. Toplumsal sistem içindeki · merkezi öneminden ve yüklenditi işlevlerden dolayı yaşlılar meclisiıün, toplu­ mun yönetiminde en yüksek konumda olması gerekmek­ tedir. Yönetimin başmda 1 da, askeri komutan değil, bu ku­ rul bulunmaktadır. •Akdeniz'in kıyılarında yaşayan uy­ ııar uluslarin kentlerinde,• diyor Niebuhr, •senatolar da, en az halk meclisleri kadar devletin önemli bir ögesi sa- . yılmaktaydı. Senato yaşlı yurttaşlardan, seçimle oluştu­ rulmuş bir kuruluştu. Aristo'ya söre, ister aristokratik, is­ ter demokratik olsun, senatolar, ollgarşilerde bile egemen­ u.gı paylaşan bir kuruluştu; bazı bellrll kamusal sorunlarda senato üyelerinin de görevlendirüdiği olurdu 4s Soy top­ luluğundaki reisler kurulunun yerini, siyasal toplumda artık, senatolar almıştı. İlk Roma sena�osunu Romulus kurmuştur. Bu senato yüz yaşlı adamdan oluşan bir top­ luluktu. O zamanlar soy'ların sayısı da yüzü aşmadığı için, senatonun bu kabile reisierinden meydana ·geldiği, haklı _olarak, düşünülebilir. Senato üyeliği yaşam boyunca geli. nen ve kişiye bağlı Cmiras bırakılamayanl bir görevdi. Bu­ nu, o sırada reisierin kendi görevlerine de seçimle ve ya­ tam boyunca getirilmelerine dayanarak ileri sürüyoruz. E:ıer bu görev için durum bunun tersi olsaydı, Roma se­ natosunun da üyeliğin miras bırakılabildiği bir kuruluş olması gerekirdi. Eski toplumun özü yönünden demokratik olan kuruluşunun işlevine, Grek ve Roma soy toplumla­ nndan söz eden modern tarih çalışmlarında bu konuda bir açıklık, bir kesinlik yoksa da, bitçok yerde rastlamak­ tayız. cı



.•



Roma soy örgütlerinde kaç kişilik nüfus topluluğu bu­ lunduğu konusunda, şanslıyız; bu konularda bazı bilgile-



42) •History of Home,• 43) A.g.y., 1, 258.



ı.



66.



. 40



ESKI TOPLUM



re sahibiz. Yaklaşık olarak



M.Ö. 474'de Fabian soyu sena­



toya başvurarak Veientian savaşını kendi başlarına yürüt­ mek istediklerini; bunun için de, büyük bir ordudan çok, ' sürekli bir ordu kurmak gerektiğini bildirmiştir.44 Bu öne­ rileri kabul edilmiş, hepsi de



patrician



olan üç yüz altmış



askerlik bir ordu kurarak yurttaşlarının alkışiarı arasında Roma'nın dışına sefere çıkmışlardır.411 Birçok başarılı



sa­



vaşlardan sonra, pusuya düşmüşler ve tek kişi kalmama­ casın a kırılmışlardır. Fakat gerilerinde Roma'da



erginlik



çağına yeni gelmiş bir oğlan bırakmışlardı. Fabian soyu­ nu bu oğlan yürütecekti.40 Üç yüz altmış kişinin savaşa giderken gerilerinde sadece tek bir çocuk bırakmış olduk­ larına inanmak güçtür. Fakat böyle yazılıyor. Askerlerin sayısı kadar da, aynı soy topluluğunda, kadın olması ge­ rekmektedir. Erkeklerin çocukları ile birlikte, Fabian soy' undan en az yedi yüz kişi kadar soy üyesi olduğu düşünü­ lebilir. Roma soyundaki hakları, yükümlülükleri ve görevle­ ri yeterince açıklayamamamıza rağmen, toplumsal, dinsel ve yönetsel etkinliklerin merkezinde soy örgütünün bulun-



, duğun u yeterince belirtabildiğimizi sanıyorum. Toplumsal sistemlerinin birimi olarak da, soy örgütü daha üst düzey­ deki kuruluşlara da yansımış; bunların içeriği olarak üst örgütlenmelerde de yer almıştır. Roma kurumlarınm nasıl oluştuklarını, nasıl geliştiklerini tam olarak anlayabilmek için, Roma soy topluluğuna ilişkin, bugünkünden çok da­ ha geniş bilgilere sahip olmamız gerektiğini belirtelim.



44) Livy, ii, 48. 45) A.g.y. ii, 49.



46) 306 kişi yeterince mahvalduklarını kabul ediyor. Çünkü Fa­ blus soyundan gelen, yaşı ergenliğe yakın olan bir kişiyi Roma hal­ kının kritik sorunları Için ve iç savaşın zehirli yılanına karşı, geleceğin en büyük yardımı olsun diye Roma'da bırakıyorlar. • - Livy, ii, SO; ve bak. Ovid, Fas tl • , ii, 1 93. •







XII. BÖLÜM



ROMALILARDA CURIA, KABILE VE HALK



Romalılarda soy toplulu�unu inceledikten sonra, şim­ di sıra, soy'lardan oluşan



curia, curta'lardan



oluşan kabile



ve kabilelerden oluşan Roma ulusuna ya da halk topluluğu­ na gelmiş bulunuyor. Konumuzun çerçevesi içinde kalma­ mız için, toplumun kuruluşunu



Romulus'un



zamanından



Servius Tullius'a kadar inceleyecek; soy sisteminin orta­ dan kalkmaya ve yeni siyasal sistemin kurulmaya başla­ dı�ı cumhuriyetin ilk dönemindeki bazı



değişimlere de



değineceğiz. Görüleceği üzere, tıpkı Atinalılarda olduğu



gibi, biri



yeni oluşan, diğeri ise devrini tamamlamış bulunan iki ay­ n yönetim örgütenınesi aynı toplumda, bir süre birlikte



varlıklarını sürdürebilmişlerdir. temel alan toplum;



diğeri ise,



alacak olan, ülke-toprağına



Birincisi, kendine soy'ları zamanla birincinin yerini



ve özel mülkiyete dayalı dev­



let. Geçiş dönemine ait bir yönetimin, ister istemez, karma­ şık ve anlaşılması güç bir görünüm taşıyacağı açıktır. Bu geçiş dönemin �eki değişimler şiddete dayanmayan, azar azar gelişen bir süreçle



gerçekleşmiş değişimlerdi. Bun­



lar, Romulus ile başlamış, Servius Tullius zamanında ise, henüz tam bir kusursuzluğa erişmemiş bile olsalar, ta­ mamlanmış saytlırlar. Bu değişimler yeni yeni ortaya çı-



42



ESKI TOPLUM



kan Roma Topluluğu



CCommonwealthl ıçın önemli olay­



larla dolu iki yüz yıllık bir dönemde gerçekleşmişlerdir. Soy örgütünün tarihini, devlet yaşamındaki etkilerinin



erdiği döneme dek izleyebilmek, için



curia,



sona



kabile ve ulus



topluluklan üzerinde durulduktan sonra, yeni siyasal sis­ tem hakkında da bazı açıklamalar yapmak d�r. Bu son konuya, bundan



ğiz.



gerekmekte­



sonraki bölümde değinece­



Romalılarda soy toplumu dört örgütlenme aşamasın­



dan geçmiştir: önce, bir kan yakınları topluluğu olduğu



ve toplumsal sistemin birimini oluşturduğu aşama; ikin­



cisi, Greklerdeki fratri'ye benzeyen ve daha üst bir ·· yapı­



da birleşmiş on soydan oluşan



curia;



üçüncüsü, on



curia'



dan oluşan ve soy toplumu kurumlarının çerçevesi içinde ulus topluluğunun bazı özelliklerini taşıyan kabile aşa­



ması; dördüncüsü, Tullus Hostilius zamanında, üç yüz soy'u



kapsayan ve soy örgütlenmesine dayanan tek bir toplum



çatısı altında kaynaşarak birleşmiş üç kabilenin meydana



getirdiği Roma Ulusu lelerinin



hepsinin



de,



C Populus Romanusl . İtalyan kabi­ tarih



dönemine



birbiriyle aynı biçimde örgütlenip



geçiş



günlerinde



örgütlenmedikleri, ba­



zı veriler nedeniyle, bir sorun olarak ortadadır. Bu nokta,



bir yana, Roma curia'sının Grek fratrisinden, ya da diğer



İtalyan kabilelerindeki fratrilerden daha gelişkin bir ör­ gütlenme olduğu; Roma



kabilesinin, gittikçe kalabalıkla­



şan ve büyüyen bir örgütlenme olarak, diğer İtalyan ka­



hilelerine oranla, daha kapsamlı ve örgütlü bir topluluk



oldüğu kabul edilebilir.



Bu



görüşümüzü



destekleyen ba­



zı kanıtıara az sonra değineceğiz. Romulus'un günlerinden



önce bile, çeşitli dallanyla



bir bütün olarak, İtalyanlar kalabalık bir halk topluluğu



görünümü kazanmış bulunuyorlardı.



Çok sayıda,



küçük kabHelerin ortaya çıkmış olması,



küçük



soy örgütlenme­



sinin kaçınılmaz sonucu olan çözülme ve parçalanıp ufa­ lanma dönemine



gelindiğini



olduğu kadar, diğer İtalyan



göstermekteydi.



kabilelerinde



de



Latinlerdaı



önemli so-



43



ROMALILARDA CURIA. KABILE VE HALK



etiayan



nuçl� s



herhangi bir kuruluşa geçilememişse de,



konfederasyon kurma



zorunluluğuna gelip



dayanılmıştı.



Koşullar tam bu noktadayken, Romulus'un yaptığı öne sü­ rülen işler gerçekleştirilmiştir: · Tiber'in kıyılannda yÜZ soy'luk bir Latin toplulutunun toplanması; ardından, Sa­ bin, Latin, EtrÜSk ve dlter kökenierden iki yüz soy'un da­ ha toplanması ve bunların tek bir halk topluluğu meydana getirecek şekilde aralannda kaynaşmaya başlaması. Bun­ lar ise, Roma'nın kuruluşuna, Roma güç ve uygarlığının oluşumuna yol açacak başlıca koşulları hazırlamış oluyor­ du.



yeni



siyasal sisteme C yani -ç. l , kişilere ve kişisel iliş­



kilere dayalı bir toplum yerine, ülke topratına ve özel mül­



kiyete dayalı yenı bir yönetime geçişi ise Romulus'un baş­ Iattıtı ve ardıllarının tamamladıtı bu soy ve kabileleri tek bir yönetim altında toplama süreci satlamıştır. Roma'nın yedi krallar denen bu yöneticilerinin gerçek kişiler mi, yoksa mitolojik kişiler mi oldukları; bunlar ta­ rafından



yapıldığı



kabul . edilen



yasa düzenlemelerinin



gerçek mi, efsane mi olduğu, Latin tophimunun eski · yapı­ sına ait bu olgular · Roma kurumlarında yer aldıkları ve böylece tarih dönemine de



aktarılmış



bulunduklan için,



çok · önem taşımamaktadır. Gerçekten, insanın gelişmesini sağlayan



olguların,



belirli



kişilerden



bağımsız



olarak,



ınaddi kalmtılar biçiminde varlıklarını sürdürebilmeleı:f, kurumlarda, görenekierde ve Adetlerde kristalize olmala­ rı sevinilecek bir durumdur. Tarihçiler, bir çeşit ihtiyaç­



tan



olsa gerek,



önem



olayların



oluşmasında bireylere



büyük



veririer; böylece geçici nitelikte olan kişileri, asıl



kalıcı ve sürekli olan ilkelerin yerine koymuş olurlar. Sa­ yesinde her Çeşit ilerlemenin gerçekleşma olanağı bulduğu toplumun kendi



fazla,



butünlüğü



içindeki işleyişi,



bazı kişilerin marifetlymiş gibi



gereğinden



gösterilmekte, ka­



munun akıl ve zekAsının bu alandaki etkileri fazlasıyla küçümsenmektedir. Genel olarak, görülecektir ki, insanlık tarihinin temeli, halkın bulduğu, halkın işleyip geliştirditi ve halkın kurumlannda, göreneklerinde, buluş ve keşifle..:.



ESKI TOPLUM rinde ifadesini bulan fikir ve düşüncelerin gelişmesine bağ­



lı olmuştur.



H er curia on soy, her kabile on curia ve hepsi birden



üç kabile olmak üzere yapılan sayısal düzenleme, ilk iki



kabileler topluluğu için Romulus'un zamanından daha eski­



lere gitmeyen yQ.Sa düzenlemelerinin



sonucudur. Bu işin



başarılmasında, uzlaşma ya da fetih yoluyla, çevredeki ka­ bilelerin de topluluğa katılmasının büyük payı olmuştur.



Bunun meyvalarından, en çok, Titie'ler, ve Lucere'lerin ar­



dı ardına oluşturulmalarında yararlanılmıştır. Fakat yüz­



yıllar boyunca böyle sayısal bir düzenlemeyi koruyup sür­



dürmek, özellikle curia'lar içindeki soy'ların sayısı yönün­



den, mümkün olamamıştır.



Grek fratrisinin, yönetsel bir örgütten çok, dinsel



ve



toplumsal bir örgüt olduğunu görmüş tük. Soy ve kabile ör­



gütleri arasında bağlaç durumundaki fratri, yönetsel gö­



rev ve işlevler kazandığı güne dek, bu ikisine oranla daha az önemliydi. İrokua'larda da soy örgütünün ilkel biçimi görülmüştü. Onlarda



da, fratrinin toplumsal niteliği ile'



yönetsel niteliği ilk günlerden itibaren birbirlerin den ayrı gelişmiştir. Fakat, önceki dönemdeki durumu ne olursa ol­



sun, Roma curia'sı Grek fratrisine oranla çok daha bütün­



leyici ve yönetsel nitelikte gelişmiştir. Ne var ki, curia'nın



ilk dönemdeki durumu hakkında, sonraki durumu hakkın­



dakinden daha fazla bilgiye sahibiz. Çok olasıdır ki, her curia'yı meydana getiren soylar, aslında, birbirleriyle kan



yakınlığı olan soylardı. Bir üst derecedeki örgüt içinde ye­



niden-birleşmelerine soy'lar arasındaki



evlenme



ilişkileri



de ayrı bir güç katıyor; her curia'nın içindeki soy'lar bir­



birlerine kız alıp veriyorlardı .



İlk yazarlarda curia kurumuna ilişkin bilgiler bulamı­



yoruz. Ama bu demek değildir ki, curia'lar Romulus'un ge­



tirdiği bir yeniliktir. Roma kurumu olarak curia'dan ilk



kez Romulus düzenlemeleri ile birlikte söz edildiği doğru­ dur.



Kabilelerden



ilk



ikisindeki



curia'ların



sayıları Ro­



mulus zamanında düzenlenmiştir. �ma, bir örgütlenme bi-



45



ROMALILARDA CURIA. KABILE VE HALK



çimi olarak, fratri'nin Latin kabileleri arasındaki varlığı­ nın en eski günlere kadar uzanmış olması gerekir. Livy, Sabine kabilesinin kadınlarının



duruma



karış­



ması ile Latinler ile Sabine'ler arasında barışın sağlanma­ sından söz ederken, Romulus'un halkı otuz



curia'ya



ayır­



dıgını, fakat Sabine'lere eski isimlecini taşıma izni verdiğini



belirtmektedir.ı Dionysos, fratri terimini curia'nın mak üzere, Romulus



özdeşi



curia'nın her birinde bir soy ol­ zamanında ondalıklara Cdecadesl ay­



gibi kullanmakta;2 fakat,



rıldığını söylemektedir.s Aynı şekilde, Plutarkhos her kabi-



. lede on



curia



bulunduğunu,



bazı



Sabine



kadınlarından



isim aldıklarını yazmaktadır.4 Her kabilenin ona bölündü­



günü yazmak yerine, her kabilenin on curia'dan kurulu ol­



duğunu yazdığı için, Plutarkhos'u Livy ya da Dlonysos'tan daha doğru söylüyor saymak ria 'lar soy'ları



gerekmektedir. Çünkü,



cu­



meydana getiren birimler değildir; birim



olanlar, curia'lan meydana getiren soy'lardır. Romulus'un yaptığı iş, her curia'daki soyların, her kabiledeki



curia'la­



rın sayılarını , yöredeki kabilelerden nüfus alarak, düzenli



bir biçime sokmak olmuştur. Kuramsal olarak her curia'nın



tek ve aynı soy'un, ya da birkaç soyun bölünmeye uğra­ ması ile oluşan yeni yeni soylardan; her kabilenin de, her



biri, konuştukları ortak dil ya da lehçe nedeniyle diğer­



lerine karşı yakınlık duyan soy topluluklarından meyda­



na gelen bir ya da daha çok curia'nın ortaya çıkmasını sağlayan bir doğal gelişmeden oluşması gerekmektedir. , Ramnes'lerin yüz soy'u Latin soy'larıydı. Örgütlenmelerin­ de ise, her biri on soy'dan . oh.işan on



curia



topluluğuna da­



yanılıyordu. Romulus, olanak ölçüsünde, akraba soy top­



luluklarına hep aynı curia'lar içinde yer vererek kan ya-



1 ) Livy, i , 1 3 .



2) Dionys., «Antiq. of Rome,• ll, 7. 3) Dionys., il, 7. 4) Plutarkhos, ceVit. Romulus,• cap. 20.



ESKI TOPLUM



46



kınlığına dayanan bağlara saygılı kalmış; bunu yaparken,



bazı curia'larda artık kalan nüfusu, on soy topluluğu çıka­



ramayan curia'Iara eklemek gibi yapay yollara da başvu­



rarak sayısal bir simetri



sağlamıştır. Titie



kabilesindeki



yüz soy, çoğunlukla, Sabine soylarıydı. Bunlar da on cu­



ria'lık bir topluluk olarak örgütlenmişlerdi. Çok olasıdır ki,



örgütlenmelerinde aynı ilkeler uygulanmıştı. Üçüncü



kabile olan Lucere kabilesi ise, daha sonraları, yeni yeni yerlerin ele geçirilmesinin



ardından



kuruluşunu tamam­



layabilmiştir. Bu kabile çeşitli soylardan oluşan heterojen



bir kabileydi ve içinde çok sayıda Etrüsk soyları da yer al­ mış bulunuyordu. Bu kabilade de her biri o � soy'dan olu­



şan on curia vardı. Bu yeniden-örgütlenme sayesinde, bir



yandan, örgütlenme birimi olan soy'lar arılı�larını koru­ muş; bir yandan da, curia örgütü yükselmesi gereken yere



yükselmiş; ayrıca, bazı durumlarda. düz anlamdaki fratri'



lerde bulunmayan yabancı bir öğeye de kendi içinde yer



verebilmiştir. Kabile örgütü de, doğal gelişme yaluyla olu­



şan kabilelerde hiç görülmeyen yabancı. öğelere kendi ya­



pısı içinde yer vermiş, bu yolla, kendi doğal gelişme düze­



yinin üstüne erişmiştir. Bu yasa düzenlemelerinin baskı­ sıyla kabileler, curia ve soy'ları ile birlikte, birbirleriyle



eşit kılınmışlar; üçüncü kabile ise, koşulların ağırlığı nede­



niyle yapay bir oluşum sonucu ortaya çıkmıştır. Etrüskle­ rin dil yönünden kimlerle yakınlıkları olduğu bugün



bile



tartışma konusudur. Fakat, Etrüsklerin o sıralar tam anla­ mıyla soy örgütlenmesine dayalı bir toplum olan Roma top­



lumsal sistemine kabul edilmelerine bakarak, bu kabilele­ rio dillerinin Latin kabileler için tamamiyle aniaşılmayan bi r dil olmaması gerektiği ileri sürülmektedir. Spnuçta, bü­ tün bunlarla sağlanan sayısal oranlama ve düzenlernelerin



bir bütün olarak toplumun yönetim · eylemleri alanındaki yetkinliğini arttırmaya yaradığı da belirtilmelidir.



O dönemin Roma kurumlarını en doğru anlayan ya­



zarların



ilki



olan



Niebuhr, · egemenliğin



gerçeğini kabul etmekte;



halkta



olduğu



kral denen yöneticilerin yönetimi



.



.



ROMALILARDA CURIA, KABILE VE HALK



47



temsilci yetkisiyle . yürüttüklerini, senatonun



temsil esa- . . sına dayandı�ı. her soyun sanatoda bir senatörünün bu­ lundutunu kabul etmekte; fakat. sayısal oranlamanın et­ kileri konusunda ayrılarak, •bu sayısal oranlamalar Roma meclislerini n ( soy'lannınl s bu yasa düzenlemelerinden daha eski olmadıklarının, yasa yapıcı ta.rafından getirilen di�er düzenlemelerle birlikte uygun biçimde kurulmuş bir­ likler lkorporasyonlarl olduklannın reddedilınez kanıtı­ dir. demektedir.• İkinci ve üçüncü kabilelerdeki; özellikle ·



·



üç"Qncü kabiledeki curta örgütlerine küçük bir yabancı öğ'enin girdi�! yadsınamaz; fakat bir soy'un yapısının de­ �işmesi, soyun yeniden düzenlenmesi ya da oluşturulması olanaksız bir şeydir. Yasa yapıcı birçok şey yapabilir, am� bir soy toplulu� yapamaz, kuramaz. Curia da yapamaz. Yalnızca, yakınlıklan olan soy'lann oluşturdu� bir çekir­ dek etrafında, zaten var olan soy'lan bir araya getirebilir;



bir curia .içindeki soyların . ya da bir kabile içindeki curta• ların sayısını azaltıp, çoğ'altabilir. Niebuhr, diğer yandan . soy'ların Greklerde ve Romalılarda eski ve evrensel bir •



örgütlenme bJçimi oldu�u da göstermekte;. böylece, yu­ .



karki sözlerinin aniaşılmasını daha da güçleştirmektedir. Kaldı ki, hiç değ'ilse İyon alı Grek'lerde fratri tek yaygın (evrensel) örgütlenme blçimiydi. Buna bakarak. Latin ka· bJleleri arasında da, belki bir başka isimle, curia'nın aynı



y



derecede eski bir örg\itlenme biçimi olduğ'u düşünülebilir. Hiç kuşkusuz, sayısal oranlamalar Romulus zamanındaki yasa düzenlemelerinin sonucuydu. Gerçekten, yeni soyla­ nn oluşturulmasında; bu yolla, sayısal düzenlemenin ger­ çekleştirilmesinde yararlanılan kaynaklan gösteren pek çok kanıt bulunmaktadır.



SI Nlebuhr'un •hane• terimini soy yerıne ml kullandıi:jını yokşa bunun bir çeviri yanl1şlı�jı mı olduğunu sôyleyebllecek durunıda deli­ lim. ÇaYirenlerden biri olan Thlrlwall bu terımı Grek soy'larını lfadıt •tmek Için sık sık kullanmıştır. Fakat kabul edilebilecek bir karşılık olmuyor. 6) •HI8tary of Rome,• 1, 244.



.



ESKI TOPLUM



48



Curia çerçevesi içinde birleşen on soy'un üyeleri bir­ birlerine kendi aralannda curiales diyorlardı. Bunlar, ara­ lannda bir rahip (curioJ seçiyorlardı. Kardeşlik toplulu­ ğunun (fraternity) baş görevlisi bu kimse oluyordu. Her curia'nm - kendine özgü kuttörenleri vardı. Bunlar uygu­ lanıp yerine getirilirken kardeşlik ruhu içinde yaşanırdı. Topluluğun sacellum denen tapınma yeri. aynı zamanda ·



topluluğJ.ın gündelik işlerinin görüşüldüğü yerdi. Gündelik pazar, alışveriş ve iş görüşmeleri de burada olurdu. Curia.­ les toplulu�u toplulu�un dinsel işlerinde baş sorumlu olan curio'dan başka kendilerine bir de flamen curialis denen yardımcı rahip seçerlerdi. Bu kimse, gündelik olağan işlere bakardı. Curia, soy örgütlenmesi çatısı altındaykan Roma toplumunda senatodan da önemli egemen güç olan comitia curiata denen soy'lar meclisine de adını vermiş bulunu­ yordu. Roma curia'sı, ya da fratrisinin başlıca özellikleri bunlardı.7 Örgütlenme zincirinin bundan sonraki halkası Roma kabilesidir. Roma kabilesi on curia içinde toplanan yüz soy topluluğundan meydan a gelmekteydi. Dış etkiler olma­ dığında: Cyani -ç. J doğal gelişme sonucunda oluştuğunda b ir kabile, bir özgün soy'un Coriginal gens) bölünerek ço­ ğalmasıyla, ya da bir çift soy topluluğundan çoğalan soy­ larla meydana gelmektedir. Daha önce belirtilen süreçle 7) Dionysos, bir kısmı daha şonrakl döneme ait gibi görünüyorsa da , Romulus'a atfedilen örgütlenmeye alt belirli ve kendine özgü bir çözümleme yapmaktadır. Hakkında genış bi'gl sahibi olduOu Greklerin soy örgütlenmes! kurumları lle Romalılarınkiler arasında b"r koşutluk kurması da aynı derecede Ilginçtir. lik olarak, barış zamanında ve sa­ vaş zamanında soy birimine dayanan soy örgütlenlmlnl tüm siyasal düzeniemelerin en yeteriisi saydıılını belirteyim. Şöyle devam ediyor: Bütün toplu'uOu üç bölüme ayırdıktan sonra, bu bölümler:n başına en seçk1n kimselerı gefrmiş, sonra bu üç bölümün herbirini ona ayırıp, bunların başına en yiğit olanları getirmiş; bunları eşit konumda say­ mış; en büyük bölümlere kabile, en küçük bölümlere, bunlara eskiden berı söylendiği üzere, curla adını vermiştir. Bu lsimlerln Grek dili-



49



ROMALILARDA CURIA, �BILE VE HALK



kabilenin kendisi bölünmeye başlayıncaya kadar bu soy­ ların tüm üyeleri aynı kabile içinde yer almaktadır. Fakat Roma kabilesi -ki biz şimdi sadece bununla ilgileniyo­ ru� belirli amaçlar ve belirli usullerle yapay olarak g� nişletilmişti. Ama kabilenin temeli ve yapısı doğal geliş­ meyle oluşmuş bulunuyordu. Romulus'tan önce her kabile yönetsel, askeri ve din­ sel görevleri birlikte yürüten bir baş görevli seçmektey­ di.s Bu kimse kentte kabile adına yöneticilik görevi yük­ lenmişti. Diğer yandan kabiledeki sacra'yı yönetir, savaş alanmda da kabilenin askerlerine komuta ederdi.' Bu kim­ senin genel kurultayın toplanması ile bir araya gelen curia halkı (curiael tarafmdan seçilmesi gerekmektedir diyebi­ liriz. Fakat bu konuda bilgimiz yetersizdir. Kuşkusuz h�r Latin kabilesinde çok eski ve önemli bir görevdi bu. Ken­ dine özgü özellikleri vardı ve seçime dayanıyordu. Çekir­ dek olarak, kendinden daha gelişkin durumdaki komutan (rex) , ya. da. genel askeri komutanlık makamının haberci­ siydi; bu iki görev yerinin işlevleri aynıydı. Kabile reis­ leri, Dionysos tarafından, kabilelerinin liderleri sayılmış­ tır.ıo Roma'daki üç kabile, "birbiriyle kaynaşıp aYrıı sena­ toya., aynı halk meclisine ve aynı askeri komutana. ba.glı tek bir ulus oluşturduğunda kabile reisierinin önemi azai-



ne geçtikten sonra karşılıkları •trlbus•, ilçilncO bir taraf, bir ırk: •cu­ rla,• fratrl, ya da topluluk olmuştur. Kablleleri yönetmekle görevlen­ dirilen ve Romalıların trlbunes dedi�! kimseler Greklerdeki phylarchs ya da trlttyarchs; curla'ları yöneten ve Romalıların curlones dediği kimseler Greklerde phratrlarch ve lochagol adını almışlardır. Fratriler de ona bölünmüştilr. Bunların başına getirilen kimselere ise decadarch denmlştlr. Bunların hepsini kabileler ve fratr'ler olarak bir araya ge­ tirdiğinde, toprakları otuz eşit parçaya ayırmış, her fratrlye bir pay vermiş , şenlikler ve tapınaklar Için de yeterince yer ayırmış; bazı yer­ lerı Ise herkesin ortaklaşa kullanacaOı yerler olarak bırakmıştır. •Antlq. of Rome,• ll, 7. 8) Dlonysos, ll, 7. 9) Smith, Die., 1 .c., Art. Trlbune. 10) Dionysos, ll, 7. ·



·



50



ESKI TOPLUM



mıştır. Fakat seçim yoluyla gelinen bu görev yerinin kendi



varlığını daha sonra da sürdürebiimiş olması kabile reis­



liği makamının halka ne denli yakın bir kuruluş olduğunu göstermektedir.



Çok eski günlerden beri, ayrıca bir de kabile meclisinin



bulunmuş olması gerekmektedir.



Roma'nın kuruluşundan



konfederasy on



birbirleriyle



önce İtalyan kabilelerinin ilişkileri



her biri



içinde



bağımsızdı.



Yalnızca,



bağıntılıydı



kabileler. Kendi kendini yönetebilen birimler olarak, eski



kabHelerin her birinin reisler



kurulu



vardı.ı2 Romulus



bu eski siyaseti izleyerek Palatine yakınlarında herkesin



sığınabileceği bir yer oluşturmuş, çevredeki kabileleri bu­ raya gelmeleri için çağırmış; onlara, kim olduklarına, han­



gi koşullar altında geldiklerine bakmaksızın, bu yeni si­ tede kendi



leşmiş



bir



kabilesiyle birlikte yazgıda



topluluk



oluşturma



ve



esenlikte bir­



çağrısında bulunmuştur.



Gene, Livy'nin anlattığına göre, yöredeki kabilelerden ki­



mi köle, kimisi özgür insanlardan oluşan büyük bir nüfus



buraya yerleşmiş; bu yeni girişim, böylece . ilk kez bir ya1 2)



Livy,



ı. 8.



ROMALILARDA CURIA, KABILE VE HALK



53



bancı güç k.azanmıştır.ıs Plutarkhosu vo Dionysosııı da, yukanda belirtilen amaç . ve sağlanan bu başan ile ilgili olarak, stğınılacak böyle bir yerin oluşturulmasından söz etmektedir. Böyle bir olay, gerçekte�. olası görünmekte­ dir. Bu kaynaklardan, o zamaniann İtalya'sında çok sayı­ da barbar topl\ıluklann bulunduğunu; kuşkusuz, kişi · hak­ lannın yeterince korunamaması nedeniyle, yarımadadaki · halklar arasmda devamlı huzursuzluklann bulunduğu­ nu; iş'te kölelerin kullamldıtmı ve şiddetin her yanda kol gezditini anlıyoruz. Bu tür koşullar altında, böylesine bir �raya gelmiş insanları yönetme durumundaki kimsenin, eter ak1llı biriyse, yeterince asker olduktan sonra, kendi yöneticilik konumunu pekiştirrnek için de durumdan ya­ rarlanacağı açıktır. Bu romantik öyküde okuyucuya ha­ tırlatılması gereken önemli bir olay da, Sabinelerln, bu ka­ bileden kız kaçınp kendilerine kan yapan Latinlere sal­ dınşıdır. Bu iş de, sonunda, akıll,ca çözümlenmiş; Lı.ı.tin ve Sabine kabilelerinin askeri liderleri ayrı ayn varlıklarını sÜrdürmüş, fakat kabileler birleşip tek bir toplum olmuş­ tur. Sabine'ler Quirinal ve Ca.pitoline tepelerinin bulun­ duğu bölgeye yerleşmişlerdir. Böylece, ikinci kabile olarak Titie kabilesi askeri reisieri Titius Tatius'un yönetimi al­ tında, gelip, Roma'yı meydana getirecek olan topluluk için­ de yerini almıştır. Tatius'un ölümünden sonra, bütün ka­ bileler Romulus'un askeri yönetimine girmişlerdir. Romulus'un ardılı olan Numa Pompilius döneminde Romalllann dinsel kurumlarmdan çoğunun kuruluşu ta­ mamlanm'Ş; daha sonraki Tullus Hostilius ise Latin ken­ ti Alba.'yı ele geçirip tüm ha.lkmı Roma'ya. göçe zorla.mış­ tır: Bu topluluta Roma yurttaşlanyla aynı haklar tanm-



13) Şimdiye kadar komşu ulusların tOm halkları -özgür ya da köle olması önemli değil- yenı . atılımlar yapmaktan hep kaçındı lar; Işte bu onların lik bOyOk girişimleri oldu. - Uvy; 1, 8. 1 4) •VIt. Romulus,• cap. 20. 15) •Ant'q. of Rome,• ll, 1 5 ..



54



ESKI TOPLUM



mış , Coelian Tepesinin bulunduğu bölgeye yerleştirilmiş­



tir. Livy'ye göre, bunda, başka etmenlerin de rolü olmuş­ tur.ıs Tullus'un ardılı Ancus Martius, Latinlerin kenti Po­



litorium' u almış; o da aynı yolu izleyerek, tüm halkını Ro­



ma'ya yerleştirmiştir.17 Bu topluluğa da aynı haklar ta­



nınmış, Aventine Tepesinin bulunduğu bölgeye yerleştiril­



miştir. Çok geçmeden Teliini ve Ficana kentlerinin halkı da göçe zorlanarak Roma'ya getirilmiş ve Aventine bölge­ sine yerleştirilmiştir.ıs Görüldüğü gibi, ilk Latin ve Sabine



soylan da dahil olmak üzere, Roma'ya gelen ya da getirilen



bütün soy'lar yerleşme bölgeleri bakımından birbirlerinden



ayrı kalmaya devam etmişlerdir. Barbarlığın Orta ve Üst



Dönemlerinde , soy örgütlenmesine dayanan toplumlardaı kabHelerin etrafı surlar ve hisarlarla çevrili kentlere yer­ leşmeye başladıklarında, birbirlerine yakın soy ve fratri­ lerin aynı bölgeye gelip yerleşmeleri



genel bir



uygula­



maydı.t9 Soy'ların Roma'ya yerleşmesinde de aynı yol iz­ lenmişti. Bu yeni gelenlerin büyük kısmı,



üçüncü kabile



olan Lucere'lerin içinde birleşmişti. Bu kabile Latin soy'



larının çoğunu kapsıyordu. Etrüsk'lerden gelen yeni yeni



soy topluluklarının katılmalarının tamamlanması Romu­



lus'tan sonraki askeri komutanların dördüncüsünün dev­ rinde olmuştur.



Bu ve benzeri yollarla üç yüz kadar soy Roma'da bir



araya gelmiş; curia ve kabileler şeklinde örgütlenmiş, an­



cak; soygelimi bakımından kabileler arasındaki 16) 1 7) 1 8) 19)



farklılık-



Livy, i. 30. A.g.y. i, 33. Livy, ı , 38.



New Mexico'daki köy (pueblo) evlerinden herbirinin sah7bl ııynı kabilenin üyesiydi. Bazen de bütün bir kabile tek bir bltlşik evler topluluğunda yaşardı. Mexlco pueblo'sunda başlıca dört ayrı ma­ halle vard ı . Herbirinde ayrı bir sülale ( l " neage) , belki de fratri toplu. !uğu yaşardı. Tlatelulcos'lar ise beşinci bir bölümde yaşıyorlardı. Tlascala'da da dört mahal le vardı ve herbirinde bir sülale, belki da fratri diyebileceğimiz topluluk yaşardı.



55



ROMALILARDA CURIA. KABILE VE HALK



lar sürmüştür. Ramne kabilesi, daha önce belirtildiği gibi Latin; Titie'lerin çoğunluğu Sabine;



Lucere'ler,



içlerinde



başka kökenierden birçok insan olmakla beraber, genellik­ le Latindiler. Böylece, Roma halkı ve Roma toplumsal ör­ gütlenmesi, az çok belirli bir zorlayıcı etki altında tutulan soy Cgensl topluluklannın curia'lar ve kabileler, kabilelerio ise tek bir soy'sal Cgentilel toplum düzeyine erişmesi ile



gÜt­



gerçekleştirilmiştir. Fakat bütünün içinde yer alan ör



lerden, sonuncusu bir yana, diğerleri model olarak çok es­ ki günlerden beri bilinen; Romahiann uzak



atalarından



·kalma örgütlenmelerdi. Her curia, doğal olarak kan yakını soylan oluşturmuş, kabileler ise, daha büyük birim ola­ rak, kabUelerin birleşmesinden oluşmuş bulunan ve soy­ lann çoğunu içeren tek bir soy örgütlenmesi toplumu ha­ line gelmiştir. Orgütlenmenin yeni olan yanı, curia içinde soyların, kabile içinde curia'ların sayısal oranı ile, bunların bütün hepsinin birleşip kaynaşmasıyla tek bir halkın oluş­ masıydı. Bu



oluşumun



yasal biçimlendirmelerin sonucu



oluşu, kabilelerio yabancı öğeleri almakta tamamen ser­ best bırakılmamaları yüzündendi. Yasal düzenleme sonu­ cunda yeni bir isim olan tribus = halkın üçüncü bölümü ortaya çıkmıştı. Bu isim, soy ve curia'hirdan sonra oluşan ve yeni bir örgütlenme birimi olan kabileleri ifade ediyordu. Aynı örgütler her iki kavimde de bulunduğu için, Grekçe'



de kabileyi ifade eden phylon sözcüğünün Latin dilinde de bir karşılığının olması gerekirdi. Fakat, olsa bile, bu sözcü­ klin kaybolmuş olması gerekmektedir.



Yeni



bir olgudan



sonra yeni bir terimin ortaya konulması, Grek kabilelerinin kandaşlık. yönünden arı olmalarına ve bu kabilelerio için­ deki kan yakını soylardan oluşmasına karşılık, Latin ka­ bilelerinde dışsal kökenli öğelerin de bulunduğunu göster­ mektedir. Latin toplumunun daha önceki dönemdeki kuruluşuna ilişkin bilgilerimiZi, büyük ölçüde, Romuhıs'a atfedilen ya­ sa düzenlemelerine borçluyuz. Bu düzenlemeler sayesinde, Bomulus'un günlerinde yapılabilen değişiklikler ve geliş-



56



ESKI TOPLUM



melerin dışmda kalan dıilia önceki dönemde durumun ne olduğunu öğrenebilmekteyiz. Bu önceki durum, senatodan önceki reisler kurulu, halk meclisi olan comitia. c�ria.ta. ve genel askeri komutanlık gibi daha önceki ö�elerden anla­ şılmaktadır. Soy'ların varlıklarını koruyabilmeleri, soy' lardaki hakların, ayncalıklarm ve yükümlülüklerin de- . vam etmeleri de, bir önceki dönemin özellikleridir. Kaldı ki, Romulus'un kurduğu ve hemen ardından gelenlerin ol­ gunlaştırdığı yönetim, insanl�m o güne dek gerçekleştire­ bildiği en yüksek düzeyde bir soy örgütlenmesi toplumu­ nun yapısal örneğini oluşturmaktaydı. Bu oluşumun za­ manı, Servius Tullius'un siyasal toplumu kurmasından hemen önceki günlere denk gelmektedir. Yasa getirici olarak Romulus'un en önemli işi, Roma senatosunu kurmak olmuştur. Senato, her soy'dan bir, her curia.'dan on kişi olmak üzere, yüz üyeden oluşuyordu. la­ tin kabileleri için de, · yönetimin temel aygıtı durumundald reisler kurulu yeni bir şey de�ildi. Bu kurulun varlığına ve otoritesine çok eski zamanlardan beri alışkındılar. Fa­ kat Romulus'un döneminden hemen önceleri, tıpkı Grek­ lerdeki kabile reisieri kurulu gibi, değişim geçirerek, bir çeşit ön-danışma organı niteliği kazanmış; yetkileri, önem­ li sorunlara ilişkin olarak almacak kararlan kabulO. ya da reddi için halk meclisine sunmakla sınırlandınlmış­ tı. Gerçekte bu, iktidann, reisler kurulundan önce hallrta �luşu, klirula, iktidar ve yetkinin halk tarafından verildi­ ği aniamma gelmekteydi. Halk meclisinin onayını almak­ sızm kamusal nitelikte hiçbir önemli karar yürürlüke gi­ remiyeceği için, sadece bu durum bile egemenliğin kurul­ da ya da askeri komutanda değil, halkta · bulunduğunu · göstermektedir. Diğer yandan, · demokratik ilkelerin (Ro­ ma -ç.J toplumsal sistemlerinin iç dokulanna bile girdiği­ ni gene bu durum anlatmaktadır. Romulus'un kurduğu senatonun. işlevleri ve görevleri yönünden daha önceki reisler kuruluna benzamakle beraber, birçok bakımlardan bir ilerleme sayılması gerekmektedir. Senato, soylann re-



57



ROMALILARDA CURIA, KABiLE VE HALK



islerinden, ya da kabUelerin bilgelerinden Cwise menl olu­ şuyordu. Her soy, Niebuhr'un belirttiği gibi, kendini se­ natoda te�sil etmesi için •en yaşlı ve en akıllı üyesini• gönderiyordu.to Senato, böylece hem seçilmeye, hem de ayıklanmaya içindeki evlerinde yaşayan bu top­ luluklar, işlerin karmaşık bir görünüm kazanması üzerine toplum yönetiminin planında değişiklik yapmak gereksin­ mesi belirdiğinde, kendilerini hep birlikte savunıabilme1 lerine olanak veren· askeri birlikler oluşturabilecek de­ ğişik bir yerleşme birimi ol�n bucak ya da kent birimini oluşturmaları gerektiğini düşünebilme durumuna gelmiş­ lerdi. Bu ise, çok geçmeden zorunlu bir duruma gelecek olan önemli bir değişimdi. Servius Tullius'tan az önce Ati­ nallların vaktiyle bu aynı sorunla karşı karşıya kaldıkla­ rına benzer bir durumda kalmış olan Romalılar da, bunu, yasa düzenlemeleri alanında yaşayacakları sınama ve ya­ nılmalarla çözümlernek zorunda kalmışlardır. Roma'nın ku­ ruluşu ve kazandığı ilk başarılar soy örgütlenmesine da­ yanan toplumun kendi geleneksel kurumlarıyla ·gerçek-



ROMALILARDA CURIA, KABILE VE HALK



69



leştirilmişti. Fakat bu başaniann meyvalannın çok büyük hacimiere ulaşmış olması, soy örgütlenmesinin devlet olu­ şumuna temel teşkil etmekte yetersiz kalmakta olduğunu göstermiş bulunuyordu. Ülke-toprağı ve özel mülkiyet esa­ ' sına dayanan ikinci büyük yönetim planını Cdevleti _:_ç.) lturumlaştırabilmek için, büyüyen bu topluluk içinde ila yüz }'ll sürecek olan yogun çabalann gösterilmesi gerek­ mekteydi. Soy, curia ve kabilelerden yönetme erkinin aha­ nıası; bu iktidarın yeni kuruluşlara aktarılması, katlanıl­ ması gereken bir fedak6.rlıktı. Böylesine bir değişimin olabilmesi için, toplumun, artık karşı karşıya bulunduğu gelişme düzeyindeki olanak ve koşullannın zorlamasıyla yeni yönetim biçimini oluşturmakıa soy'lann yetergiz .k&­ laca�nı kesinlikle görmesi, buna inanması gerekiyordu. Bu sorun, barbarlık yaşantl.sından çıkıp çıkamama, ya da uy­ garlık aşamasına geçip geçernernek sorunu olarak insa:ılt­ ğın önüne dikilmiş bulunuyordu. Yenı toplumsal örgütlen­ me sisteminin kurulması gelecek bölümüroüzün konusu olacak.



XIII. BÖLÜM



ROMA SIYASAL TOPLUMUNUN KURUMLAŞMASI Roma askeri demokrasisinin altıncı reisi olan Servius Tullius, bilinebildiği kadarki kesinliği ile, Romulus'un ölü­ münden yüz otuz üç yıl sonra bu görevin başına geçmiş­ tir.ı Buna göre, göreve başlama tarihi M.Ö. 576 yılıdır. Ro­



.



malılar siyasal sistemlerinin kuruluşunu, her şeyden çok, bu büyük adama borçludurlar. Burada, yeni sist�min baş­ lıca özellikleri ile, yeni sisteme geçişi zorunlu kılan bazı ne­ denlere değinmekle yetineceğiz. · Romulus'un gününden Servius Tullius'a kadar Roma toplumJ.Ulda iki sınıf oluşmuştur: populus_sınıfı v.�..PJ�b sı::..-nıfı. Her iki sınıfın üyeleri de özgür kişilerdi ve her iki sınıfın üyeleri · de orduya girebiliyorlardı. Fakat soy'lara, cu­ ria'lara ve kabiieiere üye olabileruet 'yalnızca populus sını­ fından olanlardı. Diğer yandan pleb sınıfından olanlar hiç­ bir soy'a, curia'ya ve kabileye üye olamıyor; bunun sonucu ---.



- · ·· - -



-�--



. olarak da, yönetimin dışında kalıyorlardı.2 Kamu görevleri-



1 ) - Dionysos, iv,



1.



2 ) Niebuhr şöyle diyor: •Özgür ve çok kalabalık bir nüfus kesimi



olan .Pieblerin varlığı Ancus'un haklmiyet günlerine kadrır gerilere uzanmakta: fı:ıkı:ıt Servius'un gününden önce, hirbirler:yle bağıntı kur­ mr:mış bir yığın görünümü taşımaktaydı.• - ·History of Rome,• 1 . c.,. i, 315.



ROMA SIYASAL TOPLUMUNUN KURUMLAŞMASI .



.



71



ne, comitia curiata'ya giremezler, soy'ların kuttörenlerine kaiııamazlardı. Servius 'zamanında, tam olmasa da, hemen hemen populus sınıfının nüfusuna erişmişlerdi. Askerlik görevinde bulunurlardıı aile reisi ve mülkiyet sahibiydi­ ler; bu nedenle, Roma'nın esenlik ve geleceği ister istemez, kendilerini de etkiliyor ve ilgilendiriyordu. Fakat, yönetim planı onları yönetimin dışında tutuyordu. Daha önce gör­ düğümüz gibi, soy toplumunun kurumlan içinde yönetim­ le ilişki kurabilmek, yalnızca toplumun benimsediği bir soy'a üye olmakla mümkündü. Pleb'lerin ise hiçbir soy'la ilişkileri yoktu. Bu denli kalabalık bir nüfus kesiminin içinde bulunduğu bu durum, toplum için gitgida tehlikeli olmaya başlıyordu. Soy toplumu içinde durumlanru dü­ zeltmenin hiçbir olanağı bulunmadıjından, bu sınıf için, soy toplumuna son vermek ve yerine siyasal toplumu ge­ tirmek daha yararlı görünüyordu. Bunlann bu durumuna . bir çare bulunmamış olsaydı açıktır ki, Roma toplumunun dokusu paramparça olacaktı. Bu durum Romulus'un zamanında başlamış, Numa Pompilius devrinde yeniden can­ landırılmış, Servius Tullius devrinde ise tamamlanmıştır. Gerek pleb'lerin ve gerekse pcıtrici'lerin kökenieri ve aralarındaki ilişkiler uzun uzun ve çeşitli tartışmalara ko­ nu olmuş; fakat bu tartışmalardan hiçbir sonuca, hiçbir görüş birlljine ulaşılamamıştır. Bu sorunların her biri ile ilişkili olarak bazı öneriler ileri sürülebilir. ·



·



Kişinin pleb olmasının nedeni, bir soy'un; · yani, bir curia ve kabile içinde örgütlenmiş bir soy topluluğunun üyesi olam�yışıydı. Roma'nın kuruluşundan önceki ve son­ raki sarsıntı ve huzursuzluklarla· dolu günlerde, doğduk­ lan soy topluluklanndan uzak düşmüş kimselerin ne denli küçük sayılarda kalmış olabileceklerini kastirmek güç olmasa gerektir. Yeni kente, yakın yerlerdeki kabilelerden gelip yerleşen serüvenciler, savaşlarda tutsak düşüp daha sonra özgürlüklerini kazanmış kimseler, Roma'ya göçe zorlanan soy'larta birlikte gelen fakat o soy'lann da üyell­ jlni kazanamamış bulunan kimseler çok geçmeden böyle



72



.



ESKI TOPLUM



bir sınıfın ortaya çıkınasma neden olmuşlardır. Aynca. her kabileyi yüz soy'luk bir topluluk olarak örgütlerken, soy'ların artıklan ve öngörülen nüfusa ertştirilemiyen soy lar da dışarda tutulm.uşlardı. Bu herhangi bir soy ile bağ· lantısı olmayan 1dmselere ve artık-soy parçalarmm içinde kalmış kimselere curia'lara girme hakkı tanınmamışiı. Buı:ıiar, yeni doğumlar nedeniyle kısa zamarida artmış; bu­ yük ve, çoğalan bir smıf ohişturmuşlardı. Roma pleb'leri işte buiılardı. Bu kimseler soy örgütlenmesine ·dayanan top­ lum yapısmm dışmda bırakılmışlardı. Lu6ere'lerin; yani, üçüncü Roma kabilesinin senatörlertne ·Küçük Soyların Babalan denmesinden açıkca anlaşılacağı üzere, eski soy topluhiklannın bile tam bir eşitlikle Roma -toplumuna gir­ meleri istenmemiştir. Kendileri için saptanan soy sayısını aşmayan bir topluluk olarak üçüncü ve son kabile de Ro­ ma toplumuna alınınt:a, topluma girmenin olanaklan bü­ tünüyle sona ermiş oldu. Bu olaydan sonra, pleb smıfı nü· fusca daha da büyük bir hızla artmaya başlamıştır. Nie­ buhr, pleb smıfmm varlığım Ancus'uiı zamanma kadar eskilere götürmektedir.:ı Niebtihr'un ileri sürdüğü savlar­ dan biri de, patrici'lerin evlerindeki client'lertn (yanaşma­ lann) pleb'lerden sayılmaması gerektiğidir.t Niebuhr bu görüşüyle, Dionysos'tans · da Plutarkhos'tan& da aynlmak­ tadır. Patron ve yanaşma ilişkilerinin varlığına dair kanıt­ lar birçok razarca Romulus'un zamanına kadar gerilere ..



·



·



3) •History of Rome.• i, 315. . 4) •(Roma'da oturan ve yurttaşlık hakkına sahip ohnadıkları Için Romalı bir koruyucuya ihtiyajları olan -ç.) client'ler pleb topluıuaun. dan apayrı bir ,topluluktu; onların dışındaydı, ve, son dönemlere ka­ dar ·da pleb'lerle kaynaşmamışlardı. Kölelik bağlarının, kısmen patron' larının ailelerinin güçsüzleşmesl, ktsmen de tüm ulusun özgürlük yö­ nünde Ilerlemesi sayesinde zayıf kaldığı dönemde de durumun böyle olduğu bu tarihin son dönemlerinde açıkça görülmektedir• - •History of Rome •• ı. 315. 5) Dionysos, il, 8. 6) Plutarkhos, •vıt. Rom.,• xııı. 16.



ROMA SIYASAL TOPLUMUNUN KURUMLAŞMASI



73



götürülmekte; Suetonius ise bu ilişkilerin Romulus zama­ nmda bile var olması gerektiğini savunmaktadır.? Böyle bir kuruma duyulan gereksinmenin nedeni soy üyeliği statü­ sünden yoksun oldutu için, kendilerine ait dinsel kuttören. leri yapabilme olanatından, kişiliklerini ve malvarlıklannı koruma hakkından yoksun durumda bırakılmış. bir sımfm ortaya çıkmış bulunmasıydı. Bir soyun üyesi olan kimseler bu himayelerden ya da ayrıcalıklardan yoksun düşünüle­ mezdi. Soy üyesi olan bir klmsonln başka bir soy'dan biri­ nin yanında çalışması onursuzluk sayılır; soy görenekleri­ ne ve yükümlülüklerine ters düşülmüş olurdu. Bir soy'un üyesi olmayanlar, ya da blr başka deyişle, pleb sınıfı ise, kendilerine bu tür efendi arayacak, yanaşmalık yapacak kimselerden oluşmaktaydı. Belirtilen nedenlerle, bu yanaş­ malar Cclients) populus CRoma Halkı -çJ içinde yer al­ mamaktaydı. Na var kl, Roma tarfpiyle ilgili sorunlardaki bilgisi ve aj'ırlıA'ı ne olursa olsun. Niebuhr'un görüşlerinin tersine, yanaşmalar pleb sınıfının içinde yer alıyordu. İkinci sorun, son derece güç bir sorundu: patrici sını­ fının kökeni ve kapsamı - bu sınıfın Roma Senatosunun ku­ rumlaşmasıyla mı ortaya çıktıj'ı; sınıf üyeliğinin senatör­



ler, çocuklan ve onların soygeliminden inenlerle sınırlan­ d.ırılıp smırlandınlmadığı; ve, pleb'lerin dışmda kalan tüm populus'un bu sınıfta yer alıp almadıA'ı. Modem yazariann en seçkinleri tüm populus'un patrtci olduj'unu ileri sür­ mektedir. Roma tarihi sorunlannda kuşkusuz başta ge­ len biri olan Niebuhr da bu görüştedir.s Long, Schmitz ve �iA'erlert de bu görüşü geliştirmişlerdir.• Fakat dayandı�­ lan nedenler yeterli



görünmemektedir.



BelirtildiA-i



gibi,



patrici sınıfının da, pleb sınıfının da varlıA'ı Romulus'un zamanma dek uzanmaktadır.ıo Soy örgütleri içinde topla-



7) •Vlt. Tiberlus, • böl. 1 . 8) • History of Rome•, ı , 256, 450. 9) Smith, •Die.•, Soy, Patrlcl ve Pleb maddeleri. 10) Dlonysos ll, 8; Plutarkhos, •VIt. Rom.,• xlll.



ESKI TOPLUM



74



nan nüfusu� tamamından oluşan populus'un hepsi de pat­ net olmuş olsaydı, daha en eski günlerden beri iki sınıf arasındaki farklılığın nominaı bir farklılık olduğunu, o za­ manlar pleb sınıfının nüfus bakımından önemsiz denecek k&ciar az olduğunu kabul etmek gerekecektir. Kaldı ki, Çi.. çero ve Livy'nin söylediklerini bu görüşle bağdaştırmak güçtür. Gerçekten, Dionysos patnci sınıfının kuruluşunun senatodan daha eski olduğunu; bu sınıfın, do�uştan seçkin olanlardan, servet ve yetenekleri yönünden önde gelen kim­ selerden meydana geldiğini; tarihsel soy'lardan bile olsar lar, doğuştan kökeni belirsiz olan kimselerle yoksullarm bu sınıfa giremediklerini yazmB.ktadır.ıı Patrici sınıfının sanatoyla bağlantısı olmayan kimselerden oluştuğu kabul



edilecek olursa, çeşitli soylarda patrici sınıfının üyesi sa­ yılmayan pek çok kimsenin kaldı�ı görülecektir. Çiçero, yalnızca, senatörlerle çocuklannın patrici sınıfından ol­ duklarını söylemekte; bunlardan başka kimselerin de patnci sınıfı içinde yer alıp. almadıklanna değinmemekte­ dir. Romulus'un sanatoyu kurmasıyla ilgili olarak ise, en seçkinlerin sanatoya girdi�ini, Romulus'un senar toya çok büyük saygı beslecli�ini, senatörlere baba. çocuklanna ise patnci denilmesini istediğini belirt­ mektedir.ı2 Babalar (patresJ sözcü�nü Romalılar bile de­ ğişik anlamlandırmışlarsa da, patres temeline dayanan bir sınıfın patrici adım ·aımış olması bu sınıfın sanatoyla bir bağınıısı bulundu�nu göstermektedir. Her senatör, işin gereği, bir soy'u temsil ettiği; üç yüz senatör, toplumsal düzende kendilerine yer verilmiş soy'lan temsil ettiği için, bu durum bütüİı soy üyelerinin patrici olamayacaklannı göstermektedir. Çünkü, bu durumdan açıkça anlaşılıyor ki, seçkin sayılanlar tüm soy üyeleri değil, yalnızca, s,oyun temsilcisi olan senatörler, onlann çocuklan ve onlann soy-



1 1 ) A g y., i1, 8. 1 2) •De Rep.,• il, 1 2.



ROMA SIYASAL TOPLUMUNUN KURUMLAŞMASI,



75



çizgisinden gelen kimselerdı.ıa Bu konuda Livy de çok açık konuşm�ta.dır. Senatôrlere görevlerinin çok yüce sayıl­ ması nedeniyle ·babalar dendliini; çocuklannın ve onlann kendi soyçizgisinden gelenlerin patrici sınıfım oluşturduk­ larını açıkca belirtmektedir. R4Jges Cprenslerl döneminde olduğu kadar, cumhuriyet döneminde de, yönetim bazı kimselere patrtci olma hakkı tammıştır. Fakat sanatörlük ve yönetirnce patrici s�ına alınmanın dışında, patrtcı olmanın başka hiçbir y9lu ve olanatı olmamıştır. Çok ola­ sıdır ki, senato kurulduğu zaman senatoya girerneyen çok sayıda kimseye, yasayla, senatörlere eşit bir konum Crüt­ bel olan patrict'lik tanınmıştır. Fakat bunlar, yalnızca ÜQ yüz soydaki kimselerden; yani Popuıua Romanus (Roma Halkıl içinde yer alan kimselerden ibaret kalmışlardır. Gene çok olasıdır ki, soy'ların reislerine, Romulus'tan önce de, bu görevin ataerkil nitelikte oluşunu anlatmak için babalar denmekte; reislik görevi çocuklara ve kişinin . kendi öz soyçizgisinden gelenlere de toplulukça kabulle­ nilmiş bir seçkinlik konumu kazandırmaktaydı. Ama bu konuda dolaysız bir kanıttan yoksunuz. Durumun böyle olduğunu ve senato kurulduğunda önemli reisierin hepsi­ nin sanatoya giremediğini; aynca, sanatoda yer açıldığın­ da, bu yerlere soy'ca değ�rine göre adam seçildiğini ka­ bul edecek olursak. patrici sınıfının oluşumunun senato­ dan daha önceleri de belirli bir tamele sahip bulunduğunu ileri sürebiliriz. Çiçero'nun söylediklerini, yani Romulus'un senatörlere zaten reisler için bir onur adlandırması olan babalar adının verilmesini isteyişinl de ancak böyle bir varsayıma dayanarak açıklayabiliriz.· Bu varsayıma daya­ narak, senatodan ayn, dar bir patrici'ler topluluğunun or­ taya çıkışını da a.çıklayabilmekteyiz. Ama, tüm soy'lanil üyelerinin patrtci olabileceklerini kanıtlamak için bu da yetmemektedir. Senatörlerle ilgili olarak, çocuklarının ve senatOrlerin soyçizgisinden gelen kimselerin patrtci sayıl·



1 3) Llvy, 1,



8.



76



ESKI TOPLUM



dıklan ise, kesinlikle ifade edilmektedir. Aynı şeyi Pater­ eulus da ifade etmektedir.t' Bütün bunlardan ortaya çıkan gerçek, sadece patrici� lerden, ya da sadece pleb'lerden oluşmuş soy'lardan söz etmenin doğru olmayacağıdır. Ama, bazı soylarda bazı ai­ leler patrici; diğer bazılarında ise, bazı aileler hep pleb ol­ muşlardır. Fakat bu konuda da bir belirsizlik vardır. Fa­ bian soy'undaki yetişkin üyelerin hepsi patrici idi,ı5 Bu durum, Fabian soy'unun üyelerinin hepsinin geçmiş ata­ lannın senatörlerden geldiğini gösterebilmeleri ile; ya da bu soy'daki bütün ailelerin atalarının geçmişte bir yasa ile patrict ko.numuna yükseltilmiş olmalan ile açıklanabilir. Kuşkusuz, birçok soy'larda patrici aileler vardı. Daha son­ raki dönemlerde ise, aynı soy topluluklannda hem patrtci. hem de pleb aileler bulunmuştur. Nitekim, daha önce ad­ larından sözedilen Claudii ve Marcelli ailelerinin her iki­ Si de Claudia soy'undandı. Fakat sadece· Claudii ailesi pat­ nci sınıfındandı. Unutulmamalıdır ki, Servius Tullius'un zamanından önce Romalılar iki sınıfa aynlıyorlardı. popu­ lus sınıfı ve pleb sınıfı. Fakat Tullius'tan ve özellikle Llei­ nian yasa düzenlemelerinden CM.Ö. 367) sonra devlet gö­ revleri, birbirinden aristokrat ve avam diye ayrılabilecek tüm özgür Roma insanlannın oluşturdu� her iki siyasal sınıf üyelerine açık kılınmıştır. Aristokrat sınıfında sena­ törler, çocukları, ve kendi öz soyçizgisinden gelenler, kon­ lüller, praetor'lar, curule aeclile denen devlet müteahhit­ leri ve bu kimselerin çocuklan ile onların öz soyçizgilerin­ den gelenler yer almaktaydı. Avam sınıfından olanlar ise şimdi Roma yurttaşıydılar. Soy örgüllenmesine dayanan eski toplumsal sistem çökmekteydi; eski toplumsal tabaka­ laşmayı yaratan ve yaşatan koşullar kalmamıştı. Eski dö­ nemlerde populus üyesi sayılan kimseleri pleb bile sayma olanağı yokken, son dönemlerde bu kimselerin patrici smı-



14) Velleus Paterculus, 1 , 8. 15) Llvy, ll, 49.



77



ROMA SIYASAL TOPLUMUNUN KURUMLAŞMASI



fına bile girmeden, aristokrasiye geçebildikleri görülmüş­ tür. Claudii'ler atalarının Romulus zamanında sanatör ya­ pılan Appius Claudius'a kadar



uzandığını. gösterebiliyor­



lardı. Marcelli'ler ise, Niebuhr'un belirttiği gibi,



•ün ve



onur yönünden Apii'lere eş durumda oldukları ve topluma kazandırdıkları yönünden de



(onlardan -çJ hiç de geri



kalmadıkları halde,. ıs atalarını Appius'a, ya da bir başka sanatöre kadar götüremiyorlardı. Bu yaklaşım, Marcelli' lerin uygunsuz bir evlilik nedeniyle soyluluklarını yitirmiş olmaları gerektiğini ileri süren Niebuhr'un olası görünme­



da,



yen bu savına muhtaç olmadan



Marcelli'lerin durumu­



nu açıklayabilmemizi sağlamaktadır.n



Patrici sınıfının kalabalık bir sınıf olması doğaldı. Ço­ ğu kez, üç yüzü aşkın sanatörleri vardı. Sanatörlük yeri açıldığında hemen seçim yapılır; yeni yeni aileler olurdu. Böylece, bu aileler ve cukları,



vb.,



patrici



patrict



çocukları. çocuklarının ço­



sınıfını kalabalıklaştırınış



Ayrıca, devlet kararnameleri ile



patrict



olurlardı.



yapılanları da bu- .



na katmak gerekmekteydi.ts Bu fark, ilk günlercia pek bü­ yük bir önem taşımamışsa da servet, nüfus. ve Roma'nın gücü arttıkça bu farklılığın da önemi artmış; Roma toplu­ munun yapısını değiştirecek bir nitelik kazanmıştı. Roma'



nın soy'a dayanan toplum yapısına ayrıcalıklı bir sınıfın dahil



edilmesi o sıralarda pek de anlaşılmamışa benze­



mektedir. Bu ayrıcalıklı sınıfın toplum yapısına sokulma­ sının, Roma halkının gelecekteki günlerine yarardan çok zarar verdiği de düşünülmelidir. Yeni siyasal sisteme geçilince, soy'lar yönetim örgüt­ lenmesi olarak



taşıdıkları önemi yitirmişler;



populus



pleb'ler arasında bir ayrım kalmamış;t9 fakat eski



ile



örgüt­



lenmenin ve ayrımın gölgesi cumhuriyet dönemine kadar 1 6) • History of Rome,• ı, 246. 1 7) A.g.y., 1, 246. 1 8) Livy,, iv, 4.



19) Livy



••



lv, 51 .



ESKI TOPLUM



78 varlığını







sürdürmü tür.







Ye



siyasal



sistemde



pleb'ler



Roma yurttaşlan olmuşlar, fakat avam düzeyine inmişler­ di; bir soy'a üye ol�a. ya da bütün soy'ların dışmda kalmış olmanın, eskisi gibi önemi de kalmamıştı. Daha önceleri de belirtildiği gibi, Romulus'tan Servius Tullius'a kadar Roma toplumsal



örgütlenmesi



bildiğimiz



soy örgütlenmesiydi ve ülke-toprağı ile mülkiyet temelleri­ ne dayanmaktan uzaktı. O dönemde Roma toplumu yal­ nızca bir insan topluluğuydu. Bu topluluklar soy'lar,



cu­



ria'lar ve kabileler olarak örgütlenmiş bulunuyorlardı. Hal­ kın yönetimle kurduğu ilişki hAla bu organik birimler ara­ cılığı ile oluyordu. İçinde bulunduklan durum, ·· Salon'dan önceki Atınalıların durumuna çok benziyordu. Fakat es­ ki reisler kurulu yerine senatoyu; eski halk meclisi yerine



comitia curiata'yı



görevleri de



kurmuşlar; ayrıca, rabiplik ve yargıçlık



olan bir askeri" komutan seçmeye başlamış­



lardı. Üç ayrı kuvvetten oluşan bir yönetim kurduktan sonra, teii}el gereksinmeleri açısından bunlar arasında bir eşgüdüm sağlamışlar, üç kabilenin kaynaşması ile bir ulus oluşturmuşlar; böylece, o zamana gelinceye dek Latin ka­ hilelerine oranla daha gelişkin ve noksansız bir yönetim örgütüne kavuşmuşlardı. Bununla beraber, yanaşma-pat­ ren · ilişkisi içine girmeyenlerden oluşan ve yönetirnde ye­ ri olmayan, dinsel ayrıcalıklardan yoksun bulunan kala� balık bir sınıfın ortaya çıkmasını önleyememişlerdi. Teh­ like yaratacak bir sınıf olmasalar bile, daha, ortaya çıktık­ lan ilk günlerden itibaren yurttaşlıktan* yoksun tutulma­ lan; yönetime katılamamaları toplum için sağlıksız bir du­ rumdu. Ayrıca, o zamana kadar hiç karşılaşmadıklan bo­ yutlarda yeni bir sorun olan kent



(site)



yönetimi · soru-



* Morgan'ın burada kullandığı yurttilŞlık (citlzenship) sözcüğü, dev­ öncesi yönetim sırasındaki Roma kent topluluğunun içinde yer alan soy'lardan birinin üy.:sl olma statüsünü ifade ediyor. Türkçede •yurt­ taş .. diye karşılamak pek yeterli olmadığı için, bu hatırlatma yararlı ola­ bilir diye düşündüm. -ç, let



ROMA SIYASAL TOPLUMUNUN KURUM LAŞMASI



7f)



ortaya çıkmış; kent işleri ve sorunları için özel bir ör­ gütlenmeye gitmek_ gerekmişti. Düşünen, düşünmesini bi- . len kimseler için, bu gelişmelerin, bu yeni sorunların ağır­ lığı nedeniyle, yeni bir yönetim biçiminin oluşturulması sorunu gitgide büyüyen, gitgida ağırlık kazanan bir so­ run olmaya başlamıştı. Nüfusun ve servetin artması , çıkar çatışmalarının ortaya çıkması ve toplum yönetiminin git­ gide güçleşmesi, denebilir ki, Roma toplumunun o zamana kadarki soy örgütlenmesinin · dar çerçevesi içinde artık yaşayamayacağını açıkça göstermiş bulunuyordu. Böyle bir yargıya varmak, Romalıların giriştikleri, sınadıkları bazı önlemleri ve düzenlemeleri açıklayabilmemiz için de ge­ rekli görünmektedir.



nu



Romulus'un ardılı (halefil olan Numa bu duruma kar­ şı tepkide bulunan ilk kişi olmuş; büyüyen ve güçlenen ye­ ni toplumun bir toplumsal sistemin temeli olarak soy'lara dayanamayacağının artık anlaşılmış bulunduğunu göster­ miştir. Numa, tıpkı Theseus'un yaptığı gibi, halkı zenaat­ larına ve mesleklerine göre sekize ayırarak soy'ların daral­ tıcı çemberinden kurtulmak istemiştir.2o Bu açıklamayla tlgili olarak öndegelen otoritelerden sayılabilecek Plutark­ hos halkın mesleklerine göre ayrılmasının Numa'nın ge­ tirdiği kurumların en hayranlık vericisi olduğunu söyle­ mekte; ayrıca, bundaki amacın Latinlerle Sabineler arasın­ daki uzaklığı gidermek; yeni bir toplumsal farklılaşma aracılığı ile, onlara adlarını bile unutturup bu iki kabilenin halkını birbiriyle kaynaştırmak olduğunu belirtmekte­ dir. Fakat, oluşturduğu bu sınıflara soy'ların sahip olduk­ ları yetkileri kazandıramadığı için, alınan bu önlemler, Theseus'unkiler gibi ve tıpkı onun önlemlerinin başarısız­ lığındakine benzeyen nedenlerle başans1z kalmıştır. Plu­ tarkhos'tan öğrendiğimize göre, bu lancaların (guildl her birinin ayrı yönetim kurulları, ayrı odaları (halil , dinsel edimleri ve törenleri vardı. Attika ve Roma'da aynı neden20) Plutarkhos, •Vit. Numa.,• xv:ı, 20.



ESKI TOPLUM



80



lerle ve aynı yollarla yapılan bu denemelerle ilgili söz ko­ nusu bilgilerin



(kaynakların)



varlığı,



bu iki denemenin



Attika ve Roma'da gerçekten yaşandığını göstermektedir. Yeni sistemi Servius Tullius kurmuş;



daha sonralan



gelişmelerin niteliğine göre bu sistem bazı değişimler ge­ çirmişse de, sisteme oldukça kalıcı temeller kazandırmış­ tır. Tullius'un dönemi döneminin



(yaklaşık



CM.Ö. 5961



hemen



M.Ö. 576-5331 , sonrasına.



Salon'un



Cleisthenes'in



CM.Ö. 509) döneminin ise az öncesine denk gelmektedir. Servius Tullius'a atfedilen ve kuşkusuz Salon'un dli­ zenlemelerinden esinlenen bu yasa düzenlemelerinin, M.Ö.



509 yılında cumhuriyet kurulduğunda söz konusu sistem fiilen yürürlükte bulunduğuna göre, gerçekten de o sıralar yapılmış olması gerekmektedir. Kaldı ki, önemli birçok baş­ ka önlem ve düzenlemeler nasıl başkalarına atfediliyorsa, yeni



siyasal sistemin



kurulması da Tullius'a



atfedilmiş



olabilir. Ne var ki, bütün bu düzenlemeleri gerçekleştiren ünlü kişiler, aslında, kendilerinden öncekilerin çaba ve de­ neyimlerin! görebildikleri, toplumda zaten olgunlaşma nok­ tasına gelmiş bulunan gelişimierin baskısını duyabildikle­ ri; yaptıklan yasa düzenlemeleri ile bunların hissettirdiği gerekirlikleri yerine getirmek için harekete geçtikleri ve bunu başaral;>ildikleri için önem kazanmışlardır. Ülke-top­ rağı ve özel mülkiyet temeline dayana..n siyasal topluma ge­ çişi gerektiren ve soy örgütlenmesini geçersizleştiren önem­ li üç değişim şunlardı: birincisi, soy'ların yerine insanların servet durumlarını temel



alan sınıfların oluşması ve bunla­



rın kurumlaştırılması; ikincisi, soy'lar kurulu olan comitia curiata'nın yerine yeni halk meclisi olan comitia centuriata' nın kurulması ve yetkinin bu sonuncusuna geçmesi; üçün­ cüsü,



kentin yönetirnce dört ayrı birime ayrılması, bunla­



rın Roma kent yönetiminin egemenlik alanı birimleri sa­ yılması, buralarda yerleşip malvarlıklarını



bu_ yönetim



yaşayanların birimlerine



kendilerini



ve



kaydettirmeleri



zorunluluğunun getirilmesi. Tullius, kuşkusuz Salon'un düzgnlemelerini biliyordu.



ROMA SIYASAL TOPLUMUNUN KURUMLAŞMASI



· 81



Bu nedenle ona öykünerek, halkı servetlerinin Q.erecesine göre beş sınıfa ayırınış; bunun sonucunda da, değişik soy' lardaki en zengin kimseleri aynı toplumsal sınıf içinde bir araya getirmişti.lt Bu sınıfların her biri daha sonra, fiilen kaç kişiyi kapsadıkianna bakılmaksızın, yüz kişilik grup­ lar. olarak örgütlendirilmiş; comitia'da her centuna'ya (yüz kişilik gruplar) bir oy hakkı tanınmıetır. Her sınıfın fiilen aahip oldutu iktidar ise, bunların her birine ayrılan cerı­ ıurta'ların sayısına göre bellrlenmlştlr. Örneğin, birinci sı­



nıfa sekiz centurta kurma ve comttta'da da sekiz oy kullan­ ma hakkı tanınmıştır. İkinci sınıfa yirmi centuria ayrılmış, zanaatkArların 1kl centurta'sı da bunlara katılmış, böylece Jlrml lkl oy hakkı kazanmıştır. Üçüncü sınıf yirmi centu­



na olmuştur. Dördüncü sınıfa da yirmi centuria ayrılmış, borucular ve davulcuların da katılması ile yirmi iki cen­ turla olmuş; comitia centuriata'da yirmi iki oy hakkı ka­



zanmıştır. Beşinci sınıf ise otuz centurta'lıktı ve otuz oy kullanıyordu. Ayrıca bunlara ek olarak on sekiz centurla'



lık süvariler vardı, oyları on sekiz 'taneydi. Bu sınıfiara ek olarak Dionyst>s bir centurta'lık ve bir oy'luk bir sınıf daha bulunduğunu söylemektedir.



Bu sınıf,



mülkiyetsizleri, ya



da beşinci sınıfa girmek için yasanın gerekli gördüğü öl­ çünün altında malvarlı�na sahip kimseleri kapsamaktay­ dı. Bunlar vergi vermedikleri gibi, askerlik de yagmazlar­ dı.ıı:ı Süvarilerfe birlik�e altı sınıf içindeki centuria'lann ta­ mamı, Dionysos'a göre, yüz doksan üeü bulmaktaydı.ts Liry, ilk beş · sınıftaki düzenli centuria'lann sayısı konu­ sunda Dionysos'la aynı görüşü paylaşmakta, fakat altıncı sınıfın ayrı bir sınıf olmayıp, bunların beşinci sınıf içinde



yer aldıklarını, ya da beşinci sınıfa ilişik olduklannı söy­ lemektedir. Ayrıca, borucuların iki değil, üç sınıf olduk-



21) Birinci sınıf Için malvarlı!)l sınıflandırması 100.000 uses (vergi birimi); ikinet sınıf Için. 75.000; üçüncü sınıf için 50.000; dördüncü sınıf Için 25.000; beşlnçl sınıf Için de 1 1 .000 asses ldl. ·- Llvy, 1, 43. 22) Dlonysos, lv, 20. 23) A.g.y., lv, 1 6, 17, 18,



ESKI TOPLUM



82



lannı ileri sürmekte; centuria'lann toplam sayısının Di­ onysos'un söylediğinden bir fazla olduğunu savunmakta­ dır.24 Çiçero doksan altı centuria'nın bir azınlık olduğunu. her iki ifadenin de doÇu bulunabileceğini ileri sürmek­ tedir.2ıs Her sınıfıakl centuria'lar erginler ve gençler diye ikiye ayrılmakta; erginler centuria'sı elli beş yaşından bü. yüklerden oluşmakta, gençlerinki ise on yedi ile elli be' yaş arasındakileri kapsamaktaydı. Erginler asker olarak kentin savunmasında, gençler ise ülke-dışı yerlerde görev­ lendirilmekteydi.26 Her sınıfın zırhlı savaş giysileri vardı. ama ayrı ayrıydı.27 Hemen anlaşılaca� . üzere, halk meclisinin yönetimin eylemleri üzerindeki olanak ölçüsündaki etkinliği, daha çok, birinci sınıfın üyeleri ile, atlılar sınıfının üyeleri için söz konusuydu. Bunlar doksan sekiz oy ediyor ve çoğunluğu el­ lerinde tutuyorlardı. Tıpkı comitia �uriata'da her curia'nın kullanacağı oyu . önce kendi içinde yaptığı tartışmalardan sonra kararlaştırması gibi, comitia centuriata'da da her centuria oyunu ne yönde kullanacağını kararlaştırmak ü,zere önce kendi içinde görüşüp tartışma yapıyordu. Ka­ " mu sorunlarına ilişkin oylamalarda önce atlılar sınıfı oy kullanır, sonra birinci sınıf oy kullanırdı.2S Bu ikisi bir ko­ nuda anlaşınca, sorun karara bağlanmış olurdu. O zaman, diğer sınıflar oylamaya bile çağrılmazdı. Fakat atlılar sı­ nıfı ile birinci sınıf oylanan konuda anlaşamamışlarsa, ikinci sınıftaki centuria'lara. oy kullanmalan için çağnda bulunulurdu; bu durum, oylamada yandaş ya da karşıt bir çoğunluk elde edilineeye kadar devam ederdi. Bu dönemin bir özelliği de, daha önceleri comitia cu-



llvy, 1, 43. •De Rep.,• ll, 20. Dlonysos, lv, 16. llvy, ı. 43.. llvy, ı, 43; Fakat Dlonysos, atlıları (equltes) birinci sınıf ola­ rak belirtmekte, önce bu sınıfın adının okunduöunu slSylemektedlr. Dlonysos, lv, 20. 24) 25) 26) 27) 28)



ROMA SIYASAL TOPLUMUNUN KURUMLAŞMASI



83



rfcıta'nın elindeki yetkllerin zamanla comiticı centuricıtcı' J& devredllmealnden sonra bunlann bazı belirli konularda pnltlemlt olmasıydı. Senatonun aday gösterdiıt kimseler­ den, bütün aubaylan ve yOneticileri comitia centuriata se­ çerdl. Senatonun hazırladı�ı yasa önerilerini kabul ya da red yetkisi de bu komltenindi. Comitia centuriata'mn onayı olmadan hiçbir yasa yürürlüle giremezdi. Senatonun iste­ ml üzerine, var olan yasalardan gerekli görüleni yürür­ lükton IlAnı



kaldırılabillrdi.



kararının da



Senatonun



comttta



istemi



üzerine, savaş



centurtata'dan



alınması



ge­



rekirdi. Savaşa son verme kararını ise senato kendi ba­ tına alab1lird1. Ölüm cezasını gerektiren her dava, devle ­ tin en yüce yargı kurulu sayıldı�! için, bu kurula götürüle­ bilmekteydi. Comitia centuriata'nın yetkileri,



ve



iktidan



gerçek bir iktidardı, ama ktsıtlıydı, mali konularda dene­ tim yetkisi hiç yoktu. Ayrıca, atlılar sınıfı ile birlikte bi­ rinci sınıfın üyeleri rahatça çoğunluğu ellerinde tutuyor­ lardı. Bunlar ise, patrici'ler ve bir de en zengin kimselerdi.



Devletin yönetimi bu nedenle sayısal çoğunluğun değil, ·özel mülkiyetın denetimindeydi. Bununla. beraber, zaman geçtik­ çe, sistemin eşitlikçi olmayan yanlannın en alır ve en olum­



suz etkilerini · hafifletmek üzere bazı özel yasalar da. çıka­ rılmış bulunuyordu.



Comitia Centuricıta yılda bir kez, yönetim görevlileri



ile subayların seçilmesi için, Ca.mpus Martius'da toplanır­ dı. Diğer toplantılar ise kamusal bir gereksinme oldukça yapılırdı. Centurtcı'lar içinde ve



başlarındaki



subaylarla



birlikte kendi sınıflarıncia toplanan halk bir ordu Cexerci­ tusl kuruluşu biçiminde de örgütlenmiş bulunuyordu. Cen­ turia'la.rın ve sınıflarm amacı, sivil



örgütlenmenin yanı



sıra, askeri örgütlenmeyi de kendi yapıları içinde gerçek­ leştirmekti. Servius Tullius zamanındaki ilk askerlik yok­ lamasında Ca.mpus Martius'da seksen bin silahlı yurttaş asker -herkes kendi centuria'sı, her centuricı kendi sınıfı, her sınıf da kendine ayrılan yerde, ayrı ayrı· kendi giysileri içinde- toplanmıştı. n Her centuna üyesi artık Roma yurt.-



�SKI TOPLUM



84



' taşı sayılıyordu ve bu durum yeni siyasal sistemin sağla­ dığı en önemli yenilik oluyordu. Cumhuriyet dönemi bo­ yunca comitta'yı toplantıya çağırma yetkisi konsüllere, onlar olmadığı zaman ise (Roma'nın yüksek memurlannın ikincisi olan -,-ç.J praetor'a aitti. Toplantıya ise comitta• nın toplanmasını kim, hangisi istemişse, her seferinde o başkanlık · ederdi. Daha gelişkin bir toplum düzeninin üyeleri old�­ muz için, böyle bir yönetim bugün bize basit ve kaba görü­ nebilir. Fakat yetersiz ve gelişima köstek olmaya başlamıo bulunan kendinden bir önceki soy toplumuna göre bu ye­ ni düzenin belirli bir derecede ilerleme sayılması gerektiği açıktır. Yeni sistemin yönetimi altında Roma dünyanın en gelişkin, en ileri toplumu olmuştur. Toplumda komuta edi­ ci duruma gelen mülkiyet, toplumu biçimlendirmeye · baş­ lamıştı. Aynı mülkiyet kurumu aristokrasinin ve toplumsal ayncalıklann önem kazanmasına yol açmış; halkın yöne­ tim üzerindeki denetimine büyük . ölçüde son verip, bu de­ netimi mülkiyetiilere devretmiştir. Bu hareket, soy örgüt­ lenmesine dayanan toplumu kendisinin doğal olarak geliş­ tiği yönün tam tersi yönde bir gelişmeye itmeye başlamış­ tır. Yönetim kurumlarına doluşan - bu yeni aristokrat ve ayrıcalıklı öğelere karşı Roma'nın pleb sınıfı bütün bir cumhuriyet döneminde mücadele etmiş ve zaman zaman, bazı· başanlar da kazanmıştır, Fakat üst sınınann sahip oldukları patrici ayrıcalıklan . ve mülkiyet, pleb'lerin tem­ sil ettiği çok daha akla yakın ve değerli olan hak ve ayrı­ calıklarda eşitlik doktrini karşısında çok daha büyük güce sahipti. Daha o zamanlar bile, ayrıcalıklı bir sınıtın bu ay­ rıcalıklı konumuna katlanmak Roma toplumu için çekil­ mez bir yük halini almış bulunuyordu. Kendince yurtsever bir Roma soylusu olan Çiçero , yö­ netimde denetimi azınlığın eline vere,n }?u •mertebelendir-



dır.



29) Llvy, 1, 44; Dlon)'soa bu sayının lv, 22.



-



84.700



olduOunu yazmııkta­



ROMA SIYASAL TOPLUMUNUN KURUMLAŞMASI



85



meyl. ve sınıfiandırmayı onaylamakta ve uygun görmek­ tedir. Çiçero, Servius Tullius'un. gerçekleştirdiği bu değişi­ mi değerlendirirken, ·halkın arasından ayırdığı kimselerle



kalabalık bir atlılar sınıfı oluşturan, halkın geri kalan kıs­ mını ise beş sınıfa ayınp · bunları da erginler ve gençler di­



ye ikiye bölen Servius Tullius, böylece oylamalarda ağır­ lığı çoğunluk tarafına değil, mülkiyetliler tarafına kazan­ dırmış; tüm devletler için geçerli bir kural sayılması ge­



reken, 'sayıca çoğunluk olan' tarafın 'sözü geçen taraf' ol­ maması gerektiği sözünün Roma için de geçerli olmasına çalışmıştır .• so Aradan geçen iki bin yıldan sonra, açıkça sörüyoruz ki, ayrıcalıklar, eşitsizlikler ve kendi kendini yönetme hakkımn tamnmaması kitlesel yolsuzluklara, ce­ halete yol açmış; sonunda, devleti de, ulusu da yıkıp yok etmiştir. İnsanlık zamanla şu basit gerçeği öğrenmiş bu­



lunuyor: tüm olarak halk, kamunun esenliği ve geleceği ko­ nulannda, ne denli okumuş, ne denli kültürlü olursa �l­ sun, bugünkü ya da yarınki herhangi bir ayncalıklı si­ nıftan çok daha yetenekli, çok daha sağduyuludur. Top­



lumları yöneten hükümetlerin en gelişkin olanları bile he­ nü z geçiş dönemindedir. Fakat, Başkan Grant'ın yıllık son



Başkanlık Söylevi'nde haklı olarak belirttiği üzere, günü­ müzdeki yönetimler demokrasiye yani özgür ve eğitilmiş bir halkın ortalama düşünsel gücünü ve faZiletini



temsil ve



ifıı.de eden yeni hükümet biçimlerine yönelmiş bulunmak­



tadırlar.



Mülkiyeili sınıflar, soy'ların yetki ve iktidarlarını başka



bir kuruluşa devrederek yönetim sisteminin temeli olarak bunların parçalanıp dağılmasına hizmet etmişlerdir. Servi­ us Tullius'un düzenlemelerinin



amacı,



açıktır ki, kapalı



toplulu\dar olan soy'lardan kurtulmak; yeni yönetime kö­



leler dışında tüm Roma yurttaşlarını kapsayacak geniş­ .likte bir temel kazandırmaktı. Sınınann kendilerinden beklenen bu işi bitirdikten sonra, Atina'da· olduğu gibi, or-



30) Clcero, •De Rep.,. ll, 22.



ESKI TOPLUM



86



tadan kalkacakları; kent ve taşradaki yerleşme birimleri.. nin siyasal birimler olarak yeni siyasal sistemin temeli du­ rumuna gelecekleri; bunun mantıken böyle olması gerektiği umuluyordu. Fakat Roma'nın kentsel örgütlenmesi bu yolu önlemiştir. İlk günden itibaren Roma yöqetimde merkezi bir önem kazanmış; Roma'nın dışındaki



yerler



Roma'ya.



bağımlı duruma düşmüşlerdir. Düpedüz ·kentsel• bir ör­ gütlenme olan Roma. kent yönetimi, fiilen, önce tÜ İtal­



m



ya., sonra da



üç kıt'adaki fethadiimiş eyaletler üzerinde



egemen olmuştur. Bu büyük bir merkezdeki ·kent• yöne­



timinin gerçekleştirdiği anormal bir durumdur. Oylami:\ ko­ · söz konusu beş sınıf



nusundaki bazı değişikliklere karşın, cumhuriyetin



sonuna



dek devam



etmişlerdir.



Eskisinin



yerin e yeni bir hallt meclisinin kurulması Servius Tullius' un yönetimindeki kuruluş yasasının



köktenci



özünü de­



ğiştirmiştir. Bu sınıflar, kendilerine siyasal iktidar kaz�­ dıran bu yeni meclis kurulmamış



olsaydı, hiçbir



önemli bir canlılık kazanamayacaklardı.



zaman



Servet ve



nüfus



artışı sürdükçe bu meclisin görevleri ve yetkileri de art­ mıştır. Servius Tullius'un amaemın da, bu meclisi gelişti­ rerek



comitia curiata'ya;



dalaylı olarak da, soy'ların ikti­



danna son vermek olduğu anlaşılmaktadır. Tullius'un yerel kabile ya da bucaklardan oluşan ayn bir



comitia tributa kurduğu da söylenmektedir. Bu meclisierin gö­ revi vergi yasası çıkarmak, bu vergileri toplamak ve askeri birlikler oluşturmaktı. Daha sonraki günlerde ise bu mec­ lis halk tribune'lerini temlerinin



doğal



seçmeye de başlamıştır. Siyasal sis­ birimi · birkaç mahallelik kent bölüm­



leriydi. Yerel yönetim kendi kendini yönetebilecek ve Ro­ ma. halkının istediği, umduğu demokratik devletin merke­



zini oluşturacaktı. Fakat senato ve mülkiyet sahibi sınıflar



bu yolu kapatmışlar�ır.



Servius'a atfedilen ilk işlerden biri de vatandaş ve



mal seyımıdır. Livy'ye göre, Roma gibi, güçlü ve 'büyük bir



ROMA SIYASAL TOPLUMUNUN KURUMLAŞMASI



87



devlet olma yoluna girmiş bir devlet için en takdir edil­ mesi gereken iş, banş ve savaş günlerindeki yükümlülük­ lerin kişisel olarak de�il de, kişilerin servetlerine göre be­ Urlenebilmesine olanak veren sayımlar olmuştur.sı Yazım işlemi, herkesin oturdu� kent biriminde



kayıtlanmasını



ve servetini bildirmesini gerektiriyordu. B'!! işlem



(devle;­



tin en yüksek görevlilerinden olan -ç.l censor'un huzu­ runda yapılırdı. Sayımlardan sonra



hazırlanan defterler,



sınıfların saptanmasında esas alınırdı.sıı Bu gelişmeyi ta­ mamlamak için, ayrıca, kentin sınırları belirlenmiş; kent, ayrı ayn adları olan dört birime bölünmüştür. Zaman ba­ kımından



bu



durum,



Cleisthenes'in



Attika'da



bucakları



kurmasından daha öncedir, ikisinin devletle olan ilişkileri bütünüyle farklıdır. Daha önce belirtildi�! bucakları da yurttaşların



kendilerini



ve



üzere,



Attika



malvarlıklarını



kaydettirdikleri bir idari birimdi ve bu yönüyle Roma'daki­ ne benziyordu. Fakat, bundan farklı yanı, yerel bir özyöne- ' tim birimi olması, seçimle gelen bir yöneticisinin, bir yargı organının



ve rabiplik



kurumunun



bulunmasıydı. Diğer



yandan, Romalılardaki savunma birimleri ise, oturanların kendilerini ve malvarlıklannı kaydettirdikleri ve bir



tri­



bune'ü, memurları ve meclisi olan bir coğrafi bölgeydi. Ro­



ma'nın bu savunma bölgelerinde oturan kimseler çok az sa­ yıdaki belirli işlerde devletle olan ilişkilerini ülke-toprağı esasın a göre kurmuş bulunuyorlardı. Fakat Roma savun­ ma bölgelerinin yönetim örgütü Attika'daki kasabalar bir­ li�inin sahip olduğu önemli özelliklerden yoksundu. Roma örneği, Atina'nın ayn bir örgütlenme modeli olan daha önceki



naucraray



birimlerine benziyordu. Fakat Salon'un



sınıfları ile Servius'un sınıfian birbirinden nasıl farklıysa, bu örgütlenmeyle Attika kasabalar birliği de öylesine fark­ lıdır. Dionysos'a göre, Servius Tullius Roma'nın kurulduğu yedi tepeyi surlarla çevirdikten · sonra kenti dörde ayırmış,



31) Llvy, l, 42. 32) Dionysos, lv, 15.



ESKI TOPLUM



88



her bölgeyi bu tepelerin adlanyla isimlendirmiştir: birin­ cisine Palatina, ikincisine Suburra, üçüncüsüne Collina, dörd.üncüsüne Esquilina. Kent, böylece, daha ön�eden üçe aynlmışken, bu kez dört bölgeye ayrilmıştı. Servius Tulli- · us yeni kurduğu bu dört bölgede yaşayan kimselere ko­ nutlannı bırakıp başka yerlere göçınemelerini, kendi böl­ gelerinden başka yerde vergi vellJlemelerini, başka bölge için askere yazılmamalarını, ortak çıkarlar için kullanıl­ m�ı gereken vergiyi askeri ya. da di�er amaçlar için har­ camak üzere vermemelerini, her bölgenin bu işleri kendi başına yapması gerektiğini; bütün bu işlerin, artık, kan yakını üç kabile birimi içinde değil, dört kabilelik yeni ör­ gütlenme düzeni içinde görülmesi gerektiğini emretmiş; her kabileye phylarch ya da comarch denen birer komu­ tan atamıştır.aa Mommsen'in yorum\ına göre, •bu dört vergi ve asker toplama bölgesinin askeri birlikleri hep­ birlikte değil de tek tek oluşturmak, donatmak yükümlü­ lüğünün olması, her bölgenin kayıtlı nüfusunun belli bir oranı kadar asker çıkarması, tüm topluluğa yüklenmiş ortak bir verginin konulmuş olması soy toplumuna ait ye­ rel nitelikteki özelliklerin ortadan kalkmaşına, giderilme­ sine. özellikle, askerleşmişlik ruhqnun herkesi birbirine yaklaştınnakta. oluşunun etkileriyle meteoci'lerle bu hi­ sarlarda yaşayan kentiiierin tek bir halk olacak şekilde kaynaşmaama yol açmıştır.•" Aynı biçimde, Roma'nın etrafındaki kırsal bölgeler de Roıııa'nın yönetimi altındaki bucaklara (tribus rusti­ cae> ayrılmıştır." Bazı yazarıara göre bu yönetim birimle­ rinin sayısı yirmi altı, bazılarına göre ise otuz bir, ba.zıla- , ·



33) o:onysos, lv, 14. 34) • History of Rome, 1 . c.,• Scrlbner baskısı, ı, 136. 35) Dlonysos, lv, 15; Nlebuhr, onaltı taşra· kasaba ya da Ilçe



(townshlp) biriminin adlarını şöyle sıralıyor: Aemllian. Camillan, Clu­ Eıntlan, Cornellan, Fablan, Galerlan, Horatlaıı. Lemonian, Menenlan, Pa­ perlan , Romlllan , Sergian, Veturian, Claudlan, - •History of Rome,• ı; 320, not. ·



ROMA SlVASAL TOPLUMUNUN KURUMLAŞMASI



80



nna göre de otuz beş oluyordu. Fakat biliyoruz ki, top­ lam sayıları hiçbir zaman otuz . beşi aşmamış�ır. Bu taşra kasabaları, devlet yönetimine katılan birimler durumuna gelememişlerdir. ·



Serv'ius'un temel kuruluş yasası ile oluşturulan yöne­ tim cumhuriyet dönemine kadar devam etmiş; konsüller daha önceki askeri komutanların yerini almışlardır. Bu yeni yönetim örgütlenmesi planı Atina devleti gibi, ya da modern devletler gibi, bucaklar, ilçeler, iller, eyA.letler olarak kurulmuş ve bunların her birine idari yetkiler ta­ nınmış bir devlet olamamıştır. Merkezi hükümet kuruluşu diğer birimlerin üzerinde yer almış ve bütünü oluşturan parçalan ezmiştir. Bu nedenle, Roma, gerçek anlamda ül­ lte-toprağına dayanan tipik bir devlet yönetimi örneği sa­ yılamaz. Ülke-toprağını değil de, daha çok, mülkiyeti ken­ dine temel almış; en yüksek devlet yetkilerini mülkiyetli sınıfların denetimine venniştir. Diğer yandan, ülke-topra­ ğı temeline dayanan bir yanı da olmuş; yurttaşların yerini belirlemek için ülke-toprağı bölümlerini oluşturmuş; mali ve askeri yükümlülüklerinde yurttaşlarla ilişkilerini bu bi­ rimler aracılığı ile yürütmüştür. Fakat bunların gerçekleştirilmesi ile Romalılar, yöne­ tim konusundaki ikinci büyük .Planla; soy örgütlenmesine dayanan toplumdan ülke-toprağına ve mülkiyete dayanan bir devlet yapısına geçmeyi başarmışlar; soy örgütlenme­ sin� dayanan toplum yaşamını ve barbarlığı aşarak uy­ garlığa doğru yüklendikleri görevle ilerlemeye başlamış­ lardır. Bundan böyle yönetimin başta gelen görevi mülki­ yeti korumak, yeni malvarlıkları kazanılmasına bekçilik etmek; ayrıca, yakın ve uzak kabHelerin ve ulusların üze­ rinde egemenlik kurmak olmuştur. �urumlardalci bu bü­ yük değişim, soy toplumu yerine siyasal topluma geçişi sağlamıştır. Değişimiri bu yöndeki etkisinin en büyük ne: deni ise toplumsal kurumlar arasına ülke-toprağı ve mül­ kiyet ögelerinin de girmesi olmuş; bu değişim, o zamana ve kırsal bölgelerdeki bucaklara tam bir özyönetim ta-



90



ESKI TOPLUM



nıyan mülkiyetin devletin temel gücünü oluşturacak düze­ ye gelmesine yol açmıştır. Eğer savunma amaçlı bucaklara ve kırsal bölgelerdeki bucaklara tam bir özyönetim tanın­ mamış; senato bu yerel birimlerce seçilen kişilerden oluşan bir organ olarak kurulup. sınıf farklılıklarına dayanmamııs olsaydı Roma'da da. Atina'ya benzeyen bir demokrasi yöne­ timi meydana getirilebilecek; bu yerel yönetimler devlete de kendi yapısal özelliklerini ka.zandırabileceklerdi. Ve­ rasetle aktarılan ve kazanılan toplumsal konum esasını ve mülkiyeti oy verınede ölçüt sayan anlayışı kendine te­ mel alan senato, demokratik kurumları güçsüzleştiricl yönde etkinlik kazanmış; kısmen aristokra.tik, kısmeıı df'­ mokratik nitelikte almaşık bir yônt>�im oluşturmuş; o za­ · mana kadar iki yurttaş sınıfı arasındaki karşıtlığı bu du­ irumu yasaUaştıra.n yasalarla. gereksiz yere ve bile bile ağırlaştırmıştır. Bence apaçık bir gerçektir ki, Servius Tullius'un kuruluş yasası halkın aldatılması için yapılmış­ tır. Eğer halkın çoğunluğu bu kuruluş yasası ile başına. gelecekleri bilseydi, bu düzenlemeyi kabul etmezdi. Bu düzenlemeden önceki soy toplumundaki demokratik ilke­ ler ve özgür kurumlar öylesine canlıydı ki, daha önce belirt­ tiğimiz gibi, soy toplumu örgütlenmesi ile monarşi arasın­ daki uyuşmazlığın ve direnişin burada da gerçekleşmiş olması gerekirdi. Bir bütün ola.ra.k bakıldığında. Roma devleti alışılmış hiçbir Roma kent örgütünün, hÜkümet planında merkez olarak tanınması ve diğer kent örgütlerini gölgede bırak­ ması, bu özelliği doğuran nedenlerden biriydi. Ölçüye, · il­ keye sığmayan bir cucubeydi• . Halkı bir araya getiren en önemli örgüt orduydu; askerlik ruhuydu. Bu askerleşmiş­ lik ruhu, cumhuriyeti oluşturan öğeler arasındaki tutu­ mun ve birliğin oluşumunu sağlamıştır. İmpa.ratorluk döneminde de bu böyle olmuştur. Hayat boyunca. ve se­ çilerek gelinen, ve gerçek bir iktidara. sahip olan senato­ su; kişinin çocuklarına ve soyundan gelenlere a.ktanlabi­ len kişisel 'Q.nvan ve mertebeler sistemi; mülklyetli sınıf-



ROMA SIYASAL TOPLUMUNUN KURUMLAŞMASI



Gl



lara dayanan, oy hakkında eşitlik tanımayan, ama. bütün yasama etkinliklerinde olumlu ya da olumsuz yönde etkin- , liki olan halk meclisi ve çok gelişkin asker! örgütü ile .Roma devleti o güne kadar bilinenlerden apayrı bir devlet olmuştu. Bu devletin yapay, mantığa aykırı bir •ucube• / olduğu doğrudur; ama, askerleşmişlik ruhu ve Romalıların ( örgütleyici olarak gösterdikleri başanlar sayesinde aynı \ devlet örgütü ile çok büyük işler gerçekleştirilmiştir. ma devletinin içindeki doku, bir yandan iktidarın özünü ele geçirmek, bir yandan da toplumdaki diğer insaniann hak­ Ianna ve Çlkarlanna saygılı görünmek gerektiğini anlayan zengin mülkiyetli sınıfıann üstün becerikliliklerinin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Yeni siyasal sistem kurulduğunda eskisi bir anda or­ tadan ka�km'iş değildir. Senatonun ve askeri komutanın görevleri eskisi gibi kalmış; fakat varlıklı sınıflar soy ör­ gütlerinin, sınıflar meclisi ise soylar meclisinin yerini al­ mıştır. Değişiklikler köktenciydi, ama çok kısıtlıydı; b84lıca, yukarki değişikliklerden ibarettiler. Ayrıca, çatışma­ lara ve şiddete gerek kalmadan gerçekleştirilmişlerdi. Es­ ki meclisin yetkilerinden bir bölümünü elinde bulundur­ masına olanak verilmişti. Bu meclis uzun zaman soy'lar nn, curia topluluklannın ve kan yakını kabHelerin .ör­ gütlerinin canlılıklarını sürdürmelerini başarmıştır. Eski meclis yani Comitia. Curicıtcı, değişikliklerden sonra da, seçilmelerine ilişkin işlemleri tamamlanan yüksek derece­ den görevlilerin yetkili kılınmasmda (bu kişilere imperium verilmesinde> söz sahibiydi. Fakat gitgide bu yetki, sade­ ce bir formalite haline gelmiştir. Belirli bazı rahiplerin göreve getirilmalerinde ve curia. topluluklannın dinsel edimlerinin düzenlenmesinde de comitia. curicıta'nm yet­ kileri vardı. Kartacia Savaşlarının ilkine kadar bu işler böyle sürmüş; daha sonra, comitia curicıtcı ()nemini kaybet­ miştir. Gerek bu eski meclis, gerekse curia.'lar bütünüyle yok olmamışlardır; yani, aşılmışlar, yürürlükteki etkinlik­ lerini yitirmişler, fakat varlıklarını sürdürmüşlerdir. Soy'



Ro-)



92



ESKI TOPLUM



lar, bir örgüt olarak değil de bir soyzinciri ya da sülı\le zin:­ ciri olarak, imparatorluk dönemine kadar varlıklarını sür­ dürmüşlerdir. B?ylece, soy örgütlenmesine dayanan top­ lum�an siyasal topluma geçiş zamanın içinde yavaş yavaş olmuş, ama oluşumunu tamamlayabilmiş; sonsuz denecek kadar eski günlerden beri devam eden insan toplumlann­ daki yönetim planının ilki yerine, ikincisinin oluşturul­ ması Romalılarca tamamlanmıştır. Aryen ailenin ilk günlerine kadar uzanan çok eski bir geçmişi olan ve Latinler tarafından bu çok eski uzak-ata­ lanndan devralınmış bulunan soy topluluğuna dayanan toplumsal örgütlenme biçimi, en sonunda, Romahiann günlerinde uygarlığın yeni istemleri karşıs1Dda yenik düş­ müş; artık kendisinin yetersiz kalmış bir. örgütlenme biçi­ mi olduğunu kabul etmiştir. Soy toplumu örgütlenmesi ardi ardına gelen çeşitli etnik dönemlerin biricik toplum­ sal örgütlenme biçimi olmuş; varlığını sürdürdüğü çağlar boyunca uygarlığın tüm öğelerini oluşturup yaratmış; so­ nunda, bu yeni öğeler karşısinda, bunlann önüne koyduğu sorunlara yeni yeni çözümler bulmakta yetersiz kaldıgJ.nı iörmüştür. İnsanlık, insan soyunun ilerlemiş bölümünün yabanıllıktan çıkıp barbarlık aşamasına, ve barbarlık dö­ neminin ardışık aşamalarından geçerek uygarlık dönemine geçişini sağlayabilmiş soy örgütlanimi gibi bir kurum oluşturmayı başarmış bulunan uzak atalarına çok şeyler borçludur. Bu kurum, insanlığ'ın kendi dönemindeki de­ neyimleri aracılığı ile, aynı zamanda, kendi varlığı henüz sona ermeden, siyasal topluma geçiş için gerekli olan dü­ şünsel gelişimi ve bilgi birikimini de sağlamıştır. Soy ör­ gütlenmesinin, bu nedenle, insanlığın gelişiminde, hiçbir şeyle karşılaştınlamayacak derecede büyük önemi olmuş­ tur. Bir yönetim planı olarak soy örgütlenmesi uygar in­ sanın isteklerine yanıt verebilecek durumda değildi; ama unutulmamalıdır ki, modem uygar devletlerdeki temel yönetim kurumlarının ilk çekirdeği soy toplumu. dönemin­ de oluşmuştur. Daha önce belirtildiği üzere, diğer birçolc-



ROMA' siYASAL TOPLUMUNUN KURUMLAŞMASI



93



lannın yanı sıra, eski reisler kurulundan bugünkü temsi­ li esasa dayanan meclisler, bu ikisinden .. ise modem çift meclisli yasama organı; eski genel askeri komutaridan, modem devletlerdeki yürütme organının başı olan feodal ya da •meşruti• krall�r. imparatorlar ve başkanlar; es­ ki custos urbil'ten de ardı ardına gerçekleşen değişim­ lerle, Roma praetor'u ve modem yargıç oluşmuştur. Hak­ larda ve ayncalıklarda eşitlik, kişi özgürlüğü ve demokra­ sinin temel ilkeleri de bizlere soy' a dayanan toplumsal ör­ gütlenme döneminden miras kalmıştır. Mülkiyet büyü}$: öl­ çülere vardıktan, toplumda etkinlik ve güç kazandıktan sonra, kölelik ortaya çıkmıştır. Kölelik, bütün toplumsal ilkeleri ihW . edjci nitelikte bir kurumdu, fakat köle yapı­ lan kimsenin kan yönünden bir yabancı ve bir savaş tut­ sağı oluşu gibi öencilce ve aldatıcı bir düşünce sorunun küçümsenmesine yetiyordu. Mülkiyet kurumu ile birlikte, yavaş yavaş, aristokrasinin, ayncalıklı bir sınıfın oluşumu başlamıştır. Diğer dönemlere. oı:anla daha kısa . olan uy­ garlık döneminde toplumu kendi denetimi altında tutan mülkiyet kurumu ise insanlığa despottzmi, emperyalizmi. 'monarşiyi, ayncalıklı sınıfları ve temsill · demokrasiyi vermiştir. Diğer yandan, gene ayııf_ �w�.Yet kurumu, in­ sanlığı mülkiyet tutkunu yapm.ış�r.. F�at insanlığın dü­ şünsel yeteneği SOyut müııtiyet . hakkı �()runUxlU �mülki· yetin devletle ve kişilerin m:ülkiY.etl.e .lll.ş�ileri de bu so­ runun içi.ride · olmak · Üzere-:. düşü,ıı�q�k . dÜ�eye erlştiğin­ de, bugün yaşamakta old\.iiWıiiıZ. . :rn"MJkiY.et ilişkileri dü­ zeninde de değişikliklerin olma.sı. _])e�E!neQ.Üir. · ·B.l,i KQl_ecek olan deiişikliklerin doğasını ve niteliğini bugünden kav­ rayabilmemiz guçiur: Fakii.t . .. oiğllri.iii.Şiiıamış biçimiyle de olsa, bir zam8.n,ıar··· bÜtün 'iiis�ıik. ·ıçi� evreiı.sel yönetim olan ve gü.nümüz.ün uygar devletlerinde baskı altında tu­ tulan demokrüiniri bfr · gün gene evrenselleşecekf; insan yaşammda başa� dUI'Uln& geçeceji müinkün görünmek· tedir. Demokrasi ilkelerine göre yetişen ve özgürlük, eşitlik, ·



.



·



. . .



..



.



.



ESKI TOPLUM



kardeşlik gibi kavramıann büyüklükünü ve değerini fark edebilmiş, bunlann bilincine varmış bir Amerikalı, öz­ gür (toplumsal) kurumlan ve kendi kendini yönetim hak­ kını kendisi için vazgeçilmez değerler sayabilir. Ama. di­ ğer yandan, başkalarının da ister imparatorluk ister mo­ narşi olsun, hangi yönetim biçimini yeğliyorsa onu seçme­ sine karışılmaması; bizden başkalanna da bu konuda aynı hakkın tanınması gerekir.



XIV. BÖLÜM



SOYGELIMININ KADlN SOYÇIZGISI YERINE ERKEK SOYÇIZGISINDEN IZLENMEYE BAŞLAMASI Incelenmesi gereken bir sorunla karşı karşıyayız: eski dönemlerde Grek ve Latin soylannda soygeliminin kadın soyçizgisinden inmekte olduğunu gösteren kanıtlar' var mı, yok mu? Kuramsal olarak, çok uzak atalannın zamanında bunun böyle olmuş olması gerekmekteyse de, işin yalnızca kuramsal yanına dayanarak bunun böyle oldu�nu kabul cdemeyeceğimiz açıktır. Soygeliminde kadının soyçizgisin­ den erkeğin soyçizgisine geçiş soy Cgensl içindeki üyeli� tümüyle değişmesini gerektireceği için, bu iş hangi yön­ temle gerçekleştirilmişse, bu yöntemden de söz etmek ge­ rekmektedir. Dahası da şu ki, olanağı varsa, kadın soyçiz­ gisinden soygelimini oluşturan toplumun içinde bulundu­ ğu koşulların zaman içinde gelişmesiyle, toplumda· soyge­ limini erkek soyçizgisine dayandırmak için bir isteğin, bir gereksinmenin doğmuş olduğunu da göstermek gerekmek­ tedir. Ve son bir nokta da, Grek ve Latinlerde eskiden soy­ geliminin kadından izlenmekte olduğunu da ortaya koy­ mamız gerekmektedir. Eskil dönemde, daha önce de gördüğümüz gibi, bir soy topluluğu, vaktiyle gerçekten var olduğuna inanılan bir



96



ESKI TOPLUM



kadın ata, onun çocuklan, bu çocuklannın içinden de kız çocuklarının çocuklan ve her kuşakta gene kızlardan olan çocuklardan meydana gelmektedir. Kadın atanın erkek ço­ cukları ve her kuşakta bu kadın atanın erkek çocukları� nın soygeliminden gelen çocuklar soy toplulu�nun dışın­ da bırakılmışlardır. Diğer . yandan, erkek soyçizgisinden izlenen soygelimine dayanan soy topluluklarında ise, var­ olduğu kabul edilen bir erkek ata, onun çocukla.n; çocuk­ ları içinde erkek olanıann çocukları, ve onların da erkek çocuklarının çocuklan, vb. yer alabilmekteydi; kız çocuk­ lar ve her kuşQ.kta kız çocuklardan oluşan çocuklar soy'un dışında bırakılmaktaydı. Soygeliminin kadın soyçizgisinden izlendiği soy toplumlarında soy dışı tutulanlar, soygelimin­ de erkek soyçizgisinin izlendiği soy toplumlannda soy üye­ si sayılmaktaydılar. Bu durumda sorun şu oluyor: soy toplu­ lukunda bir yıkım, bir dağılma olmadan, soygeliminin iz­ lenmesinde kadının soyçizgisinden erkeğin soyçizgisine ge­ çiş nasıl olabilmiştir? Burada izlenen yöntem basit ve doğal bir yöntem ol­ muştur: değişimi genel, ivedi ve zorunlu kılan bir güd(\ oluşturmuştur bu değişikliği. Bu durum oldugunda, o za­ mana kadar kabullanilen zorunluluk karşısında., soy'daki o günkü üyelerin soy'da kalacağı, fakat gelecekte, bab•'\la.­ n soy'a ait olan çocuklann soy'da kalacağı; kadın soy üye­ lerinin çocuklarının ise soy'un dışında sayılacağında gö­ rüşbirliğine varılmış olsa gerektir. Böyle bir çözüm, · var olan soy'lardaki akrabalık ilişkilerini so:iıa erdirmemiş; fakat o andan itib�ren, o zamana kadar soy içinde tuttu­ ğunu soy dışı saymış, soy dışı sll,ydığını ise soy içine almış­ tır. Görünüşte çözümlenmesi zor bir sorundu bu; ancak yeterli bir itici gücün varlığı, çözümü kolaylaştırıyor; bir­ kaç kuşaklık bir geçiş döneminde bu işin tamamlanması­ nı s_ağlıyordu. Uygulamadan anlaşılıyor ki, Amerika Kı­ zılderili soylannda _soygeliminin kadın soyçizgisinde� er­ kek soyçizgisine geçişini gösteren birçok örnekler bulun­ .ınaktadır. Söz celişi, bugünkü Ojibwa'larda soygelimi er_



97



ERKEK SOYÇiZGiSININ BAŞLAMASI kek



soyçizgisinden



izlenmekte;



fakat,



kandaşlan



olan



Delaware'ler ve Mohegan'larda ise hala kadın soyçizgisin­ den izlenmektedir. Kuşkusuz, ilk başlangıçta Algonkin kö­ kenli kabHelerin hepsinde de soygelimi kadın soyçizgisin­ den izlenmekteydi. Soygeliminde kadının soyçizgisinin izlenmesi eskil bi­ çim



olduğuna;



erkek



soyçizgisinden



izlenen



soygelimi­



ne oranla, bu, eski toplumun koşullarına çok daha uygun nitelikte olduğuna göre, aynı durumun Grek ve Latin soy' ları için de geçerli olması gerektiği ileri sürülebilir. Ay­ rıca, önceki dönemlerden kaldığı bilinen bir toplumsal ör­ gütlenme biçiminin eskil biçimi ortaya konulmuş ve var­ lığı kanıtlanabilmişse, bunun oluşum kökeninin kendisin­ den sonraki daha gelişkin biçiminde olabileceği kanıtlan­ ması olanaksız bir şeydir. Grek ve Latin soy'larında soygelimin izlenmesinin ka­ dın soyçizgisinden erkek soyçizgisine aktarılışının tarih döneminin çok d aha önceki .dilimlerinde gerçeldeşmiş ol­ ması gerekmektedir. Grek ve Latin soy'larının Barbarlığın Orta Dönemindeki tarihleri fazla nenler, sanatlarında,



bilinmemektedir. Bili­



kurumlarında,



buluşlarında



ve dil



alanında gerçekleştirdikleri gelişmeleri aracılığı ile koru­ nup da bize kadar gelen veriler sayesinde olmuştur. Bar­ barlığın Üst Dönemi, gelenekler sayesinde biraz daha ay­ dınlıktır. Homeres'un şiirleri, söz konusu dönemin yaşam deneyimlerini ve gelişmelerini yansıtmaktadır. Fakat, gele­ neksel kaynaklardan öğrendiğimize göre, soygeliminde ka­ dın soyçizgisinin izlenmesi bütün bütüne hiçbir zaman or­ tadan kaybolmamıştır. Barbarlığın Üst Dönemine geçişte, hiç değilse Pelasglar ve Greklerde bu böyle olmuştur. Grek ve Latin soy'larında soygeliminin kadın soyçiz­ gisinden izlendiği



günlerde, soy



örgütünün,



diğerlerinin



yanı sıra, şu önemli özellikleri de bulunuyordu: ı. Soy için­ den evlenmek yasaktı; çocuklar babanın soy topluluğunun dışında kalıyorlardı. 2. Mülkiyet konusu malvarlığı ve re­ islik görevi verasetle soy üyelerine kalıyordu; çocuklar ka-



ESKI TOPLUM



9S



bullenllen babalannın bıraktı�ı malvarlıA"ına ya da maka.­ ma varis olamıyorlardı. Bu durum, yeni toplumsal koşullar ortaya çıkıp da, belirtilen bu adaletsizlikleri giderecek gi­ rişimleri zorunlu kılan bir güd:ü oluşuncaya dek böyle sür­ müştür. Doğal çare, soygeliminde kadın soyçizgisi yerine erkek soyçizgisinin temel alınmasıydı. Bunun için gerekli şey ise, yeterli bir güdünün oluşmasıydı. hayvanlar yetiştirilmeye



Sürüler



başlandıktan



halinde



evcil



sonra, bu sürüler



·hem varlıksürdürmeye yaramış, hem de kişisel malvarlığı



· yaratmıştır. Toprak, üzerinde tarım yapmak için işlenmeye



başlandıktan so:o,ra ise, ev ve toprak sahipliği ortaya çık­ mış; bu ikisi nedeniyle, eskiden kalma soy örgütlenmesinin veraset gelenekleri ile yeni durum arasında, -eski görenek toprağın ve evin sahibi olan adamın çocuklanlll miras dışı tuttuğu için- bir çatışma meydana gelmiştir. Verasette, babaların ve çocuklarının benimsediği yeni bir k.ural oluş­ turma isteği, sC?z konusu değişikliğin oluşturulması için ye­ terli gü�üyü yaratmış oluyordu. Mülkiyet gitgide daha çok sayıda insanın . ilgilendiği, sahip olduğu bir yenilik duru­ muna gelip gitgida daha büyük boyutlara ulaştıkça, soyge­ Uminde kadın soyçizgisinin temel alınmasına son verilmesi de kesinleşmiş oluyordu. Böyle bir değişiklikle, soygelimin· de erkeğin soyçizgisi esas alınınca, miras gene soy toplu­ luğu içinde veraset konusu olacak, fakat erkeğin çocuk­ lan soy içinde yer alabilecek, ve ölenin (babanın -çJ kan yakınıanna göre · verasettc öncelik alacaklardı. Bü­ yük bir olasılıkla, çocuklar bir süre, mirası diğer kan ya­ kınlariyla birlikte paylaşmışlardır. Fakat, .kan yakınlarıria verilen önceliğin



soy'un diğer üyelerini



mirasın dışında



tutması ilkesinin bir uzantısı olarak, bir süre sonra, çocuk­ lar varken ölenin soyçizgisindaki di�er kan yakınları mira · sın dışında tutulmaya; çocuklar tek mirasçi sayılmaya baJ­ Iamışlardır. Bununla da kalınmamış,



erkek çocuğR,



·



öhm



babasının bıraktığı göreve ardıl olma hakkı da tanınmnya ·



başlamıştır.



ERKEK SOYÇIZGISININ BAŞLAMASI



99



Veraset yasasının Solon zamanında, ya da Salon'dan az sonralan Atina'daki görünümü budur. Miras, erkek çocuk­ .



lar arasında eşit üleşiliyor; kız çocukların bakımı yükleniliyar, P.vlenmeyle kızlar



ayrılıyorlar,



erkek



çocuk



yoksa



miras kızlara kalıyordu. Çocuk sahibi olmayan bir kimse­ nin mirası soyçizgisi�deki kan yakınlarına; onlar da yok­



y



sa, bütün soy ü elerine kalıyordu. Roma'nın



On Iki Levha.



Yasası da aynıydı. Olası görünen bir değişiklik do, soygelimi erkek soy­ çizgisine geçince, soy'lardaki hayvan



isimlerinin



yerine,



kişi isimlerinin �lmmaya başlamasıdır. Toplum ilerledik­ çe, mülkiyet ve bireysel mülkiyet geliştikço bireylerin kişi­ likleri önem ve etkinlik kazanmaya başlamış; soy'lara kah­ ramanlaştırılmış bazı ataların isimleri verilmeye başlan­ mıştır. Aynı soydan ayrılmalarla yeni yeni soy'ların olu.­ şumu da sürmekteydi. Bazı soy'lar ise, silinip kaybolmak­ taydı. Soy'ların geçmişleri artık. binlerce"' yıl gerilere değil, ancak bilinebilecek birkaç yüzyıllık tılabiliyordu.



Soyları



gerilere



kad�J,r uza­



adlandırinaktaki bu değişiklik



ol­



duğunda, eski atalar yavaş yavaş silikleşmiş; uzunca bir zaman geçtiğinde, her seferinde yeni yeni kişiler ünlenmiş, önem kazanmış; sonunda, eski soy atasının yerine bu yeni­ . ler konmuş; soy'un adında da değişiklikler olmuştur. Nite­ kim, en ünlü Grek soyları bile bu isim değişikliklerini geçirmişler, b'ıı; nu hoşnutlukla yapmışlardır.



Bunun



kanıtı,



babalarının anasının ismini d� sürdürmeleri; soy atalannın dünyaya gelmesini belirli bir tanrı ile bu kadının sevişıne­ sine bağlamış olmalarıdır. Attika'lı Eumolpidae'lerin inanı­ ş ına göre ataları olan Eumolpus da, efsanelere göre, .Neptün ile Chione'nin çocuğ:u olarak dünyaya



gelmiştir.



Oysa,



Grek soylarının kendileri bile Neptün kavramından daha eskidir.



·



Şimdi, esas sorumuza dönecek olursak, Grek ve Latin . soylarının eski toplum



yaşamında



anadan



varlığını göstereıı kanıtların bulunmayışl,



soygeliminin



bunların



Grek



ve Romalılarda var olmadığı an,lamına alınmamalıdır. Bu



100



ESKi . TOPLUM



tür soygeliminin, Greklere yakın olan bazı kabilelerde bu� lunduğu bilinmektedir. Araştıncı ve gözlemci bir kimse olan Herodotos geçmişi



Csecerel



bakımından



Pelasglara,



soy�



hısımlıkları y�



nünden ise Greklere yakılı bir dal olan Likyalıların, kendi zamanında CM.ö. 440) bile, ana soyçizgisinden soygelimi­ nin .izlendiği bir toplum olduğunu yazmaktadır. Likya'lıla� rm Girit'ten çıkışlarını ve Sarpeçion'un önderliğinde Likya' ya nasıl göç ettiklerini anlatan yazar şöyle devam etmek� tedir: ·Görenekleri kısmen Girit, kısmen de Karya köken� lidir. Ama, dünyanın tüm kavimlerinden ayrıldıkları



bir



görenekieri vardır. Bir Likya'lıya kim olduğunu sorduğu� nuzda, size kendi özadını, yani anasının adını söyleyecek; diğer adlarının da gene ana soyçizgisinden alınma adlar olduğu görülecektir. Ayrıca, özgür bir kadm bir köleyle evlenirse, çocukları özgür insan sayılmakta; fakat 'özgür bir erkek yabancı bir kadınla evlenmişse, ya da böyle bir kadınla evlenmeksizin birlikte yaşıyorsa,



isterse,



devletin



en büyük adamı olsun, çocukları tüm yurttaşlık haklann­ dan yoksun tutulmaktadır. • ' Bu açıklamadan anlaşılan, Likyalıların soy'lar şeklinde örgütlendikleri, soy içinde ev­ lenmenin yasaklandığı, çocukların analarının soy'una üye olduğudur. Bu ise, açıkca, eskil soy örneğine uymakta; Lik­ yalı bir kadının bir yabancı köleyle, Likyalı bir erkeğin ise yabancı bir kadınla evlenmaleri hiUinde neler olacağının yazılması da bu durumu kanıtlamaktadır.2 Girit'in yerli� leri, köken olarak, Pelasg, Helle.n ve



Sami kabileleridir.



Bunlar birbirinden ayrı yerlerde yaşamaktaydılar. Sarpe­ don'un kardeşi olan Minos, genellikle, Girit Pelasglannın



1 ) Rawlinson, •Herodotus;• ı, 173. 2) Seneca-lrokua olan bir erkek yabancı bir kadınla evlendiğinde çocukları soy'a yabancı sayılır; fakat Seneca-lrokua bir kadın bir ya.. bancı ile, ya da bir Onondaga lle evlendlğinde çocukları Seneca ka· blles'nin lrokua soyunun bir üyesi ve dolayısıyla da annesinin frat. rislnden sayılırlardı. Babası kim olursa olsun, çocuk soy ve kablle ba­ ğını anasından kazanırdı.



ERKEK SOYÇIZGISININ BAŞLAMASI başı sayılırdı. Fakat Likyalılar,



101



Herodotos'un · zamanında



Helenize olmuşlardı. A�ya Grekleri arasında, gelişme dü­ zeyleri bakımından, seçkin bir yerleri vardı. Atalannın Gi­ rit'de soyutlanmış bulunmaları, efsaneler çağında Likya'ya geçtikten sonra da soygeliminde kadın soyçizgisini izleyen bir toplum olarak kalmalarını açıklamaktadır. Etrüskler arasında da, soygeliminde aynı kural geçer­ liydi. ·Anıtlarından



ortaya



Çtkarmış



bulunduğumuz Et­



rüsklere ait iki adetin, Herodotos tarafından, Küçük Asya' daki Likyalıların ve Kaunionların bir özelliği sayılmış ol­ ması bile yeterlidir,• diyor Cramer. ·Birincisi, Etrüsklerin atalarını ve ailelerini babalannın değil, analarının soyge­ limi ile betimlemeleridir. İkincisi ise, eğlencelerinde ve din­ sel bayramlarında karılarına da katılma hakkı tanımalan­ dır,.s demektedir. Likyalılar, Etrüskler



ve Giritliler arasında soygelimin­



de kadın soyçizgisinin esas ise şöyle demektedir: ·Bunu,



alınmasına



değinen



Curtius



bu göreneği kadınlara karşı



bir acımanın, ya da yakınlık duygusunun



ürünü saymak



yanlıştır. Gerçekte bunun nedeni, çocuğun babasından ya­ na belirlenebilmesini sağlayacak. bir



tekeşli



ailenin yete­



rince gelişmemiş olması ve buna yol açan toplum koşulla­ ndır. Bu durumun gereği olarak, bu tür soygelimine Lik­ yalıların çok uzaklarİnda da rastlanmaktadır. Günümüz Hindistan'ında bugün bile vardır. Eski Mısır'da da bulun­ muş olması gerekir. Sanchoniathon COrell, s. 16) , bu konu­ da gerekli koşunann bulunduğunu ileri sürmüştür. dünyasının dışında, Etrüsklerde; Likyalıların yakını ve konuşmalannda baba-vatanı Giritlilerde; ve Bachofen'in, vb.



yerine



ana-vatanı



Doğu olan diyen



belirttiği gibi, Atinalılar­



da bu soygeliminin bulunduğu bilinmektedir. Herodotos'un bu tür soygelimini yalnızca Likyalılara ait bir özellik ola­ rak anlatmasının nedeni ise, Greklere yakın kabileler ara-



314.



3) ·Description of Ancient ltaly,



..



ı. 153, • Lt.ınzl•den alıntı ll,



102



ESKI TOPLUM



sında, Likya yazıUanndan da anlaşıldığı üzere, bu ilkenin en uzun süreyle Likyalılar arasında



canlılığını . korumuş



olmasıdır. Genel olarak, görülüyor ki, e.na tarafından soy­ gelimi ilkesi toplumsal yaşayışın ve aile hukukunun ge­ lişmemi ş olmasının sonucu sayılmakta; insan yaşamı git­ gide daha düzenli duruma geldikçe, Grek yurdundaki uy­ gulamaya geçildiği, çocukların babalarının soy'undan ad­ landırılmaya başlandığı kabul olunmaktadır. Eski Uygar­ lık tarihi için çok büyük önem taşıyan bu uygulama fark­ lılığı, yukarda değinilen



konuşmasında Bachofen tarafın­



dan da bu yakınlarda ele alınmış bulunmaktadır."' Bachofen, çok geniş kaynak araştırmalarına bir yapıtında,



kadın yetkesi



dayanan



(ana hukuku/ınother right>



ve kadın yönetimi (gyneocracy} konularını, Likyalılar, Gi­ ritliler, Atinalılar, Limnililer, Locrianlar, Midilliler, Manti­ nean'lar ve diğer



Asya



ulusları



arasındaki



görünümleri



ile, uzun uzadıya incelemiş bulunmaktadır.a Buraya kadar­ ki incelemelerimizden anlaşılıyor ki, eski toplumun içinde bulunduğu koşulların tam olarak anlaşı labilmesi ve açık­ lanabilmesi için, olgunun



kaynağı olarak soy örgütünün



eskil biçiminin de eski toplumda yer



aldığını



göstermek



gerekmektedir. Bu durum nedeniyle, ana ve çocuk aynı soy topluluğunda yer almakta; soy temeline göre kurulmuş bu-



-4) • History of Greece,• Scribner and Armstrong (eds.) , Ward Çevirisi, i, 94, not. Minos'u kahramanları sayan Etiocrete'ler h'ç kuş­ ku suz Pelasg (Pelasgian) id: ler. Girit adasının doğu ucunu ele geçirmiş­ lerdl. M:nos 'un kardeşlerinden Sarpedon, Likya'ya göçe çı kanlara ön­ der!ik etti ve belki de Sam· kökenli olan Solymi'leri buradan s·1 rdü; fakat, diğer bi rçok Pelasg kabileleri gibi, Likyalılar da Herodo�os'un za­ mo:ıına gelinceye kadar Helenleşmişlerdir. Bu durum , Grek ve Pelasg kabi lelerinin kökende aynı ortak bir topluluktan gelmekte olmaları nın somut bir sonucu sayılabilir. Herodotos'un zamanında Llkya'lılar yaşam sanatlarında Avrupa'daki Grekler:n · düzeyindeydiler (Curtius, 1 , 93; Grote, i, 224) . Likyalılar kadından soygelimi göreneğini ataları olan Pelı:: s glardan devralmış olabi lirler. 5) •Das Mutterrecht,• Stuttgart, 1861 .



·



ERKEK SOYÇIZGISININ BAŞLAMASI



103



lu,nan komünal ev de :ananın soyuna kalmaktadır. Belki do iki kişinin ·birliği demek olan syndyasmian aile biçimine erişmiş olan aile kurumunun çevresinde, bir önceki döne­ me ait evlilik ilişkilerinin kalıntıları yer atmaktaydı. Evli bir çift ile çocuklarından oluşan böyle bir aile, doğal ola­ rak, komünal büyük evde oturan diğer kan yakını aileler­ le birlikte yaşayarak onlardan yardım gör-mek isteyecek; 'Qöyle bir evde yaşayan anneler ve çocuklan aynı soy'un üyesi olacaklar, babaları ise başka. soy'lardan sa.yılacak­ lardı. Toprak üzerinde ortak mülkiyet ve toprağın birlikte işlenmesi ilkesi; ortaklaşa. yaşanan büyük ev düzenini ve komünist bir yaşayışı gerektirmekteydi. Böylece, kadın ege­ menliğinin. olması için soygeliminin kadın soyçizgisinden inmesi gerekmektedir. Büyük ev düzeninde yaşayan ve ay­ nı kökenden gelen kadınlar; yaşadıklan bu çevrede ken­ di soy'larından kimselerin büyü·k bir çoğunluk meydana getirmesi · nedeniyle, geniş haklara, yetkilere sahip olabil­ mişlerdir. Bachofen, bu görüşünü tarih ve gelenekle:-den çıkardığı bilgiler, kaynaklar ve verilerle kanıtlamaktadır. Daha önce bir yerde de ben, soygeliminin kadın soyçizgi­ sinden erkeğin soyçizgisine geçmesi ve tekeşli ailenin or­ taya çıkması ile birlikte ortak büyük ev düzeninin ortadan kalktığına; soy toplumu içinde kadının ve annenin tek ba­ şına bir eve kapatıldığını; kadını kendi soy'undaki akraba­ larından koparıp ayırdığını belirtmişti.G



6) Glr:t'tekı Lyktos kent'nden sözeden Bachofen, •bu kent Lace­ daemonla'hların kolonisi sayı!ırdı, ama Atina'yla da bağlantısı vardı. Her iki durumda da bu bağlantı soygeliminin ana soyçizgisinden Iz­ lenmesi yön!ln(len olmuştu, ç!lnk!l sadece analar l·spartalı Idi; At:na­ lılorı n yokınlığı Ise, Pelasg olan Tyrrhen:an'ların Brauron burnundan Ati­ nalı kadınları yakalayıp kaçırdıkları söy'enen eski g!lnlere kadar uzan­ moktaydı,. diyor. - • Das Mutterrrecht,• böl. 13, s. 3 1 . Soygolimi erkek soyçizgisinden izlenseydl kadının tarafındaki soy,. çizgisi rınılmayacak, kadın tarafından hiç sözedllm'yecekf; fakat soy­ gelimi kadın soyç!zgislnden lzlendiğl Için, kolonilerde yaşayanlar soy­ larını hep kadın tarafından Izler ve ifade ederlerdı.



ESKI



104 '



TOPLUM



Tekeşliliğin Grek kabileleri arasında, barbarlığın Dönemine gelinceye kadar ortaya



çıkmamış



olması



Üst akla



yakın görünmektedir. Atina kabileleri arasında bu dönem­ de evlilik ilişkilerinde tam bir karışıklık görülmektedir. Bu konuda Bachofen şöyle



demektedir:



«Çünkü,



Cecrops'tan



önce çocuklar, gördüğümüz gibi, annelerini biliyorlar, ba­ balarını bilmiyorlardı



ve tek



soygeliminden



oluyorlardı.



Sadece tek bir erkeğe bağlı olmayan kadınlar, kimden ol­ duğunu bilmedikleri çocuklar doğuruyorlardı. Bu duruma ilk son veren Cecrops olmuş; hukuk dışı evlilikleri evlilik saymamış, çocukların anası kadar babasının da kim oldu­ ğunun anlaşılması; çocuğun tek soyçizgisinden değil, her iki soyçizgisinden tanınmasını sağlamıştır.• 7



Burada



hu­



kuk dışı evlilik sözü ile aniatılmak istenen şey duruma ve yerine göre değişebilmektedir. geç bir dönemdi-



Bu dönemde -ki



syndyasmian



oldukça



aileye geçilmiş olması ge­



rekir gibi görünüyorsa da, bu ailede, daha önceki evlilik biçimi olan grup içindeki üyeler arası evlenma ilişkileri varlıklarını sürdürmekteydi.



Punaluan



aile, yukarki ifade­



den de anlaşılacağı üzere, söz konusu etnik döneme eriş­ melerinden daha önceki günlerde bile ortadan kalkmış ol­ sa gerektir. Bu konu, ailenin gelişmesiyle ilgili olarak, ge;, lecek bölümlerde ele alınacaktır. İtalya'daki Locrianlar'dan yüz aileye ilişkin Polybius' un yazdıkları



ilginçtir.



•Locrian'ların



kendileri,•



diyor



Polybius, •bana, kendi geleneklerinin Timaeus'un değil de, Aristoteles'in · söylediklerine



uygun



olduğunu



belirttiler.



Bu geleneklerin ilki, kendi topluluklannda atalarının soy- · luluklarının



erkeklerden değil,



kadınlardan devralındığı­



dır. Örneğin, bugün soylu sayılanlar, sadece, bu yüz aileye kadar kökenierini gösterebilenlerdir. Bu aileler ise Locri­ an'lar arasında buraya göç etmelerinden önce de soylu sa­ yılmaktaydılar. Bilicinin söylediği gibi, bu aileler, kendi­ lerinden yüz bakiranin zorla kaçırılıp Truva'ya gönderil-



7) ·Das Mutterrecht,• böl. 38,



s.



73.



ERKEK SOYÇIZGISININ BAŞLAMASI



105



diği günlerde de soylu aileler sayılmaktaydı.• s Burada be­ lirtilen bu soyluluk düzeyinin, soy reislerinin, belirli bir ailenin soy içinde yükselmesini sağlayan görevleriyle, ma­ kamlanyla ilgili olarak söylendi�i düşünülebilir. Bu düşün­ ce biçiminin doğru olması hAlinde, bireyler ve görevler ba­ kımından soygeliminin kadından izlenmiş olması gerekmek­ tedir. Eskil çağda reislik görevi soy içinde veraset konusu ol­ makta, soy'un erkek üyeleri arasından seçimle · biri gö­ revlendirilmekte ; soygelimi kadının· soyçizgisinden izlen­ diği için, reislik kadının soyçizgisinden olan bir erkek kar­ deşten diğerine, erkek kardeşler yoksa amcadan yeğene Camcanın ölümü üzerine, kadının erkek kardeşinin çocuk­ larına değil, yeniden kendi çocuklarına -ç.J kalmaktay­ dı. Fakat bu görev her zaman kadının soyçizgisinde yer alanlar arasında veraset konusu olmuş; bu görev kadın aracılığı ile aktarılmış; bu göreve getirilmek üzere seçile­ cek olan kimseler analarının soy'u aracılığı ile seçilirlik kazanmışlardır. Görevlerin ya da konumlarm ve hısımlık iliş­ kileri sisteminin, kurulduğu günlerde -daha sonraki dö­ nemdeki evlenma görenekieri ne olursa olsun- ne nitelik­ te bir ilişki sistemiysa o nitelikte bir ilişki sistemi olması gerekir. Bu akrabalık sisteminde bulabileceğimiz kanıtlardan yapabileceğimiz çıkarsama, Polenezya kabilelerinin atalan arasında bu sistemin kuruluş günlerinde kan yakınlan ev­ liliğine dayalı evlenmelerin bulunduğudur. Sistemi yorum­ layabiirnek için böyle bir aile biçiminin gerçekten var ol­ ması gerekmektedir. Kaldı ki, sistemin içinde yer alan her ilişki, ancak bu belirli aile biçimi sayesinde oldukça tam bir şekilde yorumlanabilmektedir. Bay Oscar Peschel'in dikkate değer bir gözleml var : «Nerede ve ne zaman olursa olsun, aynı anadan gelen ve belirli bir süre hep kendi aralannda birbirlerini dölle­ yen insan (gruplarında -ç. l bir süre sonra üreme azal­ makta; nitekim, kansız organizmalarda, örneğin bitkilerde, p.ynı ana ve babadan gelenler arasındaki döllenmeler çoğu kez olanaksızlaşmaktadır. 7 Unutulmamalıdır ki, evlilik ilişkisi içinde bir araya gelen kan yakınlan grubu sadece öz erkek ve kız kardeşleri değil, callateral kardeşleri de içermektedir. Evlilik ilişkisinin içerdiği grup ne denli ka­ . labalık olursa, yakınlar arası döllenmelerin kötü etkileri de o denli azaltılmış olmaktadır. · Genel bir çerçeve içinde düşündüğümüzde de, böyle ..



6) Güney Afrika'daki Kafir kavmi arasında, babamın erkek kar­ deşinin oğlunun karısı, babamın kız kardeşinin o!}lunun karısı, anne­ mın erkek kardeşinin oğlunun karısı, annemın kız kardeşinin oğlunuıı karısı, hepsi de, bu akrabalarımın oldu!]u kadar, benim de karım sayı­ lırlar. Kandaşler arası evlenmeye dayanan akrabalık sistemlerinde bu durum açıkca görülmüştür. 7) "Races of Man," Appleton baskısı, 1876, s. 232.



KAN YAKINLARI ARASINDAKI EVLENME



191



bir aile biçiminin eski dönemde gerçekten var olmuş bu­ {unması gerektiği sonucuna varmaktayız. Kan yakınlan ev­ liliğine dayanan aile biçiminin punaluan aile biçimiyle, pu­ nalua•n aile biçiminin syndyasmian aile biçimiyle, syndyas­ mian ailenin tekeşli aileyle doğal ve zorunlu ilişkisi; bu ilişkiden ötürü her aile biçiminin kendinden öncekinin var



olmuş bulunmasını gerektirmesi bizi bu sonuca vardırmak­ tadır.



Aynı şekilde, köktenci aile biçimlerinden her üçüyle de ilintili olan her üç akrabalık sistemi do, kendi içinde bir­ biri ile Hintili bir dizi olarak, aile biçimleri dizisine koşut bir gelişme izlemiş bulunmakta; bu özelliği ile de, insanlığın yabanıllıktan



uygarlığa kadarki



maktadır. Aryen, Sami ve Ural



gelişmesini kökenli



ortaya koy­



kabUelerin uzak



atalarının yabanıllık döneminde Malaya sistemine benze­ yen bir sistemleri olduğunu, bunun soy örgütlenmesine ge­ çildikten sonra Turan sistemine dönüştüğünü, daha sonra ise tekeşli ailenin ortaya çıkması ile birlikte Aryen akraba­ lık sistemine dönüştüğünü gösteren kanıtlar bulunmakta­ dır. Bu kanıtların önemli bir geçerlilik göstermeleri



bir



yana bırakllsa bile, Hawaililer arasında eski dönemde kan yakınları arasındaki evlenmelere dayalı aile biçiminin bu­ lunduğunu gösteren başka kanıtlar da bulun maktadır. Bu kanıtlar da küçümsenemeyecek kadar önemlidirler. Bu aile biçiminin bir ön dönemde var olmuşluğu, Sand­ viç Adalannın ilk bulunduğu günlerdeki durumundan da anlaşılmaktadır. Bu Adalarda Amerikan



misyonu



kurul­



duğunda ( 1 820) misyonerler karşılarındaki toplumun bazı özelliklerine anlam verememişler, şaşkınlığa düşmüşlerdir. En çok şaşırdıkları ise, cinsler arası ilişkiler ile, ada hal� kının evlenme görenekieri olmuştur.



Karşılarındaki toplu� .



mun tekeşli aileyi hiç bilmediklerini;



syndyasmian



aile bi­



çimini bile bilmediklerini; fakat, bunların yerine ve organiz�



masını anlamadan, öz erkek ve kız kardeşler arası evliliğl: bütünüyle ortadan kaldırmayan bir



punaluan



aile biçimina



192



ESKI TOPLUM



gelmiş bulunduklarını, erkeklerin çokkanlı, · kadınların ise çokkocalı evlilik içinde yaşadıklarını gör-müşler; kendileri­ ni bir anda . eski toplum koşullan içinde bulmuşlardır. Mis­ yonerler. insanın düşabiieceği olmasa



bile,



inebileceği en



geri toplum düzeyiyle karşı karşıya olduklannı düşünmüş­ lerdir. Yabanıllık döneminden çıkıp kurtulmayı başarama­ mış günah-bilmez Hawaililer, bu



kusursuz



misyonerierin



kendi dinlerinde yaptıklan gibi dinsel bağlılıklarının ge­ reklerini kusursu z yerine getirmekte; kendileri için yasa­ lar kadar geçerlilik taşıyan gelenek ve göreneklerinin et­ kisi altında kendilerince saygıdeğer ve ölçülü bir hayat ya­ şamaktaydılar. Misyonerierin . karşılaştıkları bu



durumu



anlayamayıp şaşkınlık duymaları, uygarlık dönemi insanı ile yabanıll ık dönemi insanı arasında ne büyük bir farklı­ lık olduğunu



göstermektedir.



Çağlar



süren bir



zamanın



ürünü olan yüksek tinsel anlayış ve duyarlılık bu uzun dönemleri geçirmemiş olan



yabanıllık



zenginleşamemiş tinsel anlayışı ve



dönemi



gelişmemiş



insanının duyarlılığı



i.le bir anda karşı karşıya kalıvermiştir. Bu tam bir çeliş­ kiydi. Peder Hiram Bingham, bu misyoner topluluğunun bir üyesi olarak, insanlığın tiksinti verici saY:dığı her şeyi ya­ · pan bir halk dediği bu halkın ve Sandviç Adalarının ilk karşılaştıkları günlerdeki durumunu anlatmakta, tarihçe­ sini vermektedir. « Kocalann çok sayıda, karıların çok sa­ yıda



oJmasını



kadınlarla yatma, çocuk



gerektiren



cinsel



yasak



ve



öldürme,



ilişki



günah koca



çokeşlilik,



kurma, ile



evlenmemiş



çocuk



yaştaki



saydJ.Zımız



kimselerle



karıların,



ana-baba



genç



kızlarla yatma, ile



ço­



cukları n birbirlerini terk etmeleri, büyücülük, düşmanlık, baskı, zulüm çok yaygındır ve kendi dinleri bunları yasak­ lamışa pek benzememektedir.,.s



an



Punalua



evliliği ve



punalu­



aile, bu büyük suçlamada en önemli yeri işgal etmekte,



Hawaililere ahlak yönünden pek az bir olanak bırakmakta­ dır. Yabanıllarda bile, düşük nitelikte de olsa. bir ahiakın bulunduğu yadsınamaz; çünkü, insanlığın uzun yaşamında



8)



Blngham, "Sandwlch lslands, " Hartford baskısı, 1 847, s. 2 1 .



193



KAN YAKINLARI ARASINDAKI EVLENME



ahlAk ilkelerinin bulunmadığı bir dönem hiç olmamıştır. Bay Bingham'a göre, Hawailflerin efsa.nevi atası olan Wa­ kea'nın, en büyük kİzı ile evlendiği söylenmektedir. Bu mis­ yonerierin zamanında erkek ve kız kardeşler arasındaki



evlilikler devam ediyordu. •Erkek ve kız kardeşler arasındar



ki evlenmeler,• diyor, •Tanrının kutsal iradesi kendilerine bildirHinceye dek, vardı ve devam etmiş bulunuyordu . •' Soy örgütlenmesine geçilmediği, punaluan ailenin oluşumu­



nu h.:ı.zırlayan kan yakınları arası evlenmelere dayanan aile



biçiminin dönemi henüz bütünüyle ya�anmadığı için, Sand­ viç Adalannda



erkek ve kız kardeşler



arasındaki evlen­



meler kan yakınları arası evlenmaler döneminden sonra



punaluan aile döneminde de devam etmiştir. Hem de. pek



ender sayılaİnayaeak bir sikııkla. Başat alle tipi punaluan



aile olduğu halde, akrabalık sistemi hiç deklşmemiş; bazı



evlilik ilişkileri bir yana, kan yakınlan evltllki sisteminin başat olduku önceki durumda nasılsa, öyle kalmıştır. Hawaililer arasında ailenin, evlilik ilişkilerinin gerek­ tirdiği bir gruptan daha kalabalık olması düşünülmeme­ lidir. Geçim güçlükü ve varlıksürdürme olanaklannın dar­ lıAı. nedeniyle, Hawaililerde aile toplulukunun daha küçük alt gruplara ayrılmış olması gerekmektedir. Bunda karşı­



lıklı dayanışmanın ve korunma yardımlaşmasının da etki­



leri olmuştur. Fakat her küçük aile grubu, grubun



:u



Erkek, torun çocuğum



Erkek, torun çocuğum



Kız, torun çocuğum Kadın, anababam (Parent)



Kız, tori.ın çocuğum Kadın, anababam



Erkek, anababam



Erkek, anababam



Büyük, erkek kardeşim



Erkek, kardeşim



Küçük erkek kardeşim



Erkek, kardeşim



li; z



c )>



2S.



� ı;;



z



s: "'



s



(\)



HAWAlLI'LERDE (Peder 1homes Miller'e gGre)



K I Ş I LE R



78 Babamın kız kardeşinin oOiunun karısı 79 Babamın kız kardeşinin kızı 80 Babamın kız kardeşinin kızının kocası 81 Babamın kız kardeşinin o!'ilunun oğlu 82 Babamın kız kardeşinin oğIlinun kızı 83 Babamın kız kardeşinin kızının o!'jlu 84 Babamın kız kardeşinin kızının kızı 85 Babamın kız . kardeşinin erkek torununun oğlu 86 Babamın kız kardeşinin kız torun!Jnun kızı 87 Babamın kız kardeşinin erkek tarunun oğlunun oğlu



ROTUMAN'LARDA (Peder John Osbome'a g6re)



Karım Kız kardeşim



Kız kardeşim Kız kardeşim



Kayınblraderlm



Erkek, kardeşim



Erkek çocuOum



Erkek, çocuğum



Kız, çocuğum



Kız, çocuğum



Erkek, çocuOum



Erkek, çocuOum



Kı�. çocuğum



Kız, çocuğum



Erkek, torun çocuğum



Erke.k, torun çocuOum



Kız, torun çocuQum



Kız, torun çocuğum



Erkek, torun çocuğum



Erkek, torun Çocuğum



_



·







m



en



c. -ı



o ., r c



s:



K I Ş I L E R



HAWAlLI'LERDE



ROTUMAN'LARDA



(Pader Thomas Miller'e g6re)



(Pader John Oaborne'a g6re)



Kız, torunum Erkek, anababa (paranti



Kız, torunum Erkek anababa (parent)



s



Kadın, anababa (parent)



Kadın anababa (parent)



"



' 88



Babamın kız kardeşinin kız torununun kızının kızı 89 Anamın erkek kardeşi 90 Anamın erkek kardeşinin kasa



02 93 94 95 96 07 88



rıaı



Anamın erkek kardeşinin oğlu (Erkek konuşuyor) Anamın erkek kardeşinin oğlu (küçük) (erkek konuşuyor) Anamın erkek kardeşinin oğlunun karısı Anamın erkek kardeşinin kızı Anamın erkek kardeşinin kızının kocası Anamın erkek kardeşinin oğlunun oğlu Anamın erkek kardeşinin oğlunun kızı Anamın erkek kardeşinin kızının oğlu



Büyük erkek kardeş



Erkek kardeş



Küçük erkek kardeş



Erkek kardeş



Karım



Kız kardeşim



Kız kardeşim



Kız kardeşim



Kayınbirader!m



Erkek kardeşim



Erkek, çocui:ium



Erkek, çocuğum



Kız, çocuğum



Kız, çocuğum



Erkek, çocu§um



Erkek. çocuğum



z







z



),:



:!! )lo :D







z



c >



25.







z



� m



K I Ş I L E R 99 1 00



101 102 103 104 105 106 107 108 109 1 10



Anamın erkek kardeşinin kızının kızı Anamın erkek kardeşinin erkek torununun oğlu Anamın erkek kardeşinin kız torununun kızı Anam ın erkek kardeşinin erkek torununun o�lunun o�lu Anam ın erkek kardeşinin kız torununun kızının kızı Anamın kız kardeşi Anamın kız kardeşinin kocası Anamın kız kardeşinin oğlu (b!lyük) (erkek konuşuyor) Anamıtt kız kardeşinin oğlu (küçük) (erkek konuşuyor) Anamın kız kardeşinin oğlunun karısı Anamın kız kardeşinin kızı Anamın kız kardeşinin kızının kocası



HAWAlLI'LERDE (Pecler Thomas Mlller'e göre)



ROTUMAN'LARDA (Pecler John Osborne'e göre)



Kız, çocu�um



Kız, çocu�um



Erkek, torunum



Erkek, torunum



Kız, torunum



Kız, torunum



Erkek, torun çocu�um



Erkek, torun çocuğum



Kız, torun çocu�um Kadın, anababam (parent) Erkek, anababam



Kız, torun çocuğum Kadın anababam (parent) Erkek, anababam



Büyük erkek kardeş



Erkek kardeş



Küçük erkek kardeş



Erkek kardeş



Karım Kız kardeşim



Kız kardeşim Kız kardeşim



Kayınbiraderlm



Erkek kardeşim



gJ



2S.



a ., E :c:



K I Ş I L E R



HAWAILI'LERDE (Peder Thomas Miller'e g6re)



ROTUMAN'LARDA



(Pecler John Osborne'a g6re)



1 1 1 Anamın kız kardeşinin kızının oğlu



Erkek, çocuOum



, Erkek çocuğum



112 Anamın kız kardeşinin Oğlunun kızı



Kız, çocuğum



Kız, çocuğum



Erkek, çocuğum



Erkek, çocuğum



Kız, ÇOCIJğUm



Kız, çocuğum



:!!



Erkek, torunum



Erkek, torunum







Kız, torunum



Kız, torunum



Erkek, torunum



Erkek, torunum



Kız, torunum



Kız, torunum



Erkek, anababa



Erkek, anababa



Erkek, anababa



Erkek, anababa



Kadın, anababa



Kadın, anababa



113 Anamın kız kardeşinin kızı1 14 115



116 117 1 18 119 120 121



nın oğlu Anamın kız kardeşinin kızının kızı Anamın kız kardeşinin erkek torununun oğlu Anamın kız kardeşinin kız torununun kızı Anamın kız kardeşinin erkek torununun oğlunun oğlu Anamın kız kardeşinin kız torununun kızının kızı Babamın babasının erkek kardeşi Babamın babasının erkek kardeşinin oğlu Babamın babasının erkek kardeşinin kızı



� z �



"



z







)>



:D



z



o >



2S.



� "'



z



ii: "'







K I Ş I L E R



1 22



-123 1 24



125 126 127 128 129



Biibarnın babasının erkekkardeşinin erkek torunu (büyük) Babamın babasının erkek kardeşinin kızı (büyük) Babamın babasının erkek kardeşinin erkek torununun oğlu Babamın babasının erkek kardeşinin kız torununun kız çocuğu babamın babasının erkek kardeşinin kız torununun kızı Babamın babasının erkek kardeşinin erkek torununun oğlunun oğlu Babamın babasının kız kardeşi Babamın babasının kız kardeşlnin oğ!u



HAWAlLI'LERDE



(Peder



Thomas



Mlller'e g6re)



ROTUMAN'LARDA



(Pecler







Osbome'a g6re)



Büyük, erkek kardeşim



Erkek, kardeşim



Büyük, kız kardeşim



Kız karde,ım







Erkek, çocuOum



Erkek, çocuOum



li -ı



o



..



Kız, çocuOum



Kı:,



Kız, çocuğum



Kız, çocuğum



Erkek, torunu.m



Erkek torunum



Kadın, anababam



Kadın, anababam



Erkek, anababam



Erkek, anababam



çocuğu-n



E



i:



K I Ş I LE R



130 Babamın babasının kız kardeşinin kızı 131 Babamın babasının kız kardeşlnin erkek torunu (büyük) 132 Babamın babasının kız kardeşlnln kız torunu 133 Babamın babasının kız kardeşinln erkek torununun oğlu 134 Babamın babasının kız kardeşinln kız torununun kızı 1 35 Babamın babasının kız kardeşlnln erkek torununun oğlunun oğlu 136 Babamın babasının kız kardeşlnin kız torununun kızının kızı 137 Anamın anasının erkek kard eşi 138 Anamın anasının erkek kardeşinln oOiu



HAWAILi'LERDE (Peder Thomas Mlller'e göre)



ROTUMAN'LARDA (Peder Thomas Miller'e göre)



Kadın, anababam



Kadın, anababam







z Büyük, erkek kardeşim



Erkek, kardeşim



Kız kardeşim



Kız kardeşim



Erkek, çocuğum



Erkek, çocuğum



Kız, çocuğum



Kız, çocuğum



Erkek, torunum



Erkek, torunum



Kız, torunum



Kız, torunum



Erkek, anababam



Erkek, anababam



Erkek, anababam



Erkek, anababam











z







:!!



)> :D )> Cl) z



c )> �



!;2



�·3: m



1\)



g



K I Ş I LE R



HAWAlLI'LERDE



(Peder Themas Mlller'e



�re)



ROTUMAN'LARDA (Peder John Osborne'a göre)



� ....



o



139 Anamın anasının erkek kardeşinin kızı



140 Anamın anasının erkek kar14�



142 143 144 145 146 147



deşlnin erkek torunu (büyüksel Anamın anasının erkek kardeşlnin kız torunu (büyükse) Anamın anasının erkek kardeşinin erkek torununun oğlu Anamın anasının erkek kardeşlnin kız torununun kızı Anamın anasınfn erkek kardeşlnin ·erkek torununun oğtunun oğlu Anamın anasının erkek kardeşinin kız torununun kızının kızı Anamın anasının kız kardeşi Anamın anasının kız kardeflnln o§lu



Kadın, anababam



Kadın, anababam



Büyük, erke� · kardeşim



Erkek, kardeşim



Büyük erkek kardeşim



Erkek, kardeşim



m



{/)



c. -4



Erkek, çocuğum



Erkek, çocuğum



Kız, çocuğum



Kız, çocuğum



Erkek, torunum



Erkek, torunum



Kız. torunum Kadın, büyük anababam



Kız, torunum i :ı:ı )> C/) z c )> �



� rm



z



Kız, torunum Kocam Karım Kayınbabam Kayınanarn Kayınbabatn



Kız torunum Kocam Karım Babam Anam Babam



:ı:



m



N . ... ...



K I Ş I L E R



1 60 161 162 1 63



164 165 1 66 167 1 68 1 69 1 70



Karımın anası Damadım Gelinim Kayınbiraderlm (koca'nın erkek kardeşi) kardeşimin Eniştem (kız kocası, kadın konuşuyor) Bacı:nak (Karımın kız kardeşinln kocası) Kayınbiraderim (Karımın erkek kardeşi) Baldızım (Karımın kız kard eşi) Görümcem ( Kocamın kız kardeşi) Yengem (Erkek kardeşimin karısı) Yengem (Erkek kardeşimin karısı, kadın konuşuyor)



HAWAlLI'LERDE (Peder Thomas Miller'e göre)



ROTUMAN'LARDA (Peder John Osborne'a göre)



1\) ..... 1\)



Kaymanam Damadım Gelinim



Ana m Erkek, çocuğum Kız, çocuğum



Kocam



Kayınbiraderlm



Kocam



Kayınbiraderim



2S.



Yakın arkadaşım



Kayınbiraderim



"tt



Kayınbiraderim



Kayınbiraderlm



Karım



Baldızım



Görümcem



Görümcem



Karım



Yengem



Yengem



Yengem



m (/) -ı



o ıc ::::



K I Ş I LE R



171 Eltim 172 1 73 174 175 176



(Kocamın erkek kardeşinin karısı) Karımın erkek karaeşinin karısı Üvey babam Üvey anam üvey oğlum Üvey kızım



HAWAlLI'LERDE (Peder Thomas Miller'e göre)



ROTUMAN'LARDA (Peder John Osbome'a göre)



Yakın arkadaşım Karım Erkek, anababam Kadın, anababam Erkek, çocuğum Kız, çocuğum



Erkek anababam Kadın, anababam Erkek, çocuğum Kız, çocuğum



III. BÖLÜM



PUNALUAN AILE BIÇIMI Punaluan aile biçimi Avrupa, Asya ve Amerika'da .tarih dönemi içinde görülmüş; Polenezya'da ise yüzyılımızda bile varlığını sürd.ürmüştür. Daha çok Yabanıllık Dönemi insan­ lığının yaygın aile biçimiysa de barbarlığın Aşağı Dönemi­ ne geçenlerde, hatta Briton'lar gibi Orta Döneme geçebii­ miş bazı kabilelerde bile görülmüştür. İnsanlığın ilerleme çizgisinde kan yakınlan ailesinden sonra ortaya çıkmış ve kendinden önceki bu aile biçimini temel almış; onun değişimlerden geçmesiyle Geçiş, ilisanlığın gözden kaçırmasına



olanak



oluşmuştur. tanımayan



kötü etkileri bulunan öz kardeşler arası evlenmelerin evli­ lik olas�lıklarının dışında tutulmaya başlanması ile gerçek­ leştirilmiştir. Bu önlernin bulunmasını gerçekleştiren olgu­ ların neler olduğunu kestirebilmek güç ise de, sabırlı ve dikkatli bir inceleme ile bunlardan içlerinde taşıdıkları bil­ gileri elde etmek olanaksız değildir. Öz erkek ve kız kardeş­ lerle, callateral (soysal) erkek ve kız kardeşler arası evlen­ malere olanak tanıyan kan yakınları arası evliliklere daya­ nan aile biçiminden öz kardeşler arasındaki evlenmaler çı­ karılacak olursa geride kalan evlenebilirlik olanakları ile, artık punaluan aile biçimine geçilmiş olmaktadır. Bu de­ ğişimle, öz kardeşler arası evlilikleri dışarda tutmak fakat



coııateraı kardeşler arası evlilikleri sürdürmek, böyle bir değişikiik gündelik yaşamda eski alışkanlık ve eörenekle-



PUNALUAN AILE



215



rin değiştirilmesini gerektirmesi bir yana ailenin bileşimin­ de de değişiklik yapılmasını gerektirdiği için, zor olmuştur. Bu değişiklik; Yabanıllık Dönemi insanlannın çok uzun . sü­ rede gelebildikleri ayncalıklı bir durumun terk edilmesi­ ni gerektiriyordu. Denebilir ki, genel uygulamadan uzak kalmış yerlerde r c )> z



i!!:. r m



se C)



N



K I Ş I L E R



101 Anamın erkek kardeşinin oğlunun kızı (erkek konuşuyor) 102 Anamın erkek kardeşinin oğlunun kızı (kadın konuşuyor) 103 Anam ın erkek kardeşinin kızının oğlu (erkek konuşuyor) 104 Anam ın erkek kardeşinin kızının oğlu (kadın konuşuyor) 105 Anam ın erkek kardeşinin kızının kızı (erkek konuşuyor ) 106 An amın erkek kardeşinin kızının kızı (kadın konuşuyor) 107 Anamın erkek kardeşinin erkek torununun oğlu 108 Anam ın erkek kardeşinin kızının torununun kızı



SENECA - IROKUA'LARINDA



TAMIL TOPLULUCUNDA



Kızım



Veğenlm



Kız yeğenlm



Kızım



g



m m



Yeğeni m



Oğlum



Oğ:um



Veğenlm



Kız yeğenlm



Kızım



Kızım



Kız yeOen:m



Erkek torunum



Erkek torunum



Kız torunum



Kız torunum



:::5. -t



o , r c







K I Ş I L E R



1 09 Anamın kız kardeşi 1 10 Anamın kız kardeşinin kocası 1 1 1 Anamın kız kardeşinin oğlu (benden büyüksel 1 1 2 Anamın kız kardeşinin oğlu (benden küçüksel 1 1 3 Anamın kız kardeşinin oğlunun karısı 114 Anamın kız kardeşinin kızı (benden büyüksel 1 1 5 Anamın kız kardeşinin kızı (benden küçüksel 1 16 Anamın kız kardeşinin kızının kocası 1 1 7 Anamın kız kardeşinin oğlunun oğlu (erkek konuşuyor) 118 Anamın kız kardeşinin oğlunu oğlu (kadın konuşuyor) 1 1 9 Anamın kız kardeşinin oğlunun kızı (Erkek konuşuyor)



SENECA - IROKUA'LARlNDA



TAMIL TOPLULUÖUNDA



Ana m



Büyük/küçük ana m



üvey babam



Babam



Büyük erkek kardeşim



Büyük erkek kardeş .,



Küçük erkek kardeşim



Küçük erkek kardeş



Görümcem



Görümcem va Kuzenlm



Büyük kız kardeşim



Büyük kız kardeşim



Küçük kız kardeşim



Küçük kız kardeşim



Kayınb:rader



Kayınblrader ve Kuzen



Oğlum



Oğlum



VeOenlm



Veğenlm



Kızım



Kızım



c



z )> r c



)> z � r



m



tl ....



IENECA - IROKUA'LARINDA



K I Ş I LE R



120 Anamın kız kardeşinin �lunun kızı (kadın konuşuyor) 121 Anamın kız kardeşinin kızının oQiu (Erkek konuşuyor) 1 22 Anamın kız kardeşinin kızının �lu (kadın konuşuyor) 1 23 Anamın kız kardeşinin kızı nın kızı (erkek konuşuyor) 1 24 Anamın kız kardeşinin kızının kızı (kadın konuşuyor) 1 25 Anamın kız kardeşinin erkek torununun oğlu 1 26 Anamın kız kardeşinin kız torununun kızı 127 Babamın babasının erkek kardeşi 128 Babamın babasının erkek kardeşının ojilu 129 Babamın babasının erkek kardeşinin oğlunun DOlu



TAMIL TOPLULUÖUNDA



Kız yeOenlm



Kız yeOenlm



VeOenlm



VeOenlm



OQium



OOium



-



(büyüksel



Kız yeOenlm



Kız yeOenlm



Kızım



Kızım



Erkek



torunum



Erkek torunum



Kız torunum



Kız torunum



Dedem



Büyük/kQçük dedem



Babam



Büyük/küçük babarn



Büyük erkek kardeşim



Büyük erkek kardeşim



� ıı.:ı



m



c.



� c



i:



K I Ş I L E R



130 Babamın babasının erkek kardeşinin oğlunun oğlu ( küçüksel 131 Babamın babasının erkek kardeşinin oğlunun oğlu (erkek konuşuyor) 1 32 Babamın babasının erkek kardeşinin oğlunun oğlu (kadın konuşuyor) 133 Babamın babasının erkek kardeşinin oğlunun kızı (erkek konuşuyor) 134 Babamın babasının erkek kardeşinin oğlunun kızı (kadın konuşuyor) 1 35 Babamın babasının erkek kardeşinin erkek torununun oğlunun oğlu 136 Babamın babasının erkek kardeşinin kız torunu 137 Babamın babasının kız kardeşl



TAMIL TOPLULUCUNDA



SENECA - IROKUA'LARINDA



Genç erkek kardeşim



Küçük erkek kardeşim



Oğlum



Oğlum



C!



Yeğeni m



Yağenim



Kızım



Kızım



Kız yeğenlm



Kız yağenim



Erkek torunum



Erkek torunum



Kız torunum



Kız torunum



Nenem



Büyük/küçük Nenem



z � .... c: � z



> ;::' "'



K I Ş I L E R



138 Babamın babasının kız kardeşinln kızı 139 Babamın babasının kız kardeşlnin kızının kızı (erkek konuşuyor) 140 Babamın babasının kız kardeşinln kızının kızı (kadın konuşuyor) 1 41 Babamın babasının kız kardeşlnln kızının kızının oğlu (Erkek konuşuyor) 142 Babamın babasının kız kardeşlnln kızının kızının oOiu (kadın konuşuyor) 143 Babamın babasının kız kardeşlnin kızının kızının kızı (erkek konuşuyor) 1 44 Babamın babasının kız kardeşlnln kızının kızının kızı (kadın konuşuyor) 145 Babamın babasının kız kardeşinin kızının erkek torununun oğlunun oğlu



SENECA - IROKUA'LARINDA



TAMIL TOPLULOOUNDA



Hal am



BOyük/kOçOk anarn



Kuzenlm



Büyük/küçük kız kardeşim



Kuzenim



Büyük/küçük kız kardeşim



m



;:s,



Yeğenlm



YeOenim



Oğlum



Oğlum



Kız yeğenlm



Kız ye(jenlrn



Kızım



Kızım



Erkek torunurn



Erkek torunurn



d



e�



K I Ş I L E R



SENECA - IROKUA'LARINDA



TAMIL TOPLULU.CUNDA



146 Babamın babasının kız kar147 148 149 150 151 152 153



deşinin kızının kız torununun kızının kızı Anamın anasının erkek kardeşi Anamın anasının erkek kardeşinin oğlu Anamın anasının erkek kardeşinln oğlunun oğlu (Erkek konuşuyor) Anamın anasının . erkek kardeşinln oğlunun oğ:u (kadın konuşuyor) Anamın anasının erkek kardeşlnin oğlunun oğlu (erkek konuşuyor) Anamın anasının erkek kardeşinln oğlunun oğlu (kadın konuşuyor) Anamın anasının erkek kardeşlnin oğlunun oğlunun kızı (erkek konuşuyor)



Kız torunum



Kız torunum



Dedem



BOyük/küçük dedern



Dayırn



Dayım



Kuzenlrn



Kuzenlrn



Kuzenlm



Kuzenlm



()Olum



Yeğenim



YeOenlrn



O(llum



Kızım



Kız yeOenlrn



"CC c:



z )> ıc:



> z 1



� ı;;



K I Ş I L E R



1 54 Anaının anasının erkek kar­ deşinin oğlunun oğlunun kızı (Kadın konuşuyor) 1 55 Anaının anasının erkek kar­ deşinin erkek torununun oğlunun oğlu 1 56 Anaının anasının erkek kar­ deşinin kız torununun kızı­ nın kızı 1 57 Anaının anasının kız karde­ şi 1 58 Anaının anasının kız kardeşi­ nin kızı 1 59 Anaının anasının kız karde­ şinin kızının kızı (benden büyüksel 160 Anaının anasının kız karde­ şinin kızının kızı (benden küçüksel 161 Anaının anasının kız karde­ şinin kızının kızının oğlu (Er­ kek konuşuyor)



SENECA - IROKUA'LARINDA



TAM IL TOPLULUÖUNDA



Kız yeğenim



Kızım



Torunum



Torunum m en



Kız torunum



Kız torunum



Nenem



Nenem



Ana m



Büyük/küçük anam



Büyük kız kardeşim



Büyük kız kardeş:m



Küçük kız kardeşim



Küçük kız kardeşim



Yeğeni m



Yeğeni m



c. .... o -o r­ e s:



K i Ş I L E R 1 62



1 63



1 64



1 65



1 66



1 67 1 68 1 69



Anamın anasının kız kardeş ının kızının kızının oğlu (kadın konuşuyor) Anamın anasının kız kardeşinin kızının kızının kızı (Erkek konuşuyor) Anamın anasının kız kardeş inin kızının kızının kızı (kadın konuşuyor) Anamın anasının kız kardeşinin, erkek torununun oğlunun oğlu Anamın anasının kız kardeşini n kız torununun kızının kızı Babamın babasının babasının erkek kardeşi Babamın babasının babasının erkek kardeşinin oğlu Babamın babasının babasının erkek kardeşinin oğlunun oğlu (benden büyük)



SENECA - IROKUA'LARINDA



TAMiL TOPLULUOUNDA



Oğlum



Oğlum



Kız yeğenim



Kız yeğenim



Kızım



Kızım



Torunum



Torunu m



Kız torunum



Kız torunum



D ed em



i kinci dedem



Dedem



Büyük/küçük dedem



Babam



Büyük/küçük babam



"'tl



c z )> • c )> z







• m







...:ı



K I Ş I L E R



170 Babamın babasının babasının erkek kardeşinin oğlunun oğlu (Erkek konuşuyor) 171 Babamın babasının babasının erkek kardeşinin oğlunun oğlunun oğlunun oğlu (Erkek konuşuyor) 1 72 Babamın babasının babasının kız kardeşi 173 Babamın babasının babasının kız kardeşinin kızı 174 Babamın babasının babasının kız kardeşinin kızının kızı 175 Babamın babasının babasının kız kardeşinin kızının kızının kızı (Erkek konuşuyor) 176 Babamın babasının babasının kız kardeşinin kızının kızının kızının kızı 177 Babamın babasının babasının kız kardeşinin kızının kızının kızının kızının kızı



SENECA - iROKUA'LARINDA



TAMIL TOPLULUÖUNDA



Oğlum



Oğlum



Erkek torunum



Erkek torunum



Ne nem



Ikinci Nenem



N enem



Büyük/küçük nenem



Anam



Büyük/küçük anam



Büyük kız kardeşim



Büyük/küçük kız kardeşim



Kız yeğenlm



Kız yeğenim



Kız torunum



Kız torunum



....,



Cil co



m en



2S. -ı



o -o ıc s:



K I Ş I L E R



178 Anıımın anasının anasının erkek kardeşi 179 Anamın anasının anasının . erkek kardeşinin oğlu 1 80 Anamın anasının anas ını n erkek kardeşinin oğlunun oğlu 181 .Anamın anasının anasının erkek kardeşinin oğlunun oğ!unun oğlu (Erkek konuşuyor) 182 Anamın anasının anasının erkek kardeşinin oğlunun oğlunun oğlunun oğlu (Kadın konuşuyor) 183 Anamın anasının anasının erkek kardeşinin oğlunun oğlunun oğlunun oğlunun oğlu 184 Anamın anasının. anasının -kız kardeşi .



SENECA - IROKUA'LARINDA



TAMIL TOPLULUÖUNDA



Dedem



Ikinci . dedem



Dedem



Büyük/küçük dedern .,



Dayırn



Dayırn



Kuzenlm



Kuzenim



Erkek çocuğum



Yeğenim



Torunum



Torun çocuğum



N en em



Ikincı nenem



c z > rc > z



� ı;;



tt



·CQ



K I Ş I L E R



1 85 1 86 1 87



1 88



1 89



1 90 191 1 92 1 93 1 94 1 95



Anamın anasının anasının kız kardeşinin kızı Anaının anasının anasının kız kardeşinin kızının kızı Anaınının ımasının anasının kız kardeşinin kızının kızı­ nın kızı (benden büyük) Anaının anasının anasının kız kardeşinin kızının kızı­ nın kızı nın kızı (Kadın ko­ nuşuyor) . Anaının anasının anasının kız kardeşinin kızının kızı­ nın kızının kızının kızı Kocam Karım Kocamın babası Kocamın anası Karımın babası Karımın anası



SENECA - IROKUA'LARINDA



TAMIL TOPLULU ile başlamakta; a.vunculi filius, a.vunculi nepos, avuncuıt trinepos ve avunculi tri­ nepotis trinepos diye devam etmektedir. Ana tarafından kadınlar için, matertera., ananın kız kardeşi C teyzel ; ma.­ terterae filia. ve daha öncekilere benzer terimler geliştiril­ miştir. Üçüncü collatera.ı soyçizgisi, erkek ve kadınlar için, sırasıyla, a.vunculus ma.gnus, ma.tertera. ma.g.na.; ana'dan daha büyük dayı ve anadan daha · büyük teyze; dördüncü collatera.i şoyçizgisinde. a.vunculus ma.jor ve matertera ma­ jor, ananın daha büyük erkek kardeşi ve kız kardeşi; be­ şincisi avunculus m.aximus ve m.atertera. mcıxima., en bü­ yük dayı ve teyze olarak devam etmektedir. Her bir soy­ çizgisinde ve .bu soyçizgisi dallanndaki kişiler, daha önce belirtilen terimler gibi olmaktadır. ·



.



Callateral soyçizgisinin ilk beşinde yer alanlar sonra­ gelenleri düzenlemeye yönelik pratik betimlemeler açısın­ dan yeterli sayıldığı için, Roma Medeni Hukukçulannın .olağan sistemleri bundan daha fazlasına · inmemektedir. Hısımlık ilişkileri için getirilen terimler yönünden La­ tin dili görülür bir zenginliğe sahiptir. Anadilimiz İngiliz­ ce ise, yasal-baba Ckayınpederl , yasal-okul C damatl , ya­ sal-kardeş Ckayınbiraderl , üvey-baba, üvey-o�! gibi yir­ miye yakın beylik ve çok yakın ilişkileri· betimleyen ye­ tersiz tamlamalarla yÔksuıiu�nu ele vermektedir. Latin dilinde ise, bu hısımlık ilişkilerinin her biri için ayn ayn terimler oluşturulmuştur. Roma akrabalık ve hısımlık sisteminin aynntılanna daha fazla girmek gereksiz olacaktır. Roma sisteminin en'



TEKEŞLI AILE



·



30'J



önemli başlıca özellikleri açıklanmış bulunuyor. Verileıı bu bilgilerle sistemin bütününü aniayıp kavramak müm­ kündür. Roma sistemi, yönteminin basitliği, betimlemele­ rinin · açıklığı, soyçizgilerinde ve soyçizgisi dallarındaki be­ lirleyiciliğinin kesinliği, sıralama Cnomenclaturel şaması­ nın güzelliği bakımından eşsizdir. Yöntemi bakımından in­ sanlığın geliştirdiği bütün sistemlerin önündedir ve orga­ nik bir varlık biçimi oluşu ve dayandığı temelierin sağlam­ lığı yörtünden Roma düşüncesinin en seçkin örneklerinden biridir. Arap sisteminin ayrıntıianna hiç girilmemiştir. Fakat Tablo'da I:ıer ikisi de verildiği ve Roma sistemi hakkında söylenenler diğerine de uygulanabileceği için, Arap siste­ mi de açıklanmış olmaktadır. Katılan özel terimleri ve geliştirilmiş yöntemi ile, son­ ragelen . soy bireyleri ve aralannda evlilik bağı olan çift­ ler kanalıyla birbirlerinin kan yakını durilmuna gelmiş bulunan kişilerin aynı ortak atalardan gelme ve bağlantılı kimseler olması gerektigi düşünülmüştür. Bütün bu kişiler bir doğrusal ClineaD söyçizgisinde Csulb içinde -ç.l ve çok sayıda Callateral soyçizgisinde diziimiş olmaktadırlar. Cal­ lateral soyçizgisindekiler, birincilerP.en devamlı olarak ay­ n konumlandirılmış olmaktadırlar. Bunlar; tekeşliliğin zo­ runlu sonuçlarıdır. Her kişinin merkezi kişiyle ilişkisi doğ­ ru ve gerçeğe uygun bir biçimde betimlenebilmekte; özdeş konumdaki kimseler bir yana, diğer herkes bu kimseden betimleyici ifadelerle ayrılmış olmaktadır. Ayrıca siste­ min, yalnızca tekeşliliğin sağlayabileceği bir başka özelliği de, her kişinin babasının belirlilik kazı:ınınış olmasıdır. Dt­ ğer yandan tekeşli aile içindeki ilişkiler de, bunların fiili durumlan neyse, o şekilde betimlenmiş olmaktadır. Te�­ eşli evliliğin tekeşli aileyi, tekeşli ailenin ise tekeşiilik dü­ zenindeki akrabalık ve hısımlık sistemini oluşturduğunu hiçbir şey bundan daha iyi kanıtlayamaz. Tekeşli evlilik, tekeşli aile ve tekeşli evlilik ile kazanılan akrabalik ve hı-



sımlık sisteminden. oluşan bu üçlü; betimleyici sistemin



.



308



ESKI TOPLUM



kendi öğelerinden başkasını dışanda bırakabildiği bir bü,. tünün zorunlu kısımlarını oluşturmaktadır. Dolaysız göz:­ lemlerimiz aracılığı ile tekeşli aile, tekeşli ailenin aile hu­ kuku, ve yakınlık ilişkileri hakkında bildiklerimiz ne denli



aslına uygun ve doğru iseler, punaluan aile, punaluan aile hukuku ve punaluan yakınlık ilişkileri hakkındaki bilgi­



lerimizin de o denli doğru olması gerekmektedir. Kan ya­ kınları arasındaki evlenmelere dayanan aile, bunun aile hukuku, ve yakınlık ilişkileti hakkında bilı;iiklerimizin de aynı derecede doğru olması gerekmektedir. Bu üç kısım­ dan herhangi biri bilindiğinde, hangi evlilik ya da aile bi­







çiminde olursak olalım, diğe ikisinin özelliklerinden çıkar­ samalarla o evlilik ya da aile biçiminin de ortaya konula­ bileceği açıktır. Bu üç.ü arasında maddi gücü yönünden bir derecelendirme yapılacak olursa, kan yakınlığı sistem­ .ıerinin en başta geleceği açıktır. Bu sistemler, her kişiyle ilişkili olarak ailenin biçimini ve evlilik hukukunun ne ol­ duğunu ifade eden kanıtları billurlaştırmışlardır. Böyle­ ce, sadece işin gerçeğini göstermekle de kalmamışlar; bu



kimselerin bir kandaşlık ve aynı soyçizgisinden gelmiş ol­ ma bağı ilişkisi içinde bulunduklarını da ilgili çeşitli te­ rimlerle ifade etmiş olmaktadırlar. Sistem üst düzeye erişmiş bir ailesel kurumun varlığını da açıklamış; · kendi



gerçekliğini saklayamayacak, bu nedenle de, kendisinden öğrendiklerimizin ve öğrenebilecek olduğumuz şeylerin doğru olması gereken bir kurum oluşturmuş bulunmak­



tadır. Son olarak, hakkında en eksiksiz bilgilere sahip ol­



duğumuz sistemin de kan yakınlığına ve aynı soyçizgisin� den gelmeye dayanan sistemler olduğunu belirtelim.



· Daha önceleri değindiğimiz, ardı ardına oluşmuş beş



aile biç!Jnini, böylelikle, sunmuş ve açıklamış, varlıklarını kanıtlamış, bilgilerimiz ölçüsünde, yapılanndaki birimsel



öğelerini göstermiş oluyoruz. Her ne kadar bu sistemlerin )ler birine çok genel olarak değinmiş bulunuyorsak da, her birinin temel özelliklerini, öğelerini belirtmiş, ailenin,



kan yakını ve · aynı so;vçizgisinden gelen kimseler arası ev.,.



TEKEŞLI . AILE



309



liliklere dayalı aile biçimi ile ortaya çıktığı ve ardı ardına geçilen a.şamlarla tekeşli aile biçimine eriştiği şeklindeki temel önennemizi ortaya koymuş bulunuyoruz. Bu genel sonuçta, aslında neden-sonuç ilişkisi .aracılığı ile önceden kestirilemeyecek bir durum bulunmamakta, fakat (ailenin bu yöndekil gelişmesini engelleyici güçlüklerin ve olumsuz etkilerin böylelikle sanıldıklanndan daha büyük bir önem taşıdıkları anlaşılmış olmaktadır. · Ça.ğlar süren bir gelişme olarak, ailenin bu evrimi insanlığın yaşam�deneyimlerini her alanda etkilemiş; günümüzde: belki de diğer bütün ku­ rumlardan çok daha açık ve kesin bir biçimde, insanlığın ilkel yabanıllık döneminden çıkıp barbarlık dönemi aracılı­ ğı ile uygarlık dönemine geçme (erişme> sürecini aydın­ ratıcı bir nitelik kazanmıştır. Ailenin gelişme süreci, ge­ lişmesinin çeşitli aşamalarında insanlığın gündelik yaşa­ mına kadar inen bilgiler edinmemizi sağlamakta; deği­ şik dönemler · arasında �arşılaştırnialar yapıldığın(fa ise, bu gelişmenin güçlüklerini, mücadelelerini ve zaferlerini bir ölçüye kadar işaret etmektedir: Günümüzdeki görünü­ müyle aile kurumunu değerlendirirken, bu aileyi oluştur­ mak için insanlığın ne denli uzun bir süre geçirdiğini, ne denli büyük düşünsel çabalar harcadığını hesaba katmak; insanlığın uzun· geçmişinin ve binbir görünümlü yaşam-de­ neyimlerinin en parlak sonuçlannın ürünü olan tekeşli ai­ lenin eski toplumun bize bıraktığı en büyük miras olduğu­ nu unutmamak zorundayız. · Ailenin, ardı ardına gelen dört ayrı aile biçiminden geçtiği, bugün ise beşinci aile biçiminde bulunduğu gerçe­ ği kabul edildiğinde karşımıza hemen şu soru çıkmaktadır: bu beşinci aile biçimi gelecekte de değişmeden böyle kala­ cak mı? Bu soruya verilebilecek tek yanıt aile kurumunun toplum geliştikçe gelişeceği, toplum değiştikçe değişrnek zorunda kalacağı; geçmişte olduğu gibi gelecekte de bunun böyle olacağıdır. Aile kurumu toplumsal . sistemin ürünü­ dür. Ve toplumsal sistemin kültürünü yansıtir. Uygarlığın başlangıc�dan beri tekeşli aile büyük gelişmeler kaydetti-



310



ESKI TOPLUM



ği, bu gelişmeler modem zamanlarda iyice hissedilir duru­ ma geldikleri için, cinsler arasında gerçek bir eşitlik sağla­ nıntaya dek bu gelişmesini sürdüreceğini hiç değilse bir varsayım 'olarak ileri sürebiliriz. TekeŞli ailenin uzak gele­ cekte toplumun gereksinmelerine yanıt veremeyeceği, uy­ garlığın gelişmesinin ise süreceği düşünüldüğünde, tekeş­ li ailenin ardından gelecek aile· biçiminin doğasını kestire­ bilmek olanaksız görünmektedir.



.



1



ROMA ve ARAP AKRABALIK ve HISIMLIK ILIŞKILERI SISTEMI KIŞILER



2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18



Dedemln babasının dede­ slnln babası Dedemln babasının dedesl Dedemin babasının babası Dedemln babasının anası Dedemln babası Nanemin anası Dedem Nenem Babam Anam Oğlum Kızım Erkek torunum Kız torunum Erkek torunumun oğlu Kız torunumun kızı Erkek torunumun oğlunun oğlu Erkek torunumun oğlunun kızı



ROMA'DA



ARAPURDA



Dedemln babasının dedeslnln babası Dedemln ılıabasının dedesl Dedemln babasının · babası Neoemin anasının anası Dedemln babası Nanemin anası Dedem Nenem Babam Anam Oğlum Kızım Erkek torunum Kız torunum Erkek torunumun oğlu Kız torunumun kızı



Dedemln dedesinin dedesl Babamın dedeslnln dedesı Dedemin dedesl Neoemin nenesı Babamın dedesi Babamın neoesi Dedem N enem Babam Anam Oğlum Kızım Erkek torunum Kız torununi Oğlumun oğlunun oğlu .Kızımın kızının kızı



Erkek torunumun oğlunun oğlu



Oğlumun oğlunun oğlunun oğlu



Erkek torunumun oğlunun kıiı



Kızımın kızının kızının kızı



w .... ....



ROMA'DA



KIŞILER



19



Torunumun oğlunun torunu



20 Erkek torunumun kız torunu 21 22 23



24 25 26 27 28 29



30



oğlunun



Erkek torunumun erkek to­ rununun oğlu Erkek torunumun oğlunun kız toru.nunun kızı Erkek kardeşlerim Kız kardeşlerim Erkek kardeşim (Birinci Gollateral Soyçizgisil Erkek kardeşimin oğlu Erkek kardeşimin oğlunun karısı Erkek kardeşimin kız çocu­ ğu Erkek kardeşimin kızının kocası Erkek kardeşimin erkek to­ runu



ARAP'LARDA



Torunumun oğlunun torunu



Oğlumun oğlunun· oğlunun oğlunun oğlu



Erkek torunumun kız torunü



Kızımın kızı'n ın kızının kızının kızı Oğlumun oğlunun oğlunun oğlu­ nun oğlunun oğlu Kızımın kızının kızınin kızının kı­ zının kızı Erkek kardeşlerim Kız kardeşlerim



Erkek torunumun erkek toru­ nunun oğlu Erkek ttırunumun oğlunun kız torununun kızı Erkek kardeş!erim Kız kardeşlerim



Erkek kardeşim Erkek kardeşimin oğlu



Erkek kardeşim Erkek kardeşimin oğlu Erkek kardeşimin oğlunun ka� rı sı



Erkek kardeşimin oğlunun karısı



Erkek kardeşimin kız çocuğu



Erkek kardeşimin kız çocuğu



Erkek kardeşimin kızının kocası



Erkek kardeşimin kızının kocası



Erkek kardeşimin erkek torunu



Erkek kardeşimin oğlunun oğlu



m en



c.



o "V



r­ e s:



KIŞILER 31 32 33 34



35 36 37 38



39



40 41 42



.



Erkek kardeşimin kız toru­ nu· Erkek kardeşimin erkek torununun oğlu Erkek kardeşimin kız. torununun kızı Kız kardeşim Kız kardeşimin oğlu Kız kardeşimin oğlunun ka­ rısı Kız kardeşimin kızı Kız kardeşimin kızının ko­ cası Kız kardeşimin erkek to­ runu Kız kardeşimin kız foru­ nu Kız kardeşimin erkek toru· nunun oğlu Kız ·kardeşimin kız torunu­ nun kızı (Ikinci Callateral . Soyçizgisil



ROMA'DA



Erkek kardeşimin kız torunu Erkek kardeşimin erkek toru­ nunun oğlu Erkek kardeşimin kız torununun ., kızı Kız kardeşim Kız kardeşimin oğlu



ARAP'LARDA



Erkek kardeşimin oğlunun k!zı Erkek kardeşimin oğlunun oğlu­ nun oğlu Erkek kardeşimin kızının kızının kızı Kız kardeşim Kız kardeşimin oğlu



Kız kardeşimin. oğlunun karısı Kız kardeşimin kızı



Kız kardeşimin oğlunun karısı Kız kardeşimin kızı



Kız kardeşimin kızının kocası



Kız kardeşimin kızının kocası



Kız kardeşimin erkek torunu



Kız kardeşimin oğlu



Kız kardeşimin kız torunu Kız kardeşimin erkek torununun oğlu · Kız kardeşimin kız torununun kızı



Kız kardeşimin kızı Kız kardeşimin oğlunun oğlu Kız kardeşimin kızının kizı



ROMA'DA



KIŞILER



43 Babamın erk!'k kardeşi Babamın erkek kardeşinin karısı 45 Babamın erkek .kardeşinin oğlu 46 Babamın erkek kardeşinin oğlunun karısı 47 Şabamın erkek kardeşinin kızı 48 Babamın erkek kardeşinin kızının kocası 49 .Babamın erkek kardeşinin erkek torunu 50 Babamın erkek . kardeşinin . kız torun'u 51 Babamın erkek kardeşinin erkek torununun oğlu 52 Babamın erkek kardeşinin kız torununun kızı 53 Babamın kız kardeşi 54 Babamın kız kardeşinin kocası 44



·



ARAP'LARDA



Amcam



Amcam



Amcamın karısı



Arncamın karısı



Arnesrnın



oğlu



Cı) � •



Amcamın oğlu



Amcamın oğlunun karısı



Amcamın oğlunun karısı



Aincamın kızı



Amcamın kızı



Amcamın kızının kocası



Amcamın kızının kocası



Amcamın erkek torunu



Amcamın oğlunun oğlu



Amcamın kız torunu



Amcamın kızının kızı



Arncamın erkek torununun oğlu



Arncam ın oğlunun oğlunun oğlu



Amcamın kız torununun kızı Halarn



Amca m ın kızının kızının kızı Hal am



Halamın kocası



Halamın kocası



.m



Cl)



i3. -ı



O· rc: i: "V



KIŞILER



55 Babamın kız kardeşinin oğlu 56 Babamın kız kardeşinin oğ!unun karısı 57 Babamın kız kardeşinin kızı 58 Babamın kız kardeşinin kızının kocası · 59 Babamın kız kardeşinin erkek tonınu 60 Babamın kız kardeşinin kız torunu 61 Babamın kız kardeşinin erkek torununun oğlu 62 Babamın kız kardeşinin kız torununun kızı 63 Annemin erkek kardeşi 64 Annemin erkek kardeşinin karısı 65 Annemin erkek kardeşinin oğlu 66 Annemin erkek kardeşinin oğlunun karısı ·



ROMA'DA



ARAP'LARDA



Halarmn oğlu-



Halamın oğlu



Halamın oğlunun karısı Halamın kızı



Halamın oğlunun karısı Halamın kızı



Halamın kızının kocası



Halamın 'kızının kocası



Halamın erkek torunu



Halamın oğlunun oğlu



Halamın kız torunu



Halamın kızının kızı



Halamın erkek torunun oğlu



Halamın oğlunun oğlunun oğlu



Halamın kız torununun kızı Dayım



Halamın kızının kızının kızı Dayı m



Dayımın karısı



Dayımın karısı



Dayımın oğlu



Dayım ın oğlu



Dayımın oğlunun karısı



Dayı mın oğlunun karısı



-ı m



" m o(/) c.



> i="



m



"" ..... Ol



ROMA'DA



i