Istanbul Ansiklopedisi, cilt 8. Çiroz - Dişbuğdaycılar Sokağı [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ



İstanbul Hanımı Kesim : Sııbilıa Boacalı



Yabancı



terceme hakkı ve türkçe baskı hakkı yalnız



ad Ekrerı Koçunundur



HAMLE ve SIRALAR MATBAALARINDA BASILMIŞI111



İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ İSTANBUL’UN : CAMİ, MESCİD, MEDRESE. MEKTEB, KÜTÜPHANE. TEKKE. TÜRBE, KİLİSE. AYAZMA, ÇEŞME. SEBİL, SARAY. YALI. KONAK. KÖŞK. HAN, HAMAM, TİYATRO. KAHVEHANE. MEY­ HANE.. BÜTÜN YAPILARI... DEVLET ADAMI. ÂLİM. SAİR, SANATKAR. İS ADAMI. HEKİM. MUAL· LİM. HOCA. DERVİŞ, PAPAZ. KEŞİŞ, MECZUB. NEVCIVAN, SİGAR. HANENDE, SAZENDE. ÇENGİ. KÖ­ ÇEK, AYYAŞ. DERBEDER. PEHLİVAN, TULUMBACI. KABADAYI, KUMARBAZ. HIRSIZ. SERSERİ, Dİ­ LENCİ. KAATİL.. BÜTÜN ŞÖHRETLERİ. DAGl. BAYIRI. SUYU, HAVASI. MESİRELERİ BAHÇELERİ, BOSTANLARI. VE İLAH.. BÜTÜN TABİAT GÜZELLİKLERİ VE COĞRAFYASI SOKAKLARI. MAHAL­ LELERİ. SEMTLERİ.. YANGINLARI. SALGINLARI. ZELZELELERİ İHTİLALLERİ. CİNAYETLERİ VE DİLLERE DESTAN OLAN AŞK MACERALARI... İSTANBUL HALKININ DEVİR DEVİR ADET. AN­ ANE, GİYİM VE KUŞAMI... İSTANBUL ARGOSU.. 1STANBULA AİT RESİMLER. ŞİİRLER. KİTAPLAR. ROMANLAR, SEYAHATNAMELER... İSTANBULA GELMİŞ YABANCI ŞÖHRETLER.



RE$AD EKREM KOÇU Bu cilddc Ahmed AGIN, Sâim Turgud AKTANSEL, Sermed Muhtar ALUS, Osman Nuri ERGİN. Muzaffer ESEN, Ahmed Baha GÖKOGLU, Ali Nüzhet GÖKSEL, İhsan HAMAMİOÛLU. Vasıf HİÇ, Tevfik KARKAN, Reşad MİMAROGLU. Aziz OĞAN, Ferdi ÖNER. Hikmet ONOL,Halûk Yusuf SEHSUVAROGLU, Mahmud Yesâri. Osman TOLGA, A. Cabir VADA ve Nureddin YATMAN merhumlarla Şinasi AKBATU, Ahmed Derviş ATEŞÇİ Ekrem Hakkı AYVERDİ, General Hakkı Râif AYYILDIZ, İbrahim BAYTEKİN, İhsan BİRİNCİ Ali ÇAMİÇ. Fahri DENGELEN. Hâlid ERAKTAN, Salim ERDEM. Mehmed Ali GÖKTUNA, Hakkı GÖKTÜRK. Sahak GÜLLÜ, Zeki KARAGÜLLE. Aykur KARPAT, Doğan KENİGUT, Hüsnü KINAYLI, Mehmed KOÇU. Dr. Saadi Nâzım NİRVEN. Bürhaneddln OLKER, Kevork PAMUKCİYAN. Ali PAYANDA. N. SAĞMALCIU, Bediî ŞEHSÜVAROGlU. Servet, Mümtaz Zeki TAŞKIN, Kerim YUND ve Erdem YÜCEL kalem arkadaşlığı etmişlerdir.



VE Agop ARAD, Sabiha BOZCALI. S. BÜYÜKERBÎL, Behçet CANTOK. Sâlira ERDEM. Nezih tZMlRLİOCLU Nuriye NİRVEN. Bülend SEREN. Ömer TEL ve Hüsnü, resim, kroki plân ve haritaları yapmışlardır. 173 resim. 33 plân, harita, yan ve nota ve 1 yaprak methi t edilemedi (1965). ÇOBANÇEŞMESİ ORMAN FİDAN Lb ĞI — Bir buçuk asırdan fazla yüz üstü bı­ rakılmış eski mâmur İstanbulun sağlığı ve terâveti yolunda yeniden ağaçlandırılma­ sı ve yeşillendirilmesi, ferdî teşebbüslerin gücünü aşan büyük bir ış olduğu için, hal­ ka yardım gaavesi ile İstanbul Belediyesi. İstanbul özel İdaresi. Tanm Müdürlüğü. Orman Başmüdürlüğü ve Devlet Demir Yolları İstanbul civârında süs. park, orman ve meyva ağaçlan yetiştiren ayrı avn fi­ danlıklar kurmuşlardır: 1 — özel îdârenin Beykozdaki Orman ve Park Ağaçları Fi­



ÇOBANÇEŞMESİ ORMAN FİDANLIĞI



danlığı; 2 — Büyükdere Mcyvalı Ağaçlar Fidanlığı, 3 — Orman Başmüdürlüğünün Bağçeköy Orman İşletmesi Fidanlığı, 4 Devlet Demir Yollarının Bakırköy Yeni mahallesinde Süs Ağaçları Fidanlığı; 5 Orman İşletmesinin Bakırköy Çobançetjme sinde Orman Fidanlığı Halkın ve kamu hizmetindeki kurumların şehri ağaçlandırmak için yıllık fidan isteği ortalama 2 milyon fidandır. Orman Başmüdürlüğünün Çobançeşmesi fidanlığı bu isteği karşılamak için kurulmuştur Bu fidanlık Bakırköyunde Çobançeşmesi mev kiinde Londra Asfaltı kenarında 497.026 metre kare toprak üzerinde kurulmuşdur. bu ârazi Ayamama Deresine bakan yamaç­ lardadır; fidanlığın kuruluş tarihi 26 Ha ziran 1957 dir; arâzi kâfi gelmemiş, az son­ ra fidanlığa 13 hektar daha toprak eklen miştir. Kuruluş tarihinde fidanlığın adı 'Hal­ kalı Orman Fidanlığı idi; bu isim Halkalı Tarım Okulu ile karıştırıldığından bir müd­ det sonra değiştirilmiş, civânnda bulunar Çobançeşmesine nhbetle »Çobançeşmesi Orman Fidanlığı· olmuşdur Fidanlığın gaavesi İstanbul ve çevre­ sindeki Orman İşletmelerinin, devlet kuru tuşlarının ve halkın ağaçlandırılacak alan lannın, orman fidam isteğini karşılamak dır. Buna gere yapılan plân sonradan beş yıllık kalkınma plânı ile de tatbikata tâbi tutulmuştur. Kuruluş raporunda fidanlığın yıllık ve­ rimi 3 milyon civânnda iken beş yıllık kal­ kınma plânı ile bu miktar 10 5 milyona çı­ karılmadır. Bakırköy Orman Fidanlığında yetişti­ rilen fidan çeşitleri şunlardır: Kara cam sancam. kızıl cam. halep çamı, sahil çamı, ehram, sem. mazı, himalaya sediri, lüb nan sediri, yalancı servi, uludağ köknan. akasya. skçaağaç. atkestanesi. çınar, diş­ budak. huş. idris. karağaç, katalpa, kızıl ağaç meşe kiladiçva. ılgın, melez kavak 1963-1964 ağaçlama mevsiminde 4.5 milyon. 1964-1965 de ise 5 5 milyon fidan dağıtmaya ayrılmıştır Bu fidanlar kışla, okul gibi müessese lere bir yazı ile parasız verilmekte, halka ise çok ucuz satılmaktadır Fidanlığın adresi şudur «Bakırköy Çobançeşmesi Orman Fidanlığı Müdılrlıitû“: telefon numarası 71 61 ıe dir



ÇOBANÇEŞMESİ ORMAN FİDANLIĞI



— 4052 —



Çobançeşmesi Fidanlığı



Fidan isteme mevsimi 1 Kasım - 15 Mart arasıdır Fidanlıkta kadın ve erkek işçiler ça­ lışmaktadır. İşçilerin bir kısmı yakındaki Yenibosna ve Safra köylerinden, bir kısım işçiler de Tokad ilinden gelmektedir. Tokadlılar. kışın fidanların sökümünde çalı­ şırlar. Fidanlıkta ihtiyacı karşılayacak kü­ çük, sevimli, temiz kulübeler, iş yerleri, loj­ manlar, idare binaları vardır. Fidanlığın işlek bir yol olan Londra asfaltı bitişiğinde bulunması ve güzel manzaralı bir yerde ol­ ması halkın buralara eğlenmeye, dinlenme­ ye gelmesini kolaylaştırmışdır. îşin ehli Fi­ danlık Müdürünün buraya bir dinlenme ve eğlenme yeri, «yani «Park-piknik» yapması çok yerinde bir teşebbüs olmuşdur. Halkın ağaç ve ormanı daha yakından tanıyıp sev­ mesini sağlamaktadır. Bu satırların yazıldığı sırada (Ocak, 1965)fidanlığın idârecileri şu zatlar idi: Fidanlık Müdürü Cihan Kocal, Fidan­ lık Mühendisi Hilmi Karakas. mühendis muavini Semih Ayla, mühendis muavini Abdülkadir Alptekin, mühendis muavini Burhan Kubilay, kâtip Kemal Ada, kâtib Süheyl Kiney, fidancı usta bağçıvan İbra­ him öznar. fidancı usta bağçıvan Ahmed Bıyık, fidancı usta bağçıvan Halil Gölemenlı



İSTANBUL



Fidanlık çevrede büyük bir ormancılık propagandasına se­ bep olmaktadır. Fi­ dan istiy enlere gös­ terilen kolaylık, ken­ dilerine verilen tek­ nik bilgi, dikim yer­ lerine gidilmesi, diki­ me ait bülten veril­ mesi, halk m Jkendi eliyle seve seve fidan yetiştirmesini sağla­ maktadır. Fidanlık mensuplarının mes­ leklerine hakkıyla vâkıf, aşık olmaları, bu şehir kütüğünde takdir ile kaydedil­ meğe değer. Memle­ ketler böyle vatan­ daşların ellerinde yükselir. 1965 yılı başlarında fidanların satış fi­ yatları şöyle idi: 0,75 TL. Kara çam 3 yaşında Karaçam 5 » 2.50 » Kara çam 6 » 4.00 » San çam 2 » » 0,15 San çam 4 » 1.50 » San çam 6 » 4.00 » Kızılçam 5 » 2.50 » Halep çamı 3 » » 0,75 » Sahil çamı 5 2,50 » Ehramı Servi 4 » » 1.50 Ehramı Servi 5 » 2.50 Mazı 3 » 0.25 ' » Mazı 4 » 0.75 r Himalaya FKdiri » 2.00 » ..U 4 Himalaya *diri i 8 » 8.00 Lübnan liri 7 » 6.00 Yalancı . :rvi 6 » 2.00 » Yalancı Servi 8 4.00 Uludağ Kökn. 6 » 5.00 Uludağ Kökn. 8 » 8.00 Akasya 1 » 0.10 Akasya 3 0.25 Akçaağaç 3 0.40 Akçaafraç 1 0.10 j* Atkestanesi 5 '5 2.00 Çınar 3 » 0,75 Çınar 4 » 1,50 Çınar 5 2.00 » Dişbudak i âdi) 3 0.40 » Dişbudak



ANSİKLOPEDİSİ



(âdi) Dişbudak (geniş yap.) Huş İdris Karağaç Katalpa Katalpa Kızılağaç Meşe Meşe Meşe Glâdiçya Glâdiçya Ligustrum Ligustrum Ilgın Ilgın Melez kavak Melez kavak



— 4053 — 4



»



0 60



4 4 3 4 1 4 3 3 4 5 1 3 1 2 2 3 3 4



» » » » » » » » » » » » » » »



0.60 1.50 0,75 0.60 0.10 0.60 0.40 C75 1 50 2.00 0.10 0.25 0.10 0.25 0.40 C.75 075 1.00



»



»



n



»



» »



» » »



.*>



Fidanlığın prospektüsünden aldığımız yukardaki cetvelde 49 ceşid fidanın satis fiatı arasında en pahalı fidanları 8 liraya satılan 4 yaşmda Himalaya Sediri ile 8 ya­ şında Uludağ köknarı olduğu görülüyor. En ucuz fidanlar da 10 kuruşa satılan 1 yaşın­ da Katalpa, 1 yaşmda Ligustrum. 1 yaşın­ da Akçaağaç. 1 yaşmda Akasyadır. Satış­ larda ambalâj bedeli olarak 2 lira ile 10 kuruş arasında bir para alınmaktadır. Kerim YUND



ÇOBAN KANTOLARI — Türk tiyatro­ sunda kantoların ve kantocu kızların (şan­ töz - dansözlerin) önemli yer aldığı devirde sahnede bir aşk kahramanı çoban tipi İs­ tanbul halkı, kantoların bilhassa meftûnu olan ayak takımı tarafından çok tutulmuşdur; bundan ötürüdür ki. 1875 ile 1900 arasında en meşhur kantocu kızların rcpertuvarmda bile en az üc beş çoban kan­ tosu bulunmuşdur. İstanbul sahnelerindeki âşık yâhud mâşuk çobanlar hakikî hayatın çobanları olmamışdır. Bir çobanın ağır günlük haya­ tı, derin mahrûmiyeti. yalnızlığın icabı ka­ ba vahşeti, cehlin icabı kaba nefis hırslar·, hattâ bazan içlerinden cânilerin bile çık dıgı hiç düşünülmemiş: çoban, istisnâsız. genç, güzel, müheykel. kuvvetli., mâsum. aşka susamış bir yalnız delikanlı olarak ta­ hayyül edilmişdir: güzellik ve sâfiyette dengi bir köylü kızı, hattâ bir köy ağasının kızı ile muaşakası, çoğu büyük şehrin sefil fuhuş hayatının yakın âsinâsı olan ayak takımı seyirciler tarafından da özlenen aşk sahnesi olarak şiddetle alkışlanmadır



ÇOBAN KANTOLARI



Çoban olarak sahneye çıkan o devrin ünlü şantöz - dansöz ve aktrislerinden biri olmuşdur (Büyük Virjini, Küçük Virjini, Rozika. Peruz. Küçük Peruz. Şamram, Kü­ çük Elcni, Büyük Amalya, Küçük Amal­ ya); düettolarda ise tiyatronun 1 numaralı yıldızı çoban (meselâ Peruz ve B Virjini gibi), or.un gölgesindeki bir şantöz - dan söz de maşuka köylü kızı (meselâ Peruzun yanında Şamram veya Küçük Peru?.; Bü­ yük Virjininin yanında Luçika) olmuşdur Düettolarda sahneye istisnai olarak çoban rolünde bir aktör çıkmış ve yıldız da mâsûka olmuşdur (Meselâ Küçük Amalya ile Tcdori Küçük Eleni ile Aşod gibi): bâzan da güzel çobanla sevişen ağa kızının babe sı da sahneye çıkmışdır; ve kötü aktör kız babası olmuşdur (meselâ Peruz çoban. Şamram kız. Şevki kız babası). Çoban m kıyâfeti de uydurmadır; şöy­ le ki: başında ağabani yahud yemeni veyâ grep sarılmış bir keçe külâh; üstünde bir mintan, câmedan veya bir cebken. beldt kuşak, altında bir şalvar, bâzan potur, ayaklarında nadiren çarık (Peruzde), ek­ seriya bir kaba, kabaralı nalçalı kundura, bazan da bir kadm ayakkabısı, aktris şan­ töz - dansözün kendi ayakkabıları bulunmuşdur; kaşlar rastıklı, gözler sürmeli, du­ daklar kıpkırmızı, yanaklar al al boyalı ve zamanımızın argo tâbiri ile ubcmba · me­ meler. âvamı tahrik eden câzibesi ile mey­ dandadır; mâşuka köylü kızı : Yandım ben bu çobana l· dediği zaman tiyatroyu dolduran bahriye ve nizamiye nefer ve ça­ vuşları. manav, kayıkçı, salapuryan, ha­ mam natırı, dellâkı. sırt ve sırık hamalları bir ağızdan 'Yandım.'...· diyerek foriyi (Büyük alkışı koparmışdır (B : Avrupa Ti­ yatrosu: Amerika Tiyatrosu) Mâşûka kızın kıyâfeti dc Rumeli veya Anadolu köylüsünün kılık kıyafeti olmamışdır. onlar da sahneye İstanbul civânna konup göçen oba çingelenelerinin tuvaleti ile çıkmışlardır Metinlerini kanto mecmualarından al­ dığımız bâzı çoban kanto ve düettoları şun­ lardır: Büyük Vır j minin Kantosu Oksuı çobanım hem yabancı «abahdan beri ümidsiz yerde çiknedim ben bu çimenleri Bir çoban kızı gûrmüşdüm su kenannda Bir yavru kuzusu vardı hem kucağında



teTANRUl.



- 4064



ÇOBANKANTOLARI



Büyük Virjini'nin Kantosu < RAst) Bir kuzum var mr.. mr... mr!... Ç’oban ona dâim aylar.. Drrr tepe yrzrrlın Kuzumu ben ararım N erdesin kuzum Mr... mr... mr!... Kara ybzliı kuzum Mr... mr... mr?... öksüz çoban ömrü yrçrr $u d.ıtlarda a Rozıkn'nın Kantosu (MAhur) Bana lâyık hora trpmrk (?). yulnırk. eolrnnırk Nrrdr kaldı srvdfrrflm. tükendi yürek?! Nr müsklhllr bu rfi/rlln arzulunu çekmek Açıklar sevmeli kuzular Mr... mr... mr!... Me... mr!... e



Küçük Vlrjini’nin Kantosu Rrn bir küçük çoban kızı Bilmem IstlynA nâzı İrmak hasını severim Mâşâkumla rryrrfm. . ♦



Şamranın Kantosu (Nikriz) Yavru kuzu Çayırlarda otlayor Mr mr diye çayırları koklayor Çoban kızı kiriz atıp hoplayor Kuzulan kaval Ur toplayor...



K. Amalya



Todorl



0



DÛetto (Hicaz)



K. Amalya



Todorl



Küçük Virjini'nın Kantosu * NİhAvend > Rrn bir roban hem oksuzum »V yuzdan yudrrim Kuzularım mr... mr... mr. mrler Kara çözlü kuzularım Mr... mr... mr... mr... mr... mr... Çok zâlimsin benim kuzum Mr... mr... mr... mr... mr... mr... çok crf»kârsın ben »m kuzum paklarda yererim Kuruma ot ararım Brnlm kuzum bir tanedir 9 Gri brnlm kuzum Gel kara yüzlüm Me... me... me... me!...



Babımı saldın ale^e Aldı brnl bir rndlîfc Garlb çobansın fzmr biçâreyi Jlrlr bir yüzüme bak Söz atma kıvrak kıvrak Ka adı ile bir mekte’o yaptırmış ve bu mektebe zengin bir vakıf kurmuşdu, zamanımızda o vakfın parası ile Mahmudiye Mektebinin 'rh*adr Mahmud OUlcddin. Efendi (Resim Sabiha Boeeab»



ÇOCUK CVFV ANALA­ RIN KURBANI GOCUKLAR Büvûk şehir tstanbulda câhil ve sâdjv analar kız ve oğlan pek çok cocuğun sebebi felâketi ol­ muşlardır Basda ihmal ve ha kaaref. sonra davak ûvev analanrdar. gördükleri isken ceve kadsr varan türlü cevrû cefâ idrâM azıcık gelişince çocuğu baba evinden kacınms. ve ekseriya korkunç sefâletin içine atmış, bir *akım uvgunsuz gû ruhunun omcesine düşerek fuhuş ve s^rıâat hâzîcesi van mıskhr bir kısma da kötüttün bırsrthk voluna sanmısdır (B Cocu>. âüesiz. kimsemiz rocuk lar Çocuk, hırsız çocuklar i Ürer analarının zulmüne ta b.ammül edemeyerek evinden kaçmış çocuklardan bir kı«mı nın günlük gazetelerde çıkmış resimlerinde İçmek güzelli



ÇOCUK



- 40β8



liğindc yüzler görülür; bir ka dinin öylesine güzel bir çocu­ ğa üvey ana ol mayı bir saa­ det bilecek yer de ona karşı za limânc hareke ti. ruh tabâbc tinin tedkik ko nusudur 1936 da 13 yaşında bir mekteb ta­ lebesi iken üvey anasının mûlevves ifti­ rası karşısında Engiıı Çocuk. 10G2 babasından ye­ (Krsfnr S. Boıealı) diği bir dayak üzerine evinden kaçan bir oğlan, 1939 da bir gece Köprü altında sızmıs kalmış 17 yaşın­ da küçük esrarkeş Parça Emin olmuşdur (B : Emin. Parça). Aşağıdaki satırları 4 ka­ sım 1962 tarihli Hürriyet Gazetesinden alı­ yoruz. “Evvelki gece yansı polis ekibi Ka sımpaşada Zekeriye Sokağında serserîyânc dolaşan Engin Gûner adında 10 yasında bir çocuk yakalamışdır Çocuk şunları söylemişdir: Üvey anamın zulmünden kaçdım... Okmeydamnda Dereboyıı Sokağında oturu­ yoruz. babam Fahrettin gıımrükde memur­ dur, üvey anam beni döverken seyirci ka­ lıyor, ben artık o eve dönmem, amıcamı anyacağım. bulamazsam gazete satacağım Kasımpaşa tik Okulunun üçüncü sınıfın· dayım, gazete satarak okumaya çalışaca ğım Gazetelerde yayınlanan bu gibi habtr terin sonu nereye varmışdır öğren ilcrr\p2. üvey ana kurbanlarından Engin Günerin amıcasını yahud civanmerd bir hâmi bul­ muş olması temenni edilir. ÇOCUK, VİYANA ÇOCUK KOROSU Dünyanın en eski ve çok şöhretli çocuk ko­ ronu. 1949 ve 1964 de, on beş yıl ara ile îstanbula ıkı defa gelmiş ve çok başarılı kon serler vermişdir Aşağıdaki natırları Ses Mecmuasından alıyoruz. «En büyükleri 14, en küçükleri 10 ya şıncij olan tertemiz kıyâfetli pırıl pırıl yüz­ lü 21 erkek çocuk Bunlar 5 asırlık bir geç­ mişi olan dünyaca tanınmış Avusturya Ço­ cuk Korosunun Üyeleridir Onbeşinci asır­



İSTANBUL



da İmparator Maximilian devrinde kurulan bu koro, Franz Schubert gibi usta bir bes teciyi de yetiştirmiş ve klAsık müzik Alemi­ ne hediye etmiştir “öteden beri. Avrupa’nın belli başlı sa nat merkezlerinden biri olan Avusturya, tarihin talihsiz ülkelerindendir, tyi gün lcrin yanı sıra, çok kötü gün görmüş, hurblvrde istilâya uğramış, türlü sarsıntılar ge çirmiş, fakat İmparator Maximilian’in kur duğu bu koro geleneğini ve yaşayışını de vam ettirebilmiştir. Koronun üyeleri hep erkek çocuklardır. 8 yaşma gelen her Avus­ turyalI erkek çocuk, basit bir ses elemesin den geçtikten sonra bu koroya girebilir Ka zananlar 1 yıllık bir eğitime tâbi tutulu eaklar. yedek koro ekibine katılır ve sonra da dört yıl devam eden bir koro okulu eftl timi görür. Okulun ilk yılında küçük öğ renciler Viyanalı ailelerin yanında pansi­ yoner kalırlar. Sonraki yıllarda ise okulda yatılı olarak öğrenime devam ederler On yaşına gelen ve normal olarak sınıfını ge­ çen her öğrenci. Avusturya eğitim kuralla­ rına göre ilkokulu bitirmiş sayılır. Çünkü bu dört yıl koro çalışmaları sırasında ço­ cuklar hem okullarda okuyan akranları gi bi normal derslerini görmüşler, hem de son öğrenimi yapmışlardır «Viyana’nın Angarten Palais diye anı lan semtindeki okul. 14 yaşında bitmiş olur Bu yaşa gelen erkeklerin sesleri kalınlaştı­ ğı ve okula kız öğrenci alınmadığı için, me­ zunlar müzik çalışmalarına başka sahalar­ da devam ederlerken, eskilerin yerini yeni­ leri alacaktır Türkiyeyi ziyaret eden Ço­ cuk Korosu (1964 de) okulun ikisi asıl, biri yedek olan üç korosundan biri ve asıl ola­ nıdır tki konser verdikten sonra altı ay devam edecek bir uzak doğu turnesine çık­ mışlardır Koro yöneticilerinin eski bir halk türkümüz olan “Süpürgesi Yoncadan Emi­ nem»·! repertuarlarına almıva karar ver­ meleri şehrimiz sanat çevrelerinde memnu­ niyet ve takdirle karşılandı Memleketimiz de, öteden beri müsbet sanat hareketlerini desteklemekle de ün yapan Yapı ve Kredi Bankası, bir cemile olmak üzere koro mü­ dür. idareci ve üyelerine hâtıra mâhiyetin­ de birer rura hediye etti “Çocuklarla birlikte memleketimize ge­ len koronun müdürü Walter Tautschlng ve yöneticisi Helmut Froachauer de korodan yetişmedir. Sahnede görülen kız çocuklar da erkekdir; zirâ. koroya yalnız erkek ço-



ANBtKLOPEDtBt



4060



cuklar alınır, (okunan parçaların konulun icabı kız gerektiği zaman oğlunlar kız kı yâfctinc girerler), körpe seslerde kız erkek fark olmadığı için yadırganmaz.» (Ses Mecmuası). Viyana Çocuk Korosunun üniformalı siyah pantolon ve beyaz bahriye neferi blû zudur, bâzı sahnelerde frank yahut meni leketlerinin milli kıy âfetlerini giyerler



ÇOCUK, YURDUN lll.K HANGİ BİR YERİNDEN İSTANBU1A KAÇAN ÇOCUK LAK Türkiyenln hemen her tarafından baba ocağını bırakıb Istanbul» kaçan co cuklar pek çokdur Mâceraperest, dulayısı ile zeki çocuklardı; çoğunlukla köylü olub zekâları köy hayalı mahrumiyetlerini kuv­ vetle duymalarına yol açmış, bir nefis gü­ veni ile do baba ocağını terk ederek türlü vâsıtalarla Istanbula gelmişlerdir içlerinde küçük yaşda yetim ve Öksüz kalmış, bah­



ÇOCVK



tını, geçimini îstanbulda aramak istemiş olanlar da vardır Bu çocuklar İstanbul·* uyak basar basmaz hemen hepsi önce bü yük bir hayal kırıklığına uğrarlar Hır iş kapusu buluncaya kadar ceblvrindc kendi İtrini geçindirecek paraları çok azdır. ya takları, yorgunlan yukdur. hutlâ çocuğun koltuğunda bir çamaşır boğçası dahi yok dur Kendilerini ilk şaşırtan mesele çok ucuz bir yatacak yer temini olur, yolda es vaplnrı günlerce sırtlarından çıkmamıştır, îstanbulda da ilk geceler, belki, esvapları ile bir köşede büzülüp uyumakla geçırmişdir, dış goıünûşleri perişanlaşır, çamaşırları da kırlennıışdır. perişanlık ve kirlilik dürüst ve âliccnab hâmıleri bulacak muhillere, müesscsclere girmelerine engel olur; ken dilerine açılabilecek iş kapuları. müşterileri uyak takımı, hattâ ayak takımının uygun suz güruhu olan otellerde, kahvehanelerde aşçı dükkânlarında uşaklık, çıraklık, bula



V İyona Çorak Koro «uıMoıt Mr çocuk Koro uıtlformMi İle, koro erkek kıyafHI Ur vr koro kıs kıy a foil Ur (Krolm; K notcalO



ÇOCUK



İSTANBUL



— 4070 -



şıkçılık gibi hiz metler olur; bu işlere de önce ya boğazı tok luğuna ve ya­ tacak bir yer karşılığı, veya küçük bir gün­ delikle girerler Vücud yapıları düzgün, kaş ve göz nakışları da hoş olan ço­ cukların tali i biraz açık gö­ Mrhmcd rünürse. bu il­ «Kesim: S. Bozcalı» tifatın ardında da kendilerini büyük bir tehlike, iffet ve nâmu~lannı yitirme tehlikesi bekler Kötü, çirkin teklif, bazan kendilerine is veren adam tarafından yapılır. bâzan da bu teh­ like. İstanbula avak basar basmaz, böyle cocuklann yollarını gözleme ihtisas sâhibi uygunsuz adamlarla karşılaştıklarında, der hal belirir; bir mânevi ağabev. baba, ami­ ca. garibe iyilik yapmasını sever insan rol­ lerini pek iyi başaran bu adamlar baba ocağı kıckını çocuğu pençelerine gecirmek'de ve kötü arzularına râm olması için ik nâ ve iğfalde nâdiren güçlük çekerler. Za­ manımızda İstanbul Ahlâk Zâbıtası bir Ço cuk Bürosu kurmuşdur (B : Çocuk Büro su. Polisde); bu büronun şehre saldığı sivil ekiblerin vâzifelerinden biri ve ihtisası da bu gibi çocuklar derhal teşhis ederek himâyesine almak ve icab ederse memleketi­ ne ve köyüne geri yollamak, veya İstanbul da kimsesiz çocukları yetiştirme yurdların dan birine veya crbâbı nâmusdan bir iş­ verenin yanına yerlestirmekdir; baba oca­ ğını bırakıp kaçmış bir çocuğun bu ekipleden biri ile kaşılasması bir hüsni tesadüf dir. 1962 de »cin gibi zeki bakışlı ve temiz, içinde bulundukları cemiyetin kötülükle­ rinden bihaber, çalışmak için Samsun’un bir köyünden İstanbula kaçmış» 14 yasında *Ahmcd Aslantaş İstanbul Polisinin Çocuk Bürosunda Yeni Sabah Gazetesi muhâhir­ lerinden Yener Tuğrul ile şöylece konuşmuşdur : «Köyde babam var. fakat ancak kendi karnını doyurabiliyor; çalışmak için sekiz ay evvel İstanbula kaçdım. 2.5 lira gündelik ile Sirkecide bir kahvehânede gar­ son oldum; beni iki gün önce çalışdığım kahveden koğdular P). sokakda kaldım;



beni köyüme göndermeyin, ben okumak is­ tiyorum.·· Sâbıkası olup olmadığı soruldu ğunda «acâıb bir şekilde·· bakarak: — Sa­ bıka ne demek?, diye sormuşdur Okumak istediğini söyliyen. sabıkanın ne olduğunu bılmıyen. çalışdığı kahvehâneden niçin koğulduğunu belki de hicâbmdan anlatama yan. yâhud kendisi tarafından anlatdıp da Y Tuğrul tarafından gazeteye yazılmayan bu Ahmed Aslantaş’ın «cin gibi zeki bakış­ lı · olmasına rağmen bir okul disiplini içine girerek tahsilini sağlayabileceği her halde vârid olmasa gerekdir. Köyündeki baba ocağını bırakıp iş bulmak için İstanbula kaçan mâceraperest çocuklar, toplum hayâ tımızda büyük meselelerden biridir ÇOCUK BAĞÇELERİ



(B



Park



lar).



ÇOCUK BÜROSU Korunmaya muh lac çocukları kurtarma yolunda İstanbul Emniyet Müdürlüğünde müstakil bir bü­ rodur. Emniyet Müdürlüğü Merkez bina­ sında ve doğrudan emniyet müdürlüğü makaamına bağlıdır, kurulub çalışmaya bağ­ ladığı tarih 26 Ocak 1962, kurucusu o za­ manın emniyet müdürü Necdet Uğurdur: Bu büronun kuruluşu, toplum haya­ tımızı da tahakkuk ettirilmiş büyük işler­ den biridir; Necdet Uğur bir basın toplan­ tısında Çocuk Bürosunun gerekçesini şöy­ lece anlatmışdır: «Suçların önlenmesi konusunda en cnemli meselelerden biri korunmaya muh­ taç çocuklar problemidir. Bu çocukların büyük bir kısmının suç çevreleri ile henüz bir temâsı olmamışdır. Birinci ve en önemli mesele bu durumda olan çocukların suça yönelmeden önce sokakdan kurtarılıp korunmasıdır İkinci mesele çocukların su­ ça yönelmiş olanlarının kurt a almasıdır. Yetişkin suçluların çevresinde ve etkisinde yaşayan çocuklar suça doğru hızla sürük­ lenmektedirler; bu çocukları kurtarmak için elimizde hemen hemen hiç imkân yok­ tur İlgisizlik devam ettiği takdirde bu ço cuklar geleceğin (hiç tereddütsüz) sabıka­ lı suçluları olacaklardır. Bunun sorumlu­ luğu da derece derece hepimizin olacakdır. îste bu konu üzerinde çalışmak üzere Em­ niyet Müdürlüğünde bir Çocuk Bürosu kurulmuşdur.e Çocuk Bürosu, kız ve oğlan 18 yaşına kadar olan çocuk ve gençlerle ilgilenmek­



ANStKinPEDÎSt



4071



tedir 18 yaşını doldurmuş olanlar cezai eh­ liyetini müdrik sayılırlar Polise gelişlerinin sebebleri incelenir. Büro o çocukların Aileleri, okulları ve diğer ilgilileri ile görüşür Ruh sağlık merkezleri ile işbirliği yaparak çocuğun suça doğru yönelmesinin sebeblerini meydana çıkar maya çalışır ve çocuğun suça yönelmesine sebep olan aksaklıkların giderilmesi için, yerine göre çocuğa veya Ailesine yardımcı olabilecek yerlere müracaatı sağlar Fakat surası da acı bir hakikattir ki, çocuk büro­ sunun yardımcı olarak gördüğü resmi ve özel müesseseler kâh değildir, mevcudlar da gereken önemle iş birliğinde büroya za­ hir olmamaktadır Çocuk Bürosuna yardımcı olabilecek resmî ve özel müesseselerin temsilcilerinin büroya giderek oradaki günlük faaliyeti yakından görmeleri gerekir Büronun evra­ kı, fişleri cihan edebiyatında kahramanla­ rı bahtsız olmuş çocukların tomar tomar müsveddeleridir.



ÇOCUK



cuk büyük şöhret kazanmışdı. fakat ken­ di yolsuz hareketlen ve uygunsuzlukları ile sefftlete düşerek sonunda hırsız oldu, ha· prhâneyc düşerek mahvoldu (B Nuri, Canbaz)»·. ikinci Abdülhamidın son saltanat yıl­ larında îstanbula gelmiş ve Bey oklunda K nkordiya Tiyatrosunda hünerler göster­ miş Ingiliz Morgan canbaz Ailesinden Charles Morg m adındaki bir çocuk d? kız kardeşleri ile beraber büyük bir şöhret kazanmışdır. ki büyük ablası devrin namlı hafiycü Fi him Faşaya Metres oimuşdu (B Morgan Ailesi Morgan. Charles) 1940 ile 1943 arasında Hüseyin adındı 15 14yaşlarında bir çingene çocuğu, ya­ lın ayak, pırpırı kiyâfet Balıkpazan mey­ hanelerinde dolaşır, yaşından ve kılık kıyâ fetinden aslaa umulmayan öyle akrobasi



COCUK CAMBAZLAR, AKROBATI AR



— îstanbulda devir devir çocuk canbaz ve akrobatlar yaşlarından umulmayan hüner­ lerle büyük şöhret kazanmışdır Üsküdarh Vâsıf Hoca bize tevdi ettiği bir notda şun­ ları yazıyor: «1880 ile 1885 arasında îstanbula b«r sirk gclmişdi. çeşitli milletden çe­ şitli hüner sâhibini toplamışlar Japon ve Çinliden Kızılderililere kadar vardı. Kızıl­ derili 13-14 yaslarında Mira Miro Venznri adında bir oğlan vardı ki. hem ırkının ken­ dine has çizgileriyle güzel bir çocuk, hem de emsalsiz bir nişancı idi Eğeriz. çulsuz. çıplak bir ata biner, yanma sekiz on aded küçük ve kısa sanlı balta alır, sirkin kurul­ duğu Cırnıcı çayırında ortaya dikikn ağar­ dan ovma acayip bir Cin-Şeytan başlı sırık etrafında dört nala «ürer at kokarken ço­ cuğun babındaki rengârenk tüvlü serpuşu açılarak evvelâ bir hos t