Ne Biçim Amerika Ne Biçim Rusya ve İran Afganistan Pakistan [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

w



o



·-



{.9 w



o -



ıl9



Fikret Otyam



GiDE 11 Gl DE



• Dağıtı m : GE-DA GENEL DAGITIM Nuruosmaniye Cad . Cağaloğlu / i STAN BUL



FiKRET OTYAM



NE BİÇİM AMERiKA NE BİÇİM RUSYA



PAI(ISTAN



OK YAYlNLARI



Yazarın öbür betikleri (iİDI� GiDJo:



1- Ha Bu



G/D.E GiDE



2-



(iİUE HİDE



3 - Harran



Diyar



(1959)*



(1957 An k ara GazetecilE-r s..ndilri kol'aman kO diyo­ rum kendi kendime . . . «Çekil... Zira karşında yedi ke­



re hacı var... Sallar uçurumun dibine, sallar alimal­ la, sallar da kuzgunlara, kartallara yem olursunuz..... Sanki, dinl iyorlarmış gibi kaçıyorlar. . . i yi ediyorlar han i . . . Ve dağları yiyoruz inleyerek . . . Seri n l i k arttı. Gün1 94



lerdenberi özlemi içi ndeydi m . . . Yollarda Afgan l ı iş­ çiler, yolları tami r etmede . . . Binalar yapmada . . . O kocaman sakal ları , türbanlarıyla . . . Bir ü l ke yaratma­ nın, kurmanın çabası içinde . . . Afganistan'ı uyandı rı­ yar bunlar, daha doğrusu, uyanmış da daha iyi bi r uyanması için bunları dürtüklüyorlar malalarla, küreklerle . . . Yüreğ i m bir hoş ol uyor bunlar gördükçe .. .



u Merhaban diye bağı rıyorum. cc Merhaba Afganistan .. Günaydın Afganistan... Günaydın .....



.



GÜNAYDIN AFGANiSTAN! .. i slam Kale sınır kapısı . . . Gece . . . Pi l l i ses alma makinası dönüyor cızırtılarla . . . H anın müdürünün pilli radyosundan bir Afgan müğizi gidip gidip geliyor... Cırcır böcekleri asap bozmak için m i yaratı l d ı acep? Düşünüyorum o ilk Afganistan gecesini . . . 3 numara l ı bandı takıyorum makinaya, düğmeye basıyoru m , band ağır ağır dönüyor ve sesler dökü­ lüyor çalışma odama . . . B i r yandan da Ankara'yı sey­ rediyorum Çankaya'dan . . . · Bugün 2 1 Haziran 1 964 saat 23.00 . . . Şu anda Afganistan topraklarında i l k Afganistan gecesini ya­ şamaktayız. . . Burası sınır kapısı i slam Kal e. . . Va­ kit geç olduğu içi n yolumuza deva n ı edemedi k ve postu gümrüğün karşısı ndaki otel diye l i m adına, ora­ ya serdi k . . . Ş imdi ote l i n kapısının önünde bu par­ lak aylı ve yı ldızl ı Afganistan gecesinde c ı rc ı r bö­ cekleri n i , Kabi l radyosundaki müziği dinlemedeyiz . . . i ran'a oranla Afganistan bir hay l i serin . . . Upuzun yol lar geçtik, upuzun . . . Bu upuzun i ran yol larında ki­ lometrel e rce aral ı k l ı , yolları düzeltmeye çalışan iş1 95



çi ler gördük tek başları na . . . Bunlara s igara vermek istediği miz



zaman,



onlar



dudakların ı



işaret



edip



.. Ab . . . Ab . . . " diyorlar . . . Yan i su istiyorlar ! . . Bu müt­ hiş b i r şeydi . . . islam Kale 'de daha elektri k yok. . . Gemici fe­ neri eriyle ayd ı nlatı l ı yor ortal ı k ve bol bol gaz koku­ su, bu toprak kokan, kekik, kokan , yal nı z l ı k kokan geceye başka bir anlam veriyor. Şimdi m ikrofonu yol arkadaşıma uzatıyorum . . . - Dostları m . . . Binlerce kilometre uzakta, han azma n ı , otel bozması yıkık duvarl ı kerpiç rengiyle, badana arasında keli meye gelmez rengi olan, gece kal ınacak bir yer önündeki avi umsu sahan l ı kta, i ki Türk, iki Türk kalem işçisi Fi kret Otyam ve ben . . . Çeti n . . . Hayaletler dolaşıyormuş gibi etrafımızda . . . Beyazımsı şalvarlar, ucu arkaya doğru sarkmış, sa­ rı k g i bi serpuşlar ve ay ı ş ı ğ ı nda daha keskin görü­ :ıen karta! bakış lar. . . Afgan l ı lar. . . Uzun uzun yol­ lar geldik. . . i ran , Orta Asya ' n ı n ortasında bir ı ş ı k şehri g i b i , b i r Paris g i b i , Avrupa'dan Asya stepleri­ n i n ortasına düşmüş bir ı ş ı k g i bi Tahra n . . . Sonra Tahra'nın hemen yak ı nları ndaki köylerde, Farsça' n ı n ş i i riyetini bize b i r para i steme!< için a ç ı l a n avuçta sunan be l i bükü l müş i htiyar kadınlar . . . Acizem. Fa­ kirem . . . Nohoşem . . . Para isterken dahi , b i r zava l l ı­ l ığı bu kadar büyük bir ş i irin içine sokan b i r dün­ yan ı n ı ş ı kl ı tarafıyla acı tarafın ı yol lar boyunca be­ raber geçti k . . . Afgan n ı n i l k gecesi nde arkada b ı rak­ tığımız i ran ' ı n bu büyük çelişmeli dünyası hala ha­ fızamızda yaşamada . . . 1 96



Y a r ı n



a k ş a m . . .



Yarın akşam, Kab i l 'e doğru yeni b i r dünyaya vu­ racağız . . . Ata ataları m ı z ı n biçi m i nde binen insanlar göreceğiz . . . Belki daha bir başka türlü fakiri ik, bel­ ki daha bir başka türl ü bir anlayış, belki daha b i r başka türlü i nsan ç i l e l eri seyredeceğiz. Bu arada bi­ zi en fazla gönlümüzden vuran şey, bütün bu d iyar­ Iarda d i l im i z i n yer yer konuşul makta olmas ı . . . Nas ı l b i r i n g i l iz, nas ı l bir Fransız y e r yüzünde yolculuğa çıktığ ı vakit her rastladığ ına kendi d i l iy l e hitap et­ meni n özgürlüğünü tadıyorsa, kendi konuştuğu ana d i l i başkaları n ı n da bi lmesinin bir ayd ı n l ı k icabı ol­ duğuna i nanıyorsa, biz de Asya ' n ı n bu kaybolmuş di­ yarlarında dolaşırken kendi ana d i l i m i z l e k i me hitap etsek, yüzde seksen yine kendi d i l i mizden b i r cevap aldık . . . Tebriz'den M eşhed'e kadar i ran 'da , merhaba­ m ıza merhabayla cevap veren yüzlerce i ran l ı kend i d i l i m izden, bize, sorularımıza karş ı l ı k verd i . . . Y ı k ı k kerpiç duvarlar . . . P i l l e işleyen b i r radyo­ nun çok yabancı gel mese de gene biraz tuhaf olan musi kisi . .. Si gara içen Fi kret Otyam. Ve bu yal n ı z gecede bunları anlatmaya çalışan b e n . . .



"



Gemici fenerleri n i n yanı s ı ra b i r gazocağı par­ lad ı . Afga n l ı l a r da tıpkı i ran halkı gibi çayı seviyor, duymuştum daha önce de. . . Yalnız bu suyla çay ı n pek iyi olacağ ı n ı sanmak için zeki o l maya, ağzın ı n tad ı n ı b i l meye l üzum yok ! .. S u , tıpkı duvarlar g i b i boz-bulanık! ..



S o n r a . . . Sonra, kap ı n ı n önünde duran







Kül Kedisi .. nden



(geziye çıktığımız otomob i l ) uyku tulumunu, şişme :1 97



yatağ ı çı kardı m, serdi m kül ked i s i n i n üstüne . . . Ben al ışkınım böyle yerlere ama dışarda yıldızların al­ tı nda uyku tulumunda yatmaktan a l ı kayamad ı m ken­ dimi . H i ç o lmazsa, günün sıcakl ığını emmiş, gülya­ ğma benziyen ama asla gül yağı olmıyan esans ko­ kuları n ı n ( ! ) sinekierin hükmü geçmez burada, oda­ la ra olduğu gibi . . . S ı l a



ö z l e m i



m i



y o k s a ?



Afganistan'ın sınır kapısı i slam Kale'de belki i l k defa bir gari p l i k çöktü üstümüze . . . i ran geri lerde kal­ d ı . . . Gece, c ı rc ı r böcekleri . . . Yı kık - dökük gümrük b i nasının önünde durduğumuz zaman, bizi güler yüz­ le karşı l ayan , i mamlarım ı za benziyen gümrük memu­ ru . . . Dostça uzatılan e l ler, sandalyal ı ktan çıkmış san­ dalyalar, kıtıkiarı f ı rlamış koltuklara buyur edişler, i s i m l erimizin ayrı b i r kağıda yaz ı l ması . . . Yolcuların didik didik edilen bohçaları . . . Bohçaların sahipleri ki üç otobüs dolusu ! .. Artık Türkiye i le aramızda bir ülke var . . . Daha önce, i ran'da i ken hemen dönüver­ sen Türkiye . . . Ama artık bitti bu öykü . . . Afganistan'­ dayız . . . Afgan topraklarında . . .



N e r e d e n



n e r e y e ?



Ta i sveç'ten Stockhol m 'dan kalkıp Türkiye'ye ge­ len, i sveç Radyo ve Televizyonundan dostlarımız Gü­ neş Karabuda ve eşi Barbro, arabalarıyla yapacakla­ rı i ran , Afganistan , Pakistan, H i nd istan, tekrar aynı yollar, sonra I rak, Suriye yolcul uğuna, yani aşağı yukarı otuzbin k i lometre tutacak kara yolculuğuna bizi de kattı lar . . . Ve b i r gün 1 1 Haz i ran saba h ı saat altı­ da Ankara'dan vurduk yola . . . 1 Haziran geldi, Afga1 98



nistan'ı tutabildik . . . Yol lar, kilometreler kafamda büyüdükçe büyüdü . . .



N e d e n



m i ?



Ankara - i stanbul yolu beşyüz kilometreyi bile tutmaz . . . Oysa bizim yolculuk otuzbi n kilometre ! .. Uyku tulumunun içinde, cı garayı sanki b i r kurşun ka­ lemmiş gibi tutup, yıldızlı göğe hesap yapmaya baş­ ladı m . . . Beşyüz kilometre yolda o kadar çok kaza ol uyor k i . . . Diye l i m i k i . . . Bin kilometrede eder dört ... i kibin kilometrede eder sekiz . . . Onbin k i lometre eder yirm i ! .. Derken sapıttı m gibime geld i ! .. Karar ver­ d i m , bu yolcu l u ktan asla dönülmez geriye, asla . . . Haydi bu yirm i n i n diyelim ondokuzunu şöyle böyle atiattı k . . . Bir tanesi esas l ı tutsa gitti n , gidersin Ot­ yam ! .. G iders i n ! Coğrafya derslerini ansıdım . . . Ha­ ritaları getird i m gözümün önüne . . . Ne kadar da çok dağ var ! .. Yok, dönülmez bu yolculuktan . . . Adı n ı da koydum bu duygunu n : Korku ! .. Yedire­ med i m kendime de vurdum uykulara . . .



B i r



g a r i p



o ğ l a n . . .



Gümrükte b i r garip yabancı



gördü m . . .



Göm l e­



ği - herhalde eskiden beyazdı - karalaşmış . . . Pan­ talonu, askıyla b i l e zor duruyor bacaklarında ! .. Burnu kıpkırm ı zı . . . Genç . . . Kamburu çıkmış, ayağında bot­ lar. . . Ha bire burnu akıyor. . . i ran sınır kapısı Taya­ bat i l e Afgan sınır kapısı i slam Kale arasında otuz­ b i r k i l ometre l i k boşl u k bir toprak var . . . Bu arkadaş yürüyerek geçmiş orayı . . . Bu katayla ve ayakla ta Japonya'ya g idecekmi ş ! Matematik eğitimi görmüş, memleketi ingiltere'de . . . Açl ı ktan neredeyse yıkıla1 99



cak . . . Yiyecek istedi o Oxford şivesiyle . . . Türk m a l ı soğuk e t kutusunu a ç ı p verdi k . . . Ekmeksiz yed i ya­ rısı ndan fazlası n ı ! .. Yerl i malı eti n beğen i l mesi nden kıvanç duydum! .. Sonra hana gel i p bardak bardak çay içti bol şekeri i . . . G ıda alıyormuş ı .. Yarenliğe vurduk , Kend i s i n i bedava Herad'a götürecek arabayı kaçırdı . . . Başladı araç aramaya . . . Orta l ı k kara n l ı k . . . B i r benzi n tankeri ge l d i durdu hanın önüne . . .



B e l k i



d e d i m



.



.



_



.. Belki " ded i m batıl ıya, yani i ngi l ize, « Bu tanker seni götürür . . .







O'nun da aklı yatt ı . . . Gemi ci fene­



rini a l ı p içinde on ton benzi n olan tankere yaklaştığ ı zaman , tankerin doğul u muavini feryadı bastı kendi d i l i yl e ! .. Ve efend i m , cümbür cemaat uçmaktan böylelik­ le kurtulduk. i ng i l iz oğlan , dünyayı dolaşıp, Japonya'ya varıp « saadet .. i arayacakt ı , öyle söylüyordu. Eğer biraz da­ ha i l erleseydi benzi n yüklü tankere, ya saadeti bu­ lacaktı - bize de buldurup - ya da yolculuğu. ara­ dığını bulmadan i slam Kale'de bitecekti . . .



HERAD DENiLEN OL ŞEH iRDE.__ RÜYA ŞEHRi HERAD! __ i slamka l e 'de sabah olurken " Kü l Kedi si .. doğan güne doğru yol a l maya başladı . Afganistan.ın üçün­ cü büyük şehri Herad'a u l aşmak kolay olmad ı . Gün batarke n , yarıya kadar toprağa gömülmüş, sanki üze­ ri ne altın tozu yağmışçasına parlayan kubbeler, mi200



nareler H erad ' ı n i l k karş ı l ayıcı l arıyd ı . Sonra dar çar­ şı başlad ı . Afganistan'ın içi ndeydi k artık . . . Türbanl ı , şalvar l ı keskin bakış l ı , saka l l ı b ı y ı k l ı halk, kovanı­ n ı n önünde dolaşan arıları andırıyordu. Çarşı içinde, binlerce



sineğ i n



uçuştuğu



dükkanlarda,



peykelere



uzanmış esnaf büyük bir « tevekkü l » içi nde yeş i l çay­ larını yuduml uyor, a l ı c ı l ara bu naz l ı satıcıların işaret etti kleri ma l ları kendi l eri alıyeriardı uzan ı p ! .. Çad i ri den i l e n çarşafların içinde kadınlar görüyordum, ür­ kek aceleci . . . Bazen bunların tamamen karşıtı japone kol l u , s ıhhatl i , el l erinde has ı r çantalarıyla çekişe çe­ kişe pazarlı yapan dudakları boya l ı kadınlar. . . R u s teknisyenlerinin kadı n eşleri .. tezat » ı n t a kendisi o l u­ yord u . B i r rüya şehriydi Herad . . . Anado l u 'nun yoksul ka· sahaları n ı n daha yoksul u , daha bir geri kalmışı. Eviy­ l e , kıyafetiyle, davranış larıyla. Sonra b i rdenbire ge­ niş caddeler, ağaçl ar. Ama o kavurucu sıcakdan m ı bi lem iyorum, i nsanı a z . Tek tük. Y ı k ı k duvarlı kerpi ç evler, eşek l i yorgun köylüler . . . V e b i r dört yol ağ­ zında, kıyafetli köylü lerden aşağı kalmayan b i r tra­ f i k po l i s i . . .



Bir otomobi l , b i r eşekl i gördüğü zaman ,



sevdiği b i r eseri yöneten . orkestra şefinin mutl u l uğu içi nde e l kol işaretleri, sonra koluriun kanad ı n ı n kı­ r ı l ması bir dahaki araca kadar. Ol uyormuş meğer tarih öncesinin gerçeği . . . Bu geri kal m ı ş l ı k , bu hüzün bakış l ı i nsanlar · beldes i , her şeye rağmen sevdiriyor kend i n i , acı ma duygusu ka­ rışık. Türkiye'de çok yaşamı ş ı md ı r bu duyguyu , çok. Ama bu daha bir başka duygu.



O t e 1 Kocaman bahçe içinde bir ote l . En iyisi. Bakıl201



mamışlığa en güzel örnek. H i ç b i r yönü i ş lemeyen bir ote l , oysa ote l i kuran i ngi l izler zamanında kimbi l i r nas ı ldı sorunu çak ı l ıyer i nsanı n kafas ına. Hemen dü­ şünüyorsunuz, " Afganlılar razı buna, varsın suları ak­ mas ı n , varsın masa örtüleri i nsanı öğürtecek kadar pis olsun, varsın içecek b i r yudum arı su o l masın. Çünkü, özgürlük her şeyden hepsi nden üstü n . • Hak veriyorsunuz bunları düşününce.



G e n e r a l Daha işletmeye açı l mamış b i r yoldan Kandahar'a gidebi lmek için askeri makamlardan izin gerekmiş. Geri kalmış on ü l keden biri de Afganistan bizim gi­ b i . Ü l keyi uyandı rma, i leriye götürme çabasına as­ kerleri de katmışlar.



H i zmetlerinin



bir yılını



ü l ke­



n i n yapı mında geçi riyer askerler. Yaptığı görevin mutluluğu gözlerinden bel l i olan Kara Yol larına bakan general ingi l i zce konuşuyordu. i çeri iki Rus uzmanı geliyor onlarla da Rusça konu­ şuyordu. Yen i yoldan gidebilmek i ç i n izin kağıdını yazıp vermesi uzun sürmed i .



a



Türküz • dememiz yet­



m işdi de.



K a d e r



d e ğ i ş t i r e n



y o l



Emanu l lah Han zamanında yapı lmış altmış ki l o­ metre, her iki yanı kavak ağaçl ı dar asfalt yoldan Kan­ dahar'a yöneldik. Asfalt yol bitti . Yol i kiye ayrılıyo r­ du. Yeni ve geçite açılmayan yol tahtalarla kapatı l­ mış. Genera l 'i n verdiği izin kağıdını gösterip uçak pistlerine benzeyen harika bir yol a g i rd i k . . . Korkunç b i r sıcak, gözün alabi l d i ğ i ne eki lmamiş topraklar, çöl . Havada keyifsiz akbabalar, leş kargaları telefon di202



reklerinde . . O upuzun, bitmeyecekmiş gibi gelen yol­ .



da yalnız bizim otomobi l ! .. Afganistan'ın Ankara Büyükelçisi, · Bi r asker ola­ rak, su yönünden i htiyatlı davranmanızı öğütlerim • demişti . Memleketin i n gerçeklerini iyi bilen bu as­ ker - büyükelçinin öğüdünü s ı k s ı k hatı rladığımız içi n , s u yönünden « ihtiyat .. d a n da öte davranıp cerikaları çoğaltm ıştık. Ama ki lometrelerce gidiyorsunuz kız­ g ı n yol l ardan , kana kana içiyorsunuz suları , bakıyorsu­ nuz cerikalar gide gide boşal ıyarı Hesap kitap, k i l o­ metre tartışmaları , .. bu su bizi Kandahar'a atar . . . • H e rad - Kandahar yolunu Ruslar yapıyor . . . Yol boyu şantiyeler, dev makinalar, burunlarına su kı rba­ ları as ılmış ,. ziş • kamyonları . Koca türbanları rüz­ gardan savrulan, kapkara saka l l ı Afganl ı şoförler . . . Pancar yüzlü Rus uzmanları , teknisyenleri , Rus yapı­ sı • jeep • ler dolusu . . . i nsanlara acımayan bir güneş, beyinleri kaynatan sıcak . . . Durmadan patlayan las­ tiklerimiz. Nerede bir şantiye görsem huyum kuru­ sun, s igarayı yakıp bir yol kıvançla seyretme tut­ kusu . . . Vazgeçemedi ğ i m . " Bi r m i l l et uyanıyor . . . • Bu şantiyeler, bu hamurdanan makinalar, bu yanık yüz­ lü i nsanlar, bu oyulan dağlar, atı lan köprüler • uyan­ man ı n · bel i rti leri . . . Ama unutuyoruz bunları . . . Zira Kandahar diye g i rd i ğ i m iz şeh i r Greşk i m i . . . Gece o l muştu . . . Şehrin girişi nde lüks lambala­ rını yakmış esnaf, her zaman o lduğu gibi peykelere uzanıp sarı - yeşil arası çayların ı , nargi lelerini i ç­ mede Kandahar'a daha 1 25 kilometre var ! ..



N i h a y e t



K a n d a h a r



Kandahar'daki otel bütün yorgunluğa rağmen çek203



miyordu i nsanı. B i r başka otele götürü ldük. Afgan Hava Yol ları n ı n personel i n i n kaldığı bu bi nada Çe­ t i n , özleminden kıvrandı ğ ı buzlu viskiyi ve b i rayı bu­ lacakt ı . Kaçar tane içeceği m izi hesapl ıyorduk. Uzun sözün kısası içecek olarak yine bizim ceri kadaki s u vard ı . i l k i nd i ğ i m i z ote le ö l ü ler g i b i y ı k ı l d ı ktan sonra, ceri kadaki suyun çoktan bitmiş olduğunu gördük. Otel­ deki yabancı l ar, suyun kaynat ı l madan i ç i l memes i n i yalvararak i htar ederken, ben onuncu bardağı kafa­ ma diki yordum . Z i ra bu su bizim tal i hs i z Harran ova­ sı nda h a l k ı rn ı n içtiğ i sudan çok temizdi de.



K a b i ı Çekoslovakya'nın işlettiğ i Spi nzer ote l ine g i rdi­ ğimiz zaman bütün çekti klerimizi o anda unutmuş­ tum. Yiyeceğin, içeceği n has ı , tem i zl i ğ i n en yükse­ ğ i , b i r başka deyimle uygarl ı k gerekl eri n i n heps i , bu­ rada vard ı . Altındağ gecekondul arın ı n ortası na Bal i n , yahut H i lton otel i n i oturtunuz, üç beş yere daha modern yapı serpiştiriniz. i şte Kab i l 'de i l k sabahın izlenim­ leri ! . .



K ı b r ı s



n e



o l a c a k ?



Ote l i n hemen yakı n ı ndaki b i r sebzeci dükkanın­ da Efgan ürünleri n i i ncelerken ak saka l l ı , n ürani yüz­ lü bir i htiyara da .. merhaba .. sarkıtmıştım k i , i htiyar • merhaba efendi .. dedi ğ i zaman b i l mem kaçıncı şa­ şı rmaya uğramıştım. Özbekmiş i htiyar. Okumuş, aklı başında, terte­ miz b i r i nsan, d i n adam ı ! .. Yaren l i k geldi l