Sana Gül Bahçesi Vadetmedim [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

JOAI\INE,



GREENBERG



SNA



GUBAHÇESI %DETWDIM oo



İngilizce'den Çeuireu NESRİN



raSAP



1. Güzün



ortas*nda,



bitek



çiftlik



arazilerinden,



sokaklar*nda sarar*p k*zaran a(açlar*n canl* renklerinin yans*d*(*



eski



ve



yabans*



kasabalardan



geçip



gidiyorlard* arabalar*yla. Fazla konu,muyorlard*. Üçü içinde en belirgin biçimde gergin olan ki,i babayd*. Zaman zaman bir iki ,ey söyleyerek uzun süreli sessizlikleri bölüyor, geli,igüzel vc yerli yersiz birtak*m ,eylerden söz ediyordu; ama söylediklerine kendisi de katlanam*yormu, gibi bir izlenim uyand*nyordu. Bir keresinde, yandaki dikiz aynas*nda göz göze geldi(i genç



k*za



tekiydim-nas*l



sordu: çocuk



"Evlendi(imde yeti,tirilece(ini,



budalan*n nas*l



baba



olunaca(*n* bilmeyen, lanet olas* genç bir budalayd*mbunu biliyorsun, de(il mi?" Savunmas* yar* sald*n biçimindeydi, ama genç k*z ne savunmaya ne de sald*r*ya hiç bir kar,*l*k vermedi. Anne kahve içmek için bir yerde durmalar*n* önerdi. Güz mevsiminde, genç ve güzel k*zlar*yla birlikte, böylesine güzel k*rlar* seyrede seyrede sürdürdükleri bu yolculu(un gerçekten zevkli bir gezi oldu(unu söyledi. Yol kenar*nda bir yolcu lokantas* görüp oraya sapt*lar. Genç k*z çabucak arabadan inip binan*n arka



taraf*ndaki tuvaletlere do(ru yürüdü. O gitmeye davran*nca, anneyle baban*n ba,lar* arkas*ndan bakmak üzere hemen ona do(ru çevrilmi,ti. Sonra baba, "Her ,ey yolunda," dedi. Anne yüksek sesle, "Acaba burada beklesek mi yoksa içeri mi girsek?" diye sordu; ama bu soruyu asl*nda kendine yöneltmi,ti, ikisi içinde, olaylar* çözümleyen ve elde edilecek sonuçlar* -nas*l davran*l*p neler söylenece(ini- önceden tasarlayan oydu daha çok. Kocas* da onun yönetimine b*rak*yordu kendini, çünkü böylesi kolay*na geliyordu. Genellikle de kar*s* hakl* ç*k*yordu zaten. +u anda da kendini ,a,k*n ve



yaln*z



konu,mas*na



duydu(u



için,



-tasarlay*p



kar*s*n*n



durmadan



hesaplamas*na-



sesini



ç*karm*yordu. Kar*s*n*n rahatlama biçimi buydu çünkü. Ona ise suskun durmak daha kolay geliyordu. "Arabada kal*rsak," diyordu kar*s*, "bize gereksinme duydu(unda yan*nda olabiliriz. Belki d*,ar* ç*kt*(*nda bizi göremezse... Ama ona güvendi(imizi göstermi, oluruz o zaman da. Ona güven duydu(umuzu hissetmeli..." Sonunda



lokantaya



girmeye



karar



verdiler.



Davran*,lar*nda çok dikkatli ve gözle görülür biçimde



do(al olmaya çal*,*yorlard*. Cam kenar*nda bir masaya oturduklar*nda, k*zlar*n*n binan*n kö,esinden ç*k*p geri döndü(ünü ve onlara do(ru geldi(ini gördüler. Ona sanki yabanc* biriymi,, kendi k*zlar* de(il de, ba,ka birinin k*z* olan ve az önce tan*,t*r*ld*klar* herhangi bir Deborah'm*,



gibi



bakmaya



çal*,t*lar.



Ergenlik



ça(*ndaki kaba hatl* gövdeyi incelediler; gövdeyi güzel, yüzü zeki ve canl*, ancak ifadesini on alt* ya, için nedense fazla çocuksu buldular. Çocuklar*nda küskünlük dolu bir olgunluk görmeye al*,*kt*lar;



ne



var



ki,



kendilerini



yabanc*la,abileceklerine inand*rmaya çal*,t*klar* bu bildik yüzde bu olgunlu(u göremiyorlard* ,imdi. Baba dü,ünüp duruyordu: Yabanc* insanlar nas*l hakl* olabilirler ki? O bizim k*z*m*z... ya,am* boyunca. Onlar tan*m*yorlar ki onu. Bir hata bu -bir hata! Anne k*z*n* gözlerken kendini de gözlüyordu. "D*, görünü,ümde... belli edecek hiçbir i,aret, hiçbir belirti olmamal*



-kusursuz



bir



görünü,üm



olmal*."



Ve



gülümsedi. Ak,am oldu(unda küçük bir kentte durup kentin en iyi lokantas*nda yemek yediler. Böyle bir yere uygun biçimde giyinmeden geldikleri için, bir ba,kald*r* ve



sergüze,t



havas*



içindeydiler.



Yemekten



sonra



sinemaya gittiler. Deborah böyle bir geceyi ya,ad*(* için



mutluymu,



gibi



görünüyordu.



Yemekte



ve



sinemada ,akala,*p durdular. Daha sonra k*rlar*n karanl*(*na do(ru ilerlerken, ba,ka yolculuklar*ndan söz edip daha önceki tatilleriyle ilgili küçük ve gülünç birtakim



ayr*nt*lar*



kutlad*lar.



Geceyi



hat*rlad*klar* geçirmek



için



üzere



birbirlerini



bir



motelde



durduklar*nda Deborah'a ayr* bir oda tutuldu; ne- denli büyük bir gereksinme duydu(unu kimsenin, hatta onu çok seven annesiyle babas*n*n bile bilmedi(i bir ba,ka özel ayr*cal*kt* bu onun için. Jacob ve Esther Blau, odalar*nda otururken, yüzlerindeki maskelenil gerisinden birbirlerine bakt*lar ve art*k ba, ba,a kald*klar*na göre tak*nd*klar* maskelerin neden yok olup gitmedi(ini dü,ündüler. Arl*k rahat bir soluk al*p gev,eyebilir, birbirlerinin varl*(*nda huzur bulabilirlerdi oysa. )ncecik bir duvar*n ay*rd*(*



biti,ik



odada,



k*zlar*n*n



yatmak



üzere



soyundu(unu duyabiliyorlard*. Gece boyunca, uyumakta olan k*zlar*n*n soluk alma sesinden ba,ka bir sese -tehlike anlam*na gelebilecek bir sese- kar,* tetikte



olduklar*n*



gözleriyle



bile



bile



itiraf



edemiyorlard*. karanl*(*



Yaln*zca



gözlemeye



bir



kez,



koyulmadan



yata(a



uzan*p



önce,



Jacob



yüzündeki maskeyi aralay*p kar*s*n*n kula(*na sert bir sesle f*s*ldad*: "Neden onu gönderiyoruz?" Gözleri sessiz duvara dikilmi,, kaskat* bir halde yatan Esther, "Doktorlar gitmesi gerekti(ini söylüyor," diye f*s*lt*yla kar,*l*k verdi. "Doktorlarm*,!" Jacob ta ba,*ndan doktorlar* bu i,e kar*,t*rmak i,lememi,ti. ")yi bir yer oras*," dedi Esther. Söyledi(i ,eyi gerçek k*lmak istercesine biraz daha yüksek bir sesle konu,mu,tu. "Oraya ak*l hastanesi diyorlar, ama Esther, oras*, oras* insanlar*n kapat*ld*(* bir yer. Böyle bir yer genç bir k*z -nerdeyse bir çocuk- için nas*l iyi bir yer olabilir ki?" "Ah Tanr*m, Jacob," dedi Esther, "bu karar* vermek bize



nelere



mal



oldu,



biliyorsun.



Doktorlara



güvenmezsek kime güvenebiliriz, kimden yard*m isteyebiliriz? Dr. Lister onun için yap*labilecek tek ,ey oldu(unu söylüyor bunun. Denemek zorunday*z." Sonra inatç* bir tav*rla ba,*n* yeniden duvara do(ru çevirdi.



Jacob kar*s*na bir kez daha teslim olarak sustu; kar*s*n*n a(z* ondan daha iyi laf yapard*. Birbirlerine iyi geceler diledikten sonra, ikisi de uyuyormu, gibi yap*p birbirlerini kand*rmak için derin derin soluk al*rken, ac*yan gözleriyle karanl*(* gözleyerek öylece yatt*lar. Duvar*n öte yan*ndaysa, Deborah uyumak üzere yata(a uzanm*,t*. Yr Krall*(*'nda Dördüncü Düzey denen bir tür tarafs*z bölge vard*. Yaln*zca rastlant*sal olarak olu,an ve herhangi bir formül ya da istenç gücüyle ula,*lamayan bir bölgeydi bu. Dördüncü Düzey'de ne katlan*lacak bir duygu, ne de kayg* verecek bir geçmi, ya da gelecek vard*. Hiçbir kimli(e özgü bir an* ya da saplant* yoktu orada; yaln*zca, gereksinme duydu(u zaman kendili(inden ortaya ç*kan ve hiçbir duyguyla ilintili olmayan bir tak*m dural olgular vard*. +imdi, olu,tururken



yata(a hiçbir



uzanm*,, gelecek



Dördüncü kayg*s*



Düzey'i



duymuyordu



Deborah. Biti,ik odadaki insanlar onun annesiyle babas* say*l*yordu. Pekâlâ. Ancak bu durum, ,u anda kaybolmakta olan bulan*k dünyaya özgü bir olguydu; oysa o, hiçbir engelle kar,*la,madan, en ufak bir kayg* bile duymad*(* yeni bir dünyan*n içine kay*yordu. Eski



dünyadan



uzakla,t*kça,



Yr



Krall*(*'n*n



ka-



r*,*kl*klar*ndan, Öbürkülerin Korosu'ndan, Sansür'den ve



Yr



tanr*lar*ndan



da



uzakla,m*,



oluyordu.



Yüzükoyun yat*p derin, dü,süz, erinç dolu bir uykuya dald* Deborah. Ertesi sabah aile yeniden yola koyuldu. Araba motelden ayr*l*p güne,li güne kat*l*rken, bu yolculu(un sonsuza de(in sürebilece(i, duydu(u bu dingin ve ola(anüstü özgürlü(ün, Yr'nin genellikle çok buyurgan olan tannlar*yla yönetim birimlerinin yeni bir arma(an* olabilece(i geldi Deborah'*n akl*na. Birkaç saat boyunca, gitgide koyula,an kahve ve alt*n renkleriyle bezeli k*rlardan ve gün *,*(*yla beneklenmi, kasaba sokaklar*ndan geçtikten sonra, anne, "Sapak nerde Jacob?" dedi. Yr'de,



Kuyu'nun



derinlerinden



gelen



bir



ses



hayk*rd*: Masum! Masum! Deborah Blau birden özgürlükten koptu, tepesi üstü yuvarlanarak çarp*,an iki dünyan*n aras*nda kal*p paramparça oldu. Daha önceleri de hep oldu(u gibi, garip biçimde sessiz bir parçalanmayd* bu. Çok canl* bir varl*k oldu(u dünyada, gökyüzündeki güne, ikiye bölündü,



toprak



infilâk



etti;



Deborah'*n



gövdesi



parçaland*, di,leriyle kemikleri çatlay*p darmada(*n oldu.



Hayaletlerle



gölgelerin



ya,ad*(*



öteki



dünyadaysa, bir araba bir yerlerden sap*p eski, k*rm*z*-tu(lal* bir binan*n önüne gelmi,ti. Victoria dönemi mimarisini yans*tan, y*k*k dökük ve a(açlarla çevrili bir binayd* bu. Bir ak*l hastanesine göre, çok güzel bir ön cephesi vard*. Araba hastanenin önünde durdu(unda, Deborah hâlâ çarp*,man*n sersemli(i içindeydi ve arabadan inip basamaklar* do(ru dürüst ç*kmakta, doktorlar*n oldu(u binaya girmekle çok güçlük çekti. Bütün pencereler demir parmakl*klarla kaplanm*,t*. Deborah hafifçe gülümsedi. Uygun bir ,eydi. Jacob Blau demir parmakl*klar* görünce sapsar* kesilmi,ti. Böyle bir ,ey kar,*s*nda, kendi kendine, "dinlenme yurdu" ya da "rehabili- lasyon merkezi" gibi ,eyler söylemesi olanaks*zd* art*k. Gerçek, demir kadar ç*plak ve so(uk gelmi,ti ona. Esther zihninin içinden ona ula,maya çal*,t*: Bu parmakl*klar*n olaca(*n* tahmin etmeliydik. Niye bu kadar ,a,*r*yoruz ki? Beklediler. Esther Blau hâlâ ara ara ne,eli davranmaya



çal*,*yordu.



Parmakl*kl*



pencereler



d*,*nda,



oda



s*radan



bir



bekleme



salonunu



and*r*yordu. Esther odadaki dergilerin tarihlerinin eskili(i üzerine ,akalar yapt*. Uzakta, koridorun a,a(*s*nda bir yerde, kocaman bir anahtar*n bir kilitte dönerken ç*kard*(* madeni g*c*rt*y* duydular. Jacob yeniden kaskat* kesildi ve hafifçe inleyerek, "Ona göre -bizim küçük Debby'mize göre de(il..." dedi. K*z*n*n yüzünde ans*z*n beliren ac*mas*z bak*,* görmemi,ti. Doktor koridoru geçti ve odaya girmeden önce, kendine biraz kat* bir görünüm vermeye çal*,t*. Geni, omuzlu, t*knaz yap*l* bir adamd*. Bu ailenin kayg*lar*n*n elle dokunulabilecek biçimde havada as*l* durdu(u odadan içeri dald*. Biliyordu, buras* eski bir binayd*, insanlar*n gelmeye korktu(u bir yerdi. Birazdan o, k*z* al*p götürmeye çal*,acak, anneyle baba da do(ru olan* yapt*klar*n* dü,ünerek içleri yeterince rahatlam*, bir halde, k*zlar*n* b*rak*p gideceklerdi. Kimileyin bu odada, anne ve babalar, kar*-kocalar, o korkunç ve i(renç hastal*k gerçe(ini nefretle yads*ma yoluna gidiyorlard*. Kimi zaman da, garip bak*,l* yak*nlar*n* al*p geri götürüyorlard*. Korku ya da iyi niyet yüzünden var*lan bir yarg* -gözleriyle anne ve babay* yeniden ölçüp biçti- ya da uzun bir ac* ve mutsuzluk



sürecinin kendinden sonraki ku,akta sona ermesini istemeyen ba,*bo, bir k*skançl*k ve öfke tohumuydu bunun kayna(*. Doktor sevecen olmaya, ama aptalca davranmamaya çal*,*yordu; az sonra da k*z* ko(u,a götürmesi için bir hem,ire getirtmeyi ba,arm*,t*. Bir ,ok kurban*na benziyordu k*z. Doktor, k*z odadan ç*karken bu ayr*l*(*n anne ve babada ya ratt*(* buruklu(u sezmi,ti. Doktor anneyle babaya, gitmeden önce k*zlar*yla vedala,abilecek- lerine dair söz verdi ve onlar*, önünde gerekli bilgileri yazacak bir bloknot olan sekretere teslim etti. K*zlar*yla vedala,malar*ndan sonra yeniden gördü(ünde,



onlar



da



,ok



geçiren



insanlara



benziyordu. Doktor k*saca ,öyle dü,ündü: Ac*-,oku -bir k*z evlad*n amputasyonu. Jacob



Blau, kendi kendini inceleyen



ya



da



geçmi,ine dönüp ya,am biçimini tart*p ölçen bir insan de(ildi.



Zaman



zaman



kesilmeyen



sözcüklerle



vurgulayan,



doymak



kar*s*n*n, tutkular*m



bilmez



bir



ard*



arkas*



tekrar



tekrar



insan



oldu(u



ku,kusuna kap*l*yordu. Gelgelelim, bu duyguda biraz k*skançl*k da yok de(ildi. Onlara hiçbir zaman söylemedi(i halde, o da k*zlar*n* çok seviyordu; o da



k*zlar*na yak*n olmak istiyordu, ama hiçbir zaman yüre(ini onlara açamam*,t*. Bu yüzden onlar da gizlerini ona anlatmaya hiçbir zaman cesaret edememi,lerdi. Biraz önce büyük k*z*, kilitler ve demir parmakl*klarla dolu bu iç karart*c* yerde, geri çekilerek öpücü(ünü reddetmi,, neredeyse isteyerek ayr*lm*,t* ondan. Ondan hiçbir avuntu istemiyor, dokunmas*ndan bile neredeyse ürküyor gibiydi k*z*. Jacob öfkesi her zaman burnunda olan bir adamd* ve ,u anda da, ar*t*c*, kat*ks*z ve do(rudan bir öfke patlamas*na gereksinme duyuyordu. Ne var ki ,imdi öfkesi korku ve ac*ma duygular*yla öylesine iç içe geçmi, durumdayd* ki, ondan



nas*l



kurtulabilece(ini



bilmiyordu.



)çinde



k*vran*yor, koku,up duruyordu öfke; Jacob, bildik bir ülser a(r*s*n*n yava, yava, uyanmaya ba,lad*(*n* duyumsad*. 2. Deborah'* küçük, sade dö,enmi, bir odaya götürüp du,lar bo,alana de(in ba,*nda beklediler. Du,tan sonra kurulan*rken de, buhar*n içinde sakin sakin oturup onu tepeden t*rna(a süzen bir kad*n taraf*ndan göz alt*nda tutuldu. Deborah kendisine söylenenleri hiç sesini ç*karmadan yerine getirdi, ama bile(indeki yeni



yeni iyile,mekte olan iki kesi(i gözlerden saklamak istercesine, sol kolunu hafifçe içe dönük tutuyordu. Kar,*la,t*(* bu yeni düzene uyarak odaya geri döndü ve s*kk*n görünü,lü, alayc* bir doktorun yöneltti(i birtak*m sorulara yan*t verdi. Doktorun Deborah'*n arkas*ndaki u(ultuyu duymad*(* belliydi. Deborah'*n ,u anda bulundu(u ve Yr ile +imdi aras*nda yer alan Aradünya'n*n bo,lu(unda, Koro canlanmaya ba,lam*,t*. Koro'nun üyeleri birazdan sövgü ve hakaret ya(d*racak, onu her iki dünyaya kar,* da



sa(*rla,t*racakt*.



Deborah,



cezaland*r*laca(*n*



anlad*(*nda ç*lg*ncas*na kar,* sald*r*ya geçerek cezay* engellemeye çal*,an bir çocuk gibi, onlar*n geli,ini engellemek için ç*rp*n*yordu. Doktorun sordu(u kimi sorulara ili,kin gerçekleri anlatmaya ba,lad*. +imdi istedikleri kadar tembel ve yalanc* desinlerdi ona. U(ultu biraz daha artt*; zaman zaman u(ultunun içinden bir iki sözcü(ü duyabiliyordu. Odada dikkatini ba,ka bir yöne çekecek hiçbir ,ey yoktu. Bo,lukta yitip gitmemek için s*(*nabilece(i tek yer, elinde bir not defteri tutan buz so(uklu(undaki doktoruyla Buras*, ya da alt*n renkli çay*rlar* ve tanr*lar*yla Yr'ydi., Ancak, Yr'nin de kendine



özgü deh,et ve yitim bölgeleri vard* ve Deborah Yr'den hangi krall*(a geçebilece(ini bil miyordu art*k. ),te bu konuda doktorlar*n yard*mc* olaca(* varsay*l*yordu. Deborah, gürültünün ortas*nda giderek silikle,en ki,iye bakt* ve "Sordu(unuz bu ,eylerle ilgili bütün gerçe(i size anlatt*m. +imdi bana yard*m edecek misiniz?" dedi. "Bu sana ba(l*," dedi doktor somurtarak ve ard*ndan defterini kapat*p d*,ar* ç*kt*. Bir uzman, diyerek güldü Dü,en Tanr* Anterrabae. Deborah sonsuza de(in sürecek bir dü,ü, içinde olan Anterrabae' yle birlikte gitgide daha a,a(*lara do(ru inerken ona, N'olur, ben de seninle geleyim, diye yalvard*. Haydi gel bakal*m, dedi Anterrabae. Ate,ten yap*lm*, saçlar* dü,ü,ün yaratt*(* esintiden hafifçe k*vr*lm*,t*. Deborah o günü ve ertesi günü Yr'nin vadilerinde, uzamsal derin- li(iyle gözleri dinlendiren o uzun toprak alanlarda geçirdi. Bu ola(anüstü ba(*, için Güçler'e büyük bir gönül borcu duyuyordu Deborah. Zorlu geçen ,u son birkaç



ay boyunca Yr'de a,*n derecede körlük, so(uk ve ac*yla



kar,*la,m*,t*



çünkü.



+imdi,



Deborah'*n



görüntüsü dünya yasalan uyannca sa(da solda dola,*r, yan*tlar verir, sorular sorar, hareket ederken, art*k Deborah de(il, Yr vadilerinde ya,ayan ki,ilere yara,*r bir ad ta,*yan bir varl*k olarak, kendisi ,ark*lar söyleyip dans ediyor, uzun otlar* ok,arcas*na esen rüzgâra ezberden ilahiler söylüyordu. Eve dönerken, yol hastaneye giderken oldu(undan daha uzun gelmi,ti Jacob'la Esther Blau'ya. Art*k Deborah'*n yanlannda olmamas*na kar,*n, gerçekten söylemek istediklerini söyleme özgürlükleri öncekinden de k*s*tl*yd* ,imdi. Esther Deborah'* kocas*ndan daha iyi tan*d*(* kan*s*ndayd*. Ona kal*rsa, bu doktorlar ve kararlar zincirini ba,latan etken, salt o çocuksu intihar giri,imi de(ildi. Esther arabada kocas*n*n yan*nda otururken, o saçma ve teatral bilek-kesme giri,imine çok ,ey borçlu olduklar*n* söyleme iste(ini duyuyordu. )çini kemirip duran, bir ,eylerin gizliden gizliye ve korkunç derecede ters gitti(i ku,kusu, sonunda böyle bir olayla aç*kl*k kazanm*,t*. Banyonun taban*ndaki yanm- fincanl*k kan, bir türlü adland*ramad*(* duygulann*n, belirsiz



korkular*n*n tümüne belli bir somutluk getirmi, ve Esther hemen ertesi gün doktora gitmi,ti. Jacob'a onun bilmedi(i pek çok ,eyi anlatmak isti yordu



anda,



,u



ama



bunu



onu



incitmeden



yapamayaca(*n* da biliyordu. Gözlerini yola dikmi,, yüzü gerilmi, bir halde arabay* kullanmakta olan kocas*na bakt*. "Bir iki ay sonra onu görmeye gidebiliriz," dedi. Sonra, pek yak*n olmayan ya da önyarg*lar* ailelerinin ak*l hastanesine i,inin dü,mesine izin vermeyen



akrabalar*na



anlatacaklar*



öyküyü



tasarlamaya ba,lad*lar. Hastane onlar için bir okul olacak, geçen ay "hasta" sözcü(ünü çokça duyan ve bundan önce de s*k s*k derin ,a,k*nl*klara dü,en Suzy'ye, kans*zl*k, halsizlik, özel bir rehabilitasyon merkezi gibi bir ,eyler söylenecekti. Büyükanneyle büyükbabaya



da



her



,eyin



yolunda



oldu(u



söylenecekti... bir çe,it dinlenme yurdu oldu(u. Bir psikiyatra gittiklerini ve psikiyatr*n böyle bir ,eyi önerdi(ini ikisi de biliyordu gerçi, ama o yerin görüntüsü



anlat*l*rken



de(i,tirilecek,



parmakl*kl*



pencerelerden birinden gelen ve tir tir titreyip di,lerini s*kmalar*na yol açan o tiz ve keskin ç*(l*ktan söz edil-



meyecekti. Deborah'a O Yer'de yap*ld*(* gibi, ç*(l*(*n da Esther'*n yüre(ine kapat*l*p gizlenmesi gerekiyordu. Doktor Fried koltu(undan kalk*p pencereye do(ru yürüdü. Pencere, hastane binalar*n*n arka taraf*na, ilerisinde hastalar*n yürüyü, yapt*(* sahan*n yer ald*(* küçük bir bahçeye bak*yordu. Doktor elindeki rapora bakt*. Terazinin bir kefesinde daktiloyla yaz*lm*, bu üç sayfal*k rapor, öteki kefesindeyse, bu vakay* üstlenince veremeyece(i dersler, ihmal edece(i yaz*lar ve reddetmek zorunda kalaca(* dan*,manl*k çal*,malar* vard*. Hastalarla çal*,may* seviyordu Dr. Fried. Bu insanlar hastal*klar* sayesinde, pek az "akl* ba,*nda" insan*n yapabilece(i biçimde, ruh sa(l*(* olgusunu inceliyorlard*. Sevgiden, payla,*mdan, hatta basit bir ileti,imden bile yoksun kalm*, olan bu insanlar ço(un, ona çok güzel gelen kat*ks*z bir tutkuyla dolu bir özlem duyuyorlard* bu olguya. Bazen, diye dü,ündü Dr. Fried üzgün üzgün, dünya birtak*m kurumlar*nda bulunan insanlardan çok daha hasta oluyor. Alman- ya'daki hastanede, hastane duvarlar*n*n öbür yan*nda Hitler diye birinin oldu(u ve hangi taraf*n akl* ba,*nda oldu(unu kendisinin bile söyleyemedi(i



bir



dönemde



kar,*la,t*(*



Tilda'y*



hat*rlad*.



Tilda'n*n



yataklara



ba(lanan,



borularla



beslenen ve ilaçlarla boyun e(dirilen nefreti gene de zaman zaman bir parça *,*(*n girmesine yetecek bir süre boyunca kaybolabiliyordu. Tilda'n*n halatlarla ku,at*lm*, yata(*ndan, yapmac*k bir kibarl*kla ona gülümseyip, " Aa, girin girin, say*n Doktor. Hastan*n yat*,t*r*c* çay*na ve dünyan*n sonuna yeti,tiniz," deyi,i geldi akl*na. Tilda da Hitler de yoktu art*k ve ,imdi, çok az bir ya,am deneyimiyle okullardan mezun olan genç doktorlara anlat*lacak daha çok ,ey vard*. Gerçek anlamda bir iyile,me y*llarca sürebilecekken ve binlerce, on binlerce insan hayk*rarak, yazarak, telefon ederek yard*m dilerken, özel hasta almak do(ru bir ,ey miydi? Ans*z*n, bir keresinde hastas*n*n hastal*(*ndan sonra bir doktorun en büyük dü,man* olarak niteledi(i kendini be(enmi,lik duygusuna kap*ld*(*n* sezince güldü. Hastalan birer birer ele almak Tann için uygunsa, onun için de uygundu. Oturup dosyay* açt* ve sonuna kadar okudu: BLAU, DEBORAH F. 16 ya,. ÖNCEK) HASTANELER: Yok )LK TANI: +)ZOFREN).



1. Testler: Testler üstün zekâ belirtiyor (IQ 140-150), ancak anneyle baba hastal*ktan rahats*z. Birçok soru yanl*, yorumlan*p a,*r* ölçüde ki,iselle,tiri)di. Görü,me ve testlere tümüyle öznel bir tepki. Ki,ilik testleri, zorlamal* ve mazo,ist ö(eler içeren tipik bir ,izofreni durumunu gösteriyor. 2.Görü,me (Hasta al*nd*(*nda): Ba,lang*çta, hastan*n dü,ünce yap*s* uyumlu ve mant*kl* görünüyordu, ancak



görü,me



ilerledikçe,



mant*(*



yer



yer



parçalanmaya ba,lad* ve hasta düzeltme ya da ele,tiri olarak nitelenebilecek her ,eyden tedirgin oldu. Etkileyici bir savunma arac* olarak kulland*(* zekâs*yla muayene edeni etkilemek için elinden geleni yapt*. Üç kez, hiç nedeni yokken güldü: hastaneye yat*nlma nedeninin bir intihar giri,imi oldu(unu öne sürdü(ünde bir kez, ay*n kaç* oldu(u gibi sorularda da iki kez. Görü,me sürdükçe davran*,lan de(i,ti ve yüksek sesle konu,arak, ya,am*nda hastal*(*n*n nedeni oldu(unu dü,ündü(ü birtak*m olayla- n rasgele anlatmaya ba,lad*. Be, ya,*ndayken geçirdi(i ve travma- tik etkiler yaratan bir ameliyattan, ac*mas*z bir bebek bak*c*s*ndan filan söz etti. Anlatt*klar*n*n ba,* sonu yoktu; olaylan



belli bir düzen içinde aktar*yordu. Birdenbire, hasta, anlatt*(* bir olay*n tam ortas*nda öne do(ru at*l*p suçlarcas*na, "Bu ,eylerle ilgili gerçek leri size anlatt*m -,imdi, bana yard*m edecek misiniz?" dedi. Görü,meyi burada kesmek uygun görüldü. 3. Aile Hikâyesi: Do(um Chicago, 111. Ekim 1932.8 ay emzirilmi,. Bir k*zkarde,, Susan, do(umu 1937. Baba, Jacob Blau, ailesi 1913 y*l*nda Polonya'dan göç etmi, bir muhasebeci. Do(um normal. 5 ya,*ndayken üretradaki bir tümörün al*nmas* için iki kez ameliyat edilmi,. Aile geçim s*k*nt*s* nedeniyle büyükanne ve büyükbabayla



birlikte



Chicago'nun



bir



kenar



mahallesine ta,*nm*,. Sonra durumlar* düzelmi,, ama babada ülser ve yüksek tansiyon ortaya ç*km*,. 1942'de sava, nedeniyle kente göçmü,ler. Hasta çevresine uyum sa(lamakta güçlük çekmi,, okul arkada,lar* onunla sürekli alay etmi,. Fiziksel aç*dan ergenlik dönemi normal, ama hasta 16 ya,*ndayken intihar giri,iminde bulunmu,. Uzun bir hipokondria* hikâyesi var, ama tümör d*,*nda hastan*n fiziksel sa(l*k durumu iyi. Dr. Fried sayfay* çevirip çe,itli istatistiksel ki,ilik faktörleri ölçümlerine ve test rakamlar*na göz gezdirdi.



Bugüne de(in hiç on alt* ya,*nda bir hastas* olmam*,t*. Hastan*n kendisini incelemenin yan* s*ra, böylesine k*sa bir ya,am deneyimi olan bir insan*n terapiden yararlan*p yararlanamayaca(*n* ve bu ya,taki biriyle çal*,man*n daha m* kolay daha m* zor oldu(unu ö(renmek yararl* olabilirdi. Sonunda,



raporu



doktor



toplant*lar*ndaki



görevinden ve yazaca(* makalelerden daha önemli k*l*p ona karar verdiren ,ey, k*z*n ya,* oldu. "Aber wenn wir... Ba,ar*rsak..." diye m*r*ldand* anadilinden kurtulmaya çal*,arak, "daha ya,anacak güzel y*llar..." Yeniden önündeki olgulara ve rakamlara bakt*. Bir keresinde, buna benzer bir rapor nedeniyle hastanenin psikologuna, "Bir gün, hastal*(*n oldu(u kadar sa(l*(*n da



nerede



oldu(unu



bize



gösterecek



bir



test



yapmal*y*z," demi,ti. Psikolog da, hipnotizma, ametyl ve pentot- hal ile böyle bir bilginin daha kolay elde edilebilece(i yan*t*n* vermi,ti ona. "Ben öyle dü,ünmüyorum," demi,ti Dr. Fried. "O gizli güç, çok derinlerde sakl* bir s*r. Gene de, eninde sonunda... eninde sonunda, tek yard*mc*m*z o güç." * Hastal*k kuruntusu, (ç.n.)



3. Deborah bir süre -yeryüzü hesaplar*na göre ne kadar oldu(unu bilmiyordu- huzur içinde ya,ad*. Dünya pek fazla



istemde



bulunmuyordu,



dolay*s*yla



Yr'deki



ac*lar*n nedeni dünyan*n bask*lar*ym*, demek ki, diye dü,ünmeye ba,lam*,t* yine. Bazen, iki dünya birbirinden yaln*zca bir tül perdeyle ayr*l*yormu, gibi, Yr'den bak*p "gerçekli(i" görebiliyordu. Böyle anlarda ad* Januce oluyordu; kendini iki yüzü -her iki dünyada ayr* bir yüzü- olan bir Janus* gibi duyuyordu. Okulda da kar,*la,t*(* ilk sorun, bu ad* aç*k etmesi yüzünden ortaya ç*km*,t*. O s*ralarda Deborah Gizli Takvim do(rultusunda ya,*yordu (Yr, zaman* dünyan*n ölçtü(ü biçimde ölçmüyordu), ama günün ortas*nda birden A(*r Takvim'e geçivermi, ve kap*ld*(* ola(anüstü bir bilgelik duygusunun etkisiyle s*n*f ödevinin ba,*na, +)MD) JANUCE yazm*,t*. Ö(retmen, "Deborah, kâ(*d*ndaki bu not nedir? Bu sözcük, Januce, ne demek?" diye sormu,tu. Ö(retmen



s*ras*n*n



yan*nda



dikilip



dururken,



gündüz dinginli(i içindeki dersli(i bir karabasan deh,eti kaplamaya ba,lam*,t*. Deborah çevresine bak*n*nca, her ,eyi yaln*zca ana çizgileriyle, gri renkli, derinliksiz,



t*pk* bir resimdeki gibi yass* bir biçimde görebildi(ini ayr*msam*,t*. Kâ(*d*n üzerindeki not, Yr zaman*ndan Yeryüzü zaman*na geçi,in simgesiydi, ama tam geçi, a,amas*ndayken yakalan*nca her iki dünya ad*na da yan*t vermesi gerekmi,ti. Böyle bir yan*t, bir deh,etin -ak*lc* yoldan ayr*m*na var*p kurtulamayaca(* bir * )ki yüzü olan bir Roma tanr*s*, (ç.n.) deh,etin- aç*(a vurulmas* demekti; onun için, yüre(i deli gibi çarparken, yalan söyleyip ikiyüzlülük etmi,ti. Böyle bir tehlikeye bir daha girilmemesi gerekiyordu, bu nedenle o gece bütün Büyük Koro, Aradünya'ya ü,ü,mü,tü: Yr'nin tannlanyla ,eytanlar* ve Yeryüzü' nün hayaletleriydi bunlar. Ve bunlar, Deborah'*n konu,malar*yla davran*,lar*n*n aras*nda durup Yr'nin varl*(*na ili,kin gizin aç*(a ç*kmamas* için krall*klar*n*n üzerinde bir Sansür olu,turmu,lard*. Y*llar geçtikçe Sansür'ün gücü artm*,t* ve son zamanlarda iki dünyan*n i,lerine de kar*,*r olmu,tu. Öyle ki, bazen hiçbir söz, hiçbir eylem ondan kaçm*yordu. F*s*ldanacak tek bir gizli ad, çiziktirilecek lek bir i,aret, s*zacak tek bir *,*k demeti, gizli yeri aç*(a ç*kar*p hem Deborah'*n hem de iki dünyan*n birden sonsuza de(in yok olmas*na yol açabilirdi.



Yeryüzü'nde, hastanedeki ya,am sürüp gidiyordu. Deborah el becerileri i,li(inde çal*,*yor, kendine özgü birtak*m gizlenme yerleri sundu(u için, dünyaya da gönül borcu duyuyordu. Kendisine ö(retilenleri her zamanki buruk ve sab*rs*z tavr*yla alg*lay*p sepet örme i,ini ö(renmi,ti. ),likte çal*,anlar*n hiçbirinin ondan ho,lanmad*(*n* biliyordu. )nsanlar onu hiçbir zaman sevmemi,ti zaten. Bir keresinde, ko(u,ta iriyar* bir genç k*z ona tenis oynamay* teklif etti(inde geçirdi(i ,ok Yr'nin en dipteki düzeyinde bile yank*lanm*,t*. Yaz*c*- doktorla birkaç kez daha görü,mü,, onun ko(u, yöneticisi ve ayn* zamanda da "ayr*cal*klar"a izin veren ki,i oldu(unu ö(renmi,ti. Normal dünyaya benze, birtak*m a,amalar; kalk*p ko(u,ta gezinmek, ak,am yeme(ine gitmek, bahçede dola,mak, sonra hastane binas*ndan ç*k*p sinemaya ya da al*,veri,e gitmek gibi ,eylerdi bu ayr*cal*klar. Bunlar*n her biri bir ayr*cal*kt* ve mesafelerle belirlenmi,e benzeyen belli bir onay ça(r*,*m* ta,*yorlard*. Doktor Deborah'a gezinti sahas*nda serbestçe dola,ma iznini vermi,ti, ama d*,ar* ç*kmas*na izin vermemi,ti. Deborah da ad* Carla olan o iriyar* genç k*za, "Eh, demek ki ben 100 m2 normalmi,im," demi,ti. Çal*,ma saati ve *,*k y*l* gibi



,eyler varsa, normal-metre gibi ,eyler de olurdu elbette. Carla, "Üzülme. Yak*nda ba,ka ayr*cal*klar da kazan*rs*n. Doktorunla iyi çal*,*rsan, biraz gev,iyorlar. Ben



burada daha ne



kadar



kalaca(*m*



merak



ediyorum. Üç ay*m doldu bile." dedi. )kisi de, ko(u,un öbür ucundaki kad*nlar* dü,ündü. Bu kad*nlar*n hepsi iki y*l* a,k*n bir süredir hastanedeydi. için uydurulan hastal*k bahaneleri; (b) M*z*kç*l*k. )nsanlara so(uk davranmay* atlad*m m* acaba?... So(uk davranmak var bir de." Sessizli(in içinde, gün *,*(* sütunundaki toz zerrecikleri a(*r a(*r yere inerken, ya,am*nda belki de ilk kez gerçek duygular*n* dile getirmi, oldu(unu dü,ündü Deborah. Söyledi(i ,eyler do(ruysa, öyle olsundu;



hiç



de(ilse,



bütün



bu



karanl*k



ve



üzünç-kayna(* dünyaya kar,* b*kk*nl*(*n* ve nefretini d*,a vurmu, olarak ç*kacakt* bu bürodan. Doktor yaln*zca, "Eh, oldukça uzun bir listeymi,. Söylediklerinin baz*lar* gerçekte öyle de(il bana kal*rsa, ama ,imdi bizi bekleyen bir görev var," dedi. "Beni arkada, canl*s*, sevimli, uysal ve söyledi(i yalanlardan mutluluk duyan biri haline getirmek."



")yile,mene yard*m etmek." "Yak*nmalar* önlemek için." "Hay*r, sona erdirmek için. Duygular*ndaki bir karga,an*n ürünü. çünkü bu yak*nmalar." Kement giderek daral*yordu. Korku ç*lg*ncas*na Deborah'*n yüre(ine ak*n ediyor, genç k*z*n gördü(ü her ,eyi külrengine dönü,türüyordu. "Siz de herkesin söyledi(i



,eyi



söylüyorsunuz



--var



olmayan



hastal*klarla ilgili uydurma yak*nmalar." "Gerçekten çok hasta oldu(unu söyledim gibi geliyor bana." "Buradaki di(er insanlar gibi mi?" Deborah bundan daha ileriye gidemezdi art*k, o kapkara deh,et bölgelerine çok fazla yakla,m*,t* zaten. "Buraya ait oldu(unu dü,ünüp dü,ünmedi(imi, hastal*(*n*n ak*l hastal*(* denen türden olup olmad*(*n* m* sormak istiyorsun bana? Öyleyse, yan*t*m evet. Evet, bence bu türden bir hastas*n sen, ama çok çaba harcarsan ve seninle birlikte bir doktor da çaba harcarsa iyile,ebilece(in kan*s*nday*m." Bu kadar basitti demek. Ne var ki, Deborah ,u anda akl*ndan geçirdi(i ve hiçbir zaman a(*za al*nmay*p hep dolambaçl* yollardan an*,t*r*lan "deli" sözcü(ünün



verdi(i deh,etin yan* s*ra, doktorun sözlerinden süzülüp gelen ve geçmi,in pek çok kö,esini ayd*nlatan bir *,*(*n varl*(*n* da seziyordu. Evi, okulu ve bütün doktorlar*n muayenehaneleri ne,eli bir suçlamayla ç*nl*yordu: Senin Hiçbir +eyin Yok. Oysa Deborah y*llard*r bir ,eyler oldu(unu -körlük anlar*n*n, ,iddetli a(r*lar*n, topall*(*n, korkunun ve bellek yitiminin belirtebile- ce(inin ötesinde, daha derin boyutlu, daha ciddi bir sorunu oldu(unu-biliyordu. "Hiçbir ,eyin yok senin, yaln*zca..." diyorlard* ona hep. ),te sonunda, bütün



muayenehanelerde



duydu(u



öfke



burada



do(rulan*yordu. Doktor, "Ne dü,ünüyorsun? Yüzün biraz gev,edi bak*yorum," dedi. "Hafif bir suçla a(*r bir suç aras*ndaki fark* dü,ünüyorum." "Niçin?" "Mahkûm, ,öyle iltihapl* türden ciddi bir hastal*(* olmad*(* suçlamas* kar,*s*nda, suçu kabul eder ve taammüden, birinci derecede kaç*k olmaktan hüküm giymeye raz* olur."



"Belki de ikinci derecede," dedi doktor hafifçe gülümseyerek. "Ne tamamen istemli ne de kas*tl* olarak." Derken, o darbe-geçirmez kilitli kap*n*n öte yan*nda birbirinden uzak ama gene de yan yana duran annesiyle babas* geldi Deborah'*n gözünün önüne. Önceden tasarlanmam*,, ama oldukça kötü bir niyetle olu,turulmu, bir görüntüydü bu. Deborah, biti,ik odadaki ö(renci hem,irenin onlara sürenin



doldu(unu



belirtmek



için



dola,maya



ba,lad*(*n* aynmsad*. Doktor, "E(er uygun görürsen, bir ba,ka randevu ayarlay*p görü,melerimize ba,layal*m. Çünkü, seninle ben, birlikte var gücümüzle çabalarsak bu ,eyi yenebilece(imize



inan*yorum.



)lkin



sana



tekrar,



istemezsen hastal*(*n*, hastal*k belirtilerini senden çekip almayaca(*m* söylemek istiyorum," dedi. Deborah



kar,*s*na



ç*kan



bu



sorumluluktan



ürkmü,tü gerçi, ama gene de yüzünde çok sak*ngan bir "evet" ifadesi olu,turdu ve doktor da bunu gördü. Birlikte bürodan ç*kt*lar. Deborah bütün gücüyle, sanki ba,ka bir yerdeymi,, bu yer ve ki,iyle hiçbir ilgisi yokmu, gibi davranmaya çal*,*yordu.



"Yar*n yine ayn* saatte," dedi doktor hem,ireyle hastaya. "Sizi anlayamaz o," dedi Deborah. "Charon* yaln*zca Yunanca bilirdi." * Yunan mitolojisinde, ölülerin ruhlar*n*, yeralt*ndaki ölüler ülkesi Hades'i (ayn* zamanda bu ülkenin tanr*s* olan Pluton'un da di(er ad*) çevreleyen Styx *rma(*ndan geçiren kay*kç*, (ç.n.) Dr. Fried hafifçe gülümsedi, ama sonra yüzü ciddile,iverdi. "Umar*m, bir gün bu dünyay* Styx benzeri



bir



cehennemden



farkl*



bir



yer



olarak



görmende yard*mc* olabilirim." Deborah'la ö(renci arkalar*n* dönüp gittiler ve beyaz bir keple çizgili bir üniforma giymi, olan Charon, gövdesinden ayr*lm*, bu ruhu kilit alt*ndaki ko(u,a geri götürdü. Dr. Fried, onlar*n yürüyüp kocaman binaya dönmelerini izlerken dü,ünüyordu: Bu olgunlu(un, küskünlü(ün, s*n*rlar*n* henüz belirleyemedi(im bu hastal*(*n bir yerinde gizli bir güç var. Evet, güç oradayd*



ve



etkindi;



hastal*k



olgusu



aç*kl*(a



kavu,turuldu(unda olu,an o rahatlama *,*lt*s*yla, her ,eyden önemlisi, suskun bir insan*n yard*m dileme ç*(l*(* olan o "intihar gi- ri,imi"yle ve sonunda ergenlik



ça(*ndaki ki,ilerle, sürekli-sava,an hastalardan her zaman beklendi(i gibi, yürekli ve etkileyici bir biçimde oyunun bitip gizlili(in sona erdi(inin belirtilmesiyle sesini duyurmu,tu bu güç. Bu ak*l hastal*(* olgusu art*k aç*(a



ç*km*,t* gerçi, ama hastal*(*n kendisinin,



yamaçlar* ye,il a(açlarla gizlenmi, bir yanarda(*n ak renkli özü kadar derinlere uzanan kökleri duruyordu hâlâ. Bir yerlerde, hatta yanarda(*n ta dibinde bile gömülü duran bir istenç ve güç tohumu vard*. Dr. Fried içini çekip i,ine döndü, "Bu kez... bu kez bir ç*karabilsem onu ortaya!" dedi anadilinin gramerine kayarak. Ve yine içini çekti. 4. Suzy Blau rehabilitasyon merkezi öyküsünü oldukça iyi kar,*lam*,t*.



Esther



durumu



annesiyle



babas*na



anlat*rken de hastaneyi bir dinlenme yurdu biçiminde örtbas etmeye çal*,m*,, ama onlar buna kanma- y*p çok öfkelenmi,lerdi. "Onun akl*nda hiçbir bozukluk yok! Çok zeki bir k*zd*r o," demi,ti babas*. (Bu onun en büyük övgüsüydü.) "Yaln*zca, soyumuzun zekâs* bir nesil atlay*p ona rast geldi, i,te mesele bu. Benden o, benim



kan*mdan. Hepinizin cehenneme kadar yolu var!" Sonra da odadan ç*k*p gitmi,ti. Sonraki günlerde, Esther sürekli olarak onlardan bu karar*n* desteklemelerini diledi(i halde, ancak a(abeyi Claude ile k*zkarde,i Natalie -ailenin gözdeleri- böyle bir



gereksinme



olabilece(ini



kabul



ettiklerini



söyledikten sonra biraz rahatlam*,t* ya,l* adam. Deborah en sevdi(i torunuydu çünkü. Jacob evde sessiz duruyordu, ama Esther'la birlikte yapt*klar* ,ey yüzünden çok huzursuzdu. )ki kez gidip Dr. Lister'la görü,mü,ler ve Jacob doktoru dinlerken, do(ru olan* yapt*klar*na inan*p kendini rahatlatmaya çal*,m*,t*.



Kendisine



do(rudan



birtak*m



sorular



yöneltilince, duruma raz* olmak zorunda kalm*,t*; bütün veriler ona "evet" dedirmeye çal*,*yordu, ne var ki k*sac*k bir an için duygular*na kap*lmas* bile bütün dünyas*n*n ku,kuyla dolmas*na yetiyordu. Esther'la ne zaman tart*,salar, o can al*c* sorun hiç a(za al*nm*yor ve geride sözsüz'bir kin ve suçlama atmosferi kal*yordu. )lk



ay*n



bitiminde,



etkinliklerini çok genel



hastaneden



Deborah'*n



bir dille anlatan bir mektup ald*lar. Deborah hastane düzenine ve personele "iyi bir uyum" sa(lam*,t*; tedavisi de ba,lam*,t*, art*k bahçede dola,abiliyordu. Esther her sözcü(ü tekrar tekrar okuyarak, her olumlu belirtiyi büyüterek, her görü,ü evirip çevirip parlak dü,üncelere



dönü,türerek,



bu yüzeysel anlat*ml*



mektuptan bulabildi(i her türlü umut k*r*nt*s*n* çekip ç*karmaya çal*,t*. Esther,



ayna



kar,*s*nda



dü,üncelerini



nas*l



anlataca(*n*n provas*n* yaparak, Jacob'la babas*n*n duygular*n* yönlendirmeye de çal*,*yordu. Babas*n*n, içinden bu karar*n yanl*, olmad*(*n* bildi(ine, Deborah'*n hastaneye yat*r*lmas* üzerine kap*ld*(* öfkenin de yaln*zca yaralanan gururunun bir d*,avurumu oldu(una inan*yordu. Buyurgan, tez canl*, huysuz ve çok zeki bir insan olan göçmen babas*nda baz* yumu,ama belirtileri görüyordu ,imdi; yaln*zca her zamanki sivri dillili(i sürüp gidiyordu. Kimi zaman, Deborah'*n hastal*(*n*n ba, göstermesiyle birlikte, ya,amlar*n*n bütün itici gücü ve amac* inceleme alt*na al*nm*, gibi geliyordu Esther'a. Bir gece ans*z*n Jacob'a, "Bunda bizim pay*m*z neydi acaba? Ne gibi korkunç hatalar yapt*k?" diye sordu.



"Ben biliyor muyum ki?" diye yan*tlad* kocas*. "Bilsem hiç yapar m*yd*m o hatalar*? )yi bir hayata benziyordu -iyi bir hayat ya,*yor gibiydi. +imdiyse iyi olmad*(*n* söylüyorlar. Sevgi ve konfor verdik ona. Hiçbir



zaman



so(uk



ya



da



açl*k



tehdidiyle



kar,*la,mad*..." O anda Esther, Jacob'*n da bir göçmenlik geçmi,i oldu(unu hat*rlad*; ü,ümek, *slanmak, aç kalmak, yabanc* olmak gibi ,eyleri o da tatm*,t*. Bu canavarlar* çocuklar*ndan uzak tutmak için nas*l yeminler etmi,ti kimbilir! Korumak istercesine elini kocas*n*n koluna do(ru uzatt*, ama Jacob bu hareketten biraz tedirgin olmu,tu. "Daha ne olsun, Esther? Daha ne olsun?" Esther ona yan*t veremedi, ama hemen ertesi gün hastaneye bir mektup yazarak ne zaman oraya gelip doktorla görü,ebileceklerini sordu. Jacob onun bu mektubu yazmas*na sevindi ve her gün posta kutusunu yoklayarak hastanenin yan*t*n* beklemeye ba,lad*. Ama Büyü- kaba, "Ne yapacaklar yani -bunun bir hata oldu(unu mu söyleyecekler? Dünya ahmaklarla dolu. O yer niye farkl* olsun ki?" diye homurdand* durdu.



"Saçma!" dedi Jacob da; kay*npederiyle hiç bu denli öfkeli bir tarzda konu,mam*,t*. "Doktorlar*n belli birtak*m ahlak ilkeleri verdir. Bunun bir hata oldu(unu anlarlarsa, hemen onu al*p eve getirmemize izin vereceklerdir." Esther onun hâlâ bir mucizenin gerçekle,ip tan*n*n de(i,tirilmesini, kilitli kap*lar*n ard*na kadar aç*lmas*n*, geçen y*l*n ya,am filminin ba,a sar*lmas*n* ve herkesin, ya,am*n o gülünç ak*, biçimine - geriye do(ru, tümüyle silinip hiç ya,anmam*, hale gelene de(in geriye do(ru ak*,*na- gülebilmesini umut etti(ini anlad*. Birden Ja- cob'a ac*d*, ama kendisinin hastaneye



böyle



bir



amaçla



gitmek



istedi(ini



sanmas*na da izin veremezdi. "Doktorlara söylemek -,ey, sormak- istiyorum, ,ey, hayat*m*z*n de(i,ti(ini... ve bizi bu yapt*(*m*za zorlayan nedenler aras*nda belki de Deborah'*n hiç bilmedi(i ,eyler oldu(unu. Bütün iyi niyetimizle bile de(i,tiremeyece(imiz bir sürü neden var." "Sade bir hayat ya,ad*k biz. )yi bir hayat ya,ad*k. Onurlu ya,ad*k." Bunu yürekten inanarak söylemi,ti Jacob. O anda Esther, az önceki baz* sözlerinin Jacob'la, aralar*ndaki ili,kiyle, hem evlilik öncesinde



hem



de



evlendikten



sonra,



taraf



de(i,tirmesi



gerekirken de(i,tirmedi(i zamanlarla ili,kili oldu(unu anlad*. Onu daha fazla incitmeye içi el vermedi. Buna gerek de yoktu zaten; sava,*m*n büyük bir k*sm* atlat*lm*,t*.



Deborah



d*,*nda



herkes



için



konu



kapanm*,t* art*k; Deborah'*n da bu konuda ne dü,ündü(ünü kim bilebilirdi ki? )lk aylarda, zaman zaman sakin, hatta mutlu denebilecek dönemler ya,ad*lar. +imdi evde tek çocuk olan Suzy önem kazanmaya ba,lam*,t*. Jacob da, kabul etmek istemese bile, Deborah evden uzakla,madan önce ads*z bir ,eyin verdi(i korkuyla, uzun süre sayg*l* bir tav*rla hep parmaklar*n*n ucuna basarak yürümü, oldu(unun bilincine varm*,t*. Bir gün, Suzy'nin okul arkada,lar*ndan bir grup, gülüp



,akala,arak



eve



dolu,tu.



Esther



hiç



dü,ünmeden hepsini ak,am yeme(ine davet etti. Suzy buna çok sevinmi,ti. Konuklar gittikten sonra, Jacob yumu,ak bir tav*rla, "Ne ,ap,al çocuklar. Biz hiç bu kadar ,ap,al olmu, muyduk acaba? Hele ba,*nda kep olan o ufakl*k!" deyip güldü, ama gerçekten çok e(lendi(ini ayr*msay*nca, "Tanr*m bu gece çok güldüm. En son ne zaman bu kadar e(lenmi,tim acaba?"



dedi. Ard*ndan da, "Gerçekten bu kadar uzun zaman m* oldu? Y*llar m* oldu?" dedi. "Evet," dedi Esther, "bu kadar uzun bir zaman oldu." "Öyleyse, belki de, ,ey, mutsuz oldu(u do(ru," dedi Jacob Debo- rah'* dü,ünerek. "Hasta," dedi Esther. Jacob, "Mutsuz," diye ba(*r*p odadan ç*kt*. Birkaç dakika sonra odaya geri dönüp "Sadece mutsuz!" dedi. "Annenle baban mektuplar*nda seni ziyaret etmek istediklerini yazm*,lar," dedi Dr. Fried. Deborah'*n s*k s*k aralar*na girdi(ini gördü(ü, on ikinci yüzy*ldan kalma, kale kap*s* türünden a(*r bir demir parmakl*(*n öbür yan*nda oturuyordu doktor. Demir parmakl*k yukar* kald*r*lm*,t* bu kez, görünmüyordu, ama doktor anne ve babas*ndan, bir ziyaretten filan söz edince, Deborah birden o korkunç madeni g*c*rt*y* duydu ve demir parmakl*k büyük bir tang*rt*yla aralar*na iniverdi. "Ne oldu?" dedi doktor; inen parmakl*(*n tang*rt*s*n* duymam*,t*, ama yaratt*(* etkiyi sezmi,ti. "Sizi do(ru dürüst göremiyorum ve i,itemiyorum," dedi Deborah. "Parmakl*(*n arkas*nda kald*n*z." "Gene senin ortaça( parmakl*(*n demek. Biliyorsun o parmakl*klar*n kap*lar* davard*r. O kap*y* açsana."



"Kap* da kilitli." Doktor önündeki kül tablas*na bakt*. "Eh, senin ,u kap*-yap*mc*- lar*n pek zeki de(il herhalde. Yoksa kalelerin



koruyucu



parmakl*klar*na



sonradan



açamayacaklan kap*lar yapmazlard* hiç." Deborah, doktorun onun ki,isel olgular*n* al*p kendi amaçlan



do(rultusunda



olmu,tu.



Doktorla



s*kla,*yordu.



kullanmas*ndan



aralar*ndaki



Madeni



duvar*n



demir



rahats*z çubuklar



gerisinden



gelen



yumu,ak, aksanl* ses giderek sessizli(e gömülüyordu. Duydu(u



son



sözler,



"Onlar*n



gelmesini



istiyor



musun?" oldu. "Annemi istiyorum," dedi Deborah, "ama babam* istemiyorum.



Onun



beni



görmeye



gelmesini



istemiyorum." Deborah a(z*ndan böyle sözler ç*kmas*na ,a,m*,t*. Bunlar* içtenlikle söyledi(inin bilincindeydi ve oldukça önemli olduklar*n* da biliyordu; ne var ki, neden önemli olduklar*n* bilmiyordu. Y*llarca, beyniyle komut vermeyi hiç



ak*l



edemedi(i



sözcükler



öylece



a(z*ndan



ç*k*vermi,ti hep. Kimi zaman, içini bir duygunun sard*(* olurdu. Bu duygu söze dökülür, ama alt*nda yatan ve dünyay* ikna etmeyi



sa(layabilecek mant*k suskun kal*rd*. Ve bu nedenle, Deborah kendi arzular*na olan inanc*n* yitirmi,ti. Bu yitim, arzular*n* daha da körü körüne savunmas*na yol açm*,t*.



+u



anki



duygular*na



ödüllendirme



ve



cezaland*rma gücünün verdi(i bir zevkin de kat*,m*, oldu(unun ayr*m*ndayd*. Babas*n*n ona duydu(u sevgi, babas*na kar,* kullanabilece(i bir silaht*; ne var ki, anlat*lmas* ne denli güç olsa da, içinde babas*n*n ac*ma ve sevgisinin ,u s*ra ona zarar verebilece(i biçiminde bir sezgi vard*. Bu hastane onun için yararl* olacakt*,



biliyordu



bunu.



Ancak,



bildiklerini



savunamayaca(*n* da biliyordu. Kendi sessizli(i ve kilitlerle demir parmakl*klar*n etkileyicili(i göz önüne al*n*rsa, onu buraya getirdikleri gün kap*ld*(* korku ve hüzne yenik dü,ebilirdi Jacob. Ve bu "mahkûmiyet"i sona



erdirmeye



karar



verebilirdi.



"Sald*rganlar"



ko(u,undaki kad*nlar durmadan inleyip ç*(l*k at*yorlard*. )çlerinden biri teraziyi yanl*, tarafa e(ebilirdi. Deborah bütün



bunlar* biliyordu, ama bir



türlü



söyleyemiyordu. Ayr*ca, içindeki o güç duygusu da söz konusuydu tabii. Doktorun a(z*n*n k*p*rdad*(*n* gördü ve bu a(z*n soru ve suçlama ya(d*rd*(*n* dü,ündü. Anterrabae ile



birlikte, onun alevlerle bölünmü, karanl*(*n*n içinden geçerek Yr'ye do(ru dü,meye ba,lad*. Bu kez dü,ü, uzun sürmü,tü. Uzun bir süre tam bir karanl*k oldu, sonra göze çizgiler halinde görünen bir grilik olu,tu. Geldi(i yer bildi(i bir yerdi; Kuyu'ydu bu. Burada tanr*lar ve Koro inildeyip ba(r*,*yorlard*, ama onlar*n bile ne dedi(i anla,*lm*yordu. )nsan sesleri de duyuluyordu, ama hiçbir anlamlar* yoktu bu seslerin. Dünya araya girmi, ama paramparça olmu,tu; tan*nmas* olanaks*z bir dünyayd* bu. Bir keresinde, Kuyu'da oldu(u bir s*rada üzerine dökülen kaynar suyla yanm*,t*. Çünkü, oca(* ve kaynayan suyu gördü(ü halde, bunlar*n amaç ve biçimi onun için hiçbir anlam ifade etmemi,ti. Kuyu'da anlam denen ,ey geçersiz olmu,tu. Ve Kuyu'da hiç korku yoktu tabii, çünkü korkunun hiçbir anlam* yoktu. Kimi zaman )ngilizce'sini bile unuttu(u oluyordu Deborah'*n. Kuyu'nun korkunç yan*, daha anlam olgusunun kendisi geri gelmeden, onun anlama yönelik istek, ilgi ve gereksinme duygular*n*n geri gelmesiyle birlikte oradan ç*k*vermesiydi. Bir gün (okuldayken) Kuyu'dan ç*kt*(* s*rada ö(retmenlerinden biri, defterindeki bir sözcü(ü gösterip, "Nedir bu... bu sözcük?" demi,ti.



Umutsuzca o beyaz zeminden ve siyah renkli çizgilerle e(rilerden bir ,eyler ç*karmaya e çal*,m*,t*. Ama hiçbir ,ey ç*karamam*,t*. )ngilizce'yi, "Ne?" diyebilecek kadar hat*rlayabilmek için bütün gücünü



harcamas*



gerekmi,ti.



Ö(retmen



çok



sinirlenmi,ti. Akl* s*ra ukalal*k m* ediyordu yani? "Nedir bu sözcük?" Hiçbir ,ey. Beyaz zemin üzerindeki çizgilerden ve lekelerden en ufac*k bir gerçeklik bile ç*karamam*,t* Deborah. Arka s*ralarda birisi k*k*rdam*, ve



ö(retmen



besbelli



otoritesinin



sars*lmas*ndan



korktu(u için olacak, suskun Deborah'* kendi haline b*rak*p



sisin



içinde



kaybolmu,tu.



Zaman



hiçli(e



gömülmü,tü; dünya hiçli(e gömülmü,tü. +u anda da, Dr. Fried'in bürosunda, Kuyu'dan ç*k*,*n verdi(i deh,et henüz ba,lamam*,t*. Deborah hâlâ Kuyu'nun derinliklerindeydi ve dil, anlam, hatta *,*k gibi ,eylerin var olup olmamas* henüz bir önem ta,*m*yordu. Esther Blau sab*rs*zl*kla mektubu y*rt*p açt*. Mektubu okurken önce ,a,*rd*, ard*ndan da öfkelendi. "Benim gelmemi istiyormu,, ama doktora bu defa yaln*z gelmemi istedi(ini söylemi,." Jacob için durumu



kolayla,t*rmak amac*yla mektuptaki "...Mr. Blau'yu görmek istemiyor," sözcüklerini kullanmam*,t*. Jacob, "Pekâlâ, arabayla gider onunla bir süre görü,ürüz, sonra e(er istersen, ikiniz ba, ba,a keyifli bir görü,me yapabilirsiniz," dedi. Esther gerçe(i hafif yollu ç*tlatt*. "+ey, Jacob, doktorlar ,u anda ikimizin birden gitmesinin gereksiz oldu(unu dü,ünüyorlar. Ben tek ba,*ma arabayla ya da trenle gidebilirim." "Aptalca konu,ma," dedi Jacob. "Saçma bu. Ben de gelece(im." "Saçma de(il," dedi Esther. "Lütfen, Jacob-" Jacob masan*n üzerinden mektubu al*p okudu ve ilkin, mektuptaki sözlerden çok, durumu örtbas edip onun üzülmesini önlemeye çal*,an kar*s*na öfkelendi. "Kim oldu(unu san*yor o! " "Hasta o, Jacob -söyledim sana- Dr. Lister da söyledi sana." "Pekâlâ!" dedi Jacob. "Pekâlâ." Gücenikli(i öfkesini bast*rm*,t*. "Ama yaln*z gidemezsin. Ben seni götürür, bahçede beklerim. Fikrini de(i,tirirse beni görebilir o zaman. "



"Tabii." Bunun yine boyun e(mek anlam*nda oldu(unu biliyordu Esther. Bu i, bitene de(in iki arada kalacakt* hep, ama Jacob'*n onu götürmesine izin vermek zorundayd*. Belki de orada doktorla görükorku ve ku,kular*ndan kurtulabilirdi Jacob. Aya(a kalkt* ve mektubu onun elinden ald*. Bu yolculu(un o kaçamakl*



yads*ma



sözcüklerinin



verdi(i



ac*y*



dindirmesini umut ediyordu. Mektubu bir yere kald*rmak için yatak odas*na girdi(i s*rada, Suzy'nin telefonda bir arkada,*yla konu,tu(unu duydu. Suzy, "Ama bilmem ki... öyle planlanabilecek bir ,ey de(il bu... söylemi,tim sana. K*zkarde,im Debbie çok hasta. Hay*r... ondan de(il. Önümüzdeki ay*n raporu iyi ç*kmazsa, evde herhangi bir ,ey yapma iste(i duymayacaklard*r... Tabii. Peki, durum elveri,li olursa sana haber verilim," diyordu. Birden Esther'*n beyninin içine umars*z bir öfke ak*n etti ve bir an gözleri bu öfkeyle alev alev yand*. Deborah! Deborah-hepimizi ne hale getirdi! 5. Dr. Fried, Esther'la ayd*nl*k ve darmada(*n*k haldeki bürosunda görü,tü. Bu tedavi sürecinde, Deborah'*n annesinin



yanlar*nda



m*



yoksa



kar,*lar*nda



m*



olaca(*n* ö(renmek önemliydi Dr. Fried için. Birçok ana-baba, çocuklar* için yard*m istediklerini söylerler -hatta san*rlard*- ancak bununla, örtük ya da aç*k bir biçimde,



çocuklar*n*n



onlar*



mahvetmek



için



haz*rlanm*, bir entrikan*n parças* oldu(unu belirtmi, olurlard* yaln*zca. Bir çocu(un ba(*ms*z olmas*, kimi ana- babalar*n k*r*lgan dengesi için çok büyük bir tehlikeydi. Dr. Fried Esther'*n kusursuz görünümüne bak*nca gördü(ü, zekâ, incelik ve aç*ksözlülük oldu. Ancak, gülümsemek için kendini zorlamas*n* gerektiren bir gerginli(i de vard*. Bu iki güçlü e(ilim y*llar y*l* ne büyük bir sava,*m vermi,ti kimbilir. Koltuklara oturdular. Doktor biraz s*k*nt*l* biçimde soluk al*yordu ve Esther'*n görkemli mücevherleri kar,*s*nda üstünün ba,*n*n döküldü(ü duygusuna kap*lm*,t*. Kad*n akl* ba,*nda bir insand*: gerçekli(in a(*r cezalann* kabullendi(i gibi arma(anlar*n*n da tad*n* ç*kar*yordu. K*z*ysa bunu yapm*yordu. Bu fark nereden kaynaklan*yordu acaba? Anne sa(*na soluna bakm*yordu. "Buras* -buras* Deborah'*n geldi(i oda m*?" "Evet."



Özenle çekidüzen verilmi, d*, görünü,te bir rahatlama görüldü. "Ho, bir oda. Hiç- demir parmakl*k yok." Esther bu sözleri söylerken, rahat ve s*radan bir ,ey söylüyormu, gibi görünmek için kendini öylesine zorlam*,t* ki, doktor irkilir gibi oldu. "+u anda bunun pek önemi yok. Deborah'*n bana oday*



oldu(u



gibi



görecek



kadar



güvenip



güvenmedi(ini bilmiyorum." ")yile,ebilecek mi acaba? Onu o kadar seviyorum ki!" Öyleyse,



diye



dü,ündü



Dr.



Fried,



hepimizin



kat*lmak üzere oldu(u süreç içinde bu sevgi zorlu bir s*nav verecek. ")yile,mesi için hepimiz sab*rl* olup elimizden



geleni yapmak



zorunday*z." Kulland*(*



gündelik dil biçemi, aksan* yüzünden tuhaf bir ,ey olup ç*k*yordu. "Onun da bu sorunla, kendi güvenlik dürtüleriyle sava,mak için çok büyük bir güç harcamas* gerekiyor... bu yüzden onu bitkin ve kendine gere(ince özen göstermemi, bir halde bulabilirsiniz. +u anda onunla ilgili olarak özellikle kayg* duydu(unuz bir konu var m*?" Esther



dü,üncelerini



toparlamaya



çal*,t*.



Deborah'*n tam anlam*yla iyile,mesini dü,ünmek için



henüz çok erkendi; as*l sorun ba,ka bir ,eydi. "Bak*n -bütün bu günler boyunca... bütün bu günler boyunca, böyle bir ,eyin nas*l ve neden olabilece(ini dü,ünüp durduk. K*z*m*z o kadar çok seviliyordu ki! Böyle hastal*klara insan*n geçmi,inin ve çocuklu(unun yol açt*(*n* söylüyorlar bana. Onun için, bütün bu günler boyunca hep geçmi,i dü,ündük. Ben dü,ündüm, Jacob dü,ündü, bütün aile geçmi,i inceleyip dü,ündü, ama sonuçta hiçbir neden bulamad*k. Nedensiz bir ,ey bu anl*yor musunuz ve onun için de çok korkunç." Esther istemeden yüksek bir sesle konu,mu,tu: sandalyeleri, masalar*, doktoru ve demir parmakl*klar*, ç*(l*klar atan insanlar*yla bütün hastaneyi kendine inand*rmaya çal*,*yordu sanki. Bu ç*(l*klar içindeki insanlar*n orada bulunma nedeni farkl* olmal*yd*... olmal*yd*. "Nedenler, hepsini ayn* anda, hatta olduklar* biçimde göremeyece(imiz kadar büyük olabilir, ama gene



de



kendi



gerçeklerimizden,



kendi



nedenlerimizden söz edebiliriz. +imdi, kendinize göre ve bildi(iniz biçimde, Deborah ve kendiniz hakk*nda bildiklerinizi anlat*n bana." "Galiba kendi babamla ba,lamam gerek. "



Esther'*n babas* Letonyal* bir göçmendi. Bir aya(* da sakatt*. Nedense bu iki ,ey, ad*ndan ya da mesle(inden daha çok simgeliyordu onu. Yoksul, yabanc* ve topal bir genç adam olarak Amerika'ya gelmi,, sanki bir dü,man*ym*, gibi, yeni ya,am*na yüklenmeye ba,la m*,t*. Öfke içinde kendini e(itmi,, öfke içinde i, kurmu,, ba,ar*s*z olmu,, ba,ar*l* olmu,, bir servet kazanm*,t*. Serveti ve öfkesiyle do(u,tan ve atadan zengin olan insanlar*n ya,ad*(* eski bir semtte kocaman bir ev alm*,t*. Hayranl*k duydu(u her türlü davran*, biçimine sahipti kom,ular*, ama buna kar,*l*k onun



dinini,



aksan*n*



küçümsüyorlard*.



Kar*s*yla



ve



davran*,lar*n*



çocuklar*n*n



ya,am*n*



çekilmez hale getirmi,lerdi; ama o da hepsine, çoluk çocuk



demeden



bütün



kom,ular*na,



o



a,a(*l*k



geçmi,inden kalma, kaba ve k*r*c* sözlerle sövüp duruyordu. Gerçek fetihi kendisinin de(il, e(itimli, aksans*z ve kibar olarak yeti,ecek çocuklar*n*n ve torunlar*n*n



gerçekle,tirebilece(ini



anlam*,t*.



Çocuklar*n*n onun dizinin dibinde ö(rendikleri Letonca ve Yiddi, dillerine özgü sövgüleri, onlara kibar bir Frans*zca ö(reterek yumu,atmaya çal*,*yordu.



"1878 y*l*nda," dedi Esther, "soylular*n k*zlar* arp dersleri al*rm*,. Bunu biliyorum, çünkü arp çalman*n modas* geçti(i halde, o çalg*dan nefret etti(im ve hiç yetene(im de olmad*(* halde, ben de arp dersleri almak zorunda kalm*,t*m. Ula,*lacak bayraklardan biriydi



bu,



anl*yor



musunuz



ve



babam



benim



arac*l*(*mla bile olsa, onu ele geçirmeyi denemek zorundayd*. Bazen, ben arp çalarken, babam oday* ar,*nlar, kafas*ndaki o soylulara 'Bak*n, lanet olas* ,eyler -bu benim i,te, o sakat ufakl*k,' diye söylenirdi." Baban*n "Amerikal*" çocuklar*, bütün servetlerinin, kibarl*klar*n*n, kültürlerinin ve ba,ar*lar*n*n yaln*zca yüzeyde



kald*(*n*



bilerek



büyümü,lerdi.



Gerçek



de(erlerinin ne oldu(unu görmek için kom,ular*n*n gözlerine bakmalar*, ya da babalar*n*n çorba so(uk oldu(unda



ya



da



k*zlar*n



talipleri



gecikince



söylediklerini dinlemeleri yetiyordu. Taliplere gelince, onlar da ele geçirilecek bayraklard*; büyük ailelerin kibirli sancaklar*yd*lar; anavatan*ndaki büyük ailelerin yapt*(* gibi, birle,me yoluyla gerçekle,tirilen fetihlerin simgeleriydiler. Gelgelelim inatç* Esther, ailesinin beklentilerine



hiç



uymayan



bir



seçim



yapm*,t*.



Evlenece(i genç adam yeterince ak*ll*, ho, sohbet ve



eli



yüzü



düzgün



biriydi



gerçi,



ama



yaln*zca



muhasebecilik okulunu bitirmi,ti, ailesi de Esther'dan ve her bak*mdan dü,lerden çok a,a(* düzeyde "bir yoksul cahiller y*(*n*"yd*. Evde tart*,*p kavga etmi,ler, ama sonunda babas* Jacob'*n gelece(e yönelik tasar*lar*na kap*larak bu evlili(e raz* olmu,tu. Natalie aileye dü,lerini gerçekle,tirme yolunda bir ,ans verecek iyi bir evlilik yapm*,t*. K*sa sürede iki genç kad*n da hamile kalm*,t*. Baba, kendini bir hanedan*n kurucusu olarak görmeye ba,lam*,t*. Ve Esther'*n k*z* sar*,*n olmu,tu; e,siz, etkileyici, ola(anüstü, aç*k tenli, sar*,*n bir çocuk. K*z*, Esther'* gizli yal*t*lm*,l*(*ndan kurtarm*,t*. Babas* için de, çoktan ölüp gitmi, bir köy soylusuyla onun aç*k tenli k*zlar*na nihayet verebildi(i bir kar,*l*k olmu,tu. Bu k*z a(*rl*(*nca alt*n edecekti. Sonra Esther, ekonomik bunal*m dönemini ve her yan* saran korkuyu hat*rlad*. Bir korku ve -o y*llan ça(r*,t*racak



uygun



sözcü(ü



bulmaya



çal*,t*-



gerçekd*,*l*k dönemiydi bu. Jacob i, olanaklar*n*n çok k*s*tl* oldu(u bir dönemde at*lm*,t* çal*,ma ya,am*na. Esther'* e, olarak hak etmek için üstlenmeyi vadetti(i muhasebe hesaplar* - ba,kalann*n üstünden att*(*,



s*k*c*, tekdüze kâ(*t parçalan- ortal*kta yoktu gerçekte. Her rakam sütunu için bekleyen yüzlerce beyin vard*; onunki kadar aç ve iyi e(itilmi, yüzlerce beyin. Ancak gene de kentin yeni semtlerinin en iyilerinden birinde oturuyorlard*.



Hanedan*n



k*zlar*n*n



iyi



ya,amas*



gerekiyordu tabii. Bütün faturalar* Baba ödüyordu. Deborah



do(du(unda



elde



örülmü,



dantellere



bo(ulmu,tu; devrim s*ras*nda y*k*lan Avrupa stili büyük bir evin ku,aktan ku,a(a geçen e,yalanyd* bunlar. Eski bir bayra(* ele geçirmek, yeni bir bayrak dokumaktan iyiydi. Deborah'*n soka(a ç*karken giydi(i ba,l*klar, bir zamanlar bir prensin ba,*na göre yap*lm*, ba,l*klard*. Köylülerin çamurlu-köy geçmi,i çoktan koca bir ku,a(*n gerisinde kald*(* halde, bu köylüde hâlâ bir köylünün dü,ü ya,*yordu: salt özgür olmak de(il, ünvan kazanma özgürlü(üne de sahip olmak. Yeni Dün- ya'dan, Eskisi'nin ac*lar*n* unutturman*n ötesinde ,eyler bekleniyordu. Bir tanntan*maz*n, "Sen yoksun ve ben Sen'den nefret ediyorum!" demesi gibi. Babas* dur durak bilmeden geçmi,in sa(*r kulak- lanna ba(*r*p



ça(*rarak



yads*mas*n*



dile



getirmeye



çal*,*yordu. Jacob önceleri haftada on be,, sonra da



yirmi dolar kazan*rken, Deborah'*n on iki tane elde i,lenmi, ipek elbisesi ve bir Alman dad*s* vard*. Jacob



k*z*n*n



yiyecek



paras*n*



bile



kar,*layam*yordu. Bir süre sonra yeniden Esther'*n baba evine ta,*nm*,lard*. Evin kom,ulan gene onlan küçümseyen yeni bir ku,aktan olu,uyordu. Esther, geçmi,inin tutsa(* olsa bile, Jacob'*n kendisini hor gören bir adamdan sadaka ald*(* için çok mutsuz oldu(unu görebiliyordu. Ama içindeki korku, f anla,*lmaz bir biçimde sürekli olarak kocas*na kar,* babas*n*n taraf*n* tutmas*na yol aç*yordu. O s*ralarda Deborah'*n varl*(* bu ba(l*l*(*n* hakl* ç*kar*yor gibiydi. Jacob hanedan*n içgüveyiydi, oysa güleç yüzlü ve ho,nut Deborah -arma(anlara bo(ulan, alt*n saçl* Deborah- büyük dü,e yön ve devinim verecek bir eksendi. Ama



sonra,



bu



alt*ndan



yap*lm*,



oyuncak



bebeklerinin kusurlu oldu(unu ke,fetmi,lerdi. Güzel kokular sürülen, özenle bak*lan bu küçücük k*z*n içinde bir tümör büyüyordu. )lk belirti, utanç verici bir idrar kaç*rma olay*yd*; dad* hakl* olarak nas*l da küplere binmi,ti! Ama "tembellik"le suçlayarak, utand*rarak,



kamç*layarak ya da gözda(* vererek düzeltilecek bir ,ey de(ildi bu. "Bilmiyorduk!" diye ba(*rd* Esther. Doktor Esther'a bakt* ve onun özenli, yumu,ak görünümünün alt*nda ne denli tutkulu ve co,kulu bir ki,ili(i oldu(unu anlad*. "O günlerde programlar, dad*lar, kurallar tanr* buyru(u demekti. Her ,eyin sterilize edildi(i, mikroplardan ve de(i,ikliklerden korku duyuldu(u 'bilimsel' yakla,*md* bu o s*ralarda. " "Çocuk odalar* da hastane gibiydi. Hat*rl*yorum," dedi doktor gülerek. Gülü,üyle Esther'* rahatlatmaya çal*,m*,t*; haks*z yere at*lan tokatlara ve yanl*, yönlendirilmi, uzmanlar*n a,*n, i,güzarca yorumlar*na yerinmenin d*,*nda, her ,ey için çok geç kal*nm*,t* çünkü. Sonunda çe,itli tahliller yap*l*p bir tan* konmu, ard*ndan da bu ta: n*n*n do(rulanmas* için doktordan doktora ko,ulmu,tu. Deborah için her ,eyin en iyisi yap*lmal*yd* tabii. Ameliyat* yapan doktor A.B.D.' nin orta bölgesinin en ünlü doktoruydu ve küçük k*za herhangi bir ,eyi aç*klayamayacak, modern cerrahinin mucizeleri sona erip yerlerini o eski, uygarl*k d*,* sanc*lara



b*rakt*ktan



sonra



da,



onun



yan*nda



kalamayacak kadar me,gul bir adamd*. )ki ameliyat yap*lm*,t*. )lk ameliyattan sonra amans*z bir sanc* çekmi,ti Deborah. Esther kendini hep ne,eli ve güçlü olmaya, Deborah'*n odas*na her zaman gülümseyerek girmeye zorlam*,t*. Gene hamileydi ve daha önce ikiz o(ullar* ölü do(du(u için çok kayg*l*yd*. Ama hastanedeki görevlilere, ailesine ve Deborah'a kar,* d*, görünü,ünü hiç de(i,tirmemi, ve sergiledi(i bu güçlülükten gurur duymu,tu. Sonunda ne oldu(unu ö(renmi,lerdi i,te, ameliyatlar da ba,ar*l* olmu,tu. Buna çok sevinmi,ler, gönül borcu duymu,lard*. Deborah'*n eve geldi(i gün hepsi bayram yapm*,, evin her yan*n* süsleyip bütün akrabalar*n kat*ld*(* bir parti vermi,lerdi. )ki gün sonra da Jacob, Sulzburger ,irkeimin muhasebesini alm*,t*. Esther'*n akl*na kayna(* belirsiz birtak*m ;K)Iar geldi. O



s*ralarda,



Sulzburger



muhasebesi



ya,amlar*ndaki en önemli ,ey gibi gelmi,ti onlara. Büyük kazançlar içeren bir dizi küçük hesaptan olu,uyordu bu muhasebe ve sevinçten neredeyse ç*lg*na dönmü,lerdi. Sonunda Jacob özgürlü(ünü kazan*p kendi evine sahip ç*kmay* vc bir içgüveyinden



daha önemli bir insan olmay* ba,arm*,t*. Kentten pek uzak olmayan, sakin ve orta halli bir semtte yeni bir ev alm*,- l*. Küçücük bir evdi bu; küçücük bir bahçesi, a(açlan, çevresinde de çe,it çe,it soyadlar* tan*yan bir sürü çocuk vard*. Deborah ilk ba,ta oldukça sak*ngan davranm*,t*, ama çok geçmeden d*,a aç*l*p gezmeye ve arkada, edinmeye ba,lam*,t*. Esther'*n da kendi arkada,lan, kendi ba,*na yeti,tirebilece(i çiçekleri, gün *,*(* ve aç*k pencereleri vard*. Hizmetçiye hiç gerek yoktu ve art*k kendi kararlar*n* kendisi vermeye ba,lam*,t*. Bütün bir y*l -çok güzel bir y*l- boyunca. Sonra bir ak,am, Jacob eve geldi(inde Sulzburger muhasebesinin koca bir doland*r*c*l*k zinciri oldu(unu söylemi,ti. Orada çal*,t*(* üç ay boyunca, paran*n nereye ve nas*l gitti(ini ke,fetmi,ti. +irkete gidip i,i b*rakmas*ndan önceki ak,am Esther'a, "Böylesine zekice ve de(i,ik bir doland*r*c*l*(*n güzel bir yan* da var. ),i b*rakmam bize çok ,eye mal olacak -her ,eye. Biliyorsun bunu, de(il mi?... Ama o akla hayranl*k duymaktan alam*yorum kendimi," demi,ti. Evi satmak zorunda kalm*,lar, bir ay sonra da yeniden baba evine dönmü,lerdi. Çok az paralar* vard*, ama Esther'*n annesiyle babas* evi onlara vermeyi



kararla,t*rm*,t*. Bütün aile bir arada olmay*nca bo, kalan ev onlara çok büyük geliyordu, onun için Chicago'da bir apartman dairesi kiralam*,lard*. Ama bu kocaman evin ailede kalmas* zorunluydu tabii. Böylece o nefret edilen yer Blaular'*n evi olmu,tu. Deborah k*,lar* en iyi okullara, yazlan da en iyi kamplara gidiyordu. Arkada,l*k kurmak Deborah'a zor geliyordu, ama pek çok ki,iye zor geliyor, diye dü,ünmü,tü Esther. Aile ilk yaz kamp*nda amans*z bir Yahudi dü,manl*(* oldu(unu y*llar sonra (susku dolu üç y*ldan sonra) ö(renmi,ti. Deborah onlara bundan hiç söz etmemi,ti. Est- her'la Jacob'*n gördü(ü tek ,ey, gruplar halinde oynayan ve ate,te pi,irdikleri lokumlan yerken Zafer Yürüyü,ü'ne ili,kin eski kamp ,ark*lar*n* söyleyen k*z ö(rencilerdi. "K*z*n*z*n hasta oldu(unu ya da ac* çekti(ini belli edecek hiçbir ,ey yok muydu -yaln*zca suskunlu(u mu vard*?" diye sordu Dr. Fried. "+ey, evet... Okuldan söz etmi,tim -küçük, samimi bir



yerdi



ve



herkes



onun



hakk*nda



iyi



,eyler



dü,ünüyordu. Her zaman parlak bir ö(renci olmu,tu, ama bir gün okulun psikologu bizi ça(*r*p' bütün ço-



cuklara verilen bir testi gösterdi bize. Psikolog Deborah'*n



yan*tlar*ndan



onun



'rahats*z'



oldu(u



sonucunu ç*karm*,." "Deborah kaç ya,*ndayd* o s*ralarda?" "On,"



dedi



mucizeye.bakt*m,



Esther



yava,ça.



söylenen



"Yaratt*(*m do(ru



,eyin



olup



olmad*(*n* anlamak için beyninin içini okumaya çal*,t*m. Ba,ka çocuklarla oynamad*(*n* farkettim. Sürekli evde oturup kendini gizliyordu. Durmadan bir ,eyler at*,t*r*yor ve ,i,manl*yordu. Her ,ey öylesine yava,



geli,mi,ti



ki,



o



güne



kadar



durumu



anlayamam*,t*m pek. Ve- ve hiç uyumuyordu." ")nsan



uyumadan



ya,ayamaz.



Yani



çok



az



uyuyordu mu demek istiyorsunuz?" "Uyumak zorundayd* elbette, biliyorum, ama onu hiç uyurken görmedim ki. Geceleri ne zaman odas*na girsek onu uyan*k buluyorduk ve bizim merdivenlerden ç*kt*(*m*z* duydu(unu söylüyordu. Oysa basamaklar kal*n bir hal*yla kapl*yd*. Uykusu hafif k*z*m*zla ilgili ,akalar yap*p duruyorduk, ama ,aka götürür bir durum de(ildi



asl*nda.



psikiyatr*na



Okuldan



götürmemizi



Deborah'* tavsiye



bir



ettiler,



çocuk biz



de



götürdük. Ama o gittikçe daha huzursuz ve h*rç*n olu-



yordu. Üçüncü seanstan sonra, ')stedi(iniz gibi bir insan de(il miyim ben? Beynimi de mi düzeltmeniz gerekiyor?' dedi. ),te daha on ya,*ndayken bile böyle bir konu,ma tarz* ve ya,*na hiç yak*,mayan bir küskünlü(ü vard*. Doktorla görü,melerini yar*da kestik, çünkü



onun



böyle



dü,üncelere



kap*lmas*n*



hiç



istemiyorduk. Ancak, fark*nda olmasak bile, bir dinleme al*,kanl*(* edinmi,tik, uykuda bile, ,eyi-." "Neyi?" "Bilmiyorum..."



Esther



yasak



bir



sözcü(ü



savu,turmak istercesine ba,*n* sallad*. )kinci Dünya Sava,* ba,lad*(*nda, on be, odal* bir evi elde tutman*n olana(* kalmam*,t* art*k. Evi ba,lar*ndan atmaya çal*,*rlarken, Esther da kocaman, küf kokulu odalar*n etkisini ve ele,tirici annesiyle babas*n*n ve öteki akrabalar*n*n gözünde "düzeni koruyan biri" olmak için duydu(u korkunç zorunlulu(u içinde^ atmaya çabalam*,t*. Sonunda bir al*c* bulmu,lar, ona gönül borcu duyarak geçmi,in yükünü geride b*rak*p kentte bir apartmana ta,*nm*,lard*. Bunun özellikle Deborah için iyi olaca(*n* dü,ünmü,lerdi;



Deborah'*n



küçük



anormallikleri,



korkular* ve yaln*zl*(* büyük bir kentteki kimliksizlik



içinde daha az garip görünebilirdi. Deborah hâlâ tam anlam*yla mutlu de(ildi gerçi, ama yeni okulundaki ö(retmenleri onu be(eniyordu ve çok fazla çaba harcamadan derslerinde ba,ar*l* oluyordu. Müzik dersleri de al*yor, küçük k*zlar*n yapt*(* bütün s*radan ,eyleri o da yap*yordu. Esther,



Deborah'*n



,imdiki



durumunu



inan*l*r



k*lacak bir ,eyler hat*rlamaya çal*,t*. Evet... çok gergindi Deborah. Ara



s*ra



onunla



bu konuda



konu,tu(unu ve her ,eyi bu denli ciddiye almamas*n* söyledi(ini hat*rlad*. Ama her ikisinde de olan bir özellikti bu ve öyle kararlarla, ricalarla engellenecek bir ,ey de(ildi. Deborah kentte resim sanat*n* ke,fetmi,ti. Bu ilgisi sel gibi bir co,kuyla ba,lam*,t*. Bo, kald*(* her dakikay* desen çizerek, taslaklar yaparak geçiriyordu. Kentte geçirdikleri ilk y*llarda, on bir ve on iki ya,lar*ndayken, binlerce resim yapm*,t* herhalde; ayr*ca okulda kâ(*t parçalar*na çizik- tirdi(i ,eyler, küçük taslaklar da vard*. Resimlerinin kimilerini resim ö(retmenlerine ve ele,tirmenlere göstermi,lerdi; bu ki,iler k*z*n gerçekten yetenekli oldu(unu ve yü- reklendirilmesi gerekti(ini söylemi,ti onlara. Bu, Esther'*n karanl*k, bulan*k



ku,kular* için ayd*nlat*c* ve rahatlat*c* bir yan*t olmu,tu. Ve Esther bu yan*tla gözlerinin önüne bir perde çekmeye çal*,m*,t*. Birdenbire ailedeki herkese, bütün o hastal*(*, duyarl*l*(*, uykusuzlu(u ve ans*z*n beliren ama hemen anlams*z, sert bir yüz ifadesiyle ya da kesin bir zekân*n sald*r*lar*yla gizlenen hüzünlü bak*,lar*n



nedeni



aç*klanm*,



gibi



gelmi,ti.



Hiç



ku,kusuz... çok özel, ender rastlanan, yetenekli bir varl*kt* Deborah. Hastal*k yak*nmalar*n* ve anla,*lmazl*(*n*



ho,görüyle



kar,*l*yorlard*



art*k.



Ergenlik



dönemiydi bu; benzersiz bir k*z çocu(unun ergenlik dönemiydi hem de. Sürekli olarak bunu söyleyip duruyordu Esther, ama söyledi(ine kendisi de tam olarak inanam*yordu bir türlü. Her zaman ,u ya da bu biçimde alg*lar*n* sars*p altüst eden, tedirgin edici bir belirtiyle kar,*la,*yordu. Bir ak,am, Deborah yine o gizemli sanc*lar*ndan birini duyup doktora gitmi,ti. Tuhaf bir biçimde, ,a,k*n ve korkmu, bir halde dönmü,tü eve. Ertesi gün de, bir bahane uydurarak erkenden ç*k*p eve geç vakit dönmü,tü. Esther sabaha kar,* dört sular*nda, belirsiz, içgüdüsel bir dürtüyle uyanm*,, ,u anda olay* anlat*rken ona garip bir suçluluk duygusu veren kesin



bir inançla Deborah'*n odas*na girmi,ti. Oda bo,tu. Sonra banyoya bak*nca, Deborah'* sessizce yerde oturmu,, bile(inden s*zan kan*n bir le(ene akmas*n* seyreder halde bulmu,tu. "Ona kan* neden lavaboya ak*tmad*(*n* sordum," dedi doktor, "o da bana çok ilginç gelen bir yan*t verdi. Kan*n çok uzaklara gitmesini istemedi(ini söyledi. Anl*yor



musunuz,



kalk*,mad*(*n*n,



o



kendince



yaln*zca



asl*nda



yard*m



intihara



ça(r*s*nda



bulundu(unun bilincindeydi. Suskun ve ,a,k*n bir insan*n ça(r*s*yd* bu. Bir apartmanda oturuyorsunuz, pencerelerinizden çok daha çabuk ve kesin bir biçimde ölüme ula,*labilirdi, ama o böyle- ve kendisi gibi sizin de uykunuzun hafif oldu(unu biliyordu." "Ama, bunu daha önceden kararla,t*rm*, m*yd* acaba? Önceden planlam*, olabilir mi?" "Bilinçli olarak de(il tabii, ama beyni en iyi yolu seçmi,ti. Sonuçta burada i,te. Yard*m ça(r*s* amac*na ula,t*. +imdi biraz geriye, kamplara ve okula dönelim. Deborah'la kamp ve okul arkada,lar* aras*nda her zaman sorun ç*k*yor muydu? Sorunlar*n* kendi kendine mi çözmeye çal*,*yordu, yoksa sizden yard*m m* istiyordu?"



"Yard*m etmeye çal*,*yordum elbette. Pek çok kez, bana gereksinme duydu(unda yan*nda oldu(umu hat*rl*yorum. Bir keresinde, okula yeni ba,lad*(* s*rada, okuldaki küçük bir grupla ba,* derde girmi,ti. Bir gün hepsini toplay*p hayvanat bahçesine götürmü,tüm, böylece buzlar erimi,ti. Yaz kamp*ndaki ki,iler bazen onu anlam*yorlard*. Yard*mc* dan*,manlara hep dostça davran*yordum, böylelikle i,ler biraz kolayla,*yordu. Kentteki



devlet



okulunda,



ö(retmenlerden



biriyle



aras*nda büyük bir sorun ç*km*,t*. Ö(retmeni çaya davet



ettim,



onunla



biraz



konu,up



Deborah'*n



insanlardan korktu(unu, bu korkusunun bazen yanl*, yorumland*(*n*



aç*klayarak



Deborah'*



anlamas*na



yard*mc* oldum. O ders y*l*n*n sonuna kadar arkada, kald*lar ve y*l sonunda ö(retmen, Deborah'*n çok ho, bir k*z oldu(unu, onu tan*man*n gerçekten bir ayr*cal*k oldu(unu söyledi bana." "Deborah bu yard*m* nas*l kar,*lad*?" "+ey, rahatlam*,t* tabii. Bu tür sorunlar o ya,larda çok büyütülür. Ben de gerçek bir anne oldu(um ve böyle



,eylerde



ona



yard*m



etti(im



için



sevinç



duyuyordum. Benim annem bunu hiç yapmazd*."



"O y*llan dü,ünürsek- nas*l bir duygu hâkimdi o y*llara? O y*llarda siz nas*l duygular içindeydiniz?" "Dedi(im gibi, mutluyduk. Deborah'la sorunu olan ki,iler bu s*k*nt*dan kurtuluyordu, ben de ona yard*m etti(im için mutlu oluyordum. Kendi çekingenli(imden de kurtulmak için var gücümle u(ra,*yordum. Her gitti(im yerde kendi çekingenli(imle alay etmeye çal*,*yordum.



+ark*lar



tnsanlann



ki,ilik



söyleyip



espiriler



kazanmas*na



yap*yorduk,



nas*l



yard*mc*



olunaca(*n* ö(renmem gerekiyordu. K*z*mla gurur duyuyordum ve bunu ona s*k s*k söylüyordum. Onu ne çok sevdi(imi s*k s*k söylüyordum ona. Hiçbir zaman kendini korunmas*z ya da yaln*z hissetmedi." "Anl*yorum," dedi doktor. Oysa Esther'a doktor anlam*yor gibi gelmi,ti. Nedense yanl*, çizilmi, bir tablo vard* önlerinde. Esther, "Ya,am*m boyunca Deborah için mücadele ettim. Her ,eyi ba,latan o tümördü belki de. Biz de(ildik - Jacob'la benim, birbirimize ya da çocuklanm*za duydu(umuz sevgi de(ildi. Bütün sevgi ve ilgimize ra(men oldu bu, bu korkunç ,ey," dedi.



"Uzun süredir k*z*n*z*n durumunun iyi olmad*(*n* biliyordunuz,



de(il



mi?



Mesele



yaln*zca



okulun



psikolo(u de(ildi. Sizce sorun ne zaman ba,lad*?" "+ey, kampa gitti(i o yaz -yo- daha önce. Havan*n tam olarak ne zaman de(i,ece(ini insan nas*l anlayabilir ki? Birdenbire de(i,i- verir, i,te o kadar." "Peki, ya kamp?" "Ha, kampa gitti(i üçüncü y*ld*. O s*rada dokuz ya,*ndayd*. Kamp*n sonlanna do(ru onu görmeye gitmi,tik. Çok mutsuz görünüyordu. Ona nas*l spor yaparak



büyümenin



kötü



dönemlerini



atlatt*(*m*



anlatt*m. Gençken kabullenilmek ve arkada, edinmek için iyi bir yoldur bu. Kamptan aynld*(*m*zda iyi görünüyordu, ama nedense o y*ldan sonra... bir ,eyler... bir ,eyler öldü onda. O y*ldan sonra, ba,* hep öne



e(ik



dola,*yordu



sanki,



gelecek



darbeleri



beklercesine." "Gelecek darbeleri beklercesine," diye yineledi doktor dü,ünceli dü,ünceli. "Ve sonra o gün geldi -darbelerin ini,ini gerçekle,tirdi(i gün." Esther gözlerinde bir kabullenme ifadesiyle doktora bak*p, "Hastal*(* bu mu?" diye sordu.



"Belki bir belirtisi. Bir keresinde, kendine korkunç i,kenceler yapan bir hastam olmu,tu. Ona neden böyle ,eyler yapt*(*n* sordu(um zaman, 'Bunlar* bana dünya yapmas*n diye,' kar,*l*(*n* vermi,ti. Sonra, 'Dünyan*n neler yapaca(*n* görmek için biraz beklesenize,' demi,tim. O da, 'Anlam*yor musunuz? Eninde sonunda oluyor bunlar, bu ,ekilde hiç olmazsa kendi y*k*m*m* kendim yönetiyorum,' diye yan*t vermi,ti." "Bu hasta... iyile,ti mi?" "Evet iyile,ti. Sonra da Naziler gelip onu Dachau kamp*na



götürdüler



ve



orada



öldü.



Bunu



size



anlatmam*n nedeni ,u Mrs. Blau: sevdi(iniz insanlar* korumak için hiçbir zaman dünyay* yeniden kuramayaca(*n*z* anlatmaya çal*,*yorum size. Ama bunun için u(ra,m*, olman*z* hakl* göstermek zorunda da de(ilsiniz." "Her ,eyi daha iyi bir hale getirmek için u(ra,mak zorunlulu(unu duyuyordum," dedi Esther ve dü,ünceli bir halde arkas*na yasland*. "Ama gene de, ,imdi anl*yorum bunu, baz* hatalar yapt*m -büyük hatalarama



bunlar



Deborah'tan



çok



Jacob'la



ilgiliydi."



Duraklad*, ku,ku dolu gözlerle doktora bakt*. "Jacob'a böyle ,eyleri nas*l yapabildim ben? Bütün bu y*llar



boyunca... o yüksek kiral* daireden ç*kt*ktan sonra, babamdan yard*m ald*(*m*z o y*llarda, y*llar, y*llar boyu hep ikinci planda b*rakt*m onu, bugün bile -hep e(er 'Babam öyle dü,ünüyorsa,' ya da 'Babam isterse.' Neden- benim kocam oldu(u, istekleri çok basit ve alçakgönüllüce oldu(u halde?" Yeniden doktora bakt*. "Yaln*zca sevmek yetmiyor demek ki. Jacob'a duydu(um sevgi, onu incitmemi ve babam*n gözünde oldu(u gibi kendi gözümde de küçük dü,ürmemi engellemedi. Ve Deborah'a duydu(umuz sevgi de... ,ey, bu hastal*(a... yol açmam*z* engellemedi." Dr. Fried Esther'a bak*yor, aldat*lma yüzünden ölüm



derecesinde



hasta



olan



bir



k*z*n



sakin



davranmaya özen gösteren annesinin bu sevgi ve ac* dolu sözlerini dinliyordu. Sevgi yeterince gerçekti, ac* da öyle. Onun için yumu,ak bir sesle, "B*rak*n, Deborah'la ben, ikimiz inceleyelim nedenleri. Kendinize eziyet etmeyin böyle, kendinizi, kocan*z* ya da ba,ka birini suçlay*p durmay*n. Deborah'*n sizin deste(inize gereksinimi var, kendinizi suçlaman*za de(il," dedi. Esther bulunduklar* güne döndürülünce art*k o günün Debo- rah'*yla yüz yüze gelmek zorunda



oldu(unu anlad*. "Nas*l -onunla konu,urken



ne



söylemem gerekti(ini nas*l bilece(im ben? Jacob'*n kendisini görmesine izin vermedi(ini biliyorsunuz de(il mi? Ve onu s< >n gördü(ümde, çok tuhaf, uyurgezer gibi bir hali vard*. " "Gerçekten tehlikeli olan tek bir ,ey var, özellikle ,u anda, çok duyarl* oldu(u bir konu bu çünkü." "Nedir o doktor?" "Ne olacak, yalan söylemek tabii." Aya(a kalkt*lar. Süre dolmu,tu çünkü. Esther, söylenmesi gereken ,eylerin yaln*zca bir bölümü için bile çok k*sa bir süre, diye dü,ündü. Dr. Fried Esther'* kap*ya kadar geçirdi ve hafif bir el harekeliyle son bir kez onu rahatlatmaya çal*,t*. Hastan*n a(z*ndan dinledi(inde, annesinin gerek kendisine gerekse ona atfetti(i



,eylerin



tümüyle



farkl*



görünece(i



kan*s*ndayd*. Yard*mc* olan anne, gönül borcu duyan çocuk. Ama böyle olmasa, çocuk hasta olmazd* zaten. Gerçe(e ili,kin bu iki anlat*m biçiminin nitelikleriyle aralar*ndaki I ark, hem annenin hem de çocu(un yorumlar*n*n derinlik kazanmas*n* sa(layacakt*. Esther doktorun bürosundan ç*karken, durumunu tam olarak ortaya koyamad*(*n* dü,ünüyordu. Belki de



yard*m giri,imi sonuçta bir müdahale niteli(indeydi. Hastaneden, Deborah'* tek ba,*na d*,ar* ç*karmas*na izin vermi,lerdi. )kisi birlikte kasabaya inip sinemaya ya da yeme(e filan gidebilirdi. Esther, "Sana yemin ediyorum," dedi De- borah'a kafas*n*n içinden, "sana yemin



ediyorum,



seni



kullanmayaca(*m.



Neler



yapt*(*m*z* ya da yapmad*(*m*z* hiç sormayaca(*m sana." Kald*klar*



küçük



otel



odas*na



gidip



Jacob'a



Deborah'*n hâlâ onu görmek istemedi(ini söyledi. Doktor onu zorlamamalar* gerekti(ini, bu davran*,*n*n Jacob'* küçümsemekten çok, kendi kararlann* kendisinin vermesi yönünde, açmas* ve yanl*, bir giri,im oldu(unu söylemi,ti. Esther bu sözlerin yaln*zca onlar* avutmak amac*yla söylenmi, oldu(unu dü,ünüyordu, ama Jacob'a bu konuda hiçbir ,ey söylemedi. Zavall* Jacob -ve ben gene iki arada kald*m- darbeyi indiren ki,iydi. Bir süre sonra, Jacob *srar etmekten vazgeçti, ama sinema salonunda onun arka s*ralardan birinde oturup film yerine Deborah'* seyretti(ini gördü Esther. D*,ar* ç*kt*klar*nda,



onun



karanl*kta



tek



ba,*na



durup



Deborah'* seyretti(ini gördü. Lokantaya girerlerken de,



k*,*n



geli,ini



haber



veren



so(ukta,



lokantan*n



kö,esinde dikilip duruyordu Jacob. "Bana bu hastaneye gelmede n önceki ya,am*n* anlat," dedi doktor. Deborah, krall*(*n*n yüksek ve so(uk bölgelerinden, "Annem size her ,eyi anlatm*,t*r," diye yan*tlad* sert bir sesle. "Annen bana, senin ald*klar*n* de(il, kendisinin verdiklerini,



senin



gördüklerini



de(il,



kendisinin



gördüklerini anlatt*. Senin ,u tümörün konusunda bildiklerini anlatt* bana." "Bu konuda pek bir ,ey bilmiyor o," dedi Deborah. "Bana kendi bildiklerini anlat öyleyse." Deborah be, ya,*ndayd*; doktorlar, içindeki, di,ili(e özgü o gizli yerdeki bozukluk konusunda ba,lar*n* sallad*(*nda utanç duyacak kadar büyümü,tü. Sanki gövdesinin bütün gerçekli(i o yasak yerde gizlenen bir kötülükte yo(unla,m*, gibi, sondalan ve i(neleriyle içine girmi,lerdi. Babas*n*n onun ertesi gün hastaneye yatmas* konusunda planlar yapt*(* ak,am, inatç* insanlann nesne muamelesi gördükleri, bir nesneymi, gibi oradan oraya sürüklendikleri zaman duydu(u o büyük



öfkeyi



duymu,tu.



O



gece



dü,ünde



-bir



karabasand*- zorla girilip ya(ma edilen, paramparça edilen, sonra da deterjanlarla silinip temizlenen ve parçalar* birle,tirilip ölü ama art*k kabul edilebilir hale getirilen bir oda olarak görmü,tü kendini. Bir ba,ka dü,ünde de k*r*k bir saks* görmü,tü; saks*daki çiçek kendisinin



y*k*l*p



yok



olan



gücünü



and*r*yordu.



Deborah bu dü,lerden çok sars*lm*,, derin bir sessizli(e gömülmü,tü. Ne var ki, bu karabasanlar o korkunç sanc*y* hiç hesaba katmam*,t*. "+imdi



sakin



ol



bakal*m.



Hiç



ac*mayacak,"



demi,lerdi; sonra da o illetin da(lay*c* darbesini duyumsam*,t*. "Bak, ,imdi senin bebe(ini uyutaca(*z." Sonra maske inmi,, mide buland*r*c* bir tatl*l*(* olan, uyu,turucu kimyasal maddeyi içine t*km*,t*. "Buras* neresi?" diye sormu,tu sonra. "Dü,ler ülkesi," biçiminde bir yan*t*n ard*ndan, o gizli yerinde hayal bile edemeyece(i kadar ,iddetli ve uzun süreli bir yanma duymu,tu. Bir



keresinde,



doktorlardan



birine,



onun



ac*



çekmesine üzülüyor- mu, gibi görünen bir stajyere, "Niye hepiniz böyle kötü yalanlar söylüyorsunuz?" diye sormu,tu. "Aa, korkmayas*n diye," demi,ti stajyer de.



Bir



ba,ka



ö(leden



sonra,



yeniden



o



masaya



ba(land*(*nda, "+imdi seni bir güzel tamir edece(iz," demi,lerdi. Deborah bu oyun- oynayan yalanc*lar*n konu,ma



biçiminden



ç*karm*,t*.



Bebekle



onu ilgili



öldürecekleri o



apaç*k



anlam*n*



yalan



gene



söylenmi,ti. O yalana s*k s*k ne de korkunç bir küçümseme katm*,lard*! Cinayetten de kötü bir ,ey de(il miydi bu? O kaç*k adamlar, o katiller, o yapmac*k "güzel" sözcü(üyle ne yapt*klar*n* sanm*,lard* acaba? Ve bir de,



korkunç



sanc*lar



aras*nda:



"Bebe(in



nas*l



bakal*m?" Deborah bunlar* anlat*rken, Dr. Fried'e bak*p ölü geçmi,in ,u du- yumsamaz dünyada can s*k*nt*s*ndan ba,ka bir ,ey uyand*r*p uyand*rmayaca(*n* merak ediyordu. Ama doktorun yüzü sinirden gerilmi,, sesi her ikisinin de kar,*s*nda beliren bu be, ya,*ndaki çocuk ad*na öfkeyle dolmu,tu. "Lanet olas* aptallar! Çocuklara yalan söylememeyi ne zaman ö(renecek bunlar! Hah!" Ve Dr. Fried sinirli sinirli sigaras*n* didiklemeye ba,lad*.



"Öyleyse Deborah,



bu



ald*rmazl*k yeni



etmeyeceksiniz..."



dünyada



sak*ngan



dedi



ad*mlarla



ilerleyerek. "Elbette, etmeyece(im!" diye yan*t verdi doktor. "Öyleyse kimsenin bilmedi(i bir ,ey anlataca(*m size," dedi Deborah. "Hiçbiri benden özür dilemedi; biri bile. Ne öyle duygusuzca içime girdikleri için, ne bütün o sanc*lan çekmeme ve bundan utanç duymama neden olduklar* için, ne de benimle alay edercesine bu kadar uzun bir süre ve bu kadar aptalca yalanlar söyledikleri için. Bu yapt*klar* için onlar* ba(*,lamam* hiçbir zaman istemediler benden, ben de onlan hiçbir zaman ba(*,lamad*m." "Nas*l yapt*n bunu?" "O tümörü hiçbir zaman içimden ç*karmad*m ben. Hâlâ yerinde, hâlâ içimi kemiriyor. Gözle görülmüyor, o kadar." "Bu onlar* de(il, seni cezaland*r*r ama." "Upuru hepimizi cezaland*r*yor." " Up**- ne?" Yr, gizlerinden birinin yeryüzüne, mobilyalar* birer bubi tuza(* olan bu güne,li büroya s*zmas*n*n yaratt*(* deh,etle, birdenbire ikiye aynl*vermi,ti. Yr dili, her



zaman içsel sesin denetimine do(ru yakla,t*kça, insanlardan daha s*k* bir biçimde gizlenen derin bir gizdi. Upuru, Yr'nin hastanedeki o son güne -her ,eyin karar*p bulan*kla,- m*, gibi geldi(i güne- özgü bütün an* ve duygular için kulland*(* bir sözcüktü. "Ne dedin?" diye soruyordu doktor, ama Deborah deh,et içinde Yr'ye kaçm*,t*. Yr, yar*lm*, bir deniz gibi Deborah'*n ba,*n*n üzerinde kapanm*,, girdi(i yerde hiçbir iz b*rakmam*,t*. Yüzey dümdüzdü ve Deborah yitip gitmi,ti. Dr. Fried, her türlü sözcükten, mant*ktan ya da avuntudan



kopmu,



durumdaki



Deborah'a



bak*p



dü,ündü: Bütün hasta insanlar, denetle- yemedikleri güçlerinden nas*l da korkuyorlar! Nedense, yaln*zca insan olduklar*na, yaln*zca insan boyutunda bir öfke duyduklar*na bir türlü inanam*yorlar! Birkaç gün sonra, Deborah Aradünya'ya dönmü,, Yeryüzü'ne bakmaya ba,lam*,t*. Carla ve ba,ka hastalarla birlikte, ko(u,un koridorunda oturuyordu. "Kasabaya inme ayr*cal*(*n var m*?" diye sordu Carla. "Hay*r yok, ama annem geldi(inde d*,ar* ç*kmama izin verdiler."



"E(lendiniz mi?" "Galiba.



Annem



beni



hastal*(*m*n



nedenleri



üzerinde dü,ündürmeye çal*,maktan kendini alamad* bir türlü. Daha yerimize oturur oturmaz, beni soru ya(muruna tuttu. Biliyorum, sormas* gerekiyordu, ama ona anlatamazd*m ki- bilsem bile." "Bazen hastalanmama neden olan insanlardan nefret



ediyorum,"



dedi



Carla.



"Yeterince



tedavi



gördükten sonra onlardan nefret etmez- mi,iz art*k, öyle diyorlar. Ama bilmiyorum, bir ,ey diyemiyorum. Üstelik benim dü,man*m, ne nefret edebilece(im ne de ba(*,layabilece(im bir insan." "Kim bu insan?" diye sordu Deborah, bu dü,man tek bir ki,i olabi lir mi acaba diye dü,ünürken. "Annem," diye yan*tlad* Carla, s*radan bir ,ey söylüyormu, gibi. "Beni, erkek karde,imi ve kendisini vurdu. Onlar öldü, ben ya,ad*m. Babam yeniden evlendi, ben de akl*m* kaç*rd*m." Bunlar, d*,arda her zaman duyulan örtmecelerin hiçbirini ta,*mayan, kat* ve aç*k sözlerdi. Aç*kl*k ve do(all*k, hastanenin iki önemli ayr*cal*(*yd* ve herkes bu ayr*cal*klar* son kertesine de(in kullan*yordu.



Gizliden gizliye dü,ünmenin d*,*nda, kendilerini hiçbir zaman ayr*ks* ya da tuhaf olarak nitelemeye cesaret edemeyen ki,ilere göre özgürlük, ç*lg*n, kaç*k, çatlak, daha ciddi boyutlarda da, deli, anormal, dengesiz ve âkl*n* oynatm*, biri olma özgürlü(üydü. Bu özgürlü(ü kullanma ayr*cal*(* konusunda da bir hiyerar,i vard*. D ko(u,undaki ba(*r*p ça(*ran, sabit bak*,l* ki,ilere, ba,kalar*



"hasta",



kendileriyse



"ç*lg*n"



diyordu.



Yaln*zca onlar*n kendileri için "ak*l hastas*" ve "deli" gibi nihai tan*mlan kullanmas*na kar,* ç*k*lm*yor- du. A ve B gibi daha sakin olan ko(u,lar, her ,eyin altüst edilmi, ölçe(inin daha alt basamaklar*nda yer al*yordu ve yaln*zca daha hafif (an*m biçimlerini kullanmalar*na izin veriliyordu: kaç*k, çatlak, ü,ü- tük gibi. Hastalann kendi kendilerine, söze dökmeden olu,turduklar* -bir kurald*



bu



ve



aç*klamas*ndan



her



hasta



bu



yararlanmadan,



kural*



kimsenin



kendili(inden



ö(reniyordu. Kendilerini ç*lg*n olarak niteleyen B ko(u,u hastalar* durmadan çal*m sat*yorlard*. Deborah bunu ö(renince, donuk gözlü, sert bir kad*n olan Kathryn'in, kendisine "Sakin ol, sinirlenme," diyen hem,ireye tepeden bakmas*n*n nedenini anlam*,t*. Gülmü,tü Kathryn. "Sinirli de(ilim ben; kaç*(*m!"



Deborah hastaneye geleli iki ay olmu,tu. Ba,ka hastalar da gelmi,, kimileri "D"ye, "deliler"in yan*na, kimileri de ba,ka hastanelere geçmi,ti. "Buran*n k*demlileri olaca(*z biz," dedi Carla, "e(lence- çiftli(inin emektarlar*." Do(ruydu bu belki de. Deborah, "D" d*,*nda, bu yerden korkmuyordu art*k. Kendisine söylenen her ,eyi yap*yordu ve Dr. Fried'in zarars*z



görünümlü



beyaz



evinde



korkulann*n



denetlenmesi d*,*nda, Sansür'ün herhangi bir konuda a,*n önlemlere ba,vurdu(unu gösteren hiçbir belirti yoktu. "Ba,ar*p



ba,aramayaca(*m*z*



ö(renmemiz



ne



kadar sürer?" diye sordu Deborah. "Ufakl*klar, siz daha cicim aylanndas*n*z," dedi yanlannda oturan bir genç k*z. "Bu dönem a,a(* yukar* üç ay sürer. Ben de geçtim bu dönemden. Alt* hastanede yatt*m ben. Tahliller yapt*lar, uyu,turdular, k*zd*r*p isyan ettirdiler, ,ok uygulad*lar, metrazol, amatyl ve yapt*klar* ba,ka ne ilaç varsa hepsinden verdiler. Art*k benim için gerekli olan tek ,ey bir beyin ameliyat*, o zaman her ,ey hallolacak. Hiçbir ,ey i,e yaram*yor, ne bu pislik ne de ba,ka bir ,ey." Genç k*z kendine özgü bir mahkûm



havas*yla,



dramatik



bir



biçimde



aya(a



kalk*p



yanlar*ndan uzakla,t*. Ve Yr'nin ikinci derecedeki yöneticisi



Lactamaeon



f*s*ldad*:



insan



mahkûm



olacaksa, güzel olmal*, yoksa dram yaln*zca bir komedi olur. Ve onun için, Güzel Olmayan... Deborah Yr diliyle, Bir kartal biçimine sokup öldürün beni efendim, dedi ona. Dünya diliyle de Carla'ya, "Ne kadar zamand*r burda?" diye sordu. "Bir y*ldan fazla san*r*m," dedi Carla. "Hep... böyle mi olur?" "Bilmiyorum," diye yan*tlad* Carla. K*,



her



pencerelerin



yan*



kaplam*,t*.



d*,*ndaki



Aral*k



a(açlar*n



ay*yd*



dallar*



ve



karar*p



ç*plakla,m*,t*. Gündüz salonunda bir grup insan Noel a(ac*n* süslüyordu. Be, görevliyle iki hasta - Tanr*m, t*marhaneyi bir yuvaya benzetmek için nas*l da canla ba,la



u(ra,*yorlard*!



Her



,ey



bir



aldatmacayd*;



utangaç utangaç gülü,meleri, a(ac*n süsleri aras*nda (sivri uçlu ya da camdan hiçbir ,ey yoktu) yapmac*k bir halde as*l* duruyordu. Hiç de(ilse utanç duyacak kadar dürüstler, diye dü,ündü Deborah. Doktorun evinde, geçmi,ini de,me çabalar*, kaç*,lar, saklanmalar, gizlenmeler



sürüp



gidiyordu.



Ko(u,ta



Carla



ve



Marion'la kurdu(u ili,ki d*,*nda, dünyadan, hatta Yr'de olmak istedi(i anlarda onun yerine geçip sorulara yan*t veren o alt sesten bile gitgide uzakla,*yordu Deborah. "Bu duyguyu anlatam*yorum," dedi doktora. Bunu söylerken, kendine ve Yr'deki varl*klara isteklerini anlat*rken kulland*(* Yr dili benzetmelerini dü,ünüyordu. Son y*llarda, onda bu kat* dünyadaki hiç kimsenin payla,mad*(* birtak*m dü,ünceler ortaya ç*k*yor, hatta gerçekle,iyordu; onun için, Yr'deki vadilerde, kuyularda ve tepelerde, Yr'nin büyük aç*lar*yla güzelliklerini biçimlendiren



ve



gitgide



geni,leyen



bir



sözcük



da(arc*(* yank*lanmaya ba,lam*,t*. "Bu duyguyu anlatan sözcükler vard*r mutlaka," dedi doktor, "Onlan bulmaya çal*,, payla,al*m." "Bir benzetme bu -anlayamazs*n*z." "O halde aç*klayabilirsin belki." "Bir sözcük var -Kenetlenmi, Gözler demek, ama ba,ka anlamlar* davar." "Ne gibi?" "Lahit görüsünün



anlam*na yaln*zca



da



geliyor."



lahdinin



Belirli kapa(*na



anlarda, kadar



ula,abilmesi demekti bu; ölüler için oldu(u gibi, kendisi



için de, dünyan*n içinde bulundu(u mezar*n boyutlanna indirgenmesi demekti. "Bu Kenetlenmi, Gözler'le -beni görebiliyor musun peki?" "Sadece bir resim, gerçek olan bir ,eyin resmi biçiminde." Bu soru-yan*t al*,veri,i büyük bir korku veriyordu Deborah'a.



Bu



yüzden



duvarlar



çat*rdamaya,



kan-pompalayan, kocaman bir yürek gibi titre,meye ba,lam*,t*. Anterrabae, Yr diliyle bir büyüyü anlat*yordu, ama Deborah onun ne dedi(ini anlayam*yordu. "Gizli ,eyler üzerine yapt*(*n*z bu ara,t*rman*zdan memnun kal- m*,s*n*zd*r umanm," dedi koltu(unda gitgide silikle,en doktora. "Seni korkutmaya çal*,m*yorum ben," dedi doktor, k*vranan duvarlar* görmeden, "ama daha yap*lacak çok ,ey



var.



Tümör



ameliyat-



lanndan



söz



etmi,



oldu(umuza göre, sana bu ameliyatlardan hemen sonra dünyan*n nas*l karard*(*n*, o ilk y*llar*n geri kalan k*sm*n*n nas*l oldu(unu sormak istiyorum." Yr'nin d*,*ndaki siste tam olarak seçilemeyen bir görüntüyle konu,mak zordu; ama içinde geçmi,e ili,kin ac* bir yitim ve mutsuzluk duygusu vard* ve doktor bu



duyguya bir biçim kazand*rabilirse, an*-' lara katlanmak kolayla,abilirdi. Deborah olaylar* taramaya ba,lad* ve nereye baksa yaln*zca ba,ar*s*zl*k ve ,a,k*nl*k gördü. Y*llar önce, tümörün ba,anl* bir biçimde al*nd*(* o hastanedeyken bile, oynad*k- lan oyunda onlarla e,it durumda de(ildi. Oyunun kurallar* yalan ve hileden olu,uyordu, ama bunu anlad*(* halde nas*l kar,*l*k verece(ini -nas*l kabullenip inanaca(*n*- bilememi,ti. Nekahet dönemi de bir ikiyüzlülüktü, çünkü hastal*k geçmemi,ti. K*zkarde,i Suzy do(du(unda, Deborah'*n sezgileri bu davetsiz konu(un, kunda(a sar*lm*,, k*rm*z*, buru,uk suratl* bir yaygara ve pis koku kayna(* oldu(unu söylemi,ti ona. Oysa akrabalar* heyecanla bebe(in odas*na dolu,mu,, yeni do(an çocu(un güzelli(i ve inceli(i kar,*s*nda duyduklar* hayranl*kla onu d*,lam*,lard*. Onun çok do(al bir biçimde duyumsad*(* gerçek kar,*s*nda ,a,*r*p öfkelenmi,lerdi: o küçücük ,eyin çirkin oldu(unu dü,ünüyordu, onu sevmiyordu ve güzel ya da bir arkada, olarak göremiyordu. "Ama o senin k*zkarde,in," demi,lerdi.



"Buna ben neden olmad*m ki. Bana hiç sorulmad* bile." Bu sözleriyle birlikte, ailede onunla ilgili bir huzursuzluk ba,lam*,t*. Bunun be, ya,*ndaki bir çocu(a göre çok zekice ve olgunca, ama çok da so(uk, neredeyse ac*mas*z bir yorum oldu(unu söylemi,lerdi. Bunun dürüstlük oldu(unu, ama sevgiden de(il, öfke ve bencillikten kaynaklanan bir dürüstlük oldu(unu söylemi,lerdi. Y*llar ak*p giderken, teyzeler, amcalar, day*lar, kibirli ama sevgi yoksunu Debo- rah'dan uzak durmu,lard* hep; Suzy ise, kayg*s*z, canl* bir sevimlilikle ve minik kad*n görünümüyle ortaya ç*km*,, alabildi(ine sevilmi,ti. Deborah'*n laneti, bir dibuk* ya da cin gibi, kendisini Deborah'*n



gövdesi



vuruyordu.



Bu



lanet



ve hiç



a(z*



arac*l*(*yla



b*rakmam*,t*



aç*(a



yakas*n*.



Ameliyatlar yüzünden okula geç ba,lam*,, küçük okul arkada,lar*n*n



onun



yoklu(unda



kurdu(u



ilk



arkada,l*klardan ve gruplardan yoksun kalm*,t*. Bu duruma üzülen yard*msever anne, bu ölümcül ay*b* farkedince hemen i,e koyulmu,, en gözde gruptaki k*zlar* evinde a(*rlamaya ba,lam*,t*. Deborah onun önüne geçmeye kalk*,mayacak derecede üzgün bir



haldeydi. Belki sevimli bir annenin sayesinde, ay*b* olsa da Deborah'a anlay*, gösterilebilirdi. Nitekim öyle olmu,tu. Ne var ki, oturduklar* semtte, yerle,ik zenginlik yasalar* hâlâ egemendi ve pis oldu(unu çoktan kabul etmi, olan bu küçük k*z, bu "Pis Yahudi," o blokta ya,ayan kabaday*lar için iyi bir hedef olmu,tu. Bunlardan biri kap* kom,ular*yd*. Adam onunla ne zaman kar,*la,sa, çok sevdi(i, hiyerar,ik ve kökleri ta derinlere dayanan bir sövgü yöneltiyordu ona: "Yahudi, Yahudi, pis Yahudi; büyükannem büyükannenden nefret ederdi; annem annenden nefret ediyor; ben de senden nefret ediyorum!" Üç ku,ak. Bir yans*lama vard* bu sövgüde; Deborah bile sezebiliyordu bunu. Bir de yaz kamp* vard*. Kampta



mezhep



söylemi,lerdi.



Çe,itli



ayr*mc*l*(* orta



s*n*f



yap*lmad*(*n* Protestanlar*'na



ayr*cal*k veren ho,görü aç*s*ndan böyle ol * Bir ba,ka bedene giren ruh. (ç.n.) clu(u söylenebilirdi gerçi, ama kamptaki tek Yahudi oydu. Duvarlara ve tuvalete (tümörlü küçük k*z*n çi,ini yaparken korkunç bir yanma duydu(u için hayk*rd*(* yere) nefret dolu sözcükler karalanm*,t*.



Nefret dolu bu çocuklar*n içgüdülerini pek çok ki,i payla,maktayd*,



çünkü



Deborah



zaman



zaman,



Almanya'da Hitler ad*nda bir adam oldu(unu ve ayn* ,eytans* co,kuyla Yahudileri öldürdü(ünü duyuyordu. Bir ilkyaz günü, kampa gitmek üzere evden ayr*lmadan önce mutfakta babas*n*n ba,*n* masaya dayay*p, insanl*(*n



"Çekler



gözya,lar*na



ve



kat*larak



Polonyal*lar" h*çk*ra



için



h*çk*ra



döktü(ü a(lad*(*n*



görmü,tü. Kamptaki binicilik hocas* öfkeli bir tav*rla, Hitler'in en az*ndan bir iyi ,ey yapt*(*n* söylemi,ti: "),e yaramaz insanlar"dan kurtulmakt* bu. Deborah da ,a,k*n ,a,k*n, bütün bu insanlarda tümör mü var acaba, diye merak etmi,ti. Deborah'*n



dünyas*,



do(u,tan



gelen



bir



lanetlenmenin ve Tann'ya, Çekoslovakyal*lara ve Polonyal*lar'a yönelik ac*-tatl* bir inanc*n çevresinde dönüyordu; gizem, yalan ve de(i,im dolu bir dünyayd* bu. Gizemleri anlamak gözya,* demekti; yalanlar*n gerisindeki gerçek, ölümdü; de(i,imler de, Yahudiler'in, yani Deborah'*n, her zaman kaybetti(i gizli bir sava,*md*. Yr'nin ilk ortaya ç*k*,* kampta olmu,tu, ama Deborah ne bunu ne de kocaman topraklan olan



Tannlar'* ya da Koro'yu, doktora anlatmam*,t* hiç. Olaylar* anlatmaya dalm*,ken, yeniden d*,*na bak*nca doktorun anlaml* yüzünden ona k*zd*(*n* anlad*. Öfke duyacak kadar etkilenme yetisi olan bu Yeryüzü ki,isine



te,ekkür



etme



iste(ini



duydu.



"Yeryüzü-varl*klar*n*n bir içleri oldu(unu bilmiyordum," dedi dalg*n dalg*n ve ard*ndan büyük bir yorgunluk duydu. Deborah üyeleriyle



ko(u,a birlikte



döndü(ü



üzerine



zaman,



yüklenmi,ti.



Yr



bütün



Sert



bir



sandalyeye oturup Koro'nun hayk*n,lann*, ç*(l*klann* ve Yr dünyas*n*n alt düzeylerindeki kükremeleri dinlemeye ba,lad*. Dinle, Ku,k*z; dinle Yaban*l-atk*z; onlardan de(ilsin sen! Sonsuz bir içekapan*kl*(* dile getiriyordu



bu



Yr



sözcükleri.



Dinle



beni!



dedi



Anterrabae dü,erken, Durmadan Kuyu'yla oyun oynuyorsun. Kendi y*k*m*n*n çevresinde dönüp dola,*yor, küçük bir parmak sokup oras*n* buras*n* kurcal*yorsun. Mührü bozacaks*n. Ve sonun gelecek. Ve gerilerden de: Sen bizden de(ilsin, diyordu ac*mas*z dilli Koro. Anterrabae,



Sen



hiçbir



zaman



onlardan



biri



olmad*n, hiçbir zaman. Tamamen farkl*s*n sen, dedi.



Anterrabae'nit*



sözlerinde



kal*c*,



derin



bir



yat*,t*r*c*l*k vard*. Deborah sakin ve mutlu bir halde, dipsiz gibi görünen farkl*l*k uçurumunun iki k*y*s* aras*ndaki uzakl*(* s*namaya koyuldu. Yapt*(* gezintilerden birinde buldu(u ve ondan ne umdu(unu hem bilerek hem de bilmeyerek yerden ald*(* bir teneke kutu kapa(* vard*. Kapa(*n kenarlar* pürtüklü ve keskindi. Deborah metal parças*n* al*p kolunun üst k*sm*na sürttü ve kan*n alt* ya da yedi çizgi halinde, kapakla birlikte dirse(ine do(ru ini,ini seyretti. Hiç ac* duymam*,t*, etinin direnmesinin verdi(i tats*z bir duygu vard* yaln*zca. Teneke parças* dikkat ve özenle, ilk çizikleri izleyerek yeniden yukar*dan a,a(*ya indi. Deborah kapa(*, kolunun iç k*sm* kanl* bir et y*(*n*na dönü,ünce- ye de(in, her seferinde daha derine bat*rmaya çal*,arak on ya da on bir kez koluna sürttü. Sonra uykuya d ald*. "Blau nerede? Burda ad*n* görmüyorum." "Ha, onu Kapal* Ko(u,'a, Sald*rganlar Ko(u,u'na götürdüler. Ca- tes bu sabah uyand*rmak için odas*na girdi(inde onu kan revan içinde bulmu, -yüzü ve çar,af* kan içindeymi, ve kolunun biri teneke bir



kapakla parça parça edilmi, haldeymi,. Ihh! Bir tetanos i(nesi ve hemen asansörle yukar*ya!" "Garip... o çocu(un gerçekten hasta oldu(unu dü,ünmemi,tim hiç. Onu her görü,ümde, i,te zengin k*z*m*z gidiyor, diye dü,ünürdüm. Bizler bakmaya de(mezmi,iz gibi bir havayla yürürdü. Herkesten üstündü sanki. Ya o alayl* konu,mas* -mesele söyledikleri de(il asl*nda, ama o so(uklu(u. +*mar*k bir zengin çocu(undan ba,ka bir ,ey de(ildi o." ")çlerinden neler geçiyor kimbilir. Doktorlar, hepsinin buraya gelmelerini gerektirecek kadar hasta oldu(unu ve o seanslarda terapi uygulaman*n felaket zor oldu(unu söylüyorlar." "O kendini be(enmi, küçük cad* hayat* boyunca tek bir zor i, yapmam*,t*r." 7. Bütü** normallik ve rahatl*k iddialar*n*n kalkm*, oldu(u Sald*rganlar Ko(u,u Deborah'* deh,ete dü,ürmü,tü. Kad*nlar*n kimisi ç*plak sandalyelerde dimdik oturuyor kimisi de yerlerde yat*yor ya da oturuyordu -inleyerek, suskun durarak, öfkeden köpürerek- ve ko(u,un hem,ireleriyle kuvvetli



hastabak*c*lar*,



ki,ilerdi.



Nedense



iriyan, kasl*, bu



ko(u,un



güçlü bir



korkutuculu(u ve rahatlat*c*l*(* vard*; buradan sonra gidilecek bir yer kalmad*(*n* bilmenin verdi(i rahatl*ktan öte bir ,eydi bu. Deborah eskrim maskesini and*ran, tel örgülü ve demir parmakl*kl* pencereden bakarken, ona bu korkutucu yerin gizli bir iyi yan* varm*, gibi gelmesinin nedenini ç*karmaya çal*,t*. Arkas*na bir kad*n yana,m*,t*. "Korkuyorsun, de(il mi?" "Evet." "Ad*m Lee." "Hastabak*c* filan m*s*n?" "Yok can*m, ben de senin gibi psikozlu biriyim... Evet ya, öylesin; hepimiz öyleyiz." Kad*n ufak tefek, siyah saçl* ve üzgün görünümlü biriydi. Ama bir ba,kas*n*n korkusunu görebilecek kadar kendi d*,*na bakabilmi,ti ve bir hasta oldu(u için de, hiçbir hastane görevlisinin ula,amayaca(* bir ,eye dolays*z olarak ve an*nda ula,abilmi,ti. Yürekli biri, diye dü,ündü Deborah. Böyle bir ,eyi aç*kça söyledi(i için vurabilirdim ona. Ve birden, D ko(u,unun iyi yan*n*n ne oldu(unu anlad*: burada yapay kibarl*klar -ya da Dünya'n*n ak*l s*r ermeyen kurallar*na göre



ya,ama zorunlulu(u yoktu art*k. Körlük ya da var olmayan bir tümorden



kaynaklanan



a(r*l*



kas*lmalar



ortaya



ç*kt*(*nda, kimse ")nsanlar ne der?", "Cici k*z ol," ya da "Kuruntu etme," demeyecekti. Biti,i(indeki yatakta, taht*n* b*rakan )ngiltere Kral* VIII. Ed- ward'in gizli ilk kar*s* yat*yordu; buraya Sab*k Kral'*n dü,manlar* taraf*ndan gizlice getirilmi,ti (buras* bir Fuhu, Yuvas*'yd* ona göre). Hem,ire, Deborah'*n e,yalar*n* küçük bir gömme dolaba yerle,tirirken, kad*n -yata(*nda oturmu,, görülmez bir Ba,bakan'la stratejik bir tart*,ma yap*yordu- yüzünde bir ac*ma ifadesiyle kalk*p Deborah'*n yan*na geldi. "Bu günah yuvas* için çok küçüksün can*m. Hem hâlâ bakiresindir sen. Geldi(im



günden



beri



her



gece



bana tecavüz



ediyorlar." Sonra yeniden tart*,mas*na döndü. Deborah sizlerle?"



"Burda



diye



nerde



hayk*rd*



yaln*z



görü,ece(im



Lactamaeon'a



ve



onun



buyru(undaki varl*klara. Her ,eyin bir çaresi vard*r, diye yank*land* Yr. Taht*n* b*rakan ingiltere Kral*'n*n gizli kar*s* olmayan bu kad*n*n konuklar*n* buraya dolu,turmas*na ya da



fazla



dolu,turmas*na



izin



vermeyece(iz!



Yr



kahkahalarla ç*nlad*, ama Kuyu iyice yakla,m*,t*. "Ne o, refakatçi mi verdiler?" diye sordu doktor, soru soran gözlerle Deborah'*n yan*ndaki hastabak*c*ya bakarak. Hastabak*c* kuru bir sesle, "+imdi üst katta D ko(u,unda kal*yor," diye yan*tlad* ve sonra bu normal-görünümlü, bubi-tuzakl*, kibar bürodan d*,ar* att* kendini. "Pekâlâ, neler oldu?" Doktor Deborah'daki yitikli(i, korkuyu ve korkunun yüzüne yans*tt*(* h*rç*nl*k maskesini görmü,tü. Deborah oturdu ve karn*yla karn*n*n



a,a(*s*nda,



kolayca



uyar*lan



tümörün



bekledi(i alt k*sm*n*n üzerine kapand*. "Yapmak zorunda oldu(um bir ,eydi, o kadar. Kolumu çizdim biraz-o kadar." Doktor dikkatle ona bak*p, ara,t*rmaya ne denli içten bir biçimde haz*r oldu(unu gösterecek bir i,aret bekledi. "Göster bana," dedi. "Kolunu göster bana." Deborah utanc*ndan k*pk*rm*z* kesilerek kolunu s*y*rd*. "Vay can*na!" dedi doktor o tuhaf, aksanl* konu,ma tarz*yla. "Kocaman bir iz b*rakacak bu ! "



"Dans ederken bütün partnerlerim bunu görünce ürkecek." "Bir gün dans etmen, yeniden dünyada ya,aman hiç de olanaks*z de(il. Ba,*n dertte, bunu biliyorsun, de(il mi? Bu i,i yapmana neden olan her ,eyi bana anlatman*n zaman* geldi." Deborah



doktorun



hiç



de



kap*lmad*(*n* gördü; alay da



korkup



deh,ete



etmiyordu ya



da



insanlar*n onun sorununu ö(rendi(i an tak*nd*(* o yüzlerce



yanl*,



ifadeden



hiçbirini



tak*nmam*,t*.



Bütünüyle ciddiydi yaln*zca. Ve Deborah doktora Yr'yi anlatmaya ba,lad*. Bir zamanlar -,imdi dü,ününce garip geliyorduYr'nin tanr*lar* dostlar*yd* -gizli ve soylu bir biçimde yaln*zl*(*n* payla,*yorlard*.



Ondan



nefret



ettikleri



kampta; tuhafl*(* yüzünden y*llar geçtikçe daha çok yal*t*ld*(* okulda; yaln*zl*(* derinle,tikçe, Yr de gitgide büyümü,tü. Yr tanr*lar* koruyucu ruhlard* sanki; dünyan*n d*,*na ç*k*p bulu,abilece(i güleç yüzlü, ola(anüstü varl*klard*. Ama sonra bir ,eyler de(i,mi,, Yr bir güzellik ve koruyuculuk kayna(*ndan bir korku ve ac* kayna(*na dönü,mü,tü. Deborah yava, yava,



boyun e(ip arzular*ndan vazgeçmeye, ayd*nl*k ve huzur verici bir Yr'nin kraliçeli(ini b*rak*p krall*(*n karanl*k bölgelerinde hapsolmaya mahkûm olmu,tu. Ba,lang*çtaki yüksek takvim döneminde, tanr*lar*n aras*nda krall*k ailesinden biri olarak yer al*yordu, sonra gözden dü,mü,, ac*nacak bir hale getirilmi,ti. +imdi



iki



dünyan*n



ba,döndürücülü(üne, sövgüleriyle



dile



aras*nda dünyan*n



getirdi(i



gidip



gelmenin



Koro'nun



nefretine



ezgili



katlanmak



zorundayd*; Sansür'ün de buyru(una girip kölesi olmak zorunda b*rak*lm*,t*. Sansür'e Yr dünyas*n*n gizli tohumlar*n*n Yeryüzü'ne saç*lmas*n* önleme görevi verilmi,ti, çünkü bu tohumlardan bütün dünyan*n görünce ürkece(i bir delilik filizi f*,k*rabilirdi. Sansür her iki dünyan*n da tiranl*(*n* üstlenmi,ti. Bir zamanlar koruyucusu olan Sansür ,imdi onun aleyhine dönmü,tü. Art*k Yr'nin gerçekli(inin tek kan*t* ac*mas*zl*(*yd* Deborah'a göre. Çünkü bütün vaatleri yalan olan, yararlan ve ayncal*klan sonunda kötülük ve ac*ya dönü,en dünyadan hiçbir fark* kalmam*,t* Yr'nin. Güzel bir ,ey gereksemeye, gerekseme bask*ya ve bask* da tam bir zorbal*(a dönü,mü,tü.



"Ve bu krall*(*n kendine özgü bir dili var, öyle mi?" diye sordu doktor, o büyüleyici sözcükleri ve arkadan gelen içekapan*kl*(* hat*rlayarak. "Evet," dedi Deborah. "Gizli bir dil bu; aras*ra kulland*(*m ikinci bir gizleyici dil daj*a var -ama bu yaln*zca bir paravan asl*nda, bir aldatmaca." "As*l dili her zaman kullanam*yor musun?" Deborah güldü, saçma bir soruydu bu çünkü. "Bir ate,böce(ine ,im,ek çakt*rma gücünü vermek gibi bir ,ey olurdu bu." "Ama )ngilizce kullan*m*nda oldukça beceriklisin." ")ngilizce dünya için -dü,k*r*kl*(*na u(ramak ve nefret edilmek için kullan*lan bir dil. Yr diliyse, söylenmesi gereken ,eyleri söylemek için." "Peki resimlerini hangi dilde yap*yorsun -yani resmini tasarlarken )ngilizce mi dü,ünüyorsun, Erece mi?" "Yrece." "Afedersin," dedi doktor. "Bu dilini biz dünyal*larla de(il de kendinle ileti,im kurmakta kulland*(*n için biraz k*skan*yorum galiba."



"Sanat*m* her iki dilde de uyguluyorum," dedi Deborah, ama doktorun gözda(* ve ileti,imi vurgulay*,* gözünden kaçmam*,t*. "Süremiz doldu," dedi doktor kibarca. "Gizli dünyan* bana anlatmakla iyi ettin. +imdi yerine dönüp o tanr*lara, Koro ve Sansür'e, beni korkutamayacaklar*n* ve ne senin ne de benim, onlar*n gücü yüzünden çal*,mam*z* b*rakmayaca(*m*z* söylemeni istiyorum." )lk giz aç*klanm*,t*, ama Deborah hastabak*c*yla birlikte hastaneye do(ru ilerlerken, gün hâlâ yerinde duruyordu. Yr'den hiçbir y*ld*r*m ya da homurtu gelmiyordu. Son ko(u,un kap*s* da arkas*ndan kapand*.



Ö(le



yeme(i



servisine



ba,lam*,lard*.



Ko(u,un ba,hem,iresi de(i,mi,ti ve yeni ba,hem,ire, tahta ka,*k yerine metal ka,*k kullan*lmas*na izin vermi,ti. Say*mda iki ki,i eksik ç*km*,t*. Arama çabalan yo(unla,*rken, Doris ad*nda yeni gelen bir k*z gülmeye ba,lad*. "Herkes sakin olsun! Sakin olun!" Bir süre için, Deborah'*n duydu(u son Yeryüzü-sözcükleri oldu bunlar; bir zaman kaymas* olmu,tu. D



ko(u,unun



yöneticisi,



"Kendini



nas*l



hissediyorsun?" diyordu. Deborah konu,makta güçlük



çekti(i için, elleriyle havada bir ,ey çizdi -büyük bir dalga figürü. Görmekte de güçlük çekiyordu. "Epeyce korkmu, görünüyorsun," dedi adam. Dalga ses ç*karmaya da ba,lam*,t*. Bir süre sonra, adam*n sesini duydu yine. "So(uk kompresin ne oldu(unu



biliyor



musun?



Senin



için



bir



tane



haz*rlataca(*m. )lk ba,ta biraz rahats*zd*r, ama bir süre içinde kal*nca seni sakinle,tirebilir. Ac* vermez -merak etme." Bu sözcüklere dikkat et... ayn* sözcükler bunlar. Bu sözcüklerin ard*ndan gelen ,ey kand*rmaca ve... Tümörden apans*z gelen sanc*yla k*vranmaya ba,lad* Deborah. Ye(in bir korku duygusu patlak verili, ard*ndan



da



Yr'nin



bile



yaratmaya



gücünün



yetmeyece(i bir karanl*k olu,tu. Deborah



bir



süre



sonra



kendine



geldi(inde



uyu,mu, bir haldeydi. Bir yatakta yatt*(*n*, ç*plak gövdesinin alt*nda buz gibi so(uk, *slak bir çar,af*n serili oldu(unu ayr*msad*. Üzerine de bir ba,ka çar,af örtülmü, ve o da s*ms*k* gerilmi,ti. Sonra iki çar,af*n aras*nda dertop oldu(unu, gövdesini saran ba,ka çar,aflar da oldu(unu gördü. Ondan sonra da, her yan*n* s*lc*p solu(unu kesen ve onu s*ms*k* yata(a



bast*ran ba(lan ayr*msad*. Yap*lan ,ey her neyse, tamamlanmas*n* beklemedi Deborah... Bir süre sonra, sabah kadar berrak duyularla Kuyu'dan ç*kt* Deborah. Hâlâ tulumun içinde s*ms*k* sar*l*p



ba(lanm*,



durumdayd*,



ama



gövdesinin



s*cakl*(*yla çar,aflar* iyice *s*tm*,t*; çabalann*n *s* derecesini gösteriyordu sanki çar,aflar. Çekti(i ac* ve tulumdan kurtulma sava,*m*, kozas*n* *s*tmaya ve s*cakl*(*n onu bitkin dü,ürmesine yaram*,t* yaln*zca. Ba,*n* hafifçe oynat*nca harcad*(* çabadan yorgun dü,tü. Tek k*m*ldatabildi(i yeri ba,*yd*. Bir süre sonra, içeri biri girdi. "Kendini nas*l hissediyorsun?" "Evet..." Deborah'*n sesinde ,a,k*nl*k vard*. "Ne kadar zamand*r buraday*m?" "A,a(* yukar* üç buçuk saattir. Bunun standart süresi dört saattir, iyiysen yanm saat sonra ç*kar*nz seni." Adam d*,ar* ç*kt*. Deborah'*n eklemleri ba(lar*n yapt*(* bask*dan s*zlamaya ba,lam*,t*, ama gerçek hâlâ yerinde duruyordu. Deborah o en derin yerden hiçbir ac* duymadan ç*kabilmesine ,a,m*,t*. Çok uzun gelen bir süreden sonra, hastabak*c*lar gelip onu tulumdan ç*kard*lar. Onlar ba(lan çözerken,



Deborah içine sokuldu(u kozan*n yap*s*n* inceledi. Ensesinin alt*nda bir buz torbas*, ayaklar*n*n alt*nda da bir s*cak su ,i,esi vard*. Çaprazlama ba(lanm*, bir sürü ipin alt*na ve üstüne çar,aflar konarak bir mumya k*l*f* olu,turulmu,tu. Çar,aflar*n üzerinde de kal*n ve uzun ipler vard* ve bu ipler gö(sünün, karn*n*n ve dizlerinin



üzerinden



geçirilip



yata(*n



kenarlanna



s*ms*k* ba(lanm*,t*. Dördüncü bir ip de ayaklann*n çevresinde dü(ümlenip a,a(*ya uzat*lm*, ve yata(*n ayakucundaki demir çubukla ra ba(lanm*,t*. Sarg*lar gövdesini s*k*ca saran geni, çar,aflardan olu,uyordu; üç tane çar,af, beyaz ve *slak yapraklar gibi gövdesine dolanm*,t* ve içteki bir çar,af da, kollar*m gerip iki yan*na ba(lam*,t*. Deborah aya(a kalkt*(*nda güçsüz bir haldeydi. Yürümekte



güçlük



çekiyordu,



ama



dünya-kimli(i



yeniden olu,mu,tu. Giyindikten sonra yata(*na gidip yatt*. Taht*n* b*rakan )ngiltere Kral*'n*n gizli kar*s* olmayan kad*n onun haline pek üzülmü,tü. "Zavall* küçük fahi,e," dedi. "O doktorla yatmad*(*n için sana neler yapt*klar*n* gördüm! K*m*ldayamayas*n diye seni ba(lad*lar, sonra da doktor içeri girip sana tecavüz etti."



"Ne büyük bir ödül !" dedi Deborah ters ters. "Bana yalan söyleme! Taht*n* b*rakan )ngiltere Kral*'n*n gizli olmayan, kar*s* olmayan kar*,*y*m ben!" diye ba(*rd* Kral Kar*s*. Sonra hayaletleri ona do(ru ko,turdu ve kad*n, bütün soylu dedikodular*n*n ve çay sohbetlerinin bir parodisini olu,tururcas*na, onlarla çene çalmaya ba,lad*. Kibar biri oldu(u için de, çar,af*n k*vr*mlar*n*n incecik çizgilerini gitgide bulan*k görmeye ba,layan Deborah'* hayaletlerine takdim etti. "Ve bu da size bahsetti(im küçük sürtük." 8. "Sald*rgan... sald*rgan da ne demekV dedi Esther Blau rapora yeniden bakarak. Bu sözcü(ün de(i,mesini ya da bu sözcü(ü de(i,tirip onun duymak istedi(i güzel gerçe(i



anlatan



bir



sözcü(e



dönü,türecek



bir



ba,kas*n*n ortaya ç*kmas*n* umut ediyordu. Ayl*k rapor, k*sa ve resmi anlat*m*yla, sab*rl* olmalar*n* ö(ütlüyordu, ama içerdi(i gerçekleri anlamak hiç de güç de(ildi ve alt*ndaki imza da bir ba,ka doktorun, Sald*rganlar Ko(u,u yöneticisinin imzas*yd*. Esther hemen



hastaneye



bir



mektup



gönderdi.



Çok



geçmeden, Deborah'* ziyaret etmenin pek ak*ll*ca olmayaca(*n* belirten bir yan*t ald*.



Panik derecesinde bir korkuya kap*lan Esther Dr. Fried'e bir mektup yazd*. Deborah'* görmek için de(il, hastane bunun do(ru olmayaca(*n* söylemi,ti çünkü, ama Deborah'*n doktorlar*yla bu de(i,im konusunda görü,mek için oraya yeniden gidebilirdi belki. Gelen yan*t, dürüst bir insan*n güvence verme çabas*n* yans*t*yordu. O da sab*rl* olmalar*n* ö(ütlüyordu. Tabii, o ve kocas* gelme gere(ini duyuyorlarsa onlara bir randevu verilebilirdi, ama bir aksilik gibi görünen bu durum yüzünden kayg*lanmaya gerek yoktu. Esther, o yüksek ve çift parmakl*kl* yerden yükselen ç*(l*klar* hat*rlay*p ürperdi. Mektubu tekrar tekrar okuyup, örtük bir mesaj verircesine, üstü kapal* anlat*lan birtak*m noktalar*n yerlerini saptad*. Kendi korkusunun ya da Jacob'*n korkusunun, k*z*n*n ba,*na gelenleri etkilemesine izin vermemeliydi. Beklemeli, dayanmal*yd*. Sessizce, mektupla raporu ötekilerin yan*na kald*rd*. Bir daha da bakmad* onlara. "Acaba bir yinelenme düzeni mi var?" dedi Dr. Fried. "Önce bir gizini aç*kl*yorsun, sonra da öyle bir korkuya kap*l*yorsun ki, hemen kaç*p pani(ine ya da gizli dünyana s*(*n*yorsun. Yr midir nedir, i,te oraya."



"Benim sözcük oyunlanm* kullanmaktan vazgeçin," dedi Deborah ve k*sa bir süre kar,*l*kl* gülü,tüler. "Peki öyleyse, senin ,u ,oklann*n ritmini anlat bana." Dr. Fried hastas*na dikkatle bak*yordu. Bir zamanlar bir s*(*nak olan, sonra apans*z*n kararan ve ,imdi



de



Deborah'*n,



ya,am*n*n



birçok



gününü



gönüllerini ho, etmek için harcad*(* bir tiranl*k haline gelen bu dünya ilgisini çekiyordu. "Bir gün..." diye anlatmaya ba,lad* Deborah, "Bir gün, okuldan eve do(ru yürüdü(üm bir s*rada, Lactamaeon bana gelip, Üç De(i,im ve Bunlar*n Yans*t*c* Aynalar*, sonra da Ölüm, dedi. Yr diliyle konu,mu,tu ve Yr dilinde ölüm anlam*na gelen sözcük ayn* zamanda uyku, delilik ve Kuyu anlam*na da gelir. Bunlardan hangisini kast etti(ini anlayamam*,t*m, tik de(i,imin



tümör



sözümona



ç*kar*ld*ktan



sonra



arabayla eve dönerken gerçekle,ti(ini biliyordum ama. Aynas* da y*llar sonra gördü(üm k*r*k çiçekti. )kinci de(i,im, kampta utanç duymamd*, aynas* da on dört ya,*ndayken olan bir araba olay*yd*. Üçüncüsü kente ta,*nmakt*, aynas* da kehaneti gerçekle,tiren ,eydi. Bile(imi kesmem miydi, yoksa buraya gelmem miydi



bu, bilmiyorum, ama Lactamaeon'un sözünü etti(i ölüm buydu." "De(i,imlerin ikisi, bu tann m*d*r nedir, onun bildirmesinden önce oldu, de(il mi?" "Ama üçüncü de(i,imle aynalarda öyle olmad*." Ve Deborah ilk olay*n yazg*yla birle,erek, gizli dünyas*n*n dokusunu nas*l olu,turdu(unu anlatmaya ba,lad*. Tümör ç*kar*ld*(* zaman herkes çok sevinmi,ti. )nce ince çiseleyen bir ya(murun alt*nda, arabayla onu eve götürmü,ler ve yol boyunca gülü,mü,lerdi. Deborah araban*n arka koltu(unda aya(a kalk*p külrengindeki gökyüzüne ve insanlar*n paltolar*na s*k* s*k* sar*narak yürüdükleri *slak sokaklara bakm*,t*. Gerçeklik, ,ark* söyleyen annesiyle ne,e saçan babas*n*n oldu(u bu araban*n içinde de(il, bo,altt*(* ya(murla



kendini



tüketen,



bulutlu



ve



karanl*k



gökyüzün- deydi. Birden, bu karanl*(*n o anda oldu(u gibi sonsuza de(in de ya,am*n*n rengini olu,turaca(*n* dü,ünmü,tü. Y*llar sonra, kendi varl* (* ile dünya aras*nda ba,ka gerçekliklerin de tart*,mas* yap*ld*k* sonra, Lactamaeon bu bilinçlenme gününü ona hat*rlatm*,t*.



Daha hastaneye gitmeden önce gördü(ü bir dü, vard*: beyaz oda -imgelemindeki biçimiyle hastane odas*- h*zla biçim de(i: ren beyaz bir bulutun gezindi(i p*r*l p*r*l, masmavi bir gökyüzü gördü(ü aç*k bir pencere. Pencerede bir saks*, içinde de bir sardur vard*. "Görüyorsun," demi,ti dü,teki bir ses, "bir hastanede de çi*, ve güç vard*r. Ya,ayacaks*n ve güçlü olacaks*n." Ne var ki bu d(l birden hava karar*yor, pencereden gördü(ü gökyüzü kapkara kes yor ve bir yerlerden at*lan bir ta, saks*y* parçalay*p çiçe(i k*r*yor* Sonra bir ç*(l*k sesi geliyor ve korkunç bir ,eye ili,kin bir keha* olu,uyordu. Y*llar sonra, ac*-dilli bir resim ö(rencisi -tümüyle fa* l* bir Deborah- soka(a dü,üp k*nlan bir saks*n*n yan*ndan öyle geçip gitmi,ti. Toprak sa(a sola saç*lm*,t* ve k*rm*z* bir çiçek kök riyle sap* üzerinde boynu bükük bir halde duruyordu. Yan*nda du* Lactamaeon, Gördün mü -gördün mü? De(i,im gerçekle,ti, ayn* da i,te burada. De(i,im tamamland*, demi,ti. )ki de(i,im ve bu de simlerin iki aynas* ve sonra Imorh (ölüm, uyku ya da delilik gibi * lamlan olan sözcük; umutsuzlukla iç çeker gibi olu,turulan bir s< cük).



)kinci de(i,im, dokuz ya,*ndayken utanç içinde b*rak*lmas*} gerçekle,mi,ti. Üçüncü kez gitti(i yaz kamp*n*n ilk günüydü ve h! kendi kimli(iyle do(mu, olman*n haks*zl*k oldu(u biçimindeki d ,üncesiyle sava,t*(*ndan, onunla alay edip birlikte yürümeyi rede den iki k*z* ,ikâyet etmi,ti. Kamp yöneticisi ona sert sert bakm*, "Bu 'Pis kokulu Yahudilerle birlikte yürümeyiz...' sözlerini kim s(! ledi sana Claire mi, Joan m*?" Kamp*n ilk günü oldu(u için, Deborah k*z ö(renci sürüsü için adlan ve yüzleri kan,t*r*yordu. "Claire söyledi," diye yan*t vermi, Ancak Claire ça(nl*p geldi(inde ve bu sözleri söyledi(ini ,idde inkâr etti(inde, onun yaln*zca dinleyip ba,*yla onaylayan k*z oldu



nun,



konu,an*n



Joan



oldu(unun



aynmma



varm*,t*. "Claire böyle bir ,ey yapmad*(*n* söylüyor. +imdi ne diyecek bakal*m?" "Hiçbir



,ey."



Y*k*m



treni



yolunda



ilerliyordu.



Deborah sava,*l dan vazgeçmi,, ba,ka bir ,ey söylememi,ti. O gece, kampç*lar*n y lar sonra gençlik masumiyetlerine hüzün dolu bir özlem duyarak



d*klar*



kamp



ate,lerinden



biri



yak*lm*,t*.



Kamp



yöneticileri, "Aram*zda olan ve ac*ma uyand*rmak için dinini kullanarak günahs*z k*z çocuklar*n*n ba,*na dert açan bir yalanc* -aram*zda olan ve her türlü kötülü(e, her türlü onursuzlu(a tenezzül edecek biri," üzerine ate,li bir söylev vermi,ti. Ad vermeyece(ini söylemi,ti, ama kimden söz etti(ini herkes anlam*,t*. Birkaç gün sonra, yaln*z kalmay* ba,ard*(* bir s*rada, nereden geldi(i belli olmayan bir sesin, tatl*, gizemli bir t*n*yla, Onlardan biri de(ilsin sen. Sen bizlerden birisin, dedi(ini duymu,tu. Sesin nereden geldi(ini ara,t*rm*, ama bulamam*,t*; yapraklarla gün *,*(*n*n olu,turdu(u mozai(in bir parças*yd* bu ses. Art*k onlar*n yalanlar*yla sava,ma. Sen onlardan de(ilsin. Bir süre sonra, yeniden duymay* umut etti(i, kaybolmas*yla kederine keder katan sese y*ld*zl* gecenin içinde yeniden kavu,mu,, yan*nda yürüyen ki,ilerin duyamad*(* bu gür ses ,iirsel bir söylemle, Bizim ku,umuz olabilirsin, rüzgârla özgürce uçan. Yaban*l at*m*z olabilirsin, ba,*n* sallayan ve utanç duymayan, demi,ti. Utanç duymak ikinci de(i,imdi; ne var ki, tanr*lar*n ortaya ç*k*,*, sonradan Yr'ye dönü,en olu,umla



kurulan ilk ili,kiler, utanc* ikinci plana itmi,ti. Art*k dünyadaki



insanlar*n



nefreti,



incitmekten



çok,



birdenbire Yr'nin gerçekli(inin bir kan*t* haline geliyor ve Yr'nin aynas*nda yans*yordu; bir arabaya dolu,mu, insanlar*n seslendi(ini



aras*ndayken, duyunca,



birden



Anterrabae'nin



arabadakilerden



arabay*



durdurup onu indirmelerini istemek zorunda kal*yordu Deborah. Dünya, kampta saatler boyu onu elinde tutmu,tu, ama bundan böyle tutamayacakt*, çünkü Yr'nin dedi(i gibi, ba,ka bir yere aitti o. Üçüncü de(i,im, kente ta,*nmalar*yd*. Annesi bunun çok güzel bir de(i,iklik olaca(* kan*s*ndayd*. Sonunda, bir apartman dairesi olsa bile kendilerine ait bir evleri olacakt* ve Deborah ya,*t* olan arkada,lar bulacakt*. Eski evlerinden ayr*l*rken gülmü,tü Deborah, çünkü y*k*nt*y* yanlar*nda götürdüklerini biliyordu. Ölümcül ay*b* kentte daha da fazla dikkati çekecek, sorunlar daha aç*k bir hale gelecekti. Sonunda, Yahudi olmalar*na ba(lanan o eski nefret ve yaln*zl*ktan kurtulacaklard* gerçi ama eski yerdeki nefret art*k, bildikleri bir ,ey olmu,tu. Kentteki yeni küçümseyicilik ve yeni yaln*zl*k ise, onun ka- t*la,mam*, duygu dünyas*nda derin yaralar açm*,t*.



Bu kez ayna, bir ba,ka utanç biçiminde ortaya ç*km*,t*: bir beden e(itimi ö(retmeni, hantal oldu(u biçiminde a,a(*lay*c* bir yorum yaparak onu tak*mdan ç*karm*,t*. Ve Deborah ba,a,a(* Kuyu'ya dü,üvermi,ti. Üç gün boyunca, kendi ruhunun bile göremedi(i, kendi kulaklar*n*n



bile



duyamad*(*



bir



karabasan



içinde



gününün



hemen



ya,am*,t*. Sonra,



on



alt*nc*



do(um



öncesindeki bir ak,am, var olmayan tümörün var olmayan sanc*s*yla k*vranarak gitti(i dok- lordan eve dönüyordu. Anterrabae ve Lactamaeon'dan ba,ka, Sansür vc Koro da yan*ndayd*. Onlar*n çeli,kili istemleri ve sövgüleri aras*nda, her nas*lsa bir gün daha yitirmi, oldu(unu aynmsam*,t* birden. Anla,*lmaz bir biçimde zaman olgusu gene altüst olmu,, bir ba,ka zaman dilimine kaym*,t*, arkas*ndan da bir polis koval*yordu. Polis ona yeti,ti(inde ne oldu(unu sormu,tu; büyük bir korku içinde ko,arak bir ,eyden kaç*yordu Deborah. Polisi hiçbir ,ey olmad*(*na inand*rmaya çal*,m*, ve ondan kurtulmak için bir apartman*n içine dalm*,t*. Yeniden d*,ar* ç*kt*(*nda, a(*r, pes bir davul sesinin ritmine uyarak yürümeye



ba,lam*,t*. Geldi. Imorh sonunda geldi. Ard*ndan, sesin uzun ve sakin bir ritme ula,mas*yla, büyük bir dinginlik olu,mu,tu, çünkü sava,aca(* ya da kar,* ç*kaca(* hiçbir ,ey kalmam*,t* art*k. ),te,



üç



de(i,im



ve



üç



ayna,



hepsi



t*pk*



Lactamaeon'un söyledi(i gibi. "Ama hiçbir ,eyden emin olam*yordum. Aldat*lma konusunda çok hecerikliyimdir biliyorsunuz. Hatta Yr'deki adlar*mdan biri bu benim, Hep Aldat*lan." "Üç de(i,imden ikisi tanr*lar sana görünmeden önce gerçekle,ti(ine göre, bu tanr*lar*n durumu kavramakta geç kalmalar* onlar*n ne denli ak*ls*z olduklar*n* göstermiyor mu acaba? Seni yaln*zca senin dünya anlay*,*na uyum sa(lamak için mi aldat*yorlar acaba?" Doktor koltu(undan öne do(ru uzand*, Deborah'*n, kendisini tam anlam*yla yönlendirdi(ini dü,ündü(ü ,eyleri aç*(a vurmaktan bitkin dü,tü(ünü sezdi. Kendinden daha da gizli bir ba,ka dili kamufle eden gizli bir dil; gizli bir dünyay* perdeleyen bir dünya; ula,ma



zaman*n*n henüz gelmedi(i daha



derin



semptomlar* koruyan semptomlar, buna kar,*l*k hâlâ, hâlâ için için yanan bir ya,ama arzusu. Kar,*s*nda duran bu ,a,k*n görünümlü genç k*za, herkesin korkup



çekindi(i bu hastal*(*n ayn* zamanda bir uyum sa(lama biçimi oldu(unu söyleme iste(ini duydu. Bu gizli dünyalar -hepsi- diller, ,ifreler ve ba(*,lanma ça balan, karga,a ve korkunun egemen oldu(u bir dünyada, bir hayatta kalma arac*yd* onun için. "Biliyor musun... ak*l hastas* olman*n en kötü yan*, hayatta kalabilmek için a(*r bir bedel ödenmesi." "Hiç de(ilse kaç*k olmak belli bir yerde olmak demek." "Kesinlikle öyle, ama gene de bir topluluk içinde, ba,ka insanlarla birlikte oluyor bu." "Hay*r! Hay*r!" "Korkunç bir bedel ödeyerek, ait oluyorsun." "Burada kimseye ait de(ilim ben! Ne size ne de dünyaya.



Anterra-



bae



bunu



bana



y*llar



önce



söylemi,ti. Yr'ye aitim ben!" Ama Deborah, doktorun belki de biraz hakl* oldu(unun ayr*m*ndayd*. Kirpiklerinin perdesine s*(*n*p karanl*(a al*,t*ktan sonra, bir *,*k kar,*s*nda önce sak*nganl*kla aç*lan, sonra *,*(* biraz kör edici bulsa bile kapanmakta çok geç kalan bir göz gibi, o da zihnini sözcüklere açm*,t*. I,*k gelmi,ti i,te, hem de göz onu reddetti(i halde hiç y*lmadan gelmekte diretmi,ti. Görmemek için çok geçti art*k. Her



,eye kar,*n, D ko(u,unda hiçbir yerde duymad*(* kadar rahat ve ya,am*nda ilk kez tan*nabilir ve tan*mlanabilir bir ,ey -kaç*klardan biri- olarak duyuyordu kendini. Alt*nda durabilece(i bir sancak vard* art*k. Görü,meden sonra, Dr. Fried mutfa(a gidip kahve pi,irmeye koyuldu. Aynalar ve de(i,imler! Bütün insanlar*n gözleri çarp*t*c* aynalar de(il miydi zaten? i,te yine, daha önce de yüzlerce kez oldu(u gibi, bir insan*n gerçe(iyle bir ba,kas*n*n gerçe(i aras*nda kalm*,, bi* ki,ilerin aralannda sevgi ve y*llarca payla,*lm*, deneyimler oldu(u halde, birbirlerinden bu denli



farkl*



olmalanna



,a,*p



duruyordu.



Tümör



meselesiyle kamptaki Yahudi dü,manl*(*n*n ard*ndan, ak*l hastal*klar*n*n temelini olu,turan kötücül ve ölümcül yaln*zl*k ba,lam*, olmal*yd*; o zaman Esther'in gösterdi(i sevgi Deborah taraf*ndan tümüyle yeni ba,tan yorumlanm*,t*. K*z evlat kesinlikle lanetli oldu(una inan*yorsa, annesinin bunu bildi(ini, ona asl*nda sevgi yerine ac*ma sundu(unu ve gurur yerine ,ehit



edilme



mutlaka.



duygusunu



ta,*d*(*n*



dü,ünüyordu



Doktor fokurdamaya ba,layan kahveye bakarken, birden kendini biraz ya,l* ve güçsüz duydu. Anne müthi, bir kad*nd*. "Çekici... çekici ve her konuda ba,anl* olma gere(ini duyuyor," diye m*nldand* önündeki bo, fincana bakarak. "Rekabeti seviyor bence... Bask* yap*yor, ama içtenlikli bir sevgi de var... Ah!" Çocukluk ve gençlik dönemlerinde kulland*(*, kendi bildik anadilindeki bir sözcü(ü söyleyerek oca(a do(ru



at*ld*,



çünkü



kahve



kaynam*,,



ta,maya



ba,lam*,t*. Deborah, tamamen yaln*z kalabilece(i bir yerde olma özlemi içinde, ko(u,a döndü. Burada yaln*zl*k, belirsiz, kan,*k bir durumdu; bütün hastanenin, bütün katlar*n ve ko(u,lann dolu olmas*na kar,*n, hastalar*n hepsi birbirinden ayr* ya,*yordu. Haklar*nda bilgi edindi(i hastanelerin tümünde, dünyan*n hastaneler d*,*ndaki bütün topluluk ve s*n*flar*na üye olma konusundaki



savlannda



birbirlerinden



ayr*lan,



parçalanm*, hasta ordulan vard*. Onun ko(u,undaki hastalar*n kimisi, tümden devinimsiz, duyumsamaz bir hale



gelmi,ti.



Kimisi



de



Suikaste



U(ram*,



Sab*k-Ba,kan'm fahi,e olmu, Kar*s* gibi, kendine bir



sürü krall*k kurmu,tu ve t*pk* Deborah gibi, yeryüzüne özgü gerçekli(in s*n*rlar*na bile hiç yakla,m*yor gibiydi. Hastalar*n



ço(unda



bir



ba,ka



insan*n



zay*f



yanlar*n*n nerede yatt*(*n* ve ne denli büyük ve zorlay*c* oldu(unu neredeyse ilk bak*,ta anlamak gibi ola(anüstü bir yetenek vard*. Gelgelelim bu yeteneklerinin yan* s*ra, sanki içlerindeki öz-y*k*m gücü bu yetenekten korku- yormu, gibi, söz konusu bilgiyi bilinçli



olarak



kullanma



konusunda



da



tam



bir



yeteneksizlikleri vard*. Hepsine "uygar" olmalar*, kötürümlere gülmemeleri, sakatlara ta, atmamalar* ya da sokaktaki ya,l* adamlara gözlerini dikip bakmamalan gerekti(i ö(retilmi,ti elbette. Bu buyruklara uyuyorlard* gerçi, ama i, gözle görülmeyen sakatl*klara gelince, al*,k*n gözlerle hemen gizleri görüyor, uyumlu kulaklarla ak*ll* denen insanlar*n gizli yakar*,lar*n* duyuyor ve ac*mas*zla- ,*yorlard*. Ne var ki ac*mas*zl*klar*, kavray*,



ve



denetim güçlerini a,an



bir boyuta



ula,*yordu. Deborah hastabak*c*lardan birinin, geceler boyu baz*



hastalar*n



sald*r*s*na



u(rad*(*n*



görüyordu.



Sald*rganlar her zaman ko(u,un en hasta ki,ileri -ileti,im kurulamayan, "gerçeklik"ten uzak hastalar-



oluyordu. Ancak, hep ayn* adama sald*nyorlard*. Her zamankinden daha ,iddetli geçen bir kavgan*n ertesi günü bir soru,turma yap*ld*. Kavga herkese aç*k bir meydan sava,*na dönmü,tü; hem hastalar hem de görevliler yara bere ve kan içindeydi, bu yüzden ko(u, yöneticisi herkesi sorguya çekmek zorunda kald*. Deborah dövü,meleri izlerken, bir hastabak*c*n*n aya(*na tak*l*p dü,mesini ummu,tu, o zaman küçük bir aziz Augustinus* parodisi oynayabilir, sonra da, "Eh, ayak orada duruyordu, ama adam* onu kullanmaya zorlamad*m. )stenç özgürlü(ü var ne de olsa- istenç özgürlü(ü," diyebilirdi. Ko(u,



yöneticisi



kavga



konusunda



herkesle



görü,tü. Kimi hastalar kavgaya bula,mam*, olmakla övünüyordu; en sessiz ve en ç*lg*n- bak*,l* olanlar bile, kusursuz bir gurur gösterisi yapmay* ba,ard*lar ve bütün sorulara bilerek kar,* ç*kt*lar. "Nas*l ba,lad*?" diye sordu doktor Deborah'a. Bo, salonda Debo- rah'la ba, ha,ayd*lar. "+ey... Hobbs koridora girdi ve kavga ba,lad*. )yi bir kavga oldu hem; ne fazla gürültülüydü ne de fazla sessiz. Lucy Martenson'*n yumru(u Mr. Hobbs'*n dü,ünce ak*,*n* böldü ve Mr. Hobbs'*n aya(* Lee



Miller'*nkilere ula,t*. Ben de aya(*m* uzatm*,t*m, ama kimse onu kullanmad*." "Bak, Deborah," dedi doktor ciddi bir tav*rla -doktorun gözlerinde, bir ba,ka doktorun alamayaca(* bir yan*t* al*p mesle(inde büyük bir ba,âr* kazanma umudunu okuyabiliyordu Deborah- "Bana söylemeni istiyorum... Neden bu ki,i hep Hobbs oluyor da, McPherson ya da Kendon olmuyor hiç? Bizim haberimiz



olmadan



Hobbs



hastalara



kötü







davran*yor yoksa?" Ah, ,u umut! -onun için de(il, verece(i yan*t için; hastalar için de(il, gizli dü,ünde, s*radan bir ,eyden söz ediyormu, gibi, "Aa, evet, ben meseleyi hallettim," diyebilece(i an için beslenen ,u umut. Deborah bu ki,inin neden McPherson de(il de Hobbs oldu(unu biliyordu, ama doktorun yüzünde gördü(ü o ham ve tutku dolu umudun uyand*rd*(* ac*ma duygusu yüzünden bunu söyleyemezdi art*k. Hobbs zaman zaman kabala,*yordu gerçi, ama sorun yaln*zca bu



de(ildi.



Hobbs çevresinde gördü(ü



delilikten korkuyordu, çünkü kendi içinde olan bir ,eyin uzant*s*yd* bu delilik. )nsanlar*n gerçekte olduklar*ndan daha da deli ve tuhaf olmalar*n* istiyordu, o zaman



kendisini, kendi e(ilimlerini, da(*n*k dü,üncelerini ve gerçekle,memi, özlemlerini hastalar*n tam olarak geli,ip patlak vermi, delili(inden ay* * Aziz Augustinus (Î.S. 354-430) Bat* Kilisesi'nin ilk döneminin



ba,l*ca



ilahiyatç*s*.



Özellikle



insan



davran*,*n* belirleyen ve insan* eyleme yönelten ahlaki iti- lim olarak niteledi(i sevgi (amor) kavram* üzerinde durmu,tur, (ç.n.) ran s*n*n görebilirdi çünkü. Oysa McPherson, güçlü, hatta mutlu bir adamd*. Hastalann da kendisi gibi olmas*n* istiyordu ve kendisine ne denli benzerlerse o denli mutlu oluyordu. Durmadan onlann bu benzerli(i olu,turmas*n* istiyordu, ama hiç zora ba,vurmadan, incelikli ve gizli bir biçimde belli ediyordu bu iste(ini. Bu yönde ufac*k bir belirti gördü(ü zaman da sevinçle kar,*l*yordu bunu. Hastalar her zaman, adamlann her birinin gerçekten istedi(i ,eyi veriyorlard* yaln*zca. Ortada hiçbir haks*zl*k yoktu ve Deborah o günün erken saatlerinde, Hobbs'*n k*nk kol bile(inin, yaln*zca onun ak*l hastas* olarak ko(u,u boylamas*n* bir süre daha erteledi(ini anlam*,t*. Doktora bunlan söyleme iste(ini duydu ve "Hiçbir haks*zl*k yap*lm*yor," dedi. Doktora çok kapal* bir



anlat*m gibi gelmi,ti bu; ortada yata(a dü,en bir hasta, kaburgalan k*r*k bir ba,ka hasta, k*nk bilekli Hobbs, parma(* k*nk bir ba,ka hastabak*c*, gözleri morarm*,, yüzleri berelenmi, iki hem,ire vard* oysa. Gitmek üzere aya(a kalk- (I. Deborah'*n söylemek istedi(inden ba,ka bir



,ey



söylemesini



sa(layamam*,t*;



Deborah,



hayallerini y*kt*(* için doktorun ona öfke ve nefret duydu(unu anlam*,t*. Derken kap* aceleyle aç*ld* ve doktor kap*ya do(ru döndü. Yemek tepsisini salona getiren bir ba,ka hasta, Helene'd* gelen. Deborah doktorla birlikte salondayken ö(le yeme(i servisine ba,lam*,lard* demek. Bir an için, Helene'*n yaln*zca güne,li bir yer oldu(u için yeme(ini bu salonda yemek istemi, olabilece(ini dü,ündü Deborah, ama Helene'*n yüzüne bak*nca -yo, güne, için de(ildi bu. Doktor Hele- **e'a sert sert bak*p, "Kendi odana git, Helene," dedi. Helene, geriye do(ru tek ve zarif bir ad*m att* ve h*zl* bir kol hareketiyle birden tepsiyi Deborah'*n kafas*na f*rlatt*. Deborah onun o güzel, baleyi and*ran hareketine bak*p bu güzelli(e imrenirken, dünya ans*z*n infilak etmi,, sa(anak



halinde



s*cak



ve



sulu



yiyecekler



-karmakan,*k, parça parça ,eyler ve de bir par*ldayan



tepsi kenan- ya(d*rm*,t* ba,*na. Deborah dönüp ko(u, doktoruna bakt* ve adam*n korkuyla gerileyerek duvara yasland*(*n* gördü. Mesle(ini uygularken kulland*(* o sakin ses tonundan çok farkl* bir ses tonuyla, "Vurma bana Helene- vurma bana! Elinin ne kadar a(*r oldu(unu biliyorum!" diyordu doktor. Onun ç*(l*(*n*n hemen arkas*ndan, bir alay hastabak*c* içeri dolu,up güçlü kollar* ve gergin, korku dolu yüzleriyle balerinin üzerine çulland*. Helene bir harman dövme makinas*, adamlarsa bu(day taneleri gibi görünseler de, ufak tefek bir kad*n için bu kadar adam biraz fazlaym*, gibi geldi Deborah'a. Yüzünden ve saçlar*ndan damlayan pisli(in alt*ndan, "Güle güle Helene, o alt*l*ya gir bakal*m," dedi. ' "Ne dedin?" diye sordu doktor. Üstünü ba,*n* düzeltiyor, ayn* ,eyi yüz ifadesinde de yapmaya çal*,*yordu. "Dedim



ki,



'Relevez,



soufflé,



sürüklenip



götürülüyor'." Deborah, so(uk tulum için ta,*nan yata(*n sesini duydu. Doktor arka odalardan birinde ba,layan bir ç*(l*kla ilgilenmek için tela,la d*,ar*ya f*rlad*. Deborah



bir yerinin kanay*p kanamad*(*n* merak ederek, pislik içinde, tek ba,*na orada kald*. Geçirdi(i



heyecan



yüzünden,



üstünü



ba,*n*



temizlemek için bir hastabak*c* bulup banyoyu açt*rana de(in yar*m saat geçti. T*pk* her yerde oldu(u gibi, burada da sald*rganlar sald*r*ya u(rayanlardan üstün tutuluyordu. Ne de olsa dünyadan fazla kopmam*, ki,ilerdi sald*rganlar. Bütün bu olanlara sövüp saymay* kurdu Deborah. Helene'* sert bir biçimde sindirmi,lerdi gerçi,



ama



ona



önem



veriyorlard*;



onunla



ilgileniyorlard*. Kendisini Helene'*n ö(le yeme(inden ar*t*nca, yata(*na gitti. Yar*s*n* cam kenannda yatan bir hastan*n yedi(i yeme(i, so(umu, bir halde yata(*n*n üzerinde duruyordu. "Ye can*m," dedi yata(*nda oturan Sab*k Kral'*n Kar*s*, "daha sonra içinden ç*karacaklar nas*l olsa." "Hay*r..." dedi Deborah tepsideki türlüye bakarak, "O i,i çoktan yapt*m ben." Suikaste U(ram*,'*n Kar*s* ona sert sert bakarak, "Bak can*m, ,u halinle erkekleri hiçbir zaman tavlayamazs*n!" dedi. Kad*n, konferans*yla ilgilenmek için Deborah'a arkas*n* döndü ve Deborah birden Helene'*n neden içeri girip onu incitmeye çal*,t*(*n* anlad*. Bir saat



kadar önce, daha doktor onu ça(*rtmadan, Helene Deborah'*n yan*na gelip, oldukça anla,*l*r bir biçimde konu,arak bir mektupla birlikte gelen baz* resimler göstermi,ti ona. Helene tecrit odas*nda tutuluyordu, çünkü diledi(inde ona kemik k*rma gücü veren öfke ve ,iddetinden herkes korkuyordu. Ama o gün kap*s* aç*lm*,t*



ve



Deborah'*



görmeye



gitti(ini



kimse



farketmemi,, ya da ikisinin resimlere ili,kin küçük gizleri payla,malar*n* duymam*,t*. Helene bir süre ona resimlerdeki ki,ilerin kim oldu(unu tek tek anlatm*,, bir resme geldi(inde, "Bu k*zla üniversitede birlikteydik," demi,ti. Gerçek dünyada, bir karabasan biçimindeki o çorak ülkede duran ho, bir k*zd* bu. Sonra Helene resmi geri al*p Deborah'*n yata(*na uzanm*,, "Çekil git -yorgunum," demi,ti. Bunu söyleyen Helene oldu(u için, Deborah hiç kar,* ç*kmadan oday* terkedip koridora ç*km*,t*. Az sonra da bir hastabak*c* Helene'* orada bulup kendi odas*na dönmesini söylemi,ti. Deborah ,imdi, Helene'*n resmin uyand*rd*(* u- lanç ve ac*ya tan*k oldu(u için onu rezil etmek amac*yla sald*rd*(*n* anl*yordu. Sert yumruklarla bak*,lar*n ve aç*k saç*k sözlerin alt*ndan ans*z*n ortaya



ç*kan gizli k*r*lganl*(* art*k yans*tamas*n diye, bu aynan*n kirletilmesi gerekiyordu. "Filozof!" diye m*r*ldand* Deborah kendi kendine ve elini uzat*p kula(*n*n arkas*ndan bir yemek k*r*nt*s* ç*kard*. "+imdi, de(i,imlerimiz var, gizli dünyam*z var," dedi Dr. Fried, "peki o s*ralarda ya,am*nda ne gibi ,eyler oluyordu?" "Hat*rlamak zor; her yerde nefret var gibiydi -dünyada, kampta, okulda..." "Okulda da Yahudi dü,manl*(* var m*yd*?" "Yo hay*r, okuldaki nefret daha gerçek bir nefretti. Oradaki



nefret,



daha



mua,eret-derslerine-kar,*n



do(rusu



duyulan



güçlü,



adab-* ,iddetli



ho,lanmama duygusu, tamamen benim ki,ili(ime yönelikti. Ama ba,ta salt ho,lanmama biçiminde olan bu duygu, her seferinde etkin bir öfke ya da nefrete dönü,üyordu.



Bunun



nedenini



hiçbir



zaman



anlayamad*m. )nsanlar gelip bana, '...yapt*klar*ndan sonra,' ya da '...söylediklerinden sonra... seni art*k ben bile



savunmam...'



diyorlard*.



Yapt*(*m*n



ya



da



söyledi(imin ne oldu(unu hiç bilmiyordum. Evimizdeki hizmetçiler arka arkaya çekip gidiyorlard*, sonunda bit-



mek bilmez



bir alay yürüyü,üne dönmü,tü



bu



nerdeyse. Ve ben sürekli 'özür dilemek' zorunda kal*yordum, ama ne için ve neden oldu(unu hiç bilmiyordum. Bir keresinde, en iyi arkada,*ma selam verdi(imde, ba,*n* çevirmi,ti. Nedenini sordu(umda, 'Yapt*klar*ndan sonra ha?' demi,ti. Bir daha da benimle konu,mad* ve ben neler olup bitti(ini hiçbir zaman anlayamad*m." "Bu konuda baz* gerçekleri -senin yapma gere(ini duydu(un, ama arkada,lar*n* k*zd*ran bir ,eylerisaklamad*(*ndan emin misin?" "Durmadan



tahmin



etmeye,



dü,ünmeye,



hat*rlamaya çal*,*yorum. Ama hiçbir fikrim yok. Hiç yok." "Bu olay ne gibi duygular yaratt* sende?" "Bir süre sonra, yaln*zca bir karanl*k ve kaç*n*lmaz olan*n yaratt*(* ,a,k*nl*k kald*." "Kaç*n*lmaz olan*n yaratt*(* ,a,k*nl*k m*?" "Hiçbir yasan*n olmad*(*, yaln*zca gittikçe yakla,an bu korkunç y*k*m*n -Imorh'un- oldu(u bir dünyada, bu y*k*m*n o dünyay* karartmas* kaç*n*lmaz bir ,ey. Gene de -neden bilmiyorum- bu y*k*m*n yakla,mas* ve hiç



durmadan ummad*(*m yönlerden darbe yemek ac* veriyor." "Belki de yaln*zca bu dünyada hep ,oka u(rat*lmay* ve korkutul- may* bekledi(in için oluyordur bu." "Yani



aldatmacalar*,



kand*rmacalar*



ben



mi



yarat*yorum?" "Ama



aldatmacalar*



zorundayd*n,



de(il



mi?



kendin Yoksa



olu,turmak hiçbir



,eyi



anlayamazd*n." Deborah'*n gözlerinin önünde, yaln*zca sonunun gelmesini bekledi(i y*llar*na ili,kin bir an* canland*. Yahudi dü,man* kamptan al*nm*,t*, ama ya,am*n*n rengi belirlenmi,ti art*k; yaln*zca umutsuzluk gitgide koyula,*yordu.



Sürekli



tek



ba,*na



oturup



resim



yap*yordu, öyle diyorlard*, ama resimlerini kimseye göstermiyordu. Resim defterini bir kalkanm*, gibi s*k*ca tutarak gitti(i her yere götürmeye ba,lam*,t*. Bir keresinde, aylak aylak gülü,üp duran o(lanlarla k*zlardan olu,an bir gruptayken, defterin içindeki bir resim kay*p yere dü,mü,tü. O(lanlardan biri resmi yerden al*p, "Hey -nedir bu? Kim dü,ürdü bunu?" demi,ti. Çok say*da figürün yer ald*(* karma,*k bir resimdi bu. Grubun üyeleri birer birer resmin kendilerine ait



olmad*(*n* söylemi,ti: hay*r, benim de(il, benim de(il, hay*r, hay*r... s*ra bitene de(in. O(lan sonunda gene Deborah'a bakm*,t*. "Senin mi bu?" "Hay*r." "Aa, hadi can*m. )tiraf et." "Hay*r." Deborah çocu(a biraz daha yak*ndan bak*nca, ona yard*m etmek istedi(ini -resmin kendisine ait oldu(unu itiraf edip ötekilerin gül- mesiyle "cezaland*r*lmaya" raz* olursa, onu savunaca(*n*-anlam*,t*. O(lan ona iyilik etmek istiyordu, ama bunun Deborah'a nelere mal olaca(*n* bilmiyordu. "Senin mi?" "Hay*r, de(il." "Görüyorsunuz-" dedi doktora buruk bir sesle, "bana sanat*m* yads*tt*lar." "Ama anlam*yor musun, o çocuk bunu yapmaman için sana yalvarm*,, ötekilerin hiçbiri de gerçekte gülmemi,.



Sen



yaln*zca



onlar*n



gülmesinden



korkmu,sun. Yalan söylemenin nedeni yaln*zca sensin."



Deborah öfke ve korkuyla doktora bakt*. "Hep gerçe(i söyleyip bu u(urda ölmek gerekiyor demek! " Deborah



öfkeyle



yerinden



kalk*p



doktorun



masas*na gitti ve hepsinin görünürdeki suçlamalar*na yan*t olarak bir resim yapmaya ba,lad*; kabahati onda buluyormu, gibi görünen doktora, Koro'ya, onun bitmez tükenmez ho,nutsuzlu(una



ve



pek



çok insan*n



sözlerine yönelik bir yan*tt* bu. Bir süre öfke içinde resim yapt* ve i,ini bitirince resmi doktora uzatt*. "Öfkeyi aç*kça görebiliyorum, ama



aç*klaman



gereken baz* simgeler var burada. Taçlar... asalar... ku,lar..." "O



ku,lar



bülbül.



Çok



güzel



ku,lard*r.



Görüyorsunuz, genç k*z*n her türlü olana(* var, paran*n sat*n alabilece(i her türlü olanak, ancak, ku,lar onun saçlar*n* yuva yapmak ve o taçlar* süslemek için kullan*yorlar, kemikleriyle de asay* parlat*yorlar. K*z taçlar*n en güzeline, asalar*n en büyü(üne sahip ve herkes, ',ansl* k*z, ne çok ,eyi var!' diyor." Dr. Fried hastas*n*n korku içinde durmadan geriye çekilip kaçt*(*n* görüyordu. Ama yak*nda gidecek hiçbir yeri kalmayacak, kendi y*k*m*n* tasarlarken kendi kendisiyle



yüz



yüze



gelmek



zorunda



kalacakt*.



Deborah'a dikkatle bakt*. Deborah hiç de(ilse bu sava,*m* ciddiye al*yordu ,imdi. Eski duyumsamazl*(* yok olmu,tu. )çinde bir umudun ve bu umutla birlikte benzersiz bir co,kunun do(du(unu duyumsamaya ba,lad* doktor; içinden bir ses bu k*z*n sa(l*(*na kavu,mas*n*n hâlâ olanakl* oldu(unu söylüyordu. Doktor, Deborah bunu sezer de ona meydan okuyup kendisini sonsuza de(in Yr'nin gerçek oldu(unu kan*tlama



sava,*m*na



mahkûm



eder korkusuyla,



heyecan*n* yüzünden belli etmemeye çal*,t*. "Taç ve bülbüller! diyordu Deborah i(neleyici bir ses tonuyla. "Resmi



saklay*n,



ders



verdi(iniz



o



bilgili



doktorlar*n*za gösterebi lirsiniz onu. Çizgisel perspektifi anlamak için normal olman*n gerekmedi(ini söyleyin onlara." "Perspektifin türüne ba(l* bir ,ey de(il bu," dedi doktor. "Ama galiba bu resmi kendim için saklayaca(*m -içindeki yaratma gücünün, bu hastal*(a kar,*n geli,ip ürün verecek kadar büyük ve derin boyutlu oldu(unu bana hat*rlatmas* için." Deborah, Carla'n*n koridordan ç*k*p ona do(ru geldi(ini gördü(ünde, ko(u,ta yere oturmu, aylak



aylak Anterrabae'yle bulu,aca(* an* bekliyordu. "Hey, Deb..." "Carla? Burada öldü(ünü bilmiyordum." Carla çok yorgun görünüyordu. "Deb -nefretin hep hücrelerin içinde t*k*l* kalmas* can*ma yetti art*k. Sonunda sesim k*s*lana kadar ba(*rabilece(im bu yere gelmeye karar verdim." Birbirlerine bak*p gülümsediler. "D"nin hiç de "en kötü" ko(u, olmad*(*n*, yaln*zca en dürüst yer oldu(unu biliyorlard*. Öteki ko(u,lar*n korumalar* gereken bir "statüleri" ve sürdürmeleri gereken biçimsel bir uyumluluklar* vard*. Cehennem'in e,i(ine gelmi, ki,ilerin ,eytandan ödü kopuyordu; zaten cehennemin içinde olanlar içinse ,eytan özel biri de(ildi, yaln*zca ba,ka biriydi, o kadar. Dolay*s*yla, A ve B ko(u,lar*, yaln*zca küçük hastal*k belirtilerini f*s*lday*p yat*,t*r*c* ilaçlar*n* al*yor, büyük gürültülerden, aç*(a vurulan ac*lardan ve ,iddetli umutsuzluklardan



deh,ete



dü,üyorlard*.



Gerçi



Sald*rgan Kad*nlar Ko(u,u zaman zaman bir sandal gibi yalpal*yordu, ama hastalar* gizli delili(in karma,*k ve



güvenilmez



kendilerini.



ak*nt*lar*ndan



uzak



duyuyorlard*



Hastalar kimi zaman, birbirlerine bu hastaneye gelmeden önceki ya,amlar*n* anlat*yor ya da dedikodu yap*yorlard*. Yads*mak isteseler bile, i,siz güçsüz ve dünyayla bütün ba(lan kopmu, olanlar*n böyle bir e(ilimleri vard*. +imdi bu ki,ilerin dünyalar* ak*l hastala- r*yla doluydu ve bu dünya duvarlarla, ko(u,larla s*n*rlanm*,t*. "Daha önce nerdeydin?" "Crown Hastanesi'nde." "Jessie de orada kalm*,t*. Concord'da tan*m*,t*m onu." "Concord'un hangi ko(u,unda?" "Be, ve On Sekiz'de." "Yedi'de bir arkada,*m vard*. Oras*n*n tam bir t*marhane oldu(unu söylemi,ti." "Allah kahretsin, öyleydi ya! Hesketh diye bir ba,hekim vard*, kendisi hastalardan daha ü,ütüktü." "Hesketh...?" Koridorda kendinden geçmi, bir halde yürümekte olan Helene yanlanndan geçerken birden irkilmi,ti. "K*sa boylu, zay*fça biri miydi? Mavi gözlü, r'leri pek söyleyemiyor. Ba,*n* da bu ,ekilde yukan kald*r*r m*yd*?" "Evet, ta kendisi."



"Alçak herif! Mount Saint Mary'de dayak yemi,tim ondan." Helene konu,mas*n* sürdürürken, onlardan uzakla,*p yine o esrik haline döndü. Lee Miller dü,ünceli dü,ünceli kula(*n* o(u,turdu. "Mount Saint Mary... Hat*rlad*m... Doris de oradayd*; Doris Rivera." "O da kim?" "Aa, ufakl*k, sen gelmeden önce burdayd* o, ad*n* duydu(um



her



türlü



tedaviyi



tan*m*,t*



ve



bir



tahtakurusu kadar kaç*kt*. Burda üç y*l kald*." "Sonra nereye gönderdiler onu?" "Hiçbir yere. +imdi d*,arda ya,*yor ve bir i,te çal*,*yor." Kulaklar*na inanamam*,lard*. )nsan böyle bir ,eyi becerebilir miydi gerçekten? Bir ba,ar*dan -bu yerin bir amaç de(il araç i,levi yaparak, bir insana kazand*rd*(* bir ba,ar*dan söz edilebilir miydi gerçekten? Lee'yi soru ya(muruna tuttular ve sonunda Lee, "Dinleyin, Doris'i burda, "D" ko(u,undayken tan*m*,t*m, ama ba,ar* formülünün ne oldu(unu bilmiyorum ve burdan ayr*ld*(*ndan beri de görmedim onu. Bütün bildi(im, d*,arda oldu(u ve bir i,te çal*,t*(*. +imdi, Allah'*n belalar*, beni rahat b*rak*n!" dedi.



Hastalar



arkalar*na



dönüp



salona,



banyoya,



koridorun öbür ucuna ve yataklar*na do(ru da(*l*p gittiler. Ak,am geceye dönü,tü. Suikas- te U(ram*,'*n Kar*s*, ayl*k özgürlü(e kaç*,lar*ndan birine kalk*,t* gene -pald*r küldür, körü körüne, yemek tepsileri topland*ktan sonra kapat*lan ko(u, kap*s*na do(ru att* kendini. Deborah ayakta duruyor, Koro'nun ezgilerinde hatalar*n*n bitmez tükenmez öyküsünü dinliyordu. U(ultunun tam ortas*nda Anterrabae hayk*rd*: Bak bakal*m d*,ar* ç*k*p ya,ayabilecek misin hiç! Bak bakal*m d*,ar* ç*k*p çal*,abilecek misin ve bir insan olabilecek misin hiç! Bu gözda(*n*n verdi(i korkudan Deborah'*n ba,* döndü. D*, dünya ve bu dünyadaki varl*klar, sanki hiç onlarla ayn* masalarda yemek yememi, ya da onlar*n ölümlü ve anla,*lmaz ya,am süreçlerine hiç kat*lmam*, gibi yabanc* geliyordu ona. Öykünmeyi beceremedi(i bütün o basit-görünü,lü eylemler, gene derinliksiz bir biçimde, bir sessiz film dizisi gibi gözünün önünden geçti: genç k*zlar*n selamla,malar*, birlikte yürümeleri, hiç korku duymadan okula gitmeleri; güzel k*zlar*n flört edip evlenmeleri. Akl*na Helene ve onda güzel bir okul



arkada,*n*n resmini görüp anlayan yüzü yok etme iste(i uyand*ran o korkunç ezinç geldi. Sen onlardan de(ilsin\ diye hayk*rd* Lactamaeon Yr'den, onu korumaya çal*,arak. Bütün



öteki



anneler



küçük



k*zlar*yla



gurur



duyuyorlar! diyordu Koro, i,ler her zamankinden kötü gitti(inde kuland*(* o öfkeli ve alayc* ses tonuyla. +u



senin



ünlü



doktorun



sayesinde



burdan



kurtulacaks*n ha! diye kükredi Sansür. Durmfldan gizleri anlat*p sonsuza dek güvenlik içinde olabilece(ini mi san*yorsun? Ölümden ba,ka ölümler -daha kötüleride vard*r. Gözlemek ve gizlenmek zaman* ,imdi... diye f*s*ldad* Idat, ender olarak ortaya ç*kan ve Gizleyici denen tanr*. Deborah, ard* arkas* kesilmeyen çeki,melerin ve bir görünüp bir kaybolan tanr*larla Koro üyelerinin yüzleri aras*ndan, bir karikatür gibi derinliksiz, perspektifsiz bir biçimde koridorda yürümekte olan McPherson figürünü gördü. Ona seslenece(im -yard*m isteyece(im, dedi hepsine



birden.



Haydi



seslen,



diyerek



güldü



Anterrabae, Dene bakal*m. Sonra da yan*k kokulan saçarak Deborah'*n yan*ndan geçip gitti. Aptal!



McPherson



Deborah'*n



yan*ndan



geçiyordu.



Birazdan uzakla,m*, olacakt*. Deborah ona yakla,t*, ama konu,amad*. Bir elini hafifçe oynatarak onun dikkatini çekmeye çal*,t*. McPherson göz ucuyla ona bak*nca,



Deborah'*n



bak*,*ndaki



heyecan



ve



gerginlikten garip bir biçimde bükülmü, elinin tuhaf, neredeyse kas*lmay* and*ran hareketleri dikkatini çekti. Ve Deborah'a do(ru döndü. "Deb?... Ne var?" Deborah konu,am*yordu. Gövdesini ve elini hafifçe k*m*ldatman*n d*,*nda ba,ka bir ,ey yapamad*, ama McPherson onun panik için de



oldu(unu



anlam*,t*.



"Bekle,



Deborah,"



dedi



"Mümkün oldu(u kadar çabuk dönerim." Deborah



beklemeye



ba,lad*.



Öteki



duyulan



körelirken, korkusu gitgide büyüyordu. Art*k her ,eyi bulan*k görüyor, kulaklar* güçlükle i,itiyordu. Dokunma duyusu da kaybolmak üzereydi, bu yüzden kendi teni ve



giysileriyle



temas*



somutlu(unu



yitirmeye



ba,lam*,t*. Yr'den gelen m*r*lt*lar sürüyordu. Bir süre sonra, Kuyu'nun bir eter- kloroform kar*,*m*n* and*ran a(*r, pis kokusuna insan kokusu kan- ,*nca, bu insanlar* görmeye



çal*,mas*



gerekti(ini dü,ündü



Deborah. Her ,ey bembeyazd* -hem,ireler gelmi,ti herhalde, ya da kar ya(*yordu. "Deborah. Beni duyabiliyor musun?" McPherson'*n sesiydi bu. Gerilerden bir ses, "Bunlann hepsine ne oldu bu gece?" diyordu. McPherson hâlâ onunla konu,maya çal*,*yordu. "Deb -korkma. Yürüyebilir misin?" Deborah



düzgün



yürüyemiyordu.



Ayaklann*



sürümeye ba,lay*nca birisi onu tutmak zorunda kald* ve Deborah bu ki,iye yaslanarak sürüne sürüklene koridorun sonunda onu bekleyen aç*k tuluma do(ru yürüdü. Neredeyse gönül borcu duyarak tulumun üzerine çöktü ve *slak çar,af*n ilk so(uk ,okunu duyumsamad* bile... Uzun bir zaman sonra kendine geldi, bir süre soluk al*p verdikten ve kendi soluk al*p veri,ini dinledikten sonra, uzun uzun içini çekti. Yan* ba,*ndan gelen bir ses, "Deb? Sen misin?" dedi. "Carla?" "Evet." "Ne oldu?"



"Bilmiyorum,"



dedi



Carla,



"ben



buran*n



yabanc*s*y*m, ama bu gece bütün ko(u, ç*ld*rmaya ba,lad* besbelli." "Ba,lad* m*?" K*sa bir süre gülü,tüler. "Kaç saat oldu?" dedi Deborah. "Hemen benim arkamdan kriz geçirmi,sin. Yan odada Helene yat*yor, Lena da orda ve Lee Miller da histeri krizi geçiriyor." "Gece vardiyas*nda kim var?" "Hobbs." Carla'n*n sesindeki ho,nutsuzluk apaç*kt*. "Ke,ke McPherson olsayd*." Yava, yava, gerçek dünyan*n içeri girmesine izin vererek bir süre söyle,tiler; birbirleriyle konu,maktan zevk al*yorlard*, ama birazc*k da olsa, dost olduklar*n* itiraf etmeye ikisinin de cesareti



yoktu.



Carla,



Helene'Ia



doktorun



seanslar*ndan birini nas*l dinledi(ini anlatt*. Helene'*n sald*rganl*(*ndan ötürü seanslar* ko(u,ta yap*l*yordu. "Sessizlik korkunç bir ,ey," dedi Carla. ")htiyar Craig, Helene'*n sessizli(ine daha fazla dayanamad* ve kendi kendine konu,maya ba,lad*. Çok geçmeden, sesini yükselttikçe yükseltip sinirlenmeye ba,lad*. Helene'*n her an, 'Sakin olun, doktor; ben buraya size yard*m et-



mek için geldim, demesini bekledim. Doktor odadan ç*kt*(*nda, t*pk*... t*pk* bizlerden biri gibi görünüyordu!" Tamamen kendine gelmi, durumda olan Deborah gerinmeye ba,lad* ve ayaklar*yla ayak bileklerindeki kan dola,*m*n*n engellenmesinden gelen, art*k iyi bildi(i kemik a(r*s*n* duyumsad*. Biti,i(indeki yatakta yatan Carla'n*n devinimsiz mumya tümse(ini de görebiliyordu. "Deborah... Deb... Ne oldu(unu biliyorum -bize neler oldu(unu." "Ne?" dedi Deborah, bunu gerçekten ö(renmek isteyip istemedi(ini bilmeden. "Doris Rivera." Deborah'*n içinde bir yerde, korkunç bir sanc*, yeni ortaya ç*kan ama art*k tan*d*(* ve Yrece sözcüklerle tan*mlamaya ba,lad*(* bir sanc*, çok eski ve korkutucu bir sözcü(ü -Gerçek- kamufle eden hir sanc* ba,lad*. "Hay*r, sorun bu de(ildi." "Evet, buydu," dedi Carla, söyledi(ine gitgide daha çok inanarak, "Doris iyile,ip burdan ç*kt* ve ,imdi bir i,i var. Ve biz korkuya kap*ld*k, çünkü bir gün... 'iyile,mek' ve dünyaya kat*lmak zorunda kalabiliriz; çünkü bir gün bize o kap*lan açabilirler, ,eye aç*lan kap*lar*...



dünyaya." Carla'n*n sesi, kap*ld*(* ürküyle b*çak gibi kesiliverdi. Devinimsiz beyaz k*l*f*n içinde, Deborah'*n yüre(i h*zl* h*zl* atmaya ve midesi kas*lmaya ba,lad*. +iddetli bir



biçimde



titriyor,



titremesi



bütün



gövdesine



yay*l*yordu. Tanr*m, diye dü,ündü, eskiden dünyada nas*lsam ,u anda da öyleyim -içi yanarda( olan devinimsiz bir da(. "Cehenneme



kadar



yolun



var!"



diye



ba(*rd*



Carla'ya. "S*rf annen deliydi ve kendini öldürdü diye, deli olmak için benden daha çok bahanen oldu(unu san*yorsun!" Biti,i(indeki yataktan güçlükle al*nan bir solu(un sesini duydu. Ok hedefine ula,m*,t*, ama ac*mas*zl*(* onu koruyamam*,t* hiç. Ba,*n*, ensesine gerçeklik gibi bask* yapan buz torbas*n*n üzerine s*k*ca bast*rd*. Derken, tepelerindeki *,*k yand*, kendilerini bu göz kama,t*r*c* *,*ktan korumak için gözlerini k*rp*,t*rd*lar. "+öyle



bir



bak*yorum,"



dedi



Hobbs.



Gelip



Deborah'*n ,aka(*ndan nabz*na bakt*. "Hâlâ çok gergin," dedi arkas*ndan odaya giren hastabak*c*ya. "Bu da öyle," dedi Carla'n*n yan*nda do(rulurken. Adamlar d*,ar* ç*kt* ve *,*k söndü.



Deborah utanç içinde, ba,*n* Carla'n*n yata(*ndan ba,ka bir yana do(ru çevirdi. "Et pi,mi, mi acaba?" dedi Carla ac* bir sesle. "Hay*r pi,memi,, bir yirmi dakika daha pi,sin." "Biz onlardan de(iliz," diye m*r*ldand* Deborah. Yr'nin avutucu- lu(u bu yeni ba(lamda neredeyse bir ,ok etkisi yapm*,t*. "Carla..." Sözcükler a(z*ndan güçlükle ç*k*yordu. "Söylediklerim için özür dilerim. Asl*nda kendime söyledim onlar*, sana de(il. Seni üzmek - daha kötü hasta etmek- istemedim." Bir süre sessizlik oldu; duyduklar* tek ses soluk al*p veri,leriydi. Sonra Carla, Deborah'*n beklentisinin tam tersine, hiç de kin dolu ya da kibirli olmayan bir ses tonuyla, "Benim hastal*(*m... a(z*na kadar dolup ta,m*, bir bardak, senin küçücük damlan ta,an k*sm*n içinde çoktan eriyip gitti," dedi. "Doris Rivera'yla ilgili sözlerin belki de... do(ru." Kemiksi-gerçek ac*t*yordu, ama bu kez biraz daha az ac* vermi,ti. "Biliyorum." Deborah sava,maya



gerçeklikle, ba,lad*.



koparmaya u(ra,t*.



tulumla



A(lamakl*



ve



sorularla



halde



ba(lar*n*



"Ne var?" diye sordu Carla karanl*(*n içinden. ")stesen beni k*rabilirdin -ama k*rmad*n!" Ve Deborah,



Carla'n*n



neden



onu



esirgedi(ini



anlayamad*(* için, dondurucu, kat*ks*z bir deh,et içinde tir tir titreyip di,lerini s*karak öylece yatt*. 10. Blau'lar ak,am yeme(ine oturmu,lard*. Esther yorgun, Jacob da k*zg*nd*. Bir rapor daha gelmi,ti ve bu kez raporu Jacob da okumu,tu. Her zamanki gibi, genel ve yans*z bir anlat*m vard* raporda, ama Jacob'a çok sevdi(i k*z*n*n içinde gizli olan birtak*m nefretlerin, öfkelerin ve korkular*n patlak verdi(ini söylüyor gibi gelmi,ti. "Daha yo(un bir koruma" uygulamas*na geçirilmi,ti k*z*. Bunun Deborah için ne demek oldu(unu bilmiyordu. )ç gözü yaln*zca o yüksek, demir parmakl*kl* ve tel örgülü yeri görüyordu; iç kula(* yaln*zca



binan*n



yukar*lar*ndan,



"sald*rganlar



ko(u,u"nun oldu(u kattan gelen ve geceler boyu uykusunu kaç*ran o t*marhane ç*(l*(*n* duyuyordu. ),te o kata, o ç*(l*(a götürmü,lerdi Debby'sini. Esther gerçe(i sonsuza de(in Jacob'dan saklamayaca(*n* anlam*,t*. O güne de(in hep kaçamak konu,mu, ve raporlar* gizlemi, ya da de(i,tirerek okumu,tu. +imdi



durumu Jacob da biliyordu ve Esther yeni ko(u, yöneticisinin yans*z olmas*na özen gösterilmi, sözlerini yineleyerek onu yat*,t*rmaya çal*,man*n ötesinde bir ,ey yapamazd* art*k. "Baz* yönlerden daha iyi bir durumda oldu(unu söylüyorlar," diye bir aç*klama yapt* Esther, ama Jacob ona inanmam*,t*; Esther söyledi(ine kendisinin de gerçekten inan*p inanmad*(*n* bilmiyordu. Yemekte Suzy'nin hat*r* için raporu unutmaya çal*,t*lar, ama her ikisi de, tekrar tekrar ayn* konuya dönüp Suzy'nin ba,*n*n üzerinden ya da sa(*ndan solundan uzanarak, bir çe,it ,ifreyle kayg*lar*n* dile getirmeye ba,lad*. Ne,eyle yeme(ini yiyip gevezelik eden



küçük



k*zlar*n*n,



birbirlerini



görmelerini



engelleyen bir sis gibi her yanlar*ni saran bu s*k*nt*l* havan*n nedenini bilip bilmedi(ini anlayam*yorlard*. Ama biliyordu Suzy. Sorun Debby'di. Her zaman Debby'di. Bir an, kendisi hastalan*p evden uzakla,sa,



böylesine



belirgin



bir



biçimde



ac*



çekmelerine neden olabilir miydi acaba, diye dü,ündü Suzy. Birden, böyle bir ,eye kalk*,maya cesaret edemeyece(ini anlad*; kaybederdi o -neredeyse kesin bir biçimde. Bu ba,ar*s*zl*(* ilk ve son kez olarak



kan*tlama iste(inin verdi(i korku, böyle bir ba,ar*s*zl*(* öngörmenin verdi(i suçluluk duygusu ve herkesin ondan daha çok sevdi(i Debby'ye kar,* duydu(u öfkeyle, bir annesine bir babas*na bakt* ve "Pekâlâ! Ölüsü bir hende(in içinde yatm*yor! Doktorlar* var, ilaçlar* var. Neden herkes zavall*, zavall* Debby diye dövünüp duruyor?" dedi. Öfke içinde masadan kalkt*, ama kalkmadan önce anne ve babas*n*n yüzlerindeki kederi görmü,tü. Carla salonda Deborah'*n yan*na oturmu,, özenle sigaras*n*



içiyordu.



So(uk



görünü,lü



yeni



ba,hem,irenin yeni kurallar*na göre, sigara içmek isteyen hastalar ancak koridorda ya da salonda, her biri hem,irelerden ya da hastabak*c*lardan birinin "özel" denetimi alt*nda yapabiliyordu bunu. )ki hafta boyunca koridorda ve odalarda sürekli olarak "Sigara! Sigara!" ç*(l*klar*



yank*lanm*,



ve



görevliler



iyice



bezgin



görünmeye ba,lam*,t* Carla, koridorun sonundaki yatakhaneden ç*k*p demir parmakl*kl* ko(u, kap*s*na giderek, "Sigara, lütfen," demi,, sonra Deborah'a dönüp göz k*rparak, "Onlarla birlik olam*yorsan, sava,," demi,ti ve oturup zaman*n geçmesini beklemeye ba,lam*,lard*.



Deborah D ko(u,undaki ilk günlerinde, salt ak*l hastanesi -sald*rganlar ko(u,u- olgusunu dü,ünerek, zihninde



kendi



durumunu



bir



dram



biçimine



dönü,türebiliyordu. Zihninde görkemli, parlak görüntüler olu,turuyordu bu dram. Gerçeklik ise, fiziksel aç*dan daha büyük bir güvenlik vaadi sunmu,tu gerçi, ama gerçekli(i ya,amak, hastal*(*n kendisi kadar bitimsiz bir can s*k*nt*s*na katlanmak demekti. So(uk koridorun dö,emesindeki çatlak say*s*, enine on dokuz, boyuna (ek yeriyle birlikte) yirmi üçtü. Deborah ko(u, dünyas*nda oldu(u zamanlarda, koridordaki duvar süslerini izleyerek bir a,a(* bir yukar* geziniyor, koridorun geni,ledi(i ve "hol" denen yerde, sonra salonun içinde ve çevresinde dola,*yor; oradan da hem,ire odas*na do(ru yürüyor, sonra ön taraftaki banyoyu, tecrit odalar* bö lümünü,



yatakhaneleri



(yatakhanelerde



dola,mak



yasakt*) ve arka laraftaki banyoyu geçip koridorun öteki ucuna var*yor ve dönüp ayn* Iura yeniden ba,l*yordu. Yürüyecek



kadar



gerçek



bir



varl*k



olmad*(*



/.amanlardaysa, yata(*na uzan*p yat*yordu. Tavan*n eninde ve boyunda, ses geçirmeyen kare biçimli bölmelerin aras*nda on dokuzar iane yiv vard*.



Deborah kimileyin hem,ire odas*n*n yak*nlar*nda ayakta duran ta,ç*l kad*nlara kat*l*yor, bir ,eylerin olmas*n* ya da olmamas*n* bekliyordu. Delili(in getirdi(i



can



s*k*nt*s*, uçsuz bucaks*z bir çölü



ça(r*,t*r*yordu; öyle ki, herhangi birinin öfkesi ya da iizüncü bir vaha yarat*yordu sanki. Ara s*ra ya,anan k*sac*k dostluk anlar* da, bu çöle ya(an bir ya(mur gibiydi



ve



bu



anlar



numaralan*yor,



say*l*yor,



bitmelerinden çok sonra bile hat*rlan*yordu. ),te Carla özenle sigaras*n* içerken, ikisi böyle bir ya(muru tad*yorlard*. "Bir



f*rsat*n*



buldu(umda,



senin



bir



portreni



yapaca(*m," dedi Deborah, Carla'n*n sigaras*n*n duman*n* izleyerek. Carla Deborah'*n sözlerinden, onun hem kalem hem de kâ(*t çal*p; saklamay* ba,ard*(*n* anlam*,t*. Ön taraftaki banyoya giden so(uk su borusunun arkas*nda duruyorlard*. Küvetlerin bulundu(u arka bölüm hep kilitli tutuluyor, yaln*zca kullan*laca(* zaman aç*l*yordu ve ancak bir hastabak*c*n*n gözetiminde kullan*labiliyordu. Deborah bunu aç*klamaya ha,lay*nca Carla onun ima etti(i ,eyi anlad*. "Portre yapmak için kâ(*t gerek," dedi Carla.



"Do(ru." "Ne çe,it bir resim olacak bu?" "Suluboya. Epeyce su kullanmam gerekecek." Carla anlad* ve gülümsedi. "Resmi yapmaya ba,lay*nca, kâ(*d* dayamak için de bir ,ey gerekecek." Carla bununla, bir kitab* oldu(unu ve kolay bulunacak bir yere saklad*(*n* söylemek istemi,ti. Hastalar



ellerinden



geldi(ince,



birbirlerinin



ya,amlar*n* dakikas* dakikas*na bilen mahkûmlara, rahibelere, ak*l hastalar*na ya da uzak ve küçük kabilelere özgü birtak*m ,ifreleri, gizli söylemleri kullanmaktan büyük bir zevk al*yorlard*. Hiçbir ,ey anlamadan onlara bakan hastabak*c*lar*n önünde yapt*klar* bu söyle,ilerle, zaman zaman aralar*nda küçük ba(lar olu,turmaya ba,l*yorlard*. Helene da ara s*ra Deborah'la Carla'ya kat*l*yordu, ama hemen korkuya kap*l*p öfke gösterilerine s*(*n*yordu. Ko(u,un en k*demli hastas* olan Lee en konu,kanlar*yd*. Aralar*nda hiç birlik, ba(l*l*k ya da cömertlik olmasa bile, en az*ndan ortak gizleri vard*. "O portreyi hemen ,imdi yapabilmeyi isterdim," dedi Deborah; yasaklanm*, ,eylere sahip olma iste(ini sesli olarak belirtmi,ti. Kâ(*da izin vard*, ama kur,un ya da



dolma kalemler silah say*l*yordu ve bir hastabak*c*n*n gözetiminde



kullan*lmad*kça



ko(u,ta



bulundurul-



malar*na izin verilmiyordu. "Saç*m* y*kamam gerekiyor mu?" diye anla,*lmaz bir ,ey söyledi Carla. Bu ,ifreli sözleriyle, her ikisinin de saç y*kamak için izin istemeleri öneriyordu. îlk önce Carla izin isteyecek ve kocaman, güzel bir lavabosu olan arka banyoyu kullanacakt*. Banyoda en az üç görevli olmadan lavabolar* ayn* anda birden fazla hastan*n



kullanmas*na



izin



verilmedi(ine



göre,



Deborah da ön banyoya geçip hastabak*c*ya küvet bölümünü açt*rarak onun ilgisini ba,ka yöne çeker, böylece hazinesine kavu,abilmek için gerekli zaman* yaratabilirdi. "Saçlar*m kirli gibi," dedi Deborah. ")ster be(en, ister be(enme." "Te,ekkür ederim," demek istiyordu. Planlan iyi yürüdü. Ö(le yeme(i saati geldi(inde, yasak kur,un kalem eski bir lastik bantla Deborah'*n yata(*n*n



alt*ndaki



yaylar*n



dördüncüsüne



tutturulmu,tu. +imdi yemek tepsilerinin da(*t*lmas* beklenecekti. Sonra yeme(in bitmesi beklenecekti. Sonra vardiya de(i,imi beklenecekti. Sonra ak,am yeme(i



beklenecekti.



Sonra



yat*,t*r*c*



ilaçlann



verilmesi beklenecekti. Sonra da yatma vaktinin gelmesi beklenecekti. Dr.



Fried



bir



kongreye



gitmi,ti,



dolay*s*yla



Deborah'*n günlerini bölecek terapi seanslar* bile yoktu ,imdi. Deborah beceri i,li(ine girebilir ve sabahlan "D" ko(u,u hastalar*yla birlikte oraya gidebilirdi gerçi, ama bunu yapmad*. "Bir ,eyler yapmay*" b*rakm*,t* art*k. Kimi zaman, Taht*n* B*rakan'*n Kar*s*'n*n yata(*n* kendine siper alarak yere oturup eskizler çiziyordu. Zaman



zaman,



Koro'nun



suçlamalan,



Sansür'ün



despotlu(u, tanr*lann kurnazca iftiralar* ve Yr'nin dalkavukluklanyla



da



kar,*



kar,*ya



kal*yordu.



Ama



cezaland*nlma ve tövbe etme süresi dolduktan sonra, geriye yaln*zca yemeklerle, uykuyla, kula(*na çal*nan bir iki sözcükle, bir hastan*n öfke kriziyle, bir öyküyle ya da bir ba,ka hastan*n öfkeli sanns*yla bölünen, bitimsiz bir zaman*n geçmesini beklemek kal*yordu. Deborah zaman* bölen bu olgulan ilgisiz bir biçimde alg*l*yor, sonra da yaln*zca ko(u,un du- varlann* çevreleyen hastalar*n olu,turdu(u kabartma süs hatt*n*n bir parças* olarak hat*rl*yordu. Kimileyin korkunç dü,ler görüyor, uyand*(* anda yanarda( patlamas*n* and*ran bir deh,ete kap*l*yor ya da ses, koku ve dokunma



sannlanyla



yo(unla,an



korkular



ya,*yordu.



Ama



ço(unlukla yap*lacak tek ,ey, hem,ire odas*n*n kap*s*n*n üzerinde duran ve sonsuza de(in gard konumunda kalan bir eskrimcinin yüzüymü, gibi maskelenmi, saate bakmakt*. Esther hastaneye bir mektup daha yaz*p Deborah'* yeni ko(u,unda ziyaret edip edemeyece(ini, ko(u, doktorlar*yla ve ayr*ca Deborah'*n doktoruyla görü,üp görü,emeyece(ini sormu,tu. Ald*(* yan*t, hastan*n kendisinden beklendi(i ölçüde iyile,me gösterdi(ini belirten, her zamanki kapal* ve avutucu yan*t olmu,tu. )sterse Deborah'*n doktoruyla bir süre görü,ebilirdi. Ko(u, yöneticisi hastalar*n aileleriyle do(rudan ili,ki kurmuyordu ve zaten D Ko(u,u'nda ziyaret yasakt*. Görü,ülecek bir konu varsa, sosyal hizmet görevlisi Mrs. Rol- linder'dan randevu al*nabilirdi... Esther Dr. Fried'den alabildi(i tek bir randevu için uzun bir tren yolculu(u yapt*. Jacob'*n i,inin, onu hastaneye



arabayla



götürmek



için



diretmesini



engellemesine sevinmi,ti. Hastanede, oraya gidi,inin, yaz*l* kurallar*n* öyle ya da böyle atlatmay* umdu(u doktorlar* hiç de yumu,atmad*(*n* gördü Esther. Dr. Fried nazik davranm*,, ama herhangi bir görü,



belirtmemi,ti. Onun D ko(u,una ili,kin korkusunu gidermeye çal*,m*,, bunun gene de "hastal*(*n bir a,amas*" oldu(u umudunu ta,*d*(* izlenimini vermi,ti. Esther sosyal hizmet görevlisiyle de görü,tü ve ayn* yan*tlan ald*, ama bu kez daha genel, daha so(uk bir anlat*mla verilmi,ti bu yan*tlar. Ziyaret yasa(* hâlâ geçerliydi. Esther hastane ziyaretinden sonra, Jacob'a ve yak*nlar*na yalanlar anlatmak üzere yola koyuldu. Onlara Deborah'*, ko(u,u ve doktorlar* gördü(ünü ve her ,eyin yolunda oldu(unu söyleyecekti. Onlar*n duymak ve umars*zca inanmak isteyece(i ,ey buydu, onun için de en az*ndan bir süre yalan söylemesine ses ç*karmayacaklard*. Esther Deborah'a bir sürü dergi götürmü,tü.



Ama



alamam*,t*.



Trenin



onlan



vermek



penceresinden



için



bile



dalg*n



izin



dalg*n



bak*n*rken, dergilerin hâlâ elinde oldu(unu ayr*msad*. Dergilerden birini rasgele ka- n,t*rmaya ba,lad*; Jacob'a söylemek zorunda oldu(u yalan ve içinde saklamas* gereken ac*, bakt*(* her ,eye yans*yor gibiydi. Dü,üncelerinden kurtulmak için dergideki resimlere s*(*nmaya çal*,t*, ama resimler de bir s*(*nak olmad*. Gözlerini



perdeleyen ya,lar, reklamlardaki ac*mas*zca ne,eli görünen fotomodelleri bulan*kla,t*rd*: ÜN)VERS)TEDE GÜZ KAMPUS )Ç)N KLAS)K MODELLER Ve bir sonraki sayfada: ÜN)VERS)TEYE YEN) G)REN GENÇ KIZIMIZ )LK BALOSUNDA BEYAZLAR )Ç)NDE Sayfan*n



her



yan*na



unutmabeni



çiçekleri



serpi,tirilmi,ti; Esther çiçeklere bak*p di,lerini s*kt*, gözya,lar*n*n dinmesini bekledi. +imdi Deborah'*n arkada,lar*, bu sayfalara bak*p fotomodellerin yüzlerinin yerine kendi yüzlerini koyuyor, mezuniyeti ve üniversiteyi iple çekiyorlard*. Esther'*n lisede k*z* olan arkada,lar*,



kartvizit



,imdiden



al*p



verircesine,



birbirlerine üniversite adlar* al*p veriyorlard*. Giyilecek güzel



giysileri,



haz*rl*yorlard*. görü,üyordu



doldurulacak



Arkada,* Esther.



olan



Bu



hat*ra bu



defterlerini



annelerle



annelerin



hâlâ



çocuklar*n*n



sorunlar* Deborah'*n sorunlar*ndan pek farkl* görünmüyordu. "Marjorie çok çekingen; arkada,lar*n*n yan*nda hiç rahat edemiyor sanki!" "Helen her ,eyi sanki bir ölüm kal*m meselesiymi, gibi görüyor -çok duygusal." Esther bu tan*mlamalar*, korkakça yalan*n*n ard*na gizlenerek dinliyor ve duydu(u her iç çeki,te biraz da



Deborah'*n solu(unu duyulmuyordu. Deborah'*n baz* huylar* bu



ço- cuklannkilere



benziyordu. O



da



çekingendi; o da korkular*n* a,*n bir olgunluk ve zekice bir alayc*l*kla gizliyordu; o da çok duyguluydu, ama onlar*nki gibi bir dünyaya yeniden kat*labilecek miydi acaba? Bu hastane i,i -yoksa- yoksa ba,tan sona bir hata m*yd*? Esther eve vard*(*nda, önce Jacob'la, ard*ndan da ailesindeki



di(er



ki,ilerle



görü,tü;



hepsi



de



gülümsemeye, kendilerine hakim olmaya çal*,*yordu. Ak*c*, inand*r*c* bir konu,mayla kaçamak yan*tlar verip sorulan geçi,tirdi. Jacob, "Harika, bu kadar büyük ilerleme gösterdi(ini dü,ünmelerine sevindim, çünkü gelecek sefer ben de gelece(im," diyene de(in, durumu idare etmede çok ba,ar*l* oldu(unu dü,ündü Esther. "K*zkarde,ini nas*l mahvettin peki?" diye sordu doktor, kanepede büzü,mü,, Yeryüzü'nün A(ustos s*ca(*nda



Yr'nin



so(u(undan



titremekte



olan



Deborah'a. ")steyerek yapmad*m bunu -benim özümün etkisi alt*nda kald*. Y rece bir ad* var bunun -benim olu,umum bu ve zehirli bir ,ey. Bir beyin-zehiri."



"Y*k*c* olan ,ey, söyledi(in bir söz mü? Yapt*(*n ya da içinden diledi(in bir ,ey mi?" "Hay*r, bir özelli(im bu benim, bir salg*, ter gibi bir ,ey. Benim, I )eborah'l*(*m*n olu,umu bu ve zehirli." Deborah ans*z*n, böylesine zehirli bir yarat*k oldu(u için ,iddetli bir kendine ac*ma duygusuna kap*ld*, kendi varl*(*n*n biçimini ve özündeki tehlikeli zehiri gitgide daha büyük boyutlar içinde betimlemeye ba,lad*. "Dur bir dakika-" Doktor elini kald*rd*, ama Deborah bir a,ka kap*l*r gibi, kendine yönelik bir nefretin co,kusuna kap*lm*,t* ve kendi i(rençli(ini hayal ürünü nitemler



kat*p



süsleyerek



anlatt*kça



anlat*yordu.



Sustu(u zaman, yaratt*(* imge ola(anüstü boyutlara varm*,t*.



Doktor,



Deborah'*n



onu



duyacak



hale



gelmesini bekledi, sonra dobra dobra, "Demek hâlâ beni kand*rmaya çal*,*yorsun ha?" dedi. Deborah kaçamak birtak*m yan*tlarla, yaratt*(* imgeyi savunup korumaya çal*,t*, ama doktor, "Yoo can*m -bo,una u(ra,ma. Eski bir bulu,tur bu, bu kamuflaj biçimi ve senin ,u Ereliler'in taraf*ndan da icat edilmemi,tir," dedi. "Yereliler."



"Acaba. Yoo. Gizlenmek isteyen ki,i, unutma, çarp*tma ya da ba,ka bir olay uydurma yöntemlerine ba,vurabilir. Bunlar*n



hepsi, ac*



verebilecek



bir



gerçekten kaçma yöntemleridir." "Peki gizlenip güvenlikte olman*n ne sak*ncas* var?" "Ve ç*ld*rman*n." "Pekâlâ,



ç*ld*rman*n



diyelim.



Neden



olmas*n,



onlar*n bana yapt*klar*ndan sonra!" "Aa, evet. Çok kurnaz bir biçimde, söylemeyi unuttu(um bir ,eyi hat*rlatt*n bana. Bir kamuflaj yöntemi de, bütün suçu bir ba,kas*na yüklemektir. Böylece, ba,kalar*n*n sana gerçekten yapt*(* ,eylerle ve senin kendine yapt*(*n, hâlâ da yapmakta oldu(un ,eylerle yüz yüze gelme zorunlulu(undan kurtulmu, oluyorsun." Deborah, içinden f*,k*ran bu kötülük imgesi üzerine söyledi(i ,eylerin k*smen do(ru oldu(una inan*yordu, ama



fazla



büyüttü(ü



için



bu



imgeyi



bir



süre



gerçeklikten uzakla,t*rm*,t* ve ,u anda gördü(ü ca navar-k*z ona yabanc* geliyordu. Doktor Suzy'nin y*k*m*n* anlatmaya devam etmesi için *srar etti, o da ilk ba,lardaki k*skançl*(* ve sonradan duydu(u ezinç ve



suçluluk dolu sevgiyi anlatarak öyküsünü sürdürdü. Hastal*(*



uzun



bir



süredir



birtak*m



belirtiler



vermekteydi. Deborah bu konudaki duygular*n* anlatt*; tan*d*(* herkese bula,*p zarar vermi,ti hastal*(*, en çok da Suzy'ye, çünkü Suzy çok sevecen ve duyarl* bir insand*. "Suzy'nin sanr*lara kap*lmas*na ya da olmayan ,eylerin kokusunu duymas*na neden oluyor musun? Kendi ruh sa(l*(*ndan ya da gerçekli(inden ku,ku duymas*na neden oluyor musun?" "Hay*r," dedi Deborah. "Bu hastal*k olmayan ,eyleri görmek ya da duymak biçiminde de(il -bu gibi ,eylerin alt*nda, daha derin bir ,ey. Ben Suzy'ye hastal*k belirtisi vermedim hiç. Bu hastal*k bir yanarda(; yamaçlar* kendisinin donatmas* gerekecek." "Hâlâ ü,üyor musun?" "Evet, o ya(murlar ya(maya ve buzlu sisler çökmeye



ba,lad*(*ndan



beri ü,üyorum. Ko(u,ta



kaloriferi hiç yakm*yorlar." "Eh, d*,arda -dünyada- A(ustos ay*. Gökyüzü aç*k ve güne, de kavuruyor. Korkar*m, bu so(uk ve sis senin içinde."



Tümör uyand*, onu kendilerine ba(lamaya çal*,an ba,ka güçler olu,una k*zarak, bu güçlere kendisinin hâlâ en büyük güç oldu(unu hat*rlatmak için, krall*klar* arac*l*(*yla



onlara



,iddetli



bir



y*ld*r*m gönderdi.



Deborah iki büklüm oldu, sanc*dan solu(u kesilip titremeye ba,lad*. Seni uyarm*,t*m, dedi Sansür. Deborah'*n burnuna o a(*r eter-kloroform kokusu geldi ve yüre(inin h*zla atmaya ba,lad*(*n* duyumsad*. "Do(du(unda k*zkarde,imi öldürmeye kalk*,m*,t*m," dedi. Verdi(i bu bilginin, kendi sesinden daha yüksek bir sesle a(z*ndan ç*kmay*,*na ,a,*rm*,t* Deborah. Hiçbir top patlamas* olmam*,t*. "Nas*l yapt*n bunu?" "Onu camdan a,a(*ya atmaya kalk*,t*m. Tam atacakken annem içeri girip bana engel oldu." "Annenle baban seni cezaland*rd* m*?" "Hay*r. Bir daha da kimse a(z*na almad* o olay*." Deborah yava, yava,, bir canavarla birlikte ya,ay*p ona bir insanm*, gibi davranan ailesine korku dolu bir gönül borcu duydu. "Ameliyattan sonra..." diyerek dü,ünceye dald* doktor.



"Bir y*ll*(*na ta,*nd*(*m*z o güne,li evdeydik. Bana verdikleri ne olursa olsun, anl*yor musunuz, benim için yapt*klar* ne olursa olsun-" Hastal*(* gözya,lar*n*n insanlara özgü bir ,ey oldu(unu hat*r- lay*ncaya de(in, bir an a(layacak gibi oldu Deborah. Sen onlardan de(ilsin, dedi Yr ve gözya,lar*, sanki hiç yakla,mam*,lar gibi birden geri çekilip yok oldular. "Yaln*zca akl*ndan onu öldürmeyi geçirmi,tin, de(il mi?" v "Hay*r! Onu her an a,a(*ya atmaya haz*r durumda pencerenin önünde tutuyordum." "Ve annenle baban bundan hiç söz etmediler ya da sana bir ,ey sormad*lar, öyle mi?" "Evet." Deborah ahnesiyle babas*n*n bu yal*n gerçe(i çabucak pis bir le,mi, gibi bir yerlere gömüp gizlemi, olmalar* gerekti(ini biliyordu. Ama gömülü bir yalan*n i(renç kokusunun nas*l suçlunun pe,ine dü,tü(ünü, her ,eyin içine sinip küf ve koku,ma yarat*ncaya



de(in



suçlunun



soludu(u



havay*



kaplad*(*n* da iyi biliyordu. Yr'de Korku-batakl*(* denen bir bölge vard*. Lactamaeon bir keresinde, Deborah'*n y*llar boyu gördü(ü karabasanlardaki canavarlarla cesetlerin orada nas*l topland*(*n* görmesi için o



bölgeye götürmü,tü onu. Neredeyse ta,la,m*, bir topra(*n içinden yüzerek gitmi,lerdi oraya. Bu berbat koku nedir? demi,ti Deborah. Utanç ve gizlilik, Ku,-k*z, utanç ve gizlilik, diye yan*tlam*,t* Lactamaeon. Deborah gülmeye ba,lad*, bunun üzerine doktor ona do(ru e(ilip, "Ne var? Nerdeysen beni de al yan*na," dedi. "Yaz*k,"



dedi



Deborah,



"yaz*k.



Bir



yerlerde,



insanlar*n bütün alt*nlar*n* ve mücevherlerini gömüp gizlediklerini duyan bir h*rs*z var. Benim gömdüklerime rastlay*nca adam*n yüzü ne hal alacak, dü,ünebiliyor musunuz?" Bir an ikisi de güldü. 11. Ak,am



vardiyas*



ba,lad*(*nda,



Helene



hem,ire



odas*n*n önüne dikilip aya(*n* h*zla yere vurmaya ba,lad*.



Çok



geçmeden,



gürültüyü



duyan



bir



hastabak*c* d*,ar* f*rlad*. "Ne var, Helene?" "Dava kapanm*,t*r," dedi Helene. "Aya(*m* yere vurarak Mr. Hobbs davas*n* kap*yorum." Helene kibirli kibirli gülümsüyordu. Bunu gören hastabak*c*n*n yüzü geriliverdi. Önceki gece, Mr.



Hobbs'*n



vardiyas*n*



tamamlad*ktan



sonra



eve



gitti(inde, kap* ve pencerelerini kilitleyip havagaz*n* açmas*n*n ve ölmesinin büyük bir giz olarak kalmas* gerekiyordu.



Oysa,



D



Ko(u,u'nun



rahibelik-mahkûmluk-ilkellik çerçevesi içinde ya,ayan herkes, her ,eyden habersiz olanlar bile olanlar* biliyordu. Ak*l hastas*, deli, sapk*n, kaç*k ki,iler olarak, nazik davranmak ve ölülerin ard*ndan kötü konu,maktan kaç*nmak gibi bir sorumluluk duymuyordu hastalar. Bedensel çarp*kl*klara belli bir ac*ma duyulmas*na kar,*n,



ölüm



ve



ölümle



ilgili



yerle,ik



davran*,



biçimlerine hakaretler ya(d*r*l*yordu. Bir keresinde, Helene, "Kaç*k ki,i, boynundaki ilme(i kopmu, biridir," demi,ti, çünkü hepsi de kendini öldürme iste(ini duymu,, bunu gerçekle,tirmek için çabalam*,t* ve hepsi de ölülere imreniyordu. Hastal*klar* bir bak*ma, dünyan*n



kendi



çevrelerinde



döndü(üne



inanmalar*ndan kaynaklan*yordu, dolay*s*yla Hobbs'*n yapt*(* ,ey, ula,*p surat*na bir tokat atamayacaklan bir yerde durup onlara dil ç*karmakt* bu ki,ilere göre. Ak,am



vardiyas*



Hobbs'*n yerine ki-



ba,lam*,t*.



Bütün



hastalar,



min geçece(ini görmek için bekle,iyordu. Koridorun giri,inde bekleyenler gelen ki,iyi görünce, haberi arka taraftakilere yayd*lar. "Bir Burun -yeni biri- yeni bir Burun." Ve neredeyse elle tutulabilecek somutlukta bir inilti sard* ko(u,u. Burunlar,



hapishane



yerine



ak*l



hastanelerinde



çal*,may* seçen Askerlik Aleyhtarlar*yd**. Lee Miller uzun bir zaman önce, "Ah, ,u askerlik aleyhtarlar*, onlardan nefret ediyorum. Askere gidip sava,m*yorlar, onun için de hükümet, 'Biz sizin burnunuzu sürtmesini biliriz! Ya hapishanede çal*,*rs*n*z ya da t*marhanede!' diyor," diyerek bu "Burun" lakab*n* uydurmu,tu. Helene gülmü,, ard*ndan ba,ka bir hasta da, "Eh, onlar burun, biz de burnun sürtüldü(*i ,eyiz," demi,ti. Carla yaln*zca, "Birinin cezas* olmak ho,uma gidiyor; gerekli oldu(um duygusunu veriyor bu bana," diye m*r*ldan*p güldü, ama onda pek görülmeyen bir ac*l*k vard* gülü,ünde. Burunlar genellikle iki,er iki,er gelirlerdi. "Birine Burun Deli(i dememiz gerekiyor san*nm," dedi titiz Mary, gözle görülmeyen bir çarm*h*n açt*(* yaralardan akan kan* ovu,turarak. Hastalar güldü.



"Belki iyi biridir," dedi Carla. "Kim olursa olsun, Hobbs'dan iyidir." Yeni görevlinin koridordaki ilk uzun ve zorlu yürüyü,üne



ba,lamas*n*



izlediler.



Adam



korku



içindeydi. Hastalar öfke ve alay aras*na s*k*,m*, kimi duygularla, adam*n korkusunu seziyorlard*. Tecrit bölümünde kalan Constantia adam* görünce ç*(l*k atmaya ba,lad*. Bunu duyan Mary, "Aman Tanr*m, adam ,imdi bay*lacak!" diyerek güldü, sonra da üzgün üzgün, "Constantia yaln*zca bir insan biliyorsunuz," dedi. "Bizde olan ,eye yakalanacak diye korkuyor," dedi Deborah ve hepsi güldü, çünkü Hobbs bu ,eye yakalanm*,, hatta bu yüzden ölmü,tü. Zorlu yürüyü, onlara yönelmi,ti. "Yerden kalkar m*s*n*z, lütfen?" dedi ba,hem,ire, holde ve koridorda duvara yaslanarak yerde oturmakta olan hastalara. Deborah, Burun'a bak*p, "Engel," dedi. Bununla, korku içindeki adam*n kar,*s*nda yere oturup ayaklar*n*



* Conscientious Objector (k*saltarak C.O.). Vicdani ve dini inançlar*na ayk*r* oldu(unu ileri sürerek askerlik hizmetini yapmay* reddeden kimse, (ç.n.) uzatm*, durumdaki hastalar*n ve kendisinin, erkeklerin askerlik e(itimleri s*ras*nda yapmak zorunda oldu(u engelli ko,ulardaki engellere benzedi(ini anlatmaya çal*,*yordu; kendisinin ve öteki hastalar*n, "sava,*n deh,eti"ne ye(lenen bir ,ey olduklar*n* anlad*(*n* ve Ordu' nun bu adam*n s*k* bir e(itimden geçmesi konusundaki istemini yerine getirmeye çal*,acaklar*n* söylemek istiyordu. Ama hem,ireler ne güldüler ne de anlad*lar ve onlar* yerden kalkmalar* için bir kez daha uyard*ktan sonra, çekip gittiler. Hastalar bunun salt gösteri, oldu(unu biliyorlard*. Herkes her zaman yerde otururdu ve hem,ireler, küçük kasabalardaki ev han*mlar* gibi, ancak konuklar gelince ortal*(*n tozuyla ilgilenip "her ,eyin daha derli toplu " olmas*n* arzu ederlerdi. Ko(u, kap*s* aç*l*p McPherson içeri girdi(inde, Constantia gece boyunca inlemeye haz*rlan*yordu. Deborah McPherson'a dikkatle bakt*, çevresindeki herkesin birden rahatlad*(*n* gördü ve anlaml* anlaml*, "Kilidi de(i,tirmeleri gerekirdi," dedi.



McPherson'*n ,u andaki anahtar-çeviri,i ve içeri giri,i, öncekinden tümüyle farkl* bir düzene özgü bir ,eymi, gibi gelmi,ti Deborah'a -sanki az önce farkl* kap*lar ve farkl* kilitler varm*, gibiydi. Deborah bu sözcüklerin anla,*lmaz bir biçimde onu yaralad*(*n* duyumsad* ve suçluyu ararcas*na, sözcükleri yineledi. "Kilidi... de(i,tirmeleri... gerekirdi." McPherson, "Bu anahtar i,i hiç ho,uma gitmiyor zaten," dedi. Carla, Deborah'*n az önce yapt*(* gibi, çevresine bak*nd*; kimsenin bu sözü anlamad*(*n* biliyorlard*, ama i,in içinde McPherson oldu(unda, anlayamamak



a,a(*lanma



cezaland*r*lm*yordu.



Deborah



ya sakin



da bir



nefretle biçimde



arkas*na yasland*. Hepsi McPherson'*n geli,ine sevinmi,ti, ama böyle bir duyguyu ta,*mak duyarl* olduklar* anlam*na geldi(i için, sevinçlerini gizlemeye çal*,*yorlard*. "O anahtarlar olmasa kendini bizden ay*rt edemezsin ki." Ama McPherson yaln*zca güldü -onlara de(il, kendine yönelik bir gülü,tü bu. "Biz de sizden pek farkl* de(iliz," dedi ve hem,ire odas*na girdi. "Kimi kand*rd*(*n* san*yor bu?" dedi Helene. Ne var ki sözlerinde hiç kin yoktu; yaln*zca bir gedik açt*(*



duvar*n* onarma tela,* içindeydi. Arkas*n* döndü ve kendi içindeki hapishaneye kapan*p gözden kayboldu. McPherson'*n gerideki hayali hâlâ havada as*l* durdujju için, Helene'*n içine kapan*,* konusunda ,aka yapmak kimsenin akl*na gelmedi. Ancak, azizeler alay* korkudan



kaskat*



kesilip



çeneleri



kenetlenmi,



durumdaki Burun'u da yanlar*na al*p bir kez daha önlerinden geçip gittikten sonra, hepsine gerçek ve do(al



ki,iliklerinin



bir



özelli(iymi,



gibi



gelen



ac*mas*zl*klar*n* daha fazla bast*rama- (i*lar. Burun geçerken, Helene'*n tüyleri diken diken oldu; Carla bo, gözlerle bakmaya ba,lad*; hep yerli yersiz ne,elenen Mary de k*k*rday*p, "Evet, Hobbs'*n çuvald*zlar*, i,te bir gaz mü,terisi daha geliyor," dedi. "Haydi ona Hobbs'*n Leviathan'** diyelim. Çünkü bu ondan çok daha kötü bir balinad*r'belki ! " ")nançlar* intihar etmelerini yasakl*yor," dedi Sylvia duvara dayand*(* yerden. Birdenbire ko(u,a bir sessizlik çöktü. Sylvia neredeyse bir y*l* a,k*n bir süredir konu,muyordu ve sesi öylesine cans*z ç*km*,t* ki, sanki duvar*n içinden gelmi, gibiydi. Sessizlik ko(u,un havas*nda as*l* dururken, herkes gerçekten bir ,eylerin söylenmi,



oldu(una ve bu sözlerin ko(u,taki Sylvia adl* bu donuk ve suskun mobilya parças*ndan geldi(ine emin olmaya çal*,*yordu. Hepsi de ötekilerin bir belirti arad*(*n* görebiliyordu -gerçekten bunu söyledi mi, yoksa benim kula(*ma



m*



öyle



geldi?



Sonra



Lee



Miller



dura(anl*(*ndan s*yr*l*p hem,ire odas*na do(ru gitti ve kap*y* yumruklamaya ba,lad*. Kap*y* açan hem,ire, sanki kar,*s*nda hiç tan*mad*(* bir sat*c* duruyormu, gibi can* s*k*lm*, bir halde Lee'ye bakt*. "Doktoru ça(*r," dedi Lee k*saca. "Sylvia konu,tu." "Ko(u, raporu bitmedi daha," dedi hem,ire ve kap*y* kapad*. Lee yeniden kap*y* yumruklad*. Bir süre sonra kap* aç*ld*. "Evet...?" "O doktoru ça(*rsan iyi edersin, çünkü ça(*rmazsan bu senin hatan olacak, benim de(il. Adams gelir -her zaman geliyor. Geçen sefer Sylvia konu,tu(unda, sabah*n üçünde kalk*p gelmi,ti!" "Hepiniz niye bu kadar heyecanland*n*z Miller?" dedi hem,ire. "Sylvia ne dedi?" "Ne dedi(i önemli de(il, sana bir anlam ifade etmez zaten, sohbetin bir parças*yd* çünkü."



* )ncil'de ad* geçen çok büyük bir su canavar*; iri bir balina ya da büyük bir gemi gibi, büyük ve güçlü ,ey anlam*nda kullan*lan bir sözcük, (ç.n.) "Ne sohbeti?" "Tanr*m. Lütfen!" Sylvia ile heyecan içindeki Lee Miller'*n ortas*nda duran Deborah, art*k herhangi bir ,ey söylemenin ne denli saçma olaca(*n* anlam*,t*: Sylvia o k*sac*k, ölgün *,*(*n*



söndürmü,tü



çünkü.



+u



anda



Lee'nin



çevresinde bir ayla vard*; Yr'nin, tankutuku -Yrece'de gizlenmemi, anlam*nda- olanlar için kulland*(* bir simgeydi bu. Lee, bir ba,kas*, ona hiçbir zaman te,ekkür etmeyecek ya da gönül borcu duymayacak biri için kendisini böylesine korkunç bir duruma sokmu,tu. Yrece'de bunun için de kullan*lan bir sözcük vard*; ender kullan*lan bu sözcük nelaq't*: gözsüz. Deborah ,u anda, Lee'ye gözsüz ve gizlenmemi, durumda oldu(u için te,ekkür etme iste(ini duydu. Yr de Lee'yi övdü, ama Deborah gerekli sözcükleri söyleyemedi. Bir ,eyler yapmas* gerekiyordu. Lee "Ba(l*l*k" ya da "Gerçeklik" denen o yerde yapayaln*z kalm*,t* ve kimse de ona yard*m edemiyordu. Devinimsiz bir



gövdenin -,u anda Sylvia'n*n gövdesi kadar devinimsiz- içine hapsedilmi, ve dili tutulmu, durumdaki Deborah titremeye ba,lad*. Korkuyla, ba,* önünde Yr'ye do(ru bir hamle daha yapt*; ne denli derine inerse o denli iyi olacakt*, ama alevler içindeki Anterrabae güldü:



Ne



cesaretle



Cezaland*r*lacaks*n,



dünyayla



hain!



Ve



ba(



Yr'ye



kurars*n! giden



yol



kapan*verdi. Deborah, Yoo! Yoo! Bunu yaparsan*z ç*ld*r*r*m! diye ba(*rd* onlara. Nelaq tankutuku'ya hayrans*n, de(il mi? Pekâlâ, i,te dünya kar,*nda duruyor. Al onu bakal*m! Ans*z*n



kapkara bir



rüzgâr esmeye ba,lad*.



Duvarlar çözüldü, dünya bir gölgeler dünyas*na dönü,tü. Deborah üzerinde durabilece(i sa(lam bir zemin gölgesi ararken, bu gölgenin bir serap gibi kay*p gitmesiyle bir kez daha aldat*lm*, oldu yaln*zca; gemiciler gibi uzakta bir kara parças* görür gibi oldu, ama rüzgâr bu kara parças*n* sürükleyip götürdü. Bütün yönler yapayla,t*. Fizik ve kat* madde yasalar* geçerli(ini yitirdi ve bir ya,am boyu duyumsanan dokunma, devinim, biçim, yer çekimi ve *,*k duyumlar* yok oldu. Oturuyor muydu, yoksa ayakta m*yd*, hangi



yön dikeydi, dokundu(unda b*çak gibi delen *,*k nereden



geliyordu,



bunlar*



ayr*msayam*yordu



Deborah. Gövdesiyle ba(lant*s*n* yitirmi,ti; kollar*n*n nerede oldu(unu, onlar* nas*l oynataca(*n* bilmiyordu. Görüsü karmakar*,*k bir biçimde ve h*zla döne döne uzakla,*p giderken, dü,üncelere s*(*nmaya çal*,t* ama )ngilizce'yi tamamen unuttu(unu ve Yrece'nin bile anla,*lmaz bir sözcük y*(*n*na dönü,tü(ünü aynmsad*. Belle(i, ard*ndan da zihni tümden yok oldu ve geriye, gitgide daha h*zl* bir biçimde, art arda ortaya ç*kan ve kendilerini geçerli k*lacak



sözcükler



ya



da



dü,ünceler



olmadan



tan*mlanamayacak birtak*m duyumlardan ba,ka bir ,ey kalmad*. Bunlar gizli ve korkunç bir ,eyi ça(r*,t*r*yordu, ama Deborah bu ,eyin ne oldu(unu kestiremiyordu. Çünkü tepki gösterecek bir kimli(i kalmam*,t* art*k. +u andaki deh,etin s*n*rlanmas* olanaks*zd*. Deborah Ceza sürecinden ç*kt*(*nda, t*rnaklar*na bak*yordu. So(uktan mosmor kesilmi,lerdi. Belirli bir zaman olgusunun yaz mevsimiydi, d*,arda gün *,*(* ve ye,illik vard* ama Ceza geri dönüp onu yeniden uzakla,t*r*r



korkusuyla,



zihnini



kullan*p



zaman*



belirlemeye cesaret edemiyordu Deborah. Kendini



yatar durumda buldu(u ve kimin oldu(unu bilmedi(i yataktan kalkt*, battaniyeye sar*n*p so(uktan titreye titreye hole do(ru yürüdü. Kimseyi tan*yamad*, ama en az*ndan akla yak*n bir ölçüde var oldu(unun ve insan diye adland*r*lan ve zaman denen bir etmen içinde ya,ayan üç-boyutlu varl*klara bakt*(*n*n bilincindeydi. Bu varl*klardan birinin yan*na gitti ve ilgisiz bir soru sordu: "Bugün günlerden ne?" "Çar,amba." "Aa, peki öyleyse o gün neydi?" Yan*t veren ki,i hiçbir ,ey anlayamam*,t*. Deborah konu,may* mant*kl* bir biçimde sürdüremeyecek kadar ,a,k*n durumda oldu(u için oradan uzakla,t*. Arkas*nda b*rakt*(* üç-boyutlu varl*klar s*caktan yak*n*yordu. Yüzlerinde kendi zamanlar*n*n havas*n* yelpazeliyorlard*. Deborah dondurucu so(uktan midesinin buland*(*n* duyumsad* ve gidip bir yata(a uzand*. Kendi yata(*n* tan*y*p buldu(u için umutsuzca bir gönül borcu duydu. Neler oldu(unu görüyorsun... dedi Anterrabae sevimli bir tav*rla. Gerçekten yapabiliriz bunlar*. Bizimle oyun oynama, Ku,-k*z, çünkü bunlar* hem yukar*, hem a,a(*, hem de yanlara do(ru, her yönde yapabiliriz, Bütün o tan*mlamalar*n birer e(retileme oldu(unu



san*yordun:



akl*n*



kaç*rm*,,



ç*ld*rm*,,



delirmi,,



dengesiz, ak*l hastas* gibi tan*mlamalar*n. De(il mi? Heyhat, görüyorsun, hepsi tamamen, tamamen do(ru. Bizimle oyun oynama, Ku,-K*z, çünkü seni koruyoruz biz. Bir daha dünyaya hayranl*k duyarsan, bizim karanl*(*m*za dü,meye haz*r ol. Daha sonra, Dr. Fried son görü,melerinden bu yana neler ke,fetti(ini sordu Deborah'a. "Delili(in ne oldu(unu ke,fettim," dedi Deborah ve büyük bir korkuyla, delili(in s*n*rs*zl*(*n*, gücünü ve yaratt*(* deh,eti hat*rlay*p ba,*n* sallad*. "Gerçekten ola(anüstü bir ,ey. Evet, kesinlikle ola(anüstü bir ,ey." Yeni Burun, Hobbs'*n Leviathan'* ile hastalar aras*ndaki sava,*m sürüyordu. Adam, kat* ve tutucu inançlar* yüzünden, delili(i kurbanlar*n*n hak etti(i bir ,ey, Tanr*'n*n intikam* ya da +eytan'*n i,i olarak görüyor, kimileyin bu üç olgunun da geçerli oldu(unu dü,ünüyordu. Günler geçtikçe korkulan azalm*,t* ve art*k kendince hakl* olan öfkesi her an patlak vermeye haz*rd*, tnançlan yüzünden ona i,kence ettiklerini anlam*,t*. Hastalar



onun



yakla,*mlar*yla



nefretine



sava,*m



kar,*,



veriyorlard*.



kendi



hasta



Okur



yazar



olanlar )ncil'i yeniden yorumlay*p ya da baz* bölümlerini gülünç bir hale getirip onu deh,ete dü,ülüyorlard*. Constantia



ahlak



d*,*



cinsel



yakla,*mlara



ba,vuruyordu. Helene bir keresinde adam*n getirdi(i havluyu hafif bir reveransla al*p, "Kutsal Ruh'tan Paranoyak'a. Amin, amin," dedi. Deborah da, ak*l hastalan ile dindar fanatikler aras*ndaki benzerlik konusunda



dü,ündürücü



birtak*m



gözlemlerde



bulunuyordu. McPherson, ko(u,un üzerinde bir rüzgâr gibi u(uldayan öfke ve ,iddeti sezmi,, bu konuda ne yapabilece(ini dü,ünmeye ba,lam*,t*. Ko(u,ta zaten yeterli say*da görevli yoktu. Ba,ka ko(u,larda çal*,an öbür iki yeni askerlik aleyhtan i,i iyi yürütüyordu, hatta birinde



ak*l



hastalanyla



çal*,abilme



yetene(inin



belirtileri görülüyordu. D ko(u,undaki Ellis adl* yeni görevliden kendisi de pek ho,lanmam*,t*, ama ona ac*yordu. Ellis bu i,e hiç yatk*n de(ildi; hastalardan korkuyor,



nefret



ediyordu



ve



Romal*



yöneticiler



H*ristiyanl*(*n ilk ,ehitlerinin gözüne nas*l görünmü,se, kendisini cezaland*ran hükümet de onun gözüne öyle görünüyordu. Bu nedenle, Ellis hastalar*n ona takt*(* ad* ve ölü Hobbs'*n imgesini pe,i s*ra sürüklemek zorunda kalm*,t*. En kötüsü, Ellis'm inand*(* dine göre



intihar korkunç, canavarca bir günahtan ba,ka bir ,ey de(ildi. Böylece Ellis, cans*z, le, kokulu bir balinay* sürükleyip duruyordu. McPherson, dünyada hiçbir avc*n*n



bu



hasta



insanlar*n



ya,ad*(*



yer



gibi



savunmas*z bir yere olta salacak kadar aç*kgöz ya da ac*mas*/ olamayaca(*n* dü,ündü. Zaman zaman, neden hep Hobbs'a sald*rd*klar*n*, ona ise hiç sald*rmad*klar*n* merak ediyordu; ,imdi de K.ene ona de(il, Ellis'a sald*r*yorlard*. Helene o ola(anüstü bilgi birikimini hiçbir zaman orça sövgü ya(d*rmak için kullanmam*,t*; sert- yüzlü Deborah b*çak gibi sivri dilini hiç ona yöneltmemi,ti. McPherson bunun nedense ,anstan öte bir ,ey olabilece(ini dü,ünüyordu, ama çevresini saran ve kendini böylesine d*,a vuran ac* ve mutsuzluktan



nas*l



uzak



kalabildi(ini



gerçekten



bilmiyordu. +imdi de durmu,, hastalar*n aya(a kalk*,lar*n*, ak,am yeme(ini bekleyi,lerini, karanl*(* bekleyi,lerini, yat*,t*r*c* ilaçlan bekleyi,lerini, uykuyu bekleyi,lerini gözlüyordu. Blau gözlerini duvann ötesinde bir ,eye dikmi, bir halde, parmakl*kl* ve tel örgülü radyatörün yan*nda duruyordu. Bir keresinde ona nereye bakt*(*n*



sormu,, o da öteki kimli(iyle, "Hesapla,ma gününde olan ölüyüm ben," diye yan*tlam*,t*. Constantia tecrit odas*ndan ç*km*,t* ama hâlâ bir kö,ede



sessizce



sürdürüyordu.



Lee



m*nldanarak Miller



di,lerini



yal*t*lm*,l*(*n* s*k*p



s*k*p



gev,etiyordu; yatakhaneden ç*k*p gelen Miss Cabot, "Ben Amerika Birle,ik Devletlerinin Suikaste U(ram*, Sab*k Ba,kan*'n*n Ka- r*s*'y*m!" diye diretip duruyordu. Linda, Marion ve Sue Jepson'la ötekiler her zaman yapt*klan ,eyleri yap*yorlard*. Ne var ki, havada geçmek bilmeyen bir huzursuzlu(un varl*(* seziliyordu -küçük küçük huzursuzluklann bir araya geli,inden daha yo(un bir ,eydi bu. Ellis, ilaç tedavisiyle ilgili bir rapor yazmakta oldu(u hem,ire odas*ndan ç*kt*. Ve tak*lmalar ba,lad*. "),te sular*n* f*,k*rta f*,k*rta geliyor -Hobbs'*n Leviathan'* bu!" "Dü, pe,ime, )blis!" "Hobbs kendini öldürdü, ordu da bunu öldürdü !" "Ona bir görev verdiler, ama omuza kartal biçimli bir madalya takt*ran cinsten de(il!" "Bu görevde adama çan kulesine konmu, yarasa takarlar!" *



*



Amerikan



)ngilizcesi'nde,



"delirmek"



anlam*nda



kullan*lan argo bir deyim, (ç.n.) "Cehennem'den bugün ne haberler var, say*n vaiz?" "Bunu ona sorma ,imdi. B*rak, önce cemaatine ,öyle bir göz gezdirsin!" Duvarda, kal*n bir tel örgünün içine yerle,tirilmi, bir radyo vard*. Bu radyo yaln*zca günün belirli saatlerinde ve k*s*k bir sesle, rahats*zl*k vermeyecek hafif müzik parçalar*n*



dinletmek



üzere



aç*l*yordu.



Ama



McPherson ans*z*n radyoya do(ru gidip tel örgülü kapa(*n kilidini açt* ve radyoyu aç*p sesini iyice yükseltti.



Dokunakl*l*(*,



hatta



co,turuculu(uyla,



ko(u,un her yan*na sinmi, olan a(*r kokulu idrar-ve-dezenfektan atmosferine son derece ayk*r* dü,en dans müzi(inin madeni sesi ko(u,a doluverdi. Spiker yumu,ak sésiyle onlara "Y*ld*z-*,*(* Çat*s*'ndan iyi geceler," diledi(inde, Carla romantik bir özlem parodisiyle yan*t verdi: "S*k*nt*lar*m kanat ç*rparak elveda diyor nazikçe, iyi geceler... iyi geceler." Ko(u,taki herkes kahkahay* patlatt*... Gerginli(in dü,ünsel-koku- su, bir y*ld*r*m*n dü,mesinden sonra havada kalan ozon kokusu gibi, hâlâ ko(u,un



havas*nda as*l* durdu(u halde, herkes gev,eyip rahatlam*,t*. Bir ,ey k*l pay* atlat*lm*,t*. Deborah yat*,t*r*c* ilac* verildikten sonra, yata(*na girdi ve bildik bekleyi,ine, tanr*lar*n ve Koro'nun uyku getirici f*s*lt*lar*n* beklemeye ba,lad*. McPherson yatakhaneye girdi ve gelip onun yata(*n*n yan*nda durdu. "Deb," dedi yumu,ak bir sesle, "Mr. Ellis'la alay etmekten vazgeç olur mu?" "Niye ben?" dedi Deborah. "Hepinizin onu rahat b*rakmas*n* istiyorum. Art*k ,aka yok. Hobbs'dan söz etmek de yok. " "Bunu herkese söyleyecek misin?" (Sak*nganca bir iyilik-etme- dürtüsü ve dünyaya özgü bütün güdülere ve simgelere yönelik sak*nganca bir ku,ku, sa(duyuyu bast*r*p bu soruyu sormaya itmi,ti onu.) "H* h**," ded McPherson. "Ko(u,taki herkese." "Marie ile Lena'ya bile mi?" (Bunlar, hastalarca bile, ko(u,un en hasta ki,ileri say*l*yordu.) "Deb... onu rahat b*rak." Bir an, McPherson'*n onu kulland*(* duygusuna kap*ld*



Deborah.



McPherson,



ko(u,ta



hiç



kinci



olmadan hastalara takma adlarla seslenmeyi ba,aran tek ki,iydi, ama ,u anda k*r*c* bir hali vard*. "Niye ben? Siz normal olanlar*n, bizim bunun d*,*nda -gelenek- Ir*i**izin ve al*,kanl*klar*n*z*n d*,*ndaoldu(umuz dü,üncesinde birle,ti(inizi san*yordum. Ben iyi bir insan de(ilim, kibar da de(ilim, ,**nu Hobbs hakk*nda senden daha çok ,ey biliyorum. O bizden biriydi! Onu bizden ay*ran tek ,ey, güvenlikte olmak için ba(r*na bast*(* n üç santim boyundaki madeni anahtar*yd*. Ellis da onun gibi biri. < >nu ve nefretini tan*yorum." McPherson'*n sesi alçakt*, ama öfkesi gerçekti ve Deborah bu öfkenin onun ta içinden, daha önce hiç göstermedi(i bir yerden geldi(ini sezmi,ti. "Bütün hasta insanlar*n hastanelerde oldu(unu mu san*yorsun sen? Siz k*zlar, ac* çekmenin tekelinizde mi oldu(unu san*yorsunuz? I'ara meselelerinden söz etmiyorum -fazlas*yla yap*l*yor bu zaten- ama sana ,u anda, d*,arda ya,ayan bir sürü insan*n yard*m istedi(ini ama bunu elde edemedi(ini söylemek istiyorum. Zihinsel bir sorunu gördü(ün an tan*man gerekir. Öteki hastalar* hiç k*zd*rm*yorsun. Hiçbirinin aleyhinde bir ,ey söyledi(ini de duymad*m bugüne kadar." (Deborah



Carla'ya söylediklerini hat*rlad* ve yeniden suçluluk duydu.) "Ellis'* rahat b*rak, Deb -ilerde bunu yapt*(*na memnun olacaks*n." "Denerim." McPherson ona dikkatle bakt*. Deborah karanl*kta onun yüzünü seçemiyordu, ama sakinle,ti(ini sezdi. Sonra McPherson arkas*na dönüp yatakhaneden ç*kt*. Deborah



bir



süre ilac*n



etkisine direnmeye ve



McPherson'*n neyi, nas*l söyledi(ini dü,ünmeye çal*,t*. McPherson'*n sözleri kat*, ama do(ruydu. Ve öfkesinin gerisinde, bir ça(r*,*m -her yerde ender bulunan, ama bir ak*l hastanesi ko(u,unda paha biçilmez bir mücevher kadar de(erli olan bir ça(r*,*m- e,it insanlar aras*nda olu,an, yapmac*ks*z bir sayg* ça(r*,*m* vard*. Bunun getirdi(i sorumluluk kar,*s*nda Deborah'*n kap*ld*(* korkuya yeni bir duygu kat*,m*,t*. Sevinçti bu. 12. "Geçenlerde yapt*(*m*z görü,mede konu,tu(umuz bir ,ey akl*ma ta k*ld*," dedi Dr. Fried. "Hastal*(*n*n bir yanarda( oldu(unu, k*zkarde- ,inin yamaçlan kendi ba,*na donatmas* gerekti(ini söylemi,tin. Kendine ve bana ne anlatmaya çal*,t*(*n* biliyor musun ,imdi? Bu tanr*lar*n, ,eytanlar*n ve bütün ,u senin Yr krall*(*n*n



kendi kendine yaratt*(*n ,eyler oldu(unu anlam*yor musun gerçekten?" "Ben kesinlikle böyle demek istemedim!" dedi Deborah korkuyla geri çekilerek; hâlâ Koro'nun insan y*llar*n* terennüm etti(ini duyuyordu: Kendine gel; hepsi senin beyninin ürünü. " Yr gerçektir! " "Sana gerçekmi, gibi geldi(i konusunda hiç ku,kum yok, ama ba,ka bir ,ey daha söylüyormu, gibisin sanki -hastal*(*n kendisinin, genellikle hastal*k belirtileri san*lan ,eylerden ayr* bir ,ey oldu(unu. Belirtilerin, hastal*(* belirtmesine, hastal*kla ilgili olmas*na kar,*n, bunlar*n farkl* ,eyler oldu(unu söylemek istiyorsun, de(il mi?" "Evet, öyle." "Peki öyleyse, ,imdi beni yeniden geçmi,ine, yamaçlar*n donanmas*ndan önceki günlere götürmeni ve benimle birlikte bu yanarda(a bir göz atman* istiyorum." Dr. Fried Deborah'*n gözlerinde beliren korkuyu görünce ekledi: "Hepsi ayn* anda de(il tabii. Birer birer." Büyük



Aldatmacalar'*



ve



ayr*ca



ya,am*n



kaç*n*lmaz, ama duygular*yla inançlanndan ötürü Deborah'a onun sonunu haz*rlamak için olu,turulmu,



bir plan*n, herkesin bildi(i ancak kimsenin bildi(ini itiraf etmedi(i gizli bir oyunun parçalanym*, gibi gelen pek çok küçük kn**d*rmacay* daha önce incelemi,lerdi. Aylarca süren bir tedaviden sonra, Deborah dünyan*n ona bu denli korkunç



görünmesinin



birçok



nedeni



oldu(unu



ö(renmeye ba,lam*,t*. Hükümdar büyükbabas*n*n (j.t ilgesi, bütün hanedan*n üzerinde kapkara bir halde duruyordu hâlâ. I »ehorah s*k s*k geriye dönüp büyükbabas*n*n bildik sesiyle, "S*n*f ikincisi olmak yetmez, birinci olmal*s*n", "Birisi seni k*rd*(* zaman l*iç a(lama, gül. Seni üzdüklerini bilmelerine asla izin vermemelisin," dedi(ini duyar gibi oluyordu. Bu sözlerin tümü de gizli oyunun gülü,en ortaklar*na yönelikti. Gurur, sanki her gün yap*lan bir ,eymi, gibi, soylu bir biçimde üzüntüden ölme yetisi anlam*ndayd*. Büyükbabas*n*n



onunla



gurur



niteli(indeydi.



"Sen



/ekisin



göstereceksin!" geli,tirmi,,



Kendi



i(neleyici,



duymas* -hepsine



kendine ac*



bile



öfke



günlerini



espri



yelme(ini



sözcükler



türetmi,ti



büyükbabas*; kad*nlara inek ya da do(urgan-orospu gibi adlar yak*,t*r*yordu ve bir giin ona büyüyüp i,e yaramaz bir kad*n olaca(*n* söyleyip yana(*na hafif bir



tokat indirmi,ti. Deborah, aptal ve nankör insanlarla dolu koca bir dünyaya kar,* sava,acak ve bir kad*n olmas*na kar,*n, onun sava,*n* kazanacakt*: sakat bir göçmenle, çoktan ölmü, bir Letonyal* Kont aras*ndaki o eski ve gizemli sava,*. Deborah'*n yeti,ti(i yer ve dönemde, Amerikal* Yahudiler k*sa bir süre önce Avrupa'dan kaçmalar*na neden olan sava,lar*n ayn*n* sürdürmek zorunda kalm*,lard*. Sonra, Nazilerin Avrupa'n*n her yanma yay*l*p nefretlerini Amerika'da da hayk*rmalanyla doru(a ula,an, yeni sava,lar ortaya ç*km*,t*. Büyük kentlerde



birlikler



yürüyü,



yap*yor,



sinagoglara,



gettolar*ndan ç*kmaya kalk*,an Yahudiler'e hakaretler ya(d*r*l*yordu.



Deborah,



Blaular'*n



evine



boya



at*lmas*n*, kimi (,'ek Yahudileri'nin Polonya s*n*r*na do(ru ko,arken "özgürlük â,*(*" Polonyal*lar taraf*ndan vuruldu(unu yazan gazetenin yan* ba,*na konmu, fare ölülerinin koku,mas*n* gördü(ünü hat*rl*yordu. Bu nefreti çok iyi tan*m*,, bir iki kez de çevredeki kabaday*lar*n sald*r*s*na u(ram*,t*. Ama büyükbabas*, sanki bunda gizli bir kan*t bulmu, gibi, övünçle, "K*skançl*k derler buna! En iyiler ve en zekiler her zaman k*skan*l*r. Hep dimdik yürü ve seni üzerlerse



bunu onlara belli etme," demi,ti. Ard*ndan, sanki nefreti esprisinin



aras*ndan



onu



gözetliyor-



***u,



gibi,



"Göstereceksin onlara! Sen banabenziyorsun. Onlar*n hep*



si



aptal,



topu



birdeji.



Bir



gün



onlara



göstereceksin!" diye eklemi,ti. Deborah'*n "onlara gösterdi(i" ,ey, bir ihbarc*, aldat*c*, yoldan ç* kar*c* bir



ki,i olmu,tu:



erken geli,en ki,ili(iydi



gösterdi(i. Gerçi bir gün "biri" olaca(*n* dü,ündüren kimi belirtiler ya,l* adam* hakl* ç*kar*yor gibiydi. Deborah keskin zekâs*n*, dünyayla yapt*(* silahl* ate,kes boyunca



uzun süre



yeti,kinleri ürkütüp



,a,*rtmak için bir silah olarak kullanm*,t*. Ama ya,*tlar*n* bir an bile kand*ramam*,t*. Çocuklar onun ne oldu(unu hemen anl*yor ve korkular*ndan gelen bir kurnazl*kla onu y*kmaya koyuluyorlard*. "+u Yr tohumunun at*ld*(* toprak buna haz*rm*, demek ki," dedi doktor. "Yeti,kinler dünyas*n*n aldatmacalar*, büyükbaban*n gösteri,çili(i ile senin ondan daha aç*k seçik biçimde alg*lad*(*n dünya aras*ndaki büyük uçurum, kendi erken olgunla,m*, ki,ili(inin senin özel bir insan oldu(un biçimindeki yalanlar* ve özel biri olu,un, yeti,kinlere ne denli etkileyici gelirse gelsin



kendi



ya,*tlar*n



aras*nda



ba,a



geçemedi(in



biçimindeki ac* gerçek-" "Hizmetçiler ve ithal giysilerle, özen gösterilerek yeti,tirilmi, zengin bir küçük k*zla -,ey aras*ndaki uçurum- ,ey-" "Ne aras*ndaki? Nerdesin ,u anda?" "Bilmiyorum," dedi Deborah, ama daha önce de bulundu(u bir yerdeydi ,u anda. " "Hiçbir renk yok, yaln*zca grinin tonlar*. O iri ve beyaz. Ben ufac*(*m ve aram*zda parmakl*klar var. Yemek veriyor. Gri. Yemem. Nerede benim... benim..." "Senin neyin?" "Kurtulu,um!" dedi Deborah hiç dü,ünmeden. "Devam et," dedi doktor. "Benim... kimli(im, sevgim." Dr. Fried onu bir süre dikkatle süzdü, sonra, ")çimde bir önsezi var -benimle birlikte onu s*namak ister misin?" dedi. "Bu konuda bana güveniniz var m*?" "Tabii var, yoksa birlikte yürüttü(ümüz ,u bilim dal* var olmazd*. Kendine ve gerçe(e ili,kin temel bilgilerin do(ru. Bilgilerine güven."



"Haydi, hemen ba,lay*n öyleyse, yoksa psikiyatri yok olacak." (Kahkahalar.) "Sen çok küçükken, annenin gebelikle ilgili bir sorunu olmu,tu, de(il mi?" "Evet, dü,ük yapm*,t*. Bebekler ikizdi." "Ve sonra bir süre dinlenmek için evden ayr*lm*,t*, de(il mi?" Birden, geçmi,i ayd*nlatan bir *,*k yand*, güçlü ve zorlu bir gerekten bir ses gelir gibi oldu; beyzbol oynan*rken, h*zla at*lan bir topun pat diye top tutucunun eldivenli elinin içine dü,mesini and*ran Iii i sesti bu. Bir ba(lant*yd*. Deborah sesi dinledi, sonra dili dola,a *lola,a, öteki dünyaya özgü bir yaln*z b*rak*lma deneyiminden ba,ka l>ir ,ey olmayan bu çok eski karabasan*n eksik yerlerini doldurmaya ba,lad*. "Beyaz ,ey bir hem,ireydi galiba. S*cak olan her ,ey yok olmu, gibiydi. +imdi de s*k s*k bu duyguya kap*l*yorum, ama o s*rada, gerdekten öyle bir yerde bulunmam kesinlikle olanaks*z diye dü,ünmü,tüm. Parmakl*klar bir çocuk karyolas*n*n parmakl*klar*yd*. Benim yata(*m*n parmakl*klar*yd* herhalde. Hem,ire uzak ve so(uktu... Hey! Hey!" +u anda -dostçagörünen *,*k birden ba,ka bir ,eyi daha ayd*nlatt* ve bu



ani ayd*nl*k, önemsiz, s*radan bir ba(lant*y* görkemli, ola(anüstü bir ke,fe dönü,türdü. "Parmakl*klar... karyolan*n



parmakl*klar*,



so(uk,



renkleri



görme



yetisinin kaybolu,u... ,imdi ile olan ,ey bu! Kuyu'yla ilgili bir ,ey -,imdi de olan ,ey bu, ,imdi ile! Kuyu'ya dü,meyi beklerken gözlerimi kapatan kara sarg*lar i,te o karyolan*n parmakl*klar*, so(uk da o so(uk- neden yaln*zca bir palto giyerek sona erdirilemeyecek bir so(uk oldu(unu merak edip duruyordum." Sözcük sa(ana(* dindi(inde, Dr. Fried gülümsedi. "Terk edilmek ve sevgisiz kalmak kadar büyük bir ,ey demek ki." "Ölece(imi



sand*m,



ama



sonunda



hepsini



hat*rlad*m i,te." Deborah hayaller içindeyken bir an duraklad*, sonra sürekli olarak kafas*n* kurcalayan bir ,eymi, gibi, ans*z*n bir soru ç*kt* a(z*ndan. "Bu kara sarg*lar niye herkeste olmuyor? Herkes ara s*ra, belki bir ya da iki hafta yaln*z b*rak*l*yordur mutlaka. Hatta anne



ve



babalar



ölüyor,



ama



çocuklar



akl*n*



kaç*rm*yor, retinalar*n*n önünde bir a,a(* bir yukar* oynayan kara matem sarg*lan da olmuyor." Bu durum nedense yanl*, yarat*lm*, olmas*n*n, kusurun asl*nda genlerinde, kötü bir tohumdan geli,inde olmas*n*n bir



ba,ka güçlü kan*t*ym*, gibi geldi Deborah'a. Ve doktorun ona ac*yarak kar,* ç*kmas*n*, Yr'ye dönü, yolunu ayd*nlatacak o bildik ve rahatlat*c* yalan* söylemesini bekledi. Ne var ki duydu(u sözler kat*yd*. "An*lar biçim olarak de(i,meyebilir, ama y*llar boyu önemlerinin vurgulanmas* onlara korkunç boyutlar kazand*rabilir. Terk edilmenin yaratt*(* so(u(u, parmakl*klar* ve yaln*zl*(* s*k s*k akl*na getirir- sen, her seferinde, içinin derinliklerinden, sana, 'Görüyor musun? Gene de ya,am böyle i,te,' diyecektir bu deneyim." Doktor görü,menin bitti(ini belirtmek için aya(a kalkt*.



"Bu



kez



epeyce



i,



ba,ard*k.



Geçmi,in



hayaletlerinin bugün seni hâlâ hangi konularda ele geçirmeye çal*,t*klar*n* ö(renmi, olduk." Deborah, "Bunun bedeli ne olacak acaba?" diye m*r*ldand*. Doktor Deborah'*n koluna dokunarak, "Bu bedeli sen saptayacaks*n. +u Yr'ne de söyle, ara,t*rmam*z s*ras*nda



seni



zor



durumlara



dü,ürmeye



filan



kalk*,mas*n." Deborah



anla,*lmaz



bir



dokunma



korkusu



yüzünden kolunu h*zla doktorun elinin alt*ndan çekti.



Hakl*yd* da, çünkü elin koluna dokundu(u yerden dumanlar ç*kmaya, kazak kolunun alt*ndaki yan*k et kabar*p ac*maya ba,lam*,t*. "Özür dilerim," dedi doktor Deborah'*n yüzünün sarard*(*n* görünce. "Sen



haz*r olmadan,



sana



dokunmay* dü,ünmüyordum asl*nda." "Y*ld*r*m



oklar*,"



diye



yan*tlad*



Deborah



ve



kaza(*n*n kolunun içinden kavrulmu, haldeki etine bak*p böyle bir gücün isabet etti(i yer olman*n korkunçlu(unu dü,ündü. Böyle bir mant*k sald*r*s* kar,*s*nda ,a,k*na dönen doktor, önünde duran hastan*n titreyen gövdesinin gerisine, arad*klar* hayaletin bir an keyifli bir halde görünüp kayboldu(u noktaya bakmaktan ba,ka bir ,ey yapmad*. "Birlikte, var gücümüzle çal*,aca(*z ve anlayaca(*z." "Dayanabildi(imiz sürece," dedi Deborah. 13. Zaman ak*p gidiyordu. Deborah bir tenis topu gibi, Yr'de evreden evreye, yeryüzünden bo,lu(a, gün *,*(*ndan karanl*k pencereye, normal insanlar*n zaman olgusunu belirleyen s*n*rlar*n birinden ötekine savrulup duruyor, bu geçi,ler s*ras*nda Mr. Ellis'a da kat*



davranmamaya çal*,*yordu. Onu Hobbs ad*yla rahats*z etmiyordu art*k ve ona kar,*, ne,eli olmasa bile uysal davran*yor,



onun



,ehitli(ine



-varl*(*na-



elinden



geldi(ince katlan*yordu. Hastaneye bir ö(renci hem,ire grubu gelip gitmi,ti. Kimisi, ak*l hastas* olan ki,iler art*k kendilerinde korku uyand*rmad*(* için rahatlam*,, kimisi de, ak*l hastas* kad*nlar*n söze dökülmü, dü,ünceleriyle kendi söze dökülmemi, dü,ünceleri aras*nda gizli bir benzerlik oldu(unu sezip deh,ete dü,mü,tü. Ko(u,a yeni bir ö(renci grubu gelmi,ti ve Constantia'n*n akl*na esti(i an ç*r*lç*plak soyunmas*na, Helene'*n



incelikli



ve



kemik-k*nc*



,iddetine



ve



Deborah'*n sabit bak*,lar*na al*,t*r*l*yorlard*. Bir gün, bu genç hem,irelerden biri oldukça yüksek bir sesle, "Bu çocuk sanki ben burada hiç yokmu,um gibi, bak*,lar*yla beni delip geçiyor," demi,ti. Daha sonra, Deborah bu hem,ireye, "Yok olan yanl*,," diye f*s*ldayarak onu rahatlatmaya çal*,m*,t*. Bu sözüyle, orada olmayan ki,inin bu güzel hem,ire de(il, bu çirkin hasta oldu(unu söylemek istemi,ti. Gelgelelim bu yanl*,-olu,turulmu, sözcükler yaln*zca korku içindeki ö(rencinin daha büyük bir ürküye kap*lmas*na yol



açm*,t*. Ve Deborah, kendisiyle "insan" denen tür aras*ndaki a,*lmaz uzakl*(* bir kez daha aynmsam*,t*. Deborah, holün ilerisindeki küçük tecrit odas*nda ayakta duruyordu. Bir hem,ire yemek tepsisini getirmi,ti. Hem,ire eli aya(*



dola,arak



anahtar*



(farkl*l*(*n*n



simgesi)



bulmaya çal*,*rken yüzü sapsar*yd*; onun gibi bir ak*l hastas*na bakma görevi verildi(i için gördü(ü gizli karabasanlar*n korkunçlu(unu hat*rlam*,t* belki de. Deborah en az*ndan bu karabasanlar* payla,*yor, anl*yor, onlara inan*yordu. Bunu f*s*ldayarak hem,ireyi rahatlatmaya çal*,t*, ama onun korkudan yüzünün gerildi(ini, arkas*na dönüp sendeledi(ini ve yitirmek üzere oldu(u dengesinin son k*r*nt*s*na tutunmaya çal*,t*(*n* gördü. Bu sakarl*k onlar* benzer k*lm*,t*. Onun için Deborah neredeyse içgüdüsel bir hareketle elini uzatt*; el hem,irenin koluna ula,*p bir saniye kadar kolu tuttu. Olu,turulan denge genç kad*n* yakalay*p do(rulmas*n* sa(lad*, ama hem,ire korkusunun verdi(i güçle kolunu çekip yalpalayarak odadan f*rlad*. Ac* çek, dedi Deborah Yr'de toplanm*, olan varl*klara: Yrece'de bir selamla,ma e(retilemesiydi bu.



Y*ld*r*mlar*n ve yan*klar*n ileti- cisiyim ben. Bunlar benden doktora geçiyor, ondan da hem,ireye do(ru ak*yor. Ben burada hep bak*rdan bir tel oldum, oysa insanlar beni pirinçten san*yorlard*! Anterrabae güldü. Akl*m kullan, dedi bitimsiz, sonsuz, alevli dü,ü,ü içinde k*v*lc*mlar saçarak. Bu odan*n, bu ko(u,un, bu hastanenin, hepsinin d*,*nda bu hem,ire, vardiyas* bitince senin hiçbir zaman anlayamayaca(*n, hiçbir zaman tan*yamayaca(*n bir madde içinde gülecek, yürüyecek, soluyacak. Onlar*n soludu(u hava, kanlar*, kemikleri, gece ve gündüzleri, seninkilerden farkl* bir maddeden olu,uyor. Senin madden onlar için ölümcül. Senin madden onlara bula,*rsa ölürler ya da delirirler. "Kuyu gibi bir ,ey mi olur?" Tastamam öyle. Deborah



içindeki



bu



y*kma



gücü



kar,*s*nda



kap*ld*(* deh,etle bir ç*(l*k att*. Yere dü,tü ve hafifçe inledi. "Çok büyük bir güç, çok büyük bir zarar. Kimse böyle incinmesin -böyle olmas*n! Böyle olmas*n... böyle..." Sonra, Yr'deki rütbesini ve ad*n* tak*n*p aya(a kalkt*, yerde yatar durumda b*rakt*(* kimli(i, karn*n*n



a,a(*s*n*, çürük bir kavun gibi ezilen tümörlü yeri tekmelemeye ba,lad*. Bu veda töreninin incecik ç*(l*klar*



yank*lan*rken,



parmakl*kl*



pencerenin



d*,*ndaki gökyüzü karanl*(* yüklenmeye ba,lam*,t*. Deborah d*,ar* bakt*, ayakta oldugunu, pencerenin önünde durdu(unu ve yava,ça, "Hepiniz, b*rak*n öleyim," dedi(ini ayr*msad*. Hepsi birden sald*r*rsa, art*k ya,ayamayaca(*n* biliyordu. Çekti(i bu ac*ya de(ecek hiçbir co,ku, mutluluk, huzur ya da özgürlük yoktu. "Yok edin beni, Anterrabae, Koro, ötekiler. )lk ve son kez olarak, dünyaya çarp*p parçalay*n beni!" Derken, d*,ardan odadaki *,*k yak*ld* ve kilidin içinde bir anahtar g*c*rt*s* duyuldu. Vardiya de(i,tirici hem,ire ne,eyle, "+öyle bir bak*yoruz," dedi, ama Deborah'*n yüzünü görünce, arkas*ndaki hem,ireye dönüp, "Hemen ko(u, denetimini tamamla ve bir tulum haz*rlat," dedi. Deborah nas*l bir kimlikte ve nas*l bir görünümde oldu(unu bilmiyordu, ama çok rahatlam*,t*. Besbelli kederi maskeden d*,ar* s*zd*(* için, yard*m geliyordu. "Göz deliklerinden belki..." diye m*r*ldand* az sonra gelen ki,ilere.



Deborah Kuyu'dan ç*kt*(*nda, kendini karanl*(*n içinde buldu. Kocaman bir balina gibi, bir denizin derinliklerinden -ba,ka ilkeleri ve iklimleri olan bir maddeydi bu-



yüzeye



ç*km*,t*. Yeryüzü, alaca-



karanl*(*n ba,lang*c*n* belirleyen pencereden, bir ba,ka pencerenin d*,*ndaki geceye dönmü,tü. +imdi iki yatak ve ötelerde -cam*n, parmakl*klar*n, tel örgünün ötesinde- y*ld*zlarla donanm*,, koyu bir karanl*k vard*. I,*lt*lar* bu üç-maskeli pencereden bile görülebilen y*ld*zlarla bezenmi, güzel bir geceydi. Öteki yataktan hafif bir ses geldi. "Kim o?" diye sordu Deborah. "Burnu-ka,*nt*l*



Han*mefendi,"



diye



yan*tlad*



Helene. "Burnu- ka,*nt*l* Milo Venüsü." "Tulumdayken gözüne bir saç telinin girdi(i oldu mu hiç?" diye sordu Deborah, Zaman zaman gözüne bir saç teli ya da toz girdi(inde çekti(i s*k*nt*lar gelmi,ti akl*na. )nsan ellerini uzatamay*nca, bu lanet olas* küçük rahats*zl*klar dünyan*n en büyük sorunu haline geliyordu. "Ben kendim gözümün içindeki saç teliyim," dedi Helene sakin bir sesle, "sen de öylesin."



Deborah bu sonsuz ke,fin verdi(i dinginlik içinde öylece yatt*. Zihni her ,eyi berrak bir biçimde görebiliyordu. Bir süre, biti,ik yatakta ikiz karde,iymi, gibi yatan Helene'* dü,ündü. Helene, sert ve genellikle öfkeli oldu(u halde, Deborah onun zekâs*na sayg* duyu yordu. Kendine özgü hüzünlü ve direngen tavr*yla, Helene da Ellis'a eziyet etmekten vazgeçmi,ti. Helene ço(un



çevresiyle



bütün



ba(lant*s*n*



kopar*yor,



ula,*lmaz oluyordu; kimileyin de apans*z*n söyleyiverdi(i ac*, i(neleyici, b*çak gibi keskin bir iki cümleyle, ya da herkesi ,a,k*na çeviren sert bir sald*r*yla, bu yal*t*lm*,l*(*ndan s*yr*l*yordu. Ama Deborah, her ,eyi aç*k ve ola(an bir biçimde dü,ünebildi(i dingin anlar*nda, kendisininki kadar umutsuz bir hastal*(* olsa da, Helene'*n içinde boyutu belirsiz bir güç, bir istenç, iyile,mesini sa(layacak bir ,ey oldu(unu biliyordu. Helene ba,aracakt*, biliyordu bunu. Bu nedenle, Helene'a kar,* besledi(i duygu, bir k*skançl*k, sayg* ve korku bile,imiydi. Bir gün, Helene'a çok ac*mas*z davranm*,t*; onun iyile,ebilece(i dü,üncesinde oldu(unu söylemi,ti ona ve birden bu kasl* gövdenin korkuyla gerildi(ini



görmü,tü. Helene'* üzdü(ünü pek anlamam*,t* o gün. Helene ince ve ölçülü bir sesle, o, yani Deborah, hemen oradan



çekip



gitmezse, kendisinin, yani



Helene'*n, o bok-kokulu kafada ne kadar kemik varsa hepsini k*raca(*n* söylemi,ti. Deborah da çekip gitmi,ti. Birden *,*k yand* ve y*ld*zl* karanl*(*n güzelli(inden sonra, hem kendilerinin hem de birbirlerinin korkunç görünümlerinin ortaya ç*kmas* kar,*s*nda ikisi de hafifçe inledi. Ellis yaln*z gelmi,ti; Helene'*n nabz*na bakmak için h*zl* h*zl* onun yata(*na do(ru yürüdü. Normal olarak, hem,irelerle hastabak*c*lar, böyle bir odaya girerken temsil ettikleri dünyan*n varl*(*n*, büyük olas*l*kla arada kalm*,, ,a,k*n durumdaki ki,ilere yava, yava, sunmak için bir iki ,ey söyler, yaln*zca bir göz k*rp*,*yla olsa bile varl*klar*n*n kabullenilmesini beklerlerdi. Ellis'*n bu geli,i, böylesine duyarl* bir yer için çok ani olmu,tu. Ellis ,akak-nabz*na bak*p raporuna yazmak için bir rakam elde etmek amac*yla Helene'*n ba,*n* tutunca, Helene h*zla ba,*n* çekti. Ba,*n* oynatmak, tuluma ba(lanm*, bir ki,inin da(arc*- (*ndaki tek hareket olana(*yd*. Ellis bir eliyle Helene'*n yüzünü kavray*p s*k*ca tutarken, öteki eliyle



de nabz* ölçmeye çabalad*. Helene yeniden ba,*n* çekmeye çal*,t*. Sonra Ellis hafifçe do(ruldu, öfkeli de(il sak*ngan bir hali vard*, birden Helene'*n yüzüne vurmaya ba,lad*. Arkaya arkaya inen darbeler h*zl* ve sertti. Derken Helene tükürerek bir öfke sa(ana(* bo,altt* Ellis'*n yüzüne. Deborah'*n onlar* seyrederken gördükleri, sonradan onun için art*k bütün **k*l



hastalar*n*n



güçsüzlü(ünün



simgesi



haline



gelecekti: so(ukkanl*l*kla, amans*zca, tam hedefe indirilen bir tokat daha ve yeniden tükürükle verilen bir kar,*l*k. Helene tükürü(ünü Ellis'a ula,t*ram*yor- «l** bile, ama her tükürme giri,iminde, Ellis kolunun bütün gücüyle surat*na bir tokat indiriyordu. Helene'*n art*k kupkuru



kesilmi,



dudaklar*n*



büzerek



tükürüp



solumas*ndan ve inen tokatlardan ba,ka Iiir ses duyulmuyordu odada. Her ikisi de öylesine kararl*yd* ki, sanki



ba,ka



her



,eyi



unutmu,



gibiydiler.



Ellis



tokatiar*yla Helene'* iyice sindirdikten sonra, hem onun hem de Deborah'*n nabz*na bak*p odadan ç*kt*. O d*,ar* ç*karken, Helene hafif hafif öksürerek kan tükürü- yordu. Ertesi



gün,



Deborah



kendi



Yr'li



dü,man*n*n



kimli(ine büründü - Yr'de nelaq tankutuku diye



adland*r*lan gözsüz-ve-ç*nlç*plak bir gönüllü payla,*c* kimli(ine. Bir hem,ireye gidip doktor haftal*k yönergeyi imzalamaya geldi(inde, onunla görü,mek istedi(ini söyledi. "Onunla niye görü,mek istiyorsun?" diye sordu hem,ire. "Ona söyleyece(im bir ,ey var." "Neymi, o?" "Bir bar*, yanl*s*n*n, elinin tersini kullanan biri oldu(u." Hem,ire onu gündüzcü ba,hem,ireye gönderdi; gene ayn* ,eyler söylendi. Tavan*n alt*ndaki bulut kararmaya ve alçal*p Ceza'ya yakla,maya ba,lam*,t*, ama ne olursa olsun, doktora tan*k oldu(u ve anla,*lmaz bir biçimde hem yenenin hem de yenilenin deneyimini payla,t*(*



bu



olay*



anlat*p



vicdan*n*



rahatlatmak zorundayd* Deborah. Hem,ire ku,ku içindeydi, onun için Deborah yalvarmak zorunda kald*; bulut gitgide yakla,*yordu ve rüzgâr da esmeye ba,lam*,t*. Sonunda doktorla görü,me iznini kopard*. Doktora, gördüklerini abartmadan, k*saca anlatt*; onu kendine inand*rabilmek için, dünyadaki akl* ba,*nda insanlar gibi görünmeye çal*,*yordu. Bunun kendisi için



ne denli önemli oldu(unu doktora anlatma çabas*na girmedi.



Ellis'm



e(ilimlerinden,



salt



anahtarlar



hastalarda de(il onda diye gizli kald*(*n* bildi(i e(ilimlerinden de hiç söz etmedi. Sözlerini bitirdi(inde, doktor öylece oturup sanki Deborah'*n saçlar*n*n uzamas*n* seyredi- yormu, gibi, uzun uzun onu süzdü. Deborah bu konuda pek çok deneyimi oldu(u için, doktorun bulutu görmedi(ini, gizli rüzgâr* duymad*(*n* ya da Ceza'y* sezmedi(ini biliyordu. Doktor bir ba,ka mevsimde -ilkyazd* belki de- *,*nlar* Deborah'*n göz eriminin, ger çekli(inin ve krall*(*n*n s*n*rlar*nda yok olan ayr* bir güne,in alt*nda oturuyordu. Sonunda doktor, "Bunu neden Helene kendi gelip anlatm*yor bana?" dedi. "Helene bu olaydan hemen sonra b*rak*p gitti." Deborah bunun anlam*n*n, onda iyile,me olas*l*(* gördü(ünü söyledi(i gün Helene'*n kendine özgü bir biçimde intikam al*p onu sövgü ve kafa patlatma tehditleri alt*nda b*rakt*ktan sonra kendi dünyas*na kapanmas* gibi bir ,ey oldu(unu tam söyleyecekken vazgeçti. Bunu söylemenin pek ak*ll*ca bir ,ey olmayaca(*n* anlam*,t*, ama bunu anlamas*yla birlikte,



bir kuma,*n bir çiviye tak*lmas* gibi, zihni bu olaya tak*lm*, kalm*,t*. Daha fazla konu,amad*. "Burada



her



türlü



kabal*(*n



önlenmesine



çal*,*yoruz, ama kan*tlanmayan hiçbir ,eyi de kabul edemeyiz. Kriz geçirdi(in için tuluma sokulmu,tun biliyorsun. Belki de gördü(ünü sand*(*n bir ,ey bu." "Hiç olmazsa Ellis'abir sorun. O )nançl* Ruhu... yalan söyleyecek olursa, ruhuyla ba,* derde girecektir nas*l olsa." "Bunu



bir



not



edeyim,"



dedi



doktor,



ama



her-yerde-haz*r-ve-naz*r not defterini almak için hiçbir hareket yapmad*. Lee Miller'*n Üç Numaral* Tedavi dedi(i ,eyi uyguluyordu ona besbelli: hiçbir ,eyi de(i,tirmeden yaln*zca avutmay* amaçlayan o bildik "iyi-iyi", ard*ndan "Evet, evet, tabii" sözcüklerinin, hiçbir anlay*, içermeyen bir suskunlu(un ve sonunda hiçbir giri,ime yönelmeyen bir anla,mazl*(*n kar*,*m*yd* bu yöntem. Deborah doktora bakarken, yat*,t*r*c* ilaç konusundaki iste(i geldi akl*na. )laçlar*n*n artt*r*lmas*n* istiyordu ve ,u anda bu iste(ini söylese doktorun kabul edece(ini biliyordu. Ama Helene'*n yuttu(u kan* kullanarak uyku sat*n almak istemiyordu. "Klor hidrat cömertli(i ve kk'ler sadakas*," diye m*r*ldanarak dokto-



ru kendi haline b*rakt*. Buluttan yere dü,en solucanlar* seyretmeye ba,lad*. Doktor d*,ar* ç*kt*. Olsun; o da gider Dr. Fried'e, yani Fay- rap'a anlat*rd*. Furi, ya da Fayrap, Dr. Fried'in Yrece'deki yeni ad*yd*; Deborah'*n kolunu da(lay*p gözle görülmeyen bir yan*k olu,turan korkunç gücü an*,t*r*yordu bu ad. "Ko(u, doktoruna anlatt*n m* bunu?" diye sordu Furi. "Evet, o da bana Gülümsemeli Üç Numara 'evet-evet'i uygulad*." Deborah, daha etkili yat*,t*r*c* ilaç istemeyi onuruna yedirememesi- nin gülünç oldu(unu dü,ündü. Hiç de(ilse ona çok pahal*ya patlayacak bu olaya kar,* destek olacak bir ,eyler alsayd* ke,ke. "Biliyorsun," yönetimiyle



bir



dedi



Furi,



ilgim



yok.



"sizin Ko(u,un



ko(u,unuzun politikas*na



kar*,amam." "Ko(u, politikas*n*n de(i,tirilmesi gerek demek istemiyorum," dedi Deborah, "bu politika tulum içindeki hastalan dövmek de(ilse tabii." "Ko(u, personelinin disiplini konusunda da bir ,ey söylemeye yetkim yok," dedi Furi. "Burada herkesin soyad* Pilatus * mu acaba?"



Sonunda, Furi personel



toplant*s*nda



konuyu



açmaya raz* oldu, ama Deborah ikna olmam*,t*. "Belki de



gerçekte



böyle



bir



,eyi



görmedi(imden



ku,kulan*yorsunuz." "Hiç ku,ku duymad*(*m tek ,ey bu," dedi doktor. "Ancak,



ko(u,larda



yap*lmas*



gereken



,eyler



konusunda benim hiçbir rolüm olmuyor, anlatabiliyor muyum? Yönetici kadrosunda de(ilim ben." Deborah kibritin kuru yak*t* tutu,turdu(unu sezdi. "Adalet



uygulanm*yorsa,



namussuzluk



örtbas



ediliyorsa ve inançlann* koruyan insanlar ac* çekiyorsa, sizin gerçekli(iniz ne i,e yar*yor peki? Helene da Ellis konusunda verdi(i sözü tuttu, ben de. Peki sizin gerçekli(iniz ne i,e yar*yor?" "Bak, dinle beni," dedi Furi. "Sana hiçbir zaman gül bahçesi va- detmedim ben. Hiçbir zaman kusursuz bir adalet



vadetmedim..."



(Birden,



Nürnberg'deki



hastaneden kaç*p bu gamal* haç-kentinin içinde kaybolduktan sonra, hastaneye geri dönüp sert, alayc*, sinir bozucu bir kahkaha atarak, "Sholom Aleichem, Doktor, onlar benden daha deli," diyen Tilda'y* hat*rlam*,t*.)... "ve hiçbir zaman huzur ya da mutluluk da vadetmedim. Sana ancak bütün bunlarla sava,ma



özgürlü(üne kavu,manda yard*mc* olabilirim. Sana sundu(um tek gerçeklik sava,*m. Ve sa(l*kl* olmak, gücünün yetti(i kadanyla, bu sava,*m* kabul edip etmemekte özgür olmak demektir. Ben yalan ,eyler vadetmem hiç. Kusursuz, güllük gülistanl*k bir dünya masal* koca bir yaland*r... üstelik böyle bir dünya çok cans*k*c* bir yer olur!" "Toplant*da söz edecek misiniz bundan -Helene konusundan?" * tsa'y* çarm*ha gönderen Romal* vali. (ç.n.) "Söz edece(imi söyledim ve söz edece(im de, ama sana hiçbir ,ey için söz vermiyorum." Helene onu tan*kl*(*n*n yüküyle ba,ba,a b*rakt*(* için, Deborah bilinçsiz bir halde, Sylvia'n*n art*k unutulmu, olan sözcükleri için tankutuku durumuna giren Lee Miller'a do(ru giderken buldu kendini. Lee kimsenin arkas*ndan gelmesine izin vermezdi ve ötekilerin yapt*(* gibi duvara yaslanmay* hiç sevmezdi. Bu



yüzden,



"herkesi



yerli



yerine



yerle,tirmek"



amac*yla, dur durak bilmeden hep daire biçiminde dönme gere(ini duyard*. Deborah, ba(l*l*k ya da yak*nl*ktan de(il, gizemli bir zindelik duygusunun



etkisiyle Lee'yi, gezegenlerinin çevresinde dola,an bu Batlamyus güne,ini izlemeye ba,lad*. "Çekil git, Blau!" Bu da yerinde bir ,eydi; Lee'nin onunla konu,arak, ikisinin



de



ayn*



oyunun



oyuncular*



oldu(unu,



birbirleriyle ba(lant*l* olduklar*n* itiraf etti(ini dü,ündü Deborah. "Çekil git, Blau!" Deborah sürükleye



bu



ba(lant*n*n



Lee'nin



zincirlerini



arkas*ndan



sürükleye



yürümeye



devam



ediyordu. "Hem,ire! Defet ,u orospuyu!" Hem,ire yanlar*na geldi. "Holden ç*k, Deborah, ya da onu izlemeyi b*rak." Hem,ire üçüncü bir oyuncuydu, ama tankutuku de(ildi. Çekim ba(* çözüldü; Deborah yine çekip gitti. Bak, Ku,-k*z, dedi Anterrabae, benim ate,imin *,*(*n* kullanarak, ne büyük bir dikkatle, ne büyük bir özenle küçük tehlikelerden uzak- la,t*r*yorlar seni: i(nelerden,



kibritlerden,



kemerlerden,



ayakkab*



ba(lar*ndan, kem gözlerden. Ellis kilitli bir tecrit odas*ndaki ç*plak tan*(* döver mi acaba ?



Deborah, duvardan a,a(*ya do(ru kay*p al*,*k oldu(u yere, öteki yontular*n aras*na oturdu ve zihnindeki görüntüleri -yal*n, aç*k, korkunç görüntüleriseyretmeye ba,lad*. O ak,am, sald*rganl*(* ve ülkenin en zorlu hastanelerinden birinde geçirdi(i dokuz y*l nedeniyle belli bir sayg*nl*(* olan Lucia ad*ndaki yeni bir hasta, ans*z*n radyatörün çevresinde birbirlerine sokulup çömelmi,, titre,ip duran küçük bir grup hastaya dönüp, "Buras* farkl* bir yer. Bi sürü batakhanede, bi sürü ko(u,ta bulundum ben. Erkek karde,im de; bi sürü ko(u,ta. Burda olan... daha fazla korkak, daha I azla deli var; yere i,emeler, ba(*r*p ça(*rmalar -ama belkiden ötü- I ii farkl*. Küçük, küçücük bir belkiden ötürü," dedi. Lucia hemen oradan uzakla,*p her zamanki deveku,u tavnyla, sözlerinin ola(anüstü ve korkunç gücünü



yads*mak



istercesine



holde



hoplay*p



z*playarak ko,maya ve gülmeye ba,lad*. Ama bu sözler söylenmi,ti bir kez ve ko(u,un hayvans* kokusu gibi, havada as*l* bir halde duruyorlard*. Hepsi bu umuttan, bu küçük, küçücük Belki'den korkuyordu. Ama o anda yanlar*na gelmi, olan Deborah için bu



sözler özel bir anlam ifade etmi,ti; Deborah her iki dünyaya da bak*p çok yak*nda olacak ,eyleri, çökmekte olan bulutu, buluttan a,a(*ya yuvarlanan solucanlar** ve kapkara rüzgârda parça parça savrulan ku- tallan gördü. "Bo, verin Belki'ye; yönetimle ilgili bir sorun bu." 14. Dr. Fried Esther'la Jacob'*n büroda yan yana oturmu,, huzur ve güvence beklediklerini gördü. Onlarla aç*k konu,up kendisinin Tanr* olmad*(*n*, hiç bir ,ey için kesin bir söz veremeyece(ini ve k*zlar*n*n bu sava, alan*na gelmesi için ona yapt*klar* ya da yapmad*klar* ,eyleri de yarg*lamayaca(*n* söylemek geldi içinden. "Herkesinki gibi bir çocu(a sahip olmay* istemek yanl*, bir ,ey mi?" diye sordu Jacob. "Yani... yani bir çaresi



var



m*



gerçekten,



yoksa



burada



kal*p



sakinle,tirilmesi, teselli edilmesi mi gerekecek... hep?" Sözlerinin ne denli so(uk oldu(unu kendisi de sezmi,ti. "Mesele sevgi de(il -hasta olsun, iyi olsun- yaln*zca, bir ,eyler beklemek hatta umut etmek zorunday*z. Neyi umut edebilece(imizi söyleyebilir misiniz bize?" "E(er bir üniversite diplomas*, bir kutu dolusu dans davetiyesi, ezilmi, güller ve iyi bir aileden gelen eli



yüzü düzgün bir delikanl* umut etmek istiyorsan*zbilemem. Birçok anne ve baban*n umut etti(i ,eyler bunlard*r. Bir gün Deborah bunlara sahip olacak m*, hatta bunlar* isteyecek mi, bilmiyorum. Onunla birlikte yapt*(*m*z çal*,man*n bir bölümü, onun gerçekten ne istedi(ini ö(renip bu istekleriyle uzla,mas*n* sa(lamak biçiminde olacak." "Onu görebilir miyiz?" Dr. Fried bu sorunun sorulaca(*n* biliyordu ve i,te sorulmu,tu. Yan*tlamak istemedi(i bir soruydu bu. "Tabii,



tabii,



onu



görmeye



karar



verirseniz



görebilirsiniz, ama bu geli,inizde görmenizi pek tavsiye etmem. " Yan*t*n* çok, çok sakin bir tav*rla vermeye çal*,m*,t*. "Neden



görmeyecek



mi,iz?"



dedi



Jacob,



duygusu



epeyce



korkusundan sesini yükselterek. "Çünkü sars*lm*,



,u



anda



durumda.



gerçeklik Gö-



**i**ü,ü



sizi



biraz



tela,land*rabilir, bunu biliyor ve sizin için korkuyor... kendisi için de korkuyor." Jacob afallam*, bir halde arkas*na yaslan*p ta ba,*ndan bu i,e ne- *)L-n kalk*,t*klar*n* dü,ündü. Tan*d*klar*,



eski



Deborah,



herkesin



dedi(i



gibi,



gerçekten hastayd* belki de. Güvensiz, peri,an bir haldeydi belki, ama onlar*n çocu(uydu o -güvensizse, korunup yönlendirilecekti; peri,ansa, ne,elendirilip özenle bak*lacakt*. En az*ndan tan*d*klar* bir insand* o Deborah. Oysa doktorun ,u anda tan*mlad*(* ki,i, hiç tan*mad*klar* biriydi. "Bak*n, belirtiler hastal*(*n kendisi de(ildir," diyordu doktor. "Bu belirtiler savunma araçlar*d*r, bir kalkand*r. )ster inan*n, ister inanmay*n, hastal*(* Deborah'*n ayaklar*n* basabildi(i tek sa(lam zemin. )kimiz birlikte onun üzerinde durdu(u bu zemini parçal*yoruz. Bu /emin yok edildikten sonra, daha sa(lam bir ba,ka zeminin olu,mas* ancak onun buna inanmas*yla gerçekle,ebilir. Bir an kendinizi onun yerine koyun, o zaman neden kendine bakmad*(*n*, neden bu derece korku içinde oldu(unu ve belirtilerin ço(ald*(*n* anlayabilirsiniz." Dr. Fried, ya,am* boyunca gerçek ruh sa(l*(*n* hiç tan*mam*, olan bir insan*n duygular*n* betimlemeye çal*,t*. "Bu hastal*(* hiç do(rudan çekmemi, ki,iler olarak, bizler onun nas*l bir yaln*zl*k ve deh,et içinde oldu(unu ancak tahmin edebiliriz. Biliyorsunuz, ,imdi gerçek olarak bildi(i bütün geçmi, y*llar*n* iptal edip



ba,ka bir dünya biçimine inanmas* isteniyor ondan. +u anda Deborah'*n hastal*(*, sa(l*kl* olabilmek için verilen umutsuz bir sava, niteli(inde," "Ona sundu(umuz dünya o kadar da korkunç de(ildi," dedi Jacob. "Ama o sizin dünyan*z* hiçbir zaman benimsemedi, anlam*yor musunuz? Gerçekli(e göre hareket eden bir robot yaratt* o, robotun gerisindeki as*l benlik ise, giderek gerçeklikten uzakla,t*." Doktor bu insanlar*n, tan*d*klar* robotun gerisindeki o tan*mad*klar* ki,iden korktuklar*n* anlad*(* için, sözü daha fazla uzatmad*. Jacob yava,ça, "Gene de onu görmek istiyorum," dedi. "Hay*r, Jacob -görmesek daha iyi-!" "Es- Ben onu gprmek istiyorum! Bu benim hakk*m! " "Pekâlâ," dedi doktor ho,görülü bir tav*rla, "Ko(u,a telefon edip onu a,a(*ya indirmelerini söyleyece(im, ziyaretçi odas*nda onunla görü,ebilirsiniz." Telefona uzand*. "Sonra



beni



yeniden



görmek



isterseniz,



görevli



hastabak*c*yla haber gönderin. Dörde kadar buraday*m."



Dr. Fried, ikisinin bürodan ç*k*p kaskat* bir halde hastane binas*na do(ru yürümelerini seyretti. Ah ,u ana babalar. "Onu iyile,tirin," derlerdi hep, "onu, sofra adab*n* bilen ve bizim kararla,t*rd*(*m*z gelece(i kabullenen biri olacak biçiminde iyile,tirin!" Dr. Fried içini çekti. Zeki, dürüst, iyi yürekli ana-babalara bile çocuklar*n* aldatmak kolay geliyordu. Kendilerinin hiçbir zaman tenezzül etmeyece(i aldatmacalar*, gösteri,çili(i, kibirlili(i, rahatl*kla çocuklar*na uygulayabiliyorlard*. Ah! Fark*nda olmadan içini çekmi,ti gene. Çünkü kendisi hiç çocuk do(urmam*, ya da bakmam*,t* ve birden, Deborah kendi çocu(u olsayd*, birçok ,eye göz yumarak ya da tutkulara kap*larak, eri,ilmez dü,ler sat*n al*p bunlan gerçekle,tirmesi olanaks*z bir Deborah'*n üzerine yükler miydi acaba, diye dü,ünmü,tü. K*sa bir süre daha dü,ündükten sonra, telefona gitti. Epeyce u(ra,t*ktan sona, D ko(u,uyla ba(lant* kurmay* ba,ard*. "+imdi ziyaretçi odas*na götürdüler, Doktor," dedi hastabak*c*. "Ah,



peki



ediyordum..." "Doktor?"



öyleyse,



bo,



ver.



Sadece



umut



"Saç*n* taramak için biraz zaman* olmas*n*." Arabayla eve dönerken, Esther'la Jacob suskunluk içindeydi. Gerçe(in aç*kça gözlerinin önüne serilmesini bekliyorlard* gerçi, ama gördükleri her ,eyin onlann do(ru oldu(unu dü,ündü(ü ,eylere ters dü,mesi kar,*s*nda kap*ld*klar* ,a,k*nl*ktan dilleri tutulmu,tu sanki. Dr. Fried'e güveniyorlard*. Dr. Fried ikiyüzlülükle onlar* avutmaya kalk*,mam*,, onlara yaln*zca umut vermi,ti; umars*zca gereksindikleri umudu vermi,ti onlara. Ne var ki, k*zlar* neredeyse tan*nmayacak bir haldeydi. Deborah, saçma m*r*lt*lar ya da sald*r*larla de(il, anla,*lmaz ve korkunç bir içekapan*kl*kla deh,ete dü,ürmü,tü onlar*. Deborah kendi gövdesinde ya,am*yordu sanki. Ziyaretçi odas*ndan ç*kt*klar*nda, Jacob yaln*zca, "Çok solgun-" demi,ti. Esther kendi duygular*n* kavramaya çal*,arak, "tçi... içi ölesiye tükenmi, bir insan," diye m*nldanm*,t*. Jacob Esther'a büyük bir öfke duyup ba,*n* çevirmi,,



"Çok



fazla



konu,uyorsun!



),i



oluruna



b*raksan olmaz m* sanki?" demi,ti. Chicago'ya dönerken, tek bildikleri ,ey, art*k Suzy'ye gerçe(i anlatma zaman*n*n geldi(iydi.



Dr. Fried, inatç* hastas*n* kimileyin sevgi, kimileyin nefret çemberine alarak kovalamay*, kö,eye k*st*r*p s*k*,t*rmay* sürdürüyordu. Deborah durmadan Yr karanl*klar*n*n



bilisizli(ine



ve



duyumsamazl*(*na



s*(*n*p gerçeklerden kaçmaya çal*,*yordu. Deborah bilisiz ve duyumsamaz olma özlemini duyuyordu, çünkü herhangi bir ,eyi anlar ya da kabullenirse, bu ,eyin, ne denli utanç verici, korkutucu ya da çirkin olursa olsun, tart*,ma konusu olaca(*n* görüyordu ,imdi; oysa böyle bir ,eye gerek duyulmas*n*n nedeni, Yr'nin alt düzeyleri kadar anla,*lmaz geliyordu ona. "Babandan kaçmana yeterince izin verdim," dedi Furi bir görü,melerinde. "Ondan hep korku ve nefretle söz ediyorsun -bir ba,ka duygu daha var." Dr.



Fried'in



kendi



dünyas*na



özgü



oltalarla



yakalad*(* bu derin giz birtak*m s*radan haks*zl*klar*n temelini olu,turuyordu: önemsiz bir ,ey için yenen daya(*n, çok önemli bir andaki basit bir yanl*, anlaman*n temelini. Giz bir bak*ma Deborah'*n babas*na benzemesinde yat*yordu. )kisi de, için için kinlenip durduk yerde parlayan, öfkeli, sert mizaçl* insanlard*. Ve Deborah bu benzerli(i bildi(i için, hem babas*ndan hem de kendinden korkuyor, babas*n*n ona duydu(u



sevginin anlay*,tan uzak bir sevgi oldu(unu, babas*n*n onu bir an bile tan*yamad*(*n* ya da anlayamad*(*n* dü,ünüyordu. Ama bu anlay*,s*zl*k sorunundan öte bir ,ey daha vard*. "Bazen onu küçümserdim," dedi Deborah. "Bir ,eyler hat*rl*yorsun bak*yorum." "Hep



erkeklerden



-karanl*k



sokaklarda



bana



sald*rmak için pusuya yatm*, erkeklerden- korkard*; bir a(ac*n arkas*nda beni bekleyen seks manyaklar*ndan, canavarlardan. Kaç kez uyan ya(muruna tuttu beni. Erkekler s*n*rs*z derecede ,ehvet dü,künü vah,ilerdir. Erkekler hayvand*r... ben de içimden ona kat*l*yordum. Bir keresinde, sokakta bir te,hirci gördü(üm için beni azarlam*,t*. Adam*n ilgisini çekti(ime göre, benim de bir ,eyler yapm*, oldu(um kan*s*na varm*,t*. Öfke ve korku içinde, bütün erkekler yerçekimi yasas*yla bana do(n* çekiliyormu, gibi, söylenip durmu,tu. Ona, 'Benim gibi çok tan mahvolup yozla,m*, birini ne yaps*nlar? Ben kimsenin i,ine ya ramam ki,' demi,tim. O da bana bir tokat patlatm*,t*, çünkü söyledik lerim do(ruydu." "Kendi tutkular*n*n gücünden korkuyordu belki de, olamaz m*?"



"Nas*l? Bir babayd* o-" dedi Deborah ve hemen yalanlamaya çal*,aca(* bir yan*t*n gelece(ini sezinledi. "Her



,eyden



dü,üncelerini



önce,



biliyor,



o



Öteki



da



bir



erkek.



erkeklerin



de



Kendi böyle



dü,ünceleri var m*d*r? Vard*r, bunu biliyor. Peki, ötekiler bu dü,üncelerini onun gibi denetleyebiliyorlar m*d*r? Tabii ki denetleyemiyorlard*r." Deborah, pek çok kez kendini belli eden o ,ehvet-benzeri duyguyu dü,ündü. Suçluluk ve sevgiyle iç içe bir duyguydu bu; babas* sürekli ba,*n*n etini yiyip onu



,a,k*na



çeviriyor,



dilinden



dü,ürmedi(i



o



manyaklar*n i(renç davran*,lar*n*n gizli bir suç orta(* durumuna sokuyordu. Kendi korkulan yüzünden, o adamlarla ve kendisiyle ayn* açl*k ve suçlulu(u payla,an biri olarak görüyordu Deborah'*. Sürekli bu adamlann hastal*kl* yanlanndan söz ediyordu. Ve Deborah kendi ay*p yerlerinin de hastal*kl* oldu(unu biliyordu. Dü,lerinde durmadan kaç*p sonunda gene kar,* kar,*ya kald*(* ,ey, babas*yla kendisinin sonsuz bir ürkünçlük ta,*yan yüzleri oluyordu hep. "+u anda da o kadar korkunç geliyor mu bu duygu?" "Hay*r..."



Deborah



sonra



Korku-bata(*ndaki



gölgenin ne denli büyüdü(ünü, bu gölgenin asl*nda



babas*yla, kendisinin söze dökülme- yip hafifçe sezdirilmi, ve suçluluk duygusu içinde bu denli gizli tutulmalan yüzünden gerçek biçimlerini yitirmi, bir iki dü,üncesinden ba,ka bir ,ey olmad*(*n* dü,ünerek ekledi: "Yoo, korkunç de(il - iyi. Ben onun gözünde yaln*zca... yaln*zca her zaman onu utand*ran bir k*z evlat de(ildim. Özlemleri biraz da insanca... insanca..." Ve Deborah a(lamaya ba,lad*. Korku krizi ba,lad*(*nda Deborah h*çk*ra h*çk*ra a(l*yordu. Furi, krizin h*çk*nklann aras*ndan kendini belli etmeye ba,lad*(*n* görmü,tü. "Çabuk!" dedi Furi. "+u senin hastal*(*n ondan h*zl* davranmam*z* sana pahal*ya ödetebilir. Çabucak sana ,unu söyleyeyim: do(ruluk, sevgi ve ba(*,lay*c*l*k getiren bir içgörüye ula,t*n art*k; o kadar korktu(un gerçekli(in bir parças* i,te bunlar. Ne harika, ne heyecan u'i*u ,eyler, de(il mi?" Furi *,*(*n uzakla,t*(*n* gördü. Kendisinden nuira konu,an ses Yr'den geliyordu. "+ey..." dedi bu ses, s*n*r*n öte yan*ndan, "...siz yapt*n*z bunu. A(- l*i*l*m. Annemle babam* gerçekten ba(*,lad*m. +imdi eve giderim l*n halde."



"Bu kadar aptal de(ilsin, ben de de(ilim," dedi Furi içtenlikli bir i*iv**ia, büyümekte olan bo,lu(un kar,* ucuna ula,maya çal*,arak. < )* taya ç*kacak bir sürü giz var daha ve sen de biliyorsun bunu. Seni besleyen g*dadan -bütün bu gizlerden, gizli güçlerden- ayr*l*yorum art*k ve onun yerini alacak yeni bir g*da kayna(* da henüz olu,mad*. En zor dönemdir b*i, hastal*(*n*n buraya gelmeden önceki du- I umundan bile daha zordur. Zaman zaman çok kötü de olsa, hiç de(ilse bunun senin için bir anlam* var ,imdi. Yeni g*dan ortaya ç*kt*(*nda, bunun daha zengin bir g*da olaca(*na inanmak için, önce bana yeterince güven duyman gerek." Bir süre daha konu,tular; Furi kendi uzun ya,am deneyiminden küçük küçük kan*tlar sundu Deborah'a. Deborah bitkin dü,mü,tü, a*na bir yandan onu sonsuza de(in bir ak*l hastas* olarak b*rakacak nihai çarp*,may* beklerken, bir yandan da hâlâ Furi'ye ve onun dünyas*na boyun e(ip onlara kat*lmas*n* sa(layan bir direncin varl*(*n* duyuyordu içinde. "Dahas* da var -çok daha fazlas*," dedi Furi. "Her ,eyi anlayana kadar u(ra,aca(*z. Bu i, bitince, gerçekten istersen, Yr'yi seçebilirsin gene. Sana



yaln*zca bu seçimi yapma gücünü vermek istiyorum; kendine uygun olan* bilinçli bir biçimde seçme gücünü." ")stersem gene deli olarak kalabilir miyim?" "Hem de bir meyveli kek kadar deli... e(er istersen tabii." "Meyveli kek kadar çatlak." "Aa evet, hat*rlad*m. Bir de 'yarasa' dendi(ini duyuyorum. Nedir bu 'yarasa'?" "Çan-kulesindeki-yarasa demektir bu. Kafan*z*n içinde çanlar*n çald*(* yerde, gece olmu,tur ve kapkara yarasalar kanatlar*n* ç*rparak belli bir yön izlemeden, rasgele uçuyorlar demektir." " Aa, bunu da akl*mda tutay*m! +u Amerikal*lar ak*l hastal*(*n*n yaratt*(* duygulan bazen pek isabetli bir biçimde yakal*yorlar do(rusu." "Ve e(er istersem- e(er gereksinme duyarsam... sonunda..." "Ruh



sa(l*(*n*n



ne



oldu(unu



bilecek



kadar



deneyimin yok hiç, ama çan kulesindeki yarasalara gereksinme ya da istek duyaca(*n* da sanm*yorum. Gene de, yan*t*m evet. Sonunda bunu hâlâ istersen ya da buna gereksinme duyarsan, istedi(ini seçme hakk*n olacak."



Ko(u,ta güçlükle saklanan bir heyecan vard*. Küçük tecrit odas*nda iki tulum haz*rlanm*,, sahiplerini bekliyordu; hol, gene bir bekleyi, içinde sa(a sola ko,u,turan hem,ireler ve hastabak*c*larla, beyaz ve haki renklerine bürünmü,tü. "Neler oluyor?" diye sordu Deborah Lee'ye; olanlar* bilmesi ve anlatmas* en olas* ki,iydi Lee. "Miss Coral geri geliyor," dedi Lee. "Sen gelmeden önce burda kal*yordu. Tann'ya ,ükür. Burda s*k*nt*dan patl*yorduk." Ö(le yeme(inin yukar*ya getirilmesinden hemen önce, kocaman asansör tang*rdaya tang*rdaya a,a(* indi. Sesi duyan herkes yerinden f*rlad*. Bir süre sonra, asansörün yeniden yukar* ç*kt*(*n* ve D ko(u,unun çift kanatl* kap*s*n*n önünde durdu(unu duydular. Yan saydam buzlu cam*n önüne bir y*(*n beyaz üniforma dolu,tu, anahtar çevrildi ve önce bütün görkemiyle, ko(u, yöneticisi ortaya ç*kt*. Arkas*ndan ufak tefek, ak saçl* ya,l* bir kad*n* ta,*yan iki hastabak*c* (ayaklan tutan) ve iki hastabak*c* daha (ba,* tutan) geliyordu. Onla- nn arkas*ndan da alay*n çe,itli rütbelerdeki ast ki,ileri



yürüyordu:



kabul



bölümünün



gündüzcü



hem,ireleri, memurlar, sekreterler, acemiler, adaylar ve di(erleri. "Miss Coral bu mu?" "K*rk be, kiloluk cüssesiyle hem de," dedi Lee. Bu insan y*(*n*, haz*r durumdaki tulumlar* geçip (çok ,a,*rt*c*yd* bu) holün sonundaki Dört Numaral* tecrit odas*na



do(ru



ilerlerken,



güzel



bir



biçimde



dengelenmi,, de(i,ik ve incelikli bir hürmetsizlik edildi(i izlenimi çevreye dalga dalga yay*l*yordu. Bir süre sessizlik oldu, Sonra ta,*y*c* adamlar sürüklene sürüklene holden ç*k*p yerlerine dönmeye ba,lad*lar. Deborah, son hastabak*c*n*n ötekilere kat*l*,*n*



gördü(ünde,



yatakhane



penceresinin



yan*ndaki yerine dönmek üzereydi. Adam*n geli,i tuhaf, korkutucu, ilginç, gülünç ve Newton'a ayk*r* bir biçimdeydi: uçuyordu adam. Ömrünün sonuna de(in bir e(ri olarak ya,ama zorunlulu(unu duyuyormu, gibi, ba,*n* a,a(*ya e(ik bir biçimde ileriye do(ru uzatm*,, ifadesiz bir yüzle havada uçuyordu. ! i Gelgelelim adam durmay* ba,aramad*; sert bir biçimde dü,tü ve gürültüyü duyan arkada,lar* durup



arkalar*na



döndüler.



U(rad*(*



dü,k*r*kl*(*ndan,



Deborah'*n gö(sü darald*. Ne de olsa yaln*zca bir insand* bu da i,te. Uçu,u ya da dü,ü,ü s*ras*nda adam*n bir yerine bir ,ey olmam*,t*, ama onun öne e(ik bir biçimde uçmas*na neden olan ki,iye yeniden boyun e(dirmek için geriye do(ru ko,turan görevlilerin ayaklan all*nda çi(neniyordu neredeyse. Hastalar seyretmek ve laf atmak için adamlann pe,lerine tak*ld*lar. Miss Coral odan*n aç*k kap*s*nda dikiliyordu. Küçücük varl*(* elektrik saç*yordu sanki. Deborah Yr diliyle, Bu saçlar yan*p bembeyaz olmu,, dedi yava,ça. Miss Coral'* içeri ta,*maya davranan üç adam, onun dirençli gövdesinin sert darbeleri kar,*s*nda ac*nacak bir hale dü,tü; Miss Coral sözcü(ün tam anlam*yla, adamlar* üzerinden silkip f*rlatm*,, ifadesiz, bombo, gözlerini ileriye do(ru dikmi,ti. Bu meydan kavgas*na ba,ka hastabak*c*lar da kat*l*nca, ona yapacak daha az i, ç*kt*(* için yerinden k*p*rdamadan öylece durdu; adamlar ba,*n*n üzerinden birbirleriyle u(ra,*yorlard* çünkü. Derken, Helene ko(u,un en korkulan ki,isi olarak sürdürdü(ü saltanata birinin meydan okudu(unu sezerek, bo, durumdaki yukar* hole ko,tu, hem,ire



odas*n*n kap*s*n*n mente,elerini yerinden ç*kard* ve bütün a(*rl*(*yla yüklenerek kap*y* tuttu(u gibi hole do(ru f*rlatt*. Sonra da eline ne geçerse f*rlatmaya ba,ad*. Acemice yap*lm*, bir yontu gibi duvar*n önünde



dikilen



Sylvia,



Helene'*n



kaba gücünün



yaratt*(* gerilime dayanamayaca(*n* anlay*p birden patlad* ve eline geçirdi(i k*r*k kap* parçalann*, tepsileri, ilaç ,i,elerini, çatallar*, b*çaklan ve havlular* Helene'a atmaya ba,lad*. Birisi alarm zilini çald* ve karga,ay* bast*r*p Helene'la Sylvia'y* tuluma sokabilmek için bir düzine adam*n daha gelmesi gerekti. Ko(u, yöneticisi Miss Coral'la ilgili herhangi bir buyruk vermeyi unutmu,tu besbelli, çünkü Miss Coral'*n arkas*ndan kap*s* kapat*l*p b*rak*lm*,, ba,ka bir ,ey yap*lmam*,t*. "Evet..." dedi Lee holde yan*ndan geçen Deborah'a, "Kabul et ki, son zamanlarda burda gördü(ümüz en harika olay bu oldu." "+u uyu,turucu ilaç dolab*na bir eri,ebilsem," dedi Deborah dalg*n dalg*n. "Ufac*k bir ya,l* kad*n*n kocaman bir adam* havaya f*rlatacak kadar güçlü olabilece(i akl*ma bile gelmezdi." ")ki y*l önce burda kalm*,t*. Bir seferinde bir yata(* f*rlatt*(*n*



görmü,tüm. )tme filan de(il, resmen kald*r*p f*rlatt*. Hem içimizde en iyi e(itim görmü, ki,i de odur." "Helene'dan da m* iyi?" "Tabii



ya!



Dört



be,



dil



biliyor;



d*,arda



da



matematikçi miymi, neymi,. Bir keresinde bunu bana aç*klamaya çal*,m*,t*, ama biliyorsun, ben orta sondan ayr*ld*m." Lee çevresine bak*nd* ve gene sab*rs*zca dünyay* yerli yerine koymaya



çal*,arak daireler



çizmeye koyuldu. Dört gün sonra, Miss Coral'*n kap*s* aç*k b*rak*larak ko(u,a girmesine izin verildi. Miss Coral birkaç saat sonra,



çekine



çekine



oda



kap*s*n*n



e,i(ine



yakla,t*(*nda, Deborah'* e,i(in öte yan*nda oturur durumda buldu. "Merhaba," dedi Deborah. "Merhaba... böyle bir yer için biraz genç de(il inisin sen?" Miss Coral'*n sesi ya,l* bir sesti, ama sert de(ildi ve Güney eyaletlerinde yap*ld*(* gibi, ikili ünlüleri yayarak konu,uyordu. "Genç oldu(um için özür dilerim," dedi Deborah, yan yanya numara olan bir küskünlükle. "Bizim de herkes kadar deli olmaya hakk*m*z var."



Deborah'*n ikinci tümcesi daha çok bir özür dileme niteli(indeydi ve bu ola(anüstü, bu insanüstü sava,ç*, tatl* tatl* gülümseyip, "Evet... gerçi bunu daha önce hiç bu aç*dan dü,ünmemi,tim, ama do(ru galiba," deyince Deborah çok ,a,*rd*. Deborah'*n yakla,*k dört saat kap*da oturmas*na neden olan doyurulmam*, bir açl*k, onda uygar ya da sab*rl* davranacak hal b*rakmam*,t*. "Lee Miller sizin bir sürü dil ve matematik bildi(inizi söylüyor. Do(ru mu bu?" " Aaa, o hâlâ burda m*? Çok kötü," diyerek içini çekti Miss Coral. "Sahiden bu dilleri konu,abiliyor musunuz?" "Yok can*m! Bizim zaman*m*zda bir dili yaln*zca okuyup yazmay* ö(retirlerdi, o da yaln*zca klasikleri okumak için." "Bu



dilleri



hat*rl*yor



musunuz?



"Miss



Coral,



elektrik-mavisi gözleri ve alev alev yanmaya ba,lamas* için yaln*zca yeniden tutu,turman*n yeterli olaca(* bir me,aleyi and*ran elektrikli, dimdik saçlany- la, dü,meyi b*rakm*, bir Anterrabae gibi göründü Deborah'*n gözüne. Miss Coral bir süre Deborah'a bakt* ve ")stedi(in nedir?" dedi.



"Ö(retin bana." Kat* çizgiler yumu,ar gibi oldu, gövde gev,edi ve sert bak*,l* gözler dolup bir an öylece kald*. "Hastay*m ben," dedi Miss Coral. "Bir süredir çok hastay*m, unutkan da oldum. Bazen her ,eyi kar*,t*r*yorum, ya,l*l*ktan..." ac*mas*z



bir



(Deborah daya(a



onun katlan*p



gözle



görülmeyen,



aya(a



kalkmaya



çal*,mas*n* seyrediyordu) "... ve bu hastal*ktan..." "Olsun, farketmez." "Yoruldum art*k," dedi Miss Coral ç*plak odan*n içine do(ru gerileyerek. "Bir karara var*p daha sonra sana bildiririm." Kolu olmayan kap*y* arkas*ndan çarparak kapad*. Deborah, kap*-çekfmi içinde



yerde otururken,



odadaki sava,*n bo(uk sesleri kula(*na çarp*yordu: sövgüler, ç*(l*klar, dü,meler, vurmalar. Yan*ndan bir hastabak*c* geçti. "Ben bu kap*y* açm*,t*m galiba -neler oluyor içerde?" "Coral, Coral'a kar,* -bo,anma davas*. Çocu(un velayeti için kavga ediyorlar." "Blau, sen onun d*,ar* ç*kt*(*n* gördün. Kap*y* kendisi mi kapad*?" "Belki birisiyle konu,mas* gerekiyordun"



Hastabak*c* arkas*na döndü, a(*r a(*r yürüyüp uzakla,arak



izinleri



da(*tmaya



ba,lad*.



Deborah



yeniden kap*n*n önüne oturup cebinde ne kadar hazinesi varsa d*,ar* bo,altt*. Dalg*n bir ö(renci hem,irenin b*rakt*(* ve kendisinin gizlice gidip ald*(* iki sigaray* buldu. Yaln*zca yar*ya kadar içilmi,lerdi. Sonra Lee Miller'*n yata(*na gidip sigaralar* yast*(*n alt*na koydu. Sylvia'n*n borcu bir kez daha ödenmi,ti. Ko(u, hem,iresi gelinceye de(in epeyce uzun bir süre geçmi,ti. Deborah, Miss Coral'*n kap*s*n*n önünde otururken, amans*z bir sorumluluk duygusu içindeydi; onun maddesi bütün ko(u,a yay*l*p herkesi kedere bo(mu,tu. Bu kap*n*n gerisindeki gibi öfke dolu her sava,tan simgesel olarak o sorumluydu. Öte yandan, Carla'n*n, hastal*(*n*n ta,m*, bir barda(a benzedi(ini ve onun bir iki damlas*n*n pek önemli olmad*(*n* söyledi(i geldi akl*na. Acaba sorumlu muydu, de(il miydi? Bir türlü karar veremedi(i için, Deborah bu soruyu bir yana b*rakt*. Bir süre sonra, içerden gelen sesler kesildi ve Miss Coral yorgunluktan iyice k*s*lm*, sesiyle, kap*n*n arkas*ndan seslendi. "Genç bayan -genç bayan- hâlâ orada m*s*n?"



"Beni mi ça(*rd*n*z? Beni mi istediniz?" diye kar,*l*k verdi Deborah konu,may* ba,arabildi(inde. "Evet." Sonra Miss Co rai ,öyle dedi: "Inter vitae scelerisque purus Non eget Mauris jaculis neque arcu Nec venanatis gravida sagittis, Fusce, pharetra. "* "Nedir bu?" "Yarma," dedi Miss Coral. "Yaz*m* dayar*na." * "Ya,am* do(ru ya,ayan ve suçla lekelenmeyen ki,inin ne Fas'*n karg*lar*na gereksinimi vard*r, ne yaya, ne de k*l*flar dolusu zehirli oka, Ey, Fuscus. " (Çev: Doç. Dr. Erendiz Özbayo(lu) 15. Deborah ve Miss Coral, kendi dünyalar*na kapand*klar* sürelerin d*,*ndaki bo, zamanlar*nda



bulu,maya



ba,lam*,lard*. Deborah yavan ve k*s*r bir döneme girmi,ti. Burun deliklerinde sürekli olarak yan*p kül olmu,



benli(inin



-kömür



haline



gelmi,



etinin,



saçlar*n*n, giysilerinin, ayakkab*lanndaki kauçuk ve deri parçalar*n*n- kokusunu duyuyordu. Renkleri görme yetisini yitirmi,ti ve kara parmakl*klar, görü, alan*n* gri renkli, incecik, dikey bir ,eride indirgemi,ti. Ama gene de bir ,eyler ö(reniyordu. Cepleri ve özel gizleme yerleri, a(*zlar*na kadar kâ(*t parçalar*yla dolmu,tu;



Miss Coral'*n hat*rlayabildi(i Latince klasiklerden al*nm*, birtak*m sözcükleri, tümceleri ve ,iirleri, Yunan abecesiyle sözcük da(arc*(*n* ve ortaça(*n ,ehvet yüklü yap*tlar*ndan çal*nm*, birkaç yasak meyvay* bar*nd*r*yordu bu kâ(*t parçalar*. "Bizim zaman*m*zda çok ay*p bir ,eydi bu," dedi Miss Coral Deborah'a utangaç bir tav*rla. "Ortaça( yazarlar*n*n



ilkel



Latince'nin



de



,ehvet yozla,m*,



dü,künleri, bir



kulland*klar*



Latince



oldu(u



dü,ünülürdü; ama geceleri yatakhanede kitaplar elden ele dola,*rd* ve hepsi de öyle ,ehvet dolu de(ildi asl*nda. Gariptir, en çok o ç*lg*n ozanlar*n ,iirleri kalm*, akl*mda..." dedi ve ezberinden Abelard ve Scottus'un birkaç ,iirini okudu. "Belki de, 'delilik ve karanl*k' aç*s*ndan ben de onlara benzedim... ne de olsa buraday*z i,te..." Ard*ndan a(lama ve öfke nöbetlerine tutuldu. Geleneksel yap*daki bir ö(retmen, Miss Coral'*n bitip tükenmez bir öfkeyle kendini savunup duran bu ö(rencisi kar,*s*nda bir arpa boyu bile ilerleyemezdi. Ama Deborah sevecenlikle verilen bu k*sac*k derslerde hiçbir tehlikenin varl*(*n* sezmiyordu, çünkü ö(retmeni de onun gibi ac* ve



umutsuzluk yans*tan bir yakla,*m içindeydi. Bu onu, Deborah'*n birçok ö(retmende sezdi(i o tats*z üstünlük havas*ndan da uzak tutuyordu. Miss Coral iyi bir hastane arkada,*yd* ve Deborah'*n gerçek özlemleri, onu yapay olgunlu(undan s*y*rarak, elini uzat*p Miss Coral'*n verebilece(i ne varsa almaya zorluyordu. Yat*,t*r*c* ilaç verilme s*ralar*n* beklerken: "+u De Ramis Cadunt Folia*... Nam Signa Coeli Ultima ** bölümüne kadar iyi gitti." "Eh, bu sözcükleri biliyorsun... Ba,ka ,iirlerde de görmü,tün onlar*, hat*rl*yorum." "Anlamlar*n* biliyorum, ama..." "Aa, evet, o Signa 'i,aret' demek, ama burada astrolojik bir ba(lamda kullan*l*yor ve daha çok 'burç' ya da 'yükselen' anlam*na geliyor." Tepsilerini beklerken: "Morpheus in mentem trahit impellentem ventum lenem,



segetes



maturas,



***



...



gerisini



hat*rlam*yorum." +iirleri dizelere, cümlelere, sözcük tak*mlar*na inerek irdeliyorlar, böylece Deborah bildi(i sözcüklerin dilbilgisel biçim de(i,imlerini de ö(reniyordu. Miss



Coral belle(iyle, Deborah da açl*(* ve yasak kur,un kalemiyle, çabalay*p duruyorlard*. ' Sonunda Miss Coral, "Bildi(im bütün Latince'yi ve Yunanca'y* ö(rettim sana. Dilbilgisi konusunda özür dilerim -çok ,eyi unutmu,um. Ama en az*ndan Yunan ve Latin klasiklerini okurken kar,*la,aca(*n pek çok kilometre ta,*n* tan*yacaks*n art*k; ,u kâ(*tlar*na bölük pörçük epeyce ,ey yazd*n," dedi. * Dallardan Yapraklar Dü,er (ç.n.) ** Nitekim Gö(iin Son ),aretleri (ç.n.) *** "Morpheus (Dü, tanr*s*) getirir huzursuz akl*na, hafif rüzgâr*, olgun ekinleri," (ç.n.) Asl*nda,



ceplerine



doldurdu(u



ve



yata(*n*n



yaylar*n*n alt*na t*k*,t*rd*(* bu kâ(*t parçalar*ndan utanmaya ba,lam*,t* Deborah. Art*k bir defter edinme ayr*cal*(*n* isteme zaman*n*n geldi(ini dü,ünüyordu. Hu iste(ini dile getirmek için gerekli cesareti toplamas* bir haftadan uzun sürdü, ama sonunda, ko(u, doktorunun



viziteye



ç*kmas*n*



bekleyen



"istek



sahipleri"yle birlikte s*raya girdi. Bu i,i al*,kanl*k haline getirmi, olanlar say*lmasa bile, epeyce istek sahibi vard* bu kez: Lee: "Hey bu gece iki tane yat*,t*r*c*



istiyorum." Suikaste U(ram*, Ba,kan'*n Kar*s*: "B*rak*n eve gideyim! Eve gitmek istiyorum!" Mary (Dr. Fiorentini'nin hastas*): "Sosyalistlerden sosyal bir hastal*k kapt*m!" Mary (Dr. Dowben'in hastas*): "Cinayet ve yang*n ! Yang*n var! " Kasabada bir sinemaya gidecek olan Carla'n*n, bir "D" ko(u,u hastas* oldu(u için özel bir izin ve para almas* gerekiyordu. Via dolo- rasa*'n*n dibinden ç*k*p gelen Miss Coral da ko(u,la ilgili birtak*m



temel



ayr*cal*klar istemek



üzere



oraya



gelmi,ti. Doktor ko(u,a girdi(inde, kar,*l*kl* bir istek ve yan*t bombard*man* ba,lad*. Deborah bir defter istedi(ini söyleyince, doktor çabucak onu ,öyle bir süzdü. "Bakar*z," diye acele acele yan*tlad* arkas*n* dönerken ve ç*k*p gitti. O ö(leden sonra, Dr. Adams Sylvia'y* görmeye geldi. Doktor ko(u,tan ayr*ld*(*nda, yan*nda ta,*d*(* Look Homeward Angel adl* kitap yok olmu,tu. Gene o gün, ö(renci hem,irelerden biri, ders notlar*n*n yaz*l* oldu(u defterini bo, yere arad* durdu. Bir süre sonra defterin yaz*l* sayfalar* Sald*rganlar Ko(u,u kat*nda



duran asansörün içinde bulundu, ama defterin bo, olan öteki yans* kaybolmu,tu. Deborah Helene'* hat*rlad*(* ,iirleri ona söylemesi için s*k*,t*rmaya ba,lad*. Helene da onu k*rmad* ve yapt*(*na kendi de ,a,arak, belle(inin uzak ama hâlâ canl* olan bir kö,esinden ç*kartt*(* Hamlet ve III. Richard'dan baz* bölümler aktard*. Yunanca, ard*ndan da Latince sözcükler, büyük bir sayg*yla hemen kâ(*tlara yaz*ld*. Look Homeward Angel, Deborah'*n ,iltesinin alt*nda saklanan bir üzünç kayna(* haline gelmi,ti, ama Deborah, Dowben'in Mary'si kitab* kap*p cilt ba(* d*,*nda bütün sayfalann* yiyinceye de(in, roman* üst üste bir * Bu )talyanca sözcükler, "Ac*lar Soka(*" biçiminde çevrilebilir, (ç.n.) kaç kez okumu,tu. Carla da roman* bir kez okumu,tu; bir süre roman üzerinde konu,tular. "Bütün



bu



,eyleri



ö(renebiliyorsam..."



dedi



Deborah, "...okuyup ö(renebiliyorsam, neden hâlâ her ,ey bu kadar karanl*k?" Carla ona bak*p hafifçe gülümsedi. "Deb," dedi, "olgular*, kuramlar* ya da dilleri ö(renmenin kendini anlamayla bir ilgisi oldu(unu kim söyledi sana? Sen,



bütün insanlar..." Birden, erken geli,en zekâs*n*n, hastal*(*na kaynakl*k etti(i, hastal*(*n*n bir parças* oldu(u halde, onun gerçekli(ini karartan sorunlardan nas*l ba(*ms*z olarak i,ledi(inin ayr*m*na vard* Deborah. "Demek ki, ö(reniyorsun, ö(reniyorsun, ama gene de ,i'zo olabiliyorsun." "En az*ndan Deborah'da böyle olabilir bu," dedi Helene i(neleyici bir tav*rla. Deborah



defteri



radyatörün



arkas*na



koyup



yata(*na uzand*. Ve sonraki üç ay boyunca yata(*ndan ç*kmad*. Yaln*zca tuvalete götürülmesi ya da Dr. Fried'le görü,mek için ko(u,tan ç*kar*lmas* gerekti(inde kalk*yordu yataktan. Karanl*k her yan* kaplam*, gibiydi. Yr görüntüleri gelip gidiyor, Koro toplan*p da(*l*yordu,



ama



Deborah



Dr.



Fried'le



yapt*(*



görü,melerin d*,*nda, bunlar*n hiç biriyle sava,m*yordu. Carla ara s*ra gelip onunla konu,uyor, ko(u, dedikodular*n*, o günün küçük olaylar*n* anlat*yordu. Deborah bu ziyaretlerin onun için ne denli önemli oldu(unu



söyleyemeyecek



kadar



güçsüzdü.



Bu



ziyaretler, bazen günler boyunca kurdu(u tek insan ili,kisi oluyordu. Yatarken yüzüne yerle,mi, olan



maskenin



görüntüsü



hastabak*c*lar*



korkutup



kaç*r*yordu çünkü; tepsiyi verdikten ya da çar,af* ç*kard*ktan sonra hiçbir ,ey söylemeden ya da ba,lar*yla hiçbir i,aret yapmadan ç*k*p gidiyorlard*. Korkunç dü,ler görmeye ve uyand*(*nda korku dolu ç*(l*klar atmaya ba,lad*(* için, kalabal*k ve gürültülü olan ön yatakhaneden al*n*p daha kuytu bir yer olan arka holde, iki ya,ayan ölünün daha yatt*(* küçük bir odaya yerle,tirilmi,ti. Günün *,*mas*yla birlikte, üçü de dilsizle,iyor, birkaç santimden ötesini göremez hale geliyorlard*; ama geceleri dü,lerinin etkisiyle att*klar* ç*(l*klar, öteki hastalar*n uyu,turucu ilaçlarla ula,maya çal*,t*(*



uykunun



k*r*lgan



kabu(unu



paramparça



ediyordu. Bütün ko(u,un rahats*z olmas*ndansa, birbirlerini



uyand*rmalar*n*n



daha



iyi



olaca(*



dü,ünülmü,, onun için bu odaya kapat*l*p kendi hallerine b*tak*lm*,lard*. O odada geçirdi(i kimi geceler, belle(inin bir kö,esinde ya,ayan ve kökleri ta çocuklu(unda kar,*la,t*(* hem,irelerin göz- da(*na de(in uzanan dramatik bir Ak*l Hastanesi imgesinin yans*malar*ym*, gibi geliyordu Deborah'a. S*k s*k, oda arkada,lar*ndan birinin, kollar*n* yukar* kald*rm*, bir



halde tepesine dikilmesiyle ya da (»tekinin uyku sersemli(iyle kar*,*k bir öfke içinde ona vurmas*yla uyan*yordu. Bir gece ans*z*n, babas* ve babas*n*n ona duydu(u



sevginin



öteki



yüzü,



yani



o



insanca



gereksinim akl*na geldi ve yumruk- lar*yla onu uyand*ran



,i,man



kemikle,mi,'durumdaki



oda



arkada,*na



korku



suskunlu(unu



dönüp sona



erdirdi: "Of, Deila, Allah a,k*na yata(*na dön ve b*rak da Biraz uyuyay*m." Deila arkas*n* dönüp uzakla,t* ve Deborah, salt buyru(unun yerine getirilmesinin verebilece(inden daha büyük bir mutluluk duygusu içinde buldu kendini. Bir gece Helene -öfkeli, ac*mas*z bir Helene- hayalet taklidi yaparak odaya girdi. Bunun oda arkada,lar*ndan biri oldu(unu sanan Deborah, art*k al*,kanl*k halini alan o öfkeli kahkahas*yla güldü. "Çekil git, Allah*n belâs*! Defol!" "Ben deliyim," dedi Helene, karanl*(*n içinde tehdit edici bir tav*rla yakla,arak. "Ben deliyim..." Deborah sesi tan*d* ve Helene'*n içindeki korkunç ,iddet e(ilimini ayr*msad*, ama bu kez kahkaha, sanki her zaman onun arkada,* olmu, gibi, do(al bir biçimde a(z*ndan ç*k*vermi,ti.



"Benim



en



küçük



karabasan*m*n



en



basit



görüntüsüyle bile rekabet edemezsin sen!" "Ben her ,eyi yapabilirim..." dedi Helene, ama Deborah bu ses tonunda yaban*ll*ktan çok k*r*lm*, bir gururun yank*s*n* duyar gibi oldu. "Dinle, Helene. Sen de benim ba(l* oldu(um ayn* yasalara



ba(l*s*n



ve



bana



kendi



hastal*(*m*n



yapabilece(inden daha kurnazca, daha h*zl* ve daha iyi bir biçimde yapabilece(in hiçbir ,ey yok, ,imdi iyi geceler Helene, yata(*na dön." Helene tek bir sözcük bile söylemeden dönüp holün kar,* taraf*na do(ru uzakla,t*. Ve Deborah ilk kez, zihninde yanan bir *,*(a küçük bir övgü sözcü(ü yöneltme iznini verdi kendine. Yatakta geçirdi(i bu karanl*k aylar boyunca, zaman zaman o yar*- söylensel ki,iyi, bu odalarda kal*p bu korkular* ya,am*, ve çevresindeki insanlar*n gizliden gizliye onun iyile,mesinden ku,ku duyduk lar*n*



görmü,



olmas*na



kar,jo,.iyile,ip



d*,ardaki



dünyaya kat*lan Doris Rivera'y* dü,ünmü,tü. "Acaba Doris nas*l dayanabiliyor, günler boyu -o karga,aya?" diye sordu Carla'ya.



"Belki de yaln*zca di,lerini s*k*p duruyor ve gözünü açt*(* andan uyuyana kadar her dakika sava, veriyordur." "Seçme hakk* var m* yani? )sterse normal bir insan olabilir mi?" diye sordu Deborah; kafas*nda Doris'i, bütün enerjisini Benzerlik'e yönelten, kayg*s*z, so(uk bir hayalet olarak canland*r*yordu. "Benim doktorum, asl*nda hepimizin bu farkl* yollan kendi iste(imizle seçti(imizi söylüyor." "Dünyada geçirdi(im y*llan hat*rl*yorum..." diye m*nldand* Deborah. Gene Sansür geldi akl*na (+imdi öne do(ru bir ad*m at - ,imdi gülümse ve "memnun oldum,"



de)".



Benzerlik'e



kar,*



bir



Sansür



olu,turabilmek için çok büyük bir çaba harcam*,t*. "Sonunda



vazgeçtim,



yorulmu,tum



çünkü



-art*k



u(ra,amayacak kadar yorulmu,tum," dedi. Furi, ruh sa(l*(*n*n meydan okuma ve seçme edimleriyle ilgili bir ,ey oldu(unu söylemi,ti ona, ama Deborah'*n bildi(i tek meydan okuma biçimi, Yr'nin duvarlardan inen y*lanlar, bir görünüp bir kaybolan insanlarla mekânlar ve iki dünyan*n çarp*,mas*n*n yaratt*(*



sars*nt*



olarak



,oka-u(rat*c*-meydan okuma biçimiydi.



sundu(u,



Furi, "Bunu denemekte acele etme; ,imdilik uzaktan bile olsa, ruh sa(l*(*n* hissetmenin nas*l bir ,ey oldu(unu bilemeyebilirsin. Çal*,mam*za ve içinde gizli olan iyile,me gücüne inan," demi,ti. Ama gölgelerin aras*na s*k*,m*,, incecik bir karalt*, Deborah'*n



dü,üncelerinin



kendisine



yönelmesini



bekliyordu; dünyaya kat*lm*, olan Doris Rivera'yd* bu. Bir ö(leden sonra, Deborah neden yapt*(*n* bilmeden yata(*ndan kalkt* ve holü geçip ko(u,un kap*s*na do(ru yürüdü. Sonunda d*,an- ya ç*km*,t*. Görü, alan* hâlâ o sis ,eridiyle s*n*rl*yd*, ama pek önemli gelmiyordu bu art*k. Miss Coral kap*n*n dibinde yere oturmu,, büyük bir özenle sigaras*n* içiyordu. Deborah'* görünce o tamamen



dostça,



ufak



tefek-ya,h-



han*mefendi



gülümsemesiyle ona gülümsedi. "Bak sen, d*,ar*ya ho, geldin Deborah," dedi. "Bir ,eyler daha hat*rlad*m, payla,mak istersen tabii." "Ah, evet!" diye ba(*rd* Deborah ve hem,ire odas*na



gidip



"resmi



olarak"



numaralanm*,



bir



kur,unkalemle bir kâ(*t ald*; ak,am yeme(ine de(in, Miss Coral'*n, Peter Abelard'*n ve Medea'n*n ye(in f*rt*nalar*n*n pe,inde ko,turdu durdu. Miss Coral'*n onu



gördü(ünde sevinece(i ya da Carla'n*n holde onu gördü(ünde gülümseyip ona do(- 111 gelece(i hiç akl*na gelmemi,ti. "Hey, merhaba, Deb!" Carla'n*n onu görür görmez böyle demesi yürekli bir davran*,t*. Güven ve insan*n içine i,leyen bir ba(l*l*k yans*s* vard* bu davran*,ta; oysa birisi l>ir de(i,im geçirdi(inde, bu ki,inin yan*na gidip tan*,*kl*(* belirtmeden önce, bir süre bekleyip bu de(i,imin yaratt*(* sonuçlan gözlemlemek daha güvenli say*l*yordu. Carla'n*n yüreklili(ini ve cömertli(ini aç*klayacak hiçbir özel neden bulamad* Deborah.



Carla



bunu



yaln*zca



beni



gördü(üne



sevindi(i için yapm*, olamaz m* acaba, diye dü,ündü bir an. Duvar çekilmi, gözlerinin ötesinde bir dünya var olabilir miydi gerçekten? Ac* çek, kurban, dedi Anterrabae nazikçe, Yr'nin selamla,ma



e(retilemesini



kullanarak.



Ona



ve



buyru(una boyun e(ince, Deborah'*n görü, alan* geni,ledi ve bu geni,lemeyle birlikte, renk olgusu henüz ortaya ç*kmam*, olsa da, bir renk görme gizilgücü olu,tu. "Bugün d*,an ç*kt*(*na sevindim Deb," dedi Carla. "Ben de bir ,ey söylemek için sana geliyordum. Yar*n a,a(*ya, B ko(u,una inmemi kararla,t*rd*lar."



Dinlemeyeceksin,



de(il



mi,



Ku,-k*z?



dedi



Anterrabae yumu,ak bir sesle. Tohumu verimli bir topra(a ekip beslerler. Gün *,*(*, su ve g*da, hepsi verilir. Diller döküp "Bize kat*l, bize kat*l, " diye hayk*rarak kabu(undan ç*kmas* için onu kand*rmaya çal*,*rlar. Tatl* ,ark*lar ve yak*nl*k duygusu. )lk filiz olu,maya ba,lar ve ellerinde asit dolu bir sulama kab*yla filizin tepesine dikilir... beklerler. Deborah



korkunç



gerçe(i



anlamaya



ba,lad*:



Carla'yla arkada, olmu,tu, Carla'y* seviyordu, içindeki kabuk



ba(lam*,



dostluk



kurma



yetisinin



hâlâ



duyumsama gücü vard*. Sansür kahkahayla gülmeye ba,lad*; Anterrabae de gitgide daha h*zl* dü,üyordu. Ola(anüstü güzelli(ini sergileyerek



onu



k*zd*r*yordu



Anterrabae;



di,leri



ate,-saçan elmaslardan, saçlan da kivim k*vnm alevlerden olu,mu,tu. Deborah ne bir yorum yapm*, ne de maskesinin tek bir düzlemini bile hareket ettirmemi, oldu(unun ayr*m*na vard*. "Aa," dedi Deborah, sonra kendine ac* çektirmek istedi(i için ve bunu gerçekle,tirmenin tek yolunun gerçe(i söylemek oldu(unu bildi(i için, "Seni özleyece(im," dedi.



Söyledi(i ,ey kar,*s*nda kap*ld*(* deh,etten her yan*n* so(uk bir ter bast* ve titremeye ba,lad*. Kalk*p radyatörün de(i,ken merhametine s*(*nm*, Dante'nin üçüncü çemberinin * içine sokulup oturdu. Ertesi sabah Carla gitmeye haz*r oldu(unda, Deborah'la bir kez daha ve k*saca vedala,t*. "Buralarda olaca(m. Belki a,a(*ya B ko(u,una gelip beni ziyaret etme ayr*cal*(*n* bile alabilirsin." Deborah ,a,k*n ,a,k*n Carla'ya bakt*, çünkü Yr'nin ,ifreleri ve büyüleri sayesinde, yitim ve dostluk duygular*n*



ve



Carla'n*n



var



oldu(u



gerçe(ini



kafas*ndan tamamen silip atm*,t*. Demek ki Yr hâlâ güçlüydü; hem kraliçesi hem de kurban* olan ki,ide de dünyan*n kendisine ac* çektirmesini önleyecek bir güç k*r*nt*s* kalm*,t*. O günü neredeyse ne,eyle geçirdi Deborah;



Miss



Coral'*n



hat*rlayabildi(i



kadar*yla



Lucretius'un birle,ik atomlann* ö(rendi; Helene'* zekice yan*tlar ve sert ç*k*,larla can evinden vurup ba,*ndan savd*, Helene da her zamanki gibi, gelip geçici bir k*skançl*k, sayg* ve korku kar- ma,as*yla tepki gösterdi: Deborah "D" ko(u,una geli,inden bu yana ilk kez, oldu(undan ba,ka türlü görünmeye çal*,*yordu; Carla'n*n gidi,inin yaratt*(* korkunun etkisiyle bilinçli



olarak yap*yordu bunu. Doris Rivera ç*k*p gitmi,ti; Doris Rivera yan-söylensel olmu,tu ve Deborah zihninde onu ne ya,ayabilen ne de "ölebilen" bir hayalete, umutsuz ve ac*nas* bir dayan*kl*l*k simgesine dönü,türmü,tü; çünkü dünyayla yeniden kar,*la,ma olgusunu ba,ka bir ba(lamda imgele- yemiyordu Deborah. Ama Carla'n*n canl* ve duyarl* oldu(unu, insanlar*n "gerçeklik" dedi(i karabasana ad*m*nf atm*, oldu(unu biliyordu. Y*k*m, gözünü Deborah'*n onu bekledi(i yere dikmi,, gitgide yakla,*yordu. Çok yak*nda bu göz ona çevrilecekti. Hastal*(*na s*(*n*p öylesine rahat etmi,ti ki, normallik maskesi tümden yok olup gitmi,ti. Yak*nda bu göz ona dikilecek, bu el onu tutup



gerçeklik



çölünün



içine



f*rlatacak,



ya,am*



boyunca olu,turmaya, bu hastanede geçirdi(i bir y*l boyunca da yok etmeye çal*,t*(* incecik koruyucu kalkan* da yan*nda olmayacakt* art*k. * )lahi Komedya'éiL, Cehennem'e giden yol üzerinde, günahlar*n*n



cezalar*n*



çeken



çe,itli



insan



topluluklar*n*n olu,turdu(u dokuz çemberden biri. (ç.n.) Ba,*n*n üzerindeki Yr boyutunda, Lactamaeon kocaman bir ku, k*l*(*na girmi,, olanca güzelli(iyle kendi gökyüzünde özgürce dola,*yordu. Deborah bir



keresinde bu görkemli uzamda Lactamaeon'la birlikte süzülerek uçmay* ba,arm*,t*. Neler görüyorsun? diye Yr diliyle Lactamaeon'a seslendi. Dünyan*n tepelerini ve kanyonlar*n*; ay ve güne, ayn* çukurun içinde, diye yan*tlad* Lactamaeon. Beni de götürsene! Bir dakika! dedi Sansür çatall* sesiyle. Deborah Sansür'ün kendisini hiç görmemi,ti; çünkü Sansür iki dünyaya da ait de(ildi, ama her ikisinde de bir etkinli(i vard*. Evet... bekle. Idat, yani ne erkek ne de di,i olan Gizleyici de Lactamaeon'a kat*lm*,t*. Bu ikisi, art*k iyi bildikleri psikiyatri yöntemleri ve terimleriyle alay ederek konuyu inceden inceye tart*,*rken, Lactamaeon derin bir kanyon buldu ve yengi kazanm*, bir kartal ç*(l*(*yla kanyonun içine dal*p gözden kayboldu. Bu arada nas*lsa ak,am olmu,tu. Miss Coral Deborah'*n yan*na gelip, "Hastane yemeklerinden zevk alman*n gizi, yemeklerin ne oldu(unu farkedemeyecek kadar hasta olmak," dedi. "Mary'de o ,ekerlerden kalm*,t*, de(il mi? Gidip isteyin, belki bir tane verir size."



"Ah, ama isteyemem ki. Hiçbir ,ey isteyemem ben. Bunu bildi(ini san*yordum. Bir ,ey istemek zorunda kald*(*mda, bana bir ,eyler oluyor ve... ,ey, kavga etmeye ba,l*yorum." "Hiç farketmedim," dedi Deborah; hayat*mda hiç bir insana bakt*m m*, ya da herhangi bir ,eyi farkettim mi acaba diye dü,ündü. "Sana bir ,ey söylemek istiyorum," dedi Miss Coral çekingen denebilecek bir tav*rla. "Sana bir özel ö(retmen buldum -Yunan klasiklerini ak*c* bir biçimde okuyabilen biri- gerçek bir Yunanca ö(renimi görmü,, gidip sana ders vermesini istersen, memnuniyetle yard*mc* olaca(*n* biliyorum." "Kim bu? Buradakilerden biri -bir hasta m*?" "Hay*r. Mr. Ellis, i,te bak burada, ak,am vardiyas* için gelmi,." "Ellis!" Deborah Helene olay*n*n, kendisine çok pahal*ya patlayan tan*kl*(*n*n ve )hbarc*l*(*n*n Miss Coral'*n geli,inden önce oldu(unu -McPherson'*n onunla konu,mas*ndan bu yana Ellis'la hiç konu,mad*(*n* ve Ellis'*n küçümseyici, a,a(*lay*c* tavr*n*n, hâlâ Anterra-



bae'nin ate,i kadar belirgin olsa bile, ko(u,un f*s*lt*lar* aras*nda kaybolup gitmi, oldu(unu ayr*msad*. Ellis ,imd; çok az konu,uyordu ve savunacak pek bir ,eyi de kalmam*,t*. görülmüyor,



Art*k



i,e



yeni ba,lam*, biri olarak



hastalarca



s*nanm*yordu



ve



hem



hastalar*n hem de kendi gözünde, yaln*zca kimisi hâlâ canl* olan birtak*m nesnelerin bekçisi konumundayd* art*k. Belki, hastalan dövme konusunda kendisine bir ,eyler söylenmi,ti; belki de söylenmemi,ti. Onun görev saatlerinde,



tulumlarda



kendilerine



geldiklerinde,



dünyaya tuluma girdikleri andakinden daha az inanç duyan hastalar belki oluyor, belki de olmuyordu, kimbilir... "Ö(renme iste(i duyuyorsan," diye sevecen bir sesle- devam etti Miss Coral, "anahtar onun elinde-" Yapt*(* benzetmeye hafifçe güldü. "Sana bildi(im bütün Yunanca'y* ö(rettim." Deborah holün a,a(*s*nda, Ellis'*n Taht* B*rakan'*n Kar*s*'na



banyoyu



açt*(*n*



görebiliyordu.



Ellis



gözeticili(ini yapt*(* ki,iye ne bakm*, ne de arkada durup içeri sokarken onunla konu,mu,tu. Hiçbir ,eye ya da hiç kimseye bakmadan, ifadesiz bir yüzle koridora geri döndü. Deborah'*n yan*ndan geçerken,



Deborah'*n içindeki tümör burulmaya ba,lad*; Deborah iki büklüm olup elleri ve dizleri üzerine çökmü, bir halde buldu kendini. Yo(un terin kesilmesi epeyce zaman



ald*,



ama orada



durup



kendisinin,



ba,



dönmesinden kurtulmaya çal*,mas*n* seyrederken buldu(u ki,i Ellis de(il, yeni hastabak*c* yard*mc*s* Castle oldu. "Ne var, Blau?" "Yerçekimi yasalann*z fena de(il," dedi Deborah ter içinde, "ama Allah a,k*na -bize verdi(iniz seçeneklere dikkat edin ! " 16. listher haftalard*r Suzy'ye k*zkarde,inin hastal*(*n* anlatmak zorunda oldu(unu dü,ünerek kendi kendini yiyip bitiriyordu. Bütün o görkemli, eski-biçem delilik melodramlar*n*; Jane Eyre'deki ak*l hastas* kad*n*, t*marhaneyi, yüksek duvarlar*n ve çok az umudun yer ald*(* yüzlerce kasvetli evi, belleklerde bunlardan daha az yer eden ikincil düzeydeki dramlar*, cinayetler i,leyen ve kanlar*n* soylar*na geçirip gelecek için bir tehdit olu,turan manyaklar* kim i,itmemi,ti ki? "Modern Bilim" bunlar*n pek ço(unun üzerine resmi bir yalan perdesi çekmi,ti, ama olgular*n yüzeylerinin gerisinde,



hasta insanlar kadar sa(l*kl* insanlar*n beyinlerinde de eski korkular hâlâ ya,*yordu. )nsanlar yeni kuramlara, yeni deneylere inanm*, gibi görünüyorlard*, uma inançlar* ço(un, biraz kaz*y*nca alt*ndan on binlerce ku,a(*n korkular*n*n ve dü,lemlerinin bir uzant*s* olan, kat*ks*z ve içten bir deh,etin ortaya ç*kt*(* bir yald*zdan ba,ka bir ,ey de(ildi. Suzy'nin, k*zkarde,inin bildik görüntüsünün yerine, deli gömle(i giydirilerek tavanaras*ndaki bir odada zincirlenmi,, yaban*l-bak*,l* beylik bir deli görüntüsü geçirece(i



dü,üncesine



dayanam*yordu



Esther.



Jacob'la kendisinin de, o anahtar*n g*c*rt*s*n* ilk duyduklar*nda, parmakl*kl* pencereleri gördüklerinde ve üst pencerelerden birinden gelen bir kad*n ç*(l*(*yla titrediklerinde,



gözlerinin



önünde



i,te



bu



beylik



görüntüyü canland*rmaya ba,lam*, olduklar*n* ,imdi anl*yordu. Gene de Suzy'nin ö(renmesi gerekliydi; geç bile kal*nm*,t*. Küçük k*zkarde, büyüyordu, art*k onun yan*nda ,ifrelere s*(*narak konu,amazlard* bu konuyu; onu en büyük sorunlar*ndan uzak tutmalar* do(ru de(ildi. Ancak durumu ona kesin, güvenli ve ustaca bir yakla,*mla anlatmak gerekiyordu. Acaba durumu



Suzy'ye



Dr.



Lister



anlatabilir



mi,



diye



dü,ünmü,lerdi bir ara. Ama Dr. Lister bu isteklerini reddetmi,, bunun Esther'*n ya da Jacob'*n görevi oldu(unu söylemi,ti. "Bir süre daha bekle," dedi Jacob. Esther bu "bir-süre-daha-bekleeylemsizli(e



s*(*nma



me"nin,



Jacob'*n



yollar*ndan



biri



sessizce oldu(unu



biliyordu. Gözlerini kapa, sorun yok olsun ve her ,ey güzel- güzel-güzel olsun. Bir yaland* bu. Böylece, kaçamak sözlerle konuyu tart*,*p durdular ve sonunda Esther kazand*. O ak,am, yemeklerini yedikten sonra Suzy piyano egzersizi yapmak üzere masadan kalkt*(*nda, Esther onu geri ça(*rd*. "Ciddi bir ,ey bu..." Sesi kendi kulaklar*nda, garip bir ciddiyet ve utanç kar*,*m*yla yank*lanm*,t*. Kaskat* bir



halde



oturup



küçük



k*z*na,



Deborah'*n



"rehabilitasyon merkezi"nin asl*nda bir hastane oldu(unu; doktorlar*n*n psikiyatr oldu(unu; hastal*(*n*n fiziksel de(il zihinsel nitelikte oldu(unu söyledi. Bu sevimsiz konuyu rahatça görü,meye ba,lay*nca, Jacob da, asl*nda kendisinin de pek emin olmad*(* kimi ,eyleri eklemeye, de(i,tirmeye, aç*klamaya ba,lad*. Suzy, on iki ya,*ndaki bir insana özgü tam bir kay*ts*zl*k içinde dinliyordu ve yüzünde, anne ve



babas*na, üzüntü içinde anlatmaya çabalad*klar* bu durumu nas*l alg*lad*(*n* gösterecek en ufak bir belirti yoktu. Annesiyle babas* sözlerini bitirdi(inde, bir süre bekledi, sonra a(*r a(*r konu,maya ba,lad*. "O raporlar*n neden Deborah'*n gövdesi, yani nabz*, ate,i gibi ,eylerden çok dü,ünceleriyle ilgiliymi, gibi geldi(ini merak edip duruyordum." "Raporlar* okudun mu?" "Hay*r. Büyükanneme okudu(un baz* cümleleri duydum, bir keresinde Claude day*ma bir bölüm okumu,tun, duydu(um ,eyler normal bir hastal*kla ilgili olamayacak kadar tuhaf gelmi,ti bana." Hafifçe gülümsedi; onu ,a,*rtan bir ba,ka ,eyi hat*rlam*,t* besbelli. "+imdi her ,ey yerli yerine oturdu. Her ,ey anla,*ld*." Suzy piyano dersine çal*,mak için yan odaya geçti. Birkaç dakika sonra, anne ve babas*n*n hâlâ afallam*, bir halde masada, kahve fincanlar*n*n kar,*s*nda oturdu(u odaya geri geldi. "Kendini Napolyon filan san*yor gibi bir ,ey de(il... de(il mi?" "Tabii ki de(il!" Sonra biraz resmi ve s*k*nt*l* bir tav*rla, doktorla-



nn iyimserli(inden, erken tan*n*n yarar*ndan ve kendilerinin Deborah'*n lehine i,leyebilecek sab*r ve sevgi güçlerinden söz ettiler. Suzy, ")n,allah yak*nda eve döner -bazen onu çok özlüyorum," dedi. Sonra Shubert ödevine geri döndü. Esther'la Jacob, uzun bir süre, bekledikleri ,eyle elde ettikleri sonuç aras*ndaki fark kar,*s*nda ,ok geçirmi, bir halde oturdular. Esther gerginli(inin ans*z*n yok olmas*yla birlikte, kendini çok halsiz duydu. Jacob yava,ça, "Hepsi bu kadar m*?... Yani olacaklar bu kadar m*, yoksa bizi duymad* m*? +ok geçince, yüzünde bütün bu aylar boyunca görmekten korktu(um ifadeyle odaya geri mi gelecek yoksa?" "Bilmiyorum, ama duymaktan korktu(umuz top patlamas*, duydu(umuz kadard* belki de." Jacob sigaras*ndan derin bir nefes çekti ve üfledi(i dumanla birlikte kayg*s*n* gövdesinin d*,*na att*. ")ngilizce harika bir dil," dedi Furi, "hele deyimleri. 'Cesareti k*r*lm*,' dedikleri bir halde görünüyorsun." ")ngilizce hiç de Yrece'den güzel de(il." "Bir ,eyi övmek bir ba,ka ,eyi kötülemek anlam*na gelmez."



"Gelmez mi? Hata yapmak ölümü davet etmek anlam*na gelmiyor mu?" (Erken geli,mi,li(inin keskin k*l*c*n* çok rahat kullan*yordu Deborah; bu k*l*c*n ucunu kendi kendine bileyip sivriltmi,ti. Yr'nin kraliçesi olmak [ayn* zamanda da kölesi ve tutsa(*], hakl* olmak ve hakl* tek ki,i olmak demekti.) "Ama çok büyük hatalar yapt*n, de(il mi?" diye sordu Furi nazikçe. "Kampta yanl*, k*z* ,ikâyet etmi,tin." "Yüzlerce



kez



yan*ld*m



ben.



Ama



çirkin,



mahvolmu,, umutsuz ve hem zehirlenmi, hem de zehirleyen bir maddeden olu,mu, biri oldu(um için hakl*ym*, gibi görünebiliyordum. Hatal*ysam bile -birazc*k da ol sa- bana daha ba,ka ne yap*labilirdi ki zaten?" Deborah a(z*ndan ç*kan sözlerde, belli belirsiz bir yara-onar*c*, beylik kendini be(enme duygusunun varl*(*n* sezip güldü. "Per- nai'de -yani hiçlikte- bile dayanabilece(im bir ,eylere gereksinmem vard*." "Hepimizin böyle bir ,eye gereksinmesi vard*r," dedi Furi. "Utan*yor musun bundan? Bana kal*rsa, en az Yr kadar Yeryüzü'nün de bir



üyesi oldu(unun bir belirtisi bu. Senin deyi,inle, ,u maddenin gerçekten zehirli oldu(una inan*yor musun?" Deborah ona, her bireyi olu,turacak nihai maddeyi belirleyen Yr yasalar*n* anlatmaya ba,lad*. Bütün bireyler nganon denen bu maddeyle birbirinden farkl* k*l*n*yordu. Nganon, her bireyde yeti,tirilme biçimi ve ya,am ko,ullar*yla belirlenen bir özdü. Kendisinin ve belli birkaç ki,inin, yeryüzünün öteki insanlar*yla ayn* nganon'àm olu,mad*(*na inan*yordu Deborah. )lkin, yaln*z kendisinin insan türünün d*,*nda kald*(*n* san*yordu, ama D ko(u,undaki canl*-ölüler de onun kadar zehirliymi, gibi görünüyordu. Ya,am* boyunca, benli(i ve sahip oldu(u her ,ey, varl*(*ndaki bu zehirli nganon'la kaplanm*,t*. Giysilerini, kitaplar*n* ya da kalemlerini hiçbir zaman kimseye ödünç vermemi, ya da kimsenin e,yalar*na dokunmas*na izin vermemi,ti; ama kendisi, s*k s*k okuldaki ya da kamptaki çocuklar*n e,yalar*n* ödünç alm*, ya da çalm*, ve çal*nm*, nganon'lar



tükeninceye



de(in,



bu



e,yalar*n



sa(l*kl*l*(*ndan, safl*(*ndan ve inceli(inden büyük bir haz alm*,t*.



"Ama



kampta



annenin



gönderdi(i



,ekerleri



çocuklara rü,vet olarak verdi(ini söylemi,tin bana," dedi Furi. "+ey, evet. +ekerler selofanla sar*lm*,, ki,iselli(i olmayan bir kutunun içinde oluyordu. Aç*lmam*, durumdayken hiçbir özleri olmuyordu; hem bir iki gün içinde de Deborah-koku,turmas* ba,l*yordu zaten. Kutular elime geçer geçmez ,ekerleri da(*t*yordum." "Böylece birkaç saatlik bir popülerlik sat*n alm*, oluyordun." "Yalanc*n*n ve korka(*n biri oldu(umu biliyordum. Ama Koro gitgide güçlenmeye ba,lam*,t* ve art*k, 'yalanc* ve korkak,' standart yorumlar* olmu,tu." "Ve bu duygu, bir yolunu bulup korumak zorunda oldu(un olgunluk ve büyükbaban*n durmadan senin ne kadar özel biri oldu(unu söylemesi sayesinde etkisini sürdürdü." Deborah



zihnini



bulundu(u



ortamdan



uzakla,t*rm*,t*. Doktor dikkatli gözlerle bak*nca onun bir ,eylerin e,i(inde oldu(unu sezdi. "Anterrabae..." diye seslendi Deborah Yr diliyle. "Nerdesin ,imdi?" diye araya girdi Dr. Fried.



"AnterrabaeV dedi Deborah yüksek sesle ve Yr diliyle. "Bu büyük yükü ta,*yabilir mi o ? " "Ne var ,imdi, Deborah? diye sordu doktor. Deborah tanr*ya bak*p inledi, sonra umutsuzluk içindeki ölümlüye döndü. "Anterrabae ne gördü(ümü... neden söz etmek zorunda oldu(umu biliyor. Onu görmemi, olsayd*m; gizlenmi, olsayd*, o özel ,ey... o ,ey." Deborah eski bir ayr*l*(*n so(uklu(uyla titremeye ba,lay*nca, Furi ona bir battaniye verdi ve Deborah battaniyeye sar*n*p titreye titreye kanepeye uzand*. "Sava, s*ras*nda..." dedi. "bir Japondum, ben." "Gerçek bir Japon mu?" "Amerikal* k*l*(*ndayd*m, ama asl*nda Amerikal* de(ildim." "Neden?" "Çünkü ben Dü,man'd*m." Deborah için çok büyük bir gizdi bu; Dr. Fried tekrar tekrar daha yüksek sesle konu,mas*n* söylemek zorunda kald*. Deborah, görünü,ünü de(i,tirmeden Yr'ye girebildi(i ya da Yr'nin inan*lmaz boyutlardaki derinliklerinden yukar* ç*kabildi(i için, dokuzuncu ya,gü- nünde Yr biçim de(i,tirme gücü arma(an



etmi,ti ona. Bir y*l kadar yaban*l at ya da bronz-tüylü kocaman bir ku, biçiminde ya,am*,t*. Deborah Dr. Fried'e bir zamanlar ku,-kimli(ini çirkin ve nefret edilen k*z



görüntüsünden



kurtarm*,



olan



Yrece



büyü



sözlerinden bir bölümü aktard*: "e, quio quio quaru a r Yraedat temoluqu 'braown elepr'kyryr..." (Tüylü kanatlar*mla süzülüyorum ve ,ark*lar söylüyorum uykunun uçurumlar* üzerinde...) Böyle, göklerde süzülerek uçan bir yarat*k olunca, lanetli ve hatal* olan, kendi güzellik ve öfke aç*s*ndan kusursuz varl*(* de(il, yeryüzündeki yarat*klarm*, gibi geliyordu ona. Bu yarat*klar uykuda ve körmü, gibi geliyordu. )kinci Dünya Sava,* ba,lay*p Pasifik Adalan'n*n adlar* Amerikal*- lar'*n gözünde bir ba,ka cehennem ve büyü söylemine dönü,tü(ünde, Koro, "Senden her zaman nefret ettikleri kadar nefret ediyorlar bu Japonlar'dan," demi,ti ona. Anterrabae de o kibar dü,me-gülü,üyle, Ku,-k*z; sen onlardan de(ilsin, demi,ti. Radyoda duydu(u bir söz geldi Deborah'*n akl*na. "Bizim yan*m*zda olmayanlar, bize kar,* demektir!" O



zaman Koro da, Öyleyse sava,t*klar* bu dü,man sensin! demi,ti. Bir gece, uykuya dalmadan önce, Deborah tutsak bir Japon olarak yeniden do(mu,tu. Bir Amerikan varo,u ve kentinde ya,anm*, bir geçmi,i olan Amerikal*-Yahudi k*z maskesinin gerisinde, Dü,man'm çekik gözleri bu maskenin ç*kaca(* günü bekliyordu. Tümörün o çekilmez, inatç* ac*s*, onun sava, yaras*n*n aç*,*yd*, zihni yabanc* bir dilde e(itilmi,ti ve kaçma hayalleriyle doluydu. Kendisini tutsak alanlardan nefret etmiyordu -hiçbir zaman sava,* kaybetmelerini dilemiyordu.



Ama



tav*rlar*na,



gizli



dünya, di,ilik



Deborah'*n



organlar*n*n



uzla,maz



bozulmas*na,



yaras*n*n ac* gizlili(ine, ve gizli diline bir anlam katm*,t* art*k. Yr'nin Sen onlardan de(ilsin biçimindeki bildirisinin yaratt*(* tutsakl*k, gizlilik, görkem ve mutsuzluk-, öyle ya da böyle do(rulanm*,t*. Pasifik'teki



sava,*n



bitti(i



gün,



Anterrabae



Deborah'*n bir barda(* k*rmas*na ve ç*plak ayakla k*nk parçalar*n üstüne basmas*na neden olmu,tu. Deborah hiç ac* duymam*,t* ve doktor ürke ürke cam k*ym*klar*n*



ç*karmaya



çal*,*rken,



onun



"askerce"



dayan*kl*l*(* kar,*s*nda korku ve sayg* duymu,, biraz da ,a,*rm*,t*. Deborah Yr diliyle, Sonunda hiç de(ilse ,u lanet olas* doktorlar*n gözünde cesur biri oldum, demi,ti Lactamaeon'a. Sen tutsak ve kurbans*n, demi,ti Lactamaeon da. Kaçman* istemedik. "Bu varl*(* çevrendeki herkesten gizledin," dedi Furi. "Yr'den de gizledin mi?" "Yr'de hiç yeri yoktu bu varl*(*n; Yeryüzü boyutuna ait bir ,eydi o." "Ve böylece Sansür bunu gizli tutma görevini üstlendi. Öyle de(il mi? +u Sansür'ün krall*(*ndaki konumunu bir türlü anlayam*yorum." "Sansür'ün görevi beni korumak. Ba,lang*çta, Yr gizlerinin Yer- yüzü'nün konu,malan s*ras*nda aç*(a ç*kar*lmas*n* önlemesi için Ara-dünya'n*n s*n*r*na yerle,tirilmi,ti. Yr seslerinin ve ayinlerinin Yeryüzü'nün insanlar*na s*zmas*n* önlemek için bütün hareketlerimi sansür ediyordu. Nedense bir tiran oldu ç*kt*. Yr'de olmad*(*m zamanlarda bile yapt*(*m ya da söyledi(im her ,eyi buyruklar*yla yönetmeye ba,lad*."



"Ama bu Sansür ve Yr'nin kendisi, gène de yaln*zca gerçekli(i anlay*p aç*klamaya, ya,ayabildi(in yerde bir çe,it gerçeklik olu,turmaya yönelik bir giri,imdi. Pekâlâ," diye devam etti doktor, "bu konuda ö(renilecek ve incelenecek pek çok ,ey oldu(undan eminim. Art*k bir kurban de(ilsin; benimle birlikte, güzel, güçlü bir ya,ama kavu,mak için sava,an birisin." Hastas* gitti(inde, Dr. Fried masa saatine bakt*. Saat her zamanki süreyi a,mad*klar*n* gösterdi(i halde, uzun, yorucu bir seans olmu,tu bu. Dinlemek, kat*lmak için öyle büyük bir çaba harcam*,t* ki, ba,ka hastalar*n



ç*(l*klar*yla,



aç*lar*yla



ve



psikiyatri



ö(rencilerinin ara,t*rmalar*yla, zorlu sorular*yla dolu bir ö(leden sonray* gö(üsle- yip gö(üsleyemeyece(ini dü,ündü. Bugün günlerden neydi acaba? Masas*n*n üzerindeki randevu defterine bakt*. Ah, evet, seminer vard*. Ama sanki bir mucize gibi, daha bir saati vard*. Schumann'*n plaklar* üç haftad*r plak dolab*n*n üzerinde, aç*lmam*, bir halde duruyordu. Belle(inde Beethoven'in ça(r*s*n* duydu. Zaman neden hep bu denli az oluyordu acaba? Gerindi ve küçük küçük ezgiler m*r*ldan*p kendi kendisiyle dalga geçerek



oturma odas*na girdi. Schumann m* Beethoven m*? Doktor bugün nas*l hissediyor kendini acaba? Paketi indirip açt*(* s*rada, hastalardan birini dü,ünmeye ba,lad*; bu hastan*n doktoru, çözülmesi olanaks*zm*, gibi görünen bir sorun konusunda gelip ona dan*,m*,t*. Ama yoo.. Bu kadar hasta yeterdi art*k. Pikab* aç*p ilk pla(* yerle,tirdi. Schumann'*n tatl*, yumu,ak müzi(i odaya yay*ld*. Dr. Fried müzi(i dinlerken, zihni Almanca'ya ve gençli(inin ,iirlerine kayd*. Yumu,ac*k koltu(una oturup arkas*na yasland*, gözlerini kapay*p dinlenmeye çal*,t*. Ve sonra, o gün on ikinci kez, telefon çald*. Deborah ko(u,a dönerken ürkünç bulut çökmeye, Koro'nun, San- sür'ün ve Yr'nin u(ultular* duyulmaya ba,lam*,t*. Ko(u,a vard*(*nda, yakla,makta olan ,eyin verdi(i ürküyle, suskunlu(undan s*yr*lmaya çal*,t*. Ç*kmak üzere olan ba,hem,ireyi görünce arkas*ndan gitti, ama konu,amad*; kap* kapanm*,t*. Gündüz vardiyas* bitmi,, ak,am vardiyas* ba,lam*,t*. Tehdit eden ,ey gitgide yakla,*yor, onu içine almak için çevresinde dolan*p duruyordu. Kabaran dalgan*n çarpmas*ndan hemen önce, Deborah ak,am için



ka,*k-say*m*n* denetlemekte olan ko(u, hem,iresine gitti. "Miss Olson..." "Evet?" "Geliyor-lütfen-dayanamayaca(*m



kadar



,iddetli



olacak. Gel di(i zaman bir tulumda olmam gerek." Hem,ire ona bakt*; merakl* ve delici bir bak*,t* bu. Sonra, "tamam Miss Blau. +imdi gidip yat*n," dedi. Dalga, korkunç ve alayc* bir kahkaha f*rt*nas*yla birlikte, önceden kestirdi(i kadar ,iddetli bir biçimde gelip çarpt*; ancak duyular*n*n körelmesi henüz tamamlanmam*,t*. Sansür, di,lerinin aras*nda çat*rday*p duran bir kömür parças*ym*, gibi gelen sesiyle, iç kula(*nda ba(*r*yordu: Tutsak ve kurban! Bunu neden yapt*(*m*z* bilmiyor mu sun? Üçüncü ayna -sonuncu aldatmaca daha verilmedi! Bu hastaneye geldin -plana dahildi bu. O doktora güvenmene izin verdik. Gitgide daha çok gizini açt*n ona. Bu sonuncusu. Ona yeterince giz verdin. +imdi neler yapaca(*n* göreceksin -onun ve de dünyan*n! Ve bir kömürümsü-kahkaha, Deborah'*n di,lerini parçalay*p a(z*n*n içini di, k*nklanyla doldurdu.



Deborah, tuluma do(ru yürüyüp so(uk çar,af*n üzerine uzan*rken yüzü kaskat*yd*, ama büyük ceza ba,lad*(*nda çoktan kal*n iplerin alt*na girmi,, yerinden bile oynamayan yatakta debelenmeye ba,lam*,t*... Kriz bitip aç*ld*(*nda, epeyce bir süre geçmi,ti. Çevresine gören gözlerle bakt*. Yeni kazand*(* görme yetisi bir ba(*,t* sanki. Öteki yatakta gene beyaz bir tümsek vard*, ama bu tümse(i kimin olu,turdu(unu bilmiyordu. "Helene?" Sessizlik. Çok uzun bir süre geçmi,ti. Ayaklar*ndaki kan dola,*m* neredeyse durmu,, saatlerce so(uk çar,aflara



temas



etmi,



olan



topuklar* yanmaya



ba,lam*,t*. S*rt*n* bast*r*p bütün gücüyle gövdesini yukar* çekerek s*ms*k* ba(lanm*, ayak bileklerini bu bask*dan kurtarmaya çal*,t*. Vazgeçmek zorunda kal*nca,



sakin



sakin



yat*p



zihninin



derinliklerini



görmesini sa(layan ayd*nl*(* korumaya çal*,t*. Dört saatten fazla olmu,tu; birazdan hastabak*c*lar gelip onu art*k ac* veren "sava, giysileri"nden ç*kar*rlard*. Ama



gelmediler.



A(r*lar



,iddetleniyordu.



Ayak



bileklerinin ve dizlerinin çar,aflar ve a,a(*ya bast*ran ba(lar yüzünden ,i,mi, oldu(unu duyumsayabiliyordu,



ama bunlar*n verdi(i ,iddetli sanc* bile, kan* çekilmi, ayaklar*n*n ,iddetli ve yak*c* a(r*s*n* unutturam*yordu. )çlerindeki kemikleri rahatlatmak amac*yla bacaklar*n* çekmeye çal*,t*ysa da, yaln*zca bald*rlan! na ,iddetli kramplar vermeyi ba,ard*. Dü(üm haline gelmi, kaslar*n* gev,etemeyece(ini akl* kesince, di,lerini



s*karak beklemeyi sürdürdü.



Ama



hâlâ



geliniyorlard*. Deborah inlemeye ba,lad*. "Miss Blau... Deborah... ne var?" Ses öteki yataktan gelmi,ti, ama Deborah sesi tan*yamam*,t*. "Kim o?" diye sordu Deborah, bunun bir ba,ka aldatmaca olaca(* korkusuyla. "Sylvia. Deborah, ne var?" Deborah ba,*n* çevirdi, a(r*lar*n aras*na merak kar*,m*,t*. "Beni gördü(ünü ya da ad*m* bildi(ini bilmiyordum," dedi. Herkes gibi o da Sylvia'y* ko(u,un yarars*z bir mobilya parças* olarak görmü,tü hep. Ona kar,* duyumsamaz davrand*(* için utanç duyuyordu ,imdi. "Hastay*m, ama ölü de(ilim," dedi Sylvia. "îyi misin?" "Tanr*m... ac*t*yor. Kaç saattir tulumday*z?"



"Be, -belki de alt*. Birlikte ba(land*k. Ba(*rmaya çal*,, biri gelir helki." "Ba(*ram*yorum... hiç ba(*ramam ben," dedi Deborah. Zaman ilerliyordu ve a(r*lar*n ,iddeti Deborah'*n sesini açm*,t*. Itir süre olanca gücüyle ba(*rd*. Bir yandan da Yr'nin bunu bir korkakl*k ç*(l*(* olarak alg*lay*p onu sonsuza dek cezaland*rmamas*n* umut ediyordu. Hâlâ kimse gelmiyordu; sonunda Deborah sustu. Sylvia bo(uk bir sesle hafifçe güldü. "Delilerin



ba(*rmas*n*n



deli



ba(*rmas*



oldu(unu



unuttum." "Sen nas*l dayanabiliyorsun buna?" dedi Deborah. "Seninkinden daha iyi bir kan dola,*m*m var belki de. Hiç ac* duymam genellikle, ama ayaklar biraz fazla s*k* ba(lan*rsa ve kan dola,*m*nda bir aksakl*k varsa -Hahmutfa(*n gece lambas* söndü. Saat üç oldu demek ki." Deborah



zaman*



hastane



rutinine



ya



da



gündüz-ve-gece vardiyalar*na ve personelin ki,ilik özelliklerine göre ölçmemi,ti hiç; aylar öncesine rastlayan tek bir canl*l*k belirtisi d*,*nda, hep canl*dan çok ölüye benzemi, birinin zaman* bu biçimde alg*lay*,*na çok ,a,*rm*,- l*. "Ne kadar zaman geçmi, öyleyse?"



"Yedi saat." Ve hâlâ geliniyorlard*. Deborah'*n yüzü silemedi(i gözya,lar*yla dolmu,tu. Ac*yla yalazlanan karanl*kta, yanarak



dü,erken



hayk*r*yordu



Anterrabae:



Aldatmaca! Aldatmaca! Zaman* geldi! Ve hâlâ geliniyorlard*. Deborah, k*r*lgan güveninin, onu yine buz gibi rüzgâra ve b*ça(a kar,* iyice duyarl* hale



getirdi(ini



ayr*msad*.



Ak-alevli



b*ça(*n



bacaklar*n*n içine do(ru girmesiyle, ac* ac* inledi. "Tanr*m, i,kencelerini çok kurnazca yap*yorlar!" ")plerle ba(lamalar*n* m* kastediyorsun?" diye sordu Sylvia. "Umudu kastediyorum!" Deborah konu,tu(u s*rada, son aldatmacan*n aynas*, Beklenen Yak*n Ölüm, ona do(ru ilerliyordu. "Seni görüyorum, Imorh," dedi Deb; ilk kez bir yabanc*n*n yan*nda Yr diliyle konu,mu,tu. Sonunda geldiklerinde, Deborah çok sakin bir haldeydi ve gelenler buna sevinmi,ti. "Art*k tamamen sakinle,tiniz." Deborah



yürüyemiyordu,



ama



son



gece



vardiyas*ndakiler fazla me,gul de(ildi, ,i,likler inip bacaklar*na renk gelinceye ve ayaklan gövdesini ta,*yacak



kadar



güçleninceye



de(in,



bir



süre



oturmas*na izin verdiler. Deborah Sylvia'y* ye(in *,*(*n alt*nda, s*ms*k* ba(l* bir halde b*rak*p gitmeden önce, onu sessizlikten kurtarmakla yapt*(* iyili(in kar,*l*(*n* verme iste(iyle arkas*na döndü, ötekilerin gözlerinde beliren tela,l* bak*,* izleyerek Sylvia'n*n yata(*na do(ru yürüdü. "Sylvia..." Ne var ki, Sylvia gene bir mobilya parças*na dönü,mü,tü - yaln*zca biçimi tan*d*k gelen, yaln*zca bile(inde nabz*n*n att*(* yer tutulunca canl* oldu(u anla,*lan bir yontu, bir mankendi art*k. Kaç*n*lmaz son, o küçük Belki kadar dayan*lmas* güç bir ,ey de(ildi. Deborah sonuncu aldatmacay* o denli



uzun



bir



süredir



bekliyordu



ki,



geli,iyle



rahatlam*,t* neredeyse, Doktorun bürosuna gitmeden önce, Koro, tannlar ve Yr'de ba,ka kim varsa Yr'nin ufkuna do- lu,mu,lard*. "Bu kez gürültüye pabuç b*rakmayaca(*m," demi,ti onlara, "bu kez de(il. Cesur ve yard*msever olmayaca(*m. Oyunlara paydos. Oyun arkada,l*(*na paydos. Bu oyuna kat*l*p sanki ne oldu(unu



bilmedi(im



gitmeyece(im."



bir



,eymi,



gibi



bu



ölüme



Furi'nin bildik gülümsemesiyle onu selamlay*,*n* görünce, Deborah'*n içine küçük bir ku,ku esintisi girip ç*kt*. Belki de bilmiyor, diye dü,ündü Deborah. Ama bu dü,ünce saçmayd*, aptalcayd* ve bir dü,tü. Son De(i,im, ölümdü ya da ölümden de beter bir ,eydi; y*llar * i önce söylenmi,ti bu ve dün gece, )ngilizce diliyle istedi(i ilk yar- *l**n kolayca gelmi,ti, kolayca ve salt a,a(*lama biçiminde. So(uk yala(a girip farkl*l*(*n* güvenle teslim etmi,ti onlara. Bu oyunda iyi )m say* elde etmi,lerdi. Yapt*klar* ,aka yüzünden ayak bilekleri ve uyaklar* hâlâ a(r*yordu. A(r*lar*n k*v*lc*mlar*n*n kar,*s*nda, karanl*k bir gölge duruyordu: hep bilinen Yak*n-Ölüm.



+u



anda



kar,*s*nda



oturan



bu



ate,-kayna(* kad*n yapamazsa, ba,ka hangi güç bu sonu bu denli kesin, bu denli yetkin bir biçimde gerçekle,tirebilirdi? "Evet?" dedi Deborah. "Evet?" diye yan*tlad* Furi. Ani bir öfke patlak verdi. "Bu oyunun belli bir biçimde oynanmas* gerekti(ini ve kurban*n d*,*na ç*kmamas* gereken bir oyun oldu(unu l>iliyorum. Ama ben oyunu ve oyunun sonunu biliyorum. Neden beni



hem aptalla,t*r*p hem de öldürüyorsunuz? Tamam! Aptal*m ben! Aldatmaca ve son de(i,im i,te burada, topu at*p i,inizi bitirin ! " "Nereden nereye," dedi Furi hafifçe ba,*n* sallay*p serinkanl* görünmeye çal*,arak. "Bana Japon askerini, ba,kalar*ndan ayr*, özel biri olu,unu anlat*yorsun. Ben de bana böylesine de(erli gizler anlatmakla, sana duydu(um güveni bir an bile tehlikeye atmad*(*n konusunda sana güvence veriyorum. Sonra ertesi gün gelip ortak çal*,mam*z* büyük aldatmacayla de(i,imin bir parças* haline getiriyorsun." "Ne zaman haz*r oldu(umu biliyorlard*," dedi Deborah. "Yard*m istemeyi becerdi(im an, güven duydu(umu anlam*,lard* ve saks*y* ta,la k*rmaya haz*rd*lar." "Nedense, kafanda geçmi,indeki o hastaneyle bu hastane özde,- le,ti. Ben güvenini sars*p ard*ndan da ihanet etmeyece(im sana." "Hiç merhametiniz yok mu?" diye ba(*rd* Deborah. "Oturma odas*nda kan görmekten herkes korkar. 'Ac* çeken birini görmeye dayanam*yorum,' derler, 'onun için git, d*,ar*da öl!' Olay çoktan ba,lad*, siz hâlâ



güvenden ve her ,eyin yolunda oldu(undan söz ediyorsunuz!" "+u



anda



,u



kötü



duruma



bak*nca,



'yolunda-yolunda' diyemem pek. Dünden bugüne neler oldu? Son de(i,im ba,lad* diyorsan, anlat bana... nas*l ba,lad*(*n* ikimize de anlat." Doktor Deborah'*n yava, yava, gerçe(i anlatmaya karar vermesini bekledi. Deborah a(*r a(*r, parça parça, tulum isteyi,ini anlatt* ona. "Gülünç bir yan* da vard* asl*nda," dedi buruk bir sesle. "Normal in sanlar*n bir ç*ng*rakl* y*lan görünce yapt*klar* bir ,ey gibiydi. )mdat diye ba(*r*rlar, canlar*n* kurtarmak için kaçarlar, kap*lan kilitlerler, sürünerek yata(*n alt*na girerler ve sonra y*lan yakaland*(*nda, bay*- l*verirler. Sald*nya kar,* bütün haz*rl*(*m* yapm*,t*m, ama onlar*n zemini üzerinde durdu(umu ve yapmalar* gereken tek ,eyin bu zemini eritmek oldu(unu unutmu,um."



Deborah



görevlilere



uzun



uzun



sesleni,ini, a(nlan, Yr'den gelen kahkahay* anlatt* ve Furi'nin sorular*na ne,eli denebilecek bir tav*rla yan*t verdi(i için kendince hakl* bir k*vanç duydu. "Bu kadar uzun bir süre geçti(inden emin misin?" "Kesinlikle."



"+imdi, gerçekten yard*m istedin..." "Siz hiç ak*l hastas* olmad*n*z, de(il mi?" Gülümseme falan olmad* ve Furi ,imdiye de(in onda hiç görmedi(i bir ciddiyetle, "Hay*r, olmad*m... Bunun için üzgünüm de, çünkü ben ak*l hastal*(*n*n nas*l bir ,ey oldu(unu ancak tahmin edebilirim. Ama sana yard*m etmeme engel olmayacak bu durum. Yaln*zca, bana her ,eyi bütün aynnt*lar*yla anlatma ve ara s*ra alg*lamam yava, olursa bana biraz sab*r gösterme sorumlulu(unu veriyor bu sana." Furi



konu,mas*n*



sürdürdü,



sonra



gene



o



sorgulay*c* ifadesini tak*nd*. "Ama gene de böyle bir sorunun oldu(una biraz fazla seviniyorsun bence. Çok kolay pes ediyorsun, onun için bir daha söyleyeyim, sana ihanet etmeyece(im." Deborah sonunda yak*t* ele geçirmi,ti. "Kan*tlay*n bunu!" diye ba(*rd*; ö(retmenlerin, doktorlann, dan*,manlar*n ve aile bireylerinin nas*l bir ,ölenle y*llar boyu yalan dolan ve üzünç saçt*klar*n* hat*rlam*,t*. "Zorlu ama geçerli bir kan*t," dedi Furi. "Zaman." 17.



Safari ekibi, Miss Coral'*n geldi(i gün ya,anan ayn* s*k*nt*l*, ayn* yenilgi ve sayg*s*zl*k ça(r*,*mlar*yla dolu hava içinde, yeni yakalad*(* di,i kaplan* tutsakl*k ortam*na getiriyordu ve daha önce de oldu(u gibi, ko(u,un her yan*n* bir gerginlik kaplam*,t*. Böyle geli,ler, her zaman bu hastan*n üzüncünü d*,a vurup zorbal*(*n* sarsar, her de(i,imi bir ölüm simgesi gibi görenler üzerinde de(i,ken bir rüzgâr estirirdi. Yeni hastalar*n geli,inden aç*kça söz edilmezdi pek; "D" ko(u,una pek çok hasta gelip gidiyordu, ama kavgac* olanlar ko(u,ta her zaman özel bir ürkü yarat*yordu. Art*k ko(u,un k*demlisi konumuna ula,m*, olmaktan gurur duyan Lee Miller, holden a,a(*ya do(ru götürülen di,i kaplan*n yüzüne bak*ncaya de(in, belli belirsiz bir zevk duygusuyla kar*,*k bir ho,görüyle olay* seyretti. Sonra hastabak*c* sürüsü aras*ndaki bu yüzü tan*y*nca, arkas*na döndü ve yata(*na gidip yatt*. Daha sonra, Deborah Lee Miller'*n yan*na gidip gelenin kim oldu(unu sordu. (Kimi hastalar*n, kulaktan kula(a aktar*lan dedikodularla kimin gelece(ini, Ad, Ya,, Meslek, Din, Evli ya da Bekâr olu,u, Daha Önceki Hastaneler, +ok Tedavileri -çe,it ve say*lan- Ba,ka Tedaviler ve Görü,ler ba(lam*yla birlikte, önceden



ö(rendiklerini biliyordu.) Lee, "Niye bana soruyorsun?" diye yan*t verip yorgan*n* ba,*na çekti. Deborah



da



gururunu



bir



yana



b*rak*p



bir



hastabak*c*ya sormak zorunda kald*. "Yeniden giren .eski bir hasta," dedi hastabak*c* kay*ts*zca. "S*k gelen biri de(il. Ad* Doris Rivera." Deborah içinde bir bulant* duyup geri geri giderek duvara yasland* ve hastabak*c* yan*ndan geçip gitti. )çinde, korku ve öfke, korku ve kin dolu bir sevinç, korku ve k*skançl*k duygular* uyan*yordu. Duydu(u bulant*dan ö(ürmeye ba,lad*. Demek ünlü Doris Rivera, dünya çark*n*n di,leri aras*nda ezilmi,ti. Bir ,eyleri



kan*tl*yordu



bu.



Birdenbire



kopard*(* bir



kahkahayla, k*skançl*k aç*(a ç*k*verdi. "Kutup Y*ld*z* Rivera fazla dayanamam*,! Kim oldu(unu san*yordu ki!" "Napolyon!" diye ba(*rd* Lena ve kullanmakta oldu(u a(*r kül taba(*n* kapt*(* gibi Deborah'a f*rlatt*, tabak Deborah'* s*y*r*p duvara çarpt*. Hastabak*c*, "Sakin ol Lena," dedi ama sesinde buyurganl*k yoktu hiç. Daha sonra, Deborah ayn* hastabak*c*n*n hem,ire odas*nda, "Allah belas*n* versin ,u Blau orospusunun!



Annesi ve babas* kurtarmaya hiç de(meyen ,u orospu için kucakla para döküyorlar," dedi(ini duydu. Bir ba,kas* ona kar,* ç*kt*, ama yaln*zca formalite gere(i yapm*,t* bunu. Deborah yava,ça arkas*na döndü, tecrit bölümünün kap*lar*n*n önünden geçip Doris'in götürüldü(ü kilitli hücrenin önüne gitti. "),te vard*(*n yer oras*, Küstah!" dedi kap*n*n gerisindeki ki,iye. Kendini kim sanm*,t* da onlara meydan okumaya kalkm*,t*? Ve hangi cesaretle dünyan*n ö(ütücü di,leri kar,*s*nda yenilmi,ti? Ama ans*z*n kendine de yönelik olan bir ac*ma duygusu ve bu duygunun etkisiyle gene kendine de yönelik olan bir deh,et ak*n etti yüre(ine. Demek geri geliyorlard*; nganonl&nmn zehirli oldu(unu ve yenilip y*k*ld*klar*n* kabul etmemekte direnenler. Geri geliyorlard*, ard*ndan ödüllü bir boks maç*n* kaybeden biri gibi titreyerek, a(*r a(*r ko(u,un dö,emesinden kalk*yorlar, bir süre sonra da sendeleyerek tekrar tekrar dünyaya dönüyorlard*. Sonunda ölene de(in, bunu kaç kez yapmalar* gerekiyordu acaba? Ya



sen,



Ku,-k*z,



dedi



Lactamaeon,



hafifçe



gülümseyerek. Karanl*k, a(r*lar, ,iddetli korkular, bilinç



yitimleri ve gene de yüre(in at*yor ve nabz*n hâlâ seni nüfus say*m*na dahil ediyor. Neden? diye ba(*rd* Deborah Yr diliyle. Çünkü bak*c*lar*n sadist ki,iler! Gün boyunca, herkes Doris'i görmeye u(ra,t*. Doktorlarla hem,ireler, Doris'in kap*s*ndaki kilitte çevirdikleri anahtarlar*n sesiyle yet kelerini duymuyorlard*. Tulumlar, yat*,t*r*c* ilaçlar, konsültasyonlar ve ö(ütler, ko(u,u heyecan ve öfke içinde



b*rakm*,t*.



Bir



sürü



küçük



k*zkarde,,



egemenliklerine tecavüz etmek için eve dönen bir karde,lerine gösterilen bu ilgi kar,*s*nda k*skançl*ktan deliye dönmü,tü. Dowben'in Mary'si, resmigeçit üyeleri ortaya



ç*karken,



kap*n*n



d*,*nda



durmu,,



hiç



konu,madan inliyor, Lee Miller da öfkeyle, "Demek i,i berbat ettin doktor. Haydi art*k misketlerini topla da evine



git...



Doris



yenildi.



Doktorlar



ne



zaman



yenildiklerini bilmezler hiç," diye söyleniyordu. Doris birkaç gün sonra, solgun ve bitik halde ortaya ç*kt*(*nda, bir hol dolusu gizli dü,nian kazanm*, durumdayd*. Deborah, Carla'yla birlikte yaratt*klar* söylenin *,*(*nda onu incelemeye ba,lad*: Doris çok zay*ft* ve saçlar*na da k*r dü,mü,tü, ama yat*,t*r*c*



ilaçlar yüzünden cans*zla,m*,, sersemlemi, halde olmas*na kar,*n, her yan*ndan büyük bir ya,am gücünün



f*,k*rd*(*



sezilebiliyordu.



Bunca



zaman



dünyay* hangi yakla,*mla kar,*lam*, olursa olsun, besbelli dizlerinin üzerinde yapmam*,t* bunu. Doris, Deborah'*n ko(u,taki herkes gibi, ac*mas*z gözlerle ona bakt*(*n* gördü. "Ne bak*yorsun öyle aptal aptal?" dedi Doris sert, aç*k sözlü bir tav*rla. "Sen de bir foto modele benzemiyorsun hani." "Daha



önce



de



burda



bulunmu,sun,"



diye



beklenmedik bir yoruma yan*t olarak beklenmedik sözler kaç*rd* a(z*ndan Deborah. "N'olmu, bulunmu,samT1 "Nas*l oldu da geri döndün?" "Seni ilgilendirmez bu, Allah*n belas*!" "Ama ilgilendiriyor! diye ba(*rd* Deborah. Daha bir aç*klama yapamadan, bir grup hastabak*c* kordon halinde



tela,la



Doris'in



üzerine



at*l*p



onu



uzakla,t*rd*lar. Deborah öfkeden kulaklar* zonklar bir halde ve hâlâ sorulmay* bekleyen sorusuyla, öylece kalakalm*,t*.



Yr



u(uldamaya



ba,lad*



ve



Koro



o



gevrek



kahkahas*n* atmaya haz*rland*. "Ben de yapaca(*m!" dedi Deborah öbür boyutundaki örgüte. Doris'in kapat*ld*(* odan*n kilitli kap*s*na gidip yumruklamaya ba,lad*. "Hey! Çok mu zordu -bu yüzden mi?" "Hay*r! Zor olan bendim ve çok ,ey oldu," diye ba(*rarak yan*t verdi kap*. "Ne gibi ,eyler?" "Seni hiç ilgilendirmeyen ,eyler!" "Ama iyile,mekten -d*,ar* ç*kmaktan söz ediyorlar. Herkes böyle söylüyor ve-" Sesini duymu,lard*. Hastabak*c*lar olay* daha ba,lang*c*nda bast*rmak için ko,tular. "O kap*dan çekil, Deborah. Orda hiç i,in yok senin," dedi beyaz lekeler. "Doris'le konu,uyordum," diye diretti Deborah; sorular*na yan*t al*p almayaca(*n* bilmiyordu, ama o kap*ya -hiç yan*t vermese bile- d*,ardaki derinliksiz, renksiz dünyada ya,amak için, Sansür'ü, normallik görünümünü ve bütün öteki yalanlarla korkular* geri



götürmek zorunda kal*p kalmayaca(*n* sorma gere(ini duyuyordu. "Tamam, Blau... haydi gel." Sesleri onu uyar*yordu: onlarla gitmezse ya tulum ya tecrit, ya da her ikisi birden. "Hey!" dedi kap*. "Dinleyin, b*rak*n dursun orda. O çatlak kalta(*n sorular*n* yan*tlayabilirim belki. Sorana kadar ne soraca(*n* ö(- renememki!" "Rivera, bu senin üstüne vazife de(il," dedi Deborah'*n yan*ndaki hastabak*c*lardan biri, do(rucu bir tav*rla. "Tamam-"dedi Deborah "Tamam." O ö(leden sonra, Dowben'm Mary'si aya(* kay*p dü,tü,



dü,erken



f*rlayan



ayakkab*s*n*



Deborah



yakalad*. Deborah ayakkab*y* Mary'ye f*rlatt* ve bir süre dört be, hasta ayakkab*y* kö,eden kö,eye ve yatakhanenin içine do(ru atarak top oynad*lar. Yüksek bir at*, s*ras*nda, Deborah h*zla ayak bile(inin üzerine dü,tü. Ertesi sabah ko(u, doktoru bile(ini muayene etti ve k*r*lm*, oldu(unu dü,ündü(ünü söyledi. "Röntgen ayg*t*m*z bozuk," dedi doktor. "St. Agnes hastanesine götürülmesi gerekecek."



Ve böylece, iki üniformal* ö(renci, bir yandan da kaçmas*ndan



korkarak,



Deborah'*



bir



taksiyle



hastaneye götürdü. St. Ariges'da, tek ba,*na özel bir odaya yerle,tirilip hem içerde hem de d*,arda iki grup hem,irenin gözetimi alt*na al*nd*(*nda, Deborah bir gülüyor,



bir



sövüyordu.



Ba,ka



hem,ireler



ve



yard*mc*lar* da kap*dan oday* gözetleyip duruyorlard*. "Ak*l hastas* ,u içerdeki mi?" (Bir film y*ld*z* ya da vebal*ym*, gibi, d*,arda f*s*ldan*yordu bu sözler.) Röntgen çektirn*ek üzere koridordan a,a(*ya yürürken, ba,lar, gözler ona do(ru çevriliyordu. ()ncelikli kay*ts*zl*k -"Bakarsam, o da bakar m* acaba?") Deborah'a e,lik eden ö(renciler kendilerini çok önemli duyuyorlard* ve röntgen odas*ndakilere, görev yerlerinin "Sald*rganlar Ko(u,u" oldu(unu söylemeyi de ihmal etmemi,lerdi. "Sald*rgan m*d*rlar?" Yan*t bir göz k*rpmas*yla verilmi,ti herhalde; Deborah hiçbir kar,*l*k duymam*,t* çünkü. Birden, kendini onlar*n gözüyle gördü: dümdüz ve pis saçlar, hareketsizlikten



hantalla,m*,



bir



gövde,



berbat



durumdaki pijamalar*n üzerine giyilmi, eski bir ko(u,



bornozu



(St.



Agnes'da



bir



süre



kalabilece(ini



dü,ünmü,lerdi, ayr*ca hastalar* giydirmek de bir dertti) ve belki de, Deli Bak*,lar*. Birden kafas*nda bir ,im,ek çakt*: i,te buras*yd*, Doris Rivera'n*n kar,* kar,*ya geldi(i, belki Carla'n*n da yak*nda kar,* kar,*ya gelece(i yer -Dünya- i,te buras*yd*. Ve Deborah bay*ld*. Birkaç dakika sonra, Deborah röntgen odas*n*n d*,*ndaki h*rsl* yüzlere bakarken, k*r*k bir ayak bile(iyle, bir t*marhanenin "sald*rganlar" ko(u,unda oldu(undan çok daha deli say*laca(* bir yerde kalma zorunlulu(undan ne kadar nefret edece(ini anlad*. Do(ruldu. "Nas*ls*n?" diye sordu kendi hem,ireleri (ona psikolojik yönden yakla,mak için yeterli bilgilere bir tek onlar sahipmi, gibi bir havalar* vard*). Hepsini yeterince korkutursa, ayak bile(i ne halde olursa olsun, geri



dönmesine



izin



verebilecekleri



akl*na



geldi



Deborah'*n. "Krizlerimden biri" -u(ursuz bir ifade tak*nmaya çal*,t*- "ba,lamak üzere." "Pekâla! " dedi doktor oldukça candan bir tav*rla. "Kötü bir burkulma olmu, -ama k*r*lan bir ,ey yok!"



Herkes rahatlay*p derin bir soluk ald*; Deborah iki hem,ireye



yaslanarak



sanl*



aya(*yla



topallaya



lopallaya kap*dan ç*kt*; sonra beklemekte olan taksiye, çabuk-çabuk çevre yoluna, caddeye, soka(a, ana kap*ya, Güney Binas*'n*n (B ve D ko(u,lar*) arka kap*s*ndan içeriye, "tekerlekli et arabas*"yla yukar*ya, "D"ye, yani yuvaya ve Tanr*'ya ,ükür! Tanr*'ya ,ükür! Ak,amleyin gece banyosu saatinde, Deborah seke seke yürüyüp büyük banyoya girdi ve duvardaki ayna görevi yapan çelik levhaya bakt*. Yüzlerce hastan*n öz-nefreti bu levhaya kusulmu,tu ve su verilmi, çelik böyle



bir



sald*nya



dayanamam*,t*.



Hiç



silah*



olmayanlar bile levhay* çizip kaz*yacak bir silah bulmu,tu ve levhan*n yüzeyinde saydam tek santim bile kalmam*,t*. "Enagua," dedi Deborah levhaya; resmi Yr dilinde "Seni çok seviyorum" anlam*ndayd* bu. "Fiziksel hastal*klarla ilgili o hastaneye gitti(imde..." diye Furi'ye anlatmaya ba,lad* Deborah, ".... Deli gömle(i kullanman*z* dünkü kadar istememi,tim hiç. Görünümü eksiksiz bir biçimde olu,turabil- mi, olmay* çok isterdim. Ama budalan*n tekiyim; oradan bir hayli



uzakla,ana kadar, a(z*m* köpürtebilece(im akl*ma bile gelmedi!" "Kendi kendini üzmeye çal*,*yorsun ,u anda," dedi Furi. "Neler oldu?" Deborah olanlar* anlat*nca, Dr. Fried içini çekti. "Çok yava, kayboluyor bu önyarg*," dedi, "ama durum düzeliyor gene de. II. Dünya Sava,*, hele I. Dünya Sava,* öncesinde durumun ne kadar kötü oldu(unu hat*rl*yorum. Bu konuda biraz sab*rl* ol. Ak*l hastal*(* konusunda onlardan çok daha fazla ,ey bildi(in için, daha fazla anlay*, gösterme ve ba(*,lama özgürlü(üne sahipsin." Deborah gözlerini kaç*rd*. ),te Furi, hasta ve yabanc*la,m*, durumdayken bile, dünyayla ba(da,ma, dünyaya



yard*m



etme



biçimindeki



örtük,



geni,-kapsaml* iletisini veriyordu yine. "Kimseye



yard*m



edemem



ben,



anlam*yor



musunuz? Size deminden beri anlatt*(*m ,eyleri anlam*yor musunuz? Nganon hayk*np ça(*r*yor!" "Ne? Bunun ne demek oldu(unu anlatmaya çal*, bana... galiba anlamad*m." "Ben iyilerden ayr* tutuluyorum. Yr'de bir deyi, vard*r, Sansür bununla i,kence ederdi bana; size



çevireyim. 'Sessizlikte, uykuda, eylem ya da soluktan önce, hiç de(i,meden ve hiç durmadan, nganon hayk*np ça(*nr.' Bu ,u demek: bu zehirli madde, yani dü,man- benlik, hayk*np dünyada var olan öbür birkaç zehirli varl*(* kendine do(ru çekebiliyor. Neyi nas*l yaparsam yapay*m, benim haberim olmadan bir büyüyle onlan kendine do(ru çekiyor." "Bir, iki ya da üç ki,iyi böyle çekti, demek istiyorsun san*yorum,"



dedi Furi. "Bunlar*



bana anlatman*



istiyorum." Deborah, Yr'nin bütün büyülerinin, tanr*lar*n*n ve dünyalann*n de(ersizli(ini



ötesinde,



onun



kan*tlayan



bir



yarad*l*,tan



gelen



ba,ka



daha



,ey



oldu(undan emindi. Bu kan*t dünyada, yeryüzü gençli(inin basit, günlük sorunlar* aras*nda yat*yordu. Onu öteki gençlere do(ru çeken sözde büyüsel bir güçtü bu. Kampta bir e,, okulda s*ra arkada,*, her çe,it klik, topluluk ya da s*n*fa üye (belli bir önem s*ras*na göre) olarak



seçmek



ya



da



seçilmek



gerekiyordu.



Yeryüzü-dünyas*nda, bir üyelik görüntüsü olu,turma zorunlulu(u vard*. Deborah, bu üyelik gere(ini, ancak koku,mu,,



zavall*,



sakat,



biçimsiz,



garip,



delir-



mekte-olanlarla



kar,*layabilece(ini



ke,fetmi,ti.



Bu



çiftlere-ay*rma edimleri önceden tasarlanm*yor, hatta gizlice



bile



dü,ünülmüyordu;



m*knat*sla



metal



aras*ndaki çekim kadar do(al bir biçimde olu,uyordu çiftler. Ne var ki, bu yolla birbirine çekilen parçalar, yüreklerinin derinliklerinde bunun nedenini biliyor, hem kendilerinden hem de e,lerinden nefret ediyorlard*. Bir yaz, kampta, Eugenia ad*nda çok zeki bir k*z vard*. Son büyük de(i,imin gerçekle,mesi çok yak*nd* ve Yr Deborah'*n gitgide daha fazla zaman*n* ona adamas*n* istiyor, kar,*l*(*nda gitgide daha az huzur sa(l*yordu. Eugenia ile Deborah, birbirlerini aray*p bulmu,lard* ve bunun nedenini biliyorlar, bu yüzden zaman zaman birbirlerini h*rpal*yorlard*. Gelgelelim, aralar*nda bir yak*nl*k da yok de(ildi; en basit davran*,*n bile gerisinde ne büyük ac*lar olabilece(i gerçe(ine ili,kin, söze dökülmesi gereksiz bir bili, dünyaya bir Benzerlik sunman*n ne denli güç oldu(una ili,kin bir anlay*,t* bu. Her ,eyden önce, yüzeysel bir arkada,l*k olu,turma -yemek salonuna, top sahas*na, göle birlikte yürüme, sözcükleri salt yalana ya da Benzerlik'e yönelik yapmac*k bir ba(l*l*k anlat*m*na dönü,türmeden,



birbirlerine



avunç



verme-gereksinmesini duyuyorlard*. Birbirlerine ve ötekilere kar,* çevrelerine duvar çekme gereksinmesini duyuyorlard*, ama en çok -yaln*zca ara s*ra, yaln*zca birisiyle birlikte, Benzerlik denen bu ses-geçirmez, dökme-cam duvar* k*r*p parçalama ve k*sa bir süre, bütün dünya Koro'dan olu,muyormu, gibi konu,ma gereksinmesini duyuyorlard*. Bir süre sonra kamptakiler onlar* birbirinin arkada,* olarak kabullenip öfke ve kat* yarg*lardan muaf k*lm*,lard*. Deborah Eugenia'n*n farkl* oldu(unu, yaln*z, h*rç*n, huzursuz bir insan oldu(unu biliyordu ku,kusuz, ama Eugenia'n*n zehirli r*ganon ta,*yan biri oldu(u dü,üncesinden uzak tutmaya çal*,m*,t* kendini. Bir gün, Yr izin verirse uçabilece(i bir yer olan Tai'a Vadileri'nde huzur bulmak



için



s*v*,*p bir



yere



saklanmay* becermi,ti. Kampta, dünya seslenip onu arama ya ba,lay*ncaya de(in birkaç saat huzur içinde olabilece(i pek çok saklanma yeri vard*. En iyi saklanma yerlerinden biri, kullan*lmayan du,-binas*yd*, ama o gün binaya girdi(inde, ba,ka birinin daha orada oldu(unu sezmi,ti. Onu göremeyen ki,iyi uyarmak için ,ark* söylemeye ba,lam*,t*. Kendisi pek çok kez Yr



dilinde yüksek sesle gülüp konu,urken yakalanm*,, Sansür'ün bu yüzden verdi(i cezalara katlanmak zorunda kalm*,t*. +imdi de bölmelerin birinden ç*lg*nca bir t*rmalama sesiyle, Eugenia'n*n sesi geliyordu. "Kim var orda?" "Deborah." "Buraya gel." Deborah du, bölmesine girmi,ti. Eugenia, akmayan du,un alt*nda ç*r*lç*plak duruyordu. Ter içindeydi. Deborah ona do(ru yürürken, Eugenia kal*n bir deri kemer uzatm*,t*. "Al," demi,ti. "Vur bana." "Ne?" "Ne oldu(umu biliyorsun. Sana yalan söylemek zorunda de(ilim. Al. Kullan onu." "Ne için?" Korkunç bir ,ey olmak üzereydi. "Kaç*p anlam*yormu, gibi yap*yorsun. Ne için oldu(unu biliyorsun -benim için ve mecbursun-" "Hay*r-" Deborah geri geri gitmeye ba,lam*,t*. "Yapamam. Yapmam." Aralar*ndaki bo,luk Eugenia'n*n gereksinmesiyle dolmu,tu. Eugenia'n*n yüzünden boncuk boncuk terler f*,k*r*p omuzlar*na ve kollar*na ak*yordu. "Senin hakk*nda bildi(im ,eyi unutma! Bu kemerle beni



dövmeye mecbur edece(im seni ve sen de... çünkü... sen... anl*yorsun." "Yoo-" Deborah biraz daha uzakla,m*,t* ondan. Birden nganon unun Eugenia'ya ula,*p onun bekler durumdaki zehiriyle birle,erek böyle bir ,eye yol açm*, olabilece(i gelmi,ti akl*na. Deborah Y*- k*m'*n ta kendisiydi -y*k*m prangas*na vurulmu, Pernai'ydi- belki de. Ama bu yaln*zca kendisine yönelik bir ,eydi; kimseden buna kat*lmas*n* istememi,ti. Sonra birden, Eugenia'n*n nganon'unun onun- kinden daha zehirli olabilece(ini dü,ünmü,tü. Böyle olsa bile, tan*k olmak payla,mak, payla,mak da sorumluluk yüklenmek demekti. Onun nganon'u Eugenia'n*nkini ça(*rm*,t*; böylece ba,latt*(*, böylece yol açt*(*... Deborah Eugenia'n*n yan*na gitmi, ve kemeri al*p yere (*rlatt*ktan sonra ko,arak binadan ç*km*,t*. Bir daha da Eugenia'n*n



**c



yüzüne



bakm*,



ne



de



onunla



konu,mu,tu. "Demek ki arkada, oldu(un bir insan -seni seven ya da sana yak*nl*k duyan herkes- senin taraf*ndan olmasa bile, sana olan yak*nl*(* yüzünden y*k*ma u(ruyor." "Yr bunun bir ,aka oldu(unu ileri sürüyor, ama siz daha yerinde bir yorum yapt*n*z. Evet, söyledi(iniz do(ru."



"Annen, baban ve k*zkarde,in için de geçerli mi bu?" "Kad*nlar*n



zehiri



erkekleri



etkilemiyor.



Erkeklerba,kabiryollay*- k * l*yorlar. Bunu daha önce hiç dü,ünmemi,tim, ama burada erkek hasla lar daoldu(unu gördüm; t*pk* bizim gibi, ko(u,lar dolusu erkek var. " "Gerçekten de öyle," dedi Furi. "Gene de, kad*nlar için geçerli mi bu? Hâlâ bu zehir bula,t*rma korkusunu duyuyor musun?" "Onlar* y*llard*r yava, yava, zehirliyorum." "Peki bunun sonuçlar* ne?" "San*r*m k*zkarde,im delirecek." "Hâlâ böyle mi dü,ünüyorsun?" "Evet." Telefon çald* ve doktor telefona yan*t vermek için kalk*p masas*na gitti. Telefonun en az bir kez çalmad*(* pek az saati geçiyordu ve ola(anüstü bir seans s*ras*nda da tam be, kez çalm*,t*. Furi özür diledi(ini belirtmek istercesine, umars*zl*kla omuz silkti ve birkaç dakika telefonla konu,tu. "+imdi..." dedi otururken, "nerde kalm*,t*k?" "Çan-çalan dünyada," dedi Deborah sertçe.



"Baz* telefonlara engel olam*yorum -,ehirleraras* oluyor ya da ba,ka zaman bulamayan doktorlar özel olarak



ar*yor.



Elimden



geldi(ince



bizi



rahat



b*rakmalar*n* sa(lamaya çal*,*yorum." Hafifçe gülümseyerek Deborah'a bakt*. '"Gözde ve ünlü bir doktor'la ba, etmenin ne kadar zor oldu(unu biliyorum. Her zaman, bu doktoru o hayali 'kusursuz sicil'den uzak tutmak için, ya,am pahas*na bile olsa, puanlar* biraz denkle,tirme arzusu vard*r. Ama itiraf edeyim, benim de ba,aramad*(*m bir sürü ,ey oluyor -bu kadar tutulan bir doktor oldu(um halde. Çal*,mam*za devam edelim mi?" "Zehir bula,t*rma konusundan söz ediyorduk." "Aa, evet. Merak ediyorum," dedi Furi. "Du,taki bu olay ,imdi ba,*na gelse, ayn* derecede korkar miydin?" "Hay*r," ve Deborah güldü, çünkü çok gülünç gelmi,ti bu soru. "Peki, neden?" "+ey..." Deborah bir çe,it gün *,*(*na ç*km*,t*. "+imdi deliyim. Siz hasta oldu(umu -bir hastaneye yatmam* gerektirecek kadar hasta oldu(umu- kabul etti(iniz anda, sand*(*mdan daha normal oldu(umu



kan*tlam*,t*n*z bana. Biliyorsunuz, ki,i ne kadar normalse o kadar da güçlü olur." "Pek anlayamad*m." "Ben bütün o y*llar boyunca ne kadar hasta oldu(umu biliyordum, ama benden ba,ka kimse kabul etmiyordu bunu." "Sana en yak*n olan, gün *,*(* kadar berrak bir biçimde alg*layabildi(in gerçekli(e bile güvenmemen istenmi, senden. Tevekkeli ak*l hastalar* yalanlara pek göz yummuyorlar..." "Sanki bunu ilk kez anl*yormu, gibi bir haliniz var," dedi Deborah; hâlâ *,*k içindeydi. "Do(ru mu bu? Size bir ,ey ö(retmi, oldum mu gerçekten?" Furi duraklad*. "Evet bir bak*ma oldun say*l*r, çünkü yalan söylemenin ruhsal sorunlar* olan ki,ilere neden kötü geldi(i konusunda ba,ka nedenler biliyordum, ama hiç bu aç*dan dü,ünmemi,tim." Deborah gülümseyerek ellerini ç*rpmaya ba,lad*. "Ne var?" dedi Furi; Deborah'*n gülümsemesinin hiç de ac* olmad*(*n* görmü,tü. "Aa, ,ey..." "Ald*(*n gibi verebildi(in için mutlusun demek, ha?"



"Size bir ,eyler ö(retebiliyorsam, belki de hiç de(ilse bir konuda ciddiye al*nabilirim." "A(l*yorum," dedi Furi. "Senin ,u Yr tanr*lar*n için yalanc*ktan kocaman gözya,lar* döküyorum." Ve dudaklar*n* sark*tarak ikiyüzlü bir biçimsel-üzüntü taklidi yapt*. "Bir gün gerçe(i anlay*nca evlerini ba,lar*na y*k*p hepsini defedecek olan gerçek bir insan*n zaman*n* bo,a harcat*yorlar." "Gözlerimin önüne sivri tepeli beyaz bir bulut getiriyorsunuz..."



dedi



Deborah,



"ama



bulutun



gerisinde, bir ate,-kayna(* ve y*ld*r*m- oku olan ayn* Furi yerinde duruyor." Ve ya,ama Yr olmadan katlanma zorunlulu(unu dü,ünüp titredi. Daha sonra, Deborah'*n bütün hasta insanlarla payla,t*(* gizli bir dü,ünceyi incelemeye ba,lad*lar: Deborah'*n s*radan bir insandan vok daha büyük bir güce sahip olu,u, ama ayn* zamanda da ondan a,a(* bir düzeyde olu,uydu bu. Zehirli nganon Deborah için önemli bir kavramd*, ama mant*(*yla ve nesnel bir biçimde bu kavram*n karma,*k yönlerini anl*yor, bu kavram* tinsel bir gerçek olarak alm*yordu. Bir ak,am, Deborah, holde oturmu, ilaç s*ras*n*n gelmesini beklerken, ya,l* bir bayku, gibi



büyük koltuklardan birinde oturan Miss ( 'oral'a ve az önce yanlar*na gelmi, olan Lee ile Helene'a bakt*. "Dü,üncelerimi okuyabiliyor musunuz?" diye sordu onlara. "Bana m* söylüyorsun?" dedi Lee. "Hepinize



söylüyorum.



Dü,üncelerimi



okuyabiliyor



musunuz?" "Ne



yapmaya



çal*,*yofsun



sen



-tecrit



odas*n*



boylamam* m* istiyorsun?" "Cehenneme kadar yolun var," dedi Helene tatl* bir sesle. "Bana bakma," dedi Miss Coral mezbahay* ziyaret eden



bir



kontesin



soylu



deh,etiyle.



"Kendi



dü,üncelerimi bile okuyam*yorum ben." Deborah çevresindeki duvarlar* süsleyen figürlere bakt*.



Hep



bekliyorlar,



hep



asla



yerlerinden



k*p*rdamam*, ya da de(i,memi, görünüyorlard*. "Nesnel gerçekli(i ar*yorsan," diye kendi kendine m*r*ldand*, "i,te buras* tam bu i,e ba,lanacak yer." 18. ilkyaz, yani tutku ve sab*rs*zl*k mevsimi gelmi,ti. H*zla ak*p giden zaman*n pe,inden ko,turman*n yaratt*(* korkunç bo,luk yüzünden Jacob içinin bo,ald*(*



duygusuna



kap*lm*,t*.



Oturmu,,



ilkokul



bitirme



s*navlar* için çal*,an küçük k*z*na yard*m ederken, mezuniyet törenindeki ,ark*lar*, konu,malar*, dualar* ve vaatleri duyar gibi oluyor, içindeki bo,lu(un sanki hiç sona ermeyecekmi, gibi durmadan büyüdü(ünü duyumsuyordu. Bunun Suzy'nin günü olaca(*n* ve Deborah'la



ilgili olmad*(*n* kendi kendine söyleyip



durmu,tu. Ne var ki, vicdan*na, arzular*na ve Esther'la kendine verdi(i sözlere kar,*n, Deborah'* akl*ndan ç*karam*yordu bir türlü. Neden yanlar*nda de(ildi, neden? Deborah'*n gidi,inden bu yana geçirdikleri ikinci ilkyazd* bu. Bütün yüre(iyle istedi(i, alçakgönüllü, itaatkâr ve kad*ns* bir k*z evlat kimli(ine ne kadar yakla,m*,t* acaba Deborah? Hiç yakla,mam*,t*. Hiçbir iyile,me



olmam*,t*. Beyazlar içinde,



hepsi birer



masumiyet simgesi gibi görünen küçücük k*zlar, s*ra halinde salondan ç*kmaya ba,lam*,lard*. Jacob, dönüp Esther'a bakt*; Suzy'nin hat*r* için ailenin "taç giyme töreni giysileri" diye niteledi(i, göz kama,t*r*c* giysilerini giymi,ti Esther. "Niye bir süre için eve gelmiyor? Göle filan gideriz, ha?" diye f*s*ldad* Jacob.



"+imdi s*ras* de(il!" dedi Esther t*slar gibi. "Yasalarla ba(l* de(il oraya!" diye f*s*ldad* gene Jacob. "Onun için iyi olmayabilir bu." "Ama benim için iyi olabilir; k*rk y*lda bir, benim için !" 0 ak,am Suzy'yi lüks bir lokantaya götürdüler. Suzy s*n*f partisine gitmek istemi,ti, ama Jacob, zaman*n, güzelliklerin, kendi pay*na dü,en ya,am ve güzellik sürecinin h*zla geçip gitti(i duygusuyla, bir kez olsun böyle bir ak,am geçirmek istemi,ti. Ama bu kadar çok istedi(i için de, yemek daha ba,*ndan bir fiyasko olmu,tu. Suzy boyun e(mi, bir haldeydi, Esther da yan*ndaki k*z*, uzakta olan k*z* yüzünden gene bir ,eylerden yoksun edildi(i için üzüntülüydü. Jacob, bir simgenin



üzerine



çok



yüklenilirse



bu



simgenin



y*k*laca(*n* biliyordu, ama gene de bunu yapmaktan kendini alam*yordu. Ak,am bütünüyle bir umutsuzluk havas* içinde geçiyordu. Esther o ad* kullan*rken sesinin do(al ç*kmas*na özen göstererek, "Debby mezuniyet törenine gelmek istiyordu -elinde olsayd* sana bir ,eyler gönderirdi," dedi.



Suzy sakin bir tav*rla ona bak*p, "O buradayd* zaten. Biz diplomalar*m*z* al*rken, sonra s*rayla d*,ar*ya



ç*kmaya haz*rlan*rken, hep



ondan



söz



etti(inizi görüyordum." "Saçma!" dedi Jacob. "Kimseden söz etmiyorduk biz." "Tamam, asl*nda yüksek sesle konu,muyordunuz, ama yüzünüz- deki o ifade..." Yüzlerinden nas*l her ,eyi belli ettiklerini belki de bil- miyorlard*r diye, bunu onlara aç*klamay* dü,ündü Suzy, ama dilinin ucuna gelen sözcükler o denli ac* ve utanç vericiydi ki hiçbirini söylemedi. "Saçma!"



dedi



gene



Jacob



elini



sallayarak.



"Yüzümüzdeki ifadey- n*i,-saçma!" Suzy ile Esther göz göze geldiler. Jacob yine kaç*yordu. Ona ac*, dedi Esther Suzy'ye, kafas*n*n içinden. Suzy ba,*n* e(ip beyaz mezuniyet elbisesine bakt*. Bir süre bir dü(mesiyle oynad*. "Diplomalar* al*rken tam önümde duran k*z* tan*yorsunuz de(il mi? Erkek karde,i müthi, yak*,*kl*-" Hastanedekiler, çektikleri ac*lara kar,*n nas*l olup da gelebildi(ini merak etseler de, ilkyaz gelmi,ti ve üstelik görkemli bir biçimde gelmi,ti. D ko(u,undaki



hastalar, onlar*n katili olan dünyan*n, günahlar*n*n cezas*n*



çekece(i



yerde,



böylesine



geli,ip



güzelle,mesine k*z*yorlard*. Ve Dori, Rivera, saç*n* ba(lay*p bir tayyör giyerek yapmac*k bir gülümsemeyle oradan ayr*l*p yeniden dünyaya gittikten son ra, ilkyazla birle,ip onlara cephe alm*, gibi geldi birço(una. Taht* B*rakan Kral'*n Kar*s* bir kuram geli,tirmi,ti : "O bir casus. Y*llar öncesinden tan*r*m onu. Her ,eyi yaz*p kaydediyor ve muhalefet bu i, için ona para veriyor, sonra halka aç*klanan bu bilgiler yerle,ip kal*yorlar." "Ba(*,lay*c* olmal*y*z," dedi Dowben'in Mary'si, çünkü Azize Te- resa'yd* o. "Doris yakalanabilece(i her türlü hastal*(a yakalanm*, olsa bile, ona kar,* ba(*,lay*c* olmal*y*z. Ama hiç toplumsal itibar* olmayan



adamlar*n



enfeksiyonlara



kar,*



özel



yerlerde



de(il.



)(renç,



bula,t*rd*(* ahlakd*,*



bir



,izofreni türüne kar,* da de(il tabii." Sesini epeyce yükseltmi,ti ve ses tonu bildik bir deh,etin habercisiydi. "Siz ak*l hastalar* insan* çok e(lendiriyorsunuz," dedi Fiorenti- ni'nin Mary'si. Ve bir kavga ç*kt*.



Bütün ko(u, bir öfke ve korku girdab*na kap*lm*, gibiydi ve durup dururken, kendili(inden ç*kan sert kavgalar birbirini izliyordu. "Bir sürü hasta tecrit bölümüne al*nd*," dedi yeni bir ö(renci dü,ünceli dü,ünceli. "Birkaç ki,iyi daha al*rlarsa odalar* çift ki,ilik yapmaya ba,layacaklar," diye yan*tlad* Deborah. "Evet... evet..." diye onaylad* ö(renci (k*sac*k bir gülümsemeyle Üç Numaral* Tedavi). Deborah dönüp uzakla,t* ve yeniden ayakkab*s*n* duvardaki saate isabet ettirmeye çal*,t*. "O gülümsemeyi yok etmek isterdim." "Yaln*zca surat*n bu i,e yeter," dedi Helene. "Hiç olmazsa bana üstünlük taslayabiliyorsun!" Ve bir kavga daha ç*kt*. "Ko(u,ta böyle anlar olur bazen," diye yenilere güvence verdi eski hastabak*c*lar. "Her zaman bu kadar vah,et olmaz". Gelgelelim, yeniler onlara inanmam*,t*. Yeni ö(renci gruplar*n*n hepsinde al*,*lagelmi, bir korku oluyordu, ama özellikle bu son grupta ac*kl* bir korku vard*. Bir önceki gruptaki iki hem,ire, psikiyatri e(itimlerini b*rakmalar*ndan hemen sonra "sinir krizi" geçirmi,lerdi ve ,u anda bir ak*l



hastanesinde tedavi görüyorlard*. "Gördükleriniz sizi ç*ld*rtabilir," diye bir söylenti vard* ortada. Ve dolay*s*yla, D ko(u,una atanan dört yeni ö(renci korku içinde birbirine s*ms*k* kenetlenmi, bir halde duruyor, y*l*n ilkyaz mevsiininde, ko(u,taki tek güzellik, gençlik ve sa(l*k kayna(*n* olu,turuyorlard*. Zehirli nganon ta,*y*c*lar yal*t*lm*,l*klar*n*



hiç



duyumsamam*,lard*.



o



günkü



Helene



kadar ile



derinden Constantia,



yabanc*l*klar* geçinceye de(in yeni dü,manlarla kavga ediyor, Deborah da kendi yöntemiyle onlar*, ko(u,un günlük anonim ya,ant*s* içinde kaybolana de(in, gözlerinin önünden siliyordu. Onlar* yaln*zca beyaz lekeler halinde görüyordu. Ondan söz etmedikçe ya da ona özel buyruklar vermedikçe, seslerini çok ender duyuyordu. Onlar*n yenili(ine ve güzelli(ine kar,* uygulad*(* bu korunma yöntemi kavga etmekten daha etkiliydi. Ve bilinçli bir biçimde olmasa da, bunun için gönül borcu duyuyordu Deborah. Ö(rencilerin yaln*zca güzellikleri ve canl*l*klar* de(il, delili(inden utanmas*na neden olan yabanc*l*klar* da ac* veriyordu ona. Bir ö(leden sonra, Deborah hem,ire odas*n*n yak*n*nda



yere oturmu,,



dü,man



saatin küstah



bak*,lar*n*



dikkatle



incelerken,



iki



ö(rencinin



konu,mas* çal*nd* kula(*na. "B'den



yeni



biri



mi



geliyormu,?



Nereye



yerle,tireceklermi, onu?" "Bilmiyorum, ama buraya getirildi(ine göre iyice oynatm*, olmal*." "Marcia'n*n



bize



söylediklerini



hat*rlasana



-iyile,irler, sonra da kötülerler, in,allah tuvalet görgüsü vard*r ve yeme(ini nereye koyaca(*n* biliyordur!" Sonra k*k*r k*k*r güldüler. Bu k*k*rdama bir tedirginlik refleksiydi ve Deborah biliyordu bunu, ama daha sonra Carla'y* büsbütün içine kapanm*, ve yüzüne ayn* Doris Rivera'n*nki gibi bir yenilgi



ifadesi



yerle,mi,



bir



halde



yukar*ya



getirdiklerinde, güldükleri için bu beyaz lekelere çok k*zd*. Güldükleri ki,i herhangi bir deli de(il, Carla'yd*, ili(ine kadar iyilik dolu bir insan olan Carla'yd*; ac*n*n doru(unda oldu(u bir s*rada, Deborah kendisine bir darbe indirdi(inde bile anlay*,l* davranacak kadar iyi bir insan olan Carla. Deborah ile Carla'y* gören hiç kimse onlar*n arkada, oldu(unu anlayamazd*. Deborah'*n ,u anda ezinç içinde olan Carla'ya selam vermesi, normal



insanlar*n anlayamayaca(* bir tedirginlik kayna(* olabilir ve Carla'n*n sonradan pi,manl*k duyaca(* sert, hatta kaba davran*,lara girmesine yol açabilirdi. Deborah Carla'ya hiç bakmad*; cans*z maskesinin gerisinde öylece oturup Carla'dan onu tan*d*(*n* belirten gizli i,aretin gelmesini bekledi. ),aret verildi(inde, ellerinden geldi(ince ilgisiz görünmeye çal*,a rak birbirlerine yakla,t*lar. Deborah belli belirsiz gülümsedi, ami sonra garip bir ,ey oldu. Deborah düz, gri, bulan*k iki-boyutlu durumdaki görü, alan*na giren Carla'y*, üç-boyutlu, renkli, a(*za al*nan bir yudum s*cak kahve ya da bir tulumda kendine gelmek kadar somut ve gerçek bir varl*k olarak gördü. "Merhaba," dedi Deborah k*s*k bir sesle. "Merhaba." "Sigara içebiliyor musun?" ")znim yok." "Hmm." Daha sonra, Deborah



banyonun önünde



bir



hastabak*c*n*n kendisini içeri sokmas*n* bekleyen Carla'n*n yan*ndan geçti. "Ak,am yeme(ini benim yata(*mda yeriz, istersen."



Carla



yan*t



verildi(inde,



vermedi,



tepsisini



ama



Deborah'*n



ak,am ,imdi



yeme(i kalmakta



oldu(u arka yatakhaneye getirdi. "Tamam m*?" Deborah, Carla kendisine ayr*lan yere, yata(*n düz oldu(u ayakucu k*sm*na otursun diye yana kayd*. ("Merhaba, merhaba, benim üç-boyutlu ve çok-renkli arkada,*m. Seni gördü(üme çok sevindim.") Sesli olarak, "Doris Rivera geri dönmü,tü, ama tekrar ç*kt*," dedi. "Duydum." Carla Deborah'a bakt* ve Deborah'*n onu net bir biçimde görmesini sa(layan mucizeye benzer bir ba,ka mucizeyle, maskenin gerisine ula,*r gibi oldu. "Ah, Deborah -durum o kadar kötü de(il. Buraya dönmek zorunda kald*m, çünkü bir anda çok ,ey yapmaya kalk*,t*m. Ve yapt*klar*m*n bir k*sm* babama kar,*yd*... ve ba,ka bir sürü neden de vard*. Vazgeçmi, de(ilim; yaln*zca yorgunum, o kadar." Carla'n*n gözleri doldu ve arkada,*n*n kederi kar,*s*nda



,a,k*nl*k



ve



korkudan



donakalan



Deborah,



dünyan*n o korkunç karga,a-okyanusunda, bo(ulmu, ki,ilerin hâlâ beti benzi sararm*,, solu(u kesilmi, bir haldeyken, gene bu okyanusa dönüp bir kez daha, bir



kez daha, bir kez daha denemesine yol açan ne gibi bir ,ey var acaba, diye merak etmekten ba,ka bir ,ey yapamad*. Nganon'/armm



üst



yüzey



gerilimi



daha



ilk



bo(ulmalar*nda yok oldu(u halde neden hâlâ ba,kalar* gibi yüzebileceklerini san*yorlar? diye hayk*rd* Deborah Lactamaeon'a. Bir tek Idat bilir bunu, dedi Lactamaeon. Baz*lar* için, hiçbir ,ey olanaks*z de(ildir. Deborah'*n



içindeki



kaslar



korkuyla



gerilmi,ti.



Öyleyse Carla'n*n nganon'un*m yarad*l*,tan de(il... ko,ullar nedeniyle mi kötü oldu(unu dü,ünüyorsun? "Evet." Ama ben onun arkada,*y*m. Benim maddemden de(ilse, onu zehirleyece(im demektir! "Kesinlikle öyle. " Yasalara bu kadar ayk*r* bir ,ey olabilir mi? Yasa'da bile "nganon kendi kendini olu,turur,1" deniyor. Farkl* bir öz mü olu,turdum ben ve bunu yapt*ysam, neden? Herhalde ceza olsun diye, dedi Lactamaeon, Ba,kalar* bazen seni cezaland*rmak için senin lanetine u(ruyorlar.



Deborah ba,*n* tanr*dan Carla'ya do(ru çevirdi ve onun



hâlâ



görünüyordu



a(lamakta



oldu(unu



ki,



ö(rendi(ini,



,ifreyi



gördü.



Öyle



y*llarca



ac*



çektikten sonra ,ifreyi tahminle çözmenin bir yolunu buldu(unu sanmak, Aldatmaca'n*n bir parças*yd*; at*lan son ad*m geriye çekildi ve eski karga,a, da(da(a ve kahkaha gene-ortaya ç*kt*. O benim arkada,*md*! diye ba(*rd* uzakla,mak üzere olan tanr*lara. Zarar görmüyor gibiydi... Ayn* maddeden de(ilsiniz; nganonlar ayn* de(il. Onun katili olacaks*n, dedi tanr*lar. Carla'n*n a(lamas* bitti(inde, Deborah'*n gövdesi hâlâ yata(*n öbür ucunda duruyordu, ama benli(i gövdesiyle birlikte de(ildi. Ö(rencilerden biri, anla,*lmaz bir nedenle, kendini Deborah'a adam*,t*. Deborah ne zaman ko(u,un "halka aç*k" bölümünde ,öyle bir gözükecek olsa, bu ö(renci gri bir fon önündeki beyaz bir leke ve belli belirsiz bir ses halinde, ba(*ml*l*(*n*n verdi(i bir co,ku ve



telâ,la



pe,inde



ko,turuyor,



hiçbir



kar,*l*k



beklemeden ona hizmet ediyor ve her i,ine burnunu sokuyordu.



Sand*(*ndan



daha



hastas*n



anla,*lan,



dedi



Deborah kendi kendine, Yr diliyle. Bu insanlar Tanr*'ya firlatmak için genellikle en kötüleri seçerler. Tanr* onlar*n köpe(i ve kemik olarak da bir sürü Deborah var. O halde ad*m Kemik olsun bundan böyle. Yr dilinde söyleyince gerçekten gülünç olmu,tu bu sözler. Deborah yüksek sesle güldü, sonra Yr'deki gibi sessizce, simgesel bir el hareketi ve bir mimikle, gülme taklidi yapt*. Kim gülüyor bakay*m orada? diye Anterrabae ona tak*ld*. Ben, Tanr*-Kemi(i-+ey! diye yan*tlad* Deborah ve Deborah içinde dünyan*n yaratm*, oldu(u s*k*nt*n*n hafifledi(ini duyumsay*ncaya de(in, gülü,tüler. Tanr* kendisine



sunulan



,eyi



koklay*p



ne



oldu(unu



anlay*nca, bu ö(rencinin o sevgi dolu tap*nc* ne hal alacak acaba? ve yeniden gülü,tüler. Ya Gökler'in öfke kas*rgas* kar,*s*nda, ter içindeki ö(rencinin yüzünde belirecek ,a,k*nl*k? Ve yeniden kahkahalar at*ld*, ama gülü,meler hüzünle noktaland*, çünkü Deborah ö(renciye, pe,inde ko,turmaktan, kuruntucu



yaygaralanyla



onu



rahats*z



etmekten



vazgeçmesini söyleyecek kadar güçlü olmad*(*n* biliyordu. )lkyaz sürüp gidiyordu. Deborah Furi'ye art arda gizlerini, korkular*n*, dünyalar* aras*nda geçi, yaparken kulland*(*



parolalar*



anlat*yordu



gerçi,



ama



Juggernaut* ya da Anterrabae'nin dü,mesi kadar kesin görünen



nihai



çabukla,t*rmak



bir için



aldatmacaya yap*yordu



teslimiyetini



bunu.



Sonunu



beklerken, içindeki o ürpertici farkl*l*k duygusu hâlâ ya,*yordu. Hatta bir süre, sonu dramatize edip güzel ve zarif bir biçimde ölen bir insan rolünü oynayarak, görkemli bir sanat gösterisi sundu. Furi sonunda pes etti. "Yaln*zca hasta de(il, Allah yard*mc*m*z olsun, bir de ergenlik derdi var! " "Eee?" . "Ee'si, bu konuda yap*labilecek bir ,ey yok -yapman gerekeni yapmal*s*n, bu parodileri filan. Ama lütfen bana neyin bütün gücümüzle sava,t*(*m*z hastal*(*, neyin yaln*zca senin yüzde yüz bir Dünya-varl*(* ve kad*n-aday* oldu(unun bir ba,ka kesin belirtisi olan ergenli(i simgeledi(ini anlamakta yard*mc* ol." Bir süre ilgili gözlerle Deborah'a bakt* sonra gülümsedi. "Kimi zaman çal*,ma öylesine yo(unla,*yor



ki -bütün bu gizler, belirtiler, geçmi,in hayaletleriyle kar,*la,malar filan- hasta dünyay* gerçek bir ,ey olarak görmeye ba,lay*ncaya kadar, bu terapilerin ona ne kadar tats*z ve anlams*z gelebilece(ini unutuyor insan." * Bir Hint Tap*s*n*nad*. Simgesel ba(lamda, ki,inin kurban edildi(i ya da kendini kurban etti(i inanç; kar,*s*na ç*kan her ,eyi ezen büyük güç ya da nesne, (ç.n.) Deborah doktorun bir sürü *v*r z*v*rla dolu masas*na bakt*. Dikka- lini bu masaya yöneltmesi ço(u kez onu rahatlatm*,t*. Masada, uçmamalar* için kâ(*tlar*n üzerine konan bir ta, vard*; tan*mlanmas* olanaks*z bir biçimi olan bu ta,, gözlerini ve zihnini bu görü,melerin gerginli(inden



uzakla,t*nyordu



zaman



zaman.



Deborah ,u anda gene bu ta,a s*(*nm*,t*, çünkü bildik bir ,ey olsa da, ac* veremezdi. "Bu nedir biliyor musun?" "Akik ta,* m*?" "Hay*r, akik de(il. Ender bulunan bir cins ta,la,m*, odun bu," dedi Furi. "Sizin lise dedi(iniz okuldan mezun oldu(um



y*l,



babam



Carlsbad'a



bir



seyahate



götürmü,tü beni. Orada çok garip ta, türleri ve



olu,umlar var, bunu da babam bir seyahat hat*ras* olarak alm*,t* bana." Furi, o güne de(in kendi geçmi,i ya da ki,ili(iyle ilgili hiçbir ,ey söylememi,ti. Güven tohumlar*n*n at*lmaya ba,lad*(* ve Deborah'*n zihniyle bo(u,up Furi'nin ya(d*rd*(* sorular kar,*s*nda tankutu (gizlenmemi,)



olabilmek



için



kendini



zorlad*(*



ilk



görü,melerinden birinde, Furi süre doldu(unda kalk*p saks*lar*ndan birindeki siklamen demetinden iri ve güzel bir çiçe(i koparm*,t*. "Genellikle çiçek koparmam, ama bunu hak ettin. Pek s*k arma(an da vermem, onun için al bunu," demi,ti. Dünya'n*n verdi(i çiçe(i kabul etti(i için Yr ona iki korkunç ceza vermi,ti. Günler sonra cezalardan kurtuldu(unda,



o



güzelim



çiçek



çoktan



solup



kurumu,tu gerçi, ama bütün bunlara de(mi,ti bu arma(an. +imdi de Furi ikinci bir arma(an, kendinden bir parça veriyordu ona. Bu ince davran*,, sorgulamaya bir ara vermenin ya da sözsüz bir "cesur ol" iletisi göndermenin ötesinde bir anlam ta,*yordu; "Senin kendi an*lar*n* bana teslim etti(in gibi, ben de sana an*lar*mdan birini teslim ediyorum," demekti bu. Bir kez



daha, ergenlik ça(*nda olsun olmas*n, ya,*t ve e,de(erli k*l*n*yordu Deborah. "Seyahat ho,unuza gitmi, miydi?" dedi Deborah. "Ah, bugünün gençlerinin seyahatleri gibi heyecanl* ya da 'e(lenceli' geçmemi,ti, ama kendimi çok büyümü, hissetmi,tim ve babamla birlikte olmak, onunla ba,ba,a yeti,kinler dünyas*na girmek çok gururland*rm*,t* beni." Yüzü eski bir mutlulu(un an*s*yla *,*l *,*ld*. "Pekâlâ!" Görü,menin bitti(ini belirtircesine ellerini dizlerine koydu. "Espri yuvas*na dönme zaman* geldi. Tamam m*?" "Tamam," dedi Deborah yeniden içine kapanmaya haz*rlanarak. "Aa, yo; bekle. Bir ,ey var. Fikre ah,as*n diye ,imdiden söylemek istiyorum. Yaz ba,*nda Zürih'teki bir konferans için izne ç*kaca(*m. Konferanstan sonra tatil yapaca(*m, ard*ndan da uzun süredir erteleyip durdu(um bir yaz* için bir sempozyuma kat*laca(*m." "Ne kadar sürecek bu?" "Haziran'*n yirmi alt*s*nda ayr*l*p Eylül'ün on sekizinde



dönmeyi



tasarl*yorum.



konu,abilmen için birini ayarlad*m."



Yoklu(umda



Sonraki



seanslarda,



Furi



yerine



geçecek



meslekda,*n*n niteliklerinden, bu durumu terk edilme gibi alg*lay*p içerleme olas*l*(*ndan, yeni doktorun pek derin boyutlu bir çal*,maya girmeyece(inden ama Deborah'la sansürleri, korolar* ve Yr'nin çe,itli güçleri aras*ndaki çat*,malarda dünyay* temsil eden biri olaca(*ndan söz etti. Her ,ey ustal*kla ve kesin bir biçimde ayarlanm*,t*, ama Deborah oldu bittiye getirildi(ini, daha önce birini parçalam*, olan çark*n ya(land*(*n* sezmi,ti. "Burada bir sürü doktor tan*yorum," diye at*ld* Deborah. "Craig; Sylvia'n*n doktoru, Adams -nas*l çal*,t*(*n* gördüm ve ho,lan*yorum ondan. Bir kez de nöbetçi oldu(u gece Fiorentini'yle konu,mu,tum ve sonra, en iyileri Halle. Hastaneye al*nd*(*m gün annem ve babamla görü,enin kendisi oldu(unu söylemi,ti bana. Onunla konu,tum ve ona güveniyorum." "Hepsinin program* çok yüklü," dedi Furi. "Seninle Dr.



Royson



görü,ecek."



Di,ler



ya(lanm*,,



çark



haz*rlanm*,t*; Deborah'*n çarka al*n*,* yaln*zca bir formalite olacakt* art*k. "Benim üçüncü ray*m," dedi Deborah. "Nedir o?"



"Bir Yr sözcü(ünün serbest çevirisi. Anlam* ,u: )taat edece(im." j 19. Deborah, Furi gitmeden her ,eyi halletmek için zamanla yan,a girdi. B ko(u,una aktar*lmas*n* istemi, ve iste(i kabul edilmi,ti. B'de de kilit alt*ndayd*, ama "sald*rgan" de(ildi. Kâ(*t, kalem, kitap, gizlilik gibi ,eylere de izin veriliyordu, ama "D"nin gem vurulmas* olanaks*z ç*lg*nl*(*yla kar,*la,t*r*ld*(*nda bir mezar gibi geliyordu bu ko(u,. Bir "D" hastas* oldu(u için, "B"dekiler ondan korkuyordu, ama birkaç*n* tan*yordu ve ona McPherson'* hat*rlatan birkaç iyi hem,ire vard*. Son terapi saatleri, Furi'nin gidi,inin yaratt*(* umutsuz bir



ivecenlikle



dolmu,tu;



çok



parlak



içgörülere



ula,amasalar da, ula,mak için yo(un ve içten bir çaba harc*yorlard*. "Seni emin ellere b*rak*yorum," dedi Furi son gün. "B ko(u,unun yöneticisini iyi tan*yorsun, konu,mak için de Dr. Royson var. Çok iyi ve yararl* bir yaz geçirmeni dilerim." Yr yasalar* dünya yasalar*yla iç içe geçti(i için, Deborah



Furi'nin



sonsuza



de(in



gelmeyece(ini



biliyordu. Carla ilk kez "D"den ayr*ld*(*nda, ona olan sevgisini ve onun an*s*n* duygulanndan nas*l söküp atm*,sa, ,imdi de Furi'yi, sanki hiç var olmam*, ve art*k hiç var olmayacakm*, gibi belle(inden ç*karm*,t*. Sessiz, içedönük, B ko(u,undan ç*k*p Yenisi'ni görmeye gitti. Deborah Dr. Royson'*, zemin kattaki bürolardan birinde, koltu(unda dimdik oturur bir halde buldu. "Gir içeri," dedi doktor. "Otur." Deborah oturdu. "Doktorun seninle ilgili birçok ,ey anlatt* bana," dedi doktor. Deborah bir yan*t uydurmak için zihnini zorlad*; kafas*n*n içinde bir tek ,u dü,ünce vard*: Ne kadar da dik oturuyor; Furi'ye dürüst davranaca(*m* söyledim... bu doktorla da çok çal*,aca(*m* söyledim... "Evet," dedi Deborah. Pek dost canl*s* biri de(ildi Dr. Royson.



Deborah



bunu



anlad*



ve



konu,may*



yönlendirme çabas*na giri,ti. ")ngi- lizsiniz, de(il mi?" "Evet." ")ngiliz aksan* ho,uma gidiyor," dedi Deborah. "Anl*yorum."



Bu a(z*ndan dirhemle laf ç*karanlardan! Anterrabae biraz küçümser bir edayla inledi. K*sa bir sessizlikten sonra, doktor, "Ne dü,ünüyorsun ,u anda?" diye sordu. A(z*ndan bir buyruk gibi ç*km*,t* sanki bu söz. "Di,çilik konusunu dü,ünüyorum," dedi Deborah. "Peki neler dü,ünüyorsun di,çilik konusunda?" dedi doktor ayn* buyurgan tonla. "Dü,ündü(ümüzden daha pahal* bir ,ey olabilece(ini dü,ünüyorum," dedi Deborah. Ve kendini tutup yeniden denedi. "Hiç Novoka- in'im kalmad*, Furi giderken yan*nda götürmü,." "Kim dedin? )lac* kim götürmü,?" Doktor sanki bir ödülmü, gibi, Deborah'*n sözlerinin üzerine atlam*,t*. "Doktor-Dr. Fried." "Ona ba,ka bir ,ey dedin -ne demi,tin ona?" Gene bir kazma darbesini and*ran, ayn* buyurgan ton. "Bir ba,ka ad yaln*zca." "Aa, ,u Gizli Dil," dedi doktor ve arkas*na yasland*. Güvenli bir yerde rahat bir konum, diye dü,ündü Deborah. Filanca kitab*n doksan yedinci sayfas*nda böyle yaz*yordu tabii; Peki, Tamam, demekti. "Dr. Fried senin gizli bir dilin oldu(unu söylemi,ti."



Geri çekill dedi Anterrabae ve ,iirsel bir Yr söylemi kulland*; Deborah'a ,u andaki umutsuzlu(u içinde, yeni ve çok güzel gelmi,ti bu -Te quaru: deniz ve gelgit gibi ol ve *,*lt*l* kumlardan bir an olsun çekil. Ama ona söz verdim, diye direndi Deborah, o karanl*k yerde alevler içinde dü,mekte olan tanr*ya. Öldü o, dedi öbür yan*nda duran Lactamaeon. "Senin ,u dilinden bir sözcük söyle bana," dedi d*,ar*daki ses *srarla. "Quaru," dedi Deborah dalg*n dalg*n. "Anlam* nedir bunun?" "Ne?" Deborah, doktorun ele,tirici bir ifade ta,*yan yüzünün kaba ve sert hatlar*na bakt* birden. Doktorun ac*mas*z bir tav*rla oturdu(u bile söylenebilirdi. "Söyledi(in o sözcü(ün anlam* nedir? Neydi?" "Quaru..." diye yineledi Deborah. Doktorun sert ç*k*,* kar,*s*nda bocalad* ve kendi sesinin tanr*lara, Ama ona söz verdim... dedi(ini duydu. "Anlam*... ,ey, dalgams* demektir, daha çok denizle ilgili bir ,eyi ça(r*,t*r*r, bazen serinli(i ya da o yumu,ak ,*r*lt*l* sesini



belirtir.



anlam*ndad*r."



Bir



dalga



gibi



hareket



etmek



"Öyleyse niye yaln*zca dalgams* demiyorsun?" dedi doktor. "+ey..." Deborah, Ceza'n*n ba,lang*c*n* belirten kara terleri



dökmeye



ba,lam*,t*.



"Dalgaya



benzeyen



herhangi bir ,ey için kullan*l*r, ama mutlaka bir deniz ça(r*,*m* yapar ve bu bazen çok güzel olabilir." "Anl*yorum," dedi doktor. Oysa anlamad*(*n* biliyordu Deborah. "Bazen rüzgâr*n esi,i ya da güzel uzun elbiselerin, saçlar*n dalga- lan*,* için kullanabilirsiniz, ya da... terketmenin." "Terketme anlam* da var m*?" "Yo..." dedi Deborah, "...terketme için ba,ka bir sözcük var." "Nas*l bir sözcük?" diye buyurdu doktor. "...Ki,inin dönmeye niyeti olup olmamas*na ba(l* bir ,ey..." dedi Deborah peri,an bir halde. "Çok ilginç," dedi doktor. "Bir ba,ka deyi, daha var." (Kendini ve onlar* kurtarmak için o anda uydurmu,tu bunu.) "+u: co,kulan baltayla parçalamay*n." "Co,kular* parçalamak m*?" dedi doktor.



Bir Amerikan deyimiydi bu herhalde, onun için Deborah bir kez daha aç*klad*. "Beyin ameliyatlann* kazmayla yapmay*n." "Peki bunun senin için anlam* nedir?" dedi doktor; Deborah'*n, dünya dilini do(ru dürüst kullanabilse, bir ak*l hastas* olmayaca(*n* unutmu,tu herhalde. "Çeviri yap*nca ac* çekip öldü," dedi Deborah. Sonra, aralannda uzun bir sessizlik oldu. Ve sonraki seansta



ve



bir



sonrakinde



ve



bir



sonrakinde,



Deborah'*n bütün çabalanna kar,*n, doktorun mizah duygusundan yoksun, otomatik kar,*l*klan yüzünden suskunluk



durmadan



bir



gece



gibi



üzerlerine



çöküyordu. Doktor Deborah'*, Yrece'nin onun formüle etti(i bir dil oldu(una, tanr*lar*n arma(an olarak gönderdi(i bir ,ey olmad*(*na inand*rmaya çal*,*yordu. Deborah'*n ona söyledi(i ilk sözcükleri ele al*p dokuz-on ya,lar*nda bir çocu(un, u(ra,*rsa kulaktan kapabilece(i birtak*m Latince,



Frans*zca



sözcüklerin



ve



kökenlerini



Almanca bulup



metinlerde



ona



bu



göstermi,ti.



Tümcelerin yap*s*n* çözümlemi,, bir iki tanesi d*,*nda, bunlar*n Deborah'*n da kullanmak zorunda oldu(u )ngilizce tümce yap*lar*na göre kurulmu, oldu(una



inanmas*n* *srarla istemi,ti. Çal*,ma yöntemi ak*ll*ca, ayr*nt*l*, bazen de neredeyse zekiceydi ve Deborah ço(un onun dediklerini kabul etmek zorunda kal*yordu; ne var ki, doktor ne denli derinlere inerse, çevrelerini ku,atan sessizlik de o denli derinle,iyordu. Deborah, doktorun sert tavr*n* ya da kan*t- lar*ndaki so(uk mant*(* a,*p, bu küçük hançerlerin t*pk* y*llar öncesindeki doktorlar*n gövdesine zorla girmesi gibi, beyninin içine girdi(ini ve ayr*ca kan*tlar*n*n konuyla son derece ilgisiz ,eyler oldu(unu söyleyemiyordu bir türlü. Sonunda, bütün cesaretini toplay*p ona kar,* yapabilece(i kadar aç*k seçik bir biçimde, "Lütfen, doktor, benim farkl*l*(*m hastal*(*m de(il," dedi. Son bir yakar*,t* bu, ama duyulmam*,t*. +imdi, Furi öldü(üne ve Yeryüzü yaz*n*n s*cakl*(*, Deborah'*n güne,in bombo, bir evrende külrengi bir leke halinde oldu(u kendi mevsimiyle çeli,ti(ine göre, sessizli(e gömülmekten ba,ka yap*labilecek bir ,ey yoktu. Deborah tepki göstermekten büsbütün vazgeçti; d*, görünü,ü ay*n yüzeyi kadar ölgünle,ti. Zamanla hareket yetisi de yok oldu ve dural bir sergi e,yas* gibi, yata(*nda k*p*rdamadan oturmaya ba,lad*. Ara s*ra, iç dünyas*nda



Yr



ona



seçeneklerini



sundu(unda,



Anterrabae ile birlikte onun dü,ü,ünün yaratt*(* k*zg*n rüzgârda geziniyor ya da Lactamaeon'la birlikte bir saniye süreyle, Yr' nin Hüzün Vadileri üzerinde yükselen hava sütunlar*nda süzülerek uçuyordu. Ama böyle anlar çok enderdi ve hep büyük merasimler gerektiriyordu. Yr bile uzak ve anla,*lmaz görünüyordu art*k. Deborah, saatlerce doktorun kar,*s*nda kaskat* ve suskun bir halde otururken, akl*na hep kurak yaz s*ca(*nda ç*ng*rakl* y*lanlar*n ç*kard*(* anlams*z ama kötücül ses geliyordu; bu ça(r*,*mdan esinlenerek doktora Y*lan-di,i ad*n* takt*. Dura(an ve maskemsi yüzünün



gerisinde,



yava,



yava,



bir



yanarda(



olu,maya ba,lad*; günler ak*p giderken, bu yanarda(*n ta,l* derinliklerinde sesler, kar,* sesler, nefret1er, özlemler ve süre(en korkular kaynamaya ba,lad*. Ve bunlar*n yaratt*(* *s* yükseldikçe yükseldi. Bir keresinde, Idat, yani Gizleyici, Deborah'a bir kad*n



biçiminde



göründü.



Idat



bu



biçimde



göründü(ünde hep peçeli olurdu, ama gerçekten çok güzeldi ve her geli,inde mutlaka güzelli(inin Deborah'* hem bir kraliçeye hem de bir kurbana dönü,türdü(ünü hat*rlat*r, ayr*ca Deborah'*n bir gün tümden çirkin olma



iste(i duyabilece(ini de söylerdi. Bu geli,inde, peçesi biraz inikti ve beyazlar içindeydi. Ac* çek, Idat. Niye beyazlara büründün? Kefen ve gelinlik. Birbirinin ayn* olan iki giysi. Dinle bak! Ölürken ya,amak; ya,arken ölmek; sava,*rken teslim olmak ve teslim olurken sava,mak zorunda kal*yorsun, de(il mi? Benim yolumda, bütün kar,*tl*klar ayn* anda verilir ve kar,*t hedefler için ayn* araç kullan*l*r. Seni yüzündeki peçeden tan*yorum, Idat, diye yan*tlad* Deborah. kar,*-ate,ler



)nsanlar



yakarlar,



bir



yang*n*



söndürmek için bir ba,ka yang*n ç*kar*rlar, demek istiyorum. Ta,a da uygulanabilir mi bu ? Benim yard*m*mla, evet, dedi Idat. Deborah, yanarak, bütün giri, ve ç*k*,lar* kapal* ve barikatlarla çevrili olan yanarda(*n özündeki ate,i bast*rabilecek



bir



kar,*-ate,



olu,turabilece(ini



anlam*,t*. Bu ate, sayesinde, gerçekten insan maddesinden



yap*lm*,



olup



olmad*(*n*



kendine



kan*tlayabilecekti sonunda. Duyular* bu konuda hiçbir kan*t



sa(lam*yordu:



gözleri



bulan*k



görüyordu;



kulaklar* yaln*zca bo(uk iniltiler, homurtular duyuyor, ço(un bunlar*n anlamlar*n* kavrayam*yordu; dokunma duyusu da körelmi,ti. B ko(u,unda kimse kibritleri saym*yordu ve Deborah Yr'nin onun elde etmesini istedi(i ,eyleri her zaman sis perdesinin d*,*nda, aç*k bir biçimde görebiliyordu. K*sa sürede kibritleri ele geçirdi ve sa(dan soldan sigara toplad*. Sigaralar*n be,ini birden yak*p ate,leriyle tenini yakmaya ba,lad*. Ama bu yaln*zca, ta, kesilmi, yüzün ve gövdenin gerisindeki yanarda(*n daha k*zg*n alevler ç*karmas*na yaram*,t*. Deborah sigaralar* yeniden yak*p yava,ça ve serinkanl*l*kla, dirse(inin iç k*sm*na bast*rarak söndürdü. Belli belirsiz bir ac* ve hafif bir yan*k kokusu duydu, ama yanarda( hâlâ yat*,ma- m*,t*. Öyleyse, bir kar,*-ate, yaratmak için büyük bir yang*n m* gerekiyordu acaba? Bir süre sonra, bir hem,ire ona bir ,ey söylemek için içeri girdi. Burnuna yan*k et kokusu geldi(i için olacak, mesaj*n*n ne oldu(unu unutup d*,ar* ç*kt* ve az sonra bir doktor geldi. Deborah maskesinin aral*(*ndan Dr. Halle'nin yüzünün görüntüsünü seçince rahatlad*. Ba,ka bir yerlerde yaz*n gelmesi, bu görüntünün asl*nda



canl*



bir



varl*k



olmas*,



t*pk*



dünyan*n



çevresindeki kilometre say*s* ya da istatistiksel *,*k dalgas* de(i,imleri gibi, tart*,maya de(meyecek kadar uzakolgularm*, gibi geliyordu Deborah'a. "Kar,*-ate,le ne kastediyorsun?" diyordu doktor. "Gerekli görünüyor," dedi yanarda(*n bir temsilcisi. "Nerede?" "Yüzeyde." "Göster bana." Sözcükler dikkatliydi, ama ele,tirici ya da ikiyüzlü de(ildi. Giysisinin



kolu



yan*k



yere



yap*,m*,t*,



ama



Deborah, doktor daha uygarl*(a özgü "Yapma!" ç*(l*(*n* atamadan, kolunu s*y*nverdi. Doktor içgüdüsel olarak ürkmü,, sanki Deborah gerçekten insan etine sahipmi, gibi elini uzatm*,t*. Doktor yan*(a bakt*ktan sonra, Deborah'a biraz üzgünmü, gibi gelen bir sesle, "San*r*m seni 'D'ye götürsem iyi olacak," dedi. "Farketmez." "Pekâlâ," (sevecenli(ini sezdiren bir tav*rla), "orada benim hastalar*mdan biri olacaks*n. K*sa süre önce o ko(u,un yöneticisi oldum," dedi doktor. Deborah elini yukar* kald*r*p hafifçe yana e(erek Yrece bir itaat i,areti yapt*; bununla, karanl*k olsun ya



da olmas*n, Halle konu,ulabilecek bir insan oldu(u ve hiçbir



zaman



o



Gülümsemeli



Üç



Numa-



ra'y*



uygulamad*(* için en az*ndan kendini daha güvenli duydu(unu söylemek istiyordu. Doktor Deborah'*



her D



zamanki ko(u,una



nazik, geri



tela,s*z götürdü.



haliyle, Çift-kilitli



kap*lardan içeri girdiklerinde, Yr'den birisi, Doktora bak. Görüyor musun? Kendini daha güvenli duyuyor ,imdi, dedi. Zavall* adam, diye yan*tlad* Deborah. "Oldukça kötü bir yara açm*,s*n," dedi doktor yan*(* incelerken, "Bunun temizlenmesi gerek ve ac*yacak da." Yeniden "t*pç*" oldu(una çok sevinen bir ö(renci, elinde t*bbi ge! reç dolu görkemli bir tepsiyle ayakta duruyordu. Dr. Halle yan*(* soyup temizlemeye ba,lad*. Aletlerinin dokunmas*yla Deborah hafifçe bir ,eyler duydu, ama hiç ac* duymad*. Doktora, onunla ilgilendi(i, ona zaman ay*rd*(* için bir arma(an verme iste(i duydu. Furi'yi ve arma(an etti(i siklameni hat*rlad*. Furi öldü ama, dedi Anterrabae.



Ama Halle 'ye bir çiçek verebilirsin, diye f*s*ldad* Lactamaeon. Elle tutulabilir hiçbir ,eyim yok ki. Furi sana bir an*s*n* vermi,ti, dedi Lactamaeon. Deborah Yr yöntemiyle Lactamaeon'a te,ekkür etti: Ayaklar*n s*cak, zihnin ayd*nl*k olsun. Kafas*nda doktora arma(an olarak anlatabilece(i bir gerçek bulmaya çal*,t*. Görme konusu olabilirdi bu -bir cismin her çizgisini, düzlemini ve rengini görse bile, bu cisim hiçbir anlam içermiyorsa görüsünün geçersiz oldu(unu, dolay*s*yla bunun körlük say*labilece(ini söyleyebilirdi ona; hatta ünlü üçüncü boyutun belki de salt anlam oldu(unu, bir düzlem y*(*n*n* bir kutuya, bir Meryem Ana'ya, ya da elinde antiseptik ,i,esi tutan bir Dr.



Halle'ye



dönü,türen



güç



oldu(unu



bile



söyleyebilirdi. "Elimden



geldi(ince



ac*tmamaya



çal*,*yorum,"



diyordu doktor. Deborah ona gönül borcu sorumlulu(u yüklemeye çal*,*p çal*,mad*(*n* anlamak için dikkatle doktora bakt*. Hay*r, çal*,m*yordu. Deborah, doktorun onun zehirli nganon'una ba(*,*kl*(* olup olmad*(*n* merak



etti.



Arma(an*n*n,



doktorun



ona



dokunsa



da



ölmemesini sa(lamak olmas*na karar verdi. "Üzülmeyin," dedi Deborah sevecenlikle, "temas çok k*sa süreli oldu(u için mikrop kapma olas*l*(* yok." "Onun için kullan*yorum bunlar*," dedi doktor yaray* bir tamponla kuruturken. Doktor sarg*lan sararken, Deborah onun bir ,ey anlamad*(*n* aynmsad* ve üçüncü görü boyutunun anlam*n* ona anlatmaya karar verdi. Bu dü,üncesi tek ve belirsiz bir tümce halinde, birden a(z*ndan ç*k*verdi. "Görmek her ,ey demek de(ildir!" "Evet, de(ildir san*r*m," dedi doktor i,ini bitirirken. Sonra, sanki bir ,ey sezmi, gibi, "Gözlerinle bir sorunun mu var?" dedi. "+ey..."



Deborah



gerçe(in



ans*z*n



ortaya



ç*k*vermesinden utanm*,t*. "...Üzüldü(üm zaman... genellikle do(ru dürüst göremiyorum." Ya, öyle mi? Aman ne ilginç, dedi Koro alayl* alayl*. "Kapay*n çenenizi! Dü,üncelerimi duyam*yorum!" diye Deborah onlara ba(*rd*. "Ne?" Dr. Halle döndü. Deborah deh,et içinde ona bakt*.



Yr'ye



söyledikleri,



dünyan*n



duymas*n*



engelleyen duvar* delmi,ti. Koro feryatlar* gitgide



yükselip bunalt*c* bir gümbürtüye dönü,tü ve Deborah'*n grimsi görü, alan* k*z*la döndü. Ceza, hiç uyarmadan, bir cellat*n eli gibi tepesine indi ve *,*(a, uzama, zamana, yer çekimine ve be, duyuya ili,kin bütün kan*tlar anlam*n* yitirdi. S*cakl*k dondu ve *,*k, b*çak gibi saplanan *,*nlar yayd*. Deborah gövdesinin nerede oldu(unu ayr*msayam*yordu; ne yön kavram* kalm*,t*, ne mekân ve mesafe, ne de neden-sonuç ard*,*kl*(*... Deborah bir süre zaman ve yorgunluk olgular*n*n d*,*nda kald*. Sonra bir dünya gününde, bir tulumun içinde ve tan*mad*(* bir doktorun kar,*s*nda kendine geldi. "Merhaba." "Merhaba." "Nas*ls*n?" "Bilmiyorum. Ne zaman..." Ama doktorun onun ne zaman kendini kaybetmeye ba,lad*(*n* bilemeyece(ini dü,ündü. "Ne kadar zamand*r buraday*m?" "Aa, üç ya da dört gündür."



Deborah omuzlar*ndaki



ellerindeki s*z*lar*



a(r*lar*, aynmsad*.



kollar*ndaki Birden



ve



korkuya



kap*ld*. "Kimseye vurdum mu? Kimseyi yaralad*m m*?" • "Hay*r." Doktor hafifçe gülümsedi. "Ama kap*larla pencerelere fena sald*rd*n." Deborah ürkü ve utanç içinde, ba,*n* çevirmeye çal*,t*, ama boynuna bir kramp girince öksürmeye ba,lad* ve öksürü(ü kesmek için ba,*n* gene doktora do(ru çevirmek zorunda kald*. "Sizi tan*m*yorum. Nas*l oldu da buraya geldiniz?" "Aa, bugün nöbet günüm. U(ray*p iyi misin diye bir bakay*m dedim." "Aman Allah*m!" dedi Deborah deh,etle. "Ortal*(* y*km*, olmal*y*m. Biri kendini öldürmedikçe buraya nöbetçi doktor koymazlar hiç. " Doktor hafifçe güldü. "Benim için geçerli de(il bu. Ben yeni mezun bir doktorum. Tulumdan ç*kabilecek misin? Buna haz*r m*s*n?" "Bilmiyorum," dedi Deborah. "Peki, bir yanm saat daha verelim sana. A(r*lar için tasalanma. Ço(u sadece gerginlikten oluyor. Pekâlâ görü,mek üzere." Deborah doktorun anahtar*n* kilidin



içinde döndürmeye çal*,t*(*n* duydu; acemili(inin garip bir dokunakl*l*(* vard*. Deborah "D"deki yata(*na döndü(ünde -daha önce ön yatakhanede ona verilen yatakt* bu- yata(* çevresi hüzünle sar*lm*, bir halde buldu. Giri, ç*k*, karga,as* içinde, Taht* B*rakan'*n Kar*s* iki yatak öteye ta,*nm*,t* ve Deborah ,imdi Fiorentini'nin Mary'si ile hâlâ suskun bir halde ve ifadesiz bir yüzle oturup duran Sylvia'n*n aras*ndayd*. Ceza yüzünden bitkin dü,tü(ü için, yata(*na uzand* ve dünyadaki gölgelerin uzay*p dünya zaman*n* karartarak ak,ama dönü,türmesini seyretti. Mary biti,i(indeki yatakta uzanm*, yat*yordu. Bir süre sonra, ne,eli bir tav*rla, "Hey, ufakl*k, senin içinde de böyle bir ,ey olaca(* hiç akl*ma gelmezdi. )yi dö(ü,üyorsun! " dedi. "Kimseye vurmad*m ben..." dedi Deborah, bundan söz edilmesinden biraz rahats*z olmu,tu; o genç "yeni" doktorun sözlerine kar,*n, gerçekten kimseye vurup vurmad*(*n* merak etti. "Ah, ama yetene(in var; kesinlikle bu konuda yetene(in var!" Mary



k*r*lan



bir



cam*n



,ang*rt*s*n*



and*ran



kahkahas*n* att*; ne,eyi hiç bilmeyen birinin ne,e



öykünmesiydi bu. "Ama tabii, ak*l hastas*- s*n sen, akl*n ba,*nda de(ildi - ne yapt*(*n* biliniyordun." Yine, incelikli bir komedide rol alan bir kad*n oyuncu taklidi yaparak yumu,ak bir ses tonu kullanm*,t*. "Evet,"



dedi



Deborah



yava,ça, "ama



neden



durdu(umu ç*karam*yorum... neden sona erdi(ini..." "Ee, asl*nda, senin durumundaki her hastan*n, o cehennemin" - ac* ve tiz kahkahalarla sars*lmaya ba,lad*-



"ki,inin



ancak



dayanabilece(i



kadar



sürdü(ünü anlamas* gerek. Bedensel bir ac*ya benzer bu .-hih-hih-hih- önce çok ,iddetlidir, sonra bitiverir!" "Yani bunun bir s*n*r* m* var?" "Eh, daha fazlas* ay*p olur zaten ,ekerim, çok ay*p olur!" ve o tiz, genç-k*z k*k*rdamas* gene insan*n tüylerini diken diken eden ,iddetli bir kahkahaya dönü,tü. Deborah, yasas*zl*(*n



Mary'nin



hakl*



karabasan*nda



hiç



olup



olmad*(*n*,



de(ilse



birtak*m



s*n*rlar*n olup olmad*(*n* merak etti. Bel ki de Cehennem'de bile merhamet vard*. Görü,ü biraz berrakla,t*; çevresindeki yataklar*n, duvarlar*n ve soluk alan



ölü



gövdelerin



yumu,ayan



çizgileri,



yaz



alacakaranl*(*n*n soluk k*z*ll*(*na büründü. Tavandaki



*,*klar yand* ve bu *,*klarla birlikte, Mary'nin, bütün ac*lar*na, o korkunç kahkahalar*na kar,*n, yaln*zca bir s*n*r oldu(unu söylemek biçiminde olsa bile, gücü yetti(ince ona yard*m etmeye çal*,m*, oldu(unun bilincine vard*. Zehirli ki,iler bile, bütün cesaretlerini ve güçlerini toplarlarsa, birbirlerine yard*m edebiliyorlard*. Carla bunu yapm*,t*, Helene yapm*,t*, hatta Sylvia bile o mobilyams* cans*zl*(*yla bunu yapm*,t* ve ,imdi de Mary güçlü bilgeli(inden bir parça sunmu,tu ona. Deborah Mary ile ilk kar,*la,malar*n* hat*rlay*p güldü. "Ad*m Deborah," demi, ve "burda kal*yorum," diye eliyle yata(*n* i,aret etmi,ti. Mary, her yerde haz*r ve naz*r, ne,esiz s*r*t*,*yla, "Ben de Walt Disney'in çizdi(i t*marhaneyim," demi,ti. O



ak,am,



Deborah



içinde



duydu(u



bir



gereksinmeye uyup yata(*ndan kalkt* ve ko(u,ta dola,*p kar,*-ate, yakmak için yak*t aramaya ba,lad*. 20. )çindeki



sönmü,



yanarda(*n



yapt*(*



bask*y*



hafifletmenin tek yolu kar,*-ate,ler yakmak olmu,tu art*k Deborah için. Ayn* yerleri tekrar lekrar yakmay* sürdürüyor, üst üste yan*k tabakalar olu,turuyordu. Sözüm



ona



dikkatle



saklan*yorlard* ama



sigara



izmaritlerini ve kibritleri elde etmek çok kolayd*; D ko(u,unun



önlemleri



bile



onun



gereksinmesinin



gücüyle ba, edemiyordu. Yan*klar*n etkisi yaln*zca bir saat kadar sürdü(ü ve içindeki bask*ya ancak üç dört saat dayanabildi(i için, büyük bir içilmi, sigara ve kibrit stoku olmas* gerekiyordu. Yan*klar mikrop kap*p iltihaplanmaya ba,lay*nca yakt*(* yerleri de(i,tirmesine kar,*n, birkaç gün yaralan bir giz olarak kald*. Hem,irelerle hastabak*c*lar*n bu denli dalg*n olu,u onu ,a,*rtm*yor, e(lendiriyordu. Yaralar* iltihaplanm*,, koku,maya ba,lam*,t* ama bunu kimse farketmiyordu. Deborah dü,ündü: Çünkü gerçekte bizi görmek istemiyorlar. Haftan*n son gününde, yeni doktor gene ko(u,a ç*kt*. Salonda oturan Deborah'* görünce, durup, "Çok daha iyi görünüyorsun," dedi. ")yi olmam gerekir," dedi Deborah biraz sert bir sesle. ")yi olmak için bütün gücümle u(ra,mak zorunda kald*m." "Eee, bu kadar iyile,ti(ine göre çok yak*nda B ko(u,una dönmeye haz*r olacaks*n demektir." Deborah bunu duyunca zaman*n korunmas*z, kibritlerin



serbest oldu(u B



ko(u,una gitmenin,



istedi(ini dü,ündü(ü ölüme yakla,mak için mükemmel bir f*rsat olaca(*n* anlad*. Sonra korktu(unu sezdi ve bunun nedenini merak etti. Doktor ona diledi(i gibi ölmesine izin veriyorsa, neden öfke duyuyordu acaba? "Ba,ka yan*klar*m da var," dedi yaln*zca. Doktor ,ok geçirmi, gibi oldu, ama hemen kendini toparlad* ve "Bana bunu söyledi(ine sevindim," dedi. Deborah *slak bir çama,*rm*, gibi eliyle bükerek kaza(*n* s*y*rmaya ba,lad*. Ölmek istiyorsam, kendimi niçin kurtar*yorum? diye sordu; imgeleminde, B ko(u,una gidip kendini yakarak öldürmesine izin veren doktorun hayaline hâlâ k*zg*nd*. Ona söyledin, çünkü sen bir korkaks*n! dedi Koro. Bildik alaylar*na ba,lam*,t* gene. "Eski yaran nas*l?" dedi doktor sarg*lan gev,eterek. Deborah yan*t vermedi, çünkü doktor kendisi bak*yordu zaten. Yara iyile,me- mekte diretiyordu. "Bunu bir daha yakmad*n, de(il mi?" dedi doktor, biraz suçlay*c* bir tonla; ama bu tonu sertle,tirmeye korkuyordu. "Hay*r," dedi Deborah.



"Ba,ka bir çe,it sarg* deneyelim. Yeni yan*(*na bakay*m." Doktor öteki kola bakt*. "Kaç kez yakt*n bunu?" "A,a(* yukar* sekiz kez." Doktor her iki yan*(* da sarg*lay*p gitti; hiç ku,kusuz, tehlikeli, yan*c* maddeleri ortal*kta



b*rakt*klar*



için



dikkatsiz



hem,ireleri



paylayacakt*. Ancak, salonda unuttu(u yan*k sigara iki dizi yan*(a yetecek kadar uzundu. D



ko(u,unun



yasa



koruyuculan,



hastalar*n*n



sand*klar* kadar güvenlikte olmad*(*n* ke,fedince, ko(u,u ba,tan a,a(* reform ya(muruna tuttular ve böylece, kendileriyle hastalar* aras*ndaki uçurumu daha da derinle,tirdiler. Bir y*l önce "D" ko(u,unda kullan*ma sunulan çatal, ,imdi ortadan kalkm*,t*. Metal Ça(*'n*n yerini Tahta Ça(* alm*,t* ve ate, yaln*zca, modern ça(*n ya,and*(* hem,ire odas*n*n çevresinde yak*labiliyordu.



Ötedeki



Pithecanthropus



erectus**



Pleistosen'de* ayaklar*n*



ise



sürüyerek



yürüyor, homurdanarak anla,*lmaz ,eyler söylüyor, yeme(ini parmaklanyla yiyor ve yerleri *slat*yordu. "Çok te,ekkürler, ufakl*k," dedi Lee Miller alayl* alayl*, Deborah'*n yan*ndan geçerken; Ça(c*l )nsan'*n



hastalar*na statü-simgeleri- ni -sigara ve kibrit- da(*tt*(* *,*kl* yere gidiyordu. * Buzulça(*. (ç.n.) ** Evrim kuram*nda, insanla maymun aras*nda oldu(u varsay*lan insan, (ç.n.) "Cehenneme kadar yolun var," diye yan*tlad* Deborah, ama ses tonu pek güvenli de(ildi. Daha sonra, Taht* B*rakan'*n Kar*s* onu bir casus olmakla ve en tehlikeli Dü,manlar'dan biri oldu(unu bildi(i halde, )çi,leri Bakan*'yla i,birli(i yapmakla suçlad*. Kibrit ve izmarit bulmak art*k güçle,mi,ti ama hiç de olanaks*z de(ildi. Ça(c*l )nsan yak*p içti(i ate,-uçlu, silindir biçimli ,eyleri nerelere koydu(una pek dikkat etmiyordu ve yan* ba,*nda da, sisler içindeki yass* dünyas*, büyülü bir biçimde sigaray* rengi, kokusu ve üç boyutlu biçimiyle birlikte tam odak noktas*na alan, ate,e-aç bir ilkel insan duruyordu. Gelgelelim, kar,*-ate,ler yanarda(*n yüzeyinde, Anterrabae'nin



deyi,iyle



granit



giysisinde,



hiçbir



de(i,iklik yapmam*,t*. Ve tanr*lar, Koro, Sansür, ç*lg*nca ve anla,*lmaz nedenlerle Ceza'y* diledikleri gibi



uygulamaya



ba,lam*,lard*.



Hatta



Yr'nin



mant*(*ndan hiç eser kalmam*, ve yasalar alt üst



olmu, gibiydi. Deborah yanarda(*n art*k infilak edip püskürece(ine inanmaya ba,lam*,t*. Akl*na Son Aldatmaca'n*n henüz gerçekle,memi, oldu(u geliyordu hep. Günler çoktand*r yaln*zca bir dilbilgisi ayr*nt*s* olan bir yeryüzü kal*b*na dönü,mü, durumdayd*. ),te böyle günlerden birinde uyand*(*nda, daha önce de s*k s*k oldu(u gibi, kendini bir tulumda buldu. Kap*n*n kilidinde bir anahtar döndü ve içeriye bir hem,ire girdi. Hem,irenin arkas*nda, hiç de(i,medi(i için inan*lmaz biçimde farkl* görünen biri, Furi duruyordu. "Aman Allah*m!" dedi Furi ve içeri girdi. Hem,ire ona bir sandalye getirdi ve Deborah kad*n*n yüzünden, bu yüzde gördü(ü tiksintiden kaçabilmeyi dilemeye ba,lad*. Furi, çevreye bir göz gezdirip yata(*n yan*na oturdu ve belli belirsiz bir korkuyla ba,*n* öne e(di. "Aman Allah*m!" "Geri döndünüz," dedi Deborah. Öz-nefret, deh,et, utanç, kibir ve umutsuzluk, ta, gibi cans*z yüze hiç yans*m*yordu. ")yi vakit geçirdiniz mi?" "Aman Allah*m!" dedi Furi gene, "Neler oldu? Giderken çok iyi durumda b*rakm*,t*m seni, ama ,imdi tekrar buradas*n..." Yeniden çevresine bak*nd*.



Deborah, Furi'yi canl*



gördü(ü için



duydu(u



sevinçten korktu. "Bunu... bu korkunç durumu daha önce de görmü,tünüz; niye böyle ,ok geçirdiniz?" "Evet, görmü,tüm. Yaln*zca, seni bunun içinde, böyle ac* çeke* ken gördü(üme üzülüyorum." Deborah gözlerini kapad*. Utanc*ndan yerin dibine geçmi,ti. K** yu'ya kaç*p karanl*(a ve bo,lu(a gömülmek istiyordu, ama Furi gc*i dönmü,tü ve saklanacak hiçbir yer yoktu. Zihni direndi. "Dönece(i nizi bilmiyordum." "Sana bugün dönece(imi söylemi,tim." "Öyle mi?" "Evet ve bence, uzaklara gidip seni terketti(im için bana ne kada* k*zd*(*n* göstermek amac*yla kendini bu kötü duruma soktun." "Do(ru de(il bu -" dedi Deborah. "Royson'la çal*,abilmek için elimden geleni yapt*m -gerçekten, ama siz ölmü,tünüz -en az*n dan öyle san*yordum- ve Royson yaln*zca ne kadar hakl* ve becerikli oldu(unu kan*tlamaya çal*,*yordu. Geri dönece(iniz akl*mdan ç*km*,t*." Deborah bitkin oldu(u halde, yeniden ç*rp*nmaya ba,lad*. "Tamamen tükenmi, bir haldeyim... buraya



gelmeden önce oldu(um gibi... tek fark yanarda(*n gitgide daha k*zg*n bir biçimde yanmas*; oysa yüzeyi canl* olup olmad*(*n* bile bilmiyor!" Doktor sandalyesini yakla,t*rd*. "Çok önemli ,eyler söyledi(in anlardan biri bu," dedi sakince. Deborah



ba,*n*



s*k*ca



yata(a



bast*rd*.



"Toparlayam*yorum bile... sözcükleri." "Öyleyse b*rak, olduklar* gibi gelsinler bize." "Buna gücünüz var m*?" ")kimizin de buna gücü var." Deborah biraz solukland*. "Ben zehirliyim ve bundan nefret ediyorum. Utanç ve onursuzluk içinde y*k*l*p



gidece(im



ve



bundan



nefret



ediyorum.



Ya,am*mdan ve ölümümden nefret ediyorum. Dünya benim do(rulanma yaln*zca yalanlarla kar,*l*k veriyor; Royson'la çal*,may* denedim, ama onun tek istedi(inin hakl* ç*kmak oldu(unu gördüm. 'Akl*n* ba,*na topla ve aptall*(* b*rak,' dese de olurdu - insanlan d*, görünü,ümle dü, k*r*kl*(*na u(rat*p özümle, Yr'nin benim ve o yabanc* dü,man*n özüyle de kand*rd*(*m y*llarda hep böyle söylerlerdi bana. Tanr* benim belam* versin! Tann benim belam* versin!"



Sonra, c*l*z, bo(uk bir inilti, bir h*nlt* duyuldu: Deborah a(lamaya ^*l*,*yordu. Ama a(z*ndan ç*kan sesler o denli gülünç ve çirkindi ki, ln-*nen sustu. "Belki ben d*,ar* ç*kt*(*mda," dedi Furi, "a(lamay* becerebilirsin. +imdilik ,unu söyleyeyim: ,u anda içinde duydu(un nefretin ve utanI m boyutlar*n* ölç. Bu ölçün senin sevme, sevinç ve sevecenlik duyma yetene(inin de boyutlann* gösterecektir. Ayr*ca, yar*n seninle görü,ece(im." Ve Furi d*,ar* ç*kt*. O ak,am, Miss Coral elinde bir kitapla Deborah'*n yan*na geldi. Hak," dedi utangaç bir tav*rla, "doktorum bana bunu b*rakt*. Bir uyun kitab*, belki benimle birlikte okumak istersin dedim." Deborah s*rt*n* duvara dayam*, bir halde oturan Helene'a bakt*. Kitab* Helene vermi, olsayd*, onu yerden bir tekmeyle Deborah'a l'önderir, bir yandan da ona sata,*rd* belki de. Dünya'da bile, ayn* dili konu,an iki insan yok muydu hiç? Deborah, yan*t verirken biraz Miss Coral'*n özenli konu,ma biçimine ve çekingenli(ine öykündü(ünü



sezebiliyordu. "Hangisini ter- rih edersin?" dedi Miss Coral. Ciddi Olman*n Önemi (The Importance of Being Earnest) adl* oyunu okumaya ba,lad*lar. Deborah daha çok erkek rollerini, Miss Coral da kad*n rollerini üstlendi. Az sonra, I ee, Helene ve Fiorentini'nin Mary'si de onlara kat*lm*,t*. Gülünç bir l*içimde kendi taklitlerini yapan bu oyuncularla, oyun herkesi kahkahadan k*r*p geçiren bir curcunaya dönü,mü,tü. Mary kahkahalar içinde, soylu bir ak*l hastas* olan Ernest'i oynarken, Miss Coral da Sybil rolünde manolyalar*n ve örümcek a(lar*n*n aras*na dalm*,t*. Hieronymus Bosch tarz* bir karabasan tablosunda, Oscar Wilde'm soylu, incelikli bir komedisi sahneleniyordu. Oyunu ba,tan sona okudular,



sonra



bir



ba,ka



oyun



daha



okudular.



Hastabak*c*lar*n hem onlarla birlikte hem de onlar*n haline güldüklerinin ve yaratt*(* bütün korkuya kar,*n, bunun güzel bir gece, büyülü bir biçimde kötü yazg*lar*n*n d*,*na ç*kan bir gece oldu(unu dü,ündüklerinin de ayr*m*n- dayd*lar. Esther Blau, dili tutulmu, bir halde Doktor Fried'in yüzüne bakt*. Sonra hafifçe öksürerek g*rtla(*n* temizledi. "Dedi(inizi do(ru anlad*m m* acaba?"



"San*r*m evet, ama önce-" "Neden? Neden?" "Nedenini bulmak için u(ra,*yoruz." "Kendini yak*p Öldürmeden önce bulsan*za ,u nedeni!" Esther'*n son okudu(u rapor gene kesinlikten uzak bir rapordu; ama raporun anlat*m*ndaki bir ,ey onu i,killendirmi,ti ve ürkütücü bir önseziye kap*l*p yine Deborah'* görmeye gelmi,ti. Kendisine bunun pek ak*ll*ca olmayaca(*n* söylemi,lerdi; o da Dr. Halle'yi görmek istemi, ve Halle'nin bürosunda hiçbir sözcü(ün de(i,tirip hafif- letemeyece(i gerçekleri duymu,tu. +imdi de, öfkeli, korkmu, ve umutsuz bir halde, Dr. Fried'in kar,*s*nda oturuyordu. "Peki babas*na ne söyleyece(im -Deborah'* gittikçe kötüledi(i ve vah,ile,ti(i bu yerde tutabilmek için ona ne yalanlar anlataca(*m ben ,imdi?" Korkusu yüzünden doktorun sözleri uzun ve yava, geldi Esther'a. "Bence, hepimiz bu yakma i,ini biraz büyütüyoruz galiba. Varl*(*n* hepimizin bildi(i ve hâlâ tedaviye cevap veren hastal*(*n bir belirtisinden ba,ka bir ,ey de(il bu." "Ama çok... çok çirkini"



"Yaralan m* kastediyorsunuz?" "Yaralan görmedim- fikri kastediyorum, dü,ünceyi. Bir insan böyle bir ,eyi kendine nas*l yapabilir? )nsan böyle-" Esther t*kan*r gibi oldu ve eliyle a(z*n* kapad*; gözlerinin kenarlanndan ta,an ya,lar yanaklar*ndan süzülmeye ba,lad*. "Yoo, yoo," dedi doktor. "Sizi bu kadar korkutan ,ey, o sözcük. Size bu kadar ac* veren ,ey, bir zamanlar 'umutsuz ve sonsuza kadar' anlam*na gelen o eski, çirkin 'ak*l hastas*' sözcü(ü." "Bu sözcü(ü Deborah'a asla yak*,t*rmam! " Yapay görünü, yok oldu; bu görünü,ün gerisinde olan ,ey o denli kötü de(il, diye dü,ündü Dr. Fried. Bunu kar,*s*ndaki anneye herhangi bir yolla belirtip belirtemeyece(ini



dü,ündü.



Onu



bir



parça



ra-



hatlatabilirdi bu. Derken telefon çald*, Dr. Fried tatl* sesiyle telefonu yan*tlad* ve sonra yeniden Esther'a do(ru döndü(ünde, onun kendini toparlam*, oldu(unu gördü. "Öyleyse, gerçekten, onun hâlâ... normal olma ,ans* oldu(unu dü,ünüyorsunuz, de(il mi?" "Bence, onun kesinlikle ak*l sa(l*(*na ve gücüne kavu,ma ,ans*



var. +imdi size bir ,ey söyleyece(im, ama k*z*n*z için söylemeyece(im bunu ve ona bundan hiç söz etmezseniz çok memnun olurum. Haftada en az dört kez bir hastaya terapi uygulamam için bana ba,vuruyorlar. doktorlar*n



Üniversitenin



Psikiyatri



bölümü



yapt*(*



çözümlemelerin



için,



denetimini



yürütüyorum ve her hasta görü,mesinde bunlar*n birço(unu geri çevirmek zorunda kal*yorum. Umutsuz bir vakaya bir dakika bile ay*rmak, benim için korkunç bir zaman kayb* demektir. Ona yard*m edemeyece(imi dü,ünsem,



bir



dakika



bile



tutmam



onu.



Bunu



evdekilere anlat*n. Yalan söylememize hiç gerek yok -gerçek hiç de çlayan*lamayacak kadar kötü de(il." Doktor,



Deborah'*n



annesini



kap*ya



kadar



geçirirken, onu biraz rahatlatm*, olmay* umuyordu. Geli,igüzel avuntu vermek, t*bb*n ba,ka dallar*nda i,e yarayabilirdi (plasebo* doktorlar*n itiraf ettiklerinden daha s*k yaz*l*yordu reçetelere) ama Dr. Fried'in bütün ya,am deneyimi ve e(itimi buna kar,*yd*. Üstelik geçirdi(i bunca deneyimden sonra, avuntu niteli(ini ta,*yan en ufak bir davran*, bile Esther Blau'yu korkutabilirdi; Esther bu konu,ma sayesinde biraz



olsun güç- lenebilmi,se, bütün aile bireyleri de güçlenecek demekti. Dr. Fried, Esther'*n, babas*na olan ba(*ml*l*(*ndan art*k kurtulmu, oldu(unu anlam*,t*. Esther ,imdi güçlü, ba(*ms*z, hatta çevresindekileri yöneten bir insand*. )çinde var olan ve bir zamanlar Deborah'a zarar veren bütün dü,manlar* alt etmeye çal*,m*, olan ayn* güç, bir kurtar*c* güç i,levini de yapabilirdi. K*z*na uygulanan terapiye inan*rsa, bu terapinin sürmesini sa(lamak için bütün ailesine kar,* koyabilirdi. Deborah'*n hastal*(*, yaln*zca



aile



albümündeki



resimleri



sarsmakla



kalmam*,t*. Aile bireylerinin kimisi, bu hastal*(*n*n nedenini sorgulama



sorgulama



zorunlulu(unu



sonucunda



biraz



duymu,,



daha



bu



büyüyüp



olgunla,m*,t*. Böyle bir ,ey gerçekten olmu,sa, belki de "bilim"in ve tasar*mlar*n d*,*nda bir ,ey oldu(u için psikiyatri dergilerinde çok ender söz edilen bir umut kayna(*yd* bu. Dr. Fried'in babas*, bir keresinde, çal*,ma odalar*n*n d*,*nda bir mele(in bekledi(ini söylemi,ti ona. Esther,



doktorun



evinden



güzün



kamç*lay*c*



rüzgâr*na ç*kt*(*nda, içinde D ko(u,unun oldu(unu



bildi(i, yüksek ve kal*n tellerle çevrili üst kata bakt*. Oras* nas*l bir yerdi acaba? Orada kalmak zorunda * Hasta oldu(unu sanan ki,iye ilaç diye verilen etkisiz madde, (ç.n.) olan insanlar*n zihinlerinden neler geçiyordu acaba? Esther, ans*z*n gözlerine dolan ya,lar*n görüntüyü bulan*kla,t*rd*(*n* aynmsay*nca, bak*,lar*n* çabucak oradan uzakla,t*rd*. Deborah



ko(u,ta



yere



oturmu,,



yan*klar*n*n



sarg*lanmas*n* izliyordu. T*bbi ilgi konusu olmu,tu; yaralar* iyile,mek bilmiyordu. Böylesine somut bir olguyla



kar,*la,malar*na



çok



sevinen



ö(renci



hem,ireler, ellerindeki merhemler, ilaçlar, sarg*lar ve bantlarla, büyük bir sadakat ve gayretle u(ra,*p didiniyorlard*. Yeni kurallardan Deborah'* sorumlu tutan sigara tiryakileriyse hâlâ ona k*zg*nd* ve konu,ma gereksinimi içindeki Lee bile a,a(*lay*c* bak*,lar f*rlat*yordu ona. Hem,ireler yaralanyla u(ra,*rken, Deborah, oturan ya da ayakta duran öteki hastalar*n, Soluk



Alan



Duvar



Süsü



tan*m*n*



yak*,t*rd*(*



görünümlerini seyrediyordu; istenç ve tutkular*n*n d*,*nda bile kanlar*n*n sürekli olarak dola,abilmesi ve yüreklerinin atabilmesi kar,*s*nda duyduklar* korku ve



,a,k*nl*(*n



d*,*nda,



yüzleri



tamamen



ifadesizdi.



Hem,ireler direngen yan*klar* sarg*lama i,ini bitirince, bir süre için ko(u,tan ç*kt*lar. Deborah göz ucuyla bak*nca, Helene'*n, her zamanki devinimsiz haliyle yan*nda durmakta olan Sylvia'ya ters ters bakt*(*n* gördü. Çok geçmeden, Helene Sylvia'ya yakla,*p sert bir biçimde vurdu, sonra bir daha vurdu. Sylvia tepkisiz, öylece duruyordu; yüzünde inen darbelerin ayr*m*nda oldu(unu gösteren hiçbir belirti yoktu. Kendisine meydan



okundu(unu



dü,ünen



Helene



bir



öfke



kas*rgas*na tutulup patlad*. Yaban*l bir yarat*(*n bir ta,a sald*rmas* gibi bir ,eydi bu. Helene, yüzü k*pk*rm*z* kesilmi,, saçlar* dikel- mi, bir halde, vuruyor, ba(*r*yor, t*rmal*yor, tepiniyor, tükürüyordu. Sylvia yaln*zca gözlerini yava,ça kapayarak tepki gösterdi. Elleri hâlâ iki yan*nda sark*k bir halde duruyordu; gövdesi tümüyle yerçekimi ve atalet güçlerine teslim olmu, gibi görünüyordu;



yedi(i dayak onu



hiç



ilgilendirmiyordu sanki. Bu ani ve k*sa olay, her zamanki gibi Helene'* yakalay*p götürmek için alt* hastabak*c*n*n gelmesiyle sona erdi. Az sonra Helene, haki ve beyaz renkli bir dalgan*n içinde kaybolmu, bir halde uzakla,t*r*lm*,t*.



Deborah



Sylvia'n*n



birkaç



metre



ötesinde



k*p*rdamadan duruyordu. Bu gezegenin üzerinde ikisi yapayaln*z kalm*, gibiydi. )ki y*l önce, Helene'*n tan*k olan bir yüzü yok edip bu yüzün ta,*d*(* bilgiden kurtulmak için ona sald*r*,*n* hat*rlad* Deborah. O gün, Helene tam bir



ilgi



merkezi



olmu,tu



-doktorlar,



hem,ireler,



hastabak*c*lar, ko(u,un h*zlanan ritmi, *slak çar,aflar, tecrit- her ,ey, her ,ey Hele- ne'la ilgiliydi ve Deborah tek ba,*na ve utanç içinde kalakalm*,t*. Kendini savunamayacak kadar alçalm*, bir haldeydi çünkü. T*pk* ,u anda Sylvia'n*n durdu(u biçimde, bir yontu gibi öylece durmu,tu. Duygular*n*, sanki horulduyormu, gibi, güçlükle ald*(* soluklan ele vermi,ti yaln*zca. Kendini savunmay* ba,aramayan Sylva'n*n neden ,u anda Helene'a gösterildi(i kadar ilgiye gereksinmesi oldu(unu anlayabilecek tek insan Deborah't*. Yan*na gidip omuzuna dokunmal* ve bir ,eyler söylemeliyim, diye dü,ündü Deborah.'Ama yerinden k*p*rdamad*. Gitmem gerek, çünkü ayn* ,ey bana da oldu, bunu benim kadar kimse bilemez, nas*l bir ,ey oldu(unu... Ama ayaklan ayakkab*lann*n içindeydi ve ayakkab*lar* Sylvia'ya do(ru gitmiyordu bir türlü; elleri



de iki yan*nda duruyor, hiç hareket etmiyordu. Birlikte geçirdi(imiz ve benim için sessizli(i böldü(ü o karanl*k gecenin hat*r* için gitmeliyim... Ve granit giysileriyle ta, ayakkab*lar*ndan kurtulmak için ç*rp*nmaya ba,lad*. Sylvia'ya bakt*; sular akan a(z*yla, solgun, balmumu gibi donuk ve as*k surat*yla, hastalann en çirkiniydi Sylvia. Ve Deborah, onun herkesten çok gereksindi(i ,eyi vermek için yan*na gitse, Sylvia'n*n yaln*zca sessizli(iyle bile onu y*kabilece(ini biliyordu. )çinde uyanan bir korku harekete geçme iste(ini bast*rd*. Derken, Helene'a pes ettirenler sava,tan geri dönmeye ba,lad*lar; böylece f*rsat kaçm*, oldu. Deborah'*n yat*,an korkusunun yerini utanç ald*. Utanç bütün yüzüne yans*d* ve Deborah ölümü arzulayarak, uzun bir süre, ta, kesilmi, bir halde orada durdu. Daha sonra, büroda Furi'nin kar,*s*nda durup ona gördü(ü ve yapmad*(* ,eyleri anlatt*. "Size hiçbir zaman yalan söylemedim!" dedi Deborah.



"Size



hiçbir



zaman



insan



oldu(umu



söylemedim. Art*k beni kap*n*n önüne koyabilirsiniz, çünkü ba(*,lanamayacak bir suç i,ledim." "Benim görevim seni ba(*,lamak de(il," dedi Furi oturdu(u



koltuktan



Deborah'a



bak*p



bir



sigara



yakarken. "Gerçekten dünyada ahlaki konular ve zor kararlarla s*k s*k kar,*la,acaks*n ve daha önce de dedi(im gibi, dünya dikensiz gül bahçesi de(ildir. Gel, görüp anlaman* sa(layan güce ,ükredelim ve yapman gerekti(ini anlad*(*n ,eyi yapabilece(in güne ula,maya çal*,al*m. +imdi, bana ve hastaneye olan öfken yüzünden sürdürdü(ün ,u yakma i,inin kökenleri üzerinde çok çal*,mam*z gerek." Neredeyse ans*z*n, Deborah Furi'nin onun kendini yakmas*n*n nedeni konusunda yan*ld*(*n*, hele i,in ciddiyeti konusunda iyice yan*ld*(*n* aynmsad*. Yapt*(* ,ey korkunç bir sapk*nl*(*n göstergesi gibi görünüyorsa da, bunun, yanarda(*n*n sessiz yamaçlar* kadar yan*lt*c* oldu(unu dü,ünüyordu Deborah. "Sizce kendimi yakmam çok mu ciddi bir ,ey?" diye sordu Fu- ri'ye'. "Hem de çok ciddi," diye yan*tlad* Furi. "Yan*l*yorsunuz," dedi Deborah; yaln*zca, doktoruh, hastan*n kendi inançlar*na güvenmesi konusunda s*k s*k söyledi(i ,eylere gerçekten inand*(*n* umut ediyordu.



Etinin



pansumanlarla



derileri



s*yr*l*p



temizlenmi, yan*k yerlerini tekrar tekrar yakarak k*rktan



fazla yan*k yaras* olu,turmu,tu, ama gene de bu kadar tela,a de(mezdi bu yaralar. "Nedenini bilmiyorum ama yan*l*yorsunuz." Deborah da(*n*k büroya ,öyle bir göz gezdirdi. Dünyada ya,ayanlar için, pencerelerden içeriye gün *,*(* s*z*yordu, ama bu *,*(*n par*lt*s* ve s*cakl*(* alg*layamayaca(* kadar uzakt* ona. Onu çevreleyen hava hâlâ so(uk ve karanl*kt*. Ac* kayna(*, etini yakan ate, de(il, i,te bu sonsuz yabanc*la,mayd*. "K*s*tlansa da k*s*tlanmasa da," diye m*r*ldand*, "cezam* çekece(im." "Yüksek sesle ,öyle, lütfen. Seni duyam*yorum." "Selektif kay*ts*zl*k," dedi Deborah ve özel dili ve gizli söylemi Yrece'nin güzelli(inden, ,iirselli(inden tümüyle yoksun olan psikiyatri dal*na özgü bu terime güldü. Furi de bunu anlay*p güldü. "Mesle(imizin terminolojisi bazen a,*r*ya kaç*yor galiba, ama gene de yaln*z kendimizle ve dü,en tanr*larla de(il, birbirimizle de konu,abiliyoruz. Biraz önce tanr*larla m* konu,tun?" "Hay*r," dedi Deborah, "sizinle konu,tum. Sylvia'n*n ba,*na gelenlerden sonra, ahlaks*zl*k etmemeye karar verdim. Helene ona sald*rd*ktan sonra yapmam



gerekeni yapamad*ysam bile, hiç de(ilse, ciddi bir ,ey oldu(unu söyledi(inize göre, onu kendimi yakma i,ine bula,t*rmayaca(*m." "Ne demek istiyorsun?" "Sylvia ara s*ra sigara içiyor, ama çok dalg*n. Pek çok sigaras*n* benim görebilece(im yerlerde söndürüp att*, ben de çabucak bu sigaralar* kap*p sakl*yordum. Her iki Mary de ç*lg*n gibi sigara içen kad*nlar; bana bir tek kimseye yakalanmamak kal*yor. Benim bu hatal* davran*,*ma katk*da bulunuyorlar, öyle de(il mi?" "Bir bak*ma öyle, san*r*m. Asl*nda sen onlar*n hastal*k belirtilerinden yararlan*yorsun." "Böyle bir ,ey olmamal*," dedi Deborah yava,ça. Furi'nin neden bekleme salonunda sigara ve kibrit b*rakt*(*n* merak ediyordu. Ona e,lik eden hem,ireyi atlatmak kolay olmu,tu; Furi o salonda dakikalarca beklemenin ne denli s*k*c* oldu(unu biliyor mu acaba, diye dü,ündü. Görü,me süresi doldu(unda, Deborah aya(a kalk*p, "+imdi, bindi(im dal* kendim kesece(im. Art*k kül



tablalar*nda



b*rak*lmad*kça



hiçbir



hastan*n



sigaras*n* çalmayaca(*m ve sizin de buna katk*da bu-



lunman*za yol açmayaca(*m, çünkü böyle bir ,eyi istemezsiniz, biliyorum," dedi. Sonra,



kaza(*n*n



kolunun



içinden



Furi'nin



masas*ndan ald*(* iki kibrit kutusunu ç*kar*p öfkeyle kâ(*t dolu masan*n üzerine f*rlatt*. 21. Yanarda( sonunda, kibritlerle olu,turulacak hiçbir kar,*-ate,in önleyemeyece(i kadar ,iddetli bir biçimde infilak



etti.



Deborah,



korkunun



bildik



k*rbac*m



duyumsamaya, ondan nefret eden ve gözle görünmeyen



varl*klardan



gelen



tek-sesli,



suçlay*c*



s*z*lt*lar* duymaya ba,lad*(*nda, Koro'dan gelecek bilinçsizce bir uluman*n ötesinde, ola(and*,* hiçbir ,ey beklemiyordu. Ön taraftaki banyonun küvetlerin oldu(u arka bölümünde tek ba,*na duruyordu, çünkü bütün tecrit odalar* doluydu.(Hem,ireler ço(un kap*n*n kilidini aç*p birisi gelene de(in orada yaln*z kalmas*na izin veriyorlard*; ak,am banyosundan sonra, yar*m saat kadar yaln*z kalmak neredeyse kesinlikle olanakl*yd*.) Ak,am olmu,tu ve az sonra da yatma vakti gelecekti. Deborah cehennemini yata(*na ta,*mak istemiyor, bardaklarda dozu gitgide artt*r*larak üst üste verilen ve



yutarken yanan bir plastik maddeymi, gibi gelen kloral hidrat*n etkisine direniyordu. Deborah, so(uk dö,emeye uzan*p yava,ça ve düzenli aral*klarla ba,*n* fayanslara vurmaya ba,lad*. Zihnindeki karanl*k, bir k*z*ll*(a dönü,erek büyüdü ve gövdesinden ta,arak öyle geni, bir alana yay*ld* ki, daha ne oldu(unu anlamadan kendini yanarda(*n ,iddetli patlamas* içinde buldu. Görüsü netle,ti(inde, sanki bir anahtar deli(inden bak*p duyabil- mesine yetecek kadar s*n*rl* olmu,tu bu netle,me.



Ba(*rd*(*n*,



hastabak*c*lar*n



banyoya



dolu,tu(unu ve duvarlar*n Yrece birtak*m sözcükler ve tümcelerle



kapl*



oldu(unu



aynmsayabiliyordu.



E(retilemeleri yoluyla "çökme"yi "boyun e(me"ye, "üçüncü ray"* "itaat et*ne"ye dönü,türen bir dil arac*l*(*yla kustu(u nefret, öfke ve küskünlü(ün izleriyle sar*lm*,t* çevresi. Bütün sözcükler enüstünlük biçim- leriyle yaz*lm*,t*. Bir duvar*n otuz santim kadar yukar*s*na boydan boya "köpek-ulumas*" için kullan*lan ve yaln*zl*k anlam*na gelen



U(uru



sözcü(ünün



enüstünlük



derecesi



yaz*lm*,t*: UGURUSU. Sözcükler kur,unkalem ve



kanla yaz*lm*,t*, yer yer de kopuk bir dü(meyle çizilmi,ti. Art*k



kat*la,m*,



olan



D-ko(u,u



görevlilerinin



yüzlerinde bile bir deh,et ve ,a,k*nl*k ifadesi belirmi,ti. Deborah'*n içindeki ate,i tümüyle aç*(a ç*karan i,te bu ifade oldu. Dünyaya özgü korku ve nefret, güne, gibi yayg*n ve kapsay*c*yd*, günlük ve kabullenilen ,eylerdi -bir do(a yasas*yd*. +imdi bu güne,in *,*nlar*, onlar*n ate, yaratan bu ifadesinde odaklanm*,t*. Deborah'*n sözleri sesli olarak dile getirilememi,ti, ama nefret doluydular ve Yrece'ydiler. "Bunu çizmek için kulland*(*n*z ,ey nerde, Miss Blau?" "Recreat," dedi Deborah. "Récréât Xangoran, temr e xangoranan. Naza efango xangoranan. Inai dum. Ageai dum." ("Hat*rla beni. Öfkeyle hat*rla beni, daha ac* bir öfkeyle kork benden. En ac* öfkeyle yak -ç*ld*rt di,lerimi. ),aret bak*,* sona erdi. Oyun" -Ageai, i,kence olarak eti di,le koparmak anlam*ndayd*-"bitti.") Sonra Mrs. Forbes geldi. Deborah Mrs. Forbes'* severdi -sevdi(ini hat*rl*yordu. Öfke gitgide kabanyordu ve Deborah'*n söyleyece(i ,eyler, Yr mant*(*n*n ve dilbilgisi kurallar*n*n uygulanmas*n* bek- leyemeyecek



kadar ivediydi; dolay*s*yla, sözleri karmakar*,*k ve anla,*lmaz sesler halinde havada uçu,uyor, ancak arada s*rada söyledi(i tek tük Yrece sözcüklerle Deborah ne söyledi(ini anlayabiliyordu. Mrs. Forbes Deborah'a ötekileri d*,ar* göndermesini isteyip istemedi(ini sordu. Deborah onun böyle bir ,eyi sunma yüreklili(ini göstermesi kar,*s*nda gönül borcu duyarak ellerini aç*p ona gösterdi



ve



giderek



anlams*z



seslere



dönü,en



konu,mas*n* düzgünle,tirmeye çabalad*. "Bu sözcük -en büyü(ü- daha önce de bunu söyledi(ini duymu,tum galiba. Bir anlam* var m*?" Deborah



ç*lg*n



gibi,



yanarda(*n



patlamas*n*n



yaratt*(* etkiyi d*,a vurabilecek bir hareket, sözcük ya da



ses olu,turmaya çabalad*;



bir parma(*ndaki



kesikten akan kanla yazd*(* sözcük, enüstünlük derecesindeki bir ôfké sözcü(üydü. Kara öfkeden ya da akkor öfkeden daha güçlü bir anlam* olan bu sözcü(ü daha önce hiç söylememi, ve yazmam*,t*. Bir süre ç*rp*nd*ktan sonra, a(z* aç*k bir halde, sessiz bir ç*(l*kla ba,*n* arkaya e(di. Hem,ire ona bakt*. "Anlam* korku mu?" diye sordu hem,ire. "Yo -korku de(il-



öfke."



Ard*ndan



gene



Deborah'a



bak*p,



"Denetleyemedi(in bir öfke," biraz duraklad*ktan sonra, "Haydi gel, kendini toparlayana kadar tecrit i,lemini deneyelim bakal*m," dedi. Tecrit odas* küçücüktü, ama yanarda(*n gücü Deborah'a rahat vermiyordu. Onu odan*n bir yan*ndan öte yan*na savuruyor, duvarlar ve yer, ba,*n*, ellerini ve gövdesini eziyordu. )çsel denetimden yoksun olu,u, az önce Yr'nin kendisinin de ç*ld*rmas*yla ortaya ç*kan karga,a dünyas*na çok uygun dü,üyordu ,imdi. Bir süre sonra onu tutup bir tuluma koydular. Deborah hastabak*c*lara kar,* koymaya çal*,*rken, bir yandan da, art*k hiçbir yasas* kalmad*(*ndan onlara neler yapabilece(ini bilememenin deh,eti içindeydi. )ngilizce, Yrece, anlams*z sözler, hepsi birbirine kar*,m*,t*.



Öfke



yava,



yava,



yerini



korkuya



b*rak*yordu, ama ç*lg*nl*(* konusunda onlar* uyaracak tümceyi bir türlü kuram*yor, ipler ba(lan*rken ba,*n* ve di,lerini kullanarak onlarla sava,*yor ve bir köpek gibi, kendini,



ba(lar*,



yata(*,



çevresindeki



varl*klar*



di,lemeye çal*,*yordu. Bitkin dü,ene de(in dö(ü,tü, sonra sakince yata(a uzand*. Bir süre sonra Deborah, bacaklar*yla ayaklar*ndaki damarlar*n her zamanki bildik s*z*ya yol açacak



biçimde s*k*,m*, oldu(unu ayr*msa- d*; amabu kez hiç s*z* duymuyordu. Yan*klar*n taze derilerinin sarg*lar*n alt*nda s*yr*l*p koptu(unu biliyordu, ama onlar da hiç ac* vermiyordu. Yasalar*n üzerinde esen rüzgâr ne de so(uktu !... Saatlerdir çar,aflara sar*lm*, durumda oldu(u için art*k ü,ümemesi gerekti(i halde titreyerek öylece yatt*. Yr'nin yasalar*yla mant*(*n* bile a,an bir ,a,k*nl*k ve merak içinde solu(unu b*rakt*: Dü,man*m, kötücül



bela



-kayna(*



benli(im-ve



,imdi



onu



denetleyebilecek tekbir ,ey bile yok... "Bir di,li çark vard*," diye hayk*rd*; Yr dilini kendisine ait olmayan birtak*m yabanc* sözcüklerle kar*,t*rarak yüksek sesle konu,uyordu. "Bir çark vard*, di,lerle dolu, en az ikisi dünya-tutsa(* oldu. Ama ,imdi hiçbir ,ey, hiçbir ,ey ba(lanm*yor dünyaya! " Sen onlardan de(ilsin, dedi Sansür. Eski bir deyi,ti bu, belki de Yr'deki en eski deyi,ti. Ama ba(lam* avunç ve ac*madan, öfke ve deh,ete, ,imdi de son aldatmacaya, dünyan*n gizemli amaçlar*n*n ve I )eborah'*n mahkûmiyetinin bir parças* olan oyunun son



hamlesine



dönü,mü,tü.



Deborah



korkuyla



bekledi(i ölümün fiziksel bir ölüm de(il, istencin, ruhun,



akl*n, yasalar*n ölmesi biçiminde, sürekli bir ölüm olabilece(ini biliyordu art*k. Tümör sanc*maya ba,lad*. Furi ona bak*p "Hasta m*s*n?" dedi ve Deborah t*pk* ç*(l*(* kadar çirkin bir sesle güldü. "Yani, fiziksel bir sorun mu var?" "Hay*r." Deborah Furi'ye anlatmaya çal*,t*, ama duvarlar



terleyip



kanamaya



ba,lad*



ve



tavan,



yüzeyinden kopmaya ba,layan bir tümör olu,turdu. "Beni duyabiliyor musun?" diye sordu Furi. Deborah duyumsad*klar*n* söylemeye çal*,t*, ama yaln*zca



Yrece'



deki



delilik



i,aretini



yapabildi:



düzle,tirilerek birbirine yakla,t*r*lan ama birle,emeyen eller. "Dinle beni. Beni duymaya çal*,," dedi Furi ciddi bir tav*rla.



"Sen



gücünden



ve



gücünü



kontrol



edememekten korkuyorsun." Deborah sonunda konu,abildi(inde, yaln*zca, "Yr... dünyada... çarp*,ma..." diyebildi. "Bir daha dene. )çinden geldi(i gibi konu,." "Di,liler kapm*yor... n'ainaruai... kapm*yor!" "Onun için bir hastaneye gereksinmen var. +imdi bir hastanedesin ve içinde aç*(a ç*km*, gibi görünen korkunç güçlerden korkmana gerek yok. Dikkatle dinle



,imdi, benimle ba(lant*n* sürdürmeye çal*,. Benimle konu,up, ,u çarp*,an dünyalar*nda neler olup bitti(ini anlatmaya



çal*,mal*s*n.



Bütün



gücümüzle



seni



hastal*(*n a,*r*l*klar*ndan korumaya çal*,aca(*z." Korkusu biraz yat*,*nca Deborah, "Yrece, )ngilizce, saçma sözlerle ortaya ç*kt*. Ç*lg*nca... vurarak. Öfke," diyebildi yaln*zca. "Bütün o y*llar için, hani öfke zamanla eskiyerek suç ve korkuyla birlikte çürür, böyle bir öfke mi -içinde pis kokulu çak*l ta,lar* varm*, gibi bir ,ey mi duydun?" "Çok..." "Çekti(in ac* öfken yüzünden de(ildi demek, öyle mi?" "Hay*r... Yr... yeryüzünde... çarp*,ma. Sansür... ölüm cezas*... son..." Deborah iliklerine i,leyen bir so(ukla titremeye ba,lad*. "Battaniyeyi al," dedi Furi. "Yr so(u(u... nacoi... yeryüzü battaniyeleri..." "Bakal*m, Yeryüzü s*cakl*(* i,e yarayacak m*," dedi Furi.



Battaniyeyi



al*p



Deborah'*



örttü.



Deborah



Yrece'de hiç "Te,ekkür ederim," sözcü(ü olmad*(*n* hat*rlad*. Furi'ye gönül borcunu anlatacak hiçbir sözcü(ü yoktu. Bu borç, suskun bir yük olarak içinde



kald*. Hiç de(ilse titremesi biraz azalsayd*; Furi bunu görüp sevinebilirdi. "Söyle bana," diyordu Furi, "Kendini bu dillerde hayk*r*rken i,itti(in andaki duygular*n*n ne kadar* öfke, ne kadar* korkuydu?" "On," dedi Deborah. O andaki duygulan dü,ünmesi bir darbe etkisi yap*p yeniden bu duygulann burgac*na kap*lmas*na yol açm*,t*. "Üç öfke, be, korku." "Bu yaln*zca sekiz eder." "Ac* çekiyorum," dedi Deborah, Yr'ye özgü birtak*m el hareketlerinden destek alarak. "Siz gitti(inizden beri daha çok ac* çekiyorum. O iki ,eyi hiç dolduram*yorum art*k. Bunlar çe,itli ,eyler için." Furi güldü. "Öfke biraz, korku epeyce, peki, ,u iki küçük çe,itli ,ey ,*kk* da neymi, bakal*m? Yr ile dünya aras*nda duran duvara her ,eyi verme zorunlulu(unun olmay*,*n*n verdi(i gönül rahatl*(* belki de, ha? Bir de, bana aç*kça, uzaklara gidip seni bütün sorunlar*nla ba,ba,a b*rakt*(*m* hat*rlatma amac* da yok muydu acaba?" Deborah bu sonuncu fikrin ancak k*smen do(ru oldu(unu dü,ündü, ama öbür yarg*lar*n aras*na kat*lmas*na ses ç*karmad*.



"Korku... Sansür -yasak olan* yapmak... beni yok ediyor... ve..." "Vene?" "Sonra... hiç. Hiç-lik; Yr bile yok. Gürültülü, saçma sesler ve yaln*zca Hiç. Hiç!!" "Tanr*lar*n bile dostlu(u olmadan," dedi Furi dü,ünceli dü,ünceli. Sandalyesini, Deborah'*n, içsel iklimiyle



s*cakl*(*n*



bir



anda



yok



edi-



verdi(i



battaniyenin alt*nda titreyerek büzüldü(ü kanepeye yakla,t*rd*. "Deborah, sa(l*k ve güç kazanma yetin var, biliyorsun. Kendini koyuverip o duvarlara sald*rmadan önce,



birlikte



yapt*(*m*z



çal*,maya



ve



bana



güveniyordun. Öfkeni aç*(a vurmadan önce seni D ko(u,una geçirmelerini sa(lad*n, kendini kolayca bulunabilece(in bir yere kapad*n ve bir hem,irenin, dikkat et bak, sevdi(in ve güvendi(in bir hem,irenin nöbette oldu(u zaman* seçtin. Akl*n* kaç*rm*, oldu(u varsay*lan biri için pek de aptalca bir ,ey de(il bu. Hiç fena de(il, bunca ya,ama yetene(i." Deborah'*n



gözleri



a(*rla,maya



ba,lad*.



Çok



yorulmu,tu. "Yoruldun," dedi Furi, "Ama o kadar korkmuyorsun art*k, de(il )lli?"



"Evet." "Öfke gene ortaya ç*kabilir. Olu,turdu(un bu hastal*k da gene ortaya ç*kabilir ve belki seninle u(ra,abilir; ama ben hastal*(*nla yeterince ba, edip gereksindi(in yard*m* ve denetimi elde edece(ine inan*yorum. Korkun, k*smen, seni durduramayacaklar* korkusu



ve



ba,kalar*n*n



anlayabilece(i



biçimde



konu,man* olanaks*z k*lan da i,te l>u korku." Deborah Dr. Fried'le görü,mesinden sonra ko(u,a döndü(ünde, hir ba,ka k*r*m felaketinin de orada ya,anm*, oldu(unu gördü. "Senin o yak*n arkada,*n..." dedi Lee Miller f*s*lt*yla, "...o tatl*, kibar Miss Coral." "Ne?" "Miss Coral ,urda duran yata(* ald* ve f*rlatt* ! Yata(* tuttu(u gibi Mrs. Forbes'a f*rlatt*!" "Yatak Mrs. Forbes'a çarpt* m*?" "Çarpt* ya. Mrs. Forbes bir hastanede ,imdi -bir kolu k*r*k, kesikleri, çürükleri ve Allah bilir ba,ka neleri var." Lee Miller k*zg*nd*, çünkü Mrs. Forbes, hastalar*n bilinçli



ya



da



bilinçsiz



olarak



zarar



vermekten



kaç*nd*klar* seçme, ender ki,ilerden biriydi. Onlara



zaman ay*r*yordu, zekiydi, fedakârd* ve -çok ender rastlanan bir biçimde- i,inde mutluydu; hastalar da bunu biliyordu. "Yanl*,l*k," dedi Deborah konu,an bir tahta gibi. "Yanl*,l*kla." IS a,ka olaylar geldi akl*na: ni,an ald*(* ki,i yerine bir ba,kas*n* vuran bir hasta, hep yumruklar*n ve sandalyelerin indi(i yerlerde dolas*yormu, gibi görünen bir ö(renci. Bu olay öteki olaylar*n bir benzeri haline getirilebilseydi ke,ke... "Belki de sevgili hastam*z geçici olarak delirmi,ti!" Fiorentini'nin Mary'si ne,eyle lafa kan,t*. "Geçici Delilik -yasal bir terimdir bu. Öncesini, ortaya ç*kt*(* an* ve sonras*n* kastederler bununla, ama ne kadar süreli ve ne ,ekilde oldu(unu hiçbir zaman söylemezler. Çok kesindir, yasa... bir bilimdir, biliyorsunuz." Ve Mary bir önceki tak*rt*s*n* onlann bütün duygular*n* rahats*z etmesi için geride b*rak*p yeni bir k*k*rt*yla gülmeye ve yedi ya,*ndaki bir çocuk gibi koridorda hoplay*p z*plamaya ba,lad*. "Mrs. Forbes geri dönecek mi?" diye sordu Deborah midesinde bir bulant* duyarak. Lee'nin bütün öfkesini ondan ç*kard*(*n* anlam*,t*; çünkü Miss Coral tecrit bölümündeydi ve yan*na kimse yakla,t*r*lm*yordu,



oysa Deborah tam kar,*s*nda duruyordu. Deborah kendisini kimsenin arkada,* olarak görmüyordu, ama Lee böyle dü,ünmüyordu demek ki. Deborah yava,ça Lee'ye döndü; tavr*nda abart*l* bir onurluluk vard*, çünkü onur onun için yeni, yabanc*, dolay*s*yla üzerinde i(reti duran bir ,eydi. "Pekâlâ, Lee, Carla da," dedi. (Hâlâ ona ola(anüstü derecede tehlikeli



gelen



"arkada,"



sözcü(ünü



kullanmaya



korkuyordu.) Lee hem,ire odas*na gidip kap*y* çald*. Kap* aç*ld*(*nda, bir sigara istedi ve sigaras* yak*l*rken homurdand*: "Bu delilerin aras*nda ne i,im var benim?" Deborah yatakhaneye girip yata(*na uzand*. Olay* dü,ündükçe, Miss Coral'*n Mrs. Forbes'a sald*rmas*n*n nedenini daha çok merak ediyordu. O ak,am, s*raya girip yat*,t*r*c* ilac*n* ald*ktan sonra, kimseye belli etmeden hem,ire odas*n*n kap*s*n*n ilerisindeki kö,eye gitti ve ba,*n* duvardaki su borular*na dayay*p hiç k*p*rdamadan öylece durdu. S*cak boru izole edilmi,ti, ama so(uk ve rahats*z edici olsa da, hastalar zaman zaman bu boruyu bir dinleme arac* olarak kullan*yorlard*. )nsan bu boruya kula(*n* iyice dayay*p solu(unu tutarsa, kap* kapal* olsa bile



hem,ire



odas*nda



konu,ulanlar*



duyabiliyordu.



Deborah sesleri musluklar*n iletti(ini tahmin ediyordu, çünkü içerdeki çelik lavabonun yak*n*ndaki konu,malar daha



iyi



dikkatini



duyuluyordu.



Orada



durmas*



kimsenin



çekmemi,ti;



bütün



ko(u,un



*,*klar*



söndürülmü,tü ve d*,ar*daki hastabak*c*lar da yatmak istemeyen



kimi



hastalar*



yat*rmaya



u(ra,*yordu.



Hem,ire odas*nda raporlar yaz*l*yordu. "Orda," diyordu bir ses. Miss Cleary'nin sesine benziyordu. "Yo, ,urda - cezvenin yan*nda." )stendi(i an, ,u anda ya da ne zaman olursa olsun, kahve içebilme fikri, Deborah'*n a(z*n* suland*rd*. Bu iste(ini akl*ndan ç*karmak için ba,*n* boruya iyice bast*rd*. )çerdekiler izin günlerini bölü,üyorlard*. Hol h*zla



bo,al*yordu;



içerdekiler



hemen



konuya



girmezlerse ordan ayr*lmas* gerekecekti. "Tanr*m, çok yorulmu,um." (Hanson olmal*yd* bu.) "Yorulan



bir



tek



sen



de(ilsin."



(Bernardi.)



"Bilmiyorum ama, hepsi gitgide kötülüyor gibi geliyor bana." "Yani daha çok deliriyorlar." "Ç*k-ç*k-ç*k. Sözlerine dikkat et!" Güldüler.



"Yo, valla -,u lanet olas* ko(u,ta kavga ç*kmad*(*, iki ki,inin ilaha tecrite konmad*(*, yar*s*n*n tuluma girmedi(i tek gün bile geçmiyor. +imdi de, sanki Güneyli bir dilbermi, gibi herkesin Miss Coral dedi(i ,u ihtiyar Coral Allan- onun hakk*nda söylenenleri duymu,tum, ama bu ö(leden sonraya kadar kendi gözlerimle görmemi,tim hiç." "Aman Allah! Öyle bir ya,l* kad*n*n bir yata(* kald*r*p f*rlatabilece(i akl*n*za gelir miydi hiç? Mesafe de az buz de(ildi ha!" Deborah onlar*n Mrs. Forbes'tan söz etmelerini istiyordu



ve



istedi(i



konuda



konu,maya



ba,lad*klar*nda, so(uk boruya yaslanm*, yüzünde bir gülümseme belirdi. "Lou Ann'i gördün mü?" (Mrs. Forbes'in ilk ad*yd* Lou Ann.) "Hudson'la Carella onu görmeye gittiler. Sophie yar*n gidecek, izin al*rsam ben de gidece(im." Deborah nöbetlerinin



sab*rs*zl*kla bitimine



di,lerini



g*c*rdatt*.



haz*rlanmaya



Gece



ba,lam*,lard*.



+imdi bir ipucu verilmezse... "Hey, dün gece Blau'nun halini gördün mü?"



"Hay*r -o olay* kaç*rd*m. Whitman'la beraber arka taraftayd*m." "Ah-(kahkaha) hay Allah!" Deborah, Blau'yla ilgili bir ,ey duymak istemiyordu. O, Coral- Forbes olay* yüzünden duydu(u üzüntüyü hafifletecek ne gibi ayr*nt*lar olabilece(ini ö(renmek için



gelmi,ti



oraya;



onu



hep



yan*ltan,



hep



duyumsamazl*k ve ç*ld*rmayla sonuçlanan bütün bilgilerine gö(üs germesini sa(layabilecek bir neden aray*,* içindeydi. "Yarabbi! Banyodaki o ba(*r*p ça(*rmalar, o abuk sabuk laflar. Duvar* deli saçmas* yaz*larla doldurmu,, d*,ar* ç*karken de bir kaplan gibi dö(ü,tü. Onu tuluma ba(larken, o z*rva dille sövüp say*yordu -ne dedi(i hiç anla,*lm*yordu, ama yüzündeki o nefret. B*rrrrr." "Bugün a(z*n* bile açmad*." "Eh, kayda geçir bunu." Deborah so(uk boruya sürüne sürüne, yere çöktü kald*. Elleriyle yüzünü kapad*. Utançtan ate, gibi yan*yordu yüzü. Bilgi kayna(*ndan ayr*l*p yans*z bir zemine ula,abilmek için, yerde sürünerek borudan biraz uzakla,t*. Daha önce de ç*kard*(* o inan*lmaz



seslerle a(lamaya, m*r*ldanarak bütün dünyalara ve çarp*,maya, o tek de(i,me-' yen ,eyi, "Sen onlardan de(ilsin," tümcesini söylemeye ba,lad*. M tenson adl* ö(renci hem,ire gelip ba,*na dikildi(inde, hâlâ yüzün" saklay*p içini çeke çeke a(l*yordu. "Haydi gelin, Miss Blau," dedi Martenson, "yata(a gidelim." "Peki," Deborah kalkt* ve ellerinin gerisindeki karanl*kta



saklan



may*



sendeleye



yatakhaneye



sürdürerek, ve



yata(*na



sendeleye gitti;



Hâlâ



h*çk*nyordu. "Bu müstehcen sesler de nedir böyle?" dedi Fiorentini'nin Mary's" ku, c*v*lt*s*n* and*ran bir sesle. "Yeni bir e,cinsel sap*kl*k türü. Eminim... Ah, siz ak*l hastalan, hepiniz çok yarat*c* oluyorsunuz -i çünkü her ,eyi enine boyuna dü,ünecek zaman*n*z var." Ve mmlda- n*p gülmeye ba,lad*. Taht*



B*rakan'*n



Kar*s*,



Mary'nin



gülü,üyle



Deborah'*n bo(uk hiç-/ k*nklar*ndan rahats*z olmu,, onlan protesto etmeye ba,lam*,t*. "Hiç sayg*n*z yok mu sizin, pasakl* orospular! )ngiltere'nin Taht* B*rakan, Kral* Edward'm gizli ilk Kans*'y*m ben!"



"Eh, Selam Columbia!" dedi pek konu,mayan, ama uykuyu çok seven biri olan Jenny. "Selam, )yilik Timsali Meryem Ana..." diye seslendi Dowben'm Mary'si. Bu Mary, bitip tükenmez dualanyla herkesin içindeki Tann- tan*maz yan* uyand*nrd* hep. "Of, Allah*m! +u kalta(a a(z*n* açt*rd*n*z gene!" Gürültü art*yordu; Deborah'*n kula(*na, içinde etkinliklerini hâlâ duyuran çirkin seslere kat*lm*, bir kontrpuan ezgisi gibi geliyordu bu gürültü. Hastabak*c* gelip hepsini susturdu ve her bireyin, s*n*rlar*na hiçbir göz ula,amam*, gibi görünen kendi gizemli dünyas*na kapanmas*yla, ortal*(a bir sessizlik çöktü. Deborah yata(*na uzand* ve gene o bilmeceyi dü,ünmeye ba,lad*. Hastalar*n tümü uçu,an toz zerecikleri gibi de(i,ken ve tutars*zd*, ancak gene de hiçbirinin yapmad*(* birtak*m ,eyler vard*. Deborah hiçbir zaman Miss Coral'a yata(* neden f*rlatt*(*n* ya da nas*l olup da o yatakla Mrs. Forbes'*n kolunu incitebildi(ini soramayaca(*n* çok iyi biliyordu. D ko(u,unda dövü,mek, çalmak, sövmek, kutsal ,eylere dil uzatmak ve cinsel sapk*i*hklara girmek ay*p say*lm*yordu.



Yerlere



tükürmek,



i,emek,



d*,k*



bo,altmak ya da kendini tutamay*p herkesin içinde



mastürbasyon yapmak, deh,etten çok gelip geçici bir rahats*zl*k yarat*yordu. Gelgelelim, bunlann nas*l ya da neden yap*ld*jj*n* sormak ba(*,lanmaz bir suçtu ve bir hastan*n herhangi bir davran*,*na kar,* ç*kmak, en iyimser yorumla bir kabal*k, en kötümser yorumla da bir hakka tecavüz belirtisi -ya,am* koruyan en de(erli barikatlar* y*kma giri,imi- say*l*yordu. Lee Miller, kendini yak*p bülün ko(u,a yasaklar getirilmesine neden oldu(u için Deborah'a sövüp saym*,t*, ama ne kendini neden yakt*(*n* sormu,, ne de bu i,ten vazgeçmesini istedi(ini söylemi,ti. Alay ve öfke vard*, ama müdahale yoktu; kimse kimseye kar*,m*yordu. Yata(* f*rlatma i,i hiçbir za- *nan Miss Coral'*n yüzüne vurulamayacakt* ve arkada,lar*, pek iyi dost olmasalar bile, Mrs. Forbes'*n ad*n* onu yaralayan ki,inin bulundu(u yerlerde a(*zlar*na almamaya özen göstereceklerdi. Peki ama Deborah



sorusunun



yan*t*n* nereden



bulabilecekti? Deborah günler boyu süren merak*n* d*,*ndan kimseye



belli



etmedi;



)ngilizce-Yrece-anla,*lmaz



konu,urken m*r*lt*lar



hep



o



kar*,*m*n*



kullan*yor, yaln*zca bir soruyu yan*tlamak ya da bir



gereksinmesini



belirtmek



için



konu,uyordu.



Sözlerindeki anla,*lmazl*k herkes kadar kendisini de ,a,*rt*yordu. Bir hastabak*c* o gün onun banyo günü olup olmad*(*n* sordu(unda, salt )ngilizce yan*t vermeye çabalad*, ama a(z*ndan, "Hiçbir zaman yeterince derine inemiyor," tümcesi ç*kt*. Banyoda da: "Blau- içerde misin?" "),te cutucu burada." (Saklanmak kavram*n*n ikinci derecesi.) Sözlerinin



çevirisini



yapmaya



çabalarken,



kendisiyle öbür insanlar aras*ndaki *,*k y*l* uzakl*(*n* a,man*n neredeyse olanaks*z oldu(unu görüyor, bu dil karma,as* onu yaln*zca gitgide daha çok yabanc*la,t*r*yordu.



Bir



sonra



söyleyece(i



,eyin



hiç



çevrilemeyecek bir ,ey olmas*ndan korkuyor, a(z*ndan ç*kan



her



çarp*k



sözcük,



korkusunu



daha'da



artt*r*yordu. Yaln*zca Furi'yle konu,urken anlat*m* biraz aç*kl*k kazan*yordu. "Hastal*(*m*z*n ilerledi(ini söylediler; hepimizin kötüledi(ini. Benim gitgide kötüledi(imi söylediler." "Peki, sen kötüledi(in kan*s*nda m*s*n?" dedi Furi bir sigara daha yakarken. "Oyun oynamay* b*rak*n."



"Oyun oynamam ben. )yice dü,ünüp dürüstçe yan*t vermeni istiyorum." "Art*k dü,ünmek istemiyorum!" dedi Deborah, ans*z*n kap*ld*(* öfke yeli içinde sesini yükselterek. "Yorgunum, korkuyorum ve art*k hiçbir ,ey umurumda de(il. Karanl*kta çal*,, so(ukta çal*,, hem dc ne için!" "Seni bu lanet olas* yerden ç*karabilmek için, ne için olacak!" Furi'nin sesi de Deborah'*nki kadar yüksekti. "Size art*k hiçbir ,ey anlatmayaca(*m. Ne kadar pisli(i aç*(a ç*- karsam, daha o kadar* geride kal*yor. Art*k beni terkedip arkada,lar*n*zla gidebilir, ya da bir ba,ka tez daha yaz*p ününüze ün katabilirsiniz. Ben kendimi



terkedemeyece(ime



göre,



sava,*



terkediyorum ve hiç tasalanmay*n - iyi ve uslu olaca(*m, duvarlara da hiçbir ,ey yazmayaca(*m." Sigaradan ç*kan yo(un duman doktorun yüzünü yalayarak yükseldi. "Pekâlâ," dedi Furi, neredeyse sevimli bir tav*rla. "Demek vazgeçiyorsun, zavall* küçük k*z,



demek



ya,am*n*n



geri



kalan



k*sm*n*



bir



t*marhanede geçireceksin. Bütün günlerini kalabal*k, huzursuz



bir



ko(u,ta



geçireceksin...



'Zavall*c*k,'



diyecek dünya, 'Çok ho, bir insan olabilirdi... bu kadar



yetenekliyken ne büyük bir kay*p!' " Hareketli yüzünde, dudaklar "ç*k-ç*k" diyecek biçimde büzüldü. "Hem de gerçekte oldu(umdan daha yetenekli! Çünkü buraday*m ve yeteneklerimi hiçbir zaman s*nayamayaca(*m!"



Deborah



ba(*rm*,t*,



çünkü



kemiksi-gerçek, Cehennem'de bile yank*lanan apaç*k bir ileti vermi,ti. "Evet ya, Allah kahretsin, evet!" dedi Furi. "Eh, n'apal*m! " dedi Deborah güçlü, yüksek bir sesle. "Bu i,in kolay olaca(*n* hiç söyledim mi sana? Seni ben iyile,tire- mem, senin iste(in olmadan iyile,tirmek de istemem zaten. Sahip oldu(un bütün güç ve sabr* kullanarak sava,*m verirsen, birlikte bunu ba,annz." "Peki sava,*m verece(im diyelim, ne için sava,*m verece(im?" "Hiç de kolay ya da ho, bir ,ey için de(il. Bunu sana geçen y*l da, ondan önceki y*l da söylemi,tim. Kendi meydan okuyu,un, kendi hatalar*n ve bu hatalar yüzünden çekti(in ceza için, kendi sevgi ve delilik tan*m*n için -ya,amaya ba,laman* sa(layacak sa(lam, güçlü bir ki,ilik için olacak bu sava,*m." "Hiç de abartma merakl*s* de(ilmi,siniz yani!"



"Bak güzel k*z*m," dedi Furi sigaras*n* küllü(e vurup külünü silkeleyerek, "Ben senin doktorunum ve y*llar boyu yalana nas*l bir alerjin oldu(unu biliyorum, onun için sana yalan söylememeye çal* ,*yorum." O bildik yanm-gülümsemesiyle Deborah'a bakt*. "Ayr*ca, korku ve suçluluk ta,*mayan ve güzel, sa(lam bir )ngilizce'yle ifade edilen öfke biçimini de severim." Bir süre konu,mad*lar, sonra Furi, "Bence art*k biraz önceki soruyu yan*tlaman*n zaman* geldi; bu yan*t* vermeye art*k haz*rs*n san*r*m. Gitgide kötülüyor musun? Korkma- yan*t*n ne olursa olsun, kimse bunun için asmayacak seni." Deborah kendini, bir güvercini korkutucu bir ülkeyi ke,fe gönderen Nuh gibi gördü bir an. Bir süre sonra güvercin bitkin bir halde ba(*rarak döndü. Gagas*nda hiç ye,il dal yoktu, ama en az*ndan geri dönmü,tü. "Kötülemiyorum," dedi. "Hiç de kötülemiyorum." "Kötülemiyor,"



dedi



Dr.



Fried,



D



ko(u,u



görevlileriyle yap*lan toplant*da. "Hiç de kötülemiyor." Ko(u, görevlileri sayg* ve dikkatle onu dinliyordu, ama anlams*z sözcük sa(ana(*n*n ve denetimsiz, bo, bir ,iddetin, hastan*n durumunun kötüle,ti(ini gösteren



büyük bir de(i,im olmamas*n* ak*llar* alm*yordu. Önceleri, Deborah Blau hastal*kl* ve sessiz ya da hastal*kl* ve espriliydi; donuk bir yüzü ve alayc*, tepeden bakan bir tavr* vard*; ciddi bir ak*l hastal*(*na ili,kin somut belirtilerdi bunlar. Oysa ,imdi, bildik D hastas* tipine tamamen uymu,tu art*k. "Deli"ydi Deborah; birço(unun dü,ündü(ü ve kulland*(*, ancak doktorlar*n yan*nda ya da kendilerini duyacak birileri oldu(unda kullanmad*(* bir sözcüktü bu. +u anda da, a(za al*nmasa bile, havada etkisini duyuruyordu sözcük. "+ey...



yakma



i,i



biraz



azald*..."



dedi



hastabak*c*lardan biri pek inançl* görünmeyen bir tav*rla. "Bu onun 'yeni ahlak anlay*,*' olabilir," diye yan*tlad* Dr. Fried o küçük gülümsemesiyle. "Hastal*(*na öteki hastalan bula,t*rmak istemedi(ini, onun için, ate, yakacak ,eyleri ba,ka yerlerden bulmas* gerekti(ini söyledi bana. Çalma eylemine birtak*m k*s*tlamalar koydu." "Onlann böyle... böyle kayg*lan oluyor mu? Yani... ahlak gibi?" Bunu soran, göreve yeni ba,lam*, biriydi. Yan*t*n ne olmas* gerekti(ini hepsi biliyordu; ne var ki,



bu yan*ta pek az* gerçekten inan*yordu. Yaln*zca doktorlar*n birkaç*, o da zaman zaman, gerçekten inan*yordu buna. "Tabii," dedi Dr. Fried. "Burada çal*,t*(*n*z sürece, bunun kan*tlann* s*k s*k göreceksiniz. 'Sa(l*kl*' insanlar* y*llar boyu korku ve ,a,k*nl*(a sürükleyen böyle ahlak ve namus ilkelerinin pek çok örne(ini bulabilirsiniz burada -hastaya çok pahal*ya mal olan, bununla birlikte, kendimizden ho,nut olmam*z*n olu,turdu(u koltuk de(ne(ini tekmeleyip atmam*z gerekti(ini hat*rlatan küçük bir incelik, ani ve beklenmedik bir cömertlik gibi. Hat*rl*yorum,



Almanya'da



çal*,t*(*m



hastaneden



ayr*l*rken, hastalardan biri kendimi korumam için bir b*çak vermi,ti bana. B*ça(*, bir metal parças*n* aylarca gizli



gizli



bileyerek



yapm*,.



Hastal*(*n*n



dayanamayaca(* kadar ac* verece(i gün, kendini kurtarmak için yapm*, bu b*ça(*." "Peki, b*ça(* ald*n*z m*?" diye sordu birisi. "Tabii, çünkü onun verme yetisi, bir sa(l*k ve güç belirtisiydi. Ama bu ülkeye gelece(im için," dedi hafif, tatl* bir gülümsemeyle, "b*ça(* orada kalmak zorunda olan birine verdim," dedi.



"Ne dersin, çok iyi bir konu,mac*, de(il mi?" dedi Doktor Royson toplant* da(*l*rken. Toplant*ya Doktor Halle'nin konu(u olarak kat*lm*,t*; ayr*ca, hastalar*n baz*lar*yla da bir süre çal*,m*,t*. "Blau onun ilgilendi(i vakalardan biri," dedi Doktor Halle. "Aa, evet, unuttum. Tabii ya, sen tan*m*,t*n onu." "Evet, Fried'in yoklu(unda vakay* üstlenmi,tim," dedi Doktor Royson. "Nas*l gitmi,ti?" ")lkin, çal*,mam*z* zorla,t*ran ,eyin onun k*rg*nl*(* oldu(unu san*yordum -i,te biliyorsun, her zamanki terapistinin onu b*rakmas* filan- beni reddediyordu da diyebiliriz. Ama biliyor musun, mesele bu de(ildi. Bizler t*p uygulay*c*lar* oldu(umuz için ve t*p, sevmek ya da sevmemek gibi ,eylere yer vermeyen bir bilim oldu(u için, kar,*la,mak istemedi(imiz bir ,ey oldu aram*zda. Birbirimizle geçinemedik, i,te o kadar. Birbirimizden ho,lanmad*k.



Galiba



birbirimize



çok



fazla



benziyorduk..." "Tevekkeli de(il, bir araya geldi(inizde k*v*lc*mlar saç*yordunuz!" "Bu Blau vakas*nda gerçekten herhangi bir geli,me var



m*



sence?



O



oldu(u



kan*s*ndaym*,



gibi



görünüyor." Royson hafifçe dönüp eliyle Dr. Fried'i i,aret etti. "Ama..." "Ben hiçbir geli,me görmüyorum, ama bunu ancak o bilebilir." "Çok iyi bir doktor o -onun zekâs*n*n bende olmas*n* isterdim," dedi Royson. "Çok zekidir," dedi Halle ve yeniden, konferans salonunda hâlâ sorulara yan*t yeti,tiren tombul, ufak tefek



kad*na



bakt*,



"ama



onu



biraz



tan*maya



ba,lay*nca, küçük Clara Fried'de zekân*n yaln*zca i,in ba,lang*c* oldu(unu anlayacaks*n." 22. Deborah, yanarda(*n üzerindeki *s*-ya(d*r*c* havan*n çarp*tt*(* görüntülerin, patlamalarda püsküren külrengi bir



lav-ak*m*



aras*ndan,



biçimindeki



yaln*zl*(*n



ko(u, görevlilerinde



ona



ve



hüznün



yönelik



bir



sevecenli(in olu,maya ba,lad*(*n* seziyordu -görev gere(i gösterilen sevecenli(i a,an bir ,eydi bu. Quentin Dobshansky ad*nda, McPherson gibi )yiler'den biri olan yeni bir hastabak*c*, ya,l* ve yorgun Tichert'*n yerini alm*,t*; Mrs. Forbes geri dönüp "Sald*rgan Erkekler" ko(u,unda çal*,maya ba,lam*, ve bir ba,ka güz daha bir ba,ka k*,a teslim olmu,tu.



K*, zorlu bir mevsimdi. Eski ve ar*zal* kalorifer h*r*lday*p



g*c*rd*yor,



yanarken



herkesi



s*caktan



uyu,turuyor, sönükken de so(uktan donduruyordu. "Buras*n* ne gibi yöntemlerle *s*t*yorlar?" diye sordu Lee,



ebedi



konulara



ili,kin



ebedi



sorulan



yans*larcas*na. So(uktan büzülerek oturmu,, ellerini kahve fincan*nda *s*tmaya çal*,*yordu. "Bu Lucy'nin Taht* B*rakan )lk Kocas* VlII.'nin kurdu(u bir sistem," dedi Helene. "Is*tma i,ine, doktorlar*m*za anlatt*(*m*z dü,lerdeki karakterler bak*yor." "Gene de bizden nefret etmiyorlar," diye ne,eyle c*v*ldad* Mary, "en az*ndan benden nefret etmiyorlar. Beni çok küçümsüyorlar, ama nefret etmiyorlar-çünkü )ncil nefret etmemelerini söylüyor!" Deborah kalk*p *s*naca(* bir yer aramaya ba,lad*. Yanarda(*n infilak etmesinden bu yana üzüncü azalmasa bile, kar,*-ate, gereci bul mak için sürekli tetikte olma gereksinmesi azalm*,t*. Yanarda(*n korku-hiddeti hâlâ patlak verip güçlü püskürmesiyle onu duvarlara f*rlat*yor ya da kapal* bir kap* ya da bir duvara çarp*ncaya de(in holden a,a(*ya ko,turmas*na neden oluyordu. Her gün bir kez, kimile-



yin iki kez, tuluma giriyordu ve tuluma girip ba(land* m*, sava,*n di- ledi(ince patlak verip onu olanca ,iddetiyle yenmesine izin veriyordu. Gene de... gene de bütün hem,irelerle



hastabak*c*lar



davran*yor,



hatta



onunla



ona



daha



yumu,ak



,akala,*yor,



kendi



varl*klar*ndan küçük küçük arma(anlar veriyorlard*. "Bunun nedenini bilmiyor musun?" dedi Furi. "Hay*r. Ben patlay*p duruyorum ve onlar benimle zamanlar*n* harc*yorlar. S*k s*k patlaman*n yakla,t*(*n* hissetti(imde, beni tuluma sokmalar*n* söylüyorum ve hem



zaman hem de enerji harcad*klar* halde,



yap*yorlar bunu. Daha sonra da, sohbet bile ediyoruz." "Görüyorsun," dedi Furi sevecen bir tav*rla, "senin ,u yanarda(*n*n parçalanmas*yla birlikte ba,ka bir ,ey daha parçaland*: yüzündeki ta, görünümü. +imdi yüzüne bak*nca, tepki gösterdi(in ve ya,ad*(*n anla,*labiliyor." Deborah



kökleri



y*llar



öncesine



uzanan



ve



böylesine a(*r bir bedel ödeyerek kendini korumaya çal*,t*(* o özel korkuya kap*l*p buz kesildi. "Nacoi... nacoi..." "Nedir o?" diye sordu Furi.



"Bu yüzün gösterdikleri... hep... ayk*r*yd*. Öfkeli olmad*(*m



halde,



'Niye



öfkelisin?';



tepeden



bakmad*(*m halde, 'Niye öyle tepeden bak*yorsun?' Sansür'ün, kesin kurallar*n ve Yr yasalar*n*n ortaya ç*kmas*n*n bir nedeni de buydu." "Bunlardan kurtuldun art*k," dedi Furi. "Yüzün sana dü,manl*k etmiyor art*k; yaln*zca, duydu(u ,eylere tepki gösteren bir ki,iyi yans*t*yor. Yüzünde öfke ve korku da görülüyor, çünkü bunlar* duyuyorsun. Ama korkma; art*k öfke ve korku konusunda yalan söylemeye hiç gerek yok ve en güzeli, yüzünde zevk duyabildi(ini, e(lenebildi(im gösteren ifadeler de görülüyor; umut da görülüyor. Ve bu ifadeler senin deyiminle ayk*r* de(il, uyumlu ifadeler ve bunlar senin kendi bilinçli istek ve seçimlerine gitgide daha ba(*ml* hale gelecekler." Ne var ki, Deborah hâlâ korkuyordu. Yeryüzünün anlat*m biçim leri, hiçbir zaman çözemedi(i bir gizdi onun için. Anlamlar*n* hâlâ ke,fedemedi(i an*larda, hiçbir zaman aç*klayamad*(* biçimlerde ortaya ç*kan dü,manlarla dolu uzun y*llar vard*. Bu olgunun kayna(*, onun görünü,üydü



bir



bak*ma



-görünü,ü



olmal*yd*-



tak*nd*(*, ama kendisinin olmayan bir ifade, dostlar*, eziyet eden dü,manlara dönü,türme gücüne sahip, ama gene de onun olmayan bir ses, bir davran*, biçimiydi. Art*k yanarda( ta,ç*l yüzünü eritti(ine göre, yeni ba,tan ayn* sürece girebilirdi: hiçbir çözüm yolunu bilmedi(i yasalara dayanan nacoi-ya,am*na ve hiçbir hak iddia edemeyece(i gerçekliklere. So(uk bir ak,amüzeriydi ve hava kararmaya ba,lam*,t*. Deborah doktorun bürosundan dönerken, hem



kendine



hem



de



yan*ndaki



hastabak*c*ya



gülüyordu; hastabak*c* so(uktan (gerçek so(uktan) titriyor, o da hastabak*c*n*n yak*n*nda olmas*na kar,*n, tek ba,*na ayr* bir so(u(u (içsel korku) duyumsay*p ü,üyordu (Yr-ü,ümesiyle). "So(uk



insan*n



iliklerine



kadar



i,liyor!"



dedi



hastabak*c*. Birinin onunla böyle konu,mas* çok ho, bir ,eydi, onun için Deborah bu e,itlik duyumuna do(ruyu söyleyerek kar,*l*k verdi. "Sizin yaln*zca bir çe,it so(u(unuz var; paltolarla halledilebilecek bir so(uk." Hastabak*c* burnunu çekti. "Sen öyle san," dedi ve Deborah çok önceleri, binlerce kez yinelenen dü,ü,ler ve cezalar aras*nda, McPherson'*n, "Ac* çekmenin



tekelinizde



mi



oldu(unu



san*yorsunuz?"



deyi,ini



hat*rlad*. "Özür dilerim," dedi Deborah, "niyetim hakaret etmek de(ildi." Ne



var



ki,



hastabak*c* k*r*lm*,, öfkelenmi,ti;



Deborah'a bir yandan dü,ük bir ücretle, mesaisi uzun bir i,te çal*,*p bir yandan da çocuk yeti,tirmenin ne denli zor oldu(unu anlatmaya ba,lad*. Deborah kad*n*n kafas*n*n içindekileri seziyor, yapt*(* i,in çirkin oldu(unu da söyledi(ini duyar gibi oluyordu; yeti,kin gövdelerin pisli(ini temizlemek, yeti,kin ci(erlerinin ve becerilerinin yaratt*(* çocuksu gürültülerin ortas*nda oturmak. Kad*n, o anda "i,"i simgeleyen Deborah'a k*zg*nd*, ama Deborah onun kendisine güvenip içini açt*(*n* da seziyordu. Kad*n*n ho,nutsuzlu(u ona yönelik de(ildi ve içtendi, dolay*s*yla katlan*lmas* güç bir ,ey de(ildi. Kilidi ve anahtar* da birer simge niteli(i ta,*yan kap*ya vard*klar*nda, ili,kileri tümden sona erdi; hastabak*c* bu ili,kiyi sanki hiç kurulmam*, gibi silip atm*,t* ve gö zetimini üstlendi(i ki,iden uzakla,*rken, yüzünde hiçbir duygu belirtisi yoktu.



Deborah bir süre ko(u,ta aylak aylak gezindi. Vardiya de(i,imi yap*l*rken, k*sa bir süre yaln*z kalmak amac*yla banyoya girmek için izin istedi. Banyonun içindeki kalorifer sönüktü, ama Deborah al*,kanl*kla eski radyatöre do(ru gidip üzerine oturdu. Radyatörün yuka- r*s*ndaki bir pencere, hastane bahçesindeki çimlik alana bak*yordu; bu alanda a(açlar ve duvar* gözlerden gizleyen, bodur a(açlardan yap*lm*, kal*n bir çit vard* - Deborah buna Korunak ad*n* vermi,ti. Batmaya haz*rlanan güne,, çitin ötesinden so(uk bir y*ld*z gibi c*l*z *,*lt*lar gönderiyor, a(açlar yitmek üzere olan bu *,*lt* içinde ç*plak ve külrengine bürünmü, görünüyordu. Her ,ey sessizdi. Yr derin bir sessizlik içindeydi



ve



Koro



da



bir



kez



için



sessizli(e



gömülmü,tü. Bütün dünyalardaki bütün sesler susmu, gibiydi. Yava, yava,, a,ama a,ama, Deborah dünyadaki renkleri görmeye ba,lad*. A(açlar*n, patikan*n, çitin üzerinde k*,* yans*tan gökyüzünün biçim ve renklerini gördü. Güne, batt* ve çe,itli tonlardaki renkler alacakaranl*(*n içinde titre,meye, Korunak'a gitgide daha çok boyut kazand*rmaya ba,lad*. Ve a(*r a(*r yakla,an, bir ba,lang*ç noktas*ndan kaynaklan*p



geli,en bir dü,ünceyle, ölmeyecekmi, gibi geldi Deborah'a. Ard*ndan da, sürekli, giderek artan bir saydaml*kla, ölmenin ötesinde, canl*, ya,ayan bir varl*k olaca(* dü,üncesi de do(du zihninde. Bu dü,ünceye merak, korku, sayg* duygular*yla, büyük bir co,ku ve deh,et de kat*,m*,t*. "Ne zaman ba,layacak bu?" dedi Deborah ad*m ad*m yakla,makta olan geceye. Sonra birden, bu sürecin çoktan ba,lam*, oldu(u duygusuna kap*ld*. Deborah banyodan ç*k*p ko(u,a döndü(ünde, karanl*k iyice bast*rm*,, gece olmu,tu. Üçüncü boyut, ba,ka bir deyi,le anlam, duvarlarla kap*lar*n yal*n çizgilerinde düzlemlerinde



ve



insan



varl*(*n*



yüzleriyle



gövdelerinin



sürdürmeye



çabal*yordu.



Deborah, gerçekli(e ili,kin duyulan ve düzlemleri gözlemenin -görmeyi, duymay*, alg*lamay* sürdürüp anlam*n ve *,*(*n tad*n* ç*karman*n- çekicili(ini çok güçlü bir biçimde duyumsuyordu, ama aldatmacalar konusunda deneyimli oldu(u için çok sak*ngand*. Bu yeni olguyu Furi'nin za- man-avc*s*n*n oklanna teslim edecekti. Deborah ak,am yeme(ini yerken, yaln*zca tahta bir ka,*kla par-



inaklar*n* kullanabildi(i için yeme(ini döke saça yemek zorunda kal*,*na üzülebildi(ini ke,fetti. Yediklerinin tad*n* alabilmi,ti. Di,lerinin aras*ndaki yiyeceklerin somutlu(unu duyumsayabilmi,, daha sonra da yemek yedi(ini hat*rlayabilmi,ti. "Bu ,ey neyse..." diye m*r*ldand*, "bakal*m alt*ndan ne ç*kacak?" Bütün gece, yabanc* ve çorak bir ülkenin ücra bir kö,esindeki ileri karakol nöbetçilerini and*ran hastabak*c*lar*n söyle,melerini dinledi. Onlann bu ,eyin ne oldu(unu bilmeleri olanaks*zd*, ama Deborah korkmaya



ba,lam*,t*,



çünkü



bu



,eyin



neye



dönü,ece(ini bilmiyordu. Belki de Oyun'un bir ba,ka bölümü,



dünyan*n



sürekli



yineledi(i



gülü,lerinin



sonuncusuydu bu. Yat*,t*rc* ilac*n* yuttuktan sonra, yata(*na do(ru yürüdü ve Yr'ye, Ac* çekin, tanr*lar, dedi. Ac* çek, Ku,-k*z, bekliyoruzBir sorun var: )ki yerli, bir çizgi-roman*n içindedir, ama



onlar



bunu



bilmemekte,



kendilerini



canl*



sanmaktad*rlar. Bir adan*n üzerinde bir kamp ate,i yakmaktad*rlar; ada asl*nda bir nehirde durmakta olan bir suayg*r*n*n s*rt*d*r. Yerliler ak,am yemeklerini pi,irmeye



ba,larlar.



Ate,in



s*cakl*(*



suayg*r*n*n



derisine ula,*nca, suayg*r* kalk*p oradan uzakla,*r ve ,a,k*n yüzlü yerlileri de s*rt*nda ta,*r. Sonra bu çizgi-roman*n okuyucusu, içinde yerliler, ,a,k*nl*k, tropikal orman, nehir, suayg*r* ve ate, olan sayfay* çevirir. Soru ,u: Yerlilerin yüzü ne gösterebilir ,imdi ? Ne yapabilir bu adamlar ,imdi ? Bunu ö(renmek için beklemek gerekecek, dedi Anterrabae. Kim bilir, bu olay yar*n yok olabilir. Bu konuda bir ,ey yapman gerekmeyebilir, dedi Lactamaeon. Hatta dü,ünmen bile gerekmeyebilir. Belki de yaln*zca bir belirtiydi, dedi Deborah. Ertesi



sabah



uyan*k



bir



durumda



yata(*nda



yatarken, gözlerini açmas*n*n ak*ll*ca bir ,ey olup olmayaca(*n* dü,ünüyordu Deborah. Holde birisi ç*(l*k ç*(l*(a ba(*r*yordu; yak*n*nda duran bir ö(rencinin -önlük h*,*rt*s* vard* ve seziyordu- Dowben'in Mary'sini uyand*rmaya çal*,t*(*n* duydu. Kapal* göz kapaklar*n*n aras*ndan s*zan gün *,*(* k*pk*rm*z*yd*. Pencere kenar*nda yatan ,ansl* hastalar güne,ten en çok yararlanan ki,ilerdi; ama gün *,*(* her sabah en az*ndan bir süre için hepsine ula,*yordu ve bu sabah Deborah'a kendinde



olu,an bir de(i,imi ara,t*rma iste(ini duyurmu,tu gün *,*(*. "Bana bir ,eyler oldu," diye f*s*ldad* Deborah kendi kendine, "... dün oldu. Neydi peki? Neydi?" "Hadi bakal*m, Miss Blau, kalk*p canlan*n," dedi ö(renci. "Kahvalt*da ne var?" diye sordu Deborah; gerçek sorular*n*n hiçbirini aç*(a vurmak istemiyordu. "Tipik yöresel yemekler," diye c*v*ldad* Fiorentini'nin Mary'si. "Hangi yöre oldu(unu asla söylemezler, ama benim bu konuda baz* fikirlerim var! " "Bu dünyan*n d*,*nda olan insanlar için ne çe,it yöresel yemekleri olacak ki?" diye sordu birisi. Sonra, Deborah'*n akl*na geceleyin olan ,ey, renk, biçim, bunlara kat*,an anlam ve ya,am duyusuyla ilgili olan o ,ey geldi. O ,ey hâlâ orada, göz kapaklar*n*n ötesinde duruyor muydu acaba? Deborah gözlerini birden ve iyice açt*. Evet, dünya hâlâ oradayd*. Battaniyesine sar*narak kalkt*, d*,ar* ç*k*p hole, oradan da hem,ire odas*na gitti. "Affedersiniz, bugün doktorumla görü,mem var m* benim?" Deborah binlerce kez bu kap*n*n önünde



dilencilik etmi,ti, ama bu kez, kimse farkl*ym*, gibi davranm*yorsa da, durum farkl*yd* sanki. "Bir dakika, bakay*m, evet, bugün ko(u, d*,*na ç*kacaklar liste- sindesin. Saat ikide." "Tek ba,*ma gidebilir miyim?" Ku,ku, bir ameliyat maskesi gibi hem,irenin yüzünü kaplad*. "Ko(u, yöneticisinden yaz*l* bir emir almam gerekecek. Bunu biliyorsun art*k." "Yönetici gelince onunla görü,ebilir miyim?" "Yönetici bugün ko(u,a gelmeyecek." "Ad*m* kaydeder misiniz, lütfen?" "Peki." Ve hem,ire arkas*na döndü. Bu "Peki" daha çok bir "belki" anlam*nda söylenmi,ti, ama Deborah, izni koparana de(in dünyan*n yitmesi olas*l*(* olsa bile, fazla *srarc* görünmenin yerinde bir davran*, olmad*(*n* biliyordu art*k. Terapi seans*nda, Deborah de(i,imi anlat*rsa sona erebilece(in- den korkuyor, çekiniyordu; ama bir süre bocalad*ktan sonra, Furi'ye görme olay*n*, daha da önemlisi anlam* ve anlamla birlikte ortaya ç*kan ,eyi anlatt*: vava, yava, beliren umudu. "Yr'de her zaman olan ,eylere benzemiyordu," dedi Deborah.



"Akl*ma



siz



geldiniz,



çünkü



zihnimde



aç*kça,



ya,ayaca(*m, canl* bir varl*k olaca(*m dü,üncesi belirdi." Furi her zamanki inceleyici bak*,*yla Deborah'a bakt*. "Bunun do(ru bir tahmin oldu(una inan*yor musun?" "Bu konuda hiçbir ,ey söylemek istemiyorum, çünkü yan*l*rsam çok kötü ,eyler olabilir." "Hay*r,



olmayacak.



Bizim



için



hiçbir



,ey



de(i,meyecek." "+ey... bence..: bence do(ru olabilir." "Bunu kan*tlayal*m o zaman," dedi Furi. "Haydi, i, ba,*na." Görü,me sürelerini, eski gizlerin izini sürüp bu gizlerin, yeni olu,an ya,am açl*(*n*n gerçek k*l*nmas* için gerekli olan yönlerini inceleyerek geçirdiler. Deborah, dü,man Japon kimli(ine, kamptakilerin nefretine bir tepki olarak girdi(ini, bu dü,man*n yabanc*l*(*n*n ve ,iddetinin bir öfke simgesi oldu(unu anlam*,t*. Ayn* içgörü, ,ehitlik konusuna da *,*k tutmu,tu - ,ehit olmak, her Yahudi'nin hem gurur hem de deh,et kayna(* olan )sa'yla ilgili bir ,eydi.



"Öfke ve ,ehitlik," dedi Deborah, "Japon askeri olmak bunlar* simgeliyordu ve ben de doktorlara istedikleri 'iyi asker'i sunmu,tum. Öfke ve ,ehitlik... Bu, ba,ka bir ,eyin de... bildi(im bir ,eyin de tan*- m*ym*, gibi geliyor..." "Ba,ka neyin?" diye sordu Furi. "Bu dü,ünce onca y*l kendini korumak için bir sürü duvar örmü,tür mutlaka." "+eyin tan*m*... aaa tabii... tabii ya, büyükbaban*n!" diye ba(*rd* Deborah; böylesine tan*nmaz bir maske yak*,t*rd*(* zalim Letonya- l*'y* sonunda gün *,*(*na ç*karm*,t*. Bu tan*m, onun tan*m*yd* ve boyuna, kilosuna, a(z*ndaki di, say*s*na ili,kin herhangi bir tan*mdan daha uygun bir tan*m biçimiydi. "Bu gizli asker kimli(im, bir mutu'ydu - Yr dilinde, onunla olan akrabal*(*mla ilgili bir tür gizlilik imgesi." "Sonunda bunu anlaman... çok ac* veriyor mu?" "Büyük birac*," dedi Deborah. "Belirtilerin, hastal*(*n, gizlerin var olmas* için pek çok neden var. Bunlar*n çe,itli bölümleri, yönleri, birbirini besliyor, iç içe geçip birbirlerini güçlendiriyor. Böyle olmasayd*, filan ilaçtan yüklü bir doz verir ya da k*sa bir hipnoz yapar, sonra da 'Haydi, delilik, çek git!'



derdik ve i, çok kolay olurdu. Ama bu belirtiler birçok gereksinmenin ürünü ve pek çok amaca hizmet ediyorlar; bunlar* yok etmeye çal*,mak onun için bu kadar üzücü oluyor." "+imdi... gerçekli(e kavu,tu(uma göre... Yr'den vazgeçmem mi gerekiyor... hepsinden... hemen?" "Hiçbir zaman vazgeçmi, rolü yapma. Bence, gerçek dünyay* Yr'nin yerine geçirebildi(in zaman, Yr'den vazgeçme iste(ini duyacaks*n, ama bu konuda benden inanman



hiçbir için



vaat bekleme. kendi



Benim



tanr*lar*ma



tanr*lar*ndan



vazgeçmeni



istemiyorum senden. Haz*r oldu(un zaman, seçimini yapacaks*n."



Sonra,



çok



ciddi



bir



tav*rla,



"Pencerelerinden dünyan*n güzel *,*(*n* her görü,ünde sana i,kence etmelerine izin verme," dedi. Deborah, ko(u,a döndü(ünde, "yan*k-ekibi" onu beklemekteydi.



Bu



kez



Doktor



Venner gelmi,ti.



Deborah ona "Yitik Ufuklar" ad*n* takm*,t*, çünkü Venner, hiçbir zaman hiç kimseyi görmüyormu, gibiydi; sözde tedavi etti(i hastalar*n ötesine, sanki denize bak*yormu, gibi, uzaklara bak*yordu hep. Bu ad ona çok yak*,m*,t*. +imdi de sinirli, sab*rs*z bir hali vard*; çünkü Deborah'* haz*r ve yola gelmi,, uslu uslu onun



görevini yerine getirmesini bekler durumda bulmam*,t*; yan*klar aylard*r iyile,memekte direniyordu ve yaralan temizleme i,leminin Deborah'a hak etti(i ac*y* vermi, olmas*



gerekti(i



halde



Deborah



bu



ac*y*



hiç



duymuyormu, gibi görünüyordu. Deborah Doktor Venner'den ho,lanm*yordu ve bir keresinde Quentin Dobs-



hansky'e



Dobshansky



,aka



sarg*lan



yollu tutuyor,



söylemi,ti doktorun



bunu. elindeki



temizleme süngerini sert bir biçimde sürtüp yan*k- lann taze derilerini her kopar*,*nda irkiliyordu. "+u kolu k*p*rdat*p durma," diye h*rlad* Venner önünde hareketsiz duran kola. Öfkesinden, süngeri h*zla çekince, yan*(*n alt*ndaki sa(l*kl* dokudan kan f*,k*rd* ve yara kanla doldu. Venner, "Allah kahretsin!" diye söylendi. "Bo, verin, Doktor Venner," dedi Deborah yumu,ak bir sesle, "k*zman*za gerek yok. Bu kayb*m* fazlas*yla kar,*layacak yapay bir tümörüm var benim." Dobshansky gülmemek için duda(*n* *s*rd*, ama temizleme gereci yaray* yeniden sert bir biçimde s*y*r*nca, solu(unu tutup, "D*h! Sakin ol, Deb!" dedi. "Ac*tma yaln*zca kuramsal bir ,eydir, Quentin," dedi Deborah. "As*l ac*tan ,ey, kendinden ba,ka herkesin



ya,am*n* yönlendiren güçlerce tekmelenip .d*,lanmak, y*llarca deli olarak ya,amak, kimseye bir ,eyi anlat*p kendine inand*ramamak. Ne zaman kuramsal bir tümör sanc*s*yla iki büklüm olsam, neden böyle bir san* olamayaca(*n* anlatacak bir profesör mutlaka ç*kar. Ve nezaket gere(i, farkl* bir deneyime dayanan bir iki i(ne yaparlar." "Kes sesini!" dedi Doktor Venner. "+una konsantre olmaya çal*,*yorum." Dobshansky az önce içeri giren hem,ireye göz k*rpt* ve Deborah bunu görmesine izin verdikleri için onlara gönül borcu duydu. Birkaç gün sonra, Yeni Doktor o günkü nöbetçi doktor olarak görevini yapmak üzere, Deborah'*n yan*na gedi. "+u yan*klar* bir daha yoklaman*n zaman* geldi," dedi. "En



son



Venner



yoklad*,



e(er



kemi(e



o



ula,mad*ysa ba,ka kimse ula,amaz." Kayg* verici bir yorumdu bu ve Yeni Doktor'u gafil avlay*p afal- latm*,t*. "+u yan*klar için üzülüyordum," dedi çabucak, profesyonelce olmayan tepkisini örtbas etmek için. Ve Deborah onu, filanca cildin 892. sayfas*ndaki



"Asla



Bir



Hastaya



Üzüldü(ünüzü



Söylemeyin" ö(üdünü hat*rlay*p gene mesleki bir gaf yapt*(*n*



dü,ünürken



yakalad*.



Doktorun



kendi



söyledi(i ,eyden ötürü duydu(u ,a,k*nl*k, yüzünden apaç*k okunuyordu. Doktor yüzündeki bu ifadeyi yok etmeye çabalad*, ama bunu tela,la ve azar azar yapt*(* için yüzünde hâlâ bir parça ,a,k*nl*k duruyordu. "+ey, kayg*lan*yordum diyelim, i,e yarayabilecek bir ,ey geldi akl*ma." Cebinden küçük bir ilaç ,i,esi ç*kard*. Sonra, içeriye dolu,mu, olan yan*k-ekibini d*,ar* ç*kard* ve iki suç orta(* gibi, Deborah'la birbirlerine hafifçe gülümsediler. )kisi de rahat bir soluk alm*,t*. Doktor Deborah'*n kollar*na bakt*. Sarg*lara a(*r bir koku sinmi,ti ve yan*k yerlerin peltemsi görünümü çevrelerindeki derilere de yay*lmaya ba,lam*,t*. "Eh, doktorun



,unu



bir



deneyelim



yüzüne



bak*nca,



bakal*m." onun



Deborah yaralar*



hat*rlad*(*ndan daha kötü bir durumda buldu(unu anlad*. Doktor, i,ini bitirdi(inde, "Dikkatli olmaya çal*,t*m. Fazla ac*mam*,t*r, umar*m," dedi. "Üzülmeyin," ba,armak



için,



dedi



Deborah



dü,en



ve



gülümsemeyi



Anterrabae'nin



yan*ndan



yukar*ya do(ru ç*karken uzun bir yol katetmek zorunda kald*. "Bir gün, ac*r belki."



)ki



gün



sonra



hem,ireler



sarg*lar*



kesip



ç*kard*(*nda, koku,ma kaybolmu,tu. "Kulland*(* ,ey neymi, böyle!" Ba,hem,ire hayret içinde ba,*n* sallad*. ")lac* Deborah için alt* numaral* dolaba b*rakt*," dedi küçük Cle- ury. Deborah hem,ireye dönüp, "Ba(*,*m* haz*rlayaca(*m," dedi. "Neymi, o ?" dedi ba,hem,ire bir uzman sab*rs*zl*(*yla. "Ne olacak, gülümseme." 23. Deborah art*k ya,ayaca(* için, ya,amaya çoktan ba,lad*(* için, yeni renkleri, boyutlar* ve bilgileri, tutku dolu bir ivecenlik kaplam*,t*. Biçim, *,*k ve yasa ö(eleri giderek süreklilik kazand*kça, Deborah insanlar*n yüzlerini incelemeye, onlarla konu,maya ve onlar* duymaya



ba,lam*,t*.



)nsanlar*n



birbirleriyle



konu,tuklar* konularda ürkek ve yetersiz olmas*na kar,*n, umutsuz hastalar* ve bezgin görevlileriyle D ko(u,unu çok sönük bir gerçeklik olarak görmeye ba,lam*,t*. Böylece, sab*rs*zl*k ve hevesle, a(*r a(*r hastanenin kocaman ve zorlu çark*na t*rmanmaya ba,lad*; a(*rl*(*n*n alt*nda çark*n neredeyse inleyip g*c*rdad*(*n* duyabiliyordu. Yava, yava,, doktorlar*n



sorumluluk ölçütü sayd*(* uzakl*k ve süre ayr*cal*klar*n* yeniden kazand*: Tek Ba,*na Doktorunun Bürosuna (30 metre x 1 saatlik normallik), Tek Ba,*na Ön Bahçede (60 metre x 3 saatlik normallik); Tek Ba,*na Ön ve Arka Bahçelerde (1500 metre x 5 saatlik normallik). Ve sonunda B ko(u,una geçmek için ba,vurdu; orada bu metre-saat kural*na, kitaplar, kalemler ve resim defterleriyle dolu koca bir alan kat*lacakt*. +imdi, içinde, canl* bir varl*k oldu(u biçiminde, titrek ama giderek büyüyen bir inanç oldu(undan, dünyay* sevmeye ba,lam*,t*. "E(er canl*ysam, onlar*n maddesini ta,*yorum demektir -ayn* maddeyi, anlam*yor musunuz?" dedi Furi'ye heyecanla, ellerini dünyaya do(ru uzat*rken. B'de son kal*,*nda, Koro'nun u(ultusuyla yanarda(*n olu,mas*n*n d*,*nda, yaln*zca karanl*k ve sessizlik olmu,tu. Banyoya, yeme(e ve ilaç kuyru(una giden yollar d*,*nda, hiç kimseyi ve hiçbir ,eyi görmemi,ti. Ama bu kez ko(u,a girdi(inde co,ku içindeydi; onu gürültülü, canl* bir yer olan ön taraftaki odalardan



birine



yerle,tirmelerini



umut



ederek,



hem,irelerin yüzlerine dikkatle bakt* ve adlar*n* sordu.



Ba,hem,ire umursamaz bir tav*rla ba,*n* yana çevirdi. "Carla Sto- neham'* tan*yorsun, de(il mi?" "Geri



mi



döndü?



Ben...



ben



onun



gitti(ini



san*yordum." "Eh, bir süre d*,ardan tedavi gördü," dedi hem,ire; her ,eyi ondan gizlemeye çal*,*yordu, sesindeki ölgünlük d*,*nda her ,eyi. "+imdi hastanede gene." Carla yata(*n*n üzerinde oturuyordu. Deborah ona bak*nca, gözlerinde özel bir s*cakl*k gördü. "Eh, k*zlar, birbirinizi tan*yorsunuz." Hem,ire yedek battaniyeyi öbür yata(*n üzerine b*rak*p odadan ç*kt*. "Merhaba,



Deborah..."



Carla



onu



gördü(üne



sevinmi, gibiydi, ama Deborah onun utançtan ezildi(ini görebiliyordu. S*cak bak*,larla ona bakarken, zihninin içinden yalvarmaya ba,lad*: Ben senin arkada,*n*mdurumundan utanma. Gözlerini kapay*p ona duydu(u ba(l*l*(* Yrece yerine )ngilizce sözüklerle anlatmaya zorlad* kendini. "Bunun bencillik olup olmamas* umurumda de(il. Burada



oldu(una



buraday*m." yerle,tirmeye



Sonra



seviniyorum, yata(*n*



ba,lad*.



Bir



çünkü



haz*rlay*p yandan



da



ben



de



giysilerini Carla'yla



dedikodu yap*yorlard*: Miss Coral, Helene, Mary'nin



son krizi ve B'deki hem,ireler (bir sorun ç*karsa hangisinin gelece(i, hangisinin gelmeyece(i) gibi. Sonra Deborah, "F*s*lt* gazetesi senin döndü(ünü hiç söylemedi bana," dedi. Bunu söylerken dosdo(ru Carla'n*n gözlerine bak*yordu; bu bak*,, söze dökülse tümüyle müdahale olarak nitelenebilecek bir yakla,*m* yans*t*yordu. "D*,arda korkunç bir yaln*zl*k oluyor, hepsi bu," diye yan*tlad* Carla. Deborah'a bir soru sorma ayr*cal*(*n* tan*m*,t*; Deborah sorusunu basit bir biçimde sormaya çal*,t*. "Geri dönmek güç geldi mi?" "+ey... yenilgiye u(ramak demek bu," dedi Carla ve soruyu savu,turmak istercesine ba,*n* öne e(ip yava,ça konuyu de(i,tirdi. "),imde çok yaln*zl*k duyuyordum... sabahlan i,e giderken yapt*(*m o uzun yolculuk beni hipnotize ediyordu sanki; i,te de, teknisyenlerle 'günayd*n'lar* ve 'iyi ak,amlar'*ndan ba,ka bir ,ey yoktu. Ak,amlar* ya sinemaya gidiyor ya da odamda kal*p onlara yeti,mek için teknik kitaplar okuyordum. K*sa bir süre sonra sokaklar bana St. Louis'in sokaklar*n* ve orada geçirdi(im günleri



hat*rlatmaya ba,lad*- her ,ey ayn* duygular* veriyor gibiydi-" Carla konu,urken, yüzünde yer etmi, bir kederin izleri iyice belirginle,mi,ti; ama birden dü,üncelerinden silkindi, "Kimsenin ba,aramayaca(*n* söylemiyorum," dedi acele acele, "ya da benim bir daha böyle bir ,eye kalk*,mayaca(*m* -sadece, bazen haz*r olmad*(*m halde, ba,ar*s*zl*(* göze alarak d*,ar* ç*k*yorum-" Bir zil sesiyle laf* yar*da kald*. ").T. * i,li(i aç*ld*," dedi "Gelsana oray* göstereyim." D*,arda keskin bir k*, so(u(u vard*. Deborah dünyay* e,siz bir güzellik içinde buldu. Korunak'*n çitinin ötesinde bir duman yükseliyordu; ara ara duman*n kokusunu alabiliyordu. Yan* ba,*nda bir arkada,* ve beceri i,li(inde de doldurulmay* bekleyen bir resim defteri vard*. Deborah içinden ta,an gönül borcu ve açl*k duygular*n* bast*rmaya çal*,t*; ama gözleri, dünyan*n renkleri ve boyutlar*yla, ayn* özü ta,*yan insan *rk*n*n yasalar*yla -devinim ve yer çekimi, neden ve sonuç, dostluk ve bir insan kimli(i duygusudolmu,tu. Arkas*nda, yükseklerden gelen bir ses duydu ve dönünce D ko(u,unun bir penceresinden el sallayan Miss Coral'* gördü.



"Gene tecritte galiba," dedi Carla pencereleri sayarak. Onlar da Miss Coral'a el sallad*lar ve birkaç dakika süreyle el kol i,aretleri yaparak birbirleriyle konu,tular. (Bir kavgaya kar*,t*m) dedi Miss Coral, kollar*n* tel örgülü pencerenin iki yan*na do(ru açarak. (Serbestim!) diye yan*tlad* Deborah, aya(*ndaki zincirleri kopan- yormu, gibi yap*p z*playarak. (Nereye kadar?) diye sordu Miss Coral, denize do(ru bakma i,areti yaparak. Deborah sol koluyla bir duvar simgesi olu,turdu ve sa( elini bu duvara dayad*. (Hem,ire geliyor!) diye ba(*rd* Miss Coral; ellerini ba,*na götürüp hem,ire kepinin iki yan*ndaki ç*k*nt*lar* belirtmi, ve anahtar çevirme hareketi yapm*,t*. (Allaha*smarlad*k!) Miss Coral çabucak el sallay*p gözden kayboldu. * ),le tedavi, (ç.n.) Arka kap*dan bir hem,ire ç*km*,, onlar*n patikada durup el kol hareketleri yapt*(*n* görmü,tü. "Ne yap*yorsunuz, k*zlar?" diye sordu hem,ire.



"Yaln*zca idman yap*yoruz," dedi Carla, "yaln*zca idman." Sonra, d*, binalardan birinde olan beceri i,li(ine do(ru yürüdüler. ),li(in s*cak ve normal bir i, yerini and*ran bir görünümü vard*; ancak yak*ndan bak*nca, bunun bir öykünme oldu(u anla,*labiliyor- du. Hastalar diki, dikiyor, kile biçim veriyor, okuyor ya da hamur ve kuma, parçalar*yla kolajlar yap*yorlard*. Etkinliklerinin ço(unun en s*radan el-becerileri türünde oldu(u aç*kt*. Deborah içinde belli belirsiz bir utanç duydu. Dünya yasalar*nca d*,lanm*,, toplum d*,* ki,iler, doyum verici bir i, yan*lsamas* kar,*s*nda ellerini *s*t*yorlard* sanki. Umars*zca ve bo, yere, bu yan*lsaman*n dokular*n*, kâ(*tlar*n* ve gereçlerini ara,t*r*yor, sanki gerçekli(i söküp



ç*karacaklarm*,



gibi,



eski



yün



atk*lar*n



ilmeklerini söküyorlard*. Yararl*l*(*n her ,eyden önce geldi(i bir ülkede uygulanan bu "tedavi amaçl*" çal*,t*rma edimi, hastalar*n yava, yava, kazand*(* varsay*lan gurura bilinçsizce at*lan bir tokatm*, gibi geldi Deborah'a. Mavi-beyaz çizgili üniformas*yla bir ),le Tedavi hastas* yanlar*na geldi.



"Hey, merhaba, Carla," dedi kad*n, biraz a,*nya kaçan bir ne,eyle; sonra Deborah'a bak*p, "Bize bir ziyaretçi mi getirdin?" diye sordu. "Evet," dedi Carla. "+öyle bir bakal*m dedik. Bu Deborah." "Aa, tabii ya!" dedi kad*n co,kuyla. "Seni daha önce görmü,tüm -D ko(u,unda!" ),lerine e(ilmi, ba,lar ans*z*n yukar* kalkt*. Ve Deborah birden zihninde bu ),le Tedavi hastas*n*, avc* giysileri içinde, rüzgâr*n ba,aklar*na boyun e(dirdi(i bir bu(day tarlas*nda ate, ederek bir ku, sürüsünün ürküp havalanmas*na yol açan biri olarak canland*rd*. Carla neler olup bitti(ini anlad* ve bir an için ba,*n* yana çevirdi. Sonra gene kad*na bak*p, "Deborah ,imdi B ko(u,unda ve benim oda arkada,*m," dedi. Yüzlerin kimisi rahatlad*, ellerin kimisi i,ine döndü. ),likte bir süre kald*lar ve Deborah baz* erkek hastalarla ö(renirken,



tan*,t*r*ld*. erkeklerin



Deborah



onlar*n



hastalanmas*na



adlar*n*



neyin



yol



açabilece(ini dü,ünüyordu. )ki genç k*z, i,likten ayr*ld*ktan sonra, aç*k durumdaki A ko(u,una do(ru yürüdüler. Bu ko(u,ta hastalarla görevlilerin ortakla,a kulland*klar* bir kahve demli(i vard*.



"Daha çok onlar için bu demlik," dedi Carla, "ama bize de ne umul edebilece(imizi gösteriyor. )çlerinde kahve içmek isteyen yoksa, belki b*rakt*klar* ,eyi almam*za izin verecekler demektir." Deborah içeri girmek istemedi. O gün için bu(day tarlas*ndaki o tek at*, yeterdi. "Carla, sen d*,ar* ç*kt*n -yani gerçekten d*, dünyada bulundun. Birimiz bir odaya girdi(inde böyle mi oluyor orada da?" "Bazen," dedi Carla. "Bir i,e girerken göstermek zorunda oldu(un birtak*m belgeler var, bazen de seni gözetim alt*nda tutan bir sosyal hizmet görevlisi oluyor. Çok, çok zorla,abiliyor, ama insanlar zaman zaman sand*(*ndan daha iyi ç*k*yor. Birçok i, yerinde 'normallik bel- geleri'ni göstermen gerekiyor ve adamlar çok tedirgin oluyorlar. Ama d*,ardaki iyi insanlar, onlarla 'ki,i' s*fat*n* payla,ma onurunu duyman* sa(l*yorlar. ),in en zor yan*, onlarla arandaki mesafe gitgide büyüdü(ü halde, herkesin sana nazik davran*p 'günayd*n','iyi geceler' gibi ,eyler söylemesinin yaratt*(* duygu. Doktorlar bunun hasta ki,inin suçu -benim suçum- oldu(unu söylüyor. Daha az kuruntulu olsam, arkada, edinmenin daha kolay olaca(*n* söylüyorlar,



ama söylemesi kolay tabii. Doktorlar*n hiçbirinin, insan*n aln*nda kocaman bir lekeyle yeni bir toplulu(a girmeye çal*,mas*n*n ve bu toplulu(un ilk ba,ta duydu(u ac*ma ve marazi bir hayranl*k nedeniyle onu kabullenmesinin nas*l bir ,ey oldu(unu bildi(ini hiç sanm*yorum." Deborah



güldü.



"Ey,



Doktorlar!



Yabanc*l*k



Yolculu(u'yla görkemli bir y*l geçirin! T*marhanenizi bir hasta olarak ziyaret edin!" Carla da güldü. "Sayg*nl*(*n*zdan, vatanda,l*k haklar*n*zdan, hatta özsayg*n*zdan bile yoksun olarak dola,*p durun! Al*c* tarafta oturup o yapmac*k iyi-iyi kar,*s*nda tir tir titreyin!" Bir süre için, sayg*nl*klar*n* ve gerçekli(e ili,kin belli bir mülkiyet duygusunu, hastalanyla aralar*na bir mesafe koymak için kullanan bütün doktorlardan öç alma oyununa kapt*rd*lar kendilerini. Deborah, Doktor Halle'nin, Furi'nin ve Yeni Doktor'un, kendileriyle hastalan aras*ndaki kap*y* hiçbir zaman tümüyle kapamad*klan



için,



Yabanc*l*k



Yolculu(u'na



gereksinmeleri olmad*(*n* dü,ündü. "Sana



söylemeyi



unuttum,"



dedi



Deborah



ko(u,lanna dönerken "Helene'la ilgili. Biliyorsun, onun



,akalanna gülüp dururduk, ama sonradan çok so(uk ,akalar yapmaya ba,lam*,t*. Ama nedense, son zamanlarda bir ,eylere üzülüyormu, gibi bir hali vard*." D ko(u,undan aynld*(* gün Helene'*n kap*daki halini anlatt* Carla'ya. Helene ! bir an yaln*z kalmalar*n* bekledikten sonra, "Niye giden ki,i ben olmuyorum?" demi,ti. Deborah da, "Eh, niye olmas*n?" demi, ve Helene, sanki böyle bir ,eyi ilk kez dü,ünüyormu, gibi, dalg*n dalg*n, "Belki... belki..." diye yan*t vermi,ti. Helene, uykusunda bile hiçbir zaman bu denli savunmas*z görünmemi,ti. Ama tabii, hem,ire Deborah'* a,a(*ya götürmek için geldi(inde, Helene kendini toparlam*,, yumru(unu göstererek Deborah'a "Geri zekâl* orospu" deyip arkas*ndan da, "Unutma bunu!" diye ba(*rm*,t*. Ama Deborah Helene'*n ona de(il, Belki'ye sövdü(ünü bildi(i için gülümsemi,ti. Kilidi olmayan güney kap*s*ndan girerken, d*,ar* ç*kmakta olan Yeni Doktor'la kar,*la,t*lar. Deborah'* görünce Yeni Doktor'un yüzü ayd*nlan*vermi,ti. "Hey!" (gözlerinin içi gülerek) "Adres de(i,tirdi(ini duydum.



Tebrikler!"



Ses



tonunda



sayg*



vard*.



Dünyadan alaca(* ilk tad*n çarp*c* bir ,arap tad*



olabilece(ini hiç hesaba katmam*,t* Deborah. Yeni Doktor'un yarg*da bulunacak kadar bilgisi olmayabilir, diye



Yr



tanr*lar*na



f*s*ldad*,



gönüllerini



almak



istercesine. "Tuhaf



bir



,ey



-daha



önce



üzerinde



hiç



dü,ünmedi(im bir ,ey-" dedi Deborah Doktor Fried'e, "-Yahudilerin kendilerine özgü bir ho,görüsüzlükleri var. Yahudi olmayan hiçbir insan* do(ru dürüst tan*mad*m ben ve Yahudi olmayan birine en ufak bir güven bile duymad*m hiç. Doktor Hill, yani yeni doktorla Carla Protestan, Helene Katolik ve Miss Coral'*n da bir çe,it ç*lg*n-Baptistlik geçmi,i var." "Eeee?" "Eesi, kafamda garip bir ,ey yap*yorum. Bana yak*n olabilmeleri için onlar* Yahudiye dönü,türüyorum." "Nas*l yap*yorsun bunu?" "+ey, onlar*n bizim soyumuzdan olmad*(*n* -bize hep anlat*ld*(* gibi sonunda ihanet eden ki,iler olduklar*n*- unutman*n ötesinde, Yahudi olmad*klar*n* da unutmak zorunda kal*yorum. Dün, Carla biri hakk*nda ne dü,ündü(ümü sordu bana. Ben de, 'Bu tipleri bilirsin - adam özel bir tip olmak istiyor, onun için



Purim* boyunca hayk*- r*p dövünüyor,' dedim. Birden ,a,alad*, ,a,k*n ,a,k*n yüzüme bakt* * +ubat ya da Mart ay*na rastlayan ve Yahudi kavminin dü,man* olan Ahasuerus ba,rahibi Haman'*n as*lmas* an*s*na yap*lan Musevi bayram*, (ç.n.) ve çok, çok uzun bir süre sonra, onun Yahudi olmad*(* için, ne dedi(imi anlamad*(* geldi akl*ma." "Onlar* olduklar* gibi, kendini de oldu(un gibi b*rak*p gene de sevebilir misin onlar*?" "Hastane



bana



bunu



ö(retti,"



dedi



Deborah



yava,ça, "insan kaç*k olunca, kaç*k bir Yahudi ya da kaç*k bir Putperest olmu,, farketmi- yorpek..." Doktor Fried'in zihni bir an yazd*(* bir yaz*ya kayd*; bu yaz*da, bir doktorun iyile,mekte olan bir hastas*na, onun yeni yeni olu,an sa(l*(*n*n dünyadaki delilik belirtileriyle de u(ra,mas* gerekti(ini nas*l anlataca(* sorununu ele alm*,t*. Bu k*z*n içindeki sa(l*k gücü, bir gün daha büyük boyutlu bir mant*k ve özgürlü(e yönelebilirdi. Birden disiplinci yan* a(*r bast* ve "Bunu ke,fetti(ine ne kadar sevindim! Ama bu konumuzun d*,*nda. Biliyorsun, bana bir an*n* anlatm*,t*n hani k*z karde,in bebekken, onu nerdeyse camdan at*yormu,sun- bu olaydaki bir ,ey kafam* kurcalay*p duruyor;



do(ru olmayan bir ,ey var. Olay* bir daha anlat bana," dedi. Deborah an*s*n* yeniden anlatt*: sepet biçimli bir yatakta yatan ve çirkinli(i ona ne denli belirgin geliyorsa, ba,kalar*na da o denli görünmez gelen o sevgili mini(e do(ru uzan*,*n*; küçük yarat*(* pencereden sark*t*,*n*, annesinin içeri giri,ini, duydu(u nefreti ve böyle bir ,eyi yaparken yakalanman*n verdi(i utanc*; karde,ini sevmeye ba,lad*(*nda, o gün onun ya,am*n* sona erdirmi, olabilece(ini dü,ündükçe tüylerinin ürperi,ini. Olay bütünüyle, bilerek yap*lan bir davran*,*n, duyulan utanc*n ve kederli bir anne ve baban*n



ba(*,lay*c*



suskunlu(unun



hayaletleriyle



kapl*yd*. "Pencere aç*k m*yd*?" diye sordu Furi. "Evet, ama biraz daha açt*(*m* hat*rl*yorum." ")yice, ard*na kadar m* açm*,t*n?" "Bebekle birlikte



d*,ar*ya



uzanmama yetecek



kadar." "Anl*yorum.



Sonra,



pencereyi



açt*ktan



sonra,



uzan*p bir deneme yapt*n ve gidip bebe(i ald*n, öyle mi?"



"Hay*r- önce bebe(i ald*m ve sonra onu öldürmeye karar verdim. " "Anhyorum." Furi, Mr. Pickwick'in* güzel bir ak,am yeme(inden * Grotesk ustas* )ngiliz yazar Charles Dickens'*n Pickwick Papers adl* roman*n*n iyi yürekli, saf ve ,akac* ba,ki,isi. (ç.n.) sonra yapt*(* gibi, rahatça arkas*na yasland*. "+imdi ben dedektiflik yapaca(*m," dedi. "Öykünün müthi, yalan koktu(unu söylemek zorunday*m! Be, ya,*nda bir çocuk, a(*r bir bebe(i kald*r*yor, pencereye götürüyor, bir yandan pencereyi açarken, bir yandan da gövdesiy- le bebe(i pervaz*n üstünde tutuyor, d*,ar*ya uzanma



denemesi



yap*yor



ve



bebe(i kollar*yla



pervazdan d*,ar*ya uzat*p atmaya haz*rlan*yor. O anda, anne içeriye giriyor ve bu be, ya,*ndaki çocuk ,im,ek



h*z*yla



bebe(i



içeriye



f*rlat*yor,



bebek



a(lamaya ba,l*yor ve anne bebe(i kuca(*na al*yor-" "Hay*r- o s*rada bebek sepete konmu,tu." "Çok ilginç," dedi Tum. "+imdi, ya ben akl*m* kaç*rd*m ya da sen, be, ya,*ndayken o odaya girip orada



yatan



bebe(i gördü(ünde onu öldürmeyi



isteyecek kadar nefret duydu(un için, bu öyküyü uydurdun, ne dersin?" "Ama hat*rl*yorum..." "Nefret etti(ini hat*rlayabilirsin, ama bütün kan*tlar aleyhinde. Annen içeri girdi(inde ne demi,ti? 'B*rak ,u bebe(i!' ya da 'Bebe(i incitme!' gibi bir ,ey mi?" "Hay*r, net bir biçimde hat*rl*yorum. Annem 'Ne yap*yorsun burada?' dedi ve bebek de o s*rada a(l*yordu." "Bu i,te beni ,a,*rtan ,ey, olay*n duygusal yönünü -nefreti ve ac*y*- dinlemeye kendimi çok kapt*rd*(*m için,



gerçekleri



gözden



kaç*rm*,



olmam.



Bu



gerçeklerin, varl*klar*n* bana duyurmak için tekrar tekrar ba(*rmalar* gerekti. Nefret gerçekti, Deborah, ac* da öyle. Ama ,u yapt*(*n* hat*rlad*(*n ,eylerin hiçbirini yapacak kadar büyük de(ildin o s*rada. Ve annenle baban*n bütün bu y*llar boyunca duydu(unu söyledi(in utanç da, k*zkarde,inin ölmesini istedi(in için kap*ld*(*n suçluluk duygusundan ba,ka bir ,ey de(il. Kendi gücün konusunda edindi(in yanl*, bir fikirle (s*ras* gelmi,ken söyleyeyim, hastal*(*n yüzünen bir türlü kurtulamad*(*n bir fikir bu), bu dü,ünceleri kafandan atamad*(*n bir an*ya dönü,türmü,sün."



"Gerçekten olmu, bir ,ey gibiydi sanki. Bunca y*l, gerçek bir ,eymi, gibi ya,att*m bu an*y*." "Evet, do(ru," dedi Furi gülümseyerek, "ama art*k bu



de(nekle



kendi



cezaland*ramayacaks*n.



Bizim



kendini



dönüp



sözde



katilimiz,



kendisine ortak gelen bir bebe(in yatt*(* be,i(e k*skançl*kla bakan be, ya,*nda bir çocuktan ba,ka bir ,ey de(il." "Be,ik de(il, sepet." "Ha, ,u ayakl* olanlardan m*? Hay Allah, o yata(*n içine ula,amazd*n bile. Dedektiflik rozetimi yar*n iade ediyorum ben!" Deborah yeniden be, ya,*na, babas*yla birlikte yeni bebe(e bir göz atmak için girdikleri odaya döndü. Gözleri babas*n*n ellerinin hi- zas*ndayd* ve yata(* çevreleyen f*rf*rlar, danteller yüzünden, yata(*n içini dikizleyebilmek yükselmek sürmedim..."



için



ayak



zorunda dedi



parmaklar*n*n



kalm*,t*.



dalg*n



"Ona



dalg*n.



ucunda



elimi



bile



"Onaelimi



bile



sürmedim..." "O günlere dönebildi(ine göre, olanlar* birlikte gözlemleyebiliriz," dedi Furi.



Deborah mutsuzlu(un bütün bütün çökmesinden önce ya,ad*(* mutlu bir y*ldan söz etmeye ba,lad*. Gelece(e umutla bakt*(* o k*sa, büyülü dönemi irdelemeye koyuldu. O bir y*l boyunca, yapay bir cinayet yükünü ta,*m*, ve prensesli(i elinden al*nm*, olsa bile, henüz y*k*m hükmünü giymemi, durumda oldu(u geldi akl*na. Henüz ya,ama ba(l* oldu(u, hem içinde bulundu(u güne hem de gelece(e yönelik co,ku dolu bir özlem duydu(u bir dönem ya,am*,t*; bu dönemin an*s*, çok güçlü bir anlamla yüklü olarak canlan*yordu ,imdi. Deborah



yanaklar*ndan



süzülen



gözya,lar*yla,



ya,am*n*n be,inci y*l*n*n ayd*nl*(*ndan ç*kt*. Furi onun a(lad*(*n* görünce, ba,*n* sallayarak, "Yerinde bir davran*, bu," dedi. Deborah ,imdi, ya,am*n*n ilk y*llar*nda duydu(u mutlulu(un, onun genetik yönden lanetli olmad*(*n* -lanetli bir et ve kemikten olu,mad*(*n* kan*tlad*(*n* anl*yordu. Ac* çekse de, büyük bir ya,ama iste(i duydu(u bir dönem olmu,tu ya,am*nda. Deborah h*çk*ra h*çk*ra a(lamaya ba,lad*. Hâlâ acemice, kaba, geli,igüzel



ve



ac*



bir



a(lamayd*



bu.



A(lama



kesildi(inde, Furi bunun rahatlat*c* "yararl*" bir a(lama olup olmad*(*n* sorma gere(ini duydu. "Hangi ayday*z ve bugün ay*n kaç*?" diye sordu Deborah. "On be, aral*k. Niye sordun?" "Yüksek sesle dü,ünüyordum yaln*zca. Yr zaman* içrektir*. O iki takvimi ve Koro'nun yarg*lama toplant*lar* aras*ndaki günlerin nas*l ölçüldü(ünü biliyorsunuz." * Belirli bir toplulu(un d*,*nda kimseye bildirilmeyen, yaln*zca s*n*rl*, dar bir çevreye aktar*lan herhangi bir olgu, bilgi ya da ö(reti, (ç.n.) "Evet." "+ey, bugün Annot'a Do(ru Dördüncü Englift oldu(unu hat*rlad*m az önce. Bu, yükselen bir takvimdeyiz demektir." Bu takvimin neredeyse bir mucizeyle onu Cehennem'den Araf a do(ru yükseltti(ini söylemeye korkuyordu hâlâ. Deborah



ko(u,a



dönmek



üzere



doktorun



bürosundan ç*kt*(*nda, buz gibi so(uk bir ya(mur ya(*yordu. Deborah nedensel dünyan*n so(u(unu duyumsay*p titredi ve bu ya(mur, dünyan*n yasalar*na ve mevsimlerine kar,* görevini yapan bir ya(mur oldu(u için gönül borcu duydu. Korunak'taki a(açlar*n



dallan *slak ve karayd*. Derken, yukar*da, kal*n bir a(a£ dal*nda duran Idat çarpt* gözüne. Idat'*n tülleri, bir ate,in üzerindeki hava gibi titre,iyor, *,*lt*lar saç*yordu. Ac* çek, kurban, diye Idat onu selamlad*. Ah, Idatl diye Yr diliyle yan*t verdi Deborah. Yeryüzü çok iyi bir yer ,imdi - ama hem Yr'ye hem de Ba,ka Bir Yer'e sahip olmak neden y*k*m getiriyor? Bu a(ac*n üzerinde ne güzel görünüyorum, de(il mi? diye sordu tannça. Sorular Yrece soruldu(unda çok dokunakl* oluyordu, çünkü tan*d*k bir biçime bürünüyorlard*; çünkü herhangi bir ,eyi sorma ediminin çabuklu(unu



ve



geçicili(ini



an*,t*r*yorlard*.



Idat



Gizleyici'ydi ve her zaman anla,*lmas* güç yan*tlar verirdi. Galiba ben hep bir kad*n olaca(*m, diyordu ,imdi de. Böylece kendine örnek alabilece(in bir ,ey olur. Deborah



hiçbir



zaman



Idat'*



kendine



örnek



alamayaca(*n* biliyordu. Her aç*dan birbirlerinden farkl*yd*lar. Her ,eyden önce, Idat bir tanr*çayd*, eri,ilmez bir güzelli(i vard* ve dünya yasalanna hiç ba(l* de(ildi. Idat a(lad*(*nda, gözya,lar* billurla,*p yüzüne



saç*lm*,



elmas



taneciklerine



Yasalan dünya yasalar*ndan çok farkl*yd*.



dönü,ürdü.



Yan*mda kal, diye Yr'ye yalvard* Deborah, sonsuza de(in anlam*ndaki sözcü(ü kullanarak. Ama hiç yan*t gelmedi. Ak,am yeme(inde, Carla dikkati çekecek derecede sinirli görünüyordu. Elleri titriyordu ve solgun, hasta bir görünü,ü vard*. Deborah "saf Yeryüzü gözleriyle bakarak onu canland*rmaya çal*,t*, ama bunun hiçbir yaran olmad*. Kahveler geldi(inde, Carla fincan*n* almaya çal*,*rken fincan onun ,ok-gerginli(i içindeki ellerinden kurtuldu, yere dü,üp hepsinin üzerinde yürüdü(ü k*nlgan gerçekli(in kabu(uymu, gibi, paramparça oldu. K*r*lan kab*n sesi yank*lanmay* sürdürürken, masadaki öbür hastalar, bütün bildik yollar* korkuyla kapl* oldu(u halde, çabucak bu kabu(un üzerindeki kö,elerine tutundular. Sonra, Deborah Carla'n*n ellerini tuttu. Eller rahatlad*. Carla rahatlad*. Bu el tutma hareketi çok ani olmu,tu; Deborah'*n, Yr'deki zaman*n ve mevsimlerin içrek iklim ko,ullar*yla ölçüldü(ünü, Annot'a Do(ru Dördüncü Englift'in riske sokulamayacak kadar güçlü bir konum oldu(unu, hâlâ Sylvia'ya ödeyecek bir borcu oldu(unu ve hâlâ çoktand*r hastanede olmayan McPherson'a bir öpücük verme iste(i duydu(unu



hat*rlamas*ndan çok daha ani olmu,tu. Deborah Carla'ya bakt*. Yüzü hâlâ solgun ve dayak yemi, gibi görünüyordu, ama biraz düzelmi,ti ,imdi. Eller iyice gev,edi. Kimse konu,muyordu. Az sonra, özel görevi yeme(in bitti(ini i,aret etmek olan hem,ire, sak*ngan beyaz kolunu belli belirsiz yukar* kald*rd* ve hemen herkes kalk*p yemekhaneden ç*kt*. ),te bu i,areti gördü(ü anda, Carla'n*n hat*r* için bir süre kendini gizlemekten vazgeçmi, oldu(unun ayr*m*na vard* Deborah.



Merdivenlerden



ç*karken,



kendisinin



galiba-yo, galiba çok güçlü bir sözcüktü- (iki k*sa hecesiyle) belki, bir sab*k- katil-aday*ndan öte bir ,ey oldu(u dü,üncesine kap*ld*. Neredeyse -akl*na gelen sözcük bir yumruk etkisi yapt*, ama i,te sözcük oradayd* ve onu ne yads*yabiliyor ne de kafas*ndan silip atabiliyordu- iyi denebilecek bir varl*kt* belki de. 24. Deborah'*n dü,ü, k*, karanl*(*n*n çökmesiyle birlikte ba,lad*. Bu karanl*(*n içinden yumruk olmu, kocaman bir el uzan*yordu. Kemikle- riyle kaslar* aras*nda karanl*k çukurlar olan, güçlü bir erkek eliydi bu. Yumruk aç*l*yor, upuzun avucun



içinde



üç tane



kömür



parças*n*n oldu(u görülüyordu. El, yava, yava,



kapan*yor,



yumru(un



içinde



korkunç bir



bas*nç



olu,uyordu. Bu bas*nç beyaz bir *s* yay*yor, *s* gitgide art*yordu.



Çökertici,



ezici



bir



zaman



duyumu



olu,uyordu. Deborah neredeyse dayanma noktas*n*n ötesinde,



bütün



gövdesiyle



kömürlerin



ac*s*n*



duyumsuyordu sanki. Sonunda ele, "Yeter! Buna bir son ver art*k! Bu kadar*na ta, bile dayanmaz... ta, bile...!" diye ba(*r*yordu. Moleküllerden



olu,mu,



hiçbir



,eyin



dayanamayaca(* kadar uzun gelen bir süreden sonra, yumru(un içinden kaynaklanan i,kence hafifliyordu. Yumruk yava,ça dönüyor ve a(*r a(*r aç*l*yordu. Üç elmas parças*. Kocaman avucun içinde, *,*lt*lar saçan üç tane saydam parlak elmas parças* duruyordu. Bo(uk bir ses, "Deborah!" diye sesleniyor, sonra sevecen bir tonla, "Deborah, sen böyle olacaks*n," diyordu. 25. Deborah Ocak ay*n*n ilk günü, iste(i korkusunu bast*rd*(* için, be, günlü(üne eve gitti. Tuhaf bir görünü,ü oldu(unu, çizik ve yan*k izlerinin yan* s*ra, daha karma,*k bir ,eyin izini de -bir içekapan*kl*k ve yaln*zl*k havas*- ta,*d*(*n* bilmesine kar,*n, yeni



dünyaya



duydu(u



açl*k



yüzünden



bu



dünyan*n



çekimine kap*lm*,t*. Deborah



evde,



dünyay*



fethetmi,



biri



gibi



kar,*land*. Suzy uyar*lm*,t*, Jacob uyar*lm*,t*, bütün ya,l* teyzelerle amcalar uyar*lm*,t*; öyle ki, hepsi, ac*ma ve korku duygular*yla titre,irken, sevgilerinin hiç eksilmemi, oldu(unu kan*tlamaya çal*,*yordu. Bütün sevdi(i yemekler pi,iriliyor, bütün sevdi(i ki,iler eve gelip, "bununla birlikte" ve



"ne



olursa olsun..."



biçiminde yans*t*lan gerçe(e tan*kl*k ediyorlard*. Deborah bayram yemeklerini yemeye ve onu görmeye gelen ki,ilerle konu,maya çabal*yordu, ama onlar*n kar,*s*nda otururken, k*sa sürede yorgunlu(un pençesine dü,üyordu. Hastanedeki ili,kiler k*sa ve geçici oluyordu ve ayn* anda en fazla iki ya da üç ki,i aras*nda ya,an*yordu bu ili,kiler. Konu,an ki,ilerden herhangi birinin üzerine karanl*k çöktü(ü anda da, sohbet b*çakla kesilir gibi kesiliveriyordu. Oysa ,imdi, ard* arkas* kesilmeyen gevezelikler, bir ipi parmaklara geçirerek oynanan karma,*k bir çocuk oyununu and*r*rcas*na, iç içe dolan*p duruyordu. Deborah'*n, insan maddesi ta,*sa bile, kendisiyle insan *rk*n*n öteki



üyeleri aras*ndaki mesafenin ona ne denli büyük geldi(ini bu insanlara anlatmas* olanaks*zd*. Jacob'*n, k*z*n* yeniden evindeki masada otururken gördü(ü için duydu(u ac*nas*, k*nlgan co,ku ve gurur, Deborah'a do(ru sel gibi ak*yordu. "Bahse girerim, orada böyle bir et vermiyorlard*r." Deborah yaln*zca çatalla b*ça(*n bile kendisi için büyük bir sava,*m kayna(* oldu(unu söyleyecekken, kendini tuttu. "Yak*nda temelli olarak eve döneceksin," dedi Jacob. Deborah'*n yüzü o denli belirgin bir biçimde sararm*,t*



ki,



Esther



kendini



bir



gökdelenden



atarcas*na, konu,man*n ortas*na at*ld*. "+ey, bakal*m, bakal*m -bence mantarlar bir harika- görüyorsun Debby, hepsi de senin en sevdi(in yemekler!" Suzy masan*n kar,* yan*nda oturuyor, Jacob'a, Esther'a, eve geli,i sanki bir mucizeymi, gibi ,ölen çekilip hizmet edilen ve kendinden büyük ama gerçekte kendinden küçük olan ablas*na bak*yordu. Bu son haliyle Debby'yi korumas* gerekti(ini biliyordu. Onun istedi(i abla tipi -üniversite balolar*na giden, bir sürü



erkek arkada,* olan, futbol maçlar*na giden, çekici bir abla- bu de(ildi; ne var ki, yanl*, bir büyü sonucu, ailenin bütün mutlulu(u ve huzuru bu ablaya dayan*yordu. "Bak, Debby," dedi Suzy, "annemle babam o yerin bir rehabilitasyon merkezi olmad*(*n* bana söylediler, onun için herkes bu büyük gizi örtbas etmek için y*rt*nmaktan vazgeçerse, her ,ey çok daha kolay olacak." As*l, yatak odas*na gidip arkada,*ma telefon ederek ona



uzun



zamand*r



planlad*(*m*z



geziye



gidemeyece(imi söylersem her ,ey daha kolay olacak, diye dü,ündü Suzy. Annesiyle babas*n*n ,u anda ona gereksinmesi vard* ve korku verici bir biçimde, Debby'nin



de



gerçekten



çok



ona



gereksinmesi



kötüydü...



vard*.



Gözlerinin



Durum



doldu(unu



duyumsad*, çünkü bu geziye gitmeyi çok istiyordu. Ama gözlerini silmeye cesaret edemedi, görebilirlerdi çünkü. Suzy, annesiyle babas*n*n Debby'le ba, ba,a konu,mak istediklerini anlad*(* için masadan kalkt*. "Affedersiniz, Annette'e telefon etmem gerek."



"Onlarla gidiyorsun, de(il mi?" diye sordu Esther. Suzy'nin ne denli uzun bir zamand*r bu "hafta sonu"'ndan söz etti(ini hat*rlam*,t*. "Hay*r... bir dahaki sefer giderim." "Benim yüzümden mi?" dedi Deborah. "Yoo-yoo, sadece bu sefer gitmek istemiyorum." Kötü bir yaland* bu. Deborah'*n, dünyada ya,ad*(* ikinci günün getirdi(i yorgunluju ve sersemli(i ta,*yan zihni, Suzy'nin duygular*n* kavramaya çal*,t*. "Onlar*n gelip seni almas*n* filan m* planlam*,t*n*z?" Suzy dönüp bunun yan*t*n* vermek üzere a(z*n* açm*,ken,



duda(*n*



*s*rarak



söyleyece(i ,eyden



vazgeçti ve "Eve pek s*k geliniyorsun. Bu hafta sonunu seninle geçirmek istiyorum," dedi. "Bana annelik etme, yaln*zca sorumu yan*tla!"dedi Deborah dünyan*n dibine do(ru çökerek. "Hay*r!" diye ba(*rd* Suzy ve dönüp telefona gitti. "Seni gerçekten çok seviyor," dedi Esther, "Ailedeki herkes



elinden



geleni



yap*yor-bütün



sorunlar



halledildi." Deborah'*n duydu(u tek ses, ondan ba,ka herkese göre ula,*lmas* kolay bir düzlük olan bir Everest'e t*rman*rken duydu(u bitkinlikten solumas*yd*. Dü,e kalka bu bitimsiz, sarp tepeye t*rmanmaya



çal*,*rken, her iyili(in, her avuncun, bu sevgi dolu i,kencecilerin ona yükledi(i ve üzerine kur,un külçeleri gibi çöken, ödenecek bir borç oldu(unu dü,ünüyordu. E,it insanlar aras*nda, gönül borcu payla,*lan bir ,eydi; onun, kendilerini s*radan olarak niteleyen ve ya,amay* ba,arma konusundaki korkunç güçlerinin ayr*m*nda olmayan bu Titanlar'a duydu(u gönül borcu ise, yaln*zca, kendini her zamankinden daha ,a,k*n, beceriksiz ve yaln*z duymas*na yol aç*yordu. Deborah yatt*(*nda, Esther'la Jacob hastanenin verdi(i ilaç az*(*y- la birlikte, s*k*lgan bir tav*rla onun yan*na geldiler. Deborah ilaçlar* yutarken, Jacob gözlerini ondan kaç*rd*, ama iyi geceler öpücü(ünü verirken, ,irin bir tav*rla, "Burada olmak ne ho, bir ,ey, de(il mi? Buras* senin ait oldu(un yer," dedi. Deborah'*n içindeki tümör



k*p*rdanmaya ba,lad*.



Jacob, "Debby, bütün o... o ç*(l*k atan kad*nlarla birlikte kalmak zorunda de(ilsin," diye ekledi. "Hangi ç*(l*k atan kad*nlar?" diye sordu Deborah. Babas*n*n o güne de(in onun hiç f*s*lt*dan daha yüksek bir ses ç*kard*(*n* görüp görmedi(ini merak etti ve bütün yüre(iyle görmemi, olmas*n* diledi. "+ey, hastaneye gitti(imizde... duymu,tuk-"



Babas*n*n yüzüne bakman*n verdi(i ac*, bir gülü,le kayboldu. "Ha anlad*m -bizim iriyar*, geri zekâl* ya,l* Lucy



Martenson



olmal*



bu.



D



ko(u,unun



ön



pencerelerinde Tarzanc*l*k oynayarak herkesten öç al*r ve ziyaretçilerin ödünü patlat*r." Hâlâ dü,lerine giren o ç*(l*(* atan*n, bir insan, Lucy ad*nda bir kad*n olabilece(i hiç akl*na gelmemi,ti Jacob'*n. Gerçe(i anlay*nca biraz rahatlam*,t*, ama iyi geceler dilerken Deborah'* s*k*ca kucaklad*. Deborah'*n karanl*k içindeki odas* Yr varl*klar*yla ayd*nland*. Biz senden hiçbir zaman nefret etmedik, dedi Lactamaeon, güçlükle zaptetti(i at*n*n üzerinde par*lt*lar saçarak. Zalimli(imiz seni korumak içindi! dedi Anterrabae bu ortak ilahiye kat*larak. Eliyle de bir demet k*v*lc*m saçt*. Kasvetli ve umudun ölmü, oldu(u bir dönemde geldik biz, diye seslendi Lactamaeon. Hem de arma(anlarla geldik, dedi Anterrabae. Ba,ka hiçbir yerde gülemedi(in zamanlar, bizim yan*m*zda gülüyordun. Deborah bunun do(ru oldu(unu biliyordu. +imdi, zengin renklerle ve gerçekten koklad*(* ,eylere ait olan somut kokularla dolu bir dünyadan haz ald*(*, tümü



kendilerine özgü yasalara ba(l* olan devinim ve zaman olgulanna derin bir sevgiyle ba(land*(* halde, Yr'yi bunlarla de(i, toku, etmesinin hakça bir ,ey olup olmayaca(*n*



dü,ündü.



Ku,kusuz,



kastetti(i



Yr,



bir-zamanlann Yr'siydi; bir k*yamet karga,as* içinde olan ve kraliçesini dipsiz duyumsamazl*k kuyular*na f*rlat*p duran son-zamanlann Yr'si de(il, ya,am*n*n ilk y*llar*ndaki o eski krall*kt*: bir kartala yara,*r sarp bir kayal*(*, uçsuz bucaks*z bir gö(ü, yaban*l atlar*n otlad*(* yemye,il bir vadisi olan ve Anterrabae'yle birlikte arkalar*ndan *,*k saçarak dü,tükleri Yr'ydi. De(i,im,



Deborah'*n



art*k



iki



dünyan*n



çarp*,mas*ndan kaynaklanm*, oldu(unu bildi(i, deh,et dolu uzun bir dönemin ard*ndan San- sür'ün ortaya ç*k*,*yla ba,lam*,t*. Sansür onu koruyaca(*na söz vermi,, rahatça gidip gelmesi için iki dünyay* birbirinden ay*raca(*n*, böylece karanl*k ve *ss*z Yeryüzü'ne yapmac*k bir ba(l*l*k gösterirken, Yr'de özgürce ya,ayabilece(ini söylemi,ti. Büyük sevinç anlar*nda, mutlulu(u o denli büyük oluyordu ki, ayaklar* yerden kesilip uçmaya ba,l*yordu Deborah. Ne yaz*k ki bu kat*,*ks*z, ola(anüstü ve sevinç dolu uçu,lar*n süreleri gitgide k*salm*,, Sansür her iki dünyay* da bir tiran gibi



yönetmeye ba,lam*,t*. Yr hâlâ büyük bir güzellik ve mutluluk kayna(*yd*; ancak, güzellik ve mutluluk bu tiran*n de(i,ken kaprislerinin boyunduru(undayd* art*k. +imdi yeniden bir seçim yapmas* gerekiyordu. Ama bu kez, terazinin dünyan*n erdemlerini ta,*yan kefesine yeni bir ,ey kat*lm*,t* umuttu bu, o küçük, küçücük Belki'ydi. Dünya, özellikle bir yabanc* için, hâlâ tehlike ve ihanet dolu bir yerdi. Yat*,t*r*c*



ilaç



Deborah'*n



duyular*n*



körletmeye



ba,lam*,t*, ama uykuya dalana de(in, Yr'nin ayd*nl*(* gözlerinin önünden gitmedi. Suzy ertesi gün ve daha ertesi gün evde kald*. Akrabalar, Deborah'*n "durum"u konusundaki bilgi derecelerine göre titizlikle grup- land*nlm*, bir halde, hâlâ onun ziyaretine geliyorlard*. Deborah, Esther'a göstermek üzere, bir tomar resim getirmi,ti. Esther her zaman onun ilk ele,tirmeni olmu,tu, ,imdi de, k*z*n*n yapt*(* resimleri art arda gruplar halinde gelen teyzelere, teyzelerin teyzelerine k*vançla gösteriyor, onlar da akrabalara özgü ,a,k*nl*k ve ho,görüyle dolu bir övünçle resimlere bak*yorlard*. Resimlerde hiç hastane görünümü yoktu, ama bir aynada foto(raftaki güzel



okul



arkada,*n*



inceleyen,



süpürge-saçl*,



bo,-bak*,l*, deli bir kad*n figürü biçiminde Helene vard*; sonsuz bir uzam içindeki bir Korunak'ta, küçücük figürlerle simgelenen iki hem,irenin yürüyü,e ç*kard*(* Constantia vard*. Esther bunlar*n ve öteki resimlerin teknik



özelliklerini



Deborah'a



aç*klat*yordu.



Ziyaretçilerin ço(u, her zaman yapt*klar* gibi, abart*l* övgüler ya(d*rarak, giderken onu öperek, Suzy'ye son flörtü konusunda tak*larak kendi kendilerini ho,nut ediyorlard*. ("Yo, Selma Teyze, haftalar önce ç*km*,t*m onunla -birlikte bir partiye gittik, o kadar.") Ak,am yeme(inde, Esther Deborah'*n dengeli davran*,lar*n* ve çekicili(ini överken, Deborah Suzy'nin nedense son iki gün boyunca keyifsiz göründü(ünü dü,ünüyordu. Suzy geziye gidip cömert ablas*n* bu övgülerle



ba,



ba,a



b*rakmakta



özgürdü,



ama



gitmemi,ti. Bunun nedeni gene onun bula,*c* zehiriydi belki de - bilinçli istencin var olmad*(*n* söyledi(i, ama mant*(*n ve istencin ötelerindeki derinliklerden hâlâ "Yalan söylüyorlar! Yalan söylüyorlar!" diye f*s*ldayan ve etkisini yava, yava, gösteren Deborahl*k zehiriydi. Deborah o ak,am erkenden ilaçlar*n* al*p yatt*. Uykuya do(ru sürüklenip giderken, Suzy'yle Esther'*n oturma odas*ndan gelen seslerini duydu. Tart*,ma



sesleriydi bunlar ve keder doluydular. "Tanr*m bize yard*m et!" dedi Deborah ve uyudu. "Söylediklerimi duymuyorsun bile," diye inledi Suzy, "çünkü



Debby'yle



ilgili



olmayan



hiçbir



,eyi



duymuyorsun, ama ben de dikkatsiz, ku, beyinli, geri zekâl* biri de(ilim!" "Haks*zl*k ediyorsun," dedi Esther. "Evde yaln*zca birkaç gün kalaca(* için, biraz fazla tela,a kap*lm*, gibi görünüyoruz, hepsi bu." "Ya o mektuplar!" diye ba(*rd* Suzy, "ya o ziyaretler! Ben de resim yap*yorum; ben de dans ediyorum, geçen y*l kamp e(lenceleri için iki ,ark*n*n sözlerini yazd*m. Bunlar Debby'nin resimleri kadar 'derinlikli' olmayabilir, ama hiçbir zaman Büyükannem'i durdurup ya da Natalie Teyze'yle Matt Eni,te'yi davet edip



benim



yazd*(*m



yeni



bir



,ark*y*



onlara



dinletmiyorsun, ya da benim söyledi(im ak*ll*ca bir ,eyi anlatm*yorsun!" "Anlam*yor musun, sersem k*z," dedi Esther neredeyse sald*rgan bir tav*rla, "böyle bir',eyi yapmam gerekmiyor! Seni övmek, böbürlenmek demektir. Deborah'* övmekse -ba(*,lamak-"



Sesleri o denli yüksek ç*k*yordu ki, Jacob öfkeyle yatak odas*ndan ç*k*p yanlar*na geldi ve "Kesin art*k! Ölüleri bile aya(a kald*racaks*n*z!" diye homurdand*. Hepsi bu a(*zdan kaçan sözü, bunca y*ld*r k*rg*nl*klara, tart*,malara kaynakl*k eden ve ,u anda ilaçlarla uyu,arak uykuya dalm*, olan varl*(a yönelik bu bilinçsizce yap*lm*, ama do(ru olan imay* anlam*,t*. Suçluluk, öfke, sevgi ve umutsuzluk duygular* içinde, yataklar*na gittiler. Ziyaret süresi doldu(unda, Deborah bir bavul dolusu yeni giysiyle birlikte hastaneye döndü. 26. )lkyaz yeniden geldi ve k*,, Korunaktan, kasabaya giden yollardan çekildi. Deborah, hâlâ dünyan*n biçimlerine ve renklerine duydu(u ilk açl*k ve sevginin verdi(i ivecenlik içinde, resim yetene(ini bir düzine araç-gereç ve biçemle geli,tiriyordu. Beceri i,li(inde pek fazla gereç yoktu, ama Deborah ne varsa hepsini kullan*yordu: ipek-bask*, ta,-bask*, suluboya ve guva,. Yr ile dünyan*n karanl*k bölgeleri kar,* ç*ksa da, can* dünyan*n bütün oyuncaklar*yla oynamak istiyordu. Yeryüzü'nün törelerine ve insanlar*na hiçbir zaman ula,amayaca(*n*



seziyordu,



ama



maddi



,eylere



yeniden ve özgürce yakla,abiliyor, bunun kar,*l*(*nda büyük ödüller kazan*yordu. Yeni bir hasta, dinini kastederek



ona



ne



oldu(unu



sordu(unda,



"Bir



Nevvtoncu," diye yan*tlarken buldu kendini. Bu yeni hasta Helene'a çok benziyordu. Deborah, onun anla,*l- mazl*(*n*n ve ikide bir sanki vurulmu, gibi ç*(l*k atmas*n*n gerisinde, bir do(ruluk ve bir güç oldu(unu seziyordu. K*z*n ad* Carmen' di. Babas* milyarderdi ve Deborah onun uzun bir süre kalmak üzere D ko(u,unu boylamaya mahkûm oldu(unu biliyordu. Pek çok ki,inin, korkunç bir ç*plakl*(* örtebilmek için ruh sa(l*(*n*n son paçavralar*n* s*k*ca tutmaya çal*,arak geçirdi(i üç ayl*k "balay*" Carmen için de bitmek üzereydi. Kimileyin, Carmen yanlar*ndan geçerken, Carla'yla Deborah bak*,*p gözleriyle, "Bir patlarsa, tavana kadar f*,k*racak," diyorlard*. "Hey, Carmen- hadi A ko(u,una gidip pingpong oynayal*m." "Oynayamam. Ö(leden sonra babam beni görmeye gelecek." "Yan*nda olmam*z* ister misin?" dedi Carla ve Deborah onun yard*m teklif etti(ini anlad*. Carla'yla ikisi, pek güzel olmasalar bile, ,öyle güzelce bir y*kan*r,



taran*p giyinirlerse, Carmen'in babas*yla B ko(u,unun onlardan daha k*l*ks*z-görünü,lü delilerinin aras*na girerek



ko(u,-arkada,lar*na



bir



yard*mlar*



dokunabilirdi. "Hay*r," dedi Carmen her zamanki durgun haliyle, "babam anlamaz bunu. Ben yaln*zca yapabilece(imi umuyorum... gerekti(i ,ekilde." "Neyi nas*l yapabilece(ini?" diye sordu Deborah. "Kabul etmeyi... daima. Kay*ts*z ,arts*z... kabul etmeyi." O gün pazard* ve beceri i,li(i kapal*yd*. Neredeyse her ,eye hafta sonlar*na özgü bir terkedilmi,lik havas* sinmi,ti. Hastanenin güvenli ortam*nda bile pazar günlerine katlanmak çok zordu. Carla, "d*,ar- da" çal*,*rken, pazar günlerinin nas*l bir i,kence kayna(* oldu(unu anlatm*,t* ona. Kendisi de, dünyan*n pazar günlerini ne denli tehlikeli ve kötücül k*ld*(*n* biliyordu. Hafta içi günlerde, Gizleyici'yi bir perde gibi gövdesinin ve zihninin önüne çekebiliyordu; ama pazar günü kendini



Dinlenme



ve



Özgürlük



günü



olarak



nitelendiriyor ve insan* savunmas*z b*rak*yordu. Pazar günü,



bo,



zaman,



huzur,



kutsall*k



ve



sevgi



vadediyordu. )nsanlar*n kusursuzluk özleminin bir



ba,ka anlat*m biçimiydi bu olgu. Ne var ki, pazar günlerinde Gizleyi- ci insan* tam olarak örtemiyordu; pazar günlerinin ö(leden sonralar*, pazartesi günü yeniden yalanlar*n yinelenmesi ve d*, görünü,ün kusursuz olmas* buyru(uyla birlikte gelmeden önce, öteki dünyalar* saklamak için verilen ç*lg*nca bir sava,*mla geçiyordu. Deborah'la Carla, ilkyaz*n bu ilk günlerinin yar*-*l*k sisleri içinde aylak aylak gezinerek, k*,*n patikada b*rakt*(*



yar*klara



bak*p



vakit



geçirmek



için



uydurduklar* hayal kurma oyununu oynad*lar. Bu oyunda, dünyay* birçok kez, k*smen ceza olarak, k*smen de gizli, k*r*lgan bir umudu yans*tarak, y*k*p yeni ba,tan kuruyorlard*. "Benim üniversitemde, özel gruplar ya da klikler olu,mas*na izin vermeyece(iz." "Benim olduklar*n*



fabrikamda, anlas*nlar



patronlar diye



en



nas*l



caniler



s*k*c*



i,lerde



çal*,acaklar." Gelgelelim, en iyi bildikleri yerler hastaneler oldu(u için, oyunlar*n*n temeli daha çok, bitip tükenmez hastane kurma, personel ve araç-gereçle donatma ve yönetme hayallerine dayan*yordu. Konu,ur



larken,



doktorlar*n



konutunun



epeyce



kald*(*



binalar*n



uza(*nda



ve



yürürken



ö(renci buldular



kendilerini. "Pencerelerdeki bütün parmakl*klar* ç*kar*r*m," dedi Carla. Deborah ise pek emin de(ildi bu konuda. "Önce, hastalar*n bunu kald*racak kadar güçlü olmas* gerek," dedi. "Bazen insan boyun e(meyece(i bir ,eyle sava,mak zorunda kal*yor ve delili(in güvenli bir ,ey oldu(u bir yere s*(*n*yor." "Gel, nöbetçi doktorlar*m*z* nöbetlerinde iyice çal*,t*ral*m." "Bütün hastabak*c*lar*m bir haftalar*n* hasta olarak geçirecek." Birden kendilerini son hastane binas*n*n epeyce uza(*ndaki çay*rl*kta buldular. "Bak nerelere gelmi,iz." "Buraya kadar gelme iznim yok benim," dedi Deborah. "Benim de yok." Ama çok keyifliydiler. )kindi yava, yava, yerini ak,ama b*rak*yordu. )nce bir ya(mur çiselemeye ba,lam*,t*, ama pazar gününe, denetime ve dünyaya



kar,* giri,tikleri bu ba,kald*r*dan vazgeçmeye ikisinin de gönlü raz* olmuyordu. Zevkten sarho, bir halde, çimenlerin üstüne oturup kendilerini Pazar Tanr*s*'n*n üzerlerine



ya(d*rd*(*



alacakaranl*(a



ya(mura



dönüyordu.



b*rakt*lar.



Ya(mur



Gün,



ü,ütmeye



ba,lam*,t*. S*r*ls*klam elbiseleriyle kalk*p h*zl* h*zl* hastaneye do(ru yürümeye ba,lad*lar. En arkadaki binaya yakla,t*klar* s*rada, 3 numaral* ek binadan ç*k*p ana binaya do(ru gitmekte olan Henson'la küçük Cleary'ye yakaland*lar. "Hey, k*zlar- gece gezme izniniz var m*yd* sizin?" "Hay*r," dedi Carla. "Biz de ,imdi içeri giriyorduk." "Peki



öyleyse."



Hastabak*c*lar,



k*zlar*n



yakla,mas*n* beklediler, sonra hemen onlar*n iki yan*na geçtiler. Dönü, böyle olmamal*yd*; onca özgürlük, kahkaha ve o güzelim ya(murdan sonra bu ,ekilde dönemezlerdi. Deborah'la Carla birbirlerine bakt*lar.



Gözleri



"Hay*r"



diyordu.



Kap*ya



yakla,t*klar*nda, hastabak*c*lar otomatik olarak k*zlar*n çevresini ku,att*lar; böylece, yenilmi, bir halde, içeri girdiler. Kap*n*n öte yan*nda, beklenen an geliverdi. Carla'yla Deborah bunu ayn* anda sezdiler ve sanki ya,amlar* boyunca bu i, için e(itilmi,ler gibi, birlikte



harekete



geçtiler.



Henson



ve



Cleary



ayr*m*nda



olmadan onlar* sal*vermi,lerdi. Bu kap*n*n ötesinde bir dizi döner kap* vard*. Hepsi birlikte bu kap*lardan geçerken, Carla'yla Deborah birden, ayn* anda gerisin geriye dönüp ,a,k*nl*kla



bakakalan



hastabak*c*lar*n



yüzlerine



kanatlar* çarpt*ra çarpt*ra, ayn* kap*lardan h*zla geçtiler ve böylece, hiçbir engelle kar,*la,madan ön kap*dan d*,ar*ya ç*kt*lar. Ko,arlarken, hastaneye bir hastan*n kaçt*(*n* bildiren alarm zilinin z*r*lt*s*n* duydular. Uzun, çok uzun bir süre, karanl*k arka yollarda gülü,erek, soluklar* kesilinceye de(in ko,tular. Ya(mur sa(anak halinde üzerlerine ya(*yordu, gökyüzünde f*rt*na habercisi bir bulut h*zla deviniyordu. Anterrabae, görkemli bir biçimde ,ark* söylüyor, onca y*ld*r vermedi(i yeryüzü güzelliklerini anlat*yordu. Deborah'la Carla soluklar*



iyice



t*kan*p



gö(üsleri



a(r*yana



de(in



ko,tular, sonra so(uktan ve özgürlükten titreyerek yava,lad*lar. Uzaktan bir *,*k göründü. Bir araba geliyordu. "Bizi aramak için birilerini göndermi,ler!" dedi Carla soluk solu(a ve birlikte yol kenar*ndaki bir hende(e atlay*p



araban*n



uzakla,mas*n*



beklediler.



I,*k



ya(murun içinde gözden kaybolduktan sonra, kaçaklar hendekten ç*k*p yürüyü,lerini sürdürdüler. Bir yandan da böylesine çevik ve güçlü olduklar* için ne,eyle gülüyorlard*. Bir süre sonra bir ba,ka araba daha gördüler. "Gene bizi arayan birileri mi acaba?" "Böbürlenme, kaç*k k*z. Herkese aç*k bir yol bu." "Yine de biraz tedbirli olsak iyi olur..." ve dönüp yeniden hende(in içine atlad*lar. So(uktan



büzü,mü,



ve



tedirgin



bir



halde



saklan*rken, Deborah ilk kez, niyetlerinin ne oldu(unu dü,ündü. Ne kuru giysileri vard*, ne de paralar*. Hiçbir plan yapmam*,lard* ve ,u anda yapt*klar*n*n daha fazlas*n* yapmak için de hiçbir istekleri yoktu. Deborah, Furi'nin ona gerçekten yapmak istedi(i ,eyleri yapma konusunda ö(rettiklerini hat*rlamaya çal*,t* ve s*rt*n* toprak duvara dayay*p gerçekte ne istedi(ini bulmak için dü,ünmeye ba,lad*. Yan*nda oturan Carla ayakkab*s*n*



sallay*p



içine



girmi,



bir



ta,*



ç*karmaya



çal*,*yordu. Araba uzakla,*nca, yukar*ya t*rman*p yeniden



yürümeye



ba,lad*lar.



Çamura



halleriyle, ikiz karde,leri and*r*yorlard*.



batm*,



"Eninde



sonunda



dönmek



zorunday*z,"



dedi



Deborah yüksek sesle. "Elbette," diyé yan*tlad* Carla." "Yar*n doktorumla görü,mem var. Sadece, ba,*mda beni yöneten, güden biri olmadan, birazc*k kendi ba,*ma kalmak zorundayd*m, o kadar." Deborah



karanl*kta



gülümsedi.



"Tabii.



Benim



istedi(im de buydu." Dönü, uzun sürdü. Yürürken zaman zaman ,ark*lar söyleyip ayaklar*n*n v*c*k v*c*k olmu, durumdaki ayakkab*lar*n*n içinde kaymas*na gülüp durdular. Ön taraftaki ana kap*dan geçip B-C-D ko(u,lar*n*n oldu(u binan*n



ön



kap*s*ndan



içeri



girene



de(in,



"yakalanmad*lar". îçeri girdiklerinde, böyle kolayca s*v*,*p keyifli bir halde dönmelerine misilleme yapmak istiyormu, izlenimini veren bir hastabak*c* ordusu, üzerlerine çullan*p onlar* ay*rd*. Deborah y*kan*rken iki hastabak*c* ba,*nda nöbet tuttu. Bunlar )kinci Gece Vardiyas* görevlileriydi; demek ki vakit gece yans*n* geçmi,ti. "Bu yüzden ba,*n derde girecek ,imdi," dedi hastabak*c*lardan biri, üstünlük taslayarak. "Yukan... yukanya gitmek zorunda m* kalaca(*m?"



"Sen ,imdi uslu uslu y*kan, sonra da ilac*n* al*p do(ru yata(*na git; bu gece burda kalacaks*n," dedi hastabak*c*. ")kiniz de tecrite al*nacaks*n*z." Banyodan



sonra,



Deborah'la



gözcüsü,



holün



sonunda tecrit için ayr*lan birkaç küçük odan*n bulundu(u



yere



do(ru



yürürken,



Car-



la'yla



gözcüsünün yan*ndan geçtiler. Deborah'la Carla, hâlâ özgür



olan



gözleriyle,



hastabak*c*lann



ba,lann*n



üzerinden bak*,*p birbirlerine göz k*rpt*lar. Daha sonra, Deborah uykuya dalmak üzereyken dü,ünüyordu: Yapt*klan ,eyin bedeli çok a(*r olabilirdi. Ama akl*na gene o ya(murun kokusu geldi. B ko(u,unun yöneticisi, Dr. Ogden adl* yeni bir doktordu. Deborah bu doktoru henüz tan*m*yordu, onun için nas*l biri oldu(unu da bilmiyordu. Carla'y* suç ortakl*klar*n* belirten o göz k*rp*,*ndan bu yana hiç görmemi,ti. Tek yapabildi(i ,ey, geçmi,teki kaç*,larla ilgili dedikodulan hat*rlamaya ve Carla'yla yapt*klar* ,eye iyi bir gerekçe bulmaya çal*,mak oldu. Ertesi sabah saat 11.00'de, bir gözcüyle birlikte a,a(*ya, yönetim bölümüne gönderildi. Gözcü hastabak*c* Dr. Ogden'*n bürosunun kap*s*n* çald*.



"Girin." Deborah içeri girdi ve kar,*s*ndaki masada Doktor



Hal-



le'nin



oturdu(unu



gördü.



Duydu(u



,a,k*nl*k ve sevinç bütün yüzüne yay*lm*, olmal*yd*, çünkü Dr. Halle hafifçe gülümseyip "Doktor Ogden



gripten



yat*yor,



bu



yüzden



B



ko(u,unun



yöneticili(ini bir süre için ben üstlendim. Görevim, B ko(u,unda i,lerin düzenli bir biçimde yürümesini sa(lamak," dedi. Sonra arkas*na yaslan*p ba,parmaklar*n* birbirine sürterek döndürmeye ba,lad*. "Nedir mesele?" Deborah ona nereye gittiklerini anlatt*. Dr. Halle kimi ayr*nt*lar* sormak için iki kez onun sözünü kesti ve Deborah öyküsünü bitirince, ")lk ba,ta, kimden ç*kt* bu fikir?" diye sordu. Deborah el yordam*yla bir aç*klama bulmaya çal*,t*. Yr dilinde, Carla'yla ikisinin kaç*,lar* s*ras*ndaki duygular*n* anlatacak bir sözcük vard* ve ,u anda akl*na tak*lan bu sözcük, zihnini )ngilizce üzerinde yo(unla,t*rmas*n* zorla,t*nyordu. Bu sözcü(ü, Dr. Halle'nin



anlayabilmesi



umuduyla,



hiç



de(ilse



)ngilizce'ye çevirmeye karar verdi. Çeviriye giri,ti(inde bocalay*nca, Dr. Halle ona bak*p ")çinden geldi(i gibi anlat," dedi.



"Peki..."



Deborah



konu,abilmek



için



normal



bir



insan



gibi



korkunç



bir



gereksinme



duydu(undan, bir süre duraksad*. "+ey... insan benim gibi hantal ve her ,eyi yüzüne gözüne bula,t*ran biriyse, kendisi gibi olmayan insanlar* gözünde çok büyütüyor. Benim... Benim... geldi(im yerde, böyle insanlara atumai derdik. Bu insanlar, tökezlemelerine yol açacak a,*r* tek bir ad*m bile atmazlar; paket ba(lad*klar* ip hiçbir zaman bir santim bile k*sa gelmez. Trafik *,*klar* her zaman onlarla uyumludur. Ac*, yata(a uzan*p ac* çekmeye haz*r olduklar* zaman ortaya ç*kar, ,aka da onlar* güldürmesi uygun oldu(u zaman. ),te dün, sadece bir süre için bu atumai'yi ya,ama gereksinmesi duydum. Carla da böyle bir gereksinme duyuyordu. )kimiz ayn* anda duyduk bu gereksinmeyi. Hap,*rmadan



önce,



hap,*raca-



(*m



diye



karar



vermezsiniz, birden hap,*nverirsiniz. Herhangi bir fikir ileri süren ya da ba,* çeken filan yoktu. Öyle, ans*z*n, kendi ba,*m*za gidiverdik." )kinci kap*y* geçtikten sonra nas*l apans*z*n geriye döndükleri akl*na gelince, yüzünü yeniden bir gülümseme kaplay*p onu ele verdi. "E(lenceli oldu mu?" diye sordu Dr. Halle. "Hem de nas*l!"



"Pekâlâ," dedi Dr. Halle. "Biraz da Carla'yla konu,aca(*m, senin d*,arda beklemeni istiyorum." Deborah bürodan ç*kt*(*nda, Carla'n*n kap*n*n hemen önünde, t*pk* onun gibi, bir gözcüyle birlikte ve büyük bir korku içinde s*ras*n* bekledi(ini gördü. Deborah, deneyimli bir hasta, mahkûm, casus ya da rahibeye özgü bir tav*rla, belli belirsiz bir biçimde omuzlann* silkti. Carla'n*n gözleri bu hareketi hemen yakalam*,t*. Carla içeri girdi. Deborah'a çok uzun gelen bir süre sonra, Carla kap*dan ba,*n* uzat*p eliyle Deborah'a i,aret etti. ")çeri gel- ikimizle birden görü,mek istiyor." Bu kez, bak*,anlar gözcüler oldu. Deborah içerde nas*l bir hava oldu(unu sezmeye çal*,arak büroya girdi. Dr. Halle'nin çok sert bir görünü,ü vard*, ancak Deborah onun gülmemek için kendini zor tuttu(unu anlay*nca rahat bir soluk ald*. "Hastane kurallar*n* çi(nediniz -sekiz tanesini san*r*m," dedi Dr. Halle. "Azan hak ettiniz. Yapt*(*n*z ,ey



konusunda



anlatt*klann*z



birbirini



tutuyor.



E(lenceliydi ama, de(il mi? Payla,*lan bir e(lenceydi. Burada çok ender olur bu. Biraz da gurur duyuyorum



sizinle..." Sonra yeniden disiplinli bir tav*r tak*nd*. "Ayncal*klann*zda bir de(i,iklik yapmak için hiçbir neden göremiyorum. Bu kadar." Deborah'la Carla bürodan ç*k*p kap*y* arkalanndan kapad*lar. Doktor Halle, döner koltu(unu çevirip pencereden d*,anya bakt*. D*,ar*da, a(açlar ye,eriyor, ilkyaz bütün dallan sanp canland*nyordu. Bodur a(açlardan olu,an çit ye,ille bezenmi,ti. Dr. Halle k*zlar*n



o



f*rt*nal*



gecede



,ark*lar



söyleyip



yürüyü,lerini, kendisinin de bir keresinde evden kaç*p ç*kt*(* bir geziyi dü,ündü, "Bacaks*zlar! " diye ans*z*n hayk*rd*. Sesinde sab*rs*zl*k, hayranl*k ve küçücük bir k*skançl*k tohumu vard*. "Carmen nerde?" diye sordu Carla Deborah'a. "Ona her ,eyin yolunda oldu(unu söylemek istiyorum. Ö(leden sonra a,a(*ya indi(imizi görmü,tü, neler olup bitti(ini de duymu,tur mutlaka." "Bilmiyorum, hiç görmedim onu." Bir hem,ireye sordular. "Carmen eve gitti. Dün gece burdan aynld*." "Ama babas* sadece onu görmek için gelmemi, miydi?"



"Evet," dedi hem,ire, "ama herhalde plan*n* de(i,tirdi. Tek bildi(im, babas*yla birlikte dün ak,am yedi civar*nda gitti(i." Hem,irenin ses tonu onlara ba,ka soru sormamalanm söylüyordu, onun için sorular*n* birbirlerine yönelttiler. "Ne olmu, olabilir?" "Terry, dün Carmen'i gördün mü?" "H*-h*h. Gördüm." "Ne oldu?" "Kabul etmedi." Deborah'la



Carla,



kulaklar*nda



dünyan*n



ayk*r*l*klar*n*n ve Dr. Halle'nin övgüsünün iç içe dolanarak ç*nlamas*yla, titreyerek birbirlerine bakt*lar. "Benim annemle babam-" dedi Deborah. Annesiyle babas*n*n, onun sevgisinden çok nefretine tan*k olduklar*n* biliyordu, ama burada kalmas*na izin vermi,lerdi. Hiçbir iyile,me belirtisi olmasa bile, uzun, çok uzun bir süre kalmas*na izin vermi,lerdi. Hiçbir zaman sayg*nl*klar*n* onarmak amac*yla iyile,mesi için zorlamam* ,iard* onu. Deborah yere bakt*, ellerinin, kendi zihnine iletece(i sözcükleri olu,turmak için, heyecanla gene Yr'ye özgü hareketleri yapt*(*n* gördü. Kendi dünyas*na çekilip gözlerini her ,eye kapam*, bir



halde olan Carla'ya bak*nca, Deborah'*n içinden özel bir ,eyler söylemek geldi. "Sonuçta bana verdikleri özgürlüktü. Carmen'inkiler ona hiç ,ans tan*mad*lar, ama benimkiler..." Ona, bu sava,*m olana(*n* sa(layan*n annesiyle babas* oldu(u geldi Deborah'*n akl*na. Onlar*n istedi(i geli,meyi



ba,aramad*(*



an,



bu



olana(*



elinden



alabilirlerdi. Oysa, belki de hiçbir zaman onlar* yüceltmeyecek



bir



gelece(e



olan



inançlar*n*



yitirmemi,lerdi hiç. "Carla... korkudan ödümü koparan bir ,ey olmasa, büyük bir gönül borcu duyard*m!" 27. Ölü gibi solgun bir yüz, buz gibi eller ve içindeki çevik kaplana pek uymayan leylak desenli bir elbiseyle, Helene B ko(u,una ç*kageldi. "Ola(an" gülümsemesi, bir bubi tuza(*n* and*r*rcas*na yapmac*k görünüyordu. Deborah'la Carla onu gördüklerine sevindiklerini söyleyince, onlara ikiyüzlü ve yalanc* olduklar*n* söyledi. Ama içtenlikli gülümsemesi, yüzeysel gülümsemesinin gerisinden d*,ar* s*zm*,t*. Böylece Deborah'la Carla, onun gerçekten kendi gövdesinde ya,ad*(*n* anlay*p onun ad*na sevindiler.



Helene'*, birtak*m ayr*cal*klar* al*nca beceri i,li(ine götürdüler. Deborah da onunla birlikte gitti, çünkü i,li(in bir bu(day tarlas* oldu(unu ve bu tarladaki avc*n*n



apans*z



patlayan



bir



tüfe(i



oldu(unu



hat*rlam*,t*. +iddet dolu geçmi,inin söylenceleri hâlâ dillerde dola,an Helene için bu tüfek bir top etkisi yaratabilirdi. Carla doktoruyla görü,me saati geldi(i için onlardan erken ayr*lm*,t* ve ak,am yeme(inin biraz öncesine de(in onu bir daha görmediler. Carla sessizce, Deborah'la Helene'*n ellerinde bir resim defteri ve bigudilerle oturmakta olduklar* hole girip onlara do(ru yürüdü. "Deb- Carmen'le ilgili." Deborah'a bir gazete kupürü uzatt*. B ko(u,unda gazeteye izin yoktu, ama el alt*ndan yürütülen yo(un bir al*,veri, vard*. Deborah çabucak bir göz att*(* kupürü resim defterinin aras*na soku,turdu. Kupürdeki man,ette, ÜNLÜ BÎR )+ADAMININ KIZI )NT)HAR ETT), deniyordu. Deborah kupürü kimse görüp ba,tan sona okumas*n diye, defterini s*k*ca



tutuyordu.



Man,etin



alt*nda,



bir



insan*n,



kula(*n*n içine ate, edince beyninin nas*l da(*labilece(ini uzun uzad*ya anlatan bir yaz* vard*.



"Onu tan*yor musun? Yani tan*yor muydun?" diye sordu Helene. "Burda ne kadar kalm*,t*?" "Ancak kar,* ç*kmay* ö(renecek kadar," dedi Carla. "Ba,arabilirdi," dedi Deborah kesin bir tav*rla, aya(a kalkarken. "Ah, Deb, bundan nas*l emin olabilirsin ki?" "Biraz bedavadan ac* çekme bahanesi yaratmak için olay* kurcal*yorsun, de(il mi?" dedi Helene ac* sesiyle. "Ba,aracakt* demedim, ba,arabilirdi dedim." Seslerini duyan ba,ka hastalar da odalar*ndan ç*k*p geldiler. Bu konu,man*n neyle ilgili oldu(unu hepsi biliyordu ve ko(u,ta dalgalan*p duran bir gerginlik vard*.



Hem,ireler,



konu,malar*n*n



m*



yoksa



susmalar*n*n m* do(ru olaca(*n* bilemeden, öylece tetikte duruyorlard*. Ve Deborah, ko(u,taki genel ruh halinin, Carmen'in intihar*ndan çok, her hastan*n içinde olan sinizmle küçücük ve kör bir sava,*m özlemi aras*ndaki çat*,ma üzerinde yo(unla,t*(*n* sezmeye ba,lam*,t*. Deborah kendini o küçük Belki'yi savunurken bulunca ,a,*rm*,t*. Kendi dü,üncelerini biliyordu gerçi, ama D ko(u,u hastalar*ndan hem daha sa(l*kl* hem de



daha



ürkek



olan



bu



kad*nlarla



konu,up



ko-



nu,amayaca(*n* kestiremiyordu. "Ah, Deb, Carmen'in her an gökyüzüne f*rlayacak derecede patlayaca(*n* sen kendin söylemi,tin," dedi Carla. Deborah



Carla'ya



bakt*;



Carla



onun



sorun



yaratacak ve sonradan geri almas*n* gerektirecek ya da ikisinin aras*nda olan ve Dütün ac*lar* yat*,t*ran bir ,eyi bozacak birtak*m sözler söylemesini engellemeye mi çal*,*yordu acaba? "Carmen ba,arabilirdi, i,te o kadar. Onun yararl*, sa(l*kl* bir hastal*(* vard*." "Çeli,kili ifade diye buna derler!" ")mkâns*z bir ,ey bu!" "Hay*r, de(il -dü,ünün biraz- do(rudan, yararl*, zorlu



bir



ac*



veren



ve



doktorlara



kar,*



bir



normallik-yan*ltmacas* yaratacak ho, bir görünü, ya da davran*,*n ard*na gizlenmeyen bir hastal*k dü,ünün." Bütün hole utanç dolu bir sessizlik çöktü; Deborah hiç dü,ünmeden, Linda'ya, eline geçen her ,eyi okuyan ve sözcüklerin içinde giz lenen ac*dan hiçbir zaman etkilenmeyece(ini umdu(u için, alabildi(ine cüretkâr ve savurgan bir biçimde, para



saçar gibi t*bbi terim saçan "psikoloji otoritesi"ne bakarken buldu kendini. Bu bak*,tan ve tan*mdan korkan Linda, öfkeyle kar,*l*k verdi. "Gülünç- sadece kendi savunma sistemini rasyonalize ediyorsun!" Deborah, dü,üncelerini daha iyi bir biçimde dile getirmeye, daha gerçekçi k*lmaya çal*,t*. "Erkekler Bölümü'ndeki toplulu(a bir bak*** -hepsi de çok ak*ll*, 'normal' ve zeki ki,iler. Görevliler onlar* seviyorlar, hatta birer insan olarak seviyorlar, ama i,te gene de burdalar, hem de y*llard*r ve hiçbir ,ey ya da hiç kimse onlara yard*m edemiyor. Pek fazla ac* çekmiyormu, gibi görünüyorlar, çünkü pek fazla ,ey hissetmiyorlar. Bir hasta-hastal*kt*r bu. Yukarda, D ko(u,undaki Miss Coral hasta beki, ama hissediyor, sava,*yor ve ya,*yor..." Hastalar*n yüzündeki öfke ve inançs*zl*k kar,*s*nda, Deborah'*n sesi yava, yava, tükenmi,ti, ama ans*z*n, o gece D ko(u,unda dünyay* görmeye ba,lad*(* zaman duyumsad*(* sessiz gücü duyumsad* yine. Ancak bu duygu ,imdi daha ivedi, daha tutku dolu olarak ortaya ç*km*,t*. "Ya,amak sava,mak demektir," dedi Deborah. ")kisi ayn* ,eydir. Ben hâlâ Carmen ba,arabilirdi diye dü,ünüyorum."



Derken, hem,ire gelip onlar* susturdu. Deborah çevresindeki



insanlar*n



ona



yönelik



bir



öfkeyle



kaplanm*, olan yüzlerine bakt*. Özellikle nazik olan bir konuya parmak basm*,t* Deborah. B ko(u,unun çok duyarl* oldu(u bir konuydu bu; yeterince rol yaparlarsa ve rollerini gerçek k*lmaya çal*,*rlarsa, o yapmac*k "iyi-iyi"nin onlara bu zorlu dönemi atlatana de(in yard*mc* olabilece(i biçiminde, umars*zl*k dolu bir umuttu söz konusu edilen ,ey. D*,ardaki kabullenilmi, düzene s*k* s*k* tutunmak da bu denli korkutucu bir ,ey miydi acaba? "Ortal*(* iyice kar*,t*rmak istiyorsun sen," dedi Carla, yatmaya haz*rlan*rlarken. "Benim gibi bir ba, belas*n*n nas*l olup da bu ya,a kadar gelebildi(ini merak ediyorsun, de(il mi?" "Seni özleyece(im, Deborah." Yr'nin uzak bir kö,esinde bir top patlad*. "Niye özleyesin ki ? " "Çünkü bir daha denemek için yar*n hastaneden ç*k*yorum." Korku, bir elin tersiyle at*lan bir tokat gibi, Deborah'* haz*rl*ks*z yakalam*,t*; ama Furi'den ald*(* dersleri iyi bellemi,ti Deborah. Ba



,*n* sallarken, kendi kendini sorgulad*: Bu korku kendim için mi, Carla için mi? Kendim içinse, ne diye? Bir arkada,*m* yitirece(im diye mi? Dünya u(runa bir arkada,*m* yitirece(im diye mi? Yoksa yak*nda ben de gitmek zorunda kalaca(*m diye mi? Bu korku bir bak*ma, öteki hastalar*n onun "yararl*, sa(l*kl* bir hastal*k" tan*m* kar,*s*nda irkilmelerine neden olan korkunun ayn*yd*. Deborah pi,manl*k duygusu içinde bu tan*ma güldü. "Kasabaya giden o iki kilometrelik i(renç yola dayanmam* sa(layacak kadar etkili olmu,tur herhalde, bu terapi," dedi Carla. "Küçük bir



odada



t*k*l*p



kalmayaca(*m



bir



ij



aramaya



ba,layaca(*m. Belki de geçen seferki sorun buydu." Sesinde korku ve bezginlik vard*. "Seni özleyece(im-" dedi Deborah buruk bir sesle. "Belki yak*nda sen de gelebilirsin." Deborah,



"tabii"



demeye



çabalad*,



ama



korkusunun, sözlerini ba,ka bir dile çevirebilece(ini bildi(i için sustu. Yata(*na uzand* ; korkunun bir sis gibi üzerine çöktü(ünü duyumsad*. Deborah'*n odas*nda, Carla'n*n yerine gelen k*z, bir düzine



hastanede



yat*p



mekanik



psikiyatrinin



neredeyse uzman* olmu,, kibar, cömert bir k*zd*.



Belle(i harap olmu,tu, ama hastal*(* oldu(u gibi duruyordu. Ç*lg*ncas*na, birbirine z*t bir sürü ana-baba yak*,t*r*yordu kendine. "Her zaman müziksever bir aile oldu..." gibi anla,*lmaz ,eyler söylüyordu. "Babambabam Paderewski, annem Sophie Tuc- ker'd*r. Onun için böyle hassas ve asabiyim." Deborah ondan ho,lanm*,t*. Bir süre sonra, ailelerden ya da onun annesiyle babas*n*n, yani Greta Garbo ile Will Rogers'*n kar*-koca sürtü,melerinden filan söz etmekten tümüyle vazgeçtiler. Deborah'*n içinde yeni dünyaya kar,* uyanan açl*k duygusu, bu dünyay* gitgide daha çok ara,t*r*p ke,fetmeye



zorluyordu



hem,irelerin



yak*n*nda



onu.



Holde,



ö(renci



oturuyor,



beceri



i,li(inde



onlar*n konu,malar*na kulak kabart*yordu. Onlar*, ya,amlar*,



aileleri,



ya,ad*klar*



yerler



ve



e(itim



sürelerini tamamlad*ktan sonra yapmak istedikleri ,eyler konusunda sorguya çekiyordu. S*k s*k yaya olarak kasabaya gidip geliyor, kasaban*n bütün yollar*n* ö(reniyor, bak*yor, kokluyor, mevsimlerin de(i,imini izliyordu.



Duydu(u açl*k, istenmedi(i yerlere, kasaban*n toplumsal ya,am*na bile itiyordu onu. )ki kilise korosuna kat*lm*,, ayr*ca Metodist ra hiple



de



gençler



grubuna



kat*lma



konusunu



görü,mü,tü. Bir yere ait olma çabas*n*n umutsuz bir aray*, oldu(unu rahip de biliyordu, kendisi de; bu küçük, dar görü,lü topluluk, çok uzun bir süredir hastaneden ve içindeki insanlardan korkuyor, onlar* alaya al*yordu. Ne var ki, kilise korosunun yorgun, suskun



han*mefendileri,



yeni-do(mu,



bir



dünya-perestin, do(u,tan gelen haklar*n* elde etmek için duydu(u tutku dolu açl*(*n derecesini ölçüp hesaplayam*yorlard*. Onu yok saymalar*na kar,*n, Deborah geliyordu gene de. Onu görünmez k*l*yorlard*, ama o gene geliyordu. Ve



sonunda,



korku,



heyecan,



sab*rs*zl*k



ve



direngen bir istençle, harekete geçip hastaneden ç*kma



isteminde



bulundu



Deborah.



Hastane



mekanizmas*n*n v*z*r v*z*r i,lemesinin sonucunda bekledi(i yan*t* ald*(* zaman, oda arkada,*n*n yüzünde gördü(ü ifade, Carla'n*n ve Carla'dan önce Doris Rivera'n*n gidi,i kar,*s*nda kendi yüzünde de belirmi,ti herhalde: bir sayg*, hayranl*k, korku, öfke, k*skançl*k



ve her ,eyden önemlisi, bir gerçeklik-,okunun yaratt*(* yaln*zl*k ifadesi. "Gidip gitmemen benim için önemli de(il," dedi oda arkada,*. "Ben gerçek bir hasta de(ilim burda, biliyorsun. Yaln*zca tezim için ara,t*rma yap*yorum, i,imi bitirir bitirmez e,yalar*m* toplay*p gidece(im!" Deborah onunla vedala,*rken de, genç k*z sanki daha önce hiç görmedi(i biriymi, gibi bak*yordu Deborah'a. Sosyal hizmet görevlisinde, hastanenin ayakta tedavi



gören



hastalar*n*n



kasabada



tutabilece(i



odalar*n bir listesi vard*. Deborah kulaktan dolma bilgilerinden ve kasabadaki gezintilerinden, bu odalar*n ço(unun y*k*k dökük ve karanl*k yerler oldu(unu biliyor, bu odalarda ya,ayan cüzzaml*lar*n duydu(u utanc* payla,*yordu. "Birkaç yeni yer var ve içlerinde oturan hiç hasta da yok. Biraz uzaktalar ama -kasaban*n öteki yakas*nda." Deborah gözlerini kapay*p adreslerden birinin üzerine koydu. "Yasalara göre bildirmemiz-"



parma(*n* rasgele



"Evet, biliyorum," dedi Deborah ve ans*z*n, akl*na burkulan ayak bile(i ve St. Agnes hastanesi (" Sald*rgan m*d*rlar?") gelince ürperdi. "Benim de seninle gelmem gerekiyor," dedi sosyal hizmet görevlisi. "Kurallar böyle." Eski evin kap*s*nda durup beklediler; ev sahibi kad*n kap*y* aç t*(*nda, Deborah dikkatle kad*n*n yüzüne bakmaya ba,lad*. Sosyal hizmet görevlisi onun kim oldu(unu anlat*rken, bu gözlerde bir sak*nganl*(*n, yüzde bir ret ifadesinin belirmesini bekliyordu. Kad*n epeyce ya,l*yd* ve zeki birine de benzemiyordu pek. Deborah onun kendisine söylenenleri anlay*p anlamad*(*n* merak etmeye ba,lad*. Sosyal hizmet görevlisi anlatacaklar*n* bitirince, kad*n eliyle onlara odalar*n yolunu gösterdi. "Eh, oday* be(enirsiniz in,allah." "Bir ak*l hastanesi dedim," dedi sosyal hizmet görevlisi umars*zca. "Haaa?... +imdi, bu oda daha çok *,*k al*r, ama öbür oda da banyoya daha yak*nd*r, bak*n."



Sosyal hizmet görevlisi gittikten sonra, ev sahibesi yaln*zca, "Bak, lütfen dikkat et, bu tuvaleti t*kama -çok eski ve biraz da aksidir." "Ölsem t*kamam, emin olun." Deborah'*n sonradan ö(rendi(ine göre, ev sahibesi Mrs. King kasaban*n yabanc*s*yd*, ba,ka bir deyi,le, "O Yer"e ili,kin cinli-perili öykülerle yeti,memi,ti. Pek çok



olay



ve



korkutucu



öykü,



kasaba



halk*n*n



birço(unda korku ve küçümseme duygular* yaratm*,t*. Deborah



annelerin



çocuklar*na,



bir



zamanlar



Donanma'da çal*,m*, olan ve yürürken kendi kendine konu,an



"Kaptan"*n



yan*ndan



uzakla,malar*



için



seslendi(ine s*k s*k tan*k olmu,tu. Kasaba halk*, biraz daha normal biri gibi görünen Deborah'a böylesine korku dolu bir tepki göstermiyordu. Asl*nda hiçbir tepki göstermiyordu. Deborah kilisedeki koro çal*,malar*na, lisedeki diki, kursuna, hatta bir gençlik gezi kulübüne (Tek Gel Çok Gel) kat*ld*(* halde, öylesine gidip geliyor, yaln*zca birileriyle bir diki, makinas*n*, bir dua kitab*n*, bir haritay* payla,*yor ve "iyi ak,amlar" ile "iyi geceler" sözcüklerini duyuyordu, o kadar. Herkes ona çok kibar davran*yordu, o da herkese çok kibar



davran*yordu, ama hepsi de ya,amlar*yla onun aras*na bir duvar çekmi,ti. "Bunun nedeni kasaban*n kendisi mi, yoksa benim yüzüm mü acaba?" "Belki her ikisi de," dedi Furi. "Bana göre yüzünde bir ,ey yok ama -belki de insanlarla kar,*la,t*(*nda, yüzünde belli bir tedirginlik olu,uyordun" Deborah'la Dr. Fried o gün esinlenme* olmadan çal*,t*lar -yeni özgürlüklerle geçmi, aras*nda yeni ko,utluklar kurma biçiminde, bir çe,it gündelik zihin çal*,mas* yapt*lar. "+imdi, yeniden geçmi,e bak*p, daha önce sözünü etti(imiz o karanl*(*n aras*na s*zan herhangi bir *,*k görüp görmedi(ini söylemeni istiyorum," dedi Furi. Deborah yeniden an*lar*na gömüldü. Y*k*m ve felaketin egemen oldu(u ve ,imdi bir bütünlü(e ula,m*, gibi görünen o döneme, bir büyü gibi, yer yer incecik gün *,*(* demetleri s*z*yor, ama tümü de Yr'nin üstün güçlerinin eline geçip yitiyordu. "Evet... evet... görüyorum!" Deborah gülümsedi. "Ara ara o dönemin her gününü hat*rlar gibi oluyorum -bir de, yeniden Chicago'ya



göçmeden



önce



oturdu(umuz



evde



geçirdi(imiz y*l var- bir de arkada,*m vard* -nas*l unutabildim bunlar* ! " "Bir arkada,*n m* vard*?" "Ben



buraya



insanlardan



biri



gelene de



kadar



de(ildi,



en



-hem



y*k*lm*,



az*ndan



kentin



yeniliklerine al*,t*ktan sonra. )lk ba,ta nganon 'un hayk*rd*(* bütün öteki insanlar gibiydi -yaln*zd*, bir yabanc*yd*- ama bizim ya,am biçimimizi çabucak ö(rendi ve sa(l*kl* bir insan oldu -yani y*k*lm*, bir insan de(ildi!" "Son y*llarda ondan hiç haber ald*n m*?" "Aa, evet! Üniversiteye gidiyor ,imdi -niye daha önce hat*rlamad*m ben bunu?" "Çok hasta oldu(un s*ralarda, bir arkada,* ya da bir gün *,*(* s*z*nt*s*n* hat*rlaman, de(i,imlere izin vermeyen



bir



dünyan*n görünümünü



de(i,tirmek



anlam*na gelebilirdi. )nsan, ancak belli bir nedeni varsa dünya



üzerinde



hak



iddia



etmekten



vazgeçer.



Böylesine büyük bir terk karar*n* almak için her türlü nedenin olmas* gerekir. +imdi art*k dünyaya geri döndü(ün için, karanl*(*n yan*nda ba,ka nelerin oldu(unu



hat*rlayabiliyorsun.



Karanl*(*n



a(*r



basmas*n*n nedeni, yaln*zca, sevmenin ve gerçekli(i ya,aman*n verdi(i *,*ktan bask*n ç*kmas*yd*." "Ama Yr de güzel ve gerçek, dahas* Yr'de sevgi de var." "Hastal*(*n*n kayna(*, bu dille tanr*lar*n kendileri de(il, bunlann seni dünyadan uzak tutma güçleri," dedi Furi. * Ruhbilimsel ba(lamda, herhangi bir sorunun temel ö(elerini birdenbire kavrama. (ç.n.) "Keyfi yerinde oldu(u zamanlar Lactamaeon'la birlikte yürümek çok ho, oluyor. Ait olmad*(*m bir yer olan diki, kursundan ya da bir yabanc* olarak görüldü(üm kilise korosundan ayr*ld*ktan sonra, gülebilen, güldürebilen ya da güzelle,ebilen ve y*ld*zlara bakarak ezbere ,iir okurken insan* a(latabilen biriyle beraber eve yürümek güzel bir ,ey." "+imdi



onun



kendi



kendine



uydurdu(un



biri



oldu(unu -onu kendi mizah duyunla, kendi güzelli(inle yaratt*(*n* biliyorsun art*k, de(il mi?" dedi Furi sevecen bir tav*rla. "Evet-



art*k



biliyorum."



Çok



kabullenme olmu,tu bu. "Bu gerçe(i ne zaman görebildin?"



ac*



veren



bir



"Yani tam olarak m*?" Furi ba,*n* sallad*. "+ey, belki de bu gerçe(i güvenli bir uzakl*kta oldu(u s*ralarda da k*smen görüyordum hep. Ama uzun bir süredir bana gitgide yakla,*yor galiba. Geçen hafta, bir gün Idat ve Anterrabae'yle gizlice gülü,üyorduk. Horace'*n bir ,iirinden bir koro ,ark*s* bestelemi,lerdi, onlar bu ,ark*y* söylerken, Benim ba,tan sona ezbere bildi(im ,iirlerden biri bu, dedim. Anterrabae de Tabii ya! dedi. Sonra ,akala,maya ba,lad*k -hani birine tak*l*rken ayn* zamanda da onu üzersiniz- i,te o türde bir ,akala,mayd* bu. Ben Bana matematik ö(retin, dedim. Güldüler, ama sonunda benim bilgi düzeyimi a,amayacaklar*n* itiraf ettiler. Sonra



gülerek



ama



ac*



da



vererek



birbirimizi



k*zd*rmaya ba,lad*k. Anterrabae'ye, +u içinde yan*p durdu(un ate,, benim ate,im mil diye sordum, o, Bu yak*ta de(di de(il mi bu ate,i dedi. Ben, Bu ate, *,*k m* veriyor, *s* m*? dedim. O, Ya,am*n*n y*llar*n* veriyor, dedi. Ben de, Hepsini mi? Sonsuzlu(a kadar m*? Çok kar*,*k bir ülke senin ülken, dedim." "Koro'yu kendi zihninin bir ele,tiri arac* olarak m* görüyorsun ,imdi?"



"Nedense onlar*n gerçek olmas*ndan korkuyorum, hâlâ korkuyorum. Diledi(im zaman onlan akl*mdan ç*karabilsem harika olurdu." Furi Deborah'a, Koro'nun ona ne denli ac*mas*z davrand*(*n* ve tanr*lar*n da nas*l uzun, çok uzun bir süredir, gerçek güzellikten yoksun olduklar*n* hat*rlatt*. Ancak ,imdi, Deborah onlara kar,* sava,*m vermeye kalk*,*nca,



esprilerle,



,iirlerle



ortaya



ç*k*p



onun



gönlünü çelmeye çal*,*yorlard*; sevimli bir hayaletle sava,mak daha zor bir ,eydi çünkü. I,*(*n an*s* hâlâ Deborah'*n belle(inde dururken, Furi, "Ya ,u senin yeni arkada,*n Carla nas*l? Onunla ara s*ra görü,üyor musun hâlâ" dedi. Ve Deborah, Carla'yla aralar*nda geçen garip bir olay* Fu- ri'ye anlatmaya ba,lad*. Carla'y* son zamanlarda pek s*k görmüyordu, ama birlikte olduklar* zaman aralar*nda özel bir yak*nl*k olu,uyordu. )kisi dünyan*n her yerinde dost olabilirdi, ama birlikte hasta olduklar*, ayn* yerde ve ayn* dönemde hastal*klar*na kar,* sava, verdikleri için, dostluklar*na ivedi bir ya,am ve sava,*m ruhu da kat*,m*,t*.



Carla



gündüzleri



bir



laboratuvarda



teknisyenlik yap*yor, ak,amlar* da, ömrünün be, y*l*n* geçirdi(i



üç



hastanenin



parmakl*kl*



pençelerinin



uza(*ndan geçip giden yeni teknikleri ö(renmeye çal*,*yordu. Deborah ve Carla, geçmi,lerindeki pek çok olay*, ço(u korkular*n* ve bütün zay*f, k*r*lgan umutlar*n* payla,m*,lard*. Gelgelelim, y*llard*r Deborah ne zaman resim sanat*ndan ya da üzerinde çal*,t*(* bir ,eyden söz edecek olsa, Carla anla,*lmaz ve garip bir biçimde de(i,iyordu. Yüzüne neredeyse belli belirsiz bir kat*l*k yerle,iyor ve so(uk davranmaya ba,l*yordu. Bu, tutars*z bir biçimde dalgalanan duygular*n ve ,iddetin egemen oldu(u, her türlü duyum ve alg*n*n insan* yan*ltt*(* bir dünyaya özgü örtük bir duygu biçimi oldu(u için,



Deborah



hasta



ayr*msayamam*,t*.



olduklar*



Ancak,



dönemde



dünyan*n



bunu



yeterince



saydamla,t*(* bir gün, sanat*ndan her söz edi,inde, arkada,*n*n ondan uzakla,t*(*n*n ayr*m*na varm*,t*. Deneyim ve gerçekli(i ya,amak için yeni yeni duymaya ba,lad*klar* iste(in yan* s*ra, bu tuhaf yabanc*l*k da belirgin bir biçimde varl*(*n* sürdürmekte direniyordu. Deborah Carla'n*n onun çal*,malar*na bakt*(*n* hat*rlam*yordu hiç, ama D ko(u,unda sa(dan soldan kâ(*t



toplad*klar*



günlerde,



resim



yapt*(*



kimi



kâ(*t



parçalar*n* bir yerlerde görmü,tü mutlaka. Büyük bir olas*l*kla, Carla gördüklerini be(enmemi,, onun arkada,* oldu(u için de suçluluk duymu, ve bu yüzden de öfkeye kap*lm*,t*. Onun için, Deborah Carla'y* esirgeyip onu sanat*n ini, ve ç*k*,lar*ndan uzak tutmaya karar vermi,ti. Yeni dünyada payla,abilecekleri o denli çok ,ey vard* ki, aralayabildikleri pencerenin verdi(i görünümleri hiç kaç*rm*yorlard*. Bir önceki cumartesi gecesi, Deborah uykuya dald*(*nda, Carla'ya pansiyondaki



yeni



kirac*dan



ve



ev



sahibesinin



damad*ndan söz edece(i an* iple çekiyordu. O gece bir dü, görmü,tü. Dü,ünde, k*, mevsimiydi ve geceydi. Gökyüzü koyu



bir



lacivert



renkteydi:



y*ld*zlar



donmu,



durumdayd*, onun için ölgün *,*lt*lar saç*yorlard*. Bembeyaz, rüzgârl* tepelerde kar y*(*nlar*n*n gölgeleri uzan*yordu. Deborah y*ld*z-*,*lt*s*n*, kar-*,*lt*s*n* ve kendi



gözlerindeki



donmu,



gözya,*-*,*lt*s*n*



seyrederek kar tabakas*n*n üzerinde yürüyordu. Bo(uk bir ses, Deborah'a, "Y*ld*zlar*n *,*klan oldu(u gibi, sesleri de oldu(unu biliyorsun, de(il mi?" diyordu.



Deborah



kulak



kabart*nca,



y*ld*zlar*n



bir



ninni



söyledi(ini duyuyordu. Sesler öylesine güzel bir uyum içindeydi ki, Deborah a(lamaya ba,l*yordu. Ses, "Oraya bak," diyordu. Deborah da ufka do(ru bak*yordu. "Bak, bu bir e(meç, bir e(ri," diyordu ses. "Bu gece bir karanl*k e(risi ve ötesindeki uzam da tek tek her insan*n do(umdan ölüme do(ru uzanan ya,am e(rilerinin olu,turdu(u bir insanl*k tarihi e(risi. Bütün bu ya,am e(rilerinin doruk noktalan, tarihin ve sonuçta insanl*(*n e(risini belirliyor." "Kendi e(rimin nas*l olaca(*n* ö(renebilir miyim?" diye sese yal- var*yordu Deborah. "Ça(*m*z*n e(risinde ben de yer alacak m*y*m?" "Sana senin e(rini gösteremem," diyordu ses, "ama Carla'n*nkini gösterebilirim. +uray* kaz, kar*n dibine kadar. Orada, gömülü ve donmu, durumda -Derin kaz." Deborah kar* elleriyle küremeye ba,l*yordu. Kar ellerini donduruyordu, ama sonunda bir kurtulu, olacakm*, gibi, var gücüyle çabal*yordu. Sonunda eline bir ,ey geliyor ve o ,eyi gömülü oldu(u yerden çekip



ç*kar*yordu. Uzun, yüksek ve kesintisiz bir e(risi olan kal*n ve çok sert bir kemik parças*yd* bu. "Carla'n*n ya,am* m* bu?" diye soruyordu Deborah. "Onun yarat*c*l*(* m*?" "Gömülü ve donmu, durumda olsa bile, yarat*c*l*k onun kemi(ine, ili(ine i,lemi,." Ses bir an duraklay*p ard*ndan, "Kat*ks*z bir kemik bu -kat*ks*z, üç boyutlu bir kemik!" diyordu. Deborah resim yetene(inin zamanla alaca(* biçimi söylemesi için yeniden sese yalvarmak istiyor, ama dü, silikle,meye ba,l*yordu; y*ld*zlann sesleri zay*fl*yor, sonunda tümden yok oluyordu. Ertesi sabah, E)eborah hâlâ gördü(ü dü,ün etkisi alt*ndayd*; öyle ki, Carla geldi(inde, aylak aylak oturup konu,urlarken, akl* hep ba, ka yerlerde gibiydi. I,*lt*l* y*ld*z kümesi hâlâ gözlerinin önündeydi ve elleriyle o yumu,ak k*vr*ml* kemi(i hâlâ s*k*ca tutuyordu. "K*zma lütfen," deyip Carla'ya dü,ünü anlatm*,t*. E(ri ,eyi ç*karmak için kar* kazd*(* bölüme geldi(inde, Carla da onunla birlikte dü,ün etkisine kapt*rm*,t* kendini. Deborah gömülü ,eyi ç*kar*rken, Carla "Ne oldu(unu görebiliyor musun? Nas*l bir ,ey?" demi,ti.



Deborah ne zaman sanki kemi(i kaplayan kan temizliyormu, gibi bir hareket yapsa, o da hafifçe k*p*rdanm*,t*. Deborah buldu(u cismi betimleyip sesin söylediklerini anlatt*(*nda, Carla a(lamaya ba,lam*,t*. "Sence do(ru mu bu- gerçekten do(ru oldu(unu dü,ünüyor musun bunun?" "Sana her ,eyi oldu(u gibi anlatt*m." "Uydurmuyorsun de(il mi -yani aynen böyle gördün-" "Evet." Carla gözlerini silip, "Sadece bir dü, bu, senin dü,ün..." demi,ti. "Ne olursa olsun, gerçek bir ,ey bu." "Hiçbir zaman ula,amayaca(*m bir ,ey..." demi,ti Carla dü,ünceli dü,ünceli, "...itiraf edemeyece(im bir özlem." Deborah



sözlerini



bitirdi(inde,



Furi,



"Resim



yetene(ini hiçbir zaman ciddiye almad*n, de(il mi?" dedi, "Ko(u, raporlar*nda sürekli senin her türlü zorlu(a ve k*s*tlamaya kar,*n resim yapmay* nas*l ba,ard*(*n* okuyordum. En hasta oldu(un dönemde bile büyük bir yetene(in vard* ve ,imdi, kendilerini durmadan geli,tirmelerini sa(layacak bir yarat*c*l*(*n



ça(ns*n* duyma ,ans*na sahip olmayan insanlarla kurdu(un ili,kilerde neler olabilece(ini görüyorsun. Sa(l*kl* bir arkada,l*(* unutkanl*(a gömmek zorunda kald*n ve gün *,*(* görebildi(in anlar* da belle(inden silip att*n. Bence, bu dü,ün sana bir ba,ka sevinç kayna(*n*n varl*(*n* da hat*rlatm*, olmas* gerekir: Carla'y* an- lamand*r bu. Seni az*c*k da olsa k*skanan pek çok insan olabilir - evet, evet, biliyorum, ,u eski ',ansl* k*z' meselesi gibi geliyor bu, ama öyle de(il. Bir sürü insan*n sahip olmak için pek çok ,ey verece(i ,u büyük, verimli yetene(inin de(erini anlam*yordun hiç. Belki de bu dü, sayesinde, bu gerçe(in bilincine varmaya ba,lad*n biraz. Dünyan*n ça(r*s*n*n bir parças* bu dü,." Deborah, Furi'nin onu tan*mlamas*n* dinlerken, hiç de lanetli, y*k*lm*, bir ya,am tan*m* gibi gelmemi,ti bu tan*m. Furi'yle birlikte, eski bir Yr yakar*,*n* and*lar: Hiç de(i,meden, uykuda, sessizlikte, nganon hayk*r*p ça(*r*r. Lanetli insanlara yönelik gizli bir



hayk*r*,t* bu ve



böyle insanlar*n y*k*m*nda



Deborah'* bir araç olarak kullan*p onu suç orta(* yapm*,t*. Bu deh,et verici durum ortadan kalkm*, gibiydi ,imdi. Onun, hastal*k bula,t*rmadan herhangi bir



,eye dokunmas* olanakl* m*yd* acaba? Zehirlemeden sevmesi, zarar vermeden tan*k olmas* olanakl* m*yd*? Bir



arkada,*n*n



iliklerinde



duydu(u



temel



bir



gereksinmesine tan*kl*k edebilir miydi? 28. Deborah sonraki aylan yaln*zca kalem ve mürekkeple bir dizi resim yaparak ve Dr. Fried'le sürdürdü(ü yo(un ve bunalt*c* seanslarda geçmi,i ayr*,t*rarak geçirdi. Dünya biçim, boyut ve renk kazanmaya ba,lad*kça, koro çal*,malann* ve diki, kursunu, umutlanna temel olamayacak kadar k*r*lgan bir platform olarak görmeye ba,lam*,t*. Ne denli sevimli, akl* ba,*nda ve uyumlu olursa olsun, görünmez ve duyulmaz bir varl*k olman*n ötesine geçemiyordu bir türlü. Meto- distler'in ayin zamanlar*n*, Han*mlar Mihrab* Kulübü'nün kimi dedikodulann* bilse de, bu yerlerdeki bütün davran*,lanna ayn* biçimde kar,*l*k verdi(i, kibar ama kapan*k yüzlerin bir santim gerisine bile eri,emiyordu. Bir pazar ayininde, ba,*n* John Stainer'*n "Yedi Kez Amin" adl* metninden kald*np kilisedeki toplulu(a bakt* ve bu insanlar Tanr*'n*n onlara ba(*,lad*(* ,eyler için hiç ,ükrediyor mu acaba, diye dü,ündü: zihinlerindeki *,*k için, dostlar için, do(a yasalar*na tepki olarak duyulan



so(uk ve ac* için, bu yasalar* beklenti edinecek kadar derinlemesine kavrama yetisi için, görkemli bir ritim içinde birbirini izleyen gündüz ve gece için, yükseklere s*çrayan k*v*lc*mlar için, dostlar için... Ya,amlann*n ne denli güzel, ne denli imrendirici oldu(unu biliyor muydu bu insanlar acaba? Bo, zamanlar*nda yürüttü(ü bir iki u(ra,*n, onun yeni do(mu, bir gerçekli(e yönelik k*nlgan "evet"ini s*namas* ya da uygulamas* için çok az olanak sa(layaca(*n* gitgide daha çok akl* kesiyordu Deborah'*n. Latince ve az*c*k da Yunanca biliyordu gerçi, ama liseyi bitirmemi,ti ve belle(indeki lise an*lan neredeyse dört y*l öncesine uzan* yordu art*k -ara s*ra, yabanc* bir yerden ç*kagelen bir ziyaretçinin an*lar*yd* bunlar sanki. Deborah kasaba gazetelerine göz att*(*nda, dünyaya ve dünyan*n gereklerine ili,kin bilgilerinin yetersizli(i kar,*s*nda ,a,*nyordu. Hiçbir i,, hatta en s*radan olan* bile ona aç*k de(ildi. Kasaba küçük ve dural bir yerdi; garsonluk ya da tuhafiye ma(azas*nda tezgâhtarl*k gibi i,lere ak*n ak*n ba,vuran y*(*nla insan olmayaca(* kesindi; fazla zekâ gerektirmiyordu bu i,ler; ne var ki, De-



borah'*n bu i,ler için bile gerekli nitelikte olmas*n* sa(layacak düzeyde bir ö(renimi yoktu. Deborah bir süre hastaneden bu konuda hiçbir yard*m görmedi. Psikiyatrlar*n kendileri' de kasaban*n yabanc*s*yd*, dahas* bir i, için nitelikli ya da niteliksiz olmak gibi kayg*lardan y*llar boyu uzak kalm*,lard*. Dr. Fried incelikli bir biçimde, bunun belki de Deborah'*n kendi ba,*na halletmesi gereken bir sorun oldu(unu ima etmi,ti. Ayakta tedavi gören hastalar bölümünün yöneticisi de, a,a(* yukar* ayn* kar,*l*(* verdikten sonra, bu konuyla ilgilenece(ini söyleyip kestirip atm*,t*. Ancak, iki hafta sonra Deborah'* yeniden bürosuna



ça(*rd*(*nda,



adam



biraz



,a,k*n



görünüyordu. "Çe,itli ki,ilerle görü,tüm," dedi yönetici, "ve öyle görünüyor ki, bir i,e girebilmek için lise mezunu olman ,art." Deborah'*n yüzünde beliren deh,eti görünce, "+ey... bir süre dü,ün bu konuyu," dedi. Yönetici, Deborah'*n o gün gidip kasaban*n lisesine bakt*(*n* bilmiyordu. Kasaban*n ta öteki ucunda, ans*z*n insan*n kar,*s*na ç*kan, koca koca binalardan olu,mu, bir okuldu bu. Ta, y*(*nlar*, iri cüssesi yüzünden



uçamayan



bir



moa



gibi,



yere



çak*l*



duruyordu. Deborah i,te bu okulun ö(rencilerinden biri olmak zorunda kalacakt* belHi de. Y*llar önce, buna benzer bir okula alm*,lard* onu. Hiç ku,kusuz bir hastal*k y*llard*r içinde yava, yava, kök salmaktayd*. Ama en son ve en korkunç a,amalar* -yitirdi(i günleri, ans*z*n Yr'nin karanl*klar*na dü,tü(ü anlar*- hep bu okuldakine benzer koridorlarda, bu okulda görece(i yüzlere benzer yüzler aras*nda gezinirken ya,am*,t*. Çevresindekilerle davranmaktan



ayn*



özü



vazgeçmesinden



payla,*yormu, önceki



gibi



sava,*m*



gelmi,ti akl*na. Yine, tutsak olmas*na yol açan ve hiç tedavi edilmemi, yaralar ta,*yan, için için ölen, Özde,lik'in ç*ld*rt*c*-bask*s*n* aynmsayamayan ve gizlice Anterra- bae'nin, Sansür'ün, Koro'nun ve Kuyu'nun hem yurtta,* hem de tutsa(* olan o gizemli Japon'u dü,ünmü,tü. Onu tutsak alanlarla uzla,m*, olsa bile, Benzerlik'e uyma -neye mal olursa olsun, bir ait olma tablosu olu,turma- iste(ini yitirmi,ti art*k. Bu giri,imin neye mal olaca(*n* biliyordu ,imdi; s*n*f arkada,lar*n*n ondan üç *,*k y*l* uzakta ve üç ya, küçük olaca(*, gerginlik ve korku içindeki bir kasabada, dünyas*n*n olsa olsa bir çorak ülke olaca(*n* biliyordu. Art*k Yr'ye ait olmasa da,



bir zamanlar ac* içinde günbegün farkl*l*k olgusuna s*(*nmas*na yol açan Yeryüzü'yle aras*ndaki korkunç yabanc*l*k sürüp gidecekti. Yr olsun olmas*n, böyle ö(rencilerin aras*na kar*,mak için, okul balolar*, klikler, bigudiler ve s*n*f rozetleri için çok geçti. Deborah, "ait olman*n özel söylemi "nden b*km*,t*-art*k. "On dokuz ya,*nday*m," demi,ti bina y*(*n*na. "Çok geç art*k." Sonra da, hem gerçek hem de gerçek d*,* olan bir ayr*l*(*n her kilometresinde esen Yr rüzgâr*nda titreye titreye geri dönmü,tü. "O ne,eli lise günlerine dönemem art*k," dedi yöneticiye, "spor salonunda voleybol oynay*p okul danslar*nda z*p z*p z*playamam art*k." "Ama elinde bir diploma olmad*kça..." "Non omnia possumus omnes..."* dedi Deborah. Ve yöneticiye bu sözün Vergilius'a ait oldu(unu hat*rlatt*; ama adam*n söyledi(inin do(ru oldu(unu biliyordu. "Yapabilece(in ,eylerin bir listesini ç*karsana!" dedi yönetici. Deborah, bunun bir i, yap*yormu, gibi görünme, "yararl* bir ,ey yapma" çabas* oldu(unu anlam*,t*; bunun, el çabuklu(uyla ç*kmaz sokak tabelalar*n*n yerlerini de(i,tirmekten ba,ka bir ,ey olmad*(*n*



sezmi,ti.



Yönetici



bu



i,ten



yakas*n*



s*y*rmak istiyordu; i, dünyas*, geçim sorunlar* gibi konularla ba,*n*n a(r*t*lmas*n* istemiyordu. Deborah bunu sezince, anlay*,l* davranma iste(ini duyarak, ona itaat etmeye ve dedi(ini yapmaya karar verdi. Sözcüklerin birinde, gizli bir seçim olana(*, bir yetenek ya da gerçekten i,e yarayabilecek bir ,ey ke,fedebilirdi belki. ),te o küçük Belki yine ortaya ç*km*,, küçücük bir k*v*lc*m* zorlu bir ate,e dönü,türmeye ba,lam*,t*. Deborah



pansiyondaki



odas*na



dönüp



küçük



masas*fl*n ba,*na geçti ve bir kâ(*d*n ortas*na cetvelle bir çizgi çekti; çizginin sol yan*na B)LD)') +EYLER, sa( yan*na da YAPAB)LECE') )+LER yazd*. * "Hepimiz her ,eyi yapamay*z..." (ç.n.) B)LD)') +EYLER 1. Bisiklete binebiliyor 2. Hamlet'i ba,tan sona ezbere biliyor 3. Ölü gibi uyurken, her an bütün zihinsel yetileri çal*,*r durumda uyanabiliyor 4. Müthi, bir müstehcen sözcük da(arc*(* var 5. Biraz Yunanca biliyor 6. Biraz Latince biliyor 7. Kat*la,ma e(ilimi var 8. 10 y*ll*k ressam



9. Pek çok ak*l hastal*(* türünü olu,turan ö(eleri biliyor; bunlar* özgününe bak*p gerçe(e uygun biçimde taklit edebiliyor 10. Sigara içmiyor YAPAB)LECE') )+LER Postac*l*k Okulda Hamlet oynayan çocuklara özel ö(retmenlik Gece bekçili(i Dil dan*,manl*(* (Yeterli düzeyde de(il) Okulda Latince okuyan çocuklara özel ö(retmenlik Profesyonel katillik Bir dahi de(il -ticari aç*dan pek i,e yaramaz Oyunculuk (çok tehlikeli) +arap tad*mc*l*(* Deborah, 4., 5., 7. ve 9. ,*klar* ç*kararak listeyi yeni ba,tan yazd*. Özellikle "Profesyonel katillik" bölümünü ç*karmak zorunda kal*,*na yeriniyordu. Kaslar* hiç de uyumlu biçimde çal*,mayan, çarp*k çurpuk, hantal bir insan oldu(unu aynmsam*,t*; oysa profesyonel katillerin s*r*m gibi ve zarif olmas* gerekiyordu. Deborah atumaïden o denli yoksundu ki, kurbanlar*n*n hep yanl*, yöne do(ru dü,ece(ini biliyordu. Ve gözünün önünde kendini yüz elli kiloluk eski bir güre,çinin gövdesinin alt*ndan ç*kmaya çal*,*rken canland*r*nca,



7. ,*kk*n daha ba,tan kaybedilmi, bir dava oldu(unu anlam*,t*. Ertesi gün, Deborah listeyi yöneticiye götürdü, ama onun listeyi okumas*n* beklemeden d*,ar*ya ç*kt*. Anterrabae bile, hem kraliçesi hem de kurban* olan bu ki,inin ortaya bu denli az beceri koyabilmesinden utanç duyuyordu. Koro ise, bir yengi sarho,lu(u içinde böbürlenip duruyordu. Dünyan*n sundu(u seçenekler korku veriyordu Deborah'a. Olas* gelecek biçimleri, yönetim bölümünden ç*k*nca yürümeye ba,lad*(* ,u koridor gibi önüne serilmi,ti: her üç metrede bir, özenle etiketlenmi, -tümü de kapal*kap*lan olan uzun bir yoldu bu. "Aa, Miss Blau," diyen bir ses duydu arkas*nda. Seslenen, sosyal hizmet görevlilerinden biriydi. (+imdi ne var? diye dü,ündü Deborah. Bana oda bulundu, onun için bir ba,ka oda-avc*s*na gereksinmem yok; ötekinin avc*l*(*n* iptal edecek biri de(ilse bu tabii.) "Doktor Oster senin liseye gidece(inden söz etti bana." (Dünyan*n kilit-ad*m-kilit döngüsü gene ba,lam*,t* i,te; onun



gene



Juggerna-



kararla,t*rm*,lard*



ut'un



demek.)



alt*na



girmesini



Yanmaya



ba,layan



tümörün k*z*ll*(* yukar* do(ru yay*ld* ve sonunda



Deborah'*n gözleri bu ac*yla alev alev yanmaya ba,lad*. "Niye hemen akl*ma gelmedi bu," diyordu sosyal hizmet görevlisi. "Kentte seni haz*rlayabilecek bir yer var." "Neye haz*rlayabilecek?" dedi Deborah. "S*navlara." "Ne s*navlanna?" "Ne olacak, d*,ardan lise bitirme s*navlanna. Daha önce de söyledi(im gibi, en uygun çözüm yolu bu gibi görünüyor..." Sosyal hizmet görevlisi soran gözlerle Deborah'a bak*yordu. Deborah ona, k*z*l bir perdenin gerisinden herhangi bir ,eyi duyman*n olanaks*z oldu(unu,



verdi(i



bu



haberin



yüzündeki



kan*n



çekilmesine yol açt*(*n* ve onu rahatlatt*(* gibi, içindeki bask* kayna(*nda de(i,im "e(rileri" yaratt*(*n* da söyleme iste(ini duydu. "Kasaba lisesine gitmem gerekmeyecek mi yani?" "Hay*r, dedi(im gibi, kentte özel ders veren bir okul var-" "Seçim yapabilirim demek ki, öyle mi?" "Onlarla seçenekleri konu,abilirsin-" "Randevu almak gerekiyor mu?"



"+ey, sen hâlâ gözetimde..." "Siz bir randevu alabilir misiniz?" "Evet, alabilirim." "Peki, ne söylediklerini bana anlat*r m*s*n*z?" Sosyal hizmet görevlisi anlataca(*n* söyleyip gitti. Deborah yere oturup kad*n*n uzakla,mas*n* izledi. K*z*ll*(*n ac*s* hafiflemeye ba,lam*,t*, ama içindeki ürkü bir türlü çekip gitmiyordu. Yüre(inin sesini dinle, dedi Anterrabae, yan* ba,*na dü,erek. Deborah'*n kula(*na rüzgârla çarpan mandals*z bir kap* gibi apans*z çarp*vermi,ti bu söz. Ne oluyor? Ne oluyor? diye seslendi Yr'ye. Gerçek bir varl*kt*m ben, hem de tam burada, hem de biraz önce!



Gözleri



ona



oyun



oynamaya,



görüntüleri



çarp*tmaya ba,lam*,t*; a(z*ndan ç*kan Yrece sözcükler de garip bir biçime girmi,ti; sanki Yrece bile gizli bir ,ifreye dönü,mü,tü. Neden? Neden böyle bir ,ey oluyor? Sorusu dünyan*n sessizli(ini bölmü,tü. Yan*na birilerinin geldi(ini sezdi, belki de bürosundan ç*k*p gelen Doktor Oster'd* bu. Ne var ki, gözleri gibi kulaklar* da ber ,eyi çarp*t*yordu. Sendeleyip birine çarp*nca, "Duyular karmakar*,*k!" diye hayk*rd*.



"Sald*rganla,acak m* acaba?" (ya da buna benzer bir ,ey duydu sisin ötesinden; b*kk*nl*k ve tedirginlik vard* bu soruda). Deborah, bir yanarda( için ,iddetin bir do(a yasas* oldu(unu söyleyerek yan*t vermeye ba,lad*, ama ileti,im kurma yetisini tümüyle yitirmi,ti art*k. )ki yan*ndaki bulan*k görünümlü birtak*m eller, onu tutup sürükleyerek çelik hasta-asansörüne soktu ve yeniden yukar*ya, D ko(u,una ç*kard* -her ,ey sil ba,tan olmu,tu. Kendine geldi(inde -yeniden, yeni ba,tan, sar*l*p sarmalanm*,, s*k*ca ba(lanm*,t*- tulumun içinde boylu boyunca yatan gövdesine bak*p güldü. "+imdi biliyorum art*k, ey de(i,en, dü,en tanr*lar. +imdi biliyorum art*k, ey hüzünlü tanr* Lactamaeon. +imdi Carla'yla Doris Rive- ra'n*n neden öyle bitip tükendi(ini biliyorum!" Sert, ac*t*c* kahkahas*, bo(az*n* parçalam*,t* sanki. Bir süre sonra, Quentin Dobshansky, Deborah'*n nabz*na bakmaya geldi. "Merhaba..." dedi Quentin, ne,eli mi yoksa ciddi mi görünmesi gerekti(ini kestirmeye çal*,arak, "...tulum i,e yar*yor mu?"



"Eh,



görebiliyorum



gene,"



dedi



Deborah,



"duyabiliyorum, konu,abiliyorum." Quentin'in yüzüne bakt*. "Hâlâ arkada, m*y*z?" "E)bette! " dedi Quentin tedirgin bir tav*rla. "O halde yüzünün ifadesiyle oynama, Quentin. Rahat b*rak yüzünü." Quentin yüzünü do(al haline b*rak*nca, dü, k*r*kl*(* ortaya ç*kt*. "Sadece... ,ey, senin d*,arda oldu(unu ve ya,amaya ba,lad*(*n* dü,ünmek ho,uma gidiyordu, o kadar." Quentin bir kayg*n*n ac*s*n* duymaya ba,lam*,t*, çünkü çok iyi duygular besledi(i "bu insan, bir deliydi (doktorlar ona böyle ki,ilere ak*l hastas* demesini söylemi, olsa bile) ve yanl*, ,eyler söylerse onu daha da delinebilirdi. Doktorlar ve okudu(u



bütün



kitaplar



ona



kesin



ifadeler



kullanmamas*n*, tart*,mamas*n* ve duygulann* belli etmemesini,



ne,eli



ve



yard*msever



olmas*n*



söylüyordu. Bütün bu ö(ütlere kar,*n, Deborah'* etkileyip



yüreklendirebilece(ini



de



biliyordu.



Bu



dü,ünceden yola ç*karak onu etkilemeyi denemi,, bu giri,imi,



içinde



ona



kar,*



bir



yak*nl*k



duygusu



uyand*rm*, ve böyle bir ,eyi duymay* ba,armas* da



gözünde Deborah'* bir insan yapm*,t*. Deborah çirkin, da(*n*k saçl*, kaba saba bir k*zd*, ama d*, görünü,ü yüzünden ona da çok gülmü,lerdi bir zamanlar. +u anda Deborah'*n göründü(ü gibi, o da yenilgiye u(ram*,t*. Bir kazada, her yan* parçalanm*," bir halde yolun ortas*nda serilip kalm*,t*; yan* ba,*nda da babas* yat*yordu. Yard*m*na ko,an ki,iler, t*pk* Deborah'*n ,u andaki sar*l*p sarmalanm*, hali gibi, onu da bir battaniyeyle s*k*ca sanp sarmalayarak hastaneye götürmü,lerdi. Quentin o yolculu(u hat*rlad*. Ac*dan önce, ac*dan daha kötü bir ,ey duymu,tu: her yan*n*n -hem gövdesinin hem ruhunun- ezilip pelte gibi oldu(u biçiminde, korkunç bir duyguydu bu. Ve bu duygu, tekerlek jantlann*n dönü, ritmiyle, tekrar tekrar kula(*na



f*s*lday*p



durmu,tu:



parçalanm*,-ezilmi,,



parçalanm*,-ezil- mi,. Daha sonra duydu(u ac*dan tuhaf bir övünç de duymu,tu. Babas*n*n ölümü geride kat*ks*z, bitimsiz bir üzünç b*rakm*,t*; k*nk kaburgalar, her soluk al*p veri,i, ölüm olas*l*(*n*n yaratt*(* bir zevk duyumuna, sa( kalm*, olman*n verdi(i bir ac*ya dönü,türmü,tü. +imdi Deborah'a bakarken, beyninin içinde tekerlek jantlar*n*n dönü,ünü duyuyordu gene:



parçalanm*,-ezilmi,, parçalanm*,-ezilmi,. +u anda Deborah da ayn* duygular içindeydi herhalde. ")çecek bir ,ey ister misin?" "Hay*r, te,ekkür ederim." Ac* çekerek, birbirlerinden çekinerek, Quentin dü, k*nkl*(*n*n, kar,*s*ndaki



Deborah ki,i



da



korkusunun



taraf*ndan



iyice



derecesinin anla,*lmas*n*



bekleyerek, öylece bak*,t*lar. Ans*z*n, arkada,* olan Quentin Dobshansky'nin bir erkek -cinselli(i olan bir erkek- onun varl*(*ndaki bo,lu(un yank*-alanlanna bir tutku ç*(l*(* gönderen, tutkulu bir erkek oldu(u geldi Deborah'*n akl*na. Deborah içindeki bu bo,lu(un aynm*na ancak ,imdi varm*,t*. Ve bu bo,lu(u ke,fetti(i an, açl*(* da ke,fetmi,ti. Derin ve ye(in bir açl*kt* bu; y*llarca gecikmi, ve daha önce hiç ölçülmemi,ti. Ama bu açl*(*n derecesi, gizilgücün derecesini de simgeliyordu. Furi hakl*yd*; kaç*k olsun olmas*n, Deborah duyumsayabiliyordu. Deborah gözlerini Quentin'e çevirdi. Quentin kap*da duraklam*,, umut verme dü,üncesiyle bekliyordu; oysa sunmak istedi(i kadar umut yoktu içinde. "Bir saatin daha var," dedi.



"Tamam." Deborah çirkin oldu(unu biliyor ve Quentin'in gözlerini ya da imgelemini çirkinli(iyle rahats*z etmek istemiyordu. Onun için, ba,*n* yana çevirdi ve Quentin kap*y* arkas*ndan kaparken hiç sesini ç*karmad*. Bu



kez



onu



alaya



alan,



Anterrabae



de(il,



donuk-mavi gözlü, kara tanr* Lactamaeon olâu. Bal*kç* sava,* kazand* ve bal*k a(a girdi, ama bal*k bir türlü ölmüyor, bir ölü olmuyor. Ç*rp*n*yor, kay*(*n kenarlar*na çarp*yor, maddesini bulup ona dönmeye çal*,*yor,



ona



b*rak*lmas*n*n derlendiriyor



ya,am ac*s*n*



bu.



Bal*kç*,



veren



özden



duyuyor. bal*(*n



yoksun



Bal*kç*y* can



ke-



çeki,ti(ini



dü,ünmek istemiyor, oysa bu onun ödülü, yengisi. ),te sen de dünyan*n gözünde, ayn* zamanda bizim de gözümüzde, böylesin. Yeniden öl ve b*rak, her,ey oldu(u gibi kals*n. Anlam*yor



musun?



diye



hayk*rd*



Deborah



Lactamaeon'a, Bunu nas*l yapaca(*m* bilmiyorum art*k! Deborah o ö(leden sonra ko(u,a döndü(ünde, bir hastabak*c*n*n hem,ire odas*n*n yak*n*nda bir küllükte b*rakt*(*, için için yanmakta olan bir sigara izmariti



buldu. Sigaray* al*p saklad* ve kald*(* yatakhaneye götürdü. +imdi Ann ile Dowben'm Mary'sinin aras*nda yat*yordu. Yataklar*n aras*na gizlenerek yere oturdu ve yan*k izlerinin hâlâ durdu(u koluna bakt*. Yan*k yerlerdeki



dokuda



hiçbir



duyum



olmayacakt*,



dolay*s*yla ayn* yerleri yakmak hiçbir i,e yaramayacakt*. Yeni bir yan*k olu,turmaya karar vererek yanar durumdaki sigaray* henüz duyars*zla,mam*, etin üzerinde söndürmek üzere koluna yakla,t*rd*. Ama sigara



koluna



yakla,t*kça,



ate,in



s*cakl*(*n*,



yak*c*l*(*n* duymaya ba,lad*. Tüylerinin daha ilk alazlanma- s*yla, b*çak gibi keskin bir ac* duyunca ,a,k*n bir halde s*çray*p kolunu çekti. "Bir refleksti bu!" dedi yatak demirlerine. Olanlara inanam*yordu. Ard* ard*na kolunu yakmay* denedi, ama sigaray* nereye uzatsa, ,iddetli bir yan*k aç*s* içgüdüsünü bast*r*yor ve Deborah sigaray* daha etine dokunduramadan kolunu çekmek zorunda kal*yordu. Sonunda sigaray* yata(*n aya(*nda söndürdü ve Yr dilini kullanarak yüksek sesle konu,tu: "Bütün dünyalar*n bütün tanr*lar*na ve Korolar*'na söylüyorum: Art*k yakmak yok, ate, yok, çünkü



ba(lanmaya ba,l*yorum galiba-" Duydu(u korku ve sevinçten a(lamaya ba,lad*. "Galiba, bu dünyaya ba(lanmaya ba,l*yorum... " Deborah, Furi'yle görü,me saati geldi(inde, Furi'nin bürosuna ko,arak gitmesiyle gözcüsünü korkuttu ve pald*r küldür içeriye dal*p seans* hemen ba,latt*. "Hey! )nsan kendini yak*nca ne oluyor biliyor musunuz? Yan*yor, i,te o kadar! Ve yanma denen bir ac* veriyor, i,te o kadar!" "Yine mi kendini yakt*n?" diye sordu Furi. Yüzünde, Deborah'*n gülümsemesine kar,*l*k olarak beliren gülümsemesini geri alm*,t*. "Denedim, ama yapamad*m. " "Aa?" "Çünkü ac*tt*V "Ah, buna çok sevindim!" Birbirlerine gülümsediler. Sonra



Furi,



Deborah'*n



arkas*nda



duran



gözcü



hem,ireyi görünce, ona neden De- borah'la birlikte geldi(ini sordu ve yan*t*n* ald*. Hem,ire d*,arda beklemek üzere bürodan ç*k*nca, Furi, Deborah'*n iyi bildi(i ve daha görmeden ürküp çekindi(i o sorgulay*c* bak*,*n* yöneltti Deborah'a.



"Her zaman uyar*c* birtak*m belirtiler oluyordu -neden böyle bir ,ey olaca(* konusunda bir aç*klama-" "Belki de, 'bu ,ey' senin yard*ma gereksinmen oldu(unu biliyordu. Bu yard*m* isteyebilece(in bir mesafedeydin, ama reddedilme korkusuyla, yekten bunu istemeye cesaret edemedin." "Ama geli,i çok ani ve ac*mas*zca oluyor. Ve böylesine ani ve ,iddetli oldu(una göre, nas*l iyile,iyor olabilirim ki?" ")yile,meye ve dünyayla ba(lant* kurmaya kar,* ç*kan bu savunma mekanizmalar* art*k son siperlerinde sava,*yorlar. Hastal*(*ndan ne kurtanlabilirse, hepsini kurtarma yönünde umutsuzca bir çaba da var tabii." Deborah ona okul meselesini, nas*l korktu(unu, kasaban*n engin sessizli(i içinde üç y*l geçirme dü,üncesi kar,*s*nda nas*l bir umutsuzlu(a dü,tü(ünü, nas*l bunun önceden kararla,t*r*lm*, bir ,ey oldu(u dü,üncesine



kap*ld*(*n*



ve



bir



kurban



olman*n



getirece(i kilit- ad*m-kilit sürecini anlatt*. Sonra, sosyal hizmet görevlisiyle kar,*la, t*(* ve onun önerisini duydu(u bölüme gelip nas*l ans*z*n ba(*,lay*- c*l*(*n ve umudun aç*(a ç*kt*(*n*, "e(riler")e kar,*la,*nca nas*l yere çöküp hiçbir uyar*



almadan kendini kaybetti(ini anlatt*. Kuyu'nun ortaya ç*k*,*n* betimlerken, ans*z*n, Kuyu'da farkl* bir ,ey oldu(u dü,üncesine kap*ld*. "Bir ,ey... garip bir ,ey." "Ne gibi garip bir ,ey?" "+ey, eskiden Yr mant*kl* ve anla,*labilir olan yerdi, dünya ise karga,a içinde olan yerdi. Kaç*,* sa(layan bir



dizi



formül



vard*.



Bu



formüller



giderek



karma,*kla,*yordu gerçi, ama her zaman... ne olduklar* önceden tahmin edilebiliyordu..." "Evet?" "+ey, dünyaya kat*lmaya ba,lad*(*mda, sanki Yr, 'Ne olursa olsun, biz öbür tarafa geçece(iz,' dedi. Dünya



mant*k



ve



yasadan



uzakken,



biçim



ve



neden-sonuç ili,kilerinin oldu(u yer Yr'ydi. Dünya mant*kl*



bir



yer



olmaya



ba,lay*nca,



Yr



neden



göstermekten tamamen vazgeçti." "Evet," dedi Furi. Öfkesini belli etmeden, onu tatl* tatl* paylamak istedi(i zamanlar yapt*(* gibi, sevecen bir tav*rla konu,uyordu. "Bu iki dünya aras*nda gidip gelmekten ne zaman vazgeçeceksin?" "Buna henüz haz*r de(ilim!" diye ba(*rd* Deborah.



"Pekâlâ," dedi Furi yumu,ak bir sesle, "ama ,u çifte vatanda,l*ktan



vazgeçmedikçe,



dünyay*



bütün



olanaklar*yla birlikte, tam anlam*yla hiçbir zaman kavrayamayacaks*n." Deborah ans*z*n bir ürkü kas*rgas*na tutuldu ve yüre(i bu kas*rgadan sars*lmaya ba,lad*. Yava,ça Arterrabae'ye seslendi, Anterrabae de çabucak gelip varl*(*yla ona yeniden güven kazand*rd*. Ac* çek, Kurban. (Bildik Yr selam*.) Son zamanlarda, bana yaln*zca tehdit alt*nda oldu(un anlarda güzellikler sundu(un do(ru mu? diye sordu



Deborah.



Anterrabae'nin



o



alayc*



yar*m-gülümsemesinin ortaya ç*kmas*n* bekliyordu. Oysa Anterrabae gülümseyece(i yerde, irkilmi,ti. Ac* bana. Deborah bu davran*, kar,*s*nda ,a,alad*. Ac*s*n* çekti(in ,ey nedir? Yanmak. Ama ate, seni yak*p kül etmez ki. Sen insan ate,inin ula,amayaca(* yüce bir varl*k oldu(un s*ralarda, ben de senin gibiydim. +imdi alevler seni yakt*(* için beni de yak*yorlar. Anterrabae kesik kesik



soludu



ve



Deborah



onun



kendi



ate,iyle



ayd*nlanan



yüzünün



üst



düzlemlerinin



ter



ve



gözya,lanndan p*r*l p*r*l parlad*(*n* gördü. Ah! diye hayk*rd* onun ad*na. Bunun üzerine, Anterrabae gözlerini yeniden ona do(ru çevirdi. Görüyor



musun



-benimle



katlan*yor,



benimle



payla,*yorsun. Biz seninle tek ses, tek bak*,*z. Yeryüzündeki herhangi biriyle hiç böyle bir payla,*m* gerçekle,tirece(ini umut ya da hayal edebilir misin ? dedi Anterrabae ve sonra, Yr'de dünya için kullan*lan el-diliyle bir karga,a ve terk i,areti yapt*. "Nerelere gittin?" diye soruyordu Furi. "Beni de al yan*na." "Anterrabae'yle



birlikteydim.



Dünyada,



zaman



zaman tehlikeli ve çarp*k da olsa, yasa ve mant*k var belki; sava,*m gerektiren ,eyler ve tanr*lar*n bana ö(retemedi(i matematik gibi konular da var, ama ba,ka nerde" -gözleri ans*z*n ya,larla dolmu,tu- "onlarla aramdaki payla,*m* ba,ka nerde bulabilirim?" "Bu gözya,lar* nedir?" diye sordu Furi; sesi gene çok yumu,akt*. Deborah Furi'ye bakt* ve ortak formüllerinin, Furi'yle ikisinin olu,turdu(u formülün ba,lang*ç sözcüklerini tan*d*. Ve elinde olmadan gülümsedi.



"On tane birim; dördü kendine-ac*ma, üçü Yr'nin dedi(i gibi 'Sert Kabuk' ve biri de umutsuzluk." "Yaln*zca sekiz etti." (Gene o formül.) "Ve ikisi çe,itli ,eyler için." Yine



gülümsediler.



"tanr*lar*nla



"Görüyorsun,"



anla,abildi(in



gibi



dedi



benimle



Furi, de



anla,abiliyorsun. Do(am*, yarad*l*,*m* hiçbir zaman gizlemedim



senden,



ama



herzaman,



içinde



ya,ad*(*m*z bu dünyan*n bir temsilcisi oldu(umu ve bu dünya için seninle birlikte sava,t*(*m* unutuyorsun bazen." Sonra, dünyan*n ne denli tipik bir üyesi oldu(unu göstermek istercesine, burnunu çekti. "+u 'Sert Kabuk' dedi(in ,ey nedir?" "+ey, hastaneye ilk geldi(imde, hiç de mutsuz de(ildim. Hiçbir ,eye ilgi duymuyordum ve bu bana bir çe,it huzur veriyordu. Sonra siz ilgi duymama yol açt*n*z ve ben bir ,eylerle ilgilenmeye ba,lar ba,lamaz, Yr beni cezaland*r*nca umutsuzlu(a dü,tüm. Yr'ye bana ac*mas* için yalvard*(*mda, Anterrabae, 'Umudu, özünden kabu(una kadar yiyip bitirdin sen,' dedi. Bunun üzerine, o eski kabu(un kuruyup f*rlat*l*p



büzülmesini, at*lmas*n*



sertle,mesini



seyrederek



ve



ya,amak



sonunda zorunda



kalaca(*m* dü,ünmü,tüm. Anterrabae zaman zaman bu imal* sözü kullan*r oldu, ama ben ya,ad*(*m*n, gerçekten ya,ad*(*m*n ve dünyadaki insanlarla ayn* maddeyi ta,*d*(*m*n bilincine var*nca, o kuru kabu(u çi(neyece(imi, hem de bu kabuk bana besin verene kadar çi(nemekten vazgeçmeyece(imi söyledim ona. Ko(u,a dönerek herkesi büyük bir dü, k*r*kl*(*na u(ratt*(*mda, Anterrabae, 'Bu sert kabuk di,lerini k*r*yor -niye ,unu tükürüp f*rlatm*yorsun?' dedi bu kez." "Peki bu konuda né dü,ünüyorsun?" "Bana pek bir ,ey vermiyor gibi görünüyor, ama çi(nemeyi b*rakamam art*k," dedi Deborah. "Bir dünyal*n*n reflekslerini ve içgüdülerini ta,*d*(*ma göre, bu i,ten kaçamayaca(*m galiba..." Sonra utangaç utangaç gülümsedi, bir itiraft* bu çünkü; de(erli bir itiraft*, ama bir gün bu yüzden ba,* derde de girebilirdi. Ona bir anlatabilsem... diye dü,ündü Furi. Çölde do(up büyümü, bir insana, daha görmedi(i nice bereketli, verimli, ola(anüstü derecede güzel topraklar oldu(u nas*l anlat*labilirdi acaba? Bu dü,üncesini saklay*p "Ko(u,ta i,ler nas*l gidiyor?" dedi.



"+ey, hastalar bana k*zg*n tabii, görevliler de biraz dü, k*r*kl*(*na u(ram*, gibi. Bugün a,a(*ya inip Dr. Halle ile görü,ece(im." " Yaa, özel bir ,ey mi?" "Hay*r... Sosyal hizmet görevlisine, o konuyu hâlâ dü,ündü(ümü ve sözünü etti(i o yerdeki ki,iler beni kabul ederlerse onlar*n haz*r oldu(u an benim de haz*r olaca(*m* söylemesini isteyece(im ondan." )STEK FORMU Tarih: 3 Eylül Hasta: Blau, Deborah Ko(u,: D Ko(u, Yöneticisi: Dr. Halle, H. L. Cinsi: Tarih: 5 Eylül Saat: 8.30 » 1 elbise, kentte giyilebilecek tipte 1 çift çorap 1 çift ayakkab* 27 "pensli" tipte bigudi 1 palto 1 ruj $ 80 varo, hatt* için otobüs ücreti (sosyal hizmet görevlisi ve kendisi için)



4 kent içi otobüs jetonu (sosyal hizmet görevlisi ve kendisi için) Yukardakiler, hastan*n pansiyondaki odas*ndan al*n*p getirilecektir. tmza: H. L. Halle 29. Bir mucize gibi, yeryüzünde ya,ayanlar Deborah'*n gereksinmesinin ne oldu(unu anlam*,lard*. Deborah bu özel sorununun, yaz*l* bir yasa kapsam*na girecek kadar yayg*n bir sorun oldu(unu ke,fetmi,ti. Okullar )dare



Heyeti'ne



lise



derslerindeki



yeterlili(ini



kan*tlayabilirse, üç y*l boyunca o kocaman ta, binaya gitmek zorunda kalmadan lise diplomas*na denk bir sertifika alabilecekti. Hastaneyle kentteki Özel Yeti,tirme Okulu aras*ndaki, gidi,i iki saat, dönü,ü de gene iki saat süren uzun yolu katetmeyi becerebilirse, Hiçbir Zaman ile Belki aras*nda, daha çabuk a,*labilecek ve daha az tehlike ta,*yacak bir köprü kurulabilirdi . Deborah çal* ,maya koyuldu(unda ,a,k*n ve ku,ku dolu bir haldeydi, sonra dengesine kavu,tu ve kitaplar*n*



al*p



içlerine



dald*.



Sayfalar*n



içine



gömülerek, t*pk* bir balina gibi önce dibe dal*yor, sonra yüzeye ç*k*p bir soluk al*yor ve yeniden derinlere dal*yordu. Her gün, iki,erden dört saat süren gidi,



geli,in tehlikeli uyu,turuculu(una kar,*n, sava,*m* direngenlikle sürdürmesinin verdi(i k*vanç, ona gereksindi(i gücü kazand*r*yordu. Bütün gücüyle, çal*,man*n ve okula gidip gelmenin zorluklar*na dayanmaya çal*,*yordu.



Zamanla,



ö(retmenler



onun



ayr*l*k



duvar*nda küçücük bir gedik açmay* ba,ard*lar. Okula B ko(u,undan gidip geldi(i ay boyunca, hem,ire onu her sabah tan a(ar*rken kald*rd*. Sabahlan okula gitmek üzere haz*rlanmadan önce, doktor buyru(uyla bir fincan kahve (ilaçl*) içmesine izin verilmi,ti. Hiç y*lmadan her sabah erkenden kalkt*(* ilk haftan*n sonunda, gece hem,iresi kendili(inden kahvenin yan*nda bir tostla bir bardak meyve suyu da vermeye ba,lam*,t*, Deborah bu küçük ekstralar*n sim geledi(i sayg*dan onur duyuyordu. Ola(and*,* olanlar d*,*nda, bütün hastane görevlileri salt gerekli olan ,eyleri verme e(ilimindeydiler gerçekte, ama son zamanlarda,



sabahlar*



elinde



okul



kitaplar*yla



-



güvenilirlik yans*tan ak*l sa(l*(* simgeleri- kap*da durup kap*n*n o kocaman "ak*l hastanesi" anahtar*y la aç*lmas*n* beklerken, hastabak*c* "Haydi güle güle bakal*m," hatta ")yi günler," demeye ba,lam*,t*.



Deborah böyle küçük ekstralar sayesinde, ko(u,ta belli



bir



onur



ve



konum



kazanm*,t*.



Yeniden



pansiyondaki odas*na geçip hastaneye yaln*zca ak,am yemekleri ve terapi seanslar* için gelmeye ba,lay*nca, yürüdü(ü



yollara



dü,en



gölgesini,



gökten



inen



ak,amlar*n yan* s*ra ba,ka ,eyler de uzat*p büyütmeye ba,lam*,t*. Deborah, bir i,te çal*,*p cebinde kendi anahtarlar*n* ta,*yarak ya,ayacak derecede sa(l*kl* olan Doris Rivera'n*n neden D ko(u,unun özlem ve korku



dolu



insanlar*yla



o



denli



dikkatli



ve



az



konu,tu(unu anlamaya ba,l*yordu ,imdi. Doris de gölgesini k*l pay* kazand*(* ,eylerin uzatt*(*n* görmü,tü.



Ve



hâlâ



dünyan*n



dimdik



duvarlar*n*n



kar,*s*nda bir cüce kadar küçük kald*(* halde, aralanndan ç*kt*(* umut fukaras* hastalar*n gözünde ya,amdan da büyük bir boyuta sahipti. Ko(u,a geri döndü(ünde, nas*l da sars*l*p altüst olmu,tu bu boyut. Bir gün Deborah, Furi'yle yapt*(* yorucu bir seanstan ç*kt*(*nda, koridorda dü(üm olmu, gibi görünen



bir



yakla,*nca,



insan



kalabal*(*



herkesin



su



gördü.



Kalabal*(a



alt*ndaki



yarat*klar*



and*r*rcas*na, bir a(*r çekim görüntüsünde k*vran*p debelendi(ini



gördü.



Dü(ümün



tam



ortas*nda,



ötekilerin aras*nda kaybolmu, bir halde, Miss Coral duruyordu. Dünyaya ba(lanmas* Miss Coral'a olan ba(l*l*(*nda hiçbir de(i,iklik yaratmad*(* için, Deborah patlatmak



üzere



oldu(u



kahkahay*



tutma



zorunlulu(unu duydu. Hem kald*raç, hem a(*rl*k, hem de itme kuvveti i,levlerini yapan, usta yatak-f*rlat*c*s* i, ba,*ndayd* gene! Deborah onun nas*l olup da ko(u,tan ç*kt*(*n* merak etti. Miss Coral meydan kavgas*n*n tam ortas*nda, neredeyse hiç k*p*rdamadan durup üzerine çullanm*, be, hastabak*c*y* birbirleriyle kap*,t*r*yordu. Bir motorun çal*,mas*n* and*ran alçak sesli bir homurtuyla da, *sl*k sesi veren (s, z, ,, j gibi) harflerle dolu, aç*k saç*k sözcükleri bol keseden kullanarak



at*p



tutuyordu.



Deborah



toplulu(un



yan*ndan geçerken, "Merhaba, Miss Coral," diye bu soylu kad*ndan çok, hastabak*c*lara laf att*. Miss Coral dikkatini sava,* üzerinde yo(unla,t*rmay* b*rak*p Deborah'a gülümsedi. "Merhaba, Deborah. Geri dönmedin, de(il mi?" " Aa, hay*r; sadece doktorla görü,mek için geldim." "Duydu(uma göre Noel tatilinde eve gitmi,sin." "Evet... bu kez daha kolay oldu -gerçekten e(lendim diyebilirim."



Miss Coral'*n ,im,ekler çakan gözleri yumu,ad*; Deborah'la kar,* kar,*ya durup toplumsal kurallara göre



davranmaya



ba,lad*klar*nda,



duru,undaki



kat*l*kla çevresini ku,atm*, be,-adaml*k ekibin debelenmesi hafifleyerek yar*-gülünç, ama gene de garip bir dokunakl*l*(* olan bir ate,kese dönü,tü. "Carla nas*l? Onunla hâlâ görü,üyor musun?" "Aa, evet. )stedi(i i,e girmeyi de ba,ard*... Hey, Dobshansky'nin



erkekler



ko(u,unda



çal*,an



bir



hem,ireyle evlendi(i do(ru mu?" "Evet, bir ö(renciyle evlendi. Ama k*z daha ö(renci oldu(u için gizlice evlendiler. Bu evlili(i kimse bilmiyor henüz." Ve bütün o so(uk su borular*n*, bütün ko(u,lardaki



kulaklar*



dü,ünerek



birbirlerine



gülümsediler. "Ko(u,takiler nas*l?" diye sordu Deborah. "Ah, a,a(* yukan ayn* durumda. Lee Miller yar*n burdan ç*k*p ba,ka bir hastaneye geçecek. Sylvia biraz daha iyi görünüyor, ama hâlâ konu,muyor. Helene da D ko(u,una, aram*za döndü biliyorsun." "Yo- bilmiyordum. Ona benden selam söyleyin. Kafas*na bir ,ey f*rlat*p kaba sözler söyleyin, selam*n benden geldi(ini anlar o zaman." Deborah Miss Coral'a



dikkatle bakt*. Alçakgönüllü ve iyi yürekli ö(retmeninin, bu yatak at*c*s* ve Catullus uzman*n*n yüzünde böylesine aç*k bir biçimde gördü(ü ac*ya dayanmak çok güçtü. "Siz iyi misiniz?" diye sordu; bundan ba,ka ne söylese onu s*kaca(*n* biliyordu. Miss Coral, sanki hep birlikte, Deborah'la hiç ilgisi olmayan, büyük ve utanç verici bir toplumsal hataya yol açm*,lar gibi, özür dileyen bak*,larla çevresindeki adamlara bakt*. "+ey..." dedi, "gelip gidiyor i,te." "Size getirmemi istedi(iniz bir ,ey var m*?" Deborah



Miss



Coral'*n



kimseden



bir



,ey



isteyemeyece(ini biliyordu, ama ,ifreli olarak bir ,eyler istemesini umut ediyordu. Onlar*nki gibi bir hastal*(a' yakalanm*, ki,ilerde çok ender görülen bir ,eyi bir dü,ünce ve duygu ileti,imini- payla,m*,lard*. Bir tecrit



odas*n*n



be,-santim-kal*nl*(*ndaki



kap*s*n*n



gerisinden, özel bir dünyan*n çorak alanlar*na do(ru hayk*r*lan Horace metinleri, Latince'den de, güzellikten de öte bir anlam ta,*m*,t*. "Aa, yo... yo." Deborah



otobüsün



kalkmak



ayr*msad*. "Gitmek zorunday*m-"



üzere



oldu(unu



"Peki öyleyse, güle güle Deborah." "Allaha*smarlad*k." Deborah uzakla,*p gitti. Miss Coral'*n



bak*,lar*



yine



sertle,ti;



kaslar*



gerildi.



Bo(u,ma ve makina homurtusu yine ba,lad*. Ate,kes sona ermi,ti. Deborah otobüste giderken, Miss Coral'* dü,ünüp hafifçe ürperdi. Bu ölülerden kaç* diri )ti lebilecekti acaba? D ko(u,undaki kad*nlar*n kaç* bir gün özgürlü(e kavu,abilecekti? Üç y*l boyunca, pek çok yüz gelip gitmi,, birço(u da kalm*,t*. Gidenlerin belki de dörtte üçü ba,ka hastanelere geçmek üzere gitmi,ti. Kimileri de, d*,arda, ayakta tedavi gören hastalar olarak, bir çe,it yar*m-ya,am sürdürebilecek kadar iyile,mi,ti ancak. Kaç* tam anlam*yla d*,ardayd*, canl* ve özgürdü acaba? Parmakla gösterilebilecek kadar azd* böyle ki,iler! Deborah titredi. O ak,am kitaplar*na dönebilmek için kendini epeyce zorlamas* gerekecekti. Aylar



ak*p



giderken,



lise



dersleri



defterleri



doldurmaya ba,lam*,t*. Ak*l sa(l*(* metreler ve saatlerle



ölçülüyorsa,



ö(renme



edimi



de



okula



götürülüp getirilen kilolarca kitapla ölçülüyor demekti. Sanki bir gün dünyada, kollar*nda ta,*d*(* okul kitaplar*n*n a(*rl*(* kadar a(*rl*(* olan bir varl*k



olabilecekmi, gibi, bu kal*n kitaplardan gurur duyuyordu Deborah. Kentteki yeti,tirme okulu, temelde okuma ya da konu,ma sorunlar* olan küçük çocuklara yönelikti, ama güçlükle s*(abildi(i küçücük s*ralar d*,*nda, okula *s*nm*,t*. Ö(retmenlerinin kar,*s*nda tedirginlik duymak zorunda kalmay*,*, tek ba,*na ve hiçbir erken geli,mi,lik sorunu olmadan yo(un bir biçimde çal*,abilmesi, ait olmad*(* bir s*k*c* Birinciler Tak*m*'n*n ortas*na dü,meyi,i ho,una gidiyordu. Bir süre sonra, ö(retmenleri dayan*kl*l*(*ndan ötürü onu övmeye ba,lad*lar. Onun düzenli, ciddi ve dirençli bir ö(renci oldu(unu söylediklerinde, Deborah çok sevindi. Dünya ancak ö(leden sonralar*, odas*na dönerken ac* veriyordu. Gencecik lise ve üniversite ö(rencisi k*zlar, sallant*l* bileziklerini ,*ng*rdat*p k*k*r k*k*r gülerek otobüslere dolu,unca, Deborah gene, kibirli olmaya özen gösteren, ayna-delisi, korku dolu, y*rt*c* genç k*zlar*n dünyas*n* gözetlerken buluyordu kendini. Onun yenilgiye u(rad*(*, gerçekte oldu(undan çok daha iyi göründü(ünü bildi(i, gelgelelim d*,lanm*, ki,ilerin gözüne gizemli par*lt*lar saçan bir dünya olarak görünen bir dünyayd* bu. Ba,*n* e(ip okul ete(iyle



kaza(*na bakt*. D*, görünü,ü t*pk* onlar*nki gibiydi; ne var ki, o gene de bir yabanc*, taklit bir ö(renci k*zd*. Peki ben de bu dünya gibi de(il miyim? diye sordu Idat Yr'den seslenerek. Benim de peçem var, ben de gizemliyim. Ben de ödül veririm, ben de par*lt*laf saçar*m. Beni, seni çok seven Lactamaeon'u, senin dostun olan ve birlikte gülüp rahatlad*(*n Anterrabae'yi terke- dersen, bir daha böyle bir *,*(*n olacak m* hiç ? Sonra, garip bir



,ey



oldu. Yr'de, yeti,tirme



okulundaki ö(retmenlerinin görüntüleri belirdi ve bu görüntüler Idat'la konu,maya ba,lad*lar. Koro'ya m* kat*l*yorsunuz yoksa? Siz de mi? diye seslendi Deborah ö(retmenlerine. Tabii ki kat*lm*yoruz! dedi )ngilizce ö(retmeni. Biz senin ,u yarat*klar*na kar,*y*z! Dinle bak, dedi matematik ö(retmeni Idat'a, bu k*z çok çal*,*yor. Ucu sivriltilmi, kur,unkalemler ve geleneklere uygun giysilerle, her gün buraya geliyor. Üstelik kavray*,l*, söz dinleyen bir ö(renci ve s*n*fta hiçbir



zaman



ak*l



hastas*



gibi



davranm*yor.



Matematikte pek parlak bir ö(renci de(il gerçi, ama ö(renmek için büyük bir çaba harc*yor. ),te bu, kal*c* ve somut bir gerçekliktir!



Hiç de bir y*ld*z ya(muru gibi de(il, dedi Idat so(uk bir tav*rla. Hiç de gümü, bir kuzgun gibi de(il. (Bu, Yrece'de övgü için kullan*lan bir e(retilemeydi -a,*n derecedeki süsleme dü,künlü(ünden ötürü.) Ans*z*n, Koro'nun üyeleri teker teker Aradünya'da görünmeye ba,lad*lar. Birinin elinde bir trompet, birinin elinde bir keman, birinin elinde bir trampet, birinin elinde de bir tef vard*. Baloya gidiyoruz, dediler Deborah'a. Ne balosuna? Büyük Balo'ya. Balo 'da kimler olacak? Sen de. Balo nerde olacak? Be, K*ta'da. Hasta ya da sa(l*kl*, dedi )ngilizce ö(retmeni, hasta ya da sa(l*kl*, ne olursan ol, dans edeceklerden biri de sensin, anla,ana! Ö(retmenler ve Koro, hep birlikte Yrece'deki ayr*l*k sözcüklerini bir kâ(*da geçirdiler. O eski, çok eski, "Sen Onlardan De(ilsin" sözcüklerini yazd*lar. ),te, dedi matematik ö(retmeni, bütün eski gerçekli(in burada yaz*l*. Sonra kâ(*d* parça parça edip rüzgâra teslim ettiler.



O ak,am kilisede, Deborah ilahi kitab*n* payla,t*(* k*z* bir gazoz içmeye davet etti. Birden rengi uçan genç k*z kekelemeye ba,lad*; öyle ki, Deborah hallerini görenlerin, onun ahlaka ayk*r* bir ,ey söyledi(ini sanmas*ndan korktu. Bir an, çok eski bir korkunun, geçmi,te kalm*, küçücük bir k*za do(ru yürüyü,e geçen Öncü H*ristiyan As- kerler'in görüntüsü olu,tu zihninde. Sonra yine görünmez kimli(ine s*(*n*p koro çal*,mas*n*n sonuna de(in Sevecenlik ilahileri okudu. "Gene mi ergenlik sorunu?" dedi Furi. "Hiç de(ilse bunu atlatabilirsin art*k, ama gerçekten hâlâ zehirli oldu(un dü,üncesinde misin?" "Hay*r, ama eski ,eylerin hepsinden bir ç*rp*da kurtulmak kolay de(il. Her zaman nganon'uma çok dikkat ettim ve hep ba,ka insanlar*n sahip oldu(u temiz, saf ,eylere imrendim. Bir anda her ,eyi birden farkl* biçimde dü,ünmek çok zor." "Ama arkada,lar*n var-" dedi Furi; daha çok bir soru niteli(indeydi bu tümcesi. "Bu kasabada, onlarla birlikte ilahi söyledi(im, ak,amlan kurslara gitti(im halde- beni görmüyorlar. Hiçbir zaman da görmeyecekler."



"Bunun senin kendi tutumun yüzünden olmad*(*na emin misin?" ")nan*n bana," dedi Deborah sakin bir tav*rla. "Do(ru bu. Mutluluk verici ,eyler de oluyor gerçi, ama hastanedeki bir iki ki,iyle olan arkada,l*(*m d*,*nda, hepsi de çok küçük mutluluklar." "Peki nedir bu küçük mutluluklar?" "+ey, ev sahibem k*z*n*n çocu(una bak*yordu. Torunu daha iki ayl*k minicik bir bebek. Bir gün d*,an ç*kmas* gerekiyordu. Odama gelip, "Deborah, ben dönene kadar bebe(e bakar m*s*n?' dedi ve sonra ç*kt* gitti. Bir buçuk saat boyunca, bebe(in ba,*nda oturup onun her zaman yapt*(* ,eyleri -soluk almay*, soluk vermeyi- sürdürmesini ve ben yan*nda oldu(um sürece ölmemesini umut ettim durdum." "Bebek niye ölecekti ki?" "Her ,eye ra(men, asl*nda yaln*zca Benzer görünen bir ,eysem - yaln*zca derimin alt*nda bir santimin dörtte biri kadar olan bir derinlikte canl*l*k varsa; ate,e kar,* duyarl*y*m belki, ama daha derinlerde de(ilsem-" "Söyle bana, annenle baban* seviyor musun?" "Tabii seviyorum."



"Peki, ya hiçbir zaman öldürmedi(in k*z karde,ini?" "Seviyorum- her zaman da sevdim." "Ya arkada,*n Carla'y*?" "Onu da seviyorum." Deborah a(lamaya ba,lad*. "Sizi de seviyorum, ama gücünüzü de unutmad*m, say*n çürümü,-beyin-çöpleri- kolleksiyoncusu!" "Peki bütün o çürümü,, koku,mu, çöpler olmadan ya,amak nas*l bir ,ey?" Deborah Anterrabae'nin gürlemeye ba,lad*(*n* sezdi. Anterrabae, Lactamaeon, Idat ve Yr'deki pek çok bölgesinin güzellikleri, Kuyu, Ceza, Koro, Sansür ve bütün



geçmi,e



özgü



s*k*nt*larla







içe



geçip



karmakar*,*k, biçimsiz bir y*(*n m* olu,turacaklard* acaba? "Hepsinin yok olmas* gerekiyor mu? Hepsini üst üste y*(arak f*rlat*p atacak m*y*z?" "+imdilik pek yerinde bir de(i, toku, olmaz bu -anlam*yor



musun?"



dedi



Furi.



"Önce



dünyay*



kavramak, tam bir inanç ve ba(l*l*kla dünyaya kenetlenmek zorundas*n... ba,ka hiç kimseye olmasa bile, bana güvenerek. Sonra, bu ba(l*l*(*n sonucunda kazand*(*n ,eylere bak*p bunun yerinde bir de(i, toku, olup olmad*(*na karar verebilirsin."



"Peki ya par*ldayan ,eyler ne olacak? Kara at* üzerinde kapkara görünen Lactamaeon'u, Anterrabae'yi, Idat'* -hem de tam ,imdi formunu korudu(u için bu kadar güzelle,mi,ken- hiç dü,ünmemem mi gerekiyor? Onlar* ya da baz* ,eyleri )ngilizce'den daha iyi anlatan Yrece sözcükleri bir daha hiç dü,ünmeyecek miyim?" "Dünya büyük ve bilgeli(e kucak açan bir yerdir. Hem neden ,imdiye kadar hiç Anterrabae'nin ya da öteki tanr*lar*n resmini yapmad*n?" "+ey, onlar gizliydi -dünyalar*n birbirine kar*,t*r*lmas*n* yasak layan yasalar* biliyorsunuz." "Belki de, Yr'nin iyi yanlar*n*, güzel ve bilge yanlar*n* dünyayla payla,man*n zaman* geldi art*k. Katk*da bulunmak, ba( kurmak demektir." Deborah,



Anterrabae'nin



kendi



k*v*lc*m-*,*lt*l*



karanl*(* içinde, daha büyük bir h*zla dü,tü(ünü gördü. Idat'*n



gözya,lar*



Anterrabae'ninkiler



elmas



tanecikleriyken,



alev-parçac*klanyd*;



Lactamae-



on'un gözya,lar* da, t*pk* Oedipus'un gözya,lar* gibi, kan damlalar*yd*. Bu kan ona bir ,eyi hat*rlatm*,t*. Dalg*n bir halde konu,maya ba,lad*.



"Bir keresinde, bir han*m*n evindeyken mutfak musluklar*ndan kan akt*(*n* görmü,tüm. Sokaklarda hep



kan



p*ht*lar*



böcek-sürüleriydi.



Hiç



oluyordu, olmazsa



insanlar böyle



da ,eyler



görmüyorum art*k." "Ah, Deborah! Sa(l*kl* olmak yaln*zca hasta olmamak demek de(ildir. Bunca çal*,may* yaln*zca hasta olmayan bir ki,i haline gelesin diye yapmad*k!" Dr. Fried, sanki kör bir hastan*n kar,*s*na geçip ona *,*(*n bir rengi oldu(unu kan*tlamaya çal*,*yormu, gibi, için için bir özleme kap*lm*,t* yine. Deborah gerçe(e ve deneyime dayanan bir ya,am*n anlam*n*n ne oldu(unu bir ö(renebilseydi! "Lactamaeon'un ,ahin ya da binici görünümüyle bir resmini yap*p size versem, bu resmi benim ,u y*llanm*, kaç*kl*(*m*n bir ürünü olarak m*, yoksa bir 'katk*' olarak m* görürdünüz?" ")lkin resmi görmem gerek," dedi Furi. "Pekâlâ öyleyse," dedi Deborah, "Yr'yi ortaya ç*karmaya ba,layabilirim belki de." EYALET E')T)M DA)RES) Lise Denklik S*nav* Lise denklik s*navlar*, lOMay*s tarihinde, )lçe Hükümet Binas*'nda yap*lacakt*r.



Bu s*navlar için kay*t yapt*rm*, bir aday olarak, ili,ikteki formlar* doldurup göndermeniz ve 10 May*s Sal* günü, sabah saat 9.00'da )lçe Hükümet Binas*'nda haz*r bulunman*z gerekmektedir. Bu iki ko,ulu yerine getirmedi(iniz



takdirde,



sertifika



alma



hakk*n*z



kaybolacakt*r. Deborah masan*n bir yanma bildiriyi, öbür yan*na da Anterrabae'nin resmi için haz*rlad*(* taslaklar* koydu. Bildiriyi zarf*ndan acele acele ç*karm*,, s*nav zaman*n*n bu denli çabuk geli,ine ,a,*rm*,t*. Bildiriye ili,ik olarak gönderilmi, formu hemen doldurup do(ru yazd*(*na emin olmak için adresi iki kez gözden geçirmi, ve unutulur ya da yanl*, bir yere konur korkusuyla hemen postaya vermi,ti. Mektup posta kutusunun aral*(*ndan içeriye dü,tü(ü an, korkusu ba,lam*,t*. +imdi,



masada



oturup



gülerek



korkusunu



geçi,tirmeye çal*,*rken, beyninin bir bölümünün nas*l bir



heves



ve



co,kuyla



i,ledi(inin



bilincindeydi.



Gerçekte duydu(u ,ey korku de(il, umuttu. Bu kez, dünyayla ba(lant* kurma olas*l*(* hiç yokmu, gibi davranmak için çok geçti art*k.



Deborah umudun verdi(i bir sab*rla, s*navdan önceki iki haftal*k sürenin geçmesini bekledi. Ve beklenen gün gelip çatt*(*nda, normallik giysileri içinde hükümet binas*ndaki tahta kaplamal*, küf kokulu salona girdi. Salonda, lise ö(renimlerini bir lokmada yutmaya çal*,an ba,ka insanlarla kar,*la,t* -sanki önlerindeki s*nav kâ(*tlar* kald*rmaya çal*,t*klar* granit kütleleriymi, gibi, ter döküp homurdanan, elleri nas*rl* bir grup i,çiydi bu insanlar. Deborah önce ,a,*rd*, sonra ,a,*rd*(* için kendinden utand*; çünkü bu insanlar da, tutuklu ya da ak*l hastas* olmad*klar* halde, nas*l olmu,sa dünyan*n ritmin- deki baz* vuru,lar* kaç*rm*,lard* ve ,imdi de bu zorunlu u(ra,* onunla payla,*yorlard*. Deborah McPherson'*n bilgece sözünü duyar gibi oldu: Ac* çekmek tekelinizde de(il. S*nav süresi dolup kâ(*tlar* teslim etme zaman* geldi(inde, ötekilerle birlikte kâ(*d*n* verip ç*karken, s*nav*n*n nas*l geçti(i konusunda hiçbir de(erlendirme yapacak halde de(ildi. Okulda, kayg* ve bo,luktan koruma amac*yla oldu(u kadar, s*nav* geçemezse yeniden ba,vurmak zorunda kalaca(* korkusuyla da, Deborah'*n sonuçlar belli olana de(in derslere devam etmesini kararla,-



t*rm*,lard*. Bir yarg* öncesindeki masumiyet dönemiydi bu. Deborah çal*,mas*n* sürdürdü, ama soluk almadan çal*,an bir Deborah de(ildi art*k. Daha çok Metodist Kilisesi'nin



önündeki



murcukland*ran



meyve



mevsimi



a(açlann*



izledi;



to-



gökyüzündeki



de(i,imleri gözledi; kavak a(açlar*na â,*k oldu; sinemaya gelen bütün filmleri seyretti (öyle ki, Tarzan filmlerini en az Hamlet kadar iyi biliyordu art*k!). Böylece, tek ba,*na ve avare avare dola,arak bir ayl*k mutlu bir dö nem ya,ad*. Ve bu döneme "çocukluk dönemi" nitemini yak*,t*rd*. Bir ay*n sonunda, Okullar )dare Heyeti bir mektupla onu ilkyaz sarho,lu(undan uzakla,t*rd*. Deborah s*navda ba,ar*l* olmu,tu - devletin ona liseye giden ö(rencilerinkiyle



e,de(erde



bir



ö(renim



belgesi



vermesini sa(layacak derecede ba,ar*l* olmu,tudahas*, ald*(* puan herhangi bir üniversiteye kabul edilebilir bir aday olmas*na yetecek kadar yüksekti. Deborah annesiyle babas*na özellikle bu ikinci haberi verece(i için gurur duyarak hemen telefona sar*ld*. Onlar*n, k*s*tlanm*, ve ertelenmi, olsa da, gurur



duyacaklar* günün gelmesinin hâlâ olanakl* olmas*na seviniyordu. "Harika! Harika bir ,ey bu! Ah, ailedeki herkese haber verece(im! Gör bak, hepsi nas*l seninle gurur duyacak!" dedi Esther. Jacob



ise,



Esther'la



kar,*la,t*r*ld*(*nda



sakin



denebilecek bir sesle konu,uyordu, "...çok gurur verici," dedi. ")yi, çok iyi." Sesi k*s*lmak üzereymi, gibi geliyordu. Lise mezunu genç k*z, babas*n*n böylesine ac*ma dolu bir gurur duymas* kar,*s*nda utanarak telefonu kapad*. Gün *,*(* hâlâ co,kuyla titre,erek oday* i,itiyordu, havada hâlâ ilkyaz kokular* -bitki özlerinin, otlar*n, çiçeklerle bezenen çal*lar*n, nemli ve *l*k topra(*n kokulan- vard*. Deborah a(*r ad*mlarla d*,an ç*kt*, yolun a,a(*s*na do(ru yürüyüp eski Katolik mezarl*(*n*n çevresinden doland*, araba mezarl*(*n* geçti; niyeti, li,e binas*na gidip pencerelere dik dik bakmakt*! Kendi kendine, s*nav* geçerse yerine getirmeye söz verdi(i bir törendi bu. Ne var ki, oraya gitmek hiç de co,ku vermiyordu ,u anda; yaln*zca eski bir sözü yerine getirmek için gidiyordu. Okula girip dört erkek çocu(unun hâlâ top oynad*(* koçaman oyun



sahas*n*n kenanndan yürümeye ba,lad*. Ans*z*n, kendini çok yorgun duydu ve sahan*n arka taraf*n* çevreleyen tel örgünün önünde yere oturdu. Babas*n*n duydu(u gurur neden öylesine ac*ma doluydu? Oysa o, ba,armak için can*n* di,ine takarak çal*,m*,, bütün gücünü, bütün istencini harcam*,t*. +imdi sava,*m sona ermi,ti ama ula,t*(* sonuç, ne olursa olsun, gene de ba,kalar*n*n onun çal*,t*(*n*n yans* kadar bile çal*,madan elde etti(i ve üstelik üç y*ll*k bir gecikmeyle elde edilmi,jbir sonuçtu. Ve ,imdi, annesiyle



babas*



mutlu



haberi



,u



ana



de(in



Chicago'nun her kö,esine yaym*, olan, on dokuz ya,*nda bir lise mezunuydu. Deborah ans*z*n duydu(u umars*zl*kla, tel örgüye do(ru dönüp Yr diliyle kendi kendine, Ama bunu istiyorduml diye f* s*ldad*. Sahadaki çocuklar, ikindi güne,inin büyüsüyle üç metreye ula,an gölgelerini de sürükleyerek ko,turup duruyorlard*. Kaybolmak üzere olan gün *,*(*nda öylesine genç, güçlü, parlak ve güzel görünüyorlard* ki. Deborah, bu çocuklar*n kolayca ve güle oynaya geldikleri bu a,amaya ula,abilmek için bütün yetilerini ve istencinin her damlas*n* kullan*p tüketmek zorunda



kalm*,t*.



Aralar*ndaki



duvar



hâlâ



yerli



yerinde



duruyordu, her zaman da duracakt*. +imdi, bu duvar*n ötesini, dünyan*n görkemli güzelli(ini sundu(u yeri görebiliyordu, ama onun yaln*zca canl* kalabilmek için bile bütün gücünü harcamas* gerekiyordu.



r



Sahan*n kar,* taraf*nda, *,*lt*lar saçarak yürüyen ba,ka iki figür daha vard*. Bir zerafet ve masumiyet tablosu olu,turan incecik bir genç k*z, yan*nda yürüyen bir delikanl*yla el ele tutu,mu,tu. Genç çift a(*r a(*r yürüyerek sahan*n çevresini dola,*p Deborah'*n yan*ndan geçti. Birkaç kez durup oyna,t*lar ya da bir ,eyler konu,up kahkahalarla güldüler; delikanl* zaman zaman e(ilip burnunu k*z*n ensesinde toplad*(* saçlara ya da yana(*na sürüyordu. Deborah, t*pk* deli insanlar*n yapt*(* gibi, yüksek sesle kendi kendine konu,tu. "Ben hiçbir zaman böyle bir ,eyi ya,amayaca(*m," dedi. "Ne sava,arak, ne ders çal*,arak, ne bir i,te çal*,arak, ne direnerek, böyle bir insanla birlikte yürüme ya da elinin s*cakl*(*n* duyma mutlulu(una hiç eri,emeyece(im." Uzun zaman önce Carla bunu söylemi,ti sana, dedi Lactamaeon tel örgünün ötesinden. Derslerin, i,in -gene de sonuç: "günayd*n " ve "iyi ak,amlar".



Quentin besleme borusundan sana su verecek belki, dedi Anterrabae, Ama asla elini yüzünde gezdirmeyecek. Hiç kimse... hiç kimse... Hava kararmak üzereydi. Deborah yava,ça kalk*p kasabaya do(ru yürümeye ba,lad*. Kilise korosundaki yüzler, araba mezarl*(*n*n ta ötelerinden ona bak*p meydan okuyorlard* sanki. )yi ak,amlar. )yi geceler. Ad*n* bile a(*zlar*na alm*yorlard*. Sizlerle birlikte ,ark* söylerken, diki, dikerken bütün umudumu tükettim. Yan* ba,*n*zda durdu(um halde, benim kim oldu(umu bile hat*rlam*yorsunuz. Mezarl*(a gelmi,lerdi; Anterrabae karanl*(*n içinde alevlerini saç*yor, Lactamaeon bir köpek gibi uluyor, Koro yeniden bir araya- geliyordu -)yi çal*, bakal*m, tembel k*z, iyi sava, bakal*m, hantal k*z... hiçbir zaman... hiçbir zaman... hiçbir zaman. .. Çok zor kazand*m ben bunu! diye hayk*rd* Deborah tanr*lara, Hastayken bile kendimi gösterdim. Her gün derli toplu, dakik ve akl* ba,*nda bir insan olarak ortaya ç*kt*m. Bir onurum var benim -Ne var ki sesi tanr*lar*n kap*ld*(* korkunç bir kahkaha f*rt*nas* içinde yitip gitti. Anterrabae'ye seslendi, Yr'yi gözleyip onun alevler



içinde geçi,ini görmeye çal*,t*, ama yaln*zca korkunç bir küçümsemeyle dolu, yaban*l bir kahkahan*n yank*s*n* duydu; Anterrabae'nin kahkahas*y- d* bu. Anterrabae birden ç*(l*(* and*ran kahkahalar atarak bir ,im,ek gibi parlad* ve ans*z*n yan*nda ba,ka bir figür belirdi. Deborah bu figürü tan*m*,t*: çok uzak bir geçmi,te,



Büyükbabas*n*n



çal*,ma



odas*nda



bir



kenara at*lm*,, bir zamanlar kültürlü aileler için de rigueur* olmu,sa da art*k modas* kalmam*,, gravürlü bir kitapta gördü(ü bir figürdü bu. Kitap, John Milton'*n Yitik Cennet'iydv, alevler içinde sürekli dü,en, *,*lt*l* tanr* imgesinin kökeni de, Milton'*n +eytan*'ndan ba,kas* de(ildi. Büyükbabas*n*n evine her gidi,lerinde, bu resimlere binlerce kez bakm*,t*. Bu dokuz ya,*ndaki okur,



ayr*m*nda



olmadan,



okudu(u



sat*rlardaki



görkemli öfke ve co,kunun büyüsüne kap*lm*, içindeki sanatç* ruhu melek gravürlerini, kaz*ma tekni(inin meleklere incelerken,



boyut



ba(*,layan



gizli-krall*k-



avc*s*



çizgilerini da,



dikkatle



dünyas*nda



ya,ayacak ilk ki,i olarak bu ma(rur ba, mele(i seçip gizlice a,*rm*,t*. Anterrabae bile ona ait de(ildi demek! Görüntünün gerisindeki yaygara gitgide art*yordu. Sen ne yarat*rs*n biliyor musun... diye kükredi Koro,



Hiçbir ,ey! Gidip çay*rlarda da yatsan... hiçbir ,ey! Ders de çal*,san, bir i,te de çal*,san... hiçbir ,ey! Tanr*lar, kasabaya giden yol boyunca, sonra kasaban*n



sokaklar*nda,



ç*(l*k



ç*(l*(a



ba(*rarak



Deborah'* izlediler. Deborah, kula(* Yr'den gelen seslerde, bo, gözlerle bak*narak yürüyordu. Çar,amba ve pazar günleri ilahi söyledi(i kiliseyi geçtiklerinde, tanr*lar babas*n*n çatalla,an sesinin taklidini yap*p e(lendiler. Bildi(i bütün sokaklar* geçince, Koro'nun üyeleri yuha çekip Quentin'in gülümsemesiyle ve oyun sahas*ndaki o p*r*l p*r*l insanlarla alay ettiler. Kad*n* da erke(i de yaratan Onlar'd* sanki. Deborah hastaneye iyice



yakla,m*,t*



-arabalar*n



hastaneye



sapt*(*



kav,aktaki iki *,*(* seçebilmi,ti. Gör * Toplum öngördü(ü ve moda oldu(u için zorunlu olan. (ç.n.) meyen gözlerle, sanki bir al*,kanl*km*, gibi, kap*dan içeri girdi. Kuyu onu bekliyordu. Az sonra. Deborah deh,et içindeydi. Görü az sonra kaybolacak. Ses... yok olacak. Merdivenlerden yukar*ya, kap*ya. Haydi, kap*y* aç*n. Kimse yok mu, lütfen! )çerde: "Merhaba, Miss Blau." Ve sonra, ")yi misiniz, Miss Blau?" Tek bir ,ey kald*: bir i,aret yapmak. Tanr*lardan birinin att*(*



ç*(l*(a kar,*n, öteki sesi duya- bilmi,ti -üç zil z*r*lt*s*: acil vaka. Kuyu. Deborah dünyaya döndü(ünde, yeniden o bitimsiz ba,lang*ç evresine girmi,, yüre(i korkudan iyice a(*rla,m*, bir durumda buldu kendini. Hâlâ canl* oldu(u için, hâlâ gö(sünde kan pompalamakta direten cüretkâr bir kas ta,*d*(* için, yorgunluktan tükenip ölmeyi umut ederek iplerle bo(u,maya ba,lad*. Yorgunluk ortaya ç*km*,t*, ama ölüm ona kar,* çok ho,görüsüzdü. Bir süre sonra, yine Dobshansky yan*na geldi. Dobshansky'nin yüzü, hastanelere özgü donuk



ifade



d*,*nda



ba,ka



hiçbir



ifadenin



yer



almayaca(* biçimde, özenle denetlenmi, durumdayd* bu kez. Kitaplar bask*n ç*km*,t* demek. ")yi misin ,imdi?" Deborah bitkindi. ")yiyim galiba." "Ev



sahibene



telefon



edip



bu



gece



oraya



dönmeyece(ini ve burda kalaca(*n* söylemek zorunda kald*k. Okulun konusunda endi,elendi ve ta buraya kadar gelip sana kitaplar*nla birkaç giyim e,yas* getirdi. Seni çok merak ediyordu." ")yi bir insan o," dedi Deborah. Bunu yürekten inanarak söylemi,ti; ancak, ba,kalar*n*n erdemleri



kar,*s*nda kendi erdem yoksullu(unu hat*rlay*p eziklik duymak da istemiyordu. Quentin'i "gizli" evlili(inden ötürü kutlad* ve onun, ,a,k*nl*(*n* yüzünden belli etmemek için çabalay*,*n* seyretti. Dobshansky ile küçük Cleary onu tulumdan ç*kar*p serbest b*rakt*(*nda, sakil mi sakil hastane cübbesini üzerine geçirip d*,ar* ç*kt* ve a(*r a(*r ko(u,a do(ru yürüdü. Ko(u,taki yüzler, her zamanki gibi ifadesiz ya da dü,mancayd*; bir dönü,ün yaratt*(* ilk ,ok, her zaman çok ac*mas*z oluyordu. Ak,am olmak üzereydi; Deborah ö(leden sonran*n tümünü, sabah*n da bir bölümünü



ya,amam*,t*.



Tepsiler



da(*t*lmaya



ba,lam*,t*. Kö,ede, Dowben'in Mary'si ak,am yeme(inin kar,*s*nda ilahiler m*r*ldan*p ayin yap*yordu. Miss Coral gene tecrit alt*ndayd* herhalde; Helene da küskünlük, k*skançl*k... ve dostluk duygular* içinde, ondan saklan*yordu. Deborah üzgün bir halde oturup yeme(ine bakt*. Taba(*ndaki *l*k maddeyi görünce içini çekti; birden Dowben'in Mary'si yerinden kalk*p kahve fincan*n* taba(*yla birlikte f*rlat*ver- di, fincan sertçe Deborah'*n ba,*n* s*y*r*p geçti. Deborah dönüp Mary'nin yüzüne bak*nca, onun, ne yapt*(*n*n hiç ayr*m*nda de(ilmi,



gibi, yüzünün ifadesinde hiçbir de(i,iklik olmadan oturdu(unu gördü. Hastabak*c* yanlar*na gelip ikisine de biraz gözda(* verdi; çünkü orada oldu(u halde, neler olup bitti(ini anlayamam*,, olay* kaç*rd*(* için suçluluk duymu,tu. Deborah eliyle saç*na dokunup *slakl*(* duyumsay*nca, buna benzeyen ve ,imdi ortaça( tarihine özgü bir ,eymi, gibi gelen bir ba,ka hareketi -y*llar önce Helerte'm tepsiyle sald*rmas*ndan sonra elini ba,*na götürü,ünü- hat*rlad*. Deborah yeniden ko(u,taki yüzlere bakt*. Orada olu,u, onlar*n Belkiler'le sava,mas*na yol aç*yordu. Birden, kendisinin de bir Doris Rivera oldu(unun, canl* bir umut ve ba,ar*s*zl*k simgesi oldu(unun bilincine vard*; o, bütün bu insanlar*n, hem onda hem de kendilerinde var olan ve üst üste gelen darbelerden yumruk-sarho,u olarak sendeleyip yere çökse bile, gizli bir zil sesini duyunca gene kalk*p yeni darbelere haz*rlanan iyile,me gücüne yönelik korkular*n* simgeliyordu. +imdi, neden u(rad*(* ba,ar*s*zl*klar*n niteli(ini bu insanlara, hem de böyle bir aç*klamaya çok gereksinmeleri



oldu(u



halde,



hiçbir



zaman



aç*klayamayaca(*n*, neden bir kez daha...ve bir kez daha d*,ar*ya ç*kabilmek için bütün cesaret ve gücünü



toplamaya çal*,mas*n*n do(ru bir davran*, oldu(unu hiçbir zaman kan*tlayamayaca(*n* anl*yordu. Kimi aç*lardan, gerçeklik bir Yr krall*(* kadar ki,isel bir olguydu.



Anlamsal



boyut,



ya,am*



bu



boyutun



küçültülmesine ya da yok edilmesine ba(l* olan ki,ilere hiçbir zaman aç*k seçik bir biçimde gösterilemezdi. Mary'nin h*zla kafas*na f*rlatt*(* kahve fincan*, ona yöneltti(i bu savunmas*z korku ve öfke, neden bir ba,ar* haberini ilettikten sonra telefonu kapat*rken öylesine büyük bir üzünce kap*ld*(*n* anlamas*n* sa(lam*,t*. Sonunda, Yr bir seçim yapmas* için onu zorlamaya ba,lam*,t*. Dünyan*n bir üyesi, bugünü ve belki gelece(i de olan bir birey, bir Newton yanl*s* ve neden-sonuç ba(lant*s*na inanan bir ki,i olarak kabullenilmesiyle birlikte, son f*rça darbeleri vurulmu, ve seçim yapma a,amas* belirlenmi,ti. Ac* ve ,iddet içinde, Kuyu'nun yaratt*(* o bildik deh,et içinde ula,abilmi,ti bu a,amaya. Bunun nedeni, yaln*zca, sorunlar*n



kendileriyle



belirtileri



aras*ndaki



fark



konusunda çok deneyimsiz ve bilgisiz olmas*yd*. Ve ayn* zamanda tek savunma ve güç kayna(* da olan hastal*(*, onu güvenlik içinde seçim yapabilece(i bir



yere getirmi,ti. Art*k, gerçek bir ba(l*l*(* olu,turma zaman* gelmi,ti. Yemek tepsileri kald*r*l*p götürüldükten sonra, Deborah okul kitaplar*n* istedi. Hastabak*c* ortaya ç*kard*(* kitaplar*, simgeledikleri ,eye yönelik sayg*l* bir taV*rla Deborah'a uzatt*. Deborah en üstteki kitab* açt*. "E+KENAR ÜÇGEN, AC KAR+ISINDAK) AÇININ, AB KAR+ISINDAK) AÇIYA VE AYNI ZAMANDA BC KAR+ISINDAK)



AÇIYA



DA



E+)T



OLDU'U



ÜÇGEND)R." "Seni rezil orospu! B*rak beni!" diyen bir ses geldi yatakhaneden. Sen onlardan de(ilsin, dedi Anterrabae yava,ça. Hay*r, onlardan*m. Furi sizlerin bir katk* olaca(*n*z* söylüyor, ama bu nas*l olacak, henüz bilmiyorum, dedi Deborah Anterrabae' ye. Bunu ö(renmem gerekecek. Sonra, belki... "80 DERECEL)K B)R AÇIYI KESEN B)R DO'RU, TOPLAMI



Y)NE



80



DERECE



EDEN



)K)



AÇI



MEYDANA GET)R)R." Mary: "Delilik bula,*c* m*d*r acaba, merak ediyorum. Hastane bizi antikor olarak satabilir belki de."



Bizi senin ,u sert kabu(una kar,* bir kalkan olarak da korumayacak m*s*n, Ku,-k*z? Bunu yapamam art*k. Ben dünyaya ba(lanaca(*m. Ama dünya ba,*bo, ve yaban*l... Gene de. Çocuklu(unu hat*rla -Hitler'i ve Bomba 'y* hat*rla. Her ,eye kar,*n. Bo,-duvar*ms* yüzleri ve "normallik belgeleri"ni- ve el ele yürüyenlerin ard*ndan duydu(un özlemi hat*rla. Olsun. Ne olursa olsun. Bizi ça(*rana kadar bekleyebiliriz... Ça(*rmayaca(*m. Dünyaya ba(lanaca(*m ben. Var gücümle. Allaha*smarlad*k, Ku,-k*z. Güle güle öyleyse, Anterrabae. Güle güle Yr. "TEKNOLOJ)K YOLLA



GEL)+MELER,



BATININ



B)RÇOK



BÜYÜMES)NDE



ÖZGÜL ETK)L)



OLMU+TUR." Constantia: "Ac* çekti(imi görmüyyr musunuz, lanet olas* domuz lar!"



"T.N.T.'NÎN



BULUNU+U,



DEM)RYOLUYLA



B)RLE+T)R)LMES)N)



SAH)LLER)N OLANAKLI



KILMI+TIR." ")ngiltere'nin Taht*n* B*rakan Kral* VIII. Edward'in ilk ve gizli kar*,*y*m ben!" "Jenna krize giriyor gene. Ellis'* ça(*r; bir tulum haz*rlasak iyi olur." "VE HEM DEM)RYOLU HEM MORS ALFABES), MODERN SANAY) TOPLUMU )Ç)N ZORUNLU OLAN )LET)+)M) SA'LAMI+TIR." "Var gücümle," dedi Deborah.