Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları [2 ed.]
 9757399302 [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview









V.l. LENIN



Ulusal Sorun ve



Ulusal l.lınıştır. Cognit.!.rd.t.::ın'm d8k l arasyonl armdan hemen önce, Izvo l sk i / Karsibad'da ve l'vlarienbad'da krı:J Edward'la ve başb akarı Cl emenceau ile r�ôrüştü ; Avustury a ve I talya dışişleri bakan ­ l arı von Aehrenth al ile Ti tto ni , Salzhurg'da buluştular; ar­ dından 15 Ey l ül de Izvol ski 'yle Aehrenthal 'in Buchloe'deki toplantısı geldi; sonra Bulguri stan pren si F'e rdinand' l a i m pa­ rator Pranz-.J oseph'in Budapeşte'dckı toplantı sı ; İzvol ski'nin Al manya dışi şleri b ak anı von Schoen'le, ardından Tittoni'yle ve İtalya krahyla görüşrrH� si . Bu gerç ekl eri n anlamı ortada. Avu st urya'yla B ulgari s ­ tan'ın giri şiminden önce n.lLı büyük devlet, yani Rus ya, Avus­ turyR, Alm anya, Iıalya, Fran sa ve İngiltere arasmda, kra l l a­ rın ve baka nl arı n toplantıl arı n Ja bütün önemli noktal a r üze­ rinde gizlice ve doğru da n doğruya anl aşma olmuştur. Bos­ na' yla Hersek'i Avuslıırya mn kend1n e k a tma c; mı it al ya. Al many a ve Ru i'\y a'mn kabul ettı�ini öne s ür e rken Aehrent­ h al'in d oğruyu söyleyip �öylemcdiği konusunda daha sonra basında patlak veren tartı şma, başı ndan sonuna kadar bir güldürüdür, a n cak liberal darkafal ıl arın aklını çelebilecek ka tmerli bir aldatmacadır. Avrupalı devletlerin dış şiyaseti­ n i yürütenler --İzvol ski'ler, Aehrenth al'ler, taçh soyguncu­ lar çetesüıin tümü ve onl arın bakanları- bu kemiği, bası n ı n önüne bel li bi r amaçla fı rlatmışlardıı: h aydi b ay l a r , kim ki­ mi kandırdı , kim kimi gücendirdi , Avusturya m.J Rusya'yı, yoksa B ulg a rista n mı Avusturya'yı aldattı, ya da Berlin ant­ l a şm a sı n ı23 ilk kez yırtan k i m oldu , büyük devletler arasm* A . P. hvolski ( 1856-191:-J) -- Ru� d i p l o nıat 1906- 1 9 1 0 yılları arı:ı�ıııda Rus dışişleri bakunı. -Ed.



da önerilen konferansa karşı kimin tutumu ne, ve daha bu­ nun gibi noktalar üzerinde hır1aşm durun . Halkın dikkatini bu gibi ilgi çekici ve önemli -ama gerçekten önemli!- soru­ larla oyalamayı lütfen sürdürün 4sıl önemli olanı , ana nok­ ta üzerinde bir ön anlaşmaya varmış olmamızı, yani Jön­ Türkler devrimine karşı hareketi , Türkiye'nin paylaşılması­ na dogt"u yeni adımlar atılmasını, şu ya da bu bahaneyle Ça­ nakkale düzenlemesinin24 gözden geçirilmesini, Rusya'nın k ara-yüzlerden olan çannın İran devrimini bağınasına iz in verilmesini gizleyebilmemiz için, bizim gerek duydugumuz şey budur. İşin özü burada. Avrupa'nın geçici burj uvazisinin önderleri olan bizlerin gerçekten gerek duydugıtmuz ve yap­ tığımız şey budur . Basınla parlam entodaki liberal ahmakla­ ra gelince, onlar bu işi nasıl başladıgını, kimin ne dedigini, sömürgeleri yagmalama siyasetin i n ve demokratik hareket­ l erin bastırılmasının imzalanıp mühürlenip dünyaya nasıl bir görünüm altmda sunulaca(pnı diledikleri kadar tartışabi­ l irler. Bütün büyük Avrupa devletlerinde -bugün için "doyu­ rulmuş olan" Avusturya dışında- liberal basın, kendi hükü­ m etini, ülkenin ulusal çıkarlarını yeterince savunmamakla suçluyor. Liberall er, her yerde, kendi ülkeleriyle hükümetle­ rini, durumdan �yararl anamayan'" en beceriksiz ve kandırıl­ mış ülke ve hükümet olarak gösteriyorlar. Bizim k arletleri­ mizin siyaseti de bu. Uzun süreden beri, Avusturya'nın ba­ şarılarını ''kıskandıklarını" (Milyukov'un kendi sözl eri) söy­ leyip duruyorlar. Genel olarak liberal burjuvazinin bu siyaseti ve özel olarak bizim kadetlerimizm siyaseti , çok tik­ sin dirici bi r ikiyüzlülüktür, gerçek i lerleme ve özgürlügün i sterleri ne alçakça ihanettir. Çünkü bu siyaset, her şeyden önce. gerici hükümetlerin fesat girişimlerini örtbas ederek yıgmların demokratik bilincini sersemletmektedir. İkincisi, bu siyaset, her ülkeyi, sözümona aktif bir dı ş siyaset izleme­ ye itmekte, yani sömürgeleri soyma sistemini, büyük devlet­ l erin Balkan olaylanna karışmalarını , her. .zaman gerici nite­ likte olan bu karışmayı onaylamaktadır. Uçüncüsü, bu siya­ set halkın ilgisini "biz" ne kadar alacağız, çapuldan "bize" ne .



40







kadar düşecek , ''kendimiz" jçin 'biz" ne kadar isteyeblliriz gi­ bi n ok talara çekerek ger1c1l1ğin ek m eğine yağ l"ürm ektedir. Bu nazik durumda gerici hükümetlerin en çok gereksindiği şey, topraklara el atm alarım, t az mina t i stemelerinj vb., "kamuoyu"nun des teklediğini i ddia e d e bi l m e fırsatını ele ge­ çirmektir, bakm der bu hükümetler, beni m ülk em in basını beni aşırı ölçüde eliaçık olmakla. ulusal çıkarları yeterince sa\>Un mamakla. çok yum uşak d a v ran ın ak l a suçluyor, savaş tehdidinde bui unuyo -:-. Sonuç olarak benim is tek l e ri m çok ''hakiı ve mütevazı"'d: r, t üm üyl e yerine geti rilmesi gerek]r! Avrupa liberal burjuvazisinin siyaseti gibi Rus karletleri­ nin siyase ti de geri ci hükümetlere boyun egr.ıe; sömürgeler elde ederek gım i şlemo ve on l a rı n yağınalanın asım savunma, bz.şka ülkelerin işl eri n e ka n ş ma siyasetidir. Kadet siyaseti özellikle zarar ve r i c idir çünkü ··:muhalefet" bayr ağı altında yürütülmekte, bu n ede nl e de bi rçok ki şiyi yanıltmakta, Rus hüküm etin e inumrıayanlann güvenini kazanmakta, yığınla­ rı ayartmaktadı r. Bu nedenle, bi:ı.:im Dumadaki25 m iH e tvekil­ lerimi z ve bütün parh öigiitl�rimiz, şunu akıllanndan çık ar ­ mamalı dı rl a ı·: O tokras i ni n geri ci siy a se ti yl e kadetleri n iki­ yü z l ü tutuma arasmdaki baglantıyı -Duma kürsüsünden , ayrıca broşürlerle ve toplantıl arda-- ortaya k oym ak s ı zın , Balkan olaylan h akkındaki sosyai-demokratik propaganda ve uyarmalarımızda i leri doı5;"T u tf'k ciddi ad ı m bile atamay ı z . Kadet dı ş siy as et ini n temelde ayn ı olduğunu göstermedikçe, çarlık hıikümet.inin i zlediği siyasetin ne kadar zar ar vericı ve gerici olduğunu halka hiçbir zamım anlatamayız. Karlet­ Ierin laf cambazlı;!ıyla, sahtecilikleriyle, akJllarımn ardında­ kilerle ve kaçamaklanyla savaşmadıkça, dış si ya s e tte şove­ nizm Ve kara-yüzler anlayışıyla savaşamayız. Liberal burjuv a görüşüne ödün vennenin, sosyal1 stleri nerelere götürdüğü şu ö rn ek te gcrü1ebilir: Ünlü oportünist dergi Sozialistische Monatshefte'de26 (Sosyalist -???- Aylık Dergi ) Max S chi ppe l . Balkanlardaki bunahm hakk ı n da şöyle diyor: "Olaylar üzerinde kafa yoran parti üyelerinin hemen hemen tümü, Balkanlarda bugünk ü ya da i leride olabilecek devrimlerden Almanyn'nm beklediğ] h i çbir şey ol m a d ı ltı yo­ lunda, bu yakınlP.rda Berl in merkez yayın organ ı m ız da IVaru; art,, J::i dile getirilen görüşün üstünlük kazanmasının yanlı ş olacagr k nn ısında. Yeni toprakl ar elde etme çabasına "



,



41



"



girmememiz gerektiğine kuşku yok. Ne var ki, Avrupa ile Asya'nın tümü ve Afrika'nın bir kesimi arasında önemli bir bag kuran bu bölgede büyük devletler arasında belirecek ye­ ni bir düzenlemenin, bizim uluslararası yerimizi doğrudan dogruya etkileyeceğine de kuşku yok . . . . Bugün için, gerici Rus devinin sonucu belirleyici bir önemi yoktur . . . . Ellilerde demokratlann yaptığı biçimde. her yerde ve her zaman Rus­ ya'yı düşman görmemiz için hiçbir neden yoktur." (S. 1319.) Sosyalist geçinen bu budala l iberal, Rusya'nın "Slav kar­ deşleri" için gösterdiği "kaygı"nın gerisindeki gerici entrika­ ları gözden kaçınyor! "Biz" (yani Alman burjuvazisi) ya d a "bizim" tutumumuz, vb. , �>ibi sözcükleri kullanırken, Jön­ Türklerin devrimine indirilen darbeyi ya da Rusya'nın İran devrimine karşı girişimini farkedememiştir! Schippel'in sözleri , derginin 22 Ekim tarihli sayısında y ayınl andı. 18 ( 5 ) Ekimde, Noveye \lremya28 "Tebriz'de anar­ şinin inanılmaz ölçülere ulaştığını'' ve kentin "yan-vahşi devrimciler tarafından yıkılıp yağmalandı�ını" öne süren öf­ keli bir yazı yayınlamıştı. Bunun anlamı şuydu: Şahın Teb­ ri z deki a skerlerine karşı d e vr imi n kazandıgı zafer, yan ­ resmi Rus gazetesinin öfkelenmesine yolaçmıştı. Gazete, İran devrimci kuvvetlerinin önderi Settar Han'ı,* "Aderbay­ can'ın Pugaçev'i " diye niteliyordu. (Aderbaycan ya da Azer­ baycan, İran'ın kuzey eyalet]dir; Reclus'a göre, toplam nüfu­ sun be şte- bi ri n e yakınını barındınr. Eyaletin başkenti Teb­ riz'dir.) "İnsanın sonn aya hakkı var" diyordu Noveye Vrem­ ya, "Bizim İran sınırımı zdaki verimli ticaretimizi yıkan bu rezaletlere, Rusya daha ne kadar gözyumabilir? . . Akıldan çı­ kanlmaması gerekir ki, Dogu Kafkas-öte si** ve Aderbaycan etnolojik bir bütündür . . . . Kafkas-ötesindeki yan-aydın Ta­ tarlar, Rus uyruJtu olduklarını unutarak Tebriz'deki karışık­ lıklara sıcak bir yakınlık göstermişlerdir, bu kente gönüllü­ ler göndennektedirler . Bizim için önem taşıyan şey, Rus­ ya'yla sının olan Aderbaycan'm h uzura kavuşmasıdır. Her ne kadar tatlı bi r şey olmasa da, müdahale etmeme yolunda'



...



� Settar Han (1870-19 14) � lra n Azerbaycanı demokratik hareketinin önderi. Iran'm halk kahramanlım ndan . 1905- 1 9 1 1 Iran devTim hareketine



katıldı. 1908-1909'da Tebriz'de şaha ve Azerbaycan'ın toprak sahiplerine karşı halk ayaklanmasını yönettL -Ed . "'* Kafkasların gü neyi n de Azorbaycan, Gürcistan ve Ermenistan'ı içine alan bölge . -r.



42



ki şi ddetli arzusuna karşın , koşul l ar, Rusya'yı. bu gö revi yüklenmek z e run da bırakabilir." 20 Ekim tarihinde Alman Fnınkfurter Zeitung gazetesi, Rusya'nın Aderbaycan'ın i ş ga li n in bir tür "tazminat" olarak dü şü nü l dügü n e ilişkin, St. Petersburg çıkışlı bir haber verdi. 24 ( l l ) Ekim gün ü ayn ı gazete Tebriz'den aldığı şu telgraf­ habcri yayınladı: 'İki gün öiw; .. süvari ve topçuyla destekle­ nen altı Rus piyade tab uru İran sınırını geçti, b ugün Tebriz e gi rmesi bekleııiyor." Max Sch ippel i�1, liberal ve poli s basınının güve nc el erini ve yaygaralanm k ö l e c e si n e yin e l eyen; k , Alman i şçilere, Rus­ ' ya nın gerici bi r d ev olamk öneminin tarihe karı ştıgı.m ve h er zaman Ru:o;ya'yı düş ;nan ;:;özüyle görmenin y an l ı ş oldu­ ğunu söyl edigi gı.ic , Rus bi Tl ikleri İran sınırım aşmaktaydı ! Kanh Nik oh'nı rı askerleri İ r a n l ı devri m cilere karşı yeni­ den bir genel kı rım a gir1�ec;�kier. Resmi ol m ayan Liya­ hov' u,* Aderbaycnn 'ı n resmi işgali i ;d iyor ve N i k ol a I'in, Ma­ ca r i stan devrimine karşı askerleri ni gönderd i ği zaman, 1840'ta Rusya'nın Avrupa'da yaptığı şey, şimdi Asya'da y in e ­ leniyor. O tarih lerde Avrupa'nın burjuva partil erinde, günü­ müzde bütün burjuva demokra tların yaptıkları gibi özgür­ lük üzerine ikiyüzlü söyle vler verm�Jk yerine, özgürlük içi n d övüşme güclin de olan ger;eh demokratlar vardı. O zaman­ lar Rusya, y3lnızca birkaç Avrupa devletine kar şı Avru­ pa-nın jandarm ası rolünü oynuyordu. Buf,>Ü n, a ral arın d a "kanlı" C1emencea u'nun "demokmtik" cumh uriyetinin de bu­ l un dug u, b ütün büyük Avrı.ıpa dev·letleri, pro le tary aya ya­ rarlı o l ur diye ülke içi n de dem okrasinin gelişmesinden öl üm ­ den korkareasma korktukl an için . Asya 'da jan d a r ma rolünü aynam a sm da Rusya'ya yardı m ediyorlar. İran d e vri m i n e karşı Rusya'ya t an ın an "hareket ö zgür lü­ gü" kuşkusuz, H.usy a, Avusturya. Almanya, İtalya, Fransa ve İngi ltere aras ı nd a haı.ırlanan gerici Eyl ü l tertibinin bir parçasıdır. Bu nun g i z l i bi r belgc"de belirti l miş o l up olmama­ sı hiç önemli deği ldir ( b öyl e bir belge, yıl i ar sonra, tarihsel







malzeme derlern esi olarak yayınlanabilir); İzvol ski'nin bıı durumu yalnızca nazik görü ş m ec ilerine açıp açmadığı, ya da bu görüşmecilerin "işgai 'de;ı "ilhak'"a geçmeye niyetli oldukran



* V. P. Liyahov (]86!1 - 1 9 19:; -- Çarlık ordu sunua albay. 1907'dc Tah­ da Iran devrimi n i ;ı bus1ınl ma� ını orgüllcdi. -�· · .J



larını ya da Rusların belki de Liyahov siyasetinden "işgal"e geçmeyi arzuladıklarını "üstü kapalı olarak söyleyip söyle­ medikleri" ya da başka bir düzenlemenin yapılıp yapılmadı­ ıP da hiç önemli değil. Ö nemli olan şudur: her ne kadar gay­ ri resmi olursa olsun, büyük devletlerin eylülde kurdukları karşı-devrimci tertip, bir gerçektir. Bu tertibin anlam ve öne­ mi, her geçen gün daha iyi anl aşılıyor. Bu, proletaryayla de­ mokrasiye karşı bir tertiptir. Bu, Asya'daki devrimi dowu­ dan doğruya bastınnayı ya da o devrime dalaylı darbe vur­ ınayı amaçlamış bir tertiptir. Bu, şimdi Balkanlarda, yarın İran'da, ertesi gün de belki Küçük Asya'da ve Mısır'da top­ rak elde edilmesi ve sömürgelerin yagm alanması için girişil­ miş bir tertiptir. Taçlı haydutların ve uluslararası sermayenin birbirine eklenen gücünü ancak dünya proleter devrimi devirebilir. Bütün sosyalist partilerin en başta gelen görevi, yıgmlar arasında uyanna çabalanm yoğunlaştırmak, bütün ülkeler diplomatlarının marifetlerini açıg"a çıkarmak, ayrım yap­ maksızın bütün müttefik devletlerin, hem dogTudan doğruya j andarma, hem de o jandarmamn suç ortakları , dostları ve mali de stekçileri olarak oynarlıklan çirkin rolü gösteren ger­ çekleri halkın gözleri önüne sermektir. Şimdi İzvolski'nin bir konuşma yapması, kadetlerle ok­ tobristlerin29 de soru önergesi vermesi beklenen Dumada Rus sosyal-demokratlara çok agır, ama aynı zamanda çok soylu ve önemli bir görev düşm ekted ir Sosyal-demokrat mil­ letvekilleri , asıl gerici gücün, asıl karşı-devrim tertipçisinin siyasetini perdeleyen bir organın üyesidirler; bütün gerçekle­ ri söyleme cesaret ve gücünü kendilerinde bulmaları gerekir. Böyle günlerde, kara-yüzler Dumasmdaki sosyal-demokrat milletvekilleri, kendilerine çok şey verilen ve kendilerinden çok şey istenen kişilerdir. Çünkü orada kadetlerin ve oktob­ ristlerin tutumundan ayn bir tutumla, çarlığa karşı Duma­ da itiraz sesini yükseltecek hiç kimse bulunmamaktadır. Böyle zamanlarda ve bugünkü koşu11ar altında karletlerden gelme bir itiraz, hiç ses çıkannamaktan daha kötüdür; çün­ kü bu itiraz aynı kapitali st kurt sürüsü arasından ve aynı kurt politikası adına yapılacaktır. Bizim Duma grubumuz ve bütün parti ö rgütler im iz , işte bu nedenle bir an önce çalı şmaya koyulmalıdırlar. Yıgınlar .



44



arasında uyarma çalışmaları, şimdi , olagan zamanlardan yüz kat daha önemlidir. Parti mizin uyarma çalışmalannda üç konu ilk sırayı tutmalıdır. Birincisi, gerici ve liberal bası­ nın -kara-yüzlerden ka detle re kadar- tümünün tersine, sosyal-demokratlar diplomatik konferans oyunlarını, büyük devletler arasındaki anlaşmaları, Avusturya'ya k ar şı İngilte­ re'yle ya da Al m any a'y a kar!';\ı Avusturya'yla ya da başka tür i ttifaklan ortaya dökmeiidirler. Bize düşen görev, büyük devletler arasında gerici bir tertip, hükümetlerin açık görüş­ meler güldürüsünün arkasına gizlenmek i çin elden geleni yaptıkJan bir tertip bulunduğu gerçeiJini su yüzüne çıkar­ m aktadır. Bizim siyasetimiz, bu di plom ati k güldürüyü kına­ mak, halka gerçekleri anlatmak, uluslararası . anti -pro lete r gericiliğin ipliğini pazara çıkarmak olmalıdır. İk i nci si , yal­ nızca iddia etmekle kalmamalı, bu tertibin gerçek sonuçları­ nı, özellikle Türk devrimine vurolan darbeyi , Iran devrimi ­ nin boğazlanmasına Rusya'nm yardımını, öteki ulusların iş­ lerine karı ş ı l m a s ı nı ve temel demokratik ilkenin, ulusların kaderlerini tayin haklarının ihlalini ortaya koymalıyız. Bu hak, hem bizim, hem dünyadaki bütün sosyal-demokrat par­ tilerin programlarında en önde savunulmuştur. Bir yandan Avusturyalıların, öte y andan da Rus kara-yüzlerio kendi "slav kardeşleri" hakkmda kaygı duymalanndan daha gerici bir şey olamaz. Bu ..kaygı ", çok uzun süreden beri Balkanlar­ da Rusya'nın adını kötüye ç ıkaran alçakça entrikaları perde­ lemek için kullamlmaktadır. Bu "kaygı " , her zaman, şu y a da bu Balkan ülkesinde gerçek demokrasinin sinsi saldırıla­ ra uğramasına varmaktadır. Büyük devletlerin B alkan ülke­ lerini "düşündüklerini '' göstermelerinin içten olan tek yolu, onları kendi başianna bırakmak, yab a n cı müdahaleyle onla­ rı rahatsız etmeye son vermek, Türk devriminin tekerleğine çomak sokmayı bir yana koymaktır. Ancak ç a l ı ş an s ımf, kuş ­ ku suz, burj uv azinin böyle bir siyaset gütmesini bekleyemez. Bizim karletlerimiz de aralannda olm ak üzere, bütün burjuva parti leri , ad olarak en liberal ve en "demokratik" olanlar dahil, kapitalist dış siyaseti desteklernektedirler. Sosyal-demokratların, özel b i r çabayla halka anlatmal arı ge­ reken üçüncü nokta da budur. Ç ün kü l iberallerle karletler bütün yürekleriyle, bugün kapitalist uluslar arasında reka­ betten yanadırlar; yalnızca bu rekabetin b i ç imi nde kara45



yüz l erden ayr ı lm a ktad ırl ar; şimdi hükümetin d ay an m akta ol duğu uluslararası an l aş m al a r d an daha b aşk a türlü an l a ş ­ m alar yapı1masında direnmektedirler. Bir tür burjuva dış si­ yaseti yerine başka tür bir burjuva dış siy aseti için gi ri şil e n bu liberal savaşımı, (yağmacılık ve m üdah alede ) öteki ülke­ lerin ge ri s i n d e ka l dı gı i çi n h ükü mete y öne lti l e n bu liberal kınamalar, .Yığınlar üzeri nde çok bozucu etkiler yapmakta­ dır. Kahrolsun s ö m ürge siyasetinin her türlüsü, kahrolsun tüm müdahale siyaseti, yabancı top rak l arı n fethi, yabancı ha lkla ra el atılm a sı için, yeni ayrıcalıklar, y eni paz arlar



için, Boeazla nn denetimi için giri şil en kapitalist savaşım kahrolsun! Sosyal-demokratlar, ' b arı şçıl ve adil" kapitali st ge li şme türünden darkafalı ve budalac a bir ütopyaya kapı­



l anm azl ar ; dünyada barış ve özgürlüğü, uluslararası devrim­ ci pro le tary adan başkasının savunmadıgmı bildikleri için kap i ta l i st toplumun tümüne k a r ş ı savaşım verirler. Not : Bu yazı baskıya gönderildikten sonra, ga zetel er, St. Petersburg Telgraf Ajansının, Rus birl ik le rin i n İ ran s ın ı rı m ge çti �i h akk ı n d ak i haberi y alanl ay an bir haberini yayınl a dı­ lar. Bu h aber, 24 Ek im tarihli Frankturter Zeitung' u n ikinci sabah b askı s ı nd a çıktı. Üçüncü b a skıd a 24 Ekim saat 22. 50'de İstanbul'dan gönderilmi ş b i r haber vardı. Bu haber­ de, Rus birlikl eri ni n İran sınırını geçtiğine d a i r bilgilerin ayın 24'(inde akşam vakti ! stanbul' a ul aştı ğı bi l diriliyordu . Sosyalist gazeteler dışında y aban cı basın, Rusların İran'ı is­ tila sı konusunda henüz susmakta. Özetlersek, henüz tam gerçegi bilebilecek durumda deği­ l iz . Ama çarlık h üküm e tiyle St. Petersburg Telgraf Ajansın­ dan gelen " y alan la malar" a da kuşku yok k i , inanılamaz. Rusya'mn, öteki devletlerin de bilı:,risi çerçevesinde, entrika­ dan asker göndermeye kadar elindeki her türlü ol anakla, İran devrimine karşı s avaş tı ğı , bir gerçektir. Rusya'nın s]ya­ setinin Azerbaycan 'ı i şgal etme s iy a s e ti oldugu da kuşkudan uzaktır. Şimdiye dek birlikler sınırı aşmamışsa bile, çok ola­ sıdır ki, birl ikleri n böyle bir girişimde bulunmasına ilişk in bütün hazırlıklar çoktan görülmüştür. Ateş o lmay an yerde duman tütmez. Proletari, 16 (29)



no



Collected Workl', vo l . l:;, �. 220-230.



:n,



Ekim 1908 46



ENTERNASYONAL SOSYALİST BÜRO TOPLANTISI



[PARÇAJ



HAKKINDA kısa bir r apor okunan ve üz erindeki tartış­ hiç de az il gi çekici olmadıgı tek gündem maddesi,



mal arın



sömürgesel reformlar kon u su oldu. Stuttgart'ta sömürge so­ ilişkin oportünist önerge siyle üne k av u şan Hollanda temsilcisi Van Kol, raporunda bir ölçüde deği şik bir yakla­ şımla, pek sevdiği, sosyal-demokrasinin " ol uml u" sömürge programını, ilf:,risiz bir bi çi m d e işin içine kanştırmaya çalı ştı . Sosyal-demokratların sömürge siyasetine k arş ı verdikleri savaşımı, sömürge soygunwıa karşı yığınlar arasmda gi ri ş­ tikleri uyar mala n , sömürgelerde yaşayan ezilmiş yığınlar arasında direniş ve muhalefet ruhunun uyanışını tüm den bir y ana koyan Van Kol, bütün dikkati n i , bugünkü sistem çerçevesinde, sömürgelerdeki yaşarnda yapılabilecek , ol ası "reformlar"ı k a p sayan bir }j ste üzerinde topladı. İyiliksev e r



rununa



47



bir resmi görevli tavrıyla, bazı s orular sıraladı. Bu sorular toprakta mülkiyet ile başlıyor, okull arla, sanayinin teşvikiy­ le, cezaevleriyle, vb. bitiyordu. Her sefer.inde , olabildiği ölçu­ de pratik davranmaktan sözediyordu. Ornegin vahşiler için h er zaman genel oy h akk ının düşünülemeyeceğini, bazan sö­ m ürgelerde cezaevine koy mak yer ine zorunlu çalışma yükü­ m ünü uygul am a görü şünü kabul etmenin ge rekebil e c eğini , vb. , vb. söylüyordu. Raporun tümü baştan son a proleter bir sınıf savaşımı r uh uy l a degil, ama en koyusundan bir küçük­ burjuva anlayışıyla -hatta daha da kötüsü- bürokratik, önemsiz "reformlar" an layı � J Yl a doluydu. Sonuç olarak Van Kol, sömürgeleri olan beş ana ülkeden seçile c e k üyelerle bir komi syon kurulmasın ı , bu komisyonun sosyal-demokrasi için bir söm ürge programı hazırlamasını önerdi. Almanlar adına Molkenbuhr ve bazı Belçikalılar, tek bir programın gerekmediği, tek bir programın i şi basm akalıp hale getirebileceği gibi aynntılarda Van Kol'dan aynlmakla birlikte, onun önerisinin denenm esini i stediler. Böylesi bir yaklaşım Van Kol'un i şine yanyordu . Çünkü onun i stediği ş ey, her şeyi "pratik ayrıntılar"a indirgemek ve "pratik"te ayrıhklann, Stuttgart'ta sanıldığından daha küçük oldu�­ nu göstermekti . Ne var ki, Kautsky ile Ledebour, sorunu il­ ke açısından ele a l dıl ar Van Kol'un büyük ölçüde ikiyüzlü olan tutumuna saldırdılar. Van Kol diyor ki, dedi Kautsky, bazı durumlarda genel oy düşümilmeyebilir. Böylece o, şu ya da bu bi çimde, sömürgel erde despotluıtu kabul e tmiş oluyor, çünkü başka türlü bir seçim sistemi önermiyor. Zaten önere­ m cz de .. Ledebou r da, Van Kol zorunlu çalışma yükümlülü­ ğü olasılığını akla sığar buluyor, böylece sömürgelerde köle­ liği sürdürmek için binbir bahane uyduran burjuva siyaseti­ ne kapıyı açıyor, dedi . Van Kol kendini a ş ırı bir inatla ve çok kötü biçimde savundu, örnewn b azı durumlarda vergi olarak mal kabul ü esasının bir yana konamayaca�ını öne sürdü, "bunu Java'da kendi gözüyle gördüeunü" söyl edi, Papualıla­ rın oy vermek ne demektir bilmediklerini, seçimlerde işlerin bazan salt boşinanlarla ya da seçmenleri romla sarhoş ede­ rek, kararlaştırıldığını fal an anlattı. Kautsky ile Ledebour, bu iddialan alaya aldılar, ortak demokratik programımızın hiç kuşkusuz sömürgel ere de uygulanabileceğini, k apitaliz­ me k a rşı sava:Jımın sömürgelerde de ön safa çıkarılmasının ,



.



48



önem taşıdığını belirttiler. Le deb o ur , bizim "okumuş­ yazmış" katoliklerimizin boşinanlan, vahşilerin boşinanla­ rından çok mu iyi, diye sordu. Parlamento ve temsili kurum ­



lar her zaman gerçekleştirilemese bile, dedi Kautsky, de­ m okrasi her z ama n kabildir ve demokrasiden her türlü ayrı· 1 ışla savaşılması zorunludur. Bu tartışmalar devrimci sos­ yal-demokrat siyaset ile oportünist sosyal·demokrat siyaseti tüm açıklıgıyla ortaya koy du. Van Kol da önergesine "birinci sınıf bir cenaze töreni" düzenleneceğini anladığı için öneriy1 geri aldı. Collected Works, vol. 15, s. 244-246.



Proletari, n" 37, 16 (29) Ekim 1908 Irma: N. Len.iıı



49



MAKSİM GORKİ'YE MEKTUP 3 OCAK 1911 [PARÇA]



SOSYAL-DEMOKRAS!NİN uluslararası siyasetinue Kıı;ıu­ tizm* konusunda sanının yanılıyorsunuz. Uzun süreden be­ ri, sömürge siyasetinin ilerici oldugunu, bu siyasetin oralara kapitalizmi soktuğunu, bu nedenle "açgözlülükle ve zorballk­ la suçlanmasırun" anlamsız oldugunu, çünkü 'bu nitelikleri olmaksızın" kapitalizmin "çalışamaz duruma gelecegini" ile­ ri sürenler, revizyonistlerdir. Eger sosyal-demokratlar, işçilere, kapitalizmin gelişme­ siyle degil de, o gelişmeden ayrı olarak, şurada ya da burada kurtuluşun saglanabilecegini söyleselerdi, asıl bu kişotizm ve bir çeşit yakınma olurdu. Ama biz böyle bir şey söylemi­ yoruz. Bizim söyledigirniz şudur: Kapitalizm sizi yiyip yutu­ yor, İranlılan yiyip yutacaktır, herkesi yutacaktır ve siz onu devirineeye kadar da yiyip yutmayı sürdürecektir. Gerçek * Cervantes'in romanındaki k ahramanı Don Kişot'un adından yapılan ve gerçekleştirilemeyerek hayaller peşinde koşmayı ifade eden bir sözcük. -ç.



50



olan budur. Ama şunu eklerneyi de unutmuyoruz : Kapitaliz­ min büyümesi yoluyla sağlanacak olanın dışında, onun üze­ rinde zafer elde edilmesi kesin değildir. Marksistler, tröstlerin yasaklanması, ticaretin sınırlan­ ması gibi gerici bir tek önlemi bile savunmazlar. Bırakın Komyakov ve hempaları, İran'ın bir ucundan öteki ucuna de­ miryolu döşesinler, bırakın Liyahov'ları göndersinler, mark­ sistlerin işi onların ne olduğunu işçilere göstermektir. Eğer yer yutarsa, der marksistler, eğer boğazlarsa, savaş. Sömürge siyasetine ve uluslararası yagmaya, proletarya­ yı örgütleme yoluyla, proletarya savaşımı için özgürlüğü sa­ vunma yoluyla gösterilen diren me, kapitalizmin gelişmesini yavaşlatmaz, hızlandırır; onu daha uygar, teknik bakımdan daha yüksek kapitalizm yöntemlerine başvurmaya zorlar. Kapitalizmden kapitalizme fark var. Kara-yüzler - oktob­ ristler kapitallzmi var, narodnik kapitalizmi ("gerçekçi, de­ mokratik", "canhlık'' dolu) var. Kapitalizmin "açgözlülüğünü ve zorbalığını" işçilere ne kadar daha çok gösterebilirsek , bi­ rinci türden kapitalizmin ayakta kalması o kadar güçleşir, ikinci türden kapi talizme dönüşmesi o kadar daha zorunlu hale gelir. Bize uygun düşen, proJetaryaya uygun düşen de budur. . . . Uluslararası proletarya, kapitalizmi iki yönde zorluyor: birincisi oktobrist kapitalizmi demokratik kapitalizme çevi­ rerek, ikincisi de oktobrist kapitalizmi kendisinden uzaklaş­ tırdıi!ı için, o kapitalizmi vahşilere aktararak . Ne var ki, bu, kapitalizmin temelini genişletiyor ve ölümünü yakınlaştın­ yor. Avrupa'da hiçbir oktobrist kapitalizm kalmamış gibidir, pratikte bütün Avrupa kapitalizmi demokratiktir. Oktobri st kapitalizm, İngiltere'yle, Fransa'dan, Rusya'ya ve Asya'ya gitmiştir. Rus devrimiyle Asya'daki devrimler, oktobrist ka­ pitalizmi söküp atma ve onun yerine demokratik kapitalizmi koyma savaşımına eşittir. Demokratik kapitalizm de kendi türünün son aşamasıdır. Oradan öteye, gidilecek yeni bir aşama yok. Gelecek aşama onun ölümüdür.



Collected Works, voL .34, s. 4 38-439.



Pariıı'ten, Ita1ya'dalti C apri adasına gönderildi. Ilk kez 1924'te Lenin Miscellany I de yayınlandı.



51



TÜRK-İTALYAN SAVAŞININ SONU30



TELGRA.F haberlerine göre İtalya'yla Türkiye'nin temsil­ cileri barışın ön esaslarını imzaladılar, İtalya, Mrika'daki Türk topraldanın ele geçirmek üzere bir yıl önce başlattıjp savaşı "kazandı". Şimdiden sonra Trablus, İtalya'ya ait olacak. "Uygar" bir 20. yüzyıl ulusu ta­ rafından girişilen bu tipik sömürge savaşına bir gözatmaya



deger.



Savaşın nedeni neydi? İtalyan emperyalizmi için yeni pa­ z arlara, yeni başanlara gerek duyan !talyan parababalarıy­ la kapitalizminin açgözlülüğü. Savaş, ne tür bir savaştı? Mükemmel, uygar bir kan der­ yası, "en son" silahların yardımıyla Arapların genel bir kı­ rımdan geçirilmesi. Araplar umutsuz bir direnç gösterdiler. Savaşın başında 52



İtalyan amiralleri 1.200 deniz piyadesini karaya çıkarmak gibi ihtiyatsız bir girişimde bulunrnuşlar, Araplar da bu de­ niz piyadelerine saldınp 600 kadarını öldürmüşlerdi. "Karşı­ lık" olarak 3 .000 Arap do�andı, aileler, tümden öldürüldü, büyük bir sogukkanlıhkla kadınlarla çocuklar kırıldı. İtal­ yanlar, uygar, yasa yanlısı bir ulustur. 1 .000 kadar Arap asıldı. İtalyanlar, 17.429 yaralı, 600 yitik, 1.405 ölü olmak üze­ re 20. 000'in üstünde bir kayba ugradılar. Savaş, İtalyalam 800 milyon liretin ya da 320 milyon ruhlenin üstünde bir paraya maloldu; korkunç bir işsizlitte ve sınai durgunlug-a yolaçtı. Araplar 14.800 can yitirdi. "B anş"a karşın, savaş gerçek­ te sürüp gidecek. Çünkü Mrika'nın göbeginde, kıyıdan epey uzak bölgelerde oturan Arap kabileleri, boyunegmeyi redde­ decekler. Ve uzunca bir süre, süngüyle, kurşunla, idarnla, ateşle ve ırzlanna geçilerek "uygarlaştırılacaklar". Kuşkusuz İtalya, öteki kapitalist ülkelerden ne daha iyi, ne daha kötüdür. Hepsi, yeni kazanç kaynaklan arayışında hiçbir kınını yeter görüp durmayan burjuvazi tarafından yönetilmektedir. Collected Works, vol. 18, s. 337-338.



Pravda,



no 129, 28 Eylül 1912



!mza: T.



53



KAnETLER VE ULUSALClLAR



KADETLERİN, görüşlerinde esas itibanyla ulusal-liberal olduklannı, ulusal soruna yaklaşım]anmn demokratik ol­ maktan başka her şeye benzediğini belirttigirniz zaman, Reç'ten31 öfkeli ve kendini be�enmiş bir yanıt aldık; bizi ger­ çekleri bilmernek le, ya da yanlış göstermekle suçladı . İşte birçokları arasından bir kayıt. Bırakalım okurlarla seçmenler karar versinler. 18 Ekimde, "Slav sorunuyla ilgilenen bir çevre", M. M. Kovalevski'nin evinde ikinci bir toplantı yaptı. Toplantıda kamuya açıklanacak bir bildiri okundu. Y. Aniçkov, Kare­ yev, (Kadet ve eski aday) L. Panteleyev, G. Falbork, (dogal ki) Kovalevski ve başkalan tarafından imzalandı. Acaba Reç, sorumlulu�, Kareyev, Panteleyev ve hempa54



lanna mı yüklerneye çahşacak? Liberallerin kamuya bildirisinin özü şu: "Genel bir coşku içinde, Ruslann kalbi ... Slavlar için sempatiyle ve Rus ulusal bilincinin, Slavların elde ettikleri zaferin ürünlerini korumalarını güven altına alacağı umu­ duyla çarpıyor. " Bu, Novaya Vremya ve hempalarının ulusalcıhgı.ndan ve şovenizminden hangi noktada ayrılıyor? Tek aynlığı , elinde beyaz eldivenler olması ve diplomatik bakımdan daha ihti­ yatlı bir dil kullanmasıdır. Ne var ki, şovenizm, beyaz eldi­ venler giydiği, en incesinden bir dil kullandığı zaman bile iğ­ rençtir. Demokratlar, onların yanında (ve üstünde!) Rus ulusalcı­ ları , bir yıgın halkı amansı zca ezerken, "genel bir coşku"nun sözünü hiçbir zaman etmezler. Demokratlar, hiçbir zaman, Slavın, Türkün karşısına konmasını de steklemezler; Slav ve Türk köylüleri birlikte, Slav ve Türk toprakbeyleriyle başıbozukların karşı sına kon­ malıdır. Polonyalıların, Yahudilerin ve genel olarak "Rus olma­ yanların" ezilip eza gördü� bir sırada, demokratlar, bütün ulusların içindeki özgürlük partizanlarıyla baskı düşmanla­ nnın siyasal bilincinin yerine "Rus ulusal bilinci�nin konma­ sına hiçbir zaman izin vermezler. Hiçbir makul demokrat, baskı altındaki uluslan özden­ likle destekleyen hiçbir kişi, karletiere oy verınemelidir! Prcıvda, n" 151, 24 Ekim 1912



Collected Works, vol. 18, s . 370-371.



Imza: V. 1.



5/5



YENİDEN DOGAN ÇİN



1LERIC1 ve uygar Avrupa, Çin'in yeni do�şuyla ilgilen­ miyor. Geri kalmış dörtyüz milyon Asyah özgürlügünü elde etti ve gözlerini siyasal yaşama açtı . Dünya nüfusunun dört­ te-biri uyuşukluktan aydınlanmaya, harekete ve savaşıma geçti.



Ama uygar Avrupa'nın uruurunda degil. Bugüne degin Fransız Cumhuriyeti bile, Çin Cumhuriyetini resmen tanı­ madı. Fran sız temsilciler meclisine yakında, bu konuda bir soru önerge si verilecek. Avrupa'nın bu aldırmazhgı nereden geliyor? Bunun ne­ deni şu: tüm Batıda iktidar emperyalist burjuvazinin elinde­ dir. Bu burjuvazini n dörtte-üçü çoktan bozulrnuştur, bütün "uygarlıeını", işçilere karşı "zorlu" önlemler geti rmesi için ya



56



da ruble başına fazladan beş kopek kazanç sağlamak uğruna herhangi bir serüvenciye satmaya isteklidir. Bu burjuvazi için Çin , yalnızca bir ganimettir. Şimdi Rusya Mogolistan'ı sevgi dolu baı!rına" bastıgına göre,a2 Japonlar, Britanyalı­ lar, Almanlar, vb. de bu ya�adan herhalde bir pay kopar­ maya çahşacaklardır. Ama ne olursa olsun, Çin'in yeniden doğuşu hızlı bir ge­ lişme gösteriyor. Parlamento seçimleri yapılmak üzere. Şim­ diye dek i stibdatla yönetilmiş olan bir ülkede ilk seçim bu. Birinci mecliste 600, "senato''da 2 74 üye bulunacak. Oy ne genel, ne doğrudan. Oy hakkı, 2 1 yaşının üstünde olan, seçim çevresinde en az iki yıldan beri oturan, iki ruhle­ den az olmamak üzere dolaysız vergi ödeyen ya da degeri 500 ruble dalaylannda malı olan kişilere tanınıyor. Bunlar ikinci seçmen leri, onlar da parlamento üyeleri ni seçecek. Bu tür bir oy h akkı , hali-vakti yerinde olan köylüler ile burjuvazi arasında bir ittifak olduğunu, ortada herhangi bir proletaryanın bulunmadıgını ya da var olanın çok güçsüz kaldıı!ını gösteriyor. Aym durum, Çin deki siyasal partilerin yapısında da gö­ ze çarpm akta BelHbaşlı üç parti var: ( 1 ) Ra dika l So syalist Parti . Bu partinin sosyalizmle hiç· bir ilgisi yok; sosyalizmle en fazla bizim kendi popüler­ sosyalistlerimiz33 (ve sosyalist-devri mcilerin onda-dokuzu) kadar ilgili . Bu parti , küçük-burjuva demokraıların partisi. Başlıca istekleri Çin'in birliği, ticaret ve sanayinin ''toplum­ sal dogTultularda" geli ştirilmesi (bu deyi ş, bizim narodnikle­ rimiz ile sosyali st-devri mcilerimi zin " emek ilkesi" ve "eşitle­ me" ifadeleri kadar bulanık), bir de barışın korunması. (2) İkinci parti, liberallerin partisi. Bunlar radikal­ sosyalistlerle ittifak içindeler, birlikte Ulusal Partiyi oluştu­ ruyorlar. Bu parti, öyle görünüyor ki, Çin'in ilk parlamento seçimlerinde çoğunluğu elde edecek. Partinin önderi tanın­ mış Dr. Sun Yat-sen. Sun Yat-sen şimdilerde geniş bir de­ miryolu ağı tasanmı hazı rlıyo r. (Rus narodnikler, Sun Yat­ sen'in, bunu, Çin'in k apitalist bir yazgıdan "kaçınabilmesini" saglamak üzere yaptığını belirtmekten mutluluk duyacak­ lardır.) (3) Üçüncü parti , kendine Cumhuriyetçi Birlik adını veri­ yor. Siyasal işaret levhalarının ne kadar yanıltıcı olabileceği"



'



.



57



ni gösteren bir örnek bu. Gerçekte bu bir muhafazakar parti­ dir. Genellikle hükümetin resmi memurlan, toprak sahipleri ve ülkenin en geri kalmış kesimi olan Kuzey Çin'deki buıju­ vazi tarafından desteklenmektedir. Buna karşılık Ulusal Parti, esas olarak, ülkenin sınai bakımdan daha fazla geliş­ miş, daha ilerici güney kesiminin partisidir. Ulusal Partinin ana dayanagı köylü yığınlarıdır. Parti­ nin önderleri, yabancı ülkelerde egitim görmüş aydınlardır. Çin'in özgürlügü., köylü demokratla-da liberal buıjuvazi arasındaki bir ittifakla elde edilmiştir. Kendil erine bir prole­ tarya partisi tarafından önderlik edilmeyen köylülerin, saga kaymak için yalmzca fırsat gözleyen liberallere karşı demok­ ratik kazanımlannı koruyup koruyamayacaklan yakın bir gelecekte ortaya çıkacaktır. Pravda, n° 163.



Collected Works, vol. 18, s. 400-401.



8 Kasım 1912 Imza: T



58



BALKAN SAVAŞI VE BURJUVA ŞOVENİZMİ



BALKAN savaşı sona ermek üzere. Edirne'nin ele geçiril­ mesi Bulgarlar için sonuca götürücü bir zafer oldu. Sorunun çekim merkezi de, savaş alanlanndan, sözümona büyük dev­ letler denen devletler arasındaki entrikalar ve çekişmeler alanına kaydı. Balkan savaşı, Asya ile Dogu Avrupa'da ortaçag türün­ den ilişkiler durumunun çöküşünü belirleyen dünya olayları zincirinin bir halkasıdır. Balkan halklarının yüzyüze bulun­ dugu tarihsel görev, Balkanlarda birleşik ulusal devletler kurmak, yerel feodal yönetimleri silkip atmak ve bütün Bal­ kan ulusları köylülerini toprak sahiplerinin boyundumgun­ dan tüm olarak kurtarmaktı. Balkan halkları, federal bir Balkan Cumhuriyeti kursa.59



l ardı , bu görevi aslında şimdi yaptıklanndan on kat daha ko­ lay bir biçimde yerine getirebilirler, fedakarlıklan da yüz kat daha az olurdu. Tam ve tutarlı bir demokrasi çerçevesin­ de, uluslara baskı, dinsel farklılıkların ortaya çıkardı� ulus­ lararası çekişme ve kışkırtmalar olanaksızlaşırdı. Balkan halklarının gerçekten hızlı, yaygın tabanlı, özgür gelişmesi güvence altına alınırdı. İvedi Balkan sorunlarını savaş yoluyla, burjuva ve hane­ dan çıkarlannın rehberlik ettigi bir savaş yoluyla çözümle­ menin gerçek tarihsel nedeni neydi? Başlıca neden, Balkan­ lardaki proletaryanın zayıflı� ve onun yamsıra güçlü Avru­ pa burjuvazisinin gerici etki ve baskısıydı. Avrupa burjuva­ zisi, hem kendi ülkelerinde, hem Balkanlarda gerçek özgürlükten korkuyor; tek amaçları, başkalarının zararına kar elde etmek ; ya�a siyasetlerini kolaylaştırmaktır. Bal­ kanlarda ezilen sınıfların özgür geli şmesini engellemek için şovenizınİ ve ulusal düşmanlıkları kızıştınr, kışkırtırlar. B alkan olaylarında tanık olunan Rus şovenizmi, Avru­ pa'nınkinden daha az igrenç değildir. Karletierin örtülü, süs­ lenip-püslenrniş, liberal sözlerle renklendirilmiş şovenizmiy­ se, kara-yüzlere ait gazetelerin kaba-saba şovenizminden daha zararlı , daha ig-Tençti r. Kara-yüzlerin gazeteleri, Avus­ turya'ya açıktan saldırmakta. Avrupa ülkeleri içinde en geri olan bu ülkede halklar (ayraç içinde söyleyelim) Rus­ ya'dakine bakışla çok daha büyük özgürlüge sahipler. Ancak kadet Reç, Edirne'nin alınmasına ilişkin olarak şöyle yazı­ yor: "Yeni koşullar, Rus diplomasisine, daha fazla sehat gös­ terme fırsatım veriyor. . . Burada sözü edilebilecek sebatın, şovenist amaçlar ar­ dında koşmakta sehat dernek oldugunu anlamazlıktan gelen halis "demokratlar"! 14 Martta Rodziyanko'nun verdi� ye­ m ekte Milyukov'un, Yefrernov'un, Guçkov'un, Bennigsen'in, Krupenski'nin ve Balaşov'un birbirleriyle canciger olmalan pek dogal. Ulusa1cılar, oktobristler ve kadetler, bütün bunla­ rın hepsi, özgürlüge deg-işmez biçimde düşman olan igrenç bir burjuva ulusalcılıginın ve şovenizminin farklı tonlandır. "



Pravda, n° 74,



29 Marl l913 Imza: V. I.



Coll�cted Works, vol . 19, s. 39-40.



VEHP4 YAZARLAR! VE ULUSALClLIK (BIBL!YOGRAFYA NOTU)



ŞU Russkaya Mıysl35 sıkiC1 bir dergi. Yalnızca bir yanı il­ gi çeki ci Yazarlan ara sında ünü dillere destan dönek kitap Vehi'yi desteklemiş, ona yazı yazmış liberaller var. Dün öz­ gürlügün şampiyonlu,ı'tunu yapanlar, o kitapta yıgınlann öz­ gürlük savaşımına çamur ve pislik yağ"dınnışlar, -tüm ka­ .



ra-yüzler yandaşlarının kullandıgı eski bir oyuna başvura­ rak- demokratik işçi ve köylü yığınl annı , "aydınlar"ın gü­ dümündek i bir sürü olarak göstennişlerdir. Rus liberal "okumuş-yazmışlar toplulu�"nun devrime ve demokrasiye k ar şı çıkmaya başlaması salt rasiantı degil ; 1 905'ten sonra, bu, kaçı n ılmaz bir şey oldu. İşçilerin bağım­ sız eylemi ve köylülerin uyanışı burjuvaziyi korkuttu. Sömü­ rücü olarak durumunu korumay a çalışan burjuvazi, özellikle onun z engin kesimi, gericiliğin dev ri mde n daha iyi oldu�Nna 61



karar verdi. Liberaller arasında köklerini derine salan ve yaygınla­ şan karşı-devrimci eğilimin, emperyalizmin, ulusalcılıg-ın, şovenizmin, kısacası her türlü gericiliğin savunucusu olarak demokrasiye karşı duran bu eğilimin ortaya çıkış nedeni, iş­ te parababalannın bu bencil sınıf çıkarl andır. Sınıf bilincine sahip işçiler, bu döneklik, bu kaçakhk kar­ şısında hiç şaşırmadılar, çünkü i şçiler liberaller hakkında hiçbir zaman aşırı inanç taşımamışlardı. Ne var ki, liberal dönekierin ne türlü vaaz verdiklerini, genel olarak demokra­ siye, özel olarak da sosyal-demokrasiye karşı hangi düşünce­ lerk savaşmayı umduklarını gözden geçirmeye deger. "Rus aydınlar toplulugu" diye yazıyor bay İzgoyev Russ­ kaya Mıysl da, "Avrupa'nın yaşamında temel sorunun, buıju­ vaziye kar-şı proletaryanın verdigi. sosyalizm savaşımı oldu­ ğuna inanıyordu. Büyük bir kısmı hala da bunun böyle oldu­ ğuna inanıyor . . . Bay İzgoyev bu düşüncenin "hatalı bir önyargı" olduğunu söylüyor; Almanya'daki Polonyalılar arasında, ulus kimliğini sürdünne savaşımı sonucu yeni bir orta sınıfın, "demokratik bir orta sınıf'ın yaratıldığını ve bu sınıfın büyümekte oldu­ ğunu öne sürüyor. İzgoyev, "aydınlar"dan sözettiği zaman, kastettiği kişi­ ler, sosyalistler ile demokratlardır. Bir liberal, proletaryanın burjuvaziya karşı savaşımının temel sorun olarak görülme­ sinden hoşlanmaz. Liberal, demokrasiye ve sosyalizme ait sorunlardan dikkatleri uzaklaştırmak için ulusal savaşım ateşini yakmaya ve körüklemeye çalışır. Gerçekte "Avrupa yaşamının sorwılan"nda sosyalizm ilk sırayı, ulusal savaşım i se dokuzuncu sırayı alır, ve demokra­ si daha tutarlı işledikçe ulusal savaşım sorunu daha da za­ yıflar, daha az zararlı hale gelir. Proletaryanın, bir dünya görüngüsü olan sosyalizm savaşımını, Doğu Avrupa'nın ezi­ len uluslarından birinin kendisini ezen gerici burjuvaziya karşı verdiği savaşırula karşılaştırmak bile gülünçtür (üste­ lik Polonya buıjuvazisi, her fırsatta proJetaryaya karşı Al­ man burjuvazisiyle seve seve güç birligi yapmaktadır). '



"



Prosueşçeniye, n° 4, Nisan 1913 Imza: V.



Collected Works, vol. l9, s. 72-73.



62



lNGAR AVRUPALILARLA VAHŞİ ASYALILAR



TANINMIŞ İngiliz sosyal-demokrat Rothstein, Alman emekçi basınında Britanya Hindistanı'nda geçen ögretici ve tipik bir olayı anlatıyor. Nüfusu 300 milyonu aşan bu ülkede devrimin neden hızla gelişmekte oldugunu, bu olay, bütün öteki kanıtlardan çok daha iyi ortaya koyuyor. Büyük bir kent olan (nüfusu 200.000'den fazla) Rango­ on'da bir gazete çıkaran Arnold adlı Eritanyalı bir gazeteci, "Britanya Adaletiyle Alay'' başlıklı bir yazı yayınlar. Yazı, oradaki Eritanyalı bir yargıcı teşhir etmektedir. Bu yazıyı yayınladıgı için Arnold oniki ay hapis cezasına çarptırılır. Ancak Arnold karan temyiz eder. Londra'da bazı kişilerle ilişkisi oldugu için davayı Britanya'nın en yüksek mahkeme­ si önüne getirmeyi başanr. Hindistan hükümeti cezayı alela6'3



cele dört aya "in dirir" ve Arnold salıverilir. Bütün bu gürültü-patırtının nedeni n e ydi acaba? McCormick adlı Eritanyalı bir albayın bir m etresi , met­ resinin de, onbir y aşında , Aina adlı küçük bir hizrnetçisi var­



dır. Uygar bir ulusun bu yiğit t em silcisi , Ain a yı kandınp odasına al ır , ırzına geçer ve s o nr a da k endi e vin e kil itler . O arada Aina'nın babası ölmek üzeredir, kı zını çağırtır. Kızın baba s ın ı n yaşadığı köyün olayı ö ğren m e s i de bunun üzerine olur. Köy halkı öfkeyle kabarır. Polis de, McCor­ m ick'i n tutuklanmasını emretmek zorunda kalır. N e var ki yargı ç Andrew, onu kefal e tle salıverir, daha sonra da adaleti utanç venci bir bi çim de kü ç ük düşürerek, s an ı ğı aklandmr. Soylu bir kökten ge le n beyefendilerin, bu gibi durumlarda genellikl e yaptıkları gibi, yigit albay, Ai­ na'nın bir orospu olduğun u öne sürmüş, bunu k anıtlamak için de b e ş tanık getirmiştir. Ne var ki yargıç Andrew, Ai­ na'nın annesinin getirdiği s ekiz tanığı dinlememiştir bile. Gazeteci Arnold iftirad:ın yargılanırken, m ahk e me baş­ kanı ( "zatı iil i l e ri ) Charles Fax. s a n ığı n savunma tanıkları getirmesine izin vermeyi reddetmiştir. Herkes bilmeli dir ki, Hindi stan' da bu türden binlerce milyonlarca olay geçiyor. "Müfteri" Arnold'un (etkili bir Londra gazetecisinin ogl u / cezaAvinden çıkmasını ve olayın kamuya yansımasını saglayabilmesi, çok i stin ai koşulların sonucudur. Unutmayın ki, B ri tany a nı n liberalleri, Hindi stan yöneti­ minin b aşı n a "en iyi" kişileri geti rirler. Daha yakın zamana kadar Hindistan ge n e l vali si, McCormick'lerin, Andrew'lerin ve Fox ların amiri, tanınmış radikal yazar, "Avrupa bilgisi­ nin ay dınlatı cı ı şıgı", tüm Avrupalı ve Rus li berallerin gö­ zünde "en saygı de ge r kişi" olan John Morley'di. "Avrupa" ruhu, Asya'da ç o k ta n uyand1, Asya halkı artık dem okratik bir d ü ş ün ce taş1yor. '



"



'



Pravda, n" 87, 14 Nisan 1913



Collected Works, vol. 19, s. 57-58.



Imza: W.



64



ÇiN'DE PARTİLERARASI KAVGA



Ç!N halkı, eski ortaçag düzenini ve o düzeni sürdüren hükümeti devirdi. Çin'de cumhuriyet ilan edildi. Hareketsiz­ lig-i ve durgwılugu, tüm uluslann kara-yüzlerini uzun süre sevindirmiş olan bu büyük Asya ülkesinde ilk parlamento, ilk Çin parlamentosu seçildi, haftalar önce toplanb ve çalış­ malara başladı. Çin parlamentosunun birinci meclisinde, Sun Yat-sen'i destekleyenler, Kuomintang Partisi, "ulusalcılar" küçük bir çogunlug-a sahip. Bu partinin özünü Rus gerçekleriyle belir­ tebilmek için, radikal halkın, cumhuriyetçi partisi, demokra­ tik parti demek gerekiyor. Parti , ikinci mecliste büyük bir çogunluga sahip. Bu partinin karşısında olan öteki partiler, kendilerine 65



"radikaller" falan diyen daha ufak, ılıruh ya da muhafazakar partiler. Gerçekte, .bütün bu partiler, gericilerin , yani bürok­ ratların, toprak sahiplerinin ve gerici burjuvazinin partileri. Bütün hepsi, giderek bir diktatörün yönte mlerini benimse­ yen geçici devlet başkanı anayasal-demokrat Yüan Şih-key'i destekliyorlar. O, bugün bir anayasal-demokrat, ama dün bir monarşistti; bugün devrimci demokrasi zafer elde ettigi için, bir cumhuriyetçi oldu; yarin rnonarşist bir devletin başı olma, yani cumhuiiyete ihanet etm� niyetindedir. Sun Yat-sen'in partisini, Çin'in sanayi ve ticaret yönün­ den en çok gelişmiş, Avrupa'nın en çok etkisi altında kalmış, en ileri bölümü olan güney kesimi destekliyor. Yüan Şih-key'i tutan partiler ise Çin'in geri kalmış kuzey 'bölge sine dayanıyorlar. İlk çatışmalar, şimdilik Yüan Şih-key'in kazanmasıyla sona erdi: Yüan Şih-key, bütün "ılımh" (yani gerici) partileri birle ştirdi, "ulusalcılar"dan bir grubun ayrılmasını sagladı, kendi adayını böylece birinci meclisin başkanlıgina seçtirme­ yi başardı, parlamentonun arzusuna karşın , "Avrupa"dan, yani Avrup�lı milyarder akbabalardan borç aldı. Borç anlaş­ ması çok agır, açıkçası tefeci koşullanyla imzalandı; borç tuz tekelinin gelirleriyle karşılanıyordu. Bu borç, Çin'i, kar söz­ konusu oldugu zaman, hangi ulusun olursa olsun özgürlügü­ nü bagazlamaya hazır olan, yaginacı ve en gerici Avıvpa burjuvazisine zincirleyecektir. 250 milyon rubleyi bulan bu borç, Avrupa kapitalistlerine deveesine karlar vaaded}yor. Burada da, Avrupa burjuvazisinin, Avrupa işçi sınıfına karşı duydugu gerici korku ile Çin'in gerici sınıfları ve taba­ kaları arasında bir ittifakına tanık oluyoruz . Bu ittifaka karşı savaşım, Sun Yat-sen'in partisi için pek de zor olmayacak. Bu partinin zayıf yanı ne? Zayıf yanı, Çin halkının geniş kesimlerini henüz yeter ölçüde devrime çekebiimiş olmama­ sında. Çin'in işçi sınıfı pek küçük. Bu nedenle Çin, demokra­ tik devrimin tamamlarıması için, bilinçle ve kararlılıkla sa­ vaşacak ileri bir sınıfa sahip deği l. İşçi sınıfının kimliginde bir öndere sahip olmayan köylüler de hareketsiz, bilisiz, si­ yasete karşı ilgisizdir ve korkunç ölçüde eziliyor. Eski ve baştan sona kokuşmuş monarşinin devrimci bir biçimde dü­ şürülmesine karşın , cumhuriyetin zaferine karşın, Çin'de ge66



nel oy yok. Parlamento seçimleri, mülk temeline dayalı ola­ rak yapıldı; ancak, degeri 500 ruhieden az olmayan mülke sahip bulunanların oy hakkı vardı! Geniş halk yıgınJ annın, Çin Cumhuriyetini canlı biçimde desteklemeye ne kadar ye­ tersiz ölçüde çekilebildigini, bu da gösteriyor. Yıgınlann bu tür bir destegi olmaksızın, örgütlü ve saglam bir ileri sınıf olmaksızın cumhuriyet sürekli olamaz. Her ne olursa olsun, önderleri Sun Yat-sen'in bellibaşlı eksikliklerine (proletarya destegine sahip olmanın yarl\ttıgı düşçülük ve kararsızlık) karşın, Çin'de devrimci demokrasi halkı uyandırma, özgürlügü ve tam demokratik olan kurum­ ları güven altına alma yönünden epey iş başarmıştır. Sun Yat-sen'in partisi, gittikçe daha geniş Çin köylü yıgınlannı barekete ve siyasetin içine çekerek (o ölçüde ve o oranda) As­ ya'da büyük bir ilerleme ve insanın geli şmesi ögesi haline geliyor. Ulkedeki gerici güçlere dayanan siyaset dolandıncı­ lannın, serüvencilerinin ve diktatörlerinin elinden nasıl bir yenilgi tadarsa tatsın, bu partinin çalışmalan hiçbir zaman boşa gitmeyecektir. 28 Nisan (ll Mayıs) l913'te yazıldı Pravda, n° lOO'de, 3 Mayıs 1913'te yayınlandı.



67



Gazetedeki metne göre yayınlanmıştır.



ASYA'NIN UYANIŞI



Ç!N'lN yüzyı llardır olduıtu yerde sayan bir ülke diye dü­ şünül dü� yıllar çok mu geride? Bugünün Çin'i ise siyasal eylemlerin fıkır fıkır kay n a ştığı , güçlü bir toplumsal hareke­ te ve demokratik bir yükselişe sahne olan bir ülke. Rus­ ya'daki 1905 harek eti ardından demokratik devrim , As­ y a'nın tümüne, Türkiye'ye, İran'a, Çin'e yayıldı. Britanya Hindistan'ında da mayalarıma artıyor. Dikkate deger bir geli şm e, devrimci demokratik hareke­ tin, Hollanda'nın, kırk milyon kad ar nüfuslu Dogu Hint Ada­ lanna, Java'ya ve ö tek i Hollanda sömürgelerine de yayılma­



sıdır. Birincisi, demokratik hareket, ulusal h ar eketin , islamın bayragi altında ortaya çıktıgı Java'da yıgınlar arasında ge­ lişmektedir. İkincisi, kapitalizm , Hollanda'nın Doğu Hint Adaları için bagimsızlık istegiyle ortaya çıkan, yerel koşulla­ ra uymuş Avrupalılardan ol uş ma bir yerel aydınlar katmanı yaratmıştır. Üçüncüsü, Java'nın ve öteki adaların oldukça geni ş olan Çin nüfusu, devrimci hareketi, kendi ülkelerinden taşıyıp getirmişler dir. 68



Hollanda'nın Dogu Hint Adalarındaki bu uyanışı tan ı m ­ l ayan, B ol l anda lı marksist van Ravesteyn , Hollanda hükü­ metinin yüzyıllık despotizminin ve gaddarlı�nın şimdi y e r li nüfus yıgınlarınm kararlı direnç ve karşı koyuşuyla karşı­ laştıjpnı belirtiyot. Devrim-öncesi dönemin alı şılagelen olayları başlamıştır. Partilerl e işçi birlikleri şaşırtıcı bir hızla kuruluyor. Hükü­ met bunlan yasakhyor, böylece de yalnızca ö fkeyi alevlendi­ ·riyor ve hareketin büyümesini hızlandırıyor. Ömegin bu ya­ kınlarda, hükümet, programmda ve tüzügünde bagımsızlık savaşımından sözediyor diye "Hint Partisi"ni kapattı. Hol­



landalı Derzimordalar36 (bir rasiantı sonucu, din adamlarıy­ l a liberallerin -Avrupa liberalizmi özüne k adar kokuşmuş­ tur- onayıyla) Hollanda'dan aynl maya ilişkin bu maddeyi bir s uç girişimi ol arak gördüler. Kapatılan parti , kuşku yok, başka bir ad altında yeniden canlandınldı. Java'da yerli halk, bir tnusal Birlik kurdu. Birlig-in şim­ diden 80.000 üyesi var; yığınlann katıldıl!ı toplantılar dü­ zenliyor. Demokratik hareketin büyüyüşü hiç duraksamıyor. Dünya kapitalizmi ve Rusya'daki 1905 hareketi, sonun­ da, Asya'yı uyandırdı. Ezilip horl anm ı ş , karanlıkta bırakıl­ mış yüz milyon larca insan ortaçag durgunlugundan yeni b ir yaşama uyanmış bulunuyor ve temel insan hakları ve de­ m okrasi savaşımı için ayal!a kalkıyor. İl eri ülkelerin i şçi]eri, dünyanın çeşitli yerlerinde değişik biçimlerde ortaya çıkan ulusal hareketin bu güçlü gelişmesi­ ni i l giyle ve ondan esinlenerek izliyorlar. İşçi sınıfı hareketi­ n in gücünden korkuya kapılan Avrupa burj uvazisi, geri c i l i ­ ği, militarizmi , siyasette kili senin rolü olması fikrinin savu­ nu l mas ını , ilerlemeye karşı çıkılınasını baitnna basıyor. Ne var ki, Avrupa ülkelerinin proletaryası ve Asya'nın genç de­ mokrasisi, gücüne tam bir güven duyarak ve yıgınlara ina­ narak, bu ç ök müş ve cançekişen burjuv az inin yerini almak üzere ilerliyor. Asya'nın uyanışı ve Avrupa'daki ileri proletaryanın ikti­ dar savaşımı, dünya tarihinde bu yüzyılın başında ortaya çı­ kan yeni aşamanın simgesidir. ColleciR.d Works, vol. 19, s. 85-86.



Pro.vda, no 103, 7 Mayıs 19 1 3



lmıa: F.



69



lŞÇİ SINIF! VE ULUSAL SORUN



RUSYA, uluslan açısından karmakarışık bir ülkedir. Burjuvazi tarafından desteklenen toprak sahiplerin i n siya­ seti demek olan hükümet si ya set i kara-yüzlerio ulusalcıhgı i le demlenmi ş , koyulaştmlm!ştır. Bu siya s e t Rusya'da, nüfusun çogunlugunu oluşturan halklarm çogunluf!unu hedef al m ı ş tır Bunun yamsıra öteki uhwlarm ! Polonyah, Yahudi Ukraynalı Gürcü, vb.) başını kaJdıran ve ulusal savaşını ya da u lusal kültür savaşımı yo­ l uyla i şçi sınıfını büyük, dünya öl çüsün deki görevinden sap­ tırmaya çal ı şan burjuva ul usalcıhgı ile karşı karşıyayız. Ul usal tık sor un u sınıf bilincine varmı ş bütün i şçiler ta­ rafından açıkça düşünülm eli ve bir ç öz üm e bağlanrnahdır. Burjuvazi, halk1a birlikte, çalışanlarla birlikte özgı.irlük i çin savaşırken, ul u sl arm tam özgürlüğünden ve eşit hakla,



,



.



,



,



7()



,



ra sahip olmalanndan yanaydı. İleri ülkeler, İsviçre, Belçi­ ka, Norveç ve başkaları, bize, gerçekten demokratik bir sis­ tem altında özgür ulusların barış içinde nasıl bir arada yaşa­ dıklarımn ya da birbirlerinden barışçıl biçimde nasıl ayrıl­ dıklarımn örnegini verdiler. Bugün burjuvazi işçilerden korkuyor, Purişkeviç'lerle, gericilerle bir ittifak içine girmeye çalışıyor, demokrasiye ihanet ediyor, baskıy'ı ya da ulusların eşit haklara sahip ol­ mamasını savunuyor ve ulusalcı sloganlarla işçileri baştan çıkarıyor. Zamanımızda, ulusların gerçek özgürlüğünü ve bütün ulusların işçileri arasında birligi yüce tutan, yalmzca prole­ taryadır. Ulusların barış ve özgürlük içinde birarada yaşayabilme­ leri ya da (eger daha uygun düşüyorsa) birbirlerinden ayrılıp ayrı devletler kurabilmeleri için, işçi sınıfının yüce bildigi tam demokrasi, mutlaka gereklidir. Herhangi bir ulusa ya da dile ayrıcalık yok! Ulusal bir azınlıga karşı en ufak ölçü­ de baskıya ya da haksızlıga yer yok! İşçi sınıfı demokrasisi· nin ilkeleri bunlardır. Bazı güçler, (Lena altın madenieri gibi) milyonların dön­ düğü karlı işlerin pay sahipleri olarak görkemli bir yaşam sürdürürken, kapitalistler ile toprak sahipleri, başka başka ulusların işçilerini, her neye malolursa olsun, birbirinden ayrı tutmak istiyorlar. Ortodoks hıristiyan olsun Yahudi ol­ sun, Rus ya da Alman olsun, Polonyalı olsun Ukraynalı ol­ sun, sermayeye sahip olan herkes, elele verip bütün ulusla­ rın işçilerini sömürüyor. Sınıf bilinci taşıyan işçiler, her egitsel, siyasal işçi örgü­ tünde ve işçi birliklerinde (sendikalarda), bütün ulusların iş­ çileri arasında tam birlikten yanadır. Bırakalım kadet beye­ fendiler, Ukraynalılar için eşit hakların önemini küçümseye­ rek ya da yadsıyarak kendilerini rezil etsinler. Bırakalım bütün ulusların burjuvazisi, ulusal kültür, ulusal amaçlar gibi sahte sözlerle avunsunlar. İşçiler, ulusal kültür ya da "kültürde ulusal özerklik" gi­ bi tath-dilli sözlerle bölünmelerine izin vermeyeceklerdir. Bütün ulusların işçileri. bütün işçilerin malı 'Olan örgütlerde tam özgürlügü ve tam hak eşitligini birlikte ve uyum içinde yüce tutacaklardır. Gerçek kültürün güvencesi de budur. ·



71



Tüm dünyanıp. işçileri, kendi enternasyonalist kültürle­ rini kunıyorlar. Özgürliijtün savunucuları ve baskının düş­ manlan, böyle bir kültürü kurmak için uzun zamandan beri hazırlaruyorlardı. Eski dünyarun, uluslara baskı dünyasının, ulusal kavganın ve ulusal içe kapamklı�n karşısına, işçiler yeni bir dünya koyuyorlar; bütün uluslann tüm çalışan sınıf­ lannın birligi dünyasım, içinde insanın insana en küçük öl­ çüde baskısına ve hiçbir ayneahg-B yer olmayan bir dünyayı koyuyorlar. Pravda metnine



Pravda, no 106, 10 Mayıs 1913



uygundur.



Collected Works vol. 19, s. 91-92.



72



GERİ AVRUPA, İLERl ASYA



[Başlıktaki -ç.] karşılaştınna bir paradoks gibi görünü­ yor. Avrupa'nın ilerlemiş, Asya'nın geri kalmış oldu�u bil­ meyen var mı? Ama bu başlıktaki sözcükler acı bir gerçegi içeriyor. Hayli gelişkin bir makine sanayiine, zengin , çok yönlü bir kültüre ve kurumlara sahip olan uygar ve ileri Avru­ pa'da, proletaryanın büyüme sinden ve artan gücünden kor­ kan, buyurgan burjuvazi, geri, cançekişen, ortaçag malı ne varsa hepsini desteklemeye başladıgı. zaman, tarih sel yön­ den bir noktaya erişilmiştir. Burjuvazi son günlerini yaşıyor; sallanmaya başlayan ücretli köleligi ayakta tutma çabasına düşerek, ne kadar modası geçm iş, eski kuvvet varsa, hepsiy­ le birlik oluyor. İleri Avrupa, geri her şeyi destekleyen bir burjuvazinin buyurganlıgı. altındadır. Günümüz Avrupa'sı, burjuvazi yü73



zu nden de ği l, ona karşın ilerlemiştir. ç unk ıl daha iyi bir ge­ lecek için savaşan, m i lyonluk c;ava şçı l ar ordusuna _yeni ekler katan yalmzca proletaryadır. Gerilıı�e. v ahşete. ayrıcalığa, kölel iğe ve insanın i n san ıarafı ndan a1çal tılmasma karşı a m an sız düı;; m anhğmı sürdüren ve yaygınlaştıran ya1nızca proletaryadır. "İleri" Avrupa'cta, tek :leri sınıf prole tarjadır. Burjuvazi­ ye ge1ince, o, ölüm h alindeki kapitali&t köleliği ayakta tuta­ hilrnek i çin vahşette, hurıharl ıku .,-,:; suçta s o n una kadar ı;,>itmeye hazırdır. Tüm Avrupa burJUVazismin bu çürümüşlügünü ortaya koymada, o burjuvazinin, mali vurguncularla k ap i t a l i st do­ l an dırı cı l arı n bencii amaçlarına ya rdım için Asya 'daki {!erici­ lige gösterdiği destekten daha çarpıcı bir örnek bulmük güç­ ,



tür.



Asya nın her yerhıd12: güçlü bir demokratik hareket büyü­ yor, yayılıyor, kuvv e t kazanıyor. O r a dak i bmjuvazi , şimdilik ge rici l i ge kar şı halkın yanın d a yer alıy o r . Yuz m i l y o nlar ca insan, yaşam a , ı şığa. özgürl üge gözünü açı y or. Ortakla ı;; a cılı · ğa (eollectivism) giden yolun demokrasiden geçti gi n i bilen, sınıf bilincine sahip işçilerin yüreginde bu dünya hareketi engin bir mutlu luk yaratıyor. Dürüst bütün demokratlar, genç Asya'ya karşı b üyük bir yakın l ı k la dol up ta�ıyorlar. Ya "ileri" Avrupa? O Çin'i yağm al ıyor, orada demokrasi düşmanlarına, özgürlük düşnıanlan!la yv rdım ediyoY. İşte basit, ama ders al ına ca k bir hesap. Çin demokrasısİ­ ne karşı , Çin' e yeni b1r borç verilme�i kararlaştı rılmıştır: Av­ r u pa askeri bir diktatörlüğe hazırlanan Yüan Ş1h-key'den yanadır. O nu neden destekliyor" Çünkü bu ticaretinin yara­ rınadır. 250.000.000 ru b le li k borç a n laşması, 84 ruble 100 rubl e hesabıyla yapılmıştır. Bunun anlamı şudur: "Avrupa" burj uv ası halktan 225.000.000 rubl e toplayacak, ama Çin'e, 2 10.000.000 ruble ödeyecektir. Gö rü ldüg-ü gibi bir çırpıda, birk aç hafta i ç i nd e onbeş milyon ru b le temiz kar!.1' Gerçekten "temiz" bir kar, deg]l mi? '



,



"' Lenin in kısaca söylerlig-i he�ap şudur: Avrupa'nın mali imparatorlu­ ğ'll çıkaracuğı 230.000. 000 rulılclik tahvilleri h a lka 225.000. 00(} rubleye sa ­ t::ı;-m acı rıro;;raın bile , Avusturya'nın içinde ta nı b ir liyasho i]e sorm ·: I Dmn ı ştır. Çünkü uzlaşma, barı ş ge­ tirm emiş, onun ,y u i rw , (\, k ayrı hkplarmm kopmasına yolaç­ mı ştır. Beşin ci si , KopPnbrnasyonal tarafmdan oybirl iğiy l e kınanan bu Çek ayrılıkçılaı·, Bund tü­ rü ayrı hkçılığın kendl ier : ne y akın olduğunu ilan etmekteler (bkz : Der cechrısla u i •;(�he S:Jz id-de nwkrat, n c 3. Aynlıkç1larm orgam. Prag: Prah a . H:.:l;en� ,1, R i'den parası sağlan abilir. ) Altıncıs1, Bauer' in ken d i '-:: i dt3 her bölgede detlişik ulusal­ topluluklara ai t sosyal -deıno l..;, rat !' iyasal örgıitlerin birliğini .



•·



Şimdi ÇC>hcshvak; • r• 'd:ıh



>· nu krnc t.---Fd . ?R



istemektedir. Avusturya partisinin tam bir bölünmeye, hi­ zipleşmeye yolaçan "ulusal sistemi"ni Bauer'in kendisi de kararsız ve çelişik bir sistem olarak kabul etmektedir. Sözün kısası Avusturya'dan örnek getirmek Bundun ya­ rarına degildir, ona karşıdır. Tabandan birlik, her bölgede, tüm ulusal-topluluklardan gelme sosyal-demokrat işçilerin, tüm işçi sınıfı örgütlerinde tam birlig-i ve güçlenmesi... Bizim �loganımız budur. "Kül­ türde ulusal özerklik" gibi uzlaşmacı, aldatıcı burjuva sloga­ nı yerin dibine batsın! Biz, partimizin yapısında da federasyona karşıyız. Biz (yalnızca merkezin degil) ama bütün ulusal-topluluklar sos­ yal-demokratlannın yerel örgütlerinin birliginden yanayız. Kongre heı:n kültürde ulusal özerklik sloganını; hem par­ ti yapısı içinde federasyon ilkesini reddetmelidir, Letonyalı sosyal-demokratlar, Polonya sosyal-demokratlarının ya da Kafkasya sosyal-demokratlarmm, 1898'den 19 12'ye kadar (parti tarihindeki tam 14 yıl boyunca) yaptıgı gibi, sosyal­ demokrat enternasyonalizmine sadık kalmalıdır. Collected Works, Mayıs ayında, 25 Haziran (7 Temmuz) vol. 19, s. 115-118. 19 13'ten önce yazıldı. Ilk kez Letonya'da Cinas Biedrs, no 4, A�stos 1913'te yayınlandı. Rus dilinde ilk kez 1929'da Tüm Yapıtlar'ın 17. cildinin ikinci ve üçüncü baskılannda yayınlandı.



79



ULUSAL SORUN ÜZERİNE TEZLER39



1 . Programımızın (uluslann kendi kaderlerini tayin et­ melerine ilişkin) maddesi, siyasal kaderi tayinden, yani ay­ rılma ve ayn bir devlet kurma hakkından başka anlama ge­ lecek biçimde yorumlanamaz. 2. Sosyal-demokrat programın bu maddesi, Rusya'nın sosyal-demokratları için şu bakımlardan mutlak olarak önemlidir: a) genel olarak demokrasinin temel ilkeleri açısından, b) Rusya'nın sınırları içinde ve ondan da önemlisi, sınır bölgelerinde, birbirinden keskin biçimde degişik iktisadi, toplumsal ve benzer koşullarla ayrılmış birçok ulus bulun­ dugu ve bu uluslar (Büyük-Ruslar dıştalarursa Rusya'nın bütün öteki ulusları gibi) çarlık morıarşisi tarafından inanıl­ maz ölçüde ezildigi için. c) son olarak, dünyanın başka her yerinde , degişik ölçü80



lerde de olsa, bagımsız ulusal devletler ya da birbiriyle ya­ kın ilişkisi bulunan ulusal bileşimiere varmış dev letler yara­ tan burjuva demokratik refonnu, tüm Doğu Avrupa'da (Avusturya ve Balkanlar) ve Asya'da -yani Rusya'yla sımr­ daş olan ülkelerde- henili ya tamamlanmamış ya da daha yeni başlamış olduğu için, d) bugün için, Rusya, -Batıda- siyasal özgürlügün te­ mel ilkelerinin ve anayasal rejimin 1867'de saglamlaştırıldı­ gı ve şimdi genel oy hakkının getirildi@ Avusturya'dan tu­ tun, -Doğuda- Çin cumhuriyetine kadar, kendisine sınır­ daş olan ülkelerinkinden daha geri ve daha gerici bir devlet sistemine sahip bir ülkedir. Bu nedenle, Rusya'mn sosyal­ demokratlan, bütün propagandalarında, bütün ulusal­ topluluklann ayn devlet kurma ya da parçası olmak istedik­ leri devleti özgürce seçme hakkı üzerinde ısrar etmelidirler. 3. Sosyal-demokrat parti, bütün ulusların kendi kaderle­ rini tayin etmeleri hakkını tamdıgına göre, sosyal­ aemokratlar, a) egemen ulusun (ya da nüfusun ço�nlugunu oluşturan ulusun) siyasal yönden aynlma istegini gösteren ulusa karşı hangi biçimde olursa ol sun kuvvet kullanmasına, koşulsuz olarak karşı çıkmalıdırlar; b) böyle bir aynlma sorununun, sözkonusu topraklarda yaşayan nüfus tarafından genel, dolaysız ve eşit oy hakkı te­ meline dayalı olarak gizli oyla kararlaştırılmasını istemeli­ dirler; c) gerek kara-yüzler oktobristleri, gerek liberal burjuva partileri (ilericiler, kadetler, vb. ,) her ne zaman genel olarak ulusal-topluluklara baskı yapılmasını savunur ya da onay­ lariarsa veya özel olarak ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını yadsırlarsa, onlara karşı aman sız bir savaş vermeli­ dirler. 4. Sosyal-demokrat partinin, tüm ulusal topluluklann kendi kaderlerini tayin hakkını tanıması, kuşkusuz, sosyal­ demokratlann, her olayda, devletten aynlmanın ögütlenir olup olmadıgını, kendi çerçevesi içinde, degerlendinneyi red­ dettikleri anlamına gelmez. Tam tersine, sosyal-demokrasi, kapitalist gelişmenin koşullarını ve çeşitli uluslar proletar­ yasının tüm ulusal-topluluklann birleşik burjuvazisi tara­ fından ezilmesini oldugu kadar, demokrasinin genel amaçlaBl



rını ve her şeyin üstünde ve otesinde, proletaryanın sosya­ lizm için verdigi sınıf savaşımının isterlerini dikkate alarak kendi bağımsız değerlendirmesini ortaya k oymalıdır. Bu açıdan, aşağıdaki duruma özel bir dikkat gösterilme­ lidir: Rusya'da, bazı tarih s el ve toplumsal koşullar nedeniyle daha çok uygariaşmış ve daha ayrı düşmüş (more isolated), ayrılma haklarını en kolay ve en 'doğal" biçimde gerçeğe dö­ nüştürebilecek iki ulus vardır. Bu nlar Finlandiya ve Palon­ ya halklarıdır. 1 905 devrim de n ey i m i göstermiştir ki, bu iki ulus içinde bile, egemen smıflar, toprak sahipleri ve burjuva­ zi, özgürlük için devrimci savaşımı reddetmekte, Finlandiya ve Polanya'nın devrimci proletaryasından korktukları için, Rusya'nın egemen sınıflanyla ve çarhk monarşisiyle rapp­ rochement* yollarını aramaktadırlar. Bu nedenle sosyal-demokrasi, tüm ulusal-toplulukların proJetaryası ve öteki emekçi halkına, "kendi" buıj uvazis i n in ulusalcı sloganlarıyla aldatılmasına karşı en güçlü uyarıda bulunmalıdır; o buıjuvazinin, bir yandan öteki ulusların burjuvazisiyle ve çarlık monarşisjyie iktisadi ve siyasal itti­ faka girerken, bir y anda n da "doğup büyüdügümüz toprak­ lar" hakkı ndaki tatlı ya da ateşJi konuşmalarıyla proletarya­ yı bölmeye ve onun dikkatini burjuva entrikalarından saptır­ maya çalıştığını kuvvetle ortaya koymahdır. Proletarya, tüm ulusal-toplulukların işçileriyle istisnasız bütün işçi sınıfı örgütlerinde tam ve çok sıkı bir ittifak için­ de olmadıkça, sosyalizm savaşımını sürdüremez ve gündelik iktisadi çıkarlarını savunamaz. Proletarya, çarlık monarşisin : devinneyi ve onun yerine demokratik bir cumhuriyet getirmeyi amaçlayan devrimci bir savaşımın dışında özgürlüğiir,ü elde edemez. Çarlık mo­ narşisi, ulusal-topluluklar i çin özgürlük ve eşit haklar tanın­ masını engeller, üstelik, hem Av rupa'da, hem Asya'da bar­ barlıgın, hunharl ıgm ve gericiliğin kalesidü-. Bu monarşi an­ cak, Rusya'daki bütün uluslarm birleşik proletaryası tara­ fından, bütün ulusların çalışan J1g;Inları arasında bulunan, devrimci savaşını gücüne sahip, tutarlı demokratik öğelere önderlik eden birleşik proletarya tarafından devrilebilir. Bundan çıkan sonuç şudur: kendi" burjuvazisiyle siya*



Uzla şma. -ç .



S,-, "



s�l birHği, tüm ulusların proletaryasıyla birligin üstünde tu­ tan i ş ç il e r , kendi Çlkarlarına, sosy al i z m i n isterl erine ve de m ok r a s i nin isterlerine k a r ş ıt davranıyorlar demekb r. 5 . A'smdan Z'sine k a dar demokratik bir devlet si stemini yüce bilen sosyal-demokratlar, bütün ulusal-topluluklar için koşul suz e şi tlik i sterler ve bir ya da birkaç ulusa ayrıcalık verilmesiyle kesin olarak savaşırlar. Sosyal-demokratlar, özellikle bir ' ' d evl et" dili ol m a sını reddederler. Bu, özellikle Rusya için gereksizdir. Çünkü Rus nüfu sunun onda-yediden ç ogu, birbiriyle bağl antı l ı s1av uluslarmdandu. Bu ul u s lar , özgür bir o kul ve özgür bir dev­ let koşuluyla, iktisadi i lişkil eri n ger ekl eri sonucu, he rh a ngi bir düe "devlet" dili ayrıcalığını sağlamaya gerek olmaksızm, birbirl eriyle k olayca anl a ş abi lirle r. Sosyal-demokratlar, Rusya'da, otok ra ti k feodal devletin memurlarıyla feodal toprakbeyleri tarafından bi çimlendiril­ miş, eski yö neti m birimlerinin kal d ırıl m amm onların yerine, bugünkü ik ti sa di yaşamın gereklerine uygun ve ayrı ca, ola­ bildi(:,ri ölçüde , nüfusun oluşumuyl a uyuşumlu birimler kon­ masım isterler. Devlet içinde, toplumsal özellikleri ya da nüfusun u l usa l oluşumuyla ötekil e rden ayrılan bütün b ö l gele r , kendi özyö­ netimlerine ve özerkli.(;e, genel, eşit ve gizl i oya dayalı kendi kururulann a sahip olmalıdır. 6. Sosyal-demokratlar, devletin hangi bölgesinde olursa o ls un , tüm ulusal azınlıkların haklan nı koruyan , devletin her yöresinde geçerli bir yasanın çıkarılmasını isterler. Bu y asa, ulusal çogunluğun kendi si için ayncalık1ar koymasına ya da ulusal bjr az ı n l ı ğı n (eğitim alanında, öze l bir dil kulla­ nılma sında, bütçe i şlerinde, vb.) haklannı kı sm a sın a olanak sağlayabilecek tüm esasl an yürürlükten k al d ı r dı tpm ilan et­ meli ve bu tür esasların konmasını suç sayarak yasaklamah­ dır. 7 Sosyal-demokratların, "kül türde ulusal (ya da b asitçe "ulusa}") öze rklik" sloganı, veya böyle bir sloganın gerçekleş­ tirilmesi tasanınlan karşısınd3.ki tutum l an olumsuzdur. Çünkü bu slogan, ( 1 ) hiç kuşku yok ki, proletaryanın sınıf savaş]mımn enternasyonalizmiyle çatışır, (2) pro le tary a nı n ve emekçi halk yığınlarının burjuv'.l ulusalcılığmın etkisi al­ tına girmesini ko l ayl aş tırı r ve (;p bir bütün olarak devletin, O.Q .



A'sından Z'sine demokratik bir dönüşümden geçirilmesi amacından dikkatleri kaydırma gücündedir. Oysa ulusal· topluluklar arasında (kapitalizm altında olabildigi ölçüde) barışı yalnızca bu dönüşüm güven altına alabilir. Sosyal·demokratlar arasında "kültürde ulusal özerklik" sorunu çok sivri bir sorun olduğu için, durum hakkında bazı açıklamalar yapmak istiyoruz : a) Sosyal-demokrasi açısından, ulusal kültür sloganını dogrudan ya da dalaylı biçimde ortaya atmay a izin verile· mez. Slogan doğru değildir, çünkü kapitalizm altında tüm iktisadi, siyasal, manevi yaşam esasen giderek enternasyo­ nal hale geliyor. Sosyalizm , bu yaşamı tam anlamıyla enter· nasyonalleştirecektir. Bütün ülkelerin proJetaryası tarafın­ dan zaten sistemli olarak yaratılmakta olan enternasyonal kültür, (hangi ulusal·topluluk sözkonusu olursa olsun) bir toplulugun "ulusal kültürü' nü bütün olarak emmez, ama herbir ulusal kültürün, özellikle tam anlamıyla demokratik ve sosyalist olan ögelerini alır. b) Sosyal-demokrat programlardaki ulusal kültür sloga· nma, her ne kadar ürkek bir örnekse de, yaklaşık bir örnek, Avusturya sosyal-demokratlarının Brünn programının 3. maddesidir. Bu 3. madde şöyle der: "Bir ulusun özyönetimle yönetilen tüm bölgeleri, ulusal işlerin kararlaştırılmasında tam bir özerkEge sahip olan tek bir ulusal ittifak kurarlar." Bu, orta yolcu, uzlaşmacı bir slogandır, çünkü ülke·dışı (kişisel) ulusal özerkligin izini taşımamaktadır. Ama bu slo­ gan da hatalı ve zararlıdır, çünkü Lodz'daki, Riga'daki, St. Petersburg ve Saratav'daki Almanları bir devlet halinde bir­ leştirrnek Rus sosyal..demokratlannın üstüne görev olan bir şey degildir. Bizim üstümüze düşen görev, tam demokrasi için, tüm ulusal ayncalıklann ortadan kaldmiması için sa­ vaşmak ve Rusya'daki Alman işçileri, öteki uluslann işçile· riyle, sosyalizmin enternasyonal kültürünü geliştirip yüce tutmada birleştirmektir. Daha da hatalı olanı, ülke·dışı (kişisel ulusal) özerklik sloganıdır ve (bu sloganın kararlı destekçilerince hazırlan­ mış bir plana göre) ulusal p arlamentolar kurulması, ulusal devlet sekreterleri atanmasıdır (Ütto Bauer ve Karl Renner). Bu tür kurumlar, kapitalist ülkelerin iktisadi koşullarıyla çelişir; dünyanın demokratik ülkelerinden hiçbirinde denen84



m emi ştir; gerçekten demokratik kurumlar getirmekte umut­ suzlu�a kapılan ve bir dizi ("kültürel") sorunda her ulusun proletaryasıyla buıjuvazisini yapay olarak birbirinden ayrı tutarak, burjuvazinin ulusal kavgalarından kurtulmaya çalı­ şan kişilerin oportünist düşünden başka bir şey degildir. Zaman zaman koşullar sosyal-demokrat1an, belli bir sü­ re için bir tür orta yolcu, uzlaşmacı kararlara boyun egmeye zorlayabilir, ama öteki ülkelerden böyle uzlaşmacı, orta yol­ cu kararları değil, tutarlı sosyal-demokrat kararları almalı­ yız . Avusturya'nın, orada tümden b aşarı sı zlığa uğramış ve Çek sosyal-demokratlarının ayrılıkçılıgına ve k opm a s ı na ne­ den olmuş talihsiz uzlaşmacı kararını, bugün bizim benimse­ memiz, biç de akıllıca olmaz . c) Kültürde ulusal özerklik" sloganımn Rusya'daki geç­ mişi, bu sloganm b ütün Yahudi burjuva partileri tarafından ve yalnızca Yahudi burjuva parti l eri tarafından benimsendi­ gini ve ulusal Yahudi parlamentosu ( sejm) ile ulusal Yahudi devlet sekreterlerini tutarsız bir biçimde reddeden Bundun onları, hiçbir eleştiri süzgecinden geçirmeksizin izl erligini göstermiştir . Yeri gelmişken, uzlaşmacı kültürde ulusal özerklik sloganını kabullenmiş ya da savunmuş olan Avru­ palı sosyal-demokratlar bile, bu sloganın Yahudiler için ger­ çekleştirilmesi oldukça güç bir slogan olduttunu itiraf etmiş­ lerdir < Otto Bauer ve Karl Kautsky). "Galiçya ve Rusya'daki Yahudiler, bir ulus olmaktan çok bir kasttır. Yahudil eri bi r ulus olarak ortaya ÇJkarma çabalan, bir kastı ayakta tutma çabasıdır." (Karl Kautsky. ) d) Uygar ülkelerde, kapitalizm altında ulusal banşa, an­ cak demokrasinin tüm devlet ve yönetim sistemi içinde aza­ mi ölçüde uygulandıgı koşullarda oldukça (göreli olarak) yaklaşıldıgını görüyoruz (İsviçre). Tutarlı bir demokrasiye ilişkin sloganlar (cumhuriyet, bir milis gücü, memurların halk tarafından seçilmesi, vb. ) proletaryayla emekçi halkı ve genel olarak her ulusun içindeki ilerici öğel eri , en küçük bir ulusal ayncalıgı bile dıştalayan koşullar için savaşımda bir­ l eştirir. Buna karşılık kültürde ulusal özerklik sloganı, ayrı ayrı ulusal-toplulukların proletaryasını böler ve onu ayrı ulusların gerici ve burjuva öğeleriyle birleştirir. Tutarlı bir demokrasiye ili şkin sl oganlar, bütün u1usal­ top1ulukl ann gericileriyle karşı-devrimci burjuvazisine ''



85



amansızca düşmandır. Buna k arşı l ık kültürde ulusal özerlik sloganı, bazı ulusl ann gericileri ve karşı-devrimci burjuvazı­ si tarafından oldukça kr.bul edilebilir bir slogandır. 8. Bu durumda, Rusya'daki tüm iktisadi ve siyasal koşul­ l ar, sosyal-dem okrasinin, h ü tün ulusal-topluluklann işçileri­ ni, koşulsuz olarak, herhangi bir nyrım yapmaksızın bütün proleter örgütlerinde (siyaı;al örgütler, işçi birlikleri, koope­ ratifler, egitim örgütleri. vb. ) b irleştirmesini gerektirir. Parti federatif bir yapıda olmamalı, ulusal sosyal-demokratik gruplar kunnamalıdır; belli bir bl)lgede her türlü ulusal top� lulugun, proleterlerini birleştirmeli , propagantJa ve uyarma çalışmalanm, yerel proletaryanın kullandı� tüm dillerde yürütmelidir; tüm ulusal -topluluklar işçilerinin her türlü ulusal ayrıcahg-a karşı ortak savaşımını ileri götürmeli, ye­ rel ve bölgesel parti örgütlerinin özerkliğini taıumalıdır. 9. RSDlP'nin on yılı aşkın bir süre içinde kazandığı dene­ yim, yukardaki tezlerin dog"rulugunu ortaya koymuştur. Parti 1898'de tüm Rusya'yı kapsa.van bir parti olarak, yani Rusya'daki bütün ulusal topluluklar proletary asının partisi olarak kurulmuştur. 1903'te parti kurultayı, Bundu Yahudi proletaryanın tek tem silcisi olarak tanımayı, kabul etmeyin­ ce, Bund ayrılmış, bunun üzerine parti �Rus" olarak kalmış­ tır. 1906'nın ve 1907'nin olayları , böyle bi r dilekte bulunmak için hiçbir neden olmadığını inandmcı bir biçimde göster­ miş, Yahudi proleterlerin büyük h ir bölümü, birçok yerel ör­ gütte, ortak sosyal-demokratik çalışmaya katkıda bulunma­ yı sürdürmüş, bunun üzeri ne Bund da yeniden partiye gir� miştir. ( 1906) Stockholm kurultayı, bölgesel (territorial) özerklikten yana olan Polonya ve Letonya sosyal­ demokratlanm partiye getirmiştir. Kurultay, orada da fede­ rasyon ilkesini kabul etmemiş, her bölgede, bütün ulusal­ topluluklar sosyal -demokratlannın birleşmesini istemi ştir. Bu ilke yıllardan beri Kafkasya'da uygulanmak.taydı; halen Varşova'da (Polonyalı işçilerle Rus askerler), Vilna'da (Po­ lonyalı, Letonyalı, Yahudi ve Litvanyah işçiler) ve Riga'da yürürlüktedir, işlemektedir; adı arnlan son üç yerde aynlıkçı Bunda karşı gerçekleştirllmj ştir. 1 908 Aralık ayında RSD!P konferansı, bütün ulusal-topluluklar işçilerinin bir federas­ yondansa bir ilke üzerinde birliğine ilişkin istegi onaylayan özel bir karar kabul etmiştir. Bund aynlıkplanmn, partinin 86



kararını yerint getirmemeyi amaç l ayan b öl ü cü çahşmalan , o "kötünün kö tüsü federasyon · un40 ç ökm e s ine yo l aç mı ş ve B u n dl a Çek a yrılıkçılar arasında bir rapprochement yar at­ m ı ştı r (Naşa Zarya'd:ı. Ko so vski' ye ve Çek ayrılıkçılarm ya­ yın organı Der cechoslaische Sozialdemokrat'ın 19 13, n° .3'teki Ko sovski"ni n yaz!sına bakınız). Son olarak tasfiyecile­ rin Ağustos { 1 9 12) k onferan s ı nda, Bund ayr ılı kçı lanyla tas­ fiyeciler ve Kafk asy a lı t asfiyeci l e rin bir bölüğü, "k ü l türde ului'ial ö z e rkli ği ", özüne ilişkin herhangi bir sa vunma öne s ü rmeksizin, p arti programın a örtülü olarak sakuşturmaya çalı şm ı şlardır. Polonya'daki , Letonya bölge sindeki ve Kafkasya'daki dı:ıvrim ci i şçi sosyal-demokratlar, hala bö lge se l özerkl ikten ve bütün ulusal-topluluklar ) şçi sosyal-demokratlarının birli­ ginden ya n ad ır lar. B un d-ta sny eci ayrılıkçıhğı ve Bundun Varş ova'daki s osyal - de m o k rat olmayantarla kurduğu ittifak, tüm ulusal sorunu, hem teorik açıdan, hem par ti yap ı sı bakı­ m ından, bütün sosyal-demokratlarm gündem ine sokmuştur. Uz laşmacı , orta yolcu kararlar, o kararlan partinin i ste­ ğine k ar şı n o rtay :ı atan lar tarafından bozulmuştur; bütün ulusal-topluluklar işçi sosyal-demokratlarının birlig-i i stekle­ ri, her zamankinden dah a yüksek se s le öne sürülm ektedir. 10. Çarlık monarşi sinin kaba, savaşkan ve kara-yüzler türünden ul u s a l cı h�ı ve onun yam smı burjuua u l u salcı lıgı ­ nın ye niden c�nlanması - Büyük Ru sya (bay Struve, Russ­ kaya Molva , llericiler, vb.), Ukrayna, Polanya (Narodowa "Demokracj a'"nın41 Yahudi al eyhtarh ğı ) , Gürcü, Enneni, vb. , u lusalcı l ığı. . . Bütün bu n l ar, Rvsya'nm her yanındaki sosyal­ demokrat örgütlerin ulusal soruna eskisinden daha fazla dikkat göstermeleri n i , bu konuda, e nternasy ona li z m ve tüm uluslar proleterlerinin birliği anlayışına uygun tu tarlı mark­ sist k ararl arla ortaya ç1kmalanm özelllk1e ivedi hale getiri­ yor.



al Ulusal kültür slogan ı doğru değildir� ulu Jal sorun u n yalm z c a sımrh burjuva an l ayışını ifade eder. Enterncı.syonal kültür. �) Ulusal bölünmelerin sü ı-dürül m E: si ve ank :rcfinr:: d l bir 87



ulusalcılıgın geliştirilmesi - birleştirme, rapprochement, uluslann birbirine katıştırılması ve degişik, enternasyonal bir kültürün ilkelerinin anlatılması. y) Küçük-burjuvazinin umutsuzlugu (ulusal çekişmelere karşı çaresiz bir savaşını), radikal demokratik refornı lara ve sosyalist harekete karşı duyulan korku - kapitalist ülkeler­ de ulusal ban şı yalnızca radikal demokratik reformlar sa�la­ yabilir ve ulusal çekişmeleri yalnızca sosyalizm sona erdire­ bilir. l5) Egitim işlerinde ulusal bölgeler.42 e) Yahudiler. 1913 Haziranında yazıldı. l925'te Lenin Miscellan.y !Ifte yayınlandı.



CoUected Works, vol. 19, s. 243-251.



Ilk kez



RB



YAHUDi OKULLARI İÇİN AYRIMCILIK*



HÜKÜMET siy aseti ulusalcılık anl ayı şıyla dolup taşıyor. Büyük Ruslar, Rusya nüfusunun azınlıgını , kesin olmak için söyleyelim, yüzde 43'ünü oluşturdt$1 halde, "egemen" ulu­ sa, yani Büyük-Rus ulusuna ayrıcahgın her türlüsünü ver­ mek için, elden gelen çaba esirgenmiyor. Rusya'da oturan öteki uluslann haklarını daraltmak, bi­ rini ötekinden ayınnak ve aralannda düşmanlığı kışkırtmak için de çaba gösteriliyor. Bugünkü ulusalcılıgın aşırı ifadesi, Yahudi okullannın ayrılması tasarımında kendini göstenniştir. Tasanm, Odes* !ngilizce metinde natümalisation sözcü� kullanılıyor. Bunu ulusal· laştırma, ya da millileştirme diye çevirmenin yanlış anlarnalara yol aça.bile­ cegini düşünerek, ayrımcılık sözcılgünü kullandık. Kastedilen de bu dur. -ç.



89



sa bölgesi eğitim müdüründen gelt:i ve Halk "Eğitimi" ba­ kanlığınca yakın bir ilgiyle dikkate -Jındı. Bu aynıncılık ne anlama geli yor? Yahudileri özel Yahudi oku Hanna (orta__ eğitim okulJ an­ na) göndererek ayırmak anlamına geliyor. üzel olsun devle­ te ait olsun bütün öteki eğitim kurumlannın kapıları, Yahu­ dilere tümden kapatılacak. Bu "parl ak" tasarım, Yahudi orta ö�etim ok ullanndaki ö�en ci sayısını, ünlü "kot a�yla sınır­ l ama önerisiyle de tamam lanıyor. Avrupa devletlerinde Yahudilere karş . bu tür önlemler ve yasalar, yalnızca ortaç ağın , en gi zi syonlann sürdügü, kili­ se inan rl arına karşı çıkanların yakıldığı karan lık yüzyılla­ rında vardı . Avrupa ' d a Yahudilere çoktan eşit h ak l ar veril­ miştir; onlar, içinde y a ş adıkla n ulusla gittikçe daha fazla kaynaşıyorlar. Genel olarak bizim siyasal ya ş amım ızın ve özel olarak sözkonusu tasarımın, Yahudilerin ezilmesi, eza-cefa görmesi bir yana, en zararl ı y anı , ulusalcılık alevini körüklemek, devlet i ç in d eki ulusal-topluluklar arasında ayn ın cılık yap­ ınak, birbi rleri ne yabancılaşmalannı artırmak, okullannı ayırmaktır. Oysa, genel olarak siy a sal özgürlügün isterleri k adar, ça­ lışan sınıfın çıkarları da, bunu n tersine, devletin sınırlan j çindeki ulusal-toplulukların, herhangi bir ayrılık gözetmek­ sizin tam eşitligini, ulusal-toplulııklar arasındaki her türlü e ngel in kaldınlmasım , bütün ulusal-topluluklar çocuklan­ nın aynı okullarda biraraya getiril mesini vb. gerektirir. Çalı­ şan sınıf, ancak ve ancak her türlü vahşi ve budalaca ulusal önyargı bir yana fırlatılıp atılarak, bütün ulusal-topluluklar işçileri bir ö rgüt i çinde birle şti ril e rek bir güç haline gelebilir, kapitalizme direnebilir ve yaşam koşuH arınd a ciddi bir iyi­ l e ştirme sagl ayabili r. Kapitalistlere bakınt Rusu, Ukraynalısı, Pol onyalısı, Ya­ hudisi ve Almanı , hepsi aynı şirk etin içinde kendi işlerini pek iyi yürütüyorlar, ama � alelade halk" arasında ulusal kavgayı körüklüyorlar. B ütün ulusal-toplulukların ve dinle­ rin kapital i stleri işçi le re karşı b irleşmi ştir, ama işçileri ulu­ sal çekişmelerle bö lmeye ve zayıflatmaya çalışıyorlar. Yeri gelmişken, Yah udi okullarının ayrılmasına i lişkin bu çok zararlı tasarım, sözümona "kültürde ulusal özerklik" 90



planının , yani eJtitimi devletin elinden çekip alma ve ho:;r ul u sun kendi eli n e venne düşüncesinin n e kadar yanılgıyla dolu oldugunu gösteriyor. Bizim, uğrunda çaba göstermemız gereken şey bu değildir, ulusalcılığın her türlüsüne karşı sa­ vaşımda, gerçekten demokratik herkese açık okul için ve ge­ nellikle siyasal özgürlük içi n savaşımda, bütün ulusal­



topluluklar işçilerini birleştirmektir. Dünyanın ileri ülkeleri örneği -Batı Avrupa'da diyelim İsviçre ya da Dogu Avru­ pa'da Finlandiya- deitişik ulusların (hayvanca değil) insan­ ca, banş içinde birarada yaşamalarının, eğitimi ulusal­ topluluklara göre yapay ve zararh biçimde ayırmaksızın, an­ cak A'smdan Z'sine demokratik devlet kurumlarıyla sağla­ nabildi�ini göstermektedir. S!'vernaya Pravda, ltl Agıi stog 1913



n''



CullPcted Wnr·k.�. vol. 1 9, s . 3 07-308.



14,



!mza: V. !.



91



RSDİP MERKEZ YÖNETİM KURULU İLE PARTİ GÖREVLİLERİNİN 19 13 ORTAK YAZ KONFERANSINDA ALINAN KARARLAR43 [PARÇA]



ULUSAL SORUN ÜZER!NE KARAR Kara-yüzler ulusalcılıgı, liberal buıjuvazi ile ezilen ulu­ sal-topluluklann üst sınıfları arasmda ulusalcı e�limlerin gelişmesi, bugünlerde ulusal sorunun önemini artınyor. Sosyal-demokrat hareketin bugünkü görünümü (Kafkas­ ya sosyal-demokratlannın , Bundun ve tasfiyecilerin parti programını yok etme çabalan44 vb.) partiyi, bu soruna her zamankinden daha büyük bir dikkat göstermeye zorluyor. RSD!P'nin programından yana olan bu konferans, ulusal sorun konusunda, dog-Tu sosyal-demokrat bir uyaJ1 kampan­ yası düzenlemek üzere, aşagıdaki noktalan önerir: 1. Sömürüye, kAr elde etmeye ve didişmeye dayalı olan kapitalist toplumda herhangi bir biçimde ulusal banş, an­ cak, bütün ulusal -top1uluklarla dillerin tam eşitligini güven­ ce altına alan, resmi zorunlu bir dil tanımayan, halka bütün



92



yerli dillerle ö!P"etim yapacak okullar saglayan ve anayasası



herhangi bir ulusal-toplu luga herhangi bir ayrıcalık verilme­ sini ve herhangi bir ulusal azınlıgı.n hakianna saldınlmasını önleyici maddeleri kapsayan, A'sından Z'sine demokratik, cumhuriyetçi bir hükümet sistemiyle sağlanabilir. Bu, özel­ likle, geniş bir bölgesel özerkliği ve tam demokratik özyöne­ timi gerektirir. Özyönetime sahip özerk bölgelerin sınırları· nı, o bölgelerde oturanlar, kendi iktisadi ve toplumsal koşul­ lan, nüfusun ulusal yapısı, vb., çerçevesinde, kendileri belir­ lemelidirler. 2. Tek bir devletin eğitim işlerinin ulusal-topluluklara göre bölünmesi, genel olarak demokra si açısından, özel ola­ rak da proletaryanın smıf savaşımının isterleri aÇ1 sından, hiç kuşku yok ki, zararlıdır. Rusya'da bütün burjuva Yahudi partileriyle çeşitli ulusal -toplulukların küçük-burjuva opar· tünist öğeleri tarafından benim senen "kültürde ulusal özerk­ lik planıyla ya da "ulusal gelişme için özgürlü � güven altı­ na alacak kurumların yaratılması" planıyla amaçlanan bö­ lünme, kesinlikle budur. 3. İşçi sınıfının çıkarları, belli bir devlet içindeki bütün ulusal-topluluklar işçilerinin -siyasal, eğitsel örgütler, işçi birlikleri, kooperatifler, vb. , gibi- birleşmiş proletarya ör­ gütlerinde biraraya toplanmasını gerektirir. Proletaryaya karşıt düşüncelerini oldum olası "ulusal kültür" sloganıyla örten toprak sahiplerinin, din adamları takımının ve ulusal­ cı burjuvaların propagandasıyla savaş ve uluslararası ser­ maye ve gericili�e karşı utkun bir savaşım verilmesi, ancak ve ancak çeşitli ulusal-topluluklar işçilerinin bu birliğiyle sağlanabilir. Dünya işçi sınıfı hareketi, giderek bir enternas­ yonal proletarya kültürü yaratıyor ve lbu kültürü �.] her geçen gün geliştiriyor. 4. Ç arlık monarşisi tarafından ezilen ulusların kendi ka­ derlerini tayin hakkı, yani aynlma ve bağ1msız devletler kurma hakkı sözkonusu oldu� zaman, Sosyal-Demokrat Parti, hiç duraksamaksızın bu hakkın savunuculu�nu yap­ malıdır. Genel olarak uluslararası demokrasinin temel ilke­ leri ve özellikle, Avrupa'yla Asya'daki komşu devletlerle kar­ şılaştırıldığında en gerici ve en barbar bir devlet olan çarlık manarşİsinin Rusya'da yaşayanların çoğunluğuna uyguladı· gı ulusal baskı bunu gerektirir. Ayrıca Büyük Rusy a d a otu"



'



93



ranların yürüttüğü özgürl ük savaşımının geregi de budur. Çünkü, ulusal h3reketlerin bir dizi kanlı giri şimle bastırıl ­ ması geleneğiyle desteklenen v e yalmzea çarlık bmjuvazisiy­ . . P. tüm gerici partiler tarafından değil, üstelik özellikle kar­ �- ı üyük-Rus ulusalcılııtının kökü kazın madıkç a, Büyük Rus­ ya'da yaşayanların da demokratik bir devlet kunnaları ola­ naksızdır. 5. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı (yani ayrılma sorununun kararlaştınlmasında kesinlikle özgür ve dem ok­ ratik bir yönetimin anayasayla güvence altına alınması) hiç­ bir biçimde , belli bir ulusun ayrılmasının uygun olup olmayı­ şıyla karıştırılmamalıdır. Sosyal-Demokrat Parti, bu ikinci sorunu, her özel olayda, bir b ütün olarak toplum sal geli şm e­ nin ve proletaryanın sosyalizm için verdig"i sınıf savaşımının isterleriyle uyumlu olarak, deg"erine göre, kararlaştumah­ dır. Bundan başka, ez il en uluslar burjuvazisinin, toprak sa­ hiplerinin ve din adamlan takı mının, işçileri bölme ve onla­ rın arkasında egemen ulusun toprak sahipleri ve burjuvazi­ siyle, tüm ulusal-topluluklar emekçi halkının zararına iş ya­ parak onları aldatma gir iş i mlerini sık sık ulusalcı sloganlar­ la örttüklerini, sosyal-demokratlar akıldan çıkarmama­ hdırlar. *



Bu konferans, ulusal program sorununu parti kurultayı­ nın gündemine almı ştır. Konferans, merkez yönetim kurulu­ nu, parti basınını ve yerel örgütleri, ulusal sorunu (broşür­ ler, toplantılar vb. yoluyl a ) ayrıntılarına kadar tartışmaya çawnr. Eylül l913 'de yazıldı RSDJP Merkez Yönetim Kurulu. ile Parti Görevlileriııin 1913 Ortak Yaz Konferansında Alman Kararlar ve Bildirimler



başlıklı broşürde 19 13'tc merkez yönetim kurulu tarafından yayınlandı. 94



Collect.ed Works,



vol. 19, s. 427-429.



"KÜLTÜRDE ULUSAL" ÖZERKLİK



"KÜLTÜRDE ulusal" özerklik (ya da "ulusal gelişmeni n



özgürlügünü



güvence altına alacak kurumların yaratılma ­ sı") denen planın ya da programın özü, her ulusal-topluluk için ayrı ayrı okullar kurulmasıdır. Açık, kapalı bütün dusalcı kişiler, (bundcular dahil) bu noktayı ne kadar örtmeye ç ahşırlarsa, biz onun üzerinde o kadar direnmeliyiz. Tek tek üyelerinin yerleşmiş olduğu yere bakmaksızın (topragı dikkate almaksızın - "ülke-dı şı" özerklik terimi de buradan geliyor) her ulus, ulusal-kültürel işleri yöneten, bir­



leşmiş, resmen tamnmış bir topluluktur. Bu işlerin en önem­ l i si de e�timdir. Ulusal topluluklarm oluşumuna (compositi­ on l, yerleşme bölges i ne olursa ol sun her yurttaşm, şu ya da 95



bu ulusal-toplul�a özgürce yazılmasıyla karar verilmesi, okulların, şu ya da bu ulusa göre ayrılmasında tam bir ke­ sinliein, tam bir tutarlıhg"ın güvence altma alınmasını sag. lar. Sorulması gereken soru, böyle bir bölünmeye, genel ola­ rak demokrasi açısından ve özel olarak da proletaryanın sı· mf savaşımımn isterleri açısından izin verilebilip verilmeye­ cegidir. Böyle bir soruyu, hiç duraksamaksızın, kesinlikle izin verilemez diye yanıtlamak için, "kültürde ulusal özerklik" programının özünü yakalamak yeterlidir. Başka başka uluslar tek bir devletin sınırları içinde ya· şadıklan sürece, milyonlarca, milyarlarca iktisadi, yasal, toplumsal bag-la birbirlerine bağlıdırlar. Egitim, bu bağlar­ dan nasıl ayn tutulabilir? Bundun çarpıcı saçmalık bakımın­ dan klasik olan formülüyle söyleyelim, eğitim, devletin "yet· ki alanının dışına" çıkanlabilir mi? Eğer tek bir devletin sı­ nırları içinde yaşayan degişik ulusal-topluluklar, iktisadi bağlarla birbirlerine baelıysalar, o uluslan "kültürel" ve özellikle eğitsel alanda sürekli olarak bölüp ayırmak saçma ve gerici bir şey olur. Tam tersine, okullar, gerçek yaşamda yapılan şeye bir hazırlık olsun diye, ulusal·topluluklan eğit­ sel alanda birleştirme çabası gösterilmelidir. Bugün gördü­ ğümüz şu: farklı ulusal-topluluklar, sahip olduklan haklar ve gelişme düzeyleri bakımından eşit degildirler. Bu koşul­ lar altında, okulları ulusal·topluluklara göre ayırmak, ger­ çekte, ister istemez, daha geri ulusların durumunu daha da kötüleştirecektir. Amerika'nın güneyinde, eski köle devletle­ rinde, zenci çocuklar hala ayrı okullarda okumaktadırlar. Buna karşılık kuzeyde beyaz çocuklarla zenci çocuklar aynı okula giderler. Yakınlarda Rusya'da "Yahudi okullannın ulusallaştınlması", yani Yahudi çocukların, öteki ulusal­ topluluklar çocuklanndan ayn okullara gitmesi için bir plan önerilmiştir. Bu planın, en gerici Purişkeviç çevrelerce orta­ ya atıldığını eklerneye gerek bile yok. Kişi aynı zamanda hem demokrat, hem okulları, ulusal­ topluluklara göre ayırma ilkesinin savunucusu olamaz. Dik· kat edilsin ki, bu noktada konuyu yalnızca genel demokratik (yani burjuva-demokratik) görüş açısından tartışıyoruz. Okulların, ulusal-topluluklara göre aynlmasına, proleter 96



sınıf savaşımı açısın dan çok daha şiddetle karşı koymal ıyı z . Belli bi r devletin içindeki ulusal-topluluklar kapital istleri­ nin, hangi ulustan olduklarını dikkate almaksızın tüm işçi­ lere karşı yöneltilmiş olı:tn anonim şirketlerde, karte1lerde, tröstlerde ve imalatçılar derneklerinde, vb. , en sık1 ve en ya­ km şekilde birleştikl erini bilmeyen mi var? Büyük işlerden, madenler, fabıikalar, ticari yatı rınılardan, kapitalist çiftiik­ iere kadar, herhangi bir kapitalist girişimdeki işçilerin, istis­ nasız her zaman , ırak, barış dolu, sakin köylerdekine bakı ş­ la, daha deı!işik uluslardan oluştu�nu kim bilmez? Gelişkin kapitalizmi yakından tanıyan ve sınıf savaşımı psikolojisini daha d e ri nden kavrayan kent işçileri -bwıu onlara tüm yaşamları öwetir, hatta belki de analanmn sü­ tüyle birlikte emerler-. e\'et bu işçiler, okulları ulusal­ topluluklara göre ay ırmanın yalnızca zararlı bir tasarım ol­ makla kalmadıgmı , üstelik kapitalistlerin hilekarca bir do­ l andıncılığı olduğunu içgüdüleriyle ve mutlaka anlarlar. Böyle bir düşünceyi savunurla.rken işçiler bölünebilir, parça­ lanabilir, zayiilatılabilir ve alelade halkın okullarını ulusal ­ topluluklara göre ay1rarak bu bölme, parçalama, za.yıflatma daha da ileri götürül ebilir. Oysa çocukları özel okullara gi­ den, özel tutulmuş öğretm enler t arafından okutulan kapita­ listl erin, "kültürde ulusal özerkiik"le bölünmesi ya da zayıf­ I atılm ası h içbir biçimd!! sözkonusu olamaz. İşin aslın da, ;'kültürde u lusal özerklik", yani egitimin ulusal-topluluklara göre kesinlikle ve tümden ayrılması, ka­ pitali:;tl..:!r tarafından değil (çünkü onlar },.enüz işçileri böl1 :lek için daha kaba yöntem l ere başvuruycrlar), Avustur­ ya'nın oportünist. d ark afalı aydınları tarafından bulunmuş­ tur. Darkafahhktu ve ulus ::ıl cıhkta eşi bulu.'1mayacak olan bu düşünc�nin, k arn�a nüfuslu demokratik Batı Avrupa ül­ kelerinden hiçbirinde i2'ine biü ras!anmaz. Böyle bir düşü:1ce, u mutsuzluk içinde k1vranan kcçük-burjuvadarı gtılm e bu düşünce, ancak Doğu Avmpa' da, tüm k amu yaşam ını n, siya­ sal yaşamın küçük, rc:ıilee bir kavgayla ( daha da kötüsü söv­ gü ve daia7nıayla) gcml endıgi, geri, feodal kili senin s iyasete egemen olduı�u . bürokratik Avust-urya'da ortaya çıkabilirdi. Kediyle köp.-ok anlr->ı=,amadı�ma göre , hiç d :savu nan u l u s ı l l)(;�u -Avnıpa'dak1 geniş çapl ı u lusal h ar(:'hiitieri dıştalarm;'o rsı.ı, ö rnegin ! l lhak edi lnıiş ya da ulus ola rak ezilmiş! kı.ıç.uk ü1�denn eınperyaliPt d>cvlet!e­ rı} karşı uiusal savaşlar vermBl erirıi de hiçbir biçimde dı şLı. ­ l amaz. Junius, sah " ikt.isadi'' iıBıd erle ye:inmcyip, özellik ta­ ş ıvan siy:ısel ö(telerı dE' ch kkat e al::ı.rak, Avusturya'yı gayet uyamk b!r değerlendirmeden eeç iriyor; "Avusturya·nın içsel bir birlikwrı yok sun rıldııgunu'' behrtiyor; ;,Hapsbu!"g m lln H r · şi�· i:ıin , burjuva hir devletin s1yasal örgütü değil, a m a birçoı t.opiUm s ai a:�alaklar kliği n i rı i=!8\ ,,ek bir birlig-i olduğum.:." . "Av•_ıstııry.t-Macs.ristan Ltmpar�tt•o;] uğnn un -ç.] tasfiy esinin tarihsel .r ı n ı r , yani k iıçtik sö­ m ü rge h alkhnm czm ı nlu�· l an ı ı ü;-,,el e ri ya ı 1-bıli m :,; e i bir h. e; ,1pt�rya l i stler1nin kendi k en­ dilerine in direbi lece k leri en ağı r o mbe old nğunu gördü. V er­ sail1es antiaşması ııtk ı . c ııhtd8nn g,_izünü açtı ve her ne ka ­ dar her iki si de dı>moh nti\ birer devleı c,e d e , B d tanya ile Frarı sa'yı de a ldığm11z :.>: :1 maı k iil tiirün ve uygarlığin teın­ silc;1eriyk degi l , emperyHl i st yağmac ılar tarafından yöneti� len ülkelerle karşı kmş,ya bulmı J nğu muz u göz!pr önün'c' ,,



s erdi. Bu yagmacılar arasındaki iç çekişme o kadar hızlı ge­ lişiyor ki, zafer sarhoşlug'.1 içinde olan emperyalistler için Versailles antlaşmasının yalnızca görünüşte bir zafer belirti­ si olduğu gerçekteysa bu antlaşmanın tüm emperyalist dün­ yanın ifl as mı ve savaş sırasın da çürümekte olan emperyaJiz. m in temsilcileriyle bir ittifak i ç in e girerek savaşan yağmacı gruplardan birini savunan s�syalistlerin emekçi halk tara­ fından kesinlikle bir ke n a ra atılmasını işaret ettiği düşün c e ­ siyle sevinç duyabiliriz. Emekçi h alkın gözü açıldı, çünkü V ersail l e s antiaşması açgözlü bir barış antlaşmasıydı ve Fransa ile Britanya 'nın gerçekt€ s ömürgeler üzerinde kendi yönetimlerini güçlendirmek ve kendi emperyalist güçlerini sağlarulamak için Almanya'yla savaştıklarını ortaya koydu. Bu iç çekişme zaman geçtik çe daha genişliyor. F :.ıgün, Lond ­ ra'dan gelen 2 1 Kasım tarihli bir telgraf mesajı gö rdü m . Bu m esajda Amerikalı gazeteciler - -d evrim ci l er e yakınhk day­ duldanndan kuşkulanılmayacak ki şiler-, Amerikalılar Ver­ sailles antlaşmasını onayl amayı reddettikleri i çi n, Fransa'da Amerikalılam karşı eşi gö rü lm e dik bir kin dalgasına tanık olun dağunu söylüyorlar. Britanya ile Fran sa savaşı kazanan iki devlettir, ama her ikisi de Amerika'ya karşı kul aklarına kadar borca gö­ mülmüşlerdir. Amerika, Fransa'nın ve Britanya'nın kendile­ rini dilediklerince savaşı ka zanm ı ş ülke saymalarına, ama kaymagı bizzat toplamaya ve savaş sırasındaki yardımı için tefeci faizi sızdırmaya karar vermiştir. Bunun güvencesi Amerikan donanmasıdır. Bu donanma şimdi gelişmektedir ve büyükl ük olarak Britanya donanmasını geçmektedir. Amerikahlann a çgöz lü emperyalizminin h aş i nliği , Amerikalı ajanların kadın ve kız beyaz k öleler satın aldıkları ve oros­ p ul ugu geli ştirmek üzere Amerika'ya yol l adıkları gerçeğinde görülebilir. Düşünün! Özgür, kültürlü Amerika genelevlere beyaz köle sağlıyor! Polanya ve Belçika'da Amerikan ajanla­ rıyla çatı şm ala r oluyor. Bu, antantın* yardımını gö rm ü ş her ülkede, daha geniş çapta olup b ite nin ufak ömegidir. Palon­ ya'yı ele alalım: Artık bagı.msız bir ülke oldugunu böbürlene böbürlene öne süren Polanya'da oraya giden ve ülke nin bü­ tün zenginligini satın alan Arnerikah ajanlarla vurguncular *



yalist



Britanya, Fransa,



ittifak. --ç .



Çarlık Rusya'sı 316



ve



!talya arasında



yapılan emper­



görürsünüz. Polanya, Amerikan ajanlar ı tarafından sa tın alı­ Amerik ahlarm cebinde olmayan bir fabrika ya da bir sanayi kolu göremezsiniz. Amerikalılar yüz süzlüğü o k adar ele almı şlardır ki , e skiden bir tefeciler ülkesi olan, ama şim­ di ekonomik gü cünü yitirdi ği , yeterince tahılı ya da kömürü olmadıg-ı , kendi maddi kaynakl anm büyük ölçüde harekete getiremediği için g:ırtlağına kadar Amerika'ya borçl anan Fran sa'yı, bu "büyük ve ozgür utkun devleti" köleleştirmeye başhyo rlar; Amerika hiçbir koşul öne sür m e k s iz in ve tam olarak haraç ödenmesinde ı srar ediyor. Böylece gittikçe daha iyi anlaşı lıyor ki, F'ransa, Britanya ve öteki güçlü devletler, iktisadi yönden iflas halindedirle r. Fransız seçi mlerinde, ki liseciler ( C[erical) üstünlü� elde ett i ler Aldatılan ve bütün gücünü, Almanya'ya karşı sözde özgürlük ve demokrasiyi sa­ vunmaya ayıran Fransa halkı, şimdi sunu gelmez bi r borçla, açgözl ü Amerik an e m peryalistleri n i n küçüm s emeleri yle ve h epsi n in ü stü nde , en ca navarca ger iciliğin temsilcilerinden oluşan bir kilised çoğunlukla ö düllendiriliyor. Tüm dün yada durum, ölçülemeye cek ölçüde karı şmı ştır. n ıyor.



­



.



Uluslararası sermayenin uşaklan Kolçak ve Yudeniç'e karşı kazandıgımız zafer büyüktür; ama ondan da büyük olanı ,



her ne kadar açıkça görünmüyorsa da uluslararası çapta ka­ zanmakta olduğumuz zaferdir Bu zafer, üzerimize ar tı k as­ kerlerini göndenne gücünde olmayan emperyalizmin içeri­ den çür üyüşünü de i çennektedir. Antant, üzerimize askerle­ ri n i yo l lamay ı denedi, ama h i çbi r sonuca ulaşarnadı. Çünkü askerleri bizim askerlerimizle temas ettikleri, kendi dilleri­ ne çevrilmiş olan Rus Sovyet anayasasını tanıyıp öğrendikle­ ri zaman, man eviy at kınkhğma uğra dı l ar. Çürük sosyaliz­ min önderlerinin etk ileri ne karşın, bizim anayasamız her za­ man emekçi h alkt an yakınlık görecektir. "Sovyet" sözcügünü şimdi herkes anlamı ş bulunuy or. Sovyet Anayasası, bütün dilleı·e çevrilmiştir, her işçi tarafından bi liniyor İşçi o ana" yasanın, emekçi sı n ıfı n anayasası oldugunu, ulusl ar ar as ı sermaye üzerinde zafer kazanılmasını, yani bizim enternas­ y onal emperyalistlere k ar şı başardığımız zafe ri i steyen emekçi halkın siyasal si stemi olduğunu biliyor. Biz, emper­ yalistleri kendi askerlerinden y oksun bıraktığı mız, o asker­ l eri kendi tarafımıza kazanmayı ba şardığımız birliklerini S ovyet Rusya'ya karşı kullanma olasıhğmdan onları yoksun .



.



,



317



ettigimiz için, kazand ığı m ı z zafer, bütün emperyalist ülke­ lerde büyük yankılar yapmı�tn. Emperyalistler, s ava ş ı başka ü l k e l e r in -Finlandiya, Polanya, Letonya- askerleriyle vermeyi denemişlerdir. Ama bundan bir sonuç çıkmamıştır. Haftalarca önce Avam kamarasmda konuşan İne,>iliz bakan Churchill, Sovyet Rus­ ya'ya karşı ondört ul u s u n girişeceği bir kampanya düzenlen­ diğini, bu kampanyanı n y eni yıla kadar Rusya'ya karşı zafer elde edilme siyle sonu��lann cağını böbürlene böbürlene söylü­ yordu ve bu konuşma telgrafl a dünyanın her yanına duyu­ ruldu. Doğru, kampanyaya birço1. ulus, Finlandiya, Ukray­ na, Polonya, Gürci� tan ve onların yanısıra Çekoslovaklar, J ap onla r Fransızlar, Britanyahlar ve Al man lar katıldı . Ama sonucu biliyoruz! Estonya1ıl uyandırdı ve her yerde oldugu gibi orada da, özgürlüge, barışç1 ç alışmaya dönük, gelecekte olası Favaşla­ ra karşıt dürtüyü güçlendirdi. '



York Evening Journal, n ' 1267l'dc 21 Şubat 1920'de Ingilizce basıldı . Rusçada ilk kez Pravda , n" 1 12'de



New



22 Nisan 1950'de yayuılandı.



323



Collected Works, YOL :i O, s. 365.



EMEKÇİ KAZAKLARlN Bİ RİNC İ TÜM-RUSYA KONGRESİNDE 'YAPILAN KONUŞMA



[PARÇA] l MART 1920



BÜYÜK devletler , Rusya'ya karşı giri ştikleri kampanya başanya ulaşmayınca, başka bir si 1 ahı denediler. Bu ülkele­ rin burjuvazisi yüzlerce yıllık biT deneyime sahip; kendi gü­ venilmez silahlannın yerine b a şka silahlar koymayı başardı­ lar. Rusya'yı ezip bastınnak için, ilkin kendi askerlerini kul­ lanmayı denediler; şimdi aynı şeyi s ını r devletlerinin yardı­ m ıyl a deniyor] ar Çarlık, toprak sahipleri ve kapi talistl er birçok sımr ulu­ sunu - Letonya yı Finlandiya'yı, vb. e:zmekteydiler. Yüzyıl­ larca süren zulümleri nedeniyle oralarda kin uyan dırmı şlar­ dı. Kana bogulan bütün bu uluslarda "Büyük Rus" sözü en nefret edile si söz haline gelmişti . Ve, bolşeviklere karşı ken­ di askerlerinin yardımıyla savaşmakta başansızlığa uğra­ yan Antant da şimdi bahsi küçük devletler üzerine koyuyor, .



'



,



324



onların yardımıyla Rusya'yı bogmayı umuyor. Nikola Romanov'un izlediği türden bir siyaset izleyen Churchill, parlamentoya hiç kı: lak asmaksızın savaşmak is­ tiyor ve savaşıyor. Ondört devleti Rusya'ya karşı yöneltece­ gini övüne övüne söylüyordu. Bu 1919'daygı. Petrograd ey­ lülde, Moskov a aralıkta ele geçirilecekti . Ovüngenlikte bir parça ileri gitmişti . Bu küçük devletlerde Rusya'ya karşı du­ yulan nefrete güvendi ; ne var ki, Yudeniç'in, Kolçak'ın ve Denikin'in kim oldugunu bu ülkelerin çok iyi bildiklerini unutuyordu. Bir ara, bunların kesin zaferi kazanmalanna yalnızca birkaç hafta kalmıştı. Kampanyası sırasında, Yude­ niç'in Petrograd'a oldukça yaklaştı!P bir sırada, İngiliz gaze­ telerinin en z engini olan The Times'da bir yazı çıktı . Bu yazı­ yı ben okudum. Gazete, Finlandiya'nın Yudeniç'e yardım et­ mesini rica ediyor, emrediyor, istiyordu� tüm dünyanın göz­ l eri üzerinizde [diyordu -ç.J; tüm dünyada özgürlügü, uygarlıgı ve kültürü kurtaracaksınız. Bolşeviklere karşı sa­ vaş alanına atılın! Britanya'nın Finlandiya'ya söyledigi buy­ du; ve Finlandiya, Britanya'nın tamamen cebindeydi; kulak­ larına kadar borca batan ve Britanya olmasa kendine yete­ cek bir haftalık tahı h bulunmadığı için gık çıkaramayan Fin­ landiya'ya bolşeviklere karşı savaş alanına atılması söylendi. Bolşevizme karşı savaşma1arı için bütün bu küçük dev­ l etlere böylesine baskı yapıldı . Bu baskı iki kez başarısızlıga ugradı . Başarısızhga ugradı, çünkü bolşeviklerin barış siya­ setinin daha ciddi oldugu ortaya çıktı ; düşmanları, bu siya­ setin, başka herhangi bir ülkenin barı ş siyasetinden daha dürüst oldugunu gördüler; ayrıca bazı ülkeler, "Bizi ezen Bü­ yük Rusya'dan gerçi nefret ediyoruz ama, biliyoruz ki bizi ezenler bolşevikler değil, Yudeniç, Kolçak ve Denikin'di" di­ ye düşünmekteydiler. Finlandiya'da beyaz muhafızlar hükü­ metinin eski başkanı , 1917 Kasım ayında, elimle kendisine verdiğim bir belgede, en ufak bir duraksamaya bile yer bı­ rakmaksızın, Finlandiya'nın ba�Pmsızh�Pnı koşulsuz kabul ettiğimizi söylediğimizi unutmuş degil . O sıralarda bu yalnızca bir jest gibi görünmüştü. Finlan­ diyalı işçilerin ayaklanmasının, bunu unutturacagı düşünül­ müştü. Ama h ayır! Böyle şeyler, belli bir p artinin tüm siya­ setiyle doğrulandığı zaman unutulmaz. Finlandiya'nın bur325



juva hükümeti bile şöyle diyordu: "Bu işi bir kez daha düşü­ nelim. Her şey bir yana, Rus çarlarının 150 yıllık zulüm yö­ netimi sırasında bir şeyler ögrendik. E�er bolşeviklere karşı savaş alanına atılırsak, Yudeniç, Kolçak ve Denikin'in i şba­ şma gelmesine yardım etmiş olacağız. Peki bunlar kim? Bil­ miyor muyuz? Bunlar, Finlandiya'yı, Letonya'yı, Polanya'yı ve daha başka birçok ulusu bo�azlayan çarlık generalleriyle aynı türden de�iller mi? Bolşeviklerle savaşlannda bu düş­ manlarımıza yardım mı etmeliyiz? Hayır! Bekleyelim!" Bu küçük ülkeler açıkça reddetme cesaretini göstereme­ diler; çünkü Antanta ba�mlıydılar. Bize doğrudan dogTuya yardım etmediler; beklediler, işi savsakladılar, notalar yaz­ dılar, temsilciler gönderdiler, komi syonlar kurdular, konfe­ rans topladılar ve Yudeniç, Kolçak ve Denikin ezilip Antant ikinci kampanyada da yenik düşüneeye kadar böyle yapma­ ya devam ettiler. Yenenler bizlerdik. Eger bütün bu küçük devletler bize karşı savaşa atılsa­ lardı -ki kendilerine yüzmilyonlarca dolar verilmiş, en iyi sllahlar saglanmıştı, savaş deneyiminden geçmiş İngiliz da­ nışmanları vardı- hiç kuşkusuz, biz, yeruk düşerdik. Bunu herkes çok iyi biliyor. Ama bu küçük ülkeler, bize karşı sa­ vaşa girişmediler; çünkü bolşeviklerin daha dürüst oldugu­ nu anlamışlardı. Bolşevikler, her ulusun bagımsızlığını tanı­ dıklarını, Çarlık Rusyasının, öteki ulusların ezilmesi esasına dayandırıldıgını, bolşeviklerin bu siyaseti hiçbir zaman des­ teklememiş olduklarını, desteklemediklerini ve destekleme­ yeceklerini, başka ulusları ezmek için hiçbir z aman savaşa girmeyeceklerini söyledikleri zaman, dediklerine inamlıyor. Bunun böyle oldugunu Letonya ya da Polanya bolşeviklerin­ den degil, Polonya'nın, Letonya'nın, Ukrayna'nın vb. budu­ vazi sin den işittik. Bolşevik siyasetinin uluslararası anlam ve önemi, etkisi­ ni burada göstermiştir. Bu, Rus topraklannda degil, ulusla­ rarası alanda bir sınavdı . Sözle degil, kılıç ve ateşle verilen bir sınavdı. Son kesin savaşta verilen bir sınavdı. Emperya­ listler, kendi askerleri olmadıgını, bolşevizmi ancak ulusla­ rarası güçlerini biraraya getirerek bog"azlayabileceklerini düşündüler; ne var ki, bütün uluslararası güçleri yenik düş­ tü. Emperyalizm ne demektir? Emperyalizm, bir avuç zen826



gin devletin, iw.muna ll i�kin kanm hazırl ayr.ın komi syon kastediliyor. -· 2 5 . 1 0 Mo�kova'da ve Ruı;y:ı·daki b a n bntierde Aralık 1905'dP patlak veren sil ahh ayaklan m a kastcd) '.iyor . Bu ayakl anma 1905-1907 Rus uev.. riminin tepe nokt.a.ı;ıydı. -- 28.



U Iran'da devrim 1 905 \rı ,.,orı uoda patln!{ verdi. Halkı b üyük bir ycksulluğa mahküm c·rien ve e m peryali st ülkelerin Iran'ı yarı-.süm ürg0 haline getirmesine yardımrı olan şahm rııutlak yJnctimine k�-ır;;ı Tah­ ran'd:ı, Tebriz'de v e daha ba;;b kon tlcrd