Yurt Bilgisi [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Muallim Abdülbaki (Gölpınarlı) YURT BİLGİSİ Atatürk D ö n e m i Ders Kitabı Yayıma hazırlayan: Atatürk'ün Bütün Eserleriçalışma grubu



Alttrtofı k Beîcc' y p s i Ho'k



iSfltüpho



«I



S 2İ+



$



J



İÇİNDEKİLER



SUNUŞ



9



YURT BİLGİSİ Beşinci Sınıf Müfredat Programı



19



1. TÜRK DEVLETİ, TÜRK MİLLETİ, TÜRKİYE Bağımsız Millet, Esir Millet Vatan Milli Türk Devleti Bağımsız Bir Cumhuriyettir Bireyin Hürriyeti, Milletin Hürriyetine Bağlıdır



23 25 27 29



2. ESKİ İSTİBDAT DEVRİ, MEŞRUTİYET Meşrutiyet'in Bozulması, Milliyet Fikirleri Büyük Harp, Düşman İstilası, Eski Saltanat, Hükümet ve Hilafetin Hainliği Türklük Milli Uyanıklık, İstiklal Harbi, Milli Kurtuluş ve Devrim Devrimin Büyük Rehberi ve Kahramanları Gazi Cumhuriyet: Cumhuriyet En İyi Bir İdaredir Halk İdaresidir. Halk İdaresinde Halkın Hakları ve Görevleri Cumhurbaşkanı



31 32



45 48



3. H Ü K Ü M E T ÇALIŞMA HAYATINA NASIL YARDIM EDER?



51



34 37 39 39 43



4. H Ü K Ü M E T ÇALIŞMA HAYATINA DAHA NASIL YARDIM EDER?



54



5. H Ü K Ü M E T MAKİNESİ NASIL İŞLER? Milletvekilliği, Büyük Millet Meclisi



57 60



6. KANUNLAR Türkiye'de Hâkimiyet Milletindir Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanının Görev ve Yetkileri, Cumhurbaşkanının Hizmet Süresi



62 64



7. DEVLETİN MASRAFLARI Dolaylı Vergiler Vergi Nasıl Konur, Nasıl Alınır?



68 70 72



66



8. TÜRK VATANDAŞLARININ GÖREV VE HAKLARI: VATANIN KORUNMASI VE SAVUNULMASI, VERGİ VE ASKERLİK GÖREVİ, ASKERLİĞE HAZIRLIK Türk Vatanının Geçirdiği Tehlikeler



74 77



9. TÜRKİYE'DE İDARE İl Bütçesi



79 82



10. TÜRKİYE'DE YABANCILAR



85



11. TÜRKİYE'DE TOPLUMSAL FAALİYET H Ü K Ü M E T TEŞKİLATINA YARDIMCI HALK TEŞKİLATI Kızılay Çocuk Esirgeme Kurumu, Türk Hava Kurumu Tiirk Ocakları



88 90 92 94



12. TÜRKİYE'DE ÇALIŞMAYAN, İŞSİZ İNSANLAR İŞSİZLERİN TOPLUMA ZARARLARI 96 Çalışamayan Düşkünler, Bunları Korumak 98



13. SITMA, MİLLETİMİZİN ÇALIŞMASINI AZALTAN BİR DÜŞMANDIR, HEPİMİZ SITMA MÜCADELESİNDE BULUNMALIYIZ 100 İçki ve Sarhoş 102 İçki Tehlikesi 104 Yeşilay 106 Sarhoşluk ve Sonu 106 İçki Kullanmayanın Hayatı 107 14. HALKIMIZI AYDINLATAN KURUMLAR: BASIN, GAZETELER, DERGİLER, KİTAPLAR 108 Tiyatro, Sinema, Konser, Konferans 111 15. YENİ TÜRKİYE'DE İŞ FAALİYETİ



115



16. BİRİKTİRİLEN PARANIN İŞLETİLMESİ 118 Yeni Türkiye'de Gençlik Faaliyetleri Spor Kulüpleri, İzciler 121 İdman 124 Sporun Faydası Çocuklara Zararlı Hareketler 126 Sonsöz



128



YAŞAMÖYKÜSÜ



131



SUNUŞ



Atatürk Türkiye'sinin ilkokul beşinci sınıflarında 19271928 yılından başlayarak okutulan Yurt Bilgisi kitabını sunuyoruz. Aslında bu, ilkokul çocuklarına bir ders kitabı olmaktan öte, Cumhuriyet'in "nasıl bir millet, nasıl bir hükümet, meclis, milletvekili, bakan" sorularına verdiği yanıttır. Daha önce, aynı yıl basılan Din Dersleri kitaplarını yayımlamıştık. İkisinin de yazarı o sırada Aksaray Kırk Beşinci Mektebi'nde öğretmenlik yapan Muallim Abdülbaki (Gölpınarlı). Girişte haftada iki ders yapılan Yurt Bilgisi'nin müfredat programı yer alıyor. İlk başlık "Türk Devleti, Türk Milleti ve Türkiye". Elbette, ilk vurgulanan konu da bağımsızlık. Çünkü, "bağımsız olmayan milletler, esirdir." Esir millet tanımını öğrencilerle birlikte okuyalım: "Başlarında onların faydasını düşünen hükümetleri, övünçle taşıdıkları bayrakları yoktur. (...) Adalet isteyemezler, haklan yoktur. Daima aşağılanırlar. Kendi milletleri, kendi dindaşları aleyhine savaşmaya, başlarındaki yabancı hükümete asker olmaya, verdikleri vergilerle ona yardım etmeye, vatansız, bayraksız, sefil bir halde sürünmeye mecbur olurlar. Çalışmaları başkaları içindir, ölümleri de başkaları içindir. Yabancı hükümet, esir milletin gözü açılmasın, bağımsızlığını aramasın diye okumasına izin vermez. (...) Okutsa bile, milletini, vatanını, dilini unuttu9



racak şeyler okutur. (...) Yabancı devlet ne isterse onu yapması lazımdır." Bugün çocuklarımıza okutulan Yurttaşlık Bilgisi kitaplarının kapağında neden Atatürk'ümüzün değil de, Amerika Birleşik Devletlerinin simgesi olan anıtın fotoğrafının konulduğu, belki bu kitap okununca daha da iyi anlaşılacaktır. Cumhuriyet Devriminin bilinciyle yazılan Yurt Bilgisi kitabı aslında yalnızca öğretmenler, öğrenciler için değil, bugünün yönetici ve siyasetçileri için de bir ders kitabıdır. İlkönce ana ilkeler saptanır. Diğer tanımlar bu noktadan hareketle yapılır. "Ben bir Türküm, düşüncem, hareketim hürdür. (...) Ancak bu hürriyet, milletimin hür bir devlet olmasındandır." (s.29) "Bağımsızlık olmadan hürriyet olamaz." "Cumhuriyette kimse kimseye zulüm edemez... Kanunsuz vergi toplanamaz. Hükümet memurlarından kötü muamele gören adam, onları amirlerine şikâyet edebilir. Mahkemeler hiçbir tesir altında değildir. Orada yalnız hak aranır." "Cumhuriyette bir tek hâkim vardır ki, o da halktır." Ancak, "her çıkarın üzerinde büyük bir çıkar vardır, o da yurt çıkarı, bağımsızlık kaygısıdır." (s.46) Bağımsızlık demek yaşam demektir. "Ölüm; bayraksız, vatansız, hakaret altında yaşamaktan bin kat hayırlıdır." (s.75) Ancak "hür ve bağımsız milletler birbiriyle eşittir." (s.85) Kısa bir süre önce zorlu bir Kurtuluş Savaşı vermiş, karanlığın dipsiz kuyularından çıkıp Cumhuriyetini kurmuş ülkenin çocuklarına daha beşikten bilim ve ilerlemeden yana, laik, bağımsız, kendine güvenen, "biz yeneriz, biz başarırız, biz yaratırız" diyebilen yurttaşlar olma bilinci verilmektedir. Gerçek demokrasiye sahip çıkacak olan onlardır. "Cumhurbaşkanının sarayı çocukların yüreğidir." (s.48) 10



Şu günlerde unutulan, unutturulan bazı kavramları yeniden anımsamak anlamlıdır. Hükümet neden vardır? "Milleti idare edip karışıklığa meydan vermemek, kötü kimselere kötülük yaptırmamak, yapanları cezalandırmak, bir de dış düşmanlara karşı bağımsızlığını korumak yoluyla milletin emniyet altında serbestçe çalışmasına yardım etmek... Ticaret, ziraat ve sanatı çoğaltmak, ilerletmek, bu alanlarda çalışanlara yardım etmek; milletin çağdaş bilgilere sahip olmasını sağlamak, bu kurumları milletin çıkarlarına hizmet etmesi için denetlemek; milletin sağlığını korumak, hastalıkları yapan sebepleri ortadan kaldırmak vb." (s.51-55) Bakanlar? Hükümetin bu görevlerini yerine getirecek idarelere bakanlık, en büyük memurlarına da bakan derler. Millet Meclisi'nin kanunlarını uygulamak için tayin edilmiş vekillerdir. Cumhuriyet'te her kuvvet Millet Meclisi'nin elindedir. Çünkü o, milletin seçtiği kimselerdir. Seçim hakkı en birinci ve en büyük haktır. Bu nedenle kanun, vatanına ihanet edenleri bu haktan mahrum eder. Milletvekilleri yalnız milletin işiyle uğraşacağından, başka memuriyet alamazlar. Onun için millet kendine vekil tayin ettiği bu kişilere maaş verir. Milletvekilleri yalnız seçildikleri memleketin halkının değil, (ayrı yerlerden seçilmeleri sadece kolaylık içindir) bütün milletin işine bakarlar. "Tek hâkim halk" olunca, bakanlar da, milletvekilleri de ona hizmetle yükümlü memurlar olarak görülüyor. Maaşlarını da zaten halk ödemektedir. Millet Meclis'i milleti temsil eder. Hükümet yaptığı işleri daima Meclis'e haber verir. Meclis, hükümeti denetler. Halk hükümetinde yalnız halkın çıkarı düşünülür. I 13



"Halkın kuvveti önünde her boyun eğilir!" (s.65) Kanun nedir? Bizim seçtiğimiz vekillerimizin, bizim çıkarımızı uzun uzun düşünüp koyduğu kurallar. Vergi nedir? Hükümetin görevini yerine getirebilmesi için, milletin çıkarına sarf edilmek, yine millete verilmek için milletten alınan para. Vergi kaçıran, milletin hakkını aldığı için en büyük ahlaksızdır. Türklerde böyle adam bulunmaz, çünkü o kendi hükümetini sever, kendi çıkarı için yapılan kanunlara uyar. Yabancılardan bazı vergiler alınmaz, çünkü onlar bizim vatandaşımız değildir. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti arazisinde hiçbir yabancının bizden fazla bir hakkı, bir ayrıcalığı yoktur. Suçlularını tutar, yargılar, hapsedebiliriz. Gümrük vergisini istediğimiz gibi koyarız. Bütçe neden yapılır? Hükümet, gelirini giderini bilsin ki, milletten öyle istediği gibi para toplayamasın diye. Banka nedir? Milletin birktirdiği parayı koruyan ve artıran kurum. Ziraat Bankası adeta köylünün babasıdır... Konferans? En zor konulan halkın anlayabileceği dille anlatmaktır. Spor? Padişahlar miskinlikleri ve topluma düşmanlıkları yüzünden halkı bu faydalı eğlencelerden vazgeçirdi. Evde, kahvede, komşuda oturmayı zevk haline getirdi. Spor, her çocuğun hem kendi hayatı, hem milleti ve vatanı için yapmaya mecbur olduğu görevdir. Basın? Halkın ihtiyaçlarını yazar. Hükümetin o işleri yapmasını sağlar. Faydalı yazılarla milleti aydınlatır, gözünü açar. 12



Tiyatro? Yeterli öğrenim görmeyen kimseler bilgilerini geliştirir, dünyanın büyük yazarlarının yazdığı ünlü eserleri görür, onlardan hisse alır, ahlakı sağlamlaşır, eğlenir. Bazı memleketlerde az para kazanan amelelere özgü bedava tiyatrolar vardır. Hükümetin, başka bir deyişle iktidarın sahibi halktır. Bu nedenle de bütün kavramlar bu ilkeye göre tanımlanır. Yine aynı bakış açısıyla işler yalnız hükümete bırakılmamalı, dayanışma ve milletçe seferberlik yoluyla çözülmelidir. Örneğin, her şeker bayramının ilk günü Kızılay'ın çiçek günüdür. Okullu çocuklar, Kızılay'ın çiçek şeklindeki rozetini halka dağıtır, bağış toplarlar. Zenginlere bile bakış farklıdır. Çalışmaya ihtiyaçları yoksa bile, bir sanat, bir meslek bularak ya da paralarıyla ticaret yaparak yaşamalılar, hazır paralarıyla değil. Hazıra dağ dayanmaz. Ayrıca, kendisini rahat yaşatan, ona bu parayı kazandıran hükümete daha fazla vergi vererek daha fazla faydası dokunmalıdır. Zenginler paralanm milletten kazanıyorlar, millete yardıma borçludurlar. Yurt Bilgisi kitabı, Cumhuriyet'imizin temeline konan harcı ve 80 yılda geçirdiği irkiltici değişim sürecini saptamak açısından bir belge niteliğindedir. Çevrimyazısını Sayın Yasemin Ak'ın yaptığı kitap, Atatürk'ün Bütün Eserleri Çalışma Grubu tarafından sadeleştirilerek yayıma hazırlanmıştır. KAYNAK YAYINLARI



I 13



Yurt Bilgisi kitabının orijinal kapağının fotokopisi.



Aksaray Kırk Beşinci Mektep Muallimlerinden Muallim Abdülbaki



Sınıf 5



Yurt Bilgisi Maarif Vekâleti Milli Talim ve Terbiye Heyetinin 2.8.1927 tarih ve 93 numaralı kararıyla beş sene müddetle ilk mekteplerin beşinci sınıfında okutturmak üzere resmen kabul edilmiştir.



Basılması ve yayımlanması:



Türk Neşriyat Yurdu



Satış yeri İstanbul - Babıâli Caddesi Maarif ve Şark Kitaphaneleri



1927-1928



"Ahmet Kâmil" Matbaası



YURT BİLGİSİ Beşinci Sınıf Müfredat Programı (Haftada 2 ders)



1. Aile hayatını güvenceye alan ve çalışma hayatına yardım eden milli büyük örgüt: Türk devleti ve Türk milleti: Türkiye. Bağımsız hükümeti olmayan millet, esir millettir. Esir milletler, serbest çalışamayan, başkalarının arzularına göre ve başkaları için çalışan milletlerdir. Milli Türk devleti bağımsız bir cumhuriyettir. Birçyin hürriyeti, üyesi olduğu milletin hürriyetine bağlıdır. 2. Bugünkü milli ve cumhuri devlet pek çetin mücadelelerin ürünüdür: Eski istibdat devri. Meşrutiyet. Meşrutiyetin bozulması, milliyet fikirleri, Büyük Harb'in sonucu işgal ve istilalar. Dini esaslara dayanan eski saltanat, hükümetin ve halifenin hainliği. Milli uyanış ve bağımsızlık mücadelesi. Milli kurtuluş ve devrim. Devrimin büyük rehberi ve kahramanları. Cumhuriyet: Cumhuriyet, en iyi idaredir: Cumhuriyet, halk idaresidir. Halk idaresinde halkın hakları ve görevleri. 3. Hükümet çalışma hayatına nasıl yardım eder? 1) Asayişi korur (İçişleri). 2) Başka devletlerle dostluklar kurar 19



(Dışişleri). 3) Devletin masraflarını, para işlerini idare eder (Maliye). 4) Dışarıya karşı devleti korur ve savunur (Milli Ordu ve Donanma ve Milli Savunma ve Deniz Kuvvetleri). 5) Yollar ve demiryolları yapar, nakliye araçlarını denetler (Bayındırlık). 6) İç ve dış ticaret işlerini, ziraat işlerini denetler. Yeni ticaret ve ziraat tarzlarını halka bildirir (Ticaret ve Ziraat). 4. Hükümet çalışma hayatına daha nasıl yardım eder? 7) Milletin çocuklarını okutur, halkı aydınlatır ve ona yol gösterir, okullar açar (Eğitim) 8) Halkın davalarına bakacak, kanunlara karşı gelenleri, halkın rahatını bozanları, halkın malına ve canına saldıranları cezalandıracak mahkemeler kurar (Adalet). 9) Memleketin sağlık işlerine bakar (Sağlık). 10) Posta ve telgraf haberleşme tesisatı ve örgütlenmesi yapar (İçişleri Bakanlığına bağlı Posta ve Telgraf İdaresi). Bütün bu işleri idare eden dairelerin başlarında sorumlu birer bakan vardır. Bakanların başında da bir başbakan vardır. Bakanlar Kurulu: Bu bakanlar, Büyük Millet Meclisi'nin bakanlarıdır. 5. Hükümet makinesi nasıl işler? Seçim, milletvekilliği, Büyük Millet Meclisi. Meclis'in başlıca görevi: Kanun yapmak. Kanunlar, milletin, devletin hayatmı tanzim eden genel kurallardır. Kanunlara itaat, görevdir. Türkiye'de hâkimiyet mutlak şekilde milletindir ve millet bu hakkı kendisini temsil eden Büyük Millet Meclisi aracılığıyla kullanır. Meclis, hükümeti kontrol eder. Cumhurbaşkanı. Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri. Cumhurbaşkanının hizmet süresi. 6. Hükümetin masrafları: Devletin işleri para ile döner. Hükümet bu parayı halktan vergi şeklinde alır: Vergilerin türleri. (Doğrudan vergiler: Arazi, emlak, hayvan, kazanç 20



vergileri. Dolaylı vergiler: Gümrük, tekel, tüketim vergileri). Vergi nasıl konur, nasıl alınır? Devletin senelik gelir ve masraflarını tayin eden kanun: Bütçe. Devlet bütçesinin anlamı. 7. Türk vatandaşlarının görev ve hakları: Vatanın korunması ve savunulması, vergi ve askerlik görevi, askerliğe hazırlık. Türk vatanının geçirdiği tehlikeler. Bir milletin daima kendisini savunmaya hazır bulunması, milli ve hayati bir zorunluluktur. 8. Türkiye'de idari bölümlenme: İller, illerde örgütlenme. İl bütçesi. İllerde özel idare (her ilde o il özel idaresinin faaliyetleri ayrıntılı olarak anlatılacaktır). İl genel meclisleri. Mahalli seçimler. 9. Türkiye'de yabancılar. Yabancıların konumu. Resmi yabancı temsilciler ve görevleri. Yabancı memleketlerde Türkler. Türkiye'nin yabancı memleketlerde resmi temsilcileri. 10. Türkiye'de toplumsal faaliyet, hükümet örgütüne yardımcı halk örgütleri: Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Türk Hava Kurumu, Türk Ocakları, çeşitli birlikler, hizmetleri. 11. Türkiye'de çalışmayan, işsiz insanlar. İşsizlerin topluma zararları. Çalışamayan düşkünler, bunlara karşı resmi örgütler, özel örgütler. 12. Milletin çalışma kabiliyetini azaltacak kötülükler: Sıtma, sıtmaya karşı mücadele. Sıtma mücadelesine herkesin katılması lüzumu. İçki tehlikesi. İçkiye karşı mücadele. Yeşilay; sıtma ve içki, nüfus azaltan, çalışma kabiliyetini kıran müthiş tehlikelerdir. Türkiye'de nüfus azdır. Memleketin ilerlemesi, nüfus çokluğu ile olur. Sağlığımızı ve kuvvetimizi korumamız milli görevdir. 13. Halkı aydınlatmaya hizmet eden kurumlar: Basın, gazeteler, dergiler, kitaplar. Tiyatro, sinema, konser, konferans. 21



14. Yeni Türkiye'de iş faaliyeti, Türk milleti çok kabiliyetlidir. İyi idare ile az zamanda başarıyla yapılan işler: Türk demiryolculuğu, Türk vapurculuğu, Seyri Sefain, 1 Şirketi Hayriye. 2 15. Biriktirilen paranın işletilmesi. Milli bankalar, bankaların önemi ve faydaları. Birikim yapmak, milli bir görevdir. 16. Yeni Türkiye'de gençlik. Gençlik faaliyetleri, spor kulüpleri, izciler. Sporun iyi kullanılması, kötü kullanılması.



1 TÜRK DEVLETİ, TÜRK MİLLETİ, TÜRKİYE



Ana dilleri, duyguları, istekleri, çıkarları bir olan bireylerin hepsine birden millet derler. Millet, kendini idare ve bağımsızlığını korumak için bir hükümet yaparsa "devlet" adını alır.



Ö n ü n d e k i m a s a d a A n a d o l u haritası yapılmış bir ç o c u k .



1 Seyri Sefain: Devlet Deniz Yollarının eski adı. (Kaynak Yayınlarının notu.) 2 Şirketi Hayriye: Boğaziçi'nde Vapur işletmek üzere 185()'de kurulmuş olan şirket. (Kaynak Yayınları'nın notu.)



Milletin üstünde oturduğu toprağa da "vatan" derler. Ben Türküm, vatanım, Türklerin yaşadığı topraklardır. Ankara, 23



22



İstanbul, İzmir nasıl vatanımsa, Diyarbakır, Van, Erzurum, Kars da öylece vatanımdır. Çünkü orada da Türkler oturuyor, Türkçe konuşuluyor; oradaki kardeşlerimin çıkarı ile benim çıkarım bir, duygularımız bir, isteklerimiz bir... Oraya bir düşman saldırsa, onlarla beraber ben de o düşmana göğsümü geriyorum. Benim memleketime bir düşman sal-



Bağımsız Millet, Esir Millet



dırsa, benimle beraber onlar da göğüslerini geriyorlar. Türk milleti, tarihin en eski ve en şerefli bir milletidir. Ta Orta Asya'dan kalkmış, bir taraftan Hindistan'ı, Çin'i, İran'ı, Anadolu'yu, öbür taraftan Avrupa'nın en önemli kısmını zapt etmiştir. Milletim, yalnız askerlikte değil, medeniyette de ilerlemiş bir millettir. Avrupa'da papazlar, din kuvvetiyle milleti ellerine almış, cahil bırakmışken, Türk ilinde birçok kitaplar yazılıyor, âlimler yetişiyordu. Türk'ün ayak bastığı her yere bilim nuru girmiş, medeniyet güneşi doğmuştur. Türk'ün ayak bastığı memleketlerde hâlâ hayretle görülen medeniyet eserleri vardır. Milletim bu kadar geniş ülkede birçok devletler kurmuş, hiçbir vakit başka milletlere, hükümetlere esir olmamıştır. Şimdi benim devletim "Türkiye Cumhuriyeti", vatanım bu cumhuriyetin kanunlarıyla idare edilen ülke, "Türkiye"dir. Ben milletimi çok severim. "Türküm" derken başım yükselir, göğsüm kabanr. Devletim için de canımı vermekten çekinmem.



25



Bir milletin kendi kendini idare etmesine, başka bir devletin hükmü altında bulunmamasına "bağımsızlık" derler. Bağımsızlığına sahip olan milletlere de "bağımsız milletler" denir. Bağımsız olmayan milletler, esirdir. İstediklerini yazamazlar, istediklerini söyleyemezler, istediklerini yapamazlar. Başlarında onların faydasını düşünen hükümetleri, övünçle taşıdıkları bayrakları yoktur. Yersiz yurtsuz, başkalarına muhtaç adamlara benzerler. Hatta onlardan da kötü bir haldedirler. Adalet isteyemezler, haklan yoktur. Daima aşağılanırlar. Kendi milletleri, kendi dindaşları aleyhinde savaşmaya, başlarındaki yabancı hükümete asker olmaya, verdikleri vergilerle ona yardım etmeye, vatansız, bayraksız, sefil bir halde sürünmeye mecbur olurlar. Çalışmaları başkaları içindir, ölümleri de başkaları içindir. Yabancı hükümet, esir milletin gözü açılmasın, bağımsızlığını aramasın diye okumasına izin vermez. Onları cahil bırakır, büyük okullar açtırmaz. Okutsa bile, milletini, vatanını, dilini unutturacak şeyler okutur. Esir millet, devlet işlerinde kullanılmaz. Esir millet, silah taşıyamaz. Esir millet, ticarette ilerleyemez. Çünkü onun hiçbir hakkı yoktur. Yabancı devlet ne isterse onu yapması lazımdır. Bilmem hatırlar mısınız çocuklar, Cihan I 13



Harbi'nden sonra biz de bu hale düşmüştük. Düşmanlar, memleketimize girmiş, ırzımız, malımız, canımız onların elinde kalmıştı. Yolda yürümemize, tramvaylara binmemize, sokakta gezmemize bile karışıyorlardı. O günler ne acı günlerdi. Yine o günlerde düşman hükümetlerin hesabına çalışan, askerlik eden esir milletler gözümüzün önünde idi. Bir gün bir esir Hintli neferine sormuştum: -Niçin isyan etmiyorsunuz? Acı acı güldü. -Bize silahı, kendilerini korumak, kendi hesaplarına askerlik ettirmek için, muhtaç olunca verirler. Memleketimizde tavuk kesecek çakımız yoktur. Hayvanlarımızı belediye dairesine götürür, oradaki bıçakla keseriz. Dilimizde bağımsızlık lafı yoktur. Çocuklarımız o kelimeyi çoktan unuttu... Aman İngilizler konuştuğumuzu görmesin!.. Dedi ve birkaç kelime ile içinin zehrini döken zavallı esir, gözlerindeki yaşı yeniyle kurutup uzaklaştı. Eğer kahraman milletimiz, zincirlerini kırmasaydı, Gazi Paşamız rehberlik etmeseydi, biz de bu milletler gibi esir kalacaktık. Fakat çocuklar, Türk, esir olmaz.



27



I 13



Bir minare gözükürken sislerden, Kalbin taşar içindeki hislerden. *



Mavi gökler, yeşil yerler, nehirler; Bize şeref fısıldayan şehirler, Uyan diye uğuldayan korular, Düşün yavrum bu yerlerde neler var? İşte senin bu mübarek memleket, Annen gibi onu sev de hürmet et! *



Bir fena söz işitirsen iyi bil: Bir yabancı seni gelir kandırır, Eğer derse bu memleket fenadır, Darıl yavrum, onu sakın söyletme, Toprağını hainlere çiğnetme! İbrahim Alaaddin "Çocuk Şiirleri"



28



Milli Türk Devleti Bağımsız Bir Cumhuriyettir Bireyin Hürriyeti, Milletin Hürriyetine Bağlıdır



Dünyada en büyük nimet, bağımsızlıktır. Ölümü bile göze alıp bağımsızlığını korumak lazımdır. Çünkü hür ölmek, esir yaşamaktan bin kat hayırlıdır. Milli Türk devleti, bağımsız bir cumhuriyettir. Türkiye'de Türkiye Cumhuriyeti'nin kanunlarından başka kanun yürütülmez. Bütün Türkler, kendi milli devletlerinin, kendilerinin faydasına çalışırlar. Ben bir Türküm, düşüncem, hareketim hürdür. Devletimin kanunlarına itaat ettikten sonra kimse bana bir şey diyemez. İstediğim gibi gezer, eğlenir, istediğim gibi yaşarım. Türkiye'de yaşayan bireylerin hepsi benim gibi hürdür. Fakat bu hürriyet, milletimin hür bir devleti olmasındandır. Türkiye Cumhuriyeti olmasa, ben bu hürriyeti bulamazdım. Hür, bağımsız bir devleti olmayan milletlerin bireyleri de hür olamaz. Esir milletlerin bireyleri de esirdir...



I 13



2 ESKİ İSTİBDAT DEVRİ, MEŞRUTİYET



Yavrularım, siz çok mesut çocuklarsınız. Bizim gördüğümüz kara günleri görmediniz. Milletimizin Cumhuriyet devrine kadar neler çektiğini ben size anlatayım: Milletimiz evvelce padişahlıkla idare ediliyordu. Padişahlar milleti istedikleri gibi idare ederler, milletin ne istediğini sormazlardı. Her şey padişahın dediği gibi olurdu. O zamana "istibdat devri" diyoruz. Zorba padişahların sonuncusu İkinci Abdülhamit'tir. Millete hürriyet vereceğini vaat ederek padişahlığa gelen Abdülhamit, verdiği hürriyeti Ruslarla çıkan savaşı bahane ederek aldı. Millet Meclisi'ni dağıttı. Hürriyet fikrini ortaya koyan ve Millet Meclisi'ni toplattıran Mithat Paşayı sürdürdü. Sonra hapsettiği zindanda boğdurdu. Artık çok sıkı bir istibdat başlamıştı. Milletin vatansever evlatları, sürgünlerde, zindanlarda çürüyor, hüıriyet fikrini besleyen genç okullular denizlere atılıyordu. Kimse istediği kitabı bastıramaz, istediği kitabı okuyamazdı. Okullarda çocuklar, Batılıların hürriyet fikirlerini, hürriyet mücadelelerini öğrenmesinler diye genel tarih okutulmazdı.



31 I 13



Millet, vatan, hürriyet kelimelerini yazmak, söylemek yasaktı. Basılacak kitapları "sansür" denilen cahil herifler, saray memurları okurlar, beğenmedikleri, şüpheli gördükleri yerleri çizerlerdi. Yahut kitabı zapt edip hiç bastırmazlardı. Gazeteler de sansürden geçerdi. İlim, irfan çok geri idi. Padişah, milletin parasını kendi zevkine, kendi keyfine sarf eder, memurlara üç ayda, dört ayda bir kere maaş verilirdi. Padişah birçok hafiyeler kullanırdı. Bu kötü adamlar, Saray'a doğru yanlış jurnaller verirler, şüpheli gördükleri adamların isimlerini, yaptıkları şeyleri jurnallere yazarlardı. Jurnale ismi geçen zavallılar, muhakeme edilmeden yakalanır, evleri mahkemeden bir hüküm alınmadan basılır, aranır, kendileri ta Afrika'nın bir ucuna, Fizan'a sürülür. Çoluk çocukları perişan olurdu. Onun için hiç kimse fikrini en güvendiği arkadaşına bile söyleyemezdi. İstibdat, tam 33 sene sürdü. Padişah ve saray memurları millete zulüm ederken, milletin vatansever evlatları da boş durmadılar. Bir kısmı Avrupa'ya kaçtı. Orada gazete çıkarırlar, bu gazeteleri gizli gizli Türkiye'ye yollarlardı. Gençler arasında elden ele dolaşır, herkes bu zalim idareye karşı gelmek için fırsat beklerdi. Nihayet "İttihat ve Terakki" isminde bir parti kuruldu. Birçok genç bu partiye girdi. Milletin tahammülü son dereceye gelmişti. 1908 senesi Temmuz'unun 21. günü millet hürriyeti ilan etti. Abdülhamit de milletin bu genel galeyanına karşı duramadı. Hürriyeti kabul etmeye mecbur oldu. Millet Meclisi toplandı. Memleketi idare etmek için bir kanun yaptılar. Bu şekilde memleketimizde Meşrutiyet devri başladı.



Meşrutiyet'in Bozulması, Milliyet Fikirleri



Milletin padişahtan zorla aldığı bu Meşrutiyet, tam bir halk idaresi değildi. Millet Meclisi bulunmakla beraber padişah da vardı. Millet padişah tarafından idare edilmiyordu, ama yine padişaha birtakım haklar bırakılmıştı. Hiçbir işi olmadığı halde kendi ve şehzadeler, milletin parasıyla yapılan saraylarda oturuyorlar, aylık alıyorlar ve pek güzel geçiniyorlardı. Padişah istediği zaman Meclis'i dağıtabiliyordu. Hele Millet Meclisi'nin üstünde üyeleri padişah tarafından tayin edilen bir meclis vardı ki, milletvekillerinin yaptığı kanunlar, bu meclis tarafından onaylanmadıkça hükümsüzdü. Padişahın çıkarına uygun olmayan kanunları bu saray adamları reddediyorlardı. İşte görüyorsunuz ki çocuklar, bu Meşrutiyet'in istibdattan farkı pek azdı. Abdülhamit, Meclis'in kendisine verdiği hakkı iyi kullanmadı. Hürriyeti bozmayacağına yemin ettiği halde yeminini bozdu. Asker arasına ihtilal soktu. Millet kendi kazandığı hürriyeti bırakmak istemediğinden, Abdülhamit'i tahtından indirdi. Fakat yine Padişah ailesini korudu ve Abdülhamit'in kardeşi Mehmet Reşat padişahlık makamına getirildi. Zaman geçtikçe Meşrutiyet bozulmaya başladı. İttihat ve Terakki partisi, adeta Abdülhamit'in siyasetini benimsedi. Kendilerin32



den olmayanlara en küçük işi bile vermiyorlardı. Bu partiye karşı memlekette "Hürriyet ve İtilaf" isminde başka bir parti çıktı. Fakat bu partidekiler büsbütün istibdat taraftarı, eski fikirli adamlardı. Particilik orduya kadar girdi. Balkan Harbi'nde bizim eski uşaklarımız olan Bulgar, Sırp ve Karadağ hükümetlerine mağlup olduk. Particilik yüzünden koca Rumeli'yi kaybettik. İçimizdeki Ermeniler ve Rumlar, hatta bizim dinimizden olan Araplar bile kendi milliyetlerini ileri sürerek bizden ayrılmak istiyorlardı. Hepsinin dernekleri vardı. Halbuki biz Türklüğümüzü bilmiyor ve hâlâ başımıza musallat olan Osmanoğullarının ismini taşıyor, "Osmanlıyız" diyorduk. İşte böyle bir zamanda vatansever Türkler, "Biz Türküz; vatanımız Türkiye'dir. Türklüğe çalışalım" diyerek Türk ocakları açtılar. Dergiler çıkardılar. Evvelce aşağılanan Türk adını yükseltmeye, millete Türklüğü öğretmeye başladılar. Artık millet uyanmıştı. Türklerde milliyet fikri yükseliyordu.



I 13



Büyük Harp, Düşman İstilası, Eski Saltanat, Hükümet ve Hilafetin Hainliği



Türklüğümüzü yeni tanıdığımız bu zamanlarda Cihan Harbi çıktı. Bütün Avrupa ayaklandı. İngiliz, Fransız, İtalya, Rusya, Amerika, Japonya ve daha birçok devletler bir



taraf olmuştu. Biz de Almanlarla birleştik. Dört sene dünyayı kana boyayan bu Cihan Harbi'nin sonunda Almanlar ve biz mağlup olduk. Bu sıralarda Mehmet Reşat ölmüş, yerine kardeşi Vahdettin geçmişti. Düşmanlarımızdan savaşı kesmelerini, ateşkes yapmamızı istedik. İngilizlerle M



1918 senesi Ekim'inde yaptığımız ateşkese göre, Çanakkale Boğazı'nı açmış, elimizdeki esirleri bırakmış, askerimizi dağıtmıştık. İngilizler, Fransızlar bizim hareketimizi anlamak için İstanbul'a pek az miktarda asker çıkaracaklardı. Fakat bizi aldattılar. Silahını teslim eden milletimize her taraftan saldırdılar. Fransızlar Adana'yı,. İngilizler İstanbul'u işgal etti. Vatanın vatansever evladını tutup Malta Adası'na sürdüler. Padişah işbaşına İtilafçıları getiımişti. Bu hain hükümet düşmanlarımızla birleşti. Padişah da tahtım elimden gitmesin diye ses çıkarmıyordu. Her gün birçok Türkler sebepsiz tutuluyor, yargısız hapishanelere atılıyordu. İzmir ile Edirne'yi de Yunanlılar işgal etmişlerdi. İngilizler, hain Padişah'ın hain ve korkak hükümetine Sevr Antlaşması'nı imzalattılar. Bu antlaşmanın hükmü, vatanımızı parçalıyor, bağımsızlığımızı düşmanlarımıza veriyor, milletimizi esir ediyordu. Kahraman Anadolu, bu haksızlığa dayanamadı. Her yerde Müdafaai Hukuk Cemiyetleri yapıldı. Küçük küçük çeteler meydana geldi. Halk, Yunanlılarla ellerindeki baltalar ve satırlarla savaşa girişti. Padişahlar din kuvvetine güveniyorlar, kendilerini millete "Peygamber vekili, halife" tanıtıyorlardı. İçlerinde birçok aptalı, delisi ve Vahdettin gibi haini bulunan bu kurt sürüsü, din yoluyla dünyalarını yapıyorlardı. Halbuki din, Allah'la benim aramdaki bir iş; dünya ile hiç ilgisi yok. Asırlarca her ilerlemeye karşı koyan, milletimizi daima geri bırakan kara kuvvetin bu kapkara başı, bu hain Padişah, din kuvvetine güvenerek Anadolu kahramanlarını asi ilan ettirdi. Birtakım milliyeti belirsiz kimseleri para ile tutup,



35



Türklük Sorun bizi tarihten, sorun bizi, neler der: Yeryüzünde ne büyük bir milletiz, biz erler. Uğradıkça, salladıkça vakit vakit ve yer yer İnlemiştir şu gökler, titremiştir bu yerler. 37



Bize demir bilekli, tunç yürekli Türk derler. Bilen bilir biz kimiz, beş bin yıllık milletiz. Adımız gök, yıldırım, demir, kaya, dağ, deniz. Hint'e, Çin'e, İran'a her yana at salan biz Gökten işaret alıp şarktan garbe geçmişiz Bize günün yoldaşı, ayın eşi Türk derler. Mızrağımız düşmanın ta bağrına dikildi Bayrağımız, en yüce kalelere çekildi Mağrur başlı krallar önümüze eğildi Yenilmeyen kuvvetler, kolumuza yenildi Bize dağlardan akan, setler yıkan Türk derler Sesimiz var göklerde, izimiz var cihanda Medeniyet tacını giyen biziz Turfan'da Nuh idik yeryüzünde köpüren her tufanda Kanımızdan ateş var bugün bile her kanda Bize soylar ırmağı, şan kaynağı Türk derler!.. Feyzullah Sacid



39 I 13



Milli Uyanıklık, İstiklal Harbi, Milli Kurtuluş ve Devrim Devrimin Büyük Rehberi ve Kahramanları



Türkün uyandığı ve düşmanlarla savaşa başladığı zamanlarda Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Paşa Anadolu'da idi. Millet, Gazi'mizi başkomutan yaptı. Gazi Paşa, milletvekillerini Ankara'ya davet etti. İstanbul'da ve başka taraflarda dağınık bir halde bulunan milletvekillerimiz, İngilizlerden kaçarak Ankara'da toplandılar. 23 Nisan 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi açıldı. Meclis, düşmanlarla savaşa karar vererek milli bir sözleşme ilan ettiler. Bunda yapacakları işi yazıyorlar ve bütün medeni Avrupa'nın yaptıkları haksızlığı söylüyorlardı. Düşmanlarımız, alevlenen Türk vatanseverliğinin kolay kolay sönmeyeceğini anlayarak her taraftan hücuma başladılar. Yunanlılar, bütün Doğu Trakya'yı, Anadolu'da Aydın, Karesi ve Bursa'yı işgal ettiler. Fransızlar, Maraş'a kadar geldiler. Trabzon ve Samsun civarındaki Rumlar ayaklandı. Doğu tarafında Ermeniler isyan etti. Mustafa Kemal Paşa ve Türk milleti yılmadı. Evvela çeteler dağılıp düzenli bir ordu toplandı. Asker olanlar düşmanla uğraşırken, Anadolu'nun kadınları, çocukları, cephelere kağnılarla ya da sırtlarında cephane taşıyorlardı. Ar-



tık Türkün İstiklal Harbi başlamıştı. Evvela Ermenileri, Rumları bozduk. Onlardan birçok cephane aldık. Bundan sonra Fransızları mağlup ettik. Onlarla bir barış yaptık. Eskişehir'i zapt eden Yunan ordusu, kahraman ordumuza İnönü'nde iki defa hücum etti. Fakat ikisinde de mağlup oldu. Nihayet Sakarya Harbi'nde Yunan bir daha hücum edemeyecek kadar ezildi. 9 Ağustos 1922'de1 ordumuz taarruza geçti. Gazi Mustafa Kemal Paşa, uykusunu bile terk etmiş, ordumuzun başında gece gündüz çalışıyordu. Genelkurmay Başkanımız Fevzi Paşa da sabırsızlıkla sonucu bekliyordu. Evvela Afyon'da, Dumlupınar'da Yunanlıları bozduk. 15 gün içinde bir taraftan İzmir'i, bir taraftan Bursa'yı alıp Mudanya'ya kadar geldik. Düşmanlarımızın bir kısmı denize dökülmüş, bir kısmı generalleri, kurmaylarıyla esir olmuştu. İngilizler, Sevr Antlaşması'nı bozmaya razı oldular. Bize ateşkes teklif ettiler. Kabul ettik. Anadolu, İzmit de dahil olduğu halde bütünüyle elimizde idi. Ateşkesten sonra, barış şartları görüşülmek üzere bizi Lozan'a davet ettiler. Şimdiki Başbakanımız sevgili İsmet Paşamız, başdelege olarak gitti. Hain Padişah, korkusundan İngilizlere teslim oldu. Bir İngiliz vapuruyla kutsal yurdumuzdan kaçtı. Millete ihanet eden birçok adamlar da kaçmaktan başka çare bulamadılar. Ordumuz İstanbul'a, Edirne'ye de girdi. İngilizler İstanbul'dan çıktılar. Şanlı bir barış yapıldı. Türk, bağımsızlığına sahip oldu. Artık Türk, kendi kendisini idare edecekti. Başında ne sultan, ne hakan istiyordu. Onların hepsinin ne olduğunu anlamıştı. 29 Ekim 1923 tarihinde Büyük Millet Meclisi, Cumhuriyet'i ilan etti ve oybirliğiyle bize bu günleri gösteren Büyük Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı cumhurbaşkanı yaptı. Bu 1 Kaynakta böyle. Doğrusu "26 Ağustos 1922" olmalı. (Kaynak Yayınlarının notu.)



40



Türkün azim ve metanetinin timsali Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri. 101



kadar kötülükleri görülen Padişah ailesini artık başımızda tutamazdık. Fakat yine büyüklüğümüzü gösterdik. Onlar idam edilecek hainler oldukları halde, hepsine para vererek memleketten uzaklaştırdık. Bu, tarihte misli görülmemiş büyük bir devrimdir. Bu devrimi vücuda getiren Türk milletini idare eden, milli galeyanı sonuçlandıran, Büyük Gazi Mustafa Kemal Paşa ve onun vatansever arkadaşlarıdır.



Gazi Yaslı gittim şen geldim, Aç koynunu ben geldim, Bana bir yudum su ver, Çok uzun yoldan geldim. *



Korkma, açıl şen yurdum! Dağlarda ordu kurdum. Açık denizlerine Süngümle kilit ordum. *



Sevgili Başvekilimiz ismet Paşa



Büyük Millet Meclisi Reisi Kâzım Paşa



Ordumuzun Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Milli Savunma Bakanı Kâzım Paşa, ordu komutanlarımızdan İsmet Paşa, hep Gazi Paşa'mızla beraber canla başla çalışmışlardır. Hele İsmet Paşa, Türkün yalnız askerlikte değil, siyasette de kuvvetli olduğunu Lozan görüşmesinde ispat etmiş ve bize şanlı bir barış getirmiştir. Türkler, hiçbir vakit büyük komutanlarını, rehberlerini ve onların iyiliğini unutmayacak ve onları daima başında taşıyacaktır. 42



Rüzgârlardan atım var, Şimşekten kanadım var, Göğsümde al yazılı Gazilik beratım var. *



Rüzgâr bana at oldu, Şimşekler kanat oldu. Eğilin gökler dedim, Bulutlar kat kat oldu. *



I 13



Varsın yansın ocağım, Kurtuldu al sancağım. Bayrağımın altında Ben hür yaşayacağım. *



Yürü ey şanlı gazi, Kılıcı kanlı gazi! Seni Meriç bekliyor, Büyük unvanlı gazi!.. Salih Rafet



44



Cumhuriyet: Cumhuriyet En İyi Bir İdaredir Halk İdaresidir. Halk İdaresinde Halkın H a k l a n ve Görevleri



İstibdat ve Meşrutiyet idarelerini söylemiştim. Meşrutiyet idaresi elbette istibdat idaresinden iyidir. Fakat onda milletin hakkı tamamen verilmemiştir. Başta bir padişah vardır ki, istediği zaman milletin meclisini dağıtabilir. Padişah tarafından yapılmış bir meclis daha vardır ki, millet meclisinin yaptığı kanunları isterse reddedebilir. Padişahlık, bir sülaleye aittir. Padişah ölünce yerine ya oğlu veya o ailenin en büyüğü geçer. Bunların içinde sakallarına inci dizdiren, balıklara para serpen delileri, yaptığını bilmez aptalları olduğu gibi, yedi yaşında tahta geçenleri, Abdülhamit gibi zalimleri, Vahdettin gibi hainleri görülmüştü. Sonra millet, hiçbir işe yaramayan, hiçbir iş görmeyen padişah sülalesinin hepsini doyurmaya neden mecbur olsun? Halbuki cumhuriyette bunlar yoktur. Cumhuriyet, milletin kendi kendisini idare etmesidir. Cumhuriyette millet tarafından seçilmiş bir millet meclisi vardır ki, millet ve memleket bunun yaptığı kanunlarla idare edilir. Milleti temsil eden cumhurbaşkanı da belli bir aileden değildir. Milletin, milletvekillerinin seçimiyle olur. Cumhurbaşkanlığında belirli bir süre durur. 45



Bizde cumhurbaşkanının süresi, bir seçim devresi, yani dört senedir. Yeni meclis seçilip göreve başlayınca, içlerinden birini tekrar cumhurbaşkanı olarak seçer. Evvelki cumhurbaşkanı, iyi hareket etmiş ve milletin sevgisini kazanmışsa, tekrar seçilebilir. Seçimle olduğu için, milletin en vatanseveri, en ziyade saygı ve sevgi kazananı cumhurbaşkanı olur. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, cumhuriyet, en iyi idare tarzıdır. Cumhuriyette bir tek hâkim vardır ki, o da halktır. Cumhuriyette kimse kimseye zulüm edemez. Kimse kimsenin malına, canına dokunamaz. Kanunsuz vergi toplanamaz. Hükümet memurlarından kötü muamele gören adam, onları amirlerine şikâyet edebilir. Mahkemeler hiçbir tesir altında değildir. Orada yalnız hak aranır. Fakat şunu da iyi bilmek lazımdır ki, her çıkarın üstünde büyük bir çıkar vardır ki, o da yurt çıkarı, bağımsızlık kaygısıdır. Haklarımızı kullanırken daima vatanımızın çıkarını, milletimizin bağımsızlığını düşünmek en büyük ve genel görevimizdir. Onun için milletin arasına eski ve batıl fikirleri sokmak, ikilik çıkarmak gibi hareketlerle bu haklardan kötü bir şekilde yararlanmaya kalkan adamdan bu hakları almak da milletin bir görevi olur. Çünkü bağımsızlık olmadan hürriyet olamaz. Milletim hür olmalı ki, ben de hür olayım. Bakınız Gazi Paşa'mız ne diyor: "Efendiler! Sonsuz bir hürriyet olamaz. Hakların en büyüğü olan hayatta bile tam bir hürriyet yoktur. Bunun için kendini öldürmek bir suçtur ve zabıta bunu önler. Halbuki milletin hâkimiyetine düşmanlık, bütün millete kastetmek-



tir Bunu da milletin zabıtası, kuvveti önleyecektir. Milletin isteğine uymayanların talihi hüsrandır, yok olmaktır. Efendiler, bu büyük iradenin önünde bütün saygımızla eğilelim!"*



* Gazi Paşa Hazretleri nin nutku, Ali Canip Bey'in Edebiyat'ından tadilen alınmıştır.



101 46



Bu yaman, bozuk itikat Yalnız düşmanların değil, Birçok gafil Türkün bile İtikadıydı, bunu bil! Cumhurbaşkanı *



Bizim büyük reisimiz "Mustafa Kemal Paşa"dır; Türk'ün cumhuriyetini O yarattı, o yaşatır. *



Mustafa Kemal adını Defterin başına yazın, Onun büyük simasını Küçük kalbinize kazın! *



Çocuklar, kalbiniz sizin Allah'ın göz bebeğidir; Cumhurreisine saray Çocukların yüreğidir. *



Diyorlardı: Türk milleti Bitti, gitti; Türk vatanı Parçalandı; bugün, yarın Çıkacaktır Türkün canı.



Lakin bir ses gökten inen Bir gür seda dedi: Hayır, Hayır, Türklük mahvolamaz, Allah vardır, millet vardır! *



Bu hak seda duyulunca Dünya yerinden oynadı, Topladı Türk milletini Mustafa Kemal'in adı. *



Bu toplanış bir tarihte Görülmemiş büyük iştir! Bu toplanış, kara küfrün Hâlâ canını kemirir! *



Kara küfrün orduları Vatanın ta can evine Sokulmuştu, memesinden Kan dökerdi vatan anne!



Mustafa Kemal o zaman "Boğacağım ben düşmanı Vatan ananın koynunda" Dedi ve boğdu Yunanı. *



3



Sonra dağ kadar leşini Fırlattı denize attı! O koca leşle beraber Avrupa'nın gayzı battı! *



İşte bugün reisimiz Bu işi gören insandır. Şanlı Türk milletine de Böyle bir reis şayandır. *



Bugün vatan af akında Mustafa Kemal'in yüzü. Parlıyor, bakın çocuklar Görün: Onun şimşek gözü. *



Bütün atiye işliyor! Allah'ın ulvi meramı Odur bugün, ebedidir Vatan tarihinde namı! Ali Ekrem "Şiir Demeti" 50



HÜKÜMET ÇALIŞMA HAYATINA NASIL YARDIM EDER? (İçişleri, Dışişleri, Maliye, Milli Savunma Deniz Kuvvetleri, Bayındırlık, Ticaret ve Ziraat)



Geçen sene gördüğümüz gibi, aileler toplu yaşamaya başladıkları zaman aralarında bir işbölümü olmuş ve herkes kendine bir iş almıştır. Toplulukta düzeni korumak, kötülük yaptırmamak, haklı ile haksızı ayırmak için de aralarından bazı akıllı kimseleri ayırmışlar ve onlara kendilerini idare etmek görevini vermişlerdir. İşte insanların arasından ayrılan bu idare adamlarının idaresine "hükümet" derler. Köyde hükümeti temsil edenler, köy muhtarı ve ihtiyar meclisi, ilçede ve ilde kaymakam, vali ve bunlara tabi memurlardır. Hükümetle milletin hepsine birden de "devlet" diyoruz. Okulumuzda da bir hükümet örneği var. Müdürümüz ve öğretmenlerimiz... Bunlar bizi idare ediyorlar. Biz onların koydukları nizamlara, kurallara uyuyoruz. Topluluğu korumak için hükümete lüzum vardır. Hükümetin en esaslı görevi, milleti idare edip karışıklığa meydan vermemek, kötü kimselere kötülük yaptırmamak, yapanları ceza51



landırmak, bir de dış düşmanlara karşı bağımsızlığını korumak yoluyla milletin emniyet altında serbestçe çalışmasına yardım etmektir. Bir millet, içeride emniyette bulunmaz, dış düşmanlarına karşı da bağımsızlığını koruyamazsa, serbestçe çalışamaz, başka milletlere esir olur. Onun için hükümetin yapacağı birçok işler vardır. Şimdi onları birer birer görelim: 1. Milletin serbestçe çalışabilmesi için vatanda emniyet olmalıdır. Kimse kimseye tecavüz etmemeli. Herkes devletin kanunlarına tabi bulunmalıdır. Eşkıyalar, fesatçılar halka zarar verememelidir. İşte hükümet bu görevi yerine getirmek için bucak müdürleri, kaymakamlar, valiler tayin eder. Bunlar da birçok memurlar kullanırlar. Bu idareye "İçişleri" derler. 2. Dünyada Türkiye devletinden başka daha birçok devletler vardır. Mesela İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Bulgaristan... Bunları coğrafyada görmüşsünüzdür. Bunların hepsi birbiriyle ilişkide bulunuyor. Çıkarımız için bizim devletimiz de başka devletlerle ilişkide bulunmaya, dostluklar yapmaya mecburdur. Bu idareye "Dışişleri" derler. 3. Hükümet, kendisine verilen işleri yapmak, milleti ilerletmek için birçok memur kullanıyor. Bu memurlara vermeye, yapılacak işleri yapmaya para lazım. Hükümet, parayı milletten alır, bu işlere sarf eder. Devletin masraflarına, para işlerine bakmak da bir idaredir. Buna da "Maliye" derler. 4. Milletin kendi çıkarına istediği gibi çalışması, bağımsızlığının korunmasıyla olur. Bu da hükümetin dış düşmanlara karşı kuvvetli bulunmasıyla mümkündür. O halde milletin bir kısmı asker olmalı, bunların askerliği bitince yerlerine başkaları gelmeli, bu şekilde daimi bir 53



ordumuz bulunmalıdır. Bu asker işlerine bakan idare "Milli Savunma"dır. Yurdumuzun karası olduğu gibi sahilleri de var. Bu sahillerin korunması için savaş gemilerimiz bulunmalı. Bu gemilerde de denizciliği bilen askerlerimiz olmalıdır. Bu idareye de "Deniz Kuvvetleri" derler. 5. Ticareti ileriye götürmek yoluyla millete yardım etmek, tüccar ve sanatçıların işlerini kolaylaştırmak, çoğaltmak için yollar, demiryolları, nakil araçları lazım. Bunun için hükümet, yollar, demiryolları yapar, bunların bir kısmını şirketlere yaptırır. Memleketteki nakil araçlarını millete zarar verecek bir hale getirmemek için denetler. Bu da ayrı bir idaredir. Buna da "Bayındırlık" derler. 6. Bir milletin zenginliği, ticaretinin, ziraatının ilerlemesiyle olur. Ticaret ve ziraat işlerinde çalışanlara yardım etmek lazım. Onların işlerine bakmak, dışarıdan mal getirmelerine, mallarını dışarıya satmalarına yardım etmek, işlerini kolaylaştırmak, şirketlerini himaye etmek, yeni şirketler kurdurmak, yeni ticaret ve ziraat kurallarını öğretmek, sabanların yerine makineler getirtmek, dükkânların yerine fabrikalar kurdurmak, kısaca memleketteki ticaret, ziraat ve sanatı çoğaltmak, ilerletmek gerekir. Bu idareye de "Ticaret ve Ziraat" denir.



I 13



4 HÜKÜMET ÇALIŞMA HAYATINA DAHA NASIL YARDIM EDER? (Eğitim, Adalet, Sağlık Bakanlıkları Posta ve Telgraf İdaresi, Hükümet, Başbakan)



Hükümetin görevi bu kadar değildir. Daha birtakım görevleri vardır ki, onları da birer birer yazıyoruz. 7. Bir millet, ilerlemek için çağdaş bilgilere sahip olmalıdır. Bu da okullar, kütüphaneler, müzelerle olur. Hükümetin okullar açması, kütüphaneler kurması, müzeler yapması, özel okulları, kütüphaneleri milletin çıkarına hizmet etmeleri için denetlemesi lazımdır. Bu idareye "Eğitim" denir. 8. Halkın emniyetle çalışması için kanunlara tabi olması, kötü adamlardan korkmaması, malının, canının saldırıya uğramaması lazımdır. Bunun için de kötüleri, kanuna karşı gelenleri cezalandıracak, halkın davalarına bakacak, haklıyı haksızdan ayırt edecek mahkemeler bulunmalıdır. Bu, adalete yardımdır. Bu idare de "Adliye" idaresidir. 9. Hasta adam çalışamaz. Milletin ilerlemesi, bireylerinin sağlığına bağlıdır. Bunun için devletin doktorları, hastaneleri, tedavi evleri bulunmalı ve hastalıkları yapan se54



bepler ortadan kalkmalıdır. Hükümet, milletin sağlık işlerine "Sağlık Bakanlığı" ile yardım eder. 10. Milletin istirahatı, emniyeti, dışarıya karşı korunması, sanatın, ticaretin ileri gitmesi, üstünde oturduğu ülkenin her tarafının birbirinden haberi olmasıyla mümkündür. Hükümet, bunu da "Posta ve Telgraf" idaresiyle yapar. Bu idare, devletin bir iç idaresi olduğundan, "İçişleri"nin bir şubesidir. Hükümet, bu görevleri yapmak ve bu idareleri yürütmek için her birinde birçok küçük büyük memurlar kullanır. Bu idarelere "bakanlık" denir. Her idarenin en büyük memurlarına da "bakan" derler. İçişleri bakanı, dışişleri bakanı, maliye bakanı gibi... Vekiller, devletimizin idare merkezi olan Ankara'da otururlar. İllerde, ilçelerde de onların memurları vardır. Mesela bucak müdürleri, kaymakamlar, valiler, İçişleri Bakanlığı'nın; defterdarlar, mal müdürleri, Maliye Bakanlığı'nın; eğitim müdürleri, eğitim müfettişleri, Eğitim Bakanlığı'nın; hâkimler, mahkeme üyeleri, Adalet Bakanlığı'nın; sağlık müdürleri, hükümet doktorları, Sağlık Bakanlığının memurlarıdır. Öbür bakanlıkların memurlarını da isimlerinden anlayabilirsiniz. Öğretmenlerin başında nasıl onların görevini kolaylaştıran, onlara yapacakları işleri söyleyen bir müdür varsa, bakanların başında da bir başbakan vardır. Başbakanı, cumhurbaşkanı, milletin vekilleri olan milletvekilleri içinden seçer, bu hizmete kor. O da kendisiyle iş görecek olan öbür bakanları yine milletvekillerinden seçerek bir liste yapıp cumhurbaşkanına verir. Cumhurbaşkanı onaylayınca hükümet nasıl çalışacağını Millet Meclisi'ne söyler. Meclis de kabul edince işbaşına gelirler. Her bakan, milletvekille55



rimizin yaptıkları kanunlardan kendi idaresine ait olanları millet arasında uygulamaya başlar. Bu bakanlar, Millet Meclisi'nin kanunlarını uygulamak için tayin edilmiş vekilleridir. Onun için hepsine birden "bakanlar kurulu" deriz. Her görev sahibi, görevinden sorumludur. Bizim görevimiz çalışmaktır. Görevimizi yapmazsak öğretmenimiz "niçin yapmadınız?" diye bize sorar. Bakanlar da görevlerinden sorumludur. Görevlerini yapmazlarsa Millet Meclisi onlara "görevinizi niçin yapmadınız?" diye sorar. Onları işbaşından ayırır. Kabahatleri büyükse, bakanlara özgü olarak kuracağı mahkemeye gönderir. İşte görüyorsunuz ki çocuklar, cumhuriyette her kuvvet Millet Meclisi'nin elindedir. Millet Meclisi de milletin seçtiği kimselerdir. Onun için cumhuriyet, tam bir halk idaresidir.



HÜKÜMET MAKİNESİ NASIL İŞLER? (Seçim)



Cumhuriyet idaresinde her kuvvet milletvekillerinindir, demiştik.



Seçim.



Milletvekilleri, milletin işlerine bakmak için millet tarafından seçilir. Bu seçmeye "seçim" derler. Seçim, her na57



I 13



muslu Türkün en büyük hakkıdır. Çünkü halk hükümetinde hâkimiyet halkındır ve halk kendisini idare edecek adamları kendi seçip ayırmalıdır. İşte bunun için bu hakkı iyi kullanmamak, seçim hakkından mahrum iken seçime karışmak, iki defa oy vermek, rüşvetle birisini milletvekili yapmak ya da seçecek kimseleri filanı yapın diye tehdit etmek millete en büyük kötülüktür. Bunları kanun da cezalandırır. Seçim hakkı, halk hükümetinde halkın en birinci ve en büyük hakkı olduğundan, kanun, vatanına ihanet edenleri bu haktan mahrum eder. Herkes kendine bir vekil seçse, milletin yarısı milletvekili olur. Halbuki bu hem çok güç, hem de imkânsızdır. Milletvekilleri, yalnız milletin işiyle uğraşacaklarından, başka bir memuriyet alamazlar. Onlara maaş vermek, milletin görevidir. Herkes bir vekil seçse, millet bu kadar milletvekiline bakamaz. Onun için bizde yirmi bin kişi bir milletvekili seçer. Seçimden evvel her ilin nüfusuna bakılır. Oradaki halka göre kaç milletvekili seçilmesi lazım geldiği ilan edilir. Mesela, nüfusu kırk bin kişi olan il iki, altmış bin olan üç milletvekili çıkarır. Milletvekili olmak hakkına sahip bulunanlardan milletvekili olmak isteyenler, isimlerini, yapacakları işleri millete ilan ederler. Milletin hep birden seçime karışması da güçtür. Çünkü içlerinde hiçbir şeye aklı ermeyen kimseler de vardır. İşte bu sebepten evvela seçim hakkına sahip bulunan ve on sekiz yaşını bitirmiş olan her erkek Türkün ismi bir cetvele yazılıp ilan edilir. Seçimin kanuna uygun yapılması için her yerde idare meclisi ve belediye üyelerinden bir denetleme heyeti yapı58



lir. Milletvekili seçmek hakkı olduğu halde ismi cetvelde yazılmamış olanlar varsa, bu heyete gidip söylerler. Bütün bu işler bittikten sonra halk seçim yapılan yere toplanır. Her iki yüz kişi bir vekil seçer. İlin nüfusuna göre kaç vekil seçileceği de ilan edilmiştir. Herkes kendi mahallesi ile gelir. Mesela, nüfusu dört yüz kişi olan bir mahalle iki vekil seçer. Milletvekili seçimi için vekil seçenlere "birinci seçmen", seçilenlere "ikinci seçmen" denir. İkinci seçmen olabileceklerin ismi de evvelce ilan edilmiştir. Seçim, gizli oy usulüyle yapılır. Yani herkes beğendiği adamların ismini bir kâğıda yazıp, seçim yerinde duran mühürlü sandığa atar. Bu birinci seçim bittikten sonra her mahallenin sandığı, denetleme heyetinin tayin ettiği memurlar tarafından açılır. Mahalleden kaç ikinci seçmen çıkacaksa, oylar sayılıp en fazla oy alanlar meydana çıkar. Böylece her ilçe, ikinci seçmenlerini ile bildirir. Bütün illerden çıkan ikinci seçmenler anlaşılır. İsimleri ilan edilir. Bu seçim bittikten sonra ikinci seçmenler, tayin edilen günde ilan edilen yere gidip bir araya toplanırlar. Yine gizli oy usulüyle illerden kaç milletvekili çıkacaksa evvelce milletvekili olmak için isimlerini ilan edenlerden o kadarını seçerler. Bu usule "iki dereceli seçim" denir.



59



Milletvekilliği, Büyük Millet Meclisi



Belediyeye üye olacakların şartlarını geçen sene okumuştuk. Milletvekili olacak kimseler için de birtakım şartlar lazımdır. Milletvekili seçilebilmek için otuz yaşını bitirmiş bulunmak, bir suçla mahkûm olmamak, yabancı bir devlet hizmetinde ve yabancı bir devlet uyruğundan bulunmamak, bütün medeni haklarına sahip olmak lazımdır.



Buyuk Millet Meclisi



Milletvekilleri, seçimden sonra Millet Meclisi açılınca Ankara ya giderler. Seçim mazbatalarına bakılır. Usulüyle 60



olduğu anlaşılınca artık Meclis'e girerler. Her milletvekili Meclis'te "milletin hâkimiyetine zıt bir harekette bulunmayacağına, milletin selametine, saadetine çalışacağına" yemin eder. Bir milletvekili, yalnız yirmi bin kişinin vekili değildir. Bütün milletin vekilidir. Böyle ayrı ayrı yerlerden seçilmeleri kolaylık içindir. Onun için milletvekilleri yalnız seçildikleri memleket halkının değil, bütün milletin işlerine bakarlar. Milletvekillerinin hizmet süresi dört senedir. Dört seneden sonra yeni seçimde kazanan milletvekilleri toplanıncaya kadar görevlerinde bulunurlar. Milletvekilleri, memur olamaz. Mazereti olmadan ve izin almadan iki ay Meclis'e gelmeyen milletvekili, görevini bırakmış sayılır. Yerine başkası seçilir. Milletvekillerinin topluluğuna "Büyük Millet Meclisi" denir. Meclis her sene Kasım başında toplanır. Altı ay iş görür. Ondan sonra milletvekillerinin memleketi gezmeleri, milletin ne istediğini duymaları için altı ay tatil edilir. Tatil süresinde önemli bir şey olursa, Cumhurbaşkanı ya da Meclis Başkanı üyeleri toplanmaya davet edebilir. Büyük Millet Meclisi toplanınca bir başkan ve üç başkan yardımcısı seçer. Sonra eğitim, maliye, içişleri vesair işlere bakmak için şubelere ayrılırlar. Yapılacak kanunlar evvela bu şubelerde, sonra Meclis'te konuşulur. Bazı defa da bir mesele için geçici olarak bir şube yapılabilir. Bu şubelere "encümen" denir.



nüp konuşarak bir kural koyuyorlar. Artık bu kurala uymamak doğru değildir. Kanuna itaat görevimiz olduğundan, itaatsizlikte bulunursak sorumlu oluruz. Kanuna uymayanın cezası da yine kanunla tayin edilmiştir. O cezayı çekeriz.



6 KANUNLAR (Millet Meclisi, Milleti İdare Edecek Kanunlar, Nizamlar Yapar. Bu Kanunlara İtaat Borcumuzdur)



Büyük Millet Meclisi'nin en birinci görevi milleti idare edecek kanunları yapmaktır. Bundan başka savaş, barış, başka devletlerle birlik olmak gibi şeyler de Meclis'in kararıyla olur. Kanun, milletin iyi ve faydalı bir şekilde idaresi için genel nizamlar, kurallardır. Bir kanunu, Meclis'e ya milletvekillerinden bir kısmı ya da evvelce söylediğimiz bakanlar kurulu teklif ederler. Bu teklif hangi işe aitse o iş için seçilmiş bulunan encümene gider. Mesela eğitime ait bir kanun teklifi, Meclis'in eğitim encümenine verilir. Ondan sonra Meclis'te konuşulup aynen veya değiştirilerek kabul edilir. Herkes buna uymaya mecburdur. Kanunlar bizim seçtiğimiz vekillerimiz tarafından yapıldığı için zaten bizim kabul ettiğimiz kurallardır. Ve bu kurallara uymak görevimizdir. Bizi idare etmeleri için aramızdan seçtiğimiz kimseler, bizim çıkarımızı uzun uzun düşü62



Türkiye'de Hâkimiyet Milletindir Millet Bu Hakkını Büyük Millet Meclisi Aracılığıyla Kullanır Hükümeti Kontrol Eder



Meclis, yukarıda söylediğimiz gibi yaptığı kanunları devlet memurları aracılığıyla uygulattırmak için bakanlar kullanır. Bu bakanlar da milletvekilleridir. Vekillerin işbaşına nasıl geldiklerini söylemiştik. Türkiye'de hâkinr'yet, yalnız milleti temsil eden Millet Meclisi'nindir. Kuvvet, yalnız Millet Meclisi'ndedir. Kanunları yapan Millet Meclisi olduğu gibi, uygulayan da yine bu Meclis'ten seçilen bakanlar kurulu, yani hükümettir. Şu halde hem kanun yapmak, hem yapılan kanunu uygulamak, Meclis'in, yani milletin hakkıdır. Bu hak hiç kimseye verilmemiştir. Milletin isteğinden yüksek bir istek, milletin hükmünden yüksek bir hüküm yoktur. Türkiye'de millet, vekilleri aracılığıyla kendi kendisini idare eder. Yapılan kanunların nasıl uygulandığını anlamak için her milletvekili istediği vakit, istediği bakana soru sorabilir. Bu onun hem hak, hem de görevidir. Kendisine soru sorulan bakanın da Meclis huzurunda cevap vermesi lazımdır. Bundan başka Millet Meclisi üyeleri, hükümetten anlamak istedikleri bir meselenin güzelce anlatılmasını isterse, 65



hükümet adına başbakan veya sorulan mesele hangi bakanın işi ise o cevap verir. Meclis'te uzun uzun konuşulur. İsteyen milletvekili söz alır. Nihayet, Meclis üyelerinin hükümeti isteyip istemediği sorulur. Oy toplanır. Milletvekillerinin çoğunluğu hükümeti istemezse hükümet işbaşından çekilir, yerine başkaları gelir. Her sene başında da hükümet yaptığı işleri Meclis'e söyler. Meclis beğenmezse çekilmeye mecbur olur. Beğenirse yerinde kalır. İşte görüyorsunuz ki, hükümet, daima yaptığı işleri Meclis'e haber veriyor, Meclis hükümeti yokluyor. Halk hükümetinde yalnız halkın çıkarı düşünülüyor. Halkın kuvveti önünde her boyun eğilir.



I 13



Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanının Görev ve Yetkileri Cumhurbaşkanının Hizmet Süresi



Türkiye bağımsız bir cumhuriyettir demiştik. Şimdi cumhurbaşkanından, görevlerinden bahsedelim: Bakanlar kurulunun başında cumhurbaşkanı vardır. Cumhurbaşkanı, devletin temsilcisidir. Millet Meclisi, cumhurbaşkanını kendi üyeleri arasından seçer. Bu şekilde de devletin başına milletin en çok saygısını, sevgisini kazanan kimse gelmiş olur. Cumhurbaşkanlığına seçilen kişi, Millet Meclisi'ne gelerek "Cumhuriyet kanunlarına, milletin hâkimiyeti esaslarına sadık kalacağına, görevini yapacağına" yemin eder. Cumhurbaşkanının görevleri nelerdir? Cumhurbaşkanı devletin temsilcisi olduğundan, resmi günlerde ve gerektikçe Büyük Millet Meclisi'ne ve bakanlar kuruluna başkanlık eder. Fakat Millet Meclisi'nin görüşmelerine karışamaz. Millet Meclisi tarafından kabul edilen kanunları onaylar. Uygun görmediğini yazarak on gün içinde geri yollar. Meclis, o kanunu tekrar görüşür. Cumhurbaşkanı, ikinci defa giden kanunu artık geriye gönderemez. İlan edilmesini emreder. Bakanlar kurulunun kararlarını onaylamak da görevidir. Cumhurbaşkanı, ordunun başkomutanıdır. Fakat savaş ol67



madiği zamanlarda bu hizmeti genelkurmay başkanı, savaş zamanında da tayin ettiği kişi görür. Başka devletlere Türkiye'yi temsil eden elçiler gönderir, yabancı devletlerin elçilerini kabul eder. İhtiyarlık, hastalık gibi sebeplerden dolayı bazı suçluların cezalarını azaltır ya da affeder. Cumhurbaşkanının onayladığı bakanlar kurulunun kararlarını Millet Meclisi kabul etmezse o kararı imza eden bakan, sorumlu olur. Cumhurbaşkanı bir seçim süresince, yani dört sene başkanlıkta kalır. Yeni seçilen başkan işbaşına gelinceye kadar görevini yapar. Seçimde tekrar kazanırsa yine başkan olabilir. Böylece devlet başkanlığı bir aileye ait olmayıp, milletin seçtiği vekillerin seçimiyle en vatansever kimselere geçer.



I 13



7 DEVLETİN MASRAFLARI (Devlet işleri para ile döner. Doğrudan vergiler...)



Yukarıda hükümetin birçok görevi olduğunu söylemiştik. Hükümet, halka yardım etmek, halkın çalışmasını emniyet altına almak için yollar, demiryolları yapar, asker besler, silahlar, gemiler, uçaklar alır. Okullar, müzeler, kütüphaneler açar. Adaleti korumak, kötülük yaptırmamak için polisi, jandarması, mahkemeleri vardır. Ziraatı, ticareti korur. Bütün bu işleri yapması için birçok memur kullanır. Bu işler para ile olur. Memurlara da gördükleri hizmete karşılık bir maaş vermek lazımdır. Hükümet, bu parayı, kendisine bu işleri yaptırtan halktan aldığı vergilerle elde eder. Onun için hükümetin istediği vergileri vermek görevimizdir. Vergiler iki türlüdür. Hükümet, bir kısmını kim verecekse doğrudan doğruya ondan alır. Bunlara doğrudan vergi derler. Arazi, emlak, sayım, kazanç vergileri doğrudan vergilerdir. Arazi ve emlak vergisi; arazisi, emlağı, yani arsası, dükkânı, evi olanlardan, arazisinin ve mülkünün kıymetine göre senede bir kere alınır. 69



Mal sahibi meydanda yoksa malı elinde tutan verir. Birkaç tane mal sahibi varsa hepsi his elerine düşen vergiyi verirler. Cami, okul gibi umumi binalardan, ziraatı, sanatı ilerletmek için ziraat yapan çiftlik sahiplerinin, rençber ve çiftçilerin evlerinden, ağıllardan, mandıralardan, ziraat aletleri depolarından, ipek böceği yetiştirmeye yönelik olan binalardan bu vergi alınmaz. Çünkü bunlar hükümete yardım ediyorlar demektir. Bir de yeni ev yapanlar, para sarf etmiş olduklarından hükümet, yeni yapılan ahşap evlerden bir sene, kâgir daha pahalı çıkacağından iki sene bu vergiyi istemez. Hükümet, ziraatı, sanatı daima korur, fakirlere yardım eder. Onun için de yeni yapılan değirmen ve fabrikalardan beş sene, göçebe ve göçmenlere yapılan evlerden on sene emlak vergisi almaz. Sayım vergisi, meralarda beslenen koyun, keçi, deve gibi hayvanlardan senede bir defa alınan vergidir. Herkes ne kadar hayvanı olduğunu mahalle veya köy defterine yazar, bunu muhtar ve ihtiyar meclisi onaylar. Hükümet bu vergiyi bu defterlere göre toplar. Bir yaşından aşağı olan koyun ve keçiden, iki yaşından aşağı olan deveden bu vergi alınmaz. Kazanç vergisi, ticaret ve sanatla meşgul olanların bir senelik kârlarından hükümete verdikleri bir paradır. Büyük tüccar ve sanatçılar kârlarını bir beyanname ile hükümete bildirirler. Hükümet, o kâr üstünden vergi alır. Kasap, kömürcü, bakkal gibi küçük ticaret ve sanat işleriyle uğraşanlar, dükkânlarının kirası üstünden kazanç vergisi verirler. Kazançlarından ayrıca vergi verenler bu vergiden affedilmiştir. Bir de kitap yazanlar, tercüme edenler, köy ve gece okulları öğretmenlerinden bu vergi alınmaz. I 13



Dolaylı Vergiler



Dilekçelere yapıştırdığımız pullar da dolaylı bir vergiden başka bir şey değildir. İşte hükümet, milletten aldığı bu vergilerle görevlerini görür, memurlarına maaş verir. Böylece milletten aldığı parayı yine millete vermiş, milletin çıkarına sarf etmiş olur, hükümet makinesi de işler.



Gümrük, Tekel, Tüketim Vergileri



Vergilerin bir kısmı da doğrudan doğruya alınmaz. Bunlara da "dolaylı vergiler" derler. Gümrük vergisi böyle dolaylı bir vergidir. Gümrük, yabancı memleketlerden gelen bir mal, memlekete girerken tüccardan alman paradır. Bunu tüccar verir. Kaça satacaksa üstüne koyarak bizden çıkarır. Fakat biz verdiğimizi anlamayız. Malın fiyatı sanırız. Tüccar ortada aracıdır. Gümrüğün faydası çoktur. Hem devlete bu şekilde bir para getirir hem de milli mallarımızı korur. Çünkü bize her şey yabancı devletlerin memleketinden gelse bizim sanatımız, ticaretimiz geri kalır. Tekel de dolaylı bir vergidir. Devlet bazı eşyayı tekel altına alır. Yani tüccara kendisi satar, başkalarına sattırmaz. Bunlar devlete kaça mal oluyorsa tüccara kârıyla satar. Tüccardan da biz alırız. Devletin bu satıştan aldığı para, bizden alınan bir vergidir. Fakat ortada tüccar, esnaf aracıdır. Türkiye'de tuz, tütün, içkiler, gaz, benzin, şeker, sigara kâğıdı, kibrit, devlet tekelindedir. Tüketim vergisi de böyle dolaylı bir vergidir. Hükümet bize satış yapanlardan alır. Onlar da mallarının fiyatına ekleyerek bizden alırlar. 70



71



Vergi Nasıl Konur, Nasıl Alınır? Devlet Bütçesi



Hükümet, milletten istediği gibi vergi toplayamaz. Görevlerini yapmak için sarf edeceği paranın miktarıyla, gelirini bilmesi lazımdır. Sonra hem işin içinden çıkamaz, hem de milletten fazla vergi almaya kalkar. En küçük bir işte bulunan medeni bir adam bile gelirini, masrafını bilmeli ve ona göre hareket etmelidir. Bunun için de aylık ya da senelik masraf edeceği ve eline geçirebileceği parayı hesaplamalıdır. Ayda altmış lira geliri olan bir adam yüz lira masraf ederse iflas eder. Ya masrafını kısmalı ya da gelirini çoğaltmalıdır. İşte bu hesaba "bütçe" denir. Devlet de her sene bir senelik bütçesini yapmaya, yani o sene yapacağı masraflarla, elde edeceği paraları hesaplayıp karşılaştırmaya ve bir sene o bütçeyi sarsmadan hareket etmeye mecburdur. Bizde mali sene başı, hazirandır. Bakanlıklar hazirandan altı ay evvel yapacakları masrafları hesaplayıp maliye bakanına gönderirler. Maliye bakanı, bunlarla kendi bütçesini birleştirip genel devlet bütçesinin masraf kısmını hazırlar. Bu masraflara karşılık, "gelir" bulmak için de milletten alınacak vergilerin miktarını, devletin genel gelirini hesap73



lar. Hepsini birleştirip Büyük Millet Meclisi'ne yollar. Devlet bütçesi, evvela maliye encümeninde gözden geçirilip sonra Meclis'te görüşülür. Milletvekilleri vergileri çok görürlerse azaltırlar ve buna karşılık olmak üzere hükümetin bazı masraflarını kısarlar. Ya da hükümetin gösterdiği masraflar pek önemlidir, her halde o işlerin yapılması lazımdır. O halde karşılık gösterilen vergileri kabul ederler. Kısaca, milletin çıkarı düşünülerek uzun uzun görüşüldükten sonra Meclis'in çoğunluğu bütçeyi kabul edince onay için cumhurbaşkanına gider. Cumhurbaşkanı, öbür kanunlar gibi bütçe kanununu tekrar görüşülmesi için Meclis'e yollayamaz; hemen onaylar. Çünkü bu, en önemli meseledir. Devletin can damarıdır. Bütçe kanununu cumhurbaşkanı onaylayınca bütçedeki vergileri vermemiz lazımdır. Dolaylı vergiler taksitle alınır. Hükümetin tayin ve ilan ettiği taksit vakti gelince vergi verecek kimse, vergisini Maliye tahsil şubesine, bulunmayan yerlerde hükümet dairesindeki mal sandığına götürüp verir. Verdiğine dair de mühürlü ve pullu bir makbuz alır. Bakanlıklar, bütçelerini şaşırmamak için masraflarına dikkat ederler. Bundan başka bir de başkan ve üyeleri Büyük Millet Meclisi tarafından seçilen bağımsız "divanı muhasebat" yani hesaplaşma divanı vardır ki, burada sarf edilecek paraların senetlerine bakar, bütçe kanununa uygun olup olmadığına dikkat ederler. Uygunsa senede "görülmüştür" derler. O para ondan sonra alınıp sarf edilir.



I 13



8 TÜRK VATANDAŞLARININ GÖREV VE HAKLARIVATANIN KORUNMASI VE SAVUNULMASI VERGİ VE ASKERLİK GÖREVİ, ASKERLİĞE HAZIRLIK



Her hak bir görev karşılığıdır, demiştik. Türk vatandaşlarının da birçok görevleri ve bunlara karşılık da hakları vardır.



Kahraman Türk askeri.



74



Rahatça yaşamamız, emniyet altında çalışmamız bizim bir hakkımızdır. Fakat bu hakkı, hükümetimize yardım eder, vatanımızı düşmanlardan korursak kazanabiliriz. Hükümetimiz bizden işlerimizi görmek için vergi istiyor. Vergileri vermesek bütün işler yüzüstü kalır. Ne kolayca ticaret edebilmek için yolumuz, ne bizi koruyacak polislerimiz, jandarmamız, ne haklıyı haksızdan ayıracak mahkemelerimiz olur. O vakit millet karışıklık içinde kalır. Düşmanlarımıza fırsat vermiş oluruz. Bağımsızlığımızı da kaybederiz, vatanımızı da, milletimizi de... Devletin işlerinin böyle düzenli olarak dönmesi, malımızın fazlasından verdiğimiz üç beş kuruş vergiyledir. Vergi, bizim borcumuzdur. Hükümetin yaptığı işlerden hepimiz eşit derecede faydalanıyoruz. Vergisini vermeyen, malını gizleyip az vermeye çalışan, başkalarının verdiği vergilerden fayda görüyor, o halde bütün milletin hakkını alıyor, bütün milletten hırsızlık ediyor sayılır. Bu adam, en büyük ahlaksızdır. Kanun, böyle adamı cezalandırır. Fakat Türklerde böyle adam bulunmaz. Türk, hakkını tanır. Kendi hükümetini sever ve kanunlarına itaat eder. Fakat görevimiz yalnız vergilerimizi vermekle bitmez. Vatanı ve bağımsızlığımızı korumak da lazım. Bu da askerlikle olur. Hükümetimiz bağımsız olmazsa bizim de bağımsızlığımız kalmaz. Esir oluruz. Esir milletlerin halini anlatmıştık. Ölüm; bayraksız, vatansız, hakaret altında yaşamaktan bin kat hayırlıdır. Askerlik bizim en birinci ve en kutsal görevimiz; hürriyet, bağımsızlık, serbest çalışmak, bu görevin karşılığı olan haklarımızdır. Onun için hükümetimiz, bir savaş çıkınca bizi bu göreve davet eder.



O vakit sevine sevine vatanımızı korumak için askerliğe gitmeliyiz. Asker olmamaya çalışmak, hem kendine, hem bütün milletine, vatanına ihanet etmektir. Böyle adamların Türklükle alakası yoktur. Onlar, hain, vatansız kimselerdir. Asker, yalnız savaş zamanında lazım değildir. Barış zamanında da devletin ihtiyat ordusu bulunmalıdır. Bazı fesatçılar belki bir isyan çıkarırlar, bir düşmanımız belki birden bir hücum eder. Ordu toplanıncaya kadar bunlara karşı eldeki ihtiyat askerle vatanı savunmak lazım. İşte onun için hükümetimiz, barış zamanında kudreti olan her namuslu Türkü on sekiz yaşını bitirince askerliğe çağırır. Belirli bir şiire ona talim gösterir. Asıl askerliğe hazırlar. Süresini bitiren tekrar işinin başına döner. Onların yerine başkaları gelir. Böylece daimi bir ordumuz bulunur. Askerliğe hazırlık, bundan da evvel liselerde başlar. Öğrenci, okulda asker talimleri görür. Bunlara dikkat edersek, bir savaş olunca askerliğe hazır, talimleri, nizamları bilir bir halde düşman karşısına çıkarız.



77



Türk Vatanının Geçirdiği Tehlikeler Bir Milletin Kendini Koruması Milli ve Hayati Bir Görevdir



Çocuklarım, Türk vatanı pek büyük tehlikeler geçirmiştir. Tarihte okuduğumuz, kitabımızın baş taraflarında söylediğim Cihan Harbi'ndeki mağlubiyet, felaketlerimizin en büyüklerindendir. Ateşkeste bizi aldatan düşmanlarımız, askerlerimizi dağıttığımız, silahlarımızı teslim ettiğimiz bir dakikada dört taraftan üstümüze saldırdılar. İçimizdeki vatansız hainler de onlarla bir oldu. Yıllarca zalim padişahların idaresi altında inleyen, birçok kara günler gören Türk'e bu, çok ağır geldi. Hain Padişah'ın hain hükümeti, Damat Ferit denilen adam ve arkadaşları düşmanlarımızın barış şartlarını kabul ettiler. Bu şartlarla düşmanlarımız vatanımızı aralarında paylaşıyorlardı. Türkün bağımsızlığı zorla elinden alınıyordu. İşte böyle bir zamanda milletimiz ayaklanmasaydı ve Gazi Paşa'mız milletin başına geçmeseydi, bugün sizinle bunları okuyabilir iniydik, karşınızda sizin yüzünüze gülen bu şanlı bayrak, bu mübarek ay yıldız kalır mıydı? "Mağlup olmak, felakete uğramak, milletlere bir derstir" derler. İşte Türk de artık anladı ki, gücünden başka hiçI 13



bir şeye güvenmemeli, kendisinden başka kimseden medet ummamalı! Düşmanlara karşı daima bir milletin kendini ve vatanını korumaya ve savunmaya hazır bulunması büyük bir borç, kutsal bir görevdir. Bağımsız bir devleti olmayan millet, esirdir. Millet, bireylerin topluluğudur. Millet esir olunca, birey de esir olur. Bağımsızlığımızı ve kendimizi korumak, askerlikle olur. Askerliğe hepimiz büyük bir önem vermeli ve hükümetimiz çağırınca gitmeli, vatanımızı korumaya hazır bulunmalıyız.



9 TÜRKİYE'DE İDARE (İller)



Toplulukta birtakım nizamlar, kurallar lazımdır. Bizi bu nizamlara, kurallara uygun olarak idare edecek kimselere de lüzum var. Mesela okulumuzda öğretmenlerimiz, müdürümüz, bizi Maarif Kanunu'na göre idare ediyor, okutuyor, terbiye ediyorlar. Bunlar başımızda olmasalar, bu okul bulunamazdı. Çünkü aramızda karışıklık, düzensizlik baş gösterirdi. Sınıfımızda da bir temsilcimiz var. İdare ile o konuşuyor. İstediğimiz şeyleri söylüyor. İdarenin emirlerini bize getiriyor. Temsilcimiz olmasaydı yine bu düzen bulunamazdı. Okulumuzda bizi müdür ve öğretmenlerimiz idare ediyor. Evde en büyük idareci beybabamız, sonra annemiz. Her yerde insanlar böyle aralarından kendilerini idare etmek için adamlar ayırmışlar. Bir evin idaresi, bir okulun idaresi lazım olduğu gibi, bir şehrin, bir ülkenin idaresi de lazım. Milletimizi hükümet, şehirlerimizi hükümetin tayin ettiği valiler idare ediyor. İdare, küçük yerlerde kolay, büyük yerlerde daha zor79



I 13



dur, daha büyük ve daha çok memurlar lazımdır. Bir sınıfın idaresiyle, bir okulun idaresi bir değildir; bir milletin idaresiyle bir şehrin idaresi arasında büyük farklar vardır. İşte onun için hükümetimizin içişleriyle uğraşan bir şubesi, içişleri bakanlığı; yurdumuzu, bucak, ilçe, il diye üçe ayırmıştır. Köylüleri, seçtikleri muhtarları, ihtiyar meclisleri idare eder. Birkaç köy, bir bucaktır. Bu köylerin en büyüğü "bucak merkezi"dir. Burada içişleri bakanlığı tarafından tayin edilen "bucak müdürü" oturur. O köyün ihtiyar meclisiyle beraber bucağındaki köyleri idare eder. Birkaç bucak da bir "ilçe"dir. İlçede kaymakam vardır. Bu, bucak müdüründen büyüktür. İlçesindeki bucak müdürlerine emir yollar. Hükümetin kanunlarına göre ilçeyi idare eder. Kaymakam büyükçe bir kasabada oturur. Orası "ilçe merkezi"dir. Birkaç ilçe de bir "il"dir. İlde en büyük mülkiye memuru "vali"dir. Valinin oturduğu şehir "il merkezi"dir. Vali, memur olduğu ildeki ilçeleri, bucakları, kaymakamlar ve bucak müdürleriyle idare eder. Sınıfları öğretmenlerimiz idare ediyor, bütün okulu ve öğretmenlerimizi müdür bey, şehrimizdeki bütün okulları da eğitim müdürü idare ediyor. Şimdi sınıfımıza bir bucak dersek, adeta öğretmenimiz bucak müdürü, okulumuz bir ilçe, müdürümüz ilçe kaymakamı, bütün okullar il, eğitim müdürü de validir. Şimdi sizinle ilin nasıl idare edildiğini anlayalım:



İlde her bakanlığın bir memuru vardır. Defterdar, Maliye Bakanlığının memurudur; vergilere bakar. Bayındırlık m ü h e n d i s i , Bayındırlık Bakanlığı'nın memurudur; yolların, köprülerin yapılmasına bakar. Askerlik şubesi başkanı, Milli Savunma Bakanlığı'nın memurudur; asker işlerine bakar. Eğitim müdürü, Eğitim Bakanlığı'nın memurudur; eğitim işlerine, okullara bakar. Ticaret ve ziraat müdürleri, Ticaret ve Ziraat Bakanlığı'nın memurlarıdır; ildeki ticaret, ziraat işlerine, ormanlara bakarlar. Sağlık müdürü, Sağlık Bakanlığı'nın müdürüdür; sağlık işlerine bakar; sıtma, çiçek gibi hastalıklarla uğraşır. İldeki hâkimler, mahkeme üyeleri de Adalet Bakanlığı'nın memurlarıdır. Bunlardan başka ilin emniyetine bakmak için polis müdürü, jandarma komutanı vardır. Bunların maiyetinde birçok memurlar bulunur, işlerini bu memurlarla görürler. Vali de hepsinin işlerini iyi yapmalarına dikkat eder.



Vali, İçişleri Bakanlığı'nın tayini ve bakanlar kurulunun kararıyla görevine başlar. İlin temsilcisidir. Memur olduğu ilde devletin kanunlarını uygular, ilin ilerlemesine gayret eder.



80



81



İl Bütçesi İllerde Özel İdare, Genel Meclisler



Vali vesair memurların çoğu başka yerlerden gelme insanlardır. Bunlar idare memurlarıdır. Halbuki bir yerin nelere muhtaç olduğunu asıl orada yaşayanlar bilir. Onun için ilçelerdeki ikinci seçmenlerle belediye meclisi üyeleri toplanıp ilçe halkından on iki bin beş yüz erkeğe bir üye seçerler. Nüfusu bundan az olan ilçelerden de yine bir üye seçilir. Seçilen üyeler ile gidip bir araya toplanırlar. Vali bunlara başkan olur. Bir meclis kurarlar. Bu meclise "il genel meclisi" derler. Genel meclis üyeleri, ilde yapılacak işleri valiye söyler, ilin ihtiyaçlarını anlatırlar. Genel meclise üye seçilebilecekler, milletvekili olabilecek kimselerdir. Yani yabancı devlet uyruğundan olmayan, yabancı hizmetinde bulunmayan, otuz yaşını bitirmiş, Türkçe okuryazar ve bütün medeni haklarına sahip Türklerdir. Bundan başka askerler, memurlar, milletvekilleri, hâkimler bu işle uğraşamayacağından; ilin bazı işlerini, mesela yollarını yaptırmak için ille ticarete girişen kimselerin de kendi çıkarlarını gözetecekleri ihtimali olduğundan, milletvekilleri, hâkimler, memur ve asker olanlar, ille ticaret işine girişmiş bulunanlar, bu meclise üye seçilemezler. Genel 82



meclis üyelerini il halkı seçiyor demektir. Geçen sene gördük ki, ikinci seçmenleri ve belediye meclisini seçen, bütün il halkıdır. İl halkının emniyet edip ve sevip seçtiği ikinci seçmenlerle belediye üyeleri de bu meclis üyelerini seçiyor. Genel meclis üyeleri, dört sene süreyle seçilirler. Çünkü bunları belediye üyeleri ve ikinci seçmenler seçiyor. Halbuki bunların hizmet süreleri dört senedir. Seçtikleri genel meclis üyelerinin de dört sene sonra değişmesi lazımdır. Genel meclis üyeleri, il merkezinde vali ile beraber kırk gün toplanır. Kırk günden sonra aralarından her biri ayrı ayrı ilçeden olmak üzere dört kişi seçip dağılırlar. Bu dört kişinin topluluğuna "il daimi encümeni" denir. İl genel meclisi ve encümeninin görevi, valiye yapılacak şeyleri, ilin ihtiyaçlarını söylemek, ilin özel idaresine bakmaktır. İlin özel idaresi, yollarını yapmak, köyden köye, kasabadan kasabaya yapılmış olan yolları tamir ettirmek (il ve kasabanın içindeki yolları tamir etmek, yeniden yol yapmak ve bataklıkları kurutmak, belediyenin, köylerde muhtar ve ihtiyar meclisinin ve köylünün görevidir), bataklıkları kurutmak, nakil araçları, tramvaylar, otobüsler getirtmek, sergiler açmak, su getirmek, örnek çiftlikleri, örnek tarlaları yapmak, ziraatın, ticaretin ilerlemesine çalışmak, ormanları korumak, ilköğrenimi genel bir hale getirmek, ilkokul öğretmenlerinin kanuna göre maaşlarını verdirmek, okullar yapmak, okulları tamir ettirmek vesairedir. Bu işlere karşı özel idare, ilköğrenim ve yol vergilerini alır; bazı vergilerden de hissesi vardır. Bundan başka ilin akarı, dükkânları vardır ki, bunları da kiraya verir. İşte genel meclis, bu işleri idare eder. Böyle yapılmasına bakar. I 13



10 TÜRKİYE'DE YABANCILAR (Türkiye'deki Yabancıların Resmi Temsilcileri, Görevleri, Yabancı Memleketlerdeki Türkler, Türkiye'nin Yabancı Memleketlerde Resmi Temsilcileri)



Her medeni millet, diğer medeni milletlerle ilişkide bulunur. Alışveriş eder. Başka memleketlerde şirketler yapar. Türkiye'de de böyle ticaretle uğraşan ya da memleketimizi görmeye, gezmeye gelen yabancılar vardır. Hür ve bağımsız milletler birbiriyle eşittir. Birinin öbüründen fazla hakkı yoktur. Hiçbir devlet başka devletlerin içişlerine, haklarına karışamaz. Böyle olduğu halde, padişahlık devrinde yabancı devletler Türkiye yi kendilerinden aşağı görürler ve Türkiye'ye pek az hak verirlerdi. Memleketimizde oturan, çalışan yabancıların, yabancı ayrıcalıkları (kapitülasyonlar) denilen ayrıcalıkları vardı. Yabancılar, memleketimizde yaşadıkları, memleketimizde çalışıp kazandıkları halde devletimize vergi vermezlerdi. Bu şekilde onlar, vergi veren bizim tüccarımızdan, sanatçılarımızdan daha ziyade zengin olurlardı. Suçlu bir yabancıyı mahkemelerimizde yargılayamaz, hapishanelerimizde 85



hapsedemez, tutuklayamazdık. Her devlet, kendi sahillerindeki iskelelerde kendi milletinin malı olan vapurları işlettiği, başka devletlerin vapurlarını işletmediği halde, bizde bu hak yoktu. Gümrük vergisini istediğimiz dereceye çıkaramazdık. Daha buna benzer birçok ayrıcalıkları vardı. Onlar memleketimizde sırtımızdan geçindikleri halde, bizden daha ziyade zengin olurlar, bizden daha iyi yaşarlardı. İstiklal Harbinde düşmanlarımıza galip gelince Türk gücünü hepsi anladı. Bu ayrıcalıkları kaldırdık. Onlar da bunu kabul etmeye mecbur oldular. Artık Türkiye Cumhuriyeti arazisinde hiçbir yabancının bizden fazla bir hakkı, bir ayrıcalığı yoktur. Suçlularını tutar, yargılar, hapsedebiliriz. Gümrük vergisini istediğimiz gibi koyarız. Yabancı devlet uyruğu yalnız milletimize ait olan yol vergisi, öğretim vergisi gibi vergileri vermezler. Çünkü yol vergisi, milletimize, vatanımıza aittir. Halbuki yabancılar bizim vatandaşımız değildir. Öğretim vergisi de hükümetimizin milletin yavrularını okutmasına karşılık alınan vergidir. Halbuki yabancı çocukları bizim okullarımızda okuyamazlar. Ancak büyük okullarda hükümetin izniyle okuyabilirler. Yabancılar devlet memuru olamazlar, devletimizin işine karışamazlar, asker olamazlar. Çünkü bunlar, yalnız milletimize özgüdür. Bunlardan başka bütün vergileri verirler. Yabancı milletlerin Türkiye'de birer temsilcileri vardır. Bunlara "elçi" denir. Elçilerin görevi, uyruğunun kendilerine ait işlerine bakmak ve kendi devletleriyle devletimiz arasındaki ilişkileri düzeltmektir. Elçiler, kendi devletle-



rinden resmi kâğıtla gelirler. Kâğıtlarını cumhurbaşkanımıza verirler. Sonra görevlerine başlarlar. Bizim memleketimizde yabancılar olduğu gibi, yabancı memleketlerinde de ticaretle, okumakla uğraşan Türkler vardır. Bu kardeşlerimizin bize ait işleri olur; askerlikleri gelir, vergilerini vermeleri lazımdır. İşlerine bakmak için bizim de o devletlerde temsilcilerimiz, yani elçilerimiz vardır. Elçilerimizi cumhurbaşkanı tayin eder, gönderir. Hem oradaki Türklerin işlerine hem de devletimizle o devletin ilişkilerine bakarlar.



101 86



11 TÜRKİYE'DE TOPLUMSAL FAALİYET HÜKÜMET TEŞKİLATINA YARDIMCI HALK TEŞKİLATI



Bizim zenginlerimiz de böyle hayırlı işler yapmalı, böyle hayırlı dernekler bizde de çoğalmalıdır. Çünkü zenginler, paralarını milletten kazanıyorlar. Millete yardıma borçludurlar. Milletimiz artık uyanmıştır. Böyle dernekler bizde de günden güne çoğalıyor. Şimdi bizdeki hükümete yardımcı dernekleri birer birer görelim:



Türkiye'de hükümetin birçok görevleri olduğunu, bunları yapmak için paraya muhtaç bulunduğunu, bunun için de halktan vergiler aldığını söylemiştik. Hükümet, görevlerini kendi başına yapmaya kalkarsa halktan pek çok vergi alması lazımdır. Bu da halka zarar verir. Hükümete, milletin zenginlerinin yardımı lazım. İşte bunun için medeni memleketlerde birçok yardımcı dernekler kurulmuştur. Bu derneklerin her biri hükümete bir yönden yardım eder. Kimisi fakir çocuklara bakar, kimisi işsizlere iş bulur, kimisi hastaneler yapar, kimisi halkı okutur, okullar açar. Her derneğin faal, yani iş gören üyeleri vardır ki, bunlar derneği idare ederler. Diğer üyeler, yalnız ayda ya da senede verecekleri bağışı verir. Derneğe yardım ederler. Derneklerin yaptığı bu işi bir zengin adam da yapabilir. Avrupa'da çok defa zenginin biri bir okul açar, bir hastane idare eder, hükümete birkaç uçak alır ya da vefatından sonra malının bir kısmının millete verilmesini, bu mal ile fakir çocuklara bakılmasını vasiyet eder. 101 88



nüdür. Okullu çocuklar, Kızılay'ın çiçek şeklindeki rozetini halka dağıtır, bağış toplarlar. Kızılay'a rozet dağıtmak, bağış vermek, üye olmak görevimizdir. Bu görevimizi yapmalıyız ki, Kızılay'ın yardımını istemeye hakkımız olsun! Kızılay



Kızılay: Bu dernek, savaş zamanlarında orduda ücretsiz olarak hizmet eder; seyyar hastaneler kurar; yaralılara bakar. Barış zamanında da malul gazilerimize, yani savaşta kolunu bacağını kaybetmiş, sakatlanmış yarım şehitlere iş bulur, yardım eder. Okullardaki fakir çocuklara gıda verir.



Memurlarımızın ve halkımızın pek çoğu bu demekte üyedir. Bu işleri üyelerinin verdiği para ve milletten topladığı bağış ile görür. Memleketimizin her tarafında şubesi vardır. Her şeker bayramının ilk günü Kızılay'ın çiçek gü90



91



Çocuk Esirgeme Kurumu, Türk Hava Kurumu



Türk Hava Kurumu: Bu demek de pek lazım bir dernektir. Her tarafta şubeleri vardır. Her vatansever Türk, bu derneğe kazancından bir kısmını verir. Cihan Harbi bize gösterdi ki, uçakların önemi pek büyüktür. Uçaklar, savaşın kazanılmasında önemli bir sebeptir. Hava savaşı, en önemli savaştır. Bizim de birçok uçağımız bulunmalıdır. Bu işi yalnız hükümete bırakmamız doğru değildir.



Çocuk Esirgeme Kurumu: Bu dernek, yalnız küçük, kimsesiz çocuklara bakar. Onları doyurur, besler, okullara yerleştirir.



Türkiye göklerinde şanlı Türk uçakları.



Çocuk Esirgeme Kurumu nun yavrularımıza gıda vermesi.



Çocuk Esirgeme Kurumunun bir de "Süt Damlası" ismindeki şubesi vardır ki, yalnız memedeki kimsesiz çocuklara bakar. Bu hayırlı dernek de üyelerinin verdiği para ile ve rozetler dağıtarak topladığı bağış ile idare olur.



93



İşte Türk Hava Kurumu, bu hususta hükümete yardım eder. Milletten topladığı bağış ile ordumuza uçaklar alır. Uçakları idare edecek kudretli pilotlar yetiştirmek için bir de okul açmıştır. Bundan başka Avrupa'ya öğrenci gönderir. Hem derneğe, hem millete bir fayda olmak için piyango da çıkarıyor.



I 13



Türk Ocaklarında topluluk salonları vardır. Gençler toplanıp görüşürler. Ocak, halka konferanslar verir. Milleti uyandırmaya çalışır. Türk Yurdu dergisini hâlâ çıkarıyor.



Türk Ocakları Hayırlı Dernekler, Birlikler



Yavrularım, biz şimdi övünçle "Türküz" diyoruz. Yurdumuz Türkiye, devletimiz "Türkiye Cumhuriyetedir. Kendimiz de Türküz. Halbuki padişahlık zamanlarında Türk olduğumuzu söyleyemezdik. Mübarek "Türk" kelimesi bir kimseye hakaret makamında kullanılıyordu. Pek tuhaf bir ismimiz vardı; başımızda taşıdığımız belaların, Osmanoğullarınm adını taşır, "Osmanlıyız" demek mecburiyetinde bulunurduk. İşte böyle bir devirde, İstanbul'da dar bir mahalle köşesinde vatansever birkaç Türk, küçücük bir evde "Türk Ocağı" adında bir dernek kurdular. Bu dernek, pek büyük bir sıkıntı içinde çalışmaya, millete Türklüğünü tanıtmaya, "biz Türküz ve Türk pek büyük ve şanlı bir millettir" diye bağırmaya, Türk Yurdu isminde bir dergi çıkarmaya, halka konferanslar vermeye başladı. İşte çocuklar, diyebiliriz ki, Türklük nuru bu ocakta alevlendi, Türklük güneşi bu ocakta parladı. Şimdi Türk Ocağının merkezi Ankara'dadır. Memleketimizin her yerinde şubeleri vardır. Halkın çoğunluğu, aydınların hemen hepsi bu ocakta üyedir. 95



Çeşitli Birlikler, Hizmetleri: Birliklere gelince, bunlar da meslek sahiplerinin kendilerine ait demekleridir. Bizde öğretmenlerin, ressam, heykeltraş, mimar gibi güzel sanatlar üyelerinin, esnafların, üniversite öğrencilerinin, yüksekokullar öğrencilerinin birlikleri vardır. Birlikler kendi mesleklerini ileri götürmeye çalışırlar. Mesleklerindeki kimseleri korurlar. Kendilerine özel dergiler çıkarırlar. O meslek, birliklerin yardımıyla ilerler.



I 13



Şu halde her insan, içinde yaşadığı topluma faydalı olmak, ondan gördüğü iyilikleri ödemek, milletine, vatanına, ailesine ve nihayet kendine yardım edebilmek için çalışmalı, bir mesleğe, bir sanata girmelidir. 12 TÜRKİYE'DE ÇALIŞMAYAN, İŞSİZ İNSANLAR İŞSİZLERİN TOPLUMA ZARARLARI



Toplum içinde herkes bir iş yapıyor. Yaşamak, milletini yükseltmek için herkesin çalışması lazım. Çalışmaya ihtiyacı olmayan zenginler bile bir sanat, bir meslek bularak ya da paralarıyla ticaret ederek yaşamalı, hazır paralarıyla geçinmemelidir. Çünkü toplum içinde yaşıyor. Başkalarından birçok iyilikler görüyor. Yediği, içtiği, giydiği şeylerde birçok vatandaşlarının hakkı var. Onun da bu haklar karşısında görevlerini yapması, ondan da vatandaşlarının yararlanması lazımdır. Sonra o zengin ölünce parası evladına kalacak. Yaşadıkça hükümete vergi verecek. Halbuki hazır para gitgide eksilir. Nihayet tükenir. Atalarımız "hazıra dağ dayanmaz" demişlerdir. Çalışmalı, parasını artırmalı ki, hem kendisi rahat yaşasın, hem ölünce serveti evladına kalsın, hem de onu rahat yaşatan, ona bu parayı kazandıran hükümete daha fazla vergi vererek daha fazla faydası dokunsun... İşsiz adamlar, zengin bile olsalar, kendilerine, ailelerine, vatanlarına, milletlerine zarar verirler.



97



I 13



Çalışamayan Düşkünler, Bunları Korumak



İşsizlerin bir kısmı da vardır ki, çalışamadıklarından iş yapamazlar. Hasta, sakat kimselerdir. Kimisi anadan sakat doğmuştur, kimisi sonradan bir kazaya uğramıştır. Kimisi de yurdumuzu korurken bir uzvunu kaybetmiş yarım şehitlerdir. Bunlarla hiç meşgul olmayacak, bunları sokaklarda süründürecek miyiz? O vakit, kendi milletimize karşı merhametsiz, insanlığa karşı duygusuz olduğumuzu göstermiş olmaz mıyız? Bunlar bizden yardım, merhamet bekliyor. Bir kere düşünelim: Onların yerinde biz olsa idik halimiz ne olurdu?.. Şu halde milletimizin düşkünlerini korumak, hem milli hem insani görevimizdir. Her millette böyle düşkünler bulunur. Medeni milletler, bunları korurlar. Düşkünlüklerini hatırlarına getirtmezler. Fakirliklerini unuttururlar. Birçok hayırlı dernekler vardır ki, böyle düşkünlerin çalışabileceklerine hafif hizmetler bulur, çalışamayanlarını besler. Bu derneklerin birçok üyesi vardır. Hepsinin verdiği cüzi bir para birleşince önemli bir toplam tutar. "Birlikte kuvvet vardır" çocuklar!.. Bundan başka medeni milletlerde hükümet, belediyeler, zenginler, bunlara daima yardım eder. Zengin adamlar kim99



sesiz düşkünlere bağışlar verir; hastaneler, çocuklarına okullar açar; ölürken mallarının bir kısmını bunlara vasiyet ederler. Esnafların, amelenin sakat olunca kendilerine, ölünce ailelerine yardım edecek demekleri vardır. Biz de medeni bir milletiz. Bunlar bizim de görevimizdir. Elbette bizde de böyle zenginler çıkacaktır. Hükümetimizin "Darülaceze" denilen bir kurumu vardır ki, burası böyle düşkünlerin evidir. Bunları oraya toplarlar. İş yapabileceklerine iş gördürürler; kumaşlar dokuturlar; fanilalar, çoraplar, ayakkabılar yaptırırlar. Orada kimsesiz, fakir çocuklar sanat öğrenir. Darülacezede hemen her sanatın şubesi vardır. Bunların yaptıkları şeyler satılıp, parasıyla kurum idare edilir. Çalışamayacak derecede düşkün olanlar da orada çalışmadan istirahatla yaşarlar. Malul gazilerimizin, yarım şehitlerimizin de kendilerine özgü dernekleri vardır. Bu demek onlara hafif işler bulur. İsteklerini hükümetimize söyler. Hükümet de vatan için sakatlanan bu fedakâr kardeşlerimize yardım eder. Her şehrin, kasabanın belediyesi de böyle düşkünlere yardımlarda bulunur. Yolda kalan sefilleri memleketlerine yollar. Aç kalanları otellerde, hanlarda parasız olarak misafir eder. Böyle düşkünleri sokaklarda dilendirmemek, milletimizi yabancılara bakımsız, sakat göstermemek lazımdır. Buna karşılık da, iş yapamayacak kadar düşkün olmayanlar, başkalarının kesesinden geçinmek küçüklüğünde bulunmamalıdır. Böylelerini hükümetin iş görmeye mecbur etmesi lazımdır.



I 13



SITMA, MİLLETİMİZİN ÇALIŞMASINI AZALTAN BİR DÜŞMANDIR HEPİMİZ SITMA MÜCADELESİNDE BULUNMALIYIZ



Milletimizin ilerlemesi için her bireyin çalışması lazım. Çalışmak için de hasta olmamak, sağlam ve kuvvetli bulunmak gerekir. Evvelce milletimize hiç bakılmamıştır. Yer yer bataklıklar sıtmayı çoğaltmış, milletimizi zayıf düşürmüştür.



mayan yerlerde sivrisinek yoktur. İşte onun için Cumhuriyet hükümetimiz milleti bu hastalıktan kurtarmaya karar vermiş ve bataklıkları kurutmaya başlamıştır. İllerdeki sağlık müdürlerinin, ilçelerdeki hükümet doktorlarının en birinci görevi sıtmalı halkı parasız kinin, sülfatü dağıtarak, sülfatü şırıngaları yaparak iyi etmek, memleketten tamamıyla sıtmayı kaldırmak için bataklıkları kurutmaktır. Arklar açılıp sular akıttırılarak, su kenarlarına söğüt, kavak gibi suyu çeken ağaçlar dikilerek ve çok bataklık ve sivrisinekli yerlere gaz dökülerek sivrisinekler öldürülür. Bataklıklar kurutulur. Fakat her görevde olduğu gibi bunda da hükümetimize yardım etmemiz lazımdır. Köylü, kasabalı, şehirli halk. hükümetin göstereceği yerlerde nöbetle arklar açmalı, ağaçları çoğaltmalıdır. En büyük görevimiz, sıtma bağlamak, hastalıkları üfürükle iyi etmek gibi şarlatanlıklara kalkan cahil ve çıkar düşkünü adamları dinlemeyip, hükümete haber vermek ve sıtmaya tutulunca hemen doktora gitmek, yalnız onun verdiği ilaçları kullanmaktır.



Biliyorsunuz ki çocuklar, sıtma mikrobunu sivrisinekler nakleder. Sivrisinekler de bataklıklardan olur. Bataklığı ol100



101



Çocuklar, içkiyi sakın içmeyin! Sizdedir ümidi, vatan annenin... İçki ve Sarhoş Muallim Abdülbaki Gözleri kanlanmış, elleri titrer, Sendeler, yıkılır, çırpınır, kalkar. Şimdi ağlıyorken şimdi gülümser, Salıverir her yere boş kahkahalar. *



Kuvveti, namusu, duygusu ölmüş, Gözünde dumandır: dün, bugün, yarın. Yanında ağlıyor, boynu bükülmüş, Bir babasız yetim, bir yoksul kadın. *



Bu adam hasta mı, yok mu vatanı?.. Hayır yavrum hayır... O bir canidir. Zehirli dimağı, zehirli kanı, Her gün biraz daha hayatı erir. *



Elinde bir koca kara şişe var, İçinde ömrünü zehirleyen su.



103 I 13



İçki Tehlikesi İçki de Müthiş Bir Düşmanımızdır. Nüfusumuzu Çoğaltmalı, Sağlığımızı Korumalıyız.



Sıtma gibi müthiş bir düşmanımız daha var; o da içkidir. Sağlık müzesini gezdiğimiz vakit içki kullanan adamla kullanmayan adamın midesini, ciğerlerini, kalbini gördünüz. İçki, insanın kuvvetini, aklını azaltır. Sağlığını bozar. Ahşan adam, iş göremez. Siz hiç sarhoş gördünüz mü çocuklar? Bunlar ne dediğini bilir, ne yaptığını... Gözler dönmüş, vücut bir yandan bir yana sallanır. Yürüyemez, düşünemez; dünya gözünün önünde duman gibidir. Her şey döner, oynar. Beyni tamamıyla bozulmuştur. Sonra en olmayacak şeyden kızar. Düşüncesi olmadığından, en küçük şey için elinden cinayetler çıkabilir. Hapishanede yatanların, vücudunu çürütenlerin büyük bir kısmı oraya içki yüzünden girmiştir. İçki, hayatın, medeniyetin, paranın düşmanıdır. İçki içen adamın gözüne çoluğu çocuğu, vatanı, milleti görünmez. Zaten onun dünyadan haberi yoktur ki... Peki, bu uğursuz şeyi içenler niçin içiyorlar? Alışmak çok kötü şeydir çocuklar. O zavallıların kendilerine sorsanız, içkiden şikâyet, içkiye lanet ederler. Fakat bırakamazlar. 105 I 13



Sigara içenler niçin içiyor? Bu hem paralarına, hem hayatlarına düşmanlık değil mi? Fakat bu zavallılar, sizin yaşınızda iken ya da biraz daha büyüyünce kötü arkadaş sözüne uyup içmeye başlamışlar, sonra da alışmışlardır. Bu alışmak yüzünden hem kendi hayatlarına, hem ailelerine, hem vatanlarına ve milletlerine kötülük ediyorlar. Çünkü millet bir kişiyi, bir kişinin çalışmasını kaybediyor ve millet içinde bir aile sefil oluyor, sürünüyor. İçki içenlerin kötülüğü nesillerine kadar sürer. Çünkü bir sarhoşun çocuğu, daima hastalıklı ve cılız olur. Çocuklar, büyüyünce bu uğursuz şeyi sakın içmeyin!.. İçkiden, vatan düşmanı Yunandan nefret eder gibi nefret edin. Çünkü bu hain, size Yunandan ziyade düşmandır. Yunana karşı gücümüzle, kuvvetimizle kendimizi savunuruz. Halbuki içki, bizi içimizden kemirir, mahveder. Bizde korunacak hal bırakmaz. Size içki teklif edenlerle konuşmayın. Çünkü içkinin ilk kadehi ile namusumuzu, ahlakımızı yıkmaya başlarız. İçki içmek, vatana düşmanlıktır. Milletimiz sıtmanın kötülüğünü anladığı gibi, içkinin kötülüğünü de anlamıştır. Sıtma ile mücadeleye giriştiği gibi içki ile de mücadeleye girişmiştir.



Yeşilay



Yeşilay: İşte bu dernek, içki ile mücadele eder. Merkezi İstanbul'dadır. Faal üyeleri "Yeşilay" isminde bir dergi çıkarır, halka içkinin kötülüğünü anlatır. Türk Ocağı'nda konferanslar verir.



Çocuklukta ahlaksız ve terbiyesiz



Gençlikte ayyaş



İhtiyarlıkta sefil



Sarhoşluk ve Sonu Vatanını, milletini seven Türkler bu derneğe üye olmuştur. Üyelerinin bağışlarıyla iş görür. Başka memleketlerde de böyle içki düşmanı cemiyetler var. Hele Amerikalılar, memleketlerine hiç içki sokmuyorlar. Yeşilay'ın bu cemiyetlerle de ilişkisi vardır. 106



14 HALKIMIZI AYDINLATAN KURUMLAR: BASIN, GAZETELER, DERGİLER, KİTAPLAR



Cevat, sabahleyin erkenden gözünü açar açmaz sokaktan bir ses işitti. Bir adam: -Vakit, Cumhuriyet, Milliyet, İkdam, diye bağırıyordu. Yanındaki odadan babasının sesini duydu: -Gazeteleri aldınız mı? Mini mini ahretlik kız küçücük terliklerini sürüte sürüte kapıya indi. Cevat çoktan yatağından kalkmıştı. Elini yüzünü yıkadıktan sonra odaya koştu. Babasının iki eliyle tutarak okuduğu çarşaf kadar büyük gazeteyi seyre daldı. İşte baş sayfada iri harflerle bir haber: "Romanya üniversitelileri şehrimize geldi". Daha altında: "Büyük Millet Meclisi Başkanı Kâzım Paşa Hazretleri dün İstanbul'u teşrif ettiler"; altında da birçok resimler... İşte İzmir'den İstanbul'a gelen uçakların resmi... Gazetenin ikinci sayfası açıldı. Burada daha küçük harflerle: "Edirnekapı'ya tramvay yapılıyor" "Ekmeğin okkasına on para zam yapıldı" Cevat artık dayanamadı. Babasına: -Baba, dedi. Bu ne? Her sabah alıyorsunuz. Yazık değil mi beş kuruşunuza. Bundan ne kazanıyorsunuz ki? 108



Babası cevap verdi: -Çocuğum, artık bunları öğrenecek bir yaşa geldin. Şimdi iyi dinle! Şu bir dakika içinde dünyada neler oluyor, neler bitiyor? Bir tarafta iki hükümet arasında savaş çıkıyor. Pilotlar koca denizleri korkusuz geçiyor. Daha neler neler... İnsan bunları öğrenemeyecek olursa bir körden ne farkı kalır?.. Bak, her akşam sen bana dayılarını, amcalarını soruyorsun. Onlardan haber istiyorsun. Sen onları ne kadar merak ediyorsan, medeni bir insan da bütün dünya haberlerini öylece merak etmez mi? Milletimizin başka milletlerle ilişkisini okumadın mı? İnsan, milli çıkarı için bu ilişkileri anlamak istemez mi? İşte okudun ki, ekmeğin okkasına on para zam etmişler. O halde ekmekçiye on para daha fazla vermek lazım... Bir milletin gazeteleri yalnız bütün dünyanın haberlerini okuyucularına yetiştirmezler. Daha birçok görevleri vardır. Mesela, gazeteciler halkın muhtaç olduğu şeyleri yazarlar. Hükümetin o işleri yapmasına sebep olurlar. Faydalı yazılarla milletin gözünü açarlar. Sen bu kadar faydayı az mı zannediyorsun? Sonra her memlekette güzel güzel şiirlerle, hikâyelerle, makalelerle dolu birçok dergiler çıkar. Sonra doktorların, eczacıların, elektrikçilerin, öğretmenlerin kendilerine, mesleklerine özgü dergileri vardır. İlçelerde, illerde de hükümetin bir resmi gazetesi bulunur. Hele çocukların süslü, renkli, resimli öyle güzel dergileri vardır ki... Bunları sen zaten bilirsin. Her hafta aldığın resimli dergi gibi pek seversin değil mi?



101



Tiyatro, Sinema, Konser, Konferans



Avrupa'ya gidenler, hemen her şehirde büyük, süslü tiyatro binalarının en geniş meydanlara kurulduğunu görürler, geceleri elektrikler içinde pırıl pırıl yanan bu binalara girip çıkanın haddi hesabı yoktur. Halk, tiyatroların kapılarında kum gibi kaynaşır durur.



Medeni Türkiye'de Bir konferans salonu



Bir tiyatronun içi



Ne yazık ki, bizim böyle süslü ve büyük tiyatro binalarımız yok... Avrupa'nın en küçük şehrinde bile belediye, 111



halktan topladığı paralarla yolları, köprüleri, su tesisatını yaparken tiyatroları da unutmaz. Acaba Avrupalılar tiyatroya niçin önem veriyorlar? Bunu anlamak için evvela pek meşhur olan şu cümlenin anlamını kavrayalım: "Tiyatro, insanı terbiye eder." Gazetelerde gördüğünüz, bazı kimselerden işittiğiniz bu cümlenin anlamı nedir? Şimdi iyice dinleyin: Medeni milletler ve hükümetler, yeterli derecede öğrenim görmeyen kimselerin bilgisini artırmak için elden geleni yaparlar. Tabii kırk, kırk beş yaşına gelen adamları bilgisi geniş değil diye tekrar okula sokmak doğru değildir. O halde ne yapmalı? Bu kadar yaşlı başlı, çoluk çocuk sahibi kimselerin bilgisini genişletmek ne kadar iyi ise onları işinden gücünden alıkoymak da o kadar kötüdür. Bunu düşünen milletler, hem böyle adamların işine gücüne mâni olmamak, hem onlara bilgi vermek düşüncesiyle böyle büyük işlere girişiyorlar. Memleketlerinde tiyatrolar, kütüphaneler, konferans salonları yapıyorlar. Tiyatrolara giden halk, orada bilmediği birçok şeyleri öğreniyor. Dünyanın en büyük yazarlarının yazdığı meşhur eserleri görüyor. Onlardan hisse alıyor. Hem bilgisi genişliyor, hem de ahlakı sağlamlaşıyor. Bizim de büyük şehirlerimizde böyle tiyatrolar var. Bilmem Darülbedai 1 adını işittiniz mi? İşte Darülbedai, bizi terbiye eden, eğlendiren bir tiyatrodur. Darülbedai'yi belediye himaye eder. Bütün millet yararlansın diye Darülbedai belirli zamanlarda seyahatler yapar. 1 İstanbul Şehir Tiyatrosu. (Kaynak Yayınlarının notu.)



112



Bazı memleketlerde az para kazanan amelelere özgü bedava tiyatrolar vardır. Böyle bedava tiyatroların masrafını hükümet verir. Özellikle Rusya'da, Almanya'da bu cinsten birçok halk tiyatroları açılmıştır. Sinemalara gelince, her memlekette çocuklar ve büyükler için ayrı ayrı sinemalar vardır. Büyüklerin gittikleri sinemalara çocuklar gidemezler. Çocuk sinemaları çok faydalıdır. Çocukların derslerine ait birçok faydalı bilgileri eğlenceli bir tarzda gösterir. Çocuklar tarih dersine ait bir vakayı sinemada gördükleri zaman artık onu hiç unutmazlar. Bizde de böyleleri olsa ne kadar iyi değil mi? Mesela gözbebeğimiz Gazi Paşa'mızın yarattığı büyük milli mücadeleyi güzelce gösteren filmler* yapılsa, her ilkokulun küçücük sinema salonunda gösterilse ne kadar iyi olurdu. Coğrafyaya ait birçok bahisleri de sinemada öğrenmek mümkündür. Bilmediğimiz memleketleri, oralarda yaşayan adamları, dağları, demiryollarını, maden kuyularını beyaz perdede seyretmek ne kadar hoştur. Avrupa'da her memlekette böyle çocuk sinemaları var. Bizde de yakında yapılacak. Biz de her medeni çocuk gibi fenden yararlanarak derslerimizi daha iyi öğreneceğiz. Yine halkın müzik ihtiyacını düşünerek bazı memleketlerde halka konserler veriliyor. Bu konserlerde herkes para vermeden en büyük müzik üstatlarının eserlerini dinleyerek zevk buluyor. Kütüphaneler geceli gündüzlü faaliyette... İçleri tıklım tıklım kitap dolu... Geniş masaların etrafında genç, ihtiyar birçok kimse kitap okuyor. * Film, sinema şeridi demektir.



I 13



Hele konferans salonları... Bir şehrin tam ortasında, büyük ve geniş bir bina, bir köşede yüksek bir kürsü, önünde birçok sıralar... Memleketin en büyük adamları, üniversite hocaları bu kürsüde halka faydalı konferanslar verirler. Yani halkın anlayabileceği bir dille en çetin meseleleri anlatırlar. Bu şekilde halkın gözünü açmış olurlar. Böyle konferanslara herkes gelebilir. Tatil günlerinde, iş vakitlerinden sonra yapılan bu toplanmalara amele, okullu, memur, asker herkes gelip bilgisini artırır. Bizde de üniversitede, Türk Ocaklarında böyle faydalı konferanslar düzenleniyor. Halk bunlardan çok fayda görüyor.



114



Evvelden saray ve saray memurları, halkın başına bela olmuşlardı. Milletin ne istediğini, ne ihtiyaçları olduğunu soran yoktu. Fakat başındaki taçlı şeytanları atan, can evine kurulan, Türk kanıyla beslenen tahtı parçalayan Türk, yalnız bunlardan kurtulmakla kalmadı. Düşmanlarını ezdi. Yurdunu, bağımsızlığını kurtardı. Gücünü dünyaya tanıttı. Bağımsızlığını kurtardıktan sonra ilerleme yoluna girdi. Başındaki kendi idaresinin, Cumhuriyet'inin yardımıyla çalışmaya başladı. Yıllarca kimsesiz, bakımsız kalan Anadolu'da, anayurdumuzda Gazi Paşa'mızın, Cumhuriyet'imizin yardımıyla birçok örnek çiftlikleri yapılıyor, makineler getirtiliyor. Yurdun can damarları olan demiryolları günden güne ilerliyor. Samsun'la Sivas arasında yapılmakta olan demiryolunun ne kadar az zamanda bir taraftan Kayseri'ye, öbür taraftan Amasya'ya dayandığını duymuşsunuzdur. Bundan başka daha birçok yerlere demiryolu yapılacak, memleketimiz ağ gibi örülecek, ticaretimiz ilerleyecek. Türklerden demiryolcu yetiştirmek için bir de okul var. Buraya birçok Türk gençleri giriyor. Karada gücünü gösteren Türk, denizde de boş durmuyor. Yabancı ayrıcalıklarını anlatırken size demiştim ki, evvelce sahillerimize yalnız bizim vapurlarımız işleyemezdi. Bugün yabancı boyunduruğundan kurtulmuş, tam hür ve bağımsız bir milletiz. Artık sahillerimize bizim vapurlarımızdan başka hiçbir devletin vapurları işleyemez. Merkezi İstanbul'da olan "Seyri Sefain" isminde bir hükümet kurumu var. Gazetelerde vapur ilanlarını görürsü116



16 BİRİKTİRİLEN PARANIN İŞLETİLMESİ (Milli Bankalar, Bankaların Önem ve Faydaları Birikim Milli Bir Görevdir)



İnsanın eline geçen parayı harcaması, bir kısmını biriktirmemesi kadar kötü bir şey yoktur. Düşünmeli ki, bugün vücudumuz sağlam, sağlıklıyız, çalışabiliyoruz. Fakat acaba yarın başımıza bir kaza gelemez mi? Ölünceye kadar çalışabilecek, sağlığımızı koruyabilecek miyiz? Ölünce ailemiz ne olacak?.. Hastalanırsak ya da çoluğumuzdan çocuğumuzdan birisi hastalanırsa, doktora, ilaca verilecek paramız var mı? İşte bunları düşünürsek anlarız ki, insanın kazandığı paradan bir kısmını ayırması lazımdır. Buna "birikim" derler. Birikim yalnız kendimiz için değil; ailemiz, vatanımız, milletimiz için de lazımdır. Biriktirmeyen millette düşkünler çoğalır. Düşkünleri, çalışamayanları çok olan millet, kuvvetten düşer, fakir olur. Öyle ise birikim, hem kendimize hem de millet ve vatanımıza karşı yapmaya mecbur olduğumuz bir görevdir.



118



Biriktirdiğimiz para bizde durursa yangın, hırsız gibi tehlikelere uğrayabilir. Aynı zamanda artmaz. Halbuki bu paraları işletirsek, tehlikeye uğramaz, günden güne artar. İşte bankalar, milletin biriktirdiği parayı koruyan ve artıran kurumlardır. Sermayeleri çok büyük olduğundan kuvvetlidir. Batmak tehlikesi de yoktur. Bankalar, parasını veren adama senede yüzde dokuz faiz verir. Bu parayı isterseniz alırsınız, isterseniz almazsınız. Verdiğiniz para her sene çoğalır. Bankaya paranızı belirli bir zaman sonra almak üzere verdiyseniz, vakit gelmeden alamazsınız. Öyle bir süre yoksa, istediğiniz zaman alırsınız. Bankalar bu paralarla büyük işler yapar, parayı işletir, kazanırlar. İşte size verdikleri faiz, bu kazançlardan bir kısmıdır. Demek ki, hem kendileri kazanıyor, hem sizi kazandırıyorlar. Avrupa'da pek çok bankalar vardır. Bunların içinde hükümetlere ödünç para verecek kadar kuvvetlileri bulunur. Bizde en eski banka Emniyet Sandığı, sonra Ziraat Bankası'dır. Emniyet Sandığı, ev, dükkân, mücevherat rehin alarak, isteyene para da verir. Ziraat Bankası ise adeta köylünün babasıdır. İçlerinde tarlası ve karşılığı olmayan köylüler de karşılıklı olanlarla birbirlerine kefil olarak Ziraat Bankası'ndan para alırlar. Geçen sene bu bankanın hizmetlerini görmüştünüz. Emniyet Sandığı İstanbul'dadır. Ziraat Bankasının her il ve her ilçede şubesi vardır. Bunlardan başka Türkiye İş Bankası, Türkiye Ticaret ve Sanayi Bankası ve daha birçok Türk bankaları vardır. Bankalardan başka, şirketlere üye olmakla da paramızı işletebiliriz. Şirketler hisse senetleri satarlar. Bunlardan alırI 13



Yeni Türkiye'de Gençlik Faaliyetleri Spor Kulüpleri, İzciler "Sağlam Düşünce Sağlam Bedende Bulunur"



Dedelerimizin ne güzel âdetleri, ne hoş eğlenceleri varmış. Pehlivanlık, cirit oynamak bize atalarımızdan kalan kıymetli yadigârlardır. Eski Türkler, çok kuvvetli, gürbüz, dinç insanlardır.



Atalarımızdan yadigâr kalan oyunlardan cirit oyunu.



Düşmanlarımız, birinin çok kuvvetli olduğunu anlatmak için "Türk kadar kuvvetli" derlerdi. 121



Sonraları padişahların miskinliği, topluluğa düşmanlıkları, halkı bu faydalı eğlencelerden ayırarak kahve köşelerine soktu. Bazı kimseler, arkadaşını kahveye oturmak için çağırır, kırlarda, bayırlarda, dağlarda temiz ve saf hava alarak gezeceklerine sabahtan akşama kadar duman dolu kahvelerde miskin miskin otururlardı. Anadolu'nun birçok yerlerinde oturmak bir zevk haline girmiştir. Evde oturmak, kahvede oturmak, komşuda oturmak, oturmak, oturmak!.. Cumhuriyet bütün bu kötülükleri baltaladı. Gençliğe "Oturmayacaksın, daima yürüyeceksin. Vatanına faydalı olmak için oturmak değil, yürümek, dinç ve gürbüz olmak lazım. Vatanın kurtuluşu, senin kuvvetinde..." dedi. Artık Anadolu'nun her bucağında Türk gençliğinin hareketleri görülüyor. Yer yer gençliğe ruh verecek genç birlikleri, idman ocakları, beden eğitimi kulüpleri açılıyor. Hükümet, Türk gençliğinin bu hayırlı hareketine yardım ediyor. Beden eğitimi ve idmanlara "spor", bunlarla uğraşanlara "sporcu" denir. Türkiye'de 4-20 spor kulübü, bir spor bölgesidir. Her bölge, içlerinden bir merkeze, spor bölgeleri de Ankara'daki idman ittifakları cemiyetine bağlıdır. Her sene kulüplerden birer adam seçilip Ankara'ya gider. Sporcular, böylece bir araya toplanıp Türk gençliğinin beden faaliyetlerini konuşurlar, gençliğe yol gösterecek çareler düşünürler. Bu şekilde ayrı ayrı yerlerden gelen gençler, birbirleriyle tanışırlar, arkadaş olurlar. Okullarda da izci alayları yapılıyor. İzcilik de spordur. İzciler, sağlam ve güzel vücutları, temiz elbiseleriyle tram122



petlerini, flütlerini çalarak sert adımlarla geçerken Türklüğün yüzü gülümsüyor. İzciler; yürüyüşler, seyahatler yaparlar. Dağlarda, kırlarda kendi işlerini kendileri görerek azimlerini kuvvetlendirirler. Hayata hazırlanırlar. İzci, sıkıntıdan ürkmez. Zorluktan yorulmaz. Çalışmaktan bıkmaz. Yalnız kendi gücünden yardım bekler. İzci, yurdunu tanır, sever. Bayrağını daima yükseltir. İzci şendir. Üstüne aldığı en güç işi neşesiyle kolaylıkla yapar. İzci, insaniyet dostudur, naziktir. Kadınlara, kendinden küçük yaşta bulunan çocuklara, yardıma muhtaç olanlara yardım eder. İzci, her işini kendi görür. Hayat adamıdır. Kendine, kendi gücüne güvenir. Cesaret ve azim sahibidir. İzci, ümitsizliğe düşmez. Tembelliğin düşmanıdır. Doğanın yenilemez zannedilen kuvvetleriyle mücadele eder ve onları yener. Bir izci alayına "oymak" derler. Oymaklar da "obalardan meydana gelir. Oba, bir sırada dört kişi olmak üzere sekiz kişidir. Oba, adeta bir manga, oymak da taburdur. Obayı "oba başı", oymağı da "oymak beyi" idare eder. Oymak beylerine komuta eden genel komutana "kalgay", bir ülkedeki bütün izcilerin başkanına da "başbuğ" derler. Bizim başbuğumuz Gazi Mustafa Kemal Hazretleri'dir. İşte çocuklar, vatanımızın, milletimizin ümidi sizde... Sizin hareketiniz, vatana can verecek. Yurdun korunması, öğrenim, ancak sağlık ve kuvvetle olur. Türk kuvvetini dünyaya siz tanıtacaksınız.



I13



Gençlik, dinçlik, kuvvet bizde, Fedakârlık, gayret bizde! Çevikliği seyret bizde! Biz idmancı genç Türkleriz...



Neşe verir idman bize, Milli duygu iman bize... Gören diyor: Arslan, bize... Çeliktendir hep şu kollar, Kaleleri söker atar! *



Dağ deviren gücümüz var Biz idmancı genç Türkleriz... Florinalı Nâzım



125



Sporun Faydası Çocuklara Zararlı Hareketler



Sporcu yavrular; Beden hareketlerinin, sporun insana ne kadar faydaları var. Bunları sizinle beraber bir kere düşünelim: Spor, insana neşe verir. Gençleri tanıştırır, seviştirir. Her insan sporcu olamaz. Sporcu olmak için sigara içmemeli, içki kullanmamalı, iyi düşünmeli, gürbüz ve çalışkan olmalıdır. Sporcunun içkisi ayrandır. Sporcu, bütün kötülüklerin düşmanıdır. İyilik etmek, bir sporcunun en önemli görevidir. İnsan, iyi sporcu olmak için işe henüz küçük iken şöyle başlamalıdır: Sabahleyin erken kalkmalı, elini yüzünü sabun ve bol su ile yıkamalı. Dişlerini fırçalamalı. Sonra yarım saat kadar beden eğitimi (kol, bacak, gövde hareketleri) yapmalı, ciğerlerini saf hava ile şişirmeli, koşmalı, oynamalıdır. Beden eğitiminden sonra vücudunu ılık veya soğuk su ile yıkamalı, giyinmeli, saçlarını düzenli taramalı, tuvaletini bitirdikten sonra dersine çalışmalıdır. Sınıflarda, sıralarda daima düz ve dik oturmalıdır. Yoksa sonra insanın bel kemiği eğrilir, kamburu çıkar. Yürürken de göğsünü çıkararak dik yürümek lazımdır. Dersler127 I 13



den sonra teneffüs hareketleri yapmak, saf havayı ciğerlerine kuvvetle çekip pis havayı atmak lazımdır. Hele bu hareketi yemeklerden evvel mutlaka yapmalıdır. Bunlar her çocuğun hem kendi hayatı, hem milleti ve vatanı için yapmaya mecbur olduğu görevleridir. Sporcu olacak çocuklar, on sekiz yaşına kadar kesinlikle ayakla top oynamamalıdır. Futbol ve ayakla oynanan başka top oyunları, çocukları sıska, çarpık bacaklı yapar. Kalplerini, ciğerlerini sakat eder, kasıklarını çatlatır. Küçükken futbol oynayanlar, yirmi, yirmi beş yaşında oyundan idmandan kalıyorlar. Hastalıklı oluyorlar, koşamıyorlar. Halbuki beden eğitimi ile vücudu hazırlayıp on sekiz yaşından sonra futbol oynamaya başlayan elli yaşında sporcular vardır.



Basketbol oynayan gençler.



Sonsöz



Hükümet, kanunlara uymayanlara ceza verir. Medeniyet de kendi kurallarına uymayanları cezalandırır. îlerlemeyenler, medeniyete uymayanlar, başkalarının kölesi olurlar. Türk çocuğu medenidir. Medeniyetin kurallarına uyar, üstü başı temizdir. Evde misafirini entari ile karşılamaz. Okul elbisesini giymediği vakit boyun bağını bağlamadan sokağa çıkmaz. Saçları daima taranmış bulunur, tırnakları temizdir. Türk çocuğu sokaklara tükürmez. Yerlere bir şey atmaz, sınıfını temiz tutar. Türk çocuğu itaatlidir. Annesine, beybabasına, öğretmenlerine, büyüklerine saygı gösterir, onları sever, sözlerinden çıkmaz. Türk çocuğu çalışkandır, düşüncelidir, iyi kalplidir. Kötülük yapmaz, kötülere uymaz. İçki, sigara kullanmaz, beden eğitimini sever. Büyük sporlara, vatanını korumaya hazırlanır. Türk çocuğu, şerefini düşmanlarına çiğnetmez. Naziktir, kimseye hakaret etmez. Öğretmenlerini, arkadaşlarını şapkasını çıkararak selamlar. Kadınlara saygı gösterir.



Türk çocuğu terbiyelidir. Kalabalık yerlerde kimseyi rahatsız etmez. Bilet alırken, tramvaylara girerken, sınıftan çıkarken tabur olur. Kendisinden evvel gelmiş olan kimsenin arkasına durur. Onu itmez. Sırasını bekler. Tramvayda, trende, vapurda yerini hanımlara, büyüklerine terk eder. Bir hanımla ya da kendisinden büyük bir kimse ile yol yürürken onu sağına alır. Davetsiz bir yere gitmez. Yemeklerde terbiyesini korur. Türk çocuğu hür fikirlidir. Batıl şeylere inanmaz. Cinlerden, cadılardan korkmaz. Muskalara, üfürüklere güler. Onun yardımcı melekeleri; fikri, gücü, kuvvetidir. Türk çocuğu cumhuriyetçidir. Yurdunu sever, milletine bağlıdır. Hiçbir şeyden yılmaz. Türk çocuğu, milletini yükseltmeye, geleceğe hâkim olmaya yeminlidir. Kuvvetine güvenir.



101 128



MUALLİM ABDÜLBAKİ (GÖLPINARLI) (12 Ocak 1900, İstanbul - 25 Ağustos 1982, İstanbul)



Babası Ahmet Agâh Efendi, Rusçuk'ta Ahmet Midhat Efendinin yanında yetişen, uzun yıllar Tercümanı Hakikat'te. çalışan, basın mensupları arasında "Şeyhülmuhabirin" ve "Baba" diye anılan bir gazeteciydi. Azerbaycan, Gence'nin Gölpınar köyünden göç etmişlerdi. Gölpınarlı, babasının ölümü üzerine Gelenbevi İdadisi'nin son sınıfından ayrılmak zorunda kaldı, bir süre kitapçılık ve ilkokul öğretmenliği yaptı. 1927'de Erkek Muallim Mektebi'ni, 1930'da İstanbul Darülfünun Edebiyat Fakülte si'ni bitirdi. Konya, Kayseri, Balıkesir ve Kastamonu liseleri ile İstanbul Haydarpaşa Lisesi'nde edebiyat dersleri verdi. Edebiyat Fakültesi'nde metinler şerhi okuttu. Ankara'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde İslam-Türk tasavvuf tarihi ve edebiyatı okuturken (1945) Türk Ceza Kanunu'nun 141. maddesine aykırı davrandığı gerekçesiyle tutuklandı. 10 ay hapis yattıktan sonra aklandı görevine geri döndü. 1949'da kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Gölpınarlı, 1927-1933 yılları arasında ilkokullar için uzun süre okutulan ders kitapları yazdı. Cumhuriyet Çocuğunun Din Dersleri ve Yurt Bilgisi bunların en başta gelenleridir. Türkiyat Mecmuası, istanbul Üniversitesi İktisat Fart \



kültesi Mecmuası ve Şarkiyat Mecmuası gibi yayın organlarında edebiyat tarihi ve fütüvvetle ilgili çok sayıda makale yayımladı, Türk Ansiklopedisi ile islam Ansiklopedisi'ne çeşitli maddeler yazdı. Melâmilik ve Melâmiler (1931) ve Kaygusuz-Vizeli Alâeddin'den (1933) sonra, 1936'da doktora tezi olarak hazırladığı Yunus Emre, Hayatı Sanatı, Şiirlerim yayımladı. Onu Yunus Emre ile Aşık Paşa ve Yunus'un Batıniliği (1941) ve Pir Sultan Abdal (1943; Pertev Naili Boratav ile birlikte) izledi. Gölptnarlı, Celaleddin Rumi'nin (Mevlânâ) Mesnevi's'mi (1941-46, 6 cilt) Türkçeye çevirdi. Yunus Emre Divanı'm (1948, 2 cilt) yayıma hazırladı. Gölpınarlı'nın 1945'te yayımladığı Divan Edebiyatı Beyanındadır'da yer alan edebiyat eleştirisi tartışmalara yol açtı. Kitabın savına göre divan edebiyatı İran edebiyatının kötü bir taklidiydi; toplum sorunlarıyla ilgilenmiyor, insanları uyuşukluk ve tembelliğe iterek hayalcilik ve kadere boyun eğmeye özendiriyordu. Gölpınarlı, Mevlânâ Celaleddin (1951), Mevlânâ'dan Sonra Mevlevilik (1953), Mevlevi Adap ve Erkânı (1963) ve Mesnevi Şerhinde (1973, 6 cilt) Mevleviliğin dünya görüşünü işleyerek yorumladı. Tasavvuf, tasavvuf edebiyatı, mezhepler ve tarikatlar konusunda da Menâkıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli (1958), Alevî, Bektaşî Nefesleri (1963), 100 Soruda Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatlar (1969), 100 Soruda Tasavvuf (1969), Türk Tasavvuf Şiiri Antolojisi (1972), Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri (1977) gibi geniş kapsamlı çalışmalar yayımladı. Öbür yapıtları arasında Şeyh Galip, Hayatı, Sanatı, Şiirleri (1953), Nailî-i Kadim, Hayatı, Sanatı, Şiirleri (1953), Kcıygusuz Abdal-Hatayi-Kul Himmet (1953), Nesimî-UsulîRuhî (1953), Divan Şiiri (1954-55; 4 kitap), Oniki İmam 133 I 13



(1958), Nasreddin Hoca (1961), Yunus Emre, Risâlat alNushiyye ve Divan (1965), Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddın (1966), Hz. Muhammed ve İslam (1969), Şeyh Galip, Seçmeler (1971), Hurufilik Metinleri Katalogu (1973), Hayyam ve Rubaileri (1973), Müminlerin Emiri Hz. Ali (1978), Tarih Boyunca İslam Mezhepleri ve Şiilik (1979) sayılabilir. Gölpınarlı'nın ayrıca bir Kur'an çevirisi (Kur'an-ı Kerim ve Meali, 1955) vardır.