Histoloji Konu Anlatımı ve Atlas Ross [1 ed.]
 9786053552239 [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

Altıncı Baskıdan



Çeviri



Altıncı Baskıdan Çeviri



Altıncı Baskının Özellikleri ve Önem li Noktaları: Güncellenmiş



"'_ ,._1..



hekimli{ji ve saqlık



ımleri



ö{jrencilerinin taolmuştur.



Şimdi,



bu kitabın gözden geçirilmiş ve güncellenm iş Altıncı



Baskısı, bu



satış rekorlan



kıran konu



anlatımı ve atlas, histolojinin klinik ve fonksiyonel



baqlantrlanm vurgulayan detaylı bir de rs kitabını , mikroanatominin detaylarını vurgulayan et iketleri ve açıklamaları bulunan büyük boyutlu, tam renkli dijital mikrograflar içeren mükemmel bir atlas ile birleştirmektedir.



Bu paha biçilemez Histoloji baskısındak i



resm i



kaynağının



son



içeriği,



hücre biyolojisi ve moleküler biyoloji bu alandaki son ilerlemeleri yansıtmaktadır.



Mikrografların yaklaşık



yüzde 20'si yeni, daha keskin, g el i ştirilmiş görüntülerle d eğişt ir i lm i şt ir. Çizimlerin üçte birinden fazlası yeni bir stil ile yeniden çizilmişti r. Göz alıcı kırmızı kalın terimler, mavı klınık metin ve Klinik ve Fonksiyonel b ağlant ı l a rı içeren Dosyalar ile okuyucu dostu vurgulamalar, okuyucunun anahtar bilgiyi hızlıca tarayabilmesine olanak sağ layarak gözden geçirme sürecini iyi leşt irmekted i r. Kitabın arka kapağ ın ın içinde yer alan ve boyama tekniklerini gösteren tablo kullanışlı bir görsel referanstır.



Tüm çizimlerde kullanılan tutarlı renk kod laması sistemi, görsel bellek aracı olarak hizmet etmektedir. Yüksek çözünürlüklü dijital fotomikrograflar ve ilave klinik resimler Dosyalarda yer alan klinik bilgi için daha yüksek vurgulama sağ lamaktadır .



mikroskobik detaydaki büyük



keşfederek



kend inizi güçlendirin.



Michae l H. Ross, PhD • Wojciech Pawlina , MD Orijinal ingilizce baskısı Lip pinc olt Williams & W ilkinslWolters Kluwer tarafından yayınlanmıştır. ISBN 978-605-355-223-9



.:' Wolters Kluwer Li ppineatt H•• lth Williams & Wilkins



i



IILI



i



9 786053 5522 39



www.palmeyayinevi.com



Altıncı Baskıdan



Çeviri



HİSTOLOJİ KON U AN LATI M i VE ATLAS ilişkili Hücre Biyolojisi ve



Moleküler Biyoloji ile



Michael H. Ross (1930- 2009)



ıncı Ba kıdan



Ko N U



..



evırı



AN LATI M i VE ATLAS •



Ilişkili



Hücre Biyolojisi ve Moleküler Biyoloji ile



Michael H. Ross, PhD (merhum) Profesör ve Emekli Baş kan Anatomi ve Hüc re Biyolojisi D epartman ı Florida Üniversitesi Tıp Fakültesi Gainesville, Florida



Wojciech Pawlina, MD Profesör ve Başkan Anatomi Departm an ı O bstetrik ve Jinekoloji De partman ı Müfredat Ge l işt iri l m es i ve Yenilenmesi Konusunda Dekan Yardımcısı Mayo Tıp O kulu Tıp Fakültesi, Mayo Klinik Roc hester, Minnesota Çeviri Editörü Barış



Baykal, MD



Doçent ve Öğ reti m Üyesi Tıb bi



Histoloji ve Embriyoloji AD.



G ülhane Askeri Tı p Akademisi, Askeri Tı p Fakültesi Ankara



PALME YAYıNCılıK Ankara , 2014



PAl~I E YAYI l'lAR ı , 842



HISfOLOJI KONU ANLATı ~1I VE A T LAS i Altıncı Baskrdan Çeviri



Y"ZJr/,m



: Mi cha el H . Ro ss, \'X 'ojciech Pawlina



Çeı-i ri F.A{IlÖrrl



: Doç. Dr. Bari ş Baykal



Pal rrı e Yayıncılık



y.,)'m



0 20 14



Ko ordınat örn



: H . ibr.ıhim Soruyürek



Y



O



..



ol



lır. Yine, yeni oluşa n alde hi r grup ları Schiff reakrif ile erkileşerek ayı n



edici morumsu kı rmızı renk verir. Schiff tea ktifin in



D N A ile etk ileşi m i stokiyometrikrir. Yani bu reaksiyonun



ürünü ölçülebilirdir ve DNA miktarı ile oran tılıdır. Bu nedenle bu reaksiyon. hücrenin nükleusundaki DNA miktarını ölçmek



reaksiyon yeri nde ç ökıü rerek yakalama k ya d a ba ğlamak için ku llanılır. H id rolirik enz imi göstermek için kullanı lan tipik bir reaksiyorıda. doku kesiti. bir substran (AB) ve ürünlerden birin i aşağıdaki şekilde çöktüren yakalama ajanını içeren



(n



solüsyona konur.



için spekrrofoıomeırik metodarda kullanılabilir. RNA 'da deoksirtboz bu lunmadığı için Schiff teaktif ile boyanmaz.



b oyan mış yan m ı~



;:ıl:



edilmiş



subsrramr.



G likojen, ONA ya da RNA gi bi spesifik bir komponent için



bir kesite b i ti şi k kesitin enzimle aindlrilmeai, boolan materyalin kimliğinin teyit edil mesi için kul-



lamla bilir. PAS reaksiyonu ile boyanan intraselüler materyal. kesitlerin diastaz ya daamilaz ile ön işleme tabi turulmasıyla . glikojen olarak tan ımlanabilir. Bu işlemlerden sonra boyanmanın olmaması .



Böyle



hücrelerin di-



m ci> -t



ile eşleştirilmişri r. Hafif d üzeyde fikse edilmiş dokularda lizo-



radan hem ışık hem de elektron mikroskopi ile incelenebilir.



Benzer şekilde doku kesiderinin deoksiribon ükleaz (DNAaz) ile ön işleme [abi [utulması, bu kesitlerde Feulgen bo-



bazik boyalarla boyanmamasına neden olacaktır.



Alkalin fosfarazı, çok çeşidi aderıozin erifosfatazları (AT Paz. lar) (hü crelerdeki ve dokulardaki sodyum pompasının enzirnatik temeli olan . a'/K··ATPaz da dahil), çeşidi esrarazları ve pek çok solunum enzimini göstermek için benzer ışık ve elektron mikrokopi hisrokimya yöntemleri geliştirilmiştir (Şek. ı ,3).



Enzim Histokimyası



immünosilokimya



Histaki myasal metotlar, hücrelerde ve dokularda enz lm lerin tanıml anm al a n ve lokalize edil meleri için de kullan ıl­



antikor arasındaki



maktadıcl ar.



İmm ünos itokimyanın altta yatan temeli, bir antijen ve bir etki l eşim in spesifikliği dir.



Ge nellikle hafif aldehi r fiksasyc nu terci h ed ilen metottur. Bu



immünoglobulinler olarak da bilinen antikorları immün sistemin spesifik hücreleri tarafından yabanc ı protein ya da antijene yanıt olarak üretilen glikoprotei nlerdir. Laboratuvarda antikorlar kandan saflaş nn la bil ir ve Ileresan bir boyaya ko n-



işlemlerde. enzimin kendisinden çok. enzim aktivitesinin reaks iyon ürünü görüntülenir. Genelde, )'a bir boya ya da a~ır metalolan yakalama reaktifi enzirnin reaksiyon ürününü



juge edi lebilir (ba ğlanabilir) . Genelde tloresan boyalar (110' rokromlar) değişik dalga boylarındaki IŞI~I (öm., ulrraviyole r ş rk) absorbe eden ve da ha sonra spesifik bir da lga boyunda



Doku kesitlerinde enzimleri lokalize etmek için. fiksasyonda enzim aktivitesini korumak üzere özel dikkat gerekmektedir.




}hayvana enjekte ed ilmiş ve doku bir saat sonra çıkarılmıştır . Numune, ışık mikroskopi için yapılana benzer şeki lde haz ırlanmıştır. Gü m ü ş ganüllerinin nispeten küçük boyutu, 1251_NGF kompleksierinin kesin yerlerinin belirlenmesinde yard ımcı olmaktad ır. ::ı~m ü ş granüllerinin apikal invajinasyonlar (inv) üzerinde ve erken endozomal tübül kesitlerinde (tüb) konsantre halde bu lunduklarına dikkat ediniz. X 3 2.00 0. (Elektran mikrograf Dr. Marian R. Neutra 'nın



izniyle.) Radyoaktif materyali yap ıları na katmış olan dokuların kesit-



leri



l am ları n



üzerine monteedilir. Lam genellilde karanlıkta , eri-



miş fotografik em ülsiyona daldırılır ve böylece lamın yüzeyind e ince bir fotografik tabaka oluşur. Işık geçirmeyen bir kuruda. genellikle günlerden haftalara kadar uzanan yeterl i süre ekspoz ür (pozlarnak) sonrasında. standart fotografik teknikler kullandarak lam üzerindeki ernülsiyona film banyo su yapılır ve lamel ile kalıcı olarak kapan hr. Kesitler, ekspozür ve banyo öncesinde de son rasında da boyanabi lir. Radyoakt if olarak işaretlenmiş mo lekülleriri üzerlerinde bulunan emülsiyondaki güm üş granülleri bu



yöntemle pozlandırıl ırlar ve banyo sonrasında ışık mikroskobu ile incelendiğinde radyoaktifemisyonolan bölgenin üzerinde yer alan koyu granüller olarak görünürler (Şek. I.Sa).



Bu granüller basitçebir maddenin yerini göstermek için kullanılabil i rler ya da spesifik bir noktadaki bir maddenin miktarı hakkı nda semikanıi rati f bilgi sağlamak için sayılabilirler. Örneğin bir hayvana rriryumlanrmş rimidin [Ing. tritiatrd tbymi-



dine] enjeksiyonundan sonra, bu nükleotidi bölünmeden önce



DNA 'larının ya p ıs ına



erikedi nükleeridi olanı n yaklaşık



katan hücreler



yap ı la rı na kattıktan



nükleuslarının üzerinde, sonra bölünen hücrelerde



iki ka" gümüş granülüne sahip olacaklardır.



Ororadyografi



aynı



zamanda EM ile incelemek için ince



plastik kesitler kullanılarak da uygulanabilir. Aslında aynı yönteml er kullanılmakradrr, arıcak bütün TEM hazırlığı tekniklerinde old uğu gibi işlemler çok daha fazla hassas ve zord ur. Bununla birlikte daha bü yük çözünürlük (rezolüsyo n) ve dah a kesin lokalizasyon sağlama k tad ır (Şek. I. Sb).



• MiKROSKOPj Işık



Mikroskopi



Basit (tek mercekli) ya da bil eş ik (çok mercekli) olsun. bir mikroskop. bir görüntüyü büyüren ve çıplak gözle görülm esi mümkün olmayan ince detayın görümülenebilmesini sağlayan bir ensrrümandır. En basit mikroskop bir büyüteç ya da okuma g özl ü ğüdür.



13



•s: A



::u O (J)



A



O \J



'



1. 3



Göz ve Enstrüman çözünürlüğünün Karşılaştırması



Çözülebilen noktalar



arasındaki mesafe



insan gözü



0,2 mm



Aydınlık



O,21,-m



alan mikroskobu



2,5 nm



SEM TEM



50,0 pm



Atom ik kuvvet mikroskopisi







üzeri ne lam ya da diğer numunelerin yerleşti rild iği tabla.







numunede n geçen ııığı to plamak için objektif merceği ve







objektif merceğ i tarafından ol uşturu lan görümü niin di rekt olarak incel enmesi için kullanı lan oküler merceği (ya da daha sık kullanımda olan bin oküler m ikroskoplarda bulunan bir çift ok uler merce ği ) .



içinden ışık geçebi lecek kadar yeterli d üzeyde ince olması gerekir. Işığın bir kısmı num u neden geçerken absarbe ed ilse de. aydınlık alan mikroskohunu n optik siste mi boyanmamış nu munede ku llanılabilir d üzeyde kentrast ü retme mekred ir. Ru nedenle daha önce bahsediimiş o lan çeşitli boyama yöneemleri



1,0 nm



Doku ke sit i



ışık dernetin i num un e seviyesinde odakla rrtak için bir kondansör merceği.



Aydınlık alan mikroskohu ile incelen ecek olan nu m u nenin,



0,05 nm



Teorik







kullanılmaktadır.



Çözme güc ü, iki obj enin. iki objc olarak görülebilmesi için aralarında bulunmas ı gereken mesafedir (in sanda 9.2 ' mm). İnsan göz ün ü n çöz me güc ü retinadaki foıoresepr ör hücrelerinin araları nda ki m esafe ile belirl enir. Mikroskobun rolü , başka türlü ç özm e lim itlerinin altında kalacak olan b ir görüntüyü reri nanın ç özeb i leceğ i dü zeye kadar büyütmektir. Tablo 1.3 gözün rezolüsyonunu çeşit l i ensrrü ma nlan n kiyle karşılaşnrmakradrr.



Çözme gücü, mikroskobun mercek ya da optik sisteminin , yakın yerleş imli iki objenin birbirinden ayn görüntülerini üretebil me yeteneği di r.



Rezot üsyon, sadece op tik sisteme



bağlı değ il. aynı



zamanda



ışık kaynağın ın dal ga boyu ve numune kalınlığı. fiksasyon ka-



litesi ve boyanma yoğu n luğu gibi diğer faktö rlere de bağlıdır. Gözün o ld ukça duyarlı oldu ğu yeşil filtrelenmiş ışık olan 540 n m dalga boyunda ışık (b kz. Tablo ı.ı ) ve uygun objektif ve kondan sör mercekleriyle aydınlık alan mikroskobunun ulaşa­ bil eceği en bü yük çöz me güc ü 0,2 prn 'dir (hesaplama yönremi için b kz. sayfa ı 2, Dosya ı A). Bu. teorik rczolüsyo ndu r ve belirtild iği gibi bütün koşulların op tim u m olmasına bağlıdır.



Okühya da gözpartIlSI



mrrctği,



objtkrifmrruği rarafindan are-



film görüntiiyü büyütür. faka t rnolüsyollu arttıramaz:



Modern biyolojik araştı rmalarda genel ve özel kullanım için çeşi tl i ışık mi kroskop ları bulunmaktadır. Farklılıkları ,



numune



ayd ınlatma da lga boyu. numuneye gelen ya d a numuneden



gelen ışığın fiziksel o larak değiştirilmesi ve so n görüntüye uygu lan abilecek spes ifik an alitik işleme gibi fakt örl eri temel almaktad ı r. Kitabın bu bölümünde bu en str üm anlar ve uygulam aları kısaca a n la tıl maktad ı r.



Çoğu öğre nci



ve aJ"aŞu rrn acl tarafmdan kull amlan mikreskop aydınlık alan m ikroskobudur. Aydınlık alan m ikro skobu ISOO'lü yı llarda geni ş ölçüde kullan ı mda olan ve hist olojik araştı rmada ilk büyük dönemi açın mikroskopların neslinden gelme kted ir. Aydınlık alan mikroskob u (Şek. ı .9) esaseri ş u parçal ardan o luşmaktadır:







numunenin ayd ın lau l ması için bir ışık kaynağı {tabla altı lambası } ,



14



Histolojik Preparatın Işık Mikroskobunda incelenmesi Organlar üç boyududur, histolojik kesitler ise sadece iki boyutludur. Daha ön ce " Doku n u n Hazı rlan ması" bö lümünde tartışı ld ığı gibi. ışık mikroskopi incelemesi için hazı rlanan her doku örneği n in



ince kesitler halinde dilimlenmesi gerekmektedir. Böylece



orijinal üç boyutlu doku örneğinden iki boyutlu kesitler elde ed ilir. Histoloj i çal ışmak için mikroskobu ku llanan öğrencile­ rin en çok zo rl and ı k la r ı noktalardan biri " kay ı p" ü çü n cü bo yutu zihinlerinde yeniden oluşturma yeteneğidir. Örneğin. bir portakalın farkl ı düzlem lerinden al ı nan di lim ler Şekil ı. ı O'da gösterilmektedir. Bütün haldeki portakal ın her bir kesi yüzeyinin (kesikli çizgiyle beli rt il m işti r} kesinin yönüne bağlı olarak farklı boyutlarda olduğuna ve fa rklı yüzey desenleri ortaya çıkardığına dikkat edin iz. Bu nedenle portakaldan kesilen her ha ngi bir kesitin incelenmesi sırasında yapının ve komponent parçalarının düzenlerı işini zihinsel olarak yeniden oluşturma yeteneğine sah ip olmak önemlidir. Bir histolojik yapı örneği olarak şu and a verilen böbrek renal korpüskülü farklı kesit düzlem i görüntüleri ile gösteri lınektedi r (Şek. \. ı O). Renal knrpüskü lün her kesitind eki belirgin farklılığa dikkat ed ini z. Bunun gibi iki boyutlu birkaç kesit i inceleyerek. incelenmekte olan yapın ın üç boyutlu konfigürasyon ıınu canlandırmak müm kündür.



Histolojik preparadardaki artefaktlar, dokunun hazırlan­ her aşamasında oluşturulabilmekredirler,



masının



Hi stolojik bir p reparatın hazı rla nması. n ıı m unen in topla nması ile başlayan ve lamelin yerleşti rilmesi ile bi ten adım lar serisinden oluşmaktadı r. Her adım sırasında bir artefakt (hazı rlanma sürecindeki bir hata) oluşab ilir. Genel olarak tamamlanmış p reparatta ortaya çıkan artefakılar. hazırlama sırasında kullan ılan metcdoloj iye. ekip rnana ya da reak riflere bağlıd ır. İ şlem sı rasında ku llanılan kimyasalları n ve reaktiflerin (fiksati fler, reaktifler ve boyalar) düşük safhkra olmalan. me tndolojinin uygulanmas ındaki kusurlar (çok kısa ya da çok uzıı n fiksasyon, dehidrasyon. gömme, boya ma sü resi ya da dikkatsiz montaj ve



1



1-- - -



ışık kaynağı (Iamba)



I-----elektron kaynağı----" (katot) _ - - - - - - anot



kandansOr



/



kondansOr



merceği - - - - -



merceği ----



tarama bobini -



- - - - - numune



tarama



-----~..



~---



oküler



------i



sekonder



c-



elektron



o:



/dedektörü



1::



geri saçılmış elektron dedektörü



-objektif merceği



projeksiyon



ıŞını



- - -



3



i'



U







merceği



~



- - - - vakum - - - -



merceği



---gözlem ekranındaki gôruntü



_gözdeki görüntü



CCD kameralı



==



etektren



IŞIK MiKROSKOBU



--... LO



dedektörü



O



SEM



III



görüntüsü



• ~



TRANSMiSYON ELEKTRON MiKROSKOBU



1.9 •



ŞEKiL



karşılaştırma



TARAMALIELEKTRON MiKROSKOBU



A



::o



Farklı tip mikroskoplann optik yollannı karşılaştıran diyagram. Üç mikroskop tipinin tamamı arasında daha iyi bir yapmak için ışık mikroskobu (solda) ters çevrilmiş g;bi gösterilmiştir. TEM (ortada) ve SEM (sa"da) görülmektedir. Hem



TEM'de, hem de SEM'de numunenin yüksek vakumlu (10"'. 10- Pa) ortama konması gerekti{Jine dikkat ediniz. 7



lamelin yerleştirilmesi) ya da uygun olmayan ekipman (örn.. kusurlu bıçağı bulunan bir mikrorom) peeparomn son halinde ancfaktlar ü reıebi lir. Öğrencilerin preparat kelleksiyenun daki her preparatın mükemmel olmadığının farkında olmaları önemlidir ve preparatlarda en sık görülen art efaktlara alışkın olmalıdırlar.



Diğer



Optik Sistemler



Histolojik preparatlann incelenmesinde



sıkça kullanılan ay~



dınlık



alan mikroskopiden başka. klinik ve araştırma labora



C







i C:



o







m Şekresyo n (salgılama ) ya da absorbsiyon (emiiim) ile görevli epitel tipik olarak rek katlı ya da birkaç durumda yalancı çok katlıdır. H ücrelerin boyu sıklıkla salgılama ya da emilim akrivirelerinin düzeyini yansıtır. Tek katlı yasSl epitel. yüksek düzeyde rransepirelyal transpon ile uyumludur. Epirelin çok katlı hale gelmesi genellikle transepirelyal geçirimsiz olması ile uyumludur. Son olarak, bazı yalancı çok katlı epitellerde bazal hücreler kök hücredir "e epitelin mar ür fonksiyonel hücrelerine dönüşerek hücre kaybının dengelenmesini sağlar,



• HÜCRE POLARilESi Epitel hücreleri belirgin polarite (kuıuplaşma) sergilerler. Bir apikal bölge, bir lateral bölge ve bir bazal bölgeye sahipti rler. Hücrenin belirli yüzeyleri ile ilişkili spesifik biyokimyasal özellikleri bulunmakıadır. Epiteldeki hücrelerin



bu karakteristikleri ve geometrik düzerilenişleri hücrenin üç bölges inin fonksiyonel polarirelerini belirlemektedir. Serbest ya da apikal bölge her zaman dış yüzeye ya da t üp ün ya da kapalı kavirerıin l ürnenirıe do ğru y öne lmiştir . Lateral yüz. komş u h ücrelerle i leriş im ha lindedir ve özel leş­ m iş turunma bö lgele ri ile karakterizedir. Bazal bölge, baza l laminan ın



üzerindedir ve hücreyi alttaki ba~ dokusuna sa-



bitler.



107



"tl



O



r



» ;o -t



m



en



5.1



Epitel Tipleri S ınıflandırma



Tek



katlı yassı



Bazı



Ti ik Yerle im Yer le ri



Vasküler sistem (endotel) Vücut kaviteleri (mezetelyum) Bowman kapsülü (böbrek) Akc iQerdeki solunum ile ilgili



Ana Fonksi onu Karşılıklı madde değ işimi, rner-



kezi sinir sisteminde bariyer, madde değiş imi ve



Karşılıklı



kayganlık,



) Bariyer



boşluk lar



madde



deQişimi



Tek



katlı



kübik



Ekzokrin bezlerin küçük kanalları ) Ovaryumu n yüzeyi (germinal epitel) Böbrek tübülleri Tirold folikülleri



Absorbsiyon, iletici kanal Bariyer Absorbsiyon ve sekresyon



Tek



katlı



prizmatik



Ince baq ırsak ve kolon Midenin d ö şe m e s i ve gastrik bezler Safra kesesi



Absorbsiyon ve sekresyo n Sekresyon



Yalancı



Çok



çok



katlı



katlı yassı



Trakea ve bronşiyal aQaç Duktus deferens Epididimisin duktuli elferentesi



Çok



katlı



Kübik



Ter bezlerinin kanalları Ekzokrin bezlerin büyük kanalları



Anorektal



Çok



katlı



prizmatik



Absorbsiyon



}



Sekresyon, iletici kanal Ab sorbsiyon, iletici kanal



ka nalları



Bariyer, koruma



}



Bariyer, iletici kanal



}



Bariyer, iletici kanal



}



Bariyer, gerilebilme özelliQi



bileşke



Renal kaliksler Üreterler Mesane Üretra



}



bileşke



Ekzokrin bezlerin büyük Anorektal



Transizyonel (Ürotelyum)



}



Epidermis



Oral kavite ve özefagus Vajina



108



Karşılıklı



• DDS



5.1



Klinik



Bağlantı:



Epitelyal Metaplazi



Ep itelyal metaplazi, bir matür e pite l hücre tipinin diğer bir matür epitel hücre tipine geri dönebilir bir dönüşümüdür. Metaplazi genellikle stre s e, kronik enflamasyona ya da diğer



anormal stimulus uzun süre devam ederse, skuarn öz metaplastik hücreler skuarnöz hücreli karsinoma d ön ü şebilirler. Akciğer, serviks ve mesane kanserler i sıklıkla yassı meta-



anormal stimuluslara uyum sağlamak üzere verilen yanıttır. Or ijinal hücrelerin yerini, yen i ortama daha iyi uyan ve anor mal stimulusların etkisine daha dirençli hücreler ahr. Meta-



adenokarslnomların gelişmesine neden



plazi, epitel kök hücrelerinin gen ekspresyon örüntülerinin neden olan yen iden programlanmadan kay' naklanmaktadır. En yaygın epitelyal metaplazi, prlzrnatikten yassıya dönüşümdür. Bez epitelinde, prizmatik hücrelerin çok katlı yassı hücrelere dönüşümüyle ortaya çıkar. Örneğin, skuamöz metaplazi sıklıkla trakea ve değişmesine



alırlar.



plastik ep itelden köken Metaplazi



tanısı



Prizmatik ep itel, glandüler olabilir. konduğunda, tüm çabalar patojenik



stimulusun ortadan kaldırılmasına (sigaraya son verilmes i,



enfeksiyon ajanının eradikasyonu vb.) ve metaplastik bö l' gen in kanseröz değişikliklerin başlamadığından em in olmak



man ına



uzun süre maruziyete



yan ıt



olarak



o lu şur.



tekrar normal



farklı laşma



(J1



için takip edilmesine yöneliktir olmalıdır.







Kron ik



örüntü süne geri dönerler. EQer



ı:: :



3



bron şların yalancı çok katlı respiratuar epitelde sigara du-



enfeksiyonu bulunan kadınlarda servikal kanald a da oluş' maktadır. Bu örnekte, servika l kanalın tek katlı prizmat ik epiteli, non-keratinize çok katlı yassı epitel ile yer değişt irir (Şek. D5.1.1 l. Ayrıca, yassı metaplazi ürotelyumda (tran' s izyonel ep itel) da görülebilir ve şistozomiyazis gib i kronik parazit ik enfeksiyonlar ile i lişkilidir. Yassodan prizmatik epitele metaplazi de oluşabilir. Örneğin , gastroözofageal reflü (Barret özofagusu) sonu· cunda özofagusun alt kısmındaki çok katlı non-keratinize yassı epite l metaplastik dönüşüme uğrar ve bağırsak epiteline benzeyen ve goblet hücreleri içeren tek katlı pr izmatik epitele dönüşür. Metaplazi çoğu kez geri dönebilir birfen omendir ve eğer metaplaziye yol açan stimulu s ortadan kaldırılırsa dokular



o-



o:



m



'tl



c o



şeKiı 05.1 .1



" ı::



Uterus servlkslnln skuamöz metaplazis i.



Tek kat lı prizmatik epitel ile d öşe i i bir servikal kan al ın fo tomikrografı . G örüntünün ortasının çok katlı yassı epitel içeren bir ada tarafından i şg al edild iğ ine



dikkat ediniz. Bu metapla stik epitel



her iki yandan tek katlı prizmatik ep itel ile sarı lmı ştır. Metap lazi



kök hücrelerin yeniden programlanma s ı ile t e ti kle n di ği n d e n , metap lastik yassı hücreler normal çok katlı yassı hücreler ile aynı karakteristiklere sahiptir. X 240. (Dr. Fabiola Mederio s'un izniyle.)



III



ı::



•» il ;ıı:;



» r



OJ



O



r



ci)



Epitel hücrelerinde kuruplaşm anın sağlan ması ndan sorumlu moleküler mekan izma , öncel ikle komşu hü creler arası nda ıam fonksiyonel bir bariyer o l uş turmak için gereklidi r. Baglann kompl eksieri (da ha so nra bu bölümde a nlan lacaktır) epitel hücrelerinin apikal kısıml arında ol uşt u rul u rlar. Bu özel leşm iş ba ğlantı bölgeleri sadece sıkı hücre ba ğlarınlan oluşturmakran so rumlu değildirler, aynı zama nda epitelin, çözeltilerin elekrrcozmorik gradient lerinden aşa ğıya d o ğru parasel üler hareketl erini düzenl emesin e olanak sağlar lar. Ayrı ca, bağların kompleksleri . ap ikal plazm a membranı bölgesini bazal ve lateral bölgel erden ayı rır ve ö zel leş rnele ri ne ve farklı mol eküler sinyalleri tanımalarına olana k sa ğla r.



• APiKAL BÖLGE VE MODiFiKASYONLARI Birço k epi tel hücresin de apikal bölge , spes ifik fonks iyo nları yerine get irmek için özel yapısal yüzey modi fi kasyonları sergileme ktedi r. Ayrı ca, apikal bölge spesifik enz im ler (örn., hid rolazlar), iyo n ka na lları ve taşıyıcı pro tei nler (ö rn .. glukoz taşıyıcıl an ) de içerebilir. Yapı sal yüzey farkl ı laşmaları şun lar­ dır:



m



• mikrovilluslar , aktin filam entl erinden meydana gelen bir me rkezi kısım içeren sitoplazmi k uza rı nlar, • slereosilyumlar (sterecviüuslar) , a l ı şıl madı k uzunlukra mikrovilluslar ve • silyumlar . mikrot übül demederi içeren sitoplazmik uzan nlard ı r.




r



ol



O: r



Geniral kanalların stereosilyurnla n , hücrenin apikal yüzeyinde n uzanan ve abso rbsiyo nu kolaylaştıran oldukça uzun urannlardır. Ö zgün özellikleri. kökeri aldıkları apikal hücre çıkınrısı ve birbirlerine siroplazmik köprülerle bağlanan kalın kök kısımlarıdır. Elek rron mikroskopra gözlenen iç yapıları alışılmadık uzun mikrovilluslar şekl i nde old uğu için . bazı hisrologlar şi m di stereavillus rerimini kullanmakradırlar (Şek. 5.4a). Bu uzamılar ışık mikroskobunda bo ya fırçasının rüylerin e benzerilmekredirler; çünkü sivri uçlu demerler halinde k ümelenirler, Mikrovilluslar gib i. srereosi lyumlar da içlerinde bulunan ve limbrin ile çap raz bağlanan aktin lilament demet leri ile desreklenmekredirler. Akrin filamenrlerinin dikensi (arn) uçları, s te reosilyum ların uçlarına do ğru uzarıırlar uçları



ve sivri (eksi)



raban kısmındadır. Aktinden meydana gelen merkezi



kısmın



bu organizasyonu. mikrovilluslar ile benzer yapıla n ma



prensiplerini paylaşmakradır ve en fazla 120 ~ m uzunluğunda olabilir. Srereosilyumlar, mikrovill uslardan, akr in dem etine lareralden akrin filarnentlerinin eklenmesiyle ve akri n filarrıentle­ rinin uzamalarıyla gelişmekredirler. Mikrovillus lardan farklı olarak. 80 kilodalronluk akrin bağlayan bir protein olan ve srereosilyumun plazma membranı ile yakı ndan ilişki li ezrin , aktin filarnemlerini srcreosilyumun membranına sabitler. Ste-



reosilyumun kök kısm ı ve apikal hücre çıkınnu. çapraz köprü oluş tu ran molekül olan u -aktinin i (Ing. a -acıinin] içeerne kredir (Şe k . 5.4 b). Mikrovillus ile srereosilyum arasında ezrin bul unması dışındaki belirgin bir fark. srereosilyumun ucunda



villin hulunmamasıdır.



G)



rn < rn



s:



O



Kulağın



duyu epitelinin stereosilyu mları bazı özgün karakteristildere sahiptir .



O



Kulağın



:>



duyu epitelinin slereasilyumları da mikrovil lusla rdan rü remekredirler. Bunlar mekanik ritreşirnlere aşırı duyarlıdırlar ve absorbrif yapılardan çok duyu mekanareseplörleri olarak hizmer ermekred irler . Çapları ö zdeştir ve karakteristik rnerdiven basamakları görünümünü kazandı­ racak şeki lde arran uzunlukta dik demerler halinde o rganize olurlar (Şek. 5.5a). Iç yapıları srereosilyumun normal yapısı ve fonksiyonunda kririk roloynayan espin ile çapraz bağlı yüksek yoğunlukta aktln filamentleri ile karakterizedir.



Duyu epitelinin srereosilyumunda hem ezrin, hemde o -akrinin



bu lunmamaktadır.



Srereosilyumlar aşırı srimülasyon ile kolayca zarar görebildikleri için. yaşa m boyunca uygun çalışmalarının sürd ürülmesini sağlayan. kendi yapı ları nı sürekli yenil eyen bir moleküler rnekanizmaya sahiptirler. Araştırmacılar floresan i şaretli akrin molekülleri kullanarak. akti n monomerle rinin



111



"Tl



A



(J)



-




:::o



~i 5.2



Epitel Hücrelerinde Apikal Bölge



genel yap ı



ModitikasyonlarınınÖzeti



enine kesit



hareket trasesi



yerleşim



ve fonksiyon



• birçok epitel hücresinde bulunmaktadırlar



• hücrede emilim yüzeyini arttırırtar



Ortalama ' · 3 ~m uzun1UOundadıriar . ak1in filament demeli tenninal aQa sabitlenm iştir



Aktin-demetleyici proteinler tarafından çapraz baQlanmış aktın



filamentlerinden meydana gelen merkeD kısım; çap 50-1 00 om



Term ınal aQın kasılmasına



• iM Ile çizgili kenar (ba\ijırsaQın absorblif hDclenl ya da fırçamsı kenar (böbrek tübül hücrelenl olarak görül ürler



baQII pas if hareket



.....,. @



• sı n ırlı daQıllm



• erkek üreme sisteminde (epididimis. duktus cetereosm proksimalkısmı) emınm



fonksiyonuna sahipt irler



IJ!;-'\



L~~~ ~\



• iç kutaktaki duyu tüy hücrelerinde mekanoreseptör o larak fonksiyon görürler



~~@ epıdıdımıs



iç kulak



Oldukça uzun, en fazla 120 prn. lemı in aOa sabitlenm iş akt in filanıent demeti; rejenerasyon yetenekleri bulunmaktadır kulak



Aktin-demetleyici pr ot einler tarafından çapraz baQlanmı ş akt in filamentlerinden meydana gelen merkezi kısım;



çap 100-150 om



Sı .... ı akışına (genita l sistem) ya da endolenfin titreşimine [ıç kulak) baQh pasif hareket



• en sık yüzeylerindeki saıqmm. proteinlerin. yabancı c isim lerin ya da hücrelerin transportunda fonkSiyon gören epitelierde (ovi dukt . trakea v e bronş aQacl. beyin epeodimi ve oltaktör epiteQ bulunmaktadırlar • sperm hücrelefinde flagella olarak bulunmaktadır, spermin ileri hareketini saQlar 5· 10 ı.ım uz unluQunda (spem kuyruQunda d aha uzu n. 50--100 ı.ım). aksonemi vardır, bazal c isimc ik· ilişkili yapı lar ile bazal cisimelkier; silyumun gelişi mi ve normal fonksiyonu için spesifi k int raflagell ar transport sistemi



I l i şk ili motor proleinleri ile birlikte 9+2 ÖJÜntasa ile duzeolenmiş m ikrotübüllerden meydana Aktif hareket; hızlı ileri hareket gelen merkeıi kısım ; çap ardından ya v aş geri dönüş hareketi ya klaşık 250 nm (yanm koni yörü oges Q



• vücuttaki hemen hemen tüm hücrelerde bulunmaktadırlar • böbrekteki boruıarca. safra kanalı epitelinde, tiroid bennde. timusta, nör'onlarda, Schwann hücreıennde. kondrositlerde, fibrob/astlarda. adrenal kortekste ve pitOiter hücrele-de detaylı olarak gösteritm işlerdir



Ortalama 2·3 ıım uzun ıugunda; ak soneme ve bazal cisimci klere sahip ; kalsiyum giriŞ kanal lama sahip özelleşmiş plazma membranı v e intr aflagellar transport sist emi



9+0 örOntüsü ile düzenlenm iş mikrotübüllerden meydana gelen merkezi kısım ; çap ya k laşık 250 nm



• duyusal anten olarak fonkSiyon görmektedirler Aktif hareket yok; S M akımına pasif olarak bükOlarler



baQIı



Yaklaşı k 5· 6 IJm uzunluQunda; oldukları akti f hareke t yeten~i dışında primer silyum a benz er yapıctadı rlar



112



Ilişkili motor proteinler ile beraber 9+0 örüntOsa ile d üzenlenmiş mikrotübüllerden me ydana gelen merkezi kısım ; çap yaklaşı k 250 nm



eksıraseıüıe- boşluktan



hücre



ine akt anrlar • embriyoda gastrulasyon sırasında bilaminar diskin OZerinde primitif düOüm (pri m itif nod) alanına yakın bölgede



00 sahip



• sinyalleri oluştururlar v e



bulunmaktadırlar



• iç organlardakl saQ·soı asimelrisinin gelişimi içi n gereklidirler



Aktif rota syon hareketi (tam konlk yörü nge)



,.,~~'ı-:-- ez ri n ~~f=!---timbrin



""'--



\



-aklin lilamenti



oO: 1: '



3 (J1



sitoplazmik



• m



...



"o



köprü



ID



c



,.. O



i: III



i:



•>



-~»-~ 1hır-f.f.=:t2",-ıo/,f- aktin fitamentleri



-o



b ŞEKiL



5.4 • Stereosllyumun moleküler yapısı.



8. Epididimisteki ste reosilyu mların elektron mikrografı. Sitoplazmik uzarttılar mikro'



villuslara benzemekted irler, fakat oldukça uzundurlar. X 2 0.0 00. b . Stereosilyumun moleküler yap ı s ını gösteren şe mati k diyagram.



Stereosilyumlar apikal hücre çık ınt ılarından kaynaklanmaktadırlar ve sitoplazmik köprülerle birbirine ba{Jlanan kalın kök k ı s ımlan v a rd ır. Uzun k ı s ımda (b üyütülm üş kutu) stereosilyumun merkezi kısmındak i aktin filamentlerinin ve aktin-ili ş kili proteinler olan timbrin ve espinin dağ ılımlarına dikkat ediniz. c -aktininin terminal ağda, apikal hücre çıkıntı sında ve komşu ste re o s i lyu mları n arasında yer yer bulunan sitoplazmik köprülerdeki dağılımına dikkat ediniz.



A



> r OJ



O: r



ci) nı








9



ŞEKil



c-



o:



nel zonu ile plazma membranı arasın daki yakalı k benzeri uzanndır. Ba:ıal cisimcikteki C mikrotübülünün üst ucunun yak ın ında n ç ı kar ve plazma membranını n sitoplazmik bölgesin e gi rer. Bazal cisimciği apikal plazma membramna bağlar (bkz. Şek. 5.7).



115



r



o



m








O



O ;>;



C (IJ



C



i C:



O



:ıJ



m rm :ıJ



Golgi aygın, nispeten büyük boyuıu nedeniyle belirgindir ve bo yanmaz. I şık mikroskobu preparaılannda bazofilik siroplazmanın aksine şeffaf b i r alan olarak görün ür . N ükleus kür e şekli ndedi r ve tipik olarak kenara yakı n ya da eksantrik yerleşi ml idi r. Lenfo sit nükleusundan ço k fazla büyük olmayacak şeki l de küçükt ür. Şeffaf ökrornarin alanlarının arasına giren büyük periferik hcr crokrornarin kümeleri sergiler. Bu düzenl erime geleneksel olarak al arabası rekerleği ya da analog saat yüzüne benzer şekl i nde tanımlanmıştır. Burada hererorornarin tekerlek parmağını ya da saatteki sayı l arı tem sil erme kred ir (Şek . G.25b). Plazma hü cresinin hererokrornatik n ükleu su , hücrenin büyük miktarda protein sentezi fon ksiyonu o l ması nede niyle biraz şaş ı rncıdı r. Bununla birlikre hücrenin büyük miktarlard a spesifik antiko r olmak üze re sad~a uk tip protein üretm esi nedeniyle. gen omun küçük bir segmenti transkripsiyona uğram ak için açık kalmaktadır.



ŞEKiL



Bağ dokusunda eozo nc filler, monositler ve n ötrofiller de gözlenm ektedir.



Immün yanıdar ve doku hasarının so nucu olarak özellikle n ötrefiller ve man asitler olmak üzere bazı hücreler h ızla kandan göç ederek bağ dokusun a girerler. Varlı klan genellikle akutenflamatuar reaksiyonun göstergesidir. Bu reaksiyon larda yüksek sayıda nötrofil bağ dokusu içine göç eder ve bunları yüksek sayıda monosit rakip eder. Bel irtildiği gibi monosiıler



daha sonra makrofajlara farkhlaşırl ar. Bu hücrelerin tanımları ve rolleri Bölüm ıo'da bulunmakıadır. Allerjik reaksiyonlar ve parazilik enfeksiyonlarda fonksiyon gören eozofil de aynı bölümde sunulmakıadır. Eozinofiller, normal bağ do kusunda ve özellikle de bağırsak lamina propriyasında, bu dokularda meydana gelen kronik immünolojik yanıtlarm sonucu olarak g özlenebilirler.



6.25 • Plazma hüeresl a. Bu fotomikrograf, plazma hüc res inin rutin H&E preparatlarında gözlenen



tipik özelli klerini göster-



mektedir. Nükleusta şe ffaf ökromatin alan larının arasına giren periferik heterokromatin kümelerine dikkat ediniz. Ay n ı zamanda negatif ( boyan m am ış) Go lgi'ye (oklar) ve bazofilik sitoplazmaya da dikkat ed iniz. X5.000. b. Elektron mikrograf, plazma hücre s i s ito p l azmas ı nı n çogunu çok miktarda gER'nin kapladıqıru göstermektedir. Golgi ayg ıtı (G) da nispeten büyüktür ve hücrenin sa l g ı aktivitesinin yans ı­ masıd ır. X 15.000 .



190



• POSTER 4 G evşek ve sıkı



Gevşek



ve Düzensiz



Sıkı Bağ



ba Q doku su birka ç bag doku su tipind en b irin i simg elemektedi r. DiQerleri



Dokusu



kıkırdak, kemik, kan, adi pa z d oku ve retiküler d okudur.



Gevşek bat} dokusu, ince ve seyrek kollajan fiberle rinden oluşan matriks içinde nispeten yüksek oranda hücr eler ile karakterizedir. Bun a



kar-



şın,



düzensiz sıkı bal) dokusu az hücre içermektedir. Bu hücrelerin hemen hepsi fibroblastlardır ve bu dokunun matriksini oluşt uran bol miktard aki koüajen fib erlerinin olu şturulmasından ve devamhhqmdan sorumludurlar. Tip ik olarak g evşek baQ doku su ile i liş kili olan hücr eler kol1ajen Oreten hücreler olan t1broblastlar ve immün sistemde ve vücudun genel savunma sisteminde fonksiyon gören bücr elerdir. Böylece gevşek baQ doku sunda deQişken dü zeylerde lenfositler, mekrotejlar, eozinofiller, plazm a hücr ele ri ve ma st hücr eleri bulunmaktad ır.



192



tB tB tB



Gevşek ve düzensiz sıkı bağ dokusu, meme bezi, insan. H&E, X 175 ; küçük re s imle r X 350.



Bu mi krogrsf ka rşılaştırma amacıyla gevşek bag, dokusunu (GBD) ve d üzensiz sıkı bag, dokusunu (DsitSBD ) küçü k b üyürme de göstermek ted ir. Gevşek bağ dokusu ha ep itelini (BE) çevreleroektedi r. Düzensiz sıkı bağ dokusu esas olarak kal ın kollajen fiberi d emed en nd en ve mevcu t az sayıda hü cred en oluşur ken. gevşek bag,dok usu nispeten az fiber ve fazla sayıda hücreye sah iptir.



Gevşek bağ dokusu, kolon, maymun, Maltery. X 250.



Bu mikrograf aş ırı d üzeyde selüler



gevşek bağ



dokUSU nu göste rme kted ir (GB D). Bu doku ya lamina propriya a d ı da verilmekted ir ve kolonun bağırsa k besle rinin aras ın da yer almaktad ır. Burad a görülen basit. pri zmaı ik. mukus salgrlayan epit el hücreleri bez dokusunu temsil etme ktedi rler. M allory boyası hüc re n ükleuslanm kı rm m ve kollaieni mavi ren ge boya r. H ücrelerin mavi



Gevşek bağ dokusu, kolon, maymun, Mattory . X ?OO. Komşu mikrograftakı



kut u ıçındeki alan buyu k b üyütmede



g ösıerilmektedir. M ı krografın her ıki tarafında epitel



h ücreleri nin t abanı arı g örülmekrcdi r. Kollajen tıberleri (K).



üstteki küçük resim . s ı k ı bag,dokusunun daha büyük b üyütmesidir. Kolla[en fiberlerini n yaygmhğma , n ispet en sadece az sayı da hü cre n ükleu sun un bulundutuna d ikka t ed in iz. Altt aki küçük resim . bez. epitelini ve çevreleyen gevşe k ba ğ do kus unu o naya koym akt a ve ço k az fiber ve yükse k sayı larda hücre sergilemek ted ir. T ipik o larak gevşek bag,dokusunun hücresel komponenderi a rasında nispeten az o randa fibroblast ve yük.sek sayıda lenfesirler. plazma hücreleri ve di ğ er hat dokusu hücre tipleri bulu nm aktadır.



renk te boyanm ış kollaje n aıı ile çevrelendi klerine d ikkat ed in iz. Bu mikrografta, kolonun bir düz kas ba nu o lan rnu skular is mukoı..ası (MM) ve bu nun alt ında kısmen gö rüne n ve kolo nun subm ukozasnu ol uşt u ra n düzensiz sıkı bağ dokusu (DsizSB D) da gösterilme kted ir. Lüm en e bakan yüzdeki epit el h ücrelerinin (Ep) heme n a lt ı n da yer alan kolla jcn fiberleri (K) tipik ola rak dah a yoğ u nd u rla r ve böylece mikrografra be lirgin olarak görünmek-



redirler.



hücreleri saran s rromayı ol uş t uran ina iplikçi kler olarak g örünmektedirler. Burad a bul un an h ücrelerin ço ğu lenfosltler ve plazma hücreleri nd en (I') ibarenitler. S ı ro ma ağı nda bu lun an diğer hücreler fib roblasrlar, düz kas hücreleri. makrofajlar ve seyrek m ası h ücrelerid ir.



ANAHTAR BE, bez



epıteli



GBD. gevşek baQ doku su



DslzSBD, dOrensiz sıkı bag dokusu



Ko kollajen fiberferi



Ep. epitel hücreleri



MM, muskulari s mukoza



P. plazma hOCreıen



193



• POSTER 5 Düzenli Sıkı Bağ dokusu, Tendonlar ve Ligamentler Düzenlı sıkı bağ dokusu, fiberlerinin çok yoQun bir şekilde paketlenmeleri ve paralel diziler şeklinde fasikUller halinde düzenlenmeleri nedeniyle kendine özgüdür. Kası kemiQe baglayan tendonlar ve kemiQi kemiğe baqlayan IIgamenller bu doku tipine örnektir . Ugarnenller çoQu açıdan



tendontera benzemektedirler,ancak fiberteri ve fasikül1erin



düzenlenişi



daha az düzenlidir. baQ dokusu ile ayrılmıştır, Bu dokuya endotendlneum adı verilir ve içinden damarlar ve sinirlar geçer. Bunun yanında bir fasikOI endotendineumdan uzananseptumlarla kısmi olarak bölünmüş de olabilir ve sepTendonlarda. ligamentler gibi, fasiküller birbirlerinden düzensiz



sıkı



tumlar en küçük damarları ve sinirleri içerirler. Fasiküllerin baz-lan, kendilerini çevreleyen daha kahn bas) dokusu olan perltendlneum ile daha büyük fonksiyonel birimler halinde gruplandırılabitirler. En sonunda Iasiküller ve fasikOl grupları düzensiz sık, bas) dokusu olan epltendineum tarafından sarıhrlar.



194



Tendonlarda tendinosit adı da verilen fibroblastlar, komşu fiberlerin arasında bulunan ve fiberleri kuşatan çok ince, yaprak benzeri sitoplazmik uzantrlara sahip uzun hücrelerdir. Sitoplazmik uzantılarının kenarlan komşu tendon hücrelerininkilere temas ederler ve böylece sinsityum benzeri sitoplazmik bir aS) oluştururlar. En düzenli sıkı bas) dokusu. gözün kornea stromasmdakidir (bkz. Bölüm 24). Bu dokuda kollajen fibrilleri, büyük, yassı fibroblastlarla aynlan paralel lameller halinde düzenlenmişlerdir. Komşu la me lle r birbirine yaklaşık olarak dik açtyla düzenlenmişlerdir ve böylece dikey d lzııer oluş' tururlar. Her lamelde fibril boyutu ve fibril aralıklarının çok düzenli oluşunun, lamellerin dikey sıralar oluşturmalarıyla birlikte kornea şeffaflıs)tnın temeli oldus)u düşünülmektedir.



a::



W ...ı



ı­



Z



W



:E



oc(



cl



':::i W



Ed



Düzenli sıkı bağ dokusu. insan . H&E. X L00 .



Bu nu mune, rendone saran d üzensiz s ı kı b a ğ dokusu olan ept tendineum u (Ep f ) içerme ktedi r. Te ndo nu oluş turan tendon fas lkUllerl ( Tf) epitendi neu rna gö re: dah a az sı kı bağ dok usu ile: sa rı l m ış ur. Bunun gibi longirudinal kesitlerde fasi külleri tek rek saran ba ğ do kus u olan endotend lneum (Eni) bazı nok talard a kayboluyor gibi g öz ü krnekıedir ve: son uçta b ir fasikül. komş u fasik ül ile: bi rleşiyor



a::



O O



Z



W



ı-



::i i/)



::ı ::ı:



O O 'Cl



oc(



gibi gözü kme ktedi r. Bunun nedeni fasiküllerin gerçekren bi rleşmes i değil . kesit düzleminin ob lik olmas ı dır . Münferir kollajen fibrilleri nin düzenli pa· kerlenmesinin sonucu o larak rendon fasi külünün kütlesini oluş turan kollajenin homojen bir görünümü vardır. Tendinositlerin n ükleuslan do ğrusal dielle r halinde düzenlenmiş uzun çizgiler gibi görün mek tedi rler. Bu h ücrelerin site plazmalan kollajen ile ka rışı r ve geride hüc renin temsil edici ö zel liği olarak sadece n ükleuslan ka lır.



---------



>



:3Z



tendon. longitudinal kesit,



Ed



•i i



Düzenli sıkı bağ dokusu , tendon. longıludınal kesit . H&E, x 400.



va rdı r .



H ücrelerin siteplazmalan kollajend en ayırt edilememektedir ve: bu . değişkenlik



ınsan,



H&E paralin numunelerde tipiktir. Nükleus görünümündeki



Bu da ha bu yu k b üy ürmeli mikrograf tend lnoslt n ukıeueta­ rı n ın (TN) (ek s ıra halınde d üzenli dizilimlerini ve araların daki



kesit düzlemine ve nükleusun kesit kalmhğı boyunca olan yerl eş i m i n e ba ğ­ hdrr . Nu mu nede . endcrendineum içinde seyreden küçük bir kan damarı (KD) da bu l unmak tadır .



kolla jen i g österme ktedi r. Kollajen in homojen bi r goru numu



Düzenli sıkı bağ dokusu , tendon. enine kesit. insan,



H&E, X 40 0. Bu n umune iyi ko run muş tu r ve: s ıkıca paketlen mi ş koJlajen kesil mi ş uçl a rından gözleniyo r o l masına ra ğm e n homojen alanlar o larak görünmektedirler. N ükleuslar. l o rı gi­ nı di nal d üalemdeki dah a d üzgün da ğrh m mod elin in aksine



fiberleri.



düzensiz şekilde da ğılmış görü nmekredirler. Bu d urum , sol ah resimdeki . rendo nu n restgele eni ne kesitini temsil etmek üzere çizilmiş kesikli çizgi. nin incelenmesi ile açı klanab ili r . Kesi d üzlemindeki n ükleııs aral ıkla rının d ü zen sizliği n e d ikkat edi niz. So n olara k, fasikül içinde ki e nd o te ndl neum (Eni ) içinde bi rkaç küçük kan damarı (KD ) bulu nma k tadı r.



al



ANAHTAR



::ı:



(ii ':::i Z



W N



:::ı



O



• ın



a:: W



ı­



l/)



O



CL



Ent, endotendineum



TF, lendonun fasikülü



Epl, epilendineum



TN , ıend inas itlerin nOkleuslan



KD, kan damarı



kesi k li



çız g ı ,



lend onun rasgele enine



ke sıt



kesisi



195



-



-



TF



/Ent



/.



KD '



En(



.. .'







i ,



i



- - --



0_



~



KD



- - - - --



, ,



.• ..



, ,











. ,



--, '-.







.



"



. ,



i



i



,



• •



.



i



1/



-







\



/ TN



.. ...



'. •



.• , •, ;



~nt







.



, ,







• POSTER 6 Elastik Fiberler ve Elastik Lameller Elastik f iberler vücut boyunca bulunan gevşek ve sıkı ba~ dokusunda bulunmaktadırlar, ancak kollajen fiberlerinden daha az miktardadıriar. Elastik fiberler H&E kesitlerde belirgin dej)ildirler, fakat özel boyama metottenyle kolayca görüntülenirler. (Şunlar elastik materyali selektif olarak renklendirmektedirler: Weigerfin elastik doku boyası , mor-menekşe: Gemeri'nin eldebit fuksin boyası, mavi-siyah ; verboef hematoksilen etaetikdoku boyası, siyah ve modifiye Taenzer-Unna orsein boyası. kırmm-kehve.I Özel elastik boyaları ve H&E gibi zıt boyaları kullanarak sadece elastik fiberler deOil, diQer doku komponentleri de ortaya konabilir V8 böylece elastik materyal ile diger bag dokusu komponentleri arasındaki ilişkilerin



incelenmesine olanak sağlanır. Elastik materyal hem fibröz hem de lamel formlarında bulunmaktadır. Gevşek ve sıkı bag dokusunda ve elastık kıkırdakta (bkz. Poster 9, sayfa 221) elastik materyal fibröz formdadır. Benzer şekilde, otçul hayvanlarda özellikle belirgin olan ve servikal vertebralen baglayan elastik ligamentler sıkıca paketlenmış diziler halinde etaetik fiber ve kollajen fiberi karışuruna sahiptir. En büyük çapa sahip ana arterlerde (öm., aorta, pulmoner, karotia kommunis ve aortanın diQer primer dalları) tunik.a mediyat tenestrah elastik doku tabakaları ile arka arkaya sıralanmış düz kas ve kcllajenöz doku içeren tabakalardan oluşmaktadır. Bu yapı. kanın ileri itilmesine destek olmak üzere gerilme ve elastik geri dönmeye olanak sağtar. Bütün arterler ve ç09u büyük arteriyolfer, hassas endoteli ve hemen altındaki baQ dokusunu destekleyen internalelastik. membrana sahiptırler. Tunika mediyanın hem kollajen, hem de elastik komponentferinin, bu tabakanın düz kas hücreleri tarafından üretüdiqin e dikkat edilmelidir,



196 c::



W ..... ..... W



:E



i



< m zı



lacıklarının



benzer



trigliserirlerine dönüştürü lmesini artt m r. Leprine insülin hipotalamustaki beyin merkezlerine



şeki l de



etki ederek ağırlığı düzenler. Leptinin aksine insülin adi paz doku birikimi için gereklidir. Anti-obeaite ilaç araştır­ maları, hipotalarnusta insülin ve leptin sinyalleşmesini inhibe edebilen maddeler üzerine odaklanmaktadır. Lipid birikimi ve mobilizasyonu nöral ve bormonal faktörler tarafından etkilenmektedir. Adipoz dokunun an a metabolik fonksiyonlarından bi ri yağ asitlerinin kandan alınması ve ad iposit içinde tr igl iseri-



de



dönüştürülmesi d i r .



Daha sonra [rigiiseri[ hücrenin lipid



damlacığında depola n ır.



Adipoz doku nöral ya da hormonal mekanizma larla srirnüle edildiğind e trigliserirler, gliserol ve yağ asitlerine yıkılırlar ve bu sü rece mobilizasyon adı verilmektedir. Yağ asitleri kap iilere girmek üzere adipos itin hü cre membranından geçerler. Kap illerde taşıyıcı protein albümine bağlanırlar ve yağ asitlerin i metabo lik ya kıt ola rak kulla-



tabolik basamak serisini başlattığı bilinmektedir. Bu enzim. ad ipes ine dep olan an lipid lerin % 90' ından fazlasını meydana geriren trigliseritleri b öler. Bu en zimar ik aktivite lipid mobi lizasyonunda erken bir basamaknr. Hormonal mobilizasyon , adipositlerden yağ asid i sahverilmesini kontrol eden kompleks bir hormonlarve enzimler sistemini kul lanmaktadır. Bu hormonl arın aras ın da ins ülln , tiroid hormontan ve adrenal steroidler bulunmaktadır. İnsülin, lipid sentez en zimlerini (yağ asid i senraz , asetil-Co/c karbo ksilaz) stirnü le ederek lipid sent ezine katkıda bulunan



önemli bir hormondur ve harmana duyarlı lipazı inhibe edip yağ aside rin in saliverilmelerini engelleme yoluyla lipid yıkı­ mını baskı lar. Diğer



bir pankreat ik hormon olan glukagon



ve pit üirer bezden salgı la na n büyüme hormonu nun her ikisi de lipid kullanımını (lipoliz) art tır ır . Buna ek olarak t üm ör nekroz fakt örü et (TNF- et), obezire ve diyabet ile ilişkil i in-



sülin



rezistansırun gel iş i mi nde



nedense! bir faktör olarak ola-



ya dahilolmaktadır.



nan diğer hücrelere taşıturlar. Nöral mobilizasyon, açlık dönemleri ve aşırı soğ uğ a matualyer sı ras ı nda özellikle önemlidir. Kemirgenlerde deneysel açlı ğrrı erken evreler inde denecve edilmi ş (siniri kesilmi ş) yağ yastığı yağ birikti rme ye devam etmektedir. Karşı tar aftaki inrakr yağ yastığı ise yağ mobilize etmektedir. Şi md i , norepi -



nefrinin (sempatik sinir sisteminin sinir hücrelerinin mala rı nd an se rbes tleş t i ri l i r)



sorı lan­



lipaz aktivasyonuna yol açan me-







KAHVERENGi ADiPOZ DOKU



Kahverengi , multiloküler adi poz dokunun adiposi deri çok sayıda yağ damlacıklan içermektedirler. Kahve'engi (multiloküler) adipoz doku nu n hü creleri beyaz ad ipoz dokununkilerden küçüktürler. Mar ür rnulrilok üler adipes itin n ükleu su hücre içinde tipik olarak eksan trik bir



259



m



z



ci)



» O



"u



O



N O



O A



C



hipotala mus otono mik yolaklar



pitüiter bez



kuollerden oluşmaktad ır: çünkü no rmalde vakuol boşlukla­ rını do lduran lipid hazırlan ma sırasında kaybol ur (Şek. 9.5). Lipid leri rükenmiş olan multiloküler adiposider, bağ dokusu hücrelerinden çok ep itel hücrelerine daha yakın benzerlik gösterirler. Mul tiloküler adiposit çok sayıda mitokondriyon, küçük bir Golgi aygıtı ve az m iktarda gER ve aER içerir. Mirokondriyon lar büyük miktarda sirokrom oksidaz içerirler ve bu, hücrelere kahverengi renk kazandırır. Kahve rengi adipoz dokunun özellikle ri Tablo 9.2'de listele n m i şti r. Yenidoğanlacda yetişkinlerde



bol bulunan kahverengi adipoz doku, belirgin düzeyde azdır.



Kahverengi adipoz doku yen idoğanda büyük mitariarda bu, yenidoğanın yüksek yüzey-kütle oranı nedeniyle orıaya çıkan yoğun ıs ı kaybını dengelerneye ve leral hi potermiyi (premar ür bebekle r için başlıca ölüm riskidir) ö nlemeye yardımcı olur. Yenidoğanla rda kahvere ngi adipoz doku toplam vücut kütlesinin yaklaşık %5'ini oluşturmakta­ dır ve sırrra, omurganın üst yarısı boyunca ve omuzlara do ğ­ ru bulunmaktadır. Kahverengi adipoı doku miktarı vücut büyüdükçe ginikçe azalır, fakat yaşamın ilk on yılı boyunca vücudun servikal, aksillar, paraverrebral, mediastinal, sternal ve abdominal bölgelerinde geniş bir şekilde dağılmış olarak kalır. Daha sonra böbrek, adrenal bezler . büyük damarlar (aorta) ve boyun bö lgeleri (derin servikal ve su praklavikula r), Sırt bölgeleri [interskapular ve paravertebral) ve toraks (med iasren) d ışında çoğu bölgeden kaybolur. Kahverengi adipoz doku bağ dokusu bölmeleriyle löbülere b öl ünrn üşr ür, f.ı.kat İobüller içinde tek tek hücrelerin arasındaki bağ dokusu yapısındaki sıroma seyrektir. Dokunun zengin bir kapiller desteği vardır ve bu. rengini koyulaşnnr. Yağ hücrelebulunmakıadır ve



pitüiter hormonlar



insülin gh relin py y besinler



leptin



otonomik visseral a fferent ve effe rent s timülasyonlar



karac iğer



pankreas



rinin arasında çok sayıda miyelinsiz sinirlifleri a dipoz doku



Kahverengi



adiposider



bulunmaktadır.



katekolaminlerin



varh ğmda,



PRDM ı G/PGC- ı transkripsiyon faktörlerinin kontrolü altında mezcnkimal kök hücrelerden farklılaşmaktadır­



lar .



otorıo mik



visseral



ettere nt stimülasyonlar



kas , diğer dok ular ŞEKil



9.4 ·



şematik



Enerjı



homeostazının düzenlenmesi. Bu



diyagram, enerji homeostazının düzenlenmesinden



sorumlu olan beyin- bağırsak-adipoz aksı n da bulunan adipoz doku ile merkezi sinir sistemi ve gastrointestinal sistemin ilişki­ sini göstermektedir.



Kahverengi adipositler farklılaşmamış mezenkimal kök hücrelerden türerler. Beyaz adipositlerin aksine, kahverengi adipositlerin farklılaşmaları farklı bir ıranskripsiyon fakt örü çiftinin etkisi altındadır. 16 içeren PR bölgesi [Ing. PH domain containing 16 (PRDM16ll olarak bilinen çinko-parmak proteini aktive edildiğinde, mezenkimal kök hücreler PPARy koaktivatör-l (PGC-l) transkripsiyon faktörü ailesinin bazı üyelerini se rı tezlerler. Bu nedenle, PRDM16/PGC-l , kahverengi adiposit farklılaşmasında "ana şalter" düzenleyici olarak görülmektedir. Bu faktörler, kahverengi yağ farklılaşma­ sını kontrol eden genlerin (U PC - I) ekspresyonlarını düzenlemekredirler. UPC-l geni , ayırma proteini [Ing. uncoupling protein (UCP-L LLya da termogenin (33 kilodaltonluk bir iç mirokondriyon membranı proteini) olarak adlandırılan spe-



sifik bir mirokondriyon proteinini kodlar ve bu protein kahverengi adiposit metabolizması (rerrnogenez) için gereklidir. Klinik gözlemler. normal



pozisyondadır, fakat uniloküler adipos it nükleusunda olduğu gibi yassılaşmarmşnr. Rutin H&E ile boyanmış kesitlerde rnulrilok üler adipositin sitoplaz ması büyük oranda boş va-



260



koşullarda kahverengi



adipea do-



kunun kan norepinefrin düzeylerindeki artışa yamt olarak gen işleyebildi ğini medullanın aşı n



teyit etmektedirler. Bu durum, adrenal



miktarda epinefrin ve norepinefrin



salgı-



• DOSYA 9.1



Klinik



Bağlantı:



Obezite



Obezlte Birleşik Devletler'de epidemiktir. Ulusal Saglık Enstitülerinin (NIH) mevcut tahminlerine göre Amerikalı· ların yaklaşık üçte ikisi obez olarak kabul edilmektedir ve her yıl 300.000'i obezite ile ilişkili metabolik hastalıklardan (diyabet, hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıklar ve kan' ser) ölmektedir. Bir birey, vücut yag yüzdesi, bireyin yaşı ve cinsiyeti için belirlenen ortalama yüzdeyi geçtiginde obez olarak degerlendirilir. Son on yılda obezite prevalansı % 12'den % 1B'e yükselmiştir. Artışlar her iki cinsiyette ve her sosyoekonomik düzeyde görülmektedir ve en büyük artış 1B·29 yaş grubunda bildirilmektedir. Vücut kütle endeksi (BMI), agırlıklboy' olarak ifade edilir, toplam vücut yag miktarı ile yakından ilişkilidir ve yetişkinler arasında fazla kilolulugu ve obeziteyi sınıflandır­ mada sıklıkla kullanılmaktadır. Yaklaşık 25 kg/m" lik BMI normalolarak kabul edilmektedir. 27 kg/m"den büyük BMI,



yaklaşık % 20 'lik vücut agırlıgı fazlalıgına karşılık gelmektedir ve saglık riski kabul edilmektedir. Obezite, artmış mortalite riskinin yanında, hipertansiyon , kardiyovasküler hastalıklar, diyabet ve kanser gibi pek çok hastalıkla ilişkilidir. Kişinin genetik yapısı ile ortam arasın­ daki etkileşimin sonucu olarak gelişen kronik bir durumdur. Obezite genleri, kısa dönem ve uzun dönem agırıık düzenleme sistemlerinin moleküler ögelerini kodlamaktadırlar. Bu ögelerin arasında leptin, ghrelin ve enerji dengesini düzenleyen diger faktörler bulunmaktadır. Buna ek olarak, bu faktörlerden bazıları adipaz dokunun glukoz metabolizması­ nı etk ilemektedirler ve tıp 2 diyabet ile ilişkili olan ins ülin direncinin gelişmesine katkıda bulunmaktadırlar. Adiposit kaynaklı proteinler üzerindeki yogun araştırmalar gelecekte abezitenin azaltılması ve insülindirencinin üstesinden gelinmesi için potansiyel ilaçlar sağlayabilirler.



o"



o: c::



3 CD



• l:-



a.



'c



O N



cl O 7'



c:



• ;ıı::



» i



< m zı



m



z



c » o



"u



O N



o



O



;ıı::



c



ŞEKil 9.5 • Kahverengi adlpaz doku. a. Bir yenidoqandan alınmış ve H&E ile boyanmış parafin preparattaki kahverengi adipaz dokunun fotom ikrografı . Hücreler çeşitli boyutlarda yag damlaeıkiarı içermektedirler. X 150. b. Daha büyük büyütmede alınan bu fotomikrograf, yuvarlak ve sıklıkla merkezi yerleşiml i nükleusları bulunan kahverengi adipaz hücreler i göstermektedir. Hücrelerin çogu poligonaldir, sıkıca paketienmişlerdir ve çok sayıda lipid darnlacıqı içermektedirler. B az ı hücrelerde büyük lipid damlaeıkiarı nükleusun yerini hücrenin periferine doğru deg iştirmekted irler. Kahverengi adipaz hücreleri kollajen fiberi ve kapiller agı çevrelemektedir. X 320.



261



layarı endokrin bir tümörü olan feokromositoması bulunan hastalarda belirgin hal almaktadır. Bu bireylerde UCP·\ geni norepinefrin stirn ülasyonuyla aktive olmaktadır. Bu gen aynı zamanda apopitozu inhibe ederek kahverengi adi-



positleri



korumaktadır.



Geçmişte ayı rma proteinlerinin sadece kahverengi ad ipor dokud a eksprese edildikleri düşünülmekreydi. Son zamanlarda diğer dokularda da birkaç ayırma proteini keşfedilm iştir. UCP2, hiperinsülinemi ve obezire ile bağlantı lıdır ve vücut ağı rl ığı­ nın düzenlenmesi ile ilgili olabilir. U PC-3. iskelet kaslarında eksprese edilmektedir ve tiroid hormonunun rerrnogerıi k etkilerinin nedeni olabilir. UPC -4 beyne spesifi k bir moleküldür.



Kahverengi adi poz dokudaki lipid



metabolizması, termo-



gellez adı verilen süreç: ile ısı ol uştu rmaktadır. Kış uykusuna yatan hayvanlar büyük miktarda kahverengi adipoz dokuya sahi pti rl er. D oku. h azır lipid kaynağı olarak



• DOSYA 9.2



Klinik



Bağlantı:



Kahverengi adipoz doku kış uykusuna yatm ayan hayvanlarda ve insanlarda da bulunmaktadır ve yine ısı kayn ağı olarak hizm et errnekredi r. Beyaz adipo z dokuda lipid mobili zasyonunda olduğu gibi. lipid mobilize edilir ve sem patik sinir sistemi tarafından stirnüle edildiklerinde kahverengi adiposider tarafından ısı üretilir. Bu nedenle normalde bulunan kahverengi adipoz doku muhtemelen insanın uyumsal termogenezi kapsamında indüklenebilir ve fonksiyon görebilir. Gelecekteki araştırmalar, diyeıle indüklenen ve genetik olarak kazanılmış obezite için potansiyel olarak çekici bir tedavi olabilecek kahverengi yağ farklılaşmasını arttırmaya yönelmektedir.



Adipaz Doku Tümörleri



Yüksek say ıda çeşitl iliktek i benign ve malign ad ipoz doku tümör lerinin incelenmeleri, yukarıda anlatılan adipoz doku farklılaşması sıra lamasının daha iyi anlaşılmasını ve teyit edilmesini saQlam ıştır. Epitel tümörleri ve libroblast kaynaklı tümörlerde olduQu gibi adipaz doku tümör çeşitliliQ i, adipaz doku larklılaşma sının normal ör üntü sü nü yansıtmaktadır . Yani farklı tümör tipleri, esas olarak normal adipaz doku farklılaşması sırasındaki belirli bir evreyi temsil eden hücrelerden oluşmalarına göre tanımlanab i lirler. Adipoz dokunun yetişkinl ik dönemindeki en sık benign tümörü IIpomdur. Bütün diQer yumuşak doku tümörlerinin toplamından daha sık görülmektedir. Lipornlar, tümördeki baskın hücrenin morfolojisine göre alt sınıflara ayrılmaktadır­ lar. Ö rneğ in, konvansiyonel IIpom rnat ür beyaz adipositlerden oluşmaktayken fibröz lipom, yoQun fibröz doku ile çevrelenmiş adipositlere sahiptir ve anjiyollpom alışılmadık düzeyde yüksek sayıda vasküler kanallarla birbirinden ayrıl · mış adipositler içermektedir. Lipomlann çoQunluQu, aralarında sıklıkla 12. kromozom ile ilgili dengeli yeniden düzenlenmelerin bulunduğu yapısal kromozom anormallikleri göstermektedir. Lipomlar genellikle orta yaşlı ve yaşlı bireylerde subkunatöz dokularda bulunurlar. Sıklıkla sırt. toraks ve üst ve alt ekstremitelerin proksimal kısımlarının subkutan fasiyalannda bulunan sınırları belirli, yumuşak ve ağnslZ matür adipos it kütleleri halinde karakterizedirler. Lipomlann tedavisi genellikle basit cerrahi eksizyon ile saQlanmaktadır. Adipaz dokunun IIposarkom adı verilen malign tümörleri nadir görülmektedir. Tipik olarak yaşlı bireylerde tesp it edilirler ve temelolarak alt ekstremitelerde, abdomenin derin adipaz dokularında ve omuz bölgesinde bulunurlar. Liposarkomlar hem iyi diferarısiye, matür adipositler hem de genç , dileran siye olmamış hücreler içerebilirler (Şek. D9.2.1 ). Farklılaşmanın erken evrelerinde bulunan hücrelerden daha fazla içeren tümörler daha agres iftirler ve daha sık metastaz yaparlar. Tipik olarak liposarkomlar cerrahi olarak çıkanhrlar , fakat bir tümör zaten metastaz yapmışsa cerrahi



262



hi zmer etm ektedir. Lipid o ksiılendiğinde, kış uykusundan uyanmada ve soğu kta vücut sıcaklığı nı n sürdürülmesinde . kahverengi yağ içinden akan kanın ısınlrn ası için IS1 üretir. Bu tip ısı üretimi titremesiz termogenez [Ing. non-ehiıering ıhermogmesis] olara k bilinmektedir.



ŞEKiı 09.2.1 iyi dlferanslye IIposarkom. Bu fotomikrograf abdomenin retroperitoneal alanından cerrahi olarak alınan tümörden elde edilmiştir. iyi diferansiye liposarkorn, boyut ve şekilolarak çeşitlilik gösteren matür adipositlerin baskın olmasıyla karakterizedir. Bu hücrelerin aralarında atipik hiperkromatik nükleuslan bulunan hücreler (çcQunluQu libroblastlardır) içeren baQ dokusu yapısındaki geniş septumlar bulunur. BaQ dokusu içinde. nispeten daha az sa' yıda saçjlmrş hiperktomatik ve pleomortik nükleuslu iQ [irıg. spindle] hücreleri bulunmaktadır. X340. (Dr. Fabiola Medeiros'un izniyle.) önces i ya da sonrası tedavi olarak hem kernoterapi, hem de radyoterapi uygulanabilir. Lipom teriminin esasen beyaz adipoz doku tümörleri ile il işki li olmasına raQmen, kahverengi adipaz dokunun t ürnörleri de bulunmaktadır. Şaşırtıcı olmayacak şekilde bunlara h ı­ bernoma adı verilmiştir. Bunlar nadir. benign ve yavaş büyüyen kahverengi yaQın yumuşak doku t üm örieridirler ve en sık periskapular bölge. aksillar fossa, boyun ya da mediastenden kaynaklanırlar. ÇoQu hibemomalar beyaz ve kahverengi adipaz doku kanşımı içerirler; sal hibemomalar çok nadirdir.



Kahverengi adipoz dokunun termogenik aktivitesi , iç: miıokondriyon membranın da



b ul unan VCP- ) ıarafından



kolaylaşıırılmakıadır.



Okaryoıik hücrelerdeki mitokondriyonlar enerjiyi, iç mirokondriyon membranının her iki ya nı n daki elekrrokirnyasal proton farklılığı (grad ient) olarak üretirler ve depolarlar. Daha önce anlarıldı ğı gibi (bkz. sayfa 55 ), bu enerji, proton-



lar. iç mirokondriyon membranında yer alan ATP senraz üzerinden mirokondriyon marriksirıe ger i döndüklerinde ATP sen rezlemek için kullanı lmaktadır. Kahverengi adipoz doku hücrelerinin sitoplazm aları n da bulunan mitokondriyonlar, ayırma proteini (UCP-ı) içermektedirler ve bu protein yag asiderinin oksidasyonunu ATP üretiminden ayırmakradır. Bu nedenle proro nların iritermembran aralıkran rnatrikse ATP senraz üzerinden geçmeden geri dönmelerine olanak sağlanır ve böylece ATP üretilmez. Bu durum , protonların geri dön ü şlerinin. iç mitokondriyon



9.2



membranı boyunca proton transportunu kolaylaştıran bir VCP-! üze rinden sağ l an dı ğ ı alternatifbir yo l a ğ ı n bulunması nedeniyle gerçekleşebilmekredir. Protonların iç mitokondriyon kompanmanından hareketi. mirokondriyonun proton gradientini giderir ve böylece solunumu ATP sentezinden ayırır. Daha sonra rnirokorıdriyorı rarafından üretilen enerji termogenez o larak bilinen süreçte ısı olarak yayılır.



Kahverengi adipaz doku nun metabolik aktivitesi sempatik sinir sistemi tarafından düzen lenmektedir ve çevreleyen dış ortam sıcaklığı ile ilişkilidir. Kahverengi ad ipoz dokunun metabolik aktivitesi büyük oranda sempatik sinir sonlanmalarından salıverilen norepinefrin rarafından düzen lenmekredi r ve narep inefrin rrigliserirlerin lipa liz ve hidrolizlerini stimüle ederken, UCP-1 ' İ n mirokondriyonda ekspresyonunu ve akrivitesini arttınr. D eney hayvanlarında UCP-l aktivitesinin soğuk stresi sı ras ın da



cr o: c: 3



t'::>



III



j pira midal hücre



internöronlar



\ Purkinje hücresi



ŞEKiL 12.2 • Değişik tıp nöronlan gösteren diy"gr"m. Ps öd ounipo lar (unipolar). bipolar ve postsinaptik atanamik nöron ların hücre gövdeleri MSS d ı şınd a yer almaktadır. Purkinje hücreleri ve piramidal hücreler MSS 'ye sınırhdırlar ve çoQunun ayırt edilmelerini kol ay l a şt ı ran karmaş ık dendritik dallanmatan vardı r. Merkezi aksonal dal ve d iğer hücrelerdeki bütün aksonlar yeşil ile gö s terilmişt ir .



Hücre Gövdesi Nöronun hücre gövdesi protein üreten hücre karakteri stiklerine sahiptir.



Hücre gövdes i, nö ronu n belirgin n ükleoluslu, büyük, ökromarik bir nükleusu ve çevresindeki perinüklear sitoplazmayı içeren genişle miş kısm ıdır (Şek. ı 2.4a, Posrer 27, sayfa 39 0). Perinüklear sitoplazma, transmisyon elekrron mikres-



kobu (T EM) ile incelendiğinde protein sentez akı ivitesi ile uyumlu bir özellik olarak bol mikta rda granüllü endoplazmik rerikul um (gER) ve serbesr ribezornlar sergiler. I ş ı k mik reskabunda ribozomal içerik bazik boyalarla koyu renkte. riyonin boyal arı ile metakrc marik olarak boyanan ve Nissl cisimciği adı verilen küçük cisimcik!er olarak izlenir (bkz. Şek . ı 2.4a ). Her Nissl cisimciği bir gER kümesine karşılık gelir. Peti nüklear siteplazma çok sayıda rn iroko ndriyorı , büyük bir



355



kan d am a rl a rı



A /1 i



epinöıyum



penn öryurn



1,.,_



/endOnÖryUm



Ranvıer nodu



i



Schwann hücresi



/



somatik du yusal n öron



i



dorsal kök SPINAl KORD



~



somatik motor



dorsal kök gangliyonu



i



otonomik miyelinsiz nöronlar



n öron



/



miyelin ____



akson - - - -



\



spinal sinir



Schwann hücresinin nükleusu



J



aksonlar



\ •



Pacini korpüskülü



sempatik nöron hüc re gövdes; çizgili kas ŞEKiı



12.3



düz kas ve OS S 'nin enteroseptörleri



Motor ve duyusal nöronların düzenienişlerini gösteren şematik dlyagram. Motor nöronun hücre q övdes i spi-



nal kordun gri cevherinin ventral (anteriyot) boynuzunda yer almaktadır. Aksonu, miyelin ile çevretenmiş olarak spinal kordu ventral (anteriyor) kökten terk ederek spina! sinit in parçası olur ve çizgili (iskelet) kas lifleri üzerindeki hedefine gider. Duyusal nöron derideki reseptörlerden (burada Pacini korpüskülü) başlar, spinal sininn bir komponenti olarakseyreder ve dcrsal (posteriyor) k ökle spinal korda girer. Duyusal nöronun hücre gövdesinin dorsal kökgangliyonunda (duyusal gangliyon) yer aldl{Jına dikkat ediniz. Spinal sinirin bir segrnenti. sinirliflerinin çevre ba{J dokusu (endon öryurn, perinöryum ve epinöryum) ile ilişkilerinin görülebilmesi için büyütülmüştür. Ay rı ca . duyusal, motor ve atanamik miyelinsiı nöronlar büyütülerek aksonlarının Schwann hücreleri ile olan ilişkileri gösterilmişt ir .



perin üklear Golgi aygıtı. lizozomlar. mikrotübüller. nörofilamender (ara filarncntler), transport veaikülleri ve inkl üzyonlar da içermektedir (Şek. ı 2Ab). Ni ssı cisimcikleri. serbest ribozornlar ve nadiren Golgi aygın demirirlerin içine uzanabilirler, ancak aksonun içine uzanmazlar. Hücre gövdesinin aksona uzanan bölgesine akson tepeciği denir. Akson tepeci ğinde büyük siroplazmik organeller bulunmaz ve bu özellik hem ışık mikroskobunda hem de TEM preparaılarında akson ile dendritin ayırt edilmesinde referans olarak kullanılır. Ökrornatik n ükleus, büyük nükleolus, bel irgin Golgi aygın ve Nissl cisirncikleri bu büyük hücrelerin devamlılığı için gerekli yüksek anabalik aktivitenin göstergesidir. Nö ronlar bölünmezler, bununla birlikt e, beynin



b azı



bölgel erinde nöral kök hücreler bulunmakıadır ve bu



hücreler farklılaşarak



hasarlı



sinir hücrelerinin yerini ala-



bilirler. Nöronlar b öl ü n rnedi ğ i halde. nöronların hücre içi yapıları düzenli o larak yenileni r. Bu ya pılar. saat ler, gün ler ve haftalar



356



ile ölçülen yaşam sürelerine sahiptirler. Enıimlerin , n örotransmirter maddelerin. membran komponentlerinin ve diğer kompleks moleküllerin yenilenmelerine olan sürekli ihtiyaç, yüksek düzeyde serıtez aktivitesinin karakteristiği olan morfolojik özellikler ile uyumludur. Yeni scnrezlcrımiş protein mclekülleri n ôron içinde uzak nokıalara aksonallransport denen bir süreç ile taşıtur (sayfa 363).



Genel olarak siniı hücrelerinin böl ünrnediği kabul edilir. Bununla birlikte . son zamanlarda yetişkin beyninin rcjeneras),on potansiyeli sergileyen bazı hücreler içerdi~i gösıeril­ miştir. Bulbus olfakıoryus ve hipokampusun dentat girusu gibi beynin belirli bazı bölgelerinde bu nöral kök hücreler bölünerek yeni nöronlar oluşrurabilmcktedirler. Bu hücreler, 240 kDalık bir ara filamenı proteini olan nesiin in uzu n süreli ekspresyonu ile karakterizedirler ve nesrin histokimyasal metotla rla bu hücrelerin tanımlanması için ku llanı lma ktadı r. öral kök hücreler hasara u ğramış bölgelere göç ederek yeni sinir hücrelerine de farklılaşabilirler. Hayvan modelin-



tr



O:



/



ı:: :



nükleolus



3



r ul ::ı



... c o



;Jr:' ı::



III ı::



a ŞEKIL 12.4 Sınır hücre gövdelerl. a . Bu fotomikrograf toluidin mavisi ile boyanmış insa n sp inal kord ventral (anteriyor) boynuzunun bir bölgesini göstermektedir. Bu görüntüde sinir hücre gövdesinin görünentipik özellikleri büyük, yuvarlak, aç ık renk boyanan nükleus, belirgin tek nükleolus ve sinir hücre gövdesinin s itoplazmasındaki bol miktarda Nissl cisirnciğid ir , Küçük nükleusların çoğu nöroqliyal hücrelere aittir. A l a n ı " geri kalanında sinir lifleri ve merkezi nörogliyahücrelerinin s itoplazmaları bu lunmaktad ır. X 640. b. Bir sinir hücre gövdesinin elektron m ikrografı . S it op laı ma ışık mikroskobik incelemede Nissl cisimeikleri olarak görülen serbest ribozorn toplu lukları ve granüUü endoplazmik retikulum (gER) kesitleri ile doludur. Golgi aygıtı (G), yassı kese ve vezikül kesit lerini içeren izole alanlar olarak görünmektedir. D i ğ e r karakteristik organeller mitokondriyonlar (M) ve l izoz om lardır (L). Nörofilamentleri ve nörotübüüeri bu nispeten küçük büyütmede ayırt etmek zordur. X 15.000.



de yapılan araştırmalar, yeni oluşan bu hücrelerin. yetişkin memeli beyninde fonksiyonel n ôronlara olgunlaşnklannı g östermektedir. Bu bulgular. Alzheimer ve Parkinson hasralıkları gibi nörodejeneraıif bozukluklarda kaybedilen ~'a da hasarlanan sinir hücrelerinin yerine konmasında yeni terapötik stratejiler geliştirilmesini sa ğlayabilirler.



Dendritler ve Aksonlar D endriıler, di ğer



nöronl ardan ya da dlJ o rtamdan uyarı ­



lan alan reseptö r uzannlardır. Dendrillerin esas fonksiyonu diğer nö ronlardan ya da dış orıamdan bilgi almak ve bu bilgiyi hücre g övdesine taştmakur.



Dendriıler genellikle hücre gö"desine yakın yerleşmişlerdir. Aksonlardan daha geniş çapa sahiptirler. miyelinsizdirler. genell ikle ko nik uçlud u rlar "e dendritik ağaç denen yoğun dallanrnalar oluşturu rlar. Dend ririk ağaçlar nöronun reseptör yüzeyalanını belirgi n düzeyde artn rırlar. çoğu nöron tipi dend ritik a ğaç lannı n şekli ne ve bo yutun a gö re karakterize ed ilirler (bkz. Şek. 12. 2). Ge ne llikle , dend riı sito plazmas rmn içeriği, Golgi aygıtı har iç h ücr e gövdesinde ki perin üklear si-



toplazma içeri ğine benzerdir. Hücre gövdesinin karakteristiği olan ribozomlar "e gER dahilolmak üzere diğer organeller dendrirlerde bulunurlar "e özellikle dendritin bazal bölgesindedirIer.



Aksc nlar, diğer nöronl ara ve erektör hücrelere ten erektö r uzannlardır.



u yarı



ile-



Aksonun esas fonks iyonu h ücre govdesinden di ğer bir n örona ya da kas h ücresi gibi efekr ör bir hü creye bilgi iletmekıi r. H" nöronun sadece bir aksonu vardır ve bu akson çok uzun olabilir. MSS 'nin motor çekirdeklerinde ki nöronlardan (Golgi tip i nöronlar) çıkan aksonlar efekıör hedefleri olan iskelet kaslarına ulaşmak için bir merreden fazla yol alabilirler. Buna karşın. MSS 'deki intern öronlann (Golgi tip ii nöronlar) ak. sonları ise çok kısadı r. Bir aksort . hüc re gövdesinin yakınında ge riye dönen bi r dal (h ücre gövdesine doğru uza nan bir dal) ve başka kollat eral dalla r verebi tmesine rağmen en çok hedefi civarı nda dallanm a gös terir. Akson. akson lepeciğil1den başl ar. Akso n repeci ğ i genellikle N issl cisirnci ğ i ve Go lgi sistemaları gibi büyük sitop-



357



•z



O, zı



O



z



• DOSYA 12.1 Parkinson



Klinik



Bağlantı:



Hastalığı



Parkinson



hastalığı



tedavisinde



kullanılan



nötcleptikler) ve tekrarlayan travmalar



substansiyanigrave beynin bazal9a09hyonlanndaki dopamin (DA) salgı layan hücre lerin kayb ına bağlı



sonucunda ortaya çıkabil ir . Bu nedenlerle oluşan semptomlara



olarak gel işen ve y av aş ilerleyen nörolojik bir bozukluktur. DA,



sekonder parklnsonlzm denir.



iskelet kaslar ının akıc ı ve odaklı hareketlerini koord ine eden sinir yolaklarındak i sinaplik iletimden sorumlu bir nörotransmit-



rasyonu çok belirgindir. Bu bölge tipik pigmentasyonunu kay-



Mikroskobik düzeyde substansiya nigrada n öron dejene-



terdir. DA salg ı l ayan hücrelerin kaybı klasik semptom örüntüsü



beder ve gliyal hücre



ile il i ş k il id ir . Bunlar: • Kol ve bacaklarda ıstir ah at tremoru (titreme), özellikle ellerde ve gevşemiş pozisyonda görülür. Genellikle stresle titreme artarve s ı klı kl a vücudun bir tarafında daha şiddet l id ir • Bütün kaslarda rijidite ya da tonus artışı (katthk]



Ayrıca ,







Hareketlerde yavaşlık (bradikinezi) ve hareketi başlatama­ ma (akinezi)



• •



Spontan hareketleri yapamama Postural reflekslerin kaybı ile olu şan denge kayb ı ve anormal yürüme ( kısa ad ımla rla hız l ı yürüme , festinasyon)



Geveleyerek konuşma, düşün cen in yavaşlaması, küçük el yaz ısı Substansiya nigradaki DA-salg ı layan nöronların hasarlanması ve dejenerasyon ya da apopitoz ile kaybının söz konusu •



okunaksız



o lduğu



Idlyo pa tl k Parkinson



hastalığın ı n



neden i bilinme-



mektedir. Bununla birlikte, baz ı kan ıtlar herediter predispozisyonu düşündürmekted ir . Parkinson ha sta larının ya kl aşı k % 20 'si benzer se m p to m l a rı bulunan aile fertlerine sahiptirler. ldi yopat ik Parkinson hastahğma benzeyen semptomlar enfeksiyonlar (öm., ensefalit), toksinler ( örn., MPTP), n örolojik bozuklukların tedavisinde kullan ılan ilaçlar (örn., şi zofre ni



sayısında



be lirg in artış (g Uyo z ls) görülür.



bu bölgedeki sinir hücreleri Lewy cisimcikleri denen



karakteristik intraselüler inklüzyonlar gösterirler ve bu cisirncikler, rı-sinüklein [ing. o-synu ctein] ve ubikitin proteinleri ile i liş­ kili şek ilde ara nörofilamentlerin birikimini temsil etmektedirler. Parkinson



hastalığının



tedavisi esas olarak semptomatik-



tir. Tedavide semptomların hafifletilmesi ile psikotik yan etkilerin en aza indirilmesi arasında denge sağlanmalıdır . ıoDOPA, DA'nın prekürsörüdür ve kan-beyin bariyerini geçtikten sonra DA'ya dönüştürülür. Sıklık la Parkinson hastalığının tedavisinde kullanılan primer ajand ır. Kullanılan diğer ilaçlar, bir grup kolinerjik reseptör blokeri ve nöronlardan DA salıverilmes in i stimüle eden bir ilaç olan amantadindir. E{Jer ilaç tedavileri etkili olmazsa, birkaç cerrahi seçenek



düşünüleb i l ir.



Beynin seç i l mi ş bölgelerindeki (globus pallidus,



talamus) çekirdekleriri. beyne sokulan termokoagülatif bir prob ile tahrip edilmesine dayanan stereotaktik cerrahi bazı olgularda etkili olabilir. Birkaç yeni cerrahi prosedür gel i şt i r i lmektedir ve bunlar hala deneysel aşamadadır. Bun ların arasında su bs tansiya nigradaki kayıp nöronların yerine konması ama cıyla DA-sa lgılayan nöron ların transplantasyonu bulunmaktadır .



--



lazmik organelleri içerrnez . Mikror übüller, n örofilamentler, mirokondriyon lar ve verikü ller ise akso n tepcci ğindcrı aksonun içine doğru geçerler. Akson un akso n tepeci ğini n apek si ile m iyelin kılıfın başlangıcı (aşağıya bakınız) arası ndaki bölgesine başlangıç segmenti deni r. Başlan gıç segmem i akso nda aksiyon potansiyelin in o l uş tur u ld u ğ u bölgedi r. Aksiyon pot an siyeli (aşağıda dah a ayrı nt ı l ı anlanl rnakrad ı r), d iğer im pulslar dend rirler ya da hücre göv desi nin kendi si tarafından alındı ktan so nra hü cre gö vdes i membranı üzerinde akson tepeçi ğine taş ınan im pu lslar tara fında n stimüle edil ir. Bazı büyük akson terminalleri (akson sonlanmalan) hafiza süreçlerinde görev alabilecek proıeinleri lokal olarak sentezleyebilmelnedirler.



Hemen heme n bütün yapısal ve fon ksiyonel protein rnolekülleri sinir hücresinin gövdesinde semez lenirler. Bu moleküll er akson ve dend rirlere aksonal transport sistemleri (sayfa 363' te tanımlanm aktadır) ile da ğınlırlar, Bununla birlikte , yakı n zaman da yapılan çalışmalar, proteinl erin sadece sinir hücresi gövdesinde sen rezlen di ğ i şe kli ndeki genel gö rüşü n aksine bazı büyük sinir termin allerinde aksonal proteinl erin lo ka! olarak sen rezleneb ildiği ni göste rmektedir. Bazı verrebralı akson termin alleri Irerinada n uzanan) prote in sentezi için ge reken translasyon mekanizmasın a sahip poliribozo mlar içermektedir.



358



Akson terminallerinde ki bu fa rkl ı alanlara periaksoplazmik plaklar denir . Bu plaklar akt if protein sen tezinin biyoki myasal ve mo lekü ler özelliklerin i göste rirler. Periaksop lazmik plak1ardaki protein sentezi nö ronal aktivite ile ayarlanır. Bu proteinler, nö ronal hücre h afızası süreçlerinde görevli o labilirler.



Sinapslar Nöronlar diğer nöronl ar ve efektör h ücrelerle sinapslar aracılığı ile iletişim kurmaktadırlar. S inapslar , i m pu lsların bir {presinaptik] nörondan d iğer (pos tsina ptik) nörona iletimine olana k sağlayan özelleş m iş ba ğl antıla rdı r. Sina pslar akso nla r ile kas ve bez hü creleri gibi efekrör (hedef) hücreler a rası nda da bulunmaktadırlar. Nöro nlar arası ndaki sinapslar morfolojik olarak aşağıdaki gibi sını flandı rı l mak tad ı r:



• aksodendritik, akso nlar ile dendrirler arası nda , • aksosomatik, aksonlar ile hücre göv des i arasın da, • aksoaksonik, akso nlar ile akso nlar aras ında (Şek. 12.5). Sinapslar, rutin hem aroksil en ve eozi rı (H& E) preparated ilemezler. Bununla birlikte , gü m üş çö ktürme m etod arı (ö rn ., G olgi metodu) bazı nöronların genel şeki lle­ rini gösterdiği gibi aynı zamanda si na psları da resept ör n öronun yüzey inde ova l cisi mci kler olarak gösterir. T ipik o larak, larında ayı n



.. '.,



..::



~



~



.



:.: .... _



ı



c



:



~:";..



er



o: t::



3



a ŞEKil



...



c



b



12.5 • Farklı s inaps ti plerinin şematik d iyagramı. a. Aksodendrilik ya da aksosomatik . b. Bir akson



'"



terminalinin dendrit



dikeni ile yaptıg ı terminal sinaps olan aksodendritik sinaps. c. Aksoaksanik. Aksoaksanik sinaps, aksodendritik (ya da aksosomatik) s inapsın etkisini arttırabilir ya da inhibe edebilir. (Sarr ML. The Human NervousSystem. New York: Harper & Row, 1979.'dan modifiye ed ilmişt ir .)



III bir akson , nöronun resept ör



kı smı



ile bu



düğme-benzeri



te-



masıardan



birkaç tane yapabilir. Sıklıkla, gelen nöron, diğer nöronun yüzeyi boyunca ilerlerken boutons en passant tFr., geri; diiğme/m) denen birkaç sinaptik bağlantı yapar. Akson daha sonra devam eder ve buton terminal (Fr.. terminal bUffon) ya da end bulb denen genişlemiş bir ucu bulunan



bir rerminal dal halinde so n l a nı r. Bir nöronun ya da uzantı­ larının üzerinde bulunan sinapslann sayısı, nöron başına birkaç taneden. on binlereeye kadar değişen sayıda olab ilir (Şek. ı 2.6) ve sinaps sayısı, o nöronun aldığı ve işlediği impulsların sayısıyla direkt olarak ilişkili gibi görünmektedir.



Sin apsl ar, kim yasal ve elektriksel sinapslar olarak sın ıf­ landınlmaktadır. Sınıflandırma.



sinir impulslarının



iletilrrıe mekani zmasına



ve



hedef hücrelerde aksiyon potansiyeli oluşturma şekl i ne bağlı



olarak yapılmaktadır. Böylece sinapslar aşağıdaki gibi de stn ıflandırılabil irler. • Kimyasal sinapslar: lmpuls iletimi presinaprik nörondan kimyasal maddelerin (n örotransmirrerler} salıveri lme­ leri ile sağlanır. Daha sonra n örotransmirrerler, presinapcik nöronu pustsinaptik nörondan ya da hedef hücreden ayı ­ ran dar inrersel üler aralık boyunca difüzyona uğra rlar. • Elektriksel sinapslar: Verreb rasız canl ılarda yaygın olan



bu sinapslar iyo n ların hücreler arasın da



geçişleri ne



izin ve-



ren oluklu bağlantı içerirler. Böylece, elektriksel akım bir hücreden diğerine direkt olarak yayılabilir. Bu sinapsları n fonksiyonları için n örotransrnirterlere gereksinim duyulmaz. Memelilerde elektriksel sinapsların eşdeğerieri düz kas ve kalp kast hücrelerindeki oluklu bağlantılard ır.



Tipik bir kimyasal sinapsıa presinaptik eleme nt, sinap tik yar rk ve



posısinaptik



membran



bulunmaktadır.



Tipik bir kimyasal sinapsm komponentleri



aşağıdaki yapı la r­



dır .



• Presinaptik element (presinaprik düğüm [Ing. pmynaptic knobj, presinaprik komponent ya da presina ptik buton),



sinir uzantısının nörotransmitterlerin salıverildiğ i ucudur. Presinaptik element, 30-100 nm ça pında, içinde n örot ransminerlerin bulunduğu, mem branla kaplı sinaptik veziküller ile karakterizedir (Şek. 12.7). Sinaptik veziküllerin presinaprik hücre membranına bağlanmaları ve kaynaşmaları SNARE ("çözünebilir NSF bağlantı reseprörleri" an lamına gelmektedir) (bkz. sayfa 34) denen bir grup transmemb-



ran protein tarafından sağlanmak tadır . Bu akrivirede görev



ŞEKil



12.6 • S in ir hücre gövdesinin tara ma ele kt ro n mi k·



r09rafl . Bu mikrograf bir nöronun hücre gövdesini göstermek ~ tedir. Sinaps oluş turan akson sonlanmatan kuyruk benzeri ekıeri olan çok sayıda ova! cisirncikler şeklinde görünmektedir. Her ova! cisirncik, farklı bir nörondan gelerek hücre gövdesinetemas eden akson terminalini temsil etmektedir. x 76.000. (Dr. George Johnson'ın izniyle).



alan spesifik SNARE proteinleri v'SNARE (veziküle bağ­ lı) ve t-SNARE (presinaptik membranın bazı özelleşmiş alanlarında bulunan hedef-membrana-bağlı) proteinleridir. Daha sonra, veziküle bağlı başka bir pro tein olan sinapto· lagmin 1 [Ing. synaptotagmin l], SNARE kompleksini n yerine geçer. Sonradan SNARE kompleksi vezikülden ayrılır ve NSF/SNAP25 prote in kompleksieri tarafinda n geri dönüşüme uğatı lı r.



Presinaptik plazma membranının sirop-



359



::ı



... c O



7':'



e







t:



•z



O, ;O



O



z



• •• • • •• •• •• • •



nörotransmitterleri içeren sinaptik vezikül



J



aksonun



",:



pres lnaPtik ~



e lementı



geri d ön ü ş üme / ' uğrayan vezikül



~



vol taj -k apıl ı



Ca+2 kanal ı



:.~



/~



\



" :: '



../ . . . .



aktif zon



7 .".



slnaptik yarık _ dendrit ln



posts ınapl ik membranı



transmitterkapılı kanal



··::Ca2v..







.' .



/



• ::.~



a



G-proteinka pıl ı iyon kanalı



• r-=--:ı_~:-:. 5NARE



r If!-- -



• Na+ N~ +/_ ı enzim •••• ikincil haberciler



kompleksi



.



G-protein -e ş l e ni k



G-protein











• •



sinaptotagmin



. cP.:: rJ)



z ;O rJ) rJ) -ı



rn



s:: z z O



;O



Gl :>



z



N



:> rJ)



-




.-:.:::i«



a. ::i:



E5 ii II



Sempatik gangliyon, insan, gümüşleme ve H&E X 16 0 .



boya ları,



Burada



g ü m üşleme



ve



zıt



boya o larak da H & E ile



boya nm ış



bir sem patik gangliyon gösterilmektedir. Bitbi rinden ayrı birkaç sin ir lifi dem et i (SL ) ve posrsina prik nöron la rı n hüc re govdeleri (H G) olan çok sayıda büyük yuvarlak yap ı görülmek-



Sempatik gangliyon. insan. gümüşleme ve H&E boyaları. X 5 0 0.



redir . Rasgele sini r Ii fı örüntüleri de izlenmek ted ir. Ayrıca . hücre gövdelerinin dikkatli incelenmesi ile bazıla rının kendil eri ile b i rl eşe n birkaç u za ntıl arı bulu n d uğu görülmek tedir. Böylece. bun lar mult ipolar nörondur oyn 10mm



Endotel Ba9 dokusu Düz kas



Düz kas Elastik lameller



Ba9 dokusu Elastik fiberler Tunika mediyadan daha ince



2- 10 mm



Endotel Ba9 dokusu Düz kas Belirg in internal elastik membran



Düz kas Kollajen fiberleri Nispeten az elastik doku



Endotel Ba9 dokusu Düz kas internal elastik membran



Düz kas (8 -10 hücre



Endotel Ba9 dokusu Düz kas



Düz kas (1-2 hücre



Endotel



Yok



Yok



Tunika intima



Tunika mediya (orta tabaka)



Tunika adventisya (dış tabaka)



Endotel Perisitler



Yok



Yok



Endotel



Düz kas (1-2 hücre



Çap



0,1-2 mm



10- 100 ~m



4-10



um



tabakası)



Kollajen fiberleri



tabakası)



Ba9 dokusu



Az miktarda elastik fiber Tunika mediyadan daha ince



Ba9 dokusu Az miktarda elastik fiber Tunika mediyadan daha ince ince. iyi sınırlanmamış bağ dokusu kılılı



Venler



Damar



Çap



Postkapiller venül



10-50



Müsküler venül



50-1 00



(iç tabaka)



um um



tabakası)



Ba9 dokusu



Az miktarda elastik fiber Tunika med iyadan daha kalın



Küçük ven



0, 1- 1 mm



Endotel Ba9 dokusu Düz kas (2-3 tabaka)



Düz kas (tunika intima ile devamlılık gösteren 2-3 tabaka)



Ba9 dokusu



Az miktarda elastik fiber Tunika mediyadan daha kalın



O rta boy ven



Büyük ven



1- 10 mm



> 10 mm



Endotel Ba9 dokusu Düz kas B az ı durumlarda internal elastik membran



Düz kas Kollajen fiberleri



Endotel Ba9 dokusu Düz kas



Düz kas (2-15 tabaka) Kalbe yakın bölgesinde kalp kası Kollajen liberleri



de senrezlernekredirler. Endotel hücreleri kan basıncını kontrol eden renin-arıjiyotensirı sisteminde anjiyoterısin l'in anjivotensin H'ye dönüşümünün yanında kanda taşınan çeşitli maddelerin (norepinefrin, trombin, prostaglandinler, bradikinin ve serotonin) iriaktivasyonunda ya



410



Ba9 dokusu



Az miktarda elastik fiber Tunika mediyadan daha ka lın



da inaktif forma



Ba9 dokusu



Az miktarda elastik fiber, longitudinal düz kaslar Tunika mediyadan çok daha kalın



dönüşümünde



fonksiyon görmektedir-



ler. •



Lipoproteinlerin modilikasyonu oksidasyon ile olmaktadır. Lipoproteinler, başl ıca yüksek kolesterol içerikli LDL'ler ve çok düşük dansireli lipoproteinler (VLDL'ler )







Klinik



Bağlantı:



Ateroskleroz



Aterosklerotlk lezy o n lar kan d am a rla n nı n en s ık görülen kazanılmış anomalileridir. B i rl e şi k Devletlerde bir yıllık ölümlerin yarısından fazlası aterosk lerotik hastalıklann komplikasyonlarına bağ lıd ır. Bu komplikasyonlar Is k emik k al p hastalığı (bkz. Dosya 13.3), miyokard infarktüsü, strok ve ekst remitelerin gangreni dir. Lezyonlar primer olarak büyük elaslik arterlerin tunika i n ti m as ı n d a, endotel fonks iyon bozukluğu n a neden olan endotel hasannı takiben ge l iş­ mektedir. Endotel hasarına predispozan faktörler, yüksek LDL kolesterollü hiperl ipidem i, hiperglisemi (diyabetle ), hipertansiyon, sigara kullanımı ile ilişkili artmış taksin düzeyleri, sırasıyla sitomegalovi rüsün (CMV) ya da Chlamydia pneumonia 'nın neden ol duğu bazı viral ve bakter iyel enfeksiyonlardır. Damar en dotelı ni n fonksiyonunun değiş im i , LDL kolesterole geçirgenliğin artışına ve beyaz kan hücrelerinin endotel hücrelerine yapışmalarının a rtmasına neden olmak· tadır. Endotel hasarı Di , H,O" OH' ve ONOO' gibi reaktif oksijen türlerinin üretimini arttım ve bunlar da arterterin tunika i n ti m al a rı n d a LDL'yi okside ederle r. Bu hasara yanıt olarak, monosi tler kan dolaşımın da n tunika intimaya girerler ve makrofajlara farklılaşırlar. Makrofajlar okside olmuş



LDL'yi fagosite ederek yavaşca . sitoplazması lipid içeren veziküllerle dolu, sünger görünümlü köpük hücrelerine {ing.• /oam cetl} dönüşürler. Köpük hücreleri ve infiltre olmuş T lenfosiller aterosklerotik lezyon baş langıcını ya da ya ğlı çi zgiyi {ing.• /atty streskl oluştururlar. Bu lezyon, düz kas hücrelerinin mediyadan göç ed işiy le ve fibroblastlann bağ dokusundan oluşan koruyucu bir kapsül o luşturmasıy­ la yeniden şekillen ip büyüyerek f ibröz ya ğ lı p la k haline gelir (Şek. D13.1.1). Dağ ı n ık yerleşimli düz kas hücre lerini, makrofajları , köpük hücrelerini, T lenfositleri, kolestero l kristallerini ve hücre y ıkıntılarını içeren bu kalın fibröz bağ dokusu tabakası ateromatöz plak olarak bilinmektedir. Plakta ilerleme, lipid birikimi ve endotel bütünlüğünün kayb ı ile anlaşılmaktadır. ilerlem iş lezyonlarda kan stazı ve pıhtı­ laşma (trornboz) damann tıkanmasına neden olabil ir. ilerlem iş lezyonlarda görülen d iğer değişikl ikler tunika mediyanın incelmesi, biriken ekstraselüler lipidlerin ka!sifikasyonu ve lezyonda nekrozdur (Şek. D13 .1.2ab). Basitten komplıke lezyonlara ilerleme bazı bireylerde 20 'Ii yaşlar gibi erken olabilmektedir, çoğu bireylerde ise 50 ya da 60 yaşlarında görülür.



er o: c:



3



... c.ı



" III -e CO



'< O








Iıpid alımı



3



~~~







hücre adezyon molek ülleri



~



::o



~~~~~~~~ endotel



-i



m



tunika intima



::o



internal elastik



~~~~~~~~~~~



~~~~~~~



r: m



::o



z



membran tunika mediya



< m < m



z



r



m



::o



z



ŞEKIL D13.1.1 Ateromatöz plak ol uşu m u nda hücresel etkileşimlerin şemalik diyagramı. Endotel hücreleri endotel boyunca monosit göçünü başlatan adezyon moleküllerini eksprese ederler. Platelet-kaynaklı büyüme faktörü (PDGF) ve endotel hücrelerinden salıverilen d iğer büyüme faktörleri (mavi ok) düz kas hücrelerinin tunika mediyadan ıun ika intirnaya göçünü stirn üle eder. Tunika iritimada düz kas hücreleri çok miktarda ekstraselüler matriks (proteoglikanlar, kollajen) üretirler ve bu durumtunika intimanın kal ınlığ ını arttmr. Makrofajlardan ve düz kas hücrelerinden kaynaklanan köpük hücreleri, endotel ba riyerini (safi oklar) geçen ve endotel hücreleri tarafından üretilenserbest radikaller tarafından okside edilen LDL'leri biriktirirler.



Gl



m



z



m r



0'



N



m



r: r



ditrr wyfadA deıom t tmt/tudir



"mr ::o



411



Klinik



Bağlantı:



Ateroskleroz



( D evam ı)



.. ......_ KH



\



\



,



~







\



KY ~



Ti ı ,



.a "



--.",:,1 b. i



ŞEKiL D13.1.2 Bir ateromatöz lezyonun fotomikrografları. a. Bu numune insan aartasından alı nmıştır ve Masson trikrom metodu ile boyanmıştı r. Fibröz plak olarak tanımlanan leıyo n, bağ dokusu fiberlerinden, düz kas hücrelerinden, yağ içeren mak· rofajlardan (köpük hücreleri) ve nekrotikmateryalden oluşmaktadır . Lezyon, tunika intima (Tn bölgesini i şgal etmektedir ve tunika int imayı büyük oranda kalm laşt ırm ı ştır. TM, tunik a mediya; TA , turnka adventisya. X 40. b. a.'da kare içine alınan a lan ın daha büyük büyütmesi. Sağda , p lağm fibröz bağ dokusunun bir kı smı görülmektedir. Oktar. fibröz plağın kollajen fiberlerini üreten düz kas hücrelerinin nükleuslarını işaret etmektedir. Köpük hücreleri (KH) ve karakteristik kolesterol yarıkları (KY) da belirgin olarak görülmektedir. Kolesterol yarıkları, daha önce kolesterol kristalleri tarafından i ş g al edilen bölgelerinnumunenin haz ırlanmas ı sıra ' sında kolesterolün çözünmesiyle oluşan boşluk lardır. Plağın geri kalan k ısmı nekrotik materyal ve lipidden oluşmaktad ır. X :2 40.



endotel hücreleri tarafından ürerilen serbesr radikaller ile okside edilmekt edirl er . Modifiye LDL'ler hızlıca makrofajlar tarafından endositozla alınırlar ve köpük hücreleri oluşur (bkz. Şek. 013.1.1). Köpük hücreleri, ateromatöz plak oluşumunun karakteristik bir özelliğidir.



Kan damarlarman endoteli, tunika mediyada bulunan düz kas hücrelerinin kasılm a ve gevşemelerini kontrol ederek lokal kan a kı m ı m ve basıncı OL etkiler. Endotel -kaynaklı gevşeme faktörü [Ing.. mdothelial-derived "faxingflıc!or (EDRF) j endot el hücrelerinde keşfedilen ve



kan dam arlarının gevşemes i ne neden olan, tarihsel olarak en erkcn bulunmuş b il eşiklerden biridir. Araştırmacılar yıl larca EDRF'yi kim yasal olarak karakt crize et mektc güçl ük çekmiş­ lerdir. Bugün ise, EDRF'nin damarlar üzerindeki etkilerinin çoğunun nitrik oksit (NO) ve onunla i li şkili bileşiklere arfedilebil eceği bilinmektedir. Bu bileşikler, arterlerdeki. kan kapillerlerindeki ve hana len f kapil lerlerindeki endotel hücreleri tarafından salgı la n maktad ır. Kim yasal bir bi leş ik olarak NO bir gazdır. f izyolojik yarı ö mrü saniyelerle ö lçülece k kadar kısadır ve bu ned enl e keşf zor olmuştur.



Kan akımın ın damar endotel hücreleri ile etkileş i m i sürecinde ortaya ç ı ka n makaslama stresi, kan damarların m nits-ik oksit (N O). kayn akl l gevşem esini başl atmaktadı r. Vazodilatasyon (d ama r dü z kas hücrel erinin gevşemesi) damar lürneni n ça p ın ı a rtt ırı ra ra k damar dire ncini ve srs-



412



rernik kan hasmeını azal tır. Endotel-kaynakl. nitrik oksit (NO) kardiyevasküler homeesrann kritik düzenleyicilerin den biridir. Kan damarının çapını dü zenl er, fonksiyon gö remeyen endo tel hücrelerine mo no sit adezyo nunu inh ibe ede r ve damar duvarınd a anti-proliferatif ve a nti-apop ro rik bir ortam sağla r. NO endotel h ücrelerinde endotelyal nitrik oksit sentaz (eNOS) tarafından devamlı ola rak senrealenen , endojen vazodilarör bir gazdır. Bu Ca·ı.bağı m l ı enzim L-arjinin in ok sidasyonunu katallaler ve G -prot ein sinyal kaskadı üzerinden etki ede r. Endotel h ücreleri sürekli olarak. kan akımını n oluşturduğu itme g ücü o lan makaslama stresi ne maru z ka lm aktadı rl ar. Maka siam a stresi, güç lü bi r eNOS st irnü lato rü olan vaskü ler endorelyal büyüme fak. törünün (V EG F) sentezini armnr ve endot el hücrelerinin yapı ve fonksiyonundaki çeş i tl i d i ğ er molek üler ve fiziksel d eği ş iklikleri rerikler. NO en dotel h ücreleri tarafından ü ret i l d iğ i nd e. hücre ve bazal membrandan geçe rek alttaki tunika rnedi yaya doğru difüzyona uğrar ve dü z kas sitopla zm asındaki gu anilat siklaza ha ğlarur. Bu enzim, dü z kas pro tein kinaz G ' sirıi (PKG) aktive eden cG M p' n in ürerimini arttırm aktadır. Protein kinaz G aktivasyonu inrraselül er Ca+ ı kon santrasyonunda negatifb ir etkiye sahiptir ve bö ylece dü z kas ı n gevşem es i ne neden olur (Şek . ı 3. ı 2). NO'nun aynı zamanda birçok patolojik ve fizyolojik süreçte bir sinyal molekülü olduğuna dikkat ediniz. Aşırı üretiminin



13.2 1 Endotel Hücrelerinin Özelliklerinin ve Fonksiyonlarının Özeti Ana Özellikler Selektif geçirgen bari yer in devamlılığın sağ lanması



Norı-trornbojenik



bariyerin



de vaml ıl ığının sağ lanması



Kan akımının ve damar direncinin aya rl anması



iı ili Fonksi on lar Basit dilüzyon Aktif transport Pinesitoz Reseptör·aracıl ı endositez



Görevli Aktif Moleküller Oksijen, karbond ioksit Glukoz, amino asitler, elektroht ler Su, küçük moleküller, çözünebilen proteinler LDL, kolesterol, transferrin, büyüme faktörleri, ant ikorlar. MHC kompleksieri



Antikoagülanların salgılanması



Antitrombojenik ajanların salgı lanması Protrombojenik ajanların salgılanması



Vazokonstriktörlerin salgılanması Vazodilatörlerin salg ılanması



Trombomodulin P rostas iklin (PGI,), doku plazminojen aktivatörü (TPA), antitrombin III, heparin Doku tromboplastini, von W illebrand faktör, plazminojen-aktivatör inhibitörü Endotelin, anjiyotensin enzim (ACE)



d ön ü şt ür ü c ü



Endote l -kaynaklı ge v şeme



faktörü (EDRF)/nitrik oksit (NO), pro stasiklin



Hücre büyümesinin düzenlenmesi



B üyüme-st imüle edici faktörlerin salqılan­ ma s ı



Büyüme·inhibe edici faktörlerin



salqılan ­



ma sı



immün yanıtla rın düzenlenmesi



Ekstraselüler matriksin d evaml ı l ığ ının sa ğl a n ması



Lipoprotein, kole st erol metabolizmas ında görevalma



büyüme faktörü (PDG F), hemopoetik kolo ni-stim öte edici faktörler (GM·CSF, G·CSF, M'CSF) Heparin, dönüştürücü büyüme faktörü p (TG F· p) Selektinler, integ rinle r, C D bel irteç moleküller interlökin molekülleri (IL",IL'6, IL·B), MHC molekülleri



Bazal l a mi na nı n sentezlenmesi G likokaliks in sente zle nme si



Tip iV kollajen , laminin Proteoglikanlar



Serbest radikallerin üretimi LDL oksida syonu



o: ı:: :



3



• ;ır;



Pl at el e t · kay n aklı



Ad ezyon moleküllerinin ek spresyonuyla lökosit göçünün düzenlenmesi immün fonks iyon ların düzenlenmesi



tr



III .,



Q.



'




3



• r-



m



z



"



O O III III -i



m



s: z



i



C'



o;o



m rm



;o



MAKROFAJ



o o



oC::>



{s~



C:J o



,



o ()



IL-2



COS



~



o



makrofaj



ŞEKIL



Vlrüsle enfekte olmuş konakçı hücrelerinin ortadan ka ldırılmasını sağlayan T hücre aktivasyonunun CD4 + T lentosit üzerindeki TCR'CD 3 kompleksi, makrofaj yüzeyindeki MHC ii molekülü üzerinde sergilenen ya ba ncı antijeni t anı r. Bu ta nı ma B lenfasitlerden h ızlı bir yanıtı ve interlökin 2 (lL·2) salıve rilmesini tetıkler. Ay n ı makrofaj, sitotoksik CDS+ T len/osit yüzeyindeki uygun TCR ile etki leşime giren MHC i molekülünü de eksprese eder (vücuttaki diger tüm hücreler gibi). Sitoto ksik CDS+ T lenfasit IL·2 reseptörlerine de sahiptir. IL-2'nin bu reseptörlere baglanmas ı hücreleri bölünme ve fark lıla şma için stimüle eder. Yeni olu şa n sitotoksik CDS+ T lenfasitler viral enfeksiyon bölgesi ne göç ederler. Burada TCR' ler enfekte hücrelerin MHC i moleküllerinin yüzeyinde sergilenen viral antijenleri tanırla r. Bu "nonself" proteinler başa­ rı lı bir ş e kilde t anınd ıkt an sonra, sitotoksik CD8+ T lenfositler perforinleri ve granzimleri satqılaya rak enfekte hücreleri öld ürürler.



14.8



şemallk dlyagramı. Y ard ımcı



mu zama nında son landırma ye teneğine sahiptir. Baskılayıcı T hücreleri olarak adland ı rı la n bazı T lerıfosider d iğer lenfosiı­



lerin an rijerıe yan ıu m azalurlar ya da baskı larlar. Bu hücrelerin karakterize edilmeleri IOf olmakla birlikte, son ça lışmalarda bu nların CD25 ve FOXP3· belirreç proteinlerini beraberce eksprese eden CD4 - T l en fosi ı popu lasyonuna ait ol d uğu gösteril mişt i r. CD4 +CD2S+FOXP3+ baskılayıcı T hücreleri timus kökenlidirlerve toplam T hücre populasyonunu" yaklaşık %5'ini oluşrurmakradular. Baskılayıcı T lenfositler, IL-} O gibi simkinleri ve spesifik T ve B efekr ör hücre sınıflarının pmliferasyo nu n un güçlü bas k ı layıcısı olan dönüştürücü büyüme faktörü (3'yl (TGF-(3) salgilarlar.



lenfositler kemik ili ğinde eritroid hücre olgunlaşmasmın düzenlenmesinde de fonksiyen görebilmektedirler. Aktive olmuş T lenfo sitler çeşitli sitokinleri sentezlerler. Sitokinler başlıca aktive T lenfe sirler tarafından sentezlenen ve immün sistemin efektör hücrelerinin ve B hücrele ri). monosiderin, makrofajlann ve diğer Arcı. ri n fonksiyonlarını erkileyen çözünür polipeprit maddelerdir. Genel olarak sitokinler ve



cr



büyüme faktörleri birbirine benzer tabiarradrrlar.



Aralarındaki



fark, hedef hücre populasyonları üzerindeki eıkileriyle ilgilidir.



T hücreleri, B hücrelerinin antikor üretiminin CTL'oio hücre-aracılı immün yanıtı ortaya çıkarma yeteneklerini azalurlar ya da baskılarlar. Gecikmiş hipersensitivite reaksiyonlarında (allerjik reaksiyonlar} vücuda deri ya da mukoza yoluyla giren antijenIere olan yanıtları azaltarak [İng. downregulation] önemli rol oynarlar, Bu hücreler



Sitokinler, immün savunma mekanizma larında görevli olan ve lenfasitler üzerinde etkili maddeler olarak ta nım lanırken. büyüme faktörleri diğer somadk hücreler üzerinde etki lidirler. Bu maddeleri n arasında kemoraktik ve mirojenik ajan lar, göç inhibisyonu yapan faktörler. imerferon ve inrerl ökinler yer almaktadır . Sitokinler. immün sistem hücreleri arasında kimyasal haberci olarak hizmet ederler ve kendilerin i salgı layan hücre üzerinde (otokrin kontrol) yada komşu hücreler üzerinde (parakrin kont-



greft reddinin önlenmesinde de önemlidirler. Baskılayıcı T



rol) eıki gösterirler. Hormonlara benzer şeki lde bunlar da diğer



Baskılayıcı



yanı sıra



452



sistemlerdeki hücrelere (örn., merkezi sinir sistemi, endokri n sistem ve hemopoerik sistem) immün sistemin durumunu iletebilirler. Sitokinler fo nksiyo n larını spesifik reseptörleri aracı ­ lığıyla gerçekleştirirler. Bundan dolayı. sitokinler tarafından düzenlenen hücreler sirekin reseprörlerine sahiptirler. inlerlökinler başl ı ca yardımcı CD4 ' T lenfe sirler ve d aha az mi ktarda monositle r. makrofajlar ve endotel hücreleri tarafından sentezlen mek tedirler. lmerlökinler T hücrelerinin. B hücrelerinin ve hemato poetik hücrelerin büyümelerini ve fa rklılaşmalarını sa ğ la rlar. H alen 29 'dan fazla sayıda inıerlökin tanı mlan m ıştır. ln terlökin 2 ilk keşfedilen ve karakterizeedilen sitok indir. Bazı immün yanıt yeters izliği tablolannda. bakteriyel sepsiste. bazı lenfo id kanserlerde ve otoimmün hastalıklar­ da bazı sitekin reseptörlerini kodlayarı gen lerde mutasyon lar tanım lanmıştır. Örneğin, IL-2 reseptör geninde mutasyonu olan bireyler mikobakıeriyel (fungal) enfeksiyonlara karşı etkili bir immün yanıt oluştutamazlar. Sitokinler transplant reddini önlemek. kemoterapi ve radyoterapiden sonraki hücresel yetmezlikleri d üzekmek ve bazı kanserleri tedavi etmek için umut verici sonuçlarla kullanılmaktadır. Tab lo 14.3'te seçil miş interlökinlerin önemli fonksiyonları özetlenmektedir.



Antijen-Sunan Hücreler AP C'ler immün yanı tl arı kolaylaştırmak için ya rdı m cı C D4' T lenfosider ile etkileş i me g irerle r. çoğu antijenler ve antikorlar arasındaki etki leşim immün ya-



turlan stirnüle etmek için yetersizdir. Antijen küçük peprirlere pa rçalan malı ve ardından özelleşmiş Al'C'Ier tarafında n ~ l HC



olarak uygun yardımcı C D4' T lenfosiriere sunulmalıdı r. Antijen. B hücre ektivasyon yolağının bir parçası ola rak da işlenebi lrnektcdir. çoğu Al'C' ler mononüklear fagositik sisteme aittir UvlFS; Bölüm 6 , Bağ Dokusu, sayfa 185'de açıklanmakradır). MakrOfajlar, karac i ğeriri peri· sinuzoidal makrofajları (Kupffer hücreleri), epidernıisıe­ ki Langerhans hücreleri , da lak ve lenf nodlarının dendrilik hücreleri ArC olarak sayılabilir. MFS'ye air olmayan iki ArC, B lenfosiller ve rimu sun tip ii ve tip ııı epilelyoreliküler hücrelerid ir.



ii mo lekü lüne



bağlan m ış



ArC, yardımcı T lenfosire amijeni sunmak için öncelikle onu intraselüle r o larak iş ler ve daha son ra antijen pepr irlerini kendi yüzeyinde sergiler. Antijen işleme süreci ArC'nin antijeni endosirozla içeriye aldığı ve 8- 10 arnine asidik peptidere parçaladığı zaman başlar. APC'nin endozomal kompanmanın­ d a pe prirler MH C il molekü llerine ba ğ laturlar. Anri jen- M l-IC ii ko mp leksi daha sonra Al'C'nin plazma membranı na nakled ilir "e hücre yüzeyi nde sergilenir (Şek. 14.9). Makrofajların APC olarak davranmalarının yanı sıra immün yanı na önemli fonksiyonları vardır.



Makrofajların . T ve B lenfosi tlere



antijen



s u nmalarının yanı



s ıra. immün yanma başka önemli no n- spesifik fonksiyon ları



da vard ır. Bunlar şöyle sı rala nabilir:







H em p rot ein . hem de pol isakka rit ya pılı antijenleri MH C bağlayarak yardımcı CD4 ' T lenfosidere sunmadan önce endosirozla içlerine alıp kısmi olarak par· çalarlar.



ii rnoleküllerine







Patojen mikroorganizmaları yard ı m cı CD4 +T lenfo sitlerle kombinasyon halinde lizozo mlar aracıhğiyla sind irirler.







Çok sayıda sirekin salgıladar. Bunların arasında len fe kinler. kompl eman komponentleri ve interlökinlerle birlikte asit hidroladar. proteazlar ve lipazlar bu lunmaktadır.



Makrofajlar antijen le tem asa geçtikren sonra, çok sayı da fonksiyo nel ve morfo lojik değişi m le karakterize bir akrivasyon sürecine girerler. Makrofaj lizozom ve sitoplazm ik vakuol sayısın ­ daki artışla bi rl i kıe boyut o larak büyür. Ak tive olmuş makrofaj yüksek düzeyde fagositik olur ve içine aldığı patojen mi kroorganizmaları lizise u ğrar ma k için büyük bir yetenek kazanır ( Ş e k . 14.1 0). Akıive olmuş makrofajlar fagosiıe edilmiş bakterileri ve ya· bancı



•(1)



::l



O



C.



CIL



• CIL



(1)



3



r-



m



z



.."



O



LENFOiD DOKULAR VE ORGANLAR



Lenf



c::



3



r-



antijenleri parçalarlar.



Makrofajlar immün yanı ra neden olmayan ya da fagosite edilmiş , ancak sindi ri lmemiş yabancı maddelerin ve organizmaların tecrit edilmesinde ve ortadan kaldırı lmasında da hayati rol oynamaktadı rlar. Bu maddelerin arasmda organik ve inorganik tanecikli materyaller (örn., karbon partikülleri). pigmentler (örn .. dövme kaynaklı), selüloz ve asbestoz yanında tüberküloz ve lepra basiıleri ile malarva ve diğer hastalıklara neden olan organizrnalar bulunmaktadır. Bu örneklerde makrofajlar genellikle çok nükleuslu Langerhans dev hücreleri denen yabancı elsim dev hücrelerini oluşturmak üzere füzyona uğrar­ lar. Bu dev hücreler patojenleri vücuttan tecrit ederler.







cr



o:



o o



Damarları



Len f d am arları, hücrelerin ve büyük moleküllerin doku boşluklarından kana geri geçtikle ri yollard ı r. Lenf damarları gevşek bağ dokusunda kör kapi ller ağları olarak b aş l arl a r . Der inin ve rnüköz memb ranıarın epitelinin altında yo ğun olarak bulunurlar. Bu damarlar bağ dokusun un ekstrasel üler boşl ukları n da n maddeleri ve s ıvı lan uzakl aşn nr ve böylece lenf üret ilm iş olur. Lenfatik kapillerie rin d uvarları kan kapillerlerininkinden daha geçirgen o lduğu için antijenler ve hücreler gihi büyük moleküiler lenfatik ka pillerlere kan kapillerlerine göre daha kolay girerler. Lenf, lenf damarları boyunca do laşırken len f nodları n­ dan geçer. Lcnf nodlarının içinde, lenf içinde taş ınan yabancı maddeler Ianrijen ler) folikü ler dendrit ik hücreler tarafından yakalanır. Foliküler dendririk hücrelerin yüzeyinde sergilenen ant ijen. lenf nodunda bulunan APC'ler tarafından işlenebilir. Lenfositler hem lenf damarlarmda. hem de kan dam arlarında dolaşrnaktadırlar.



Lenfositlerin lenf damarları ve kan damarları boyunca dolaşı mı gelişimlerinin farkl ı evrelerinde lenfoid sistemin bir kısmından



453



O



;ı:;



C



r-



»



::o




» z



r-



»







14.3



interlökinlerin Özellikıeri



is im



Sembol



Kaynak



Ana Fon ksiyon lar



Interlökin 1



IL-l



Nötrofiller, monositier, Makrofajlar, endotelyal hücreler



Enflamatuar yanıttski çeşitli hücreleri stimüle eder At e ş i tetikler CD4 + T hücrelerinin proliferasyonu ve B hücrelerinin proliferasyon ve farldılaşmasını kolaylaş -



Interlökin 2



IL-2



CD4 · T hücreleri



CD4 + T hücrelerinin proliferasyonunu ve farklılaşmasını indükle r, daha zayıf olarak CDB + T hücrelerinin, B hücrelerinin ve NK hücrelerinin proliferasyon ve farklılaşmasını indükler



Interlökin 3



IL-3



C D4 + T hücreleri



Hematopaetik kök hücrelerin proliferasyonunu indükler



Interlökin 4



IL-4



CD4 · T hücreleri, mast hücreleri



B hücrelerinin, CD4 + T hücrelerinin proliferasyanunu ve farklılaşmasını indükler Makrofajları aktive eder IgE ve IgG sentezini a rt tım



interlökin 5



IL-5



C D4 + T hücreleri



Eozinofillerin proliferasyon ve fa rklılaşmasını ind ükler B hücrelerini IgA salgılamak üzere stimüle eder



interlöki n 6



IL-6



Endotel hücreleri, nötrofiller, makrofajlar, T hücreleri



Hematapaetik hücrelerin farkl ı l a ş m a s ın ı stimüle eder Aktive o lm uş B hücrelerinin büyümesini indükler



interlökin 7



IL-7



Kemik iliQinin adventisyal hücreleri



Progenitör B ve T hücrelerin in büyüme ve farklı laşmas ı nı stimüle eder



interlökin B



IL-B



Makrofajlar, endotelyal hücreler



T lenfositler ve nötrofiller üzerinde kemotaktik faktör olarak davran ır



interlökin g



IL-9



CD4 + T hücrele ri



interlökin 10



IL-l O



Makrofajlar, T hücreleri



CD4+ T hücrelerin (fakat CDB + T hücreler deQil) büyümesini kolaylaş tırır Hematopoetik hücrelerin büyümesini stimüle eder Mast hücrelerini aktive eder T hücreleri üzerinde sitokin sentezinin inhibitör faktörü olarak davranır Makrofaj fonksiyonlannı inhibe eder



interlökin 11



IL-ll



Makrofajlar



Hematop oetik hücrelerin (özellikle megakaryositler) büyümesini kolaylaştırır



interlökin 12



IL-12



T hücreleri



NK hücrelerinin, CD4 + T hücrelerinin ve CD8 + T hücrelerinin büyümesini stimüle eder



Interlökin 13



IL- 13



T hücreleri



B hücre yanı tlarını düzenler ve IgE sentezlenmesini arttım



interlökin 14



IL-14



T hücreleri, foliküler dendritik hücreler



Bellek B hücrelerinin üretimini indükler



interlökin 15



IL-15



T hücreleri, monositler



CDB + T hüc relerinin proliferasyon ve fa rklılaşması nı indükle r



interlökin 16



IL-16



T hücreleri



CD8+ T hücreleri, monositler ve eozinofillerin göçünü aktive eder



interlökin 17



IL- 17



Bellek CD4+ T hücrele ri



Endotel hücrelerini ve fi bro b las t ları sitokin sa191lamak üzere stimüle eder



tınr



454







Klinik Bağlantı: insan immün Yetmezlik Virüsü (HIV) ve Edinilmiş immün Yetmezlik Sendromu (AIDS)



insan Im m ü n yetmezlik virüsü [human immunodeliciency virus (HIV)] bir RNA retrovirüs üdür, Re vers trans' kriptaz adlı bir enzim içermektedir. HIV, ed inIImiş Im m ü n yetmezlik sendromuna (A IDS) neden olan virüstü r. AI· DS'in klinik semptomları ortaya ç ı km ada n önce 11 yı l kadar sürebilecek bir inkübasyon periyodu v a rd ır . HIV ile enfekte ki şilerin büyük kısmında sonunda AIDS geli şm ektedir. HIV, CD4 moleküllerine bağlanarak yardımcı T hücrelerine gir· meyi ba şar ır. Virüs daha sonra kendi genelik bilgisini hücre sitoplazmasına enjekte eder (Şek. 0 14.3.1) . Bu enjekte edilen genetik bilgi tek zincirli RNA'dan o luşmaktadır . Viral RNA 'nın enfekte T hücre genomuna entegre olması için önce RNA'nın DNA 'ya revers transkrip siyonu sağlanır . Transkrips iyona uğramış DNA daha sonra konak DNA'sına katılır . T hücresi daha sonra virüsün kopyalarını yapar ve bunlar T hücresinden ekzositozla dışarıya atılır. Bu HIV partikü lleri daha sonra d iğer yardımc ı T hücrelerini enfekte ederler. immün sistem virüs partiküllerine karşı sitotoksik CD8+ T hücrelerini ve antikortan oluşturarak bu duruma yanıt verir. Sitotoks ik C DB+ T hücreleri, HIV ile enfekte



yard ımcı



C D4+ T hücreler ini öldürerek yardımcı T hücre T hücre sayısı, HIV enfeksiyonu' nun ilerlemesinde klinik bir belirteç olarak kullanılmaktadır) . Yardımcı CD4+ T hücre populasyonu tükenince enfekte bireyler bakteriyel ya da viral enfeksiyonlara ka rşı immün yanıt oluşturma yeteneklerini kaybederler . Gene llikle fırsatçı m ikroorganizmaların neden olduğu ikincil enfeksiyonlardan ya da kanserden dolay ı ölürler. Anti·HIV tedav i, HIV enfeksiyonuna ve AIDS'e karşı ana tedavi stratejisidir. Azidot imidin (AZT), revers transkriptaz inhib itörüdür ve HIV enfeksiyonunun tedavisinde kullanılan ilk umut vadeden i la ç t ı r. Şu anda en etkin tedavi yüksek d üzeyde aktif antiretrov iral teda vi [ing. highly active enıiretro­ viral therapy (HAA Rn ] olarak bilinen çoklu ilaç tedavisidir. Bu tedavide bazı kemoterapötik ajanların kombi nasyonu kullanılmaktadır. Bu ajan ların a ras ın da nükleozit ve nonnükleozit revers transkriptaz inhibitörleri ve HIV proteaz inhibit örleri bulunmaktadır. HAART tekli tedaviye göre sinerjistik dozaj etkileri, yan etkilerin azalması ve ilaç direncinin aıalmas ı gibi baıı avantajlara sahiptir. sayısını azaltır (yardımcı



CT



O: C:



3



•.... (1) :::ı



O



cı.



III



.... ul



(ll



3







revers transkriptaz



.... m z .,.,



O O O



O A



C r



»



::o
::



c



r:



» ;u




CFU·L kök hücreleri timusun



sonra timusun lobülünün periferine göç eder.



Hücrenin yüzeyinde CD2 ve CD 7 moleküllerinin varhQ ı farklılaşman ın erken evresini belirtir. Bunu T hücre farklı laşmasını n orta evresini



sacıcı



tip III erh



gerçekleşi r.



medullasına pos tkapiller venülle girer ve daha



GEçiRGENLIK



belirten C D1 molekülünün ekspresyonu izler. ilerledikçe, hücreler TCR'lerini, C D3, C D4 ve C DB moleküllerini eksprese Ol g un l a ş m a



- CD4



ede r. Bu hücreler daha sonra yerli ve yabancı



antijenlere ka rşı laş tırılma k için tip ii ve iii epitelyoretiküler (erh) hücrelerle sunulur. E(ler le rı tosit kendi MHC'sini ve kendine ait ya da yabancı antije n i tarursa. seleksiyona (pozitif seleksiyon) uğramayacaktır, ancak t a nı m aı sa



hücrenin ölümü gerçekleşecektir. Pozitif



ayı rım



testini geçen hücreler korteksten ayrılır ve me-



GEÇME



&3



dullaya girer. Burada hücreler kendi MHC'lerinin kay bolduğu (negatif seleksiyon) ve kendi antijenine yönlendiril diği başka bir ayırım sürecine girer. Bu seçimde sağ kalan hücreler



daha SOnra ya sitotoksik CDB+ T lenfosit ya da yardımcı CD4+ T lerıtos it olur. Bu hücreler artık immün yanıt için haz ı rdı r; timusun



medulla



tip Vi erh



kısmında n ayrı lır ve kan d o l aş ı m ı n a girer. Tip



H as sa lı



Vi epitelyoretiküler hücreler tarafından timus



(Hassall) korpüskülünün içine salgılanan hor-



korpüskülü



monal maddeler T hücre olgunlaşma sürecini



postkapiller venül



47D



destekler. A lt ı farklı tipte epitelyoretiküler hücre da(lılımı na dikkat ediniz.



sitotoksik CDW T lenfositlere (C D 4'(i kaybedip CDS 'i koruyarak) ya da yardımcı C D 4' T lenfositlerc (CDS'i kaybedip CD4 'ü koru yarak) dönüşürler. Bu evre, T hücre farklılaşması­ nın tek· poz itif evresi olarak adlandırılmaktadır . Daha sonra hücreler medu lladan kan dolaşımına geçerek tirnu stan aynhr-



lar. Timik hücre eğitimi süreci epirelyoreriküler hücreler tarafından salgılanan maddelerle deseeklenmektedir. Bu maddeler, inrerlökinler (lL-4 ve IL-7), koloni-srimüle edici faktörl er ve imerferon -y'drr.



Dalak Dalak yaklaşık olarak "kı lmış bir yumruk boyurundadır ve en



büyük lenfoid



orga ndı r.



Abdominal kavirenin üst sol kadramoda yer al m ak tad ı r ve zengin bir kan desre ğine sahiptir.



Da lak kan ı süzer ve kan kökenli anti jenlere karşı immünolojik reaksiyon verir. Da1ak hem yapısal hem de immünolojik fihreleme fonksiyö nlan na sahiptir. Çok sayıda lenfosire ek olarak, özelleşmiş vasküler boşluklar ya da kanallar, bir reriküler hücre ve redkül er li f a ğı. zengin bir makrofal ve dendritik hücre deste ği içermektedir. Dala ğın bu zengin içeri ği t ıpkı lenf nodundaki makrofajlar ve dendririk hücrelerin lenf 51VISll11 denetlemesine benzer biçimde kan ı immünolojik olarak denetlemesine olanak sağ l am ak tadır. san l rruşn r.



merkez



3



Bu kapsülden organın parankimine trabeküller



uzanmaktadır (Şe k.



14.29). Kapsülün ve ırabeküllerin bag



•-



kapsül ____



rID



splenik kordonlar (kırmızı pulpa)_...=."", nodül



1: :



Dalak, sıkı bag dokusu yapısında bir kapsül tarafindan



~



splenik {germinaı



tr



o:



::ı



o



lenf dama rı



c-



(beyaz marjinal pulpa) bölge



ın







~



III



ID



3



r-



m



z



"Tl



O



o o



O A



C



r-



» ;:o
; }>



< -l



rn



Üç büyük tükürük bezi çift halinde yapılardır ve aşağı ­ dakilerdir:











Q.



Oral kavite , vesribül ve esas o ral kavire olmak üzere ikiye ayrı lır. Vestibül , dudaklar, yanak lar ve dişler arasında kalan boşluktur. Gerçek oral kavite [l.at. cauum oris propriımıf, dişleri ri arkasında kalan bölümdür ve süperiyorda sert ve yumuşak damak. inferiyorda dil "c ağız tabanı, posteriyorda orofarinks girişi ile sınırlandırılm aktadır.



Parotis bezi , üç bezin en büyüğüdü r ve başın infraremporal bö lgesinde yer almaktadır. Boşal um ka nalı olan parotid kanal (Slensen kanalı) , ikinci molar diş hizasındaki yanak mukozasının yüzeyi nde bul unan küçük bir yükselri olan parotid papillada a ğıza açılır.



.....



Tuballonsiller, nawfari nksi n lateral duvarları nda, tuba au diriva (östa ki borusu) aç ıkl ığı nın posreriyoru rıda yer al-



ile, oral kavire ve farinks (bu bölüm), öwfagus ve gastrointestinal kanal (Bölüm 17), karaci ğer, safra kesesi ve pank reas (Bölüm 18) olmak üzere üç bölüm halinde incelenmişti r.







c::



3



rnakra d ır la r.



başlangıcında rartışrlmaktadır. Sindirim sistemi sıras ı



Oral kavite (ağız boşluğu) , ağız ve ilişkili yap ı ları olan dil , dişl er ve dişl eri destekleyen ya p ı lar (perio do n tiyu m) , büyük ve küçük tükürük bezleri ile tonsill erden meydana gelmekted ir.



cr



o:



şEKiL 16.1 Oral kavilenln tavam. Kemik içe ren sert da mak, bir rafe ta rafı n dan saQ ve sololmak üzere iki yanma bölü nm üştür. Anteriyordaki yaQh bölgede sert d amağ ın su bmukozası adipaı doku içermektedir; posteriyordaki glandüler bölge submukozası nda



müköz bezler b ulunmaktadı r . G ingiva ve rafa submukoza



tabakası



içermez ve mukoza direkt olarak kemiğe bağ l an m akt ad ı r. da mak, kemik yerine kas içermektedir ve bezleri sert da-



Yumuşak



Küçük tükürük bezleri oral kavitenin s ubm u kozasında



mağın submukoza ta b akas ınd ak i bezlerle d evam l ı lı k göstermektedir. (Bhaska r SN, ed. Orban's Oral Histology and Embryology. S ı. Louis : CV Mosby, 1991 . temel alı n mıştır.)



bul unmaktadırlar. Ad larım yerleş im bö lgelerine göre alırlar



527



parakeralinize



~~Pile~_



/



keralinize epilel



rna ktadır. Bu bölgelerd e çizgili kasları (d udak lar, yana klar ve d ilde). ke m iği (alveo lar mu koza ) ve bezleri (yu m uşak darn ak , yana kla r ve d ilin alt yüzeyi nde) örtmekted ir. Ö n üc ü mukozada , altındaki kasların hareketin e uyum sağlayab il mesi için dah a az sayıda ve dah a k ısa papill alar bul un m aktadır.



Genellikle Örtücü mukozanın epiteli kerarinizc olmayan ep iteldi r. ancak bazı yerlerde parakeratinizasyon izlenebilir. Duda ğın verrnilio rı sın ırı nda (neml i iç yüzey ile yüz dcrisi a ras ın daki kı rm ızı ms ı kısım)



keratinize epitel yer almaktadı r. Keratinize olmayan örtücü epitel. kerarinize epitelden daha kalınd ır ve sadece üç tabaka içermektedir: •



Stratum bazale. bazal lamina üzerine oturan tek tabaka hücrelerd en ol uşmaktadır.



• •



Sıralum spinozurn, birkaç hücre tabakası kalınlığında­ d ır.



Stralum superfisyale. hücrelerin en Üst tabakası olup, yüzeyel tabakası olarak da ifade ed ilme ktedi r.



mukozanın



ŞEKiL



16.2



Sert damağın çok katlı yassı epiteli . Bu fotomik·



rograf oral mukozada keratinize çok katlı yassı e pitelden (saQda)



parakeratinize çok katl ı yassı epitele {solda} g eç işi göstermektedir. Keratiniıe epitelin yassılaşmış yüzey hücreleri nükleuslanru kaybetmiştir. Bu tip epitelde keratohiyalin granülü içeren hücreler aç ıkça görülmektedir. Parakerahnize epitelin yassılaşmış yüzey hücreleri



Mukoza epitelinin hücreleri derinin epiderrnisi ile benzerl ik göstermektedir ve epirelde keratinositler, Langerhans hücreleri. melanosirler ve Merkd hücreleri bulunm aktadı r. Lamina propriya. kan dam arl a rını . epitelin bazal tabakası na akson so n lanmaları gönderen sinirleri ve bazı papillalar-



çıplak



nükleuslanm ko rumalarının d ı ş ı nd a kerat in iıe hücreler le aynı karak-



da da kaps üll ü duyusal sonla nmalan içer mekted ir. Masri karör



teristik özelliklere sahiptirter ve bu nedenle parakeratinize olarak tanımlanmaktadırlar . Ek olarak, yüzeyin altındaki hücrelerde az mik· tarda keratohiyalin granülü bulunduğuna dikkat ediniz. X 380.



mukozanın



Parakerarinize epitel. süperfisya l hücrelerin nükle usları n ı kaybetmemeleri ve siropl azma la rın ın eozin ile yoğun boyanmaması harici nde kcratin izc epire le benzer özellikler gösterir (Posrcr 48. sayfa 55 7). Parakerat in ize hüc relerin nükleusları (çok yoğu n) ve hücre eksfo lyasyona u ğ raymcaya kadar varl ıklarını devam eni rirler (bkz . Şek . ı 6.2). Masnkapiknoı ikrir



tör m ukozanın kerarinize epiteli derininki ile benzerözelliklere sahiptir. fakat burada st ratu m lusidum tabakası bulunmaz. Hemen alunda bulunan lamina propriya. kan da marla rı nı ve sinirleri içere n gevşek bağ do kusunda n ya p ı lmış ka l ın bir pap iller tabakada n o l uşmaktadır. Sin irlerden bazı ları duyusal resept örler olarak epitel içine ç ı plak akson sonla nmaları gön-



derirken. bazı ları ise Meissner korpüskülleri nde son lanırlar. Lamina prop riyanı n derin kısm ını ise daha sıkı bağ dokusundan yapılmış reriküler bir tabaka meydana getirmektedir. Deride olduğu gibi bağ do kusu yapısındaki papillalan n derinliği ve sayısı masnkat ör mukozanın nispeten hareketsiz durmasina katkıda bulunur ve böylece sürtü nme ve makaslama stresine karş ı konıma sağlar. Sen damağın ona ham ndaki palalin ra fed e (dam ak çizgisi) mukoza sı kı bir şeki lde alnndaki kemiğe turunmuştur. Lamina propr iyanın retiküler tabakas ı . pcriost ilc kaynaşır ve böylece subm ukoza tabakası içcrrnez. Ayn ı şekilde gingiva da submukoza tabakası içerme mekredir. Sert damakta palann rafen in her iki tarafındaki lamina propriyan ın alu nda yer alan sub mukoza tabakası (bkz. Şek. L6. I) . anreriyo rda adipoz doku (yağlı bölge) ve poste riyorda yumuşak damağın submukozasında bulunan bezlerle devamlı lık gösteren müköz bezleri (glandület bölge) içermekted ir. Submukozal bölgelerde rnukozadan kemiğe doğru kalm kollajen bantlar uzanmaktadır. Örtücü mukoza, d uda klar, yanaklar. alveolar mukozal



yüzey. ağız



528



tabanı.



dilin alt yüzü ve yum uşak darnakra yer al-



çok



sayıda



derin



papi llaları



ile örtücü



mukozanın



kısa papillaları aras ındaki



keskin farkl ı l ık. histolojik kesitle rde iki farkl ı bölgen in kolay bi r şeki lde tanınmasmı sa ğ lar,



Dilin alt yüzü haricinde ö rtücü mukozanın



altında



belir-



gin bir submukoza bu lunmaktadır. Bu tabaka. mukozayı altındaki kaslara bağlayan ka l ın kollajen ve elasrik fiber bamlan içermektedi r. Dudaklarda. d ilde ve yanaklarda ço k sayıda küçü k rükürük bezleri ni de içerme ktedi r. Bazen . kı l folikülü ile il işk ili olmayan ve ağız köşesini n yan tara flan nda ve ikinci



molar d iş hizasmd aki yanak sııhmukozasın da sebase bezler (yağ



bezleri) bul unur. Bunlar gözle gö rü lebilir ve Fordyee lekeleri ad ın ı almaktadı rlar. Subm ukoza, oral kavitcni n lamina prop riyas ı boyunca bulunan sube pirelyal n örovask üler ağı besleyen büyük kan damarlarını . rını da içermektedir.



sinirleri ve lenf damarla-



Özelleşmiş mukoza. tat d uyusu ile i liş ki l i d i r ve sadece dilin dcrsa l yüzeyinde bu l unmaktadır. Papi llaları ve rad ı n



kimyasal duyusunun oluş u mu nda n sorumlu olan tat tomurcukları n ı içermektedir. Oral mukoza, oral kavitenin dış ortamı ile oral kaviteyi çevreleyen dokuların iç ortamı arasında önemli bir koruyucu bariyer oluşturmaktadır. Oral kaviteye giren patojenik organİımalara ve bölgeye özgü yerel mikrobiyal florayı mikroorganizmalara karşı dirençlidir. Epitel hücreleri, göç eden nötrofiller ve t ük ür ük, oral kavitenin sa ğlı­ ğının sürdürülmesine ve oral mukozanın bakteriyel , fungal ve viral enfeksiyonlara karşı korunmasina katkıda bulunur. Koruyucu mekanizma, tükürükte bulunan birkaç peptiı olan ve epitelde eksprese edilen 13-defensinler, nötrofillerde eksprese edilen a -defensinler ve sekretuar immünoglobulin oluşturan



A'dır



(sIgA). Bununla birlikte, bireylerde immün yetmezlik



ya da antibiyotik tedavisi, mikroorganizmalar ve koruyucu mekanizmalar arasındaki dengeyi bozarak ağız enfeksiyon. larının



daha sık ortaya çıkmasına neden olur.



• DiL Dil, oral kavitenin inferi yor yüzeyinden içine doğru uzanan mü sküler bir organdır . Lingual kaslar (d il kasları} , dili dış kısımdak i ya p ı l a ra bağlayan ekstren sek ve tam amen dil içerisinde bulunan imrinsik kaslardan oluşmaktadır. Çizgili kas yapısında olan di l kasları . üç dü zlemde uzanan kas demetleri halinde ve her bir dernet diğer iki demere dik olacak şek i lde düzenlenmiştir. Kas liflerinin bu d ü zenlerıişi dilin hareketlerine çok büyük esneklik ve h assaslık sağl ar ve bu özellikler dilin konuşm a, sindirim ve yurrnadaki rolü için gerekl idir. Bu kas d ü zenlerıişi sadece dild e bulunmaktadır ve bu dokunun dil kası olarak kolay ıanınmasına ya rd ı mcı olur. Kas l ifı grupları arasında değişken miktarda ad ipoz doku yer al maktadır.



palalin tonsil



c-



o: C:



3



'"



~ s i rk u mva ll al



Dilin dorsal yüzeyi . sulkus lerminalis adı verilen V şeklinde bir çök ünt ü ile makıos kobi k olarak 2/3 ön ve 1/3 arka olmak üzere ikiye ayrı l ır (Şe k. 16.3). V'nin apeksi posreriyora doğrudur ve tiroid bezini o l uştu rma k üzere embriyonik farinks tabanın da o n aya çı kan evajinasyon bölgesinin bir kalın mı olan foramen çekum un bulunduğu bölgedir. Dilin dorsal yüzeyini papillalar



......



-foramen çekum



- i



papillalar



tollat [ papillalar



vi ::ı



CO



~



kapl amakıadır.



3



fungiform papillalar



Sulkus terminalisin ön tarafında dilin dorsal yüzeyini lingual papilla ad ı verilen çok sayıda muközal düze nsizlik ve ç ı kın n l a r kaplamaktadır. Lingual papillalar "e içerdikleri ıa ı



vi



III



(1)



3



romurcuklan, oral kavit enin özelleşmiş mukozasın ı ol uş­ ıurmakıadırlar. Filiform, fungiform. si rku mvalla ı ve fo l iaı o lmak üzere dört tip papilla tanımlanmıştır:















Filiform papillalar, insanl arda en küçük ve en fazla sayı da bulunan papilla tipidir. Koni şekl i ndedi rler ve keratini ze çok ka dı yasSl cpirc] ile kaplı ince uzun bağ do kusu ç ı kın ­ m ı d ırl ar (Şek. 16.4a ve Poster 49. sayfa 559) . Bu epitel rat romüreu ğu içerm emekredir. Bu papillalarsadece mekanik rol üs tlen rnekred irler. Filiform papillalar dilin anteriyor dorsal yüzeyinin tamamın a dağı l mı şl ard ı r ve uçları arkaya bakm akt adı r. Orta h attın sağı na ve soluna sapan diziler ve sulkus terminalise paralel uzanan diziler oluşt uruyor gibi görünmektedirler. Fungiform papillalar. dilin dc rsal yüzü nde yer alan ve isminde n de an l aş ı ld ığı gibi manıar şeki ll i papillalardır (Şek. 16.4b). Filiform papillalarm arasında dağı lmışlardır ve fıl iform papillalardan daha yüksek çıkınnlar oluşturur­ lar. Ç ı pl ak gözle dil yüzeyi üzerind e küçük noktalar şek­ lind e görü nürler (bkz. Şek. 16.3 ve Pester 49. sayfa 559) . D ilin uç kısmın a yak ın çok sayıda bulunma eği l i mi n de­ dirler. Bu papillaların dc rsal yüzeylerindeki çok kadı yasst epit elin içinde lallomurcukları yer al maktad ır. Sirkumvallal papillalar [/ııg. circumoallaıe papillar], sulkus terminalisin hemen ameriyorundaki muk orada yer alan büyük ve ku bbe şekl i n de papillal ardır (bkz. Şek. 16.3). i nsan dil ind e bu papillalardan 8- \2 ader bulunmakıadır. Her bir si rku m valla ı papilla hendek benzeri bir oluk ile çevrelerımiştir ve oluk, çok sayıda tat rornu rcuğu içeren çok kad ı yass ı epitel ıabakası ile d ö şel idir (Şek. 16.4d). Linguallükürük (von Ebner) bezlerinin kanalları seröz salgı l arı nı bu hendekleri n tabanı arın a boşalurlar.



ŞEKiı16.3



insan dili. Sirkumvalla! papillalar, dilin 2/ 3 ön ve 1/3 arka kı sm ını birbirinden ayıracak şeki l de V konfigürasyonunda pozisyon almı şlardır. Fungiform ve filiform papillalar, dilin dcrsal yüzeyinin anteriyor kı sm ınd a bulunmakt adırl ar. Dilin posteriyor yüzeyinin düzensiz konturu lingual tonsiller nedeniyledir. Palatin to nsil. oral kavite ve farinksin b i r l e şme yerinde yer al maktad ır.







Bu salgı muhtemelen hendeklerdeki materyali remizleyerek tat romu rcukları nı n değişen srimuluslara hızlı yanıt vermelerine olanak sağla maktadır. Folial paolllalar, derin muk ozal ya rı kla da bir birinden ayrılm ış birbirine paralel kısa çı kı nı ı la r şekl i nde d ilin uzun eksenine dik açı ile hizalan mı şlardır (bkz. Şek . 16.4c ve Pe ster 50. sayfa 56 1). Dilin lateral kenan nda yer alm ak radırl ar. Yaşlı bireylerde foliaı papillalar farkedilmeyebilirler, genç bireylerde ise dilin posteriyor lateral yüzeyinde kolaylıkla bulunurlar ve birbirine bakan komşu papilla duvarlarının epiteli içinde çok sayıda tat ternurcuğu içermektedirler (Şek. 16.4c). Foliaı papillaların yarıklarına küçük seröz bezler boşalırlar . Tavşan gibi bazı hayvanlarda foHat papillalar, tat ıomurcuğu topluluklarının başlıca yerleşim



yer'ini oluştururlar .



Dilin tab arurun dorsal yüzeyindeki yu m uşak kabartıla r lamina propr iyada yer alan lingual ıonsill ere karşılık gelmektedi rler (bkz. Şek. 16.3). 529



o r



foliat papilla fillform papillalar



fungiform papilla



'\ ~



, ŞEKiL 16.4







b



• Llngual papillalar. a, Yapısalolarak filiform pa pillalar arkaya doğru bükülrnüş konik şekilli epitel çıkıntılarıdır. Bu papil·



lalar tat tornu rcuqu içermezler ve keratinize çok katlı yassı epitel ile örtülüd ürter . X45. b. Fungiform papillalar hafifyuvarlak şekilli olup,



Iiliform papillalann arasında yer alan yüksek yapıla rdır. Papillanın merkezi kısmını iyi damarlanmış bağ dokusu oluşturur ve yüzey epitelinin tabanına doğru çıkıntı yapar. B ağ dokusunun epitele doğru yaptığı derin girinliler (ok/ar) ve çok ince keratinize yüzey nedeniyle. fungiform papillalar dilin dorsal yüzeyinde çıplak gözle küçük kırmızı noktalar halinde gözlenider. X 45. c. Kesitte Ioliat papillalar derin yarıkları (oklar) sayesinde fungiform papillalardan ayırt edilebilirler. Foliat papillalar lateral yüzeylerinde çok sayıda tat tcrrurrcuqu içeren keratinize olmayan çok katlı yassı epitel ile örtülüdürler. Her papillanın serbestyüzeyepiteli kalındır ve alt yüzeyine doQru çıkıntı yapan birkaç sekonder baQ dokusu papillası içermektedir. Foliat papilla ların içindeki ve altındaki bağ dokusu, kanalları komşu papillalar arasın­ daki yarıklara açılan se r öz bezleri (von Ebner bezleri) içermektedir. X 45. d. Sirkumvallat papillalar hafifkeratinize olabilen çok katlı yassı epitel ile örtülüdürler. Her sirkumvallat papilla bir hendek ya da çukur ile çevrelenmiştir. Pap i lla n ı n lateral d u varl a r ı n d a çok sayıda tat tomurcuğu yer alır, dcrsal yüzeyi ise düzdür. Sirkumvallat papillaları çevreleyen derin hendekler ve tat tomurcuklarının serbestyüzeyden ziyade kenarlarda yer alması, sirkumvallat papillaları fungiform papillalardan ayırt eden özelliklerdir. Sirkumvallat papillaların çevresindeki baQ dokusu da kanalları ile hendeğin tabanına açılan çok sayıda ser öz tipte bez içermektedir. X 25.



renin konik uçlu apikal yüzeyi tat deli ğine mikrovilluslar (bkz . Şek. 16.5) . Komşu n öroepirelyal hücrelere ya da destek hücrelerine apikal yüzeylerinin yakınındaki sıkı bağlantı kompleksieriyle bağlanırlar. Bazal bölgelerinde fasiyal (Vll . kraniyal sinir), glossofaringeal (iX. kraniyal sinir) ya da vagus sini rinin (X. kraniyal sinir) aITerent duyu nöronlarının uzantıları ile sinaps yaparlar. Nöroepirelyal hücrelerin yenilenme süreleri yaklaşık 10 gündür.



Tat romurcuklan, fungiform, foliar ve sir kumvali at papil lalarda yer almaktadırlar.



uzatır



Histolojik kesitlerde tat tomurcukları epitel kalınlı ğı boyunca uzanan oval, soluk boyarıarı cisirncikler şeklinde gör ünmekredirler (Şek. 16.5) . Tat romurcuğu, apeks inde tat deliği (tat poru) denen küçük bir açıklık ile epitelyal yüzeye açılır. Tat romu rcuğunda başlıca üç rip hücre bulunmaktad ır :







530



Nöroepitelyal (duyusal) hücreler. tat rornurcuğurıda en fazla bulunan hücrelerdir. Bu uzun hücreler, epitelin bazallaminasından tat deliğine doğru uzamrlar ve her hüc-







Destek hücreleri daha az sayıdadır. Bu hücreler de bazal laminadan tat delİ~ine uzanan uzun hücrelerdir. Nöroepirelyal hücreler gibi apikal yüzeylerinde mikrovillus içer-



tat deliği ----.==---ı / m i krOVill u s ıa



tat d el i ğ i yüzey epitel



hücreleri~



destek



;~~~~~~



~



~~:+--~ mikrovil1uslar



ii//!;:ı'U'ı~



destek hücreleri /



• duyusal • hücreleri "~~~::.:1-~ttf.i;N~~~;;~



~Uyu/ı



c-



o: c::



hücreler



3



.....



hücreler



en



..



!FJ::t:~9 aksonlar



vi



bazal hücreler



::ı



a.



... 3



vi



...



III



a ŞEKiL



b



dikkat ed iniz. x 640.



mekredirler ve sı k ı bağlantı kompl eksierine sahiptirler, fakat sinir h ücreleriyle sinaps yapmazlar. Destek hücrelerinin yenilenme süreleri de yaklaşı k Lo gü ndür. •



3



16.5 • Tat tomureuğunun diyagram. ve fotomikrograf•. a. Tat tomurcuğunun bu d iyagramı nöroep ite lyal (duyusal) hüc-



releri, destek hücrelerini ve baıal hücreleri g ö stemı e kt ed ir. Bazal hücrelerden biri bölünme sürecinde gösterilmektedir. Nöroepitelyal hücrelerle sinir lifleri sinaps yapmaktad ı r. (W arwic k R, W illiams PL, eds. Gray's Anatomy, 35th ed. Edinburgh: Churchill Livingstone, 19 73 . temel alınm ı ştır.) b. Bu büyük büyütrne li fotomikrograf tat t omurcuğu içindeki hücrelerin organizasyonunu göstermektedir. Du yusal hücreler ve destek hücreleri tat tomurcuğunun tüm uzunlu ğu boyunca uzanmaktad ı rl ar. Hücrelerin apikal yüzeyleri mikrovilluslar içermektedir. Bazal hücreler ise tat tcmurcuğunun tab anında yer al makt ad ı rl a r. Tat tomurcuğunun bir tat deligi arac ııı g ı ile yüzeye açı l­ dığ ına



(ll



Bazal hücreler, bazal l amin anın ya n ı n da ve tat tornurcuğu n u n bazal kısmında yer alan küçük h ücrelerdir. Diğer iki hücre tipi için kök hücredirler.



Papi llalar ile ili şkili olanlara ek olarak , rat romurcukları glossopalat in arkta, yumuşak darnakra, epiglottisin posteriyor yüzeyinde ve farinksin posteriyor duvarında krikoid kıkırdak seviyesine kadar da bulunmaktadırlar. Tat, çeşidi kimyasallaeın tat tomurcuğundakinöroepitelyal hücrelerde stimuluslar oluşturmalan ile ortaya çıkan kimyasal bir duyudur. Tat, yiyecek ya da içeceklerde bulunan çeşidi laslantları n (tat-stirn üle edici maddeler) noro epirelyal hücrelerin apikal yazeylerindeki resept örler ile etkileşti ği kimyasal bir duyu olarak karakterize edilm ektedir. Bu hücreler tatlı , tuzlu , acı , ekşi ve umami ljap.• k=tli} olmak üzere beş tip srirnulusa reaksiyon vermektedirler. Tastandann moleküler etkisi, iyon kanalları­ nın açılması ve içinden geçiş (tu zlu ve ekşi) , iyon kanallarının kapanması (ekşi) ya da G proteini-eşlenik spesifik reseprörler üzerine etki (acı , tatlı ve umarni) ile gerçekleşebilrnekredir.



Ac ı, tadı ve umami reseptörlerinin stim ülasyo nu TıR ve T2R kemoduyusal resept ör ailesine ait G proteini-eşlenik tat resept örlerini aktive etmektedir. Acı , tadı ve umami tatları iki tat reseptör geni (T1 R ve T2R) tarafından kodlanan çeş i tli reseptör proteinleri aracı­ lığıyla algılanmaktadır. Bu genlerin ürünlerinin tamamı G proteini-eşlenik tat reseptörleri olarak adla nd ırı l maktadır.







Acı tat, yaklaşı k 30 farklı tip T2R kemoduyusal reseptör tarafından algılan maktad ı r. Her bir resepr ör, kendi G proteini ile eşlenik tek bir transmembran proteinini temsil etm ektedir. T astam tarafından reseptörün aktive edilmesinden so nra, G proteini fosfalipaz C enzimini srimüle ed erek ikinci mesajcı bir rnolekül olan inozitol 1.4.5-trifosfatın (IP3) intraselüler üretiminin artışına yol açar. IP 3, tat-spesifik Na+ kanalları nı akti ve ederek içeriye N a" iyonu akışına neden olur ve böylece n öroep irelyal hücre depol arize olur. Plazma m embranının depo!arizasyonu nöroepirelyal hü crelerdeki voltaj-kapılı Ca+' kanalları nı n açı l mas ına neden olur. İnrraselüler Ca+2 konsantrasyo nunun eksrraselüler Ca+ 2'un hücreye gi rişi (de po larizasyo nun etki si) ya da int raselül er depolard an sal ıveril me (direkt IPj stimü lasyonu) ile artışı, n örot ransmitter rnolek üllerinin sal ıveri l mesi ne ve bu da gusratu ar



531



o r



acı



tatlı



ekş ı



umam l



tuz



ta t reseplörü G protein



tat-spesifik Na'" kanalı



! vs. ....



sinaptı k



veziküuer



:::!~:



sinaplik yeziküller



i



i



.. :". .



.:-:. :". .



Ca·2 ....:.._ _- Ca· 2



{ .:,("0



....



sinaptik



vezıküller



\/



r



" . ..-tc: ....



....



. '.



;",:;..



.'



ı-;



a



b



c



'""_ - - - gustatuar atterent sinirlifi



Na· vol taj -kap ı h



Ca· 2 ŞEKiL



16.6



amilorid-duyarlı Na+ kana lı



kanalı



vollaj-d uyarlı



Na+ kanalı



Tat reseptörlerlnln ve slnyal mekanizmalarının dlyagramı. a. Bu diyagram nöroep itelyal hücrelerdeki acı, tatlı



ve umami reseptörlerinin sinyal mekanizmaların ı göstermektedir. Bu hücreler sadece bir sınıf reseptör proteini eksprese ederler, basit olması bakımından her üç tat reseptörü de hücrenin apikal membranında çizilerek gösterilmiştir . Detaylar için metne bakınız . Pt.C ' Ioafolipaz C. IP2-inozitol'1,4·difosfat. IP3·inozitol 1,4,5-trifosfat. b. Ekşi duyusunun sinyal mekanizması , primer olarak Ki' kanallarını bloke eden H i' protonları tarafından meydana getirilmektedir. Hi' proton ları hücre içine sadece ekşi tat transd üksiyonu yapan hücrelerde bulunan amilorid-duyarh Na" kanalarından ve tat-spesifik Hi' kanallarından (PKD 1L3 ve PKD2L1) girer. c. Tuzlu duyusu, nöroepitelyal hücrelere amilorıd·duyar h Na" kanalarından giren Na" iyon larından kaynaklanmaktadır. intraselüler Na", membran depolarizasyonuna ve ek voltaj-duyariı Nai' ve Cai'2 kanallarmm aktivasyonuna neden olur. Sinaptik veziküllerden Cai'2 aracılı nörotransmitter salıverilmes i gustatuar s.mr liflerinin stimülasyonu ile sonuçlanır.



afferem sinir lifleri boyunca sinir impulslarının oluşması­ na yol açar ( Şek. 16.6a). •







Tatlı tat reseptörleri de G proreini-eşlenik reseprörlerdir. Acı tat reseptörlerinin aksine bunlar 11 R2 ve 11 R3 olmak üzere iki protein alt birimi içermektedirler. Tadı tastandar bu reseprörlere bağlartırlar ve acı reseprörlerininki ile aynı ikinci mesajcı sistem kaskadını aktive ederler (bkz. Şek. 16.6a).



Umami tadı belirli bazı arnine asider ile bağlantılıdır (ö rn ., Lglurarnar. aspanat ve ilişkili bileşikler) ve bunlar kuşkonrnaz. domates, peynir ve erte sık olarak bulunmaktadırlar. Umami tat resepr örleri. iki alı birim içermeleriyle tatlı resept örlerine çok benzemektedirler. Alt birimlerden biri tatlı reseptörü ile aynı olan T1 R3'tür. ı ki n ci alt birim olan T1 R1 ise umami rcscpr örlerine özgü bir proteindir



(bkz. Şek. 16.6a). Transd üksiyon süreci acı tar yolaklarında tanımlananın aynısıdır. Lezzeri arttı rmak için pek çok gıdaya ekle nen mo nosodyum gluramat (aynı zamanda soya sosun un ana b i leşerı i) , umami tat reseprörlerini st irnülc etmektedir.



532



Tran sdüksiyon mekanizması, bazı tatlar ( acı ya da tadı ) için benzerlik gösterebilir. ancak nöroepirelyal hücrelerin sadece bir sınıf resepr ör protein eksprese ettiği unutulmamalıdır. Bu nedenle gıdalarla alınan acı ya da ıadı mesajları. MSS 'ye [arklı sinir lifleri üzerinden iletilmektedir.



Tuzlu ve ekşi tatlardan sorumlu olan sodyum iyonları ve hidrojen protonlan direkt olarak iyon kanalları üzerine etkilidirler. Tuzlu ve ekşi tatlar için sinyal mekanizması, sinapslarda ve nöromüsküler bağlantılarda bulunan di ğer sinyal mekanizmaları ile benzerdir.







Ekşi



tat, asidik bileşiklerin hidrolizi ile oluşturulan H"



protonları tarafından olu şturulmaktadır. H+. membran



potansiyeli o luşumundan sorumlu K+ kanalları nı bloke ederek hücre membranı depolarizasyonuna neden olur . Buna ek olarak H · p roto nlan. amilorid-duyarlı Na> kanaların dan ve nöroep itelyal hücrelerde sadece ekşi tat



tran sd üksiyonu ile ilgili o lan PKD i L3 ve PKD 2 L1 olarak adland ı rı la n spesifikasyon ka nalla rı aracı l ığıyla hücre içine girerler. Reseprör hü creye H ' gi rişi vollaj-duyarlı Ca+ 2



diklerini göstermektedirler. Dilin bütün bölümlerinde tüm ıaılara duyarlılık hulunmakıadır, fakaı bazı bölgeler bazı özel taılara diğer bölgelere göre daha hassastır.



kanalları nı aktive eder. Hücre içine Ca+ ı gi riş i, sinaprik



veziküllerin göçünü, kay naş mas ını ve transmitter sa l ı ve r i l­ mesini s ı i mü le ederek ya k ın duyusal sinir lifinde aksiyon potan siyeli ol uşum una ned en olur (Şe k. IG.Gb). •



Tuzlu tat, sofra tuzu (NaCl) ile sti m üle ed ilme kted ir ve aslında sodyum iyo n ları ndan kaynaklanmaktadır. Na" n ö roep iıelyal h ücrel ere spesifik amilorid-duyarlı Na + kanalarında n girer (ekşi ıaı ilet imi yle aynı şek i lde). Bu kanallar, sinir ya da kas hücrelerinde aksiyon potansiyeli oluşturan volıaj -duyarlı Na' kanallarından fa r klıd ır. Reseptör hücrelere Na' gi rişi. hücre membranının depolarizasyanuna ve ek voltaj-duyarlı Na + kanalların ın ve voltaj-duyarlı Ca+ 2 kanaları n ın akri vasyoııun a neden olur. Daha önce ıanıml andığı gibi Ca,ı gi riş i si napıi k vezikül



göçünü ve rı ö rorr an sm it ter sal ıve ri l mes i n i başlatır ve bu da gusta nıar sinir liflerinin stimü lasyonu ile so n uçlanı r (Şek. IG.Gc). Dilin bazı bölgeleri bazı tatlar için daha duyarlıdır.



Genel olarak dilin ucundaki [at tomurcuklan [adı srimulusları , dil ucunun hemen posterolater alindeki tat tornurcukl an tu zlu st im u l us la rı, daha posterolarcral bölümdekiler ise ekş i [at sı i m u l uslaıı nı algılama kıad ırla r. Sirku mva llat pap illalard a yer alan tat rcmurcukl an acı "e umami sti rnu luslanm algıla r w lar. Bununla birlikte, dilin termal (ISI ile) stimülasyonu ile yapılan çalışmalar, klasik tat haritalarının, tat reseptörlerinin dağılımı ile ilgili aşı n basitleştirilmiş bir görünüm ver-



Lingual tonsil, dil kökünde yer alan lenfoid doku topluluklarından meydana gelmektedir. Lingual tonsil. sulkus termi nalisin arkasında bulunan dil kökündeki lamin a propriya içerisinde yer alm aktadır (bkz. Şek. IG.3). Lingual ton sil. germinal merkez içeren lenf rıodülleri ve diffüz lenfoid doku içermektedir. Bu ya p ı l a r Bölüm 14't e Lenfoid Doku ve Organl ar başlığında rartr şrlmaktadtr. Ge nellikle lingual tonsil içerisine epitelyal kripıalar invajinasyon yaparlar. Bununla birlikte, çok say ıda lerı fosi tin epiteli istila etmesi nedeniyle epitelin yapısını ayırt etmek zo rlaşabili r. Len f rı od üll erinin arası ndaki lingua! epitel. ö rtücü epitelin karakt erist ik özelliklerine sah i pıi r . Müköz lingual rükürük bezleri, lingual to nsil içinde görül ebili r ve d il kökü nde ki kas tabakasına doğru uzana bilir.



Dilin karmaşık sinir desteği kraniyal sinirler ve otonoınik sinir sistemi ile sa ğlanmaktadır. •







Dilin 2/3 ön bölümünün genel duyusu (sulkus te rm ina lisin ameriyoru ) trigeminal sinirin mandibular bölümü (V . krani yal sin ir) ile. 1/3 arka bölümünün genel duyusu ise glossofaringeal sinir (i X. krani yal sini r) ve vagus siniri (X. kra niyal sinir) ile taşınm aktadır.



Sulkus terminalisin anteriyor bölümünün tat duyusu fasiyal sinirin (V II. krani yal sinir) korda timpani olarak bilinen dalı ile. sulkusun posteriyorunda kalan bölümün tar duyusu ise glossofaringeal (IX.



c-



o: c;:



3



...



'"



III :::ı



Q.



3 III



....



III



/i)



3



o r







Klinik



Bağlantı: Tadın



Genel tat alabilme yeteneQi ve spesifik tatları alabilme yeteneqi genetik olarak belirlenmiştir. Büyük populasyonlarda yapılan çalışmalar, tat varyasyonlarının yaygın olduQunu göstermiştir. Populasyonun yaklaşık %25'i daha fazla sayıda dil papillalarına ve daha yoQun tat tomurcuklarına sahip olma ları nedeniyle "süper tadıeılar " olarak tanımlanmak­ tadırlar. Bu grupta bulunan şarap, brendi. kahve ve çay tadıcılan gibi nadir kişiler. fevkalade tat ayırt ed iciliQe ve tat halııasına sahiptirler. Bu bireyler, kimyasal feniltiokarbam id (PTC) ve onun türevi olan 6·N-propiltiourasile (PROP) aşırı duyarlı olmakla karakterizedirier. Dil ucuna bir damla PTCI PROP damlatılmasından sonra tipik olarak yoQun bir şe­ kilde acı tat hissederler. DiQer taraftan, spektrumun diQer tarafında (populasyonu n yaklaşık % 25'i) normalden daha az sayıda dil papillası ve daha az yoQunlukta tat tomurouğu içermesiyle "t a t almayanlar" olarak bilinen bireyler bulunmaktadır. Bu bireyler PTC/PROP solüsyonu ile test edildiklerinde, acı tadın farkında olmazlar. Birçok klinik durum tat algılanmasını etk ileyebilir. Bu durumlar merkezi sinir sistemine tat duyusunun iletiminden sorumlu sinir Iitlerindeki lezyonlar, oral kavite enflamasyonu,



Genetik Temeli



lingual mukozanın radyasyon tarafından indüklenen enfla· masyonu da dahilolmak üzere mukozal bozukluklar, beslenme yetersizlikleri, diyabetes mellitus, hipogonadizm ve psödohiperparatiroidizm gibi endokrin hastalıklar , menstruasyon ve gebelik esnasındaki hormonal dalgalanmalardır. Bazı nadir genetik hastalıklar da tat duyusunu etkilemekted ir. Tat tornurcu ğu ve fungilorm papilla gelişimsel yoklu9una baQlı olarak Tip i fam llyal disotonoml (Rile y-Oa y sendromu), tat tomurcuklarının ve fungiform papillaların gelişimsel yokluQu nedeniyle şiddetli hipoguziye (tat alma yeteneQinde azalma) neden olur. Bu duyusal ve otonomik nöropat i, 9. kromozomda yer alan DYS gen i (IKBKAP gen i de denir) mutasyonunun neden olduğu otozornal resesit bir bozukluktur . Bu bireyler hipoguziye ek olarak lakrimasyonda azalma, termoregülasyonda bozulma, ortostatik hipotansiyon, aşırı terleme, ağrı ve sıcaklık duyusu kaybı ile reflekslerin bulunmaması gibi periferik ve otonomik sinir sistem indeki gelişimse l defektlerle i l i ş k i l i semptomlar da sergi· lerler. Son dönemde familyal (ailevi) disotonomi teşhisinin teyiti iç in DYS genindeki hastalığa neden olan mutasyonu tespit etmeye yönelik bir test geliştirilmiştir.



533



kraniyal sinir) sinir ve vagus siniri (X. kraniyal sinir) ile







taşınmaktadır.



Bir lateral kesici diş , yaklaşık 8. ayda sürer.







Bir köpek dişi (kanin }, yaklaşı k 15. ayda sürer.







Iki molar diş , il ki 10- 19. aylar, ikineisi 20-31. aylar arasında sürer.







Dil kaslarm in motor innervasyonu, hipoglossal sinir (X I I. kraniyal sinir) ta rafından sağla nmaktadır.







Dilin vasküler ve glandüler innervasyonu sempatik ve parasempatik sinirlerle sağlanmaktadır. Bu sinirler, kan damarlarını ve dili n küçük rükürük bezlerini innerve ederler. Dilin içinde sıklıkla gangliyon hücreleri görülmekredir. Bu hücreler posr sinaptik parasem patik n ôronlara aittirler ve di ldeki küçük rükürük bezleri nde so n lanır­ lar. Sempatik postsinaptik n öro nları n hücre gövdeleri ise süperiyor servikal gangliyonda yer al maktadır.



Genell ikle yaklaşık 6. yaşta başlayı p , 12-13. yaşlarda son bulan bir periyot boyunca SÜt dişl eri , her bit çenede 16 adet kalıcı (sekonder) diş il e kademeli olarak yer deği ştirir (Dosya 16.2). Böylece, üst ve alt çenenin her bir taraf aşağı daki­ lerden oluşur: •



Bir mediyal (santral) kesici diş , 7-8. yaş larda sü rer.







Bi r lateral kesici diş , 8-9. yaşlarda sürer.



• DişLER VE DişLERi DESTEKLEYEN DOKULAR







Bit köpek dişi . 10-12. yaşlarda sürer.







tki ptemolar diş, 10- 12. yaşlar arasında sürer.



Dişler. oral kavire nin ana kom ponenr i olup. sindirim sürecinin başlaması için gereklidirler. Dişler. maksilla ve mandibulanın alveolar çıkınularının içine gömülü ve turunmuş olarak bulunurlar. Çocuklar, her bi t çenede Lo adet geçici (primer, süt) dişe sahiptir. Her bir tarafta aşağıdaki d işler







Üç molar d iş farklı zamanlarda sürer. lik molar yaklaşık 6. yaşta. ikinci molar erken ergenlikre ve üçüncü rnolar (akıl dişleri) isegeçergenlik dönemi esnası nda ya da 20'Ii yaşların baş ın da sürer.



bulunmaktad ır:



Bir mediyal (santral) kesici diş, il k s üren diş (genellikle mandibulada) olup, yaklaşık 6 aylık iken (bazı infan darda ilk diş 12-13 aya kadar ç ıkmayabi l ir) görü lür.







• DOSYA 16.2



Klinik Bağlantı: Kalıcı (Sekonder) Dişlerin ve Süt (Primer) Dişlerinin Sınıflandırması



K alı c ı dişte ri n ve süt d i ş l erin in s ı nıfla n dı rıl m as ı n d a günü· müzde üç sistem kullan ılmaktadır (Şek. 016.2.1):



• Palmer sistemi, dünya ç apı nda en sı k ku llan ılan gösterim şe kli d i r. Bu sistemde, büyük harfler süt d i ş l eri için kull an ılırk en, arabik rakamlar ka lıcı di şl e r için ku lla n ıl mak­ tadır. Bu sistemde her bir çeyrek, köş e li çizgiler ile gösterilmektedir ve -l sağ üst (SÜ) için, L sol üst (SoÜ) için, i sağ alt (SA) için ve r sol alt (SoA) için kullanılmaktadır. Örneğin; kalıcı köpek dişleri her bir çeyrekte 3 rakamı ile isimlendirilir ve bu lunduğu çeyrek kö şe l i çizgi ile gösterilir. •



Maksiilanın iki kökü olan ilk premolar d iş i hariç, kesici. köpek ve premolar dişlerin her biri bir köke sahiprir. Molar dişlerin ya iki kökü (alt çenede) ya da üç kökü (üst çenede) vard ır, çok nadir olarak dört köklü de olabilirler . Bunu nla birlikte. tüm dişler aynı remel yapıya sahiptir.



Uluslararası sistem, her bir d işi göstermek için iki arabik rakam ın kullan ıldığı bir sistemdir. Bu sistemde, ilk rakamlar d i ş i n spesifik çeyrekteki yerleşi mi ni göstermektedir. Kalıc ı diş çeyrekleri SÜ = 1, SoÜ = 2, SoA = 3 ve SA = 4, süt d işi çeyrekleri ise SÜ = 5, SoÜ = 6, SoA = 7 ve SA = 8 ile belirtilmektedir. ikinci rakam, dental orta hattan ba ş l an arak num aral and ırı lan her bir d iş i ifade et· mektedir. Örneğ in , bu sistemde kalı cı köpek dişleri (kaninler) 13, 23, 33 ve 43 ile, süt köpek d i şler i ise 53 , 63, 73 ve 83 ile gösterilmektedir.



• Amerikan (Evrensel) sistemi, Kuzey Amerika'da en yay g ın ku llanıla n gösterim şekl i di r. Bu sistemde, kalı c ı



d iş ler arabik rakamlarla, süt di ş le r i ise büyük harflerle gösterilmektedir. Kalıcı dişle r için numaralandırma SÜ çeyrekte başlar ve SÜ üçüncü rnolar d iş, 1 rakam ı ile gösterilir. Num ara land ırma, maksillar kavsin diğer tarafın ­ daki SoÜ üçüncü molar dişe doğru devam eder ve bu d i ş 16 ra kamı ile gösterilir. 17 numaralı diş, SoA çeyrekte, 16 numaralı d i ş in inferiyorunda ve karş ıs ında yer alan üçüncü molar d iş t ir. Daha sonra numara land ırma mandibular kavsin diğer tarafına d o ğru devam eder ve 32 d i ş num aras ı ile belirtilen SA üçüncü molar diş ile sona erer. Bu sistem de, karşı lıklı dişlerin numaralarmm toplamı 33 eder. Süt d işleri için de ayn ı örüntü takip edilir, fakat her bir d i ş i belirtmek için Aile T arasındaki harfler k u llan ı lır. Bu nedenle bu sistemde, kalıc ı köpek diş le ri 6, 11 , 22 ve 27 ile, süt köpek d işle ri ise C, H, M ve R ile gösterilir.



Ş ekil



O16 .2.1 'de renkli dış çizgiler, kalıc ı ve süt di şleri göstermektedir. Tablo i n c ele n di ğ inde , süt d iş leri döküldükten sonra yerlerini kalıcı premolar dişlerin al d ı ğı, kalıcı molar diş lerin ise süt d iş i prekürsörlerinin bul u n m a d ı ğı görülmektedir. arasındaki i liş kiyi



sonralri sayfati4 dNJam mn~lrudir



534



Bağlantı: Kalıcı (Sekonder) Dişlerin ve Süt (Primer)



OOSV 16.2 Klinik



Dişlerinin Sınıflandırması ( D eva m ı)



sao üst çeyrek (SU)



i



i



L ikinci



moıa.



moıa.



r



f'I



cL



ı



16



i



~



l



""""



""'"



binnci



mola




3



ŞEKil



16.26 • Bır as lnüsün



bazal kısmının eleklron mlkrografı. Bu elektron mikroqraf submandibular beze ait iki sekretuar



hücrenin bazal k ısmını göstermektedir. Bir miyoepitelyal hücrenin uzantıları da görülmektedir. Miyaepitelyal hücre uzan tısının bazal l a m i n anı n epitelyal tarafında bulunduğuna dikkat ediniz. Miyaepitelyal hücrenin sitoplazması düz kas hücrelerinde görülenlere benzer kontraktil filamentler ve dansiteler (oklar) içermektedir. Solda yer alan küçük nükleuslu hücre lenfosittir. Bazal laminadan göç etmiştir ve bu hücre de ep itelyal kısımda yer almaktadır. Ok baş/an, hücre sınırları; yıldız işaretleri. bazolateral katlannlar. x 15.0 0 0.



hacmidir. T ükürük hacmi (bez ağırlığı başına dü şen miktar) di ğer sindirim sekresyonlarının 40 kat fazlasıdır. T ük ür ü ğ ün bol miktarda üretilmesi şüphesiz birçok fonksiyonla ilişkili olup, bunlardan sadece bazıları sindirimle ilgilidir. Tükürüğü n



hem koruyucu hem de sindirim fonks iyonu



vardır.



T ük ür ük bezleri günde yaklaşık 1.200 mL tükürük üretmekredirler, Tükürük , metabolik ve metabolik olmayan aktivitelerle ili şkili çok sayıda fonksiyona sahiptir. Bunlar: •



Oral mukozayı rıemlendirrnek







Kuru gıdalan ıslarmak ve yutulrnasına yardımcı o lmak







Kimyasalolarak tat romurcuklarını stirrı üle eden çözünrn ü ş ve süsp ansiyon halindeki yiyecek materyalleri için bir medyum (vasat) sağlamak







Yüksek kon santrasyonda içerdiği bikarbonat iyonları sayesinde oral kavirenin içeri ğini ramponlamak







Karbonhidratlan sindirim enzim i a-amilaz ile sindirrnek. o-amilaz bir-dört glikozidik bağları yıkar ve özofagus ile midede aktiverisini devam ettirir







552



Oral kavitenin bakteriyel florasını bazı bakterilerdeki (örn., stafılakoklar) muramik asidi lizise u ğrararı lizozim (m uram idaz) sayesinde kontrol al tında tutmak



T ük ür ü ğ ün eşsi z



kompozisyon u Tab lo 16. l'de



ö ze r l e n m i ş t i r.



Tükürük normal diş gelişimi ve devamlılığı için kalsiyum ve fo sfat iyonlarının kaynağıdır.



T ükürükreki kalsiyum ve fosfat, yeni süren



dişleriri



rninera-



iizasyonu için ve sürmüş dişlerin minelerindeki leryonlarm onanrru için gereklidir. Buna ek olarak, tükürük d i ş iri korunmasında başka rollere de sah ip tir. Tükürükreki pro teinler diş­ ler i edin iim iş pelikül o larak adlandırılan koruyucu bir Örtü ile örte rler. Antikorlar ve diğer antibakteriyel ajanlar diş çürüklerine neden olabilecek bakteriyel etkiyi yavaşlatırlar. Tükürük bezi tümörlerinin tedavisi gibi nedenlerle tük üTük bezi ışıulamasına maruz kalan hastalar normal miktar da tükürük üretemezler ve bu hastalarda tipik olarak )'ay· gm diş çürükleri gelişir. Bazı kalp hastalıklarındakullanılan antikolinerjik ilaçlar da tükürük salgısını belirgin düzeyde azaltırlar ve diş çürüklerine ) '01 açarlar.



Tükürük immünolojik fonksiyon görmektedir. Belirtildiği



gibi rükürük antikorlar içermekted ir: rükürük im münoglobulin A 'sı (IgA ). 19A, ş ekretuar asinüs lerin etrafın­ da yer alan bağ dokusundaki plazma h ücreleri tarafından sentezlenmektedir ve ba~ dokusu rnarriksine hem dimerik hem de monomerik formda salıverilmektedir(Şek . 16.28) .



cr



o: ı: :



3



....



en



ŞEKil



16.27



Üç büyük lükü,ük bezinin tetemikrograflara. a, Parofis bezi insanlarda saf ser öz



vi :ı



CO



asinüslerde n ve bu nların kanallarında n ol uşmakta­ d ı r.



Tipik olarak bez içerisinde adipaz hücreler de halde bulunmaktadır . Şeklin alt kısmında bağ dokusu yapısındak i septumun içinde bir bosaltı m kanalı görülmektedir. X 120. Küçük resim. Seröz asiner hücrelerin büyük büyütmesi. X 320. b . Submand ibular bezler hem ser öz hem de m ük öz asinüsler içermektedirler. Insanlarda seröz komponentla r baskı n d ı r. Bu küçük büyütmede mukus salgılayan asinüsler soluk boyanmaları ndan dolayı kolaylıkla farkedilmektedirler. A l a nı n geri kalan kısmı çoğunlukla seröz asinüslerden oluşmuştur. lote rkalar kanal, çizgili kanal ve boşaltun kanalı gibi çeşitli kanallar da bu alanda açıkça görülmektedir. X 120 . Sol küçük resim. Asinüsün büyük büyüt · mesinde ser öz yarımay mukus salg ı layan hücreleri çevreler şekilde görülmekte dir. X3 60. Sağ küçük resim. Çizgili kanalın büyük büyütmesi. Bu kanallar görülebilen bazal ç izgilenmeye sahip prizmatik hücre ler içermekted ir. x 3 20. c. Subl ingual bez de hem seröz hem de müköz eleman lar içe rmektedir. Burada müköz asin üsler beskındır . Müköz asinüsler soluk boyanmalarından dolay ı belirg indirler. Müköz asinüsler bu küçük büyütmede incelendiğinde. küre şek illi o l mayı p daha çok ce pler halinde dallar veren uzun ya da tübüler ya pıda o l dukları görülmektedir. Bu ned enle, oldukça ge n iş olan asinüsün büyük k ısmı genellikle tek kesitte görülmemektedir. Subling ual bezin kesitte en sık görülen kanalları interlo büler kanallardır. x 120. Küçük resim. Bezin ser öz komponenti çoQunlukla geleneksel fiksasyona baQ Iı bir artefak t olan yarımaylardan (ylldfz işare t/erı) meydana gelmektedir. X3 20. d ağ ı n ı k



553



3 vi



....



III



ID



3



, ;



i



Organik



16 •1



Stimüle



~dilmemiş Tükürüğün



Kompozısyonu



b ileşenler



Protein



220,0



Amilaz



38,0



Müsin



2,7



Muram idaz (lizozirn)



22 ,0



Laktoferrin



0 ,03



ABO grup belirteçleri



monomer IgA (7S)



Ortalama (m g / m L)



dimer IgA (LOS)



0,005



EGF



3,4



slgA



19,0



IgG



1,4



IgM



0 ,2



Glukoz



1,0



sekretuar IgA (llS)



20,0



Üre Ürik asi t



1,5



Kreatinin



0,1



Kolesterol



8,0



cAMP



7,0



ŞEKil 16.28



immünoglobulln A'nın (IgA) farklı tormla Bu çizirn, IgA monomerini göstermektedir (üstte). IgA dirneri plazma hücrelerinin bir ürünüdür ve iki monemeri bağlayan J zincirini (}J içerir (ortada) , Proteolıtik olarak plgR'den ayrılmış sekretuar komponent (SK), dimere eklenerek sekretuar IgA (slgA) oluşturulur (s/gA, a/tta),



.



rmın dlyagramı.



inorganik bileşenler Sodyum



15,0



re içinden geçerek apikal plazma membranına taşın ır. Burada



Potasyum



80,0



plgR proteol itik olarak ayrıltr ve reseptörün d lgA 'ya bağlı olan ekstrasel üler kısmı lümene sekretuar IgA (slgA) olarak salıverilir. 19A'nın bu sentez ve salgı l a n ma süreci, gastrointes-



Tiyo s iya nat Sigara içenlerde



Sigara



içmeyenıerde



Kalsiyum Fo sfat



kanalın



distal



kısmında



ince



ba ğırsak



g ,O



tinal



2,0



marik epitelinde s l gA' n ın ab sorbtif prizmarik epitelin diğer tarafına tran sportu ile tamamen aynıdır (b kz. sayfa 596).



ve kolonun priz-



5,8 16,8



Tükürük, su,



çeşidi



proteinl er ve elektrolider içermekte-



dir. Klorür



Ror



50,0 Eser (alıma göre)



JenkesGl The Ph~" Boctıemısuy oIl1ıe MOJLh, 4:



G> ;U



kalan deliklerin kapanmasına yardım ediyor olabilir. Enrerositler birbirine ve gobler hücrelerine, entercendokrin hücrelere



(J)



ve di ğer epitel hücrelerine



A



ba ğların



S ı kı bağlantılar bağırsak



gibi. lamina propriya bağırsak bezlerini çevreler ve özellikle viluslarda olmak üzere çok sayı da immün sistem hücresi (lenfosnler. plazma hücreleri. mast hücreleri. makrofajlar ve eozinofiller) içermektedir. Lamina propriya da GAL Tın ana komponenıi olan lenfoid doku nodülleri nden çok sayıda içermektedir. Nodüller özellikle ileumda büyüktürler ve çok sayıdadırlar ve genellikle ba ğirsağın mezentere ba ğ­ landı ğı yerin karşı tarafında bulunmaktadırlar (Şek. 17.20). Bu nodüler birikimler kümelenmiş nodüller ya da Peyer plakları olarak bilinmektedirler. Makroskobik numunelerde beyaz Midede



CT



o:



kompartman



arasııı da



kornleksleriyle



ba ğlannlar.



lümen i ile epi telyal in te rselüler



bir bariyer oluşturm aktadırlar.



Bağirsak lümeni ile vücudun bağ dokusu kompartmanı arasın ­ daki sıkı bağlantılar enteresirler tarafından emilerı maddelerin seçici olarak turulmasını sa ğlarlar. Tıkayıcı bağlantılar ile



i!gili bölümde anlatıldığı gibi. bu ken olabilmektedir.



bağlannların "s ı k ıl ığ r" de ği ş ­



İleuru



ve kolondaki gibi nispeten geçirimsiz olan sıkı bağ­ maddelerin bariyer üzerinden hareketi aktif transportu gerektirmektedir. En basit tanımlamayla. lateral



Iantılarda ç öz ünmüş



plazma membranında yer alan sodyum pompalatı (Na>' K>-AT paz) gibi aktif transport sistemleri. sitoplazmik Na' konsant-



rasyonunu lateral plazma mebranını geçerek sıkı bağlantıların eksrraselüler boşluğa taşıyarak geçici olarak azaltır. Na r'un transportu inrersel üler yüksek Na" konsantrasyonuna yol açarak suyun hücreden interselüler boşluğa girmesine neden olur. Böylece. hücrede su ve Na" konsantrasyonları azalır. altındaki



589



:>



·1



'I



J,J .- '---). . 't'



bazal membran



-z, - .", ' :ı @ Q,.;. ...:~.. i



·~ i



i • • •



'~ "'". .. ~ .. , .. ı -. :.,:) ;\



..



- ... .........



·



: ~



"



:.,' :: ·f.'.



i



arter



laldeal



ŞEKiı 17.18



ven



b



ince bağırsaktakl villu slar. a . Baqrraak mukozasının villu slanm göst eren tarama elektron mikrograf. Yilloslarm taban-



xeoo.



larının arasında yeralan ve bağırsak bezlerine (Lieberkühn kriptal arı) açı la n açıklıklar a (oklar) dikkatediniz. b. lntestinal villu slann bu üç boyutlu d iyagramı . villuslan kaplayan epitelin bağ ı rsak bezlerin i d ö şeyen epitel ile devam ett i ği ni göstermektedir. Villusun merkezi kısmında



bulunan ve lakteal



adı



verilen kör uçlu lenfatik kapillerlere ve kan



damarlarına



dikkat ediniz.



V illu sların tabanıarının arasında



bağırsak bezlerinin a çıklıkları görülebilmektedir (oklar). Vi llu sların yüzeyinde bulunan küçük aç ıkl ıklar, içe riği ni boşaltrruş olan goblet



hücrelerinin yerlerini işaret etmektedir.



Sonuçta. apikal yüzeyden hücreye su ve Na ' girer. hücreden geçer ve Na' pompas ı fonksiyon görmeye devam etti ğ i sürece lateral plazma memb ranından dışa rı çıka r. Imerselüler boşluk­ tak i ozm ala rire a mşı suyu bu boşlu ğ a çeker ve Na t'u ve suyu baz...a l lam inadan bağ dokusuna yönlendiren bir h idr o statik basınç olu ş turur .



Duodenum ve jejunumda olduğu gibi daha geçirge n sı kı bağlantıların bulunduğu ep itelierde bir sod yu m pom pası d ü şü k



intraselül er Na' konsantrasyonu da oluşturur. Bununla birlikte, duodenuma ve jejunuma geçen içerik hipo to nik olduğu n da, direkt olarak en rcrositle rin s ı k ı ba ğ l arın la n üstü nden hü crel er a ras ı boşluğa büyük ölçüde suyu n yanı nda ek Na' ve di ğer küçük çözünen maddeler abso rbe edilir. Bu absorbsiyon mekan izması çözüc ü-s ür üklernesi {Ing. solvmt-drııg} olarak ad la n d ırı l maktad ır. Diğer rranspon m ekan izmaları int ersel üler boşl ukta şeker­ lerin. amino asitlerin ve diğe r çözünen maddeleri gihi spcsi-



590



fı k maddelerin konsamrasyonlarını artn urlar. Daha sonra bu maddeler ep itelyal bazal laminayı geçmek ve epitelin hemen al tı n da lamina propriyad a bulunan fenestralı kapillerlere gir -



mek için imerselüler boşlukta difüzyona uğrarlar ya da konsantrasyon gradientlerinde aşağıya doğru akarlar (düşü k konsant rasyo nda bulundukları bölgeye doğru difüzyona uğrarlar). Lipo p rot ein partikülleri gibi kan dam arların a girmek için çok büyük o lan m addel er lenfaıik lakreall ere girerler. En rerositlerin lateral yüzeyleri. komşu hücrelerde bulunanlarla int erdigirasyon yapan karmaşık yass ı sito plazm ik uzarrtılar (plikalar) sergilerler (b kz. Şek. 5.24). Bu katlannlar hücrenin



lateral yüzey alan ın ı arm n rlar ve böylece rranspon enzimlerini içeren plazma membranı miktarını arttırırlar. Özellikle çözünm ü ş maddelerin. suyun ve lipidlerin aktif absorbsiyon u sı rasında bu laleral katıantılar birbirinden ayrılarak inrerselü ler kompanOl anı geni şleurler .



Biriken ç öz ü n rn üş maddeler ve çözücüler nedeniyle an mış hidrostatik basınç. bazal laminadan lamina pro p riyaya doğru tek yö nlü bir akıma neden olur (bkz , Şek. 5.1 ).



düz kas hücreleri



c-



o:



-c:



lakleal



...3



"



• III :ı



CO ~



3 III



III



( ll



ŞEKiL



17.19



3



Bir bağır.ak villu.unun tolomikrograt ı, Vil-



lusun yüzeyi başlıca çizgil. kanarlı enterosittler olmak üzere prizmatik ep ite lyal hücrelerden oluşmaktadır. Apikal müköz kadehlerin varlığıyla kolayca tan ım lanab ilen goblet hücre leri de bulunmaktadır. Ep itelin alt ında. oldukça selüler gevşek bağ dokusu olan lamina propriya bulunmaktad ır . Lamina propriya çoğunluQu lerıt osit olan yüksek sayıda yuvarlak hücreler içermektedir. Buna ek olarak, düz kas hücreleri de ayırt ed ilebilmektedir. Lakteal ad ı verilen bir lenfatik kapiller vil1usun merkezini işgal etmektedir. B u örnekte olduğu gibi , lakteal dilate olduğunda kolayca tanımlanabilmektedir.



•z o



m



Enterositler aym zaman da son sindirim ve absorbsiyonun suyu n ve elektroliderin salgılanması için gerekli enzimleri üreten salgılayıcı hü crelerdir.



»



katıantı



X 160.



Absorb siyon ve transport ile ilgili membran özelleşmelerine ek olarak. ent ere sir si to pl azması da bu fonksi yonl ar için özelleşmiştir. Terminal ağ ile nükleus a ras ı nda kalan ap ikal siroplazmada transport için enerji sağl ayan uzun mirokondriyonlar yo ğunlaşrruşnr. Apikal s i ı o plazm ada terminal ağın alunda. yağ asitlerinin ve gliscrolün absorb siyonunda ve nörral yağın yeniden sent ezlenmesinde görevli granülsüz endoplazmik retikuluOlun tübülleri ve si ste ma la rı (aER) bulunur.



OJ



sirküler



G)
;:ı:::



584) . Em ero endokrin hücreler. parakrin hormonlar olarak görev yapan so marosrarin ve histarnin o lmak üzere en az iki hormon dah a ürerm ekredirler (bkz. sayfa 584 ) (lo kal erkisi o lan ve kan dolaşuruna girmeyen hormonlar). Buna ek olarak. submukozada ve mııskularis ekstemada bulun an sinir hücreleri tarafi ndan birkaç peprir salgı l an m akradır. Nörokrin hormonlar denen bu peptirler VIP, bombesin ve enkephalinlerd ir. Bu peptiderin fonksiyonları Tablo ı 7. 2' de listelenmektedir.



M hücreleri mikroorganizmalan ve diğer makromolekülleri bağarsak tümeninden Peyer plaklanna iletirler.







1



rfluskularis mukoza



M hücreleri , Peyer plakların ın ve diğer len f ncdü llerinin üzerinde yer alan epirel yal h ücrelerdir. Erraflanndaki ba ğir­ sak epirel yal hücrel erinden belirgin düzeyde farklıdırlar (D osya ı 7.5). M hücreleri apikal yüzeylerinde mikrovillusların yerine mikrokattantılara sahiptirler ve lümendeki mikroorganizmaları ve makromolekülleri endo sirotik veaiküllerin içine alırlar. M h ücresi bir antijen taşıyan hücre dir [Iııg. antigen-transporıing a ll}. Veriküller bazolateral membrana taşınırlar ve burada. C D4· T lenfo sitlerin yakın ın daki ep itelyal interselüler alana içeriklerini boşalurlar. Böylece. !VI hücreleri aracılığıyl a bağırsak lümeninden vücuda giren maddeler bazolareral yüzeye ulaştıklarında immün sistemin hücrelerine temas ederler. Bu şekil de lenfo sitlere ulaşan ant ijenler. GAL T' ra aşağıda tanım ­ lanan bir ya nı t oluşumunu stimüle ederler. Ar a hücreler



ŞEKiL



17.23



Bağırsak bezlerinin Paneth hücrelerin i gös-



teren fotomlkrografı. Bu fotomikrograf bir H&E preparatındaki bağırsak Gejunal) bezlerinin tabanını göstermektedir. Sağdaki bez



longitudinal olarak kesilmiştir. Solda görülen diğer bez enine kesilmişt ir. Paneth hücreleri tipik olarak bağırsak bezlerinin taban ında yer almaktad ırlar vevezikül!erinin eozin ileyoğun boyanmasından d olayı ışı k mikroskobunda kolayca görü ıürler. Lamina propriya çok say ı da plazma hücresi. lenfasitve d iğer bağ dokusu hücrelerini içermektedir. Bezin epitelindeki birkaç lenfasite dikkat ed iniz (aklar). X240. Küçük resim. Dikdörtgen ile i şaretl e n m i ş a lanın daha büyük bü· yütmesi hücrenin bazal kısmındaki krakteristik bazefilik sitoplazmay ı ve hücrenin apikal kısm ındaki yoğ un boyanmış, eozinofilik, retraktil sekretuar veziküllerin gen iş birikimlerini göstermektedir. veeikütlerde bulunan arjinin bakımından zengin protein muhtemelen y~un eczinofilik reaksiyondan sorumludur. X680,



beyin -bağırsak-adipoz ekseni nin nöral yolakla rı üzerinde etki ederek enerji hom eostazmm kontrol üdür. Midedeki bu hücre tipinde tanımlanmış olan aynı peprir hormonların hemen hemen tamamı ba ğirsaktaki emeroendo krin hücrelerde gösterilebilir (bkz. Tablo 17.1). Kalesitokinin (CCK), sekretin, gastrik inhibitör polipeptit (GIP) ve motilin, gastro i n resri rıal fizyolojinin bağırsa ğm bu bölümünden salıverilen en akrif dü zenleyicileridir (bkz. Şek. ı 7. ı 3) . CCK ve sekretin pankreatik aktiviteyi ve safra kesesi aktivitesini artnnr ve gastrik sekreruar fonksiyonu ve rnotilireyi inhibe eder. GIP. pankreasta insülin s al ıve ril mes i n i srimü le eder ve morilin gaStrik ve intesrinal morilireyi başlar ır. Enreroendokrin hücreler tarafından üretilen di ğer peptitlerin de izole edilmiş olmasına ra ğm en . bunlar hormon olarak değerlendirilmemektedirler ve bundan dolayı aday hormonlar olarak adlandırı lırlar (sayfa



594



panmamm



bağırsak



teşkil



kök hücre



nişinin ç oğ aln c ı



kom-



etmektedirler.



Ara hücreler, bağırsak bezlerinin alt ya rı sı n da yer alan bağırsak kök hücre ni şinin içinde bulun an hücrelerin çoğu n u o luşm aktadırlar. Bu hücreler. hala hücre bölünmesi yeteneğine sahip hücrel erd en meydana gelen ço ğalncı kompanmanı [Iııg. nmplifjing compartment] meydana getirmektedi rler ve genellikle absor brif ya da gob let hücresine fa rkl ılaşmak için adanmadan ö nce bir ya da iki bölünme geçirirl er. Bu hücreler kısa , düzensiz mi krovilluslara ve komşu h ücrelerle çok sayıda makular (desmozoma l) ba ğlannlara sahiprirler. M ikrovillusların apikal si toplazman ın derinlerine doğru uzanan uzun merkezi fıIameml eri vard ı r. Supranüklear s i toplazma n ın merkezinde küçük . müsin benzeri sekteruar granüller bir sütun o l uştu rur ­ lar. Goblet hücresi o lmak üzere adanmış ara hücreler. apikal plazma membranının hemen al tı nda küçük . yuvarl aktaş m ış bir salgı granülleri kümesi oluştururlar. Absorbtif hücreleri oluş­ turmak için adanm ış ara hücreler salgı granüllerini kaybederler ve apikal sitoplazmada mitckondriyon , gER ve ribozom kümeleri oluşturmaya başlarlar. GALT, ince bağırsağın lamina propriyasında belirgindir. Yukarıda belirtildiği gibi, sindirim kanalının lamina propri ya sınd a immün sistem elemanları yoğu n bir şekilde yerleşim



göstermektedir. Mukozanın yaklaş ı k dörtte biri. lamina propriyada lenf rıodüllerinin. İenfosirlenn , makrofajlann , plazma hücrelerinin ve eozinofıllerin oluşturduğu gevşekçe düzenlenmiş bir tabakadan meydan a gelmektcdir (Posrer 55, sayfa 608). Epitelyal hücrelerin arasında lenfasitler de bulunmaktad ır. GALT, gastrointestinal kanalın uzun luğu boyun ca immü nelejik bir bariyer olarak görev yapar. Üzerini örten epitel hücreleri ile "e özellikle M h ücreleriyle iş birliği halinde lenfoid doku



• DOSYA 17.5



Fonksiyonel Önem : S indi rim Kanalının immü n Fonksiyonları



immünologlar GALT'ın hem antije nik stimuluslara yanıt hem de izleme kapasitesine sahip bir fonksiyon gördüğünü gös termişler dir. B u fonks iyon, sindirim kana lının lenf rı od ü ll eri için kısmen aydınlatılmı ştır . Peyer plaklan nı ve lenf nod üllerini örten M hücreleri, kesillerd e ka lı n mikrovilluslar olarak yan lış yorum lanabi lecek ayırt edici bir yüzeye sahiptirler. M hücreleri tarama elektron mikroskobuyla ko lay lıkla tanınırlar ; çünkü mikro katlarmlar komş u enteresitlerin çizgi li kenannı oluşturan mikrovilluslar ile keskin farkl ıl ı kl ara sahip tirler. Horserad ish peroksidaz (deneysel bir belirteç olarak k ulla nılan bir enzim) ile, M hücrelerinin proteini pinesitoz ile b a ğırsa k lüme ninden aldıkları, pinositik vezikülleri hüc re boyunc a t a şıd ı k l a rı ve ko mş u eks traselüle r ala nın derin verdiğini,



girintilerine ekzositoz ile proteini bo şal tt ı k l a rı göste rilmiştir (Şek. 017.5.1). Derin g irintileri olan eks traselüler alandaki lenfosit ler, lumi nal pro teini örnek lerler ve böylece antijen ' lere ka rşı spesifik antikortann gelişimini stimüle etmek için fı rsat a sahip olurl ar. Bu maruz ka l m ı ş lenfositlerin nereye gittikleri henüz tam olarak be lirl en em e m i şt ir. Bir kısmı lokal lenfoid dokuda kalır, ancak d iğ e rl eri t ükürük ve meme bezleri gib i vüc udun d iğ er bölg elerine gidiyor olabili r. Tükürük bezlerinde immün sistemin hücrelerinin (plazma hücreleri) IgA sa l g ı la d ı ğ ı n ı ve bez epitelinin bunu slgA'ya d ön ü ştürd ü ­ ğünü hatırlayınız. Baz ı deneysel g özlemler, plazma hücr eleri tarafından IgA üretimi için gerekli antijen t e m ası nı n bağ ı r· sa k l a rı n lenf nodüllerind e g erç e kl e şt i ğ i n i d ü şünd ü rm e kt e ­ dir .



tT



o: c;:



3



i III :::ı



CO



... 3 M hücreleri



III



... ul tl)



3 lenfositler



•z O m III



»



G}



;:o (J)



ŞEKiı D17.5.1



Bağ ırsağın b ır lenl nod ül ün dek l M hücrelerinin dlyagramı. a. Bu diyagram M hücrelerinin (mikrokatlan!:



hücreleri) ve absorbtif hücrelerin lenf nodülü ile il işki s in i göstermektedir. M hücresi, apikal yüzeyinde mikrovillus yerine mikroka tla rrtılar sergileyen bir epitelyal hücredie. Derin girintilere sahiptir ve bu girintilerde bulunan lenfositler ince bağ ırsağın lamenine yakın hale gelirler. M hücreleri yüzeylerinde MHC ii melekünerine sahiptirler ve bundan d olayı antijen-sunan hücreler olarak rutelerıdirilirler . B ağ ırsa k lümeninden alınan antijen, M hücresinin girintilerinde bulunan T lenfositlere sunulur. (Owen RL, Nemanic PC, eds. Scanning Eleetten Microscopy. Vol ll. O' Hare, IL: AMF, 1978.'i temel almaktad ır) b. ileumun lümenine çıkı ntı yapan bir Peyer p lağ ı lenf rı od ü l ün ün tarama elektrcn mikrografı . Poflkülü n M hücreleri taraf ında n çe vrelenen a lan ın ın bağ ırsa k vill uslarının parmak benzeri uzantıları ta rafı n da n çevrelen d iğ ine dikkat ediniz. M hücrelerinin yüzeyi düzgün bir görünüme sahiptir. M hücreleri t araf ı nd a n çevrelenen alandaabsorbtif hücrelerin ve mukus üreten goblet hücrelerinin bu lunm a mas ı antijenlere karşı immün reaks iyonları kol aylaştırır. X 80. (Owen RL, Johns AL. Epithelial cell specialization within human Peyer's patches: an ultrastructural study of intestinallymphoid follicles, Gastroenterology 19 74 ;66 :189- 203.'ten izinle yeniden bası lm ı ştı r. )



epirelyal int erselüler alanlardaki an tijen lerden örnek toplar. Lenfasider ve d iğer antijen-suna n hücreler antijenleri i şlerler ve lamin a propriyadaki lenf nod üllerine göç ederek burada akti ve ol urlar (bkz. sayfa 444 ) ve yeni farklılaşmış pl azm a hücre-



leri tarafından anti kor



salgı lan mas ına



yol açarlar.



Mukoza! yüzey imm ürıoglobulin-aracıh yamtlar tarafin dan korunm aktad ı r. Ba ğrrsak tüpünün mukozal yüzey i. sindirim sistemine a lına n mikroorgan izmalar (virüsler. bakrenl er. parazirler) ve toksinler ile sürekli olarak mücadele halindedir. Mikroorganizmalar ve



595



»







m



;;O



Karaciğerc hepatik porta i ven rarafından ilet ilen kan , sind irim kanalından ve pankreas ve da lak gibi b üyü k abdominalorganlardan gelmektedir. Karaciğere gelen po rral kan aşağıdakileri içermektedir.







ba ğ ırsakra ab sorbe edilen besinler ve toksik materyaller .







kan h ücr eleri ve ka n hücrelerini n dalaktan gelen parçalanma ürünleri.







pankreasın ve gasrroimestina ! sistemi n ent eroendokri n hücrelerinin endokrin salgı lan.



Böy lece, karaciğer doğrudan sindirim sisteminden ab sorbe edilen m ad d eleri taşıyan kan damarla rı nı n yo lağında bul unmaktadır. Karaciğer, m etab ol ik maddeleri ve bes inleri alan ilk o rgan olmakla birlikte, absorbe edilmiş toksik rnaddelere de ilk maruz kalandır. Trunkus çö lyakusun bi r dalı o lan hepatik arter , oksijenli kanı karaçi ğere taşıyarak, karaciğerin kalan 0/02 S'lik kan desteğini sağlamaktadır. tki kaynaktan gelen ka n, karaciğer



Sinüzoidler, hep arosirlerl e yak ın temas halindedirler ve kan ile karaciğer h ücrel eri aras ında ki m adde alış veriş i n i sağ­ larlar. Sinüzoid ler terminal hepatik ven üle (santral verı, vena sentralis) açıl ırlar ve bu verı d e sublobüler venlere boşal ı r. Kan , karaciğerden hepatik venle rle çıkar ve hepati k



veriler de vena kaya inferiyora boşalırlar. Karaciğerin YapısalOrganizasyonu



Daha önce sun uld uğu gibi karaciğeriri yapısal elemanları aşa­ ğıdakilerdir.



parankim , o rgan ize hepares it plaklarından ol uşmaktad ır. Bu plakl ar yetişkinlerde normald e tek h ücr e kalınlığında­







dırlar



venirı



ve hepatik ar terin hepa-



sisteminin bir ya da daha fazla dama rı her zaman verı, arter ve safra kanalıyla birlikte ilerlemektedir (Şek. 18 .2).



tarafından



birbirlerinden



bağ dokusu yapısındaki stroma , fib röz G lisso n ka psülü ile devam lı lık göstermekted ir. Kan damarları , sini rler, len f damarları ve safra kan alları bağ dokusu yapıs ındaki







stroma içinde ilerlemektedirier. sinüzoidal kapillerler (sfn üzoidler) . hepare sir plakları







arasındaki vasküle r karıallardır.



rosiıleri yı kaya n



sin ü zoid al kapillerleri (sin üzo id ler) besleyen da ğ ıncı dalları ile safra kanal sisteminin dukıus hepatikus kommunise açılan d rene ed ici dalla rı portal triad olarak adlandırılan bi r il işki içind e ilerle mektedirler. Bu teri m uygun olmasına rağmen yanlıştır; çün kü karac i ğeriri lenfati k d renaj



kapillerler



raciğer h ücreleri iki h ücre kal ın lığındaki plaklar halinde



kalmamaktadı rlar.



içinde. porta!



sİ nüzoidal



d ü zen l enm işlerdi r.



parankiminin hepatositlerine da ğmlrrıadarı hemen önce kanşmakradır, karaciğer hücreleri asla (am oksijenli kana maruz Karaci ğeriri



ve



ayrıl m ışlard ır. Alrı yaş ına kad ar o lan genç bireylerde ka-



perisinüzoidal aralıklar (Disse aralıkları), hepatosiıler







ile sİnüzoi d endo reli a ras ı nda uzanmaktadır. Tem el olarak verilen bu bilgilerle karaçi ğerin ana fo n ksiyo nla rını



anlamak için bu yapısal



eleman ların



organizasyonu bir-



kaç yolla açıklanab i lir. terminal hepatik venül (s a ntral ve n) hepatik sinüzoid giriş



venülü



) ",a;;;~- safra kanalı



periportal aralı k



( M alı aralığı )



- -,"lA '



ka piller _ 1I(j."" arteriyosi nüzoidal dal hepatik art erin terminal po rtat ve nin te rminal



dalı



dall ..J~~~~ı==~·



portal kanal



18.2 • Karaci~erin



.2=~eı~?



le nfa tik damar



+'''--ıb:;);,. ." -l



ŞEKIL



) {



..:.:::=-:Y-



sublobüler ven



kan deste~l: porta I trlad. Porta l triad , he patik arterin ve portal venin dallarından ve safra kanalı ndan Hepatik arterin ve portal venin terminal d a lla rınd an gelen kan hepatik sinüzoidlere girer. Arteriyal ve venöz kanm karışı mı sinüzoidler tarafın dan terminal hepatik venüle (santral ven) t a ş ı nır. Buradan da kan. hepatik vene katıl a n kollar olan sublobüler veniere drene olur. Portal kanal içinde bulunan her bir hepatik triadı çevreleyen perivasküler b a ~ dokusundaki küçük damarlara ve kapiller a ğa dikkat ediniz. Porral kanal ile en dış t aki hepatositler a ra s ı nda Mall'un periportal aralığı yer almakt adır. Bu a ralık az miktarda ba~ dokusu ile doludur ve lenf d re n aj ı bu dokunun içinde b aşlamaktadır. Buradan başlayan köruçlu lenfatik kapillerler, hepatik arterin da lla rı n a eşlik eden daha da büyük lenf d am ar la rın ı ol uşt ururla r. oluşmaktadır .



632



Karaciğer



Lobülleri



Karaci ğeriri yapısı



fo nksi yonel b irim bakımından üç yo lla anklasik lobül, po rral lobül ve karaciğer asinüsü . Klasik tübül, ka raciğer parankiminin o rganizasyonunu a n latman ın gele neksel yo lud ur ve nispet en kolayca gö rü m ülen me ktedir. Klasik lobül, hepati k arter ve porral ven dall arnun o rgan için deki dağılı mı nı ve onlardan gelen kanı" karaciğer hücrelerini perfüze ederken takip ett i ğ i yolağı temel al ma ktad ır. latılır:



Klasik lobül kabaca bir hekzagonal (al tıgen şeklinde) doku kütlesidir. Klasik lobül (Şek. ı 8.3 ve Posrer 65 , sayfa 656) anasto mozlaşm ış hepare sir plak yığın la rı ndan ol uşmaktadır. T ek hücre kal ınlığındaki heparesir plakları , hücreleri porr al ve arte riyal kan karışım ı ile perfüze eden anasro mozlaşm ış sinüzoid sistemi tarafından birbirinde n ayrıl maktad ı r. H er bir lobül 2,0 X 0,7 mm ölçülerindedir. Lobülün merkezinde, sin üzoid lerin d rene old uğu nispete n büyük bir venül olan terminal hepatik venül (santral verı) bu lunmaktadır. H ücre plakları , sin üzoidler gibi sam ral vende n lob ülün periferin e doğru ışi nsal şeki lde uzanır­ lar. Altıgenin köşelerinde porral rriadların varlığıyla karakte rize gevşek srro mal bağ dok usu olan porr al alanlar [po rtal kanallar) bulunmaktadır. Bu bağ dok usu karaciğeri n fibröz kapsü lüyle devamlılık göste rme ktedi r. Porral kanal, lobül ün en dışında ­ ki hepatositler tarafından sını rland ı rılmaktad ır. Po rral kanal ın kenarları nda, bağ dok usu yapısı ndaki stro rna ile hepar ositlerin terminal hepatik venül



(sa ntral ven )



portal ven



he pa tik arter



arasında periportal aralık (Malı aralığı) olarak adlandırılan küçük bir aral ık bulunmaktadır. Bu aralığın, karaciğerde len fin bynakland ığı yerlerde n bir i olduğu düşün ülmekted i r. Bazı türlerde ( örn ., domuz; Şek. i 8.4a), klasik lobül kolayca rarunab ilmekredi r: çü nkü po rral ala nlar nispeten kalın bağ do kusu tabakaları ile birbi rine bağlanmıştır. Bu nu nla birlikte, insan larda no rma lde ço k az irı rerlobü ler bağ dokusu bu lunmaktadır. Insan ka raciğeri n i n h istolojik kesirleri incelenirken klasik lobülün boyurları nı anlayabil me k için sam ral ven i çevreleyen po rral alan lar arasında hayali çizgiler çizmek gerekme ktedir (Şek. i 8.4 b).



Porral lob ül,



18.3 ·



Klasik karaciğer lobülünün diyagram•. Klasik



lobülü, şe mat i k olarak her kö şesind e portal Iriadlar (he-



patik arter, portal ven ve safra kanalı ) bulunan, altı yüzlü prizma



olarak çizilebilir. Portal



t ri adları n



kan



dam arları



lobülün



ke narları



boyunca dağ ıtı cı dallar gönderirler ve bu dallar hepatik sinüze-



idiere aç ı lırlar . Lobülün uzun ekseninden terminal hepatik venül (santral ven) geçmektedir ve bu ven sinüzoidlerden ka n ı almak· tadır . Terminal hepatik venülün daha iyi görülebilmesi için lobülün bir kı smının uzak laşt ı rı ld ı ğ ın a dikkat ediniz. Birbirine bağ lı hep atosit yaprakları ya da p lakları , terminal hepatik venülden lobülün periterine doğ ru ışmsal örüntüde yay ılm akt ad ı rlar .



fonksiyonlarımn



öne-



ekzo kr in fonksiyon u safra salgılanmasıdır. Böylece, portal lobül ün morfolojik eksen i, klasik lo bülün portal triad ının interlo b üler safra kan alıdır. Porral lobülün dış ken arları, bir porta] triada en yakın üç santral ven a rasın ­ da çizilen sana l çizgilerd ir (Şek. 18.5). Bu çizgiler kabaca üç klasik karaci ğ er lobülünün safra kanalı na drene olan safrayı üreten kısım la rını içeren üçgen doku blokları nı tanımlarlar. Bu konsept, ka raciğer paran kim inin yapısın ın , diğer ekzo krin bezlerin parankimlerine benzer olarak tan ım la nma s ına olanak sağlamaktadır.



1:'



3 o:ı



•. vi :::ı



c.



3



vi



III



Karaciğer



asin üsü, kan perfüzyonu, metabolik aktivite ve



karaciğer patolojisi arasında en iyi korelasyon sağlayan yapısal birimdir. Karaciğer asinüsü [hepatik asi nüs ) eş kenar dörtgen şeklin­ ded ir ve karaciğer parankiminin en küçük fonksiyonel birimini temsil etmektedir. Asinüsün kısa ekseni , po rral rriadın iki klasik lobül arasındaki s ı nı r boyunca uzanan terminal dalla rı tarafından belirlen mekted ir. Asinüsün uzun ekseni , kısa ekse ne en yakın iki santral ven arasında çizilen bir çizgidir. Bu neden le, iki boy utl u gö rü nümde (Şek. i 8.6) karaciğer asin üsü, kom ş u klasik lobüllerin pa rça ları n da n o luşmaktadır. Bu kon sept , karac iğe rin ekzokrin salgı l ama fonks iyonunun, po rral lobülün kine benzer şeki l de ta n ım la nmasına olanak sa ğ lama ktad ı r, Her ka raciğer asinüsündeki hepatositler, kı sa ekseni çevreleyen, e1i ps şekli nde üç konsantrik zon halinde düzenlenmiş lerdir (bkz. Şek. ı 8.6).







kara ciğ e r



ekzokrin



Karaci ğeriri başlıca







ŞEKiL



karaciğerin



mini belirtmektedir.



c-



o:







Zon 1, kısa eksene ve porral venin ve hepatikarterin penctre edici dallarından gelen kan desreğine en yakın olandır. Bu bölge klasik lobüllerin periferine karşılık gelmektedir. Zon 3, kısa eksenden en uzak ve terminal hepatik vene (santral ve rı ) en yak ın olan zo nd ur. Bu zo n, klasik lobülün terminal hepatik veni çevreleyen merkezi kısmına karşılık gelmektedi r. Zon 2. ı. ve 3 . zon lar arasında yer almaktadır, faka t araları nda keskin sın ı r yoktur.



Zonasyon (zo nlanma), karac iğer hüc relerinin vasküler perfüzyonunun dereces i ya da kalitesiyle ilişki li olarak karaciğer parankiminde dejenerasyon, rejerıe rasyon ve spesifik toksik etkilerin tanımlanmasında ve yoru mlanmasında önemlidir. Sinüzoidal kan akımının bir sonucu olarak, oksijen gradient i, hepatositlerin metabolik aktiviteleri ve karaciğer enzimlerinin dağılımı bu üç zon boyunca değişkenlik göstermektedir,



633



c1)



3



." . -. III III



o



(Q. c1)



vi



III III



" c1)



III



c1)



III




·- ~2-'--:'!!~



mukoza



muskularis eksterna







ŞEKiı 18.16



Safra kesesi duvarının fotomlkrografı. Safrakesesinin mukozası döşeyici tek katlı prizmatikepitelhücrelerinden ve dokusu yapısındaki lamina propriyadan oluşmaktadır. Mukozatipik olarak derin katlantrlar sergiler. Bu tabakanın altında nispeten ka lın birtabaka olan muskularis eksterna bulunmaktadır . Safra kesesinde muskularis mukoza ya da submukoza yoktur. Muskularis eksternanm düz kas demetleri, rasgele oryante olmuşlardır. Kasların d ış kı sm ında adipaz doku ve kan damarla rı içeren bir adventisya bulunmaktad ır. Safra kesesinin karac iğere tutunmayan k ısmında adventisya yerine seroza bu lunmaktad ır. X 175. gevşek bağ



644



o'



oı'



ii



c-



O: ı::: :



3



...



Q)



vi ~



c..



... 3



vi



...



III



ID



r:



3



---00 ;:ıı:;;



...III III



o



~



ccID



:' vi



-... III III



;:ıı:;;



ID III



ID III




.---



Golgi akrozomal vezikül



Flagdlumun gd işimin i ö nc ede n başlatmı ş olan serıtri­ yoller şi mdi ge riye. n ükl eusurı arka yüzeyine taşınırlar. Burada immarür sen triyo l n ükl eu sraki s ığ bir ol uğa tu ru n u r. Daha sorı ra sen rriyo ller, geli şm ekrc o lan sperm in bağlantı parçası­ nı ya d a boyun bölgesini ol uş tu rmak üze re modifiye o lu rla r. Nü kle usa rurunan se rı rriyol lerden dokuz kalın fibri/ gel iş i r



ve aksonern in mikrot übüllerinin periferinde yer alan "A',;~~'I a kroz om man ş et



dış



yo-



ğun fiberler ol ar ak kuyruğu n için e doğru uzanır. Bu fib erl er



n ükleusu flagdlum ile birleşriri rler ve bu nedenle b u böl geye bağlantı parçası d enmektedi r. Plazm a m embranı büyümekte o lan flagellum u sarma k üzere posrer iyo ra hareket ede rken, manşet kaybolur ve mi rokond riyo nla r, boyun bölgesindeki kaba fibrillerin errafin d a ve boyu n böl gesinin hem en po steriyor uzantı sında sı kı, heliks tarzında



saran bir kılıf ol uşturmak üzere



s i m p lazma nı n



kalan



kısmın dan göç ede rler (Şe k. 22 .12). Bu bölge. spe rrn in ku yruğun un orta parçasıd ır. Orta parçanın di stalinde uzunla-



mitokon dr iyal kılif



m asına iki sütundan ve ço k sayıda ba ğların kuşağından ol uşan bi r fibröz kılıf. esas parçan ın d okuz lo ngi rudi n a! fib erini çevrele r ve flagellumun neredeyse ucun a kadar uzanır. Kuyru ğun . fibröz kılıfın distali nd e kalan bu k ısa segm en ri son parça ola rak adland ırı l makrad ır.







ŞEKiı



modellenmesinin bu son fazında flagcılanın etrafındaki



insa nda s permatogenez in şematik d iyag ra m ı. Spermatidin anahtar organellerinindeki temel yapısal d eğ i ş i k l i kl e r gösterilmektedir. ( de taylı açıkl am a için metne bak ınız ) . (Dym M. In: W eis s L. ed . Geli and Tis su e Biolog y: A Textbook of Histolog y.



22.11 .



fazla sitep lazma azal tıl ır ve olgu n (rna t ür) spermatozoon ol uşur. Daha son ra . rezidüel cisimcik o larak da adla nd ırı lan fazla sitep lazm a Sertali hücreleri tarafından fago sire edi lir. Ğelişmekre olan ga m erleri karakter ize eden i rı rerselü le r köprüler rezidüel cisirnlerde kalırlar. Spe rrnaridler artık bi rbi rlerine bağlı değildirler ve Se rte li hücrele-



6th ed. Baltimore: Urban and Schwarzenberg, 1988.'den modi· fiye e dil mi şti r.)



proakrozomal granüller. glikoprorei n bakı m ın dan zengindirler ve akrozomal vezikül denen ve nüklear zarfa ko mşu,



membranla



sını rla nd ırılm ış



bir verikülü



o luştur­



m ak üzere b ir araya gelirler. Bu fazda ak rozo rnal verikül ve içeriği artar. Akrozomal veaikülü rı pozisyonu. gelişmekre o lan spe rmi n ön kurbunu belirler. Bu fazda , sen triyoller d e juksranüklear bölged en sperma tidi n arka kurbuna göç ed erler. Arka kurup ta olgun sen ttiyol plazm a rnernbranırıa dik açı ile hi zalanı r. Sen rriyol. spe rm ku yru ğu n u n aksonem in i oluşturan dokuz per iferik mikrot übül genişler



çiftinin ve iki merkezi mikrorübülün



parçaların ın



bir araya



gelmes ini başlatir. •







Kep fazı. Bu fazda ak rozo rnal vezikül, n ükl eusun ö n yansı­ nın üzerinde yayılır. Bu, yen ide n şekillen m iş yapıya akrozomal kep d enmektedir. Akrozomal kcpin alrındaki nüklea r zarf parçası porlarını kaybede r ve kalınlaşır. Nüklear içerik d e yo ğ u n laşı r, Akrozom fazı. Bu fazda sperrnarid kendin i yenide n hizalar ve baş, Sertoli hücresinin içerisine iyice gö m ülür ve bazal laminaya doğru yö nelir. Gel işmekte o lan flagellum sem inifer tüb ülün lümenİne doğru uzarur. Spcrmatidin kondarise o lan ()'oğu nl~a n) n ükl eusu yassı laşrr ve uza r, N ükleus ve on u çevreleyen akrozom da plazm a m em branının ö n kıs­ mına hem en komşu bir pozisyon a taşın ır ve site plazm a posteriyora doğru yer de ğ iş ti r i r. Sito p lazm ik m ikrotübül-



ler, akrowmun arka kenarından spermatidin arka kutbuna doğru uzanan silind irik bir kılıf o lan manşeti hette] ol uşturmak üzere o rganize olurl ar.



796



[Ing. manc-



Olgunlaşma (rneturasyon ) fazı . Spe rma tidi n yen iden



rinden sal ıveri l i rler. Spermatidler spermiasyo n ad ı verilen süreç esnasmd a seminife r tübüllerin lümeni ne sal ıveri li rler. Spermarogenezin olgunlaşma fazın ın sonuna doğru uzarmş spermacidler Sertali hücrelerinden seminifer tüb ülün lürnenine salıve ril i rle r. Spermiasyon adı verilen bu karmaş ı k süreçte özelleş m iş Serto li-spc rmarid ba ğların kompleksieri o rt ad an kaldırılır ve sper ma tidler Sertali hücrelerinden ayrı lır. Sertoİi-spermarid bağl antılarında



f31 -inregrinlerin bulunmasının spermiasyon sı ras ı n da inregrin-ba ğh kinazların aktivi telerin deki artı ş. spe rrnarid sal ıveril mes i nde enzi matik bir



yan ı nda



ko n tro l ol d uğu n u d ü ş ünd ü rm ekredir. T esti steki s per rn iasyorı hızı ejakülarraki spe rm hü creleri nin sayısı nı belirler. Ç eş i t l i farmakolojik tedaviler, toksik ajanlar ve gonadotropin süp-



resyonu sperrniasyorı bozukluğu ile s on u ç l a nı r. Bu durumda spermatidler salıverilmezler ve bunun yerine alıkonulup Sertoli h ücresi tarafından fagosite edilirler.



Olgun (Matür) Spermin



Yapısı



Spermiyo ge n ezdeki ol aylar yap ısal olaralk eşs iz bir h ücre-



nin



oluşumu



ile



so nuçlanı r.



Olgun insan spermi yaklaşık 60 flm uzunluğundadır. Sperm başı yasstdı r, sivrid ir ve 4. 5 flm uzunluğunda . 3 flm gen işl iğinde ve i flm kalınlığındadır (bkz. Şek. 22.12). Nü k-



leusun anteriyor üçte ikilik bölümünü saran akrozomal kep , hyaluronidaz, nöraminidaz. asit fosfataz ve akrozin olaadlandırı lan tripsin benzeri proteaz içermekt ed ir. Bu



rak



nükleus



nükleus



oO:



c: ~~~~:.. sentriyoı



alrozo ma l kep



3 N N



posta krozom a l bölge mito kond riyonla r } orta pa rça



m ~



" "C: t l)



Y - - 2::::: mito kondriya l k ılıf



esas kuyruk



~



tl)



3



mitokondriyonlar



parça



dış yoğ un



tl)



vi



fiberler



ul



aksonemal kompleksin mikrotübülleri



t l)



3



fibröz







kılıf



vi -O



m



;o



~



dış yoğun



» --i



fiber ler 4 , 5, 6 aksonema l komp leksin dış çiftleri



O



aksonemal komp leksin merkezi mikrotübül çifti



ŞEKIL



22.12 • Bir insan spermalozoonunun diyagramı. S permatozoonun bölümleri solda be lirtilmektedir. Başın (frontal ve sagital



düzlemde izlenmektedir), orta parçanın ve spermatoıoonun esas parçasın ın anahtar yapısal özellikleri sağda gösterilmektedir. (Padarson PL, Fawcett DW. In: Hafez ESE. ed . Human Se men and Fe rt i lıty Regulation in the Male. Sı. Louis : CV Mosby, 1976.'dan modifiye edi lm iştir)



akrozomal enzimler ovumun zona pell usidasının delinmesi için gereklidirler. Sperm yumurraya temas ettiğinde akrozosa lıverit mes i akrozom reaksiyonu nun ilk Bu karmaşık süreç sperm in penetrasyonu nu ve ard ından gelen fenilizasyonu kolaylaşnrır ve ovuma başka



mal enzimlerin basamağıd ı r.



spermlerin girmesini önler. Sperm kuyruğu, boyun, orta parça, esas parça ve so n Kısa olan boyun senrriyo lleri ve kaba fıberlerin başlangıçlarını içerir. Ona parça yaklaş ık 7 ~m uzunluğundadır ve mitokond riyonları içerir. Mitokondriyo nlar kalın fı berlerin ve aksonemal kompleksin etrafında sarma l tarzda sarılrruşlardır. Bu rnitokondriyonlar, kuyruğun hareket i için gerekli enerjiyi sağla rla r ve böylece spermin hareket inden sorumludu rlar. Esas pa rça yaklaşık 40



parça olmak üzere bölümlere ayrı lır .



pm uzun luğundadır ve kalın fiherlerİn ve aksonernal kompleksin dışındaki fıb röz kılıfı içerir. Son pa rça. olg un spermde flagellumun yakl aş ı k son 5 prn 'lik kısmıdır ve yal nızca aksonem al kompleksi içerm ektedir.



Yeni salıverilmi ş sperm hücreleri epididimiste işlem görürler ve burada hareketlilik kazanırlar ve daha ileri 01· günlaşmaya uğrarlar.



Yeni sal ıve rilen sperm hücreleri hareketsizdirler ve Serteli



hücreleri tarafından



salgı lanan



bir sıvı n ı n içerisindeseminifer



tübüllerden taşınır/at. S ıvı ve spet m seminifer tübüllerden



akar. Lamina



propriya nın



peristalıik kası lmaları



perirübüler konrrakril hücrelerinin



bu durum u kolaylaşnnhr. Daha so nra.



seminifer rübülün kısa birsegmenri olan düz tübüllere girer797



om z



m N



ler. Düz tübüllerde epitel sadece Serıali hü crelerinden oluş­ maktadı r. M ediastinum testiste. s ıvı ve sperm, rek kadı kübik epitel ile d ö şcli bir a nosrornozlaşa rı kan al si sıemi olan rete testise girer ( Posıer 87 , sayfa 820). Rere ıesıisıen boşalum kana l s isıem i n i n ilk parçası olan duktuli etferentesin (efferenı dukıüll er) eksrratesrik üler kısmına ve dah a sonra duk· tus epididimisin proks imal kısmına geçer. Sperm hücreleri d uktus epididimisin oldukça kıvrımlı kanalının 4-5 merresi boyun ca hareket ede rlerken, hareker kazanırlar ve bazı olgunl aşma değişiml erine u ğ rarlar. Bu değişimler: • •



iki ortaya çı k ışı arasın daki evreler serisi. seminifer epitelin bir siklusunu oluşturur. Seminifer epitel siklusu en detaylı olarak sıçan l a rda çalışılmıştır ve ıübül boyunca doğrusal olarak dizilen 14 ard ışı k evre arıaya çıkmaktadır. Insanda,



nükleus D NA'sının yoğu n laşması . Sperm başının boyutu



seminifer epitel siklusunda altı evre ya da hücre birliği



lanmıştır (Şek. 22. 13). Insanda hücıe birleşmeleri mozaik biı



s i roplazrnan ı n dah a da azal ması . Sperm hücreler i daha



örü nrüde d üzensiz yamalar halinde ortaya çıktığı için bu evreler kemirgenlerdcki kadar aç ı k olarak izlenm ez.



plazm a membranının lipidl erinde. proteinlerinde deği­ şi m ler







Tanı mlanabilen her grup ya da hücre birliği, siklik süreçre bir evre olarak kabul ed ilmekted ir. Seminifer ıübülün herhangi bir bö lgesinde aynı hücre birliği örü nıüsün ü n ardışık



azalı r.



ince hale gelir. •



relerin soyları sito plazm ik köpr ülerle birbi rine bağlı kalırken senkronize bir şekilde mitotik ve rnayotik b ölünmelere ve 01gunlaş maya u ğrarlar (bkz. Şek. 22. i O).



ve glikozilasyon



dış akrozo mal membrandak i değiş imler (de kapasirasyon).



Sperm hücrelerinin fe rt i l iı.a.syo n yeteneği n i inhibe etmek için yüzey- il iş ki l i dekapas i ıasyon faktörü [Ing. ",rjOa -associatedtUcapacitation firctor/ eklenir (sayfa 803) . Epididi m isıen hücrenin geçişi esnasında sperm hücre motilitesinin başlaması büyük iht imalle inıraselüler siklik adenozi n mon ofosfat (cAM P), kalsiyum iyonları (Ca, l) dü zeylerindeki ve i nıraselüleı pH'daki değişimler ile ilişkil idir, Bu faktörler Ilagellar aktiviteyi protein kinazları n ve protein fos' fatazların akıiviıesi sonucunda arıaya çıkan protein fosteri-



lasyonundaki değişimler üzerinden düzenler. Örneğin, protein kinazA aktivitesinin fannokolojik olarak stimüle edilmesi spenn hücrelerinin hareketliliğini arttırmaktadır. Protein fosfataz aktivitesinin inhibisyonu ise böyle bir hareketliliği ba şlatabilrnekte



ya da



sıimü le



edebilrnektedir. Bu durum,



sperrnin kinetik aktivitesinin düzenlenmesinde fosfatazların önemli bir role sahip olduğunu düşündürmektedir. Distal kısmın ve daha gen iş kanal ları n etrafını saran düz spermi cpididimis kanalının distal kısmına



kasları n kasil ması.



ulaşana kadar perisıalıik harekerler ile hareker etti rmeye devam eder . Burada spermler ejakül asyondan önce depolanırlarlar.



Sperm, erkek boşalum kanalı sistemi nde birkaç hafta canlı kalabilir, ancak dişi üreme kanalında yal nızca 2-3 gü n hayatta kalabilir. Dişi kana l ında bir süre sonra ov um u ferıilize ede bilm e (dö lleyeb ilme) yete neğ i kazanırlar. S peım membranmdaki glikokaliks komponenrl erinin (gl i koko nj ugaı la r) uzaklaştı­ rıldığı ve yerine yenisinin konduğu bu sü reç kapasitasyon olarak adlandırılmaktadır. Spermarozoanm kapasitasyo nu detaylı olarak Bölüm 23'ıe tanımlanmaktadır (sayfa 84 0) .



Insanda spermaıogenez yaklaşı k olarak 74 gün sü rm ektedir. T ririye timidin [Ing. ıriıiaıed thymidine] enjeksiyonunun ard ından .



SEMiNiFER TÜBÜLLER



Seminifer Epitel Siklusu Farklılaşmakta olan spermatogenik hücreler sem inifer epirelde rasgele d ü zenl enm emi şlerdir. Spesifik hücre tipleri birarada gru pla n m ışla rd ır. Bu gruplaşma ya da birliktelik, her tip Ap spermalogonyum çiftinin soylan arasındaki intersel üler köprüler ve senkronize hücrelerin ol gunlaşm anın



her evresinde evreye has zaman geçirmeleri nedeniyle ortaya çı kmakıadır. Bir sem ini fer tübül ün heıhangi bir bölümünde farklı laşman ın ıüm fazla rı ardışık olarak oluşur ve kök hü c-



798



seminifer tübüllerden



alınan ard ış ı k



biyopsiler-



le spes ifik hü cre nesilleri takip ed ilebilir. Bu yöntemle, erikerlen en hücrelerin çeş i tl i evrelerde n geçmeleri için gereken zama n respir ed ilebilme kted ir. Belirli bir bölgede ve belirli



bir zamanda seminifer epitelin kalınlığı boyunca birkaç nesil halinde gel iş mekte olan hücreler bulunabilir. Bu durum karakteristik hücre birliğini arıaya çı ka rmakıad ır. Ororadyog-



rafik çalışmalar seminifer epitel siklusunun süresinin sabit olduğu nu arıaya koymuştur ve insanda yaklaş ı k i 6 gü n sür-



mektedir. Insanda bir kök hücrenin spermarogenez sürecini ramarnlaması için yaklaşı k 4.6 siklusa (her biıi 16 gü n süren) ya da yaklaşık 74 güne ihtiyaç duyulmakıadır. Dah a so nra, spermarozoo nun epididimisten geçmesi için yaklaşı k 12 güne ih tiyaç va rdır. Insan testisinde günde yaklaşık 300 milyon sperm hücresi üretilir. Siklusun uzun luğu ve spcrmawgenez için gerekli süre sabittir ve her tür için spesifiktir. Bundan dolayı, herhangi bir farmakolojik müdahalede (erkek infer-



tilitesi için tedavi) spermatogenezin ilk Iazlarını etkileyen bir ilaç verildiyse, o bileşiğin sperm üretimindeki etkisini görmek için



yaklaşık



86 güne ihtiyaç



Seminifer Epitelin



vardır.



Dalgaları



Yukarıda belirıildiği gibi, sem inifer epiıel siklusu tübüldeki herh an gi bir bölgede za manla meydana gelen değişim leri tanımlamakıadır.



Buna ek olarak , seminifer epitelin dalga boyunca hücresel birlikıelik (evreler) örü nrüsü nü n dağılımını ıanımlam aktadır. Ça l ış ı l m ış olan



sı , tübül ün uzunluğu



kernirgenlerde ve insan diğer



altı primatları



da dahil olmak üze-



memelilerde her evre semi nifer tübülün belirgin bir uzunlu ğunu kaplamaktadır ve evreler ıübül boyunca sırasıy­ la arıaya çı kıyo r gibi görünmekıed ir. S ıça nda her ıübülde yakl aş ı k i 2 dalga vardır. Tübülden geçen ıransvers biı kesit genellikle sadece bir hücre birliği ortaya koymaktadır. Insan sem in ifer ep itelinde hiç dalga bulunmamaktadır. Her hücre birliği örünıüsü (si klusurı evreleri) insan seminifer tübü · lünde yama benzeri bir dağıııma sah ip tir ( Ş ek. 22 .14). Yamalar tübül ün çevresi boyunca uzanmamakradırlar ve sıralı değildirler. Bundan dolayı, insan seminifer tübülünden geçen bir tran svers kesine rüb ülün çevresi boyunca pasta dilimi şek­ linde siklusun altı farklı evresi ortaya konabilir. re







tanım­



EVRE i



EVREli



~~~~~~~~t1~~p;pakitendeki ~. spermatosit



1~fj~lrf~~~~~~~~~~~



spermatosit , pakitendeki



tT



o: C::



3



Sertoli hücresi



tip A koyu tip B spermatogonyum spermatogonyum



tip A açık tip B tip A koyu spermatogonyum spermatogonyum spermatogonyum



EVRE ‫ן‬1I



m



_~,-_Sb--""



~



7'



III 7'



pakitendeki~~~~~~~~;;~~~~rt~~t



C:



pakitendeki



1"'!~~' :u



-
ıı::



W ı-



III



O O-



gerçekleşmesed e, aynı



~



siklusta prolifere olmaya



başlamış



olan foliküller dejenere olurlar ve bu sürece etreti de nir.



Korteks, overyum. maymun, H&E, x 120. Burada ci nsel ola,rak o ı ~ n bi r b i ~eyde n a l ınm ı ş olan bir ovaryu mu n kerteksi gösterilmektedir. Yüzeyde, tck tabaka ha-



linde ki epi telyal hücrelerden meydana gele n germinal epitel (GEp) b ulu n makta d ı r . Bu epitel. mezo varyumun se rozası (periron) ile deva mlı lı k göstermektedir. Ismin in aksine bu epitel germ hücreler ini oluş tu rmama ktadır. Gerrnirıa l epitel. s ı kı fibröz bağ do ku-



• II • ii I•I



Erken dönem primer folikül , ovaryum, maymun. H&E, X4 50. Primordiyal tcltkülde olgu n folikü l o luşum u na neden olan bu mikrografia old u ğ u gibi. tek kad ı yass ı foliküler epitel hücreleri k übikleşi r. Bu na ek olarak . foliküler h~c~Ie ~rol~ere~l urlar ve çok tabakah h aıc gelirler.



d eğişi kli kl er baş ladığın da,



Primord iyal foliküller. o varyum, maymun , H&E, X450. Bu mikrograf b irkaç primord iyal fo likü lü daha büyük b üyü r-



mede göstermektedir . He r bir folikül. tck



tabakalı yass ı



fclikül



h ücreleri (f) tarafınd an çevretenmiş bir oo sin en o luşmak tad ır . Oosin n n ükleusu (NI tip ik olarak büyüktür, anca k oosiri n



Geç primer folikül , ovaryum , maymun, H&E,



x 450.



Bu mi krografraki primer telikül. oosit i çevreleyen çok ka tlı fol iküler hücre (FH) kütlesini göstermek ted ir. Foliküler h ücreleri n en iç tabakas ı . zona pellus ida (Z P) olarak ad la n dı rı lan eksrraselüler kalın . eozino filik. ho mojen rnarerya l tabakasın a ko mşudur. Geli şi m i n b u evresinde oosir de hafifçe b üyü m ü ş­ tü r. Zo na pellusida tarafından çevrel e rı miş olan yap ı oosinir.



su ta bakas ında n o l uşan tunika albugineayı (TA) ö rter. Tunika albu gin eanı n alt ın da primordiyal foliküller (Pf) bu lu nur. Ova ryu mda gel i şi m i n )'d da arrczinin çeşid i evselerindeki foliküller gö rülü r. Bu mikrografra, ço k sayı­ da pr imordiyal folikü lün ya n ın da . dört ad et büyümekte olan folikül (BF). bir arrerik folikül (AF) ve s ağ tarafta büyü k bir fo likülün pa rçası bulunmaktadır. Bu mik rografta gösterilen büyük folikül bölgesinde teka inrema ( T/). gran ülaza hü creleri ( GH) ve anrr umun (AL bir kı smı b ulun mak tad ır .



Bu erken d eği ş i klikle re u ğ ram akta olan folik üle pr imer fol ikül denm ekredir. Böylece. bir erken pri mer foli kül hala unilaminar (tck ta bakalı l olabilir. ancak k übik hücreler t a rafın da n ç evrele n rni şr i r. Bu gö rünüm. primer folikü lü. ya.ss ı h ücreler tarafında n çevrele rımiş çok sayıd a ki un ilaminar pr imerdiyal folikülden ayırt ede r.



kend isi öyle b üyükt ür ki. Xişarcd i oosine oldu ğu gibi. n ükleus s ı kl ı kl a kesit d üzleminde bulunm az. Epireloid gö rü nümlü hücrelerin oluş t urd u ğ u grup (ot bap ) kesit dü zleminin foliküler hücrel erin yüzeyini s ıyırd ıg, ı bi r primor. diyal folikülü n foliküler h ücreleridir. Ru bölgede foliküler hücrelerin yüzeyi



görülmektedirler.



Folikülleri, yü ksek düzey de selüler ba ğ dokusunun snomal hü cre denen uzun hü creleri çevrelemekredir. Seko nde r folikü lü çevreleyen sno mal h ücreler. reka inrerna ve reka ekstema denen iki tabakaya ayr ıl maya başlarlar. mik rografta i zlendiğ i gibi, h ücre bakımı ndan zengin teka intcrnada (1'1) stromal h ücreler epiteloid olmaya başla m ışt ı r.



Yu karıdaki



ANAHTAR A, antru m



GEp, germ inal eprtel



Tl. teke interna



AF, alret ik folikü



GH, granOloza hücre leri



BF. büyümekte olan folikOller



N. oosi tin nükleusu



X. sade ce .ltoplaımaSl ZP. zona pellusida



F, primord iyal fo likOIhOcreleri



PF, primord iya! fo likOller



ok ba,ı. yüzeyi görünen fo likül Mereleri



FH, folikOI hücre leri



TA, lun ika albug inea



izlenen oos it



/'



TA



,



'" ..-,!:\., .~.







,



... .'



A-



-I







-: GEp



N



x



/



.~



- N~



/ ,



./



F", x ,



873



• POSTER 93 Ova ry u m ii Folikül atrensi. ovaryumda embriyonik hayatta



baş layan



ve düzenli bir



şekilde gerçekleşen



bir



olaydır.



Postpubertal ovaıyumdan geçen her'



hangi bir kesitte çeşitli evrelerdeki foliküllerin atreziyeuQramakta olduQugörülebilir. Atrezide ilk görülen de!)işikli kler foliküler hücrelerin nükleuslarını n pi knot i kle şm esi ve sitoplazmalarının d aQ ı l mas ı d ı r. FalikOI daha sonra makrofajtarve diQer ba!) dokusu hücreleri tarafın dan invazyona uQrar. 0 0si1dejenere olur ve geriye belirgin ıona pellusida kahr. Foükül içe katlanabilir ya da kollabe olabilir, fakat genellikle kalınlıQı nl \18 boyanma özellikle rini korur. Ke s it dü zlemi içinde yer aldlQında şekli bozulmuş zerre peltusida, atretik folikülün tanısında güvenilir bir özellik olarak hizmet e der. O l g u n l aşm ak üzere ola n büyü k toliküllerin atrezisinde teka inte rna hücr ele ri ovaryum korteksinde kümeler oluşturan epiteloid hücreler olarak kalırlar. Bunlar to p luca interstiayel bazler olara k adtandmlmaktadrrlar ve steroid hormonlan salqılemaya devam ederler.



874



52



Sekonder fo lik ü lle r, overyum. maymun, H&E, x 120.



tm



Atretik folikül, ovaryum, maymun, H&E, x 6 5.



Sold aki rnikrografia F SH 'ın etkisi a l tı n daki iki folikül gösterilme ktedi r. Dah a ileri evredeki folikül bir sekonder foliküld ür. Bu foliküldeki oosir birkaç tab aka hali ndek i fo likü le r hücreler (Ff{) tarafı nda n çev relerı miş tir. Bu evredeki foliküler hüc reler gra nüleza hü creleri o larak adlan dmhrlar. Dah a erken bir zamanda foli kül hücrelerin in a rasında SIVI dolu küçük gö ller o l uş muşt u r ve bu göller şi md i kaynaşa rak sın ı rları belirgi n da ha b üyük bir kavite ola n foliküler antrum u (FA ) oluş turm uşla rd ı r . Antrum stvryla doludur ve peri yodik ash-Schiff (PAS) reaksiyo nuyla zayıfça boya nır. Sa ğdaki mikrografia ve bu rad a PAS reaksiyonu ile bo yan an madd e seko nde r folikülleri n antruml arında cozinofilik çökehi olarak kal rmşnr. Belirgin ola rak izlenen seko nder fol ikü l ürı hem en üstü nde hafifçe küçük bir folik ül bulu nmak tad ı r. Fcliküler hüc relerin a ras ın da antral boşluk b ulu nrnadığmdan bu folikülü primer fo'



Burada ve sa ğ daki m ikrografta daha büyük büyutmede etreti k foliküller (A f) g österilmektedir. Sağdaki kom şu mikrografra iki küçük arretik folikül. zona pellusida (ZPJ sayesinde tanı -



Atretik foliküller, ovaryum, maymun, H&E,



x 120.



Daha ileri evrede ki bir folikülün a ırezisinde folik üler hücreler, reka inre ma mn hücrelerinde n daha hızl ı delenere olmaya meyillidirler ve bu iki yapıy ı ayı ran bazal mem bran , hiyalinize bir membran ola n camsı memb ran ı ol uşt u r mak üzere kahulaşı r.



Atretik foliküller, ovaryum, maymun , H&E, X 120. Burada başka atretik foliküller (Af) gösterilmektedir. Bazı­ zcna pellusida (Z PJ ka l ım ıları ve ikisinde bir camst membran ( okltır) bulu nmak tadır. Bu folikülle rde arrezirıin la r ında



Iikü l olarak sını fla ndı rmak uygundu r. H er iki folikülde. fakat özellikle amrumlu olan büyük foli külde. çevreleyen snomal hüc reler. teka inte rn a ( TL) ve teka eksterna (TE) de ne n iki ayrı tabaka o l uş tu r mak üzere d e ğişim e uğramışlardır. Teka inrem a dah a selüler bir tabakad ı r ve h ücreler epirelo iddi r. Elekrro n mik roskopl a i ncele ndiği nde b u hücrelerin endokrin hücre özellikle rini, özellikle de sreroid salgıtayan en dokrin hüc re özellikle rini sergilediği görülür. Bunun aksine. reka ekste ma b ir bag, dokusu ta b a kasıdı r. H ücreleri rnekik şe klinded i r. Sağ da ki mikrografta sekon de r folikülün büyümes indek i daha geç bir evre gös terilmektedir. Amrum (FA ) daha geniştir. oosit bir kenara i rilmişdr ve kumulus ooforus denen folikü ler hücre kümes i ta rafında n ç evrel cn miş rir. Ant ral kaviteyi çevreleyen diğer hüc relere membrana gra nüleza (MG) ya da basitçe granülaza hücreleri denmekted ir.



nabilmekredir. Da ha büyük. da ha ileri evrede ki iki folikülde ıo na pellusida foliküler arreainin diğe r özelliklerini göste r-



kalırınlan yoktur, fakat bunlar



mekredirler.



Böylece. camsı membran ( o*kır) . geriye kalan [eka inrerna hüc relerinin deienerasyon a uğrama kta o lan iç folik üler hücrelerde n ay ı rır. Geriye kalan reka inrema hücreleri (GKTI) hücres el bü tünlük gösterebilirler. Bu intakt (boz u l m a m ı ş) rcka hücreleri ste roid salgrlarnada geçici ola rak fonksiyonel kalabilirler. oluşturduğu dış tabakayı



i le rlemiş ol mas ına ra ğm en . carrısı membranıa rdan b irinin d ış ın daki bazı hüc relerin epiteloid (0* bil/ı) kara kte rlerini hala koruduklanna dikkat edin iz.



ANAHTAR AF, ateetik folikOI



MG . membrana granüloza



ZP, zona pe Uusida



FA, to lıkü lün entru mu



TE, leka eksle ma



ok baş ı, persis te teka inl em a hücreleri



FH, feliküler hücreler



Tl, teka



okl ar. camsı membr an



GKTI. geri ye kalan teka inte-na hOCrelef i



inl em a



'-



.



-,.



~



"







.. : "



,,



..



J



'.



,



,



"



,



-,



"



'.



"



"



: ,"



.. ....



,',



. .!



,•



':



po.



: .,. "



i ,



FA t



..



875



.'



\



LO.



.



»,



"



"



:. ~



...../



"ıl



MG '



-.., ... ~:.~ .



• '0~" "4lf. .'



,



:



.



.,' O,ı:



- »,



"



".



"



" "



"



. ..



'.'



.



J



lt "



AF



i



/



i " , . I,



:



.~



, ,



>----AF - -



'



.. '.



x



J



-,



"



o'.,



" ,



.



':. ....



i



. ".



"



\



,,'



°



'







"



"



..



""



,



'



,



,



" .. ; "



,"



-:



'i



.



"• • •::, L 0 ..



,



;t



'.... "



'.



.:.' ~



"



.... :.. .... ' i .



," ' .



. ~ :.:. .



"; ~



AF



..ır



.



.



:J



ii ~ ~,..e



"",', " ~ ~.



,



"



"



:.



:,



~



..



....



,



"



.



~



'"



.'







,



.~~ , ,



.,



"



," I



AF-----
-



FK'--
-- BO-=



/



i \ / /B~ ;LH



TLH







'"



i



~ 877



• POSTER 9S Tuba U te rin a T uba uterinalar (ovidukt ya da Faltop tüpü), uterusa baQ'hdırlar ve ovaryumlara d~ru uzanıriar. Ovaryuma uzanan uçlan ovulasyonda owmun girişi için genişleme gösteren bir açıklıkla (abdominal ostium) sonlanır. Ovidukt, uterusta birlikte tam olarak belirgin olmayan siklik değişikliklere uQ'rar. Epitel hücrelerinin boyu siklusun ortasında, yani oyumu" tüpten geçeceği ıaman uzar ve premenstrual dönemde de kısalır. Epitel hücre-



lerinin bazılan silyumludur. Epitel hücrelerinin canlılığı ovaryumlara bağlıdır. Ovaryan siklusun foliküler fazında silyumlu hücre sayısı artar. Ovaryumlann çıkarılması , epitelin atrofisine ve silyumlu hücrelerin kaybolmasına neden olur. Tuba uterinanın uzunluğu boyunca boyutu ve mukozal kattanma derecesi değişkendir. Mukoza! katlannlar. distal kısım olan infundibulumun açık uca yakın bölgesinde belirgindir. Açıklı"ın yakınlarında tüp genişler ve Infundlbulum olarak adlarıdınlır. Burada flmbrlya adı verilen saçak benzeri uzanulan bulunur. lnfundibulum proksimalde ampulla ile devam eder. Ampulla oviduktun uzunluQunun üçte ikisini oluşturur, en yüksek sayıda kompleks mukozal katiannlara sahiptir ve fertilizasyonun gerçekleşti"i yerdir . Mukoza! katlentüar oviduktun proksimal ucunda en azdır. Burası uterusa yakın olan ve tüpün daraldı"ı Isthmus parçasıdır. Uterin ya da Int ra m u ra l parça yaklaşık 1 cm uzunluqundadır ve uterusun duvannı geçerek uterus kavitesine boşa/ır. Ovumun fertilizasyonu genellikle ampullarun distal parçasında gerçekleşir. Gelişiminin ilk birkaç gününde embriyo mukozal katlantrlar tarafından oluşturulan karmaşık yclekte iterler. Embriyo, silyumlu epitel hücrelerinin silyumlannın atımlan ve mukozanın altında yer alan iyi gelişmiş muskularis tabakasının peristaltik kasılmalan ile proksimale taşınır.



878



B B



(Mult) ek olarak. du vann kalan



Tuba uterina, insan, H&E. X 4 0 .



Burada tuba utcrinanın ampulla..ından geçen hir eni ne kesit gösteri lmektedir. Lümcrıe (L) çok sayıda mukoza] katlannlar uza n maktad ı r. Gö rülmekte olan kesirlerin ç eş i dili ğ inden karl annların ka r maşı k ya pıda old uğu a n laşı l m aktadı r . Mukozaya



Mukozal katlantı. tuba vterina, insan, H&E, x 16 0; küçük res im X 320. Yukarıda ki



rnikrografta diltdiingrn içind eki alan bura da büyük b öyürmede gösterilmekted ir. N um une , bir lenf damarından (un) geçen bir longu udina l kesit sergilemek. redir , Diğer kesit d üzlemlerind e lenf da ma rla rını belirlemek zord ur. Tesadüferi kesit al ı n m ış o lan lenf damarı . yüksek d üze yde selüler ba ğ dok usuyla (BD) ve bag d ok usunun içindeki kan damarları (KD) ilc birlikte mukozal katlantını n merkezi kısmınd a bulunm akt adır . Mukorayı



kısmında



M uşkc lari s



d üz kaslardan oluşmaktadır. Sirküler uzanan lifler n ispeten ve lon gitudinal uzanan lifler ise ince bir iç taba kayı o l uştu r ma k tad ı r. Tabakaların s ı nı rları belirgin degildir . kalın



bir



d öşeyen



dı ş tabakayı



epitel küçük resimde gösterilmektedir. Silyu mlu hü creler. iyi



geliş miş s ilyu m la rı ile kol aylık l a t amn ma kt ad ır. Peg hü creleri (PH) olarak



da a dland ırı lan siiyumsuz hü creler s ilyu mlarını n bul u nma ması yla kolaylı kla rammrlar. Bu h ücrelerin uzu n nü kleuslan vard ır ve bazen silyumlu hü crelerin arasın da s ı kış mış gibi görü nü rler. Bag do kusu (BD), n ükleuslan rasgele d ü zenlen m i ş h ücreler içermektedir. Şek ille ri d eği şkendir ve uzun . oval ya da yuvarlak olabilir. Site plazmalan imerselüler materyalden ayın edilemez (küçük re s im ). Ba ğ do kusunun karakteri epite lden rnuskularise kada r aynı d ı r ve bu nedenle, sub m ukoza ta nı m la n marmş nr .



ANAHTAR BD. bag doku su Ep. epi tel KD. kan damarlan



mus kula rls (Mus) ve hat doku su



bulunm akt adır .



L, lümen



Mu s, muskularis



l en. lenf daman Muk. mukoza



PH. peg hücreleri S, silyumlar



Mus 879



s



\ BD



Ep



./



BD



~



"' Len



• - - - - KP ------ı



K' \



KDg *







/ - -- KDv



i



r.



-il'.



- 5 8•



. -



• POSTER 1 00 Plas e nta ii Embriyo geliştikçe , sinsityotrofobtastın invaı if aktiv itesi maternal kapillerleri aşındırır ve maternal kapillerleri trotoblast lakOnalan ile anastomoz· laşt ı rarak maternal kan einüzcidlerini oluşturur. B u sin üzeidier birbirleriyle ba{ılantıhdırlar ve sinsityotrofoblast tarafından döş e n e n ve intervillöz aralık olarak adlandırılan tek bir kan kampartmanını meydana geti rirler. G el işi m i n ikinc i haftasının sonlarında. sito tro toblaet hücreleri primer koryenik villuslan oluştururlar. Primer koryonik villuslar maternal kan boşluğurta d oq ru uzanırtar. Gel işimin üçüncü haftasında. ekstraembriyonik mezenkimin primer koryenik villuslara invazyonuyla sekonder koryenik villuslar meydana gelir. Üçüncü haftanın sonunda, sekonder koryonik



villuslann merkezi bölgesindeki mezenkim baQ dokusuna ve embriyonik dolaşımla baglantılı olan kan



damarlarına ferkhlaşır.



Bu tersiyer koryonik



villuelar, b irbirlerine d ire kt olarak temas etmeden metemal ve fetal dolaşım arasında gazların, besinlerin ve atıklann karşılıklı d eğişim i için fonksiyonel birimler oluştururlar, Matemal kan ile te tal kanm bu ayrımı plasental bariyer olarak adland ırılmaktadır, He r bir tersiyer villue , baQ d okus un-



BBB



dan oluşan ve trofoblast kaynaklı hücrelerin meydana getirdiQi iki ayn taba ka tarafın da n çevrefenmiş me rkezi kısı mdan oluş maktadı r . En dışteki tabaka sinsityotrofoblasttan oluşmaktadır. Bu tabakanın hemen altında sitotrofoblast hücre le rinin oluşturduğu tabaka bulunmaktadı r, Dörd ünc ü ayda başlayarak bu tabakalar, plasental bariyerden ürünlerin karşılıklı deQişimini kolaylaştırmak üzere çok ince bir ha le gelirler. Villus un duvarı­ nın ineelmesi. iç s itotrofoblastik tabakanın kaybolması nedeniyledir. Bu evrede sinsityotrofcblest prime r koryenik villuslara benzeyen ço k sayı da trofoblastik ternurc uk oluştu rur. Bununla birlikte aitotrctcblast ve baQ dokusu bu yapılarm içine doQru çok h ızlı b ir şekilde büy üyerek, onlan tersiyer viIIuslara dön üşt ürür. Termd e plasental bariyer sinsityotrofoblastlardan, kesintili ve ince bir iç sitotrofoblast tabakasından. trcfcblasnn bazellaminasmden. vil1usun baQ dokusundan, endotelin bazal laminasından ve tersiyer viiiusta yer alan fetal olasen tat kapillerin endote linde n meydana geli,.



~



Tersiyer koryonik villuslar, plasenta, tam-term, insan,



H&E, x 280.



Bu foto mikrog raf, rerrndeki plase rı tanın inrervillöz boşlu ğ u n­ dan g~en bir kesiti göste rmektedi r. F arklı büyüklüklerdeki koryonik villus la rı (K\0 ve b unları çevreleyen intervillöz boşluğu (/8) içermektedi r. Viiiusla rın bat dokusu um blikal veni n (VV) ve anerlerin ko lla r ın ı ve dall arını içerme ktedir . Tnrervillöa boş ­ luk genellikle matemal ka nı (b urada sadece b irkaç rtıa r e ma l kan h ücresi görül me kted ir) içerir. Her bir koryenik villusun en dış tabakas ı sirorrofoblasr hüc releri nin kaynaşm as in d an kayn aklan makta d ı r . Sinsityotrofoblast (5) olarak bil inen bu tabaka, interselü ler sın ı rla ra sah ip de ğ ild i r ve ayrıca n ükleuslan hom ojen d a ğihmhdır ve bu da ğ ılı m b u rabakaya kübik epirele benzeyen bir görün üm verir . B azı alan larda . n ükleuslar kümel er (ok bil/ları) halin de topla n m ışt ı r. Di ~er alanlard a sinsiryot ro foblast t abakası



n ükleussuz (oklar) gibi görü nmek ted ir. Sinsiryo rrofoblasu n b u yayıh mı, villöz yüzeyi n önüde n yoksun gibi görü nen yerlerinde çok ince o labil ir. Sinsiryorrofoblast. irnervillöz boşluklara uzanan mik rovilluslar içerir. Iyi ko ru n m uş numunelerd e bu mik rovillu slar çizgili s ın ı r (dlagulaki küçük resme bakınız) o larak görü ne bilirler. Sirorr ofoblasr. sinsiryo u o foblasu n altı n da uzanan tek n ükleuslu hücrelerden meydana gelen dü zensiz bi r rabakad an ol uş ma k ta d ı r. lın m atür plase nealarda siro rro foblasda r neredeyse tam bir hü cre tabakas ı oluşt u rur la r . Bu tam term plasenrad a sade ce seyrek s itotrofoblast hücreleri (5) aytrr edilebil me kted ir. Villusu n merkezi kı s ­ m ında )'er alan hücrelerin ço ğ u tipik bat doku su fibrobl astlan ve endo tel hücreleridir. Diğe r hüc reler, rı ükleusu çevreleyen görülebili r mikt arda si· top lazmaya sah ipti r, Bu h ücrelerin fetal plasenral anti jen- sunan hücreler ya da ta rihsel olarak Hofbauer hücreleri olarak b ilinen plasenta! makrofallar (PAl) oldu ğu d eğerl endirilmi ş tir .



------------------



Sekonder koryonik villuslar, plasenta, ın san , H&E, X 320 ; küçük resim X 640. Bu m ikrogra f embriyonik gel i şim in üçü ncü haft asın daki sekonder koryon ik villus la rı gösrermekredir. Bu villuslar rrofoblasnn iki ayrı tabakas ı tarafın dan çevrelenen mezenkimel



merkezi kısımda n (MA') oluş maktadır la r. Sekonder villuslar. olgu n tersiyer villuslardan daha fazla sayıd a sitotrofoblast hücreleri ne (5) sahipt irler ve s ins ityotrofoblastı n



(Sin) hem en derin ind e neredeyse tam b ir hücre tab a(küç ü k resme bakınız) . Sinsirycr rofoblasr hem koryeni k villuslan n yüzeyini kaplar, hem de koryerı l k pl ağm içine uzanu . Int ervillöz boş l u kta marernal kırm ı z ı kan hücreleri b u l u n maktad ı r . kas ı ol uş tu ru rla r



- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -Tersiyer koryonik villuslar, plasenta, mid-term, insan.



redirler. Korye nik villusu (görü ntü nün mtrknind~) çevreleyen sinsirye rol uş t ur m uşt u r . Trofobiastik rom urcuk. sirorro fcbl asr hü creleri (5), bat doku su ve hızl a gel işe n yeni kan damarl arı ta rafınd an inV3.ZC' edilecek tir. Fibroblastlara ek olarak. b irkaç feral plasenral antijen'sunan hücre ( p las enta\ makrofajlar) (PAl) nükleuslannı çevreleyen site plazma mi ktarı ile ranmabilm ekredirl er.



rofoblasr bir trofoblastik tomurcuk



H&E, X 320. Bu büyük büyürmeli foromikrograf inrervillöz boş l u k (/8) immatür koryonik tersiyer villuslarda n geçen bir enine kesiti gösrermekredir. Bu evrede. koryo n ik villuslar, merkezi kı sım l arı ndaki mezen kimi n , sinsiryorrcfoblastlannın (Sin) ve feral endot el h ücrelerinin proliferasyon u ile b üyürnektarafın dan çev re fenmiş



(m



ANAHTAR IB. interviiiöz bo, luk



PM, plasental makrofajlar



n , l rofoblasl ik lomur cuk



KV, koryonik villuslar



S, ertctrc tc blaet hücrele ri



UV. umblikal Ilen



Mi



• ~



O ~



ix W i-



CIL O



a.



~



taba kaların



Vajina . insan, H&E, x 90.



çok katlı yassı epitelden (Ep) oluş­ maktad ı r ve bu epitelin alt ında. diğer fibröz bag: dok u ların dan daha selüler görünen fibröz bag: dokusu bulunma ktadır. Epitel ile bag: dokusu arasındaki sınır. epitelin bazal tabakas ında (B) bulunan s ıkıca paketle nm iş küçük hücrelerin göze çarpan boyanrnasryla kolayca ayırt edilebilmektedir. Epitelin alt tarafına do ğ ru batı; dokusu yapısında ki papillalar uzarur ve epitel-bağ dokusu bi leşkes ine düzensiz bir görünüm verir. Papillalar oblik kesilebilirler ve epitelin ah k ısm ında b atı; dokusu adaları (okkır) olarak görünebilirler. Epitel karakteristik olarak kalındı r ve yüzeyel hücrelerde keratoh iyalin granüllerinin bulu n mas ına ra ğ ­ men. insan vajinal epitelinde kerarinizasyon gerçe kleş mez. Böylece, bazal



• I•I •I I



II



Vaj inanın m ukozas ı



Bu. ÜSt mikrografia dikdörtgmle s ınırla rı çizilmiş bölgedeki epitelin daha büyük büyütmesidir (90° dönd ürülm üşt ür). Bag, dokusu ya pısın dak i pa p i llaların oblik ve enine kesilmiş kısım­ l arı epitelin içinde bağ dokusu adaları olarak burada daha aç ık



X



görülmektedir (okkır) ve bazı adalar bazal epitel hücre tabakahücreleri tarafından çevrele nm işlerdir. Yüzeydeki epitel hücrelerinin bile nükleuslaruu hala korudukl ann a ve kerarinizasycn bulgusu b u lu n rnadığına dikkat ediniz. bir



Mukoza, vajoa, insan. H&E, X 11O.



Mukoza, vajina, insan, H&E,



üzerinde yer alan hücrelerin çoğu n u n s itop lazmas ı boş görünepitelin tüm kalınlığı boyunca n ükleuslar görülebilir. Bazal rabakalann üzerinde yer alan hücreler. normalde büyük giikojen birikimleriyle doludur lar. Dokula rın fiksasyon ve parafine gömülmesi sürecinde glikojen kaybolur. Dikdörtgm. epitelin bir k ısm ını ve bag: dokusu papi l lasmı çevrelernektedir ve bu ya p ı lar aşa ğ ı da büyük büyürmede incelenmektedir. Vajinal duvann rnüsküler ta bakas ı. belirgin olmayan iki tabaka halinde d üzenlenen düz kastan meydana gelir. Genellikle dış tabaka n ın longirudinal (DKL) düzenlendiği ve iç tabakan ın da sirküler (DKS) d üzenlendiği söylenir. fakat lifler çoğu nlukla bağ dokusu tarafın dan çev re lerımiş iç içe geçen demerler balinde düzen lenmiştir. B a ğ dokusunda birçok kan d am a rı (KD ) görülmektedir. rtıesine rağmen.



225 .



Bu rnikrograf bag: dokus u ya pıs ındaki papillalann arasında bulunan epitelin (Ep) bazal kısmının büyük büyürmesidir. Bazal epitel hücrelerinin düze nliliğine ve s ı kı bir şeki lde pa ketlerı­ diklerine dikkat ediniz. Bu hücreler, çok kad ı yassı epitel için kök h ücredirler. Bu hücrelerin ka rdeş hücreleri yüzeye do ğ ru Muskularis, vajina, ins a n, H&E, X 125.



Vajina du varını n düz kas ın ın bu büyük büy ürmeli m i krografı kas demetlerinin düzensizliği ni vu rgula maktadır. Mik rografın sağ kenannda longitudin al olarak kesi l m i ş bir düz kas derne ri (DKL) yer alma kta d ır. Bu demetin ko mşu l upın da enine kesil-



şeki l de



s ının sı kıca pa ke tlen mi ş



göç ederler, glikojen biriktirmeye başla rlar ve yüzeye d o ğru hareket ederken daha az düzenli hale gelirler. Epitelin bazal rabakasmm (8) alt ında yer alan yüksek düzeyde seliller bağ dokusu tipik olarak birçok lenfmit (L) içerir. Lenfesirlerin sayısı ovaryan siklusun evresine göre değişkenl ik gösterir. Lerı­ fosider rnensrruasyon zamanında epiteli invazeederler ve vajinal smcarlarda epitel hücreleriyle beraber görünürler.



m iş



bir düz kas demeli (DKS) bulu n ma kta d ı r. Bu demer. I ongi r udirı al kesilbir lenfatik dama ra (LD) komşu dur. lenfatik damarın solunda diğer bir longitudinal düz kas demet i (DKL) bu l unmak t adır . Lenf damarın ın içinde bir valf (kapak) (Vıı) görülmekrcdir. Sirküler düz kasm içinde lenf da m a rı na yakın küçük bir ven (V) yer a lmaktadır. m iş



ANAHTAR B, vajinal epitehn bazaltabaka sı



BD, baQ dokusu



kas, longi tudinal DKS , düz kas, enine kes" DK l. düz



kesit



Ep, epitel KD. kan damarlan L, lenfositler LO. lenf daman



V, ven Va, lenf damanndaki valf



ckter, epitelin içi ndeki



baQ doku su



adalan



DKS - - . KD



i



;



BD Ep



DKL ,







B~



1\~



891



i



i



/



.. . ,



"







(



,.



(



.



.;r4 . ~



-



.i-. .:":............. -~ ." -



. '; , , -::-~ , \



. " E..p



,



-.



, LD



J



DKL



V



i



,.



,



Va



•r



DKS







i



, ,



(



" DKL - -



.-



• POSTER 102 Meme B e z i inaktif Evre Meme bezleri, epidemisten gelişen dallı tübüloalveolar bezlerdir ve subkutan dokuda (süperl isyal fasiya) uzanırlar . Kadınlarda pubertede geliş' meye baştarlar. ancak gebelik sonrasına kadar tam fonks iyonel evreye utaşmazlar. Bezler erkeklerde de pubertede getişirler, gelişimleri sınırlıdır



ve bezler genellikle stabil bir evrede



892



B B



kalırlar.



Meme bez i, inaktif evre, insan, H&E,



xao.



Bu mik rog raf inaktif bezden geçen bi r kesitten ahn rmşn r . Paran kim seyrek rir ve esas ola rak kanal demanla rında n oluş . ma k tadır . Ala nı n me rkezinde birkaç kanal (Aı gösrerilme ktedir . H er bi rinde küçük bir lümen görülebilmektedi r. Kana llar



Meme bez l, inaktif evre, insan, H&E, X 200: küçük resim



X400.



Büyü k büyütrnede ek detaylar görülmektedir. Gevşek ve s ıkı dokusu a rasında ayrı m yaparken. hem eksrraselüler. hem de selüler özellikleri n farklı lı kla r g ö sterdiğini han rlayınu. Bu farklılıklar hem mikrografta hem de küçük resimde beli rgin olarak görülmek tedi r. Sıkı bag dokusunda ki kal ı n kollaie n fiberlerine ve gevşek bağ do kusudaki ince fiberlere dikkat ed iniz. Gevşek bag: dokusu bi rim alan başın a çok dah a fazla hücre içermektedir ve hücre tipleri dah a çeşidi di r . Bu mi krograf bir le nfo sl t (L) kümesi içerme kted ir. Dah a büyü k b üyütmede (küçü k re s im) plazma h ücreleri (PJ ve tek tek lenfesider (L) görülmektedir. H em plazma hücreleri. hem de len fositler yuvarlak şekilli h ücrelerdir. fakat plazma hücreleri daha büyüktür ve daha fazla siteplazma içerir. Buna ek o larak. plazma hüc re s l t o pl azrn as ı bazofili sergiler. Meki k şekl indeki hücrelerdeki uzun nükleuslar fibroblasdara aitti r. Buna ka rşın. s ı kı bag: dokusun daki hücre tipleri de çeşi di olabilir. Gevşek ve s ı k ı ba ğ ba ğ



gevşek bat do kusu (alrraki mik rog raftaki BD( G)'ye bakınız) t arafınd a n n ı mıştır. Kanalla r ve b u n l arı çevreleyen bag dokusu birlikte b ir



dan a get irirler. Bu m i krografıa iki term inal dukral lob üler birim (TDH!) alınmıştı r. Lobüler b irim in ötesinde ba ğ do kusu daha sıkıd ı r (8 0(5» . Bu rnikrografm küçük büyütm esind e iki t ip bag dokusu ayırt edi lebil mektedir.



ayraç içine



dokusundaki eşit alanla r i nce lendiğinde sıkı bag do kus un un daha az hücre içerdiği görülü r. Karakteristik ola rak s ıkı bag doku su çok sayıda ad iposir kümesi (A) içerir. Inaktif haldeki lob üler birimlerin içindeki epi tel hüc releri en ço k kana l elemanları olarak kabu l edilmektedi rler. Genellikle alveol b ulunmaz. Bu-



n unla birlikte . alveol p rek ürsörleri, kanal duvanrı daki selüler kalınlaşrrıala r ha linde temsil edilmektedir. İ naknf haldeki lobüllerlerd eki epit el kübiktir. Bunla ra ek olarak. miyoepitelyal hüc reler de bulunur . Küçük resmin yenide n incelenmesi ile. epitel in bir bölges inde muhtem elen bir alveol prekürsörü olan epitel k ah nlaş ması ve epi telin bazalin de miyoepitelyal hücreler (hf) gö rülmektedir. Başka yerlerde oldugu gibi. miyoepitelyal hüc reler bazal memb ra n ın epitel earafirıda yer almaktadır lar. Gebelik s ırasında bezler p rohfe re olmaya başla rlar. Bu . kana lla rı n prohfe re oldugu ve kana llarda" alveollerin b üyüd ü ğ ü ikili bir süreç ola rak düşünülebilir.



ANAHTAR A. adipositler BO(5 ). sıkı bag dokusu BO(Gl. gevşek bag dokusu



K, kanallar L lenfosı tler



M. miyoepııelyal hOCreler



u-



lobülü mey-



P. plazma hücreleri TOLB. ıerm inal dukıal



lobO ler



birim



A



• POSTER 1 03 Meme Bezi, Geç Proliferasyon Evresi ve Laktasyon Evresi Memeli bezleri gebelik sırasında laktasyona hazırlanırken bırtakım deQişiklikler serqilerler. Bez dokusu gelişirken, gevşek baQ: dokusuna lenfesirler '18 plazma hücreleri infiltre olur . Glandüler kısmın hücreleri mitetik bölünme ile prolifere olurken kanallar dallamr ve kanalların büyümekte olan uçlarında alveoller gelişmeye başlar. Alveol gelişimi gebeliQ:in geç evrelerinde daha belirgindir ve alveollerde salg. ürünleri birikir. Aynı zamanda, gelişmekte olan labüllerin gevşek baQ dokusunda lenfositler ve plazma hücreleri belirginleşir. Bezterin alveolar ve duktal kısımlannda epitel hüc-



894



relerinin bazali ile bazallamina arasında miyoepitelyal hücreler prohtere olurlar. Miyoepitelyal hücreler büyük kanallarda en belirgin haldedirler. Süt üretiminde hem apokrin, hem de merokrin salgılama görevalmaktadır. Protein komponent, protein salgılanması için tipik olan şekilde senteılenir, y~unlaştınhr ve ekzositoı ile salgılanır. Lipid komponent sitoplazmada damlacıklar halinde başlar, alveolar hücrelerin apikal sitcplazmalannda büyük damlaeıklar oluşturacak şekilde bideşir ve apikal plazma membranının alveoltümenine bombe yapmasına neden olur. Damtacıklar ince bir sitoplaıma tabakası ile çevrelenmiştir ve salıverildiklerinde plaıma membranı tarafından çevrelerımiş durumdadırlar. Doğumdan sonraki ilk günlerdeki başlangıç salgısına kofostrum denmektedir. Bu ön-süt. sütten daha yüksek protein, A vitamini, sodyum ve klorür içerigine ve daha düşük lipid. karbonhidrat ve potasyum içerigine sahip alkali bir salgıdır. Kolastrum büyük miktarlarda antikor içerir ve bu antikartar yeni değenda çogu antijene karşı pasif bagışıklık sağlar. Antikarlar memenin stromasındaki plazma hücreleri tarafından üretilir ve bu antikonar bağırseklardaki ve tükürük bezlerindeki sakretuar IgA'nınkine benzer bir şekilde glandüler hücrelerin bir tarafından diger tarafına taşınır. Dogumdan birkaç gün sonra kolostrurn salgısı durur ve lipid bakımından zengin süt üretilir.



a



Meme bezi, geç proliferasyon evresl, insan, H&E, X90 ; küçük resim X 560.



Erken p ro life rssyo n ev resi sırasında meme bezl erindeki kana l elemanların ın gel iş i mi gerçc kleşirken. geç proliferasyon evresinde alveolar elemanların geliş im i belirg in hale gelir. Bu m ikrog raf. ~ prnliferasyon evresindeki terminal duktal 10· büler b irim leri (TKLB) g ö sıerme k e edir . M ünferit lobüler birimler s ı kı bağ d o kusu ya p ısı n da ki dar s e p tu m lar (s) tarafın dan b irbirin den ayrılmak­ ı adı r . Lobülcr birimin içind eki bağ dokusu tipik olarak dah a seli ller olan ve en çok plazm a h ücrelerini ve lenfesirleri içeren gevşek ba ğ dokusudur. Alveolle r iyi geliş miştir ve ço ğu . presipite olmuş salgı ürü nleri sergilemek. ıedir . Her alveo l bir kanala ba ğhdr r , bununla birlikte bu ili ş ki n i n görülmesi zord ur . Imra lobüler ka n all a rı n epiteli görünüm olarak alveolar epitele Meme bez t, laktasyan evresi, insan, metil yeşili-csmiyum, X 90; küçük re s im x 700 . Burad a gösterilen num une la ktas yonda ki m eme bezind en Görü nü m olarak geç proliferasyon evresindeki beze benzemektedir, fakat alveo llerin gö rü nü m olarak dah a tekdüze o l mas ı ve lümenlerinin daha geniş olm ası ilc fa r kl ı l ı k gös ıer­ mekredir. Geç proliferasyon evresindeki gibi, birkaç alveo l birb iriyle birl eş i ­ yo r gibi görün mek tedi r. Bu nu munede kull anı la n osmiyum. salgı nı n lipid komponent ini boyamakeadrr. Küçük resim . epitelyal hücre si t o plazrn asın­ daki lipid damlacrklanm ve alveolün lüm enine salgı la na n lipidi ortaya koyal ın mış ıır .



benzemektedi r. H er iki komponent in hücreleri se k rer uardır . H em alveolle r hem de iruralob üler kanallar tek kath k übik epitelde n ve bu epitel in alundaki rniyocpirelyal hücrelerde n oluşma ktad ır. S ı klı kla birkaç alveol birb iriyle birleşiyo r gibi görünü r (yıldız ilamkn). Bunun gibi kesitler bir kanala aç ı ­ lan alveolar birimleri rernsil et me ktedi r. interlobüler kanalları (K) t anım ak s ı kı ba ğ dokusu ile çevrili old uk la rı için kolayd ır. Bu nurrıoned e inrerlobülcr kana la boşala n bir inrralobüler ka nal görülmektedir (ok). Küçük resim salgı epi telini ço k dah a büyük b üyütrn ede gösrerme kred ir. Epitelin tek ka dı prizmatik epitel o ld uğu na di kkat ediniz. Epitelin bazalinde miyoepitelyal hücre nin (}Of) nükl cusu görülmektedi r. Ge ne l o larak bu hü creleri fark etrnek zo rdu r. Yukarıda bahsedil di ğ i gibi , lobülün gevşe k bağ dokusunda çok say ı da plazm a höc resi (I') ve lenfosltler (Lm) de bu hın ma k tad ı r .



rnaktadı r. Lipid epitel hüc resinin içinde ilk ola rak küçük dam lacı kl ar olarak o rtaya çıkar . Bu d aml acıkl ar büyür ve en sonu nda sü r prot einleri ile bir likte alveol l ümenine salg ıla nır . S ü ı proteinleri hücrenin aptkal bölgesinde küçük vakuollerde bulu n ma ktadır. fakat bu. ış ı k mikroskob ik yöntemle rle gösterileme me ktedi r. Bunl ar dansitoz yoluy la salgrlamrlar. Bun a karşın . lipid dam lacı kl an b üyü kt ür ve lüme ne girmek üzere kopruklannda apikal hü cre me m b ranı tarafından çev rel erımiş haldedirler. Böylece. bu apokrin salgrlamadır. Birkaç inte rla b ü le r kanal (K) beli rgindir. Bu kanallard an birinin küçü k bir dalı oldu ğu görül me ktedir (Oklar) . Bu dal . ioterlobüler kan ala ba ğlanm akta olan bir inr ralobüler ka n al ın ucudur.



ANAHTAR tt. in ıer\obüler kanal len, Ienfesit M, miyoepitelyal hücr e P, plazma hücres i



$ , ba Q dokusu yapısı ndaki se ptumlar TDlB , terminal duktallobü ler bırim ok, interlobü ler kana l ile intralobüler



kanalın birleşme noktası



yıldız



lpretleri,



birleşmekte oları



bulundugu bölgeler



alveollerin



895



Göz Çeviri: Prof. Dr.



Ş. Necar YILMAZ, Doç. Dr. Savaş Ar..'TAŞ



GÖZE GENEL BAKıŞ / 896 GÖZÜN GENEL YAPISI / 896 Gözün



Tabakaları /



Lens (Kristalin Lens) / 9 15 Vitröz Cisim / 915 Gözün Aksesuar Yapıları / 916



896



Dosya 24.1 Klinik B ağ lan t ı: Glokom / 905 Dosya 24 .2 Klinik B ağ l an t ı: Retina D e ko l m an ı / 908



Gözün Kamaraları / 897 Gözün Gelişimi i 898



Dosya 24 .3 Klinik B ağ l an t ı: Yaşa Deje ne ras yo n (AMD) / 909



GÖZÜN MiKROSKOBiK YAPISI / 899 Korneoskleral Örtü / 899 Vaskü ler Örtü (Uvea) / 9 0 2 Ret ina







B ağ l an t ı:



Maküler



Konjonktivi! / 91 7



907



GÖZE GENEL BAKıŞ



Göz, görme duyusunu sağlayan karmaşık duyusal bir organdır. Birçok yönden göz bir dij ital kameraya benzemekredir.



G özün korneası ve lensi, kameranın optik sistemi gibi ışığı alır ve otomatik olarak odaklar. Iris de gör ürıt ü alanlarının aydınlanmasındaki farklılıklara göre gözü otomatik olarak ayarlar . Birçok bakımdan gözün oprik sisremi bir kameraya göre çok da ha fazla ayrınrılı ve karmaşıktır. Örneğin , göz, koordindi hareketleri ile hareket eden nesneleri takip edebilme yeteneği ne sahiptir. Aynı zamanda kendi transparan optik sis-



temini koruyabilir. sürdürebilir, kendi kendi ne onarabilif ve remizleyebi lir. Dijital kameradaki yük batfa,ık aygıt (CC D) olan ışık dedekrörü, ışığı alan, toplayan ve bir seri elektriksel impulslara dönüştüren birbirine yakın yerleşimli forediyorlardan meydana gelmektedir. Benzer olarak gözün retinasın ­ daki fotoreseptör hücreler ışığın yoğunluğunu ve rengini (görülebilir ışığın farklı nesneler tarafından yansinlan dalga boyları) tespi t ede r ve bu parametreleri optik sinir aracılığıyla beyne iletmek üzere elektriksel impulslar halinde kodlar. Rerina , bir CCD'nin özelliklerinin ötesinde başka yeteneklere sahipti r: Görsd uyarılardan aldığı spesifik impulsları merkezi sinir sistemine (MSS) iletmeden önce ayıklayabilir ve modifiye edebilir.



Göz çift olduğundan, beyne bir birinden biraz farklı ve üst üste örtüşen iki görüntü (görme alanları) gönderilir. Beyin . her bir gözden gelen birbirinden çok az farklı görünrüleri



896



Dosya 24 .4 Klinik



Bağlı



işleyen, on ları tabakala ra ayıran ve ok.sipital lobd aki primer vizüel kortekse yansıta n bir bilgisayara benzetilebilir. Gözün hareketlerini koordi ne eden kompleks nöral mekanizmalar. derin liği ve mesafeyi algılayarak üç boyutlu görüntü oluştu­ rabilmemizi sağlar. Bu nedenle, çevremizdeki dünyayı algı­ lamamız büyük ölçüde retinada uyarıların işlenmesine ve bu uyarıların MSS tarafından değerlerıdi rilip yorum lanmasına



bağlıdır.







GÖZÜN GENEL YAPıSı



Göz, yaklaşık olarak 25 mm çapındadır. Kemi k orbital soket içinde gözün hareketlerini kontrol ede n alu d ış kas tarafın­ dan ası lı turulmaktadır. Göz. orbira içinde kendisini kısmen çevreleyen ve b ir yasuk görevi gö ren kalın bir adi poz doku tabakası içerisinde hareket eder. Eks traokü ler (göz dışı) kaslar. gözlerin kendi merkezi eksenlerinin çevresinde simetrik olarak hareket ermele rini sağlamak üzere koo rdine edil irler .



Gözün



Tabakaları



G öz ün duvarı konsantrik üç tabakadan ya d a önüden oluşmaktadır.



Göz kü resi üç •



yapısaıtabakada n oluşmaktad ır (Şek.



24. i ):



Korneoskleral örtü, dış ya da fibröz tabakadır ve beyaz kısım olan skleradan ve şeffaf kısım olan korneadan oluşmaktadır.



ret in anın



fotosens itif bölgesi retina



pigmen t epiteli



c-



o: C:



3 N .i>



S =::::::;;;-'me ningea l k ı ht l a r



ŞEKil



Gözün ta baka la rı nın diyagramı. Göz küresin in duvarı konsantrik üç ayrı tabaka halinde düzen lenmiştir: (a) d ış destek olan komeoskleral tabaka (renksiz ve mavı); (b) orta vasküler tabaka ya da uvea (pembe); (c) iç fotosensitif tabaka olan retina



24.1 .



ta bakası



c> o:



(safi).



N



• •



Vasküler örtü (orta tabaka ya da uvea ) koroid i ve siliyer cismin ve iris in st rumasın ı içerir. Retina (iç tabaka) dı ş pigrnenr epitelini. iç nö ral rerinayr ve siliyer cismin ve irisin epiteli ni içerir. Nö ral ret ina optik sinir aracılığıyl a merkezi sinir sistem i ile devamlılı k gös termektedir.



Ko rneoskleral tabaka, transparan komea ve beyaz opak skl er ad an oluşmaktadır.



Kornea . gözün ön kıs mının altıda birin i kaplar (Şek . 24 .1a). Bu pen cere ben zeri bölged e gözü n yüzeyi b ir ç ıkıntıya ya da d ış b ükcyl i ğe sah ipti r. Ko rrıea, sklera (Gr. shleros, sert) ile devam ede r. Sklera göz ün eksrrinsik kaslarının tutunmasını sağlaya n s ı kı fibröz bağ dokusun dan oluş maktad ı r. Sklera gözün "beyazı'tnı ol uşt u ru r. Ç ocuklarda ince olduğu için hafif açık mavi renktedir; yaşlılarda stroınal hücrelerinde lipofuskin birikimi nedeniyle sanmsıdır. Korneoskleral tabaka. optik siniriri pene tre old uğu yer d ı şında da ha içreki iki tabakayı çevreler.



Vvea esas olarak, retinanın beslenmesini sağlayan vasküler tabaka olan koroidden oluşınaktadır. Kan dam arları ve rnelan in pigmem i koroid e yoğu n koyu kahverengi renk verir. Pigment , gö z içinde pa rlamayı azalrmak için, saçılan ve yans ıya n ışığı absorbe eder. Retiriaya sı kıca tutunan koroi d birçok ven öz pleksus ve kapillerlerin ol uş turd uğu rabakaları içerm ektedi r (Şek. 24 . ı b). Vveal tabakanın ante riyor kenarı ileriye doğru devam ederek siliyer cisim in ve iris in st rornası m o l uşturur. Siliyer cisim, korneoskJcral bileşke seviyesin in hemen posreriyorunda, içe doğru uzanan halka benzeri kahnlaş ma­ dır. Siliyer cisimde lens akomodasyonu ndan sorumlu olan ve siliyer kas den en d üz kas bul un maktadır. Siliyer kasın kasılmas ı le rıs i n şekl i ni değiştirir. bu değişi klik. lerısi n farklı mesafelerden gelen ış ık ışın l arını retina üzerinde odaklayahilmcsini sağla r.



iris , lensin ö n yüzeyi nin üzerine uzanan kasılabilen bir dokusu içinde saçr l rruş, melan in içeren pigmc nr hücrelerini ve düz kas hücrelerini içermektedir. Pupil , irisin merkezi dairesel aç ı kl ı ğ ıdı r. Lensin içinden göz ün yoğun miktarda pigment içeren arka duvarı görü nd üğü için pupil siyah renkre görülür. Adaptasyon sürecinde p upil in boy utu, lensi geçip retinaya ulaşan ış ığın m iktarını kont rol et mek amacıyla deği ş i r. diyafra md ır. Bağ



• ci)



O, N C: Z ci)



m



z



nöral retina ve



m



Retina . iki kom po nennen o l uşan ince, hassas bir tabakad ı r (Şek . 24. l e):



l> LJ CIL



Retina iki komponentten pigment epit eli .











oluşmaktadır:



-
,



membranının drusen adı veri len fokal kalınlaşmayı , atrofiyi,



RPE 'nin depigmentasyonunu ve bunların altında yer alan koro idin kapillerler indeki t ıkanıklıklan iç e nme kted ir. Bu deQi-



G)



o:



N



şiklikler bu yapı ların üzerinde yer alan fotosensitif retinada







bozulmaya yol açar ve buna baglı olarak görme alanında kör noktalar ortaya çıkar (Şek. 0 24.3. 1i. Islak AM O, kuru AMO'nin bir komplikasyonudur ve gen iş drusenlerde reti-



G)



O:



nanın kör noktalarında ortaya çıkan necvaskülarizesyona



(yen i damar yapımına) ba g ı ıd ır. Bu yeni oluşmuş inc e , frajil darnarlar sıklıkla sızıntı yaparlar ve ratinanın hemen altın ­ daki aralıkt a e ks üda la r ve hemoraj iler (kanama) oluştururlar. Bunun so nuc unda da fibroz is ve s ka rl a ş m a meydana gel ir. Bu deg i ş ikl ikl er , kı sa süre iç e ris inde ortaya çıkan ilerleyici, merkezi gönme kayb ından sorumludurlar. Islak ARMO'nin tedavisinde kon vans iyonel lazer tedavisi kullanılmakla b ir-



ŞEKIL



N C: Z



Yaşa bağlı maküler dejenerasyonu bulu-



D24.3.1



nan bir bireyin görme alanını gösteren fotOğraf. Retinanın



makula bölgesindeki



degişikliklere



bagli olarak merkezi gör-



menin bulunmadığma d ikkat ed iniz. Bu durumdaki hastaların kalan g örmeler ini artt ırmak için hastalara gözlerinde eksantrik fiksasyon kullanmalan söylenir.



O



CJL A



ROO ve koniler çit kazıkları biçi minde bir dizilim göstermekredirler ve bu nedenle de ışık mikroskobu nda d ikey çizgilerı­ meler hali nde görünürler.



RPE bazı önemli fonksiyonlarda hizmet etmektedir. Bun-



Retina yaklaşık ı 20 milyon rOO ve 7 milyon kadar koni içermektedir. Rodlar yaklaşık 2 flm kalmlığında ve 50 flm (foveada ortalama 60 flm, pe riferde orıalama 40 flm) uzunluğundadır. Kon iler foveada 85 flm, reti nanın periterinde ise 25 flm olmak üze re d~iıken boya sahiptir.



lar aşağıdaki şekilde sıralanabilir: •



öral retinadan geçen 111~1 absorbe ederek parlamayı ve sonuçta oluşan kanıaşmayı engeller.







Rennal hücreleri kan kaynaklı maddelerden izole eder. RPE hücrelerinin arasındaki sıkı bağlarınlar aracılı~ıyla kan-retina bariyerinin ana komponenti olarak hizmet eder.







Işı ğa yanıt olarak dağılmış olan görme pigmenrlerinin forosensiriviresini yeniden kazanmasında rol alır. Görme



pigmentlerinin yeniden senrezlenmesi için gereken metabolik donanım RPE hücrelerinde bulunrnakradır. •



Ret inal fororeseprör hücrelerinin md ve konilerinden membran öz diskleri fagosire eder ve yok eder.



Fo to reseptor hücreni n rod ve kon ileri (2. tab aka ), nö ral ret i nanın dı~ tabakasından



pigmen t epiteline kada r uzan -



maktad ır.



Rodlar ve koniler . nükleuslan retin anın dış nüklea r tabakasın ı o l uştu ra n fororese ptö r hü creler in dış segme ntle rid ir (Şek.



24.10 ve Şek. 24. 11). Fotoreseptbr hiicr,/,,, ulaşan t{ıgm iinc« nöral retinanın tüm İç tabalealarmdan grçmrsİ grrrkmrkudir.



A Al



ve yaygın bir granülsüz endoplazmik retikulurn (aER) a~ı siroplazmadaki melanin granüllerini ve rezidüel elsimcikleri çevreler. LI



:!:



Fonksiyonel olarak redlar ı ş ı ğ a konilerden daha duyarlı­ ve ışık yoğunl uğunun düş ük olduğ u duru mlarda (örn.. alacakaranlık da gece) kullanılmaktadır. Rod pigrnenrleri, vizüel spekrrumun 496 nrn'sinde maksimum abso rbsiyon yaparlar ve elde edilen gö rüntü grinin tonlarındadır (siyah-beyaz görüntü) . Buna karşın, koniler L, M "e S (sıra­ sıyla L: Long- uzun. M : Medium-orra ve S: S ho n-kısa dalga boyları na duyarlı) o lmak üze re 3 alt sınıfa ay nl ma ktad rrlar ve bu h ücreler morfol ojik o larak birb irleri nd en ay'" edilernez ler. D üşü k ışık yoğunl uğu na az duya rl ı o lmakla birlikte, vizüel spekrrum un kırmızı. yeşil ve mavi böl gelerine dah a d uyarl ıdırl a r. H er b ir ko n i sınıfı fa rklı bir görme pigmenri rnolekülü içerir. Bu pigm enrl er re nk spe krrum un un m avi (420 nm ), yeıil (531 nm ) ve kırm ızı (588 nrn ) böl gelerindeki ı ş ı ğ ı n absorbs iyon uy la aktive o lurlar. Koniler. kırm ızı , yeş il ve: mavi renklerin uygun ka rış ı m larıyla vizüel görüntü



dır



ra



oluımasını sağ larlar.



909



O ol



A



-




"'o CJL



gelen



ışık



~~~



optik sinir lifi tabakası



~



iç sınırlayıcı membran



1-



gangliyon hücreten



Iç sınırlayıcı membran



~



sin r lifl tabakası



Müller hücreleri







pleksilorm -+--1 tabaka



q,ç.';.-H-H,~~-+- amakrin hücreler .'-J~hl\6""'-r bipolar



hücreler



( dış



\



pıeksiıormt: tabaka



i



d ış sı nırlayıcı



membran



red ve koni ~Ul-IIı---t;,.--hücrelerinin



iç segmenti



rod ve koni ~-- - hücrelerinin



~.



dış



'i.b~'4J'~'-"-'''1.Ii&J~~SEE!~-



rodlar



ŞEKIL 24.9



dış pleksltorm tabaka



}



horizontal Bl41;2JJ:-~~---t- hücreler



koniler



segmenti



pigment epiteli



Retinanı n tabakalarının şemat ik çizimI. Nöronlar



arasındaki ilişkiler gösteril mişti r . I ş ı k



retinaya girer ve pigment epiteliyle yakın ilişki deki rod ve koni fotoreseptör hücrelerine ulaşma­ dan önce ret i n a n ı n iç tabakalarından geçer.



Kanilerin spesifikli ği, renk körlüğünün mekani zmasını için fonksiyonel bir temel sağlamaktadır. Toplumun yaklaşık %90'101 oluşturan trikromatlar, her üç koni sınıfında ür tilen impulsların karışımı ile bir renk oluştu. rabilen in anlardır. Gerçek renk körü olan bireyler (hem n hepsi erkektir) dikromatlardır ve kırmızı, yeşil )'a da (daha az sıklıkla) maviye duyarlı konilerinde kusur vardır. Bu hastalar, herhangi iki normal koni sınıfı tarafından üretilen im pul ları eşleştirerek farklı renkleri ayırt edebilirler. Buna ek olrak, trikromat populasyonun yaklaşık %6'sl, kırmızı ve yeşilin olağandan farklı oranları ile renkleri eşleştirmekte­ dirler. Böyle bireylere anormal trikromatlar denmektedir.



-~



ŞEKIL



24.1 O



ins an retlnasının fotom ikrografı. Bu rnikroqraf-



taki belirgin histolojik özellikler temel alınarak retina bu fotomik· rografta gösterildiQi gibi on tabakaya ayrılır. Bruch me m b ran ını n (lamina vitrea]. vasküler örtünün (koroid) iç tabakasını pigment epitelinden ayırd'ğına dikkat ediniz. X 440.



açıklamak



rilen ince girrikçe incelerı bir uzann, dış segmenrin pruksirnal parçasını çevretemek üzere uzanır (b kz. Şek. 24.1 1). bir dış elipsoid ve bir iç miyoid parçaya Bu segment, aktif olarak protein sentezleyen bir hücr enin organel setine sahipti r, M iyoid bölgede beli rgin bir Golgi aygııı. gER ve serbest ribezornlar yoğunlaş­ rmşrrr. Miıokondriyonlar elipsaid bölgede en fazla sayı­ dadırlar. Iç segmem boyunca mikrotübüller da ğılmışnr. Dış elipsaid kısımda bazal cisimcikıen ç ıkan enine çizgili fibröz kökçükler rnirokondriyonlann arasında uz.anabilirler.



• Iç segment, ayrılır.



Her bir rod ve koni Iororesepr örü üç kısımdan oluşmak­ ıadır:











Fororesepr örün dış segmenti kabaca silindiıik ya da koni biçimlidir (bu nedenle rod ya da koni olarak adla ndı­ nlnuşlardır) . Fororesepr ör ün bu parçası, komşu pigment epitel hücresinden çıkan m ikrovilluslarla çok yakın ilişki­ lid ir. Bağlantı sapı .



bir bazal cisimcikren uzanan 9 periferik



mikro t übül çiftinden (dubler) oluşan bir silyum içerrnekred ir. Ba ğla rın sa p ı. h üc ıen in iç ve dı ş parçalarım bi rleş ti­ ren da ralm ış bir bö lge olarak görü nme kredir. Bu bö lgede. iç segme nt in d istal ucu nda n çıkan kaliseal uzantı ad ı ve-



910



Dış



segment. ışığa duyarlı olan bölged ir ve iç segmen t foro-



reseprör hücrelerin aktivitelerine destek olan metabol ik mekanizmayı içermektedir. Dış segmem. ileri düzeyde mod ifiye olmuş



bi r silyum ola rak kab ul edi lme ktedir: çünkü iç segme me bazal cisi mci k içeren kısa bir ba ğların sa p ı ile ha ğlan­ makıadır (Şek. 24. i 2a).



TEM ile incelend iğinde. dış segme nne 600- i 000 arası sayıda. d üzenli aralı klarla yatay olarak yer alan diskler gö rülür (Şek. 24. 12). Redlard a bu diskler, çap ı yaklaşı k 2 ~m olan ve



ROO



KONi



sinapt ik lameller "olIIiwrl- pe dikü!



1"I.,t t - - - nükle us dlŞ {



rod lifi



dış sınırlayıcı



s: 1"--



Ç



i { seg me nt



Kon ile rin disklerinin iç kısımlan. eks t ras elü ler boşlukl a göstermektedir, Rodların ve koni letin d isklerinin arası n daki temel fark, plazma membranıyla devamlılık gösterip göstermemel erid ir. Bu



membran - yüzgeç



_-=::::;Ç"',



devamlılık



Golgi aygıtı



I.,



opsin adı verilen bir ah birim ve kromotor ad ı verilen ikinci bir kompon ent içermekt edir. Rodların opsini skotopsind ir {Ing. scotopsin], konilerinki ise fotopsinlerd ir (Ing. pboıop­ sin). Rodların kromoforu, retinal ad ı verilen , vitarnin-A kavnaklı bir karor enoiddir, Böylece, normal görme için yete;1i vitarnin-A alımı gereklidir. Diyetren vitamin-A alımındaki yetersizliğin uzun sürmesi loş ışıkta göremerneye (gece körlüğü) neden olur.



dı ş



diskin



m embranının yapısın a katılır.



Yeni oluşarı bu diskin



d ış segme nrin uç noktasına ulaşması birkaç gün sürer. Buna ka rş ın , rerinal koni hücrelerinde vizüel proteinlerinin sürekli bir şekilde üretilmesine rağmen, bu proreinler koni diskleri-



nin yapıs ına dış segmentin herhangi bir noktasında pigment e pite li hücreleri koni hücrel er inin ince ya p ıs ı n ın şema­



tik diya gra m ı. Rod ve konilerin epiteliyle yakı n iliş kide dir.



d ış



segmentleri, ko mşu pigment



membran la çevrili ya pı lard ı r. Dış segme nrin plazm a rnembranı rarafından çevrelen mişlerd i r (Şek. 24 . 12a). D isklerin paralel membranıarı yaklaşı k 6 nm kahnhğın d ad ır ve uçlarında birbirleriyle deva mlılık gösterirler. Membranıarın arasında kalan merkezi boşlu ğ u n gen i ş l i ği yaklaşık 8 nm 'd ir. Rod ve



Fotoreseptör hücrelere ulaşan ış ı k tarafından üretilen impulslar o ld ukça katmaşık bir sini r agı [arafından beyne ileti lir. Gelen ışığın sinir impulslarına çevrilmesine vizüel işleme denir ve iki adımda gerçekleşir: •



kromofo rlarda üç boyu rlu yapı değişikliklerine neden olması sonucunda gerçekleş ir. Aktive olmuş opsin molek ülleri, transdesin {Ing. trıınsducin} adı vetilen bit G.proteini ile erkileşirler. T ransdus in daha sonra fosfodiesterazı aktive ede r ve bu da siklik GMP')'i (cGMP) yıkar. Karanlık­ ta, fotorese ptör hücrelerde yüksek dü zeydeki cG M P, Na ' kanalların ın sitoplazm ik yüzeyine bağlanarak bu kanalları açık kalmasına neden olur. Bunun sonucunda. fororesepr ör hücreler düşük bir memb ran pota nsiyeline sahip olurlar.



plazma membr anını n içe kadan ınas ı yoluyla ömür-



leri boyu nca yeni di skler ü rettiğini g öste rm iş ti r. Di skler, konilerde de rod larda kine benzer bi r meka nizmayla üretilrnekle birl ikre düzen li olarak yenilenme me kted irler.



boyunca geçerle r ve en so nunda dökü lerek pigmenr ep iteli hücreleri tarafından fagosite edi lirler. Böylece, her bi r rod diski, siroplazrna içinde membran la çevrili ayrı bir kornparrmandır.



Konilerin içindeki diskler ise. plazma



devam lı lı kl arı nı



m emb ranıyla



sürdürü rler (Şek. 24.12b).



Rod hücreleri görme pigmenti rodops ini, koni hücreleri ise görme pigmenti iodopsini içermektedirler. Rod h ücrelerindeki rodopsin (viz ü e l mor da de n mek tedi r), et kisiyle ağa rd ığında vizüel stimu lusu başl atır. Rod op-



ışı ğın



sin, memhranöz disklerin lipid çift tabakasının dış yüzeyinde (sito plazm ik tarafta ) globü ler biçimde bulunur. Ko ni h ücrelerinde memb ran öz disklerde ki görsel pigment iodcpsin forop igme nridi r, H er bir kon i h ücresi, kırmı zı , yeş i l ya da mavi renklerden birine maksimum yan ıt vermek üzere özelleş m işti r. H em rodops in , hem de iodopsin, membrana ba ğ lı



1. aşama , fot okimyasal bir tepkirnedir ve rod ve koni re-



septörlerin in d ış segmentinde absarbe edilen ışık enerjisinin



yaray karlanmalarıyla ol uşturul u r. Otoradyografık çalışmalar



Rod ları n dis kleri. ol uşru rkran kısa süre so nra kaynak landıkları plazma m emb ranıyla devamhlıklaruu kaybederler. Daha sonra, üst üste diziim iş tabaklargibi proksimalden disrale doğru dış segmenrin silindicik pa rçası nın tüm uzu nl uğu



katılırlar .



Görme, retinaya vuran ışı ğın elektriksel uyanlar a d ön ü ş­ türülerek beyne iletilm esi ile gerçekleşen bir süreçtir,



konilerin her ikisinde de membranöz diskler, silyuma yakın d ış segment bölgesindeki plazma membranını n tekrarlayan radların



i') .ı.



biraz farkl ı olm asıyla ba ğlanuhdır. Yeni senrezlene n rod op sin, d ış segmentin bazalinde rod hücre diski oluşrnakrayken segment



24.11 • Rod ve



ı:: :



3



durum. görme pigmenti yenilenmesinin her iki hücre tipinde



rnitokondriyonlar -e-t.....



kaliseal uzant ı



ŞEKiı



tT



o:







2.



aşama ,



fotoreseptör hücrelerin iç segmentlerinin si-



toplazrnası nda cG M P kon santrasyonunda bir düşüş ile gerçekleşmekted i r. I şık enerjisinin tarafından aktive edilen bu d eğişiklikler, plazm a membranının Na ' geçirgenliğini azal tı r. Na" kanal proteinlerine daha az miktarda cG M P bağlı oldu ğ u zama n, fororeseprörl er hiperpolarize olur ve bu durum rı örotransmirter (glura ma r) salgı lan ma­ sında



azalma ile



so n uç lanı r.



C luramar



salgıla n masındaki



bu azalma , retinanın bip ola r hücreleri ra rafından algıla­ nır ve ardından bu hücreler tarafınd an oluş turularak beyne gö nde rilir.



elektriksel uyarıl ar



ı şık enerjisi, redlarda retinalde konformasyo nel değişikliklere neden ol aralk bu molekülü reti-



Abso rbe edilen



nol e çevirmekted ir. Retinalin retirıole dönüşmesi. skore psinde n se r bes e leş me ­ sine (ağa rma (solma) {Ing. bkııching} denen bir reaksiyon )



neden olur. Bu süreç için gereken enerji. iç segmentte yer alan m itoko ndriyo nlar tarafından sağlan maktadır. Müller hücre-



911







o:



N



• G)



O: N C: Z ~ ;>::



::o O



en



;>::



O CD ;>::



-




yaşla



birlikte lens esnekliğini ve akomodasyorı ye· teneğini giderek kaybeder. Presbiyopi olarak adlandırılan bu durum genellikle yaşamın dördüncü on yılında ortaya çıkar. Sorun, okuma gözlükleri takarak ya da büy üteç kullanarak kolayca giderilir. Yaşlanmaya bağlı



olarak lensin ya da kapsÜıünün saykaybennesi de oldukça sık rastlanan bir durumdur, Kalarakt adı verilen bu durum, proteinlerdeki konformasyond değişimler ya da proteinlerin çapraz bağlanması nedeniyle oluşabilir. Katarakt gelişimi, hastalık süreçlerine, metabolik ya da kalıtsal durumlara, travmaya ya da zararlı ajanlara (ultraviyole radyasyon gibi) maruziyete bağlı olarak da ortaya çıkabilir. Görmeyi belirgin olarak bozan kataraktlar, cerrahi olarak lerısin çıkarılması ve yerine plastikten bir lerisin posteriyor karnaraya yerleştirilmesi ile düzeitilebilir. damlığını



Lens (Kristalin Lens) Lens , " ansparan , avasküler, bikonveks bir yapıdıı. Zonula lifleri aracılığıyla, silirer cismin kenarları arasında asılı halde durur. Zon ula liflerinin gerginliği lensi yasSl bir konumda tutar. Ge rilim in azalrıl rnası lensi yuvarlaklaşrırır ve böylece gözün yakınından gelen ışı k ışın larını daha fazla kırarak re-



N



-




o:



Vitröz Cisim Vitröz eisİm, gözün arka segmentindeki vitröz kamarayı dolduran transparan, jöle benzeri bir maddedir. Vitröz cisim , retinanın iç sınırlayıcı membranı dahil çevresindeki tüm yapı lara gevşekçe turunur. Virröz cismin ana



915



"tl CIL



şeki lle n mek te -



-



len s ka psülü (bazal lamina)



-1'7%:'



olan lens lifi



subkapsüler epilel



7



şekillenmekıe olan lens lif/eri



/



lens kapsülü (b a za l lamina)



lens lifi s ubka psüler epi tel



olgun lens li/leri



a



b



ŞEKil 24.15 Lensin yapısı. a. Bu şemati k çizirn lensin yapısal komponentlerini göstermektedir. Leos kapsülünün, lens liflerinin ve lensin ön yüzeyinde yer alan subkapsüler epitelin bazallam inası taraf ından o lu şturulduğuna dikkat ediniz. Germinal zonun lensin ekvatoryal bölgesinde yer aldığ ına da dikkat ediniz. b. Le rıs i n germinal zonunun (ekvatorun yanında) bu büyük büyütmeli fotomikrog rafı , subkapsüler epitelden aktifolaraklens lifi yap ımını göstermektedir. Kal ın lens kapsülüne ve onun alt ında fa r khla ş m a kta olanlens liflerinin nükleusları na dikkat ediniz. Olgun lens liflerinde nükleus bulunmaz. X 570.



parças ını yaklaş ık % 99' u su olan homojen bir jel (vit röz hümor), kollajen, glikozaminoglikanl ar (başlıca hyaluronan) ve hiyalosil adı verilen hücrelerin ol uşturd uğu küçük bi r populasyon oluştu rmaktadır. Bu hücrelerin ko llajen fib-illerinin ve gl ikoz.aminoglikanların sentezlenrnesinden sorumlu o lduğuna i nan ılmakrad ır. Hiyalosideri rutin hemaroksilen-eorin (H & E) p reparadannda göstermek zordur. Bu hü creler sık­ lıkla iyi gelişmiş bir gER ve Golgi aygıtı sergilerier. Vitr öz cismin periferinde bazen fibrobl asdar ve doku makrofajlan gö rülmektedir. Optik di skten çıkarak virröz cism in merk ezi boyunca geçen ve lensin ark a kapsülün e uzanan hiyaloid kanal (ya da Cloquel kanalı) her zaman görülemeyebilmekte-



dir. Bu kanal, geli şmekte olangözün hiyaloid arterinin geçtiği yolu n kalınns ıd ı r.



Gözün Aksesuar Yapıları gözkapaklarının iç yüzeyi ile gözün , korne lateralinde kalan anteriyor yüzeyini doşemektedir.



Konjonktiva, anın



Konjonktiva , ince, saydam bir müköz membrandır. Korneanın



periferik s ı nı rın da yer alan korneoskJeral limbusran baş­



layarak s kle rayı (bulbar konjonkllva) ve gözkapaklannın iç yüzeylerini (palpebral konjonktiva) d ö şer. Ç ok sayıd a gob let hücresi içeren çok katlı prizrnatik epitelden oluşmaktadır ve gevşek bağ dokusu yapısında bir lamina propriya üzerine Oturur. Gobleı



916



hücrelerinin



salgıs ı, gözü



sürekli



ıslaran göz-



yaşının



bir komponenridir. Sıklıkla kı rmızı göz olarak adları­ konionktivit, konionktivarun enflamasyonudur ve kızankhk. irritasyon ve göz sulanması ile karakter-izedir. Daha fazla klinik bilgi için Dosya 24.4'e bakınız. dınlan



G özkapaklarrnın



primer gör evi gözleri korumaktsr.



G özka paklan n ın derisi , hareketlerine uyum sağlayabil mek için gevşek ve esnek yapı dad ı r. Her bir gözkapağının içinde sıkı fibröz ve elasrik dokudan yapılmış bükülebilir bir des-



alt serbesı kadar uzanır ve üst sınırı ise. süperiyor !arsal kasın (Müller) düz kas lillerinin tutunabilmesine olanak sağlar. Tarsal p lağın alt yüzeyi konjonkı iva ile kaplıdır (Şek. 24 .16). Bir yüz m imik kası olan orbikülaris okuli kası, tarsal plak üzerinde sirküler olarak yer alan ince, oval bir iskelet kası yap rağı oluşturur. Buna ek olarak, gözkapağın ın bağ dokusu, gözkapağının açılmasını sağlayan levalor palpebra süperiyor kasını n tendon fiberlerini de içermektedir (bkz. Şek . 24.16). tek olan !arsal plak



bulunmaktadır. Tarsal pla ğm



kenarı g özkapa ğimn k enarına



G özkapaklan, salgılannı doğrudan deri yüzeyine boşaltan ektin ter bezlerine ek olarak başka dört majör tip bez içermektedir (bkz. Şek. 24 .16). •



Tarsal plaklann içinde göm ülü uzun sebase bezler olan larsal bezler (Meibomian bezleri) konjonktivanın derinlerindeki dokuda dikey san çizgiler olarak görünür-



• DOSYA 24.4



Klinik



Bağlantı:



Konjonktivit



Konjonktlvlt ya da diQer adıyla k"m ızı göz, konjonkt ivanın bir enflamasyonudur. Palpebral ya da bulbar konjonkt ivayı tutab ilir. Hastalar, ara larında kızankhk. irritasyon ve göz sulanmasının nispeten non-spe sifik belirtiler ve bulgular sergileyebilirler (Ş e k. D24.4.1 ). Semptomlar, bir yabanc ı elsim hissini de taklit edebilir. Kontak lenslerin aşırı uzun süreler ku llanı lmas ı bulunduğu



allerjik ya da bakteriyel konj onkt ıvite yol açabi lirve daha ciddi aküler hastalıkların (korneal ülser) ilk belirtisi olabilir. Genellikle semptom ları



4 haftadan kı sa sürerse a k ut kon jonktivit, daha



uzun s ürerse kronik kon jonktiyU olarak suuflandmhr.



Viral konjonktivit için bir tedavi bulunmamasına ragmen, kompresler ve yapay gözyaşları ile semptomatik rahatlama saglanabilir. Çok a~JIf olgularda, hastaya kortikosteroid içeren göz damla ları verilerek enflamasyonun yol açtığı rahats ız l ık hissi ezelnlabllir. Bununla birlikte, kortikosteroidli damlaların uzun süre ku lla nı l m a s ı yan etki riskini artt ırır. Ek bir enfeksiyonu engellemek için kortikosteroid tedavisine antibiyotikf damla da eklenebilir. Viral konjonktivit genellikle 3 hafta içinde iyile ş ir. Bununla birlikte, bazı ag ır olgularda bu süre bir aydan fazla olabilir. ıl ık



tT



o: c: 3 to.) .ı>.



Akut konjooktivil en s ı k olarak bakterilere . HIV, vansel-



la-zoster virüs (VZV) ve herpe s simpleks virüsü (HS V) de içeren bir grup virüse ya da allerjik reaksiyonlara bağlı olarak ortaya ç ı kabi li r. Bakteriyel konjonktivit s ı k lı k la lökosit ve dökülen epitel hücrelerini içeren opak, pürülan bir ak ıntı sergiler. Göz muayenesinde pürülan akıntı ve konjonktival papillalar, bakteriyel etyolojiyi viralden ayırt etmeye yardım c ı olur. Viral konjonktivit en s ık y et işkinlerd e görülür. Klinik olarak konjonktivanm diffüz pembeliğine eşlik eden ve özellikle palpebral konjonktivada çok say ıd a lenfold foliküller sergiler ve s ı k lı kla preauriküler lenf nodları b üy üm üşt ür. Viral kcnjcnktivit çok bula şı c ıdır ve genel· Iikle yakın zamanda geçirilmiş birüst solunum yolu enfeksiyonu ile ili ş kili di r . Hastalar mutlakagözlerine dokunmama, ellerini sık sı k yı kama, havlularını ve mendillerini kimseyle payla şmama konusunda bilgilendirilmelidir.



G)



o:



N



• G)



O: N C: Z



s: ŞEKiL



024.4.1



Konjon kl ivil Göz küres inin alt kısmının ve



Bakteriyel konjonktivit genellikle antibiyotikli göz dam laları ya da göz merhemleri ile tedavi edilir. Viral etyolojide ise antibiyotik tedavisine gerek yoktur. Bununla birlikte, kon servatif olarak yapay g özyaş ı dam la la rıy la gözün kayga n tut ulması



ters ç evri l miş alt g özkapağ ın ın konj onkt i va sının bu fotoğrafı , enfekte bir k onjonkt i vay ı göstermekted ir. Konjonktivan ın geniş­ lemiş kan damarla rı, konjonktival şişmeyle birlikte gözün orta düzeyde kızarı kl ığ ınd an sorumludur. S ıkl ı kla orta düzeyde, ber-



se m pto mları



rak (allerjik konjonktivitte) ya da pürülan (bakte riyel konjonkti-



hafifletebilir.



A



::o



O



(J)



A



O [ll



A



vitt e) bir ak ıntı gözlenir. (Dr. Renıo A. Zald ivar'ın izniyle.)



-




o:



ŞEKiL 24.17 • Gözün ve lakr imal aparalın şe malik çizimi. Bu çizim, lakrimal bezin ve lakrimal sıv ıyı nazal kayiteye drene eden lakrimal



apara tın



komponentlerinin



yerleş imin i



N







göstermektedir.



Gl



O: N C: Z ~ A



::o



O



CIJ A



O OJ A



-
-78 3p adrenal kortcksin ronasyonu rona fasikül.ıt.1. 767-768. 769 zorıa glcmerülcea. 766-767 rona renkülaris. 768 adrenal rnedulla hücreleri. 764-765. 766 kul. 768-77 1. 770 gelitimi, 763 hormonlan. 764 1 kan desteği . 762-764 . 765 Adrenal hormonların biycsenreei. fonksiyond önem. 769{ Adrcnerjik n öronlar , 362 Adreockorrikonopik hormon (ACfH)-cndom n. 651 Adrenokomkonopik hormon (ACfH I. 745. 746. 746, Adresomedullar toplayıcı verıler. 763 Ad,·entisya. 569 bronşiyal tabaka. 6n öeofagus ve gastrointötina1 kanal. 572 trakeal epitel, 67 I. 675-676 Ad"ent is~-ı hücreler. 188. 298 Afferent (duyus.ı.ll resepı öder. 3n-378 Afferent arteriyol. 702. 712 Afferent lenf damarları . 456, 457. 460, 462, 464, 465 Affer~nt n öron . 383



MM (Atomik kuvvet mikroskopi), i AGE (Anj iyo t ensi noj~ nl. 255. 2561 Agranülositler. 270. 275. 304p-305p Agrekan-hyafurcrun k ümeleri. 201 Agrekan. 1761, 1n. 178, 1791, 200.200 Agrin, 139 Ag:ırl ık düzenlenmesi. 257. 260 Akıl di~l~ri . 534 AkIorhidri.578{ Akne leeyenlan. 505{ Aköz humor, 898. 902. 905. 906 Aköz verıler. 902 Akromegah. 2421 Akroroma1 kep, 7% Akrozomal vedkül , 796 Akscsu.ır cinsiyet bezleri, 808 Akscsu.ır laktima1 bealer, 917-91 8 Aksesuarproteinler. 317 Aksiyon potansiyeli. 358, 371 Aksoaksonik sinaps. 358, 359 Aksodendnnk sinaps. 358. 35 9 Akson eepeciği . 356. 357. 358• .l64 AIuona! h ücre iskelennin granüleedisintcgrasyonu. 386 Aksona1 tr.uupan. 356. 358. 363 Aksoncm, i 13. 115 Aksoncma1 dinein, 59 Akscnbr , 101. 357-358 hasan yann. 386--389. 38 7. 388 rniyeliose, 366. 370 Aksosom.ırik sinaps. 358.359 Aktif tnnspan. 30 Aletin filamenri-kesme proteinleri. 6 1 Aktin -batımlı endosiıoa, 32 Akrin-demedeyiciproeeinler, 60--62. II O Aktin-J.1.plubnu proteinleri. 61 Akdn. 59. 271. 310. 314. 314. 318. 320. 320-321 . 323[.332. 334 Filamenrleri, 24, 59-62. 60. 61. 68f. ii ı. 121 motor proteinler. 6 i Aktini çapraz bağlayan proteinler. 61 Akdve fibroblasdar, 179 Akuagliseroporinler, 7 i 7{ Akuaporinler (AQ P). 7 17{ su kanalları , 646 AkUt enflamatuar demiyeliniean poliradikülonöropari, 366/ A1.ır kılıf. 115 A1binizm.499{ Albumln. 269-270



Albilminüri. 714[ glomerüler bazal mem bran vc, 708 A.Jd~hit gru ptan ve Sch iff reakrifi. 6-7 Alde sreren . 7 13, 766 Aleksander hasralığı, 68[ Alkelin fosf.ı.t.ız (ALP). 24 1 A1kolik k.ı.radg~r sirotu. 68[ A11~rjik reaksiyonlu -da nuı.t hücreleri 'It bazofıllı:r. 188[ eoainofiller ve, 282 ALP (A1k.ı.1i n fosfataz). 241 Alpe rt sendromu glomerüler bazal me mbran ve, 70 5-706 Alveol ka nalları , 679. 696p Alveol keseleri. 665 , 679 . 6 79. 696p



Alveol, 539 A1v('(lu.r ha, 148 A1'·rou.r hücreler, 679 . 681. 696p Alv('(lw makrofajlar. 680-68 I . 684 A1"('(Ilu porlar (Kchn), 681 Alveolerseprum, 679 . 680 . 683. 696p Alzheimer hastalı~. 68f. 651 . 655[ Amakrin h ücreler. 9 14 AmdobLutin ltr .539



Ameloblasdar. 537-539.540.541 Amelogenee, 537 .542 Amelcgenielee, 539 Amfizem. 686.6S6f AMH gtni. 785 Amiloliıik enzimler, 648 Amin prekürsorleonin alımı ve dekarboksilasyonu (APUD). 581[. 766f Ana sindiri m companment, 39 Anafaı .89



Anafilaksi, i 88/. 446 An..fil.kük şek, 188f Anagen. 5Mf Am! bealer, 603 Am! kanal, 102.603.603-604.604. 626p--525p



178. 180. 1801.200.2 19 Çözücü s ürüklernesi. 590 Çôeu nebih r mu kus, 578 Çöe ünebibr NS F ~ ma resepr ör (SNARE) proıeinleri. 33. 34.36. 59 Çözünen maddeler, 269. 2691 Çözünmqm m ukus, 578



D DA. Sh. Dopamin (DA) Dairesel lamdin. 21ı . 244,....245, D akriyosistit. 91 8



D,),k. 471. 47 1-474. 473-474. 482p-485p Damar diren ci, 4 13.4 20 Damat ku tbu , renal korp üskul. 702 Darres bs ı , 787 DAX· I geni, 785 De-ubikinnasyon (DUB) enzimleri . 4') Defensinler, 275 Deg lc risyon, 670 De hid roepiandros rero n (D H EA). 768 Dejenerasyo n, n öral, 386 Dekapasuasyoe , 803 Dekori n. 176. 178. 1791



D, 34 Düzcnk,'ici (baskıbrıcı> T ımfosider. 444



E E-Cdk2 komplcksi. 70 E·k.adhcrin-k.atcnin komplcksi. 129 E·k.adherin. 129 E·yüzü. 20. 27 Efektör lenfoid dokulu. 445 Efektör lenfosiılct. 445 Efferemaneriyol. 702. no. 722-723 Effcrcnı I~nf d.amMI.arı. 456. 457. 460, 462



954



Eksrraselüler rnarriks, 99 ara madde. 175 bağ dokusu. 158. 1 7~1 78 . 176,. 179,. 1801 çoklu yaPıŞkan glikoproıeinler. 173. 175. 177178 . 180. 1801 fihröz kıkırdağm. 205 g1iklö rlC'f.378 En eerosirler, 586. 587-588. 587f-588f 589. 591.



592 -in sindi rim "C emihm fonksiyonlan. 587/-588{ Envcplakin. 496 Enı..im-repla.sman tedavisi, 42{ Enzimler hiSlokim~. 7 Enzimler sindirim. 7 Enzimla.29 Eoein. 2 Eoı.inofil karyomk protein (EKr). 281 Eczinofil kemora krik faktör (EC A, 186 eozinofil peroksidu (EPO ). 281 eozinofil-kayeakh no roroksin (EO N). 28 1 Eozinofiller, 190. 2S~282. 282. 301,. 441 . 447{ Ependimd hücreler. 101.367.370 .374 Ependimc ma. 87 Epidermal büyüme fakıörü (EG F). 38 Epidermal çıkınulu. 491 Epide rmal hücreler. 493-501 . 5 16p-51 7p kerann osirler, 493 . 494-496. 495. 496. 49 7 Langerham hücreleri. 494 . 499-500. 500 rnelanosider , 493 . 496. 497. 498. 499 Merkel hücreleri. 494. 500-50 1. 50 1 Epiderrnal su bariyeri. 494 . 496. 496 Epide rmal- mehnin birimi. 496 Epidermis. 101 . 488 deri oru nmı . 5 i L{ -in rabakalan, 489. 489-49 1. 490. 5 14p-5 15p Epididimis. 110. 803-807. 811p-S23, Epifiz diski . 203 Epifız ham. 239 Epifız kapanması. 239 Epifız kıkı rdağı . 237-239. 2J8 Epifia, 120 Epifizyal büyüme pl~ (Epifie diski). 203. 204 . 239.239. 248p Epilurdiyum. 403 Epikor oid lenf bıoJlukhn. 907 Epimis)"um.312. 312 Epinefrin (EPO. 36 2. 76 5 Epinöryum. 375. 392p-393p Episkleral ua1lk enon ua.lııt). 901 Episkleral uNh (episkierOl). 902 Epitel.IOS-157 -in tipleri, i 08r epikal bölge. 109-12 i mikrcvilluslar, 109-110. 110. iii özeti. 112r .ilra. 113. 114. 115. ııs. 116. ıı« 117. LL? 118. ll8. 119. ll9. 120. 120. 121 nerrosilya. 110. lll . 113.113. 114 b=I bölglp Iw•. 130.3 i i. 327-33 i. 337l. 346p-349p.



402 ·nın



depolarius)'onu. 405 . 406 ha.sar ' "eonarım. 331 Purkin;e lifteri. 330. 348p-349p. 406 y,Jplsl.328. 328-331. 329. 330. 346p-Jof)



K.>lp. 40J. 402-405 · in



u.bak.ıları.



403 . 4(}of aıriyo\ ·enırikül~r seprum . 432p-433, boyunca kan dolaşımı . 40/



IWpIw•. 31 ı. 327-331. 337,. 346p-34'p ha.sar ,.~ onarım. 331 Pu r ki n i~ lifteri. 330. 348p-349p yapısı . 328. 328-33 1.329.330. 346p-347p oda ları .



403



Kalponin.332 Kalsifıka\yon. hiyalin kıkırd a ~ın . 203 . 206,.



209.



210p Kals iCıye kı kuda k zonu. 2.~H . 238. 250p-25 tp



mernbranoz labi rent. 945. 945 meme beder. 870 0\"aJ'}'Um.843 pankreasa.65 pitüitet bea, 743-745 . "'45 solunum sistemi, 687 urioer sisrem. 721-723 Kan fihran. 400 Kan grubu sistemleri, 2 7 3[, 273r Kan pıhlıSI. 270 Kan yarınası . 270. 271 . 302p Kan-hey1n bariyeri. 353.385. 385-386 Kan-si nir beriyeri. 376 Kan- resus ba riyeri. 802 Kan- tim us bariyeri. 469, 469-47 1 Kan . 269-300. 302p-309p. Spesifik kompooendere tk b4~/mz anemi. 269 . 276. 276[ eri rrosirler . 268. 270--275. 272. 273/- 274f 273/. 276f. 3fJ2p-3fJ3p genel ba kış. 2M-269 bemoglobio bozukl ukları. 2761 hemopceı. 289-298.290.291.292, -ie mcnofileuk teorisi. 289 . 291 . 293 C M P. 291. 292r embriyoıuk gelişirnde. 289. 291 eriuopoee. 293. 293--29 5. 294 granulopoee. 29>-298 lenfopcea. 298 menesirler. 298 sitokinler. 296--298. 297 , rrombopocz. 295 kan grup sistemleri, 273[, 2731 kemik i li~i. 2S2. 291. 296. 2IJR-2? 9. 299, 300[ klinik bağları n ABü ve Rh kan grup sinemleri. 27V-274f diyabedi hasralarda hemoglobin. 274[ h~moglobin bozuklukları. 276/ hemoglobin )'ıkımı ,.t' s.ırılık. 28 1[ kemik ili~inin sdülaritesi. 3OO[ nötrofillerin L:alu.s..ı.l bozukluklırı; KGH . 281[ lokosid~r. 2M. 275-286. 302p-303,



Mofilb. 282-283. 283. 3fJ2p-3fJ3p rozinofiJler. 280--282 . 282. 302p-303p I~nfosider. 283--286. 284 monosiıl~r . 279. 286. 286. 302p-303p narrofiller. 2"'5-280. 2--. 2-8. 281[' 30lp pLatdetler. 268 . 286--289. 2S"', 295 plazma. 268. 269-2"'"0. 2691 J('killi d emanlan . 2691 Kanal proı~inleri. 30 Kanal ~m~nti . ~kri n t~r bal~ri. 507 . 508 !U.nal sisı~mi. 648. 649. 649 Kanaliküller. kemik. 219 Kan.llar.29 Kanın fıltr.ısyonu, 474



959



Kapah



dolaş ım .



472. 4 74 hüc reler. emeeceodokri». 581. 582. 593 K.ıpall -~Çllı glokom {akut glokorn l, 905/ KapMlm~ konisi. 240 K.ıp.uiı ,u)'on . 840 K.ıpılı G-~- u! I \'Crme kanallan. 321. 321 . 324 . Kap.ıJı



J24.33O. JJO.335 K.ıpillcrlcr . 400 . 421 -423.



feeenrah.



41ı .



-123. 424



424



fonlui)"Oncl yö nü. 4 ı ı-4 23 knimili.422 kesimisu , 421 -4ıı . 423 kılıllı. 4 " ı Icnfaıik .427-429 s i n uıoi dal.



422



kas meraboluman ve iskemi . 316/ Iu r.an filamenr modeli. 323/ üç iw ıipinin bf'}ll~nrm.asl. 337[ genel Nkı, ve s ı n ı fhnd ı rm • . 2M. 310--31 ı. 3.37r iskdet bsı . .311-.32 7. 3rl. 340p-34.3p du~'Uu.1 innervasycn . .324-325. 32" elekeron rrukroskopi ve. 342,....343, gcli,im. o nar ım. ir i1qmc. ' "C yenilcnme• .32S32" ~end orga n i~"on • .311-.314 . 3 11. 3 13.3 15 kas metabolizmaaı "c iskemi . 316[ kasılma siklusu . 317 . 320-32 1. 320--322 karan filaroem model i. 3ı 3/ mi~';Isıcni.a gravis. .32S[ mi)'OfıbriIlCl "e rruyofllamender. 314. 314-



nnıthndırm.ası . 421-422



317. JJ5. JJ 6. Jr



surekli. 42 1-4 22. 423



mot or innervasyon, 322 -324. 3ll-324



surdui ı.42ı



mILSkiıICldimofilcr. 31 9[



Kapl ı



çukurlar. 3 2 Kaplı veriküller. 24. 33



norornuskuler



bileşke.



3 22. 322



"'Ip b " . 31ı. 3r-331. 337-936. 936. 93inne~. 596



Pro tein O (PO). 365 Protein fibrillc:r . 83 Protein kinaz C (PKG). 4 12 Protein merkeeı kısım. 139 Protein S. 219 Protdn.2S sindiri m. 588. 588f Proteinazlar. 169 Proıein üri , 706. "'07. 7 14f



N2! Puüirer cücelik. 242[ Plaklar multiple sklerozd• . .~(,6f ıran sizyonel epitel. -24 PI.lkoglobi nler. 6 5. 131 PI.öenı Oı akreara . 86O[ Plasema. 854 . 855 . 856-860. 886p-889p doğumda.



8Wf



P\;ı.sc=n u\yo n



.lnormıl .86Of



Platelet dem.lrk..ıs)'on kanallan. 286 Pl.ndet endotelval hücre: .ldcz~'on molekülleri (PEC.Mll. 129 Plateletler , 268 . 28f-289. 28 '" fonksiyon . 288 -289 gdi}im.295 gunulkr.28yapıu) w nlu. 286-288. 288 PI,lZmJ. hucrelC'ri.50,189-190. J90, 451 Plunu. mcmbrJ.nl . 23. 2·h, 25.27.27-28.28.29. 19. .lO-31' 31.32-35 - nı n fonlui~'OnL.ın. 261 dondurup LrmJ.. r . 29 ebnitoz. J3.....35. J4 deklfon mikrmkobik öulliklcri. NI-25, endmiıoz.JJ.31-33



ilc ili~kiıi p.ltoloiilC'r. 261 mC'mbr.lndJ. ıumpon "C' " C'Z ikülC'r tnmpon. .lO-31 ınmpon proıdnlC'ri . 30-31 vnikükr proıdnlcr. 30-31 PI,lZm.l. 268 . 269-2"'0. 269r PI.umJ.bl.utbr.459 Plu m ino iC'n .ktivolıörü . 289 Pld etin. 63. 145 Pl i luı sirku l.ri,ler hirkulc:r katl.nuw). 570. 586.



61Rp-619p Pliblu . 7l S PluripotC'nt kök h üer~ (l' PSCl . 289. 291 Pnöm o ni. 686. 686f Pnöm osidC'r. 679 Pod m ider . 706. 708. 709. 710 Pobr mikroıübüllC'r. 89



Pros[;lHpoifık



antijen (IıSA). 8 11/ 8 12 Proseank :uit fmf.ı. ıu (PAP). 8 12 Pros rarik üreers . 726 Proreazo m aracıh yıkım , 44-4S. 45



Poliklonal arırikorlar, 8



306p



Polimortı.r.2""5



Polimorfonukkar nö crofiller. 2"'5. 2%. Nötrofiilere:



tb



b.ık,,,ız



Poliribowmlu.45 Poliubikiıinouyon.44



Poliwm.46 Pomp.a1u.28 Porosuoa. 361 Porral s i sı em . 401 Pesrenyer pigmem epiteli. 902 Postkapillervenuller. 10 7. 400 . 422. 424 . 425.



Prcıeoglikanlar.



456.465 Pcsoinapıikdsnsiıe.



360 . 361 PosuinJ.p[ iL: membran, 360 . 361 Ponsyum konuOlr.u)'Onu. 577 Pozitif seleksiyon. 4"0 Pozirron emisyon eomogref (pEn tarama, 264f Pn.de r-Willi sendromu, 257 PrC'Oldipo,itler.2S5 Prekapiller sfinkrer. 420 . 424 . 425, 438p Preli wıom lu . 37



PrC'melJ.nowmlu. 497 Preodomobl asrlar. 537 P rcsb i ;ı;ku zi . 934f



l)rr sbi),opi . 9I S Presinapuk d ansiıe. 360 Presmapnk d ü ğ üm . 359. 360 Preainaprik nöronlar, 378



R R..b-GTP".35 RAD-51 proteini, 81f R.ıdj~ gliyal h ücreler, 36 7



RAN K ligandmelekulu (RANKU. 228. ~itiun. 234f. 6l)t)f Rathke kesesi. 743



Reık tif mikroglira hüt:rd C'ri. 386 Rc;ıkıif oksi~n au maddelC'ri (RO l). 279 Rn::8p. B/rz. M a~'Oz·s pai h k yapıınu. kom pklulC'ri



(R-597.



6 14"";2 1p kalın bağioak . 597--689p paranau! sin üslt'r. 665. 670 Solunum sisteminin iletim böhimü. 664-665 $om.ı.. r i k .ıiferem liflC'r. 354. 375 $o m.ı r i k efferem (motor) nöronLır. 354. 379 $om.ı..rik sinir sistem i ( So ma ı i k SS). 353 SomalOsuı in . 58 1f 652 . 6 53. 746. 7531 $om.ılOtroplu . 746 SOX -9 geni. 78 5 Spcktrin. 27 i Spcrm -sJ'C$itik ,m ti j eıı ler "c immün yanır klini k b.ı.~l.ıntı • 80 3f Spctm.ı.tid fazı (§pcr m i }'oge ııa). 794-796 .ıkrozome f.ızı , 79(,



969



S ırira



gulg; fazı . 79kalize elme k



ve diQer karbonhid ratlar,ofla lun



r"



' .' . . . •



~;e,j.~



Bazofil g ranülleri, koyu mor/m enekşe rengi Plat elet gronOllo ri, kınn lZı/mor O rsein boy as ı



-



• ~ ra '. ." • •::. . ')i.' ~ ), ,,;~



i



Wright boyası



-



..."' .. ~



Altıncı Baskıdan Çeviri



Altıncı Baskının Öze llikleri ve Öne mli Noktaları: Güncellenmiş hücre



ış I\ekimlil:ji ve saqhk ılımleri



öl:jrencilerinin faolmuştur.



Şimdi,



bu kitabın gözden geçirilmiş ve güncellenmiş Altıncı Baskısı, bu



satış rekorları kıran konu



anlatımı ve atlas, histolojinin klinik ve fonksiyonel



baqlantılannı vurgulayan detaylı bir ders kitabını ,



mikroanatominin detaylarını vurgulayan etiketleri ve açıklamaları bulunan büyük boyutlu, tam renkli dijital mikrograflar içeren mükemmel bir atlas ile birleştirmektedir.



Bu paha biçilemez Histoloji baskısındaki



resmi



kaynağının son



içeriği ,



biyolojisi ve moleküler biyoloji bu alandaki son ilerlemeleri yansıtmaktadır.



Mikrografların yaklaşık



yüzde 20' si yeni, daha keskin, görüntülerle değ işt irilm iştir. Çizimlerin üçte birinden fazlası yeni bir stil ile yeniden çizi l m i şt i r.



geliştirilmiş



Göz al ıc ı kırmızı kalın terimler, mavi klinik metin ve Klinik ve Fonksiyonel b ağ lant ı l arı içeren Dosyalar ile okuyucu dostu vurgulamalar, okuyucunun anahtar bilgiyi hızlıca tarayabilmesine olanak sağlayarak gözden geçirme sürecini iyileşti rmektedi r. Kitabın arka kapağının içinde yer alan ve boyama tekniklerini gösteren tablo kullanışlı bir görsel refe ranstır.



Tüm çizimlerde kullanılan tutarlı renk kodlaması sistemi, görsel bellek aracı olarak hizmet etmektedir. Yüksek ç özünürl ükl ü dijital fotomikrograflar ve ilave klinik resimler Dosyalarda yer alan klinik bilgi için daha yüksek vurgulama sağlamaktadır.



mikroskobik detaydaki büyük



keşfederek



kendinizi güçlendirin.



Mich ael H. Ross, PhD • Wojciech Pawlina, MD Orijinal ingilizce baskısı Lip pincott W illiam s & W ilkins/Wolters Kluw er tarafından yayınlanmıştır. ISBN 978-605-355--223-9



• , Wolte rs Kluwer Lippineou H.. th Wi lliams & Wilkins



i



IILI



i



9 786053 552239