117 27 10 MB
Turkish Pages [316]
25 - ölüm yıldönümü vesilesiyle, modem TSrk tarihçiliğinin kurucusu merkum M . Fuad Köprülünün aziz hatırasına... A. Taşar Ocak
KALENDERÎLER (XIV—XVII. Yüzyıllar)
A T A T Ü R K K Ü L T Ü R , D lL VE T A R İH Y Ü K S E K K U R U M U T Ü R K T A R İ H K U R U M U Y A Y I N L A R I V II. Dizi — Sa. 130
OSMANLI ÎMPARATORLUĞU’NDA MARJİNAL SÛFÎLİK:
KALENDERÎLER (XIV -XV II. Yüzyıllar)
AHM ET YAŞAR O CA K
TÜRK
TARÎH
KURUMU
19
BA SIM EV î — AN K A R A
9 2
İ Ç İ N D E K İ L E R Ö N SÖ Z
............................................................................................
K IS A L T M A L A R LİSTE Sİ
K A Y N A K L A R VE A R A Ş T IR M A L A R 6 İRİŞ :
IX
......................................................... X III .................................. X X I
K A L E N D E R İL İĞ İN D O Ğ U Ş U V E G E LİŞ M E Sİ I - K A L E N D E R İL İĞ İN S O S Y A L T E M E L L E R İ II
- K A L E N D E R İL İĞ İN M lS T lK T E M E L L E R İ:
3 5
A; Eski Hind vc Iran mistisizmi ve mistik çevre leri
............................................................................
6
Melâmet ve Melâmetîlik cereyanı ....................
11
III - İL K K A L E N D E R ÎL E R V E C E M A L Ü ’D -D ÎN -1 S Â V Î’YE K A D A R K A L E N D E R ÎL İK ...................
16
B)
IV - G E M A L Ü ’D-DÎN-I SÂV İ A) B) V
VE
K A L E N D E R L İK
......................................... Ccmâlü’d-Din-i Sâvl Cemâlü’d-Dîn-i Sâvi’nin Kalenderiliği teşkilâtlaması ......................................................................
25 32
- C E M A L Ü ’D-D ÎN -1 S Â V Î’D EN S O N R A K A L E N D E R ÎL İK A) B) C)
Mısır, Sûriye ve Irak’t a ....................................... İran’da ................................................................... Orta Asya ve Hindistan’da ...............................
35 39 51
BİRİNCİ BÖ LÜ M : O S M A N L I İM P A R A T O R L U Ğ U M D A K A L E N D E R ÎL E R : T A R İH Ç E I - K A L E N D E R İL İĞ İN A N A D O L U ’Y A G İR İŞ İ V E O S M A N L IL A R ’D A N Ö N C E A N A D O L U ’D A K A L E N D E R ÎL E R .......................................................... ..
61
A)
Anadolu’da popüler Kalenderîlik
....................
62
B)
Anadolu’da yüksek zümre K a le n d e r îliğ i.........
75
I I - O S M A N L I D E V L E T l’N lN K U R U L U Ş D Ö N E M İN D E K A L E N D E R ÎL E R : A B D Â LÂ N -I R Ü M Y A H U T R U M A B D A L L A R I
VI
İÇİNDEKİLER
III -
A)
“ Abdâlân-ı R ûm ”
.......................................
85
B)
Kuruluş devrinde Rum Abdalları ........................
87
X V . Y Ü Z Y I L D A K A L E N D E R ÎL E R ........................
93
I V - X V I.-X V I I. ve
A)
tâbiri
Y Ü Z Y IL L A R D A
m u h t e l if
K A L E N D E R ÎL E R
k a l e n d e r î zü m r e l e r i
Kalenderîler’i nitelemek için bu devirde kul lanılan isimler
B)
X V I .- X V I I . releri
yüzyıllardaki
1. 2. 3. 4. 5. 6. 7.
Kalenderler veya Kalenderîler ............................. H aydarîler ................................................................ Rum A bdalları ......................................................... Câm îler ...................................................................... Torlaklar .................................................................. Şemsîler .................................................................... Nîm etullahîler .........................................................
110
V - K A L E N D E R ÎL E R V E O S M A N L I Y Ö N E T Î M t VI -
.
121 129
-
D O K T R İN A)
II -
110 113 115 116 118 119 119
K A L E N D E R ÎL E R , H A L K H A R E K E T L E R İ V E A N A R Ş İK O L A Y L A R ................................................
/KİNCİ B Ö L Ü M : D O K T R İ N , E R K Â N , Â Y İ N V E D ETLER , T E Ş K İL A T I
103
Kalenderî züm
.......................................................................
T asavvufî unsurlar
B)
H urûfî tesirler
C)
Ş îf
................................................
141 141
......................................................
154
............................................................
155
...............................................................................
161
tesirler
ERKÂN
İB Â
A)
K ılık, kıyafet
B)
Ç ihâr
C)
R iyâzat
....................................................................
167
D)
Seyahat
....................................................................
168
(Çâr)
........................................................... D arb
................................................
E)
Tese’ ül (dilenme) veya ccrr
F)
Mücerredi ik
G)
Mahbupperestlik (O m alperestlik)
161 164
........................
>69
...........................................................
17°
.....................
I7 I
V II
ÎÇÎNDEKÎLER
III - Â Y İN V E İBA D ETLE R A) Kalenderîliğe mahsus âyinler B) C)
..............................
174
Raks ve esrar ........................................................ Şer’î ibadetler ....................................................
177 180
IV - T E Ş K İL A T
..........................................
182
A)
Müridler ve şeyhler
VE
YAPI
......................................
182
B)
Zaviyeler ve tekkeler
......................................
184
ÜÇÜNCÜ BÖLÜ M : K A L E N D E R ÎL İK V E D İĞ E R R İK A T L A R , H A L K V E K Ü L T Ü R I
TA
- EHL-İ H A K L A R ’D A V E H Â K S Â R İL İK ’T E K A LEN D ERÎ BAZI E T K İL E R .................................... 201
II - M E V L E V ÎL İK V E H A L V E T ÎL İK ’T E K A L E N D ER Î E T K İL E R ....................................................... 202 205 III - K A L E N D E R ÎL İK V E B E K T A Ş ÎL İK ..................... IV -
SONUÇ :
K A L E N D E R ÎL E R , H A L K
Kalenderîler ve kamu oyu .................................
215
B)
Kalenderîler ve evliyâ kültleri ...........................
220 221
C)
Kalenderîler ve iskân
D)
Kalenderîler ve folklor
E)
Kalenderîler, edebiyatve müzik
...................................... .....................................
223
.......................
225
..........................................................................................
231
B İB L İY O G R A F Y A EK LER
VE K Ü LTÜ R
A)
.........................................................................
............................................................................................
G EN EL İN D E K S
.........................................................................
235 247 2„
Ö N SÖ Z Kalenderîlik. ortaçağ Islâm dünyasında tasavvuf tarihinin belki cn ilgi çekici sayfalarından biri olduğu kadar, Türkiye’ nin dînî-sosyal tarihinin de en önemli konularından birini teşkil eder. Yalnız Islâm dünyasında değil, Türkiye tarihinde de tasavvuf! te şekküllerin heterodoks kesiminin gelişim süreci büyük ölçüde K a lenderîliğe bağlıdır. Daha 1922’lcrde, “ Anadolu ve Garbi İran'da XI. (XVII.) asra kadar kurretle devam edm dîni kaplatmalar ve VII. {XIII.) asırdan itibaren teşekkül eden muhtelif zümre ve tarikatlar, mâhiyet ve ehemmijyeti ilim Alemince hâlâ anlaşılamayan bu Kalenderiyye tarihim şiddet le merbut bulunuyor.” (“ Anadolu'da İslâmiyet” , D E F M , 4(1338)* s. 298) demek sûretiyle Kalenderiliğin tarihçesinin önemini çok açık bir ifadeyle belirten merhum Fuad Köprülü, Osmanlı im pa ratorluğunun menşeine dair 1935 yılında Sorbonne Üniversitesi’ nde verdiği seri konferanslardan birinde de, “ Kalenderiyye Tarika tı'na gelince, yalmz Anadolu'mtn dtnî tarihi değil, umumiyetle tasavvuf ta» rihi bakımından birinci derecede miihim olan -w buna rağmen hakktnda he nüz en basit bir monografi bile bulumnetyan- bu tarikat...” (Osm. tmp.nun Kuruluşu, Ank. 1972, s. 167) sözleriyle onüç yıl sonra bu önemi bir kere daha vurgulamış oluyordu. Kendisi 192a yılında, yukarda zikredilen ünlü makalesinde Kalenderîliğe dair söyledikleri için bu konuda hazırladığı monografiyi referans göstermeğine rağmen, öyle anlaşılıyor ki, 1935’te de bu monografi henüz yazılmamıştı. Çeşitli meşguliyetleri bu büyük âlimi bu önemli monografisini ka leme almaktan alıkoymuştu. Aslına bakılırsa o tarihlerden bu yana tam elli beş yıl geçmiş olmasına rağmen, bilebildiğimiz kadarıyla böyle bir monografi ne Türkiye'de ne de Türkiye dışında henüz yayınlanmış değildir, işte bizi bu konu üzerinde çalışmaya sevkeden sebeplerden birisi bu olmakla birlikte, bir diğeri de konunun arzettiği önem olmuş tur. Bu çalışm an ın hemen her safhasında merhum F. Köprülü’nün nc kadar haklı olduğunu defalarca müşahede etmiş bulunuyoruz. Bir kere daha anlaşıldı ki, Kalenderiliğin tarihi çok iyi incelenme den -başta Bektaşîlik olmak üzere- Anadolu’daki hiç bir popüler dînî vc tasavvufî akımı ve teşekkülü anlamak mümkün değildir.
X
ÖNSÖZ
Hattâ yalnız tek tek tarikat şeklinde teşkilatlanmış sufi birlik leri değil, ilk bakışta bu sûfî birliklerden ayrı duruyormuş gibi gö züken Y unus Emre vb. X I I I. ve X I V . yüzyılın tanınmış halk mu tasavvıflarını dahi, Kalenderıliği bilmeden anlamak mümkün ol mayacaktır. Nitekim bugüne kadar Türkiye’de ve dışarda yapılan araştırmaların önemli bir kısmı bu yüzden yetersiz kalmıştır. K a lenderîlik, yalnızca zikrettiğimiz yüzyıllarda değil, müteakip yüz yıllarda bile O rta A sya’dan Anadolu’ya ve hattâ Rum eli’ye kadar popüler sûfîliği sanıldığından çok daha fazla kucaklamış bir üst sûfî mekteptir. Burada Kalenderilikten kastımız, yalnızca, ilk ön ce İran’da bu isim altında ortaya çıkıp yayılan tarikatı değil, Ka lenderiyye adım taşımamakla beraber başka isimler altında görülen, l'eseviyye, Hayderiyye ve Vefâiyye vb. öteki sûfî teşekkülleri de içine alan bu büyük mektebin kendisidir. A ncak Osmanlı İm parator luğu dönemi itibariyle bizi en çok ilgilendiren Bektaşîliktir. Bugüne kadar Bektaşîlik üzerinde yüzlerce araştırma yayın lanmış olmasına karşılık, ona temellik etmiş çok daha geniş çaplı ve bütün bir İslâm dünyasına yayılmış bir akımın devre dışı kal ması ilk bakışta şaşırtıcı geliyor. Am a galiba bunun belki en belli başlı sebebi de K alenderîliğin bu kadar geniş ve köklü bir tasav v u f akımı olmasına rağm en, m âhiyet ve önem inin kesinlikle hâlâ anlaşılmamış bulunmasıdır. A ncak biz de burada, bütün İslâm dünya sına şâmil bir K alenderîlik tarihi ortaya koyduğumuzu iddia edecek durum da değiliz. Bunun şahsen bizim için imkânsız olduğunu pe şin olarak kabullenm em iz gerekir. Bir defa her şeyden önce, bu ka dar dağınık m alzem eye ulaşabilmek ve ulaşılabilse bile, yeterince değerlendirebilm ek hayli zordur. Bu sebeple biz, ister istemez ça lışmam ızı A nadolu Selçukluları ve Osmanlı dönemi ile sınırlan dırm ak zorundaydık. Bununla beraber, eseri okuyanlar özellikle giriş bölümünde, belirtilen dönem ler ve alanların dışındaki bölgelerde, Kalenderiliğin doğuşu ve gelişip yayılm asına dair oldukça geniş çerçeveli bir tarihçe bulacaklar, böylece parçayı bütüne bağlam a imkânını el de etmiş olacaklardır. Giriş bölüm ünün normalden daha uzun tu tulmasının bir sebebi bu dur. D iğer bir sebebi de, hâli hazırda bu bölüm ün yayınlanm ış ilk genel K alen d erîlik tarihine dair bir de neme teşkil etmesidir. Birinci bölüm de, A nadolu Selçuklular) ve Osm anlı dönem lerinde K alen d erîliğin tarihçesi eldeki malzeme nisbetinde hemen
ÖNSÖZ
XI
hemen bütün yönleriyle ele alınmağa çalışılmış, ikinci bölümde genel olarak -ağırlık belirtilen dönemler olmak üzere- doktrin, erkân, âyin vc ibâdet, teşkilât yönü İncelenmeğe gayret edilmiş, üçüncü vc son bölümde ise. Kalenderîliğin diğer tarikatlarla iliş kisi, kamu oyundaki aksi, ve nihayet kültürel ve folklorik yönü in c e le n m e k istenmiştir. Bütün bu zikredilen meselelerin tam bir ol gunlukla işlenebildiği iddiası kesinlikle söz konusu değildir. Ancak elden geldiği nisbette yalnız klâsik tarih kaynaklarına değil, baş ta Kalenderî kaynakları olmak üzere, her türlü edebi ve folklorik kaynak vc malzemeye dayanılmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte, gözden kaçmış veya ulaşamadığımız bazı malzemenin bulunabi leceğini dc hesaptan çıkarmış değiliz. Ne var ki, bugüne kadar bir bütün olarak çalışılmamış bir ko nu olması itibariyle, gerek belirtilen hususlarda, gerekse metodolo ji bakımından göze çarpacak yanlışlık vc eksiklikler bulunması bir anlamda kaçınılmazdır. Bu sebeple, bunlann anlayış ve hoşgö rü ile karşılanarak düzeltilmesi konusunda iyi niyetli yaklaşım larla yardımcı olunacağını ummaktayız. Dolayısıyla bunların iler de giderilebileceğine olan inancımız bize teselli vermektedir. Sözümüzü bitirmeden önce burada, Başbakanlık Osmanlı Ar şivi, İstanbul Üniversitesi, Süleymaniyc ve Millet Kütüphaneleri yö netici ve çalışanlarına, gösterdikleri yakın ilgi ve yardımseverlikleri için; Topkapı Sarayı Müzesi minyatür albümlerinde mevcut, K a lenderî dervişleri ile ilgili çeşitli minyatürlerden faydalanmamız ko nusunda yardımlarım esirgemeyen Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü Başkanı Sayın Prof. Dr. Günsel Renda ile, Berkeley California Üniversitesi Yakın Doğu İncelemeleri Bö lümü öğretim üyesi Dr. Grace Martin Smith’e de bu cömertlikleri için minnet ve teşekkürlerimizi özellikle belirtmek isteriz. Ankara, 6 Mayıs 1990
A. Yaşar Ocak
K I S A L T M A L A R L İS T E S İ Ahmed Refik
 lî AO. Arslanbay
Âşık Çelebi Âşıkpaşazâde Attar
A Ü D TC FD . ay. el-Aynî
: Ahmed Refik, “ Osmanlı devrinde Râfızîlik ve Bektaşilik” , DEFM, IX/2 ( 1932). Gelibolulu Mustafa Âlî, Künhil'l-Ahbar, 5. cilt, İstanbul 1285. : Archivum Ottomanicum, Paris. : Muhiddin Arslanbay, Seyyid Battal Ga zi’nin Hayatı ve Menkabeleri, Eskişehir *953: Âşık Çelebi, Meşâiru.'ş-Şuarâ, faks. nşr. Meredith-Ovvens, London 1971. : Âşıkpaşazâde Tarihi, nşr. Âlî Beğ, İs tanbul 1332. : Ferîdu’d-Dîn Attar, Tadhkiratu'l-Awliyâ, nşr. R.A. Nicholson, London 1905, II cilt. : Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Ankara. : Arapça yazmalar. : Bedru’d-Dîn el-Aynî, İkdu'l-Cümân, Bayezıt Genel Ktp., 20. cilt, nr. 2392.
Baldırzâde
: Baldırzâde Mehmed, Ravza-i Evliyâ, Süleymaniye (Hacı Mahmud) Ktp., nr. 4560.
Bareau
: Andr£ Bareau, Les Religions de Cinde III: Bouddhisme, Jainisme et Religions Archaiques, Paris 1966. : Michel Baudier, Histoire Gtnirale de la Religion des Turcs, Paris 1625.
Baudier Belîğ el-Birzâlî
: İsmail Belîğ, Güldeste-i Riyâz-ı irfan, Buna 1302. : el-Birzâlî, Tarih, Topkapı Sarayı M ü zesi (III. Murad) Ktp., nr. 2951.
XIV
KISALTM ALA R
Broune
: E. G. Bro\vnc, .4 Literary History of Persia, London 1902-1926, IV cilt. : Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, İstanbul.
BTTD . Cantacasin
Celâlzâdc
DEFM. Devletşah Digby
Eflâkî E h ’2 Elr. Esfirâzî
Fakiri fy GEFD. Güzel Hammer Harirîzâde
: Th. Spandouyn Cantacasin, Petit TraİU de rOrigine dts Turcs, nşr. Ch. Schefer, Paris 1896. : Celûlzâde Mustafa (Koca Nişancı), Tabakâtu'l-Memâlik ve Derecâtul-Mesâlik, faks nşr. Petra Kappert, Wiesbaden 1981. : Dâru'l-Fünûn Edebiyat Fakültesi Mec muası., İstanbul. : Devletşah, Devletşah Tezkiresi, çev. Ne cati Lugal, İstanbul 1977, 2. bs. : Simon Digby, “ Qalandars and related groups” , İslam in Asta, nşr. Yohaııan Fricdmann, Boulder-Colorado 1984. _ : Ahmed Eflâki, Manâkib al-Arifîn, nşr. T. Yazıcı, Ankara 1959-1961, II cilt. : Encyclopedie de Vİslam, Leiden, 1. ve 2. bs. : Encyclopaedia Iranica, Leiden. : M uînu’d-Dîn-i Esfirâzî, Ravzatu l-Cennât, nşr. S. M uham med K âzım , T ah ran 1338 hş. : Fakiri, Risâle-i Târifat, İÜ . nr. 3051. : Farsça yazm alar.
K tp , ty.
: Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Ankara. : Abdurrahm an G üzel, Kaygusuz Abdal, Ankara 1981. : Joseph de Hammer, Histoire de VEmpire Ottoman, 1. cilt, Paris 1835. H arirîzâde K em âlu ’d-D în, Tiby&m Vesâili'l-Hakayık, Süleym aniye (Fatih) K tp., nr. 430-432, I II cilt.
KISALTMALAR
Hasluck,
Ckristianity
Tetkikler Hatib-i Fârisî Herevî Hoca Sâdu’d-Din Hııcviri
W
F.\V. Hasluck, Ckristi&nitj m i idam l'nder the Sultan. Chrford 1929, II cilt. Aynı yazar, Bektaşilik Teikiklcn, çcv. R. Hulusi, İstanbul 1928. Hatîb-i Fârisi, Manâkib-i Cemal ml-Dîm-i Sâri, nşr., Tahsin Yazıcı. Ankara 1972. Ensâri-i Hrrevi, Tabakât-ı Sifrpt, nşr. A. Habibi. Kâbul 1962. Hoca Sâdu'd-Din, TSn't-TfrSrik, İs tanbul 1979, II cilt. Hucviri, Keş/u'l-Mahcfb Hakikat Bil gisi), çcv. Süleyman Uludağ, İstan bul 1982.
Hulvî
Hulvî Şeyh Mahmud, Lemezât. A Ü . Dil ve Tarih-Coğrafya Fak. .İsmail Sâib) Ktp., I. kısım, nr. 722.
H. Hüsâmeddin
Hüseyin Hüsâmeddin. Amasya Teriin, 2. cilt, İstanbul 1329-1332. İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1942-1986.
İA. İbn Battuta
İbn Hacer İbn Kemal
İbn Tağribirdi
lbnü’l-Hatib
IJM ES.
Les Voyages d'lbn Baloutah, nşr. C. Dcfr£mâry B.R. Sanguinctti, Paris 18741879, v ciltİbn Hacer el-Askalâni, td-Dûrenı'l-Kâmine, Haydarabad 1340, II cilt. : İbn Kemal, Tev&rih-i Âl-î Osmak, nşr. Şerafettin Turan, 1. vc 2. ciltler, An kara 1971-1983. : İbn Tağribirdi, el-Menhela's-Sifî, Topkapı Sarayı Müzesi (III. Ahmed) Ktp.. nr. 3018. : Muhammed b. cl-Hatib, Fmstiia'l-AdM* f i Kor&idi's-SaJlOMt, nşr. O. Turan, Fu tu/ KSpriUi Armtğenu İstanbul 1953, ss- 553*564 : InUmatioml Jottmal * f \ tM it Etsi St*~ dies.
XVI
K IS A L T M A L A R
Im ber
: Colin Im ber, “ VVandering dervishes” , Proceedings o f the Eastern Mediterranean Seminar (1977-1978), U niv. o f M anchester, 1980. : Journal o f Indian History, London. JIH . Kissling : H . Joachim Kissling, Sultan Bajezid's II. Beziehungen zu Markgraf Francesco II. von Gonzago, M ünchen 1965. K onyalı : 1. H akkı K on yalı, Âbideleri ve Kitâbeleri ile Niğde, Aksaray Tarihi, İstan bul 1975. Köprülü, İlk Mutasavvıflar : Fuad K öprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, A n kara 1966, 2. bs. Influence A yn ı yazar, Influence du Chamanisme Turco-Mongol sur les Ordres Mystiques Musulmans, İstanbul 1929. A y n ı yazar, Osmanlı İmparatorluğu'nun Kuruluş Kuruluşu, A n kara 1972, 2. bs. A b d u ’l-K erîm K u şeyrî, Kuşeyrî Risa Kuşeyrî lesi, çev. Süleym an U lud ağ, İstanbul 1978, 1. bs. Lâm iî M akrîzî, el-Hıtat es-Sülûk Mâsum-i Şîrazî
M ecdî Menâkıb-ı BK.
Menâkıb-ı HBV. Menavino
L â m iî Çelebi, Terceme-i Nefehât, İstan bul 1270. M ak rîzî, Kitâbu'l-Hıtat, K a h ire 1270 A yn ı yazar, Kitâbu's-Sülûk, nşr. M . Z i yade, 1. cilt, K a h ire 1936. M uh am m ed M âsum -i Ş îrazî, Tarâiku'l-Hakayık, nşr. M . C âfer M ah cû b, T ah ra n (tarihsiz), I I I cilt. Edirneli M ecd î, Terceme-i Şakayık, İs tanbul 1269. Menâkıb-ı Baba Kaygusuz, A bd urrah m an G üzel Ö ze l K ü tü p hanesi nüs hası. Manâkib-i Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, nşr, A . G ölpınarlı, İstanbul 1958. ; Antonio M enavino, I Costumi et la Vita Turchi, Fiorenza 1551.
KISALTMALAR
MIQ_. MSOS. Müneccimbaşı Nakosteen
Nergisi Neşri
Nevâyî de Nicolay Nişancı OA. O ruç Beğ
Peçevî R icaut Ruben es-Safedî
Sâmi M irzâ
Schweiger SI.
X V II
: Medieval India Quarlerly, London. : Mitteilungen des Seminars für Orientalische Sprachcn. : Müneccimbaşı, Sahâifu’l-Ahbar, 3. cilt, İstanbul 1289. : Mahdi Nakosteen, The Rubaiyyat of Ba ba Tahir Oryan of Mamadan, BoulderColorado 1967. : Nihalistan-ı İrem, Bulak 1255. : Mehmed Neşrî, Kitâb-ı Cihannümâ, nşr. Franz Taeschner, Leipzig 1951—1955, II cilt. : Ali Şîr Nevâyi, Nesâyimu’ l-Mahabbe, nşr. Kemal Eraslan, İstanbul 1979. : Nicolas de Nicolay, Navigations et Piregrinations, Paris 1527. : Nişancı Mehmed Paşa, Tarîh-i Nişan cı, İstanbul 1290. : Osmanlı Araştırmaları (The Journal of Ottoman Studies), İstanbul : Oruç b. Âdil, Oruç Beğ Tarihi (Tevârîh-i Âl-i Osman), nşr. Franz Babinger, Hannover 1925. : Peçevî İbrahim, Tarîh-i Peçevî, 1. cilt, İstanbul 1283. : Paul Ricaut, Etat Prisent de l'Empire Ottoman, Paris 1670. : YValter Ruben, Buddhizm Tarihi, çev. Abidin İtil, Ankara 1947. : İbn Aybek es-Safedî, Târîhu A'yâni’ lAsr, Süleymaniye (Ayasofya) K tp ., 2. cilt, nr. 2970. : Sâmi M irzâ, Tuh/e-i Sâmi, Süleym a niye (Ayasofya) K tp ., 4248 num ara lı mecmua içinde. : Salomon Schweiger, Constantinopel, Nurnberg 1539. : Studia Islamica, Paris.
X V III Sipehsâlâr
Soluk*;\dc
Sührrvcnif
rS'Sülrmi
Şükrü TA. TD TDA. T D A l. TDVİA. TED. THEA.
KISALTMALAR
: Feridûn b. Ahmed Sipehsâlâr, Menâkıb-ı Mevlânâ Celâlu d-Dtn-i Rûmt, çev. Ahmed Avni, İstanbul 1331. ; Tarih-i Solakzâdt, İstanbul 1298. : Şihûbu'd-Din Ebû Hafs Ömer es-Sühreverdî, Atârifu’l-Maârif, (îhyâu Ulûm i’d-Dtn kenarı), ı. cilt, Bulak 1289. Abdu’r-Rahman es-Sülemi, Tabakâtu's-Sûfiyye, nşr. N. Şeribe, Kahire 1969, 2. bs. Şükrü, Seyyid Battal Gazi, İstanbul 1334. Türk Ansiklopedisi, İstanbul 1942. Tarih Dergisi, İstanbul. Türk Dünyası Araftırmalan, İstanbul. Türk D ili Araşhrmalan i'ıllığt (Belle ten). Ankara. Türkiye Diyânet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Tarih Enstitüsü Dergisi, İstanbul. Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi, İstan bul
7"ATTÂ'A. ty. Vâhidi
VD. Vdiyrtaimt-i AM . VeUyetaâme-i OB.
VdfyrtMİmr i SŞ.
1935.
Türk Kültürü, Ankara. Türk Kültürü Araşhrmalan, Ankara. Türkçe yazm alar. V âhid î, Menâkıb-t Hâce-i Cihan, Bibi. N at. de Paris, Suppl. turc, nr. 1558. Vakıflar Dergisi, Ankara. Velâyetnâme-i Abdal Musa, Bedri Noyan ö z e l Kütüphanesi. K ü çü k A bdal, Velâyetnâme-i Otman Ba ba, A n kara A dn an ö tü k e n H alk K ü tüphanesi, nr. 643. Velâyetnâme-i Seyyid A li Sultan, A n kara A dnan Ötüken H alk Kütüphanesi, nr. 1189. Veliyetnâme-ı Sultan Şurâu'd-Din, O rhan K ö p rü lü ö z e l Kütüphanesi. M'iater ^eitsekrift fS r Kunde des Morgeniandes. Zritschrift für Geschichtswissenchaft.
K AYN A K LAR VE ARAŞTIRM ALAR
K AYN A K LAR VE ARAŞTIRM ALAR I -
KAYN AKLAR:
K a len d erîlik aşağı yukarı X I. yüzyıldan beri İslâm d ü n ya sında ta sa vvu f akım larının en eskilerinden vc sosyal hareketlerle en yakın d an ilgisi bulunanlardan biri olarak dikkati çeker. Hem eskiliği, hem de klâsik tasavvufun m uhalif kanadını oluşturması se bebiyle daha çok eskilerden beri, başta tasavvuf kaynakları olm ak üzere, yazılı kaynaklarda yer almıştır. Bu yüzden pek çok türden kaynakta K alen d erîlik yah ut Kalenderîler hakkında m âlum at bul m ak m üm kün olm aktadır. Bunlar başlıca üç ana grupta toplan m akla birlikte, bunların da kendi içlerinde bazı alt-gruplar teşkil ettikleri görülür: A) T a s a v v u f k a y n a k la r ı : i. Kalenderî kaynaklan'. B ilebildiğim iz kadarıyla bugün bize intikal eden en eskilerin den olarak hiç şüphesiz, Büyük Selçuklu İm p aratorluğu n un kuru luş yılların da yaşamış bulunan büyük sûfî B aba T âh ir-i Ü ryan ( ıo 5 5 ?)’ın eserlerini zikred eb iliriz1. Bunlar arasında en baş ta, K alen d eriliğin dünyaya bakış tarzım anlam am ıza geniş çapta yardım cı olup, samîm i bir şekilde kendi sûfî telâkkilerini terennüm ettiği Rubâiyyat’ı i l e 2, el-Kelimâtii'l-Kısar3 ve nihayet el-Fütûhatü'rRabbâniyye4 isimli eserleri gelir. Bunlardan ilki bizzat kendisi tara1 Baba TAhir-i Üryan hakkında bk. V. Minorsky, “ Baba Tahir Üryan” , E / ı,a ; E.G . Brovvne, A Lilerary Hislory o f Prrsia, London 1905, I, 83-87, II, 259-61; Mahdi Nakosteen, The Rubaiyyat o f Baba Tahir Oryan o f Hamadan, Boulder, Un. of Colorado, 1967, ss. 1-27. Bunlardan başka V. Minorsky’nin zikredilen makalesinin sonundaki bibliyograf ya kısmından da yararlanılabilir. * Rubaiyyat'\n, farsça metni ile birlikte İngilizce çevirisini de ihtiva eden zik ri geçen neşrinden başka, muhtelif tarihlerde ve çeşitli dillerde yayınlanmış di ğer inceleme vc çevirilerine dair yine Minorsky’nin belirtilen makalesine bakı labilir. 3 El-Kelimâtil'l-Kısâr, vaktiyle İran’da yayınlanmış bulunan Arma&*n mec muasının 8. sayısında (sene 1306 hş., ss. 1-124) yayınlanmıştır. 4 Bk. Biblioth£que Nationale de Paris, E. Blochet, arapça yazmalar no >903, vv. 74a-105b.
X X II
KAYNAKLAR
f in d a n
v e fa r s ç a
d e r le n e n
y a z ılm ış o lu p ,
s û f iy â n e
H e r ik is in in d e y a y ın la n m ış t ır 5. D aha
s ö z le rd e n
arap ça
s o n ra ,
şe r h le ri
aym
d iğ e r ik is in in ise, o n u n a ğ z ın d a n
m eydana
ş e k ild e
g e ld ik le r in e
m e v c u t o lu p ,
K a le n d e r iliğ in
şü p h e
y o k tu r.
b u n la r d a n
b a z ıla rı
ta s a v v u fî
te lâ k k ile
r in i b iz e y a n s ıtm a k b a k ım ın d a n ö n e m ta ş ıy a n Kalendernâmeler’ i z ik r e t m e liy iz . M e s e lâ b u n la r d a n b ir i, B a b a T â h i r ’ d e n y a k la ş ık yetm iş y ıl
s o n r a v e f a t e tm iş
( ıo 8 8 - 8 9 ) ’ n in
fa r s ç a
b u lu n a n
ü n lü
R isâle-i
s û fî H â c e
A b d u lla h - ı
Kalendernâme's i d ir 6.
K e n d is i
E n sârî a slın d a
t ip ik b ir K a le n d e r o lm a d ığ ı h a ld e , b u e ğ ilim i b en im sem iş v e b irk a ç v a r a k lı k b u k ü ç ü k ris â le s in d e , b ir k a le n d e r in a ğ z ın d a n k e n d i d ü n y a g ö r ü ş ü n ü d ile g e tir m iş tir . İ k in c i Kalendernâme ise, X I V . y ü z y ılın b a şla rın d a S e y y id H ü s e y in E n îs î a d lı b ir K a le n d e r î şe y h i ta r a fın d a n k a le m e alın m ış olu p fa r s ç a v e m a n z u m d u r 7. B u r a d a d a y in e a y n ı şekild e d ü n y a y a y u k a r d a n b a k a n , b o ş v e re n b ir te lâ k k i d ile g e tir ilm e k te d ir . K a le n d e r iliğ in rih ç e s i iç in
hem
son d e re c e
te lâ k k ile r i h e m
de bilh a ssa ta
ö n e m li b ir d iğ e r k a y n a k ,
in a n ç
ve
i3 5 o ’ lere d o ğru
H a t îb - i F â r is î a d h b ir K a le n d e r î şe y h in in y a z d ığ ı M enâkıb-ı Cemâlifd -D în -i S a y f’ d ir. M a n z u m v e m e sn e v î ta r z ın d a farsça y a z ılm ış b u lu n a n b u eser, k ro n o lo jid e k i b a z ı y a n lış la r ın a ra ğ m e n , d iğ e r ta r ih î k a y n a k la r la d o ğ r u la n a b ilir o lm ası v e ö z e llik le b ü y ü k K a le n d e r î şe y h i C e m â lü ’ d - D în - i S â v î ( i2 3 2 - 3 3 ) ’ n in v e çev re sin d e k i d i ğ e r ş e y h le r in h a y a t ı v e fa a liy e tle r i ile , ta s a v v u fî te lâ k k ile rin e d a ir v e r d iğ i k ıy m e tli b ilg ile r s e b e b iy le g e rç e k te n ö zel b ir y e r işg a l eder. E se r X I V . iç in d e k i
y ü z y ılın o r ta la r ın d a y a z ılm ış o lm a sın a ra ğ m e n , ta rik a t
şifa h î
ve
m u h te m e le n
bazı
y a z ılı
r iv â y e tle re
d a y a n m a sı
5 Bk.
M in o rsky,
*
B u n u n bir nüshası Sü leym an iye (Şehid A li Paşa) K tp ., nr. 1383’teki m e
m uada
w .
a.g.m .
12 8 a -13 2 b
d e bulu nm aktadır. T a rih
belirtilmiş olm am akla beraber
o ld u k ça ge ç bir tarihte istinsah edilmiş görünüyor. Y a za rı hakkında bk. L â m iî, Tercem e-i N efeh â t, İstan bul
1270, s. A li Şîr N e v a y î, N esâyim u'l-M ah a b b e, nşr. K e
m a l Eraslan , İstan bul 1979, ss. 208-10; Brovvne, II, 270-72. 7
B u e s e r in d e b ir n ü s h a s ı
b ir m e c m u a d a Ü n iv e r s ite s i K o ca tü rk m ış t ır .
y in e S ü le y m a n iy e
( A y a s o f y a ) K t p . n r. 2 0 3 2 ’ d
1 8 2 b - 1 8 4 a n o lu v a r a k l a r a r a s ın d a y e r a l m a k t a d ır . B u n u n T a h r a n
M erk ez
t a r a f ın d a n
K ü tü p h a n e s in d e k i d a h a AÜDTCFD,
es k i t a r i h li b ir n ü s h a s ı,
X X V III/ 3 -4
(19 7 O
ss- 2 2 3 - 3 1 'd e
S a a d e t t in y a y ın la n
X X III
KAYN AKLAR
sebebiyle, K alen d erîliğin eski dönemine ait, başka kaynaklarda bulunm ayan m alzem e ihtiva eden çok değerli bir kayn aktır8. En az bunun kadar değerli, hattâ tarihî kıymet itibariyle bel ki daha da önemli bir başka kalenderî kaynağı, Osm anlı devrine ait olup X V . yüzyılda kaleme alınmıştır. Zam anın ünlü K alenderî şeyhi O tm an B aba (1478) ve etrafındakileri anlatan bu eser, Velâ yetnâme-i Otman Baba adını taşır. Bir adı da Velâyetnâme-i Şâhî olan bu kitabın yazarı, bizzat O tm an Baba’nın halifelerinden K üçük A bdal olup, şeyhinin seyahatlerini ve yaptığı işleri, söylediği söz leri m enkabevî bir üslûpla âdetâ günü gününe kaydetmek sûretiyle eserini m eydana getirm iştir9. X V . yüzyılda Osmanlı im para torluğu’nda K a len d erîler’in hayat tarzlarım, inanç, düşünce ve telâkkilerini, birbirleriyle ilişkilerini ve rekabetlerini, temasta ol dukları çevreleri ve insanları, belli başlı Kalenderî şeyhlerini ve tekkelerini âdetâ yarı-belgesel bir nitelikte bize aktaran cidden çok kıym etli bir kaynak olan bu eser sâyesinde, Osmanlı dönemi K alenderîliğini oldukça iyi tanım aya imkân sağlayabiliyoruz. Velâyetnâme-i Otman Baha'ya, ek olarak, bugüne kadar - ve hak lı o lara k - birer Bektaşî kaynağı olarak tanınan, başta MenâkıbHacı Bektaş-ı Velî olm ak ü zere 10, Velâyetnâme-i Abdal Musa11, Menâkıb-ı Baba Kaygusuz12, Velâyetnâme-i Seyyid Ali Sultan13, Velâyet8 K a le n d e r îliğ in tarih i ve doktrin yapısı bakım ından birinci derecede öne m e h âiz o la n b u eser, T a h sin Y a z ıc ı tarafın dan m etin olarak yayınlanm ıştır: \îa nâkib-i Camâl al-D in -i Sâvî, A n k a ra , T T K y a y ., 1972. Eser ve ya za rı hakkında ge niş b ilgi gerek b iz z a t T a h sin Y a z ıc ı’nın gerekse S aadettin K o c a tü rk ’ün yukarda m etin için d e zik red ilen m ak a lelerin d e bulu n m aktadır. 9 Eser v c y a z a rı h a k k ın d a d a h a önce tarafım ızdan başka bir yerde (Bektaşi Menûkıbnâmelerinde İslâm Öncesi İnanç Motifleri, İstanbul 1983, ss. 16-17) g en*Ş b il gi v erild iğ in d e n b u ra d a ü zerin d e d u ru lm ayacaktır. B ahsedilen yerde eserle ilgili b ib liy o g ra fik m a lu m a t d a b u lu n m ak tad ır. Bu çalışm am ızda A n k ara A d n an Ö t ü ken H a lk
K ü tü p h a n e s i’ nde b u lu n an 643 num aralı nüsha kullanılm ıştır.
10 Menâkib-i Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, nşr. 1958 11 Velâyetnâme-i Abdal Musa, A b d u rrah m a n
A b d iilb a k i G ö lp ın arlı, G ü z e l’ in özel
İsta n b u l
k ütüp h an esin de
b u lu n an v e aslı B edri N o y a n ’d a m evcu t n üshadan alın an fotokopi nüsha. B u ra d a b u n ü sh ad a n y a r a r l a n ı l m ı ş o lu p A . G ü z e l’e teşekkür ederim .
12
Menâkıb-ı Baba Kaygusuz, A b d u rrah m a n G ü z e l’ in özel
k ü tü p h a n esin d ek i
E lm a lı T e k k e s i’n d en g elm e nüsha. Bu nüshayı k u lla n m a m ıza izin v e rd iğ i iç in ken disine
13
teşekk ür
b o rç lu yu m .
Velâyetncimc-i Seyyid A li Sultan, A n k a ra A d n a n Ö tü k e n H a lk si’n de b u lu n m a k ta olan 1189 num aralı nüsha.
K ü tü p h a n e
X X IV
KAYNAKLAR
nâme-i Hacım. Sultan14 ve Velâyetnâme-i Sultan Şucâu'd-Din15 gibi menâkıbnârne türündeki kaynakların da, gerçekte Osmanlı devri K a lenderliğini aydınlatma konusunda bize birinci derecede yardım ettiklerini burada belirtelim ln. 2. .S'tf/if tabakatları: Kendisi de çok tanınmış bir m utasavvıf olup, daha ziyâde M ol la Câm î lakabıyla meşhur Abdurrahman-ı Câm î (1492), bazı ta savvuf! kavramları ve ünlü mutasavvıfların hayat hikâyelerini an lattığı NefehâliTl-Um min Hazarâli'l-Kuds isimli eserinde17, K alen deriliğin dokrin yapısını tartışır. Bunu yaparken, daha ziyâde, aşa ğıda kendisinden bahsedilecek olan Şihâbü’d-Dîn-i Sühreverdî’nin Avârifu l-Maârif'ine dayanır. O rada olduğu gibi, Kalenderlikle M elâmetilik arasında karşılaştırmalar yaparak aralarındaki farklara temas eder.
XV. yüzyılın ünlü Ç ağatay sûfî şâiri A li Ş îr N evâyî (150 1 nin Ntsûyimii'l-Mahabbe adlı tabakât kitabı ise, esas itibariyle Nefehâtü'l-Üns’ ün Çağatayca çevirisinden ibaret bulunm akla beraber, orada bulunmayan bir kaç Kalenderî şeyhinin biyografisini ihtiva etmesi itibariyle zikredilebilir1*. Burada, X V II . yüzyıl gibi oldukça geç bir tarihte kalem e alın mış olmasına rağmen, bilhassa Iran, Afganistan, Türkistan ve H in distan’da daha önceki devirlerde yaşamış K alen d erî şeyhlerine ve hareketlerine dair kıymetli bilgiler veren bir tabakat kitabından 14 Kudolf 7 ’»chudi, Das Vilâjtt-name des fladsehim Sultan, Berlin 1914.
Bu ese
rin yazma bir nüshası kendi özel kütüphanemizde bulunmaktadır. u VelAyetnânu-i Sultan tjucâu’d-D in,
Orhan
Köprülü’nün özel
kütüphanesi
nüshası. Burada bu nüshayı kullanmamıza izin verdiği için kendisine teşekkür ederirn. Bu eserin Hacıbektaş Halk Kütüphanesindeki bir başka nüshası bugün kü harflerle Şükrıj Klçin tarafından şurada yayınlanmıştır:”
“ Bir Şeyh Sucâ-
eddin Baba Viiâyetnâmesi” , T K A (Prof. Ur. Necati Akder Armağanı), X X I I / ı-2
(1984), w. 19^08. u Bütün bu sayıları eserler hakkında yeterli tanıtıcı bilgiler, yukarda 9 nu maralı notla zikredilen eserde bulunmaktadır. ” Burada, «erin farsça aslından
X V . yüzyılda Lâmiî
Çelebi’nin yaptığı
türkçe çeviri (T m en u -i Nejehal, İstanbul 1270) kullanılmıştır. Abdurrahman Câm î ve rvri hakkında bk. Lâmiî, ss. 4 H. Ritter, “ Djarni” , /i/a. u Naâpmü l-Mahabbe’ııirı yukarda fi numaralı dipnot.
Nevayî , ss. 439-4r ; Brovvne, III, 507-14;
Kemal Kraslaıı taralından yapılan
neşri için bk.
KAYNAKLAR
XXV
da h a bah setm eliyiz. Bu eser, M uham m ed M âsum -i Ş îr a z l’nin râiku’ l-Hakayık a dın dak i hacim li k ita b ıd ır19. K a len d erîliğ in
T aA s
y a ’d aki d u ru m u vc gelişmesine dair bilgilerim izin bir kısm ım bu esere b o rçlu y u z. 3 M uhtelif tasavvufî eserler: Bu g ru p ta bahsini edeceğim iz iki ön em li eserden ilki, y u k a r da bahsi geçen Ş ih â b ü ’d -D in Ebû Hafs Ö m er es-Sühreverd! (12 3 4 )’ nin A vârifu'l-M aârif \d\v20. X I I I . yüzyılın en bü yük m u tasavvıf ların dan olu p , b azan 1196 yılın d a D ım aşk’ ta idam edilen I ra n ’ Iı m u ta sa vv ıf filo z o f Ş ih a b ü ’d-D în-i Sühreverdî-i M ak tû l ile karış tırılan bu z a t 21, bir ara A b b asî halifesi en-Nâsır li-D în i’ lla h ’ın e l çisi o lara k I. A lâ ü ’d -D în K e y k u b a d ’ın nezdine K o n y a ’ y a gelm iş vc S ü h rcv e rd iy y e tarikatını A n a d o lu ’ya sokmuştur. Ş ih a b ü ’d -D în -i S ü h re vcrd î’ nin bu eseri, y a z ıld ığ ı d evird e ve daha son raları m u tasavvıflar arasm da çok tutulm uş ve b ir elkita b ı n iteliğini k a zan arak kendisinden pek çok alıntılar yap ılm ıştır. îşte yazar bu eserinde sûfî meşreb itibariyle K a len d erîliğe çok yak ın M elâm etîliği ele aldıktan sonra onu K a len d erîlik’ le karşılaştırır v e ikisinin arasın daki telâkki farklarım ve sebeplerini a çıkla d ıkta n sonra, kendi zam anın daki K a len d erîler’in d u ru m ların a tem as eder. Bu itib arla Avârifu'l-Maârif, K alen d erîliğin n a za rî v e am elî d u ru mu arasın da b ir kıyaslam a yap m a im kânına b ize sağlam ış olm ası bakım ından önem taşır. İkinci eser ise, aslında bir K a len d eri şeyhi olm akla beraber, bu niteliğin den pek bahsedilm eyen F ah ru ’d -D în-i Irak î (i2 8 g )’nin Lemeât’ ıd ır 22. X I I I . yü zyılın bu büyük K a len d erî şeyhi eserinde mensup olduğu züm renin hiç adını anm adan yüksek sû fiyân e d ü şünce ve telâkkilerini dile getirir. Bu bakım dan Lemeât, d ah a başka kesimlere mensup K alen d erîler’in fikirleriyle mukayese yap m a fırsatını bize bağışlayarak hayli yardım cı olm aktadır. ,u Bk. Tarûiku'l-H akayık, nşr. M . Câfcr Mahcup, Tahran (tarihsiz),
3 cilt.
î0 Avârifu’ l-M aârif,
Eserin
Bulak
1289,
2 cilt
(İhyâu U lûm i'd-D tn
kenarı).
başka baskıları da mevcuttur. 21 Şihâbü’d-Dîn Ebû Hafs Ömer es-Süreverdî’ye dair bk. Lâm ii, ss. 527-28; Nevâyî, s. 309; “ Suhravardî” , S. Van Den Berg, E h . Sî Lemeât, Süleymaniye (Şehit Ali Paşa) K tp., nr. 2703’ teki 17-35. Eserin bugilnkü türkçeye çevirisi de mevcuttur (bk. çev. Saaffet Yetkin, İstanbul 1988, 2. bs.).
mecmua, w .
Lemeât: Parıltılar,
XXVI 4.
KAYN AKLAR
Menâkıbnâmeltr'.
K alenderîliğin klâsik devri ile Osmanhlar zamanı için birin ci dcreceden öneme hâiz olup, Kalenderî çevrelerde yazıldıkları için Kalenderi kaynaklan olarak mütâlâa etmemiz gereken bazı menâkıbnânıelerden daha yukarda söz edilmişti. Bunlardan baş ka, öteki tarikat muhitlerinde kaleme alınm akla beraber, Kalenderiler’den bahseden iki önemli menâkıbnâme daha vardır. Bun lardan biri, aynı zamanda M evlevîliğin de temci kaynaklarından bulunan Menâkıbu'l-Arifin o lu p 23, M evlânâ C elâlü’d-Dîn-i R ûm î zam anında K onya ve çevresinde yaşamış bazı K alenderî şeyhleri ni ve bunların M evlevi muhitleriyle ilişkilerini hikâye eder. Kalenderiliğin Anadolu Selçukluları zam anındaki durumunu aydınlatma itibariyle bizim için önemli bir kaynaktır. Osm anlı im paratorluğu zam anındaki, özellikle X V I . yü zyıl daki m uhtelif K alen d erî zümrelerini çok canlı ve belgesel tasvir lerle bize anlatan ikinci menâkıbnâme ise, şûfî şâir V â h id î tarafindan kaleme alınmıştır. Bu eser, Menâkıb-ı Hâce-ı Cihan ve Netîce-i Can adım taşımakla birlikte, bilinen türden bir menâkıbnâme d e ğ ild ir24. Eserin kahram anı olan H âce-i C ihan ise aslında h ayalî bir şahsiyettir. Şâir V â h id î, Ehl-i Siinnet inançlarına sıkı sıkıya bağh bir sûfî olarak, kendi devrinde yaşayan ve bahis konusu inanç lara pek de aldırış etmeyen bir takım sûfî toplulukları tenkit m ak sadıyla bu kitabını m anzum ve türkçe olarak kalem e almıştır. A n cak eserin bizim için önem li ve ilgi çekici yanı, onun bu tenkitleri yaparken, m u htelif K alen d erî züm relerini ga yet canlı tasvirler ha linde bize aktarması, inanç, düşünce ve gelenekleri, kılık kıyafet leri hakkında çok değerli bilgiler verm iş olmasıdır. Bu bakım dan ** Bk. Ahmed Eflâkî, M anâkib al-Ârifin, nşr. T . Yazıcı, Ankara, T T K . yay., I959~, 9^ b 2 cilt. Eser ve yazarına dair geniş bilgi şurada bulunmaktadır: T . Y a zıcı, Ariflerin Menkıbeleri, İstanbul M EB. yay., 1964, I. cilt, önsöz kısmı. u Söz konusu menâkıbnâmenin nüshaları
oldukça fazladır.
Burada Paris
Bibliotheque Nationale’indeki Suppl. turc no 1558’de bulunan nüshası kullanıl mıştır. Bu eser^XIX . yüzyılda Karakaşzâde Ömer Efendi tarafından çok az bir değişiklikle kendine mal edilerek Nûru'l-hüdâ li-men İhledâ (İstanbul 1286) adıyla yayınlanmıştır. Aynca eserin bir incelemesi,
tenkitli bir metin çalışmasıyla
likte doktora tezi olarak hazırlanmış olup henüz ramustafa,
bir
yayınlanmamıştır: Ahm et K a-
Vahidi's Menâktb-ı Hvâct-i Cihan ve Netice-i Can,
M c Gill University,
İst. of Islamic Studics, 1987. (Bu çalışmayı inceleme fırsatını maalesef edinemedik).
KAYNAKLAR
XXV II
V â h id î’ nin bu k ita b ı d a bizim için temel kayn aklardan sayılm ak gerekir. B) T a r i h î
k a y n a k la r :
K a le n d e r iliğ in gerek O sm an lı öncesi, gerekse O sm an lı d e v ir lerine a it tarih çesin i a yd ın latm ay a y a ra y a ca k tarih kayn akların ı başlıca şu ü ç g ru p dah ilin d e incelem ek m üm kündür: i. Vekayinâmeler, coğrafî eserler, biyografi kaynaklan, siyâsetnâmeler: B u n ların b ir kısm ı özellikle O sm an lı öncesi dönem için b ilg i lerim izi b ü y ü k ölçü d e tam am layan kayn aklardır. Bu k abild en o l m ak ü zere K a le n d e riliğ in A sy a m em leketlerindeki d u ru m u h akkın da m eselâ Z iy â u ’d -D în B ârâ n î’nin Tarih-i FtruzfahCsı i l e 26, K a sım Firişteh’ in Tarih-i Firifteh26 isim li eserlerim m utlaka b elirtm eliyiz. O rta -D o ğ u coğrafyasın d a K a len d erîler’ in faaliyetleri v c bazı K a lenderî şeyh lerinin biyo grafilerin d en bahsederek bize zen gin m a l zem eler sa ğ la y a n , m eselâ R â v e n d î’nin Râhatu's-Sudûr ve ÂyetifsSürûr'u 27, B ed ru ’d -D în el A y n î’nin Ikdü’l-Cümân'ı28, M a k r îz î’ nin Kitabü's-Sülûk v e el-H ıtat29 isim li biri tarihe öteki coğrafyaya ait iki eseri, hiç şüphesiz değerli kaynaklarım ız arasındadır. B iyo grafi k a yn a k ların d an ise d a h a başkalarının yam nda özellikle D evletşah ’ın ünlü Tezkire's i 30, İb n H acer el-A skalânî’nin ed-Düreru’ l-Kâmine' s i31 M u în ü ’d -D în -i E sfirâzî’nin Ravzatul-Cennât'ı32 en başta zik redilm esi gerekli olan lardandır. O sm an lı devri için ise, bilhassa devletin kuruluş yılla rın d a ve beylik d ön em ind e vu k û b u lan olayları anlatan  şıkpaşazâde ve 25 T arih-i F iru zşâh î, Calcutta 1862. 28 T arih-i Firişteh y â Gülden-i İbrahim (, Lucknovv 1381. 27 R âvendî, Râhatu’s-Sudûr ve Âyetü'sSürûr, çcv. Ahmet
Ateş, Ankara, T T K
Vay, 1957» 2 cilt. 28 El-A yn î, İkdü'l-Cümân f i Tarihi EhH'z-Z*maa, Bayezit Genel Kitaplığı, V cliyvüddin Ef. kısmı, 20. cilt, nr. 2392. 29 M akrizî,
Kitabü's-Sülûk li-M ârifeti Düveli'l-M ûlûk,
nşr.
Mustafa
Ziyâde,
Kahire 19 3 6 ,1 /2 .; aynı yazar, Kitabü'l-H ıtat ce'l-M evâız ve'l-İ'tibar, Bulak 1270, 2 cilt. 30 Bundan aşağıda daha geniş olarak bahsedilecektir. 31 İbn Hacer el-Askalânî, Ed-D üreru'l-K 6mint f ( darabad 1340, 2 cilt.
Ayâni'l-Mieti's-SAmine, H ay-
32 Esfirâzî, Ravzatü'l-Cennât, nşr. S. Muhammed Kâzım , Tahran
1338 hş.
KAYNAKLAR
XXVIII O r u ç B eğ’in
Tevârih-i A l-i Osman'la n i l e 33,
hannümâ's ı M v b . ilk O sm a n lı a ltın d a zik red ilen İlk
anonim
bazı K a le n d e r î
Tevârih-i A l-i
N e ş ri’ nin
v ek a y in â m e le ri, şeyh lerine
Osman'ların
yan
Rum d a ir
Kitab-ı Ci-
Abdalları b ilg i
adı
v erirle r.
m en kabevî
ta rz la rın ı
m u h a fa za etm ekte olan bu k a y n a k la r sâyesin de, O sm a n , O r h a n ve M u ra d B eğlerin y a k ın çevresin de b irer derviş-gazı h ü v iy e tiy le g ö rü nen K a le n d e ri şeyh leriyle ilg ili çok ön em li m a lu m a t e d in eb iliy o ru z. X V I.
y ü z y ıld a n itib aren kalem e alınm ış o lu p gen el m â h iy
te birer O sm a n lı tarih i d u ru m u n d ak i Kühnii' l-Ahbar35, rârihx , vb. k a yn a k lard a k i b iraz
daha
N işan cı
teferruatlı b ir tekrarın d an
M eh m ed
P aşa’nın
Tâcü’ t-T e-
m â lu m a t ise, d a h a çok b u b irin cile rin ib a re ttir.
Tarih-i Nişancı
B u n la r
a d ıy la
a ra sın d a
b ilin e n
k ü çü k
h a cim li eseri ise, 37 X V I . y ü z y ıld a k i K a le n d e r île r’in d u ru m u itib a riyle h a y li önem li ve başka v ek a y in â m elerd e b u lu n m a y a n b ilg ile r ih tiva eder. Ö ze llik le K a le n d e r île r arasın daki râ fız î h a re k e tle r d o la y ısıy la m erkezî yön etim in takip ettiğ i p o litik a y ı b u ra d a n a çıld ık la
görm ek m ü m kü nd ür.
B un lardan a y n o lara k , X V I I . y ü z y ıld a A v r u p a 'd a O s m a n lı Im p arato rlu ğu ’nu ta n ım ay a ve ta n ıtm a y a y ö n e lik o la ra k ka lem e alınan m eselâ M ich e l B a u d ie r’nin Histoire Generale de la Religion des Turcs’ ü P au l R ic a u t’ nun The Preseni State o f The Ottoman Empire’ı 3® ve başka benzeri eserlerde de, bu y ü z y ıld a k i K a le n d e r îliğ in tarihçesi açısından cidden çok k ıy m etli m a lze m e y e ra stla m a k ta y ız. Siyâsetnâm e türünden ise y a ln ız
b ir tek k a y n a ğ ım ız
b u lu n
m akta olup o da, A n ad o lu S e lç u k lu la n d evrin d e k a lem e alınm ış bulunan, dolayısıyla bu devirde A n a d o lu ’d a y a şa m a k ta o lan K a lenderiler’den bahseden, M u h am m ed b. e l-H a tîb ’in Fustâtu'l-Adâle
** Âpkpaşazâde Tarihi, nşr. A lî Bey, İstanbul 1332; Oruç Beğ Ta rihi, nşr. Franz BabLnger, Hannover
1925.
M Kiiab-ı Cihannümâ, nşr. Franz Taeschner, Leipzig ** Gelibolulu Mustafa AJi, Künhü’ l-Ahbar, *
İstanbul
Hoca Sa’du’d-Dîn, Tâcv’ t-Tevârih, İstanbul
** Tarih-i Nişancı, İstanbul
1951-55. 1285,
5. cilt.
1279, 2 cilt.
1290.
* M . Baudier, Histoire Generale de la Religion des Turcs, Paris 1625. ^ * P. Ricaut nun Londra’da 1668 yılında basılan bu eserinin,
burada E tat
Preseni de VEmptre OUaman (Paris 1670) isimli Fransızca çevirisi kullanılmıştır.
KAYNAKLAR
X X IX
ism indeki ço k g e ğ e rli risâle sid ir40 A slın da bu risâle, d e v le t y ö n e tim inden ba h setm ek le beraber, önem li b ir kısmı K a le n d e r île r’e a y rılm ıştır.
Y azar,
b u ra d a
K a le n d e rîle r’e şiddetle
h ü cum
etm ekte,
o d ev ir A n a d o lu ’su n da b u n ların tam an lam ıyla anarşist b ir zü m re teşkil e ttik lerin i a n la tm ak ta d ır. A m a bunu yap a rk en de K a le n d e riler h a k k ın d a fev k alâ d e ilg i çeken b ilgiler a k tarm akta, bö ylece bize, k en d i şahsî m üşahedelerine d ayalı, birin ci elden d eğerli b ir k a yn a k bırak m ış olm ak tad ır. 2. S e y a h a tn a m e le r :
K a le n d e r île r h ak k ın d a ikin ci grup tarih kayn a k larım
da
se-
y a h a tn â m e le r teşkil eder. Bilhassa X I V . yüzyıldan itib a re n A n a d o lu d a h il m u h te lif İslâm ülkelerine yaşayan K a le n d e rî zü m relerin e dair en bol ve m ü şahedeye d a y a lı m âlum at, hiç şüphe y o k k i, ço ğ u n luğun u h ıristiyan A v r u p a lıla r’ın teşkil ettiği seyyahların eserlerin de bu lu n m ak ta d ır. Bu seya h a tn âm elerin başında, X I V . yü zyılın M a ğ rip li ü n lü m ü slü m an se y y a h ı İb n B attuta gelir. O , bilhassa İran , A fg an is tan ve H in d ista n ’d a ya p tığ ı seyahatler esnâsında çok çeşitli b ir ta kım K a le n d e r î zü m releriyle karşılaşmış, bunların şeyh leriyle k o nuşmuş v e tartışm ıştır. B u n lar içinde H a yderîler ön em li b ir y e r tutar. îşte b u ü n lü seyyahın T u h f e t i i 'n - N u z z a r , y a h u t kısaca R i h l e diye b ilin en s e y a h a t n â m e s i b u itib arla kıym edi b ir kayn ak o la rak seya h a tn âm eler arasm da yer alır. A v r u p a lı se y y a h la rın eserleri de, özellikle X V . yü z y ıld a n iti baren, K a le n d e r î züm relerin in in an ç ve gelenekleri, h alkla ilişki leri h a k k ın d a verd ikleri bilgiler, m ünhasıran onların kılık ve k ıy a fetlerini yan sıta n belgesel nitelikteki gravürler sâyesinde bize eşsiz m alzem e sağlam ış b u lu nu yorlar. B un lara misal olarak bu rad a, C la vijo’n un Kadimden Semerkand’a Seyahat42; N icolas de N ic o la y ’ın Les Navigations et Peregrinations *3; Pedro adlı b ir İsp an yo l seyyahın ın 40 Bu çok önemli risalenin Kalenderîler’le ilgili kısmı, vaktiyle merhum Os man Tu ran t a r a f ı n d a n , “ Türkiye din tarikine ait bir kaynak” (Fuad Köprülü Armağanı, İstanbul 1953, ss. 553-564) isimli makalesinin eki olarak farsça metin halinde ya yınlanmıştır. 41 ib n Batoutah, Les Voyages d ’ibn Batoutah, nşr.
C . Defrönery-B.R. Sangu-
inetti, Paris 1874-1879, 5 cilt. 48 K laviyo, Kadizden Semerkanda Seyahat, çev. Ö .R . 43 N .
Doğrul, İstanbul
de Nicolay, Navigations et PM grinations, Paris
1527.
1975.
XXX
KAYNAKLAR
K anuni
Devrinde
İstanbul11;
a d lı
e se rle rin i
v e r e b iliriz .
Vita
T u r ch i16; T h d o d o re
S a lo m o n A n to n io
S ch v v eig cr’ in
M e n a v in o ’ n u n
Spandouyn
C a n ta c a s in ’ in
rO rigine des T u r cs47 isim li eserleri d c g in
m a lz e m e 3.
Arşiv
ih tiv a
Constantinopel46
1 Costumi et la Pelit
Traite de
K a le n d e r île r k o n u su n d a z e n
ed e rle r.
belgeleri:
O s m a n lı
İ m p a r a t o r lu ğ u n d a k i
t e lif fa a liy e tle r i, h a lk la v c y ö n e tim
K a le n d e r î
zü m re le rin in
ç e v re le riy le ilişk ileri,
m uh
b a z ı iç ti
m â i n ite lik li h a lk h a re k e tle riy le y a k ın a lâ k a la r ı g ib i k o n u la r g ü n d e m e g e ld iğ in d e h iç şü p h e y o k k i b iz e en d e ğ e rli v e y e tk ili m a lze m e y i s a ğ la y a c a k k a y n a k la r , a rşiv b e lg e le rid ir. B u g ü n iç in ö z e llik le X V I . y ü z y ıla a it b e lg e le re d a h a fa z la sa h ib iz .
İ sta n b u l B a şb a k a n lık O s
m a n lı A r ş iv i’ n d e k i M ühimme Defterleri’ n d e p e k sık o lm a m a k la b ir lik te , A n a d o lu liy e tle r in e ,
vc
R u m e li’d e k i çeşitli K a le n d e r î z ü m re le rin in fa a
b u n la r ın
d ik k a t ç e k ic i
y a ş a m a k ta
b e lg e le re
tiy le m e rh u m A h m e d R e fik k a le s in d e m ada
m e tin
o ld u k la rı
ra stla n m a k ta d ır .
z â v iy c lc r e
B u n la r d a n
d a ir
o ld u k ç a
b ir kısm ı v a k
(A ltm a y ) ta ra fın d a n ta n ın m ış b ir m a
o la r a k y a y ın la n m ış
b u lu n m a k ta d ır 4*.
Bu
a ra ştır
b u n la r gen iş ö lç ü d e k u lla n ıld ığ ı g ib i, h e n ü z y a y ın la n m a m ış
o la n la r d a n
da
C) E d e b i
fa y d a la n ılm a y a
çalışılm ıştır.
k a y n a k la r :
İslâ m d ü n y a s ın d a y a ş a m ış p e k ç o k m u ta s a v v ıf v e y a sû fî gib i, K a le n d e r île r d e d ü şü n ce v e in a n ç la r ın ı, ta s a v v u fî te lâ k k ilerin i şiir y o lu y la ifa d e e tm işle rd ir. B u se b ep le y a d e v irle rin in e d e b î k a y n a k la rın a g e çm işle r, v e y a g e riy e b ir d iv a n , y a h u t h iç o lm a z sa b a z ı m a n zu m p a r ç a la r b ıra k m ışla rd ır. îş te g e re k bu d iv a n la r v e y a m a n zu m p a rç a la r, gerekse o n la rın h a y a t h ik â y e le r in i a n la tıp eserlerin den ö m e ld e r v eren şu a râ te zk irele ri b iz im kaynak
teşkil
iç in b irin c i d e re c ed en b irer
e tm e k te d irler.
44 Kanuni Devrinde İstanbul, yev,
Fuad
41 S.
N u m b c rg
S c h w d g rr,
Gmtlanlinopel,
C arım ,
İstanbul
** A . M m a v i no, I Cottunri et la Vita Turchi, Fıorenza
47 rk
1964.
1539. 1551.
'İT». S. Gantaca*in, Petit TraiU de VOrigine des Turcs, nşr.
C h . Schefcr, Pa
ıftfo .
** A . K rfik fA itın a y,, “ Oarnanlı devrinde K âfızîlik vc ik-kta»îlik” , İX -2 M. 2 1 -Vi.
DEFM,
XXXI
KAYNAKLAR
1. Divanlar ve diğer muhtelif edebî eserler: Osm anlı öncesi devir için ilk akla gelenler arasında m uhakkakki yukarda kendisinden bahsedilen Baba Tâhir-i U ryan ’ın Rubâiyyat'ı vardır. Bundan başka ünlü şâir Hâfız (13 9 0 )^ Divari\ ile 4*, bir ara A n ad olu ’da da ikamet etmiş bulunan Fahru’d-D în-i Ira k l’ nin Divan'm ı50 m utlaka zikretm eliyiz. Çünkü her ikisi de yüksek »evi yede K alen d eri sûfî telâkkileri yansıtmaları itibariyle belgesel bi rer nitelik arzederlcr. A yrıca ünlü edip Şeyh Sa’dî-i Ş îrazî (1292)’ nin çok tanınm ış iki eserini, Gülistan vc Bostan’ ını bunlara ilâve ede b iliriz51. Bunlardan başka’ M evlânâ’ mn Mesnevî'sı ile Divan-ı Şems-i Tebrîzî (yahut Divan-ı Kebîr) adındaki ünlü eserlerini belirtm em iz gerek ir:’2. O sm anlı dönem i için ise, X V I . yüzyılda büyük ün kazanm ış olup, kendileri de vaktiyle K alenderîliğe intisap etmiş bulunan H ayalî Beğ (1557) ile çağdaşı ve hemşehrisi H ayretî (i5 3 5 )’ nin Divani arı m ükem m el birer belge mahiyetini arzed erler8a. Bilhas sa H a y re tî’ nin divan ı X V I . yüzyıl O sm anlı K alen d erîlcri’nin inanç ve âdetlerini, geleneklerini, dü n yaya bakış tarzlan nı birinci elden yansıtan vc bu gü ne kadar d a bu açıdan değeri anlaşılm ayan bir kaynaktır. B un ların dışında, bilhassa yine X V I . yü zyıld a yaşam ış başka K a len d erî şâirleri dc vard ır ki, bunların eserlerinden bazı p a rça lara şurada b u ra d a rastlanm akta, h ayatlan hakkında az d a olsa kısa bilg iler şu ara tezkireleri sâyesinde bize kadar intikal etmiş b u lunm aktadır. 2. Şuarâ tezkireleri: O sm an lı dönem i öncesi için D evletşah (1495)’»! ünlü retÜ'ş-Şuarâ's ı 54, y azarın ın
zam anın a kadar
yaşam ış
Tezki-
b azı m eşhur
49 Hâfız, D îvan , çev. A. Gölpınarlı, İstanbul, MEB. yay., 1968, 2. b*. 50 Fahru’d-Dîn-i Irakî, Kûlliyât-ı Şeyh Fahru'd-Dîn İbrahim-i Hemedânî mütehallıs be-Irâkî, nşr. Said Nefîsî, Tahran (tarihsiz), 4. bs. 51 Sâdî, Gülistan, çev. Hikmet İlaydın, İstanbul 1963, 2. bs.; Bostan, çev. H. İlaydın, İstanbul 1967, 2. bs. &2 D ivan-ı Kebir, çev. A. Gölpınarlı, İstanbul 1958-1959, II. IV. cilt. ''3 Hayalî Beğ, H ayalî Beğ Divanı, nşr. A. Nihat Tarlan, İstanbul 1945; Hay retî, Divan, nşr. Mehmet Çavuşoğlu, İstanbul 1981. 64 Burada bu eserin türkçe çevirisi kullanılmıştır (bk. Devletşah, T ezk ire, çev. Necati I.urçal, İstanbul 1977).
KAYN AKLAR
X X X II
K alen d eri şâirlerinin biyografilerini verm ek sûretiyle bize oldukça değerli m alzem e sunm aktadır. O sm an lı devri için ise, d a h a şanslı durum dayız. X V I . yü zyıld a yaşam ış Y e tîm î, M eşrebî, F e yzî, H a y darî vb. pek çok K a len d erî şâiri, bu y ü zyıld a kalem e alınm ış hem en bütün tezkirelere girm işlerdir. B u n lar arasında ilk elde Tezkire-i L â tîfi55, Tezkire-i S ehîm, Kınalızâde Tezkiresi57, Âşık Çelebi Tezkiresi68 ve benzerlerini sayab iliriz. II -
A R A Ş T IR M A L A R
A) M ü s ta k il
ç a lış m a la r :
K a len d erîlik , ta sa v v u f tarih i boyun ca sû fîliğin m u h a lif ve m a rji n al k anadım oluşturm ası bakım ın d an o ld u ğ u k a d ar, K a le n d e r île r de içinde yaşadıkları top lum ların genel n izam ın a ters düşen ve p ek çok sosyal nitelikli hareketlerde rol alan kişiler b u lu n m ala rı itib a riy le d ik kat ve ilgiye değer bir araştırm a konusu teşkil ederler. B u n u n la be raber, onları konu edinen a raştırm aların sayısı pek fa z la d eğild ir. K lâ sik zü h d î tasavvufa karşı bir ta vır o rta y a k o y a n K a le n d e r île r ’ in, m ünhasıran ta sa v v u f tarih i a lan ın d a çalışan a raştırıcıla r ta ra fından niçin ih m al ed ild iğin i dü şü n m ek gerekiyor. M erh u m F u ad K ö p r ü lü ’nün değişik y a z ıla r ın d a d e fa la rc a önem ine işaret ettiği K a le n d e r îlik h a k k ın d a b iz z a t h a zırla d ığ ın ı söylediği h a ld e 59, y a y ın la m a y a m u vaffak o lm a d ığ ı m o n o grafisin i istisnâ edersek, bu hususta ilk m ü stakil a raştırm a lar, F ra n z B ab in ger tarafından gerçekleştirilm iştir. O , Encyclopedie de Vİslam 'ın ilk baskısında (Leiden
1908-1938)
y e r a la n
“ Kalender”
v e Kalenderî”
m addelerinde o zam an k i sınırlı m alzem esin e d a y a n a ra k K a le n d e r îliğin kısa tarihçesini y ap m ak ta ve kısm en de O sm a n lı d e v ri K a le n derîliğine temas etm ektedir. M uham m ed T a g i A h m ed ’in
“ Who is a
OjalandarV’
{Journal
of Indian History, 33 (1955), ss. 155-170 ) isim li m a k ale si ise, b ir ta-
46 Lâtlfî, Tezkire-i Lâlîfî, İstanbul 1314. * Sehî Beğ, Tezkire-i Sehî, (Heşt Bihijt), nşr. Günay Kut, Harvard Un. Pres 1978. K Kınalızâde, Tezkiretü’f-Şuarâ, nşr. İbrahim Kutluk, Ankara 1978-1981, 2 cilt. M Âşık Çelebi, Mesâini’ş-Şuarâ, faks. nşr. Meredith-Owens, London 1971. M Köprülüzâde M. Fuad, “ Anadolu’da İslâmiyet” , DEFM , 4 ( m 8 ) , s. 298, not: 3. * V ’
KAYNAKLAR
XX X III
sa v v u f m ek te b i o la ra k K a len d erîliğ in m âhiyetini araştırm akta o lu p , H in distan K a le n d e r île r i’nin tarihçesini ana h a tla n y la v erm e ye çalışan ilk in celem elerd en d ir. T ü r k iy e ’de
ise,
m erh um
A b d ü lb aki
G ölpın arlı
Türk Ansiklo
ped isin de “ Haydarîlik” ve “ Kalenderiyye” m addelerin i y a y ın la m ış olup birin cisin d e K a le n d e rîliğ in bir şûbesi olan H a y d a r îlik h a k kın da kısa b ir m a lu m a t verm iş, İkincisinde genel o lara k K a le n d e rîliği ele a ld ık ta n sonra, tarikatın m u h telif İslâm ü lkelerin d eki d u ru m ların ı ve a ra d a O sm an lı dönem ini çok kısa b ir şekilde ö zetle miştir. A y r ıc a erkân ve âyin lerden , kılık ve kıyafetlerden de b a h setmiştir. T ü r k iy e ’de K a le n d e r îlik ’ le asıl ilgilenenlerin başm da h iç şü p hesiz T a h sin Y a z ıc ı gelir. K en disi, kayn aklar kısm ında bahsi g e çen C e m â lü ’d -D în -i S â v î’nin m enâkıbnâm esi ü zerin d e çalışm ış, “ Kalenderlere dair yeni bir eser” (,Necati Lugal Armağanı, A n k a r a 1968, ss. 78 5 -79 7) isim li m akalesinde bunun detaylı bir tan ıtm asın ı y a p tıktan sonra, a d ı geçen k ayn ağın orijinal m etnini de y a y ın la m ış tır. T a h sin Y a z ıc ı b u n lard an başka Encyclopedie de l ’ İslam'ın ik in ci baskısındaki “ Kalandar” ve “ Kalandariyya” m addelerini de ya zm ış tır. T ıp k ı T a h sin Y a z ıc ı gibi, aslında Fars dili ve e d e b iy a tı ile u ğ raşan S a a d e ttin K o c a tü r k ’ün de bu konuda bazı y a z ıla r y a y ın la ğını gö rü y o ru z. B un lardan ilki, yine H atîb-i F arisî’n in eserinin bir tan ıtm ası m âh iyetin d e olup, baş tarafında K a le n d e rîliğ in kısa bir tarih çesin i ih tiv â eden “ Der bâre-i fırka-i Kalenderiyye ve Kalendernâme-i H atîbi Fârisi, ma'nî-i kelime-i Kalender” (Doğu D illen Der gisi, I I /1 (1 9 7 1 ), ss. 89-122) adlı m akalesi olu p türkçesi,, “ Kalen deriyye Tarikatı ve H atîb-i Fârisî'nin Kalendemâme'si” ism i a ltın d a İran Şehinşahlığı'nın 2500. Kuruluş Yıldönümüne Armağan (İstan b u l 19 7 1, ss. 221-248 ) isim li k ita p ta yayın lanm ıştır. S. K o ca tü rk , b u n d a n sonra neşrettiği “ İran’da Islâmiyetten sonraki yüzyıllarda fik ir akım larına toplu bakış ve Kalenderiyye Tarikatı ile ilgili bir risâle” (A Ü D T C F D , X X V III/ 3 ~ 4 (19 7 1), ss. 215-231) başlığını taşıyan y azısın d a ise, yine K a le n d e r îliğ in kısa bir tarihçesinden sonra, H ü seyin E n îs î’ nin d a h a ön ce bahsi geçen Risâle-i Kalenderiyye'sinin farsça m etn in i ve türkçe çevirisini yayın lam ıştır. C o lin Im b e r’in “ The Wandering Dervishes” (Proceedings o f the Eastern Mediterranean Seminar, U n iv. o f M an chester (1 9 7 7 -1 9 7 8 ) ,
X X X IV
KAYNAKLAR
M a n c h e s te r 1980, ss. 36-50) a d ın d a k i m akalesi ise, O s m a n lı îm p a ra to r lu ğ u ’ n d a k i çeşitli K a le n d e r î zü m re le rin i ilk d efa b ir a rad a ele a la n h e m e n h em en te k a ra ştırm a d ır d e n eb ilir. T a r a fım ız d a n n eşred ilen “ Kalenderîler ve Bektaşîlik” (Doğumu nun 100. Yılında Atatürk'e Armağan, Î Ü . E d e b iy a t F a k ., İsta n b u l 1981, ss. 297-308) v e “ Qu.elques remarques sur le röle des derviches kalenderis dans les mouvements populaires... aux X V Ie sücles dans VEmpire ottoman” ( Osmanlı Araştırmaları — The Journal o f Ottoman Studies, I I I (1982), ss. 69-80) a d lı m a k a le le rd e n so n ra, k ro n o lo jik sıray a gö re, S im on D ig b y ’ n in ltQalandars and related groups” (İslam in Asia, ed. b y Y o hanan
F rie d m a n n ,
B o u ld e r-C o lo r a d o
1984, ss. 60-108) isim li h a
c im li m a k alesi, K a le n d e r iliğ in ilk d ö n em i h a k k ın d a o ld u ğ u kad ar, asıl H in d is ta n K a le n d e r ıle r i’ ne d a ir d ik k a te d e ğ e r b ilg ile r su n m ak ta d ır. B ild iğ im iz k a d a r ıy la
K a le n d e r île r ’ e d a ir son a raştırm a , “ K a
lenderis dervishes and Ottoman administration from the fourteenth to the sixteenth centuries” a d ıy la ta ra fım ız d a n h a zırla n m ıştır (bk. Saint and Sainthood (A n I n te r n a tio n a l C o n fe re n c e ), B e r k e le y -C a lifo m ia , (bas k ıd a ). B) M u h t e l i f B u n la rın
a r a ş tır m a la r
b a şın d a,
m e rh u m
iç in d e
Fuad
b u lu n a n la r :
K ö p r ü lü ’ n ü n
Türk
Edebi
yatında ilk Mutasavvıflar a d lı ta n ın m ış eserin de y e r a la n b a z ı satır la r b ir y a n a b ır a k ıla c a k o lu rsa
(A n k a ra
1976, 3. bs., ss. 337-39,
35 I_52)>
a y n ı y a z a rın “ Anadolu’ da İslâmiyet” (D E F M , 4-6 (13381340), ss. 297-30 1) ism in i ta şıy a n klâsikleşm iş m a k a le sin d ek i ön em
li p a sa jla rı zik re tm e liy iz .
B u p a sa jla r, b u k o n u d a T ü r k iy e ’ de ilk
y a z ıla n d ik k a te d e ğe r m ü tâ lâ a la r d a n ib a re t o lu p te m e l k a y n a k la n d eğerlen dirm esi itib a r iy le
de
bilh assa
ö n e m lid ir.
T ü rk iy e d ışın daki ç a lışm a la r a rasın d a ise, E dvvard G . B row n e’m A Literary History o f Persia (C a m b rid g e 1905, I I . v e I I I . c ilt ler)
a d lı tan ınm ış eserinde I r a n ’lı K a le n d e r î şâ irlerin i an la tırk en
v erd iğ i b ilg ile r ilk eld e bahis konusu e d ile b ilir. M uham m ed
H a b ip ’ in v a k tiy le Medieval India
Quarterly d e rg i
sinin ilk cildin de (I/2, 1950) çıkan “ Chishti mystic records o f the D el hi sultanate period” isim li m akalesi, de Ç iştiy y e ta rik a tı ile K a le n d e rîliğin m ün asebetlerin i araştırm ası b a k ım ın d a n zik re d e ğ e rd ir. R ic -
KAYN AKLAR
XXXV
hard G ram lich’in D it Schiitischen Dervuischorden Persiens (Wiesbaden 1965, ss. 74-78) adlı kitabında da Kalenderîler’e küçük bir bölüm ayrılmış ve burada onların Hâksârîler ile olan alâkalan tartışılmış tır. Burada son olarak rahmetli Emel Esin’ in, O rta Asya’da X I I I X V . yüzyıllarda m uhtelif T ürk memleketlerindeki Kalenderi der vişlerine ait önemli bilgiler veren “ Les derdi h£t£rodoxes turcs d'Asie centrale” ( Turcica, X V I I (1985), ss. 7-40) başlıklı makalesini bahis konusu etm em iz gerekir. Bu sayılanların dışında daha başka bazı eserlerde K alen derîler’den söz edilmişse de bunları tek tek saymaya gerek yoktur.
KALENDERİLİĞİN DOĞUŞU VE GELİŞMESİ
G t R I Ş KALENDERÎLIĞÎN DOĞUŞU YE GELİŞMESİ I -
K A L E N D E R ÎL IĞ ÎN SO SYA L TEM ELLE R İ
îslâm dünyasının tarihî gelişimi içinde tasavvufun ortaya çı kışını belirleyen şartlar, tasavvufun fikir temelleri, m uhtelif tasav vu f m ekteplerinin teşekkülü ve nihayet tarikatların ortaya çıkış süreçleri bugün artık çok iyi bilinmektedir. Bu konularda yapılan araştırmalar hayli gelişmiş bir seviyeye yükselmiş bulunm aktadır. Bütün bu çalışm alar tasavvufun, Islâm’ın daha ilk yüzyılı içinde belir meye başlayan siyasî, sosyo-ekonomik ve kültürel değişmelerin sosyal yapıda hasıl ettiği karmaşa sonucu şekillenmeye başladığını gösteriyor. H ulefâ-i R âşidîn devrinin (632-661) son zam anlarında îslâm toplum lannın içine düştüğü siyasî ve İçtimaî bu h ran la r1; ardın dan gelen Em evî döneminde (661-750) eski A rap kabile asabiyyetine yeniden ağırlık veren ve giderek saltanata dönüşen hilâfet re jim inin, mevâlî denilen gayri Arap müslümanlar üzerinde uygu ladığı baskı ve bunun doğurduğu rahatsızlık du ygu su 2; A bb asî döneminde devam eden iç siyasî bunalımlar ve bunun sonunda içtim âi nizam ı sarsan bu hran lar3, tasavvufun bütün bu olumsuz luklara karşı mistik bir tepki olarak gün yüzü görmesine sebep ol muş görünm ektedir. T asa v vu f tarihinin açıkça ortaya koyduğu üzere bu tepki, I X . yüzyılda ilk önce ve en fazla, belirtilen rahatsızlıklardan kolayca.etkilenebilen esnaf zümresinin teskil__ettjgi orta tabakada ifadçşini b u ld u 4. Bu mistik tepki şüphesiz ki kendi tarihî gelişim süreci için 1 Eemard Lewis, Tarihte Araplar, çev. H.D. Yıldız, İstanbul 1979, s. 55-75; P.K. Hitti, Siyasî ve Kültürel İslâm Tarihi, çev. S. Tuğ. İstanbul 1980, I, 273-86; The Cambridge History o f İslam, Cambridge 1970, I, 67-72. 2 Levvis, ss. 82-89; Hitti, II, 353-76; The Cambridge History o f İslam, I, 8792. Buralarda konuyla ilgili yeterli bilgi bulunmaktadır. 3 Levvis, ss. 95-104; The Cambridge History o f İslam, I, 104-133; VV. Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, çev. E. Ruhi Fığlalı, Ankara 1981, ss. 190-96. 1 Bu konuda. A.J. Arberry, Le Soufisme, fr. çev. Jean Gouillard, Paris 1952,
32- 47 ; G .C . Anavati-L. Gardet, Mystiçue Musulmane, Tendan es, Experiences et Techniçues, Paris 1976, 3. bs., ss. 21-23.
4
O S M A N L I İ M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
de her yerde ve devirde aynı m âhiyet ve eğilim leri göstermemiş tir. Eski M ısır, Hellen, M ezopotam ya, İran ve H ind kültür sâhalan m n İslâm öncesi mistik eğilim leri ve yaşantısı, m ahallî din ve iti katları, tasavvufun teorik cephesinin çeşitli m ektepler halinde şe killenmesine önem li ölçüde katkıda b u lu n d u la r5. İslâm kültür ve düşünce tarihini derinden etkileyen hiç bir tasavvuf cereyanının, İslâm iyet’in beşiği olan A rabistan ’da doğmamış, gelişmemiş ve yer leşmemiş olması - k i bugün de ö y le d ir- t a s a v v u f u n yapı itibariyle, İslâm iyet’i kendi eski kültürleri dahilinde algılayan Mevâlî orta tabakasınm, Jkitabî v e nasçı İslâm anlayışını temsil eden hâkim A rap müslümanlar sınıfına karşı geliştirdiği mistik bir tepki hareketi ol-_ masının bizce en reddedilem ez delilidir. İlk itici gücünü, İslâm peygam berinin şahsî yaşayışıyla örnek olduğu ilk devir İslâm zühdünden alm akla birlikte, belirtilen si yasî ve özellikle sosyo-kültürel ve İktisadî şartların kılavuzluğun da IX . yüzyılda bilinen klâsik hüviyetiyle teşekkül eden tasavvuf, bu sebeple önceleri koyu bir zühd ve takva anlayışı etrafında geliş ti®. Am a zamanla, müslüm an coğrafyasının bir yan dan K u ze y A f rika yönünde, diğer yandan da İran üzerinden A sya istikam etinde genişlemesi, sözkonusu yüzyıldan itibaren bu geniş alan da m eyda na gelen siyasî, sosyo-ekonomik ve kültürel çalkantılar bu ortodoks tasavvuf içinde yeni bir m uhalefet kanadının oluşmasına yol açtı. Her biri kendi yaşadığı devir ve bölgede İslâm dışı ilân edi len Bâyezid-i Bistâmî (874), C ün eyd-i B ağd âd î (910) ve H allâc-ı Mansur (922) gibi büyük m utasavvıflar, zühd ve takvâm n yerine İlâhî aşk ve cezbenin galip olduğu, bir anlam da erken V ah d et-i V ü cu d’çu nitelik taşıyan bu m uhalefet kanadının ilk tem silcileri ol dular. Önce Irak’ta başlayan b u m u h alif akım , fazla bir zam an geçmeden İran ve M âverâünnehir’deki değişik, sûfî m erkezlerinde de kendini gösterdi. M istik niteliğini aşağıda ele alacağım ız, tasavv uf tarihi literatüründe Melâmetîlik adıyla Jbi 1inen bu akım , belir4
Msl. bk. Reynold A. Nicholson, The mystics o f İslam, London 1963, ss. 10-
27; L. Massignon, Essai sur Us Origines du Lexique Technique de la Mystique M usulmarte, Paris 1968, s. bs., ss. 63-98. • Msl. bk., Nicholson, ss. 4-6; Massignon, ss. 156-174:, The Cambridge H islory o f İslam, II, 604-608.
M A R J İN A L
S Û F ÎL İK :
K A L E N D E R ÎL E R
5
tilen bu buhran ortam ında doğdu _ve,_özellikle eski İran mistik kültürünün kalıntılarnu oldukça canlı hir şekilde, hâlâ yalatm a ya devam eden Horasan ve Mâverâünnehir mıntakalarında_ gelişti. îşte K alen derîlik, tasavvuf zihniyetinden yaşayış tarzına, kı lık kıyafetinden İslâmî kaidelere bakış açısına kadar her şeyiyle içinde yaşadığı siyasî ve İçtimaî nizamı dışlayan bu zümreler içe risinde doğdu ve gelişip yayıldı. II -
K A L E N D E R ÎL IĞ ÎN
M ÎS T ÎK
T E M E L L E R İ:
K a b a ve kalın hatlarıyla, yaşadığı toplumun nizamına karşı çıkararak dünyayı kaale almaya değer görmeyen ve bu düşünce tarzım günlük hayat ve davranışlarıyla da açığa vuran tasavvuf akımına Kalenderlik veya Kalenderîlik denebilir. Ancak bu kısa vc çok kalın hatlı târif, îslâm dünyasının muhtelif zaman ve mekân larında yaşamış olup kendilerine değişik isimler verilen, lâkin ge nelde Kalender veya Kalenderî olarak anılan bu akım mensuplarını tam anlam ıyla nitelemeğe yeterli değildir. Çünkü ileriki bölümler de de açıkça görüleceği üzere, Kalenderîlik tek parça halinde bir yapı sergileyen, hattâ tek bir tarikat şeklinde teşkilatlanmış bir ta savvuf akımı değildir. T arih te yaşam ış Kalenderî şeyhleri ve bunların etrafında top lanmış K alen d erî zümreleri arasında, yukardaki genel târif içinde kalm akla beraber, farklı tezâhürler, eğilimler sergileyenler hep olagelmişlerdir. Hepsi_de— K a len d eri- olmakla beraber, bir Baba T âh ir-i JJryan ile bir Fahru’d-Dîn-i Irakî. bijr Sems-i Tebrîzî__ile bir O tm an B aba, birbirlerinden oldukça değişik şahsiyetlere—ve. telâkkilere sa h ip tile r . Am a hepsinde müşahede olunan ortak^zih^ niyet, diin yevî o lan h er şeyi arkaya atmak, yalmz ilâ h Laşla-önem jjeyerek İslâmî emir ve kaideleri bu açıdan değerlendİDnekti. O n lar bu ortak zihniyeti kendi karakterleri, yetiştikleri kültür ortam ları çerçevesinde meydana vuruyorlardı. O nun için Şems-i T e b rîz î’ de çok ince ve estetik bir görünüm alan K alen derî felsefe, O tm an Baba’ da bize oldukça kaba ve tuhaf gelen bir biçim e bürünebiliyor. H er şeye rağm en temelde yine aynı zihniyete dayanan K a le n d e rliğ in bu dünyayı umursamayan, ona ihtiyaç duym aktan ola bildiğince kaçan, toplum nizamını protesto eden tavrı ve bunun
6
OSMANLI tM PA R A T O R LU Ö U ’NDA
dış görünüşe yansıyan temel m istik yapısı nerelerden kaynaklanı y o rd u ? A) E s k i re le r i :
H i ı ıd
ve
Ira n
m is ti s i z m i
ve
m is tik
çev
K alcndcrilik, bugüne k a d ar yapılan az sayıda d a olsa araş tırm a la rın ortaya çıkardığı ve araştırıcıların fik ir birliğine vard ık ları sonuç itibariyle, geniş ölçüde eski H iııd ve Ira n , am a özellikle de H in d m istisizm inden ve m istik çevrelerinden etkilenm iş kabul ed ilebilir \ G erçekten hem en her devirde, A nadolu dahil İslâm dünyasının pek çok yerinde görünen m u h te lif K alen d eri züm re lerinin. a raların d ak i kılık kıyafet itibariyle beliren az çok farklılık la r b ir yana, ortaklaşa sergiledikleri b ir takım hususiyetler, onları diğer klâsik sıifi züm relerden hem en ayırdığı gibi, ister istem ez bi zi y u k a rd a zikredilen m ıntakalardaki m istik çevrelerin araştırılm a sına götürm ektedir. Bir defa. K a len d eri züm relerine genel ad olan Kalender keli mesi başta olm ak üzere, pek çok sebep, bu züm relerin m enşe’lerini başka yerlerde değil, eski H in d ve Ira n m istik çevrelerinde, y ani Budist, Z erdüşti ve M aniheist kültürlerde aram ay a sevkediyor. Aşa ğıda görüleceği üzere, kaynaklarda K a len d eri züm relerini belirle m ek m aksadıyla, çeşitli zam an ve zem inlerde d a h a başka isimlere de rastlanıldığı halde, genellikle Kalender (jx li) veya Kalenderi jrj-ılî) Kalenderân y a h u t Kalenderiyle kelim eleri her. z a m a n ve m ek ân d a bu züm releri ifade eden o rtak isim ler olm uştur. H e n ü z m enşei üzerinde kesin b ir sonuca ulaşılm ış olm am ası n a ra ğ m e n , a ra p ç a , farsça ve türkçe k aynaklarda b a za n Karender a m a ekseriyâ Kalender (jx li) biçim inde k u llanılan bu ke lim e n in , z a m a n z am a n farsça Kalântar (_£■>£ = iri, k ab a kimse, tü rk çe d e kalantor), y a h u t grekçe Kaletoz (aşağı yukarı aynı a n la m d a ) ’d a n geldiğini ileri sü re n ler b u lu n m u ş tu r8. A ncak b ü yük b ir ih tim a lle sansk ritçe Kalandara (kanun, nizam dışı, düzeni bozan) ke? Msl. bk. F. Babingrr, ‘ ‘ Kalenderi” , E l i; Ignaz tîoldzihcr, Le Dognıe et la Loi de rİslam, fr. çev. Felix Arin, Paris 1958, s. 13 3 ; T . Yazıcı, “ Kalenderler'e dair yeni bir eser", ss. 786-87; Kocatürk, “ Kalenderiyye Tarikatı", ss. 2 21-224 ; Yazıcı, “ K alan dariyyc” , E li.. * Bu konuya d air bk. Yazıcı, a.g.m.. ayııı yerde.
MARJİNAL
SÛFÎLtK : KALENDERlLER
7
Hmcsinden gelmiş olabileceği dc belirtilmekledir k i9, oldukça doğ ru görünüyor. Üstelik bu, tarihî vakıaya da uygun düşmektedir. İkinci olarak, hemen her devir ve memlekette Kalenderi züm relerinin ortak vasıfları olan, iiç-beş kişilik gruplar hâlinde dolaşıp gezmek, günlük yiyeceklerini dilenerek sağlamak, vücut ve. başla rındaki b ütün tüyleri (saç, sakal, kaş ve bıyık) kazıtmak ve acâip kılıklarda dolaşmak gibi hususlar da bizi söz konusu mistik çevrele re yönelmeye zorlamaktadır. Son olarak da, elimizdeki kaynaklarda, IX . yüzyılda lıa n ve M ezopotam ya havalisinde Budist ve Manihcist rahiplerin dolaş tıklarını veya bazı sûfilcrin Budist ve Manihcist çevrelerle ilişki içinde bulunduklarım gösteren bazı kayıtların mevcut olduğunu söylemeliyiz. Meselâ ünlü Mûtczilc âlimlerinden Câlıız (886), A7tabul-Hayavân adlı eserinde, erken Abbasî döneminde Irak ve Su riye’de halkın kendilerine Sâihûn (gezginler) dediği bir takım râ~ hiplere rastlandığım , bunların küçük gruplar halinde şehir şehir, kasaba, kasaba dolaştıklarını kaydediyor10. Goldziher, Gâhız’ın Ruhbânu'z-Zenâdıka diye nitelediği bu gezginci rahiplerin, eğer H ind sadhu’la n veya Budist rahipleri değilse, m utlaka onların mesleğini takip edenler olması lâzım geldiğini ve bunların hayat tarzlarının m üslüm anlardan bazı çevrclerce m utlaka taklid edilmiş bulunabi leceğini söyler41. Goldziher’in bu şekilde kesin teşhis koym adan açıklam aya çalıştığı bu Ruhbânu'z-ferndıkcCnm , yani fındıklardın Râhipleri’nin, gerçekte M aniheist rahipler olduklarını düşünm emek için bizce her hangi bir sebep mevcut görünm üyor. Bir başka tarihî haber, Goldziher’in, m üslüm anların bu ra hipleri taklit etmiş bulunabileceklerine dair tahm ininin, tersi şart lar altın d a da gerçekleştiğini bize gösteriyor. Bu defa, m üslüm an to p rak ların a gelen rahipler değil, H indistan topraklarına giderek oralardaki Budist rahiplerin yaşantısını yakından inceleyen ve on larla konuşan sûfîler bahis konusudur, llhanlı tarihçisi Zckcriyya 9 Msl. bk. Kocatürk, a.g.m., s. 22i, not: 1. Bu ilmi açıklamalardan ba^ka bazı eski kaynaklarda da Kalender kelimesinin menşeîne ve nc anlama geldiğine dair ilginç spekülasyonlar yapılmıştır (msl. bk. Gölpmarlı. ‘ •Kalenderiye” . TA . Gölpınarlı burada bazılarını zikreder). Ayrıca bizzat Manâkib-i C S. de yer alan bir açıklama için bk. s. 62. 10 Bk. Câhız, Ki tabii'l-Hayardı;. Kahire 1323, IV. 147. 11 Goldziher. ayııı yerde.
8
O S M A N L I İ M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
M uham m ed K a zv în î, V I I I . - I X . yüzyılın tanınmış sûfîlerinden Şakik-i Belhi (8ı ı-8 i2 )’nin sûfîliğe girişinin, tüccarken Hindistan’a yaptığı seyahatler esnâsında tapm aklarda görüşüp konuştuğu Budist rahiplerin tesiriyle olduğunu açıkça belirtm ektedir12. H iç şüphe siz bu tek örnek değildir. Menâkıb-ı Cemâli?d-Dîn-i SâvV&t de, K a lenderi dervişlerinin kendilerine H indli râhipleri örnek aldıkları çok açık bir tarzda kaydedilm iş o lu p 13 bundan başka örnekler de bulmak m ümkündür. Bütün bunlar, ilk K alen d erler’e, yahut K alen d erî dervişlerine yalnızca mistik anlayış ve dünya görüşü itibariyle değil, günlük yaşayış ve dış görünüş bakım ından da öncülük ve m odellik eden zümrelerden birinin, Budist ve M aniheist râhipler olduğu hipo tezini takviye ediyor. O halde gerek bu hipotezin daha tutarlı hale gelmesi, gerekse K alen d erîler’i anlam aya y arayacak mukayese im,s Bk. Zekeriyya Muhammed
Kazvini, Âsâru'l-Bilâd ve Ahbâru’l-ibad, Beyrut
1960, s. 333. Konumuz bakımından önemli olup bugüne kadar fazla dikkat çek memiş bulunması itibariyle söz konusu bu kaydı çevirerek aşağıya alıyoruz: “ Şakik önceleri tâcirdi ve Hindistan’a seyahat ederdi. Bir keresinde bir puthâneye (btytü'l-asnâm. yani Budist mabedi) girdi ve orada saç ve sakalını kazıtmış oldu ğu halde puta (Buda) ibadet eden birini gördü. O na şöyle dedi: Seni yaratan ve sana nzıjt veren bir ilâh var, O ’na tap! Sana hiç bir fayda veya zarar veremeye cek olan bu puta tapma! Puta tapan bu adam aynen şu karşılığı verdi: Eğer iş senin dediğin gibiyse neden sen evinde oturmuyorsun da tâ buralara kadar ge lip yoruluyorsun? Bu cevap üzerine Şakîk uyandı ve derhal zühd yolunu tuttu” . Bu parça gerçekte Şakîk-i Belhî’nin başmdan geçen bir olayı yansıtan tek örnek değildir. Yalnızca bu açıdan değerlendirilmesi yanlış olur. Parçanın asıl 5nemi, müslüman sûfîlerin Hind mistik çevreleriyle temasını göstermesi itibariy le önem taşır. Bu olay, buradaki kadar geniş olmamakla birlikte, Kuşeyrî RisâUsi tarafından da naUİpdilir (bk. Kuştyrî RisâUsi, çev. Süleyman Uludağ,
İstanbul
1978, s. 90). u Manâkib-i C S ., s. 12:
t
I J* Lu-
C—
öV
.
U
y Aolfü
A
^
Jjâj Oli—j JL^. ül>»r
•£
C— *.!>• 7
nuçlara varılmıştır. Bununla birlikte, ilk dönem hakkında bugün için belli oranda bir tarihçe yazabilmek imkân dahilindedir. Eğer dikkat edilirse, Kalenderîliğin ilk ortaya çıktığı zaman ve mekân meselesi, ilk Kalenderiler’in kimler olduğu konusuyla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Çünkü ilk Kalenderîler’in kimler olduğunu tesbit edebilmek, aynı zamanda onların yaşadıkları zamanı ve böl geleri tesbit etmek demektir. Bazı eski rivâyetlerde ilk Kalenderî şeyhinin M ısır’da yaşamış Endülüs asıllı Yusuf el-Kalenderi adın da bir A rap olduğu ve tarikatın onun adım taşıdığı zikredilmişse d e 43, bunun hiç bir tarihî dayanağı olmadığı görülecektir. Zira bu yanılgı, C em âlü’d-Dîn-i S âvî’nin de Yusuf adını taşımasından ve ömrünün önemli bir kısmını Mısır’da geçirmesinden ileri gelmiş olsa gerektir. Üstelik bizzat Kalenderîliğin kendi geleneği de C e m âlü’d-D în Y u su f es-Sâvî’yi “ kurucu” olarak tebcil e d er44. Aslında, K alenderîliğin doktrin olarak H ind-îran mistik kül tür sâhası ile M elâm etîliğin yayılm a alanı içinde ortaya çıktığına muhakkak nazarıyla bakılınca, Cem âlü’d-Dîn-i S âvî’yi ilk K a len der olarak kabul etmek mümkün değildir. A yn ca, aşağıda görüle ceği gibi, bizzat Kalender sıfatını kullanıp ondan çok daha önce y a şamış şahsiyetlerin mevcudiyeti, bunu büsbütün imkânsızlaştırı yor. Bu itibarla bizce İlk Kalenderler, yahut K alenderîler meseselesinin çözüm yolu M elâm etîlik-Kalenderîlik ilişkisinden geç mektedir. K anaatim izce ilk K alen derîler’i, nerede ve ne zam an yaşadıklarım oldukça iyi bildiğim iz M elâm etî şeyhleri arasında aram ak m antıkî v e tarihî bir zarurettir. IX . yüzyıldan itibaren H o rasan ve M âverâünnehr’in Nişapur, Herat, Belh, j^ âb il, Buhara ve Sem erkand gibi merkezlerinde ve. huralarm çevrelerinde yaşamış M elâm etî şeyhlerinin müridleri arasından, isimleri o zam anlar Ka lender olm asa da, ilk K alenderi sufîlerin belirmeye başladıklarını varsaym ak gerekiyor. Ö yle sanıyoruz ki, belki de daha I X . yüzyıldan itibaren, M elâ m etî felsefenin elâstikî ve her türlü te’vile uygun yapısı gereği, bu meşrebe mensup sûfîler içinde, adına sonradan K alen d erîlik deni lecek bir değişimi başlatmış olanlar mevcuttu. Bu değişim, tarih 43 Msl. bk. Babinger, “ Kalenderî” , dar?” , s.
E l i ; T agı Ahmad, “ W ho is a Q alan-
156.
44 Bk. Hatîb-i Fârisî, Manâkib-i C S., ss. 3 ° vd*> İbn Batuta, I, 63-4. F. *
ı8
O S M A N L I İ M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
kayn aklarıyla rahatça takviye edilebildiği üzere, Budist ve M an i heist çevrelerle temas sonucu, X . yüzyıl içinde sürüp gitti. H attâ biraz daha ileri giderek şunu ileri sürmek de m üm kündür: Sûfî kaynaklarının bize M elâm ctî olarak tanıttığı I X ., X . ve X I . yüz yıllarda yaşamış bazı sûfîlerin, hakikatte K alen d erî olm aları kuvvet le m uhtem eldir. Üstelik, I X . ve X . yü zyıllard a îslâm dünyasının hiç bir yerinde teşkilâtlı bir tarikat niteliğine bürünm üş hiç bir sû fî teşekkül bulunm adığı m uhakkak olduğuna göre, bu K alen d erî sûfiler bağımsız olarak kendi müridleriyle çevrili bir şekilde yaşa m aktaydılar. Bu bakım dan, C em âlü ’d-D în-i S â v î’den önce K alen d eriyye T arikatı adıyla, teşkilatlı bir züm re aram ak tarih î gerçeğe ters dü şer. K a ld ı ki, C em âlü’d-D în-i S â v î’den sonra dahi K a len d erî züm relerini yalnızca Kalenderî lâkabı veya Kalenderiyye Tarikatı adı al tında aram ak da bir hatâdır. Çünkü ileriki bölüm lerde görüleceği gibi, A nadolu Selçuklu ve Osm anlı devirleri ve sâhaları d a dahil, İslâm dünyasının çeşitli zam an ve m ekânlarında K a len d erîler pek çok değişik isim ve lâkapla varlıklarını sürdürm üşlerdir. H al böyle olunca, K alen d eriliğin m uhtem elen X . yü zyıld an itibaren, henüz teşkilatlanmamış bir halde, H orasan’dan M âverâünnehr’e uzanan geniş bir alan içinde tek tek bir takım sûfîler ve onların çevreleriyle sınırlı bir tasavvuf akım ı, fakat a yn ı zam an da sosyal bir muhalefet unsuru olarak belirdiğini ileri sürm ek, ka naatimizce tarihî vâkıaya uygun bir varsayım dır. Bu varsayım ı teyid etmek ve bazı ipuçları ele geçirm ek m aksadıyla, Keşfu’ l-Mahcûb, Risâle-i Kuşeyriyye, Tezkiretu’ l-Evliyâ ve Nefehâtü’l-Üns vb. X I . yüzyıldan X V . yüzyıla kadar uzun bir devre içinde yazılm ış olup, adı geçen m ıntakalarda yaşamış sûfîlerin tercem eihallerin i ihtiva eden tabakât kitaplarını taram ak başlangıçta bize çıkar b ir yol gibi görünmüşse de, bunun sonunda ne yazıkki fazla tatm inkâr veriler sağlanamamıştır. Her hâlü kârda bu varsayım ın kolayca y ab an a atılab ileceği ni sanmıyoruz. F azla tatm inkâr olm asa da elde edilen veriler, hiç olmazsa X . yüzyılın ikinci yan sıyla X I . yü zyılın ilk yarısı içinde yaşamış Ebû Ahm ed-i A bd al-i Ç iştî, B aba T â h ir-i Ü ry a n , Baba Câfer, Baba Hemşâ ve Ebû Saîd-i E b u ’ l-H ayr gib i, ta rih î şahsiyet leri mâlum kişilerin, birer K alen d er niteliğini taşıdıklarını göste riyor. Baba Tâhir-i U ryan ’ın elim izde, sûfî ta b a kâtların d aki ka
M A R J İN A L
S Û F Î L tK :
K A L E N D E R ÎL E R
>9
yıtların dışında bir de kendi eserleri olduğu gibi, diğerlerini de ben zer kayıtlardan teşhis edebiliyoruz. Ebû Saîd-i Ebu’l-H ayr ise çok ünlü bir sûfî olup, bizzat torununun yazdığı menâkıbnâmesi sâyesinde, hakkında oldukça sağlam bilgilerimiz vardır. A yrıca ken disinin bazı tasavvufî şiirleri de bize ulaşmıştır. A) E b û A h m e d -i A b d a l- i Ç iş t î : Sûfî kaynaklarında tesbit edebildiğimiz muhtemelen en eski ve üstelik, daha sonraki yüzyıllarda münhasıran K alenderîler ta rafından kullanılan _Abdal lâkabını taşıyan ilk Kalenderler’den ol duğu söylenebilir. Çişti nisbesinden de anlaşıldığı üzere, H erat ya kınlarındaki Çişt köyünden45 ve bu adı taşıyan tarikatın ilk büyük şeyhlerindendir46. R ivâyete bakılırsa, aslında bir hükümdarın oğ lu iken, bir gün av esnâsında içinde büyük şeyh Ebû îshak-ı Ş âm î’ nin de bulunduğu ricâl-i ğayb’ ı g lö rü r; her şevini terkederek ona mürid o lu r47. Ebû Ahm ed-i A bdal, hiç şüphe yokki H erat’ ta kök lü bir şekilde yerleşmiş bulunan M elâmetiyye mektebinin içinden geliyordu. B) B a b a T â h i r - i U r y â n - ı H e m e d â n î : K ayn ak lar kısmında da eserleri dolayısıyla kısaca kendisin den bahsolunan Baba T âhir, Üryan (çıplak) lâkabının da açıkça gösterdiği üzere, yarı çıplak dolaşan ve hemen hemen bütün tanın mış K alen derî şeyhlerinin ortak vasıfları olan cezbe sahibi bir sûfîdir. Bugünkü bilgilerimize göre ilk defa Kalender ( j^Iî) lâkabım kullanan o olm uştur48. 938 yıhnda doğduğu tahmin edilen Baba T â h ir’in İran ’da Fars asıllı sülâleler (Deylem îler)’le Türkler’in (Büyük Selçuklular) 46 Bk.
M u în ü ’d -D în -i E sfirâ zî, Ravzatu’l-Cennât
fî
E vsâ f’ i M edinet'i Herat,
nşr. S. M u h a m m ed K â z ım , T a h ra n 1338 hş., s. 34, n o t: 4. 48 M sl. bk. L â m iî, s. 36; H o cazâ d e A h m ed H ilm i, Had(katü'l-Evliyâ: Silsile-i Kadiriyye ve Çiştiyye, İstanbu l 1318, I I ,
132-35.
47 L â m iî, a y n ı y erd e; N e v â y î, s. 204. 48 Bk. N akosteen, The Rubaiyyat, s. 4:
jj-d»
f J* ^ O* J (fU aJ j
(fU
fh 3 )j J* (*r
j 'j
p
90
O SM AN LI İM P A R A T O R L U Ğ U M D A
hâkim iyet mücadelesi verdikleri yıllarda H em edan yakınlarında yaşadığını b iliy o ru z48. Nitekim Râhatu’s-Sudûr m üellifi R â ve n d î’ nin ifadeleri bunu teyid ediyor. Soradan Büyük Selçuklu im p a ra torluğum un ilk hüküm darı olacak olan T u ğ n ıl Beğ, seferlerinden biri csnâsında H em edan’a uğramış ve şöhretini 3 uyduğür~Bâba~Tâh ir’in ziyaretine gitmiştir. Bu ziyaret sırasında, “ biraz m ecnun gi bi^’ ö lâ n B a b a T âh ir, T uğrul Beğ’e hâkim iyeti altına a ldığı. İn sa n i laraTdaim a adaletle davranması için, nasihat etmiş, x>_da buna u ya cağın a söz v ermiştir. R â v e n d îT B aba T âhir’in H em edan şehrinin içinde değil, H ızır adındaki küçük bir dağda, tıpkı kendisi gibi olan B aba C âfer v e ŞeyhT HemşITiIe birlikte m ünzevî b irlhayat-sürd ürdü klerin i, dindar ve tem iz inançlı_olduklarını bildirm ektedir50. Baba_T â h ir ’in 1037’ de H em edan’da vefat eden İbn S ina ile .çağdaş olm ası d a jd ik k a t çekicidir. Z ira kendisinin Kitabi?l-îşârâthndz. anlattığı m istik tec rübeyle ilgili müşahedelerinin muhtem elen B aba T â h ir’i konu al mış o la b ile ce ğ i uzak bir ihtim al jdeğildir. Baba T â h ir’in vefatı 1010, 1019-1020 gib i m u h telif tarihlerde gösterilmekteysede, T ahsin Y a zıcı, T u ğru l B eğ’le görüşm esinin, onun 1055’ teki H em edan’a gelişi sırasında v u kû b u ld u ğ u n a dikkat çekerek bu tarihi 1055’ten sonraya alır. Y u k a rd a bahsi geçen klâ sik sûfî kaynaklarının hiç birinde kendisi hakkın da bir b ilg iy e rast lanm am ası, dikkat çekicidir. Bu bir bakım a onun klâsik ortodoks sûfî tipinin dışında telâki edilmesiyle ilgili bulunsa gerektir. D iğer iki arkadaşı için de durum aynıdır. Baba T â h ir’in gerçekten son derece ku vvetli cezbe sah ibi bir sûfî ve aynı zam anda önemli b ir şâir olduğu, n ih â ilerin d en çok iyi anlaşılm aktad ır51. B ir rubâisinde, yersiz yurtsuz b ir kalender oldu49 Msl. bk. Rızakulihan
Hidâyet,
M ccm aıt'l-Fusahâ, Tahran 1339 hş., III,
845; Browne, A Lilerary History, II, 259; V . Minorsky, “ Baba Tah ir Ü ry a n ” E l i , 2; Nakosteen, ss. 1 - 7 . (Baba Tahir’in biyografisi h a k k ı n d a ayrıca Alikuli H a n ’ın R iy âzu’j-Şuarâ’sı ile, L u tf A li Beg’in Âteşgede (Bombay i2 7 7 )’sine de bakılabilir. 50 Bk. Muhammed b. Ali er-Râvendî,
*957» I, 97-98 -
Râhalu’ s-Sudûr, çev. A . Ateş, Ankara
Hidâyet, yukarda zikredilen eserinde Baba T a h ir’in Selçuklular
zamanında değil, Deylemliler zamanında yaşadığını ileri sürer.
A n cak tarih iti
bariyle onun Tuğrul Beğ’e çağdaş olduğu kesindir. H Nakosteen, ss. 29-54 arasındaki f kınlarda türkçeye de kazandırılmıştır
metin kısmı. Baba T a h ir’in rubâîleri ya(bk. Öm er K avalcı,
Baba T a h ir Üryan ve
( Ş iirim , Kült. Bak. yay., Ankara 1989. Bu eserin başında Baba T a h ir’ in biyogra f i s i de bulunmaktadır).
M A R JİN A L
S Û F ÎL ÎK :
K A L E N D E R ÎL E R
21
ğu n u ; serseriyâne bir hayat sürdüğünü; tuğlayı başına yastık ya parak uyuduğunu ve daim î ıstırap içinde bulunduğunu anlatıyor8*. Bu sebeple M inorsky, onun gerçek sûfî felsefesine bağlı olduğunu, günahlarım itiraf ederek affı için yalvardığını ve ıstırabın çaresini fenâ telâkkisinde bulduğunu belirtir53, ki bu teşhis gerçekten onu en iyi niteleyen bir teşhistir. Baba Tâhir’in el-Fütûhatü'r-Rabbâniyjjtf’sinde yer alan vecize tarzındaki pek çok sûfiyane sözleri arasında meselâ, “ İlim beni cezbetti vc denizin kenarına getirdi. V ecd beni denize düşürdü ve boğulmaya bıraktı. Denizin ortasın da ilim den~Tafdîm istedim, beni kurtarmadı ve vecd ga lip gek Kurtulm ayı istedim; henı kıır-. taran “K i m ___________yorsa O ’nu resmî olarak zikrediyordur. K im de O ’nu cehille zikrediyorsa, işte asıl ger çek zikir odur” 54 gibi ifadeler, kendisinin ilim sahibi olduğunu, ancak İlâhi cezbe bahis konusu olduğu zaman, her şeyin cehille sonuçlandığına inan dığını gösterir. İki buçuk asra yakın bir zaman sonra bu telâkki, Şems-i T e b rîzî gibi bir başka büyük Kalenderî şeyhinin tesiriyle M evlânâ G elâlü’d-D în-i R u m î’de ortaya çıkacaktır. Üryan lâkabını taşıyan bu büyük K alenderî şeyhinin çevre sinde B aba C âfer ve Şeyh Hemşâ’dan başka kimler olduğunu, onun sûfiyâne telâkkilerini sürdüren daha bazı çevreler bulunup bulun m adığını bilem iyoruz. C) E b û
S a îd - i
E b u ’ l-H a y r :
B aba T â h ir’in bir başka çağdaşı ve tıpkı onun gibi kuvvetli bir sûfî şâir olan Ebû Saîd, Horasan’ın Haveran bölgesinde yaşa mış olup hayati hemen hemen bütün teferruatı ile mâlum dur. T o runlarından M uham m ed b. Ebi’l-M ünevver’in kaleme aldığı Es52 Bk. yukarda 48 nolu notta zikredilen rubâi. 53 Minorsky, a.g.m.\ Baba
Tahir’in sûfîliği ve edebî cephesi hakkında daha
geniş bilgi için bk. Brovvne, II, 257-59; Nakostcen, ss. 7-12 ve buralarda verilen diğer kaynaklar. 54 Baba
Tahir-i
Üryan,
el-Fütûhâtü'r-Rabbâniyye f i
Mezci'l-İşârâti'l-Hemedû-
niyye, Paris, Bibi. Nat., E. Blochet arap. yaz. nr. 1903, w. 101b-104b.
OSM ANLI
23
rûru t-Tevhîd adlı
m en kabevî
İ M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
b iy o g r a fis is o n r a k i
liyâM ve Nefehâtü'l-Üns67 gibi sûfî ta b a k â tla n n a d a
Tezkiretü'l-Evka yn a klık et
miştir. Zikredilen kayn aklarda an latıld ığın a göre, gen çliğ in d e K e lâm tahsili ile uğraşırken, bir M elâm etî şeyhi olduğu şüphesiz kulunan E b u ’ l-F azl H asan ’ la tanışarak tasavvufa yönelm iş vc onun vasıtasıyla yine ünlü bir M elâm etî şeyhi olan Ebû A b d irra h m an es-Sü lem î’ye intisap ederek kendisinden hırka g iy m iştir58. B ir ara M elâm etîliğin ana m erkezlerinden N işapu r’a gid erek kendisine geniş bir m ürid halkası edindi. Bu arad a E b u ’l-K asım el-K u şe y rî ile de dosduk kuran Ebû S a îd ’in m izacı tam an la m ıyla K a len d eriliğ i yansıtır. N itekim o, B ab a T â h ir’den sonra, y azd ığı rubâilerin de bunu ifade eden ikinci şah siyettir50. T a sav vu fî edebiyat tarihçilerinin ortak kanaatlerine bakılır sa, Ebû S aîd V a h d et-i V ü cu d fikrin i kuvvetle yansıtan, d în î kaide lere fazla aldırış etm eyen bir kimse olduğu gibi, sû fiyân e nazm ın d a gerçek ku ru cu su d u r60. R . A . Nicholson onun, M e v lâ n â ’d a g ö rülen sem bolik üslûbun ilk habercisi olduğu gö rü şü n d ed ir61. D în i kaidelere alâkasızlığı sebebiyle bir ara G azn eli M a h m u d ’a u lem â tarafından şikâyet edilen Ebû S aîd, doğduğu şehir olan M a y h a n a ’d a 1049’d a ölünceye kadar yaşam ıştır62. D ) D e r v îş -i
A h û -p û ş:
X - yüzyılın sonlarıyla X I . yüzyılın başlarında yaşam ış olup, yuk ard a zikredilen ve yüksek seviyedeki sûfî telâkkileriyle K a le n derîlik akım ının ilk tem silcilerinden bulunan şahsiyetlerden sonra, X I I . y ü zyıld a yine Büyük Selçuklu İm paratorluğu sâhasm da y a şamış tipik bir K a len d erî şeyhinden d aha söz etm ek gerekir. Bu ki44
Bk. EsraruV-Tcvhid f i Makama ti'f-Şeyh
E b î Saîd, nşr. V . Jukovsky, Peters-
burg 1899; Eserin Fransızca çevirisi için bk. Mohammcd Achena, Paris, Dcsc16c dc Brouvrr 1974. 54 Bk. Attar, II, 322-37. Bk. Lâmiî, s*. 339-47. ** Bk. a.g^ierler, gösterilen yerlerde; kr5. R.A.Nicholson, “ Abu Saîd ” , E h , 2; Browne, II, 261-62; Nakosteen, s». 20-23. *• Msl. bk. Browne, II, 265. A.g,x., II, 267-69; Nicholson, a.g.m. M Nicholson, aynı yerde. ** Bk. Lâmiî, s. 347; kry. Nicholson, a.g.m.
MARJİNAL
SOFÎLİK :
KA L EN D R R ÎL F .R
»3
^ ne yazıkki varlığından bizi haberdar eden tek kaynacın da ismi ni zikretmediği Ahû-pûş {geyik postu üriünmüf) lâkabım Ufimaktadır. Baba T âhir gibi zamanının yüksek idari çevreleriyle temasta oklumu arılaşılan Ahû-pClfc- Selçuklu sulum Scuc^r nczdiıuk, ken disine karşı koyarak yenilen Hârezmşah Auız adına şefaatte bulun muş ve otıun affını sağlamıştır,J. * * * Iratı sahasında ve özellikle Horasan mıntakasında yaşamış bu ilk Kalenderîler’dcn başka, tasavvufun ana merkezlerinden bir baş ka bölgede, M âverâünnchir’de, çoğunluğu Türkler’ le meskûn mınlakalarda teşhis edebildiğimiz Kalenderller’e geçebiliriz. IX. yüzyıldaki siyasî vc sosyal değişmelerle atbaşı giden Melâmetîlik akımının değişik eğilimlerinin, Fuad Köprülü’nün vaktiyle pek yerinde söylediği üzere, Mâverâünnehir bölgesine nü fuz etmemesine imkân yoktu04. Gerçekten de İslâmiyet Türkler arasına M elâmet ccreyanı ile girmeye başladı ve X. yüzyılda Mâverâünnehir’dc Buhara, Scmcrkand ve Fcrgana gibi şehir ve böller Türk şeyhleriyle dolmağa yüz tuttu. Onlar, çoğunluğu göçebe olan Türk zümreleri tarafından Bab, Baba veya Ata Unvanlarıyla anılıyorlardı. Bunlar tıpkı eski şamanlar gibi manzum İlâhiler oku yan veya Budist râhipler gibi menkabeler anlatan şahsiyetlerdi. Köprülü’ye göre, Ahmed Ycsevl çevresinde görülen Arslan Baba, Korkut Ata, Çoban Ata vb. kişiler, bu tür sûfî Türkler’d ifl5. İşte bu yüzdendir ki, Ahmed Ycsevî vc sûfîliğini, Nakşibendiliğin süz gecinden geçmiş sonraki kaynakların gözüyle değil, Mclâmcti - K a lenderî tasavvuf cereyanı dâhilinde vc bu gözle ele almak, tarihî vâkıaya uygun düşecektir. Herhalde daha V II.-V III. yüzyıllardan beri, Şamanist, Budist vc Maniheist mistik çevreleriyle içiçe yaşa yan M âverâünnehir havâlisinde, temel felsefe itibariyle bunlardan köklü izler taşıyan Mclâmctîliğin vc Kalenderiliğin yayılması faz la zor olmamış olmalıdır. F. Köprülü, Ahmed Ycsevî’nin ortaya çıktığı tasavvuf! çevre yi incelerken çok haklı olarak onun yaşadığı X II. yüzyıldan önce M İbrahim Kal’raoglu, Hârevnşahlar Devleti ’larihi, Ankara 1956, s. 39. M İlk. F. Köprülü, Türk Edebiyatında ilk Mutasavvıflar, Ankara 1966, 1. t»..
»• i». ,I1 A.K.İ., hH. 1:1-14.
O S M A N L I Î M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
24
M âverâünnehr’in özellikle Siriderya kıyılarında ve bozkırlarda, T ürk boylarına kendi mantık ve dilleriyle İslâmî inanç ve esasları tasavvuf aracılığı ile yaym aya çalışan şeyhlerin ve dervişlerin bulun duğuna muhakkak nazarıyla bakıyor66. Zaten aksi halde Ahm ed Y esevî’nin bu kadar başarılı olması mümkün değildi. Çok muhtemeldir ki bu Türk şeyhleri ya Horasan mıntakasına giderek oradaki M elâm etî şeyhlerine intisap edip nasiplerini aldık tan sonra memleketlerine dönüyorlardı; veya Horasanlı M elâm etî şeyhlerinin halife ve müridleri Türk boylan araşma gidiyorlardı. Belki her ikisi de vukûbuluyordu. Böylece vaktiyle Şamanist, Bu dist ve Maniheist çevrelerde X . ve X I. yüzyıllardan itibaren zaten yabancı kavram lar olm ayan fakr ve tecerrüd'ü, bu defa da İslâmî bir yorum ile aynen sürdüren Kalenderî şeyhleri yetişmeğe başla dı. Budist, Şamanist ve Maniheist râhiplerden K alen d erî derviş lerine geçişin fazla zor ve uzun zaman alan bir süreç olm adığını tahmin ediyoruz. Nitekim daha aşağıda da görüleceği üzere, X I I I.X I V . yüzyıllarda U ygu rlar arasmda hayli yaygın bulunan K a lenderîler’in öncülerinin, X I .-X II . yüzyıllarda bu aynı mıntakalarda yaşayan selefleri olduğunu söyleyebiliriz. Biz bu öncü kuşağa dair kaynaklarda bazı izler bulabiliyoruz. C âm î, Nefeh.âtÜ’l-Üns’ &e. bunlardan iki tanesinin biyografisini zikrediyor, ki biri M âşûk-ı Tûsî, diğeri Em îr A li A bû olup her ikisi de X I . yüzyılda yaşam ış lardır. C âm î’ye göre Mâşûk-ı TûsVnin asıl adı M uham m ed’dir. K e n disi Ebû Saîd-i Ebu’l-H ayr ile sohbet etmiş ve onun çevresinde y e tişmiştir. C âm î A yn u ’l-K ud ât-ı H em edânî’den naklen, bu zatın T ü rk olduğunu ve şeyhi Ebû S aîd gibi nam az kılm adığını y a z ıy o r67. Bu onun tipik bir K alender olduğunu tahm in ettiriyor. C âm î aşa ğı yukarı benzer bilgileri E m îr A li A bû için de verm ekte ve onun da ulu bir velî olduğunu belirtm ektedir68. Fazla sayıda olmasa da, buraya kadar verilen örnekler, K a len derîliğin henüz X I I . yüzyılın ortalarına kadar teşkilâtlı bir züm re haline gelemediğini, ancak Horasan ve M âverâü n neh ir’le sınırlı ** A.g.e., aynı yerde. *7 Lâmiî, ss. 348-49:
“ Aynu’l-Kudât-ı Hemedânî ba’zı resâilinde yazmış-
dır ki Muhammed M a’şûk namaz kılmaz idi” . Aynı müellif buna rağmen onun, çevresi içinde çok muhterem ve aziz bir zat telâkki edildiğini ilâve etmektedir. ** Bk-
ss. 349- 50-
M A R JÎN AL
SÛ F ÎL İK :
K A LE N D E R ÎLE R
25
ve m uhtelif K alenderî şeyhlerinin kendi müstakil çevrelerine inhi sar eden oldukça belirgin bir sûfî akım mâhiyetini arzettiğini gös termeye az çok yeterlidir sanıyoruz. IV -
C E M Â L Ü ’D ÎN -Î
A) C e m â l ü ’ d - D î n - i
SÂVÎ
VE
K A L E N D E R ÎL İK
S â v î:
İşte C em âlü ’d-Dîn-i Sâvî’nin şahsiyeti, Kalenderiliğin böyle birbirinden bağım sız çevrelere inhisar eden, ama buna karşılık ge niş bir alana yayılan bir sûfî akım olmaktan çıkarak yavaş yavaş derlenip toparlanm ağa başladığı bir dönemde beliriyor ve önem kazanıyor. Araştırıcıların hemen tamamına yakın bir kısmı onun Kalenderiliğin toparlanmasında önemli rol oynadığı ve ondan sonra teşkilâtlanan K alenderiliğin bu hâliyle Orta D oğu’dan başlayarak Orta Asya ve Hindistan’ a yayıldığı konusunda hemfikirdirler. Ne var ki, bu kadar önemli bir rolü olmasına rağmen Cem âlü’d-Dîn-i Sâvî’nin çağdaşı hemen hiç bir sûfî kaynağında yer almamış olması düşündürücüdür. O nun hayatım bize anlatan menâkıbnâmesi, eğer Fustâtu’ l-Adâle, Rihle-i İbn Battuta, el-Vâfî bi’ l-Vefeyât ve el-Hıtat gibi diğer tarih kaynakları olmasaydı, tamamiyle hayalî birini anlatı yor diye hükm edilebilirdi. Ancak, birincisi Menâkıb’dan altmış yıl kadar önce, İkincisi onunla aynı devirde, diğerleri ise biraz daha sonra kaleme alınmış olan bu kaynaklar, böyle bir ihtimali kesinlik le ortadan kaldırıyorlar. Üstelik, Menâkıb’m verdiği bilgileri, bazı kronoloji yan lışlan hariç, tamamiyle takviye ediyorlar. D aha da önem lisi, Fustâtu’ l-Adâle K alenderîler’i tenkit maksadını güttüğü halde, Cemâlü’d-D în-i S â v î hakkında verdiği bilgiler, kendinden sonra yazılan Menâkıb’ın âdetâ özeti gibidir. Böylece bir Kalenderî kaynağı, aksi zih niyete sahip başka bir kaynak tarafından doğrulanmış bulunm aktadır. İşte bütün bu kaynaklar Cem âlü’d-Dîn-i S âvî’yi K alenderîliğin kurucusu şeklinde takdim etm ektedirler69. Eğer bu mesele sadece Menâkıb-ı Cemâlü’ d-Dîn-i £a»f’nin ortaya attığı bir iddia ol saydı, bir K alen d erî kaynağı olarak bunu tabii karşılamak, ancak kabûle şayan görmemek mümkün olabilirdi. Nitekim bazı eski araş tırıcılar adı geçen şeyhin Kalenderiliğin kurucusu olam ıyacağım '• Muhammed b. el-Hatîb, Fuslât, s. 559; Hatîb-i 76-77; İbn Battuta, I, 63.
Fârisî, özellikle ss. 58-61,
26
O S M A N L I İM P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
düşünmüşler ve bu istikamette tartışmalar yapm ışlardır70. Fakat bizce onları bu fikre götüren husus, Cem âlü’d-Dîn-i S â v î’nin tasav v u f tarihinde ilk Kalender olup olmadığı meselesi ile, Kalenderîliği ilk defa teşkilâtlı bir tarikat haline dönüştüren kişi olup olm a dığı meselesinin birbirine karıştırılmış olmasıdır. Zira dikkat edilir se iki mesele aslında birbirinden tamamen farklıdır. Hiç şüphesiz, daha önceki sayfalarda örnekleriyle gösterilmeye çalışıldığı üzere, şeyhimizden en az iki yüzyıl önce yaşamış ve üs telik kendisi hakkında bizzat Kalender terimini kullanan K alen d erî ler’in varlığı sebebiyle onu ilk Kalender kabul etmek m ümkün ola maz. Bizce bu nokta tartışmasızdır. Lâkin, K alen derîliğin Cem âlü ’d-Din-i S â v î’den sonraki yepyeni gelişme ve yayılm a süreci ve bunu anlatan kaynaklar dikkatle tahlil edilirse, Tahsin Y a zıcı’mn da isabetle kaydettiği g ib i71, Kalenderîliği belli bir takım dokt rin esasları ve erkân dahilinde toparlayarak bir teşkilâta kavuşturan kişinin Cem âlü’d-Dîn-i Sâvî olduğu m eydana çıkıyor. Bir başka deyişle, K alenderîlik bir tasavvuf akımı olarak en az X . yüzyıldan beri mevcut bulunduğu halde, bir K alenderiyye T arikatın d an söz etmek ancak C em âlü’d-D în-i S âv î’den itibaren m üm kün olabilir. Bu meseleye aşağıda tekrar dönmek kaydıyla şimdi, şeyhin şahsi yetine, biyografisine ve yaptıklarına dair kaynaklardaki bilgilerin incelenmesine geçebiliriz. Fustâtu’l-Adâle yazan M uham m ed b. el-H atîb’e göre, C em âlü ’dD in , nisbesinin de gösterdiği gibi, bugün K a zv in ’le T ah ra n arasın da yer alan Sâve şehrinden olup dervişliğe genç yaşlarında heves etmiştir. Bu maksatla D ım aşk’a gider ve Şeyh Osm an-ı R û m î adlı çok dindar ve büyük bir sûfîye mürid olur. A n cak onun gib i bir zühd hayatı yaşam aya dayanam ayarak zındıklığa m eyledir. Bir gün D ım aşk’ta Bilâl-i H abeşî m ezarlığında Ş iraz’lı bir genç olan G erûbed’e rastlar; onunla dostluk kurar. O n un gib i saç, sakal, bı 70 Fustâl ve Manâkib-i C.S. gibi kaynakların
meydana çıkarılmasından önce
yazan bazı araştırıcılar, Cemâlü’d-Dîn-i Sâvî’nin Kalenderiyye Tarikatı’nın ku rucusu olamıyacağını ileri sürerek bu iddiayı kesinlikle reddetmişlerdir (msl. bk. Tagi Ahmad, ss. 158-160. M üellif burada, şeyhin Bâyezîd-i Bistâmî zamanında yaşamış ve ona mensup Tayyfûriyye Tarikatı’na bağlı bulunması gerekçesiyle söz konusu iddiaya karşı çıkmakta ve bunu uzun uzun tartışmaktadır). 71 Bk. Yazıcı, “ Kalenderler'e E li.
dair...” , s. 787; aynı yazar,
“ K alandariyya” ,
M A R JİN A L
SÛ F ÎL İK :
K A L E N D E R ÎL E R
»7
yık ve kaşlarını kazıtır. Cem âlü’d-Dîn’in bu halini duyan eski şeyhi Osman-ı R û m î, durumunu ıslah etmesi için kendisine haber yol larsa da hiç bir faydası olmaz. Artık Ccmâlü’d-Dîn, esrar kullanan, cavlak adlı, kıldan dokunmuş bir yelek giyen, hiç bir şer’ î kaideye aldırış etmeyen, kısaca ibâha yoluna girmiş bir Cavlakî (Kalender) olm uştur72. U zunca bir müddet o mezarlıkta ikamet eden Cem âlü’d-Dîn-i S âvî’nin yanına bir m üddet sonra, Muhammcd-i Belhî^^Muhammed-i K ü rd , Şems-i K ü rd ve Ebûbckr-i Niksârî adında dört kişi daha kalılır. Bunlar bir müddet sonra onun halifeleri olurlar. O n lar da tıpkı şeyhleri gibi saç, sakal, bıyık ve kaşlarını kazıtıp cavlak giyerek “ M ezdek m ezhebi” (Kalenderîlikl’ne girmiş olurlar. Bir müddet sonra bunların her biri bir tarafa dağılarak mezheplerini yayarlar. Ebûbekr-i Niksârî’nin dışında ilk üçü bir zaman sonra ölür. Ebûbekir ise 602/1205-6 yılında K onya’ya gider ve oraya yer leşir. Böylece Fustât’a göre, Cem âlü’d-Dîn-i Sâvî riavlaVîliği yani K alen derîliği kurmuş oluyordu, ki bu tam olarak 611/1214-15 yıyılına rastlıyordu 73. B izzat kendi Menâkıb’ma göre ise, Cemâlü’d-Dîn-i Sâvî 382/ 992-93’ te Sâve’de doğmuş olup Peygamber sülâlesinden geliyordu ve bu sebeple kendisine Seyyid Cem âlü’d-Dîn-i Kalender deniyor du. Kendisi daha Sâve’de iken çok mürid edinmişti. A ncak bir m üd det sonra Irak ’a g it ti74. O rada, daha önce Bayezîd-i Bistâmî’ nin müridi olan Şeyh Osman-ı R û m î’nin tavsiyesiyle ona mürid oldu ve halifelik m akam ına kadar yükseldi75. Bir süre böylece Irak’ta kaldıktan sonra şeyhiyle beraber kalkıp Horasan’ a giderek orada ikamete başlarlar ve bu arada pek çok kimseyi de mürid edinirler. D aha sonra C em âlü ’d-Dîn-i Sâvî Şeyh Osman-ı R û m î’yi ve müridlerini terkedip D ım aşk’a gider. Dımaşk mezarlığında Celâl-i Dergezînî adında birine rastlayıp kendisiyle dost olur. Bu adam ın bü tün saç, sakal, bıyık ve kaşları dökülmüştür. Kendisi de ona uyarak 72 Bk. İ b n ü ’l-H a tîb , Fuslât, F arsça m etin s. 557. 73 A .g.e., ss. 559-61. 74 G erek
Fustât
gerekse
Manâkib-i
C .S .’nin
bahsettikleri
C e m â lü ’ d -D în -i
S â v î’nin m em lek etin i b u terkediş olayı, b ü yü k b ir ih tim alle M o ğ o l istilâsı y ü z ü n den v u k îı bu lm u ş olm alıd ır. 75 B k. Manâkib-i C .S., ss. 5-15.
28
O S M A N L I İM P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
bütün tüylerini kazıtır. Bir müddet bu mezarlıkta riyazat yaparak yaşarlar 76. Bu arada Şeyh Osman-ı Rûm î ve müridleri C em âlü’d-D în-i S â v i’yi aram ağa çıkarlar; izini süre süre Dımaşk’a kadar gelirler. M ezarlıkta onu ve Celâl-i D ergezînî’yi bahsedilen kılıkta ve yarı çıplak bir kıyafetle bulup şaşırırlar. Şeyh durumu onlara açıklar ve onlan da kendine benzeme konusunda ikna e d e r77. Henüz Dım aşk’ta ikamet ettikleri bir sırada M uham m ed-i Belhî adlı zengin bir zat tasavvufa sülük etmek niyetiyle Belh’ten D ım aşk’a gelerek şöhretini işittiği Cem âlü’d-D în’e mürid olur. O n dan bir süre sonra ise, İsfahan’ın ünlü sûfîlerinden Ebûbekr-i Isfahâni de aynı şekilde gelerek kendisine intisap eder. İşte böylece Kalenderiyye Tarikatı kurulmuş olur. Ancak gerek C em âlü’d -D în ’in gerekse halife ve müridlerin kılık ve kıyafetleri Dım aşk halkı tara lından tepkiyle karşılandığından, Cem âlü’d-Dîn Celâl-i D ergezîn i’yi yerine vekil bırakıp D im yat’a ge çer78. D im yat’a gelen C em âlü’d-Dîn, burada da halkın tepkisiyle karşılaşır. Lâkin bir m üddet sonra onun büyük bir velî olduğunu anlayan D im yat halkı, kendisine bir zâviye yaptırarak toptan m ü ridi olurlar. Böylece bu zâviyeye yerleşen ve giderek şöhreti geniş leyen C em âlü ’d-D în-i Sâvî, 463/1070-71 tarihinde ölünceye kadar burada hayatım sürdürüp pek çok mürid e d in ir79. ib n Battuta’mn Rihle’sine gelince, yazar, oldukça geniş bir yer ayırdığı C em âlü’d -D în ’in, Kalenderiyye TâifesVnin kurucusu ol duğunu özellikle zikrettikten sonra, D im yat’taki zâviyeyi anlatır. Sonra, onun saç, sakal, bıyık ve kaşlanm niçin kazıttığım bildiren, yukarda anlatılanlardan tam am iyle farklı uzunca bir m enkabe ile, D im yat kadısının ona niçin ve nasıl m ürid olduğunu hikâye etm ek te olup M en âkıb’da dahi bulunm ayan bir başka m enkabeyi n ak led er80. A .g.e., ss. 29-34. ” A .g * ., ss. 34-37. " A .g.e.,
ss. 38-79.
’ * A .g.e.,
ss. 80-89.
80
Bk. ibn Battuta, I, 61-64.
Ayrıca X v. yüzyılda Ebu’l-Hayr-i R û m î’nin
yazdığı Saltıknâme isimli tanınmış eserde dc İbn Battuta’nm naklettiği bu hikâ yenin yer aldığı ve Sarı Saltık’m Şeyh Cemâlü’d-Dîn-i Sâvî’ye çağdaş yapıldığı görülür. Rivâyete göre Sarı Saltık Şcyh’c niçin bu şerîata aykırı kılıkla gezdiğini sormuş, o da söz konusu hikâyeyi anlatmıştır (bk. T K S M (III. Ahmed) K tp., nr. 1612, vv. 3633-3673.).
M A R JİN A L
SÛ F ÎL İK :
KA LE N D E R ÎLE R
«9
îb n A ybek es-Safedî’ye baktığımızda, o hem bu ilk iki kaynaktakine benzeyen bilgileri nakletmekte, hem de onlarda bulunmayan bazı başka m âlum atı da vermektedir. Es-Safcdî’ye göre Cem âlü’d-Dîn, Şeyh Osm an-ı R û m î’nin Cebel-i Kasyun’daki zâviyesinde kendi sine intisap eder. Bir müddet onunla kaldıktan sonra ayrılarak Dımaşk’a geçip orada Zeynep b. Zeyne’l-Âbidîn mezarlığında Celâl-i D ergezînî ile Şeyh Osman-ı Girihî el-Fârisî’yi kendisine mü rid yapıp birlikte saç, sakal, bıyık ve kaşlarını kazıtırlar. Şeyh Cemâlü’d-D în böylece tasavvuf görüşünü değiştirerek Kalender olur. Şeyh Osm an-ı R ûm î kendisini yola getirmeye çalışırsa da ikna ede mez. Bu, ikisinin arasının açılmasıyla sonuçlanır. îşte Şeyh Cem â lü’d-D în bu sûretle tarikatını kurduktan sonra Dim yat’a gider, ö n ce kendisine karşı çıkan ahali sonra faziletini anlayıp müridi olur lar. Dım aşk’ ta ise, halife olarak bıraktığı Celâl-i Dergezînî ve M uhammed-i Belhî tarikatı oradan yaymağa devam ederler. Bu İkin cisi cavlak giym e usûlünü vaz’eder. Cemâlü’d-Dîn-i Sâvî 630/1232-33 yılında kalabalık bir müridler topluluğuna sahip olduğu halde D im yat’ta hayata gözlerini kap ar81. M a k rîzî’nin el-HıtaVındaki bilgiler ise oldukça kısa olup, da ha çok D im ya t’taki zâviyenin tarihçesini ve buradaki Kalenderîler’i a n la tır82. îşte şimdilik elde mevcut bu kaynaklarda Cem âlü’d-D în-i Sâvî hakkında verilen bilgiler bu özetlenenlerden ibaret olup, gö rüldüğü üzere bazı problemler ortaya koymaktadırlar. Bu problem ler, şeyhin yaşadığı tarihlerle, halifelerinin isimleri ve şahsiyetle riyle ilgilidir. Bunların tartışmasına geçmeden evvel, onun biyog rafisi konusunda sunulan malumatın değerini ve ortak yanlarını tesbit etmek gerekli olacaktır. Bir defa, Fustât, Rihle ve el-VâfVnin verdiği mâlum at geniş çap ta O rta D oğu ’da Kalenderîler’e dair tarihî gerçeklere dayanm ak ta olup, özellikle Fustât ile el-VâfV nin versiyonları, tarihler, halife lerin durum ları ve bir iki isim değişikliği hariç, hemen tam am iyle Menâkıb-ı Cemâli?d-Dîn-i SâvVyi doğrular niteliktedir. Halifelerden ikisinin dışında diğerlerinin farklı isimlerle bu kaynaklarda yer al81 Bk. Yazıcı, “ Kalenderler’c dair...” , s. 794’te el-VâJi'nin (Ayasofya) Ktp. nr. 539’daki nüshasından naklen verilen özet bilgi. 05 Makrîzî, el-H ılal, II, 432 vd.
Sülcymaniyc
O S M A N L I İ M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
30
ması, verilen bilgilerin farklı yerlerden geldiğini gösterir. Bu itib ar la bu kaynakların temelde doğru bilgi verdikleri ortaya çıkıyor. Y u k ard a zikredilen problemlerin dışında, bütün özetlediğim iz kay nakların bize naklettiklerinden şu ortak tablo beliriyor: İran'ın Sâve şehrinde doğan C em âlü’d-D in-i Sâvî, K alen d erî olm adan önce. Şeyh Osman-ı Rûm î adındaki sûfi vasıtasıyla tasav vufa girmiştir. Ç ok muhtem el olarak M oğol istilâsının vukû bu l duğu i 2 i o ’lu yıllarda memleketini terkederek D ım aşk’a gelmiş tir. Burada G erûbed (veya Celâl-i D ergezinî) ile dostluk kurarak kendisini -ç o k büyük bir ihtim alle bir K a len d er’den başka bir şey olm a y a n - bu zâta benzetmiştir. Zam anla etrafına bir takım müridler toplanm ağa başlayınca, kılık kıyafeti ve şer’ i kaidelere karşı ka yıtsızlığı ile dikkati çekmiş, gördüğü tepkiler sebebiyle D ım aşk’ta kalam ıyarak D im y a t’a gitmiştir. O rada açtığı zâviyesinde faaliyet lerine devam etmiş, bazı tepkilere rağm en artık bu rada kalarak ölünceye kadar yaşantısını sürdürmüştür. D ah a D ım aşk’ ta iken, kendisinden sonra tarikatını yayacak olan dört önem li kişiyi de y a nına almasını bilen şeyh, böylece K alen d erîliğin doktrin ve erkâ nını tesbit ederek Caılakiyye yah ut Kalenderiyye Tarikatı'm kurm uş tur. Bu. K alen d eri sûfilik akım ı içinde tarikat şeklinde ilk teşkilât lanm a olup, bunu d ah a başka tarikatlar tâkip edecektir. İşte isimleri zikredilen k a y n ak la n m ızd a n süzülen bilgiler bu n d an
ibarettir. A ksi ispat
tarik at halini a l m a n a
edilm edikçe,
ve
şahsiyetine d air k ab ul edilebilecek n ucun
bazı
başında o lduğu
eksik y a n la n
da
C e m â lü ’d -D in -i gelm ektedir.
şim dilik
bu işi ya p a n sonuç
budur. X e
bu lun m aktad ır.
S â v î’ nin
K a le n d e r îliğ in
C e m â lü ’d -D în -i
yaşa d ığı
Bu
va rk i bu
eksikliklerin
za m a n
d ilim in in
MenAkıb’ m on u n d o ğu m v e ölü m
bir
S â v i’nin so en ne
tarihlerini
382 992-93 ve 463 1070-71 olarak verm esine, y a n i şeyhi X . y ü z y ı lın sonlarıyla X I . y ü zyılın ilk ü ç ç eyreği için e yerleştirm esine kar şılık, diğerleri X I I . y ü zyılın son larıyla X I I I . y ü z y ılın ba şların a yer leştirirler.
H a ttâ
es-Safedî
şeyhin
630/1232 -33
açık v e kesin bir şekilde k ayd ed iyo r. A y n c a E bûb ekr-i
Isfahâni
(vey a
N ik sâ rı)’ nin
X III.
y ılın d a
şeyhin
öld ü ğü n ü
halifelerin den
y ü z y ld a
ya şa d ığım
başka k ayn aklar vasıtasıyla kesin olarak b ild iğim izd en , bu son ta rih doğru ya yakın g ib i görünüyor. îşte S â v i’nin
kaynakların yaşadığı
bu
devri
farklı tesbit
tarih len dirm eleri, k on usun da
C e m â lü ’ d -D în -i
araştırıcıları
tered dü de
M A R JİN A L
S Û F ÎL İK :
K A L E N D E R ÎL E R
3*
düşürmüştür. Fuad Köprülü vaktiyle Menâkıb’ m verdiği tarihi ka bullenirken 83, O sm an T uran ondan yıllarca sonra aynı tarihe iş tirak e d e r84. M . T agi A hm ad’de şeyhin Bayezîd-i Bistâmî (874) zam anında yaşadığını ileri sürer85. Bütün bu tercihlere mukabil Tahsin Y a zıcı, belirtilen tarihlerin doğru olam ıyacaklannı, A rap kaynaklarının verdikleri, özellikle es-Safedi’nin belirttiği tarihin -h a life le rin X I I I . yüzyılın ilk yansında yaşadıklarının kesin olm a sından hareketle- gerçeği yansıttığını kabul ed er86. K anaatim izce de doğru tarih budur. Çünkü bize göre, Kalenderîler gibi halk ta rafından genellikle dışlanan bir zümreyi Bâyezîd-i Bistâmî gibi saygın bir mutassa\ıün çevresine mensup göstererek yüceltm ek is teyen Menâkıb y a z a n H atîb-i Fârisî hariç tutulursa, diğer kaynaklann hemen hepsi belirtilen zaman dilimini kabul etmektedirler. Üstelik H atîb-i Fârisî eserini 1347-48 gibi oldukça geç bir devirde kaleme aldığı halde, M uham m ed b, el-Hatib Fustât' 1 ondan en az bir altmış yıl kadar önce yazmış olm akla şeyhe daha yakındır. Buna ek olarak onun verdiği zam an dilimi öteki kaynaklarla da teyid edi liyor. H al böyle olunca, es-Safedi’nin verdiği 630/1232-33 tarihini geçerli kabul etmemek için hiç bir sebep yoktur. Bir diğer mesele de, şeyhin halifeleri ve bunlann isimleri ile ilgili bulunuyor. Bu konuda ilk dikkati çeken nokta, şeyh ile alâ kası bütün kaynaklarca belirtildiğine göre onunla çağdaş olduğun da şüphe bulunm ayan Şeyh Osman-ı R ûm i’nin şeyh ile ilişkisinin doğrultusudur. Bu zatı Bâyezîd-i Bistâm î’nin çağdışı göstererek -b ize göre bilerek- bir kronoloji hatâsı işleyen H atîb-i Fârisi’nin dışın da87, İbn ü ’l-H atîb ve es-Safedî adı geçen şahsı C em âlü’dD în ’in şeyhi olarak takdim ederler. O nlara göre Şeyh Osm an Cem âlü’d -D în ’i girdiği yanlış yoldan alıkoym ak istemiş, dinle tem elin ce ilişkisini kesm iştir88. H albuki Menâkıb’ a göre Şeyh O sm an Ce88 Bk. “ Anadolu'da İslâmiyet” , s. 297. 84 T u ra n , 85 Bk.
“ Selçuklu Tûrkiyesi din tarihi...” ,
yu k a rd a
86 Y a z ıc ı,
a.g.m.,
65
ss. 540-41.
nolu dipnot.
ss. 792-93; a ynı yazar,
Manâkib-i
GS.’ nin önsözü, ss. V I I -
V III. 87 K a y n a k la r içinde yalnız
Manâkib-i CS.
Şeyh
O sm an -ı R û m î’y i B â y e zîd -i
Bistâm î’nin çağdaşı gösterir ki, buna kronolojik olarak im kân yo ktur (bk. ss. 9-
IO)88 M sl.
bk.
İ b n ü ’l-H a tîb , ss. 5 5 6 -5 7 ; Y a z ıc ı,
a.g.m.,
s.
794.
O S M A N L I İ M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
32
m âlü’d-Dı'n’in halifesidir ve dört büyük halifenin ilk id ir89. Üste lik onun yanında sürekli kalmıştır. K anaatim izce başta Fustât olmak üzere el-VâfVde de Menâkıb'ın aksi yönde mâlum atm bulunması, Menâkıb'ın verdiği bilgiyi şüpheyle karşılamaya yeterlidir ve bize göre Şeyh Osman-ı R ûm î C em âlü’d-D în ’in değil, bu beriki onun m üridi olmalıdır. D iğer halifelere gelince, Fustât'ta yer alan M uham m ed-i Bel li i, M uham m ed-i K ü rd , Şems-i K ü rd ve Ebûbekr-i N iksâri’ye kar şılık 90, Menâkıb'da. M uham m ed-i Belhı, Celâl-i D ergezin î ve Ebû bekr-i Isfahâni isimleri geçm ekte01, el-Vâfî ise ilk ikisini zikretm ek le beraber sonuncusundan habersiz görünm ektedir92. G örüldüğü üzere, M uham m ed-i Belhi hepsinde geçtiği halde, E bûbekir nisbe farkıyla ilk ikisinde geçmekte, el-Vâfî ise onun yerine bir Osman el-G irih i’den söz etm ektedir93. Nisbeleri farklı zikrolunm akla be raber bize göre iki E bûbekir’in aynı kişi olm aları lâzım gelir. Ü s telik bu Ebûbekir, aşağıda da kendisinden bahsolunacak olan, M evlâ n â ’nın çağdışı ve K o n y a ’da zâviyesi bulunan Ebûbekr-i Niksâr i’dir. A yrıca Fustât'ta G erûbed, Menâkıb ve el-Vâfî'de C elâl-i D ergezîn ı diye anılan kişilerin, C em âlü ’d -D în ’in D ım aşk m ezarlığın da rastladığı aynı kişi olabilecekleri ihtim ali kuvvetlidir. M uham m ed-i K ü rd ile Şems-i K ü rd ise yalnızca Fustat'm bize tanıttığı şahsiyetlerdir. H er hâlü kârda bütün bu kişilerin C em âlü ’d-D în -i S â v î’nin halifeleri sıfatıyla X I I I . yüzyıld a O rta D oğ u ’da ilk defa tarikat halinde teşkilatlanmış bir K alen d erıliği veya C a v la k îliğ i yay d ık la rım söyleyebiliriz. B; C e m â l ü ’ d - D î n - i S â v î ’ n in K a l e n d e r î l i ğ i t e ş k i l â t l a m a s ı : B azı kronoloji hatâlarına ve tutarsızlıklarına rağm en, Menâkıb-ı Cemâlü'd-Din-i Sâvî bize sadece adı geçen şeyhin biyografisine CS., ss.
*• Bk. M anâkib-i
9-30. Bu sayfalar
arası ta m a m iy le C e m â lü ’d -D în -i
S â v î ile Ş eyh O sm an -ı R u m i arasındaki ilişkiye ayrılm ış o lu p , birincisi şeyh, İkin cisi m ürid du ru m u ndadır.
m â n fd c d c ,
Ş eyh
E v h a d ü ’d - D in ’in
O sm a n -ı
çevresinde
rûzanfer neşri, T a h ra n 1969, »s. 6 2 -6 3 .;. A n a d o lu ’sunun önem li bir sûfîsi o ld u ğu
•• Îbnü’l-Hatîb, s. 559.
*l
H a tîb -i
Fârisî,
m u h telif sayfalar.
** Yazıtı, a.g.m., aym yerde. **
A.gjn.,
aynı
yerde.
R û m î,
M enâkıb-ı Evhadü’d -D în -i Kir-
görü nm ektedir H er
h â lü
anlaşılıyor.
kâ rd a
(bk.
B ed îü z ze m a n
F i-
b u zatın X I I I . yü zyıl
M A R JİN A L
S Û F ÎL İK :
K A L E N D E R ÎL E R
33
ait önemli malzeme vermekle kalmıyor, belki daha da önemli ola rak K alenderiliğin âdeta ilmihali niteliğini de taşıyor. O bu nite liğe sahip şimdilik tek eser olma durumunu korumaktadır. Bu ese rin dikkatli bir tahlili, Sünni İslâm’a ve sûfıliğe ters düşmemeğe âzami gayret sarfeden yazarının, yine de belli ölçüde K alen d eri liğin ana esas ve erkânını ortaya koyduğunu ve bunların tesbit ve tat bikinde C em âlü ’d-D în-i S â v î’nin rolünü açıklıkla belirttiğini gösterir. Ö yle görünüyor ki, aslen Ş îraz’lı olan ve tasavvufa suluk et mek üzere pek çok yer dolaştıktan sonra Dımaşk’ taki K alen d eri zâviyesinin şeyhi M uham m ed Buhârâî’yi kendine mürşid seçen Hatib-i Fârisî, şeyhinin emriyle 1347-48’de eserini yazm ağa başla dığı zam an K alen d erî muhitlerinde Cem âlü’d-D în-i S âvî gelene ği tartışılm az bir üstünlüğe çoktan erişmiştir. O , Pir-i Abdal unva nının da açıkça gösterdiği g ib i94, Kalenderiliğin piri, yani kurucu su telâkki edilm ektedir. İlerde görüleceği üzere, K alen d erîler’i ni telemek için kullanılan lâkaplardan biri olan ve en çok da Osm anlı dönem inde kullanılan Tâife-i Abdâlân tâbirine esas olan Abdal (Jul) terim ine ilk defa O rta D oğu’da bu devirde, yan i X I I I . yüzyılda rastlanm aktadır. Ç ok muhtemeldir ki, H atîb-i F ârisî’ye eserini telif etmekte yardım cı olacak yazılı ve sözlü m alzem eyi Şeyh M uham m ed Buhârâî bizzat temin etmiş olsun. H atib-i Fârisi’nin eserinin başında K alenderiliğin temel fel sefesi olarak Fakr ve Tecerrüd esası ele alınm akta ve fakrın fazileti izah edilm ektedir. Y a za ra göre fakr ve tecerrüd, yani her iki dü n ya dan tam am iyle m üstağni olmak, gerçek m utluluğun ta kendisidir95. Bundan sonra yazar, K alenderiliğin aslının, Sultan-ı Abdal dediği Bayezîd-i B istâm î’ye dayandığım ve onun bu mesleğin yayılm ası için C em âlü ’d-D in-i S â v î’yi görevlendirdiğini belirtir. Böylece o, adı geçenin, zam anın en büyük velîsi olduğunu da îm a etm ektedir 9#. w M sl. bk. H a tîb -i Fârisî, ss. 36, 41, 60, 74, 76 ve da h a pek çok yerde. 85 *•
A.g.e., A.g.e.,
ss. 6-9. ss.
10 -11:
j)j*\
I
J)J*3 '?
J jL . Jİ K j JU- j j j\ K,
jl
jljL*
jULilt- jL* F. 3
OSM AN LI
94
İ M l’A R A T O R I . U f t i r N D A
Mendkıb'd* seyahat, yani süırkli dolaşarak ilAht hikmetlerin sırlarına nüfuz edebilmek esasının da, O m A lü’d-O în-i SAvt tara fından bir prensip şeklinde konulduğunu anlatır. Ilııım gön; K a lenderler daima seyahat etmeli, bflyleee yeryüzüııdekı gerçekleri kavrama inıkAmna erişebil mel idiller OT.
Menftkıb'da asıl ilgiye defter husus, bizzat şeyhin ağzından kelimesinin, bıı meşrebin temel esaslarını, başka bir deyişle, sûfiyAne doktrinini oluşturan beş ana kavramın bir senıl>oIü olarak yorumlanmasıdır. Şeyhe göre, 3 harfi h’anaat'i, J har fi Lût/'u, o haıfi Nedâmet'U > haıl'i Diyând'i ve nihayet j harfi ise Rıyd ;at’ı temsil etmektedir, ki bunları bir araya tophıyabilenlere ancak Kalender denebilirw. İşte bu esaslar ilk dela GemAlü’dD ln-i SAvl tarafından resmen tAyiıı ve teshil edilmiş görünmekte dir. Kalender (jxü)
Bunlardan başka Menâktb, K alenderîliğin crkAıı esaslarından bulunan Çİhâr Darb .>1**.), yani saç, sakal, bıyık ve kaşların ka zınmasının da ilk defa, tarikata giriş şartı olarak bizzat yine CemAIti’d-D fn-i SAvî tarafından uygulandığını belirtmektedir. Nitekim , M uhammed-i Belli!, Ebûbekr-i isfahAnî ve CelAI-i D eıg ezîn î gibi büyük halifeler de K aleııderfliğe girerken bizzat şeyh tarafından fihor darb yapılmışlardır**. AlenAktb'm son olarak kaydettiği erkAndan biri de, Cavlak de nilen, kıldan dokunmuş bir çeşit yelek giymektir. Menâkıb'z. bakı lırsa bunu ilk defa H ızır AleyhisselAnı CemAlü'd-Dtn-i SAvî’ye •* A .g s., ss. 15-18, a6-a8. Bu prensibin ınAhiyrtini özellikle s. if>Vki şu mısrâlar çok iyi anlatıyor:
^— 1 J& J U
c_ > V
ûljJil
> 1 JIT 1j i y
,
jy ^
^
c - ' 1 J 0.* J * M A .g s., M. 61*67. » A .g*.t M. 3H-47.
yr
M A R J İN A L
S Û l't L İ K :
giyd irm iş100,
o
da
33
K A L E N D E R ÎL E R
halifelerinden
Celâl-i
D ergezln l’ye
vermiş
tir 101. İşte Menâkıb'da anlatılan bütün bu hususlar, dalıa önce dc uygulanmış olsalar dahi, hiç şüphe yokki X I I I. yüzyıldan itibaren K alenderî geleneği hepsini de CemîUü’d-D în’e m alediyordu. Bu da onun K a le n d e rliğ i bir sûfî akımı olmaktan öte götürerek eski den m evcut, am a perakende olan bu esasları bir sistem dahilinde bir araya getirerek teşkilâtlı bir tarikatın teşekkülüne yol açtığını göstermektedir. Nitekim diğer tarih kaynakları da bunu teyid eden ifadeler kullanm akta ve şeyhi Kıdve-i Tâife-i Kalenderiyye (K alen der ler zümresinin önderi) olarak zikretm ektedirler10®. V R ÎL İK
C E M Â L Ü ’D -D ÎN -1
A) M ıs ır ,
S û r iy e
ve
S Â V Î ’DEN
SONRA
KALENDE
I r a k ’ ta :
C e ın Ü ü ’dTÜin-i S ü vi’ n iıı lnıyiaıııı incclçrken dc dikkati çekli&L .gibi, K a len deriliğin bir tarikat olarak Dımaşk’ ta ilk z âviyesinin temelini attığını söyleyebiliriz. M enâkıb'ın bizzat adı geçen tafından kurulduğunu haber verdiği bu zâviyeden 103, M ak rîzî dc bahsetmektedir. O n a göre, K alenderiliğin ilk meydana çıkışı Şam 100
A.g.e.,
ss. 58 -6 1:
j\ 1
J 'y - ' « i* j u *
»
o l &i\ ^ Jr*** "»
A.g.e.,
s.
^
c — Jü
77 =
OlkL- ^ •
ljt. ı_: ^ ,0* M sl. lık.
V
İbn Battuta, I, 6 |.6 a .
,0# Bk. yukarda 76 «olu dipnot.
o - ıj V
w
O S M A N L I Î M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
36
diyarında (Bilâdü’ş-Şam), Dımaşk şehrinde kendi zam anından dört yüz sene kadar evvel, yani yaklaşık 440/1048 tarihinde vukû bu lm u ştu r104, ki bu tarih Fustatu'l-Adâle’nin verdiği tarihten (611 / 1214-15) iki asır fârkettiği g ib i105, doğrudan doğruya C em âlü ’dD în ’in D ım aşk’ taki ikam et yıllarının da çok çok gerisinde kalm ak tadır. Bu ise M a k rîzî’nin verdiği bu tarihin gerçeği yansıtm adığı nın bir delilidir. C em âlü ’d-D în-i S â v î’nin M ısır’a giderken yerine bıraktığı halifesi C elâl-i D ergezîn î ve ona bağlı müridlerin D ım aşk’taki bu zâviyede ikam et ettiklerini biliyoruz. Sûriye havalisinde D ım aşk’taki bu ilk zâviyeden başka, diğer şehirlerde de herhalde zam anla başka zâviyelerin kurulm uş olması ihtim al dahilinde olm akla be raber, şimdilik bunların hangilerinden ibaret bulunduklarını bile m iyoruz. A n cak D ım aşk zâviyesinin biraz daha sonraki durumu ve dolayısıyla S ûriye’deki K a len d erîler’e dair az çok m âlum atım ız bulunm aktadır. M uhtem elen, Nefehâtü’ l-Üns ve ona bağlı olarak Nesâyimifl-Mahabbe'nin bahsettikleri Şeyh A liy y-i K ü rd î de bu zâ viye ile alâkadardı. Z ikredilen kayn akların bildirdiklerine göre, X I I I . yüzyıld a D ım aşk’ta yaşayan Şeyh A liy y -i K ü rd î, nam az kılm ayan , y a rı çıp lak dolaşan biriydi. K endisinin, şer’ î kuralların dışına taşan bu ha reketlerine rağm en, h alk tarafından çok sevildiği, h a ttâ Ş ih â b ü ’dD în -i Sühreverdî tarafından ziya re t olun du ğu n a k le d ilir106.
X III. yü zyıla ait b a zı kayn akların yin e m uhtem elen ayn ı zâ viye ile ilg ili bulunan bir Ş eyh A liy y -i H a r îr î’den bahsettikleri gö rülür. Louis M assignon’un K a d iriy y e T a rik a tı’ nin bir kolu kabul ettiği H a rîriy y e T a rik a tı’nın kurucusu sayılan Ş eyh A liy y -i H arîr î lö7, F u ad K ö p rü lü tarafından b ir K a le n d e rî şeyhi olarak değer lendirilm ekte ve h aklı olarak Harîriyye’n in K a len d eriliğ in b ir kolu *•* M a k r îz î, 105 Bk.
el-Hıtat,
II,
433.
İb n ü ’l-H a tîb , ss. 556 -56 2.
106 L â m ii,
s. 6 5 2 -5 3 ; N e v â y î,
s. 180, n o t: 38. H a ttâ
Nefehât'tz.
Ş ih â b ü ’ d -D în -i S ü h reve rd î’ nin
ss. 3 7 7 *7 8 ;
krş.
K ö p r ü lü ,
İlk Mutasavvıflar,
k a yd ed ild iğ in e göre, Ş e y h A li y y - i K ü r d î, Ş eyh
karşıdan
kendine
d o ğ ru
g e ld iğ in i g ö rü n ce
avret
yerini açm ış am a onun gerçek du ru m u n u bilen b eriki geri d ö n ü p gitm e m iş v e ziyâretini
tam am lam ıştır
107 M assignon,
yık,
I,
289.
(bk. s. 652).
“ H a r îr iy y a ” ,
Eh;
krş.
H a r îr îz â d e ,
Tibyûnü
VesâilVl-Haka-
M A R J İN A L
S Û F ÎL İK :
K A L E N D E R ÎL E R
37
sayılması gerektiği belirtilm ektedir108. Gerçekten de bu zâtın hak kında kayn aklara yansıyan bilgiler, F. K öprülü’ye hak verdirecek niteliktedir. A bd urrahm an b. Ebîbekr adlı biri tarafından V I I. hicrî yü zyılın başlarında kaleme alınmış Heyâkil-i Esrar isimli eser de bu Şeyh A li’nin müridlerine canlarının istediği her şeyi yapa bileceklerini öğütleyen bir ibâhî olduğundan sözedilm ekte109, A h med E flâ k î’nin Menâkıbu'l-Ârifîn'inde de benzer kayıtlar yer alm ak tadır. Bu sonuncusuna göre, Dımaşk’ta ikamet eden Şeyh A li, her kesi etkileyen bir kişi olup ibâhîliğe yatkınlığı sebebiyle etrafına pek çok kişi toplam ıştı. Şeriata aykırı fiil ve hareketleri ve pervasız davranışları yüzünden sık sık tenkide uğrayan bu şeyhin A nado lu’nun pek çok yerinde müridi v a rd ı110. Nisbeleri (K ü rd î, H arîrî) farklı gibi görünmekle beraber, aynı ismi taşım aları, aynı devirde, yani X III. yüzyılın ilk yarısında ve üstelik ayn ı şehirde, D ım aşk’ta yaşamış bulunmaları, bu iki zatın gerçekte aynı kişi olduklarını kuvvetle düşündürüyor ve farklı gibi görünen nisbelerinin ise aslında bir okuma veya istihsah hatası ola bileceğine ağırlık kazandırıyor. Zira Arap imlâsında H arîrî ile K ü rd î kelimelerinin yazılışı birbirine çok benzer. Şam diyarın daki K alenderîler arasında X I V . yüzyılda iki T ü rk şeyhi de dikkat çekiyor. Bunlardan biri, I3 i4 -i5 ’te vefat etmiş bu lunan Şeyh Süleym an-ı Türkm ânî-i M üvelleh’tir. Nefehâtü’ l-Üns bu şeyhin D ım aşk’ta yaşadığım , çirkin bir kıyafet ile -m uhtem elen yarı ç ıp la k - dolaştığını ve şer’ î emirlere kayıtsızlığıyla şöhret y ap tığım, meselâ n am az kılıp oruç tutmadığım bildirm ektedir111. îb n H acer el-A skalânî de, büyük bir ihtim alle yine D ım aşk’ta, yine X I V . y ü zyıl başlarında şöhret yapmış bir başka T ü rk K a lenderî şeyhini bize haber vermektedir. Hüseyin el-M üvelleh etT ürkm ân î adım taşıyan ve 1324’te vefat eden bu şeyh, çihar darb u ygulayan tip ik bir K alen d erî idi. Zaten taşıdığı el-Müvelleh “ Anadolu'da İslâmiyet” , s. 301. A.g.m., s. 30 1, n o t: 2 (K öprülü, tek nüsha olup kendi özel kütüphane b u lu n a n Heyâkil-i Esrar adlı eserden naklettiğini bildiriyor). Y a z a r b u z a
108 Bk. 109 sinde
tın, Ş eyh A rslan T ü r k m â n î adındaki K alenderî şeyhinin m ensuplarından olup, V a h d e t-i V ü c u d ’ a in a n d ığı için idam kararıyla hapsedildiği halde ka çm a yı b a şardığını v e b ir ara A n a d o lu ’ya sığındığını aynı k ayn ağa da ya n ara k kayded iyo r. 110 Bk.
E flâ k î,
Manâkib al-Âriftn,
111 Bk.
L â m iî,
s. 652.
I I, 641, 6 77-78 .
O S M A N L I I M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
38
lâkabı da bunu göstermektedir ki, bu, K alen d erîler’in U za k Doğ u ’da dahi taşıdıkları bir lâkaptı, ib n H acer’e göre kendisinin bü yük bir velî olduğuna inananlar bulunduğu gibi, şeytanî bir yara tık olduğunu düşünenler de v a r d ı112. G örüldüğü üzere, C em âlü ’d-D în-i S â v î’nin vefatının vukûbulduğu X I I I . yü zyılda ve sonrasında, onun tarikatı ilk teşkilâtladığı D ım aşk ve yöresinde K alen d eriliğin gelişmesini anlam am ıza yardım cı olacak m âlum ata az da olsa sahip bulunm aktayız. A m a ne yazıkki aynı dönem için Irak sâhası konusunda aynı avantaja m alik değiliz. Şim dilik Ira k ’ ta K alen d eriliğin bu ilk zam anlarında ki durum uyla ilgili olarak X I V . yüzyıhn ilk yarısına ait, îb n Battu ta’run M usul’daki bir K alen d erî şeyhi hakkında verdiği kısa bil gi ile yetinm ek zorundayız. Ü n lü seyyah H ac ziyaretinden M usul’a dönüşünü anlatırken bir vesile ile, burada yaşamış olup kendinden az bir zam an önce vefat etmiş bulunan Şeyh Ş ih âbü ’d-D în-i K a le n der adlı birinden bahsetm ektedir. Bu şeyh, “ K alen d eriyye T a rik a tı erkânı üzere” saç, sakal, bıyık ve kaşlarını kazıtm ıştı. B una m u kabil çok cömert, fazilet sahibi ve daha önemlisi, M usul sultanı yan ın da çok hatırlı i d i 113. İbn B attuta’mn verdiği bu bilgi, M u su l’da bir K a len d erî zâ viyesi ve adı geçen şeyhe bağlı bir K alen d erî topluluğunun m evcu diyetini gösteriyor. M ısır’a gelince, b u rada D im y a t’taki Şeyh C e m â lü ’d-D în-i S â v î zâviyesinden daha önce bahsedilm işti114. D im y a t’ taki bu ilk ve büyük zâviyen in şeyhin vefatından sonra da dah a bir kaç asır m evcudiyetini korum uş olm asında şüphe b u lu nm am akla birlikte, İbn H acer ve M a k rîzî, M em lûk hüküm darı el-M elik ü ’l-Â d il K etboğa zam anın da (12 9 5 -1 2 9 7 ) başında Şeyh H aşan el-C evâ lık î elK a len d erî adın da birinin bulunduğu, K a h ir e ’deki bir zâviyeden bahsederler. Bu zâviye, B âb ü ’n-N asr semti yakın ın da, F atım î ha lifelerinin türbelerinin bulunduğu yere kom şu bir m ahalde, b izzat adı geçen zat tarafın dan kurulm uştur. İb n H a cer ve M a k r îz î’nin anlattıklarına bakılırsa, bu za t m uhtem elen yin e D ım aşk’ tan M ı sır’a gelm iş ve X I I I . yüzyılın son çeyreğind e T ü rk M em lû k hükü m darları nezdinde itib ar kazanm ıştır. O kadar ki, K e tb o ğ a onu keıı112 İbn
Hacer,
ed-Düreru'l-Karnine,
Haydarabad
1,3 Bk. İbn Battuta, I, 404. 1M Bk. yukarda 78-79 nolu dipnotlar.
1340,
II,
73.
M A R J İN A L
S Û F ÎL İK :
K A L E N D E R ÎL E R
39
dişiyle beraber D ım aşk’ a da götürmüş ve yüksek ümerâ ile tanış tırmıştır. A n ca k , saç, sakal, bıyık ve kaşlarının kazınmış olması y ü zünden orad a alay a alman Şeyh Haşan cl-Cevâhkî, bu âdeti terkederek sakal bırakıp sarık sarınmış ve Dımaşk’a yerleşmiştir. N i tekim, 1322 yılın d a vefat edinceye kadar da Dımaşk’da yaşamış vc bir d ah a M ısır’ a dönm em iştir115. K a y n a k la rım ızın verdiği şu bilgiler gösteriyor ki, X V . y ü z yıla k adar K a len d erîlik M ısır’da başlıca Dimyat ve. Kahire c iv a rına m ünhasır kalm ıştır. Eğer başka zaviyeler olsaydı, her ikisi de eserlerini X V . yüzyılın ilk çeyreği içinde kaleme almış bulunan îb n H acer ve M a k rîzî, eserlerinde şüphesiz onlardan da bahsede ceklerdi. B u raya k adar verilen bilgilerden çıkan sonuç şudur ki, Kalenderîler S ûriye, Ira k ve M ısır’da Kalenderiyye, Cavlakiyye (veya Cevâlika) ve Müvellihe adı altında tanınıyorlardı ^ "Daha C em âlü’dD în -i S â v î’nin ölüm ünden fazla bir zaman geçmeden, kendi içle rinde p a rça la n m aya başlayarak Haririyye, yahut meşhur T ü rk Şey hi K u tb u ’d -D în H a y d a r’ a nisbet edilen Haydariyye gibi bir takım kollara ayrılan K alen d erîlik, aşağıda görüleceği gibi, daha sonraki yü zyıllarda da başka şûbeler doğuracaktı. B) İ r a n ’ d a : C e m âlü ’d -D în -i S â v î’nin, İran gibi, M elâm etîliğin vc K alen derîliğin ana v ata n ı denebilecek bir ülkede doğup yetişmiş olmasına rağm en, tarikatın ın yerleşmesi için orasını tercih etmemesi dikkat çekiyor. B un a rağm en Iran, Kalenderîliğin kaydettiği gelişmeden hiç bir zam an vâreste kalmadı. H attâ belki de K alen derî zümreler içinde en fa zla tarikat şeklinde yapılanm alar bu ülkede görüldü. Nitekim , O r ta D oğ u dahil, Kalenderîliğin Islâm dünyasının hemen her tarafın a en fazla yayılan, en uzun ömürlü kollan, X I I I , X I V . ve X V . y ü z y ılla r boyunca İran’da ortaya çıkmıştır. Bunlar arasın da, ilerde görü leceği üzere, X I I I . yüzyıldan itibaren A n ad olu ’ya nüfuz eden ve X V I I . yüzyıl sonlarına kadar Osm anlı toprakla 115 K rş. İ b n H a cer, I I, 49; M a k rîzî, I I. 433; aynı yazar. Kitabü's-Sülûk liMârifet’i Düveli'l-Mülûk, nşr. M ustafa Z iyâde, K ah ire 1936, 1 '2. s. 655, n o t : 4 ; H a rîrîzâ d e, Tibyan, I I I , 75a-b (M a k r îz î’den naklen). 116 M sl. bk. E sfirâ zî, Ravza, s. 229; Devletşah. ss. 2 12 -13 ; N ev â y î. ss. 383-84; M âsu m -i Ş îra zî, Tarâik, II, 642.
O S M A N L I İ M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
40
rında varlığını koruyan Haydarîlik, Câmîlik ve Nîmetullâhîlik'ı saya biliriz. i. Şeyh Kutbu'd-Dîn Haydar ve Haydarîlik (>*?*-) : K alen d erîlik cereyanı içinden doğan Kalenderiyye veya Cevâlika (Cavlakıyye) tarikatlarından sonra, belki ikinci büyük K alen d erî tarikatı sayılabilecek tarikat olarak Haydarîlik yah ut Haydariyye zik redilm elidir. Bu kolun geleneksel kurucusu addedilen Şeyh K u tbu ’d-D în H aydar-i Z â veî, kaynaklara bakılırsa, X I I . yüzyılın son larıyla X I I I . yüzyılın başlarında yaşamış en büyük sûfîlerden bili nir. O nun, K alen d erîliği C em âlü ’d-D în-i S â v î’den sonra temsil eden en büyük şahsiyet olduğunda şüphe yoktur. Nisbesinin de gösterdiği üzere, İran ’da Z âve şehrinde yaşamış olan bu büyük T ü rk sûfîsi, bazı kaynaklara göre Şâhver adlı bir T ürkistan hakanının oğlu olup m eczup bir anneden d o ğm u ştu r117. Ç ağdaşı Şâh-ı Sincan adlı sûfî şâirin tasvir ettiği üzere o, ne din ne dün ya, ne küfür ne de îm an um urunda olan; ne hakka ne hakikate, ne de tarikat ve yakîn e zerrece aldırış eden bir m eczup i d i 118. Ü n lü X I I I . yüzyıl İra n ’h m u tasavvıf F erîd ü ’d-D în-i A tta r’m K u tb u ’d-D în H ayd ar hakkında Haydarnâme adıyla bir m edhiye nazm ettiğini h aber veren D evletşah, onun gençken şeyhin m üridi olduğu nu b ild iriy o r119. Bizim için dikkate değer olup başka kayn aklarda bulunm a yan b ir kaydı, A li Ş îr N e v ây î zikrediyor. O n a göre K u tb u ’d-D în H a y d ar, gençliğinde T ü rk istan ’d a H âce A hm ed -i Y e se v î’nin m ü ridi olm uş ve tasavvu f terbiyesini ondan almıştır. B izzat babasının 117 K a le n d e riy y e hk.
İslam,
O x fo rd
118 Bk.
19 71,
ss.
M â su m -i
ayrıca
bk. S p en cer T rim in g h a m ,
Ş îra zî,
II,
642:
ûi/*j
f-Lp (j j j j
J i i - Aj j> . j
s. 247. D evletşah a ynıyerd e,
b izza t H a yd a rîler
sürdüklerini
kaydeder.
The Su/i Orders in
267-69.
tarafından
b azıla rın ın d a b u riv a yetin aslı
uydu ru lm uş b ir ded iko du
o ld u ğ u n u ileri
M A R J İN A L
SÛ F ÎL ÎK :
K A L E N D E R ÎL E R
4'
ve annesinin isteğiyle şeyhin yanında büyüyen K u tbu ’d-Dîn H ay dar, onun izn iyle H orasan’a irşad için gönderilmiştir120. N evâyî’ nin bu kaydın ı reddetm ek için hiç bir sebep yoktur; zira zaman vc zemin olarak bu ilişki fevkalâde mümkündür. Hâce Ahmed-i Ycsevî’nin 116 7 yılın da vefat ettiği bilindiğine göre, 1201 yahut 1205 tarihlerinde h ayatın ı tam am ladığıızı, ve vefatında yüz on yaşının üzerinde bulu nd uğu kaynaklarca teyid edilen K utbu’d-Dîn H aydar’m onunla görüşmesi çok normaldir. Üstelik bazı tarih kaynak ları da şeyhin T ü rk gençleri arasmda müridleri olduğunu belirt mek sü reriyle122, onun Türkistan’la irtibatım ortaya koydukları gibi, A n a d o lu ’daki Bektaşî kaynakları da kendisinin Yesevî gele neğinde önem li bir yeri bulunduğunu göstermektedir. Ş eyh K u tb u ’d-D în H aydar’m, hayatının büyük kısmını Zâve’de inşâ edilen büyük zâviyesinde geçirdiğini ve ölünceye kadar geniş b ir m üridler topluluğunu etrafına toplamayı başardığını bi liy o ru z123. K a y n a k la r, H aydarîliğin kurucusu olarak kabul ettik leri bu z a tın 124, C em âlü ’d-Dîn-i Sâvî’den farklı olarak bıyıklarım 150 Bk. Nevâyî, ss. 383-84. Nevâyî’nin bu kaydı, Menâkıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli'dc mevcut Ahmet Yesevî-Kutbu’d-Dîn Haydar ilişkisine ait rivayeti tamamiyle teyid önemlidir (krş. Manâkib-i Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli ( Vilâyetnâme) , nşr. A. Gölpınarlı, İstanbul 1958, ss. 9-11'I.
etmekte olması bakımından 121 Şeyh K u tbu ’d-Dîn
Haydar’ın
ölüm
tarihi
kaynaklarda 597/1200-01,
602/1205-06 veya 618/1221 şeklinde değişik geçmekle birlikte, X III. yüzyılın ilk çeyreği içinde vefat ettiği kesindir. 122 Msl. bk. Zekeriyya Muhammed-i Kazvînî, Âsâru'l-Bilâd, nşr. F. Wüstenfeld, Göttingen 1848, s. 256; krş. Köprülüzâde, “ Anadolu'da İslâmiyet", s. 300, not: 2. 123 Şeyh K utbu’d-Dîn
Haydar’ın
türbesinin yeri de ihtilâflıdır.
Bir kısım
kaynaklar zâviyesinin bulunduğu Zâve’de defnedildiğini ve dolayısıyla türbesi nin de orada idiğini belirtirken (msl. bk. Esfirâzî, s. 229; Devletşah, s. 213; Ham dullah Müstevfî-i K azvînî, Nuzhat al-Qulub, ing. çev. G. Le Strange, Leiden 1919, s. 152; îbn Battuta, III, 79-80), bazıları da kendi türbesinin adıyla anılan, Meşhed yakınındaki
Türbet kasabasında medfun bulunduğunu kaydediyorlar (Msl.
bk. Nevâyî, s. 384; Mâsum-i
Şîrazî, II, 642). Diğer bir kısmı ise, kendisinden
bir asır sonra yaşamış olup, Şah Nîmetullah-ı V elî’nin şeyhi bulunan Tebriz’de medfun diğer Şeyh K utbu’d-Dîn Haydar ile onu karıştırmışlardır. Ama görül düğü üzere, hem zâviyesinin
Zâve’de olması
hem de kaynakların çoğunluğu
nun kanaati, türbenin adı geçen bu şehirde bulunmasını daha mantıklı kılıyor. Türbet’ tekinin ise ikinci bir mezar veya makam olduğu söylenebilir. 124
Ençyclopedie de l'Islam'm her iki baskısında da Haydariyye Tarikatı’mn
adına rastlanmaz. A. Gölpınarlı’nın Türk Ansiklopedisi'nc yazdığı madde ise çok yetersiz olup, Türkçe İslâm Ansiklopedisi’ nde bu maddeye yer verilmemiştir.
42
O SM AN LI İM P A R A T O R L U Ğ U N D A
tıraş ettirm ediğini126; ayrıca tccerrüdün bir sembolü olarak mü ridlerinin boynuna demirden yapılm ış bir halka (Tavk-T^Uaydarî) ve kulaklarına demirden bir küpe taktırdığını y a z ıy o rla r120/ îşte bu gü r ve aşağı salınmış bıyıklarla demir halka, onların diğer K a lenderî zümrelerinden ayırdedilm elerini sağlıyordu. H aydarîliğin , Şeyh K u tb u ’d-D în H a yd ar’ın kuvvetli mistik şahsiyetinin de etkisiyle daha X I I I . yüzyıl ortalarından başlayarak bir yandan O rta A sya içlerine, oradan H indistan’a yayılırken, bir yandan da A nadolu dahil, Irak, Sûriye ve M ısır’a nüfuz ettiğini kaynaklardan anlıyoruz. İbn B attuta’nın gösterdiği gibi, hiç şüp hesiz X I V . yüzyıl o rta la rın d a 127, hattâ X V . ve X V I . yüzyıllarda bile önemini hâlâ koruyan Z â v e ’deki büyük zâ v iy e n in 128, bun daki payı önemli olm alıdır. Buradan yetişen halifelerin dört bir yana dağıldığını tahm in etm ek zor değildir. M eselâ M ak rîzî ken di tâbiriyle “ Haydariyye Fukarâsı” nm ilk defa 655/1257 yılın dan iti baren Suriye’de görüldüklerini, D ım aşk’ta ilk zâviyelerini açtıktan sonra M ısır’a geçtiklerini haber verm ek sûretiyle bu konuda bize önemli bir yardım da bu lu n m akta d ır129. İbn B attuta da, X I V . yüzyılın ortalarında bilhassa İra n ’da H orasan m ıntakasında H ayd a rîler’in çok tanındıklarım b elirtm ektedir130. K ayn ak lard an anlaşıldığı kadarıyla, X V . - X V I I I . yüzyıllar, aşağıda görülecek diğer K a len d erî züm relerinin yan ın da İra n ’da H a y d a rîle r’in varlıkların ı hâlâ sürdürdükleri devirler oldu. X V I I . yü zyıld a bile İra n ’ın pek çok yerinde Haydarîhâne denilen zâviye,ts Msl. bk. Makrîzî, es-Süluk,
I/2, 407. M akrîzî bu geleneğin, vaktiyle düş
man eline esir düşen K u tbu ’d-D în H aydar’ın, esirliği esnasında düşmanları tara fından bıyıkları hariç bütün tüylerinin kazınması olayına bağlandığını yazar. 12$ Msl. bk. Esfirâzî, s. 229. Yazar, Haydarîler’in taşıdıkları Tavk-ı Hay darı ile ilgili olarak bir menkabe nakleder. Buna göre, tasavvufa sülûkü sırasında demircilikle uğraşan şeyh, bir gün ateşte kıpkırmızı olmuş bir demir çubuğu boy nunun etrafında bükerek halka yapmıştır. îşte
Tavk-ı Haydarî rivâyete nazaran
buradan kalmıştır. İbn Battuta ise, Z âve’de rastladığı H aydarîler’i anlatırken, bunların boyunlarından başka kulaklarında ve el bileklerinde de demir halka lar bulunduğunu bildirir. Hattâ, nikâhtan sakınmalarının bir belirtisi olarak da erkeklik organlarına bile demir halka taktıklarını işittiğini haber verir (bk. Vo-
yages, III, 79-80). 127 Bk. a.g.e., aynı yerde. , u Krş. Köprülüzâde. “ Anadolu'da İslâmiyet", s. 300, not: 2. ,2# Bk. ts-Sülûk, I/2, 407. no Bk. Vnyages, II, 282.
M A R JÎN A L
S Û F ÎL ÎK :
K A L E N D E R ÎL E R
43
lere ra stlan d ığ ın ı biliyoru z. I. Abbas zamanında (1588-1629) İsfa han’ daki Ç e h a rb a ğ Z â viyesi’nin şeyhliğini Baba Sultan-ı K alen deri y ü rü tm e k te y d i. A yn ı şekilde K azvin ’de de büyük bir Haydarîhâne b u lu n u y o rd u 131. H a y d a r î şeyhleri genellikle Baba ünvanını taşımaktaydılar. F. K ö p r ü lü ’ n ün belirttiğine bakılırsa, bu ünvan X II. asırdan baş layarak en fa zla T e b riz havâlisinde olmak üzere Güney A zerbay can’da özellik le H a y d arîle r başta olmak üzere diğer Kalenderî züm releri tara fın d a n kullan ılıyordu ki, bunlann büyük bir kısmı şâir d i 132. İçlerin d en pek çoğu H aydarîliğe mensup bu sûfîlerden Nefehâtifl-Ü ns ve Nesâyimü'l-Mahabbe benzeri kaynaklar oldukça ge niş söz ederler. B iz burada yalnız, Baba Hoşgeldi, Baba Dilcnci, Baba H asan -ı T ü rk , B aba Sarı Pulad, Baba Süngü vb. Türk ismi taşım akta olu p hem en hepsi de X V . yüzyılda yaşamış bulunan ba zılarını ism en zikretm ekle yetineceğiz. H aydarîliğin Anadolu vc H in distan ’ d aki gelişm elerini ise aşağıda ilgili bahislerde ele alacağız. 2. ŞeyhiCl-İslâm Ahmed-i Câmî-i Nâmıkî ve Câmîlik (v^r)
:
A slın d a Ş eyh K u tb u ’d-D în H aydar’dan bir nesil öncesine men sup bu lu n d u ğu halde, adını taşıyan tarikatın onunki kadar yaygın ve önem li olm am ası sebebiyle, burada ele alacağımız Ahmed-i Câm î-i N â m ık î’nin sûfî kaynaklarında pek yer almadığı görülmek tedir. B u n u n la beraber kendisi, X I. yüzyılın sonlarıyla X II. yüz yılın ilk yarısın d a yaşam ış mühim bir şahsiyettir (öl. 1141-42). K e n disinden bileb ild iğim iz kadarıyla yalnız Nefehâtü’ l-Üns ve tabii ona bağlı o lara k Nesâyimü’ l-Mahabbe bahseder. Her iki eser de onun hakkın da şayan ı dikkat ifadeler kullan ırlar133. Zaten Şeyhü’l-îslâm ü n van ı d a onun ne derece önemle telâkki edildiğinin bir gös tergesi sa yıla b ilir. 131 Köprülü,
“ Baba” , İA .
132 A .g .m ., aynı yerde, lleriki bölümlerde de görüleceği gibi, aynı durum Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu ve Rumeli sâhaiarı için de söz konu sudur. 133 Lâm iî, ss. 392-402;
Nevâyî, ss. 222-25.
Ahmed-i Câm î’nin menkabe-
leri N efehât'ta diğer menkabelere ayrılanlardan daha fazla yer tutmakta, burada onun şerîata olan bağlılığı dile getirilmektedir; ayrıca bk. Alişîr Rızakulihan Hi dâyet,
Tezkire-i Riyâzu'l-Â rifin, Tahran
1305 hş., ss. 32-33.
O SM AN LI İM P A R A T O R L U Ğ U ’ NDA
44
T am adıyla Ebû Nasr A hm ed b. Ebu’l-Hasan C âm î-i Nâm ıkî, X I . yüzyılın ünlü K alen d erlerin d en Ebû Saîd-i Ebu’ l-H ayr’ın halifelerinden biri vasıtasıyla tasavvufa yöneltilmiştir. Gençliğinde tam bir sefahet hayatı yaşayarak içki içtiği rivayet edilen Ahm ed-i C â m î’nin, sonradan tevbe ederek tasavvuf yolunu seçtiği belirt ilir 131. Ebû S a îd ’in, hırkasını vefatından sonra zâviyesine gelecek olan A hm cd-i C â m î’ye verilmesini vasiyet ettiğini anlatan riv â y e t135, onun K alen d erî telâkkiler vc gelenekle bağlantısını ortaya koyuyor. G örebildiğim iz kadarıyla kaynaklarda Ahm ed-i C â m î’nin ta rikatına dair hiç bir bilgiye rastlanmaması dikkat çekiyor. Bununla beraber, Câmîler şeklinde onun adını taşıyan bir kalenderî züm re sinin varlığını, sûfî kaynaklarının haricindeki başka kaynaklardan öğreniyoruz. M eselâ X V . vc X V I . yüzyıl Osm anlı tarih kaynak ları ve bazı A vru p a scyahatnâm elcri, bu züm reden bahsediyorlar. Lâkin burada ortaya bir problem çıkıyor: Eğer A hm cd-i C âm î kendisi bizzat bu tarikatı kurdu ise, niçin devrin sûfî kaynakları bundan hiç bahsetm iyorlar? K u rm adı ise X V . vc X V I . yüzyıldaki tarih kaynakları vc scyahatn âm clcrdc bahsi geçen Câmîler adlı bu K a len d erî zümresi nereden çıkmıştır? K an aatim izce bu problem in çözüm ü iki ihtim ali birden ihti va edebilir. Bir defa şurası m uhakkaktır ki, az önce sözü edi len tarih kayn aklan , “ kendilerini Ahm cd-i C âm î-i N â m ık î’ye men sup sayan bu züm reden bahsetmeleri sebebiyle, belirtilen y ü zyıl lard a Câmîlik adını taşıyan bir K alen d erî tarikatının m evcudi yeti şü p h esizd ir138. O itib arla ancak şu iki ihtim al üzerinde du ru lab ilir: Y a A hm cd -i C â m î hayatta iken böyle bir tarikat kurm a mış olup bu tarikat onun adına daha geç bir devirde teşekkül etmiş o lab ilir; yah ut, eğer kurdu ise, bu tarikat çok dar bir çevreye inhi sar etmiş olup fazlaca tanınm am ıştır; bu yüzden de kaynaklara yansım am ış olabilir. Aslına bakılırsa, sûfî kaynaklarım n bu konuda bizi ayd ın lat m am asına karşılık, edebî kayn aklarda rastladığım ız bazı kayıtlar, ikinci ihtim alin vârid olabileceğini düşündürüyor. Bu kayıtlardan biri, IX . yüzyılın ünlü kalender-m eşreb şâiri H âfız-ı Ş irâ zî’ nin IM Lâmiî, m . 392-93;
Nevâyî, s. 223; Hidâyet,
A.g.eserUr, aynı yerlerde. '** İlerde Osmanlı devri Kalenderîler’i dan
bahseden kaynaklardan M'r/. edilecektir.
R iyûzu'l-A rifin, aynı yerde.
incelenirken Cdm iler'den ve onlar
M A R J İN A L
S Û F ÎL İK :
K A L E N D E R ÎL E R
45
(1390) Dîvân'm d a bulunm aktadır137. Hâfız-ı Şirâzi’nin vaktiyle K alenderî olduğu vc uzunca bir süre onlarla birlikte yaşadığı baş ka kaynaklar vasıtasıyla bilinmekle beraber, bizzat kendisi de D i van'ında bunu defalarca dile getirm iştir138. Bu sebeple Osmanlı devrin de dahi H âfız Dîvanı K alenderîler arasında en çok okunan bir kitap niteliğini kazanm ıştır. Bu eserde Hâfız-ı Şirazî aynen şöyle d iy o r138: H âfız şarap kadehinin mürididir; ey seher yeli! Bu kulun kulluğunu Câm Şeyhi’nc arzet. H âfız’ın bir K a len d erî olarak 1142’de vefat etmiş bulunan Ahm ed-i G âm î’nin doğrudan müridi olması imkânsızdır. Bizce bu beyit, Şâirim izin onun tarikatına, yani Câmiyye'ye mensup oluşunun bir ifadesi olarak yorum lanm alıdır. Bu sûretle hiç olmazsa X I V . y ü z yılda dahi bir Câmiyye tarikatının -çok sınırlı çevrelere münhasır olsa bile - varlığını kabul edebiliriz. Bir diğer kaydı da, kısaca Hidâyet diye bilinen Alişîr R ızakulihan’m şuarâ tezkiresinde buluyoruz. Burada, Alişah-ı A bdal-ı Irakî isim li şâir bir K alen d erî dervişinden söz edilirken, bu zatın Ahm ed-i C â m î’nin müridlerindcn olduğu bildiriliyor140, ki bu da 137 Hâfız-ı Şîrazî’ye dair msl. bk. Lâmiî, s. 681; Devletşah, ss. 367-68; Brovvnc, III, 271-319 (burada biyografisi oldukça geniş bir tarzda ele alındığı gibi mis tik ve edebî yönleri de uzun uzun tartışılmıştır); ayrıca bk. G .M . Wickens, “ Hâfız” , E I2 . 138 Msl. bk. H â fız Dîvanı, çev. A. Gölpmarlı, İstanbul 1968, 2. bs., ss. 253, 472,
1030 ve 3332. beyitler: Hakîkat Kalenderleri
hünersiz
kişinin
giydiği
atlas
kaftanı yarım arpaya bile almazlar.
* * * Burada kıldan ince binlerce nükte var: Her başını tıraş eden Kalenderliği bilmez ki!
* * * Bu tacdan, bu hırkadan canım sıkılıyor. Sofiyâne bir işveyle beni Kalender et artık! 139 A .g.e., s. 4. 140 Bk. Hidâyet,
s. 222. Yazar burada,
Alişah-ı Abdal’ın, ne kadar şeyhi
nin etkisinde bulunduğunu anlatmak için şu menkabeyi nakleder: Rivayete göre bir gün, Ahmed-i Câm î namaz kılacağı zaman Alişah’ı imamlığa geçirir. Alişah namaza başlayıp Fâtiha’yı okumak isteyince, şaşırır ve şu beyti okur:
p la j yid Ali Sultan dolayısıyla kısaca temas olunmuştu196. Ettore Rossi’ve gö re türkçe “ tor” (acem i, tecrübesiz, vahşi) kelimesinden küçültme eki “ /aA” ile türetilm iş bulunan bu terim e1*7, ilk defa, Çelebi I. M ehm ed za m anında patlak veren meşhur Şeyh Bedru’d-Din is yanından bahseden vekayinâm elerde ve Velâyetnâme-i Seyyid Ali Sultan’da rastlıyoruz. A yrıca Şeyh Bedru’d -D în in torunu Halil b. İsm ail’in, dedesi hakkında yazdığı Menâkıb-ı Şeyh Bedru'd-Din'dt de Torlaklardan bahsedilm ektedir198. Nitekim Şeyhin en yakın m üridlerinden biri olup isyanın başım çeken zat, bizzat Torlak K e mal d iy e a n ılıy o rd u 199. X V I . yüzyılda lbn K emal de tarihînin ikinci cildin de, O rh an G azi devrinde Bursa havâlisinde bulunan K a len d eriler’den bahsederken onları Torlak kelimesiyle n iteler100. B una rağm en Torlak teriminin Osmanlı resmi arşiv belgele rine, Işık k ad ar yansım adığı da görülüyor. Hattâ bu terimin X V I . yü zyılda iyice seyrek kullanıldığı dikkati çekiyor. Nitekim Işık te rimini an latan F ak iri, Torlak'tan hiç söz etmez. V âhid i de bu teri me hiç yer verm ez. O ysa her ikisi de kendi devirlerindeki K alen derî züm relerini anlatırlar. H attâ X V I . yüzyılın iki Kalenderî şâiri H ayâlî B eğ ile H a y reti de divanlarında bu kelimeyi kullanmazlar. Bu itib arla bu durum un, belki, kelimenin küçültücü bir anlam ta şıması yü zü n d en K alen d erîler’in bizzat kendileri tarafından kul194 Bk.
y u k a rd a
s.
TDAT,
197 E . R ossi. “ T o r la k ” , sinde kelim enin
Ankara 1955,
ss. 9-10. Y a za r bu m akale
etim olojisini de teferruauyla anlatırken,
Torlak’m
az çok telâf
fuz değişiklikleriyle Sırp , H ırva t ve R um en dillerine de geçtiğini bildirmektedir. 1,8
H a lil b. İsm ail,
lı, İstan b u l
1967,
Menâkıb-ı Şeyh Bedreddin,
ss. 93-94: N â g e h â n bir karye içre geldiler B ir
Torlağı
a la y
anda
buldular
S ö zi şeyhun bulara iy hoş edeb İtd i
te’sîr bulara k’ey aceb
D e st-i tevbe eylediler ol gice B u lıca k ehlin tarîkun iy hâce lw O r u ç 800 lb n
B eğ, ss. 44, K e m a l,
II,
111.
90.
nşr.
1. Sungurbey-A . G olpınar-
I IO
O S M A N L I ÎM P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
lanılm am ası ile bir dereceye kadar ilgili bulunduğu düşünülebi lir. F akat onların dışındakilerce seyrek kullanılmasının başka bir sebebi olm alıdır. B ununla beraber, daha önce de belirtildiği gibi, Torlaklar A v rupa kayn aklarında sürekli olarak ayrı bir Kalenderî zümresi tar zın da X V I I . yü zyıl sonlarına kadar hep yer almışlardır. İşte X V I .- X V I I . yü zyıl boyunca kaynaklarda geçen sözü edi len bütün bu terim lerin, yalnız ve yalnızca K alenderî zümrelerini ifade ettiklerini hatırdan çıkarm am ak, bunları K alen d eriliğin dı şındaki değişik tarikatlarm ış gibi düşünmemek gerektiğini _bir kere d aha belirtelim . B) X V I .- X V I I .
y ü z y ılla r d a k i
K a le n d e r î
z ü m r e le r i:
Şim di, Osm anlı ve A vru p a kaynaklarından yararlanarak yukardaki terim lerin belirlediği m uhtelif K alen derî zümrelerini m ev cut verilerin müsaadesi nisbetinde birer birer ele alabiliriz. Böylece bunların, değişik isimlerine ve teferruatla ilgili konulardaki fark lılıklara rağm en, gerek kılık kıyafeti, gerekse temel mistik felsefe açısından K alen d eriliğin şemsiyesi altında m ütâlâa edilmesi gere ken züm reler oldukları daha iyi anlaşılacaktır. i. Kalenderler ( J j x l i ) veya Kalenderîler (jL jx ls) : D a h a önce de belirtildiği üzere, bu terim aslında söz konusu tasavv u f akım ının ilk ve genel adı olmasına rağm en, hem Osm an lı, hem de A v ru p a k ayn aklan K alen d erî zümreleri içinde biz za t bu adı taşıyan a y n bir züm reden bahsediyorlar. Zam an zaman bazı O sm anlı k ayn ak lan n ın bu terimi öteki terim lerle karışık kulla n m a la n n a rağm en F a k îrî ve V â h id î gibi K alen d erî zümrelerini çok iyi tan ıyan y a za rla n n Kalenderî adım_ taşıyan bir züm reyi öteki züm relerden a y n telâkki etm eleri boşuna değildir. Y a lm z bu kay naklard a ve zam an zam an ötekilerde yer alan kayıtlara dikkat edil diğind e özellikle Kalenderî adı altında zikredilen züm relerin Osmanh to p ra k lan n d a yaşayan T ü rk menşe’li K alen d erîler olm aktan zi y âde, İra n ’dan O sm anlı ülkesine gelenler olduğu kanaati uyanı yor. Bilhassa V â h id î’nin ifadeleri bu kanaati kuvvetlendiriyor. V â h id î’nin eserinin kahram anı olan H âce-i C ihan, başı kazınmış, kıl dan örm e külâhlar giyen bu y a n çıplak dervişlerin reisi Baba Siy ah î-i E m ru d î’ye nerden geldiklerini sorduğunda aldığı
M A R JİN AL
S Û F ÎL İK :
K A L E N D E R ÎL E R
“ Biz Diyar-ı A cem ’denüz, Şehrimüz Hemedan’dır. Hem Hemedânîlerüz ve Kalenderi Tâyifesindenüz” cevab ı201, bunu gösteriyor. Bunlar Hâce-i Cihan’ın tekkesinde kendilerine mahsus âyinler yaparak semâ ederler 202. Hâce-i Cihan’a göre bu Kalenderîler, “ işden kaçub ışık olarak bu sûret-i kabâhatle esîr-i nefs-i emmâre olan” kişilerdir203. Fakîrî de onları pek sev mediğini gösteren ifadeler kullanır. O na göre Kalenderîler esrar çekip Sedd-i İskender gibi tembel tembel y atarlar. Bunlar, boğaz larındaki Tavk-ı Lânet ile her türlü dünyevî bağlardan kurtulduk larını iddia eden a b dallardır204. A vrupa kaynakları Kalenderîler zümresine dair daha fazla tafsilat veriyorlar. A ncak onların kullandıkları terimlerle bu terim ler altında anlattıkları zümreleri bazan karıştırdıkları görülmekte dir. D aha önce de görüldüğü üzere, hemen bütün A vru p a kaynak larında Kalenderler, Dervişler, Torlakîler ve Câmîler olmak üzere dört zümreden bahsedildiği halde Osmanlı kaynaklarında yer alan Haydarîler'in adı geçmez. Buna karşılık onlarda da Dervişler diye bir zümre yoktur. Böylece, A vrupa kaynaklannda bir yanılgının m ev cudiyeti ortaya çıkıyor. işte A vrupa kaynaklarındaki Kalender (Calender) terimiyle anlatılmak istenenlerin, aslında, o kaynaklarda adı geçmeyen Haydarîler olduğunu, Dervişler diye anlatılan zümrenin ise gerçekte Ka lenderîler olduğunu, ancak bu başlıklar altında verilen mâlumatı inceledikten sonra görüyoruz. Bir başka deyişle, Kalenderler diye anlatı lanlar Haydarîler, Dervişler diye anlatılanlar ise Kalenderîler'dir. Çünkü Kalenderîler’den bahsedilirken aslında H aydarîler’ in özellikleri, D er vişlerden bahsedilirken de K alenderîler’in özellikleri sıralanmaktadır. Bu yanılgıya işaret ettikten sonra, A vrupa kaynaklarının D er vişler dediği K alen d erîler’e dair bu kaynaklarda sunulan bilgilerin 201 202 203 204
Vâhidî, v. 35b. A.g.e., v. 34b. A.g.e., v. 30a. Fakîrî, v. 13b: Nedir bildin mi kimlerdir Kalender Yata bengî olub Sedd-i İskender Boğazına geçüb bir “ Tavk-ı lâ’net” Alâyıkdan ser â ser ide uzlet Sivâ vü mâ-sivâdan fâriğu’l-bâl Ola bu tekye-i mihnetde Abdâl
ıi2
O S M A N L I İ M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
incelenm esine geçeb iliriz. K ayn a kla rın tasvirine göre K a len d erî ler, m ahrem yerleri hariç hem en tam am iyle çıplak gezm ekte olup, sırtların da güneşte kurutulm uş bir koyun veya keçi postu taşırlar. Bu onların yaz-kış k ıy afe tle rid ir205. Ellerinde ucu topuzlu bir asa, bellerin de, çeşitli işlerde kullanm ak üzere bir nacak taşırlar, ki bu çeşitli işler a rasında firsat buldukça yolcuları soym ak ta v a r d ır 206. Y iy e ce k le rin i genellikle “ Şah-ı Merdan aşkına V' diyerek dilenirler. H em en h er tarafta tekkeleri olmasına rağm en, pirleri olduğuna in an d ık la rı B attal G a zi’nin türbesinin bulunduğu Seyyid G azi Zâv iyesi’ni çok üstün tu tarlar ve her C um a günü burada toplanarak â yin y a p a rla r 207. Bu âyinlerin tafsilatım anlatan A ntonio M en a v in o , K a len d eriler’in â yin sırasında esrar içerek kendilerini yarara la d ık la n m y a z a r 208. X V II. y ü zyıld a ise, yin e Dervişler başlığı altında M ich el Bau dier ve P a u l R ic a u t’nun verdiği m âlum at h ayli ilgi çekici bir durum arzetm ektedir. B un lardan ilki özellikle -ile rd e tafsilatlı olarak ele a la c a ğ ım ız - K a len d eri âyinlerini yerinde takip etmiş ve gördükle rini y a z m ıştır209. İkincisi ise, ı66o’lı yıllard a hem İstanbul hem de K a h ir e ’deki K a len d erîler’i görüp incelemiştir. R icau t, esrar k u llan an K a len d erîler’in jd u ru m la n y la ilgilenm iştir. Söylediğine göre, belli do zlarda ağızda çiğnem ek v ey a tütüne karıştırıp dum an h alin de, teneffüs edilerek ahnan esrar, dervişleri vecde getirmek için y a r d ım a olm akta, ancak, y ersiz _bir şekilde kahkahalarla gül m ek, v ey a durup dururken hıçkırıklarla ağlam ak gibi tu h a f belir tilere yol açm akta, yah u tta delice hareketlere sebep o lm ak tad ır210. P. R ic a u t K a le n d e rîle r’in zâviyeleri hakkında da ilgiye de ğer bilg iler verm ektedir. O n a göre bu zâviyeler im paratorluğun en seçkin y erlerin d e bu lu nm akta, çok u zak yerlerden gelen K alen d eri deryi|leri_nin bu luşm a m ekânları hizm etini görm ektedir. Bu der vişler, İslâm iyet’i y a y m a bahanesiyle İra n ’dan M oğolistan’a, hattâ Ç in ’e k a d ar seyahat ederek aslında casusluk yapm aktadırlar. Unla r D oğu dünyasının en m ükem m el casuslarıdırlar211. M sl. **
bk.
A .g*.,
'un A .g * .,
De
N ic o la y ,
ayn ı
yerde.
A-g-t; **• 57-58. **• B audier, n# R ic a u t, *u A .g * .,
s.
56.
a yn ı yerd e; M e n a v in o , s. 57.
ss.
186-188.
s. 448. ss. 4 5 0 -5 1.
M A R JİN A L
S Û F lL lK :
K A L E N D E R ÎL E R
P. R icau t, bu hizm etlerine rağmen devletin onlara pek de iyi gözle bakm adığım , bazı zaviyelerin gayri ahlâkî olaylara sahne olm alan sebebiyle K öprülü M ehmet Paşa tarafından yıktm ldığım da yazm aktadır 212. P. R icau t’ya göre K alenderîler maddî zevk ve sefahete çok düşkün olup günlerini gün etmeğe bakmaktadırlar. Bunun için yap m ayacakları şey yoktur. Zenginlerin sofralarına dâvet edilebilmek için onlara dalkavukluk yaparlar. N azarlarında câmi ile meyhânenin hiç bir farkı yoktur. İnançlarına göre, başkaları nasıl ibadet ederek A lla h ’a yaklaştıklarına inamyorlarsa, kendileri de bu sefahet_Jİem leriyle ona yaklaşm akta olduklarına inanm aktadırlar213. G örüldüğü gibi P. R ica u t’nun Kalenderîler hakkındaki müşa hedelerinin O sm anlı kaynaklarırunkinden pek farkı yoktur. O da tıpkı Osm anlı yazarları gibi bu derviş züm relerini aşağılayarak onların görüşlerine katılm ak sûretiyle K alenderîler hakkında menfî bir tablo çizmektedir. 2. Haydar îler
:
Fakîrî X V I . yüzyılda H a ydarîler’i, esrar içmekten sarhoş bir şekilde, durm adan şiirler okuyarak şehir şehir, kasaba kasaba, pa zar pazar dolaşan serseri dervişler olarak tasvir eder^14. O nun bu tasviri, H aydarîler’in K a lenderîler’den pek de farklı olmadıkları intibaını doğuruyor. V â h id î’nin de Tâife-i Haydariyan dediği bu zümre mensupla rının, saç sakal ve kaşları kazınmış olup y almz bıyıkları ve tepele rinde bir tutam saçları vardır. K alenderîler gibi y a n çıplak dolaş maktadırlar. Y a lm z bu n lan n boyunlarında ve kulaklannda dem ir den halkalar v a rd ır215. H attâ bekâret sembolü olarak erkeklik or 212 A.g.e., s. 451. 213 A .g.e., ss. 465-68. 214 F akîrî,
v.
13b:
Nedir Haydarî bildin mi yârân Olub terkîb-i esrâr ile hayrân İderler seyr-i şehr ü geşt-i bâzâr Okıyub dâim ebyât ile eş’âr Cihânın tekyesinden fâriğu’l-bâl Kimisi dünbegî kimisi Abdâl 218 Vâhidî, v. 47a.
"
'— F. 8
ıi4
O SM AN LI İM P A R A T O R L U Ö U ’NTM
ganlarına da bu halkalardan takan Haydarîlcr’in, bunu iffetlerini korumak için taktıkları, şeyhleri Baba Hüscyn-i Irakî’nin ağzın dan dile getirilir210. Yanlarında zincirler vc küçük çanlar {zeng) asılı olup raks ettikçe tuhaf sesler çıkarmaktadırlar. Sırtlarında aba veya nemed (yün yclck)’ler, başlarında keçe külahlar vard ır117. V ûhidî, Haydarı'lcr’in şer’ î kurallara vc ibadet esaslarına uyma dıklarım, ibadet yerine semâ vc raksı tercih ettiklerini belirtiyor218. A vrupa kaynaklarının X V I. ve X V II . yüzyıllarda Kalender ler başlığı altında verdikleri malumat ise, daha öncc işaret olundu ğu gibi, aslında H aydariler’i anlatmaktadır. Bu malumata göre, H aydarîlcr yarı çıplak vc yalın ayak dolaşmakta olup sırtlarında, aynı zam anda yatak vazifesi dc gören bir koyun postu taşırlar219. Bazı kaynaklar bunların uzun saçlı vc sakallı olduklarını yazar k e n ,220 bazılarına göre saç vc sakalları kazınm ıştır221. Salomon Schvvcigcr ise bir kısmının uzun saçlı, bir kısmının saçı kazınmış olduğunu bildirir 222, ki kanaatimizce bu ifadeler, Kalcndcrîler’le H a ydarîlcr’in kılık kıyafet itibariyle birbirlerine yakın olmaların dan doğan bir yanılm adan ileri gelmektedir. Nitekim bunlar bazan başları açık, bazan külahlı dolaşm aktadırlar223. A vrupalı seyyahların ifadelerine göre Haydarı'ler, tarikatları nın temci prensibi uyarınca bekâret vc iffete kendilerini adamış olmakla birlikte, çoğu buna uym az; hattâ aralarında homoseksü eller de bulu n u r224, iffetlerine riayet edenler ise, tıpkı V â h id î’nin anlattığı üzere, erkeklik organlarına pirinçten, gümüş veya demir den halkalar takmışlardır 225, özellikle seyyahların bu konuda ver dikleri bu bilgiler, onların Kalenderler diye anjattığı bu zümrenin gerçekte Haydarı'ler olduğunun en açık delilidir. Hemen hemen bütün seyyahlar, H aydariler’in şehirlerin dı şındaki mahallerde veya köylerde yaşadıklarını, sık sık seyahate çıktıklarını, bu esnada yollarında rastladıkları zengin ^yolcuları " • A .g * ., v. 48b. *” A .g * ., v. 47a. 2W A .g * ., v. 49b. Dc
*’• Msl. bk. Schvveiger, ss. 195-96; Nicolay, s. 182. **° Cantacasin, s. 221.
Menavino, s. 56; Cantacasin, s. 222;
m Menavino, as. 55-56; Dr Nicolay, aynı yerde. *** Schvveiger, s. 195. *** A.g.eserUr, aynı yerlerde.
M A R JİN A L
S Û F ÎL İK :
K A L E N D E R ÎL E R
'5
soyduklarını, hattâ bazan öldürdüklerini kaydediyorlar2**. Sey yahların bu kayıtlarının gerçrği yansıttığını, ayrıca arşiv belerle rinden dc anlıyoruz 227. S. Schvveiger, H aydarîlcr’in esrara düşkün olduklarını mas lak tabir ettikleri bu maddeyi sık kullandıklarını yazıyor22t. Bun ların çeşitli âyinler sırasında vücutlarının muhtelif yerlerini bıçak la yaraladıklarını ve bunu bir ibadet olarak telakki ettiklerini dc öğreniyoruz2Z9. 3. Rum Abdalları
:
Rum Abdalları adlı Kalenderî zümresi, Vâhidî tarafından Ka lenderîler vc Haydarîler'den ayrı bir zümre olarak anlatılıyor. O ese rinin en uzun faslını bunlara ayırmıştır. Ona göre Rum Abdalları, “ yalın ayak, başı kabak vc tenleri çıplak” , yalmz birer tennûre giy miş oldukları halde dolaşmaktadırlar. Zaman zaman ellerindeki dâyire ve kudüm?leri çalıp boynuz'lar öttürerek gruplar halinde do laşmaktadırlar. Bir omuzlarında Ebûmüslîmî nacak tabir edilen bir balta, ayrıca, Şucâî çomak dedikleri uzun ve bir ucu kıvrık asâ taşımaktadırlar. Birer yanlarında, birinin içinde esrar, diğerinin içinde ateş yakm ak üzere kav vc çakmak koydukları iki cür'adan; diğer yanlarında, kuşaklarına asılı birer keşkül bulundurmaktadır la r irU). Saç, sakal, bıyık vc kaşları tamamiyle kazınmıştır. Vücut larında yer yer, âyinlerde açtıkları yanık vc yara izleri bulunmak tadır. Bedenlerinde ise kiminin Zülfikar, kiminin Hz. A li’nin adı, kiminin ise yılan resmi bulunm aktadır231. V âhid î Rum A bd alları’nın Otman Baba’yı takdis ettiklerini, Seyyid Battal G a zi’yi pîr tanıdıklarım belirttikten sonra232, Hz. 224 224 226 227
Schvveiger, aynı yerde; Menavino, s. 55. Msl. bk. Schvvciger, aynı yerde; Menavino, s. 56. Msl. bk. Schvveiger, aynı yerde; Dc Nicolay, s. 182. Msl. bk. aşağıda 312 nolu notta gösterilen belge.
228 Schvveiger, s. 197. 22t A.g.e., s. 196; Menavino, s. 56. 230 Vâhidî, v. 2ia-b. Bütün bu terimler için ileriki bölümde açıklamalara bk. 231 A.g.e., v. 21b. 232 A.g.e., vv. 22b-23a: “ Ey hâce, biz Diyâr-ı Rûm’dan gelirüz. Seyyid Gazi Hak katında ge çer nâzı ânın ocağmdanuz. Şüdde ve seccâde ve kudüm ve çerâğıle Rum Abdalları yuz. Cism-i pür-dâğıle Otman Baba Köçekleri'yüz. Bir Şucâi fomağ’ile Seydl Gazi Yetimleri’yüz” .
O S M A N L I İM P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
A li ve_ O niki îm a m ’ı da benimsediklerini kaydediyor 233. O n a göre b u n lar n am az ve oruç gibi ibadetlere hiç yanaşm adıkları gibi, şehir şehir, kasaba kasaba, köy köy dolaşıp cahil insanları kandırarak p a ra karşılığında onlara kehanetlere savurm aktadırlar. Bu sebeple h iç bir m illete, hiç bir dine mensup sayılm am aları gerekir 235. V â h id i’nin R u m A bd alları hakkındaki bu m enfi kanaatlerine karşılık, on lardan biri olan şâir H ayretî, dîvanında onları “ ehl-i tev h id ” ve “ akidesi pâk ” , faziletli insjmlar jDİarak _tavsif etmekte d i r 236. 4. Câmîler
:
Bu züm re X V I . yü zyılda hem Osmanlı hem de A vrup a kay n a k la n tarafından tasvir ediliyor. M uhtemelen X I I . yüzyıldan son ra İ ra n ’d a Şeyh A hm ed-i C âm i-i N âm ıkî’nin adına K alen d erî liğin bir şûbesi olarak kurulm uş bulunan C âm îliğin X V I . yüzyıl d a O sm anlı topraklarındaki temsilcilerinden b aşka bir ş e y olmayan C â m ile r’i F a k iri, ellerinden içki kadehi eksik yılm ayan, halkı ken di sapık inanç ve fikirlerine sokm aya çabalayan bir zümre olarak tasvir e d iy o r237. V â h id i’nin f ikri de bundan farklı değildir. O na göre C â m ile r’in öteki züm reler gibi şeri’atla aralan yoktur. M û sik iy e d üşkün olan ve şarap içm eyi âdet halim^ geüren__bu zümre, y aln ızca sakal ve bıyık la n n ı tıraş etmekte, saçlarını ise tamamiyle u zatm aktadırlar. B aşlan açık ve yalın ayak dolaşırlar. Sağ kulakla n n d a birer küpe, bellerinde~Hemir kemerler taşım aktadırlar. Bu *** A .g.e., w .
26b-27a.
™ A .g .e., w .
3ob-3ia:
“ B ize namaz ve rûze ne gerek. Biz ölmeden ölmüşüzdür. Teklîfâtdan berıyüz. Hemân et ve kan ve deri olmuşuzdur, ölm üş olan kimesne namazı neyler ve niyâzı niceder” . A .g .e., v. 32b. **• Hayretî, Divan, ss. 92-93. 07 Fakiri, v.
13b: Nedir bildin mi Câmi Elinden komaya bir lâhza câmi Giyüb kıldan başına tâc-ı ilhâd Cihan kavmin ider ıdlâl ü ifsâd Dilersen ger erenler himmetini Kom a elden Resûl’ün sünnetini
M A R JİN AL
S Û F lL ÎK :
KA LE N D E R ÎLE R
ıi7
kemerlerde zerıg demlen küçük ziller asılı olup hareket etlikçe ses çıkarırlar258. V â h id î’ nin bu tasvirleri, Avrupa kaynaklarıyla uyuşmakta dır. Cantacasin, Câm îler {Dynamit)'in uzun saç vc sakalları oldu ğunu, çıplak vücutlarım bir koyun postuyla örttüklerini, kulakla rında küpeler, boyun ve el bileklerinde demir halkalar taşıdıkla rım yazar 239. M cnavino’nun verdiği bilgiler ise daha tafsilatlıdır. Ona göre Câm îler, genellikle genç, uzun boylu, mütenasip endamlı kişilerdir. Upuzun, bukle saçları vardır. Yüzleri sakalsızdır. Yarı çıplak vücutlarının yalnızca mahrem yerlerini örterler. Sırtlarına aslan, kaplan, leopar veya panter postu alırlar. Bunların da kemer lerine küçük çanlar takılıdır. Kulaklarında altın küpeler, kolların da bilezikler vardır 240. Tıpkı V âh id î gibi Menavino da CâmUcr’in mûsikîye düşkün olduklarını, bu sebeple yolculukları esnasında başıboş gençleri cczbedig_ yanlarına aldıklarım yazıyor. Ona bakılırsa, okumaya vc yazm aya düşkün olan Câm îler, seyahate de düşkündürler. Bu yüz den pekçok memlekete gidip gelmişlerdir241. Menavino, hayran lıkla sözünü ettiği Câm iler’in, Avrupalı kadınların çok hoşlarına gidecek tip ^ r olduğunu belirtmekten dc geri kalmıyor 242. Câm îler hakkında X V II . yüzyılda M. Baudier’nin eserinde de oldukça geniş bilgiye rastlanmaktadır. O da, Geomailer (veya Imailer) adıyla zikrettiği bu zümreye hayranlık beslemektedir. K u zey Afrika’dan Hindistan’ a kadar çok geniş bir alanda rastlanabi len bu insanların, aslında dinle pek alâkalan bulunmadığım, son derece temiz ve zevkli giyinen, nazik ve kibar gençlerden müteşek kil bulunduğunu söylüyor. Kılık kıyafetleri hakkında M enavino’ nunkine benzer, fakat daha geniş bilgiler veriyor243. M. Baudier, ayrıca C âm îler’in fırsat buldukları zaman genç kadınlarla ilişkiye girdiklerini, bununla beraber genç erkekleri tercih ettiklerini haber veriyor. Z ira onların inançlarına göre, Tanrı’nın nûru güzel yüzlü delikanlılarda tecellî etmektedir244. 238 Vâhidî, vv. 5gb-6ıb. 239 Cantacasin, s. 220. 240 Menavino, s. 54. 211 A.g.e., ss. 54-55. A.g.e., s. 55. JU Baudier, s. 184. 244 A.g.e., s. 185.
O S M A N L I İM P A R A T O R L U Ğ U ’NDA
118
5. Torlaklar (jü 'jjji,) :
A vrup a kaynaklarının hemen tamamının zikrettikleri, ama V â h id î ve F a k irî’nin sözünü etmedikleri^ bir Kalenderî zümresi olan T orlaklar, bilhassa Cantacasin ve M enavino’da benzer çizgi lerle tasvir olunmuşlardır. Onların anlattıklarına göre, Torlaklar ( Torlaques, Torlaguis) saç, sakal, kaş ve bıyıklarını kazıtmakta, baş larım beyaz keçeden bir külahla örtmektedirler. Yarı çıplak vücut la ve yalın ayak gezmektedirler. M ahrem yerlerini koyun veya keçi postuyla örtüp kışın sırtlarını ayı postu ile soğuktan korumak ta d ır la r245. H er iki seyyahın da Torlaklar hakkındaki intıbâları m enfidir. C antacasin’e göre bunlar çok kötü insanlar olup yeryü zü nde bunlardan daha fenasına rastlamak kabil değildir. Çünkü soygunculuk yaparlar ve aralannda homoseksüellik (sodomye) çok y a y g ın d ır248. M enavino bunların sürdüğü hayatın ancak hayvan lara mahsus olabileceğini belirttikten sonra, hepsinin okuma yazma bilm eyen ca hil ve kaba insanlardan ibaret olduklarını İleri"lürer"247. T orlaklar o nispette de kurnaz v e hîlekârdırlar. Gittikleri yerlerde cahil ve saf kadınları kandırıp el fallarına bakarak para sızdırdık larım seyyah kaydediyor. Bazan köylüleri, başlarına büyük bir fe lâket geleceğini haber vererek korkutmakta, sonra aldıkları para veya yiyecek karşılığı bu felâketi kendilerinden uzaklaştırdıklarını söylem ektedirler248. M enavino bütün bunları anlattıktan sonra, tıpkı D ervişler (Kalenderîler) gibi T o rlaklar’m da esrar kullandıkl a n n a dikkati çekiyor 249. " X V II. yüzyılda M . Baudier de, T orlaklar’m tıpkı postların taşıdıkları hayvanlar gibi pis ve kaba olduklarını ^belirttikten sonra, onların kılık kıyafetlerine dair hayli geniş tasvirlerde bulunur 250. D ah a sonra, T orlaklar’m yollarda rastladıkları zengin yolcuları soyduklarım , kadınların bazı zaaflarını kullandıklarım söyler251. M . Baudier ayrıca bunların devlete karşı bazı isyanlarda da fiilen görev aldıklarına dair uzun uzun m âlum at verir 252. 244 **• 217 îv>
Cantacasin, s. 224; Menavino, s. 59. Cantacasin, ss. 224-25. Menavino, s. 59. A .g.e., ss. 59-60. J“ A.g.e., s. 60. Ji0 Baudier, s. 196. A .g.e., s. 197. M A .g.e., »s. 199-200.
M ARJİN AL
S Û F ÎL İK :
^ L E N D E R ÎL E R
'•9
6. Şemsîler (jL-r) : Bu zümreye yalnızca Vâhidi’nin eserinde rastlanmaktadır. Onun ifadelerinden, tıpkı öteki K alenderi zümreleri gibi, saç, sa kal, bıyık ve ^kaşları kazınmış olan bu dervişlerin de Kalenderi o l dukları gayet açık bir şekilde anlaşılıyor. Bunlar siyah ve beyaz nemed giymekte, yalın ayak ve başlarında bir külahla dolaşmakta dırlar253. V âhid î, Şemsîler’in şaraba düşkün olduklarını vc çoğu zaman sarhoş gezdiklerini yazıyor254. Ona göre Şemsîler kendi lerini Şems-i T eb rîzî’ye nisbet etmektedirler 255. Ama o Şems-i T ebrîzî’nin kesinlikle onlar gibi olmadığını bilhassa vurgulamakta, bu yüzden_de Şemsîler’i kınamaktadır 256. Şemsîliğin hangi tarihlerde ve ne suretle teşekkül ettiğini ke sin olarak belirleyebilmek ve Osmanlı klâsik dönemi boyunca tarih çesini ortaya koyabilmek şimdilik mümkün görünmemektedir. Bu nunla beraber, ilerde ele alınacağı üzere, bu zümrenin gerek Şems-i T ebrîzî gibi yüksek seviyede bir Kalenderi şeyhinin tesiriyle, ge rekse A nadolu’da mevcut Kalenderîliğin Mevlevîliğin bir kesimi üstünde zam an içinde hasıl ettiği etkilerle doğup gelişmiş, Kalen deri niteliği ağır basan bir zümre olarak düşünülmesi yanlış olma yacaktır257. 7. Nîmetullâhîler
;) :
Nîm etullâhîliğin X V . yüzyılda İran’da Şah Nimetullah-ı V eli tarafından Ş îî e&ilimli bir Kalenderîlik şubesi Jıüviyetinde kurul duğuna daha önce temas edilmiş ve bu tarikatın X V . yüzyılda Ana dolu’ya nüfuz ettiği belirtilmişti258. Bununla birlikte, X V I. yüz yılda yalnızca K o ca Nişancı Celalzâde Mustafa’nın eserinde adına 253 254 255 258
Vâhidî, v. 74b. A.g.e., w . 74b, 77b. A.g.e., v. 76a. A.g.e., w . 77b-78a: “ Kutb-ı âlemüz ve güzîde-i benî Adem’üz dersiz, önünizi ol azîze, yâni Şems-i Tebriz’e rahmetullâhi aleyh nisbet idersiz ve kendünüze rif’at gösterirsiz. Ammâ öyle değilsiz. Ol kande siz kande bu sûret-i nâ-meşrû’ile ve bu sîret-i nâ-matbû’ile âna nisbet k a n d e ....” . 257 G ö lp ın a r lı, 100 Somda Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatler, İs ta n b u l 1969. s. 290.
258 Bk. yukarda ss. 47-48.
120
O SM AN LI ÎM P A R A T O R L U Ğ U ’NDA
rastladığımız bu zümre hakkında259, bildiğimiz kadarıyla Osman lı kaynaklarında hemen hiç bir bilgiye rastlanmamış olması düşün dürücüdür. Bu durum tarikatın fazla yayılma imkânı bulamamış olmasıyla olduğu kadar, dış görünüşteki benzerlik ve meşrep itiba riyle diğer Kalenderî zümreleriyle aynı kabul edilmiş olabileceği ile de yorum lanabilir. Biz bu zümre hakkında malumata, X V II. yüzyılda P. Ricaut’ mm eserinde de rastlamaktayız. Ricaut N îm etullahüiğin Osmanlı İ m paratorluğu’na N îm etullah adını taşıyan büyü k bir velî_tarafınd an I. Ç elebi Mehmed zamanında sokulduğunu kaydediyor k P 60, onun bu bilgiyi Jstanbul’da derlemiş olduğuna şüphe yoktur. Ricau t’nun övgüyle bahsettiği ve bir takım sözlerini eserin koyduğu bu N îm etullah, Şah Nîm etullah-ı V elî olmayıp, X V III. yüzyılda Bursalı İsmail Belîğ’in eserinde zikrettiği, Yıldırım Bayezid zama nında Em ir Sultan’la birlikte Buhara’dan gelen Şeyh Nîmetullah olm alıdır 261. Ricaut, N im etullahî dervişlerinin her pazartesi gecesi zikir meclisi düzenlediklerini, âyinler yapıp İlâhîler söylediklerini haber veriyor ve âyinlerini tasvir ediyor 262. * * *
Buraya kadar, X I V .- X V I I . yüzyıllarda Osmanlı İmparator luğum da mevcut m uhtelif Kalenderî zümreleri yalm zca kaynak lara dayanılarak tasvire çalışıldı. X V II . yüzyıldan sonra ise, artık ne O smanlı ne de jVvrupa kaynaklarında Kalenderî zümrelerinden bahsedildiğine rastlanmıyacaktır. Bunun sebebi, X V . yüzyılda K a lenderîlik içinde_iyice belirginleşerek teşekküle başlayan, giderek gelişip yaygınlaşan ve özellikle Osmanlı merkezî yönetiminin des teğini arkasına alarak resmî korum aya da m azhar olan Bektaşî liktir. Bu_ devirde artık Bektaşîlik, devlet tarafından kovuşturulan öteki_J)ütün K alenderî zümreleri için emin bir sığmak teşkil etmekt e d ir .B u konuya ilerde tekrar dönülecek vTTcâJenderîÛkTe'Bekt^ ü ik Jlişkisi daha geniş boyutlarda ele alınacaktır. **• CeJâlzâde, v. 348 b. **• Ricaut, s. 455. 2,1 B e lîğ , s. 222. *•* Ricaut, ss. 457-58.
M ARJİNAL
SÛ F ÎL İK :
KALEN D ERÎLER
V - K A L E N D E R ÎL E R V E O SM AN LI (X IV -X V II. yüzyıllar) :
121
Y Ö N E T İM t
Anadolu’daki Kalenderi şeyh ve dervişlerinin Osmanlı Beyliği’nin teşekkül döneminde yönetim mekanizması ile ilişkilerinin, daha ziyade siyasî bir yaklaşım içinde ve müsbet başladığım söyle mek gerekir. Henüz oluşmakta bulunan bu genç devletin arazisi nin, Rum Abdalları denilen Babaî hareketi menşe’li Kalenderi şeyh lerini hem Moğol otoritelerinden kaçmak hem de rahat faaliyet gösterebilmek açısından cezbettiğine daha önce temas edilmişti, ibn Kemal X V I. yüzyılda bunu şöyle ifade ediyor: Mezkûr şehr-i meşhûra (Bursa) nîmet-i bî-minnet carî olıcak..... dervişler yaralarına merhem-i merhametten çâ re isteyü mâmûre-i mezbûreye geldiler.... bed-sîret ve mec’ ûl ve mahzûller şûrîde-hal ve âşüfte-misal abdallar sûretine girüb nâr-ı şöhrete iştiâl ve şerâr-ı îtibare intişar virüb her biri bir nahiyede iştihar buldı” 283. işte bu Kalenderi dervişlerinin Osman, Orhan ve Murad G azi’ler gibi ilk beğlerin maiyyetinde fetih hareketlerine katıldıklannı7T>eğlerin de bunların bu hizmetlerine karşılık zâviye açmalarına müsaade ettiklerini, hattâ bununla da kalmayarak bu zâviyeleri zengin vakıflarla güçlendirdiklerini biliyoruz. Bütün bunlar, ilk Osmanlı beğleri ile bu şeyhler arasında zımnî bir siyasî akit söz konusu olduğunu gösteriyor. Fuad Köprülü bu meseleden bahse derken, beğlerin bunlara yaklaşmalarım, ıslâmî inançların ve me selelerin inceliklerini kavrayamayacak kadar basit ve ümmî Türk men reislerinden ibaret bulunduklarıyla izah ediyor 284. Fakat ka naatimizce, ilk beğlerin, özellikle de Orhan ve M urad Beğler’in ger çekten bu derece basit şahsiyetler olduklarını kabul etmek zor ol makla beraber, öyle olsa bile bu, olayın yalnız bir yanı gibi görü nüyor. Asıl bundan ziyade, henüz kuvvetle yerleşmemiş bir siyasî otoritenin doğuracağı sakıncaları, bir ölçüde manevî ve dinî oto rite sahibi bulunan bu tür şahsiyetlerden yararlanarak ortadan kaldırmak; ayrıca da, her zaman için yapılan sebebiyle sosyal bir rahatsızlık unsuru olmaya elverişli bu zümreleri fetihlere yönlen direrek hazır güç olarak kullanmak ve nihayet böylece onlan yö283 İbn K e m a l, I I, 88-89. 264 K ö p rü lü , “ Anadolu’da İslâmiyet'', s. 403.
122
O S M A N L I İ M P A R A T O R L U C U ’N D A
netim yan ın d a^ tu tarak kontrol altında bulundurm ak gayesini göz önüne alm ak düşüncesiyle hareket edildiğini hesaba katmak daha doğru gibi görünm ektedir. A slın a bakılırsa, zaten ilk O sm anlı beğlerinin bu şeyhleri büs bütün kendi hallerine bırakm adıklarım da biliyoruz. M eselâ O r han G a z i’nin zam an zam an K a len d erîler’i teftiş ettirdiğine, her hangi bir karışıklık veya Ehl-i Sünnet dışı inanç ve tavırları halk arasm da yay m a gib i bir durum tesbit olunduğunda derhal beylik arazisinin dışına çıkarıldıklarına dair bazı kayıtlara rastlanmakt a d ır 265. H a ttâ kanaatim izce A b d al M usa’nın Bursa’daki zaviyesi ni terkedip önce D en izli, oradan da Elm alı yakınlarına gidip yer leşm esi, m uhtem elen böyle bir sımr dışı edilme olayı ile ilgili olm a lıd ır 266. K ısaca, O sm anlı D evleti’nin bu kuruluş döneminde yönetim çevrelerinin K a le n d eriler’e karşı tavrını, bir yandan bazı im tiyaz la rla o n la n devlet yan ın da ve yararına kullanm ak, bir yandan da m evcut toglum düzenini bo zm alan n a engel olm ak şeklinde özet leyeb iliriz. Bu siyasetin II. M ehm ed Fatih devrine kadar bu genel çizgiyi takip ettiğini söylem ek müm kündür. İstan bul kuşatması başladığı zam an, diğer tarikat m ensuplan a rasında K a le n d eri zü m relerinin d e, tıpkı kuruluş devrindeki gibi, ülkenin _ dört_bir y an ın dan kuşatm aya katılm ak üzere buraya gel diklerini O ru ç B eğ’den öğreniyoru z 2C7. F etihten hemen sonra, ş i m d i k i Sehzâdebaşı sem tindeki A kataleptos M an astm ’nın biz za t sultan ta ra fından z â v iy e olarak K a len d erlerce tahsis edildiği g ö rü lü r 258. Böylece, daha sonraki yıllarda sayılan artacak olan İstan bu l Kalenderhâne'lirinin ilki kurulm uş oluyordu. K laus K reiser’ in bir m akalesi, İstan bu l’ un fethine katılan K a len deri şeyhle *** M s l. bk.
A n o n im
Tevârih-i  l-i Osman, İ Ü . K ü tü p h a n e s i,
T ü rkçe Y a z
m a la r, n r. 2438. v . 42 b ; İb n K e m a l, I I , 90; a m c a bk. U z u n ç a rşılı, Osmanlı Ta
rihi, I, 53 0 -3 1. A b d a l M u s a ’ nın
E lm a lı yöresin e yerleşm esin e k a d a r tak ip
ta fs ila tın a d a ir b k . K ö p r ü lü , “ A b d a l M u s a ” , T K , sa y ı:
ettiğ i yolu n
124, ss. 198-207.
2,7 O r u ç B eğ, s. 65. *•* M s l. b k . H â fız H ü se y in A y v a n s a r â y î, Hadtkatü'l-Cevâmi’ ,
İsta n b u l 1281,
I, 16 6; H a m m e r, I , 34, 11 0 ; O . N u ri E rg in , Türk Şehirlerinde İmaret Sistemi, İstan b u l 1939, ss. 26-27. ®u K a le n d e r île r ’ e tahsis edilen ve Kalenderhâne ad ın ı alan b i n a n ın son rak i d u ru m u ko n u su n d a b k . N e ja t G ö y ü n ç , “ K a le n d e rh â n e C â m ii” , T D , 34 '1 9 8 3 - 1 9 8 4 ,, is, 485-94.
M A R J İN A L
S Û F ÎL İK :
K A L E N D E R ÎL E R
»23
rine yaln ız İstanbul içinde değil, taşrada da bazı zaviyeler tahsis edildiğini gösteriyor 269. Bununla beraber, bu olaylar imparatorluk arazisinde bizzat devlet eliyle K a le nderîler için açıları ilk ve belki son zaviyeler ol m aları bak ım ından ayrı bir önem taşırlar. Zira artık bundan sonra, bilebildiğim iz kadarıyla, m uhtelif semtlerde açılan Kalenderi za viyelerinin hiç biri m erkezî yönetim tarafından açılmış olmayıp, şu veya bu şekilde birer v ak ıf olarak kurulan ve yalnızca meşrui yetleri devletçe tasdik olunan Kalenderhâne'lerdi. Hattâ aşağıda gö rüleceği üzere, bilhassa_ IL _Bayezid ve K anuni Sultan Süleyman devirlerinde yeni_ Kalenderı_ zâviyeleri açmak bir yana, mevcut olanların d ahi ya kapatılm ası veya ıslâhı yoluna gidilecektir. O. N uri E rgin ’e göre II. M ehmed Fatih’in Kalenderiler’e böy le bir bina tahsis etmiş olması, onlara kıymet vermesinden değil, sayılarının çokluğu dolayısıyla “ hikmet-i Jıükûm et icabı” kendi lerine y er göstermek ihtiyacı y üzündendi 27°. Bu_doğru olmakla bcraber, hüküm eti n, her fırsatta toplum düzenini bozm aya eğilimli bu züm releri belli bir yerde denetim altında tutma endişesini de herhalde^ h esaba katm alıdır. II. M ehm ed F atih devrinde Osmanlı merkezî yönetimi ile K a len d erîler arasındaki ilişkilerin daha iyi anlaşılmasını sağlaya cak önem li kaynağım ız, Velâyetnâme-i Otman Baba'dır. Bu eser bize, bizzat K a len d erıler’in bakış açılarını yansıtması itibariyle, Osman lı resmî kaynaklarım da kontrol etme imkânını sağlamaktadır. B urada, O tm an B aba’ya tâbj zümrelerin yönetim çevreleriy le ilişkileri, eserin y a z a n olan K ü çü k A b d al’ın görgüye dayanan şehadetleriyle Jpize aktarılm aktadır. Eserde Otm an Baba ve abdalla n n ın V e ziriâzam M ahm ud Paşa ve bizzat II. Mehmed Fatih’le ilişkileri de naklediliyor. Esere bakılırsa, M ahmud Paşa ile pek_anlaşam ayan O tm an B aba ve dervişlerinin, sultanla giderek sıkı bir dostluk tesis ettikleri intıbâı u yan ıyor271. Ö yle ki, Otm an^Baba ®*® K . K re is e r, “ D e n iz A b d a l-E in
D erw isch un ter D rei
S u lt a n e n ’ , II
.\î
(Festschrift Andreas Tietze), 76 (1986), ss. 199-207. B u ra d a ad ı geçen D en iz A b d a l d a İ sta n b u l’u n feth in e k atılm ış önem li bir K a le n d e ri je y h i olm alıd ır ki. fetihten son ra - h e r h a ld e a y n ı d u ru m d a olan ötek i K a le n d e rî şeyh lerin e o ld u ğ u g ib i- k en disine b ir z â v iy e a çılm ıştır (a.g.m., s. 201). 270 E rg in , a.g.e., a y n ı yerd e. 271 K ü ç ü k A b d a l, Velâyetnâme-i OB., w .
126 a vd.
124
OSM AN LI
İM I’ A R A T O R L U Ö U ’N D A
sultanın m anevî babalığını üstlenerek oıııı her liirlü kötülü k ve has talıktan him aye eden üstün bir şahsiyet du ru m u na yükselm ektedir. T ab iik i bu m eııakıbnâm enin versiyonudur. Buna rağmen, bazı sancak b eğleıi, uygunsuz d a vran dıkları, tenâsüh ve luılul inancım savundukları, ibadet yap m a d ık la rı şek lindeki ihbarlar üzerine sık sık gerek O tm an B aba, gerekse derviş leri aleyhinde dâvalar açm aktan geri kalm azlar. M eııâk ıb n â ye gö re, yine bu şekil bir ih bar üzerine E d irn e kadısı O tm a n B ah a ’ nın bazı miiridlerini tutııklattırm ıştır. Ö y le gö rü n ü yor ki, meselenin ciddiyeti üzerine olsa gerek, bizzat şultanın da bir ferm an gönde rerek O tm an B aba’yı dalvi tutuklattın]) İstan b u l’a yollanm asını em rettiği müşahede olunuyor. Bir öküz arabasına bin d irilerek Edir ne’den başkente yollanan O tm an Baba, rivayete göre sultanın rü yasına girerek kendisini korkutur ve hatâsını yüzün e vuru r. Bu riiyâ üzerine, ülem ânın şiddetli itirazlarına rağm en O tm a n B aba vc dervişleri serbest b ıra k ılıra72. Söz konusu eserde bulunan daha pek çok parça, O tm a n Baba ve abdallarının gittikleri şehir ve kasabalarda, m ah a llî yönetim çevreleri taralından hiç te hoş karşılanm adıklarını, sık sık takibata m âruz kaldıklarını gösterdiği gibi, yiııc dc fazla bir baskıya tâbi tutulm adıklarım , çünkü bu tâkibatın ülem ânın baskısıyla icrâ edil mekte olup genellikle ciddî sonuçlara yol açm adığım d a gösterm ek tedir. H er hâlü kârda, II. M ehm ed F atih devrinde K a le n d e rîle r’e m üm kün olabildiğince müsait davram lm akta olduğun u , bu sûretle onların yönetim le ilişkilerinin sertleşmeden sürdürülm esine çalı şıldığım söyleyebiliriz. Böylece, I. M ehm ed Ç elebi zam anında (14 13 -14 2 1) Ş eyh Bcdru’d-D în vc T o rla k K em al isyanları dolayısıyla u ğratıld ıkları baskı vc takibat istisıuı edilirse, O sm anlı yönetim inin hiç olm azsa II. Ba yezid devri başlarına kadar K a len d erîler’e karşı genellikle ılımlı bir siyaset uyguladığını kabullenm ek gerekiyor. II. B ayezid devri ise bu ılım lı siyasetin tersine döndüğü bir dönem i belirler. Görünüşe göre bu değişime II. B ayezid ’e karşı düzenlenen bir ^u i kas t olayı sebep olmuş gibidir. Bu olay, sultanın 1492 yılın daki A rnavutluk seferi esnasında vukû bulm uş olup, o devri anlatan wa A.g.e., vv. 14a b-169 tıyla anlatılmaktadır.
b. Burada olay çok u/un bir şekilde bütün tafsilâ
M A R JİN A L
S Û I'ÎL İK :
K A L E N D E R ÎL E R
^ lay
bütün vekâyinfııneler bundan bahsederler. Rivayete göre, ulaşmayan bu suikast teşebbüsü, bir Kalenderî (veya Hay dar!, Torlak) taralından gerçekleştirilmek istenmiştir 873. Bu teşeb büsün doğurduğu tedhiş hâleti rûhiyesi içinde sultan olayı tahkik ettirmiş, ve sonunda Otm an Baba dervişleri suçlu bulunarak idam olunmuştur. Ancak bununla yetinmeyen sultan, muhtemelen etralindakilerin de telkinleriyle Rumeli topraklarındaki bütün K alen derî dervişlerinin bir cez;\ olarak Anadolu’ya sürülmelerini emret miştir a7J. Böylece Rum eli’de gerçek anlamda bir “ Kalenderî A vı” başlamış ve ele geçirilenler Anadolu’ya sürgün edilmiştir. lu m e n
h ed efin e
II. Bayezid’in Osmanlı topraklarında Rum eli yakasında gi riştiği bu harekâtın bir benzerini dc aynı devirde İran’da Akkoyun lu hükümdarı U zun Hasan’ın gerçekleştirdiğini, bizzat II. Bayezid’e yolladığı bir mektubundan anlıyoruz. U zun Hasaıı bu mek tubunda, İran’daki Kalenderî vc Haydarî dervişlerini te’dip etti ğini, işledikleri bazı kötülük vc hareketlere son vermek sûrctiyle memleketini onların şerrinden kurtardığını bildiriyordu 274. X V I . yüzyıl başlarından itibaren Osmanlı merkezî yönetim i nin K alenderîler’e karşı sertleşmesinin belki daha önemli bir başka sebebi ise, kanaatimizce Anadolu’da bu sıralarda baş gösteren ŞîîSalevî propaganda olmuştur. Bu propagandanın başlangıç tarihi, bilindiği üzere 1500’lü yıllar dolaylarıdır. Şah İsmail’in İran’da bu tarihlerde resmen Safevî D cvlcti’ni kurmasını müteakip, A na dolu’ya yolladığı halifeleri aracılığıyla başlattığı propaganda ile, Osmanlı merkezî yönetiminin Kalcndcrîler’c karşı giriştiği sert a,s Bu konu aşağıda
geniş olarak clc alın acak v c ilgili referanslar d a
vcrilcccktir. 274 Şim dilik bk. K issling, ledilen
ayrıca
orad a
s. 13’tcki Menâkıb-ı Sultan Bâyezid Han'dan n a k
m etin, v v. 35B-36b: “ V e taraf-ı p âdişâh îden em ir vârid oldı ki R u m ili’ nde ne k ad ar b id ’ at Abdal v c Işık vc nâ-hak-gû zin d fk la r v ar ise teftîş o lu n u b se r'ile K ü fü r söyleyenlerin hakların dan geline d eyü E d irn e kadısı İsa F a k ih n a m k ad ıya hitâben hüküm sâdır olub M ev lâ n â İsa F ak ih d a h î h ü k m -i h ü m âyû n m ûceb ince teftîş id ü b Osman Dede Dervişleri'nden bir k a ç ın ı g c türü b E dim eV le ber-dâr ildiler. B âk î derviş tâyifesiıı A n a d o lu ’ y a s ü r d ü le r” . bk. S ola k zâd c, s.
304.
a,& Bk. Tâcizâde Sa'dt Çelebi Münşeâtt,
ıışr. N e cati L u g a l-A .
S a d ık E m , İs
tan bul 1956, s. a8 ; K rş. O . T u ra n , Doğu Anadolu Türk DevletUri Tarihi, s. 3 27.
O SM A N L I İM P A R A T O R L U Ğ U M D A
politikanın aynı zam ana rastlaması bizcc bir rastlantı olmamalı dır. X V . yüzyılın ikinci yarısından itibaren Anadolu’da yoğun bir faaliyet gösteren vc kısa zam anda Rum eli’ye sıçrayan Hurûfîlik cereyanı ile temasa geçen Kalenderî zümrelerin, zaten resmî ide olojiye, yani O sm anlı Sünnîliğine m uhalif olmaları, hiç şüphe yokki, Ş îî-S afcvî propaganda için çok uygun bir zemin oluşturuyor du. Ü stelik II. B ayczid’in sıkı takip siyaseti dolayısıyla artık mer kezî yönetim in resmen kendi aleyhlerine döndüğünü anlamış bulu nan K a len d erîler’in, kendilerine yeni bir siyasî dayanak aram a ları kadar tabii bir şey olam azdı. Bu da onları Safcvî yandaşlığına itmiş olm alıdır 270. Bu sebeple, II. Bayczid’in K alen dcrîlcr’i 1492’ dc A n ad olu ’ya sürdürmesinin, hiç te isabetli olmadığı, bir on yıl sonra ortaya çıkıyordu. Z ira böylece Safcvî propagandası Anado lu ’da kendisiyle işbirliği yapm ağa hazır, küçümsencmiyecek sayıda bir kitle bulmuş oluyor, ayrıca buradaki K alenderî zâviycleri~de hazır propaganda üsleri haline geliyordu. G erçekten de artık X V I . yüzyıldan itibaren Osm anlı vekâyînâm e ve belgelerinde, K alen d erîler’in ŞîîHk vc Safevîler’lc ilişki lerini vurgulam akta olup, daha öncelcri rastlanmayan ifade ve de yim lere sık sık tesadüf edilmektedir. “ Ehl-i bid’at bî-mezheb Işıklar” , “ Ehl-i Ra/z” , “ Ehl-i Ilhad” , “ Tâyife-i Kalenderân-ı Râfıziyan” ve “ Tây ife-i Râfızıyye” benzeri ifadeler bunun açık örnekleridir 277. H at tâ bazı gayrı resmî kaynaklarda bile, K alen d erîler’in Safevî taraf ta n olduklarını açıkça belirtm ekten çekinmedikleri dile getirilmek tedir. M eselâ A ziz M ahm ud H ü d â y î’nin Tezâkir-i Hüdâyî başlığı altın da toplanm ış eserinde m evcut “ Işık tâyifesi vc anlarun habâseti vasfolunmaz. H er dâyim K ızılb a ş’ın zuhûr ve intişarın temennî iderler idi. E l h am d ü lillah aksi oldu ve hâlâ H akk ancalar olm az. Y i ne fursat Ş â h ’undur dirler.” cüm lesi, bunun iyi bir örneğini teşkil eder 278. H iç şüphesiz, O sm anlı m erkezî yönetim inin, K alen d erî züm relerinin bu tavırlarını m üsam aha ile karşılaması, hele İran ’la sü rekli m ücadelelerin kısa aralıklarla sürüp gittiği X V I . yüzyılda m
K r ş . K ö p r ü lü , “ A b d a l” , T H E A ., s. 36.
877M s l. bk. N işa n cı, ss. 2 3 3 -3 8 ; 15 6 7
ta rih li 878 B k.
b elge
ve d a h a
A h m c d R e fik ,
“ R ûfıztlik" , s. 40 -taki 975/
b aşka la rı.
Tezâkir-i Ilüdâyi, S ü le y m a n iy e (F a tih ) K t p ., nr. 25 7a, v. 89 a.
M A R J İN A L
S Û F iL İ K :
K A L E N D E R ÎL E R
buna göz yum m ası elbette düşünülem ezdi. Bu yüzdend ir ki, K a ııû ııi Sultan S üleym an ve d a h a sonraki hüküm darların dönem leri, bu y ü zyıl bo yun ca K a len d erîler üzerindeki sıkı kontrol vc baskı siyasetinin dah a da fazlalaştığı, onlar açısından ise, O sm anlı D evleti’ nin kuruld uğu gü nlerden beri yaşadıkları en talihsiz bir süreç olarak dikkati çeker. Söz konusu dönem in kayn akları bu tesbiti ga yet açık bir şe kilde yan sıtm akta, özellikle arşiv belgeleri bu konuda bir hayli il ginç m alzem e ih tiva etm ektedir. Bunlara bakıldığı zam an, O sm anlı m erkezî yönetim inin, im paratorluk dahilindeki hemen bütün K alen d erî zaviyelerin e karşı göz açtırm ayan bir denetlem e vc bas kı kam panyası başlattığım , bu ralarda yaşayan K a len d erî zü m re lerini iyice sıkıştırdığını görm em ek kabil değildir. Bu belgelerden anlaşıldığı k adarıyla, en çok R u m eli’de V a rn a ve Selânik sancak larında, Rodos adasında; A n ad o lu ’da da D enizli, A fyon ve özel likle Sultanönü (Eskişehir) sancaklarında yoğunlaştığını m üşahe de ettiğim iz bu baskı ve takip siyasetinin temel sebebi, K a le n d e rî ler’in, O sm anlı yönetim inin ana ideolojisi olan Ehl-i Sünnet ve Ce mâat m ezhebine aykırı inanç vc hareketleri olm aktadır. M eselâ bel gelerde “ Şer'i Şerif'e ve D în-i İslâm'a muğâyir bâzı kelimât itmek” 27B, “ Ehl-i Sünnet ve Cemâat mezhebi üzre olmayub hilâf-ı şer' vaz’ üzre ol m ak"290 veya “ Rafz u ilhâd üzre olmak"291 gibi suçlam aların yan ın da, “ Şarap imal idüp satmak ve içmek"192, “ Şeyhlerinij^eygamber ilân itmek"-, “ Müslüman mezarlıklarına Yezîdler makberesi d i m e k “ M üs lümanların namaz kılmalarına engel olmak" ve “ Câhil halkı dalâlete sevk itmek” gibi 283 fiilî bir takım suçların da yer alm ası bunu gösteri yor. Y a p ıla n tahkikat sonunda bunların gerçekten işlendiği an la şılırsa, K a len d erîler’in hemen cezâlandınlm ası yolu n a gidilm ediği, bir daha rafz u ilhâd'a dönm eyip “ evkat-ı hamseye müdâvemet” şartıy 279 M sl. bk. A h m e d R e fik , a.g.m., ss. 34-35’ teki J559 tarih li b elg e m etni. 280 M sl. b k . a.g.m., ss. 35-3 6’d a k i
10 S a fc r
ge m etn i. 281 M sl. bk. a.g.m., ss. 5 0 - 5 i’deki 15 S afer
12 M u h a r re m 9 6 7 /14 E k im
96 7/11 K a s ım
1559 ta rih li b e l
9 8 0 / 2 8 M a y ıs
1572 ta rih li b e l
g e m etni. 282 M sl. bk. a.g.m., s. 3 7 ’deki R e b îu le v v e l 9 6 7 /K a sım ni.
1560 ta rih li b e lg e m e t
283 M sl. bk. a.g.m., ss. 38-39’d a k i 15 S a fc r 975 / 2 1 A ğ u sto s ge m etni.
156 7
t a r ih li b e l
128
O S M A N L I İM P A R A T O R L U Ğ U M D A
la yerlerin de bırakılm aların a izin verildiği gözlenm ektedir 284. Bu n u n la birlikte, bu şa rtlan kabule yanaşm ayanlar veya kabul ettik leri halde u yg u la m a y an la r olursa sürgün ve hapis cezasına çarptın ld ık ları, yin e belgelerden anlaşılm aktadır285. N işan cı M eh m ed Paşa da tarihinde, K a n û n î Sultan Süleym an’ ın K a le n d e rî zâ viyelerin i teftişe tâbi tutturduğunu, bunun sonunda “ferîk -i zindîk Işık tâyifesi” n d tn pek çok mülhid’’ in zâviyelerden sü rü lü p çıkarıldığım ve m u h telif kalelerde hapsedildiğini bildirmek sû retiyle belgeleri d o ğru la m a k tad ır286. K a le n d e r î zaviyelerin de X V I . yüzyılın ortalarından itibaren girişilen bu tem izlik hareketinden nasibini fazlasıyla alan, Sultan önü sa n ca ğın d aki S eyyid G a zi Zâviyesi olmuştur. D önem in kayn a k la n n d a n  şık Ç e le b i’nin tezkiresine göre, “ bir dâr-ı fısk u dalâl olup her yerden anası atası azarlamış battallar ve işden kaçub Işık olmuş pösteki ( .............. ) abdallar” m toplandığı bu büyük zâviye 287, K a le n d e rîle r’in A n ad o lu ve R u m eli topraklarındaki en baş m erkeziy di. Bu^ sebeple^ bu rasım K a lend erîler’den kesin olarak tem izlem eye k a ra r veren m erkezî yön etim in , bu kararı Seyyidgazi kadısı M us ta fa b. H aşan vasıtasıyla u yg u la m a ya koyduğu müşahede ediliyor. S o n u n d a 1580 yılın d a, Tarîk-i_Ehl-i Sünnet jve_Cemâat'ı takibe razı o la n la n n dışında k a lan lar tutuklan arak K ü ta h y a kalesine Jıapsedilm iş ve zâ v iy e b ir m edrese haline getirilerek bir “ Dârü’ t-Tâlîm-i ilm -i dîn” 288 olm uştu. B öylece, A n ad olu S elçu klu lan zam anından beri yak laşık ü çyü z yıldan_ fazla bir süredir K a len d erîler’in en bü y ü k m e rk ezi rolün ü üstlenen S eyyid G a zi Z âviyesi 289, yeni bir kim lik le m e v cu d iy e tin i sürdürm eye çalışacaktı. 284 M s l. b e lg e
bk.
a.g.m ., s. 3 i ’d 3 k i 23
R a m a z a n 966/29
H a z ir a n
1559
tarih li
m e tn i.
285 M s l.
b k . B a ş b a k a n lık
O s m a n lı A r ş iv i, 5 Numaralı
Mühimme Defteri, ss.
4 79 -4 8 0 . B u r a d a , y a k a la n a n Işıklar’m R o d o s k a lesin e sü rg ü n e d ild ik le ri b ild iriliy o r. 284 N iş a n c ı, “ M in
ss.
2 3 7 -3 8 :
b a ’d
d iy â r - ı
O s m a n iy e ’ d e k a r a r
itm e s ü n le r
d e y ü b u y u ru lm a -
ğ ın z â v iy e le r d e v e h â n ik a h la r d a b u lu n a n mülhidler’ı sü rd ü le r ç ık a r d ıla r ” . 287 Â ş ık v.
Ç e le b i,
Meşâiru’ş-Şuarâ,
17 5 a. 288 M s l. b k . y u k a r d a 2 7 9 n o lu
Şakayık, İ s t a n b u l
12 68 ,
fak s. nşr. M e re d ith -O v v e n s , L o n d o n
19 7 1,
n o tta g ö s te rile n b e lg e ; a y r ıc a b k . A t â y î, Z ^ ~ *
I, 56.
289 S e y y id G a z i Z â v iy e s i’ n e d a ir şim d ilik F a r o q h i, Der Beklaschi-Orden in Anatolien, W ie n
b k . H a s lu c k , Christianity, II, 7 0 4 -11 ; 19 8 1, ss. 8 0 -91. B u
z â v iy e ilerik i
b ö lü m d e g e n iş o la r a k e le a lın a c a k v e asıl re fe ra n sla r o r a d a v e rile c e k tir.
M A R JİN A L
S Û F ÎL ÎK :
K A L E N D E R ÎL E R
ıa g
B u n u n la b irlik te, b a zı arşiv belgeleri, sürgünden kurtulup ge len Işık la r’ın za m a n za m a n za viy e y i ele geçirerek burasım yeniden eski h a lin e getirm e y e çalıştıkların ı gösteriyor. Bunlar v ak ıf m alları nı k en d ilerin e h a rc a y ıp câm iin harap olmasına ve medresenin iş lem ez h a le gelm esine seb eb iyet verm işler, hattâ eskiden olduğu gi bi serkeşliğe b aşlam ışlardır 290. A n ca k bu gibi durum lar fazla sür m emiş, çok geçm eden burası bir B ektaşî zâ viyesi olm ak süreriyle yenid en d e v let kon trolü n e girm iştir. K ıs a c a d iy e b iliriz ki, X V I . yü zyıl boyunca O sm anlı m erkezî yön etim in in K a le n d e r î zü m relerin e uyguladığı siyasetin hareket nok tası, za ten başın d a n beri E hl-i Sünnet inançları dışında bulunm aları y ü zü n d en za m a n za m a n yönetim eTcarşı çıkm a eğilim ini saklam ayan bu m u h a lif ve m a rjin al zü m relerin , Ş îî-Safevî propagandasına pa ralel o la ra k siyasî tercihle rini O sm anlı yönetim ine karşı kullanması ve sık sık to p lu m jd ü z e n in i bozma_ eğilim ine girm esidir. Bu durum da m erk ezî y ön etim in bahis k onusu y üzyılda K a len d erîler’e karşı bütün ta v ır la rın ı, genelde S afev î propagandasına u yguladığı sön dürm e p olitikasın ın b ir parçası şeklinde değerlendirm ek belki daha doğru o la c a ktır. Bu sebeple y u k a rd a bahsi geçen tedbirlerin aslın da b ir sünnîleştirme siyasetinden ib aret bulunduğunu unutm am alı dır. Y u k a r ıy a a ld ığ ım ız, arşiv belgelerinde sı_k tekrarlanan “ Rafz u ilhâdı terkettirip E hl-i Sünnet ve Cemâat mezhebine döndürme” ve bunun göstergesi olan “ Evkat-ı hamseye müdâvemet” i sağlam anın am acı bun dan _ibaretti. Son uç olarak , X I V . - X V I I . y ü zyıllar boyunca K alen d erîler’le O sm anlı m erk ezî yön etim i arasındaki ilişkileri,_ dah a başından beri ana h a tla rı belirlen m iş b ir siyasetin kesin tavrı değil, devletin gelişme süreci ile değişen siyasî şartların gereğine göre değişkenlik göste ren bir p o litik a o lara k düşünm ek gerektiğini söylem eliyiz. VI -
K A L E N D E R ÎL E R , H A L K A N A R Ş İK O L A Y L A R :
H AREKETLERİ
VE
D a h a önce giriş bölüm ünde de özellikle v urgulan m aya ç alı şıldığı ü zere, K a le n d e rîlik d aha teşekkül ederken ortodoks tasavvufa_ve top lum n izam ın a karşı bir m uhalefet, bir tepki tem elinden 290 S a fe r 98 1/21
B a ş b a k a n lık O s m a n l ı A rşiv i, 22 Numaralı H a z ir a n
157 3 ta rih li b e lg e m etn i.
Mühimme D efleri, s. g o ’ d a k i 20
130
O S M A N L I î M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
y o la çıktığı için, yapısı da buna^göre m arjinal bir nitelik kazanmış tır. işte K a le n d e rîliğ in bu karakteri, kendi tarihî gelişme süreci b o y u n ca sık ^ ık bir takım halk hareketlerinde yönetime_Jcarşı rol a lm ak süreriyle kendini göstermiştir. G erçekten de, dah a A n ad olu Selçukluları devrinden itibaren A n a d o lu ’d a m eydan a gelen bazı siyasî, sosyal ve İktisadî kargaşa dön em lerind e K a le n d e rî züm relerinin bir takım ayaklanm alara v e h areketlere k atıldıkların ı görürüz. 1240 yılındaki B abaî isyanı, b u gü n k ü b ilgilerim ize göre A n ad o lu ’da K alen d erî zümrelerinin k a tıld ık la rı ve hattâ teşkilatlanm asına önayak oldukları_ilk ayak la n m a hareketidir. Kalenderîler^in bu olaydaki rollerine dikkati ilk ç e ken, F. ^ K öprülü o lm u ştu r29^. " ’ O rh a n G a zi zam an ın d a sebebiyet verdikleri bazı ufak tefek hâdiseler istisnâ edilirse 292, X V . yüzyılın ilk çeyreğine kadar K a l en d e rîler’in k atıldıkları _başka bir hareket bilm iyoruz. A m a 1416 (ya h u t 1420) yılın d a vukû bulan ünlü jîe y h Bedru’d-D în isyanı, B a b a île r isyan ından sonra K a len d erî züm relerinin (bu defa Tor laklar) d ü zen leyip yönettikleri ikinci büyük ayaklanm a hareketi dir^93. B iz b u ra d a olayın yaln ızca bu yönüyle meşgul olacak, is y a n ın tarihçesini, sebeplerini ve safhalarını araştırm ayacağız. 291 K ö p r ü lü ,
“ Anadolu'da İslâmiyet” , s. 302.
292 B k . y u k a r d a s. 122. 293 B ilin d iğ i ü z e re Ş e y h B e d r u ’d -D în ve isyan ı h a k k ın d a b u g ü n e k a d ar ol d u k ç a fa z la s a y ıd a - a m a t ö r v e p ro fe s y o n e l- ara ştırm a y a p ılm ış b u lu n m ak tad ır. T ü r k i y e ’d e
19 60 ’h v e
19 70 ’li y ılla r d a y a y ın la n a n am a tö r ve id e o lo jik m aksatlı
M . Ş erefed d in (Y a lt k a y a ) ’n ın Sımavne Kadtsıoğlu Şeyh Bedreddin (İ s ta n b u l 13 4 0 -19 2 4 )’in d e n , A . G ö lp ın a r lı’n ın a y n ı ad ı taşıya n (İs t a n b u l 19 6 6 , Sunama Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin)'in e k a d a r v e on d a n son ra b a z ı araş sa th î
y a y ın la r istisn â
ed ilirse,
t ır m a la r y a y ın la n m ış tır . T ü r k iy e d ış ın d a ise, b a z ı eserlerde m eseleye sık sık tem as o lu n m a k la b irlik te , m ü s ta k il ç a lış m a la r a ra sm d a ö zellik le F ra n z B a b in g e r’in “ Sc-
hejh Bedr ed-din, der Sohn des Richters von Simav" (D er İslam , X I (1 9 2 1), ss. 1-106) a d lı h a c im li m a k a le s iy le , E rn st Y V ern er’in “ Haresie, Klassenkampf und religieuse To-
Uranz in eitıer Islamich-christlichen Kontaktzione: Bedr ed-din und Börklüze Mustafa” , £6', (1 9 6 4 ), ss. 2 2 5 -76 ) is im li ara ştırm a sın ı v e bilh assa N e d im F ilip o v iç ’ in Princ Musa i Şeyh Bedreddin (S a r a je v o 1 9 7 1) a d lı h a c im li k ita b ım m u tla k a zik retm ek g e
X II/ı
rekir.
Şeyh
B e d r u ’d - D în
v e fik ir le r i, d a h a so n rak i d e v irle rd e O sm a n lı düşünce
Osmanlı İmparatorluğu'nda Resmî İdeoloji ve Buna Muhalefet Meselesi ( X V .- X frII. Yüzyıllar) is m iy le y a y ın la m a k n iy e tin d e o ld u ğ u m u z m on o h a y a t ın d a k i e tk ile r i,
g r a fid e
g e n iş
o la r a k
e le
a lın m a y a
ç a lış ıla c a k tır.
M A R JİN A L
S Û F ÎL İK :
K A L E N D E R ÎL E R
«3 i
O laydan bahseden kaynaklara baktığımızda, hem A ydm ’da Börklüce M ustafa ve M anisa’da Torlak Kem al tarafından yöne tilen ayaklanm aların, hem de bizzat Şeyh Bedru’d-D în’in Dobruca’da teşkilatlayıp fiiliyat sâhasına intikal ettirdiği isyanın geniş çapta K alenderîler’le alâkalı bulunduklarını görürüz. Şeyh Bed ru’d-D în’in T orlaklar’la ilk teması, İznik’ teki ikameti esnasında olmuştu. Kendisi o sıralarda I. Çelebi Mehmed tarafından burada ikamete mecbur tutulmuştu. Torunu Halil b. İsm ail’in yazdığına göre, muhtemelen, -sonradan halifesi de olacak o lan - Torlak K e mal’in başında bulunduğu bir Torlak zümresi Şeyh Bedru’d-D în’ le burada ilişki kurmuştu 294. Osmanlı kaynaklarının belirttiğine göre ayaklanm ayı ilk baş latan Börklüce M ustafa olmuştu. Kendisi A y d ın ’da K araburun mıntakasında ayaklandı 295. O ruç Beğ’e bakılırsa, Börklüce M us tafa kendini mehdî ilân etmişti. O laylara çağdaş Bizans tarihçisi Dukas’m onun müridlerine dair bize verdiği bilgiler, bunların “ya lın ayak başı kabak''’ K alenderî dervişleri olduğunda şüphe bırakm ı y o r 296. M üslüm anlarla H ıristiyanlar’ın eşit olduğunu, m ülkiye tin ortak olması gerektiğini savunan Börklüce M ustafa (Dede Sul tan) Z97, Şehzâde M urad idaresindeki Osmanlı kuvvetleri tarafın dan kıstırılarak öldürüldü 298. Hemen bütün kaynaklar, bunu du yan Şeyh Bedru’d-D în ’in, tzn ik’i aniden terkederek îsfendiyaroğulları’nın topraklarına sığındığını, oradan K aradeniz’i geçip Erdel üzerinden D ob ru ca’ya gittiğini y a z a rla r2" . İşte tam bu sırada Manisa yakınlarında da T orlak K e m al ve müridleri isyan etmiş lerdir. Aslen bir Y ah u d i mühtedîsi olduğu rivayet edilen bu zatın iki bine yakın torlağı yönettiği söylenir300. Fakat bu isyan da ba şarıya ulaşamamış, m üridleriyle birlikte yakalanan T orlak K em al, idam olunmuştur. 294 Bk. yu k a rd a d ip n o t: 198; b u kon u d a a y rıca bk. C o lin Im b c r, “ T h e w a n dering dervishes” , Proceedings o f the Easlem Mediterranean Seminar, U n iv e rs ity o f M a n c hester 19 77-19 78 , M an ch e ster 1980, s. 45. 295 O ru ç B eğ, s. 4 3 ; Â şıkp a şa zâd e, s. 9 1 ; N eşrî, I, 146. -D® D u kas, Bizans Tarihi, çev. V I . 297 A.g.e., s. 17.
M irm iro ğ lu , İstan bu l
1956, s. 68.
298 O r u ç B eğ, s. 44; Â şıkp a şa zâd e, ay n ı y e rd e ; N e şrî, I, 14 6 ; I m b e r, s. 46. 299 O ru ç B eğ, ss. 44-45; Â şıkp a şa zâd e, s. 92 ; N eşrî, a y n ı y e rd e. 300 O ru ç B eğ. s. 44.
132
O S M A N L I Î M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
O esnâda D o b ru ca ’da bulunan Şeyh Bedru’d -D în ’in doğruca m eşh u r S a n S a ltık Z â viy e si’ne gittiği biliniyor. Onun, başlatacağı isya n için burasım üs olarak seçmesi kanaatim izce bir tesadüf değil di. Z ir a zâ v iy e u zun zam and an beri D ob ru ca’daki K alen d erîler’in, y a ni Işıkla r ’ın m erkezi i d i 301. Şeyhin kendine taraftar toplam ak iç in y a p tığ ı p ro p ag an d a lard a geniş ölçüde bu Işıklar’dan yarar la n d ığ ım , en hararetli taraftarlarının da onlar olduğunu biliyoruz. X V I . y ü z y ıla geldiğim izde, yine K alen d erîler’in kalabalık sa y ıd a k a td d ık la n m gördüğüm üz üç büyük isyan hareketi daha ö n ü m ü ze çık ıyor: B un lardan ilki, II. Bayezid devrinde vukû bulan Ş ah k u lu (veya Şeytankulu) isyanı, İkincisi Bozuklu C elal ayaklan m ası, üçüncüsü ise K a n û n î Sultan Süleym an devrindeki Şah_ K a le n d e r hareketidir. B ilin d iği üzere, O sm anlı İm p aratorluğu ’nun A n ad olu top ra k la rın d a S a fev î propagan dası başladığı zam an, Şah İsm a il’in ha lifele ri özellik le y a n göçebe ve köylü^ reâyâ arasında faaliyet gös teriy o rla rd ı. B un lardan biri olan, Şahkulu Baba Tekeli^ lâkabıyla ü n lü, T e k e li aşiretine m ensup ~bır~T ürkm en babası, 1 5 1 1 yılında o ld u k ç a geniş çap lı bir isyan çıkardı ve bu isyan kısa zam anda ya y ılm a istid ad ı gösterdi. B izi burada ilgilendiren husus, isyam n ne d en v e ne sûretle çıkıp geliştiği meselesinden çok 302, olayda T o r la k la r ’m ro lüdür. Bu kon uda O sm anlı kaynaklarında rastlam adı ğ ım ız b ilg ile ri bize M . B audier veriyor. O , eserinin T o rla k la r’a a yrılm ış bö lü m ü n d e Ş ah kulu isyanından uzun u zad ıya söz etmek te, ö zellik le T o rla k la r’ın bu isyandaki faaliyetlerinden bahiste bu lu n m a k ta d ır. O n a göre Ş ahkulu, A lla h ’ın gökten kendisine semavî b ir k ılıç in d ird iğ in i, bu n un la İlâhî iradeyi gerçekleştireceğini, Osm a n lı su lta n ı B a y e z id ’in son günlerini yaşam akta olduğunu hali fele ri v âsıtasıy la p ro p ag an d a ediyordu. H er kim kendine karşı ge lirse se m a v î k ılıc ıy la h a y atın a son verecekti. O n un bu sözleri hem 301 A h m e d
R e f ik , ss. 23-24.
*°* B u is y a n h a k k ın d a b k . H o c a S â d ü ’d -D în , III,
4 3 6 -3 8 ; A h m e d
III, 1 6 2 -1 8 1 ;
M ü n e c c im b a ş ı,
R e f ik , ss. 25 -2 6 ; Ş e h a b e d d in T e k in d a ğ , “ Ş a h K ulu B ab a
T e k e l i İ s y a n ı” , B T T D , s a y ı: 3-4, A r a lık 19 6 7 -O c a k 1968, ss. 34-39, 54 -5 9 ; H an n a S o h r w e id e , “ D e r S ie g d e r S a fa v id e n in P e rs ie n ...” , Der İslam, X L
(19 6 5 ), ss.
1 4 5 -5 8 ; F a r u k S ü m e r , Safevî Devleti’nin Kuruluş ve Gelişmesinde Anadolu Tiirkleri'nin
Rolü, Ankara 19 7 6 , ss. 3 2 -3 4 ; J e a n -L o u is B a c q u d -G ra m m o n t, Les Ottomans, Les Safavides et Leur Voisins, İ s ta n b u l 19 87, ss. 26-29.
M A R J İN A L
SÛ F ÎL ÎK :
K A L E N D E R ÎL E R
133
K ızılb aş T ü rk m en ler’i hem de geniş çapta Torlaklar’ı etkilemişti. Bu yüzden onun emrine girdiler ve ayaklanm aya katıldılar303. Sonuçta O sm anlı kuvvetleri uzun mücadeleden sonra, kendileri nin de ağır k ayıp lar vermesi pahasına Şahkulu’nu yenerek İran’a kaçırm ışlardı. T o rla klar yakalanm ış ve II. Bayezid’in hışmından kurtu lam ıyarak cezalarını hayatlarıyla ödemişlerdi 304. O sm anlı kayn aklarında geçmeyen, M. Baudier’nin verdiği, bizim açım ızdan önem li olan bu teferruatın hangi kaynaklardan alınarak olaydan yaklaşık yüz yıl sonra kaydedildiği bizce meçhul olm akla beraber, bize iyi bir malzeme sunduğunu itiraf etmeliyiz. Bozoklu C elal isyanına gelince, lâkabından da anlaşılacağı gibi, Bozok m ıntakasında yaşam akta olan bir K alenderî şeyhinden başka biri olm ayan bu zat, Şah V e lî lâkabıyla isyan ettiği için Osm anlı kayn aklarınd a her iki şekilde de anılır. Kendisi isyana karar verdiği zam an B ozok’tan kalkıp T okat taraflarına gitmiş, burada bir m ağarada u zun ca bir m üddet inzivâya çekildikten sonra, ken disini “ halife-i zam an ve m ehdî-i devran” ilân ederek etrafına pek çok kişi toplam ıştı. M u h te lif rivayetlere göre 20.000 civarında bir m iktara b âliğ olan taraftarlarıyla faaliyete geçince, hareketi bas tırm ak için R u m eli Beğlerbeği Ferhat Paşa görevlendirilmiş, Dulkadırlı Şehsuvaroğlu A li B eğ’den de yardım cı olması istenmişti. A n cak 1519 yılın da çıkan bu isyanı bastırmak, Şehsuvaroğlu Ali Beğ’e kısmet olmuştu 305. O sm anlı k a yn a k lan Bozoklu C elal’in bir K alenderî şeyhi ol duğunu im a ederler. Y aln ız bazıları onu “ mecânîn abdal kisvetine girmiş biri” olarak nitelerken 306, yalnız M üneccimbaşı onun hakkında açıkça “ Kalender” demektedir 307. K aynaklarda etrafına toplananların ne tür kişiler olduğuna dair herhangi bir tafsilat mev 303 B a u d ie r, ss.
199-200.
304 A .g.e., s. 200. 305 B o z o k lu
C e lâ l
(Ş ah V e li)
isyan ı h ak k ın d a bk.
H o c a S â d ü ’d -D în ,
II,
384-85; M ü n e c c im b a ş ı, I I I , 4 7 1 ; S o la k zâd e, ss. 4 1 4 -15 ; A h m ed R e fik , s. 2 7 ; S ela h a ttin T a n s e l, Yavuz Sultan Selim, A n k a ra 1969, ss. 95-98; S üm er, 72 -74 ; B acq u d -G ra m m o n t, “ N o tes et docu m en ts sur la r^volte de Ş ah V e li b. Ş eyh C e la l” , AO, V II
(19 8 2 ), ss. 6-69;
304 M sl.
b k.
H oca
S â d ü ’d -D în ,
II,
307 Msl. bk. Müneccimbaşı, III, 471.
384.
O S M A N L I İM P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
•34
cu t değilse de, en başta bizzat şeyhin müridleri olan Kalenderî dervişlerinin bulunduğunu tahmin etmek zor olmamalıdır. K a n û n î Sultan Süleym an ’ın ilk saltanat yıllarında, 1527’de vu k û a gelen Ş a h K alender isyanının ise, en az Şahkulu’nunki ka d a r geniş çaplı ve önemli bir ayaklanm a olduğunu söylemek gere kir 308. K a y n a k la r, bu isyanı sahneleyen Şah Kalender (veya K a lend er Ç e le b i)’nin, Balım Sultan’ın torunu olduğunun söylendi ğin i belirtirler. K endisi o tarihlerde_Hacı Bektaş Zâviyesi’nin şey hi idi ve lâkabının da gösterdiği gibi bir K alenderî olup etrafındaki m üridleri K a len d erîler’den, yanı Işıklar’dan ve A bd allar’dan oluşu yord u 309. Ş ah K a len d er önce üstüne gelen Osm anlı kuvvetlerini yen m eyi başardı. Fakat sonunda V eziriazam İbrahim Paşa tarafından yen ilgiye u ğratıld ı; kendisi de yakalanıp idam olundu. Osmanlı kayn ak ları, onunla birlikte savaş alanında kanının son damlasına k a d ar savaşm akta diretenlerin bizzat kendi müridleri. yani Işıkla r ve A b d a llar olduğunu y a z a rla r310. B u raya kadar zikredilen örneklerin yalnızca kaynaklara yansıyabilen ler olduğunu söylem ek herhalde fazladandır. D ah a ben zeri pek çok olayda K a len d erîler’in hisseleri bulunduğu tahmin edilebilir. Ö zellik le X V I I . y ü zyıl başlarındaki C elâlî isyanları içind e de^ onların payını hesaba katm ak fazla hayalcilik olmasa gerek tir; zira bu züm reler isyan liderleri için, zaten m erkezî yönetimle Başı dertten k u rtu lm ayan hazır bir kaynak oluşturuyordu. K a le n d e r î züm relerinin, soygunlar, suikastler vb. anarşik olay la rd a k i rollerin e gelince, kaynaklarım ız bu konuda da oldukça zen* * Şah
K a le n d e r
isya n ı
k o n u su n d a
şu n la ra
b a k ıl m a l ıd ır :
C e la lz â d e ,
vv.
1 6 5 3 - 1 7 0 b ; M e v lâ n â İsa , v v . 4 g b -5 o b ; S o la k z â d e , ss. 444-46; M ü n ec c im b a şı, I I I , 4 8 3 -8 4 ; P e ç e v î,
Tarih-i Peçevî, İsta n b u l 1283, I, 120-22; a y rıc a bk. A h m e d R e
fik , ss. 29 -3 0 ; B a c q u £ -G r a m m o n t, “ U n ra p p o rt in dd it sur la rev o lte an a tolien n e de
1 5 2 7 ” , S I, L X 1I (1 9 8 5 ), ss. 309 P e ç e v î, I , 12 0 :
1 5 5 - 1 7 1 ; Im b e r, s. 47.
“ N e k a d a r Işık ve Abdal n â m ın a a k id esi n â-p â k b ed -m ezh eb v a r ise y a n ın a c e m ’öT m ağla y iğ irm i o tu z bin cşk ıyâ id ü ğ ü tâ h k îk a irm işd ir” . krş. M e v lâ n â Isa , v. 5 0 a : V a r a lu m
b ile h â n a rû b c-rû gel
Işıklar c e m ’o lu r b ir h a y li leşker V a r id i b ile b ir n ice Işıklar 310 M s l.
bk.
C e lâ lz â d c ,
16 8 b ; P e ç e v î,
I,
122.
M A R J İN A L
S Û F lL İ K :
K A L E N D E R lL E R
' 35
gin m alzem eler sunm aktadır. M eselâ II. B ayczid’i 1492 yılında M anastır yakın ların daki Pirlcpe yolunda bir K alen deri (Torlak yahut H a y d arî) dervişi tarafından yapılan suikastten daha önce bahsedilm işti. K endisinin m ehdî olduğunu söyleyerek elindeki han çerle sultana saldıran bu dervişi, o sırada yanında bulunan İsken der Paşa engellem iş ve kılıcıyla parçalam ıştı3H. Buna benzer bir suikast teşebbüsü de Sokullu M chm ed Paşa’ya karşı yine bir K alen d eri dervişi tarafından 1579 yılında gerçek leştirilmiş, am a bu defaki başarıya ulaşmıştı. A ğır yaralanan ihti yar vezir ölüm den kurtulam am ış, suikastçı de hapsedilm işti3IZ. Bu suikastın siyasî bir kom plo olması kuvvetle muhtemeldir. Bu ihtim ali düşündürecek şeylerin başında, suikastçi dervişin üstü aranm adan rah atça toplantı yerine girebilmesi ve üstelik veziri azam a yaklaşabilm esi geliyor. Herhalde Sokullu M ehm ed Paşa’nın rakipleri, basit ve m eczup bir K alenderi d ervişini bu iş için ayarlam ak sûretiyle kendilerini gizlem eyi ümit etmiş olabilirler. X V I. yü zyıla ait arşiv kayıtları, bu yüzyılda O sm anlı İm pa ra to rlu ğ u n u n pek çok yerinde m eydana gelen soygun, eşkıyâlık ve katil gibi, bir bakım a anarşi unsuru sayılabilecek olaylara K a len d erîler’in sık sık karıştıklarını gösteriyor. Bu kayıtlara bakılırsa, bu konuda başı çeken K alen d eri zümrelerinden biri, Seyyid G azi Zâviyesi İşıklaradır. Eskişehir yöresinde pek çok olaya sebep olduklarından, bunlardan bir kısmının K ü tah ya kalesine hapsedilm ek sûretiyle cezalandırıldıkları anlaşılıyor313. A ynı şe kilde D o b ru ca ’daki Sarı Saltık Zâviyesi Işıkları da sık sık “ cem'iyyet üzre olub dalâlet ile fesâd ve şenâatden hâlî” kalm adıklarından V a r na kadısı bunları oradan kovm ak zorunda kalm ıştı3l4. Ham id San c a ğ ın d a k i K alen d erîler ise halkı sık sık rahatsız etmekte, “ hilâf-ı Şer’-i şerif evzâ've^etvarlarının nihayeti olmadığı” gibi, “ feng ü çiğâne ile” gezerek sağa sola sarkıntılık yap ıyo rlard ı318. Ilgın’daki Kalende311
B u k o n u d a y u k a rd a d ip n o t: 2 73 ’ te
zik redilen k a yn a k la rd an
başka bk.
O r u ç B eğ, s. 138; H o c a S â d ü ’d -D în , I I, 7 1 ; C an taca sin , s. 22 5; Im b cr, s. 46. 3,2 M sl. bk. S o la k z â d e , s. 6 0 1; kr.ş. I. H âm i D an işm en d, İzahlı Osmanlı T a rihi Kronolojisi, İsta n b u l 19 7 1, 2. bs., I I I , 48-49. 313 A h m e d R e fik , s. 3 1 ’deki 23 R a m a z a n 966/29 H azira n ge m etni.
1559
tarih li b e l
3U A.g.m ., ss. 3 5-3 6 ’d a ki 10 S afer 967 / 11 K asım 1559 tarih li belge m etn i. 316 B a şb a k a n lık O sm a n lı A rşivi, .7 Numaralı Mühimme Defteri, s. 428 ’d c k i 28 R a m a z a n 968 / 12 H a z ira n 1561 tarihli belge.
136
OSMANLI İMPARATORLUĞUMDA
r île r d e y o ld a n y o r la r d ı 3ıe.
g e ç e n le r i s o y u y o r la r , k ıs a c a e ş k ıy â lık la m e ş g u l o lu
S e l â n ik
S a n c a ğ ı’ n d a k i
A h y o lu
Iş ık la r ı,
Sünnî
h a lk ın
ib a d e t y a p m a s ın a e n g e l o ld u k la r ı g ib i, y o lla r d a a y n ı ş e k ild e s o y g u n c u lu k
ta
y a p ı y o r l a r d ı 317.
Y u k a r ıy a
a lm a n
D e f t e r le r i’ n d e le n in
a n la ş ılm a s ın a
reken
te m e l
soru
to r lu ğ u ’ n d a
ö r n e k le rin
m evcu t
ye te c e ğ i
h e r h a ld e
ö z e llik le
çok
o lm a k la
de
s a y ıd a
b ir lik te ,
m u h a k k a k tır .
şu
o lm a lıd ır :
X VL
b e n z e r le r i
bu
M ü h im m e
z ik r e d ile n le r in B u rad a
N e d en
O s m a n lı
y ü z y ı ld a J C a je n d e r î
m ese
s o r u lm a sı
ge
Im p a ra -
z ü m r e le r i b ö y le
m a r jin a l b ir m is tik ç e v re o lu ş tu r u y o r la r d ı? N e d e n t o p l u m a v e m e r kezî
y ö n e t im e
bu
K a n a a t im i z c e a ç ı k l a y a b ilm e k
kadar bu
k arşı id ile r ?
s o ru n u n
z o r d u r.
c e v a b ın ı
Y a ln ız
te k
b ir
sebebe
şurası m u h a k k a k t ır
k i,
d ayanarak
b ir
d e fa
ge
n e ld e K a le n d e r îl iğ i n m is tik v e so syal te m e lin d e k i t o p lu m u v e in a n ç l a r ın ı d ış la m a v e o n u n
k u r a lla r ın a ters b ir ş e k ild e y a ş a m a
g e le n e
ğ i n in ö n e m li ölçüde^ b u v â k ı a d a ro lü o lm a lıd ır . B u n u n d ış ın d a , b u z ü m r e le r i
o lu ş tu r a n
m e n ş e ’ le r i
de
baren
d e r v iş le r in
e k le m e k
A n a d o lu ’d a
g e ld ik le r i
g e r e k ir ;
K a le n d e r i
z ir a ,
ve
b u lu n d u k ları
y a k la şık
z ü m r e le r in d e
X IV .
a r tık
sosyal
y ü z y ı ld a n
gerçek
it i
a n la m d a
t a s a v v u f^ te fe k k ü r ü s o n a erm iş, z a m a n la
b o z u la n İ ç t im a î v e İk tisa d î
ş a r tla r ın
n ite lik s iz
tesiriy le ,
y o z la şm ış ,
bayağı ve
t e lâ k k i v e
d ü şü n
c e le r , k a b a v e s e fil b ir h a y a t ta r z ı baş gö s te r m iş tir. S u ç iş le d iğ i için id a m k ın ı
e d ilm e k te n v e y a h a p se d ü şm e k te n k o r k a n s u ç lu la r ; e v in i baf^ te r k e d ip
kaçan
d e lik a n lıla r ;
le r in in
a ğ ır
iş le r in d e n ,
e şk ıy â ,
K a l e n d e r îliğ e in tis a p
işsiz
güçsüz
a n g a r y a la r ın d a n
b ık a n
e tm e k sü re riyle
s e fih le r
veya
fir a r î
k ö le le r,
bu
z ü m r e le r
e fe n d i h a ttâ
a r a s ın d a
t e b d i l- i k ıy a fe t e d e re k k e n d ile r in e b ir s ığ ın a k b u lu y o r la r d ı. N ite k im k a y n a k la r ım ı z d a z a m a n z a m a n b u tü r o la y la r a r a s t la m a k m ü m k ü n o lm a k t a d ır .
D o l a y ıs ıy l a in s a n
le m li ,
o lm a la r ı
c a h il
ta r z ı ile
b u lu n m a y a n
gerçek
dü şü n ce
prob h ayat çoğu b u lu r
e şk ıy â lık ,
zü m relerd en ^
ve ve
o lu ş a n
s o y g u n c u lu k ,
k o z m o p o lit
tü r u y u m s u z
ta sa vvu fî
K a l e n d e r î l e r ’ in a n a rş ik fa a liy e tle r e e ğilim H o lm a la r ı, fır s a tın ı b u lm a z
ilg is i
m a lz e m e s i b u
s e b e b iy le
h a y d u t lu k
y a p m a la r ı
t a b ii
J ıa le
319 Aynı arşiv, 36 Numaralı Mühimme Defteri, s. 117’dcki 8 Muharrem 987 / 7 M art 1579 tarihli bdgc. 317 Ahmed Refik, ss. 38-39’daki 15 Safcr 9 75 /2 3 Ağustos 1567 tarihli bel ge metni.
M A R JİN A L
S Û F ÎL ÎK :
K A L E N D E R ÎL E R
»37
geliyordu. Onların toplumu dışlayan hareketleri, uyumsuz yaşayış ları ve serkeşlikleri dolayısıyla toplum da onları dışlıyor, kaynak larda görüldüğü üzere, gittikleri yerlerden kovuluyor, hapse a t ı l ı yorlardı. Toplum dan gördükleri bu itici tavırla yeniden topluma karşı^ hale geliyorlardı. Bu durum giderek bir “ fasit daire” hali ne dönüşerek sürüp gidiyordu. İşte onların söz konusu durum ları nı genel olarak bu şekilde açıklamak mümkün olabilir.
D O K T R İ N , ER KÂN, ÂY İ N VE İBADETLER, TEŞKİLAT
Î K Î N C Î
B Ö L Ü M
D O K T R İN , E R K Â N , Â Y İN V E İB A D E T L E R , T E Ş K İL A T I — D O K T R İN : Giriş bö lüm ün d e K a len d erîliği doğuran sosyal ve mistik tem el leri
incelerken
de
geniş
olarak
görüldüğü
üzere,
K a len d eriliğin ,
esas olarak t e p k ic e m u h alefet ru huna_dayalı bir mistik y a p ılan m a ge liştirdiği, trn ya p ılan m an ın , eski H in d -lr a n mistisizmi ile, bunun İs lâm î d ön em ind e ta sa vvu fla sentezinden doğan M elâ m e tiye akım ına d aya n d ığı gerçeğin i bu ra d a bir kere dah a h atırlam ak yerinde olacak tır. Z ira, K a le n d e r iliğ in doktrin yapısını an layabilm ek b u n a bağlıdır. K a le n d e r îlik
söz
tarihî akış için d e
konusu
İslâ m
m istik
d ünyasının
tem elini
ve
sosyal
niteliğini
m u h telif yerlerinde ve değişik
zam an larda yen i unsurlarla zenginleştirerek geliştirmiş ve hep m u h a lif bir çevre o larak süregelm iştir. O n u n bu m u h a lif ya p ısın a k atkıd a bu lun an yen i unsurlar arasında, özellikle A n a d o lu sâh asm d a X I I I . yü zy ıld a. V a h d e t-i V ü c u d telâkkisinin bü yük p a y ı olmuştur. Ç ü n k ü K a len d erîlik an lam ıyla
bu
bu
başlarından
tarih ten
itibaren
telâk k in in
itib are n
bü tü n
inanç
ve
fikirlerin i
şemsiyesi altına sokmuştur.
de,
İra n ’ d an
kogu lan
XV.
H u rû fîlik
tam
yü zyılın
A n a d o lu ’ y a
girm e fırsatını b u lu n ca, kendisine en em in sığınak olarak K a le n d e r i züm relerini seçti. X V . y ü zy ılın son yılla rıyla X V I . y ü zy ıh n b a şla n ise, S afevî p ro p a g an dası k a n a lıy la O sm an lı sâhası K a le n d e r i züm re lerini d erinden etk ileyecek çok önem li ve gü çlü bir unsurun d a h a devreye girm esiyle n eticelen di, ki b u O n ik i İm a m Ş îîliğ i’ nden başkası d eğild i. İşte ken
O s m a n lı devri
b ü tü n
bu
K a le n d e r îliğ i’ nin dok trin
aşam aları
A) T a s a v v u fî
birer
birer
d ik k ate
ya p ısın ı in c e le r
a lm a k
gerek ecektir.
U n s u r la r :
I X . y ü z y ıld a İr a n v e M â v e râ ü n n e h ir sa h a la rın d a M e lâ m e tîlik akım ın ın eski H in d ve İr a n m istik telâk k ileriyle k arışm ası so n u c u , gerçek a n la m d a bir ta s a v v u f ak ım ı o lara k o lu şm a y a b a ş la y a n v e X . y ü z y ıld a belirgin leşen K a le n d e r îlik , b u iki ç evr ed e n a ld ığ ı ik i ö n e m li
OSM AN LI
142
İM P A R A T O R L U Ğ U M D A
telâkki üzerine dayanıyordu. Bu iki telâkki, K alen d erîliğin ana karak terini teşkil eden fakr ve tecerrüd'den ibaretti. i . Fakr ve tecerrüd: Gezginci Budist ve M aniheist râhiplerde, hayatı asgarî se viyede sürdürmeye yarayacak şeylerin dışında hiç bir dünyevî varlığa itibar etmemek (fakr) ve bekâr ve m ünzevî bir hayat geçirmek (iecerriid) şeklinde ortaya çıkan bu te lâ k k iler1, İslâmî dünya görü şüne ve sûfîlik anlayışına uyarlanm ak sûretiyle K alen d erîlik’te cn had safhada algılanm ışa benzemektedir. X I . yü zyıld a ünlü İran’lı m utasavvıf H âce A bd ullah-ı Ensârî, Risâle-i Kalendernâme'sinde, medresede öğrenci iken günün birinde bir K a len d erî dervişinin, yanına gelerek kendisine bu dünyanın işiyle uğraşm anın gereksiz liğini anlattığını, dünyayı ve üstündeki her şeyi bırakıp yalnız Al la h ’a yönelm ek gerektiğini söylediğini belirtir. O , bu ufak am a önemli eserinde, o günden sonra, tıpkı X I I I . y ü zyıld a Şems-i T eb rîzî ile karşılaşmasından sonra M ev lâ n â ’nın yap tığı gib i, ilim ve irfanla, kitap larla alâkasını keserek H ak ve hakikat yolu n a yöneldiğini ve böylece tasavvufa sülük ettiğini anlatırken, çağdaşı Baba Tâhir-i U ry â n ’ın fikirlerine benzer şekild e2, K alen d erîliğin fakr ve tecerrüd esaslarını dile getirir 3. D olayısıyla bir bakım a, hem B aba T âh ir’in d îv an ı hem de H âce A b d u lla h ’ın bu risâlesi, bir anlam d a Kalenderî liğin doktrinini bize açıklayan ilk m etinler kabul edilebilir. X I V . yüzyılın başlarında kalem e alınm ış olan S eyyid Hüseyn î’nin Kalendernâme'si ile, ayn ı yüzyıh n o rta la n n d a yazılm ış Hatîb-i F â risî’nin Menâkıb-ı Cemâli?d-Din-i SâvVsi, K alen d erîliğin X IIIX I V . yü zyıllardaki doktrin yapısını sergilem ek itib ariyle aynı derece d e önem e h âiz m etinlerdir. Seyyid H üseynî de ayn ı şekilde fakr ve te cerrüd esaslarını kısa ve öz olarak m anzum bir biçim de terennüm eder. O n a göre, K a len d erilik âlem halkının h a yrın d a şerrinde olmamak, C en n et ve C ehennem korkusu taşım am ak, h a lk arasına kanşmamak, m ü cerred olarak cihanı dolaşm aktır, in san terk ü tecrîd gib i değerli b ir n akd e ve teslim , rızâ, tevhîd ve sabır servetine m âlik olduktan sonra, p a ray ı, altın ve güm üşü, m alı ve m ülkü hiç bir zam an özle1 B k . R u b e n , s. 4 5 ; B a re a u , s. 6 9 ; Y V iden grcn . s. 84. * Bk.
T he Rubaiyat, çeşitli sa y fa la r.
3 B k . R isâle-i Kalendemâme, v v . 12 8 a -13 2 b .
M ARJİN AL
S Û F ÎL İK :
K A L E N D E R İL E R
•43
mcyecektir 4. İnsanın gerçek dostu Fakr'dır. Bundan utanmadıktan sonra insanın başka şeylerle işi nc olabilir 6. Hatîb-i Fârisî ise, kitabının giriş kısmından hemen sonraki bölümünü “ Fakirliğin fazileti” ne ayırmak sûretiyle meseleye ne ölçüda önem verildiğini göstermiştir. Hz. Muhammed’e atfedilen ünlü “ Fakirlik benim övüncümdür” >ü)l) hadîsinin bahis konusu edildiği bu bölümde 6, fakr, insanı en olgun ve yüksek mânevi mer tebelere eriştiren bir telâkki olarak takdim edilir. Zira insanı bu dünyanın bütün kaygularından kurtararak her iki cihanda aziz cdccek olan fakr'&vc. Fakr insanı sultan yapar. Tecerrüd, yani bütün insanlardan, dolayısıyla beşerî zaaflardan ve eksikliklerden soyut lanmak ta böyledir7. Fakirler A llah’ın has kullarıdırlar; felekler onlar sayesinde durur. Peygamber Mahşer Günü onlarla iftihar edecektir; çünkü onlar A llah ’tan başka hiç bir şeye meyletmemişlerdir 8. îşte bu telâkkiler daha IX . ve özellikle X . ve X I . yüzyıldan itibaren tıpkı gezginci Budist, Zerdüştî ve M aniheist râhipler gibi, yaşanan hayat tarzım ve dış görünüşü büyük ölçüde etkilemiş ve ilk Kalenderler, Baba T âh ir misalinde olduğu üzere, dağ ve tepe 4 Bk. Kalendemâme, v v. 182b :
oiji
‘—
\J>lij jlf* - ^ L —
^ y j 5 A.g.e.,
w . 183 b, 184 a :
* Hatîb-i Farisî, ss. 6-8. 7 A.g.e., s. 7;
OSMANLI IM PARATORLUĞU’NDA
144
b aşların d aki m ağa ra lard a insanlardan uzak, y a ln ız başların a ve yarı ç ıp lak b ir kılıkla, asgarî yiyeceklerle yetin erek yaşaya n bekâr ve m ü n zevî b ir h a y at sürer olm uşlardır. X V . y ü z y ıld a A kkoyunlu h ü k ü m d arı U z u n H aşan nezdine elçi giden V e n ed ik elçisi B arb aro’-. nun M a rd in ’de C ih a n gir Beğ îm â re ti’nde rastlad ığı b ir K alen d erî dervişi ile ya p tığ ı sohbet bu açıdan çok ilgi çekicidir. D erviş ona kim olduğun u sorduğunda bir y ab an cı olduğu cevab ın ı alınca, d e n iş in bu n a karşılığı aynen şöyle olm uştur: “ Ben de bu d ü n yâya yaban cıyım . D ü n y a yı nasıl yarıçıplak b ir halde dolaştığım ı görüyorsun. Pek çok y e r gezd im , ama hoşum a gidecek, peşinde koşacak bir şey görm edim . Bu sebeple, bende d ü n yâyı terkettim ” 9. İşte fakr ve tecerrüd’den ibaret olan bu iki tem el telâkki, H atîb-i F ârisi tarafından C em âlü ’d -D în-i S â v î’nin ağzın dan Kalender (jxlî) kelim esinin harfleriyle sem bolize ediliyor. Şeyhe göre b u kelime, K a len d erliğin şiarını teşkil eden kanâat lû tf nedamet diyanet (cJbi) ve riyâzat ( ^ L j ) kelim elerinin baş harflerinden oluşm uştu rlö. Kanâat, yan i, insanın hayatın ı sürdürebileceği k a d a r dünya lıkla yetinm esi, kendini başka şeylerden alıkoyabilm esi, gerçek zen gin liğin ta kendisidir. Z aten H z. A li de “ k a n â atin tükenm eyen b ir hazin e olduğun u ” söylemiştir. ÂctJÜI). K a n â a t insanı gü çlü yap ar. M u tlu lu k ve selâm et dolu b ir h azin e o lan kanâatin K ıy â m e t’e kadar tükenm esi v ey a yokolm ası söz konusu değildir. H e r kim k an âat sahibi olursa, izzet v e şerefi saat saat artar. K a n â a t d o ğru yolu n yolcularının niteliğid ir; gönlü k a p k ara olan tam a’kârla n n d e ğ il11. H a tîb -i F ârisî’ye göre, fakirlik iddiasın da bu lu n an ların bu id d iala rım kabul edebilm ek, onların lû tf sah ibi olu p olm adıkları n a bağlıd ır. H z. M uh am m ed lûtfu, “ A lla h ’ın em rine tâ zim , mahlû katın a şefkat gösterm ek” olarak tâ rif etm iştir. O halde A lla h ’ın bir m ahlûku olduğu için yılan a bile şefkat gösterm elidir. L û t f ancak » Bk. Barbaro, Travels to Tana and Persia, London 1873, s. 48; krş. Turan, Doğu Anadolu, s. 227. 10 Hatîb-i Farisî, s. 62 11 A.g.e., ss. 62-63.
MARJİNAL SÛ FÎL lK : KALENDERÎLER
>45
gerçek velîlerin kârıdır. L û tf sahibi olm ayan fakir, aslâ gerçek fakir d eğild ir12. Nedâmet, yani, kişinin bütün hatâlarından, günahlarından ve yersiz işlerinden pişmanlık duyması, Kalenderlik yolunun sâliklcrinin her zam an yapm aları gereken bir şeydir. Nedâm et sâliklcri diri tutar. Bunun için insanın sık sık yaptıklarından nedâm et duyması gerekir13. Diyânet, yan i dindar olmak ise, Islâm’ın emir ve nehiylerine harfiyyen uym aktır. Bu aslında her müslümanın vazifesi olm akla be raber, K alen d erîler buna özellikle riâyet etmek zorundadırlar. Bu itibarla diyânet em niyyet ve emanm mayasıdır; cihanda selâmet o sayede olur. K alenderin diyâneti terketmesi de hem dünyada halk arasında ayıplanarak fâsık telâkki edilmesine, hem de âhirette peri şanlığına sebep o lu r 14. Riyâzat’a gelince, H atîb-i Fârisî, Kalender olm ak isteyen lerin bilhassa riyâzat yapm aları gerektiğini vurguluyor. Çünkü ona göre, insanın nefsânî arzularını terbiye etmesi sebebiyle bizzat H z. M uham m ed tarafından tavsiye olunmuştur. Bu sebeple bütün şeyhler riyâzat yaparlar. Eğer buna uyulmazsa, kişi H akk’a ve hakikate eremez. Z ira bu yolda nefis ona en büyük engeldir. Hz. îsa da riyâ zat sayesinde göğe çıkm ıştır15. işte H atîb-i F ârisî’ye göre Kalenderîliğin esası olan mistik prensipler bunlardan ibarettir. Görüldüğü gibi bunlar, yalnızca K alen d erîliğin değil, genel olarak Islâm dünyasında bütün sûfî çevrelerin kabul ettikleri esaslardır. Hiç şüphesiz H atîb-i Fârisî K alen d erîliğin temel felsefesi olan fakr ve tecerrüd'ü bu esaslar dahilinde-üstelik âyet ve hadîslerden de yararlanarak- yorumlarken, kısmen Kalender kelimesinin harflerine uygun kavramları seçmek sûretiyle, bir fantezi ortaya koymakla beraber, kısmen de o zam ana kadar Sün n î tasavvuf çevrelerinin tepkilerine mâruz kalmış K alenderîliğe biraz daha yumuşak bir bakış sağlamak amacını gütmüş olabilir. B ununla beraber, Baba Tâhir-i Üryan ve Hâce Abdullah-ı Ensârî gib i ilk devir Kalenderîliğini temsil eden büyük sûfîlerle, 12 A.g.e., ss. 63-64 13 A.g.e., ss. 64-65. M A.g.e., s. 65. 16 A.g.e, ss. 66-67. F . ,0
OSMANLI İMPARATORLUGU’NDA
146
K u tb u ’d -D h ı
H aydar,
Z e k c r iy y â - y ı
M u ltâ n î,
Şem s-i
T e b r îz î
vc
G e m â lü ’ d -D in -i S â v î’ nin şa h ısla rın d a , fa k r ve tecerrüd esasın a d a y a n a n K a le n d e r i d o k trin in in g e rç e k te n in ce v e yüksek sev iy ed e b ir ta sa v v u f a n la y ışı h a lin e
g e ld iğ in i k a b u l e tm ek lâ z ım
g e liy o r.
A n a d o lu ’ d a Şem s-i T e b r îz î, E v h a d ü ’d -D în -i K ir m a n ı ve Fahru ’d -D în -i I r â k i b e n ze ri b ü y ü k K a le n d e r i şe y h leriy le b irlik te kendin i gö steren b u d o k trin in , X I I I . y ü z y ılın so n ların a d o ğ ru K a le n d e r i zü m re le rin in g id e re k y o z la ş m a la rın a p a ra le l o la ra k ta m a n la m ıy la çığ ırın d a n ç ık tığ ın ı sö ylem ek m ü m k ü n d ü r. D a h a X I V . y ü z y ıld a , erken O s m a n lı d e v rin d e fa k r ve tecerrüd’ ün tam a n la m ıy la d ü n y ev ileşm iş ve iç i bo şalm ış k a v ra m la ra d ö n ü ştü ğ ü n ü , bu d e v irle r K a le n d e r i zü m re le rin i ta svir eden y e rli y a b a n c ı k a y n a k la r a ra c ılığ ıy la y e te rin ce gör m üş b u lu n u y o ru z. 2 M elâm et: K a le n d e r îlik ’ te Melâmet esasının p a y ın a d a h a ön ce de işaret olu n m u ş v e b u n u n ilk za m a n la rd a iy ilik ve fa zile tle ri g iz le y ip halka y a ln ız c a kötü işleri ve k u su rları gösterm e e ğ ilim i b iç im in d e ortaya çık tığ ın a d ik k a t çek ilm işti, i l k b ü y ü k K a le n d e r i şe y h lerin d e tam bir m istik felsefe o la ra k te za h ü r eden M elâmet'in, tıp kı fa k r ve tecerrüd g ib i, b e lirtile n y ü z y ılla r d a y o z la ş m a y a y ü z tu ttu ğ u gö rü lü r. O sm an lı d e v rin d e çoğu K a le n d e r i zü m relerin d e asıl a n la m ın ı ve m uhtevasın ı gen iş ö lçü d e yitirm iş b u lu n m a k la b era b er, yin e de teren n ü m ed ili y o r d u . X V . y ü z y ılın b a şların d a K a y g u s u z A b d a l Işk u n la fâş old u m Y o lu n d a tırâş old u m Melâmet d ü m b ece ğ in K a k ıv ir d ü m d ü m b ed ek m ıs râ la r ıy la M e lâ m e t m eşrebinde o ld u ğ u n u dile g e tir iy o r d u 10. V a s i ile y â r o lm azu z h e crü n ku lu k u rb â n ıy u z B iz Melâmet e h liy ü z n â-k â m lık d a d u r k â m ım ız 17 A şık u z d erv âze-i şehr-i Melâmet beklerü z Z â h id -â sâ san m a kim kû y-i selâm et b e k le r ü z 18
18 B k . G ü z e l , Kaygusuz A bdal, s. 2 1 3 . 17 B k . H ayâli Beğ Divanı, nşr A . N ih a t T a r la n , İ s ta n b u l 19 4 5, s. 200. 18 A . g. e., a y n ı y e r d e .
MARJİNAL SOFÎLİK :
KALENDERÎLER
'47
O ld u m H a y a lî yin e h arâb ât-ı aşkda Ü sliin c c ü r ’a la r d ö kilü r bir M elâm etî18 m ısrâlarıyla M e lâ m c t m eşrebinde K a len d eri şâir H a y â lı B cğ’ i,
olduğun u
ku vvetle
v u rg u la y a n
N c Alelâmet gib i bir künc-i selâm et bu lu nu r N e n ed am et gib i eğlen m eye âlet b u lu n u r20 B iz sâkin ân -ı kûşc-i fülk-i felâketüz Biz
âşin ây-i
lücce-i
bahr-i
M elâmctüz21
beyitleriyle, yin e kendisi gib i b ir K a le n d e ri olan çağd aşı ve hem şehri si H a yreti takip ed iyord u . Bu iki şâirin terennüm ettikleri m elâm ct, artık, I X . y ü z y ıld a H o rasa n ’ d a H am dû n -i K assar, Ebû H afs-i H a d d a d vb. b ü yü k sû fîlcrin a n la y ıp u y g u la d ık la rı M clâ m e t m eşrebi d eğild ir. Y u k a rd a tasvire çalışılan m u h te lif K a le n d e ri zü m relerin d e a çıkça görüldüğü şekliyle, top lum değerlerine, din i v c a h lâ k î kaidelere boş veren b ir sefahet h a yatın ın adı olm uş görü nm ekted ir. 3.
Vahdet-i Vücûd:
B ilin d iği üzere ta sa v v u f tarihinde ilk defa, B âyezîd -i B istâm î, C ün eyd-i B a ğ d a d î ve bilhassa H a llâc-ı M ansfır gib i, I X . v c X . y ü z yılların bü y ü k m u ta sa vv ıfla rın d a kendini belli etm eğe b aşlayan V a h det-i V ü c û d telâkkisi, asıl X I I I . y ü z y ıld a M u h y i’d -D în b. e l-A ra b î ile m uhteşem bir m e ta fizik sistem haline gelm iş bu lu n u yord u. Bu yüzyıld an itib aren , A n a d o lu ’ dakiler başta olm ak üzere b ir çok tasav v u f m ektebi bu sistem den kendi yap ısın a göre etkilendi ve yeni y o ru m lara ulaştı. İşte K a le n d e ri züm releri de a yn ı şeyi y ap tılar. A n ad olu S elçu k lu la rı zam anın daki K a len d eri züm releri, V a h d e t-i V ü cû d ’u, gerçek a n lam d a bir sûfiyâne telakki biçim in den ka b a bir panteizm ta rzın a v a rın c a y a kadar, değişik ta rzla rd a y oru m lad ılar. Şems-i T e b r îz î’ de in ce ve estetik b ir telâkî olan V a h d e t-i V ü c û d , onun k a n a lıy la M e v lâ n â C e lâ lü ’ d -D în -i R û m î’yi kendine cezb ed erken, B u zağu B ab a ve benzeri T ü rk m en şeyhlerinde, F uad K ö p r ü lü ’ nün deyim iyle, “ h a k îk î m ân ad a m ü lâh azat ve tccarib -i sû fiyâ n ey e kabiliyetsiz old u k la rı sebebiyle iy i hazm edilem em iş bir b iç im d e ” 18 A. g. e., s. 416. 20 H ayreti, Divan, s. 204. 21 A. g. e., s. 212.
i 48
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA
m e y d a n a ç ı k t ı 2Z. B iraz aşağıd a d a h a can lı örnekleriyle görü leceği gibi, bu h a zm e d ile m e y işin o rta y a çık ard ığı devir, tenâsüh ve hulûl gib i inanç la r, X I I I . y ü z y ıld a n X V I I . y ü z y ıla k a d ar Selçuklu ve O sm anlı devri p o p ü le r K a le n d e r îliğ in in d oktrinin e hâkim telakkiler haline geldi. B u g ü n iç in , A b d u r ra h m a n G ü z e l’in K a y g u su z A b d a l ve eserleri ü ze r in e y a p tığ ı ça lışm a la r v e y a y ın la d ığ ı m etin ler sâyesinde X I V .- X V . y ü z y ılla r O s m a n lı K a le n d e r île r i’nin d oktrin yapısı hakkın da birinci e ld e n k a y n a k la r d a n fik ir sah ibi olm am ız m ü m kün b u lu n u y o r23. A . G ü z e l, a slın d a şim dilik en eskisi X V I . y ü zyıld a n d a h a geriye g itm e y e n ta rih lerd e -ü ste lik , B ektaşî ve H a lv e tî çevrelerin de istinsah ed ilm iş o lm a la rı se b eb iy le kısm en değişikliklere u ğram ası m uhtem el b u lu n a n - bu m e tin le rin m u h tev â ten kitleriyle u ğraşm am ıştır. Bu n u n la b e ra b e r, ö n ü m ü ze çok ön em li bir m a lzem e koleksiyonu ser m e k te d ir. Budalânâme, Kitab-ı Miğlâta, Vücûdnâme, Risâle-i Kaygusuz A bdal v e Saraynâme24, ve n ih a y e t Dil-güşâ g ib i eserler, K a y gu su z A b d a l ’ın iy i b ir tahsil g ö rd ü ğ ü n ü ve iy i b ir ta sa v v u f kü ltü rü ald ı ğ ın ı gö steriy o r. Z a m a n za m a n h u lû le kaçan ifadelerle de olsa, V a h d et-i V ü c û d te lâ k k isin in ta m a m iy le h â k im b u lu n d u ğ u b u eserler, gerek K a y g u s u z A b d a l, gerekse şeyh i A b d a l M u sa ve bu ikisi çevresindeki K a le n d e r i (R u m A b d a lı) zü m re le rin d e bu telâkkin in h âkim iyetin i kesin b ir şek ild e is p a t e tm ekted ir. Sî B k . K ö p r ü lü , “ Anadolu'da
İslâm iyet” , ss. 2 9 9-3 0 0 ; a y n ı y a z a r , Türkiye Tarihi,
İ s t a n b u l 1 9 2 7 , ss. 1 9 8 -9 9 ; a y n ı y a z a r , Kuruluş, s. 16 7 . 13 A b d u r r a h m a n
G ü z e l ’in K a y g u s u z
A b d a l ü z e r in e y a y ın la d ığ ı m o n o g r a fi
d e n d a h a ö n c e s ö z e d ilm iş ti. B u m o n o g r a f i, ş e y h in b ir R u m A b d a lı , y a n i K a le n d e r i o l d u ğ u n u , d o l a y ıs ıy la b u ç e r ç e v e iç in d e d e ğ e r le n d ir ilm e s i g e r e k tiğ in i g ö z a rd ı e tm e k le e s e r le r in e
b erab er,
te m e l k a y n a k la r d a n b a z ıla r ın a v e ö z e llik le K a y g u s u z A b d a l’ın
d a y a n m a s ı it ib a r iy le
ö n e m li b ir ç a lış m a d ır .
İ le r i s ü rü le n m ü t â lâ a v e
y o r u m la r ı n , h ü k ü m l e r in b ir k ısm ın a k a t ılm a k m ü m k ü n o lm a m a k la b e r a b e r eser, K a y g u s u z A b d a l ’ı ç o k d a h a s a ğ la m t a n ı m a m ız a y a r d ım c ı o lm a k t a , b ilh a ss a R u m A b d a l l a r ı ’n ın in a n ç e s a s la r ın ı b e lir le m e m iz i s a ğ la y a c a k m ü h im
v e r ile r ih t iv a et
m e k te d ir. A . G ü z e l ’in b u g ü n e k a d a r y a y ın la d ığ ı Kaygusuz A b d a l'ın M ensur Eserleri (A n k a r a 1 9 8 3 ) , D ilg ü şâ ( A n k a r a 1 9 8 7 ) v e Saraynâme ( A n k a r a 19 89) is im le r in i t a ş ıy a n m etin n e ş ir le r i is e , s ö z k o n u s u
m e t in le r in
m u h t e v a b a k ım ın d a n
a n a li z v e te n k itle rin in
m a a l e s e f y a p ı lm a m ı ş o l m a s ın a r a ğ m e n , b iz e ç o k ö n e m li m a lz e m e le r v e rm e k te d ir.
24 b u lu n m a k t a
Bu
e s e r le r , A . G ü z e l ’in
o lu p ,
m evcut
n ü s h a la r
Kaygusuz A b d a l’ ın M en sur Eserleri is im li k ita b ın a r a s ın d a n
s e ç ile r e k
y a y ın la n m ış t ır .
A ncak
y a y ı n l a n a n b u m e t in l e r in , h a n g i n ü s h a la r o ld u ğ u , ö t e k ile r i a r a s ın d a n n e g ib i ö l ç ü l e r g ö z ö n ü n e a l ı n a r a k s e ç ild iğ i v e is tin s a h t a r ih le r i n e y a z ık k ı b e lir tilm e m iş tir.
M A R J İN A L
S Û F ÎL ÎK :
K A L E N D E R ÎL E R
•49
Z am an zam an sakalı kırkık (kazınmış) bir K alen d eri şeyhi oldu ğunu belirtm ekten sakınm ayan Kaygusuz A b d a l25, bazan açık ve coşkun ifadelere V a h d et-i V ü cû d telâkkisini dile getiriyor; bazan de semboller ku llan ıyor : “ Z ira bu vücûd bir dükkândır. Sana kiraya verilm işdir. İçinde oturub reneberlik idesin ve ol dükkân içinde gizlü hazîn e vard ur. İm di dükkân elde iken kazub ol hazînevi b u l” 26 ' derken, hiç şüphesiz A lla h ’ı, onun insanda gizli olduğunu kastet mektedir. “ Pes im di tahkik bil kim H ak T e â lâ ’ nın evveli ve âhiri ve üsti altı ve sağı ve solu ve öni ve ardı yoktur. Ibtid â ve intihâsı yokdur. Bir bahr-i bî-kenardur ki cüm le âlem i kaplayub du r. Y â n i cüm le m evcûdatın vücûd un da H ak m evcudd u r” 27 ifadesinde ise, bu in an cı çok açık bir şekilde dile getirm ektedir. H a k ’a m innet cân um külli nûr oldı İçü m taşum nûr ile m a’ mûr oldı U y a n d ı devletüm ga flet hâbından B ir ile varlığ ım kü lli bir oldı H a k ’ a m innet ki H ak cüm lede m evcûd K a m û şeyde görinen uûr-i M a ’b û d 28 m ısrâlan ise, ayn ı şekilde V a h d e t-i V ü c û d telâkkisini açık ve seçkin olarak b elirtiyor. B iz Dilgüşâ’ da d a bu tarz açık ifadelere rastlıyoruz. M eselâ B akan her y â n a S u lta n ’ı görür pes D a h î hiç g a y n yok k ’ âm görür pes
beyitleri,
D a h î h iç g a y n görünm ez cih an d a H e m â n H a k ’du r görin en her m e k â n d a 29 veya
25 M s l. b k . G ü z e l, M ensur Eserler, s. 8 5 ;
a y n ı y a z a r , Kaygusuz A b d a l, s. 1 1 5 .
28 B k . G ü z e l, Mensur Eserler (Budalânâme) , s. 53. 27 A .g.e., s. 65. 28 A .g .e.,
( K itab -ı M iğ lâ ta ), s. 9 1 .
29 B k . D ilgüşâ, s. 28.
O S M A N L I Î M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
*5°
K am û eşyâ içinde doludur Hak Eğer görmek dilersen gözin aç bak N eye baksan görinen ol K a d îm ’dür D ah î kim var hem ân H a y yü ’l-A lîm ’dür 30 m ısraları ile nihayet, K a m û H ak ile vuslat oldı Irüşdi birlik ikilik m at oldı Ş eyâtîn kalm adı gitti aradan Y a radılm ışda bulundı Y a r a d a n 31 ifadeleri bunun tipik örnekleridir. Dilgiişâ'1daki mensur kısım lar da bu telâkkileri y a n s ıtır:32 “ Bu çölde neyi kaybettin neyin peşindesin? Eğer A lla h ’ı bu lm ak istiyorsan, O senin bütün vücûd un u k a p la m ış tır .. . . Senin dışında hiç bir şey yokdur, ne varsa şendedir” 33 “ Pes ışk eri oldur ki aklı m îzan ide, ışkı delîl ide, nefsi zelîl ide. Ö zin i bile, â r if ola, H akk’ı kendi v ü cû d u n d a b u la 34. A n c a k biz K a y g u s u z A b d a l’d a V a h d et-i V ü c û d ’ un hulûl inancını a n d ıra c a k son derece coşkun ifadelerine de rastlıyoruz : K a m û şeyde m enem ayn-ı hakikat S ıfâ t-ı Z â t-ı M u tla k bahr-i hikm et M u h it-i ze v ra k m enem H ak m enem dür H a k m enem T a m û vü u çm a ğ m enem cüm le m ekân bendedir E v v e l ü  h ir m enem Ğ a n î vü F a k ır m enem Z â k ir ü m e zk û r m enem küfr ü îm an ben dedü r C ü m le y e m a ’ bû d m enem K â ’ be m enem p u t m enem  d e m ’e m ak sû d m en em işde fu lâ n b e n d e d ir35 b e y itle ri b u n u n en ç a rp ıc ı örn eklerin d en d ir. B una ben zer kuvvette o lm a s a
bile,
Kitab-ı M iğlâta’d a d a C ü m le â lem e su lta n ben o ld u m Saâdet
g e v h e rin e
kân
89 A . g * . , s. 32. 31 A .g .e ., ss. 38-3o v£*« A .g .e ., ss. 62-63 33 A .g .e .,
ss. 62-63.
34 A .g .e ., s. 73. ÎS Bk. M en su r E terler ( B u d a lû m m e) , s. 74.
ben
old u m
M ARJİNAL
SÛFİLİK :
•5»
KALEN DERÎLER
B en ol b a h r -i m u h itim her gö n ü ld e V e lî diyen
K aygu su z
bu
sîıret-i insan
ben o ld u m 3"
A b d a l,
B cn em
F crd
B e n cm
c ü m lc
ü V â h id
Bcnem
B â tın
B cnem
m e lâ h
F â il-i
gö n ü ld e olan
cü m le
b cn e m
M u tla k
sırr-ı
m u a lla k
zah ird e
M u h it-i z e v r a k 37
m ısrâ larıy la V a h d e t -i V ü c u d ’ u k u v v e tli bir ta rz d a teren n ü m ed iyo r. V a h d e t -i A b d a l’d a
V ücûd
b azan
telâ k k isin in
devir
in a n c ın ı
bu
coşkun
h atırlatıy o r.
b iç im i,
M e s e lâ
K aygu su z
B u d a lâ n â m e'd c
yer a la n şu sa tırla r â d e tâ bu in a n c ı a çık lıy o r: “ H â lik ’ un ü z e rin e
em ri
koyub
G âh
k erre
b a lç ığ ı
d ö n d ü rd i
d ü r lü
g ib i
(....)
hayvan
e y le d i. G â h
n e b a t, g â h
y a p r a k , g â h to p ra k e y le d i. G â h
( ..........) N ic c bin
k û z c -g c r g ib i
d e v r â n ın G âh
ça rh ı
ben i
k û ze
G â h sa ra y la r a k erp iç e y led i ( ......... ) G â h insan
d iz d i ( . . . . ) e y le d i, g â h
beni d o la b
b in
kerre isim ler v c
sû re tler d en
m a ’ d en
P îr , g â h c ü v a n
e y le d i. e y le d i
lâ k a b la r u r u n d u m . N ic e
g ö r ü n d ü m . . . ” 38
Bu cüm lelcr kanaatim izce, K alenderîliğin ilk doğuşu sırasında vukû bulan eski H ind tesislerinin bir neticcsi olarak yü zyıllar için den süregelen unsurların bir yâd ıgân d ır, ki R u m A bd alları vasıta sıyla aynen B ektaşilik’ te de devam edecektir39. Biz, K a y gu su z A b d a l’da nisbeten olgun ifadelerle dile getiri len V a h d et-i V ü cû d telâkkisinin, artık tam anlam ıyla tehâsüh vc hulûl şekline dönüşmüş biçimini O tm an B aba’da buluyoruz. Velâ yetnâme-i Otman Baba bu konuda gerçekten çarpıcı örnekler sunuyor. B urada m evcu t pasajlard a, gerek O tm an B ah a’ nın gerekse a b d a l larının tenâsüh v c hulûl inan cına kail oldukları çok açık bir surette görülm ektedir. H a ttâ bu pasajlardan birinde, bu in an çları sebebiyle onların P ra v a d i’dc y argı huzû ru na çıkarıldıkları nakledilir. Rivayete, göre, bu a b d a lla r gittikleri her yerde şeyhleri O tm a n B aba’ nın Sırr-ı Yezdan, yan i A lla h ’ın insan sûretine girm iş şekli old u ğu n u , bu se beple de kendilerinin “ görünmeyen Tanrı'ya değil, görünen Tanrıya taptıklarını” a çık lam aktan çekin m em işlerd ir10. 3* A .g .e., (K ila b -ı M iğ lâ la ), s. 90. 37 A.g.e., s. 124. w A .g.e. ( Budalânâme) , ss. 59-60. *' Bu konuda bk. O cak , B ektaşi MenâkıbnâmeUri, 40 Bk. Velâyetnâme-i O B ., vv. 64a-66a.
m
. 145-14 6.
O S M A N L I İM P A R A T O R L U Ö U ’N D A
'52
G erçekten de O tm an B ah a’nın A lla h ’ ın yeryüzündeki mazharı olduğu meselesi, sık sık O tm an B aba’nııı “ Elest âleminde ruhlara hitâb eden Strr-t Hakîkat ve £ât-ı bî-misâl olduğu” 41; “ Her şeyin kudreti ve kuvveti ve rûhu ve ef'âli ve tasavvur u hayâlinin onun (O tm an B aba’nın) elinde bulunduğu” 42 ve benzeri ifadelerle dile getirilm ektedir. Bizzat velâyetnâm en in yazarı K ü çü k A b d al da mensur metnin arasına serpiştirdiği m anzum kısım larda O tm an B aba’nın Mazhar-ı Hak olduğu,  d e m ’in O ’nıın em riyle yaratıldığı, hem velâyet hem nübüv v et sahibi bulunduğu ve n übüvvetin onun velayeti yanında âciz k a ld ığ ı tarzın da ifadeler k u lla n ır43. T en asü h inan cı d a bizzat O tm an B aba’mn ağzından kuvvetli bir şekilde ifad e edilir. M eselâ O tm an Baba bir yerde, kendisinin bu â lem e bin lerce yıld an beri gelip gitm ekte olduğunu belirtirken 44, b ir yerde de H z. M u h a m m e d ’in kendisi olduğunu, âlem lere rahm et iç in g e ld iğ in i sö y le m e k te 45, zam an zam an da kendinden önce yaşa41 A .g .e ., v. 38b. 43 A .g .e., v. 72b. 43 M sl. bk. a.g.e., vv. 11b, 13a: Z ih î sâhib-i velâyet hem nübüvvet K i mîras oldı sana uş nübüvvet H a kk ’m sen mazharısın her dü âlem Senin emrinle oldı rûh-ı Âdem Felekler encüm-i seyyâre mehtâb M u tî u bendin oldı ra’d-i .......... V e lî vü ger N e b î’nün sırrı oldun Ç ü m ülk-i âlem e seyr ide geldün V elâyet
zâhir
itsen
iy
güzel
hân
N ü b ü v vet m u ’cez olur ol bil iy cân Z ih î d a ’vâ ki kıldın iy K ad îm Şâh Z ih î m a ’nâ eyâ lû tf ıssı âgâh Sen E v v e l’sin sen  h ir’sin hakîkat Z îr â aynun-durur şerh-i tarîkat 44 M sl. bk. a .g .e., v. 73a-b : “ B aka bre çirkin gebe karınlu şehirlüsi, yüz kez yüz bin yıldır ki ben bu m ilke gelürem bir taşı bir taş üzerine kom adım . . . 46 M sl. bk. a .g .e ., v. 3 7 a: “ H a zinhâr be-zinhâr şunu şöyle bilün ki ben ol istedüğiniz sırr-ı M u h a m m e d ’im ki ben size bu âlem e rahm et eylemeğe geldim. Beni gören gözler var olsun ve nûr olsun ve görmeyen gözler kör olsun .
M A R J İN A L
mış b a z ı
S Û F ÎL İK :
e v liy a n ın
K A L E N D E R ÎL E R
da
aslın d a
yine
kendisi
old u ğu n u
b ild irm ek
tedir 40. K ü ç ü k A b d a l’ ın, O tm a n B a h a ’daki bu hulûl ve tenâsüh inancım /am a n za m a n H a llâ c -ı M a n sû r m isali V a lıd e t-i V ü cftd telâkkisiyle te’ vil
etm e
ç a b a la r ın a
r a ğ m e n 47,
k a n a atim izce
verilen
örn ekler
O tm a n B a b a v c d e rv işlerin in in an çların ı belirgin bir biçim d e o rta y a k o y m a k ta d ır. O t m a n B ab a ve dervişlerind e V a lıd e t-i V iic û d inancı çok a ç ık b ir h u lû l v c ten âsüh şeklini alm ıştır. Ş ü p h e s iz b u in a n ç la rın o d evirlerd e da h a başka K a le n d e ri zü m relerin d e d c y a y g ın o ld u ğ u tahm in ed ileb ilir. A n ca k bütün O sm an lı dö n em i b o y u n c a V a h d e t-i V ü c û d telâkkisinin hep bu şekle dönüş tü ğü n ü sö y le y e b ile c e k d u ru m d a değiliz. Z ira bu telâkkinin algıla n m a biçim i b ü y ü k ö lçü d e söz konusu zü m relerin ön em li ilim ve kü ltür m e rk e zle riy le sosyal ve
tem a sla rın a ,
ç e v re le rin
h a ttâ
o ld u k ç a
n ite liğ in e
H a y r e t î’de ih tiy a tlı
X V I.
ifad e le rle
ken d ilerin i ba ğlıd ır.
teşkil
N itekim
y ü z y ıld a V a h d e t-i teren nü m
edenlerin biz,
V ü cû d
olduğun u
geldikleri
H a y â li
B cğ ’dc
telâkkisinin
g ö rü rü z. M eselâ
bu te lâ k k i H a y a lî B e ğ ’ in m ısrâların d a, Ş â h u m H a y â lî’yem ki cihân lâ-m ekân iken B en b ir m ek ân -ı hâsda m ihm ân idim sana E y H a y a lî on sekiz bin âlem ün biz zıllıy ü z  le m istersen b izi seyrcyle kim â le m le r ü z 48 b içim in i a lırk e n , H a y r e tî a yn ı telâkiyi V a r lığ ı n ak d in v irü b yoklu k m etâın a lm ay a n S û d ı y o k sev d â d a d ır b ilm ez n edür bâ zâ r-ı ışk B aş çek ü b serdâr-ı iklîm -i E n e ’l-H a k olm ad ı B aş v irü b m e y d a n d a H a llâ c olm ad ın ber-dâr-ı ışk N û r-ı v a h d e td ir gö n ü l gö zin e cân â n âr-ı ğa m A y n -ı râ h a td ır belâ-keş câ n ım a â zâr-ı ış k 49 4® M sl. bk. a.g .e., v. 47b, 52b : “ Uş Sarı Saltık didikleri benem ve bu yatan ziyâret benim ziyâretim dir ki uş Sarı Saltık didikleri benem, Şimdi Sarı Saltık olub geld im . . . ” . 47 M sl. bk. a .g.e., w . 78a-b, 83a-b. 48 Bk. H a y û lî B eğ D ivan ı, ss. 104, 197. 49 H ayretî, D ivan , ss. 16, 17.
O S M A N L I İ M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
m ıs râ la n y la ifade etm ektedir. O n a göre bu telâkkinin sırrına ermek, a n c a k H a llâ c ı M an sû r gib i baş verm ekle olacaktır. İşte X V . y ü zy ıl b aşların a ka d ar Fakr, tecerrüd ve nihayet çe şitli yo ru m vc b o y u tlarıy la Vahdet-i Vücûd prensipleri O sm anlı dönem i K a le n d e r liğ in in doktrin tem ellerini oluştururken, bu tarihten iti b a ren yeni b ir unsur d a h a bu doktrine nüfûz etti ki bu, H u rû fîlik ’ tir. B) H u r û f î
te s ir le r :
X IV . y ü z y ılın ikin ci yarısın da m u h telif d în î kayn aşm alar n u cu A z e r b a y c a n ’d a d o ğu p y a y ılm a y a başlayan H u r û fîlik 50, kururu cu su F a z lu lla h -ı E ste râ b â d î’nin id a m ın d a n sonra T im u r D evleti ta ra fın d a n ta k ib a ta u ğ ra y ın c a , A n a d o lu ’y a da nüfuz ederek X V . y ü z y ılın ik in ci yarısın a do ğru R u m e li’ye geçti. H a ttâ ka yn a k la ra b a k ıla ca k olursa F a tih S u lta n M eh m ed zam an ın d a saraya b ile sızab ilen H u rû fîlik , a n cak V e z îriâ z a m M a h m u d P aşa’ nın ve M o lla F e n â r î’nin g a y re tle riy le e n g e lle n e b ild i51. B aşlatılan takibatın n eticesin d e p ek ço k H u r û fî’n in K a le n d e rîle r arasın a sızdığı anlaşı lıy o r. B iz K a le n d e r îlik ’tek i H u rû fî tesirlere m u htem elen ilk olarak K a y g u s u z A b d a l’d a ra stlıy o ru z. O Vücudnâme'sin&t bu n un b ir işare tin i b iz e su n m a k ta d ır. O n a gö re m eselâ “ Â d e m ’ü n başı arşd u r ve n okta-i bâ'd u r ve iki kaşı biri f a 'd u r v e biri k o f’d u r v e iki gö zleri biri ayrüd u r ve biri ğayrCdur ve ik i k u la ğ ı biri dâl ve biri zâ V d ü r ...........” 52. K a y g u s u z A b d a l bu sû retle b aştan b a şlay ıp a y a k la ra v a rın c a y a k a dar
vücûdun
b ü tü n
â z â la rın ı
b irer h a rfle ifad e
etm ek sûretiyle,
H u r û fî te la k k ile rin ile rd e B e k ta ş ilik ’ te de y a y g m b ir b içim d e orta y a ç ık a c a k b ir ö rn e ğ in i v erir. H e le X V I . Y ü z y ıld a H u rû fîlik K a le n d e r îli k ’Ie o k a d a r iç iç e girm işti ki, b u d e v ird e yaşam ış m eselâ V îr â n î g ib i p e k ç o k K a le n d e r i şâ irin d e H u r û fî tesirler çok k u vv etle belirir. V î r â n î ’n in , B iz U r u m A b d a lla ı ı ’y ız su ltâ n ım ızd ır M u r ta z â Terk ü tecrîd’iz b u g ü n S ü b h â n ’ım ız d ır M u r ta z â
50 B u k on u d a bk. A . Bausani, “ H u rû fîy a ” , E l 2; A . G ölpm arh, “ F adl Allah H u r û fî” , E l 2 ; a yn ı yazar, H u r û fîlik M e tin leri K ataloğu, A n kara 51 Bk. M e c d î, ss. 82-83. 52 G ü z e l, M e n su r E serler, ss.
141-142 .
1973, ss. 16-31.
M A R JİN A L
S Û F ÎL İK :
K A L E N D E R ÎL E R
Fazl-ı H akk’ ın sırrını Y ezdan ’ımızda lehmedül) Fâ vü Dâd'a Fazl-ı Hakk Y ezd ân ’ım ızdır M u rta zâ 63 mısralarında bunu görm em ek mümkün değildir. Son beyitteki Fazl-ı H akk’ın Fazlullah-ı Esterâbâdî olduğu, fâ ve dâd harflerinin ise onun adına delâlet ettiği, her türlü açıklam ayı gereksiz bırakacak kadar açıktır. A yn ı sem bolik ifadeyi H ayretî’ nin İçdiler Fazl-ı İlâhî çeşmesinden  b-ı Hızr İtdiler kesb-i hayât-ı Gâvidân A b d a lla r54 beytinde de görm ekteyiz. Burada da Fazl-ı İlâhî yine Fazlullah-ı Esterâbâdî’ye, Câvidan ise onun ünlü kitabı Câvidannâme'yc telmihte bulunm aktadır. Z aten H a y re tî’nin, divanında, meşhur H u rû fî şairi N esîm î’nin bir gazelini tahmis ettiğini de b iliy o ru z55. F azlullah-ı H u rû fî’ııin en tanınmış vc en ileri gelen halifesi olup bir ara A n a d o lu ’ya da gelmiş bulunan vc ulûhiyet iddia ettiği ge rekçesiyle 1418 yılın d a H a lep ’ te diri diri derisi yüzülerek öldürülm üş bulunan N e sîm î’n in 56, lıemen hem en bütün K a len d eri züm relerin de takdis edild iğim , divanının el kitabı niteliğini taşıdığım ve hattâ içindeki bazı parçaların İlâhî tarzında K alen d eri âyinlerinde oku n duğunu, X V I . ve X V I I . yü zyıllard aki A vrup alı seyyah ve gözlem cilerin eserlerinden a n lıy o ru z57. C) Ş î î
te s is le r :
A n a d o lu ’d a ve R u m e li’de K a len d eri züm reler arasında aşağı y u karı H u rû fîlik ’ ten aşağı yukarı yirm ibeş otuz yıl sonra kendini göster53 Kem al Samancıgil, Alevî Şiirleri Antolojisi, İstanbul
1946, ss. 262-263.
54 Hayretî, Divan, s. 19; krş. Samancıgil, s. 92. 55 Hayretî, ss. 81-83: H ayretîyem kim boyun virdüm belâ şemşîrine Cânum ı itdüm hedef câna melâmet tîrine Âşıkun ölmekden aıtuk pes dahî tedbîri nc C âm n virdi Nesîmî çün saçun zencîrine N içün ânın meskenin zencîr ü zindân eyledi 56 Nesîm î’ye dair şuralarda geniş bir inceleme ve bibliyografya vardır: K . E d ip Kürkçüoğlu, Nesîm î Divanından Seçmeler, İstanbul 19 7 3 , önsöz, ss. I - X X X I I . hangir K ahram an Ofundur-H am id İlimler Akademisi, Bakü
19 7 3 ,
Araslı, İmâdeddin Nesimi-Eserleri,
3 cild
(Bibliyografya ve inceleme
Nesimi Divanı, nşr. Hüseyin Ayan, Ankara
1991
(Burada
da bir
C i
A zerbaycan 1. cild d e d ir); bibliyografya
ve Nesimi’ye dair geniş bir inceleme yer almaktadır). 57 Msl. bk. M enavino, s. 56; Cantacasin, ss. 223-24; Baudicr, s. 194; ayrıca bk. Imber, ss. 42-43.
156
OSMANLI ÎMPARATORLUGU’NDA
m e y e b a ş la y a n Ş i î te s irle rin , İ r a n v e H in d is ta n K a le n d e r île r i a r a s ın d a
çok
b era b er,
daha Ş îî
e d ilm e k te d ir .
önced en
m evcu t
o ld u ğ u
ç e v r e le r in
o n la r ı
I r a n lı
m ü e llifle r ,
Ş îî
g e rç e k
Ş îî
b ilin m e k t e d ir .
B u n u n la
s a y m a d ık la r ı m ü ş a h e d e
K a le n d e r île r ’ in
Ş î î g e ç in m e le
r in e , O n ik i İ m a m ’ ı ta k d is e tm e le r in e , h a t t â ş e y h le r in i M ü ş t a k A li, M aksud
A li v e
M asum
A li
g ib i is im le rle
ç a ğ ır m a la r ın a
ra ğm en ,
o n la r ın a s lın d a Ş î îl i k ’ le ilg ili b u lu n m a d ık la r ın ı y a z a r la r . Z ir a o n la r a g ö re , K a le n d e r i z ü m r e le r d e tenâsüh, hulûl v e ulûhiyet id d ia s ı g ib i Ş iîliğ e a y k ın
in a n ç la r
b u lu n m a k ta d ır .
D o la y ıs ıy la ,
k im i
u lû h iy e t ,
k im i
n ü b ü v v e t id d ia e d e n b u k im s e le r i g e r ç e k Ş î î s a y m a k m ü m k ü n d e ğ i l d i r 58. XV.
y ü z y ıl d a A n a d o lu ’ d a K a le n d e r i z ü m r e le r a r a s ın d a b e li
g in Ş î î te sirle r o la r a k n ite le n d ir e b ile c e ğ im iz y a y g ın b ir H z . A l i k ü ltü n e, H z . H ü s e y in v e K e r b e l â ile ilg ili m a te m g e le n e k le r in e v e b u n a b a ğ lı o îâ ra lT H z. H ü s e y in k ü ltü n e r a s tla n a b ilm e k te d ir . A n c a k
bu
r a d a g ö z d e n k a ç ır ılm a m a s ı g e re k e n , lâ k in ç o ğ u z a m a n d ik k a te a lın m ayan
ö n e m li b ir
d o k tr in in e
e k le n e n
n o k ta y a bu
Ş îî
iş a re t e tm e k te sirle r
lâ z ım d ır :
Ş i îlik ’ te ki
K a le n d e r iliğ in
m â h iy e tle r iy le
d e ğ il,
K a le n d e r i l i ğ in m is tik y a p ıs ın a u y a r la n m ış b ir b iç im d e o r t a y a ç ık m a k ta d ır . B u it ib a r la tıp k ı İ r a n v e H in d is ta n ’ d a k i K a le n d e r i z ü m re le ri
g ib i,
O s m a n lı
dön em i
K a le n d e r île r ’ in i
de
ge rçe k
a n la m d a
Ş îî s a y m a k y a n lış o lu r. B iz im , ş im d ilik b ile b ild iğ im iz k a d a r ıy la X V . y ü z y ılın ilk y a r ı sı iç in d e K a y g u s u z A b d a l ’ın b a z ı e se rle rin d e o ld u k ç a h â k im b ir H z . A l i k ü ltü ile k a rş ıla ş ıy o ru z . B ilh a ss a K itab-ı M iğ lâ ta v e R isâle-i Kay gusuz Abdal'da, b u
k ü lt b e lir g in o la r a k g ö r ü lü y o r .
îlk in d e
b e lir til
d iğ in e g ö r e , b u c ih a n m e v c u t d e ğ ilk e n A lla h ö n c e H z . M u h a m m e d ’ in n û r u n u y a r a tm ış , o n d a n d a H z . A l i ’ n in n û r u n u v e r û h u n u h a îk e tm iş tir . S o n r a b u ik i n û ru b ir k a n d ile k o y m u ş , b u n la r A r ş -ı A ’ lâ ’ d a b ir z a m a n a sılı d u r m u ş la r d ır . D a h a so n ra b u n u r la r ın y a n m a s ıy la S8 M sl. bk. M â s û m -i Ş îra z î, I, 447, 453 -54:
j l O j j*
'ü z y .
Jİ
........
j
j j l A iit a j İ p
ıjLLA
( ........ ) JLO
Cj y j
4-JI
O Liol J l
^Ua>-
^5*^ *£
MARJİNAL
SÛFÎLİK :
KALENDERÎLER
157
bü tü n â le m le r v ü c û d a g e lm iş tir 59. A y n ı in a n ç ikin ci eserde d e b e n ze r bir şek ild e ifa d e le n d irilm iştir. M eselâ b u ra d a y a z ıld ığ ın a gö re, H z. M u h a m m ed ile H z . A li, Â d e m ’den on d ö rt bin y ıl ön ce y a r a tılm ış la r d ır: “ Z î r a k i H a z r e t- i A li R a d ıy a llâ h ü anh H a zre t-i R e s û l’ ün sâ h ib -i sırrı id i ve sırr-ı İlâh îye m ah rem id i” 60 d en ilerek b u n û r u n ik i p a r ç a y a b ö lü n d ü ğü , b irin d e n H z . M u h a m m ed’in , d iğ e r in d e n H z . A l i ’nin y a ra tıld ığ ı dile ge tirilm e k te d ir, k a y gusuz A b d a l ’ a g ö re H z . M u h a m m e d “ akıl b a z a n n ın su lta n ı” , H z. A li ise “ ışk b a z a n n ın su lta m ” dır. O , Şâh-ı Evliya1d ır ; b ü tü n p e y g a m b erlerin sû re tle rin d e bu d ü n y a y a gelen odur. Y ü z y irm i d ö rtb in p e y g a m b e r, c e m îi e n b iy â v e e v liy â H z. A li’ye tah sîn e d e r le r 61. G ö r ü ld ü ğ ü
g ib i, eserlerin de H z. A li ’ye çok ö zel v e ü stü n b ir
m evki ta n ıy a n K a y g u s u z A b d a l’d a mehdî in ancı d a d ile g e tiriliy o r. Sü n n î İ s lâ m ’ d a n ço k Ş îîliğ e m ahsus olan bu in an ç, Risâle-i Kaygusuz Abdal'da. H z . M u h a m m e d ’in a ğ zın d a n old u k ça k u v v e tli bir^ ta rz d a ifad e e d iliy o r . B u n a gö re M e h d î, âh ir za m a n d a “ H o ra s a n c â n ib in den” z u h û r e d e ce k v e Isa sıfatlı olacaktır. O n a tâ b i o la n la r k u r tu luşa e re ce k le rd ir 62. K a y g u s u z A b d a l ’d a n isb eten m û ted il b ir şekilde k e n d in i gö s teren Ş îî
tesirler,
birleşm iş o la r a k
O tm an
a ç ığ a
B a b a ’d a h u lû l ve ten âsüh in a n ç la r ıy la
çık m a k ta d ır.
Velâyetnâme-i Otman B aba'd a n ,
O tm a n B a b a ’ n ın za m a n za m a n kendisin in M u h a m m e d -A li o ld u ğ u n u sö yleyerek d o la ş tığ ın ı a n lıy o r u z 63. O b ir gü n de T ır n o v a şeh rin d e a b d a lla rıy la d o laşırk e n , o ra d a k i h a lka , “ T i z b u şeh rin h a râ b m a evler y a p u n v e h isa rın b e rk id in k im b u şehr H a şa n v e H ü sey in şehridir v e ol Hüseyin didik leri benem k i k a n u m d a ’v â itm eğe g e ld ü m ” 64 69
Bk. G üzel, Kaygusuz A bdal,
s. 134. Bu kandil tasavvuru aynen Bektaşîliğe
de girecek ve Bektaşî inançları arasında önemli bir yer işgal edecekdir (bk. M . T e v fik 60
O y ta n , B ektaşîliğin İçyüzü, İstanbul 1979, 7. bs., I,
80-81.).
Bk. G üzel, M ensur Eserler, s. 166.
81 A .g .e .,
ss.
62 A .g .e ., s. 93 Bk.
88-89. 156.
Velâyetnâme-i O B ., v. 38b: “ O l şehr (Filibe) de ol zam an bir evliyâ var idi ve ismine H aşan B a b a dirler idi. N â gâ h gördi kim ol K â n -ı velâyet (O tm an B aba) ol M er iç suyına girüb oturur ( . . . . ) O l şehr halkına nida eyledi ve e yitd i kim eyâ m ahlûk-ı cihan bilün ve âgâh olun kim
M u h a m m ed -A li d e y ü b
istedüğünüz kimesne uş M eriç’de suya girüb oturur. G e lü n gö rü n ” . 84 A .g .e ., v. 19a.
•58
OSMANLI İMPARATORLUĞUMDA
d e r. O b u su re tle te n â s ü h in a n c ın ın Ş îî m o tifle b irle şm iş b ir ö r n e ğ i ni
de
se rg ile m iş
X V I.
y ü z y ıl
la r ı sa y e sin d e ,
o lm a k ta d ır . ise,
S a f e v île r ’ in
O s m a n lı
sistem li v c
İ m p a r a t o r lu ğ u n d a k i
yoğun K ız ılb a ş
p ro p ag an d a T ü r k le r ve
B e k ta ş île r g ib i b ü tü n g a y r i s ü n n î ç e v re le rd e Ş îî p ro p a g a n d a n ın en fa a l o ld u ğ u b ir d ö n e m i te m sil e d e r 06. K a le n d e r i
z ü m re le rin in
O s
m a n lı m e rk e z î y ö n e tim i ile iliş k ile r in d e n b a h s e d e rk e n d e g ö rü ld ü ğ ü ü zere,
K a le n d e r île r
m u şla rd ı.
Şah
bu
îs m a il- i
p r o p a g a n d a n ın H a t â y î ’n in
en
iy i m ü şte r ile r in d e n
d iv a n ın d a
yer
a lm ış
o l
b u lu n a n
tk i â le m d e su lta n d ır K a le n d e r K a d î m î k ü fr ü îm a n d ır K a le n d e r K a le n d e r M u s ta fa v ü M u r t a z â ’d ır Z ih î cism ile c â n d ır K a le n d e r C ih a n iç in d e ser tâ p â b ü re h n e Ş e h ’ in
a şk ın a
k u r b a n d ır
K a le n d e r
V e lâ y e t k a ’ besin a ç d ı H a t â y î Ğ u lâ m -ı
Ş â h -ı
M e r d a n ’ d ır
K a l e n d e r 66
b e y itle ri, b u p r o p a g a n d a n ın a n a h e d e fle r in d e n b ir in in d e K a le n d e r i z ü m re le ri o ld u ğ u n u gö sterm esi itib a r iy le iy i b ir b e lg e n ite liğ in i arze d e rle r. X V I . y ü z y ılın ilk ü ç ç e y r e ğ i b o y u n c a S a fe v î p r o p a g a n d a s ı d a h a d a y a y g ın v e b e lir g in b ir şekild e H z . A li v e O n ik i İ m a m k ü ltü n ü , M u h a rr e m m â te m in i, tevellâ v e teberrâ p re n sib in i v e b ilh a ssa H a k - M u h a m m e d - A li şe k lin d e , z a h ird e ü ç lü b ir g ö rü n ü m a rz e d e n , a m a g e r ç e k te y a ln ız H z . A l i ’ n in te m e l o lu ş tu r d u ğ u , eski h u lû l in a n ç la r ı iç ine ç o k râ K a t~ b ir b iç im d e y e rle şe n u lû h iy e t te lâ k k isin i K a le n d e r île r ’in d o k tr in in e e k led i. A r t ık n â m ın ı
K a le n d e r i z ü m re le ri, “ E r e n le r se rve ri A li
b a şla rın a tâ c ^ e y le m iş le r d i” 67.
A v r u p a lı s e y y a h la r v e g ö z
le m c ile r , K a le n d e r île r ’in g e z ip d o la ş tık la rı h e r y e rd e , “ Şâh-ı Merdan aşkına!”
d iy e r e k y iy e c e k d ile n d ik le rin i y a z ıy o r la r 68.
65 B u kon u d a msl. bk. H a n n a Sohrvveide, s i e n . . . . ’ \ D e r İsla m , 41
“ D er Sieg der Safeviden in per-
(1965), ss. 1 3 1 -2 0 1 .
48 Bk. H a tâ y î D iv a n ı, nşr. S. N ü zh e t E rgun , İstanbul 1961, s. 164. 87 N ergisî, N ih a listâ n -ı İrem, Bulak
1255, s- 1 1 4
88 M sl. bk. M en a vin o , s. 5 7 ; Baudicr, s. 186; ayrıca bk. Im ber, ss. 40, 45.
M A R J İN A L
S Û F İL İK :
K A L E N D E R İL E R
•59
X V I . yüzyıld a yaşamış şâir K alenderilcr’ in şiirlerine bakıl dığında, yukard a sayılan bütün Ş îî unsurların, kuvvetli bir tenasüh ve hulûl zem in in e o tu r tu la r a k terennüm edildiklerini görmemek kabil değildir. B unların en başında, ulûhiyet telâkkisi ile içiçe kuv vetli bir H z. A li kültü gelir. K alender A b d al’ın, Bir kimesnede olmasa ol aşk-ı A lî’den Pes nice ânâ kâfir-i H aydar dimcsinler H er can ki Şeh’i bilmese bu kişver içinde Ş ah kulı değil, çâker-i K anber dem esinler09 tarzında sürüp giden şiiri, bunun iyi bir örneğidir. Bu aşırı telâk kiye karşılık, E y H a y â li çün gedâ oldum A lî’nin aşkına G â fil olm a, gördüğün merdâneler m eydanıdır T a rik ın d a n ererse m enzil-i maksûde her âşık H a k îk a t râhın ı gözler bizüm bir Ş âh ’ ım ız vardır diyen H a y â li, da h a m ûtedil bir üslûpla H z. A li m ahabbetini terennüm e d iy o r70. A y n ı ılım lı üslûp içinde H ayreti de şunları sö yler: E y vâkıf-ı h akîkat-i esrâr-ı kâyinât V e y ârif-i m eânî-i K u r ’ ân y â A lî H iç âlem -i v elâ y et içinde n azîrüni G örm ed i d a h î d îd e-i devran y â A lî H a llâ l-i m üşkilât-ı cihansın aceb m idür O ls a y an ın d a m üşkilim âsân y a A lî H e r ged â b ir padişaha bende olm uşdur v e lî B iz de R u m A b d a lı’y u z b izüm A lî’d ü r Ş â h ’ım ız 71 O n ik i İm a m kü ltü de, H z. A li’n inki ka d ar olm asa b ile, y in e de önem li b ir y e r tu tar. M eselâ H a y re ti d iv an ın d a “ D e r b e y â n -ı seyr ü sülûk-i A b d a l-i H u d â ” başlığı a ltın d a R u m A b d a lla rı’ m ta svir e d e r ken, birer birer im a m la rı d a a n a r 72. A y rıc a d iv an ın b ir b ö lü m ü n ü 89 Sam ancıgil, s. 104. 70 H a yâ li Beğ D ivanı, ss. 130, 147. 71 H ayretî, s. 7, 223. 72 A .g .e., ss.
19-21.
ı6 o
O S M A N L I İM P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
de, “ Der beyân-ı ahvâl-i hod ve menâkıb-ı Eimme-i İsnâ Aşer” başlığıyla O n ik i îm a m ’ın m edhine a yırm ıştır73. E y pâdişah-ı züm re-i m erdân yâ Hüseyin V e y server-i gürûh-i şehîdân yâ Hüseyin H a k ’dan sana vü ceddine çok selâm O lsu n Y e z îd ’e la ’net-i Y e zd â n yâ H ü sey in 74 şeklinde d evam eden bir m anzûm esinde H z. H üseyin’i medheder. M u h arre m m âtem i de, ilerde görüleceği üzere, ayrı bir âyinle K a le n d e r i zaviyelerin d e icrâ olunduğu gibi, K a len d eri şâirleri de bu nu sık sık terennüm etm işlerdir. M uh arrem m âtem i hakkında H a yâlı B eğ hislerin i G am -ı d ü n yâ bizi bilm ez, v elî M u h arrem ’de Ş eh îd -i K e rb e lâ içü n bir âh u vâh ım ız v a r d ır 76 b e y tiy le dile getirir. H a y re ti ise, M â h -ı M u h arrem irdi yak u b dâğ-ı ğam gönül K a n ak ıd u r bu d îd e-i giry ân y â H üseyin K e r b e lâ ’d an can revân iden ler içü n teşne-leb Itd ile r g ö z yaşların âb-ı revân A b d a lla r H e m tu tu b h er dem H ü seyn ib n i A l î ’nün m âtem in A ğ la şu b gö zd e n dökerler b u n d a kan A b d a lla r 76 b e y id e riy le , K a le n d e r île r ’in h er yıl m u n tazam a n K e rb e lâ m âtem ini y a d e ttik le rin i b elgelem ekted ir. B u r a d a Ş îî tesirlerin teza h ü rlerin d en olan tevallâ ve p re n sib in in tere n n ü m ü n e örn ek o la ra k H a y â lî B eğ ’in, A tla s -ı g e rd û n ı e tm ez rah şın a şal T â k i o lm u şd u r H a y â lî b en de-i  l-i A b â 77 b e y ti ile , H a y r e t î’n in M u s ta fâ ’n u n ü m m e tiy iz M u r ta z â ’m n bendesi Ç â k e r-i  l- i A b â ’y u z H a y r e tî zin d e y ü z
73 A.g.e., ss. 12-14. 74 A.g.e., ss. 9-11. 75 Hayâli Beğ Divanı, s. 147. 78 Hayretî, ss. 10, 20. 77 Hayâlî Beğ Divanı, s. 107.
teberrâ
MARJİNAL
SÛFÎLÎK:
m ısrâ lan n ı
D ü ş m a n la rın d a n E hl-i B eyt-i A h m e d ’ ün o lu b bcrf O ld ıla r ca n d a n m u hibb-i H ân edân A b d a lla r 78 zik re d e b iliriz.
II -
KALENDERÎLER
161
ERKÂN :
Erkân te rim iy le , K a le n d e r îliğ in doktrinini teşkil eden b ir takım n a za rî in a n ç , te lâ k k i v e prensiplerin, K a le n d e ri zü m relerin in dış gö rü n ü şlerin d en d a vran ışların a , ib â d et ve âyin lerd en , kılık k ıy a fetlerine v a r ın c a y a k a d a r, tarikatların ın bir gereği o lara k u y u lm a sı gerek en esasların k a stedildiğin i b u rada b elirtm elidir. M u h te lif K a le n d e r i zü m re le rin d e u y u la n erkânın başında ön ce kılık kıyafet ko nusu
g elir. A) K ı lı k
Çünkü
bu
o n la n n
felsefelerinin m a d d î
tezah ü rü d ü r.
k ıy a fe t:
B irin ci b ö lü m d e m u h te lif K a len d er! zü m relerin d en bahseder ken, y e ri g e ld ik ç e b u n ların kılık ve kıyafetlerine de kısaca tem as olunm uştu. A ra la r ın d a k i teferruata a it bazı fark lılaşm alara rağm en , gerek k a y n a k la rd a k i y a z ılı tasvirlerin, gerekse X V I . - X V I I . y ü z y ıl la rd a n in tik a l eden m in y a tü r ve gravürlerin de gösterdiği ü zere, hem en hep sinin y a rı çıp la k denilebilecek bir ta rzd a g iy in d iğ i ve üstlerinde b a z ı aksesu arlar taşıdıkları, bu suretle d iğ er ta rik a tla rın m en su p ların d an hem en farkedildikleri m üşahede o lu n m a k ta d ır. İslâ m d ü n y asın ın neresinde olursa olsun, K a le n d e r i zü m re le rinin b u y a r ı ç ıp la k k ıyafetleri, fa k r ve tecerrüd esasım n b ir g e re ğ i dir. Bu ta rz k ıyafetin , b aşlan gıçta, K a le n d e rîliğ in m istik tem elini derin d en e tk ile y en B udist ve Ş am an ist çevrelerle b ir ilgisi b u lu n d u ğu n a m u h a k k a k n a za rıy la ba kıla b ilir. B iz, ilk K a le n d e rle r olan B a b a T âh ir-i Ü r y a n v e D erviş-i  h u -pû ş örnekleriudeki gib i, y a n ç ıp lak old u k la rım v e b a za n sırtlarım h a y va n p ostlarıyla örttü klerin i b ili yoruz. B u n u n la berab er, K a le n d e rîle r’ in kıyafetleri kon u su n d a ilk tafsilatlı tasvire Menâkıb-ı Cemâlü’d-Dîn-i S â v î’de ra stlam ak tay ız. B u rada C e lâ l-i D e r g e z în î’den bahsolunurken, v ü c u d u n u n “ baştan ayağa çıplak olup ancak mahrem yerlerinin birkaç parça otla kapalı bulunduğu” an la tılır ve bu kıyafetin ayn en C e m â lü ’d -D în -i S â v î ta ra fın d a n k a b u l ed ilip d iğ er m ü rid lere de u yg u la n d ığ ı b e lir tilir 79. A n c a k o bu çıp lak v ü c u d u cavlak den ilen k ıld a n dokun m u ş b ir çeşit y e lek le d e ö rt78
H ayretî, ss. 14, 20.
7# Bk. H a tîb -i Farisî, s. 31. F. , t
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA
ı6 a
m ü ştü r k i, b u n d a n sonra c a v la k g iy m e k , ta rik a ta giriş e rk â n ın d a n sa y ılm a y a b a ş la y a c a k tır 80. M enâkıb ile aşağı y u k a rı a y n ı d ö n em e a it A r a p
v ek a y in â m e -
İcrin d e, d a h a ö n ce k en d isin d en söz e d ile n B a ra k B a b a vesilesiyle, X I I I . y ü z y ıl so n la rıy la X I V . y ü z y ıl b a şla rın d a k i K a le n d e r i d erviş le rin in k ılık k ıy a fe tle rin e d a ir o ld u k ç a can lı ta sv irlere ra stlan m a kta d ır.
M e s e lâ
şiird e
B a ra k
Rum
Tarihu A 'yâni’ l-Asr’ da h a lk B a b a ve
a ra p ç a sıy la y a z ılm ış bir
m ü rid lcrin in k ıy afe tle ri şöyle a n la tılıy o r:
D iy a r ı’ n d a n gelen ve fik irle ri şaşkına d ö n d ü re n b u in
sa n la r, ö k ü zle r g ib i ik i y a n la rın d a b o y n u zla r b u lu n a n b a şlık la r g iy i y o r la r d ı. Y ü z le r i tıraşlı o lu p aşağı sarkık g ü r b ıy ık la rı v a rd ı. B el le rin d e v e b o y u n la rın d a k ü çü k ça n la r ve b o y a lı aşık k e m ik le ri a sılıy d ı.
E lle r in d e ,
b irer u çla rı k ıv rık u zu n so p a la r ta şıy o rla rd ı. B elle
rin d e d e ta h ta d a n yap ılm ış k ılıç la r ta k ılıy d ı. B o y u n la rın a asılı d a v u lla r ı ç a la r a k r a k s e d iy o r la r d ı81. iş te
A ra p
k a y n a k la r ın ın
bu
ta sv irleri,
v a k tiy le
Fuad
K öp-
r ü lü ’y e h a k lı o la ra k eski T ü r k ve M o ğ o l şa m a n la rın ı h a tırlatm ış, bir m a k a le s in d e , B a ra k B a b a ve m ü rid le riy le b u eski şa m a n ların k ıy afet le rin i k a rşıla ştıra ra k K a le n d e r îlik ’ le b u n la r a rasın d a b ir ilişki a ra m ıştı 8Z. G e rçe k te n de A b d ü lk a d ir İn a n ve M ir c e a E lia d e ’ın şam anla r a d a ir in ce le m e v e a ra ştırm a la rı, bu ilişk iy e h a k v erd ire c ek n ite lik te d ir . ö z e llik le M . E lia d e ’ın B u ry a t şa m a n la rın a a it tasvirleri, B a r a k B a b a v e d erv işlerin in k ıy a fe tle riy le hem en h em en a yn ı den i le b ilir 83. K a le n d e r i
zü m re le rin in
k ıy afetleri
y a ln ız
d eğişik
zü m reler
a r a s ın d a b ir ta k ım fa rk la r a rze tm e k le ka lm ıy o r, za m a n v e zem in iç in d e d e b a z ı fa rk lıla ş m a la r gö steriyord u . T a b ii ik lim şartlarının d a b u fa rk lıla ş m a d a etkisini h esab a k a tm a k gerekir. O sm a n lı devri K a le n d e r i z ü m re le rin in kılık kıyafetleri kou u su n d a elim izd e ol d u k ç a b o l m a lz e m e m e v cu ttu r. Bu m alzem e, X V I . - X V I I . *° A .g .e ., ss. 7 6 -77.
y ü z y ıl
Bu sebeple C em â lü ’d -D în -i S â v î’nin müridlerine Cavlaki
den ild iğin den giriş bölüm ünde bahsedilmişti. 81 es-Safedî vv . 42b*43b. 82 Bk. “ In flu e n c e ", ss. 17-19 . Giriş bölüm ünde K alenderiliğin
O rta A sya ’da
yayılışın d an bahsederken tarafım ızdan da temas olunmuştu. M A b d ü lk a d ir in a n ,
Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara 1972,
2. bs., s. 92;
E lia d e, L e Chamanism e et les Techniques Arclıaiques de l'E xta se, Paris 1974, 2. bs., ss.
13 1~3 2-
M A R JİN A L
S Ü F ÎL ÎK :
163
K A L E N D E R ÎL E R
lara ait olu p , A v r u p a lı seyyahların eserlerinde yer alan gravü r lerle, ayn ı d ö n em e a it O sm anlı albüm lerinde bulunan bir takım m in yatü rlerd en oluşm aktad ır. A yn ı dönem lere ait yazılı tasvirlerin yan ın da, K a le n d e r i, H a y d a rî, T o rla k vb. m u htelif züm relere m en sup dervişleri resm eden bu m alzem e, bizim için cidden belgesel bir nitelik arzetm esi b ak ım ın d an d a hayli ilgi çckicidir (bk. sondaki resim ler kısm ı). B u ra d a , K a le n d e r i dervişlerinin taşıdıkları bazı aksesuarlar dan d a bah setm ek y e rin d e olacaktır. Bu aksesuarların başında, ucu kıvrık çomak d e n ile n u zu n bir asâ gelir ki, seyahatlerde hem dayan ı lacak hem de k en d in i savu n acak bir âlet görevini y ap ar. M uh te m elen ilk d efa S u lta n Ş u c â u ’d -D în tarafından ku llan ılan bir tür olduğu iç in olsa gerek , Şucâî denilen cinsinden V â h îd î bahsedi yor 84. E n a z ın d a n ço m a k k a d ar m ü him olan bir diğ er eşya da, yine V â h id î’ nin Ebû M üslim î Nacak tâ b ir e ttiğ i85, bir b a lta olup, b u na teber d e n m e k te d ir. B u d a yolcu lu k la rd a hem ateş y akm ak üzere odun k ırm a ğ a , h e m de sa v u n m a silâhı olarak k u llan ılm ağa yarar. B un un ö n e m in i H a y r e tî şöyle v u rg u la m a k ta d ır: K a n d a gitsen bile al y an ın ca ey dilber teber K im
y irin d e san a çok yold aşlık eyler teber
H a y r e tî b e n ze r k a za k b ir R u m ili A b d a lı’sm K im G e le n e k ,
d ü şü rm ezsin elin d en d â yim â b ir ter te b e r 86
K a le n d e r île r ’deki
bu
b a lta
taşım a
erkânın ı
V III.
y ü z y ıld a ya şa m ış m eşh u r E b û M ü slim -i H o râ sâ n î’ye k a d ar gö tü r m e k te d ir 87, ki,
V â h i d î ’ n in Ebû M üslim î Nacak terim i de zaten
bu
n un h a tıra s ın ı ta şım a k ta d ır. G r a v ü r v e m in y a tü r le r d e de sık sık gö rü len Boynuz v e y a N eftr 't g elin ce, b u n la r ö k ü z v e y a m a n d a b o y n u zu n d a n yap ılm ış o lup g ru p la r h a lin d e
y o lc u lu k
e d en
K a le n d e r île r ’in,
u laşm ak
istedikleri
y e re
84 Bk. V â h id î, v. 21a.
85 A.g.e., 89 pınarlı, 87 98-99.
a yn ı yerde.
Divan, s. 196. T eb e r hakkında kısa bir bilgi için bk. A . G Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri, İstanbul 1977, ss. 328-29. Ir£ne M ölikoff. Abu Müslim, Le Porte-hache du Khorassan, Paris 1962, ss. Bk. H a y re tî,
OSM AN LI
164
I M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
yaklaştıkları zam an , gelm ekte oldukların ı haber verm ek m aksadıyla k u lla n ılm a k ta y d ı88. B ayram lard a ise bir musiki âleti gibi çalm ıyordu. K a le n d e r îliğ in erkânının vazgeçilm ez aksesuarlarından ikisi de, keşkül ve cür'adârCdır, bu n lardan biraz d aha aşağıda bahsedilecek tir. B) Ç i h a r
(Ç âr)
D arb :
F arsça “ d ö rt” anlam ın a çihar ile, arap ça “ rükün” anlam ına darb kelim elerin in birleşm esiyle teşekkül eden ve baştaki saçın, kaşın, sa k a lın v e bıyığ ın u stu rayla kazınm ası anlam ına gelen Çihar (veya Çâr) Darb ( ^ t e r i m i n i n ilk defa nerede ve ne zam an kullan ıl d ığ ı bilin m em ek le b e r a b e r 80, O sm anlı dönem inde yaygın olduğu g ö zle n m ek ted ir. Çihar-darb, bütün K a len d eri züm relerinde her za m a n d ö rt rü k n ü yle u yg u la n m ay ıp züm reden züm reye değişmekle b irlik te , K a le n d e r îliğ in a yırıcı v asıfların dan biridir. S a ç , sakal, b ıy ık ve kaşı tıraş etme erkânının, kılık kıyafet ko n u su n d a o ld u ğ u gib i, yin e Budist tesirlerle ilgisi bu lu nd uğu n a şüphe o lm a m a k la b era b er, K a le n d e rîliğ in kendi iç geleneğinde bu erkân C e m â lü ’d -D în -i S â v î’ye b ağlam r. ib n B attu ta ’nın naklettiği bir menk a b e y e göre, şeyh h en ü z d elikanlı iken, m em leketi S âv e ’de kendisine b ü y ü k b ir aşk la b a ğ la n a n zen gin bir kad ın d an ku rtulm ak için saçını, sa k a lın ı, b ıy ığ ın ı ve kaşını u stu rayla kazır. O n u bu h aliyle gören k a d ın ın k en d isin i çok çirkin bulm ası ile belâsından ku rtu lan Cem âl ü ’d -D în - i S â v î, k u rd u ğ u ta rik a tın erkânı olarak bu âdeti u yg u la m a y a k a ra r v e r i r 90. H iç şü p h esiz i b n B a ttu ta ’nın D im y a t’taki zâviyed e dinleyip k a y d e ttiğ i b u m e n k a b e, so n rad an çihar-darb erkânını iza h için u yd u ru l m u ş o lm a lıd ır. M enâkıb-ı Cemâlü’ d-D în-i ^ y f ’deki pasaj ise bize göre g e rç e ğ e d a h a y a k ın g ö rü n m ek ted ir. B u ra d a ki rivâyete göre, baştaki tü y le r i k a z ıtm a e rk â n ı, D ım a şk ’ta bu lu n d u ğu sırada C e m âlü ’d -D în ta r a fın d a n ilk d e fa ta tb ik e kon u lm u ştu r. C e m â lü ’d -D în D ım aşk’ a g e ld iğ i z a m a n , m e z a rlık ta in z iv â d a olan C e lâ l-i D e rg e z în î’yi görm üş v e o n a h a y r a n o lm u ştu r. B u za t, m en âkıb n â m en in ifadesiyle, dü n yevî, v e u h r e v î h e r tü rlü a lâ k a d a n tam a n la m ıy la “ m ü cerred ” , y arı çıplak, 88 M sl. bk. V a h id î, v. 2 1a. N e fir için bk. Gölpınarlı, a.g.e., s. 253. *• Ç ih ar D a rb terimine dair bk. a .g .e., ss. 75-76. 90 H ik âyen in tafsilatı konusunda bk. Voyages d 'lb n Baloutah, ss. 61-63.
M A R J İN A L
S Û F ÎL İK :
K A L E N D E R !L E R
'6 5
saçı, sakalı, bıyığı ve kaşı kazınmış bir derviştir91. İşte onun bu haline hayran kalan C em âlü’d-Dîn de onu taklit ederek tüylerini kazım ıştır92. Böylece şeyh o günden sonra bu am cliycyi hem ken dine hem de m üridlerine sürekli olarak uygulam aya başlamış ve çihar-darb erkânı bu sûretle teessüs etm iştir93. Bu m enkabeden anlaşıldığına göre, sonradan Cem âlü’d-Dîn-i Sâvî’nin dört büyük halifesinden biri olacak olan Cclâl-i D ergezinî’nin, tıpkı B aba T âh ir-i Ü ryan gibi şurada burada tek başına inzivâ hayatı sürdüren Kalenderlerden biri olduğuna hükmetmek doğru görünm ektedir. M uhtem eldir ki Cem âlü’d-Dîn, hakikaten bu mün zevî K a len d er’i görerek çihar-darbi bir erkân olarak benimsemiş olsun. Y u k a rd a çihar-darbin Kalenderi zümrelerinde farklı şekil lerde u ygulan dığın a işaret olunmuştu. Nitekim Barak Baba ve der vişlerinin uzun ve sarkık bıyıklan olduğundan A rap kaynaklarının bahsettiğine daha önce temas etmiştik. Buna bakılarak onlann H a y darı olduklarım söyleyebiliriz; Zira Haydarîler'in bıyıklarına dokun m adıkları ve tepelerinde de bir tutum saç bıraktıkları bilinm ekte d ir 94. Câmîler ise yalnızca saçlarını uzatıyor, geri kalanları kazı tıy o rla rd ı95. Elde m evcut gravürlere göre, Torlaklar'ın da Câmîler kadar uzun olm am akla birlikte, bir miktar saç bıraktıkları anlaşı lıyor. 98 B unların dışında öteki bütün K alenderi züm relerinin çihardarbi hem en tem am iyle uyguladıkları söylenebilir. 01 Bk. Hatîb-i Farisî, s. 32:
y Jii J . U pI
aA j
92 A .g .e., aynı yerde :
J .U y
jjjl
y>- liJlL. »* - — ^
JJ
C__5
jj j j j \ Jülc
^
^
ü
jJL. j j f
II, 27. *** Faroqhi, a.g.e., s. 85. 122
M ustafa U ğu rlu ,
“ A b d a l M usa Z âviyesi’ nin vakıfları” , G E F D , I
ss. 299 vd. *** E v liy â Ç eleb i, I X , 273-76.
(19C5)
M A R J İN A L
S Û F ÎL ÎK :
K A L E N D E R ÎL E R
>95
lerle hem b ü yü m ü ş hem de etrafında bugün T ekkeköy adını taşıyan köy oluşm uştu 224. Y in e B ursa’d a R u m A b d a lla rı’na ait bir başka zâviye de, Geyik li Baba £ âviyesi’ d ir. N eşrî ve Âşıkpaşazâde, abdallarıyla gelip İne gö l’le K e şışd a ğı (U lu d a ğ ) arasında bir yere yerleşen G eyildi Baba için O rh an G a z i ’ nin b ir zâ v iy e ve bitişiğine bir de cam i yaptırdığını y a zarlar. G e y ik li B a b a ’ nın vefatın dan sonra bir de türbe yapılm ıştır 225.  şıkp aşazâde bu zâ viyen in G eyiklü Baba Tekiyyesi diye anıldığını ve o am an h â lâ _ jçin d e O rh a n G a z i’nin ruhuna dua eden dervişlerin yaşad ığın ı h a b er v erir 226, ki X V I . yüzyıldaki bu dervişler m uhak kak ki Geyiklü Cemâati K alen d erîleri idi. X V I I . yüzyılda Evliyâ Ç eleb i’ nin de zik re ttiği bu zâviye 227, X I X . yüzyılda J. de Ham m er tarafın dan d a ziy â re t edilm işti 228. Bursa y a k ın la rın d a k i bir diğer zâviye, Abdal Murad Tekkesi ’ dır. E vliyâ Ç e le b i, yin e O rh a n G azi tarafından y a p tırılmış olan bu zavi yeyi X V I I . y ü z y ıld a b ir “ âsitâne-i  l-i A b â ” , yan i Bektaşî zâviyesi olarak n itelem ek te ve her zam an olduğu gibi medhetmelctecRr2Z9. Burasının 1900’lere k a d ar faaliyette olduğunu F. K öp rü lü belirtir 230. Son o lara k , I. M u ra d tarafından Yenişehir’de Postînpûş Baba için y a p tırıla n , gü n ü m ü zd e hâlâ sapasağlam bir şekilde ayakta dur m a k ta 'o la n Postînpûş Baba Zâviyesı ’ni zikretm eliyiz. Bu zatın türbesi de b u r a d a d ır 231. 221 İlhan Akçav, “ Abdal Musa Tekkesi” , VII. Türk Tarih Kongresi Bildi rileri. Ankara 1972, I, 361. Merhum Şehabeddin Tekindağ da bir makalesinde bu tekkeden oldukça uzun bahseder ve günümüzdeki durumunu dile getirir, (bk. “ Teke-eli ve Tek e-oğullan ” , T E D , 7-8 (1976-77), ss. 73-75; ayrıca bk. Uğurlu,
a.g.m. A bdal
M usa
Tekkesi’nin
bugünkü durumu hakkında geniş
bilgiiçin
bk.
Musa Seyirci-Y. H ayati Tungar, Abdal Muoa Sultan, Antalya 1988. 225 Neşrî, I, 48; Âşıkpaşazâde, s. 47; Ibn Kemal, II, 95. 228 Âşıkpaşazâde, aynı yerde.
Geyikli Baba’nm Bursa’mn Gürsu
bucağında
bulunan türbesi için bk. Hikmet Tanyu, Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Terlen, Ankara 1967, ss. 187-88. 227 Evliyâ Çelebi, II, 46. 228 Hammer, I, 155; Faroqhi, a.g.e., s. 17; Vakıflar Genel Müdürlüğü, Tü r
kiye'de Vakıf Âbideler ve Eski Eserler, Ankara 1986, IV , 26-28. 229 E vliyâ Çelebi, II, 17. 230 K öprülü, “ Abdal M urad” ,
T H E A , s. 60; Tekkenin günümüzdekiduru
muna dair bk. İlhan Yardımcı, Bursa Evliyâlan, İstanbul 1976, s. 153; 231 Neşrî, II, 13 1; M ecdî, s. 45; ayrıca geniş bilgi için bk. Faroqhi, ss. 49-50. Postinpûş Baba Zâviyesi’ne dair geniş bir bibliyografya için bk. Türkiye'de Vakıf
Âbideler, IV , 603-604.
O S M A N L I I M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
196
4.
X V . yüzyıla ait Anadolu ve Rumeli'deki öteki belli başlı zâviyeler :
B uraya kadar kısaca zikred ilen K a le n d e r i za v iy e le rin d e n baş ka, X V . y ü zyıld a A n ad olu ve R u m e li’de fa a liy et gösteren d a h a başka m ühim bazı R u m A b d a lla rı zâviyeleri de v ard ı. B u n ların sa y ıla n o zam an lar bir Hayli fazla olm akla beraber, hepsi k a y n a k la r a yan sıya bilm iş değildir. Biz bu rada, tesbit ed e b ild ik lerim izd en b ir kısmım ism en de olsa zikretm ekle yetin eceğiz. B un lardan A n ad olu to p ra k lan için d e tesis edilm iş olan lard an m eselâ B anaz (U şak )’da H acım S u ltan Z â v iy e si 232; S e y itg a zi ya kın ın d ak i, dah a önce isim leri geçen S u ltan Ş u c â v e Ü r y a n Baba Z â v iy e le r ii33;
Şeyhlü
(K ü ta h y a ) ’d a B eğce (ya h u t Y e n ic e )
Sultan
Z â viyesi 234; A n k arad a H üseyin G a zi Z â v iy e si 235 v e n ih a y e t O s mancık^ (Ç o ru m )’da K o y u n B ab a Z â viy esi 236 en b e lli b a şh K a le n d e ri z â v iy elerinden o lara k d ik k a ji çeker. A y n ı y ü z y ıl için d e R u m e li’de ise, D im e to k a ’d a S e y y u i A li S ul tan Z â viyesi 237; B aba
E d irn e ’de
Z â v iy e le r i238;
S a n S altık,
Z a ğ r a ’da
M ü ’m in
O tm a n B a b a v e B alaban D e rviş
n a ’d a O tm a n B ab a (dah a sonra A k y a z ılı) San
S altık
Z â v iy e s i241,
P ra v a d i’de
Z â v iy e s i 339;
V a r
Z â v iy e si 240; K a lig r a ’ da
M e ç ü k lü
B aba
zâ viy e si 242;
K ız ıla ğ a ç Y e n ice si’nde E tyem ezler Z â viy e si ile T u r a h a n B a b a Z â v iy e s i243; K a ra su Y e n ice si’n de N asu h B a b a Z â v iy e si 244; F ilib e ’de H a şa n
B aba
Z â viy esi 245;
V a rd a r’da
B a y e zid
B aba
Z â v iy e s i246;
S e r e z ’de M ec n u n D erviş Z â viy e si 247 V iz e ’ de A h m e d B a b a ile K a r a *** Tschudi, Dos Vilâjet-name, s. 56 vd. 232 Şükrü ss. 9, 13. 224 Tschudi, a.g.e., ss. 59-62. 228 Bk.
E vliyâ Çelebi, II, 425-26.
*** Bk.
Vilâyetnâme-i OB., v. 12b.
07 Bk.
Vilâyetnâme-i S AS., ss.
36-41.
238 Bk.
Vilâyetnâme-i OB., w .
12b,70b.
**• A.g.e., w . 29b, 35b. 240 A .g * . , v. 48b ve pek çok yerde. 241 A.g.e., w .
46b, 52b.
242 A .g * .,
6o b-6ıa.
w.
242 A .g * . , v. 43a. b. 244 A .g * .,
v. 32b.
244 A.g.e., v. 38b. 244 A .g * .,
v.
29b.
247 A .g * ., v. 3 1a.
M A R JİN A L
S Û F ÎL İK :
K A L E N D E R ÎL E R
«97
kucak B aba Z a v iy e le ri248 ve Y an b olu ’da Etyem ezler Z â viy e siî4#, ilk elde sayılm ası gereken zaviyelerdir. X V . yüzyılda tam am iylc K alenderî h ü viyetin i taşıyan bu zaviyeler, kısmen X V I ., kısmen de X V II . y ü zyıllard a Bektaşî zaviyelerine dönüştüler ki, aralarında özellikle D im etoka’ daki Seyyid A li Sultan (K ızıl D eli) Zâviyesi ile, V arn a’daki O tm an B aba, sonraki adıyla A kyazılı Zâviyesi, tıpkı Abdal M usa Zâviyesi gibi, öteki Bektâşî zaviyeleri arasında önemli bir nüfuz kazan arak öne çıkacaklardır.
K A L E N D E R ÎL İK . V E D İĞ E R T A R İ K A T L A R , H ALK VE KÜLTÜ R
ÜÇÜNCÜ K ALEN D ER ÎLİK H ALK
VE VE
BÖLÜ M
DİĞER
TARİKATLAR,
KÜLTÜR
K alen d erîlik gibi, doğuştan itibaren İslam dünyasının hemen lıcr taralına y ay ıla ra k zam an içinde bir takım kollara ayrılan vc hepsinden önem lisi, syncrötique bir doktrin yapısına sahip olan bir sosyal mistik akım ın, yayıld ığı yerlerdeki başka mistik teşekkülleri etkilememesi şaşırtıcı olurdu. Nitekim K alenderîlik, bütün kolla rıyla, H indistan ve O r ta A sy a ’dan Balkanlar’a kadar uzanan geniş l)ir coğrafyad a çok çeşitli sûfî akımları, tarikatları vc hattâ bazı lıetcrodoks m ezhepleri etkilemiştir. Hindistan vc İra n ’da N urbahşîlik; İran’da H âksârîlik, Ehl-i H ak m ezhebi; A n ad o lu ’da M ev le vî lik, Bektaşîlik vc hattâ H alvctîlik, K alenderî eğilim lerin belli ölçüde ortaya çıktığı tasavvufî vc m ezlıebî teşekküllerdir. T-
E H L -1 DERÎ
H A K L A R ’D A
V E H Â K S Â R Î L İ K ’T E
KALEN
B AZI E T K İL E R :
Ehl-i H a k v ey a öteki adıyla, A li-llâ h îlik , hâlen günüm üzde özellikle İ ra n ’ın batısın da varlığım koruyan, mistik m âhiyette vc aşırı Ş îî eğilim li b ir m ezhebin, d aha doğru bir ifadeyle bir dînin a d ıd ır1. Bu d în in tem eli, ulûhiyetin sürekli olarak yedi beden için de tecellî ettiğ i in an cın a dayanm aktadır. İlk öncclcri b ir inci için de gizli olan Hâvendigâr, yan i yaratıcı ulûhiyet cevheri, ondan son ra IIz. Â li’de cisim lenm iştir. H er tecellî zinciri b ir bü yük m elekle başlar. İşte Isrâ fîl ile başlayan zincirde altıncı v c yedinci beden ler, Abdal Beg v c Hân Abdal adlarım taşır. D ah a ilgi çekici olan ı, A zrâil ile başlayan zin cirin üçüncü halkasında, X .- X I . yü zyılın ünlü K alen d erî şeyhi B ab a T âh irri U ry â n ’ın bizzat yer almış bulunm asıdır. Ehl-i H a k la r’ın in an cın a göre, bu dördüncü zincirin üçüncü h a lk a sında A lla h , B ab a T â h ir ’in vücud un da ortaya çıkm ıştır*. İşte kısaca temas edilen bu tezahürler, K alen d crîliğin Ehl-i H ak in an çların a ne derece k u vv etli bir dam ga vurduğunu gösteriyor. 1
Ehl-i I-Iaklar’a dair genel bilgi ve bibliyografya için bk. C 16m cnt Huart,
"Ali llfthî”
El
i ; V . Minorsky, “ Ahl*i Hakk” , E l 2.
“ Bk. a.g.m ., aynı yerde.
O S M A N L I Î M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
202
Hâksârîliğe gelince, belki bir bakım a bir K a le n d e riy y e şûbesi bile sayılabilecek olup, X V I . yüzyıl Ira n ’d ad a kurulm uş bulunan bu tarikatta K alenderi tesirler çok kuvvetlidir. Z ir a H â ksâ rî derviş lerinin yaşayışları ile K a len d erîler’inki arasında önem li paralellik ler bulunduğu dikkati çekiyor. R ich ard G ram lich , gerek d în î kural lar karşısındaki vurdum duym azlık, gerekse harâbât den ilen m eyha nelerde toplanarak birlikte içki ve esrar içm ek vb. b ir takım husus lara dayanarak bunları eski K a len d erîler’in vârisleri olarak değer len d irir3. O na göre, H âksârîler de tıpkı K a le n d e rîle r gib i zaman zam an dilenmeye çalışm akta, hattâ bu iş için ku ru lan çad ıra Ka lender çadırı denmektedir. T a sav vu fî eğitim ayn en K a le n d e rîle r’de olduğu g ib id ir4. T arik ata giriş m erasim leri de on ların kin e benze mektedir. M eselâ bu giriş m erasim inde u yg u la n an erkând an biri, baştan, kaş, bıyık ve sakaldan birer m iktar lal k e sm e k tir5, ki K a lenderîliğin çihar darb erkânından başka b ir şey değild ir. II -
M E V L E V ÎL İK E T K İL E R :
VE
H A L V E T ÎL lK ’T E
KALENDERÎ
Kısm en belki Şems-i T e b r îzî, kısm en de M e v lâ n â ’nm şahsî meyli dolayısıyla, daha X I I I . yü zyıld an itib aren M e v le v î m uhitlerin de K alen d erîliğe sem pati ile bakıldığım görm üştük. N itekim Mesnev î’de ve Dîvan-ı Kebîr'de M e v lâ n â ’nın sık sık K a le n d e rîler’i dile ge tirdiği, onların d ü n yaya karşı lâ k ayd tavırlarım öv d ü ğü hem en her kısım da göze çarpacak kadar açıktır. M eselâ o b ir yerd e “ m übâhî bir K a len d er’in (muhtem elen Şems-i T e b r îzî) kendisinin güvenci, dayan cı ve şifâsı olduğunu belirtirken 6, b ir başka yerd e K a le n d e r’in tam bir inanç içinde o ld u ğ u n u 7, bir d iğer yerd e ise, K a le n d e r’in 3 R. Gramlich, D ie Schiitischen Derıvischorden Persiens, Wiesbaden 1965, ss. 74, 76. ayrıca bk., J.M .S . Baljon, “ Khâksâr” , E l 2. 4 A .g .e., aynı yerde. * A .g.e., aynı yerde. • Bk. msl. D ivan-ı Kebir, V , 370: M übâhî bir Kalender çıkageldi-, karşıla onu ey sâkî! Sabaha dek de böylece boyuna sun ona. A benim güvencim, dayancım, 7 A .g .e.,
V.
a
benim
şifam!
432: O yn ayıp varını yoğunu elden çıkarmanın yolu tam varlık içinde varlıktır a gönül! Kalender hiç şüphesiz tam bir inanç jçin d edir a gö n ü l!
M A R J İN A L
SÛ F ÎL ÎK :
K A L E N D E R ÎL E R
203
insan cinsinden olm ayacak kadar yüce gönüllü olduğunu ifade eden mısrâlar terennüm etm ektedir 8. A . G ölp ın arlı, M e v lâ n â ’nın kendisine intisap edenleri, tıpkı K alen d erîler’de olduğu gib i çihar darb yaptığını, ancak bunu saç, sakal, bıyık ve kaştan bir kaç kıl kesmek şeklinde yerine getirdiğini E flâ k î’ye d a yan a ra k k a yd etm ekted ir9. B ununla beraber, M ev le vîlik ’ te asıl K alen d eri etkilerin, M evlânâ’nın S u lta n V e le d ’den torunu olan U lu  r if Ç eleb i ile ortaya çıktığını ve S ü n n î tem ellere dayanan asıl M evlevîliğe bir m uhalefet akımı biçim inde geliştiğini söylemek m ümkündür. Babası Sultan V e le d in yerine postnişîn olan U lu  rif Çelebi ve ona bağlı olanlar, şer’ î ku rallara u ym aya n ve şaraba düşkün kalender-m eşrep sûfîlerdi_9a. Bu yeni tavrın Şems-i T e b rîz î’yi hatırlattığı m uhakkak o l makla beraber, ilerde X V I . yüzyılda tam bir K a len d eriy ye şubesi niteliğini gösteren Şemsîler'le de bir alâkasının b u lu nd uğu n a katî nazarla b a k ıla b ilir. M e v le v îlik ’teki bu K a len derâne tavır, X I V . yüzyılda U lu  r if Ç e le b i’den sonra K o n ya dergâhına postnişîn olan D îvâne M eh m ed Ç eleb i ile daha açık bir şekilde ortaya çıktı. X V I . yüzyıldaki Şemsîler'in belki ilk prototipi diyebileceğim iz D îvâ n e M ehm ed Ç e leb i’nin, daha^ gençliğinde K alen d erliğe olan eğilim i m eydana çıkmış, d ağlard a,_ tepelerde sırtında bir tek tennure ve K alen d eri abasıyla d o laştığı gözlenm iştir. B azan saçlarını sere serpe uzatıyor, bazan d a K elen d erîler gibi tam çihar darb oluyordu 10. Bir h a y li cezb eli ve coşkun bir m izaca sahip olan D îvâ n e M e h med Ç elebi, zaten lâkab ım da bu yüzden almış olup, postinşîn o l duğunda bile b u yaşayışını değiştirmemişti. G ölpm arlı’ya göre, Ş em s-i T e b r îz î’nin giyd iği tâca benzer bir tâc giyen D îvâ n e M eh m ed Çelebi, kendi zam an ın da tarikata girm ek isteyenlere çihar darb er kânım u ygu lu yord u 11. H a ttâ açıkça şarap ve esrar içm ekten çekinmediği d e riv ay e t o lu n m a k ta d ır12. A . G ölp ın arlı, onun bir ara İran ’a giderek M eşhed’de K a lenderîler tarafın dan b ü yük bir saygı ile karşılandığını belirtir. N i8 A .g.e., IV , 351. 8 Bk. Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra M evlevîlik, İstanbul 1953, s. 187. 9a A .g.e.,
s.
77.
10 A .g.e., s. 109. 11 A .g .e., s. 114. 12 A .g.e., s. 106.
204
O S M A N L I İ M P A R A T O R L U Ğ U ’NDA
tekim kendisine bu esnada İmam Ali R ızâ ’mn türbesindeki iki bay rakla, imâretteki kaplardan bir kısmı da hediye ed ilm iştir13. Gölpınarh bu suretle onun zam am nda M evlevilik’le K alenderîliğin birbirine karıştığını ileri sürm ekted ir14, ki doğru görünüyor. Şem siler’in ne za man M evleviler’den a yn larak tam anla mıyla bir Kalenderîlik şûbesi kimliğini kazandığı malum değilse de, bunun D îvâne M ehm ed Çelebi ile başladığını söylemek yanlış olmaz. İşte K alenderîliğin M evlevîlik’le bu derece yakından içli dışlı olması, X I X . yüzyılda bile H arirîzâde K em âlü ’d-D in Efendi’ye K alen d erî liğin M evleviliğin bir kolu olduğunu düşündürmüştür 15. A dı geçen zât, Tibyânü V’esâili’ l-Hakayık isimli tarikatlar ansiklopedisinde, Kalenderîliği Sûfîliğin en aşağı mertebesi olarak telâkki ettiğini de bildirm ektedir 16. H alvetilik’le K alenderîliğin ilişkisine gelince, bu ilişki M ev le vilik tek i kadar açık seçik ve geniş boyutlu değilse de, özellikle Dede Ö m er Rûşenî (1486) tarafından kurulan Rûşenilik kolunda K a lenderi etkilerin belli ölçüde m evcudiyetini tesbit etmek im kân dâhilindedir 17. Bir kere, K alen d eri dervişi anlam ına geldiği kesin olan u A .g.e., s. 110. 14 A .g ^ ., s. 117. Gölpınarlı burada, Divâne Mehmed Çelebi’nin
İmam Rı-
za’nın türbesinde söylediği bir gazelin türkçe çevirisini de nakleder ki, onun K a lenderliğe olan sempatisini belirtmesi itibariyle dikkate değerdir. Kendisinin Şîî eğilimlerini göstermesi bakımındanda son derece alâka çekici olan bu gazelin çe virisini aynen buraya naklediyoruz : “ Biz o adâlet sahibi olan yüce padişahın alıcı doğanları Kalenderler'iz. Biz Peygamber evlâdı için Kalender olduk. Kalender Şahı'nın izini izleyen Kalenderleriz. Ağyara ait suretleri
gönlümüzden
silip
çıkarmışız.
Ali, Tanrı için dünyaya boşamıştı. Onun için biz de saflar yaran Haydar’ın yolunda Kalender olduk. Rum Abdalları gibi. Peygamber evlâdınm firakıyla her yerde baş açık yalın ayak Kalenderler’iz
biz. Sekiz
ve Dört için gönlümüzü dağladık; iki altı tertemiz imam için
Kalender
olduk__ Bu gazelde Divâne Mehmed Çelebi’nin M evlânâ’dan ve M evlevîlik’ten hiç bahsetmeyişi hemen göze çarptığı gibi, kendisinin daha ziyâde Kalenderîliği be nimsediği de görülmektedir. Metinde geçen Kalender flîAı’ndan kasıt Hz. A li’dir. Sekiz ve Dört ise Oniki İmam’ı belirtmektedir. u Bk. Harirîzâde, Tibyân, III, 174a. M A . g aynı yerde. 17 Dede Ömer Rûşenî ve Ruşenîlik için Mezhepler
bk. Gölpınarlı, 100 SorudaTürkiye'de
ve Tarikatlar, s. 206; Rahmi Serin, İslâm Tasavvufunda HalvetUik ve Hal
ettiler, İstanbul
1984, ss. 86-87.
M A R JİN A L
S Ü F ÎL ÎK :
K A L E N D E R İL E R
205
abdal terimine burada da rastlanmakta, hattâ Dede Öm er Ruşen i d iv a nında bu terimi kullanarak bizzat Kalender olduğunu açıkça ifade et mektedir 18. Bu suretle, Rûşenilik’ teki Kalenderi etkilerin, kurucu suyla beraber daha X V . yüzyılda başladığı söylenebilir. Tiran’daki bu pasajdan d a anlaşılacağı üzere, Dede ve müridleri, Kalenderiler gibi, şer’ i kurallara pek uym ayan bir tavır içinde bulunuyorlardı. Bize göre K alen d eriliğin Anadolu topraklarında bütün bu sa yılanlardan daha çok etkisini taşıyan bir başka tarikat daha vardır ki o da B ektaşilik’ ten başkası değildir. III -
K A L E N D E R Î L Î K V E B E K T A Ş ÎL İK :
Aslına bakılırsa K alen d erîlik’le Bektaşîliğin ilişkisi, bu so nuncunun bu adı taşıyan bir tarikat olarak tarih sahnesinde görün mesinden çok daha eskiye, X I I I . yüzyıla kadar geriye gider. Bununla X III. yüzyıldaki B abai hareketini kastediyoruz. Abdalân-ı Rum'dan sözederken de belirtildiği gibi, bir anlamda ilk Bektaşîler diyebileceğimiz bu züm renin, 1240 yılında başlayan bu hareketle sıkı sıkıya bağlantılı olduğun a bugün artık muhakkak nazarıyla bakılm aktadır. Zira X I V . y ü zyıld a A b d â lâ n-ı R ûm adım taşımakta olan bu K a lenderi züm re, B abaî isyanının hazırlayıcı_ve propagandacısı durumunda olan K a len d erîler’in (V efâîler, H aydarîler) devam ıydı. O zaman bu b ü yük hareketin lideri bulunan Baba llyas-ı Horasâni’nin iki h alifesi, B aba îshak ve H acı Bektaş da Jîirer K alen d eri id iler19. B unlardan ilkinin isyanı fiilen yönetmesine karşılık, İkin cisi kenarda d u rm ayı tercih etmiş, bununla beraber, olayların yatışmasına kadar da, m erkezi yönetim in başlattığı katliam dan kurtu labilmek için, saklanıp izini kaybettirmişti. Büyük bir ihtim alle, A nadolu Selçuklu D evleti’nin 1246’dan sonra M oeol hâkim iveti altına alınmasıyla Selçuklu merkezi yönetimi18 Gölpınarlı,
Mevlânâ'dan Sonra MevUvilik, s. 322. Gölpınarlı’nın Divan'm
l ü . Kütüphanesi, Türkçe Yazmalar nr. 624’teki nüshasından (v. goa-b) naklet tiği beyitler şunlardır: Abdâl-i keneb-horuz gehî biz Geh pâk-tırâş u bâde-nûşuz G eh C avlaki'yüz gehî Kalender Geh Haydarı gâh post-puşuz 18
Baba İshak’ın bir Kalenderi
‘Bektaşîliğin mense'leri'', s.
135.
şeyhi olduğu konusunda bk. Köprülüzâde,
OSM AN LI
lM P A R A T O R L U t t U ’N lM
ııin etkisini yitirmesinden sonra, yani aşağı yukarı 1250 li yıllarda bugün kendi adını taşıyan kasabanın bulunduğu y e ıd c Ç epn i T ü rk men boyu içinde yeniden saluıeye çıkan H acı Bektaş’ ı bize tanıtan temel kaynak, bilindiği iizere, X V . yüzyılın son çeyreği içinde ka leme alınmış bulunan kendi menâkıbnâm esidir. O n u n vefatından tam iki yüzyıl sonra, ama o zam andan beıi şifahî olarak süregelen rivayetlerin kaleme alınmış biçimi olan bu eserin bize sağladığı en önemli verilerden bir kısmı, H acı Bektaş’ın bugüne kadar hemen hiç d ikkatfçekm eyen bir niteliği ile alakalıdır, ki o da, onun tipik bir Kalenderi (H ayderî) şeyhi olduğudur. Menâkıb-ı ilacı Bektaş-ı Vth\ şimdiye kadar bu açıdan hiç. bir tahlile tâ b i tutulm am ıştır. Aşıkpaşazâcle’nin verdiği bilgilerden anlaşıldığı k adarıyla kardeşi M entcş’ le birlikte A n ad olu ’ya geldikten hemen sonra S iv as (aslında A m asya)'da Baba llyas'ııı çevresine intisap ederek ayn ı zam anda böylccc Vefa i ve halta onun halifesi bile olan H acı B ektaş’ın, meşrep itibariyle zaten K alen d erilik içinde m ü tâlâa edilmesi gereken bu tarikat içinde K alen deri özelliğini koruduğu anlaşılıyor. Velâyetnâme'deki ipuçlarından ilk dikkat çekeni, ila c ı B cktaş’ın “ çırçıplak bir abdal" şeklinde tasvir olun m asıd ır20. İlk bakışta önemsiz gibi duran bu ayrıntının, kanaatim izce H acı B ektaş’ııı hüviyetini tesbit konusunda ilk elde göz öniine alınm ası gerekird i; zira bu ifa denin tek anlam ı, onun K alen d eri züm relerinden birine mensup olduğudur. D ah a önceki bölüm lerde gayet açık gö rü ldü ğü üzere, Kalenderi abdalları yarı çıplak dolaşırlardı. Ü stelik a yn ı kaynakta, H acı Bektaş’ııı yakın çevresindeki U lu A b dal, K iç i A b d a l, G üvene A bd al, K a ra A bd al vs. gibi şahsiyetlerin de aynı niteliğe sahip, başka bir deyişle, K alen d eri abdalları oldukları gözden k a ç m ıy o r21. N i tekim H acı Bektaş’ın zaviyesi, bu belirgin h ü viyeti sebebiyle sık sık H orasan’dan gelen Kalenderîler Tâyifesi tarafından ziy a re t edil mektedir " . Velâjdnâme'nm verdiği, H acı B ektaş’ın bu ta sa vvu fî hüviyetini yahut m ensubiyetini d oğrulayan ikinci önem li ip u cu , onun Sey10 Bk. Menâkıb-ı H B V ., ss. 10, 71. Hacı lîektaş-ı V e li’nin geniş bir biyogra fisi için bk. Ocak, lxt Revolte de Baba Resul, ss. 87-96. 11 A.g.e., ss. 3 İstanbul
1241,
Tedkikleri, s. 54-56; K öprülü, “ A b d a l” , T H E A , s. 33.
s. 201; Hasluck, Bektaşilik
2 J6
O SM A N L I İM P A R A T O R L U Ğ U M D A
olm ak üzere üç kesimde ele alm ak m üm kündür. D iğer bütün tari katların veya ta sa vvu f züm relerinin aksine, O sm an lılar da dahil olm ak üzere. İslâm dünyasında yönetim çevrelerinin K a len d erîler’e karşı tutum ları ve bunun sebepleri d aha önce ele alınd ığın dan, bu rada valm z ulem â ve diğer aydın kesimi ile, halk tabakasım n onlara bakış tarzları bahis konusu yap ılacaktır. i — ülemâ ve aydın tabakasının Kalenderîler e bakış tarzı : Bu konudaki ilk verileri, daha C e m â lü ’d -D in -i S â v i’ nin ya şadığı erken dönem lere ait kayn aklarda bu labiliyoru z. A n ca k şunu hemen belirtm elidir ki, bilhassa ülem ânın K a le n d e rîle r’e göster diği tepkinin m antığını anlam ak ve bunu devrin şartlarına göre tabii karşılam ak m üm kündür. Bir defa. İslâmî in an çların ve kural ların yorum layıcısı ve koruyucusu olm aları itib ariyle ülemânın, tasavvufun ortaya çıktığı ilk devirlerde derhal m u h a lif bir tutum içine gird iği ve m u tasavvıflara hiç de iyi gözle bakm adığı mâlumdur. D olayısıyla K a len d erîler gib i açıktan açığa din i nasslara sırt çevirm edikleri halde bile on la n zın dıklıkla ith am etmiş olan Ulemâ nın, dinî kuralları ve in an çları ciddiye alm ayan ve açıktan açığa bunlara m uhalefet eden K a len d eri züm relerine ses çıkarmaması gayri tabiî olurdu. Bu itib arla k ayn aklarda ülem ânın tepkisini yansıtan kayıt lara rastlam ak hiç de zor değildir. C e m âlü ’d -D în -i S â v î’ nin menâkıbnâm esi, bu şeyhin gittiği D ım aşk ve D im yat gib i önem li ve büyük kül tür m erkezlerinde ülem ânın şiddetli tepkilerine nasıl h ed ef olduğunu gösterir. O n u n bu ralard a sık sık m ahkem e hu zû ru n a çıkarılarak inanç ları ve kılık kıyafeti sebebiyle yargılan d ığın ı b iliy o r u z 53. Ülemânın ayn ı şekilde A n ad olu S elçuklu ları zam an ın d a da K a le n d e rîle r’i şid detle tenkit ettiği görü lür. Ü lem âd an Î b n ü ’ l-H a tîb ’in Cavlakîler hakkın daki fikirlerin den dah a önce bahsedilm işti. K en disi onlara karşı d u ydu ğu şiddetli tepkiyi sert bir üslûpla eserinde ortaya koy m akta, m u tlaka köklerinin kesilmesi gerektiğini ifade etm ektedir54. Bir din âlim i olm am asına rağm en, X I I I . yüzyılın ünlü astro nom i âlim i N a sîru ’d -D in -i T û sî dahi K a le n d e rîle r’ i insandan say m am ak ta, w M il. bk. Hatlb-i Fârisî, w. 80 vd. ** İbnıı’l-H atîb, metin kısmı, vv. 49a-50b.
M A R JL N A L
S Ü F ÎL İK :
“ B u n lar âlem in
K A L E N D E R İL E R
2t;
fazlasıdır. Z ira dünyada insanlar, beğler,
tacirler, sa n ’ a tk â rla r ve çiftçiler olm ak üzere d ö n sınıfa a y n lır la r . H a lb u k i b u n lar K alen d eriler) bu d ö n sınıftan hiç birin e m ensup d eğillerd ir.” , tarzındaki m ü tâ lâ a s ıy la " , o n la n n fından id a m ına sebep olm uştur.
M oğol hü kü m darL H ülâgu tara
X I I I . y ü z y ıl İ r a n ’ım n ünlü ed ib i Şeyh S âdi de K a len d eriler’eiyi gözle b a k m ıy o rd u . Bostan adındaki tanınm ış eserinde, “ K a le n d e r le r’ le düşüp kalkan çocuğun babasına söyle. O n un h a y n n d a n ü m id in i kessin; geberip gitmesine acım asın. Babası na ben zem eyen çocuğu n , babasından önce ölmesi daha iyid ir” , sözleriyle o n la n n m a k b u l kim seler olm adıklan n ı vurgularken **, Gülistan1ın da o n la n n aç gö zlü , kaba kimseler old u klan m , insanlan söm ürdüklerini b e lir tir 57. K a le n d e rıle r’ in ü lem ân m ve aydın tabakanın tepki ve ten kitlerine en çok h e d e f o la n y a n larının, şeriata a y k ın inanç ve yaşayışlan old u ğu d a im a dikk ati çekiyor. M uh am m ed M âsûm -i Ş irâzî, İran’da y aşay a n K a le n d e r ile r’in kendilerini Şiî_ saym aların a, O n İki İm am ’a b a ğlılık d â va sın d a b u lu n m ala n na rağm en, gerçekte ne bu m ezheple, ne de îm a m la r ’ la alâkalan m n _ bulunm adığım , tam am iyle şeriat dışı o ld u k la n m ileri sü rm ekted ir58. O sm anlı topraklannda Rafızilik (Ş iilik ) ’le suçlan an ve bu yüzden sıkı ve sert tâkibata uğ rayan K a le n d e r île r’in , Ş iîliğ in vata m olan^îran’da Ş ii sayılm am alan, dikkate değer Jbir tecellîd ir. O sm anlı to p ra k la n n d a ise ülem âm n ve hattâ Sünni tasavvuf çevrelerinin K a le n d e r i züm relerin e m enfî tavır takınm alan, pek çok örnekle g ö zler önüne seriliyor. B unlardan bazılarını Velâjetnâme-i Otman Baba1âdi gö rebiliyo ru z. B urada O tm an B aba’nın zam an zaman S erîa t’ a a y k ın kılıklard a dolaşarak sapık inançlar yaydığı iddiasıyla y a rg ıla n ıp ateşte yakılarak cezalandırılm ak istendiğine, yine in a n ç la n ~ y ü zü n d e n m edreselilerle sert tartışm alara sebebiyet verdiğine d air k a y ıtla ra ra stgelin iyo r5#. 44 İbnu’l-Fuvetî, el-Havâdisu’l-Câmia, nşr. M . Cevad, Bağdad 1951, Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri, ss. 226-227. 44 Sâdî, Bostan, s. 275. 47 Aynı yazar, Gülistan, ss. 268, 278. w Bk. Tarâik, I, 442-443, 4 4 5 ; H , 354** Küçük Abdal, Vılâyetnâme-i O B., w . 30b, 74b.
la>. O .
O S M A N L I Î M P A R A T O R L U Ğ U ’NIM
O sm anlı Ulemâsından başka ayd ın larının d a K alen d erîler’i aşağıladıkların a, X V I . y ü zyıld a H üseyin K e fe v î’nin aşağıdaki sözleri çok iyi tercüm an olm aktadır : “ Bunlar bir gürûh-ı m ckrûhdıır ki cibilliyetlerin de bağy ü frsad vc tabiatların da küfr ü ilh âd bir m ertebede istîdad üzre olub aslâ helal vc haram dim ezler m übâhılcrd ür ki, haram ı bu lm adıklarında yim czler. Esrâr u bengi deng ile çalarlar, şarap içerler, dilber severler, dün yân ın kabâhatin iderler” 00. Yin e aynı yü zyıld a tczkircci L â tifi ise şunları y azar: M ezhebi İslâm ’ı yok bir kaç nefer T o rla k la r Lâneti vü b id ’ati Şeytan ile ortaklar Ç ü n libâs-ı Ş er’ u dînden ûr ü üryan dır bular T erk ü tccrîd oldı sanm an bir nice çıplaklar İliç birisinden değiller yetm iş iki m illetin Cüm leden mcrdûcl ü hâricdir bu kavm -i â k la r 01 K a len d erîler’i bu şekilde değerlendirenler, O sm an h devrinde y aln ız ülem â ve ayd ın lar değildir. Sûfı çevreler dc onları hor gör m ekte, gerçek tasavvuf ve sûfîliklc ilgileri olm ad ığın ı düşünmekte dirler. M eselâ dah a önce sık sık adı geçen sûfî şâir V âhiclî eserinde on ları sert bir tarzd a tenkit etm ekten geri kalm az. O n a göre Kalende rîler, “ d ü n yad a halk arasında m ezm ûm , u kbâd a H âlık rahmetinden m ah ru m ” ve “ esîr-i nefs-i em m âre olm uş” k işilerd ir02. Abdallar, yani R u m A b d a lla rı “ katle m üstahak, ihrâk-ı n âra lâyık, H u da’ya vc M u stafa’ y a âsî” lerdir. C âm île r ise, “ v ilây et vilây e t dolaşıp halka v ela y et satan âm îler v c m ân ad a h arâm ilerd ir” °3.
X V II. y ü zyıld a A z iz M ahm ucl H ü d â yî dc K a len d erîler’e karş m en fi hislerle dolud ur ve onların “ habâsctlerinin saym akla bitmeye c e ğ i” k a n a a tin d e d ir04. B uraya k ad ar söylenenlere d ikkat edilecek olursa, ülem â, ay d ın lar v c sûfî çevrelerin tepkileri genellikle K a len d crîler’in şerM ku rallara u ym am aları vc ahlâk düsturlarını hiçe saym aları etrafında *° Bk. Krfrvî, Rûznâme, v. 135b. • l 'lezkire-i IM tff, İstanbul 1 3 14 ,» .
ıın .
•* Bk. Vahidi, v. 39a.
43 A.g.e.,
v. 33a, 66a.
*4 Aziz M ahm ud IfLidAyi, 257a,
v. 8ı>a.
TezAkir~i Hüdâyt, Süleymaniyc (Fatih)
Ktp., nr.
M A R JİN A L
S Û F ÎL tK :
K A L E N D E R ÎL K R
toplanıyor. Bu nlar arasında cn çok sözü edilenler, özellikle nam az kı lıp oruç tutm adıkları, şarap ve esrar içmeleri ve genç erkeklerle düşüp kalkmalarıdır. 2 — Halkın Kalenderîler'e bakış tarzı : Benzer tepkilerin zam an zam an halk kesimleri tarafından da sergilendiği görülm ektedir. X I I I . yüzyılda Barak Baba ve dervişlerinin Dım aşk^ta_halkın kızgınlığm ı cclbcttiklerini, “ Ş cytan ’ııı avene s i n e benzetilerek şehirden kovulduklarını biliyo ru z03. A rap ülkele rinde bu şiddetli tepkilere sebep olan K alcn derîlcr’ iıı, A nadolu top raklarında pek de o kadar sert karşılanmadığını görm ek şaşırtıcıdır. Hattâ X I I I . yü zyıld a K o n y a gibi bir devlet m erkezinde, tepki göster mek bir yana, K o n y a halkının Ebûbekr-i Niksâri ve H acı M übarek-i Haydarı gibi K a len d eri şeyhlerine saygı duydukları müşahede edi liyor. M u h amm ed J). e l-H a tîb’in K a lenderiler hakkındaki bütün it hamlarına rağm en haîkın bu tutumu, onların evliya olarak telâkki edilm elcriyle_açıklanabilir. Bununla beraber, halktaki bu yaklaşımın her zam an ve her yerde aynı olduğunu düşünm enin doğru olm adığı da anlaşılıyor. M e selâ m enâkıbnâm elerdc halkın K a lcn d erîlcr’c hiç de iyi bir gözle bakmadığını gösteren oldukça fazla sayıda kayıtlar vardır. Velâyetnâme-i Hacım Sultandaki bazı pasajlar, H acım Sultan ve derviş lerinin gittikleri yerlerde “ bid’at ışık” diye dövülüp kovulduklarım hikâye eder. En çok d a yarı çıplak ve saçsız, sakalsız, kaşsız bıyıksız olmaları Jıalka sevimsiz gelm ekted ir66. Nitekim , K aygusuz A bdal da bu kılığı sebebiyle “ Cehennem kapısını açm ağa lâyık” görülmüş tü r67. Sultan Ş u câu ’d -D în ise okla vurulup öldürülm ek bile isten miştir6®. Bu konuda Velâyetnâme-i Otman Baha'da daha çarpıcı olayla ra rastlanmaktadır. Bunlardan bazıları, O tm an Baba ve dervişlerinin sık sık “ kaçgun köle” zannedilerek döğülm ek istendiklerini a n la tır69, bazıları da o n lan n narnaz kılıp kılm adıklarının kontrolü, sünnetli olup olm adıklarının tesbiti ile ilgilidir. H attâ kılık ve kıyafetleri 45 Msl. bk. es-Safedî, vv. 426 a vd. ** Derviş Burhan, Vilûyetnûme-i US., ss. 43, 51. 47 Bk. Menâktb-1 B K ., s. 49. ** Bk. Vilâyetnâme-i SŞ., v. 2a. '• Msl. bk. Küçük Abdal, w . 13a, 14a.
320
OSMANLI İMPARATORLUĞUMDA
dolayısıyla halk bazan kendilerinin müslüman olduklarından da şüphelenmektedir70. Bazan Otman Baba ve dervişleri, kenannda ko nakladıkları köy ve kasabalann halkı tarafından, etrafı_tahrip_ ettik leri gerekçesiyle dövülüp kovulurlar71. Bazan da inançları ve kılık ları yüzünden şikâyet oîunup mahkeme huzuruna çıkarılırlar72. Bütün bu muamelelere karşı onların da halka “ koca karınlı çirkin şehirliler” diye mukabil hakaretlerde bulundukları görülür78. Bu gibi durumlara rağmen, zaman zaman da, tıpkı Anadolu Selçukluları döneminde olduğu gibi, bir kısım şehirli ve köylü ahâli nin Kalenderîler’e “ meczup evliyâ” gözüyle baktıkları müşahede ed iliyor74. Nitekim Avrupah seyyahlar, bazı açıkgöz Kalenderi dervişlerinin halkın bu yaklaşımından faydalanarak kendilerini keramet ehli gösterdiklerini, saf insanlara geleceğe ve dileklerinin gerçekleşeceğine dair haberler vererek bunun karşılığında para veya eşyâ aldıklarını bildiriyorlar75, özellikle zengin kadınların onlara bu imkânı sağladıkları görülüyor. Yaz boyunca seyahat eden K a lenderi dervişlerinin, yollarının üstündeki kasaba ve köylere ugrayarak oralarda fal__bakmak, hastalık tedavi etmek gib ijş lerle uğraştıklannı, ahalinin bu yüzden onlara büyük saygı duyduğunu da yine bazı kayıtlardan öğrenmekteyiz76. îşte bu sebeple bazı Kalenderi şeyhlerinin veya dervişlerinin mezarları zamanla bir kült merkezi haline gelmekte, mezar üstüne inşa edilen türbe binası, bu kudsiyet hâlesinin zamanla genişlemesine vesile olmaktadır. B) K a le n d e r île r ve e v liy â k ü ltle r i : Daha Anadolu Selçukluları devrinden itibaren bir takım ta rikat şeyhleri ve dervişlerinin etrafında, kendileri daha hayatta iken teşekkül etmeye başlayan menkabelerin yardımıyla birer kült oluş tuğunu ve bunlardan pek çoğunun evliyâ kabul edilerek halk hâfızasına yerleştiğini biliyoruz77. Bunlar yakından incelendiğinde, bir 70 Msl. bk. a.g.e., w . 15b, 17a. 71 A.g.e., v. 53a. 7* A.g.e., w . 7ob-7ib. 73 A.g.e., w . 70b, 73a. 74 H. Demschwam, İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, çev. Y . önen, An kara 1987, ss. 271-72, n Msl. bk. Menavino, s. 59; Cantacasin, s. 227. ’• Msl. bk. Cantacasin, aynı yerde. ” Bu konuda geniş bilgi şurada bulunmaktadır : Ocak, Türk Halk İnanç[arında ve Edebiyatında Evliyâ Menkabeleri, Ankara 1984, ss. 11-19.
MARJİNAL
SÛFÎLÎK : KALENDERÎLER
221
kısmının Kalenderi olduğunu görürüz. Bunların en başında hiç şüphe siz Rum Abdalları zümresine mensup olanlar gelir. Bugün, Abdal Musa, Kaygusuz Abdal, Abdal Mehmed, Abdal Murad, Sultan Şucâu’d-Dîn vb. pek çok Kalenderi şeyhinin gerçek kimlikleri unutulmuş, türbe leri halkın dilek ve dualarının gerçekleşmesi için birer hacet yeri hâline gelmiştir. Hattâ bunlardan bazılarının, özellikle Bektaşî ve Kızılbaş zümrelerince takdis ve ziyâret edilmesinin, Sünnî halk tara fından da benimsenmemelerine engel olmadığı müşahede edilmek tedir78. Halk muhayyilesi onlan kendi idealindeki evliyâ tipi ile o tadar özdeşleştirmiştir ki, bu Kalenderi şeyhlerinin bir zamanlar saçları, kaşları, bıyıkları ve sakalları kazınmış, yarı çıplak vücutlu, İslâmî kurallara pek de aldırış etmeyen bir takım kimseler oldukları çoktan unutulmuş, Hacı Bektaş-ı V elî tipinde olduğu gibi, uzun ve geniş cübbeli, sarıklı, sakallı ve nûranî yüzlü şahsiyetler olarak düşü nülmüştür. Bir kısmı, Kalender Baba, Kalender Sultan veya Abdal Murad vb. asıl kimliklerini yansıtan isim veya lâkaplarını hâlâ muha faza ederken, bir kısmının adı sanı dahi unutulup gitmiş, halkın kendilerine uygun bulduğu isim ve lâkaplarla anılır olmuşlardır. Bunlardan pek çoğu da, aşağıda görüleceği üzere, bugün Anadolu’da mevcut bir çok köye adını vermiştir. C) K a le n d e r î le r ve iskân : Dervişlerin Osmanlı împaratorluğu’nun kuruluşundan beri iskân faaliyetine katkıları, bilindiği gibi, merhum Ö. Lûtfi Barkan’ın “Kolonizatör Türk Dervişleri” isimli klâsikleşmiş makalesinde ilk defa Osmanlı tarihi araştırıcılığının dikkatine sunulmuştu79. Onun bu önemli konuya hasrettiği ilk ve son, ilmiI. araştırması niteliğini taşıyan bu makalesi, _diger derviş ve şeyhlerin yanında, özellikle abdal, baba ve dede lâkabını taşıyan ve Kalenderi olmaları kuvvetle muhtemel bulunan bir çok _şahsiyetin de adını zikreder ve bunlar tarafindan^urüîmû^âviyelerin ve iskân yerlerinin belge kayıtlarım da verir. Bu kayıtlar, elbette bütün imparatorluk arazisini ve bütün 78 Bunlarla ilgili kültlere dair bilgi, kendilerinden bahsedilen kısımlardaki dipnotlarında gösterilen eserlerde mevcut olduğundan, burada ayrıca bibliyografya verilmesine gerek görülmemiştir. Yalnız şu eseri ayrıca zikretmek gerekir: Hikmet Tanvu, Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Terlen, Ankara 196779 Bk. Barkan, “ İstilâ Devrinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler” , VD, II (1942), ss. 279-353.
OSM AN LI
222
İM P A R A T O R L U Ğ U M D A
devirleri ih tiva etm em ekle b e ra b e r, çok ö n e m li v e_ tip ik ö rn ek le r or ta y a k o y a rla r80.
A n ca k Ö .L . B a rk a n ’ın y a y ın la d ığ ı b u
belgelerde
geçen köy isim lerinin hiç biri, h e rh a n g i b ir K a l en d e ri
zü m resinin
adını yansıtm az. B ununla beraber, b azı ta p u -ta h rir d e fte rle ri v e v a k ıf k a yıtlan gözden geçirildiği zam an , abdal, kalender, ışık v e torlak g ib i m ünhası ran K a len d erîler tarafın dan ku llan ıla n lâ k a p v e ü n v a n la r la yapılm ış isimler taşıyan köy v ey a m e zra a la ra ra stlam ak h iç de zo r
d e ğ ild ir 81.
Bu, asıl nitelikleri g e zgin cilik olan bu d erv işlerin za m a n za m a n bir yere yerleşerek açtıkları za viy e le rin in , geldiğini gösteriyor. Bu
köylerden
b ir kısm ının
adı
b ir süre so n ra bugün
köy
haline
m a a le s e f değiştirilm iş
bu lu n m ak ta d ır82. H alen eski isim lerin de kalender kelim esi y e r alan ve genellikle D oğ u ve G ü n ey D o ğ u A n a d o lu ’ d a b u lu n a n Kalender, Kalenderderesi, Kalenderân-ı Cebel vb . y ed id en fa z la k ö y b u lu n m aktad ır. Şahıs, yer yah u t cem aat adı o la ra k ism inde abdal ke lim e sin i taşıyanlar ise, otuzdan fazla olup , T ü r k iy e ’ nin h em en h er ta ra fın a dağılm ış vaziyetted ir.
A şağı
yu k a rı b ir o k a d ar d a, yin e şahıs, y e r ve cem aat
adı şeklinde ışık adını taşıyan k ö y m e v cu t o lu p T ü r k iy e sath ın a ya yılm ıştır. Torlak kelim esine ise, y a ln ız c a K a s ta m o n u ’ n u n Ç aycu m a kazasına bağh Gökçetorlaklar ve m aktadır 83.
Torlaklar a d lı ik i k ö y ü n d e
rastlan-
Abdal kelimesine, Abdal Bayezıt (M u ş), Abdal Haşan (K astam on u ), Can Abdal (Sivas), Koyun Abdal (K a y seri) şeklin d e şahıs ad ı olarak rastlan dığı gibi, Abdallı (Sivas), Abdallar ( T o k a t) , Köse Abdallı (An kara) tarzın da cem aat a d ı; y a h u t ta Abdalbodu (Ç o ru m ), Abdalmezraası fV a n ) biçim in de yer ismi o la ra k d a ra sd a n m a k ta d ır. A y n ı şekilde bazı köylerin adı doğru d an d o ğ ru y a A llı Işık (T e k ird a ğ ), Demir Işık (İçel), Gene Işık (Bursa) gib i şahıs a d la rın ı; b a zıla rın ın k i Kıran Işıklar 'B u rsa ), Sefer Işıklar (B ursa), Tekke Işıklar (B alıkesir) ve Bü yük Işıklar (M an isa) gib i c em a a t a d la rım ; b a zıla rın ın k i ise, Işıkeli m A.g.m., Defter-i Hâkanî K a y ıtla n , ss. 305-353. S1 Hemen her tahrir defterinde
en az üç beş adet bu tür köy veya mezraa
ismine rastlamak mümkündür. Fakat bu araştırmanın ağırlık merkezi bu olmaması bebivle burada tahrir defterlerine dayalı bir takım liste ve tablolar düzenlenmesi gerekli görülmemiştir. Aslına bakılırsa, başlı başına bir araştırma konusu teşkil edecek olan böyle bir çalışmanın gerekli vc faydalı olacağına şüphe yoktur. *' Bk. T .C . ** A
Dâhiliye V ekâleti, Köylerimiz,
. g m uhtelif sayfalar.
Ankara
1933, m uhtelif sayfalar.
M A R J İN A L
S Û F ÎL İK :
K A L E N D E R ÎL E R
223
(Çanakkale), Işıktepe (İçel) ve Işıkköy (M anisa) gibi mevki adlarını yan sıtm aktadır84. B ütü n bu çeşitli isimler arasında yalm z Işık keli mesinden oluşan k ö y isim lerinin, Bursa, Balıkesir, İzm ir, M anisa, K ü tahya, Eskişehir, A n ta ly a ve İçel vb. Batı A nadolu m ıntıkasında yer aldığı dikkati çekiyor. Abdal ve kalender gibi kelim elerden oluşan isim ler taşıyan k öylerin her tarafa yayılm ış bulunm alarına karşılık, ışık isimli köylerin y a ln ızc a B atı A n a d o lu ’ya inhisar etmiş olması, herhal de Işık züm relerin in bu h avalid e yaygın bulunm asının bir sonucu olsa gerektir. Bütün bu köy isim leri, söz konusu köylerin ya tek başına bir K alenderi şeyhi, y a h u tta m u h telif K alen d eri züm releri tarafından kurulduklarım gösterm ektedir. B öylece bir kısım K a len d eri züm re lerinin, zam an la, sürekli seyahat etmekten şu veya bu sebeple v a z geçip, yah ut b iz za t O sm an lı m erkezî yönetim i tarafın dan m ecbur tutulmak sûretiyle b elli yerlere yerleştikleri anlaşılıyor ki, buna benzer d u ru m lara d iğ er İslâm ülkelerinde de rastlam p rastlanm ıyacağını bilm ek ilg i çekici olurdu. D) K a l e n d e r î l e r
ve
fo lk lo r :
T ü rk folk lo run d a K a le n d e rîle r kadar iz bırakm ış başka tasav vuf züm releri az bu lu nu r. B un un bir sebebi hiç şüphe yokki, durm a dan seyahat etm eleri ve m erkezî yönetim in denetim inden uzak kalmak istem eleri sebebiyle, öteki züm relere nisbetle daha fazla halkla temasa gelm eleri ve d ah a uzak yerlere nüfuz edebilm eleridir. Bir diğer sebebi ise, tu h a f kılık kıyafetleri ve âdetleri yüzünden hal kın daha fazla d ik k at ve ilgisini çekmiş olm alarıdır. N itekim bu sebeple onların bu hü viyet ve niteliklerinin za manla halk arasın da teşekkül eden hikâye ve m asallara yansıdığım görmekteyiz. Pek çok m asalda rastlanan “ kapı kapı dilenen” , “ ayağında demir çarık elinde demir asâ, diyar diyar dolaşıp karşılaştıkları insanlara gelecekten haber veren” , “ çocukları olmayan karı kocaları verdikleri elmalarla çocuk sahibi yapan” , vb . derviş tipleri, hep bu K alen d eri d e n işle ri nin hâtıraların dan başka bir şey d e ğ ild ir85. M A .g.e., m uhtelif sayfalar. Bu isimlerde yer alan ışık kelimesinin
“ aydın
lık” anlamına gelen aynı kelimeyle hiç bir ilgisi olmadığı, tamamiyle tftk zümre lerini gösterdiği daha ilk bakışta anlaşılmaktadır. w Msl. bk. T ahir ile Hikâyesi. İstanbul (tarihsiz, taşbas. mail ile Gûlizar, İstanbul
1325. s. 3.
s. 3-4; Şah İs
OSM AN LI
224
İM P A R A T O R L U Ğ U M D A
Bundan başka, hâlen dilim izde kullan ılan bazı atasözleri vc deyim ler de bize K alen d eri dervişlerinin h âtıralarım yansıtırlar. Meselâ, günüm üzde yanlış olarak, zekâ bakım ından yetersiz kişi lere bazı şeylerin ilham edileceği şeklinde anlaşılan “ Abdala mâlûm olur” sözü, bunun tipik bir m isalidir. H albu ki buradaki abdal keli mesi, K alen d eri dervişi dem ek olup, onların geleceğe d air kehânette bulunm a durum ları ile alâkalıdır. Y in e bu du ru m a bağlı olarak, bugün “ zekâca gelişmemiş, ahm ak” anlam ın da kullan ılan aptal kelim esi86 de, pek çoğu m eczup karekterli K a len d eri abdallarının dilim ize kazandırdığı kelim edir. A yn ı anlam d a kullan ılan budala kelimesi, abdal (veya bedîl) kelim esinin çoğul şeklinden başka bir şey d e ğ ild ir87. Nitekim bu anlam ı yansıtan b azı deyim ler hâlâ di lim izde m evcuttur. Aptal aptal bakınmak, aptallığına doymamak, aptallık parayla pulla değil, aptallığına saymak (veya aptallığına vermek), hayran abdal, abdal hâkî vb. deyim ler, belli başlı örnekler olarak sıralan ab ilir88. Abdal (aptal) kelim esinin bu anlam ı yan ın d a, K alen d eri ab dallarının dilencilik vasıflarım çağrıştıran, dah a doğrusu, bu vasıf la n sebebiyle dilim izde k u llan ılan ikin ci bir anlam ın ın da, “ açgöz lü ” , “ gördüğünden p a y u m an ” dem ek olduğun u unutm am ak gere kir 8®. “ Aptal tabiatlı” deyim i bunu yansıtır. Bu deyim lerden başka, b ir takım atasözleri de mevcuttur. M eselâ bu gü n, şahsî ç ık a n için birine y a k ın lık gösterip çıkarım sağ ladıktan sonra ona sırt çeviren kişileri a n la tm ak için kullan ılan, “ Ab dalın dostluğu köy görününceye kadardır” ve “ Abdalın karnı doyunca gözü yoldadır (veya papucundadır) sözleri iki tip ik ö r n e k tir 90. Aslında b u sözlerin h er ikisi de K a le n d e r i a b d a lla n n ın gezicilik vasıfların da n doğm uştur. B unu gösteren b ir başka atasözü de, “ Abdal yürümezse dağ yürür” s ö z ü d ü r81. Bu söz a ym za m a n d a K a le n d e rile r’in kerâmet ta sla m a la n ile a la y ed ild iğin i de g ö ste rir92. *• Bk. Türkçe Sözlük, Ankara 1988, T D K Yayını, 2. bs., I, 77.
"
A .g jt., I, 224. ®* A . Gölpınarlı, Tasavvuftan
D ilim ize Geçen Deyimler ve Atasözleri,
İstanbul
1977, ss. 4-5. *• Türkçe S özlü k'te kelim m in çok yaygın olan bu ikinci anlamı yer almamaktadır. •• Bk. Gölpınarlı, a .g x .,
s. 5; Ö m er Âsim Aksoy, Atasözleri ve Deyimler Söz
lüğü, Ankara 1984, 4. bs., s. 104. •* Gölpınarlı, ss. 5, 7. ** A .g jt ., s. 7.
M A R JİN A L
SÛ F ÎL ÎK :
K A L E N D E R İL E R
225
K a len d erîler’in kanaatkârlıklarını vurgulayan atasözleri dc vardır. “ Bir kaşıkla dokuz abdal doyar” veya “ Dokuz abdal bir kaşıkla geçinir” sözleri ile, “ Dokuz abdal bir kilimde uyur, iki padişah bir iklime sığmaz” sözü, onların toplu yaşam a m ecburiyetinde olm aları sonucu kazandıkları nefis feragatinin anlatm akta olup, bugün de bu fera gati gösterenler için söylenir 93. Bununla birlikte, norm al olarak az şeyle yetinm ek zorun d a olan K a len d erîler’ in, bolluğa kavuştukları za man da har vuru p harm an savurduklarından kinaye olarak, “ Abdalın yağı çok olursa ya borusuna çalar ya gerisine” atasözü de vardır. Bu söz bugün de m üsrifler için k u lla n ılır94. V a rlık lıla r ve ra h a ta alışmış olanlar için sıkıntı ve endişe doğu racak durum ların, zaten sıkıntı içinde yaşam akta olan lar için fazla bir önem taşım ayacağım anlatm ak isteyen, “ Abdala kar yağıyor de mişler, titremeye hazırım (veya durmuşum)” a tasö zü 95, K a len d erîler’ in yaz kış yarı çıp lak dolaşm alarından doğmuştur. Bu atasözünün “ Ka lendere kış geliyor demişler, titremeye hazırım” şeklinde başka bir şekli daha vard ır k i 96, görü ldü ğü üzere, doğrudan kalender kelimesini ihtiva etmekle, y u k a rd an beri sıralanan bütün deyim ve atasözlerinin Kalenderîler tarafın dan dilim ize kazan d ın ld ıklan m ortaya koyar. Bu tür deyim lere son b ir örnek olarak, herkesin şahsiyet ve mesleğine yakışan yerde olm ası gerektiğini anlatan “ Abdal tekkede, hacı Mekke'de” sözünü zik re d e b iliriz97. B unun abdal yerine derviş kelim esiyle söylen diği yerler de vard ır. K a len d erîliğin d ü n y ay a boş veren felsefesi, K a len d erîler’in halk arasında, m a d d î çık arlara fazla önem verm eyen, hoş görülü, herkesle k o lay geçinen kim seler olarak algılanabilm esine de yol aç mıştır. Bu sebeple bu h u yla ra sahip kişiler hakkında “ Kalender adam” deyimi gü n üm ü zde h â lâ sıkça kullanılm aktadır. H attâ bu düşünceden hareketle kalender kelim esi, sahiplerinin karekterlerini belirtmek üzere bazı ticârethân elere dahi isim olarak verilm ektedir. E) K a l e n d e r î l e r ,
e d e b iy a t
ve
m ü z ik :
T a s a v v u f tarihi incelendiği zam an, N akşibendîlik istisna edi lirse, çoğu ta rik a d a n n âyin ve zikir usûllerinde edebiyat ve m ûsikî ** A .g.e., aynı yerde.
94 A .g.e.,
s. 6; Aksoy, s. 104.
95 Aksoy, s. 103. * A .g.e., s. 281.
97
A .g.e., s. 104; Gölpınarlı, ss. 6-7. F. ,5
226
o sm an li
ile sıkı b ir ilişki görülür.
İm p a r a t o r l u ğ u m d a
O sm anlı îm p a ıa to r lu ğ u ’n da ise, başta
M e v le v îlik olm ak üzere K a le n d e rîlik ve B ektaşilik’ teki âyinlerde e d e b iy a t v c m ûsikî bol ku llan ılan iki unsur olm uştur. Bu sebeple M ev le v i ve B ektaşî tekkeleri gib i K a le n d e ri tekkeleri de b ir anlam d a ede b iy a t ve m ûsikî ocağı oldu. B ugün bileb ild iğim iz k a d arıyla, X V . yüz y ıl başların d an X V I I . y ü zy ıl sonlarına kadar, K a y g u s u z A b d a l’dan iti baren pek çok şâir yetişm iş olup bazıların ın yazd ık la rı d iv an la r bize ka d ar gelm iştir. K a len d erîler içind e, K a y g u su z A b d a l’dan sonra, özellikle X V I. ve X V I I . y ü zyılla rd a yetişen -b u g ü n yanlış o lara k B ektaşî şâiri diye n ite len e n - şâirler arasında şunları kısaca zikred eb iliriz: Sadık Abdal: H a y a tı h akkın da hem en hiç b ir bilg i bulunm a yan S ad ık A b d a l’ın d ivan ın ı S. N ü zh et E rgu n incelem iş ve Bektaşî Şâirleri isim li eserine b azı pasajlar alm ıştır. B un lardan, kendisinin D im e to k a ’da bizzat S eyyid A li S u lta n ’a (K ız ıl D eli) in tisap ettiği ve do lay ısıy la onun tekkesinden yetiştiği anlaşılıyor. B un dan S adık A b d a l’ın X V . y ü zyıld a y aşad ığı o rta ya ç ık ıy o r 98. Seher Abdal : H u lû l ve tenâsüh in an cı ile Ş iî m o tifleri kuvvetle yransıtan şiirler söylem iş olan Seher A b d a l, X V I . y ü z yıld a yaşamış o lu p , tezkirelerd e h a k k ın d a hiç m âlu m at y o k t u r " . M uhyi'd-Din Abdal : K a le n d e ri şâirlerin, X V I . yü zyılın son la rıy la X V I I . y ü z y ılın başların d a yetişm iş en ku vv etli temsilcisi sa yılm a sı gereken bu zâ tın h a yatı d a bizce pek bilin m em ekle beraber, şiirlerin d en kendisin in , O tm a n B ab a ’ nm halifesi A k y a z ılı’y a mensup b u lu n d u ğ u an laşılm ak tad ır. O n u n şiirleri en ileri derecede Ş iî ve H u r û fî in a n çla rı aksettiren b irer belge m âh iyetin d ed irler 10°. Koyun Abdal : Y in e X V I . y ü z y ıl K a le n d e ri şâirlerinden olan K o y u n A b d a l, K a y rseri’nin B ü n yan kazâsına tâ b i A kkışla köyündedir "
S. N ü zhet Ergun, B ek ta şî Şâirleri re Nefesleri, İstanbul 1955,
I, 207-208.
Burada nakledilen şiirlerde kuvvetli bir hulûl ve tenâsüh inancı kendini gösterir. » A . g I ,
88: G el ey m ü’min tevellâ Şâh 'a eyle T eberrâ düşmen-i E v lâd ’a eyle H u d â K u r’ân içinde dedi bile V a r im di cân ile bu medhi söyle Hüseyin ibni A li sırr-ı H u d â’dır H a b îb -i nür-i Çcşm-i M ustafâ’dır.
“ • Bk. A ta la y , B ekta şilik ve Edebiyatı,
ss. 69-73;
Şiirlerinden örnekler için buralara bakılmalıdır.
Ergun,
a.g.e.,
ss.
h i - 142-
M A R JİN A L
S Û F ÎL ÎK :
K A L E N D E R ÎL E R
227
ve türbesi b u r a d a d ır 101. H akkında tezkirelerde hiç bir bilgiye rast lanmamıştır. Y in e X V I . y ü z y ıld a yaşamış olup birkaç şiirinden başka bize hiç bir şey in tik a l etm em iş bulunan Kalender Abdal'ı da bu K alen d e ri halk şâirlerinden saym am ız g e re k ir102. B unlardan başka, divan şiiri tarzında eser vermiş ve çoğun luğu X V I . y ü z y ıld a yaşam ış bir hayli Kalenderi şâiri vardır. Bazı ör neklerini yu k a rd a verd iğim iz K alen deri halk şâirleri hakkında şuarâ tezkirelerinde hem en hem en hiç bir bilgiye rastlanmamasına rağmen, bu berikilere d a ir b azan sayfalar dolusu kayıtlar vardır. Bunların en başında, K a n u n î S u ltan Süleym an devrinde yaşamış olup, daha ön ceki bölüm lerde şiirlerinden sık sık alıntı yapılan H ayreti ve H ayâli Beğ gelir. Hayreti: R u m e li’nde pek çok şâirin vatanı olan V a rd a r Yen icesi’nden yetişen H a y re ti, tezkirelerin ifadelerine göre, Ş ii inançla rı kuvvetle terennüm eden hem K alenderi hem Bektaşî bir şâir i d i 103. Daha doğru b ir ifadeyle, Bektaşilik’le K alenderîliğin henüz birbirin den tam an la m ıyla a yrılm adığı dönemde yetişmişti. D ivan ı, kendisinin kudretli bir şâir old u ğu n u ortaya koyduğu gibi, X V I . yü zyıl K a len derîlerini tan ım a açısından da mükemmel bir kaynaktır. Hayâlî Beğ : H a y re tî’nin hemşehrisi olan H ayâli Beğ, aynı zamanda d iv an şiirinin de güçlü bir temsilcisidir. Asıl adı M ehm ed olan H a y â li B eğ, d a h a genç iken, memleketine uğrayan Baba A li Mest-i A c e m i a d lı b ir H a y d arî şeyhinin müridleri arasına katılarak seyahate başladı. B ir İstan bu l’a gelişinde, İstanbul kadısı S an gü rz 101 Ergun, a.g.e., I, 137. Yazar burada Koyun Abdal’ın divanından şu dik kate şayan şiiri naklediyor : Seni Şâh’a gider derler Gel gitme güzel Kalender Atan anan yüzün suyun Terk itme güzel Kalender Sen Hacı Bektaş oğlusun Şu âleme dopdolusun Sen de bir erin oğlusun Gel gitme güzel Kalender 102 Samancıgil, Alevi Şiirleri Antolojisi, ss. 102-103. 103 H ayretî’ye dair bk. Lâtîfî, s- *4*5 Â $,k Çe,ebi> " • 9a-9 ıa - Er8un> *oo; Çavuşoğlu, Divan, önsöz.
aa8
OSM AN LI
İ M P A R A T O R L U Ğ U ’NDA
N ftru’d -D în Efendi tarafından alınarak tahsil yapm ası sağlandı. Şiirdeki kabiliyeti ile kısa zam a n d a adını d u yuran H a y â lî Bcğ’in şöhreti saraya kadar ulaştı. K a n u n î Sultan S üleym an ile tanıştı ve pek çok ihsana nâil oldu. B un un la beraber son dcrecc m üsrif biri olduğundan, eline geçenleri hayatı b o yu n ca sorum suzca sarfettiğini bütün tezkireler yazm aktad ır. Eserinde H a y â lî B eğ’e ıızun sayfalar ayıran Âşık Ç e leb i’nin kaydına bakılırsa, 1556 yılın da Edir ne’de vefat etmiştir vc m ezarı buradaki H a y d a rîh â n e ’de bulunm ak ta d ır 104. Sultanın bir ışığa büyük iltifat vc ih san lard a bulunm a sına kızan zam anın ünlü şâirlerinden Y a h y a Beğ, bu sebeple diva nında H a y â lî’yi yerm ekte v c a şağılam aktad ır105. B ununla beraber H a y â lî B eğ’in sonradan K a len d crîlik ’ ten vazgeçerek inançlarını dü zelttiği de bilin m ekted ir108. Meşrebi: H a yâlî B cğ’in çağdaşı vc onun gib i ü nlü şâirlerden biri olan M eşrebî de tıpkı H a y â lî Beğ gibi B aba A li M est-i A ccm î’nin m üridlerindcn idi. T ah sili bulunm am asına rağm en, kabiliyeti sayesinde ünlü bir şâir olan M cşrcb î’nin, ayn ı zam an d a iyi bir musi kişinas olduğunu tezkireler yazm aktadır. II. S clim ’in henüz Manisa sancakbeği olduğu bir sırada orada vefat e tm iştir107. Bunlardan başka, Seyyid G azi Z âviyesi’ nden yetişmiş olan Y e tîm i1M, İstanbullu bir H aydarı dervişi olan H a y d a r ı100, yine İstanbullu olup, Şeyh C cm al’den sonra onun Kalcnderhânesinin başına geçen ve hattâ bir aralık Scydî A li Reis ile H indistan seferine katılan Yetim A li Ç e le b iuo, K ayseri yakınlarından olup şiirlerinde ateizm i terennüm eden T c m e n n â î111, m üfrit Ş îî inançları dile getiren Işık Ş e m sî112 vc bilhassa V ira n î i l e 113, Askerî, F âzılı, Gülşenî-i Saruhan î vc Kelâm ı' gibi daha bir çoklarını sayabiliriz. ,w Ajık Çelebi, v. 275b; Hayâlî Beğ hakkında ayrıca bk. Lâtîfi, s. 150; Kınalızâde Haşan Çelebi, Tezkiretu f-Şuarâ, nşr. İbrahim Kutluk, Ankara 1978, I» 354 ! Sehı, Tezkire, ss. 293-94. Gibb, A History o f Ottoman Poeiry, London 1904, III, 58-63; Ali N. Tarlan, Hayâli Beğ Divanı, önsöz; Ergun, I, 112-113; Th. Menzel, “ Hayali” , E l 1. 106 Bk. Yahya Beğ, Divan, nşr. M. Çavuşoğlu, İstanbul 1977, ss. 44, 59ü. *“ Bk. Ergun, I, 113. 197 Lâtifi, s. 311; Aşık Çelebi, v. 124a; Kınalızâde, II, 903; Ergun, 1. 96. ’• Msl. bk. Aşık Çelebi, v. 95b, Kınalızâde, II, 1076; Ergun, I, 122. '* Msl. bk. Aşık Çelebi, v. 90a; Kınalızâde, I, 314; Ergun, I, 73. Ajık Çelebi, w . 93a-g5a; Gibb, I. 383-388; Ergun, 1, 110. 1.1 I.âllfî, ss. 110-111; Ergıııı, I, 30. 1.1 Lâtifi, s. 209; Aşık Çelebi, v. 250a; Ergun, I, 97.
M A R JİN A L
SÛ F ÎL ÎK :
K A L E N D E R ÎL E R
aag
G örüldüğü üzere, O sm anlı Im paratorluğu’nda X V .- X V I . y ü z yıllar, K a len d eri züm reler arasından çok sayıda şâirin yetiştiği bir dönem olarak göze çarpıyor. Bunların şiirlerinde işledikleri dü n yevî konular da h ayli fazla olm akla beraber, asıl kendi inançları olan Ş îîlik, Hurufilik, tenâsüh, hulûl ve hattâ ateizmle ilgili fikirleri dile getiri yorlar, âdet ve erkânlarından bahsediyorlardı. Buna rağm en onların, devletin en yüksek yetkilisi olan sultan tarafından bile hoşgörü ile karşılanıp ih sanlara nail olm aları, hattâ belli ölçüde dc olsa şiirleri nin bize kadar gelebilm iş bulunm ası son derece dikkate şayandır. K alen d eri züm relerdeki bu şiir geleneği hattâ bunların bes telenmiş olan ları, h alk edebiyatın da ve mûsikide Kalenderi denilen bir tarzın doğm asına yol açmıştır. Belli bir vezinle yazılan (m ef’ûlü mefâîlü m efâîlü feûlün) ve kendine mahsus bir beste ile okunan bu şi irlerin, gazel, m u ra b b a ’ , m uham m es vb. D ivan edebiyatına ait form larla yazıldığı dikkati çekiyor. K alen d eri tarzın, her mısraın sonuna mef’ûlü m efâil, veya m e f’ûlü fa’lün vezinlerinde ziyâdeler eklenmek sûretiylc m üstezâd şekline sokulanlarına ayaklı kalenderi adı verilm ek tedir. K a len d eri bestesinin dc Acem Kalenderîsi vb. çeşitleri olduğu nu b iliy o ru z114.
1,3 Ergun, I, 314; ayrıca bk. ■ 959. ss. 5.18. lu Köprülü, Edebiyat
I ıran i Divanı, nşr. M. Halid Ba\rı. İstanbul Ankara 1966. s. 3-,4: “ Kalenden”
TA.
S ONUÇ 1 a sa v v u f tarih in in İslam dünyası genelinde farklı bir cephesi olarak, aşırı zü h d ve tak va tem eline dayalı klâsik tasavvuf telâkkile rine bir tepki n iteliğin d e İ r a n ve O rta A sya’da mTaya çıkan K alenderîliği, ta sa v v u f tarihirıde^ sû fi çevrelerin m arjinal bir kesimi olarak değerlendirm ek do ğru olacaktır. Bu cephe kendisine temel görüş olarak b a şlan gıçta , h£r türlü d ü n yevî m uhabbet ve ilgi odaklarını reddetm ekle birlik te, cezb ed en yoksun, yalnızca zühde dayalı sûfiyâne bir h a y a t ta rzın ı da dışlayan bir yol seçmiştir. Bu seçimde, ortaya çık tığı m ın ta k a la rın İslâ m öncesi mistik kü ltüründen ve yine bu kültürden y o la çıkan M elâm etî tasavvuf m ektebinden aldığı etkilerin p a yın ın b ü y ü k lü ğ ü , reddi m üm kün olm ayan bir kesinlik kazan m aktadır. B u n u n en bâriz delili ise, K a len d erîliğin İslâm dünyasının başka h er ha n gi bir yerinde değil de, eski Budist _ve M aniheist m istik k ü ltü rü n ve geleneklerin hâkim olduğu O r ta ' Asya ve özellikle İ r a n ’ d a tarih sahnesine^ çıkmış bulunm asıdır. B aba T a h ir-i Ü ry a n , E b û S aîd -i E b u ’l-H ayr vb. K a len d eri sûfîliğin ilk m â lû m örn eklerin in X . -X I. yüzyıllard a M elâm etî m ek tebinin y a y g ın b u lu n d u ğ u bölgelerde yaşam ış olm aları, K a len d e rîliğin bu eski m istik m îrasa bir yan d an da bu m ektep aracılığıyla vâris old u ğu n u n b ir göstergesidir. İlk K a le n d erler’in herhangi bir tarikata m ensup b u lu n m aya n m ü n zevî sûfîjer olması, K alen d eri tasavvufun y a ln ız m istik açıd an değil, sosyal açıdan da bir tepki niteliği k a zan m a sın a y o l açm ış ve böylece zam anla_m uhalif bir sûfî felsefe h ü v iy e tin i bürünm esine sebebiyet vermiştir. B un un la b e ra b e r bu m arjin al sûfî akım , şerîat kuralları kar şısındaki serbest ta vrın ın d o ğu rduğu câzib e sâyesinde, ulaştığı her bölgede m a rjin al to p lum Jcesim lerini kazan arak yayılm ış ve bu yüzden de y e r yer, za m a n z a m an yozlaşm ış biçim ler almıştır. X I I . yüzyılın so n larıyla X I I I . yüzyılın başlarında ilk tarikat şeklinde teşkilâtlan m alarını orta ya koyan K alen d erîlik, İran ve S ûriye’de Cavlakîlik ve Haydarîlik ad ıyla belirli teşekküllere dönüşmüştür. O r ta D o ğ u ’ d a Ş eyh C e m â lü ’d -D în-i Sâvi önderliğinde tarih sahne sine çıkan teşkilâtlı K a le n d e rîliğin ilk örneği olan C av la k ü iği, İran ’ da Ş eyh K u t b u ’ d -D în H a yd a r tarafından kurulan H a yd arîlik ta
23*
O S M A N L I İM P A R A T O R L U Ğ U M D A
kip etti. Cavlakilik O rta D oğu’da ve bu arada A nadolu’da yayı lırken, bir yandan da H avdarilik hem Anadolu, hem de O rta As ya ve Hindistan istikametinde genişledi. Böylece Kalenderîlik, mer kezi olan İran’dan hareketle doğu ve batı kolu olmak üzere iki ana yönde gelişti. Kalenderîliğin Sûriyc vc özellikle İran üzerinden Anadolu’ ya giren baü kollan, burada yeni yapılanm alar kazanmış ve X III. yüzyıldan itibaren bir takım dini-sosyal hareketlerin oluşmasında temel zümre görevini yapmışlardır. Bunjara iki tipik örnek olarak biri X I I I . yüzyılda Babai hareketini, diğeri de X V . yüzyılda^ Ru meli'de ve A nadolu’da Şeyh Bedru'd-Din isyanını göstermek mümkündür. Babai hareketinin dayandığı ana zümre olan Kalenderi lik, X I V . yüzyıl başlarından itibaren Rum Abdalları ( Abdâlân-ı Rûm) adıyla O s m a n h B e ğ liğ i’nin teşekkülünde diğer tasavvufi teşekkül ler içinde birinci derecede yer almak sûretiyle cidden önemli ve kendi tarihi gelişimi içinde de başka Jjrneği bulunm ayan bir rol oynadı. Özellikle X I V . ve X V . yüzyıllardaki Anadolu ve Rumeli fetihlerinde K alenderiler’in -Rum Abdalı, Torlak, Işık v b .- yeni isimler altında hatırı sayılır katkıları bulunduğu da görülmektedir. Bütün bunlara rağmen, gerek o devirlerdeki kamu _oyu, ge rekse yönetim çevrilerinde, tuhaf kılık kıyafetleri, değişik inanç vc hayat tarzları y üzünden K alenderiler’in hep marjinal bir zümre ol maktan kurtulamadıkları müşahede edilmektedir. Bu^ yüzdendir ki, yukarda da işaret olunduğu üzere, gerek A n adolu Selçukluları, ge rekse Osm anlılar zamamnda merkezi yönetime karşı girişilen çoğu hareketlerde K alenderi zümrelerini görmek bizi şaşırtmıyor. Kalenderîliğin tasavvuf tarihi açısından da A nadolu’da önem li sonuçlar doğurduğu gözlenmektedir. Şems-i T eb rîzi vâsıtasıyla Melânâ’ nın tasavvuf sistemini estetik ve cezbe yönünden yeni unsurlar la zenginleştiren K alenderi felsefe, M evleviliğin teşekkülünden sonra da bu etkisini derinleştirmiştir. D ivâne M ehmed Çelebi ile kendisini iyice gösteren bu etki, M evlevilik’ten Şemsilik gibi tam am ivle Kalenderı hüviyete bürünen bir kolun_ türem esine önavak jîlm uştur. Fakat K alenderîliğin A n adolu’da doğurduğu en büvük ve en önemli sonuç bizce, Bektaşilik gibi, heterodoks'halk tasavvufunun en renkli ve en popüler tarikatının doluşunu hazırlamasıdır. Bugüne kadar müstakil bir tarikat olarak \ V . yüzyılda teşekkül ettiğini kabul
M ARJİNAL
S L F Î L tK :
K A L E N D E R ÎL E R
lendiğimiz bu tarikatın, aslında Kalcnderiliğin içinden geliştiği bu gün çok açık bir şekilde ortava çıkmıştır. Kısaca, yukardan beri sayılan şu sonuçlar itibariyle bir genel değerlendirme yapılacak olursa, Kalenderîliğin Türkiye tarihinde hem d in i-tasaw ufi açıdan, hem de sosyal ve"~küTtürcI, hattâ folk lorik açılardan^derin izler bırakan bir tasavvuf akımı vc mektebi ol du ğunu_swlem ek icap eder. A hm cd-i Yesevi’den başlıyarak, T ü ık halk sûfiliğinin Bektaşilik’le son bulan bütün bir tarihini Kalendcriliği anlamadan açıklam ak, anlamak ve anlatmak mümkün değildir. Bu alanda T ü rkiye’de yapılan yanlışlar, bu meselenin hesaba ka tılmamasından kaynaklanm aktadır.
B ÎB L ÎY O Ğ R A FY A
A) A R Ş lV B E L G E L E R İ : 1 . Yayınlanmamış belgeler : Başbakanlık O sm anlı Arşivi, 3 Numaralı Mühimme Defteri, (1558-1560) Başbakanlık O sm anlı A rşivi, j Numaralı Mühimme Defteri, (1564) Başbakanlık O sm anlı A rşivi, 22 Numaralı Mühimme Defteri, (1573) Başbakanlık O sm anlı Arşivi, 36 Numaralı Mühimme Defteri, (1578-1579) Başbakanlık O sm anlı Arşivi, 112 Numaralı Sultanönü Sancağı Tahrir Defteri, 2. Yayınlanmış belgeler: Ahmed R efik, “ O sm anlı devrinde R âfızîlik ve B ektâşîlik” , D E F M , I X ; 2 (1932), ss. 31-59. B) Y A Z M A E S E R L E R : Anonim : Tevârîh-i  l-i Osman, İÜ . K tp , ty. nr. 2438. Aynî, Bedru’d -D în : İkdü’ l-Cümân f î Târih?i E hli’z-^aman, B ayczıt G enel K tp ., V eliyü d d in Ef. nr. 2392, 20. cilt. Aziz M ahm ud H ü d â yî: Tezâkir-i Hüdâyî, Süleym aniye (Fatih) K tp ., nr. 2572. Baba T âh ir-i U ry â n : el-Fütûhâtu r-Rabbâniyye f î M ezci’l-İşârâti’lHemedâniyye, Bibi. N at. de Paris, E. Blochet, ay. nr. 1903. Baldırzâde M eh m ed: Ravza-i Evliya, Süleym aniye (H acı M ahm ud) K tp . nr. 4560 Birzâlî, A lem u ’d -D în : Tarîh, T op kap ı Sarayı M üzesi (III. M urad) K tp ., 2. cilt, nr. 2951. Cenâbî, M ustafa: el-Aylemu’z-Zâhir• Süleym aniye (Ayasofya) K tp ., nr. 3033. Ebu’l-H ayr-i R û m î: Saltıknâme, T op kap ı Sarayı M üzesi (III. Ahm ed) K tp ., nr. 1612. Enîsî, Seyyid H üseyin: Kalendemâme, Süleym aniye (Ayasofya) K tp ., 2032 num aralı m ecm ua içinde. Esîrî : Velâyetnâme-i Sultan Şucâu’ d-Dîn, O rhan K öprü lü özel K ü tü p hanesi.
236
O S M A N L I Î M P A R A T O R L U C U ’NDA
Evhadü’d-Dîn-i K irm ân î: Mısbâhu’ l-Evrâh, İstanbul A tatü rk Ktp., M uallim Cevdet yazm aları, nr. K/318. Evrâd-ı Mevleviyye ve Bektâşiyye: A. Yaşar O ca k özel kütüphanesi. Fahru’d-Dîn-i Irakî: Lemeât, Süleym aniyc (Şehit A li Paşa) Ktp., nr. 2703. Fakîrî : Risâle-i Târifât, İÜ . K tp ., ty. nr. 2051. G aybî : Sohbetnâme, Süleym aniyc (Hacı M ahm ud) K tp ., nr. 3137. Hâce Abdullah-ı Ensârî: Risâle-i Kalendernâme, Süleym aniye (Şehit Ali Paşa), K tp ., nr. 1383. Harirîzâde K cm âlu’d-D în: Tibyânu Vesâiti'l-Hakayık f î Beyâni Selâsili't-Tarâik, Süleymaniye (Fatih) K tp ., nr. 430-432. III. cilt. H ulvî, Şeyh M ahm ud: Lemezât, A Ü . D il ve T arih -C o ğrafya Fak. (İsmail Saib) K tp., kısım: I, nr. 722. İbn Tağribirdî : el-Menhelu’s-Sâfî, Topkapı Sarayı M üzesi (III. Ahmed) K tp ., nr. 3118. İdrîs-i Bidlisî: Heşt Bihişt, İÜ . K tp ., fy. nr. 225, 1. cilt. K adı Ahmed N igidî: el-Veledu’j-Şefîk, Süleym aniye (Ayasofya), Ktp., nr. 4519. Kâşânî, Abdullah b. A li: Târîhu Olcaytu Sultân Hudâbende, Süleyma niye (Ayasofya) K tp ., nr. 3019. K üçük A bdal: Velâyetnâme-i Otman Baba, A nkara A dn an Ö tüken Halk Kütüphanesi, nr. 643. Menâkıb-ı Baba Kaygusuz: Abdurrahm an G üzel Ö zel Kütüphanesi. M evlânâ İsâ : Câmiu>l-Meknûnât, İÜ . K tp ., İbn u ’l-E m in M .K . yazm a ları, nr. 3263. M üneccim başı: Câmiu’d-Düvel, Nuruosm aniye K tp ., 1. cilt, nr. 3171. Safedî, İbn A ybek: Târîhu A ’y âni’l-Asr ve A ’ vâni’n-Nasr, Süleymani ye (Ayasofya) K tp ., 2. cilt, nr. 2970. Sâmi M irzâ : Tuhfe-i Sâmî, Süleym aniye (Ayasofya) K tp ., 4248 nu m aralı mecmua içinde. Şeyh M u h yi’d-D în : Dîvan-ı Şeyh Muhyi’d-Dîn Çelebi, İ Ü . K tp ., ty. 9 4 95 V â h id î : Menâkıb-ı Hâce-i Cihan ve Netîce-i Cân, Bibi. N at. de Paris, Suppl. turc. nr. 1558. Velâyetnâme-i Abdal Musa : Bedri N oyan özel K ütüphanesi. Velâyetnâme-i Seyyid A li Sultan: A nkara A dn an Ö tüken H alk Ktp-, nr. 1189.
M A R JÎN A L
S Û F ÎL İK :
K A L E N D E R ÎL E R
237
Yazıcızâde A li: Selçuknâme, T opkap ı Sarayı M üzesi (R evan ) K t p ., nr. 1390. C) B A S IL I K A Y N A K L A R : Ahmecl E flâkî : Manakib al-Ârifîn, nşr. Tahsin Y a zıcı, A n kara 1959 1961, II cilt.  lî, Gelibolulu M ustafa: Kunhu'l-Ahbâr, 5. cilt, İstanbul 1285. Anonim : Tevârîh-i  l-i Selçuk, nşr. ve çev. F. N â fiz U zlu k , A n k ara 1952. Âşık Çelebi : MeşâinCş-Şuarâ, faks. nşr. M ercdith-Ovvens, L ondon 1971 Âşıkpaşazâde : Âşıkpaşazâde Tarihi, nşr.  lî Beğ, İstanbul 1332. Ayvansarâyî, Hafız Hüseyin: liadîkatu'l-Cevâmi’ , İstanbul 1281, II cilt. Baba Tâhir-i U ryân : el-Kelimâtu'l-Kısâr, Armağan M ecm uası, sayı: 8, sene : 1306 hş. Barbaro : Travels to Tana and Persia, London 1873. Baudier, M ichel : Histoire Generale de la Religion des Turcs, Paris 1625. Bursalı M . T ah ir : Osmanlı Müellifleri, 1. cilt, İstanbul 1333. Buyruk : nşr. Sefer Aytekin, A n kara 1956. Gâhız : Kitabu’ l-Hayavân, nşr. H ârun, 4. cilt. K a h ire 1323, Cantacasin, T h. Spandouyn: Petit Traite de VOrigine des Turcs, nşr. Ch. Schefer, Paris 1896. Chalcocondyle: Histoire des Turcs, Paris 1650. Celâlzâde M ustafa: Tabakâtu’ l-Memâlik ve Derecâtu l-Mesâlik, faks. nşr. Petra K appert, VViesbaden 1981. Derviş Burhan: Velâyetnâme-i Hacım Sultan (Das Vilâyet-nâme des Hadschim Sultan), nşr. R u d o lf T schudi, Berlin 1914. Dcvletşah : Devletşah Tezkiresi, çev. N ecati L u g a l, İstan bul 1977. Dukas : Bizans Tarihi, çev. V I . M irm iroğlu, İstanbul 1956. Elvan Çelebi : Menâkıbu'l-Kudsiyye f î Menâsıbi'l-Ünsiyye, nşr. İsm ail E. Erünsal-A. Y aşar O cak, İstanbul 1984. Ensârî-i Herevî : Tabakdt-ı Sûfiyye, nşr. A . H a b îb î, K â b u l Esad Efendi: Üss-i Zafer, İstanbul 1241.
1962.
Evliyâ Çelebi : Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, İstanbul I 3 i4 - X . cilt. Fahru’d-Dîn-i Irakî: Külliyât-ı Şeyh Fahru’ d-Dîn İbrahim-i Hemedûnî mütehallıs be-Irâkî, nşr. Said N efîsî, T a h ra n .
238
O S M A N L I İ M P A R A T O R L U Ğ U ’N D A
A ttâ r: Tadhkiratu’l-Avuliyâ, nşr. R . A . Nicholson, London 1905, I I cilt. H âfiz : Hafız Divanı, çev. A . G ölp ın arlı, İstan bu l 1968, 2. bs. H alil b. İsm ail : Menâkıb-ı Şeyh Bedreddin, nşr. I. S u n gu rb e y -A . Gölprnarlı, İstan bu l 1967. H a tîb -i F ârisî: Menâkib-i Cemâl al-Dîn-i Sâvî, nşr. T ah sin Yazıcı, A n k ara 1972. H a y â lı Beğ : Hayâli Beğ Divanı, nşr. A li N . T a r la n , İstan bu l 1945. H a y retî : Divan, nşr. M eh m ed Ç a v u şo ğ lu -M . A li T a n y e r i, İstanbul F e r îd u ’ d - D î n - i
1981. H elâk î : Divan, nşr. M eh m ed Ç avuşoğlu, İstan b u l 1982. H idâyet, A lişîr R ıza k u lih a n : Riyâzu’ l-Arifin, T a h ra n 1305 hş. ------------ : Mecmau’l-Fusahâ, 2. cilt, T a h ra n 1339 hş. H o ca S âd u ’d-D în : Tâcu’t-Tevârîh, İstan bu l 1279, H H ocazâd e A . H ilm i : Hadikaiü’ l-Evliyâ, Silsile-i Kadiriye ve Çiştîye, İstanbul 1318. H u cv irî : Keşfu’l-Mahcûb, (H akikat B ilgisi), çev. S ü ley m a n U ludağ, İstanbul 1982. İb n Battuta : Les Voyages d ’ibn Batoutah, nşr. ve fr. çev. C . Defr£m£ryB. R . San guinetti, Paris 1874-1879, V cilt, ib n H acer el-A skalânî : ed-Dureru'l-Kâmine f i A'yânVl-MietVs-Sâmine, H a y d a ra b a d 1340, I I cilt, ib n K e m a l : Tevârîh-i  l-i Osman, nşr, Ş erafettin T u ra n , A nkara, I. cilt 19 71, 2. c ilt 1983. Ib n u ’l-F u ve tî : el-Havâdisu’ l-Câmia, nşr. M u h a m m e d C e v a d , Bağdacl 1951, 2. bs. İsm ail B elîğ : Güideste-i Riyâz-ı îrfan, B ursa 1302. K a sım Ferişteh : Tarîh-i Firişteh yâ Gülşen-i Îbrahimî, L u c k n o w 1381. K â t ip Ç eleb i : Kitab-ı Cihannümâ, İsta n b u l 114 5 . ------------ : K e ş f el-Zunûn, nşr. R . B ilge-Ş. Y a ltk a y a , İsta n b u l 1971, I I. cilt, 2. bs. K a y g u s u z A b d a l : Dilgüşâ, nşr. A b d u r ra h m a n G ü ze l, A n k a r a 1987. ------------ : Saraynâme, nşr. A . G ü ze l, A n k a r a 1989. K a z v în î, H a m d u lla h -ı M ü ste v fî : Târih-i Güzide, nşr. E .G . Browne, L eid en 1910. ------------ : JVuzhat al-Qulub, in g. çev. G u y le S tra n g e, L e id en 1919K a z v în î, Z e k e riy y â M u h a m m e d : Âsâru l-Bilâd, nşr. F . W üstenfcld, G öttin g cn 1848.
M A R JİN A L
SÛ F ÎL ÎK :
K A L E N D E R ÎL E R
239
Kınalızâde H aşan Ç eleb i : Tezkiretü’ş-Şuarâ, nşr. İbrahim K u tlu k, A n k ara 1979-1981, II. cilt. Klaviyo : Kadimden Semerkand'a Seyahat, çev. ö . R ıza D oğrul, İstan bul 1975. Kuşeyrî, A b d u ’l-K e r îm : Kuşeyrî Risalesi, çev. S. U lud ağ, İstanbul 1978, 1. bs. Lâmiî Ç elebi : Tercüme-i Nefehâtu'l-Üns, İstanbul 1270. Lâtîfî : Tezkire-i L â tîfî, İstanbul 1314. Lûtfî Paşa : Tevârîh-i  l-i Osman, nşr.  lî Beğ, İstanbul 1341. Makalât-ı Şems-i Tebrîzî : çev. O . N uri Gencosman, İstanbul 1974 1975, I I. cilt. M akrîzî : Kitâbu'l-Hıtat ve'l-Mevâız ve'l-Vtibâr, Bulak 1270, II cilt. ----------- : Kitâbu s-Sülûk li-M a’rifeti Düveli'l-Mülûk, nşr. M . Ziyâde, 1. cilt, K a h ire 1936. Mecdî : Terceme-i Şakayıku'n-Nu'mâniyye, İstanbul 1269. Menâkıb-ı Evhadü'd-Dîn-i Kirmânî : nşr. B edîuzzem an Firuzanfer, T a h ra n 1346 hş. Menavino, A n to n io : I Costumi et la Vita Turchi, F iorenza 1551. Mevlânâ C e lâ lu 5d -D în -i R û m î : Mesnevî, çev. V e le d Izbudak, İs tan bu l 1966, V I . cilt, 4. bs. ----------- : Divan-ı Kebir, çev. A . G ölpınarlı, İstanbul 1957-1960, V cilt. Muhammed b. e l-H a tîb : Fustâtu’ l-Adâle f î KavâidVs-Saltana, nşr. O sm an T u ra n , (Fuad Köprülü Armağanı, İstanbul 1953, ss- 553-564 arası). Muhammed M âsûm -i Ş îra z î: TarâikuH-Hakayık, nşr. M . Cafer M ahcûb, T a h ra n (tarihsiz), I I I cilt. M uînu’d -D în-i E sfirâzî : Ravzatu l-Cennât f î Evsâfı Medîneti Herât, nşr. S. M uh am m ed K â zım , T ah ran 1338 hs. M üneccimbaşı : Sahâifu'l-Ahbar, 3. cilt, İstanbul 1289. Nergisî : Nihalistân-ı İrem, Bulak 1255. Neşrî : Kitâb-ı Cihannümâ, nşr. F ranz Taeschner, L eip zig 1951-1955, I I cilt. ’ Nevâyî, A li Ş îr : Nesâyimu'l-Mahabbe, nşr. K em al Eraslan, İstanbul 1979 . Nev’ îzâde A tâ y î : £eyl-i Şakayık, İstanbul 1268, I I cilt. Nicolay, N icolas de: Navigation et P®rination, Paris 1527. Nişancı M eh m ed Pasa : Tarîh-i Nişancı, İstanbul 1290.
OSM ANM
İ M P A R A T O K L U C U ’N D a
O lıssoıı, M ou racljca ci* ; 'iablenn (Itntral de l ’ Empire Otlaman, Paris 1787-1820, III C ilt. O r u ç Br#: Oruç Beğ Tarihi ( Tevârîh-i  l-i Osman), nşr. I’ranz Bubinger, H an n o ver 1
.
G ıam liclı, R ic h a r d : D i e Schiitischen Denuischorden Persien, \Vicsbadcn,
F. ,6
OSM ANLI
İ M P A R A T O R U J ftU 'N D A
G renard , Fern an d: Le Turktstan et le T ib et: La limite A sie: 2, Paris 1898. G ü zel, A b d u rra h m a n : Kaygusuz Abdal, A n kara 1981. ------------ : Kaygusuz Abdal'ın Mensur Eserleri, A n kara 1983. H asluck, F. W .: Bektaşîlik Ted kikler i, çev. R agıp Hıılfisi, İstanbul 1928. ------------: Christianity and İslam Under The Sultans, O xford 1929, II cilt. ’ ' ‘ H üseyin Hüsftmcddin : Amasya Tarihi, 2. cilt, İstanbul 1329-1332. İnan A bd ü lkad ir : Tarihte ve Bugün Şamanizm, A n k a ra 1972, 2. bs. K atcsoğlu, İbrahim : Ilarezmşahlar Tarihi, A n k a ıa 1966. Kissling, H. Jochirn: Sultan Bajezid's II. Beziehungen Z" Markgraj Francesco II. von Gonzago, M ün chen 19(15. K o ııyalı, 1. H akkı: Abideleri ve Kitâbeleri ile Niğde, Aksaray Tarihi, 2. cilt, İstanbul 1974. K ö p rü lü , Fııad: Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, A n kara 196li, 2. bs. ------------: Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1980, 2. bs. ------------: Osmanlı İmparatorluğu tıun Kuruluşu, A n k ara 1972, 2. bs. ------------: Edebiyat Araştırmaları, A n kara 1966, 1. bs. K ü p rü lüzû dc M . F u ad : Influence du Chamanisme Turco-Mongol sur les Ordres Mystiques Musulmans, İstanbul 1929 K ü rk çü o ğlu , K . E d ip : Nesîmî Divanından Seçmeler, İstanbul 1973M assignon, Loııis: Essai sur le Lexique Technique de la Mystique Musulmane, Paris 1968, 2. bs. M d ik o ff, ir in e : Abu Müslim, le Porte-hache du Khorassan, Paris 1962. N akostccn, M a h d i: The Rubaiyyat o f Baba Tahir Oryan o f flamadan, B oulder, C olo rado 1967. N urbakhsh, J a v a d : Masters o f the Patlı: A History o f the Masters oj the Nimetullahi Sıtfi Order, Nevv Y o rk 1980. O c a k , A . Y a şa r: Bektaşi Menâkıbnâmelerinde Islâm Öncesi İnanç Mo tifleri, İstanbul 1983. ------------ : La Revolte de Baba Resul ou la Formation de V Il(tfrodoxit Musulmane en Anatolie au X I ile Siicle, A n k ara 1989. ö z t d l i , C a h it: Bektaşi Gülleri, İstanbul 1973. . Poıırjavady-YVilson, N asrollah-P ctcr L . : The History and Poctry oj Rubcn,
the Nimetullahi Sııfi Order, T a h ra n 1978. VValter: Buddhizm 'Tarihi, çev. A b id in İtil,
A n kara
I9 İ7 -
M A R JİN A L
S O F ÎL İK :
K A I.K N D K R Î1.KR
Rıııuim an, Sloven : Le Manich/isme MSdtival, Paris 1949. Samaneıgil, K em a l: Alevi Şiirleri Antolojisi, İstanbul 194li. Şapolyo, l1'.. Behnaıı: Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, İstanbul 1964. Jjiikrü: Seyyid Hattal (>azi, İstanbul 1334. Taııyıı, H ikm et: Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Terleri, A n kara ıç)(İ7. Togan, A. '/.eki V e lid i: Umûmi Türk Tarihine Çiriş, İstanbul 197», 2. bs. Tıim ingham , S pencer: The SuJ'i Orders in Islâm, ()x fo ıd 1971. Turan, O sm an: Doğu Anadolu Tiirk Devletleri Tarihi, İstanbul 1973. Tiirkay, C evd e t: Osmanlı İmparatorluğu'nda Oymaklar, Aşiretler ve Cemaatler, İstanbul 1979. Türkçe Sözlük, T D K , A n kara 1988, 2. bs. Uzımçarşılı, I. H akkı: Osmanlı Tarihi, 1. cilt, A nkara 1972, 3. bs. YVidnıgren, G oo: Les Religions de l'Iraıı, Paris 19B. YVııl/.inger, K a ri: Drei Bektaschi-Klöster Phrigiens, Berlin 1913. Türkiye'de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, V akıflar G enci M d. Iilğü, 4. cilt, A n kara 198(5. Ymdımcı, lllıa ıı: Hursa Evliyâları, İstanbul 197O. K) M A K A L E L E R : ‘ Alııned, M uham m ed T a g i: “ W ho is a Q alan dar?” , J I H , 33 (1955). Ahmed R efik : “ O sm anlı devrinde Rafızîlik ve Bektaşîlik” , D E F M , I X ; a (1932)Akçay, Ilhan: “ A b d al M usa Tekkesi” , VII. Türk Tarih Kongresi B il dirileri, 2. cilt, A nkara 1972. Algar, H am id ; “ Barak Baba” , Elr. Babingcr, E ranz: “ K a len d er” , E l 1. ---------- =: “ Kalenderi" , E l 1. Hacqıu5-G ram m ont, J . - L . : “ Un rapport in^dit sur la r^voltc anatolienne de 1527” , SI, L X II (1988). Baha S a id : “ Hcktaşiler: Balım Sultan Erkânı” , T Y , 28 (1927). Barkan, Ö . L fltfî: “ İstilâ devrinin koloni/atör T ürk dervişleri vc /âviyeler” , VD, 11 (1942). Bausani, A .: “ 1luı uıfîya” , E l 2. Beldieeanıı, Ir^ııe: “ L a V ita de Seyyid Ali Sultan et la conquotc do la T h râ ee par les T u irs” , Proceedings ofthe XXVI I th International Congress o f Orientalists, (Aıın Arbor 19(17), VVicsbadcn 19 7 1 •
*44
O S M A N L I İ M P A R A T O R L U Ğ U ’NDA
D ig b y, Sim on : “ Q a lan d a rs and related groups” , İslam in Asia, nşr. Y o h a n a n F riedm ann, B ou lder-C olorad o 1984. D iriö z, A . H a y d a r: “ K u tb u ’l-A le v i’ nin Barak B aba Risâlesi şerhi” , T M , I X (1946-51). Elsin, E m el: “ Les derviş h£t£rodoxes turcs d ’Asie cen trale” , Turcica, X V I I (1985). F aroq h i. S u ra iy a: “ T h e tekke o f H acı Bektaş” , IJ M E S , V I I (1976). G ölp ın arlı, A b d ü lb a k i: “ H a y d a rîlik ” , TA . ------------ : “ K a len d eriy y e ” , T A . ------------ : “ Fadl A lla h H u rû fi” , E l 2. G ö y ü n ç, N ejat: “ K a len d erh â n e C a m ii” , T D , 34 (1983-1984). H a b ib , M uh am m ed: “ Chishti m ystic records o f the D elhi sultanat p eriod” , MIQ_, I ; 2 (1950). H artm an n . R ich a rd : “ S ü le m î’nin R isâletu ’l-M e lâ m e tiyy e ’si” , D EFM , I H ; 2 (134°)H ilm i Z iy a : “ A n ad olu tarihinde d in i ru h iyat m üşahedeleri: Geyikli B aba” , Mihrab, sayı: 13-14, sene: 1340. ------------ : “ A n ad o lu Im ber,
tarihinde d in î
rû hiyat m ü şâh edeleri: Barak
B ab a ” , Mihrab, s a p : 13-14, sene: 1340. C o lin : “ VVandering dervishes” , Proceedings o f the EasUm Mediterranean Seminar, (1977-1978), U n iv. o f Manchester, M an chester 1980.
J o n g , Frederick de: “ T h e takiya o f A b d A lla h a l-M ag h a w iri (Qayghusuz Sultan) in C a iro ” , Turcica, X I I I (1981). K o ca tü rk . Sâdetrin : “ K a len d eriy ye tarikatı ve H a tib i F ârisi’nin Kale n d e m âm e ’si” , tran Şehinşahltğı'nın 2500. Kuruluş Yıldö nümüne Armağan, İstanbul 1971. ------------ : “ İ ra n ’d a İslâm iyet’ ten sonraki fik ir akım ların a toplu b ir bakış ve K a len d eriy y e tarikatı ile ilg ili bir risâle” , A Ü D T C F D , X V I I I , 3-4 ' (19 7 1). K ö b a c h , M ar kus : “ V o m A sketen zum G luben sköm pfer : Geyiklü B a b a ” , O A ., I I I (1982). K ö p rü lü , F u a d : “ A b d a l” , T H E A . ------------ : “ A b d a l M u r a d ” , T H E A . ------------ : “ A b d a l M u sa ” , T H E A . ------------ : “ A b d a l M u sa ” , T K , sayı: 124, şubat 1973. ------------- : “ M ısır’da Bektaşilik” , T M , IV (1939)-
M A R J İN A L
S Û F lL Î K :
K A L E N D E R ÎL E R
*♦5
Köprülü, O rh a n : “ V ilâyetn âm e-i Sultan Şucâu’d-D in ” , T M , X V I I ( I 9 7 2 )K öprülüzâde M . F uad: “ A nadolu’da İslâmiyet” , D E F M , 4 (1338). ----------- : “ Bektaşîliğin menşe’leri” , T l', sayı: 7, sene: 1341. Kreiser, K la u s: “ D eniz A bdal-Ein Denvish unter Drei S ultanen” , IV ^ K M , (Festschrift Andreas Tietze), 76 (1986). Massignon, Louis: “ H a ririy a ” , E l 1,2. Menzel, T h . : “ D as bektasi-Klöster Sejjid-i G h âzi” , M SO S, X X V I I I ; 2 (1925)Minorsky, V .: “ A h l-i H akk” , E h . ----------- : “ B aba T ah ir-i Ü ryan ” , E l 1,2 . Nicholson, R .A .: “ A b û S a‘id” , E l 1,2. Ocak, A . Y a şa r: “ K a len d erîler ve Bektaşilik” , İÜ . E d ebiyat F akü lte si, Doğumunun 100. yılında Atatürk'e Armağan, İstanbul 1981. ----------- : “ Q u elq u es remarques sur le röle des derviches kalenderis dans les mouvements p opu laires.. OA, III . (1982). ----------- : la
“ R em arqu es sur le röle des derviches kalenderis dans form ation de l’Ordre bektachi” , Table Ronde Inter
nationale sur rOrdre des Bektachis et les Groupes se Reclamant de Hadji Bektach, Strasbourg, 30 Juin-2 Juil. 1986, (baskıda). ----------- : “ K alen d eris dervishes and Ottom an adm inistradon from the fourteenth to the sixteenth centuries” , Saint and Sainthood in İslam, (International Conference, 3-5 A p ril 1987). B erkeley-C alifom ia, (baskıda). ------------ : “ B arak B aba” , TD V ÎA . Ritter, H elm u th : “ Şams-i T a b rizi” , E l 1. ----------- : “ D ja m i” , E l 2. Rossi, E ttore: “ T o rla k ” , T D A T (Belleten), A nkara 1965. Ruben, W a lter: “ Buddhist vakıfları hakkında” , VD, II (1942). Sohrweide, H a n n a : “ D er Sieg der Safaviden in P e r s ie n ...” , Der İslam, 41 T ekindağ,
(1965).
Ş eh ab ed din :
“ Teke-eli
ve
Teke-oğullan ” ,
TED,
7-8
( i 9 6 7- 77 )Turan, O sm a n : Selçuklu Türkiyesi din tarihine ait bir kayn ak: F u stâtu ’l-A d âle fî K a v â id i’s-Saltana” , Fuad Köprülü Ar mağanı, İstanbul 1953. U ğurlu, M u sta fa : “ A b d a l M usa Zaviyesi vakıfları” , G E F D , I (1988).
246
O S M A N L I İM P A R A T O R L U Ğ U M D A
Y a z ıc ı, T a h sin : “ K a lc n d c rlc r’ c dair yeni Armağanı, A n k a ra 1968. ------------ : “ K a la n d a r ” , E l 2.
bir eser” , Necati Lugal
------------ : “ K a la n d a riy y a ” , E l 2. Z iy â cd d in F a h ri: “ B ara k B ab a risâlesi” , Hayat, sayı: y ıl:
1927.
E K L E R
TABLO: I Cem âlu’d -D în-i S â v î’ den ünce yaşamış P R O T O -K A L E N D E R L E R Ebû A hm ed-i A b d al-i Çiştî
H crat
X I.
Y ü zy ıl
Baba T ah ir-i U ry â n
Hemedan
X I.
Y ü zy ıl
Ebû Saîd-i E b u ’ l-H ayr
H âveran
X I.
Y ü zy ıl
Baba Câfer
Hem edan
X I.
Y ü zy ıl
Baba Hcm şâ
H em edan
X I.
Y üzyıl
Mâşûk-ı T û sî
X I.
Y ü zy ıl
Emîr A li A bû
X I.
Y ü zy ıl
Derviş-i  hû-pûş
X II.
Y ü zy ıl
T A B L O : II. Anadolu S elçuklu ları devrinde A n ad o lu ’ da yaşam ış DERİ Ş E Y H L E R İ
KALEN
Ebûbckr-i N iksârî
K onya
X III.
Y ü zy ıl
Hacı M üb ârck -i H a y d a rî
K onya
X III.
Y ü zyıl
K onya
X III.
Y ü zyıl
A ybek B aba
Am asya
X III.
Y ü zyıl
Barak B aba
Tokat
X III.
Y ü zy ıl
Fahru’d-D în-i Irak î
T okat
X III.
Y ü zy ıl
X III.
Y ü z y ıl
X III.
Y ü zy ıl
Şeyh B aba-yı M eren d î (Buzağu Baba)
E vhadü’d-D în -i K irm an î Şcms-i T e b rîz î
K onya
TABLO: III X I I I - X V I I . y y .d a Islâm dünyasında K a le n d e ri züm reler K a len d eriy ye (C avlak iyye)
S ûriyc, M ısır, İran , Anadolu
H a yd ariyye
İran,
H arîriyye
Irak
H indistan,
A n adolu
C âm iy y c
Iran, A n ad o lu
N îm etu llâh iyyc
Iran,
V c fâ iy y e
Irak, Suriye, A n ad olu
A n ad olu
T A B L O : IV . X I I I . yy. A n ad o lu ’sunda T ap d u k île r B arakîler İbrah im H a cı’ lılar H acı Bektaş A b d alla rı
K a len d eri cem aatleri
TABLO: V X IV -X V .
y y .d a A n ad o lu ’da K alen d eri cem aatleri
G eyüklü C em aati U ryân Ş u câîlcr Otm an B aba A b d a lla rı Hacı Bektaş A b d a lla rı
TABLO: VI X V - X V I I . yü zyılla rd a O sm . İm p.da K alen d eri züm releri H aydarîler K alenderîler Torlaklar Işıklar Câm îler Şemsîler N îm etullâhîler
K A L E N D E R L İĞ İN BATI KOLLARI
GENEL —
A —
Ahmed-i Ycsevî 23, 24, 40, 41, 207, 223 Ahmed-i Zemcî 178
Abaka Han 68, 69 Abbas I (İran şahı), 43 Abbasî İmparatorluğu Abdal Ata, 102 Abdal Bayezid 222 Abdal bodu (köy), Abdal Hâkî 98
Ahyolu 136
11
Ahyolu Işıkları 136 Akataleptos Manastırı
Akyazılı Zâviyesi
Abdal Mehmed 87, 88, 98, 221 Abdal mezreası (köy) 222 Abdal Murad 87-89, 221 Musa
65,
87-89,
122, 148, 169, 210-212, 221.
92-95,
107,
193,
208,
186,
Rûm
196,
Alâiye 94 Alâü’d-Dîn
Halcî
Alâü’d-Dîn
Keykubad
halifesi),
(Delhi
sultanı)
I XXV,
201
bk.
Rum
Ali (Hz.) Kültü 156, 158, 159
Abdalları
A li İlâhilik (Ehl-i Hak Mezhebi)
Abdallar 134, 135
Alişah-ı Abdal-ı Irakî 45
Abdallı (köy) 222
Ali Şîr Nevâyî X X IV , 40, 41 Ali
Abdullah b. M ünâzil 13 C âm î
Şîr
Rızakulihan
Hidayet
X X IV ,
14-16,
24. 49
Almalık 52 Altınay, Ahmed Refik X X V Amasya 64, 68, 73
Adana 91
Anadolu
Âdem (Hz.) 152 Afganistan X X I V ,
Anadolu Kalenderiliği 75, 97 Anadolu Selçuklu Devleti 85,
X X IX ,
12,
58
Afrika 117
pek çok
yerde 205
Anadolu Selçukluları X X V I, X X V III, 18, 67, 68, 74, 75, 85, 103, 128,
127
Ahiyân-ı Rûm 85 Ahmed Baba 101
Ankara
Ahmet Baba Zâviyesi 196
Antalya 194, 223
130, 147, 216, 220, 232
Ahmed Beğ (Mihaloğlu)
189
196, 222
Arabistan 4
Ahmed b. Hadraveyh 13 Ahmed Eflâkî 37, 63, 64, 65, 67, 71, 76-80, 173, 179, 185, 203
Arap Işık 102 Arkalı Han 54 Arnavutluk 101, 106, 124
Ahmed Üryan Baba bk. Üryan Baba
Arslan Baba
Ahmed-i
Arslan Beyli (köy) 97, 192
50,
45-47
Allnşık (köy) 222
Abdurrahman b. Ebîbekr 37
Afyon
54 188,
189
Abdâlân-ı Rûm bk. Rum Abdalları
Abdurrahman-ı
226
197
Alevîler 99 Ali (Hz.) 47, 115, 116, 144, 156-159,
Abdal Yakub 98 Abdâlân-ı
122
Akkışla (köy) 226 Akyazılı (Otman Baba
222
Abdal Mecnun 98
Abdal
İN D E K S
Câm î-i 116
Nâm ıkî
43-45,
49,
23
Askerî (Kalenderî şâiri) 228
G E N E L İN D E K S
254 Asya X X V I I , 4. 11, 61, 178 Aşık Çelebi 128, 190, 228 İ M Çelebi Tezkiresi X X X I I Aşıkpaşazâde
X X V II,
85-87,
'93? *95< a°6' 212 Âpkpaşazâde Tarifti 73 Arârifu’l-A faârif X X IV , X X V , ,4twta
Babaî isyanı 64, 65, 86, 89, 130, ^ 205 ’ Babaîlcr 68 Babinger, Franz X X X I I Bâciyân-1 Rûm 85 Bağdad 55, 64, 77, 82, 95, 169
92,
11,
14
X X V III
Avrupa X X V I I I Avrupalı seyyahlar X X I X Avrupalılar X X I X Ayakçı Abdal Musa Sultan Postu 212 Aybeği Şeyhi bk. Aybek Baba Aybek Baba 68, 69 Aydın
Aydın oğlu Gazi Umur Beğ 93
Kalender 50 Mahmud Hüdâyî
126,
(Edirne)
ıgg
Balım Sultan 134, 186, 208, 213, 215 Balkanlar 100, 101, 102, 201 Banaz 196 Barak Baba 68, 74, 162, 177, 181, 207, 219
165,
166,
Barak el-Kırımî bk. Barak Baba Baraktyyûn bk. Barakhlar Baraklılar 71, 73, 74
131
Aynu’l-Kudât-ı Hemedânî 24 Azerbaycan 47, 61, 62, 88 Aziz Aziz
Balaban Baba Zâviyesi Balıkesir 222, 223
Barbaro (Venedik elçisi) 144 Bareau, Andre 9, 10 Barkan, Ö. Lûtfi 91, 96, 222 218
Basra zühd
Azrail 201
mektebi
13
Başbakanlık Osmanlı Arşivi 223 Batı Anadolu 223 — B—
Battal Gazi bk. Seyyid Battal Gazi Battalnâme
Baba Ali Mest-i Acemî 227, 228 Baba Bayezid 102
Baudier,
Bayezid
Baba Hoşgeldi 43
101
Bayezid-i Bistamî 4, 27, 31, 33, 147
Horasanı 64-67, 85,
185,
Baba
Bayezid Baba Zâviyesi 190
Baba Hıiseyn-i Irakî 114 90,
205,
86,
206
Baysungur (Akkoyunlu hükümdarı) 51 Bedîu’z-Zeman (Hüseyin Baykara’nın oğlu)
Baba îshak 67, 205
183
Baba Kemal-i Hocendî 76
Bedîu’z-Zeman Firuzanfer 77
Baba Safa-yi Kalender 50
Bedru’d-Dîn
Baba
San
Beğce
Baba
Siyahi-i
Pulad 43 Emrûdî
el-Aynî
(Yenice)
Bektaşî dervişleri
no
Bektaşî edebiyatı 209
Süngü
Bektaşî geleneği 64,
Baba
Tahir-i
142-145,
Üryan
5,
18-
161,
23, 165,
X X I , X X I I, 52,
62,
201,
231
87,
Babaî çevreleri 86 Babaî hareketi 69, 75,
100
Bektaşî gülbankları 209 Bektaşî kaynakları 41 Bektaşî menâkıbnâmeleri 91 Bektaşî nefesleri 212
121, 205, 232
Bektaşî
şâirleri
207
69, 72
Zâviyesi
191
Baba Sultan-ı Kalenderi 43 43
X X V I I,
Sultan
Baba
X X X I,
112,
186, 189, 213
18, 20, 21
llyas-ı
105,
Bayezid II 101, 106, 123-125, 132-135,
Baba Dilenci 43 Baba Hasan-ı Türk 43
Baba
X X V III,
117, 118, 132, 133, 176
Baba Câfer 18, 20, 21
Baba Hemşâ
187 Michel
196
G E N E L İNDEKS Bektaşi Şâirleri 226 Bektaşî Şiiri
Bünyan
209,
210
Bektaşî tekkeleri
194,
Bektaşî zaviyeleri
197
Bektaş iler 86, Bektaşilik
158,
64,
154,
226
Büyük
92,
186,
93,
Ir£ne 96
194,
57
117, 26
155 104,
172, 216
232
131
Cavlakiyye bk. Cavlakilik
172, 2 17
133 C ela l
132,
133
isyanı
Cebel-i
Kaysun
Celal-i
Dergezînî
161,
133
164,
29 32,
Nev-Müselman
15-18, 151
144,
Budin 104
25-41, 51, 62, 63, 83, 87 146,
161,
164,
165,
168,
169, 216, 231
Budist çevreler 18 Budist
efsâneleri
Budist
kültür
Cemâlü’d-Dîn-i Sâvî Zâviyesi, 95
52
6,
Cengiz Han 40
52
Cevâltka bk. Cavlakilik
Budist mistik çevreleri 23 Budist
mistik
Budist
râhipleri
sem bolleri 7-12 ,
Cihangir Beğ İmâreti X X I X
52 24,
i 4 2> * 43’
168-170
Clavijo X X I X , Constantinopel
102
XXX
Cüneyd-i Bağdadî 4,
12, 47,
Budist topluluklar 9 Budizm 9, 10, 5 1, 52 17,
76
Cemâlü’d-Dîn-i Sâvî X X I I, X X X III,
12
Buhara
34-36,
134
C elalü’d-Dîn-i
148,
27-30,
165
C elalî isyanları
9
Brovvne, E. G . X X X I V Budalânâme
108
Cavlaktlik 27, 30, 32, 39, 40, 184, 231,
187
Brahmanizm
116,
118
Cavlak iler 65,
Börklüce M ustafa
Bozoklu C elal
m ,
Câmilik
Câvidannâme
Bilecik 65
Bostan X X X I ,
105,
Cantacasin, Th. Spandouyn X X X , 104,
36
H abeşî
104,
Câmiu'l-Meknânat
9
Bilâdü’ş-Şam
Bozoklu
46,
165, 218
Câmijye bk.
(râhib)
Buda
44,
Câm ilik 40, 44, 45, 116
211
52
Bizanshlar
—
44
117,
Biga 91
Bozok
Câm Câmller
Bcnnigsen, A lexan dre
Bilal-i
C
—
Câhız 7, 10
Bengal 54
Bhikşu
X X I,
120,
17, 28
Beşbalık
İmparatorluğu
Büyük Selçuklular 19 97,
192, 201, 205-215, 226,
Beldiceanu-Steinherr,
Bergama
Selçuklu
20, 22
192, 205
88,
226
Büyük Işıklar (köy) 222
227, 232
Belh 12,
255
88
Bulgaristan 184 Bursa 89, 9 1, 98, 109, 12 1, 122, I93*! 95> 2 11, 222, 223 Buryat şam anları
- ç Çanakkale 223 Çaycum a
222
Çeharbağ Zâviyesi 43 Çepni Türkmenleri 185, 206
162
Buzağu B aba 66, 67, 147
Çin
52, 53,
113
147
GEN E L İN D E K S
256
—
Çin Türkistanı 19 Çişt köyü 19
E —
Dcrviş-i Âhû-pûş 22, 23. 161 Devletşah X X V II, X X X I, 46-50, 82 DrvleLşah Tezkiresi 50, 76, 82
Ebû Abdirrahman cs-Sülemî 22 Ebû Abmrd-i Abdal-i Çiştî 18, ıg Ebûbckr-i Isfchânî 28. 30. 34 Ebûbekr-i Niksarî 27, 32, 63, 65, 7gt 185. 218 Ebûbekr-i Sclebâf 76, 78 Ebû Hafs-i Haddad 13, 147 Ebû lshak-ı Şâmî 19 Ebû Müslim-i Horasanı 163, 178 Ebû Nasr Ahmed bk. Ahmcd-i Câmî-i Nâmıkî Ebû Osman cl-Hîrî 13 Ebû Saîd-i Ebu’l-Hayr 18, 19, 21, 22. 24, 44, 52.. 62. 231 Ebû Türab-ı Nahşcbî 13 Ebû'l-Fazl Haşan 22 Ebû’l-Kasım el-Kuşeyrî 22 Ebû’n-Nccîb Sühreverdî 80
Devlemîlcr
Edirne 100, 101,
Çijtiyyr Tarikatı X X X IV Çoban Ata 23 Çorum 65. 196, 222 — D— Dede Dede Dede Delhi
Garkın 64 Ömer Rûşenî 204. 205 Sultan bk. Börklücc Mustafa 54, 56
Delhi Sultanlığı 54, 56 Demir Işık (köy) 222 Denizli 122, 127. 211 Derviş Sîdı Müvcllch 54
19
104, 124, 171, 196,
228 Dımaşk 26-33, 35-39.- 42> 62> 63> 70- 72, Elıl-i Hak Mezhebi 201 77. 82, 83, 95., 164., 169, 177, Ehl-i Haklar 201 181. 216 Elıl-i Sünnet 122, 129 Digby. Simon X X X IV . 54 Ehl-i Sünnet İnançları 129 Dilcnci râhiplcr 10 Ehl-i Sünnet ve Cemâat Mezhebi Dilgüşâ 149, 150, 181 Dimetoka 96. 97, t86, 196. 197, 213., 226 Dimetoka Zâviyesi 102 Dimyat 28-30. 38, 39, 95,
164, 216
Dîvane Mehmed Çelebi 203, 204, 232 Divan-ı Fahru d-Dîn-i Irakt 84 D kan -i Kebir X X X I, 79, 202 Dîzan-ı Şeyh Midiyi'd-Din Çelebi zımâme) Diyarbakır
101, 102
169,
.
Endülüs 17, 187 Erdcl 131 123
Ergun, S. Nüzhet 226 Erzincan
Doğlu Baba 89
Erzurum 91, 102, 185 222
185
.
Doğu Türkistan 52, 53
Esat Efendi 215 Esin, Emel X X X V , 52, 54
Dost Muhammed 53 Dukas (Bizam tarihçisi) 131
Esrâru' t-Tevhtd 22
ed-DüreruL-Kâmine
Esterâbâd 50
X X V II
122.
Elvan Çelebi 65, 86 Emir Ali Abû 24 Encyclopidic de Pİslam X X X II , XXXIII
Dobruca 100, 131. 132, 135 Doğu Anadolu
102,
162
194, 211
Ereğli 66 Ergin, Osman Nuri
185
Diyar-ı Accm m
(H ı-
Eliade, Mircea 162, 178 Elif Abdal 50 Elmalı (Antalya) 45, 93,
Eskişehir 127,
135 .
G EN E L İN D EKS Etyemezler Zâviyesi 196, 197 Evhadü'd-Dîn-i Kirmanî 62. 82, 146, 172 Evliyâ Çelebi
191.
194,
75. 80
195
F — F a h ru 'd -D în -i
62, 75.
Irakî X X V , X X X I, 5,. 146,
172
Fakîrî (Şâir) 104. 108, 113, 116, 118 Faroqhi, Suraiya 194 Fas 168 Fatih Sultan Mehmed II (Fatih)
bk.
Mehmed
Fatimî halîfeleri 38 Fâzılî (Kalenden şâiri) 228 Fazlullah-ı Estcrâbadî bk. Fazlullah-ı Hurûfî F azlu llah -ı
H u r û fî
15 4 ,
15 5
F crgan a 23, 51
Ferhat Paşa (R u m eli B cğlc beği) Fcrîdü’d-Dîn-i Attar 40
133
Filibe 100, 196 Finike 212 Fust&tu'l-Adûle X X V III, 25-29, 31, 32, X X I,
Geyikli Baba Sultan Cemâati 91 Geyikli Baba Tekivycsi bk. Geyiklü Baba Zâviyesi Geyikli Baba Zâviyesi 195 Geyikli Cemâati 91, 195 Gîlan 49, 70 Gılanlılar 70 Gıyâsu’d-Dîn Keyhusrcv I 189 Goldziher, Ignaz 7 Gökçe Torlaklar (köy) 222 Gölpınarlı, Abdülbaki X X X I II, 71, 78, 86, 108, 203, 204, 212 Gramlich, Richard X X X V , 202 Grenard, Fcrnand 56-58 Gülistan X X X I , 172, 217 Gülşcnî-i Saruhânî (Kalenderi şâiri) 228 Güney Azerbaycan 43 Güney Doğu Anadolu 67, 222 Güvene Abdal 206 Güzel, Abdurrahman 148 — H —
Feyzî (Kalenderi şâiri) X X X I I Fırka-i Baba Yûsvftler r04
36, 62, 65, 179 el-Fülûhâtffr-Rabbûniyye
257
Habib, Muhammed X X X I V Hâcc Abdullah-ı Ensârî X X II ,
Hâcc-i Cihan X X V I , 110, m Hacıbektaş kasabası bk. Sulucakara öyük Hacı Bektaş Dergâhı bk.
21
142,
145
H aa
Bck-
Gazan Han 70 G&ziyan-ı Rûm 85
taş-ı Velî Zâviyesi Hacı Bektaş Dermişleri 213 H a a Bektaş-ı Velî 64, 65, 92, 93, 99, ioo, 107, 175, 185, 186, 189, 205-208, 211-214, 221
Gazneli Mahmud 22 Gaznelilcr 12
H a a Bektaş-ı Velî kültü 92, 209-214 Hacı Bektaş-ı Velî Zâviyesi 13 4 , 135.
— G — Gaffarı, Nusrctu’d-Dîn 78
Gelibolu 100 Gelibolulu Mustafa  lî
193
H aa
Geomailcr bk. Câmücr Gcrmiyan 91, 99 Germiyan ili 100 Gcrûbcd 26, 30, 32 Geyikli Baba 87-92 Geyikli Baba Dervişleri 91
.
175, 184-186, 213. 214 Mübarck-i Haydarı 63. 63. 79.
185, 218 Hacım Sultan 99, 100, 107. 175. 219 Hacım Sultan Zaviyesi 196 Hâfız (îran şâiri) bk. Hâfız-ı Şîrazî H âfız D (sam 45 Hâfız-ı Şirazı X X X I, 44. 45. 171, 172
258
GENEL İNDEKS
Hâksârtler X X X V , 202 HûksârÜik 201, 202 Halep 95, 155 Halil b. Bedru’d-Dîn
Heyâkil-i Esrâr 37 Hıristiyanlar 131 el-Hıtat X X V I I , el-Kürdî 67
Halil b. İsmail 109, 131 Halil Vahdeti Baba 207 Hallac-ı Mansûr 4, 12, 147,
25,
29
Hıtay (Doğu Türkistan) Hızır (Aleyhisselam) 34 Hızır Abdal 102 Hızır Dağı 20 Hızır-llyas 56
154
Halvetîlik 201, 204 Hama 95
Hızımâme bk. D în Çelebi
Hamdûn-i Kassar 13, 147
Divan-1
Şeyh
Hamid Sancağı 135 Hammer, Joseph de 193, 195 Hârezm 57, 61
Hind
dinleri
Hind
kültürü 4
Hârezmşah Atsız 23 Haririyye bk. Haririyye
Hind mistik çevreleri 6 Hind mistisizmi 6
Haririyye Harran
Hicaz 83, 95,
Tarikatı
Tarikatı 36, 39
53
Muhyi'd-
169 9
Hind sadhuları 7
67
Hind-lran kültürü 12
Haşan (Hz.) 157
Hind-lran mistik geleneği
Haşan Baba Zâviyesi 196 Hasluck, F.W. 188, 191, 215
Hind-lran mistik kültürü 12, Hind-lran mistisizmi 16, 141
17
Hindistan
8, 25,
Hatîb-i
Fârisî
X X II,
33, 142-145, Haveran 21 H ayalî Beğ
167,
(Şâir)
X X X III,
31,
X X X I,
106,
109,
H 7, 153, 159, 160, 166, 173, 174, 180, 214, 227, 228 Haydarî (Kalenderi şâiri) X X X I , 228 Haydarı dervişleri 71, Haydarî
73, 89,
Kalenderileri
bk.
X X IV ,
42, 43, 117,
168
Hindistan
12
X X IX ,
47, 51,
7,
53*57, 61, 98,
156, 168, 179, 201, 228, 23 Kalenderileri
X X X III,
X X X I V , 54, 156 Hindli râhipler 8 Histoire Gintrale de la Religion des Turcs X X V III
125 Haydarî
Horasan 5, 12, 17, 18, 21, 23, 24, 27, 41, 42, 49, 50, 52, 61, 96, 147,
dervişleri Haydariler X X I X , 42, 43, 54, 56, 62, 86, 104, 105, 111-115 , 165, Haydar ilik X X X I I I , 39-43, 46,
205 48,
157, 206 Horasan
Erenleri
Horasan
M elâm etiliği 64
88
53» 55, 61, 65, 71, 184, 207, 231,
Hoy 88
'
232
Hulefâ-i Râşidîn
3
Humus 95
Haydariyân Fukarâsı 42 Haydamâme 40
Hurûfîlik 108, 126, 141, 154, 155, 229
Hayran Emirci 71
Hülâgû 67, 217 Hüsam Şah bk. Otm an Baba Hüsâmü’d-Dîn Mahm ud (Alâiye
Hayretî (Şâir) X X X I , 153, »55. >59, l6° , 180, 214, 227 Helâkl
(Şâir)
106, i 63>
166
ıog,
147,
166, 173,
&)
94
Hüseyin (Hz.)
157,
Hellen kültürü 4
Hüseyin
kültü
Hemedan 20, 82, 111
Hüseyin Bay kara
Herat 12, 17, 19, 49, 50
Hüseyin
(Hz.) Gazi
160 156
183
Zâviyesi
196
be
G E N E L İN D E K S Hüseyin
H ü sam edd in
Hüseyin
K e fe v î
Hüseyin
e l-M ü v e lle h
68, 69
259
İran mistik çevreleri 6
2 18
İran mistik kültürü 5 et-T ü rk m â n î
37
İran mistisizmi 6 Iranlılar
I
—
I
Costumi
Ilgın
et
la
İsa
—
Vita
T u rch i
İskender Paşa
C o lin
Irak 4, 7,
İslâm âlemi bk. İslâm dünyası
X X X III
12, 27, 35, 38, 39, 42, 50,
Şemsi
İşık
T â y ifesi
(K a le n d e ri 126,
(köy)
Işıkköy Işıklar
şâiri)
Ismailîler 54. İstanbul 104,
(köy)
134,
135
îbn
A ybek
es-Safed î
İbn
B attu ta
X X IX ,
29-31 28,
İznik
131
K âb il
12,
42,
X X V II,
37 >
Kalender Abdal
159, 214, 226
Kalender
221
109,
121
Baba
Kalender
tîb
bk.
H a c ılıla r
66
Sultan
Kalenderin
(V e ziriâza m )
Edhem
12,
13
134,
*35
63
Kalenderi dervişleri
pek
75
Kalenderi sûfiler
223
Kalenderi ^t>/*n X X X I,
X X V II,
M u ta sa v v ıfla r
86,
llyas köyü
(Ç a t)
İm am
A li
R ız a
İnan,
A b d ü lk a d ir
İnegöl İran İran
9 1,
pek
2 12
64, 65 203 162
214, Kalenderi 89,
yerde
K a len d e rd en
156
17,
yerde
18 X X X IV ,
şeyhleri 96,
19, 46, 51, 67, 88, 121
Tâyifesi
28,
111,
Kalenderi tekkeleri
170,
226
Kalenderi
160,
226, 227 102,
Kalenderi
195 çok
69
çok
Kalenderi geleneği 35
İçel
İ lk
Kalender
221
Tâyifesi
İbtidânâme
İkdu’ l-Cum ân
Şah
Kalender Kızılkurt Baba 209 Kalender
Paşa
Çelebi
Kalender Karakurt Baba 209
İbnu’I-H a tîb bk. M u h a m m e d b. el-H a-
222,
X X IX
Kalender Bozkurt Baba 209
20
İbrahim -i
Seyahat
K â fi Baba Tekkesi 212
İbn’u l-F u v etî 67
İbrahim
Semerkand'a
55,
Kahire 38, 95, 112 e l-A sk a lâ n î
İbn K e m a l
İbrahim
17
Kadiz'den
38,
38, 39 Sina
124
122
— K —
164
H acer
İbn
122,
İzmir 223
223
48
56,
76 112,
İstanbul Kalenderhâneleri 129,
18, 39, 5^
kültürü 4
—t —
İbn
11,
İslâmiyet 4, 15, 23, 52, 57, 65, 73, n 2
128
223
İbâhîlik
3, 6,
77, 166, 180, 201, 231
İslâm ülkeleri 51, 52, 61
228
223
105,
Işıktepe
dünyası
İslâm
Isfahan
Işıkeli
İslâm
57,
75
Işık
131
135
İslâm 3, 4
Imailer bk. C âm îler
61,
157
Isfendiyaroğulları
XXX
135
Imber,
178
(Hz.)
zâviyeleri
127,
296 160,
192, 196, 214 Kalenderi zümreleri pek çok yerde
185,
G E N E L İN D E K S Kalenderdir pek çok yerde Kalenderiyye bk. Kalenderdik Kalenderiyye
Tarikatı
18,
26,
28, 30,
36, 38 Kalenderler pek çok yerde Kalendemâme
Kızıl Deli Zâviyesi 186 Kızıl ağaç Yenicesi 196 Kızılbaş Türkler 158 Kızılbaş Türkmenler 133 Kızılbaş Zümreleri 221 Kızılbaşlar 206 Kiçi Abdal 206
\42
Kalendemûmeler X X II Kaligra ıg6
Kirman
47,
80
Kilab-ı Cihannümâ X X V I II Kanunî Sultan Süleyman 104, 123, Kitab-ı Miğlâta 148, 150, 156, 127, 128, 132, 134, 190, 227, 228 Kitab'ul-Hayavân 7 Kara Abdal 206 Kitab’ul-İşârât 20
Karaburun 131 Karadeniz 131 Karakucak
181
Kitab’ üs-Sülûk X X V I I
Baba
Zâviyesi
197
Karamanoğlu 97 Karasu Yenicesi 101, 196
Koca Nişancı ıo4, 119
(Celalzâde
Mustafa)
Kasım Firişteh X X V II Kasru’l-Ayn 169
Kocatürk, Sadettin X X X I II Koço (Karahoca) 52 Koka 56
Kasru’l-Ayn
Konya X X V , X X V I , 27, 32, 63, 67,
Kastamonu
Zâviyesi 95
71, 76, 77, 80, 203, 218
222
Kâşân 50 Kâtip
Çelebi
>69» 179, 181, 184, 194, 208, 210, 219, 221, 226 Kaygusuz Abdal Zâviyesi 46 Kayseri 83, 84, 222,
226, 228
26, 43
Kefersud Kelâmı
(Kalenderi
Kelimât-ı
Barak
Korkut Ata 23 Koyun Abdal 226 Koyun Abdal (köy) 222 Koyun Baba Zâviyesi
3 1, 86,
36, 37, 43. 87, 92, 93,
şâiri)
Baba
228
73
Köprülü Mehmed Köprülü,
Orhan
Köse Abdalh
Kemalü’d-Dîn Efendi (Harirîzâde) 204
Kreiser,
Kenbaze 56
Kmahzâde Kırım
169
Uludağ
Paşa
108,
121,
171
222
122
Tezkiresi
Kuzey
Afrika
Kuzey
Hindistan 53-55
X X X II
4
169
Kübrevîlik
70 Deli
107,
97
(köy)
Klaus
Küfe 95,
102
14,
61
Kübreviyye bk. Kübrevîlik Küçük
Kırşehir 65 Kızıl
47, 48> 6a> 64
Kumral Abdal 89
Kerbelâ 95, 156, 160, Keş/u l-Mahcub 18 bk.
196
Köprülü, Fuad X X X I I , X X X IV , 23,
el-Kelimâtû’l-Kısâr X X I
Keşişdağı
185,
130, 147, 163, 177, 195, 212, 215
67
Kılıç Abdal
91,
Konya Mevlânâ Dergâhı 184
191
Kaygusuz Abdal 88, 93-95, 98, 102, 140, 148-151, 154, 156, 157, 166-
Kazvin
83, 84,
Abdal
X X III,
Künhü'l-Ahbar X X I V , bk. Seyyid
Ali Sultan
Kütahya 98,
135,
123, 88
196, 223
i 52> 253
G E N E L İN D EK S — L — La’l Şehbaz-ı Kalender bk. Şeyh Osman-ı Merendî Lârende 65 Lâtîfî 218 Lemercier-Ouelquejay, Lemeât X X V , 83, 84 Lemezât 82 I.ûtfi Paşa Tarihi 108
Ch.
57
Melâmetî felsefe 17 Melâmetî sûfîliği 88 Melâmetî şeyhleri 17, 24 Melâmetîler 14, 15, 52 Melâmetîlik X X IV , X X V ,
— M — Mâçin 53 Mahan 47
19,
Mahmud Paşa (Veziriâzam) 123, 154 Mahya (Kalenderi âyini) 177 Makalât (-1 Hacı Bektaş) 212, 213 Makalât-ı Şems-i T ebrîzî 76, 79 Makrîzî X X V II, 29, 35-39, 42 Maksud Ali 156 Malatya 91
4,
22, 23, 39, 51, bk.
11-17,
141
Melâmetîlik
Melâmetiyye akımı 141 Mdlikoff, Ir£ne 178 el-Melikü’l-Âdil Ketboğa 38 el-Melikü’n-Nâsır 70 el-Melikü’z-Zâhir Baybars 68, 69, 83 Baba
Kaygusuz
X X III,
93,
107 Menûkıb-ı
çevreler 18 kültür 6 mistik çevreler 23 rahipler 7, 8, 11, 24, 142,
143, 168, 170 Maniheizm 51 Manisa 98, 99, 131,
194,
222,
223,
228 Mardin 144, 185 Massignon, Louis 36 Mâsum Ali
Melâmetiyye
Menâkıb-ı
Manastır 135 Mani 10 Maniheist Maniheist Maniheist Maniheist
Mehmed II (Fatih) 98, 99, 100, 122. 123, 124, 154 Mehmed Beğ (Mihaloğlu) 189 Mekke 46 Melâmet 12, 14, 15, 146 Melâmel - Kalenderlik 11 Melâmet Mektebi 14, 231
Cemâlü'd-Dîn-i
X X II,
206 Menâkıb-ı Sipehsâlâr 66, 75, 77 Menâkıb-ı Sultan Bayezid Han 101, 108 Menâkıb-ı Şeyh Bedru’ d-Dîn 109 Menâkıb'ul-Ârifin X X V I , 37, 62, 66,
75> 179 Menâkıb'ul-Kudsiyye Menavino,
156
Sâvî
8, 25, 29-35, 142, 161, 164, 169 Menâkıb-ı Hâce-i Cihan X X V I , 103 Menâkıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli X X III,
Antonio
86 XXX,
104,
117,
24. 47> 5 i» 52> 6 l > : 4 r Mayhana 22
118, 176 Menteş (Hacı Bektaş’ın kardeşi) Menzel, Theodor 188 Mesnevi X X X I , 79, 202
Mecidözü 65 Mecmau’l-Fusahâ 48
Meşhed 203 Meşrebî (Kalenderi şâiri) X X X II , 227
Mecnun Derviş 1o 1 Mecnun Derviş Zâviyesi 196
Mevâlî tabakası 3, 4, 11 Mevlânâ Abdal 50, 172 Mevlânâ Celalü’d-Dîn-i Rûmî X X V I,
Mâşuk-i Tûsî 24 Mâverâünnehir 4, 5,
12,
17,
18, 23,
Meçüklü Baba Zâviyesi 196 Mehdî 157 Mehmed I (Çelebi) 87, 97, 109, 120, 124, 131
206
X X X I, 21, 22. 32, 63, 65, 71, 75-78, 81, 83, 142, 147, 173, 202, 232
a6a
genel
İn d e k s M ü ’min Derviş Zâviyesi Müncccimbaşı 133
196
Mcvlunâ İsa 10B Mcvlânâ V elî Kalender 51 M evlevî âyinleri 71 M evlevi kaynakları 77
Müslümanlık 53
Mevlcvîler 304 Mevlevîlik X X V I ,
Müştak Ali 156 Müvellilıe bk. Kalenderîlik
23a Mezdek 3 7 Mezopotamya
Müslümanlar
119, 301-303, 226,
— N — 4,
Mısbâhu'l-Ervah
7
8a
Mısır 4, 17, 35-39, 4a, 46, 51, 61, 68, 71, 83, 94, 166, 181
Nakşibendîlik 23, 3 1 5 , 235 cn-Nâsır Ii-Dînillah X X V Nasîru’d-Dîn-i Tûsî 216 Nasuh
Minorsky, V. 21
Baba
101
Nasuh Baba
Moğol istilâsı 30, 52, 53, 61, 63 Moğol şamanları 70, 177 Moğolistan
131
Zâviyesi
196
Navigations et Peregrina'.iotıs Necef 95, 169
na
Moğollar 53, 67-73
Ncfehâtii'l-Üns X X I V ,
Molla Fenarî 154 Muhammed (Hz.)
36, 37. 43. 49. 5°. 02> 83 Nergisî 183
, 157, '66
96,
143-145,
153,
Nesûyimu'l-Mahabbe X X I V ,
156
Muhammed
Bâkır (İmam) 46
Muhammed
b.el-Hatîb
31,
65, 66,
172,
Nesîmî
X X V III, 179,
216,
26, 319
Muhammed Mâsum-i Şirazî X X V , 217 Muhammed-i Belhî 32,
Muhlis
Mâtemi
Paşa
(Baba
158,
160,
175
llyas’ın oğlu)
M ukattam
Esfirâzî
Dağı
M ultan
55, 82, 83 I
\lu rad
II 97,
Murad
III
X X V III,
65 147
X X V II
R.
89, 93,
ıs ı,
195
192
I
Mustafa b. Haşan (Seyitgazi kadısı) 138
Kirmânî
bk.
Şah
Nî-
NtmetullahÜer 104, 105, 119, 120 Nîmetullahiyye
bk.
Nîmetullahtlik Paşa X X V III ,
108,
166
Nişapur 12, 13, 17, 33, 49 Nijapur Melâmetilcri ıs
190,
JVûrbahşîlik
301
Nûru’d-Dîn Nuseybin
Efendi
—
322 Olcaytu
7 101,
(Sarı
Gürz)
228
169
191
Musul 38, 95
Derviş
104
Nûr Türk 54
Murad G azi bk. Murad
M utezile
X X IX ,
Nûr Aliyy-i Kalenderi bk. Nûr Türk I
M ü ’min
de 22
metullah
128,
Murad Beğ bk. Murad
M uş
A.
Nişancı Mehmed
194
lşrctî
Nicholas
Nicholson,
95
M urad
Mustafa
Neşri X V I I I , 87, 122, 195 Nicholay,
Nîm etullahtlik 40, 46-50
b. el-Arabî 80, 83,
M u în ü ’d-Dîn-i
36, 43, 82
155
Nîmetullah-ı
M uh yi’d-Dîn Abdal 3 36 M u h yi’d-Dîn
18, 32, 24,
Niğdeli K adı Ahmed 66
34
Muhammed-i Kürd 27, 33 Muharrem
14,
X X IX
184
A fü ’ min Derviş Abdalları 213
Hüdâbende
Oniki İmam 47, Oniki
O
İmam
—
70
116,
kültü
156,
158,
159
160, 217
genel
Oniki imam mezhebi bk. Oniki imam Şiiliği Oniki İmam Şîiliği 70, 14a Oniki post 212 Orhan Beğ bk. Orhan Gazi Orhan Gazi X X V I I I , 89, 90, 97, 98, 109, i2 i, 122, 130, 186, 193, 195 Orta Anadolu 64, 67
İn d e k s
263 — P—
Pcdro (İspanyol seyyahı) X X I X Pelit Traiti de l'Origine des Turcs X X X Pirîpaşazâdc 183 Pirlcpc 135 Postînpûş Baba 88, 92, 195 Postînpûş Baba Zâviyesi 195 Pravadi 151, 196
Orta Asya X X X V , 25, 42, 47, 51-53, 175» >77» 187, Orta Doğu X X V I I ,
201,231, 232 15, 25, 29, 32,
33, 39, 61, 231, 232 Ortodoks sûfîlik
12
Oruç Beğ X X V I I I , 87, 122, 131 Osman Baba bk. Otman Baba Osman Beğ bk. Osman Gazi Osman el-Girihî bk. Şeyh Osman-ı Girîhî Osman Gazi X X V I I I , Osmancık 196 Osmanlı Beyliği 64, 121, 186, 232
65,
85,
121, 186, 232 Osmanlı Devleti bk.
121 88, 90,
Osmanlı
92,
İmpa
— R — Rafızîlik 217 Rûhatu's-Sudûr X X V II , 20 Ramazan-ı Kalender 54. Râvendî X X V II, 20 Ravzatu'l-Cennal X X V II Ricâl-i Ğayb 19 Ricaut, Paul X X V II I, 105, 112, 113, 120 Rihle-i İbn Battuta X X I X , 25, 28, 29 Risûle-i Kaygusuz Abdal 148, 156, 157 Risâle-i Kalendemâme X X I I , 142 Risâle-i Kuşeyriyye 18 Risâle-i Târifat 104 Rittcr, Helmuth 77 Rodos adası 127 Rossi, Ettore 109
ratorluğu Osmanlı dönemi Kalenderîligi 51 Osmanlı gazileri 98, 101 Osmanlı hükümdarları 88
Rubâiyyat (-1 Baba Tâhir) X X I, X X X I Rubâiyyat-ı Fahru'd-Din-i Ruben, VValter 10
Osmanlı İmparatorluğu pek çok yerde Osmanlı Kalenderîleri X X X I
Ruhbânu'z-Zenâdtk0 7 Runciman, Steven 10
Osmanlı Sünnîliği 126 Osmanlı vekayînâmeleri
Rum
87,
91,
X X V III, 86,
126
Osmanlılar X X V I ,
84
Abdalları X X V II I, 75, 85-95, 100, 103, 105, 107, 115, 116, 121,
15', 159, 179, 193, 195, 196, 205, 208, 211, 218, 221, 232
216, 232
Otman Baba X X I I I ,
Irakt
5, 98-102,
115,
123, 124, 151, 152, 157, 166-169, 174, 175, 181, 184, 208, 217-220,
Rumeli X X X , 96-99, 125-128, 155, 196, 215, 232 Rûşenîlik 204, 205
226
Rüknü’d-Dîn
Otman
Baba
Abdalları
bk.
Otman
Kılıçarslan
IV
154,
66
— S—
Baba dervişleri Otman Baba dervişleri 102, 125, 213 Otman Baba Zâviyesi (Edirne) 196
Sadık Abdal
Otman Baba Zâviyesi (Varna) 196, 197
Safevî propagandası bk. Şîî-Safevî pro
Özbekistan 57
226
Safevî Devleti 48 pagandası
G E N E L İN D E K S
264 Safevîler 126, 158 Sâihûn (Gezici râhipler) 7 Saltıknâme 166 Sâmânoğulları 11 Sâmî Mirza 172 Sâmit Abdal 102
Seyyid Hüseyin Enîsî X X II,
Saraynâme 148, 181 San Saltık 69, 70 Sarı Saltık Zâviyesi 132, 135 San Saltık Zâviyesi (Edirne) 196 Sarı Saltık Zâviyesi (Kaligra) 196 San Saltık Zaviyesi Işıklan 135 Sâsânîler 10 Sâve 26, 27, 30, 164 Schvveiger, Salomon X X X ,
104,
114,
ıi5 Sebz 47 Sefer Işıklar (köy) Seher Abdal 226
222
Sultan Veled 75, 173, 203 Sultaniye şehri 70, 71 Sultanönü Sancağı 127, 186
Seydî Ali Reis 228 Seydî Gazi Tekiyyesi bk. Seyyid Gazi Zâviyesi Sultan
88,
96,
97,
Sultan’ul-Ulemâ Bahâu’d-Dîn Veled 78 Sulucakaraöyük 65, 92, 185, 210, 211 Sun’ullah Ğ aybî
Seyitgazi 186, 190, 192, 193, 196 102,
Battal
Gazi
231, 232
112,
115,
176,
187-189, 207 Seyyid Battal Zâviyesi bk. Seyyid G a zi Zâviyesi Seyyid
Cemalü’d-Dîn-i
CemaJü’d-Dîn-i
107
Suriye 7, 35, 36, 39, 42, 51, 61, 67,
109, 208, 221, 226 Seyyid Ali Sultan Zâviyesi 196, 197, 213 Seyyid
Kalender
Susuz
175
Sühreverdiyye Tarikatı X X V , Sünnî İslâm 33, Sünnîlik
157
90
bk.
- Ş
Sâvî
Seyyid Ebu’l-Vefâ 90
Şah Kalender
Seyyid G azi Işıkları
Şah Kalender isyanı
128,
Gazi
Zâviyesi
135, 174,
207, 228
97,
102,
112,
184, 186, 189-192,
Hızr-ı
R ûm î
-
Şah
135, 192
61
Sürhab 48
Seyyid Ebûbekr-i Tûsî-i Kalenderi 54
Seyyid
bk.
Sultan Varlığı bk. Sultan Şucâu’d-Dîn
100
Semerkand 17, 23, 47, 49, 102 Serez 100, 101, 196
Ali
Sultan Hacı Bektaş el-Horasânî Hacı Bektaş-ı V elî Sultan Sencer 23
Sultan Şucâ’ud-Dîn 88, 97-99, 102, 163, 166, 187, 192, 193, 208, 219, 221
Selim II 228
Seyyid
Sramana (Hindli gezgin râhip) 9, ı0 Sultan Balaban (Delhi sultanı) 54
Sultan Şucâ bk. Sultan Şucâu’d-Dîn Sultan Şucâ Zâviyesi 196
Sehvan 55 Selânik 100, 127, 136 Selânik Sancağı 136 Semendire
142
Seyyid Kasım bk. Şeyh Kasımu’l-Envar Seyyid Kasım-ı Tebrîzî bk. Şey^ Kasımu’l-Envar Seyyid Rüstem Gazi 96 Seyyid Şeyh Hüseyn-i Ahlâtî 46 Sırbistan 100 Siriderya 24 Sivas 91, 206, 222 Sohbetnâme 107 Sokullu Mehmed Paşa 135 Sovyet Rusya 57
54
132,
133,
186
132,
134,
Şah İsmail (Hatâyı) 125, 132, i 5^> 1 ^ Şah
Nîmetullah-ı
V elî
Şah Şucâ-ı Kirm anı
13
46-50,
i 20
G E N E L İN D E K S Şah Velî bk. Bozoklu Celal Şah-ı Sincan 40 Şahkulu (Şeytankulu) 132, 133, 134 Şahkulu isyanı 132 Şahruh 47, 49, 50 Şahver (Kutbu’d-Dîn Haydar’ın ba bası) 40 Şakîk-i Belhî 8, 12 Şam bk. Dımaşk Şaman âyinleri 178 Şamanist mistik çevreler 23 Şamanist rahipler 24 Şamanizm 51 Şamanlar 178 Şefküllü Beğ bk. Sultan Şucâu’d-Dîn Şehsuvaroğlu Ah Beğ 133 Şehzâde Murad bk. Murad I
2 65
Şeyh Kerâmâtî 66 Şeyh Kutbu’d-Dîn Haydar 39-43, 48, 53, 54. 62, 63, 146, 185, 207, 231 Şeyh Muhammed-i Buharâî 33 Şeyh Muhammed-i Haydarî 64, 65 Şeyh Muhyi’d-Dîn Çelebi 98, 101, 102 Şeyh Nûru’d-Dîn-i Secâsı 76 Şeyh Osman-ı Girîhî 29, 32, 63 Şeyh Osman-ı Merendî 55 Şeyh Osman-ı Rûmî 26-31 Şeyh ömer-i Girîhî 63, 65 Şeyh Rüknü’d-Dîn-i Secâsî 80, 83 Şeyh Sâdi-i Şirazî X X X I , 171, 172, 217 Şeyh Sadru’d-Dîn 55 Şeyh Sadru’d-Dîn-i Erdebilî
48
Şeyh Sadru’d-Dîn-i Konevı 83 Şeylı Sadru’d-Dîn el-Yemenî Şeyh Süleyman-ı Türkmanî-i
Şerh-i Kelimât-ı Barak Baba 73 Şems Abdal bk. Dost Muhammed
M ü-
velleh 37
Şems-i Kürd 27, 32 Şems-i Perrende bk.
Şeyh Şihabü’d-Dîn-i Kalender 38 Şems-i Tebrîzî Şeyh Şihabü’d-Dîn-i Sühreverdî bk. Şems-i Tebrîzî 5, 21, 62, 75-79, 81, Şihabü’d-Dîn-i Sühreverdî 119, 142, 146, 147, 172, 173, 202, Şeyh Tapduk (Baba Tapduk) 65, 73,
203, 232 Şemsîler
104,
Şemsîlik 232 Şemsü’d-Dîn
105,
203,
74
204
Şeyh İletmiş
(Delhi
sultanı)
Multanî
55,
82,
Şeyhlü 196
53 Şeyh Abdullah-ı Y âfiî 46 Şeyh Ahmed-i Câm î-i Nâmıkî
Şihabü’d-Dîn-i bk.
Ahmed-i Câm î-i Nâmıkî Şeyh Ali el-Haydarî
132,
bk.
Buzağu
Baba Şeyh Bedru’d-Dîn
Sühreverdî-i
Şîî-Safevî propaganda
Merendî 46,
X X IV , Maktul
XXV
Şeyh Aliyy-i K ürdî 36, 37 Baba-yı
Sühreverdî
X X V , 14, 15, 36, 55, 81-83 Şihabü’d-Dîn-i
56
Şey Aliyy-i Harîrî 36 Şeyh
Zekeriyya-yı 146
109,
131,
132
Şeyh Bedru’d-Dîn isyanı 124, 130, 232
141,
125,
126,
129,
158
Şîîlik 48, 70, 126, 156, 157, 217, 229 Şiraz 26, 33 Şucâ Baba bk.
Sultan
Şucâu’d-Dîn
Şucâu’d-Dîn Ebu’l-Bakâ Baba llvas bk. Baba llyas-ı Horasanî
Şeyh Cemal 228
Şükrü Efendi
Şeyh Edebalı 64, 65
188,
192,
193
Şeyh Fahru’d-Dîn-i Irakî 8o, 82-84 — T —
Şeyh Haşan el-Cevâlıkî 38, 39 Şeyh Hemşâ bk. Baba Hemşâ
Tabakâtü'l-Memâlik
Şeyh İbrahim H acı
T â cü ’d-Dîn
Şeyh
Kasımu’l-Envar
66 46,
48-50
104
(Selçuklu
veziri)
Tacü't-T'uarih X X V I I I , 88
63
G E N E L İN D E K S
a66
T â cü ’ül-Ârifîn Seyyid Ebu’l-Vefâ 64 Tagi Ahmed, Muhammed X X X I I , 31 Tahran 26 Tûife-i Abdâlân 33 Tâi/e-i Haydariyan 1 13 Tapduk Baba bk. Şeyh Tapduk Tapduklular 66, 74 Tarâiku' l-Hakayık X X V , 46 T araz 53 Tarih-i  l-i Selçuk (Anonim) 69 Ta rih-i FirijU h X X V I I T a rih-i
FiruzjâhS
X X V II,
T a rih-i Nişancı 162 Tarih-u A ’y â n i'l-A sr Tavk-ı
tuta Turahan Turan,
183
Baba
Zâviyesi
Osman
T ürk
Ansiklopedisi
Türk
H alk
Kalenderîler
Aşireti
132
Tü rk
M em lûk
T ü rk
Şam anları
T ü rk
şeyhleri
T ü rk
zümreleri
Işıklar
(köy)
222
Tekkeköy
(Elmalı)
93, 95,
T em en n âî
(K alenderi
şâiri)
194,
195
228
T ü rka y,
X X X III
Edebiyatı
T ürk
222
Ansiklopedisi
53,
hüküm darları 23,
24 12,
23
C e vd e t 91
Türkistan
X X IV ,
Şakayık
88
Türkistan
Kalenderîleri
TcvârÜı-i
 l- i
(Âşıkpaşazâde)
Tü rkiye
X X V III T evâ rih -i
 l- i
38
177
Terceme-i N efeh â lü 'l-Ü n s 73 Osman
86
54
Tercem e-i
73,
196
31
194
Tekke
ng ’
Sancağı
T ekirdağ
uo,
Tuğrul Beğ (Büyük Selçuklu hüküm darı) 20 T uhfetü'n-N uzzar bk. Rihle-i İbn Bai-
Haydarı 42
Tekeli
131 109,
Torlaklar (köy) 222 Torlakîler bk. Torlaklar Torlaçues bk. Torlaklar Torlaguis bk. Torlaklar Tuğrul (Bengal valisi) 54
162 108,
109, 105,
i65
X X V III
T ebriz 43, 48, 49, 68, 76. T ek e
Torlak Kemal Torlaklar 104,
40, 41
X X X III,
209
X X X IV ,
67,
233 Osman (K em alpaşazâde)
88 Tevârîh-i Âl-i Osman (Oruç Beğ) X X V III Tezûkir-i Hüdâyî 126 Tezkire-i Lâtifi X X X I I Tezkire-i Sehİ X X X I I Tezkiretu’l-Evliyâ 18, 22 Tezkiretu'rfmrâ X X V I I, X X X I The Preseni State of The Olloman Empire X X V I I I T ım ova ıoo, 157 T ibet 55-57 Tibyân’u Vesâiti’l-Hakayık 204 T im ur 47, 71, 99, 102 T im ur Drvleti 154 T im urtaj Paja 97, 99, 192 T im urtaj oğlu Ali Beğ 97, 99 Tokat 69, 83, 84, 133
Tü rkler
19,
23,
187
Türkm en ler 64, 67, Tü rkistan
194
57
- U
-
Ü
-
Ulu Abdal 206 U lu  rif Çelebi 71, 203 Uludağ 193, 195 Urgcnc 47 Ü ryan Baba 187, 193 Üryan Baba Zâviyesi 193, 196 üryan Şucâiler 98 Ustur (Ester) Abdal 53 Uşak 196 U ygur b a k ıla rı 52 U ygur memleketleri 52 U ygurlar 24, 51 U zak D oğu 38 Uzun
Firdcvsî
213
222,
G E N E L İN D E K S Uzun
Haşan
(Akkoyunlu
hükümdarı)
Z iya
Vücûdnâme
148,
154
YVidcngren, Gco 10, 178
>25, 144 Üçler Tepesi 188 Ülken, H.
267
YVulzinger, Kari
188
90 — Y —
— V - W —
Yahya Beğ (Şair) 228
el-V âfî bi'l-Vefeyat
25,
29,
32,
63
Yakub
Vahdet-i
22,
49,
50,
75, 80,
Yaltkaya, Şerefeddin 178
Vücftd 4,
84,
141,
Vahidî
14 7 -15 1, 153,
(şâir)
103,
107,
167, Van
X X V I, 109,
174,
172
X X V II,
no, 177,
102,
113-119,
163,
Yanbolu
100,
Yazıderc
100,
Vardar
Yeniccsi
101,
Varna
101, 127, Zâviyesi
196
Tahsin
Yetim
Baba)
102
Yesevt dervişleri 89
Ve/ât Tarikatı
90
Yesevî geleneği 41
64,
Vejâiiyye bk. taş-ı
Yesev (yye bk.
V efâîlik M ekâ kıb -ı
H acı
Bek-
Yıldırım
Yesevtlik
Bayczid 96
Yörüklcr 194
V eli Abdal
93» 211 Velâyetnâme-i H acım 99,
M u sa
X X III,
88,
Yunus Emre 73, 74, 210 Yusuf b. Hüseyin er-Râzî
Sultan
X X IV ,
91,
166,
174,
Velâyetnâme-i
182,
Seyyid
213, A li
X X III, 2 17,
Sultan
— Z —
123,
219 X X III,
Zağra Zâve
100, 101, 184, 196 40-42
Zekeriyya Muhammed-i Kazvinî 7, 8
96 Velâyetnâme-i Sultan
Ş u câ u 'd -D în X X I V ,
Zekeriyya-yı
M ultânî bk. Şeyh Zeke-
riyya-yı M ultanî
97 Velâyetnâme-i Ş â h l bk. man
Velâyetnâme-i O t
Zerdüşt
178
Zerdüştî kültür 6
Baba
tl-Veledü' ş-Ş e fîk 66, 74
Zerdüşt! râhiplcr
Vidin
Zerdüştîlik
Viranı
13
Yusuf el-Kalcnderî 17
219
Velâyetnûmeı i Otman Baba
Vize
şâiri)
Yesevîlik 61, 64, 207
65
bk.
Velâyetnâme-i
(Kalenderi
Yesevtler 86
205
Velâyetnûme
31
Yctîm î (Kalender! şâiri) X X X II , 228
89
VefâUik 61,
26,
195
Çelebi
Vejâî dervişleri Vefâîler
20,
212
168, 228
196, 197 (O tm an
Ali
108, 183
193 X X X III,
Ocağı
Yenişehir 92,
227
50
197
(köy)
Yeniçeri
Vardar
hükümdarı)
Yavuz Sultan Selim Yazıcı,
218
222
Varna
(Akkoyunlu
100 (K alen der! 101,
196
şâiri)
154,
228
11,
143
10
Zcyneb b. Zcyne’l-Âbidîn 29 Z iyâu’d-Dîn
Bârânî
X X V II,
54
RESİMLER, HARİTALAR FOTOĞRAFLAR
T
Nakkaş Muhammed Siyahkalem tarafından tasvir edilen, XV. yüzyıl Orta Asya Kalenderînı g°steren minyatürler (Beyhan Karamağralı, Muhammed Siyahkalem ’e Atfedilen Minyrturler, Ankara 1984).
TSM K-, Albüm No: H 2166 ve albüm XVI. yüzyılda iki Câmî dervişi.
No: B 408:
ı) Kalenderi dervişi (XVI. yüzyıl) (Salomon Schvveiger, Constanlınopel, Nümberg 1539)
a) Kalenderi dervişi (XVII. yüzyıl) (Paul Ricam, Histoire d* l'Etal Preseni de l'Empin Oltoman, (Paris 1670)
Ottoman, Paris 1787-1820, 3 cilt).
Bektaşî dervişleri (D'Ohsson’dan)
Bir Kalenderi dervişi (XVI. yüzyıl) (Chalcocondyle, Histoire des Turcs, Paris 1650)
Bir Haydari drrvifi (XVI. yüzyıl) (ChaleseoodyJe’dfin)
Bir Torlak (XVI. yüzyıl) (Chalcocondyle’den)
BirCâıtıî dervişi (XVI. yüzyıl) (Chalcocondyle’den)
Cemâlü’d-Dîn-i Sâvi’nin türbe binası ve Sandukası (Fotoğraf: Bedreddin Lekesiz, 1989).
i) Seyitgazi’deki Seyyid Battal Zâviyesi’nin uzaktan görünüşü
2) Zaviyedeki medreseden bir görünüş. (Fotoğraf: A. Yaşar Ocak, 1989).
Seyyid Gazi Zâviyesi’nden iki görünüş (Meydan evi, mescid, türbe ve Kızlar Manastırı bir bölümü). (Fotoğraf: A. Yaşar Ocak, 1989).
i) Seyyid Gazi Zâviyesi’nde I. Keyhusrev tarafından yaptırılan mescidin kitabesi
2) Kızlar Manastın’nın içerisinden bir görünüş (Fotoğraf: A. Yaşar Ocak, 1989).
i) Seyyid Battal Gazi Türbesi’nin Kitabesi
2) Seyyid Battal Gazi’nin türbesinin içi, (Fotoğraf: A. Yaşar Ocak, 1989).
i) Seyitgazi-Arslanbeyli köyünde Sultan Şucâu’d*Dîn türbesi, Timurtaş Paşa türbesi ve mescidin toplu görünüşü.
2) Sultan Şucâu’d-Din türbesinin önden görünüşü. (Fotoğraf: A. Yaşar Ocak, 1989)
2) Zaviyenin mutfağının içinden bir görünüş. (Fotoğraf: A. Yaşar Ocak, 1989).
2) Zaviyenin içinden bir görünüş (Fotoğraf: A. Yaşar Ocak, 1989)
9) Türbenin içinde bir görünüş (Fotoğraf: A. Yaşar Ocak)
ı) Elmah-Antalya yakınındaki Tekkeköy’de bulunan Abdal Musa Türbesi’nin genel görünüşü
a) Türbe avlusuna giriş kapısı (Fotoğraf; A. Yaşar Ocak, 1991)
mmmâ
i) Giriş kapısının sol yanındaki tâ-
2) Türbenin arkadan görünüşü (Fotoğraf: A. Yaşar Ocak 199O
i) Abdal Musa türbesinin ön cephesi
2) Türbenin iç giriş kapısı ve Abdal Musa’nın sandukası (Fotoğraf: A. Yaşar Ocak, ıggı)