Azerbaycan çağdaş hikâye antolojisi
 975170863X, 9789751708632 [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

tft KÜLTÜR BAKANLIÔI YAYINLARI I 1315



OIO



Türk



Dünyası FAebiyatı Dizisi / 19



SA t'GILARlıVLA DR'flAıWID .~:uTKI



AZERBAYCAN 1 ÇAGDAŞ HiKA.YE ANTOLOJİSİ



Hazırlayan



Yrd. Doç. Dr. Zeynelabidin MAKAS



G) Kültür



Bakanlığı I Ankara 1991 ISBN 975-17-0863-X



Kapak Düz.eni/ Ümit YÜKSEL



Yayımlar



Dairesi



&qlranlılı'nın



ıarih



ve Y APKUR 928.1-1038 sayılı makam onayı ile birinci defa 10.000 adet bastmlmıl(ır.



22.3.1991



Snlııç Matbaası



• Tel : 229 17 07 - 229 92 11 ANKARA



SUNUŞ



Azerbuyca11 Türkleri, biz.im gibi Oğuz. duiresiflt! mensuptur. Batı Ttırlirkaç nesil sığabilmcktedir. Zamanın bu denli çabuk geçmesine biz, daha çok masallarda rastlamaktayız. Fakat bu hikiyedeki dunım biraz farklıdır. "Vaht öz küheylanını çapa çapa geldi. AhıJhg (olgunluk çağı) geldi. Ninenin, dedenin sevgisi evlatlara, ne~elere (torunlara) pay edildi ... " Muasır hikiyeciliğimizin



son yıllardaki inkişafı ve yeni neslin bu türe karşı



beslediği rağbet hakkında çok şey söylenebilir. i. Hüseyinov, S. Gedirzade, H. Abbaszade, Anar, Elçin, Y. Semedoğlu, E. Eylisli, S. Azeri, İ. Meli.kzide,



S. Budaglı, C. Hüseyinov, S. Ehmedov, V. Babanlı, G. Mehdiyev, E. Emirli, A. Abdullazade ve daha nice genç kabiliye~rin adlarını zikredebiliriz. Şimdi ise, sözü, Anadolu okuyucusuna bırakmak istiyorum. Bizi okuyun ve siz değerlendirin, gözümüzün ışığı gardaşlanifJIZ! ...



Bakü - 1990



Prof. Dr. Kasım KASIMZADE



xxı



CELİL MEMMEDGULUZADE



(101211886 - 41111932) F.debiyaıçı ve gazeıeci. Baba adı Hüseyinkulu,I doğum yeri NaJıçıvan. ilk öğrenimini molla mekıebinde ıamam/ar. Sonra şehir mektebini biıirir. Gori 'de nw.allimlik seminerine ka11/dıkıa11 .10ııra Revan 'm UluJ1G1ılı, Ba~ N01ı.ı~en ve Nelırem köylerinde öğreımenlik yapar. F.debi faa/iyeıine öğretmenlik yaptığı yıllarda başlar ve Çay Desgôlu adu alegorik piyesini bu arada yazar. Sonra Revan 'a yerleşir ve orada müıercimlik ile mebusluk. yapar. Danabaş Kendilıin Ehvalaılan ile, birçok hikllyesini de yine Revan 'da bulunduğu sırada yaztJr. Memmedguluzöde 'nin ilk maıbu eseri olan Poçt Kutusu adlı hikayesi, Şarki Rus gazetesinde tefrika edilir. Bu gazeıenin mulwbirlerinden A. Şahtahılı 'ron dıil'eti üzerine Tıjlis 'e gidip, sözü edilen gazeıede çalışmaya başlar. Bir müddeı sonra, 1904'de bu 8azeıenin geçici başkanlığına getirilir. Sonra gazeıe kapatılır. Bu gazeıe ve ona bağlı olan maıbaa kapa1tldıkıan sonra Celil Memmedgulu;Ade gazele ve maıbaayı alıp, O"f Gayret adını verir. (1905) Onun kurduğu bu yeni maıbaada çok değerli eserler ıefri4a edilir. Bu arada Tiflis 'deki Türk çocuk.lan için bir mekıep ile pansiyon açar. Bu aralar Memnıedguluzade 'nin birtakım yazıları başka gazeıe ve dergilerde de neşredilir. Nfvruz adlı günlük bir gazeıe çıkar­ mağa izin alırsa da, o, bundan ~·aı.geçip, meşhurlMolla Nesreddi11 adlı mizahi gazeteyi çıkanr ve bu gazetenin adından dolayı ona, Molla Nesreddiıı lakôbı takılır. Bu gazetenin ilk sayısı, 7 Nisan 1906'da çıkar. Kafkasya 'da büyük yankı yapar. Gazeteye Türkiye, lran, Avrupa ve halla Amerika 'dan bile aboneler kaydedilir. Celil Me~dguluziJde 'nin Azerbaycan fikir hayaıma kaza11dırdıklım tartışılamaz. alaronda birçok yenilik getirir. Eserleri bugün bile lale/iğini muJıafaztJ eı­ mekıedir. Bazı eserleri Azerbaycan 'da defalarca neşredilmiştir. Bir kısım eserleri de batJ yabancı dillere çevrilmiştir. · Maıbuaı



Azerbaycan 'da birçok sovlwz. kolhoz, küıüph1ne, çocuk bahçesi, cadde ve meydana onun adı verilmiştir. Nahçıvan 'daki Devlet Müsiki Dram Tiyaırosu da onun



adım ıaşımtJkıadır.



Celilabad diXilm4ıir.



C.



Aynca, 1967'de, AsıraJıanbauır yiJresi ile şehrin adı deji.şıirilerek Azerbaycan 'ın Celilabad ve Nahçıwın şehirlerinde heykeli Mezan, BaJcA 'da üst düzeydekilerin defnedildiXleri Fahri kabristanındadır. olmuştur.



Me~dguluzMe 'nin,



neıredilen



eserlerinden



bir



lasmı sajlıjında,



baııları ıunlardır



bir



kısmı



da ölümünden sonra



:



1. lran 'da Hürriyet, Tiflis 1906. 2. Poçt Kuıusu, Tıflis 1906; Ba/cü 1939; Ba/cü 1958. 3. Usta 'Zeynal,



Tıflis



4. Poçt Kutusu,



Novruı.eli, Tıflis



5. Kurbaneli Bey,



1906; BaJcU 1977.



Tıflis



6.



Nigarançılık, Tıjlis



7.



Şiir



1912.



1907.



1916.



Bülbülleri, BakA 1925.



8. Molla



Feı.leli,



BakA 1925.



9. Ölüler, Bakl.l 1925-1929-1935-1963. 10. Sirke, BakA 1925. 11. Balckal Meşedi Rehim, BakA 1925. 12. Konsulun Arvadı Yahuı iki Muallim, Baku 1926. 13. Be/Jce de 14.



Danabaş



Gaytardılar,



Kendinin



BakA 1927-1928-1970.



EhWJlaı/an,



Ba/cü 1936-1953-1968.



15. Deli Yıjıncalı, BakA 1937-1938. 16. KUZJ4, BakA 1951. 17. Esıeyin lımekliyi, Balca 1961. 18. Felyetonlar, BaJcA 1961. 19. Yuhu, BakA 1965. 20. Buz, Ba/ctı 1965-1972. 21. iki Alma, BaJcA 1967-1978. 22.



Haııraıım,



Baku 1971.



Memrnedguluz/Jde 'nin ıır.



2



külliyaıı,



dtJn cilt h/Jlinde defalarca



yayımlanmış-



BELKE DE GA YT ARDILAR Yay feslini iki defa men Bakı'da keçir1*işem. Malum ki, istiden yayda evde oturmak olmur, hamı tökülür bulvara. Men de gayri yaranmışlar kimi hergün bulvara çıhmışam; çünkü deryanın serin yelinden savay Bakı'nın istisinden gayri bir nicat yohdur. Ve hergün bir vaht bulvara gelende gözüm o üzde, bu üzde olup ki, dostrast gelip onlarla vaht keçirem. Çoli ahşamlar gadınlann vücudu ile ne gezmeye macal ve ne eyleşmeye yer tapmak olur. Onun üçün de men bulvara gündüzler gelerdim ve asüdelikle gezip dolanıp, ahşamlar dahi menzilime istirfilıete gayıdardım. Bir sürette ki, daha bir bağ ve bağçalarda geceler gadınlar ile vaht zay elemeye dahi vallah mende hövsele galmayıp. işinaya



Gündüzler bulvarda rast geldiklerim öz1'Jı kimi kalem söhbetlerinden ve tiyatro hadimlerinden olurdu. Dört-beş il bundan gabag Bakı'da yay fesli bulvarda gezen vaht tez tez bir bele hala rast gelmirdim: Bulvarın dalda yerinde, Naberejni küçeye teref, ağaçların dibinde dört nefer müselman görerdim ve men bunlann gabağından keçende çoh vaht bunlann birinin elinde ruzname görerdim ve galan üç neferi bunun ruzname ohumağına gulag asan göreroim; amma mene bir şey burada geribe görünerdi. Nezerime bele gelerdi ki, bunlar suçlu adam kimi tez tez o terefe, bu terefe bahırlar; güya bir kesden ehtiyatları var veya bir adam gözleyirler. Ahırda iş açıldı,



de oldum ve bunlan



men bunlan tanıdım; 9nış da oldum. Ve hatta müsfilıib tanımağım ve dost olmağım bu minval ile emele geldi.



. Birgün, hatta tarihi de yadımdadır ki, nwı dokguz yüz yirmi üçüncü ilin lyun ayının 12'sinde Türk Tenkit-Tebliğ Tiyatrosu'nda hizmette olan meşhur Azerbaycan artisti Balagedeş'i bir işden ötrü ahtanrdım. Eve getdim, yohdur. Çıhdım bulvara ki, belke orada görem. Camaat az idi; çünkü gullug vahtı idi. Derya kenan ile birbaş dolandım ve çönpüm indiki Tramvay küçesine te-



3



rcf ve uı.akdan gördüm ki,hcmin dalda yerde dört nefer hcmişe gördüyüm adamlar oturuplar. Men istedim gayıdam, bulvardan çıbanı. Çünkü bunlardan daha bcd-günıan olmuşdum. Allah rast saldı, Balagcdeş uzakdan meni görüp geldi yanıma. Men herbir danışıkdan gabag Balagedeş'e hemin dört neferi nişan verip soruşdum ki, bclke onlan tanıdı. (Balagedeş Bakılı'dır.) Balagcdeş o terefe digget ile babandan sonra başladı gülmeye ve mene dedi : - Aha ... Molla emi, yahşı oldu, seni gerek apanm onlann yanına. Dedim:



- Getmircm. Balagcdeş



dik bahdı üzüme ve gene dedi : - Sen ölesen; onlarda gıyamet var. Gerek seni onlarla tanış eleycm.



Evvel men dayandım ve geunek istemedim; amma artist dostum başladı elimden çekmeye. Bir az yavıglaşdık. Oturanlann biri ayağa durdu ve Balagedeş'i sesledi. YctiŞ(iik salam verdik, hamısı galhdılar ayağa ve bize öz yerlerini teklif ettiler. Eylcşdik. Balagedeş



menim biremde onlara bele muharrirlik etdi :



- Bu, menim eziz ve gcdim dostum Molla Ncsreddin emidir ki, hatta bunun o mezeli jurrı:aJını neçe defeler ile güle güle ohumusunuz ve ohuya ohuya gülmüsünüz. Hamısı



diggct ile üzüme



bahdılar



ve "beli, beli .. dediler.



Bundan sonra Balagedcş üzünü mene tercf tutup mene tanıtmağa :



onları



da bu cür başladı



- Molla dadaş, sen bir bu nimert dünyanın işine bah ki, bu eyleşen dostbir il bundan gabag beresi bir neçc milyona pul demirdi, amma indi AJlahdan gizli deyil, senden niye gizli olsun ki, Şüra hokümcti indi bu bi-çircleri papiros puluna möhtac eliyipdi. Ay nimert dünya! larım



Balagedeş başladı bu "bcdbehtlerin" adını bir bir sadalamağa. Bunun rivayetinden malüm oldu ki, bunlann biri Bakı'lı Hacı Hesen'dir ki, Ohtyabr İngılabı'ndan gabag onun Bakı'da 14 karvansarası ve 137 tikilisi vardı ki, indi hökümet hamısmı elinden alıp ve bu goca kişini indi yevmiye rızkına hesret goyup.



Onun yanında oturan Sabunçulu Umudbeyov'dur ki, eşitmiş olanan; çünkü onu tanımayan yohdur. Onun evvellcrde ilde yarını milyon tek bir neftden mcdihili olardı. Bu terefdc eyleşen ve nıznimc obuyan cavan meşhur milyonçu ve un ticiri Tclefhanbey oğludur. Bunu da gerek cşiuniş olasan. Rusya'nın



4



ber bir höyük şeherinde bunun atasının höyük höyük deyinnanları vardı ve neçe parahodu. Bah hele bu deryada işlediyini men özüm görmüşem. Bah menim yanımda oturan da menim köhne dostum ve Gence mülkedan Hacı Sultan 'dır ki, Nikolay' vah tında ner ner nerleyirdi ve gradonaçalnik Martınov'a küçede ele bir şapalak vurdu ki, sesi düz Peterburg'a getti çattı. Yene o vede Hacı Sultan ağaya bata bilmediler. Gerek fJu eşitmiş olasan. Balageıdeş onların



bu sözleri deyip gurtardı ve sonra oturanlara teref eyilip yavaşca birine dedi :



- Hacı Hcsen ağa, heç bir zerre geder dT fikir elemeyin. Siz ölesiz, bilmeyecekler; hamısını gaytaracaklar.



sahlıya­



Men burada Balagedeş'den soruşdum ki, o neyi deyir "sahlayabilmeyecek.ler" ve kim sahlayabilmeyecekdir? Dostum mene bele cavap verdi : - Molla emi, hah bugün ayın neçesidir? Beli, on ikisi deyil mi? Yadında sahla, hah, söz burada galsın (sesini biraz alçaltdı), dostl:ırımın işi~: harap görü rem. İngilisler berk yapışıplar Çiçerin 'in yahasından ve deyirler : Ya borcunu ver, ya çekil kanara! Men burada gördüm ki, teze tanışlarım Balagedeş'in sözlerine ele ürekden şadlanırlar ki, gıiya bunlara höyük b_. müjde heberi getiripler. Men, bir söz demedim; sebep budu ki, bu teze indi birinci defedir ki, görürdüm. Balagedeş



tanış olduğum adamları



yene üzünü oturanlara teref tutdu ve dedi :



- Telefhanbcyz:ide. Deyesen sende teze hebcr var! Men görürem ki, gazete çoh digget ile bahırsan. Her ne sözün var de ve Molla emiden yana arhayın ol. Ohu görek ne var, ne yoh. Telefhanbcy oğlu etrafa babandan SOl\I"a yavaşca menden - Molla emi, bugünkü heberi sen eşitmisen?



soruşdu



:



- Hansı heberi? - Bes İngilis hökümetinin Moskva 'ya notasından hebcrin yohdu? - Heyr, hebcrim yohdu. Telefhanbey oğlu yene etrafına digget edenden sonra cebinden bir ezik gezet çıhartdı. Bahdım ki, bu hemin Bakı'da çıhan Raboçi gezetidir.



5



Balagedeş, Teleflıanbey oğluna



teref



yavuglaşıp yavaşca



dedi :



- Gorhma, adam-zad yohdu. Ohu görek ne beher var? Teleflıanbey oğlu başladı



gezetin bir yerinden



ohumağa.



Orada bele



yazılmışdı : İngilis parlamarunda Lord Kerzon'dan emeleler nümayendesi Matrus sual edir ki, aya hal-hazırda İngilis ve Şılra münasebeti ne suretdedir? Ve



Lord Kerzon, Matrus'a bele cavap verip: "Bir sılretde ki, Şuralar hökümeti, Çar hökümetinin borcu baresinde muayyen bir vaziyette bulunmağa yanaşmır. İngilis ve Şura münasebetinin aydınlaşmak ümidvarlığı hele çoh uzak görünür." Eyleşenlerden



bir-ikisi sevincek dedi :



- Gördün? A



kişi,



vallah çoh çekmeyecek!



Balagedeş, nece ki, hemişe tiyatro sahnesinde camaatın gabağında mükfilimede olupdur, burada da oturanlara üzünü tutup, şiirine bir haletde deyirdi :



- Bah, men vahı goymuşam. Payızın orta ayıİıa kimidir, ondan artık çekmez. Hamı yavaşcadan



bir sesle dedi :



- İnşallah, inşallah ... Bir yarım saata geder burada eyleşdik ve ahın bu növ söhbetlerden sonra birbirimize ''inşallah'' deyerek ayrıldık. Bu minval ile hemin dört eks-ingilabçılarla men müsabib oldum. Çünkü bunlar bilirdiler ki, menim ayfilimin 4000 desyatin sulu yerini hökümet alıpdır. Bu sebepden meni özlerine hemderd gerar verip, heç bir sırn ve heç bir teze beheri menden gizlemirdiler. Ve herdenbir, bulvarda mene rast gelenden meni çoh iltifatla sahlardılar. Öz yanlarında eyleşdirerdiler ve söhbete tutardı­ lar. Men bunu deyebilmerem ki, bu dört nefer müsi.hibin meclisi menden ötrü o geder de şirin idi. Anuna onlarda olan geribe geıibe haberlerden de keçebilmirdim. Meselen; Polşa hökümetinin goşunu Şuralar toprağını keçip, bir neçe şeherini alıpdır. İngilis gemileri gelip dayandı Arhangelsk şeherine. Antanta hökümetleri müttegigen şuraları ehıite edipler.Moskva'nın özünde çoh buyük ve pünhan garışıklıklar var ... Birgün yene



dostlarım



bulvarda meni görüp, öz



yanlarına



davet elediler.



- He, Molla emi, helke sende bir teze heberden-zaddan ola? .. Men dedim ki, gezetelerde



6



yasılandan



savay bir



şey



bilmirem.



Umudbeyov istedi ki, bir söz desin, amma o terefe, bu terefe bahıp dayandı.Üç-dört mektep uşağı oynaya oynaya kcçirdiler. Umudbeyov yene etrafa babandan sonra menden soruşdu : - Bes, Molla sen bu gezı.:lleri ki, ohuyursan, bes o yazılardan hcç bir işire çıhartmırsan?



t



Dedim: -



Bilmirem, neyi deyirsen?



Umudbeyov yene cebinden bir ezile ge:.f1 çıhartdı. Hemin raboçi gezeti idi ve başladı bir yerinden ohumağa : rug



- "Azemeft müdürü gedir Amerika'ya, oradan teze ihtira maşınlan alıp getirsin''.



Men dedim ki, bundan mer bir güle meni bele başasaldı :



işare anlamıram.



olunmuş



bu-



Umudbeyov biraz güle



- Molla emi, müdür Amerika'ya buruğdan ötrü getmir. Gedir Bakımadenlerini satsın Amerika milyonçusu Rokffller'e. Galan üç nefer müsabib bunu tasdig elediler ve menden de -



Ağhn



-



Ağlım



soruşdular



:



ne kesir? bir



şey



kesmir.



Bahtlarından şikiyetçi



dört nefer



müspıiblerimle ahınncı görüşmeyim



yadımdan çıhmır.



Bir gün geze geze men de bulvara ve artist dostum Balagedcş de bulvara Biz, orta hıyabanda görüşüp bir baş gezdik ve istedik eylcşeg burada. Uzakdan gördük ki, politikaşünas herifler hemin dalda yerde eyleşip söhbctdedirler. Balagedeş geh-geh ile güle güle m~ yene onlara teref çekmeye başladı ve men heves ile tabe oldum ve getdik. Hemişek.i kimi hoş-beş ... Eyleşdik. çıhdık.



1



Bugünkü teze beher de bu idi ki, evvclcn Lord Kerzon Çiçerin'e yene teze bir ültimatom verip ve ikinci heber de bu idi ki, İngilis herbi gemileri Batum'un gabağında üzmekdedir ve güman aparmak olar ki, Batum'u bugün-sabah topa tutarlar ve ahali de gaçar Osmanlı toprağına. Bir geder bu növ danışıklardan sonra tnen durdum ayağa Balagedeş de mene bahdı ve her ikimiz galanlara hudahafiz eledik ve burada Hacı Hesen ağa menim elimi sıhanda bele dedi : - Eh, Allah kerimdir. Belke de



gaytardılar.



7



Bu birneçe söz ki, men onu biçare Haci Hesen'den eşitdim menim üçün bir yadigir s.aldı ve biz ile onlann mabeyninin de bir tarihi oldu. Ve dört nefer müs4hibimizden aynlıp bulvarın orta hıyabanına gayıdandan sonra artist dostum Balagedeş nece ki, sahnede ohuyup oynamağa adet edipdir, öz özüne zırtmığı tutdu ve bir neçe yad adamın gözünün gabağında oynaya oynaya bele ohuyurdu: Belice de gaytardılar Belke cİe gaytardılar! Her ikimiz güle güle bulvardan



çıhdık



ve Parapet



bağında aynldık.



Balagedeş daldan meni çağırdı, men buna dönüp babanda zalım oğlu burada da bir defe dedi : ''helke de gaytardılar' '. Men de güle güle getdim menzilime.



Ahır



Söz



Daha menim ümidim kesilir ve menim kimiler de çohlan daha meyus olup Yohsa bir vaht vardı ki, men de, menim dört nefer müs3hibim de hergün ve her saat müntezir idik ve gulağımız sesde idi ki, bah bugün-sabah iş bir teher olacak ki, menim ayalimin de 4000 desyatin sulu toprağını özüne gaytaracaklar ve menim bu dört nefer bulvar müsihiblerimin de milyonlara deyen emlakini ve neft madenlerini özlerine gaytaracaklar. yavaşca yavaşca özüne iş artarmağa başlayırlar.



Hergüiı görüşüp danışırdık. Gezetleri gurdalayırdık ki, helke bir işıire tabag. Avropa'dan ve Türkiye'den gelenlerden heber tutardık ki, helke bir terefden geleler ve işleri gaydaya goyalar. Yohsa, vallah, insaf ve mürüvvetden kenardılar ki, Ağabey'in, ya Cihangir hanın on min desyatinden özüne bari min desyatin de venneyirler; ya Musa Nağıyev'in iki yüz otuz yeddi ala tikilisini alasan ve onun varisine bari beş-on ev gaytanp vermeyesen ki, zehmete ıidetkerde olmamış o biçare, zehmet çekmeye mecbur olmasın ve cemaat içinde hecıilet çekmesin.



Ve muhteser hemin müsihiblerimle tez tez görüşüp danışırdık, dertleşirdik; birbirimize ürek-direk verirdik ve hemişe ayrılanda da ümidvarlıkla ayrılırdık ki, inşallah muradımıza çatank ve inşallah şayet, iş ele getirdi ki, belke mülk ve malımızı gaytardılar özümüze. "Belke de gaytardılar özümüze". Bu idi bizim gece-gündüz dilimizde ezber olan sözler. İndi de ki, Şura hökümeti öz yerinde durup ve indi daha men ve menimle hem-fikir dört nefer müsıihiblerim de her yandan ümidimizi kesdik. Ve indi



8



de dört min desyatin sulu toprağın kadim ~plerine gaytanlmağını, yüz on yeddi tikilinin öz sahiplerine gaytarılmağını ve on dört parahodun ve neft madenlerinin köhne sahiplerine gaytanlmağını Vahid kimi şairler notaya düzüp musigiye salıplar ve her bir ziyaret meclisinde ve her bir toyda ve gonaglıgda sazende, hevizende ve hanendeler de ohuyurlar :



Belke de gaytardllar, Belke de gaytardılar. Cavanlar da



çırtmıg çırtırlar.



1926



9



ABDURRAHİMBEY HAKVERDİYEV



(171511870 - 1111211933) Baba allı Esed. Nasir, dramaıurg ve edebiyatçı. Şıqa 'nuı Ağbulak ktJytınde doğmuş. ille tahsilini Şuşa 'da, Yusuf Bey 'in açtığı ve slJdece yaTJn faaliyet gösteren mektebte almıştır. Orta "lrenimini Tıflis 'te; yüksek öğrenimini, Petersburg 'daki Yol Mihendisleri Enstiliisü 'nde tamamlamıştır. Talebeliği sırasında llniversitenin Şark Fakiütesi'ne dinleyici sıfatıyla devam etmiş ve bu onda edebiyat zevkini uyandırmıştır. Bu arada, Yeyersen Gaz Etim, Gönrsen Lerz#tini (1892) ve Dağılan Tifag (1896) adlı eserkrini Petersburg 'da neşrettirmiş­ tir.



Hakverdiyev, tahsilini tomamlatlılctan sonra ŞulQ '.)VJ diJner. Buradan Bakı2 '.)VJ geçer ve f111Jli~tlerini orada devam ettirir. Boka 'daki Şark konserlerini başkııır. Sonra, Ala l'e Oğul ile, Ayın Şahidiğ! adlı iki hilcı1ye .)VJl.lp, bıml.an İki Heyat adı ile yayım/IJlır. 1905'de, Gence'den mebus seçilerek Petersburg'a gider. Orada, Ağa Mehemmed Şah Gtu:aradh eserine malzeme toplar. 1907'de, lran.'ın Maunderlin villtyetine bir se.)VJhati olur. DlJniışte, Celil Memmedguluı.IJde 'nin Tıflis 'te çıkarttığı Molla Nesreddin gazetesinde Ceyraneli, Horlllnı, Hekim-i HIUı-i Seğir, Lağlağı, Mouıkm ve Süpürgesaggal imzalanyla hilcı1yeleri neşredilir. 1918 'de, Azerbaycan tiyatrolarUUJ müfettiş tlJyin edilir. ilmi ve edebe faaliyetlerine çeşitli kurum ve kuruluşlarda devam eden Hakverdiyev, Avrupa dillerinden de tercümeler yapar. Bu arada birçok eseri de başka dillere çevrilir.



10



Mewrı, Baktı 'daki



leri



şunlardır



1.



Fahri kabristan/ıkla bulunan Abdurrohim Bey'in iJMmli eser-



:



Padşahın



Mehebbeti,



Baktı



1923-1925.



2. Şeyh Şaban, Baktı 1926. 3. Ağa Mehemmed Şah Gacar, Baktı 1926. 4. ,Alac Kf1klan yavaş yavaş yer tutup, şirin şirin dil açan uşaglann şen kahkahaları eve teze hava getirdi, ata-ana ömrüne yeni ömür calandı. Lakin onlara gülen talihin ters üzü, meger, hele sonda imiş! .. İkinci Dünya Muharebesi hereye bir cür bedbahtlık getirdi. Neçe ananın üreyi nisgilli, neçe nişanlı gızın gözleri yollarda g~ldı. Halıg kişinin musibeti ise daha yaman oldu. Muhirebeden hayli evvel askerliye çağınlmış olan höyük oğlu Meher'in ele ilk vuruşmalarda sesi, sorağı kesildi. Ata-ana bütün ümidini kiçik oğullan Meded'e bağladı. Meded orta mektebi bitiren kimi, Halıg kişi itgin oğlunun derdini unutmak üçün kiçik oğlunu evlendirdi; oğluna sevip seçdiyi göze! göyçek bir gız aldı.



Elbette, elin-obanın bele yaslı-yaralı vahtında td>y hayaline düşmek, şenlik meclisi düzeltmek heç yahşı iş deyildi. Kentde elcı bir ev, ele bir aile yoh idi ki, onun ya cephede vuruşanı, ya ağır yara alıp askeri hcstehanalarda yatanı, ya da ''öldü'' heberi geleni olmasın. Ancak Halıg kişini hcçkes gınamadı. Ahı, o, bunu şenlenmek üçün, kef-damag üçün elemirdi!.. Yeniden gam-gusscye batmış olan Gülüstan'ına evde bir yoldaş, onun derdini unutduran bir adam lazım idi! 1 Muharebenin sedası daha yahınlardan gelmeye başladı. Bir seher Meded de hele gelinlik paltannı soyunmamış arvadından, ata-anasından ayrılıp cepheye getdi. Aradan heç bir il de keçmeden, onun da sesi-serağı kesildi. Acı gözyaşlarını çöreyine yavanlık eden Gülüstan, tezeden yataklara düşdü. Bu defe yazığın kemikleri de eridi, buruşup lap kiçildi. Halıg kişi dözümlü, deyıinetli adam idi. Ancak indi onun da beli büküldü. Bir yandan itgin oğlanlannın derdi, obiri yandan da gözünün gabağında mum kimi eriyen arvadı kişini yaman hale goydu. 251



İnsan sabn höyük olur! Halıg kişi ümidini itinnedi. Gülüstan'ı uşag kimi gih gucağına alıp, gih dalına şeleleyip yahın şcherleri birer birer gezdirdi. Neçe neçe hekime gösterdi; inatla, inamla arvadını sağaltmağa çalışdı. Hestenin her eziyyetine gatlanıp daha da mülayim, daha da mehriban oldu. Arvadını tez tez dile tutup :



- Sebir ele, al Gülüstan. Danhma, herşey düzelecek. Bir de göreceksen ki, oğlanlann yanındadı. Allahdan ümid kesilmez. Hele "öldü" heberleri gelmeyip ... Sebr ele görek, ni-hak yere özünü üzme, gözlemek lizımdır. Dcyirdi. Onlar gözlediler. Muhlrebede gurtardı. Çohlan gayıdıp evine geldi. Goca ise gapısını açan olmadı ...



ata-ananın



Halıg kişi oğullanndan elini tamamen üzüp, başka teselli ile yaşadı. Cemi birce ay er üzü görmilş, bu neçe ilde Meded'in yolunu onlarla birlikde gözlemiş, ağılla, kamalla oturup-durmuş gelinini şeherc aplfdı. Enstitüye yazdırdı. Ohudup, ali tahsilli yapdı. Gelin, onun emeyini itirmedi. Şeherden ilzüağ gayıdıp, kentde müellime olarak işledi. Goca yaşlannda sonsuzluk derdi çeken gaynana ve gaynatasına doğma evlatlık eledi. Halıg kişi onu "gelin" yoh, "gızım" deye çağınrdı.



Belcce illerkeçdi, "gelin"



adı



onun üstünden büsbütün



galhdı.



Senüber ağlının, kamalının yanısıra, göyçeklikde de yaşıtlarından hemen seçilirdi. Muharebeden sonra Halıg kişiden gizlin ona her terefden elçi düşenler oldu. Araya haun sayılan adamlar saldılar, Scnılber'in özüne minnetçi gönderip söz anlatdılar ki, ne vahta kimi dul oturacak, cavan gelindir, çıhsm ere getsin, oğul-uşag sahibi olsun. Manasız yere gözlemekden ne çıhar? .. Senüber bu sözlerin heçbirine ehemmiyet vermedi. Evlenmekden söhbei açanlara fırsat vermeyip, onları susdurdu. Yalnız bir nefer inadından dönmedi. Tam üç il Senüber'i kölge kimi izledi. Gih uzun uzadı mehebbet mektuplan ile, gih da ara adamlannın vasıtası ile onu rahat goymadı. Oğlan, Sanılber'in yaşında



bir gene idi. Kolhozda bq agronom vazifeKabiliyyetine, terbiyesine söz yoh idi. Kentde onun hitirini hamı isteyirdi. Bu oğlanı Senılber de çoh beyenirdi. Ona tereddüdsüz gedebilerdi. Ve heçkes de bundan dolayı onu gınaınazdı. Ancak gocalan yalnız goymağa, onlann teze teze gaysak bağlayan yaralanndaki gaysağı galdırmağa, çoh çetin unudulan bir derdi yeniden tezelemeye gıymırdı. sinde



işleyirdi.



Oğlan,



tedbirli terpcndi. Meseleni anlayıp, evvela Halıg kişiden razılık Kendin en hörmetli gocalan sayılan Hümbet'le Bilal kişini ona



almağa çalışdı.



252



minnetçi gönderdi. Halıg kişi irelini, gerini düşüqcn adam idi. Gelen minnetçilerin sözlerine ilkin acığı tutdu, derdi tezelendi, kalbi göyneıdi; ancak herslenip bir sözle "olmaz" demedi. Gusseli gözlerini yere zilleyip hayli fikirleşenden sonra asta, hazin bir sesle : - Men ne deyim? Gızın ata-anası bilir. Dedi. Hümbet kişi sözünü göyertdi : - Gızın ata-anası bu meseleye ganşmır; deyip, Halıg kişiden el çekmedi. Onlara senin olduğun yerde söz düşmez. Bu saat onun atası da, anası da sensen. On ildir o senin yanındadır. Hamı bilir ki, sen ona gayınatalık yoh, doğma atalık eleyipsen. Esas söz senindir. Eger sen razılık versen, heçkim "yoh" deyebilmez.. Halıg kişi ne "he" dedi, ne de "yoh." Köksilnü ötürüp, dalgın dalgın susdu. Gocalar daha ısrar elemediler. Meseleni bir defede halletmek olmazdı ...



Bu ehvalat, bundan bir ay evvel olmuşdu. O vaht Halıg kişi çoh berk Gocalann teklifini evde heçkese demeyip, derdini üreyine salarak bir hefte ne edeceyini biµncmişdi; üzü gülüp, aynı açılmamışdı. Sonra 1 }avaş yavaş herşey yeniden unudulmuşdu. Çünkü ona na-rahat eden meseleni bir daha yada salan olmamışdı. Bu barecle söz-söhrt kesilmişdi.



kederlerunişdi.



Amma bugün kend arasında hemin gocalar Halıg kişini yeniden size geleceyi.k" demişdiler. Halıg kişi de günortadan gelip bu tahta çarpayının üstüne döşenmiş, gclyanını deme goyup oturmuşdu. Onun gonaglan ço,h soyuh garşıianmasuı-a da, gırh beş il birlikde ömür-gün sürüp, bir defe de olsun kalbini gırmadığı garısına acıklanmasına da sebep bu idi ... yahalamışdılar. "Ahşam



.•..



Gonaglar çaya-çöreye galmadılar, tez geldiler. Onlar gapıdan çıban kimi, Gülüstan garı nedense duyug düşüp, özünü erinin yanına saldı. Üreyinde erinden möhkem incimesine bahmayarak, soruşdu : 1



- Gonaglar ne tez getdiler, ay



Halıg?



Niye otunnıadılar?



Gızım



çay-çörek



hazırlamışdı.



Halıg kişi



yene ona



hoş



üz göstermedi.



Acıklı acıklı



- Ne bilim?! Dedi. Üreklerine girmemişdim Garı



:



kh ..



duruhdu.



- Heyir olsun, neye



gelmişdiler?



253



- Heç, - Ne



başka işleri vardı .. :



iş,



a



kişi?



- Sene dehli yohdur ... Ayn meseledir! Garı



gözlerini döydil.



- Men de bilsem olmaz



mı?



Hümbet



boşuboyuna



gelmezdi.



- Dedim ki, sene dehli yohdur! Gülüstan şaşkın şaşkın erinin üzüne ile mezemmet birleşmişdi.



bahdı.



Onun bu



bahışlannda şüphe



Halıg kişi, arvadının duyug düşdüyünü



yegin edip, üzünü daha da bozartdı. dille, hoşlukla Gülüstan'ın şüphesini sırdırabilmeyecekdi. Sorulara kobudlukla serhed çekmeye çalışdı. Şirin



- Eşi, bu ne silidi rahat oturag? !



başlayıpsan



menimle?!. Goymazsan bu harabada bir



- Niye insafsız söz deyirsen, ay - Besdir, sen Allah! ..



Halıg?



Gaşınmayan



Men ne vaht ...



yerden gan



çıhartma!



Garı kövreldi. Boynunu büküp geri döndü, ara gapısını çekip möhkem möhkem örtdü. Bu defe o, Halıg'dan tam incimişdi.



Sabaha kimi heçbiri yatmadı. Birinin yatağına inciklik kor obirinin yuhusunu da sabahki ayrılık derdi arşa çekmişdi ...



doldurmuşdu,



• •• Semiber her zamanki kimi seher tezden



oyandı.



Ocak



galadı.



Samavara



od saldı. Çay gaynayıp hazır olanda, selige-sehmanlı sofra açdı, gocaları bi-



rer birer sesledi. Daha dünene geder gelinin hazırladığı sofranın başına oturmak üçün teleSeıı, onun sesine oldukları yerden ses veren gocalardan bu defe cavap gelmedi. Yalnız ikinci çağırışdan sonra Halıg könülsüz könülsüz durdu, el-üzünü yudu, sofraya yahın oturdu; çay-çöreye elini wrmamış gelyanını doldurup tüstüledi. Bu seher Senuber'in de üzü gülmürdü. Onun da gözlerinin ağına gan Bütün gece uzunu o da yatmamışdı. Yanaklarının gırmızısı solmuşdu. Suçlu adamlar kimi gözlerini yerden galdırmırdı.



çilenmişdi.



Bir stekan çayı zorla içdiler. Senuber yığışıp mektebe getmeyc hazırlaşdı. hayata onunla birlikde çıhdı. Bir müddet yanaşı getdiler. Sonra Halıg



Halıg kişi



254



kişi ayağını sahladı. Gelyanı dodaglannın arasından boğuk boğuk



-



Gızım;



götürüp, uzun müddet



öskürdü. Sonra titrek, kederli sesle : deyip, bir degige yere bahtlı. Biz, senden yerden göyecen razıyık, südü sene helal olsun. Menim demeye özge sözüm yohdur. ol. Senin yahşı sedanı eşitmek bize yeter.



gızım. Anayın



Get,



hoşbeht



Halıg kişi bu sözlerle üreyinin feryadını içinde boğdu. Bir-iki ağız yene öskürüp, özüne geldi. Gelininin başım sinesine sıhdı, alnından öpüp, gülümsemeye çalışdı.



- Di get,



gızım.



Allah sene yar olsun. Bizim üçün nigaran galma, do-



lanacayık. Hele o geder de elden-ayakdan dclşmemişik. Beş-on günlük ömrümüzü bir teher



tamamlayacayık.



Senüber dinip danışmadı. Örpeyinin ucunu gpzlerine basıp, addımlarını sür'atlendirdi. Halıg kişi



yatdaki



onu gözden itirenecen durup



dalınca bahdı.



Sonra



gayıdıp,



ha-



gonşu uşağını çağırdı.



- Get idareye. Gör, sedrden, brigadirden kimi tapırsan. De ki, bama bir saatlığa araba lazımdır. Versin, getir, gel!



Halıg



ba-



••• Gülilstan garı yatakdan hele durmamışdı. BaşJa çekdiyi yorğanın altından gözleri gıppırdayırdı. Halıg kişi onu na-rahat elemedi. Araba gelip çıbana geder Senüber'in atası evinden vahtı ile getirdiyi cehizleri ve onun adına aldığı bütün gözedeyen şeyleri götürüp selige ile bir yere topladı. Gülüstan, erinin bütün hereketlerini diggetle \ı:leyir, evde herşeyi alt-üst elemesine acığı tutur, ancak ondan küsdüyü üçün sesini çıhartmırdı ... Araba geldi. Halıg kişi yığıp hazırladığı şeyleri gucaldayıp birer birer cşiye daha dözebilmedi. Gorhu içinde yuvarlanıp çarpayıdan düşdü, gapıda erinin gabağını inatla kesdi. daşıyanda, garı



-



Başına



hava gelip nedir, a



- Yol ver, ay Gülüstan, goy - Yoh, goymurum! Senin Halıg kişi



kişi? Gızımın ~yalarını işimi



görüm.



ağlın başında



hara apanrsan?!



ı



deyil,



havalanıpsan!



ihtiyatla onu yolundan kenara çekdi.



- Gorhma,



ağlım başımdadı.



el-ayağıma dolaşma.



Ne elediyimi bilirem. Sen birce geri dur, ı



255



- Goymaram! Gan birden kükreyip erinin üstüne hücum eledi. Halıg kişinin gucağındald şeylerden yapışıp, ağlaya ağlaya geri çekdi. Buralı! Vurğwıu



iti



gelmiş,



Buralı! ..



fikrin nedir?!



Halıg kişi



- Niye gedir.



gusseli gusscli gülümsedi.



garğayırsan,



ay Gülüstan, mende ne günah var? ...



Gız



teze ere



- Ere gedir? Gülüstan mat mat soruşd_u. Halıg kişi başını ağır ağır galdınp saldı. Gannın golları boşaldı, dizlerinin tageti tükendi, ayaküste durabilmeyip, gapının dibinde yere çökdü.



Hahg kişi eşyaları daşıyıp arabaya doldurdu, uşağı onun üstüne mindirdi. Senüber'in atasının evine sürdürdü. Düncnki şarta göre gelin bu ahşam oradan köçmeyildi ... Arabanı



••• Meclis şen keçirdi. Başdan başa sedefle bezenmiş sazını sinesine basıp bayagdan beri na'ra çeken aşık, indi de sazı silah kimi çiyninden aşırıp ortada asta asta gezinir; dastan başlayıp şirin dille keçmiş işık-maşüklann mehebbet maceralarından danışırdı.



Çeşit çeşit yeyecek ve içeceklerin dolu olduğu sofranın başında eyleşenlerin hamısı susurdu. Aşık, söhbetine ara verip, sazını yeniden bağrına basdı. İnce telleri dile getirerek, bir de ceh-a:h vuranda, adamlar arasına çahnaşma düşdü, bütün meclis ayağa galhdı. Aşık, sesini hemen kesdi. Gapıda gamgin bahışlı, ciddi görkemli, saç sakkalı dümağ bir goca dayanmışdı. Halıg kişi içeri girdi. Meclise salam verip, temkinle ireli yeridi. Ona tez 1 yer düzeltdiler, aparıp yuhan başda eyleşdirdiler, gabağına istihorek getirip goydular. Ancak o, heç neye el vurmadı, bir stekan çay istedi ve ortada guruyup galmış olan aşığa devam işaretini verdi.



- Çal,



aşıg,



çal!



Aşığın sazı daha şen, daha gümrah dillendi. Halıg kişi meclisde az oturdu. Çayını içip ayağa durdu, aşığa nemer verip, toy sahibine ''toyun mübarek olsun'' dedi ve geldiyi kimi de vakarla, temkinle çıhıp getdi.



... Halıg kişi evden çıbandan beri Gülüstan gan bir künce kısılıp oturmuşdu; gözünün yaşı gurumamışdı. Halıg kişi gelip onu yene aynı vaziyyetde gördü, 256



eyilip golunu gansının boynuna saldı, çömelip onunla birge den mi, scvincden mi, ya nedense sesi titreye titreye :



eyleşdi.



Keder-



- Gözünün yaşını sil, ay Gülüstan, geline sen de hayır dua ver; dedi. Goy getsin özüne ev-eşik gursun, oğul-gız anası olsun. Her insan, özüne verilmiş olan ömrü insan kimi yaşamalıdır. Bizim günlerimiz sayılıdı. Onu da özümüzle gocaltsaydık, günaha batardık. Garı



dinmedi. Yetim



galmış uşag



kimi



yanıklı yanıklı



1



içini çekdi...



257



CEMİL ELİBEY



(511211927 - ) Gazeteci-yaz.ar. Fu.ılıli ilçesinin Dedeli kiJyflnde doldu. .Azerbaycan Devlet Üniversitesi 'nin tarih bt'Jlüm/Uıden meı.un oldu. Bir milddet bazı gazete ve dergilerde çalıştı. .Azerbaycan radyo ve televizyonunda programlar yaptı. Bu arada Azerbaycanfılm 'de g/Jrev aldı. Cemil Elibey, 1960'dmı beri .Azerbaycan milletvekilidir ve birçok ülkede .Azerbaycan 'ı temsil etmiştir. Elibey, Azerbaycan Yazarlar Bir/ili 'nin de üyesidir. Roman, hilc/Jye ve piyesleriyle tanınır; bazı tercümeleri de vardır. Önemli eserleri : İlk Addımlar, ~heri Yanulanlar, Lenkeran, Melubbet Nlimine, Dört KJJada Atlım Var, ÖziımiJ Ahtannun, Menim Analı Dünyam, Hayalın Özü, Döz.ümlii Mehebbet, Dü11yanı Geu Ge:u, Veda Görüşü, Gwl At ııe Torpag, Gıybet ve Mahnı Kalblen Yol Açır.



258



BEHTEVERLER



1



Onu ne camaat arasında, ne de mektebde familiyası ile çağırmazdılar. Sadece olarak "müellim" sözü kifiyetdi. Bazan hakkında danışarken "müellimin özü" deyerdiler. Görünür yimıinci illerde kendimizde yegane müellim olduğundan, adı ile de farklandırmayıplar. Ancak tay-tuşlan yeri gelende, adını çekerdiler. Albende müellim. O, mektebimizin direktoru idi. Mektep, kendin yuhan mehellesinde, çılpak tepenin üstündeki göy demirli, kürsülü binada yerleşirdi. Bina, mektep üçün tikilmemişdi. Sakinleri şehere köçüp getmişdiler.I Bir neçe il darvazası bağlı galmışdı. Lap gonşulugda bir inekle bir damın alunda yaşayanların da niyyetinden sfilıipsiz eve köçmek gelmemişdi. Mülk s4hibinden icazeye de cesaret etmirdiler. Neden ki, o zamanlar bizim kendlerden şehere köçen olmazdı. İnanırdılar ki, gec-tez gayıdıp ata yurduna gelec~kler, ocaklarını söndürmeyecekler. Bele bir möhkem kanun vardı. Ata oclığını evlat yandırmalıdır! Nağıl edirdiler ki, bizim obada ilk mektep açmak garara alınanda sahibinden iciizesiz-fılansız mektep üçün liizım gelen eşyalan getirip töküpler hemin binanın hayatına. Deyilene göre buna Albende müellim kefıl olup. "Zehmetkeş balalarım ohuduruk, bundan yer de razı galmalıdır, göy de. Gayıdarlarsa gelip yığışarlar bizim evin birine''. Hakk üçün ev sfilıibinin bundan heberi olanda, başka iddada olmayıp, "eceb eleyipler" deyip.



Beşinci sınıfa keçende çoh sevincek olmuşduk~ "Müellim özü" bize ders deyecekdi. O da yadımdadır ki, ilk defe sınıfa girende de Albende müellim tanışık vermedi, adını ve familyasını söylemedi. Obiri müellimlerimiz, husUseıı kendimize teze gelenler körpe uşaglarının adlarına geder söyleyirdiler. Müellim birinci derscie kendimizin coğrafiyasından danışırdı.



Ders, bize çoh asan geldi. Çünkü söhbet ele bitim Köndelençay'dan, Hadüzünden, Kirs dağından getdi. Bizden birer birer rayonumuzdan başka hansı yerlerde olduğumuzu soruşdu. Ahırda da dedi ki, torpağın hele çoh sırlan bize malum deyi!. Onları öyrenmek lazımdır. Bu, bize geribe geldi. Onda ele ramı



259



bilirdik ki, torpag



hakkında herşcyden malumatımız



var. Elcce de müellim



hakkında. İndi görürem ki, müellimi o zaman neinki biz uşaglar, heç kendin ahıl-ağsakkal adamları



da



tınımınmışlar.



Ele hesap cdirdiler ki, müellim an-



cak ders öyrcdir. Anam danışırdı ki, binanı, onun hayatını indiki mektebe çcvinncde en böyük emek Albende müellime aitdir. İndiki mektebi hasara almış firuze renkli çağdan evvel garatikan kôlundan palayı çeper varmış, teze sınıf otaglan harmanın ve saman mereyinin yerine tiki.lip. Tumik ağacı basdınldığı, voleybol meydançası üçün tor alınıp getirildiyi bizim vahtımıza düşüp. Onu da deyirdiler ki, bunları müellim öz maaşı ile alıp.



Albende müellim baresinde bele söhbetleri yığıp yığışdınnak mümkün deyi!. Ne geder yetim-yesir sevindirip, ne geder kömeksize el tutup. Rayonumuzun adlı sanlı adamlarından ''men milellimin çörcyini yeyircm'' deyenleri öz gulağımla çoh eşitmişem. Bunların hamısı öz yerinde. Ancak müellimin uşaglara mehebbeti Allah vergisi kimi bir şeydi. Gözümle gördüklerimden birini deyim. Sazak bir kış ahşa mı idi. Biz çırpı yığmakdan gelirdik. O zaman kış ay lannda uşaglann ohumagdan savayı ikinci bir vazifeleri de vardı. Kövşenden çır-çırpı yığır, tel~ leyip eve getirirdiler. Peçi onunla galayırdılar. Kend yalın başında salındığından herenin gapısında olsa olsa iki-üç tut ağacı olurdu. Sulak yerlerdeki bağları ise kolhoza vennişdiler.



Külek, gan zerble özümüzü çırpırdı. Yalan olmasın, buz gınntılan yakeçirdi. Gilman cdirdik ki, bu gıimaıann yerinden şınl şınl gan ahacak. Gar deneleri pışpışa kimi gaşlanmıza ele yapışırdı ki, onu temizlemek çetin olurdu. nağımızı dalayıp



Toran govuşmuşdu. Göz gözü gücle görürdü. Gulağımıı.a "deh deh" sesi deydi, at süıiidüler. Biz kollanmızı şelenin ilgekli ipinden çıhardık. Nece geldi tullayıp, yolun gırağındaki tepeye çıhdık. Dcdik, birden araba olar, şclelcrimizi atarık içine, yer olmasa lap bağlayarık hambalara, sürükleyer. Biz de ip kcsdiyinden mi, yohsa soyuhdan donmuş ellerimizi nefesimizle ısıdıp, donunu aç arık. Atlım görünce pert olduk. Niyyetimizin puça çıhması bir yandan, kışın bu oğlan çağında şehere geden adamın ihtiyatsızlığı da başka terefden bizi cin atına mindirdi. Şahtanın kaynak edip yapışdırdığı dodaglanmız tez açılsaydı, helke de atlının ünvanına artık-eksik söyleyerdik de. Bir de ne görsek yahşıdır? Atlı, müellimin özüdür. Uzun gara paltosundan tanıdık. Kcntdc ondan başka



260



uzun paltosu olan yohdu, yahalığı da gümüşi garaıül derisindendi. Ancak heç zaman, lap şahta iliye işleyende de yahalığını gatlamazdı. Biz de müellimle bu bii.rede bahse girirdik. Anamız gulağımızı, ağzımızı berk berk sanyıp, gapıdan bayıra ötüren kimi atkını sürüşdilrüp, salardık boynumuza. Görünür fikirleşirmişik ki, bürünmek yahşı olsa, müellim ele yahalığını gatlayar ... He, bu vahtsız sefer gözlerimizi berele goydu. Günün bu vahtmda heç deyirmandan da getmezdiler. Bir menzillik şeher yolu ile o haraya üz tutup gedirdi. Bizim tuşumuza çatanda gördük ki, nahırçık Hemid'in oğlu Mübarek müellimin terkindedir. Bizim sınıfyoldaşımızdı. Çorabından tanıdık. Atasının nakışlı yün corabını geyerdi, o da dizide dek baldİrını tutardı. O boyda uşağı yün şalla bağlayıp beline. Mübarek'in de başı molla çalması kimi sarıklı. Neçe gün idi ki, derse gelmirdi. Setelcem olmuşdu. Deyirdiler, artık boşlayıplar, Türkeçare encam çekmeyip. Gızdırması düşmürdü ... Müellim, bizi tarumışdı, yohsa yoh, onu deyebilmerem. Lakin çoh gilman ki, görmemezliye vurdu. Çünkü mektebde henirtlmizden bilirdi ki, şulukluk eden kimdir. Fikirli olmağına çoh fikirliydi. Belke bunun üçün bize zendle bahmadı, yanımızdan ötüp keçdi ... İki hefteden sonra Mübarek mektebe gayıdanda eyninde gara satenden teze paltar vardı. Yün corabı eyninde yohdu. Işını ışını ışıldayan galoş geymişdi. Mübarek birinci defe ayakkabı geyinden mi, yohsa al-gırmızı yumşak yün parçadan olan galoşun içini bize göstermek üçüıi mü, ayakkabısını çıhanp goymuşdu sıranın aluna. Uşağlar ele güman etmişdiler ki, bize acı-gını verir. Ahı o zaman hamımız çank geyirdik ... Onun yanında oturan oğlan dine durmadı. Galoşun bir tayını sürüşdürdü ireli. Ders boyunca galoşun tayı bütün sıraların altını gezdi. Lap arhadaki sırada durdu. Teneffüse çıhanda Mübarek' in bundan heberi oldu. On iki yaşındaki oğlan nece ~ığırô. "Ay müellim, hey ay dede hey ... Ay galoşum, ay galoşum ... "



Bilende ki galoşu da, paltan da Albende mücllim alıp, hamımız hecfilctimizden ter döktük. Günahkir yoldaşımız galoşun tozunu penceyinin golu ile silip ışıldatdı ve hersli hersli Mübarek'e uzatdı. Hamımızın ona acığı tutmuşdu. Niye bize demeyip ki, bunl~n müellim alıp. Dersaen çıhanda onu sıh-boğaz eledik. Dedi ki, müellimin acığına gelirdi. O mene demişdi ki, bunların pulunu atan verip; atam da dedi ki, menim heberim 9ohdur ... "Başadüşdünüz. Size deseydim, müellimin yalanını çıhartmış ola~dım ... '' Daha bir de onu gına­ madık ... Bele bele ehvalatlar hamımızın başına geldi, husüsen menim. Bah, belece müellimin mehebbetinin hararetine



gızına gızına,



onun gay-



dasına bürüne bürüne kend uşaglanrun gınşığı dçılırdı. Ata-analarımız da 261



müellimin sesi gelende dik galhırdılar. O, oturmasa heçkes cesaret edip, yanım yere goymazdı. O, elini çöreye uzatmasa heçkes bir tike kesmezdi. Müellimin yahıhda kend gocalan bile bi-edeb danışmazdılar. Müellim, el ağsakalı idi. Albende müellim bizim de çetin günümüzde elimizden tutdu. Atam keçirdi. Birgün anam müellimin yanına gedip, süpürgeçilikdcn-zaddan ona bir iş vermesini tevegge eleyip. O da kolhoza girmesini meslehet görüp. Söhbetden duyup ki, anam yegane ineyimizi kolhoza vermekten imtina edir. Müellim kefil olup ki, kolhozun sedri ile damşar, "gazancınızdan bir öküz alıp artele goyarsınız. Uşaglann ağartısmı kesmek olmaz". Dediyi kimi de eleyip. Anam razılık ederdi ki, ineyin elimizde galmasının sebebkAn müellimdir. O vahtdan da anam yazda gaymağından, nehre yağından, payızda gatığından, şorundan müellimin payını kesmezdi. Men de müellimgile bu vesile ile ayak açmışdım. Şeherde teze ne vardısa, hamısı kendimize müellim vasıtasıyla gelip çıhardı. Patefon ilk defe onun evinde seslenip, el-üzyuyan ilk defe onun evinin sükünundan asılıp, primus onun metbeğinde alov püskürüp, ütülü pal tan onun eyninde görmüşük ... ölmüşdü. Dolanışığımız ağır



Ütü dedim, yadıma Sekine müellime düşdü. Müellime müdürün hayat idi. Kentde Sekine müellimeni hamıdan yahşı men tanıyırdım. O, buralı deyildi, müellimle bir yerde ohumuşdular. Sekine mücllime menim hetirimi çoh isteyirdi. Bir pay-may aparanda, cebimi konfetle doldurmadan meni bayıra burahmazdı. Uşaglıgda menim dilim biraz topuk vurardı. Görünür, ele buna göre de Sekine müellime meni söhbete tutardı. Çetin dediyim kelimeleri bir de tekrar cletdirerdi. Emir, oğlum, Zülfügar cmi uşaglan ne ile döyür?" Men de deyirdim ''Zikkcvay emim ... Zikkcvay kişi. .. '' O da şakkanak çekip gülerdi.



yoldaşı



Yaz ağzıydı. Anam, teze tcreden göy ketesi bişirirdi. Meni sesledi. Ele üstünden ikisini büküp, isti isti mene verip dedi : ''Gaç oğlum, soyumamış müellimgile ver, nobar elesinler." Telcsdiyimden ayağımı da geyinebilmedim. Kese cığırla, mehli çemenlikden keçip, gaça gaça özümü müellimgile çatdırdım. Gapını Sekine müellime açdı. Salamsız-kelamsız dürtüldüm içeri, süşebendin ortasında goyulmuş olan stolun yanına gctdim. Goltuğumdaki bükülünü stolun üstüne goyandan sonra tohdadım. "Anam deyir tez yesinler, soyu yanda pcnccrin etri gaçır." Geri gayıtmak isteyende, gördüm Sekine müellime gapının ağzında dayanıp. Elebil ayaklan döşemenin rengine yapışmışdı. Yerinden terpcnmirdi. Başını aşağı salıp, gözlerini döşemeye tikmişdi. Gözlerimiz menim ayaklarımın döşemede yaratdığı gcribe nakışlarda birleşdi. Tüklerim biz biz oldu. Bedenime üşütme çökdü. Soyuh ter meni basdı. Ayak sacın



yalın otağın başına keçmişdim.



262



1



Sekine müellimin temizkarlığına beled ola ola niye bele iş tutmuşdum. Ahı, Albende müellim özü de menim gözümün gafiığında sürütme geyenden sonra şüşebende girerdi. Rafdan götürdüyü bir kitabı yerine bir geder düzensiz goyması üstünde Sekine müellimenin onu uşag kimi nece danladığının da şahidi­ olmuşdum.



İstedim ağzımı açıp özür dileyem, "bağı~layın" deyem. Sekine müellim



meni



gabagladı.



- Ke.,.otur, müellime mektup yazdım, apar ver, mektelxledir. Kete soyumadan gelip yesin ... Tavat bacı hecalet verir bize. Mü eli im bele horekleri sevir. Men, ayağıma bahdım. O, ne demek istediyimi tez anladı. "Yoh, yoh, ele bele kcç. "Sonra o, golumdan tutup eve apardı. Evin döşemesine nece deyeller, yağ töküp yalamak olardı. Ayna kimi parlak gıpgırmızı döşemede beşdaş oyunu daşlan kimi yupyumru barma~ izleri düzülüşınürdü, ondan biraz aralı guzu böyreyine benzer da ban izi ... Nece de eciiyip görünürdü. 1



Sekine müellime, mektubu yazıp mene verdi. Sonra elimden tutup otağı gezdirdi. Ele bildim, mene ceza verir. Tobalallma eletdirır ki. bir de yaş ayak.la eve girmeyim. Şüşebentden çıhanda cezamın te'sirini nıücllimenin gözlerinden ohunıak istedim. Müellimenin gözleri alacalanmışdı, yanaklanndan yaş tükülürdü. O. meni bağrına basdı. "Bize tez tez gel, dedi, anıma pay getirme, bunun ustünde Ta vat bacıdan inciyerem!" ÖLüıııü bayıra ncl:c atdıt~ııııı bilmedim. Biraz aralanandaıı sonra dönüp ~üşübende bahdım.



Sekine müellime



gapının ağzında dayanıp,



yene gözlerini



döşemeye tiknıişc.Ji.



• Anam, sacın üstündeki yuhanı şappıldada ~ppıldada çevirip, ayağa galhdı. Adcten kete salanc.Ja, hamurun galanından yuha bişirdiyini bilırdim, onun üçün de soruşmadan kete dolu mecmeyini götürüp, ~ve aparmak istedim. Anam goymadı. Kasadaki yağlanmış keteni gösterdi, •lonu ye, sonra gederik, gör soyumayıp ki, niye bele gec geldin?" Keteden bir dişdek götürdüm. Ancak ~oğazımdan getmedi. Anamın gözünden bu gaçmadı. "Niye pertsen, oğlum, helke müellimenin kentçi payımızdan hoşu gelmeyip?" Anamdan heç ne gizletmedim. Ehvalatı olduğu kimi danışdım. Onun gözleri yaşardı, ah çekdi, başını kendimizi dövreye alan şiş dağlardan yuhan, göylere tutup pıçıldadı. "İlahi, sen yoh yerden onlara bir evlat ver." Başadüşdüm



lazımmış.



ki, menim acayip lepirlerim Sekine müellimeye ne üçün Deme, bu top dağıtmaz evde çatışfayan esas var-dövlet uşag imiş.



263



Hüşendim. Birden müellimenin könlünden keçer ki, meni özüne oğul gebul !..iesin. Bu endişe neçe il rahatlığımı elimden aldı. Ne üns bağladığım bu aileden üz dönderebildiın, ne de gedip "men sizin oğlunuz olmak isteyirem" dedim. Heç onlar da mene bu barede bir söz demediler. Ancak evlatları kimi sevi rdiler. Onların evladının olmaması biirede kentde çoh söz-söhbet gezirdi. Deyirdiler ki, gohum-ahrabası Albende müellimi dile tutup ki. götür ganınızın çekdiyi birinin uşağını sahla. · 'İsteyirsen lap belekde iken birini ~ine getir. Gözünü açıp sizi görsün". Misal da getirerdiler. "Filantesin oğulluğu odur ey, doğma evlatlardan da yahşı bahır ata-anasına." Bunların aksini deyenler de vardı. "Özge danasını otaranın ipi elinde galar." "İndi doğma evladın ferlisi yohdur, yaddan sene züryet olacak?"



Bu söhbetleri men başkalarından eşitmişdim. Ancak şahsen şahidi olduğum geribe şeyler de vardı. Sır açmak kabahat olsa da, bir-ikisini söyleyeceyem. All:ıh:ı ilk inarnımızı Seki_ne müellimc sındırıp. Kadim dünya tarihinden bize der~ dc:yirJi. Kadim dünya allahlarından danışırdı. Dedi : "Allahları insanlar gorlıularından yaradıplar." Bah, bu söz heç yadımdan çıhmır. Eger yer ve göy allahı Zeus gazablanırsa, odlu nefesi ile yıldırım çahıp insanları küle dönderc:biler, yoh deniz allahına garşı çıhan olsa Poseydan üç başlı asası ile fırtına goparıp bütün gemileri suya garğ eder, yeraltı alemler allahı Aid üç başlı köpeyi ile volkan püskürder. Göresen, Sekine müellime hansı allahdan gorhurdu? Ahı, onun özü dedi ki, allahları insanlar uydurmuşlar. Ahı, o özü dedi ki, onlar hu allahları gorhudan yaratmışlar ... Bes, neye göre Sekine müellime bize yasak etdiyi şeylere inanı getirmeye başlayıp. Göresen o neden gorhur ... Gonumları Sekine müellimeye "heınzet", "sibyan" duası yazdıranda o buna niye razı olur? Belke Sekine müellime evladının olmayacağından gorhunlu. Uşağı olmayıp, goy heç olmasın. Meger hayatın m:in:i.sı el boyda tıfılın başındadır? Kendin yansı Albende müellimin gohum-akrabasıdır. Onların familyaları seçiciler listesinde düz üç sıranı ıutur. Aslında hcç özüne familya d:ı hizıııı olmur. Uşaglar onun familyasını sınıf jurnallarından öyrenirler. YaJ;rn sözdür: "Sonsuzun evine su calanar, hayır bereket olnıaz. Gapısına garatikaıı kôlu basılar, evi haraba galar." Tarih tarih yaşayan böyiık adamları meger evlat ebedüeşdirip? Muhtac olarların imdadına çatmak, insanlara yahşılık elemek, ad:ileti goruınak, hakkın keşiyini çekmek, ele ona göre sevinmek, el üçün gözyaşı ahıtmak ... Ölmez şöhret budur. Bele insanlardan bütün beşer heyir görer, bele insanların ocağının şülesi min obaya dü~er. Evlat da var ki,



264



ailenin, neslin min illik ad-sanına leke salır, etdiyi rüsvayçılık ölümünden sonra da nesle başı aşağılık getirir. Bah, meni de



düşündüren



bunlar idi. Sekine müellime gerek sonsuzlukTürkeçare eletdirdi, yene dert tanydı, "Şiveçub teresini gaynadıp, suyuna şit fetir bişirip gaynar halde .. .' El hekimlerinin dediklerinde düz şey azdır bcyem? Bunlar da ele dava-dermandır, intibası, şüşelere 1 goyulmur, camda, kasada hasıl edilir. Onlardan irtsana bela gelmez. "Göze görünmeyen şeyler feliket türedebiler" anam bele deyerdi. dan



gorhmayaydı.



Böyüdükce guıaglanm azaldı, dilim lal oldu, nit&tın tutuldu. Göze görünmeyenlerden niye gorhmak lazımdır. Mehebbct de göze görünmezdir. Belice Sekine müellime mehebbet al!ahından gorhur. Doğrudan da göresen, insan onun gazabına uğrasa ... Yegin onun da mucizeli asası var, kimin mehebbet alemine asasını uzatsa, orada tufan gopar, istekler nefretlere, vüsallar ayrılıklara çevriler. Bundan gorhunç, bundan felaket daha ne olabiler? Leyli'ye Mecnun, Esli'yc Kerem, Ferhad'a Şirin ... Bunlar göriinür ele mehebbet allalunın gazabına uğrayıplar. Sonsuzluk ise heçkesi el diline salmayıp. Mehebbet, hayatın özünden de güclüdür. Her şeyden, her şeydenı .. Görünür, Sek.ine müellime goıfıur ki, Albende müellimin mehebbeti soyuyar. Ahı, mehebbet genelik ağacının behresidir. Genelik ötüp keçdikce, insanı yegane birşey-evlat isteyigıdalandmr. Her evlat öz mehebbetinden bir damla ata-anaya bahşedir. Kimin uşağı çohsa, o evde mehebbet de boldur. Belece de ömür, lap uzun ömür de uşağlann sayesinde mehebbetle, lezzetle başa vttııılur. Mehebbetsiz adam susuz çiçek kimi solur, özü de yaşamaz, özgelere de ıtır saçabilmez ... Mehebbcti itirmek, hayatı itirmek demekdir. Sekine müellime görünür bunun namına ağzına su alıp nezir-niyazlara ses çıhartmır, ümid çırağını öz eliyle söndürmek istemirdi. Bu çırağla höyük bir mehebbetin de şülesini itirebileceyine az da olsa üreyinin bir köşesinde inamı vardı. Ahırıncı penahı -göze görünmeyen alem idi- Albende müellimih mehebbet dünyası. Menim acayip lepirlerimden savayı müellimgilin evine uşag ayağı deymcdi. Uşag boy-buhunu ohşamak, iş gönderip arhasınca "ohay" demek Sekine müellirneye müyesser olmadı. O, yanaklarının gırmızısı solmadan, şamama çehresi suluhlamamış, gız uşaglanna mahsus odlu gözleri şülesini itirmeden dünyadan köçdü. Dünyadan köçdü. Albende müellimin mehebbetlni de özü ile apardı. Mehebbet, ikiz uşağlar kimidir. Birinin başı ağnyanda obirinin de ehvfilı ganşır. Tekliye dözümsüzdür. Gu guşlan timsallıdır; biri ortadan yoh olanda, obirisi öz hayatını özü mahvedir. Yahut evlere ışık daşıyan simler kimi biri gınlıp 1



265



hemen ortalığa zulmet çökür ... Bah, ele müellimin cavanlık seligesini de özü ile aparan müellimenin mehebbetidir. Müellimin hemişe darak dişlerinin yeri görüne sığallı saçları helke günlerce daranmırdı, hemişe gülen gözlerinde keder kölgesi gezirdi. Gonağı-garası olanda meni çağırtdınrdı. Herşeyi de selige ile düzeltdirip sofraya yığardım. Anam el tutardı, gonşular haraya çatardı. Hissedirdim ki, müellim çetinlik çekir. Ukin herşeye tezeden başlamak istemir. Neinki ... yoh, heç çay demlemeyi de, gayğanak bişirmeyi de ... Evde bwılann hamısını Sekine müellime ederdi. MüelJim, elini ağdan garaya vurmazdı. Bir defe Sekine müellime ona zarafat eledi.



yere



düşende,



şevkini,



- Zehmet çek, heç olmasa ceb desmalını özün yu. Ne vahta geder ev işine elin yaunayacak? Pis alışmısan. Herşeyin hazırına nazir, birden men olmadım ... Müellim,



gülüşü



ile Sekine müellimenin sözünü kesdi.



- Müellime, sekseninde öyrenen... Dedi, ancak sözünün ardını getirmedi. Ona göre getirmedi ki, bu evde ne evlatsızlık, ne de ölüm hakkında birce kelme de söz-söhbet olmazdı. Ölüm hakkında, adeten, ondan çoh uzak olan adamlar muhakeme çürütmeyi severler. "Üreyime damıp, ölecem, bu dert meni aparacak" deyenler tekce vesveseler yoh, erlerini mazlum görmekden hoşlanan kadınlardır. Yaşlandıkca naz-gemze edebilmirler, başlayırlar ölüm söhbeti ile erlerini gorhutmağa. Evlatsız adamlar da sonsuzlukdan söhbet açmazlar. Heç hekimlere de dertlerini büsbütün açıp danışmazlar. Bir sehvim üçün indi de özümü danlayıram. Albende müellim ev ödevi El edebiyyatı nümüneleri toplamışdık. Sınıfda ohuduk. Danışdırdıklanrun hanusırun cavabına müellim öz münasebetini bildirirdi. Birce menim yazdığım tapmacanın üstünden keçdi. Menim de sözlerime diggetle gul:ıg asdı. Dedim : vermişdi.



"Babam menden var ister, Yohu bilmez, var ister. Sancılmamış kalemden Derilmemiş bar ister. '' - Bes



cavabı?



- Evlat! Heçkes bilmir ki, evladı nece olacak, ancak yene de evlat isteyir. Çünkü onsuz hayat manasızdır. Müellimin ıini olarak gözleri yol çekdi. Sonra obiri uşagları dindirdi. Pert oldum. Onda men dördüncü sınıfda ohuyurdum. Ve müellimgilin evlat istediyinden hebersizdim. Sonral:ır onlarda olanda heç gardaşım ve bacını hakkında da danışmazdım. Amma eşitmişdim ki, dostları, gohumlan Albende müellime çoh yol gösterip-



266



!er. Bir



vahı



çoh



el-ayağa düşüpmüşler.



Sekine müellimeni



boşatdırmak



isteyirmişler. Müellime, nıimizedler de tapıplarmış. Özünden on beş yaş ba-



laca bir gız uşağı veya iki uşağgı olan dul galmıf bir gadın ... Ağsakkallarin öyüdü de yerli yerinde imiş. Ahı müellimin sonsuzluk üstünde arvadından ayrılması heçbir ahlak kanununun zıddına deyildi. Heçkes onu gınamazdı, bu, bir zerre de onun hörmet izzetini aşağı satmazdı. Danışırdılar ki, müellim ne evliit istediyini, ne de yeniden hayat gurmak niyyetini heç vaht diline getirmeyip. Başını aşağı salıp susarmış. Tekce bir d~fe özünden böyük bacısına acıklanıp : - El boyda tıfıl üçün Sekine müellime kim\,ipek insanı bedbeht edim? yoh onun yanına getsin, anası yoh üstüne gayıtsın. Gardaş küncünde galıp, baldız minnetine düçar mı galsın? İndiye kimi gülden ağır bir söz eşitmeyip. Bele iş tutsam, menim kadir kıymetim ne olar? Cavanlar, müellimlerine bahıp hereket ederler. Balaca şeylerin üstünde ailelerine nifak sa1 larlar. Bizim kentde hele aile dağıdan olmayıp. Deyirsiniz bunun temelini men atım? Yahşı yol gösterirsiniz mene. Anasının evezinde olan bacısının sözünü yere saldıkdan sonra obiriler de elli yaşını adlayandan sonra onun bu meseleye razılık göstermeyeceyine emin olup ... El oba da müellimin sonsuz hayatı ile barışmışdı. Daha bundan söhbet salan olmamışdı. Sekine müellimenin vefatından sonra yeniden Albende müellime elçi düşenler tapıldı. Düzdür, ili tatam olmadan heçk'.es el adetini tapdayıp, bele sözü diline getirmedi. Müellimde yeri geldikce geleceye daş atmak isteyenlerin sözünü ağzında goydu : - Sekine ıııüdlime meni tek goyup gelmeyip. Ömrümün ahırına kimi, lap kabrimin üstünde bir karış ot bitenedek mene dert goyup yadigar. Men, onu ün:yimdc daşımalıyam. Onun derdini çekmeliyem. Biz il dt:rt üstün geldi, dert meydan ohudu. Müellimin çehresi hafif tebessümı;: de hesret galdı. Müellim, kabristanlığa yol saldı. Neinki müellimin cvırn.kn yas yığışmadı. Kendli onun kederini bölüşdü. Nişanlıların gözleri yoll:ınla galdı, toylar Sekine müellimenin ilinin çıhmasına ertelendi. Kent gulübünün gapısına kilit vuruldu. Uşağlar analarından oğrun oğrun çalıp çağırdılar, gülı;:yen teze gelinler elleri ile ağızlarını gapamalı oldular. Hemin il onuncu sınıfı gurtarmışdım. Şehere getmek isteyirdim. Üniverstete kabul olunmam üçün senetlerimi aparmalıydım. Anam icıize vermedi. "Bir il gec ba~lamakla dünya gara geymez; müellimden 4yıpdır". Sonra razılık verdi ki, get bir müellime danış, atan evezidir ... Nece buyursa, ele edersen ... Bizim ondan ba~ka kimimiz var. Evladı



267



İlk defe anamın sözüne itiraz etmek istedim. Ohumak hevesimin güc!ü oluşundan mı?



Yohsa men evin böyük oğlu olduğum halda anamın "kimimiz var" demesine herslendiyim üçün mü, belke de ... anamı kıskandım. Anam niye dedi ki ... atan evezidir. Fakat getdim. İndiye kimi müellimle heç bele söhbet elememişdik. Heçkese açılmayan üreyi mene açıldı. Gece keçenedek Sekine müellimeden söhbet eledi. Fikir verdim ki, özge ehvalatlardan danışmır, dediklerinin hamısı da menimle ilgili olanlardır. Acayip lepirlerimin hikayeli de onun içindeydi. Müellime, menden sonra çoh azib çekip, hatta isteyip çağırıp, könlümü alsın. "Uşagcağız gorhdu, çehresi öfke kimi ağardı. Hardan bileydim ki, menim ağlım çaşıp. Onun uşag lepirlerine vurulmuşam ... " Bu söhbetlerden sonra müellimenin ili çıhmadan men hansı üzle sefere çıhmak istediyimi deyeydim?!



Eger anamı kıskanmak hisleri ağlımı oğurlamasaydı, belke de bu samimiyetden istifade edip, onu evlendirmek barede cesaretle söz açardım. Çünkü doğrudan da müellimi tek goyup gedeceyim meni çoh sıhırdı. Payızda, gocalann dediyi kimi, Sekine müellimenin toyundan da artık busat guruldu. Bütün rayon tökülüp gelmişdi. Sekine müellimenin belden yuhan ağ mermerden heykeli yapılmışdı. Kent camaatı heykelin önünde gözyaşı tökdü. Heykelin Jayihesini müellimin özü vennişdi. Keçmiş telebesi, Mübiirek'in höyük gardaşı, çoban Hamid'in oğlu daş yonurdu. Pulsuz parasız düzeltmişdi, heykeli. Başka heykellere ohşamırdı. Müellime yan dunnuşdu. Elebil hara ise getmek isteyirdi, ancak, ayağı gelmirdi. Üreyi gopup bu terefde galmışdı. Nisgilli nisgilli bahırdı. Men bilirdim ki, onun yarı canı müellimin yanındadır; getdi, na-kılın getdi. Uşag lepirlerinin hesretiyle getdi. Belke endişesi heç bunlardan deyildi. Heç evlat hakkında da ah-nale etmirdi. Albende müellimden nigarandı, nigarandı ki, onun çöreyini suyunu kim hazırla­ yacak. Müellim tek galınca darıhacak, nisgil çekecek. Bele anlar az mı olmuşdu? Albende müellimin alnını gınşlı, gözünü yol çeken görende, şirin dili ile onun gılığına girerdi ... Meni danlama, bir söz deyim. Belke men çıhım gedim şehere. Sen evlii.tsız galma. Sen sonsuz olma ... Sonra da gönderersen şehere men ohuyaram. Öz balan kimi ...



Sekine müellimeye günü gelmedi. Albende müellimin nikbin ruhuna günü geldi, deyip gülen müellim dert ve gusseyle yoldaşlık etmeli oldu. İl gurtardı.



Albende müellimin saçlarına yene de darak şınmları açıldı, gözlerinden duman gaçdı, mezeli, hoş söhbetleri toy-düyünlcri bezedi.



268



Dostlar, gohum-akraba cesarete geldi. Muelllmin üstüm· ..:J,·i dliş..:rıll.'rin. Birgün meni de bu işe cclb elediler. Dişimi gıl"I) ır. si'lh~~·ı a\·dıın :



sayısı artdı.



- Müellim, mene meslehetiniz nedir? Sinesinden ah gopdu. Çetinlik çeke çeke dedi : - Bilirsen oğlum, men heç o zaman da seni yolundan ..::..:ıııaJim. Bir il geri düşdün. Bir il de ele bir ildir. Düzünü deyim ki, diliımkıı •ar gt:lmeJi. Sekine müellimenin evezine danışım. Ahı, meclis onun medhi)Ji. InıJi ~ığı:; get. Müellimenin de ele ruhu bundan hoş olar. -



Ahı,



siz tek



galırsınız ...



O, bu defe gümrah cavap verdi :



t



- Tek niye oluram, oğlum? Bu kendin uşaglarının larımdırlar. Onlar yani senden artık olacak? \



hamısı ım:nim



evlat-



- Bilirsiniz müellim, sizi kefsiz görende bütün kendin ehvalı puzulur, cenıaatın köıılü sıhılır ...



Çalışıram



~östermeyem.



- Ne elemek olar? özümü kefsiz Camaata ele böyük bir heyrim deymeyip, elin huzurunu pozuram. Özümden asılı deyi!. - Ölüm hemişe olan şeydir. Elle gelen gara gün toy bayramdır ... Yoh, men başka söz demek isteyirdim. Men demek isteyirdim ki, ölenle ölmek olmaz. Bu misal hardan ağlıma geldi. O, sehvimi düzeltmedi. Aksine. bu likrimle razılaşdığını bildirdi. Sanki menden ele bele söz eşitmek isteyinniş. - Bilirsen oğlum, bu sözü ona göre deyipler ki, el sevincin de, derdin 1 de ölçüsünü-biçisini bilir. Camaa~ın dediyine gulılg asmak gerekdir. Men üreklendim. - Sizin bildiyiniz



yahşıdır. Hamı



sizin meslehetinizle durup oturur.



- Men de el meslehetine gulag asmak isteyirem. Ancak bacarmıram. Sözüm olanda Sekine müellirnenin evezinde seninle ıh~lehetleşirem. Sen, meni düz başadüşürsen. Çünkü sen Sekine müellimeni yahşı tanıyırsan. Bundan sonra gerek men ele i~ tutam ki, onun da üreyince olsun. Doğrudur, onun özü de deyerdi ki ... Çoh da deyirdi. Anıma kim razı olar ki, en kıymetli nimetine özge birisi şerik çıhsın. Onu başadüşürdüm. O, bu şartla razı olurdu ki, men hoşbeht olum. 'o da bu hqşbehtliyi seyredip, avunsun, onun aşkı ile yaşasın. Anan da mene bir siptriş göndermişdi. Sözünü yere salmak istemezdim. Neçe vahtdır götür-goy eleyirem. Amma bir yana gedip çıhabilmirem. Dünyanın o geder açar düşmeyen kilitleri var ki, oğlum,



269



ağlıma vururam, görürem, düz deyirler. Arvad, utanmazlık da eleyirem, gocaya cavandan daha çoh lazımdır. Goca, bahıma daha çoh möhtacdır.



Müellim yarinden galhdı, görünür sözünün ahınnı nece getireccyini muayyen edebilmirdi. Kimdense kömek dileyirdi, ya da evin her küncünc, bucağına bahmak isteyirdi ki, birden sözlerini eşiden olar ... Birden ele Sekine müellime .. Metbeğe getdi, yatak otağına girdi, sonra gayıdıp stolun başında dayandı. Fikri lcat'ileşmemiş kimi bir geder sözleri çiyneye çiyneye asabi halde dedi:' - Men razı olardım. Tekce evlada göre yoh, hem de ev-eşik dağılmasın ... Camaata eziyyetim deyir. O, yere duruhdu. Zanneledim ki, menim razılığımı almak isteyir. Başımı duvarda Sekine müellimc ile Albende mücllimin Bala'da Gız Galası'nın yanında çekdirdikleri cavanlık şekillerine gözüm sataşanda nitgim gurudu. galdırdım. Garşımdaki



Beynimde ise burulganh düşünceler seli abdı. Gız Galası hakkında deyilen efsanelerden tutun, Sekine müellimenin deniz kimi gömgöy, dupduru güler gözlerinedek ... Haradansa ağlıma geldi ki, ahı ne üçün insanlar en uca abideleri, nesillerden nesillere keçen efsaneleri hoşbehtlikler adına yaratmırlar? Bah, o Gız Galası da, Leyli Mecnun efsanesi de, Sekine müellimenin heykeli de ... Felaketler, facialar çiyninde dünyaya gelip. Olabilmez mi ki, mehebbet fırtınaya düşmeden, gözleri, konülleri güldüre güldüre, dodaglarda saadet bayatılan öte öte heykele çevrile. Yohsa kimse, şer allahı insanların mehebbetlerini ellerinden alıp, evezinde galalar, heykeller, kitaplar bağışlayır?! İnsanlar da dünya mahna aldanırlar, mehebbeti tereziye goyurlar. Müellimi gınadım. Görünür, o da Sekine müellimenin heykelini tikenden sonra rahatlayıp. Borcunu veren adam kimi. Üreyinde gut olup ki, al bu da senin, Sekine'nin payı, men de öz hoşbehtliyimin çırağı ile gedirem. Kalbimde üsyan galdırdım özüme, düşüncelerime ... Anam yadıma düşdü. Dedim o, atamın kabrini bele yahşı düzeltdirebilmeyip ... Hasis bir el, üreyimin közünü gopardı. Belke heç anam atamı sevmirmiş, ne olsun ki, biz vank. Ne olsun ki, biz ikinisi de sevirik ... Mehebbet, tekce uşaglann sevgisiyle yaşasaydı, başı minnetli, üzü danlaglı olardı. Sevgi, siyeler siyesinde, kimese penah getirip yaşayabilmcz. Birden anamın Albende müellime siparişini hatırladım. Bu, ne sipariş olabiler? Menden hebersiz ... Canımı dişime alıp soruşdum : - Anam sizden ne tevegge eleyip? O, stulu çekip oturdu. Elini çenesine dayak verip, yene bahışları ile uzaklarda neyi ise ahtara ahtara astadan danışmağa başladı : 270



-Anan da hamının dediyini deyir. O da kendin ağbirçeklerinden biridir. Ağbirçeklik yaşla deyi! ki oğlum. İnsan o zaman başkasına meslehet yeri, ümid



yeri olmur ki, göze! sözler danışsın, ağıllı fikirler söylesin. Yoh, heç zaman bele olmur. Öyüdü, nesiheti insan öz hayaurun nümunesi ile verir. Anan bir saçını ağ, birini gara hördü sizi böyütdü. Başkasının sığınacağına vermedi. Size özge çöreyi yedirtmedi. Temiz ad sahladı. öl nefsine uymadı. İndi mene sipariş gönderip ki ... "Müellim çekinip elemesih, birine razılık versin, evlensin. Üreyine getirmesin ki, onun işine el uzatmak, yardım elemek bizi bezdirir. Borcumuzdur, o da menim gardaşundır". İndi, sen menim oğlum yerinde olsan da, üreyimin sözünü sene demek isteyirem. Çoh götür-goy eledim. Atalar yahşı deyip. El ele sığar, ev eve sığmaz. Menim evim var, menim ailem var. Menim gapımı açan da yegin bir ev sahibi o1'1P· Gızım yerindeki adamla aile gurmayacağam ki? Bah, tutalım ki, o geldi bu eve ... Biz olduk dört nefer. Biz olduk iki aile. Gece-gündüz meni Sekine müellimeyle bir künce çekilip, öz derdimizden daruşacayık. O da öz hayat yoldaşı ile bir guşeye çekilecek. Sekine müellimenin cavabını men ondan alabilmeyeceyem. O da menim kimi. İki aile, bir ev ... dar geler oğul, yaşabilmerik, rüsvıiy olank. Bele hoşbehtlik mene lazım deyi!. Enstitüyü gurtarıp gelersen, sağlık olsa seni. .. Albende müellimin sesi kısıldı. Ancak derdiıh menden gizletmek istedi, pencereden bayıra boy landı. Mene ele geldi ki, o Sekine müellimeni ahtanr ... Neyse ooa demeli sözü var, ne barede ise meslehet edecek ... Belke elemenim enstitüye getmeyimi danışmak isteyir. Sekine müellime olmadan kat'i bir söz deyebilmir. Menim de gözlerim müellimeni ahdlnrdı. Sözüm ona yetişseydi deyerdim ki, behteversiniz Sekine müellime. Albende müellim de behteverdir, size heçbir allahın gücü çatmaz. Güneş allahının da, deniz allahının da, lap gorhduğunuz mehebbet allahırun da ... Heçbirinin gazabı size batabilmez ... Gerçek sevgi olan yerde evlatsızlık nedir, sonsuzluk nedir, heç efsanevi allahlar da insanı yolundan dönderebilmez, behteversiniz, behteversiniz ...



271



iSA HÜSEYiNUDE (121711928 - ) Mustafa ollu /sa HaseyinzAde, roman, hilu2ye ve senaryo yazan. Kawlc ilçesinin Muganh ktJyündt doldu. BuradtJ üJc vt orta iJlrtrıimini tanıomkıdı; BakA 'da tıp fakülıt­ sine girdi. Ancak, bu tahsili yanda /caUU ve ktJyQnt diJndJJ.. Bir müddet sonra (J 946 'da) Aurbaycan Devlet Üniversitesi 'nin filoloji fakii.ltesine girdi. Üçüncü sınıf tJtrencisi iken bölüm del4tirip, edebiyatfakii.ltesine geçti. Buradan mtlı'n oldukJan sonra bazı gaute ve dtrgilerde çalıştı. Aurbaycanfilmtk bO$ redakıiirlülc glJrevint atandı. HüseyinlAde 'nin yazJ hayalı J 949 yılında baş/IJr. Bir ara Tlırldye 'de de bubuuıv.q o/IJn yawr, yaulıgı romanlar/IJ tanıNnlıtır. İthal adlı romanı ile sanatının zirvesine ulaımııtır. GünlllnQz Azerbaycan romancı/IJn arasında en çok olaman /sa Hüseyinzade 'dir dersek, herhalde mlıbdlala yapmıı olmayız. Dolm1J ve Yaıl Adamlar, Ytuıar Ünle ve Maltfer düclcaıe deler rorrıanUu arasındmlır. Eserlerini Aurbaycan hallcının sahip oldMlu kendiM IJzgli iJzellikleri ile yazan /sa Hüseyinz&Je 'nin diger eserkri ıunltudır : Bizjm GızJar, Dan UliblzJl, HiMJekr, Tekgl'Olfl, TIUd Sni (hilu2yekr), KaUu Kaha (hilu2yeler), Saz ve Ônuümtk İzler. Nesimi



272



vt



UldazJar Sillllflilr adlı filmkrinin senari.sti de,



/slJ



Hasey~'dir.



KENTDE TOY VARJ:i)I Evveller, bele hallarda, gız evinin hayatında, içine halı-halça salınmış arabalar getirerdiler. Atlar kişneyer, şaha galhıp zumaçılann garşısında oynaşardı. Sonr:ı cıdır başlanardı.



İndi gız evinin hayatı maşınla dolmuşdu. At kişnemesi evezine, rengbcreng Volgalann, Moskviçlerin signalları kendi başına götürmüşdü. Maşın kervanı



darvazadan



çıhdı.



Gızla oğlanın evleri yanaşı idi. Demek olar ki, lap bitişik idi. Ancak, son debe göre toy merasimi küçeleri, belke hatta çölleri, tarlaları dolaşmalı, evlenenlerin, gohum olanların, toy ehlinin sevinci, taqtanası nümayiş ettirilmeli idi.



Birinci Volga'nın kaputunun üstüne gırmızı par~a çekilmişdi. Burada neheng gövdeli, gapgara lopa bığlı kişi-toybaşı, bey ve beyin sağdıcı eylemişdi. Sırada ikinci geden yük maşını idi. Guzova gelinin cehizi, şkaf, şifoner, 1 vs. bu kimi şeyler yüklenmişdi. Zurnaçılar avadanlığın arasında stul goyup oturmuşdular. Defçi, şkafın Ü!>tüne dırmaşmışdı. İki yanmsarhoş delikanlıca­ van biri sağdan, biri soldan şkafı ve defçini tutmuşdu ki, döngelerde şkaflen­ gerlenende defçi yıhılınasın.



Cehizin



arhasınca



gızılgüller çiterunişdi.



Galan



maşınlar



geden Volga'nın maralının dövresine yelpaze şeklinde Bu maşında gelin, gelinin sağdıcı, bir de yenge eylemişdi.



da



başdan başa



Kervan, darvazadan yola düşdü.



çıhıp



gül-çiçek içindf idi.



küçede



gatarlandı,



güclü,



tantanalı



signallarla



Rayon milis idaresinin reisi-beyin gardaşı, deyesen, biraz çoh içmişdi. Dövresi gırmızı zolaglı san Volga'nı gii.h dala, gah da gabağa sürdürür, geniş penceli iri elinde parıldayan tapançanı pencereden ~ıhanp, dalbadal havayı boşaldırdı. Gülleler, küçenin sağında, solunda düzülmüş daş evlerin duvar273



larında



aksi-seda verip, yaylım ateşi kimi seslenirdi. Kend arvadlan bundan damlara çıban uşağlan şapalaklayarak aşağı govurdular.



sakınıp,



Bey, kentde müellim idi. Fizik müellimi. Çoh zarif, biraz da utancak, asıl görkemli ucaboy, sarışın bir oğlan idi. Gardaşının tapançasının gürültüsünü eşitdikce başını bulayırdı. ziyalı



sağ olmuş,



- Yaman keflenip,



- deyirdi. Bir hata



çıharmasa yahşıdır.



Toybaşı gımışıp bığını sığallayırdı.



- Köçün



yaraşığı



cönge



zoncuklamasıdı,



deyirdi.



İkinci Volga'da gelin yanağını sağdıcının çiynine sökeyip ağlayırdı. Yenge



gülürdü. - Kenardan bahan da deyecek gız könülsüz gedir, nedi. Könülsüzsense, ele indice başını terpet, bu saat maşını geri çevirmeyen atasının gızı deyil, deyirdi. Gelin, göze] çehresini kelayağısının altından gösterip yengesine bahdı. Arzarafat elediyini başadüşüp, göz yaşlan içerisinde gülümsedi.



vadın



- Heç özüm de bilmirem niye Yengesi, onun -



yanağından



Şadlığından şitlik



Sağdıc,



ağlayıram.



öpdü :



eleyirsen, sevincinden ağlayırsan, guzum, sevincinden!



gelinin obiri



yanağından



öpdü :



- Gör bir gaynın sene nece toy eleyir, ay behtever, gözünü aç, bir dünyaya bah! Gelinin uzun kirpikleri titredi. Hınah barmakları ile kelayağısını azca gizlince bir ireliye, bir de geriye bahdı. Bir daha gülümseyip, yene üzünü kelayağısının altında gizletdi. galdırıp



Üçüncü Volga'ya en az yeddi-sekgiz genç dolmuşdu. Beyin müellim trahtorçular ve iki nefer milis birbirini sıhışdırarak, şit zarafat eleyir, gehgeheyle gülüşürdüler. yoldaşları,



Zumaçılar ''Vağzalı" çalır, demlenmiş defçi şkafın belinde dizi üste galhıp, var gücü ile defi döyeçleyir, beyin gardaşı tapançasına teze menni salıp, çataçat atır, merasim azamet, tantana ile yoluna devam edirdi.



İleride onları neyin gözlediyinden elbette, heçkesin heberi yoh idi.



Birden gabagda sert, tüyler ürperdici tormuz sesi eşidildi. Maşınlar az gala birbirlerine ıohunarak kendin ortasında, kulübün garşısında geniş meydanda hırp dayandı.



274



Birinci maşında toybaşının iri, zehmli gözleri geniş açılıp ileriye zilleodi. Bey teeccüble gaşlannı galdırdı. Sağdıc hersli hersli elini gapıya atcb. Zurnanın sesi kesildi. Defçi şkafın üstündeq aşırıldı. Yanınsarhoş delikanlılar



onun özünü de, defini de



kapdılar.



Sonra onlar da teeccüble ireli



bahdılar.



Beyin gardaşı yegin ki, harada olduğunu umıdup dik ayağa galhdı. berk ağrı hissedince, durulup gazabla şofere bahdı. - Ne oldu? Niye



Başında



1



dayandın?



- Sürün! Sürün! deye, arhadaki maşınlardan seslendiler. Kesik kesik, sebirsiz signallar eşidildi. Lakin kervan terpenmedi. Kervanın gabağında



besteboy, enlikürek, bir genç dayanmışdı. Onun eyninde köhne mazot lekelerinden ışıldayan boz asker köyneyi vardı. Beli kemersiz olduğundan, köyneyinin eteyi sallanıp, gkra kadife şalvarı yanyacan örtmüşdü. Gencin yahası ve başı açık idi. Gür, kaJı{rcrcngi saçtan alnına dağılıp, iri yapılı, biraz kobud, ancak yaraşıklı çehresini daha da deyirmi_lcşdirirdi. Birbirinin ardınca, çınkhaçırıkla maşınlann gapılan açıldı. Toy ehli ordanburdan boylandı. Kervan boyunca hırıltılı, muammalı bir pıçıldaşma başladı. -



Şamil! Şamil!.



-



Şamil



- Ele



toyun



şey



gabağını



kesip!



olmaz!



- Odey, elini beline goyup, -



Bi-abırçılık!



-



Hayasız oğlu, hayasız!



dayanıp!



- Deli olup, nedir? - E, reddeleyin getsin! - Hünerin var get rcddele! Kaya kimi



dayanıp!



Toy ehli maşınlardan tökülüşdü. Hamı ireli 1yüyürdü. Tozlu asker çekmelerini birbirinden azca aralı goyup, kenardan babanda bele zindan kimi ağırlığı hissolunan mazotlu ellerini beline goyup, serbest, aynı ı.amanda meydan ohuyucu görkemle dayarunış gence yahınlaşınca kütleşip galdılar. Yalnız bir nefer beyin gardaşı tlpanı,;asını kılıfa sohup, ireli atıldı. - Bu ne demektir? Toyu niye Toybaşı



sahlayırsan?



arhadan özünü yetirip, elini beyin



gardaşının



çiynine goydu.



1



275



- Bağışla, yoldaş naçalnik, mene bele gelir ki, bugün burda naçalnik mcnem! Geri! Geri! Zehmet çek, biraz da geri! Bele ha!.. Ay uşağ, ordan yahşı bir nemer! .. Toybaşı, elini lopa bığına çekip sebirle gözledi. Yenge maşında hayli gurdalanandan sonra uzun saçaklı ağ bir şal getirdi. Toybaşı şalı tantana ile havada yelleyip, Şimil'in çiynine atdı.



-



Bu senin nemerin, igid oğlan!



Şamil'in dodağı gaçdı. Kıyık Moğol gözlerinde istihzalı kıvılcım parladı. O telesmeden şalı çiyninden götürüp, temkinle toybaşına geri verdi.



- Nemerden gabag



gabağıma



adam



çıhardm.



- Senle gülüşecck adamımız olmasa nece? -



Tapılar.



Toybaşı yene elini bığma çekip geri döndü, derin sükUtla dayanıp yalnız herden aynı hırıltı ile pıçıldaşan camaata göz gezdirdi.



- E, sesiniz niye çıhmır? Döşümc döycn var, ya yoh? Lakin, camaatı, deycsen, tamam başka şey meraklendınrdı. Sırlı pıçılb hele de devam cdirdi. Çohlan gizli merakla gelinin oturduğu maşına bahırdılar. Orada yenge ile sağdıcın arasında, ağ kelayağı albnda gelin başını maşının gabag oturacağının arhasına gizletmişdi. Birinci maşında bey gızarmışdı. Beyin sağdıcının ise rengi ağarmışdı. Yük üstünde zurnaçının ağzı açık galmışdı.



maşınının



Kulüpden ve kendin ara küçelerinden deste deste adam gelip meydana ise, aym sertlikle, ellerini belinden çekmeden dayarımışdı.



toplaşmışdı. Şamil



- Gabağıma adam çıbarmasanız, terpaıendeyilem, deyirdi. Birden sert demir şakkıltısı eşidildi. Birinci maşının gapısı açıldı. Beyin rengi daha beter ağarmış, tombul, sarışın oğlan Şimil'in üstüne hücôm eldi.



sağdıcı



- Sene dediler, ki sen boyda zırpıynan gülqecek. adamımız yohdur! Nemerini de verdiler! Daha ne isteyirsen? Şiimil'in üzü azca bozardı. Ancak Moğol gözleri yene de serbestçe yumuşak bir istihza ile gülümsedi. O, gcliin oturduğu maşına bahıp, hemen de gözünü çekdi.



276



1



- Şart ele yıhıp-yıhılmakda deyi! ki. Dede-babamızdan adet idi, toyun gabağı kesilende güleşmeye adam çıhardarlar. V Beyin müellim yoldaşlarından, arık, uzun ve çopur edebiyyat müellimi sendeleyerek ireli yeridi : - Don



Kişot!



Meger indi



pehlivanlık zamanıdır?



Şamil, müellimin sözlerini eşitmedi. Çünkü kan isti nefesi onun gulağlannı döyecleyirdi :



~u vahı sağdıcın



ispirto ko-



-Adam ol, Şamil! Senin burada göze görünmeyin toy yiye!erini pcrt eleyip. Üstelik de kuşak tutup, guvvet görsetmek isteyirsen?! - Askerlikde tankçı olupsan, indi de adlı-sanlı mekanizatorsan; deye, da Şamil'in obiri gulağına pıçıldayırdı. Uşağlıg eleme. Naçalnik dodağını yeyip gurtarır. Dava salıp toyumuzu yasa dönderme, oğul! ıoybaşı



1



İkiterefli, heyecanlı, parıltılı pıçıltılar arasında Ş4roil ele bil heç ne eşitmirdi. Onun beyninde yalnız birce fikir vardı : Zehra, yani gelin müellim oğlanın özünü yoh, vazifeli, zengin gohumlanru, müellimin firma müdürü olan atasının iki mertebeli ağ imaretini, bahalı avadanlıkla döşenmiş bezekli otağlarını sevmişdi. Şamil buna öz üreyine inandığı kimi inanırdı. Buna göre de Zehra'dan sözünden dönen sevgilisinden intikim almak istcyirdi. Nece intikam alacağını o, indiden özü de aydın bilmirdi. Toy günürde, mehz bu tantana vahtında, Zehra'nın onunla illerle sevişdiyini hatırlatmak? Yoh, bu Şamil üçün az idi. O, çekmelerini yere berk berk direyip, etrafına bahdı. Camaatın arhasında trohtorçu yoldaşlarını gördü. Onun içeride neler çekdiyini bile bile milis reisinin davetiyle toya iştirak eden yoldaşlarından incildiyini açığa vurmadan zorla gülümseyip toy babasına nese demek isteyende, 9irden gözü beye sataşdı. Şamil



dikeldi. Ele bil boyu birden bir



karış uzandı.



- İndi ki bele oldu, lap beyin özüyle güleşecjem! Edebiyyat müellimi elleriyle başına vurdu ve bu vuruşdan özü de sendeledi. Beyin gardaşı pis bir söyüş söyüp, Şiimil'in iftüne atıldı. L:\kin cavanlar onu vahtında tutdular, çekip maşına bastılar. Camaaı çahnaşdı. Meydanı uğultu



- Oturun



götürdü.



maşına!



- Sürün! - Çekil yoldan, eclafl Trahtorçular tökülüp Şiimil'i dövreye aldılar.



f ın



- Bu ne pertlikdi saldın, eşi! - Özün de pert oldun, camaabn da kefıni pozdun! - Yazıg içeriden yanır, neylesin! deye, trahtorçular da kenardan dillendi., Ancak bunu hcçkcs eşitmcdi. Maşınlar



yene



aramsız



signal vermeye



başladı.



Birinci Volga tcrpenip, birce addım anlıda dayanmış Şlmil'in üstüne yeridi. Yeriyip dayandı. Maşının gabalı onun dizlerine söykcndi. Likin Şimil indi doğrudan da asıl kayaya dönmüşdü. Tertemiz silinmiş camın arhasında toybaşının iri gözleri panldayırdı. $Amil ise tekcc beye bahırdı. Saldıcın kansız çehresi atanrdı. Onların ikisi de $Amil'e bahırdı. Maşının gabağmda



inadla,



kararlı



bir vaziyetde durduğu halde, aniden ne



üçün kenara çckildiyini bilmedi. Meydandan hayli nzaklaşdıkdan sonra, başını galdıranda yoldaşlannı



gördü. Gayri-iradi dillenip :



- İndi o da men gündcdi; dedi. -



Kim? Kim? deye



soruşdular.



ŞAmil cavap vermedi. Beyi nczerde tutdulunu, o zarif, günahsız oııamn gözlerinde nece keder ve ümidsizlik gördüyünil açıp söylemedi. Şlmil kcntdcn çıhıp uzakda, düzenlikde duvan a&aran tarla dilşcrgesinc tercf gcdirdi. Trahtorçular scssiz-scmirsiz, onunla yanaşı addımlayırdılar. Maşın kervanı



ise yoluna devam edirdi.



Birinci maşında bey Aramsız papiros çckirdi. Saldıcın hele de rengi özOnc tez tez gapını açıp, başını qiyc çıhanrdı. Şkafın üstünden düşüp indi aşağıda oturan defçi ile zumaçılara gözünü ağardırdı. gelmemişdi. Toybaşı



- E, ses eleseniz! deyirdi. Zumaçılar çalır,



likin bir dcgige sonra yene susurdular.



İkinci Volga'da gelin örtünün albnda biizüşm\li allayırdı. Ancak indi ne yenge onu dindirirdi, ne de satdıc.



Üçüncü Volga'da beyin gard.aşı da aramsız plpiros tüstüledirdi. Maşın tarla yolunun çala-çuhurlannda silkclcndikce, onun tapançasının açık galmış kılıfı atılıp düşürdü.



Kervan pamuk tarlalannın arasından, bölük bölük gızlann, gelinlerin yanından kcçip, komşu kendin etrafında dövrc vunırak gayıtdı. Ô7.kcnderine



278



girende, beyin gardaşı yene hayava bir ncçc gülle atdı. Kervanda tantana yeniden başladı. Yene de güclii signallarla darv~dan içeri girdiler. Birinci Volga hayatda dayanandan, hamıdan evvel toybaşı maşından düşdü. Elini bığına çekmek isteyende, eli havadan a~ılı galdı. İle.inci ve üçüncü Volga'lardan başka, arhadaki maşınların hamısı boş idi. -



Bıy,



e, bu camaat harda töküldü?!



Ona cavap veren Beyin -



gardaşı



Kişiye



tccccüble milis neferine



niye cavap vermirsiniz?



Milis neferleri Bey de,



olmadı.



sağdıcı



Camaatı



başlanın aşağı salıp,



da aynı vaziyetde



bahdı.



bclece



niye



burahdınız?



Şaldılar.



dayanmışdı. Hayatı



sükut



bürümüşdü.



Toybaşı fikirli fikirli yere bahırdı. Neden sonra yorgun bereketle zunnaçılara teref döndü.



- Ses eleyin, ses eleyin, bala, dedi. Çilnkil ses elemernck olmazdı. Bir halda ki, toy idiler.



vardı,



demeli,



zurnaçılar



çalmalı



1964



279



CENGİZ HÜSEYİN7J..DE (201411929 - ) Müneklcit, yalJJT, edebiyaıçı ve m/Uercim, tJAretim üyesi. Baklt 'da doAdu. Üniversitenin filoloji blJlümüne girdi. ikinci sınıf tJArencisi ücen, Moskova'dalci Lomonosov Üniversitesi 'ne nakil yaptırdı. MelJln oldulaan sonra üniversiteye intis/Jb etti. F.debi faaliyeıine bu yıllarda başladı. HüseyilllAde, 1980'de profesiirlüAe yükseldi. Hdlen Baka Devlet Üniversitesi 'rıde iJAretim üyesi olan ya1,11.r, ayrıı 1AITltlnda akademi üyesidir. Ölretim üyesi sıfany/a Azerbaycan 'ı temsilen defalarca Türk.iye, /ngilıere, Belçika, Fransa gibi birçok IUJcede bilimsel kongrelere lcalıl1'Uş, konferans/ar vermiştir. BeZJ Eserlerinin bir Jasmuu, rusça yauın Hüseyinz/Jde 'nin t'Jnemli çalışma/an Eriyen Heylul, Veur Nail Gorodom, Çetin Yobıı, NoPruıgülü, Atlım De~di, Uglovi Dom, Adalar ve Faliıliy Faliıli sayılabilir. Rıuça eserleri Moskova 'da neşredi1m4tir. arasında Meııic Bacım,



280



ADINI DEMEDİ



"Cız, M gız!.. Gaşlar keman, gözler gara, burun Hint fındığı, sine Semerkant lcôğızı .. f" Halg eclebiyyatından. Böyıiinden galın gara zoğalı olan avtobusa menip gonşumuzu son menziline aparanda yanımda gara sakkallı, cavan bir kişi oturdu. Menim yaşımda olardı. Dcycsen, merhumun gohumuydu. Dalga dalga ahan bahışı ile meni bürüdü. Gözleri bulak kimi gaynayırdı.



Avtobus telcsmcıdcn cyri üyrü dar küçclerle gedip oh kimi düz, enli güıiiltiilü yola çıhdı ve süratini artırdı. Gonşum dodaglannı gulağıma tutdu. "Gör ncdc telesir!" Dedi. Salckalı ipek kimi yumşak idi. Başımı terpetdim. Azca sustlp gonşum krematoriden• söhbet açdı. Kadim devirlerden misallar çekdi. Dedi ki, eramızdan çoh çoh evvel yüksek medeniyyete milik olan Yunanlar da ölülerini yandınrdılar. Homer'den bir-iki misil getirdi, Hint tarihinden Janışdı.



- Tarihçisiz mi? Sordum. Menden azca aralanıp gara gözlerini gırpmadan üzüme san susup :



dı,



bir müddet



- Yoh, tarihçi dcyilcm. Sözünü kcsdi. Ne o scnctini dedi, ne de men soruşdum. Bize tam on



beş



dcgigc vaht



vcrilmişdi.



Saatlar evvelceden



bölünmüşdü.



Sıra bizim idi. İlave ışıklar yandınldı, lente yazılmiş kederli müsigi çalındı. Sakkallı, gulağıma pıçıldadı.



Gayıdanbaş bahıp



"Bcthovan'dir... " 1



yene yanımda oturdu ve yene keçen dtfcki kimi diggetle üzüme



dedi :



(') Ôllllcrin yılc:ıldılı yer.



281



-



Bir defe o zerzemiye



-



Ahı,



erunişdim.



Sun'i kabri!



senetiniz nedir? Tecccüb ve marag



garışmışdı sualıma.



Dostum hayale daldı, sonra diggetle gözlerimin düz içine bahıp birce söz dedi: - Hipnozçuyam. Telesik, heç özüm de bilmircm neden; -



Hipnoz mene katiyyen tesir etmir. Dedim.



- Gözleriniz garadır. Siz.den yahşı hipnozçu olar ... İndi de gec deyil. Dedi. -



Hipnozçuluk göze) senetdir.



- Adamlara



lazım.



"Ne manada?" sualımı gizletmeye çalışsam da duydu. -



Hipnozla tedivi



minisında.



Dedi.



Gelenler yemek içmekle dolu masanın etrafında oturdular. Adam çoh, yer ise dansgal idi. Ne cür oldusa hipnotuzçunun arvadı yanımda oturdu. Gelenlere yer verildikce daha da yahınlaşdık. Sanki yapışmışdı mene bu yay ahşamında. G4h buz parçası idi, güı da yanan ocak. Hipnozçu garşımda oturup hamını diggetle süzür, ipek sakkalının ucundan yapışıp bize bahırdı. Birden elini döş cebine alıp, ceb defterini çıhardı. -



"Sen hoşuma gelirsen" nedir? Deye, soruşdu.



-



Paha, siz asıl yerlim kimi danışırsınız!



-



Biz Azerbaycanlılan sevirik.



Arvadı da bu fikri tastikleyip :



-



"Men", "sen", "o" dedi. Yahşı czbcr~epıişdi.



-



Bu sözleri size kim öyrcdip? Deye, arvadından soruşdum.



Çoh bilersiniz, tez gocalarsınız. Dedi ve ilave etdi. Dostluğumuzun Kadehini kadehime vunnak istedi, amma yas yeri olduğunu habrlayıp durdu. Amma gönülsüz. -



şcrefme!



İkimiz de arvadına bahdık. Bahışlanmız arvadmda birlcşdi;· Hipnozcuya ve mene nedense ele geldi ki, özünü gücle sahlayır ki, menim ağlımdan kcçenlerc gülmesin; ay parçası kimiydi yanımdaki ... bahdım



Soframıza



çay geldi.



Hipnozçunun arvadı işini telcsmcden ve ele scltge ile görürdü ki, nclbcki ve fincanları masaya ele ince zevkle düzilrdü ki, deyerdin dayan, tamaşa ele, lezzet çek.



282



Yene yanımda oturmuşdu. Gulağına şirin söz demek keçdi, üreyimden. Bazan şiire benzer mısraları düzürem yanyana. Hem de ilci dilde. Bahır duruma. İsteseniz gıfıl kafiyelerle bağlaram lap İngiliz mısralarını. Yallah metJl hiye deyi!. Bu defe de keder ile sevincin ganşımından kıvılcım yarandı kalbimde, gonşuma bahıp iki mısra dedim. Ganla aşkı kafiyelendirdim. Yaman hoşuna geldi. Yanaklarına gızartı çöktü. Özünü toparlamadan ilci mısra daha dedim. Gözellikle arzunu goşdum kanatlar kimi hayallerime. Tamamen mest oldu. ı Söhbetimizin şirin yerinde kim ise "Garovul Döngesi'' dedi. Üzünü sesin geldiyi terefe dönderdim. ''Nece, nece?!'' Df11şan, merhumun gohwnlarından



idi.



- Garovul Döndesi'nde olurduk; deye, adam rene san yoh, hipnozçuya san döndü, sanki sualı o soruşmuşdu. - Bu ki bizim köhne evimize yahındır. Nöyüt dükanının yanında mı? de-



dim. - Köhne poçt küçesini deyirsiniz ... He, orada. - İndi adı başkadır. Deye, hipnozçu dillendi ve hcçlcim, hatta menim özüm de buna teeccüb etmedim. - Biz, yani merhum bacım, sizin geşeng gonşunuzun atası, hamımız orada olurduk ... İndi gırh ilden çohdur ki, çıhmışık o etden. Deyip, hipnozçunun arvadını gösterdi. - Belke



ata-anamı



da



tanıyırsınız?



- Olabiler; dedi ve mende yamanca marag uyandırdı. Gözcl bir gaduı köhne poçt küçesinde.



yaşayırdı



- Belke anamı deyirsiniz? - Ne adı yadımdadır, ne de yaşadığı ev degig yadımdadır. Amma çoh



gözel idi. -Anam da ... - Gardaşım o gadına yaman vurulmuşdu, hey ondan danışırdı, saatlarca 1 tinde durup yolunu gözleyirdi.



- Men de deyirem ahı, -hipnozçunun arvadı ıncne ele isti isti bahdı ki, hoş hisler dalga dalga sineme yalıldı. Dcyircm ahı, görcscn mende Azerbaycanlılar'a olsun husıisi mehebbet kimdendir? Meger atamdan gelip!..



1



Bahışım titrek oda benzedi. Alov dalgası geldi de, kcçdi de, çünkü



hipnozçu mene bahıp sanki bannağını şamın gınnızı tözüne basdı. Ayılan kimi oldum. 283



Bilmirdim, söhbet menden gedir, yohsa hipnozçunun arvadırun atasından. - Bizi hataya salarsan, el çek ondan; deyerdik. Eri biler bi-abır olank ... Yoh, mene ait deyildi bu sözler, tilcsindirsc de hazan. - Gardaşım da cavap evczinc ncçc putluk daşı galdınp döşüne endircrdi ... Sözler, sanki hislerime guvvet verirdi. - Özünü tamirci kimi takdim edip, hayatlanna girdi, ikinci mertebeye ki, teze çekilmiş elcktirik hatbnı yohlayacak; balkona dırmaşdı, bir eli ile balkon direyinden yapışıp, obiri elinde kelpctenin meftillerde gurdalandı, gızın balkona çıhdığını görüp aşağı endi. "Işığınız nece yanır?" deye soruşdu. O da güle güle başını terpetdi. Galın hörüyü döşüne sürüşdü ... Bibisi ele uzak yollar izine düşmüşdü ki, onu üzüberi döndennek miimkün deyildi. He, gardaşım gızı ilk defe görende onun çadrasız, başı açık gczdiyine tceccüblenmişdi. Gızın gülümsemesinden gardaşım üreklendi. ''Çadra yok, maladest!" dedi gıza. Gız "çadra" deyip onu ayaklan altına atıp nece tapdaladığım gösterdi ve söhbetin şirin yerinde eri çıhdı, arvadıııa ne ise dedi, gardaşıma da hersli hersli bahdı ... çıhdı, gıiya



susdu. - Ele bu?! Deye, hipnozçunun arvadı soruşdu ve birden "bıy ... " deyip oturdu, elini elime yapışdırdı. Tez olun, fikirlcşin arzunuz yerine yetecek! Çünkü iki adaşın arasında oturmusunuz. Danışan



Hegigeten adaşlar arasında oturmuşdum. İkisinin de adı Lina. Hem hipnozçunun arvadı, hem de ev gonşusu. İndi arzum ne olabilerdi? Havada ihtiraslı sözler gezirdi. - Yoh, yoh tekce mene deyirsiniz! Tapışıp oynak yerişle metbehe keçdi ve tez de gayıdıp gapının ağzında durdu ki, mene bahsın. Hipnozçu : - Görün h::le neler oldu! Deyip,



merağımı artırdı.



- He, yamanca vuruşma oldu hemin kişi ile atan arasında. gel otur danışım.



Gapıda



dunna,



Oturdu da. Amma azca aralı oturdu ki, gözlerimi görsün, gözlerini görüm. Şiirin dadı dodaglarından silinmemişdi.



- He, kesdi küçcde gardaşımın yolunu. Elinde bıçak parladı. Gardaşım da genberden yapışdı. Birbirine baha baha yahınlaşdılar, üç-dört addım gala dayandılar, men de sesimi çıhartmadan küçc gapısının ağzında durmuşdum, gorhurdum ki, çığırsam, gardaşım sesin geldiyi terefe döner ve rakibi bıçakla



284



üstüne atılar ... He, dayandılar; iki-üç birine, sonra belderunedik bir anda o yapışdılar birbirinin yahasından! ..



addım



gala bir müddet bahdılar birbu da palasını kenara abp



bıçağını,



- Eh, men de deyirem dalaşacaklar hançer bıçakla! - Galardın onda atasız! Deye, bibisi dillenJi. - Ya da



arvadını alıp gaçardı!



- Ne o, ne bu heyrine Bu sözü hipnozçu tez



Bunu da Lila dedi.



olardı.



tapıp



cemleşdirsin.



dedi ki, fikrimizi



- Onu da deyim ki, hemin o tok.kuşmadan sord gardaşun bir &ıha o kişinin arvadına san bahmadı, dedi ki, •'merd adamın arvadına pis gözle bahmak mcrd adama yaraşmaz!" Hipnozçuya bahdım. Gülürnseyirdi. ''Aha, şüphedir! .. '' düşündüm, 8.D11DıJ. vurdum özümü bilmemezliye. "Ne primitif şüphedif! .. "keçdi fikrimden. Hatta inciyen kimi oldum. Lina bunu duydıi, mene göz eledi ki, yani incimeyim, söhbet, ahı, uzak keçmişden gedir, atasından fılıt,n. Bilmirem, nece oldu, amma söhbet teze ile



1



cığır açdı.



- He, bunu heçkim gözlemirdi. Deye, bibi dillendi. Malum oldu ki, kişi er-arvad deyi!, bacı-gardaşdırlar! ..



arvadı



- Atamın bahtı açıldı ki! Bu sözler zelendi.



Lila'nın



"menim.kinin"



ağzından kuş



olup



çıhdı



ve hikaye te-



Ele tezelendi ki, unutdurdu bizi birbirimize. Meni, ellimin taleyi alıp apardı, onu ise atasının aşk sergüzeşti. Ve ihtiras havası çekilmedi.ki, çekilmedi bu evden çünkü men vardım hayallerimle, hipnozçunun arvadı vardı, hipnozçunun özü, bir gınlan telden on teze tel yaranırdı ve başımız üste, belelikle duygular koyulaşır, rehmetliyin ruhunda ganşırdı toylu yaslı ... ı



n ''Çoh sihrklır idi, bütün efsun/an bilirdi ... " Halg edebiyyatzndan. - ... Meni gucakJadı, sevine sevine : "Bacı-gardaşdılar! Bacı!" Dedi. tutdu. Gardaşımın sl"vinmeyi tohundu mene. Refigem derdinden yarup küle dönür, bu ise ... Özüm özüme dedim: Senin dediyin olmayacak, menim dediyim olacak! Ele etdim ki, üçümüz de bulvara, denize çimmeye getdik.



Acığım



285



Denizde tahtadan uzun körpü salınmışdı, çimmek üçün husüsi yer aynlmışdı, duş da var idi ki, mazota bulaşanlar yuyunabilsinlcr. Yolumuzu baz.ardan saldık, pamidor-çörck aldık, gıpgırmızı iri pamidorlann dadı indi de damağımdadır, pamidor yeyende deniz gohusu bumua deyir, dodaAımı yalayıp ele bilirem ki, deniz suyundan şordur. Bütün günü körpüde kcçiroik. Doyunca çimdik, isti tahtalar üzerinde uzanıp, özümüzü güneşe verdik ... Kişiler ve gadınlar ayn yerlerde çimidirdiler; ele etdim ki, gardaşımla refigem açık denizde görüşür, ikisi de çoh uzağa üzürdüler. Mence, o gün gardaşımda refigeme garşı marag oyundı, bclkc de mene ele gelirdi, ne bilim ... Refigem denizden çıhıp yanımda,_ tahtanın üstünde uzananda humarlanan gözleri ile meni süzüp uzaklara dahrdı, bazan gözlerini yumurdu ki, ona bahan, onun gizli isteklerinden haberdar olmasın. O yayı ... Hadiseler menden uzaklaşmağa başladı. Lila'ya bahdım. Onda da marag azalmışdı. Bilmirdim, söhbct hansı yaydan gcdir, men öz yay filemimdeydiin, Lila ile, Hadiseler birden döndü. - O yayı anamla Şimali Kafkas'da kcçirirdik; gardaşım da bir aylığına biziin galdığım yere gelip tatilini kcçirmeyildi. Telgraf alıp, onu garşılamağa çıhdım. Ve kimi görsem yahşıdır? Refıgemi! Evveli o düşdü, Qleni gören kimi ağladı, gucaklayıp yanıklı yanıklı gulağıma : "Men mutsuzam." dedi. Dönüp gardaşımı gördüm; elinde çamadan endi, amma mene san gelmedi, çamadanı yere goyup, elini vagondan düşen tanımadıAım bir gadına uzatdı, onun enmeyine kömck ctdi. Gadına diggctle bahıp hayrctlcndim. H.cmin o uzun hörüklü gız idi! Gonşumuz! Hcç ne anlayabilmirdim. Gardaşım onunla birlikde gelirse, bcs refıgem niye onlarladır? Refigcm yalnız "sonra, sonra" d~yir, gardaşım ne suallarımı eşidir, ne de tccccübümü görürdü. Bizden iki-üç addım aralıda hemin o gız da arhamızca gelir, hcç neye, hcçkime fikir vcrmirdiler. Malum oldu ki, gardaşım rcfigemi özü ile getirmiş, yolda gatarda hemin o gızı görmüşdür, gız Şark gadınlannın Umümittifak müşaviresine gcdirdi. Özümü sahlayabilmediin : - Katiyye:1 olabilmcz bu! Nece yani oğlanla düşdü? Yoh ve yoh! Hipnozçunun



arvadı



da dillendi :



- Görcsen aralan ne geder



yahın



idi?



- İnanmıram ki, bizim gız ... - Ece ... deye, hipnozçunun arvadı sözümü kesdi. Aşk.dır, ey, aşk! PartAlov! Bunları deye deye düşüp yanımda oturdu. Sel alıp apardı meni, ağzım gurudu. Hipnozçu sanki ip atıp çıhartdı meni sudan. - Olmuş ehvalatdır. İstersen, bazılarıyla seni sonra tanış elerem. layış!



286



Teeccüble hipnozçuya - Ele ise gulag as,



bahdım.



dalısına!



Talep edercesine dedi bunu.



- Meşeye gaçdık. Onlan ahtannağa. Ve tapdık! Canımda yamanca güdmek hevesi vardı. Oturup şirin şirin danışırdılar. Adice söhbet! Gardaşımdan gözJennıeyı.:n iş! Bazaı· .>usup dağlara balıırdılar. Biz i~e neyise gözleyirdik. Hey gözleyirdik ki, Alı>ı.:sey gızı gucaklayıp öpecek. Tekce onu gördük ki, gızın eli oğlanın elindedir. Vessalam! .. Asıl platonik mehebbet. Refigem azca s:ikitleşse de galmadı, ele hemin gün Bakı'ya yofa düşdü. 1



- Amma, mence goymadınız getmeye. Üçü de sizde galdı. Deye, Lila bibisinin sözünü kesdi. - Ele mi?



- İndi yadıma düşür ki, anam danışıp mene bu ehval:itı. .. - He, düz deyirsen ... Yaddaşım harab olup ... ovdu. Goymadık getsin Lamiye.



Anamın



bu ölümü ... Bibi



alnını



- Lamiye! Dik



atıldım



yerimden. Teeccübü'11 sonsuz idi.



- Ne oldu size? - Bes deyirdiniz



adını



- Men mi? O!abilmez. rem mi? -



Ahı,



bilmirem?! Adı



lap



yahşı yadımdadır.



Heç o



adı



unudabile-



dediniz ...



- Görünür, yadından çıhmışdı, indi birden yadına düşdü; bele hallar olur. Deye, hipnozçu dfıhilt!n gülümseyerek mene bahdı. - He,



gızın adı



- Men, onun kiçikdir bizim bu



Lamiye idi ... Niye bele



hakkında



çoh



heyecanlandınız?



şey eşitmişem ...



dünyamız. Gonşumuz



- Gördün mü? Demedim mi sizi



idi,



Ay seni dünya. Görün ne



anamın refıgesi.



görüşdüreb}lerem?



- Kiminle? Lamiye ile mi? He? "Aha! Düşündüm. Tutmuşam seni! Ahı Lamiye çohdan köçmüşdü bu dünyadan." - Tabii ki, onunla yoh. Niye bu manada dedim.



sualı



verirsiniz mene? .. Men, mecazi



- Yani? .. - Yani dc:yc:k ki,



gardaşı



ile! ..



"Aha! Fikirleşdim. İndi ki, Lamiye tanışım çıhdı, demeli, gardaşını da, Dursun kişini tanıyıram ... Zalım oğlu ne tez mantığını işletdi? .. ''



287



- Adını da dcycbilcrcm! Hipnozçu, sup, tam sikitliklc dedi. Dursun kişi. Tamamen



tantanalı



ilin etdi ve bir müddet su-



şaşırdım.



Amma bibi heç teeccüb etmedi. Birce yanğıh bir "ah" çekdi, sanki bu adla keçmişin ıtrını dadabildi. Tekrar eledi. "Dursun kişi." Sonra devam etdi : ' - Hee. Üçü de bizde galdı ... Sonra gönderdik gızı müşavireye. Çünkü vaht idi, biz ise galdık. Aleksey, refigem ... Sonrası asan idi, biri od olsa yeterdi; obiri de alovlanacak .. Oğlanı yandırmağa ne var ki, o da refigem ola! .. Dediyim kimi de oldu. Bibi esnedi.- O ilin payızında evlc;ndiler ve atasına ohşayan menim bu göze! göyçek gardaşım gızı dünyaya geldi ... -Ahı,



nece olabilerdi ki,



Lila da golumdan tutup cür



gardaşınız galhdı,



belece gayadıp evlensin?! Bes Lamiye?



menimle yanyana, çiyin çiyine durdu.



- Men de, bahmayarak ki, dünyaya tamamlanmasını istemezdim! Hipnozçu meni -



gelmemişdim



o zaman; sevginin bu



oturtmağa çalışdı.



Aşk tamamlanmadı!



Lila ile sanki



birleşmişdik.



- Ele ise davam edin; Lila da eşitsin, men de. Dedim ve Lila'nın çohdan beri tohunmak istediyim gollanndan tutup, yanıma oturtdum. - Yoh, yoh! Deye, bibi itiraz etdi. konuda artık besdir.



Herşey danışdığım



kimi bitdi. Ve bu



-Atamın ganı da, deyir, mende ki, tamamlanmadı! .. Babın ... Deye, hipnozçunun arvadı üzünü mene tutup, gözlerini yumdu. Gamının akınını duyuram, elebil ne dediyini eşidirem ... Ganım uğuldayır, isti isti bedenime yayılır, üreyimi döyündürür, hislerimi şire ile doldurur ... Belke de bu, atamın deyi!, ulu babamın mendeki ihtiraslandır ... Göresen izi-tozu itmiş olan uzak ecdadım kim idi? Ondan mende neler gahp? Budur yan vahşi ecdadım ... İndi ki, men varam, demeli, milyon il bundan evvel, insan emele gelenden ta indiyedek, belke lap dünya yaranandan, helelik menimle biten bir canlı hat uzanır, bir ucu mendedir, obiri ucu ise itip batmış kcçmişlerde ... Yan vahşi ecdadım, elinde daş topuz, eyninde pamont derisi, ocağını goruyur, arvadını goruyur, onun da gam menimkindendir, onun da gam kalbini aşkla doldurup ... Ondan mene bir zerre ihtiras kcçip, men de onı ı kimi sevebilerem ...



- Belke mamutla nece vuruşduğunu da görürsen? Deye, hipnozçu soruşdu.



288



f



- Yoh, mamutu görmürem ... Yalnız ecdıidımdı ... Deyir, halaldır sene ganım ... Bir söz de deyir, amma tapşırır ki, yalnız ulduzlara deyim. Ve ezberden mısralarımı dedi. Ganla mehebbel l.fı.fiyeli mısralarımı. Doğrusu, me~im yadımdan çıhmışdı. Haradasa ohunmuş kimi gelirdi mene. Çiynine şal salanda deyesen bahdı mene, sanki ne ise pıçıldadı Balkon gapısının açıldığını



1



eşitdim.



Hipnozçu getmek istediyimi duydu, ucadan : -



Aşk tamamlanmadı!



Dedi.



Amma meni sahlamak çetin idi. - Yoh ve yoh! Dedi hipnozçuya bibi. Sesinde asabilik duydum. 1



-Ill"Goy



ıahım



boynuma



haçın ...



" Halg



edebiyyaıından.



Göye tikilmişdi;



bahdım.



Balkonun üstü açık idi. Balkpnlar bu evde yeni usulla üst üste deyi!, sanki pille pille ucalırdı balkonlar.



Tertemiz semada arzu ulduzları yanırdı. Geribedir, hipnozçunun arvadı balkonda yoh idi. İstedim gayıdıp ahtarım birden pıçıltı geldi. Ne geder de garanlık olsaydı, kiçik balkonda hipnozçunun arvadını görerdim. Amma yoh idi. Yene de pıçıltı eşitdim.' Yanılabilmezdim; onun sesi idi. Bu ne mucizedir? Elebil göyden yağırdı, ulduzlardan süzülürdü bu pıçıltı. Ora-bura boylandım, bahdım ve hayret meni bürüdü. Ne görsllm yahşıdır? Hipnozçunun arvadı yuhan mertebedeki balkonda idi. .. Arvaddaki cesarete hah? Bir balkondan obiri balkona süs üçün tikilmiş nazik nakışlı demir pillelerle dırma~mışdı ... Bay, seni arvad! Kim ise sanki "çıh" deye pıçıldadı mene. Ele kat'i ki, gorhunun sesini tamamen kesip, soyuh demirden yapışdım. Az gala duvardan gopacakdı. Çıhan kimi gulağıma isti isti "gorhma, Lila'nın balkonudur" deye pıçıldadı. Sesi elebil yalayırdı gulağımı. Yene ne ise deyirdi, amma eşitmirdim. Göydeki ulduzlar noktalara benzeyirdi ... Ne geder isteyirsiniz ... Virgüllü, ünlemli, soru işaretli noktalar. Pırıl pınl yanırdı arzu ulduzları.



"Goyun ahtarsınlar, men sizin şiirlerinize gulag asmak isteyirem." Deye, pıçıldadı.



Hipnozçunun balkona çıhmasını gördüm. Men bnu görürdüm, o, ise ... islc:meye istemeye baylandı, sağa sola bahdı, bizi görmeyip dodaglannı teeccüble sıhdı; bunu sakkalının dik galhmasından duydum. Otağa gayıtdı, tez de geri 1



289



döndü, asabi bim veziyyetde aşağı bahdı. Gülmemek üçün özümü zor sahladım. "Ele bilir özümüzü balkondan aşağı atmışık!.." Tez başını galdınp bizim balkona bahdı. Uzun müddet. Bahdı, bahdı sakkalını gaşıdı, görünür, ne ise fikirleşir, bir gcrar vcrebilmirdi. Sesimizi çıharmadan birbirimize .kısllmışdık. Çaresiz galıp içeri keçdi. Sesini eşitdik. Bizi soruşurdu. Sabırsızlık ve şaşkınlık var idi sesinde ... Yene çıhdı, sonra ümidini kesip, balkona açılan pencereni içeriden kilitledi. Ve



gapının



kilitlenmesi



ayıltdı



bizi. Ulduzlar



adileşmişdi.



Bu çetin veziyyetdan gurtulmak üçün yollar ahtardık. Degigeler hesabını Belke bir saat kcçmişdi, helke de yoh. Başımızın üstünde ışık yandı; Lila gayıtmışdı ve söndü. İstedik pencereni döyek, gapını açıp bizi evlerine bırahsın ... Lila'm razı olmadı buna, dedi ki, dili acıdır pahıllıkdan gupguru guruyup ... Birden Lila n,.yise fıkirleşip "enek" dedi. Pişik kimi çevik idi zahmın gızı!.. Enmck, çıhmakdan çetin idi. Amma ne etmek olardı? İçerim buz kimi soyusa da gorhudan üreyim ese ese endim. Enip goşa durduk, meheccere söykenip aşağıya bahmağa başladık. itirrnişdi.



Ve



gapı açıldı.



- Sizsiniz?! Hipnozçunun gözlerinden



dehşet yağırdı.



- Ne olup ki? - Hcç ne anlalabilmirem! .. - Bes



siz balkonda yoh idiniz.



Gapı



da kilitli idi ...



hardayık?



- Bah, meni de ele bu -



Çıhaydın,



-



Çıhdım,



Zarafatın



- Elese



maraglandınr.



göreydin.



amma görmedim.



- Bizde görünmezlik -



Ahı



guş



dermanı



var.



yeri deyi!. ganatlan var bizde; uçduk ve



gayıtdık.



- Düzünü de! - İdmançılar kimi balkondan küçeye sallandık. -Yoh! - Sinirlenme, göye bah gör ne Lila esnedi. Bibisi



şairane



gecedir! ..



çıhdı.



- Bes deyirdin balkonda hcçkes yohdur? Hipnozçu 290



soruşdu.



- Yallah, yoh idiler. Yumşalmış sesinde özüne inanmazlık duydum. Hcç bilmirem bu ne işdir? Sakkalı ele terpenirdi ki, sarurdın ki, çenesi indi eyilecck. - Üşüdüm, kcçek içeri. Lila dedi bunu. otağa



Dördümüz de Otağa



kcçdik.



ayak basmadan bir anlığa göye bahdtm; semada arzu ulduzlan



yanırdı.



Yas merasimi sona çatmak üzre idi. Hamı dağılmış, tckce biz galmışdık. Lila metbehde idi, bisbisine kömek edirdi. Bir yığın gab-gacak yuyulmalı idi. Men de hazırlaşdım ki, kirada oturduğum eve gedem; aynı blokda. Hipnozçu fıkirleşdi ki, yalnız köhne söhbetlerle maraglandınp sahlayabilen meni; bazı şeyleri bilmek üçün. Galhdım.



Hipnozçu gara



sakkalırun



- Lamiye'nin ölümü



ucundan



facialı



yapışıp



ara venneden dedi :



oldu ...



Anamın gapıya



dedikleri dumanlı dumanlı yadıma düşpıeye başladı; bir-iki addım teref atdırn. ı



- Çoh



facialı!



Deye, tekrar etd.i.



- "Tarihdir de" -



Yandı,



külü



fıkirleşdim.



galdı.



Cenazelerin yahılmasıyla ilgili danışıklar keçdi hatırımdan. Bir üşüune keçdi küreyimden. Telesdim. - Men demeycceyem, özünüz öyreneceksiniz. Dedi. - Niye?



Soruşdum



esneye esneye.



Dayandım.



- Lamiye'ni deyirem. Elim gapıdaydı. Mene ele geldi ki, hipnozçu qe ise bilir, gizledirdi menden. Çünkü çoh mıinıilı gülümseyirdi. -



Bakı'ya gayıdıp



"Aha! - Çoh



öyrenersiniz.



Uzaklaşdırmak



vıicipdir



Men aruk



isteyir meni!"



bu sizin üçün! Dedi.



çıhmışdım,



kim ise meni gavurdu sanki .



... Gecenin yansında telefon zengi çaldı. Tez oyanıp telefona bahdım. zengine ohşayırdı. Herhalde Bakı olardı. Men bağırdım, Bakı



Şeherlerarası



291



bağırdı, deyesen ne meni eşitdiler, ne de men onları eşitdim. Sonra telefonçu gız "hat kanşdı" dedi. Yuhulu gözlerimde herfler ganşdı. Sonra dairelere çevrildi bu herfler. Daireler höyüye böyüye partlayır, kiçile kiçile noktalaşırdı. Kim idi göresen gece vahtı? Telefonumu heçkim bilmirdi; ne evdekiler, ne gardaşım, ne de iş yoldaşlarım ... Belke deınişdim; yadımdan çıhıp. Mence dememişdim; keçen sefer gelişimde tesaqüfen tapmışdım bu evi tanış bir adamın ve rehmetlik Bakı'h gannm kömeyi ile ... Tecili iş olardı herhalde, yohsa gecenin bu vahtında... Sanki balkondan enmeye başladım... Mende de ürek varmış! .. Demir ele nazik idi ki, az gahrdı duvardan gopsun. Gopsaydı ... Dehşet ve felaket. Yeddinci mertebeden! .. "Şiir gurbanı fiİankes fılankeso­ viç filankesov" yahut "fılankesı.ide". Hipnozçunun sözleri yadıma düşdü. Huzurum gaçdı. Öz özüme dedim ki, ulduzlan sayım belke yuhum geldi... Lila 'nın pıçıltılan gulağıma geldi. Elebil gulaglanmı yalayırdı sözleri ... Göresen kim idi zeng eleyen? ..



iV



"Beyler oynar şaırancını, nerdini, Kimse bilmez üreyimin derdini ... '' Kerem ile Aslı Hikliyesi 'nden. Metro gapıları çıhanlmışdı. Çuhura tökülen seller kimi insan akını hey dalga dalga metro stansiyasını doldururdu. Bu akını sanki bir boşluk savurup çekirdi. Bakışlar ciddi. Addımlar kat'i. Seher tezden hamı işe telesirdi. Elimde yeke ve ağır bir portfel akına goşuldum ve dalga çöp kimi meni alıp apardı. Boyunlarda metanet duyulurdu. Çetinlikle vagona sohuldum. Çiyinlerim sert bağlanan gapılara yapışdı. Portfel golumu aşağı dartdı. Elebil vagondaki camaatı tekce men tutup sahlayırdım, o geder ağır idi yüküm. Portrele ayakları ile deyip tohunanlar bir ağn hissedip, ters ters mene bahırdılar. Yükümü daşıya daşıya, ter içinde, nihayet, temiz havaya çıhdım. Portfelimde işe ait tekce nazik bir govluk idi. Geriye galanı hediyeler idi. Dostlar üçün. Nizirlikde, enstitüde, zavodda, Hürmet nişinesi. Çiçek destesi kimi. K:itibeden başladım. Çoh adam gelip keçirdi buradan. Gulağına köhne tanış kimi şirin şirin fısıldadım: "Alovlu salamlar!" Yanağına gızartı çökdü. "Oy, niye eziyyet çekirsiniz?" Hoş-beş ve girdim nazir muavininin yanına ... Çoh kültürlü, tecrübeli, bize çoh kömek eden, zarafatçıl, deyip gülen bir adam idi. Telebeleri höyük höyük vazifelerde çalışırdılar; biri de bizimdirektor idi. Salamlanmızı çaldırdım, elelhusus direktorumuzdan, bir-iki lcağız var idi, onlan uzatdım, lci.ğızlann üstünü yazdı, lcatibesini çağırıp enstitüye 292



ve zavoda mektup yazdırmağı tapşırdı. Ağzımı açmadan derhal ne demek istediyimi duyurdu; gerçek rehber bele olar. Üç ağacın arasında, nece deyerler, azmışdık. Geribe orasıdır ki, zavodu da, enstitüyü de gınamak insafsızlık olardı ... Ne ise, minnettarlığımı bildirip çıhdım ve birbaş makinaçının yanına, o geder menim üçün Jcağız-kuğuz yazıp ki! .. Nahar fasılasında işin gurtarmasına üçce degige galanda da. Kiğızlan



imzalatdırdım, başmuhasibe uğradım; ruizirli~imizin başmuhasibinin yahın



dostu idi;



yaşlı



olsa da cavan görünürdü.



Portfelim yüngülleşdikce özümü rahat ve serbest hissedirdim. Zehlem gedir yük daşımakdan. Nazirlikden çıhıp doğru layihe enstitüsüne şetdim. Asıl işim bu enstitüyle idi; mukavelemizi hemin bu enstitüyle bağlamışdık. Hayli pul götünnüşdük ki, köhne hattımızı modemleşdirmek, enstitünün maraglı bir plan üstünde gunılmuş olan teze sistemini alag, zavodumuzda tatbik edek. Planımız beyenildi, yani yeni ildeki planımızda nezerde tutuldu, amma hele de işe başlamamışdık. Çünkü neçe cilt tutan müsveddelerimiz hele birce nüsha idi, bize en az dört nüsha lazımdı; nüshaları alma~ da çetinleşmişdi.



alakalı



Laboratuvar müdürüne alovlu salamımı F':~.'..1im, hatta gucaklaşıp öpüşdük de; dedi ki, onların da garu garadır, amma ne etmek olar? Sistem zavodda tatbik edildikten sonra neçe noksanı ortaya çıhıp, komissiya akt bağlayıp, işlerini durdurup. İndi hemin o noksanları düzeltdirirler, projeni tezeden düzeldirler, ilin ahırında, neçe nüsha istesek, gelip aparabilerik ... Malzemenin bir kısmı alınmışdı, galan h~sesinin alınmasına da icaze zavoddan göndermeyildim bu gelişimde, nazir muavininin kağızı cebimde idi. Bunu dedim laboratuvar müdürüne, o da : ''Çoh eceb. Malzeme hemin malzemedir, ilin ahınnda lazım olacak" dedi. Ahı, köhne hattı çekmeye başlamamışdık ki, tezesini başlayak gurmağa; işler yarımçık galıp, bes indi nece olacak? Tesbit edilen noksanlan düze,tmek, öz bilgi ve gücümüzle mümkün olmazdı? .. Soruşdum bunu, anıma müdür dedi : "Yoh, komissiyanın aktı var, laboratuvar noksanları düzeltmeY,ince işe başlayabilmezsiniz'': verilmişdi,



Anlaşdıkdan sonra meni yüz küsür aktla ıa:tş eledi. Noksanlar ciddi idi, amma öz gücümüzle de, hattı tuta tuta, baş eye eye bunları düzeldebilerdik ... İlin ahırına geder gözlemeye vahtımız yoh idi. Ahı gden ilin planı tastik



olunmuşdu.



Müdür, çiyinlerini çekdi;



akı,



el-golunu



1



bağlamışdı



onun.



Enstitüden çıhıp getdim zavoda. Söz verdiler ki, malzeme vahtında gönderilecek. Zavod yemekhanasında yedim; nahar fasılası idi, yemekler de ins:ifen, dadlı ve çoh ucuz.



293



Saat dörde doğru çıhdım. Zavodumuza telefon etmek lazım idi. Meslehete ihtiyacım var idi. Galım ya galmayım? Galmak lazım idi, herhalde. Ak.tde gösterilen en vacip noksanları ayrıca yazdırabilseydim, işimizi durdurmadan davam ettirerdik, lap riske girerdik. Ahı, esas fikir öz gücünde galırdı! .. Avtomat telefonu da menimki getirdi; adam nedense çoh az idi ... Bakı'ya zeng eledim, meselenin ne durumda olduğunu anlatdım rehberimize. Planını beyendi. Üç-dört güne çatdırabilerem, vahtımı uzadın dedim. Dedi ki, uzadabilmerem, çalış, aktın vacip noksanlarını yazdır ve sabah gayıt, burada meslehetleşerik, gerekirse tezeden göndererilc ... Avtomat sıfırlandı, tezeden on beş kapildiyi atmadım, alikamız kesildi. Gayıtmak heç istemirdim, sebebi de malum. Teh:fon söhbetinden sonra kefim gaçan kimi oldu. Kulübeden çıhdım. Ve birden dünenki genöe telefon zengini hatırladım. Kim idi göresen? Fikir meni alıp apardı. Huzursuzluk, üzüntüye çevrildi. Kimse elebil gulağıma pıçıldadı: "Anana zeng ele!" Ve bu ele kat'i talep oldu ki, dönüp pulu hırpaladım, ovcumu on beş kapikliklerle doldurdum, yene sıraya girdim. Sıram yahınlaşdıkça sebrim tükenir, üzüntüm daha da artırdı. Anamı düşünürdüm. Men evden çıhanda, anam üreyinden şikayetlenirdi ... Gorhunç sahneler gözlerimin önünde canlandı. .. Ellerim buz kimi soyudu, ter basdı meni ... Nihayet sıram geldi. Ve telefonda anamın sesini yoh, nedense gardaşımın sesini eşitdim. Hardasa kalbim yere düşecekdi. Göresen gardaşım ne üçün bizdeydi? Niye işe geımeyip?



- Sensen, anam -



Anamız?



- Anam -



hanı?



Susdu. Ne olup ki?!



hardadır?! Bağırdım.



Ne olup, niye



bağırırsan?



Endişeliyim!



- Allah 'a şükür! Gardaşım auldı, ne auldı! Adrunsan ya nesen? Dünen bütün günü senin söhbetini elemişik. Anan hey seni soruşup ... - Anamıza ne olup ki? - Heç ... Demirsen ki, neçe gündür



getmişem,



ban bir zeng eleyim!



- Eleyin:m de. - Neçe gün keçenden sonra! - Ahı, nl.! olup? -- Heç ... Anam bütün gün senden danışıp, hatta tapşırdı ki, rin telefonunu öyrenim. Soruşmadığım yer galmadı!



294



galdığın



ye-



- Öyrendin? - Beli, çoh



sağ



ol, öyrendim!



- Kim dedi? - Anan



ahı



nigarandu! ..



- De görüm ne olup? - Bundan artık daha ne olacak? Üstelik ... Susdu. - Allo, .. Allo!.. Niye susdun? Dalbadal üç dene on Allo!.. 1 -



beş



kapiklik



atdım.



Bağırma, eşidirem ...



- Sözünü bitirmedin. Üstelik ne olup? - Ne üstelik, e? - Üstelik dedin ahı! - E, heç ne olmayıp arhayın öz



işlerini



gör,



gl\Yıt.



Heç ne olmayıp, vallah!



Sanki meni siikitleşdirmeye çalışırdı. Men daha da dirdim ki, neyise gizledir menden. -



Gardaş,



-



Eşşi, maralım



-



Ahı,



bir



danışsana!



pozma, heç ne



olmayıp ...



asabileşirdim,



zanne-



1



ne olup ey?



- Ele hey senden



danışdı



- Tez mi gelecek?



dünen ...



Soruşdum



ki, düz cavap versin.



- Bilmirem ... Susdu. Mence gec geler ... Yene susdu. Daha zeng eleme, deyerem ki, telefon etdim, danışdık ... - Belke sabah geldim? - Özün bilirsen ... - Ne



olduğunu



demirsen, menim de



- Deyirem ki, heç ne



olmayıp,



bağn"1 çatlayır!



heç ne! ..



Ne ise, çoh danışdık, birşey öyrenebilmedim. Emin idim ki, ne ise olup. Yohsa deyerdi. Niye menden gizledirler? Ve niye anam evde yoh idi ve de gec gelecekdi? Niye zeng eleme dedi? Özü bizde, anam evde yoh ... Çoh dolaşık meseledir.



295



Kabinin - Ay



gapısı açıldı.



yoldaş,



ne geder



boşuna danışmak



olar?



Saçı sakkalı ağarmış



goca kişi idi. Cavan olsaydı, cavabını vererdim ... bir halde küçeye çıhdım. Yoh, yegin birşey olup, demirler. Lap yegin, heç şüphe olabilmez!.. Başım dumanlı



Saat



beşe



gelirdi. Ele yorgun idim ki, ayakda gücle durudum.



Kefım



gaçmışdı. ..



v ''Ol uca dallan ne cür aşmısız?'' Halg edebiyyatından.



Bir de bahdım gördüm ki, Aeroflot gişesinin yanındayam, adam da yoh. Biletiniz var mı? Deye soruşdum. Sabah üçün. Yoh, bugün üçün dedim. lleç bilmirem bu söz ağzımdan ne cür çıhdı. Ve kat'i dedim ki, bilet satan gadın itirazını uddu. Ora-bura zeng eledi ve bir bilet tapdı. Ahşama. Beşe on degige vardı. Taksi tutdum, tez eve gelip, çamadanımı yığışdırdım. Hemin taksi ile de hava meydanına. Kim ise meni telesdirirdi. Teyyiirede,



yarımçık



goyup getdiyim



işler



birer birer



yadıma düşürdü.



En Ö!lemlisi elbette ki, Lila. Balkon ulduzum. Gözlerimi yumup, şirin şirin hayiillere daldım. Motorun uğultusu yuhu getirirdi. Ve birden diksindim. Açar! Evin açan cebimde galmışdı. Açar heç, açarlan var; kirayı vermemişdim ... Bu da düzelen işdir. Telgraf çekerem, bir dahaki sefere vererem; görev kiiğzıru da poçta salıp göndererem. Gabagda uşag ağlayırdı. Anası elden düşmüş, yanakları alışıp yanır, saçı terli alnına yapmışdı. Hey gözyaşı ahıdırdı. Bir terefden bu uşağın ağlaması ve bunu miiniilandırmağım, obiri terefden ahmak bir adamın -ki yanımda oturmuşdu- teyyire silkeledikce ".\llah, sene inanmayanın gözü kôr olsun, perverdigiira, sen özün bizi sahla!" Deye deye sayıklamaları meni üzür, huzurumu gaçırırdı. Anamdan yana endişelenirdim. Zırpı pezevenk hey inildeyirdi. Tüccara ohşayırdı. Çamadan dolu pulla gayıdırdı evine. Bizden biri deyildi; kim bilir haranın zırramasıydı. Gorhur ki, pulu elden çıhacak. Elindeki modem yasb çamadanı döşüne basmışdı; o dolu, men dolu, boş düşüncelerle ... Teyyiire enmeye başlayanda ayıldım. Gonşwnun gözlerinde gırmızı alov üzü elebil balçığa ohşayırdı. Azca siikitleşmişdim; nedense



yanırdı. Sakkallı



296



emin idim ki, evdekiler sağ salamatdırlar, tez gayıUnağıma peşman idim. Göyün uyduzlan elebil şehere tök'Ülmüşdü. Işıklar parlarır, göy ulduzlanndan farklı olarak, isti isti yanırdı ... Ay seni hipnozçu!.. Atj.-adının bir cilt ulduz gözleri indi yol çekirdi; incime, gözelim ... Evimize ayak basanda gece saat bir idi. Gap~ döydüm, ses5ıhmadı. Yene döydüm. Otagda ışık yandı, az sonra da gapı üzüme :ıçıldi. Ureyim ağzıma geldi; gapıda gardaşım dunnuşdu. - Bes deyirdin sabah geleceyem ... - Anam



hanı?!



Heyecandan üzüm ele ağannışdı ki, gardaşım danışmadan evvel gülümsedi ki,



sakitleşim.



-



Herşcy



öz gaydasındadır, na-rahat olma.



1



Anhmız Dursun dayıngildedir ...



- Dursun dalıgilde? Yerimde donup galdım. Heç ne başadüşebilmirdim!. Bes bele gcc niye? Sen niye öz evinde deyilsen? Esnedi. - Ne· olup her sözden diksinirsen? .. Keç içc~i. ayak üste durma, yoldan gelmisen ... Otağa



girip



yatağa



girdi,



yorğanı



çekdi



başına.



'



- Görmürsen na-rahatam?! Çamadanı .yere goyup stulu çekdim altıma, diggetle çevrilip, tutdum üzümü gardaşıma~ - Lamiye'nin toyudur öbürgün. Dik atıldım yerimden : - Lamiye'nin? Deli kimi bahdım gardaşıma. Ele bcrkden dedim ki, gardaşımın gözleri kellesine.



şaşgınlıkdan çıhdı



Ne olup ey? Niye bağırırsan? Başına hava gelip, nedir? Lamiye'ni Dursun kişinin nevesinin toyudur, anamı da çağınplar kömeye. Bunda ne var ki, dik -atılırsan? -



tanımırsan?



Bu defe de delicesine gülmeyim,



masına sebep oldu.



gardaşıırun şüpheli şüpheli



mene bah-



1



İşe bah ey! .. Gör men ne haldayam, bupar ne halda! .. Tamamen ki, Dursun kişinin ncvesinin adı Lamiye'dir, bacısının adını goyup



unuunuşdum



297



ona. Anam gedip ora, gardaşıma da deyip ki, bizde gecelesin; çünkü evi kimsesiz goymağı sevınirdi anam.



- Bes bunu dünen zeng eleyende deyebil.mezdin mene? Bütün gece başımda gara fikirler dolaşıp. - Ne ağciyer olmusan? Her sözden diksinirsen! Sinirlerine hikinı olgörünür çoh işleyirsen! ..



malısan, gardaş,



Gülmek tutdu meni; bir deli gülüş idi ki, gel göresen! mene başını minfilı manalı salladı.



Gardaşım bahdı,



bahdı



- Yoh, seninle ciddi



danışmak lazımdır.



- Ne b:irede? - O barede ki, ağlını başına yığmalısan! Ciddi ol ey, ciddi. Yeke kişisen, amma özünü ele alırsan ki ... Sözünü tamamlamayıp, çekdi yorğanı başına, çevirdi mene arhasını ... "DÜZ deyirsen, gardaş, ele hipnozçu da tahminen senin dediklerini deyir ... Lina'ya! O ise,·menim kimi ve menimle. Ne ağılbazhkdır bu dünyada ki, arzu ulduzlann pırıl pırıl yanır?" Gardaşım yatırdı. Ne hipnozçudan heberi vardı, ne de Lina'dan. Meger, dünen hem anam, hem de men Dursun-Lamiye ileınindeydik. Men keçmişde, anam gelecekde.



Seher tezden zavoda.



gırmızı maşınıma



minip,



gardaşımı apardım işine,



özüm de



doğru



Nizirlikde seferimden razı galdılar. Direktorumuzun gözleri hatta yaşardı müelliminin adını deyende. "Pal palçıkdan dünyada bir denedir!" Dedi. Sonraki dediklerim kefini pozdu. Ahı söz vennişdik!.. "Nahak, çoh nahak gayıtmısan. Biz işimizi durdurabilmerik. Bir etek pul herclemişik, halgın puludur bu! .. Ne oldu ki, birdenbire bu geder nohsan tapıldı yohlanılmış projede? Heç olmasa aktı getirmeyildin! .. Nahak, çoh nahak gelınisen!" Dinmedim. Muavini yanında oturmuşdu. Gapı açıldı, çay geldi armudi stekanda. Dedi ki, bizim üçün de getirsinler. Getirdiler, içdik. Sonra "İşinizde olun; dedi ve ilave etdi. On ikide dersim var, ikiye kimi. Sonra nizirlikde toplantı var. Saat beşde bir de yığışank, meslehetleşerik ... '' Beşde



Niyaz müellim-aslında kayıtlara göre adı Kınyaz idi-gelmedi. Zeng eletmişdi ki, gözlemeyek, çünkü toplantı gurtarmamışdı ... Kınyaz-Niyaz ehvalatını mene anam nağıllamışdı. Babamla Niyaz müellimin atası aynı mehellede böyümüşdüler, yoldaşlanma bunu deyenden aramızda şefimizi Kınyaz deye çağırmağa başladık. Kınyaz tapşırdı, Kınyaz'ın emridir, Kınyaz'a de, vs.



298



Eve gelen kimi dırmaşdım duvara gömülü şlcafımızın üst gabna. Çoh hündürdür bizim kadim evlerimiz; beş metreye yahın. Duvardaki şkafa en az beş adam yerleşerdi. Dırmaşmağım sebepsiz deyildi. Yuhu kimi yadıma gelirdi ki, anamın köhne şekilleri yuhandadır, oraya goyulup unudulmuşdur bir növ. Anam geldi.



soruşdu me~ şkafın içinde lap yuhanda



- Hardasan ay bala? Deye ve görünce : "Neynirsen orda?" Maraglandı. Çoh kiçik görünürdü yuhandan anam. yuhanda.



Yastılaşmışdı



elebil... Yamanca



terlemişdim



Cavap evezine "Bilirsen ne geder toz var ~urada?" dedim. İtiraf ctdi. "Ney nim, elim çatnur.'' Ve gülümsünüp ilave eldi. "İndi ki, çıtunısan, vedrc, bez götür, aralan temizle." Ne deyebilerdim? Toz-torpağa bulanmışdım artık. Ne ise, vedre de geldi, bez de. Yudum yuharıdaki tozlu yerleri. Yuyanda, elime ahtardığım bağlama geldi; "tut" dedim ve at.dun anama. Sonra galan iki bölmeni de yudum, enip gurşağacen yuyundum ve golumu çimreyip açdun bağlamam. 1 Sanki den



t



keçmişe,



Bıy, başıma



otağa gayıtdı;



- Bes



hele dünyaya gelmediyim günlere



gayıdırdım.



heyir! Bu şekilleri haradan tapdın? Deye, anam metbehvedreni ve bezi yumak üçün çıhmışdı.



atmadım



sene



bağlamam?



- He, he, yadıma düşdü! Anam, stol üstünd~ düzülmüş şekilleri bir bahmakda gözden keçirdi. - Neyirsen -



Şekilleri



bunları?



ovsun



tılsımından



gurtarmak isteyirem.



- He, anladım. Dedi. Halbuki özüm ne dedi~imi anlamırdım; ele söz olsun deye demişdim. Birden gözleri böyüdü. ~· bu ki, Lamiye'dir! Tez aldım şekli elinden. Gizli gizli gülümsedi şekil, sonra şaşırdı, sonra da acıklı acıklı bahdı menim gözlerime. Anamın



sözleri



ayıltdı



meni.



- Moskva'da çekdirmişdi şekli ... Başını bıiladı Lamiye ... Susdu. - Gedende yolda ne oldu ki? - Yolda? .. Ne



olmalıydı



ki, yolda?



- Ne bilim? Deyi rem belke yolda ...



299



- Yoh; deye söziimü kcsdi. Yolda heç ne olmamışdı. Musibet sonradan emele geldi ... Sanki dediyine pcşman olup tclcsc telesc stolun üstünde ne ise ahtarmağa başladı.Duydum ki, meni bu meseleden uzaldaşdırmak istcyir. - Sözün



yanmçık galdı.



-



Hansı



-



Musibet dedin, alu!



sözilm?



- Sonra ... Ve öz özüne deyirmiş kimi. - Aleksey'in de - Aleksey'in?



şekli



Hanı



o



şekil?



Bir oğlan var idi ...



var?



Anamın



gözleri



çıhdı alnına.



Kim dedi sene bu



adı?



- Özün dedin ki! -



Men? Men tckcc oAJaıı dedim!



- Öz yanımdan ki, uydurmadım? - Men onun



adını



ömdilmde dilime



getirmemişdim.



- Demeseydin, haradan bilerdim? Anam bir müddet susup mene bahdı, sonra çiyinlerini çekip Lamiye'nin nezer saldı, yohsa ele bilirdi Lamiye'nin gözleri mene dedi bu adı.



şekline



-



Doğrudan



da avsunlayıp seni. Zarafat edercesine dedi.



- Mehebbetlerinden de -



danış!



Ne mehebbet? Ağlım itirmisen, nedir? Acıklandı



- Yene deyeceyem bunu da özün dedin, mene yacaksan.



anam.



acıklanacaksan,



inanma-



Anam şaşkın pşxın mene bahırdı. Kahkaha çekip güldüm, daha da şaşırdı. Anam sakitce, sanki sözleri seçe seçe dillendi : - Mehebbet filan olmamışdı aralannda. Lamiye herşeyi elebil kiminse edirdi. Oğlana da bunun üçün meyi edirdi ... Susup, bir müddet diggetle süzdü meni. Sonra dedi : Ahı niye seni maraglandınr bu? acığına



- Tilsimli meseledir, telli-simli, simden!



nazlı-sazlı,



ul-duz-lu!



Danış çıbag



til-



Anam diggetle ve kanaatimce gorhurdu ki, menim başıma hava-zad gelmesin deye meni dinleyirdi. Şüpheleri uzaklaşdırmağa çalışarak danışmağa



300



başladı



ç4resiz. Asta asta yeriyirdi



manalı mene bahırdı ve gorhurdu



keçmişin yollarında



ve



danışdıkca mAnA1ı



ki, beklemediyi bir söz deyerem, yene til-



simdcn, ovsundan sayıldamağa başlıyaram. Batum'da bulunmalanııdan danışdı. Dursun'un Bakı'ya gaçmasından, onun devrimden sonra dış ölla::ye gaçmasından, tacir atalarından, Lamiye'nin gardaşıru ahtanp tapmasından, vs. bu kimi meni ilgilendirmeyen meselelerden danışdı, möhkem inam-akideden, devrim harekatından falan, ay seni anam! .. Ele danışırdı ki, sanardın tebliğden oh uyurdu zavodumuzda. Kınyaz da iclasımızın sedri ... Duydu anam.



1



- İndi ki, keçmiş maraglandınr seni, ay oğul, bes niye deyirsen ki, danışım?! \ - Öz yanından niye uydurursan, yeke arvadsan?! Özümü itirdim sanki. amma uzatma, la::ç musibete.



Danış,



Amma yene söhbeti uzada uz.ada danışdı. Lamiye'nin ev ev



gezdiyiııdcn,



gadınlann



vaziyyetini öyrenmesinden, arvadlannı inciden kişileri lağa goymasından, fabriklerde, mekteplerde, kentlerdeki ~nfcranslanndan, vs. bu kimi hareketlerinden bahsetdi. Eli Bayramov kulübünün gabağında duran kişilerden, öz arvadlannı, bacılannı pusrnalanndan danışdı. Pilleler üstünde gadınlara divan tutan erlerden danışanda hissetdim ki, asıl metle1'4 yahmlaşmışık ... Amma anam birdenbire mantık yolundan çıhdı, yene azdı keçmişin dolaşık yollarına... - Bir dayan! Kesdim sözünü. Faciadan



danış,



uzatma!



- Ah, o gece! .. İndi de yadıma salanda tüklerim biz biz olur! .. Dediler bir gız özünü yandırıp. Tez küçcye atıldık. Yuharıda Garovul döngcsindcki nöyüt dükanının gabağında meşfile ucalırdı. Kim lise özüne nöyüt kötiip yandırmışdı özünü. Gurtarabilmediler ... Yandı, küle döndü ... Yene de susdu. - Kim idi o -



gadın?



Tanınmaz olmuşdu ...



- Lamiye? Niye özünü



Sonradan malum oldu ki, Lamiye'dir. yandırmışdı?



ı ı



.



- Bilinmedi; özü mü özünü yandırıp, yohsa yandırıplar mı? Istcmcyenleri çoh idi onun ... Özünü yandırması üçün ise heçbir sebep yoh idi... - Belke heç Lamiye deyildi? Anam hayretle mene bahdı. Men ise devam etdim. Ahı, deyirsen ki, tanınmaz :>lmuşdu, külünü bastırdık. - Kaş sen deyen olaydı!.. Etlus ki, bu ancak Ilflğıllarda olabiler. Külü bastırarsan çiçek biter, çiçek de ovsunçunun tilsimi ile dönüp tezeden gız



g6zc:l



olar.



301



- Bes Alekscy? -



Nağılı,



gülü de ele Aleksey dedi,



kabristanlıkda dedi,



külü bastıranda ...



Zarafat deyil, odla alovla oynamak; gan, yakacak kimi bir maddedir, bir bentdir ...



gıvılcımn



-VI''Kelle



siJı/bıü



tamam eden kimi bir harabaya, uçuk kabre girdi. '' Halg ~ebiyyahndan.



dıtırlana dıtırlana gelip



Gıpgırmızı gözler mene zillenmişdi. Kişinin üzünü sakka1 başmışdı. Elebil palçık idi üzünde, gözünün odundan motor alovlandı. Döndüm ki, yapışım yahasından, gördüm ki, yohclur yanımda, tez motora bahdım yanmırdı, yavaşca uğuldayırdı.



Küçemize çıhmışdım ki, gördüm Lamiye yumruklarını sıhıp, dalıp dalın geri çekilen üzü sakkallı, gözleri gazabdan gızannış bir kişinin üstüne gelir. Seligesiz orda-burda gara1an sakka1 palçığa benzeyirdi. Lainiye, kişinin başına çekiç ağırlığında sözleri endirirdi, kişi de ona garşılık vermeye cüret etmirdi. Birden elinde bıçak gördüm. İti ucu parıldadı. Niyyetini anladım, tez telesik geri çekilerek Lamiye'ni tuzağa düşürmek isteyirdi. Çoh ustalıkla dalın dalın yeriyirdi, elebil anadan doğma bu cür addımlara öyreşmişdi. Kişi çekildi lap nöyüt dükanına, galdırdı elini, amma men heç ne görmedim, çünkü nöyüt dükanımn garşısından nöyüt seli ahmağa başladı. Nöyüt ahır, ahır, budur, bizim küçe gapımızı da yalayıp keçir, hey ahırda dayanmadan, men de gorhu içinde fikirleşdim ki, bir kıvılcıma bentdir bu akın, bu höyüt seli, kıvılcınidan alışıp yanacak bu evler de, bu küçe de ...



Etraf sessizlikdir, amma bağırmak lazımdır. Gorhuram ki, sesimden ağzımı açan kimi kıvılcım gopar; bu sebepden ötürü susuram, bilmirem ne edim ki, bu akın dayansın ... Ayakkabım artık nöyüte bulaşıp, altı yapışkan kimidir, goymur gaçım. Ayakkabımı yerden gücle gopardım ve bahıp gördüm ki, höyüt hayatımıza ahır, zirzemilere dolur... Nihiyet, çıhabildim bir teher bu nöyüt selinden ve denize san yüyürdüm. geri boylandım ve gördüm ki, yerdeki alovun aksi göye küçemiz!.. Dehşet!.. Anam da orada!.. Lamiye'nen toyuna hazırlık görür ... Nece pçacaklar?! Sahile



çatıp



yansıyıp ... Yanır



Bir de gördüm ki, sahil boyu yana yana Lamiye gaçır mene san. Endamı alov içinde, çehresi ise şekildeki kimidir, ağn dolu. ''Bes niye dunnusan?! 302



Çığırır. Söndür meni, ahı yanıram! .. " Atıldım üstüne, ellerimle odu vurup söndürmek isteyirem, ellerim yanır amma od bir türlü sönmür! Golundan yapışıp denize sarı çekdim, istedim su çileyip söndürem, suda boğam alovu, amma tez de geri çekildim: çünkü deniz mazotlukdur! .. Denizin alovlanmasından gorhdum ... Çekilende ayağım daşa ilişdi, yıhıldım dalı üste, diki sindim...



1



Anam pencere örtüsünü



tutmuşdu



çekip



bağlasın.



Günün



gızmar şuası



yandınrdı başımı.



-VII"Men gara geyinim, al senin olsun. " Halg edebiyyatından. Arabamın gırmızı demiri soyuh idi. Ovcumu açıp demire yapışdırdım; lezzet verdi mene bedenime soyuğun yayılması. Tozun üstünde iki çınar yarpağı; ovuçlanmın aksi galdı.



Kınyaz dedi ki, bes ele bilirem ki, getmisent Hara getmeliydim ki?. Bes



tapşırmadım



ki, aktı getirmek lazımdır?! Işimiz yanır ahı! .. Ne olup, niye galarsen? .. ''Heç, dedim. Men de yanıram, Niyaz müellim. '' Az içeydin, dedi. Sonra ilave etdi. Zarafat edircm, amma seninle ciddi danışmak lazımdır! Goyag galsın gelecek sefere. Çoh iç.din!.. Bilirem ne deyecek, az demeyip. "Böyük maksatlar! .. İrelilemek! .. Yüksek tecrübe ile ilmin birleşmesi! .. '' Men debilirem, amma vaht var ki? Doğrusu heves de yoh idi. Yaman sevindirdi meni bu defe Kınyaz; yahşı oldu. Görev kıi.ğızımı dünen göndermişdim poçt ile zavoda ki, kayıt eletdirsinler. Moskova'da, amma meger özüm ondan tez çatacakmışam.



Kınyaz dedi ki, emir verebilmez, çünkü olmllz, yohlama filan olar yahşı olmaz. Otur, dedi, erize yaz, direktor fonundan t)'ÜZ manat al, başını burada ıslat, orada gırhdır. Sözü özüne de hoş geldi, gülümsedi. Sanki "he, necedir rehberiniz? Soruşdu. Atalar sözünden mende bir torba var!'' demek isteyirdi.



Bir kanistra gösterdi. "Şeflerimizdendir, apar. sahlamak olmaz gabda, yeyir gabı." Dedi.



Aktsız



gelme. Amma çoh



Anam şüphelendi.



Umumiyyetle bazı s6zlerimden ötürü menden şüphelenirdi. İnarurursan, Kınyaz müellimden soruş dedim. İşinize mecttel galmışam, dedi. Görünür, ömrün bu yollarda keçecek. Başına bir ağıl goyan da yohdur! Ayılanda bir de göreceksen ki .. Eh, gemin dümensiz, deniz de tufanlı; kimini deniz ycyir,, kimini de çay. Herş9y düzelecek, dedim anama. ı,



303



İnşallah menim toyumu da eleyerscn, goy bir işlerimi bitirim! .. "Hansı işlerimi?" Soruşdum



Lina'dan



başka.



Elimi



aldım



öz özümden. Çoh



fikirleşdim, ağhma



heç ne gelmedi



çamadana.



Anam da, gardaşım da düştüler Ü!.tüme ki, "nece yani ele bu ahşam Moskova'ya getmek isteyirsen?! Bes toy?! Bir gün de galmalısan! Moskova'dan gelmemiş olsaydın, deyerdik ki, hele gelmeyip. Ancak indi ne deyebilerik Dursun dayına? Seninle ölene kimi danışmaz sonra!.."



Teze bey de gardaşımm yoldaşlarından idi. İtiraz etmek isteyirdim ki, ahı Moskova'da vacip işim var, ne toybazlıkdır; bu arada teze beyin özü geldi, gardaşıma dedi, bes sağ ol orkestra üçün. Amma gızın anası na-razıdır, deyir ki, gelini gelin evinden yalnız ve yalnız Şark çalgıçılan ile köçürmek 13.zımdır! .. İndi galmışam meettel ki, haradan tapacağam bu çalgıçılan. Orkestra oturacak evimizde; biz de Şark çalgıçıları ile on beş degigeliyine getmeliyik gız evine. Yalnız on beş degigeliyine lazımdır bize bu çalgıçılar. Te'cili tapmalısan! Gardaşım



hele danışmadan, men elimde olmadan dillendim. Dedim ki Şark indi yalnız iki yerde tapmak olar. Bir flarmoniyanın gabağında, bir de vağzal yahınlığındaki bağda. Pulu soruşdum. Bey danışmadan gardaşım dedi : "Niye soruşursan? Ne geder ucuz olsa, daha yahşı." O zaman fılar­ moniyaya getmek olmaz; oradakiler ucuza gelmezler, yene vağzala getmek lazımdır, dCdim. Yene gardaşım, "get ve bacanğını göster" dedi. Ne ise, dilimin gurbanı oldum. Teze bey yalvaran gözleriyle mene ele bahırdı ki, dözmedim; amma getmeden evvel tahmini gıymeti dedim ve razılaşdık. çalgıçılarını



Moskova'ya uçmak yerine yollandım vağzal ağzına. Hava garalmışdı; ora bura boylandım ve gözüm bir sakkalhya ilişdi. Sakkallı olduğu üçün ona bahdım; hipnozçuya yaman ohşayırdı. Öz özüme gülümsedim; birce saat evvel hayalimde Moskova'ya uçmuşdum, indi ise gör mene ne iş tapşırmışdılar! .. Ne ise, yahınlaşdım sakkalhya, yanında da iki adam. bahdım,



- Aletlerinizi görmürem, dedim. Bu, dilime gelen ilk sözdü. - Aletlerimiz evimizde, dedi. Sözleri meni -



şüphelendirdi.



Ne m!nAda



soruşdum?



- Sizin istediyiniz -



- Beli!



Şark'ın



- O nedir ki? 304



çalgı



m8nasmda!



Şark?



lap orta·göbeyinden!



- Klarnet! ahtardığım adamlarsınız.



- Onda



Üçü de yerinden galhdı. - On



beş



lazımsınız.



degige üçün mene



Galhmalan ile otıırmalan bir oldu.



Danışan



mep idim, bir de klarnet çalan.



- Yoh, keçe! suya getmez! Bele bir işe biz müşteri olabilmerik; öz adamgözleyeceyik!



larımızı



- Mindireceyem sizi maşına, aparacağam gız evine, gız evden çıhanda vesselam! Düz on beş degige! Sonra de getireceyem sizi buraya, tapın teze müşterini! çalacaksınız,



Fikre getdiler. Sonra -



Razı



sakkalı



pulu



soruşdu.



Dedim.



deyilik.



- Onda siz bir



gıymet



deyin.



- Sizin dediyinizin iki misli.



- İnsafınız olsun. Öz toyum olsaydı sizinle degige üçün menim verdiyim pul da az deyi!! - Dedin



eşitdik,



rbılaşardım.



Amma on



beş



sözünü teze!e.



Telebe babayık, dedim. Yahın bir yoldaşımızın toyudur bugün, gardaşımla sürpriz etmek isteyirik dostumuza; artık pulumuz yohdur~ -



Esnemek istemirdi klarnet çalan, amma esnedi; o manada esnedi ki, demek istediyin sözü de.



boşuna



danışma, asıl



- Öz cebimden ilave de ederem, dedim. Amma gardaşımı bilmirem, icaze edin, gedim telefon açım ona. Fikirleşdim ki, goy mensiz düşünsünler. Saldım özümü telefon kulübesine, zeng eledim gardaşıma, amma tapabilmedi~. Gayıtdım.



-



Gardaşım razı



Heç üzüme



olmur, neynek, men biraz ilave ederem. Dedim.



bahmadı



klarnet çalan.



Öz özüme dedim ki, yahşısı budu ki, gedim; menim getdiyimi-görende 1 helke de verdiyim pula razı olup meni çağırarlar; eger çağırmaııalar, biraz dolanıp yene gelerem. Çağırmadılar.



Dolaşıp yahınlaşdun. Razılaşmak üçün yahınlaşdım.



oturan gödek boylu, teyirdiler.



şişman



Klarnet çalanın yanında bedenli dillendi, görünür, onlar da razılaşmak is1



305



-



Şabaş



-



Başkalarında



olacak? nece, bizde de ele!



Sözilm "he" kimi



çıhdı,



men de bunu hissedip Ureklendim.



Maşında gödek boylu nağaraçı idi; hey şabaşdan danışırdı, men de onu heveslendirirdim.



Klarnet, balaban, nağara doldurdu küçeleri ürek açan, ruh yükselden havalan ile, gediş geliş dayandı le.ilçede, yalnız gelin destesi hareket halinde idi; alem ganşmışdı birbirine; bu garğaşa içinde teze bey öz minnettarlığını gözüyle mene bildirdi. Çala çala geldik evine, girdik hayata, oturtdurduk Şark üçlüsünü, beyle gelin süze süze üzdüler hayatın asvalt döşemesinde, sonra bey oturtdu gelini, yahınlaşdı gardaşıma, men de yanında. Gardaşım üzünü tutmuşdu hemin meşhur hant"ooeye ki, orkestranın rehberi idi. - Hanı bes senin gitar çalanların?! Ahı, danışmışdık seninle! İndi bes nece olsun?! Garp orkestrasından yalnız iki adam gelmişdi; hemin bu hanende ve bir de elektroorgçu. Gitaristler yoh idiler, org da meger yalnız gitar ile çalabilirdi; biraz seslenirdi. Obiri tereften de klarnet çalanın gaynar gara gözleri zillerunişdi mene, saatını gösterirdi. Yarım saatdan artık idi ki. çalırdılar. Mukavelemiz pozuldu. Beyin ümidi mende idi ki, belke bir teher sahlayabildim Şark üçlüsünü. Bunu gardaşım da mene dedi orkestra hanendesinin yanında. Teze beye dedim : Kesersen orkestranın hakkından, vererik bu üçlüye, bunlar da galarlar. Hinendenin dili gödek olduğundan susdu, gardaşım da başını terpetdi. Yani get danış. Başımı



ele gabJUŞdılar ki, hislerimi tamam unutmuşdum, olmuşdum emcllidiplomat; fikrim beş alu adamda idi ki, hamısı da mene müracaat edirdi. Klarnet çalan mene gözünü ağardırdı, nağaraçı barmaklarını birbirine sürtüp, dodaglan ile "şabaş" deyirdi; bey yalvaran bahışları ile süzürdü meni; gardaşım da hey iteleyirdi meni gabağa ... başlı



Deme, bu mcclisde bir başka adam da gözünü menden çekmirdi. O da Dursun kişi! Sonra yanına çağırıp dedi : ''Fırfıra kimiydin ha!'' İstedim deyem nevenin toyu olmasaydı heç galmazdım. Lakin meni gabagladı. "Bir terefden elbette, minnettaram sene, çünkü nevemin toyudur." Doğrusu



incidim. Anınıa belli etmedim. Toy idi ahı ...



İndi anladım meçlisde dediyi sözlerini; bacısı Lamiye'ni yad etdi, sonra dedi ki, indiki Lamiye de babasının bacısına ohşayıp. Adamlar var fırfıra kimi



306



f.rlanırlar,



kalır,



'



ele bilirler ki, faaliyyet gösterirler. Amma yalnız bir nokta etrafında Adamlar da var, aydın maksat, aydın yol seçip maksatlarına sadık yollarından dönmürler. Lamiyeler belelerindendir ...



fırlanırlar.



Bir söz de dedi : ''Kim fırladır onun üçün de fırlanırlar. ''Amma çatmadı mene bu sözlerin manası ... He, demeli toy idi, men de ki, malum. Dursun kişinin dediyi kimi hemin o



fırfıradan.



Yahınlaşdım klarnet çalana, pıçıldadım teklifimizi gulağına; duymuşdu ki, destesi camaatın hoşuna gelir, odur ki, bumunu nece deyerler uca tutdu, "yoh; pulun miktannı deginen" ültimatom veren kimi danışırdı menimk. Men de umumi şekilde "sizi razı salacayıg" dcyerek goymurdum partlasın, sfilcitleşdirirdim. Bir-iki defe çoh dolaşık dumanlı cümleler dedim, içinde şabaş sözü; bir teher yola getirdim desteni. Klarnet cajııara yağ kimi yayalır, balaban hazin hazin hisleri oyadır, nağara da vurup atırdı camaatı ortaya, oynadırdı meclisi. Hanende üz-gözünü turşudup ~ı mıi.na.Iı org çalanla bahışanda acığım tutdu ona. Üstelik kabab tikesini ele ağayane aparırdı ağzına ki, sanırsın bu meclis yalnız onun üçün gurulmuşdu, veya en azı beyin istekli gardaşı idi; duydu bunu gardaşım. "Ezizim, ahı, olmaz; harda galdı senin gitarçıların?" Gardaşımın sözüne guvvet vermek üçün men de dillendim. "Bir ohusana!" Elini uzadıp org çalanı gösterdi; yani bundan ne almak olar? Org çalana uzanan hemin elini tikeye aparanda yene söz atdım. "Yemek yeri deyi!, gardaş, sesini göster, boğazını çalışdır!" O da "indi gelerler, beşce degigeye, sebir edin" deyende, dözebilmedim, geldim dilzı hanendenin gabağına, zarafatyana. "Zehmet olmasa Şark destesi ile ohu!"° dedim. Gözleri çıhdı kellesine. "Men?! Klarnetle?!" Doğrusu onun hayretlenmesi meni yaman teeccüblendirdi. "Ne fergi var? dedim. Ohumalc ohumakdırsa, istesen gitar ile de ohuyarsan, lap klarnet ile de!''



Gözlerini döye döye bahdı mene, evvel ağardı, dedim, birden üreyi geder hataya düşerik; sonra gıpgırmızı gızardı, dedim, gan vurar beynine, di gel çıh bu çıh bu bi-abırçığılın. Bir-iki ağız tez tez nefes aldı, az gala boğulacalcdı lıavasızlıkdan ve birdenbire gözlemediyim sözleri dedi, yani razılaşdı menimle. "Neynek, indi ki, isteyirsiniz, goy sizin dediyiniz olsun ... Orkestra gururumu bir müddet boğaram. Amma ... Susdu bir müddet. Amma, bir stekan arag verin ... '' Töküp uzatdık, çekdi başına ve bir Şark mlhnısı ohudu; tczelerinden. Klarnet çalan şaşıp galmışdı; hanendenin ohuduğuımahnıyı çalmağa çalışırdı. Balabançı da gözlerini iri iri fırlada fırlada gıi.h klarnetçiye bahırdı, gfilı hıinen­ deye, gah da nedense mene. 307



Yarım



yyen. Trio



saat da belece keçdi. Org çalan meger gitarsız çalabilmirdi katigfilı oyun havası çahrdı, gfilı da hineodeni ohudurdu.



Nihayet iki nef.er gitarc;.ı geldi ve orkestra hazır oldu. Orkestra çalınağa klarnetçi meni ve gardaşımı çağırıp çıhdı bizimle dalana; teze bey de çıhdı, "gedirik, dedi klarnetçi. Pulumuzu verin." başlayanda



- Oturun,



çalın,



hara telesirsiniz?



- Yoh, dedi. Ya biz, ya da orkestra! Ya menim klarnetim, ya da o düdüyün sandığı!



- Yallah, nA-hak gedirsiniz! Görürsünüz ki, meclis olacak! . . Bir plov ...



gızışır,



bele bunun



şabaşı filanı



Kesdi sözümü



şirin



- Plov istcmirik,



yerinde.



salın



Teze bey, elini cebine



bizi yola!



salmışdı



ki,



orkestranın



gür sesi doldurdu



dalanı.



Amma heç gözlemirdim ki, sanat aşkı paraya galip gelsin. Meger "ya klarnet, ya da orkestra" deyen sakkalının sanatla ilgili gururu varmış! .. Aldığı puldan na-razı galsa da razılaşdı bizimle. i'Yahşı" dedi. Orkestranın acığına barınağını dalanın iç terefine uzatdı. "Heç yere gebneyeceyik buradan, oturup çalacayık, goymayacayık orkestra çalsın! .. " Heç gözlemezdim meselenin bu cür hallolunacağını. Klarnet çalan yaman hinende ele yırurdı ki boğazını, klarnetçinin bazı sözlerini eşitmirdim. Tekcc sakkalı tarpenirdi ese ese. Hipnozçunun asabileşmesi yadıma düşdü; onun da sakkalı titreyirdi; elcbil en az bir il evvel durmuşdum Lira ile balkonda!.. Çoh uzaklaşdım men arzu ulduzwndan, gör haralara düşmüşem. Gör kimlerle çene-boğaz olmuşam! .. as:ibileşmişdi;



Ne ise



gayıtdık



hayata.



Şark



aletleri Garp ıilctlerinc bir ganşdı ki, gel göresen! .. Bir orkestra yaki! .. Amma bas gitan susdurmak asan dcyildi. Hanende zalım oğlu da ele yırtırdı ki goğazını, sanırsın ohuyan koro idi. randı



Teze beyin atası ile Lamiye'nin atası çıhdılar ortaya. Orkestra susdu. Teze beyin atası : -



Çalınsın



eşitmişdi



bizim



oyun



Nağaraçı, kişinin



balabançı



308



havası!



Dedi ve cebinden bir üçlük çıhartdı; herhalde da duymuşdu.



davamızı; nağaraçının pıçıltılannı



elinde pulu görüp, daranga-durum vurdu nağarasını; sonra züm züm eledi ve klarnet ucaldı göye. Hisscledim ki, Dursun dayı



na-razıdır; Lamiye de. "Demedim şabaşsız?" pıçıldadı Dursun dayı kürekenine. Amma nA-hak. Şabaşdır da goy yığılsın ... Küreken çiyinlerini çekdi. Yani günah mende deyil, öz gızmdadır. Herhalde bu da aydın idi. Şabaş banşdırdı Şark ile Garb'ı.



Toy ne toy! .. GıUı trio çalır, gıUı da orkestra!.. GıUı Avrupa'ya gedirsen, da Asya'ya. Tayı beraberi yoh idi bu toyun. Kenardan bahana ele gelirdi ki, bu evvelceden bele düşünülüp; daha demirdiler ki, klarnetçinin incikliyinden yaranıp bu. Toyun gıymeti bire on artdı amma mene, gerçek sözümdür, en çoh lezzet veren elekterikli org idi! .. Eşşi, tjeıe de ses olar? Elebil malüm planetin sesi idi. Çalan tanış gelirdi mene, .am,



- Heç yene getmeyeceyem. Gözlediyiniz adam gelene kimi duracağam Ele de düşüruneyin ki, sizden hoşum gelir. Malumunuz olsun ki, düşündüyünüz geder de geşeng deyilsiniz. Deyip, özüm de bilmeden herslendim. yanınızda.



- İltifatınıza göre çoh sağ olun! Yaman medeniyyetliymişsiniz! Geriye yol yoh idi. - Deymez. - Men sizi govsam, nece? - Govmazsınız! Çünkü meni govsaz, o kepli Siz de yahanızı onun elinden çetin gurtararsınız.



oğlan



- Size, ahı, bayag dedim, ne bilirsiniz ki, o kepli lisiz, egoistlik yahşı şey deyi!, cavan oğlan!



vallah



oğlandan



ilişecek



size.



medeniyyet-



- Medeniyyetli adam bele yerde radyoya bu geder çoh ses vennez. Deyesen bu söz yerine



düşdü.



- Ne deyirem, durursunuz, durun. Amma menim oğlanım indice gelecek, vay onda sizin halınıza. Gorhmursunuzsa, gözleyin. Men gülümsündüm. - Siz her geşeng gız görende ona keşikçi olursunuz? - Birinci defedir. Bu vaht kepli



oğlan



yerinden



galhıp



- Sigaran var mı? Köyneyinin cebindeki sigaraya maya, bir-ikisini çekesen! 658



bize



bahdım;



yanaşdı.



gücün çata, milis de seni danla-



bağışlayasan,



- Dost, gerek



men sigara çekmirem. ı



- Futbolçusan yohsa?



Lanet sene kôr şeytan! Durduğum yerde işe düşdüm. Gözüm, biraz uzakda sigara çeken bir oğlana ilişdi. - Bir degige gözle. Deye, tirip verdim buna.



gaçıp



hemin



oğlandan



bir sigara aldım ve ge-



Sigaranı goydu da~ağına, yandırıp, derln bir gullap vurdu. Gız



Sigaranın



-



bahırdı



ele teeccüble



ki!



~



oğlan;



tüstüsünü havaya burahan



Yahşı oğlansan!



Dedi ve



gayıdıp aynı



yerinde oturdu.



- Deyesen, gorhdun! - Bes nece? Onun kepini görmürsen? o'kepden mene bir pencek çıhar. Gız,



istihza ile dedi : gayıdıp



-



Belke tezeden



-



Eşiunemisen, Koroğlu



mene bir söz dedi, ncyleyersen? Gaçarsan? deyip, gaçmak da igidlikdendir!



- Demeli, sen gaçarsan, o da menim



yanımda



galar. Ecayib



k.eşikçisen!



- Niye? Men gaçanda onun kepini de götüı·erem, o da başlayar meni govseni yaddan çıhardar.



mağa,



İkimiz de güldük.



- Geribe



oğlansınız.



- Olabiler. - He, deyesen sizin Çevrilip



bahdım,



vahtınız çatdı,



ele özü kimi bir



menim gözlediyim geldi.



gız



idi.



- Salam! Lap gaça gaça gelmişem. Müellim gec burnhdı. Deye, bilmediyim geşeng gızla görüşdü ve iş3.re ile soruşdu ki, bu kimdir. Doğrudan,



- Leyla, Ley la,



men bu tanış



gız



üçün ahı kim idim? Görcsen, nece takdim edecek?



ol, bu menim



keşik.çimdir.



ke~ikçi ...



Leyla teeccüble üzüme bahdı, sonra çevrilip gözlerini tikdi j den üçümüz de başladık gülmeye. -



adını



Yahşı, sağ



Geşeng gız



refıgesine.



Bir-



olun, biz gedek!



elini



saldı çantasına, çukulatıj- çıhartdı.



659



- Bu da senin zehmctinin evczi. Deyip, gülümsedi. Salamatlılda!



-



Çukulataya göre de



sağ



olun!



Hcç deyebilmcdim ki, sizi ötürüm. Girdiler metroya. Bu vaht gördüm ki, kepli oğlan oturduğu yerden galhdı, radyosunu vurdu ve metroya yöneldi. Garşısını kesdim, bahışlanmız birbirine ilişdi, hayli üz üze dayandık. Soruşdum : goltuğuna



- Sigaran var Gülümsedi,



mı?



çıhanp



bir sigara verdi, özü



yandırdı.



Sonra



bahdı, bahdı ...



- Eh, uçurdum. Deyip, elini yellcdi ve metroya girmedi, Bir



uşag dayanıp



elime



bahırdı.



Hcç deme,



sahlamışdım.



- Al. Deye, Uşag



-



çukulatanı



sevincek



Sağ



Amma



ona



uzatdım.



çukulatanı aldı.



ol, emi can. Deyip, gız, doğrudan



da



gaçdı.



geşeng



idi.



çukulatanı



çıhıp



geldi.



bayagdan elimde



BABA VEZİROGLU (101111954 - ) Gazeteci, yazar ve şair. lsmayıllı ilçesinin Mollaisalı kiJyünde dogt!M. Azerbaycan Devlet Oniversiıe 'nin Gaz~ecililc Fakültesi 'nden !MlJlll oldu. ''U/duz "dergisiNk yayınlanan Bir Yaz Ahşanu ve Malazinçi Dada§ adlı hikı2yeleriyle edebt çnırekrin diJclcaıini çelcıi. Ytıv:knfaz)a ıüri besıeleNn Vezirot/4. Moslwva Gorki Üniwrsilesi 'ilin nesir Mliımünden ~zun olmuştur. Yazarın yayıNalıntq h~ye lcilaplan, !kur Galan ve Yaddan ÇıJuuı Görüş adlannı taşır.



661



UNUDULMUŞ GÖRÜŞ Yuhulu yuhulu elini uzatdı; ahşamdan yastığının böyrüne goyduğu saatı seherin alatoranında birteher tapıp, düymesini basdı. Onca degigede yakmak olardı. Ahşamlar özü gesclen saatı on degige gabaga çekirdi. Seher yeddide saat zeng çalanda, yeddi evezine yeddiye on degige galırdı. Demeli, zengden sonra hele on degige de yerinde gurdalanabilerdi. Reşid güya ki, vahtı bele aldadırdı.



Yeddi tamam oldu. Ona ele geldi ki, saatın egrebleri telem telesik sekkize tcref cumdu. SekKize beş dcgige işledi, yeddi degige, dogguz, on ... on birinci degigede Reşid yorganı üstünden atdı, otağın seher soyuğu canına üşütme saldı. Telesik böyründeki stulun üstüne aldığı nimdaş paltosunu ele yalhı bedenine tahdı. Cam bir az gızışdı. Metbehe keçip telesik gazı yandırdı. Bu balaca otağı metbehde yanan gazın istisi gızdırırdı. Gecelerde gazı yana yana goyup yatmağa ürek elemirdiler. Allah elemesin, birden gece gaz keçer, bedbehtçilik olar. Sobanın canına yağ



da



dörd gözünü de alışdırdı. Soyug metbchin havası gızdı, adamın kimi yayılan isti yavaş yavaş bütün mctbehi de doldurdu, içeri otağı



ısındırdı. Reşid çaydanı



cynine



da doldurup gaynamağa goydu. Sonra otağa keçip şalvarını olandan sonra çörek alınağa çıhdı.



tahdı, arhayın



Çörek dünenkiydi. Eşi, ziyanı yohdu, seherler çöreyi ancak özü yeyirdi. Çünkü uşaglar ancak çay içip bahr:.aya gedirdiler, seher çöreyini bahçada yeyirdiler. Yoldaşı evde seherler çörek yemeye heç vaht ınacal tapmırdı, yuhudan duran kimi el üzüne bir çimdik su vurup işe gaçırdı. Tekce Reşid özü vahtaşın kendden gönderilen şoru çöreyin üstüne çekip, şirin çayla vururdu bedene. Çaydan gaynadı, Seher seher çaydanın gaynamağında da adama lezzet eleyen nese var. Çaydan buğlanır, suyu pıggıldayır, gapağı atılıp, düşür ve seherin bu garip sakitliyinde adam özünü yalgız hisselemir. Helelik uşaglan oyutmağa gıymadı. Bu gün de fıkirleşdi ki, yeyenden sonra uşaglan galdırar. Goy hele yatsınlar, yazıgdırlar. Düzdü, bele olanda uşaglan vahtında bahçaya aparabilmirdi, bahça müdiresi donguldanıp döşeyirdi bele



662



mes'uliyyetsiz valideynlerin, o cümleden şehsen Reşid'in gabırğasına, amma Reşid'in de hergün uşaglara yazığı gelirdi, gıymırdı oyatmağa. Yazığı gelmesin, bes neylesin? Bele getse, tifiller ömrü boyu seherin bal yuhusuna hesret galacaglar, ömrü boyu seherin alatoranındfl yuhulu yuhulu hara.sa telesmeli olacaglar. Evvel yasliye gedirdiler, indi sehyrin ayasında basa basa bağçaya cumurlar. Mektep yaşı çatan kimi seher növbesine telesecekler, sonra institut, sonra iş ... seher dogguzda tabel kitabına gol çekecekler. Yohsa Hesen müellim ... Hesen müellim ... Göresen, o vaht da Hesen müellim olacag mı? Hesen müellim



Reşid'in



müdüriydi.



Uşagların beş,



emzig derdi çohdan keçmişdi. (j)ğlarun dörd yaşı vardı, bir gızın obiri gızın da altı ya~ı. Amma hele çayı balaca butulkada emzikle içirdiler.



Evvelce böyük gızına yahınlaşdı. Yene de ne geder olmasa, en böyüyü idi, yegin ki ele ağılda da, dernikede de obiri uşaglardan seçilmeliydi. Başadüşmeliydi ki, atası onların bal kimi seher yuhusuna haram gatmagla, onlara pislik elemek fikrinde deyi!. 1



- Aka, çay iç ginen, dur çay iç ... Aybeniz yuhulu yuhulu sakitleşdi. Reşid ehmallıca



gımıldandı, soJra üzünü obiri terefe dönderip onu silkeledi.



Gızım, çay soyuyur ey, iç, sonra yene yatarsan. Emziyi gızın dodagsürtdü. Aybeniz·her günkü verdişine göre elini atıp butulkadan yapış­ yukulu gözlerini çevirip atasına bahdı ve çayı sümüre sümüre içmeye baş­



-



Jarına dı,



ladı.



Sonra



oğlu Eldar'ı



al dille yuhudan



oyatdı, çayını



verip metbehe keçdi.



Arzu hele yatırdı. Ona göre yatırdı ki, reşid hele onun çayını Evvel istedi uşaglar çayını içince balkona çıhıp bir sigaret tüstületsin, saata bahıp fikrinden vaz keçdi. Alcrepler telesirdi, vaht bu dünyada heç kime, heç neye -ne Hesen müellime, ne Reşid'e, ne de Reşid'in gelbindeki, balaca Arzu gızına olan aynca mehebbetine bahmırdı. Balaca



gızı



hazırlamamışdı.



Reşid Arzu'nun da butulkasını çayla doldurup tamam k.amal oyanmışdılar. Arzu hele yatı~dı.



otağa



keçdi. Obiri



- Papa, Aybeniz dedi. Arzu'nu da oyat da, bahçaya gecikerik - Papa; Eldar dedi,



dalını



uşaglar



ahı. ..



getirebilmedi.



- Uşaglar, bu saat Arzu'nu da oyadaram, Reşid dedi. Siz paltannızı geyinin, Arzu da çayını içer. Onun çayını hele hazır elememişdim, ona göre yatmırdım. Budey, getirmişem çayını, indi onu da oyadıram.



663



eyilip uşağı öpdü. Sonra ehmalca başını yana sürüşmüşdü, gızın çiyinleri acıgda galmışdı. Reşid tez çekip gızın çiyinlerini basdırdı.



Arzu



şirin şirin yatırdı. Reşid



sığalladı. Yorğan yorganı



-



Dur, çay iç, ay durup?



gızım,



bu geder yatmag olar? Gör,



bacın, gardaşm



haçandı



Arzu 'nun da bir yahşı hasiyyeti vardı; atasının sesini eşiden kimi oyanırdı, kimi gımışırdı, özünü naza goyurdu.



şeytan



- He, yuhudan duranda adam papasına ne deyer? - Sabahın heyir, papa! Aybeniz dedi. - Yoh, Ayka, bilirem ki, sen deyirscn, goy Arzu desin görek. - Sabah keyre, pap ... Eldar dedi. - Ay



şeytan,



sen niye dillenmirscn? Dcyerler ki papa,



sabahın



heyir!



Arzu'nun tersliyi tutmuşdu. Reşid de bend olmadı. Çünki heyri yohdu. Arzu hanım özünü çekirdise, demeli papanın sabahı heyir olmayacağdı. -



Yahşı, yahşı,



ala



çayını



iç, papa seni geyindirsin.



Böyük gızıyla oğlan özleri geyinmeye başladı, Reşid de Arzu'nun ahşamdan ora bura tolazladığı paltarlannı tapıp bir yere yığışdırdı. - He, gel, Arzu bala, gel, geşeng geşeng paltarlanru geyinginen. Bağçada heçkimin bele entige paltan yohdu.



- Bes mene niye Reşid



geşeng



paltar alınırsan, papa? Aybeniz dedi.



heç ne demedi.



Eldar'ın ayağında



yaydan galma tahta kimi gupguru sende) vardı. Düncn sende! islanmışdı, ahşam gazın yanına goymuşdular ki gurusun. Gurumağına yahşıca gurumuşdu, amma gahaca dönmü!J(lü. Üzü gışa gedirdi.



yağışa düşmüşdü,



- Papa bu defe Moskva'dan Arzu'ya hcç ne almayacag, Aybeniz'e alacag, Eldar'a alacag. Hele gış olana kimi papa min defe Moskva'ya gedecek, o geder geşeng paltolar, papaglar alacag ki ... Aybeniz, papa sene papag alanda başındaki yay lığı kenddek.i bibigwya gönderersen. Kendde çoh soyug olur ahı ... -



Papa, men de kende gönder, Eldar dedi.



Reşid



yene danışmadı. Eldar'ın başında çağa vahbndan galma tesck vardı.



- He, uşaglar, hamımız hazır oldug, indi mamaya "sag ol" eleyin, geden avtobusa minek. Avtobus geşengdi, istidi.



664



Reşid



hucurdu,



dönüp arvadina bahdı. Durna dey~ oyanmışdı, yerindece gurol"una da nese mızıldandı.



uşağların "sağ



Reşid'in



Duma'ya yazığı geldi. Balaca ot4gda ucuz tahta çarpayıda Duma Pal paltan yanındaki stula, çarpayının ayağına, döşemeye sepelenmişdi. Bir azdan telesik yerinden galhıp, üzünc bir çimdik su vuracagdı, bu balaca otağı, bu seligesizliyi de ele belece başlı başına burahıp işe gaçacagdı. Aynı otagda, aynı vahtda Reşid d\jnyanın en hoşbehtiydi, göresen Durna neye yazıg idi bcs?! uzanıp yatırdı.



-



He,



uşaglar



getdik!



Gapmın



desteyini çeken kimi zehr-i mar çiskinli payız havası onun üzüne vurdu. Gapı bir başa gen dünyaya açılırdı. A vtobus dayanacağında adam çoh idi. İşgüzar, gayğılı adamlar işe telesirdiler, bir günlük sefere çıhırdılar, bütün günü şeherde ınin cüre işle meşgul olacagdılar, min adamla üz üze gelecekdiler, ahşam ise yene bu basabasda bir günlük seferden balalannın yanına gayı4(acagdılar. Avtobusun birini ötürdüler. Ayag basmağa yer yoh idi. Obirisine özlerini bir teber dürtüşdürdüler, az gala Eldar yerde galmışdı. Sağ olsun, goca bir Rus arvadı, uşağı yerden galdınp avtobusa bisdı. Rus gansı özü dayanacagda galdı ve Reşid hiss eledi ki, avtobus gözden itene kimi onlann dalınca bahdı. Dogguz.a beş degige galmış bağçanın gapısını açdı. Nöbetçi müellime saata bahdı ve bu beş degigenin hökmüyle Reşid'in abn üstünde galdı. Uşaglan deh-



lizde soyundurup bağça giyafcsine saldı. Aybeııiz'le Eldar tez gaçıp otağa girdiler. -



Arzu bugün sene papa ne alsın?



-



Yahşı şeyler.



-



Meselçün ne?



-



Yahşı şeyler.



j



- Yahşı, gızırn, papa bugün sene toknan geden gatar alacag. Bilirsen de, reislerin de var. Gatan goyursan reislerin üstüne, elindeki düğmeni basırsan. Gatar özü toknan gedir. Day onun oyuncagjayı kimi puçunu burmursan. Arzu'nun gözleri güldü. -



Yahşı,



gel seni maç eleyim, papa getsin.



Papa getdi. Gün tezece başlayırdı. Daha doğrusu hele başlamamışdı. Çünkü Hesen müellimin tabel jurnalında onun adının gabağında hele imza yoh idi. Yene işe, en azı on beş iyirmi degige gecikccekdi. Neçe iller idi, gününü gaydaya salabilmirdi.



665



- Salam, Hesen müellim , gol çekdim, üreyini buz kimi ele; hele özün gelip çıhmamısan, yohsa bu on beş degige mene baha oturardı. Reşid'in işlediyi elm-i idare şeherin aharlı baharlı yerindeydi. Pencereleri denize açılırdı, yayda adama lezzet verirdi. Pencereleri taybatay açırsan, çerçiveye söykenip denize bahırsan, heyala dalırsan ve fikirleşirscn ki, hayat gözeldir. Gışda biraz soyug olur. Bu gedim neheng otağı Reşid'in özüyle birge sekkiz nefer elmi işçinin nefesi gızdırabilmir. Belke de bu kişilerin, bu arvadlann heresi teklikde öz ev eşiyinde bundan da neheng salonları gızdınnağa gadir adamlar idi. Gül ya' nın özü hardasa ele özü boyda bir od idi, nefesi adamın üzünü garsalayırdı. Eyvaz hardasa min oyundan çıhırdı, nehre kimi çalhalanırdı. İndi Gülya da, Eyvaz da fağır fağır oturmuşdular, mürgülü mürgülü ölüvay bahışlan ile gabaglarındaki govlugları gözden keçirirdiler. Amma, nedense, bu adamlar bu otaga yığışanda soyuyurdular, birgelik onları soyudurdu. Here öz gınına çekilirdi, soyug soyug danışırdılar, soyug soyug bahışırdılar, soyug soyug salamlaşırdılar, hudahafizleşirdiler.



- Eziz Otağ



kollegalanmın sabahları



heyir olsun!



bir balaca istilendi, üzler bir balaca



aydınlaşdı, bahışlar



bir balaca



dirçeldi. Bu otagdakıların hamısını bura Hesen müellim yığmışdı. Ekseriyyeti Hesen müellimin yerlisi idi. Bir Reşid'den başga. Bunu Hesen müellim de yahşı bilirdi. Gapı açıldı. Şefin Reşid'in



üzerinde



katibesi Zema gözlerini otagda dolandırıp, bahışlarını ve başı ile gonşu otağa sarı işare etdi.



sahladı



Hesen müellim yerindedi! -



Sabahınız



-



Sabahın



- Çoh -



sağ



heyir, Hesen müellim!



heyir,



oğul, sabahın



heyir! Ne var, ne yoh, kef, ehval?



olun, Hesen Müellim,



Tapşırdığım işler



ne yerdedi



sağhgda, yavaş yavaş dolanıng.



Reşid?



- Hanusı hazırdı, Hesen Müellim! Bütün geceni oturup Hesen Müellim'in ve tapşırabileceyi bütün işleri yazıp hazırlamışdı. Buyurun, Hescn Müellim, ymısını elemişem. tapşırdığı



- Onlan ~r bura, sonra otur o zadın da elrni eseslannı hazırla. Bu mües· sisenin özü neyinse elmi esaslarını hazırlayan idare idi. - Oldu, baş üste, Hesen müellim. Bu degige hazırlayaram. Yene ne gul· luğunuz var?



666



- He, he, yadıma düşdü, senin sorağın yahşı gelmir ahı. Düncn bir gız zeng elemişdi mene. Daha doğrusu sehven menlm telefonuma düşmüşdü, seni ahtarırdı. Me'lum oldu ki eşg e'lam elemisen ona. Senin, demeli, bu işlerin de varmış. Aileli bir adam üçün, Sovet idaresinin cimi işçisi üçün bu en azı ahlagsızlıgdır. Sen bu barcde yahşı yahşı fikirleş. Bele getse bu kollcktivde senin galıp galmamag meselene bahmalı olacağıg. Reşid, Hesen Müellim'e bele cavap verdi!



- Üzr isteyirem, Hesen Müellim, sehvimiz olur, gerek siz müdrik bir kimi biz bağışlayasınız.



ağsaggal



Hesen Müellim



ciddileşdi.



- Onda, get otağa, bir izahat yaz, ne tehef olupsa yaz. Getirip vercrscn katibeye. Baharıg, görek ne olur. -



Yahşı,



-



Sağ



çoh



sağ



ol, bala,



olun.



sağ



sağ



1



olun.



ol.



Reşid ehmal addımlarla otagdan çıhdı, oturup izahat yazdı, hcç bilmedi neyi izah eleyir, birce onu yazdı ki, bir de bele şey olmayacag, cavanlığını nezere alıp onu bağışlasınlar. İzahatı verdi kitibcye.



Otag boşalmışdı. Hemkarlarının heresi bir yana dağılışdı. Belice, bu saat Eyvaz hardasa min oyundan çıhırdı. Gülya odlu nefesi ile kiminse üzünü garsıdırdı. Selim kişi kiminse institut işine vasiteçilik eleyirdi, Gafar Orucov kimden ve neden ötrüse evler idaresinin müd~rü olan gohumuna ağız açırdı. Hesen Müellim'e ze'1gler olurdu, inzibatı idarelerden mektuplar gelirdi. Küncde pencerenin gabağındaki stolun d~1nda tekce Hüseyin yini gözüne tahıp, maragla kitap ohuyurdu. Reşir



çıhartdı,



stolun arhasında yerini rahatlayıp govlugunu bugün göreceyi işleri gözden keçirtdi :



1. Maaş almag 2. Salamın zengi 3. Et, yağ 4. Akif'e zcııg 5. Evler idaresinden arayış · 6. Gend, çay 7. Televizyon meselesi 8. Bir adamla görüş 9. lşıg pulu



açdı.



kişi



eyne-



Bloknotunu



1



667



çıhardıp



Gelem



gündeliye 10. nu elave eledi :



10. Tok gatan almag. Sonra 11. ni yazdı. Kiminlese görüşesiydi, ay Allah! Ahşam yatanda Yerinden galhıp gündeliye geyd elemeye erindi. Seherde ki, yaddan çıhdı. Özü de deyesen çoh vacip görüş idi. Eşi, fıkirleşende daha da pis olur. Bu barede fikirleşmek lazım deyil, özü özüne birden yada düşücek. Ele bele görüş yazsın, vesselam! yadındaydı.



Görüş ....



11.



Üç nokta goy, özü yada düşecek! Bu gün maaş günüdür. Saat ikide Seltenet hala otaga gelip maaşları paylayacag. Reşid'in Seltenet haladan 40 manat 47 gepik umacağı var. Bu ilmi idarede, bu az maaş alan da odu.



otağda



vazifece en kiçiyi



Reşid'di



ve



şüphesiz



ki, en



Salman'ın zengi ... Reşid'in Salman adında dost tanışı yoh idi. Salman aslanda Solmaz idi. Solmaz'ın zengi ... Bu da arvadağa üçün gurulmuş bir kelek idi. İşdi, defterçesine gözü sataşıp elese, goy öz cinsinden bir beni insanın adına rast gelmesin.



Akife zeng. .. Akif Reşid'in yahın dostlarından idi. Günortaüstü nahar fasilesinde gedip çaydan zaddan içirdiler.



zengleşirdiler, Gefı'



nedense



telefon zengi otağı seksendirdi. Hüseyin kişi başını kitapdan galdınp, pencereye bahdı ve so ıra telefonun desteyini götürdü.



dalgın dalgın



- Ello ... Gözlerini dolandırıp Reşid semte baylandı, bahışlan Reşid'in bahışlan ile çenesi ile Reşid'in stolu üstündeki telefonu işare eledi.



togguşanda,



- Beli -



eşidirem.



Reşid,



!ensen?



- Menem. Aa ...



Tanıdın?



Tanıdım, tanıdım,



ele senin zengini gözleyirdim.



- İnanmaram. - Yallah, düz deyirem, bah, defterime de zengi. - Bir -



ki, deftere



Yahşı, yahşı,



yadımdan.



668



adamı



bahıp



yaznuşam,



Sal...



Solmaz'ın



yada salacagsan, yada salmasan



bilirsen ki, skelorozam da. Herden öz



adım



yahşıdır.



da



çıhır



- Öz adın çıhabiler gerek ... -



Yahşı,



-



Aşağıdan,



sen Allah, hardan sizin



danışırsan?



işin yanından



1



- Onda ik.ice degigeye düşürem. Üzbeüz sekide gözleyersen. Hüseyin



kişi kitabı yanlamı5dı.



- Hüseyin dayı, soruşan olsa, gayıdırafll indice. Rayondan adam gelip, düşürem aşağı.



Hüseyin



kişi kitabın



bir sehifesini de



ÇCf!İrdi.



Reşid pillekenleri düşürdü, canına geribe ve şirin bir vicvicc dolmuşdu. Uzun iller

  • küı arabasında lı.ol ile boyunduruğu birleşlircn ince ağaç; zan, şüphe; engel; IUşi alacalı



    uyuşmazlık.: 'ıı.iliı; nv.ıamma.



    iti : Kcs!Un; ucu giııikçe sivrilen; sür'atli, çevik.; çabuk anlayar. zelU. itil~lek : Aradan sıvışıp çılı.ı alr.. itilııııck: Keslı.ınleştimıclı., sivrilımclı.; dolduruşa



    ge-



    tirmek.. "itten alıp ile vennclı." : Rezil etmek, yenn dibine solı.ıııak, lana pcrişan cıınc:lı.. i) : Koku. 1 !yun : Temmuz.



    -JJulig : Üç k.iğıtçı, dolandırıcı.



    -Klı.abineı



    : Kahin, resmi dairelerde oda. lı.adr: Pilm veya uyaınıd;ı sahne; ~be; ordunun banş zamanı terhis edilı• , cn daimi üyeleri.



    717



    Wıar: İhtiyar, yaşlı; cm.var.



    kal : ÇiJ, ham, olgunlqmaınlJ; lıel; lıeııiiz iğdiş hale getirilmemil manda. klma yetmek : Murad almak, arzusuna ııAiJ olmak. kanistr : içki, lwıyalr.. kapik : KuNş lı.a1"1ılığı lluı parası, rublenin 'Jlı 1'i. kar: Sağır. kAra gelen idam : Bqk&lanna yardımı dolwnan adam, yardım sever. ı.a.. : Çiru, meıal, vı.claı mamul ağzı geniş kah. kasıb : Fakir, yoksul.



    k.li : Keşlı.i,



    keşke.



    lr.azbek : Sovyeller Birlili'nde bir sigara marlwı. keçe! : Kel, dazlak kafa. "Keçel suya gı:tmez" : Kandıramazsın, kanmam, aldanma anlamlanıxSa bir deyim. lıef : Pişmek.le olan pirincin lu'lpüAil; kireçlenme. lıefin kök olması: İ'1erin yolunda, tılunııda olması. ı...hnz : Yerallı su kanalı. ı...Jayqıllıalayağıllr.alalay : Sına kadar inen lıüyillıçe bqörtii.



    ıürtıan.



    kel: Blr.z. kal. lıelef : Yumak. kelek gelmek : Üç k.lğıda getinnek, oyuna getirmek, aldatmalr.. kelik : K.avun-lr..arpuz. kelle : Kunı kafa. kenardan gelme: Yabancı; dışarıdan, başka yerden gelen; el oğ)u. lıeN/d : Köy. lıqıenek : Kelebek. kere : Eritilmemiş sade yat; Koyunun boynuzlu olanı.



    kerenıi/lr.arantı



    : Tırpan. : Kesici aletler. k.qik çekmek : Nöbeı tutmak. başucunda belr.lemek. lr.etil : Asma kal, ıeras. lıey : Uyu$Uk, U)"11$111111. felç. kışın oğlan çatı : Kışın en çıolı. qulı. olduğu günler, zemheri. kiçik : Küçük, ufak. lı.if: Küf. lr.imi : Gibi, kadar. lı.iriye göıümıelr. : Kiralamalı.. lı.ino : Film, sinema. kirdir : İş, amel, harelr.et; ııabtr, ıneıAneı, hafsala. kirimek : Susmak, i.oraıllll&k. Kin Dağı : Azerbaycan'da bir dağ. kirşe : Kızalr.; bir çocuk oyunu. kişmiş : Kunı üzüm. kişniş : Karalr.imyon. kitel : Parka, asker parlı.uı. i.obud : Kaba, anlayıştan yoksun, nıUııisebetsiz. keseıti



    718



    lr.61 : Ol,



    ıııalr..i fOIWluğu,



    Uba ollar, çalı çırpı,



    l\ın-



    dalılr..



    lr.olbua : Suaa. kolhoz : Sovyetler Birliği'ııde devlet çiftliği. lr.61-lr.os : Çalı çırpı. i.ollega/lr.ollegiyı : Müfettişler heyeti. lr.6nıa : Kulübe; tqlın iisl iisle yığmak lllretiyle yapılan iplidli ev; 11$, moloz, vı. yıjmı. lr.omandir : Subay, emir komuıa yetir.isinde olan; gemi lr.omuıaıı.ı, kaplan. lr.onıissar : Rusya'da Komilrusı Panisi k.lıibi. lr.omıomol : "Konununi.ıçeslı.iy Soyoz Molodeji (Komnıuniat Gençler Birlili)" ifldesinin lr.ısalblnıışı.



    konfet :



    Şekerleme,



    lr.olr.nreı



    lı.ör



    : Kesin, : Kör, imi.



    mi5'fir şekeri. lr.at'i.



    açılr.ça,



    körlük çelr.mek : Sıkıntı çelr.ınclr., imUnaızlılı.lar içinde i.ıvraıımalr.. Köroğ)u Cengili : Koçalr.lama edllı oyun ve saz haYISI.



    i.orpus : Kampus; elı. bina; ulr.erlikıe birlilı.. kövlıa/Jı&a : KOy ını.ıhlln. lr.i!lıııe : Eski, kadim; kullanılmış. lı.ök: Şisman, elli butlu, besili; kök; Nesci>, rııaqe. lr.i!ke : Çoculr.lar için pişirilen küçük ekmek, lr.eıe. lr.i!k5ilnü ölilrmelı. : iç geçirmek. kömek : Yardım, yardımcı. lı.öıııelr.aiz : Kiılllaiz, yardım edecek lr.iıruesi olmayan; yırclııııc11ız. K6ııdeleııçay : Karabajfda bir ınnalr.. k6nıboyl6y : Mllııbebelsiz, lr.aba. lı.örpü : Kihibi, neyin nesi, kimin fesi? rıelbcki : Çay ıahağı. nemer : Şah.a göre dcğişebilen düğun d.iveıiyesi ve bunun karşılığınıl.a duCün sahibine vcrilcn par• nemi~ . Nemli, ruıübcıli, ıslak.



    nencgu~ğı



    GiilrJı.u~ğı, ebcııı>.u~ğı



    ncMİ



    : lk~ık, runm ncrd : T••I• uyunu. ncrdivan · Merdiven ncrdıahıa: Uıerindc ıavlıı



    oynanan ıahıa lı.uıu; ı.avla oyunu ncr ncr nerilılcıııek : Erkek deve gibi kalın ses çW.rınak.,



    ne



    nara aunak..



    ıelıcr



    neviliş



    Na.,ı,



    :



    nice; ne



    şekilde



    Olı.~ma, yakınlık gösıerme



    -0obaş



    · Yangece, sahur valı.ıi : veya



    ocağJ geımek Yaıır



    ziylretgih.ıı



    gitmek. od : Aıeş. odcy : Odur işıe, balı. i~ıe odur, o görünendir. oğurlamalr. : Çalmak, hırsızlaıııak. olıay : Oh be! Canıma dey;i"' olışar : Benzer. Ohtyıbr : Elr.im. olmayı : Yolia, sakın ola ki. onda · O zaman, o vakit, o an, o sırada, o esnada. oranguı.an/aranguıan · Şempanze, orangutan.



    otag. Oda.



    ota~ : Otı..ıııuU., dulandırıııık, lr.andımıak. ov: Av. ovgat : Ruh hili, kc) if, ıııincviyıt, ehvlJ-i nihiye; vakit, zaman. ovlıalıırnıılı. : A•ucunda eıişıirmek, ovuşturmak. ovunmalr./uğunnıak : Baygınlık geçirecek derecede ağlıırnıılı. veya gülmek. oyna.: Clayri resmi olıırak ilişki kurulan kadın veya erkek, dost. -Ü-



    ncve : Torun.



    Nevru1JNovruz : 21 Mart'ı.a lıüıün Türk boy1ıırında asırlardan beri kuılanan bahar hayramı. ncynek : Ne yapalım? nırçıldaınıalı. · Hayır, olmaz, yok nıina;ında laklidi ,,.s çıkarnıak; "cık, cık" ,,.sini çılı.annak. nırh · Narh; hüküıı,.,ıin belediyenin bazı m•llara kııyduCu fiyol nigaran: Uwnıülü, endişeli, ~üphclcnin nıeYLilnun en can alıcı lı.ısnu; siıLün özu. sıansiya : İsıasyon, gar. sıarşina/sıar~inan Yüzba51; lı.öy mulılan. stclı.an : Çay bardaj' ı. sıol: Masa sıul : Sandalye, islı.cnılc sıüardcssa : Hosıes eı. subay : Bcı.J.r, henüz c.leıımemiı; işsiz. sunur · Sınır surğuç/surguç : Mum; l&llllı.. sı.ırğuclu zarf : Mumlu zarf. suvıık : Sıva. .. . suyu : ... yönü, ... özelliği, ... yanı, ... ıarafı. sübh : Sabah, selıcr vakii. sübıiı : İspaı



    oüriiınıc



    Kaymalı.



    arlı.ası açılı. ve ıabansız ayalı.lı.abı. : Yeniycınıc, henüz lam olgun)15f1W1115. yolu : Sanıanyolu.



    · Terlik,



    süıül Süı



    -Ş$ilbal ıd/ı



    Keı.ıane.



    Düğündc



    oyunculara verilen, bir kısmı veya kalan para. 511h gezmek : Alıu açılı. ve göğsünü gen: gen: gezmek; giyim lı.1151mı yerinde gezmek. Şahı : Beş lı.uruş ~hnıaı : Saıranç. tahıa : Zehmen, soğulı. $&lı.lı.alamalı. : Pan;alamalı., iri parçalara ayırmalı.. 511lı.lı.analı./~gganag çekmek : Kalılı.alıa atmalı.. 511m : Mum; ııl