Bilim (Evrensel Kültür dergisinin eki), Sayı 5, Kış 2003 [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

C



NDE KİLE R



HENRI WALLON



BİLİM FAALİYETİND E BİRLİK 5 FRANCİS HALBWACHS



D İ YALE K TİK M ATERYALİZM



ve



FİZİKOKİM YABİLİM LERİ



12 J. O. BERNAL



D İYALE K Tİ K MATERYALİ ZM



ve



M ODERN BİLİM



37 DR. WEİMAR GEORG KLAUS



MATEM ATİK VE GERÇEKLİK 45



imi



Üc



ayda



bir



cıkar.



Evrensel



Ki.iltür



Dergisi



Ocal



2003



sayı



133'ün



ekidir.



Doga Basın Yayın Ltd. $Li adına Sahibi: Songül Özkan • Yazıişleri Müdürü: Nuray Sancar Grafik Tasarım: Savaş C ekic •Yönetim Yeri: Tarlabaşı Bulvarı Kamer Hatun Mah. Alhatun Sk. . No: 27/4 B�yoğlu I lstanbul • Tel: 0212 361 09 07 lpbxl Faks: 0212 361 09 04 www.evrenselbasim.com • evrenselbilimlaevrenselbasim.com Baskı: San Ofset



2



Evrensel Kültür Dergisi, 100. sayısından başlayarak, Fran­ sa, lngiltere, Almanya ve SSCB'de yayınlanan belli dergiler­ den seçilerek çevrilen ve o dönemde, bilim, felsefe, sanat ve edebiyat alanlarında uluslararası ölçekte sürdürülen tartışma ve mücadedeleleri yansıtan yazılar yayınlamaya başladı. Daha sonraki sayılarında, "YAKI N T ARIHIN SAYFALARINI YENiDEN AÇMAK" başlığı altındaki bir yazıyla, bunları yayınlamaktaki amacını kısaca özetledi. 2002 Ocak ayından itibaren de, "Bi­ LiM EKİ"yle sözü edilen çevirilerin yayınlanmasına devam edildi. Elde olmayan nedenlerle, gerek yayınlandıkları dönem­ de ve gerekse bugün; bu yazıların konusunu oluşturan tartış­ maların önemi yeterince ortaya konamadı. Oysa, genç kuşaklar, sözü edilen dönem hakkında, sadece; bugün artık bütünüyle emperyalist burjuvazinin hizmetine girmiş eski revizyonist partiler veya doğrudan emperyalist propaganda merkezleri tarafından piyasaya sürülen ikinci el­ den çarpık bilgilere sahip olabilmekte veya bu dönem hakkın­ da bilgisiz kalmaktadır. Fransa'da yapılan kamuoyu araştır­ maları, genç kuşakların, yakın tarih hakkında tam bir bilgisiz­ lik içinde olduğunu ortaya koymaktadır. Paul Langevin, Henri Wallon gibi, dünya çapında ünlü bilim adamlarının makale ve eserlerini üniversite kütüphanelerinde bulmak özel bir çaba gerektirmektedir. Edebiyat Profesörü Andre Bonnard'ın 25 yıl ders verdiği Lozan Üniversitesi'nde adeta unutturulmaya ça­ lışılması, entellektüel olarak kabul edilen çevrelerde kendileri­ ni ve eserlerini tanıyan az sayıda insana rastlanabilmesi, so­ runa bir başka "demokratik ülke"den örnek oluşturduğu gibi, bunların birer raslantı değil, 50 yıl boyunca, bütün kapitalist ülkelerde tek bir merkezden sürdürülen sistematik ve sinsi bir saldırının ifadesi olduğunu da göstermektedir. Ve emperyalist burjuvazi, bu dönem hakkında oluşturulan ve anti-komünist



3



bir dogma biçimini almış çarpık önyargılara ve yakın tarihe ilişkin genel bilgisizliğe dayanarak, her güncel olaydan hareketle, geçmiş üzerindeki bulanıklığı daha da artırmayı amaçlayan propagandasını sürdürmeye devam etmektedir. Yayınlamakta olduğumuz çeviriler; geleceğini sosyalizmin ve proletarya hareketinin başarılarında gören ve herbiri kendi alanında dünya çapında üne sahip bilim adamlarına, felsefecilere, sanatçı ve edebiyatçılara aittir. Ve her biri uluslararası ölçekteki bir mücadele­ ye katkıda bulunmak üzere yazdıklarının bilincinde olan düşünür ve aydınlardır. Tartışmaların içeriği ve yaygınlığı açısından ele alındı­ ğında, gerek bilim ve düşünce dünyasının bütün alanlarını kapsama­ sıyla, gerekse, Fransa'dan Almanya, İngiltere, SSCB ve ABD'ye ka­ dar en ileri ülkelere kadar uzanmasıyla, tarihe "ilk" ve henüz "tek" kaydıyla geçebilecek özelliklere sahiptir. Çünkü, insanlık tarihi boyunca hiçbir olay, toplumsal-siyasal ve düşünsel planda, Ekim Devrimi ve sosyalizmin inşasında elde edilen başarılar kadar derin bir etkiye sahip olmadı; onun kadar, insanlığın ideal ve özlemlerine esin kaynağı olmadı; onun kadar ezilen yığınlar­ da kurtuluş umudu uyandırmadı. Hiçbir güç, bu gerçeği değiştire­ mez. Tersine, emperyalizmin her saldırısında, ezilen yığınların her haksızlığa uğrayışında, işçi ve emekçi yığınlar dönüp kendi yakın "al­ tın çağ"larını hatırlayacak, onu yeniden yaratma özlemini daha de­ rinden duyacaktır. insanlığın geleceğine karşı sorumluluk duyan dü­ şünür, bilim adamı ve aydınlar yakın tarihteki öncelleriyle gurur du­ yacak ve insanlık idealleri uğruna mücadelelerinde onlardan ilham alacaklardır. Ekim Devrimi, sosyalizmin inşası, il. Dünya Savaşı ve faşizme karşı mücadele ve ülkenin yeniden inşasında elde edilen ba­ şarılar, gelecekte de, ezilen yığınların mücadelesinde yeni atılımla­ rın yolunu açan sıçrama tahtaları olarak kalmaya devam edecektir. Emperyalist propaganda merkezlerinin ve onların Marksizme ve iş­ çi sınıfına saldırmayı meslek haline getirmiş sol maskeli liberal uşak-



4



larının yeniden ve yeniden yakın geçmişe saldırmalarının nede­ ni de budur. Bilim'in bu sayısında, Paul Langevin gibi, SSCB'ye yönelik if­ tira kampanyalarına karşı hiçbir tereddüte kapılmaksızın müca­ deleye atılan büyük düşünür ve bilim adamları kuşağının ilk temsilcilerinden biri olan Henri Wallon'un "Sunu"su, Ekim Dev­ rimi ve sosyalizmin inşasının bilim ve düşünce dünyasında esin­ lendirdiği yeni bir atılım ve mücadeleyi en özlü bir şekilde ifade etmektedir. "Sunu" yazısı, Fransa'da, Ekim Devrimi'nden son­ ra, Yeni Rusya Çevresi adıyla faaliyet gösteren aydın grubu içinde oluşturulan bilim komisyonu tarafından düzenlenen bir dizi konferansın, Henri Wallon yönetiminde " Marksizmin ışığın­ da" adı altında üç ciltlik bir kitap olarak basılması vesilesiyle ve bu kitabın ilk cildine yazılan tanıtım yazısıdır. Bu aydın çevresi­ nin büyük çoğunluğu, 1939'da yayınlanmaya başlayacak olan La Pensee dergisinin yayın kurulunda da yer aldılar ve faşist iş­ gale karşı direniş hareketine her düzeyde katıldılar. Aralarında kurşuna dizilenler, yıllarca toplama kamplarında kalanlar oldu. Savaştan sonra hayatta kalanlar, daha ileri bir birikim ve tecrü­ beyle, daha sağlam bir inanç ve sorumlulukla mücadelelerine devam ettiler. Bilim ekindeki diğer çeviri yazıları ise; fizik, kim­ ya ve matematikte, 1930 ve 40'1ı yıllarda ortaya çıkan güncel gelişmelerin diyalektik materyalizm açısından anlamını özetle­ mektedir. ABD'nin başını çektiği emperyalist saldırı dalgası bütün dünyayı pervasızca tehdit ederken, dört bir yanımızda emper­ yalist savaş ocakları tutuşturulurken ve ülkemiz halkı bütün bu saldırı ve tehditlerin orta yerinde, emperyalist haydutların "eli kanlı kurbanı olma" ya doğru hızla sürüklenirken, bilincimizi ve belleğimizi yenilemeye katkı sağlayacağını umuyoruz.



5



HENRI W ALL ON



BİLİM FAALİYETİNDE BİRLİK• Bu yazılar, 1933-1934 yılların­







Fransis Halbwachs'ın kaleme aldığı ve bilim komisyonunun



ona­



yıyla yayınlanan Fizi­ kokimya Bilimleri ve Diyalektik



Materya­



lizm adlı kilaba, Henri Wallon'un yazdıQı ön­ sözdür.



Çeviren: Yaşar Atan



nin "Devrim" yüzünden bozulup



da, bilimsel arastırmaları yönlen­



vahşileştiğini ve bu nedenle de



diren



bir çesit yamyamlık vakalarının



"Yeni



Rusya



Çevresi"



önünde verilmiş bilimsel konfe­



ortaya çıkıp yaygınlaşmaya baş­



ransların bir derlemesidir. Bura­



ladığını iddia ediyordu. Bu iftira­



da çeşitli alanlarda yapılan de­



lara karşı Kurul, gittikçe seyrek­



ğerlendirmeler, Rusya'nın yeni



leşen gezgincilere, dönüşlerinde



atılımlarındaki bilimsel temelleri



Rusya'da gördüklerini anlattırıp



oluşturmaktadır. Sovyetler Birli­



öteki ülkelere deliller sunmak is­



ği gerçeğinin en iğrenç ve en da­



tiyordu.



yanıksız yalanlarla karalanıp üs­



Ama kısa bir süre sonra, böyle



tü örtülmeğe çalışıldığı bir sırada



olayların olmadığını kanıtlayan



oluşturulan bu bilimsel kurul;



delilleri toplayıp duyurmanın ye­



başlangıçta hemen hemen bü­



terli olmadığı görüşü ortaya çıktı



tün dünya kamuoyunu yanıltma­



kurul üyeleri arasında. Çünkü bu



ya çalışan iftiracı çevrelere elin­



türden olay ve tanıklıkları, biz



deki bilimsel kanıtlarla karşı çık­



yabancılar, kendi gelenek ve dü­



mayı görev edindi. Bu kurul özel­



şünce kalıplarımızla yorumladı­



likle açtığı sergiler, belgesel film­



ğımız için bunların gerçek anla­



ler ve tiyatro oyunlarıyla Sov­



mına ulaşamıyorduk. işte bu du­



yetler Birliği'nde, oldukça etkin



rum belirginlik kazanınca, adı ge­



bir şekilde sürdürülmekte olan



çen Kurul üyeleri, kendi alanları­



kültürel etkinleri öteki ülkelere



na ve eğilimlerine bağlı olarak



duyurmak istiyordu. Çünkü ken­



aralarında çeşitli komisyonlar



dilerine "uygarlaşmış insanlık"



oluşturdular. işte bunlardan biri



adını yakıştıran bu ülkeler; Sov­



olan Bilimsel Komisyon, bütün



yetler Birliği'nin bazı bölgeleri-



bilim alanlarının hemen hemen



6



bütün seçkin temsilcilerini birara-



Bu baskı ve buyruklara örnek ola-



ya getirdi; matematik, astronomi



rak; sınav ve yarış programlarını,



ve fizikten insanbilimlerine; etnog­



ekonomik yada askeri ilişkilerdeki



rafi, dilbilim· ve felsefe alanlarının



çıkar hesaplarını, düzenin felsefe­



en saygın temsilcilerine dek geniş



sini sürdürme zorunluluğunu, res­



bir yelpaze. Daha sonra da birta­



mi olarak bazı ülkeleri vesayet altı­



kım soruları içeren araştırmalar



na almaları sayabiliriz. işte bu ta­



düzenlendi Rusya'da. Her gruptaki



nıklıklar karşısında her birimiz;



uzmanlar kendi sorularıni hazırla­



kendi bilim alanlarımızdaki sosyal



dılar. Eksiksiz toplanan komisyon­



gerçeği oluşturan çeşitli faktör ya­



ların tartışmaları sonunda çok ve­



hut değişik olguların bilimle olan



rimli sonuçlara ulaşıldı. Böylece



ilişkilerini incelemek zorunluluğu­



hazırlanan soruların yanıtları ta­



nu duyduk. işte bu derlemenin içe­



mamlanınca, bunlar genel kurula



riğini oluşturan ve ilk ele aldığı ko­



sunulup üzerlerinde yeniden tartı­



nu da, bilimle tekniğin arasındaki



şıldı. işte o zaman bizim için açık­



ilişkilerdir.Hiç kuşkusuz, önceden



seçik bir gerçek ortaya çıktı: Sov­



kotarılıp kabul edilmiş bir tezin bu­



yetler'deki bilimsel araştırmaların



rada doğrulanması için yapılmış



sonuçları, pek çok bilimsel alanda,



bir inceleme ve araştırmanın söz



hem çok büyük bir zenginlik hem



konusu olmadığını özellikle belir­



de şaşırtıcı ve de çok kesin sonuç­



telim. Buradaki her yazar, daya­



lar içeriyordu. Haliyle bilimleri bu



nak olarak kendi özdeneyimlerine



düzeye ulaştıran başlıca ilkeler ve



başvurdu.



onların ele alınış yöntemleri çok



Ve buna dayanarak yaptığı çö­



zaman bizim en kesin diye bildiği­



zümlemeler, haliyle kendi ülke ve



miz entelektüel savlarımıza ve ge­



çevresinin mantıksal ve gelenek­



leneksel alışkanlıklarımıza ters



sel alışkanlıklarından izler taşıdığı



düşmeye başlamıştı.



gibi,



Rus



bilimadamlarının



işte bu durumun ortaya çıkışıyla



SSCB'de gerçekleştirdikleri bilim­



kendi ülkemizdeki bilimsel araştır­



sel yeniliklerin çekiciliğinden de



maların gerçek durumunu; özellik­



etkilenmiştir. Bu iki etkinin oranı,



le varlığıyla onca böbürlendiğimiz



duruma göre değişmektedir. Yal­



bilimsel alanlardaki bağımsızlığı­



nız şunu da bütün açıkyürekliliği­



mızı sorgulamaya başladık. Topla­



mizle belirtelim ki, yaptığımız bü­



nan birçok kesin kanıt; bilimin, bir­



tün tartışmalar; bizi sürekli olarak



takım inanılmaz baskıların ve ba­



Marx'ın önerdiği ve bugün "diya­



zen tehlikeli buyrukların güdü­



lektik materyalizm" diye tanınan



münde olduğunu ortaya çıkardı.



açıklama ve araştırma yöntemleri-



ne götürüyordu. Bu yüzden de bu



sist tezlerle her bilime özgü tanık-



yöntemi irdeleyip tanıtma ihtiyacı



lıklar arasında bir farklılık sözko­



çıktı ortaya. Ve yine bu yüzden ki­



nusu ise, bu durum eleştirel zeka­



tabın ikinci bölümünde "diyalektik



lar için korkulacak birşey değildir.



materyalizm" konusunu işledik.



Çünkü bu olgular sadece, bir var­



Bu seçmeler kitabını oluşturur­



sayımın geçici sınırı olabilir. Ger­



ken konuları, elimizden geldiğince,



çekten de içimizden bazılarında



entelektüel isteklerimize ve mera­



buna benzer şeylere rastlandı.



kımızı cezbeden bir devrim yapmış



Ama materyalist diyalektiğin ol­



bir ülkenin bu görkemli ilerleyişine



dukça yaygın olana kaba biçimleri­



yanıt verecek şekilde düzenledik.



ni aştıkça, bu materyalist öğreti­



Görünüşe göre daha mantıklı bir



nin olanaklarını ve kolaylıklarını



düzenleme yapma amacıyla bu uy­



görmeye başladık. Ve bunları yay­



gulamamızın tersi bir yöntemi be­



gın olarak kullanmayı öğrendik. Bu



nimsemedik. Örneğin buradaki



öğretinin ilkeleri, yönelimlerini



derleme yazılarının başına Mark­



bulmaya çalıştığı eylemler ölçü­



sizm teorisini koysaydık, sanki her



sünde yumuşaktır; uyumludur. Ba­



bilimsel konuyu incelerken ille de



zen de bilimsel ilerlemelerin bir bi­



bu teoriyle süslemek gerektiği gibi



lim metodundan mutlaka beklediği



bir yanılsama ya da birçok yanlış



yol göstericiliği de üstlenmektedir.



anlaşılmalar olabileceği gibi, bu



Bu bilim metodunun ilkesi, bilimle­



aynı zamanda konunun içeriğini



rin gelişmesine açıklık getirmektir.



biçime kurban etmekten başka bir



Sovyet bilimsel araştırmaların­



işe yaramazdı. Çünkü bu durumda



da bize en çarpıcı gelen durum



kendi kendimize bir ortodoksluk



şuydu: bir bilim alanında yapılan



(tutuculuk-gelenekçilik)



sorunu



araştırmalar, hem maddi hem de



yaratacaktık ve haliyle bu da bazı



entelektüel kurgu aşamasında bir­



konuların okuyucuyu şaşırtması



birlerine bağlı olarak bir plan için­



ya da iyiniyetinin bizim tarafımız­



de sürdürülüyordu. Zaten biz de



dan kötüye kullanılması gibi bir so­



bilimin yalnızca ve bağımsız olarak



run yaratabilirdi. Oysa amacımız



kendi içinde gelişip serpilmesi yan­



bunun tam tersiydi; okuyucunun



lısıyız. Bilimsel araştırmalara ne



ilgisini hep uyanık ve canlı tutmak



zorunluluk ne de politik baskılar



için konuları ele alış yöntemlerini



gibi dış etkenlerin girmesine karşı­



çesitli tuttuk, ancak bakış açıları



yız. Çünkü bu türden pratik çıkar­



aynı doğrultudaydı, zaten istenen



lar için yapılan müdahaleler; daha



de buydu.



sonra bilimsel araştırmaların tüm­



Farklılıklara gelince... Eğer Mark-



den müdahaleyi yapanın yararına



7



111 8



göre sınırlandırılmasına yol aça-



sanların bu değerlere en tez ve kı-



cak sakıncalar yaratabilir. Ya da



sa yoldan ulaşabilme isteklerini



örneğin ideolojik buyruklar da bili­



kamçılayıp şahlandırır.



min teorik araştırmalar yapmasını



Bilimlerin pratikle sürekli içli dış­



engelleyen bazı sınırlamalar geti­



lı olması, bazen onların ilerlemesi­



rebilir. Biz bilimin tümden kendi



ne bir engel oluşturabilir. Ancak



amaçları içinde kalmasını ve kendi



bunun üstesinden, bilimin pratikle



amaçları dışında bir çıkar amacı



sürekli içiçeliği, insanların ortak



gütmemesini ve kendi varsayımla­



yaşamının bütün ihtiyaçlarına gö­



rının seçiminde özgür ve sınırlan­



re yaygınlaştırılarak gelinebilir. Bu



dırmasız olmasını istiyoruz.



durumda .bilimlerin birbirlerine ya­



Bilimsel kurumlar ve laboratu­



kın dalları arasında zamanla birta­



varlar, Rusya'da endüstriyel ve zi­



kım sentez ya da birleşmeler gün­



rai üretim kurumlarıyla sürekli eş­



deme gelecektir. Bir taraftan hep­



güdüm halindedir. Bilim; amaçları­



sinde ortak olan ilkelerin derinle­



nı üretime dayalı olarak saptamak



mesine araştırılması, öte yandan



zorundadır. Sovyetler Birliği'ni ge­



aynı problemin çözümü için bu il­



zip inceleyen ya da halen orada



kelerin ortak kullanımı ... işte Sov­



yapılmakta olan bilimsel araştır­



yetler Birliği'nde kültür yoluyla



maları izleyen yabancı bilim adam­



üretilmiş türlerin sayımı ve onların



ları şu görüşü paylaşmaktadırlar:



ilk üreme kaynaklarının araştırıl­



"Bilimsel araştırmalarda pratik çö­



ması için arkeoloji bilimiyle bota­



zümlerin aranması, buna koşut



nik biliminin, bir anlamda bütün­



olarak sürdürülen en kuramsal bi­



leşmesi bir raslantı değildir. Ya da



limsel konuların da incelenmesini



doğabilimleri aracılığıyla tarih bi­



engellememektedir." Bunun nede­



limlerinin kullanılması; evrenin ta­



ni de şudur: Rusya'da bilimlerden



nınması için toplumlar tarihine



beklenen pratik çıkarlar, tüm top­



başvurmakta olduğu gibi. Zaten



lumun çeşitli üretim kesimlerinin



Marksist diyalektiğin en önemli



hizmetine sunulacak şekilde ayar­



özelliklerinden biri de budur.



lanmıştır. Yoksa kapitalist ülkeler­ deki gibi, birbirleriyle yarış halin­



Diyalektik materyalizmin, bilim­



deki karmakarışık çıkar gruplarının



lerin ilerlemesini üretimin gerekli­



istemlerine göre değil. Bu ülkeler­



liği üzerine yapılandırdığını; uygar­



de toplumsal emeğin yarattığı de­



lıkların gelişimini, insanın kendini



ğerler, belli kimse ya da grupların



yalnızca



tekelinde olduğu için, bu bilimden



ham ürünleri tüketmekle yetinme­



beklenen pratik çıkarlar haliyle in-



diği ilkesine dayandırdığını ve in-



doğadaki



işlenmemiş



sanla doğa arasında "endüstri" ol-



biriyle dayanışma içinde olduğu



gusunun da varlığını hesaba kattı-



doğruysa bu, birbirleriyle olan iliş-



ğını kabul edelim: işte burada diya­



kileri iki yönlü de olabilir demektir:



lektik materyalizm, insanın en ba­



Bazen tekniğin ortaya koyduğu



sit ihtiyaçlarıyla her türden uygar­



sorulara bilim birtakım yanıtlar



lığı birbirine eşitlemez. Her ikisi



bulmak zorunda kalabilir. Bazen



arasına insanın eylemleriyle çok­



de bilim, tekniğin ona sunduğu



tan geride bıraktığı aşamaları da



olanaklardan yararlanır. Aslında



sokar ve aşama aşama değişikliğe



bu ilişkiler henüz oldukça meka­



uğramış ihtiyaçları, yani bütün ya­



niktir. Bilim ve teknik iki ayrı terim­



şamsal eylemlerinin doğurduğu ih­



dir; insanlık bunlar arasında bir



tiyaçları hesaba katar. Bu eylemle­



gelgit yaşamaktadır ve bu gelgitin



rin ideolojik üstyapıları, insanın ilk



kendine has bir özerkliği vardır. Bu



eylemleri göz önüne alınmaksızın



gelgit hareketi, geçmiş hareketle­



kavranamaz. Çünkü insanın ilk ey­



rin birbirleriyle bütünleşip tamam­



lemi, kendi özyaşamını korumaya



lanmasıdır ve yasalarını ve amaç­



ve bu yaşamı sürdürmeye yönelik­



larını geçmişteki hareketlere borç­



tir.



ludur. Ama şimdi bu yasalar yeni



Şu halde bu üstyapılar, insan



bir olgudur ve kendiliğindendir. Bi­



varlığının koşullarını ve üretimin o



limleri ve onların gelişimini açıkla­



andaki biçimini ayarlamak gibi bir



yıp yorumlamak, haliyle çağlarının



görev üstlenmistir. Bu üretim biçi­



gerektirdiği amaçlar doğrultusun­



mi ile insan, kendi ihtiyaçlarına ka­



da entelektüellere ve bu işin uz­



vuşur. Şimdi bu üstyapıların ge­



manlarına düşer. Buna göre teme­



reksiz ve eskimiş sayılması çok



li materyalist görüş, doruğu da bi­



yersiz bir görüştür. Bu üstyapılar,



reşimsel (synthethique) hümaniz­



tam tersine, geçmişle bağları ko­



ma oluşturacaktır.



parmak için gerekli olan eylemleri



Geleneksel hümanizma, herhan­



de kışkırtabilirler. üstelik bu üstya­



gi bir uygarlıkta yaşayan insanı,



pılar; orası burası yamalı ölü bir bi­



geçmiş bütün uygarlıkların kıyısı­



çim yerine, geleceğin yeniliklere



na köşesine sıkışmış bir iki gelene­



açılan yollarını da gösterir. Etki ile tepki arasında, eylem



ğin kalıplarına sokuşturup incele­ me yanlısıdır. Geleneksel hümaniz­



karşılıklıdır. Etki aynı zamanda



ma, birbirine zıt ve yabancı güçle­



tepki de olabilir. Bu ikisi arasındaki



rin bütünüyle bazı entelektüel ve



nesnelliğin tek ve değişmez bir yö­



törebilimsel nüansların o hassas



nelimi yoktur. Bilimle tekniğin bir-



saltlığı ve arılığını birbiriyle karşı-



9



10



!aştır ve üstelik bu arılığı, geçen



bir varlık kazanır. Zaten bu yasalar



bunca zamana ve devrimlere karşı



birbirleriyle türdeştirler.



koruyup saklamak ister. Oysa bun­



O halde bir bilim adamının ide­



dan çok farklı olarak diyalektik



olojik bağımsızlığı ne anlama gel­



materyalizm, insanı içinde yaşayıp



mektedir? Kuşkusuz nedenini ve



geldiği tarih ve doğayla bütünleş­



kaynağını bilmediği ya da bilimdışı



tirir. Her çağın kendine öıgü tekni­



amaçlar güden baskılara boyun



ğiyle yaşayan insanı, fiziki dünyay­



eğmemelidir bilim adamı. Ama bu



la ilişki halindeyken ve aynı za­



baskılar karşısında ne yapacaktır,



manda eylemleri sonucunda ulaş­ tığı aşama içinde ele alır. Birey ola­ rak insan, içinde yaşadığı toplum­ sal ve fiziki ortamdaki koşulların etkisi altındadır. Ama geçmişi ya­ ratmış olan ve geleceği yaratacak olan, üstelik ortaklaşa yaratılmış bir varlık olarak insan, yaşadığı fi­ ziki ortamı değiştirir ve kendini de toplumsal ortama göre değiştirip dönüştürmek zorunda hisseder. Ve sonuç olarak, insan hangi düze­ ye yükselmiş olursa olsun, şunu söyleyebiliriz: Bu bağlılık; insanın eylemleriyle fiziki çevredeki nes­ neleri birbiriyle uyumlu hale geti­ rir; bir tarafı öteki tarafa göre ayarlar. Böylece bunca tartışmalı



kendini bir köşeye çekip susmalı mıdır? Sonra her çağa özgü sorun­ ları teknik ve zihni araçlarla anla­ yıp kavrama dışında entelektüel bir eylem olmadığına ve yine birbi­ ri ardısıra gelip geçmiş çağların her birinin kendine özgü bir anlamı olduğuna göre, bir bilim adamının da, bu durumda kendi çağının tam ve kesin bir bilgisine ulaşmasında bir yarar yok mudur? Sonra tek başına, kendi kişisel gücüyle bütün bu işlerin üstesinden gelemeyece­ ğine göre, yalnızca bilimsel yön­ den değil, toplumsal yönden de ça­ ğının temsilcisi kişi ve kuruluşlarla dayanışma ve ortak çalışma içine girme zorunluluğunu duymamalı mıdır? Oysa tek başına değil de



bir konu olan bilgi sorunu, kendili­



yandaşlarıyla birlikte hareket et­



ğinden çözülmüş oluyor. Kuşkusuz



mekle çok başka bir kazanıma ula­



bilgi, dünyada bilincin de varolma­



şacaktır bilim adamı: başkalarıyla



sını öngörmektedir. Ama şu da var



eylem birliği yaparak yanlış yolla­



ki, ancak karşılıklı etki-tepki yasa­



ra düşmekten, yanlış sonuçlara,



ları uyarınca "şeyler"in birbirleriy­



yanlış kurumlara kapılmaktan kur­



le ilişki içinde olmaları sonucunda



tulmuş olacaktır.



bilinç gelişir. Düşüncenin yasaları,



Tekelci uzmanlaşmanın, insani



evrenin yasaları tarafından belir­



etkinlikler arasındaki bölünme ve



lenmeleri sonucunda doğarlar ve



kutuplaşmaların, kapitalist rejimin



çürümüş yönlerinden yalnızca biri



mesinin durdurulmasi istenmekte­



olduğunu söyler Marx. ilk burjuva



dir. Çok pahalıya mal olan ve ama­



ekonomistleri, bunun makineleş­



cı kamuoyunca bilinmeyen nice gi­



meye bağlı bir zorunluluktan ileri



rişim, gerçekleşmelerinin herhangi



geldiğini kabul etmekle birlikte,



bir aşamasında ortaya çıkan önem­



bunda bir tehlike de sezmiyor de­



siz bir sorun yüzünden yarı yolda



ğildi. Böylesi tekelleşme ve kutup­



bırakılmaktadır. Oysa bu konuyla il­



laşmalar,



gili bir bilim dalı bu soruna kolayca



zamanla



entelektüel



alanda bir ülkü haline geldi. Her bi­



bir çözüm bulabilecek durumday­



lim adamı nesnel ve tarafsız olma



ken, bu bilim dalı, kapitalist sistem­



kaygısıyla, kendi uğraştığı bilim



de, bu sorunla uğraşmamaktadır.



dalında kendini yalnızlaştırdı; top­



Tekniğin ve bilimin yarattığı araçla­



lumsal ve bilimsel gerçeklerin bü­



rın gücü, günümüz toplumunun öz­



tünü ve kendi uğraştığı konu ara­



lediği amaçları öylesine bastırıp



sındaki bağlantıları ve ilişkileri dü­



susturmuştur ki, bu araçlar insanın



şünemiyordu bile artık. Tıpkı bir iş­



mutluluğuna hizmet edecek yerde,



çinin bir makinenin bazı aygıtlarını



ne yazık ki her an insanlık için bü­



kullanması ama bunun mekanik



yük yıkımlara hazır felaket silahla­



anlamını bilmemesi gibi birşey. Ya



rına dönüşmüştür.



da belki de hiç pazarlanıp satıla­



Dağınık ve başıboş bilimsel faali­



mayacak bir ürünü ekip yetiştiren



yetin birliği ve bütünlüğü sağlan­



çiftçi örneğinde olduğu gibi bir du­



malı, bölünmüşlükler giderilmeli­



rum çıkıyor ortaya. Bütün bunların



dir. Bilim, bunun olabilirliğini bize



sonucu, paha biçilemez bir emeğin



birtakım canlı örneklerle kanıtladı.



boşa gitmesidir. Kapitalist rejim­



Daha yakın zamanda, fizik bilimiy­



lerdeki bütün alanlarda hep aynı



le mekanik; mekanik ile de ge­



başıbozukluk, düzensizlik görül­



ometri bütünleşti. Burada geomet­



mektedir. Üretimle tüketim arasın­



ri kendini fiziğe dayatmadı. Ama fi­



daki oran öylesine bozulup çarpık­



zik, kendi ihtiyaçlarına uygun bir



laşmıştır ki, aşırı üretim, en alt dü­



geometriyle içiçe geçti. işte aynı



zeyde tüketime neden olmaktadır



şekilde bilimle toplum arasında da



ve kapitalist rejimlerde buna ge­



bu bütünleşme sağlanmalıdır. Ve



rekçe olarak çok fazla bilimsel bu­



böylece toplum da bilimle bütünle­



luşun endüstriyi yıktığı önesürül­



şecek ve sınıfsal bölünmelerden



mekte; bu yüzden bilimlerin ilerle-



kurtulmuş olacaktır...



11



12



F R ANCİS H A LB W ACHS



DİYALEKTİK MATERYALİZM ve FİZİKOKİMYA BİLİMLERİ



Çeviren: Yaşar Atan



Fizikokimya bilimlerinin gele­



kım terimlerle birtakım bilimle­



neksel bir dökümünü yapmak,



re gönderme yaparak geçiştiri­



yüzlerce ve yüzlerce cilt tuta­



lecek böylesi bir açıklama, her



cak kitaplar dolusu bilgiyi orta­



yönüyle doyurucu bir bilgilen­



ya sermeyi gerektirir. Marksiz­



dirme olmayacaktır, haliyle.



min ışığında, bu bilimlerin günü­



Şimdi konumuzu olduğunca



müzde yapılacak çağdaş açıkla­



dar sınırlar içinde tutmaya çalı­



ması da, yine aynı boyutları tu­



şacağız ve onun için ilk önce



tacak ölçüde kapsamlıdır. Hani



materyalist diyalektiğin inorga­



insanın elinde olsa ve ben böyle



nik doğa bilimlerindeki uygula­



bir ansiklopedik açıklama yap­



masının bazı sonuçlarını konu­



maya kalksam, buradaki oturu­



muzun dışında tutmaya çalışa­



mumuzu, hiç aralıksız yıllar ve



cağız.



yıllar boyu sürdürmemiz gere­



Her şeyden önce şu anda ma­



kirdi. öte yandan şöyle anlaşılır



teryalistlerle onların karşıtları



biçimde özet bir açıklama yap­



arasında, yeni fiziğin ulaştığı,



maya kalksam, sizin de bu bi­



temel



limsel konulara yabancı olduğu­



olanca hızıyla sürmekte olan o



muzu az çok bildiğimden, birta-



çok sıcak savaşa kısaca değine-



sonuçlar



konusunda



ceğim. Şu anda içinde olduğu­



min irdelenmesini tamamen bir



muz, kıran kırana diyebileceğimiz



kenara bırakıyoruz. Aynı şekilde



bu bilimsel savaş, yalnızca Al­



tarihin belirli dönemlerindeki dü­



manya cephesinde değil, lngiliz



şüncelerin evrimini, teknik düze­



düşüncesi (idealiste) fizikçi Ja­



yin her çağa öıgü bilimler üzerin­



mes Jeans'in ortaya attığı sav­



deki belirleyici etkisini de bir ke­



dan sonra kuantum cephesinde



nara bırakıyoruz. Bazı deneysel



sürüp gitmektedir. Bilindiği gibi J.



keşiflerin



Jeans, atomik olaylarda bundan



bağlı olduğunu, endüstri alanına



teknikteki



kesinliğe



böyle Tanrı'nın işe karışmasının



giren fiziğin bazı dallarındaki so­



bilimsel olarak da kabul edilebile­



nuçların uygulanmasından doğan



ceğini öne sürmüştü. Bu savaşta



aksaklıkların



fizik



bilimindeki



diyalektik materyalizm zafer bay­



araştırmalar üzerindeki etkilerin­



rağını kapmış önde gitmektedir



den de söz etmeyeceğiz. Politik



ve bu cephenin savaşçıları ara­ sında Paul Langevinl ve Frederic



koşulların yansıması olan felsefi



Juliot Curie2 vardır. üstelik diya­



görüşlerin belirlediği bilimsel fi­ kirleri de bir kenara bırakıyoruz.



lektik materyalizm, en gelişmiş ve



Hiç kuşkusuz bugünkü yeni spiri­



en etkili silah olarak hasımlarını



tüalist fizikçilerin destek aldıkları



safdışı bırakacak ve yakında bu



Heisenberg'in "belirsizlik ilkesi"



hasımlar felsefi bir Stalingrad



bundan yüz yıl önce keşfedilsey­



bozgununa uğrayacaklardır.



13



di, onun yorumu ve sonuçları;



Bu etkili silahın kullanımını ve



mistik ve karamsar ideolojilerin



sürmekte olan ve dinsel esintiler



baskın çıktığı ve burjuva toplu­



taşıyan bu savaşın çeşitli aşama­



munun yürüdüğü çağımızda yapı­



larını anlatmak son derece zor.



lacak yorumlardan farklı olurdu -



Üstelik, siz dinleyicilerin de dini,



haliyle sonuçları da.



1. Paul Langevin: Geçen yüzyı­



bilimsel konulardan ayırdığınız



Bilimsel teorilerin özel bir diya­



göz önüne alınırsa... Bizi şu anda



lektiğe bağlı olan, tarihi bir geli­



lizm diyalektik



ilgilendiren, diyalektiğin, bilimle­



şim süreci vardır. Daha önce ka­



öneml i birkaç



rin ilerlemesine ne ölçüde faydalı



bul görmüş teorilerden yeni ve



olduğundan çok; bilimlerin diya­



bazı çelişkili görüşler ortaya çı­



lektik materyalizmin değerini ne



kar. Ve bu yeni görüşler, birtakım



ölçüde anlamakta ve bu bilimlerin



kalıpları kurar ve devrimci bir kriz



ona ne ölçüde uygulama alanı aç­



sürecinden sonra yepyeni ve üst



makta olduğunu göstermektir.



düzeyde sentezlerin oluşumuna



"Şeyler" üzerinde insan düşün­



kaynaklık eder. Ve her zaman bu



celerin bütünü diye algılanan bili-



kriz devrimleri, metafizikçi fizik



lın



materya­



alanında isimden



en



biri.



So rbonne"da profesör ola­ rak da çalıştı.



2. Frederic Juliot



Curie: Fransız bilim



adamı.



mun



parça­



özellikle ato­ lanması



ala­



nındaki çalış ­



malarıyla ta­ nınır.



14



adamlarını çok derin umutsuzlu·



çıkta benimsenen sırayı hem de



ğa düşürür ve onları çaresiz bıra·



aynı şekilde izleyeceğim. Haliyle



kır. işte o zaman Marksistler, yal·



burada fizikokimya bilimlerinin



nızca ve sadece onlar, durumu



hepsini yeniden gözden geçirme



açıklığa kavuştururlar ve bilimle·



gibi bir niyet söz konusu değil.



re egemen olup onları kendi diya·



Çeşitli kaynaklardan alınmış bir·



lektikleriyle yönlendirirler.



kaç örnekle yetineceğim.



Evet, doğa üstüne insan düşün· celerinin tarihini de bir kenara bı· rakıyoruz ve yalnızca bilimin "nesne"si üzerinde, bizzat fizik· sel dünyanın kendisi üzerinde, Engels'in koyduğu program uya·



3. J. Stalin'in ki­ tabı



1. FiZiKOKiMYA BiLiMLERi VE DiYALEKTiK



PEDAGOJiK ETKi



rınca, bakışlarımızı yoğunlaştıra·



Fiziksel dünya organize bir bü·



cağız. Engels, " Anti·Dühring"in



tündür ve onun parçaları herhan·



önsözünde şöyle diyor:



gi bir biçimde birbirlerini etkiler.



" ... Şunu çok iyi bilmeliyiz ki, sa·



Ve bir olay (fenomen), diğer fe·



yısız evrimsel değişmelerin kar·



nomenlerle olan bağlantısı ölçü·



maşıklığı içindeki doğada, devini·



sünde açıklanabilir. işte bu görüş·



min diyalektik yasaları geçerlidir



ler, klasik, gelenekçi fizikçilere



ve aynı şekilde insanlık tarihinde



çok tuhaf ve ters düşmektedir.



de devinimin aynı diyalektik yasa·



Çünkü bu fizikçiler, fiziksel feno·



farı olayların görünür olasılıkları·



menleri yalıtırırlar ve her bir fe·



na egemendir."



nomeni diğerlerinden ayırıp tek



Artık gelenekse/ olan bir yol iz·



başına incelerler. Laboratuvarla·



/eyerek birbiri ardına, önce diya·



rındaki komileri, deney kaplarını



/ektik sonra materyalizm sorunu·



vb. aygıtları hep bir fenomeni di·



nu inceleyeceğiz. Çünkü ne kadar



ğerlerinden ayırmak için kullanır·



yapay ve zorlama gibi görünse



lar ve o "öteki fenomenler" ge·



de, bu ayırımı yapmak gerekir ve



reksiz ve fazlalık sayılır, onların



bunu yaparken de bize özgü "di·



gözünde. Bununla birlikte böyle



ya/ektik" dediğimiz şeyin mater·



bir yöntemin bu şekilde sistem·



yalist; "materyalist" dediğimiz



leştirilmesi, klasik fiziği çok bü·



şeyin



yük düş kırıklıklarına uğrattı.



de



diyalektik



olduğunu



unutmayacağız. Sizin de yabancı·



Örneğin o ünlü Foucault Sarka·



sı olmadığınız bir çerçeve içinde



cı deneyini ele alalım. Bununla,



kalabilmek için daha yeni yayınla·



dünyanın döndüğünü kanıtlamak



nan, "Diyalektik Materyalizm ve



amacındaydılar ve elbette bu de·



Tarihi Materyalizm"3 adlı kitap·



ney zaten temelde bile çok saç·



maydı. Çünkü daha işin başında,



kacı tutmaktadırlar ve kendileri-



dünya sarkaç sistemini ayırıyor­



ne göre sarkacı sabit bir konum­



lardı. Sonuç olarak bu deney şu­



da durdurmaktadırlar.



nu kanıtlar; dünya, sarkaca göre



Rölativite teorisine ve "sonlu



dönmektedir. Yahut bu duruma



olan evren" diye adlandırılan hi­



göre kullanımı daha esnek olan



poteze göre, dinamiğin bütün so­



sarkacın dünyaya göre döndüğü­



rularının çözümünde; bütün yıl­



nü düşünmek insana daha kolay



dızlar birliğini ve onun dünya üze­



ve akla daha yakın düşmektedir.



rinde oluşturduğu fiziksel etkiyi



Bu durumda klasik fizikçiler kesin



hep göz önüne almak gerekir.



olarak iki soruya birden yanıt ver­



Şimdi bu söylediğimizi bir başka



mek zorunda kaldılar: Dünya ne­



örnekle pekiştirmeye çalışalım.



ye göre (neye kıyasla) dönmekte­



Göring'in (4) boynundan asılarak



dir. İkinci soru da şu: Sarkacın



idam edildiğini düşünelim. Kendi­



dönmesini engelleyen nedir? Kla­



si ipte 100 kg. gelmektedir. Bir



sik dinamiğin temel postulatına



başka deyişle o 100 kg.'lık bir yer­



göre yanıtlamaya kalktılar bu so­



çekiminin etkisi altındadır. Önce­



ruları; güneşin merkezinden çı­



leri geleneksel (klasik) fizik, bu



kan ve sabit yıldızlardan geçen



ağırlık sorununu Göring ile toprak



doğru çizgileri örnek alalım, diye



arasındaki bir olay olarak algılı­



başladılar. Tabii biz de buna 'sabit



yordu. Oysa artık rölativite teori­



yıldızlar' sözü yüzünden karşı çı­



si; bunun, yalnızca bedenle top­



kıyoruz. Çünkü gerçekten de yıl­



rak arasındaki bir olay olmadığını,



dızlar hızlı devinimlerle sürekli



evrenin bir bütün olarak tam küt­



hareket halindedirler. Ama özel­



lesinin çekimiyle ilişkili olduğunu



likle şu temel itiraz da yapılacak



ortaya koydu. Eğer evrendeki on



haliyle: Sadece tasarımsal olarak



yıldızdan dokuzu ortadan silin­



var kabul edilen bu hayali doğru



seydi, şimdikinden on kat daha az



çizgiler, gerçekten bir devinim



bir ağırlığımız olacaktı ve böylece



yaratabilirler mi? Ve de sarkacın



Göring ipte boğazından sıkılıp bo­



dönmesini engelleyebilirler mi?



ğulmaktan paçayı sıyırabilecek­



15



4. Göring: Hit­



ler'in en ya­ kın



adamla­



şal



Göring



rından. Mare­



Bu soruyu tam bir çözüme ka­



ti!.. Ama onun hışmına uğramış



vuşturmak için, büyük diyalektik­



olan milyonlarca masum insan



S a v a ş ı·n ı



çi Einstein'ın Rölativite (izafiyet,



göklere dua etti ve gerçekten de



lerdendi. Nü­



görecelik) Teorisi'ni ortaya atma­



yıldızlar bir miligram da olsa,



sını beklemek gerekiyordu. Bu te­



onun ağırlığına katkıda bulundu­



oriye göre, yıldızlar, bir bütün



lar ... Görüldüğü gibi bu yeni röla­



olarak ortak çekim güçleriyle sar-



tivite kuramı, diyalektiğin mü-



ikinci Dünya yönlendiren­



r en b e r g ' d e



yargılandı ve



ölüm cezası­ na çarptırıldı.



Cezası infaz



edilmeden in­



tihar etti.



16



kemmel bir bilim olduğunu doğ-



bu yasalar geçerli oldukları kendi



rulayıp gözlerimizin önüne ser­



alanlarının sınırlarını aşmadığı sü­



mektedir. Evrende her şey, her



rece çok önemli işlevlerde bulun­



şeyi etkiler. Örneğin yerden bir



dular. Ne zaman ki birtakım dog­



kutuyu alıp kaldırdığımızda, ara­



matik kafalı metafizikçiler, bu ya­



ya sayısız ve düşünülemeyecek



saları kendi akıllarınca sistemleş­



ölçüde uzaklardaki yıldızların küt­



tirmeye kalktılar, o zaman tama­



lesel etkileri girmektedir.



OLUŞUM



men gerçek dışı bir dünya imgesi koydular ortaya. Bildiğiniz gibi, maddenin



korunumu yasaları,



Bugünkü yeni fiziği bundan 150



100 yıl içinde birer birer evrim ya­



yıl öncesinin klasik fiziğinden ayı­



salarına dönüştüler. Artık bugün



ran en önemli özellik şudur: Artık



çok iyi biliyoruz:



diyalektiğe göre sürekli devinim,



"insan tarihinin ve canlı varlık­



evrim, durmadan oluşum ve bitim



ların dünyası gibi, fiziksel dünya



halinde bir dünya vardır artık.



da; sürekli ve kesintisiz devinim



Geleneksel fizik, bilindiği gibi



ve değişimlerle,



durmayan bir



evrenin değişmez olduğunu ve



akışla var olma ve yok olma süre­



durağan yıldızlardan, hep aynı



ci içindedir." (Engels).



devinimleri yineleyen uydulardan



Nasıl ki Marksist diyalektik za­



oluştuğunu kabul ederdi. Gene



man içinde tarihi bir evrimse, He­



aynı şekilde evrenin değişmez ve



gel'in "biri ötekinin yanında" di­



öz olarak birbirlerinden ayrılmış



yalektiğinin karşıtı olan, "birinden



kimyasal öğelerden oluştuğunu



sonra öbürü" diyalektiğinin fiziki



ve orada rüzgarların, dalgaların



dünyada, biz fizikçiler için çok bü­



hiçbir amaca yönelik olmayan dü­



yük önemi vardır. Haliyle bu sü­



zensiz ve boş devinimleri olduğu­



rekli evrimin çeşitli yön ve görü­



nu ileri sürerdi. Geleneksel fizik,



nümlerine ileride sık sık değine­



maddenin korunumu yasaları de­



ceğiz. Ama bu arada pek çok ko­



nilen birtakım bölümlere ayrılı­



nuda, onlara hiç değinmeden, bir



yordu: Enerjinin korunumu, kütle­



tarafa bırakacağız: örneğin ast­



nin korunumu, öğelerin (eleman­



ronomi araştırmalarının verileri­



ların) korunumu - evet, bu yasa­



ne dayalı gezegenlerin tarihi, ye­



lar yüzyıllar süren zihinsel çaba­



ni jeofiziğin araştırmalarına da­



lardan sonra elde edilmiş, ve kla­



yanan yeryüzünün o coşkulu ve



sik fizikten önceki ilkel fiziğin



olağanüstü tarihi, vb ... sonra ev­



içinde bocaladığı karman-çor­



ren üstüne sürekli üretilmekte



manlığa çeki düzen getirmişti. Ve



olan o şaşırtıcı kuramlardan da pek söz etmeyeceğiz.



CARNOT iLKESi Carnot (Karno) ilkesini Engels



akımını sürdürüyor. Elbette be­ nim söylediklerim, gözlerimin ka­



çok önemsiyordu ve bu ilkenin ta­



palı olması ve böylece işlemi me­



şıdığı önemi o günlerde özellikle



kanik olarak sürdürmem koşuluy­



vurguladı. Şimdi bunu iyice anla­



la geçerlidir. Yoksa gözümdeki



tabilmek için bir karşılaştırma ile



bağı çözer ve ne yaptığımı görür­



örnekleyelim. Diyelim ki ben şim­



sem bilyeleri renklerine göre ayı­



di gözlerim bağlı olarak iki sepet



rabilirim.



arasındayım. Sağdaki sepette 100



işte Carnot ilkesi, bu işlemin ev­



beyaz bilye var; soldakinde ise



rende genel bir saltıklık ilkesi ol­



100 kırmızı bilye ... Şimdi ben uzun



duğunu öne sürüyor. Bu işlemde



süre (gözlerim bağlı olarak) bir



bilye yerine diğer nesneler -örne­



sepetten aldığım bilyeyi öbür se­



ğin elektronlar, atomlar, yıldızlar,



pete koyacağım, oradan aldığım



bulutsu yığınlar (nebülöz) olabi­



bilyeleri ilk sepete koyacağım.



lir- sonuçta karışım aynı şekilde



Sonra bu bilyeleri değiştirme işle­



olur. Doğa sürekli olarak en olası



mini değiştirme işlemini istediğim



durumlara doğru evrilerek gider.



kadar sürdürebileceğim. Kuram



Sonuç olarak doğa, katışıksız me­



ve deneyimler göstermektedir ki,



kanikçidir ve gözlerinin üstünde



uzun ya da kısa bir sürenin so­



bir bant vardır; bunu fizik yönün­



nunda her iki sepetteki kırmızı­



den söylersek, sürekli olarak karı­



beyaz karışımı bilyelerin sayısı



şımlar vardır, haliyle Tanrı yok­



hemen hemen birbirine eşittir. Bu



tur. Görüldüğü gibi bu evrim ilke­



değiştirme işlemini ne kadar sür­



si aynı zamanda en geniş kapsa­



dürürsem sürdüreyim, o ilk feno­



mıyla materyalist bir ilkedir.



men geriye dönmeyecek; yani



Şimdi bu ilkeyi bazı alanlarda



hiçbir zaman yeniden beyaz bil­



deneysel olarak doğrulayalım. Bir



yeler bir sepette, kırmızı bilyeler



kabın içinde tuzlu su ile şekerli



öteki sepette ayrı ayrı toplanmış



suyu, birbirine karışmayacak şe­



olmayacak.



kilde, üstüste koyalım. Bir süre



Görülüyor ki burada geri dö­



sonra şekerin molekülleriyle tu­



nüşsüz bir evrim söz konusudur



zun molekülleri birbirleriyle karı­



ve bu yolla zamanın akıp gidicili­



şacaklar ve bu karışım öyle bir kı­



ğini de tanımlayabiliriz: Zaman,



vamda olacak ki artık kabın alt ve



bilyelerin iki sepet arasında de­



üstündeki suların bileşimi aynı



ğiştirilmeye başlandığı andan iti­



olacak. Ve sıvılar arasında artık



baren geçmeye başlıyor ve bilye­



eskisi gibi bir ayrım olmayacak ...



lerin birbirine karıştığı ana doğru



Şimdi içlerinde iki ayrı gaz bulu-



17



18



nan iki şişeyi birbiriyle bir boru



Ama yıldızlar arasında, molekül­



aracılığıyla bağlayalım. Bir süre



lerde olduğu gibi karşılıklı çarpış­



sonra her iki şişede de aynı gaz



malarla hız değiş tokuşu söz konu­



karışımının olduğunu göreceğiz



su değildir. Çünkü bu çarpışma,



ve bu karışım hiçbir zaman eskisi



moleküller arasında saniyede bin­



gibi iki çeşit gaz olarak ayrışma­



lerce kez gerçekleşir. Oysa yıldız­



yacaktır. Gene aynı şekilde bir şi­



ların birbirlerinin çekim alanları



şeye iki ayrı yoğunlukta iki gaz;



içine girecek kadar birbirlerine



örneğin karbon gazıyla hidrojen



yaklaşmaları çok ender bir olaydır.



gazı konsun. Bu iki gazın karışımı



Bununla birlikte bu olay gerçekle­



biraz uzun zaman alacaktır, ama



şir ve uzun bir süreç içinde bunun



sonuçta oluşacak karışım hiçbir



etkisi ve sonucu, moleküllerde olu­



şekilde ayrışmayacaktır. Şimdi iki



şan fenomenin aynısıdır.



şişeyi değişik ısıda aynı gazla dol­



Çok iyi bildiğimiz dönüşüm ya­



duralım ve bunları birbirleriyle



salarına göre, geriye dönüşü ol­



bağlantılayalım. Bilindiği gibi sı­



mayan bir evrim içinde, yıldızlar



cak gaz, her tarafa çok büyük hız­



arasındaki hız bölüşümü göz önü­



la serpişen taneciklerden oluş­



ne alınarak, milyonlarca yıl önce­



muştur. Oysa soğuk gazın tane­



si oluşanlar ve milyonlarca yıl



cikleri daha yavaş, daha tembel­



sonrası oluşacaklar konusunda



dir. Bu iki gaz birbirleriyle bağlan­



bir takım tarihlerin belirlenmesi



tılandığında aralarında bir değiş­



bile gerçeğe dönüştü.



tokuş olacak; taneciklerin hızı



Şimdi Carnot ilkesinin özel bir



kendi aralarında bölüşülecek ve



yönü üzerinde yoğunlaşmamız



karşılıklı çarpışmalar sonucu hız­



gerekiyor. Çünkü bu en çok bili­



ları da ısıları gibi aralarında eşit­



nen yönüdür. Engels bu konuda



lenmiş olacak. Sonuç olarak he­



şöyle demektedir:



men değişmeyecek sabit bir ısı de­



"ilk ve son olarak maddenin



recesine ulaşmış olacaklar. İşte bu



kendi içindeki dönüşüm sürecinin



çok genel ilke uyarınca, kızgın de­



incelenmesinde bu ilke temel ola­



mir, çevresine ısı salarak soğur ve



rak alınır; bu temel sürecin tanınıp



buz da çevresindeki ısıyı emerek



bilinmesiyle doğanın tam olarak



eriyip sıvılaşır. Şimdi aynı şekilde



bilinmesine kısa yoldan ulaşılır."



şu olaya bakalım: Yıldızların deği­



Bu ilkenin gerçekliği ve apakçı­



şik hızlarının bölüşümü durmadan



lığıyla evrimin diyalektik görünü­



evrilerek eşit bir hız düzeyine ve



mü belirgin bir şekilde ortaya çı­



gitgide "aşamalı olasılığa" doğru



kar. Şimdi enerjinin değer yitir­



yol almaktadır. Doğal olarak bu ev­



mesi yasasından söz edeceğiz.



rim son derece ağır ilerlemektedir.



Mekanik enerji ve sıcaklık, kısmi



olarak birbirleriyle değiş-tokuş



Örneğin buharlı makineyi ele ala­



edilebilirler. örneğin bir tabanca



lım. ısı sıcak bir kaynaktan (buhar



mermisi bir duvara çarptığında



kazanından) alınmaktadır. Bu ısı­



birdenbire durur ve o canlı gücü



nın bir kısmı harekete dönüşmek­



yok olur; buna karşılık eriyecek



te ve diğer bir kısmı da zorunlu



denli ısıyla yüklenir. Aynı şekilde



olarak



bir frenin tekere sürtünmesi ya



(kondansatöre, atmosfere) git­



da denize kaydırılarak indirilen



mektedir. işte bu son kısım enerji



bir geminin raylar üzerindeki sür­



yok olmadı, ama dağılıp kayboldu



diğer



soğuk



cisimlere



tünmesi, mekanik enerjiyi ısıya



ve artık ondan bir daha faydalanı­



dönüştürür. Bunun tersi durum



lamaz. Onun için ısıyı; "enerjinin



da geçerlidir: Motorlarda, buharlı



değer yitirmiş şekli" diye tanımlı­



makinelerde, türbinlerde kömür



yoruz. Çünkü ısının yalnızca bir



ya da petrolün yakılmasıyla elde



kısmından "hareket, emek" ola­



edilen ısı, bizim için mekanik iş



rak yararlanabiliyoruz. ısının alın­



yapma gücüne dönüşür.



dığı kaynaktaki sıcaklık yüksek ol­



Biraz önce sözünü ettiğimiz o,



duğu sürece ısının faydalanılan



"Enerjinin Korunumu İlkesi" bize



kısmı çoğalır ve kayıp ısı değeri



şunu kanıtlamaktadır: Bir miktar



azalır. örneğin yüksek ısı veren



ısı enerjisinin yok olduğu bütün



bir kazanda 300 derece santig­



durumlarda, o yok olan ısı, kendi­



ratlık sıcaklığa ulaşılabilir ve an­



sine denk düşen değer de bir baş­



cak bunun yarısından yararlanılır.



ka enerjinin ortaya çıkmasına ne­



Şimdi de hangi diyalektik süreç



den olur. Hiçbir şey kendiliğinden



içinde evrensel enerjinin kendili­



yok olmaz, hiçbir şey kendiliğin­



ğinden değer yitimine uğradığını



den var olmaz -tabii nicel olarak.



görelim. Hegel'in "olumsuzlama­



Ve yine enerji kendini korur, yok



nın olumsuzlaması" diye tanımla­



olmaz - ve yalnızca nitel olarak



dığı ilginç bir örnek var önümüz­



değişebilir. Ne var ki bu ilke bize



de. Bir kısım hareketi sürtünme



bu nitelik dönüşümünün nasıl ve



yoluyla tümden ısıya dönüştüre­



hangi yönde oluştuğunu söyle­



lim ve bu ısı da örneğin 300 dere­



mez. Ama Carnot ilkesi bize bu



ce santigrata ulaşmış olsun. Bu ısı



konuda aydınlatıcı bilgiler verir.



olumsuzluğunu herhangi bir mo­



Bu ilkeye göre "hareket" her za­



tor yardımıyla harekete dönüştü­



man -örneğin sürtünme yoluyla­



relim. İşte bu işlem sırasında ısı­



ısıya dönüşebilir, ama ısı yalnızca



nın yarısının soğuk cisimlerde



kısmi olarak harekete dönüşebi­



emilip bir daha geri dönmeyecek



lir; tabii belirli bir prosese göre.



şekilde yitime uğradığından an-



19



20



cak diğer yarısı harekete dönüşe­



geniş alanlarda oluşan işlemler



bilmiştir. Bu dönüştürme işlemle­



sürüp gitmektedir ve bu yola ni­



rini bir süre yineleyip duralım. So­



cel olarak elde kalan enerji, diya­



nunda göreceğiz ki başlangıçta



lektik uyarınca nitel bir dönüşü­



kullanılabilir durumdaki hareket



me uğramaktadır ve de bu dönü­



enerjisi yitirilmişti ve artık elimiz­



şüm geri dönmeyecek şekilde sü­



de yalnızca "enerji yitimine" uğ­



rüp gitmektedir.



ramış soğuk cisim kalmıştır. işte burada Carnot ilkesi bize şunu öğretmektedir: Uyguladığımız bu



ELEMENTLERiN DÖNÜŞÜMÜ (TRANSMUTASYON)



işlemler sırasında fizik ve kimya­



Lavoiser'ye borçlu olduğumuz



nın kesin olan bütün fenomenleri



"elementlerin korunumu" ilkesi



oluşmuştur; ışık, elektrik üretimi,



şimdiye dek kimyanın temelini



kimyasal reaksiyonlar... Ama ar­



oluşturdu. Ona göre elementler



tık hiçbir zaman yitirilen ilk başta­



ya da ayrıştırılamaz basit cisim­



ki hareket enerjisi, geri dönmeye­



ler; kimyasal işlemler sonunda



cektir ve tersine doğru aynı feno­



hiçbir değişime uğramazlar. Yal­



menler bir daha oluşmayacaktır.



nızca her biri hiçbir değişime uğ­



Şunu da söyleyeyim ki, bu "enerji



ramadan birbirleriyle birleşebilir­



yitimi" denen terim, bizi söz ola­



ler, birbirleri arasında değiş-to­



rak fazla etkilemesin. Bu terimi



kuş



zaten fizikçilerin kendileri türetti­



ama hiçbir şekilde yok olamazlar



ler ve bunun tarihi de, karlarının



ya da birbirleri içinde dönüşüme



yapabilirler,



ayrışabilirler



sürekli artması tek düşünceleri



uğrayamazlar. işte bu ilkeyle La­



olan burjuvaların mızmızlanmaya



voisier, alşimistlerin eski bir dü­



başladıkları



zamana



dayanır.



şünü yıkıyordu. Bilindiği gibi bu



Çünkü bu endüstri burjuvaları



hayalciler, elementlerin dönüşü­



fazladan bekledikleri o tatlı para­



mü yoluyla bazı metalleri altına



cıklarının lokomotif bacalarında



çevirmeyi umuyorlardı.



ya da kondansatörlerde buharla­



20. yüzyılın başında Becquerel,



şıp gitmesini büyük bir üzüntüyle



sonra Pierre ve Marie Curie'ler



seyrediyorlardı! .. Şimdi tarafsız



çok yeni ve ender rastlanan bir ta­



olarak şunu da söyleyebiliriz; de­



kım elementler buldular. Bu cisim­



ğer yitimine uğramış bir enerji,



lerin atomları, o zamana dek bili­



"değer kazanmış" bir enerjiden



nenlerin en ağırlarıydı ve onlara



niye daha kötü olsun ki? Evet ar­



kendiliklerinden saçtıkları ışınları



tık şunu çok iyi belleyelim: Evre­



yüzünden "radyoaktif element­



nin her bir noktasında hiçbir za­



ler" adını taktılar: Radyum, uran­



man geri dönüşü olmayan ve çok



yum, polonyum, aktinyum gibi



elementler. Bu maddeler Lavoisi­



rının içine sıkışmış radyum parça­



er yasalarını geçersizleştirdiler



larının geçirdiği evrimler üzerin­



çünkü bu elementler kendiliklerin­



de yapılan incelemeler sonucun­



den birbirleri içinde tam bir "dö­



da, bu toprak tabakalarının yaşını



nüşüm"le değişime uğruyorlardı. Şimdi bir radyum atomunu ele



hesaplamak bile gerçeğe dönüş­ müştür.



alalım. Onun atomunun, diğer bir



Radon maddesi de radyoaktif



metalinkinden görünüş olarak



bir cisimdir. O da kendiliğinden



hiçbir farklılığı yoktur. Kimyasal



helyum gazi çıkararak bambaşka



reaksiyondan geçirilebilir, klorla,



radyoaktif cisimlere; A, B, C, D



oksijenle birleştirilebilir ve bütün



radyumlarına dönüşür. Bunlar da



bu işlemlerden sonra dönüşme­



polonyuma dönüşürler ve onlar



miş olarak kalır. Sonra birdenbi­



da son bir patlama sonucu, bir



re, hiç beklenmedik şekilde şid­



helyum atomuyla son evrimi nok­



detli bir yıkıma uğrar, devrimci



talayan durgun (inerte) bir kur­



bir patlama geçirir ve bu oluşum­



şun atomu olarak parçalanıp ikiye



lar onu kökten ve kesin olarak de­



ayrışmış olurlar. Ve gene aktin­



ğiştirir: İkiye bölünüp, biri büyük



yum, toryum gibi radyoaktif ele­



biri küçük olmak üzere iki atom



mentlerin sürüp giden soylarında



oluşur. Büyük olanı radon gazının



çocukları, torunları, onların ço­



atomudur ve havadan sekiz kat



cukları olan elementler türemiş­



daha ağırdır; küçük olanı helyum



tir. Ve bunların da hepsi kurşun



gazının atomudur ve ilkinin tam



maddesine dönüşmekle evrim sü­



tersine, havadan yedi kez daha



recini tamamlamışlardır. Demek



hafiftir. Değişim (mutasyon) ya­



ki burada kimyasal elementlerin



sası göstermektedir ki herhangi



gerçek bir yaşam süreciyle karşı



bir radyum atomunun; 1600 yıllık



karşıyayız ve bu radyoaktif aile­



süreç içinde iki kez patlama olası­



nin bütün üyeleri kaçınılmaz ola­



lığı vardır. Bir başka deyişle 1600



rak iktidarsızlığa düşüp kurşuna



yıllık süreç içinde herhangi bir



dönüşerek devirlerini tamamla­



radyum kitlesinin yarısı kaybolur



mış oluyorlar.



ve sonraki 1600 yıllık süreçte de



öte yandan radyumun torunu­



kalan kitlenin yarısı... ve bu böyle­



nun çocuğu olan kurşunla, aktin­



ce sürer gider. Şimdi burada, ke­



yum ve toryum elementlerinin



sin olarak şaşmayan istatistik ya­



soyundan gelen kurşun birbirin­



sasına tabi, geri dönüşsüz evrim



den farklıdır. Ama bu birbirlerin­



söz konusudur. Bu yasa öylesine



den farklı kurşunların ortak özel­



şaşmazdır ki bazı toprak parçala-



likleri vardır: Aynı koşullar altında



21



22



aynı cisimlerle birleşirler, aynı yo­



lar; gezegenimizin çok öncelere



ğunluktadırlar, aynı füzyon du­



dayanan geçmişindeki oluşumun­



rumları vardır



vb ... ama atom



da gerçek bir rol oynayan ele­



ağırlıklarına gelince, aralarında



mentlerin dönüşümündeki sayısız



çok küçük ayrım vardır. Bunlar sı­



süreçlerin son tanıklarıdır. Ve bü­



rasıyla 206, 207, 208 hidrojen



yük bir kesinlikle bu oluşum yıl­



atomu ağırlığındadırlar. işte böy­



dızların var olmalarını kanıtlayan



le aynı özellikleri olan ama atom



ana belirtilerden biridir. Madde



ağırlıkları değişik olan elementle­



artık öyle sanıldığı gibi hareketsiz



re izotop elementler denir.



ve değişmez değildir. Madde ken­



Elementlerin birçoğu izotoptur. Buna dayanarak bu elementlerin de, kurşunda olduğu gibi birtakım radyoaktif değişimler sonunda oluşmuş olabilecekleri olasılığı üzerinde duruldu. Öyle sanıyoruz ki, bugün tanıyıp bildiğimiz kim­ yasal elementlerin çoğu hep bu şekil ve yapıda olagelmediler. Do­ layısıyla bunlar, hareketli ve aşa­ ma aşama parçalanan ağır atom­ lu elementlerin soyundan türeye­ rek gelmişlerdir ve artık bugün bunlar cansız, ceset elementler­ dir. Bu ağır atomlar da; bir za­ manlar bizim gezegenimizin ko­ pup ayrıldığı o yıldızdaki çok yük­ sek sıcaklıkların basıncının etkisi altında hafif atomların bileşimin­



di içinde bile yüz binlerce yıl süre­ cinse mikroskobik patlamalar so­ nucu evrimler geçirmiştir; geçir­ mektedir. Ama bütün bu oluşum­ lar geriye doğru ilerlemez.



MADDENiN YIKIMI Madde yalnızca nitelik değişim­ leri yönünden bağlantılı (angaje) durumda değildir. Ayrıca nitelik yönünden de, yani kütlesiyle de akan zaman içinde çok büyük yı­ kımlara ve değişimlere uğramak­ tadır. Lavoisier'nin ortaya attığı bir geleneksel kimya aksiyomu vardı. Buna göre madde geçirebi­ leceği bütün dönüşümleri geçir­ dikten sonra, ağırlığından, kütle­



den ve şiddetle çarpışmalarından



sinden ne bir gram yitiriyor, ne



türemiştir.



bir gram kazanıyordu. Oysa bu­



Bu varsayım çok büyük bir ola­



gün çok kesin kaynaklara daya­



bilirlikle, bilimsel olarak doğru­



narak biliyoruz ki, bu sav doğru



landı. Laboratuarlarımızda, aynı



değildir;



koşullar altında aynı yapay ele­



gökyüzünde



ment bileşimleri elde edildi. Rad­



madde, akmakta olan her saniye



sonsuz



boyutlardaki



milyonlarca



ton



yoaktivite olayı, bugün yalnızca



içinde, değişime, yıkıma uğra­



birkaç aktif maden filizinin kalın­



maktadır.



tılarıyla sınırlı değildir. Bu kalıntı-



Çok uzun süre önce rölativite



teorisi; her enerıının, parlak sı­



koydular; özellikle güneşin enerji­



caklıkla ışığın birer kütlesi oldu­



siyle ilgilendiler. Bilindiği gibi gü­



ğunu ve bunun tersi olarak da her



neş uzaya büyük miktarda enerji



kütlenin bir enerjiye eşdeğerde



yaymaktadır. Yakın zamana dek



olduğunu kanıtladı. Bu enerji çok



bu enerji üretimini fizikçiler bili­



büyüktür: Bir gramlık madde,



nen fiziksel fenomenlerle açıkla­



madde dışı dönüşüme çevrildiğin­



yamadılar. örneğin yanma ola­



de, Amerikan donanmasının en



yıyla açıklamak istediler, sanki



ağır zırhlı gemisini Himalaya Dağ­



güneş etrafı oksijenle çevrilen bir



larının zirvesine çıkarabilecek eş­



kömür kitlesiymiş gibi... Üstelik



değerde bir enerji edilir. İşte bu­



basit ve radyoaktif dönüşümlerle



nun teorik olarak olabilirliğini ka­



de açıklayamadılar ama sonunda



nıtlarla öğrenen fizik bilginlerinin



rölativite yasasının maddenin



nasıl bir coşkuyla bu enerji dönü­



enerji eşdeğerliği ilkesine göre



şümünü gerçekleştirmek için ça­



açıkladılar ve bunu da kanıtladı­



lıştıklarını tahmin edebilirsiniz.



lar: Tamamen güneşin kendi öz



Onlar ilkin tanecikli kütlelerin



maddesinin sürekli dönüşümü yo­



madde dışı dönüşümünü gerçek­



luyla ışığa çevrilip hiçlenmesi so­



leştirdiler. Bu tanecikli cisimler



nunda bir enerji üretimi gerçek­



pozitif ve negatif elektrik taşıyıcı­



leşmiş olmaktadır.



sıdırlar ve bunlara elektron denil­ mektedir.



iki karşıt kutuptan



Bu çok genel fenomen yıldızla­ rın yaşamı ve evrimi üzerinde ya­



elektronlar birbirleriyle çarpıştık­



pacağımız



larında şiddetli bir patlama oluş­



önünde bulundurulmalıdır. Bun­



açıklamalarda



göz



makta ve tipik bir diyalektik sü­



dan önce yıldızların sabit, değiş­



reçten (prosesten) sonra iki mad­



mez ve özelliği dönüşüp bozul­



de birbirini karşılıklı olarak parça­



maz olduğu kabul ediliyordu. Oy­



lamakta ve gerçekleştirdikleri en



sa yıldızlar son derece hızlı devi­



üst sentez sonunda ışıklı enerjiye



nim içindedirler. Üstelik fiziksel



dönüşmektedirler. Doğal olarak



özellikleri ve yapılarında, çok kök­



bunu, inanılmaz çok yeni buluşlar



lü dönüşümler geçirmektedirler.



izledi ve bundan sonra da daha



Gökyüzünde gördüğümüz bu yıl­



büyük buluşlar ardı sıra birbirleri­



dızların her birinin yaşları deği­



ni izleyip gidecektir.



şiktir; bir kentte her yaştan insan­



Enerji ile maddenin kuramsal



ların bulunması gibi... Biz bu yıl­



olarak birbirleri içinde dönüşebil­



dızları tek tek inceleyerek onların



melerinin olabilirliği anlaşılınca



geçirdiği evrim süreçlerini belirle­



yıldızların enerji sorununu ortaya



yebiliriz. En gençleri, yeniyetme



23



2'



yıldızlar nicelikçe çok fazla sayı-



uzayda dağılıp giden ışığa dönüş­



dadırlar; daha düşük yoğunlukta-



müştür. Yıldızların yaşam serü-



dırlar, bir ölçüde ısıları daha dü­



venlerine bakarsak, gerçekten de



şüktür ve renkleri kırmızımtırak­



onlar o dipdiri gençliklerini bol



tır. Bu "kırmızımtırak dev delikan­



keseden hovardaca harcarlar; öz



lılar" gitgide yoğunlaşırlar, aynı



varlıklarının büyük bir bölümünü,



zamanda daha da ısınırlar, renk­



çok daha görkemli görünmek uğ­



leri kırmızıdan sarıya, daha sonra



runa, yakıp ışığa dönüştürürler.



beyaza döner. işte bizim güneş



Sonra tez gelen yaşlılıklarında ci­



de, yıldızlara özgü bu "ergenlik



simleşip saçtıkları ışıktan pintilik



çağındadır". Sonra yaşlılığa doğ­



ederler; böylece daha sönükleşir­



ru çökme çağı başlar, gitgide ha­



ler ve bundan sonra da gitgide



cimleri daralır, yoğunluk yitimine



donuklaşarak ışıltısız bir şekilde



uğrarlar. Haliyle gitgide ısıları



yaşlılıklarını tamamlarlar.



azalır; renkleri önce sarıya sonra



Güneş konusunda, maddenin



kırmızıya dönerken artık boyut­



bu "kitle yitimi" olayının yeni bir



larda kısılıp büzülme başlar. Son­



yorumu, yıldızların yaşamı evre­



ra o �itip tükenmez "yaşlılık" dev­



sinde ürettikleri enerji sorununa



resi başlar. Bu gitgide büzülmüş



doyurucu bir açıklama getirdi.



"kırmızı cüceler" soğudukça so­



Buna göre bir yıldızın içindeki



ğurlar, haliyle ışık da vermez ol­



egemen koşullar, bir laboratuar­



duklarından yıldız kimliklerini yiti­



da yaratıldığı zaman, o yıldızda



rip basit ve ham bir ceset kütle



oluşan radyoaktif geçişmeli dö­



olarak uzayın sonsuz derinlikleri­



nüşümlerin benzeri tepkimeler



ne kendiliklerinden başıboş fırla­



zinciri, laboratuarda da aynen



tılmış olurlar.



gerçekleştirilmektedir.



Maddenin "kitle yitimi" olayı,



Bu geçişmeli dönüşüm şöyle



yıldızların bütün bu evrimleri sü­



gerçekleşiyor: Dört hidrojen ato­



recinde egemen rol oynar.



mu, ağır bir atom üzerinde karar



Gerçekten de yıldızlar yalnızca



kılıp sırayla hepsi onun üstünde



yoğunlaşıp büzülerek hacim yitir­



toplanıyorlar. Sonra bu ağır atom



mekle yetinmezler. Yaşamları sü­



onları blok halinde tek helyum



resince kütlelerinin onda dokuzu­



atomu olarak kendinden uzaklaş­



nu yitirirler. Bu yiten kütle; mad­



tırıyor. Ve bu proses sayısız şekil­



de olarak tamamen yitime uğra­



de sürüp gidiyor ve sonunda dört



mıştır. Bir parça şekerin bir bar­



hidrojen atomlu gerçek bir hel­



dak su içinde erimesi gibi, yıldız­



yum atomu oluşmuş oluyor. Bu­



lar da aynı şekilde eriyip giderler.



nunla birlikte bir helyum atomu,



Elbette, "yitti" dediğimiz madde,



tamı tamına bir hidrojen atomun-



dan dört kez daha ağır değildir.



Bunu başka türlü söyleyelim:



Bunun da nedeni ergime sırasın­



Sürekli olarak küçük küçük mik­



da hidrojen atomları kütlelerinin



tarların eklenmesiyle elde edilen



binde sekizini yitirirler ve işte bu



birikimler sırasında sistemin özel­



"kütle yitimi" sürekli bir enerji



liği değişmemektedir. Ne zaman



üretimine ve yayınımına neden



ki görünüşte hiç de önemi olma­



olur. Aynı şey güneş içinde söz



yan bir miktar daha eklenir, o za­



konusudur. Güneş bu enerjiyi



man, bütün sistem altüst olur. Üs­



uzaya salar ve ondan çok küçük



telik bu birikim şekil ve nitelik de



bir kısmı da dünyamıza ısı, ışık,



değiştirir. Bunun nedeni de şu:



yani yaşam olarak ulaşır. Bu işlev,



Son eklediğimiz ve sistemi değiş­



her ne kadar güneşin enerji salma



tiren miktar, aslında azar azar ek­



olayında büyük bir rol oynuyorsa



lediklerimizin bir devamıdır. Bu



da ancak binde sekizlik bir madde



açıklama, bir demir çubuğun ucu­



yitimini doğrulayabildiğinden yıl­



na asılmış bir kovaya azar azar su



dızların madde yitimi olayını pek



doldurma ve bu yolla o çubuğun



fazla kesinlikle açıklayamamakta­



direncini



dır. Çünkü biraz önce gördük ki,



anımsatıyor. Kovaya azar azar



yıldızlar yaşamları süresince küt­



miktarlarda su konulma sürecin­



lelerinin onda dokuzunu yitirir­



de üzerinde hiçbir değişiklik gö­



ler... Yıldızların, güneşin içinde bu­



rülmeyen demir çubuk, bir an ge­



tanıma



denemesini



lunduğu koşullardan daha değişik



lir ki, kovaya eklenen bir damla su



koşullar içinde bulunması olasıdır.



sonucu aniden eğrilip kıvrılır ...



ileride maddeleri daha yakından



Bu prosesi fizikokimya alanında



tanıdıkça, bu farklılığı doğuran iş­



açıklamaya kalkarsak, buna pek



levleri v·e fE>nomenleri daha iyi



çok örnek gösterebiliriz. Örneğin



açıklayabileceğiz.



bir anti-katot üzerine bir demet elektron gönderildiğinde ve ener­



N iCELiK VE NiTELiK Şimdi de materyalist diyalekti­



jisi gitgide artırıldığında, X-ışınları elde edilir. Uygun bir aletle bu



ğin üçüncü özelliğine geliyoruz.



ışınlar dağıtıldığında bu ışık emis­



Bu da Hegel'in "imgesel ölçü aşa­



yonu çizgili ışık tayfına dönüşür.



malarının son düğüm çizgisi" de­



Elektronların enerjisi bizim "eşik"



diği kuramının açıklığa kavuştu­



dediğimiz belirli bir düzeye ula­



rulmasıdır. Bu kurama göre, bazı



şınca bu çizgili ışıklar ortaya çı­



nicel değişim durumlarının o son



kar. Yine 0,38 mikronluk dalga



düğüm çizgisinde, birdenbire ni­



uzunluğundan daha kısa olan bir



tel bir değişim ortaya çıkar.



ışık gözle görülmez. Buna ultravi-



25



·



26



yole ışın deniyor. Bu ışık 0,38



basınç sıvının içine geçip yayıldı­



mikronluk eşiği aştığı an, onu gö­



ğından birbirlerine karşı sıkışmış



rürüz ve rengi maviye çalmakta­



moleküllerini bir arada tutup da­



dır. 0,79 mikrondan daha az bir



ğıtmalarını önler. Suyun bu bü­



ışık hala gözle görülebilir ve rengi



tünlüğünü, moleküllerin artan ısı­



kırmızıdır. Bu eşik aşıldığında ışık



sına koşut olarak oluşan çalkantı­



aniden görünmez olur ve artık



lar bozmaya çalışır. lsı arttıkça



enfraruj dediğimiz ışık türüne dö­



moleküller birbirleriyle çarpışır­



nüşmüştür. Bu niteliksel duyarlı­



lar; bütün yönlere gidip gelirler.



lık eşiği, ışığın ya da sesin bütün



lsı 100 dereceye ulaşıp ve bu eşi­



niceliksel özellikleri, - frekans,



ği aşmadıkça oluşan çalkantılar



yoğunluk,



atmosfer basıncını yenmek için



zaman,



aralık,



vb.­



özellikleri için geçerlidir. Aynı şekilde kimya alanında



yeterli değildir ve bu 100 derece aşılınca çalkantılarının şiddeti ba­



benzer olayları görüyoruz. Hidro­



sıncın etkisini bastırır ve böylece



jenle oksijen karışımını yavaş ya­



moleküller birbirlerinden ayrılır



vaş ısıtalım. Öyle bir kritik ısınma



ve su buharı kabarcıklarına dönü­



eşiğine ulaşıyoruz ki, birden bir



şürler. Ve bu kerteden sonra ufak



patlama oluyor karışımda. Bunca



bir ısı artırımı, fenomenin şeklini



örnek bolluğu içinde niçin şu on­



tamamen değiştirir, su çözülür ve



ca klasikleşmiş örneği almaya­



tümden buhara dönüşür.



lım? -Bu örneği Stalin, Engels'ten



Aynı şekilde, içi 100 derecede



alıp kullanmıştı. Engels de He­



buhar dolu bir silindir tüp alıp pis­



gel'den almış ... Hani şu atmosfer



tonunu yavaş yavaş itelim. O ana



basıncı altındaki suyun 100 san­



dek başıboş dolaşan buhar mole­



tigrat dereceye kadar ısıtılması



külleri, daralan hacim yüzünden



ve suyun bu eşikten sonra aniden



birbirlerini sıkıştırmaya başlarlar.



durum değiştirip buhara dönüş­



Bu andan sonra, pistonun sıkıştır­



mesi örneği... Su çok küçük ve



ması arttıkça buhar molekülleri­



birbirinin aynı, özdeş moleküller­



nin aralarındaki çekim daha da



den oluşmuştur ve bu moleküller



güçlenip birbirleriyle kenetlene­



karşılıklı çekim gücüyle birbirleri­



cek ve sonunda bu buhar, değiş­



ne bağlanıp kenetlenmişlerdir. Bu



mez yoğun bir sıvı kütlesine dö­



karşılıklı çekim, suyun değişmez



nüşmüş olacaktır. işte burada bu­



bir hacimde kalmasını sağlar. Ve



har niceliğinden su niteliğine dö­



bu yüzden suyun pürüzsüz bir yü­



nüşümün örneğini görüyoruz. Ba­



zü vardır. işte açık havada bir



zen karşılıklı çekim arttıkça öyle



kapta bulunan bu suyun yüzeyine



bir eşiğe ulaşılır ki, arada bu çe­



bir atmosfer basıncı biner ve bu



kim, molekül çarpıntılarına ege-



men olur ve işte o anda durum



lardan söz etmedik. Ama çok dik-



aniden tersine döner. Burada,



katli gözlemler bu tipten yeni yıl­



karşılıklı çekimin çalkantıya üstün



dız oluşumlarının çok sık olduğu­



gelmesindendir ki, örnekte oldu­



nu kanıtladı. Bu tür oluşum da



ğu gibi, güçlü olanın yasası her



şöyle ya da böyle normal oluşum­



zaman geçerli olur.



lar çizgisinde yerini alacaktır. Bu



Şimdi de bu türden mekanik ro­



tür büyük patlamaların bir dönü­



lü; doğadaki diyalektikte; "zaman



şümler süreciyle ilişkili olduğu he­



içinde evrenin dönüşüp evrilme­



men hemen herkesçe kabul edil­



si" olayında görelim. Yeni yıldız­



mektedir. Ve bugün fizikçiler bu



ların oluşum süreçlerinde görü­



olayların benzerlerini laboratuar­



len o anlatılmaz boyutlardaki pat­



larında deney olarak gerçekleştir­



lamalı dönüşümleri başka alanlar­



mektedirler. iki atomun çekirdek­



da görmek olanaksızdır. ilk bakış­



lerini birbirine yaklaştırdığımızda



ta hiç de göze çarpan bir özellik



bir an gelir ki, bir enerji itelemesi



taşımayan herhangi bir yıldız,



meydana gelir. Çekirdeğin belirli



aniden, birkaç saat içinde çok



bir uzaklığında kendisini koruyan



canlı bir parlaklık kazanır. Daha



bir "iteleme duvarı'', yani bir çeşit



sonra yapısında yepyeni bir deği­



dıştan içeri girişi önleyen bir ka­



şiklik oluşturur; yeni bir tip yıldı­



buk vardır. İşte bu "iteleme duva­



za, "beyaz bir cüce" görünümüne



rı" aşılır aşılmaz iki çekirdek bu



dönüşür. Bu beyaz cüceler çok



kez bütün enerjileriyle birbirlerinin



küçüktürler ama son derece yo­



üstüne atılırlar ve böylece bu iki



ğundurlar. Özgül yoğunlukları ba­



çekirdek bütünleşmesinden yeni



zen suyunkinden 1500 kez daha



bir element oluşur. Bu yüzden ye­



ağırdır. Sonra ısıları da son dere­



ni bir elemente ulaşmak için böyle­



ce yükselmiştir. Normal madde­



si sentezlerle uğraşan bilimadam­



lerdeki her atomun bir çekirdeği



ları, iki atomu birbirlerine karşı el­



ve onun çevresinde ona bağlı bir­



lerinden geldiğince büyük bir şid­



çok elektron vardır. Aynı şekilde



detle fırlatıp atomların karşılıklı



bu beyaz cüce yıldızda da bütün



iteleme duvarlarını aşmalarını ya­



çekirdekler merkezde toplanmış­



ni iteleme kabuklarını kırmalarını



tır ve bunlar bu gördüğümüz yıl­



sağlamaya çalışmaktadırlar.



dızın kendisini oluştururlar ve



Şimdi delikanlılık çağındaki yani



elektronları da uçsuz bucaksız



gittikçe ısısının artmaya başladığı



uzayda bir sis dalgası · oluşturur.



dönemdeki bir yıldızı ele alalım.



Bundan önce yıldızların normal



Atomları bütün yönlerde ve ısıla­



evrimini açıklarken bu tip yıldız-



rıyla orantılı olarak bütün şiddetle-



27



28



riyle birbirleri üstüne atılmaktadır.



bir evrim mi geçirmektedir? O za­



Burada ısının ağır ağır yükselip



man orada mutlaka bir denge de­



artmasıyla atomların çalkantı de­



ğiş-tokuşu vardır; zıt güçlerden



recesine ulaştığını ve karşılıklı ola­



güçlü olan biri daha güçsüz olan



rak "iteleme duvarlarını" aştıkları­



ötekine baskın çıkmaya çalışmak­



nı düşünelim. Bu olayın ilkin yıldı­



tadır. Bu nicel evrim bir nitel evri­



zın en sıcak bölgesi olan merkezin­



me sıçrayabilir, ani bir doğa dönü­



de oluşacağı kesindir. işte bu mer­



şümüne ulaşabilir mi? Zıtlar bir­



kezde birtakım atomlar arasında



birlerini dengelemek yerine daha



sentezler yoluyla yeni elementler oluşacak ve haliyle çok büyük öl­ çülerde ısı da açığa çıkacaktır. Bu açığa çıkan ısı, o bölgedeki sıcaklı­ ğı çok daha yükseltecek ve böyle­ ce bu ısı artışı yıldızın merkezi dı­ şındaki bölgelere yayılacak ve ora­ larda da yeni element oluşumları­ na neden olacaktır. Ve bu böylece, zincirleme olarak sürüp gidecektir. Tıpkı yuvarlanan bir kartopu gibi bu fenomenler çığ gibi büyüyecek ve sonunda yıldızımız "beyaz cü­ celik" şekline ulaşmış olacaktır. iş­ te bu aşamada hafif bir ısı artışı, yıldızımızın felaketi olur ve onun yepyeni bir oluşumuna, yani çok daha üst derecede bir senteze uğ­ ramasına neden olur.



KARŞITLARIN BIRLl�I



üst bir sentezin gerçekleşebilmesi için birbirleriyle çarpışarak birbir­ lerini çökertmeye çalışırlar. Mekanikçilikte sorunlar iki türe ayrılır: Devinimsizlik sorunları ve devinim sorunları. Devinimsizlik durumunda her zaman bir denge prosesi vardır; yeni bir güç karşıt bir güçle karşılanmış, dengelen­ miştir. örneğin masanın üzerine bir nesne koyuyorum; bu nesne, masaya dayandığı için ağırlığının ortadan kalktığı ve onun için ha­ reketsiz olduğu sanılır. Oysa de­ nemeler göstermiştir ki bu nesne çok hafif ve masa da çok ağır ol­ sa bile, masa yine de çok hafif bü­ külür ve onun elastikliği bükülme­ yi önler ve sürekli direnç göste­ ren bir güç oluşturur, nesnenin ağırlığını nötrleştirir. Aynı şekilde devinim durumunda da her cisim



Doğada her şey çelişikliktir, zıt­



iki eşit ve birbirine karşıt iki gü­



lıklar ya da karşıtlıkların oluştur­



cün buyruğundadır. Bunlardan bi­



duğu dengedir. Bir sistemde "de­



ri dışqüçtür ve devinimi sürdür­



ğişmezlik" mi vardır? O zaman



meye çalışır. öteki ise merkez­



orada iki zıt eğilim, iki zıt güç, iki



qüçtür ve o da devinim gücüne



zıt devinim birbirlerini karşılıyor­



karşı koyup direnç gösterir. Örne­



lar, birbirlerini dengeliyorlar de­



ğin Ay dünyanın çevresinde bir



mektir. Bir sistem aşamalı ve nicel



çember çizerek dolanır ve eşit iki



gücün egemenliği altındadır: Biri,



şirler (iki madde birbirinin hasım-



onun uzaya fırlayıp gitmesini en­



dır) ve yeni bir cisim oluştururlar:



gelleyen yerin çekim gücüdür;



Etil asetat. Bir de artık olarak, su.



öteki de merkezkaç güçtür. Bu da



ilk baştaki tepkime (reaksiyon);



Ay'ın dünyamız üzerine düşmesi­



asit ve alkolün üçte ikilik kısımları



ni önler. Ve herkes bilmektedir ki,



kaybolduktan sonra durur ve da­



merkezkaç güçlerin varlıkları ke­



ha sonra bu denge sonsuza dek



sindir ve uyduruk hesaplara da­



yerleşir. Bunun anlamı nedir? Ne­



yanmamaktadır.



den kalan kısımlar arasında bir



Aynı şekilde kimya bilimi de



tepkime olmaz? Evet, aslında bir



karşıtlıklarla örülmüştür ve itele­



tepkime vardır. Şöyle ki, bu karı­



me kuramı bunu yalın ve hoş ben­



şımdan üreyen etil asetat, yeni­



zetmelerle anlatmaya çalışır: Asit



den asit ve alkol oluşturabilmek



ve bazlar, kediyle köpek gibi, suy­



için suya karşı tepkimede bulu­



la ateş gibi birbirlerine hasımdır­



nur. Görüldüğü gibi bu geriye



lar. Onlar birbirleriyle karıştırıldı­



doğru, karşıtlıkların bir tepkime­



ğında karşılıklı tepkileri çok şid­



sidir. Böylece sistemde bir dura­



detlidir; hemen kızışırlar, birbirle­



ğanlık, bir ölü durum görüntüsü



rini çökertirler ve sonuçta kalıntı



vardır. işte bu görünürdeki den­



olarak da yeni bir cisim oluşturup



ge; iki zıtlığın savaşımından kay­



bırakırlar. Yine hidrojen ve metal­



naklanmaktadır ve bu ikisinden



lerin soyundan olan indirgenler



her biri ötekinin oluşturduğunu



(redüktörler), oksijen soyundan



yıkıp çökertmek istemektedir.



gelen yükseltgenlere (oksidanla­



Elektrik olayında görülen bütün



ra) karşı hasımdırlar, karşıttırlar.



fenomenler, birbirine karşıt ve iki



Onlar bir araya getirildiğinde bir­



çeşit cisimciğin bulunması yüzün­



birlerine gösterdikleri tepki sonu­



den oluşur. Bunlar elektron dedi­



cunda yeni bir (ya da iki) ürün



ğimiz artı ve eksi (pozitif ve nega­



oluştururlar. örneğin yükseltgen



tif) elektrik parçacıkleridir. Atom,



klor, indirgen sodyumu etkiler ve



dengesini; iki kutup arasındaki



sonuçta sodyum klorür ürünü or­



çekime ve aralarındaki bu savaşı­



taya çıkar ki bunun rengi ilk sod­



ma borçludur. Negatif elektronlar



yumdan değişiktir. Bunun gibi pek



pozitif olan çekirdeğin çevresin­



çok örnekler verebiliriz daha...



de dönmektedirler. Bununla bir­



Bir de kimyada "dengeler" du­



likte örneğin cisimlerin bazı dö­



rumu vardır. Örneğin uygun öl­



nüşümleri sırasında pozitif elekt­



çeklerde alkol ile sirkenin asetik



ronun kapatıldığı merkezden kur­



asidi karıştırıldığında bunlar birle-



tulup kaçtığı olur. işte o anda kı-



,



29



30



yamet kopar. Onu gözaltında tu­



si, ikili zıt içsel yapısına karşın



tan hasmı, negatif elektron, he­



"tutarlı bir bütünlük" oluşturabili­



men onun üstüne atlar ve bu bo­



yor. Ne var ki, bazı koşullarda iş­



ğuşma-çarpışma sürecinde şid­



ler çığırından çıkıyor. örneğin



detli bir patlama olur ve bu sırada



"fotoelektrik" denen olayda fo­



da iki elektron birbirlerini yok



ton bir başka atomun içine giriyor



ederler ve sonuçta, bambaşka bir



ve orada aniden kendi içyapısın­



şeye dönüşürler: Gama lşığı. işte



daki iki karşıt yapılanmadan dola­



bu, "cisimlerin yitimleri" dediği­



yı "felaket getiren bir patlama"



miz ve daha önce değindiğimiz



oluyor. Bu, foton cisimciğinin söz



bir fenomendir.



kc;ınusu atom çekirdeğinin çok ya­



Louis de Broglie'nin son kuram­



kınına yanaşmış olmasından kay­



ları ve "dalga mekaniği" öğretisiy­



naklanıyor olmalı. Haliyle foton



le birlikte; karşıtlıklar diyalektiği­



tamamen ortadan yok oluyor ve



nin optik alana da girdiğini görü­



ortaya çıkan bütün enerji, atom



yoruz. Işık da -en azından bize gö­



sisteminden bir elektronun kop­



ründüğü şekillerden birine daya­



masına neden oluyor ve sonra da



narak söyleyebiliriz ki- foton de­



şiddetle aynı atomu dışarıya fırla­



nen çok küçük parçacıklerden



tıyor. Mekanik tarafı çok az bili­



oluşmuştur. Broglie'nin yaptığı he­



nen bu sistemin oluşturduğu fe­



saplara göre, bütün varlığıyla, bü­



nomenin nedenini, foton cisminin



tün derinliği ve özüyle, bazı bakım­



ikili ve onların karşılıklı zıtlık yapı­



lardan foton, birbirine karşıt iki si­



sına bağlıyoruz. Bu son açıklama­



metrik parçacıkten oluşmuştur.



mızın, hiçbir kuşkuya yer bırak­



Gerçekte bu iki yarım-fotonun



mayacak ölçüde kesin olduğunu



ne olduğu ve nasıl bunların birbi­



belirtmeliyiz. Basit parçacıklerin



rine karşıt olduğunu size açıkla­



hiçbirinde böyle bir madde yitimi



mam çok zor. Çünkü fizikçilerin



söz konusu değildir. Çünkü daha



kendileri bile, matematiksel for­



önce de gördüğümüz gibi, böyle



müllerle bunu kanıtlasalar da,



bir olayın oluşabilmesi için pozitif



gerçekte bu oluşumu tam olarak



elektronun gidip zıddı olan nega­



açıklayamıyorlar. Birbirine "karşı­



tif elektronla birleşmesi gerekir.



koşut iki nötron"dan söz ediyor­



Bu olay, zıtlıkların diyalektiğine



lar. Ama bu da pek doyurucu bir



çok güzel bir örnek oluşturmak­



açıklama olmuyor. Gerçekten on­



tadır. Televizyonun çalışma siste­



ların nötron dedikleri bu parçacık,



minden de tanıdığımız bu foto­



olağan koşullarda birbirleriyle iyi



elektrik olayı, doğada oluşan fe­



geçiniyorlar, birbirleriyle dayanı­



nomenlerde çok önemli roller oy­



şıyorlar ve böylece foton madde-



namaktadır. Işık, bu yasa uyarın-



ca kendine pek çok kullanım alan­



tafizik olarak değil, diyalektik ola­



ları bulmuş ve bulmaktadır. Bu fo­



rak gidişatını sürdürmektedir. En­



toelektrik fenomeni; gözlerimizin



gels'in



aşağıda



okuyacağımız



görmesinde, fotoğraf filmlerinin



sözleri onun ne denli öngörüşlü



resimleme işlemlerinde, ışığın



olduğunu göstermektedir:



kimyasal değişimler yaratmasın­



"Doğa,



diyalektiğin



deneme



da başroller üstlenmiştir. Hele



alamdır ve modern doğa bilimleri­



güneş ışığının yeşil bitkilerde ne­



nin, bu denemeler için çok çeşitli



den olduğu klorofil özümsemey­



materyal sağladığım söylemek is­



le, yeryüzündeki yaşam için ge­



terim. Ayrıca bu materyal/erin sa­



rekli olan bütün enerji kendiliğin­



yısı her geçen gün artmaktadır."



den üretilmiş olmaktadır. Yalnız çok az görülen koşullar­ da da olsa, gama ve kozmik ışınla­ rın çok aktif ve enerjik fotonların­ da oluşan ilginç bir fenomene göz atalım: Burada foton, bir çekirde­ ğin yakınında yok edilir. Bu olay sonunda, bir elektron empülsiyo­ nu yerine bir "madde kazanımı", yani negatif bir pozitif elektron oluşumu söz konusu olur. Bu olu­ şumu yerinde doğrudan gözlem­ lemek de olasıdır. "Madde yiti­ mi"nin karşıtı olan bu "madde ka­ zanımı"; "sıçrayan diyalektik sen­ tez"e iyi bir örnek oluşturmakta­ dır. Bunca değersiz ve hayalet gi­ bi bir cisim olan fotonun dönü­ şümleri sonucunda yeni bir mad­ deye ve elektriğe ulaşmak çok il­ ginç. Görüldüğü gibi foton cismi, temel zıtlıklar çatışmasının son­ suzca verimli tohumlarını barın­ dırmaktadır içinde. Yeni fiziğin son gelişmelerini şöyle bir gözden geçirdikten son­ ra çok iyi anlıyoruz ki, doğa; me-



i l . FiZi K O K i M YA B i L i M L E R i VE MATE R YAL i Z M



MAD DE VE YAŞAM Size biyoloji bilimleri anlatılır­ ken, hiç kuşkusuz materyalist gö­ rüşe göre yaşamın çeşitli şekilleri içinde mükemmel bir süreklilik ol­ duğu söylenmiştir. Bu süreklilik, hem en ilkel amiplerde hem akılla donanmış insanda aynı ölçekler­ de vardır. Materyalist bir fizikçi de cansız maddelerle canlı varlık­ lar arasında bir süreklilik bulun­ duğunu ve herhangi bir kimyasal cisimden canlı bir varlığa geçer­ ken, değişik yasaların ve değişik tözlerin söz konusu olduğu farklı dünyaların bulunmadığını bilirler. Oysa 19. Yüzyılın birçok bilimada­ mı bu görüşte değildi. Onlara göre ölümsüz bir ruh taşıyan insanlar özü bakımından öteki canlı varlık­ lardan farklıydılar. Gene onlara göre, bu varlıkların "canlı bir



31



fil 32



güç"leri, ruhla madde arasında



ileri sürdüler. Sonra da bu gücün



"spiritüel ilke" dedikleri bir şeyin



canlı varlıkların içinde bulundu-



olduğunu öne sürüyorlardı. Bu spi­



ğundan, laboratuarlarında incele­



ritüel ilkenin ruhla madde arasın­



me altına almanın olanaksız oldu­



da bir tampon oluşturduğunu da



ğunu söylediler. Maddenin kendi­



buna ekliyorlardı. işte onların bi­



ne özgü sınırları inorganik cisim­



limsel dedikleri görüşleri şöyledir:



lerle sınırlıydı; daha ötede kutsal



Kimyasal türler birbirinden ke­



ruhun egemenliği başlıyordu.



sin belirtilerle ayırt edilebilen iki



işte vitalizm denen bu kuram



kategoriye ayrılabilir: Su, mine­



geri dönüşsüz bir şekilde öldü.



ral, tuz gibi inorganik cisimler ve



Ben bunca kökünden ve tartışma­



şeker, benzin, selüloz gibi organik



sız bir şekilde çöküp giden bir



cisimler. Bu iki kategorideki mad­



başka felsefe kuramı olabileceği­



delerin, tümüyle farklı değişik



ni sanmıyorum. Gerçekten de sili­



kimyasal özellikleri vardır. Bunla­



nip gitti bu vitalizm kuramı, çün­



rın kimyasal tepkimeleri geldikle­



kü onun olanaksız diye savladığı



ri soya göre kendi aralarında sı­



"organik cisimlerin sentezi" sayı­



nıflandırılmıştır. lçyapıları tama­



lamayacak kadar çok gerçekleş­



men birbirlerinden ayrıdır ve on­



me alanı buldu. Daha 1828 yılında



lar üzerine yapılacak araştırma­



Woehler, ürenin sentezini, inor­



lar, birbirinden tamamen farklı iki



ganik maddelere dayanarak ger­



doktrin içinde somutlaştırılıp ku­



çekleştirdi. Tabii ki hayli karmaşık



ramsallaştırılmıştır. Haliyle bu iki



bir yöntemle...



doktrinin kapsamındaki organik



1862'de Berthelot organik bir



kimyaya ve inorganik kimyaya



cisim olan asetileni üretti. Sonra



özgü ayrı laboratuarları, ayrı en­



bir hidrojen ortamında iki karbo­



düstrileri, ayrı öğrenim dalları



nun sentezi gerçekleştirildi. Daha



vardır. Spiritüalist (ruhçu) kimya­



sonraları çok daha karmaşık yapı­



cılar bu iki alan arasında öz ola­



da, yaşamın işlevleriyle ilgili bir­



rak bir ayrım olduğunu ileri sür­



çok organik bileşikler elde edildi.



düler ve organik cisimlerin, "canlı



Şeker, indigo, vitaminler fabrika



varlıkların aktiviteleri"nden kay­



üretimi olarak gerçekleştirildi.



naklandığını, bu yüzden de orga­



Üstelik doğada bulunmayan "yeni



nik cisimlerin sentezinin hiçbir za­



organik ürünler"e ulaşılarak bir



man yapılamayacağını söylediler.



yerde insanoğlu doğayı aştı. Bu



Bunun yapılabilmesi için materyal



sayısız organik bileşimler arasın­



araçların yanında spiritüel bir gü­



da çok çeşitli boya maddelerini,



cün, Tanrı'dan kaynaklanan "diri



parfümleri, plastik ve yapay teks­



güç"ün araya girmesi gerektiğini



til ürünlerini örnekleyebiliriz. Ar-



tık bu organik sentezlerin labora-



zanmakta -haliyle daha sade du-



tuvar aşamasından çıkıp o büyük



rumdayken madde bu saydığımız



fabrikalarda üretime geçirilme­



özellikleri taşımıyordu- yani top­



siyle nicelik yönünden insanoğlu



tan "yaşam" dediğimiz bu özellik­



doğanın üretim verimini de aştı.



leri yoktu. Hiç kuşkusuz organik



Bu yüzdendir ki vitalistlerin "diri



sentez alanında daha karmaşık



güç" (vital güç) dedikleri kuram



moleküller oluşturma aşamasına



çoktan çöplüğe atılmış oldu.



gelindiğinde, üretilen varlıkların



Şimdiki kimyacılar "sentez ko­



yaşamaya başlamaması için hiçbir



nusunda olanaksızlığın" söz ko­



neden yok. Bu görüşümüzü En­



nusu olmadığını ileri sürmektedir.



gels'in söylemiyle pekiştirelim:



Örneğin moleküllerin bir kısmı



"Eğer kimya bilimi bir gün ya­



ötekilerden daha karmaşık bir ya­



pay olarak albümin üretebilirse,



pıdadır, tepkimeler daha zor ya



bu albümin zorunlu olarak birta­



da daha kolaydır, verim daha az



kım yaşamsal belirtiler göstere­



ya da daha çoktur; her ne ise, bir­



cek -bu belirtiler çok yetersiz de



takım şu ya da bu zorlukların bu­



olsa ..." (Anti-Dühring'den)



lunmasına karşın, hiçbir şey, hiç­ bir mistik güç bu yoldaki ilerleme­



MADDE VE DETERMİNiZM



leri engellemeyecektir. Kuşkusuz



Şu son yıllardaki keşifler mad­



yaşayan varlıkların moleküllerini



de üzerindeki görüşlerimizi bü­



üretebilmekten henüz çok uzağız.



yük ölçüde alt üst etti. Dünyanın



Kuşkusuz gene bu yüzdendir ki,



maddeye dayandığı görüşümüzü



yaşamın kendisi bile esas olarak



belirtmek



istediğimiz



zaman,



yeni bir oluşumdur. Ve hiçbir şey



bundan tam olarak ne anladığımı­



bize, bu canlılığın dışarıdan geldi­



zı açıklamakta biraz zorlanıyoruz.



ğini, araya bir kıvılcım kadarcık da



Çünkü yeni yeni görüşler çıktı or­



olsa tanrısal bir gücün karıştığını



taya. Örneğin bu yeni görüşler,



tanıtlamamaktadır. Biz bu olu­



eski "ikicilik" kuramını tamamen



şumları diyalektikçi olarak yorum­



yıktı. Bu kurama göre, maddeden



luyoruz ve bütün bunlara "niceli­



boşluğa geçilirken arada bir "ge­



ğin niteliğe dönüşümü" olarak ba­



çiş" yoktu ama bir "süreklilik so­



kıyoruz. Maddesel yapıların kar­



lüsyonu" vardı. İşte bugünün fizik



maşıklığı belli bir düzeye ulaştık­



bilginlerine göre, "madde büzül­



tan sonra ve yalnızca bu karma­



müş bir boşluktur ve boşluk da yi­



şıklığın çoğalıp artması yüzünden



tip giden bir maddedir." Atomun



madde birtakım büyüme, hareket­



bir merkezi var ve orada büzülme



lilik, irkilme gibi yeni özellikler ka-



en üst düzeydedir ama bu mer-



33



34



kezden



uz aklaştıkça



büzülme



ciği olabildiğince fazla aydınlat-



azalır, yani yavaş yavaş gevşeme



mamızı önermektedir. O zaman



başlar. Ve ne zaman atomun dışı­



da kullanılan bu bol ışık, bir cisim­



na çıkıldığı kesin olarak bilinip



ciğin durumunu değiştirecek ve



söylenemez. Kısaca maddenin sı­



neden olduğu itme dolayısıyla da



nırlanmış özel bir varlığı yoktur.



cisimciğin başlangıçtaki ilkel du­



Bana göre materyalist dünya



rumunu etkileyip bozacaktır.



görüşünü açıklayabilmek için ge­



'Dalga'ların durumuna gelince.



rekli olan bir özelliği vardır mad­



Bunlar hem belirlenebilir, hem de



denin: bu da "determinizm"dir.



hesap edilebilirler. Ama feno­



Madde determinizmin yasalarına



menlere doğrudan katılmazlar.



sıkı sıkıya bağlıdır. Ve zaten biz



Sonuç olarak hep parçacık ortaya



de özellikle onun bu karakterini;



çıkarak kendini gösterir. Dalgalar



canlı dünyanın, insan tarihinin ve



cisimciği izlerler; ama onun gide­



düşüncenin kapsadığı bütün bi­



ceği yönü ne de bulundukları yeri



limsel alanlara yayıyoruz. Şimdi



gösterip belirtmezler. Ama bize



yeni ortaya atılan "quantum" te­



yalnızca bu cisimciğin şu ya da bu



orisi de determinizmi eleştirmek­



noktada hangi olasılıklar içinde



tedir ve de materyalizme yapılan



bulunabileceğini ve varlığının ola­



saldırılara karşı bir kalkan olma



sılığını belirlerler.



yolundadır.



Şimdi bu ilkelelerden ortaya şu



Şimdi burada neden söz edildi­



çıkıyor: cisimciğin kendine özgü



ğini kısaca açıklayalım. Gerek ışık



belirli bir özgürlük marjı var ve



gerek madde olsun, bunlar bizim



oraya sığındığında bizim dikkati­



gözümüze, birbirleriyle uyuştu­



mizden kaçıyor. Artık onu ancak



rulması çok zor iki çeşit görünüm



Tanrı etkileyebilir ve bizim haberi­



sergilerler. Birincisi, bir "dalga­



miz bile olmadan onu yönlendirir.



ışık" görünümü, sanki kuyu gibi



Ve doğanın gözlemlenmesi de de­



derin bir çukura tükürürkenki gö­



terminizmin varlığını doğrulamaz.



rünüm; öte taraftan bir tenis to­



İşte bu yöntemle bilimin artık iflas



puna benzeyen "parçacık" görü­



ettiği ve parçacıklerin devinimle­



nümü. İşte burada "belirsizlik iliş­



rinde özgür oldukları ve ancak



kileri" ortaya çıkıyor. Bir cisimci­



Tanrı'ya boyun eğdikleri açıkça



ğin durumunu çok büyük bir ke­



ilan edilebilir. İşte bu modern spi­



sinlikle belirlemek isteyelim. O



ritüalistlerin aceleyle ulaştıkları



zaman da teori bize bir ultramik­



bu sonuç yüzünden bu "mistik bi­



roskop kullanmamızı ve de cisim-



lim"e dayalı edebiyat ürünleri bu



tarafta dolup taşıyor!. ..



tiyi tutup bir kenara atarız. Ve



Şimdi bu sorunu iyice aydınla­



bizler de zaten pozitivist değiliz.



talım: Klasik şekliyle determinizm



Bu olguculara (pozitivistlere) gö-



ilkesi, özellikle August Comte'un



re yasalar yalnızca "öngörü araç­



pozitivist (olgucu) ekolüyle belir-



ları"dır ve yasalar şeylerin doğa­



lenip palazlandı. Bu ekolün iki



sını yönlendirmez ... Eğer mutlak



"önerme" ilkesi var:



bir kesinlikle dünyanın halini in-



"Her fenomen yasalara uyar"



celeyemeyeceksek ve ondan son­



birinci önerme ilkesidir. "Tek ba-



ra daha ileride olacakları hesap



şına bu sistemin durumunu her-



. yoluyla öngöremeyeceksek, biz



hangi bir zamanda tanımak olası­



onların öğretilerini ne yapalım?



dır." Bu da ikincisi.



Bu durumda onların sistemi za­



Artık bu önermelere göre, her­



ten çökmüş olmuyor mu? Biz ger­



hangi bir duruma belli yasaları



çekleştirebileceğimiz gözlemle­



uygulayarak, belirsiz bir gelecek­



me yoluyla ve bildiğimiz yasalarla



te oluşan fenomenlerin bütün iş­



önceden görmek istediğimiz şey­



lemlerini ve süreçlerini belirleyip



lere ulaşmak istiyoruz ve onların



öğrenebiliriz. Dünyanın gidişatı



yöntem ve anlayışlarıyla zamanı­



önceden belirlenmiştir; "mektup"



mızı harcamayı hiç düşünmüyo­



gibi önceden gönderilmiştir; kısa­



ruz. Bir cisimciğin durumunu te­



ca her şeyin ne olup ne olmaya­



orik olarak mükemmel şekilde ta­



cağı önceden yazılmıştır. Şurası



nımak bizi ilgilendirmiyor. Bize



kesin olarak gerçek ki, pozitiviz­



göre dünya, dünya hakkında üre­



min bu savları yeni quantum me­



tilen bilgilerden bambaşka bir



kaniğinin ulaştığı bilimsel sonuç­



şeydir.



lar karşısında çökmüştür. Çünkü



Gerçekten biz şeylerin doğası­



pozitivizme göre, bir sistemi ya­



na inanıyoruz ve tek kesin bir



kından incelemeye kalktık mı, o



gerçek bizi bağlıyor: şeyler'in bir



sistem karmakarışık oluyorsa ya



nedeni var ve kuşkusuz onlar bir­



da 'dalga'lar üzerindeki hesaplar



takım yasalara göre yönleniyor­



kesin sonuçlar vermiyor da yal­



lar. Şimdi onların şüphelilik ilkesi



nızca birtakım kuşkulu olasılıklar­



bizim söylediklerimizin doğru ol­



dan söz ediyorsa, biz bu durumda



madığını kanıtlayamaz. Şüphelilik



ne yaparız? Haliyle bir sistemin



ilkesi belirsizlik durumunu içer­



durumunu tam olarak tanıtama­



mez. Gerçekten bu tesadüf ve



yan ve daha ilerideki oluşumları



olabilirlik kavramını onlar, dalga



hakkında bilgi vermeyen bu öğre-



ve parçacık imgelerini yapay ola-



35



36



rak birbirleriyle ilintilemek ve



Çoktan beri rölativite alanında,



böylece birbirlerine dayandırarak



bu klasik uzay ve zaman kavram­



birtakım açıklamalar getirebilmek



ları çok büyük değişimlere uğradı.



için ortaya atmışa benziyorlar.



Çünkü çok büyük güçlerden ve



Sonra bu dalga ve parçacık simge­



hızlardan kaynaklanan fenomen­



lerini dünya ortamına dayanarak



leri açıklayabilmek için bu deği­



türettiler ve zaten bu imgelerin



şimlere gerek duyulmuştu. Artık



elektronlar ortamında bilimsel ke­



zaman ve mesafe alanında uza­



sin sonuçlara ulaşması hiçbir şekil­



yın "ince ayarlı yeni bir yapılan­



de olası değil. Çünkü bu ilkeye gö­



ma" süreci başlamıştır. Çünkü bu



re doğaya yetersiz, eksik bir dille



zaman ve mesafe kavramları



bir soru yöneltiyoruz ve haliyle do­



atom çekirdekleri alanında da bü­



ğa da aynı şüphelilik ilkesine göre



yük rol oynamaktadır. işte bu zo­



olasılıklar içeren bir dille yanıt ve­



runluluklar yüzünden bu yeni çer­



riyor. Elbette onun dili de bizim



çevede mantıklı, tutarlı ve belirle­



öngördüğümüz dünya ortamına



yici (determinist) bir fizik bilimine



uygun olarak kesin olmayan yeter­



ulaşmak söz konusudur.



siz bir dil oluyor. Pozitivistler daha



Şimdilik bu sorunlar evrim ha­



sonra bu iki imge yerine, "tek ma­



lindedirler ve gelenekçilerle yeni­



tematiksel kavram" diye bir ilke



ler arasında kıran kırana bir bilim­



koymaya kalktılar. Bu ilke de, onla­



sel savaşım sürüp gitmektedir.



rın uydurduğu dalga ve parçacık



Bütün bilimsel alanlarda kesin­



imgelerine başvurulmazsa olabilir­



tisiz bir yüzyıldan fazla arkasında



lik ve belirsizlik ilkelerine istedikle­



başarıları olan diyalektik mater­



ri yorumu getirmemektedir.



yalizm, bu savaşımdan yenilme­



Bu duruma göre kesin yoruma ulaşmak için ancak uzay ve zaman



den, utkuyla çıkacaktır. Diyalektik materyalizmin arka­



çerçevelerinde birtakım değişiklik­



sındaki pratiğin, öngörünün, dü­



ler yapmak gerekecek. Çünkü biz



şüncenin, insanlık tarihinin ve do­



bu kavramları kendi alanımızda ol­



ğa bilimlerinin bütün alanlarında



mayan birtakım fenomenlere key­



sayısız başarıları ve aşılmaz üs­



fi olarak uyguluyoruz.



tünlükleri vardır.



37



J.



O . B E RNAL



��������-



-�����



DİYALEKTİK MATERYALİZM ve MO DERN BİLİM



Science and Soci­ ety, Cilt il, Sayı: 1, 19 37 Kışı, Çe­ viren: Işık Barış Fidaner



Bugün netleştirmek gereken



diyen birçok kişi tarafından da



en önemli sorunlardan biri, bili­



takınılan böylesi bir tutum, en iyi



min ve Marksist felsefenin yön­



ihtimalle, Marksizmi yüzeysel



temleri arasındaki ilişki sorunu­



olarak kavramak ve onun çok



dur. Bu konuda çok şey yazılmış



yönlü doğasını değerlendirmek­



olmasına karşın, hala çok fazla



ten yoksun olmak demektir. Bu



karışıklık ve çelişkili ifadeler var.



yanlış anlamaların çoğu, Mark­



Marksist çevrelerin dışında, eko­



sist felsefenin kısmen Hegel'den



nomik ve politik değeri ne olursa



çıkmış ve henüz Hegel termino­



olsun Marksist öğretinin bilim



lojisini barındırıyor olması nede­



alanına girmesinin yersiz olduğu



niyle, özellikle İngiliz deneysel



fikri oldukça yaygın. En çok doğa



geleneğinde yetişmiş olanların



bilimleriyle ilgili olarak böyle dü­



arasında ortaya çıkıyor. Marx'ın



şünülüyor; ancak bu kanı, teknik­



Hegel felsefesine verdiği yeni



lerinde doğa bilimlerinin yöntem­



yön ve bunun için oluşturduğu



lerini örnek alma eğiliminde olan



somut maddi temel, "niceliğin ni­



sosyal bilimlere doğru da genişli­



teliğe dönüşmesi" ya da "yadsın­



yor. Marksizm, doğayı anlamak



manın yadsınması" gibi sözler­



için gerekli bütün çözümlemeyi



den korkanlar tarafından ne an­



veren bilimsel yöntemin geliştiği



laşılabiliyor, ne de değerlendirile­



bir alanda gereksiz kabul ediliyor



biliyor. öte yandan, diyalektik



ve önemli hiçbir şey eklemeyen



materyalizmi kendine özgü ter­



salt yeni bir felsefi müdahale ola-



minolojisinden koparmaya çalı­



rak ele alınıyor. Kendine Marksist



şan yazarlar, evrenin işleyişinin



111 38



anlaşılması için yaptığı özel katkıla­



mesini insan toplumunun gelişimi



rı da yok saymakta genel olarak



üzerindeki çalışmasından ortaya



başarılı oldular ve onu normal bi­



çıkarmasıydı. insan toplumu, doğa­



limsel yöntemin yalnızca genelleş­



sı gereği, sadece binbir türlü kar­



tirilmiş bir uygulamasına indirgedi­



maşıklığı barındırıyor olması nede­



ler. Oysa Marksizm ne bilimsel bir



niyle değil, değişimleri de daha hız­



yöntemdir, ne de alternatif bir yön­



lı ve daha az düzenli olduğu için,



tem; o, daha ayrıntılı ve daha geliş­



doğanın diğer herhangi bir parça­



miştir. Hem bilimin şu ana kadar



sından daha karmaşıktır. Bununla



anlaşılan haliyle yöntemi, hem bi­



uğraşmaya yönelen bilimlerin da­



limsel keşfin içeriği, Marksist tasa­



ha geç gelişmesi ve hala olgunlaş­



rı ile birleşebilir. Fakat eleştirilme­



mamış olması tesadüf değildir. Bi­



leri ve genişletilmeleri gerekir.



lim, bugüne dek, karmaşık olanın



Marksizm bilimin yerine geçen bir



basit olan cinsinden anlaşılması



şey değildir; ancak, daha geniş bir



gerektiği ve asla tersinin olmadığı



alanı kapsadığı için varolan yön­



bir zeminde çoğunlukla aksiyomlar



temlerin sınırlarını görebilir. Daha­



temelinde ilerledi. Ne var ki böyle



sı, bilimin oluşturduğu resmi ta­



yaparak, özellikle bilimsel yasalar



mamlamak üzere bilime, tarihsel



olarak bildiğimiz düzeni oluşturur­



ve teknik sebepler nedeniyle şu



ken, düzenli olmayan türden olgu­



ana kadar yabancı olduğu bazı



ları, özellikle evrende yeni oluşan



kavramlar ve çalışma yöntemleri



unsurları inceleme olanağından



sunar ve nihayetinde bakmaktan



kendini yoksun bıraktı. Şimdi, yeni­



öte etkin bir toplumsal işlevi oldu­



liklerin ortaya çıkma hızının kendi­



ğunu gösterir. Bu, Marksizmin bi­



si, görüngüdeki karmaşıklığın fonk­



lim olmadığı, bilime eklenebilecek



siyonudur. Bir hidrojen atomunda­



bir şey olduğu, ya da Marksizm ve



ki elektronların titreşimlerinin son



bilim arasında bir antitez kurmak



10 yıldır, şu an gözlenecek olandan



anlamına gelmez. Marksizm bilimi



farklı olduğuna inanmak için hiçbir



dönüştürür ve ona daha büyük bir



sebebimiz yok. Bilimin işleyişi, fi­



erim ve önem kazandırır; fakat bu­



zikten başlayıp biyolojiye ulaşana



rada bu dönüştürülmüş Marksist



kadar, Aristo ve İbn Ruşd'den



bilimi değil, bilimin bugünkü halini



(Averroes) kalan, evrendeki herşe­



ele alacağız. Marx'ın çalışmasının en önemli



yin değişmez ebedi kurallara göre ilerlemiş olduğu ve ilerlediği varsa­



özelliklerinden biri- ki bu ilk bakışta



yımına dayandı. Bu nedenle böyle



burada geliştirilen iddiaların ola­



kurallara dayanmayan herşey ipso



naksızlığının göstergesi olarak al­



facto bilim gerçekliğinden dışlandı.



gılanabilir- evrene ilişkin çözümle-



örneğin Vico gibi aykırı beyinleri



dışta turarsak, insanlık tarihine, bi­



koyamıyorlardı. Zenginliğin, kralla­



lim değil sanat gözüyle bakıldı.



rın ve rahiplerin ortaya çıkışıyla in­



Laplace'in kozmik evrimi bile bu



sanlık aşağılandı ve bu Düşüş



durumu ciddi biçimde sarsmadı,



(Adem ve Havva'nın günahı yüzün­



çünkü onun tasarısına göre bu sa­



den bütün insanlığın günahkar ol­



dece, Newton'un sonsuz hareket



ması) öyküsünün farklı bir düzlem­



yasalarının katı bir biçimde uygu­



de tekrarıydı yalnızca. 19. yüzyılın



lanmasının sonucuydu. Aslında son



bilimsel tarihçileri en nihayetinde



derece aşikar olan organik evrimin



bir tarih teorisi bile olmamasını



kabul edilmesini yüzlerce yıl engel­



yeğlediler ve böylece belirli olayları



leyen de bu tutumdu. Fakat o za­



sıraya dizmeye dönüşen tarihin,



manlar- ki bugün de büyük ölçüde



profesörlerine iş bulmak dışında bir



böyledir- canlı dünyadaki yeni bi­



anlamı olmadı. Bu, aslında tümüyle



çimlerin evrimi doğrudan gözlem­



zihinsel bir tembellik değil, insanlı­



lere değil çıkarımlara dayanıyordu.



ğın gelişiminin güçlerini daha ya­



Evrim hakkında biyoloji çalışmaları



kından araştırırlarsa, varolan dü­



esasen,



zenle uyumsuz birşeyler bulabile­



gelişmelerin



nedenini



araştırmaktan çok, gerçeği kanıtla­



ceklerine ilişkin duydukları yarı bi­



mayı ve gelişme çizgisi ortaya koy­



linçli bir endişenin sonucuydu.



mayı tercih etti. Gözümüzün önün­



Böyle bir korkudan tamamen



de cereyan eden tamamen yeni



azade olan Marx tarihte, olayların



olan şeylerin nasıl geliştiğini göre­



anlamsız sıralanışı ya da belirsiz



bileceğimiz tek yer kendi toplumu­



ilerleme eğilimlerinden daha fazla­



muzdur. Eğer evrende yeni şeyle­



sını görebiliyordu. O, önceden be­



rin nasıl ortaya çıktığını anlamak



lirlenmiş bir sona giden birleşik bir



istiyorsak, bu ancak böyle bir çalış­



hareketle değil, yeni biçimleri orta­



ma ile mümkün olabilir.



ya çıkaran çelişkilerle uğraşıyordu.



Düşünürlerin



tarih



sorununa



Ancak aynı zorluk onun için de de­



yaklaşımı, çok garip ve bariz deği­



vam ediyordu, yani hareket yasala­



şimler geçirdi. İlk çağlarda tarih,



rı ile ilgili yeterli bir keşif yapılması



soyluluk ve kabilenin övülmesi için



için önce olguların düzenlenip



bir depo olarak, sonra yüksek ahla­



gruplanması gerekiyordu. Gençlik



ki değer ile görüldü. İlk tarih teori­



döneminin felsefesini yani Hegel'i,



leri, tanrının insana karşı kullandığı



bu amaç için kullandı ve böylece



yöntemleri açıklamaktaydı. 18. yüz­



Hegel'in dünyaya dair kavramları­



yıl rasyonalistleri yavaş yavaş bu­



nın en önemli kısımlarını dönüştür­



nun yeterli olmadığını, tanrının her



dü. Hegel çok değerli ve uygun bir



şeyden sorumlu tutulmasının aslın­



sınıflandırma önermişti ve dünyayı



da hiçbir şeyi açıklamadığını anladı­



hiyerarşik bir düzen içinde görü­



lar. Yerine tatmin edici bir şey de



yordu. Basitten karmaşığa doğru



39



40



ilerlemenin, kesintisiz bir ilerleme



Buna göre, yalnızca bütün faktör­



olmadığının, doğal olarak her biri­



ler bilinebiliyorsa bilimsel bir öngö­



nin kendine özgü bir davranış biçi­



rü yapılabilir. Ancak şimdi şu çok



minin bulunduğu aşamalara bölü­



açık ki, eğer evrende alışılmışın dı­



nebileceğinin farkındaydı. Hiyerar­



şında şeyler de oluyorsa, tüm fak­



şideki her unsur altındakileri içerir



törler bilinemez ve böylece bilim­



ve yukarısındakilerin de içinde yer



sel izolasyon yöntemi alışılmışın dı­



alır. Fakat Hegel'in hiyerarşisine



şındaki şeyleri anlamakta başarılı



göre zaman içinde bir gelişme ol­



olamaz. Fakat insanlık açısından,



ması mümkün değildi amazdı, çün­



doğanın alışılmış düzeni kadar alı­



kü saf düşünceydi. Marx, bu hiye­



şılmışın dışındaki şeylerle de ilgi­



rarşiyi maddeye çevirerek hare­



lenmek gerekiyor. Bilim, sonradan



ketli ve tarihsel yapmış oldu. Her



gelene karşı kendini sınırlamakta



yüksek aşama gerçekte alt aşama­



tamamen haklı olabilir. Ancak bu,



dan oluşuyordu ve sahip olduğu



alışılmış düzenin dışında insan aklı



yeni nitelikler alt aşamaların ve bi­



yararsızdır ve 'bilimsel' olarak ilgi­



raraya geliş biçimlerinin bir ürü­



lenilemeyenle ussal olarak da ilgi­



nüydü. Yani insan toplumunda sı­



lenilemez anlamına geliyorsa, yan­



nıflar sosyal merdivende belli bir



lıştır. Marksizmin büyük katkısı, in­



seviyeyi kaplayan insanlar birleşi­



sanlığın sorunlarıyla ilgili akılcılığın



minden ibaret değil, kabile örgüt­



imkanlarını, radikal biçimde yeni



lenmesinin yıkılıp kabile ekonomi­



şeyleri de içerecek şekilde geniş­



sinin içinden ortaya çıkan yeni eko­



letmesi olmuştur. Ancak bunu, ba­



nomik ilişkilerin gelişmesi ile yeni­



zı zorunlu sınırlamalara tabi olarak



den



ürünüdür.



başarabitir. İlk olarak, alışılmışın dı­



Marx'ın uğraştığı kategoriler yalıtı­



şında şeyler söz konusu olduğunda



lamaz oluşlarıyla bilimdekilerden



önermenin derecesi bilimin düzenli



yapılanmasının



ayrılırlar. Her zaman kökleri ve ge­



ve izole işlemleriyle asla aynı ku­



lecek gelişimleri ile ilişki içinde de­



sursuzlukta olamaz. Lakin, ideal



ğerlendirilmelidirler.



olarak kabul edilen kusursuz bilgi,



Bilim bugüne kadar neredeyse



bilgisizliğin tek alternatifi değildir.



tamamen izolasyon ve kategorile­



Bizzat bilimin kendisinde kusursuz



rin zamandan bağımsız kesin tanı­



bilginin mümkün olmadığı pek çok



mı yöntemiyle yol aldığı için, Mark­



alan mevcuttur. Örneğin modern fi­



sist düşünme yöntemi hep şüpheli



ziğin genel eğilimi, atomla ilgili du­



ve bilim dışı görülmüş, hatta bazı



rumlarda bunu beklemenin umut­



bilimciler onu metafizik bulmuşlar­



suz olduğunu göstermiştir. Ancak



dır. Bilimde izolasyon, ancak dene­



çok sayıda olayın tam bir istatistiki



yin ya da uygulamanın koşullarının



bilgisine dayanılarak, bu zorluğun



sıkı bir kontrolü ile mümkündür.



üstesinden gelinebilir. Benzer bir



şekilde, insan toplumunu etkileyen



biliriz. Marksizm, bir amentü ve



savaş ve devrimler gibi kritik deği­



kozmogoni olarak değil, bir yön­



şikliklerin kesin yerleri ve tarihleri



tem ve eylem kılavuzu olarak de­



de önceden kestirilemez ve burada,



ğerlidir.



sadece bir tek insan toplumu olma­



Marksizm, bilimin



gelişimiyle



sı nedeniyle istatistiki yöntemler de



olan ilgisi hem teorik hem de pra­



tam olarak uygulanamaz. Bununla



tiktir. Marksizm, bilimi, tamamen



beraber, belirli ekonomik ve teknik



tarafsız olduğu düşünülen pozisyo­



sistemlerin, geniş bir zaman aralığı



nundan kurtararak, onu ekonomik



içinde, kurulması ve çöküşleri kaçı­



ve toplumsal gelişimin kritik önem­



nılmazdır.



deki bir parçası yapmıştır. Marksist



Marksist öngörü yöntemlerin­



çözümlemenin sonucu olan bilim



den bihaber olanların bile, Mark­



tarihindeki bu devrim, ki Profesör



sistlerin olayların gelişimini analiz



41



Hogben'in Science and Society'de * kusur­



etme yönteminin, toplumsal ve



yayınlanan makalesinde



ekonomik gelişmelerin ne doğrul­



suzca özetlenmektedir, bu yeni



tuda olacağına ilişkin tahminlerin­



yaklaşımın elde edilen ilk sonuçla­



de bilimsel düşünürlerden çok ileri­



rıdır. Fakat Marksizmde, anlamak



de olmalarını sağladığından şüphe­



ve eyleme geçmek ayrılmaz bir bü­



leri yoktur. Ancak bunun olduğu gi­



tündür ve bilimin toplumsal konu­



bi kabul edilmesi, pek çoklarının



munun kabulü, Sovyetler Birliği gi­



Marksizmin, -Marx'ın ekonomik ve



bi sosyalist bir ülkede, toplumsalla­



toplumsal gelişmede insanların ne



şan sanayi ve insan kültürünün bi­



olursa olsun izlemeleri gereken



limsel araştırma ile organik bir bağ



hattı kesin çizgilerle ortaya koydu­



kurmasını sağlamıştır. Bilimin kapi­



ğu- bir başka ilahi düzen olduğuna



talist ülkelerdeki örgütlenmesi ise



inanmasına yol açar. Bu, tam bir



aşama aşama büyük sermayenin



yanılgıdır. Marksist öngörüler, böy­



hizmetine girmiştir, ancak bu sü­



lesi bir gelişim projesi ortaya koy­



reç tam anlaşılmadığı ya da gereği



mazlar. Aksine bunu yapmanın ola­



gibi değerlendirilmediği için sunu­



naksız olduğunu vurgularlar. Her­



lan hizmet çok kötü ve yararsızdır.



hangi verili bir zamanda görülebi­



Kar için üretim hiçbir durumda bili­



lenler, ekonomik ve politik güçlerin



min bütün olanaklarını geliştire­



bileşimi, onların zorunlu mücadele­



mez, yıkıcı amaçlar hariç elbette.



si ve de bunun sonucu olan yeni



Bilimin Marksist yorumu, uygula­



koşullardır. Ancak bunun dışında,



mada, onu toplumun hizmetine su­



henüz bitmemiş, yeni ve kesinlikle



nar ve aynı zamanda bilimi suni



önceden tahmin edilemez biçimler



olarak seçilmiş küçük bir azınlığın



alacak bir süreci yalnızca öngöre-



değil, bütün halkların kültürel mi-







"Toplumsal



Mirasımız".



Lancelot



Hogben, Sci­



ence and So­ ciety, i , no 2.



137-51.



42



rasının bir parçası yapar.



zor, fakat kendi tecrübemden öğ­



Marksizm bilimsel araştırmalara



rendiğim bir şey var; Marksist yön­



doğrudan uygulanması hala öyle



temler yeni kavramlara ulaşmak



yanlış anlaşılıyor ki. Şu çok açık;



için paha biçilmez bir değer taşı­



öğretildiği şekliyle bilimsel yön­



yor. Mesela sıvılara ilişkin teoride,



tem, olgular arasındaki bağlantıları



bir parçacığın belli bir çevresel



kanıtlamak için kullanılıyor ama



kuvvet alanındaki tepkisini ayrıştı­



kendi içinde bu bağlantılara eriş­



ramadığımız. ama aynı anda bütün



menin hiçbir yolunu önermiyor. Bi­



parçacıkların hareketini ve karşılık­



limsel literatürde bu gerçek, uygun



lı ilişkilerini değerlendirmemizi ge­



bir biçimde geçiştiriliyor. Bütün bi­



rektiren kollektif bir durumla uğ­



limsel yazılarda veriler, verilerden



raşmamız gerekiyor. Sistematik bir



yapılan çıkarımlar ve sonuçlar or­



akıl ve Marksist bir çözümleme ile



taya konur. Genellikle ortaya kon­



bu, bazı ortak bilimsel biçimler ve



mayan ise gözlemcinin bu sorunu



farklı koşullarda hangi göstergenin



nasıl seçtiği ve nasıl sonuca var­



öne çıkacağını analiz ederek müm­



mayı düşündüğüdür. Nedenler or­



kün olacaktır. Kollektif davranış



taya konsa bile bunlar nadiren



bunlardan biri olacaktır.



araştırmada kullanılır; genellikle



Marksizmin bilimle bir konuda



ideal akıllı bir kişinin o koşullarda



daha ilgilidir; onun felsefi temelle­



izleyeceği yordam dikkate alınır.



rini ve bilimin kendi gelişiminden



Bilimsel sorgulamanın bütün dür­



ortaya çıkan karışıklıkları eleştirir.



tüsü, zeka ya da sezgiyle açıklan­



Marx, Engels ve Lenin bu soruyla



mak üzere üstü örtülü bırakılmış­



çok yakından ilgilenmişlerdi ve



tır. Bilim adamı gerçekte yeni şey­



Sovyetler Birliği'ndeki ekonomik



ler hakkında düşünür ama kimse



durumun acil ihtiyaçları ya da dış



bunu niye yaptığını sormaz. İşte Di­



politik durumla meşgul de olsalar



yalektik Materyalizm burada dev­



zamanımızın Marksist bilimcileri



reye girer. Yalnızca geleneksel bi­



için de bu hala önemli bir görev



limsel yöntemde olduğu gibi eleşti­



olarak duruyor. Bazı bilim adamla­



rel olduğu için değil, aynı zamanda



rının insan için hayati önem arze­



gösterici olduğu için de değerlidir.



den sorular (evrenin kökeni ve ka­



Yeni çözümler bulmanın elverişli



deri, yaşamın doğası, insan aklının



olduğu yolları gösterir. Bunu, genel



ve toplumun davranışı ve kişiliği)



kategorilere altında incelenen do­



üzerine yaptığı beyanlar, ne yazık



ğanın farklı yönlerini birbirini bağ­



ki bilimin kenarında durmakta ve



layarak başarabilir. Bilimsel . keşif­



sanki bu meslekten olmayan kişi­



lerin bütün süreçlerindeki karma­



lerce yapılıyor gibidir. Bu ifadeleri



şıklık nedeniyle örnek vermek çok



tam olarak çözümlediğimizde, ne-



redeyse her olayda, gerçeklere da-



düşünce, bilimsel örgütlülük ve



yanmadığını ve çoğu durumda eski



maddi tekniğin yeni yöntemlerini



geleneksel metafizik fikirlerin mo­



bulmaktır.



dern keşiflerin diline giydirmeye



Bilimin modern dünya görüşü­



çalıştığını görüyoruz. Böylesi kav­



nün dört kritik noktası, şimdi evre­



ramlar, Marksist bir bakış açısıyla



nin başlangıcına ayrılmaz bir bi­



hemen teşhir edilip eleştirilebilir,



çimde bağlanan fiziğin temel konu­



çünkü bilimi tamamen gayrimeşru



larıdır; evrenin kökeni, yaşamın



bir şekilde kullanmaktadır. Doğal



başlangıcı, insan toplumunun baş­



olanı yok sayarak doğal olmayanın



langıcı ve insan uygarlığının kaderi.



varlığını kanıtlamaya çalışan bir



Şu çok açık ki fizik ve astronomi bir



tartışma, bugünlerde son derece



çıkmazla karşı karşıya. Kozmik



yaygın. Çok az kesin bilginin varol­



ışınlar alanında teori ve gözlem



duğu bilimsel alanlarda, bilimi, eski



arasındaki çelişkiler, genişleyen



batıl inançları desteklemek için kul­



evren ve temel fiziksel birimler



lanmak yönünde epeyce güçlü ça­



arasındaki ilişki daha fazla gizlene­



balar var. Ama bu büyük bir şans,



mez. Böyle çelişkiler elbette bilim



çünkü bu çabalar tam da Marksist



için çok değerlidir, çünkü bunları



yöntemlerin en geçerli olduğu



çözme çabasından yeni ve daha



alanlarda gündeme gelmektedir.



uzun erimli genellemeler çıkacak­



Bu alanların hepsi, yeni şeylerin or­



tır. Fakat bu olana kadar, böyle bü­



taya çıktığı ve bilimsel araştırmada



yük sorulara cevaben mantıksal



izolasyon yönteminin en somut bi­



herhangi bir çıkarım yapılamaz.



çimde çöktüğü alanlardır. Bunların



Eğer bunu yaparsak, bugün oldu­



hepsi Marx ve Engels'in özel ilgi



ğundan bile daha fazla ve şu ana



gösterdiği sorulardı ve bu alanlar­



dek görülmemiş sorunlara neden



daki keşiflerin gidişatını önceden



olabiliriz. Bununla birlikte, mistik fi­



söyleyebilmiş olmaları, diyalektik



zikçiler ve astronomlar tarafından



yöntemin değerini bir kez daha



yeni mitler yaratmakta kullanılan



çarpıcı bir biçimde göstergesidir.



tam da bu yok saymadır. Fizikçi,



Modern Marksistlerinin önceller­



yasaların yeterince iyi bilinmemesi



den daha derin ve daha karmaşık



nedeniyle, evrenin bugünkü duru­



sorunları var. Onlar, modern bili­



muna nasıl geldiğini söyleyemeye­



min de tıpkı klasik dönemlerin bili­



ceği için, sanki yaptıkları açıklama



minde olduğu gibi içinden çıkılmaz



çok daha büyük zorluklara yol aç­



bir durumla karşılaşmasının müm­



mıyormuş gibi, evrenin yaratılmış



kün olduğunu düşünüyorlar. Mark­



olması gerektiği sonucuna varıyor.



sistlere düşen ise, bunu önleyecek



Marksist bakış açısına göre, evre-



43



44



nin başlangıcı sorunu her anlamda



ların oluşturduğu bir araya gelişin



gereksizdir. Her verili aşamada



yarattığı o yaşam onları tüketirdi.



belli biçimlerin (yıldızlar, galaksi­



Bugünün uygulamacı bilim adam­



ler) gelişiminin gerekliliği, önceki



ları yaşamı, yüz yıl önceki öncelle­



bir durumun iç çelişkilerinden türe­



rinin yaptığı gibi, hem bir bütün



tilebilir; fakat, ne evrenin bizimki



hem de parçalar halinde amaçları



gibi olması gereken sonsuz bir va­



doğrultusunda etkilemeyi öğreni­



roluşunu, ne de tek bir öncel duru­



yorlar. Yaşam bir giz olmaktan çı­



munu kabul etmeye gerek vardır.



kıp bir faydaya dönüştü.



Bilimin son birkaç yüzyılda kay­



insana dair sorunlar henüz bit­



dettiği ilerleme, tanrıların ya da



medi. 19. yüzyıl evrimcileri, insanın



Tanrının yapması gereken işleri ol­



değişim geçirmiş maymun olduğu­



dukça azalttı, ama yine de henüz



nu söylerken ileri gittiler. Bu açık­



mantıksal bir sonuca ulaşılmadı.



lamada bir şeylerin eksik bırakıldı­



Evrim özel yaratılışın gerekliliğini



ğını hisseden Teologlar haklıydılar;



ortadan kaldırdı, ama hala bir ya­



fakat gerçek olarak kabul ettikleri



ratıcının süreci başlatmak için mü­



tin, yine hiçbir şeyi açıklamayan gi­



dahale etmiş olması gerektiği dü­



zemli açıklamalarından



şünülüyor. Ortaya çıkışında özel



Marx ve Engels, insan ve hayvanlar



biriydi.



bir etki gerektiği için yaşam, ölü



arasındaki gerçek nitel farkın daha



maddeden nitel olarak farklı görü­



büyük bir beyne sahip olmaktan



nüyor. Bu sorun bir Maksiste ger­



öte insan toplumunun örgütlülüğü



çek dışı geliyor, nitel farkı yadsındı­



olduğunu; insan toplumunun hay­



ğı için değil ama. Çünkü o, bu soru­



van türlerinden kesinlikle farklı ve



nun kaynağında, yeni şeylerin or­



daha yüksek bir kategori olduğunu



taya çıkmasının karakteristiği olan



gördü. Toplumdaki insan evrende



niceliğin niteliğe dönüşümünün ti­



nitel olarak yeni bir şeyi temsil et­



pik bir örneğini görüyor. Genel ola­



mekteydi. Modern antropoloji ve



rak yaşam, yaşam olmayandan



psikoloji araştırmalarının bütünü



keskin bir çizgiyle ayrılır, çünkü ya­



bu sonucu güçlendiriyor: insan bir



şamın kendi operasyonları kendini



insan yapımıdır; bireysel olarak ai­



yeniden yaratma olanaklarını ciddi



lede ve tarih boyunca gelenekler



biçimde tahrip eder. Yaşamın ol­



aracılığıyla da toplumda, ekonomik



madığı ilkel dünyada kimyasal



gereksinimleri ve onları karşılamak



maddeler şu an olamayacak bir şe­



için bulduğu araçlar tarafından bi­



kilde toplandılar, çünkü özel koşul-



çimlendirilir.



45



D R . WEİ M A R G EO R G



K LAUS



M AT E M ATİ K V E G E R Ç E Ki] K1. SORUN Kendi başınaymış gibi ele alı­



"model" de deniyor. Böylece maddi dünya düşünsel bir pren­



nıp maddi dünyayla bağı kopa­



sibe indirgenerek, güya idealiz­



rılmış bir matematik oluşturma



min doğruluğu matematiksel



çabaları var. Bu matematik; sı­



olarak da "kanıtlanıyor". Bu an­



nırları küme teorisi ya da man­



layışların önemli temsilcileri, is­



tıkçılık tarafından çizilmiş alan­



tedikleri kadar düşüncelerinin



lar ile birbirine bağlanan değişik



metafizik değil, tersine bilimsel



bölümlerden oluşturulmaya ça­



bir karakter taşıdığını ileri sür­



lışılıyor. Bu çabaların, materya­



sünler, hiç şüphesiz Hilberfin



lizme karşı sürdürülen en güçlü



katı bilimselliğinden, Jeans ve



saldırılardan birisi olarak görül­



Eddin g ton un dünya görüşünü



mesi gerektiği şüphe götürmez.



savunan savaşçı tutumuna ve



Son onyıllarda doğa bilimleri



daha da ötesinde Surlar Gene­



'



alanında kol gezen, maddi dün­



rali Smuts' u n siyasi-gerici faali­



yanın esas olarak matematiksel



yetlerine varıncaya dek, hepsi



bir yapıya sahip olduğu şeklin­



arasında kesintisiz bir geçiş var.



deki kavrayışa bakılırsa, bu ma­



Smuts bir konuşmasında şöyle



Makale, "Einheit"



tematiğe göre, maddi dünyanın,



diyor:



iki bölüm halinde ya­



böylesi matematiksel bir for­



"Galile-Newton'dan bu yana



müller bileşiminin çok sayıdaki



egemen olan dünya görüşünün



olası "yorumu"ndan sadece bi­



yerini, Einstein'ın ortaya çıkma­



(Birlik) adlı dergide yınlanmıştır.



(1. Bö­ lüm: 'Einheit', Yıl 4, Sayı 2, Şubat 1949, Sayfa 165-169; 2. Bö­ lüm: Yıl 4, Sayı 4, Ni­ san 1949, Sayfa 351356), Çeviren: Meh­ met Çallı



risi olarak görülmesi gerekiyor.



sıyla birlikte matematiksel bir



Bilimsel-teorik dünyanın litera­



kavrayış almıştır ... Eğer madde,



türünde buna diğer bir deyişle,



özü itibarıyla maddi olmayan



46



1



Smuts'un. 23 Ey­ lül 1931'de, Bri­ tish Associati­



bir yapıya ve örgütlenmeye sa-



lemleri açık bir şekilde sıralamış,



hipse, bir organizmadan ya da ya-



ilişki ve sınıflandırma hesaplama­



şamdan ... ya da dünyanın faal,



larını3 ortaya çıkarmıştır. Bu ona,



örgütleyen bir unsuru olan ruh-



kendisinden önceki hiçbir mantık-



tan farklı olması mümkün değil­



ta bulunmayan bir kesinlik ve



dir." 1



açıklık sağlamıştır. Kanrın Aristo­



Bu şekilde yorumlanmış bir



cu mantığa yaptığı "ikibin yıl sü­



dünya uğruna elbette tarihsel



ren durağanlık" suçlaması4, artık



ce'ın Yüzüncü



materyalizmin tescilli düşmanları



günümüzde matematiksel mantık



Yıl Kutlama­



da, doğa ve tarihi, ruhsal bir ka­



için geçerli değil. Matematiksel



rakter bahşederek tanımlayan bir



mantık, esas olarak değişkenler



kesintisiz yasalar bütünlüğünü si­



mantığı5 olduğu için, gerçek dün­



on of Scien­



sı'nda yaptıl;jı açılış konuşma­ sından. 2 Aksiyomlarla kastedilen, bir biçimsel-man­ tıksal sistemin, biçimsel-man­ tıksal olarak kanıtlanama­ yan. başka for­ müllerle açıkla­



neye çekmeyi kabulleniyorlar.



yadaki ilişkileri, şeyleri ve özellik­



Şimdi, değişik matematik ve fel­



lerini sabit ve değişmez olarak



sefi akımların bu sorun karşısın­



gören Aristocu mantıktan daha



daki tavırlarının ne olduğuna ve



iyi yansıtabilir. Engels'in matema­



diyalektik materyalizmin bu ko­



tikteki değişken ve sabit değerler



nuda neler söylediğine bakmak



arasındaki ilişki için söyledikleri,



gerekiyor.



her iki mantık arasındaki ilişki açı­



namayan te­ mel prensiple· ridir. 3 ilişki, bal;jlantı



sından da geçerlidir: 2. MANT I K Ç I L I K



Mantıkçılıktan anladığımız, bü­



"Değişkenler matematiği ile sa­ bitler matematiği arasındaki ilişki



anlamına geli­



tün matematiksel kavramların



ne ise, diyalektik ve metafizik dü­



yor.



mantık kavramlarıyla, bütün ma­



şünme arasındaki ilişki de odur. 6 "



tematiksel gerekçe ve kanıtların



Demek ki; bir yandan matema­



4 lmmanuel Kant: .. Saf Akılcılıl;jın



Eleştirisi"nin 2.



mantık kanıtlarıyla tanımlanması



tiksel mantığın oynadığı rol ve ka­



baskısına ön­



çabasıdır. Bu çabanın gerçekleşti­



zandırdıklarını küçümsememek



rilmesi için başvurulan araç ma­



gerekirken, diğer yandan onun



söz. Leipzig



1924, sayfa 16/17



5 Şeylerin özellik­ lerini, süreç



içerisinde del;ji­



tematiksel mantıktır. İdealizmin



haksız olarak ileri sürdüğü mutla­



cüretkar felsefi maceralarında



kiyet iddiasına karşı tavır almak



sıkça istismar edildiği için, mate­



da gerekiyor. Matematiksel



alanların



izo­



şen ölçülerde



matiksel mantığın materyalist



ifade eden ifa­



çevrelerde pek prestiji yoktur.



morf7 tarzda küme teorisine yan­



Ancak bu değerlendirme, ona



sıtılması ve küme teorisinin man­



de eden del;ji­ şebi len del;jer­



haksızlık yapılmış olmasının öte­



tıksal yorumu aracılığıyla, mate­



te del;jişken



sinde bir hatadır. Matematiksel



matiğin mantığın bir dalı olduğu



olarak tanımla­



mantık, bütün aksiyomları2 ve iş-



kanıtlanmaya çalışılıyor. Burada



ıer, matematik­



nır.



ayrıca mantığın sadece kendisin­



doğal olarak gördüğü sonsuzlu­



den o l u şabi leceği ve gerçeklik ile



ğ u n ç e l i ş k i l i l iğ i n d e n kaynaklanı­



bağının olması n ı n gerekmediği



yor.



ö n ko ş u l u n d a n



h a re ket e d i l i yor.



" M atematiksel o l a ra k sonsuz,



Diyalektik materya l i z m açısı ndan



bilinçli şekilde o l masa d a g e rçeğe



böylesi bir çaba, baştan kaybet­



daya n d ı r ı l m ı ş t ı r ve b u



meye m a h k u md u r. Eğer matema­



k e n d i b a ş ı n a ele a l ı narak değil,



yüzden



tik gerçekliği yansıtıyorsa, a ncak



matematiksel soyutl ama yoluyla



bu gerçe k l i k kendi içi nde ç e l i ş k i l i



açıklanabilir. " 9



ise - d o ğ a b i l i m lerindeki gelişme­



Demek ki, matem a t i ğ i n ol uştu­



ler her ikisinin de m ü m k ü n oldu­



rulması nda mantıkdışı ve g e rçek



ğunu iyice ortaya çıkarıyor - aynı­



d ü nyadan alınmış parça l a r ı n kul­



l ı k, çelişkinin ve ü ç ü n c ü şıkkın im­



lanılması prensip olarak kaçınıl­



k a n s ı z l ı ğ ı y a s a l a r ı n d a n h a reket



mazdır. Mantıkç ı l ı k, kendisi için



eden Aristo köke n l i b i ç i m sel man­



h i ç de hoş ol mayan bu durumu,



tığın ileri sürdüğü kendi kendini



totolojiklO o l mayan üç a ksiyomu



yaratabi len b i r matematik m ü m­



ortaya ç ı kararak karşıl ıyor: Seç­



k ü n değ i ldir.



m e aksiyomu, indirgeneb i l i r l i k ak­



Gerçekten de, m a n t ı k ç ı l ı ğ ı n ça­



siyomu ve sonsuzl u k aksiyomu.



balarına karşı dile getirilen güçlü



Ancak b u n u yaparken saf mantı­



i t i ra z l a r da v a r ve bu i t i razlar sa­



ğın s ı n ı rl a r ı n ı terketmiş ve ide­



dece



materya l izmin



a l istlere yakış mayan bir g ü n a h iş­



temsilcileri tarafından d i l lendiril­



lemiş oluyor: Ç ü n k ü "dışarıdan"



m i yor. Her şeyden önce matema­



ödünç alınan her üç temel i l ke



tikte önemli bir d i s i p l i n olan ve



açısından, yukarıda



mantı kç ı l ı ğ ı n çabalarında anahtar



yapt ı ğ ı m ı z a l ı ntı geçerlidir. M a n­



rol oynayan



öğretisinde,



t ı kç ı l a r ı n kararan dünyalarındaki



matemat i ğ i n mutla kiyet iddiasını



son ışığı da söndüren diğer bir



temel lerinden



çelişkiler



gelişme ise, matematiksel mantı­



v a r . Bu çelişkilere anitomi B adı



ğın en iç bölgelerinde bile, kendi



veriliyor. Bütün ç a ba l a ra rağ men



kend i n i oluşturma s ı n ı o l a n a ksız



bu çelişkiler bugüne dek ortadan



kılan "ufak tefek kusurlar"ın bu­



diyalektik



küme



sarsan



47



Eng els'ten



kaldırıla madı ve matemat i ğ i n te­



lunduğu gerçeğinin ortaya ç ı k ma­



mel krizi olarak t a n ı m l a n a n soru­



sı oldu. Matemati ksel m a n t ı kçıla­



nun başlıca kaynağı o l maya de­



r ı n "kutsal kitabı" olarak bilinen



vam ediyor. Bu a nitomiler, diya­



ve Russell i l e Whitehead tarafın­



lektik materyalistin son derece



d a n kaleme alınan "Principia mat-



6 Friedrich Engels: "Say Eugen Dühring'in



Bi­



limdeki Devri­ mi", 8erlin 1948, Sayfa 148



7 lzomorfi. iki ayrı alandaki unsur­ ların ve her bir alanda yer alan unsurlar arasın­ daki ilişkilerin karşılıklı olarak birbirlerine denk düşmesi­ dir. 8 Anitomi: Dü­ şüncede çelişki



9 Friedrich En­ gels: "Bay Eu­ gen Dühring'in B i limdeki Dev­ rimi", Berlin 1948, Sayfa 465 10 Totolojik, bu­ rada dol:jal olan anlamı­ nda kullanılı­ yor.



48



i nc e l e y e n Goed e l ,



na götürülerek sağlanıyor. Gün­



mantıksal bir denklem siste m i n i n



hematica"yı



d e m e g e l e b i lecek değişken l e r i n



çelişkile rden a r ı n mışl ı ğ ı n ı n bu sis­



yer aldığı a l a n ı daraltarak böylesi



tem içi nde kalı narak kanıtlana­



çelişki lere yer vermeme çabası,



mayacağ ı n ı , yani bunun için sis­



m a n t ı kç ı l ı ğ ı n genel hedefi gözö­



tem d ı ş ı ndaki ek bir çıkarsama



nünde b u l u nd u rulduğunda pek de



yönte m i n e başvurmak gerektiği­



ikna edici g ö r ü l m ü yor. Tam tersi­



ni ortaya çı k a rdı.



ne, mantıkçı l ığ ı n ne kadar da sı­



Behmann, matematiksel m a n­



nırlı olduğunu gösteriyor.



tıktaki d ü ş ü nce zorl u k larını, ta­ nımlamalar aracılığıyla



sisteme



Özet olarak söyleyecek o l u r ­ s a k , mantık bugüne d e k , sadece



katılan i ş a retlerin y a n l ı ş kullanıl­



mantıksal a raçları k u l lanarak ma­



masına dayandırmaya çal ıştı. Bu



tematiği mantığa ind irgemeyi ba­



da, tatmin etmesi m ü m k ü n olma­



şaramadı. Ayrıca böylesi bir i n d i r­



yan bir açı kl amaydı. Bu çabaları­



gemenin başarı lması d u r u m u nda



n ı n sonucu nda, caiz çelişki dü­



bile, idea l i z m i n k o n u m u n u n güç­



şüncesine varması bizim a ç ı m ı z­



le n m e yec e ğ i n e d i k kat ç e k e l i m .



dan



i l g i nçtir. Bu düşü ncesinde



Ç ü n k ü m a n t ı k , mantıksal yard ı m ­



-f(f) form ü l ü nden hare ket ediyor.



cı araçlarıyla kendi kendini g e rek­



B u formül ş u a n lama gel iyor: f



çelendirebilme d u r u m unda değil­



fonksiyo n u n u n kendisini t a t m i n



dir. öze l l i k l e ç e l i ş k i n i n i m ka ns ı z l ı ­



edebi l eceği varsay ı m ı d o ğ r u de­



ğı



ğ i l d i r. B u radan hareketle



kurmasını sağlayabilecek d u rum­



fonksiyonu fon k s i y o n u n



bir G



tanımlayarak, "kendisini



edememe" ö z e l l i ğ i n i



bu



tat m i n



belirttiğini



varsayıyor. Bu durumda G(f) f(f) eşitliği geçerli o l uyor. f eşitliği varsayıldığ ı nda, G(G)



=



=



=



ifade s i n i n



m u t l a k h a k i m iyet



da değildir. Ç ü n k ü bu saptama, sadece d i y a l e k t i k



mate rya l i z m



kapsamında b i r a n l a m taşır v e



-



o n u n dışındaki bütün felsefelerde



G



felaketse! sonuçlara yol açar. Bu­



-



rada görünen o ki; maddeden ba­



G(G) sonucu ortaya ç ı kıyor. Diğer



ğ ı msız saf ruhlar cennetinin ken­



bir deyişle, bi çi msel-mantıksal b i r



d i içinden yarat ı l a b i leceğ i n i kanıt­



ifade, bizi kendi zıttına götürüyor.



lama çabası



Böylece, matematiksel mantığın



yor. Bu saptamayı Engels, Düh­



başa rısızlığa uğru­



köşeta ş l a r ı n d a n o l a n ç e l i ş k i n i n



ring ile g i rdiği polemikte ç o k ön­



imkansızlığı



ceden yapmışt ı r:



i fa d e s i



d e l i n iyor;



hem de bu, biçimsel mantık taviz­



" Pe k i ama d ü şünce bu temel il­



siz bir şekilde uyg u l a n ı p sonucu-



keleri nereden ediniyor? Kendi



içinden mi; Hayır, ç ü n k ü Bay Düh-



zer. Örneğin Engels, d a h a sonraki



r i n g kendisi d e söylüyor: 'Saf dü­



d ö ne m lerde b i ç i m c i l i ğ i n ç a l ı ş ma



ş ü n sel alan, mantıksal şemalar ve



progra m ı o l a n genel çerçeveyi şu



matemetiksel o l u ş u m l a r ile s ı n ı r­



şekilde çiz miştir:



l ı d ı r.' Ancak bu noktada her i k isi



"Bu biçimleri ve çerçeveleri bü­



a ra s ı ndaki i l i ş k i tepetaklak edili­



tün safl ığıyla i nceleyebilmek için,



yor: Mantıksal (G.K.) i l keler i nce­



önce bütün içeriğinden ayırmak



l e m e n i n çıkış noktası değil, vardı­



ve bir kenara bırakmak gerekir."1 2



ğı sonuçtur .. Bu i l k e l e r doğaya ve



Esas olarak H i l bert tarafından



i n s a n l ı k t a r i h i n e u y g u l a n maz, ter­



temsil edi len biçimcilik, felsefeye



sine onlardan soyutl a n ı r. Doğa ve



olan ilgisizliğini en k a l ı c ı şekilde



i n s a n l ı ğ ı n yurdu uymaya



bu prensiplere



çal ışmaz,



tersine



49



vurgulamış olan matematik a kı­



bu



m ı dı r. Ancak buna rağmen işte



prensipler, doğa ve tarih i l e uyuş­



tam da bu alanda, objektif idealiz­



tuğu sürece doğrudur. " 11



m i n çöküşünü görebili riz. H i l bert ü n l ü eseri "Geomet r i n i n Temelle-



3. B i Ç İ M C İ L İ K



r i ' n i n g i rişi nde "noktalar ve çizgi­



Biçimcilikte matematik i l e fel-



l e r adı verilen şeyler d ü ş ü n mek"



sefe arasındaki temas noktaları-



isted i ğ i n i belirtiyor ve bu bizce



nın, mantı k ç ı l ı ktakine oranla daha



Platon ik düşüncelerin



az o l d u ğ u g ö z e çarpar. Matema-



c a n l a n d ı r ı l m a s ı a n l a m ı n a g e l i r.



t i k ve m a n t ı k b u rada, sadece b i r



" A n l a m l a r ı n ı " , b a z ı d i ğ e r o l u ş u m­



h a re ket



ifadesi o l a n



larla izomorf i l iş k i l e r kurarak k a ­



d en k l e m l e r ve i ş l e m k u ra l l a r ı s i s -



zanan, ancak bu o l u ş u m l a r o l m a ­



nokt a s ı n ı n



yeniden



t e m i o l a ra k g ö r ü l ü r. Bu sistem



dan d a ya da onlardan bağımsız



her t ü r l ü içerikten bağımsızdır ve



o l a ra k var olabilen matematiksel



ilk aşamada herhangi somut bir



"boş b i ç i m ler", özleri itibarı ile



anlam taşı maz. O n u n i ncelediği



P l a t o n i k d ü ş ü n c e l e rd i r .



k o n u , h e r h a n g i b i r a n l a m taşıma-



b u n a karşılık haklı olarak, bu boş



Engels



yan işaretler a ra s ı n d a k i i l i ş k i d i r.



biçimlerin gerçek d ü nyad a n so­



B u rada görüldüğü kadarıyla ma­



yutlanma yoluyla elde edildiğine



tematiğin bir konusu yoktur. Bi­



işaret ediyordu:



ç i m c i l i k, matem a t i ğ i n temellendi­ rilmesinde olağanüstü



payeler



"Ancak



düşünmenin



bütün



alanl arında (matemetikte d e -



k a z a n m ışt ı r. Diyalektik materya­



G.K.) o l d u ğ u gibi, belli b i r gelişme



l i z m büyük ölçüde b i ç i m c i l i ğ i n ta­



aşamasında gerçek d ü n ya d a n so­



ş ı d ı ğ ı o l u m l u e ğ i l i m l e r i n a l t ı n ı çi-



yutlanan yasalar, gerçek d ü n ya-



11 Friedrich En­ gels, agy., Dipnot 9, sayfa 40.



1 2 Friedrich Engels, agy., Dipnot 9, sayfa 45.



50



dan a y r ı l ı yor, kendi başına vara-



sanlar tarafından keşfedi l meden



l a b i l e n ve bağımsız olan b i r şey



önce d e oradaydı.



gibi o n u n karşısına ç ı karıl ıyor ve d ı ş a r ı d a n gelmiş, d ü ny a n ı n



uy­



"Geomet r i n i n ortaya çıkardığı sonuçl ar, büyük bölümü i n sanla­



mak zorunda olduğu yasalar ola­



rın ortaya çıkmasından çok ö n ce



rak ortaya konuyor." 1 3



doğada varolan (radyasyo n sa­



Demek k i ; gerçek d ü n y a n ı n de­ ğişik



konuları



i nceleyen



çan sualtı tırt ı l l a r ı , böcekler, kris­



farklı



taller v.b.) çizgilerin, d ü z l e m l erin



a l a n l a r ı n ı n matematiksel o l u ş u m­



ve cisimlerin özelli klerinden baş­



l a r ı n birer "modeli" ya da "yoru­



ka birşey değildir." 14



mu" olarak değerlend i rilebileceği



Matemati ksel oluşumların "ken­



g e rçeği, b i ç i m c i l i ğ i n idealist yo­



d i l eri için ve kendi başlarına varol­



r u m l a r ı n ı n sözde kanıtlamaya ça­



maları", sadece ve sadece bu şe­



lıştığı gibi " boş biçimlerin" birin­



kilde m ü m kü ndür. Bu, karşı karşı­



c i l , " m a ketlerin" ikincil olduğu­



ya olduğumuz matematiksel olu­



n u n k a n ı t ı d e ğ i l d i r. Tam tersine,



şumların sadece insanların ortaya



"boş b i ç i m l e r i n " gerçek d ü nya­



çıkmasından önce gerçek d ü nya­



dan soyutlanarak elde e d i l d i ğ i n i ,



da varolan, bu yüzden icat edil me­



ve i ş t e bu yüzden, sadece bu yüz­



miş ya da yarat ı l mamış, tersine



d e n g e rçek d ü n yaya uygulanabi­



sadece keşfedi l m i ş oluşumlar ol­



leceğ i n i . A y n ı şekilde, matemet i k­



duğu anlamına gelmez. insa n bü­



sel değerlerin birbirlerinden tü re­



tün diğer a l anlarda olduğu g i b i



tilebi l i r o l m aları ve işaretler ara­



matematikte de, d a h a ö n c e varol­



sındaki i l işkiler de, kes i n l i k l e bun­



mamış yeni birşeyler yaratmıştır.



ların " kend ileri için ve kendi baş­



Bunu yaparken de, hareket nokta­



larına varo l d u k l a r ı n ı n " kanıtı de­



sını gerçek dü nyad adan elde etti­



ğ i ld i r; tersine, d ü nyanın yasalara



ği biçimler oluşturm uştur.



uygun bağlantılarını yansıtır. İ şa­ ret ler ve biçimler d e bu dü nyadan soyutlama yoluyla elde e d i l i r. 13 Friedrich En­ gels. agy., Dip­ not 9, sayfa



45. 14 Friedrich En­ gels, agy., Dip­ not 9, sayfa 421.



Peki bu, matematiksel o l u ş u m­



4. K O N V A N S İ YONALİZM M a nt ı k ç ı l ı kta



rasyo n a l i z m ,



bi­



ç i m c i l ikte objektif idealizm karşı­



l a r ı n i nsandan bağ ı m sız varola­



mıza çı karken, konvansiyo nalizm­



mayacağı



d e d e sübjektif idealizmin mate­



ve sadece i n s a n l a r ı n



subjektif o l a ra k yarattığı eserler



matik üzerindeki etki lerini görü­



olduğu a n l a m ı n a mı gelir? Kesin­



rüz. Bu yüzden konvansiyo nal iz­



likle hayır! Matematiksel o l uşum­



min önde gelen temsilcilerinden



l a r, gerçek d ü nyada vardır ve in-



P o i n c a re ' n i n ,



Lenin



tarafı ndan



yerle b i r e d i l m i ş ve Berkeleyci so­



Konvansiyona l i s t l e r i n a n layış­



l i psizme i ndirgenmiş s u bjektivist­



ları matemati ğ i n u z u n tarihi tara­



i d ealist a m p i ryokritisizme yakın



fı ndan ve matematiğin doğa bili­



tesadüf d e ğ i l d i r . 1 5 Kon­



m i n e başarıyla uyg u la n ması sa­



vansi yona lizme g ö re matematik­



yesinde çürütülüyor. U y g u l anma­



sel ifadeler ne doğrudur, ne de



sı gereken matemat i k nesnenin



yanlış; tersine ö n ceden belirlen­



doğası tarafından belirleniyor ve



m i ş oyun k u r a l l a r ı n d a n ve keyfi



b i z i m konvansi yonlarımıza ya da



o l ması



51



olarak belirlenmiş a ksiyomlar­



mümkün o l a n en üst d üzeydeki



dan 16 ç ı k a r ı l a n düşü nsel sonuç­



d ü ş ü nce tasarrufuna bağ l ı değil.



l a rd ı r. Bu a ksiyomlar hiçbir şekil­



Buna rağmen konvansiyonalizm



d e gerçekle örtüşmez, tersine sa­



d e g e rçeğin bir unsurunu taşıyor.



sizm



dece t a n ı m l a m a ve keyfi olarak



Tezlerine daya nak yapmak i ç i n ,



Bir Felsere



belirlenmiş anlaşma



b i rçok durumda bir ve a y n ı o l a y ı



n i t e l i ğ i n e s a h i p t i r.



maddeleri



Matemat i ğ i n



farklı



g eo met r i l e r



aracı l ı ğ ı



ile



sistemi, b u rada adeta bir talepler



d o ğ ru tanı mlaya b i leceğ i m ize, bu



ve sözleşmeler sistemi gibi görü­



farklı geometrilerden birisi lehine



l ü r. Bu rada sadece "amaca uyg u n



yapt ı ğ ı m ı z seçi m i n b i z i m keyfiye-



o l a n " ve "amaca uyg u n o l mayan"



t i mize bağlı o l d u ğ u n a işa ret edi-



işlemler vard ı r.Bu matematik an­



yor. Bunun temelinde ise, olayla­



l a y ı ş ı n ı n s ü bjektif keyfiyetle y ü k­



r ı n onları



lü ve objektif b i r g e rçe k l i k krite­



geriye sadece bir tek izomorfil B



rinden yoksun o l d u ğ u a ç ı k t ı r. Bir



kalı ncaya d e k belirleyebi l m esi ya­



yansıtan matematiği,



a ksiyomun ya da i ş l e m i n "amaca



tıyor. Diğer bir deyişle herhangi



u y g u n l u ğ u " ve " d ü ş ü nce tasarru­



bir matematiksel y a p ı n ı n yerine,



f u " ne ile ölçülecek? El bette niha-



o n u n l a izomorf o l a n başka bir ya -



yetinde tek tek matemati kçilerin



pıyı koyabi l iriz.



s u bjekif kavrayı şları ile.



B u şekilde örneğin paraleller



15 V.l.Lenin, Ma­ teryalizm ve Ampiryokriti·



/ Gerici



üzerine Eleşti· rel Notlar, Mo· kova



1947 (Al·



manca)



16 Aksiyomlarla kastedilen, bir biçimsel·man· t ı k s a ı siste· min, biçimsel· mantıksal ola· rak kanıtlana· mayan, başka formüllerle açıklanama· yan temel prensipleridir.



17 v. l.Leni n, agy, dipnot 14, say· fa 174. Vurgu· lamalar oriji· nalde vardır.



""Düşünce tasarrufu" kategori­



a ksiyomun rol oynamadığı bütün



s i n i n bu uygulaması n ı n saçmalığı­



mekansal olayları, E u k l idesci ya



n ı ve sübjekti v i z m i n i ortaya ç ı kar­



da h i perbol ik geometri ile tanım-



mak için bir soru yöneltmek yeti­



laya b i l i riz. Terci h i mizi h a n g i s i n -



yor. i n s a n ı n d ü ş ü n mesi, eğer ob­



den yana k u l l anacağ ı m ı z ı "düşün-



jektif gerçeği doğru yans ıtıyorsa



ce tasarrufu" yönündeki değer-



"tasarrufludur" ve b u d o ğ ru l u ğ u n



l e n d i r m e l e r belirler. Y a n i bu g e -



karşılıklı ola·



kriteri d e prat i k t i r, deneydir, sa-



ometrilerden



rak birbirleri·



nayidir."17



h a n g i siyle hedefe daha az i ş l e m l e



b i ri s i n i s e ç e r k e n ,



18 lzomorfi. iki ayrı alandaki unsurların v e h e r b i r alanda y e r alan u n · surlar arasın· daki ilişkilerin



ne denk düş· mesidir.



52



ulaşılabileceği



d e ğ e r l e n d i r m esi



Kritisiz m i n eleştirilm esi



konu­



belirleyici o l u r. Bu seçme özgür-



sunda öncelikle söylenmesi gere-



lüğü



ken şey, onun da matematiksel



ise, sözkonusu



mekansal



o l aya i l i ş k i n bilgimizin s ı n ı r l ı l ı ğ ı



mantık ile küme teorisindeki ani­



nedeniyle belli bir paralel aksiyo­



tomi 20 a rasındaki çelişkileri çöz­



mu kabul etmek zorunda k a l d ı ğ ı ­



meyi başa ramamış olduğud u r. Bu



m ı z noktadan itibaren s o n a erer.



çelişkileri sadece diyalektik ma­ terya l i z m çözebi l i r. Ayrıca Ma rk­ sist d ü ş ü n ceye g ö re



5. K R i T İ S İ Z M Biçimciliğin



ve



mantıkç ı l ı ğ ı n



bir



kriter



o l a n pratik, g e rçek d ü ny a n ı n t a ­



a n a l i t i k-totoloj i k matemati k a n l a ­



n ı m l a n m a s ı nda E u k lidesci olma­



y ı ş ı n ı n tersine, Ka nt'a dayanan



yan geomet r i n i n belirleyici b i r rol



kritisizm, matematiği a priori (De­



oyna d ı ğ ı n ı



k a b u l e d e r. Böylece



neyime dayanmadan ve o n u yad­



Kant'ın ortaya attığı ve E u k l idesci



sıyarak, sadece aklın yolu i l e -



a ksiyomlara dayanan "saf düşün­



Ç.N.) sentetik kararlar 19 sistemi



c e " n i n g ü v e n i l mez b i r b i l g i kay­



olarak görür.



nağı



Gerçi b u rada, matematiksel ya­



olduğunu



kanıtlar.



Birden



fazla "doğru" geometr i n i n varlığı



p ı l a ra i n sanların deneyi m l e r i n i n



gerçeği, K a n t ' ı n kavray ı ş ı n ı n ter­



n e d e n o l d u ğ u yad s ı n m az; a ncak,



sine, a k ı l c ı d üş ü n ce açısından b u



bu yapıların kaynağ ı n ı n kesi n l i k l e



geometrilerden hangisinin " h a k i ­



deneyimlerd e yatmad ı ğ ı , tersine



katl i " y a da " d o ğ r u " geometri o l ­



ona kayna k l ı k edenin Kantçı fel­



duğu



sefeye özgü "saf d ü şünce" oldu­



a n l a m ı n a g e l i r. Bu k a r a r sadece



ğ u iddia edil ir. Böylece diyalektik



prati kte verilebil i r. Çünkü nesne,



materyalizm tarafından matema­



özneden bağımsız vardır.



kararı n ı n



verilemeyeceği



t i ğ i n tarihi a rac ı l ı ğ ı ile kanıtlan­ mış,



matematiksel



kavram l a r ı n



kökeninde maddeye b a ğ l ı zorun­ 19 A priori sente­ tik kararlar, Kant'a göre



6. A M P İ R İ S İ Z M Matemati ksel a m p i risizme göre



l u l u ğ u n o l d u ğ u düşü ncesinin yan­



matematiksel ifadeler, gerçeklik­



l ı ş l ı ğ ı i leri



sürülür. Ç ü n k ü kriti­



ten soyutlanarak o l u şm u ştur. Ma­



m a t e m a t i k kavra m l a r ı n ı n



tematiksel a ksiyomlar burada bi­



yimden ba�ım­



b e l i r l i bir dönemde i n san beynin­



l i m sel h i potez nitel i ğ i n i kazanır­



sız olan, bu de­



d e o l u ş ması ile bu kavra m la r ı n



lar ve matematik bir doğa b i l i m i ­



varo l m a s ı n ı h a k l ı kılan ş e y a rasın­



d i r. Matemat i ğ i n d e ğ i ş i k a l a n l a r ı ,



her türlü dene­



neyimlere da­ yanaklık eden kararlardır.



21 Anitomi: Dü­ şüncede çelişki



sizm,



da h i ç b i r ilişkinin b u l u n m a d ı ğ ı n ı



maddi olayları konu a l a n farklı



i l e r i s ü rer.



a l a n lardaki n i ce l i ksel bağlantıla-



rın soyutla nması yoluyla oluşu r.



ması a n l a m ı n a gel ir. A m p i risizm



Dünyanın farklı a l a n l a r ı n ı n yapı­



insan d ü şüncesi n i n matemati kte



sal farklıl ıkları, matematiğin bi rbi­



çok önemli bir rol oynayan yaratı­



rinden farklı olan a l a n l a r ı n ı n oluş­



c ı l ı ğ ı n ı gözardı eder.



• 53



masına yol açar. Ampirisi zmde el bette matema­ t i k sel b i l g i l e r i n o l d u kça önemli bir yönünü



7. S EZGİ C İ L İ K Sezg i c i l i k, b u n u n t a m



karşıtı



g ö rüyoruz. A m p i risizm,



o l a n bir hataya, insan faaliyetine



matemat i k l e gerçek d ü n ya ara­



abartı l ı işlev yükleme hatasına dü­



sındaki bağlantıya vurgu yapar:



şer. Ona göre matematik, keşfe­



"Matematikçi, ruhunun bu yapı­



d i l meden önce d e varo l m u ş ger-



c ı faal iyet i n i n kend i s i n i yanıltma­



çeklikle r sistemi değil, tersine in-



s ı n a i z i n vermezse, ... teorik fizik



s a n ı n çevresine hükmedebilmek



i l e deneyim arasındaki bağlantıyı



için i nşa ettiği bir yapılar bütünü-



ortaya ç ı karabi lecektir. Ancak bu



d ü r. Sezgiciliğe göre, m a n t ı ksal çı­



konu hakkında b i l g i s a h i b i olma­



karsamalar, yalnızca f i n it23 yapı



yan bir insan i ç i n ilk bakışta, te­



yöntemleri içerdiği sürece olanak­



zik Teorisi),



o r i n i n keyfi b i r oluşumu olduğu



lıd ır. Pratik kriterine, i n san faali­



Paris



izlenimini yaratacaktır." 21



yetine yaptığı bu vurg u n u n yanısı­



Ya d s ı n a m a y a c a k



21 Abel Rey: '"La thl!orie physique chez les physiciens contempora­ ins'" (Modern Fizikçilerde Fi·



Sayfa



1907 , 231,



(Onaylayarak)



katkılarına



ra sezgicilik, üçüncü şıkkın i m kan-



rağmen a m pirisizm d e , matema­



sızlığı ya sası n ı n sonsuz mi ktarlara



nin; agy., Dip·



t i ksel b i l g i l e r gerçe ğ i n i n sadece



uyarlanmasını yadsıyarak sonsuz



not



aktaran: Le·



14, sayfa



330



bir böl ü m ü n ü yansıtıyor. A m p i ri­



o l a n ı n taşıdığı çelişkiyi de tanır.



sizm, deneyimi b i l g i n i n tek kayna­



Bir sonuç ve karşı sonucun yanısı­



ğ ı olarak gördüğü için mekanik



ra, karar veri lemez l i k şıkkı da ona



rine Tezler.



materya l i z m d i r:



göre olasılıklardan birisidir.



-



"Bugüne d e k ortaya ç ı ka n bü­ tün



m a t e r ya l i z m l e r i n -



Marx'ın



matemat i k k o n u l a r ı n ı



22 Kari Marx. Feuerbach Üze·



1.



Aktaran Fri·



edrich Engels: Ludwig Feuer­



Feuer­



ele a l d ı ğ ı elyazmalarında sezgici­



bac h ' ı n k i d e dahil olmak üzere -



liğin o l u m l u yönlerine atıfta bu-



başl ıca e k s i k l i ğ i , konuyu, gerçek­



! u n m u ş olması, bizim için hayli il­



Berlin



liği ve duyusa l l ığ ı , i nsani, duyusal



g i nçtir. örneğ i n Marx, sonsuz kü­



1946,



Sayfa



54.



b i r faaliyet, pratik olarak değil,



ç ü k l ü kteki farklard a n ya d a s ı n ı r-



Vurgulamalar



y a n i öznel olarak değil, nesnenin



sal geçişlerden kaçınarak, d ife-



ya da düşüncenin b i ç i m i a l t ı nda



ransiye l e ş i t l i k lerde sadece b i r



topla masıd ı r. " 22



tek o l a s ı l ı ğ ı n m ü m k ü n o l d u ğ u n u



sayıda adım·



söylüyor ve y=x_ eşit l i ğ i n i şu şe-



ıarıa gerçek·



Ampirisizmin bakış açısı, matemati kte bütün z ı t l ı k l a r ı n yadsın-



kilde açıyor:



bach ve Klasik Alman Felse· fesinin Sonu,



-



orijinalde var­ dır.



23 Finit: sonlu



leştirilebile­ cek.



54



Y-Yı



=



x_- x1 _ = (x-x1) . (x_ + xx1



+



x,_)



rı ile Kantçı sübjektif idealizmin u nsurları n ı n çatışma h a l i n d e ol­



Y - Yı X - Xı



=



Marx



+



x -



bu



xx



1



+



x



l-







dx



=



3x -



k o n u d a , sezg i c i l i ğ e



g ü ç l ü b i r gönderme yaparak ş u n ­ ları yazıyor:



duğu görülür. Engels i nşa edilebi­ l i r l i k i l e deneyim arasındaki i l işki­ yi şu şekilde ortaya koymuştur: "Dühring, ... nasıl ki herhangi bir matematiksel aksiyomdan bir üç­



"Transsandantal ya da sembo­



geni, küreyi inşa edemez ya da Pi­



lik felaket sadece sol tarafta yaşa­



sagor eşitliğini türetemezse, aynı



nıyor, ancak gerçek içeriğini eşitli­



şekilde bütün varlıkların sadece



ğin sağ tarafında koruya bilmiş bir



maddesel olduklarını da kanıtlaya­



sürecin ifadesi gibi göründüğü için



maz. Her ikisi için de ancak incelen­



ürkütücülüğünü de yitiriyor." 24 Ancak sezgicilik sadece mate­ matiksel den klemlerin sonlu sayı­



diklerinde bazı sonuçların ortaya çıkmasını sağlayacak gerçek önko­ şulların bulun ması gerekir." 26



da adımlarla oluşturulablir olduğu tezini kendisine dayanak yaptığı



Diyalektik materya l izm, bütün



"Faal tarafın materya l iz m tara-



bu a k ı m l a r ı n hepsinden daha de-



fından değil, idealizm tarafından



24 Kari Marx. Ya­ yınlanmamış Elyazmaları



25 Agy, Dipnot 23 26 Friedrich En­ gels: .. Bay Eu­



8. DİYALEKTiK MATERYALiZM



sürece, Kantçı idealizmde sayıklar.



rinlemesine ve



daha



kapsa m l ı



gel iştiri l m i ş o l m a s ı n ı n nedeni bu­



olarak



d u r; ne var k i , sadece soyut ola­



a rasındaki i l i ş kiyi kavra m ı ş t ı r. O ,



matematik



ile gerçe k l i k



rak. Ç ü n k ü idealizm gerçek, d uyu­



matematiksel d e n k lemlerin hayal



sal faal iyeti faal iyetin



dünyasının



bir türü



olarak tanı maz. 25



b i r ürünü



o l m a d ı ğ ı,



tersine gerçek d ü n yadan a l ı n d ı ğ ı ­



Pratik kriteri n i n yerine i nşa edi­



n ı a n l a m ı ştır. Sayılar ve a ra l a r ı n­



lebi l i r l i k kriterini geçirmiş olması,



daki i l işkiler; ayrıntıları hakkında­



sezg i c i l i ğ i n , matematiğ i n önemli



k i bilgileri, Eski M ı s ı r ' ı n , Sü mer­



Bilimdeki Dev­



b i r bölümünü anlamsız olarak n i ­



l e r ' i n ve Akatlar'ın 27 tarihini i nce­



rimi", Dietz



teleyerek b i r kenara atmasına y o l



Verlag, Berlin,



leyerek elde ett i ğ i m i z uzun bir ta­



açmışt ı r. Oysa matematiğin söz



rihsel sürecin sonunda, gerçe k l i k­



konusu bölüm leri doğru l u k l a r ı n ı



ten kaza n ı l d ı . Sayıların yerini de­



g e r ç e k d ü nyayı yansıtt ı k l a r ı n ı ka­



ğ i ş kenlerin a l ması için binlerce yı­



gen Dühring'in



1948, Sayfa 42 0/421 27 Milattan 5bin yıl önce, Mezo­



n ı tlayarak ortaya koym uşt u r. Bu



lın geçmesi gerekti. Ve bu uzun



d u r u m gözönünde b u l u n d u r u d u ­



sü ren gelişmenin sonunda mate­



garlık yaratmış



ğ u nda, matemat iksel sezgi c i l i kte



matiksel d ü ş ü n m e n i n özg ü r eser­



olan site dev­



d iyalektik materya l i z m i n u n surla-



leri o l a ra k görül mesi gereken ma-



potamya'da gelişkin bir uy­



letler.



tematik denklemleri ortaya ç ı ktı: "Sayı ve figür kavramları, ger­



o l a rak, bazen d o l a m b a ç l ı y o l l a r katederek, g e r ç e k l i k



55



k a r ş ı s ı nda



çek dü nyadan başka bir yerden



doğru l u k l a r ı n ı kanıtlamak zorun­



a l ı nmamıştır . ... Sayabi l mek için



dadır. Çünkü her ne kadar kendi



sadece sayılabilecek birşeylerin



yasa l a rı olsa da, matemat i ğ i n ge­



ol ması yetmiyor. Sayabilmek için



l i ş mesi de düşünceleri m i z i n geliş­



ayrıca, o şeyleri, sayıları d ışındaki



mesi n i n , dolayısıyla toplumsal ge­



bütün öze l l i klerinden soyutlaya­



l i ş m e n i n bir parça s ı d ı r ve bu yüz­



bilme yeteneği gerekiyor - .... işte



den bu gelişmenin bütün a l anları



böyle a ve b ' ler,



ve y ' ler, sabit



i l e sürekli olarak karşı l ı k l ı e t k i l e­



sayılar ve değişkenler elde edili­



şim hal indedir. Görece ve şartlı



yor. Ve ni hayet bu yolla aklın so­



o l a n bu kendi yasalarına tabi ol­



yutlama yetene ğ i n i n ü rü n ü olan



ma d u ru m u n u n bir sonucu ola­



sanal sayılar ortaya ç ı ka r ı l ıyor. '' 28



rak, örneğin E u k l i desci o l mayan



Diyalektik materya l i z m var gü­



geometriler29 , dörtlü işlem arit­



nen geometrik



cüyle matemat i ğ i n maddi kökeni­



m e t i ğ i 30,



yasalara ters



ne işaret ediyor. Ancak bu, belirli



matriksler31 g i b i matematik d a l l a ­



bir gelişme saf hasından - ve gö­



r ı ortaya ç ı k m ı şt ı r. İ l k aşamada



göre örne�in



rece olarak o l d u kça eski dönem­



aklın ürünü olarak g ü nyüzüne çı­



bir üçgendeki



lerden



matematiğin



kan bu matematik d a l l a r ı , daha



k e n d i yasa l a r ı n ı o l u şt u r d u ğ u n u



sonraki dönemlerde - belki bazı



y a d s ı d ı ğ ı a n l a m ı n a gel mez. Mate­



örneklerde yaşa n d ı ğ ı g i b i , yüz y ı l



matiğin kendi yasalarını ol uştu­



s o n r a da olsa - gerçek l i k l e i l işkile­



ran g e l i ş i m sü reci, i n s a n l ı ğ ı n yeni



rini kan ıtlamışlardır.



x



- itibaren



komütativ



o l mayan



28 Friedrich En· gels, agy., Dip­ not 27, sayfa 45



29 Euklidesci ol­ mayan ge­ ometriler, bili­



düşen geomet­ rilerdir. Buna



iç açıların top· lamı 180°'den küçüktür (Hi­ perbolik ge­ ometri)



30 Dörtlü işlem sayıla-



i h tiyaçları n ı n ortaya ç ı kması ve



Bu yüzden bugün henüz gerçek



maddi d ü nyanın i l iş k i l e ri hakkın­



d ü nyada yoru mlanması m ü m k ü n



d a yeni b i l g i ler e l d e e d i l mesi i l e



ol mayan b a z ı matematik a l a n l a r ı



b i r l i kte, matemati kte y e n i dal la­



(örneğ i n b a z ı diferansiyel eşitlik­



rın oluşturulması sürecine katkı­



ler) ya da pratik o l a ra k keşfed il­



da b u l u n muş, bu süreci tamamla­



melerinden 100 yıl önce fizi kte



m ı şt ı r. Kendi yasa ları doğrultu­



uyg u l a n m ı ş



s u ndaki bu gelişmenin kendisi de



geometri örneği gibi matematik



değişen mate­



matemati kte, kesi n l i k l e dolaysız



dalları vardır. Ve biz çoğu zaman



matik denk­



o l a ra k gerçekl ikten soyutl anmış



k e ş fe d i l m e l e r i n d e n



o l ması gerekmeyen yeni a l a n l a r



sonra bu matemat i ksel y a p ı l a r ı n



yarata b i l i r. Ancak bu a l a n l a r da



gerçekl i ğ i n a l a n l a rıyla örtüşt ü k l e­



e n i nde sonunda,



rini görüyorsak, bunun nedeni de



bazen d o l a y l ı



Eu k l idesci o l mayan



uzun



s ü re



rı,a+i.b+l.ij.d benzeri arit­ metik işlemle­ rini içinde ba­ rındıran sayı­ lardır 31 Çarpanların sı· rası de�iştiril­ di�inde sonucu



lemleri (Buna göre p.q çarpı ­ mı ile q.p çar­ pımının sonuç­ ları eşit de�il­ dir)



56



i n san beyninin doğ a n ı n g e l i ş i m i -



kavram



çiftleri,



reel



d u rumlar



n i n b i r ü r ü n ü olması nda, ve sonuç



a rasındaki niteli ksel farkları yan­



olarak insan düşüncelerinin ger­



sıtma ktad ı r ve g e rçek d ü n y a n ı n



ç e k l i k l e çelişmemesinde, tersine



ç e l i ş k i l i l i kleri i l e n ic e l i ksel çeşitli­



örtüşmesinde yatar. Matematik­



l i ğ i ne d e n k düşmekte d i r.



sel yapılar ve denkleml er, gerçek­



Özet olarak matemat iğin, o n u n



lik kriterlerini i n s a n ı n eylem i nde



gerçekl i kle i l i ş k i s i n i kapsayan m a ­



b u l u r l a r. Gerçek l i k



içinde



terya l i st özünü şu ş e k i l d e ortaya



çel i ş k i l i olduğu için, bu ç e l i ş k i l i l i k



koya b i l i riz: 1. Matematik, tarihsel



m a t e m a t i ğ i n o n u yansıtan



açıdan i n san topl u m u n u n maddi



kendi



her



dalı nda da ortaya ç ı k m a k zorun­



iht iyaç l a r ı n ı n b i r sonucu olarak



dadır. Matemat i ğ i n totoloj i k tarz­



ortaya ç ı kmıştır ve bu yüzden kö­



d a gerekçelend i ri l mesi, bütün çe­



keni itibarıyla maddidir. 2. Mate­



l i ş k i l e r i n ve a n it o m i l e r i n tama­



matiksel denklemler ve yapılar,



mıyla ortadan kaldırıl ması bu du­



doğ a n ı n maddi b i ç i m l erinde ön­



rumda olanaksız görülür. Bunun



cesinden vardır. 3. Matemat i k te



başa r ı l d ı ğ ı n ı düşündüğümüz her



yeni yöntemler toplumsal prati­



noktada, bu çelişkiler ve a n itomi­



ğ i n ortaya çıkardığı i htiyaçların



ler daha üst düzeyde ve farklı bir



bir sonucu olarak olu şacaktır. 4.



biçimde kendilerini yeniden üre­



Bütün b i l i m lerde olduğu gibi ma­



terek karşımıza ç ı kaca k t ı r. Aynı



tematikte de



nedenden ötürü bütün a n a l i t i k iş­



aşamasına u l aştıktan sonra, y e n i



belirli



bir gelişim



i ş l e m l e re,



b i ç i m l e r yaratan kendi yasa l a r ı n ı



transfinit işlemlerin f i n i t i ş l e m le­



o l uşturma d u r u m u gündeme g e ­



lemlerin



aritmetik



re, sürekli işlemlerin kesintili iş­



l i r. Bu yeni b i ç i m l e r ile i n s a n ı n



lemlere i n d i rgenmesi çabaları ba­



pratiği arası ndaki bağlantı dolay­



şarısızlığa



uğra maya



m a h k u m­



d u r. Ç ü n k ü bu rada ortaya çıkan



l ı d ı r, ancak bu pratik i l e ç e l i ş mez, tersine ona denk düşer.