Grolier International Americana Encyclopedia (Cilt 12)
 0717296466, 0717296474 [PDF]

  • 0 0 0
  • Suka dengan makalah ini dan mengunduhnya? Anda bisa menerbitkan file PDF Anda sendiri secara online secara gratis dalam beberapa menit saja! Sign Up
File loading please wait...
Citation preview

GROLIER INTERNATIONAL



AMERICANA



Encyclopedia



SABAH



OLIE



TONAI GROLIER MILIONA



SABAH



ATIONAL



SABAH



AMER



SABAH



AME



ERNATION



ANTE CAN EK RION



RELIATIONAL



OLIP)



SAH



SABAH



ICANS



SABAH



LIVEIRA ?



ATIONA



NTERA



KIERINTERNA101 AM



RNATI



SABAH



|



AME



LIERTALERNANTIONA



SABAH



INA



OLIER



NA



SABAH



AMT



INTEK



OLIE



SABAH



AMER



ER



TRNATION



INTER



SERATION



SABAH



SABAH



ILONA



GROLIER.



SABAH



AMERISINA



CAN ERA



GROLIER



ERN17 10



SABAH NA



SABAH



ROLIER) NATIONAL GROLIE SABAH



S



okul kütupanesine at



GROLIER INTERNATIONAL



AMERICANA



Encyclopedia CİLT 12



Grolier Incorporated - SABAH Danbury, Connecticut - İstanbul



Copyright © 1993 by Grolier Incorporated Copyright © 1993 Medya Holding A.Ş. Copyright © by Grolier Incorporated. 1992, 1991, 1990, 1989, 1988, 1987, 1986, 1985, 1984, 1983, 1982, 1981, 1980.



Copyright © Philippines by Grolier International, Inc. 1993, 1992, 1991, 1990, 1989, 1988, 1987, 1986, 1985, 1984, 1983



Copyright © Republic of China by Grolier International, Inc. 1993, 1992, 1991, 1990, 1989, 1988, 1987, 1986, 1985, 1984, 1983



Also published under the title Academic American Encyclopedia.



All rights reserved. No part of this book may be reproduced or transmitted in any form by any means electronic, mechanical, or otherwise, whether now or hereafter devised, including



photocopying, recording, or by any information storage and



retrieval system without express written prior permission from the publisher.



Translation and Adaptation Made By MEDYA HOLDING A.Ş ISBN 0-7172-9646-6 (set) ISBN 0-7172-9647-4 (vol. 1)



Library of Congress Catalog Card Number 92-11011



4



SALZBURG



SOVYET UZAY İSTASYONLARI



Uzay istasyonu (adı)



Fırlatılış tarihi



19 Nisan



Salyut 2



Salyut 3



3 Nisan 1973 11 Mayıs 1973 25 Haziran 1974



Salyut 4



26 Aralık



Salyut 5 Salyut 6



Salyut 7 Mir



1971



1974



11 Ekim



1971



28 Mayıs 22 Mayıs



1973 1973



25 Ocak



1975



260-270 km



3 Şubat 1977 8 Ağustos 1977



Soyuz 14,15



340-350 km 220-290 km



Soyuz 17, 18, 20



1982



340-350 km



1991



219-278 km



Soyuz 24'ten 40'a ve Tl'den T4'e



22 Haziran 1976 29 Eylül 1977 19 Nisan 1982



29 Haziran



20 Şubat



Hala yörüngede



1986



6 Şubat



üstüne arızalanıp, 1991'de Arjantin'in güney kesimine



düştü; yerini, daha gelişmiş bir Sovyet uzay istasyonu olan Mir aldı.



Salyut istasyonlan. Salyut istasyonlarının ilki olan Salyut



1, uzaya ilk giden insan olan Yuriy Gagarin'in, bu ilk uçusunun onuncu yıldönümünde (19 Nisan 1971), So



yuz 10 uzay aracıyla yörüngeye yerleştirildi. Sonra, So yuz 1 1'in taşıdığı kozmonotlar, Salyut l'e geçip, 7-29



Haziran 1971 arasında istasyonda kaldılar; ama Soyuz 1 1'in komuta modülündeki bir arızadan ötürü, geri dö nerken öldüler. 1973'te yörüngeye oturtulan Salyut 2,



hiçbir zaman istendiği gibi çalışmadığından, kozmonot gönderilmedi. 25 Haziran 1974'te, yörüngeye oturtu lan Salyut 3'e, aynı ay Soyuz 14'le ulaşan iki kozmonot,



istasyonda 15 gün kalıp, Yer'e döndüler; dönmelerin den sonra da Salyut 3, altı aydan uzun süre yörüngede kalmayı sürdürdü. 26 Aralık 1974'te yeni bir ekip Salyut



3'e (askeri ekip) ve Salyut 4'e (bilim adamları ekibi) ulaştı (Salyut 4, iki yılı aşkın süre yörüngede kaldı). 22 Haziran 1976'da yörüngeye oturtulan Salyut 51 yıl, 29



Eylül 1977'de yörüngeye oturtulan Salyut 6 da 5 yıl



yörüngede kaldılar ve gerek askeri, gerek bilimsel gõz lemleriçin kullanıldılar. Salyut 7, 19 Nisan 1982'de yö



rüngeye oturtulup, birçok kez gözlem için kullanıldık



tan sonra, 6 Şubat 1991'de düştü ve yerini 20 Şubat 1986'da fırlatılmış olan, daha gelişmiş Mir istasyonu al di.



1991'de



Kenetlenen



Yörüngesi



uzay araçları



Salyut 1 Cosmos 557



Düşüş tarihi



SSCB'nin



dağılmasından



sonra,



eski



250-270 km 260-290 km



Soyuz 10, 11 Yok



yörüngeye oturamadı



çeşitli yörüngeler



Soyuz 21, 23, 24



Soyuz T5, T6, T7 ve T9'dan T15'e Soyuz T15, TM ve TM-2'den TM15'e



samannezlesi Göz ve burun zarlarının çiçektozlarından etkilenmesiy le ortaya çıkan alerji tepkisi. Nezle belirtileri ve gözler



de sulanma biçiminde yansıyan samannezlesi, çoğun lukla aynı ailenin birkaç bireyinde astım ve egzama gibi



rahatsızlıklarla birlikte görülür. Çiçektozu özlerinin iğ neyle verilmesiyle sağlanan duyarsızlaştırma, nöbetleri



önleyebilir; ama mevsiminden önce uygulanması ge rekir. Histamin karşıtı ilaçlardan da oldukça başarılı so nuç elde edilir.



Samanoğulları IX.-X. yy'larda Horasan ve Maveraünnehir'de egemen lik sürmüş İran asıllı aile. Saman köyünden Saman Hu dat adlı bir toprak sahibinin soyundan gelen Samano ğulları ailesi, Abbasi halifeliğinin zayıflamasından yarar lanarak, Nasr I döneminde Maveraünnehir'e egemen oldu. Ailenin en güçlü hükümdarı Nasr 11 (914'ten



943'e), devletin sınırlarını Sistan, Kirman, Cürcan, Rey ve Taberistan'a kadar genişletti. Son hükümdar Abdül



melik Il'nin Gazneli Mahmut'a yenilmesiyle (999), Sa manoğulları ailesinin egemenliği sona erdi.



Samanyolu Yıldızlı gökyüzünü kuşatan, beyazımsı renkte, bulanık



SSCB'nin uzay programını, Rusya sürdürmeye başladı ve 1995'te yeni bir Mir'in yörüngeye oturtulacağını açıkladı.



ve düzensiz kuşağın yaygın adı. Bir gökada olan (Bk.



Salzburg



dir. Ilk olarak 1610'da Galilei tarafından gözlenen Sa



Avusturya'nın orta-kuzey kesiminde kent. Alp dağları nin eteğinde, Almanya sınırında, Viyana'nın 270 km batısında yeralan, aynı adlı eyaletin merkezi olan Salz burg'un nüfusu 139 000'dir. Adı zengin tuz çökeltileri



nin bulunduğu bir bölgede yeralmasından kaynaklanan



GÖKADA), öbür gökadalardan ayırmak için gökbilim de büyük harfle yazılarak Gökadamız adı verilen Sa manyolu, Güneş sistemini içerir ve bir disk biçiminde manyolu'nun, sonradan yapılan gözlemler sonucunda



yaklaşık 100 000 ışık yılı çapında bir disk biçiminde ol duğu, Güneş'in diskin merkezinden yaklaşık olarak ya



riçapın üçte ikisi ölçüsünde dişmerkezli bir konumda yeraldığı hesaplanmıştır.



kentin yakınında altın, gümüş ve bakır çıkarılır. Başlıca sanayi kolları arasında çalgı yapımcılığı, bira yapımcılı gi, dokuma sanayisi, çeşitli makineler ve elektrikli ge



Samara



reçler yapımı, basımcilik ve yayıncılık, vb. sayılabilir.



mağının Volga'ya karıştığı noktada yeralan Samara'nın



Ama başlıca gelir kaynağını turizm oluşturur: Kentte



doğmuş olan Mozart'ın evi; her yıl düzenlenen Salz



burg Mūzik Festivali; 1077'den kalma, çok iyi korun



muş Hohensalzburg kalesi; Sankt Peter manastırı; Fran ziskaner katedrali, Kollegien kilisesi; XVI.-XVIII. yy'lar



dan kalma birçok kilise; başpiskopos-prenslerin sarayı;



Rusya'da kent. Volga irmağının sol kıyısında, Samara ir (eski Kuybişev) nüfusu 1 257 300'dür. Büyük bir ırmak



limanı, Volga vadisinin en büyük kenti, önemli bir sana yi ve ulaşım merkezi olan Samara'da, başlıca sanayi



kolları arasında petrol çıkarımı araç-gereçleri, yapi sa



nayisi, otomobil yapımı, kimya sanayisi, vb. sayılabilir.



Leopoldskron şatosu; birçok müze; vb.



Güneybatısındaki Novokuybişevsk uydu kenti,önemli



Samaniler: BK. SAMANOĞULLARI.



mi ve kimya sanayisibüyük ölçüde gelişmiştir.



bir petrol arıtılması ve petrokimya sanayisi merkezidir. Kuzeybatısındaki Togliatti kentinde de otomobil yapi



1586'da Moskova devletinin doğu sinirini ve Volga



SAMOA



5



resinde gelişen Samara, İkinci Dünya Savaşı'ndan baş layarak hızla bir sanayi merkezine dönüştü. 1935'te Sovyet iktisatçısı Valeryan Kuybişev'in onuruna "Kuy



kâtiplik (1881-1885), İstanbul İstişare Odası'nda me murluk (1885-1901) yaptı. Polis tarafından izlenmeye başlanınca Paris'e kaçıp (1901), Jon Türkler'in yayınla dıkları Şura-yı Ümmete başyazılar yazdı. İkinci Meşru



1943) SSCB'nin geçici başkenti oldu. 1991'de adı yeni



Madrid elçiliğine getirildi (1909). Birinci Dünya Savaşı



üstünde taşımacılığı korumak için kurulan kalenin çev



bişev" diye adlandırılıp, Alman istilası sırasında (1941



den Samara'ya çevrildi.



Samarra: BK. SAMERRA.



samaryu



Lantanitler dizisinden kimyasal element. Periyodik çi



zelgenin IIIB grubunda yeralan samaryumun simgesi Sm, atom sayısı 62, atom ağırlığı 150,4'tür (birçok doğal izotopunun ortalama ağırlığı). Çok sert, gümüş beyazı



renkli bir element olan samaryumun doğal izotopların dan üçü (1475m, 1405m ve '95m) radyoaktiftir.



1879'da Lecog da Boisbaudran'ın samarskitten yalit



tığı samaryum, 1 077 °C'a doğru ergir. Kızılaltı ışınlarını



tiyet ilan edildikten (1908) sonra İstanbul'a dönüp,



yıllarını İsviçre'de geçirip, ateşkes imzalandıktan sonra emekliye ayrılarak, 1921'de yurda döndü. Makaleler, söyleşilerle edebiyata giren Samipaşaza



de, bir oyun denemesinden sonra öyküler yazmış, ama



özellikle, romantizmden gerçekçiliğe geçişin ilk başarılı örneklerinden sayılan tek romanı Sergüzeştle un sal



mıştır. Romanda Namık Kemal etkisi görülmekle birlik



te, kölelik kurumu ve insan satışı, gözleme dayanan



gerçekçi betimlemelerle verilmiş, kişilerin, çevrenin ve gündelik yaşamın verilişindeki başarı, olayların öyküle nişindeki yalın, doğal anlatımla pekiştirilmiştir. Konuları ve kişileri günlük yaşamdan alınmış küçük öyküleriyle de, dönemin Batı çizgisine en çok yaklaşan yazarıdır. Başlıca yapıtları: Şir (oyun, 1887), Küçük Şeyler (oy kü, 1892), Sergüzeşt(manzum, 1889), Rumuz ül-Edep



soğuran camların yapımında ve nükleer reaktörlerde



(söyleşi, anı, gezi yazıları, eleştiriler, 1900), Iclal(söyle



yararlanılır.



Samiriye



Samerra



Filistin'de Eskiçağ kenti. Günümüzdeki İsrail devletinin



Irak'ta tarihsel kent. Dicle irmağının sol kıyısında, Bağ



kentlerine giden yol üstünde, günümüzdeki Nablus



nötronların soğurulmasında kullanılır. Kobaltla oluştur duğu alaşımdan, yüksek güçlü miknatıslar yapımında



şiler, mektuplar, 1923).



kuzeydoğu kesiminde, Kudüs'ten Şam'a ve Fenike



dat'ın 110 km kuzeybatısında yeralan Samerra'nın (ya da Samarra) bulunduğu bölgeye, ortaya çıkarılan boya



kenti yakınında yeralan, İ.Ö. 880'e doğru Omri tarafın



doğru yerleşilmiştir. Abbasi halifesi Mutasım'ın Türk



rafından yıkıldı. Büyük Herodes l'in buyruğuyla yeni den yapılıp (İ.S. I. yy.), adı Sebaste'ye çevrildi. Romalı



889'a kadar halifelik merkezi olmuş, XIII. yy'da aşağı



lara karşı ilk ayaklanmada (İ.S. 66-70) yakılıp, yıkıldı.



li çanak çömleklerden anlaşıldığına göre, İ.Ö. 5 000'e komutanlarından Eşnas tarafından kurulan (836) kent, yukarı bütünüyle yıkıntıya dönüşmüştür.



Mutasım'dan başlayarak Mutemit'e kadar yedi hali



fenin oturduğu, irmak boyunca 30 km uzanan saraylar,



camiler, bahçeler ve köşklerle donatılmış kentte,



1910'dan başlanarak yapılan kazılarda ortaya çıkarılan ve onarılan çok sayıda İslâm sanat anıtlarının başlıcaları arasında Mütevekkil camisi (ya da Samerra camisi) ve



sarmal bir rampanın dolandığı minaresi (Melviye), Ebu Dulef camisi, Kubbet üs-Süleybiye türbesi, vb. sayılabi



dan kurularak İsrail Krallığı'nın merkezi olan Samiriye (İbranice Şameron), 1.0.721'de Asur kralı Sargon II ta



1908-1910 arasında başlatılan kazılarda, krallık mahal



lesi ve çevresindeki surların yıkıntılarının yanı sıra, Feni



ke üslubunda 500 parçayı aşkın fildişi eşya, Fenike abe cesiyle yazılmış İbranice yazıtlar (İ.Ö. VIII. yy.) ve İ.S. II.-III. yy'larda yapıldıkları sanılan çeşitli Roma dönemi kalıntıları (forum, Augustus tapınağı, vb.) ortaya çıkarıl dı.



Samitler: Bk. LAPONLAR.



lir.



Sami: Bk. SAMİLER.



Samnitler Italya'da, Samnium'da yerleşmiş eski halk. Sabinlerin



Sami dilleri: Bk. HAMI-SAMİ DİLLERİ. Samiler Sami dillerini konuşan çeşitli halk topluluklarına verilen ad. Adları, soyundan geldiklerine inandıkları Nuh'un oğlu Sam'ın adından kaynaklanan Samilerin (Araplar,



Yahudiler, vb.) göçebe ataları, Arabistan'dan Mezopo



soyundan geldikleri sanılan, Osk dili konuşan Samnit ler, Roma'ya karşı, 4 kabileden oluşan bir konfederas



yon oluşturup, 1.0. 343-1.0, 290 arasındaki Samnit Sa vaşları'nda Romalılara şiddetle direndiler. İ.Ö. 290'da ağır bir yenilgiye uğramaları üstüne, topraklarında bir



çok Roma kolonisi kuruldu. Toplumsal Savaş (İ.Ö. 91 1.0.87) sırasında Gaius Marius'un yanında yeraldılar ve 1.0.82'de Lucius Sulla komutasındaki birlikler karşısın da bozguna uğrayıp, daha sonra Romalılarla karıştılar.



tamya, Akdeniz kıyıları ve Nil deltasına göçmüşlerdir.



Samoa



Samipaşazade Sezai



Büyük Okyanus'un güney kesiminde takımada. Hono lulu ile Sidney arasındaki yolun tam ortasında yeralan, tümü yanardağ kökenli olan Samoa adalan, ABD'ye



(Ayrıca Bk. HAMI-SAMI DİLLERİ.)



Türk yazarı (İstanbul 1860-ay. y. 1936). Abdurrahman Sami Paşa'nın oğlu olan Samipaşazade Sezai, özel öğ renim gördükten sonra, Evkaf Nezareti Mektubi Kale mi'nde (1880) memurluk, Londra elçiliğinde ikinci



bağlı Samoa (Amerikan Samoası) ile Bati Samoa arasın da bölüşülmüştür: ABD'ye bağlı Samoa'nın (altı ada) yüzölçümü 199 km², nüfusu 43 052, merkezi Tutuila



adasındaki Pago Pago'dur. Batı Samoa'nın yüzölçümü



6



SAMOS



2 831 km?, nüfusu 190 346, başkenti Upolu adasındaki Apia'dır. (Ayrıca Bk. BATI SAMOA.)



Sarp dağlarla kaplı, yıllık sıcaklık ortalamasının 27 °C, yıllık yağış ortalamasının 2 540 mm olduğu Samoa ada larında, başlıca gelir kaynaklarını tarım, balıkçılık, or



mancılık ve turizm oluşturur. 1722'de Hollandalı gezgin Jacob Roggeveen'in bul duğu Samoa adaları, 1900'de ABD ile Almanya arasın



uzun saçlarıyla, Filistilere karşı kazandığı başarılarla (bir



eşeğin çenekemiğiyle 1 000'den çok Filistiyi öldürdü) ün saldı. Filisti kadınlarından Dalila'ya aşık olup, gücü



nün uzun saçlarında olduğunu öğrenerek uykuda saç lannı kesen Dalila tarafından Filistilere teslim edildi.



Tutsaklığı sırasında saçları yeniden uzayınca, teşhir edildiği tapınağın sütunlarını yıkarak, çöken tapınağın altında düşmanlarıyla birlikte öldü.



da bölüşülmüş, Almanya'nın payına düşen günümüz deki Bati Samoa, 1914'ten 1962'ye kadar Yeni Zelanda



tarafından yönetilip, o tarihte bağımsızlığa kavuşmuş



Samsun (kent) Samsun ilinin merkezi. Samsun kenti, Kızılırmak ve Ye



tur.



şilırmak deltaları arasında yeralan Samsun körfezi kıy sinda, batıda Fener (Kalyon) burnu ile doğuda Mertir mağı adı verilen küçük bir akarsu ağzı arasında uzanır.



Samos: Bk. SİSAM.



TARİH



Samosatali Lukianos: LUKIANOS, SAMOSATALI.



Samothrake: Bk. SEMADİREK.



Ilk olarak günümüzdeki yerinin kuzeybatısında Fener



burnuyla sona eren sırtin üstünde ve yamaçlarında Amisos adıyla kurulan kent, Karadeniz kıyılarını Mu sul'un doğusundaki ünlü Ninova kentine bağlayan önemli ticaret yolu üstünde olduğundan kısa sürede



gelişti. 1.7. V. yy'da Atinalılar tarafından, İ.Ö. 370'e



doğru Persler tarafından alınıp, Büyük İskender döne



minde bağımsızlığa kavuştu. 1.0.76'da Romalı komu



Samoyed köpeği



tan Lucullus tarafından Roma topraklarına katılıp,



Kuzey kutbu bölgelerinde kızağa koşulan orta boylu köpek ırkı. Adi Sibirya'da yaşayan Samoyed halkından



önemli bir ticaret merkezine dönüştü. Bizans dönemin de de önemli bir liman kenti olarak etkinliğini sürdürüp, sık sık müslüman Arapların saldırısına uğradı ve Malatya



emiri Ömer komutasındaki bir ordu tarafından 863'te



yağmalandı. Türklerin Anadolu'ya girmelerinden sonra Daniş



mentoğullarının akınlar düzenledikleri Amisos'un ya kınlarına, XII. yy'da Kılıç Arslan II döneminde Selçuklu



lar yerleşerek, korumaları altına aldılar ve yanı başında, deniz kıyısında Samsun adlı yeni bir kent kurdular: Ami Kuzey kutbu



bölgesinde kızak çekmede kullanılan



sos ve Samsun kentleri uzun süre yan yana yaşadı. Yil dirim Bayezit döneminde Samsun kenti Osmanlılar ta rafından alınırken (1394), Amisos, Cenevizlilerin elinde



Samoyed köpeği,



kaldı. Ankara Savaşı'ndan sonraki karışıklık döneminde Candaroğlu İsfendiyar Bey, Samsun'u ele geçirdiyse



yetiştirilmektedir.



de, kısa süre sonra Çelebi Mehmet tarafından yeniden alındı. Yanı başındaki Amisos da düşmek üzereyken, Cenevizlilerin kenti ateşe vererek, denize açılmalarıy



günümüzde özellikle ev köpeği olarak



kaynaklanan Samoyed köpeği, beyaz uzun tüylü, kü çük sivri kulaklı, sırtına doğru kıvrık bol tüylü kuyruklu, çok güzel bir köpektir. Erkeklerinin ağırlığı 20,3-24,9 kg'ı, omuzdan yere yüksekliği 53,3-59,7 cm'yi bulur. 1900'den sonra Avrupa'ya götürülmüştür ve günü müzde özellikle ev köpeği olarak yetiştirilmektedir.



Samoyedler Rusya'da halk. Ural dil ailesinden Samoyedce öbeği



dillerini konuşan, Rusya'nın tundralarla ve ormanlarla



kaplı kuzey kesiminde, Kola ve Taymir yarımadaları arasında yaşayan Samoyedlerin toplam nüfusu, 50



000'in alundadır. Nentsiylar, Entsiylar, Sel'kuplar ve



Nganasanlar gibi topluluklara ayrılmışlardır. Atalarının



1.S. I. binyılda Sayan dağlarından bölgeye göçettikleri sanılmaktadır. İçlerindenbüyük bölümü hâlâ, ataları gi



bi yaz mevsiminde tundraya, kış mevsiminde ormanlık



bölgeye çederek rengeyiği yetiştiriciliğiyle geçin mektedirler.



la, Amisos bütünüyle yandı.



Osmanlı yönetim örgütünde Trabzon iline bağlı Ca



nik sancağının merkezi olan Samsun bir süre



Anadolu ile Kırım arasındaki deniz ticaretinde önemli



rol oynayıp, daha sonra da çevresinde tütün ekiminin



yaygınlaşmasıyla, hızla gelişti. 1869'da bir yangında



büyük kesimi yandıysa da, Fransa'dan getirilen bir mi marin yaptığı plana göre yeniden kurulup, Birinci Dün ya Savaşı sırasında 1915'te dört kez, Ruslar tarafından topa tutuldu. Mondros Mūtarekesi'nin imzalanmasın



dan sonra Ingilizler tarafından kıyılarına asker çıkarıl dıysa da, 19 Mayıs 1919'da Atatürk'ün limanına ulaş masıyla, Kurtuluş Savaşı'nın simgesi haline geldi.



GÜNÜMÜZDE SAMSUN Cumhuriyet döneminin başında aynı adlı ilin merkezi olan Samsun kentinin, 1927'deki ilk nüfus sayımında 30



333 olan nüfusu, ilk olarak 1965'te 100 000'i aşıp (107



510), 1990 nüfus sayımında 303 979'a yükseldi.



Nüfus artışına paralel olarak alanı da genişleyen



Samsun, günümüzde kıyı boyundaki dar kıyı şeridin den taşarak, bu şeridi kuşatan yamaçlarda 100 m'yi



Samson



aşan yüksekliklere kadar yayılmıştır. En önemli sanayi



İsrail hâkimlerinden biri (I.O. XII. yy.). Tevrat'ta anlatıl dığına göre Dan kabilesinden olan Samson, gücüyle,



arasında un, salça, bitkisel yağ, süt ürünleri, sigara,



kuruluşunun bakır ve pirit filizlerini işleyen Karadeniz Bakır İşletmeleri olduğu kentte, öbür sanayi tesisleri



SAMSUN



7



Samsun'dan



görünüs



yem, orman ürünleri, çimento, gübre, azot ve sülfürik



asit fabrikaları sayılabilir. Aynı zamanda da 19 Mayıs Üniversitesi'nin merkezidir.



Samsun



il



Karadeniz Bölgesi'nin Orta Karadeniz Bölümü'nde il. Yüzölçümü 9 579 km², nüfusu 1990 sayımında 1 158 400, merkezi Samsun kenti olan Samsun ili, 15 ilçeye bölünmüştür: Merkez, Alaçam, Asarcık, Ayvacık, Baf ra, Çarşamba, Havza, Kavak, Ladik, Ondokuzmayıs,



Salıpazarı, Tekkeköy, Terme, Vezirköprü, Yakakent.



Kuzeyde Karadeniz kıyıları, doğuda Ordu, güneyde Tokat ve Amasya, güneybatıda Çorum, batıda Sinop il



leriyle sınırlı olan Samsun ili toprakları, Kuzey Anadolu



kıyı dağlarının orta kesimlerini içerir. Doğu Karadeniz ve Batı Karadeniz bölümlerindeki dağlara oranla çok daha alçak olan, “Canik dağları" adı verilen bu dağlar, yükseltileri genellikle 1 000-1 500 m'yi geçmeyen ba



sik, yuvarlak, dar sırtlar biçimindedir; bu özelliklerinin



sonucu olarak, Karadeniz kıyısı ile iç kesimler arasında



ki ulaşımda güçlüğe yol açmazlar. İlin yüzey şekillerinin en dikkat çekicisi, Karadeniz'e doğru üçgen biçiminde uzanan Kızılırmak ve Yeşilırmak deltalarıdır. İlin kıyı kesimleri yağışlı, kışları ılık geçen bir iklimin



etkisindedir. İl merkezindeki meteoroloji istasyonunun uzun süreli verilerine göre, en soğuk ay ortalaması 6,9



°C, en sıcak ay ortalaması 23,2 °C, günümüze kadar kaydedilen en düşük sıcaklık -9,8 °C (9.2.1929), en yüksek sıcaklıksa 39°C'tır (15.8.1938). Yillik yağış tutar



boşalır: Sular ya doğrudan doğruya Karadeniz'e inerler



ya da ilin iki büyük ırmağı Kızılırmak ve Yeşilırmak'a ka



rışarak onlar aracılığıyla Karadeniz'e ulaşırlar. Doğudan batıya doğru başlıca akarsular arasında Terme suyu,



Yeşilırmak, Aptal suyu, Mert ırmağı, Kürtūn suyu ve Kı zılırmak sayılabilir.



Başlıca göller, ilin iç kesimindeki, Tersakan çayının çıktığı Ladik gölü ile kıyı kesimlerinde, Yeşilırmak ve Kı



zılırmak deltasında yeralan delta gölleridir. Yeşilırmak deltasındaki göllerin başlıcaları, Akgöl, Dumanlıgöl ve Semenlik gölü, Kızılırmak deltasındaki başlıca göllerse



Karabogaz gölü, Liman gölü, Balık gölü ve Uzun göl'dür. EKONOMI Samsun ilinin ekonomisi, büyük ölçüde tarıma dayanır. Tahıl türleri arasında en çok mısır yetiştirilir (en çok mısır



yetiştirilen ilçeler Çarşamba ve Terme'dir). Misirdan



sonra, ikinci sırada buğday yeralır; baklagillerden fasul



ye de önemli yer tutar. Sanayi bitkileri arasında tütün ve şekerpancarı önemlidir (tütün en çok Bafra'da, şeker pancan en çok Havza (ilin toplam şekerpancarı üreti minin yarıya yakını) ve Vezirköprü ilçelerinde yetiştiri lir). Ayçiçeği üretimi de gelişmektedir. Ayrıca, Vezir köprü ilçesinde az miktarda kenevir ekilir. Meyve ağaç, ları arasında, sayı bakımından fındık ağaçları (ildeki fin dik ağaçlarının yarıdan çoğu Terme ilçesindedir) birinci sırada yeralır. Elma ve şeftali üretimi de önemlidir.



Samsun ilinde hayvancılık da gelişmiştir. Gelemen Tarım İşletmesi'nde hayvan soyunun geliştirilmesi için



ları, kıyı kesiminde batıdan doğuya doğru ilerlendikçe



çalışmalar sürdürülmektedir. Kıyı kesimlerinde balıkçı lik yapılan ilde, Kızılırmak ve Yeşilırmak ağızlarında av



artar: Alaçam'da 653 mm, Bafra'da 726 mm, Sam



lanan balıklardan havyar elde edilir.



mm



ya ili sınırlarına yakın kesimdeki linyit yatakları ile Havza



sun'da 735 mm, Çarşamba'da 937 mm, Terme'de 975



Samsun ili, Türkiye'nin orman örtüsü bakımından



Samsun ilinin yeralti gelir kaynakları arasında, Amas



ve Ladik ilçelerindeki sıcak su kaynakları sayılabilir.



Başlıca sanayi kuruluşlan, il merkezindeki azot ve



zengin sayılabilec illerindendir. llin iç kesimlerinde ve ovalık yerlerde orman örtüsü aşağı yukarı bütünüyle



sülfürik asit fabrikaları ile Murgul ve Küre'den getirilen



seltiye kadar meşe, gürgen, kayın, kestane, dişbudak



leri'dir. Samsun kentinde aynca Tekel sigara fabrikası,



yok edilmiş olmakla birlikte, eğimli yerler 1 200 m yük



bakır ve pirit filizlerini işleyen Karadeniz Bakır işletme



gibi yayvan yapraklı ağaçlardan, 1 200 m'den yukarılar da da iğneyapraklı agaçlardan oluşan ormanlarla örtü



yem fabrikası, vb. kuruluşlar, Bafra ve Vezirköprü'de



lüdür.



Samsun ilinin suları, sık bir akarsu ağıyla Karadeniz'e



de kereste fabrikalan vardır.



ULAŞIM



Samsun ilinde ulaşım kara, hava, deniz ve demiryolla



8 SAMUELSON, PAUL A. rıyla sağlanır. Il merkezi batıda Sinop'a, doğuda Or du'ya, güneyde Çorum ve Amasya'ya düzgün karayol larıyla bağlanır. Samsun'u yurdun iç kesimlerine bağla yan Samsun-Sivas demiryolu, cumhuriyet döneminde



yapılmış, Samsun limanı da modern görünüşünü 1960



yıllarının başında almıştır. Ayrıca il merkezi, uçak sefer



leriyle Ankara ve İstanbul'a bağlanmıştır.



Samuelson, Paul A. ABD'li iktisatçı (Gary, Indiana 1915). Harvard Üniversi tesi'ni bitiren Paul A. Samuelson, John Maynard Key



yükseltide yeralan Sana'nın nüfusu 500 000'dir. I.S. I.



yy'dan başlayarak Yemen'in başlıca siyaset ve din mer kezi olan kent, önemli bir karayolları kavşak noktası ve ticaret merkezidir (kahve, meyve, vb.). Dokuma sana



yisi (pamuklu kumaş yapımı) dışında, sanayi pek geliş memiştir.



San Antonio ABD'de kent. Texas eyaletinin orta-güney kesiminde, aynı adlırmak kıyısında yeralan, Bexar yönetim bölü münün merkezi olan San Antonio'nun nüfusu 935



nes'in etkisinde kalıp, Foundations ofEconomic Analy sis (İktisat Çözümlemesinin Temelleri, 1947) adlı dok tora çalışmasıyla, matematik ilkelerinin iktisada uygu



933'tür (çevre belediyelerle 1 302 099). Önemli bir ir



lanmasının ilk örneklerinden birini ortaya koydu. Mas



rikaları, bira fabrikaları, hazırgiyim sanayisi, petrol rafi



sachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde ders verip, bir yan dan da çeşitli hükümet komisyonlarında görev yaptı. 1970'te Nobel iktisat Ödülü'nü aldı. samur



Sansargiller ailesinden memeli hayvan türü (Bil. a. Mar tes zibellina). Sibirya'nın orta kesimindeki çam orman larında yaşayan, yaklaşık 60 cm boyunda bir hayvan olan samur, ağaçlara tırmanarak avladığı sincaplar, kuş



lar ve kuş yumurtalarıyla beslenir; ayrıca tohum ve zarlı meyve de yer. Koyu kahverengi ile siyah arasında deği şen kürkü çok değerli olduğundan, yüzyıllardan bu ya



mak limanı ve yumuşak iklimiyle büyük bir turizm mer kezi olan kentte, sanayi de oldukça gelişmiştir: Un fab nerileri, vb. sanat



Bir güzellik, uyum ülküsünü dile getiren yapıtlar yaratıl masını amaç alan insan etkinliği. Sanat düşüncesi, doğanın kendiliğinden üretimi kar şısına, insan tarafından yaratılmış bir güzelliği çıkarır. Bir



başka tanımıyla sanat, insanlığın açıklanamayan yanla rina duyarlı ve kesin bir biçim verebilmek için insanın



kullandığı yaratı teknikleri bütünüdür.



Tarihöncesi'nden kalma belgelere bakıldığında, sa



na acımasızca avlanmaktadır.



natin köklerinde büyünün önemli yer tuttuğu görülür. Mağara duvarlarında ilk insanlar tarafından yapılmış bi zon resimlerini, asıllarından ayırmak çok güçtür. Bu re



samuray



simler tehlikeli bir avın başarısını temsil eder. Sanat, başlangıçta doğaya sahip ve egemen olmanın ilk yolu



Eski Japonya'da bir derebeyinin hizmetindeki savaşçı lara verilen ad. 1156'dan başlayarak hükümet işlerine



olmuştur.



karışmaya başlayan samuraylardan (ya da samurailer) Taira no Kiyomori, yönetim işlerine egemen oldu. Yori tomo, 1185'te, ülkenin siyasal yaşamına egemen ola



cak ilk askeri hükümeti (şogunluk) kurdu. Tokugava ai



lesinin şogunluğu sırasında, samuraylar sınıfı, askeri bü rokrasiye dönüştü. Üyeleri, Japon toplumunun seçkin



üyeleri olarak, “savaşçıların yolu" (buşido) adı verilen



onur yasasına, kesin olarak uymak zorundaydılar. Sana



Zanaatçı kendisine verilen bir gereçle çalıştığı za man, baskı altındadır ve benimsediği teknik çözümler, yararcı bağlamlarından kurtulabilirse, sanata, yolların



dan birini belirtmede yardımcı olur. Teknik bir araştır ma, birçok sūs motifinin ortaya çıkışıyla sanata dönüşe bilir.



Kuşkusuz bu teknik, yineleme, bakışım, tersyüz et me, ritim gibi yalın ve ilkel sanat kavramlarını belirtir. Zanaat alanındaki çalışmalar aynı zamanda, en az ça bayla bir biçimin araştırılmasına da kılavuzluk eder ve çağımızda "dizayn" ya da "tasarım" diye adlandırılan şey, Tarihöncesi insanlarının çakmaktaşından aletlerin



Yemen'in başkenti. Yemen'in batı kesiminde, 2 350 m



de de görülür. En yararlı biçim, kuşkusuz en güzel de



Michelanglo'un, Roma'da Sistina



capellasının tavanındaki Adem'in



Yaratılışı'ndan ayrıntı. Bu yapit, sanatçının



düşgücünün yaratıcılığının en güzel örneklerinden biri



sayılmaktadır.



SANAYİ



9



Constantin Brancusi'nin



ğildir; ama bu konudaki araştırma, bir biçimi yalınlaştır mayı, onu gereksiz ayrıntılarından arındırmayı öğretir.



tunçtan Uzamda



SANAT VE TOPLUM



Kus (1924'e d.)



Sanatçıyı, yapıtlarını yalnızlık ve başkaldırı içinde yara



adlı yapıtı. Ayni konuyu birçok



tan "bir kişi" gibi görmek yanlıştır. Sanatçının işlevi bü yük ölçüde toplumsaldır. Yapıtları ortak inançlara



kez işleyen Brancusi, uçuş ve



adanmıştır; teknik gelişmeyi yansıtır ve bir uygarlığa



katkıda bulunur. Çeşitli dönemlerde sözgelimi Pheidi



hareket



kavramlarını soyut



as, Brunelleschi ya da Léger gibi sanatçılar toplumda



biçimde temsil



öncü işlevi üstlenmişlerdir.



etmeye çalışmıştır.



Bu anlamda, biçim ve üslupların gelişmesini irdele



(Philadelphia



yen sanat tarihi, genel uygarlık tarihinin özel bir bölü münü oluşturur. Sanat, gerçekte belirli bir dönemin



Sanat müzesi.



duyma ve düşünme biçimlerini gözler önüne serer. Bu



dönemlerin toplumsal aşamasının, insan tiplerini yansı tır.



Tarihsel ve toplumsal çevre, sanat yaratılarını yöne



tirse de, bunun bir de karşılığı vardır: Sanat, ortak du



yarlılığın güçlü bir oluşturucusudur. Herkese, olası duy guların somut biçim ve modelini sağlar.



Özet olarak, sanat, bir uygarlığın değer ve serüven



lerini açıklamaya elverişli biçimlerin listesi gibidir. Bu



nedenle bir bakıma, insan dengesi için önemli bir öğe



dir. Çünkü insanda, dizginlenmediği anda toplumsal



yaşamı ve kişisel dengeyi bozacak tutku, şiddet ve öl çüsüzlükler vardır. İnsan bu tutkuları sanatla taklit ede



rek, düşgücünde yaşatarak, onlara sanat yoluyla ege men olur ve onlardan kendini arındırır.



Sanat yapıtlarında ilk algılanan nitelikler, renk ve bi



çim, ritim, hacim ya da çizgidir. Ancak, burada söz ko



nusu olan dolaysız ve yalın bir izlenimdir. Yapıt yalnız ca "hoşa gider" ya da "gitmez" ve durum, sıradan nes



nelerin algılanışından hiç de farklı değildir. Müze reh beri ya da konser yorumcusu, sanatçının kendi konu sundaki yeteneğini, sözgelimi bir bestedeki ustalığı ya



da mimari bir dengenin uyumunu anlatabilir. Ama bir



fabrika, laboratuvar ya da barajı gezenlere anlatılanlar



da pek değişik değildir. Yapıtın konusu insanları daha



dir. Mimarlar da esnek biçimlere, vb. yönelmişlerdir. Bu arada, yüz yıl önce akla gelmeyen öğeler, çağdaş



yapıtlarda kullanılmaya başlanmış, elektrik işığından,



çok ilgilendirir; Brueghel'in bir sahnesindeki sevinç,



elektronik kaynaklarından ve enerji kaynaklarından ya



da Fra Angelico'nun bir kişisinin yüzünden okunan iyi



çekleştirilmiştir.



ya da sıradan kişilerin portresindense, sırasında bir “tip"



uygarlığımızı oluşturan hız, sanatçıların tutumunu de ğiştirmiş, sanatın her dalında hareket önem kazanmış



Poussin'in bir manzarasındaki görkemli düzenleniş ya



lik, sanatçının geçici bir izlenime kesin ve kalıcı bir bi çim vermeyi bildiği gerçek belgelere benzer. Orta halli doğar. Sanat yapıtı hiçbir zaman bitmiş değildir. Izleye nin, onu yeniden yaşayarak, her seferinde yeniden keş fetmesi gerekir. MODERN SANATIN DURUMU



Yirmi yüzyılı aşkın sürede oluşan bu sanat anlayışını, modern sanat yeniden gündeme getirmiştir; sürekli ev



rimle bu değişmeyi yansıtmaktadır. XIX. yy'ın başından



rarlanılmış, devingenler (mobiller), çevreseller, vb. ger Modern insanın algıladığı duyumların çokkatlılığı ve



tır: Yapıtlar hem hareketi dile getirmiş, hem de kendile ri hareket içine girmişlerdir.



Günümüzde sanat araştırma ve girişimleri dünyanın



bir ucundan öbürüne yayılmaktadır. İletişim çabuklu ğu, haberalma ve yayma kolaylıklan, dünyanın günlük



yaşantıdaki uzaklıklarını yakınlaştırmıştır. Buna bağlı olarak, sanat üretimi, dünya ölçüsünde bir türdeşlik ka



bu yana sanatçılar, Rönesans'tan başlayarak ortak ola



zanmaktadır.



kurtulmak adına, özellikle herkesçe tanınan bir "ger



sanayi



rak benimsenen her şeye karşı çıkmışlar, kurallardan



çekçilik"in sadık bir kopyası gibi anlaşılan belirli bir “gerçek” anlayışına başkaldırmışlar, böylece “gerçek" ve "güzel" kavramları birbirlerinden ayrılmıştır.



Hammaddelerin işlenmiş madde haline getirilmesi ve



kullanılması yoluyla maddi servetler üretilmesini sağla



XX. yy'da sanatçılar, yüzyılımıza kadar önemsenme



yan iktisadi etkinlikler bütünü. Sanayide (endüstri, ikin ci kesim de denir), maden çıkarma sanayisi (sözgelimi



lerin çok beğendikleri ilkel sanatlar; Fernand Léger'nin ve Pop art sanatçılarının esinlendikleri, reklam teknikle



kömür, ham petrol, demir filizi üretimi) ile genellikle ilk



plastik araştırmaları



mı yapılabilir. Imalat sanayileri çok sayıda ve farklı nite



miş ya da hor görülmüş alanlara yönelmişlerdir: Kübist



ri; ya da soyut sanatın biçimler ve maddeler üstündeki



biçimlerinde kullanılmaya elverişli olmayan hammad



delerin değerlendirilmesini içeren imalat sanayisi ayrı



Sanayinin gelişmesive sanatçılara çok degişik gereç. ler sunmasıyla, ressamlar ve heykelciler, tekniklerini de



liktedir; amaçlarına göre iki dalda toplanabilirlir: Dona



şılmamış gereçleri bir araya getirmişler, plastik, vinil, re çine ve akrilik ürünlerinin özelliklerini benimsemişler



hammadde olarak değil, fiziksel sermaye olarak kulla nir. Sanayide yapılabilecek bir başka ayrım da, maden



aşırı biçimde çeşitlendirmişler, en beklenmedik ve alı



nim malları sanayisi, tüketim mallan sanayisi. Tüketim



malları sanayisi, donanım malları sanayisinin üretimini



10



SANAYİ DEVRİMİ



çıkarma etkinlikleri ile ilk imalatı kapsayan temelsanayi (ya da ağır sanayı)ile hemen her zaman tüketim sanayi



XIX. yy. Fransız romancılannin en



sini kapsayan hafif sanayiler ayrımıdır.



ünlülerinden biri



olan George



sanayi devrimi



Sand, yazdigi aşk ve tutku



romanlarında,



Ekonominin sanayileştirilmesi yoluyla geleneksel top



kadının geleneksel



lumların modern toplumlara dönüşmesini belirten te



cinsel kimliğinden



rim. Kavram olarak, ilk kez Engels'in kullanmış olduğu sanayi devrimi (endüstri devrimi de denir), XVII. yy'da



kurtulması



gerektiğini



Ingiltere'de başlamış, ardından öbür ülkelere yayılmış. tır. Temel niteliği, fabrikalardaki üretim tekniklerinin ge liştirilmesiyle kişi başına üretimin olağanüstü ölçüde



savunmuştur.



artması olmuştur. Toplumdaki başlıca yansımasıysa,



köy toplumlarının, sanayileşmiş kent toplumlarına dö nüşmesidir.



sancak: Bk. BAYRAK. sancak Osmanlı devletinde eyalet ile kaza arasında yeralan yö



netim birimine verilen ad. Coğrafya ve tarih koşulları



sonucunda oluşmuş, özellikle Osmanlı devletinin ti marlı sipahi sistemine uygun düşen yönetim birimleri



olan sancaklar, bir sancakbeyi tarafından yönetilir ve



ru-Rollin'in yanında siyasal eylemlere girişti. Haziran 1848'deki olaylardan sonra demokrasi düşleri yıkıla rak, Nohant'a çekildi ve birkaç yeni aşk romanı yazdık tan (le Marquis de Villemer [Villemer Markisi, 1861); El



le et lui(O Kadın, O Adam, 1859); vb.) sonra, çocuklu



ğunun geçtiği kır çevresine düşkünlüğünü dile getirdi:



Şeytanlı Göl (La Mare au Diable, 1846), François le



belirli sayıda tımarlı sipahiyi beslemeleri gözönüne alı



Champi(1847-1848), la Petite Fadette (Küçük Fadette,



narak düzenlenirlerdi. Sancakbeyleri, sancaklarının en yüksek yöneticileri olmalarının yanı sıra, özel görevler için sancaklarına gelen öbür devlet görevlilerine yar



sandıkbalığı



dımcı olmakla, görevlerini kolayca yapmalarını sağla makla görevliydiler. Birkaç sancağın biraraya gelmesiy le bir beylerbeylik oluşturulurdu.



Sancak örgütü, dirlik sisteminin önemini yitirmeye başlamasıyla gerilemiş ve 1921'de kaldırılmıştır. Sancho III Navarra kralı (? 992-? 1035). Babası Garcia III Sanchez



Il'nin yerine Navarra tahtına çıkan (1000'e doğru) Sanc ho III, Navarra, Pirenelerin vadileri, Aragon, Ribagorza ve Sobrarbe'yi, Castilla kontu Sancho I Garces'in kızıy la evlenmesi ve kayınbiraderinin öldürülmesi sayesin de de Castilla Kontluğu'nu (1028) ele geçirip, Ispan ya'da ilk kez, Rex Ibericus(iberlerin Krali) unvanını aldı.



Ölümünden önce, bir vasiyetnameyle topraklarını dört oğlu arasında bölüştürdü.



1849), vb.



Sandıkbalığıgiller ailesinden bazı kemikli balıkların or



tak adı. Atlas okyanusunda ve Büyük Okyanus'ta yaşa yan sandıkbalıklarının adı, baş ve gövdelerinin kemiksi pullardan oluşan bir zırhla korunmuş olmasından kay



naklanır. Bu zırhtan ötürü ağır yüzerler. En büyük türle rinin boyu 50 cm'yi bulabilir. Bazı türleri, renklerinin



güzelliği nedeniyle akvaryumlarda yetiştirilir.



San Diego ABD'de kent. Los Angeles'in 160 km güneybatısında, Meksika sınırına 20 km uzaklıkta yeralan, Kaliforniya eyaletinin ikinci büyük kenti ve aynı adlı yönetim bölü



münün merkezi olan San Diego'nun nüfusu 1 110



549'dur (çevre belediyelerle 2 498 016). San Diego



körfezi kıyısında önemli bir liman ve balıkçılık merkezi olan kentte, sanayi de büyük ölçüde gelişmiştir: Balık



konservesi fabrikaları, uzay araçları parçaları ve elek Sand, George



tronik gereçler yapımı, vb. Aynı zamanda da önemli bir



Fransız kadın yazar (Paris 1804-Nohant 1876). Soylu



versitesi, vb.) merkezi ve garnizon kentidir (ABD Deniz



bir ailenin kızı olan George Sand (asıl adı Aurore Du



pin'dir), aile çevresinden uzaklaşmak için baron Casi mir Dudevant'la evlenip (1822), iki çocuk doğurduktan sonra Paris'e kaçarak (1831; eşinden 1836'da ayrıldı)



Jules Sandeau'yla ilişki kurdu. Onun verdiği George



Sand takma adıyla tutku dolu romanlar yayınlayıp (Indi ana, 1832; Valentine, 1832; Lélia, 1833), tavırlarıyla, çoğunlukla erkek tipi giyinişiyle skandallara yol açtı. Musset'yle ilişki kurup (1833; ertesi yıl Venedik'te ayril dılar), yeniden aşk ve tutku romanları (Mauprat, 1837)



yayınladıktan sonra, Pierre Leroux ve La Mennais'nin



düşüncelerinin etkisiyle ülkücü bir sosyalizm anlayışını



benimsedi: Spiridon (1838), Consuelo (1842-1843),Le Meunier d'Angibault (Angibaultlu Değirmenci, 1845),



vb. Chopin'le firtinalı bir aşk yaşayıp (1837-1847), Led



öğretim (San Diego Üniversitesi, San Diego Devlet Üni Kuvvetleri tesisleri).



Sandinistalar



Nikaragua'da 1979'da Somoza ailesinin diktatörlük yö



netimini deviren Sandinistalar Ulusal Kurtuluş Cephesi üyelerine verilen ad. 1934'te Anastasio Somoza Gar



cia'nın buyruğuyla idam edilen devrimci önder Augus to Cesar Sandino'nun adı verilmiş olan Sandinista Ulu sal Kurtuluş Cephesi, 1962'de kuruldu ve Somoza aile



sine karşı savaşıma girişti. Üyeleri, 1978'de genel ayak



lanma çağrısında bulunduktan sonra, Anastasio Somo



za Debayle'nin Ulusal Muhafızlar'ını yenerek, Nikara.



gua'da iktidarı ele geçirdiler (1979). Önderleri Daniel



Ortega Saavedra'nın başkanlığını yaptığı cunta, bazı sa



SAN JOSE



nayi kollarını ulusallaştırıp, ABD'nin desteklediği Kont raların saldırılarına direndi. Uzun savaştan sonra, Mart 1990'da, Kontraların silahlarını bırakmayı kabul etme



lerinin ardından yapılan seçimlerde, muhalefetin adayı Violeta Barrios de Chamorro, Saavedra'yı altederek



cumhurbaşkanlığına seçildi ve böylece Sandinistaların yönetimi sona erdi.



Sandwich adaları: Bk. HAWAII.



11



70'ten büyük bölümünün derinliği 3,6 m'nin altındadır)



bir körfezdir ve üstünde birçok ada yeralır. Ilk olarak 1579'da, İngiliz gezgini Sir Francis Drake tarafından bu lunduğu sanılmaktadır.



Sangallo, Giuliano da İtalyan mimarı ve heykelcisi (Floransa 1443'e d.-ay.y.



1516). Birçok mimar yetiştiren bir aileden olan Giulia



no da Sangallo (asıl adı Giuliano Giambertidir), Ro ma'da ve Toscana'da mimarlık yaptı: Mediciler için



yaptığı Poggio villası, Santa Maria delle Carceri kilisesi



San Francisco



(Prato), San Spirito kilisesinin sakristisi (Floransa), vb.



ABD'de liman kenti. Kaliforniya kıyısında, aynı adlı ünlü



Kardinal Della Rovere'nin (daha sonra Julius I adıyla pa pa oldu) hizmetine girip, onunla Fransa'ya gitti. Bra



köprüyle aşılan Golden Gate boğazının güney kenarin



da yeralan San Francisco'nun nüfusu 1 603 678'dir (çevre belediyelerle 6 milyonun üstünde). 43 tepe üs tünde kurulmuş olan kent, her şeyden önce bir turizm ve öğretim (San Francisco, San Francisco-Kaliforniya ve



mante ölünce (1514) San Pietro bazilikasının mimarlığı



de önemli ölçüde gelişmiştir: Petrol rafinerileri, tersa neler, otomobil yapımı, vb.



Sanger, Frederick



San Francisco Eyalet üniversiteleri) merkezidir. Sanayi TARIH



1776'da kurulan İspanyol kalesinin çevresinde gelişen



na getirilip, Raffaello'yla birlikte Latin haçı biçimli planı



hazırladı (kısa süre sonra bu plandan vazgeçildi). Flo ransa'da San Lorenzo'nun cephesi için projeler çizdi.



Ingiliz biyokimyacısı (Rendcombe, Gloucestershire



1918). Cambridge'de St John's College'i bitiren (1939)



Yerba Buena yerleşmesinin (1835), Meksika Savaşı'nda



Frederick Sanger, doktorasını verip (1943), Cambridge



çevrilmesinden sonra, 1849'da Kaliforniya'da altın bu



tünün Protein Kimyası bölümū laboratuvarının yöneti



başlanmasıyla hızla gelişen kent, 18 Nisan 1906'daki



tirerek ensülin molekülünün yapısını açıklayıp (1955),



gın çıkmasıyla, büyük ölçüde yandı. Ama hızla yeniden



nükleotit bölümlerinin belirlenmesi için hızlı bir yön



ABD birlikleri tarafından alınıp, adının San Francisco'ya



Tip Araştırma Enstitüsü üyeliğine (1944-1951) ve ensti



lunmasıyla ve 1859'da gümüş yataklarının işletilmeye



ciliğine getirildi(1951).Aminoasitleri ensülinle etkinleş



büyük depremi izleyen ve 3 gün süren korkunç bir yan



kurulup, Ikinci Dünya Savaşı sırasında büyük bir askerî liman haline geldi. 1989'da yeni bir depremden önemli



ölçüde zarar gördüyse de, onarıldı. San Francisco körfezi



1958'de Nobel Kimya Ödülü'nü aldı. DNA ve RNA'nın



tem geliştirip (yöntemi, genetik mühendisliği teknikleri nin geliştirilmesine büyük katkıda bulundu), bu çalış masıyla da 1980'de Nobel Kimya Ödülü'nü P. Berg, W. Gilbert ve R. Hoffmann'la paylaştı.



sanidin: Bk. FELDİSPAT.



ABD'nin batı kıyısında körfez. Kaliforniya kıyısında, San Francisco kentinin doğusunda yeralan San Francisco körfezinin uzunluğu 77 km, genişliği 5-19 km'dir. Gol den Gate köprüsünün aştığı dar Golden Gate boğazı



aracılığıyla Büyük Okyanus'a bağlanır. Oldukça sığ (%



San Jose (ABD) ABD'de kent. Kaliforniya eyaletinin batı kesiminde, San



Büyük Okyanus'u San Francisco körfezinden ayıran Golden



Gate bogazi üstündeki ünlü Golden Gate



köprüsü, San



Francisco kenti ile kuzeydeki banliyölerini



birbirine baglar.



12



SAN JOSE



Francisco'nun 64 km güneydoğusunda yeralan, Santa Clara yönetim bölümünün merkezi olan San Jose'nin



nüfusu 782 248'dir (çevre belediyelerle 1 497 577). San Francisco körfezinin güneydoğusunda, Santa Clara



vadisinde yeralan, San Francisco körfezi kentleşme ala



ayakkabı yapımı, dokuma sanayisi, arsenik fabrikaları,



vb. Ayrıca, sömürge döneminden kalma yapıları, yapı mina 1670'te başlanmış katedrali ve barok üslubunda kilisesiyle, turist de çekmektedir.



ninin bir bölümünü oluşturan kentte, sanayi gelişmiştir:



San Luis Potosi (eyalet)



pimi, boya fabrikaları, plastik maddeler ve alüminyum



Meksika'nın kuzeydoğu kesiminde eyalet. Boydan bo



Üniversitesi) merkezidir.



ya Doğu Madre dağları tarafından aşılan dağlık bir eya



Besin sanayisi, şarap fabrikaları, elektronik gereçler ya sanayisi, vb. Ayrıca önemli bir öğretim (San Jose Devlet San Jose (Kosta Rika)



Kosta Rika'nın başkenti. Ülkenin dağlık iç kesiminde yeralan San Jose'nin nüfusu 292 300'dür. Yönetim iş



levlerinin yanı sıra, önemli bir sanayi (dokuma sanayisi; kahve, kakao, şeker ve sigara fabrikaları; vb.) kenti olan



San Jose, aynı zamanda da büyük bir öğretim (Kosta Ri ka Üniversitesi, vb.) merkezidir.



San Juan Porto Riko'nun merkezi. Adanın Atlas okyanusuna ba



let olan San Luis Potosi'nin yüzölçümü 63 068 km2, nü fusu 2 001 966, merkezi San Luis Potosi kentidir. Büyük yaylalarla ve küçük, verimli alçak topraklarla örtülü olan eyalette, XVII. yy'dan bu yana gümüş, altın, bakır, kurşun, çinko, antimon, arsenik çıkarılır. Yüksek kesim



lerde başlıca gelir kaynağını hayvancılık oluşturur. Hu astec ve Chichimec Kızılderililerinin yaşadıkları bölge,



1520'den sonra İspanyollar tarafından ele geçirilmiştir.



San Marco bazilikası



Venedik'te (Italya) kilise. San Marco meydanı kenarin da yeralan, Dukalar sarayı, kitaplığı, vb. yapılarla çevrili



kan kuzey kıyısında yeralan San Juan'ın nüfusu 437 745'tir (çevre belediyelerle 1 milyonun üstünde). Porto Riko'nun başlıca limanı ve en büyük sanayi merkezi (şeker fabrikaları; petrol rafinerileri; ilaç, çimento, içki,



sigara fabrikaları; hazırgiyim sanayisi; basımcılık; meta lürji; kuyumculuk; vb.) merkezi olmasının yanı sıra, ku marhaneleri,güzel kumsalları ve yumuşak iklimiyle çok büyük sayıdaturist de çekmektedir.



İspanyol gezgini Juan Ponce de Leon'un kurdurduğu (1508) Caparra yerleşme merkezi çevresinde gelişen



San Juan, 1898'de ABD-İspanya Savaşı sırasında, ABD birlikleri tarafından alınmıştır.



451232



Sankt Gothard geçidi İsviçre Alpleri'nde geçit. İsviçre'nin orta-güney kesi minde, Locarno'nun 45 km kuzeybatısında yeralan Sankt Gothard geçidinin en yüksek noktası, 2 108 m'yi bulur. Oldukçageniş bir karayolu, 1872-1882 arasında



San Marco bazilikasının cephesindeki tunc atlar (“Aziz



yapılan Sanki Gothard tüneli (İsviçre'yi İtalya'ya bağlar)



sırasında İstanbul'dan getirilmiştir.



ve 1980'de açılan, dünyanın en uzun (16,3 km) otomo bil tüneli tarafından aşılır. Sanlar Afrika'nın güney kesiminde halk. Günümüzde 30-100 kişilik küçük topluluklar halinde yaşayan, geleneksel avcılık-toplayıcılıkla geçinen Sanlar (ya da Boşimanlar),



bölgeye Hoy-Hoy ve Bantu dilleri konuşan topluluklar



gelinceye (XII. yy'a doğru) kadar bütün Güney Afri ka'da yaşarken, o tarihten sonra ve XV. yy'dan başlaya



rak Avrupalılar, Boerler tarafından büyük ölçüde yok



Marcos'un 4 atı"), 1204'teki Dördüncü Haçlı seferi



olan San Marco bazilikasının (ya da kilisesi) yapimina



830'da başlanmış, 1063'ten başlanarak yeniden yapı lip, otuz yıl sonra hizmete girmiştir. Yunan hacı biçimi bir planla yapılan kilisenin ana kubbesinin çapı 13



m'dir; ayrıca, haçın 4 kolunda, daha küçük 4 kubbe ye ralır. Çeşitli yerlerden getirilmiş 500'ü aşkın sütunla



(kubbeleri taşırlar) süslüdür. Aziz Marcos'un 829'da İs



kenderiye'den getirilmiş olan kalıntılarının bulunduğu ana mihrabın arkasında, 976'da yapılmış, 1345'te ona rılmış ünlü Pala d'Oro (Altın Sunak) yer almaktadır.



edilerek, iç kesimlere püskürtülmüşlerdir. Günümüz de, Botsvana, Namibya ve Angola'da yaşamaktadırlar. Toplam nüfuslarının 50 000 kadar olduğu sanılmakta



San Marino



dır.



olan, Roma'nın 220 km kuzeyinde yeralan San Marino,



San Luis Potosi (kent) Meksika'da kent. Meksika'nın iç kesimindeki yaylada,



1 880 m yükseltide yeralan, aynı adlı eyaletin merkezi olan San Luis Potosi'nin nüfusu 525 819'dur. Önemli



bir tarım ve madencilik bölgesinde yeralan kentte, sa



nayi oldukça gelişmiştir: Metalürji, hazırgiyim sanayisi,



Avrupa'da devlet. Bütünüyle İtalya topraklarıyla çevrili



dünyanın en eski ve en küçük cumhuriyetlerinden biri dir. YÜZEYŞEKİLLERİ, TOPLUM YAPISI VE EKONOMI



San Marino topraklarının büyük bölümünü, Apennin



dağlarına bağlı Titano dağı oluşturur. Üç doruktan olu şan Titano dağının yükseltisi 739 m'yi bulur. Yıllık sıcak



lık ortalamalarının 10 °C-16 °C arasında değiştiği ülke



de, yıllık yağış tutarı 889 mm'dir.



SANNAZARO, IACOPO 13 SAN MARINO



12.50



Cero



Buyuk Keritsel Alanlar



La Dogan



En Yuksek Nokular



C.



Olcek



Serra Og



Patista Ve Nuova



Cog Acqua



Dons Vagone



Congo,



"Borgo Maggiore San Marino



. Montefotogno



43 53



Food



ITALYA Nonto



Fiorentino Montego



SAN MARINO CUMHURİYETİ



Casinova #MORNA 49116-17



Said 12:25



17:30



.



seçilen iki naip-başkan, yürütme gücünün başıdır. Dev



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 61,2 km². Başken ti: San Marino (2 339 nüf.; 1991). En büyük kenti:



let Konseyi, hükümet işlerini üstlenmiştir.



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991): 23 300; nüfus



Marino'nun adı, metinlerde ilk olarak VIII. yy'da, dağda



Serravalle/Dogano (4 643 nüf.; 1991).



Geleneğe göre İ.S. IV. yy'a doğru kurulmuş olan San



limi (1991): Kentlerde % 90,1; kırsal kesimde %



kurulmuş bir hisar olarak geçer.Hisanın çevresinde geli şen küçük yerleşme merkezi, zaman içinde dönem dö



Italyanca. Başlıca dinler: Katolik.



düklerinin koruması altında yaşamış, sık sık bağımsızlı



yoğunluğu (1991): Km?'ye 380,7 kişi. Nüfus dağı



9,9. Yillik nüfus artışhızı(1991): %0,5.Resmî dili:



EGITIM VE SAĞLIK. Okumayazma oranı (1992): Etkin nüfusun % 98'i. Üniversite sayısı (1992):



nem, Papalık Devleti'nin ya da Urbinolu Montefeltro



ğını ortadan kaldırmaya yönelik saldırılarla karşılaşmış sa da, Italya'daki kent devletleri arasında ustalıklı bir



Yok. Hastane yatak sayısı (1991): 163. Hekim sa yısı (1991): 70. Ortalama ömür: Kadınlarda-79;



denge siyaseti izleyerek, ayakta kalmayı başarmıştır.



canlı doğumda 8.



EKONOMI. GSMH (1991): 400 milyon dolar; kişi



görmüş, 1992'de Birleşmiş Milletler üyeliğine kabul



limi (1991): Sanayi- % 34,1; ticaret- % 16,3 kamu görevlileri ve savunma-% 16,4; yapı sa



San Martin, Jose de



erkeklerde-74. Bebek ölüm oranı (1991): 1 000



başına ulusal gelir: 17 000 dolar. Etkin nüfus dağı



nayisi ve bayındırlık hizmetleri-- %7,6—hizmet ler- % 6,5; tarım- % 2,3; finans ve sigortacı



lik—%5; geri kalanlar-%13,1.Dış ticaret (1991):



Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: İtalya. Para birimi: 1 Italyan lireti = 100 centesimi.



DEVLET YAPISI. Türü: Cumhuriyet. Yasama gü



cü: Büyük ve Genel Konsey. Yönetim bölümlen



mesi: 9 yönetim birimi. ULAŞIM. Demiryolları (1991): Yok. Karayolları (1991): Toplam 240 km. Başlıca limanları: Yok. Başlıca havaalanlar: Yok.



1862'de İtalya Krallığı'yla bir dostluk antlaşması imzala yan ülke, İkinci Dünya Savaşı'nda yansızlığını ilan et



mesine karşın, Müttefiklerin hava saldırılarından zarar



edilmiştir.



Arjantinli subay ve siyasetçi (Yapeyu 1778-Boulogne



sur-Mer, Fransa 1850). İspanyol ordusunda Fransızlara karşı savaştıktan (1791-1811) sonra yarbaylığa yükse lip, Arjantin'e dönen (1812) Jose de San Martin, kendini Latin Amerika'nın kurtuluşuna adadı. Buenos Aires hü kümetinin birliklerine komuta ederek, San Lorenzo'da



İspanpyolları yendi (1813). Once Kuzey ordusunun (1814), daha sonra da Cujo eyaleti ordusunun başına



geçti. Şilili mülteci yurtseverlerle, “Andlar Ordusu"nu örgütleyip, İspanyollarla anlaşmak isteyen Carlos de Al



vear'ı devirdikten sonra, Rio de la Plata Birleşik-Eyalet



leri'nin bağımsızlığını ilan etti. Chacabuco zaferini (12 Etnik açıdan Italyan olan San Marinoluların aşağı yu karı tümü ltalyanca konuşur ve katoliktir. Cumhuriyetin



Şubat 1817) kazanarak Şili'yi de bağımsızlığa kavuştu



temeli, turizmdir. Ayrıca, çimento sanayisi, deri eşya



ayrılığına düşünce (1822), istifa ederek (20 Eylül 1822)



rup (1818), Peru'yu kurtarmak için yola çıkarak (Li



yurttaşlarının yaklaşık yarısı ülke sınırları dışında yaşar. Geçmişte başlıca gelir kaynağını tarım ve taşocakla rinin işletilmesi oluştururken, günümüzde ekonominin



ma'nın alınması, 12 Temmuz 1821), "koruyucu"luğu altında Peru'nun da bağımsızlığını ilan etti. Kuzeye dog ru ilerlerken, Guayaquil'de karşılaştığı Bolivar'la görüş



yapımı, dokuma sanayisi, seramikçilik gibi hafif sanayi



önce Hollanda'ya, sonra Fransa'ya (1823) çekildi.



yoncular için posta pulları satışı ile Italyan hükümetinin



Sannazaro, lacopo



DEVLET YAPISI VE TARIH



Italyan şairi ve hümanisti (Napoli 1456-ay.y. 1530). Ya şamının büyük bölümünü Napoli'deki İspanyol sülale sinin sarayında geçiren lacopo Sannazaro, Vergilius, Ovidius, Theokritos ve Petrarca'nın etkisinde şiirler, monolog biçiminde oyunlar yazdı. Şiir ve düzyazının içiçe geliştiği Arcadia (1502) adlı yapıtıyla, Avrupa'da



kolları önemli ölçüde gelişmiştir. Yurt dışına koleksi tütün ve petrol tekelleri için ödediği paralar da önemli bir ek gelir kaynağıdır. San Marino ile Italya arasında, gümrük birliği antlaşması vardır. San Marino'nun Anayasa'sı 1600'e doğru hazırlanmış



tır: 1926'da çıkarılan Seçim Yasası da, Anayasa'nın bazı



bölümlerini yeniden düzenlemiştir. Üyeleri genel oy sistemiyle seçilen 60 üyeli Büyük ve Genel Konsey, ya sama gücünü oluşturur; üyeleri arasından 6'şar ay için



barok edebiyatın ve pastoral roman tūrünün gelişmesi ni önemli ölçüde etkiledi.



14 SAN PIETRO BAZİLİKASI San Pietro bazilikası



fından korunup, Kyoto'da Kano okulunun sürekliliğini



Vatikan'da, hıristiyan tapınaklarının en büyüğü. Ro ma'da, Tevere irmağının sağ kıyısında yeralan San Piet



sağladı (Daikaku-ci tapınağının kapılarındaki resimler, vb.).



sanrı



Kişinin bütünüyle inandığı nesnesiz algı. Sanrılara, yani kişinin gerçekten bulunmayan sesler, görüntüler, koku



lar ve tatlar algılamasına, bazı psikozlarda ve alkoliklik te çok sık rastlanır. Bununla birlikte, sanrıların varlığı



mutlaka bir psikoz bulunduğunu göstermez: Normal bir insan da, uykuya dalma ya da uyanma anında sanri



algılayabilir. Ayrıca sanrılar, merkez sinir sisteminin ya da duyualıcılarının bazı organik hastalıkları sırasında da ortaya çıkabilir; ama bu durumda hiçbir zaman hastala



rin gerçek sanmasına (yanılsamaya) yol açmazlar. San ni uyandırıcılar diye adlandırılan belirli maddelerin



TO Roma'da, San Pietro bazilikasının Bernini'nin XVII. yy'da yaptığı görkemli sütun dizilerinin çevrelediği San Pietro meydanı, Meydanın ortasında, I.S. I. yy'da Roma'ya getirilen bir Misir dikilitaşı yeralmaktadır.



alınması da, sanrılara yol açabilir. Sanrı uyandırıcıların



başlıcaları arasında peyobil, psilosibin, liserjik asit (LSD ya da LSDLS), dimetoksi-metil-amfetamin (DOM ya da



STP) sayılabilir. Peyobil ve psilosibin, birer mantardırlar ve sanriuyandırıcı etkileri, eskiden dinsel törenler sira sında kullanıldıkları Orta Amerika'da uzun süredir bilin



mektedir. LSD (liserjik asit), 1938'de rastlantıyla bulun



muş sentetik kimyasal bir maddedir; özellikle işitsel ve



görsel sanrılara yol açar. ro bazilikası (San Pietro in Vaticano, Vatikan bazilikası da denir), Aziz Petrus'un olduğu ileri sürülen bir meza rin üstünde (günümüzde “Vatikan Mağaraları") Cons



San Salvador: Bk. SALVADOR.



XV. yy'da papa Nicolas V'in yeni bir bazilika yaptırma ya karar vermesiyle yapıldı. 1450'de B. Rossellino'nun



sansar



tantinus'un buyruğuyla yapılmış bazilikanın yerinde,



planlarına göre başlanan yapım çalışmaları, Julius II dö



neminde Bramante'nin planlarına göre yeniden ele alı narak, yüzyıla yakın sürdü. Bramante'nin planlarına gö re, Yunan hacı biçiminde geniş bir hacim, bir kubbeyle



örtülerek, orta noktaya Julius II'nin mezarı (Michelan



gelo'ya ismarlanmıştı) yerleştirilecekti. Ama Braman



te'nin ölümünde çalışmalar çok az ilerlemiş olduğun



dan, yerine getirilen Raffaello ve G. da Sangallo, parça



ları bölmelendiren bir ara çözüm geliştirdiler. 1547'de



çalışmaların başına getirilen Michelangelo, her şeyi görkemli kubbe eksenine göre yönlendirerek, güçlü bir



Sansargiller ailesinden 8 türün üyelerine verilen ortak



ad. Kuzey yarıkürenin ilıman bölgelerinde yaşayan kü



çük başlı, uzun burunlu ve bıyıklı, yuvarlak kulaklı hay



vanlar olan sansarların tümü etçildir; ağaçlıklarda avla narak sincap, vb. küçük memelilerle, kuşlarla ve tavuk larla beslenirler. En yaygın tür olan ağaç sansari ya da zerdava (Martes martes), Avrupa ve Asya'daki orman larda yaşar; uzunluğu 60 cm'yi, ağırlığı 1 kg'i bulur. Av rupa'da yaşayan, göğsü beyazımsı olan kaya sansari ya



da ev sansarindan (Martes foina), göğsünün sarımsı ol masıyla ayırt edilir.



biçimde vurgulanan, basit, merkezi plana geri döndü; kubbeyse, yüzyılın sonunda, G. Della Porta tarafından



San Sebastian



inşa edildi. Paulus V'in buyruğuyla, C. Maderno, XVII.



yy'da bazilikaya bir sahın ve görkemli bir cephe ekleye rek Yunan haçını Latin hacı biçiminde uzattı. 1626'da kutsanan anit, çok geçmeden, Bernini'nin barok bir



perspektif veren sütun dizileriyle çevrelendi. Günümüzde San Pietro bazilikası önemli sanat ya



pitları barındırmaktadır; bunların başlıcaları arasında Bernini'nin dev boyutlu baldakeni, Arnolfo di Cam bio'nun yaptığı sanılan ve Aziz Petrus'u otururken gös teren tunç heykel, “San Pietro kürsüsü" (Karolenjler dö



neminden kalma, Bernini'nin heykellerle donattığı pis kopos koltuğu), Michelangelo'nun bir Pieta'sı (1499),



çok sayıda papa mezarı, heykeller, mozaikler ve tablo lar sayılabilir. Sanraku Japon ressamı (Gamo 1559-Kyoto 1635). Ressam Kano Eitoku tarafından evlat edinilen Sanraku (Kano Sanraku



da denir), evlat edindiği oğlu Sanetsu'yla (1590-1651) birlikte, Momoyama döneminin gözalıcı üslubunun son temsilcileri arasında yeraldı. Şogun Hideyoşi tara



İspanya'nın kuzey kesiminde kent. Fransa sınırına 16



km uzaklıkta, Urumea irmağının Vizcaya körfezine dö



küldüğü yer kıyısında yeralan, Guipazcoa ilinin merke zi olan San Sebastian'ın nüfusu 184 000'dir. Başlıca ge lir kaynağını turizmin oluşturduğu (limana bakan tepe üstündeki XVI. yy'dan kalma Mota hisarı, 1507'den kal



ma San Vicente kilisesi, vb. tarihsel anıtlar) kentte, me talürji ve elektrikli gereçler yapımı da gelişmiştir. XI. yy'da kurulan San Sebastian, 1813'te İngilizler ile



Portekizliler arasındaki çarpışmalar sırasında aşağı yu karı bütünüyle yıkılmış, sonradan yeniden kurulmuştur.



Sanskritçe: Bk. HİNT EDEBİYATI; HINT-IRAN DİLLERİ.



Sansovino, 11



Italyan heykelcisi ve mimari (Monte San Savino, Arez zo 1460-ay.y. 1529). Pollaiolo'nun yanında yetişen 11 Sansovino (asıl adı Andrea Contucci'dir), Floransa vaf



SANTANDER



15



tizyerinin doğu kapısı üstündeki İsa'nın Vaftizi (tunç,



nı ilan edince, ayaklanmayı bastırmak istediyse de, San



ve ince bir ülküleştirmeye yöneldi. Roma'da S. Maria



ve Texas'ın Meksika'dan ayrılmasını onaylamak zorun



nunda (Julius II için, 1506'ya d.) ve 1510'dan sonra Bra



başkanlığa gelip, 1845'te devrilerek Küba'ya sürgün edildi. ABD'yle savaş başlayınca geri çağrılıp, Jalapa'da



1503'e doğru) adlı kompozisyonunda, biçimde arılığa



Jacinto'da ABD birliklerine yenilerek tutuklandı (1836)



del Popolo kilisesindeki iki büyük mezar kompozisyo



da kaldı. 1841'de Bustamente'yi devirerek yeniden



mante'nin anlayışına uygun olarak yapımını yönettiği



Loreto'daki Santa Casa'da (Bakire Meryem'in Yaşamı



alçakkabartmaları), daha ince ve daha rahat bir üslup ortaya koydu.



Sansovino, Il



yenilerek Kaliforniya, Texas ve New Mexico'nun



ABD'ye satılmasını öngören antlaşmanın imzalanma sindan (1848) önce görevden çekildi ve Venezuela'ya yerleşti. 1853'te yeniden geri çağrılıp, kendini ömür boyu diktatör ilan ettiyse de, 1855'te devrildi ve Kü



ba'ya yerleşti. 1874'te Meksika'ya dönüp, yoksulluk



İtalyan heykelcisi ve mimarı (Floransa 1486-Venedik 1570). Yanında yetiştiği Il Sansovino'nun adını alan 11 Sansovino (asıl adı Jacopo Tattidir), Roma'da Eskiçağ



içinde öldü. Santa Cruz



heykel sanatının, Raffaello'nun, daha sonra da Miche langelo'nun etkisinde kaldı. 1527'de Roma'nın yağma



Bolivya'da kent. La Paz'ın 550 km doğusunda yeralan,



lanmasından sonra Venedik'e yerleşip, kentin başmi



aynı adlı eyaletin merkezi ve ülkenin ikinci büyük kenti



marlığına getirildi ve ikinci Rönesans dönemi sanatını



olan Santa Cruz'un nüfusu 529 200'dür. 1561'de kuru



Venedik geleneğine uyarladı: Corner sarayı(1537), San



lan, ama çevreden kopukluğundan ötürü yüzyıllar bo



yunca küçük bir kasaba olarak kalan Santa Cruz, 1950



Marco meydanındaki görkemli loggetta (1537-1540), Libreria Vecchia (1537-1554), çok sayıda heykel, vb.



yıllarının başlarında tamamlanan karayolları yapımın dan sonra, hızla gelişerek, büyük petrol ve doğal gaz



Santa Ana (ABD)



yatakları ile demir filizi ve magnezyum yatakları bulu nan bir bölgenin başlıca ticaret ve sanayi merkezine



ABD'de, Kaliforniya eyaletinin güney kesiminde kent.



dönüşmüştür.



ge yönetim bölümünün merkezi olan Santa Ana'nın



Santa Cruz, Andres



Los Angeles'in 55 km güneydoğusunda yeralan, Oran nüfusu 293 742'dir. Önemli bir hafif sanayi (konserve



cilik; dokuma sanayisi; parfüm sanayisi; elektronik ge



reçler yapımı; vb.) merkezidir.



Bolivyalı devlet adamı (La Paz 1792-Saint Nazaire, Fransa 1865). Ispanyol ordusunda çarpışan bir melez



olan, çok geçmeden Jose de San Martin'in yönettiği



ayaklanmacılara katılan Andres Santa Cruz, 1826-1827



Santa Ana (Salvador)



Salvador'da kent. Başkent Salvador'un 55 km kuzeyin



de yeralan, ülkenin ikinci büyük kenti olan Santa



Ana'nın nüfusu 239 045'tir. Bir kahve ve şekerkamışı



yetiştiriciliği bölgesinde yeralan kentte, dokuma sana



yisi, besin sanayisi, mobilya yapımı ve deri eşya yapımı gelişmiştir.



arasında, Bolivar'ın yardımcısı olarak Peru'yu yönetti. 1829'da Bolivya cumhurbaşkanlığına seçilip, liberal bir



program uygulamaya koyuldu. 1836'da Peru başkanı



general Agustin Gamarra'yı devirerek Peru-Bolivya Konfederasyonu'nu kurdu ve Büyük Okyanus kıyısın daki Güney Amerika ülkelerini birleştirmeyi amaç aldı.



Ordusunun Şilili general Manuel Bulnes tarafından Yungay'da yenilmesi (1839) ve konfederasyonun par çalanması üstüne, Fransa'ya kaçarak, orada öldü.



Santa Anna, Antonio Lopez de



Santa Cruz de Tenerife



(



Meksikalı devlet adamı Jalapa 1794-Mexico 1876). İs



panyol yönetiminin hizmetinde çalışan bir küçük me



murun oğlu olan Antonio Lopez de Santa Anna, Ispan yol ordusunda göreve başlayıp (1810), generalliğe yük seltildi. 1821'de Agustin de Iturbide'nin bağımsızlık ha reketine



katılıp, Iturbide'nin



1823'te



Iturbide'nin



yardımcılığını



devrilmesinde



rol



yaptı.



oynayıp,



1833'te kendini başkanlığa seçtirdi. Texas bağımsızlığı



İspanya'ya bağlı Kanarya adalarından Tenerife adasın da liman kenti. Aynı adlı Ispanyol ilinin merkezi olan Santa Cruz de Tenerife'de, turizm önemli ölçüde geliş miştir. Aynı zamanda da önemli bir ticaret (işlenmiş ta



rim ürünleri) limanı olan kentte, bir petrol ratinerisi de kurulmuştur.



Santander İspanya'nın kuzey kesiminde kent. Atlas okyanusu kıyı sinda, Bilbao'nun 80 km batısında yeralan Santander'in nüfusu 194 220'dir. Güzel kumsallanyla, yumuşak ikli yaşamına 30 yıl



miyle ve yakınındaki Tarihöncesi dönemden kalma du var resimleriyle süslü Altamira mağaralarıyla önemli bir



süreyle egemen



turizm merkezi olan kentte, sanayi de büyük ölçüde



olan Antonio



gelişmiştir: Demir-çelik sanayisi, balıkçılık sanayisi, kimyasal ürünler ve çimento sanayisi, besin sanayisi,



Meksika'da siyaset



Lopez de Santa Anna, 1855'te kesin olarak



devrilmiş ve 1855-1874 arasında Küba'da



vb.



Romalılar tarafından kurulan Portus Victoriae'nin ye



rinde geliştiği sanılan Santander, XVIII. yy'da Ameri ka'yla deniz ticaretinin başlıca merkezlerinden biri hali



sürgünde



ne gelmiş, orta kesimi 1941'deki bir yangından büyük



yaşamıştır.



zarar görmüştür.



16



SANTANDER, FRANCISO DE PAULA



Santander, Francisco de Paula Kolombiyalı devlet adamı (Rosario de Cucuta 1792



anıtlarıyla (XVI. yy'dan kalma, Kristof Kolomb'un me zarının bulunduğu Santa Maria la Menor bazilikası; Ko



lomb'un oğlu Diego'nun 1510'da yaptırdığı saray, vb.)



Bogota 1840). Hukuk öğrenimi görürken İspanyollara



çok sayıda turist de çekmektedir.



Paula Santander, Boyaca Savaşı'nda (1819) büyük ya rarlık gösterdi. 1821'de Bolivar'ın kurduğu Büyük Ko



ğuyla kurulan Santo Domingo, uzun süre bir korsan ya



karşı savaşan çetecilere katılan (1810) Francisco de



lombiya Cumhuriyeti'nde Bolivar'ın başkan yardımcılı ğına getirildi. Bolivar'ı eleştirmeye başlaması üstüne görevden alınıp, hemen ardından Bolivar'a düzenle nen bir suikastın hazırlayıcısı olmakla suçlanarak, ölüm cezasına çarptırıldı. Ama yeterli kanıt bulunamayınca,



Kristof Kolomb'un kardeşi Bartholomeo'nun buyru tağı olmuş, 1916-1924 arasında ve 1965'te ABD birlik



lerinin işgalinde kalmıştır. Santos



cezası sürgüne çevrildi. Büyük Kolombiya Cumhuriye



Brezilya'da liman kenti. 80 km içerde yeralan Sao Pau



Yeni Granada (Kolombiya ve Panama) cumhurbaşkan



nin en işlek limanı (petrol, çeşitli metaller, makine ve iş



ti'nin parçalanmasından sonra Kolombiya'ya dönüp, lığı yaptı (1833-1837).



Santiago Şili'nin başkenti. ülkenin orta kesiminde, Mapocho ir mağı kıyısında, verimli orta vadide yeralan, başkent iş



levinin yanı sıra, aynı adlı ilin de merkezi olan Santia



go'nun nüfusu 5 134000'dir (çevre belediyelerle birlik



te). Şili'nin başlıca sanayi (çelik sanayisi, besin sanayisi, hazırgiyim sanayisi, kimya sanayisi, çeşitli makineler



lo'nun limanı olan Santos'un nüfusu 425 000'dir. Ülke



lenmiş ürünler dışalımı; kahve, portakal, pamuklu ku



maş ve muz dışsatımı) olan kentte, bir petrol rafinerisi



ve çelik sanayisi tesisleri de kurulmuştur.



Santos Dumont, Alberto Brezilyalı pilot (Palmira (günümüzde Santos Dumont) 1873-Sao Paulo 1932). İlk yönetilebilir balonların ve ilk uçakların gelişmesine katkıda bulunan Alberto Santos



Dumont, denemelerine Paris'te başlayıp (1897), De



yapımı, vb.) ve öğretim (Şili Üniversitesi, Katolik Üni



Dion-Bonton benzin motoru takılmış yönetilebilir üç



versitesi, vb.) merkezi olan kentte, sık sık depremler den zarar görmesinden ve nüfusun hızla artışından



lül 1898'de gerçekleştirdi; ilk iki yönetilebilir balon ka



balon yaptırdı ve bunları denedi (ilk havalanmayı 20 Ey



(1940-1975 arasında iki kattan çok artmıştır) ötürü, ko nut sıkıntısı ciddi bir soruna dönüşmüştür.



zaya uğradıysa da, üçüncüsü birçok kez havalandı).



panyol Pedro de Valdivia'nın buyruğuyla 1541'de ku



sında gidip gelerek, Deutsch de la Meurthe ödülünü ka



Picunche Kızılderililerinin yaşadıkları bir bölgede İs



rulan Santiago, Ispanyollara karşı bağımsızlık hareketi



nin başlıca merkezlerinden biri olmuştur.



Santiago de Cuba Küba'nın ikinci büyük liman kenti. Adanın güney kıyı sında yeralan Santiago de Cuba'nın nüfusu 405 354'tür.



Sonraki yıllarda üç başka model yaptırıp, 19 Ekim 1901'de altıncı aracıyla Sain-Cloud ile Eiffel kulesi ara



zandı. 23 Ekim 1906'da çift kanatlı bir uçakla Avru



pa'da resmen onaylanan ilk uçuşu gerçekleştirip (60 m), 1909'da çok hafif uçaklar yaptırdı. 1928'de Brezil



ya'ya dönüp, ertesi yıl intihar etti.



santral: Bk. GÜÇ ÜRETİMİ; NÜKLEER REAKTÖR.



Çevresindeki dağlarda çıkarılan bakır, manganez ve demirin işlendiği önemli bir sanayi ve öğretim (Oriente



Üniversitesi) merkezi olan kentin limanında, İspanya ABD Savaşı sırasında İspanyol donanması batırılmıştır (1898).



Santiago de los Caballeros Dominik Cumhuriyeti'nin ikinci büyük kenti. Adanın kuzey kesiminde, Atlas okyanusu kıyısından 40 km içerde, 222 m yükseltide yeralan Santiago de los Cahal



leros'un nüfusu 309 000'dir. Bir sanayi (sigara, rom, kahve ve mobilya fabrikaları) ve öğretim (üniversite)



merkezi olan kent, 1564'te ve 1824'te iki depremden



santur



Tellerine bir çift küçük tokmakla vurularak çalınan çal



gl. Teknesi (ses kutusu) genellikle ikizkenar yamuk biçi minde yapılan santurda, teller teknenin kısa kenarları arasında genellikle çift çift gerilir ve biri ortada, öbürü yanda olan iki eşik üstünden geçer. Önce İran'da, sonra



Türkiye'de kullanılmış, daha sonra Rusya, Macaristan, Yunanistan, Çin, vb. ülkelere yayılmıştır.



Santuri Ethem Efendi: Bk. ETHEM EFENDİ, SANTURI.



büyük zarar görüp, aşağı yukarı bütünüyle yeniden ya pılmıştır.



Sao Francisco irmağı



santigrad: Bk. CELSIUS DERECESİ.



Brezilya'nın doğu kesiminde irmak. Uzunluğu 2 900



Santo Domingo Dominik Cumhuriyeti'nin başkenti ve başlıca limanı. Antil denizi kıyısında yeralan Santo Domingo'nun nüfu su 1 600 000'dir. Bir ticaret, sanayi (besin sanayisi; deri



işlenmesi; vb.) ve öğretim (Batı yarıkürenin en eski üni versitesi olan,1538'de kurulmuş Santo Domingo Özerk Universitesi) merkezi olan kent, güzel iklimi ve tarihsel



km olan Sao Francisco irmağı, Minais Gerais eyaletinde doğar. Kuzeye, kuzeydoğuya ve doğuya doğru akıp, 630 000 km?'lik bir alanı akaçladıktan sonra, Recife'nin 300 km güneyinde Atlas okyanusuna dökülür. Pirapo ra'dan Juazeiro'ya kadar 1 600 km boyunca ulaşıma el verişliyse de, daha sonra birçok çağlayanla kesilir.



Saône irmağı



Fransa'nın doğu kesiminde ırmak. Uzunluğu 480 km



17



SAO TOME VE PRINCIPE



olan Saône ırmağı, Nancy'nin 65 km güneyindeki Fau



cilles tepelerinde doğar. Verimli bir ovada güneybatıya



ve güneye doğru akıp, Lyon'da Rhône ırmağına karışır. Çığırının 375 km'lik bölümü ulaşıma elverişli olan ir mak, kanallarla Loire, Sen ve Ren havzalarına bağlan



**



mıştır.



Sao Paulo



Brezilya'nın güneydoğu kesiminde kent. Tiete irmağı kıyısında, Brezilya'nın en işlek limanı olan Santos'tan SAO TOME VE PRINCIPE DEMOKRATIK CUMHURİYETI GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 964 km². Başkenti ve en büyük kenti:Sao Tome (25 000 nüf.; 1991).



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 128 499;



MIMI



nüfus yoğunluğu: Km?'ye 133 kişi. Nüfus dağılımı (1991 tah.): Kentlerde % 39; kırsal kesimde % 61. Yillik nüfus artış hızı (1991): % 3,9. Resmi dili: Portekizce. Başlıca dinler: Katolik, protestan.



EGITIM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991);



Yetişkin nüfusun %59'u. Üniversite sayısı (1992):



Yok. Hastane yatak sayısı (1989): 730. Hekim sa



yısı (1987): 40. Ortalama ömür (1991): Kadınlar Güney Amerika'nın en büyük kenti Sao Paulo, 1554'te iki cizvit rahibinin girişimiyle kurulup, yüz yıla yakın süreyle



da- 68; erkeklerde - 64. Bebek ölüm oranı (1991): 1 000 canlı doğumda 60.



küçük bir kasaba olarak kalmış, daha sonra nüfusu 200 kat artarak, Brezilya'nın toplam sanayi üretiminin % 40'ını



başına ulusal gelir: 380 dolar. Etkin nüfus dağılımı



üreten bir sanayi merkezine dönüşmüştür.



55 km içerde yeralan, Brezilya'nın ve Güney Ameri ka'nın en büyük kenti, aynı adlı eyaletin de merkezi olan Sao Paulo'nun nüfusu 10 997 473'tür (çevre bele



diyelerle 15 280 375 nüf.). Ülkenin en büyük sanayi ve



finans merkezi olan Sao Paulo'da, başlıca sanayi kolları arasında dokuma sanayisi, kimya sanayisi, ilaç yapımı,



çeşitli makineler ve takım tezgâhları yapımı, besin sana



yisi, vb. sayılabilir. Aynı zamanda da ülkenin başlıca öğ



retim (Sao Paulo Katolik Üniversitesi, Mackenzie Üni versitesi, Sao Paulo Üniversitesi) merkezidir. Nüfusu



yılda 150 000 kişiye yakın bir hızla artmakta olan kent



EKONOMI. GSMH (1990): 47 milyon dolar. Kişi



(1988): Tarım-% 40; ticaret, madencilik, sanayi



ve bayındırlık - % 5; yapı sanayisi- % 4; kamu görevlileri ve hizmetler- % 18; geri kalanlar %30.Dış ticaret(1990):Dışalım-26,8 milyon do lar; dışsatım-5,9 milyon dolar. Ticaret yaptığı



başlıca ülkeler: Almanya, Portekiz, Angola. Para birimi: 1 dobra-100 centimos.



YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Ulu sal Halk Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 7 yöne tim birimi.



ULAŞIM. Demiryollar (1990): Yok. Karayollan



(1989). Toplam 360 km. Başlıca limanları 1. Başlı ca havaalanlan: 1.



te, hava kirliliği ciddi boyutlara ulaşmıştır. TARIH



1554'te Cizvit rahipleri tarafından kurulan Sao Paulo, XVII. ve XVIII. yy'larda Portekizlilerin iç kesimlere yer



leşmelerinde üs olarak kullanıldı. 1822'de imparator



Pedro l'in Brezilya'nın bağımsızlığını ilan ettiği kent, 1880 yıllarında başlayarak,büyük bir kahve tarımı böl



gesine dönüşen aynı adlı eyaletin başlıca ticaret merke zi haline geldi. Daha sonra kahve yetiştiriciliğinin yerini



soyafasulyesi tarımı aldı ve yakın dönemdeki gelişme siyle, sanayi başlıca etkinlik haline geldi. Sao Paulo de Loanda: Bk. LUANDA.



kaplı adalarda, yıllık sıcaklık ortalaması 25 °C, yıllık ya ğış tutarı 5 100 mm'nin üstündedir. Başlıca gelir kayna ğını tarım ve ormancılık (kereste üretimi) oluşturur.



Karışık bir etnik yapısı olan halk, adalara getirilmiş Al



rikalı kölelerin, Cabo Verde adalarından göçenlerin ve



Avrupalıların soyundan gelir (Portekizlilerin çoğu, ba ğımsızlıktan sonra adalardan ayrılmıştır). Aynı adlı ada



daki Sao Tome kenti, ülkenin başkenti ve en büyük



kentidir. Princine adasındaki San Antonio, ülkenin başı lica limanıdır.



Ekonominin temeli, tarım ürünleri (kakao, hindis



tancevizi içi, muz) ve ormancılık ürünleri (degerli ke



resteler) dışsatımına dayanır. Turizm ve balıkçılık sana



Sao Tome ve Pirincipe



yisi de gelişmektedir.



Afrika'da adalar üstünde kurulu devlet. Gine körfezin



İlk olarak 1493'te Portekizlilerin yerleştikleri, o dönem



de, Gabon kıyısının 130 km açığındaki iki büyük ada ile birçok kayalık adacıktan oluşan Sao Tome ve Principe, 1975'e kadar Portekiz'in "denizaşırı toprak”larından biri olmuş, o tarihte bağımsızlığa kavuşmuştur.



YÜZEYŞEKİLLERİ, TOPLUM YAPISI VE EKONOMI Yanardağ kökenli olan, büyük bölümü sık ormanlarla



TARIH



de issız olan Sao Tome ve Principe adalarına, çok geç.



meden şekerkamışı tarımı işletmelerinde çalıştırılmak için Afrika'dan köleler getirildi. Sao Tome adasının 1522'de, Principe adasının da 1573'te Portekiz tahtina bağlanmasından sonra, sert bir sömürge yönetimi uy



gulanmaya başlandı. 1951'de adaların Portekiz'in de



18



SAP



Çark suyu aracılığıyla Sakarya ırmağına boşaltan gölün



SAO TOME VE



PRINCIPE



PRINCIPE



Sundy Santo Antonio Esperança



En Yüksek ve Alçak Noktalar



Caroco Adasi



Bajkenderin alb silmiyor



suları, nisan ayında en yüksek düzeydedir; hazirandan



başlayarak alçalır ve kasım ayında en düşük düzeye iner. Çevresinde, turizm hızla gelişmektedir.



Pedras Tinhosas



Olçek 11454100



Adaban HO



HO



saparna



HD km



Zambakgiller ailesinden, yaklaşık 350 türü bulunan



1Rand



& Co



A-S4100-12



S40 10



ATLAS



Gine



Kortezi



Cruzzi Bunu



Amerika olan saparna cinsi üyeleri, dikenli gövdeli, ye şilimsi çiçek açan, kırmızı renkli üzümsü meyveler ve



ren bitkilerdir. Üyelerinden nemçe saparnası (Smilax aspera) bahçelerde yetiştirilir. Köklerinde saponin bu



Dao Tong Sao Tome



lunan bazı türler de, eczacılıkta kullanılır.



Santa Catana



OKYANUSU



çokyıllık bitki cinsi (Bil. a. Smilax). Anayurdu Güney



Sanong Alo Douro



Grande



Ekvator



09



Botas Atrs



7



nizaşırı topraklarından biri haline getirilmesinin ardın



dan, 1960'ta kurulan Sao Tome ve Principe'in Kurtulu şu örgütü, bağımsızlık savaşımına girişip, 1972'de adını Sao Tome ve Principe'nin Kurtuluşu Hareketi'ne



(MLSTP) çevirerek, kanlı bir savaşım yürütmeye koyul



du. 1974'te, Portekiz'deki diktatörlük rejiminin çökme



sapinç



Göz optik sisteminin yarattığı görüntü bozukluklarına



verilen ad. Optik sistemlerdeki sapınçlar ikiye ayrılır:



Stigmatizm kusurlarından ileri gelen geometrik sapinç lar (küresel sapinç, koma, astigmatlik, vb.); ışığın dağıl masından ileri gelen kromatik sapınçlar. Her iki çeşit sa pinç da, kırılma indisleri farklı camlardan yapılan yakın



sak ve iraksak mercekler birarada kullanılarak tedavi



sinin ardından, yeni Portekiz hükümeti MLSTP'yi tanıdı



edilir.



MLSTP'nin o tarihten başlayarak sosyalizme yakın bir rejimle yönettiği ülkede, 1990'da bir anayasa değişikli



Sapir, Edward



ve ülke 21 Temmuz 1975'te bağımsızlığa kavuştu.



ğiyapılarak, cumhurbaşkanının genel oy sistemiyle se çilmesi, art arda iki kezden çok seçilememesi ve yürüt



Alman asıllı ABD'li dilbilimci (Lauenburg, Almanya



ğımsızlıktan başlayarak ülkeyi yönetmiş olan başkan



ğını ondan öğrenen Edward Sapir, Kalifomiya Pennsyl



me gücünü başbakanla paylaşması ilkesi getirildi. Ba



Manuel Pinto da Costa, yapılan ilk çok partili seçimler de MLSTP'nin ağır bir yenilgiye uğraması üstüne, gö



revden çekildi ve yerine Miguel Trovoada cumhurbaş kanlığına seçildi (3 Mart 1991). Uygulamaya koyduğu



ekonomik önlemlere karşı eleştirilerin artması üstüne,



Nisan 1992'de hükümeti görevden alıp, başbakanlığa Noberto Costa Alegre'yi atadi.



1884-New Haven, ABD 1939). Franz Boas'la tanışıp,



klasik dilbilimin Hint dillerini açıklamada yetersiz kaldı



vania, Chicago ve Yale üniversitelerinde ders verdi. Ka



nada Ulusal Müzesi Antropoloji bölümü yöneticiliğinde



bulundu (1910-1925). Language: an Introduction to the Study ofSpeech (Dil: Konuşma Üstüne Çalışmalara Giriş, 1921) adlı yapıtıyla yeni bir dilbilim kurma konu



sundaki girişimi başlatıp, bir halkın dünya görüşünün



konuştuğu dilde yeralan kavramlar aracılığıyla oluştu



ğunu öne süren “Sapir-Whorf" varsayımını ortaya attı. sap



Bitkilerin yaprakları taşıyan bölümü. Yaprakların tersi



ne, bitkinin yaşadığı sürece büyümeyi sürdüren sap. genellikle toprak üstünde gelişir; ama köksaplarda, çi çek soğanında olduğu gibi toprak altında da gelişebilir.



Çokyıllık otsu bitkilerde, pek çok "sap", belirli bir boya geldiklerinde çiçek açtıkları için, bir çiçek başakçığı ola



rak görülebilir. İlk büyümeye başladığında sapın rengi



yeşildir ve ışılbireşim yapabilir. Yaşlandıkça daha daya nikli bir dokuya gereksindiği için, tohumlu bitkilerde



daha odunsu bir yapıya, ağaçlarda kalın bir gövdeye dönüşebilir. Sapın köp doğrultusunda yukarı doğru bü yüyen bölümüne anasap, ana sapın kökle birleştiği



noktaya kökboynu, sapın yanında kökten çıkan saplara



da yansaplar denir.



Sapanca gölü Marmara Bölgesi'nde göl. Sapanca ilçesi sınırları için



de, Sakarya-Kocaeli illeri sınırında, İzmit körfezinin do guya doğru uzantısını oluşturan çukur alanda, 31 m



Sappho



Eski Yunanlı kadın şair (Midilli İ.Ö. VII. yy: sonu-ay.y. 1.6. VI. yy. başı). Adadaki siyasal çekişmelere karıştığı



gerekçesiyle bir süre sürgünde (Sicilya'da) yaşamak zo runda kalan Sappho, Midilli'ye dönünce genç kızlar



için bir şiir okulunun başına geçti. Yeni ritimler yarattığı, aşk, ölüm ve güzellik konularını işlediği şiirleriyle ün sal di: Üstünde resmi bulunan paralar basıldı. Horatius'un ve Ovidius'un hayranlıkla söz ettikleri 9 şiir kitabından



günümüze, yalnızca 650 dize kaldı.



Sapporo Japonya'da kent. Hokkaido adasının güneybatı kesi minde, Japon denizi kıyısındaki Otaru liman kentinden



40 km içerde yeralan, adanın en büyük kenti olan Sap poro'nun nüfusu 1 671 765'tir. Önemli bir sanayi (kim



ya sanayisi, tarım makineleri yapımı, seramik yapımı,



besin sanayisi), öğretim (1874'te kurulan Hokkaido



Üniversitesi) ve kış sporlari (1972 Kış Olimpiyatları Sap



yükseltide yeralan Sapanca gölü (47 km²), doğal bir çu kurlukta suların birikmesiyle oluşmuş tektonik göller



poro'da yapılmıştır) merkezidir.



sinda, Sapanca kenti açıklarında derinliği 61 m'yi bulur.



sara



dendir. Çevreden ortaya doğru derinleşir ve doğu yarı Dağlardan inen derelerle beslenen, sularının fazlasını



Beyinde gerçekleşen apansız elektrik boşalmaları ne



SARDEIS



19



deniyle bilinç yitimi nöbetlerine yol açan, genellikle ne



deni bilinmeyen ve "yapısal" diye nitelendirilen sinir



hastalığı. Birkaç saniye süren dalgınlıktan, çok uzun ve korkutucu çırpınmalarla gelişen şiddetli biçimlere ka



dar çok çeşitli olabilen sara (epilepsi de denir) nöbetle



rini, hasta, denetim altına almayı başaramaz. Çeşitli ka za ve hastalıkların etkisiyle beyinde ortaya çıkan bo



zukluklar da saraya yol açabilirler: Bu durumlarda nö



bet, beynin zarar gören bölgesine bağlı organlarda gö rülür. Tedavi genellikle barbitürik asit türevleri verilme sine dayanır.



DER



Saraç, Tahsin Türk şairi ve çevirmeni (Muş 1930-İzmit 1989). Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca bölümünü bitiren (1952) Tahsin Saraç, devlet bursuyla Paris'e gönderile rek, Sorbonne Üniversitesi'nde öğrenim gördü (1953 54; 1957-59). Yurda dönünce Gazi Eğitim Enstitü



sü'nde Fransız dili ve edebiyatı dersi verip, 1971'de emekliye ayrıldı. Şiirlerinin yanı sıra sözlük çalışmalarıy la tanınıp, birçok Türk edebiyatçısının yapıtlarını Fran



Saraybosna'da, 1530'da yapılan, içi kalem süsleriyle süslü Gazihüsrevbey camisi (Begova camisi de denir). Kent,



Sırpların saldınlarından, özellikle 1992'de büyük zarar görmüştür.



Trebevic dağının eteğinde yeralan Saraybosna'nın nü



sızca'ya çevirdi.



fusu 525 980'dir (1991 tah.). Halkının büyük bölümü müslüman olan (XV. yy.-1878 arasında Osmanlı İmpa



Kavgası (1968), Direnmeler (1973; 1970 TRT Büyük



neminden kalma çok sayıda anit içermektedir:



Şiir kitapları: Bir Ölümsüz Yalnızlık (1965), Güneş



ratorluğu'na bağlı kalmıştır) Saraybosna, Osmanlı dö



ödülü), Güvercin Kasapları(1978), Çıplak Kayada Çim



1458'den kalma Hünkar camisi (Ebulfeth camisi, Eski



lenmek (1990).



Antoloji: Günümüz Fransız Şiiri (1963; 1964 TDK



Çeviri ödülü).



Sözlük: Fransızca-Türkçe Sözlük (1976; birçok kez



yeniden basıldı). Saratov



Rusya'da kent. Volga ırmağı kıyısında, Moskova'nın gü neydoğusunda yeralan, aynı adlı yönetim bölgesinin merkezi olan Saratov'un nüfusu 920 000'dir. Volga ir mağının aşağı vadisinde önemli bir sanayi (takım tez



gâhları ve çeşitli makineler yapımı; elektrikli aletler ya pimi; petrol rafinerileri; petrokimya sanayisi; vb.) ve



öğretim (Politeknik Enstitüsü) merkezi olan kent,



1590'da, Volga kıyılarındaki ticareti korumak için bir



askeri üs olarak kurulmuştur.



cami de denir), 1530'dan kalma Gazihüsrevbey camisi



ve külliyesi, 1560'tan kalma Alipaşa camisi, 1561'den



kalma Ferhatpaşa camisi, vb. 1878'de Osmanlı yönetiminden Avusturya yöneti



mine geçen (1908'e kadar Osmanlı toprağı sayıldı) Sa raybosna, Avusturya-Macaristan arşidükü Franz Ferdi nand'ın kentte bir Sırp terörist tarafından öldürülmesiy le, Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasında önemli rol oynadı. Savaştan sonra yeni kurulan Yugoslavya'ya ge çip, Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nin başkenti oldu. Yu



goslavya'nın parçalanma sürecinde, Boşnak - Hırvat çoğunluğun bağımsızlık ilan etmesiyle (Ekim 1991) baş layan iç savaşta, Saraybosnali Sırpların ayrı bir Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti ilan etmelerinden ve Sırbis



tan'ın yardımıyla kente art arda saldırılar düzenlemele rinden büyük zarar gördüyse de, saldırılara direnmeyi



günümüze kadar (Mart 1995) sürdürdü. (Ayrıca Bk. BOSNA-HERSEK.)



Saravak



Malaysia'da eyalet. Borneo adasının kuzeybatısında



sardalya



yeralan Saravak'ın yüzölçümü 124 450 km², nüfusu



Sardalyagiller ailesinden balık türü (Bil. a. Sardina pilc



bölümü Dayaklardan oluşan, Güney Çin denizi kıyıla rindaki dar kiyi ovası ile gerisindeki dağlarda yayılan



bütün denizlerde yaşayan sardalya (ateş balığı da de



rinin büyük bölümü yok edilmiştir. Başlıca gelir kayna ğını tarım oluşturur. Ayrıca az miktarda kauçuk ve pet



Deniz yüzeyi ile derinliği 55 m'yi aşmayan kesim ara



1 669 000, merkezi Kucing kentidir. Halkının büyük



eyalet topraklarını eskiden kaplayan yağmur ormanla rol üretilir.



XV. yy'da Brunei sultanlığına bağlı bir il olan Saravak



eyaleti toprakları, 1841'de sir James Brooke'a bırakıl



mış ve 1941'e kadar, raca unvanını almış olan ). Broo



hardus). Baltık denizi dışında, Avrupa'yı çevreleyen



nir), yaklaşık 20 cm uzunluğunda, ig biçimli, iri pullu,



sırtı yeşilimsi, karnı ve yanları gümüşi renkli bir balıktır. sında sürü halinde gezer ve planktonla beslenir. Eti lez zetlidir.



Sardegna: Bk. SARDİNYA.



ke'un soyundan gelenler tarafından yönetilmiş, İkinci



Dünya Savaşı'nda Japon işgalinde kalıp, 1946'dan son ra bir Ingiliz sömürgesi olmuş, 1963'te Malaysia'ya ka tılmıştır.



Saraybosna Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nin başkenti. Miljacka ir



mağının Dinar dağları arasında oluşturduğu dar vadide,



Sardeis



Batı Anadolu'da Eskiçağ kenti. Izmir'in 80 km doğusun



da yeralan, Lidya (Lydia) Krallığı'nın başkenti olan Sar deis, Karun döneminde büyük ölçüde gelişip, I.O.



546'da Pers kralı Keyhüsrev I tarafından alınarak, bir satraplık merkezi oldu. Daha sonra sırasıyla Büyük is



kender, Selefkiler, Romalılar ve Bizans'a geçti. Anado



20



SARDİNYA



lu'nun Türkler tarafından fethinden sonra, boşaltıldı. İlk olarak ABD'li arkeologların başlattıkları (1910) kazılar dan sonra, 1958'den başlayarak yeniden girişilen kazı



ların ve onarım çalışmalarının günümüze (1995) kadar



sürdürüldüğü kentte, oldukça iyi korunmuş bir Artemis tapınağı, yüzlerce kaya mezarı, İ.S. III. yy'dan kalma bir sinagog, çok sayıda ev ve pişirilmiş topraktan insan ve hayvan figürleri ile bitki motifleriyle süslü duvar kapla ması levhaları ortaya çıkarıldı.



Sardinya Akdeniz'de İtalya'ya bağlı ada. İtalya yarımadasının ba tisinda, Korsika'nın güneyinde yeralan Sardinya (Ital



yanca Sardegna) adası, yakınındaki birçok küçük aday



la birlikte, Italya'nın aynı adlı bölgesini oluşturur. Sicil ya'dan sonra Akdeniz'in ikinci büyük adası olan adanın



yüzölçümü 23 813 km?, nüfusu 1 664 373, merkezi



Cagliari kentidir. Dağlık bir ada olan, güzel kıyıları ve



Sargon



Akkad kralı (İ.Ö. 2340'a d.-I.Ö. 2284'e d.). Dünya tari hindeilk olarak birsülale ve imparatorluk kuran kişiler den biri olan Sargon (ya da Şarrukin), İ.Ö. 2350'ye doğ



ru Mezopotamya'nın aşağı kesimindeki bütün siteleri



egemenliği altına aldı.Agade adlı yeni bir başkent kur



durup, Sümer ülkesinin güney kesimini ve Mezopo tamya'nın yukarı kesimini de ele geçirdi. Düzenlediği



akınlarla çevredeki krallıkları vergiye bağlayıp, 56 yıl



egemenlik sürdükten sonra öldü.



Sargon 11 Asur kralı (öl. İ.Ö. 705'e d.). Bir ayaklanma sırasında kaybolan kral Salmanasar V'in kardeşi olduğunu ileri



süren Sargon II, Samiriye'nin ele geçirilmesinden (1.Ö. 722'ye d.) sonra kral unvanını alıp, Suriye'de patlak ve



ren ayaklanmayı bastırdı (İ.Ö. 720). Misir ordusunun



yun, keçi) ve balıkçılık başlıca gelir kaynaklarını oluştu



desteklediği Gazze kralını yenilgiye uğratıp, Anado lu'ya bir sefer düzenleyerek, Hitit devletlerini kendisine bağladı. Tabal kralını gönderdiği orduyla tutsak aldırıp,



1.Ö. 800'e doğru Fenikelilerin yerleştikleri Sardinya adası, İ.Ö. 238'de Romalılar, V. yy'da Vandallar, VI.



dan bir yıl sonra, Kimmerlerle çarpışırken öldü.



yumuşak iklimiyle çok sayıda turist çeken Sardinya'da, tarım (buğday, arpa, üzüm ve zeytin), hayvancılık (ko rur. Sanayi pek gelişmemiştir.



yy'da Bizanslılar tarafından alındı. Ortaçağ boyunca Pi



sa ve Cenova arasında çekişmelere yol açıp, XV. yy.



başlarında İspanyollara geçti. 1713'te Avusturyalılara bırakılıp, 1720'de Savoia sülalesine verildi ve ailenin öbür topraklarıyla birlikte Sardinya Krallığı'nı oluşturdu. 1861'de İtalya Krallığı'na katıldı.



sardunya



Güney Afrika ve Avustralya kökenli çokyıllık bitki cinsi (Bil. a. Pelargonium). Yaklaşık 300 türü bulunan, iliman



Urartu topraklarını yakıp yıktı. Dur Şarrukin'de (günü müzde Horsabad) yaptırdığı sarayın tamamlanmasın



Sarhoş Abdi: Bk. ABDİ, SARHOŞ.



Sarhoş Selim: BK. SELİM II. Sari Abdullah Efendi Türk şairi, yazarı ve mutasavvıfı (İstanbul 11584-ay.y. 1660). İstanbul'a yerleşmiş Seyyit Muhammet adında bir Mağrib (Tunus ve Cezayir) şehzadesinin oğlu olan



Sari Abdullah Efendi, annesinin amcası olan Halil Pa



şa'nın ilgilenmesiyle, dönemin ileri gelen bilginlerinden ders aldı. Genç yaşta melamiliği benimseyip, Halil Pa



şa'nın ikinci sadrazamlığı sırasında (1626-1628) tezki



reci olarak Doğu seferine katıldı. Seferde ölen reisül



küttabın yerine getirilip (1627), Halil Paşa ölünce



(1630), bir süre devlet hizmetinden uzak kaldı.



1638'de yeniden reisülküttaplığa getirilip, Anadolu



(1640) ve Cizye muhasebeciliği, piyade mukabeleciliği (1650), mensuh mukataacılığı (1654) gibi görevlerden sonra emekliye ayrıldı.



Bayrami melamilerinden olan Sari Abdullah Efendi, en önemli yapıtı sayılan Cevahir-i Bevahir-i Mesne vi'sinin (Mesnevi'nin birini cildinin şerhi; 8 cilt, 1870



1871) yanı sıra, bayramilik ve tasavvufla ilgili çeşitli kitaplar yazmıştır.



sariasmagiller Yaklaşık 300 türü bulunan sardunya (Pelargonium) cinsi



üyelerinin çoğu, çokyıllık bitkilerdir. Çeşitli renklerde



Özötücüler takımından, 28 türü bulunan kuş ailesi (Bil.



bahçelerde yetiştirilirler.



yan sarıasmagiller ailesi üyelerinin erkekleri genellikle



iklimlerde salon ve sera çiçeği olarak yetiştirilen sar dunyaların çeşitli renklerdeki çiçekleri düzensiz sivri



da yaşar ve yüksek ağaçlarda yuvalanırlar.



büyük, katmerli çiçekleri için, salonlarda, balkon ve



a. Oriolidae). Eski Dünya'nın sıcak bölgelerinde yaşa



sarı ya da parlak kahverengi, kanatları siyah, dişileri ge nellikle zeytin yeşiline çalan koyu renklidir. Ormanlar



kümeler halindedir. Başlıca türleri arasında sardunya



Sarıca, Ayşegül



müşi sardunya (Pelargonium argentium), vb. sayılabi



Türk kadın piyano virtüözü (İstanbul 1935). Altı yaşında piyanoya başlayan Ayşegül Sarıca, İstanbul Belediye



(Pelargonium zonale), Çin sardunyası (Pelargonium si nensis), sakız sardunyası (Pelargonium peltatum), gü lir.



Konservatuvarı'nda F. Statzer'den ders aldı. Paris Kon



SARIYAR BARAJI VE HİDROELEKTRIK SANTRALI 21 servatuvarı'nın piyano ve oda müziği bölümlerini biti



aşırı derecede yıkımına bağlıdırlar. Başlıcaları arasında



dünyanın başlıca müzik merkezlerinde pek çok konser



ki kan uyuşmazlığına bağlı olarak yeni doğmuş bebek lerde görülen alyuvaryıkımlı sanılık, vb. sayılabilir. Ser



rası'nın solistleriarasında yeraldı. 1971'de devletsanat



ronik asitle birleşmesindeki bir bozukluğa (ailesel Gil



rip, Marguerite Long-Jacques Thibaud yarışmasında Paris Kenti Ödülü'nü kazandı (1959). Türkiye'de ve



Minkowski-Chauffard hastalığı, dölütile anne arasında



verip, 1968'de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkest



best bilirubinli sarılıklar, bilirubinin karaciğerde glükü



çisi unvanı verildi. Sarı Deniz



bert hastalığı) bağlı olarak da ortaya çıkabilirler. Birleşik bilirubinli sanılıklar, normal koşullarda kara ciğer tarafından bireşimi yapılan bilirubinin, safrayla ve terli miktarda atılamayıp, organizmada tutulmasının so



re arasında yeralan, uzunluğu 800 km, genişliği 700 km



nucudurlar. Safra yollarındaki bir yıkımdan (koledok kanalı taşı, pankreas kanseri) ya da bir karaciğer iltiha



sırasıyla Bohay, Liaodung ve Kore körfezlerine bağla



ilaçlara bağlı olabilirler) kaynaklanabilirler.



ların döküldüğü Sarı Deniz'in kıyılarındaki başlıca li



birleşik biçimleri yükselir (sirozlara bağlı sarılıklar).



Lüda limanlarıdır.



sanlık dönemi süresince hastanın yatak dinlenmesine



Büyük Okyanus'un batı kesiminde sig deniz. Çin ile Ko olan Sarı Deniz, güneyde Doğu Çin denizine, kuzeyde



nır. Sarı Irmak, Yalu, Liao, Huay, Bay gibi büyük ırmak



manlar, Kore'nin İnchon limanı ile Çin'in Çingdao ve sarıhumma



Afrika'nın tropikal bölgelerinde ve Güney Amerika'nın kuzey kesiminde görülen tehlikeli virüs enfeksiyonu. Sivrisinekler aracılığıyla bulaşan sarıhumma, karaciğeri bozarak sarılığa neden olur; ayrıca böbreklere de zarar verdiğinden, tedavi edilmezse ölümle sonuçlanır. Aşi lama, en az 10 yıl süren bir bağışıklık sağlar.



bindan (virüslere, bakterilere, zehirlenmelere ya da



Karma sarılıklar'da, bilirubinin hem serbest, hem de



Tedavi, sarılığa yol açan hastalığa yöneliktir; ayrıca,



alınması ve normal kalorili, yağsız, alkolsüz bir beslen me rejimi uygulanması gerekir.



Sarı Lütfi: Bk. MOLLA LÜTFİ. sarımsak: Bk. SARMISAK. sarısabır



Sarı Irmak: Bk. HUANG HI.



Sarıkamış Harekâtı



Zambakgiller ailesinden çokyıllık bitki cinsi (Bil. a. Alo es). Yaklaşık 200 tūrü ve melez irki bulunan sarısabır



Birinci Dünya Savaşı'nda Türk kuvvetlerinin, Kafkas Cephesi'nde Ruslara karşı giriştikleri çarpışmalara veri len ad. Ruslarla Kafkas cephesinde yapılan ilk çarpış



malardan sonra, 14 Aralık 1914'te Başkomutan vekili



Enver Paşa'nın Köprüköy'e giderek Rusların elinde bu



lunan Sarıkamış'a saldırı karan vermesiyle ve saldırının ilkbahara bırakılmasını öneren 3. Ordu Komutanı Ha



san Izzet Paşa'yı görevden alarak ordu Komutanlığını üstlenmesiyle başlayan savaşta, Sarıkamış'a girildiyse (29 Aralık) de, elde tutulamadı ve ağır kış koşulları, has



talık, erzak-cephane eksikliği ile kötü yönetimin birara ya gelmesi sonucunda, harekât Türk kuvvetlerinin bü yük kayıplar vererek çekilmesiyle sonuçlandı. Enver



Paşa, komutanlığı Hafız Hakkı Paşa'ya bırakarak, İstan bul'a döndü. 80 000'e yakın Türk askerinin şehit düştü



ğü bu ağır yenilgiden sonra, bütün Anadolu Rus tehlike siyle karşı karşıya kaldı ve çok geçmeden Erzurum,



Van, Muş ve Bitlis, Rus birliklerinin eline geçti. sarıkanat: Bk. LÜFER. Sari Kenan Paşa: Bk. KENAN PAŞA, SARI, TOPAL, UZUN. sarılık



Alyuvarların aşırı olunda yıkımı, bir karaciğer hastalığı



(siroz gibi) ya da safra akışının tıkanması sonucunda, derinin ve dokuların sarı renk alması. Sarı rengin nede



ni, alyuvarlardaki hemoglobinin yıkımıyla ortaya çıkan



pigmentlerin, karaciğerde toplanıp safrayla birlikte sal



gılanmasıdır.



Serbest bilirubinli sarılıklar, genellikle alyuvarların



Evlerde yayg! biçimde yetiştirilen bir sansabır türü.



cinsi üyelerinin yaprakları etli ve kalındır; çoğunlukla gövdeyi rozet biçiminde sarar ve acı bir özsu içerirler, Bazı türleri sarı, turuncu ya da kırmızımsı-yeşil çiçekler açar. Çeşitli türlerinin yapraklarının özsuyu, safra söktürücü, bağırsak yumuşatıcı, vb. olarak kullanılır.



sarısalkım Baklagiller ailesinden ağaççık tūrū (Bil. a. Cytisus sco parius). Anayurdu Avrupa olan, yaprakların koltukaltın dan sarkan salkım biçiminde güzel kokulu san çiçekler açan sarısalkım, bahçelerde ve parklarda yetiştirilir.



Sarı Selim: Bk. SELİM II.



Sarıyar barajı ve hidroelektrik santralı İç Anadolu Bölgesi'nde baraj ve hidroelektrik santrali.



22 SARKAÇ Ankara kentinin 120 km batısında, Nallıhan ilçesine bağlı Sarıyar köyü yakınlarında, Sakarya ırmağının dar



bir boğaz içinde aktığı yerde kurulan (1950'de projeleri



hazırlanarak 1956'da hizmete girmiştir) Sarıyar baraji nin yüksekliği 90 m (temel tabandan başlayarak 110 m), göletinin yüzölçümü 80 km'dir. 1,5 km önünde, 4 je



kireçtaşı, buharlaşma etkisiyle çökelir ve tavanda sarkıt lar, yerde de dikitler oluşturur. Genel olarak "damlata



şı" adı verilen sarkıt ve dikitler, uzunluklarının artması



sonucunda birleşip sütunlar oluşturabilirler.



naratörle çalışan hidroelektrik santralı yeralır. Taşkın



sarkom



baraj ve hidroelektrik santralı, Sakarya ırmağının dü



Kanserli bağ dokusu urlarına verilen ad. Kemiklerde, lenf düğümlerinde ve deride gelişebilen sarkomların kötücüllükleri büyük ölçüde değişir.



denetimi ve elektrik üretimi amacıyla kurulmuş olan



zensiz akışını önemli ölçüde düzenlemiştir ve Kuzey batı Anadolu'nun enerji ağına büyük katkıda bulun maktadır.



sarmaşık



sarkaç



Sarmaşıkgiller ailesinden bitki cinsi (Bil. a. Hedera).



Bir nokta ya da bir eksen çevresinde hareket eden ve



Özellikle tropikal bölgelerdeki yağmur ormanlarında



yen yatay eksene göre hareketli her ağır cisim, bir sar



tırmanıcı bitkilerdir. Bahçelerde kameriye, çardak, vb.



Eksen üstündeki sürtünme ve havanın direnci nede



sarmaşığı (Hedera helix), odun gövdeli, tırmanıcı bir ağaççıktır. Karadeniz Bölgesi'ndelyaygın biçimde rast



Denge konumundan aynı yönde iki geçiş arasında



Sarmatlar



ağırlığının etkisiyle salınan katı cisim. Saat zembereği, salıncak, terazi oku gibi, ağırlık merkezinden geçme



yetişen sarmaşık cinsi üyeleri, yeşil yapraklı, şemsiye bi çimi küçük çiçekler açan, etli üzümsü meyveler veren



kaçtır; salınımları kendi ağırlıkları tarafından doğurul duğu için, bu tür cisimlere "ağırlık sarkaçları" adı verilir.



yapmak için yetiştirilirler. Başlıca türlerinden orman



niyle, salınımlar giderek sönümlenir; genliği küçülür ve sonunda sarkaç, denge konumuna girerek durur.



lanır; ayrıca bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilir.



kalan süreye, "sarkacın devri" denir. Bu süreyi duyarlı olarak saptamak için, çok sayıda devir kronometreyle



İ.Ö.IV.yy.-I.S. III. yy. arasında Karadeniz ve Azak deni



ölçülür ve toplam süre, devir sayısına bölünür.



zinin kuzey kıyıları boyunca uzanan ovada (Sarmatia)



V77g formülüyle hesaplanır. Yani devir, uzunluğun ka



göçeden Sarmatlar, İskitlerle uzun süre çarpıştılar. So nunda bölgeyi ele geçirip, en güçlü dönemlerinde Rus



Mekanikte / uzunluğunda yalın bir sarkacın T devri, gnin yerçekimiivmesinigöstermesi koşuluyla, T-270



yaşamış halk. I.Ö. VI. yy'dan başlayarak Orta Asya'dan



re köküne göre değişir. 25 cm uzunluğunda bir sarka



ya'nın güney kesimine egemenliklerini kabul ettirdiler.



cin devri, yaklaşık 1 saniyedir. Dört kat büyük, yani 1 m uzunlukta bir sarkaç için devir, 2 saniyeyi bulur.



topraklarına akınlar düzenlediler. Daha sonra Hunlarla



Devir ve uzunluk özenle ölçülürse, bu formülle, be lirli bir yerdeki yerçekimi ivmesi (g) hesaplanabilir. Bu nedenle, Yerküre'deki g değerleri, sarkaç yöntemiyle saptanmıştır ve kutupta g-9,83 m/sn/sn, ekvatorda 8-9,78 m/sn/sn'dir. Sonuç olarak, belirli bir sarkacin



devrinin, farklı yerlerde aynı değerleri vermediği söyle



I.S. I. yy'ın başlarında Tuna kıyılarına yerleşerek, Roma



ve Gotlarla karıştılar. sarmısak



Zambakgiller ailesinden soğanlı bitki türü (Bil. a. Allium



sativum). Dünyanın hemen her yanında yetişen sarmı



nebilir.



Yalin sarkacın yanı sıra, konik sarkaç, burgu sarkaç,



bileşik sarkaç, vb. sarkaç türleri de vardır.



Konik sarkaç, bir koni çizen ağırlık sarkacıdır; tele bağlı kütle, yatay bir çemberi değişmez bir hızla aşar ve koni



nin düşey ekseni ile telin yaptığı açı, değişmez bir değer taşır. Bu sarkacın devri, bir tur yapmak için harcadığı sü redir. 1 m uzunluk ve 10%'lik bir sapma açısı için devir



1,98 saniye, 300'lik açı için 1,86 saniyedir.



Burma sarkaç'ta, düşey konumunu sürekli koruyan bir telin alt ucuna asılmış, yatay bir volan bulunur. Telince



olursa, volan birkaç saniyelik devirlerle, her iki yönde



almaşık olarak dönel hareket yapar.



Bileşik sarkaç, birçok yalın sarkacı birleştiren karmaşık bir türdür. Bir halkaya bağlı metal bir çubuğa, bir tel ve



ağırlıktan oluşan yalın bir sarkaç asılarak elde edilir. İki



sarkaç sisteminin karşılıklı salınımları birbirini etkiledi ginden, hareketin incelenmesi daha güçtür. Bütünün hareketi düzensiz görünür; yavaşlar; durdu sanılır; son ra, olaya katılan güçlerin bileşimi sonucunda, yeniden



Anayurdu Orta Asya olan sarmısak (Allium sativum),



hareket eder.



çokyıllık bir otsu bitkidir. Dişleri, baharat olarak



sarkıt ve dikit Mağaraların tavanında ve zemininde oluşan kireçli çö-' kelti oluşumlarını belirten terim. Karstlı kütlelerde, yağ



mur suyu kayanın içinden süzülürken, kireçtaşını eritir. Daha sonra yağmur suyu mağaralara rastlarsa, içindeki



günümüzde dünyanın hemen her yanında



yetiştirilmektedir. Yaklaşık 20 soğancık (diş) içeren,



kullanılmasının yanı sıra, antiseptik, idrar söktürücü,



tansiyon düşürücü, iştah açıcı, kurt düşürücü etkilerinden ötürü, yaygın biçimde tüketilmektedir.



sák (ya da sarımsak), dik saplı, yeşilimsi ya da morumsu



çiçekli bir bitkidir. Keskin kokusuna karşın, tıbbi yararla rindan (özellikle tansiyon düşürücü ve bağırsaklarda



SARTRE, JEAN PAUL



mikrop kırıcı özellikleri) ötürü Eski Mısır döneminden bu yana yetiştirilmekte, gerek taze, gerek kuru olarak,



23



Le Mensonge (Yalan, 1966), İsma Ou Qui S'Appelle Ri en (İsma ya da Hiç Denen Sey, 1970). Pour un Oui ou



baharat gibi kullanılmaktadır.



Pour un Non (Bir Evet ya da Bir Hayır için, 1982), vb.



Sarmiento, Domingo Faustino



Sarre: BK. SAARLAND.



Arjantinli gazeteci, yazar ve devlet adamı (San Juan



1811-Asuncion, Paraguay 1888). Köy öğretmenliği ya pan Domingo Faustino Sarmiento, diktatör Juan Manu el de Rosas'a karşı etkinliklerinden ötürü yurt dışına



kaçmak zorunda kalıp (1840), Şili'de birçok okul kurdu



ve gazeteler çıkardı. 1852'de Arjantin'e dönüp, Justo



Jose de Urquiza'nın Rosas'ı devirmesine katkıda bulun



Sarrebruck: BK. SAARBRÜCKE.



Sarto, Andrea del: Bk. ANDREA DEL SARTO.



du. 1853'te Comentaries de la Constitucion (Anayasa



Üstüne Yorumlar) adlı yapıtını yayınlayıp, 1868'de



cumhurbaşkanlığına seçilerek, Paraguay'a karşı savaşa (1865-1867) son verdi ve eğitim sistemini yeniden dü zenletti.



Sartre, Jean Paul Fransız filozofu ve yazarı (Paris 1905-ay.y. 1980), Fel



sefe öğretmenliği yapan Jean Paul Sartre, Bulantı (La



Sarnath



Nausée, 1938), Duvar (Le Mur, 1939) adlı yapıtlarıyla



Hindistan'da arkeoloji alanı. Benares'in kuzeyinde,



lik, 1943) adlı yapıtında, varoluşçu felsefenin ilkelerini ortaya koydu. Düşüncelerini savunmak ve açıklamak



kutsal Varanasi kentinin 8 km kuzeyinde yeralan Sar



ün kazandıktan sonra L'Être et le Néant (Varlık ve Hiç



nath, Buddha'nın, ilk vaazını verdiğine inanılan Ceylan



için Les Temps Modernes dergisini yayınlamaya koyu



lar Bahçesi'yle ünlüdür. Buddha'nın vaazını verdiği yer, buddhacılığın 4 kutsal hac yerinden biridir. Yapılan ka



mins de la Liberté) dizisi) ve oyunlarıyla (Sinekler (Les



zılarda, Maurya imparatoru Asoka'nın yaptırdığı"yazıt



li ayak", çok sayıda manastir yapısı, birçok heykel, vb. ortaya çıkarılmıştır.



larak, felsefi romanlarıyla (Hürriyetin Yolları (Les Che Mouches, 1943); Gizli Oturum (Huis Clos, 1944); Say gili Yosma (La Putaine Respectueuse, 1946); Kirli Eller



(Les Mains Sales, 1948]; Şeytan ve Yüce Tannille Diable et le Bon Dieu, 1951), vb.) ve denemeleriyle (Varoluş



Sarney, Jose



çuluk Bir Hümanizmadır [l'Exitentialisme est un Huma



Brezilyalı devlet adamı (Sao Luis 1930). Hukuk öğreni mi görüp, bir süre gazetecilik yapan Jose Sarney, siya



on Juive, 1947); Situations (Durumlar, 1947, 1949, 1964); Saint-Genêt, Comedien et Martyre (Saint-Ge



sete atılarak 1965'te Maranhao eyaleti valiliğine, 1970'te senatörlüğe seçildi. 1978'de yeniden seçilip,



1984'te askeri yönetimi destekleyen Demokratik Par ti'den ayrılarak, Tancredo Neves'in başkan adaylığını destekleyenlere katıldı. Seçimleri kazanan Neves'in



nisme, 1946); Yahudi Meselesi (Réflexion sur la Questi nêt, Komedi Oyuncusu ve inanç Kurbanı, 1952]) felse fesini açıkladı ve düşüncelerini yaydı. 1960'ta yayınla dığı Critique de la Raison Dialectique'te Diyalektik Ak



lin Eleştirisi) felsefesini yeniden açıklamaya çalışıp, 1964'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü geri çevirdi. Stock



yardımcılığına seçilerek, Neves'in görevi devralmadan ölmesi üstüne, cumhurbaşkanlığını üstlendi. Ekonomik



holm'de “Russell Mahkemesi”ne başkanlık edip, Mayıs 1968 olayları sırasında siyasal eylemlere girişti. Marks



sorunları çözmeye uğraştıysa da, başaramayıp, Kasım



çı-leninci görüşlerisavunan La Cause du Peuple(Halkın



1989'daki seçimlerde adaylığını koymayarak, Mart 1990'da görevden ayrıldı.



Saroyan, William ABD'li yazar (Fresno, Kaliforniya 1908-ay.y. 1981). Duygusal bir iyimserlikle dolu romantik, ama aynı za manda da alaycı bir üslupla romanlar, öyküler, tiyatro



oyunları yazan William Saroyan, özellikle özyaşamöy küsüne dayalı Aram Derler Adıma (My Name is Aram,



1940) adlı yapıtıyla ve Yoksul Insanlar (The Beautiful People, 1941) adlı oyunuyla ün saldı.



Davası) dergisini yönetip, le Secours Rouge (Kızıl Yar dım) derneğine üye oldu. Libération (Kurtuluş) gazete sini kurup, 1974'e kadar yönetimini üstlendi.



Felsefesi. "Varoluş, öz'den önce gelir" ilkesine daya nan varoluşçuluk akımının Fransa'daki başlıca temsilci si olan Sartre, varoluşçuluğun "bireyin kişiliği hiçbir za man o bireyin, alınyazısı değildir" ahlâksal ilkesini, salt özgürlük ve “kendinde”nin yadsınması anlamına gelen



bir“kendi için" ontolojisine dayandırmıştır. Sartre'a gö re, “kendinde", dünyada ve insanda verilmiş olan, yani



Sarraute, Nathalie



hazır bulduğumuz her şeydir; "kendisi için"se, yete neklerini, eğilimlerini, alışkanlıklarını "hiçleştirerek kendini ortaya koyar; salt karar gücünün yarattığı buna lim duygusunda kendi bilincine vanır; bu nedenle Tanrı



Fransız kadın yazar (İvanovo, Rusya 1900). Geleneksel



deney, başarısızlık deneyidir. Sartre'ın varoluşçuluğu



roman kahramanı anlayışını yıkmaya çalışan Nathalie Sarraute, nesneler dünyasının çekiciliğinden kurtulma ya çalışan, yalnız ve acımasız kahramanlar yarattığı ya



pıtlarıyla ün saldı: Tropismes(Yönelişler, 1939), Portrait d'Un Inconnu (Bilinmeyen Birinin Portresi, 1949), Kuş



ku Çağı(L'Ére du Soupçon, 1956), Les Fruits d'Or(Altin



Meyveler, 1963), Vous les Entendez? (Onları İşitiyor



ya da varlık ile kaynaşmada, başkalarını tanımada temel en olgun biçimine, diyalektik maddecilikten esinlenen tarih felsefesinde ulaşmıştır. Siyasal eylemleri, Sartre'ı, öbür varoluşçular ile ara sındaki düşünce aynlıklarını daha kesin biçimde ortaya koymaya yöneltince, çeşitli kuramsal incelemeler ya yınlayıp, özne kavramının özerkligini korumuş ve yal



nizca Marx'ın değil, Freud'un da temel düşüncelerini bu özerkliğin birer kuramı olarak yorumlamıştır. Psika



musunuz?, 1972), Enfance (Çocukluk, 1983), Tu ne m'aimes pas (Beni Sevmiyorsun, 1989), vb. Ayrıca bir



nalizin sonsuz katkısından hiçbir ödün vermeye razı ol



çok tiyatro oyunu da yazdı: Le Silence(Sessizlik, 1966),



mamakla birlikte, her şeyden önce türeme, girişim öz



24 SARUHANOĞULLARI Varoluşçuluğun önde gelen temsilcilerinden



Jean Paul Sartre,



Ò



felsefe



yapıtlarında, romanlarında,



öykülerinde ve



Yezdigird III'ün (632'den-651'e) yakalanarak öldürül mesiyle sona erdi.



Saskatchewan Kanada'da eyalet. Kanada'nın Prairie bölgesi eyaletle rinden biri olan, batıda Alberta eyaletiyle, kuzeyde Ku



oyunlarında



varoluşçuluğun kavramlarını



açıklamış, 1964'te



Nobel Edebiyat



Ödülü'nügeri çevirmiştir.



gurlugune, etkene, özneye saygı ”yı savunmuştur. L'idiot de la Famille (Ailenin Budalası, 1971-1972)



adlı yapıtında Sartre, insanbilimi siyasal bir temele



oturtmaya, tarihsel gelişme ile insanın gelişmesi arasın



daki uygunluğu ortaya koymaya çalışıp, marksçılığın psikanalizin kavramlarından saptırdığı yeni bir kavramı,



yani “yaşantı kavramı"nı oluşturmuştur: Yaşantı, ruhsal diyalektik sürecin bütünüdür; bu süreç, bilinci de bü



tünleştiren sürekli bir bütünleştirme olduğundan, ister istemez kendi kendine kapalıdır. Bu evrede, psikanali zin "ruhsallık” kavramı ile marksçı “diyalektik” kavramı



ni kaynaştırarak, öznenin bütünlüğüne ulaşmıştır.



Saskatchewan eyaletinin merkezi Regina'dan görünüş.



Saruhanoğulları



zeybatı Toprakları eyaletiyle, güneyde ABD'nin Mon tana ve Kuzey Dakota eyaletleriyle, doğuda Manitoba eyaletiyle sınırlı olan Saskatchewan'ın yüzölçümü 652



Anadolu Selçuklu devletinin zayıflamasından sonra ku



rulan Anadolu beyliklerinden biri. Anadolu Selçuklula rinin hizmetinde uç beyi olarak (1302) çalışan Saruhan



Bey'in (öl. 1345) Manisa'yı ele geçirerek (1313) bağim sızlığını ilan etmesiyle kurulan Saruhanoğulları Beyliği



(merkezi Manisa'ydı), çok geçmeden Menemen, Gör des, Nil, Turgutlu, Foça ve çevresini egemenliği altına aldı. Hızır Bey döneminde Yıldırım Bayezit i tarafından



ele geçirildiyse (1390) de, Ankara Savaşı'ndan (1402) sonra Timur tarafından yeniden kuruldu ve Saruhano



ğulları'ndan Orhan Bey'e verildi. Ama 1410'da Çelebi



Mehmet tarafından kesin biçimde Osmanlı toprakları na katıldı ve Manisa bir sancak haline getirildi. Sasaniler 224/226-651 arasında İran'da egemenlik sürmüş ulu sal sülale. 224'te son Arsaki hükümdarı Artaban IV'ü



yendikten sonra İran İmparatorluğu'na egemen olan (226) Ardaşir l'le (226'ya doğru-241) tahta çıkan Sasa niler (Sasani sülalesi de denir), Şapur I (241-272) döne



minde topraklarını sürekli genişlettiler. Behram || (276



293) ve Nersi (293-302) dönemlerinde zayıflayıp, Gür cistan'a kadar ilerleyen Roma'nın üstünlügünü kabul



etmek zorunda kaldılar. Saray çekişmeleriyle geçen bir dönemden sonra tahta çıkan Şapur II (310-379 döne minde Roma'yla çatışmalar hem siyasal, hem dinsel bir boyut kazandı. Hüsrev l'in (531-579) tahta çıkmasıyla



yeniden toparlanan sülale, uzun bir savaştan sonra, Bi zans imparatoru lustinianos'la barış imzaladı (562). Hüsrev il (591-628) de, Hüsrev l'in başarılı siyasetini sürdürüp, Mısır'da, Filistin'de, Suriye'de, Anadolu'da



330 km², nüfusu 988 928, merkezi Regina kentidir. Ku zeyden güneye doğru ilerlendikçe ocak ayı sıcaklık or



talamalarının -31 °C ile -18°C, temmuz ayı sıcaklık orta



lamalarınınsa 14 °C ile 18 °C arasında değiştiği eyalette, toplam yağış tutarı 279 mm dolayındadır ve aşağı yuka



ri tümü yaz mevsiminde düşer. Petrol, potas, uranyum,



vb. yeraltı gelir kaynakları bakımından zengin olan Sas



katchewan'da, sanayi önemli ölçüde gelişmiştir: Meta lürji, petrol arıtılması, ormancılık, balıkçılık sanayisi, vb. Tarımsa (ülkenin buğday üretiminin % 80'i), önemini



korumakla birlikte, eskiye oranla gerilemektedir. TARİH



Athabasca, Algonquin ve Sioux dillerini konuşan Kızıl derililerin yaşadıkları günümüzdeki Saskatchewan top



raklarına, Avrupalılar ilk olarak 1690'a doğru ulaştılar. 1880 yıllarında Kanada'nın orta kesimine bağlanmasını sağlayan demiryolu hattının döşenmesiyle gelişmeye başlayan bölge, 1965'te bir eyalete dönüşüp, o tarihten sonra hızla gelişti.



Saskatchewan irmağı Kanada'nın orta kesiminde ırmak. Güney Saskatche wan(885 km) ve Kuzey Saskatchewan(1 225 km) kolla rindan oluşan Saskatchewan irmağı, Alberta ve Sas



katchewan eyaletlerinde akıp, iki kolun Prince Al bert'te birleşmesinden sonra, 547 km daha akarak, Winnineg gölüne dökülür. Yaklaşık 383 300 km'lik bir



alanı akaçlayan irmağın havzasında, madenkömürü ve doğal gaz çıkarılır. Ayrıca, önemli ölçüde buğday ve kereste üretilir.



savaşarak topraklarını genişlettiyse de, Herakleios l'in 627'deki karşı saldırısı sırasında yenildi ve öldürüldü. O tarihten sonra, müslüman Arapların saldırılarıyla top rakları sürekli küçülen sülale, Merv'e sığınan son üyesi



Saskatoon



Kanada'da kent. Saskatchewan eyaletinin en büyük



SATRANÇ 25 kenti olan, eyaletin orta kesiminde, Güney Saskatche wan irmağı kıyısında yeralan Saskatoon kentinin nüfusu 186 058'dir. Önemli bir ırmak limanı ve demiryolları



otoyollar kavşağı olan kentte, çevresindeki bölgede çı



karılan potas ve petrol işlenmektedir. Ayrıca büyük un fabrikaları ve et konserveleme tesisleri kurulmuştur.



Aynı zamanda da bir öğretim (Saskatchewan Üniversi tesi) merkezidir.



dımcılığını üstlenip, 1973-1974'te Devler bakanlıgı ve başbakan yardımcılığı yaptıktan sonra, 1974'te swaset. ten çekilerek, çeşitli bankaların yonetim kurullanında görev aldı.



Satie, Erik Fransız bestecisi (Honfleur 1866-Paris 1925) Paris Konservatuvarı'na giren (1879) Erik Satie, cok geçme.



Sassari



İtalya'da kent. Sardinya adasının kuzeybatı kesiminde



ki Sassari ilinde yeralan, ilin ikinci büyük kenti olan Sas sari'nin nüfusu 119 717'dir. Demiryolu ve karayoluyla Asinara körfezi kıyısındaki Porto Torres'e bağlanmış



Frans



bestecilerinin en



onemlilerinden



olan kent, çevresindeki tarım bölgesinin ürünlerinin



un savlan Erik



(şaraplık üzüm, zeytin, meyve, sağmal inek ve koyun



Salle



yetiştiriciliği (peynir yapımı]) ticaret merkezidir.



Parade adli



balesinde, daktilo makinesi Candra dudugu ucak



Sassetta



pervanes vapur



dudugu gibi



İtalyan ressamı (Siena 1382'ye d.-ay.y. 1450). XV. yy. Siena resim okulunun başlıca temsilcilerinden olan Sas setta (asıl adı Stefano di Giovannidir), 1436'da Osser vanza kilisesi için bir mihrap resmi yaptı. Borgo San Se



polcro'da yaptığı Aziz Francesco Mihrap Arkalığıyla



(1444) başyapıtını ortaya koyup, Siena'daki Roma kapi si üstüne Meryem'in Taç Giyişi'ni yaparken öldü (yapıtı



ververmistir



den konservatuvardan çıkarılarak, çeşitli kabarelerde piyano çaldı ve besteler yaptı. 1905'te, kırk yaşına gel mişken Schola Cantorum'a girerek (Vincent d'Indy ve Albert Roussel'in ögrencisi oldu) öğrenimini tamamla



yıp, duruluk, özlülük ve mizahtan oluşan yeni bir müzik anlayışı önerdiği yapıtlarıyla un saldı ( Parade Geçit tö (



en iyi öğrencisi Sano di Pietro tamamladı).



alışılmamis seslere



Satı Bey Arap eğitimcisi ve siyasetçisi (Sana, Yemen 1880-Bag dat 1968). İstanbul'da Mülkiye Mektebi'ni bitiren



reni, 1917) balesi; Socrate (Sokrates) senfonik dramı,



vb.). Ömrünün sonuna doğru, kendisi pek istemediği halde bir müzik okulunun önderi sayılıp, Altılar Gru bu'nu etkiledi.



(1900) Sati Bey (Satı el-Husride denir), çeşitli yerlerde



öğretmenlik, kaymakamlık yaptı. Yüksek Muallim Mek tebi'nde müdürlük ve pedogoji öğretmenliği yapıp



(1908-1912), modern eğitim yöntemlerini uyguladı.



Toplumbilim, pedagoji ve siyaset konularındaki tartış



ma yazıları ve konferanslarıyla, döneminin düşünce ya şamına önemli katkılarda bulunup, spencerciliğin Tür kiye'deki başlıca temsilcileri arasında yeraldi. Osmanlı İslâm geleneklerine bağlı kalınması ve Osmanlı bütün lüğünün korunması koşuluyla batılılaşmayı savunup, 1919'dan sonra Türkiye'den ayrılarak, Suriye, Irak ve Mısır'da yaşadı. Arap ulusçuluğunu destekleyip, Suriye (1919-1920) ile Irak'ta (1920-1921) Eğitim bakanlığı, profesörlük, dekanlık yaptı.



Başlıca yapıtları: Fenn-i Terbiye (pedagoji, 1909), Ilm-i Akvam (etnografya, 1911), Vatan İçin (beş konfe rans, 1913).



Satlec irmağı Hindistan'da ve Pakistan'da irmak. Pencab'ın beşirma



ğının en uzunu olan (1 600 km) Satlec (Ingilizce Sutlej)



irmağı, Tibet'in güneybatısındaki Manasarovar gölün den, 4 570 m yükseltide doğar. Himalayalar arasındaki derin boğazlarda kuzeybatıya ve batıya doğru akıp, Hindistan'ın kuzeybatı kesimini aşar, gunevbativa do nüp, Pakistan'ın doğu kesiminde akarak, Çenab irma



ğıyla birleşir ve Pancnad ırmağını(80 km ötede Indus ir mağına karışır) oluşturur. Hindistan'daki kesiminde su lama ve hidroelektrik üretimi amaçlı barajlar kurulmus tur.



satlıcan: Bk. ZATÜLCENP.



Satır, Kemal



Sato Eisaku



Türk siyasetçisi (Adana 1911-İstanbul 1991). İstanbul



Japon siyasetçisi (Tabuse, Yamaguci ili 1901-Tokyo



Tıp Fakültesi'ni bitiren (1936) Kemal Satır, bir süre ser



1975). Liberal Demokratik Parti'nin tutucu önderleri



seçilip, 1949'da Ulaştırma bakanlığına atandı. 1952 se



arasında yeralan Sato Eisaku, 1948-1964 arasında, çe şitli bakanlıklarda bulundu. 1967-1972 arasında başba kanlık yapıp, ABD yanlısı bir siyaset izledi ve Okina



mamlayıp, 1957'de yeniden milletvekilliğine seçilerek partisinin genel sekreter yardımcılığında bulundu.



va'nın, Ivo Cima'nın, Bonin adalarının Japonya'ya geri verilmesini (1972) sagladı. Nükleer silahlann azaltılması



sekreterliğine seçilip, 1963-1965-arasında başbakan



aldı.



yetçi Parti'yi kurarak genel başkanlığına seçildi ve ertesi yıl partiyi Milliyetçi Güven Partisi'yle birleştirdi (Cum huriyetçi Güven Partisi). Yeni partinin genel başkan yar



satranç



best hekimlik yaptı. 1943'te CHP'den milletvekilliğine



çimlerini yitirince radyoloji dalinda uzmanlık stajını ta 1960'ta Kurucu Meclis üyeliğine, 1961'de CHP genel



için gösterdiği çabalarla 1974'te Nobel Barış Ödülü'nü



yardımcılığı yaptı. 1972'de CHP'den ayrılıp, Cumhuri



Iki oyuncunun 64 kareli bir tahta üstünde, değerleri ve



26



SATURN



adları değişik 16'şar taşla oynadıkları oyun. V. yy'a doğ



ru Hindistan'da bilinen, Iran'ı fetheden Araplar tarafın dan geliştirilen ve oyun kuramının temeli atılan satranç, IX. yy'da Avrupa'da da yaygınlaşmış, günümüzdeki ku



ralları Rönesans döneminde belirlenmiştir.



Oyun, bir beyaz, bir siyah 64 kareden oluşan bir sat



ranç tahtası üstünde, başlangıçta belirli bir düzenle sıra



lanan ve belirli kurallara göre oynatılan ayrı biçimlerde



32 parça taş yardımıyla oynanır; yani her oyuncunun 16 taşı(2 kale, 2 at, 2 fil, 1 vezir, 1 şah ve 8 piyon) vardır. Amaç, rakibin şahını ele geçirmek, yani mat etmektir.



Hem bir bilim, hem bir sanat sayılan satranç, geniş ölçü de düşünme ve beceri gerektirir. Başlıca satranç şampiyonları arasında Adolf Anders



sen, Wilhelm Steinitz, Emanuel Lasker, Jose Capablan



ca, Aleksandr Alehin, Max Euwe, Mihail Botvinnik, Va siliy Smislov, Tigran Petrosyan, Boris Spaskiy, Bobby



Fischer, Anatoliy Karpov, Gariy Kasparov, vb. sayılabi lir.



Türkiye'de çok eski tarihlerden bu yana oynanan



satranç, 1954'te kurulan Türkiye Satranç Federasyo nu'nun çatısı altında toplanmış, federasyon 1962'de, Uluslararası Satranç Federasyonu'na bağlanmıştır. Türk satranççılarından Nevzat Süer ve ilhan Onat uluslarara si usta, Turhan Yılmaz ve Suat Soylu FİDE (Uluslararası



Satranç Federasyonu) ustası unvanlarını almışlar, Suat



Atalık da, 1988'deki Satranç Olimpiyatı'nda dünya üçüncüsü olmuştur. Türk satranç takımı, 1992'de Ma nila'da yapılan olimpiyatlarda, 37. sırayı almıştır. Saturn: Bk. APOLLO PROGRAMI. Saturnus Eski Italya ve Roma tanrısı. Tarım tanrısı olan, daha son ra eski Yunanlıların Kronos adlı tanrısıyla birtutulan Sa turnus'un, dünyayı yönetirken Zeus tarafından tahttan indirilince İtalya'da Latium bölgesine yerleştiğine ve



Satürn (gezegen) Güneş sisteminin, kütle ve hacim bakımından Jüpi



ter'den sonra ikinci büyük gezegeni. Güneş'ten uzaklık



sıralamasına göre altıncı gezegen olan Satürn'ün gör kemli halkasıyla Güneş sisteminin harikası olduğu söy lenir. Eskiçağ'da, burçlar kuşağının takımyıldızları ara sında en yavaş yer değiştiren gezegen olması nedeniy le, zaman tanrısını simgelemiştir. Gerçekten de, Sa türn'ün yıldız yılı, yani Güneş çevresindeki dolanım sü resi, Yer yılından 29,5 kez uzundur. 1 427 000 000 km



olan Güneş'e ortalama uzaklığı, aşağı yukarı, Jüpiter'in uzaklığının iki katına ulaşır (Güneş'e en büyük uzaklığı 1



511 000 000 km, en az uzaklığıysa 1 346 400 000



km'dir). Ekvatorundaki çapı Jüpiter'e oranla daha belir gin bir elips biçimindedir. Satürn günü, yani yıldız dön me dönemi, gezegenin ekvatorunda 10 saat 14 dakika sürer.



Satürn'ün hacmi, Yer'in 744 katına ulaşır. Oysa ge zegeni oluşturan maddelerin çok hafif olması nedeniy le, ortalama yoğunluğu sudan daha azdır ve kütlesi



Yer'in 94 katı kadardır.



Satürn'le ilgili bilgilerin büyük bölümü, 1980 ve 1981'de, sırasıyla 124 000 km ve 101 000 km yakının dan geçen iki Voyager (ABD yapımı) sondasından elde



edilmiştir. İç yapısı,büyük ölçüde Jüpiter'inkine benze



mektedir Büyük bölümü, hidrojen-helyum karışımın dan oluşur. Merkezdeki katılaşmış hidrojen-helyum



çekirdeğinin çevresi, sivi bir tabakayla (su, metan ve amonyak) çevrilidir. Jüpiter'inkigibi, Satürn'ün gömleği



de ekvatorda paralel kuşaklar oluşturur ve bu görünüm Satürn'de atmosfer hareketlerinin varlığını gösterir. Ama söz konusu kuşakların rengi, Jüpiter'e oranla daha soluk, leke sayısı da daha azdır. Yapılan ölçümler, bu



lutsu tabakaların dış yüzeyinde sıcaklığın sıfırın altında 180 °C'a düştüğünü göstermektedir. Ama kuşak ve le kelerin kanıtladığı atmosfer hareketlerinin doğması için, derinlerde kalıntı isinin bulunması gerekir.



Donuk amonyak bulutunun üstünde parıldayan hal



yerli halka tarımı öğreterek, bölgeye "altın çağ"ını ya şattığına inanılırdı. Her yıl aralık ayında onuruna yapı lan, Saturnalia adı verilen şenliklerde “altın çağ"daki



kalar, tikız bir yapı göstermezler. Uzaklıkları nedeniyle



eşitlik dönemini yansıtmak amacıyla, köleler ile efendi



ile bir dağ arasında değişen boyutlarda donmuş amon



leri aynı sofrada yemek yerlerdi. Sonradan adı Satürn gezegenine verildi.



bir bütün gibi görülen, çok küçük cisimlerden, çok kü çük uydulardan oluşmuş yağmurlardır ve bir kum tanesi



yak kütleleri söz konusudur. Bütün bu mikrouydular, eşmerkezli halkalar oluşturur. 1969 yılına kadar üç hal



Satürn'ün, Voyager 2 tarafından 21



milyon km uzaklıktan çekilmiş bu "gerçek renkli fotoğrafında, uydularından Tetis (solda) Dione



(ortada) ve Rea da görülmektedir. Halka düzleminde, Tetis'in gezegen



üstündeki gölgesi de seçilmektedir.



SAVAŞ ka bulunduğu sanılmaktayken, aynı yılın ekim ayında P.



Guérin, sözü geçen üç halka içinde bir dördüncüsünü



27



Sava irmağı



belirlemiş, 1970 yıllarının sonunda da belirlenen halka ların sayısı, 6'ya çıkmıştır. Ama 1980 ve 1981'de Vo



Slovenya, Hırvatistan ve Sırbistan'da irmak. Sloven



rinin, esmerkezli bir halkacıklar dizisinden oluştuğunu



arasında akıp, Lyublyana ve Zagreb'den geçtikten son. ra, Belgrad'da Tuna irmağına karışır. 96 000 km²'lik bir



yager sondalarıyla alınan veriler, bu halkaların her bi ortaya koymuş, böylece halkaların toplam sayısı bin leri bulmuştur. Satürn halkaları sisteminin dış çapı 272 000 km'yi



ya'da, İtalya sınırı yakınında Alp dağlarında doğan Sava



irmağı, boğazlar, yaylalar, bataklıklar ve tarım alanları alanı akaçlayan irmağın 580 km'si ulaşıma elverişlidir.



bulur; ama kalınlığının 15-16 km, belki de daha küçük olması, şaşırtıcı bir çelişki doğurur. Gezegen ekseninin,



savana



bir bu yüzünü, bir öbür yüzünü göstermesine neden



rülen, tek tük ağaçlar serpili büyük çayırlardan oluşan



yörünge düzlemine göre belirgin olan eğimi, halkaların olur.



Uydular. Satürn'ün 1979'a kadar 9 uydusu bulunduğu sanılırken, 1980'den sonra daha birçok küçük uydusu



bulunduğu anlaşılmıştır. Bunlardan altısı teleskopla gö



Kurak mevsimin uzun sürdüğü tropikal bölgelerde gö



bitki topluluğu, Güney Afrika ve Doğu Afrika'da başlıca



bitki topluluğu olan savana (savan da denir), boylan yer



yer 2 m'yi bulabilen köksaplı bitkilerden ve bugdaygil lerden oluşur.



rülebilir. Uydulardan en büyüğü olan Titan'ın çapı



Ay'ınkinden büyüktür ve metandan bir atinosferle ku



Savannah



donmuş dev amonyak kütlelerinden oluştuğu sanıl



ABD'de liman kenti. Georgia eyaletinde, Savannah ir



şatılmıştır. Öbürleri çok daha küçüktür ve bazılarının



maktadir. Uyduların en büyükleri, gezegene yakınlık si



rasıyla şunlardır: Mimas, Enceladus, Tetis, Dione, Rea, Titan, Hiperion, Japet, Phoebe.



mağının Atlas okyanusuna döküldüğü yer kıyısında ye



ralan, Chatham yönetim bölümünün merkezi olan Sa vannah'ın nüfusu 137 560'tır. Georgia eyaletinin başlı ca limanı olan kentte, liman etkinliklerinin yanı sıra, sa



Satürn (füze): Bk. APOLLO PROGRAMI.



nayi de gelişmiştir: Dünyanın en büyük kâğıt fabrikaları,



kimya sanayisi, tersaneler, lastik ve plastik maddeler yapımı, vb. Aynı zamanda da bir turizm merkezidir.



Saussure, Ferdinand de Isviçreli dilbilimci (Cenevre 1857-Vufflens-le-Château, Vaud kantonu 1913). Leipzig'de dilbilim öğrenimi gö ren Ferdinand de Saussure, doktora çalışmasını ta mamladıktan sonra, Paris'te, École des Hautes Étu



des'de karşılaştırmalı dilbilgisi profesörlüğü yaptı (1880-1891). Cenevre'ye dönüp, ölümüne kadar Sans



kritçe, karşılaştırmalı dilbilgisi ve genel dilbilim dersleri verdi; karşılaştırmalı dilbilgisine ilişkin kitaplar yayınla dı. Ölümünden sonra öğrencileri Ch. Bally ve A. Séche



haye'in çabalarıyla 1916'da yayınlanan, 1957'de R.



Godel'in tamamladığı Genel Dilbilim Dersleri (Cours



de Linguistique Générale) adlı ders notlarıyla, modern dilbilimin ve yapısalcılığın kurucusu sayıldı.



Modern dilbilimin evriminde temel rol oynayan Ge nel Dilbilim Dersleri'nde, Ferdinand de Saussure, “söz" ile "dil” ayrımını, "gösterge"nin tanımını (ses imgesi "gösteren" + düşünceyi belirten "gösterilen"), eşza manlılık ile artzamanlılık arasındaki ayrımı, göstergenin



Savarona



Atatürk'ün yatı. 1931'de denize indirilen, döneminde dünyanın en büyük (6 130 ton) yatı olan Savarona, sipa



rişi veren ABD'li işadamının vergi yüksekliğinden ötürü teslim almaması üstüne, 1 Mart 1938'de Türkiye Cum



huriyeti tarafından satın alınarak, cumhurbaşkanlığı hiz metine verildi. Sağlığı bozulmuş olan Atatürk'ün Dol mabahçe sarayından yata geçerek, iki aya yakın süre



içinde yaşadıktan sonra ölmesinden sonra da, cumhur



başkanlığı hizmetinde kaldı. 1951 ortalarından başla



narak, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından eğitim gemisi olarak kullanılıp, 3 Ekim 1979'da çıkan yangin dan (nedeni aydınlatılamamıştır) büyük zarar görünce, hizmet dışı bırakıldı. Daha sonra özel bir şirkete kirala nip, 30 Nisan 1993'ten sonra turistik amaçla kullanıl maya başlandı.



saymacalılığını, sentagma ve paradigma ilişkilerini, vb.



savaş



muştur.



Devletler ya da halklar arasında silahlı çatışma. Çok çe şitli biçimleri olan ve halkların, devletlerin coğrafi ko numlarıyla, ordularının gücüyle ve teknik düzeyiyle il gili olan savaş, Clausewitz'e göre, “siyasetin başka araçlarla sürdürülmesi"dir. XVII, ve XVIII. yy'larda as



getirerek, modern dilbilime büyük katkılarda bulun



İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure,



ölümünden sonra öğrencilerinin Genel Dilbilim Dersleri adı



altında biraraya



getirdikleri ders notlarıyla, modern dilbilimin ve yapısalcılığın kurucusu



sayılmaktadır.



ker sayısı çok az olan ordular tarafından sürdürülen ve halkın düşük oranda katıldığı kuşatma savaşının yerini, Fransız Devrimi'yle birlikte halkların savaşı almış, halk



ların savaşı da yerini, iki büyük Dünya Savaşıyla, XIX. yy. sonlarında Alman germenbirlikçileri tarafından ta sarlanan topyekûn savaş'a bırakmıştır. Amacı rakibin yok edilmesi olan topyekun savaş, maddi ve manevi di reniş olanaklarını azaltmayı hedef alan ideolojik savaşla ve ekonomik savaşla birlikte yürütülür.



Teknik ilerledikçe, savaşlarda ölenlerin sayısı da gün



geçtikçe artmıştır. Sözgelimi, Napolyon Savaşları do



neminde (1798-1815), günde ortalama 233 asker ölür ken, bu sayı Kırım Savaşı'nda (1854-1856) 1 075'e, Bi



28



SAVİMBİ, JONAS leri dos Santos'un kazanması (Eylül 1992) üstüne, yeni



den savaşa girişerek, 20 Ocak 1993'te Soyo kentini ele



geçirdi ve saldırılarını sürdürdü. Savoia sülalesi



Avrupa'nın en eski hükümdarlık sülalelerinden biri. 1861'de bütünlüğü sağlanan İtalya Krallığı'nı 1946'da cumhuriyet ilan edilinceye kadar yönetmiş olan Savoia sülalesi, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu'na ba ğımlı olarak Savoia kontu olan (1003'ten 1051'e)



Umberto I tarafından, Leman gölünün (İsviçre) güney kıyısındaki bölgede kuruldu. Yerine geçenlerin kontlu



İkinci Dünya Savaşı'nda Almanya'nın Bremen limanına



tonlarca bomba birakan ABD yapımı bir B-17 ("uçankale") filosu.



rinci Dünya Savaşı'nda, 7 738'e çıkmış, Hiroşima'ya



ğun topraklarını sürekli genişleterek günümüzde Fran sa, İtalya ve İsviçre'de kalan geniş tarihsel Savoie bölge sini topraklarına katmalarından sonra, Amadeo VIII (1391'den 1440'a), dük unvanını aldı. XV. yy'da sülale nin zayıflamasıyla, 1536'da toprakları Fransa tarafından



işgal edildi. Cateau-Cambrésis Antlaşması'yla sülaleden Emanu



atom bombası atılmasıyla (6 Ağustos 1945), 80 000 kişi ölmüştür. Nükleer savaşı başlatan Hiroşima'ya atılan bomba



ele Filiberto'nun (1538'den 1580'e) yeniden düklüğe



nin gücü 20 kilotonken (20 000 ton T.N.T'nin patlama gücünde), günümüzde, atom çekirdeğinin parçalan



te'ye (Italya) aktarıldı. XVII. yy'da Fransa'nın Habsburg



Atom teknolojisi, 1963'te atmosfer denemelerini ya



saklayan antlaşmaya karşın duraklamamış, araştırmalar sonunda, tam anlamıyla temiz olan, yani radyoaktif çö keltisi bulunmayan ve yalnızca canlılara zarar veren



nötron bombası geliştirilmiştir. Günümüzde ayrıca, atom silahının yanı sıra, kimya sal silahların sayısı da artmış, 1914'teki göz yaşartıcı



obüslerden, tahriş edici ya da yakıcı gazlardan, klor ga zindan ve ilk olarak 1917'de kullanıldığı leper kentin den adını alan iperit gazından sonra, yenileri bulun muştur.



Ayrıca, daha korkunç olan biyolojik silahlar (bakteri ve virüsler) bulunmuş, bir yandan da “klasik" diye nite lendirilen silahlar sürekli geliştirilmiştir. Özellikle Viet nam Savaşı sırasında Vietnam toprakları, ayrıntılı saldırı konusunda birçok tekniğin denenme alanı olmuştur: Napalm ile klasik bombaların etkisini birleştiren CBU bombaları; misketli ya da çelik ve plastik oklu parçalı



bombalar; ağ biçiminde sekiz metrelik sekiz tane nay lon ipten oluşan örümcek mayınlar; bir mendil ya da



pansuman gibi görünen çakıllı mayınlar; delici bomba lar; lazer işınlarıyla yönetilen "pürüzsüz portakallar”, vb.



Savimbi, Jonas Angolalı siyasetçi (Muhango 1934). Angola'daki ba ğımsızlık savaşına katılan Jonas Savimbi, 1961'de An gola Ulusal Kurtuluş Cephesi (FNLA) önderi Holden Roberto'nun yardımcılığına getirildi. 1966'da örgütten



ayrılıp, Angola'nın Tam Bağımsızlığı İçin Ulusal Birlik'i (UNITA) kurarak, önce Çin'in, daha sonra da Güney Af



rika Cumhuriyeti ve ABD'nin desteğini sağladı. Porte kiz'in Angola'nın bağımsızlığını tanıması üstüne, FNLA önderi Holden Roberto'yla birlikte yeni devletin ortak



başkanlığına seçildi. Angola Halk Cumhuriyeti'nin ba



ğımsızlığını ilan eden Agostinho Neto'ya (daha sonra da Edourdo dos Santos'a) karşı çarpışarak ülkenin gü



ney kesimine çekilip, oradan yoğun bir gerilla savaşını yönetti. 1991'de dos Santos'la bir anlaşma imzalaya



rak, yapılan başkanlık seçimlerine katıldıysa da, seçim



lar imparatorluğuna karşı savaşımına katılan ve toprak larını önemli ölçüde genişleten sülaleden Vittorio Ama deo II, Utrecht Barışı'yla (1713-1714) Sicilya kralı ilan edildi. 1792-1793'te Savoie bölgesinin Fransızlar tara



fından işgalinin ardından, Napolyon'un yenilgiye uğra ması sonucu, Vittorio Emanuele



I



ması yoluyla değil, ergime yoluyla, 20 megatonluk (20 milyon ton T.N.T. gücünde) bombalar yapılmıştır.



getirilmesinin ardından, merkezci bir yönetim kurulup, düklüğün merkezi Chambéry'den (Fransa), Piemon



(1812'den 1821'e)



devletlerinin tümüne yeniden kavuştu. XIX. yy'da dev



rimci hareketin topraklarında yayılması üstüne iktidarı ni iki meclisle paylaşmak zorunda kalan Carlo-Al



berto (1831'den 1849'a), Avusturya'ya karşı girişilen savaşın yenilgiyle sona ermesi üstüne, oğlu Vittorio Emanuele II yararına tahttan çekilmek zorunda kaldı (1828). Vittoria Emanuele II döneminde (1849-1878)



parlamenter sistemin kabul edilmesinden ve başbakan Cavour'un Lombardia'yı ele geçirmesinden (1860; bu na karşılık, Nice ve Savoia'yı Fransa'ya bıraktı) sonra, yapılan halkoylamalarıyla İtalya'da bütünlüğün sağlan masıyla, Vittorio Emanuele II, İtalya kralı ilan edildi



(1861). O tarihten sonra İtalya kralı unvanıyla egemen lik süren Umberto I, Vittorio Emanuele III ve Umberto



II'nin ardından, İtalya halkının 1946'da cumhuriyet



yönetimini seçmesiyle, Savoia sülalesinin egemenliği sona erdi.



Savonarola, Girolamo İtalyan vaizi (Ferrara 1452-Floransa 1498). Dominiken tarikatına giren (1475) Girolamo Savonarola, 1482'de



Floransa'da San Marco manastirinin vaizliğine atandı



ve Medici ailesini açıkça eleştirmeye başladı. Vaazla rinda yeni bir Keyhüsrev'in gelip, İtalya'da yeni bir dü zen kuracağını bildirerek, Fransızların İtalya'yı istila et



meleri ve Charles VIII'in görkemli bir törenle Floran



sa'ya girmesi üstüne, kehaneti gerçekleşmiş sayılarak büyük ün kazandı ve Medici ailesini etkisi altına alarak,



gerçek bir diktatörlük kurdu (1494-1497). Yarı teokrasi ye-yarı demokrasiye dayalı bir düzen kurmaya çalışıp,



papalığa karşı çıkması üstüne aforoz edildi (1497) ve



asıldıktan (1498) sonra, cesedi yakılıp, külleri Arno ir mağına savruldu. sayaç



Bir niceliği ölçmeye ve kaydetmeye yarayan aygıtların



SAYGUN, AHMET ADNAN genel adı. En çok kullanılan sayaçlar, su, gaz ya da elek trik tüketimini kaydeden saatlerdir. Bu aygıtlar, kullani



1941'de yeni kurulan Lübnan devletine verildi.



cinin tüketiminin belirlenmesinde, özellikle dağıtıcı ku



Saydam, Refik



ruluşun ücretleri faturalamasında büyük kolaylık sağlar.



29



Bütün sayaçlarda, tüketimi okumak için büyük ölçü



Türk devlet adamı (İstanbul 1881-avy. 1942). Askeri



de birbirine benzeyen düzenekler kullanılır. Su, gaz ya da elektrik akımının geçişiyle çalışan motorun eksenin de, dişli bir çark bulunur; bu çark, birinci kadranın gös



Tıbbiye'yi bitiren (1905) Refik Saydam, Berlin Askeri



tergesine bağlı bir başka çarkı hareket ettirir. Her iki çar kın çapları, göstergenin en küçük ölçü birimini göster mesini sağlayacak biçimde çaplanmıştır.



Sözgelimi, motor ekseninin bir turunda 1/3 litre su



geçiyorsa, iki çarkın çapları arasındaki oran bire üçtür.



Böylece, motorun her üç turunda tüketilen her litre su için, gösterge bir tur yapar.



Ondalık birimleri okumak içinse, çap ve dişleri ara



sındaki oran 1/10 olan bir başka dişli takımı bulunur; bu takım, ondalik kadran üstündeki göstergeyi harekete geçirir.



Mustafa Kemal



Paşa'yla birlikte 19 Mayıs 1919'da



Samsun'a çıkanlar



Göstergeli sayaçların okunması belirli bir güçlük gös terdiğinden, dolaysız okuma sağlayan rulolu sayaçlar yaygınlaşmıştır; bunların kadranları kilometre sayaçla



arasında yeralan



Retik Savdam çeşitli



rinin kadranlarına benzer. Mekanizmalarıysa, göster



bakanlıklarda



geli aygıtlar gibidir. Dişli çarklar O'dan 9'a kadar bütün



bulunduktan



rakamları içeren bir dizi ruloyu çevirir. Her rulo, bir on



sonra, 1939 dan



dalık düzen birimini gösterir.



ölümüne kadar



Sayar, Abbas



vapmıştır.



Türk romancısı (Yozgat 1923). İlk ve ortaöğrenimini



Yozgat'ta tamamlayan Abbas Sayar, parasal sıkıntıların dan ötürü, öğrenimini sürdüremedi. Askerliğini bitirdik ten sonra, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk



başbakanlık



Tip Akademisi'nde kurs görüp (1910-1912), Balkan Sa



vaşı patlak verince yurda döndü (1912) ve cepheve



gönderildi. Birinci Dünya Savaşı'nda da askeri hekimlik



yapıp, Mustafa Kemal Paşa'yla Anadolu'ya geçerek (19



Dili ve Edebiyatı bölümüne girdiyse de, gene aynı ne



Mayıs 1919), İlk TBMM'de Doğubeyazıt milletvekili



denlerle öğrenimini yarım bırakıp, Yozgat'a dönerek gazete satıcılığı, kitapçılık, matbaacılık, çiftçilik yaptı. Edebiyata şiirle giren Abbas Sayar, daha sonra yayın ladığı, anlatımının özgünlüğü ve yalınlığıyla, gözlemle



Başbakanlığa atanip (25 Ocak 1939), görevini ölümüne



rinin gerçekliğiyle, şematik köy romanlarının dışına ta şan konularıyla dikkati çeken romanlarıyla ün salmıştır. Başlıca yapıtları: Gönül Sandali (şiirler, 1946), Yilkı Ati(1970; TRT Roman Başarı ödülü), Çelo (1972; TDK



olarak görev aldı. Sıhhat ve İçtimai Muavenet bakanlığı (1922),birçok kez Sağlık bakanlığı, İçişleri bakanlığıya pip, CHP Genel sekreterliğinde bulundu (1922-39). kadar sürdürdü.



saydam tabaka



1973 Roman ödülü), Can Şenliği(1974; 1975 Madaralı



Gözyuvarının saydam ön bölümü. Bol sinir iplikleri içe



Roman armağanı), Yorganımı Sıkı Sar (öyküler, 1977),



ren, ama damar bulunmayan kalın bir zar olan saydam



Dik Bayır (roman, 1977), Tarlabaşı Salkım Saçak (ro man, 1987), Anılarda Yumak Yumak (ani, 1990), Nok talar (özdeyişler, 1991), vb.



tabakada (kornea da denir), çeşitli hastalıklar ortaya çı kabilir. Bunların başlıcaları olan saydam tabaka iltihap



Sayda Lübnan'da liman kenti. Akdeniz kıyısında, Beyrut yakı



ları (keratitler) ikiye ayrılır: Yüzeysel iltihaplar, derin ilti



haplar. Yüzeysel saydam tabaka iltihapları, mikrop ya da virüs (çoğunlukla sık sık tekrarlanan uçuk) kökenli dirler; ağrılı bir yaraya yol açarlar. Derin saydam tabaka iltihaplarıysa frengi, verem, uçuk, vb. kökenlidirler.



ninda yeralan Sayda'nın nüfusu 70 000'dir.



Eskiçağ'da Sidon adıyla Fenikeliler tarafından kuru lan Sayda, Sur kentinin yanı sıra, Fenikelilerin deniz ti caretinin başlıca kentlerinden biri haline geldi. En par lak dönemini İ.Ö. 1300'e doğru yaşayıp, 1.7. IX. yy'a



doğru Sur'a bağımlılığı kabul etmek zorunda kaldı. Asur



Saygı, Fikret Mualla: Bk. FİKRET MUALLA. Saygon: Bķ. HO Şİ MİNH KENTİ.



kralı Asarhaddon tarafından yıkılıp (İ.Ö. 637'ye doğru),



yeniden yapıldıysa da, Babil yönetimi sırasında gerile di. Salamis Deniz Savaşı sırasında (İ.Ö. 480) Pers do



nanmasına çok sayıda denizci verip, Perslere karşı bir



ayaklanma denemesinden sonra yakıldı (İ.Ö. 351). On sekiz yıl sonra, Büyük İskender'e çarpışmadan teslim olup, daha sonra bir süre Haçlıların işgalinde kaldı. XVI. yy'da Osmanlı egemenliğine girip, XVII. yy'da Osmanlı devletine ayaklanan Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Pa



şa tarafından alındı. 1918'de Ingilizler tarafından işgal edilip, bir süre Fransız mandasıyla yönetilerek,



Saygun, Ahmet Adnan Türk bestecisi (Izmir 1907-İstanbul 1991). ilk müzik



derslerini Ismail Zühtü Bey, Rossati (1920) ve Macar



Tevfik Bey'den (1922) alan Ahmet Adnan Saygun, is tanbul'da da Hüseyin Sadettin Arel'den armoni dersleri aldı. İzmir'de ilkokullarda (1925) ve liselerde (1926



1928) müzik öğretmenliği yapıp, devlet bursuyla Fran



sa'ya gönderilerek (1928), Paris'te Schuola Canto rum'da Vincent d'Indy ve Eugène Borrel'in öğrencisi



30



SAYI



oldu. Yurda dönünce Ankara Musiki Muallim Oku



lu'nda kontrapunto ve armoni dersleri verip (1931), Ri yaseticumhur Filarmoni orkestrası yöneticiliğine atandı (1934). İstanbul Belediye Konservatuvarı'nda öğret menliğe getirilip (1936), Türk folkloruna yönelik çalış



malara başladı. Halkevleri denetçiliğine atanip (1939),



Ses ve Tel birliğini kurarak konserler verdi (1940). Türk Halk müziğinden derlemeler yapıp, Ankara Devlet



Konservatuvarı bestecilik öğretmenliğinde ve Milli Eği



tim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğinde bulun du; 1973'ten sonra İstanbul Devlet Konservatuvarı'nda



ders verdi. 1971'de devlet sanatçısı, 1985'te profesör (YÖK tarafından) unvanı verildi.



sayma düzenine çok yakındı.



Eski Yunanlılar, Mısırlıların sayma düzenine çok ya



kın bir düzen kullanıyorlar, işaret olarak da, Yunan abe cesinin harflerini kullanıyorlardı. Romalılarınsa, ilke olarak Yunanlıların sayılamasına oldukça yakın bir say ma düzenleri vardı: 1



1



III



IV



V



VI



VII



VIII



IX



1



2



3



4



5



6



7



8



9



X



L



C



D



M



10



50



100



500



1000



Bu sayılamayla, sözgelimi 1 538 MDXXXVIII, 1974 – MCMLXXIV biçiminde yazılıyordu. Mayaların



Çoksesli bestelerinin yanı sıra halk müziği derleme



sayılama düzenleri, Babillilerde olduğu gibi 20 tabanlı



leri, Kars ve Artvin yöresinin müzik ve çalgıları üstüne



bir konum düzeniydi. Birim üstüne yirmilik demet, da ha üste yirmi yirmilik demet, vb. yazılıyordu. VI. ya da VII. yy'da Hindistan'da, sıfır sayısını kulla



araştırmaları, Anadolu halk oyunlarının gizemci özellik



lerine yönelik çalışmaları, müzik kuramlarına ilişkin ya pıtları da bulunan, Türk Beşleri'nin en tanınmış üyele rinden biri olan Ahmet Adnan Saygun, çoksesli Türk müziğinin dış ülkelerde tanıtılmasına katkıda bulun muş, beste ve çalışmalarıyla İnönü Armağanı'nı (1948),



nan, bütünüyle günümüzdeki yazıma benzeyen, on ta



banlı konum yazımı ortaya çıktıktan sonra, IX. yy'da Arap matematikçiler, on tabanlı yazma düzenini be nimsediler ve Batı'ya aktardılar. Kullanılan işaretler, ön



Palmes Académiques nişanını (1949), Stella della Soli



ce matbaanın bulunması, sonra da yazımın büyük ka



darita Italiana ve Jean Sibelius beste madalyalarını al



rarlılık gerektirmesi nedeniyle, günümüzdeki biçimleri



mıştır.



ni aldı.



Başlıca yapıtları: Divertimento (1931, orkestra için), Sezişler (1932, iki klarnet için), Feridun (1934, ilk adı Özsoy, opera), Bir Orman Masalı (1939-43, bale), Yu



züyle bakılmış ve bu ayrıcalık, XIX. yy'ın ikinci yarısında



nus Emre Oratoryosu (1946, oratoryo), 5 senfoni, Kö



vurgulanmış, Kranecker işi, “Tanrı tamsayıyı yarattı, ge



roğlu (1973, opera), Atatürk ve Anadolu'ya Destan



risi insanın işidir" demeye kadar vardırmıştır. O dönem



(1985), vb.



de tamsayı kavramı matematik çözümlemeyle doğru



Pythagoras'dan bu yana tamsayılara üstün sayı gö



"matematiğin aritmetikleştirilmesi” hareketiyle daha da



lanamaz görünür ve aritmetik yalnızca tamsayıların sayı



Canlı ya da cansız varlıkların sayılmasında, nesnelerin sınıflandırılmasında, niteliklerinin belirlenmesinde kul lanılan kavram. Insanoğlu Eskiçağ'dan başlayarak, say



ma ve sayıları yazma gereksinmesi duymuştur. Avcı ve



balıkçılar avlarını değerlendirmek, çobanlar sürülerini gütmek, oymak beyleri bölüşmeyi kolaylaştırmak, tüc



özelliklerini sıralamakla yetinirken, XIX. yy'ın sonunda Frege ve Cantor, problemin verilerini değiştirmişlerdir. Frege, Fondements de l'Arithmétique (Aritmetiğin Te melleri, 1884) adlı yapıtında mantıksal bir tanım ver miştir: n sayısı, n öğeli bir kümeye denk (Frege bunu,



"eşsayılı" diye belirtmiştir) bütün kümelerden oluşan kümeyi gösterir. Cantor'sa, sayma sayısını "öğelerinin türünü ve bize veriliş sırasını düşünmeden, bir Mküme



carlar mal degiş tokuşunu sağlamak için sayılardan ya



sine uyguladığımız akıl çalışmalarıyla elde edilen genel kavram" diye tanımlanmıştır.



içinde sürekli geliştirilmiştir.



Sayın, Niyazi



yandan doğal tamsayılardan başlayarak, ondalık, oran



Türk ney virtüözü ve ebrucusu (İstanbul 1927). Halil



rarlanmışlardır. Tamsayıların bir kez bulunduktan sonra hiç değişmemelerine karşılık, yazma biçimleri zaman Sayılar topluluğu, zamanla dev ölçülere ulaşmış, bir



sal ve gerçek sayılardan geçip, karmaşık sayılara kadar, Öte yandan da tamsayılardan başlayıp, orandışı ve üs



Dikmen'den ney çalmayı öğrenip, İstanbul Belediye



letilmiştir. Sayıları göstermek için kullanılan ilk ve hiç



ti'nde çalıştı. Necdet Yaşar'la birlikte hazırladığı radyo



yı değeri kadar düşey çizgiyle yazmak olduğu sanılır. Sözgelimi başlangıçta 14 sayısı, ||||||||||||| biçiminde ya



nilik getirdi (bu ikili, sonradan İhsan Özgen'in katılma



Konservatuvarı'nda öğrenim gören Niyazi Sayın, İstan



tün sayılardan geçerek, sonlu ötesi sayılara kadar geniş



bul Radyosu'nda, Belediye Konservatuvarı İcra Heye



değilse görünürde en yalın düzenin (sayılama) her sayı



programlarında, çalgı yapıtlarının yorumuna büyük ye



zılmaktaydı. Ama böyle bir düzenin en azından iki sa



kincası vardı: Uzun ve komşu iki sayıyı birbirinden ayır mak güçtü; bu tür yazma biçimi çok yer tutuyordu. Bu



sıyla, yurt dışında da tanınan bir üçlü oldu). Bir yandan



da geleneksel ebru sanatının da günümüzdeki ustaları arasında yeraldı. 1976'dan başlayarak İstanbul Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı'nda ders verip, 1980'de



sakıncaları gidermek için çeşitli uygarlıklarda, bir çizgi ler grubu yerine, bir tek işaret kullanma yoluna gidildi.



radyodaki görevinden emekliye ayrıldı. 1980-1982 arasında Seattle'da Washington Universitesi'nde Türk



met varsa o kadar işareti yazmanın yeterli olduğu bu



ri'nda öğretmenliği sürdürdü.



lükle karşılaşılmaz; ama çarpma için aynı şey söylene



Saz, Leyla: Bk. LEYLA HANIM.



Birçok onlu ya da yüzlü demeti elde etmek için, kaç de



sayma düzeninde, toplama ve çıkarmada büyük güç. mez.



müziği dersi verip, daha sonra İstanbul Konservatuva



TARIHÇE



Mezopotamya'da 60 tabanlı bir düzen kullanılıyor



sazan



o dönemde başlamıştır), ama o dönemde sıfır sayısı bi



Sazangiller ailesinden balık türü (Bil. a. Cyprinus car



(saatin 60 dakikaya, dakikanın 60 saniyeye bölünmesi,



linmiyor, bu yüzden de bazı yazımlar karışıklığa yola çıyordu. Gene de, bu düzen, günümüzdeki on tabanlı



pio). Tuna irmağı ile Karadeniz havzası arasındaki ir



maklarda yaşayan sazanın, yüzünün iki yanında 2'şer



SCHEELE, KARL WILHELM 31 sa ve özgündür. Düzenler, armoniler, yazımdaki ayrın tılar, buluşlarla ve özgün bir kişilikle yüklüdür.



Scarron, Paul Fransız yazarı (Paris 1610-ay.y. 1660). 1629'da rahip olup, 1633'te Mans piskoposunun kätipliğine getirilen Paul Scarron, piskoposla birlikte Roma'ya gitti (1635). Sazan (C. carpio), ağırlığı 15 kg'ı bulabilen lezzetli etli bir balık olduğundan, birçok alttürü yetiştirilmektedir. Bu alttürlerinden birinin bedeni bütünüyle pullarla kaplıdır (solda), öbürünün bedeninde pullar seyrektir ve daha



iridir (sağda) ve pullu bölgeler ile pulsuz bölgelerin oluşturdukları şekil nedeniyle 'aynalı sazan" diye adlandırılır.



den 4 tel sakalı bulunur; sırt ve anús yüzgeçlerinin birin ci işınları dikenlidir. Su bitkileriyle, böcek larvalarıyla ve



su salyangozlarıyla beslenir. Uzunluğu 1 m'yi, ağırlığı 15 kg'ı bulabilir. Eti lezzetli olduğundan, alttürler biçi minde dünyanın her yanında yetiştirilmektedir.



Scarlatti, Alessandro İtalyan bestecisi (Palermo 1660-Napoli 1725). Ro ma'da Carissimi'den ders alan Alessandro Scarlatti, 19



yaşındayken ilk oratoryosunu ve ilk operasını bestele yip, kısa bir süre, İsveç kraliçesi Christina'nın capella



yöneticiliğini üstlendi. 1684'te Napoli'ye geçip, Santa Maria di Loreto Konservatuvarı'nda capella yöneticiliği ve öğretmenlik yaptı. Aynı yıl Napoli sarayının capella



yöneticiliğine de getirilip, Roma'da Santa Maria Maggi ore kilisesi capellası yöneticiliğinde ve kardinal Ottobo ni'nin müzik yöneticiliğinde bulundu (1707-1708). Ye



niden Napoli sarayındaki görevine dönüp, ömrünün son üç yılını evine kapanarak geçirdi. 115 opera, 500'ü aşkın kantat, madrigaller, 200 missa, 200'ü aşkın motet,



20 oratoryo bestelemiş olan Alessandro Scarlatti'nin



ses için bestelerinin başlıca özellikleri arasında ezgi gür lüğü, biçim, armoni ve orkestralama bakımından yeni likler sayılabilir. Yapıtlarında dramatik anlatım belirgin



dir ve Napoli müzik okulunun başlıca temsilcisi kabul edilir. Çalgı için yaptığı besteler (12 senfoni, süitler, org



parçaları, toccatalar, vb.) daha az önemlidir.



Scarlatti, Domenico Italyan bestecisi (Napoli 1685-Madrid 1757). Alessan dro Scarlatti'nin oğlu olan Domenico Scarlatti, babasın dan, Gasparini'den, Pasquini'den ders aldı. Händel'le tanışıp, Vatikan'da capella yöneticiliği (1715-1719) yaptıktan sonra, Händel'le giriştiği org ve klavsen yanış



masıyla (orgda Händel, klavsende Scarlatti kazandı) ün



saldı. Il Narciso (Narkissos) adlı operasını besteledikten



sonra, Lizbon sarayında, Portekiz prenseslerinin klav



sen öğretmenliğine atandı. Prenseslerden Maria-Tere



sia Barbara'nın İspanya veliahtı Fernando'yla (VI) ev lenmesinden ve Fernando Vi'nin tahta çıkmasından



(1746) sonra, eski öğrencisi kraliçe tarafından, Madrid



sarayına çağrıldı (1746) ve ölümüne kadar kraliçenin hizmetinde kaldı.



Felç geçirince Paris'e dönüp (1640), 1644'te Fransız edebiyatındaki ilk burlesk şiiri yazdı: Le Typhon (Tay



fun). Kısa sürede moda olan bu gülünç şiirleri, Virgile Travesti (Kılık Değiştirmiş Vergilius, 1648-1652) adlı şiir kitabını yazdıktan sonra bırakıp, yergili şiirler ve birçok



oyun (L'Écolier de Salamanque (Salamancalı Öğrenci,



1654), Le Gardien de Soi-Même (Kendinin Bekçisi, 1655), vb.) yazdı. Başyapıtı sayılan, gezgin komedi



oyuncularının yaşamını anlattığı Roman Comique (Ko mik Roman, 1656) adlı romanı yazdıktan (1651-1657) sonra öldü.



Schally, Andrew Victor Polonya asıllı ABD'li biyokimyacı (Vilna, Litvanya



1926). İngiltere'de öğrenim gören Andrew Victor



Schally, ABD'ye yerleşip, 1969'da Roger Guille



min'den bağımsız olarak ilk hipotalamus hormonunu



(+RH) bulup, 1977'de Nobel Tıp ve Fizyoloji Ödülü'nü Guillemin'le paylaştı. Başka hipotalamus hormonları da bulup, hipofiz bezinin işlevini nasıl etkilediklerini or taya koydu.



Scheel, Walter Alman siyasetçisi (Solingen, Rheinland 1919). Bankacı



lik yaparken siyasete atılan Walter Scheel, Liberal Par



ti'den milletvekilliğine (1953) seçildi. "Üçüncü Dünya Ülkeleri" konusunda uzmanlaşıp, İktisadi İşbirliği ba kanlığına getirilerek (1961) az gelişmiş ülkelere yapılan



teknik ve para yardımı konusunda etkili oldu. 1967'de Meclis ikinci başkanlığına getirilip Konrad Adenau er'in yalnızca Batı'ya dönük dış siyasetine karşı çıkarak,



Liberal Parti'nin sola açık bir parti haline gelmesi için ça ba harcadı. Liberal Parti başkanlığına seçilip (Ocak 1968), çağdaş bir sosyal liberalizm anlayışını benimse yerek, Sosyal Demokrat Parti'yle bir koalisyon hükü meti kurdu ve hükümette Başbakan yardımcılığı ile Di



şişleribakanlığını üstlendi (1969).Doğu Bloku ülkeleriy le iyi ilişkiler kurmaya çalışıp, W.Brandt'ın "ostpolitik" siyasetini destekleyerek, iki Almanya arasındaki ilişkile rin düzelmesine katkıda bulundu. Sosyalistlerle yapılan koalisyon nedeniyle partisinin tutucu kesiminde ortaya



çıkan anlaşmazlıkları çözmeyi başarıp,



15 Mayıs



1974'te, Federal Almanya cumhurbaşkanlığına seçildi.



Görev süresi dolunca (1979), yeniden adaylığını koy mayarak, görevini devretti.



Scheele, Karl Wilhelm İsveçli kimyacı ve eczacı (Stralsund 1742-Köping 1786). Eczacılık öğrenimi gören Karl Wilhelm Scheele,



bir süre Uppsala'da dönemin en ünlü kimya profesör lerinden Bergmann'ın yanında çalıştı. Parasal sıkıntılar



Domenico Scarlatti'nin çok güzel birkaç operası (Irena, Iphigenia, Tetide in Sciro, vb.), dinsel müzik ya



yüzünden, Köping'de eczacılık yapmaya başlayıp, bir



pitları, kantatları bulunmakla birlikte, özellikle 600'e



hidrojeni ayırdı, 1774'te manganez oksitin metal oksit özelliğini bulup, üç yıl süreyle havanın bileşimini ve ok



yaklaşan klavsen parçalarıyla ünlüdür. Klavsen parçala ni, bir ya da çok tema üstüne tek bir muvmandan oluşur; bazı yapıtları sonatları anımsatır. Temalar genellikle kı



yandan da kimya araştırmalarına girişerek, 1768'de



sijenin özelliklerini inceledi. 1776'da Bergmann'la aynı zamanda ürik asidi, 1776'da laktik asidi, 1775'te molib



32



SCHEFER, CHARLES HENRİ AUGUSTE Karl Wilhelm



atandı. Doğayı Fichte gibi bir "şey" olarak değil, teme linde canlı bir evren ve karşıt güçlerin bireşimi olarak



Scheele, oksijen,



görüp, G. H. Schubert gibi öğrencileri aracılığıyla, Al



Isveçli kimyacı



@



azot, manganez ve tungsteni ilk



man romantiklerini etkiledi.



ayıran kimyacılar arasında yeralmış,



sefesi, 1792-1799), Philosophische Untersuchungen



arsenik asidi, sitrik



Başlıca yapıtları: İdentitas Philosophie (Özdeşlik Fel über das Wesen der Menschlichen Freiheit (Insan Öz



asidi, molibdik



gürlüğünün Özü Konusunda Felsefe Araştırmaları,



asidi, ürik asidi



1809), Die Weltalter (Dünyanın Çağları, 1813), vb.



bulmuştur. Bakır onuruna "Scheele



Schiaparelli, Giovanni



yeşiliadi



İtalyan astronomu (Savigliano 1835-Milano 1910). Sa



arsenite, onun



verilmiştir.



dik asidi, 1779'da gliserini, 1780'de sitrik ve oksalik asitleri, 1781'de tungstik asidi buldu. 1782'de Prusya mavisi üstüne incelemelere girişti. 1783'te gliserini, 1785'te malik asidi, 1786'da gallik asidi buldu.



Schefer, Charles Henri Auguste Fransız doğubilimcisi (Paris 1820-ay.y. 1898). İstan bul'da baş tercümanlık yapan (1853) Charles Henri Au guste Schefer, Paris Doğu Dilleri Okulu'nda Farsça öğ



vigliano ve Torino'da öğrenim gören Giovanni Schia



parelli, Milano gözlemevinde çalışırken, küçük Hespe ri gezegeninibulup (1861), gözlemevinin yöneticiliği ne getirildi. Özellikle gezegenlerin yapısı konusunda birçok buluş ortaya koyup, bazı göktaşı kümelerinin kuyrukluyıldızlarla aynı yörüngeyi izlediklerini kanıtla dı. Eskiçağ astronomi tarihi üstüne önemli çalışmalar



yapıp, Mars'ta "kanallar" bulunduğunu savundu.



Schiele, Egon Avusturyalı ressam (Tulln, Viyana yakını 1890-Viyana 1918). Başlangıçta Klimt'in büyük ölçüde etkisinde ka



retmenliğinde (1857), daha sonra da okulun yöneticili



ğinde bulundu. Voyages d'Outremer (Denizaşırı Gezi ler) adlı dizide, 10 gezginin yapıtlarını, birer önsöz ya



Avusturyalı dışavurumcu ressam Egon Schiele'nin,



zarak yayınladı (dizinin ilk kitabı, Osmanlı toprakların da 1432-1433 arasında geziye çıkmış Bertrandon de la



Broquiere'in seyahatnamesidir). Ayrıca, 1672-1673



Frederike Beer'in



yıllarında İstanbul'da yaşayan Antoine Galland'ın Jour nal ini(Günlük, 1881), Bayezit II ve Selim I dönemlerin



Portresi (1914) adlı



yapiti, duygu ve gerginlik yüklü, rengarenk, keskin



de Osmanlı topraklarında yaşayan Théodore Spando uyn Castacasin'in Petit Traité de l'Origine des Turcqz



çizgili ve çoğunlukla



(Türklerin Kökenlerine ilişkin Küçük İnceleme Kitabı)



erotik anlamlar



adlı kitabını yayınladı. Chrestomathie Persane (Iran Kla



çağrıştıran



sik Yazarlarından Seçmeler, 2 cilt, 1883-1885) adlı bir



kitap yazdı.



yapıtlarının en güzel örneklerinden biridir. Schiele, daha



Scheler, Max



yumuşak havalı yapıtlar vermeye ve ününü



Alman filozofu (Münih 1874-Frankfurt am Main 1928).



yaygınlaştırmaya



başladığı sırada, bir



Yahudi asıllı olan Max Scheler, küçük yaşta katolikliği



Köln, Frankfurt üniversitelerinde ders verip, Husserl'in



grip salgınında ölmüştür. (Özel



görüngübilimini benimsemekle birlikte, tarihsel bir var



York.)



benimseyip, Eucken'in etkisinde kaldı. Jena, Münih,



koleksiyon, New



Tik olan insanın, önsel (a priori) ve nesnel değerlerin kar



şısında, duyarlılığını zamanla değiştirdiğini savundu. 1925'te katoliklikten ayrıldı.



Başlıca yapıtları: Der Formalismus in der Ethik und



lan Egon Schiele, çok geçmeden bu etkiden kurtularak,



keskin çizgilerle, estetik amaçları pek önemsemeyerek



die Materiale Wertethik (Ahlâkta Biçimcilik ve Maddeci



gerçekleştirdiği portreleriyle dışavurumculuğa bağla nan özgün bir üslup geliştirdi: Frederike Beer'in Portre



(Değerlerin Tersine çevrilmesi Üstüne, 1919), Vom



Solomon R. Guggenheim müzesi, New York), kendi



Üstüne, 1921), Die Stellungen des Menschen im Kos mos (Insanın Evrendeki Yeri, 1928), Die idee des Ewi



(ve manzaralardan) sonra, 1915'ten başlayarak daha



gen Friedens und der PazifismusS(onsuz Barış Düşün



galerisi, Viyana), vb.



Değer Ahlákı, 1913-1916), Vom Umsturz der Werte Ewigen im Menschen (Insanlardaki Sürekli Özellikler



cesi ve Barışçılık, 1931).



Schelling, Friedrich Wilhelm Joseph von Alman filozofu (Leonberg 1775-Bad Ragaz, İsviçre



1854), Tübingen'de felsefe öğrenimi gören (Hegel ile aynı sınıfta) Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling, 25



yaşında Jena Üniversitesi'nde felsefe profesörlüğüne



si (1914), kayınbabası Johann Hans'ın Portresi (1916;



portreleri, vb. Erotik bir gerginlik yüklü bu portrelerden yumuşak havalı yapıtlar verdi: Aile (1918; Avusturya



Schiller, Friedrich von Alman yazarı (Marbach 1759-Weimar 1805). Emekli



bir askerî cerrahın oğlu olan Friedrich von Schiller (tam



adı Johann Christoph Friedrich von Schiller'dir), küçük



yaşta dinbilim ve tarih öğrenimine yöneltilmesine kar şin, bir yandan da tiyatroya tutkuyla bağlandı. 1773



SCHLEGEL, FRIEDRICH VON 33 Alman şairi,



(Çanın Türküsü, 1799), vb. Ama şiir anlayışını, özellikle



tiyatro yazari,



tiyatronun hizmetine verdi: Wallenstein (1796-1799), Maria Stuart (1800), Orléans Kızı(Die Jungfrau von Or léans, 1801), Messinalı Gelin (Die Braut von Messina,



tarihçisi ve filozofu Friedrich



von Schiller, tiyatro oyunlarında,



1803), Wilhelm Tell (1804), vb.



insanligin ilerlemesini iyilik



ve güzellik uğruna harcanacak kişisel çabalann sağlayacağı inancını, şiir yüklü bir anlatımla yansıtmıştır.



1780 arasında hukuk ve tip öğrenimi görmüş, edebiyat meraklısı arkadaşlarıyla birlikte, Goethe'nin Genç Werther'ini, Sturm und Drang okulu şairlerini, Klops tock'un yapıtlarını okudu; özel bir hayranlık duyduğu Jean-Jacques Rousseau'nun etkisiyle "doğa ve özgür lük" idealine yöneldi. İlk lirik dramı Haydutlar'ı (Die Räuber, oynanışı 13 Ocak 1782; söz konusu haydutlar, gerçekte insani ve insan kişiliğini ezen, yokeden bir



topluma başkaldırmış isyancılardı) yazıp, çok kısa bir



süre maddeciliğe yöneldiyse de, daha sonra idealizmi benimsedi (ölünceye kadar bu düşünce sistemine bağlı kaldı ve bir yüce düzenin kurulmasına yönelik oyunlar yazdı).



22 Eylül 1782'de Mannheim'a gidip, bütün dostla riyla arası açıldığı için arkadaşlarından birinin annesinin çiftliğine yerleşerek, Kasım 1782-Temmuz 1783 ara sında orada yaşadı.



Dalberg



tarafından



kendisine



Mannheim tiyatrosu resmi şairliği önerilince, Ocak



1784'te zorbalık yönetimine saldırdığı Die Verschwö rung des Fiesko zu Genua'yı (Fiesko'nun Genua'ya An



di, 1783) sahneye koydurdu. Haydutlar'ın 15 Nisan 1784'te Mannheim'da büyük başarı kazanmasından sonra, Alman toplumundaki önyargıları (bir subayın halktan bir kızla evlenmesinin yasak olması, vb.) eleşti



ren Hile ve Aşkı(Kaballe und Liebe, 1784; günümüzde de zaman zaman sahnelenmektedir) yazdı. Metresi Charlotte von Kalb sayesinde Weimar dükü



Schinkel, Karl Friedrich Alman mimarı ve ressamı (Neuruppin 1781-Berlin 1841). Mimarlık ve resim öğrenimi gören (D. ve F.



Gilly'nin öğrencisiydi) Karl Friedrich Schinkel, 1815'te Prusya başmimarlığına atanarak, Berlin'e yeni görünü münü kazandırdı: AskeriMahkeme binası (1816), Kral



lik tiyatrosu (1818), Altes Museum (Eski Muze, 1819 1821; 1951-1966 arasında onarılmıştır), vb. Yaptığı ba zı kiliselerde yeni gotik üslubu kullandıysa da, şatoların da ve kır evlerinde seçmecilik eğilimi ağır bastı. 1820'den başlayarak Berlin Akademisi'nde ders verdi ve birçok öğrenci yetiştirdi.



Schlegel, August Wilhelm von Alman yazarı (Hannover 1767-Bonn



1845). Kardeşi



Friedrich'ten dört yaş büyük ve çok daha çalışkan ol



masına karşın, kardeşine oranla romantizm tarihinde çok daha az önemli yer tutan, yaratıcı olmaktan çok halka inmeyi bilen bir yazar olarak dikkati çeken August Wilhelm von Schlegel, Goethe ile Schiller'in çıkardıkla ri Horen (Saatler) dergisine başarısız manzumeler, bu



na karşılık ustaca yazılmış makaleler gönderdi (1792 1795). Jena Üniversitesi'nde ders verip, özellikle 1797'den başlayarak Shakespeare'den yaptığı çeviri lerle ün kazandı. Ayrıca, Calderon'un yapıtlarını, İtal



yan, İspanyol, Portekiz yazarlarının yapıtlarını Alman



ca'ya çevirdi. 1801-1804'te Berlin'de, 1809-1811'de Viyana'da verdiği dersleri topladığı Vorlesungen über Dramatische Kunst und Literatur (Dram Sanatı ve Ede



biyat Üstüne Dersler, 1808-1809) adlı yapıtıyla ūnūnū Avrupa'da yaygınlaştırıp (yapıt romantizm akımına öz gü düşüncelerin yayılmasında başlıca rolü oynadı), Mme de Staël'le tanışarak (1804), onunla Iskandinavya ve Almanya'ya gitti. Fransız klasisizmine ve Schiller'in



nün danışmanlığına getirilip (Aralık 1784), Weimar'da



idealizmine karşı çıktı. Öbür yapıtları: Comparaison entre la “Phèdre de



Herder ve Weiland'la tanıştı. 1789'da Jena Üniversite si'nde tarih profesörlüğüne atanıp, Geschichte des Ab falls der Vereinigten Niederlande von der Spanischen



der Deutschen Sprache und Poesie (Alman Dili ve Al



Racine et celle d'Euripide (Racine'in Phèdre'i ile Euripi des'in Phaidra'sının Karşılaştırılması, 1807), Geschichte



Regierung (Hollanda'nın İspanyol Yönetiminden Ayrıl masının Tarihi, 1788) ve Otuzyil Savaşları'nın Tarihi



man Şiiri Tarihi, 1818-1819), vb.



(Geschichte des Dreissigjährigen Krieges, 1791-1793)



Schlegel, Friedrich von



adlı yapıtlarını yazdı. Kant felsefesini ve estetiği incele di: Über die Tragische Kunst (Trajedi Sanatı Üstüne,



1792), Über Anmut und Würde (Doğru Yol ve Onur



Üstüne, 1793), Insanın Estetik Eğitimi ÜzerineMektup lar (Briefe über die Ästhetische Erziehung des Mensc



hen in Eina Reiche von Briegen, 1793-1794), Über Nai



Alman yazarı ve bilgini (Hannover 1772-Dresden



1829). August Wilhelm von Schlegel'in kardeşi olan Fri edrich von Schlegel, önce ticaretle uğraşıp, sonra yen gesi Caroline'in etkisiyle, eski dilleri öğrenmeye yönel di. Goethe'nin Wilhelm Meister Wanderjahre (Wil



ve und Sentimentalische Dichtung (Naif ve Duygusal Şiir Üstüne, 1795). Insanlığın ilerlemesinin, toplumsal



helm Meister'in Yolculuk Yılları, 1821) adlı yapıtının



ve siyasal dönüşümler sonucu değil, iyilik ve güzellik uğruna harcanacak kişisel çabalarla olanaklı hale gele



Schiller ile Goethe'nin dergisi Horen'de yazmaya baş



bileceğini savunup, bu düşünceleri Goethe ile araların da yakınlaşma ve dostluk kurulmasına yolaçtı (1794):



neleme sanatının en büyük ustası" diye nitelendirildi.



Schiller'in Weimar'a yerleşmesi (1799) dostluklarını



sa ömürlü olmasına karşın dergi, romantizmin anlaşıl masına büyük katkılarda bulundu), 1799'da yayınlanan



sağlamlaştırdı ve birlikte Xenien'i yazdılar; Horen der



zenginliğini gençlere anlatmaya çalışıp, ağabeyi gibi layarak, çok geçmeden “şairlerin şairi ve romantik tersi



1798'deağabeyiyle Athenäum dergisiniçıkanp(çok kı



gisini birlikte yönettiler. Bu arada birçok lirik şiir ve ba lad yazdı: Der Taucher (Dalgıç), Der Ring des Polykra



Lucinde adlı romanıyla büyük tartışmalara yol açtı.



tes (Polykrates'in Yüzüğü), Das Lied von der Glocke



geçirip, 1800'de Ulusal Kitaplık'taki Hindu elyazmala



1799-1800 yıllarını Jena'da "ilk romantik”lerle birlikte



34 SCHLEICHER, KURT VON rini incelemek için Paris'e gitti. Dönüşünde Alarcos



(1802) oyununu, 1808'de de Über die Sprache und die



Weisheit der Indier'i (Hint Dili ve Bilgeliği Üstüne) ya



yınladı. Viyana'da başarılı konferanslar verip, Viyana Üniversitesi'nde verdiği dersleri Geschichte der Alten und Neuen Literatur (Eski ve Yeni Edebiyat Tarihi,



gerçekleştirip, Nazilerin iktidara gelmeleri üstüne, ders vermesi yasaklandı. •



Schleswig-Holstein



Schleicher, Kurt von



Almanya'da eyalet. Jutland yarımadasının güney yarı sında yeralan, kuzeyde Danimarka'yla, doğuda Baltik deniziyle, batida Kuzey deniziyle, güneyde Elbe irma ği, Hamburg, Aşağı Saksonya ve Mecklenburg-Vor pommern'le sınırlı olan Schleswig-Holstein'ın yüzölçü



Alman generali (Brandenburg 1882-Potsdam 1934).



dir. Batıkesimi denizden kazanılmış, bentlerle korunan



Prusya kökenli olan Kurt von Schleicher, 1905'ten baş layarak orduda görev alıp, 1913'te Genelkurmay'da



topraklarla, doğu kesimi fiyordlarla yarılı kayalık kıyı



1815) adı altında topladı. Metternich'in koruyuculu ğunda, Concordia adlı dergiyi yönetti (1820-1823).



mü 15 729 km?, nüfusu 2 595 000, merkezi kiel kenti



bölgesiyle, orta kesimi tarım alanlarıyla kaplı olan eya



görevlendirildi (1917'de Doğu cephesinde aldığı kısa



lette, tahıl, şekerpancarı, patates yetiştirilir ve hayvancı



bir görev dışında, bütün meslek yaşamı Genelkur



lık yapılır. Büyük kentlerde sanayi de oldukça gelişmiş tir: Tersaneler, çeşitli makineler yapımı, dokuma sana yisi, besin sanayisi, elektrikli makineler yapımı, vb.



may'da geçti). Kassel'deki Genelkurmay karargâhı ile Berlin şansölyeliği arasında irtibat subaylığı (1918 1919) yapıp, serbest birliklerin ve Reichswehr'in örgüt



lenmesinde, Kızılordu genelkurmayıyla yürütülen pa



TARIH



zarlıklarda etkin rol oynadı. Von Steeckt'in görevden



Danimarka'ya bağlı bir düklük olan Schleswig ile Kutsal Roma-Germen imparatorluğu'na bağlı bir kontluk



ayrılmasından sonra, Hindenburgʻu etkisi altına alıp,



(1474'te düklük oldu) olan Holstein, 1460'ta Danimar



sekreterliğine getirilip (1929), Saldırı Kıtaları'yla (S.A.)



ka králi Christian l'in kişisel mülkü haline getirildi. XVI. yy'da Holstein'ın, krallık sülalesinin küçük kollarından Holstein-Gottorp ailesine verilmesinin ardından, Viya



bağlantı kurdu: Hindenburg-Hitler görüşmesini sağladı



na Kongresi'nde (1815), Holstein ve Lauenburg dük



(1931). Brüning hükümetinin düşmesinde (1932) ve



lükleri, Norveç'e karşılık Danimarka kralına bırakıldı.



von Papen'in şansölyeliğe (başbakanlığa) getirilmesin



Düklükler Savaşı'ndan sonra Danimarka tarafından



ordu ile Naziler arasında bağlantı kurarak, Nazilere ikti



dar yolunu açtı. Milli Savunma bakanı Groener'in genel



memesi üstüne (Ocak 1933), istifa etmek ve yerini Hit



Avusturya ve Prusya'ya bırakılan (1864) Schleswig ve Holstein, Avusturya-Prusya Savaşı'ndan sonra Prusya tarafından ilhak edildi (1866) ve Schleswig-Holstein adı altında birleştirildi (1867). Birinci Dünya Savaşı'ndan



ler'e bırakmak zorunda kaldı. 30 Haziran 1934'teki te



sonra Danimarka'ya katılan Schleswig'in kuzey kesimi



mizlik hareketinde, Hitler'in buyruğuyla, evinde eşiyle



(güney kesimi Almanya'da kaldı), 1949'da Almanya ta



birlikte öldürüldü.



rafından ilhak edildi.



Schlemmer, Oskar



Schlieffen, Alfred, Kont von



Alman ressamı ve heykelcisi (Stuttgart 1888-Baden



Alman mareşali (Berlin 1833-ay.y. 1913). Orduya girip



giren Oscar Schlemmer, dönemin öncü sanatçılarıyla ilişki kurdu. Insan figürüne dayalı geometrik soyutlama



Alfred Schlieffen, 1891'de Genelkurmay başkanlığına



de rol oynayıp, Reichswehr bakanlığına getirildi (1932).



Von Papen düşürülünce, şansölyeliğe atanip (2 Aralık 1932), Hindenburg'dan istediği yetkilerin kabul edil



Baden 1943). Berlin'de genç yaşta sanatçı çevrelerine



larıyla ün salip, 1921-1929 arasında Bauhaus'ta ders verdi. Katı bir biçimde sıralanmış geometrik silüetler bi çiminde çizgisel insan figürleriyle doldurduğu yapıtlar



(1853), Fransa seferine katılan (1870-1871) Kont von



atanınca, "Schlieffen planı” adı verilen, Fransa'yı istila etmeyi amaç alan bir plan hazırladı (bu plan, küçük de



ğişikliklerle Birinci Dünya Savaşı'nda uygulandı). Feld mareşalliğe yükseltilip (1911), düşmanı yok etmek için en etkili yolun yandan ve geriden saldırmak olduğunu savundu.



Oskar Schlemmer'in Bauhaus'la işbirliğini (1921-1929)



yansıtan, uzamı çizgisel, geometrik silüetler biçiminde insan figürleriyle doldurduğu yapıtlarının en ünlülerinden, Düşsel Bir Mimaride Ondörtlü Grup (1930) adlı yapiu. (Wallraf-Richartz mūzesi, Köln.)



Schliemann, Heinrich Alman arkeologu (Neubukow, Mecklenburg 1822-Na poli 1890). Hollanda ve Rusya'da tahıl ticareti yapan Heinrich Schliemann, önemli bir servet kazandıktan



sonra, kendini arkeolojiye adadı. Yunanistan'a yerleşip (1868), Homeros destanlarında adları geçen yerleri bulmaya çalışarak, Truva'nın yeri olduğunu düşündüğü Hisarlık'ta kazılar yaptı (1870) ve birbiri üstünde kurul muş dört kentin kalıntılarını buldu. Mykenai, Orkhome



nos, Tiryns ve Ithake adasında kazılar yapıp, Mykenai uygarlığının kalıntılarını buldu.



Başlıca yapıtları: Ithaka, der Peloponnes und Troya



(Ithake, Peloponnesos ve Truva, 1869), Troyanische



Altertümer (Truva Kalıntıları, 1875), Mykenae (Myke nai, 1878), Tiryns (1886).



Schmidt, Helmut Alman siyasetcisi (Hamburg 1918). İkinci Dünya Sava



SCHÖNBERG, ARNOLD 35 Federal Almanya



Cumhuriyeti'nin



beşinci başbakani Helmut Schmidt, SSCB ilc Ba! arasındaki



yumuşama siyasetini



desteklemiş ve uluslararası konferanslarda,



Batı Avrupa'nın



başlıca sözcüleri arasında yeralmış, 1990'da anılarını



yayınlamıştır.



şı'na katılan Helmut Schmidt, savaştan sonra Hamburg Üniversitesi'nde iktisat öğrenimini tamamlayıp (1949),



penhauer, 1793'te Prusyalıların Danzig'i almaları üstü ne, ailesiyle Hamburg'a göçtü. 9 yaşında, Fransızca ög renmesi için Le Havre'a (Fransa) gönderilip, 1799'da Hamburg'a dönerek özel bir okulda öğrenimini sürdür dü.



1803'te İngiltere, Paris, Lyon, Cenevre, Toulon, Sa voie ve Bavyera'ya uzun bir yolculuk yapıp, 1805'te bir süre Danzig'de kaldıktan sonra Hamburg'a döndü ve ti caret öğrenimine başladı. Bu arada babasının intihar et mesi üstüne, annesi Weimar'a çekilerek çevresine bir



çok sanatçı ve yazarı (bu arada Goethe) toplayınca,



Schopenhauer de ticaret öğrenimini yarım bırakarak Weimar'a gitti ve eski dilleri öğrendi. 1809'da Göttin



gen ve Berlin'de tıp öğrenimine başlayıp, kantçı felsefe



yi öğrenerek, Fichte'nin deneylerini izledi. 1813'te, Je na'da Über die Vierfache Wurzel des Satzes von Zure ichenden Grunde (Yeterli Nedenin Dört Kökü Üstüne)



adlı teziyle doktorasını verip, Weimar'a dönerek Goet



siyasete atılarak Sosyal Demokrat Parti'den milletvekil liğine (1953) seçildi. Partinin başkan yardımcılığına ge



he'yle dostluk kurdu ve doğubilimci Friedrich Maier'in etkisiyle Hint felsefesini öğrendi. Annesiyle arası açıldı ğı için Dresden'e giderekdört yıl kalıp, çeşitli ülkelere



muhalefet etmesine karşın, kurulan koalisyon hüküme



yolculuklar yaptıktan sonra, Berlin Universitesin'de do çentliğe getirildi.Bir kolera salgının patlak vermesi üstü



tirilip (1968), Liberal Parti'yle koalisyona gidilmesine tinde Savunma bakanlığına atandı (Ekim 1969). Maliye bakanlığına (Temmuz 1972) getirilip, W. Brandt istifa edince Sosyal Demokrat Parti başkanlığına seçilerek,



ne Frankfurt'a yerleşti.



Mayıs 1974'te başbakanlığa getirildi. Petrol bunalımı ve para sorunları konusunda ABD savlarını destekleyip, Fransa'yla ilişkileri düzeltmeye çalıştı. Türkiye'ye yapti ğı resmi ziyaretinde (Mayıs 1976), Alman sermayesine



Alman filozofu Arthur



kolaylık gösterilmesi karşılığında, iki ülke arasındaki ikti



Schopenhauer,



sadi ilişkilerin geliştirilebileceğini söyledi; Kibris konu



iradenin her şeyden



sunda çözümün gerçekleşmesi için, Türkiye'nin ödün vermesi, Yunanistan'ın da anlayışlı davranması gerekti



anlatimi olduğunu,



önce yaşamın



dolayısıyla da



ğini ileri sürdü. 1976 ve 1980 seçimlerini de partisinin kazanmasıyla görevini sürdürüp, partinin yerel seçim lerde uğradığı yenilgilerden (1981-1982) sonra, koalis



yalnızca bilincin etkinliğine



indirgenemeyeceğini,



yon ortağının desteğini çekmesi üstüne, 1 Ocak



aynı zamanda da



1982'de düşürüldü.



bilinçdışını kapsayan bir yaşama isteği



olduğunu



Schnitzer, Edward: Bk. EMİN PAŞA.



savunmuştur.



Schoenberg, Arnold: Bk. SCHÖNBERG, ARNOLD



nin sonucudur; bilinç, karmaşık bir nedenler sistemi ku



Schongauer, Martin Alsaceli



ressam,



desinatör ve gravürcü



Schopenhauer'in felsefesinin çıkış noktası Kant'ın yapıtıdır; ama kantçılığın Batı ahlakçı ve pietist yanlarını reddetmiş, Kant'ın dünya sezgisini en son sonuçlarına ulaştırmıştır: Kavranabilir tek gerçek, bilincin çalışması rar; bu nedenlerin iradenin ürünü olmaktan başka de



(Colmar



1450'ye d.-Brisach 1491). Casnar Isenmann'ın yanında



çıraklık yaptığı sanılan Martin Schongauer, özellikle Ro



gier van der Weyden'in etkisinde kaldı. Gereksiz çizgi lerden kaçınarak, çeşitli durumların dramatik yoğunlu



ğunu büyük bir başarıyla yansıttığı yapıtlarıyla, Ren böl gesi Ortaçağ gizemciliğinin son büyük temsilcisi ve re



simde Flaman “rönesansı"nın mirasçısı sayıldı. Resim



ğeri yoktur. Bilincin temeli olan bu irade, özgür irade



değil, olma eğilimidir; bütün varoluşun özüdür. Varlık ların çokluğu, bir yansımanın sonucudur. Aslında var



likların her biri iradenin geçici bir yansımasıdır. Doğal olarak, bu öğretinin sonucu, kötümserliktir; bütün in sansı çözüm, ana "değer"lerin kesin suçlanmasıdır. Yal nizca sanat, birkaç ayrıcalıklı an ve nesnede, iradenin



bir an için büründüğü sonsuz tipleri açıklayarak, insana



biraz huzur verir. Schopenhauer'in kantçı yadsımacılı



lerinin çok azının (Meryem Gül Fidanlığında, 1473,



ğının arkasında, Eflatun'un etkisi sezilir.



karşılık, desenleri ve kazı kalemiyle yapılmış 100'ü aş



da İrade Üstüne, 1836), Über die Freiheit des Mensch



kin gravürü (İsa'nın Çilesi, Meryem'in Yaşamı dizileri;



lichen Willens (Insan iradesinin Özgürlüğü Üstüne,



Colmar, Sankt- Martin kilisesi; vb.) korunabilmesine vb.) günümüze kaldı.



Başlıca yapıtları: Über den Villen in der Natur (Doğa 1839), Die Beiden Grundprobleme der Ethik (Ahlâkın İki Temel Sorunu, 1841).



Schopenhauer, Arthur Alman filozofu (Danzig 1788-Frankfurt am Main 1860).



Danzig'e (günümüzde Gdansk) yerleşmiş Hollanda



asıllı zengin bir tüccar ailesinin oğlu olan Arthur Scho



Schönberg, Arnold Yahudi asıllı Avusturyalı besteci (Viyana 1874-Los An



geles 1951). Gençlik yılları parasal sıkıntılar içinde ge



36



SCHRİEFFER, JOHN ROBERT



çen Arnold Schönberg (ya da Schoenberg), büyük öl



XIX. yy.



çüde kendi kendini yetiştirdi. Berlin'de Wolzogen tiyat



başlarında yaşamış



rosunda yöneticilik yapip (1901-1902), Viyana Müzik



Avusturyalı



Akademisi'nde ders vermeye başladı. Birinci Dünya



besteci Franz



dıktan sonra, Naziler tarafından sınırdışı edilerek, bir



senfoniler, oda müziği, operalar, vb. de bestelemis olmasına karşın,



Schubert,



Savaşı'na katılıp, 1925-1933 arasında Berlin'de yaşa



süre İspanya ve Fransa'da kaldı. Sonra, ABD'ye yerle şip, Boston'da Malkin Konservatuvarı'nda ders verdi (1933-36). Los Angeles'te Kaliforniya Üniversitesi mü



özellikle sayıları



zik bölümü yöneticiliği yaptı (1936-1944). Başlangıçta romantizm-sonrası müziğine bağlanan Arnold Schönberg, daha sonra eksensel müziğe yöne lip, tonal seslerden bütünüyle uzaklaşmış, 1920'ye



650'yi bulan, en ünlü Alman



şairlerinin şiirlerine dayanarak



bestelediği liedleriyle ünlüdür.



doğru kromatik gamın on iki sesini eşit olarak kullanma ya dayanan "dizisel müzik” tekniğini geliştirmiştir.



Başlıca yapıtları: Pellias ve Melisande (senfonik şiir), Asma Bahçeler Kitabı (21 şarkılık melodram, 1912), Musa ve Harun (opera, yarım kalmıştır), 4. yaylılar dört



Schubert'in ses yapıtlarının sayısı çoktur. Rosamun de'nin (1823) bazı bölümleri dışında, sahne yapıtlarıy



lüsü (1938), Napolyon'a Od (1942), De Profundis



sa, önemsizdir. Dinsel yapıtları 6 missa, 2 stabat mater,



(1950), vb.



korolar, kantatlar ve mezamirler içerir. Gerçek yaratıcı si sayıldığı romantik liedlerinin (650'ye yakın lied) başlı caları arasında Kızılağaçlar Kralı, Yolcu, Genç Kız ve Ölüm, Gretchen Çıkrık Başında, Thule Kralı Mignon,



Schrieffer, John Robert ABD'li fizikçi (Oak Park 1931). Illinois Universitesi'nde



Alabalık,GüzelDeğirmenciKız,Kış Yolculuğu, Kuğunun



doktora çalışmasını tamamlayan (1957) John Robert



Şarkısı sayılabilir.



Schrieffer, aynı üniversitede ders verdi (1959-1962). Pennsylvania



Üniversitesi'nde profesörlüğe atanip



(1962), magnetizma konusunda uzmanlaştı. Leon Co oper ve John Bardeen'le işbirliği yaparak, aşırı iletkenlik kuramı üstüne çalışmalar sonucunda, 1972'de Nobel



Ayrıca piyano için sonatlar, empromptüler, altı par çalık Moments Musicaux, orkestra için ilgi çekici bir



çoksesliliğe ulaştığı 15 dörtlü, 3 Üçlü, iki keman, alto ve iki viyolensel için 1 beşli ve 10 senfoni bestelemiştir. nilerinin en ünlüleri Beşinci Senfoni ve Bitmemiş



Fizik Ödülü'nü çalışmaya arkadaşlarıyla paylaştı.



Senfoni de denen Sekizinci Senfoni' dir.



Schrödinger, Erwin



Schulz, Charles M.



Avusturyalı fizikçi (Viyana 1887-ay.y. 1961). Viyana ve Jena üniversitelerinde öğrenim gören Erwin Schrödin



ABD'li çizgiroman ressamı (Minneapolis 1922). Gelmiş geçmiş en başarılı çizgiroman sayılan Peanuts'ın yaratı



ger, Stuttgart (1920), Breslau (1921), Zürich (1921), Berlin (1927) üniversitelerinde ders verdi. Naziler ikti



dara gelinceİngiltere'ye geçip (1933), Oxford Üniver



cisi olan Charles M. Schulz'un, bu çizgiromandaki kah ramanları (Snoopy adlı köpek; Charlie Brown, Lucy, Schroeder adlı çocuklar, vb.) kısa sürede dünyanın her



sitesi'nde çalışmaya başladı. İrlanda Krallık Akademi



yanında tanınmış, çizgifilm olarak televizyona da uyar



Kuvantum mekaniğinin kurucularından olan Erwin Schrödinger, De Broglie'nin dalga mekaniği kuramını



Schuman, Robert



vantum sisteminin dalga fonksiyonunu belirleyen, gö



Moselle 1963). Genç siyasete atılıp, 1919'dan



si'nde kuramsal fizik profesörlüğüne (1940) getirilip, 1945'te Viyana'ya döndü.



genişleterek, atom yapısı sorununa eğilmiş ve bir ku



relilik kuramına uymayan diferansiyel denklemi ("Schrödinger denklemi") ortaya koymuş, ayrıca rad yum ve renk kuramları konusunda da çalışarak, 1933'te Nobel Fizik Ödülü'nü P.A.M.Dirac'la paylaşmıştır.



Başlıca yapıtları: Study on Wave Mechanics (Dalga



Mekaniği Üstüne Çalışma, 1927), What is Life ? (Yaşam Nedir ?).



lanmıştır.



Fransız siyasetçisi (Lüksemburg 1886-Scy-Chazelles,



başlayarak Moselle'den milletvekilliğine seçilen Robert Schuman, Cumhuriyetçi Halk Hareketi'nin (MRP) kuru cuları ve başlıca yöneticileri arasında yer aldı. Maliye



bakanlığı (1946-1947), başbakanlık (1947-1948),



Di



şişleri bakanlığı (1948-1953)yapıp, Almanya'yla uzlaş maya bağlı bir Avrupa kurulmasını savundu ve J. Mon



nettarafından sunulmuş olan planı yeniden düzenleye



rek ("Schuman planı"), 1951'de, Ortak Pazar'a giden



Schubert, Franz Avusturyalı besteci (Lichtenthal, Viyana yakını 1797



Viyana 1828). Öğretmen olan babasından keman çal



yolu açan Avrupa Kömür Çelik Birliği'nin kurulmasında önemli rol oynadı. Avrupa Savunma Birliği projesinin meclisten geçmemesi üstüne istifa edip, daha sonra



mayı öğrenen Franz Schubert, Viyana sarayı capella



Adalet bakanlığı(1955-1956) ve Avrupa Parlamentosu başkanlığı (1958-1960) yaptı.



ri'den armoni dersleri aldı. Sesi bozulunca capelladan



Schumann, Robert



verdi. 1818 ve 1824 yazlarında Zelesz'de (Macaristan)



Alman bestecisi (Zwickau, Saksonya 1810-Endenich, Bonn yakını 1856). Sağlam bir müzik eğitimi gören Ro



sında burslu olarak öğrenim görüp (1808-1819), Salie



ayrılıp, üç yıl süreyle Lichtenthal'deki okullarda ders kont Esterhazy'nin sarayında müzik dersleri verdiyse



de, Viyana'da resmi bir görev elde edemedi ve ömrü boyunca yalnızca bir tek konser verdi (1827). Henüz 31 yaşındayken tifüsten öldü ve liedlerini çok beğenmiş olan Beethoven'in yanına gömüldü.



bert Schumann, hukuk öğrenimini yarım bırakarak, 12



yaşında başladığı piyano eğitimini F. Wieck ve



Dorn'dan ders alarak sürdürdü. Kendi bulduğu bir me kanizmayla çalışırken parmaklarından biri sakatlanip.



SCHÜTZ, HEINRICH Romantizm



döneminin başlıca Alman bestecilerinden



Robert Schumann, liedlerinde,



piyano



parçalarında, oda



37



pitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi, 1942); vb.), girişim



cinin rolü, yenilik ve büyümenin mekanizması üstünde



durarak, kapitalist iktisadın evrim sürecini tarihsel ve



istatistiksel açıdan inceledi ve birbirini izleyen üç çevri min (uzun vade, orta vade, kısa vade) etkisine dayan dırdı.



müziğinde ve senfonilerinde, en



Schuschnigg, Kurt von



üstün ve derin



Avusturyalı siyasetçi (Riva, Garda gölü 1897-Muters,



duyguları



lumturaksız, ince,



şiirsel, özlem dolu bir biçimde yansıtmıştır.



Innsbruck yakını 1977). Hukuk öğrenimi gören Kurt



von Schuschnigg, bir süre avukatlık yaptıktan sonra si



yasete atılıp, Sosyal Hıristiyan Parti'den milletvekilliği ne seçildi (1927). Adalet (1932-1933), Milli Eğitim



(1933)bakanlıklarında bulunup, başbakanlığa atanarak (1934), ülke iktisadını düzene koydu. Almanya'yla



sol elini kullanamaz duruma gelmesi üstüne, bestecili



ğe ağırlık verdi. 1834'te Neue Zeitchrift für Musiki (Ye ni Müzik Dergisi) kurup, 1835-1844 arasında piyano yapıtları, liedler besteledi. 1840'te Clara Wieck'le (Cla



dostluk ilişkileri geliştirmeye çalıştı: Hükümete bazı



limli Nazileri alarak, Avusturya'ya dokunulmayacağı konusunda Almanya'dan söz aldı. Ama, Habsburg sū lalesini yeniden tahta çıkarmayı tasarlaması üstüne Hit



ra Schumann) evlenip, liedler, senfonik yapıtlar beste lemeye başladı. Mendelssohn'un yeni kurduğu Leipzig



ler'i öfkelendirip, Hitler tarafından Berchtesgaden'e çağrılarak (12 Şubat 1938), askeri müdahaleyle tehdit



Konservatuvarı'nda öğretmenliğe getirilerek (1843), eşiyle birlikte Rusya'da bir konser turnesinden sonra, Dresden'e yerleşti (1844). Düsseldorf kenti müzik yö



bırakmayı, Seyss-inquart'ı İçişleri bakanlığına getirmeyi



neticiliğine atanip (1850), geçirdiği sinir bunalımlarının



gerçek bir akıl hastalığına dönüşmesi (ilk akıl hastalığı nöbeti 1854'te geldi) sonucunda, kendisini Ren ırmağı na attı. Kurtarılarak Endenich akıl hastalıkları hastanesi



ne kapatıldı ve iki yıl sonra orada öldü. Schumann'ın ses müziği yapıtları birkaç oratoryo ve



opera (Cennet ve Peri, 1841-1843; Goethe'nin Fa



ust'undan Sahneler, 1844-1853; Manfred, 1849), bazı ları çevrim oluşturan (Kadının Aşkı ve Yaşamı; Şairin Aşkları) yaklaşık 250 lied, vb. içerir. Heine ve Goet he'nin şiirlerine dayalı bu yapıtlarında, ezgi çizgisi ve pi



edildi ve cezaevindeki Avusturyalı aşırı Nazileri serbest



kabul etmek zorunda kaldı. Almanlarla yaptığı antlaş



manın hiçbir işe yaramayacağını anladığından, "bağım siz, sosyal-hıristiyan ve birleşik" bir Avusturya'nın sür dürülmesi için, bir halkoylamasına karar verdiyse (9 Mart) de, Hitler'in bu halkoylamasına karşı çıkıp, istifa etmesini istemesi (11 Mart) üstüne, Fransa ve İngilte



re'den destek bulamayacağını anlayınca istifa etti. Al



manların Viyana'yı işgal ederek, "Anschluss" u (ilhak) gerçekleştirmeleri (12 Mart) üstüne Dachau toplama



kampına kapatılıp, savaşın sonunda ABD birlikleri tara fından kurtarıldı (Mayıs 1945) ve ABD'ye gitti(1948). Ülkesine dönmeden önce Saint Louis Universitesi'nde



yano ustalığı, metnin anlatımını sürdürüp, genişletir; üs lup, büyük bir genişlik, fantezi ve acılı duyarlılıkla yo



ders verdi.



ğunlaşır.



Schütz, Heinrich



me bölümü bulunmayan, Couperin'in yapıtlarını anım



Alman bestecisi (Köstritz, Gera yakını 1585-Dresden



Piyano için, sınırlı çerçeve içinde geçen, uzun geliş



satan parçalarında, en içten ve derin duyguları, bütün yapıtlarının ortak özelliği olan tumturaksız, ince, şiirsel ve özlem dolu bir biçimde anlatmıştır: Kelebekler (1829-1832), Senfonik Etüdler (1834), Karnaval(1834



1835), Çocuk Sahneleri (1838), Gençlik İçin Albüm



1672). Daha çocuk yaşta Kassel sarayı capellasının ko rosuna giren Heinrich Schütz, Collegium Maurici



um'da öğrenim gördü. Bir süre hukuk derslerini izledik ten sonra, Italya'da müzik öğrenimi için bir burs bula rak, Venedik'te Giovanni Gabrieli'nin öğrencisi oldu



(1848), Ormandan Sahneler (1848-1849), vb. Oda müziği besteleri arasında keman ve piyano için



(1609-1612), Kassel sarayında orgculuk, daha sonra da



2 sonat, 3 üçlü, yaylılar için 3 dörtlü ve ünlü beşlisi,



seçici prensinin sık sık izin vermesi sayesinde uzun sū reler İtalya'da ve Danimarka'da kalarak, Montever



uvertürler, Beethoven'in etkisinde 4 senfoni (bunlar



dan Üçüncü Senfoni (1840) güzel orkestralaması ve



büyük ritim gücüyle dikkati çeker) viyolonsel ve orkest ra için Birinci Koncerto, yazılış ve şiir nitelikleri bakımın dan romantizm dönemi yapıtlarının en başarılı örnekle rinden biri olan La Minör Koncerto (piyano ve orkestra için) sayılabilir.



Schumpeter, Joseph Alois



Dresden'de saray capellası yöneticiliği yaptı. Saksonya di'yle tanışmak olanağını buldu ve Kopenhag capella



sında yöneticilik yaptı.



Alman müziğinin evriminde çok önemli rol oynayan



Heinrich Schütz, barok dönemin başlangıcında yetiş miş en büyük Alman bestecilerinden biri sayılmaktadır.



Özellikle monodi üslubunun, yorum üslubunun ve ses müziğinin çeşitli biçimlerine yaptığı etkiler çok önemli



dir (Bach, Schütz'ün kalıplarını genişleterek kullanmış tir).



Avusturyalı iktisatçı (Trest, Moravya 1883-Salisbury,



Din dışı müzik bestecisi olarak ilk Alman operasi



ABD 1950). Viyana Üniversitesi'nde öğrenim gören Jo



Dafne'nin (1627) yanı sıra, partisyonları kaybolmuş bir



seph Alois Schumpeter, üniversitelerde ders verip,



opera-bale (Orpheus ve Euridike) ve çoksesli kontra



versitesi'nde (1925) ve ABD'de Harvard Üniversite



puntolu bir madrigal derlemesi yazmış olmakla birlikte, her şeyden önce bir dinsel müzik bestecisidir: İki koro lu mezamirler, Diriliş (1623), tek sesli havalar ya da bü



bankacılık ve Maliye bakanlığı (1919) yaptı. Bonn Üni



si'nde (1932'den başlayarak) ders verip, yapıtlarında Theorie der Wirtschaftlichen (Iktisadi, Evrim Kuramı, 1912); Business Cycles (İş Yaşamındaki Çevrimler,



1939); Kapitalismus, Socialismus und Democratio (Ka



yük korolor içeren Kutsal Şarkılar, bir çeşit kantat olan Küçük Ruhani Konserler(1636-1639),bir motet derle mesi, Bach'ınkilerin öncüsü olan 4 Passion, vb.



38 SHWARZENBERG, FELIX, PRENSİ



Schwarzenberg, Felix, Prensi



Schwerin



Avusturyalı devlet adamı (Krumau 1800-Viyana 1852).



Almanya'nın kuzeydoğu kesiminde kent. Schwerin gö lü kıyısında, Baltık denizinden 32 km içerde, Ham



Karl Philipp'in yeğeni olan Schwarzenberg Prensi Felix,



Napoli büyükelçiliğinde bulunup (1846-1848), Pie monte'ye karşı savaştı. Mareşalliğe yükseltilip, başba kanlığa (şansölye) atanarak (21 Kasım 1848), Franz-Jo



seph'in tahta çıkmasına yardımcı oldu. Bir anayasa ha zırlatarak (4 Mart 1849) meclisi feshedip, 31 Aralık 1831'de Anayasa'yı askıya aldı ve Macar devrimcileri



ne karşı Rusya'nın desteğini sağladı, Parma, Modena ve



Floransa'da Avusturyalı arşidükleri yeniden tahta çıkar mayı başarıp, Almanya'da imparatorluk tahtına Prusya



kralının çıkarılması üstüne, Frankfurt'taki milletvekille rini geri çağırarak, Prusya kralını tahttan vazgeçmek zo



runda bıraktı. Prusya'yı yıkmak için tasarılar hazırlayıp, Prusya başbakanı Manteuffel'e, Frankfurt Diyet Mecli



si'nin kurulmasını kabul ettirdi (29 Kasım 1950); Ger men konfederasyonunu örgütlemek için, Dresden Konferansı'nı topladı; ama, Prusya ile küçük devletlerin



burg'un 115 km doğusunda yeralan, Mecklenburg



Vorpommern eyaletinin merkezi olan Schwerin'ın nü



fusu 130 685'tir. Bir karayolları-demiryolları kavşağı ve çevresindeki tarım-hayvancılık bölgesinin ticaret mer



kezi olan kentte, sanayi de gelişmiştir: Tarım araç-ge reçleri yapımı; ilaç fabrikaları; plastik maddeler yapımı;



kimya sanayisi; mobilya ve seramik yapımı; vb. Ayrıca,



yapımına XIII. yy'da başlanan katedrali ve değerli tab



lolar (büyükdüklerin koleksiyonu) içeren müzesiyle tu rist de çekmektedir.



Adına ilk olarak 1018'den kalma metinlerde rastla



nan Schwerin, 1358'den başlayarak Mecklenburg



Schwerin Büyükdüklüğü'nün merkezi, 1949-1990 ara sında da Doğu Almanya'nın Schwerin yönetim bölü münün merkezi olmuştur.



işbirliği yapmaları (Aralık 1850) sonucunda amacına



Schwinger, Julian Seymour



kavuşturmada başarılı oldu.



ABD'li fizikçi (New York 1918). Columbia Universite



ulaşamadı. Bununla birlikte, Avusturya'yı eski gücüne



Schwarzkoppf, Norman: Bk. KÖRFEZ SAVAŞI.



si'nde öğrenim görüp, doktora çalışmasını tamamlayan



(1939) Julian Seymour Schwinger, kısa bir süre ). Robert Oppenheimer'la çalıştı. 1945'ten başlayarak Harvard



Üniversitesi'nde ders verip, elektromagnetik alana ku vantum kuramını uygulayarak elektronun magnetik



Schwarzwald: Bk. KARAORMAN.



momentini hesaplamayı başardı. 1965'te Nobel Fizik



Ödülü'nü Feynman ve Tomonaga'yla



paylaştı.



1972'de, Los Angeles'te Kaliforniya Üniversitesi'nde fi



zik profesörlüğüne getirildi.



Schweitzer, Albert Fransız hekimi, protestan tanrıbilimcisi, orgcusu ve mü



zikbilimcisi (Kaysersberg 1875-Lambaréné, Gabon



Schwitters, Kurt Alman ressamı, heykelcisi ve yazarı (Hannover 1887



Ambleside, İngiltere 1948). Portreler, manzaralar ve Tannbilimci ve mūzikçi olarak ün



kazandıktan sonra tıp öğrenimi gören



Albert Schweitzer,



günlük yaşam sahneleri yaparak sanat yaşamına başla yan Kurt Schwitters, çok geçmeden Hannover'daki da



da akımına katıldı. Çeşitli nesnelerden kolajlarıyla öncü



sanata, özellikle de dada akımına önemli katkılarda bu



Gabon'da



lunup, rastlantı sonucu, yırtılmış bir ilandan alarak ilk



Lambaréné hastanesini



sözcüğünden) hecelerini bütün çalışmalarının genel



kurarak (1913), ömrünün sonuna kadar orada kalmış, bu arada



1952'de Nobel



Barış Ödülü'nü almıştır.



kolajlarından birinde kullandığı (Kommerz ("ticaret")



adı haline getirdi (tablo-Merz'ler, heykel-Merz'ler, özellikle de Hannover'deki evinin boyutlarında ger çekleştirdiği çevre-asamblaj çalışması Merzbau (yıkıl



mıştır]). Bu arada, 1923-1932 arasında Merz dergisini



yayınladı. 1932'de Paris'e yerleşip, konstrüktivizmle



de ilgilenerek, Çember ve Kare, daha sonra da Soyutla



1965). Bir protestan rahibin oğlu olan Albert Schweit zer, 9 yaşından başlayarak köy kilisesinde orgculuk



XX. yy. başındaki öncü sanatın gelişmesini önemli



yaptı. Müzik öğrenimini Mühlhausen'de ve Paris'te sür dürüp, 18 yaşında Strasbourg Üniversitesi'ne girerek, 1899'da felsefe doktorasını, 1942'de tanrıbilim dokto rasını verdi. Strasbourg'da Saint Thomas din okulu yö neticiliğine getirilip, 1906'da görevinden ayrılarak, tip öğrenimi gördü. Bir yandan da, J. S. Bach Derneği'nde



orgculuk yaptı. Müzikle ().-S. Bach, 1905), tanrıbilimle (Geschichte der Leben Jesu Forschung (İsa'nın Yaşamı



Üstüne Araştırmaların Tarihi, 1906); vb.) ilgili kitaplar



yayınlayıp, tıp öğrenimini tamamlayınca misyoner he



kim olarak Gabon'a gitti (1913) ve kurduğu Lambaréné



hastanesiyle (ömrünün sonuna kadar hastanenin başın



ölçüde etkilemiş olan Alman ANO



sanatçısı Kurt Schwitters'in, Merzbild (1922)



GRI



adlı yapiti geometrik kuruluşuyla, kübist ressamların



çalışmalarını da çağrıştırmaktadır. (Burton Tremaine



da kaldı) büyük ün kazandı. 1952'de Nobel Barış Ödü



koleksiyonu,



lü'nü aldı.



Meriden,



Connecticut.)



SCOTT, ROBERT FALCON ma-Yaratma adlı Paris sanat topluluklarının etkinlikleri ne katıldı. 1937'de yapıtlarının Naziler tarafından “yoz



39



ni'na son veren Zama Savaşı'nı kazanıp (1.O. 202), Ro ma'da zafer töreniyle karşılanarak (1.7.201), Africanus



Norveç'e göçüp, daha sonra İngiltere'ye yerleşti.



(Afrikali) unvanı verildi. 1.6. 199'da Princeps senatus ("senatörlerin birincisi") unvanı verilip, 10. 194'te ye



Scipio Aemilianus, Publius Cornelius



yıp, kendisi de legatus olarak kardeşiyle giderek, Luci



laşmış sanat” ürünlerinden sayılması üstüne, Paris'ten



niden konsüllüğe seçildi. Kardeşi lucius'un Suriye krabi na karşı gönderilen orduya komutan atanmasını sağla



(? İ.Ö. 184'e d.-Roma İ.Ö. 129). Paulus Aemilianus'un



oğlu olan Publius Cornelius Scipio Aemilianus (Ikinci Afrikalıda denir), evlatlık olarak Cornelia ailesine alınıp,



Scipio Africanus tarafından torun olarak kabul edildi.



Yunanlı öğretmenler tarafından eğitilip, Roma'nın bü



yümesi sonucu ortaya çıkan ahlâk sorunlarıyla ilgilendi.



Konsül Licinius Lucullus'la askerî tribunus olarak Ispan



ya'ya gidip (1.0. 151), kral Massinissa'ya elçi gönderil di. 1.8. 147'de konsül seçilip, Afrika savaşını yönet



mekle görevlendirilerek, Kartaca'yı aldı (1.Ô. 146) ve bütünüyle yıktırdı. Roma'nın Afrika eyaletini örgütle



us'un öğütleri sayesinde Magnesia savaşını kazandı.



Ama çarpışmalar sırasında hasta olduğu için savaş ala ninda bulunamadığından, Antiokhos'la anlaşmakla suçlandı ve zafer, harekâtın sonuçlanmasından kısa sü re önce görevden alınmış olan Lucius Scipio'ya mal



edildi. 1.8. 187'de, Cato'nun kışkırtmaları sonucunda,



iki kardeş, Suriye savaşı ganimetlerinden sağlanan pa rayı kendilerine saklamakla suçlandılar. Bu suçlama ka nitlanamadıysa da, Scipio Africanus, Liternum'daki evi ne çekildi.



yip, yeniden konsüllüğe (İ.Ö. 142), daha sonra da cen



Scola, Ettore



nip, Roma'nın en etkili kişisi haline geldi. Gracchus'un ölümünden sonra çıkan kargaşada Gracchus yandaşla



İtalyan sinema yönetmeni (Trevico, Campania 1931).



sorluğa (İ.Ö. 134) seçildi. Başkaldıran Numantia'yı ye rinin karşısında yeraldı ve odasında ölü bulundu.



Bir süre gazetecilik ve senaryoculuk yaptıktan sonra yö



netmenliğe başlayan (1964) Ettore Scola, birbirini izle



yen ilgi çekici filmleriyle çağımızın başlıca sinema usta ları arasında yeraldi: Öylesine Sevmiştik ki (C'eramo



Scipio Africanus, Publius Cornelius



Tanto Amati, 1974); Özel Bir Gün (Una Giornata Parti



Romalı general (? İ.Ö. 235-Liternum İ.Ö. 183). Publius



Cornelius Scipio'nun oğlu olan Publius Cornelius Sci



colare, 1977); Teras (La Terrazza, 1979); Varennes Gecesi (La Nuit de Varennes, 1982); Balo (Le Bal,



1983); La Famiglia (Aile, 1988), Saat Kaç? (Che Ora è?,



1988), il Viaggio di Capitan Fracasse (Kaptan Fracas se'ın Yolculuğu, 1990), vb.



Scorsese, Martin Romalı general Publius Cornelius



ABD'li sinema yönetmeni (New York 1942). İlk filmle



Scipio Africanus, Ikinci Pön Savaşları



lan Kim?, 1968]; Mean Streets (Anacaddeler, 1973])



rinden (Who's That Knocking at My Door? [Kapımı Ça



(1.0. 218-1.7.201) sırasında, Kartaca'nın



başlayarak özyaşamından öğelere, ABD büyük kentle



İspanya'daki



çük insanların sorunlarına eğilen Martin Scorsese, bir



rinin vahşi gece yaşamından konulara, yoksulların, kü



topraklarını ele geçirerek, Annibal'i



çok eleştirmen tarafından, yakın dönemin en önemli birkaç ABD'li sinema yönetmenlerinden biri sayılmak



Italya'dan Kartaca'ya dönerek kenti savunmak zorunda



tadır.



bırakmış, l.O. 202'de



keli Boğa (Raging Bull, 1980), Komedi Kralı (King of Co



Başlıca filmleri: Taksişoförü (Taxi Driver, 1976), Öf



Annibal'i Zama'da



medy, 1983), Paranın Rengi (The Color of Money,



yenerek, Ikinci Pön Savaşları'na son



1986), Günaha Son Çağrı (Last Temptation of Christ, 1988), Sıkı Dostlar (Goodfellas, 1990; 1990 Venedik Film Festivali Büyük Ödülü'nü aldı), Korku Burnu (Cap



vermiştir. (Ulusal Müze, Napoli.)



Fear, 1991), The Age of innocence (Masumluk Çağı,



.



1993), vb.



İspanya prokonsüllüğüne getirildi(İ.Ö. 211). Bir baskin



la Kartaca'nın İspanya yarımadasındaki en önemli üssü



Carthago Nova'y! (Yeni Kartaca) alip (İ.Ö. 209), Karta



Scotland: Bk. İSKOÇYA.



calıların elindeki İspanyol rehineleri kurtararak halkın



sevgisini kazandı. 1.7. 203'de, Annibal'in kardeşi Has



Scott, Robert Falcon



rek Annibal'le buluşmasına engel olamadı. 1.6. 207'de



İngiliz gezgini (Devonport 1868-Antarktika 1912).



konsüllüğe seçilerek, savaşı Afrika'da sürdürmek istedi.



1880'de donanmaya katılan Robert Falcon Scott, An tarktika'ya düzenlenen bir keşif gezisine (1901-1904) başkanlık etti. 1910'da Güney Kutbu'na ilk olarak ulas.



drubal'i Baecula Savaşı'nda yendi;ama, İtalya'ya gide



İlpa'da iki Kartaca ordusunu daha yenip, I.Ö. 205'te



Senato'nun bir bölümünün karşı çıkmasına ve halkın baskısına karşın, Sicilya'ya gitme ve gerekli gördüğün



mak amacıyla yeniden yola çıktıysa da, kutba ancak



de Afrika'ya geçme iznini aldıysa da, bu çıkarma hare



kâtı için zorunlu malzemeyi elde edemedi. Bunun üs



Roald Amundsen'den birkaç hafta sonra varabildi (18 Ocak 1912). Dönüş yolculuğunda yol arkadaşlarıyla



tüne, gönüllüllere ve İtalyan kentlerine çağrıda buluna rak Kartaca'ya saldırma olanaklarını sağlayıp, 1.O.



birlikte donarak öldü (cesetleri sekiz ay sonra bulundu).



204'te Utica yakınına çıkarma yaptı. Birçok çarpışma



dan sonra, Annibal'e karşı İkinci Pön (Kartaca) Savaşla



Yolculuğu sırasında tuttuğu günlük, 1913'te 2 cilt halin de yayınlandı: Scott's Last Expedition (Scott'un Son Se feri).



40 SCOTT, SIR WALTER



Scott, Sir Walter



İskoç yazarı (Edinburgh 1771-Abbotsford şatosu 1832). Hukuk öğrenimi görüp, avukatlık yapmaya baş



ya'da Berkeley Üniversitesi'ni bitiren Glenn Theodore Seaborg, 1937'de doktora çalışmasını tamamlayarak, aynı üniversitede öğretim üyesi olarak görev aldı.



1940'ta Edwin McMillan'la birlikte ilk uranyum ötesi



elementi (neptunyum, atom sayısı 93) ve atom sayısı 94 olan plutonyumu buldu. 1942'de Chicago Üniversite



si'ne geçip, ekibiyle 1944'te amerikyumu (atom sayısı XIX. yy. başındaki



Ingiliz edebiyatının en



95) ve küriyumu (atom sayısı 96), 1946'da Berkeley



Üniversitesi'ne dönerek, ekibiyle 1949'da berkelyumu



(atom sayısı 97) ve kaliforniyumu (atom sayısı 98) bul



ünlü yazarlarından Sir Walter Scott,



du. 1951'de Nobel Kimya Ödülü'nü Edwin McMil lan'la paylaşıp, ekibiyle çalışmalarını sürdürerek, 1952



Waverly (1814),



1955 yılları arasında atom sayıları 99, 100 ve 101 olan



Ivanhoe (1820),



elementleri ayrıştırdı: Aynştaynyum (Albert Einstein'in



vb. romanlarıyla tarihsel roman



türünün gerçek kurucusu sayılmaktadır.



layan (1792) Sir Walter Scott, bir süre sonra edebiyata yönelerek, önce İskoçya'nın sözlü baladlarını ve efsa nelerini derleyip, Minstrelsy of Scottish Border (İskoç



Sınır Şarkıları, 1802) adı altında yayınladı. Sonra şiirleri



ni içeren kitaplar (The Lay ofthe Last Minstrel (Son Halk



adından), fermiyum (Enrico Fermi'nin adından), men delevyum (Mendeleyev'in adından). Aynı zamanda



nükleer bir yakıt olarak değeri kanıtlanan uranyum



233'ü ayrıştırmak için çalışıp, 1961'de Atom Enerjisi Komisyonu başkanlığına getirildi (bu göreve getirilen ilk



bilim adamıdır). 1971'de Berkeley'deki görevine dö nüp, 1974'te 106 sayılı elementi buldu (1974). Başlıca yapıtları: Chemistry ofthe Actinide Elements



(Aktinitler Dizisinden Elementlerin Kimyası, 1957), Transuranicum Elements (Uranyum Ötesi Elementler,



Şairinin Baladı, 1805), Marmion(1808); The Lady of the



1958), vb.



sa da, Byron'un başarılarının gölgesinde kalınca, türde ğiştirmeye karar vererek, romana yöneldi. XVIII. yy.so



SEATO



Lake (Göldeki Kadın, 1810), Rokeby(1813) yayınladıy



nunda geçmişi anlatmanın moda olmasına karşın, Ma dame de la Fayette ve Walpole gibi yazarlardan farklı



biçimde, tarihi basit bir çerçeve olarak ele almayıp, ro manların gerçek konusu haline getirdi; betimlemeleri ve aşk entrikalarını ikincil bir role itti. Halktan kişileri



de gözler önüne seren bu tarihsel romanlarıyla, yeni bir edebiyat türünün doğmasına yol açtı. Başlıca romanları: Waverly (1814), Guy Mannering (1815),



The Antiquary (Antikacı, 1816), Rob Roy



(1818), A Legend of Montrose (Montrose Efsanesi,



1819), XII. yy'da İngiltere'de Normanlar ile Saksonlar arasındaki çekişmeyi anlatan ve başyapıtı sayılan Ivan hoe (1820), Elizabeth I döneminde geçen Kenilworth



(1821), Cromwell çağını anlatan Woodstock (1826), XIV. yy. burjuvaları arasındaki çekişmeleri ele alan The



İngilizce Southeast Asia Treaty Organization'un ("Gü neydoğu Asya Antlaşması Örgütü") kısaltması. ABD, Avustralya, Fransa, İngiltere, Yeni Zelanda, Pakistan, Fi



lipinler ve Tayland arasında 1954'te Manila'da imzala nan bir savunma ittifakı olan SEATO, 1972'deki Hindis



tan-Pakistan Savaşı'nın ardından Pakistan'ın çekilme sinden sonra, 1973'te ABD'nin Vietnam'daki yükümlü



lüğünü bırakması üstüne, 1977'de feshedilmiştir. Seattle



ABD'nin kuzeybatı kesiminde kent. Washington eyale tinde, Puget boğazı (batıda) ile Washington gölü (doğu



da) arasındaki dar kıstakta yeralan, King yönetim bölü



Fair Maid of Perth (Perthli Güzel Kız, 1828), vb.



münün merkezi olan Seattle'ın nüfusu 516 259'dur (çevre belediyelerle birlikte 1 972 961 nüf.). Orta kesi



Scotus, John Duns: Bk. DUNS SCOTUS,



gölünün (iki köprüyle aşılır) kuzeyine, güneyine ve do ğusuna yayılan kent, doğuda Cascade dağlarıyla, bati



Scribe, Eugène Fransız tiyatro yazarı (Paris 1791-ay.y. 1861). Bir kumaş



da Olympics dağlarıyla sınırlıdır. Önemli bir liman olmasının yanı sıra, büyük bir sanayi (tersaneler, Boe ing uçak yapımı şirketi, kereste sanayisi, balıkçılık sa



nayisi, vb.) ve öğretim (Washington ve Seattle üni versiteleri) merkezidir.



I



JOHN



mi kistak üstünde yeralan, ama banliyöleri Washington



tüccarının oğlu olan Eugène Scribe, yazarlığa otuz ya şında başlayıp, üç yüze yakın kısa tiyatro oyunu ve ko medi (bazılarında başka yazarlarla işbirliği yaptı) yazdı:



Seba



L'ours et le Pacha (Ayı ve Paşa, 1821); Bertrand et Ra



rulduğu sanılan, başkenti Marib olan Seba (ya da Saba)



ton (Bertrand ve Raton, 1832), La Camaraderie (Arka



Yemen'in doğu kesiminde eski krallık. İ.Ö.XI. yy'da ku Krallığı, İ.Ö. VIII. yy'dan başlayarak parlak bir uygarlık



daşlık, 1837), Le Verre d'Eau (Su Bardağı, 1844), Adri enne Lecouvreur (1849), vb. Ayrıca çağının burjuvazi



geliştirdi (Maribbaraji; Marib ve Sirvah tapınağı; vb.; In



sinin ahlâk sorunlarını, toplumsal çatışmalarını entrika



man peygamberi ziyareti anlatılır). İ.Ö. 1. binyılda Kızıl deniz'deki ve Hint okyanusundaki deniz ticaretine ege



lara bağlayan opera librettoları (Robert le Diable (Şey



tan Robert, 1831]; les Huguenots (Huguenotlar, 1836);



cil'de Seba Melikesi Belkıs'ın Kudüs'e gidişi ve Süley



vb.) kaleme aldı.



men olup, I.S. I. yy'dan başlayarak, kabileler arası çe kişmeler sonucunda, Himyerilerin egemenliğine girdi.



Seaborg, Glenn T.



Sebastiano del Piombo



ABD'li kimyacı (Ishpeming, Michigan 1912). Kaliforni



Italyan ressamı (Venedik [?] 1485'e d.-Roma 1547). Ve



SEDAT, ENVER 41 nedik'te Giovanni Bellini'nin ve Giorgione'nin yanında yetişen Sebastiano del Piombo (asıl adı Sebastiano Lu



cianidir), 1511'de Roma'ya yerleşerek Michelange



lo'yla dostluk kurdu ve etkisinde kaldı. Rekabete girişti ği Raffaello'yu portreleriyle (Papa Clemens VIII, 1526;



Capodimento müzesi, Napoli; vb.) etkileyip, konuları ni dinden alan birçok tablo yaptı: Aziz Crisostomo ve Başka Azizler (1510-1511, San Giovanni Crisostomo



metinden yasaklı olanlar oy kullanamazlar. Seçim günü



saat 8-18.00 arasında oylar kullanıldıktan sonra, her



sandık hazır bulunanlar önünde açılarak, zarflar sayılır ve geçerli oy pusulaları, tutanakları, vb. belgeler, bagli olunan ilçe seçim kuruluna teslim edilir. İlçe seçim ku rulu, ilçedeki bütün sandık tutanaklarını birleştirip, dú



zenlediği tutanağı il seçim kuruluna gönderir. Il seçim



kilisesi, Venedik), Lazarus'un Dirilmesi (1517-1519;



, ilçe seçim tutanaklarına dayanarak il seçim tu kurulları tanaklarını düzenler ve birleştirme sonucunu gösteren



National Gallery, Londra), vb.



tutanağı ilan ederler.



Sebastiao



seçki: Bk. ANTOLOJİ.



Portekiz kralı (Lizbon 1554-Alcaçar-Quivir 1578). Kral Joao III'ün torunu olan Sebastiao, babası doğumundan önce öldüğü için, dedesinin yerine tahta çıkıp (1557), bir Haçlı seferi düzenlemeyi saplantı haline getirerek,



Sedat, Enver



1578'de büyük bir orduyla Fas kıyılarına çıktı. 4 Ağus



hire 1981). Askeri Akademi'yi bitirip (1938), orduda



tos 1578'de Alcaçar-Quivir ovasındaki Kasr el-Kebir'de



Mısırlı devlet adamı (Mit Ebulkum, Menufiye 1918-Ka



bozguna uğrayarak, adamlarının çoğuyla birlikte öldü.



1970'ten bir suikastta



Varisi bulunmadığından, amcası Kardinal Enrique'nin



öldürüldüğü 1981'e



kısa süreli yönetiminin (1578-1580) ardından, Portekiz



kadar Mısır'ın



60 yıl süreyle İspanya'ya bağımlı kaldı.



cumhurbaşkanligini



Seber, Cemal Süreya: Bk. CEMAL SÜREYA.



1978'de İsrail'le barış görüşmelerini



yapan Enver Sedat,



başlatarak, 1979'da İsrail'le tarihsel bir



Sebük, Namık İsmail: Bk. NAMIK İSMAİL.



barış antlaşması



imzalamıştır. Bu nedenle Batilda



sebze



büyük hayranlık uyandırmasına



Genellikle pişirilerek yenen yeşil bitkiler ile tanelerini



karşılık, Arap dünyasının büyük



belirten ortak ad. Protein bakımından zengin olan seb



bölümünü kendisine



zelerin tohum kılıfları, tohumları ya da yaprakları, dün



düşman etmiştir.



yanın her yanında insanların besin maddelerinin önem



li bir bölümünü oluştururlar. Sebzelerin proteinleri, ta hillarin proteinlerininkinden farklı bir aminoasit içerir.



görev alan Enver Sedat, Temmuz 1952'deki askeri dar



Bütün sebzeler, havadan aldıkları azotu, çeşitli bileşen



yeraldı. 1955-1956 arasında Devlet bakanlığı yapıp,



lere ayırarak kullanır, sonunda da protein bireşimini



gerçekleştirirler.



Sebzeler yenen bölümlerine göre sınıflandırılabilir:



Yaprakları (salata, lahana, ispanak, semizotu, vb.) ve yaprak sapları (pazı, kereviz) yenenler; kökleri (havuç, turp, pancar, vb.) ve yumruları (patates, yerelması, vb.) yenenler; meyvesi yenenler (domates, hıyar, patlıcan, vb.); tazeyken badıçları ya da kuru taneleri yenenler (bakla, bezelye, fasulye, vb.); soğanları yenenler (so



ğan, sarmısak); bürgüleri (enginar), sap ve tomurcukları (kuşkonmaz) yenenler. Türkiye'de yıllık sebze üretimi



15 Mt'u, sebze ekili alanların toplamı da 650 000 hekta ni bulmaktadır.



seçim



Yurttaşların, aralarından bazı kimseleri kamu işlerinin



yürütülmesi için seçmeleri. Türkiye'de seçimler ser best, eşit, tek dereceli genel ve gizli oy temeline göre,



yargı denetiminde yapılmaktadır. 10 Haziran 1983 ta rihli ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'na göre,



beyi gerçekleştiren on bir "bağımsız subay" arasında 1957'de Arap Sosyalist Birliği'nin genel sekreterliğine getirildi. Bir yandan da Millet Meclisi Başkan yardımcılı ğı ve başkanlığı (1960-1969) görevlerini yürütüp, 20 Aralık 1969'da Cumhurbaşkanı yardımcılığına atandı, Nâsır ölünce cumhurbaşkanlığını üstlenip (Ekim 1970),



partinin sol kanadı tarafından, iç siyasette çok ılımlı, dış siyasetteyse kararsız olmakla suçlanmasına yol açan bir siyaset izledi. Partinin merkez komitesinde azınlıkta



kaldığını görünce, bir temizlik hareketine girişip, Şaravi



Cuma ve Ali Sabri'nin önderlik ettikleri muhalefeti saf



dışı etti (Mayıs 1971). Başbakanlığa getirdiği Aziz Sul ki'nin İsrail'e çok ılımlı davranması üstüne protesto gös



terileri ve grevler başlayınca (1972), karışıklıklara son



vermek için, hükümetin ve ordunun yönetimini de üst lendi (1973); ama Eylül 1974'te hükümet başkanlığını Abdülaziz Hicazi'ye devretti. Dış siyasette Libya'yla



bütün ilişkileri kesip (1973), ABD'ye yakınlaşmaya ça lıştı ve SSCB'yle ilişkileri giderek kopardi (1971'de im zalanan 15 yıllık dostluk ve işbirliği antlaşmasını tek yanlı olarak bozdu (1976)).



Kasım 1977'de İsrail'le barış görüşmelerini başlat



seçimlerde nispi temsil sistemi uygulanmakta (seçile



mak için Kudüs'e gitmesi (bu girişiminden ötürü, 1978



örgütlenemeyen ya da örgütlendikleri halde eksiksiz



gin'le paylaştı), Arap ülkelerinin çoğu tarafından tepkiy



cek milletvekili sayısı 450 olarak belirlenmiştir), 36 ilde



aday gösteremeyen partiler, seçimlere katılamamakta dır. Seçimlerin yapıldığı yılda, yirmi yaşına giren (ay ve



Nobel Barış Ödülü'nü İsrail başbakanı Menahem Be



le karşılandığı halde, Israil'le barış antlaşmasını imzaladı



(26 Mart 1979). İçte gerek dinci (Kopt kilisesi önderinin



gün hesabına bakılmaz) her Türk vatandaşı, oy kullan



görevden alınması), gerek siyasal (İşçi Partisi'nden İbra



Ama erler, askeri öğrenciler, kısıtlı olanlar ve kamu hiz



saneyn Heykel'in de aralarında yeraldığı 1 500 kişinin



ma hakkına sahiptir (her seçmen oyunu kendi kullanır).



him Şükrü ve el-Ahram gazetesinin eski başyazarı Ha



42



SEDEF



tutuklanmaları) muhalefete baskı uygulayıp, 6 Ekim 1981'de İsrail Savaşı'nın yıldönümünü kutlama tören lerinde, başlarında Halit el-istambuli'nin bulunduğu



üniformalı bir suikastçılar topluluğu tarafından açılan



ateşle öldürüldü.



laya dağlarına kadar uzanan bölgede yetişen sedir (se



dirağacı da denir) cinsi üyelerinin boyları 40 m'yi, çap lari 3 m'yi bulabilir; iğneyapraklarını dökmezler; yu murta biçimli kozalaklarının boyu 10 cm'yi bulur. Cin



sin üyelerinden Lübnan sediri ya da Toros sediri (Ced rus Libani) eskiden Lübnan, Suriye ve Toros dağlarının



sedef



büyük bölümünü kaplarken, günümüzde yalnızca az



Birçok yumuşakça türünün kavkısında bulunan, beyaz,



(Cedrus atlantica) türü, Kuzey Afrika'daki ormanların



miktarda Toros dağlarında bulunmaktadır. Atlas sediri



gökkuşağı pırıltısında sert madde. Yumuşakçaların ör teneğinin dış epitelyumu tarafından salgılanan sedef,



ince yaprakçıklar halinde tabakalanır. Osmanlılarda se def kakmacılığı, "sedefkar" adı verilen sanatçılar tara findan ayn bir süsleme sanatı dalina ("sedefkari") dö



nüştürülmüştür. Kuyumculukta, sedefçilikte, lüks eşya yapımında, vb. kullanılır.



büyük bölümünü oluşturmaktadır. Himalaya sediri (Cedrus deodara) Himalayalar, Afganistan ve Belucis



tan'da, Kıbrıs sediri (Cedrus brevifolia) yalnızca Kıb ris'ta yetişmektedir



Seeckt, Hans von Alman generali (Schleswig 1866-Berlin 1936). Orduda



sedef hastalığı Üstü gümüş rengi pullarla kaplı kırmızı lekelerle yansı



hızla yükselen Hans von Seeckt, Galiçya'daki (1915) ve Sırbistan'daki ordunun kurmay başkanlığında bulundu.



1917'den başlayarak Osmanlı Genelkurmayı'nı yönet



yan, nedeni bilinmeyen deri hastalığı. Sedef hastalığı



ti. Ateşkesin koşullarının uygulanışını görüşen komisyo



nin (ya da psoriasis) lekeleri, çoğunlukla kaşıntısız ol duklarından, hastayı yalnızca görünüş açısından rahat sız ederler; ilaçla geçirilebilinirlerse de, bir süre sonra yeniden belirirler. Bazı hastalarda sedef hastalığı, bir



nun başkanlığına atanıp (Kasım 1918), Alman ordusunu yeniden örgütleyerek, 100 000 kişilik yeni Alman ordu



eklem iltihabıyla birlikte görülmektedir.



sunun başına getirildi (1920) ve orduyu siyasete karıştır mamaya çalıştı(1920-1923). Hükümetten yeni yetkiler alarak fiili bir diktatörlük uygulayıp (1923-1924), Versa illes Antlaşması'nın dişına çıkarak orduyu saldırı savaşı



Sedefkâr Mehmet Ağa



na hazırladı (Versailles Antlaşması'na göre Alman ordu sunun görevi, iç güvenliği sağlamak ve sınırları koru



Türk mimarı (öl. İstanbul 1618). Rumeli'de devşirilip



maktı). Gizlice Genelkurmay'ı kurdu (kurmay subay



(1562), sarayda musiki, sedefkârlık ve mimarlık öğre nen (Mimar Sinan'ın öğrencilerindendir) Sedefkâr Mehmet Ağa, sekiz yıl İstanbul su nazırlığı yapip (1598



1606), Dalgıç Ahmet Paşa ölünce baş mimarlığa atandı (1606). Birçok yapıtı onarıp, Sultanahmet külliyesini ya



parak (1606-1617), Osmanlı İmparatorluğu'nun Mimar Sinan'ın yapıtlarından sonra en büyük yapıtlarından bi rini gerçekleştirdi.



yetiştirmek Versailles Antlaşması'na göre yasaktı). Veli ahtın oğullarından birinin manevralara katılmasına izin



verdiği için görevden alındıysa (1926) da, subaylar üs



tündeki etkisini sürdürdü. Milletvekilliğine seçilip (1930-1932), Nazilerin görüşlerini destekledi. Çankay şek'in ordusunu yeniden örgütlemek için 1934-35 ara sında Çin'de kaldı.



sefalosporin: Bk. ANTİBİYOTİKLER.



sedir



Çamgiller ailesinden, 4 türü bulunan kozalaklı ağaç cin si (Bil. a. Cedrus). Akdeniz çevresi ülkelerinden Hima



Sefaradlar XV. yy'da uğradıkları ağır baskılar sonucunda İspanya



ve Portekiz'den göçetmek zorunda kalan Yahudilerin Lübnan sediri ya da Toros sediri (Cedrus libani), eskiden



bütün Yakındoğu'da, özellikle de Lübnan'da yaygınken, günümüzde yalnızca Toros dağlarında yetişmektedir. Boyu 30 m'yi bulabilir.



soyundan gelenleri belirten terim. Adları İbranice Se



fardi (çoğulu Sefardim) sözcüğünden türetilmiş olan Sefaradlar, Germen topraklarına göçmüş Aşkenazlar dan farklı olarak, Filistin Yahudilerinin geleneklerinden



çok, Babil Yahudilerinin geleneklerini sürdürdüler ve Ladino ya da İspanyol Yahudicesi adı verilen ayrı bir dil



(İbranice, Ortaçağ Castilla lehçesi, Arapça, vb. dillerin karışımı) oluşturdular. 1492'de İspanya'dan, 1497'de



de Portekiz'den çıkarıldıktan sonra, Osmanlı İmpara torluğu'nun çeşitli bölgelerinde ve Kuzey Afrika'da



topluluklar oluşturdular. Daha sonra İtalya, Fransa, Ku



zeybatı Avrupa (özellikle Amsterdam), Anglosakson ül



keleri ve Amerika'da da topluluklar oluşturup, özellikle



ticaretle uğraşarak, uluslararası ticaretin gelişmesinde önemli rol oynadılar.



Seferis, Gheorghios Yunan şairi (Izmir 1900-Atina 1971). Ailesiyle 1914'te Atina'ya göçüp, Paris'te hukuk öğrenimi gören Ghe orghios Seferis (asıl adı Gheorghios Seferiadhis tir), Di şişleri Bakanlığı'nda görev aldı. Bir yandan diplomatlık yaparken, bir yandan da halk diliyle, süssüz ve yalın bir



SEKOYA



anlatımla çağdaş Yunanistan'daki günlük yaşamı dile getiren şiirler yazdı. 1957-1962 arasında Yunanistan'ın



Ingiltere büyükelçiliğinde bulunup, 1963'te Nobel



43



vinden alınınca (1938) ABD'ye göçtü. Kaliforniya Uni



versitesi'nde ders verip, çalışma arkadaşlarıyla atom sa yısı 85 olan astati (1940) buldu. Los Alamos Bilim Labo



Edebiyat Ödülü'nü aldı.



ratuvarı'nda atom silahları üstüne araştırma yapan bilim



niç, 1932), Poiimata (Şiirler, 1963), vb.



den üniversitedeki görevine döndü ve plutonyumun



Segal, George



berlain'le birlikte Kaliforniya Universitesi'nde betatron



Başlıca yapıtları: Strophi(Kitalar, 1931), / Sterna(Sar



ABD'li heykelci (New York 1924). New York Universi tesi'nde öğrenim gören George Segal, 1956'da ilk ser



CINEMA



ABD'li heykelci



adamları ekibinin başkanlığını yapıp(1943-1946), yeni



bir izotopunu (plūtonyum-239) buldu. Owen Cham



üstüne çalışarak, bakır atomlarını yüksek enerjili proton bombardımanına tutup, çok sayıda atomdan, az sayıda



antiproton ayırmayı başardı (1958; bu buluşlarıyla 1959'da Nobel Fizik Ödülü'nü paylaştılar).



Seine irmağı: Bk. SEN IRMAĞI.



George Segal



R Sinema'da (1963)



adlı bu yapıtında da



görüldüğü gibi, alçıdan kaliba



dökerek ham halde



bıraktığı bembeyaz insan figürlerini



gerçekçi dekorlar içine yerleştirerek,



sanki günlük yaşamın akışı içinde



mumyalaştırılmışlar etkisi uyandırmaktadır.



Sekbanicedit



Nizamicedit Ocağı'nın kaldırılmasından sonra Alemdar Mustafa Paşa'nın kurduğu (1808) ordu. Senedi İttifak'ın



imzalanmasından sonra yeni bir düzenli ordu kuran ve Nizamicedit adının (Bk. NİZAMICEDİT) Yeniçeriler arasındaki olumsuz etkisinden kaçınmak için Sekbani cedit adını veren Alemdar Mustafa Paşa, büyük bölümü Rumeli'den gelen askerlerden oluşan bu orduyu Le vent Çiftliği'ne ve Üsküdür'daki kışlalara yerleştirdi.



Ama Yeniçerilerin ayaklanmalarından ve Mustafa Pa



(Albright-Knox Sanat



şa'nın Alemdar Olayı'nda ölümünden (Bk. ALEMDAR



galerisi, Buffalo, New York.)



OLAYI) sonra, Sekbanicedit Ocağı dağıtılıp, kışlaları ateşe verildi.



gisini açtı. Soyut dışavurumculuğa karşı harekette yera lip, 1962'de New York'ta Sidney Janis galerisinde açı lan "Yeni Gerçekçiler” sergisine katıldı. Asamblaj ve



pop art tekniklerinden yararlanmakla birlikte, insan fi gürüne bağlı kalıp, alçı kalıba dökerek ham haliyle bi



Sekizinci, İbnürrefik Ahmet Nuri: Bk. İBNÜRREFIK AHMET NURİ.



raktığı bembeyaz insan figürlerini, gerçekçi dekorlar



sekizli



nat galerisi, Minneapolis), vb.



Diyatonik skalada, aralarında sekiz derece bulunan iki



Segovia, Andres



ile üstündeki ya da altındaki ikinci carasındaki aralık bir



İspanyol gitar virtüözü (Linares, Andalucia 1893-Mad



ayrıca, sekiz partili bir müzik parçasını ve sekiz çalgı ya



içine yerleştirdi: Akşam Yemeği (1964-66, Walker Sa



rid 1987). Kısa bir süre piyano, keman ve çello çalışıp,



sonra klasik gitara yönelen Andres Segovia, büyük öl



uyumlu ses arasındaki aralık. Sözgelimi, herhangi bir c



sekizlidir (oktav da denir):\cdefgabec'; vb. Sekizli terimi



da şarkıcıdan oluşan topluluğu belirtmede de kullanıl maktadır.



çüde kendi kendini yetiştirdi. 1909'da profesyonel ya



şamına başlayıp, 1924'ten sonra Paris ve ABD'de ver



Sekondi-Takoradi



diği konserlerle, o dönemde biraz gözardı edilmiş olan klasik gitara yeniden saygınlık kazandırdı. SSCB ve Uzakdoğu'da da konserlere çıkıp, Albeniz, Paganini,



Gana'da liman kenti. Gine körfezi kıyısında, Akkra'nın 180 km batısında yeralan, ülkenin ikinci büyük limanı



Schubert, Chopin, vb. birçok bestecinin keman ya da



piyano için bestelerini büyük bir başarıyla klasik gitara uyguladı. Pono, Turina, Villa-Lobos, Castelnuovo-Te desco, vb. çağdaşı bestecilerin kendisi için yazdıkları parçaları yorumlayışıyla, gelmiş geçmiş en büyük gitar ustalarından biri sayıldı.



ve beşinci büyük kenti olan Sekondi-Takoradi'nin nü fusu 255 000'dir. Önemli bir demiryolları kavşağı ve Gana'nın boksit dışsatım limanı olan Sekondi-Takoradi, iki ayrı kentken, 1946'da tek bir belediye haline getiri



lip, 1963'te birleştirilmiştir. Kentte liman etkinliklerinin



yanı sıra, sanayi de oldukça gelişmiştir: Tersaneler, de



miryolu araçlarını onarım atölyeleri, kereste fabrikaları,



Segre, Emilio



besin sanayisi, vb.



Italyan asıllı ABD'li fizikçi (Tivoli, Roma yakını 1905-La



sekoya



co Fermi'nin öğrencisi olan Emilio Segre (tam adı Emilio Gino Segre'dir), aynı üniversitede Fermi'yle birlikte ça lıştı. Yapay üretilen elementler konusuna eğilip, okul



Amerika'da yetişen sekoyaların her iki türü de çok uzun



fayette, Kaliforniya 1989). Roma Universitesi'nde Enri



arkadaşı C. Perrier'yle birlikte insanın gerçekleştirdiği ilk yapay elementi (atom sayısı 43 olan teknetyum)bul



du (1937). Palermo Üniversitesi'nde ders vermeye



(1938) başlayıp, faşist İtalyan hükümeti tarafından göre



Taxoideae ailesinden iki ağaç türünün ortak adı. Kuzey



ömürlü, yüksek, kozalaklı ağaçlardır. Sekoya ya da kıyı sekoyasının (Sequoia sempervirens) anayurdu Kalifor niya'nın güney kesimidir (Büyük Okyanus kıyıları);



uzunluğu 117 m'yi bulur. Anayurdu Kaliforniya'daki Nevada dağları olan dag sekoyası ya da dev sekoyaysa



44 SEKRETERKUŞU (Sequoiadendron giganteum) boyu 99 m'yi, çapı 9 m'yi



bulan bir ağaçtır. Her iki türün de yumuşak, ince da marlı keresteleri, yapı sanayisinde ve marangozlukta kullanılır. sekreterkuşu Tek başına sekreterkuşugiller ailesini oluşturan kuş türü (Bil. a. Sagittarius serpentarius). Yalnızca Afrika'da, Bü



yük Sahra'nın güneyindeki otluk alanlarda yaşayan sek



reterkuşunun boyu 1,5 m'yi bulur; bedeni, kanatları ve butları siyah renklidir; tepeliğinde, kulak arkasına takıl mış tüy kalemi andıran (adının bundan kaynaklandığı



sanılmaktadır) seyrek tüyler yeralır. Uzun bacaklarıyla



yerde kovalayarak avladığı yılan ve kertenkelelerle



beslenir. Dişisi, ağaçlann üst dallarında yaptığı yuvaya 2 ya da 3 yumurta bırakır.



Selahattin Eyyubi Eyyubi devletinin ve sülalesinin kurucusu (Tekrit, Irak



levinin (tarım ürünleri, ipek, tütün ve manganez dışsati mi) yanı sıra, ülkenin ikinci büyük sanayi merkezi olan



kentte, başlıca sanayi kolları arasında deri eşya yapımı, dokuma sanayisi, sabun fabrikaları, bira fabrikaları, şa rap fabrikaları , yapı gereçleri yapımı, vb. sayılabilir. Ay



ni zamanda da, pek çok tarihsel anıtıyla, çok sayıda tu



rist çekmektedir: III. yy'dan kalma sur kalıntıları ve ak



ropolis; VI. yy'a kadar saray olarak kullanılan yapının



yıkıntıları; saray ile yuvarlak bir yapıyı (sonradan kilise



ye ve camiye dönüştürülmüş bir anıt mezardır; V. yy.)



birbirine bağlayan Galerius takı; Bizans ve Osmanlı dö nemlerinden kalma kaleler; Bizans döneminden kalma



birçok kilise (Akheiropoietos bazilikası, 431'den sonra; freskler ve ilgi çekici mozaiklerle süslü Aghios Demetri os bazilikası; Aghia Sophia kilisesi, VIII. yy.; vb.); Os



manlı döneminden kalma pek çok cami, mescit, çeş



me, tekke, hamam, vb.; Atatürk'ün doğduğu ev(10 Ka



sım 1953'ten bu yana Atatürk müzesidir); vb. TARIH



İ.Ö. 315'te Makedonya kralı Kassandros'un buyruğuy



Necmettin Eyüp'ün oğlu olan Selahattin Eyyubi, babası



la kurulan ve eşi Thessaloniki'nin adı verilen kent, Ro ma ve Bizans dönemlerinde büyük bir refah içinde ya şadı. Latin Krallığı'nın ve Epeirosdespotluğunun (1224 1246) merkezi olup, yeniden Bizanslılara geçtikten



hizmetine verilen amcası Şirkúh'un yanında Mısır'a



fethedildi (1374). Birkaç kez Türkler ile Bizanslılar ara



1137/1138-Şam, Suriye 1193). Suriye atabeyi Nurettin



Zengi'nin hizmetine girerek Şam valiliğine getirilen



tarafından Haçlılarla savaşması için Fatimi halifesinin



gönderildi ve Mısır'ın ele geçirilmesinde yararlık gös terdi. Şirkûh ölünce ordu tarafından komutan ilan edilip



(1246) sonra, Çandarlı Hayrettin Halil Paşa tarafından



(1169), halife tarafından vezirliğe atanarak, Mısırlı ve



sında el değiştirdikten sonra, Murat II döneminde kesin olarak Osmanlı topraklarına katıldı (1430) ve adı Sela nik'e dönüştürülerek Rumeli eyaletine bağlandı.



fiili yönetimi ele aldı. Haçlıların Dimyat'a düzenledikle ri saldırıları püskürtüp, karşı saldırıya geçerek Gazze ile



sı'yla Yunanistan'a bırakılıp, 1916-1918 arasında Müt tefiklerin Doğu ordularının harekât üssü olarak kullanıl



Sudanlı şii askerlerin ayaklanmasını bastırdıktan sonra, Aila'yı ele geçirdi (1170). Halife Adil ölünce Eyyubi sü



1913'te Balkan Savaşı'na son veren Bükreş Antlaşma



di.



lalesini kurup (1171), kendisini ölen (1174) Suriye ata beyi Nurettin Zengin'in mirasçısı sayarak, Şam'ı aldık tan sonra Nurettin'in dul eşiyle evlendi ve Suriye'nin kendisinde, Musul ile Halep'in Zengi sülalesinde kal ması konusunda Zengilerle anlaştı. Haçlılara karşı Sel



Selanikli Ahmet Efendi: Bk. AHMET



çuklu hükümdar Kiliç Arslan I'le anlaşarak (1180), Nu



Selanikli Mustafa Efendi: Bk. MUSTAFA



rettin Zengi'nin oğlu Ismail ölünce Halep'i de ele geçir



di (1183). Haçlıları yıllık vergiye bağlayarak dört yıllık bir barış antlaşması yapıp (1185), Trablusşam komuta ninin bu antlaşmayı bozması, bir müslüman kervanını



yağmalaması ve artık vergi ödemeyeceğini bildirmesi



EFENDİ, SELANİKLİ.



EFENDİ, SELANİKLİ.



Selanikli Tevfik: Bk. TEVFİK, SELANİKLİ.



(1187) üstüne, Türk-müslüman bütün savaşçıları çevre sine toplayıp, bir Haçlı ordusunu Hattin'de yenerek Sa



miriye, Sayda, Beyrut, Akká, Gazze ve Kudüs'ü ele ge çirdi (1187). Kudüs'te Mescidi Aksa'yı yeniden ibadete



açıp, kuzeye doğru ilerleyerek, Sur, Trablusşam ve An talya kaleleri dışındaki bütün toprakları aldı (1188).



Üçüncü Haçlı seferi ordusunun önce Akka'yı, iki yıllık (1189-1191) bir kuşatmadan sonra da Yafa'yı (1192) ele geçirmesinin ardından, Haçlı ordusunun başındaki



Ingiltere kralı Arslan Yürekli Richard'ın barış önerisini kabul ederek (1192), Sur'dan Yafa'ya kadar uzanan kıyı



şeridinin hıristiyanlarda, Kudüs'ün de müslümanlarda



kalmasını onayladı. Dinlenmek için Şam'a çekilip, çok geçmeden ağır bir hastalığa yakalanarak, ülkesini oğul ları arasında bölüştürdükten (1193) sonra öldü.



Selanik Yunanistan'ın kuzey kesiminde liman kenti. Makedon



ya'da, Selanik körfezi kiysında yeralan, aynı adlı yöne



tim bölgesinin merkezi, Yunanistan'ın ikinci büyük li manı ve en yüksek nüfuslu kentlerinden biri olan Sela nik'in (Yunanca Thessaloniki), nüfusu 377 951'dir (çev



re belediyelerle 700 000'in üstünde). Önemli liman iş



Selanik olayı Berlin memorandumana neden olan uluslararası sorun



(1876). Müslüman olmak istediğini bildirerek İslâm ka



dınları gibi giyinen ve Avrathisarı'ndan Selanik istasyo nuna gelenbir Bulgar kızının, Selanik'teki ABD konso



losu ile 150 kadar Bulgar ve Rum tarafından, hükümet konağına götürmekte olan 3 zaptiyenin elinden zorla



alınmak istenmesiyle başlayan olayda, yardıma koşan birkaç müslüman yaralandı ve Bulgar kizi konsolosluk



arabasıyla ABD konsolosluğuna götürüldü. Ertesi gün 5



000'e yakın müslüman Selimpaşa camisinde toplana rak, kızın hükümete teslimini istedi ve kendilerini yatış



tırmaya gelen Selanik valisi Baytar Mehmet RefetPaşa ile vilayet görevlilerini caminin medrese odalarına ka



patarak, ABD konsolosluğunu basmalarına engel olma ya çalışan Fransız ve Alman konsoloslarını linç etti. Ingi liz konsolosunun işe karışmasıyla Bulgar kızının Türk



yetkililerineteslimi sonucunda olaylar yatıştıysa da, Rus elçisi Ignatiev başkanlığında İstanbul'da toplanan bü yük devletlerin elçilerinin aldıkları karar uyarınca, bü yük devletler gerekirse karaya asker çıkarmaları için Se



SELÇUKLULAR 45 lanik'e birer filo gönderdiler. İstanbul hükümetinin,



konsolosları öldürenlerden 6 kişiyi idam ettirip, olaya



şarkıları (Beyaz güvercin, İspanyol meyhanesi, Sen ner. desin, vb.); yaylı çalgılar için Paris Mektupları üflemeli



karışanlardan çoğuna ağır cezalar vermesi ve valiyi gö



çalgılar ve arp için Bentler; Tarih Merdiveni bale süiti;



oldu.



Kare Düşünceler popoperası, vb.). 1991'de Yaşar Ne



revden almasıyla, gemilerin asker çıkarması önlenmiş



Mevlana, bale süiti; Üç Istanbul, TV dizisi için müzik;



Yaşar Ne Yaşamaz adlı opera müziğiyle Turhan Dilligil



Selasiye, Haile: Bk. HAİLE SELASİYE.



"en iyi müzik" ödülünü aldı.



Selçuk, Turhan



Selçuk, Ilhan Türk gazetecisi ve yazarı (Aydın 1925). Turhan Sel çuk'un kardeşi olan İlhan Selçuk, İstanbul Hukuk Fakül



Türk karikatürcüsů (Milas 1922). İlhan Selçuk'un ağa beyi olan Turhan Selçuk, Adana Erkek Lisesi'ni bitirip.



tesi'ni bitirip (1950), bir süre avukatlık yaptıktan sonra,



ağabeyiyle mizah dergileri çıkardı; çeşitli gazetelerde



köşe yazarlığı yaptı. 1962'den başlayarak köşe yazarlı ğını Cumhuriyet gazetesinde sürdürüp, yazılarından



ötürü birçok kez kovuşturuldu ve tutuklandı. Yazılarını ve gezi notlarını derlediği kitapların (Uzak Komşu Rus ya'dan, 1966; Mustafa Kemal'in Saati, 1968, Ata



türkçülüğün Alfabesi, 1981; Ziverbey Köşkü, 1983; Düşünüyorum Öyleyse Vurun, 1984; Japon Gülü, 1989; vb.) yanı sıra, Selahattin Yurtoğlu'nun anıların dan yararlanarak Yüzbaşı Selahattin'in Romani (1973 1975, 2 cilt) adlı bir roman yayınladı.



Selçuk, Münir Nurettin Türk bestecisi (İstanbul 1899-ay.y. 1981). İlkokulday ken sesinin güzelliğiyle dikkati çeken Münir Nurettin



Turhan Selçuk.



Selçuk, daha on bir yaşındayken Rauf Yekta Bey'in ara



cılığıyla dönemin ünlü müzikçilerinden ders aldı. Kadı köy Darüttalimi Musiki Cemiyeti'ne girip, 1917'de Da



rülelhan'a geçerek, Zekai Dedezade Ahmet Efendi'nin



öğrencisi oldu. Şark MusikiCemiyeti'nin kurucuları ara sında yeralıp (1918), Mütareke yıllarında Muzikayı Hü



mayun'da çalıştı. Cumhuriyet'in ilanından sonra Riya



Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ndeki sanat ta



rihi öğrenimini yarıda bırakarak Akbaba, Aydede (1947) dergilerinde, Yeni İstanbul gazetesinde karika türler çizdi; sanat anlayışını yansıtan yazılar yazdı. Kar deşi İlhan Selçuk'la birlikte Dolmuş ve 41 Buçuk mizah



seticumhur Musiki Heyeti'ne katılıp (1925-1929), Pa ris'te şan öğrenimi gördü (1929-1930). İlk önemli kon



dergilerini çıkardı (1956). Özellikle önce Milliyet, sonra



İstanbul Belediye Konservatuvarı İcra Heyeti şefliği



romanıyla (tiyatroya uyarlandı) ün salip, yurt içinde ve uluslararası yarışmalarda birçok ödül (1956'da Bordig hera Altın Palmiye, 1970'te Ipo Compo, 1975'te Veral



serini İstanbul'daki Fransız tiyatrosunda verip (1930),



yaptı (1952-1976). 15 plak doldurup, üç filmde (Al lah'ın Cenneti; Çoban Kızı; Sadullah Ağa) oynadı. ilk bestesini 1922'de yapan Münir Nurettin Selçuk



150'yi aşkın bestesiyle klasik ve çağdaş Türk müziğinin



başarılı örneklerini vermiştir (aralanında Fuzuli, Nedim, Yahya Kemal gibi şairlerin şiirlerinin besteleri de yera lir). Solo konserleriyle de, Batı'nın şan resitali geleneğini



başlatmıştır.



uygulayarak, solo ve soloculuk akımını Başlıca besteleri: Endülüs'te raks (güfte: Yahya Ke mal Beyatlı), Aşıka Bağdat sorulmaz (güfte: Behçet Ke mal Çağlar), Dönülmez akşamın ufkundayız (güfte:



Yahya Kemal Beyatlı), Aziz Istanbul(güfte;Yahya Kemal Beyatlı), vb.



Cumhuriyet gazetelerinde yayınladığı (yayını günü müzde (1995) de sürmektedir) Abdülcanbaz adlı çizgi



li, 1984'te Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar ödülleri;



vb.) kazandı. Karikatürleri Diogenes, Atlas (New York), Los Angeles Times, Il Trovase gibi yabancı basın organ larında da yeraldı. Karikatürlerinden ötürü birçok kez



kovuşturmaya uğrayıp, Ankara Sanatçılar Derneği tara fından "halkın sanatçısı" seçildi (1971). Avrupa Konse



yi'nin 1993'te açtığı “kitap ve okuma” kampanyası için basılan afişlerde, Barış ve Kitap adlı karikatürü logo ola rak kullanıldı.



Karikatür albümleri: Turhan Selçuk'un Karikatür Al bümü (1950), 140 Karikatür (1959), Turhan 62 (1962),



Hiyeroglif(1964), Hal ve Gidiş Sıfır(1969), Söz Çizginin



Selçuk, Timur



(1980), Klasik Sanatın Büyük Ustası (1989).



Türk bestecisi ve orkestra yöneticisi (İstanbul 1945).



Selçuklular



lediye Konservatuvarı'nda F. Statzer'den ders aldı. Ga latasaray Lisesi'ni bitirip, Paris'te Ecole-Normale de Musique'in kompozisyon ve orkestra yönetimi bölüm lerinde öğrenim gördükten sonra, bir süre hafif müzik



XI. yy. başlarından XIV. yy. başlarına kadar İran, Irak,



sı'nda, Semiha Yankı'nın seslendirdiği Seninle bir daki



ka adlı parçasını çalan orkestrayı yönetti. 1977'de is



ayrılarak Siriderya (Seyhun) irmağının sol kıyısındaki Cend kentine yerleşen Selçuklular, kent çevresinde ba ğımsız bir devlet oluşturdular. Selçuk Bey'in Islâm'ı be



nema filmi ve TV dizisinin müziklerini yazdı (hafif müzik



nimseyerek, şamanlığa bağlı Oğuzlarla uzun süre sa



M. N. Selçuk'un oğlu olan Timur Selçuk, İstanbul Be



şarkıcılığı yaptı. 1975'te Eurovision Şarkı Yarışma tanbul Oda Orkestrası'nı kurarak, çok sayıda oyun, si



Kirman, Suriye ve Anadolu'ya egemen olan Türk süla lesine ve kurdukları devletlere verilen ortak ad. X. yy'ın



ikinci yarısında Oğuzların Kınık boyundan Selçuk Bey'in komutası altında Hazar (ya da Oğuz) beyinden



46



SELÇUKLULAR



vaştıktan sonra ölmesinin ardından, yerine oğulların dan Arslan Yabgu geçerken, öbür oğulları Yusuf ve Mu sa beyler ile savaşta ölmüş olan dördüncü oğlu Mika



il'in oğulları Tuğrul ve Çağrı beyler, Arslan Yabgu'nun



egemenliğini tanımakla birlikte, eski Türk geleneğine göre her biri kendilerine bağlı Türkmen topluluklarıyla



Maveraūnnehir bölgesine indiler. Karahanlı hükümdan



Ali Tigin ve Gazne hükümdarı Gazneli Mahmut arasın



daki anlaşmadan (1015) sonra, Arslan Yabgu'nun birhi leyle Semerkand'a çağrılıp Gazneli Mahmut tarafından



tutuklanması (1025) ve Hindistan'daki Kalincar kalesin



de yedi yıl tutsak kaldıktan sonra ölmesi (1032) üstüne,



öndersiz kalan Türkmenler dağılırken, Tuğrul ve Çağrı



beyler 1035'te Horasan'a girerek Gaznelileri Nesa'da



yendiler (Haziran 1035) ve Gazne sultanı Mesut'tan Fe



rave (Musa Yabgu), Dihistan (Çağr Bey) ve Nesa'da (Tuğrul Bey) özerk birer devlet kurma izni aldılar. Sonra Belh ve Sistan'a akınlar düzenleyip, onlar Horasan'dan



Çift başlı Selçuklu kartalı.



duyu da Serahs yakınlarında yenerek (1038), Hora



Ocak 1058'de halifenin elinden taç giymesi ve "Doğu



çıkarmak isteyen Sultan Mesut'un gönderdiği ikinci or san'a egemen oldular. Ülkeyi aralarında bölüşüp Çağrı Bey'in Merv'i, Musa Yabgu Bey'in Serahs'ı, Tuğrul Bey'in de Nişapur'u almasıyla oluşturdukları devletin başına geçen ve Haziran 1038'de Nişapur'da tahta çı



kan Tuğrul Bey, devleti kısa sürede örgütleyerek, Abba si halifesi tarafından "Horasan hakimi ve bütün Türk



nun ve Batının hükümdarı" ilan edilmesiyle, Büyük Sel çuklu İmparatorluğu kurulmuş oldu.



Büyük Selçuklu Imparatorluğu. Ömrünün geri kalan



günlerini bazı iç ayaklanmalarla uğraşmakla geçiren Tuğrul Bey'in yetmiş yaşında ölümünden (1063) sonra,



Kutalmış ile yaptığı taht çekişmesini kazanarak yerine



menlerin başı" olarak tanındı. Ama durumu öğrenen Sultan Mesut'un gönderdiği büyük ordunun karşısında



geçen (1064) oğlu Alparslan, yüksek görevlere kendi



Tuğrul, Çağrı ve Musa beylerin ordusu tutunamayıp da



eden kardeşi Kavurd'u önce yendi; sonra bağışladı.



Ne var ki çekildikleri çöllerden sürekli akınlar düzenle yen Selçuklular, ertesi yıl Gaznelilerle çarpışmaya karar



vurd'u bir kez daha yendi. 1066'da Nişapur'a girip, Ka



ğılınca, Sultan Mesut, Nişapur'a girmeyi başardı (1039).



verip, peşlerinden çektikleri Gazneli ordusunu yol bo yunca kuyuları doldurarak susuz bırakıp güçten düşür düler ve 22-24 Mayıs 1040'ta yapılan Dandanakan Sa



vaşı'nda ağır bir yenilgiye uğrattılar: Yalnızca 100 kadar adamıyla kaçmayı başaran Sultan Mesut, Hindistan yo lunda kendi adamları tarafından öldürüldü. Tuğrul



adamlarını yerleştirmekle işe başlayıp, tahtta hak iddia



1064 ilkbaharında sefere çıkıp, Ani kalesini (16 Ağustos 1064) ve Kars'ı ele geçirerek, yeniden ayaklanan Ka



vurd'un yeniden ayaklandığını haber alınca Kirman'a yönelerek ayaklanmayı bastırdı. Komutanlarının Malat



ya, Ahlat, Ergani, Siverek, Amid (Diyarbakır), Silvan, Harran, Antakya yörelerine düzenledikleri' art arda



akınlardan tedirgin olan Bizans'ta imparator ilan edilen (1065) Romanos Diogenes, Anadolu'ya düzenlediği iki



yeniden aralarında bölüşen Tuğrul Bey, Çağrı Bey, Mu



seferden (1068 ve 1069) sonra, Selçuklu akıncılarının Denizli dolaylarına uzanarak Marmara denizi kıyılarına



sa Bey, Yusuf Bey'in oğlu İbrahim Bey, Arslan Bey'in



ulaşmaları üstüne üçüncü bir sefer düzenledi (1071).



oğlu Kutalmış Bey, Çağrı Bey'in oğlu Kara Arslan Ka



Komuta ettiği büyük ordunun, Alparslan komutanısın daki Selçuklu ordusuna Malazgirt Meydan Savaşı'nda



Bey'in Selçuklu sultanı ilan edilmesinden sonra, ülkeyi



vurd, paylarına düşen bölgelerde fetihlere girişerek devletin sınırlanını genişletmeye koyuldular. Harzem (Harizm) bölgesinin (1043'e doğru), Rey'in, Heme



dan'ın (1046), Azerbaycan'ın ve Doğu Anadolu'da ba zı yörelerin ele geçirilmesinden sonra, Bizans impara



torunun harekete geçerek asker göndermesi üstüne, Tuğrul Bey'in Ibrahim Inal, Kutalmış ve Musa Bey'in oğ



lu Hasan komutasında gönderdiği ordu, 1046'da Gaz



ne yakınındaki savaşta Bizans ordusunu ağır bir yenilgi



ye uğrattı ve Selçuklu kuvvetleri Erzurum ovasına kadar ilerlediler. Bizanslıların Hasankale yakınında bir kez da



ha yenilmelerinden (1048) sonra, Erzurum'u ele geçi rerek Van-Trabzon arasındaki alana yayıldılar ve Bi zans'ı barış istemek zorunda bıraktılar (1050). Büvey



hoğullarından Fars, Huzistan, el-Cezire ve Ahvaz'ın alınması sırasında, Selçukluların savaşta olmasından ya rarlanan Bizanslılar, yeni bir ordu göndererek Gence'yi



kuşatmış olan Kutalmış'ı Tebriz'e geri çekilmek zorun da bırakınca, Tuğrul Bey Bizans'a savaş açıp 1054'te



Gence, Bargiri ve Erciş'i alarak Malazgirt'i kuşattıysa da,



kışın yaklaşması üstüne, geri dönerek, Anadolu seferi nin başında Çağrı Bey'in oğlu Yakuti'yi bıraktı. Sonra,



yeniden Büveyhoğulları'nın üstüne yürüyüp, 17 Ocak



(26 Ağustos 1071) yenilmesi ve kendisinin tutsak düş



mesiyle, Anadolu Türklere açılmış oldu. Zaferden son ra Rey'e dönerek Maveraünnehir seferine çıkan Al



parslan, tutsak alınan bir kale komutanı tarafından han



çerlenerek ölünce (1072), yerine geçen oğlu Melikşah, sultanlığını tanımayarak ayaklanan amcası Kavurd'u



yenip (1073) tutsak aldıktan sonra, Karahanlılar ve Gaz



neliler üstüne yürüyerek barış yapmak zorunda bıraktı.



Sonra devlet merkezini Rey'den Isfahan'a taşıyarak,



çevreye gönderdiği ordularla Filistin bölgesi ve Kudüs



(1072), Şam (1076),Suriye (1077), kıyı bölgeleri dışında



bütün Anadolu (1078), Kars, Oltu ve Erzurum (1080),



Trabzon ve Karadeniz kıyıları (1089), Hicaz, Yemen ve



Aden'i (1092) Büyük Selçuklu İmparatorluğu toprakla rina kattı. Alamut Kalesi'ni ele geçirmeyi tasarlayarak



orduyu harekete geçirdiği sırada, oğlu Berkyaruk'un yerine üvey oğlu Mahmut'u veliaht yapmak isteyen eşi



Terken Hatun tarafından zehirletilerek (21 Kasım



1092), ardında Çin Seddi'nden İstanbul kıyılarına, Kaf kaslar'dan Hint okyanusuna ve Yemen'e kadar uzanan



uçsuz bucaksız bir imparatorluk bırakarak öldü. Ölü



1055'te Bağdat'a girerek, Büveyhoğulları sülalesini or



tadan kaldırdı. Musul'a doğru yürüyüp, Musul ile Şirvan



mününden sonra imparatorluk, birbiri ardına taht çe kişmeleriyle, dört devlete bölündü: Anadolu Selçuklu



bölgesini ele geçirdikten sonra Bağdat'a dönerek, 25



Suriye Selçukluları.



ları; Irak ve Horasan Selçukluları; Kirman Selçukluları;



SELÇUKLULAR 47 Anadolu Selçukluları. Anadolu Selçukluları devleti, da ha Melikşah'ın tahta çıktığı yıllardaki taht kavgaları sıra



sında, Konya ve çevresini ele geçirerek Iznik'i alıp



(1078) merkez yapan ve hükümdarlığını halifeye de



onaylatan Süleymanşah (Arslan Yabgu'nun torunu) ta



rafından kuruldu. İstanbul Boğazı çevresi ve Üsküdar'ı denetim altına alan Süleymanşah, başlangıçta Bizans'la



dostça ilişkiler kurduysa da, daha sonra arası bozuldu ve 1080'de İznik'e bir sefer düzenleyen Bizans impara



torunu yendikten sonra, İstanbul Boğazı'nın Anadolu kıyılarını ele geçirerek, boğazdan geçen gemilerden



vergi almaya başladı. 1083'te Kilikya dolaylarına yürü



yüp, Adana, Tarsus, Misis, Anazarba ve Antakya'yı al dıktan sonra, Halep önünde Tutuş'la yaptığı bir çarpış



mada yenilince (1086) intihar etmesiyle, taht bir süre



boş kaldı ve devlet Ebulkasım tarafından yönetildi. Me



likşah'ın ölümüyle (1092) Büyük Selçuklu devletinde



patlak veren iç çekişmeler sırasında Süleymanşah'ın



oğullarının serbest bırakılmasıyla, Iznik'e gelerek baba sinin yerine geçen (1092) Süleymanşah'ın büyük oğlu



I



Kılıç Arslan , Bizans imparatoruyla anlaşarak, İzmir'i



Erzurum'da, Anadolu Selçukluları döneminden kalma, Çifteminareli medrese.



elinde tutan Çaka Bey'i ortadan kaldırdı (1094). Böyle ce bati sınırlarını güvenlik altına aldıktan sonra, doğuya



(1192). Oğulları arasında patlak veren taht kavgasında



yöneldi ve Malatya'yı kuşattı (1096); ama Haçlı ordula rinin Anadolu'ya girdiğini haber alınca İznik'e döndü. Haçlıların 7 ay kuşattıkları İznik'in 6 Haziran 1097'de bir anlaşmayla Bizans'a bırakılmasından sonra, Haçlıla ri baskın savaşlarıyla yıpratarak Anadolu'nun iç kesim



Gıyasettin Keyhüsrev I, Konya'yı ele geçirerek sultanlı



(1102) yok edip, Bizanslılarla barış imzalayarak, Malat ya (1102), Harran, Silvan, Diyarbakır ve Musul bölgele rini topraklarına kattı; ama Habur suyu kıyılarında Artu



kaçan Bizans imparatoru Aleksios Komnenos'u yene rek (1206), Karadeniz yolunda güvenliği sağladı ve An talya'yı (1207) aldı. Ama İznik kralıyla yaptığı savaşta



yenilerek, suyu geçmeye çalışırken boğularak öldü



Antakya'yı geri aldı (1216). Eyyubilerin üstüne yürüdü



rülmesiyle tahtın 2 yıl boş kalmasından ve bundan ya



kubat I, bir donanma kurarak Alanya kalesini denizden



geçirmesinden sonra, serbest bırakılan (1110) Şehin şah, Malatya'ya döndü. Ama kardeşi Mesut'la yaptığı



mayı Kırım'a göndererek Sudak'ı topraklarına kattı



lerine doğru çekilip, Konya'yı başkent yaptı. Iki Haçlı ordusunu Amasya ve Konya Ereğlisi yakınlarında



ğını ilan ettiyse (1192) de, kardeşlerinden Süleyman



şah'a yenilerek (1196) Bizans'a sığındı. Saltukoğulları



Beyliği'ni ortadan kaldıran (1201) Süleymanşah'ın ölü mü üstüne (1204) yerine geçen yeğeni Kılıç Arslan Ill'ü



devirerek yeniden tahta çıkan (1205) Gıyasettin Key hüsrev 1, Latinlerin eline geçen İstanbul'dan Trabzon'a



koğulları, Halep meliki ve Büyük Selçuklu sultanı Mu hammet Tapar'ın Musul valisi Çavlı'nın ortak ordusuna



çarpışırken öldū (1211). Yerine geçen oğlu İzzettin



(1107). Oğlu Şehinşah'ın yakalanarak Isfahan'a götü



gü sırada ölmesi (1220) üstüne tahta çıkan Alaettin Key



rarlanan Bizans'ın birçok kenti (bu arada Konya'yı) ele



kuşatarak ele geçirdi (1223). Sinop'ta yaptırdığı donan



savaşı yitirmesi üstüne, Danişmentoğullarının yardı



mıyla Konya’yı geri alan Mesut, Konya'da Mesut I unva



nıyla tahta çıkti (1116). Bir süre Danişmentoğullarının



etkisinde yaşayıp, 1143'ten sonra Ankara,Çankırı, Kas



tamonu'yu geri alarak, topraklarında bütünlüğü yeni den sağladı. Bizans imparatorunu Konya önlerinde ye



nip, Anadolu'ya giren yeni Haçlı ordusunu Ceyhan ya



kınlarında bozguna uğrattı (1147) ve Haçlıların elindeki



Keykavus, 1214'te Sinop'u ele geçirerek, ayaklanan



(1226). Doğu seferine çıkıp, Kâhta, Adıyaman ve Çe mişkezek'i ele geçirerek (1226), Eyyubilerle anlaşma imzaladıktan sonra Erzincan, Kemah ve Şebinkarahi sar’ı aldı (1228). Yassıçimen Savaşı'nda (1231) Celalet



tin Harzemşah'ın ordusunu bozguna uğratıp, Anado lu'ya akınlar düzenlemeye başlayan Mogollara karşı si nırları tahkim ettirdi. Ahlat'ı ele geçirmesi (1232) üstüne Eyyubilerle arası açılınca, Eyyubilerin Anadolu'ya gön derdikleri orduyu yenerek Harput, Urfa, Harran ve



Maraş, Göksu, Antep dolaylarını ele geçirdi. Ölümün



Rakka'yı aldıysa da, Eyyubilerin Mardin'i yakıp yıkma



deşleriyle savaşıp, ortanca kardeşinin ölümünden ve



(1237). Yerine geçen Gıyasettin Keyhüsrev II dönemin



lu'ya giren Bizans kuvvetlerini Eskişehir yakınlarında



püskürttü (1159). Bizans imparatoruyla 1162'de anlaş



Ishak ayaklanmasından sonra, Kosedağ'da Moğollara karşı uğranılan yenilgiyle (1243) hızlandı. Antalya'ya



ma yapıp, Yağıbasan'la birleşmiş olan Şehinşah'ın kuv



kaçan Keyhüsrev Il'nin ölümünden (1246) sonra oğul



vetlerini yenerek (1163) Elbistan, Darende, Kayseri, Sa



ları arasındaki çekişmede, 1277'ye kadar yönetimi elin



mantı, Malatya, Ankara ve Çankırı'yı ele geçirdi. 1174'ten sonra da Sivas, Niksar, Tokat'ı alarak Daniş mentoğulları Beyliği'ni ortadan kaldırdı. Frank, Sırp, Macar, vb. birliklerini de çevresine toplayan Bizans im



de tutan vezir Muinettin Süleyman Pervane, düzeni ko



den (1151) sonra yerine geçen oğlu Kılıç Arslan II, kar



küçük kardeşi Şehinşah'ın kaçmasından sonra, Anado



paratorunun ordusunu, 1176'da yapılan Myriokepha



lon Savaşı'nda yok edip, ağır bir tazminat alarak serbest



bıraktığı Bizans imparatorunun Anadolu'yu geri alma



düşlerine son verdi. Ege kıyılarına kadar uzanan toprak ları ele geçirdikten (1184).onra, ülkeyi 11 oğlu arasın da bölüştürüp (1185), oğullarının birbirlerine düşmeleri üstüne Uluborlu melikinin yanına sığınarak, orada öldü



ları üstüne, sefer hazırlıklarına başladığı sırada öldü de başlayan çöküntü, güçlükle bastırılan (1241) Baba



rumayı bir ölçüde başardıysa da, İlhanlı hükümdani



Abaka Han'ın Anadolu'ya girerek, Selçuklu ileri gelen lerini ortadan kaldırmasından sonra, hiçbir etkileri kal



mayan Selçuklu sultanları birbirlerini izlediler ve 1308'den sonra, zayıflayan Mogol baskısına karşı di renmeye başlayan Türk uç beyleri, Anadolu beylikleri ni oluşturdular. Kirman Selçuklular. Çağrı Bey'in oğullarından Kara Arslan Kavurd'un Kirman'ı alarak (1038), Büyük Sel



çuklu sultanına bağımlı olarak kurduğu Kirman Selçuk



48 SELEFKİLER



Melikşah'ın buyruğuyla idam edilmesi (1073) üstüne,



1.Ö. 64'te Pompeius tarafından ortadan kaldırıldı ve toprakları Roma'nın Suriye eyaletini oluşturdu.



şah, Melikşah'a bağımlı yaşadılar. Eğlence düşkünü Tu



selentereler



yakalanıp öldürülmesinden sonra tahta çıkan Arslan



Eski omurgasız hayvanlar şubesi. Üyeleri işınsal bakı



luları devletinde, Kavurd'un iki kez ayaklandıktan sonra sırayla yerine geçen oğullarından Kirmanşah ve Turan



ranşah'ın halkın ayaklanması üstüne kaçmasından ve



şah, Kirman Selçukluları devletine en parlak dönemini



yaşattı. Ama ölümünden sonra yeğenleri ve oğulları



şımlı, sindirim boşluklarının bir ucu kapalı hayvanlar



arasındaki çekişmelerle zayıflayan devlet, son melik



olan selentereler şubesi, eskiden knidliler ve taraklıları içerirken, günümüzdeki sınıflandırmalarda yalnızca



Bey'in Kirman'ı ele geçirmesiyle (1187) ortadan kalktı.



miyle eşanlamlı olmuştur.



Irak ve Horasan Selçukluları. Büyük Selçuklu devletinin devamı sayılan Irak ve Horasan Selçukluları devletinde, Melikşah'ı öldürten Terken Hatun'un oğlu Mahmut'u



selenyum



sultan ilan ettirmesi üstüne ayaklanan veliaht Beryaruk,



Periyodik çizelgenin VIA grubunda (kalkojenler grubu)



Muhammetşah II döneminde Oğuz beylerinden Dinar



önce Tutuş'la, sonra ayaklanan kardeşi Azerbaycan



meliki Muhammet Tapar'la yaptığı savaşların ardından, genç yaşta öldü (1104). Yerine geçen oğlu Melikşah



Il'yi ortadan kaldırarak tahtı ele geçiren (1105) Muham met Tapar, Anadolu'da bağımsızlığını ilan eden Kılıç Arslan l'le ve batınilerle savaştıktan (1105-1108) sonra, Haçlılarla savaşa giriştiyse (1111) de, Suriye ve dolayla



rina yerleşmelerine engel olamadı. Ölümünden (1118)



knidlileri içerdiğinden selentereler terimi knidliler teri



yeralan kimyasal element. Simgesi Se, atom sayısı 34,



atom ağırlığı 78,96 olan selenyum, 1817'de JönsJacob Berzelius tarafından tellürle birlikte bulunmuştur. 217



°C'ta ergiyen, 685 °C'ta kaynayan, yoğunluğu 4,79 olan bir katıdır. Kimyasal özellikleri kükürtünkilere ben zer; havada mavi bir alevle yanarak katı selenet anhid riti verir. Isı ve elektriği iyi iletir. Seramik yapımında,



sonra yerine geçen oğlu Mahmut, amcası Horasan me



camların renklendirilmesinde ve ışıl hücreler (fotosel ler) yapımında kullanılır. Kendisi zehirli olmamakla bir



liki Sencer'e tutsak düşünce (1119), Sencer'e bağımlı



likte, bileşikleri (hidrojen selenür: H2Se) son derece ze



kalma koşuluyla imparatorluğun batı kesimlerini aldı. “Büyük Sultan" unvanı verilen Sencer, Merv'i merkez



yaparak Irak, Azerbaycan, Afganistan, Maveraünnehir ve Kaşgar'ı egemenliği aluna alırken, Mahmut da Isfa han'ı merkez yaparak Irak Selçukluları devletini kurdu.



hirlidir ve arsenik zehirlenmesine benzer belirtilere yol açar.



Seleukos: BK. SELEFKİLER.



Sencer'in Karahıtaylar'a (1141) ve Belh yakınında



Oğuzlar'a yenilerek (1153) tutsak düşüp, 1157'de ser



Selim I



Oğuzların eline geçti. Irak Selçukluları devletiyse, uzun



Türk padişahı (Amasya 1470-Çorlu yakınları 1520). Sul



ra, Sultan Tuğrul'un Harzemşahlardan Alaettin Tekir'e



Sultan Selim denir), babasının sağlığında kardeşleri Ah



best bırakılmasından bir yıl sonra ölmesiyle, Horasan,



süre Azerbaycan devletlerine bağımlı yaşadıktan son



Rey yakınlarında yenilerek (1194) öldürülmesiyle, orta dan kalktı.



tan Bayezit II ile Ayşe Hatun'un oğlu olan Selim I (Yavuz met ve Korkut ile taht çekişmesine girişti ve Trabzon



sancakbeyliğine atandı (Korkut'sa önce Antalya'ya,



sonra Manisa'ya atandı; tahtı ele geçirmek için Mem Selefkiler 1.Ö. 312/305 -1.0.64 arasında Asya'da egemenlik sür



müş helenistik sülale. Sülalenin kurucusu Seleukos



(1.0. 305'e doğru - 1.Ö. 280; sülaleye onun adından Seleukoslar da denir), Antigonos Monophtalmos'u



yendikten sonra egemenlik alanıni Hindistan'dan Ak deniz'e kadar genişletti; Trakya ve Makedonya'yı ele



geçirmeye çalışırken, I.O. 280'de öldürüldü. Yerine geçen oğlu Antiokhos 1(İ.Ö. 280'den İ.Ö. 261'e), kral



luklara yaptığı yardım çağrısı ve İstanbul'a gelerek yap tığı yandaş toplama girişimi sonuçsuz kaldı). Hem padi şah, hem de devlet adamları tarafından desteklenen şehzade Ahmet'se Şahkulu ayaklanmasını bastırmada



başarılı olamayınca Yeniçerilerin desteğini ve güvenini yitirdi. Sert ve hırçın şehzade Selim, babasının tahttan çekileceğini öğrenir öğrenmez İstanbul'a yakın bir yere alınmasını isteyerek Kefe'ye gelip (1510), Trabzon'a



dönmesi buyruğunu dinlemedi ve Menteşe sancağını



da kabul etmeyerek, Rumeli'deki sancaklardan birini



Tik topraklarının parçalanmasına engel olamayıp Bithy nia, Pontos ve Kappadokia'nın bağımsızlıklarını ilan et-.



istedi; ama geleneğe aykırı olduğu için isteği kabul edil



1.0.246'ya), Mısır Ptolemaioslarının Suriye'ye saldırıla



bildirdikten sonra, Edirne yakınlarındaki Çukurçayır'a kadar ilerledi. Ahmet'i tutan devlet adamlarının engel



melerine, Galatların Frigya'ya yerleşmelerine göz yum mak zorunda kaldı. Antiokhos II Theos (1.0, 261'den



rini önlemeye çalıştıysa da, Baktriane ve Parth ülkesini yitirdi. Seleukos lii (1.O. 223'ten - 1.0. 187'ye), Ptole maios IV'e Raphia'da yenilmesine (I.O. 217) karşın, Doğu'da sülalenin saygınlığını yeniden sağlayıp, Mi



sır'ın Suriye'nin güney kesimiüstündeki hak iddialarına



medi. Bunun üstüne kayınbabası Mengli Giray'dan as ker yardımıalıp Kili'ye giderek (1511), ayaklanma ama cıyla değil, babasına saygılarını sunmak için geldiğini



lemesi nedeniyle babasıyla görüşemediyse de, gelene



ğe aykırı olmasına karin, Rumeli'de Semendire sanca



ğının kendisine verilmesini sağladı. Bayezit Il'nin tahti



son vermeyi başardı (İ.Ö. 198); ama Roma'nın saldırı



bırakma kararını öğrenince 40 000 kişilik bir orduyla Uğraş köyüne (Çorlu) kadar ilerleyip, babasının ordu



püskürtülülerek, Apameus Barışı'nı (İ.Ö. 188) imzala mak zorunda kaldı. Zayıf kişilikli bir insan olan Seleu kos IV'ten (İ.Ö. 187'den 1.0.175'e) sonra tahta çı kan Antiokhos IV Epiphanes (1.7. 175'ten 1.Ö. 164'e), Yahudilerin direnişiyle karşılaştı (Makkabiler Ayaklan ması, I.O. 167). Sürekli küçülen krallıkta üstünlüğü ele



runda kaldı. Ahmet ve Korkut'un Istanbul'a gitmeleri, ama Selim'in padişah olmasını isteyen Yeniçerilerin gösterilere başlamaları üstüne, Ahmet, Anadolu'ya çe kilmek zorunda kaldı (Eylül 1511); Korkut'sa Yeniçeri



sıyla Halys (Kızılırmak) irmağına ve Toroslar'ın ötesine



geçirmek için birbiriyle savaşan iki kola bölünen sülale,



suyla yaptığı Uğraşderesi Savaşı'nı yitirince (Ağustos



1511), kayınbabası Kırım hanının yanına kaçmak zo



Ocağı'na sığındı. O sırada Anadolu'da karışıklıklar pat



lak vermesi ve Ahmet'in düşüncesiz bir hareketle Kon



SELIMI 49



Devlet adamlarının ağzından Korkut'a mektuplar yaza



rak onun da tahtta gözü olduğunu öğrenince, Korkut'u



yakalatarak boğdurup (Kasım 1512), ordusuyla Yenise hir ovasına ilerleyen Ahmet'i yenerek, idam ettirdi.



Tahta çıkışını kutlamaya gelen Venedik, Macar, Mem luk, vb. elçileriyle barış antlaşmalar yaptı. Böylece Bau sınırlarını güvenlik altına alıp, Anadolu'da kışkırtmalara girişmiş olan Şah İsmail tehlikesini ortadan kaldırmayı



tasarlayarak, Iran'a sığınmış olan kardeşi Ahmet'in oğullarından üçünün (ikisi de Mısır'a sığınmıştı), kendi sine teslim edilmesi isteğinin geri çevrilmesi üstüne, Iran seferine çıktı (1516). Ordu Erzincan'a ulaşınca, se



ferin uzaması, yiyeceğin azalması, şiilerin ordu içine si zarak yaptıkları propagandalar nedeniyle Yeniçeriler



geri dönmek istedilerse de, Yavuz Sultan Selim, etkile yici bir konuşmayla bu ayaklama başlangıcını yatıştırıp, Tebriz üstüne yürüyüşü sürdürerek, Çaldıran ovasında Şah İsmail'in ordusuyla karşılaştı.



Yapılan savaşta (Bk. ÇALDIRAN MEYDAN SAVAŞI)



Iran ordusunun bozguna uğratılmasından sonra, Teb



riz'e girip bin kadar Tebrizli sanatçı ve bilim adamını ya



nina alarak, dönüş yolculuğuna başladı. Kış başlayınca Amasya'da kışlayıp, İstanbul'a dönmek için ayaklanan Yeniçerileri kışkırtmış olduğunu öğrendiği Dukakinza de Ahmet Paşa'yı hançerleyerek öldürdükten (1515) SELİM I



sonra, Kemah kalesini ele geçirdi. Komutanlarından



9. Türk padişahı (24 Nisan 1512-22 Eylül 1520)



lukların müttefiki Alaüddevle Bozkurt'u yenip, Dulka



Lakabı: Yavuz



bul'a döndü. Sefer sırasındaki yeniçeri ayaklanmaların



Doğumu: 1470, Amasya



Babası: Bayezit 11 Annesi: Ayşe Hatun



Hadım Süleyman Paşa'nın Turnadağı Savaşı'nda Mem



dıroğulları beyliğini ele geçirmesinden sonra, İstan



dan sorumlu tuttuğu birçok devlet adamını öldürtüp, Memluklara karşı seferi kaçınılmaz saydığından, Piri Pa



şa'yı yeni bir tersane kurmakla görevlendirdi. Bu arada



Padişah olan çocukları: Süleyman !



da, hazırlıkların ikinci İran seferi için yapıldığını yayıp,



Yavuzselim, Istanbul



Memluk sultanı Kansu Gavri'ye değerli hediyeler gön derdi. 40 000 kişilik bir orduyla Maraş'a gönderdiği



Ölümü: 22 Eylül 1520, Sırt köyü, Çorlu yakınları Gömüldüğü yer: Yavuzsultanselim türbesi, Sadrazamları:



Koca Mustafa Paşa (1512) Hersekzade Ahmet Paşa (1512-1514;



Memlukların Halep naibi Hayır Bey'le anlaşma yaptı;



(1516 ilkbaharı) sadrazam Hadım Sinan Paşa'nın, Fırat'ı



aşarak Diyarbakır'a gitmek için Memluk beylerinden is tediği geçiş izninin verilmemesini bahane ederek Misir



1515-1516)



seferine çıkıp, Memluk sultanı Kansu Gavri'yi Mercida bik Meydan Savaşı'nda (Bk. MERCIDABIK MEYDAN



Dukakinoğlu Ahmet Paşa (1514-1515)



SAVAŞI) yenerek (Kansu Gavri savaşta öldü), Halep,



Hadım Sinan Paşa (1516-1517)



Hama, Humus, Şam, Nablus, Kudüs, Avun, Gazze ve



Yunus Paşa (1517)



Safed'i ele geçirdi. Kansu Gavri'nin yerine geçen To



Piri Mehmet Paşa (1518-1520)



manbay Il'yi de Ridaniye Savaşı'nda (22 Ocak 1517) bozguna uğratıp (Bk. RİDANİYE SAVAŞI), parlak bir tö



renle Kahire'ye girerek, Mekke ve Medine'nin anahtar



ya'yı ele geçirmesi sonucunda, Ahmet'i desteklemekte



olan bazıdevlet adamlarının kendisinden yana dönme



lerinden yararlanan Selim, Rumeli kuvvetlerinin başına



larının Hicaz emiri tarafından kendisine verilmesinden,



Venediklilerin, Kibris için Memluklara ödedikleri vergi yi Osmanlılara ödemeyi kabul etmelerinden sonra, kut



geçip, Yeniçeriler ve Sipahilerin çağrısıyla Istanbul'a gitti ve çaresiz kalan Bayezit II'nin çekilmesiyle, doku



sal emanetler, Kahireli birçok sanatçı, bilim adamı,



gönderilmek için yola çıkarılan Bayezit II, yolda öldü



retmesiyle, halife unvanı aldı (o tarihten sonra halifelik,



Padişahlığının ilk yılı kardeşleri ve yeğenleriyle çekiş melerle geçen Yavuz Sultan Selim, kardeşleri kendisine karşı eyleme geçmedikleri sürece onlara dokunmama



(1519) ilk Celali ayaklanmasını Şehsuvaroğlu Ali Bey'e



Saruhan'a dönmesine izin verdi. Ne var ki, Ahmet,



ni vererek Cezayir'i bir Osmanlı eyaletine dönüştür dükten sonra, Macarların Bosna'ya baskın düzenleme



mutasındaki bir orduyu Bursa'yı almaya gönderdi. Bu



leri üstüne, ordunun başında İstanbul'dan Edirne'ye doğru yola çıktı; ama hamamda sıktırmış olduğu sırtın



şeyh ve Abbasi halifesi Mütevekkil'le birlikte İstanbul'a



zuncu padişah olarak tahta çıktı (1512). Dimetoka'ya



döndü. İstanbul'da halifenin unvanını, kendisine dev



(bir söylentiye göre, Selim'in buyruğuyla zehirlendi).



Osmanlılarda kaldı).



konusunda babasına verdiği sözü tutarak, Korkut'un



Konya'da hükümdarlığını ilan ederek oğlu Alaettin ko arada Iran hükümdarı Şah Ismail'den de yardım istedi.



Selim l'in Bursa'ya yürümesi üstüne, Alaettin komuta



sindaki ordusu geri çekilince, Selim l'e anlaşma yapma



yı önerdiyse de, önerisini kabul etmeyen Selim I, Ah met'i tutan sadrazam Koca Mustafa Paşa'yı idam ettirdi.



Bozoklu Celal adlı şeyhin Anadolu'da başlattığı



bastırtıp, bir elçi aracılığıyla bağlılığını bildiren Barbaros Hızır Reis'e (Barbaros Hayrettin Paşa) beylerbeyi unva



daki çıbanın şirpençeye dönüşmesi sonunda, Çorlu



yakınlarında öldü (ölümü, oğlu Süleyman Çorlu'ya va



rincaya kadar gizli tutuldu). Cenazesi İstanbul'a getirile



rek, yaptırmış olduğu caminin (Sultanselim camisi) ya



50



SELİM II



nindaki türbesine gömüldü.



Osmanlı İmparatorluğu'nun en başarılı padişahların dan biri olmasının yanı sıra, edebiyatla da ilgilenen Ya vuz Sultan Selim, Farsça şiirlerini bir Divan'da toplamış,



aynca Selimi mahlasıyla Türkçe şiirler de yazmıştır. Selim II



men'de (İmam Mutahhar ayaklanması) de ayaklanma



ların patlak verdiği döneminde, Sokullu Mehmet Paşa, Iran savaşlarında ordunun gereksinmelerini daha kolay sağlamak ve Astrahan ile Kazan'ın Rusların eline geç mesi sonucu Osmanlılar zararına bozulan dengeyi dü zeltmek için, Don ve Volga ırmaklarının bir kanalla bağ lanmasını tasarladı. Ne var ki, kanalın üçte biri kazıldığı sırada Rus çarı İvan IV, Selim Il'ye elçi göndererek tahta



Türk padişahı (İstanbul 1524-ay.y. 1574). Kanuni Sul



çıkışını kutlayıp (1570), dostça ilişkilerin sürdürülmesi



sancakbeyliğine (1542), şehzade Mehmet ölünce de



aldırmayan Selim Il'nin, Kıbrıs'ın alınmasına karar ver



tan Süleyman ile Hürrem Sultan'ın ikinci oğlu olan Se lim II (Sarhoş Selim, Sari Selim de denir), önce Konya Manisa sancakbeyliğine getirildi. Babasının şehzade



Mustafa'yı öldürtmesinden (1553) sonra, şehzade Ci



hangir'in de ölmesiyle, tahtın varisi olarak yalnızca ken disi ve kardeşi Bayezit kaldı. Bayezit'in ayaklanarak Konya'ya yürümesi üstüne, babasının gönderdiği ek



kuvvetlerle gücünü artırarak, Bayezit'i yenip (1559), İran'a kaçmak zorunda bıraktı. Bayezit'in, dört oğluyla



birlikte İran'da öldürülmesiyle tek vâris olarak kalıp, Ka nuni Sultan Süleyman ölünce tahta çıkarak (1566), dev letin yönetimini damadı sadrazam Sokullu Mehmet Pa



şa'ya bıraktı. İlk iktisadi sıkıntıların başladığı, Anado



lu'da yer yer olayların, Arabistan yarımadasında ve Ye



dileğini bildirince, tasan yarım bırakıldı. Bazı devlet ileri gelenlerinin kışkırtmasıyla, Sokullu'nun karşı çıkmasına



mesiyle, önce Lefkoşe (9 Eylül 1570), sonra da bütün Kibris ele geçirildi (1 Ağustos 1571). Ne var ki, bu fetih,



Sokullu'nun korktuğu olayların patlak vermesine yol açtı: Venedik, Papalık ve İspanya'nın Osmanlılara karşı birleşerek oluşturdukları donanma, İnebahtı'da Os manlı donanmasını ateşe vererek yok etti (1571; Bk.



İNEBAHTI DENİZ SAVIŞI). Sokullu'nun ve yeni kapta



niderya Kılıç Ali Paşa'nın çabalarıyla yeniden güçlü bir donanma oluşturulmasının ve bu donanmanın karşısı na çıkma cesaretini gösteremeyen müttefik devletler den Venedik'in savaş tazminatı ödemeyi kabul etmesi



nin ardından, İspanyolların eline geçmiş olan Tunus kenti ile bazı küçük limanlar alınarak, Tunus bir eyalet haline getirildi (1574). Bu olaylardan kısa süre sonra Se lim Il öldü.



Selim III



Türk padişahı (İstanbul 1761-ay.y. 1808). Mustafa III ile Mihrişah Sultan'ın oğlu olan, amcası Abdülhamitlölün ce (1789) tahta çıkan Selim III, saraydaki altın ve gümüş



eşyaları erittirip para bastırarak, iktisadi durumu düzelt meye çalıştı. Devlet adamlarının uyarılarına karşın Avusturya'yla savaşı sürdürdüyse de, Bükreş'in ve Belgrad'ın Avusturyalılara geçmesinden sonra Zistovi Antlaşması'nı (1791), Kili, Ismail, Ishakçı, vb. kalelerin



Rusların eline geçmesinden sonra da Yaş Antlaşması'nı



(1792) imzalamak zorunda kaldı. Dış sorunların ancak



iç sorunların çözülmesiyle çözümlenebileceğini anla dığından orduyu düzenlemek için, Fransa ve İsveç'ten



subaylar getirilmesinin yanı sıra, Nizamicedit adlı yeni



bir ordunun kurulması için çalışmalara girişip (Bk. Nl ZAMICEDİT), bu ordunun giderlerini karşılamak için "İradi cedit" adlı yeni bir hazine oluşturarak yeni vergi



ler koydu. Mühendishanei Bahrii Hümayun'u genişlet tirip, Mühendishanei Berrii Hümayun'u kurdurarak,



döneminin bilim adamlarından İsmet Bey başkanlığın



da bir heyete 72 maddelik bir islahat programı hazırlat SELİM II



11. Türk padişahı (24 Eylül 1566 13 Aralık 1574)



Lakabı: Sari, Sarhoş



Doğumu: 30 Mayıs 1524, Istanbul Babası: Süleyman ! Annesi: Hürrem Sultan



Padişah olan çocukları: Murat III Ölümü: 31 Aralık 1574, İstanbul



Gömüldüğü yer: Selim Il türbesi, Ayasofya camisi



avlusu, Sultanahmet, Istanbul Sadrazamları:



Sokullu Mehmet Paşa (1566-1574)



ti. Osmanlı devleti tarihinde ilk kez Londra'ya (Agâh



Efendi), Paris'e (Esseyid Ali Efendi) ve Viyana'ya (Münip



Efendi)sürekli elçiler atayıp, bu arada ayan ayaklanma



larıyla (Yanya'da Tepedelenli Ali Paşa, Vidin'de Paz



vantoğlu, Silistre'de Yılıkoğlu Süleyman, vb.) ve bağım



sızlık için ayaklanan Sırplar-Karadağlılarla uğraşmak zorunda kaldı. Fransa'nın Mısır'a asker çıkarması



(1798) ve Napolyon'un Kahire'ye girmesi üstüne, Rus



ya ve İngiltere'yle anlaştı: Rus donanmasıyla birleşen



Osmanlı donanmasının Zenta, Kefalonya, Parga ve Preveze'yi ele geçirmesinden sonra, Akka'yı kuşatan Napolyon, CezzarAhmat Paşa komutasındaki Nizami



cedit ordusu karşısında başarıgösteremeyerek (1801) Fransa'ya dönmek zorunda kaldı. Ne var ki, Nizamice



dit ordusunun bu başarısına karşın, şeyhülislam Ataul



lah Efendi ile Köse MusaPaşa'nın kışkırtmalarıyla Istan



bul boğazı kalelerindeki yamakların ayaklanmaları (Ka bakçı Mustafa Ayaklanması), Selim ill'ü, kardeş kanı



SELMAN REIS



51



Selim Giray I, Hacı Kırım Hanı (öl. Bahçesaray 1704). Bahadır Giray'ın oğlu olan Hacı Selim Giray !, Adil Giray ölünce Kırım tahtına



çıkıp (1671), Şeytan Ibrahim Paşa'yla Çehrin kalesini ele geçirmekle görevlendirilerek, başaramayınca han liktan alındı (1678). İkinci kez hanlığa atanınca (1684),



Balkanlar'da patlak veren ayaklanmaları bastırıp, Po



lonya kuvvetlerini ve Kamaniçe'de Avusturya ordusu



nu yenilgiye uğrattı. Avlonya'nın Venediklilerden alin



ması sırasında Fazil Mustafa Paşa'yla görüş ayrılığına düşerek hanlıktan çekilmek zorunda kaldıysa (1691)



da, ertesi yıl aynı göreve atandı. Petrovaradin kuşatma sına katılıp (1694), Avusturya seferi sırasında yararlık gösterdi (1695). Petro l'e karşı kazandığı zaferle (1695) kuşatmadan kurtardığı Azak kalesinin, Karlofça Antlaş ması'ndan (1699) sonra Ruslara verilmesi üstüne, kendi



isteğiyle tahttan çekildi. 1702'de dördüncü kez hanlığa getirildi.



Selimi: Bk. SELİM I.



Selimiye camisi Edirne'de cami. Selim Il döneminde Mimar Sinan tara



fından yapılan (1569-1575), Osmanlı mimarlığının baş



yapıtı sayılan, Mimar Sinan tarafından da "ustalık ese rim" diye tanımlanmış olan (80 yaşındayken yapmıştır)



Selimiye camisi, 2 475 m²'lik alan üstünde 1 575



m’'lik yer kaplar. Dev boyutlu merkez kubbesi (çapı SELİM III



31,28 m; örttüğü alan 45 m x 36 m; yüksekliği kilit taşına



28.Türk padişahı (7 Nisan 1789-29 Mayıs 1807)



bağlanmış, dördü bağımsız sekiz payeye dayandırıl



Lakabı: Halim



relenmiş, merkez kubbenin köşelerine yivli, üçer şere



Doğumu: 24 Aralık 1761, Istanbul



feli, 70,89 m yüksekliğinde dört ince minare yerleştiril miştir. Duvarları, XVI. yy. Iznik çinilerinin en güzel ör nekleriyle kaplıdır. Dış avluda darülkurra, darülhadis,



Babası: Mustafa III



Annesi: Mihrişah Sultan



kadar 43,28 m), 6 m genişliğinde kemerlerle birbirine



mıştır. Avlusu on sekiz kubbeyle örtülü revaklarla çev



Ölümü: 29 Temmuz 1808, İstanbul



sübyan mektebi ve medrese (günümüzde Edirne Türk



Gömüldüğü yer: Laleli külliyesi türbesi, Laleli,



ve İslâm Eserleri müzesi) yeralmaktadır. 73 tonozla ör tülü yolun iki yanındaki 124 dükkânlı arasta (Çarşı), Mu rat Ill'ün buyruğuyla camiye gelir sağlanması için mi



Istanbul Sadrazamları: Koca Yusuf Paşa (1789; 1791-1792)



mar Davut Ağa'ya yaptırılmıştır.



Cenaze Hasan Paşa (1789)



Selimoğlu, Zeyyat



Cezayirli Palabıyık Gazi Hasan Paşa (1789-1790)



Çelebizade Şerif Hasan Paşa (1790-1791) Damat Melek Mehmet Paşa (1792-1794)



Safranbolulu Izzet Mehmet Paşa (1794-1798) Kör Yusuf Ziya Paşa (1798-1805)



Bostancıbaşı Hafız Ismail Paşa (1805-1806) Keçiboynuzu Ağa Ibrahim Hilmi Paşa (1806 1807)



Türk yazarı (Istanbul 1922). İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitiren (1952) Zeyyat Selimoğlu, avukatlık,armatörlük



yaptı. "Bir Yurt Yazısı" konulu yarışmada Yunus Nadi Armağanı'nı kazanarak (1950) ilgiyi çekip, öyküleriyle, radyo oyunlarıyla tanındı. Konularını denizden, deniz adamlarının yaşamlarından alan öykülerinde toplumsal gerçekliği, kişilerinin iç dünyalarını başarıyla yansıttı. Ayrıca, çeviriler yaptı. Yapıtları: Kavganın Sonu ve Başı (1955), Direğin Te pesinde Bir Adam (1969; 1970 Sait Faik Hikâye Arma



dökülmesini önlemek için Nizamicedit ordusunu bir



fermanla kaldırmak (1807) zorunda bıraktı; ama bunu



yeterli görmeyen ayaklanmacılar tarafından tahttan in dirilip, yerine geçirilen Mustafa IV'ün buyruğuyla öldü



ğanı), Koca Denizde iki Nokta (1973; 1974 TDK Öykü Ödülü), Karaya Vurdu Deniz (1975), Deprem (1976), Tutkunun Köşeleri (roman, 1982), Bir Şarkı Gibiydi (1987), Aramızdaydı O Gün (1990), Martılar Adası (1990), Denizlerin Istanbul (1992).



rülerek, babası Mustafa III'ün İstanbul Laleli'deki türbe sine gömüldü.



Selman Reis



İlhami mahlasıyla şiirler yazmış, birçok beste yapması



Türk denizcisi (öl. 1527). Mora seferine katılan (1499



yeni makam bulmuştur.



1500) Selman Reis, Manisa sancakbeyi şehzade Kor kut'un hizmetine girip (1501), şehzadeyle birlikte Mi



Sanata son derece düşkün bir padişah olan Selim III,



nin yanı sıra, suzidilara, şevkefza, evcara, vb. on dört



52



SELÜLOZ



sır'a sığındı (1509). Birlikte geri dönüp (1510), şehzade Korkut'un tahta çıkan kardeşi Yavuz Sultan Selim tara fından öldürtülmesi (1513) üstüne, Memluk sultanı



Kansu Gavri'ye sığınarak Süveyş'te yeni bir tersane kur du. Yavuz Sultan Selim'in Kahire'ye girmesi üstüne (1517) denizcileriyle Cidde'ye kaçıp, kenti ve limanını



"hu" çekmeleri, şeyhin verdiği sesli selamın aracı dede tarafından yanıtlanması, şeyhin postunda niyaz etmesi (dervişler de katılırlar) ve semahaneden ayrılmasıyla sona erer.



Portekizlilere karşı başarıyla savundu. Kanuni Sultan



Semadirek



(1525), Süveyş tersanesini büyük ölçüde genişlettirdi Aden'i ele geçirip (1527), Hindistan seferine çıkmaya



Ege denizinin kuzey kesiminde Yunanistan'a bağlı ada. Trakya kıyıları ile Gökçeada arasında yeralan Semadi rek'in (Yunanca Samothraki; Semendirek de denir) yü zölçümü 178 km2, nüfusu 3 000, merkezi kuzeybatıkı



dü.



yısı yakınındaki Semadirek kasabasıdır.



Süleyman döneminde Misir komutanlığına atanip ve 45 parçalık bir donanma yaptırdı. Bu donanmayla



hazırlanırken, denizcilerinden biri tarafından öldürül selüloz



Bitki hücrelerinin çeperlerini oluşturan yapısalmadde



ye verilen ad. Çok uzun glikoz moleküllerinden (polisa karit) oluşan selüloz, öbür karbonhidratların tersine, su



da çözünmez. Selüloz zincirleri genellikle paralel yön de dizilerek sağlam, çok küçük boyutlu lifçikler oluştu rur, ağaçlarda olduğu gibi odun tabakasına gömüldük



leri zaman, daha sağlam bir yapı kazanırlar. Karıncadan



Cilalıtaş Devri'nde yerleşildiği sanılan, İ.Ö. 700'e doğru eski Yunanlılar tarafından alınıp, bir din merkezi ne dönüştürülen ada, 1456'da Osmanlılar tarafından



fethedilmiş, 1913'te Türk yönetiminden çıkmıştır. Ol dukça iyi korunmuş Eskiçağ kalıntıları arasında Büyük



Tanrılar tapınağının yıkıntıları (İ.Ö. VI.-İ.Ö. III. yy.), Pto lemaios II ile eşi tarafından yaptırılmış Ptolemaion ve



Arsinoeion yapılarının kalıntıları, tiyatro, vb. sayılabilir.



Semai: Bk. DİVANE MEHMET ÇELEBİ.



gevişgetirenlere kadar bütün otçul hayvanlar, sindirim



sistemlerinde bulunan belirli bakterilerin ve birhücreli



lerin yardımıyla selülozu sindirirler. Otçul hayvanlar di



şında hiçbir organizmada, selülozu sindirmek için ge rekli enzimler bulunmaz.



selvi: Bk. SERVİ.



Semarang



Endonezya'da liman kenti. Cava adasının kuzey kıyısın da yeralan Semarang'ın nüfusu 1 269 000'dir. Liman et



kinliklerinin yanı sıra bir karayolları ve demiryolları kav



şak noktası olan kentte, balıkçılık sanayisi, tekne yapı mi, makine yapımı, dokuma sanayisi gibi sanayi kolları



sema



Mevlevi devrvişlerinin dönerek yaptıkları ayin. Kudüm, ney, nisfiye gibi çalgılar eşliğinde, özel giysilerle, döne



da gelişmiştir. Kahve, şekerkamışı, tütün ve kauçuk dış satımı yapılan limanı, iyi korunmamış olduğundan, mu



son mevsiminde (kasım-nisan) çalışmamaktadır. semazen: BK. SEMA.



sembolizm: Bk. SİMGECİLİK.



semendergiller Kuyruklular takımının en yaygın üyelerini kapsayan iki yaşayışlı ailesi. Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika'da ya



şayan, bir iç döllenme sistemiyle üreyen semendergil



ler (Bil. a. Salamandridae) ailesi üyeleri, karada ve de nizde yaşayan birçok türe ayrılırlar. Ailenin en sık rastla



nan üyelerinden benekli semender (Salamandra sala



mandra), yaklaşık 20 cm boyunda, siyaha yakın koyu Sema sırasında semazenler.



renkli sırtı rastgele sarı beneklerle kaplı bir hayvandır.



Dişisinin suya bıraktığı larvalar, erişkinlik dönemine ula



şana kadar akarsularda yaşarlar. Yaklaşık 8 cm uzunlu



döne yapılan sema, dervişlerin bekledikleri semahane ye şeyhin gelmesinden sonra namaz kılınması, Mesne viden bir ders okunması, şeyhin oturarak dua etmesi



ve neyzen başının ney taksimiile o gün için belirlenmiş makamda bir parça çalınmasının ardından, şeyh ve dervişlerin sema yerini, salat okuyarak üç tur dolaşma larından sonra başlar. Dervişler (semazenler), hırkala



ğundaki gözlüklü semender (Salamandrina terdigitata),



koyu kahverengi başının üstü benekli bir hayvandır. Apennin dağlarının yamaçlarında yaşar.



Semendirek: BK. SEMADİREK.



rini çıkarıp, birer birer şeyhin huzuruna gelerek niyaz



Semerkand



("feyz-i akdes": "Hak'tan alınanı, halka verme") dön



Özbekistan'ın güney kesiminde kent. Zeravşan ırmağı nin vadisinde, Taşkent'in 275 km güneybatısında yera lan Semerkand'ınnüfusu 566 000'dir. Önemlibir sana



ettikten sonra, sağ avuç yukarı, sol avuç aşağı açılarak



meye koyulurlar. Tören, sema bitiminde oturulup, se



mazelerin hırkalarını giymelerinden sonra, aşr-i şerif



okunması, aracı dedenin dua etmesi, ayağa kalkılarak şeyhin gülbank okuması ve dervişlerin hep bir ağızdan



yi (otomotiv sanayisi; traktör yedek parçaları yapımı;



besin sanayisi; gübre fabrikaları; dokuma sanayisi; vb.)



SENCER



ve öğretim (Semerkand Üniversitesi) merkezi olan kent, Timur döneminde kalma tarihsel anıtlarıyla (Bibi hanim medresesi, 1399-1404; Timur'un türbesi Gur



Emir, 1405; Ulug Bey, (1420), Şir Dâr ve Tilla Kari (XVII. yy.) medreseleri; Registan meydanı; XIV. ve XV. yy'lar da yapılmış Şah Zinde türbeleri; vb.) çok sayıda turist de



çekmektedir. TARIH



Eskiçağ'da yerleşilen, İ.Ö. 329'da Büyük İskender tara findan alınan Semerkand, 712'de müslüman Araplar



53



Semper, Gottfried Alman mimarı (Hamburg 1803-Roma 1879). Göttin



gen, Münih ve Paris'te öğrenim gören Gottfried Sem per, İtalya ve Yunanistan'da Eskiçağ sanatını incelediği



yolculuklar (1830-1833) yaptı. Dresden Akademi



si'nde ders vermeye başlayıp (1834), eski örneklerin körü körüne taklit edilmesini eleştirdi. Dresden Opera



sı'nı yapip (1837; 1871'de yeniden yaptı), Londra ve Zürich'te de çalışarak, Münih'te Wagner temsilleri için



tarafından fethedilip, Samanoğulları döneminde iktisa



yapılması kararlaştırılan tiyatroyla ilgili çizimler gerçek



yakılıp yıkıldıktan sonra, Timur'un başkent yapmasıyla



yeni imparatorluk şatosunun ve yeni Rönesans üslu



di açıdan hızla gelişti. 1220'de Cengiz Han tarafından



leştirdi. 1871'de danışman olarak Viyana'ya çağrılıp,



(XIV. yy.) yeniden önemli ölçüde gelişti ve önemli bir



bunda Burgtheater'in planlarını hazırladı.



mik atölyeleri; kumaş ve halı yapımı; vb.). 1500'de Öz



Semyonov, Nikolay Nikolayeviç



kültür merkezine dönüştü (minyatürcülük okulu; sera bekler tarafından alınıp, 1868'de Ruslara geçerek Tür



kistan'a bağlandı. 1924'ten 1930'a kadar Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin başkenti oldu. Seminoller



Kuzey Amerika'da Kızılderili halk. Beyazların ilerleme



sine şiddetle direnen Seminoller, birçok kanlı çarpışma



sonucu büyük ölçüde yok edilmiş, sağ kalanlar Flori da'daki (günümüzde yaklaşık 1 500 nüf.) ve Oklaho ma'daki (günümüzde yaklaşık 4 000 nüf.) rezervlere



sürülmüşlerdir.



Semiramis



Rus kimyacısı (Saratov 1896-Moskova [?] 1986). Lenin



grad Universitesi'ni bitiren Nikolay Nikolayeviç Sem yonov, Leningrad Politeknik Üniversitesi'nde ders ver di. 1931'den başlayarak Leningrad Kimyasal Fizik Ensti tüsü'nün yöneticiliğini yapıp, 1943'te Moskova Enstitü



sü'nün yöneticiliğine atandı. Kimyasal tepkimelerin ki



netiğine ilişkin çalışmaları nedeniyle, 1956'da Nobel Kimya Ödülü'nü C. Hinshelwood'la paylaştı. senbernar



İri ve güçlü köpek ırkı. İsviçre Alpleri'nde çığ altında ka lanları kurtarmasıyla ünlü olan senbernar, Isviçre'deki



Mezopotamya mitolojisinde Asurlu kraliçe. Efsaneye



göre, annesi balık tanrıça Derceto tarafından terkedilen



Semiramis, güvercinler tarafından büyütüldü. Nino va'nın kurucusu Ninus'la evlenip, eşi ölünce küçük oğ.



lunun yerine ülkeyi yöneterek, Pers ülkesi, Misir, Libya



ve Etyopya'ya seferler düzenledi; oğlunun kendisine



bir komplo düzenlemesi üstüne, güvercin kılığına gire rek uçup gitti.



semizotu



Semizotugiller ailesinden bitki türü. Iliman bölgelerde



yetişen semizotu ya da bahçe semizotu (Bil. a. Portula ca olaracea), bahçelerde yetiştirilerek, sebze olarak tü ketilir. Vitamin ve mineraller yönünden zengin bir bitkin dir.



Semmelweis, Ignac Fülop Macar hekimi (Buda 1818-Viyana 1865). Viyana'da



büyük parasal sıkıntılar içinde hekimlik öğrenimini ta



mamlayan Ignac Fülop Semmelweis, Klein'ın servisin



de staj yaparken, öğrencilerin girip çıktığı koğuşlarda loğusa hummasının ve hummadan ölen kadınların sayı



İsviçre Alpleri'nde yetiştirilmiş olan senbernar, sıg alunda kalanları kurtarmasıyla ünlüdür; dagda fırtınada yollarını kaybedenleri aramada da kullanılır. Ev köpeği olarak da yetiştirilmektedir.



sinin arttığını gördü. Öğrencilerin gerekli temizlik kural



Saint-Bernard manastırı rahipleri tarafından yetiştiril



yerek, loğusa hummasının bulaşıcı olduğunu ortaya



nin omuzdan yere yüksekliği 70 cm'yi, dişilerininki 65 cm'yi bulur. Ağırlığı ortalama 63-77 kg arasında (90 kg'i



larini yerine getirmeden koğuşlara girdiklerini belirle



koydu. Her çeşit muayeneden önce ve sonra araçların temizlenmesi, ellerin mikrop kırıcı bir sıvıyla yıkanması



sayesinde, loğusa hummasından ölüm oranının düşe



miş, postu alacalı (kırmızı ve beyaz) bir irktır. Erkekleri



bulabilir) değişir.



ceğini kanıtladıysa da, görüşlerini Klein'a kabul ettire



Sencer



nun değerinin anlaşılmamasının yol açtığı sinir bunalım



Büyük Selçuklu hükümdarı (Sincar 1086-Merv 1157). Melikşah'ın oğlu olan Sencer (tam adı Muizzettin Sen



meyince, Buda'ya döndü. Aşırı çalışmanın ve buluşu ları sonucunda, akil hastanesinde öldü.



sempatik sinir sistemi: Bk. SİNİR SİSTEMİ.



cer'dir), küçük yaşta devlet işleriyle ilgilenip, babasının ölümünden (1092) sonra sırayla tahta çıkan ağabeyleri Berkuyaruk ve Muhammet Tapar dönemlerinde Hora



54 SENDAI



san valiliği yaptı. Karahanlıları ve Gaznelileri yenerek, Selçuklulara başladı. Muhammet Tapar ölünce yerine geçen (1118) oğlu Mahmut'un hükümdarlığını tanıma yıp, yeğenini yenerek Büyük Selçuklu tahtına çıktı



(Mahmut'a da Irak Selçukluları topraklarını verdi ve ve liaht seçti). Başkenti Horasan'a taşıyıp, arasının açıldığı



Abbasi halifesi Müsterşit'in üstüne yeğeni Mahmut'u göndererek, bir Abbasi ordusunun yenilmesini sağladı.



Yeğeni Mahmut ölünce (1131), Irak Selçuklularının ba şına geçmek isteyen Mesut'u Dinever Savaşı'nda boz guna uğratıp (1132), yeğeni Tuğrul'u Irak Selçukluları tahtına çıkardı. Öbür yeğeni Davut'un, Mesut'la birle şerek, Tuğrul'u yenmesi ve Tuğrul'un ölmesi üstüne, kendisine bağlı kalmak koşuluyla Mahmut'un Irak Sel çukluları tahtına çıkmasını kabul etmek zorunda kaldı. Yillik vergisini ödemeyen Gazne hükümdan Behram



Şah'ı (1136), ardından da Harzemşahlar sultanı Atsız'ı (1138) yenip, Karahanlılara yardım için, Karahıtaylara



savaş açtı; ama Katvan'da yenildi (1141). Yeniden



ayaklanan Harzemşahlara iki seferle (1143-1148) bo



yun eğdirip, Gur sultanı Alaettin Cihansuz'u yenerek



tutsak aldi (1152). Ne var ki, ayaklanan Oğuzlara Belh'te yenildi ve tutsak düştü (1153-1156). Serbest bi rakıldıktan kısa süre sonra öldü.



Sendai



ile sermaye arasındaki savaş durumunda bir zorunlu. luktur" cümlesiyle belirlenmiştir. Ne var ki, sendikacılı



ğın hedefi zaman içinde, işçilerin satınalma gücünü ko rumaya, işsizliğe karşı savaşa yönelik korporatif bir sa



vunmadan, daha genel, ülkelere ve dönemlere göre



değişen bir anlayışa doğru gelişmiştir.



Sendikacılığın tarihinde, sendikalar ile işçi partileri nin ilişkileri konusunda dört temel görüş ayırt edilir:



Sendikaların her tür siyasal partilerden bağımsız olma larını savunan anarko-sendikalizm ya da anarşist-sendi



kacılık; sendika örgütünü bir işçi partisi aracılığıyla ya da doğrudan doğruya temsil edecek üyelerle parlamento



da sendikacı bir siyasetin söz hakkını savunan trade



unionculuk; işçilerin siyasal dilekleri konusunda sosya



list partiye üstünlük ve öncelik tanıyan, sendikalar ile parti arasında işbölümüne dayanan sosyal demokrat



görüş; sendikanın parti ile işçi kitlesi arasında aracı ol masını, yönetici rolü Komünist Parti'nin üstlenmesini öngören leninci görüş.



Türkiye'de, ilk önemli işçi örgütü 1894'te, Tophane



işçileri tarafından OsmanlıAmele Cemiyeti adıyla gizli



olarak kurulduysa da, çok geçmeden dağıldı. İkinci Meşrutiyet'in (1908) getirdiği özgürlük havası içinde iş



çi grevleri birbirini izlerken, çeşitli kentlerde birçok işçi derneği kuruldu ve Selanik'te Sosyalist İşçi Federasyo nu oluşturuldu. Birinci Dünya Savaşı'nda bu federasyo nun dağılmasından sonra, cumhuriyet döneminde ilk



Japonya'da kent. Honşu adasının kuzey kesiminde, adanın Büyük Okyanus kıyısının ortalarında, Tok



ciddi işçi kuruluşu 1923'te, Istanbul Umum Amele Birli



day) nüfusu 918 380'dir. Önemli bir sanayi (demir-çelik



kalarda örgütlenmeleri yasaklandı. 1946'da çıkarılan



seramik yapımı; vb.), öğretim (Tohoku Üniversitesi) ve



dika kurulmasını, 1947'de Türkiye'de ilk sendikalar ya sasının çıkarılması (ama bu yasa, sendikaların siyasetle uğraşmalarını yasaklamasının yanı sıra, grev ve toplu



yo'nun 320 km güneyinde yeralan, Miyagi ilinin ve To hoku bölgesinin merkezi olan Sendai'nin (ya da Sen sanayisi; kimya sanayisi; dokuma ve besin sanayileri; turizm (Rinnoci parkı, yakınındaki Matsuşima Ulusal



Parkı, vb.) merkezi olan kent, Tohoku bölgesinde yapı lan tahtadan oyma bebekleriylede ünlüdür. sendika



Üyelerinin ortak çıkarlarını korumak için kurulmuş meslek örgütü. Türkiye'de sendika kurma hakkı, Ana yasa ve Sendikalar Kanunu'yla düzenlenmiştir. Anaya sa'ya göre, işçiler ve işverenler, sendika kurma hakkina sahiptirler. 5 Mayıs 1983 tarih ve 2821 sayılı Sendikalar



Kanunu'na göreyse, sendikalar bir iş kolundaki işyerle rinde çalışan işçiler tarafından kurulabilir ve farklı işkol



larından en az beş sendika biraraya gelerek konfede rasyonlar oluşturabilirler. Sendikalar da, konfederas



yonlar da, tüzel kişilikli kuruluşlardır. Sendikalara üye



olmak ya da üyelikten ayrılmak serbesttir ve hiçbir işçi sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorla



namaz. Işçilerin sendikalara ödedikleri aylık aidatları bir günlük çiplak ücretlerini aşamaz. Sendikalar siyasal amaç güdemez, siyasal partilerle işbirliği yapamazlar.



TARİHÇE



Aynı meslekte çalışan kişilerin,çıkarlarını korumak için kurulmuş sendikalarda toplanma hareketi, yani sendi kacılık, sanayi devrimiyle İngiltere'de ("trade



union"culuk) ortaya çıkmış ve tarihi, iktisadi liberalizme paralel gelişmiştir ; iktisadi liberalizm başlangıçta, iki ki şinin aralarında bir iş sözleşmesi yapma özgürlüğü ola rak düşünülmüştür.



Sendikacılığın eylem yollarından en önemlisi grey



ği adıyla kuruldu. Gerek bu kuruluşun, gerek kurulan yeni örgütlerin çeşitli aralıklarla dağılmasından sonra, 1936'dan başlanarak çıkarılan yasalarla, işçilerin sendi



yasayla bu yasağın kaldırılmasından sonra, birçok sen



sözleşme haklarına da yer vermiyordu) izledi. 1952'de



Türk-İş'in (Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu)



kurulmasından ve 1961 Anayasası'nda sendika özgūr



lüğüne yerverilmesinden sonra, yeni bir döneme giren



sendikacılık hareketi hızla gelişirken (bu arada işveren



ler de 1962'de Türkiye İşveren Sendikaları Federasyo nu'nu kurdular), 274 sayılı Sendikalar Kanunu (1963)ve 275 sayılı Grev, Lokavt ve Toplu iş Sözleşmesi Kanu



nu'yla, sendikacılığın yasaklari gerçek anlamda kaldırıl dı. Türk-İş'in Altıncı Genel Kurul'unda Türk sendikacılı



ğına en uygun siyasetin “partilerüstü politika" olduğu nun açıklanması (1966) üstüne, bu görüşe karşı çıkan



bazı Türk-İş üyesi sendika yöneticilerinin ve bağımsız sendika yöneticilerinin biraraya gelerek DİSK'i (Dev



rimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) kurmalarıyla sendikacılık hareketi iki kola ayrıldı. 1973'ten sonra



MISK ve Hak-iş adlı iki konfederasyon daha kurulduysa da, 12 Eylül hareketiyle sendika etkinlikleri durduruldu



ve DİSKile MİSK'in yönetimi kayyumlara verildi: DISK



yöneticileri tutuklandı. Bu arada çıkarılan 2364 sayılı



yasayla Yüksek Hakem Kurulu uygulamasına geçilip,



1982 Anayasası ve 2821 ile 2822 sayılı yasalarla, çalış ma yaşamına devlet müdahalesi artırıldı. DİSK yönetici



leri uzun süre tutuklu olarak yargılanıp, çeşitli cezalara



çarptırıldılarsa da, Türk Ceza Kanunu'nun 141. ve 142.



maddelerinin kaldırılmasından sonra, Askerî Yargıtay tarafından aklandılar (1991) ve sendika çalışmalarına döndüler.



dir. 1868'de, Brüksel'de Birinci Enternasyonal'in III.



durulmasının sınırı, "Grevler, işçiyi bütünüyle özgürlü



Kongresi'nde, K. Marx'ın hazırladığı metinde işin dur



Seneca, Lucius Annaeus



ğe kavuşturmanın bir yolu değil, günümüzde, işgücü



Latin filozofu (Cordoba, Ispanya I.Ö. 4'e d.-Roma I.S.



SENEGAL



65). Ünlü bir belagatçi olan Hatip Seneca'nın (1.0.60'a



d.-1.0, 39'a d.) oğlu olan Lucius Annaeus Seneca (ba



basından ayırmak için Filozof Seneca da denir), Ro



55



yazan, ama parasızlıktan ötürü bastıramayan Alois Se



nefelder, bu duruma çözüm ararken, vernige batırılmış



resim fırçasıyla bakır levha üstüne harfler çizmeyi, lev



ma'da felsefe dersleri alıp, yeni pythagorasçı Sotio'nun etkisiyle bir süre vejetaryenliği benimsedi; ama ergen



hanın öbür bölümlerini asitle aşındırmayı ve böylece yazının bir kabartmasını elde etmeyi tasarladı; sonra



rindan birinin yanına gitti. Dönünce (I.S. 32'ye d.), siya



sonunda taşbaskı yöntemini buldu.



lik çağında sağlığı bozulunca, Mısır valisi olan akrabala



bakır levha yerine kireçtasından yararlanmayı deneyip,



sete atıldıysa da, bazı siyasal temkinsizlikleri ve impara



tor Caligula'nın kıskançlığı nedeniyle, bir süre evine çe



Senegal



süre sonra (İ.Ö. 41'de), Caligula'nın kızkardeşlerinden biriyle evlilik dışı ilişki kurmakla suçlanarak Korsika'ya



guda Mali, kuzeyde (Senegal ırmağının kuzeyinde) Mo



Agrippina imparatoriçe olunca Roma'ya dönebildi.



okyanusuna açılan Senegal, 1960'a kadar bir Fransız sömürgesiyken, o tarihte bağımsızlığa kavuşmuştur. Başkenti Dakar, Batı Afrika'nın en büyük limanların



kilmek zorunda kaldı. Claudius'un tahta çıkışından kısa



sürülüp, sık sık yinelediği bağışlanması ricalarına karşın, ancak 49'da, Messalina öldürülüp, Claudius'la evlenen



Sonradan Neron adıyla tahta çıkacak olan Domitius Ahenobarbus'un eğitmenliğine atanip, etkisini koruya



bilmek için Britannicus'un ve Agrippina'nın öldürülme



lerine katlanmak zorunda kaldı. 62'ye kadar Neron ta



Batı Afrika'da ülke. Güneyde Gine-Bissau ve Gine, do



ritanya'yla sınırlıolan, batıda 600 km'lik bir kıyıyla Atlas



dandır.



YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR



Aşağı yukarı bütünüyle kırmızımsı topraklarla örtülü al



rafından desteklendiyse de, o tarihte Burrus'un ölü



münden sonra, etkisi azaldı ve emekliliğini istedi. "Li beral" siyasetin temsilcisi olduğu için bu isteği geri çev



rildiyse de, fiilen görevinden çekilerek saraya uğrama



maya başladı. Üç yıl sonra gelenekçi senatörlerin Pi son'un önderliğinde Neron'a karşı hazırladıkları darbe ye adı karıştırılıp (fesatçılar onu imparator yapmayı ta



sarlamışlardı), 65'te komplo açığa çıkarılınca, Ne ron'un buyruğuyla bileklerini keserek intihar etti. Başlıca yapıtları: Yedi ciltlik bir fizik kitabı olan Quaes tiones Naturales (Doğal Sorunlar), iki ahlâk incelemesi



(De Clementia (Acima Üstüne); De Beneficiis (lyilikler Üstüne]), diyalog ve incelemeler (Consolatis ad Helvi am Matrem (Helvia Ana'ya Avutmalar); Consolatio ad



Polybium (Polybus'a Avutmalar]), söyleşiler (De Brevi



tate Vitae (Yaşamın Kısalığı Üstüne); De Providentia (l



nayet Üstüne); De ira (Oike Üstüne); De Tranquieltate Animi [Ruhun Sükûnu Üstüne)), trajediler (Hercules Fu rens (Öfkeli Herakles); Troades (Truvalılar]; vb.).



SENEGAL CUMHURİYETİ



Senedi Ittifak



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 196 192 km². Baş



Mahmut Il döneminde merkezi hükümet ile ayan ara



sında yapılan sözleşme (7 Ekim 1808). Mahmut Il'yi



tahta çıkardıktan sonra sadrazamlığa getirilen Alemdar



Mustafa Paşa'nın, İstanbul'a çağırdığı żyan üyelerinden



bir bölümü ile merkezi yönetimin temsilcileri arasında



Kağıthane köşkünde yapılan toplantı sonucunda, ali nan kararlar, "Senedi Ittifak" adı verilen sözleşmeyle belirlenip, mühürlendi. Osmanlı tarihinde padişahın



kenti ve en büyük kenti: Dakar (1 500 000 nüf.; 1991).



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 7952 657; nüfus yoğunluğu: Km?'ye 41 kişi. Nüfus dağılımı (1991): Kentlerde % 40; kırsal kesimde % 60. Yıl



lik nüfus artış hızı (1991): % 3,1. Resmi dili: Fran sızca. Başlıca dinler: İslâm, hıristiyan, geleneksel dinler.



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990



haklarini kısıtlayan ilk belge olan Senedi Ittifak'a göre,



tah.): Yetişkin nüfusun % 38'i. Üniversite sayısı (1990): 2. Hastane yatak sayısı (1989): 6127. He



ri olacağını, kapıkulu ocaklarının bu işe karışma hakkı



kim sayısı (1989): 407. Ortalama ömür (1991):



lenleri elbirliğiyle bastırmayı kabul ediyordu; padişah



oranı (1991): 1 000 canlı doğumda 86.



dyan yeni yöntemlerle toplanan askerin de devlet aske olmadığını, sadrazam ve padişahın yetkilerine karşı ge da, ayan ailelerinin hukukunu tanımayı ve öbür ayan ai



lelerinin onayını almaksızın bir ayana karşı zor kullan mamayı kabul etmekteydi. Bazı hukukçuların İlk Türk Anayasa belgesi saydıkları, bazı hukukçularınsa, ayan üyelerinin zorbalık yönetimini yasallaştıran bir belge ol duğunu ileri sürdükleri Senedi Ittifak, çok geçmeden Alemdar Mustafa Paşa'nın bir yeniçeri ayaklanmasında ölmesiyle (Bk. ALEMDAR OLAYI), Mahmut II'nin ayan



ileri gelenlerini ve Yeniçeri Ocağı'nı ortadan kaldırma sıyla, kâğıt üstünde kalarak, hiçbir zaman uygulanmadı.



Senefelder, Alois Çek mucidi (Prag 1771-Münih 1834), Tiyatro oyunları



Kadınlarda- 56; erkeklerde- 54. Bebek ölüm



EKONOMI. GSMH (1990): 5, 26 milyar dolar; kişi başına ulusal gelir: 710 dolar. Etkin nüfus dağılımı



(1988): Tarım-% 77; devlet ve kamu hizmetle ri- % 14; özel kesim ücretlileri- % 9. Dış ticaret (1989): Dışalım- 1 milyar dolar; dışsatım 801 milyon dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: ABD,



Fransa, Nijerya, Fildişi Kıyısı. Para birimi: 1 CFA frangi-100 centime.



YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil let Meclisi, Yönetim bölümlenmesi: 10 bölge. ULAŞIM. Demiryolları (1988): Toplam 905 km. Karayolları (1988)): Toplam 14 117 km. Başlıcali manları: 1. Başlıca havaalanları; 1.



56 SENEGAL Ranca



SENEGAL Demiryolu



MORİTANYA



2000



35



1000



30



500



29



200



2



0



19



200



10



En Yüksek Noktalar Meder



Baskenderin alt



ATLAS



çizilmiştir



Alunda



Richard Tos



DOVANOSU



Mborg



tinguito



alla



Sebaby



10



Dakar



Dlourbel .



D



Kayes Govda



Kova Daoud



Kate



Kaolack



Kad



Taubere Bact



Gungunda



aylık sıcaklık ortalamaları, mavi



Youngheul



KU Tembacounda



ka



GADA



PS



DAMIRA Falakouro.



Diouloulou Marwanson



Go



Mising



Corsa



Kolda.



MAL



Bondioko Gemon



Veingen



Dporou



Nole Shen



keba



Korento



Mato



Saray



Katakan Tankey



Ziguinchor



Kedougou



Notas



Menada



12



Blonay



GINE



dikdörtgenlerle de aylık yağış ortalamaları verilmiştir. Büyük Sahra'nın güneyindeki Cabo



Verde'de ("yeşil burun") yeralan



Dakar, kurak bozkır iklimi



etkisindedir: Sıcaklıklar sürekli



yüksektir; yalnızca yağışlı mevsimde vagış alır,



Keunde



GINE-BISSAU



Senegal'in başkenti ve başlıca limanı



Dakar'da, kırmızı dikdörtgenlerle



Kousand



Bale



du Ripo



Berta



T



30



Fera



Bow



Nara



Dombering



05 MN MHTAICKA



9



75



Diamongue



vengan



Touba



MDOur Teen



(Bathurst)



10 km



Rodrou



ONDECO



Gousan



Fondos



SO



15



Dana



Nemert,



Combole



11



10



Dared



Rulisque Dakar



Banly



25



Mate



Yang Yen



Thround



36



1



Olçek 16.529.000 Tilogna



Louga



95



D



Saint Louis



Kemer Ndando



F.



5



2000



Q



Dethio



Thier







Metre



TANGLE



KOUTLET



çak ovalardan oluşan Senegal (en yüksek noktası gü



neydoğu kesimindeki Futa Calon kütlesinde 498 m'yi bulur), bir kurak (ekim-haziran), bir de yağışlı(temmuz



ekim) iklimi bulunan tropikal iklim kuşağındadır. Yağış



lar kuzeyden güneye doğru ilerlendikçe azalır: Yağış



mevsiminde ortalama yağış Senegal ırmağının aşağı ke



siminde 356 mm, Casamance irmağının aşağı kesimin deyse 1 270 mm'nin üstündedir. En yükseksıcaklıklar çoğunlukla nisan- haziran ayları arasında görülür ve 35



°C'i bulur; en düşük sıcaklıklar (14°C dolayı) ocak ayın



Hükümetin okul sistemini ve sağlık hizmetlerini ge



liştirmesine karşın, her iki alanda da henüz istenen so nuçlara ulaşılamamıştır. EKONOMI



Senegal'in ekonomisi balıkçılık ve tarıma dayalıdır. Ta rima elverişli toprakların yaklaşık % 40'ında yetiştirilen yerfıstığının büyük bölümü yurt dışına satılır. Iç tüketi



me yönelik ürünlerin başlıcaları arasında sorgum, darı



ve fasulye sayılabilir. Hükümet yakın dönemde dışsatı



dadır. Güneydoğu kesimdeki düzlüklerde doğan Gam



ma yönelik tarımı çeşitlendirme çabalarına girmiştir. Günümüzde balık (özellikle ton balığı) ve kabuklu



ca akar.



deniz ürünleri (özellikle yengeç) dışsatımı, yerfıstığı dış



biya, Senegal ve Casamance ırmakları bütün yıl boyun Büyük bölümü ağaçlı savanalarla kaplı olan Sene



gal'de, güneyden kuzeye doğru ilerlendiğinde ağaçlar seyrekleşir ve boyları kısalır.Güney kesimdeki ağaçlı



savanada, kıyıya yakın kesimlerde büyük limon ve yağ



palmiyeleri, orta kesimde banbap ağaçları ağır basar;



kuzeye doğru ilerlendikçe yerlerini önce İspanyol ardi ci, daha kuzeydeyse akasya ağaçları ve buğdaygiller alır.



Senegal'in yeraltı gelir kaynaklarının başlıcaları ara sinda demir filizi, mermer, altın, petrol, doğal gaz ve



uranyum yatakları sayılabilir; ama yatakların büyük bir bölümü işletilememektedir. Uzun süredir dışsatımıya



pılmakta olan fosfat, ülkenin gelişmekte olan kimya sa



nayisinde de kullanılmaktadır. TOPLUM YAPISI



Senegal'de toplam nüfusun % 44'ünü Voloflar (ya da Uoloflar) oluşturur; Volof dili de nüfusun %70'inden



çoğu tarafından konuşulur (resmî dil Fransızca'dır). Obūr önemli topluluklar arasında Pöller, Sererler, Tu kulörler, Diplalar ve Malinkeler sayılabilir. Toplam nü



fusun %95'ine yakınının müslüman, geri kalanların ço



ğununsa hıristiyan olduğu ülkenin, güney kesiminde,



geleneksel dinlere inanan bazı küçük topluluklar da vardır. Kültür farklılıkları, yakın dönemde Casaman



ce'ta yeniden ayrılıkçı bir hareketin oluşmasına elverişli bir ortam yaratmıştır.



satımının önüne geçmiştir.



Sanayinin komşu ülkelere oranla geliştiği (GSMH'nin % 20'sini sağlar) ülkede, başlıca sanayi kolları arasında



yerel ürünlerin (özellikle yerfıstığı, balık) işlenmesine



dayalı besin sanayisi, pamuklu dokuma sanayisi, tüke tim eşyaları yapımı, kimyasal maddeler üretimi ve pet



rol sanayisi sayılabilir. Bununla birlikte, dış ticaret açığı



bir türlü kapatılamamakta ve ekonomik sorunlar, siya sal huzursuzlukları beslemektedir.



DEVLET YAPISI VE TARIH



Çokpartili demokrasiyle yönetilen Senegal'de bağım sızlıktan bu yana, zaman zaman güçlü yetkilerle dona



tılmış başkanlık yönetimi dönemleri ve yürütme gücü



nün başbakanda olduğu dönemler yaşanmıştır.



1991'de Anayasa'da yapılan değişikliklerle seçmen ya



şi 18'e indirilmiş , başbakanlık görevi yeniden oluşturul muş ve tek dereceli seçim sistemiyle halk tarafından 7



yıllığına seçilen cumhurbaşkanının yetkileri sınırlanmış tir. Başbakan, üyeleri 5 yıl için seçilmiş olan Millet Mec lisi'ne karşı sorumludur.



XIV. yy'da Mali Imparatorluğu'na katılan günümüz



deki Senegal topraklarında, Voloflar, XV. yy'da küçük



Volof devletlerini Volof Imparatorluğu'nda biraraya getirdiler. 1631'den başlayarak Fransız tüccarların tica ret ilişkileri kurdukları imparatorluk topraklarında, Fransızların 1658'de Senegal irmağı kıyısında Saint



Louis kentini kurmalarının ardından, XVIII. yy'da Fran



SENGHOR, LÉOPOLD SÉDAR 57 Senegal'in başkenti ve en büyük



kenti olan, Atlas okyanusu kıyısında



yeralan Dakar, 1857'de kurulmus, o tarihten bu yana sürekli gelişerek, Bali Afrika'nın başlıca limanlanndan biri olmuştur.



sızlar ile Ingilizler arasında sürekli çekişmelerden sonra,



severlere ne kadar şaşırtıcı gelirse gelsin, ilk bakışta



1895'te merkezi Dakar olan Fransız Batı Afrikası Fe



senfonileri) akla getiren senfoni, sınırları kesinlikle belir lenmiş bir müzik biçimi değildir. Bir senfoninin başlıca



derasyonu'nun oluşturulmasından sonra, 1902'de Se negal valiliği kuruldu. 1945'te Fransa Parlamento su'ndaki iki Senegalli milletvekili Léopold Sédar Seng



birden çok yorumcunun yeralmasıdır. Senfoni ilk olarak İtalya'da, daha sonra da Fransa, Al



Viyana Antlaşması'yla (1816) "Senegal ve Senegal'e bağlı yerler" (Gorée adası, vb.) Fransa'ya bırakıldı.



hor ve Amadu Lamine Gueye'nin etkin çabalarıyla ku rulan Fransız Batı Afrika Topluluğu içinde bir cumhuri yet haline getirilen (1958) Senegal, Ocak 1959-Ağustos 1960 arasında Mali'yle birlikte Ocak 1960'ta Mali Fe derasyonu'nu oluşturdu.



O tarihte tam bağımsız bir cumhuriyet olarak fede rasyondan ayrılan ülkede, ünlü şair Léopold Sédar



önemli yapıtları (Mozart'ın, Haydn'ın, Beethoven'in



özelliği, tınıların çok çeşitliolması ve her çalgı çeşidiiçin manya ve Avusturya'da ortaya çıkmış, terim, XVII.



yy'da, insan sesi için yapılan bestelerde yalnızca çalgı larla ilgili bölümleri, uvertürleri, ara müzikleri belirtme de kullanılmış, XVIII. yy'da üç bölümlü Fransız operası uvertürleri (grave-allegro-grave) ve yine üç bölümlü Italyan operasi uvertürleri (allegro-adagio-allegro) orta ya çıkmıştır. Lully, Rameau, Purcell ve Händel Fransız



Senghor cumhurbaşkanlığına seçildi. 1980 sonuna ka



operasi uvertürleri türünden, Alessandro Scarlatti ve Jommelli'yse İtalyan operası uvertürleri türünden ör



1981'de istifa etmesinden sonra cumhurbaşkanlığına seçilen Abdu Diuf döneminde, Gambiya ile Senegal, savunmalarını, ekonomilerini ve dış siyasetlerini, 11 Aralık 1981'de Senegambiya Federasyonu'nda birleş



nekler vermişlerdir.



dar cumhurbaşkanlığı yapan Senghor'un, 1 Ocak



Daha sonra Sammartini, Stamitz ve Johann Christian Bach'ın örnek yapıtlarının ardından, senfoni XIX. yy.



boyunca Beethoven, Schubert, Mendelssohn, Schu



tirdiler. 1988'de Diuf'un yeniden başkanlığa seçilmesi



mann ve Brahms'la en parlak dönemini yaşamıştır. Be



nin ardından, federasyon antlaşması 1989'da bozuldu



ethoven bir yenilik yaparak, Dokuzuncu Senfonisine koroyu eklemiş, bunu Berlioz ve Liszt de benimseyerek uygulamışlar ve senfonileri seslendiren orkestralan, üf lemeli çalgılarla zenginleştirmişlerdir.



rinde yaşayan binlerce kişi öbür ülkeye geçmek zorun da kaldı. 1991'de muhalefet temsilcilerinin de hükü



Senfonigeleneği XX. yy'da da önemini yitirmemiş ve Sibelius, Prokofyev, Şostakoviç, Malipiero, vb. ünlü



mete alındığı Senegal'de, Abdu Diuf, Şubat 1993'te ye



bestecilerin yapıtlarıyla varlığını sürdürmüştür. Dünya



niden cumhurbaşkanlığına seçildi.



ca ünlü senfonilerin başlıcaları arasında Beethoven'in



ve iki ülke yeniden ayrıldı. Aynı yıl etnik topluluklar ara sında patlak veren çatışmaların ardından, Moritan ya'yla ilişkiler bozuldu ve her iki ülkenin sınır kesimle



Pastoral Senfonisi ve Egmont uverturů, Mendels



Senegal irmağı Batı Afrika'da ırmak. Uzunluğu 1 700 km olan Senegal



sohn'un Bir Yaz Gecesi Rüyası ve İtalyan Senfonisi, Ber lioz'un Romeo ve Jūlyet'i ile Fantastik Senfonisi sayıla bilir.



irmağı, Gine'nin orta kesiminde Bafing irmağı adıyla



doğup, Mali'nin kuzey kesimine girerek, gene Gi ne'den gelen Bakay ırmağıyla birleşir. O noktadan son



Senghor, Léopold Sédar



ra Senegal ırmağı adıyla kuzeybatıya doğru akıp, Sene



Senegalli şair, yazar ve devlet adamı (Joal, Dakar yakını



neyinde Atlas okyanusuna dökülür. Sularının yükselme



hor, Fransa'da öğrenim görüp, Antil adaları kökenli si yahlarla ilişki kurarak, "zencilik” konusunda özgün bir



gal-Moritanya sınırınıizleyerek, Saint Louis kentinin gü mevsiminde (ağustos-ekim ortaları), denize döküldüğü yerden başlayarak 900 km boyunca ulaşıma elverişli dir. Çığırı üstünde, akışını düzenlemek ve sulamada ya rarlanmak amacıyla iki baraj kurulmuştur.



1906). Sererler kabilesinden olan Leopold Sédar Seng



görüş geliştirdi ve birçok deneme ile ilk şiirlerini yayın



ladı. Oğrenimini tamamlayınca öğretmenlik yapıp. 1945'te Kurucu Meclis'te Senegal milletvekili olarak



yeraldı. Ertesi yıl milletvekilliğine seçilip, Konsey baş senfoni



Her çalgı partisini yorumlayanların çokluğuyla ve tinila



rinin çeşitliliğiyle nitelendirilen orkestra sonatı, Müzik



kanlığı ve Devlet başkanlığı(1955-56) yaparak,Mali Fe



derasyonu'nun kurulmasına katkıda bulundu (1959).



Mali Kurucu Meclisi başkanlığına ve Senegal cumhur başkanlığına (Eylül 1960) seçilip, 1962'de bütün yetki



58



SENNETT, MACK



leri elinde topladı. Cumhurbaşkanının yetkilerini geniş leten, üst üste iki beş yıllık dönem için cumhurbaşkanı



Septimius Severus Roma imparatoru (Leptis Magna 146-Eburacum (günü



seçilebilmeyi olanaklı kılan, başbakan seçme ve görev den uzaklaştırma yetkisini cumhurbaşkanına bırakan bir yasayı önce meclise (Aralık 1969), sonra bir halkoy



müzde York) 211). Roma'da hukuk öğrenimi gören



lamasıyla halka (22 Şubat 1970) onaylatıp, 1973'te ye niden cumhurbaşkanlığına seçildi. İki parti daha kurul masına izin vererek çokpartili rejime geçişin ilk adımla



Senato üyeliğine getirildi. İmparator Commodus döne



niniatıp, 1 Ocak 1981'de istifa etti. 1984'te Fransız Aka



demisi'ne üye seçildi (üye seçilen ilk Afrikalı edebiyat çıdır).



Septimius Severus (tam adı Lucius Aurelius Antonius



Septimius Severus'tur), Marcus Aurelius döneminde minde gözden düşüp, Atina'ya giderek, İ.S. 193'te yu



karı Pannonia valiliğine getirildi. Imparator Pertinax öl dürülünce, askerleri tarafından imparator ilan edilip, Emesus (Humus) rahibinin kızı Julia Domna'yla evlendi.



Şiir kitapları: Chants d'Ombre (Gölge Türküleri,



1945); Nocturns (Nokturnler, 1961); Élégies Majeures



Suriye'deki lejyonların Pescennius Niger'i, Bretagne ordusunun da Clodius Albinus'u imparator ilan etmele



(Büyük Ağıtlar, 1979); vb.



ri, Roma'daki praetorların, imparatorluk görevini Didi



Sennett, Mack



us Julianus'a satmaları üstüne, Roma'ya yürüdü. Sena to'nun Roma'da duruma egemen olup, Didius Julia



ABD'li sinema yönetmeni (Richmond, Kanada 1880



anlaşıp, ona "caesar" unvanını vererek, yönetime ortak



Hollywood 1960). Bir süre küçük rollerde oynayıp,



etti; ardından, İ.Ö. 194 başında Doğu'ya yöneldi. Öl



sonra D. W. Griffith'in asistanlığını yapan Mack Sennett



dürtmüş olduğu Pescennius'un Bizans'taki yandaşları



(asıl adı Michael Sinnott'tur), 1912'de "Keystone" adlı kendi stüdyosunu kurarak ilk filmini yönetti. Charlie



na karşı harekâta girişip, sonunda barış imzaladı. İ.Ö.



nus'u ölüm cezasına çarptırmasından sonra, Albinus'la



Chaplin, Frank Capra gibi sinema dehalarını "keşfe



dip", çektiği filmlerle burlesk türünü yarattı. Sesli si



196'da geri dönerek, kendisine karşı entrikalar çeviren



Albinus'u Lyon'da yendi (17 Şubat 197) ve intihar et



mek zorunda bıraktı. Haziranda Roma'ya dönüp, aynı



nemanın bulunmasıyla bu tür filmler gözden düşünce, çağa ayak uydurmayı başaramadığından, bütün ser



yılın sonlarına doğru yeniden Doğu'ya giderek, Parth



vetini yitirdi. 1937'de, "komedi filmlerine katkısından" ötürü özel bir Oscar ödülü verildi.



letini örgütledi. Roma'ya dönüp (İ.Ö. 202), Büyük Bri tanya'ya açtığı (İ.Ö. 208) sefer sırasında öldü.



Senozoyik: Bk. ÜÇÜNCÜ ZAMAN.



septisemi



sentetik lif: Bk. LİF, YAPAY.



tip terimi. Halk arasında "kan zehirlenmesi" denen sep



larla savaştı (İ.Ö. 197-İ.Ö. 202) ve Mezopotamya eya



Kana hastalık taşıyan bakterilerin karışmasını belirten



tisemiye, aşağı yukarı bütün bakteriler yol açabilir; ya



yıldıkları dokularda bozunlara ve toksin salgılanmasına Senufolar Batı Afrika'da halk. Fildişi Kıyısı,"Burkina Faso ve Ma li'de yaşayan, Nijer-Kongo dilleri öbeğinin Volta dilleri ailesinden dört aynı dil konuşan Senufoların nüfusu 2



milyon dolayındadır. Geleneksel siyasal ve ekonomik



neden olurlar. Zatürree gibi yerel enfeksiyonları ciddi leştiren ve oldukça tehlikeli olan septisemide, antibi yotik tedavisiyle, başarılı sonuçlar alınmaktadır.



septisizm: Bk. KUŞKUCULUK.



birimlerini oluşturan köylerde yaşar, tahıl tarımıyla ge çimlerini sağlarlar. Demirden yaptıkları ve tahtadan oy dukları heykellerle (genellikle at üstünde erkek ve ka din figürleri) ve güzel tö maskeleriyle salmışlar dır.



sera etkisi Atmosfer bileşenlerinin morötesi ışınları ve görünür



sepet yapıcılar: Bk. ANASAZİ.



Sera etkisi, yeryüzünün, Güneş'in ışınlarını soğurup, sonra



seppuku: Bk.HARA-KİRİ.



bileşenlerinin, uzun dalga boylu kızılaltı işınımları tutmaları, yeryüzündeki sıcaklığınartmasına yol açar.



uzun dalga boylu kızılaltı ışınlar biçiminde yeniden yansıtmasıyla ilgilidir. Atmosferin su buharı ve karbondioksit



Septe sinda, Cebelitarık'ın karşısında yeralan Septe'nin



kisha



panyolca Ceuta), nüfusu 69 000'dir. Haço dağını kara ya bağlayan dar bir kıstak üstünde kurulmuş bir serbest liman olan kentin limanı, balıkçı filolarının yanı sıra, açık deniz gemilerinin girmesine de elverişlidir. Fenikelilerin kurdukları Septe, sırasıyla Kartacalıla rin, Romalıların, Vandalların, Bizanslıların, Arapların ve



Portekizlilerin eline geçti. 1580'de Ispanyollar tarafın dan alınıp, 1956'da bağımsızlığını kazanan Fas'ın sü rekli hak iddialarına karşın, günümüze kadar Ispan



ya'ya bağlı kalmayı sürdürdü.



Güney enlar



‫ارالاب‬Sinum



ma



geri yansıtılan Trum



SERAMİK



59



1.0.480'den



işınları geçirip, kızılaltı işınları tutan cam bir sera işlevi görmesine verilen ad. Güneş'in yayınladığı kısa dalga



kalma seramik bir eski Yunan



boylu işınlar, atmosferdeki gazlar tarafından soğurul



amforası. Üstündeki mouit



mayıp, yeryüzüne ulaşarak sıcaklığı yükseltirler. Ama yeryüzünün yeniden yaydığı uzun dalga boylu kızılaltı işınlar, atmosferdeki karbondioksit (CO2), su buharı



lanniça Athena'y canlandırmaktadır. (Ciba koleksiyonu,



(H2O) ve metan (CH2) tarafından büyük ölçüde soğuru



lup, yeniden yeryüzüne gönderilir. Yani atmosfer, bir



Basel, Isviçre)



tür "battaniye" işlevi görür: Atmosfer olmasa, yeryü zündeki ortalama sıcaklık 15 °C değil, -28 °C olurdu.



Sera etkisinde en önemli rolü oynayan atmosferdeki su buharı olmakla (yağışlı bölgelerde sıcaklığın geceleri kurak bölgelere oranla daha düşük olmasının nedeni



budur) birlikte, atmosferdeki karbondioksit oranında



değişiklikler de, iklim değişikliklerinde önemli rol oy nar. Bu yüzden çevrebilimciler, büyük ölçüde fosil ya kıtların kullanılması sonucu olarak son yıllarda atmos



ferde karbondioksit oranının artmasının, Yer sicaklığın



da önemli artışlara yol açacağı konusundaki kaygılarını belirtmektedirler.



RAX



seramik



Killerin, suyla karıştırıldıklarında kuruyunca sertleşerek



istenen biçimde nesneler yapılmasına olanak veren bir



hamura (çömlekçi çamuru) dönüşme ve pişirildikten



sonra sert, değişmez bir yapı kazanma özelliklerinden yararlanılan çanak-çömlek üretme sanatı. "Seramik" terimi, bazı dört ayaklı hayvanların boynuzlarını belir



maktadır; yerlerini aşağı yukarı her yerde, elektrikli fi



deni de, kilden elde yapılan ve güneşte kurutulan ilk



Seramikler iki büyük türe ayrılır: Birinci türe, pişmiş toprak, sırlı çömlekler, fayanslar ve ince fayanslar girer;



ten Yunanca "keramos" sözcüğünden türetilmiştir. Ne



çömleklerin, boynuz biçiminde olmasındandır. Daha



sonra "seramik" terimi, kilden yapılan bütün nesneleri belirtmede kullanılmıştır. Günümüzde de pişmiş top



rakla ilgili bütün sanatlar ve sanayi dalları bu sözcükle belirtilir.



Seramiklerin tümünde kullanılan gereç, değişik oranlarda kuvarsli kum ve "kaolinit" denilen sulu alü



rinlar ya da propan fırınları almıştır.



ikinci türdeyse kumtaşı parçalar ve porselenler yeralır. Gevrek olan pişmiş toprak yapıların yüzeyi donuk ve morumsu bir renktedir. Eski çömlekçiler, çömlek çuku runa yeşil renk vermek için bakır oksit karştırıp 1 000°C dolayında pişirirler, sırlı seramiklerin yüzeyine pişirme



min silikat bileşimi bir toprak, yani kildir. Elenip su kati



den sonra kurşunlu bir sır vurarak, parlak görünüm ve rirlerdi. Kırsal alanlarda mutfak eşyalarının çoğunu, sırlı



çamura (hamur), çömlekçi istediği biçimi verebilir. Eski



şunun doğurduğu sakıncalan açıklayınca, birçok ünlü



larak yoğurulduktan sonra plastik özellikler kazanan bu



çömlekler oluşturuyordu. XVIII. yy'da kimyacılar kur



Çinli çömlekçiler, çamuru yıllarca bozunmaya bırakıp, sonra ayakla çiğneyerek yoğurup işlemişler, ilk çöm



seramik atölyesi kapandı.



lekçiler çamur topağının ortasına bir oyuk açıp, oyuk



çeperinin setini giderek inceltmişlerdir. Daha sonra, içi boş silindir biçiminde parçaları duvar taşları gibi üst üste



koyup, çeperlerini elle perdahlamayı öğrenmişlerdir.



Bazı çömlekçiler halâ bu yöntemle çalışırlarsa da, ço



Fayanslar (emaylı çömlekler), birinci pişirmeden sonra renksiz ya da metal oksitler katılarak renk verilmiş kalay temelli bir sırla kaplanır ve ikinci pişirmeden geçi rilerek sırın camlaşması sağlanır. Ince fayansların beyaz ve sert bir yapısı vardır ve zamanla yüzeylerinde ince



gu, eski çağlardan bu yana bilinen tornayı (çark) kulla nırlar. Torna, merkezinden dönel mile bağlı tahta ya da



çatlaklar belirir. Rönesans'tan XVIII. yy. sonuna kadar İtalya'da, özellikle fayansın beşiği olan Faenza'da (Ravenna yakı



metalden yapılmış bir tabladır. Çömlekçi, çamur topa



ni), İspanya'da, Hollanda'da ve Fransa'da, düşük ya da



ğını tam ortaya koyar, ayağıyla tornayı döndürürken el leriyle çamura biçim verir. Günümüzde bu aygıtlar elektrik motorlarıyla çalıştırılmaktadır. Bir başka biçim verme yöntemiyse, XVIII. yy. sonun da bir seramik işçisinin bulduğu döküm yöntemidir. Bu



yüksek sıcaklıkta pişirilmiş çok güzel seramikler yapıl mış, bu parçaların çamuru, biçimi ve süsleri, her ya pimevinin kişiliğin yansıttığından, heriyapımcı, mesle



ğiyle ilgili gizleri büyük bir kıskançlıkla saklamıştır. Kumtaşı parçalar saydamsız ve geçirimsizdir. 12 000



yöntemde, sulandırılmış kil, bir alçı kalıba dökülür; ka



°C-13 000 °C arasında sıcaklıklarda pişirilir. Kumtaşlı



kasının oluşmasına yolaçar. Ister elde ya da çarkta biçim verilmiş, ister dökülmüş



rulmuş, yüzyıllar boyunca çiftliklerde ve süt üretiminde



lip, suyu soğurarak, çeperlerinde ince bir çamur taba



olsun, seramik parçaların, kuruduktan sonra fırında pi şirilmesi gerekir. İlk fırınlar meşe, gürgen ya da reçineli



ağaç odunlarıyla bir ya da birkaç gün sürekli isitilan odun fırınlarıyken (30 ya da 40 m'lük finnlar yılda iki üç kez yakılırdı ve ateşleme işlemine çömlekçinin bü



tün ailesi katılırdı. Ateşin zayıflamaması zorunluydu. Kötü hava, güçlü bir esinti, bir fırın dolusu çömleği bo



zabilirdi), günümüzde odun fırınlarına çok az rastlan



toprağın bulunduğu her yerde çömlek yapımevleri ku



kullanılan çömlekler yapılmış (pişirme işleminin bitimi ne doğru çömlekçiler, parçalara ışıltılı bir görünüm ver



mek için fırınlara deniz tuzu atarlardı); birçoğu, pişme den önce ya da iki pişirme arasında emaylanmıştır. Porselen yanı saydam, ince, sert, sedefimsi bir sera



miktir. 1 280 °C-1 400 °C arasında pişirilen porselen ça murunu işlemek güçtūr; kurutulduğunda ya da finna



verildiğinde kendini çeker”. Porselen, Çinliler tarafın dan bulunmuş ve Vasco de Gama tarafından XV. yy'da



60



SERBEST FIRKA



Hindistan yoluyla Avrupa'ya getirilmiştir. İki yüzyıl bo yunca Doğu porselenini yapmaya çalışan seramikçiler,



ancak gevrek porselen üretebilmiş, kaolenden ilk sert porselen, Saksonya seçici prensinin sarayında gerçek leştirilmiştir. Fransa'da Limoges yakınlarında bir kaolen



yatağının bulunması, sert porselenin geniş ölçüde üreti



mini sağlamış, Fransa'da Sèvres'de ve Paris'te, Alman



ya'da Meissen'de ve İtalya'da Capodimonte'de, Çin



porselenleriyle boy ölçüşecek seramikler üretilmiştir. XX. yy'da plastik maddeler seramiğin yerini alma



eğilimi göstermişse de, nükleer sanayide, uzay araştır



malarında ve elektronik sanayisinde seramik yeniden ilgi çekmeye başlamıştır. Bu alanlardan gelen istek uya ninca, günümüzde çarpmalara karşı dirençlerden, si



caklık değişikliklerine dayanıklı gereçlere ve yüksek ni telikli elektrik yalıtkanlarına kadar çok çeşitli yeni ürün



serigrafi Delikli dokuma gerilmiş bir çerçeveden oluşan şablon



yardımıyla gerçekleştirilen baskı yöntemi. Serigrafide delikli dokuma (ipek, naylon kumaş ya da metal dalına) üstünde, basılacak resmi oluşturacak delikler açık bıra kılıp, öbür deliklerin bir zamk çözeltisi ya da lakla tıkan masıyla oluşturulan şablon, herhangi bir taşımalık (kâğıt, metal, plastik, cam, fayans, ağaç, vb.) üstüne aparatlanır. Kauçuk bir rakleyle sürülen mürekkep ya da boya, açık gözlerden geçip, baskı yapılacak yüzeye



yayılır. Tekniğinin basitliğiyle amatörlerin de kullanabil



mesine elverişli olan yöntem, günümüzde yarı-otoma tik makinelerle de uygulanmakta, bu durumda baskı



yapılacak yüzeylerin giriş ve çıkışına, çerçevenin indi rilmesine ve raklenin hareketlerine makineyle komuta



lerin yapımında seramik kullanılmaktadır. Bu gereçler,



edilmektedir. Yöntem yakın dönemde, Pop art sanatçı



den birinin kullanılmasına karşın, "seramik” adıyla ani



lari (Warhol, vb.), kinetik sanatçılar (Vasarely, vb.) ve afiş sanatçıları tarafından da ilgi görmüştür.



hamurlarında eski kilin yerine genellikle bileşenlerin



lırlar. Söz konusu bileşenler arasında, 1 000 °C sıcaklığa kadar dayanıklı nesneler için silis, 2 000 °C'a kadar tek başına ya da grafit ve teflon gibi yalıtıcılarla karışım ha linde alümin sayılabilir. (Ayrıca Bk. PORSELEN.) Serbest Fırka



Türk siyasal partisi. Atatürk'ün çok partili yaşama geçiş



Serkin, Rudolf Avusturyalı piyano virtüözü (Eger 1903-Guilford, ABD 1991). Daha 13 yaşındayken Mendelssohn'un bir kon



çertosunu yorumlayarak dikkatleri çeken Rudolf Ser kin, 1920'den başlayarak Berlin'de konser piyanistliği



yaptı. Çoğunlukla kemancı Adolf Busch'la (sonradan



için bir deneme olarak, eski başbakanlardan Paris bü



kayınbabası oldu) birlikte müzikaller çevirip, özellikle



tos 1930) Serbest Firka'nın (tam adı Serbest Cumhuri



yükelçisi Ali Fethi (Okyar) Bey'e kurdurduğu (12 Ağus



Beethoven'in müziğini yorumlayışıyla



ün saldı.



yet Firkasıdır) kurucuları arasında 13 Cumhuriyet Halk



1939'da ABD'ye yerleşti ve Philadelphia'da Curtis Ens titüsü'nde ders verdi. 1968-1977 arasında da aynı kuru



Partisi milletvekili ile Atatürk'ün kızkardeşi Makbule



mun yöneticiliğini yapıp, pek çok öğrenci yetiştirdi.



beral bir anlayışı savunmaya başlayan Serbest Firka, kı



Sermüezzin Rifat Bey: Bk. RİFAT BEY,



Atadan da bulunuyordu. CHP'nin devletçiliğine karşıli



sa sürede geniş halk kitlelerini etkilemeye başladıysa



da, genel başkanı Fethi Bey'in İzmir'i ziyareti sirasında patlak veren olaylar (toplanan halkın CHP binasını taş



SERMÜEZZİN.



laması, vb.) üstüne, Meclis'te ağır eleştirilere uğradı. Partisine gericilerin sızmasından da kaygılanmaya baş lamış olan Fethi Bey, eleştirilerin şiddetlenmesi üstüne,



serotonin



Meclis'te yaptığı bir konuşmayla, partisinin siyasal et



mine özgü kimyasal aracı olarak etki gösteren amin.



bakanına gönderdiği bir mektupla, partinin feshedildi ğini bildirdi (17 Kasım 1930).



Formülü C, H,2N20 olan serotonin (5-hidroksitripta min de denir), memelilerde sindirim sistemindeki hüc relerde üretilip, hipotalamusta ve orta beyinde de bulu nur. Özellikle organların uyarılmasında ve kan damar



kinliği sürdürmesinin olanaksızlığını açıkladı ve İçişleri



serçe



Dokumacıkuşugiller ailesinden kuş türü. Dünyanın her yanında yaşayan serçe (Bil. a. Passer domesticus), yak laşık 15 cm boyunda, kahverengi çizgili, erkeklerinde



yer yer kızıl kahverengi ve siyah lekeler bulunan, göğüs bölümü kirli kremrengi bir kuştur. Insana yakın bir hay



vandır ve genellikle evlerin çevresinde yaşar. Oyuklar da ya da sık bitki örtüsü arasında, çeşitli bitkilerden der ma çatma, kubbeli yuvalar yapar.



serdariekrem Osmanlı devletinde, padişahın katılmadığı seferlerde ordunun başına getirilen sadrazama verilen unvan. Ge



niş yetkilerle ordunun başına getirilen serdariekrem, Divanı Hümayun kayıtları ile atama ve görevden alma defterlerini de yanında götürür, sefer süresince bütün



atama, görevden alma, sürgün ve idamları, padişaha sormadan uygulardı. Serdariekrem unvani, Tanzi mat'tan sonra da, asker sınıfından başkomutanlar için kullanılmıştır.



Organizmanın birçok dokusunda bulunan, sinir siste



larının daralmasında etkilidir. Bu nedenle, şoklara yol



açar. Ince bağırsak kanserleri sonunda görülen bozuk lukların (ishal, vb.) ortaya çıkmasında ve yarımbaşağrı larında (migren) da etkisi olduğu düşünülmektedir. sertlik Darbelere, çarpmalara, basınca dayanıklılık gösteren



maddelerin niteliği. Bir maddenin sertliği, yabancı bir



cismin çizmesine karşı gösterdiği dirençle belirlenir. El mas, bilinen maddelerin en sert olanıdır ve bütün mad



deleri çizer;yalnızca kendi tozuyla'tıraşlanıp parlatılabi lir. Bir cismin sertliği, taneciklerinin (atomlarının) mad



de içindeki fiziksel dizilişine bağlıdır; bu dizilişin de



kimyasal bağlarla yakın ilişkisi vardır. Sözgelimi, elma sin çok sert bir madde olmasının nedeni karbon atom



larının, düzenli biçimde, düzgün bir küpün köşelerinde



yeralmalarıdır. “Kübik düzen" denilen bu tür billurlaş



mada, karbon bağları çok güçlüdür. Oysa grafitte, kar bon atomları, birbiri üstünde kolayca kayabilen çok in



ce levhalar halinde üst üste binmiş düzgünaltıgenlerin



köşelerine yerleşir. Dolayısıyla, grafitin sertliği elmasın



kinden düşüktür.



SESBİLİM



Metaller ve alaşımlar, iç içe girmiş billurlardan olu



şur; bu nedenle billur yüzeyi düz değildir; basamaklı bir



61



Servet-i Fünun: Bk. TÜRK EDEBİYATI.



biçimdedir. Bu basamaklar, ana billurun oluşumu sıra



sinda, bir dizi daha küçük ek billurun doğmasına yola



servi



kasyonların birbiri üstünde kayması ne kadar güç olursa o ölçüde serttir ve çizilmeye karşı yüksek direnç göste



cinsi. Akdeniz çevresi ülkelerinde yaygın biçimde yeti



çar ve olaya "dislokasyon" adı verilir. Bir cisim, dislo rir.



Sanayide metallerin ve alaşımların sertlik oranlarını



belirtmek için, ampirik bir sertlik ölçüsü tanımlama yo luna gidilmiştir. Brinell ya da Rockwell ölçekleriyle oranlar saptanır. 1 cm çapında küçük bir bilye, düzlem yüzeyli metal ya da alaşım örneği üstüne konur ve Fgücünde bir ba



sinç uygulanır. İşlem sonucunda bilye yüzeyi S'yle gös



terilen bir çukur oluşturur. Brinell ölçeğine göre Fkg,



Sde mm² cinsinden alınarak sertlik, B-F/S formülüyle hesaplanır. Fgücü, metalin sertliği uyarınca 500- 3 000



kg arasında değişebilir. Bu ölçeğe göre kurşunun sertliği 6, 7, alüminyumunki 38, çinkonunki 46, bakırınki 74, demirinki 120'dir. Rockwell ölçeğine göre sertlik ölçü münde, bilye yerine, tepe açısı 120° olan koni kullanılır. Alaşımlar genellikle, kendilerini oluşturan metaller den daha serttir. Kurşuna arsenik (av kurşunu) ya da an timon (baskı harfleri) katılarak, sertliği artırılır. serum



İçinden fibrinin ayrılmış olduğu kan plazması. Serumun başlıca bileşenleri, serum globulinleri ya da immunog lobulinlerdir. İmmünoglobulinler, bedenin bağışıklık



tepkisiyle ilişkili (Bk. BAĞIŞIKLIKBİLİM; BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ) proteinlerdir. Serum ayrıca, birçok tuz, gli koz, aminoasitler ve hormonlar içerir. Tedavide kulla nilan serumları üretebilmek için, kan plazması merkez kaçlanarak, fibrin plazmadan ayrılır.



serval Kedigiller ailesinden yabankedisi türü. Afrika'da, Bü yük Sahra'nın güneyinde kalan kesimde yaşayan serval



Servigiller ailesinden, 12 türü bulunan kozalıklı ağaç



şen servi (halk arasında selvide denir)cinsi (Bil. a. Cup



ressus) üyeleri, ceviz iriliğinde esmer kozalaklı, yüksek ağaçlardır; genellikle rüzgâr siperi olarak dikilirler. Odunlarından yapı sanayisinde ve marangozlukta ya



rarlanılır. Cinsin örnek türü servi ya da selvi (Cupressus



sempervirens) uzun ömürlü, odunu hoş kokulu bir ağaçtır; ülkemizde Akdeniz bölgesinde, daha az ölçü de de Karadeniz kıyılannda yetişir; bahçelerde de ye.



tiştirilir. Piramit servi (C. sempevirens var. pyramidalis), daha çok mezarlıklara ve cami avlularına dikilir. Türki ye'de yetiştirilen öbür servi türleri arasında, doğal ola rak en çok yetişen tür olan dallı servi (C. sempevirens



var, horizontalis), Arizona servisi (C. arizonica), kokulu



servi (C. goweniana) sayılabilir. seryum



Lantanitler dizisinden kimyasal element. Simgesi Ce, atom sayısı 58, atom ağırlığı 140,12 olan seryum, lanta nitlerin en bol bulunanıdır: Pek çok mineralde, özellik le de monazitte ve bastnezitte bulunur. 1803'te birbir



lerinden habersiz olarak M. H. Klaproth ve).J. Berzelius



ile W. Hisinger tarafından bulunmuştur. % 50 oranında öbür ender metallerle karıştırılmasından oluşan alaşım



dan, oksijen taşımacılığında kullanılan vakum tüpleri yapılır. ses (fizyoloji)



İnsan dahil bütün hayvanların iletişim kurmak ama



cıyla çıkardıkları, perdeleri, yüksekliği ve alçaklığı değişen karmaşık hava titreşimleri dizisine verilen ad. Ötücükuşlar ve yunusbalıkları, çok daha sınırlı ol makla birlikte, insanla karşılaştınlabilecek nitelikte ses



çıkarabilirler. İnsanda soluk borusunun üst bölü münde, kıkırdak çeperler arasındaki gırtlak boşlu ğunda oluşan ses, kadında ve erkekte farklıdır: Eriş kinlik döneminde erkek cinsellik hormonlarının etki



siyle erkeklerin ses telleri uzadığı için, sesleri de ka dınlarınkinden daha kalındır.



ses (fizik): Bk. SES VE AKUSTİK.



Serval (F. serval) son derece çevik ve hızlı koşabilen bir yabankedisidir. Çoğunlukla yerde koşarak avlanmasına karşın, ağaçlara da büyük bir ustalıkla tırmanır.



(Bil. a. Felis serval), ince uzun bedenli, uzun bacaklı, uzun boyunlu, küçük başlı, geniş ve dik kulaklı, kısa kuyruklu bir hayvandır. Erkeğinin uzunluğu 1 m'yi (kuy ruğununki 30 cm), ağırlığı 11 kg'ı, omuzdan yere yük sekliği 58 cm'yi bulur. Kısa tüylü postu, sarımsı üstüne



siyah benekli ve çizgili, karın bölümüyse beyazdır. Geceleri tek başına dolaşarak genç antilopları, kuşları ve kemiricileri avlar.



Server Bedi: Bk. PEYAMİ SAFA.



sesbilgisi Dilin sesçil öğelerinin ve sözlü bildirişim süreçlerinin in



celenmesi. Dilbilimin dallarından biri olan sesbilgisi(io netik de denir), kendi içinde üçe ayrılır: Seslerin üreti mini, sesletim sırasında ses organlarının hareketlerini



inceleyen söyleyiş sesbilgisi; havanın titreşimleriyle ak



tarılışı sırasında sesin fiziksel nitelikli özelliklerini (yūk



sekliğini, sıklığını, yoğunluğunu) inceleyen fiziksel (ya da akustik) sesbilgisi; sesçil birimlerin (fonemler) algıla nişini aydınlatmayı amaç alan işitim sesbilgisi. sesbilim



Doğal dillerin ses sistemlerinin bilimsel incelenmesi.



"Seslerin dil sistemlerindeki işlevleri açısından incelen



62



SES VE AKUSTİK



mesi" diye de tanımlanan sesbilim (fonoloji de denir), 1870'e doğru Baudouin Courtenay'in ruhsal sesbilgisi ve fizyolojik sesbilgisi ayrımını öngörmesinden sonra,



kahverengi İrlanda seteri; siyah üstüne kızıl benekli Gordon seteri. Herlüçlık günümüzde, ev köpeği olarak da yetiştirilmektedir.



F. de Saussure'in Genel Dilbilim Dersleri'ndeki (Cours



de Linguistique Générale) kavramlann (dil/söz ayrımı, sistem, değer, gösteren ve gösterilen, dizim ve dizi kav



ramları) uygulanmasıyla, sesbilgisinden ayrılmıştır.



Kendi içinde ikiye ayrılır: Sesbirimleri (fonomler) ince



Seti XIX. sülaleden Mısır firavunu (öl. İ.Ö. 1298). Ramses



leyen sesbirimbilim; parçaüstü özellikleri, bir başka de yişle, sesbirimlerle birlikte gerçekleşen ve dil sistemin



l'in oğlu olan, babasının yerine 1312'de tahta çıkan Seti



celeyen bürūmbilim. Sesbirimbilim çözümlemesinin



durdurdu. Krallar vadisindeki mezarı çok renkli, kabart



de ayırıcı özellikleri olan öğeleri (vurgular, titremler) in amacı, incelenen dildeki sesbirimlerin listesini çıka mak, sınıflandırmak ve birleşimlerini incelemektir.



ses ve akustik İşitme duyusu, kulak zarının hareketinin sonucudur. Bu



hareketi, bir ses kaynağından yayılan çevre havasındaki titreşimler doğurur. Alışılmış söyleyiş biçimiyle,"ses ha



I(ya da Sethi 1, birçok anıt yaptırdı. Misir egemenliğini



Filistin ve Fenike'ye yerleştirip, Libyalıların akınlarını malarla süslüdür.



Seul Kore Cumhuriyeti'nin (Güney Kore) başkenti ve en bü



yük kenti. Han ırmağı kıyısında, Güney Kore'nin kuzey batı köşesinde, Sarı Deniz kıyısındaki limanı İnçon'dan 32 km içerde yeralan Seul, 605 km?'ye yayılan bir yer



vada yayılıyor" denir. Gerçekte hava sesi değil, boyla masina mekanik titreşimleri iletir ve ses, yalnızca, yalın



leşme merkezi oluşturur; çevre belediyelerle birlikte



Bir sesin yüksekliğini, doğurduğu işitme duyusunun



nin başlıca ticaret, sanayi (dokuma sanayisi, makine ya



bir fizyolojik duyumdur.



nüfusu 10 700 000'dir (dünyanın en büyük 10 yerleşme merkezinden biri). Yönetim işlevlerinin yanı sıra ülke



kalınlık ya da inceliği belirler ve bu yükseklik, uzlaşmalı



pımı, kimya sanayisi, besin sanayisi,vb.) ve öğretim (Se



olarak sesin frekansıyla ölçülür. Titreşim frekansı 20 Hz (en kalın ses) ile 20 000 Hz (en ince ses) arasında kaldığı sürece, ses işitilir. 20 Hz'in altındaki sesler (sesaltılar) ve



Üniversitesi, vb.) merkezi olan kentte, turizm de büyük ölçüde gelişmiştir: Birçok saray, müzeler, vb.



20 000 Hz'den yüksek sesler (sesüstüler) işitilemez. Ses, titreşimleri iletecek ortam bulunmadığı için boş



lukta yayılamaz, Ay'da bu nedenle ses duyulmaz. Buna karşılık katılar, sesi oldukça iyi iletirler. Bir göl ya da bir kanal suyu gibi sıvılarsa, sesi çok iyi ileten ortamlar oluş



tururlar. Birçok deneyci, çeşitli ortamlarda sesin yayıl ma hızını ölçmüştūr: 15 °C sıcaklıkta havada, bu hız 340 m/sn, 8 °C suda 1 435 m/sn'dir. Kati cisimlerden



ul Ulusal Üniversitesi, Hanyang Üniversitesi, Yonsei XI. yy'dan başlayarak önemli bir merkez olan Seul,



1394'e doğru, Yi sülalesini kuran, kral Taejo tarafından



başkent ilan edildi. 1910-1945 arasında Japon işgalinde kalip, Kore Savaşı (1950-53) sırasında birçok kez taraf lar arasında el değiştirdi ve önemli bir bölümü yıkıldı. Savaştan sonra onarılıp, özellikle 1986 Asya Olimpiyat



ları ve 1988 Yaz Olimpiyatları için pek çok yeni yapıyla donatıldı.



dõkme demirde 3 500 m/sn, çelikte 5 200 m/sn, cam da 3 000-6 000 m/sn hızlara ulaşılır.



Seurat, Georges



Gazlar içinde sesin yayılmasi, özellikle sıcaklık ve yoğunluğa bağlıdır. Sıcaklık yükseldikçe hız yükselir,



Fransız ressamı(Paris 1859-ay.y. 1891). Paris'te Ulusal



gaz yoğunlaştıkça hız düşer. Havada hız 0 °C'ta 331 m/sn'dir. 50 °C'ta 360 m/sn'ye çıkar. Öte yandan, 15 "C'ta 340 m/sn olan ses hızı, aynı sıcaklıkta daha düşük



orges Seurat, Lyon müzesinin süslenmesi çalışmaların da Puvis de Chavannes'a yardım etti. Chevreul'ün



yoğunlukta olan hidrojende 1 300 m/sn'ye ulaşır. Müzikte, gamın notalarını oluşturan, kesinlikle belir lenmiş frekanslar kullanılır; her gam, frekans yüksekliği ne göre değişen bir numara taşır. Ses aralıkları, iki nota



nin frekans oranıdır. Sözgelimi do-sol ya da fa-do gibi herhangi bir beşli aralığın değeri 1,5'tur; do-mi ya da la do (majör üçlū) gibiherhangi bir üçlü aralık, 1,25 dege rindedir. Oktav aralığıysa 2'dir.



Çeşitli çalgılar bütün notaları çıkaramazlar; her biri nin kendine özgü bir perdesi vardır. Org, en kalınından en incesine kadar işitilebilen bütün seslerden yararla



nır. Piyano la2-27 Hz ile la6 -3 480 Hz arasında kalan sesleri kullanır. Insan seslerinin de kendilerine özgü ses



perdeleri vardır; bunlar bas, bariton, tenor, kontralto,



mezosoprano, vb. biçiminde sınıflandırılır.



Sesyılmaz, Burhan: Bk. HAFIZ BURHAN.



Yüksek Güzel Sanatlar Okulu'nda öğrenim gören Ge



renklerin eşzamanlı karşıtlığı yasalarını, optikle ilgili çe şitli konuları ve Delacroix'nın kuramlarını incelemesi



sonucunda yeni izlenimciliği yarattı: Kompozisyonu nun (ister duragan, ister eğik ve eğri çizgilerle hareket



lendirilmiş olsun) ve resim tekniğinin sistemli bir düzen lemeye bağlanması; renklerin bölünüp, seyircinin gö



zünde optik karışım yaratacak biçimde yan yana força vuruşlarıyla kullanılması (Yıkanma, 1884, Tate Gallery, Londra; GrandeJatte Adasında Yaz Mevsiminde Bir Pa



zar Günü, 1884-1886, Art Institute, Chicago; Poz Ve ren Kadınlar, 1887, Barnes Vakfı; Sirk Geçidi, 1887 1888, Metropolitan Museum, New York; Le Chahut, 1890, Kröller-Müller müzesi, Otterlo; Sirk (tamamlan mamıştır), Louvre müzesi). Bu arada, desenlerinde (tas



lakniteliğinde ya da bağımsız çalışmalar) de çarpıcı ışık



gölge etkileriyle yalın bir kesinliğe ulaşıp, bütün bölme cileri, kübizmi, fütürizmi, De Stijl grubunu ve Bauhaus



konstruktivislerini önemli ölçüde etkiledi.



seter



Sevengil, Refik Ahmet



Uzun tüylü av köpeği ırkı. Ingiltere'de yetiştirilmiş uzun



Türk yazarı (Bingazi, Libya 1903-İstanbul 1970). Özel



tüylü, ferma köpekleri olan seterlerin üç çeşidi vardır: Çeşitli renklerde (kızıl ve siyah, beyaz, kahverengi ve



beyaz, vb.) olabilen İngiliz seteri; koyu kırmızı ya da



öğrenim gören Refik Ahmet Sevengil, gazetecilik, ede



biyat öğretmenliği, İstanbul Şehir Meclisi üyeliği (1930), Tokat milletvekilliği (1943-1946), Basın-Yayın Genel



SEVİLLA müdürlüğü, TRT Yönetim Kurulu üyeliği (1964) ve ge



nel müdür danışmanlığı yaptı. Öykü ve roman türlerin de de ürünler vermekle birlikte, özellikle Türk edebiyat ve tiyatro tarihine ilişkin çalışmalarıyla tanındı. Başlıca yapıtları: Türk Tiyatrosu Tarihi (5 cilt, 1959



1968), Eski Şiirimizin Ustaları(1964), Yüzyıllar Boyunca Halk Şairleri (1965), Çağımızın Halk Şairleri (1967).



63



Sévigné, Madame de Fransız kadın yazar (Paris 1626-Grignan şatosu 1696).



Babası Bourgognelu köklü bir aileden olan Madame de Sévigné (kızlık adı Marie de Rabutin-Chantal dır), 1644'te Sévigné markisi Henri'yle evlendi. Eşinin



1651'de ölmesiyle iki çocuğuyla dulkalıp, dilediği gibi



yaşamaya başlayarak, çevresine birçok hayran topladı.



Severini, Gino



Kızını kont Grignan'la evlendirip, kontun Provence va



İtalyan ressamı (Cortona 1883-Paris 1966). Roma'da



yirmi beş yıl boyunca kızına mektuplar yazdı.



liliğine atanmasıyla çok sevdiği kızından ayrı düşerek,



öğrenim gören Gino Severini, Roma'da Umberto Boc cini ve Giacomo Balla'yla tanışarak, bölmecilik tekniği ni öğrendi. Paris'e yerleşip (1906), öncü sanatçılar çev



resine girerek, fütürizm akımına katıldı. Paris'teki ilk



sergisinde (1912) sergilediği Tabarin Balosunun Dina mik Hiyeroglifi (Modern Sanat müzesi, New York) adlı



Mme Sévigné'nin Charles de Sévigné, Rabutin, Cou langes'lar, Madame de la Fayette, Madame Pomponne



gibi dostlarına ve özellikle de kızına yazdığı mektuplar, Louis XIV döneminin Versailles sarayı, taşra soyluları



nin yaşamı, vb. üstüne çok değerli bilgiler içerir. İlk kez 1726'da basılan Mektupları (Lettres), o tarihten bu ya



tablosunda seyirciyi resmin içindeki harekete çekme ustalığını kanıtladı ve fütürizmin başlıca sanatçıları ara



na birçok kez basılmış, birçok dile çevrilmiştir.



sında yeraldı. 1921'den sonra mozaik çalışmaları da



Sevilen, Mehmet Muhittin: Bk. HAYALİ KÜÇÜK ALI.



yaptı.



Severn irmağı İngiltere'nin en uzun (290 km) irmaklarından biri. Wa les bölgesinin orta kesiminde, 610 m yükseltide doğan Severn irmağı, Midlands bölgesinde akıp,



11



265



km'lik bir alanı akaçladıktan sonra Bristol kanalına dö külür; başlıca kolu Avon irmağıdır. Halicinde (Reach ley'de) kurulmuş 988 m uzunluğunda bir köprü, Bristol



ve Newport kentlerini birbirine bağlar.



Severus, Septimius: Bk. SEPTİMİUS SEVERUS.



Sevilla İspanya'nın güneybatı kesiminde kent. Andalucia ova sinda, Guadalquivir ırmağının sol kıyısında, Atlas okya



nusu kıyısındaki Cadiz limanının 100 km kuzeydoğu sunda yeralan, aynı adlı ilin merkezi, Güney Ispan ya'nın başlıca kenti ve ülkenin dördüncü büyük kenti olan Sevilla'nın nüfusu 678 218'dir. Cadiz limanının dış



liman işlevi görmesinin yanı sıra, irmak limanı da açık



deniz gemilerinin ulaşmasına elverişli olan kentten,



çevredeki bölgede yetiştirilen şarap, tahıl, tütün, ma



Grande Jatte Adasında Yaz Mevsimi'nde Bir Pazar Günü (1884-1886) adlı bu tablosu, George Seurat'nın gerçekleştirdiği büyük boyutlu yapıtlarının en etkileyicisi sayılmaktadır. Seurat'nın "bölmecilik" ya da "noktacılık" diye adlandınlan tekniği, renklerin bölünüp, bakanın gözünde optik karışım yaratacak biçimde yan yana firça vuruşlarıyla kullanılmasına dayanır.



BE



64 SEVR ANTLAŞMASI



nuçlanıp, Mondoros Mütarekesi'nin imzalanmasından



(1918) sonra, Osmanlı topraklarını paylaşmak isteyen İtilaf Devletleri, Sèvres'de toplanarak, Osmanlı devleti ne, Paris Barış Konferansı'na delegelerini göndermesini bildirdiler (22 Nisan 1920). Eski sadrazamlardan Ahmet



Tevfik Paşa başkanlığında Dahiliye nazırı Reşit Bey, Maarif nazırı Fahrettin Bey ve Nafia nazırı Cemil Pa



şa'dan oluşan Osmanlı heyeti, 10 Mayıs 1920'de ken



disine bildirilen barış koşullarını çok ağır bularak red



detti ve İstanbul'a döndü. Bu arada Mustafa Kemal Pa



şa, TBMM hükümetinin kurulduğunu Avrupa devletle



2014



rine bildirip (30 Nisan 1920), Osmanlı devletiyle yapıla



cak bir barışın yeni yönetimi etkilemeyeceğini duyur muştu. İtilaf Devletleri'nin istilacı Yunan birliklerini sal



dırıya geçirerek Balıkesir, Bursa ve Uşak'ı işgal ettirme leri (22 Haziran) üstüne, sadrazam Damat Ferit Paşa, İti laf Devletleri'ne önerilmiş koşulları İstanbul hükümeti nin kabul edeceğini bildirdi. Bağdatlı Hadi Paşa, Rıza



Tevfik ve Bern büyükelçisi Reşat Halis'ten oluşan yeni heyet, 10 Ağustos 1920'de antlaşmayı imzaladı. Ne var Sevilla, dolambaçlı sokaklan, beyaza boyalı evleri ve



müslümanlardan kalma anıtlarıyla, İspanya'nın güney kesimindeki kent mimarlığının kusursuz bir örneğidir.



ki, bütün Arabistan ve Mezopotamya'nın İngiltere'ye, Urfa, Mardin, Antep, Maraş ve Suriye'nin Fransa'ya, Gökçeada, Bozcaada ve bütün İzmir bölgesi ile Kara deniz kıyısında Midye'nin doğusunda Podima'dan



Andalucia bölgesinin başlıca irmak limanı olan kent,



Marmara kıyısındaki Kalikratya'ya kadar uzanan çizgi



den filizleri, portakal, üzüm gibi ürür dışsatımı ya



Giresun'un doğusundan başlayarak bütün Doğu Kara deniz ve Doğu Anadolu'nun bir bölümünün kurulacak bağımsız Ermenistan'a verilmesini, Doğu Anadolu'da



tarihsel anıtlanıyla büyük ölçüde turist çekmektedir.



pilir. Sanayi de oldukça gelişmiştir: Çanak-çömlek ve silah yapımı, tersaneler, besin sanayisi, vb. Ama her şeyden önce, bir turizm kentidir: Romalılardan kalma yapıtların sergilendiği Arkeoloji müzesi; eski kentte XIII. yy'dan kalma Torre del Oro (Altın Kale); krallık sa rayı Alcazar; kiliseye dönüştürülmüş birçok cami; eski



nin batısında kalan Trakya topraklarının Yunanistan'a,



ayrıca bir Kürt devleti kurulmasını, Boğazlar'ın deneti



minin İtilaf Devletleri'ne bırakılmasını, kapitülasyonla



rin sürmesini, vb. içeren Sevr Antlaşması, Kurtuluş Sa



vaşı'nın zaferle sonuçlanmasıyla, hiçbir zaman yürürlü ğe koyulamadı ve Lozan Antlaşması'yla (24 Temmuz 1923), kökünden bozuldu.



Ulucami'nin yerinde yapılmış katedralde dev boyutlu minare la Geralda (XII, yy.



sonu); birinci Rönesans



döneminden, klasik dönemden (Juan de Merrena'nın



planlarına göre yapılmış Lonja) ve barok dönemden (Leonardo Figueroa'nın yaptığı hastane; S. Telmo rahip



Sevük, İsmail Habip Türk yazarı ve edebiyat tarihçisi (Edremit 1892-İstanbul 1954). İstanbul Hukuk Mektebi'ni bitirdikten sonra Kas



okulu; vb.) kalma anıtlar, katedralde, kiliselerde ve Gü



tamonu (1914), Balikesir, Ankara liselerinde edebiyat



zel Sanatlar mūzesinde (eski La Merced manastırı) Se



öğretmenliği yapan İsmail Habip Sevük, cumhuriyet



villa heykel (Martinez Montanes, vb.) ve resim (Juan de las Roelas, Yaşlı Herrera, Zurbaran, A. Cano, Murillo,



Valdes, Leal, vb.) okullarının pek çok yapıtı. TARIH İberler tarafından "Hispalis" adıyla kurulan Sevilla, Se zar tarafından ele geçirilerek, Baetia eyaletinin merkezi



oldu. Vizigotlar tarafından alınıp, önemli bir din ve kül tür merkezine dönüştü. Müslümanlar tarafından fethe dilince (712), önce Kurtuba (Cordoba) karşısında öne



mini yitirdiyse de, XI. yy'da Kurtuba'yı gölgede bıraka rak, XIII. yy. sonunda Muvahhitlerin başkenti oldu.



1248'de Castilla kralı Fernando III tarafından müslü



manlardan alınıp, XVI. yy'da Amerika kıtasıyla ticaret



tekelini ele geçirdi ve şaşılacak hızla zenginleşti. Ama İspanyol İmparatorluğu'nun çökmesi ve XVII. yy'da Cadiz'in liman olarak gelişmesi karşısında, belirli bir öl



çüde geriledi. İspanya iç savaşının (1936-1939)başlan giç döneminde, Franco'nun birlikleri tarafından alın



döneminden sonra Edirne, Antalya ve Adana'da (1928-1936) maarif müdürlüğü yaptı. Sinop milletve



killiğinde bulunup (1943-46), Galatasaray Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu'daki çeşitli gaze



telerde başyazarlık yapan İsmail Habip Sevük, Ada na'da bulunduğu yıllarda Maarif (sonradan Memleket) dergisini çıkarmıştır (1928-1931). Öznel tutumuyla, kendine özgü anlatımıyla dikkati çeken edebiyat tarihi



çalışmalarıyla ün salmıştır. Başlıca yapıtları: Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi (1924), Edebi Yeniliğimiz (2 cilt, 1931-1932; aynı yapit genişletilmiş olarak Yeni Edebi Yeniliğimiz, Tanzimat



tan Beri Edebiyat Tarihi (c. 1), adlarıyla yayınlandı



(1940), Avrupa Edebiyatı ve Biz (2 cilt, 1940-1941),



Edebiyat Bilgileri (1942).



dıysa da, savaştan pek zarar görmedi.



Seychelles adaları: Bk. SEYŞEL ADALARI.



Sevr Antlaşması



Seyda, Mehmet



Osmanlı hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında Paris'in



Türk yazarı(İstanbul 1919-ay.y. 1986). Lise öğrenimini. yarıda bırakarak (1936) gazete muhabirliği, işçilik ya



banliyölerinden Sèvres'de (okunuşu Sevr) imzalanan



antlaşmaya verilen ad. Birinci Dünya Savaşı'nın Os manlı İmparatorluğu ve müttefiklerinin yenilgisiyle so



pan Mehmet Seyda, Zonguldak Kömür, Divriği Demir



madenleri işletmelerinde (1937-1946), Merzifon'da bir



SEYŞEL ADALARI 65 bankada, İstanbul Belediyesi'nde ve Basın İlan Kuru



mu'nda çalıştı. Çeşitli gazetelerde fikra yazarlığı yaptı. Takma adla yazdığıilk öyküsü (Mum) Yüceldergisin de (1936), kendi adıyla yayınlanan ilk öyküsüyse Yeni Adam dergisinde (1937) yayınlanan Mehmet Seyda, öykülerinde önceleri gözlemci bir gerçekçilikle Zon



guldak yöresinin yaşamı kömüre bağlı insanlarını, Ana dolu'yu anlattı; sonra, toplumsal değişiklikler sonucu değer yargılarını yitirmiş kent insanının dünyasını yan



sıtmayı amaç aldı. Aynı kişiler çevresinde kurulmuş, bü



yük bir ailenin toplumun gelişmesine paralel serüvenini



işlediği romanlarında, ruhsal çözümlemelere ağırlık ve rerek yeni anlatım biçimleri denedi.



SEYŞEL ADALARI CUMHURİYETİ



me Zamanı (1963; 1964 Sait Faik Hikaye Armağanı), Anahtarcı Salih (1969), Kör Şeytan (1974).



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 453 km'. Başkenti



Öyküleri: Zonguldak Hikâyeleri (1962), Başgöz Et



Romanları: Yaş Ağaç(1958), Ne Ekersen (1958; Yu nus Nadi Armağanı üçüncülük ödülü), Cinsel Oyun (1966), Bir Gün Büyüyeceksin (1966; 1964 Doğan Kar deş Çocuk Romani Armağanı), Süeda Hanımın Ortanca Kızı (1970), Yanartaş (2 cilt; 1970 TRT Roman Başarı Ödülü), ihtiyar Gençlik (1971; 1968 May Edebiyat



Ödülü), İçe Dönük ve Atak (1973; 1974 TDK Roman Ödülü).



Öbür yapıtları: Karagöz Oyunu (1968 Karacan Ar



mağanı ikincilik ödülü), Edebiyat Dostları (çağdaş 24



yazarın yaşamöyküsū, sanat anlayışı, 1970).



ve en büyük kenti: Victoria (25 000 nüf.; 1991 tah.).



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 68 932; nu



fus yoğunluğu: Km'ye 152 kişi. Nüfus dağılımı (1992): Kentlerde- %52; kırsal kesimde % 48.



Yıllık nüfus artış hızı (1992): %1,6. Resmidili: Kre olce. Başlıca dinler: Katolik.



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990): Yetişkin nüfusun %85'i. Üniversite sayısı (1992): Yok. Hastane yatak sayısı (1990): 436. Hekim sa



yısı (1990): 48. Ortalama ömür (1992): Kadınlar da- 74; erkeklerde- 65. Bebek ölüm oranı



(1992): 1 000 canlı-doğumda 13.



Seydi Ali Reis: Bk. ALİ REİS, SEYDİ.



EKONOMI. GSMHO 318 milyon dolar; kişi



başına ulusal gelir 4 670 dolar. Etkin nüfus dağılımı (1990): Tarim-%9; madencilik, sanayi ve yapı



Seyhan Akdeniz Bölgesi'nde ırmak. Samantı suyu ve Gök su'nun Güllüce dağının güneyinde birleşmesiyle olu



şan Seyhan ırmağı (uzunluğu 560 km), Adana ovasında



Çakıt suyunu alip, Adana kentinden geçer; güneybatı ya doğru büklümler çizerek akip, toplam 20 731 km'lik bir alanı akaçladıktan sonra , Akdeniz'e dökü



lür. Çığırı üstünde Seyhan barajı ve hidroelektrik santra li kurulmuştur.



sanayisi- %18; ulaşım ve haberleşme- %16;ti caret - %14; devlet görevlileri, finans ve hizmet ler- %38. Dış ticaret (1989 tah.): Dışalım- 164 milyon dolar; Dışsaum-31 milyon dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Fransa, İngiltere, Güney



Afrika Cumhuriyeti. Para birimi: 1 Seyşel rupisi 100 cent.



YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil let Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 23 yönetim bölümü.



ULAŞIM. Demiryolları (1992): Yok. Karayollan



Seyhun: Bk. SİRİDERYA.



(1989): Toplam 285 km. Başlıca limanları: 1. Baş



lica karayolları: 1.



Seyit Abdülkadir Belhi: Bk. ABDÜLKADİR BELHI, SEYİT.



Seyit Ali Efendi: Bk. ALİ EFENDİ, MORALI.



Seyit Battal Gazi: Bk. BATTAL GAZİ. Seyit Mehmet Haşimi: Bk. HAŞİMİ, SEYİT MEHMET.



helles Adaları), 1976'ya kadar İngiltere'nin bir sömür gesiyken, o tarihte bağımsızlığa kavuşmuştur. YÜZEYŞEKİLLERİ, TOPLUM YAPISI VE EKONOMI 92 ada ve adacıktan oluşan bir takımada olan Seyşel



adalarının en büyük adaları Mahé ve Praslin'dir. Adala rin yaklaşık yarısı yanardağ kökenlidir ve dar kıyı şeritle



ri ile ortalarındaki yükseltileri 914 m'yi bulan tepe dizi lerinden oluşur. Geri kalan yarısıysa, mercan atollerin den oluşur ve çoğu issizdir. Mahé adasındaki Victo



ria'da yıllık sıcaklık ortalaması 27 °C, yıllık yağış tutarı 2 337 mm'dir.



Halkı Avrupa, Asya ve Afrika kökenlilerin karışımı olan adalarda, Fransızca'dan türeme bir dil olan Kreol



Seylan: Bk. SRI LANKA.



ce, 1981'de resmi dil olarak Fransızca ve Ingilizce'nin



Seyşel Adaları



rinde sağlanır. 1974'ten bu yana, 9 yıllık ilköğretim zo



Hint Okyanusunda adalar üstünde kurulu devlet. Afri



Halkın büyük bölümünün, iç tüketime yönelik tarım ve balıkçılıkla geçindiği ülkede, dışsatima yönelik başlı



ka'nın doğu kıyılarının 1 450 km kadar açığındaki aynı adlı takımadada yeralan Seyşel Adaları (ya da Seyc



yerini almıştır. Toplam nüfusun %90'ının katolik oldu ğu ülkede, sağlık hizmetleri devlet hastane ve klinikle runlu ve ücretsizdir.



ca tarım ürünleri arasında hindistancevizi, tarçın, vanil



66 SEZAR bütün Roma imparatorlarına verilen unvan. Hadria + En yolsek ve uçak Noktalar



nus'tan (117'den 138'e) başlanarak, imparatorların vá ris seçtikleri kişilere sezar (Latince caesar) unvanı veril



Baskenderin alt çizilmiştir S



10



15



20



5330



m



meye başlanmıştır. Germen imparatorlarının kayzer, Rus çarlarının çar unvanları da, Latince caesar sözcü



16



Andes



‫دنالل‬



Curse Bet MRD SorterDatu Sirdar



Olçek 11.48100



Praslin Adası



HINT



ğünden türetilmiştir.



Fiche Asas Marie And



OKYANUSU Kutty Acest



Sezar



lo Ogat Silhouetta



Was Ades



403



Victoria



• Red Atas



. SL Are Acasa



Frigata Asas



Conception Adas Aroma Atas These Adnan



nir), Cinna'nın kızı olan eşini boşamasını isteyen (İ.Ö.



Mahe Adası



82) Sulla'ya karşı çıkarak, Asya'ya gitmek zorunda kal



TO



di. Diktatörün ölümünden (İ.Ö. 78)sonra Roma'ya dö



56



Rand Visco



4. 10 O



200



PORUS



20



HINT OKYANUSU



Adalan



Atasi



Pom St JosephAdam



Ades



Pata Adas



maximus seçilip, kışkırtıcılara (Clodius) ve senatoya



karşı bir ayaklanma tasarlayan Catilina ile suç ortakları



na belirli bir hoşgörüyle davranarak, halkın yanı sıra,



Alphonse



Bjouter les



3. Fancois Acas



+6744



nüp, I.Ö. 68'de quaestorluğa, İ.Ö. 65'te aedilis curulis liğe getirildi. Düzenlettiği görkemli oyunlarla halkın sevgisini kazandıktan sonra, Marius'un heykel ve zafer



anıtlarını Capitolinum'dan kaldırttı. İ.Ö. 63'te pontifex



Amirantes



Olçek 1 15.000



soyundan geldiğini ileri süren patricius ailesinden olan



Sezar (asıl adı Caius Julius Caesar'dır; Jül Sezar da de



[Tier



Car Aces



Termay Bury



Romalı devlet adamı (Roma 1.Ö. 100 ya da 101-ay.y. İ.Ö. 44). Venüs'ün torunu ve Aineias'ın oğlu İulius'un



C) Burne



Corty Adasi



son etkili tribunusları da kendi safına çekmeyi başardı.



Askerî dehasını İspanya'da birkaç başarıyla (İ.Ö.61)



kanıtlayıp, Roma'ya döndükten sonra M. Licinius Cras susile Pompeius'u barıştırarak, Birinci triumvirlik'i (“üç Abad Ads



Assumption Agatan



lü yönetim") oluşturdu (1.0.60). Bu özel ortaklık antlaş



Providena Ada



Coordedo Atalan Aston Atas



Cart Ados GüneySto) farguar



52



1 Rand AST



& Co



58



ya ve paçuli (parfüm yapımında kullanılır) sayılabilir.



Sanayi, besin sanayisi ve hafif tüketim eşyası üretilme siyle sınırlıdır. 1975'ten bu yana, turizm gelirleri, eko nomide başlıca yeri tutmaya başlamıştır: Adalarının gü zel kumsallan, sıcak iklimi, görkemli doğal görünüşü, yılda ortalama 85 000 turist çekmektedir. Balıkçılık, ba



likçılık sanayisi ve yengeç yetiştiriciliği de gün geçtikçe



gelişmektedir. TARIH



İlk olarak Arap tüccarların uğradıkları, 1505'te de Por tekizli denizcilerin ulaştıkları Seyşel Adaları, 1742'de



Fransızlar tarafından alındı ve 1770 yıllarından başlaya



rak birçok Fransız göçmen yerleşti. 1814 Paris Antlaş



ması'yla İngiltere'ye bırakılan Seyşel Adaları, gerek



Fransızların, gerek Ingilizlerin yönetimleri sırasında, 1



800 km kadar, güneybatısında yeralan Mauritius adası na bağlı bir bölge sayıldı. 1903'te bir İngiliz sömürgesi



ne dönüştürülüp, 1970 yıllarında gelişen bağımsızlık



hareketi sonucunda, 29 Haziran 1976'da bağımsız bir



cumhuriyet oldu. Cumhurbaşkanlığına seçilen J. R. Mancham'ın, 1977'de başbakan F. Albert René tarafın



dan devrilmesinin ardından, 1976 Anayasası'nı askıya alarak, değişiklikler yaptıran Albert René, tek partili bir devlet yapısı getiren yeni Anayasa'yı Mart 1979'da yü



rürlüğe koydu. 1979'da ve 1984'te yeniden cumhur başkanlığına seçilip, 1991'de çokpartili düzene geçe rek, 1992'de yeni bir Anayasa hazırlamakla görevli bir



Kurucu Meclis seçtirdi. Hazırlanan yeni Anayasa'nın halkoylamasıyla kabulünden (Haziran 1993) sonra, ya pılan çokpartili seçimlerde, Seyşel Adaları Halkı İlerici



Cephesi, 33 milletvekilliğinden 27'sini kazanarak ikti dara gelirken, Albert René de 27 Temmuz 1993'te dör



düncü kez cumhurbaşkanlíğına seçildi. sezar



Önce Sezar'ın ailesinden imparatorlara, daha sonra da



ması sayesinde 1.0.59'da konsüllüğe seçilip, iki toprak yasasıyla pleblerin desteğini sağladıktan sonra, toplantı



tutanaklarını yayınlatarak senatonun özgürlüğünü kısıt



ladı. Görev süresi dolunca, Gallia Cisalpina, illlyria ve Narbonensis prokonsüllüğüne atanmasını sağlayıp, Pompeius'un başarısına eşit başarılar sağlayacak bir or du kurduktan sonra, Helvetlerin istilasına karşı Aedui



halkının yardım istemesiyle, Galya'ya müdahale fırsatı ni buldu (V.Ö. 58) ve Helvetleri durdurarak, Ariovistus'u



Keltler ile Germenler arasında sınır olarak saptadığı Ren ırmağının ötesine püskürttü. Belçika halklarına ve Ve



netlere karşı başarılı seferlerle, Roma korumasını Gal ya'nın hemen her yanına yayıp (1.Ö. 56), Eburonların



ayaklanmasını (İ.Ö. 54-53) ve Vercingetorix'in yönetti



ği genel Galya ayaklanmasını bastırmayı (Vercingeto rix, Alesia'da teslim olmak zorunda kaldı) başardı(I.O.



51). Bu savaş sayesinde kazandığı ünü, Commentarii



(Galya Savaşı üstüne yorumlar) adlı yapıtı yazarak daha



da yaygınlaştırdı. Önce kızı Julia'nın (Pompeius'un eşi), sonra da Crassus'un ölmeleriyle aralarındaki ilişkinin



gerginleştiği Pompeius'un, İ.Ö. 52'de anarşiyi önlemek amacıyla Senato tarafından tam yetkiyle tek konsül se çilmesi üstüne, İ.Ö. 50'de sona erecek olan askeri ko



mutanlığını, yasayla yeniden konsül seçilebileceğil.O.



49'a kadar uzatmak için izin istediyse de, bu isteğisena



to tarafından reddedildi ve tersine, bir kararnameyle



bütün yetkileri kaldırıldı. Böylece, iç savaş ile siyasetten



kesin olarak uzaklaşma arasında seçim yapmak zorun



da kalıp, eyaletini Italya'dan (yarımada) ayıran Rubicon Irmağını aşmaya karar vererek (Ocak 49), Roma'ya



yürüdü (patlak veren bu iç savaşı yeni Commentarii ya da De Bello Civili (İç Savaş Üstünejadlı yapıtında anlat



mıştır). Hazırlıksız yakalanan Pompeius'un bir ordu toplamak amacıyla Doğu'ya kaçması üstüne Roma'ya



girip, I.Ö. 49ve ſ.Ö. 47'de diktatörlüğe, I.Ö.48 vel.O. 46'da konsüllüğe(1.0.46'da üç yıl için censorluk göre vini delüstlendi) seçildi. İ.Ö.45 ve 1.0.44'te hem kon



süllük, hem diktatörlük görevlerini elinde toplamasına



karşı çıkan Pompeius'un yandaşlarıyla imparatorluğun



aşağı yukarı bütün eyaletlerinde savaşıp, egemenliğini



SHAFTESBURY, ANTHONY ASHLEY COOPER, ÜÇÜNCÜ KONTU 67 Roma tarihinin



başlıca kişilerinden biri ve skerlik alanında



bir "dahi" sayılan Sezar, Galya'y!



ele geçirip, başlıca



rakibi Pompeius'u yenerek, Doğu'ya da egemen



olmuş, l.O. 44'le ömür boyu diktatörlüge getirilmiştir. Ama aralarında evlatligi



Sezyum, suyla kolayca tepkimeye girer ve nemli ha.



vada açıkta bırakılırsa kendiliğinden alev alabilir. Bazı fotosellerin yapımında kullanılır. Sfaks



Tunus'ta liman kenti. Tunus kentinin 240 km güneyinde



yeralan, ülkenin ikinci büyük kentive başlıca ticaret-ba lıkçılık limanı olan Sraks'ın nüfusu 232 000'dir. Lima nindan, yakınındaki Gasra'da çıkarılan fosfatlar ile zey



tinyağı ve hurma dışsatımı yapılan kent, eski kesiminde ki X. yy'dan kalma camiyle ve IX. yy'dan kalma surlarıy ünlüdür.



Brutus'un da



bulundugu komplocular



Sforza ailesi



tarafından,



1450-1535 arasında Milano ve Lombardia'yı yöneten



Senato'da



aile. Adı, kurucusu Muzio Attendolo'nun (1369-1424)



hançerlenerek ölmüştür.



Italya'nın her yanına ve İspanya'ya yaydıktan sonra, Pompeius'un güçlü bir ordu topladığı Doğu'ya yöneldi. Pharsala'da yendiği (İ.Ö. 48) Pompeius'un Misir'a ka çarak orada öldürülmesinden sonra, Mısır'da güçlü bir koruma rejimi kurup (Kleopatra'yı kraliçeliğe getirdi),



Pompeius'un son yandaşlarını Afrika'da Thapsus'ta



(İ.Ö. 46) ve İspanya'da Munda'da (İ.Ö. 45) yenerek, Roma'ya döndü. Senato'dan savaş ve barışa karar ver



lakabı"Sforza"dan kaynaklanan Siorza ailesinin başlıca üyelerinden Francesco I Sforza (San Miniato 1401-Mi lano 1466), evlilik dışı oğlu olduğu Muzio Attendo lo'nun ölümünden (1424) sonra, sadık ordusuyla ba



gimsız bir güç olarak ortaya çıkıp, Milano halkı tarafın dan Milano dūkü seçildi (11 mart 1450). İmparatorun düklüğünü tanımamasına karşılık, Cosimo de Medi ci'nin desteğini kazanıp, Lodi Barışı'nda (1456) düklü günü onaylatmayı başardı. Milano'yu iktisadi açıdan önemli ölçüde geliştirdi. Ludovico Sforza'nın (Bk. LU



DOVICO SFORZA) ikinci oğlu Franceso Il Sforza



me yetkisini, "tribunus kutsallığı"nı, seçim meclislerini



(Milano 1495-ay.y. 1535), Papa Leo X ile Karl X'un



yönetme ve yüksek görevlileri seçme hakkını elde



desteğiyle dük ilan edilip (1521), reformlar yaptı. İm



edip, İ.Ö. 44'te ömür boyu diktatörlüğe seçilerek, fiili bir imparatora dönüştüyse de, Lupercus şenliklerinde



paratorluk yandaşları tarafından hainlikle suçlanıp,



Como'ya sürüldükten (1526) sonra, bir vasiyetname



Antonius'un önerdiği hükümdarlık tacını açıkça red



detti. Ama iktidarı tek başına kullanması sonucunda, 1.7. 15 Mart 44'te, evlatlığı Brutus ile Cassius'un yönet



hazırlayarak veraset hakkını Karl V'e devretti ve bunun



karşılığında düklüğünü yeniden elde etti (1529).



tikleri bir komploda hançerlenerek, Senato'da Pom



Shaanxi: Bk. ŞAANŞİ.



Sezer, Necdet



Shackleton, Sir Ernest Henry



peius'un heykeli önünde öldü.



Türk hekimi (Kıbrıs 1907-Istanbul 1971). İstanbul Tip Fakültesi'ni bitiren Necdet Sezer, çeşitli yerlerde hükü



met doktorluğu, Ankara Numune hastanesinde asistan lik (1934) yaptı. Göz hastalıkları dalında uzmanlaşıp (1936), Malatya Trahom hastanesi başhekimliğinde bu lundu (1936-1942). İstanbul Tıp Fakültesi'nde doçent



liğe yükselip (1942), Trahom hastanesi yöneticiliğine atanarak (1950), Behçet hastalığının virüsünü (dünya tip literatürüne “Sezer virüsü" adıyla geçti) buldu. “Epi demik keratokonjonktivit" adlı göz hastalığının virüsü



İngiliz denizcisi ve gezgini (Kilkee, Irlanda 1874-Güney Georgia 1922). Scott'un Antarktika seferine katlan



(1901-1904) Sir Ernest Henry Shackleton, Güney kut



bunu keşfetmek için düzenlediği seferde (1908-1909), 33° 23' enlemine kadar ilerledi. Endurance adlı gemiy le yeniden Antarktika seferine çıkıp (1914), gemisi



Weddell denizinde buzullara çarparak parçalanınca (1915), bir balina gemisiyle Güney Georgia'ya ulaşa



rak, bir adaya sığınmış olan tayfalarına yardım getirmeyi başardı. Antarktika'ya düzenlediği (1921) yeni bir sefer



todu), Dünya Sağlık Örgütü Eksperler Komitesi'ne se



sırasında, gemisinde kalpten öldü. Başlıca yapıtları: The Heart of the Antarctic Antarkti



çildi (1954). İstanbul Tıp Fakültesi göz hastalıkları kliniği başkanlığı yaptı (1967-1971).



Last Expedition, 1914-1917 (Güney: Shackleton'un



nü yumurta zarında ilk kez üretmeyi başanp (Sezer me



Başlıca yapıtları: 'Oftalmolojide Günün Konuları



ka'nın Kalbi, 1909), South: The Story of Shackleton's



1914-1917'deki Son Seferinin Öyküsü, 1919).



(1947), Karanlık Adaptasyon (1947).



Shaftesbury, Anthony Ashley Cooper, sezyum Alkali metallerden kimyasal element. Simgesi Cs, atom



sayısı 55, atom ağırlığı 132,905 olan sezyum, yumuşak,



gümüş beyazı bir metaldir. 1860'ta Robert Bunsen ve Gustav Kirchoff tarafından bulunmuştur. Kararlı izoto



pu "Cs, dogada bulunur. Radyoaktif izotoplarının ço gu, laboratuvarda elde edilir. Yarı ömrü 33 yıl olan



"Cs'den, gama ışınımı kaynağı olarak yararlanılır.



Üçüncü Kontu



İngiliz filozofu (Londra 1671-Napoli 1713). Once



Avam Kamarası'na (1695) sonra Lordlar Kamarası'na



üye seçilen Üçüncü Shaftesbury Kontu Anthony Ashley Cooper'ın, ölümünden kısa süre önce yayınladığı Cha racteristicks of Men,Manners, Opinions and Times (in



sanların, Davranışların, Düşünüşlerin ve Çağların Özel



likleri, 1711) adlı derlemesi, XVIII. yy. Avrupa düşünce



68 SHAKESPEARE, WILLIAM



sinin en önemli bazı yönlerine kaynak oldu. Montes quieu ve Voltaire'i önemli ölçüde etkileyip, "tanrıcı lik"ın kurucuları arasında yeraldı.



tidarın halk yararına kral tarafından kullanılması sorunu nu ele almıştır (aynı temalan, daha sonra büyük trajedi



lerinde yeniden ve daha derinliğine bir kez daha işle miştir). Bir Yaz Gecesi Rüyası (A Midsummer Night's Dre



Shakespeare, William Ingiliz tiyatro yazan ve şairi (Stratford on Avon, War wickshire 1564-ay.y. 1616). Bir tüccarın oğlu olan Wil liam Shakespeare, on sekiz yaşındayken, Anne Hatha way'le evlenip, bir süre sonra çalışmak için Londra'ya gitti: Önce tiyatro oyunculuğu yapıp, daha sonra ünlü



"Globe" ve "Blackfriars" tiyatrolarına ortak oldu. Baş



kalarının yazdığı oyunları düzelterek oyun yazarlığına ilk adımını atıp,kısa süre sonra kendi oyunlarını yazma ya başladı (1590). Veba salgını çıkınca (1592) Lon



dra'dan aynldıysa da, 1594'te dönerek, 1613'e kadar Londra'da yaşadı.



İki uzun şiir (Venüs and Adonis [Venüs ile Adonis, 1593); The Rape of Lucrece (Lucretia'nın Kaçırılışı),



1594]) ve çok büyük bir yaratıcı anlatım özellikleri taşı yan, sanat ve yaşama ilişkin felsefesinin, duygularının,



kuşkularının ve insan olarak tutkularının anlaşılmasında



anahtar görevi yapan 154 sone (Sonnets) yazmış olan



William Shakespeare, gelmiş geçmiş en büyük tiyatro



yazarlarından biri sayılır; büyüleyici, zengin ve yüce dili nedeniyle oyunlarını "Şiirsel dramlar" diye nitelendi



am, 1595), Kuru Gürültü (Much Ado About Nothing, 1598),Beğendiğiniz Gibi (As You Like It, 1599), Onikin ci Gece (Twelfth Night, 1600-1601), All Well That



Ends Well(lyi Biten Her Şey İyidir, 1602) gibi komedile rinde, hem olağanüstü bir mizah duygusu ortaya koy muş, hem de insanların kusurlarını gözler önüne ser miştir. Basit bir çizgi çevresinde gelişen ve mutlu sonla



biten bu komediler, insanların çılgınlıklarını alaylı bir çerçeve içinde vurgulamayı bilen eleştirici bir zekânın



ürünüdür. Venedik Taciri (The Merchant of Venice, 1596) ve Kısasa Kısas (Measure for Measure, 1604) gibi komedilerindeyse, acıklı olaylara da rastlanır.



Ama özellikle, trajedileriyle ünlüdür: Romeo ile Jül



yet(Romeo and Juliet, 1594-1595), Jül Sezar (Julius Ca



esar, 1599), Hamlet (1600), Othello (1604), Macbeth



(1605), Kral Lear (King Lear, 1606), Coriolanus (1607), vb.



Shakespeare'e göre, dayanılmaz tutkular insanları korkunç olaylara sürükler; ne var ki tutkuların yola çıktı



ği olayların sonucuna yalnızca birey değil, toplum da



katlanır: Baş kahramanın ayağı sürçünce, toplum da



renler bile olmuştur. Bazı oyunları, yalnız şiirsel biçim leriyle değil, būtün öğelerindeki derin ve geniş insan



sūrçer; onun kötülüğü, yaşadığı çevrenin de kötülüğü



lik şeyleri ve soylu şeyleri, masumluğu ve vahşiliği, ko



da ortaya çıkar ve insan, yaşadığı toplumun dramını sergiler. Temelde iyi olan doğada da, insanda da bir kö tülük göze çarpar: Çok yetenekli, soylu ve iyi olan baş kahramanlarının bile bazı kusurları vardır; bu kusurlar kahramanın kişiliğini kemirir ve yıkılmasına neden olur.



yapısı anlayışıyla da büyüleyicidir. Shakespeare, aşağı mik olayları ve çok ciddi olaylar gözler önüne sermeyi,



günlük olaylardan alışılmamış olaylara rahatça geçmeyi



bilmiş, halktan olsun, soylu sınıftan olsun, bütün insan



ve toplum tiplerini gözler önüne sermeyi başarmış, hem bireysel, hem toplumsal düzeydeki ahlâk sorunla rıyla ilgilenmiştir. Her çeşit insan çılgınlığının ve girişimi



nin anlatılması ve betimlenmesinden çok, yaşamın ya



raticisi olan doğayı sergilemeye çalışmıştır. Bazen insan



olur. Başka bir deyişle, Shakespeare'in trajedi anlayı şında dram, yalnızca insanlığın değil, doğanın kucağın



Kötülükten kurtulmak, yeniden sağlıklı olmak için, do



ğa en soylu ve en yüce öğeleri feda etmelidir: Trajedi de budur.



Shakespeare, son yapıtlarında (Cymbeline, 1609;



dünyasını daha karanlık, acımasız ya da gülünç yanla rıyla anlatmışsa da, temelde, yaşamı bütün görünümle



Kış Masalı (The Winter's Tale, 1610; Firtina (The Tem



riyle yüceltmiştir.



değiştirerek, kötülüğü ortadan kaldırmayı bilen bir sağ



William Shakespeare'in yapıtları üç öbekte toplana



bilir: Tarihsel dramlar, komediler, trajediler. İlk yapıtları Henry IV (1590, 1592) Richard III Faciası (Richard III,



1596) ve Henry V te (1598)siyasaltemaları işleyerek ik M. WILLIAM



SHAKESPEARES COMEDIES,



HISTORILS, & TRAGEDIES



Belli Onyes



William



Shakespeare'in Martin Droeshout



tarafından yapılmış gravüründen basılma bu portre, oyunlarının ilk toplu basiminin birinci



peste, 1611) önceki yapıtlarındaki acıklı görünümleri



duyu ve felsefeye yer vermiştir.



Öbür yapıtları: Yanlışlıklar Komedyası (Comedy of



Errors, 1592), Titus Andronicus (1593), Hırçın Kız (The



Taming of The Shrew, 1593-1594), Veronali Iki Centil



men(The Two Gentlemen of Verona, 1594), Love's La bours Lost (Boşa Giden Aşk Çabaları, 1594), Wind sor'un Şen Kadınları (The Merry Wives of Windsor, 1599), Troilos ile Kressida (Troilus and Cressida, 1601),



Atinali Timon (Timon of Athens, 1607), Perikles (Peric les, 1608), Henry VIII (1612), vb.



Shanxi: Bk. ŞANSİ.



baskısından



alınmıştır. Bazı uzmanlar,



Shakespeare'in cahil bir oyuncu



Irlandalı yazar (Dublin 1856-Ayot Saint Lawrence,



olduğunu, adının bir takma ad olarak



gazeteciliğe başlayan George Bernard Shaw, toplumcu



kullanıldığını ve yapıtlarının Francis Bacon, Christopher Marlowe ya da



Onyedinci Oxford LONDOA



They are a 10)



Shaw, George Bernard



Kontu Edward de Vere tarafından



yazıldığını ileri sürmektedirler.



Hertfordshire 1950). Çeşitli işlere girip çıktıktan sonra



düşünceleri benimseyerek, bir aydınlar topluluğu olan



Fabian derneğinde etkin görevler aldı ve derneğin ma nifestosunuyazdı (1884). Toplumsal ve siyasal yapıtlar yayınladı: The Impossibility of Anarchisme(Anarşizmin Olanaksızlığı , 1891), Fabianism and the Empire (Fabi



ancılık ve Imparatorluk, 1904), Genç Bir Kadına Sosya lizm ve Kapitalizm Üstüne Öğütler (An Intelligent Wo man's Guide to Socialism and Capitalism, 1928), vb.



SHELLEY, PERCY BYSSHE 69 60'tan çok tiyatro oyunu yazmış olan Bernard Shaw'un denemeleri ve müzik eleştirileri de



Ünlüdür. Müzik eleştirilerini



Dublin'den Londra'ya göçüşünden (1876)



sonra yazmaya başlamış, dönemin



müzik yazılarındaki anlaşılmaz terimleri



bir yana bırakıp, yazdıklannin daha



geniş halk kitleleri tarafından



anlaşılmasını sağlamıştır.



Bu arada pek ilgi görmeyen romanlar An Unsocial



ABD'li presizyonist ressam Charles Sheeler'in, Yatlar ve



Socialist (Toplumdan Kaçan Bir Toplumcu, 1884), The



Yatçılık Üstüne (1922) adlı tablosu. Charles Sheeler,



Irrational Knot (Akıldışı Bağıntı, 1885), Cashel Byron's Profession (Cashel Byron'ın Meslegi, 1886]) yazıp, der



çoğunlukla konularının (sanayi yapıları ya da kır görünümleri) fotografını çekip, sonra bu fotoğraflardan yola çıkarak, şematik, soyut tablolar ortaya koymuştur.



gilerde yayınladığı müzik ve sanat eleştirileriyle adını duyurdu. Ama en iyi yapıtlarını tiyatro alanında verip, ilk yapıtlarını (Silahlar ve Kahraman ya da Çikolata As ker(Arms and the Man, 1894), Candida (1894),Hiç Belli Olmaz (You Never Can Tell, 1895-1896)) "Eğlenceli



Oyunlar" genel başlığı altında topladı. Bazı yapıtlarınıy sa "Sıkıcı Oyunlar” adı altında birleştirdi: Windower's Houses (Dul Erkeklerin Evleri, 1892), The Philanderer



(Çapkın Adam, 1893). Üçüncü bir oyunlar grubunu da, “Püritenler İçin Oyunlar” başlığı altında topladı: The Devil's Disciple (Şeytanın Çömezi, 1877), Sezar ile



Kleopatra (Caesar and Cleopatra, 1901), vb. 1925'te



Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.



G. B. Shaw oyunlarında düşünce ve eylem adamı



kimliğini yansıtmıştır: Aşağı yukarı bütün oyunları bir sa va dayanır ve başlarında yeralan uzun önsözler, yaza



rin oyunu hangi amaçla yazdığını açıklayan bir bildirini



teliği taşır. Çağın olaylarını anlatan oyunlarını güçlü mi



zah öğeleri, özlü diyaloglarla donatmayı çok iyi başar mış, geniş betimlemelere yer vererek, hem roman, hem oyun sayılabilecek yepyeni bir edebiyat türü ya ratmıştır.



Öbür yapıtları: Insan, Üstün İnsan (Man and Super man, 1903), Yüzbaşı Barbara (Major Barbara, 1905), Doktorun Derdi (The Doctor's Dilemma, 1906), An drokles ve Aslan (Androcles and the Lion, 1912), Bir Kadın Yarattım (Pygmalion, 1912), Kırgınlar Evi (The Heartbreak House, 1919), Ermiş Jeanne (Saint Joan, 1923).



Shaw, Irwin ABD'li yazar (New York 1913-Davos, İsviçre 1984). Hemen her türde yazan Irwin Shaw, öyküleriyle (Short Stories (Kısa Öyküler, 1978) adı altında toplanmıştır),



savaş karşıtı tiyatro oyunu Burns the Dead'le (Ölüleri



Gömün, 1936), özellikle de, pek çok dile çevrilen



Genç Aslanlar (The Young Lions, 1948; 1956'da sine maya uyarlandı) ün salmıştır.



Sheeler, Charles ABD'li ressam (Philadelphia 1883-Dobbs Ferry, New York 1965). Başlangıçta fovizmden etkilenen Charles Sheeler, 1913'te bu anlayışa yakın tablolardan oluşan



ilk sergisini açtı. Daha sonra, 1920 yıllarında Shaker



mobilya fabrikalarının resimlerini çekip, bu görüntüleri resimlerinde kullanarak, modern sanayi görünümleri



nin biçimlerine özgü basitleştirilmiş çizgiler, düzlemler



ve hacimlerle, “kübist-gerçekçi" ya da "presizyonizm diye adlandırılan akımın kurucuları arasında yeraldı. Sheffield İngiltere'de kent. South Yorkshire bölgesinde, Lon dra'nın 225 km kuzeybatısında yeralan Sheffield'in nü fusu 500 500'dür. Bir sanayi (demir-çelik sanayisi; kim yasalmaddeler ve boya yapımı; vb.) ve öğretim (Sheffi eld Üniversitesi) merkezi olan kentte, turizm (XII.



yy'dan kalma şato ve kilise) de gelişmektedir.



XII. yy. başlarında kurulan Sheffield, XIV. yy'dan başlanarak bir bıçak ve sofra takımları yapımı merkezi oldu: Pennine dağlarının çok ince kumları ve asitli sula



ri, çeliğe su vermede kullanılıyordu. 1752'de Thomas



Boulsover'ın kentte gümüş ve bakır eritmek için yeni bir yöntem bulmasından, 1856'da Henry Bessemer'in çe



lik üretim yöntemini geliştirmesinden ve 1876'da de



miryolu hatlarının döşenmesinden sonra, hızla bir ağır sanayi merkezine dönüştü.



Shelley, Percy Bysshe Ingiliz şairi (Field Place, Horsham yakını, Sussex 1792



La Spezia körfezi 1822). Küçük burjuva kökenli bir aile



nin çocuğu olan Percy Bysshe Shelley, Eton Koleji'nde tuhaf bir öğrenci olarak kabul edildi; arkadaşları tarafın dan sık sık alaya alınıp, hirpalanması, her çeşit toplum



sal disipline karşı büyük hinç duymasına yolaçtı. Ox ford Universitesi'nde öğrenimini sürdürürken, The Ne cessity of Atheism (Tanrıtanımazlığın Gerekliliği, 1811) yapıtını yayınlayınca, üniversiteden kovuldu. Lon



dra'ya gidip, dewimci aydınlarla ilişki kurarak, filozof



WilliamGodwin'in çevresine girdi.



Ilk büyük şiiri Queen Mab'te (Kraliçe Mab, 1813)



başkaldırısını dile getirip, kızkardeşlerinin arkadaşların dan onaltı yaşındaki Harriet Westbrook'u kaçırdı ve ev lendi; ama kısa süre sonra eşini terketti. William God



win'in on beş yaşındaki kızı Mary Godwin'le kaçıp



(1814), Harriet intihar edince (1816) Mary'yle evlendi. Başkaldırma ve dünya deneyimlerinin ağırlık kazandığı



70



SHENZHEN Ingiliz romantizminin



büyük isyancisi, XIX. yy'daki



"lanetli şairler'in atası Shelley, romantizmin dar



çerçevesini kırarak



1891). Bir yargıç olan babasını 9 yaşında yitiren Williana



Tecumseh Sherman,Missouri'de etkili bir siyasetçi olan



Thomas Ewing tarafından evlat edinildi. 1840'ta West Point Askeri Akademisi'ni bitirip, Meksika Savaşı'na ka



tilarak (1846-1848), savaştan sonra tugay Komutanlığı na getirildi ve 1864'te birliklerini "Büyük Yürüyüş" le At lanta'dan Savannah'a ulaştırarak büyük ün kazandı.



ruhsal bir



1869'da Grant'in yerine Birlik ordularının başkomutan



deneyim sayılan



lığına getirilip, 1884'te emekliye ayrıldı.



şiirsel deneyimi



çok ilerlere götürmeyi başardığı



Sherrington, Sir Charles Scott



yapıtlanyla,



İngiliz fizyoloji uzmanı (Londra 1857-Eastbourne



Ingilizce'nin en büyük şairlerinden



biri sayılmaktadır.



ilk şiirinde (Alastor or The Spirit of Solitude (Alastor ya c



da Yalnızlık Ruhu, 1816]) şairlik mesleği ile insan ger



çekliği arasındaki çelişkiyi vurgulayıp (bu tema, sonraki şiirlerinin temel konusudur), 1818'de, sorunlarına ço



züm getirmek umuduyla İngiltere'den aynlarak, gör kemli görünümlerine hayran kaldığı İsviçre'de (en gü



1952). Cambridge'de doğal bilimler ve tip öğrenimi gören Sir Charles Scott Sherrington, Londra Üniversi tesi'nde patoloji profesörlüğü (1891), Liverpool (1895 1913) ve Oxford (1913-1935) üniversitelerinde fizyo



loji profesörlüğü yaptı. Jackson'la birlikte İngiliz sinirbi lim okulunu kurup, omurilik sinir köklerinin bölgesel



dağılımını buldu; derin duyumlara bağlı kas refleksleri ni tanımladı; beyin kabuğunun topografyasını çıkardı; refleks ve toplanma kavramının sinirbilimdeki önemini



Intellectual Beauty, 1817; Mont Blanc, 1817) bir süre



ortaya koydu. Sinir sistemine ilişkin çalışmaları nede niyle 1932'de Nobel Fizyoloji ve Tip Ödülü'nü Edgar



kaldıktan ve Byron'la tanıştıktan sonra, İtalya'ya yerles



Douglas Adrian'la paylaştı.



Eskiçağ'a doğru duyduğu ilgi nedeniyle Eflatun'un yapıtlarını büyük bir tutkuyla okuyup, Eflatun'un şö



Shikoku: Bk. ŞİKOKU.



zel şiirlerinden birkaçına esin kaynağı oldu: Hymne to ti.



len'ini İngilizce'ye çevirdi. 1819'da yazdığı Promethe us Unbound (Zincirsiz Prometheus) adlı şiiriyle Alman yazarı Hölderlin ile Fransız yazarı Gérard de Nervale



Shimazaki, Toson: Bk. ŞİMAZAKİ TOSON.



esin kaynağı olan romantik yeni-paganlığın başlıca



temsilcilerinden biri haline geldi. Cenci (5 perdelik tra jedi, 1819), Keats'ın ölümünden esinlenerek Adonais (1821), ünlü yapıtı Ode to the West Wind(Batı Rüzgârı



na Od, 1821), özgürlük ve güzellik idealini dile getiren Ode to a Skylark (Tarlakuşuna Od), Defense of Poetry (Şiirin Savunması, 1821) adlı yapıtlarını yazdıktan son



ra, bir yelkenli gezisinde deniz kazası sonucu öldü. Ce sedi yakılarak kulleri Roma'daki protestan mezarlığına gömüldü.



Shenzhen: Bk. ŞINCIN. Shenzhou: Bk. ŞINCOU.



Shi Tao: Bk. ŞI DAO.



Shockley, William Bradford ABD'li fizikçi (Londra 1910-Palo Alto, Kaliforniya 1989). Kaliforniya Üniversitesi'nde ve Massachusetts



Teknoloji Enstitüsü'nde öğrenim gören William Brad ford Shockley, Bell Telefon Laboratuvarı'nda çalışma



ya başladı (1946). Çalışma arkadaşları John Bardeen ve



Walter Brettain'la birlikte, yarıiletkenler (germanyum



ve silikon) üstüne araştırmalar yaparak, 1956'da Nobel Fizik Ödülü'nü onlarla paylaştı. Şirketin transistörler bölümünün başına getirilip (1953), transistörlerin ve



transistor tekniğinin gelişmesinde önemli rol oynadı. Başlıca yapiti: Electrons and Holes in Semiconduc.



Shepard, Alan Bartlett



tors (Yarıiletkenlerde Elektronlar ve Delikler, 1950).



ABD'li pilot ve astronot (East Derry, New Hampshire



SHP: Bk. SOSYALDEMOKRAT HALKÇI PARTİ.



1923). ABD Deniz Akademisi'ni bitiren (1944) Alan Bartlett Shepard, bir destroyerde subaylık yaptıktan



sonra, Deniz Kuvvetleri'nde deneme pilotluğuna baş



ladı (1950). İlk yedi astronot arasına seçilip (1954), 5



Shreveport



Mayıs 1961'de Mercury kabiniyle uzaya fırlatılarak, uzaya giden ilk ABD'li olarak 15 dakikalık uçuşta, 187,4



ABD'de kent. Louisiana eyaletinin kuzeybatı kesimin



1971'deki ikinci uzay uçuşunu Apollo 14'ün komutanı



sas, Louisiana ve Texas eyaletlerinin ticaret, dağıtım ve



km yükseklikte 497,2 km uçtu, 31 Ocak-9 Şubat



olarak yapıp, Ay'da yürüyen beşinci insan oldu. 1963



de, Red ırmağı kıyısında yerden Shreveport'un nüfusu 198 525'tir (çevre belediyelerle 334 341 nüf.). Arkan



1969 ve 1971-1974 arasında Johnson Uzay Merke zi'ndeki astronotlar servisinin şefliğini yapıp, 1974'te



amiral rütbesiyle emekliye ayrıldı.



sanayi (çeşitli makineler yapımı, petrokimya sanayisi, vb.) merkezi olan kent, aynı zamanda da önemli bir öğretim (Louisiana Centenary College, Louisiana Dev let Üniversitesi'nin bazı fakülteleri) merkezidir.



Sherman, William Tecumseh



Shumway, Norman Edward



ABD'li general (Lancaster, Ohio 1820-New York



ABD'li cerrah (Kalamazoo,Michigan 1923). Kalp cerra



SIĞIR hisi dalında uzmanlaşan (1956) Norman Edward Shum



way, Stanford Universitesi'nde profesörlüğe yükseldi (1965). ABD'de insana ilk kalp aktarımını (dünyada 4.



kalp aktarımı) gerçekleştirdi (6 Ocak 1968). Açık kalp



cerrahisi alanıda, kalp kapakçıkları aktarımında büyük ilerlemeler sağladı.



sıcak çarpması Sıcakta, genellikle güneş altında (güneş çarpması), ter



lemeyle yeterli ölçüde ısı atılmaması nedeniyle, beden sıcaklığının tehlikeli biçimde yükselmesi. Sıcak çarp masina genellikle, sıcaklık artmasına yeterince alışıla madan aşırı hareket etmek ve bedenin sıvı yitirmesi yol



açar. Beden sıcaklığı 40,5 °C'i aşabilir. Eksilen sıvı ve elektrolitler verilmez, beden soğutulmazsa, ölümle so nuçlanabilir.



sıcakkanlı hayvanlar: Bk. BEDEN



71



da sıçan (Rattus rattus), 500 gr'a yakın ağırlıkta, doymak bilmeyen bir hayvandır: Evlere, ahırlara, ambarlara gi



rer; yiyecek bulamayınca kurşun boruları bile kemirir.



Dişisi yılda birkaç kez, her doğumda 5-12 yavru yapar Siçuan



Çin'in orta-güney kesiminde il. Yangdzı ırmağı kıyısın da yeralan, Çin'in yüzölçümü (569 000 km²) bakımın



dan en büyük illerinden biri, nüfus bakımından 107 218 173 nüf.) da en büyük ili olan Siçuan'ın (Çince Szech



wan) merkezi Çıng Du, en büyük kenti Çongçing'tir. Kuzeybatı ve güney kesimleri dağlık olan (batı kesimin



deki Şigang yaylasının ortalama yükseltisi 4 500 m'dir) ilin, orta-doğu kesiminden yeralan Siçuan havzası, ul



kenin geri kalan kesiminden dağlarla ayrılmıştır. Top raklarının üçte birinden çoğu tarıma elverişli olan, yu



muşak iklimli, uygun yağışlı, çok iyi sulanan ilde, önemli miktarda pirinç, buğday, bezelye, tatlı patates, pamuk,



SICAKLIĞI.



vb. yetiştirilir. Ayrıca, madenkömürü, demir filizi ve ba



sıcaklık



Siffin Savaşı



Soğuk ve sıcak duyumunu yansıtan büyüklük. Sıcaklık



Halife Ali ile Muaviye arasında yapılan savaş (657). Ha life Osman ölünce (656) yerine Ali'nin seçilmesine kar



ve isi terimlerini birbirine karıştırmamak gerekir. Her ne



kır yatakları işletilmektedir.



enerji durumudur ve iş birimleriyle ölçülür. İki cisim bir biriyle aynı sıcaklıkta oldukları (sıcaklık bakımından



şin, Şamlılar tarafından halife olarak tanınan Muavi ye'nin, Osman'ın katillerinin kendisine teslim edilmesi isteğini kabul etmeyen Ali'nin üstüne yürümesiyle, iki



dengede oldukları) halde, isıları birbirinden çok farklı olabilir. Herhangi bir x büyüklüğü seçilip, değişmezleri (a ile b) ortak bir t-ax+b sıcaklık ölçeği belirlenir. Sivi



ordu Rakka'nın batısında, Fırat kıyısındaki Siffin denilen alanda karşı karşıya geldi. Savaş sırasında Muaviye'nin



kuvvetleri, karargâhlarına kadar çekilmek zorunda ka



kadar sıcaklık ile ısı birbirleriyle bağlantılı olsa da, isi, bir



termometrelerde (sıcaklıkölçer), x bir cam tüp içindeki



linca, Muaviye, Amribnūlas'ın öğüdüyle, öncü kuvvet



relerdeyse bir gaz kütlesinin değişmez hacimdeki ba



mazlığın savaşla değil hakem yoluyla çözülmesini iste diklerini bağırttı. Ali'nin komutanı Eşter, askerlerinin



belirli miktar bir sivinin görünür hacmi, gazlı termomet



sincıdır; a ve b değişmezleri iki konvansiyonel sıcaklıkla saptanır. Yüzdelikli ölçeklerde, Ove 100 değerleri, nor mal basınç altında ergiyen buzun ve kaynayan suyun si caklıkları sayılmıştır. Resmi ölçek, x büyüklüğü değiş. mez hacimde tutulan ideal bir gazın basınç değeri yüz delikli bir ölçektir. Sıcaklıklar bu ölçekte Celsius dere cesi (C) olarak okunur.



lerinin mızraklarına Kur'an'dan sayfalar astırdı ve anlaş



baskısı sonucu geri çekilmek zorunda kalıp, kimin hali fe olacağının hakemler aracılığıyla belirlenmesi ka bul edildi. Ezruh'ta yapılan görüşmeler sonucunda, Muaviye'nin hakemi Amribnülas'ın, Ali'nin hakemi Ebu Musa el-Eşari'yi bir hileyle oyuna getirmesi sonucunda,



Muaviye halife ilan edildi.



Mutlak ölçek, değişmez hacimdeki ideal bir gazın



basıncına orantılı bir T sicaklığı belirler. Bu sayı, resmi



dereceye, 273,15 sayısının eklenmesiyle elde edilir.



Dolayısıyla T-1+273,15'tir. Bu ölçek, Carnotilkesinin



tanımladığı termodinamik ölçeğin eşidir ve kelvinle (K) ölçülür.



sığa: Bk. KAPASİTANS. sığır



Hava sıcaklığının ölçülmesi, meteoroloji ve iklimbili min temel öğelerinden biridir. Yeryüzünde, dünyanın



Boynuzlugiller ailesinden, 7 tūrü bulunan gevişgetiren



lerle, atmosferde de sonda balonlarıyla ölçülür. Ölçü len sıcaklıklar, aynı sıcaklıkların birleştirilmesiyle eşsı



de, hem dişilerde dökülmeyen boynuzlar bulunur; ça



birçok yerindeki istasyonlarda kaydedici termometre



caklık (izoterm) eğrilerinin çıkarılmasını sağlar. Bir istas yon, günlük, aylık ya da yıllık ortalama sıcaklığı ve en yüksek-en düşük sıcaklıklar arasındaki sapma değeriyle



hayvan cinsi. Dünyanın her yanında yaşayan sığır (Bil. a. Bos) cinsi üyelerinin bütün türlerinde, hem erkekler taltırnaklı, yani parmakları eşit uzunlukta hayvanlardır.



Cinsin en yaygın türleri olan evcil sığırlar (Avrupa sığırı (Bos taurus) ve Hint sığını ya da Zebu (Bos indicus]), gü



nümüzde soyu tükenmiş olan yaban sığırından (Bos pri



tanımlanır.



migenius) türetilmişlerdir. Binlerce yıldan bu yana kirsal



sıcaklıkölçer: Bk. TERMOMETRE.



ğırların bazı irklarından koşum hayvanı olarak, bazıla



yaşamın ve tarımın temel ögelerinden biri olan evcil si rindansa kasaplık (Arqus sığırı, Shereford sığını, Short



horn sığırı, vb.) ya da sağmalhayvan (Jersey sığırı, Hols siçan



tayn sığını, Friz sığın, vb.) olarak yararlanılır. Erkeğine



boga, burulmuş erkeğine öküz, dişisine inek, yavrusu



Sıçangiller ailesinden, 850 türü bulunan kemirici cinsi



na dana denir. 18 ay - 3 yaş arasında cinsel olgunluğa



arasında “siçan" denmesine karşın, hayvanbilimcilerin



se de, yavrusu kendisine gösterildiği ve sağıldığı sürece



labilen iri kemiricilerdir. Cinsin örnek türü evsiçani ya



litreyi aşar. Bu kadar çok süt üretebilmek için çok ye



(Rattus). Genellikle fare cinsi üyelerinin irilerine de halk



erişen inek, normal olarak, yavrulan küçükken süt ver



ayrı bir cins saydıkları siçanlar, boyları 60-70 cm'yi bu



süt vermeyi sürdürür: Yıllık süt üretimi genellikle 9 000



72



SIĞIRCIKGİLLER Doğu Afrika'da bir sığır sürüsünü güden Masailer, Sığırlarini



beslemek için mevsimlere bağlı olarak sürekli



göçebe yaşayan



Masailer, sığırların etinden, sütünden, kanından ve derisinden



yararlanırlar.



Ayrıca, kişinin



sahip olduğu sigir



sayısı, ekonomik ve toplumsal konumunu da



belirler.



mesi gerektiğinden, yaklaşık 8-9 saat süreyle otlar ve 70 kg kadar ot yer. Günün geri kalan 16 saatindeyse dinle



nir ve geviş getirir. Türkiye'de yetiştirilen sığır sayısı,



1991 verileriyle 11 973000 baştır (yaklaşık 6,5 milyonu



inek).



sığırcıkgiller



sinif Hayvanların ve bitkilerin sınıflandırılmasında şubenin altında yeralan, takımlar içeren öbek. Her sınıfın üyele



ri, ortak evrim gelişmesini belirleyen özellikler gösterir lerse de, sınıfı belirleyen sınırlar, biyoloji uzmanları ara sinda genellikle tartışma konusu yaratmaktadır.



Özötücüler alttakımından, 110 tūrü bulunan kuş ailesi (Sturnidae). Eski Dünya'da yaşayan sığırcıkgiller ailesi



sınıflandırma



üyelerinin uzunlukları 18-40 cm arasında değişir; siyah, mor ya da yeşil renkli parlak tüylü kuşlardır. Meyve bahçelerine, özellikle de vişne ürününe büyük zarar verirler. Başka kuşların seslerini taklit edebilmeleriyle



Bitkibilimde ve hayvanbilimde, her çeşit hayvanın ve bitkinin uluslararası tanımını sağlayacak doğru bir ad ta



ūnlüdürler. Ailenin örnektūrů sığırcık (Sturnus vulgaris),



yana geliştirilen çalışmalar, uluslararası bir komisyon ta



yaklaşık 20 cm boyunda, siyaha çalan yeşilimsi üstüne açık renk benekli bir kuştur.



şıması için oluşturulmuş sistem. Organizmaların adlan dırılması Linnaeus tarafından başlatılmış, o günden bu rafından,kurallara bağlanmıştır. Linnaeus'un dönemin de bilim dili olan Latince'yle yapılan sınıflandırmanın



temeli, bir türün doğru adıdır. "Bilimsel ad" denilen bu



sığır ve sığır yetiştiriciliği: Bk. SIĞIR. Sikkım



ad, iki sözcükten oluşur, ilk sözcük, cinsin adını gösterir



ve büyük harfle başlar. İkinci sözcük, türün özgün adını



gösterir ve küçük harfle yazılır. Alttürler, tür adına bir üçüncü' sözcük eklenmesiyle gösterilirler. Aile adları



cinsin adının köküne eklenen -idae ekiyle, altaileler,



Güneydoğu Himalayalar'da yeralan Sikkım'ın yüzölçü



cins adının köküne eklenen -inae ekiyle, üst ailelerse cins adlarının köküne eklenen -oidae ekiyle belirtilir.



(eyaletin tek kenti). Batıda Singablu dağlarıyla (başlıca doruğu Kangçencunga'dır) Nepal'den, kuzeydoğuda



karara varılır.



Hindistan'da eyalet. Asya'nın orta-güney kesiminde, mu 7 096 km², nüfusu 405 505, merkezi Gangtok'tur



Takımdan şubeye kadar uzanan öbeklerde bu kurallar uygulanmayıp, uzmanlar arasında görüş birliğiyle bir



Donthya dağlarıyla Tibet'ten ayrılan Sikkim toprakları,



bir dizi yüksek dağ ile aralarındaki vadilerle kaplıdır: Yükseltiler 6 000 m'nin üstünden 210 m'nin altına (gu



Sırbistan



ney kesimindeki vadilerde) değişir. Musonlara bağlı



Balkanlar'da cumhuriyet. Eski Yugoslavya'nın parça



olarak bol yağış alan (yılda 3 560 mm) eyalette, halkın



yarısından çoğunu Nepalliler, geri kalanın büyük bölü münü Bhutidler ve Lepçalar oluşturur. Etkin nüfusun %



lanmasından sonra Karadağ'la birlikte yeni Yugoslavya



Federal Cumhuriyeti'ni (1992) kurmuş olan Sırbistan'ın



90'a yakının çalıştığı tarımda (genellikle yükseltisi 2 100



yüzölçümü 88 360 km?, nüfusu 9 721 177 (1991), mer kezi Belgrad'dır. Bulgaristan, Macaristan, Hırvatistan,



sında pirinç, mısır, dari, patates ve meyve (özellikle tu



sınırlı olan ülke, iki özerk il (Kosova ve Voyvodina) içer



m'nin altındaki kesimlerde yapılır), başlıca ürünler ara



runçgiller) sayılabilir. El sanatları (yünlü kumaş, vb.) da gelişmiştir. TARIH



1890'da İngiltere'nin himaye bölgelerinden birine dö



nüştürülünceye kadar Tibet kökenli bir ailenin yönettiği bir krallık olan Sikkim, 1950'de, bağımsızlığı tanınmış



olan Hindistan'ın himayesine verildi. 1975'te, Hindis



tan'a katılarak, ülkenin 22. eyaleti oldu.



Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk ve Makedonya'yla mektedir. Nüfusun yaklaşık % 14'ünü oluşturan Arna vutların büyük bölümü Kosova'da yaşamaktadır. Dinar



dağları, Kuzey Arnavutluk dağları ve Balkan dağlan ara sındaki güney kesimi dağlık olan, Tuna irmağı ile kolları (Sava, Morava ve Tisza) tarafından sulanan Sırbis



tan'da, başlıca gelir kaynağı tarımdır: Tahıl, sebze, tü



tün ve meyve yetiştiriciliği. Madenkömürü, bakır, de mir filizi, kurşun, çinko ve antimon yataklarının işletil



SIRBİSTAN 73 Sırbistan 1992'de



Karadağ'la yeni



AVUSTAVA



YugoslavyaFederal



You can



KRYEMIA



CUTER



Cumhuriyeti'ni oluşturmuştur.



ROUAN



Doud YUM



ULVA



DOO



AORYA



HRTOK



TUNISTAN



ve cam fabrikaları, tarım makineleri yapımı, vb. TARIH



başlayarak



başardı; ama Osmanlılara ve Avusturya'ya düşmanca tutumu nedeniyle tahttan indirildi (1858). Yeniden ikti dara gelen Obrenoviç ailesinden Milos'un (öl. 1860) yerine geçen Mihailo (1860'tan 1868'e), Türk birlikleri rakipleri tarafından öldürüldü.



mesi, sanayinin gelişmesini sağlamıştır: Metalürji, kâğıt yy'dan



özerkliğini büyük devletlerin güvencesi altına aldırmayı



nin ellerindeki kentlerden çekilmelerini sağladıysa da,



UNIDONYA ARMUTLUX



VII.



(1842'den 1858'e), Sırpların bağımsızlığı sorununu Av. rupa'ya benimsetmek için kıtadaki 1848 Devrimi'nden yararlanarak, Paris Kongresi'nde (1856) Sırbistan'ın



günümüzdeki



Sırbistan



Yerine geçen yeğeni Milan Obrenoviç, bir diktator lük rejimi kurarak sosyalist ve radikal partilerin gelişme sini önlemeye çalışıp, Berlin Kongresi'nde (1878) Sır



bistan'ın bağımsızlığının onaylanmasından sonra, kral tacını giydi (1882). Ama Avusturya'yla gizli bir ittifak



topraklarına, özellikle de Morava irmağının vadisine



yapması ve boşanmış bir kadınla evlenmesi sonucun



kurdular. Bulgar Krallığı'na karşı etnik ve siyasal kimlik



setini ve dıştaki Avusturya'ya bağlanma çizgisini sür



yerleşen Sırplar, IX. yy'da Bizans Imparatorluğu'nun et kisiyle hıristiyanlığı benimseyerek, X. yy'da bir prenslik



da, tahtı oğlu Aleksandr'a (1889'dan 1903'e) bırakmak zorunda kaldı. Aleksandr'ın babasının içteki baskı siya



lerini korumak için savaşa giriştilerse de topraklarının



dürmesiyse, 1903 Haziranı'nda kral ailesinin, "Kara El"



büyük bölümünü yitirdiler ve Bizans'ın koruması aluna



girdiler. XI. yy'da Nemanjiç (ya yda Nemanyiç) sülalesi nin kurucusu Stefan Nemanja (1170'ten 1196'ya), Bi



adlı gizli örgüt üyesi subaylar tarafından öldürülmesiyle



sonuçlandı. Krallık tahtına çıkarılan Petar Karayorgiye viç !(1903'ten 1921'e), liberal bir Anayasa hazırlatıp,



zans imparatoru Manuel Komnenos'un ölümünden



ülkeyi Avusturya yörüngesinden çıkardı. 1908'de Bos



larını güneybatıya (Zeta (Crna Goral]) doğru genişletti. Yerine geçen oğlu Stefan Nemanjiç (1196'dan



kalmasına karşın, öbür Balkan ülkeleriyle ittifak yaparak Osmanlı İmparatorluğu'na karşı Balkan Savaşı'nı (Bk. BALKAN SAVAŞI) başlattı ve Makedonya'nın büyük bölümünü Sırbistan sınırlarına katmayı başardı (Bükreş



(1180) sonra bağımsızlığını ilan edip, devletinin toprak 1227'ye), hem papanın elinden (1217), hem de orto



doks ayin usulüne göre (1220) taç giyip, bağımsız orto doks Sirp kilisesinin kurulmasını sağladı. Sonraki krallar



döneminde iç savaşlarla sarsılan krallık, Stefan VI Uros Il Milutin (1282'den 1321'e) ve Stefan VIII Uros III De



çanski'nin (1321'den 1331'e) dönemlerinde yeniden güçlenip, Stefan IX Uros IV Duşan döneminde (1331. 1355) en parlak çağını yaşadı. Bizans'a karşı savaşlarla egemenliğini Korinthos körfezine kadar yayan Stefan IX Uros IV Duşan, yeni başkent Üsküp'te imparator ilan edilip (1346), bir yasalar derlemesi hazırlattı (1349). Ama ölümünden sonra yerine geçen oğlu Stefan X



Uros V'in, Çirmen Savaşı'nda (1371) Türklere yenilme.



sinden sonra, tahta çıkan Lazar Hrebeljanoviç'in de Ko



sova Meydan Savaşı'nda (1389) yenilmesiyle, Sırbis



tan'ın Türkler tarafından fethi süreci başladı. Ayakta kal



mayı başaran birkaç prenslikte, Macarlardan aldığı



Belgrad'ı başkent yapan Stefan Lazareviç (1389'dan 1427'ye) ve Burad Brankoviç (1427'den 1456'ya) Os



manlıların üstünlüğünü kabul ederek, Macarların da desteğiyle Sırbistan'ın fiili özerkliğini sürdürdülerse de,



na'nın Avusturya'ya katılmasını kabul etmek zorunda



Antlaşması, 1913). Saraybosna'da Avusturya arşidūkū



nün öldürülmesi (28 Haziran 1914) üstüne Avustur



ya'nın verdiği ultimatomu geri çeviren Sırbistan, Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında başarıyla direnmesine



karşın, çok geçmeden Almanlar ve Bulgarlar tarafından işgal edildi (1916). Savaştan sonra Petar l'in Sırp, Hırvat ve Slovenlerin kralı ilan edildiği (1918) ülkede, yerine



geçen oğlu Aleksandr I (1921'den 1934'e), Yugoslavya kralı unvanını aldı (1929). İkinci Dünya Savaşı'ndan



sonraysa, kurulan Sırbistan Cumhuriyeti, Yugoslavya



Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'ni oluşturan cumhuri yetlerden biri oldu. O tarihten sonraki tarihi Yugoslav



ya'nın tarihiyle birleşen Sırbistan'da, 1990 yıllarından başlayarak cumhurbaşkanı Slobodan Milosevic, Yu goslavya'nın parçalanmasını ve federasyonu oluşturan



cumhuriyetlerin birer birer bağımsızlıklarını ilan etme lerini, silah zoruyla engellemeye çalıştıysa da, başara



madı. Karadağ'la Yeni Yugoslavya Federal Cumhuriye



ti'ni oluşturup, Bosna-Hersek'teki Boşnaklara kanlı sal



Türk fetihlerinin 1441'de yeniden başlamasıyla, Sırbis



tan'ın büyük bölümü çok geçmeden tam anlamıyla



Türk egemenliğine girdi (1459'da başkent Smedere



vo'nun (Semendire) fethi). Osmanlı-Avusturya savaşlan sırasında halkının bir bölümü Avusturya'nın elindeki



bölgelere (Voyvodina) çekilen Sırbistan'da, 1797'de



Kara Yorgi'nin önderliğinde başlatılan ayaklanmada



(BK. SIRP AYAKLANMASI) Sırplar, o sırada Osmanlı İm



paratorluğu'yla savaşmakta olan Rusya'nın da deste ğiyle Belgrad'ı ele geçirdilerse de, ayaklanma, Ruslar ile Türkler arasında Bükreş Antlaşması'nın imzalanması üstüne (1813), Kara Yorgi'nin kaçmasıyla sonuçlandı. Ama Milos Obrenoviç'in önderliğindeki yeni bir ayak



lanma (1815) sonucunda, Sırbistan belirli bir özerklik kazanırken, Miloş, padişah tarafından, vâris prens ola



rak tanındı (1830). Içte bir baskı siyaseti uygulamaya



başlayan (Kara Yorgi'nin öldürtülmesi, vb.) Miloş'un,



yerel önderlerin baskısıyla tahttan çekilmek zorunda kalmasından (1839) sonra, yerine geçen ikinci oğlu Mi



hailo'yu deviren (1842) Aleksandr Karayorgiyeviç



Birinci Dünya Savaşı'nda, Avusturyalılar, Bulgarlar ve Almanların ortak saldınsı sonucunda (Kasım 1915) bozguna



uğrayan Sırp askerlerinin, geri çekilişi.



74



SIRP AYAKLANMASI



dırılar başlatan Bosnalı Sırpları yoğun biçimde destekle mesi ve kışkırtması üstüne dünya kamuoyunun tepkile rini çekmesi, Birleşmiş Milletler'in Sırbistan'a ekonomik



ambargo koymasıyla (1992) sonuçlandı. Ama bu uygu lamaya karşın, Bosnalı Sırpların kanlı eylemlerine des



teğini günümüze (1995) kadar sürdürüp, bu arada içte,



22 Ekim 1993'te Sırbistan Parlamentosu'nu feshetti. 19



Aralık 1993'te yapılan seçimlerden partisinin (Sırbistan Sosyalist Partisi) birinci çıkmasına karşın, Parlamen



to'da çoğunluğu elde edememesi üstüne, bir koalisyon hükümeti kuruldu ve devlet başkanlığını yeniden Mi loşeviç üstlendi.



uzanır. Seyrek tüylü kuyruklarının uzunluğu 30 cm'yi



bulur. Aynı yandaki ön ve arka ayak aynı anda ileri ha reket ettiği için, yuvarlanır gibi yürürler. Genellikle leşle



beslenirlerse de, kendi avladıkları hayvanları da yerler.



Ailenin başlıca türlerinden benekli sırtlan (Hyaena cro cuta), kahkahayı andıran bir çığlık attığından, gülen sırt



lan diye de adlandırılır. Geceleri birkaç bireylik toplu



luklar halinde dolaşır. Öbür sırtlan türleri gibi leşle bes



lenmekle birlikte, aç kalınca canlı hayvanların en bü yüklerine (yaşlı aslan ve gergedanlara kadar) bile saldı rabilir. Çizgili sırtlan (Hyaena hyaena), Hindistan'dan Kuzey Afrika'ya kadar uzanan alanda yaşar.



Sırp Ayaklanması



sitma



Sırbistan'da Osmanlı egemenliğinden çıkmak için giri



şilen silahlı harekete verilen ad. Vidin kyanı Pazvantoğ lu Osman'ın uyguladığı aşırı baskıya karşı Kara Yorgi



adında bir domuz tüccarının başkanlığında ayaklanan



(1797) Sırplar, önce Avusturyalılardan,sonra Ruslardan (1804) aldıkları yardımla güçlendiler. Osmanlı hükü



metinin 13 Aralık 1806'da ayaklanmayı bastırmakla gö



revlendirdiği Bosna valisi Ebubekir Paşa'nın, Sırplarla



Akyuvarlar içinde asalak yaşayan birhücreli hayvanla nin yol açtığı bulaşıcı hastalık. Sıtmaya (malarya da de nir) yolaçan Plasmodium türünden asalak, insanın ve



çeşitli hayvanların alyuvarlarında ürer; alyuvarların par çalanmasıyla kana karışır; milyonlarca alyuvarın hep birlikte parçalanıp erimesi, belirli aralıklarla ortaya çı kan, üşüme, ateş ve terleme evreleriyle gelişen niteleyi



işbirliği yaparak Pazvantoğlu'nun adamlarını yok etme



ci nöbetlere yol açar. Alyuvarların azalmasıyla ayrıca, kansızlık da başlayabilir.



macıların üstüne gönderilen Niş valisi Hafız Paşa yenil di. Semendire'yi ve Belgrad'ı elegeçiren Kara Yorgi, Sır



neklerin dişileri taşır: Sivrisineğin midesinde çoğalan



sinin ardından, ayaklanma büsbütün yayıldı ve ayaklan



bistan'ın bağımsızlığına kadar çarpışmayı sürdüreceği



ni ilan etmesine karşın, Bükreş Antlaşması'nın imzalan masıyla Rusya ve Avusturya'nın desteğini yitirdi ve sad razam Hurşit Paşa komutasındaki Türk kuwetleri karşı sında tutunamayarak, Avusturya'ya sığınmak zorunda



Sitmayı, insan kanıyla beslenen anofel türü sivrisi



asalaklar, soktuğu kişilere de bulaşır. Yalnızca sivrisi neklerin üredikleri yerlerin yok edilmesiyle ortadan kal dınlabilen hastalığın, nöbetleri, çeşitli ilaçlarla hafifleti lebilir.



kaldı (1813).



Sivas: Bk. SİVAS.



Sırpça-Hırvatça: Bk. İSLAV DİLLERİ.



SIVI ve sivi hal Bulunduğu kabın biçimini alan, akan ve akma eğilimi olan cisimlere “sivi" adı verilir. Maddenin üç halineden



Sirpsındığı Savaşı



biri, sıvı haldir. Sıvılar yer değiştirme yeteneği yüksek



Osmanlı ordusu ile Haçlı orduları arasında 1364'te



maddelerdir. En küçük bir direnç göstermeden biçim



Sirpsındığı'nda yapılan savaşa verilen ad. Osmanlı dev



değiştirir, içinde bulundukları kabın biçimini alırlar. Her



laması üstüne, papa Urbanus V'in çabalarıyla bir araya



mi vardır ve buharlaşmaya ya da katılaşmaya elverişli



letinin Avrupa'daki topraklarını hızla genişletmeye baş



sivinin, basınç değişikliğine pek bağlı olmayan bir hac



gelen Macaristan, Sırbistan, Bosna ve Eflak kuvvetleri, Macar kralı Layoş'un komutasında ilerleyerek, Edir ne'nin kuzeydoğusundaki bölgede (Sirpsindığı) Meriç



dir. Sıvıların katılardan daha çok sıkıştırılabildikleri ve



kıyısında konakladılar ve Osmanlıların kısa süre önce



elegeçirmiş oldukları Edirne'yi tehdide başladılar. Or duyla Bursa'da bulunan Murat l'den yardım isteyen Ru meli beylerbeyi Lala Şahin Paşa'ya padişahın 12 000 ki şilik gazi-derviş kuvvetleriyle gönderdiği Hacı İlbey'in,



100 000 kişiyi aşkın Haçlı ordusuna düzenlediği gece baskınında, büyük Osmanlı ordusunun geldiğini düşü nen Haçlı kuvvetleri paniğe kapılarak dağıldı.



Sırri Hasan Efendi: Bk. HASAN EFENDİ.



mez. Sıkışabilme niteliği, sıvının sıcaklığına göre değişir



ve uçuculuğuna bağlıdır. Sözgelimi eter, suya oranla üç



kat daha uçucu bir sıvıdır; dolayısıyla daha çok sıkışabi lir. Moleküllerin birbirine sürtünmesinden doğan ağda lilik, sivinin akışına karşı koyar ve yağlama yağlarında bu özellik büyük önem taşır; ayrıca, denge halindekibir sivinin yüzeyi belirli bir gerilim altındadır; kılcallık etkisi



de bu gerilimle açıklanır. Sıvı hal, çoğunlukla katı hal ve gaz hali arasında geçiş hali olarak düşünülürse de, ken dine özgü nitelikleri vardır.



Gazlarla ilgili bilgiler, molekülleri arasında çok güçlü



etkileşim bulunan sıvılar için geçerli değildir. Dolayısıy la, sıvılarıincelemede, gazlara benzer bir yaklaşıma gi



rilemez. Bu nedenle sıvıları, özel katılar olarak göz önü



sırtlan Sintlangiller ailesinden



çok az da olsa esneklikleri bulunduğu genellikle bilin



ne alma yoluna gidilmiştir. Gerçekten, sıvıların yoğun memeli hayvan altailesi. Eski



Dünya'da yaşayan sırtlan (Bil. a Hyaeniae) alt ailesi üye



leri, seyrek postları sarımsı gri ya da siyah üstüne düzen



siz serpiştirilmiş siyah ya da kahverengi lekeli, geniş ka falı, iri ve yuvarlak kulaklı hayvanlardır. Omuzdan yere



yükseklikleri 80 cm'yi bulur. On ayakları arka ayaklarin



dan uzun olduğu için, gövdeleri arkaya doğru alçalarak



luğu, katılarınki gibi çok yüksektir (bu iki yoğunluk birbi



rine çok yakındır). Billur yapılı bir katıda, moleküller dü



zenli biçimde sıralanırlar ve geometrik biçimlerin, söz gelimi bir küpün, köşelerinde yeralırlar; katı, bu küple rin yığılmasıyla oluşur. Bu açıdan bakıldığında, sıvılar bir katı biçiminde ele alınabilirler; çünkü sıvılarda da



moleküller, katılarda olduğu gibi, birbirine aynı uzaklık



tadır; ama düzenli ve bakışımlı sıralanma görülmez.



SICILYA



75



Sivi halin ağdalılık gibi özelliklerini, yani sivi içinde



lerde kumanda uç iletişim süreçlerini inceleyen bilim.



pısını inceleme yoluna gidilmiştir. X işınlarıyla yapılan deneyler, moleküllerin birbirine dokunduğunu, biçimli bir molekül çevresinde belirli sayıda molekülün düzen li biçimde yeraldığını ve bu sayının molekülden mole



ni ile makineler gibi, doğal ya da insan yapısı çeşitli me



moleküllerin diziliş biçimini daha iyi açıklamak için, ya



küle değiştiğini göstermiştir; dolayısıyla, sıvı halin, mad



denin bütünüyle düzensiz bir hali olmadığı anlaşılmış. tur.



Moleküllerarası uzaklık bir ya da iki molekül çapı ka dar olursa, düzenli yapıda bir sıvı elde edilir. Bu uzaklık



birçok molekül çapına ulaştığında düzenin kalmaması,



billursu katıya karşıt görüln sine yolaçan niteliktir. Do layısıyla sıvı halin, moleküllerarası uzaklık küçük olursa



Daha kolay anlaşılır bir tanımla, sibernetik, insan bede



kanizmaların çalışma biçimleri arasındaki benzerlikleri inceler. “Bir amaca doğru yönlendirilmiş etki bilimi" di



ye de tanımlanan sibernetik, erişilecek amaca ilişkin mekanizmaları inceleyen bir "klasik" bölüm ile sistemin evrimine yön verecek amacın oluşturulmasıyla ilgili bir



bölümden oluşur. Bir sistem, evrimine eşlik eden bek



lenmedik olgular ne olursa olsun, önceden belirlenmiş yeni bir duruma doğru evrim gösterdiği zaman, bir



amaca yönlendirilmiştir. Bir amaca doğru yönlendiril miş bütün etki süreçleri, iki mekanizmayla gerçekleşe bilir: Geri besleme mekanizması; bellek mekanizması.



"düzenli", büyük olursa "düzensiz" olduğu söylenebi



Norbert Wiener, 1948'de yayınladığı Cybernetics or



lir. Bu durum, moleküllerin birbiri üstünde ve birbirinin yerini alarak kaymasını engellemez.



ne (Sibernetik ya da İnsan ve Makinede Denetim velle



sivi yağlar: Bk. KATIYAĞLAR VE



(Sibernetik ve Toplum) adlı yapıtlarında, bütün etki su



SIVIYAĞLAR.



Control and Communication in the Man and the Machi



tişim) ve 1950'de yayınladığı Cybernetics and Society reçlerinin yapısal bütünlüğünü ve çok farklı süreçler(bir



güdümlü merminin yönlendirilmesinden, kandaki kar



bondioksit oranının düzenlenmesine kadar) arasındaki



benzerlikleri ortaya koymuştur. Bununla birlikte, mad



Sibelius, Jean



di sistemler ile yaşam mekanizmaları arasında temel



Finlandiyalı besteci (Hämeenlinna 1865-Järvenpää



1957). Helsinki, Berlin ve Viyana'da müzik öğrenimi



Finlandiyalı besteci Jean Sibelius, Finlandiya



yurtseverligi ile Alman romantizm



geleneğini büyük bir başanyla



bağdaştırdığı yapıtlar vermiş, yoğun orkestra armonileri ve



folklor ögeleri kullandığı 7 senfonisiyle,



bazı farklılıklar bulunduğunu da unutmamak gerekir; sözgelimi, sinir sisteminin çalışması ile bir bilgisayann çalışması arasında hiçbir ortak nokta yoktur.



Sibirya Rusya'nın en büyük bölgesi. Rusya'nın Asya bölümünü oluşturan, batida Ural dağlarından doğuda Büyük Ok



yanus'a kadar uzanan Sibirya (Rusça Sibir), kuzeyde Kuzey Buzdenizi'yle, güneyde Kazakistan, Moğolistan ve Çin'le sınırlıdır. Yüzölçümünün (yaklaşık 13 milyon km?) Rusya'nın % 76'sını oluşturmasına karşılık, nüfus yoğunluğu düşüktür ve Sibirya'yı baştan sona aşan de miryolu hattı(Transsibirya Hattı), boyunca toplanmıştır.



Batı Sibirya uçsuz bucaksız, yer yer bataklıklarla ve ormanlarla kaplı bir ovadır; Obi ırmağı ile başlıca kolu İntiş ırmağı tarafından akaçlanır. Yenisey irmağının do ğusunda kalan Doğu Sibirya, daha yüksektir; Amur ve



Mahler'in yanı sıra



Lena irmaklarının havzalarini içerir ve "Rusya'nın



XX. yy'in en



Uzakdoğusu" diye adlandırılır.



başarılı senfoni



Büyük Okyanus'un yumuşatıcı etkisinin görüldüğü Uzakdoğu kesimi dışında, kışları sert ve çok soğuk, yaz ları serin kara iklimi etkisindeki Sibirya'da, yıllık sıcaklık ortalamaları -18 °C ile 4 °C arasında, yıllık yağış tutan 500 mm ile 250 mm arasında değişir. XV. yy'da bağımsız Sibirya Hanlığı'nın kurulduğu Si



bestecisi



sayılmıştır.



gören Jean Sibelius (asıl adı Johan Julius Christian'dır),



Helsinki'ye dönerek (1893), Finlandiya'nın gerek kül



tür, gerek siyaset açısından bağımsızlığa kavuşmasını



amaç alan sanatçılar ve yazarlartopluluğuna katıldı. Fin



destanı Kalavela'dan esinlenerek yurtseverce orkestra



yapıtları bestelemeye (Kullervo Senfonisi, 1892; Dort



Destan, 1892-1895; vb.) koyulup, bir yandan da Hel



sinki Konservatuvarı'nda ders verdi. Hükümetin bir



ödenek bağlamasıyla kendini bütünüyle bestelerine



adayıp, özellikle Debussy'yi örnek alarak, Rus ve Al



man etkilerinden arınmış, kişisel ve son derece tutarlı



bir üslup geliştirdi. 1899-1994 arasında, Mahler'inkiler



birya'ya Ruslar,1581-1582'de Sibirya hanına karşı du



zenledikleri seferle girdiler ve 1592'de hanı kesin yenil giye uğratarak, XVII. yy. boyunca bölgeye yerleşmeyi



sürdürdüler. XVIII. yy. başında maden yatakları işletil meye başlanan bölge, ayrıca o dönemden başlayarak,



yüzyıllar boyunca kürek ve sürgün cezalarına çarpur



lanların gönderildikleri bir yer oldu.



Sica, Vittorio De: Bk. DE SICA, VITTORIO.



le birlikte XX. yy'da bestelenmiş senfonilerin en önem lileri arasında sayılan 7 senfoni besteleyip, 1926'da



Sicilya



rinden sonra yapıt vermedi.



Akdeniz'de İtalya'ya bağlı ada. Italya yarımadasının gü



bestelediği, başyapıtı sayılan Tapiola adlı senfonik şii sibernetik



Teknolojik, biyolojik, toplumbilimsel ve iktisadi sistem



ney ucundan Messina boğazıyla ayrılan, güneyde Ak deniz, doğuda lon denizi, kuzeyde de Tirren deniziyle sınırlı olan, komşu adacıklarla birlikte İtalya'nın yan özerk bölgelerinden birini oluşturan Sicilya'nın yüzöl



76



SIDE



müzde Siracusa), adanın dörtte üçüne egemen olduysa da, Sicilya İ.Ö. III. yy'dan başlayarak Roma ile Kartaca.



arasında bir savaş alanına dönüştü. Siracusa'yı M. Clau



dius Marcellus'un ele geçirmesinin (İ.Ö. 212) ardından kesin olarak Roma yönetimine girip, Roma'nın "buğ day ambarı"na dönüştü ve yöneticileri tarafından aci



masızca sömürülerek, gerilemeye başladı. İ.S. V. yy'da Vandallar ve Ostrogotlar tarafından istila edilip, 1.Ö.



535'te Bizanslılar tarafından alınarak, IX. yy'da Araplar tarafından fethedildi. Çok geçmeden de Normanların



yönetimine girerek (1091), Sicilya Krallığı'na dönüştü rüldü (1130). Önce Hohenstaufen sülalesinin (XII. yy. sonu),daha sonra Anjou sülalesinin eline geçip, Sicilya Kiyimlan (1282) diye adlandırılan ayaklanmada bin



Sicilya'nın doğu kıyısındaki, birçok Eskiçağ kenti



yıkıntılannın bulunduğu Taormina'da, I.O. III. yy'dan kalma



bir Yunan tiyatrosunun yıkıntılan. Arka planda seçilen Etna dağı, Avrupa'nın en yüksek etkin yanardağıdır,



çümü 25 709 km², nüfusu 5 172 785'tir. Dokuz ile bö lünmüştür: Agrigento, Caltanissetta, Catania, Enna,



Messina, Palermo, Ragusa, Siracusa, Trapani. Apennin



dağlarının uzantıları sayılan Peloritani, Nebrodi ve Le Madonie dağlarının yükseldikleri Sicilya adasının en yüksek noktası, Etna yanardağıdır (3 345 m). Kurak Ak



lerce Fransızın öldürülmesinden sonra Anjou egemen liğinden kurtuldu ve Aragon sülalesine başvurarak, sü lalenin ele geçirdiği Napoli Krallığı'yla birlikte, İki-Sicil ya Krallığı'nın (1442) bir bölümü oldu. 1458'de Napo li'den ayrılıp, Aragon sülalesinde kaldıysa da, 1713'te Savoia'ya, 1718'de Habsburg sülalesine, daha sonra Bourbon soyu için yeniden kurulan İki-Sicilya Krallı



ğı'na katıldı (1734). Devrimci ayaklanmalarla sarsılıp (1820-1848), Garibaldi tarafından ele geçirilerek, bir halkoylamasıyla Piemonte Krallığı'na (sonradan İtalya Krallığı'na dönüştü) bağlandı (Ekim 1860). 1948'de,



İtalya Cumhuriyeti içinde özerklik tanındı.



deniz iklimi etkisindeki adada, halkın %25'inin uğraştı



ğı tarımda, buğday, hurmagiller, sebze, zeytin ve şarap lik üzüm yetiştirilir. Başlıca sanayi kolları arasında petrol rafinerileri, tersaneler, kimya sanayisi, ilaç yapımı, be



sin sanayisi, gübre fabrikalanı, vb. sayılabilir. Uç büyük



limanından (Catania, Messina ve Palermo) yapılan ba



lıkçılık önemli bir gelir kaynağıdır. Ama halkın yarısı, hizmetler kesiminde çalışır. TARİH



Tarihöncesi dönemden başlanarak yerleşilen, I.O. IX. yy'da Fenikeliler, I.Ö. VIII. yy'da da Yunanlılar tarafın



dan sömürgeleştirilen Sicilya, siteleri bunalıma sürükle



yen ve tiran (Agrigento'da Phalaris (İ.Ö. 570'e doğru Í.O. 554); Syrakusai'de Gelon (1.Ö. 540-1.0. 478)) re jimlerinin kurulmasına yol açan ayaklanmalara karşın,



uzun bir refah dönemi yaşadı. I.O.V. ve I.O. IV. yy'lar da, Kartacalıları püskürten (İ.Ö. 480) Syrakusai (günü



Side



Anadolu'da Eskiçağ kenti. İ.Ö. VII. yy'da Aiolis kentle rinden Kyme'den gelenler tarafından Pamphylia bölge sinde, Antalya körfezinin doğu kıyısında (kalıntıları gü



nümüzdeki Side beldesi (Manavgat ilçesi) ve çevresin



dedir) kurulan Side, 1.6. 333'te Büyük İskender tarafın dan alındı. Ptolemaios sülalesinin ve Selefkilerin ege



menliğine girip, 1.0.11. vel. yy'larda Roma'yla iyi geçin



mesi sonucunda güçlendi. En parlak dönemini I.S. II. yy. ile III. yy'ın ilk yarısında yaşayıp, Roma İmparatorlu



ğu'nun genel gerileme döneminde yavaş yavaş gerile di. Müslüman Arapların akınlarından (VII. yy'dan başla



yarak) büyük zarar görüp, X. yy'da boşaltıldı. Side'de XIX. yy. sonlarında başlatılan araştırma ve kazılar, o tarihten günümüze (1995) kadar sürdürülmüş



Side'de I.S. II.



vy'dan kalma liyatronun vikintilan.



SIENKIEWICZ, HENRYK ve pek çok anıt, yıkıntı, kalıntılar ortaya çıkarılmıştır:



Surlar ve sur kapıları (büyük bölümü I.O. II. yy'dan, kenti ikiye bölen bölümül.S. IV. yy'dan kalma); sütunlu



yollar (İ.S. II. yy.); su kemerleri (I.5. II. yy.; III. yy. başın da onanılmıştır); agora (İ.S. II. yy.; 90,80x94,00 m); ti



yatro (Roma tipi, I.S. II. yy.); agora hamamları (İ.S. V.



77



Üniversitesi'nde öğrenim görüp, aynı üniversitede fizik okutmanlığına getirilen (1911) Karl Manne Siegbahn, elektrik ve magnetizma konusunda araştırmalaryapıp, yeni tayf dizileri buldu (1916). Profesörlüğe yükselip



(1923), Uppsala Universitesi'ne geçerek,(1923), X-ışın



larının tayflarına ilişkin araştırmalara girişti ve bu işınla



17,55 m); Apollon (İ.S. II. yy'ın ikinci yarısı) ve Athena



rin kırınımını bularak, 1924'te Nobel Fizik Ödülü'nü al dı. 1937'de Stockholm'da yeni kurulan Nobel Deney



minden çeşitli yapı kalıntıları; vb.



emekliye ayrıldı. Oğlu Kai Sieghbahn (Lund 1918),



siderit



bir gerecin yüzeyinin ince çözümlemesini X-ışınlarıyla



Yy.; günümüzde müzedir); Dionysos tapınağı (7,23 x



(I.S. II. yy'ın ikinci yarısı) tapınakları; Bizans döne



Doğal demir karbonat. Avusturya'da ve İngiltere'nin



bazı kesimlerinde bulunan siderit (FeCO,), en önemli



sel Fizik Enstitüsü'nün yöneticiliğine getirilip, 1964'te Uppsala Üniversitesi'nde profesörlük yaptı. Ekibiyle,



yapan elektron spektroskopisi düzeneğini bulup, 1981'de Nobel Fizik Ödülü'nü çalışma arkadaşlarıyla paylaştı.



demir filizlerinden biridir. Sertliği 31/2-4, özgül ağırlığı



3,8-3,9'dur. Bullurlarının, üçlü eksen doğrultusuna gö



Siemens, Werner von



miknatıslanma özelliği taşımasından ötürü, magnetik



Alman mühendisi ve sanayicisi (Lenthe 1816-Berlin



re, bu eksene dik bütün öbür doğrulardan daha çok



Sidi Halil: Bk. HALİL BİN İSHAK.



1892). Topçu subayı olarak Prusya ordusunda görev alan Werner von Siemens, Danimarka saldırılarına karşı Kiel limanını savunmakla görevlendirildi. Telefon ve



sidik: Bk. İDRAR.



araçları yapan bir şirket kurdu. 1846'da kadranlı telgra



alanların ölçülmesinde kullanılır.



telgrafla ilgilenerek Prusya'da telgraf sisteminin kurul



masına katkıda bulunup, 1849'da G. Halske'yle telgrat



fı, 1850'de kayıt makineli telgrafı, 1856'da adını taşıyan



indüksiyonlu makineyi, 1857'de elektromagnetik tel sidik borusu: Bk. İDRAR KESESİ. sidik torbası: Bk. İDRAR KESESİ.



graf makinesini, 1862'de otomatik telgraf makinesini



buldu. 1858-1867 arasında iletkenlerde akımın yayıl



masını inceleyip, denizaltı telgraf kablolarının döşen



mesiyle ilgilendi. 1879'da ilk elektrikli lokomotifi yaptı. Soyundan gelenler, kurduğu şirketin (Siemens) günü müzün en büyük elektrik ve elektronik şirketlerinden



sidik yolu: BK: İDRAR KESESİ.



Sidney, Sir Philip Ingiliz yazarı (Penshurst, Kent 1554-Arnhem, Hollanda 1586). Soylu bir ailenin oğlu olan Sir Philip Sidney, sa



rayda yetişti. Fransa, Almanya ve İtalya'da uzun yolcu



luklar yaptıktan sonra, kraliçe Elizabeth'in hizmetinde



çeşitli diplomatik görevlerde bulundu. Kraliçenin An jou düküyle evlenmesine karşı çıktığı (1580) için göz



den düşünce, kendini edebiyata adadı. Hümanist idea



le bağlı kalarak belirli bir türde ustalaşmaktan kaçındı ve



edebiyatı hem bir eğlence kaynağı, hem bir bilgelik ola rak gördü. Sağlığındayayınlamadığı, ama daha yazdığı



sırada, el yazmasından yapılan kopyalarla edebiyat çevrelerinde ve soylu sinif arasında tanınan büyük ta rihsel ve pastoral romani Arcadia'yi (1590'da yayınlan



di) kaleme aldı. Apologie for Poetrie (Şiire Övgū, 1598'de yayınlandı) adlı incelemesinde, bir yandan şa irliği ve şiiri savunurken, bir yandan da şiirin gelişmesi için gerekli teknik ve estetik koşulları belirleyip, sonra,



kuramlarını kanıtlamak istercesine şiirler yazmaya ko



yuldu: Astrophel and Stella (Astrophel ve Stella, 1591'de yayınlandı) adlı kitabında toplanan 110 sone



biri haline gelmesini sağladılar.



Siena Italya'da kent. Toscana bölgesinde, Chianti tepelerin de, Floransa'nın 65 km güneyinde yeralan Siena'nın nüfusu 61 000'dir. Şarap fabrikaları (ünlü Chianti şarap



ları), gübre fabrikaları, kimya sanayisi gibi sanayi kolları nin da bulunmasına karşın, titizlikle korunan Ortaçağ



görünümüyle kent, İtalya'nın en önemli turizm kentle rinden biridir: Yapımına XI. yy'da başlanan katedral; yüksek çan kulesiyle Torre del Mangia; birçok kilise;



Belediye sarayı (günümüzde müzedir); surlar; katedra lin vaftiz yerini, belediye sarayını, vb. süsleyen en ünlü İtalyan heykelcileri ve ressamlarının yapıtlari; vb.



Augustus'un buyruğuyla kurulan bir Roma kolonisi (Sena lulia) olan Siena, Germen göçleri sırasında önem kazanıp, karayollarının kavşağında bulunduğundan büyük bir ticaret ve bankerlik merkezine dönüştü. VIII. yy'da bir Lombard valisinin, IX. yy'da bir Frank kontlu



ğunun merkezi olup, XII. yy'da serbest komün statüsü kazandı. Ama Floransa'yla çekişme sonucunda ticaret



şirketlerinin (özellikle Buonsignori şirketinin) iflas etme siyle ve 1348'de patlak veren kara veba salgınıyla geri ledi. Bununla birlikte sanat ve kültür merkezi olarak



ve 12 şarkı. 1585'te Hollanda'ya gönderilip, Axel Sava



önemini korudu. 1555'te imparatorluk kuvvetleri tara



sonucunda 32 yaşında öldü.



fından ele geçirilip, Felipe Il tarafından Cosimol de Me dici'ye verilerek, Toscana Büyükdüklüğü'ne katıldı.



Sidon: BK. SAYDA.



Sienkiewicz, Henryk



şı'nda büyük yararlık gösterdikten sonra, aldığı yaralar



Polonyalı yazar (Wola Okrzejska 1846-Vevey, Isviçre



Siegbahn, Karl Manne İsveçli fizikçi (Örebro 1886-Stockholm 1978)). Lund



1916). Gazeteciliğe başlayan (1869) Henryk Sienkie wicz, Polonya köylülerinin yaşamını anlatan Öyküler yazdı (Na Marne (Boşuna, 1870]; Stary Sluga (Yaşlı Hiz



78



SIERRA LEONE



metçi, 1875); Selim Mira (1876); Szkice Weglem (FC zenTaslaklar, 1877]). Uzun gezilere çıkıp (1876 1879), bu gezilerden esinlenerek, birçok yeni öykü v roman yayınladı: Sisty z Podrozg (Yolculuk Mektupla



ri), Latarnik (Fener Bekçisi, 1880), Z Pamietnika Poz



nanskiego Nauczyciela (Bir Poznan Eğitmeninin Gün



lüğü, 1879), Bartek Zwyciezca (Galip Bartek, 1882



Tutucu Slowo (Söz) gazetesinin yönetmenliğine getir



lip (1882), o tarihten sonra özellikle Polonya tarihinden esinlendiği romanlar yayınladı: Ogniem iMeczem(Çe lik ve Ateş, 1884), Potop (Tufan, 1886), Pan Wolody



jowski (Wolodyjowski Beyefendi, 1888), Rodzina Po lanieckich (Polanieckich Ailesi, 1894), Kovadis (Quo



Vadis, 1895), vb. Poznan'ın almanlaştırılmasını engel



lemek için Wilhelm Il'ye bir mektup yazıp, Polonya hal ki tarafından 1900'de bir jūbilesi düzenlendi ve arma ğan olarak Oblegorek köşkü verildi. 1905'te Nobel



Edebiyat Ödülü'nü alip, Birinci Dünya Savaşı sırasında



İsviçre'de Polonyalı savaş kurbanları için çalışmalar yaptı ve Vevey'de öldü. Kemikleri, 1924'te, törenle Varşova'ya taşındı.



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 73 326 km2. Baş



kenti ve en büyük kenti: Freetown (500 000 nüf.;



Sierra Leone



1991 tah.).



Batı Afrika'da ülke. Kuzeyde ve doğuda Gine'yle, gü



neydoğuda Liberya'yla sınırlı olan, güneybatıda Atlas



okyanusuna açılan Sierra Leone, 1961'e kadar bir İngi liz sömürgesiyken, o tarihtebağımsızlığa kavuşmuştur. YÜZEYŞEKİLLERİ, BİTKİ VE HAYVAN



Sierra Leone toprakları, birbirinden oldukça farklı dört bölgeye ayrılabilir: Yaklaşık 50 km genişliğindeki batak lık kıyı kesimi; arkasındaki yüksek otlar ve seyrek or manlarla kaplı ova; daha doğuda, ülkenin en yüksek



dağı olan Lomas dağının (1 948 m) bulunduğu dağlar ve



yaylalar bölgesi; batı kıyısında, okyanusa çıkıntı yapa



rak, başkentFreetown'ın dünyanın üçüncü büyük do gal limanı olan limanını oluşturan dağlık Sierra Leone yarımadası. Büyük bölümü demirli, dolayısıyla da pek verimli olmayan topraklarla kaplı olan ülkede, doğal or india Frate



GINE



GINE



Kome



Dated



Forecare



Samor



Banten



Baron



Kond



Barish



wei



Port .La



Makon,



Loni volan BU Freetown



tota



Leon People



Torbandel



luty



Baran



Bombon Tero,



Adalen. Boere



Petor



Pey Go



Mob



LIBERYA



. Tewas



Bendaja



IT



SIERRA LEONE



Metre



2000



Demiryolu En Yuksek ve Alçak Nobular HU



Ger



BACO



ORAC



Olçek17.01



Kenemar



Senen



Sherbro Adalart



ANT



10



(1991): 1 000 canlı doğumda 151.



EKONOMI. GSMH (1989): 1,302 milyar dolar; ki



şi başına ulusal gelir 325 dolar. Etkin nüfus dağılı



mi (1986): Tarim-%8; madencilik %9; sana yi- %12; yapı sanayisi- %12; bayındırlık hiz



metleri, ulaşım ve haberleşme- %12; ticaret ve



finans- %8; devlet görevlileri ve hizmetler %31. Dış ticaret (1990): Dışalım- 144 milyon dolar; dışsatım, 138 milyon dolar. Ticaret yaptı ği başlıca ülkeler: Hollanda, Ingiltere, ABD, AI manya, Çin. Para birimi: 1 leone - 100 cent.



ları: 2. Başlıca havaalanları: 1.



1000



Metre 0



200



200 0



Altinda 2010



manlar tarla açmak için yok edilmiş, günümüzdeki bü



yük palmiye ormanları sonradan yetiştirilmiştir. Hayvan



tube



Banda



-Harry



ATLAS OKYANUSU



Pennou



Lugo B6



Tutte



0



nyby



care



and



Adelen Sreng



da- 48; erkeklerde- 42. Bebek ölüm oranı



valor



Magamba con



Bawy



si (1987): 292. Ortalama ömür (1991): Kadınlar



.



Por



Y



ering



Yetişkin nüfusun %21'i. Üniversite sayısı (1992): 2. Hastane yatak sayısı (1987): 4754. Hekim sayı



rayolları (1987): Toplam 8 300 km. Başlıca liman



vo



Bema



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991):



ULAŞIM. Demiryolları (1988): Toplam 84 km. Ka



kan



Vaban . лау



ce. Başlıca dinler: Geleneksel dinler, İslâm, hıristi



lümlenmesi: 4 il.



KAO DA



Bursa



VET



Lung



lik nüfus artış hızı (1991): %2,6. Resmî dili: İngiliz



let Meclisi (1992'de dağıtılmıştır). Yönetim bö



TORU



Sed



hun



(1985): Kentlerde % 28; kırsal kesimde % 72. Yil



YÖNETIM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil



Kanek



Ke



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 4 274 543; nüfus yoğunluğu: Km?'ye 58 kişi. Nüfus dağılımı



yan.



TOPLULUĞU, İKLİM



Sau



SIERRA LEONE CUMHURİYETI



topluluğunda maymunlar, aslanlar, parslar, suaygırları, vb. pek çok böcek, kuş, balık türü sayılabilir. Tropikal iklim etkisindeki(yağış mevsimi mayıs-ekim



ayları arasındadır)Sierra Leone'de, yıllık sıcaklık ortala maları 20°C-30°C arasında (dağlık bölgelerde 20 °C'in



daha altında), yıllık yağış tutarı 2 030 mm (kuzeydoğu kesimde) ile 3 810 mm'nin üstü (yarımadakesiminde) arasında değişir. Büyük Scarcy, Küçük Scarcy (Gi ne'deki adları Kolente ve Kaba'dir), Rokel, Jong, Waan je, Sewa, Moa, Mano, vb. başlıca irmakların çoğu, do ğudaki Gine dağlık bölgesinde doğup, Sierra Leone topraklarında güneybatıya doğru akarak, Atlas okyanu suna dökülür.



SIERRA LEONE F



C



15 71



23



60



20



59



19



79



(Solda) Sierra Leone'nin başkenti ve en büyük kenti Freelown'da, kırmızı



dikdörtgenlerle aylık sıcaklık ortalamalan, mavi dikdörtgenlerle de aylık yagıs



ortalamaları verilmiştir. Atlas okyanusu kıyısında, ekvatorun 10° kuzeyinde yer alan ve Batı Afrika'nın başlıca limanlarından biri olan Freetown (altia), bir yagışlı, bir de kurak mevsimi bulunan tropikal iklim etkisindedir.



50



13



5



O



S M NMHT



A



E



E



KA



32



0



5



10 15 10 25



35 10



IS



49



20



10



99



-



22



-



25



0



65 70 15



‫ינפ‬



20



-



J



20



-



35



35



.



85



Freetown



TOPLUM YAPISI



Reislik, gizli dernekler, atarekil aile yapısı, vb. pek çok ortak kurumu paylaşmasına karşın, Sierra Leone halkı, dilleri ayrı kökenden geldikleri izlenimini uyandıran iki temel topluluğa ayrılır: Toplam nüfusun % 30'a yakını



ni oluşturan Mandeler; toplam nüfusun %30'a yakınını oluşturan Temneler. Azat edilmiş siyah kölelerin torun



ları olan melezler, Freetown ve batı kesimde yoğunlaş



mışlardır ve İngilizce ile çeşitli Afrika dillerinin karışımı bir dil olan Kreolce (ülkenin ticaret dili haline gelmiştir) konuşurlar. Resmî dili Ingilizce olan ülkede, halkın bü yük bölümü geleneksel canalikla (animizm) ilintili din



da Portekizlilerin küçük kaleler kurmalanndan sonra,



XVII. yy'da Ingilizler, Portekizlileri çıkararak yerleştiler.



XVIII. yy. boyunca yoğun bir köle ticareti uyguladıklan



ülkeye, İngiltere'de ve Antil adalarında serbest bırakı



lan eski kölelerin yerleştirilmesi için Freetown'ın kurul masından (1786) sonra, Nova Scotia'dan ve Jamai



ka'dan “kaçak köleler" geldi. 1807'de Ingiliz Parlamen tosu'nun kararıyla köleciliğin yasaklanmasıyla, o tarihe kadar Sierra Leone Şirketi'nin mülkü olan Sierra Leone,



Ingiltere Krallığı'nın sömürgelerinden birine dönüştü.



XIX. yy'da İngiltere'nin Liberya ve Fransız Ginesi sınır



çizgisi üstünde bir himaye yönetimi oluşturmasından



lere bağlı, % 40'a yakını da müslümandır. Ayrıca, bü



sonra, 1924'te çıkarılan Anayasa'yla, Yasama Kuru



yükçe bir hıristiyan topluluğu da vardır.



lu'nda hem himaye bölgesinin, hem de sömürgenin



Nüfusun en yoğun olduğu yer, iklim koşulları ve top



temsilcilerinin yeralması kabul edildi. 1951'de demok



(km²'ye 100 kişiden çok). Bütün Afrika'da yaygın olan,



ratik parlamenter bir yönetim kurulan ülke, daha sonra, Sierra Leone Halk Partisi'nin eylemleri sonucunda



rakların pirinç tanımına elverişli olduğu batı kesimidir ama Sierra Leone'de çok daha yoğun yaşanan kırsal ke



simden kentlere göç olayı, Freetown'i ve yarımada ke



1961'de bağımsızlığa kavuştu ve 1954'te başbakanlığa seçilmiş olan Milton Margai, görevini bağımsızlıktan



simini ülkenin en yoğun nüfuslu bölgesi haline getirmiş



sonra da sürdürdü. Milton Margai'nin ölümünden son



tir. Dışsatıma yönelik tarım ve madencilik (özellikle el



ra başbakanlığa getirilen kardeşi Albert Margai, 1967



mas ve boksit) yapılan doğu kesimde de nüfus yoğun lukları oldukça yüksektir.



seçimlerini yitirince, görevini muhalefet onderi Siaka



EKONOMI



Andrew Juxon-Smith'in yönettiği bir askeri darbeyle devrildi. Nisan 1968'de yeni bir darbeyle Juxon-Smith'i deviren askerler tarafından yeniden iktidara getirilen Si



Sierra Leone'nin ekonomisi büyük ölçüde tarıma daya nir. Dışsatıma yönelik tarım ürünlerinin başlıcaları ara



sında tahıl, kakao, hurma, yerfıstığı, zencefil, çeşitli



meyve ve sebzeler sayılabilir. İç tüketime yönelik başlı



ca tarım ürünleriyse pirinç, manyoka, sorgum ve dari dır. Elmas, boksit ve titan dioksit (rutil) dışsatımı da, son derece önemlidir (toplam dışsatım gelirlerinin %50'si).



Açık deniz balıkçılığı gün geçtikçe gelişmektedir. Bu nunla birlikte, 1970 yıllarının başlarında yüksek enflas



yon, karaborsanın yaygınlaşması, altyapının gerilemesi ve komşu Liberya'daki iç savaştan kaçan çok sayıda in



sanın ülkeye sığınması, ekonomiye büyük zarar vermiş, 1992'de ordu, “yolsuzluk ve yetkilerin kötüye kullanıl



masına son vermek, ekonomiyi yeniden yapılandır mak" savıyla iktidara el koymuştur. TARIH



1460'a doğru. Portekizli Pedro de Sintra'nın ulaşarak Serra Lyoa (“Aslan Dağı") adını verdiği dağlık yarımada



Stevens'e devrettiyse de, kısa süre sonra Stevens, albay



aka Stevens, ülkedeki çeşitli etnik topluluklar arasında bütünlüğü sağlamak için büyük çaba harcadı. Ama



1980 yıllarında fiyatların artması, besin sıkıntısı ve çeşitli



yolsuzluklar nedeniyle hükümetinin gün geçtikçe artan



bir muhalefetle karşı karşıya kalması üstüne, Kasım



1985'te istifa etmek zorunda kaldı. Tüm Halklar Birliği



Partisi'nin (1978-1991 arasında tek parti) kongresinde,



yerine Genelkurmay başkanı tuğgeneral Joseph Saidu Momoh getirildiyse de, Stevens, ölünceye kadar



(1988) parti başkanlığını elinde tuttu. 1991'de, Momoh'un Liberya'ya yollanan Batı Afrika barış gücünü desteklemesine öfkelenen Charles Taylor



yönetimindeki Liberyalı ayaklanmacıların ülkeyi istila etmelerinin ardından, kısa süre önce siyasal reform is



teklerini istemeye istemeye de olsa kabul etmiş ve çok



partili seçimlere gidilmesini öngören yeni bir Anayasa



80



SIERRA MADRE



hazırlatmış olan Momoh, askerî bir darbeyle devrile rek, Anayasa askıya alındı. Darbenin önderi yüzbaşı Valentine Strasser, kurulan Ulusal Geçici Yönetim Kon



seyi'nin başkanlığını üstlenip, yakın bir gelecekte parla menter demokrasiye geçileceğini açıkladı.



linde, Fra Angelico'nun taslaklarını çizdiği freskleri ta



mamladı: Cehennem, Diriliş, Cennet, vb. Monte Olive



to manastırında 9 freske başlayıp (tamamlamadı), sonra Cortona'ya çekildi.



XV. yy. sonlarında Toscana'nın başlıca fresk ustası



olan Signorelli'nin, yapıtlarıyla Michelangelo'yu etkile Sierra Madre: Bk. MADRE DAĞLARI.



Sierra Nevada (ABD): BK. NEVADA



diği öne sürülmektedir.



siğil



DAĞLARI (ABD).



DNA'lı bir virüsten kaynaklanan ya da yağlı keratozlu bir sıvıyla kaplı (seboreli siğil) iyicil deri urlarını belirten tip terimi. Siğiller (genellikle çok sayıdadırlar), çoğun



Sierra Nevada (İspanya): Bk. NEVADA



lukla belirli bir boyuta ulaşıncaya kadar büyür, birkaç ay



DAĞLARI (İSPANYA).



süreyle değişmeden kaldıktan sonra, çoğunlukla kendi



Signac, Paul



edilirler. Siğillerin kansere dönüşme tehlikesi yoktur.



Fransız ressamı (Paris 1863-ay.y. 1935). Ailesi mimar



Sihanuk, Norodom: Bk. NORODOM



olmasını isterken 1880'de Monet'nin bir sergisini gez



liklerinden yok olurlar. Ya da tibbi yöntemlerle (yakıcı maddelerle, kriyoterabiyle, elektrokoagülasyonla) yok



SİHANUK.



sih dini Hindistan'ın dört büyük dininden biri. Hindistan'ın ku zeybatı kesimindeki Pencab’da, Guru Nanak (1469 1539) tarafından kurulan sih dininin inananları (sihler),



Hindistan nüfusunun % 1,8'ini (yaklaşık 16 milyon nü fus) oluştururlar. Ayrıca İngiltere, Kanada, ABD, Malay



sia ve Doğu Afrika'da da küçük topluluklar oluşturmuş lardır. Guru Nanak'ın hindular ve müslümanları tek bir din



de toplamak amacıyla kurduğu sih dini, tek gerçeklik olan yaratıcı bir tek tanrının varlığını duyurur; bütün in



sanların kardeş olduklarını, dolayısıyla kastlara ayrıla mayacaklarını ileri sürer; tek gerçeklik olan tanrıya, adı nin sürekli yinelenmesiyle, övücü ilahiler okunmasıyla, bir guru (üstet) yönetiminde düşünmeyle ulaşılacağını savunur. Guru Nanak'ı 9 guru (sonuncusu 1675-1708 Paul Signac'ın Félix Fénéon'un Portresi (1890) adlı tablosu, çok küçük noktalar yoluyla renklerin bölünmesine dayanan bölmecilik okulunun niteleyici örneklerindendir. (). Logan



arasında guruluk yapan Gobind Singh'tir) izlemiş, son ra, sih dininin yasasıolan Adi Granth "yaşayan guru" sa



koleksiyonu, Modern Sanat müzesi, New York.)



yılmıştır. Sih dininin kutsal tapınağı olan Amritsar'daki Altın



dikten sonra resme yönelen Paul Signac önce izlenim



Tapınak, dördüncü guru Ram Das (1574-81 arasında guru) tarafından yaptırılmış dinin yasasını, yedinci guru Arcun (1581-1606 arasında guru) hazırlamıştır.



ciligi benimsedi; 1884'te Seurat'yla tanışınca, onun ça



lışmalarından etkilenerek, yeni izlenimci topluluğun kuramcısı oldu. Fransa kıyılarını, özellikle de Bretagne ve Provence kıyılarını tekneyle dolaşarak, son derece içtenlik ve tazelik dolu suluboya resimler yaptı.



Başlarına bir sarık saran sihler, saçlarını kesmez, içki ve tütün kullanmazlar. Müslümanlar ve hinduların sal dırılarına karşı, 1679'dan başlayarak Keşmir, Multan ve Peşaver'de bir tür askerî diktatörlük kurmuşlar, “Sih Sa vaşları" adı verilen savaşlar (1845-46; 1848-49) sırasın



1889'da kuramsal bir inceleme (D'Eugène Delacroix



da Ingilizlerle çarpışıp, sonunda yenilmişler, Hindistan



Izlenimciliğe, 1899]), 1927'de de Jongkind üstüne bir



ile Pakistan'ın ayrılmasından sonra, Pencab iki ülke ara sında bölüştürülünce, Pakistan'da kalanlar müslüman



au Néo-Impressionisme (Eugène Delacroix'dan Yeni inceleme yayınladı.



larla kanlı biçimde çarpışmışlar ve yaklaşık 2,5 milyon sih Hindistan'a göçmüştür. 1982'de, siyasal partileri



Signorelli, Luca



Akali Dal aracılığıyla daha çok özerklik istemeye koyul



İtalyan ressamı (Cortona 1445'e d.- ay.y. 1523). Anne tarafından Vasari'nin akrabası olan Luca Signorelli, aile si Arezzo'ya yerleşince, Piero della Francesca'nın ya



nin tapınağa saldırmaları, sihler arasında büyük tepkile



muşlar, sih militanların Altın Tapınak'ı karargâh haline getirerek bağımsızlık istemeleri üstüne, Hint askerleri re yol açmış ve sonunda başbakan Indira Gandhi, ertesi



ninda yetişip, ustasıyla birlikte çalışmaya başladı. Baş



yıl özel muhafız birliğindeki iki sih tarafından öldürül



(Pan'ın Eğitimi; 1489; vb.), 1492'den sonra birçok din sel tablo yaptı. Sistina kilisesinde Musa'nın Yaşamından



Siirt (kent)



de freskleryapıp, 1499-1504 arasında Orvieto katedra



Siirt ilinin merkezi. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde



langıçta Botticelli ve Pollaiolo'nun etkisinde kalıp



Sahneler, daha sonra Perugia'da Sant Onofrio kilisesin



müştür.



SİİRT 81 Siirt'ten görunus



yaklaşık 900 m yükseltide az eğimli bir ovada kurulmuş olan Siirt'in çevresi, üç yandan az yüksek tepelerle ku şatılmıştır. Yalnızca batı yönü açıktır: Bu yönde 32



km'lik bir karayoluyla Kurtalan demiryolu istasyonuna bağlanır. TARIH



Ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu konusunda bilgi bulunmayan, Siirt kenti ve çevresi, Eskiçağ'da Asur



devletinin sınırları içinde yer alıyordu. Daha sonra Kim merler ve İskitlerin akınlarının ardından, Medlerin ve Perslerin egemenliğine giren yöre, Pers egemenliğinin ardından Büyük İskender'in, ondan sonra da Selefkile



Siirt (il)



Bir bölümü Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, bir bölü



mü Doğu Anadolu Bölgesi'nde il. Yüzölçümü 5 406



km², nüfusu 1990 nüfus sayımına göre 243 435 olan Si irt ili, 7 ilçeye bölünmüştür: Merkez, Aydınlar, Baykan, Eruh, Kurtalan, Pervari, Şirvan,



Kuzeyde Bitlis, kuzeydoğuda Van, güneyde Şırnak,



batıda Batman illeriyle sınırlı olan Siirt ilinin doğu ve ku dag sira zey yarısını“Güneydoğu Toroslar" adı verilen ları kaplar (bazı doruklarının yükseltisi 3 000 m'ye yak



laşır); batı kesimi, yani Güneydoğu Anadolu Bölgesi sı



rin eline geçerek, Ortaçağ başlarında İran'ın etki alanı



nırları içinde kalan kesimiyse daha alçaktır. Tepelik ve



katılan kent ve yöresi (Hazreti Osman döneminde el



urmağının kolu olan Botan çayının vadi tabanında, yük selti yer yer 500 m'nin altına iner; bununla birlikte yük seltileri 1 000 m'yi aşan tepelere de raslanır.



na girdi ve Bizans ile Sasaniler arasında sık sık el değiştir di. 639'da Halife Ömer döneminde İslâm topraklarına



Cezire vilayetine bağlı Diyarbakır amilliğinin sınırları içindeydi), XI. yy'da Mervani Beyliği'nin elindeyken, Türkmen akınlarına uğradı ve 1042'de kısa bir süre



yaylalık bir arazi görünümünde olan bu kesimde, Dicle Genellikle sert kara iklimi etkisindeki Siirt ilinin batı



kesiminde yazlar çok sıcak, kışlar soğuk geçer; yıllık ya



çuklu topraklarına katılıp (1085), sırayla Suriye Selçuk



ğış oldukça yüksektir. Il merkezi Siirt kentinde yapılan meteoroloji gözlemlerine göre, en soğuk ay ortalaması



bağlandı. Eyyubiler ile Selçuklular arasındaki savaştan



kaydedilen en düşük sıcaklık – 19,3 °C (16.1.1950), en



ra da Moğolların egemenliğine girdi ve büyük zarar gör



yağış tutarı 765 mm'dir. Yazların çok kurak geçtiği ilde,



egemenliğinde kalan Siirt ve çevresi, 1514'te Yavuz



18 gün yerde kalır.



Osmanlı yönetim örgütünde önce Diyarbakır eyaletine



arasında, büyük ölçüde bozulmuş kurakçıl ormanlara



Türklerin elinde kaldı. Melikşah döneminde Büyük Sel



luları, Inaloğulları, Hisnikeyfa Artukluları ve Eyyubilere



2,5°C, en sıcak ay ortalaması 30,4 °C, günümüze kadar



sonra, 1240'ta Anadolu Selçuklularınageçip daha son



yüksek sıcaklık 42,7 °C'tir (19.7.1962). Yıllık ortalama



dü. XIV. ve XV. yy'larda Akkoyunluların ve Safevilerin



ortalama olarak yılda 7 gün kar yağışı olur ve yagan kar



Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katıldı.



bağlı Siirt sancağının merkezi olan kent, daha sonraki



llin dağlık kesimlerinde, 1 200-2 500 m yükseltiler



dönemlerde Diyarbakır iline bağlı bir sancak merkezi



(meşe, yabani fıstık ve ardıç ağaçları ağır basar)rastlanır; alçak kesimlerindeyse, yaz mevsiminde kuruyan otsu bitkiler ağır basar.



GÜNÜMÜZDE SIIRT



Siirt ilinin başlıca akarsuyu, Batman ili ile arasındaki sinin izleyen Dicle irmağıdır (ilin bütün akars top



oldu. 1884'te Bitlis vilayetine bağlandı.



Cumhuriyet döneminin başlarında aynı adlı ilin merke



zi olan Siirt'in nüfusu 1927'de 15 000'i bulmazken (14



830), 1985'te 50 000'i aştı (53 884); 1990 nüfus say minda 70 000'e yaklaştı (68 320).



Günümüzde eski kesimleri yamaçlardaki eğimli yü



zeyde bulunan kentin yeni kesimleri, batıdaki düz ala na doğru yayılmaktadır.



lar). Dicle'nin kollarından olan Botan çayı, çoğunlukla, asıl Dicle'den çok daha fazla su taşır. EKONOMI



Siirt ilinin ekonomisi tarıma ve hayvancılığa dayanır. Ekili alanların yüzde 90'ından çoğu tahıl tarimina ayrılmıştır. Tahıl türleri arasında en çok buğday eki



82 SİKELLOTES DIODOROS lir, sonra arpa gelir; ayrıca az ölçüde çeltik de ekilir (Eruh, Şirvan ilçelerinde ve daha az miktarda merkez il çede). Sanayi bitkilerinden yalnızca tütün ve susam ye



tiştirilir. Meyve ağaçları arasında ceviz, nar ve son yıllar



da büyük gelişme gösteren fistik ("Siirt fıstığı" türü)



ağaçları sayılabilir. Hayvan varlığında koyun sayısı baş ta gelmekle birlikte, kilkeçisi ve tiftik keçisi sayısı da ol dukça yüksektir. Pervari ilçesi ballarıyla ünlüdür. Şirvan ilçesindeki tuz yatakları dışında önemli sayıla



bilecek yeraltı gelir kaynağı bulunmayan Siirt'te, sanayi



tesisleri çevrenin orman ürünlerini işleyen "Siirt Kereste Sanayisi" işletmesiyle sınırlıdır: geleneksel kilim ve bat taniye (yöresel önemi olan "Siirt battaniyesi") dokuma cılığı günümüzde de sürdürülmektedir. ULAŞIM



Siirt ili, karayolu ve demiryolu ulaşımından yararlanır. Diyarbakır'dan doğuya yönelen demiryolu, 1944'te



Kurtalan'a ulaşmış (Siirt kentine karayoluyla bağlıdır), karayolu ulaşımında da büyük gelişmeler sağlanmıştır.



kırın, tuncun (bakırdan ve kalaydan yapılıyordu) ve de



mirin bulunmasıyla, bu maddelerden silahlar yapılma ya başlanmış, zamanla geleneksel silahlar daha da ge liştirilerek, kılıç ve iki tekerlekli savaş arabası gibi araçlar ortaya çıkmış, kuşatmalarda kullanılan koçbaşı ve man cinik gibi ortaklaşa silahlar da kullanılmaya başlanmış tır.



ATEŞSİZ SİLAHLAR "Ateşsiz silahlar" terimi, ağzıyla ya da ucuyla vurmak



yoluyla kullanılan hançer, süngü, kılıç gibi uzun ya da kısa silahları belirtir. Ateşsiz silahlar, doğrudan doğruya



Tarihöncesi'nde ya da Eskiçağ'da kullanılan silahlardan



kaynaklanmışlardır ve biçim bakımından nlardar pek farklı değillerdir. XV. yy'a kadar savaş alanlarına



egemen olan bu silahların yerini o tarihten sonra büyük ölçüde ateşli silahlar almıştır. Ateşsiz silahlar şöyle sınıflandırılabilir:



1. Elle kullanılanlar (hançer, kılıç, savaş baltası).



2. Dövücüler (gürz, topuz, lobut, çekiç). 3. Dürtücüler (mızrak, baltalı mızrak).



Sikellotes Diodoros: Bk. DIODOROS, SİKELLOTES.



4. Elle atılanlar (kargılar).



5. Araçla atılanlar (ok ve yay, kundaklı yay, büyük sa



panlar ve mancınıklar).



6. Kişisel korunmada kullanılanlar (kalkan, başlık ve siklamen



tolga, zırh, örgü zırh, hafif zırh, baldır zırhı, vb.).



Çuhaçiçeğigiller ailesinden, 16 türü bulunan bitki cinsi.



lahlar, süsleme öğesi olarak (askeri üniformaların kılıç



Anayurdu Akdeniz çevresi ülkeleri olan siklamen (Bil. a.



men) cinsi üyeleri, kalp biçiminde, üstü lekeli



Uzun süredir kullanılmadıkları halde, bazı ateşsiz si



ları gibi), bazıları da göğüs göğüse çarpışmanın yardım



ci silahları olarak (kasatura) ya da koruyucu olarak



pembe ya da beyaz çiçekler açan soğanlı bitkilerdir.



(çelik başlıklar) varlıklarını günümüze kadar sürdür



Evlerde süsbitkisi olarak yetiştirilirler.



müşlerdir. ATEŞLİ SİLAHLAR



siklon ve antisiklon



XIII. yy. ortalarından başlayarak yaygınlaşan ateşli silah ların ilkesi, bir patlamanın gazlarının itici gücünün kulla nılmasına dayanır. Metal mermileri çok büyük bir hızla



Atmosferdeki hava dolaşımı sistemlerini belirten terim. Siklonlar (alçak basınç alanları) ve antisiklonlar (yüksek basınç alanları), Ekvator ile kutuplar arasındaki yüksek



atan ateşli silahlar, tabancaları, tüfekleri, makineli tüfek leri, topları, vb. içerirler. Daha büyük hasar verebilme



ve alçak basınç bölgelerinden kaynaklanırlar. Siklonda,



leri için, mermilerin içine de patlayıcı konabilir: Bom



reketi Güney yarıkürede saat ibrelerinin hareketi yö nünde, Kuzey yarıküredeyse saat ibrelerinin hareketi



ler.



gözlenir. Siklonlar ve antisiklonlar şiddetli fırtınalara yol



matik tüfekler, makineli tüfekler, havan topları, bazu



merkez basınç, çevreden daha düşüktür ve dolaşım ha



nin tersine yöndedir. Antisiklondaysa, tam tersi durum



balar, humbaralar, torpiller, obüsler, füzeler ve roket



Modern ateşli silahlar dört büyük bölüme ayrılabilir. 1. Taşınabilir ateşli silahlar (tabancalar, tüfekler, oto



açarlar. (Bk. ATMOSFER.)



kalar).



silah



lan füzeler ya da roketler, vb.).



Saldırı ya da savunma amacıyla kullanılan her türlü ci



torpiller, mayınlar, vb.).



sim, aygıt ve aracı belirten genel terim. Silahın tarihi, yır.



tıcı hayvanlar karşısında savunmasız durumda bulunan



ve beslenmek için avlanmak zorunda olan insanoğlu nun yeryüzünde ortaya çıktığı zamana kadar uza nir. Taşlar ve kalın sopalar, kullanılan ilk silahlar olmuş,



Tarihöncesi insanları, daha etkili kılmak için taşları, ke



mikleri ve hayvan dişlerini yontmayı kısa sürede öğren miş, ardından saldırı sırasında hedefi uzaktan vurmak için kargılar, oklar yapılmıştır.



Başlangıçta silahlar yalnızca av amacıyla kullanılır



ken, verimli bölgelerde, özellikle de Nil, Tuna, Indus,



Gani gibi büyük ırmaklar boyunca tarımcı yerleşik top lulukların ortaya çıkmasının ardından, ilk önemli savaş



2. Toplar (birkaç kişi tarafından kullanılırlar).



3. Kendinden itmeli ateşli silahlar (bir rampadan ati



4. Geri kalan ateşli silahlar (el bombaları, bombalar,



Ateşli silahlar, özellikle XX. yy'da daha büyük ateş



sıklığı, hız ve etki uzaklığı sağlanarak ve otomatik atış



için gaz basıncından ve "tepme"den yararlanılarak, bü yük ölçüde geliştirilmiş, 80 cm çapında, birkaç tonluk mermileri 10 kilometreye ya da daha küçüklerini 30 ki lometreye atan toplara, zehirli gazlar, biyolojik ve bak teriyolojik silahlar, aley makineleri, napalmlar, nükleer bombalar, uzun erimli füzeler eklenmiştir. (Ayrıca Bk.



ATEŞLİ SİLAHLAR; NÜKLEER SİLAHLAR; ORDU.).



Silahi Nasuh Efendi: Bk. NASUH EFENDİ, MATRAKÇI.



ların patlak vermesiyle, saldırı silahlarına savunma si lahları da eklenmiş, çarpışmada çok etkili bir rol oyna



yan, sol kolla kullanılan ve yuvarlak ya da dörtgen biçi



minde olan kalkanın yanı sıra, koruyucu başlıklar ve baldır zırhları ortaya çıkmıştır. Tahtadan yapılan bu silahların ardından, sırasıyla ba



Silahlı Kuvvetler Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri ve Jandarma Genel Ko



mutanlığı'ndan oluşan Türk Silahlı Kuvvetleri'ni belirten terim. Barış döneminde, eğitim sevk ve idare bakımın



SİLİKAT MİNERALLERİ



83



dan Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı olan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komu



tanlıkları idare ve ikmal bakımından Milli Savuma Ba



kanlığı'na, Jandarma Genel Komutanlığı'ysa İçişleri Ba



kanlığı'na bağlıdır. Savaş sırasındaysa, dört kuvvetin her türlü yönetimi, Başkomutanlık'a verilir. Kara Kuvvetleri, Silahlı Kuvvetler'in en büyük bölü



münü oluşturur. En büyük ve yetkili amiri, Kara Kuvvet leri komutanıdır. Piyade, zırhlı birlikler, sahra topçusu,



hava savunma topçusu, istihkam, muhabere sınıflarını ve sıhhiye, ordudonatım, levazım yardımcı sınıflarını



kapsar. Genel olarak iki ana bölümde toplanabilecek



olan Kara Kuvvetleri'nin birinci bölümünü Personel



Başkanlığı, Harekât Başkanlığı ve Lojistik Başkanlığı



oluşturur; ikinci ana bölümse, birliklerden oluşan or dulardır.



Deniz Kuvvetleri, Silahlı Kuvvetler'in deniz gücüdür.



En büyük ve yetkili amiri Deniz Kuvvetleri Komutanıdır.



Gerektiğinde Kara ve Hava Kuvvetleriyle işbirliği ya pan Deniz Kuvvetleri'nin denizlerdeki gücü, Donanma



Komutanlığı'nın emrindeki muhripler, refakat gemileri, denizaltılar, hücumbotlar, karakol ve avcı botları, ma



yın dökücü ve tarayıcı gemiler ile çeşitli yardımcı gemi ler ve araçlardan oluşur.



Hava Kuvvetleri, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hava gü



cünü oluşturur. En büyük ve yetkili amiri Hava Kuvvet leri komutanıdır. Hava Kuvvetleri Komutanlığı, bünye sinde 1. Hava Kuvvet Komutanlığı'nı (Eşkişehir'de), 2. Hava Kuvvet Komutanlığı'nı (Diyarbakır'da) ve Eğitim Komutanlığı'nı (İzmir'de) toplar.



Jandarma Genel Komutanlığı, yurdun her yanında



ulusal güvenlik, aşayış ve inzibatın sağlanmasıyla ve her çeşit kaçakçılıkla savaşımla görevlidir. En yetkili amiri



Jandarma genel komutanıdır. Komutanlık, askerî eği tim ve öğretimle ilgili buyrukları Genelkurmay Başkan



lığı'ndan almakla birlikte, görevlerini yerine getirmek



bakımından doğrudan doğruya İçişleri Bakanlığı'na bağlıdır.



silahsızlanma



Bazı silahların üretimini ya da kullanımını yasaklamayı



Nükleer silahların sınırlandınlmasını öngören SALT antlaşmalarından ikincisinin, Brejnev ile Jimmy Carter arasında imzalanması. Bu antlaşma ABD senatosu



tarafından onaylanmamış, ama içeriğine SSCB de, ABD de büyük ölçüde uymuşlardır.



sonra doğrudan görüşmelere geçerek, 1959-1972 ara sında sınırlı düzeyde bir dizi anlaşma imzalamışlardır:



Daha sonra, Nixon ile Brejnev arasında başlaulan, An



dropov ve Gorbaçovile Carter ve Reagan arasında sür dürülen SALT antlaşmalarıyla, nükleer silahların sinir



landırılması konusunda önemli gelişmeler gerçekleşti rilmiştir.



silahtar



Osmanlı devletinde padişah, sadrazam, vezir, vb. yük



sek görevlilerin silahlarını korumak ve bakmakla yü



kümlü devlet görevlilerinin unvanı. İlk olarak Yıldırım



Bayezit döneminde (1389-1402) atanan, Hırkai Saadet dairesini temizlemek, Kur'an okumak, tören ve alaylar



da padişahın kılıcını taşımakla görevli olan silahtarlar,



XVIII. yy'dan sonra hattı hümayunları yerine ulaştırma yı da üstlendiler ve Enderun'un bütün işlerine bakmak la görevlendirildiler. Ama 1830'da Mahmut I'nin saray



düzeninde yaptığı değişiklikler sonucunda, silahtar Gi ritli Ali Ağa'nın ölümünden (1830) sonra, silahtarlık kal dırıldı ve yetkileri Hazine kethüdasına aktarıldı.



ya da sınırlandırmayı amaç alan eylem. Siyasal uzlaş



Silahtar Ali Paşa: Bk. ALİ PAŞA, SİLAHTAR.



ram günlerinde savaşı kesme ilkeleriyle bu çabaların öncüsü olurken, Din Kurulları da yıkıcı silahların kulla nimini yasaklamış, XIX. yy'ın ortalarında uluslararası



Silahtar Mehmet Paşa: Bk. MEHMET



mazlıkların etkilerini önleme ya da sınırlandırma çaba ları savaşlar kadar eskidir. Ortaçağ'da kilise, dinsel bay



PAŞA, SİLAHTAR.



barış kurultayları ve Kızılhaç Örgütü doğmuş. 1899'da



toplanan Lahey Konferansı'nda orduların güç indirimi ve sürekli çalışacak bir Adalet Divanı'nın (1901'de oluş.



silikat mineralleri



kurulmuşsa da, barışı sağlamayı amaç alan, hakemlik



Yerkabuğunun %95'ini oluşturan büyük mineral ailesi. Silis (oksijenli silisyum bileşiği: SiO2), susuz ya da sulu bir silisyum dioksittir. Genellikle doğada başka oksitlerle



turuldu) zorunlu hakemliği önerileri getirilmiştir. 1919'da Versailles Antlaşması'yla bir Milletler Cemiyeti



güvenlik silahsızlanma ilkelerini benimseyen bu örgü



tün çabaları, Almanya'nın 1933'te Milletler Cemiye



birleşerek, silikat minerallerini (silikatlar da denir) oluş



ti'nden ayrılıp, ikinci Dünya Savaşı'na yolaçacak bir di



turur.



Birleşmiş Milletler Örgütü'nün temel amaçları arası na, nükleer çağa girilmesiyle yeni bir boyut kazanan si lahsızlanmanın sınırlandırılması ve denetimini de kat



rinde silisyum ve oksijen oranının az da olsa değiştiği



nan silahsızlanma komite ve konferanslarından (1954



sijen atomları, üçgen prizmanın köşelerinde yeralır. Prizmaların birbirine bağlanma biçimlerine göre, sili



re'de) somut bir sonuç alınamamıştır.1961-1962'de Küba bunalımı, ABD ile SSCB'nin nükleer alanda ulaş



katlar altı büyük grupta toplanır. Nezosilikatlar, sorosili



zi güç gösterisine girişmesiyle sonuçsuz kalmıştır.



masından (1945) sonra, yaklaşık 20 yıl boyunca topla 1956 arasında Lancaster House'da, daha sonra Cenev



tıkları güç eşitliğinin doğurduğu tehlikeyi ortaya koyun ca, Washington ve Moskova yöneticileri, o günden



Kimyasal çözümleme sonucunda, silikat mineralle saptanmıştır; bu nedenle, yapısal ölçütlere dayanan bir sınıflandırma önerilmektedir. Söz konusu bileşiklerde silisyum atomu, dört oksijen atomuyla çevrilidir ve ok



katlar, siklosilikatlar, inosilikatlar, filosilikatlar, tektosili katlar.



Nezosilikatlar'ın belirgin niteliği, prizmaların (S10.)



84



SİLİKON



oksijen atomundan ortaklaşa yararlanmak için birleş meyerek, yapı içinde bağımsız kalmalarıdır; prizmalar



arasındaki bağlar, köprü görevi yüklenen katyonlarla



sağlanır. En çok raslanan nezosilikatlar, olivinler ve gre nalardır.



Sorosilikatlar, bir ya da iki köşesinden birbirine bağ



lan değerli bir cam üretilir; bu cam hem isıya dayanıklı dır, hem de isı ve elektriği çok iyi yalıtır. Üstelik, genleş. me katsayısı da çok düşüktür; yani isitma ya da soğutma sırasında biçim değiştirme miktarı çok önemsizdir ve si caklık değişikliği apansızın olsa bile, kırılma görülmez.



lanan ve bu köşelerdeki bir oksijen atomunu ortak kul lanan iki prizmadan oluşur.



Silistre



Siklosilikatlar, aynı ilke içinde 3-4 ya da 6 prizmanın bağlanmasından doğar. Bu bileşiklerde de, gruplararası bağları, serbest oksijen atomlarına bağlanan katyonlar



Bulgaristan'da kent. Dobruca bölgesinde, Romanya si nirinda, Tuna'nın sağ kıyısında yeralan Silistre'nin nüfu



Inosilikatlar'da, prizmalar (SiO2) birbirine belirli doğ



ların, Avarların, Kiev Prensliği'nin, yeniden Bizanslıların



sağlar.



rultuda doğrudan bağlanarak, billurlarin prizma biçi



minde gelişmesine olanak veren bir zincir oluştururlar.



Bu grubun en önemli iki dizisi, piroksenler ve amfibol



lerdir; bitişik prizma zincirleri arasındaki bağları, Ca, Mg, Fe, Al gibi katyonlar gerçekleştirir.



Filosilikatlar'da, prizmalar tabakalar oluşturur. Her prizma, öteki üç prizmayla ortaklaşa olarak üç oksijen



kullanır; serbest oksijen atomlar da, bir buğday tarla sındaki başaklar gibi aynı yöne dönüktür.



Filosilikatların çoğunda, iki tabakanın serbest oksi jen atomlan yüz yüze bulunur ve tabakalararası bağlar Fe, Mg, Al gibi katyonlarla kurulur. Tabakalar kümesi,



“istif" diye adlandırılır. Mikalar gibi başlıca filosilikatlar da K, Na, Ca atomlarıyla birbirine bağlı ve üst üste, pek çok sayıda istif bulunur. Filosilikatların öbür önemli gruplan, kloritler, talk ve başlıca kil mineralleridir.



Tektosilikatlar'da, her prizma dört oksijen atomunu,



su 52 000'dir.



Çok eski dönemlerde kurulan, Romalıların, Bizanslı ve Bulgarların (1197) eline geçen Silistre, 1388'de Türkler tarafından fethedildi. 1392'de ve 1402-1413 arasında Eflak voyvodası Mircea'nın eline geçip, 1768 1774 Türk-Rus Savaşı sırasında Ruslar tarafından kuşa



tıldıysa da, Gazi Osman Paşa'nın parlak savunmasıyla, Rusları püskürtmeyi başardı. 1810-1812 ve 1829-1836 arasında Rus işgalinde kalıp, Kırım Savaşı sırasında Rus lar tarafından yeniden kuşatıldı (15 Mayıs-24 Haziran 1854); ama Silistre Savunması adı verilen 41 günlük



kahramanca direnmeden sonra, Rus ordusu kuşatmayı kaldırmak zorunda bırakıldı. 1877-1878 Türk-Rus Sa



vaşı sırasında yeniden Ruslar tarafından işgal edilerek, Berlin Antlaşması'yla (1878) Bulgaristan'a bırakıldı.



silisyum



öbür dört prizmayla ortak kullanır; dolayısıyla, uzamin



Periyodik çizelgenin IVB grubunda yeralan kimyasal element. Simgesi Si, atom sayısı 14, atom ağırlığı



ba giren feldispatlar ve feldispatoyitler, en önemli mi



28,086 olan silisyum, doğada çeşitli kayaçlarda silikat lar ya da silis halinde bulunan ve 1 410 °C'ta ergiyen, çok sert, gri bir maddedir. Silisyum billurlarında atomlar



her yönünde gelişen gerçek bir yığılma gösterir. Bu gru



neraller arasında yeralırlar. silikon



düzenli biçimde dağılır ve her birinin çevresinde bakı şımlı olarak, ayrıca dört atom yeralır; bu çevre atomları



Genel formülü R2SiO olan silisyum bileşiklerinin genel



da, gene dört atomla kuşatılmıştır. Söz konusu yapı,



adı. Metil, etil ya da fenil silisyumun polimerleştirilme



dır; dolayısıyla, karbon ve silisyum atomları arasında



siyle elde edilen silikonlar yağ, gres, kauçuk, reçine ya



da kalıp tuzu, özel yağlayıcı, isiya dayanıklı vernik, vb. olarak kullanılırlar. Başlıca özellikleri arasında ateşe da yanıklılık, atmosfer etkenlerine dirençlilik, yüksek di



elektrik özelliği, vb. sayılabilir (Ayrıca Bk. SILISYUM). silikoz



• Meslek hastalıklarının en eskilerinden biri. Silis içeren tozların ya da kuvars tozunun (silikoz dioksit) solunma sindan kaynaklanan silikoz, yaygın bir akciğer sertleş



mesiyle sonuçlanır. Tozların solunmasından yaklaşık 20-30 yıl sonra ortaya çıkan solunum sorunları, bazen amfizemle sonuçlanabilir. Hastalığa veremin de eklen



mesi (silisli verem), çoğunlukla ölümle sonuçlanır.



silis Doğada çok bol bulunan oksijenli silisyum bileşiği. Genel formülü SiO, olan silis, 1710°C'ta eriyen çok sert bir maddedir. Kaynar halde sodyum hidroksit çözeltisiyle tepkimeye girer ve suda çözünen sodyum silikatı oluş



turur. Sodyum silikat çözeltisine hidroklorik asit katilir



sa, jelatinsi sulu silis çöker. Bu çökelek, zayıf bir asit olan silis jelidir; silikat mineralleri (silikatlar) de, bu asi din tuzlarıdır. Silis, çeşitli türlerde cam ve emaye üreti



minde kullanılır. Kalker, sodyum karbonat ve silis içe renkum eritilerek, bildiğimiz pencere camı elde edilir.



Erimiş silisten, laboratuvarlarda ve sanayide kullanı



karbon atomlarının elmas billurundaki dizilişinin aynı büyük bir benzerlik vardır.



Günümüzde silisyum ve oksijen atomlarının almaştı ğı çok uzun zincirlerden oluşan bileşikler elde edilmek



tedir. “Silikon" adı verilen bu maddelerden yağlar, es nek bileşikler, su geçirmeyen yalıtkanlar üretilir.



Sillanpää, Frans Eemil Finlandiyalı yazar (Hämeenkyrö 1888-Helsinki 1964). Romanlarıyla ün salan Frans Eemil Sillanpää, romanla



rinda Finlandiya köylülerinin yaşayışını gerçekçi bir an layışla yer yer alaylı, yer yer lirik bir üslupla anlattı. Öykü kitapları da yayınlayıp, 1939'da Nobel Edebiyat Ödü lü'nü aldı.



Başlıca romanları: Elama ja Aurinko (Yaşam Güneşi, 1916); başyapıtı sayılan Muhteşem Yoksulluk (Hurskas



Kurjuus, 1919), Maan Tasalta (Toprağa Yakın, 1924), Silja eli Nuorena Nukkunut (Silja ya da Kısa Bir Kader, 1931),Paovo (1922), Virran Pohjalta (Akıntının Dibin de, 1933), Ihmiset Suviyössa (Yaz Gecesinde insanlar, 1935), vb.



Sillitoe, Alan



Ingiliz yazarı (Nottingham 1928). İşçi sınıfından gelen



Alan Sillitoe, "Öfkeli Gençler" grubunun önderliğini



yaptı. Şiirlerinde, yergili öykülerinde (The General (Ge neral, 1960); Travels in Nihilon (Nihilon'a Yolculuklar, 1971]), öykülerinde (The Loneliness of the Long Dis



SİMENON, GEORGES 85 Alan Sillitoe, 1950



de adlı bir dergiyle basın yaşamına atıldı. İlk konulu



yıllarının sonlarında



Türk filmlerini yönetip (Pençe, Casus, 1917), günlük



yayınlamaya



başladığı



yapıtlarıyla kısa



sürede uluslararası



ün kazanmıştır. Roman ve



Öykülerinin büyük bölümünde,



Ingiltere'deki



yabancılaşmış işçi sinifi gençliğinin dramını yansıtmış ve geleneksel İngiliz toplumuna



duyduğu tiksintiyi dile getirmiştir.



tance Runner (Uzun Mesafe Koşucusunun Yalnızlığı,



1959]) ve romanlarında (Saturday Night and Sunday



Dersaadet gazetesini yayınladı (1920). Güleryüz dergi siyle Kurtuluş Savaşı'nı destekleyip, cumhuriyet döne



minde çeşitli dergilerden sonra, Yedigün dergisini ya



yınlamaya başladı (1933). Hürriyet gazetesini kurarak (1948) yüksek tirajlı gazeteciliğin temelini attı. Karikatürler çizen, oyun, öykü, roman, fıkra ve ma



kaleler yazan Sedat Simavi, Türk basınına katkılarıyla günümüze kalmıştır. Adına kurulan vakıf tarafından 1977'den bu yana her yıl çeşitli dallarda ödüller dağıtıl



maktadır (1995)., Yapıtları tek kitapta toplanmıştır: Se dat Simavi-Eserleri (üç oyun, bir roman, bir inceleme, 1973).



Simaynalı Bedrettin



Türk din bilgin ve ayaklanma öncüsü (Simavna, Edirne 1359- Serez 1427'den sonra). Simavna kadışı İsrail'in



Morning (Cumartesi Gecesi, Pazar Sabahı, 1958]) işçi sınıfının yoksunluklarını ve geleneksel İngiliz toplumu



oğlu olan Simavnalı Bedrettin (tam adı Simavna Kadisi



na duyduğu tiksintiyi dile getirdi.



Kahire'de öğrenim gördü. Timur'un bilginler arasında düzenlettiği kartışmalara katılıp, şeyhi Seyit Hüseyin ölünce yerine geçti. Musa Çelebi tarafından kazaskerli ğe getirilip, Çelebi Mehmet padişah olunca İznik'e sü



Siloe, Diego de Ispanyol mimarı ve heykelcisi (Burgos 1495'e doğr. Granada 1563). İspanya'ya yerleşmiş Flaman heykelci



oğlu Şeyh Bedrettin Mahmuttur), Simavna, Konya ve



rüldü ve halkı ayaklandırmak için propagandaya başla dı. Müridi Börklüce Mustafa'nın yardımıyla Aydın ve



si Gil de Siloe'nin (1486-1501) oğlu olan Diego de Si loe, İtalya'dan esinlenen yeni bir teknikle Luis de Acu na'nın mezarını ve Burgos katedralinin iç merdivenini



çerek Silistre, Deliorman ve Dobruca dolaylarında da



planlara bağlı kaldığı, yalnızca tonoza kaburgalı bir



lerinden Torlak Kemal Manisa'da, Börklüce Mustafa



yaptı. 1524'te Granada'ya çağrılarak kentin katedralini yapmakla görevlendirildi. Enrique de Egas'ın çizdiği



kubbe eklediği bu katedral, sonradan Malagna, Jaen ve Cadiz mimarları tarafından örnek alındı.



Silone, Ignazio Italyan yazarı ve siyasetçisi (Pescina, Aquila 1900-Ce nevre 1978). Genç yaşta İtalyan Komünist Partisi'nin



kurucuları arasında yeralan (1921) Ignazio Silone (asıl adi Secondo Tranquillidir), faşizme karşı olduğundan yurt dışına kaçmak zorunda kaldı. İtalya'da Mussolini



yönetimine karşı girişilen yeraltı eylemlerini Mosko va'dan yönetip, 1931'de Komünist Parti'yle ilişkisini



kesti ve ertesi yıl parti üyeliğinden atıldı. İsviçre'ye yer leşerek Fucino bölgesi köylülerinin yaşamını ve özgür



lük uğruna savaşımlarını anlattığı romanlar yazdı, 1944'te Italya'ya dönüp, bir süre sosyalist Avanti gaze tesinin yöneticiliğini yaptıktan sonra, yeniden Güney Italya'nın iç çatışmalarını ve kendi öz kaygılarını sergile diği romanlar yayınladı.



Başlıca yapıtları: Fontamara (1930), Ekmek ve Şarap (Pane e Vino, 1937), Il Seme Sotto la Neve (Kar Altında



Tohum, 1940), La Scuola dei Dittatori(Diktatörler Oku



lu, 1938), Una Manciata di More (Bir Avuç 'Böğürtlen, 1952), Il Segreto di Luca (Luca'nın Gizemi, 1956), La Volpe e le Cammelie (Tilki ve Kamelyalar, 1960), l'Av ventura di un Povero Cristiano (Yoksul Bir Hıristiyanın



Serüveni, 1968), vb.



Siluryen Dönemi: Bk. BİRİNCİ ZAMAN. Simavi, Sedat Türk yazarı ve gazetecisi (Istanbul 1896-ay.y. 1953).



Galatasaray Lisesi'ni bitiren (1914) Sedat Simavi, Han



Karaburun çevresini etkisine alıp, gizlice Trakya'ya ge



düşüncelerini yaydı. Bir devlet kuracağını, din ayrımını kaldıracağını, toprakların eşitçe paylaşılacağını öne sü ren düşüncelerine dayanarak halkı ayaklandıran mürit Karaburun'da yenilince, üstüne gönderilen Bayezit Pa şa tarafından yakalandı ve Serez'e getirildi. Bir bilim ku rulu tarafından yargılanıp, Mevlana Haydar Acemi'nin



fetvasıyla Serez çarşısında asıldı. Kemikleri, 1924'te İs tanbul'a taşınıp, 1961'de Sultanmahmut türbesi avlusu na gömüldü.



SimavnaliBedrettin'e göre, Tanrı'nın özü (zat) ile ya



ratılanlar (mahlukat) birdir; varlık ve oluş bakımından ayrılıkları yoktur. Evren yaratılmamıştır, yok da olmaya caktır. Tanrı iradesi, bir varlığın özünde olanı, gerçekle



şebilecek güç ve nitelik taşıyanı Tanrı'nın istemesinden başka şey değildir. Varlık (vücut) âlemi birdir. Dünya ile ahret iki ayrı varlık değildir; bu nedenle ölümden sonra dirilme ve dünya dışında başka bir âlem yoktur; cennet ile cehennem birer kavramdır. Kur'an'da sözü edilen kavramlar birer örnektir. Gerçek amaç, insanlara dog



ruyu göstermektir. Dünyadaki bütün mallar, insanların ortaklaşa yararlanması içindir. Yeryüzünde doğal sınır lar yoktur; bu yüzden insanlar arasında bölünmüş top rakların bulunması da yanlış olur. Ruh, bedenden ba



ğımsız bir varlık değildir; beden dışında özel bir yaşamı yoktur.



Başlıca yapıtları: Varidat, Şerh-i Füsus ül-Hikem (Fü



sus ül-Hikem (Hikmetler İncisi] Yorumu), Meserret ül Kulûb (Kalplerin Sevinci), Cami ul-Fusuleyn (iki Faslın Derlemesi), Letaif ül-İşarat (İşaretlerin En Seçkinleri), Ukud ül- Cevahir (Mücevher Gerdanlıklar), Nur ül-Ku lûb (Kalplerin Nuru), vb.



Simenon, Georges Fransızca yazan Belçikalı yazar (Liège 1903-ay.y.



1989). Bir süre gazetecilik yapan Georges Simenon,



1932'den başlayarak polisiye romanlar, serüven ro manları, öyküler, tiyatro oyunları, vb. 200'ü aşkın yapıt



86 SİMGECİLİK Georges Simenon,



özellikle, polisiye roman türüne



inandırıcılığı ve



psikolojik derinliği getirmesiyle ün salmış, ama



edebiyatın hemen her türünde,



T. Mann gibi sanatçılar da katıldılar. Simgecilik



akımının



öncüsü



olarak



Baudelaire



(1821-1867) gösterilmektedir. Ama akımın kuramını



Mallarmé hazırlamış ve akım, onun çevresine toplanan gençlerin verdikleri yapıtlarla yaygınlaşmıştır. Regnier, P. Valéry de simgeciliği benimseyen şairlerdendir. Simgeci şairlere göre, gerçeği olduğu gibi anlatmak olanağı yoktur; çünkü duyularımız, dış dünyayı olduğu



200'ü aşkın yapıt



gibi değil, değiştirerek bize ulaştırmaktadır. Bu yüzden



vermiştir.



biz de, dış dünyayı anlatmak yerine yalnızca izlenimle



rimizi anlatmış oluruz; bu anlatım da kişiden kişiye de



ğişen bir özellik gösterir. Simgecilikte evren bir bütün olarak görülmüş, bütün duyuların birbiriyle bağlantılı olduğu görüşü benimsenmiş, insanın iç dünyası ile dış



dünya arasındaki ilişkiler konu edinilmiş, dış dünyanın



insan duyuları üstündeki etkisi açıkça anlatılmayıp oku



(ayrıca, takma adla yazdığı birçok romanı vardır) yazdı. Özellikle öyküleri (Le Bateau d'Emile[Emile'in Gemisi, 1954);vb.), tiyatro oyunları(La Neigelįtait|Sale[Kar Kir liydi, 1950), vb.) ve yarattığı komiser Maigret tipiyle bir



yucunun duyularına seslenilerek sezdirilmeye çalışıl mış, müziğe özel bir önem verilmiş, okuyucunun duyu



Clochard (Maigret ve Serseri, 1963); l'Ami d'Etance de



kin etmelidir. Nesnelerse yalnızca, dış dünya ile iç dün ya arasındaki bağlantının birer simgesidir. Bu yüzden,



birine bağlanan polisiye romanlarıyla (Maigret et le



Maigret (Maigret'nin Çocukluk Arkadaşı, 1968]; vb.)" uluslararası ün kazandı.



simgecilik Avrupa'da XIX. yy. sonu ile XX. yy. başında gelişen ede



biyat ve sanat akımı. Fransa'da parnasseçılığa (ya da



parnasizm) tepki olarak doğan simgeciliğin (sembolizm



de denir) hazırlayıcısı, dekadizm (“çöküşçülük”) akımı oldu. Edebiyat geleneklerini yıkma amacını güden de kadizm akımı yandaşları (dekadanlar), ince ve tuhaf bir



güzellik kaygısı güttüler; benzersiz ve yapma şeylere



özlem duydular; “burjuva bayağılığı"nın ve klasik dü



zenin dışına çıkmaya çalıştılar; yapıtlarında hayal, aşırı



duyum, kötümserlik gibi temaları işlediler; yeni ve anla şılması güç sözcükler uydurdular (bu yeni sözcükler



için, küçük bir sözlük bile hazırlanıp yayınlanmıştır). Verlaine, Baudelaire, Mallarmé gibi ünlü şairlerin öncü



lük ettiği dekadizme, sonralar T. Gautier, O. Wilde ve



larına seslenilirken müzikten (düşünceler ve duyular ile



sözcükler arasındaki uyum) yararlanılmıştır. Simgecile



re göre şiir, nesnelerin insanda uyandırdığı duyarlığıtel simgeci şairler, mecazlı anlatıma, imgeye oldukça sık



başvurmuşlar, simgelerin ve imgelerin yetersiz kaldığı



durumlarda, bilinen sözcüklere yeni anlamlar yükle



mişler, yeni sözcükler uydurmuşlar, böylece şiirleri an lam yönünden kapalı duruma getirmişlerdir. “Herkesin



okuyunca kendine göre bir anlam verdiği şiirin gerçek şiir olduğu" görüşünü savunan (simgecilere göre, an



lam bir araçtır) simgeci şairler, anlam kapanıklığını sağ lamak için yarı aydınlık temalar kullanmışlar (akşamlar,



ay ışığı, durgun sular, sararmış yapraklar, sessizlik, uzak ülkelerde yaşama özlemi, vb.), ayrıca, klasik nazım bi çimlerini bırakarak, daha çok müstezat ve serbest na zim biçimlerinden yararlanmışlardır. Türk edebiyatında, simgeciliğin ilk izlerine Cenap



Şahabettin'in bazı şiirlerinde raslanır. "Dekadan" söz



cüğünüyse, ilk kez Ahmet Mithat Efendi servetifünun cular için kullanmıştır: Servetifünuncular, alışılmış anla tım biçimlerine ters düşen yeni imgeler, yeni tamlama lar, yeni söyleyişler, yeniden canlandırılmak istenen es



ki sözcükler getirmeye çalışıyorlar, özetle, “sanat sanat Paul Gauguin Jacob Wrestling (1888; ayrıntı) adlı tablosunu,



Ingiltere'ye yaptığı yolculuktan sonra gerçekleştirmiştir.



Gauguin, 1889'da simgecilerin ilk sergisini düzenlemiştir.



(İskoçya Ulusal galerisi, Edinburgh.)



içindir" ilkesine dayalı, topluma kapalı bir edebiyat



oluşturuyorlardı. Fecriati dönemi şairlerinden Ahmet Haşim, simgeciliğin Türk şiirinde gerçek temsilcidir. Ay rica bazı Cumhuriyet dönemi şairlerinin (Ahmet Hamdi



Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dranas) ya pıtlarında da, simgeciliğin izleri görülmektedir. RESIM



Resimde simgecilik, Fransa'da Gustave Moreau, Puvis de Chavannes, Odilon Redon, P. Gauguin. M. Sérusier



tarafından temsil edildi. Belçika'da James Ensor, Fer nand Khnopff, Leon Spilliaest, Jean Delville, Norveç'te Edward Munch, İsviçre'de Ferdinand Hodler, Avustur



ya'da Gustav Klimt, Ingiltere'de Aubrey Beardsley,



Hollanda'da Jan Toorop, vb. sanatçıların uluslararası bir akıma dönüştürdükleri simgecilik, sonradan Pablo



Picasso, Henri Matisse ve fovistleri, Kandinsky ve Al



man dışavurumcuları, nabiler, artnouveau, daha sonra da gerçeküstücülüğü önemli ölçüde etkiledi.



simgesel mantık: Bk. MANTIK. Simon, Claude



Fransız yazarı (Tanararive (günümüzde Antananarivo),



SİNAN PAŞA, HADIM 87 Madagaskar 1913). İlk romanlarında (LeVent (Rüzgar,



kuru yönteminden ya da camcılığın yaş yönteminden



landres Yolu, 1960); Histoire (Tarih, 1967); vb.) ve ti



bütün hastalıkları iyileştirerek ölümsüzlük kazandıraca ğına inandıklan felsefe taşını (ya da bilgelik taşı) oluştur maya çalıştılar. En ünlü temsilcilerinden biri Paracelsus



1957); L'Herbe (Çayır, 1958); La Route des Flandres(F



yatro oyunlarında (La Séparation (Ayrılık, 1963)) gele neksel olay örgüsünden uzaklaşarak, olaylar dünyasın dan anılara ve düşler dünyasına kayan kişileri anlatan



Claude Simon, "yeni roman" akımının başlıca temsilci leri arasında yeraldı. Daha sonra denemelerinde (Ori



on Aveugle (Kör Orion, 1970]) ve yeni öykülerinde (Les Corps Conducteurs (İletken Cisimler, 1971); Leçon de Choses (Eşyanın Dersi, 1975); vb.), edebiyat uzamının



yararlanarak, sıradan metalleri altına dönüştüreceğine,



(1493-1531) olan simyacıların, alun elde etmeye uğra şırlarken elde ettikleri veriler, sonradan modern kimya nin temelini oluşturdu.



sinagrit: Bk.SİNARİT.



yeni bir biçimde nasıl kullanılabileceğini (parçalara ay



rilan gerçekliğin, resim diline yakın bir ritim anlayışıyla



yeniden düzenlenmesi) ortaya koyup, 1985'te Nobel



Sinan, Mimar: Bk. MİMAR SİNAN.



Edebiyat Ödülü'nü aldı.



Simon, Herbert A. ABD'li iktisatçı (Milwaukee, Wisconsin 1916). Chicago



Üniversitesi'nde siyasal bilim öğrenimini tamamlayan



Herbert Alexander Simon, çeşitli kamu kuruluşlarında



çalışıp, 1943'te doktora çalışmasını tamamladı. 1947'de yayınladığı Administrative Behavior (Yönetsel



Sinan, Ümmi: Bk. ÜMMİ SİNAN. Sinanoğlu, Oktay Türk biyokimyacısı (Ankara 1935). Kaliforniya Univer



sitesi'nde kimya öğrenimi gören Oktay Sinanoğlu, aynı



Davranış) adlı yapıtında, klasik iktisat kuramına karşı çı



üniversitede ders vermeye başlayıp, 1959'da doçentli ğe yükseldi. Yale Universitesi'nde yardımcı profesörlūk



yönetim, ruhbilim ve bilgisayar profesörlüğü yaptı.



profesörlük yapıp, Yale Universitesi'nde kimya profe



kıp, 1949'dan sonra Carnegie-Mellon Üniversitesi'nde



1950'den sonra sorun çözmenin ruhsal mekanizmasını inceleyip, sınırlı rasyonallik kavramını derinleştirdi. 1978'de Nobel İktisat Ödülü'nü aldı.



Simonov



Rus şairi ve yazarı (Petersburg 1915-Moskova 1979). İş



çilik yapan Simonov (asıl adı Kiril Mihailoviç Konstan tin'dir), kendi kendini yetiştirdi. Devrimci şiirler yazdık



tan sonra, İkinci Dünya Savaşı'ndaki savaş muhabirliği



deneyiminden yararlandığı lirik şiirler, ulusal bir oyun ve savaşı anlattığı birçok roman ve öykü (Silah Arkadaş ları\[Tovarişçi po Orujiyu, 1946); Günler ve Geceler (Dni i Noçi, 1943-1944);Yaşayanlar ve Ölüler liviye i Myortviye, 1959-1971); vb.) yayınladı. 1950'de Sov yetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi üyeliği ne, daha sonra da milletvekilliğine seçilip, 1954-1957 arasında Noviy Mir adlı derginin yayın yönetmenliğini



(1960-1962), Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde konuk



sörlüğüne atandı(1963). Çok elektronlu atom vemole



küllerin kuvantum kavramına getirdiği yenilikler nede niyle TÜBİTAK Bilim Ödülü'nü alıp (1966), ODTÜ'de yeni bir Teorik Kimya bölümü kurdu (1968). İstanbul



Boğaziçi Üniversitesi'nde danışman profesörlük (1973) yapıp, ABD Bilim ve Sanat Akademisi'ne üye seçildi (seçilen ilk Türk bilim adamıdır). 1973'te Alexander



von Humboldt Ödülü'nü, 1978'de kuvantum fiziği da



linda geliştirdiği kuramla (adı verilmiştir) Sedat Simavi Vakfı Ödülü'nü aldı.



Sinan Paşa Türk yazarı, bilgini ve devlet adamı (Bursa 1440'a d.. Edirne 1485). İlk İstanbul kadısı Hızır Bey'in oğlu olan Sinan Paşa (asıl adı Yusuf Sinanettin'dir), Bursa'da mu



yaptı. 1974'te Lenin Edebiyat Ödülü'nü aldı.



derrislik yapıp, Fatih Sultan Mehmet tarafından sarayda sultan hocalığına getirildi. Matematik ve astronomi, ke lam, fıkıh, vb. konularla ilgili kitaplar yazıp, vezirliğe



Simplon geçidi



(1470), sadrazamlığa (1476) yükseldi. Bazı olayları din dışı öğelerle açıklamasının kızdırdığı din adamlarının



İsviçre Alpleri'ndeki en büyük geçitlerden biri. İsviç re'nin güney kesiminde, Leone dağının batı yamacın



da, Italya sınırının 8 km kuzeybatısında, 2005 m yüksel tide yeralan Simplon geçidinin uzunluğu 40 km'dir. XIII. yy'dan başlayarak önem kazanan geçitte, Napol



etkisiyle görevden alınıp, kısa bir süre tutuklandı. Bazı



bilginlerin desteği sayesinde serbest bırakılarak Sivrihi sar müderrisliği ve kadılığına atandı (1476). Beyazıt il



döneminde Edirne darülhadisinde müderrisliğe getiril di (1481).



yon'un mühendisleri Fransız ordusunun Kuzey Italya'yı



Sinan Paşa, matematik ve astronomi alanlarında, ça ğını çok aşan çalışmalar yapmış, döneminin ünlü bilgin



yolu açmışlar (1800-1805), daha sonra da Leone dağın



leriyle (Ali Kuşçu, vb.) tartışmalara girişmiştir. Üçgenleri ve açılarını inceleyip, bir üçgenin iki kenannın açılma



denetim altında tutmasını kolaylaştırmak için bir kara da açılan Simplon karayolu tüneli (uzunluğu 20 km) 1906'da hizmete girmiştir (1970'e kadar, dünyanın ikinci uzun karayolu tüneliydi).



simya



Doğanın işlemlerini taklit ederek ve hızlandırarak ariol



mayanı arılaştırmayı, böylece maddeyi kusursuzlaştır



sıyla ortaya çıkan açıların durumunu inceleyen bir risale yazmıştır. Tazarruname adlı yapıtıyla Türkçe düzya zinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.



Sinan Paşa, Cigalazade: Bk. CIGALAZADE YUSUF SİNAN PAŞA.



mayı amaç alan sanat. I.S. II. ve III. yy'larda İskenderi



ye'de ortaya çıkan, Araplar aracılığıyla Batı'ya geçen



simya, Ortaçağ boyunca, bütün öbür bilimlerin ilkesini



içeren kusursuz bilim sayıldı. Simyacılar, çömlekçiliğin



Sinan Paşa, Hadım: Bk. HADIM SİNAN



PAŞA.



88 SİNAN PAŞA, KOCA Sinan Paşa, Koca Türk devlet adamı (Arnavutluk 1520-İstanbul 1596).



Arnavutluk'tan devşirilip, Enderun'da yetişen Koca Si nan Paşa, Kanuni Sultan Süleyman'ın çeşnigirbaşılığına



başarılara karşın, Osmanlı kuvvetleri amaçlarına ulaşa madılar.



Sinatra, Frank



yükselip, daha sonre çeşitli yerlerde sancakbeyliği yap



ABD'li şarkıcı ve sinema oyuncusu (Hoboken, New Jer



nup, Yemen'de Imam Mutahhar'ınçıkardığı ayaklan



sey 1915). Kendi kendini yetiştirerek, 1939'da Harry Ja



ti. Erzurum, Halep ve Mısır beylerbeyliklerinde bulu



mayı bastırarak, Aden ve Sana'yı alinca (1569), "Ye men Fatihi” unvanıyla anılmaya başlandı. Yedinci ve



zirliğe getirilip (1573), Tunus kentinive Halkülvad kale



sini ele geçirerek Tunus'un fethini tamamladı (1574).



Dördüncü vezirliğe getirilip, Şah Tahmasp ölünce,



bundan yararlanılarak İran'a sefer düzenlenmesini



önerdi ve Sokullu Mehmet Paşa'nın karşı çıkmasına



karşın önerisini kabul ettirdi (1577). Iran serdarlığına atanip (1579), sefer sırasında sadrazamlığa getirildi



ABD'li şarkıcı ve sinema oyuncusu



(1580). Ne var ki, seferde başarılı olamayıp, serdarlık



Frank Sinatra,



tan ve sadrazamlıktan alınarak, Malkara'ya sürüldü



1940 yıllarından



(1582). Daha sonra Şam beylerbeyliğine getirilip



başlayarak



(1586), ikinci kez sadrazamlığa (1588) atanarak, eski



dünyanın en iyi



maden ocaklarından birçoğunu yeniden işletmeye aç



kısık sesle



ti; bölgesel darphaneler kurdurarak para ayarını düze



söyleyen



(1591), yeniden Malkara'ya sürüldü. Siyavuş Paşa'nın



yeralmış, 1955'te



ne koydu. Karşıtlarının kışkırtmalarıyla görevden alınıp



şarkıcıları arasında



yerine üçüncü kez sadrazamlığa getirilip (1593), vergi vermek istemeyen Avusturya'ya karşı savaş açtı ve ser



"en iyi oyuncu" dalında Oscar



Ödülü'nü almıştır.



danekrem olarak ordunun başına geçti. Mehmet III tah



ta çıkınca (1595), bir kez daha görevden alınarak Mal kara'ya sürüldü (1595); ama aynı yıl dördüncü kez sad



razamlığa atandı. Ferhat Paşa'yı idam ettirip, Avusturya



mes'in orkestrasında şarkıcılığa başlayan Frank Sinatra,



yumuşak söyleyiş tarzıyla çok geçmeden büyük ün ka



cephesi serdarlığına oğlu Mehmet Paşa'yı getirdi. Baş



zanip, The Voice (“Ses") lakabıyla anılmaya başlandı. Bir yandan da çeşitli filmlerde rol alıp, Insanlar Yaşadık



görevden alınarak yeniden Malkara'ya sürüldü. On gün



"en iyi erkek oyuncu" dalında Oscar Ödülü'nü aldı.



kaldıran Eflak voyvodasına karşı başanlı olamayınca,



sonra beşinci kez sadrazamlığa getirilip, sefer hazırlık



ça (From Here to Eternity, 1953) adlı filmdeki rolüyle



Öbür filmleri: Altın Kollu Adam (The Man with the



ları yaparken öldü.



Golden Arm, 1955), High Society (1956), vb.



Sinantropus



sincapgiller



Pekin yakınında bulunmuş insan fosillerini belirten te



rim. 1927-37 arasında Pekin yakınındaki Çukudien ar



keoloji alanında ortaya çıkarılan 44 Sinantropus (Pekin Insanı da denir) fosilini oluşturan kemikleri inceleyen



uzmanlar, yörede günümüzden 460 000-230 000 yıl önce yaşamış olduklarını ortaya koymuşlardır.



1950'den sonra, Çinlilerin yürüttükleri kazılarda, daha



pek çok Sinantropus fosili bulunmuştur.



sinaps: Bk. SİNİR SİSTEMİ. sinarit Carangidae ya da Sparidae ailesinden benekli balık tű



rü. Orta sularda (400 m derinliğe kadar) yaşayan sinarit (ya da sinagrit), bedenin yanları yassı, ağzı bedeninin tam ucunda bulunan bir balıktır. Dibe yakin sularda do



laşan balıklarla ve omurgasızlarla beslenir.



Sina Savaşları Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı kuvvetlerinin Sina



cephesindeki savaşlarına topluca verilen ad. Türk ve Alman kurmayları tarafından ortaklaşa hazırlanan, amacı Süveyş ve Mısır'ın ele geçirilerek Ingilizlerin Hin



distan'la bağlantısının kesilmesi olan Sina Savaşları, 14 Ocak 1915'te başlatıldı ve Mondros Mütarekesi'nin im



zalanmasına (1918) kadar sürüp gitti. Yer yer kazanılan



Kemiriciler takımından, 267 türü bulunan hayvan ailesi.



Avustralya, Madagaskar, Güney Amerika ve Arabistan



yarımadası dışında dünyanın her yanında yaşayan sin capgiller (Bil. a. Scinuridae) ailesi üyelerinin ağaçlarda yaşayan türlerinin, dinlenirken yukarı kaldırarak dik tut



tukları kuyrukları, uzun ve saçaklıdır. Toprak altında kazdıkları tünellerde yaşayan türleri daha kısa ve daha



az saçaklı kuyrukludurlar. Topluluk halinde yaşayan hayvanlar olan sincapgiller ailesi üyelerinin örnek türü



sincap (Sciurus vulgaris), yaklaşık 25 cm boyunda, kuy rukuzunluğu 22 cm'yi bulan, çevik gövdeli, geniş alınlı,



hafifçe fırlak gözlü, geniş kulaklı bir hayvandır. Bol tüylü kuyruğunu, sırtına doğru kıvrık tutar. Ağaçlara çok hızlı tırmanarak fındık, ceviz, çamfıstığı ve bazı ağaçların to



humlarıyla beslenir. Ot, çalı, ağaç kütüğü parçalarıyla



yapıp, yosunla döşediği yuvasında, kış için yiyecek bi riktirir. Dişisi, 40 gün süren gebelik dönemi sonunda



3-6 yavru doğurur ve yılda 2-3 kez doğum yapar. Sinclair, Upton



ABD'li romanci (Baltimore 1878-Bound Brook, New



Jersey 1968). Sosyalist görüşleri benimseyen Upton



Sinclair, Chicago kentinin mezbahalarını anlattığı Chi cago Mezbahaları (The Jungle, (1906) adlı romanıyla büyük ün kazandı. O tarihten sonra peş peşe yayınladı ğı romanlarında, kapitalizmin sert bir eleştirisine girişti. Hıristiyanlığın ikiyüzlülüğünü (The Profits of Religion (Dinin Çıkarları, 1918)), siyasetçilerin yozlaşmışlığını ve



SİNDİRİM SİSTEMİ 89 Chicago Mezbahaları (1906) adlı romanından



başlayarak ABD'de sanayi, siyaset, din



ve eğitimi acımasız



bir dille eleştiren Upton Sinclair,



1943'te Pulitzer



Ödülü'nü almıştır.



atıkların atılmasıdır. Başlıca bölümleri yemek borusu,



mide, incebağırsak, pankreas, karaciğer ve kalınbağır saktır.



SINDIRIM SİSTEMİ HASTALIKLARI



Sindirim sistemiyle ilgili rahatsızlıklar ve belirtiler hasta



ların en yaygın şikâyetleri arasında yer alır. Çoğunlukla tibbi açıdan ciddi bir önem taşımazlarsa da, bazı du



rumlarda ciddi hastalıkların ilk belirtileri olabilirler. Sin



dirim sistemi hastalıkları (mide-bağırsak hastalıkları),



sindirim sisteminin her noktasında ortaya çıkabilir



ler. Enfeksiyonlardan, bağışıklık hastalıklarından, kan serden ya da incebağırsakların düzenli kas kasılmala



rindaki bozukluklardan kaynaklanırlar ve kabızlık ya da ishal gibi belirtileri de içerebilirler (Ayrıca Bk. İSHAL; KABIZLIK).



Yemek borusu. Yemek borusu insanda yaklaşık 20 cm



uzunluğunda düz bir borudur; kas kasılmaları aracılı



toplumsal adaletsizlikleri (Sacco-Vanzetti davasını ele aldığı Boston, 1928; vb.), şiddetle eleştirdi. 1934'te yazmaya ara verip, Demokrat Parti'den Kaliforniya va liliğine adaylığını koyduysa da, az bir oy farkıyla seçim leri yitirdi. 1940'ta, 62 yaşındayken, 11 kitaplık Lanny



Budd dizisini yayınlamaya başlayıp, dizinin üçüncü ki tabı olan, Hitler'in iktidara gelişini anlatan Dragon's Te



eth'le (Ejderha'nın Dişleri, 1942) Pulitzer Ödülü'nü al dı.



ğıyla besinleri ağızdan mideye doğru iter. Diyafram dū zeyindeki yemek borusu alt büzücü kasi, midenin için deki maddelerin geri gelmesini engelleyen yemek bo rusu kas kasılmalarına neden olur. Mide ekşimeleri ya



da mide yanmaları, bu kasın gevşemesi ya da zayıf ol



ması sonucunda, mide asidinin yemek borusuna geç



mesi durumunda ortaya çıkar. Ekşimeler ve yanmalar, midenin üst yanında, diyaframdaki deliğin genişleme sinden kaynaklanan bir mide fıtığı durumunda da görü lebilir. Ayrıca, mide asidinin yemek borusuna geçmesi



ya da yemek borusu spazmı,göğüs ağrısına yol açabilir. ve bazen bu ağrıyı kalp krizi (kalp enfarktüsü) sancısın



sindirim Canlılarda besinlerin beden tarafından emilecek biçim



de parçalanma işlemini belirten terim. Sindirim genel



likle, biri mekanik, öbürü kimyasal 2 evrede gerçekle şir. Mekanik evrede, dişlerin ezip parçaladığı besinler, ağızda iyice ufalandıktan sonra midede öğütülür. Gene



ağızda başlayan kimyasal evrede, tükürükte bulunan enzimler besinleri şeker, yağ, protein, vb. bileşenlerine ayınırlar.



Örümcek gibi hayvanlarda kimyasal sindirim ağzın



dışında başlar. Omurgalılardaysa, kimyasal sindirimin



önemli aşamaları sindirim sisteminde gerçekleşir. In



sanda ve otçul hayvanlarda bu işlemler mide, pankreas



ve karaciğer salgılarının yardımıyla olur. Midelerinde



ayrı bölümler bulunan geviş getiren hayvanlarda, bak teriler ve birhücreli hayvanlar, bitkilerin mayalanmasını



sağlarlar. Besinler ağızdan mideye, mideden de hamu



l



rumsu halde bağırsaklara geçerken, hormonların ve si nir sisteminin denetiminde gerçekleşen bir dizi kimya sal işlemin etkisinde kalırlar.



Omurgalıların çoğunda besinleri görmek, tatmak ya da koklamak mideden asitli bir sıvı salgılanmasını başla



tan refleksleri uyarır. Böylece, besinler mideye ulaştık larında, işlenmelerini sağlayan salgılar ile proteinleri ay



riştıran enzimler hazır olur. Mideden belirli aralıklarla onikiparmakbağırsağına geçen asitli sıvılar orada pan kreas suyu ve safra ile karışır. Pankreas enzimlerinin ni



şastaları, protein türevlerini ve yağları daha yalın bile şiklere dönüştürmeleri için yansız bir ortam gerekir. Bu



bileşenler daha sonra bağırsaklardan emilerek kana ka



rışırlar (Ayrıca Bk. SİNDİRİM SİSTEMİ HASTALIKLARI). sindirim sistemi Ağızdan anüse (makata) uzanan, düz kaslarla çevrilmiş



uzun boru. Sindirim sisteminin (mide-bağırsak kanali da denir) başlıca işlevi besin maddelerinin, suyun ve elektrolitlerin sindirilmesi ile emilmesi, bunun yanı sıra



dan ayırt etmek güç olabilir. Yutma zorluğu (disfaji) ya



da ağrılı yutma (odinofaji), yemek borusunun urlarla ya da mide asidinin yemek borusuna sık sık geri gelmesi



nin yolaçtığı nedbelerle daralmasından kaynalanabilir. Mide. Mide hem bir “depo", hem de sindirim sürecini



başlatan hidroklorik asidi salgılayan sindirim organıdır. Salgıladığı asidin kendisine zarar vermesini önleyen do ğal bir engelle örtülüdür. Bu koruyucu engelin yıkılma sı, iltihaba (mide iltihabı ya da gastrit) ya da ülserlere



(yaralaşmalara) yol açabilir (Bk. GASTRİT). Mide hasta lıklarının belirtileri karnın ortasının üst bölümünde san ci, şişkinlik duygusu, bulantı ya da kusmadır. Ama, bun



lar aynı zamanda da, mide kanserinin belirtileridir: Mi de kanseri, dünyada en çok ölüme yol açan hastalıklar dan biridir. Erken farkedilmesi durumunda, tedavide



(midenin kanserli bölümünün ameliyatla çıkarılması), genellikle çok başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Mide



aynı zamanda, B,2 vitaminin emilmesi için gerekli bir protein olan özetkeni (ya da entrensek faktör) üretir. Pernisiyõz kansızlıkta, mide mukozasının yozlaşması,



özetkenin yitimine neden olur; bu da B, vitamini eksik liğiyle sonuçlanır (Ayrıca Bk. MİDE).



Incebağırsak. Yaklaşık 3,6 m boyunda olan incebağır sak (ya da incebağırsaklar) onikiparmakbağırsağı, baş bağırsak (jejunum) ve kıvnmbağirsak (ileum) bölümle



rinden oluşur. Besin sindiriminin ve emiliminin gerçek leştiği yer olan incebağırsaklar, boylu boyunca, "villūs"



adı verilen mikroskopik büyüklükte, parmağa benze yen uzantılarla örtülüdür; incebağırsaklardaki birçok



kıvrimin ve incebağırsakların uzun olmasının yanı sıra, villüsler de, besinlerin emilme alanını genişletirler. "Ki sa bağırsak sendromu" adı verilen, herhangi bir neden le bağırsağın ameliyatla çıkarılması sonucu emici yüze yin azalması ya da villüslerin kansere karşı ilaç tedavisi, işınım tedavisi gibi işlemlerden zarar görmesi, emilme bozukluğuna yolaçabilir.



İncebağırsakların ilk 26,4 cm'sini onikiparmakbağır



sağı (duodenum) oluşturur. Pankreas sivisi ile karaciğer



tarafından salgılanan safra, incebağırsaklara girerek be



90



SİNDİRİM SİSTEMİ



asidi salgılanmasını azaltan ilaçlar) alınınca yatışır. On ikiparmakbağırsağı ülserleri, bağırsak delinmesi, şokla sonuçlanan kanama gibi yaşamı tehdit edici ihtilatlara yol açabilirler. Geçmişte oldukça yaygın olan cerrahi



tedaviye, mide asidi salgısını azaltan yeni etkili ilaçların bulunmasıyla günümüzde daha az başvurulmaktadır.



Crohn hastalığı, en çok incebağırsakları etkileyen, karın ağrısına, ishale, kilo yitimine ve bağırsak tikanma sına yol açan iltihaplı bir hastalıktır. Nedeni ve tedavisi 2



bilinmemektedir: Antibiyotiklerle, sulfasalizinli, korti zonlu ilaçlarla ya da cerrahi yoldan tedavi, uzun süreler içinde yinelemelerle sonuçlanabilir. İncebağırsak urla



rinaysa, sindirim sisteminin başka yerlerinde görülen



urlardan daha ender raslanır. Incebağırsaklarda en çok görüldükleri yer kıvrımbağırsaktır.



İncebağırsakta, çeşitli enfeksiyon hastalıkları görüle



bilir. Kolera bakterisi (Vibrio chlorae) bulaşmış içme su yuyla yayılan, salgınlara yolaçabilen bir hastalık olan kolera, yaşamı tehdit eden, bağırsaklarda sivi emilimini



azaltarak ve sivi salgısı çoğaltarak öldürücü su yitimine yol açan, çok şiddetli bir ishalle gelişir. Tedavisi, sıvı yiti mine karşı, sıvı ve elektrolitlerin yanı sıra antibiyotikler



verilmesine dayanır (Ayrıca Bk. BAĞIRSAK; KOLERA). Pankreas. Pankreas, sırasıyla proteinleri, nişastayı ve



DAS



yağları sindiren tripsin, amilaz ve lipaz gibi enzimler üreten ve salgılayan önemli bir sindirim organıdır. Al 5



kol, safrataşları ya da kabakulak virüsü enfeksiyonu,



pankreas iltihabına (pankreatit) yolaçabilir. Süregen



pankreas iltihabı, emilim bozukluğuyla sonuçlanır. Yaş li kişilerde ve alkoliklerde daha çok rastlanan Pankreas



kanserinin belirtileri sarılık, karın ya da sırt ağrısı, kilo yi timi



ya da iştahsızlıktır. Bu kanser genellikle ölümcül dür; ama ameliyatla bazen başarılı sonuçlar alınmakta dir (Ayrıca Bk. PANKREAS). Karaciğer. Karaciğer, sindirimi ve emilimi kolaylaştır mak için yağların asıltı haline gelmesine yardım eden 6



safra tuzları üretir ve salgılar. Bir incebağırsak hastalığı ya da incebağırsağın ameliyatla çıkarılması sonucu saf ra tuzlarının emiliminde oluşan bozukluk, "steatore" adı verilen safra tuzları yitimine ve yağ emiliminin bo zulmasına yol açabilir. Safra kanalinin safra taşları ve



8



Sindirim sistemi insanda besinlerin alınıp, sindirildiği yerdir. Ağızdan alınan besinler, yemek borusu (1) aracılığıyla, mideye (2) ulaşır. Midede, mide asidinin etkisiyle



sindirilmeleri başlar ve karaciğer (3) ile pankreasın (4) gönderdikleri enzimler yardımıyla besinler yani sivi bir kitleye dönüşür. İncebağırsaga (5) geçince besinler, bağırsaktan emilir ve kan dolaşımıyla bedenin çeşitli bölgelerine gönderilir. Arta kalan besin maddesi,



kalınbağırsakta (6) sivi ve elektrolitleri emildikten sonra, kaulaşmış bir dışkı kitlesine dönüşür ve



gödenbağırsağından (7) geçerek, anüsten (8) dışarı atılır. sinlerdeki besin maddelerinin emilmesine olanak vere



cek olan birçok enzim tepkisini başlatır (Bk. ENZİM).



Onikiparmakbağırsağı mukozası, mide asidinden etki



lenmeye yatkındır; böyle bir durumda, özellikle aşırı asit üretiminin nedeni stres, sigara kullanımı ya da kalı



tim sonucu ortaya çıkan yatkınlıksa, onikiparmakbağır



sağı ülseri ortaya çıkabilir. Aspirin ve alkol de, onikipar



pankreas urları gibi sorunlar sonucu tikanması, sanılıkla sonuçlanan safra birikmesine neden olur. Karaciğer



kanseri çoğunlukla siroz gibi başka karaciğer hastalıkla rıyla birlikte olduğu için, çoğunlukla ölümcüldür (Ayri ca Bk. KARACİĞER; SİROZ).



Kalnbağırsak. Arta kalan besin maddesi, incebağırsak tan kalınbağırsağa (ya da kalınbağırsaklar; kolon), sivi biçiminde girer. Kalınbağırsaklar besindeki siviyi ve



elektrolitleriemip, katılaşmış bir dışkı kitlesi oluşturur.



Dışkının, kalınbağırsağın en alt noktası olan gödenba ğırsağından (düzbağırsak; rektum) dışarı atılmasını anüs



(makat) büzücü kasi denetler. Kabızlık, çoğunlukla ye



tersiz miktarda lif ve sıvı alınmasından kaynaklanan yaygın bir şikâyet konusudur. Buna karşılık süregen ka bızlık, yaşlılarda kalınbağırsak kanserinin bir belirtisi



olabilir vemutlaka, değerlendirme yapılmasını gerekti rir. Kalınbağırsak kanseri, “polip" adı verilen iyicil urlar



dan gelişir; düzenli tıp incelemeleriyle ve poliplerin kanserleşmeden alınmasıyla önlenebilir.



Tedavisi,



kanserli bölümün ameliyatla çıkarılması ve kalan kalın



bağırsak bölümlerinin birbirine dikilmesidir. Gödenba



makbağırsağı ülserine yol açabilir. Bir onikiparmakba



ğırsağının en alt bölümünde kanser oluşmadıkça, ko



taya çıkar ve bir şeyler yenince ya da antasitler (mide



sak urlarının belirtilerinden biri olabilir; ama kanamalar çoğunlukla, kabızlıkla ilgili basurdan (hemoroit) ya da



ğırsağı ülseri belirti vermeyebilir ya da geğirme, hazım sızlık, hafif mide üstū bölgesi rahatsızlığı gibi küçük be linilere yol açabilir. Bu belirtiler çoğunlukla geceleri or



lostomi (bağırsaktan dışa açılan bir delik açılması) çok ender gerekir. Gödenbağırsağı kanamaları, kalınbağır



SİNEMA 91 anüs çatlaklarından (anüs mukozasında yırtılmalar) kaynaklanırlar. Basur da, kabızlık da, sıcak suya otur



ma, dışkı yumuşatıcılar kullanımı ve beslenme rejimin de lifli besinlere ağırlık vermekle, tedavi edilirler.



parak havada asılı kalabilmeleriyle nitelenirler; büyük



lükleri 6 cm-20 cm arasında değişir. Büyük bölümüpar



lak yeşil renklidir; türlerin çoğunda tepelik bulunur. Ha vada asılı dururken, ince uzun gagalarinin içindeki çok



Ishalli gödenbağırsağı kanamaları ivegen ya da süre



uzun dilleriyle yaladıkları balözüyle beslenirler; bazı



ğırsak iltihabı) kaynaklanabilirler. İvegen kolit, Shigella ya da Campylobakter gibi bakterilerin yol açtığı çoğun



küçük, düzenli biçimde örülmüş yuvalara beyaz renkli 2 yumurta bırakırlar. Algerdanlı sinekkuşu (Archilochus



gen kalınbağırsak iltihabından ya da kolitten (kalınba lukla kendi kendini sınırlayan bir hastalıktır. Süregen ya



ralaşmalı kolit, ciddi sakatlığa yol açan, özel bakım ge rektiren ve hastalıktan yıllarca sonra artan kalınbağırsak



türler böcekleri ve küçük örümcekleri de yer. Dişiler



colubris) türü, ABD'nin doğu kesiminde ve Kanada'da



yaşar; kış yaklaşırken Orta Amerika ve Güney Ameri ka'ya göçer.



kanserine dönüşme tehlikesi taşıyan bir hastalıktır.



Aşırı duyarlı kalınbağırsak sendromu belki de mide bağırsak şikâyetlerinin en yaygın nedenidir. "Spastik



sinekler



namaya ya da kalınbağırsak iltihabının öbür belirtileri



Dünyanın her yanına dağılmış 85 000 türe ayrılan sinek



kolon" diye de adlandırılan bu durum, kilo yitimine, ka



olmaksızın birbirini izleyen ishale ve kabızlığa, karın kramplarına, şişkinliğe neden olabilir. Çoğunlukla stres



Ikikanatlılar takımı üyelerini topluca belirten genel ad. duyargalar



le ve belirli besinlerin alınmasıyla alevlenen bağırsak ların düzenli kasılmalarındaki bozukluklardan kaynak



on bacak



bileşik göz



landığı sanılmaktadır.



göğüs kafesi



Kalınbağırsak çeperlerinde çok sayıda küçük çıkıntı



ların bulunduğu divertikülöz, yaşlılarda çok sık görülen



bir durumdur ve aşırı duyarlı bağırsak sendromuna benzer belirtilere neden olabilir. Bu çıkıntılar (ya da di



vertiküller), enfeksiyon (divertikül iltihabı ya da diver



kanat



külit), çok şiddetli gödenbağırsağı kanaması gibi ciddi



orta bacak



ihtilatlara yol açabilir (Ayrıca Bk. BAĞIRSAK; BASUR; DİVERTİKÜLOZ; KABIZLIK).



arka hacak



Teşhis alanındaki ilerlemeler. X-ışınlarına saydamsız



baryum yıllarca mide-bağırsak borusunun dolaylı ola rak gözlenmesine olanak vermiş olmakla birlikte, mo dern fiber-optiği ve video endoskopisi, sindirim sistemi



hastalıklarının teşhis ve tedavisi alanında bir devrim



yapmıştır. Endoskopla sindirim sisteminin üst bölümü



nün gözle doğrudan gözlemlenebilmesi, ülserlerin, ur



ların ve iltihaplı bozunların belirlenmesine ve biyopsisi ne (laboratuvarda incelemek için örnek alınmasına) olanak vermektedir. Üst endoskopinin tedavi amaçlı uygulamaları arasında nedbelerin genişletilmesi, polip lerin çıkarılması ve kanama alanlarının tedavisi sayılabi



lir. Kalınbağırsağa endoskopla bakma (kolonoskopi), poliplerin, kanserlerin ve iltihabın doğrudan gözle in



celenmesine olanak vermektedir. Poliplerin kolonos



kopi sırasında çıkarılması (polipektomi), kalınbağırsak



karin



Sinekler takımı üyelerinin erişkinlerinin büyük bölümünün anatomisi, ev sineğininkine (Musca domestica) benzer.



Boyları 1 cm-5,5 cm arasında degişir; genellikle yumuşak



bedenleri, emici ağızları, bileşik gözleri ve duyargalan vardır. Kanatlan ince damarlar agıyla donanmıştır. ler, öbür böceklerden yalnızca bir çift kanatları bulun masıyla ayrılırlar. Öbür böceklerdeki arka kanatlar da, sineklerde değişiklik geçirmiş ve davul tokmağı biçi



minde bir organa dönüşmüştür. Genellikle başlanı ve gözleri büyüktür; çok çeşitli ortamlarda, birbirinden çok farklı biçimlerde yaşarlar: Büyük bölümü balozüy le, bazı türler bitkilerle, bazıları kan emerek, bazıları da



kanserinden korunmada önemli bir yöntemdir.



başka böcekleri avlayarak beslenirler. Yetişkinlerde emici ağız, işlevlerine göre sivrisineklerde olduğu gibi



sinek: Bk. SİNEKLER.



delici, ev sineklerinde olduğu gibi yalayıp yutucu özel



lik almıştır. Tam başkalaşma geçiren böcekler olan si neklerin, larvaları bacaksızdır ve türlerin tümünde güç.



sinekkapangiller Özötücüler alttakımından, 134 türü bulunan kuş ailesi. Eski Dünya'da yaşayan sinekkapangiller (Bil. a. Musci



lü çeneler ya da keskin ağız çengelleriyle donanmışlar dır. Büyük bölümü, çürüyen organik maddeyle, bazıla ri bitkilerle beslenir, bazıları da toprakta, suda ya da bit ki örtüsü içinde başka küçük böcekleri avlarlar.



capiadae) ailesi üyelerinin boyları 23 cm'yi aşmaz; bü yük bölümü kahverengi tüylüdür. Dallara tüneyip bek



ler, çevrelerinden uçarak geçen böcekleri apansızın atılarak havada avlarlar. Ailenin Avrupa'da yaygın üye



lerinden çizgili sinekkapan (Muscicapa striata),yaklaşık



15 cm boyunda, kahverengi-gri tüylü, tepesinde ve



göğsünde koyu renk çizgiler bulunan bir kuştur. Or manlık ve yarı ormanlık alanlarda yaşar.



sinema



Sinema filmleri tasarlama ve gerçekleştirme sanatı. 28 Aralık 1895 günü, Paris'te Capucines bulvarındaki Grand Café'de seyirciler, dünyanın ilk filmlerini izledi



ler. Uzun süredir yapılmakta olan çeşitli araştırmalar ve



deneyler, o gün sonuçlanmış ve çağa damgasını vuran buluşlardan sinema, o gün başlamış oldu.



sinekkuşugiller Sağanlar takımından, 320 türü bulunan kuş ailesi. Yeni Dünya'da yaşayan sinekkuşugiller (Bil. a. Trochilidae)



ailesi üyeleri, özgün yapılı kanatlarını çok hızlı ve sık çir



Bir kâğıdın bir yanına kuş, öbür yanına kafes resmi



yapılır, sonra bunlar hızla çevrilirse, göz, ayrı ayrı kuş ve



kafes resimlerini görmez. Kuşu, kafesin içinde görür. Si nema, en yalın biçimiyle, buna dayanır. Göz, gelen go



rüntüyü hemen yitirmez. O görüntü varken bir görüntü



92



SİNEMA



daha gelirse, ikisini kendiliğinden birleştirir. Gözün “ağtabaka izlenimi” denen bu özelliği İ.Ö.



XX. yy. başında



IV. yy'dan başlayarak bilinmekle birlikte, bilimsel ola



filmler, elle çevrilerek



rak 1824'te ortaya konmuş ve sonraki yıllarda geliştiril



gösterilirdi. Elle çalıştırılan



miştir. Fotoğraf da aynı yıllarda bulunmuş, ilk fotoğraf



kamera



(12 saatlik bir ışıklandırmayla) 1824'te çekilmiştir. Ağtabaka izleniminin ortaya konması ve fotoğrafın



projektörler,



Edison'un



bulunmasıyla, sinema alanında önemli bir yol alınmış



kinetoskopundan



oldu. Ağtabaka izlenimine göre, bir hareket çeşitli par



türemiş, Fransa'da



çalara bölünüp, bunlar belirli bir hızla yansıtılırsa, "ha



Lumière kardeşler



reketli resimler" elde edilebilirdi. Öte yandan, tek tek



tarafından



fotoğraf çekmek olanağı da vardı. Poz verme süresi de,



geliştirilmiştir.



sonradan yapılan çalışmalarla iyice kısaltılmıştı. O yıl larda, sonradan sinemanın ortaya çıkışında etkili olacak



birçok deney yapıldı. Sözgelimi Muybridge, 24 kulübe



ye, 24 fotoğraf makinesi koyup, bunların deklanşörleri



ni iplere bağlayarak, koşan bir at bu ipleri geçerken, ay



ni atın hareket halinde 24 ayn resmini elde etti. Jann sen, peş peşe fotoğraf çeken bir "fotoğraf tabancası” yaptı. Marey aynı işi bir tüfekle denedi ve bu "tüfekle",



tek bir cam plaka üstüne saniyede 12 resim aldı. Emile



Reynaud'ysa, gösterim denemelerine girişerek, “Optik Tiyatro"yla, 500-700 metrelik filmleri perdeye yansıttı.



Çağın en büyük mucitlerinden Edison da bu yeni buluş la ilgilenerek tek kişinin izleyebileceği "kinetoskop"ları yaptı. Sonra bunu, fonoğrafa bağlayarak ilk “sesli film" denemelerini gerçekleştirdi. Sonradan "sinemanın si



hirbazı" diye adlandırılacak olan Méliès'in de devreye girmesiyle sinema, ilk adımlarını atmaya başladı.



Bu ilk dönem, sonraki yıllarda görülecek gelişmele rin bir özeti gibi oldu. İlk gösteriyi yapan Lumière kar deşler, arada Sulanan Sulayıcıgibi güldürü filmlerine de yer vermekle birlikte, daha çok belgeci anlayışla çalışı yorlardı. Sinemaya onlardan sonra başlayan Méliès'se sinemaya fanteziyi, düşgücünü getirdi.



Sinema, sonraki yıllarda genel olarak bu iki ayrı yön



temle gelişti. Gene aynı dönemde görülen tekelleşme eğilimleri (Fransa'da Pathé tekeli, ABD'de Edison'un



sonradan “Patent Savaşı" adı verilecek savaşımlara yo



laçacak tröst kurma girişimi) de, çok sonra büyük yapı mevlerinin büyük sermaye, dev dağıtım örgütleri, bü



yük filmler ve yıldız oyuncularla kuracakları bir tür fiili tröstün, ilk adımları oldu.



Sinemanın bu ilk döneminin en ilgi çekici sanatçısı, Georges Méliès (ünlü sihirbaz Houdini'nin yanında ça lışmıştı; hayal ve fanteziyi çok seviyordu)birçok sinema



hilesini buldu. O yılların kısıtlı olanaklarıyla Aya Seyahat gibi filmler gerçekleştirdi.



Sinema, Birinci Dünya Savaşı'na kadar olan dönem de, şaşırtıcı bir gelişme gösterdi. Fransa'da bir sanat filmleri çağı açılmasıyla, dönemin ünlü tiyatro sanatçıla



ni, ünlü oyunları perdeye getirdiler. Bu filmlerin aydın



sonra kurgu (montaj), sinemanın başlıca öğeleri arasına girdi.



1926'da sinemaya, “bütün sorunlarını çözmüş" gö züyle bakılıyordu. Griffith'le birlikte bütün çekim öl



çekleri bulunmuş, Kuleşov'un “film çevrilmez, kurulur" sözüyle kurgunun önemi anlaşılmış, bu alanda önemli gelişmeler elde edilmiş, hemen her ülkede film çekimi başlamıştı. Ayrıca, türler belirlenmiş, seyircinin tanıdığı sinemaoyuncuları ortaya çıkmış, ilk zamanlar bir pana yır eğlencesi sayılan sinema, kendine özgü tarihi, tekni



ği, estetiği, kurallarıyla “yedinci sanat" diye anılmaya başlanmıştı. 1926'da sesli sinemanın bulunmasıyla bir den her şey değişti ve birçok şeye yeniden başlamak gerekti. SESLI SİNEMA DÖNEMİ



Sinemaya sesin girişi Edison'un ilk deneyleriyle başla mış, sonraki yıllarda sinema salonlarına bir piyano yer



leştirilerek, görüntülere piyano eşlik etmişti. Bu yöntem



sonradan geliştirilmiş, birçok filme özel beste yapılıp, filmle birlikte notalar da yollanmış, sinemalarda orkest



ralar, film oynarken besteleri seslendirmişlerdi. 1926 27'de yapılansa, bunlardan çok farklı bir şeydi. Artık sa



lonun bir köşesinde piyano ya da orkestra yoktu. Ses, doğrudan doğruya filme bağlanmıştı. Daha önce ko nuşmaların ya da olayların gelişmesini belirtmek için



kullanılan ara yazılar, bütünüyle ortadan kalkmıştı. Ar tik seyirci, filmde oyuncuların konuşmalarını okumu yor, duyuyordu. Doğal olarak, bütün bunlar, sinemada



pek çok şeyin, değişmesini gerektiriyordu. Ayrıca yep



yeni bir sorun ortaya çıkmıştı: Halkin beğenip sevdiği



oyunculardan bir bölümü seslerinin uygun olmamasın dan ötürü, sesli sinema çağında zorunlu olarak sinema



dışına itildiler ve yerlerine yeni yıldızlar yetiştirilmesi



gerekti.



Bu durumdan en az etkilenen ingiliz sineması oldu.



seyircileri sinemaya çekmesiyle, seyirci sayısı arttı. ABD'de Griffith, birkaç kısa filmden sonra Bir Ulusun



Ingiltere'de Brighton okulu (belgeciler), bu yeni du



Doğuşu ve Hoşgörüsüzlük adlı klasikleri gerçekleştirdi. Danimarka'da, özellikle de İsveç'te, yeni birsinema ve



ruma en kolay uyan yer oldu. Sesli sinema öncesinde



sinema anlayışı doğdu. İlk üstün yapımlarsa Italya'da



gerçekleştirildi. Bu arada Mack Sennett, ABD'de yeni bir güldürü anlayışı yarattı ve kısa bir süre sonra ona,



düşündürücü yanı daha ağır basan filmlerle Charlie



Chaplin (Şarlo) katıldı.



Birinci Dünya Savaşı sırasında da, gelişme sürdü ve



Almanya'da, dışavurumcu akımın etkisinde kalan sa natçılar, ilgi çekici örnekler verdiler. ABD'de Flaherty



ilk önemli belgeselleri ortaya koydu. Rusya'da Kuleşov, sinema için çok önemli bazı deneylere girişti. Bu de



neylerle elde edilen sonuçların en önemlisi, "kur gu"nun öneminin iyice anlaşılması oldu. O tarihten



rumdan fazla rahatsız olmadı. Hollywood'sa, yeni du Ayzenştayn'ın Potemkin Zırhlısıyla gelmiş geçmiş en iyi filmlerden birini ortaya koymuş olan Sovyet sinema



sıysa, bir süre sessiz kalmayı yeğledi. 1944 yıllarında



Ayzenştayn, Aleksandr Nevskiy, Korkunçivan gibi film lerle yeni bir atılıma girişti. Bu filmler görüntü-ses birliği ni sağladılar.



Ikinci Dünya Savaşı yıllarında sinema, eski canlılığını



büyük ölçüde yitirdi. Sinemacılar daha çok belgeseller



ya da konusunu savaştan alan filmler yaptılar. Ne var



ki, sinema tarihinin etkileri açısından en önemli film lerden biri olan Yurttaş Kane de, ABD'de o dönemde (1941'de) yapıldı. Bu filmle,sinemada birdönem kapa



niyor, sahne derinlikleri, anlatımı, oyuncu yönetimi,



SİNEMA 93



BRO/ WAY CHARLIE



CHAPLIN I



THIS



CITY



LIGHTS



WEONESDAY NIC



ADDED BOBBY JONES THE PUTTER GALA STACE SHOW ULOVEOULETTERKUNDE



MLDT



Charlie Chaplin'in ilk sesli filmi Şehir Işıkları'nın (1931), Broadway Tiyatrosu'ndaki ilk gösterimine, büyük bir seyirci kitlesi toplanmıştı. Bu filmi Charlie Chaplin, konuşmalara yer vermemekle birlikte, müzikli çekmiştir.



Sinema'nın ilk dönemine bazı oyuncular ve yönetmenler damgalarını vurmuşlardır. Valentino Şeyh (1921; solda), vb. filmleriyle



romantizmin, Charlie Chaplin Şehir Işıkları (1931; ortada) gibi filmleriyle komedinin, De Mille On Emir (1923; sağda); vb. filmleriyle görkemli dekorlarda kalabalık figüranlarla çekilen filmlerin tartışılmaz temsilcileri olmuşlardır.



vb'yle yeni bir sinema anlayışı doğuyordu. Savaş sonrasında çeşitli ülkelerde yeni bir gelişme



başladı. Bu ülkelerin sinemacıları, evrensel sinema sa natından yola çıkıyor, çeşitli ülkelerdeki sanatçılardan etkileniyor, ama ulusal bir sinema kurmak için çalışıyor lardı. Söz konusu ülkelerin başlıcaları, başından beri kendine özgü bir yol izleyen Iskandinav sinemasının



yanı sıra, Meksika, Polonya, Çin, özellikle de Japon ya'ydı.



Italyan “yeni gerçekçilik” akımı, Mussolini dönemin



de her şeyi toz pembe gösteren filmlere bir tepki olarak ortaya çıktı ve yalnızca ltalya'yıdeğil, dünya sinemasını



da büyük ölçüde etkiledi. Rossellini, Visconti, De Sica gibi yönetmenler, sıradan insanların günlük yaşamda başlarına gelebilecek olayları ele alıp, dozu iyi ayarlan mış şiirsel anlatımlarla perdeye yansıttılar. 1950 yıllarında Japonya'da ortaya çıkan bir başka tarz da, fantastik öğelere ağırlık veren, gerçeği bunun



içinde vermeye çalışan yönetmenlerin elinde büyük başarıya ulaştı. Kurosava, Mizoguçi gibi yönetmenler, "yeni gerçekçilik" akımının bu farklıtürünün öncüleri oldular.



1939'da ortaya çıkan, sonra hızla yayılan renkli film



ler, televizyonun ortaya çıkmasıyla apansız büyük önem kazandı. İkinci Dünya Savaşı'ndan önce ortaya



çıkan, savaş sonrasında hızla yayılan televizyona karşı, renkli film, sinemanın ilk silahı oldu, onu, geniş perde sistemleri izledi.



1960 yıllarına doğru, Fransa'da bir genç sinemacılar



grubunun üyeleri, iki yıl içinde peş peşe ilk filmlerini çektiler. "Sinemada en önemli şey mizansendir" diyen bu gençler, sinemaya kendi sinema anlayışlarını ve kendi oyuncularını da getirmişlerdi. “Yeni Dalga" adı



verilen bu akım, sinemaya film zamanlaması ve kurgu alanında da önemli yenilikler ekledi.



Hollywood, sinemada dev sanayi olma niteliğini her zaman korudu. Alman sinemasının gelişmesi, özellikle



İkinci Dünya Savaşı sırasında durdu. Sonraki yıllardaki çalışmalar da, pek etkili olmadı. İngiltere'de belgecian



layış geçerliliğini sürdürdü. İki devlet sinema okuluna



sırtını dayayan Polonya sineması, Avrupa'nın en ilgi çe kici sinemalarından biri haline geldi.



1960 yılları tamamlanırken, genel olarak “Üçüncü



Dünya sineması" adı verilen bir sinema da, sesini du



yurmaya başladı. Hindistan'da Satyacit Ray'in Yol Des



tanı adlı üçlemesiyle başlayan hareket, sonraki yıllarda



sesini hızla duyurdu. Daha önce kendi sınırlan içinde



kalan Tunus, Senegal, Cezayir, vb. ülkelerin filmleri, ka tıldıkları çeşitli şenliklerde ödül üstüne ödül aldılar. 1970 yıllarından sonra ortaya çıkan



bir değişiklikle, filmler salonlardan, evlere taşınmaya başladı. Videolar la, sinema kendine yeni bir pazar buldu.



Televizyonun ortaya çıkışı ile videolar arasında kalan



dönemde, sinemanın gündemindeki en önemli sorun



TV rekabetine karşı nasıl ayakta durulacagı oldu. TV, seyircilerin çoğunu kendine çekince, sinema da bu se yircileri yeniden salonlara getirebilmek için çeşitli yon



temler denendi. Renkli filmler, birçok yıldızın bir arada



94



SİNEMA



İkinci Dünya Savaşı sırasında Mucize (1948, solda) gibi filmleriyle Rossellini, Umberto D (1952, ortada) gibi filmleriyle Vittorio



De Sica, Rasomon (1950;sağda) gibi filmleriyle Kurosava, gerek teknik denemeleriyle, gerek toplumsal konulara el átışlarıyla sinemayı önemli ölçüde yenilemişlerdir.



oynadığı kalabalık kadrolu filmler yetmeyince, etkili bir



kim yapabilir. Ayrıca, kameranın hareketi, kaydırmayla



deneye girişildi: En büyüğü o dönemde 61 cm olan TV



da sağlanabilir. Bir film genellikle 15-20 ayrımdan, bu ayrımlar da



lu cinerama, vistavision, cinemascope, vb. BİR FILM NASIL GERÇEKLEŞTİRİLİR?



toplam 500-2000 m çekimden oluşur. Bunlar senaryo



ekranlarınakarşı,sinemaperdesi büyütüldü: Üç boyut



Sinemalarda gösterilen filmler, uzun süreli bir çalış



manın ürünüdür. Bu çalışmanın çeşitli aşamaları var dır, bu aşamalarda çeşitli sanatçı ve teknisyenler görev alırlar.



Bir filmin çekimi için önce bir senaryo gereklidir. Bu



senaryo özgün bir çalışma olabileceği gibi, bir uyarla ma da olabilir (romandan, oyundan, vb). Senaryonun



daki sıraya göre gerçekleştirilmezler. Sözgelimi, aynı



dekorda geçen, ama biri filmin başında, biri sonunda yeralan iki ayrı çekim varsa, bunlar aynı gün peş peşe



yapılır. Bütün bu çekimler, kurgu sırasında senaryodaki yerlerine konur. Filmin ritmi ve temposu da, büyük öl



çüde kurgu sırasında sağlanır.



Sinema, başlangıcından bu yana pahalı bir iş olmuş



tur. Günümüzde bir filmin maliyeti milyarla ölçülmek



yazımı için çeşitli yöntemler vardır. Bunlardan en yaygı ninda, önce filmin 5 sayfalık bir öyküsü yazılır. Sonra bu



tedir. Sözgelimi | Jaws adlı film 8 milyon dolara mal ol



çıktığı, başlıca konuşmaların yeraldığı, başı, ortası, sonu ve aradaki bütün önemli olayları içeren 40, 50, 60...



olan, ama gene her ürünü milyonlarca kişi tarafından iz



bölümlere ayırılır; her bölümde yeralacak çekimlerin



dan bir güzel sanat dalı, bir yandan dev bir sanayidir.



muş, ama 133,5 milyon dolar hasılat toplamıştır. Yani



öykü genişletilir. Böylece önemli gelişmelerin ortaya



günümüzde sinema her ürünü milyarlarca liraya mal



sayfalık ikinci bir metin elde edilir (treatment). Sonra



lenen büyük bir iş, dev bir sanayidir. Sinemanın ikilemi de burada başlar. Sinema bir yan



listesi yapılır (eşel). Bundan sonra senaryo yazımına ge çilir. Yazım sırasında kağıt, yukardan aşağıya ikiye ayrıl.



miş varsayılır. Bütün hareketler, tarifler kâğıdın sol yani na, konuşmalarsa, sağ yanına yazılır. Yönetmen, senaryoyu kendi yazmamış ya da yazım



Seçilmiş bir seyirci grubuna seslenen ve adına yanlış da



olsa “sanat filmleri" denen bir tür, hep yapılagelmiştir;



ama asıl ilgiyi çeken, kalabalıkları toplayan filmler, ticari sinemanın ürünleridir. Bunlar ünlü oyunculardan olu



şan kadrolarıyla, çekim aşamasında başlayan ve sürdü



çalışmalarına katılmamışsa, filmin çekimine senaryo üs



rülen etkili reklam kampanyalarıyla geniş yığınlara ses



onun yazdığı çok daha ayrıntılı bir senaryodur. Hemen



FİLM TÜRLERİ



tünden başlar. Aynı senaryoyu bir kez daha yazar. Ama



lenirler.



her plandakamera hareketlerine, çekim ölçeklerine, vb. yer verilmiştir. Buna "çekim senaryosu" denir.



Sinemada başlıca film türleri, sinemanın



yalnızca bir insanı değil çevreyi de gösteren çekimdir.



mi, türler arasında duygusal film de vardır, güldürü filmi



çekim oyuncuyu göğüsten alır. Perdede bir oyuncunun yalnızca başı görülüyorsa, buna "baş çekimi" denir.



Ama bu filmlerde güldürünün ve duygunun payı her za



Boy çekimi insanı bütünüyle gösteren çekimdir. Yakın



Omuz çekimindeyse, perdede bir oyuncunun başı omuz düzeyine kadar görünür. Ayrıntı çekim, oyuncu



nun yalnızca gözlerini, elini ya da elinin bir parmağının hareketini gösteren çekimdir. Sinemada hareket, başlıca üç ana grupta toplanır. Bir



başka deyişle, sinemada hareket ya oyuncuların hare



de. Bazı filmlerdeyse, her iki türün de izleri görülür. Bunlar genellikle duygusal güldürü diye adlandırılırlar.



man eşit değildir. Bu yüzden, birinin "duygusal film"



dediği bir filme, bir başkası (filmde güldürünün de oldu ğunu belirterek) duygusal güldürü" diyebilir. Genel "



Çekim ölçekleri insana göre tarif edilir. Genel çekim,



başlan



gıcıyla birlikte doğmuştur. Bunlar günümüzde de sür mektedir. Ama bu alanda kesin sınırlar yoktur. Sözgeli



çizgileriyle, sinemanın bazı türler ayırt edebilir.



Belgesel filmler. 28 Aralık 1895'te yapılan ilk gösteride yeralan filmlerden ikisi (Lumière'lerin fabrikasından iş



ketiyle ya kameranın hareketiyle ya da ikisinin birden



çilerin çıkışını gösteren film ile bir trenin gara girişini



hareketiyle sağlanır. Yapılışı gereği kamera 4 yöne ha



gösteren film) ilk belgesel filmlerdi. Bu tür, Birinci Dün ya Savaş'ına kadar kralların özel yaşamlarını belgeledi;



reket edebilir. Sağa; sola; yukarı;aşağı. Kameranın sa ga, sola hareket yeteneği 360°, yukan ve aşağı hareket



yeteneğiyse 180°'dir. Çekim sırasında bunlardan biri yapılabilir. Ayrıca değişebilir odaklıklı mercekler kulla nilarak (zoom), konu, hareket etmediği halde büyütü



lūp, küçültülebilir. Bunlara plonje çekimler de eklenir. Kamera istenirse yüksekçe bir yere çıkarılıp çekim yapi labilir, ya da oyuncular üste çıkarılıp, kamera alttan çe



daha sonra da haber filmleri alanında ürünler verdi. Bi



rinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla, büyük önem ka zanan türün ilk büyük ustaları Flaherty ile Vertov oldu lar. Bunlardan Vertov, sinema-göz kuramını öne sürdü.



Buna göre sinema, yaşamı ve olayları, önceden hazırlık yapmadan dekor ve aksesuvara gerek duymadan, ol duğu gibi saptamalıydı; sinemacının görevi, bundan



SİNEMA



sonraki aşamada başlıyordu. Sinemacı, doğadan aldığı



malzemeyi, kurgu yardımıyla sanatsal bir yapıta çevire



bilirdi. Flaherty'yse belgesellere, lirik bir açıdan yakla şiyordu.



95



filmlerle, daha çok kendi ülkesinde etkili oldu. Peter Sellers'den Norman Winsdom'a kadar farklı anlayışlar daki güldürü sanatçılarının filmleri, İngiltere dışında pek etkili olamadı. Bu yüzden İngiliz asıllı güldürü oyuncu



sinema tekniğine yaslanan İngiliz belgecileri, filmlerin



ları, yabancı ülkelerde, özellikle de ABD'de yaptıkları filmlerle daha geniş seyirci kitlesine açılma olanağı bul



de yalnızca saptamayla yetinmediler; sorunlarıele alıp,



dular.



Türe en çok eğilen ülke de Ingiltere'ydi. Sağlam bir



derinlemesine işlediler.



İkinci Dünya Savaşı yıllarında belgesel türü, bir altın çağ daha yaşadı. Sinemanın propaganda alanında taşı



Güldürütürünün en büyük ustası Chaplin (Şarlo), In giliz asıllıydı. Sinemada unutulmaz bir çift oluşturan



Stanley Laurel-Oliver Hardy çiftinden asıl beyin olan



dığı büyük gücü gören Mussolini, Roma'da Cinecitta



Laurel de öyle. Bu ikili, ikili modasının uzun ömürlü ol



stüdyolarını kurdurdu. Hitler Almanyası da, propagan



masını sağladılar. sonradan Bud Abbott-Lou Costello,



da filmlerine eğildi.



Bir Hollandali (Joris Ivens) da, belgesel türün en ilgi



çekici örneklerini vererek, İkinci Dünya Savaşı öncesin



Jerry Lewis-Dean Martin gibi birçok ikili daha ortaya



çıktı; ſama hiçbiri Lorel-Hardy kadar sevilmedi. İtalya'da güldürü her biçimiyle ele alındı. Toto, yaşa



di. Konulu filmler, kamerayı insanın iç dünyasına tutar



dığı dönemde filmleri geniş kitleler tarafından izlenen, ama pek ciddiye alınmayan bir sanatçıydı. Ama 1970 yıllarından sonra, filmleri yeniden değerlendirilmeye başlandı. Bazı İtalyan yönetmenler de (özellikle Ger



ken, belgeciler de dış dünyayı vermeye başladılar. Bel



mi), kusursuz hiciv örnekleri verdiler.



gesel film, sinemada özellikle 1960 sonrasında, Jacqu



Olümünden sonra keşfedilen bir başka oyuncu, Bus ter Keaton oldu. Yaşadığı sürece Chaplin'in gölgesinde



de, belgesellere derinlik katan birçok film yaptı. Fran



sa'da psikolojinin konulu filmlerdeki egemenliğinin art ması oranında, belgesel filmler bir seçenek olarak belir



es-Yves Cousteau'nun filmleriyle yeni bir çıkış yaptı. Belgesel filmciler, hemen her alanda ürün verdiler; haber filmlerinden denizlerin dibine, futbol şampiyo nalarından olimpiyatlara, tarihsel olaylardan ünlü sa



kalan sanatçı, öldükten sonra filmleriyle yeniden de ğerlendirildi ve gerçek yerine oturtuldu. Harold Llyod



da güldürü türünün ünlü sanatçılarından biriydi.



kadar her alana eğildiler. Televizyonun ortaya çıkışın



Obür ülkelerde de güldürü türünde filmler yapıl di, ama onlar da İngiliz güldürülerinin alınyazısını



dan sonra belgeseller (başta haber filmleri) büyük önem kazandı. Genel olarak kısıtlı bir pazarı olan bu türde, pazar birden genişledi. Bu gelişme, temeli sine ma olan, ama anlatımda televizyonla gelen yenilikler



ülke dışına taşamadılar. Her türde olduğu gibi güldürüde de, çeşitli tavırlar olabilir. Sırf güldürmek amacıyla çevrilen filmlerin yanı



natçıların (özellikle ressam ve bestecilerin) yapıtlarına



den önemli ölçüde etkilenen bir yeni biçim ortaya çı kardı.



Belgesel filmlerin sinema için özel bir önemi daha



vardır. Birçok sinema ustası, işe kısa belgesellerle baş lar; bu dalda ustalaştıktan sonra, konulu filmlere geçer. Yani belgesel sinema, sinemada aynı zamanda bir okul gibi çalışır. Güldürü filmleri. İlk gösterime sunulan filmlerden biri Sulanan Sulayıcı adlı filmdi ve tarihin belki en sık kulla nılan güldürü öğesini taşıyordu. Bir bahçıvan, bahçeyi



sularken, küçük bir çocuk suyu kesiyor, bahçivan ne ol du diye hortuma bakarken çocuk suyu açınca, adamın üstü başı su içinde kalıyordu. Bu tür, sonraki yıllarda da geçerliliğini sürdürdü. Güldürü filmleri, sinemanın vaz



geçemediği türlerinden biri oldu. Charlie Chaplin türün ilk sanatçısı değildi; ama gül dürü, onun filmleriyle ciddiye alınmaya başlandı. Altına



Hücum adlı filmi, gelmiş geçmiş en iyi filmler arasına



girdi; sonra onu öbür filmleri izledi. 1940 yıllarında Frank Capra, sinemaya yeni bir güldürü anlayışı getirdi. Sonradan “Amerikan usulü güldürü" diye adlandırıla cak bu tarz, konularını günlük yaşamdan, kahramanla



rini herkesin çevresinde görebileceği sade kişilerden



seçiyordu. Capra, güncel olayları birer fantezi olarak ele alıyor, filmleri baştan sona iyimser bir hava taşıyor ve mutlu bir sona ulaşıyordu.



Fransa'da güldürü türü, Fransız sinemasının genel



çizgilerini izledi. Fernandel gibi ünlü komedyenler, "gag" lar (filmde beklenmeyen, apansız komik değişik lik) ile duyguların birleştiği filmlerle seyircileri güldürdü



ler. Zamanla sinemada bakış açıları değişip, tempo hız lanınca, Louis de Funès bu yeni akımın perdedeki sim



gesi oldu. Ondan önce Jean Paul Belmondo'lu filmler ve benzerleriyle duygusal filmlere güldürü öğeleri ek



lendi. Bourvil gibi sanatçılarsa, Fernandel geleneğini sürdürdüler.



Ingiltere, kendine özgü bir güldürü anlayışını taşıyan



paylaştılar: Genellikle, kendi ülkeleriyle sınırlandılar;



sıra, güldürürken düşündürmeyi amaç alan filmler var



dır. Başka bir türde ortaya konması olanaksız ya da çok güç bazı konuları güldürü kalıpları içinde ele almak için de, bu tür filmler yapılabilir. İçlerinde en kalıcı olanları, güldürürken düşündürmeyi başaranlardır.



Serüven filmleri. Bu genel adin çerçevesi içine, birçok film yerleştirilebilir. Sözgelimi, son yıllarda ayrı bir tür olarak beliren savaş filmeleri bir yorumla bu tūre soku



labilir. Bir dram-avantür, bu tür içinde sayılabilir. Kov boy filmleri, korsan filmleri, balta girmemiş ormanlarda



geçen filmler, Tarzan, vb. filmler, "serüven filmleri" ge nel adı altında toplanabilir.



Ama bu ad, genellikle, gerçek serüven filmleri için



kullanılmaktadır. Bu türde genellikle bir kişi (kahraman)



ya da bir olay ele alınır. Söz konusu bu kişi ya da olay, herhangi bir yerinden ele alınır; gerilim ve çatışma veri lir; sonuca ulaşılıp film orada bırakılır: Seyirci kahraman



ya da olayı tutmuşsa, devamı gelecektir kuşkusuz.



1930 yıllarında çok tutulan gangster filmlerinin en iyi örneklerinden biri olan Halk Düşmanı'nda, James Cagney (elinde silah tutan). MRAMM ENIH



96



SİNEMA



lar hemen yıldız olmuş, gene bu tür, ideal çiftler yarat mıştır. Türün değerli, unutulmayan, başarılı birçok ör



neği vardır; ama önemli filmi azdır. Bu da, söz konusu



türde akıl ve mantığı, duyguların gerisine atmanın getir diği bir sonuçtur.



Méliès'le başlayan, Jules Verne'in yapıtları ve Tarzan



filmli dizisiyle belirli bir seyirci topluluğu yaratan kurgu bilim türü, yakın dönemde yeni bir atılım yapmıştır;



SS



Geçmişi ilk Frankestein filmine dayanan korku filmleri de yakin dönemde büyük bir atılım gerçekleştirmişler dir.



Yukarda da belirtildiği gibi, sinemada film türlerinin



kesin ayrımları yoktur. Bir film, bir yoruma göre bir türe,



başka bir yoruma göre öbür türe girebilir. TÜRK SİNEMASI



Türkiye'ye sinemanın hangi tarihte girdiği kesin olarak



İlk sessiz filmlerden günümüze, sinema tekniğinde büyük



gelişmeler gerçekleştirilmiştir. Walt Disney Şirketi'nin Tron (1982) adlı filminin yansı, bilgisayarla gerçekleştirilmiştir.



Ayrı bir tür olan kovboy filmleri (westernler), önce ABD'de ortaya çıkmış, özellikle John Ford'un filmleriy le ciddiye alınmaya başlanmıştır. İlk kovboy filmi olan



bilinmemektedir. Ama ilk gösterinin sarayda yapıldığı



kesindir. Halka açık ilk gösteriyse, 1896 sonunda ya da



en geç 1897 başlarında, Galatasaray'daki Sponeck Bi rahanesi'nde yapılmıştır.



Türk sinemasının bu ilk döneminde, en çok Sigmund Weinberg adına rastlanır. Halka açık ilk gösteriyi yapan,



ilk yerleşik sinema salonunu açan, odur. Türkiye'de ya



Büyük Tren Soygunu'ndan sonra, uzun yıllar bu tür,



pılan ilk film çekiminin tarihleriyse daha da eskidir. Lu mière kardeşlerin yetiştirdiği çeşitli kişiler (özellikle Pro



hesapta olmayan bir durum ortaya çıkmış ve İtalyan si



nay'sa, Ayastefanos Abidesinin Yıkılışı adlı belgeselle,



Hollywood'a özgü olarak kalmış, 1960 yıllarında hiç



mio) zaman zaman gelip, film çekmişlerdir. Fuat Uzki



neması, Po ovasında "western"ler çevirmeye başlamış tır. Önceleri bu girişim “Spaghetti westernleri" diye ala ya alınmışsa da, Sergio Leone türün başarılı örneklerini



Türkiye'de film çekimini başlatan kişidir. ilk dönem. Ayastefanos Abidesinin Yıkılışıadlı filmle



kovboy filmleri türü, sonraki yıllarda Peckinbah ve öbür



büyük bir canlılık görüldü. Merkez Ordu Sinema Daire



başlayan ilk dönem, 8 yıl sürdü. Birinci Dünya Savaşı ile



verince, alaylar kesilmiştir. Ford'dan Leone'ye uzanan



Kurtuluş Savaşı yıllarını da kapsayan bu ilk dönemde,



yönetmenler tarafından yeniden ele alınarak, westerne



si'nin kurulmasıyla (1915), özellikle belgesel film ala



Dramlar, salon filmleri. Sinema göze ve kulağa seslenir;



yani ilk dönemin sonunda, ilk özel film yapımevi olan



kavuşamayan sevdalıları, büyük acıları işleyen filmlerle



ninda görüldü. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı



da serüven (duygusal serüven, dram-avantūr) gibi ekler de yapılmıştır.



geri çok büyük filmler çekildi. ilk konulu filmler de, bu dönemde ortaya çıktı. Ön ceden başlanan ama tamamlanmayan iki film bir yana, ilk konulu filmler Pençeve Casus 1917 yılında çekilme



kü türün yapısı gereği, filmlerde belirli tiplere yaslan mak zorunluluğu vardır. Bu tipleri canlandıran oyuncu



ye başlandı ve o yıl tamamlandı. Bu iki filmin yönetme ni, o sırada 18 yaşında olan, sonradan özellikle basin



yeni boyutlar katılmıştır.



ninda değerliçalışmalar yapıldı. Aynı yıllarda, 1922'de,



ama, asıl hedefi duygulardır. Bu yüzden duygusal film ler, sinema için en kolay araç olmuştur. Aşk öykülerini,



Kemal Film kuruldu.



yetinilmemiş, duyguya, güldürü (duygusal güldürü) ya



yıllarında, kameralar da cepheye taşınarak, tarihsel de



Óbür būtün türler sinemaya yararken, yalnızca bu tür sinemadan çok, sinema yıldızlarına yaramıştır. Çün



Bu dönemde asıl önemli çalışma, belgesel film ala



alanında adını duyuracak olan Sedat Simavi'ydi. Mü



rebbiye gibiuyarlamalar, Bican Efendi gibi serial dene meleri de, bu dönemde yapıldı.



Ikinci dönem. Kemal Film'in kuruluşu ve Muhsin Er



tuğrul'un bu yapımevi adına film yapımına başlamasıy la, Türk sinemasında ikinci döneme geçildi. Muhsin Er



tuğrul, 1922-39 arasındaki 17 yılda tek yönetmen ola rak kaldı.



ikinci dönemin filmleri arasında Bir Millet Uyanıyor,



Francis Ford



Coppola'nın, Vietnam Savaşı'yla ilgili çarpıcı filmi



Bataklı Damın Kızı Aysel (1935) gibi önemli filmlere rastlansa da, bu 17 yıl, genellikle olumsuz bir bilançoyla



kapandı. Muhsin Ertuğrul, bir yandan olanaksızlıklar



içinde sinema yapılabileceğini, sinemanın Türkiye'de



Kıyamet'in (1979)



yaşayabileceğini kanıtladı; ama öte yandan, sinemayı



çekilişinden bir



tiyatroya sımsıkı bağladı. Çevirdiği filmlerin çoğu, daha



görünüş Coppola'nın kameramani Vittorio Storaro,



bu filmle en iyi



önce tiyatroda oynanan piyeslerden uyarlanmıştı. Da



ha da önemlisi , bu filmler tiyatrodan sinemaya gelirken



bir anlayış değişikliği olmamış, oyunlar aynı anlayışla si . Böylecedönemin bütün filmlerine nemaya aktarılmıştı



görüntü



(bir-ikisi dışında) “tiyatroya özgü bir hava" egemen ol



yönetmeni dalında Oscar Ödülü'nü almıştır.



dönem, sinema yazarları tarafından "geçiş dönemi" di



du.



Üçüncü dönem. 1939-51 yılları arasını kapsayan bu



SİNEMA



97



Muhsin Ertuğrul'un



yönettiği, Bataklı Damin Kızı Aysel (1935) adlı filmde Talat Artemel ile Cahide Sonku.



ye de adlandırılır. Çeşitli ve çok yönlü gelişmeler ger



1969; Duygu Sağıroğlu'nun Bitmeyen Yolu, 1964; Akad'ın Hudutların Kanunu, 1966), Fevzi Tuna, Erdo



çekleştirilen bu dönemin ilk yıllarında, Muhsin Ertuğ. rul'un yanında yetişen, tiyatro çıkışlı yönetmen ve



ğan Tokatlı, Bilge Olgaç gibi genç yönetmenler de ilgi



oyuncular çoğunluktaydılar ve genellikle Ertuğrul'u iz



çekici çıkışlar yaptılar. Bu arada H. Refiğ (Haremde



leyen filmler yaptılar. Ama aynı dönemde, o güne ka



Dört Kadın, 1965) ve M. Erksan (Sevmek Zamani,



dar tiyatroyla ilişki kurmamış, yurt dışında sinema ya da sinemaya yakın dallarda öğrenim görmüş bazı gençler



1966) "halk sineması" anlayışından yola çıkarak bir "ulusal sinema” kuramı geliştirdiler.



(Şadan Kâmil, Baha Gelenbevi, vb.) sinemaya girdiler.



Yönetip oynadığı Umutla (1970) toplumsal gerçek



ilk grup eski anlayışı sürdürürken, bu ikinci grup, "sine



çiliğe dönüş yolunda önemli bir adım atan Yılmaz Gü



mayı, sinemaya yakınlaştırma çabalarına girişti.



ney, bu atılımını Ağit (1977), Arkadaş, (1974) gibi film



Üçüncü dönemde Türk sinemasını etkileyen öğeler



lerle sürdürürken, L. Akad (Gelin-Düğün-Diyet üçle



den biri de, İkinci Dünya Savaşı'nın başlaması oldu. Sa



mesi, 1973-74). Atıf Yılmaz Batibeki ve SüreyyaDuru da ilgi çekici filmler gerçekleştirdiler. 1973'te Türkan Şo



vaşla birlikte Avrupa ve ABD'den getirtilen filmlerde önce bir azalma görüldū; sonra bu filmler hiç gelmez oldu. Böylece ortaya çıkan boşluk, Mısır filmleriyle dol duruldu. Bu arada savaş nedeniyle, malzeme sağlama açısından da önemli sıkıntılar çekildi. Gene bu dönemde, başka gelişmeler de oldu. 1948'de Yerli Film Yapanlar Cemiyeti kuruldu ve aynı yıl ilk sinema festivalini düzenledi. Çeşitli sıkıntılara kar şın, birçok olumlu adımın atıldığı bu dönemin en ilgi çe



kici sinemacıları, Şakir Sırmalı ile Orhon Murat Aribur nu'ydu.



Dördüncü dönem. Sinemacılar çağıdiye de adlandi rilan bu dönem, klasik bölümleme içinde en uzun süre



yi kapsar ve günümüze kadar uzanır. Bu dönemin baş



langıcında, film sayısı artarken, seyirci sayısı da çoğaldı; film sanayisinde önemli gelişmeler gerçekleştirildi. Dönem 1951'de, Lütfi Ömer Akad'ın Kanun Nami



na adlı filmiyle başladı. 1951'den 27 Mayıs 1960'a ka dar olan dönemde, hemen her tür film görüldü. Lütfi Ömer Akad, Metin Erksan, Yılmaz Güney, Osman Se



den, Memduh Ün gibi yönetmenler, bu dönemde yap tıkları filmlerle hemen ön plana çıktılar. Dönemin önemli sinema olaylarından biri, Metin Erksan'ın Susuz Yaz adlı filminin Berlin Şenliği'nde bü



yük ödülü kazanması oldu. 27 Mayıs Devrimi'nden he men sonra başlatılan sinema yasası tasarıları, bu başarı



üstüne yeniden gündeme geldi, toplantılar düzenlendi, ama herhangi bir sonuca ulaşılamadı. 1960 öncesinde başlayan toplumsal gerçekçilik egi limleri, 1966'ya kadar etkisini sürdürürken (Metin Erk san'ın Yılanların Öcü, 1962; Halit Refiğ'in Gurbet Kuş. ları,



1964; Ertem Göreç'in Karanlıkta Uyananları,



ray(Dönüş), 1974'te Ömer Kavur (Yatık Emine) ve Şerif Gören (Endişe) ile Avrupa'da çektiği Otobüs'le (1974 76) Tunç Okan, ilk uzun filmleriyle başarı kazanırlar ken, Yücel Çakmaklı da, sağcı ve islâmcı görüşlere da



yalı filmleriyle adını duyurdu. Ertem Eğilmez'se, önce küçük insanların dünyasına iyimserlikle yaklaşan bir “pembe gerçekçilik"in temsilcisi oldu; daha sonra, Ha



babam Sınıfı dizisiyle bir "komedi okulu” yarattı. 1978



1982 arasında daha çok kırsal kesim sorunlarına yöne



lik gerçekçi çizgide filmlerle yeni bir genç kuşak patla ması yaşanırken (Zeki Ökten ve Şerif Gören'in yanı sıra, Yavuz Özkan, Erden Kiral, Ali Özgentürk, Ömer Kavur, Korhan Yurtsever, Sinan Çetin), Zeki Ökten, Y. Gü ney'in senaryosundan çektiği Sürū'yle (1978) dönemin ilk büyük uluslararası başarısını kazanarak Locarno



Şenliği büyük ödülünü aldı ve hemen onun ardından



Türk filmleri, dış şenliklerde peş peşe ilgi uyandırmaya başladılar (Y. Güney'in senaryosundan Gören'in çekti gi Yoľun 1982 Cannes Şenliği'nde birincilik ödülü, Er den Kiral'ın Hakkari'de Bir Mevsim'inin, 1983 Berlin Şenliği'nde jūri özel ödülü alması; vb.)



1970-80 döneminin sonlarında İstanbul, Eskişehir ve Izmir'de, sinema öğrenimine de yer veren fakülte ve enstitüler açıldı. 1978'de Kültür Bakanlığı bünyesinde kurulan sinema dairesiyle, bürokraside sinemaya ilk kez resmi bir yer verildi.



Bu arada 1982'de Istanbul Festivaliçerçevesinde altı



günlük bir etkinlik olarak başlatılan Sinema Günleri, 1983'te etkinliğin festival süresine yayılmasından son ra, 1985'te ayrı bir gösteri olarak düzenlenmeye başla di (1989'da dünyadaki en önemli kırk film festivali ara



98



SİNGAPUR



Asya'nın yaşama düzeyi en yüksek ülkelerinden biridir.



YÜZEYŞEKILLERI, IKLIM, DOĞAL KAYNAKLAR



Toplam yüzölçümünün % 93'ünü Singapur adasının, geri kalan % 7'sini 50 küçük adanın oluşturduğu Singa pur'da, en büyük ada Singapur, birçok kısa akarsu tara



findan akaçlanır. Bunların en uzunu (yaklaşık 14,5 km) Seletar irmağıdır.



Ekvatorun yaklaşık olarak 110 km kuzeyinde yeralan



Singapur, yağışlı tropikal iklim etkisindedir. Sıcaklık or



talaması ocak ayında 26 °C,temmuz ayında 28 °C, yıllık



yağış tutarı 2 413 mm'dir. Ekvatorun çok yakınında ye



raldığı için, sıcaklıklar ve yağışlar yıl boyunca aşağı yu karı aynıdır.



Singapur'un temel zenginlik kaynağı, Singapur bo ğazına egemen stratejik konumu ve çalışkan halkıdır.



Eskiden ormanlardan ve mangrovlardan oluşan doğal bitki örtüsü, aşağı yukarı bütünüyle yok edilmiştir ve gü



nümüzde ülke topraklarının yalnızca % 5'i ormanlıktır. TOPLUM YAPISI



Singapur çokuluslu bir ülkedir. Nüfusun yaklaşık % 78'i



Atıf Yılmaz'ın, başrollerini Türkân Şoray ile Cihan Ünal'ın oynadıkları Mine (1982) adlı filminden birsahne.



sına girip, adı İstanbul Uluslararası Film Festivali'ne çev rildi).



Çinli, % 14'ü Malezyalı, % 8'iyse Hintli, Pakistanlı, Sri



Lankalı ve başka uluslardandır. Resmi dillerin en önem



lisi olan ingilizce, yetişkin nüfusun %25'inden çoğu ta rafından konuşulur. Dinlerin dağılımı da etnik yapıyı yansıtır: Çinlilerin çoğu buddhacı ya da tao dininden,



1980'den sonra genç yönetmenlere, senaryoculuk tan gelen Yavuz Turgul ile TV'den sinemaya geçen



Yusuf Kurçenli, Nesli Çölgeçen, Nisan Akman, vb. ek lenirken, birçok düzeyli filmde kadının toplumdaki du rumu ve sorunları ele alınmaya başlandı (Atıf Yılmaz'ın



6:



Mine, Bir Yudum Sevgi ve Dağınık Yatakı; Tunç Okan'ın Cumartesi-Cumartesi'si; Bilge Olgaç'ın Kaşık Düşmanr; vb.).



1990 yıllarının başında, Türk sineması içte seyircinin



azalması, birçok sinema salonunun kapanması ve yılda



çekilen film sayısının büyük ölçüde azalmasıyla ciddi



bir bunalıma girerken, yurt dışıödüller açısındansa yeni bir atılım yaptı: Tunç Başaran'ın Uçurtmayı Vurmasın



SINGAPUR CUMHURİYETİ



lari (1991'de Lyon Çocuk Filmleri Şenliği'nde birincilik



GENELBİLGİLER. Yüzölçümü: 618 km2. Başkenti



ödülü) ve Piano Piano Bacaksızı (1991'de Frankfurt



Uluslararası Çocuk Filmleri Şenliği'nde ve Kanada



Uluslararası Gençlik Filmleri Şenliği'nde birincilik ödü



ve en büyük kenti: Singapur (ülke, aynı ayrı kentle ri bulunmayan bir kent-devlettir). TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 2 800 000;



lü), Füruzan ve Gülsün Karamustafa'nın Benim Sinema lanım'ı (1991'de Tahran Film Festivali'nde iözel ödül),



nüfus yoğunluğu: Km’'ye 4 531 kişi. Nüfus dagili



ya'da Uluslararası Çevre ve Doğal Yaşam Filmleri Festi



(1992): %1,4. Resmi dilleri: Ingilizce, Malayca, Çince, Tamilce. Başlıca dinler: Buddhacılık, tao



Nesli Çölgeçen'in Imdat ile Zarife'si (1991'de Ispan



mi (1992): Kentlerde % 100. Yillik nüfus artış hızı



vali'nde en iyi film ödülü), Ömer Kavur'un Gizli Yüzü



culuk, Islâm, hindudini, hıristiyan.



ler ödülü ve Montreal Sinema Festivali'nde en iyi film



Yetişkin nüfusun %88‘i. Üniversite sayısı (1992);



(1991'de Bastia Akdeniz Film Festivali'nde Eleştirmen



ödülü), Yeşim Ustaoğlu'nun Otel adlı kısa filmi (1992'de Montpellier Akdeniz Film Festivali'nde birin



cilik ödülü), Sinan Çetin'in Berlin in Berlin'i (1993'te



Moskova Film Şenliği'nde en iyi kadın oyuncu (Hülya



Avşar) ödülü), Yavuz Özkan'ın iki Kadın'ı (1993'te Is kenderiye Film Festivali'nde en iyi senaryo (Yavuz Öz kan) ve en iyi kadın oyuncu (Serap Aksoy) ödülleri), Memduh Ün'ün zıkkımın Kökü, adli filmi (1993'te As turias Film Festivali'nde en iyi yönetmen ödülü), vb.



Singapur Güneydoğu Asya'da adalar üstünde kurulu devlet. Ma lakka yarımadasının ucu açığında yeralan Singapur, bir Ingiliz sömürgesiyken Malaysia Federasyonu'na katıl miş, 1965'te de bağımsızlığını ilan etmiştir. XIII. yy'da Sumatra'dan gelen yerleşmecilerin Singa Pur (Sanskrit



çe "Aslan Kenti") adını verdikleri yoğun nüfuslu ülke,



EGITIMVE SAGLIK. Okuma yazma oranı (1990):



2. Hastane yatak sayısı (1988): 7 358. Hekim sayı si (1988): 3 166. Ortalama ömür (1992): Kadınlar da- 77; erkeklerde - 72. Bebek ölüm oranı (1992): 1 000 canlı doğumda 6,7 EKONOMI. GSMH (1990): 34,6 milyar dolar; kişi



başınaulusal gelir: 12 700 dolar. Etkin nüfus dağı limi (1990): Ticaretve hizmetler %62; sanayi



%27, yapı sanayisi-- %6; devlet memurları ve bayındırlık, %5. Dış ticaret (1990): Dışalım



60,6 milyardolar; dışsatım 52,5 milyar dolar. Ti caret yaptığı başlıca ülkeler: ABD, Japonya, Ma



laysia. Para birimi: 1 Singapur doları – 100 cent.



YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Par



lamento. Yönetim bölümlenmesi: Yok.



ULAŞIM.Demiryolları (1990): Toplam 26 km. Ka rayolları(1989):Toplam 2 760 km. Başlıca liman ları: 1. Başlıca havaalanları: 2.



COHOR



Cotor Bar



Sembung AVALT



Soodlands MALARI Unted



SINGAPUR Ponggol



ghg Hon Manda?



DO Soon



Chu Kang



171



pang



FC



Buku



Pancing



Selangoo



OM KO



Buh



Chu Kang



Mit



Yara



PAYA LEBAN



Pay Low



berg



ng Des Ad



One



• Mod uta



Choes



Kold



Udined



MUM



Uw Pandan



WUSMAAD



Jurong Toa Payoh



Timah



SINGAPUR



Bedok



otv



TATA



SAITNSGIYAAPUR



TSITA



Bukit



LUGE



Qaristow



Depth



Katherine



"



Pese Act



SINGAPUR



Merimau Ad.



Singapur



Pancang



O



Okçek'LD



Chawan Ad



ertan sa 10351



BOGARI



I wangetan 72



Butun Al Güney Add



SİNGAPUR Buyuk kenbe Alan



CIN



Ceu Alan ya da



BANGLADES (MYANMAAud



Oman



MANO BUY) Sarnatau Ad



TAVLANO



KUSTA



Malezyalılar ve Pakistanlılar müslüman, Hintlilerin ço ğunluğu hindu, Avrupalı ve Avrasyalıların çoğuysa hiris tiyandır.



Yıllık nüfus artış oranı Güneydoğu Asya'daki en dü şük oran olan ülkede, bu sonuca devlet desteğiyle uy



ücretsiz ve herkese açıktır.



EKONOMI



Hong Kong, Tayvan ve Güney Kore'yle birlikte “As



ya'nın Dört Küçük Kaplanı" diye adlandırılan ülkeler den biri olan Singapur, dünyada ekonomisi son yıllarda en hızlı büyüyen ülkelerden biridir. Ekonomideki başa rılarını stratejik konumuna ve limanına borçludur. Baş



‫ةنطفلا‬



Karayolu ya da Avro Demiryolu



BAUNE



‫ןוליא‬



HALAYSIA



Singapur Bomeo



Uluslarare singlar Kent Senin



Sumatra



gulanan ciddi aile planlaması programıyla ulaşılmış, ama 1990 yıllarının başında hükümet, görüş değiştire



rek, halkı daha çok çocuk yapmaya teşvik etmeye baş lamıştır. Eğitimin zorunlu olmadığı ülkede, ilköğretim



Opel ligi Alan VETIUM



Ozellgi Yen DNOONETYA



Yalnuca Onemlerde Belirtilmiga



mento'da en çok milletvekili bulunan parti, hükümeti kurar. 1959'dan 1990'a kadar başbakanlık yapan Lee Kuan Yew'in başkanı olduğu Halk Eylemi Partisi (PAP)



siyasete bütünüyle egemendir. 1991'de Anayasa'da yapılan değişikliklerle,cumhurbaşkanının yetkileri arti rilmiş ve halk tarafından seçilmesi ilkesi getirilmiştir. Hükümet, etnik topluluklar arasındaki uyumu, istikran ve ekonominin modernleştirilmesini yakından denetle



langıçta bir yük aktarma merkezi olarak kurulan lima



mektedir.



mi yapılmaya başlanmasıyla, sanayi hızla gelişmiştir:



pur'da, XI. yy'da Temasek adında bir kent bulunduğu bilinmektedir. 1819'da Sir Thomas Stamford Raffles adaya ulaşınca konumunun sağladığı avantajları anla



lığın ilanından sonra, gelişmiş bir altyapısı bulunan ülke,



hükümet ile iş çevreleri arasında sıkı bir işbirliğiyle yö



miş ve İngiltere'den bu toprakları satın almasını istemiş, 1824'te kurulan Singapur kenti, kısa sürede güneydoğu Asya'da önemli bir Ingiliz ticaret merkezine dönüşmüş.



netilerek, önemli bir sanayi ve finans merkezine dönüş



tür. Çok sayıda Çinli ve Hintli tüccar, sözleşmeli işçi



Ticaretinin %45'ten çoğu ABD, Japonya ve Malay



sayısı bütün öbür topluluklarınkini aşmıştır. 1830'da



sia'yla yapılan Singapur, Güneydoğu Asya Ulusları Birli



ği'nin (ASEAN) kurucu üyesidir ve günümüzde toplam



Straits Settlements adlı İngiliz ticaret merkezleri birligi nin bir bölümünü oluşturan Singapur, Şubat 1942'de



ticaretinin yaklaşık %25'i öbür ASEAN üyeleriyle yapıl



Japonlar tarafından işgal edilip, 1945'te Ingilizler tara



nindan, XX. yy'ın başlarında işlenmek için hammadde -özellikle Malezya'dan getirilen kauçuk ve kalay-dışalı Petrol rafinerileri, kauçuk işleyen tesisler, besin sanayi si, elektronik gereçler yapımı, tersaneler, vb. Bağımsız



müştür. Limani, aktarılan tonaj bakımından dünyanın en büyük limanlarından biridir.



maktadır. İşlenmiş ürünlerin dışsatım ve dışalımın yak



laşık %75'ini oluşturduğu ülkede, başlıca dışalım mad



deleri, çeşitli makinelerve ulaşım araçları, başlıca dışsa



tim ürünleriyse elektronik gereçler, büro makineleri ve



arıtılmış petrol ürünleridir. Tarım ürünlerinin çoğu yurt



dışından satın alınır. Balıkçılık sanayisi önemli ölçüde



gelişmiştir; turizm de hızla gelişmektedir. DEVLET YAPISI VE TARIH



Parlamenter bir cumhuriyet olan Singapur'da, Parla



Eski tarihi konusunda yeterli bilgi bulunmayan Singa



(Hintli) ve Malezyalının gelmeye başlamasıyla, nüfusu



da hızla gelişmeye başlamış, 1836'ya doğru Çinlilerin



findan ayrı bir Ingiliz sömürgesine dönüştürülmüştür. 1959'da içişlerinde özerklik tanınmış, 1963'te Malaysia



Federasyonu içinde yarı-özerk bir eyalet olmuş, 9 Ağustos 1965'te Malaysia'dan ayrılarak, İngiliz Com



monwealthü üyesi bağımsız bir cumhuriyet olmuştur. O tarihten bu yana Asya'daki yaşama düzeyi en yük



sek ülkelerden birine dönüşen Singapur'da (hükümet



ekonominin yönetiminde önemli rol oynar), 1980 yılla ri başlarında ekonomide hafif bir yavaşlama olması, hü



100



SINGER, ISAAC BASHEVIS



C



F



3



71



19



3



41



O



$



MNMN



TA



9 ta TS



Singapur



(Üstte) Çizelgede kırmızı dikdörtgenlerle aylık sıcaklık ortalamalan, mavi dikdörtgenlerle de yağış ortalamaları verilmiştir. Yağışlı tropikal iklim



etkisindeki Singapur'da, sıcaklıklar ve yıllık yağış tutan yüksektir. (Sağda) Singapur kentinin tarihsel ticaret



merkezi Raffles meydanı.



kümetin uyguladığı siyasetlerin gün geçtikçe eleştiril



mesine yol açmış ve 1984 ile 1988 seçimlerinde muha lefet partilerinin toplam oylarını % 35'in üstüne çıkar



sinirsel iştahsızlık: Bk. ANOREKSİYA NEVROSA.



malarının ardından, 30 yılı aşkın süre başbakanlık yap



mış olan Lee Kuan Yew, Kasım 1990'da istifa etmiş



(ama kabinede kaldı), yerine Goh Chok Tong başba



kanlığa, Lee'nin oğlu Lee Hsien Loong da başbakan



yardımcılığına getirilmiştir. 31 Ağustos 1991 seçimle rinde PAP oyların %61'ini alarak Parlamento'daki 81



milletvekilliğinin 77'sini kazanmıştır. Ağustos 1993'te



yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, On Teng Che ong cumhurbaşkanlığına seçilmiştir.



Singer, İsaac Bashevis İngilizce ve Yiddiş dilinde yazan ABD'liyazar (Radzy min, Varşova yakını 1904-Miami, Florida 1991). ABD'ye göçen (1935) Isaac Bashevis Singer, New



sinir sistemi



Duyu sinirleri ve hareket sinirleri aracılığıyla organiz manın dış dünyayla ilişkisini sağlayan, ayrıca, bedenin



çeşitli bölümleri arasında bilgileri ileten, sinir hücreleri



ve liflerinden oluşan bütünü belirten tip terimi. Sinir sis temi genellikle iki bölümde incelenir: Merkez sinir sis



temi;özerk sinir sistemi. Beyin ve omurilikten oluşan merkez sinir sistemi, çevre sinir sistemine gelen bilgiler



ile sistemin bunlara yanıtlarını dengeler. Gelişmiş canlı lardaki bazı omurilik refleksleri, omurgalıların sinir sis teminin iki bölümlü yapısını yansıtır; bazı reflekslerse beyinden doğar. Özerk sinir sisteminin etkinliği bütü



şe yazarlığı yaptı. Roman ve öykülerinde, geleneksel



nüyle istemsiz, refleksler biçimindedir. Bütün üstün yapılı hayvansal yaşam biçimlerinde bu lunan sinir sistemini, sinir hücreleri (nöronlar, nevron



anlatıp (The Family Moskat (Moskat Ailesi, 1950); The



oluşturur. Bu hücreler çevreden, alıcıları aracılığıyla bil



York'ta Yahudilerin çıkardığı Forward gazetesinde kö



Yahudi anlatıcıların ritmiyle çocukluğunun Polonya'sını



Magician of Lublin (Lublin Büyücüsü, 1960); Passions



lar) adı verilen son derece düzenli bir hücre topluluğu gi toplar, topladıkları bilgileri , birleştirme (ya da bütün



[Tutkular, 1974); vb.),1978'de Nobel Edebiyat Ödü



leştirme) adı verilen bir süreç aracılığıyla organizmanın



lü'nü aldı. Birçok çocuk kitabı da yazdı. 1987'de yayın



iç etkinlikleriyle eşgüdümlerler. Aynı zamanda da, bel



ladığı, Enemies: A Love Story (Düşmanlar: Bir Aşk Hika



lek (Bk. BELLEK) yeteneğiyle bilgi depo eder ve uyum sal davranış kalıpları oluştururlar. Sinir sistemlerinde,



yesi) adlı romanı 1989'da sinemaya uyarlandı.



sinir: BK. SİNİR SİSTEMİ.



biçim ve karmaşıklık bakımından türden türe büyük de ğişiklikler gözlenir. Değişiklikler, medüzler gibi selente



relerin basit sinir ağlarından daha üstün yapılı omurga



sızların ve omurgalı türlerinin çoğunun karmaşık, bölüt sinir akısı: Bk. REFLEKS.



lenmiş bir biçimde düzenlenmiş ve iki yanlı bakışımlı yapılarına kadar uzanır.



Birhücreli hayvanlarda sinir sistemi bulunmaz. Çev



sinirbilim Sinir sisteminin anatomisini, fizyolojisini ve hastalıkları ni inceleyen tip dalı. Sinirbilim (nöroloji) uzmanları, si



nir sistemi hastalıkları konusunda ayrı bir uzmanlık öğ



renimi görmüşlerdir. (Ayrıca Bk. SİNİR SİSTEMI HAS TALIKLARI.)



sinir hücresi: Bk. SİNİR SİSTEMİ.



relerine eşgüdümlenmiş yanıtlar üretebilirlerse de, üs tün yapılı hayvanların derece derece ince yanıtları ve yanit birleşimlerine, bu hayvanlarda rastlanmaz. Pori



fera cinsinden süngerler gibi basit çokhücreli hayvan



lar, çeşitli uyarı türlerine yerelleşmiş yanıtlar verebilir



ler; buna karşılık, bunlarda sinir sistemleri bulunmadığı için, sinyalleri ve yayınları, hareket birliğine ve esnekli ſe erişebilecek bir biçimde birleştirme yetenekleri yok



tur. Bununla birlikte, söz konusu basit hayvanlarda,



elektrik yüklü kimyasal maddelerin (iyonların) geçmesi ne seçimli olarak olanak veren zarlarla çevrilmiş hücre



SİNİR SİSTEMİ 101 ler bulunur ve bir dereceye kadar davranışsal yanıtı uyarırlar.



Sinir sistemi bulunan hayvanlarda, her sinir hücresi nin zar özellikleri son derece uzmanlaşmıştır. Bunun



sonucu olarak elektrokimyasal sinyallerle bir sinir hüc resinden (nöron; nevron) öbürüne, çoğunlukla karma



şık kalıplar ve birleşimler halinde bilgi taşınabilir. Ayrı



ca, hayvansal yaşamın daha çok evrim geçirmiş biçim lerinde, hem uyarma hem de ketleme içeren çeşitli tip



lerde sinyaller ortaya çıkar. Bu hayvanlarda, sinir siste



Bir sinir hücresinin uzanuları anatomi temelleriyle hemen ayırt edilemiyorsa, bu sinir hücresi"aynıkutup lu" (isopolar) diye adlandırılır. Aynı kutuplu sinir hücre



leri, görünüşe göre en ilkel sinir hücreleridir. Sözgelimi selenterelerin (medūz, vb.) sinir ağlarında yaygındırlar. Üstün yapılı omurgalılarda da, insan gözünün ağtaba kasında bulunan amakrin (ya da uzantısız) hücreler gibi bazı aynı kutuplu sinir hücreleri bulunur. Bütün bu sinir



hücresi tiplerinin, sınırlı bir uyanılabilme ve uyarma ye. teneği bulunan epitel hücrelerinden (deri ve organ zar



levler için özelleşmiş bölgeler de gelişmiştir. Insan gibi daha üstün yapılı organizmaların sinir sis



larının hücreleri) gelişmiş oldukları düşünülmektedir. Aliqlar. Alıcalar, sinir sistemine bilgi getiren sinir hücre leridir. Duyum algısı, klasik olarak beş duyuya ayrılır: İşitme, görme, dokunma, tatma ve koklama. Ama gü



mi ile geri kalan sinir dokularından oluşan ayrı bir çevre



nümüzde alıcılar, daha yaygın olarak, kendilerini uya



mi içinde görme, işitme, beslenme ve çiftleşme gibi iş



temi, beyin ve omurilikten oluşan bir merkez sinir siste



(yani çizgili kaslara), deriye ve eklemlere sinirler gönde



ran fiziksel uyarı biçimine göre kimyasal alıcı, elektrik sel alici, mekanik alıcı, işık alıcısı ve isi alıcısı diye sınıf landırılmaktadır. Ağrı alıcıları (nocireceptor) da, doku larda oluşan zedelenme tarafından uyarılır.



temelde, kalp vuruşu gibi istemsiz hareketleri eşdüzen



Aşamalı potansiyel. Fiziksel çeşitliliklerine karşın, sinir



sinir sisteminden oluşur (Bk. BEYİN; OMURİLİK). Mer kez sinir sistemi, bütün olarak sistemin etkinliğini eşdü zenler. Hareket (motor) sinir sistemi, iskelet kaslarına



rir ve istemli hareketleri denetler; özerk sinir sistemiyse,



ler.



SINIR HÜCRESI



Sinir sisteminin temel yapıtaşı, organizmanın içine ve



İŞLEV



hücrelerinin çoğu aynı biçimde iş görür: “Aşamalı po



tansiyeller" ve "diken ya da sivri (spike) yük boşalmala



ni" diye adlandırılan iki temel elktrokimyasal sinyal çeşi



dışına bilgi iletilmesi için özelleşmiş bir hücre olan sinir



dini doğurur ve taşırlar. Sinir hücresi zarında bazı iyon



beyninde yaklaşık bir trilyon bireysel sinir hücresi var



olmayan bir sinir hücresinde, hücrenin içinin, dışına gö re negatif yüklü olduğu bir potansiyel ("dinlenme po tansiyeli” diye adlandırılır) vardi hücresi kutup



hücresidir (nöron, nevron da denir). Yalnızca insan



dır; bu hücrelerden her birinin sistemin içindeki öbür si



nir hücreleriyle doğrudan birkaç bin bağlantısı buluna



ların (Na+, K+, Cl-, Ca* ) eşitsiz dağılımı nedeniyle etkin



bilir.



laşmasını yitirince, iç ile dış arasındaki bu potansiyel far



Yapı ve işlev. İnsan beyninin bir sinir hücresinde üç ana bölge bulunur: Hücre gövdesi (soma); dendritler (alıcı



ki azalır ve sinir hücresi, lifin ucuna bir itki (akı) yaymaya



uzantılar); akson (iletici uzantı). Çapı 2-500 mikron ara



başlar. Kutuplanma yitiminin neden olduğu aşamalı potansiyel yük, dallardan hücre gövdesine doğru hare



sında değişen hücre gövdesi, hayvan hücrelerinin ço



ket eder.



ğunun temel yapı öğelerini içerir: Çekirdekçikler ve kromozomlar içeren bir çekirdek, ribozom, mitokon



Sivri yük boşalmaları. Toplam kutuplaşma yitimi yeteri



driler, hücre içi ağ tabakası (endoplazmikretikülüm). Dendritler, hücre gövdesiyle sitoplazma sürekliliği bu



lunan dallanmış yapılardır. Öbür sinir hücrelerinden sinyaller alma işlevi görürler. Akson, uzun bir liftir (bazı balinalarda uzunluğu 9 m'yi bulur); çapı bakımından nispeten birbiçimlidir ve çoğunlukla bir miyelin kılıfla kaplıdır. Normal işlevi, bir sinir hücresinden komşu sinir hücresine bilgi iletilmesine yardımcı olmaktır.



Birçok hayvanın sinir hücrelerinde, farklı işlevlere hizmet eden özelleşmiş yapılar da bulunur. Nissl cisim



leri, ribonukleoproteinler içerirler ve özellikle protein



bireşimiyle ilgilidirler. Telcikli yapılarda, sinir telcikleri (nörofilamentler) ve çok küçük borucuklar (mikrotü büller) vardır ve çeşitli maddeleri bütün sinir hücresine taşıma işlevine katıldıkları sanılmaktadır. Çoğunlukla aksonun son ucunda bulunan sinaps tomurcukları yu



varlak, yassılaşmış kesecikler içeren saydam şişkinlik



lerdir; sinir akılarının aktarılmasında rol oynadıkları sa nılmaktadır.



Kutupluluk. Bir sinir hücresi, hücre gövdesinden (soma dan) kaynaklanan birçok süreci anlatmak için, çoğun lukla çok kutuplu olarak, bu süreçler anatomi açısından



birbirlerinden farklı oldukları için (aksonlar ve dendrit ler) de karşı kutuplu olarak düşünülür. Çok kutuplu ve



ayrı kutuplu sinir hücreleri, omurgalıların merkez sinir sistemindeki sinir hücrelerinin başat olan sınıfıdır. Duyu sinir tünellerinin çoğu iki kutupludur ve çevre sinir siste



minde bulunurlar. Böcekler gibi üstün yapılı omurga



sızlarda, sinir gövdesine bağlı tek uzantılısinir hücreleri, genellikle hem ara sinir hücreleri, hem de hareket sinir



kadar büyükse, aksonun tabanında bir ya da iki sivri bo şalma doğarak, sinaps terminaline doğru taşınır. Sivri



uçlar (spike) biçiminde yük boşalma frekansları, sinya lin şiddetini kodlar. Sivri boşalımlar, sinaps tomurcukla rina ulaştıklarında, kesecikler içine depo edilmiş özel kimyasal ileticilerin salgılanmasını uyarır ve sinir hücre sinin dentritlerinde ya da gövdesinde, aşamalı, sinaps



sonrası potansiyellerini doğurabilirler.



Aşırı kutuplaşma. Dinlenme potansiyeli arttığı zaman, sinir hücresi aşırı kutuplaşır; bu aşırı kutuplaşma, sinir hücresinin mesaj taşımaya daha az elverişli duruma



gelmesine yol açar. Bunun sonucunda sinir hücresi,



uyanlacak yerde, ketlenir. Bazı ileticiler uyarıcıdırlar; sinir-akı yayılımını uyarırlar; öbürleriyse aşırı kutuplaş manın ortaya çıkmasına yol açarak, ketleyici etki yapar lar.



MİYELIN



Yapısı ve işlevi. Birçok omurgalının sinir aksonlan, mi yelin bir kılıfla kaplıdır. Bu kılıf, bir teli yalitan üst tabaka gibi iş görür ve sivri boşalmaların iletim etkililiğini büyük ölçüde artırır. Yalıtıcı kılıf, yani miyelin, glia hücrelerin den yapılmıştır. Omurgalılarda, merkez sinir sistemin deki glia hücreleri "oligodendroglia" diye, çevre sinir



sistemindekilerse "Schwann hücreleri" diye adlandırı



lırlar. Omurgasızlarda, gerçek miyelin kılıf bulunmaz; buna karşılık, toprak solucanları ile çalı karideslerinin hızlı iletimli dev lif sisteminde, miyeline benzer örtüler bulunur. Miyelin kılıflar, sinir-akı iletiminin hızını ve gü



venilirliğiniartırırlar.



Ranvier düğümleri. Miyelinli liflerde birbiri ardına dizili



hücreleri olarak işlev görürler ve "tek kutuplu" diye si



glia hücreleri arasında, “Ranvier düğümleri" adı verilen küçük boşluklar yeralır. Eylem potansiyeli, "sıçramalı



niflandırılırlar.



iletim" adı verilen bir süreçle bunların birinden öbürü



102 SİNİR SİSTEMİ



5



6



Hareket sinir sistemi, iskelet kaslarının istemli etkinliklerini denetler. Omurilikteki, beyin sapındaki, beyincikteki ve beyin kabuğundaki hareket merkezlerinden gelen bütünlenmiş mesajlar, durum alışı ve hareketi eşgüdümler. Akıları (itkileri)



kaslara ileten birçok sinir hücresi, beyin kabuğunun yüzeyine yakın hareket bölgelerinde (beynin kesitinde, A; üstte sağda), özellikle de "hareket beyinkabuğu" diye adlandırılan bölgede yerleşmişlerdir. Insanda hareket sisteminde (B) gözlenilen beden bölümleri, beyin kabuğundaki o yerlerde kalan sinir hareketi tarafından denetlenir. Her beden bölümünün



büyüklüğü, ona hizmet edenkabuk alanının miktarıyla orantılıdır. Beyin kabuğundan gelen sinir telcikleri, omurilikte toplanarak piramitsi (ya da beyin kabuğu-omurga) yollarla aşagı inerler. Telciklerin %75. %90'ını içeren iki yan piramitsi



yolun (1), soganilikte (2) kesişerek çaprazlanması nedeniyle, her beyin yarıküresi, temelde bedenin bir yanındaki kaslan



denetler. Her biri bir milyondan çok telcik içeren piramitsi yollar, omuriliğin her düzeyinde dışanı telcikler (3) salarlar. Bu



Telcikler, sinir akılarını, mesajları, doğrudan doğruya iskelet kaslarının tellerine taşıyan omurilik sinirlerinin (5) köklerine (4) dağıtırlar. Gösterilen (6) iki sempatik sinir sistemi, düz kaslar ile kalp kasının istemsiz hareketlerini denetleyen ve salgı bezlerinin etkinliğini düzenleyen özerk sinir sistemine aittir.



ne sıçrar. Insanda miyelin yetmezliği, sinir sistemi işlev



lerinde, iletim hız ve güvenliklerindeki azalma nede niyle, ciddi bozukluklara yol açabilir (sözgelimi, mültipl skleroz).



SINAPS



Sinaps yanğı. Sinir hücreleri arasındaki en yakın birleş.



me ve işlevsel bağlantı noktalarına “sinaps" adı verilir.



Gerçekte, sinir hücrelerinin çoğu, birbirlerine doğru dan anatomik temasla sinyal vermezler. Normalde,



yaklaşık 200 angströmlük küçük bir sinaps yarığıyla bir



birlerinden ayrılmışlardır (bir angström santimetrenin yüz milyonda birine eşittir). Sinaps öncesi sinir uçların dan (terminal) sinaps yarığına, sinir ileticileri (akıların



gerçekleşmesini sağlayan kimyasal maddeler) salgıla nır. Bunlar, alıcı sinir hücresinin sinapsötesi zarı tarafın



dan alınır. Zaman zaman ortaya çıkan sıkı bağlantı du



rumunda, bir sinir hücresinden öbürüne bilgi iletimi, kimyasal yolla değil, öncelikle elektriksel yolla olur. En çok rastlanan sinapslar, gönderici hücrenin aksonu ile alıcı hücrenin dendritleriya da gövdesi arasında oluşan



SİNİR SİSTEMİ sinapslardır. İki akson, dendritler ya da gövdeler arasın.



da da sinapslar bulunduğu bilinmektedir. Birbirine komşu hücrelerin arasındaki özel sinaps yerleri, iletilen



sinyallerin tipini etkileyebilir. Ayrıca, üstün yapılı hay vanlarda sinapslar, yalnızca tek bir yönde bilgi taşıyabi lir; bu da sinirsel kodların karmaşıklığını büyük ölçüde artırır.



SINIR SISTEMI TİPLERİ



Aşağı yapılı organizmalar. Selenterelerin sinir ağları gibi ilkel sinir sistemlerinde, ganglionlar ya da gerçek beyin ler halinde kümelenmiş sinir hücresi gövdeleri bulun maz. Tek tek sinir hücreleri az farklılaşmıştır ve miyelin



kılıflarla yalıtılmamışlardır; sinyaller bir sinaptan her hangi bir yöne doğru ilerleyebilir.



Yassisolucanlarda iki yapılı bakışımı bulunan daha



103



deki refleksler, karmaşık karşılıklı uyarma ve ketleme kalıpları içinde birbirlerini etkilerler.



Geri besleme. Sinir sistemi reflekslerinin incelenmesin de ortaya çıkan en ilgi çekici özellik, duyusal girdiler ile hareketsel çıkular arasındaki çok sıkı ve son derece kar



maşık bağlantıdır. Genel geri besleme denetim ilkesi



nin, karmaşık sinir sistemi işlevleri için önemli olduğu



düşünülmektedir. Sözgelimi, memelilerin kas telcikleri, o andaki kasılma durumlarına ilişkin bilgileri omuriliğe



ileten özelleşmiş duyu hücreleri (iğ organları) içerirler. Bu kaslara hem omurilikten, hem beyinden gelen çıktı



lar, bir ölçüde iſ telciklerinden gelen sinyallere dayanır.



Ayrıca, beyin, götürücü sistem aracılığıyla, özel sinyal ler gönderebilir; bu sinyaller kaslardaki iğlerin yönünü seçimli bir biçimde değiştirir ve kasın hareket sinir hüc



leri, ganglionlar biçiminde bir araya gelmişler, aksonlar



relerinin sinyallerine yanıt verme yeteneğini etkiler. Böylece, duyu sinyalleri hareket yanıtlannı, hareket ya



lucanlar iyice farklılaşmış duyu organları aracılığıyla



Sinir hücrelerinin çalışma biçimi. Omurgalıların sinir sis



gelişmiş bir sinir yapısı gözlenir. Böceklerde, kabuklu



larda ve yumuşakçalarda son derece karmaşık ve çok



tılarını, bir doğrudan aktarım sürecini doğurabilirler. Daha yaygın olarak, duyumsal girdinin ayrıntıları, getiri



ket sinir telleri, omuriliğin çeşitli bölütleri içinde birbir



ve hareket sinir hücrelerinin o andaki yanıt verme duru muna dayanır. Getirici sinyaller, aynı zamanda yanıtları



rılmış sinaps bölgelerinde, hücre gövdeleri (bozmad



melde, uyanlan yapının doğasından kaynaklanır. Son



akson bölgeleri (akmadde) bulunur. Büyük, iyi düzen



yumsal girdilerin bulunmadığı durumlarda bile, kendi



ler.



ların omuriliği, normalde beyinle işbirliği halinde iş gö



Omurilik. Bir omurgalı hayvanın omuriliğinin kesiti, boz bir kelebek görünümündedir (hücre gövdelerinden oluşan bozmadde ile birleşmiş sinapslar, getirici ve gö



rür.



lenmişlerdir). Her bölütte, getirici duyu sinir telleri arka



yeridir. Beyin ile omurilik arasındaki büyük sinir demet leri, yolları, soğaniliğin içinde kesişerek çaprazlanır. Be denin ve iç organların çeşitli işlevlerine hizmet eden 12 kafa siniri çiftinin giriş ve çıkış noktaları soğanilikte, bu nun yanı sıra da, onun biraz üstünde olan Varol köprü



yüksek düzeyde bir sinir sistemi bulunur. Hücre gövde



da bir araya gelerek sinirleri oluşturmuşlardır. Yassiso



nitları da duyu sinyallerini etkiler.



çevreden bilgi alırlar. Halkalı yuvarlaksolucanlarda, gerçek bir beyin tarafından denetlenen daha çok yönlü



teminde, ayırt edilebilen en az beş çalışma biçimi var dır. Birincisi, duyumsal girdiler özel hareket yanıt ayrın



yönlü gelişmiş sinir sistemi örgütlenme kalıpları vardır. Omurgalılar. Çeşitli omurgalı türlerinde, duyu ve hare



ci sinir uyarısına, bunun yanı sıra ara sinir hücrelerinin



lerinden ayrılmışlardır. Birbirlerinden kesin sınırlarla ay



başlatmak işlevi de görürler; yanıtların özellikleri, te



de) ve aynı biçimde sınırları iyice belirlenmiş miyelinli



lenmiş bir beyin, bütün sinir sistemi işlevlerini eşdüzen



türücü aksonları içeren beyaz bir ovalin içinde düzen



köklerde toplanmıştır; arka kökler, omuriliğin dışındaki ilgili düğümlere bağlıdır. Götürücü sinir telleri ön kök lerde toplanmıştır. Omuriliğin boyun, gövde, karın ve sağrı bölgeleri, birbirini izleyen beden bölümlerine iliş



kin getirici, birleşici ve götürücü sinir işlevlerini denet ler.



Ozerk sinir sistemi. Omurilik bunun yanı sıra, istemsiz



olarak, bütünleştirici ve hareket ettirici hücreler, du liklerinden yanit uyarabilirler. Her durumda, omurgalı BEYİN



Soğanilik. Beyin, omuriliğe, soğanilikte (miyelansefal de) bağlanır. Soğanilik, daha ilkel düzenleyici işlevlerin



sünde ("halkamsı tümsek”) yerleşmiştir.



Arka beyin, beyincik, orta beyin. Varol köprüsü (arka beyin ya da metansefal) ve beyincik, duyu ve hareket



(bilinçsiz) düz kas hareketlerini ve salgıbezlerini denet leyen özerk sinir sisteminin iki ana dalını da barındırır ve



eşgüdümünün birçok temel görevlerinden sorumlu



sinir sistemidir. Omuriliğin gövdeve bel bölütleri, sem patik sinir sistemi sinirlerini içerir. Sempatik sinir sistemi,



fal) duyu-hareket süreçlerinin çok daha karmaşık işlev lerinden sorumludur. Beyin sapı (soğanilik, Varol kop rüsü ve orta beyin), birbirinden ayrı birçok duyu ve ha



korur. Bu iki dal, sempatik sinir sistemi ve parasempatik



organizmada acil durumlarda "dövüş ya da kaç" tepki



sini uyaran adrenerjik bir işlev görür. Kafatası ve sağrı bölütlerinde yerleşmiş olan parasempatik sinir siste



miyse, organizmanın gevşemesini sağlayan, öncelikle kolinerjik bir işlev görür. REFLEKS



Omuriliğin daha ilgi çekici ve daha önemli özelliklerin



den biri, beyinden ayrıldıktan sonra, "refleks" adı veri



len bütünleyici temel işlevleri denetleyebilmesidir. Bir



refleks, şematik olarak bir duyu (alıcı ya da getirici) hüc resinin bir ara sinir hücresini uyarması, onun da bir ha



reket (götürücü) sinir hücresini uyarması biçiminde ta sarlanabilir. Uyarı ile yanıt arasında geçen değişken sü re, refleks getirici hücreler tarafından taşınan sinyali is leme koymak için gerekli zamanı yansıtır. Yanıtın gücü,



zaman içindeki, aynı zamanda da farklı sinir yollarında



ki bir birikime bağlıdır. Standart bir sinyale yanıtın tam



gelişebilmesi, biraz zaman alabilir. Sinyal ortadan kalk tıktan sonra, yanıt bir süre devam edebilir. Sistem için



dur. Beynin ikinci düzeyi olan orta beyinse (mezanse



reket işlevini birleştiren karmaşık bir yapı olan ağsı olu şumu barındırır. Ağsı oluşum aynı zamanda genele ya yılan bilinç düzeylerini (uyuma ve uyanma çevrimleri dahil) de etkiler.



Ara beyin. Ara beyin (diansefal), karmaşık birleştirici ya pilar içerir: Birçok duyum sinyalini eşgüdümleyen tala



mus; beslenme, çiftleşme ve dövüşme gibi güdülenmiş



davranışlarda önemli bir rol oynayan hipotalamus; vb.



Hipotalamus, sinir sistemini epifiz ("kozalıksı bez de



denir) aracılığıyla içsalgı sistemine bağlayan başlıca sinir salgı yeridir.



Büyük beyin. Büyük bölümüyle beyin (telensefal) çok gelişmiş ve karmaşık beyin yapısının doruğunu oluştu rur ve kuşkusuz çok ince duygusal, eşgüdümsel ve an liksal işlevlerde başlıca rolü oynar. Son derece karma şık yapıdaki dış bölümü (beyin kabuğu) üç ana bölgeye ayrılır. Çok büyük bir kesinlikle düzenlenmiş olan sinir



sistemi işlevlerinin en çarpıcı yönleri, beyin kabuğu dü zeyinde temsil edilir.



104



SİNİR SİSTEMİ HASTALIKLARI



BÜTÜNLEŞTİRME Sinir sistemi “mimarisinin" kesinliğinin ve karmaşıklığı



grubunu içine alır. Bu hastalığa enfeksiyon, kan bozuk



lukları, metabolizma yetmezlikleri, oksijensiz kalma



nin en iyi örneği, memelilerde başın arka yapısında ye



(anoksi) ya da travma gibi etkenler yol açabilir. Kalitim



ralan, çeşitli duyu-hareket eşgüdüm biçimlerinde önemli rol oynayan büyük bir yapı olan beyinde gözle



sal metabolizma kusurları (sözgelimi fenilketonüri), za



nir. Beyinde beş sinir hücresi çeşidi (Purkinje hücreleri,



Golgi hücreleri, yıldızımsı hücreler, sepet hücreler ve tanecikli hücreler) yerleşmiştir ve beceri isteyen çeşitli



rar verici kimyasal maddelerin anormal birikmeleriyle sonuçlanan özel enzim eksikliklerine yol açarlar. Bu aşırı kimyasal madde birikintileri, çoğunlukla zeka geri



liğinin temelindeki nedeni oluşturur. Önemli birçok ze



işlevlerin denetimi için uyarma ve ketlemeye olanak verecek biçimde, birbirleriyle tam bir ilişki içinde her



ka geriliği hastalığından biri, döllenme olayı sırasında



yana dağılmış durumdadırlar. Buna benzer düzenli bir



ya da Down sendromudur.



oluşan kromozom anormalliğinin yol açtığı mongolizm



karmaşıklık, omurgalıların gözlerinde, ağtabakadaki beş hücre çeşidi arasında gözlenir: Işık alıcı hücreler,



Yozlaştırıa hastalıklar. Yozlaştırıcı hastalıkların çoğu



yatay hücreler, iki kutuplu hücreler, uzantısız hücreler,



lıkları, beyin kabuğu hücrelerinin sürekli yitimi ve bu nun sonucunda beyin körelmesinin ortaya çıkmasıyla ayırt edilir. Zihinsel işlevlerin yitimi (bunama), davranış ve kişilik değişmeleri, konuşma ve algı eksiklikleri, sara



ağtabaka gangliyon hücreleri. Bu hücreler arasındaki son derece düzenli etkileşmeler, görsel çevrenin zen gin ayrıntılannı işlemden geçirir. Üstün yapılı hayvanla



rin tümünde, başka alıcılarda ve sinir sistemi yapıların da, buna benzeri etkileyici uzmanlaşmalara rastlanır.



nun nedeni bilinmemektedir. Alzheimer ve Pick hasta



nöbetleri, hareket bozuklukları yaygındır. Parkinson hastalığı da, oldukça sık rastlanan yozlaştı rici bir hastalıktır. Beynin merkez bozmaddesini etkile



sinir sistemi hastalıkları Sinir sisteminde, nedenleri, sinir sisteminin etkilenen



yerleri ve yol açtıkları işlev bozuklukları bakımından farklı bir dizi hastalık ortaya çıkabilir. Beyin, omurilik ve



çevre sinir sisteminin bütün düzeyleri etkilenebilir. Bu hastalıkların belirtileri arasında, kas gücünde, kaslarda zayıflamayla birlikte olan ya da zayıflama olmadan or taya çıkan azalma, duyu algısının bozulması, hareket



yerek, sinir ileticisi dopaminin yetmezliğiyle sonuçla nir. Beyin iltihabı geçiren kimselerde, ihtilat olarak orta



ya çıkabilir. Merkez sinir sistemini etkileyen birçok psi kotrop ilaç, manganez, öbür toksinler ve oksijensiz kal



ma sonucu oluşan beyin yıkımı da, parkison belirtileri ne yol açabilir. Belirtiler, kendiliğinden hareketlerin azalmasını, kas gerginliğinin azalmasını ve dinlenme



durumunda ritmik titremeyi içerir.



lerde eşgüdümsüzlük, bağırsak, idrar kesesi işlevlerin



Multipl skleroz, miyelinli sinir liflerinde sınırları iyice belirgin, çoğunlukla küçük yozlaşma alanlarıyla (plak



de ya da cinsel işlevlerde bozukluklar sayılabilir. Kalp atışı, kan basıncı (tansiyon) ve solunum düzensizlikleri



lar) nitelenir. Bu plakların sayısı giderek artar ve yaygın



oluşabilir. Hareketler azalabilir ya da anormal bir bi



güdümsüzlük, zayıflık, görme bozuklukları ve uyuşuk



sinir kopukluklarıyla sonuçlanır. Hastalığın belirtileri eş



çimde (ya da istemsiz olarak) artabilir.



luktur. Ilıman iklimlerde yaşayanlarda daha sık görül



Beyin bozukluklan. Beyin yarıkürelerindeki bozukluk



mektedir. Gelişmesi sırasında, uzun süreli belirtisiz dö



lar sara nöbetleriyle, zihin işlevinde azalmayla, yon bo



nemler (duraklama dönemleri) gözlenebilir.



zukluğuyla ve anlama ya da konuşmada ya da yazmada derin bozukluklarla ayırt edilir. Anormallikler arasında biçimsiz gelişme kusurları, normal dışı beyin kabuğu



fik lateral skleroz, hareketin başlatılmasından sorumlu olan beyin ve omurilik bölgeleri içindeki hücrelerin hız



kıvrımları (giruslar)ve anlıksal bozulmayla ya da yaşam beklentisinin azalmasıyla sonuçlanan bir dizi işlev bo



zukluğu sayılabilir. Beyin-omurilik sivisinın kafatası



boşluğu içinde dolaşımının ya da emiliminin bozulma sinin yol açtığı hidrosefali, beyin karıncıklarının genişle mesiyle, beyin kabuğunun incelmesiyle ve zekâ gerili giyle sonuçlanır. Doğuştan hastalıklar ve gelişme hastalıkları. Doğumla rin az bir yüzdesinde görülen doğuştan hastalıklar ya da gelişme bozuklukları, düşünülebilecek hemen her olu şum ve işlev bozukluğunu içine alır. Sözgelimi, yarık



omurga (spina bifida), embriyonun sinir kanalının tam kapanmamasından kaynaklanır ve omurga tavanının



eksik kalmasıyla sonuçlanır. Omurilik ve uzantıları ile



kökleri, kemik aralıklarından dışarı sarkabilir; bacakla



nin, bağırsağın ve idrar kesesinin felcine yol açar. Me nenjit (beyin zarları iltihabı) gibi bir enfeksiyon, yaşamın



erken bir aşamasında ortaya çıkarak şiddetli sinirsel bo zukluklara, hatta ölüme yol açabilir. Omurilikte ilerleyi ci bir kovuğun oluşmasından ileri gelen sirengomiyeli,



ağrı ve isi algısının yitimiyle, daha sonra da kasların za



yıflaması ve yıkımıyla sonuçlanır. Beyindeki kan da. marlarının kusurlu bir biçimde gelişmesi, daha sonra



anevrizmaların ya da damar urlarının gelişmesine temel



oluşturur (her iki durum da beyin kanamalarına yol aça bilir).



Yeni doğmuş 1 000 bebekten yaklaşık 2'sinde görü len beyin felci, gelişmekte olan dölütün beynindeki bir kusurdan kaynaklanan geniş bir gelişme bozukluğu



Hareket sinir hücresi hastalıkları, sözgelimi amyotro



li tükenişiyle nitelenir. Bunu kas zayıflığı ve felçle so nuçlanan kas yozlaşması izler. İlerleyici kas körelmesi, Öncelikle omuriliğin hareket hücrelerinin etkilendiği bir



bozukluk biçimidir. Kas distrofisi, yozlaşmanın yalnızca kasla sınırlı kalması ve genellikle kalıtımsal olarak akta rılması bakımından, hareket sinir hücresi hastalıkların dan farklıdır.



Genetik hastalıklar. Huntington koresi, temelde yetiş kinleri etkileyen, ama kalıtımla aktarılmış bir bozukluk tur. Bunama, davranış bozuklukları ve anormal, kası limli-sıçramalı hareketler (kore) başlıca belirtileridir;



beyin kabuğundaki ve bazal çekirdeklerdeki değişiklik



leri yansıtırlar. Kalıtımsal omurilik ataksileri (istemli kas



hareketlerinde düzensizlikle sonuçlanan eşgüdüm bo zukluğu), öncelikle çocukları ve genç yetişkinleri etki



ler. Başlıca belirtileri beceriksiz ve aksak yürüyüş, eşgü dümsüzlük, kas zayıflığıdır. Wilson hastalığı, bakır me



tabolizmasını etkiler. Aşırı bakır çökeltileri,beyinde de



ğişikliklere, eşgüdüm bozulmasına (ataksi), titremelere



ve karaciğer yetmezliğine yol açar.



Enfeksiyonlar. Akla gelebilecek bütün enfeksiyona yol açan organizmalar (bakteriler, mantarlar, virüsler, ma



yalar ve birhücreli hayvanlar), sinir sisteminde hastalık



lara yol açabilirler. Bazı organizmalar, sözgelimi, pnö



mokoklar, sinir sistemine sık yerleşirler. Organizmanın



sinir sistemine yerleşmesi, yaralardan girerek ya da bü tün dolaşım sistemine dağılarak doğrudan doğruya ola



bilir. Enfeksiyon, belirli bir hastalık etkenine ve konağın



bağışıklık yanıtına bağlı olarak, şiddetli ya da nispeten



SINN FEIN



105



hafif olabilir. Menenjit, enfeksiyona yol açan organiz



Metabolizma bozukluklar. Sistemik metabolizma bo



manın beyne, omuriliğe, beyin zarlarına ve yardımcı kan damarlarına yerleştiği bir hastalıktır; beyin iltihabın



zuklukları, sinir sisteminde çok kapsamlı etkilere yol



daysa (ensefalit), organizma yalnızca beyne yerleşmiş.



açarlar; karaciğer hastalığında, böbrek yetmezliğinde



ve şeker hastalığında görülen dona kalma (stupor) ya da



tir; bu iki hastalığı birleştiren meningoensefalite, olduk ça sık rastlanır. Beyin ya da omurilik apsesi, iltihap hüc releri ve nedbe dokusu çeperiyle çevrili irin dolu yerel bir kovuktur. Kuru hastalığı ile Creutzfeldt-Jacob hasta lığını da içeren birkaç hastalık konusundaki araştırma



lar, yoğun biçimde sürdürülmektedir. Söz konusu iki



hastalığa yol açan etkenler, bilinen virüslerden önemli ölçüde farklıdırlar: Kendi kopyalarını üretme (eşlenme



koma durumu, bunlara örnek verilebilir. Kan kalsiyum



düzeyinde değişiklik olması, çırpınmalara yol açabilir. Kan potasyumdüzeyinin yükselmesi bir dönemsel kas felci tipine yol açabilir.



Zehirlenme. Bir tür besin zehirlenmesi olan botulizm,



kas felcine yol açabilir. Kurşun, civa ya da arsenik zehir lenmesi, beyin ya da çevre sinir sistemi hastalıklanna yol açabilir. Alkol (etil alkol), aşırı alındığı zaman son



ya da replikasyon) yeteneği bulunan virüslerdir ve alışı



derece güçlü bir zehirdir. Uzun vadeli etkilerini, eşlik



ler; farklı ve kendilerine özgü kimyasal özellikleri var



la güçtür. Alkoliklerde sara nöbetlerinin yanı sıra, çevre



lagelmiş mikroptan arındırma yöntemlerine dirençlidir



dır. Nedeni henüz bilinmeyen öbür sinir sistemi hasta



lıklarına da, bu tür etkenlerin yol açma olasılıkları bu



lunduğu düşünülmektedir. Dolaşım bozuklukları. Sinir sistemi, yüksek enerjiye ge reksinmesi olduğu için son derece gelişmiş bir damar



eden beslenme bozuklugundan ayırt etmek çoğunluk sinir sistemi, beyin sapı, beyincik, beyin ve görme siniri



bozuklukları görülebilir. Metil alkol zehirlenmesi, dog rudan görme siniriüstündeki etkisiyle körlüğe yol açar. Yaralanmalar. Yaralanmalar da, sinir sistemininin her



düzeyini etkilemektedir. Bel omurları arasındaki disk



yatağıyla ve zengin bir kan sağlanımıyla donanmıştır.



hastalığında (halk arasında "disk kayması" denir),



Bu yüzden, kan dolaşımında bozukluk oluşmasına ya



omurilik sinir kökleri ezilir ve ağrıya, uyuşmaya, bacak



da oksijen ya da glikoz sağlanımında eksikliklere, du



ların güçsüzleşmesine yol açar. Omurga kırıkları, her iki



yarlıdır. Inme, yöresel dolaşım bozulmasından kaynak lanır. Beynin, beyin sapının ya da omuriliğin belirli bir bölgesini besleyen önemli bir atardamarın (daha ender



bacağın felçolmasına (parapleji) ya da boyundan aşağı sinin yani kolların ve bacakların felç olmasına (kuadrip



leji) yol açabilirler. Beyin yaralanmaları, sara nöbetle



olarak da bir toplardamarın) tıkanması sonucu ortaya çıkar. Inme geçirenler, doku yıkımı nedeniyle geri dö nülmez beyin işlev yitimine uğrarlar. Damar çeperinin



riyle ve zihin, hareket, duyu, görme ve konuşma bo



sertleşmesi ya da kan pıhtısı oluşumu sonucu, normal



mesi, cerrahi girişimle düzeltilmezse, ölüme yol açabi



kan akışında tıkanma da ortaya çıkabilir. Bir pıhtı, dola



lir.



zukluklarıyla sonuçlanabilir. Kafa içi damarlarından bi rinin yırtılması sonucu çıkan kanın beyin üstünde birik



şim sisteminin bir bölümünden kurtularak, beyne gide



Daha az ciddi olan, ama gene de insanın hareketleri



bilir ve orada "ambolizma" adı verilen tıkanmaya ne den olur. Kanamalı inme, özellikle, uzun süredir kan



ni kısıtlayan bir yaralanma, özellikle mūzikçilerde ve



basınçları (tansiyonlar) yüksek olan kişilerde görülür. Bu durumda kan, yıkıma uğrayan atardamardan basınç altında dışarı çıkarak, kitlesel bir biçimde beyne girer ve beyin dokusunu bozar. Ayrıca, kanama, bir damar anormalliği olan bir anevrizmadan ya da pıhtılaşma mekanizmasındaki bir bozukluktan kaynaklanabilir.



Urlar. Sinir sistemi urları, beynin ya da omuriliğin içinde oluşabilir ya da bedenin başka dokularında oluşarak, “metastaz" (yayılma) adı verilen süreçle sinir sistemine



taşınabilirler. Gliomlar, sinir sisteminin "glia" adı verilen mikroskopik destek dokusundan doğdukları sanılan



kötücül urlardır. Bütün sinir sistemi urlarının % 40



45'ini oluştururlar. Meningomlar ve nöromlar, beynin



ve omuriliğin destek yan oluşumlarından kaynaklanır lar ve genellikle kõtücül değillerdir. Sinir sisteminde, bunlardan başka birincil urlar da görülebilir; bunlar, sözgelimi epifiz urları ve damar urları gibi kaynaklan



bilgisayar işlemcilerinde görülen el bileği tüneli sendro mudur. El bileğindekikemik yapısında bulunan el bileği tüneli içindeki kas kirişleri şişer ve başparmak ile ilk üç parmağın kan dolaşımını engelleyerek uyuşmaya, ba zen de ağrıya yol açar. Çoğunlukla, yinelenen el ve bi lek hareketlerinden kaynaklanır. Sinir sistemi hastalıklarının teşhisi, hastanın baştan



aşağı eksiksiz bir incelenmesinin ardından, hastalık be



lirtilerinin dikkatle çözümlenmesine dayanır. Bilgisa



yarlı eksenel tomografi (CAT taraması)günümüzde, ka faiçi yapılarının Xışınlarıyla eskiye oranla çok daha açık



biçimde görüntülenmesine olanak sağlar ve hastayı



çok az rahatsız eder. Teşhis ve araştırma alanlarında ya



kin dönemde gerçekleştirilen ilerlemeler arasında magnetik rezonans görüntülemesi, pozitron emisyon tomografisi ve anjiyografik dijital subtraksiyonu sayıla bilir.



dıkları dokuya göre adlandırılırlar. Sinir sisteminde me tastaz sonucu ortaya çıkan urlar, genellikle kötücüldür



Sinn Fein



ler; bununla birlikte, kaynaklandıkları yere (Öncelikle



Irlanda'da ulusçu ve cumhuriyetçi hareket. 1905'te



akciğer, meme ve melanom adı verilen deri kanseri) bağlı olarak,doku tipi bakımından değişiklik gösterirler.



Sara. Sara, beyin uyarılabilirliğini de içeren dönemsel nöbetler halinde ortaya çıkan bir bozukluktur. Belirtile



ri çoğunlukla aşırı hareket etkinliğiyle ya da duyumsal algıların bozulmasıyla görülen bir bilinç yitimidir. Nö betler sırasında ve nöbetler arasında beyin kabuğunun anormal elektriksel etkinliği, elektroensefalogram



(EEG) aracılığıyla belirlenebilir. Sara nöbetleri, hastalık



olarak değil, bir belirtiler topluluğu olarak kabul edilir



ler. Beyin kabuğunun uyarılabilirliğini değiştiren çok



çeşitli etkenlerden kaynaklanırlar; bununla birlikte, bi



reysel nöbetlerin klinik özellikleri birbiçimli olma yö



nündedir; kişiler arasında da son derece benzerlik gös terir.



Arthur Griffith tarafından kurulan Sinn Fein(Gaelce "biz



kendimiz”), 1916 Paskalya bayramındaki ayaklanma



lardan sonra tutumunu sertleştirdi. Eamon de Vale



ra'nın önderliğinde bağımsızlık ve cumhuriyet yanlılan



ni saflarında toplamaya başlayıp, 1918 seçimlerinde büyük bir başarı göstererek, de Valera'nın başbakanlı gi altında geçici bir cumhuriyet hükümeti oluşturdu (1919) ve IRA adlı askeri örgütü kurdu. Ne var ki,



1921'de Ingiltere'yle imzalanan Londra Antlaşması'nı izleyen karışıklıklar sonucunda çözülmeye başladı ve de Valera'nın 1927'de yeniden serbest Irlanda parla mentosunda yeralıp, Fianna Fail adlı yeni bir parti kur masıyla fiilen sona erdi. 1968'den başlayarak Kuzey Ir



landa'da gelişen kangiklıklarla yeniden canlandı ve



106



SİNOP



İRA'nın siyasal kolunu oluşturdu. 1970'te İRA'nın “ge çici" ve resmî yönetimleri arasında çıkan bölünmeden ötürü ciddi biçimde zayıflamasına karşılık, 1981'de se çimlere katılma yoluna yöneldi ve 1982'de Kuzey Ir



şı'ndan sonra da Timur'un, Sinop ve çevresini İsfendi yar Bey'e vermesinin ardından, 1461'de Fatih Sultan



Mehmet, Trabzon seferi sırasında Sinop'u kesin olarak Osmanlı topraklarına katti. Osmanlı yönetim örgütü



landa'da yapılan bölgesel seçimlerde beş temsilcisini seçtirmeyi başardı. Yeni önderi Gerry Adams, 1983'te ve 1987'de Bati Belfast milletvekili olarak İngiltere Par



içinde önceleri Kastamonu'ya bağlı olan Sinop, XVII.



lamentosu'na girmeyi başardıysa da, 1992 seçimlerin de seçilemedi.



nanması için kışlak haline getirildi ve Anadolu ile Kirim



Sinop (kent) Sinop ilinin merkezi. Karadeniz Bölgesi'nin Batı Kara



deniz Bölümü'nde, Karadeniz kıyısındaki aynı adı taşı yan küçük yarımadanın dar ve az yüksek kıstağı üstün de yeralan Sinop'un, yarımadanın güneyinde, rüzgârla



yy'ın sonlarında, merkezi Samsun olan Canik sancağı



na bağlandı. Bu arada tersanesi onarılarak Osmanlı do



arasındaki deniz ticaretinde önemli rol oynamaya baş ladı. XVII. yy'da birkaç kez Don Kazaklarının saldırısın dan zarar görüp, Tanzimat'tan sonra yeniden Kastamo



nu'ya bağlandı. 1853-1856 Kırım Savaşı sırasında, Si nop limanındaki Türk filosuna saldıran Rus donanması, kentin yarısının yanmasına yol açtı (30 Kasım 1853). Itti



hat ve Terakki döneminde Sinop, yönetime karşı olan



ların gönderildiği bir sürgün yeri ve cezaevi (Sinop kale



ra karşı iyi korunan limanina "iç liman" adı verilir. Yari



si) kenti oldu.



madanin kuzeyinde, rüzgârlara karşı korunmayan ve denizcilik açısından pek önem taşımayan ikinci limanı



GÜNÜMÜZDE SINOP



Cumhuriyet döneminin başlarında aynı adlı ilin merke



da "dış liman" diye adlandırılır. TARİH



zi olan Sinop kentinin nüfusu, ilk nüfus sayımında (1927), 5 006'ydı. Bu sayı, 1935 sayımında (4 872 nüf.)



Ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmeyen, eski Yu nan efsanelerine göre adıSinope adlı amazondan kay



ve 1940 sayımında (4 838 nüf.) daha da azalmakla bir likte, sonra yavaş yavaş artmaya başladı. 1960'ta 10



naklanan Sinop'ta, İ.Ö. VII. yy'da Miletoslu tüccarlar,



000'i (10 214), 1990 nüfus sayımında da 25 000'i (25



bir ticaret ve denizcilik merkezi kurdular. Daha sonra



537) aştı.



Frigya, Lidya ve Pers egemenliklerinde kalan Sinop ve



yöresi, İ.Ö. 220'de Pontus Krallığı'na geçti ve Mithrida tes VII döneminde önemli tapınaklar ve tersaneler ya



Sinop (il)



pıldı. İ.Ö. 47'ye doğru Roma topraklarına katılıp, daha



Karadeniz Bölgesi'nin Batı Karadeniz Bölümü'nde il.



sonra Bizans egemenliğinde (395-1204) ve Trabzon



Yüzölçümü 5 862 km², nüfusu 1990 sayımına göre 265 153, merkezi Sinop kenti olan Sinop ili, 9 ilçeye ayrıl



Rum İmparatorluğu'nun (1204-1214) egemenliğinde



kaldı. Anadolu Selçuklu Sultanı İzzettin Keykavus I, ta rafından alınıp, yüzyılın sonuna doğru Pervaneoğulları nin, 1322'de de, Pervaneoğulları Beyliği'ni ortadan kal dıran Candaroğullarının eline geçti. 1392'de Yıldırım Bayezit, Candaroğulları topraklarını Osmanlı toprakla



mıştır: Merkez, Ayancik, Boyabat, Dikmen, Durağan, Erfelek, Gerze, Saraydüzü, Türkeli. Kuzeyde Karadeniz kıyılarıyla, doğuda Samsun, gü



neyde Çorum, batıda Kastamonu illeriyle sınırlı olan Si



nop ilinin denize yakın kesimlerinde yükselti genellikle



rina katmakla birlikte, Candaroğulları beyi İsfendiyar



200 metreyi geçmemekle birlikte, arazi, vadilerle sık



Bey'in Osmanlı yönetimine bağlılığı nedeniyle, Sinop'u



biçimde yarıldığı için engebeli bir görünüş almıştır. Bu kesimin gerisinde "İsfendiyar dağları" adı verilen dağ sı



İsfendiyar Bey'in yönetiminde biraktı. Ankara Sava



Sinop'tan görünüş.



SİPAHİ



rası yükselir (başlıca dorukları Dranas, Çangal ve Zin dan dorukları). Ilin güney kesimine, Ilgaz dağları dizisi



107



deniz'deki Rus filosunun etkinliklerini durdurmak ama



cıyla Patrona Osman Paşa komutasında İstanbul'dan



nin fazla yüksek olmayan kuzeydoğu uçları sokulur. İs fendiyar dağları arasında, tabanı yer yer genişleyen Gö



yola çıkarılan ve hafif gemilerden oluşan Osmanlı filo



Sinop ilinde kıyıdan içeri doğru gidildikçe, birbirin den oldukça farklı iklim şeritleri seçilir. Kıyı kesiminde



Sinop açıklarına varması üstüne, limanda savaş düzenie



kırmak vadisi yeralır.



oldukça yağışlı, yaz kuraklığı önemsenmeyecek dere cede azalmış, yaz-kış sıcaklık farkı fazla olmayan bir ik



lim ağır basar. Dağlık kesimlerde yağış daha da artar;



su, firtinaya yakalanınca Sinop limanına sığınmak zo runda kaldı (Ekim 1853). Birkaç gün sonra Rus filosunun



ne geçen Osman Paşa, Babıâli'den aldığı Ruslar ateş aç madıkça çatışmaya girmemesi buyruğuna uyunca, 30 Kasım'da limana bir baskın veren amiral Nahimof ko



mutasındaki Rus donanması, ateşe başladı ve bir buçuk



kar yağışı ve karın yerde kalma süreside fazlalaşır. Da



saat kadar süren savaş sonrasında, Osmanlı filosu yok



ha güneydeki Gökırmak vadisinde, daha sert bir kara



edilirken, yaklaşık 2 000 Türk denizcisi şehit düştü. Ayağından yaralanan Osman Paşa da, Ruslar tarafından



iklimi belirir; mevsimler arasındaki sıcaklık farkları faz



lalaşır. Il merkezindeki meteoroloji istasyonunun verilerine göre, en soğuk ay ortalaması 7,1 °C, en sıcak ay ortala



tutsak alındı. Olay, İngiltere ve Fransa'nın, Osmanlı



ması 22,8 °C olduğu halde, Gökırmak vadisindeki Bo yabat'ta bu değerler 2,4 °C ve 23,4 °C'tır. Günümüze



sinüs



kadar kaydedilen en düşük sıcaklıklar Sinop'ta -8,4



Organizmadaki çeşitli boşluklara verilen ad. Yüzdeki si



°C (7.3.1942), Boyabat'ta -10,5 °C (6.2.1965 ve 2.2.1967), en yüksek sıcaklıklarsa Sinop'ta 34,5 °C (17.7.1940), Boyabat'ta 41 °C'tır (19.7.1968). Sinop'ta 680 mm olan yıllık yağış tutarı, Ayancık'ta 1 metreyi aşar (1 003 mm); Gökırmak vadisindeyse, 500 mm'nin altına düşer (Durağan'da 474 mm, Boyabat'ta 389 mm).



Kıyı kesimindeki yağışlı iklim, doğal bitki örtüsü bakı mindan gür ormanların yetişmesine elverişlidir. Ne var



ki, yüzyıllardır yok edilmesi sonucu, Sinop'a yakın al çak kesimlerde, orman örtüsü bütünüyle ortadan kalk



mıştır. Arta kalan ormanlarda, alçak kesimlerde kayın, gürgen ve meşe gibi yayvan yapraklılar, yüksek kesim lerdeyse iğne yapraklılar (köknar) ağır basar. İlin bütün suları Kızılırmak ya da Duragan yakınında



Kızılırmak'a ulaşan Gökırmak aracılığıyla, bazı küçük boylu akarsular (Sarsakçay; Karasu; Ayancık suyu; vb.) da doğrudan doğruya, Karadeniz'e dökülürler. Başlıca



göller, Sinop yarımadasındaki Sülük gölü ile biraz daha



devleti yanında Ruslara karşı savaşa girmesine yol açtı.



nüsler hava boşluklarıdır ve yüz kemiklerinin kalınlığı



içine oyulmuşlardır; yüzün iki yanında yeralırlar (alın, üstçene, kamamsı kemik, kalbur kemiği sinüsleri). Bu boşlukları örten mukozaların iltihaplanması (sinūzit ya da sinüs iltihabı), antibiyotiklerle, kortizon türevleriyle



ve şırıngalarla sinüs içinin temizlenmesiyle tedavi edilir.



Bazı hastalarda cerrahi girişime başvurmak gerekebilir. Bedendeki öbür sinüslerin başlıcaları arasında şahda mari sinüsü, embriyodaki kalp sinüsü, kafatasındaki toplardamar sinüsleri, kemik sinüsleri, vb. sayılabilir.



sinüzit: Bk. SİNÜS.



Siouxlar: Bk. SİYULAR.



sipahi



büyük olan Sarikum gölüdür.



Osmanlı ordusunda ikiye ayrılmış atlı asker sınıfı. Murat



Tahıl türleri içinde en çok buğday ekilir. Onu misir iz



lan, başlangıçta 2 bölükken sonradan 6 bölūk haline geldiği için “altı bölük halkı”, kırmızı bayrak kullandıkla



EKONOMI Sinop ilinin ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayanır. ler. Pirinç üretiminin yarısına yakını Boyabat ilçesinde elde edilir. Sanayi bitkileri arasında, tütün ve şeker pancarı, az miktarda da keten ekilir. Baklagil türleri a rasında fasulye (en çok Ayancık ilçesinde) başta gelir.



Meyve ağaçları arasında sayı bakımından kestane a gaçlarını, elmave fındık ağaçları izler. Kıyı kesimlerin de zeytin ağaçlarına ve az sayıda turunçgile rastlanır.



Hayvan sayısı fazla olmayan Sinop ilinde en çok ko yun beslenir. Kümes hayvancılığı ve yumurtacılık geliş.



miştir. Balıkçılık önemli değildir.



Önemli sayılabilecek yeraltı gelir kaynağı bulunma



yan Sinop ilinde, başlıca sanayi kuruluşları arasında merkezdeki çeltik, un, süt ürünleri, dokuma, pg, tuğla,



kereste fabrikaları, Ayancık'taki kereste fabrikası, Bo



yabat'taki çeltik fabrika ve atölyeleri, Gerze'deki tütün işleme tesisleri, vb. sayılabilir. ULAŞIM



İlin başlıca karayolları Sinop'u Boyabat üstünden Kas tamonu'ya, Gerze üstünden Samsun'a bağlar. Il mer kezini kıyıdan batıya bağlayan karayolu da, oldukça iyi durumdadır. Deniz ulaşımı, pek önemli değildir.



I döneminde Timurtaş Paşa tarafından kurulduğu sani



riiçin "kırmızı bayrak bölüğü" de denen sipahi sınıfı, ka pikulusipahilerive timarlı sipahiler olarak ikiye aynlırdı. “Dergâh-ı Ali Sipahileri" de denilen kapıkulu sipahileri, kapıkulu askerleri arasında ayrıcalıklı yer tutar, bütün kapıkulları gibi önceleri devşirmelerden toplanır ve altı bölükte yetiştirilirler, “Sipahi Ağası" denilen bir komu tan tarafından yönetilir, yeniçerilerden farklı olarak ev



lenebilirlerdi: Oğulları da sipahi olarak yetiştirildi. Dirlik sisteminin işlerliğini koruduğu yıllarda Osmanlı ordusu



nun en kalabalık gücünü oluşturan timarlı sipahilerse, devşirme sisteminden geçmeyen Türk ya da müslü



manlardan toplanır, ücret almayıp, kendilerine timar olarak verilen ve yıllık geliri 1 000 akçeden 20 000 ak çeye kadar olan bir toprağın gelirini alır, bunun karşılı ğında da savaşlara katılmakla yükümlü olurlardı. San cak yönetiminde bölüklere ayrılan, "subaşı", "bayrak tar" ve "çavuş" adı verilen subaylar tarafından yöneti



len (savaş durumunda on bölük birleşerek "alaybe



yi"nin komutasına girerdi) ve Osmanlı ordusunun bel kemiğini oluşturan timarlı sipahiler, Osmanlı iktisadının



ve dirlik sisteminin bozulması, ateşli silahlann yaygın bi



Sinop baskını



çimde kullanılmaya başlanması üstüne önemlerini bü yük ölçüde yitirdiler. Anadolu'da birçok ayaklanmada



Kırım Savaşı sırasında Rus donanmasının Sinop limanın daki Osmanlı filosuna yaptığı baskına verilen ad. Kara



kalktılar.



temel rol oynadıktan sonra, 1847'de Abdülmecit'in



fermanıyla son kalanların emekli edilmesiyle, ortadan



108 SIQUEIROS, DAVID ALFARO Siqueiros, David Alfaro Meksikalı ressam (Chihuahua 1896-Cuernavaca 1974).



Santa Anita açıkhava okulunda öğrenim gören David



Alfaro Siqueiros, Devrim'e katılıp, Avrupa'da geziler



yaptı (1919-1922). Barcelona'da bir bildiri yayınlaya rak Avrupa'nın çağdaş estetik anlayışına karşı çıktı ve ulusal, toplumsal bir sanat anlayışını savundu. Meksi



ka'ya dönünce Ressamlar ve Heykelciler Sendikası'nı



kurup, duvar resmi akımının başlıca temsilcisi oldu. İs panya iç savaşında Cumhuriyetçilerin ordusunda bir tu gaya komuta etti. 1939'da Meksika'ya dönüp, Troç.



sından sonra, birçok ülkede sirkler kuruldu. XX. yy'da özellikle ABD'de Ringhing Bros ve Barnum & Bailey



sirkleri büyük ün kazandı. 1950 yıllarından sonra, SSCB



(Moskova sirki), Çin (Pekin sirki) ve öbür Doğu bloku ül keleri dışında yerleşik sirkler ortadan kalkarken, çeşitli



ülkelerden gezici sirkler (Almanya'da, Hagenbeck, Sar



rasani, vb.; İngiltere'de Chipperfield; Italya'da Togni,



Orfei; İsviçre'de Knie; ABD'de Barnum ve Bailey-Ring hing Broş; Fransa'da Bouglione, Amar; Çekoslovak



ya'da Humberto; Japonya'da Kozo Kinosita; vb.) gös terilerini sürdürdüler.



ki'ye karşı suikasta karışmakla suçlanarak tutuklandıysa



sirke



katilip, tutuklandı (1960-1962) ve sekiz yıl hapis cezası



İçkilerin ya da alkolle sulandırılmış içeceklerin maya



da, serbest bırakıldı. 1960'taki kanlı sokak gösterilerine na çarptırıldı; ama 1964'te serbest bırakıldı.



Plastik maddeden dev boyutlu heykeller de yapan



Siquerios'un başlıca resimleri arasında Devler (1932), Bir Feryadın Yankısı (1937), Irkların Eşitliği Alegorisi (1943), İhanetin Yüzü (1947), Biçimlerin kasılması (1947), Cuauhtemoc'un Yüceltilmesi (1951), Cuerna



vaca kenti bahçesi için gerçekleştirdiği 4 600 m²'lik du var resimleri ve 1 700 m²'lik tavan resimleri sayılabilir.



lanmasından elde edilen sulu çözelti. Sirke bakterisinin (Mycoderma aceti) alkolü yükseltgeyerek asetik asit ve



suya dönüştürmesi sonucunda oluşan sirkelerin dere



cesi, asetik asit oranına göre belirtilir: 100 ml sirkedeki



toplam saf asetik asidin gram olarak miktarı. Sirkeler çe



şitli yemeklere çeşni vermekte, turşu yapımında, salata larda, vb. kullanılır. Ayrıca, eczacılıkta ve bazı deterjan ların yapımında yararlanılır.



Siriderya



sirkesineği



Orta Asya'nın en uzun ırmağı. Tian Şan dağlarında Na



Sirkesineğiller ailesinden sinek cinsi. Çürümekte olan



rin ırmağıadıyla doğan, Kırgızistan'ı aştıktan sonra Öz



bekistan'da Kara Derya'yla birleşen ve Siriderya (eski



Seyhun) adını alan ırmak, batıya ve kuzeybatıya doğru akıp, Tacikistan ve Kazakistan'da aktıktan sonra, bir



bitkilerin ve meyvelerin çevresinde rastlanan sirkesine gi (Bil. a. Drosaphila) cinsi üyelerinin larvaları genellik le, çürüyen meyvelerin üstünde ya da içinde gelişir, meyve bahçelerine ve meyve depolarına zarar verirler;



çok hidroelektrik santralı ve sulama barajı kurulmuştur.



bazı türlerin larvaları yaprakları oyarak, az sayıda türün kilerse başka organizmaları avlayarak beslenir ya da asalak yaşarlar. Cinsin örnek türü sirkesineği (Drosop



sirk



bezlerinde büyük kromozomlar bulunduğu için, gene



deltayla Aral gölünün kuzeybatı kesimine dökülür. Uzunluğu Narin'le birlikte 3 019 km'dir. Çığırında bir



Eğitilmiş hayvanların ve cambazların, akrobatların, pal



yaçoların, çeşitli hayvanların gösteri yaptıkları, çoğun



hila melanogaster) kolaylıkla üretilebildiği ve tükürük tik incelemelerinde kullanılmaktadır.



siroz



lukla yuvarlak ve üstü kapalı alan. Kökenleri eski Yu



nanlılardaki, özellikle de Romalılardaki at yarışlarının, hayvanlarla boğuşmaların, gladyatör dövüşlerinin ye



raldığı sirklere (circus) dayanan modern sirklerin ilki, 1769'da Londra'da eski bir seyis olan Philip Astley tara fından kuruldu: Üstü örtülü yuvarlak bir alanda bir at gösterisi düzenleyen Astley, on yıl sonra bu alanı basa mak basamak tribünlerle kuşatarak Astley Royal Amp hitheater of Arts (Astley Kraliyet Sanat Amfitiyatrosu)



adını verdi. Astley'nin 1783'te Paris'te bir şube açma Bir sirkte, gösteri yapan palyaçolar,



Karaciğer hücrelerinin yıkımıyla ve karaciğer işlevleri nin bozulmasıyla nitelenen karaciğer hastalığı. Hangi nedenlerden kaynaklanırsa kaynaklansın, karaciğer



hücrelerinin ilerleyici yıkımıyla sonuçlanan siroz, ge nellikle belirti vermeden gelişir. Sonra, karaciğerin bü



yümesiyle, karaciğer hücrelerinde bozuklukla, karaci ğer içinde sertleşmeyle, karaciğer iltihabı belirtileriyle ortaya çıkar. Daha sonra karaciğer küçülür ve kapıtop



lardamarı basıncı yüksekliği ile ağır karaciğer yetersizli ği belirtileri gözlenir. Karaciğer toplardamarında basınç artışı da dalak büyümesine, karında yan toplardamar



larda dolaşımın belirmesine, midede asit toplanmasına



ve yemek borusu ile midede varislere (yırtılmaları çok ciddi kanamalara neden olur) yol açar.



Sirozun başlıca nedenleri arasında alkolizm, safra



yollarının zarar görmesi, kalp hastalıkları, karaciğer ilti habi, demir birikimi hastalığı (hemokromatoz), alkolle



ilgili olmaksızın beslenme eksikliği (az gelişmiş ülkeler



de görülür), vb. sayılabilir. Ayrıca, görünürde bir neden



olmaksızın ortaya çıkabilir ve çocukluk çağı, metabo lizma ya da oluşum bozuklukları kaynaklı olabilir. Tam



anlamıyla iyileştirici tedavisi yoktur. Tedavide, evrimin



geri dönmez duruma gelmesinden önce, nedenin (ge nellikle alkol) ortadan kaldırılmasıyla yetinilir; ayrıca tuzsuz bir beslenme rejimine, sidik söktürücü ilaçlara, karinboşluğundan iğneyle sivi almaya başvurulur. Kapı toplardamarındaki yüksek basıncı tedavi etmek için,



hastanın genel durumu iyiyse, kapı toplardamarı-ana



SİVAS



109



toplardamar ağızlaştırma ameliyatı uygulanabilir.



yer hareketlerini ölçmede kullanılan aygit. Sismograflar



Sisam



trikle indüklenebilen bir metal ile metali çevreleyen bir



Ege denizinde Yunanistan'a bağlı ada. Türkiye kıyıları



kayıtları doğrudan banda alabildikleri gibi, bilgisayar larla çözümleyebilirler. Deprem dalgalarını her yönde



açığında yeralan Sisam'ın (Yunanca Samos) yüzölçümü



(depremölçer, depremyazar da denir), genellikle, elek bölümden yapılmışlardır; son derece duyarlıdırlar ve



(Kerketeos dağında yükselti 1 433 m'yi bulur) kaplıdır.



ölçecek bir sigmograf yapmak olanaksızdır. Ama bir deprem gozlemevinde, yer hareketlerinin düşey ve ya tay yönlerdeki bileşenlerini kaydetmek için en az iki sis



Başlıca gelir kaynağını tarım (zeytin, pamuk, tütün, sa raplık üzüm yetiştiriciliği) oluşturur.



mograf bulunur. Daha da doğrusu, yatay bileşen iki ayrı



doğrultuda olabileceği için, üç sismograf kullanmaktır.



adası, sırasıyla eski Mısırlıların, Perslerin, Romalıların,



sistit



502 km², nüfusu 41 850'dir; uzunluğu 42 km'yi, genişli



ği 19 km'yi bulur. Büyük bölümü tepeler ve dağlarla



T.Ö. XI. yy'da eski Yunanlıların yerleştikleri Sisam



Bizanslıların, Cenovalıların egemenliğine girdi. XVI.



yy'da Osmanlılar tarafından fethedilip, Balkan Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından işgal edildi. Lozan Barış



İdrar kesesinin iltihaplanması. Tek başına ortaya çıkabi



len ya da idrar yollarındaki bir hastalığın belirtisi olabi



Antlaşması'yla Yunanistan'a bırakıldı.



len sistit (idrar kesesi iltihabı da denir), çoğunlukla bir bakteri enfeksiyonunun sonucudur; idrardaki kalsiyum



Sisamlı Aristarkhos: Bk. ARİSTARKHOS,



fosfat billurcuklarının sonucu da olabilir. Çoğunlukla



SİSAMLI.



ilaçlardan da kaynaklanabilir. Başlıca belirtileri idrar çı



Sisamlı Konon: Bk. KONON, SİSAMLI.



kadınlarda, özellikle de gebelik sırasında görülür. Bazı



karırken ağrı, sık sık idrara çıkma, idrarda irin ya da kan bulunmasıdır. Genellikle ilaç tedavisiyle kısa sürede iyi



leşir. İyileşmezse, ender bir olasılık olmakla birlikte, id



rar kesesinde bir kanser bulunup bulunmadığını anla



Sisley, Alfred Fransız ressamı(Paris 1830-Moret-sur-Loing 1899). Pa



ris'e yerleşmiş bir İngiliz tüccarının oğlu olan Alfred Sis



mak için, ürografiye (idrar kesesi ve yolları filmi çekme) başvurmak gerekir.



Sisyphos Korinthos'un efsanevi kralı. İlyada'da insanların en kur nazı olarak tanımlanan Sisyphos, efsanelere göre, ölüm tanrısı Thanatos'un yasalarına uymak istemediği için ya da bazı başka nedenlerle (efsaneden efsaneye değişir),



iri bir kayayı bir dağın doruğuna çıkarmakla (ama kaya



doruğa varmadan yeniden geri yuvarlanır) cezalandırıl mıştır.



sitoplazma Hücrenin, kendisinden daha çok farklılaşmış bütün or gancıkları içeren temel maddesi. Ökaryot organizmala rin (protistalar, üstün yapılı bitkiler ve hayvanlar) sito



plazması (hücre plazması da denir) mitokondriler, klo roplastlar (yeşil bitkiler), Golgi aygıtı, lizozomlar, hücre



Alfred Sisley'in Orman Kenarındaki Yol (1883) adl tablosu.



Izlenimci manzara ressamı Alfred Sisley, yaşadığı dönemde



pek ilgi görmemiş ve sürekli sıkıntı içinde yaşamış,



ölümünden sonraysa, bölünmüş firça darbeleriyle yaptığı



tablolar, izlenimciliğin en önemli yapıtlarından sayılmıştır.



ley, aşağı yukarı bütün yaşamını Gatinais'de, Loing kıyı larında geçirdi. Resme başladığı ilk yıllarda Corot, Bou din ve Jongkind'in, sonraki yıllarda da Monet'nin büyük ölçüde etkisinde kalıp, 1870 yıllarından başlayarak kendi üslubunu geliştirdi ve izlenimcilerin başlıca tem silcileri arasında yeraldı.



Başlıca tabloları: Kestane Agaçlı Yol, Anthony Ana



nin Meyhanesi, Su Baskınında Kayık, Kanal, Argenteuil Meydanı, Bougival Bendi, Yelken Yarışları, vb.



içi ağtabakası ve ribozomlar gibiorgancıklar içerir. Pro karyot organizmaların (bakteriler ve mavi-yeşil suyo sunları) hücreleriyse, çekirdeğe benzer bir cisim ile çevresindeki sitoplazmadan (ribozomlar dışında or gancik içermez) oluşur.



sitrin: Bk. KUVARS.



Siva: Bk. ŞIVA. Sivas (kent) Sivas ilinin merkezi. İç Anadolu Bölgesi'nde, Kızılırmak



vadisinin sağ kıyısında, irmağa 3 km uzaklıkta, 1 275 m



yükseltide yeralan Sivas'ın (Sivas da denir), bu noktada



kurulmasında, çeşitli yönlere giden yollanın burada ke



sişmesi ve bu kesişme yerinde de kale kurmaya elverişli



dik yamaçlı bir tepenin (günümüzde Kale parkının bu



sismograf



lunduğu tepe) bulunması önemli rol oynamıştır.



Deprem dalgalarıyla (BK. DEPREM) yayılan çok küçük



Kuruluşu çok eski dönemlere dayanan, günümüzdeki



TARIH



110



SIVAS Sivas'tan görünüş.



laute



adi Roma dönemindeki adı Sebasteia'dan türemiş olan



Günümüzde Sivas kentinin eski çekirdeği, Tavra su



Sivas, Roma İmparatorluğu döneminde gelişip, daha



yunun iki kıyısında yeralır. Vilayet konağı önündeki



sonra Bizans döneminde de önemini korudu. Iustinia



nos döneminde büyük bir eyaletin merkezi oldu ve sur



meydan ve bu meydana kavuşan İstasyon, Atatürk, Ke penek ve İsmetpaşa caddeleri, en canlı kesimleridir.



larla kuşatıldı. VII. yy'ın ilk yarısında Sasanilerin, ikinci



Son yıllarda daha çok batıya ve güneye doğru genişle



yarısında da müslüman Arapların eline geçip, kısa sü



mesi sürmektedir.



re sonra Bizanslılar tarafından geri alındı. XI. yy'ın orta



larında kısa bir süre Selçuklulara geçip, Malazgirt Sava şı'ndan (1071) kısa süre sonra, Selçuklu komutanların



Sivas (il)



dan Danişment Gazi tarafından alındı ve Büyük Sel



Büyük bölümü İç Anadolu Bölgesi sınırları içinde, ku



çuklu Imparatorluğu'na bağlı olarak kurduğu Daniş



minde (1256-1353) çok önemli anıtlarla donatılarak, il



zeydoğuda kalan kesimleri (Suşehri, Akıncılar, Doğan şar, Gölova, Koyulhisar ilçeleri) Karadeniz Bölgesi'nde, doğu ve güneydoğu kesimleri (Divriği ve Gürün ilçeleri) de Doğu Anadolu Bölgesi'nde il. Yüzölçümů 28 488 km² (bu bakımdan, Konya'dan sonra Türkiye'nin ikinci ilidir), nüfusu 1990 sayımına göre 767 481, merkezi Sivas kenti olan Sivas ili, 17 ilçe ye bölünmüştür: Merkez, Akıncılar, Altınyayla, Divriği,



hanlıların Anadolu'daki en önemli kentlerinden biri ha



Doğanşar, Gemerek, Gölova, Gürün, Hafik, İmranlı,



line geldi (XIV. yy'ın ikinci yarısında, Sivas'a uğrayan



Kangal, Koyulhisar, Şuşehri, Şarkışla, Ulaş, Yıldızeli, Za



mentoğulları Beyliği'nin merkezi oldu. 1174'te Kılıç Aslan II tarafından Danişmentoğulları



Beyliği'nin yıkılmasıyla Anadolu Selçuklularına geçen kent, yeniden gelişmeye başladı ve 1221'e doğru surla n onarıldı. Moğol saldırısında ve Kõsedag Savaşı (1243)



yenilgisinden sonra Moğollara geçip, ilhanlılar döne



Arap gezgini İbni Battuta, İlhanlıların Anadolu'daki en büyük kenti olduğunu belirtmiştir). İlhanlı valilerinden Eretna Bey'in bağımsızlığını ilan ederek, Eretna Beyli ği'ni kurmasıyla bu beyliğin merkezi olup, beyliğin merkezinin Kayseri olmasından sonra da önemini ko rudu. Eretna Bey'in ölümünden sonra yeni bir beylik kuran Kadi Burhanettin devletinin merkezi olan Sivas, Kadı Burhanettin'in Akkoyunlu Beyi Karayülük Os



ra.



Doğuda Erzincan, güneydoğuda Malatya, güneyde Kahramanmaraş, güneybatıda Kayseri, batıda Yozgat,



kuzeyde Tokat ve Ordu, kuzeydoğuda Giresun illeriyle sınırli olan Sivas ili, İç Anadolu'nun Doğu Anadolu'ya



yakın kesiminde yeraldığından, İç Anadolu'nun en yük sek ve en engebeli yöresini oluşturur. Yörenin başlıca düzlükleri Kızılırmak vadisi boyunda, ilin en önemli



kümdarı Uzun Hasan tarafından işgal edilip, Otlukbeli



dağları da bu vadinin kuzeyinde sıralanır. Söz konusu dağların başlıcaları, doğudan batıya doğru şunlardır: Ki zıldağ (3 025 m); Kösedağı (2 812 m); Tekelidağ (2643 m); Asmalıdağ (2 416m); Dumanlıdağ (2 447 m); Yıldız dağı (2 552m). Kızılırmağın güneyinde kalan dağlarsa kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanırlar: Gür



Savaşı'ndan (1478) sonra yeniden Osmanlı yönetimine



levik dağı (2 688 m), Tecer dağı (2 262 m), vb.



man'la yaptığı savaşta ölmesi üstüne, halkı tarafından



Yıldırım Bayezit'e teslim edildi (1398). 1400'de 18 gün lük bir kuşatmadan sonra Timur tarafından ele geçirilip,



1404'te Osmanlılar tarafından geri alındı. Osmanlı- Ak koyunlu çekişmesi sırasında 1464'te, Akkoyunlu hü



girdi ve büyük bir eyaletin merkezi oldu. XVII.-XIX.



Yy'lar arasında Anadolu'daki çeşitli ayaklanmalardan zarar görüp, XX. yy. başında, Kurtuluş Savaşı'nın ha zırlık döneminde, ülke tarihinde önemli rol oynadı: Kentte 4 Eylül 1919'a Sivas Kongresi toplandı.



GÜNÜMŐZDE SIVAS



Cumhuriyet döneminin başlarında Sivas kentinin 30 000'i bulmayan nüfusu (1927 sayımında 29 700 nüfus),



Sivas ili, iklim bakımından, İç Anadolu'nun kışları en soğuk ve en sürekli, yazlari en serin kesimidir. Sivas



kentinde, en soğuk ayın sıcaklık ortalaması, -3,6 °C, en sıcak ayın ortalaması 19,7 °C, günümüze kadar kay dedilen en düşük sıcaklık -34,4 °C (3.2.1947 ve



6.2.1950),en yüksek sıcaklık 38,3 °C'tır.(19.7.1962). Il merkezinde, yıllık ortalama yağış tutarı 411 mm'dir. Bu yağışın büyük bölümü ilkbahar mevsiminde düşer. Si



kentin demiryoluyla Ankara'ya (1930) ve Karadeniz kı yısındaki Samsun'a (1932) bağlanmasından sonra arta



gün yerde kalır.



000), 1990'da 200 000'i aştı (221 512).



mak vadisinin kuzey ve batısındaki dağların üstünde or



rak, 1950'de 50 000'i (52 000), 1965'te 100 000'i (108



vas'ta ortalama olarak 31 gün kar yağar ve yağan kar 62 Sivas ilinde orman örtüsü seyrektir. Daha çok, Kızılır



SİVRİSİNEKGİLLER man kalıntılarına raslanır. Geri kalan kesimlerde kurak



bozkır görünüşü egemendir. İlin en önemli ormanları



Zara'nın kuzeyindeki Şerefiye çevresinde, ayrıca Hafik ve Yıldızeli çevrelerindedir.



Il sularının büyük bölümü, Kızılırmak aracılığıyla Ka



radeniz'e akar. Ilin kuzey kesiminin sularını Yeşilır mak'ın en büyük kolu olan Kelkit ırmağı toplar. Yeşilır mak'ın ana kolu olan Tozanlı çayının kaynakları da, Si vas ilinin kuzey kesimindedir. İlin güney ve güneydoğu kesimlerinin suları, Tohma ve Çaltı suları aracılığıyla Fi rat irmağına karışarak Basra körfezine ulaşır. Seyhan



irmağının ana kolu olan Samantı suyunun kaynakları da, Sivas ili sınırları içindedir.



Sivas ili sınırları içinde dışarı akışı bulunmayan bazı küçük göller vardır. Alçıtaşlı (jips) arazi içindeki erime



çukurlarında biriken sularla oluşmuş bu göllerin başlı caları arasında Zara ile Hafik arasındaki Tödürge (De miryurt) gölü, Hafik gölü, ona yakın olan Lota gölü ve



Sivas-Çetinkaya demiryolu kenarındaki Karagöl sayıla bilir.



EKONOMI



Sivas ilinin ekonomisi, tahıl tarımı ile küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine dayanır. Tahıllardan, en çok buğday eki lir (ama verim, yıldan yıla önemli değişiklikler gösterir). Baklagillerden, hayvan yemi olarak kullanılan fiğ, sana



yi bitkilerindense en çok şekerpancarı (toplam şeker pancarı üretiminin aşağı yukarı yarısı, Suşehri ilçesinde)



ekilir.Meyvecilik pek gelişmemiştir; yalnızca, Kelkit va disi gibi kışları ilık geçen kesimlerde çeşitlilik gösterir. Hayvancılıkta, en çok koyun beslenir; keçi sayısı çok



geriden gelir. Büyükbaş hayvan sayısıysa gerilemekte dir. Buna karşılık arıcılık önemlidir.



Yeraltı gelir kaynakları bakımından zengin olan ilde,



Divriği'deki demir yatakları, 1938'den bu yana işletil mektedir (en önemli yataklar, Divriği yakınındaki Çürek ve Demirdağ yatakları). Gemerek ilçesindeki linyit ya takları da, önemli bir gelir kaynağıdır. Büyük sanayi kuruluşları il merkezinde cumhuriyetin



ilk dönemlerinde açılmaya başlamış (1939'da kurulan



111



ğünün bütün ülkeyi ve ulusu kapsayacak biçimde de



ğiştirilerek kabul edilip, adının Anadolu ve Rumeli Mü



dafaii Hukuk Cemiyeti'ne dönüştürülmesi; Erzurum



Kongresi'nde ulusal sınırlar konusunda alınan kararın



yeniden onaylanması; geçici bir hükümet kurma karan



alınması; 9 kişilik Heyeti Temsiliye üyelerinin sayısının



16'ya çıkarılması; Batı Cephesi komutanlığına Ali Fuat



Paşa'nın atanması; padişah tarafından dağıtılan İstanbul meclisinin acele toplanması isteğinin tekrarlanması; vb.



Sonra, Heyeti Temsiliye'yi seçerek dağıldı (11 Eylül 1919).



Sivastopol Ukrayna'da kent. Kırım yarımadasında, Karadeniz kıyı sında yeralan Sivastopol'un nüfusu 356 000'dir. Balik çılık sanayisi, şarap fabrikaları, vb. bazı sanayi kollarının da gelişmiş olmasına karşın, her şeyden önce, Ukrayna donanmasının (eski SSCB donanması) merkezidir.



Doğal bir liman oluşturan derin ve uzun (6 km) bir



haliç kıyısında yeralan Sivastopol, Eskiçağ'da bir ticaret



merkezi olarak eski Yunanlılar tarafından kuruldu.



XVIII. yy'da Kırım Savaşı sırasında, Rus kuvvetlerini 11



ay süreyle kentte kuşatan Türk-Fransız-İngiliz ve Sar



dinya birlikleri tarafından büyük ölçüde yıkıldı. 1870 yıllarında yeniden yapılıp, büyük tersaneler kuruldu. İkinci Dünya Savaşı'nda Almanların kuşatmasına 250



gün süreyle direndikten sonra, Almanlar tarafından iş gal edildi. Savaştan sonra yeniden SSCB'ye geçip, Sov yet donanmasının başlıca üssü oldu. SSCB'nin parça lanmasından (1991) sonra, hem Rusya'nın, hem de Uk



rayna'nın hak iddia ettikleri kent, 1992'de Ukrayna hü kümetinin denetimine girdi



Sivastopol Savaşı Kırım Savaşı sırasında Sivastopol kenti çevresinde yapı lan çarpışmalara topluca verilen ad. Osmanlı devleti, İngiltere, Fransa ve Sardinya ittifakı ile Rusya arasındaki



DDY'ye bağlı demiryolları fabrikası; 1943'te kurulan çimento fabrikası), sonradan et ve süt ürünleri fabrika



Kırım Savaşı'nın başlamasından kısa süre sonra, İngiliz,



ları, un ve un ürünleri fabrikaları, vb. kurulmuştur. Halı ve kilim dokumacılığı, geleneksel bir sanayi kolu olarak



rinin merkez ağırlık noktası olan Kırım yarımadasındaki



önemini günümüzde de sürdürmektedir.



Fransız, Osmanlı donanması ve orduları, Rus kuvvetle



Sivastopol'u kuşattılar (Eylül 1854). Sivastopol'u kuşat madan kurtarmak için yola çıkan Menşikov komutasın



ULAŞIM



daki Rus ordusunun Balaklava ve Inkerman'da yenil



ralır. Yozgat'tan gelerek Erzincan üstünden doğuya gi



mesinden ve 2 Mart 1855'te Rus çarının ölmesinden sonra, müttefik kuvvetler, saldırılarını daha da şiddet



Sivas, önemli karayolları ve demiryolları üstünde ye



den (Iran'a) devlet yolu, Yıldızeli-Sivas-Hafik-Zara-Im ranlı'dan geçer. Ayrıca Eskiçağ'dan bu yana önem ta



şıyan ve Mezopotamya'yı Karadeniz kıyısında Sam



sun'a bağlayan diyagonal yol (Eskiçağ'ın Ninova-A misos yolu; Ortaçağ'ın ünlü Diyarbakır-Harput-Sivas Samsun yolu) da Sivas'tan geçer.



1930'dan bu yana demiryolu ulaşımından da yararla



nan il merkezinde, bir havaalanı da vardır.



Sivas Kongresi Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcında, Erzurum Kongre si'nden sonra Sivas'ta toplanan kongreye verilen ad.



Kurtuluş Savaşı içindeki son ulusal kongre olan ve Tür



kiye Büyük Millet Meclisi'nin kurulmasına yönelik çalış



lendirdiler. 8 Eylül 1855'te Sivastopol kalesinin en güç lü bölgesi olan Malakof tabyasının şiddetli çarpışmalar la ele geçirilmesinin ardından, Ruslar 9 Eylül'de kenti boşaltmak zorunda kaldılar.



sivrisinekgiller İkikanatlılar takımından, 1 600'ü aşkın türü bulunan si



nek ailesi. Dünyanın hemen her yanında yaşayan sivri sinekgiller (Bil. a. Culicidae) ailesi üyeleri, ince yapılı, uzun bacaklı, üstünde tüyler ve pullar bulunan ince ka natlı sineklerdir; iki kanat arası açıklıkları 3 mm - 15 mm



arasında değişir. Uzun duyargalannda sarmal biçimin



de sarılmış tüyler yeralır. Ağızları, delmeye ve emmeye



maları hızlandıran Sivas Kongresi, 4 Eylül 1919'da 25'e



elverişli bir değişiklik geçirmiştir ve türlerin çoğu me melilerin ya da kuşların kanini emerek beslenir. Dişile



genin katılmasıyla başladı. Itilaf Devletleri ile Elazığ vali



murtalardan çıkan larvalar suda yaşar, fırça gibi ağızla



yakın (sayıları sonradan katılanlarla 38'e yükseldi) dele



rin kümeler halinde ya da tek tek suya bıraktıkları yu



si Ali Galip'in önleme çabalarına karşın, çalışmalarını



rıyla sudaki mikroskopik planktonları ya da kırıntıları sü zerek beslenirler. Bazıları gövdelerini suyun içine sala



başarıyla sürdürerek, yeni bir dönemi başlatan kararlar alındı: Şarki Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti tüzü.



rak, bazıları su yüzeyine paralel durarak, kuyrukların



112 SİYAH AMERİKALILAR daki solumaya elverişli değişiklik geçirmiş organlarla soluk alıp verirler. Pupa evresinde, kuyruklarındaki ge lişmiş kaslarla hareket eder, göğüslerindeki trompet bi



nayetle suçlanan önderlerinden Huey P. Newton, Kü ba'ya kaçtı. O tarihten sonra hareket etkisini yitirdi.



çiminde organlarla soluk alırlar. Türlerinin çoğu sarı humma, filarya hastalıkları, vb. hastalıklar taşıyan sivri



Siyam: Bk. TAYLAND.



sinekgiller ailesinden, sıtma sivrisineği ya da anofel (Anopheles maculipennis), bitki bakimindan zengin



durgun sularda yaşar; insana sıtma hastalığını bulaştırır.



Siyam kavgacıbalığı



Siyah Amerikalılar: Bk. AMERİKALILAR,



Cennetbalığıgiller ailesinden balık türü. Anayurdu Tay land (eski Siyam) olan, dünyanın her yanında akvar



SİYAH.



yumlarda beslenen Siyam kavgacıbalığının (Bil. a. Betta



Siyah Amerikan Edebiyatı: Bk. AMERİKAN



splendens) adı, 2 erkeğin karşılaştıkları zaman biri ölün ceye kadar dövüşmelerinden kaynaklanır. Doğada ha vuzlarda, sulama kanallarında, mendereslerin durgun



EDEBİYATI, SİYAH.



siyahcisim: Bk. KARACİSİM İŞIMASI.



sularında yaşar; sıtma taşıyıcı sivrisineklerin larvalarını



yiyerek önemli bir yarar sağlar. Yaşadığı sular genellikle oksijen bakımından yetersiz olduğundan, solungaçları nin üstündeki bir solunum organıyla soluk alıp verir. Di



şisi, yumurtalarını, erkeğin yaptığı hava kabarcıkların



dan oluşmuş "yuva"ya döker: Böylece yavrular, ilk



Siyahkalem Mehmet: Bk. MEHMET SİYAHKALEM.



günlerde “yuva" daki bol oksijenden yararlanırlar.



Siyam kedisi



Siyah Müslümanlar



Uzakdoğu kökenli, kısa tüylü kedi irki. Kaslı bedenli ve çevik, ince bacaklı, ince-uzun kuyruklu olan Siyam ke



ABD'de ulusçu siyahlar hareketi, Wallece D. Fard tara



disinin yüzü, bacakları ve kuyruğu koyu esmer, geri ka lan bölümü kreme çalan kızılkahverengidir; gözleri ko



fından 1930'da kurulan Siyah Müslümanlar (Ingilizce



yu mavi renklidir. Yavruları külrengi doğar; renkleri bü



yüdükçe değişir.



Siyanoz: Bk. MORARMA. Siyah Müslümanlar hareketinin önderi



Elijah Muhammad.



Özellikle aynlıkçıve siyahlara ekonomik bağımsızlık



tanınması ağırlıklı bir



öğretiyi savunan Muhammad'ın



ölümünden (1975) sonra, hareket yön değiştirmiş ve



1985'te oğlu tarafından



dağıtılmıştır.



Black Muslims) hareketi, özellikle Fard'ın ölümünden



(1934) sonra yerine geçen Elijah Muhammad'ın yöneti minde gelişti ve yandaşlarının sayısı 200 000'e yaklaştı.



1947'de, cezavevindeyken harekete katılan Malcolm



siyaset bilimi Otoriteyi, iktidarı ve bunların gerçek dünyadaki uygula



mayla (özellikle hükümet konusunda) ilgili fiili ilişkileri ni inceleyen bilim dalı. Siyaset biliminin alanı, çeşitli uz manlar arasında tartışma konusudur. Bunların bazıları, siyaset biliminin inceleme alanının, kurumların işleyişi olduğunu (bu durumda siyaset bilimi, özellikle bu ku rumları incelemekle yükümlü kamu hukukunun karşısı



na çıkarılmaktadır) ileri sürmekte, bazıları da "iktidar" olgusunun ortaya çıktığı bütün örgütlenme biçimleri nin, siyaset biliminin inceleme alanına girdiğini savun maktadırlar.



Günümüzde siyaset bilimi, çeşitli inceleme yöntem lerine başvurmakta, düşünce ve soyutlamadan geniş



ölçüde yararlanmasının yanı sıra, olayların kesin gözle



X, serbest bırakıldıktan sonra, 1960 yıllarının başında harekete önemli katkılarda bulunduysa da, Mart 1964'te Elijah Muhammad'la bozuşup, 11 ay sonra öl dürüldü. 1980'de Amerikan Müslüman Misyonu adını



mi, açıklanması ve sayılarla belirtilmesi gibi temellere dayanan, öbür bilimlerin yöntemleriyle benzerlikler



alan hareket, Elijah'ın yerine geçen oğlu W. D. Muham



siyatik



mad tarafından 1985'te dağıtıldı.



gösteren yöntemlere da başvurmaktadır.



Omurlararası diskin baskı altında kalması sonucunda si



Siyah Panterler ABD'de siyahlara özgürlük isteyen hareket. 1966'da Oakland'de Huey P. Newton ve Bobby G. Seale tara fından kurulan Siyah Panterler (Ingilizce Black Pant hers) hareketi, bir yandan üyelerine beyaz polislerin



baskılarına karşı silahlanmak çağrısı yaparken, bir yan dan da siyahların mahallelerinde okullar ve dispanser



ler açtı. Üyelerinin polisle silahlı çatışmalara girişmele



rinden sonra, 1974'te bir sokak kavgasından ötürü ci



yatik siniri kökünün tahrişine halk arasında verilen ad.



Siyatik (siyatik ağrısı da denir), büyük siyatik çentiğin den geçerek leğenden çıkıp, önce kabaet içinde uylu



ğun arka yüzünde ilerleyerek dizardı çukuruna inen, o



noktada iki kola (daha aşağıda her biri iki dala ayrılır) ay rılarak, aşağı doğru inen siyatik sinirinin (ya da büyük si yatik siniri), Be,-Bes ya da Beş-Sa, omurları arasındaki



bir diskin omurga kanalı içinde çıkıntı ya da fıtık yapma



si sonucunda, Bez ya da Sa, köklerinden birine sıkışma sıyla ortaya çıkar; şiddetli ağrıyla belirti verir. Ayrıca,



SKİNKILLER disk fıtığı dışında bazı nedenler de, siyatik sinirinin baskı



altında kalmasına, dolayısıyla da siyatiğe yol açabilirler:



113



Sjaelland: Bk. ZEELAND.



Çeşitli kırıklar; travmalar; omurga veremi; kemik iltiha



bi; gut hastalığı; şekerhastalığı; vb. Tedavide, ağrıkesici ilaçlara, nedene bağlı olarak yerel iltihap gidericilere, alçılı korseye, hastanın tam dinlenmeye alınmasına, elektrik tedavisine başvurulabilir. Bazı durumlarda (si



Skagerrak



yatik felce yol açmışsa, tedaviye yanıt vermiyorsa, vb.) ameliyat gerekebilir.



Kuzey denizinin Danimarka (güneyde) ile Norveç (ku zeyde) arasındaki kolu. Uzunluğu 240 km, genişliği 130-145 m olan Skagerrak boğazı, Kattegat'la baglan dığı Baltık denizine giriş yolunu oluşturur.



Siyavuşgil, Sabri Esat



skandiyum



Türk şairi ve yazarı (İstanbul 1907-ay.y. 1968). Istiklal



Geçiş elementleri grubundan kimyasal element. Sim gesi Sc, atom sayısı 21, atom ağırlığı 44,956 olan skan



Lisesi'ni bitiren (1926) Sabri Esat Siyavuşgil, İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisiyken Fransa'ya felsefe öğre



nimine gönderildi. Dönüşünde İstanbul Edebiyat Fa kültesi'nde Umumi Psikoloji doçentliğine (1933) ve



diyum, hafif bir metaldir (yoğunluğu 3); 1 541 "C'ta er gir. Bu özelliklerinden ötürü uzay araçları yapımında



kullanılır. Bilinen onbir izotopundan yalnızca biri doga



profesörlüğüne (1942) yükseldi.



da bulunur.



lan (1928) Sabri Esat Siyavuşgil, daha sonra şiiri bıraka



Skibine, George



ilk şiirlerinin ardından Yedi Meşale topluluğuna katı



rak (1936) ruhbilim, eğitim, folklor konularında çalış



mış, Yeni Sabah gazetesinde günlük fıkralar yazmıştır



(1948-1964). Edmond Rostand'dan manzum olarak



yaptığı Cyrano de Bergerac çevirisi (1942) en ünlü ça lışmasıdır.



Başlıca yapıtları: Odalar ve Sofalar(şiir, 1933), İstan



bul'da Karagöz ve Karagözde Istanbul(1938), Karagöz (1941), Folklor ve Milli Hayat (1943), Roman ve Oku yucu (1944).



siyonizm Filistin'de bir Yahudi devleti kurma amacı güden hare ket. Yahudi halkının Filistin'e dönme umudunun uzan



Rus asıllı ABD uyruğuna geçmiş dansçı ve koreograf



(Yasnaya Polyana, Ukrayna 1920-Dallas, ABD 1981). Monte-Carlo Rus Balesi'nde dansçılık yapan George



Skibine, toplulukla gittiği (1939) ABD'de çalışmaya baş ladı. 1947'de Cuevas markisinin topluluğuyla Avru



pa'ya dönüp, bir yandan topluluğun başdansçılığını ya



parken, birçok koreografi düzenlemesi de gerçekleştir



di (Kafkas Mahpusu, 1951; Annabel Lee, 1951; Gri Me lek, 1953; vb.). Eşi balerin Marjorie Talchenefi'le birlik te Paris Operası'na girip, yıldız dansçı olarak, koreogra



fisini de yaptığı Daphnis ve Chloe'de (1959), būyük ba şarı kazandı. 1967'de kesin olarak ABD'ye yerleşip, çe



tisini oluşturan, Yahudilerin 1.Ö. VI. yy'da Babil'den sü



şitli topluluklarla çalıştıktan sonra, 1969-1981 arasında Dallas Civic Ballet topluluğunun yöneticiliğini yaptı.



naklanır), çağlar boyunca dönem dönem alevlenip,



skinkgiller



düşmanlığından kaçan Harkovlu gençler, Filistin'de bir



Kertenkeleler takımından, 600'ü aşkın tūrü bulunan sū



rülmeleriyle başlayan siyonizm (adı, Musa'nın Tanrı buyruklarını aldığı Kudüs'teki Sion adlı tepeden kay



XIX. yy'da yeniden canlandı ve Rusya'daki Yahudi



Yahudi kolonisi kurdular. Yüzyılın sonunda, Theodor



Herzl'in çabaları ve Die Welt gazetesinin düzenlediği



(1897) Birinci Dünya Siyonist Kongresi'nin (Dünya Si



yonist Örgütü'nü oluşturdu) çalışmalarıyla hareket ge



lişti ve 1901'de Filistin'deki toprakların yeniden satın



alınması için Ulusal Yahudi Fonu kuruldu. Filistin'de



rüngen ailesi. Bütün kıtalarda, özellikle tropikal bölge lerde yaşayan skinkgiller (Bil. a. Scincidae) ailesi üyele ri, uzunlukları 5-30 cm arasında değişen, silindir biçimi



gövdelerinin üstü kemiksi levhalarla kaplı, büyük bölü mü karada yaşayan, çevik ve hızlı hayvanlardır. Çoğu, toprak altında tüneller oyar, genellikle böceklerle bes



ulusal bir Yahudi merkezi kurulmasını öngören Balfour



lenirler. Toprak altında yaşayan türlerin ayakları ya çok küçülmüş ya da bütünüyle körelerek yalnizca izleri



sı'nda (1920) benimsenmesinden sonra, Filistin'e göç



arttıysa da, Filistin'deki Yahudi, Arap ve İngilizlerin ara



kalmış, buna karşılık kuyruklarının uzayıp kalınlaşma sıyla yılana benzer bir görünüş almışlardır. Ailenin en yaygın türlerinden beş çizgili skink (Eumeces fasciatus),



konmasında büyük güçlük çekildi ve Araplar ile Yahu



koyu mavi renkli, sırtında adının da belirttiği gibi enle



Bildirisi'nden (1917) ve bunun San Remo Konferan



larındaki ilişkiler nedeniyle bu bildirinin uygulanmaya



diler arasında birçok çatışmapatlak verdi (1929-1938). İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan aşırı Yahudi ör gütlerinin (Irgun, Stern grubu), Ingilizlere karşı terör ey lemlerine girişmelerinin ardından, İsrail Devleti'nin ku



rulmasıyla (1948) siyonizm amacına ulaşmış oldu.



Kuzey Amerika'da yaşayan beş çizgili skinkin (Bil. a. Eumeces fasciatus) yavrusunun, uzun, parlak mavi bir kuyruğu vardır; bir düşmanla karşılaştığında, düşmanı genellikle bu dikkat çekici kuyruğa saldınır, yavru skink de



kuyruğunu bırakıp, kaçarak kurtulur.



Siyular



Kuzey Amerika'da Kızılderili halk. Kuzey Amerika'nın



batı kesimindeki büyük ovalarda, Atlas okyanusu böl gesinde ve Mississippi'nin aşağı kıyılarında yaşayan Si



yular (Ingilizce Sioux), Beyazların birçok soykırım girişi mine uğradılar. 1890'da Wounded Knee'de büyük öl çüde yok edilmelerinden sonra, ABD ve Kanada'daki



çeşitli Kızılderili rezervlerine dağıtıldılar. Günümüzde toplam nüfusları 70 000 dolayındadır.



114



SKOLASTİK



mesine 5 açık mavi çizgi bulunan, kuyruğuyla birlikte yaklaşık 10 cm boyunda bir hayvandır.



skolastik Avrupa'da X.-XVI. yy'lar arasında egemen olan felsefe Öğretiminin ve bu anlayışa dayanan öğretinin ortak adı. Özellikle Aristoteles'in öğretisinden kaynaklanan dil



bilgisi, mantık ve varlıkbilim kavramlarına dayanan, hi



ristiyan dogması ile Vahiy'i söz düzeyinde kusursuz bir biçimsellikle geleneksel felsefeye bağlayan skolastiğin,



XIII. yy'a kadar başlıca temsilciliğini, augustinusçu dog. rultudan yola çıkan Alcuinus, Anselmus, Abélard ve Petrus Lombardus yaptılar. Akıma doruğuna ulaştığı XIII. yy'da, aristotelesçiliği hıristiyan dogmasıyla bütün



leştirerek, İbni Sina'nın ve İbni Rüşt'ün kavramlarını eleştiren Albertus Magnus ile Aquinolu Tommaso dam



galarını vurdular. XIV. yy'da başlayarak skolastik, adci



lığın ortaya çıkmasıyla sarsıldı. Son iki temsilcisi Ock hamlı William'ın inancılığa, R. Lulle'ün de tötolojiye yaklaşan düşünce oyunlarına yönelmelerinden sonra, Rönesans döneminde Rabelais'yle ortadan kaldırıldı.



skolyoz Omurganın yana eğrilmesi. Tek başına ya da kambur lukla, lordozla birlikte olabilen skolyozlar, başlıca iki



öbekte toplanabilir: Hasta öne eğildiğinde dışbūkey



eğriliğin yanında bulunan çıkıntı ya da kamburluklarla belirti veren kemiksel skolyozlar; çıkıntı ya da kambur



luklar görülmeyen, çoğunlukla okul çağında yanlış du ruşlara bağlıolan, skolyozumsu duruş'lar. Erken teşhisin



çok önemli olduğu tedavide hareket tedavisine, çeşitli



Astronotları istasyona götürüp, geri getiren Apollo



araçlarının birinden çekilmiş Skylab'in fotografi.



aygıtlarla düzeltmeye başvurulur. Ciddi durumlarda cerrahi girişim gerekebilir.



Skopje: Bk. ÜSKÜP. Skryabin, Aleksandr Nikolayeviç Rus piyano virtüözü ve bestecisi (Moskova 1872-ay.y. 1915). Moskova Üniversitesi piyano bölümünü altin



yıs'ta gelen 3 astronot tarafından onarıldı. Birbirini izle. yen üç yolculukta (birincisi 25 Mayıs 1973'te; ikincisi 28 Haziran 1973'te; üçüncüsü 16 Kasım 1973'te) üçer



astronotluk ekiplerin çalışma yaptıkları istasyon, 11 Temmuz 1979'da atmosfere girerek, Hint okyanusu ile Avustralya üstünde parçalandı.



Slav dilleri: Bk. İSLAV DİLLERÍ.



madalya alaark bitiren, ama beste bölümünü bitirme



den ayrılan Aleksandr Nikolayeviç Skryabin, bir yandan piyano resitalleri verirken, bir yandan da besteler yaptı.



Slavlar: Bk. İSLAVLAR.



Moskova Konservatuvarı'nda ders verip, 1904'te ayrı



larak, 1904-1910 arasında Avrupa ve ABD'de turnele re çıktı.



Slavonca: Bk. İSLAV DİLLERİ.



Wagner'den çok büyük ölçüde etkilenen Aleksandr



Nikolayeviç Skryabin, önce Chopin'in mirasçısı olarak



ün salmış, daha sonra kişisel üslubunu oluşturmuştur. Klasik armoniye karşı çıkıp, Debussy'nin etkisiyle, ar moni merdivenlerini genişleten ve genellikle dörtlü aralık üstüne kurulu bir armoni sistemi geliştirmiştir.



Başlıca yapıtlari: On piyano sonatı, beş senfoni (Ilahi



Şiir, 1902-1904; vb.), senfonik şiirler (Esrime Şiirleri, 1905-1908; Prometheus ya da Ateş Şiiri, 1908-1910), piyano yapıtları, vb.



Skylab ABD'nin geliştirdiği uzay yörünge istasyonu. Apollo



uzay aracının uzaya gönderilmesi için kullanılan Saturn Vin üçüncü katini oluşturan'S-IVB roketinden geliştiri



len Skylab, 14 Mayıs 1974'te fırlatıldı ve 450 km yüksel



tide, ekvatora 56° eğik bir yörüngeye oturtuldu. Fırlatil ması sonunda oluşan hasar, bir Apollo aracıyla 25 Ma



Slavonya Hırvatistan'da tarihsel bölge. Günümüzdeki Hırvatistan Cumhuriyeti'nin doğu bölümünde yeralan Slavonya,



XV.-XVII. yy'lar arasında Osmanlı egemenliğinde kal mıştır. Bölgedeki başlıca kentler Osijek, Vinkuvci ve Slovanski Brad'dır.



Slovak Cumhuriyeti Orta Avrupa'da devlet. Yüzölçümü 49 035 km², nüfusu 5 274 335, merkezi Bratislava (442 197 nüf.; 1991) olan



Slovak Cumhuriyeti, 1 Ocak 1993'te eski Çekoslovak ya'dan ayrılarak bağımsız bir cumhuriyete dönüşmüş. tür.



YÜZEYŞEKİLLERİ VE EKONOMI



Büyük bölümü Karpat dağlarıyla (en yüksek noktaları



SLUTER, CLAUS 115 Çeklere çok yakın bir batı Islav halkı olan Slovakların



yurdu Slovak Cumhuriyeti'nin



POLORYA ALMANYA



başkenti Bratislava, 1541-1784 arasında Macaristan'ın



SLK CUMHURIYETI



başkenti olmuştur. Günümüzde de



AVUSTURYA



Macar asıllılar,



MACARİSTAN



Slovak



ROMANYA



Cumhuriyeti nüfusunun %



10'undan çoğunu oluşturmaktadır.



Gerlachovsky doruğunda 2 663 m'yi bulur) kaplı olan Slovak Cumhuriyeti'nin güney kesiminde Tuna irmağı



SLOVENYA



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 20 251 km². Baş



(kıyılarındaki düzlüklerde ülkenin en verimli toprakları



kenti ve en büyük kenti: Lyublyana (323 291 nüf.;



ve Kosice ülkenin en büyük kentleridir.



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 1 985 000;



yayılır), Macaristan'la sının oluştur. Başkent Bratislava Sanayinin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra geliştiği ül



kede, başlıca sanayi kolları arasında çeşitli makineler



yapımı, metalürji ve kimya sanayisi, vb. sayılabilir. De



mir filizi çıkarımı da önemli bir gelir kaynağıdır. Tarım da, güney kesimde buğday, sebze, şekerpancari, misir



ve meyve, yüksek kesimlerde yulaf, patates, çavdar ve



keten yetiştirilir. Hayvancılık, turizm ve ormancılık ol dukça gelişmiştir.



TARIH İ.S. I. yy'da illyrialılar, Keltler ve Germenlerin yerleştik



leri günümüzdeki Slovak Cumhuriyeti toprakları, Slo vakya adıyla, IX. yy'da Büyük Moravya İmparatorlu



ğu'nun bir parçası oldu. XI. yy'da Macaristan toprakları



1991).



nüfus yoğunluğu: Km”'ye 5 kişi. Nüfus dağılımı lik nüfus artış hızı (1991): % 0,3. Resmî dili: Slo (1991). Kentlerde % 49, kırsalkesimde % 51. Yıl vence. Başlıca dinler: Katolik.



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1989):



Yetişkin nüfusun % 99,2'si. Üniversite sayısı



(1992): 2. Hastane yatak sayısı (1989): 13 753; hekim sayısı (1989): 9 071. Ortalama ömür (1987): Kadınlarda- 75,1, erkeklerde- 67,2. Bebek ölüm oranı (1989): 1 000 canlı doğumda 8,9.



EKONOMI. GSMH (1990): 20,3 milyar dolar; kişi



yy'da ulusçu hareketin gelişmesinin ardından, 1918'de



başına ulusalgelir: 10312 dolar. Etkin nüfusdağı limi (1990): Tanm- % 2,5; sanayi ve madenci lik- % 49; yapısanayisi— % 6,5; bayındırlık ça



bağımsız Çekoslovakya devletini oluşturdular. İkinci Dünya Savaşı'nda Slovakların Almanları destekleme



5,9; ticaret- % 12,5; finans- % 4,7; geri kalan lar-% 17. Dış ticaret (1990): Dışalım: 48,8 mil



na katılıp, 1526'da Macaristan'la birlikte Habsburgların yönetimine girdi ve sık sık Türk akınlarına uğradı. XIX. Slovaklar, Bohemyalı ve Moravyalı Çeklerle birlikte,



siyle, 1939-1944 arasında Alman yanlısı bağımsız Slo vakya devletinin kurulduğu Slovakya, savaştan sonra



lışmalan- % 1,8; ulaşım ve haberleşme, %



yar dolar, dışsatım- 42,9 milyar dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Almanya, İtalya, ABD.



Çekoslovakya Cumhuriyeti'nin içinde, Ulusal Meclis'i



Rusya. Parabirimi: Tolar.



ya'da komünist rejimin çökmesinin ardından, Haziran 1992'de ulusçu Vladimir Meciar'ın Slovakya başbakan



Başlıca limanları: 1. Başlıca havaalanları: 1.



bulunan özerk bir birim oldu. 1989'da Çekoslovak



lığına getirilmesini, Çeklerle anlaşma sonucunda, Çe



ULAŞIM. Karayolları (1990): Toplam 14 553 km.



koslovakya'nın Ocak 1993'te Slovak Cumhuriyeti ve Çek Cumhuriyeti adıyla iki ayrı cumhuriyete bölünmesi



TARİH



izledi. (Ayrıca Bk. ÇEKOSLOVAKYA.)



leri günümüzdeki Slovenya toprakları, VIII. yy'da Al manların egemenliğine girdi, XIII. yy. ile Birinci Dünya Savaşı arasında Avusturya-Macaristan İmparatorlu



Slovakça: Bk. İSLAV DİLLERİ.



VI. yy'da güney Islav halklarından Slovenlerin yerleştik



'ğu'na bağlı kalıp, 1918'de Yugoslavya Krallığı'na katıl



dı. İkinci Dünya Savaşı'nda Alman, Italyan ve Macar



Slovenya Avrupa'da devlet. Eski Yugoslavya Federatif Sosyalist



birlikleri tarafından istila edilip, 1946'da Yugoslav



ya'nın cumhuriyetlerinden biri oldu. 1980 yıllarının so nunda Yugoslavya'daki merkezi yönetim zayıflamaya



Cumhuriyeti'ni oluşturan cumhuriyetlerden biri olan



başlayınca, bağımsızlığını ilan edip (Temmuz 1990), fe deral orduyla kısa süreli bir çatışmadan sonra, Avrupa



YÜZEYŞEKİLLERİ VE EKONOMI



Topluluğu'nun bağımsızlığını tanımasıyla (1992), Yu



Slovenya, 1991'de bağımsızlığını ilan etmiştir.



Kuzeyde Avusturya, batıda Italya, güneyde Hırvatistan, doğuda Macaristan'la sınırlı olan Slovenya, batı ve ku zey kesimleri Alp dağlarına bağlı dağ sıraları tarafından



goslavya da bağımsızlığını onaylamak zorunda kaldı.



önemli yeri tuttuğu ülkede, sanayi de oldukça gelişmiş tir: Dokuma sanayisi, elektrik donanımı yapımı; kimya



Flaman asıllı Fransız heykelcisi (Haarlem 1340-1350'ye d.- Dijon 1405 ya da 1406). Brüksel'de taş yontucuları loncasına katılan Claus Sluter, 26 yaşında, Atak Philip



aşılan bir ülkedir. Ekonomide tarım ve ormancılığın sal maddeler üretimi; vb.



Sluter, Claus



116



SMETANA, BEDRICH Flaman asıll.



okulun kurucusu sayıldı. 1787'de Glasgow Üniversitesi



Fransız ressami



rektörlüğüne atandı.



Claus Sluter'in,



Champmol manastırında yaptigi



heykellerden,



Adam Smith, insan etkinliğinin (emek), her türlü ser



vetin kaynağı olduğunu, işbölümünün bu zenginliği ar tırdığını, sunu ve istemin serbest işleyişine bağlı kişisel çıkarın, iktisadı düzenleyen mutlu bir iktisadi düzeni



ünlü Musa'nın



oluşturduğunu, buna karşılık, "rant ve kâr" ücreti ke



Kuyusu



mirdikleri, "yukarı sınıflar aşağı sınıfları ezdikleri" için,



kabartmasından



servetin bölüşülmesinde durumun farklı olduğunu sa



aynnti.



vunmuştur.



(Champmol



manastiri, Dijon, Fransa.)



Smith, Bessie ABD'li zenci kadın blues şarkıcısı (Chattanooga 1894 Clarksdale 1937). Ma Rainey'le sahneye çıkan Bessie Smith, 1920 yıllarında meslek yaşamının en parlak dö nemini yaşayarak "blues imparatoriçesi" diye anıldı. Bir otomobil kazasında ölümünü, Edward Albee The De



Date pe'in sarayında Jean de Marville'in yardımcısı oldu.



1389'da Marville'in ölümüyle boşalan saray heykelcili ğine getirildi ve o tarihten sonra kendini Champmol



manastırındaki çalışmalarına adadı. Cephe kapısındaki būtün heykelleri (Jean de Marville'in yaptığı sanılan Meryem dışında) ve ünlü Musa'nın Kuyusu kabartma



sini gerçekleştirdi. 1404'te başladığı Atak Philippe'in mezarını, ölümünden sonra yeğeni Claus de Werve ta



ath of Bessie Smith (Bessie Smith'in Ölümü, 1960) adlı tiyatro oyununda işledi. Başlıca plakları: Down hearted blues (1923); Saint Louis blues (L. Armstrong'la 1925); Black water blues



(1927); Nobody knows you when you're down and out (1929), vb.



Smith, lan D. Rodezyalı siyasetçi (Selukwe 1919). Milletvekilliğine seçilen (1948) lan Douglas Smith, Rhodesian Front



mamladı.



Party'nin kurucuları arasında yeraldi (1961). Başbakan



Smetana, Bedrich



Dünya ülkelerinin baskılarına direnip, İngiltere'yle sür



Çek bestecisi ve piyanocusu (Litomysl 1824-Prag 1884). Bir süre Lizst'ten ders alan, daha sonra kendi



kendini yetiştiren Bedrich Smetana, Prag'da bir müzik



okulu açtı. 1856'da, Göteborg Filarmoni Orkestrası'nı



yönetmesi için İsveç'e çağrıldı. Prag'a dönünce Ulusal tiyatro'nun orkestra yöneticiliğine getirildi. Yaşamının



son yıllarında sağır olup, bir süre sonra bunadı ve bir akıl hastanesinde öldü.



Yapıtlarında halk temalarından ve ülkesinin atmosfe



lığa getirilip (1964), ülkenin bağımsızlığını tek yanlı ola rak ilan etti (11 Kasım 1965). Ingiltere'nin ve Üçüncü



dürülen görüşmeler sonuçsuz kalınca, yeni bir Anayasa hazırlatarak cumhuriyet ilan etti (2 Mart 1970). Nisan 1979 seçimlerinden sonra, başbakanlığı ılımlı ulusçu



partiden piskopos Muzorewa'ya devredip, 1987'de



partisinde yalnizca 10 milletvekili kalınca, parti başkan



lığından istifa ederek siyasetten çekildi. Smolensk



rinden yararlanan Bedrich Smetana, ulusal bir besteci dir. Başlıca operası olan Satılmış Nişanlı(1867), tutku



Rusya'da kent. Dnieper irmağı kıyısında, Beyaz Rusya siniri yakınında, Moskova-Varşova yolu üstünde yera lan, aynı adlı ilin merkezi olan Smolensk'in nüfusu 341



lu anlatm gücü, orkestralamanın renkliliği ve ezgilerin



000'dir.



özgünlüğü bakımından,son derece güzel senfonik say



Rusya'nın en eski kentlerinden biri olan, adına ilk olarak 862'den kalma metinlerde rastlanan Smolensk,



falar kapsar. Öbür operaları arasında Brandenburglular



Bohemya'da (1866), Dalibor (1868), Öpücük (1876), Libuse (1881) ve Şeytanın Duvarı (1882) sayılabilir. Senfonik şiirleri, kesinlikle romantik bir esinle bestele



XII. yy'dan kalma kiliseleriyle ve 1600'de yapılmış



kremliniyle (surlarla çevrili kale) ünlüdür.



miştir: Wallenstein'ın Ordugâhı, Yurdum, Bayram Mar şi, vb. Ayrıca dörtlüleri ve birçok piyano parçası (Bo



Smollett, Tobias G.



hemya Ulusal Dansları, Baladlar, vb.) vardır.



İskoç yazarı (Dalquhurn, Dumbartonshire 1721- Livor no yakını 1771). Glasgow Üniversitesi'nde tıp öğrenimi



Smith, Adam İskoç iktisatçısı (Kirkcaldy 1723-Londra 1790). Glas gow ve Oxford üniversitelerinde öğrenim gören Adam



Smith, Glasgow Universitesi'nde mantık (1751) ve ah lák felsefesi profesörlüğüne getirildi. Serbest mübade



leyi savunup, genç Buccleugh dükünün eğitmenliğine getirildi ve öğrencisiyle birlikte Avrupa'da uzun (1764 66) bir yolculuk yaparak, Fransa'da ansiklopedicilerle



ve fizyokratlarla dostluk kurdu. 1774'te yayınladığı Mil



letlerin Zenginliği (Inquiry into the Nature and Causes



of the Wealth of Nations) adlı yapıtında iktisada bilimsel



yöntemi uygulayıp, modern iktisat biliminin ve liberal



gören Tobias George Smollett, 1739'da hekimlik yap



mak, ama aynı zamanda da kendine edebiyat dünya



sinda bir yer açmak amacıyla Londra'ya gitti. Her iki amacını da gerçekleştiremeyip, büyük umut bağladığı



bir trajedisi hiçbir ilgi görmeyince, askerî cerrah olarak



Jamaika'ya gitti. Bir süre sonra Londra'ya dönerek he



kimlik yapmaya başlayıp, edebiyatta da tiyatrodan ro



mana yönelerek, pikaro serüven türünü seçti. Bu türü



özyaşamöyküsünden olaylarla ve duyguyla zenginleş



tirerek, peş peşe romanlar yayınladı: The Adventures ofRoderick Random (Roderick Random'un Serüvenle



ri, 1748), The Adventures of Peregrine Pickle (Gezgin



Pickle'ın Serüvenleri, 1751), TheAdventures ofLance



SODOMA, İL 117



lot Greaves (Lancelot Greaves'in Serüvenleri, 1760



1762), The Expedition of Humphry Clinker (Humphry Clinker'ın Seferi, 1770).



1792'de başladığı Banka'nın Stock Office'inin yapımı ni, 1796'da, en özgün yapıtı sayılan kubbeyle tamamla dı. Sonraki yıllarda, kendi evinin yapımıyla uğraşıp (gü nümüzde Soane müzesi), bu evin cephesinde, mimar



Smuts, Jan



lik dehasının en iyi kanıtını ortaya koydu.



Güney Afrikalı siyasetçi (Boveplaats, Kap 1870- Irene



leştirmeyi başaran Sir John Soane, Inigo Jones ve Chri



Romantizmin ve yeni-klasisizmin bireşimini gerçek



1950). Boyer savaşında görev alan (1899-1902) Jan



Güney Afrikali siyasetçi Jan Smuts, Ingilizler ile Afrikanerler arasında işbirligini savunmuş,



1916'da Doğu



Afrika'da Itilaf Devletleri kuvvetlerine



komuta etmiş, Ikinci Dünya



Savaşı öncesinde ikinci kez



başbakanligi üstlenmiştir.



Smuts (tam adı Jan Christiaan Smuts' tur), İçişleri (1910) ve Savunma (1912) bakanlıklarında bulundu. Boyer



cumhuriyetleri ile Güney Afrika'daki Ingiliz sömürgele



rini birleştirmeye çabalayıp, başkomutanlığa atanarak



(1914), De Wet ayaklanmasını bastırdı. Londra'ya çağ



rilip (1916), İngiliz silahlı kuvvetlerinin yeniden örgüt



stopher Wren'in yanısıra, çağının mimarlarının en bü yüklerinden biri sayılmaktadır.



Soares, Mario Portekizli siyasetçi (Lizbon 1924). Birleşik Demokratik Muhalefet hareketinin önderleri arasında yeralan Ma rio Soares, birçok kez tutuklanıp, 1970'te Paris'e göç mek zorunda kaldı. 1973'te Paris'te Portekiz Sosyalist



Partisi'ni kurup, genel sekreterliğine seçilerek, Porte kiz'de Nisan 1974'te yapılan hükümet darbesinden



sonra, cunta tarafından geçici hükümetin Dışişleri ba kanlığına atandı ve "deniz aşırı iller" deki ulusçu hare ketlerin temsilcileriyle görüşmeleri yürüttü. 1976-1978 arasında başbakanlık yapıp, IMF'yle işbirliği içinde bir istikrar programı uygulamaya başladı. 1983 erken se çimlerini sosyalistlerin kazanmaları üstüne Sosyal-De mokrat Parti'yle bir koalisyon hükümeti kurup, koalis yon dağılınca istifa etti (13 Haziran 1985). Ertesi yıl, Sos yalist Parti'den aday gösterilerek cumhurbaşkanlığına



seçildi (Şubat 1986). 1991'de ikinci kez seçildi.



Sobieski, Jan III: Bk. JAN III SOBIESKİ.



lenmesine katkıda bulundu. 1919'daki barış konferan



sında, yenik devletlerin sömürgelerine manda sistemi nin uygulanmasını önerdi. Güney Afrika başbakanlığı



Société adaları: Bk. CEMİYET ADALARI.



zog Partisi'ni birleştirip, böylece doğan Birleşik Par



Soçi



(1933). Almanya'ya savaş açılınca (1939) Hertzog'dan



Rusya'da kent. Kafkas dağlarının eteğinde, Karadeniz kıyısında, Gürcistan sınırı yakınında yeralan Soçi'nin nüfusu 337 000'dir. 130 km boyunca uzanan kumsalla



distan ve ABD'nin ırk ayrımı konusundaki sert eleştirile



tedavi (sanatoryumlar) merkezi olan kentte, hafif sanayi



yapıp (1919-1924), Ingiltere'yle işbirliğine önem verdi. Başkanlığını yaptığı Cumhuriyetçi Birlik Partisi ile Hert ti'nin kurduğu hükümette Adalet bakanlığına getirildi



ayrılıp, başbakanlığı üstlendi. Ingiltere'de mareşalliğe yükseltildi (1941) ve Londra'daki savaş kabinesi üyeliği ne getirildi. Savaştan sonra Birleşmiş Milletler'de, Hin rine karşı ülkesini savunup, 1948'de iktidarı aşırı ulus



çulara bırakmak zoruda kaldı. Snorri Sturluson



Izlandalı yazar ve siyasetçi (Hvammur 1179'a d.-Reyk



holt 1241). Iki kez yasa koyuculuğa seçilen Snorri Stur



luson, dostu Norveç kralı Haakon IV'e, Izlanda'yı ona bağlayacağı konusunda söz verdiyse de, daha sonra kralla çatıştı. Ayaklanan damadı tarafından öldürüldü.



Yapıtlarında (Heimskringla (Norveç Kralları Destani); Düzyazı Edda (Snorre Edda; vb.]), Izlanda dilini büyük bir ustalıkla kullandı.



Soane, Sir John Ingiliz mimarı(Goring-on-Thames 1753-Londra 1837).



Bir duvarcı ustasının oğlu olan Sir John Soane, 1776'da Krallık Akademisi'ni birincilikle bitirdi. Ertesi yıl gönde



rildiği İtalya'da iki yıl kalıp, 1778'de Fransız etkisindeki



'albümlerini Designs in Architecture (Mimarlık Tasarım



ları) adı altında yayınladı. 1750'ye kadar büyük ölçüde



ni ve sağlığa elverişli iklimiyle ülkenin başlıca turizm ve



tesisleri de kurulmuştur. soda: Bk. KARBONAT MİNERALLERİ; SODYUM.



Soddy, Sir Frederick İngiliz kimyacısı ve fizikçisi (Eastbourne 1877-Brighton 1956). Oxford Universitesi'ni bitiren (1898) Sir Frede



rick Soddy, Montreal'de Mc Gill Universitesi'nde Rut



herford'la çalışmaya başladı (1900). Londra'da William



Ramsay'in asistanlığına getirilip (1902), atomların par çalanma mekanizmasını açıkladı; radyoaktif element lerin soy zincirini gösteren yasayı (Soddy yasası) buldu (1902). Glasgow (1904-1914), Aberdeen (1914), Ox



ford (1919) üniversitelerinde ders verdi. Üç radyoaktif elementin (toryum X, mezotoryum I, aktinyum X) peri yodik sınıflandırmada radyum ile aynı yeri aldıklarını gözleyerek izotopluk olayını bulup, 1921'de Nobel Kimya Ödülü'nü aldı.



Fransız yeni-klasik akımının etkisinde yapıtlar verdi.



Sodoma, 11



mesi, meslek yaşamında bir dönüm noktası oldu.



İtalyan ressamı (Vercelli, Piemonte 1477-Siena 1549).



1788'de Ingiltere Bankası'nın yapımıyla görevlendiril



118



SODYUM



Bir ayakkabıcının oğlu olan Il Sodoma (asıl adı Giovanni



Antonio Razzidir), pek tanınmamış bir ressam olan



sofistler



Martino Spunzotti'nin yanına çırak girdi. Milano'ya gi derek Leonardo da Vinci'nin yapıtlarını inceledikten sonra, 1499 ya da 1500'de Siena'ya yerleşerek, İsa'nın



Eski Yunanistan'da belirli bir konudaki ustalıklarını bilgi



Signorelli'nin yarım bıraktığı Monte Oliveto manastın



lerin sözlerinin değersizliğini ve “ahlaksızlıkları"ni, amaçlarının gerçeğe ulaşmak değil, yalnızca ne pahası na olursa olsun tartışmayı kazanma isteği olduğunu or



Doğumu ve Haçtan Indiriliş tablolarını yaptı. 1503'te



nin fresklerini tamamlamakla görevlendirildi. Roma'da Farnesina villasının süslenmesine katkıda bulunup (ya tak odasının duvarlarını İskender ile Rüşenk'in Düğünü freskiyle süsledi), San Bernardino kilisesinin süslenme



sinde çalıştı (Ziyaret, Meryem'in Taç Giymesi). 1525'te Siena'ya dönerek San Domenico manastirinin Santa



Caterine kilisesinde freskler yaptı (Azize Caterina'nın Yaşamı). Omrünün geri kalan bölümünü Volterra, Pisa ve Lucca'ya yolculuklarla geçirdi.



sodyum Periyodik çizelgenin 1A grubunda yeralan kimyasal



element. Simgesi Na, atom sayısı 11, atom ağırlığı 22,9898 olan sodyum, alkali metallerdendir. Isıyı çok



iyi iletir. 97,5°C'ta ergir; 880 °C'ta kaynar. Bu iki sıcaklık arasında, sıvı halde bulunur. Bu nedenle, bazı nükleer



santrallarda, özel çelikten yapılmış borularla sıvı halde dolaştırılır ve atom pilinin sağladığı ısı enerjisini iletme



görevi yapar. Normal sıcaklıkta, sodyum, bıçakla kesilebilen yu



ye dönüştürüp, bu bilgiyi parayla öğreten uzman kişile re (felsefeciler, hekimler, matematikçiler, vb.) verilen ad. Eflatun, Söyleşiler'inde Sokrates'in ağzından sofist



taya koymuş, ondan sonra terim, küçültücü bir anlam da kullanılmıştır. Eflatun'un tanıttığı sofistlerin en ünlü



leri arasında, Abderali Protagoras, Elisli Hippias, Keoslu



Prodikos, özellikle de Leontiumlu Gorgias sayılabili



Sofiya Alekseyevna Rusya naibi (Moskova 1657-ay.y. 1704). Çar Aleksey



Mihailoviç'in kızı olan Sofiya Alekseyevna, Fyodor Ill'ün ölümünden (1682) sonra, üvey kardeşi Petro l'in (Büyük Petro) çar ilan edilmesine karşın, onun ayağını kaydırmayı ve hastalıklı kardeşi İvan V'i tahta çıkartma



yı başardı. Kardeşinin naipliğini yürütüp, din ayrılıkları na son vermeye çalıştı. Rus yayılımcılığını destekledi.



Petro I Moskova'yı kuşatınca (1689), naiplikten çekil mek zorunda kaldı ve bir manastira kapatıldı.



Sofokles: Bk. SOPHOKLES.



muşak bir katıdır; ama deri ve mukozalar için tehlikeli



olduğundan, kesme sırasında dikkatli olmak gerekir. Yeni kesilen yüzey çok parlaktır ve metal pırıltısı taşır.



Sofu Mehmet Paşa: Bk. MEHMET PAŞA,



Ne var ki, çok çabuk yükseltgenmesi nedeniyle, kısa sürede ince ve beyaz bir sodyum oksit tabakasıyla örtü



SOFU.



saklanır.



Sofya



lür. Bu yüzden vazelin ya da gazyağı içine koyularak



Su, sodyuma şiddetle etki eder. Küçük bir sodyum



parçası su yüzeyine konursa, su, islik sesi çıkararak bu har yaymaya başlar; sodyum tanesiyse bütünüyle yite ne kadar zikzaklar çizerek yer değiştirir. Bu tepkime si



Bulgaristan'ın başkenti ve en büyük kenti. Verimli bir



havzada, 550 m yükseltide yeralan Sofya'nın nüfusu 1 14] 145'tir. Ülkenin başlıca siyaset, ticaret, eğitim (Sof



rasında, bir yandan hidrojen açığa çıkarken, öte yan dan sodyum hidroksit oluşumu sonucunda bir baz ço



zeltisi ortaya çıkar. Tepkimenin nedeni, sodyum ato mundaki on bir elektrondan, en dış tabakada tek başına



yeralan elektronun, suyun etkisiyle kolayca atomdan aynlarak, arti elektrik yüklü Nat iyonunun doğmasına



yol açması, böylece, sodyumun yükseltgenmesi, suyun da indirgenmesidir.



Bu indirgeyici nitelik, sodyumun temel özelliğidir.



Oksijen içinde sari alevle yanarak aynı türde bir tepki



me doğurduğu gibi, klora da benzer biçimde etki eder, Sözgelimi, bir kaba sodyum konup tutuşturulduktan sonra, klor taşıyan bir başka kaba daldırılırsa, yanma sü



rer ve sodyum klorür (NaCl) taneciklerinden oluşan bir buhar görülür. Elde edilen bu tuz, Na+ sodyum iyonu ile Cl- klor iyonunun birleşmesi sonucunda ortaya çı



kar. Sodyum, 300 °C dolayında hidrojenle de birleşir ve sodyum hidrür (NaH) verir. Asetilen karbürler, alkoller



ve fenoller gibi bazı organik bileşiklerle tepkimeye gire rek, hidrojenin yerini alır.



Karbon ve azota doğrudan etki etmez; ama kolayca



yükseltgenmesi nedeniyle, bu maddelerin oksitlerini



indirgeyebilir. Sözgelimi, karbon monoksit ya da kar



bon dioksitle tepkimeye girerek, sodyum karbonat ya



da soda (Na,CO,) verir.



sofi: Bk. SUFI.



Sofya'nın başlıca anıtlarından Ulu Cami (XVI. yy.; ön planda) ve Aleksandr Nevskiy katedrali (1876-1878; arka planda)



SOKRATES



ya Üniversitesi) ve sanayi (metalürji, ağır makineler ya pımı, dokuma sanayisi, besin sanayisi, deri eşya yapımı, kağıt ve kimyasal ürünler fabrikaları, vb.) merkezi olan kent, tarihsel anıtlarıyla da ünlüdür: IV. yy'dan kalma



119



zenekleriyle karbondioksidi emmesi, bir kökün suyu



kabuğunda toplaması gösterilebilir. Bu üç durumda da,



emilen besin henüz ne ayrışmış, ne de dönüşmüştür;



hatta, geri atılabilir (arı midesinin balõzünü başka anla



Sveti Georgi kilisesi, VI. yy'dan kalma Sveta Sofiya kili



rin kullanması için yeniden ağza getirmesi).



sesi, Mimar Sinan'ın yaptığı, sonradan kiliseye dönüştü rülmüş Kara Cami (Imaret camisi ve Cuma camisi de



lukla özümleme diye adlandırılmakla birlikte, tam anla



denir); Banyabaşı camisi (1566); vb. TARİH



Dolaşım sıvılarına geçişi sağlayan sogurma, çoğun



mıyla bir soğurmadır. Hayvanlarda kan, bitkilerde besi



suyu, gerçek "iç ortam"ı oluşturur. Besinler, toplarda



II. yy'da bir Roma kolonisine dönüşen (Ulpia Serdica)



marların içine geçmeden önce, önemli aynşmalara, büyük değişikliklere, özellikle suda erimeyen büyük



oldu. 809'da Bulgarlar tarafından alınıp, adi Sredece



suda eriyebilir hücrelere (sözgelimi şeker) dönüştüren



Traklar tarafından kurulan (Sardica ya da Serdica), İ.S.



Sofya, III. yy'da Dacia Mediterranea eyaletinin merkezi (ya da Sredets) çevrildi. XIV. yy'da adı Sofya'ya (merke



organik molekülleri (sözgelimi nişasta) daha küçük ve



bir hidroliz olayına (sindirim) uğrarlar. Bu evrede hay



zindeki Sveta Sofiya (Ayasofya) kilisesinin adından) dö



vanlarda bağırsak engeli, köklerde içderi engeli, yap



Niş Savaşı sırasında Haçlı ordusu tarafından ele geçirilip



rin dolaşıma katılmasını denetler. Hücrelere giriş. Bu son evrede, çoğunlukla oksijen ve besinler, hücrelerdeki yoğunlukları kandakinden ve



nüştürülüp, 1413'te Osmanlılar tarafından fethedildi. (1443), Murat I tarafından yeniden Osmanlı toprakları



na kauldı (1444). 1877-1878 Türk-Rus Savaşı sırasında



Ruslar tarafından işgal edilip, 1879'da kurulan Bulgaris tan Prensliği'nin başkenti oldu. 1908'de Bulgaristan Krallığı'nın bağımsızlığını ilan etmesiyle Türk yöneti minden çıktı.



raklarda soymuk kanalları çevresindeki doku, besinle



besisuyundakinden daha düşük olduğundan, hücrele resizarlar (geçişme). Bununla birlikte, hücrelerin besin lerini seçebildiklerini ve geçişme yasalarına karşın,



enerji gerektiren bir etkin taşıma yoluyla gerekli mo lekülleri tutabildiklerini unutmamak gerekir.



soğan



Sokrates



Zambakgiller ailesinden saçakköklü bir bitkinin ve top rak altındaki yenebilen etli bölümünün ortak adı, Ana



Eski Yunan filozofu (Alopeke, Artikel.O. 470'e d.-Atina



yurdu Orta Asya olan soğan (Bil. a. Allium cepa), günü



müzde iliman bölgelerin her yanında yaygın biçimde



yetiştirilir. Bol miktarda C vitamini içeren yenebilen bö lümünün bileşiminde uçucu, acı bir yağ bulunduğu için



göz yaşartır. Tat vermek için pişirilen yemeklere katılır ya da çiğ olarak tüketilir



soğanilik: Bk. SİNİR SİSTEMİ. soğukkanlı hayvanlar: Bk. BEDEN SICAKLIĞI.



399). Heykelci Sophroniskos ile ebe Phainarete'nin og Eski Yunan filozofu



Sokrates, gerçeğe yalnızca ortak bir çabayla



ulaşılacağına inandığından, karşılıklı konuşmalara



dayanan, zihinleri doğurtma' adını verdiği tekniğiyle,



konuştuğu kişinin



içindeki gerçeği doğurtmayı amaç almıştır.



soğuk savaş



Düşünceleri günümüze, Ellatun,



Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD ve müttefiki Batı



Aristoteles'in



sındaki stratejik ve siyasal savaşıma verilen ad. 1948



kalmıştır.



Avrupa ülkeleri ile SSCB ve öbür komünist ülkeler ara 1963 arasındaki döneme damgasını vuran soğuk sava



şin yerini, 1963'ten başlayarak ABD ile SSCB arasında



nükleer denemelerin sınırlanması konusundaki anlaş manın imzalanmasından sonra, yavaş yavaş "yumuşa



ma" diye adlandırılan dönem almış, Stratejik Silahların



Sınırlandırılması (SALT) antlaşmalarından sonra yumu



şama daha da gelişip, Mihail Gorbaçov'un 1985'ten



başlayarak uygulamaya koyduğu glasnost siyaseti so nucunda 1989'da Berlin Duvarı'nın simgeselyıkımıyla, soğuk savaş tam anlamıyla sona ermiştir. soğurma Bir madde ya da bir ortamın, sıvı ya da gaz durumunda



başka bir maddeyi ya da herhangi bir enerji biçimini



emmesi. Fizyolojide soğurma (absorpsiyon da denir), üç evrede gerçekleştirilir: Doğrudan soğurma; dolaşım



sıvılarına geçişi sağlayan soğurma; hücrelere giriş. Dogrudan soğurma'ya örnek olarak insanın ağzın



daki lokmayı (besin maddesi) yutması, bir yaprağın gö



Ksenophon ve yapılan aracılığıyla



lu olan Sokrates (Sokratda denir), başlangıçta babası gi bi heykelcilikle uğraşıp, sonra sofistlerin fizik ve astro



nomiye yönelik araştırmalarıyla ilgilendi; ama çok geç. meden bu araştırmaların boşluğunu anlayarak, insan ruhunu kavramaya çalıştı. Delphoi tapınağında yazılı



"Kendi kendini tanı" özdeyişinin, felsefenin temelkura



li olduğuna inanıp, her kişinin, içinde tanrının yerleştir miş olduğu düşünceleri bulabileceğini, böylece tann sali tanıyabileceğini düşünerek, böylece, annesi gibi



bedenleri değil, ruhların kapsadıkları gerçekleri "do ğurtmaya" karar verdi (öğretim yöntemi olan bu do gurtma sanatına, maieutike adı verilir). Peloponnesos Savaşı döneminde ve Atina'nın 404'te uğradığı bozgu nu izleyen karışıklık yıllarında demokratların düşmanlı ğını çeken genç soylular arasına katılmak yanlışını işle yip, yeni düşünceler yayan kişilere duyulan güvensizliği üstüne çektive 1.3.399'da Melatos, Anytos, Lykon'un



açtıkları davada, yeni tanrılar getirip, gençleri baştan çı



karmakla suçlandı. Olüm cezasına çarptırılıp, zengin



120 SOKULLU MEHMET PAŞA dostu Kriton'un kaçma önerisini kabul etmeyerek, dostlarının arasında, ruhun ölümsüzlüğü üstüne bir ko



dostluğun yeniden kurulmasını istedi. Ama papanın gi



nuşmadan sonra baldıran zehiri içerek öldü. Sokrates, yazmayıp, çevresindeki kişilerle konuşa



ittifaktan sonra oluşturulan hıristiyan donanması, Ine



rak öğrettiğinden, felsefesiyle ilgili bilgiler Eflatun'un, Ksenophon'un, bir ölçüde de Aristoteles'in yapıtların dan elde edilmiştir. Ama Eflatun, hocasına onda bulun



mayan bir metafizik mal etmiş, felsefeden çok askerliğe yönelik bir kişi olan Ksenophon'sa, zaman zaman tuhaf



soruların altında gözlenen düşüncesinin gerçek zengin



liğini anlayamamıştır. Hiçbir şey bilmediğinden başka şey bilmediğini söyleyen Sokrates, hazır öğreti sun



maksızın, konuştuğu kişileri, bir tūmevarim yöntemiyle peş peşe sorular sorarak, ahlâk kavramlarınıdaha iyi ta nimayı sağlayan tanımlar bulmaya sürüklemiştir.



rişimiyle İspanya, Venedik ve Papalık arasında kurulan bahtı'da Osmanlı donanmasını ağır bir yenilgiye uğrattı.



Bu bozgundan sonra Venedik'le barış olanaklarını araş tiran Sokullu Mehmet Paşa, Venedik balyozuna söyle



diği ünlü cümlesinde ("Biz sizden Kıbrıs'ı alarak kolu nuzu kestik, siz bizim donanmamızı yenerek sakalımızı tıraş ettiniz. Kesilen kol yerine gelmez, tıraş edilen sa



kalsa daha gür çıkar") belirttiği gibi, gerçekten, yoğun bir çalışma sonucunda kısa süre içinde yeni bir donan ma kurarak, Ispanya'dan yardım göremeyeceğini anla yan Venedik'i barışı kabul etmek (Mart 1573) zorunda bıraktı. Bu arada Piyale Paşa ve Kılıç Ali Paşa komutasın



daki donanmayı göndererek, İspanyollardan Tunus ve Halkülvad'ın alınmasını (1574) sağladı. Tahta çıkan Mu



Sokullu Mehmet Paşa



rat III (1574) tarafından da sadrazamlıkta bırakılıp, gü vendiği adamları ve akrabalarını kilit noktalarına yerleş



Türk devlet adamı (Sokol, Bosna 1505-İstanbul 1579).



Bosna'da devşirilip, Enderun'da yetişen, çeşitli görev



lerden sonra, Barbaros Hayrettin Paşa ölünce kaptanı deryalığa getirilen (1546) Sokullu Mehmet Paşa, Rume



li beylerbeyliğine atanıp (1549), Erdel seferiyle görev lendirildi (1551). 80 000 kişilik bir orduyla Slanka men'den yola çıkıp (7 Eylül 1551), Erdel'e girerek, 12



kaleyi ele geçirdi. Eğri kalesi alınamadan kış bastırınca orduyla Belgrad'a çekilmesi üstüne, görevden alınarak, serdarlığı ikinci vezir Kara Ahmet Paşa'ya devretti. Ru



meli askeriyle birlikte Tokat'a gönderilip (1553), Nahçi van seferinde gösterdiği yararlılık sonucunda üçüncü vezirliğe yükseltildi. Kanuni'nin en güvendiği devlet adamları arasına girip, şehzade Selim ile şehzade Baye zit arasındaki çekişmede Selim'i tutarak, iki kardeşin Konya ovasında yaptığı savaşta (1559) Selim'in zafere ulaşmasında ve İran'a kaçan Bayezit'in öldürülmesinde



(1561) önemli rol oynayarak, ikinci vezirliğe yükseltildi (1561); Semiz Ali Paşa ölünce de sadrazamlığa (1565) getirilip, Avusturya'nın vergileri ödememesi ve Erdel



sorununa olumlu bir yaklaşımda bulunmaması üstüne Avusturya'ya savaş açılmasını önererek, Kanuni Sultan Süleyman çok yaşlandığından, savaşın yönetimini baş



tan sona kadar üstlendi. Zigetvar'ın alınmasından bir gün önce padişah ölünce, ölümünü gizleyip, Kütah ya'daki Yavuz Sultan Selim'e bir mektup göndererek çağırttı. Ordu Belgrad'a yaklaşınca padişahın öldüğünü açıklayıp, askeri yatştırdıktan sonra, tahta çıkan Yavuz Sultan Selim tarafından, aynı görevde bırakıldı. Yemen ve Basra ayaklanmalarını bastırıp, uzun görüşmelerden



sonra Avusturya'yla banş antlaşması imzaladı. Komşu



devletlerle ilişkileri düzeltip, Asya'daki müslüman dev letlerin sorunlarıyla ilgilenmeye başladı: Portekizlilerin



tirdi. Tahmasp'ın ölümü üstüne Iran'da karışıklıklar baş layınca, Van beylerbeyi Köse Hüsrev Paşa'nın İran'a sefer açılması önerisinin sakıncalarını anlatmaya çalış tiysa da, söz geçiremedi ve sefer açıldı. O sırada Lehis



tan tahtı boşalınca, Avusturya, Rusya ve Osmanlı devle tinin kendi adaylarını tahta çıkarabilme savaşımında, Erdel voyvodası Bathory'i tahta çıkarmayı başardı: Bat hory, Osmanlı devletinin koruyuculuğunu tanıdı; Kırım



hanına vergi ödemeyi kabul etti. Öte yandan, İngilte re'yle bir ticaret antlaşması imzalanmasını sağlayıp, is panya'ya elçi göndererek barış önerdi (ama barış ölü münden sonra gerçekleşti). Fas'taki saltanat çekişmesi ne de el atıp, Trablusgarp beylerbeyi Ramazan Paşa'yı sorunu çözümlemekle görevlendirdi (Ramazan Paşa, Abdülmelik'i tutarak, Mustansır'ı ve ona yardım eden Portekiz kuvvetlerini Vadisseyl'de yendi, 1578). Ama



bütün bu başarılarına karşın birçok kişide düşmanlık uyandırıp, bir ikindi divanından çıkarken, derviş kılığın da biri tarafından hançerlendi ve iki saat sonra öldü.



Sokulluzade Hasan Paşa: Bk. HASAN PAŞA, SOKULLUZADE.



Soljenitsin, Aleksandr Rus yazarı (Rostov-na-Donu 1918). Küçük yaşta öksüz



kalan Aleksandr Soljenitsin (tam adı Aleksandr Isayeviç Soljenitsin'dir), 1939'da Moskova'ya giderek üniversi



tede edebiyat ve felsefe derslerine girdi. İkinci Dünya Savaşı'nda çarpışıp (1941-1945), topçu. subaylığına



yükseldi. 1945'te bir arkadaşına yazdığı bir mektupta Stalin'i eleştirmesi ve mektubun ele geçmesi üstüne,



saldırısı karşısında Osmanlılardan yardım isteyen Açe hükümdarı Alaettin'e yardım için Kurtoğlu Hızır Bey



kamplarında kaldı. 1953'te cezasını tamamlamasına



komutasında bir miktar kuvvet gönderildi; Asya'daki



karşın, yeni bir sürgün cezasına çarptırılıp, Mart 1956'



Türk devletleriyle bağlantının gerçekleştirilebilmesi



için, Hazar denizini Karadeniz'e bağlamak amacıyla Don ve Volga irmaklarını bir kanalla birleştirme tasarısı



ortaya atıldı (ne var ki, Rusların devamlı saldırıları, Kırım hanının gerekli çabayı göstermemesi sonucu bu tasarı gerçekleştirilemedi).



Kıbrıs sorunu ortaya çıkınca (1570), Avrupa devlet leriyle ilişkilerin bozulabileceğini düşünen Sokullu Mehmet Paşa, savaşa karşı çıktıysa da, bazı paşaların ve vezirlerin sözlerine kanan Yavuz Sultan Selim, Kıbrıs'ı



aldı. Adanın fethinden sonra, Venedik'le barışı yeniden



sağlamak ve Avrupa devletlerinin Osmanlılara karşı bir leşmesini engellemek için girişimlerde bulunan Sokullu Mehmet Paşa, Fransa kralı Charles IX'a başvurarak eski



Doğu Prusya'da tutuklanıp, sekiz yıl çeşitli toplama



da bağışlandı. Matematik ve fizik öğretmenliği yapıp,



1962'de Ivan Denisovic'in Bir Günü (Odin den Ivana



Denisoviço) adlı romanını yayınlamayı başardı. Sovyet Yazarlar Birliği'yle ters düşüp, sonunda Birlik'ten çıkarı larak, 1963'ten sonra SSCB'de hiçbir yapıtını yayınlaya madı. İlk Çember (V. Kruge Pervom, yazılışı 1955-58)



ve Kanserliler koğuşu (Rakoviyi Korpus, yazılışı 1963 1966) adlı romanlarını 1968'de yabancı ülkelerde ya



yınlamasıyla, ünü hızla yayıldı. Sovyet yönetiminin yurt



dışında yaşama önerisini kabul etmeyip, 1970'te veri



len Nobel Edebiyat Ödülü'nü almak için İsveç'e gitme



diyse de, Ağustos 1914 romanınıve Gulag Takımadala



ri(Arhinelag Gulag) adlı yapıtını yurt dışında yayınlama



si üstüne, 13 Şubat 1974'te Sovyet yurttaşlığından ve



SOLUCANLAR



SSCB'den çıkarıldı. ABD'ye yerleşip, yapıtlarını yayın



lamayı sürdürerek, 1990'da, yeniden Rus vatandaşlığı na kabul edildi.



SOLOMON ADALARI



PAPUA YENGINE



En Yüksek ve Acah Noktalar Puca



Okek



1



Chosad



15 BD D01 20



0



Solomon Adaları Büyük Okyanus'ta adalar üstünde kurulu ülke. Büyük



Okyanus'un batı kesiminde kuzeybatı-güneydoğu



Santa Isabel



IN Gito



Sporo



Now George



ve ormanlarla kaplı olan ülkenin en yüksek noktası, başkent Honiara'nın bulunduğu Guadalcanal adasın daki Popomanasiu dağında 2 240 m'yi bulur. Yıllık yağış tutarı 2 500 mm'yi aşar; sıcaklık ortalaması bütün yıl boyuna 27 °C'tır.



Halkın büyük bölümünü Melanezyalıların oluş



turduğu adalarda, devlet, temel sağlık hizmetlerini



Culli



Meclar



Tangers



ve çok sayıda küçük adadan oluşan Solomon adaları nin, en kuzeydeki adalarının (Papua-Yeni Gine'ye bağ



YÜZEYŞEKİLLERİ, TOPLUM YAPISI VE EKONOMI Adalarının büyük bölümü yanardağ kökenli, dağlık



Reina Valata



Ada bo



doğrultusunda 1 500 km boyunca uzanan, yedi büyük lidırlar) dışında kalanlarını içeren Solomon Adaları, in giliz Commonwealthü üyesi bağımsız bir devlettir.



121



Gardalana Kira Kira San Castobal Sarea 1900 Randy& Co



sağlamak için klinikler yaptırmaya başlamıştır; ama verem ve cüzam hâlâ oldukça yaygındır. Ekonomisi tarıma dayalı olan Solomon Adaları'nda hindistancevizi, kakao ve pirinç yetiştirilir. Hayvancı lik, balıkçılık, ormancılık da gelişmiştir. Büyük boksit,



bakır, fosfat ve nikel yatakları bulunmakla birlikte, önemli sayılabilecek ölçüde işletilmemektedir. TARİH VE DEVLET YAPISI



1568'de İspanyol denizcisi Alvaro de Mendana de



Neyra'nın ulaştığı ve Kudüs'teki Süleyman tapınağının yapımında kullanılan altınların buradan getirildiğini



sandığı için İspanyolca Süleyman anlamında “Solo



mon" adını verdiği adalara, yerli halkın savaşçılığı ne



deniyle Avrupalılar uzun süre yerleşemediler. Sonun da, takımadanın güney adaları 1893'te Ingiltere'nin hi maye bölgelerinden biri haline getirildi. Ikinci Dünya



Savaşı'ndan sonra başlayan İngiliz egemenliğine karşı muhalefet hareketi, 1976'da özerklik tanınmasıyla,



1978'de de Commonwealth içinde bağımsızlıkla (Ingil



tere hükümdarını temsil eden genel vali devlet başkani SOLOMON ADALARI



dir; yürütme gücü Parlamento tarafından seçilen baş



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 29 785 km². Baş



bakandadır) sonuçlandı. Ülkenin ilk başbakanı Peter Kenilorea'nın, bağımsızlığı izleyen on yılın büyük bölü



kenti ve en büyük kenti: Honiara (30 499 nüf.; 1989).



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 300 000;



nüfus yoğunluğu: Km'ye 10 kişi. Nüfus dağılımı (1989 tah.): Kentlerde % 9; kırsal kesimde % 91. Yıllık nüfus artış hızı (1991 tah.): %3,6. Resmîdili: İngilizce. Başlıca dinler: Anglikan, katolik, protes



münde iktidarı elinde tuttuğu Solomon Adaları'nda, 1986'da Namutayfunu, büyük yıkıma yol açtı. 1981'de



Kenilorea'nın istifa etmesinden sonra başbakanlığa ge



tirilen. S. Mamaloni, 1986 ve 1989 seçimlerinden sonra da görevini sürdürüp, 16 Mayıs 1993 seçimlerini muha



lefet koalisyonunun kazanması üstüne, başbakanlığı Francis Billy Hilly'ye devretti.



tan.



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1989):



Yetişkin nüfusun %60'1. Universite sayısı (1991): 1. Hastane yatak sayısı (1989): 827. Hekim sayısı



(1989): 42. Ortalama ömür (1991): Kadınlarda



72; erkeklerde - 67. Bebek ölüm oranı (1991 tah.): 1 000 canlı doğumda 39. EKONOMI. GSMH (1989): 156 milyon dolar; kişi



başına ulusal gelir: 570 dolar. Etkin nüfus dağı



limi (1989): tarım, %34; devlet memurları ve



hizmetler- %30; ticaret- %11; ulaşım ve ha



berleşme: %9; sanayi %7; yapı sanayisi- %6.



Dış ticaret (1990): Dışalım-92,2 milyon dolar;



dışsatım 70 milyon dolar. Ticaret yaptığı başlıca



ülkeler: Japonya, Avustralya, Ingiltere. Para biri mi: 1 Solomon Adaları doları - 100 cent.



YÖNETİM. Türü: Ingiliz Commonwealthü içinde



parlamenter devlet. Yasamagücü: Millet Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 4 yönetim bölümü.



ULAŞIM. Demiryolları (1987): Yok. Karayolları



(1989 tah.): Toplam 2 100 km. Başlıca limanları; 3.



Başlıca havaalanları: 3.



Solon



Atinalı devlet adamı (İ.Ö. 640'a d.-1.Ö. 558). Yunanis tan'ın "yedi bilge" sinden biri olan Solon, bir süre lo nia'da yaşayıp, Attike'ye dönünce (İ.Ö. 612), Sala



mis'in ele geçirilmesi kararını aldırdı (bu seferde, ordu



ya Solon'un komuta ettiği sanılır), Arkhonluğa getirilip



(1.Ö. 594), birçok yasa (Solon yasaları) çıkardı. Bu top



lumsal ve iktisadi önlemlerine, Atina demokrasisini dü zenleyen siyasal reformlar da ekledi: Bir senato kurul ması; Halk Meclisi'nin örgütlenmesi, vb. Yasalarının on yıl süreyle değiştirilmeyeceği ilan edilince, Atina'dan ayrılarak Mısır'a bir yolculukyaptı. Ömrünün son yılla



rinda, Peisistratos'un aşırı tutkularına karşı yurttaşlarını uyarmaya çalışıp, kendisine önerilen krallik tacını kabul etmedi.



solucanlar Sert dış kabukları bulunmayan, ince-uzun, yumuşak ve



genellikle pembemsi kahverengi gövdeli omurgasız hayvanları belirten genel ad. Solucanların toprağı oy



122



SOLUK BORUSU



maya, yılan gibi kıvrılarak hareket etmeye, yüzmeye, özellikle de başka hayvanların ya da bitkilerin sindirim



bir hücre tabakasından, damar bakımından son derece



yollannda asalak yaşamaya son derece elverişli olan



lerde solungaçlar vardır. Örümceklerin kitap akciğerle



gövde biçimleri, karada yaşamaya pek uygun değildir. Bu nedenle, ancak yarı karasal hayvanlardır ve içlerin den yalnızca Peripatus cinsinden türlerin yalın ayakları



vardır: Bu ayakların yardımıyla aşırı sürtünme olmaksi zin sert toprakta hareket edebilirler.



soluk borusu



Memelilerde gırtlağın altından başlayarak yemek boru



sunun önünde aşağı doğru uzanan, silindir biçiminde, kassi-zarsi boru. Insanda erkekte 22 cm, kadında 16 cm



kadar uzunlukta olan soluk borusunun iç yüzü, yabancı cisimleri ciğerlerden uzağa sürükleyecek biçimde dal



galanan tüycüklerle kaplı ve nemlidir. Çeperlerindeki



12-16 kıkırdak yapılı halka, açık kalmasını ve ezilmesini



önler. Soluk borusu, alt bölümünde, 4. sırt omuru dü zeyinde, sağ ve sol bronşlara giren 2 kola ayrılır.



solungaç Suda yaşayan hayvanların çevrelerindeki sudan oksijen almalarını sağlayan organı belirten hayvanbilim terimi. Kan dolaşım sisteminin bir uzantısı olan ve oksijen



özümleyen alanı genişletmeye yarayan solungaçlar,



omurgasızların çoğunda kalın, ibik gibi birer çıkıntı ha



zengin üstüste yığılmış tabakalara kadar, değişik biçim



ri, kitap yaprakları biçiminde doku levhalarından olu şur; hava, karındaki deliklerden girerek, bu levhalar arasında dolaşır. DERI, SOLUNGAÇLAR ve AKCİĞERLER Başarılı bir biçimde evrim geçirmiş bütün solunum sis



temlerinde, ortak bazı özellikler bulunur. Bunların bi



rincisi, kan ile dış ortam arasında etkili gaz yayınımına



(difüzyona) olanak veren, damar bakımından son dere



ce zengin, büyük ve ince bir solunum zarıdır. İkincisi,



beden dokularına yeterli oksijeni taşıma ve oradan kar bon dioksidi alma yeteneği bulunan dolaşım sistemidir.



Üçüncü özellik, bu sistemlerde, solunum yüzeyiile do laysız temas durumunda olan oksijeni yenileme yete neği bulunmasıdır.



Bu bağlamda, omurgalılarda üç çeşit solunum siste mi gelişmiştir: Solungaçlar, akciğerler ve özel işlev ka



zanmış deri bölgeleri (örtü). Akciğerler (Bk. AKCİĞER



LER) ve solungaçlar, embriyo evresinde içi dışına dön



müş bağırsak bölümlerinden oluştuğundan, bu organ lardaki solunum zarı, beden içinde iyi korunmuş bir du rumdadır. Zarda, oksijen kaynağı ile kan arasında bulu



nan akciğerlerde 0,36-2,5 mikronluk ve solungaçlarda



ki 0,30-3,0 mikronluk çok küçük uzaklık, yeterli gaz



alışverişini güvence altına alır. Gerek akciğerlerde, ge



lindedirler. Büyük boyutlu omurgasızlarda, sözgelimi



rek solungaçlarda, çevreye açılan delikler vardır. Akci ğerler bronş borularına, bronş boruları da ağız ve burun



lık gibi omurgalılarda, solungaçlar, “solungaç yuvası" adı verilen gövde boşluğu içinde, çevreden korunmuş



rişi, akciğerlerin içindeki hava keseciklerinde (alveol



ikiçenetlilerdeyse, gelişmiş ve karmaşık yapılıdırlar. Ba lardır. Solungacın bir solunum organı olarak başarıyla işlev yapması için, yüzeyinin üstünde sürekli bir su akı



mi gereklidir. (Ayrıca Bk. SOLUNUM SİSTEMİ.) solunum sistemi



Havayla yaşayan canlılarda, enerji oluşturmaya yara yan fiziksel ve kimyasal işlemleri gerçekleştiren sistein.



Havayla yaşar (aerob) bir organizmanın, yaşam işlevle



rini sürdürebilmesi için çevresindeki havadan ya da su dan oksijen alması gerekir. Oksijen (O2) alış ve hücresel



atık ürünü karbon dioksidi(CO2)çevreye salış sürecine, "solunum" adı verilir. Birhücreli çok küçük bir organiz ma, edilgin yayınım aracılığıyla hücre zarından yeterli



miktarda oksijen alabilir ve aynı anda karbon dioksit sa labilir. Buna karşılık, çokhücreli organizmalar, dokula rina O, sağlamak ve CO2 fazlasını atmak için, evrim ge



çirerek özel solunum sistemleri geliştirmek zorunda



kalmışlardır. Bu sistemler en az enerji harcayarak, geniş bir metabolizma gereksinmeleri dizisine ilişkin işlevleri yerine getirebilirler.



Omurgasız hayvanlarda, temelde ilkel olan gaz alış



veriş sistemleri vardır; bu hayvanlardan süngerler ve



yassisolucanlar gibi en basitleri, solunum gereksinme



lerini beden yüzeyinden gaz değiş tokuşuyla sağlarlar.



Toprak solucanı gibi daha karmaşık beden yapıları bu



lunan omurgasızlarda, beden yüzeyleri aracılığıyla gaz değiş tokuşunun yanı sıra, oksijenlenmiş kanı bedenin daha derin kesimlerine taşıyan basit bir dolaşım sistemi



de bulunur. Böcekler gibi eklembacaklılarda, beden yüzeyine açılan ve iç dokularla bağlantılı soluk borula



rindan oluşan ağ biçiminde bir yapı vardır. Su böcekle rinin ya da larvaların soluk boru sistemleri, sudan oksi



jeni alma özelliğini kazanmıştır. Denizyıldızında gaz alışverişi, boru ayağında olur. Birçok omurgasızda, be den yüzeyinden dışarı bir çıkıntı biçiminde uzanmiş tek



boşluklarına açılan soluk borusuna bağlıdır. Gaz alışve ler) gerçekleşir. Solungaçlar, ağzın arka tarafında yera lor; ağızdan giren su, solungaçlardan geçerek, solungaç yarıklarından dışarı çıkar. İkiyaşayışlılarda ve bazı balık larda, derinin özel bir yapı kazanmış bölgeleri, solu num zarı işlevi görür. Kan ve oksijen ulaşımı. Bir solunum organı içinden akan



kan, yeterli miktarda oksijen yüklenerek, onu organla



ra, oradan da karbon dioksit yüklenerek, geriye, solu num organına taşır. Kanin oksijeni taşıması, hemoglo



bin aracılığıyla olur. Hemoglobin, Antarktika balıkları dışındaki bütün omurgalılarda bulunan bir maddedir; iyonlaşmış demir molekülleri içerir; oksijen, dokulara



taşınması sırasında geçici olarak bu demir iyonlarına bağlanır. Türüne bağlı olarak, kan, her 100 ml'de 5-25



ml oksijen yüklenebilir. Metabolizma sırasında doku



larda oluşan karbon dioksit, kan plazmasında, çözüne



bilir bikarbonat iyonları (HCO, -) biçiminde taşınır. Solunum pompası. Su/hava arayüzeyinde oksijen, bir



solunum pompasının etkisiyle, sürekli olarak sağlanır ve karbon dioksit atılır. Solunum zarina taze havayı ya



da suyu bu pompa sağlar (soluk alma); buna karşılık,



pompalama, oksijeni azalmış ve karbon dioksidi çoğal mış suyu ya da havayı uzaklaştırır (soluk verme). Soluk



alma ve soluk alma çevrimine "havalanma" (akciğer içindeki hava ile dışardaki havanın, değiş tokuşu) adı verilir. Çevrimin yinelenmesi sırasında, içeri çekilerek zardan geçen havanın ya da suyun bir dakikada geçen miktarına dakika hacmi" denir; dakika hacmi, bir daki



ka içindeki solunum (solunum hızının) ile her soluk alış ta geçen su ya da hava miktarının (gelgit hacmi) ürünů



dür. Solunum hızında, gelgit hacminde ya da her ikisin



de oluşan değişiklikler, gaz alışverişini, hayvanın deği



şen metabolizma gereksinimlerine uyum sağlayacak biçimde düzenler. BALIKLAR



Balıkların çoğu, ağızlarının içine ve solungaçlarının ara sina neredeyse hiç kesilmeyen bir su akışı sağlayan bir



SOLUNUM SİSTEMİ Akciğerler hava soluyan omurgalıların ana solunum



123



Oksijen bakımından zengin, karbon dioksit bakımından yoksul hava



organlarıdır. Çizimlerde Kurbaga (A), tavşan (B) ve ördekte (C) çeşitli



Karbon dioksit bakımından zengin oksijen bakımından



solunum çevrimleri temsili olarak



yoksul hava



gösterilmiştir; akciğer kesitlerinde (D), bir ikiyaşayışlı, bir memeli ve bir



kuştaki solunum yüzeyinin yapısı görülmektedir. Gaz alışveriş yüzeyi yaklaşık 70 m² olan bir çift insan



akciğerine oranla, kurbağanın nispeten basit olan akciğerlerinin



yüzey alanı, yaklaşık 100 cm'dir. Kurbağa, soluk alıp vermek için bir pozitif basınç mekanizmasına



bağımlıdır. Ağız tabanı alçalarak (A1) havayı burun deliklerinden içeri, ağız boşluğuna çeker. Daha önce şişmiş olan akciğerler, oksijen bakımından yoksun havayı ağız boşluğundan (taze havayla asgari bir karışmayla)



geçirerek, burun deliklerinden dışan atar (A2). Ağız tabanı kasılırken (A3),



B



burun delikleri kapanarak, akciğerlere taze hava pompalayan pozitif bir basınç yaratır. Ağız



boşluğu ile akciğerler arasındaki hava yolu kapanarak (A4) havayı akciğerlerde tutar ve burun delikleri açılır, sonra çevrim yinelenebilir.



Memelilerde akciğerlerin, gaz



alışverişi için geniş bir hava kesecikleri yüzeyi ve karmaşık bir



D



yapısı vardır. Solunum kaslarının kasılması (B1), diyafram ile gögüs kafesinin, göğüs boşluğunu genişletmelerine neden olur; bunun sonucu olarak oluşan negatif basınç



Son il



| દ્વિરી



(emme), havayı burun deliklerinden



içeri çekerek akciğerlere doldurur. Kaslar gevşeyince (B2), diyafram ve göğüs kafesi havanın akciğerlerden dışan atılmasını sağlar. Bu, soluk



memeli



ikiyayayış



kus



alma-soluk verme çevrimi sürer



(B3-4). Kuşlarda solunum sisteminde, iki hava kesecikleri dizisi vardır. Gaz alışverişi için bir kılcaldamar sistemini içeren,



nispeten daha az esnek akciğerler, toplam hava yüzeyinin yalnızca 9-17'sini oluşturur. Soluk almayı sağlayan kasların kasılması,



göğüs ve karın boşluklarını genişletir; azalan basınç, taze havayı arka hava keseciklerine (C1), akciğerlerdeki bayatlamış havayı da on keseciklere (C3) çeker. Soluk vermeyi sağlayan kaslar kasıldığı zaman, taze havayı arka keseciklerden (C2), akciğerlere iter; bayatlamış hava, ön keseciklerden (C4) burun deliklerinin içine yollanır.



çifte pompalama sisteminden yararlanırlar. Soluk alma



sırasında, ağız boşluğunun tabanı negatif bir basınç oluşturarak, suyun ağzın içine girmesini sağlar. Solun gaç kapakları kapanır ve solungaç arkası boşluğu geniş leyerek, solungaç arkasında daha da büyük bir negatif



basıncın oluşmasını sağlar. Böylece, suyun solungaç yaprakları arasından geçmesine olanak veren bir ba



sinç farkı oluşur. Sonra, ağız tabanı yükselerek, ağız boşluğu içinde bu basınç farkını ve suyun akmasını sür dürendaha pozitif bir basıncın oluşmasına yol açar. So lungaç arkası odacığının içindeki basınç, çevredeki su yun basıncını aşınca, solungaç kapakları açılarak, ba



yatlamış su dışarı atılır. Birçok balik, solunum için havaya da bağımlıdır. Sözgelimi, yayınbalığı, kara üstündeki göçleri sırasında



yaşamını deri solunumuyla sürdürür. Durgun sularda yaşayan bazı balıklar, yüzey yayınımı dolayısıyla oksije nin oldukça yoğun olarak bulunduğu su-hava arayüze yine yakın durumda kalırlar. Daha başka türlerde, akci



ğerleri andıran yardımcı solunum organları gelişmiştir ve kanları, yüksek derecede oksijen içerir.



IKIYAŞAYIŞLILAR



İkiyaşayışlılar solunum için, deriden ve akciğerlerden,



iribaşlar ve semendergiller gibi bazılarıysa solungaçlar



dan yararlanırlar. Bir türde genellikle yaygın olan sis



tem, o türün çevresine dayanır. Sözgelimi, temelde su



ya bağımlı bir ikiyaşayışlı olan sukertenkelesi, oksijeni nin %75'ini derisi aracılığıyla, geri kalan %25'ini de ak



ciğerleri aracılığıyla sağlar. Ağaçkurbağasıysa, oksijeni



nin %75'ini akciğerleri aracılığıyla, gerikalan %25'iniy



se derisi aracılığıyla sağlar. Karakurbağasının solunu mu, akciğerlerinin şişmesini sağlayan pozitif basınç pompasına dayanır. Ağız tabanı alçalarak, hava burun



deliklerinden içeri emilir. Sonra burun delikleri kapa nir; ağız tabanı yukarı kalkar ve havanın akciğerlerin içi



ne girerek, akciğerleri Şişirmesini sağlar. Soluk verme,



akciğerlerin edilgin biçimde büzülmeleriyle gerçekle şir. SÜRÜNGENLER Sürüngenler, temelde akciğer solunumu gerçekleştirir ler. Bu yüzden, akciğerlerinde gaz alışverişine uygun



büyük bir iç yüzey vardır. Esnek teller ve düz kas telleri,



akciğerin şişmesini ve sönmesini kolaylaştırır. Karmaşık



solunum yolları, bir soluk borusu ile bronşlardan olu



şur. Sürüngenlerde solunum pompası, ağız boşluğu



kullanılarak değil, akciğerlerdeki hava basıncının, at



124



SOLVAY, ERNEST (Solda) Insanın temel solunum organları,



akciğerlerdir. Soluk almayla hava, soluk borusca



B



içinden geçerek, salkımlar biçiminde küçük hava keseciklerinde (alveoller) son bulan kollara



aynlan borular aracılığıyla akciğerlere dolar.



Hava kesecikleri, kılcaldamarların oluşturduğu



ağla çevrilidir; kan, solukla alınan havadaki



oksijeni alır ve atık karbon dioksit gazını salar.



(Sağda) Solunum süreci, akciğerlerin alt yanında yer alan güçlü bir kas (turuncu renkle



gösterilmiştir) olan diyafram tarafından sağlanır.



Soluk alma sırasında (A), diyafram ve göğüs kafesi



göğüs boşluğunu genişletir, soluk verme sırasında (B) diyaframve göğüs kafesinin kaslan gevşeyerek, akciğerlerin içlerindeki havayı boşaltmalarını sağlar.



mosfer basıncının altına düşürülmesiyle yaratılan em



larında son bulan üçüncül bronşlar tarafından taşınır.



me gücüyle harekete geçirilir: Kaburgaların ve göğüs



Hava kılcaldamarları, memelilerdeki hava kesecikleri



boşluğunun kaslar aracılığıyla genişletilmesi. Bir sürün



gibi işlev görür: Her ikisi de gaz alışverişinin gerçekleşti ği yerdir. Bayatlamış hava, akciğerlerden önhava kese lerinin içine dolar ve soluk borusu aracılığıyla dışarı atı



genin solunum çevrimi, ūçevreden oluşur: Soluk alma, solunumun bir süre durması (apne), soluk verme. Soluk



alma sırasında kaburga kafesi genişler ve gırtlak aralığı açılır; çevre havasının basıncına oranla, karnın ve akci



ğerlerin içindeki basınç düşerek, havanın akciğerlere akmasını sağlar. Hiçbir solunum hareketinin bulunma



dığı solunumun bir süre durması evresinde, gırtlak yarı ğı açılır; solunum kasları gevşer. Soluk verme, genellik le akciğerlerin edilgin biçimde büzülmesi sonucu olu



şur. Bununla birlikte, deniz kaplumbağalarında ve kara



kaplumbağalarında, akciğerlerin esnek büzülmesini



önleyen katı kabuklar bulunduğundan, soluk verme ve soluk alma sırasında, enerji kullanmaları gerekir. MEMELİLER



Memeliler, soluk borusundan, bronşlardan ve akciğer



hava keseciklerinde sonlanan yaygın bronşçuklardan oluşan çok gelişmiş bir solunum sisteminden yararlanır



lar. Hava kesecikleri, aşağı yapılı omurgalılarınkine oranla çok daha küçüktür; bunun sonucu olarak, gaz alışverişi için önemli miktarda daha büyük bir nispi yü



zey alanı vardır. Akciğerlerin şişmesi, solunum kasları



nin kasılmasıyla sağlanır. Solunum kasları kasıldıkların da, göğüs boşluğunu genişleterek akciğer içi basıncını



lır. Taze hava, hem soluk alma sırasında, hem de soluk



yerme sırasında hava kılcaldamarlarından geçer. Soluk alma sırasında, solunum kasları göğüs-karın boşluğunu genişleterek, bütün hava keseciklerinin içindeki basıncı düşürür. Taze hava, ön kesecikler dışında, bütün hava keselerine girer. O sırada bir miktar hava akciğerlere gi



rerken, akciğerlerdeki bayat hava da, ön keseciklere geçer. Soluk verme, göğüs-karın boşluğundaki hava basıncını yükselten solunum kaslarıyla gerçekleştirilir.



Bayat hava dışan, çevreye salınır ve taze hava, hava ke seciklerinden arka hava kesecikleri yoluyla akciğerlere itilir. Kuşlarda bu sürece, başından sonuna, kadar kas tabakası yerine, bağdokusundan yapılma ince bir zar



olan diyafram yardımcı olur. Diyafram, göğüs çeperine yapışan kaslara bağlanır ve bu kasların kasılmasıyla, düzleşir. Kuşlarda diyafram, soluk alma sırasında akci ğer hacmini azaltırken, soluk verme sırasında genişletir.



Kuşların akciğerleri, memelilerinkine oranla daha



katı olduğundan, soluk alma ile soluk verme sırasında,



akciğer hacminde az bir değişme olur. Buna karşılık, hava kesecikleri solunum sırasında önemli miktarda şi



alçaltır ve havanın akciğerlere girmesine olanak sağlar



şer ve söner. Uçuş sırasında, kuş kanat çırparken soluk



lar. Memelilerin soluk almaları sırasında en önemli kas



alma kanatlar yukarı kalkarken, soluk vermeyse kanat lar aşağı inerken olur. Kanatların inmesi göğüs kafesini bastırır ve bayatlamış havanın, ön keseciklerden soluk borusu aracılığıyla dışarı atılmasını sağlar.



ları, diyaframdır. Diyafram, karın ve göğüs boşluklarını birbirinden ayıran, kubbe biçiminde, büyük bir kas ta



bakasıdır. Çaba harcamaksızın solunum, solunum kas



larının ve akciğerlerin gevşemeleriyle edilgin bir biçim de gerçekleşir. Hızlı(ya da zorlamalı)solunum zorunlu luğu durumunda, solunum kaslarının da çalışması gere kir.



KUŞLAR



Kuşların solunum sistemi, yüksek metabolizma hızına,



uçma nedeniyle yüksek enerji harcanmasına ve büyük yükseltilerde yeterli oksijen sağlama gereksinmesine, başka hiçbir canlıda rastlanmayan bir kusursuzlukla uyum sağlamıştır. Aşağı yukarı sürekli bir gaz alışverişi sağlayan bu sistem, isıl düzenleme ve iletim bakımın dan da önem taşır. Sistem, iki akciğer ile iki uzun hava kesecikleri dizisinden oluşur. Göğüs ve karın boşlukla



rinin büyük bir bölümünü dolduran hava kesecikleri, kemiklerdeki, akciğerlerden daha büyük bir hacim



oluşturan yardımcı hava boşluklarına bağlıdırlar.



Kuşların, iki ana bronşa ayrılan soluk borusu, taze havayı akciğerlerden iki karin keseciğine iletir. Öbür hava keseciklerine havayı, ikincil bronşlar taşırlar. Ha



Va, daha sonra akciğer dokusuna geçerek, damar bakı



mindan son derece zengin çeperli küçük hava kanalla Hinin oluşturduğu sık bir ağ halindeki hava kılcaldamar



Solvay, Ernest Belçikalı sanayici ve hayırsever (Rebecq-Rognon 1838 Brüksel 1922). Sodyum klorürü amonyak ve karbon ga



zıyla çözerek “Solvay sodası" adı verilen sodyum kar bonati elde etme yöntemini bulan (1873) Ernest Sol



vay, 1855'te Schloesing'in bulduğu ama işletemediği bu yöntemle büyük bir servet topladı.Servetini çeşitli



vakiflar (Brüksel' ve Paris'te fizyoloji ve toplumbilim



enstitüleri) kurmaya adadı. En ünlü bilginlerin birer haf ta süreyle en önemli fizik ve kimya sorunlarını tartıştık ları uluslararası bilim toplantıları düzenledi.



somak: Bk. SUMAK. Somali



Afrika kıtasının doğu ucunda ülke. Afrika kıtasının “Afri ka'nın boynuzu" adı verilen en doğu ucunda yeralan,



Cibuti, Etyopya, Kenya, Aden körfezi ve Hint okyanu



SOMALİ



125



YEMEN 45 (ADEN)



Grouri



Cou



Der



Hargelsa



bira Dara



De



B



OGADEN



ETYOPYA



pero



SSD



Morte



Blog von



A



+



HINT



Baydion



Bago KENYA Eslage



SOMALİ DEMOKRATİK CUMHURİYETİ



BEVOR



D



OKYANUSU



Gr



AR



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 637 657 km². Baş kenti ve en büyük kenti: Mukdişo (eski Mogadişu;



Mukdiyo Marka



Camaro



Diretor



ho



Kismay



(500 000 nüf.; 1991 tah.). TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 7 700 000; nüfus yoğunluğu: Km'ye 12,1 kişi. Nüfus dağılımı (1989 tah.): Kentlerde- % 33; kırsal kesimde



DG



% 67. Resmî dilleri: Somali dili, Arapça. Başlıca



dinler: Islâm.



EĞITIM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990):



Yetişkin nüfusun %12'si. Üniversite sayısı (1990): 1. Hastane yatak sayısı (1985): 5536. Hekim sayı



SOMALI



Metre 1000



Metre



+



En Yüksek ve Alçak Noktalar



2000 1000



Oiçek IHH IU



a



SI (1987): 323. Ortalama ömür (1990): Kadınlar



20



Alondy



500



im



2000



200 0



da- 54; erkeklerde— 53. Bebek ölüm oranı



(1990): 1 000 canlı doğumda 125.



(1985): Tarım- %74; sanayi, madencilik, yapı sanayisi ve altyapı hizmetleri- %9; devlet me



F*



10



35



30 23 20



15



wa



murları, ticaret ve hizmetler- %17. Dış ticaret (1989): Dışalım-354 milyon dolar; dışsatım 58 milyon dolar. Para birimi: 1 Somali şilini - 100



C



10



mürge yönetiminden sonra, 1960'ta bağımsızlığına ka vuşmuştur.



YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR Somali toprakları, iki temel bölgeye ayrılabilir: Kuzey



kesimdeki çöl; güney kesimdeki kıyıovaları ve yaylalar.



Kuzey kesimdeki çöllerle kaplı ovalar bölgesi, bir dizi



tepeden sonra, yükseltileri Surud Ad'da 2 408 m'yi bu lan Ogo ve Migiurtinia dağlarına ulaşır. Bu dağların gü



neyinde, Ogo yaylası, Haud yaylası adı verilen otlaklar



bölgesine kadar yayılır. Güney kesimde, kumluk ve ku rak kıyı ovalarının arkasında, daha yumuşak iklimli Şe beli-Juba düzlükleri ve yaylası yeralır.



Yillik toplam yağış tutarının kuzey kesimde 76



mm'den, güney kesimde 300-500 mm'ye değiştiği ül kede, kuzeydoğu kıyısında yazlar son derece sıcak ge



çer; sıcaklık ortalamaları 35 °C-38 °C arasında değişir. Güney kesimde yıllık sıcaklık ortalaması 28 °C dolayın dadır ve nem oranı çok yüksektir.



dikdörtgenlerle aylık sıcaklık



ortalamalan, mavi dikdörtgenlerle de aylık yağış ortalamalan



‫ע‬



kryl ovasında



verilmiştir. Kurak



YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü:



suyla sınırlı olan Somali, Italyanların ve İngilizlerin sô



Mukdişo'da, kırmızı



50



cent.



Halk Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 18 bölge. ULAŞIM, Demiryolları (1991): Yok. Karayolları (1985): Toplam 17 215 km. Başlıca limanları: 4, Başlıca havaalanları: 1.



Somali'nin başkenti



s 1u



başına ulusal gelir 170 dolar. Etkin nüfus dağılımı



194



EKONOMI. GSMH (1989): 1,7 milyar dolar; kişi



03



M



N



и



н



т



А



Е



0 5 3 10



Mukdiso



yeralan Mukdiso, bozkır iklimi etkisindedir.



Somali'nin başlıca akarsuları Hint okyanusuna akar.



Ana akarsu sistemini, Etyopya'dan gelip güneye doğru akan Juba ve Vehbi Cebeli irmakları oluşturur. Kuzey deki en büyük iki akarsu Daror ve Nugaaleed (eski No gal), yılın kısa bir döneminde akar, geri kalan dönemde



kururlar. Topraklarının yalnızca % 13'ü tarımaelverişli olan ülkede, uranyum, toryum, demir filizi, kalay, çin ko, bakır, petrol ve ender toprak mineralleri yatakları



bulunmakla birlikte, hiçbiri işletilmemektedir.



Somali halkı, Afrika'nın öbür ülkelerinde pek rastlan



mayan bir etnik türdeşlik gösterir: Somalililer, nüfusun %98'ini oluşturur. Bununla birlikte kuzey kesimdeki



Isaaklar, güney kesimdeki Ogadeniler ve orta kesimde



ki Haviyeler gibi çeşitli klanlar arasında, köklü anlaş



mazlıklar vardır. Insan hakları açısından dünyanın en kötü yönetiminden biri olan Muhammet Ziyat Bar



re'nin yönetimi (1969-91), bu anlaşmazlıkları iyice kö rüklemiştir. TOPLUM YAPISI VE EKONOMI



Somalililerin yaklaşık %70'i göçebedir ve sürüleriyle



Somali, Kenya ve Etyopya'da dolaşırlar. Halkın aşağı



126



SOMATOTROPIN



karşı silahlı savaşımı başlattıysa da, ayaklanma kanlı bi



çimde bastırıldı. Ama hükümet karşıtı savaşıma klan te melinde örgütlenmiş başka gruplar, özellikle de Haviye



Birleşik Somali Kongresi (USC) ile Ogaden-Somali Yurt



sever Hareketi'nin (SPM) de katılması üstüne, Ziyat Bar re 27 Ocak 1991'de yurt dışına kaçtı. Çok geçmeden



çeşitli ayaklanmacı topluluklar arasında, özellikle de



geçici cumhurbaşkanlığına seçilmiş olan Ali Mehdi Mu hammet'in USC'si ile rakibi Muhammet Farah Aidit'in



topluluğu arasında çatışmaların patlak verdiği ülkede,



SNM mayısta Somaliland Cumhuriyeti adıyla Kuzey So mali'nin bağımsızlığını ilan etti. Kanlı çarpışmalar so



nunda, Ağustos 1992'de Somalililerin üçtebirinden ço



ğu açlık nedeniyle ölümle karşı karşıya kalırken, yakla Somali'nin başkenti, en büyük kenti ve Hint okyanusu kwyısındaki limanı Mukdiso, iç savaş nedeniyle 1990



yıllarının başında aşağı yukan bütünüyle yıkılmıştır.



şık 1 milyon kişi de Kenya, Etyopya, Cibuti ve Yemen'e sığındı. Birleşmiş Milletler'in bir barış anlaşması için gö



rüşmeler yapılması ve gönderilen yardımların korun ması çabalarına karşın şiddet olaylarının sürmesi üstü ne, Aralık 1992'de besin yardımının sürmesini güvence



altına almak için, BM'nin görevlendirdiği, büyük bölü yukarı tümü Somali dili (1972'de yazıya uygulanmıştır)



konuşur; Arapça da yaygın biçimde kullanılır. Halkın



aşağı yukan tümü sünni müslümandır. Eğitimin ücretsiz ve zorunlu olmasına karşın, okuma yazma oranı düşük tür. Sağlık hizmetleri de gelişmemiştir.



mü ABD askerlerinden oluşan 25 000 kişilik kadar bir



kuvvet, Somali'ye gönderildi. Türkiye'nin de 300 kişilik bir birlik gönderdiği (9 Aralık 1992) bu BM kuvvetinin komutanlığına, daha sonra korgeneral Çevik Bir getiril di. 5 Haziran 1993'te BM kuvvetlerine M. Farah Aidit'e



Başlıca dışsatım maddesi, göçebelerin yetiştirdiği hayvanlar ve hayvancılık ürünleridir; tanm ürünleri ara



bağlı gerillaların saldırmaları ve izleyen aylarda BM



maddeleri mısır ve sorgumdur. Sanayi yalnızca, deri se



gi de Şubat 1994'te yurda döndü.



kuvvetleri ile çeteciler arasında patlak veren silahlı ça



sında başlıca dışsatım ürünü de muzdur. Temel besin



tışmaların ardından, bu kuvvet geri çekildi ve Türk birli



pileme yerleriyle, ayakkabı atölyeleriyle ve dokuma yapımevleriyle temsiledilir. 1978-81 arasındaki kurak lik, 1980 yılların ortasındaki ikinci bir kuraklık ve bunla



somatotropin: Bk. BÜYÜME HORMONU;



ra eklenen Somali ve Etyopya'daki iç savaşların yol açtı



ğı çok büyük sığınmacılar topluluğu, ekonomiye büyük zararlar vermiş, 1991'de, Somali nüfusunun yarısından çoğu, dış yardımlar olmasa yaşayamayacak duruma gelmiştir.



HORMON.



sombalığı Alabalıkgiller (Salmonidae) ailesinden balık türü. Atlas okyanusu, Baltık denizi ve Kuzey denizinde yaşayan



TARIH



VII. yy'da Aden körfezi ve Hint okyanusu kıyılarında



Arapların ve Iranlıların küçük ticaret merkezleri kur



dukları ülkeye, X. yy'da Somalili göçebeler ve Etyop



ya'nın güneybat kesiminden gelen Gallalar yerleştiler.



Sonraki 900 yıl boyunca, Somalililerin her yanına yayıl dıkları ülke, 1880 yıllarında Ingilizler ve Italyanlar tara fından işgal edilerek, İkinci Dünya Savaşı'na kadar, in giliz Somalisi ve İtalyan Somalisi sömürgelerini oluştur



sombalığı ya da somon (Bil. a. Salmo solar), koni biçimi



iri dişli, geniş ağızlı bir balıktır. Irmaklarda ürer; büyü yen yavrular denize göçüp, 1-4 yıl süreyle denizde ya şadıktan sonra, güneşe bakıp yön saptama yoluyla, doğdukları irmağın ağzını bularak, bol akıntılı, zengin oksijenli yukarı kesimine dönerler. Dişinin dipteki taşlar



arasında kazdığı yanm metrelik çukura döktüğü yumur



du. 1941'de Ingiltere'nin Italyan Somalisi'ni de işgal et



taların üstüne, erkek spermalı sıvıyı akıtır. Son derece lezzetli bir besin kaynağı olan sombalığına, ülkemiz su



ğunluğunun Somalili olmasına karşın Etyopya'ya ver



lerinde yetiştirilmeye başlanmıştır). Avlanan bireylerin



mesinin, 1948'de de Ogaden bölgesini, nüfusunun ço



mesinin ardından, 1950'de Birleşmiş Milletler kararıyla



larında çok ender rastlanır (yakın dönemde balık çiftlik uzunluğu da 50 cm'yi (Atlas okyanusundakilerin yakla



Somali'ye bağımsızlık hakkı tanındı ve 1960'ta iki eski



şık 1,5 m) geçmez.



let oldu.



Somerset



sömürge, Somali Cumhuriyeti adıyla bağımsız bir dev 1969'a kadar siviller tarafından yönetilen Somali'de,



o tarihte askeri bir darbeyle iktidarı ele geçiren Ziyat



Ingiltere'de yönetim bölümü. İngiltere'nin güney kesi



Barre, kendini cumhurbaşkanı seçtirerek, sosyalist bir



rejim kurdu. Cibuti, Ogaden ve Kenya'nın kuzeydoğu



minde, Bristol kanalı kıyısında yeralan Somerset'in yü zölçümü 3 451 km², nüfusu 459 100, merkezi Taunton



su gibi öncelikle Somalililerin yaşadıkları bölgelerin,



kentidir. Orta kesimi alçak denizlerle, batı ve doğu ke



"yitirilmiş



Somali toprakları" olduğunu açıkladı.



1977'deSomali birlikleri Ogaden'i işgal ettilerse de, Et



yopya, bölgede denetimi yeniden sağladı; ardından Somali'deki Sovyet birlikleri, Etyopya'yıdestekledikleri



için ülkeden çıkarıldı. O tarihten sonra ABD ve öbür Ba ti ülkelerinden yardım (büyükölçüde sığınmacılar için



besin yardımı biçiminde) alınmaya başlandı. Etyop



ya'yla çatışmaların 1988'e kadar dönem dönem aley



lendiği ülkede, 1988'de kuzey kesimde, Isaaklara da



yanan Somali Ulusal Hareketi (SNM), Ziyat Barre'ye



simleri tepelerle kaplı olan Somerset'te, başlıca gelir



kaynağını sağmal hayvan yetiştiriciliği (ünlü Cheddar



peynirleri) oluşturur. Sanayi (yünlü kumaş ve deri eşya yapımı) ile turizm de oldukça gelişmiştir.



Somme irmağı Fransa'nın kuzey kesiminde ırmak. Uzunluğu 240 km olan Somme irmağı, Saint Quentin'in batısında doğup,



batıya doğru akarak, Amiens'ten geçtikten sonra Mans



SONGHAYLAR



denizine dökülür. Çevresindeki vadide, Birinci Dünya Savaşı'nda ve İkinci Dünya Savaşı'nda şiddetli çarpıs malar (Somme Savaşları) olmuştur.



127



orada bir Sandinista militanı tarafından öldürüldü. sonar



Sommerfeld, Arnold



Çalışma ilkesi sesõtesi dalgaların denizaltında yansıma



Alman fizikçisi ve matematikçisi (Königsberg 1868-Mü nih 1951). Aachen Teknik Okulu'nda (1900-1906) ve



Münih Üniversitesi'nde (1906'dan sonra) ders veren Arnold Sommerfeld, elektromagnetik dalgaların yayıl ma ve kırılmaları, serbest elektronların madenler içinde dağılmaları kuramlarıyla ilgili araştırmalar yaptı. Kuvan



ta kuramıyla birlikte görelilik mekaniğini de atoma uy gulayıp, tayf çizgilerinin “ince yapısı"nı açıkladı. Atom ların elips yörünge kavramını ortaya attı ve açıklığın ku vanta sayısını tanımladı. Çalışmalarıyla modern işınım kuramlarının hazırlanmasına büyük katkıda bulundu.



sına dayanan aygıt. Radarla aynı ilkeye dayanan, akus tik işaretlerin denizde yayılmasıyla algılamada, ölçüm



lerde ve iletişim kurmada yararlanılan sonar, 1940'ta



Ingiltere'de ortaya çıktı ve denizaluların yerini bulmada



kullanıldı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra geliştirilerek "asdik"in yerini aldı. 1965'ten sonra, erimi ortalama 10



000 m'lik daha karmaşık yapılı sonarlar gerçekleştirildi. sonat



Bir solocu ya da bir çalgılar topluluğu için yazılmış, ri timleri farklı birkaç bölümden oluşan mūzik parçası. Senfoni, koncerto ve yaylı çalgılar dönlūsūnūn yanı sı



somon: BK. SOMBALIĞI.



ra, çalgı müziğinin başlıca büyük formlanndan birini



Somoza ailesi



tek çalgıyla seslendirilen yalın parçaları belirtmek için kullanılırken (sonata), XVII. yy'da birçok değişik tema



Nikaragua'yı 1933-1979 arasında yöneten aile. Anasta



ve ritim hareketi içeren ve sonunda süitle birleşen bir formu belirtmeye başladı. İkisi solocu, biri destek bası



sio Somoza Garcia (San Marcos 1896-Panama 1956),



üç çalgı için bestelenen üçlü sonatların (sonata a tre)



belirten sonat terimi, XVI. yy'da İtalyanlar tarafından,



XVIII. yy. boyunca büyük ilgi görmesinden sonra, Co relli, Vivaldi gibi, aynı zamanda da birer keman virtüö



zü olan Italyan bestecilerinin, çalgılarının teknik ola naklarına uygun sonatlarını, Couperin, Bach, Händel,



Leclair, vb. besteciler tarafından, bütün çalgılar için, ay ni modelde sonatlar bestelenmeye başlanması izledi. 1967-1979



arasında devlet



Bu arada XVIII. yy. ortasından başlayarak, bir sonattaki



başkanlığı yapan



bölüm-dolayısıyla ritim-sayısı, üç ya da dört olarak ke sinleşti: İki tema üstüne bir allegro; canlı bir adagio; bir



Somoza Debayle,



menuetto; bir final. Haydn ve Mozart'ın benimsedikleri



general Anastasio Sandinistalanin



bu plan, bir solocu çalgı yerine, gruplaştırılmış iki, üç,



ayaklanmasi sonucunda Paraguay'a



dört, beş, altı, yedi, sekiz çalgıya uyarlandı (bütün bir orkestraya uyarlandığındaysa, senfoni diye adlandınl



kaçmak zorunda



di). Sonat formunu serbestleştirip, daha canlı, daha ge niş sonatlar besteleyen Beethoven'in yapıtlarına daya



kalmış ve orada bir suikastta



öldürülmüştür.



ülkeyi 1912'de işgal etmiş olan ABD birliklerinin ayrıl ması (1933) üstüne, Ulusal Muhafızların komutanı ola rak, iktidarı ele geçirip, halk ayaklanmasının önderi ge



neral Augusto Cesar Sandino'yu idam ettirdi. 1937'de



kendini cumhurbaşkanı seçtirip, 1947'de görevden ay



nan Schumann, Brahms, Franck, vb. besteciler, "ro mantizm dönemi sonatları"nın en başanlı örneklerini



verdiler. Debussy, Ravel, Hindemith, Bartok, Scriabin,



Prokofyev, Boulez gibi XX. yy. bestecileri de sonat for



munda birçok yapıt vermekle birlikte, formu kişisel es tetiklerine uygun biçimsel zorlamalara uğrattılar.



Songaylar: Bk. SONGHAYLAR.



nildiysa da, denetimi elinde tuttu. 1950'de yeniden



cumhurbaşkanlığına seçilip, bir suikastta öldürüldü (1956). Büyük oğlu Luis Somoza Debayle (Lede 1922



Managua 1967), Millet Meclisi başkanlığı yapıp, babası öldürülünce cumhurbaşkanlığını üstlenerek, katı bir



diktatörlük kurdu. Kardeşi Anastasio Somoza Debayle (Leon 1925-Asuncion, Paraguay 1980), Genelkurmay başkanlığı yapıp, ağabeyi ölünce cumhurbaşkanlığını



üstlendi (5 Şubat 1967). Genel af çıkarıp, castroculuga ve komünizme karşı tutumundan ötürü, solun yoğun



muhalefetiyle karşılaştı. Muhafazakar Parti'yle bir an



laşma yapıp, cumhurbaşkanının ikinci kez seçilmesine olanak vermeyen Anayasa'yı askıya alarak, bir Kurucu Meclis topladı ve 1972-1974 arasında iktidarın üçlü bir yönetime bırakılmasını sağladı. Eylül 1974'te yapılan



seçimlerde altı yıl için yeniden cumhurbaşkanlığına se



çilip, üçlü yönetime son verdi. 1978'de Sandinista Ulu sal Kurtuluş Cephesi'nin başlattığı silahlı ayaklanma so



nucunda, Paraguay'a kaçmak zorunda kaldı (1979) ve



Songhay Imparatorluğu Batı Afrika'da eski imparatorluk. Nijer vadisi kıvrımının



Sahil bölümünde kurulan, ilk başkenti Kukya olan (XI. yy. başında başkenti Goa oldu) Songhay (ya da Songay) İmparatorluğu, XIII. yy'da Mali'nin egemenliğine girdi. XV. yy. başında, Mali egemenliğine son veren Sonni Ali Ber tarafından yeniden kurulup, yeğeni Askia Muham



met döneminde (1492-1528) topraklarını önemli ölçü de genişletti. Askia Davut döneminde (1549-1582) ge rilemeye başlayıp, XIX. yy'da Pöllerin, Tuareglerin, Tu kulörlerin saldırılarıyla zayıfladı ve Fas sultanının saldırı sıyla yıkıldı (1591).



Songhaylar



Afrika'da özellikle Mali, Nijer ve Yukarı Volta'da yaşa yan halk topluluğu. Günümüzde toplam nüfusları 2 mil



128



SONORA



yon dolayında olan Songhaylar (ya da Songaylar), etnik



Tiyatro tekniğini önemli ölçüde yenileyen ve gelişti



açıdan, çok karışıklardır; Sudan dillerinden birini konu



ren Sophokles'in getirdiği yeniliklerin başlıcaları arasın da oyuna üçüncü oyuncuyu katması, korocuların sayı



şurlar. Büyük bölümü İslâm'ı benimsemiştir.



sini on ikiden on beşe çıkarması, birbirine bağlı üç dramdan oluşan üçlü yerine, her dramın bağımsız bir



Sonora Meksika'nın kuzeybatı kesiminde eyalet. Kaliforniya körfezi kıyısında, ABD sınırında yeralan Sonora'nın yü zölçümü 184 934 km², nüfusu 1 822 250, merkezi Her



mosillo kentidir. Ülkenin yüzölçümü bakımından ikinci büyük eyaleti (ama nüfus yoğunluğu km?'ye 8 kişinin al



tındadır) olan, büyük bölümü dağlarla kaplı Sonora'da, başlıca gelir kaynağını madencilik (gūmūş, altın, kurşun yatakları) ve tarm (buğday, misir, pirinç, pamuk) oluş. turur.



Yaqui ve Seri Kızılderililerinin yaşadıkları günümüz deki Sonora eyaleti toprakları, XVI. yy'da İspanyollar tarafından sömürgeleştirilmiş, 1830'da Meksika'nın eyaletlerinden biri olmuştur.



bütün oluşturduğu serbest üçlüyü yaratması, kişilik in celemelerini derinleştirerek ve kişilikleri eylemi başlatı ci gücün temeli durumuna getirerek trajik kavramının anlamını değiştirmesi, vb. sayılabilir. Yazdığı 123 trajediden günümüze, imparatorluk dö



nemi dilcilerinden birinin yaptığı yedi oyunluk seçme kalmıştır: Aias (İ.Ö. 450'ye d.), Trakhis (I.O. 445'e d.), Antigone (İ.Ö. 442'ye d.), Kral Oidipus (Oidipus Tyran nos,İ.Ö. 430'dan kısa süre sonra), Elektra (İ.Ö. 415'e



d.), Philoktetes(İ.Ö. 409), Oidipus Kolonos'ta (Oidipus epi Kolono, İ.Ö. 401). soprano Çocukta ve kadında en tiz ses kategorisi. Normal geniş



Sontag, Susan



liği 2 oktav olan soprano sesler ikiye ayrılır: Daha ince,



ABD'li kadın yazar (New York 1933). Fransız öncü



gun ve güçlü olan dramatik ve lirik soprano. Soprano ile



akımlarından ve Franz Kafka'nın yapıtlarından etkile nen Susan Sontag, romanlar (The Death Kit, 1967; vb.),



kontralto arasındaki ses kategorisine “mezzosoprano",



esnek olan coloratura (ya da hafif) soprano; daha dol



eleştiri kitapları (A Roland Barthes Reader (Bir Roland Barthes Okuyucusu, 1982, vb.) yayınladı. Ayrıca iki film



senaryosu yazdı ve yönetmenliklerini yaptı: Duet for Cannibals (Yamyamlar İçin Düet, 1969), Brother Carl (Carl Kardeş, 1974).



dramatik ve lirik sopranolar arasındaki ses kategorisine de "spinto" adı verilir.



soreksgiller Böcekçiller takımından, 200'ü aşkın türü bulunan me meli ailesi. Avustralya dışında bütün kıtalarda yaşayan



soreksgiller (Bil a. Soricidae) ailesi türlerinin çoğu, kü



Sophokles



çük yapılı, sivri burunlu, sık tüylü, anüs çevresi bezlerin



Atinalı trajedi yazarı (Kolonos, Atina yakını İ.Ö. 496 ya da 494 -Atina İ.Ö. 406). Sophillos adlı zengin bir silah



den keskin, misk kokusuna benzer bir koku salgılayan hayvanlardır. Böceklerle ya da küçük omurgalılarla



beslenirler; bazıları leş de yer. Türlerin büyük bölümü



karada yaşar, toprakta tüneller kazarlar. Kuzey Ameri ka'da yaşayan bataklık soreksi (Sorex palustris) gibi az sayıdatürse,su içinde yaşamaya uyarlanmıştır: Ayakla



rindaki ve kuyruklarındaki kıl demetleri arasında kalan hava, su yüzeyinde durmalarına yardımcı olur. Avrupa



ve Asya'da yaşayan orman soreksi (Sorex arancus),



uzun kafalı, küçük gözlü, kısa kulaklı, kuyruğuyla birlik Eski Yunanistan'ın



yetiştirdiği en



te 11 cm uzunlukta bir hayvandır. Kendisinden iri fare lere saldırmaktan çekinmez.



büyük trajedi yazarlarından biri sayılan Sophokles,



Sorel, Georges



devlet adamlığı ve



Fransız yazarı ve toplumbilimcisi (Cherbourg 1847-Bo ulogne-sur-Seine 1922). Politeknik Okulu'nda öğrenim gören Georges Sorel, bir süre mühendislik yaparak, iş



komutanlık da yapmış, oyuna



üçüncü kişiyi katması, vb. yeniliklerle, trajedi



tekniğini önemli ölçüde geliştirmiştir.



yapımcısının oğlu olan Sophokles (Sofokles de denir),



gerek müzik, gerek beden eğitimine yatkınlık göstere



rek, Salamis zalerinden sonra, zaferi kutlayan bir deli kanlılar korosunda halkın önünde dans edip çalgı çala rak adını duyurdu. Eşi Nikostrate ile metresi Sikyonlu



Theoris arasında mutlu bir ömür sürüp, 1.Ö. 443'te,



müttefiklerin Atina'ya ödedikleri verginin yeniden gõz



den geçirilmesinde görev aldı. İ.Ö. 440'ta strategosluğa



getirilip, Perikles'le Samos (Sisam) seferine katıldı. Öm rünün son yıllarında eşi ve metresi arasındaki çekiş meler yüzünden sıkıntılı günler geçirdi.



çileri yakından tanıma olanağını buldu. Mouvement Socialiste (Sosyalist Hareket) gibi dergilerde işçilerin ik



tidara gelmesi için gerekli koşulları belirtip, işçilerin kendi uygarlıklarını kurmak için sendikalar aracılığıyla



savaşıma girişmeleri gerektiğini öne sürdü. Makaleleri ni Réflexions sur La Violence (şiddet Üstüne Düşünce ler, 1908) adlı kitabında toplayıp, şiddetin sürekli uygu lanması konusundaki görüşleri ve reformcu demokrat



lara yönelttiği eleştirileriyle, XX. yy. başlarında birçok



kişiyi etkiledi.



Öbür yapıtları: La Ruine du Monde Antique (Eskiçağ Dünyasının Yıkılışı, 1898), Les Illusions du Progrès (Ge lişme Yanılsamaları, 1908), Matériaux d'une Théorie



du Prolétariat (Bir Proletarya Kuramı Için Gereçler). Sorensen: Bk. SÖRENSEN.



SOSYALİZM



sosyal antropoloji Antropolojinin, toplumsal sistemlerin karşılaştırmalı in celemesini konu alan dalı. Öncelikle toplumsal kurum ların (evlilik, akrabalık, din, vb.) işlevleri üstünde yo



ğunlaşan işlevselciliği yöntem olarak kullanan sosyal



129



ve eleştirilen parti, Mart 1994'te yapılan kurultayda CHP'yle birleşerek, kendini feshetti ve CHP genel baş kanlığına seçilen Hikmet Çetin, koalisyona devam ka rarı alınmasından sonra Murat Karayalçın'ın yerine bas



bakan yardımcılığına getirilirken, Dışişleri bakanlığına da Erdal İnönü atandı.



antropolojinin, Fransız toplumbilimcisi Émile Durkhe



im tarafından kurulduğu kabul edilmektedir. Öbür ku ramcıları arasında A. R. Radcliffe-Brown, Bronislave



sosyalizm



Malinowski, Fred Eggar ve Raymond Firth sayılabilir.



Toplumsal örgütlenmenin adalet ölçüsüne göre düzen



Sosyaldemokrat Halkçı Parti Türk siyasal partisi. Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) ile Halkçı Parti'nin (HP) birleşmesiyle kurulan (3 Kasım



1985) Sosyaldemokrat Halkçı Parti'nin (SHP genel baş kanlığına Aydın Güven Gürkan getirildi. 1 Haziran



1986'daki ilk genel kongresinde genel başkanlığa geti rilen Erdal İnönü'nün, 1986 Eylülü'nde yapılan ara se



lenmesini amaç alan kuram. "Sosyalizm” sözcüğü, iş bölümü temeline dayanan ve sanayi kapitalizmi geliş



mesine bağlı olan toplumlarda, üretim araçlarına sahip



olmayanların, bunlara sahip olanlara karşı ileri sürdük leri hak iddiasını belirtmek için, 1820 yıllarına doğru or



taya çıkmışsa da, marksçı açıdan sosyalizm, komunist



toplumun ilk evresidir ve mübadele araçlarının, kamu



ya ait olması, mal varlığının herkesin emeğine göre da



ğıtılmasıdır. Marx ve Engels'e göre, iki tür sosyalizm



çimlerde milletvekilliğe seçilmesinden sonra, Aralık 1986'da milletvekillerinden yirmisinin ayrıldığı (18'i



vardır: Kendi öğretileri olan, tarihsel maddecilik temeli ne dayanan “bilimsel sosyalizm; bunun karşıtı saydıkla



DSP'ye geçti) parti, 63 milletvekiliyle mecliste sosyal demokrat görüşü temsil edip, 1987 genel seçimlerinde oyların % 24,74'ünü alarak (99 milletvekili) ana muha lefet partisi konumunu sürdürdü. Temmuz 1988'de ge



ri, Robert Owen, Charles Fourier, Saint-Simon, Proud



nel sekreterliğine Deniz Baykal getirilip, Mart 1989'da



hon tarafından temsil edilmiş olan ütopik sosyalizm. 1889'da, marksçılıktan esinlenen II. Enternasyo



nal'in Paris'te toplanması, bilimsel sosyalizmin yaygın laşmasına yolaçmış, On yıl sonra, Avrupa'nın büyük



yapılan yerel seçimlerde birinci parti durumuna gele rek (oyların yüzde 28,8'i), otuz dokuz ilin (Ankara, İs tanbul ve İzmir dahil) belediye başkanlıklarını kazandı. Eylül 1990'da, Deniz Baykal'ın İnönü'yle görüş anlaş mazlığına düşerek istifa etmesinin ardından, Erdal İno nü yeniden genel başkanlığa seçilip, Hikmet Çetin de



sosyalist partilerinden çoğu marksçılığı benimsemiştir. Jules Guesde, Fransa'da Fransız İşçi Partisi'ni kurup, Al



genel sekreterliğe getirildi. 20 Ekim 1991 seçimlerinde Halkın Emek Partisi'yle (HEP) bir seçim ittifakı yapan



düşüncelerinden ve etkin bir komünizmden esinlen miştir. Millerand ve Jaurès gibi bazı bağımsız sosyalist



SHP, 88 milletvekili çıkardı ve Süleyman Demirel baş kanlığında kurulan koalisyon hükümetine 12 bakanla



lerse, seçimler yoluyla ilerlemeyi savunmuşlar ve Fran sa'da 1889'da 12, 1902'deyse 43 milletvekilliği elde et



katılırken, Erdal İnönü başbakan yardımcılığına, Hik



mişlerdir. Ingiltere'de marksçılık, kapitalizmi yıkmaktan çok, kitlelerin yaşam koşullarını iyileştirmek için ondan ya



met Çetin de Dışişleri bakanlığına getirildi. Hemen ar



dindan HEP kökenli milletvekillerinin eski partilerine dönmelerinden, Eylül 1992'de de bir grup milletvekili



nin yeniden açılan CHP'ye geçmelerinden sonra mil letvekili sayısı 54'e düşen partinin IV. olağan kurultayın



manya Devrimci İşçi Partisi'ne karşı, önceliğin sendika eylemlerine ve grevlere değil, siyasal iktidarın ele geçi rilmesine verilmesi gerektiğini ileri sürmüş, Edouard



Vaillant'ın Devrimci Sosyalist Partisi'yse, Blanqui'nin



rarlanmaya çalışan işçi birliklerinde, yani Trade-Uni



on'larda, başlangıçta hiçbir başarı gösterememiş. Sid ney Webb ve Bernard Shaw'un etkisindeki Fabian Der



da, Erdal Inönü adaylığını koymayınca, Murat Karayal



neği'nin daha çok sosyalizme yakın olan görüşleri, Keir



çin genel başkanlığa seçildi ve başbakan Yardımcılığına



Hardy'nin 1893'te kurduğu Bağımsız Emekçi Partisi ta



getirildi. Koalisyon ortaklığı boyunca sürekli yıpranan



Kuramlarıyla "bilimsel" ya da "marksçı" sosyalizmi önemli ölçüde etkilemiş olan Vladimir Ilyiç Lenin'in, bir gösteride konuşurken çekilmiş fotografi.



rafından benimsenmiştir. Ama 1906'da bu dernekten



Gustave Courbet'nin Proudhon ve Çocuklan (1865'e d.) adlı tablosu. Proudhon, ütopik sosyalizmin başlıca temsilcilerindendir. (Petit Palais sarayı, Paris.)



130 SOSYOLOJİ doğan İşçi Partisi (Labour Party), çoğunlukla liberalleri desteklemeyi sürdürmüş, İngiltere'nin en erken sanayi leşmiş ülke olmasına karşılık, bu ülkede, sosyalizmin



1780). Zengin bir tüccarın oğlu olan Jacques Germain



Soufflot, genç yaşta Roma'ya giderek mimarlık öğreni mi gördü. Fransa'ya dönünce, Lyon'da Saint-Bruno



yalnızca çok ılımlı bir biçimi gelişebilmiştir.



Les Chartreux kilisesinin kubbe planini (1747) ve Bele



zig'de Alman Emekçileri Genel Birliği'ni kurmuş, bu



birlik, genel oy vermehakkının sağlanması için savaşan,



1749'da Krallık Mimarlık Akademisi'ne üye seçilip, er tesi yıl yeniden İtalya'ya giderek, 37 yaşında yaptığı bu



ama koyu bir ulusçuluğu benimseyen ve üretim koope



ikinci yolculuktan, birincisine oranla daha çok etkilen



ratiflerinin kurulmasında devlet müdahalesini kabul



di. Lyon'a dönünce, Büyük Tiyatro'nun yapımına baş



eden ilk sosyalist parti olmuştur. Lassalle'ın Bismarck'la



layıp (1754), krallık yapıları başdenetçiliğine getirilerek,



Emekçileri Sosyal Demokrat Partisi'ni kurmuşlar ve so



dern Paris'in temellerini attı. 1757'de başyapıtı sayılan Sainte-Geneviève kilisesinin (günümüzde Panthéon)



Almanya'da, Eylül 1863'te Ferdinand Lassalle, Leip



anlaştığı sırada Liebknecht ve Auguste Bebelde, Alman nunda her iki parti, 1875'te Gotha Kongresi'nde, Las



salle'ın etkisinin açıkça görüldüğü, Marx tarafından



diye sarayının cephesi ile görkemli kubbesini yaptı.



Paris kenti için hazırladığı değişiklik tasarılarıyla mo



yapımına başlayıp, kubbesi çap ve yükseklik bakımın



kısına karşın gelişen yeni parti, Karl Kautsky tarafından



dan Roma'daki San Pietro bazilikasından büyük olan bu yapıtında, gotik yapıların hafifliği ile eski Yunan mi marlığının görkemini birleştirmeye çalıştı.



oluşturmuştur.



Souphanouvong: Bk. SUPHANUVONG.



eleştirilen bir program üstünde birleşmiştir. Devlet bas. 1890'da, marksçılığa daha yakın bir doğrultuda yeni den örgütlenerek, Alman Sosyal Demokrat Partisi'ni Köylü sınıfının ağır bastığı Rusya'da Plehanov tarafın



dan savunulan marksçılık, ütopik sosyalizm ile Rus ge



leneğini bağdaştırmaya çalışan popūlizmle çatışmış, II.



Southampton



en etkini olan, 1898'de Minsk Kongresi'nde kurulan



İngiltere'de liman kenti. Hampshire bölgesinin güney kesiminde, Test ve İtcher irmaklarının birleşerek Sout



Enternasyonal'e bu ülkeden üç parti katılmış, bunların Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi, çok geçmeden bolşevikler ve menşevikler arasında bölünmüş, Le nin'in önderliğindeki bolşevikler, Prag Kongresi'nde (1912) kendi bağımsız örgütlerini kurarak, 1917'de Ekim Devrimi'yle iktidarı ele geçirmişlerdir.



Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, görüşlerde belirli bir değişiklik ortaya çıkmış ve birbirinden gün geçtikçe



ayrılan iki düşünce akımı oluşmuştur. Birinci akıma bağ lananlar, sosyalizmin, burjuva demokrasisi içinde yasal



bir biçimde yapılacak reformlarla ve adım adım ger



çekleştirilmesi gerektiğini savunurlarken, bu görüşü be nimseyenlere "reformist" diyenler, sosyalizmin, ancak Rusya ya da Çin'deki gibi bir devrim sonucunda ger



çekleşebileceğini ileri sürmüşlerdir.



sosyoloji: Bk. TOPLUMBİLİM.



hampton Water halicini oluşturdukları yer kıyısında ye



ralan Southampton'un nüfusu 199 100'dür. Önemli bir ticaret limanı olan kentte, gemi yapımı (özellikle savaş gemileri) ve onarımı da büyük ölçüde gelişmiştir. Ayrı



ca, önemli bir öğretim (Southampton Üniversitesi)mer kezidir.



VI. yy'a doğru Saksonların kurdukları Southampton,



Normanların işgalinden (1066) sonra, Ingiltere'nin baş lica liman ve deniz üssü haline geldi. 1840'ta demiryo



luyla Londra'ya bağlanmasından ve modern dokların



yapılmasından sonra, önemli ölçüde gelişti. İkinci Dün ya Savaşı'nda Alman uçaklarının bombardımanların dan büyük zarar gördü.



Souvanna Phouma: Bk. SUVANNA PHUMA.



Sotatsu



Japon ressamı (Kyoto 1576-ay.y. 1643). 1606-1620 arasında hattat ve şair Koetsu'yla işbirliği yapan Sotatsu (tam adı Tavaraya Sotatsu'dur), 1620'de inceton oyun



larıyla ve boş alanların resim içinde dağıtımı yoluyla ha reketin değerlendirilmesine yöneldi.



Sotiriu, Dido



Sovyet edebiyatı: Bk. RUS EDEBİYATI. Sovyetler Birliği: Bk. SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ.



Sovyet müziği: Bk. RUS MÜZİĞİ.



Yunan kadın yazar ve gazeteci (Aydın 1910). Kurtuluş



Savaşı'ndan sonra ailesiyle Atina'ya göçen (1922) Dido



Sotiriu, öğretmenlik yaptı. Komünist Partisi'ne üye olup, Alman işgaline (1940-1945) direnmeyi kışkırtan



Sovyet sanatı ve mimarlığı: Bk. RUS SANATI VE MİMARLIĞI.



gazetelerde çalıştı. Kurtuluş Savaşı öncesinde Anado lu'da Türk ve Rum toplumlarının birarada yaşayışını be



timlediği, savaşın her iki topluma verdiği acıları işlediği Benden Selam Söyle Anadolu'ya adlı romanıyla 1982' de Abdi İpekçi Türk-Yunan Dostluk Ödülü'nü aldı. Öbür yapıtları: İlektra Anagenisis (Yeniden Doğuş, 1961), Katedalfizamethal (Yıkılıyorduk, 1982), vb.



Soufflot, Jacques Germain Fransız mimari (İrancy, Auxerre yakını 1713-Paris



Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Avrupa ve Asya'da eski devlet. Ülkenin coğrafyası ve



1918'den önceki tarihi için Bk.: RUS DEVRIMI, 1905; RUS DEVRİMİ, 1917; RUSYA. TARIH.



Iç savaşlar dönemi. Devrim gerçekleştirildikten sonra, Rus toplumunun içindeki çatışmalar ve ülkenin gelece



ğiyle ilgili görüşlerdeki derin ayrılıklar nedeniyle, çarın



birleştirici kişiliğinin ortadan kalkmasıyla, iç savaştan sa



SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ 131 kınma şansı pek yoktu. Silahlı çatışma 1918'de başladı



ve Bolşevik yönetimine yönelik tehditlerin çeşitliliği ne deniyle, çok geçmeden bir "iç savaş" değil"iç savaşlar" özelliği aldı. Bolşevik yönetimine yönelik tehdit kay nakları birkaç gruba ayrılıyordu. Temelde, "Çarlık Rus



yası"nın seçkin sınıflarına dayanan Beyazlar, Sibirya'da Aleksandr Kolçak'ın, güney kesimde de Anton Deni kin'in komutasında silaha sarılmışlardı. Bu arada ulusal



azınlıklar da, merkezi otoritenin geçici olarak yıkılması ni fırsat bilerek bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi: Bunlar dan Polonya, Finlandiya ve Baltık devletleri gibi bazıla ni, başarılı oldular; öbür ulusal azınlıklıklarsa, çok geç



dar deneyimi, yüksek örgüt disiplininin gerekliliği konu



sunda partide daha önce belirmiş olan düşünceleri doğrulamış oldu.



KOMŪNIŻME YÖNELİK İÇ TEHDİTLER



1924'te, ülke, geçen on yılın yaratmış olduğu yıkımdan



toparlanmaya başlamıştı. O tarihe kadar partinin karsi sindaki tehlikeler öylesine büyüktü ki, bunlarla nasıl ba



şetmek gerektiği konusunda, pek fazla görüş ayrılığı or taya çıkmamıştı. Oysa artık, Bolşevikler daha zor seç. meler yapmak zorundaydı.



Köylüler. Ekonomik toparlanma dönemi yaklaşırken, Komünist Partisi bir sanayileşme stratejisi seçmek zo



ayaklanmacılar da silaha sarılmışlardı. İngiltere, Fransa,



rundaydı. Ekonomik dönüşüm, desteğinin yaşamsal önem taşıdığı hissedilen köylülerin sırtına, yeni sıkıntılar yüklemek anlamına geliyordu. Parti'nin yeni bir yola girmesi duygusu, Lenin'in 1924 başlarında ölmesiyle



ABD ve Japonya gibi büyük devletler de, Bolşevik reji



güçlendi.



meden yeniden Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birli ği'nin (Sovyetler Birliği, SSCB de denir), sınırları içine alındılar. Ayrıca, topluca "Yeşiller" adı verilen köylü



mini devirmek amacıyla, duruma müdahale ettiler.



Bu değişikliklerin temelinde yatan gerçek, Bolşevik



Bolşevikler, düşmanları arasındaki çıkar çatışmaları ve



lerin geliştirdikleri stratejinin, işe yaramamasıydı.Bolse



karşın ayakta kalmayı başardılarsa da, Birinci Dünya Sa



de, proletarya (yani sanayi işçileri) diktatörlügünün



eşgüdüm yoksunluğu nedeniyle, bütün bu saldırılara vaşı'nın ve iç savaşların yol açmış olduğu yıkım, normal toplumun işleyişinde eşi görülmemiş bir çöküşe yol aç.



vikler kendilerini, lezici çoğunluğu köylü olan bir ülke marksçı ideoloji tarafından görevlendirilmiş güvencesi



olarak görüyorlardı. İlerlemiş Batı ülkelerinde çok yakın



seferberlik siyasetleri, ekonomik sıkıntıları daha da ağır laştırdı. 1920 yıllarında iç savaşların durulmaya başla masının ve sona ermesinin ardından, Volga bölgesinde 1921-22'de patlak veren kitlikla, toplum daha da za yıfladı.



bir dönemde sosyalist bir devrim gerçekleşmesi olasılı ğının bulunmadığı anlaşıldığından, Bolşeviklerin köylü leri kazanmaları için iç kaynaklardan yararlanmaları ge rekiyordu. Kuramsal olarak bu iş, kısa vadede, sosyalist sanayininin üstün başanlı çalışmasıyla, uzun vadede de, köylülerin gönüllü olarak, "ilkel bireyciler" olmak



tı. Birbiriyle çatışan bütün güçlerin izledikleri amansız



Bolşevikleri iktidara getiren koşulların, uzun vadede



tan çıkıp, teknoloji açısından ileri ortakçılara" dönüş



de birçok sonucu oldu. 1917 Rus Devrimi, askeri yenil ginin sonucu olarak patlak vermişti ve Bolşevik yöneti



meleriyle gerçekleştirilecekti. Temeldeki güçlük, sosyalistleştirilmiş kesimin veri



min temel işlevi, ülkenin varlığına yönelecek benzer bir tehdidin yeniden ortaya çıkmasınıönlemekti. Bolşevik



minin, Bolşeviklerin umutlarını haklı çıkarmamasıydı. Bunun dış kredi sağlanamamasından, sanayi üretkenli



ler, bu amaca ulaşmak için, toplumu toptan seferber et



ginin düşüklügüne kadar, birçok nedeni vardı. Bolşe vikler, dinamik bir sanayi büyümesi olmaksızın köylü



mek, artsız arasız propaganda ve ekonomiyi merkez den düzenleme tekniklerine başvurdular. Komünist Partisi'nin en önemli başarısı, eski çarlık



ordusunun yıkıntılarından yeni bir Kızıl Ordu'nun ku rulması (büyük ölçüde Lev Trocki tarafından) oldu. Bu önceden kestirilemeyecek bir başarıydı; çünkü Komü nist Partisi, militarizme ve Almanya'yla savaşa şiddetle karşı çıkmış bir işçi sınıfının partisiydi. Yeni Ekonomi Politikası (NEP), Kızıl Ordu'nun kurulma



sini sağlayan tutum değişikliğine paralel olarak, ekono mi alanında 1921'de Yeni Ekonomi Politikası (NEP)



ilan edildi. NEP'in özünü, önceliklerdeki değişme oluş



turuyor, seferberlik nedeniyle halka uygulanmış ağır baskı siyasetinden, ortak çalışma ve üretimin artırılma sini etkin biçimde destekleme siyasetine geçiliyordu.



NEP. çoğunlukla, Bolşeviklerin seferberlik siyasetlerine



daha sonra verilmiş olan adıyla “savaş komünizmi" köktenciliğinden, keskin bir dönüş olarak gösterilir; bu na



karşılık,



pek



çok



bakımdan, olaylara bakışta,



1917'den başlayarak süregelmekte olan değişikliğin ta mamlanmasını oluşturur. Bolşevikler, iktidarı ele geçir melerinden önce, sinif savaşımına öncelik tanıyan ve



bütün sorunların suçunu “seçkinlerin sabotajina“ yük



leyen bir partinin üyeleriyken, iktidarı ele geçirdikten sonra, ulusal sorunların sorumluluğunu üstlenmek, köylülerle ve "burjuva uzmanlar" (profesyoneller) gibi



topluluklarla birlikte çalışmak zorunda kaldılar. Bu "or tak" çalışmacı bakış açısı, geçmişten devralınan militan



sınıfsal bakış açısıyla, huzursuz bir beraberlik içinde ya



şama geçirildi.



Bolşeviklerin yıkılışın ve toplumsal çöküşün orta ye



rinde ayakta kalma savaşımı, partinin tartışmasız birliği ve disiplini üstünde önemle durmalarına yol açtı. Ikti



lerin kendilerine sadık kalmasını bekleyemezlerdi. Ūs



telik, düşük büyüme hızı, Rusya'yı, “düşman" kapitalist dünyanın saldırılarına enikonu açık bırakmış gibi görü nüyordu.



Uluslar. Ülkedeki uluslarla ilgili Bolşevik stratejisi de



benzer ikilemler karşısındaydı. Lenin, çarlık imparator luğu gibi büyük bir siyasal birime bağlı olmanın, ekono



mik yönden mantıklı olduğuna inanıyordu. Küçük ulus ların bağımsızlık istemeleri kuşkusuz, anlaşılabilir bir şeydi: Çarlık döneminde bu uluslar, büyük baskılar al tinda kalmışlardı. Lenin, rahatsız edici etken olan ulus lar üstündeki baskının kaldırılması durumunda, insanla



rin kendilerini artık öncelikle Gürcü ya da Özbek, vb



olarak görmekten çıkacaklanna, işçi sınıfının bir parçası



olarak "gerçek” kimliklerinin bilincine varacaklarına inanıyordu.



Çarlık imparatorluğunun, bir Sovyet Sosyalist Cum



huriyetleri Birligi halinde yeniden örgütlenmesinin ar kasında yatan düşünce buydu. 1922'de Rusya Ukray na, Transkafkas Cumhuriyeti ve Beyaz Rusya arasında bir antlaşma imzalandı. En büyük cumhuriyet olan Rus ya içinde, her ulusal topluluğun bir düzeyde yönetimde



söz hakkına sahip olmasını sağlamak için bir girişimde



daha bulunuldu. Ne var ki Bolşevikler, son amaçlarının



ulusallığı aşmak olmasına karşın, çelişkili olarak, ulus çuluğu yeni devletin örgütlenme ilkesi haline getirdil Bu stratejiyi yoğun bir tehlike izliyordu: Ulusçu bilinç,



beklendiği gibi sönüp gitmemesi durumunda, yeni yö netim çerçevesi içine iyice yerleşecek ve sosyalist dev



let için gerekli olan birlik ve merkezciliğe sürekli bir teh dit oluşturacaktı.



Partinin önderliği. Lenin'in ölümünden sonra Komü



132



SOVYET SOSYALIST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ



nist Partisi, bolşevikliğin ilk kurucusunun bulunmadığı bir ortamda birliği korumak gibi bir ikilemle daha karşı laştı. Sosyalist yapılanmanın güçlükleri kendini göster meye başlayınca, çeşitli topluluklar, parti çoğunluğu nun siyasetlerine muhalefetlerini dışa vurmaya başladı lar. Uygulanan siyasetler konusundaki görüş ayrılıkları na, çok geçmeden, en üst aşamadaki görevliler arasın



nitelendirdiği yiyecek ve tarım hammaddeleri biçimin



de bir vergi alınmasında israr etti. Bu "vergi"nin, köylü lerle dostluk ilişkilerinin sürdürülmesiyle bağdaşmama



si sorununa bir çıkış yolu ararken de, çok önemli bir ka rar verdi: Sanayileşmenin böyle bir değişme için gerekli elektriklendirme ve traktörler biçiminde zorunlu teknik



temelini sağlamasından önce, köylülerin kolektif çiftlik



da bölünmeler eklendi. Bu önderler bir ortaklaşa ön derlik” içinde çalışamadılar. Oysa, partinin birliği, mu



ler oluşturmaları zorunluluğunu getirdi.



halifler de dahil, bütün parti üyeleri tarafından paylaşı lan bir istekti. Partinin birliği konusundaki bu israr, parti içindeki muhalefeti sonunda etkisiz duruma getirdi. Lev Trocki, Grigori Zinovyev ve Lev Kamenev, 1927'de



yaşama biçiminde, bir altüst oluşa yol açtı. Zor yoluyla ve üstünde pek fazla düşünülüp taşınılmadan yürürlüğe



partiden çıkarıldılar. 1927'den sonraki merkezci siya



yesi” kararnamesini yayınladı (kulak, her türlü sıkıntının günah keçisi haline gelmiş olan hali vakti yerinde köylü



setin karşıtları (başlıcaları Nikolay Buharin ve Aleksey Rıykov), tutumlarını parti yüksek organlarının dışına ta şırmak yolunda hiçbir çabada bulunmayınca, kolayca



yenilgiye uğratıldılar ve sorumlu görevlerden uzaklaştı



Zorunlu kolektifleştirme, çağlardır süregelmiş köylü koyulan kolektifleştirme, sürecin maliyetini daha da ar tırdı. 1929 sonlarında Stalin "kulakların sinif olarak tasfi



lere, Bolşeviklerin verdiği addı). Milyonlarca köylü, topraklarından koparılarak uzak bölgelere sürüldü. Ki şisel çiftliklerin yerini kolektif çiftliklerin alması öylesine



nildılar.



hızlı gerçekleştirildi ki, bunun sonucu olarak, kitlesel bir



STALİN REJİMİNİN PEKİŞMESİ



Bu parti içi çatışmaların sonunda, kazanan Stalin oldu. Öbür önderler ülkeyi dolaşarak söylevler vermekle uğ



karışıklık doğdu. Geçici geri adımlara karşın, kolektif leştirme zorla ve amansız biçimde uygulandı. Devletin baskıyı gevşetmeye, hatta bir sorunun var olduğunu ka



raşırlarken, Stalin, parti genel sekreteri olarak günlerini,



bule yanaşmaması, 1933'teki kötü hasadı, milyonlarca



parti yönetiminin somun ve civataları üstünde çalış makla, yani dev boyutlu Sovyet devlet sisteminin bütün aşamalarına kendisine bağlı kişiler atamakla ve siyasal



insanın yok olduğu bir kıtlığa dönüştürdü. Temizlik hareketi. Stalin, bu köktenci ve çok ağır bedel



eşgüdüm sağlamakla geçiriyordu. Karşıtlarının meka



çok kişinin yoğun bir kuşkuyla baktığının farkındaydı.



nik bir siyaset olarak gördükleri şeyi, Stalin'in destekçi



leri parti birliği için yapılması gereken pratik iş olarak görmekteydiler. Stalin, dinleyicilerini peşinden sürük leyen bir hatip değildi; ama partinin "tek ülkede" -Rus ya'da- sosyalizmi kurarak, ileri Batı ülkelerine “yetiş



mek ve onları geçmek" isteğini kişiliğinde somutlaştır mıştı.



1929'a varıldığında, denetim tartışma götürmez bi



çimde Stalin'in eline geçmiş, genel sekreter partinin



karşısına çıkan ikilemlere kendi başına çözüm yolu



önerecek konuma gelmişti. Bunun üstüne Stalin, Bolşe



viklerin temel bazı hedeflerinin, bütün öbürlerinin fe



da edilmesi pahasına, kesinlikle korunması gerektiğine karar verdi. Söz konusu hedefler hızlı sanayileşme, par



ti ve toplum içinde birlik, sınıf düşmanları karşısında



ödenerek gerçekleştirilen siyasetlere, parti içinde pek



Partide birlik konusundaki bağnazca israrının, kuşkucu ve kindar kişiliğiyle birleşmesi, onu 1937-38'de doruk noktasına ulaşan "Büyük temizlik” adı verilen terör



kampanyası aracılığıyla, muhalefetle hesaplaşmaya yö neltti. Ülkenin siyasal ve ekonomik seçkinlerinin yok edilmesi, buzdağının yalnızca su üstünde görünen bö



lümüydü: “Temizlik hareketi" sırasında milyonlarca Sovyet vatandaşı ya idam edildi ya da zorunlu çalışma



kamplarına sürüldü.



Birlik ve merkezden denetim konusundaki zorlama, partiyle sınırlı kalmadı. Yönetim açısından özerklik ka zanmak yolunda gösterilen her çabayı ulusçuluk" ola



rak gören Stalin, bu "ulusçuluğun" bütün belirtilerini yok etmeye yöneldi. Kültür yaşamı, Yazarlar Birliği gibi merkezi örgütlerin denetimi altına sokuldu; yazarlara



uyanıklıktı.



ve sanatçılara, "sosyalist gerçekçilik"in izin verilen tek



ülkeyi sanayileşmeye zorladı. Rusya'nın bir sürü düş



Stalin ve destekçileri, kulakların yokedilmesi ve "Bü yük temizlik" gibi siyasetlerin içerdiği şiddeti, "hain ve her köşeye pusulanmış sınıf düşmanlarına" karşı uya



yüme hızına ulaşması gerektiğini ileri sürdü. Eşitlik ya da demokrasi gibi öbür sosyalist değerlerin, “ilkel sosyalist



niklığın gereği olarak haklı görüyorlardı. “Uyanıklık" konusundaki bu yoğun çaba, Devrim'in ilk günlerinde



Sanayileşme. Stalin, partide hiç kimsenin daha önce gerçekleşebileceğini aklına bile getirmediği bir hızla, manı tarafından yıkılmak istemiyorsa, insan üstü bir bü



üslup olduğu anlatıldı.



birikim" döneminin tamamlanmasına ve Rusya'nın ba



sabotajlarla ve karşıdevrimcilerle uğraşmak için kurul muş olan gizlipolis örgütünün, gün geçtikçe güçlenme sine yol açtı. Bu örgüt, Sovyetler Birliği'nin bütün tarihi



hızda tutmak için, köylülerden, geçici bir "vergi" diye



boyunca değişik adlar (son olarak Bk.KGB) altında var



şarıyla ilerleyen bir sanayi ekonomisi haline gelmesine kadar, beklemesi gerektiğinibildirdi. Büyümeyi istenen



1935'te, üretim



kotasını aşmasıyla



Sovyet işçilerinin



örneği olarak gösterilen Aleksandr Stohanov'un,



maden işçilerini "stohanovcu



olmaya çağıran bir konuşması



sırasında çekilmiş bir fotoğraf



SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ 133 lığını korudu. 1930 yıllarının olağan dışıterörü nedeniy le, gizli polis görevlileri, milyonlarca insanın, insanlık di şi koşullarda çalıştırıldığı bir zorunlu çalışma kampları



imparatorluğunun yöneticileri haline geldi. Çalışma



her türlü Alman yayılmacılığını önlemek umuduyla, Al manya'nın düşmanlarının saflarına katılmak. Çarlık yö netimi, sonunda ikinci seçeneğe eğilmiş, bu da Rus



ya'nın Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisine, sonunda



Yoluyla Islah Kampları Genel Yönetimi'nin (Rusça



da çarlık rejiminin çökmesine yol açmıştı.



adinin kısaltması olan GULAG adı, Aleksandr Soljenis tin'in bu kamp sistemini ayrıntılı biçimde anlattığı Gulag



Glavnoye Upravleniye Ispravitelno Trudovih Lagerey)



Iç savaşlar sona erdikten sonra, SSCB, Almanya'yla barışma yolunu izledi: Uluslararası sistemin içinde, Al manya da, SSCB de neredeyse birer "parya" sayıldıkla



Takımadaları (1973) adlı kitabıyla, sonradan bütün dünya tarafından öğrenildi.



rindan, ortak çıkarlar söz konusuydu. Rapallo Antlas ması'yla (16 Nisan 1922), iki ülke arasındaki ilişkiler



SOVYET DIŞ SİYASETININ OLUŞTURULMASI



Ülkedeki birliği sağlama çabasının ülke dışındaki karşılı gi, "komünizmin düşmanları" arasına düşmanlık to humları ekme çabası oldu. Bolşevikler, "düşman kapi talist devletler" tarafından kuşatılmış yoksul, yanıp yıkıl



resmileştirildi ve gizli bir askeri işbirliğinin yolunu açtı. Ama 1930 yıllarının başlarında Adolf Hitler'in iktidara



gelmesi, işbirliğinin daha ileri götürülmesini engelledi. Hitlerin komünizm düşmanlığı ve doğuya doğru geniş leme yönündeki açık istekleri, SSCB'yi ikinci seçenege,



mış bir ülke olan Sovyetler Birliği'nin zayıflığının ve çok



yani Almanya'yı yalıtma seçeneğine yönelmek zorun



kolay çökertilebilecek bir durumda olduğunun farkın



da bıraktı.



daydılar. Devrim düşmanlarının SovyetlerBirliği'ni ezip



geçememelerinin nedeninin, söz konusu düşman ülke lerin kendi iç çatışmalarından başka şeyle uğraşamaya cak durumda olmalarından kaynaklandığını düşünü yorlardı. Bu yüzden Sovyet dış siyasetinin, bu çatışma ları kullanarak, devrime soluk alma olanağı sağlaması



SSCB, “kolektif güvenlik” adı verilen bir siyaset izle



yerek, Almanya'ya yayılma çabalarının kazanç getir meyeceğini anlatmak için, Fransa ve İngiltere'yle işbirli ği yapma girişiminde bulundu. Ne var ki, Sovyetler Birli gi ile kapitalist demokrasiler arasında etkili bir işbirliği



gerektiğine karar verdiler.



kurulması konusunda var olan tek cilız olanak da, 1938'de ortadan kalktı ve 1939'da Münih konferan



Savaştan çekilme. 1917 Rus Devrimi'nden sonra, yeni



si'nin ardından Hitler, Çekoslovakya'yı işgal etti. Bunun



Sovyet yönetiminin dış siyasetteki ilk eylemi, dünya



emekçilerine kendi yönetimlerini, acil, eşitlik temeline



üstüne Stalin,



dayalı bir barış yapmaya zorlamaları çağrısında bulun



daha hızla yön değiştirerek, Ağustos 1939'da Alman ya'yla bir saldırmazlık pakti (Nazi-Sovyet Paktı) imzala



mak oldu. Bu çağrı yanıtsız kalınca, Lenin ve çalışma ar



dı. Böylece iki cephede birden savaşma korkusundan kurtulan Hitler, hemen Batı Polonya'ya saldırırken, Sovyetler de Doğu Polonya'yı işgal ettiler. Bunun sonu cu, İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi oldu. Stalin,



kadaşları, Almanya'yla savaşı sürdürüp sürdürmeme



konusunda karar vermek zorunda kaldılar. Ordunun



dağılması ve ekonominin çöküşü, Bolşevikleri savaşı



başarıyla yürütme konusunda önceki Rus yönetimle rinden daha da güçsüz bir duruma düşürmüştü. Bunun



farkında olan Almanlar da, barış için son derece ağır ko şullar ve önemli toprak istekleri öne sürdüler.



1918 başlarında, küçük bir sınır kasabası olan Brest Litovsk'ta Bolşevikler, bu ağır koşulları kabul eden bir antlaşma imzaladılar. Lenin, antlaşmanın imzalanma



sından sonra bile, partinin onaylaması için bütün etkisi ni kullanmak zorunda kaldı. Rusya'nın zayıflığı konu



sunda yapmış olduğu ciddi değerlendirme, daha sonra,



dış ilişkilerdeki en önemli başarısı olarak kabul edildi. Bu arada henüz yerleşmemiş olan Sovyet yönetimi, Al



manya Kasım 1918'de öbür kapitalist devletler tarafın dan yenilinceye kadar, ayakta kalmasına yetecek soluk



Hitler'in cesaretlendirmesiyle, bir kez



Almanya ile Batı devletleri arasında uzayıp giden bir sa vaş beklemiş olsa bile, çok geçmeden düşkınıklığına ug



radi. Hitler, Avrupa kıtasını hızla egemenliği altına alıp, gözlerini doğuya dikti.



Komünist Enternasyonal. Dıştan gelen tehdidin būtu nüyle ortadan kaldırılması, ancak dünya sosyalist devri miyle gerçekleşebilirdi; oysa Sovyetler, daha 1920 yıl



larinda bunun yakın bir gelecekte gerçekleşmesi umu



dunu bırakmışlardı. Bununla birlikte, dıştaki Komunist



Partiler, kapitalist ülkeler içindeki toplumsal çatışmayı, Sovyetlerin yaranına çevirmeye çalıştılar; Lenin tarafın



dan 1919'da kurulan Komünist Enternasyonal (ya da Komintern) içinde bir araya geldiler.



Komintern'in anlamını ve önemini yalnızca Sovyet



alma olanağını bulmuş oldu. Ama Almanya'yla ayrı bir



dış siyasetinin bir aracı olmak derecesine indirmek hak



barış imzalanması, bunu bir "ihanet" sayan İtilaf Dev



sız olmakla birlikte, SSCB Komünist Partisi'nin dev bo yutlu saygınlığı ve maddi kaynaklar sayesinde Komin



letleri'nin eline, sonradan patlak veren iç savaşlarda



Bolşeviklere karşı müdahalede bulunma kozunu da vermiş oldu. Ne var ki, müdahaleleri, büyük ölçüde kendi aralarındaki rekabet yüzünden, sonuçsuz kal di.



Uluslararası tanınma. iç savaşlar dönemi kapanırken, öbür devletler arasındaki sözü edilen rekabet, Sovyet



ler Birliği'nin ticaret ilişkileri kurma ve diplomatik olarak tanınma sürecini hızlandırdı. Yenilgisinden sonra yalıtıl mış bir durumda bulunan Almanya, SSCB'yle ilk bağ kuran büyük devlet oldu (1922). ABD'nin, SSCB'nin



Milletler Cemiyeti'ne kabul edileceği 1934 yılına kadar sürdürdüğü tanımama tutumuna karşın, Almanya'yı öbür devletler izledi.



Almanya'yla ilişkiler. İki dünya savaşı arasındaki yıllar da, Almanya'nın yükselen gücüne nasıl karşılık verile



ceği, Sovyetler Birliği'nin dış siyasetinin ikilemini oluş turdu. Bu, çarlık döneminden miras kalmış bir ikilemdi. Çarlık yönetimin iki seçeneği vardı: Başka yerlere yayı



lacağı umuduyla Almanya'yla dostluk bağları kurmak;



tern'e kolayca egemen olduğu da bir gerçektir. Bütün üye partilere Sovyetler Birliği'ni savunma görevi verilir ken, Komintern'in varlığı SSCB'ye ikili (biri devletler



arasında uluslararası ilişkiler düzeyinde; öbürü partiler



arasındaki ilişkiler düzeyinde) bir diplomasi izleme ola



nağını sağladı (bununla birlikte Komintern, Stalin'in



İkinci Dünya Savaşı'ndaki müttefiklerinin isteklerine uymasıyla, 1943'te dağıtıldı).



1939-1941 arasındaki dönemde, SSCB, Doğu Po



lonya'yı, Baltık ülkelerini (Letonya, Estonya ve Litvan ya), Karelya'yı ve Besarabya'yı topraklarına katmıştı. Bu



yeni toprakların çoğu, daha önce Rusya Imparatorlu



ğu'nun bir parçasıydı. Sovyet yetkilileri, daha başlan



gıçta, Bati sınırları üstündeki küçük devletlerin kapitalist



devletler tarafından kolayca Sovyet düşmanlığının aleti olarak kullanılabileceğini sezmişler, 1920 Polonya



Sovyet Savaşı, bu sezgiyi pekiştirmişti. Nazi-Sovyet



Paktı, Stalin'e bu tehlike kaynağını ortadan kaldırma fir satını sağladı.



134



SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ



İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI 1931'de Stalin yüksek ekonomik büyüme hızını, "Biz,



ilerlemiş ülkelerin elli yıl gerisindeyiz. Bu arayı on yılda kapatmalıyız. Ya kapatırız ya da bizi ezip geçerler," sözleriyle savunmuştu. Tam on yıl sonra, İkinci Dünya



Savaşı'nın 22. ayında, SSCB toprakları Almanya birlikle ri tarafından istila edildi ve Stalin yönetiminin ölüm ka lim sınavı başladı.



Bu sınav hiç de umut verici bir biçimde başlamadı. 22 Haziran 1941'de Hitler, birliklerine sınırı geçmeleri



larından 1943 başlarına kadar bu kenti ele geçirmek için en seçme birliklerini cepheye sürdü. Ne var ki, Al man ordusunun Şubat 1943'te Stalingrad'da teslim ol



mak zorunda kalması, Üçüncü Reich'in sonunu başlat



mış oldu.



Ardından Kızıl Ordu, kanlı çarpışmalarla, Berlin'e doğru amansız biçimde ilerledi: Mayıs 1945'te, Sovyet



bayrağı, Almanya'nın başkentindeki Reichstag binası nin yıkıntıları üstünde dalgalanmaya başladı; ABD ve Sovyet orduları da o sırada Elbe ırmağı kıyısında buluş



buyruğunu verdiğinde, neredeyse tam bir sürpriz yap



tular. Almanya'nın yenilgisinin ardından, ABD ve İngil



şansızlığı, toprak istilalarını kamufle etmek, hava saldırı



di.



mayı başarmıştı. Stalin'in haber alma konusundaki ba larını kamufle etmekten daha zor olduğundan, ertesi yıl



gerçekleşecek Japonların ABD'ye karşı Pearl Harbour baskınındakinden daha da korkunçtu. Alman orduları,



Sovyet ordularına korkuç kayıplar verdirmeyi ve ülke



tere'nin isteğiyle SSCB, Japonya'ya karşı savaşa da katıl



STALIN YÖNETİMININ SON DÖNEMİ Stalinin resmi biyografisine göre, Büyük Yurtseverlik Savaşı (Sovyetler'in İkinci Dünya Savaşı'na verdikleri



ad), "Sovyet devletinin maddi ve manevi güçlerinin,



nin iç kesimlerine derinlemesine ilerlemeyi başardılar.



dayanıklılık ve yaşama gücünün çetin bir sınavı oldu.



Bunda Stalin'in, 1937-38'de Kızıl Ordu'nun en üst ko



Sovyet sosyalist devleti, savaş sınavından yüzünün



muta kademesini ortadan kaldırtmış olmasının da bü



akıyla, her zamankinden daha güçlü ve daha dayanıklı olarak çıktı". Stalin, hızlı sanayileşme, kolektifleştirme ve uyanıklık siyasetlerinin haklılığının kanıtlandığını dü şünmekteydi: Çarlığı yenilgiye uğratmış olan Almanya, Sovyetler Birliği tarafından yerle bir edilmişti. 1945'te pek çok insana, kuşku ve baskı dönemi çok yakında sona erecekmiş gibi görünüyordu. Ne var ki, bu umutlar çok kısa sürede kırıldı: Parti yöneticileri, ekonomik yeniden yapım ve ulusal güvenlik için, men geneyi sıkıştırmak gereğini duymuşlardı. Savaşın yol aç tığı yıkım ve devletin uyguladığı amansız baskı, 1940



yük payı oldu.



iç cephede varlığı korumak gereksinmesi, her şeyin önüne geçti ve Sovyet sisteminin kaynakları seferber etmek, çok sıkı öncelikler belirlemek, hoşnutsuzluğu



etkisizleştirmek gibi özelliklerinin gelişmesini sağladı. Fabrikaların ve işçilerin yerlerinin değiştirilmesinde



gösterilen başarı, kargaşanın orta yerinde, etkileyici bir



yönetim yeteneğinin kanıtı oldu. Ingiltere'nin ve SSCB'nin, Almanya'yla savaş halinde



bulundukları bu durumda, gerçek bir ittifak oluşturmak konusunda önlerinde pek az engel kalmıştı. ABD de, 1941'de savaşa girmek zorunda kalınca, bu ittifaka ka uldı. Ödünç Verme ve Kiralama Yasası gibi programlar



la Batılı müttefikler, SSCB'ye oldukça büyük malzeme



yardımı yaptılar. Alman ve Sovyet birliklerinin karşı kar



yıllarının ikinci yarısını, ülke tarihinin en güç dönemle rinden biri haline getirdi.



Savaş sonrasındaki baskı siyaseti. Ülkenin sanat ve kül tür yaşamı, bu dönemde en düşük düzeyine indi. Sta lin'in destekçilerinden Andrey Jdanov, yapıtları resmi



siya geldikleri Doğu cephesindeki savaş, Batı cephesin dekinden kat kat daha vahşice ve barbarca oldu. Savaş



parti ölçütlerine göre yetersiz bulunan ülkenin en iyi iki edebiyatçısını (öykü yazarı Mihail Zoşçenko ile şair An



sırasında ABD basını da, SSCB'ye karşı farklı bir tutum aldı. Mart 1943'te Life dergisi, kapağında Stalin'in fo



Bilim alanındaki durumsa, daha da kötüydü. Trofim Li



toğrafı bulunan bir SSCB özel sayısı yayınladı ve içinde ki makalelerden birinde, “Kızıl önderler"... "sağlam, sa



dik, yetenekli yöneticiler" diye tanımlandı. Life'ın baş yazarı, “Tarihte bu kadar çok şeyi,bu kadar az zamanda hiçbir ulusun başaramamış olduğunu söylemek yerin dedir. Sovyet önderleri bize bu işin yapılması için haber denetiminin gerekli olduğunu söylüyorlarsa, şimdiki



durumda bu sözü doğru kabul edebiliriz" yorumunu yaptı.



na Ahmatova) suçlayarak, döneme damgasını vurdu. senko, genetik yasalarının yadsınması koşuluyla tarım da mucizeler yaratılabileceğine, partinin en üst yöneti cilerini inandırmayı başardı. Genetiğin, SSCB'de "sahte



bir burjuva bilimi" olarak nitelendirilmesiyle, biyoloji nin en önemli kollarından biri bütünüyle yok sayıldı. Stalin'e göre, savaş, SSCB'deki uluslar çeşitliliğinin, artık çarlık dönemindeki gibi bir zayıflık kaynağı olma.



dığını göstermişti. Gene de, kuşkucu öfkesi, en çok ulu sal azınlıklarla olan ilişkilerde kendisini gösterdi. Sava



1941 sonlarında Almanlar, Moskova'yı ele geçirme



şin sonuna doğru Stalin, ülke sınırları içindeki bazı halk



tirdiler. Dönüm noktası, Volga kıyısındaki Stalingrad'da



ların Almanlarla işbirliği yapmış olduklarına karar verdi ve bunun üstüne, Kırım Tatarları gibi uluslar, topluca SSCB'nin başka bölümlerine sürgün edildi. Rus halkını



yi başaramayınca, savaşı hızla sona erdirme şansını yi



aylarca süren uzun çarpışmalar oldu. Hitler, 1942 orta



Ikinci Dünya Savaşı sırasında, Stalingrad



(Volgograd)



yıkıntıları arasında



Alman mevzilerine



sald Sovyet askerleri. Alu ay



boyunca çok çetin



çarpışmaların



yapıldığı Stalingrad Savaşı, Sovyetlerin zaferiyle sona ermiştir (Şubat 1943).



SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ 135 yücelten irkçı propaganda, ülkenin her yanını sardı; pek de gizlenmeyen bir Yahudi düşmanlığı, basın kam



panyalarında gün geçtikçe daha göze batar duruma geldi. Winston Churchill'in ortaya attığı "Demir Perde” deyimi, Stalin'in SSCB'yi ve uydularını dünyanın geri kalanından ayırma siyasetini tanımlamaya son derece



uygun düşüyordu. Doğu Avrupa'da Sovyet siyaseti. Savaşta çekilen acılar ve sıkıntılardan sonra, SSCB yöneticileri, Doğu Avru pa'da dost yönetimlerin işbaşına gelmesinde ayak dire diler. Uygulamada bu, bütün Doğu Avrupa ülkelerinde (Avusturya dışında) Kızıl Ordu'nun denetiminde Sovyet tarzı rejimlerin kurulması anlamına geldi. 1948'de, Do ğu Avrupa'da çeşitliliğin yerini, birbiçimlilik ve tam bir Sovyet denetimi aldı. Tek istisna, Kızıl Ordu'nun doğru



dan yardımı olmaksızın iktidara gelen bir Komünist Par tisi'nin bulunduğu tek ülke olan Yugoslavya'ydı. Yugos lav komunistlerinin önderi Tito, Stalin'e başarıyla kafa



tutarak, bağımsız bir siyaset izlemeyi başardı.



değil, aynı zamanda onun başarılarından yararlanmak gereğini de gündeme getiriyordu.



Ekonomi alanında, Stalin döneminde yaratılan sis.



tem, verimlilik ve tüketici egemenliğinden çok, topluca



seferber olmaya ve merkezden denetime agırlık veri



yordu. Sovyet sisteminin mantığı, varolan kaynakların üretken biçimde kullanılmasının sonucu olan yoğun



büyümeden çok, yeni kaynakları işletmeye açmaya da



yanan yaygın büyümeyi hedef alıyordu. Yaygın sistem,



ulusal önceliklerin açık-seçik olduğu, geniş hammadde kaynaklarının büyük verim düşüklüklerine katlanma olanağı sağladığı durumlarda (Stalin yönetimindeki du



rum), en iyi biçimde işleyen bir sistemdi. Buna karşılık, hammaddeleri kıtlaşmış, tüketici gereksinmelerinin es



nek bir verimlilikle karşılanmasının gerekli duruma gel



diği savaş sonrası dünyasının getirdiği zorunlulukları karşılayamazdı. Stalin ülkeye, ürkütücü bir nükleer si lah cephaneliği ve son derece saygın bir uzay progra



mini yaratmak için gerekli sanayi ve teknoloji temelini



Önceki yılların kapitalist kuşatmasının yerini, bu kez SSCB'nin Bati sınırlarını koruyan sosyalist bir çember al



miras bırakmıştı. SSCB'nin dünya ölçeğinde bir süper güç durumuna gelmesini sağlayan da bu olmuştu. Ama



mıştı. Birçok SSCB vatandaşının bunu Stalin'in en bü. yük dış siyaset başarısı saymasına karşın, ödenen bedel oldukça yüksekti: Sovyet önderleri hiçbir zaman, hem



uzun vadede dünya ölçeğinde rekabet, Sovyet siste



SSCB'ye sadık, hem de yöre halkları tarafından kabul edilebilir yönetimler kurmayı başaramadılar.



minde pek de bulunmayan bir ekonomik ve kültürel canlılık gerektiriyordu. Siyaset alanında, Sovyet önder



leri alışılagelmiş bir ikilemle karşı karşıyaydılar: Halkais



Doğu Avrupa'nın SSCB'nin egemenliğine girmesi



teklerini ve acılarını özgürce dile getirmesine olanak verilmesi durumunda, sistemin bunun sonuçlarıyla ba



SSCB ile Batı arasında 1940 yıllarının sonunda gelişen



şa çıkamaması olasılığı vardı. Toplumsal sorunların tar



şı'ndaki "müttefiklik" anısı hızla silinerek, yerini Batı'nın



tışılmasına izin verilmemesi durumundaysa, birçok so runun çözülmeden kalmaya devam etmesinin yanı sı



soğuk savaşın başlıca etkeni oldu. İkinci Dünya Sava Sovyet yayılmacılığı ve Batı Avrupa için içerdiği tehdit



ra, Sovyet vatandaşlarının iç yabancılaşması artacaktı.



konusundaki korkuları aldı. Bu arada, Doğu Avrupalı uydularındaki süregen huzursuzluğun, SSCB'yi bu hu



Bu temel ikilemi, çeşitli ulusal azınlıkların toplumsal ge lişmenin çok farklı düzeylerinde bulunmalan, daha da



zursuzları düzenli biçimde bastırmak yolunda müda



keskinleştiriyordu.



halelere yöneltmesi, Batı'nın güvensizliğini bir ölçüde



haklı çıkardı.



Stalin'in ölümü. 1940 yıllarının sonları ile 1950 yıllarının başlarında, Sovyet atom ve hidrojen bombalarının ger çekleştirilmesi, Çin'de komünist yönetimin kurulması ve Güney Kore'nin, Komünist Kuzey Kore tarafından is



tilası, dünyada komünizmin ilerlediği görüşünü doğru



lar gibi görünüyordu. Ne var ki, Stalin, ilerlemiş kapita list ülkeler karşısında Sovyetler Birliği'nin kolayca yara lanabilir durumda olduğu duygusunu taşımaktaydı. Ömrünün son yıllarında, kişiliğinin olumsuzyanları da ha da belirgin duruma geldi. 1930 yıllarının sonlarında başlatılan “kişiye tapma kültü", savaş sonrası yıllarında



yeni yeni boyutlara tırmandı. Stalin,"halkların babası", "insanlığın akıllı öğretmeni”, “bütün çağların ve yerlerin en büyük dâhisi" nitelendirmeleriyle alabildiğince övüldü. Paranoyasının son patlayışlarından birinde, ço



ğu Yahudi olan kendi doktorlarının onu zehirlemek için fesat kurdukları kuşkusuna kapılan (bu ara dönem, “Doktorlar Suikastı" diye adlandırılır) Stalin, bu doktor



lar ve belki de yakınındaki pek çok insan için büyük bir talih eseri olarak, Mart 1953'te apansızın öldü.



KURUŞÇEV DÖNEMİ Stalincilikten kurtulma hareketi, Stalin ölür ölmez baş ladı. İlk işareti, “Doktorlar Suikastı"nın düzmece bir olay olduğunun açıklanması oldu. Onu Haziran



1953'te, sıradan vatandaşlar kadar, parti seçkinlerinin de çekindikleri gizli polis şefi Lavrenti Beria'nın tutuk lanması izledi. Beria gizlice yargılanarak, idam edildi.



Stalin'in suçlanması. Stalincilikten kurtulma hareketi, Sovyet yöneticileri arasındaki çekişmeler için patlatıcı



işlevi görme potansiyelini taşıyordu; çünkü en üst go



revlilerin tümü, Stalin'in suçlanına katılmışlardı. Stalinci likten kurtulma silahını en ustaca kullanan kişi, yeni par ti sekreteri Nikita S. Kruşçev oldu. Stalin'e duyduğu kişi sel nefreti, atak bir siyasal taktik duygusuyla birleştiren 12 Nisan 1961'de



kozmonot Yuriy Gagarin'i uzaya



götüren Vostok 1 adh uzay gemisinin hidlatılışı sırasında çekilmiş



SOVYET SİSTEMININ IKINCI İÇ BUNALIMI



bir fotoğral.



Stalin'in ölümü, parti ileri gelenleri için hem bazı yeni fırsatlar, hem de bazı tehlikeler yarattı. Gerçekleştiril



uzay yolculuğu



mesi gereken ilk iş stalincilikten, yani sistemin Stalin'in kişisel zorbalığıyla doğrudan özdeşleşmiş aşırılıkların



Tarihte ilk insanl olan bu yolculuk dünyada būvük



yankılar



dan kurtulmaktı. Ne var ki, stalincilikten kurtulma hare.



uyandırırken, olayı



keti, dünya ölçeğinde rekabetini sürdürebilecek, kendi



Sovvet



ayakları üstünde duran bir sistem yaratma işinin, olum



teknolojisinin



nizmin ilk iç bunalımınına yanıt olarak, her şeyi, Sovyet



işareti olarak degerlendiren ABD'de büyük



suz yanını oluşturuyordu. 1920 yıllarında Stalin, komū toplumu için bir sanayi temeli yaratmaya bağlamıştı.



İkinci iç bunalım, yalnızca Stalin'in suçlarını kınamayı



üstünlügünün bir



kaygılar yaratmıştır.



136



SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ



Kruşçev, partinin 1956'daki 20. Kongresi'nde Stalin'i "cani bir zorba" olarak suçladı. Bu sözde gizli söylev, çok geçmeden dünyanın her yanında öğrenildi ve dün ya komünist hareketinde, bir dönüm noktası oluşturdu.



Sözlerine uygun biçimde davranmaya koyulan Kruş. çev, milyonlarca tutuklunun çalışma kamplarından ser



best bırakılmasını sağladı. Stalin terörünün bunca kur banının dönüşü, Sovyet toplumunu kalıcı biçimde de ğiştirdi.



Geri dönen kişilerden biri, Aleksandr Soljenitsin'di.



Soljenitsin, 1962'de, zorunlu çalışma kampında yatan



yerel yöneticiler, yıkımın boyutlarını Moskova'daki



merkezi yönetimden gizlediler. 1960 yıllarının başın da, "el değmemiş topraklar" alanının büyük bölümü,



toz fırtınalarıyla kavrulan, ot bitmeyen çorak, kurak bir bölgeye dönüştü. Kruşçev'in denemeleri, parti ileri gelenlerinden bü yük bölümünü de ona düşman etti. 1963'te partiyi ikiye



bölerek yarısına sanayinin, öbür yarısına da tarımın so



rumluluğunu vermesi gibi tasarıları, görevden alınması eğilimini güçlendirdi. Gerçekten de, parti ileri gelenleri arasındaki bir uzlaşma sonucunda, Ekim 1964'te gö



sıradan bir işçiyi kısa, abartısız ve dokunaklı bir biçimde betimleyen İvan Denisoviç'in Yaşamında Bir Gün adlı romanını Kruşçev'in desteğiyle bastırmayı başardı.



revden alındı. Ama görevden alınması, aynı zamanda



Ama yukarda sözü edilen ikilemler nedeniyle, Krus



di; idam edilmedi; yalnızca bir pansiyona yerleştirile rek, halkın gözünden uzak tutuldu. Bu dönemde yazdı ğı anıları, yurt dışına kaçırılarak, ölümünden (1971) ön



çev'in stalincilikten kurtulma hareketi ve genel olarak



kültürün özgürleştirilmesi karşısındaki tutumu, hem ka rarsız, hem de tutarsızdı.



Dış siyaset. Kruşçev'in yönetiminde, Sovyetler Birliği ilk kez, Üçüncü Dünya'da etkili bir rol oynamaya başladı. Kruşçev, sosyalizmin, geleceğin dalgası olduğuna iç tenlikle inanmıştı; bağımsızlıklarını yeni kazanan birçok eski sömürgede yöneticilerin benimsedikleri Batı-karşı



ti siyasetler, onun görüşünü doğrular gibi görünüyordu. Ne var ki, uzun vadede düşünüldüğünde, kimin kimi kullandığı pek belli olmadı. Sovyetler Üçüncü Dünya önderlerini kullandılarsa da, onlar da Batı'ya karşı SSCB'yi kullandılar. Sonuçta SSCB kendini, sürdüreme



yeceği, dünya ölçeğinde bir rekabetin içinde kilitlenmiş durumda buldu. Kruşçev'in, Küba'daki Castro rejimine



desteği, ABD ile SSCB'yi karşı karşıya getiren Küba bu nalımına (1962) yol açınca, SSCB geri adım atmak zo runda kaldı.



iç siyaset. Kruşçev'in iç siyaseti, sistemli bir reform ger çekleştirmekten çok, her şeyi olduğu durumda tutma arayışıyla nitelenir. Önemli tasarılarından biri "el değ



memiş topraklar" kampanyasıydı. 1923'te uygulamaya konan bu tasarıda, Kazakistan, Batı Sibirya ve Güney



Urallar'daki çok büyük işlenmemiş toprakları tarıma açarak, tahıl üretimini artırmak amaç alınmıştı. İlk bir



kaç yıl başanlı sonuçlar elde edildiyse de, ardından sis temin korkunç sınırlılığı ortaya çıktı: Topraklar aşırı iş lendi; toprak aşınması hızla yayıldı ve kaygıya düşen Nikita Kruşçev'in, 5 Şubat 1956'da Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin 20. Kongre'sinde, "Stalin döneminin suçları"nı açığa vurması sırasında çekilmiş bir fotoğrafı. Altı



saatlik bu "gizli konuşma", stalincilikten kurtulma sürecinde, çok önemli bir adım olmuştur.



da, getirmiş olduğu bazı temel ilkelerin başarıya ulaş



masını temsil ediyordu: Yargılanmadı; partiden atılma



ce yayınlandı.



BREJNEV VE DURAKLAMA DÖNEMİ Kruşçev'i işbaşından uzaklaştıran parti oligarşisi, onun yerine Leonid Brejnev'i getirdi. Brejnev'in halkla arası iyi, başlıca tutkuları domino ve av olan bir uzlaşma ada



yı olarak seçilmiş olduğu söylenir. Oysa, Brejnev, ken



dinden hiç beklenmeyen siyasal beceriler gösterdi ve 1970 yıllarının ortalarında, karşıtları partinin üst yöneti



minden uzaklaştırılmış, bir tür “mini kişiye tapma" kül tü, hızla uygulanmaya başlanmıştı. Uzmanlaşma ve akılcılık. Brejnev'in, komünizmin Sta



lin-sonrası bunalımına başlıca yanıtı, profesyonelleştir me ve akılcılık girişimi oldu. Profesyonelleşmeye (yani uzmanlaşmaya), yönetimin siyasetlerini dikkatle tartış



maya, bürokrasiye hızlanmasını sağlayacak bir biçim



kazandırmaya, uzun vadeli stratejilere ağırlık veren Brejnev, ülkeyi XX. yy'ın ikinci yarısına bu yolla ulaştır mayı umuyordu. Geçmişin mantıksızlıkları reddetme girişiminin simgelerinden biri, Lisenko'nun görüşlerin



den kesin biçimde vazgeçilmesi oldu. Ne var ki, akılcılığın öbür yüzü, önceden kestirile meyen şeylerden ve istikrarsızlıktan nefretti; bu da



Brejnev'i, aşağıdan gelecek her türlü reform girişimine büyük bir kuşkuyla bakmaya yöneltiyordu. 1968'de, Çekoslovakya'da Komūnist Partisi tarafından başlatılan reform hareketinin (Prag Baharı), Sovyet tankları tara



fından ezilmesi, bu tutumu açıkça ortaya koydu. Buna, Batı'da “Brejnev öğretisi" diye adlandırılan şeyin dile getirilmesi eşlik etti: Sovyetler Birliği, sosyalizmin temel



ilkeleri tehdit altına girerse, başka ülkelere müdahale etme hakkının olduğunu ileri sürdü.



1966'da Andrey Sinyavski ve Yuri Daniel'in yargılan maları da, özgürleşme yolundaki reformların duracağı ni açıkça ortaya koydu. Bu iki romancının suçları, yapit



larını basılmak için yurt dışına göndermiş olmaktı. Brej nev yönetimi, baskıya yeni bir boyut getirdi: Kuralları çiğnememiş sıradan bir vatandaşın, tutuklanma tehlike



sinden korkmasına gerek yoktu.



Yumuşama. Brejnev'in yumuşama siyasetine de, akılcı



lik ile denetimin birleştirilmesi damgasını vurdu: Brej nev'in amacı ABD'yle ilişkileri düzeltmek ve dünya ti caretinden, gereksinme duyulan ekonomik yararları



sağlamak, buna karşılık, toplumsal ve ekonomik dene



timi elden kaçırmak tehlikesi bulunduğundan, Sovyet toplumunu pek de dışa açmamaku. Bu yüzden, ABD



başkanları Nixon, Ford ve Carter'la yaptığı birçok zirve toplantısına karşın, Üçüncü Dünya ülkelerinde, Batı'yla Kruşyçev'in başlatmış olduğu rekabeti sürdürdü.



Siyasetin felce uğraması. Brejnev'in akılcılık çabaları, çürümüş stalinci sistem içinde kendi kendini ayakta tu



tacak bir dinamiğin bulunmamasını, ödünleyemedi.



SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ



137



mu, hem geçmişinden, hem de geleceginden kopmuş görünüyordu. Geçmişin gerçek bir tartışmasının riskle rini göze alamayan Sovyet yönetimi, Stalin'i ne eleştiri



yor ne de savunuyor, yalnızca adını anmamakla yeti niyordu. Bolşevikliğin eski düşü, yok olup gitmişti. Sov



yet önderlerinin onun yerine koyabildikleri tek şey Rus ya Cumhuriyeti'ne (ya da Rusya Federasyonu) agırlık tanıyan bir ulusçuluktu. Gerek ulusal, gerek kişisel bir gelecek umudu kalmayınca, insanlar, kendi özel kaygı larının içine gömüldüler.



1982 sonunda, Brejnev'in öldüğü sırada, köklü re



formlar gerekli olduğu yolunda yaygın bir kanı yerles mişti. Sonraki iki önder, Yuri Andropov ile Konstantin



Çernenko, ancak iki yıl dayanabildiler. Ardından, ülke nin kaderi 1985'te, genç, dinamik bir önderin, Mihail



Gorbaçov'un ellerine teslim edildi.



GORBAÇOV VE SSCB'NIN SON İÇ BUNALIMI



Gorbaçov, Sovyet sisteminin hastalıkları için hazırla dığı reçeteye, perestroyka ("yeniden yapılanma“) adı Leonid Brejnev (ortada) ve ABD Başkanı Richard Nixon'ın



(karşısında), Moskova'da Mayıs 1972'de SALT (Stratejik



Silahların Sınırlandırılması Görüşmeleri) antlaşmalarını imzalamak için buluşmalan sırasında çekilmiş bir fotoğraf.



Nükleer silahlara sınırlama getiren bu antlaşmalar, Brejnev'in Batı'yla yumuşama siyasetini yansıtıyordu.



ni vermişti. Perestroyka, Sovyetler Birliği için zama nin geçmekte olduğu duygusuna, “ya şimdi ya da hiç" duygusuna dayanıyordu: Ya sosyalizmin vaat ettikleri ne ulaşılacak ya da SSCB, önemsiz bir “üçüncü sinif devlet durumuna düşecekti. Perestroyka'nın en çarpıcı



öğesi, glasnost ("açıklık") anlayışıydı. Rusça "ses" sözcüğüyle ilgili olan glasnostun amacı, Sovyet toplu



Brejnev dönemi sürerken, parti yönetiminin en üst ba



muna, yapıcı eleştiriler işitme umuduyla, sesini yeniden



samaklarında siyasetin felce uğraması, bu durumu açık ça gözler önüne serdi. Brejnev'in kendisi de, 1970 son



kazandırmaktı. Buna karşılık Gorbaçov'un ekonomik



larında geçirdiği felçten sonra, bir daha sağlığına kavu şamadı. Döneminde, "kadrolara güven” sloganı gere ğince, en üst görevlerde çok az personel yenilenmesi oldu: Sistem "otomatik pilota" bağlanmış görünüyor du.



Rejim karşıtları hareketi. Toplumun durumu, devlet ve



partide gün geçtikçe artan durgunluğa uymuyordu. Tam tersine, resmi çevredeki felç durumuna karşılık,



Sovyet vatandaşları, kişisel hedeflerinin peşinde koş



makta çok büyük bir eneji gösteriyorlardı. Bu hareketli



liğin dışavuruluş biçimlerinden biri, sisteme eleştiriler yöneltmek, reform düşüncelerini tartışmak ve yolsuz



lukları açıklamak konusunda yukardan gelecek baskıla ri göze alan rejim karşıtları hareketi oldu. Hareketin ya



zarlarının yapıtları "samizdat” ("kendi kendine yayın")



aracılığıyla dolaştırılıyor, el yazmaları elden ele geçirili



yor ya da evlerdeki yazı makineleriyle özenle kopya



edilerek çoğaltılıyordu. Karaborsacılar ve gün geçtikçe



beliren yeraltı ekonomisinin üyeleri, aynı derecede et kinleşmişlerdi.



Brejnev'in son yılları. Durgunlaşma, dış siyasette de



gözlenmekteydi; Sovyet yönetimi verimsizliği açıkça ortaya çıkan dış siyasetini değiştirme gücünü bulamıyor



gibi görünüyordu. SSCB'nin batı kesimine nükleer baş



liklı füzelerin yerleştirilmesinin sürdürülmesi, Batı Avru pa'ya güven verme yolunda harcanan önceki çabaları boşa çıkardı. Kruşçev döneminde Çin'le başlamış olan anlaşmazlıksa, sınır bölgelerinde ciddi silahlı çatışmala ra tırmandı. Brejnev'in son yıllarında, yıkımla sonuçla



nacak bir karar da alındı: 1979 sonlarında, Sovyet bir



likleri, Afganistan'a müdahale ettiler ve bir anda kendi lerini, hem ekonomik, hem de siyasal yönden son de



rece pahalıya mal olacak uzun bir savaş batağına bat mış buldular.



1980 yıllarının başında, uzun süredir temel sorunlara



gösterilen kayıtsızlık, bütün sistemin genel bir bunalıma



girmesine yol açtı. Ekonomik büyüme, durma noktası na kadar geriledi. Çok daha tehlikeli olansa, büyüyen



toplumsal (gerçekte manevi) bunalımdı. Sovyet toplu



hedefleri, daha az atılgandı: Brejnev'e özgü akılcılık ile özünde küçük özel işletmeler olan kooperatiflerin ya



sallaştılması gibi yenilikçi öğeleri birleştiriyordu. iç siyasette Gorbaçov, ağırlığın partiden devlete ak tarılmasını, yani, seçilmemiş, "yol gösterici“ partinin elinde olan iktidar tekelinin, yasama gücünün sorumlu luğuna ve hukuk devletine aktarılmasını istiyordu. Dış



siyasetteyse, Gorbaçov ve dışişleri bakanı Eduard Şe varnadze, karşı karşıya gelmek yerine, karşılıklı bağım



lilik ve işbirliğini vurgulayan “yeni düşünüş”ün dünya ölçeğinde sözcüleri oldular. Gorbaçov'un tutkulu yeni den yapılanması, sistemin yadsınması değil, leninciide allere inancı koruyacak kökten bir stalincilikten kurtul



ma olarak tanımlanıyordu.



Perestroyka'nın gelişmesi. Gorbaçov, bu son derece iddialı programının ana çizgilerini açıkladığı zaman, yurt içinde ve yurt dışında ilk tepki, gerçekten ciddi ol duğundan kuşkulanılması oldu. İlk işaretler pek açık de



ğildi. Nisan 1986'da, Çernobil'de patlak veren nükleer



"faciada”, gizlilik ile cılız açıklama girişimleri birbirine geçmiş durumdaydı. Bununla birlikte, Gorbaçov'un



Çernobil'i eski düzenin günahlarının bir simgesi olarak



kullanması ve “neredeyse" tam bir açıklama siyaseti us



tünde ayak diremesi, glasnostun onurunu kurtardı. 1986 sonunda Gorbaçov, Gorki (Nijni Novgorod) ken tinde yaşamını gözaltında (iç sürgün) sürdüren Andrey



Saharov'u serbest bıraktırdı. Saharov, Brejnev döne minde rejim karşıtlığıyla ve insan haklarını korkusuzca



savunmasıyla un salmış parlak bir bilim adamıydı. Brej nev yönetimi onu, Afganistan'ın istilası sırasında Gor



ki'ye sürerek susturmuştu.



Kökten reformların en açık sözlü savunucusu Boris



Yeltsin'in, 1987 sonbahannda politbürodaki görevle



rinden alınması, Batı'da perestroykanın yavaşlamakta olduğu yolundaki görüşleri doğrular gibi olduysa da, 1988'de, Gorbaçov reformlarının gerçekliği konusun daki bütün kuşkular silindi. Glasnost bütün hızıyla ilerli yor, yalnızca Stalin döneminin suçlarını ortaya dök mekle kalmayıp, ülkenin içinde bulunduğu bunalımın



korkunç boyutlarını da açıkça gözler önüne seriyordu.



138



SOYA



ele geçirmelerine karşın, Yeltsin'i ve Rusya Federasyo



nu yönetimini devirmenin olanaksızlığını gördüler. Darbe birkaç gün içinde başarısızlıkla sonuçlandı ve Komünist Partisi, yasa dışı ilan edildi.



Ağustos darbesi, Sovyetler Birliği'nin merkezi yöne



timinin ne kadar zayıflamış olduğunu ortaya koymuştu.



Çok geçmeden de bundan, gereken sonuçlar çıkarıldı. Aralık'ta Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya önderlerinin oluşturduğu bir başka topluluk, Sovyet Sosyalist Cum



huriyetler Birliği'nin yerini, Bağımsız Devletler Toplulu



ğu'nun alacağını ilan etti. Gorbaçov kaçınılmaz olana



boyun eğerek yıl sonunda görevinden çekildi. Sovyet ler Birliği'nin 74 yıllık tarihi sona ermişti. soya



SSCB'nin son devlet başkanı Mihail Gorbaçov'un, Sovyet sistemini demokratikleştirme girişiminin bir parçası olarak sıradan vatandaşlarla konuşurken çekilmiş bir fotografi. Gorbaçov'un perestroyka programı, sonunda SSCB'nin



çözülmesine yol açan süreci başlatmıştır.



Gorbaçov, bundan sonra, daha etkili bir ulusal meclis oluşturma planlarına geçti. Yeni kurallar, gözden düş



müş Yeltsin'in saygınlığını yeniden kazanması ve parti



örgütüne karşın (ya da onun sayesinde) yasama meclisi üyeliğine seçilmesiyle, çarpıcı biçimde kanıtlandı. Sa harov, vb. birçok açık sözlü eleştirici de, milletvekilliği ne seçildiler. Dışta, silahlanmanın sınırlandırılması konusunda bü



yük ilerlemeler gerçekleştirilmesinin yanı sıra, Sovyet birlikleri Afganistan'dan çekildi. En görkemli gelişmey se, 1989'da uydu ülkelerde komünist rejimler art arda



çökerek, bağımsız yönetimler kuruldukça, Gorba çov'un SSCB'nin Doğu Avrupa üstündeki denetiminin



uçup gitmesine göz yumması oldu. SSCB'nin parçalanması. Tek olumsuz yön, ekonomik



reformun hızının kesilmiş görünmesi, ekonomik per formansın uzun bir inişe geçmiş olmasıydı. 1990'da de



netimin bütünüyle yitmiş olduğu konusunda başka be lirtiler de ortaya çıktı. 1990 başlarında, Komünist Parti si'nin resmi iktidar tekeli sona erdi. Bu hareket, çoğulcu



siyaset yolunda bir adım sayıldıysa da, aslında birleştiri ci öğe olarak partinin yerini almaya hazır hiçbir güç yoktu. Mar 1990'da, Litvanya bağımsızlığını ilan etti. Bu küçük Baltık cumhuriyetinin yürekli girişiminden (SSCB'nin baskısıyla, bağımsızlık ilanını askıya almak zorunda kaldı) belki daha da önemli olan, Rusya Fede



rasyonu'nda ve Ukrayna'da uzun süredir uyku duru munda olan bağımsızlık duygularının, yeniden alevlen mesi oldu. Haziran 1990'da Rusya Federasyonu'nun



cumhurbaşkanlığına seçilen Yeltsin, merkezden yöne timin başlıca karşıtı haline geldi. Bu arada Gorbaçov,



"birliği sürdürme" düşüncesini, bir takınak haline geti



rerek, birliğin çözülmesini bekler görünen köktenci de mokratlardan kuşkulanmaya başladı. 1990'ın sonların da, sağa dönüş, Şevardnadze'nin bir diktatörlük tehli kesi konusunda uyarıda bulunarak Dışişleri bakanlı



ğından istifa etmesine yol açacak kadar belirginleşti. 1991 ilkbaharinda Gorbaçov, birliği korumak için tek şansının, birliği oluşturan cumhuriyetlerin başkanla



rini karşısına almak değil, onlarla birlikte çalışmak oldu gunu kavradı. Bu arada partinin birçok sadık üyesi ile güvenlik güçlerinin, ordunun ileri gelenleri, sanayi ku ruluşlarının, kolektif çiftliklerin yöneticileri, ülkenin da



gılmanın eşiğine gelmiş olduğunu anlamışlardı. Bunun sonucunda, Ağustos 1991'de bir darbe girişiminde bu lunulduysa da, darbeciler, merkezi hükümeti kolayca



Kelebekçiçeğigiller ailesinden bir bitkinin ve tohumları nin ortak adı. Fasulyeye benzeyen tohumları protein ve yağ bakımından zengin olan soya (soya fasulyesi de de nir), Uzakdoğu'da üç bin yıldan bu yana yetiştirilen bir



bitkidir. XX. yy'ın ikinci yarısında özellikle ABD ile Bre zilya, vb. Latin Amerika ülkelerinde, yakın dönemde de



Türkiye'de (1991'de 110 000 ton ürün) yetiştirilmeye başlanmıştır.



soy gazlar Periyodik çizelgenin 0 grubunda yeralan elementleri



belirten kimya terimi. Fiziksel ve kimyasal özellikleri



büyük ölçüde birbirine benzeyen soy gazlar (asal gaz lar da denir), atom sayılarıyla helyum (2), neon (10), ar gon (18), kripton (36), ksenon (54) ve radondur (86).



Hep birlikte atmosferin, yer yüzeyine yakın kesiminde



yalnızca % 1 hacmini oluştururlar. Kimyasal açıdan ele



alındıklarında, büyük bir kimyasal eylemsizlik içinde ol dukları ve son derece türdeş bir aile oluşturdukları gö



rülür: Öbür cisimlerle çok zor birleşirler. Argonun adı



(Yunanca, "etkin olmayan") bu eylemsizliği tam anla mıyla açıklamaktadır. Soy gazların atomları, moleküller oluşturmak için



aralarında bile birleşemezler. Bunun nedeni, bir soy gaz atomunun dış tabakasının, elektronlarının başka ci



simlerinkilerle birleşmesine izin vermeyecek bir denge durumunda bulunmasıdır.



Soyinka, Wole İngilizce yazan Nijeryalı yazar (Abeokuta 1934). Biafra Savaşı'na karşı olduğu için 1967-1969 arasında ceza



evinde yatan Wole Soyinka, 1958'den başlayarak ya yınladığı oyunları (Opera Wonyosi, 1979; From Zia



with Love (Zia'dan Sevgilerle, 1991]; vb.), şiir kitapları (Poems From Prison (Cezaevinden Şiirler, 1969); vb.),



romanları (The Interpreters (Çevirmenler, 1965); vb.)



ve denemeleriyle (Myth, Literature, and the African



World (Efsane, Edebiyat ve Afrika Dünyası, 1976); vb.) uluslararası ün kazanmış, 1986'da Nobel Edebiyat Ödülü'nü almıştır.



soymuk: Bk. BİTKİ.



soyoluş



Birbirinden türeyen ve bir soy oluşturan hayvan ya da



bitki türlerinin birbirini izlemesini belirten terim. Evrim



kuramının, aynı türlerin ortak soylardan geldikleri temel tezinden yola çıkan soyoluş (filojeni de denir), XIX. yy.



SÖĞÜT 139 sonunda, Alman bilgini Ernst Haeckel tarafından, em



renk uyumlardır ya da tam tersine renk karşıtlıklarının



briyoların karşılaştırmalı incelemesi sonucunda gelişti



gücüdür. Bazen maddenin etkisi, bazen de sanatçının



rilmiştir.



titiz bir biçimde plastik araçlardan yararlanarak yansıl



soyut dışavurumculuk



durgunluk) göre, hacimlerin, kütlelerin, çizgilerin ritmi ağır basar. Bazı sanatçılar, yapıtın bütün yüzeyine yayıl mis renkli bölümlerin zincirlenişine önem verirken, ba zıları içinse, geçerli olan yalnızca matematik ilkeleridir. Sanat tarihçileri, soyut sanat alanında türleri, okulları



mak istediği izlenime (saflık ya da kabalık, şiddet ya da



ABD'de 1940 yıllarının başlarında ve 1950 yıllarında gelişen sanat akımı. İlk olarak 1929'da New York Mo dern Sanatlar müzesinin kurucusu Alfred H. Barr Jr'ın,



Kandinsky'nin ilk yapıtlarını belirtmek için kullandığı



soyut dışavurumculuk akımı, resim etkinliğinin kendisi ne, jeste ve doğuştan yaratıcılığa öncelik tanır. Başlıca temsilcileri Gorky, de Kooning, Hoffmann, Pollock, Gottlieb, Newman, Rotho ve Stamos'tur.



soyut sanat



ve üslupları birbirinden ayırt ederler: Lirikler (ilk döne mindeki yapıtlarıyla Kandinsky, vb.); Avrupa'da kesin lik ve açıklığa, ABD'deyse yoğunluk ve yalınlıga önem



veren geometrikler (Mondrian, Magnelli, Dewasne, Vasarely, Franck Stella, vb.);çabukluğa, çizginin içtenli ğine öncelik tanıyan hareketçiler (Kline, Hans Hartung, George Mathieu); 1950 yıllarında ortaya çıkan soyut di



savurumcular. (Bk. SOYUT DIŞAVURUMCULUK.)



XX. yy'da ortaya çıkan, gerçekliği betimlemeyi ve hare ket noktası almayı reddeden sanat akımı. Soyut sanat,



figüratif sanat gibi dış dünyayı belirlemek, ona öykün mek ya da onuyeniden üretmek çabasında değildir. Bi



çimlerin yaşamında gerçek bir kopmayı temsil eder. 1908-1910 yıllarına doğru, çeşitli ülkelerde çeşitli res samların aynı zamanda, yalnızca resmi ilgilendiren so runlara eğilip, resimle ilgili olmayan her şeyin kaldırıl masını



istemelerinin



sonucunda



ortaya



Soyuz Pilotlu uzay gemileri ailesi. 1967'de hizmete giren So yuz'lar öncelikle, Yer çevresinde yörüngeye yerleş



tirilmiş Salyut ve Mir uzay istasyonlarına kozmonotlan götürüp getirmekte kullanılmıştır. (Ayrıca Bk. SAL YUT.)



çıkmıştır.



1910'da Kandinsky'nin bir suluboya tablosuyla başla



söğüt



an, klasik tipte figuratif resimlerden (sözgelimiçiçek aç



Sögütgiller ailesinden, 300'e yakın türü bulunan, ya



mış bir ağaç) yola çıkarak, yalın bir çizgiler bütününe in dirgenmiş motifin altındaki gizli yapıyı ortaya çıkarmak için, ayrıntı ve renkleri azaltmış, giderek bu çizgiler dü



Asya dışında dünyanın her yanında yetişen sögūt cinsi (Bil. a. Salix) üyeleri, genellikle su kıyılarında ya da ba



şey ve yatay biçimde daha da küçülmüş, ağaçlar, çan



taklıklarda yetişirler; bazı türleriyse tayga ve tundra böl



kuleleri, deniz kıyıları, beyaz fon üstüne siyah artı ve



gelerinde bitki örtüsünün önemli bölümünü oluşturur.



eksi işaretlerinden oluşmuş haç biçiminde tek bir çizi



Meyveleri kapsül biçiminde, tohumları uzun tūycūklü, çiçekleri silindirimsi ağaçlardır. Başlıca türleri arasında



mış, aynı yıllarda soyut sanatın öncülerinden Mondri



me indirgenmiştir. Bu girişimi daha da ileri götüren Ma



raklarını döken ağaç cinsi. Avustralya ve Güneydoğu



leviç, 1919'da Beyaz Fon Üstüne Siyah Kare adlı yapı



liman bölgelerde yetişen aksögūt (Salix alba) ile sarkık



Önemli olan tablonun ya da heykelin dengesi, yapısı,



dalları ve uzun yapraklarıyla çok güzel görünüşlü bir ağaç olan salkımsöğüt (Salix pendula ya da Salix baby lonica) savılabilir.



tinda, kompozisyonu her türlü fazlalıktan arındırmıştır. Soyut sanatta, renk ve biçimlerin işlevi temel işlevdir.



Soyut sanahn başlatıcısı kabul edilen



Kandinsky'nin Emprovizasyon 33



(1913) adlı tablosu. (Stadelijk Museum, Amsterdam.)



140



SÖKMEN, TAYFUR



Sökmen, Tayfur Hatay cumhurbaşkanı ve Türk siyasetçisi (Gaziantep 1892-İstanbul 1980). Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra



İskenderun sancağı Fransızlar tarafından işgal edilince



ilk direnme hareketini örgütleyenler arasında yeralan Tayfur Sökmen, Fransızlar tarafından ölüm cezasına çarptırılınca, Adana'ya kaçtı ve İskenderun ve Havalisi



Müdafaai Hukuk Cemiyeti'ni kurarak, başkanlığını üst lendi. 1934'te Gaziantep milletvekilliğine seçilip, Hatay



Fransız egemenliğinden çıkarak bağımsız devlet haline gelince, Hatay Cumhurbaşkanı oldu (1938). Hatay'ın Türkiye Cumhuriyeti'ne katılmasından (23 Haziran 1939) sonra, Antalya (1939-50) ve Hatay (1950-54)



milletvekilliklerinde bulunup, 1969'da kontenjandan Cumhuriyet Senatosu üyeliğine getirildi. Görevi sona erince siyasetten çekildi (1975).



ler, sözgelimi Senegalliler, Almanlara korku saldılar. Sömürgelerin ekonomik kaynakları, sömürgeci devlel lerin savaş sanayisine büyük katkıda bulundu. Savaştan Almanya yenik çıktığından, sömürgeleri Fransa, İngilte



re ve Japonya arasında bölüşüldü. Üstelik Fransa, Suri



ye ve Lübnan'a, İngiltere de, Filistin, Maverai Ürdün ve



Irak'a himayelerini kabul ettirdiler. İki Dünya savaşı ara sindaki dönemde, sömürge dünyasında, henüz pek ör gütlü olmayan ve birbirinden kopuk hak isteği hareket



leri başladı. Fransa, Fas'ta Abdülkerim'in ayaklanmasını bastırdı (1924-1925); ama Çinhindi'nde de büyük karı



şıklıklar patlak verdi. Bunlar, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra genelleşecek geniş bir kurtuluş hareketinin öncü



belirtileri oldu ve İtalya'nın 1936'da Habeşistan'ı işgali, aynı zamanda da sömürgeciliğin son atılımı oldu. İkinci



Dünya Savaşı'nın sona ermesinden başlayarak, sömür



gelerin tümü, birbiri ardına bağımsızlıklarına kavuştu lar.



sölom



Hayvanlarda sindirim sistemi ile deriyi ayıran, içi sivi



Sömürge İmparatorluğu, Fransız



dolu gövde boşluğu. Sölom, sindirim sistemindeki or ganların bağımsız gelişmesini sağlamasının yanı sıra, bir



Eskiden Fransa tarafından yönetilmiş denizaşırı ülkele



sivi dolaşımına da olanak verir. Sölomsuz hayvanlar,



1608'de Québec'i kurmasıyla oluşmaya başlayan Fransız Sömürge İmparatorluğu'nun yayılması, Riche



genellikle küçük ve yalın yapılıdırlar; halkalılar, eklem bacaklılar, derisidikenliler ve kordalılar gibi sõlomlu



hayvanlarsa, daha büyük ve özel işlevli organlarıyla da ha karmaşık yapılıdırlar. Sert iskeleti bulunmayan hay vanlar, özellikle de halkalıkurtlar gibi gövdeleri bölütlü olanlar, hidrostatik destek sağlamak için sölomlarından yararlanırlar.



sömürgecilik Zenginlik ve güç kaynağı olarak görülen ülkeleri ele ge çirerek yönetmeyi ve iktisadi, siyasal çıkarlar sağlamayı öngören öğreti. Sömürgeciliğin ilk örneklerine 1.6. 11. binyılda Fenikelilerde, daha sonra da eski Yunanlılar ve Romalılarda'rastlanmakla birlikte, gerçek anlamda sö



mürgecilik, Amerika'nın bulunmasıyla (1492) başladı.



Yeniçağ'ın iki büyük sömürgeci devleti İspanya ve Portekiz, 1494'te (Tordesillas bölüştürmesi) Papa Ale xander Vi'nin bu iki devletin dünyayı 46° boylamından geçen düşsel bir çizgiyle ayrılan iki etki bölgesine ayır malarını onaylamasıyla dünyayı bölüştüler. Bu düşsel



çizginin batısında kalan her yer Ispanya'ya, doğusunda



kalanlarsa Portekiz'e verildi. Böylece İspanyollar Orta Amerika'ya (1521) ve GüneyAmerika'nın batı bölümü ne (1534), Portekizliler de Brezilya (1532), Afrika, Hin distan, Endonezya ve Büyük Okyanus adalarına yerleş tiler.



XVI. yy. sonunda üç yeni devlet, sömürgeciliğe atıla



rak İspanyol ve Portekiz üstünlüğünü çökerttiler. Bun ların birincisi Hollanda'ydı. 1602'de kurulan Hollanda Doğu Hindistan Şirketi, Portekiz'le rekabete başladı. Hollandalılar Seylan'a (günümüzde Sri Lanka), Ameri ka'ya (1625'te New Amsterdam'ı kurdular), Afrika'ya



(Kap. 1652) yerleştiler. Onu Ingiltere (Bk. SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU, İNGİLİZ) ve Fransa (Bk. SÖMÜR



GE İMPARATORLGU, FRANSIZ) izlediler. Birinci Dünya Savaşı başlamak üzereyken, Avrupa ulusları, dünyanın her yanına yayılmışlar, önceki sö



mürgeci devletlere, Almanya (Togo, Kamerun, Doğu



Afrika ve Güneybatı Afrika) ve İtalya (Eritre ve Somali) ile Belçika (Kongo) da eklenmişti.



Birinci Dünya Savaşı sırasında, savaşa katılan devlet ler, sömürge yerlilerinden birçoğunu silah altına aldılar. Fransız ordusunda sömürge halklarından kurulu birlik



rin tümünü belirten terim. Samuel Champlain'in lieu ve Colbert dönemlerinde de sürdürüldü. Bu arada



Antil denizinde Martinik, Guadeloupe ve Haiti, Kuzey Amerika'da Louisiana ele geçirildi. Afrika'da 1659'da Senegal'de Saint-Louis kuruldu. Asya'da Fransız Hin



distan Şirketi önce Surat (1668) ve Pondiçeri'de (1701),



sonra da Dekkan yarımadasının her 'yanina (1741 1754) yerleşti. Ama bu imparatorluk XVIII. yy'da çöktü ve büyük bir bölümü İngilizlere bırakıldı. XIX. yy'ın birinci çeyreğinden sonra, bu kez Afrika



ve Uzakdoğu'da, bir Fransız Sömürge Imparatorluğu kuruldu (1830-1958) ve Cezayir, Fildişi Kıyısı, Gabon, Senegal, Çinhindi, Tonkin, Kamboçya, Laos'un ele ge çirilmesiyle, iki dünya savaşı arasında en geniş boyutla rina ulaştı (Avrupa dışındaki bütün kıtalarda, 12 milyon



km²'yi aşkın bir alanda 70 milyon nüfus). Ama yerli halkları fransızlaştırma siyasetinin başarısızlığı ve Fran sa'nın İkinci Dünya Savaşı'nda Almanya'ya teslim ol ması (1940), sömürgelerde bağımsızlık hareketinin ge lişmesine yol açtı ve 1945'te başlayan sömürgelikten



kurtulma hareketi, çok geçmeden eski sömürgelerin



aşağı yukarı tümünün bağımsızlığa kavuşmalarıyla so nuçlandı.



Sömürge Imparatorluğu, Ingiliz XVII. yy. ile XX. yy'ın ikinci yarısı arasında Ingiltere'nin sömürgelerine topluca verilen ad. 1600'de Ingiliz Do



ġu Hindistan Şirketi'nin kurulması, İngiltere'nin, Ispan



yolların ve Portekizlilerin kıtalararası ticaret tekeline



son vermek isteğinde olduğunu ortaya koydu. Gerçek ten, çok kısa bir süre içinde Ingilizler, güçlerini bütün okyanuslarda kabul ettirerek, Hindistan'da Madras (1639) ve Bombay'a (1662) yerleşip, Kalküta'yı kurdu



lar (1690). XVIII. yy'da, Fransız ticaret merkezi Çander



nagor'u ele geçirip (1757), Bengal eyaletinin bir bölü



münü işgal ederek, Fransızları Dekkan'dan çıkardılar (1761). Amerika'da, daha XVII. yy'da, Antil adalarına,



özellikle de Kuzey Amerika'ya (Virginia, Maryland, Ku



zey Carolina ve Güney Carolina)yerleştiler. Hollandalı



ların elindeki toprakların ele geçirilmesi (New-Amster dam, 1664), Amerika'daki Ingiliz sömürgelerinin bir bütün oluşturmalarını sağladı. XVIII. yy'da Utrecht Ant laşması'yla (1713) Acadie, Newfoundland ve Hudson



SPELEOLOJİ



141



körfezi kıyısındaki topraklar, Paris Antlaşması'yla (1763) da bütün Kanada, Ohio vadisi ve Louisiana'nın



Spaak, Paul Henri



doğu kesimi İngilizlerin egemenliğine girdi. Ama ABD'nin bağımsızlığını onaylayan 1783 Versailles Ant laşması'yla Kuzey Amerika'daki 13 sömürgenin yitiril mesi, İngiliz sömürgeciliğinin birinci evresini sona er



Belçikalı siyasetçi (Schaerbeek 1899-Brüksel 1972). Bir



süre avukatlık yapan Paul Henri Spaak, Sosyalist Par Belçika, Hollanda



dirdi.



ve Luksemburg



İkinci evre, XIX. yy'ın başında, Büyük Okyanus (Avustralya, Yeni Zelanda), Akdeniz (Malta, 1800), Gü ney Afrika (Kap), Seylan (günümüzde Sri Lanka) ve Ara bistan'ın güney kesimine yayılmayla başlayıp, yüz yıl



imzalanmasını



arasında Benelux antlaşmasının



saglayan Paul Henri Spaak



boyunca sürdü: Asya'da Pencab (1849) ve Birmanya



1957'de Avrupa



(1852) ele geçirildi; Afrika'daysa, XIX. yy'ın sonunda



Ortak Pazarı'nın kurulmasını



Sudan, Kenya, Güney Afrika ve Batı Afrika'ya (Nijerya,



Saglayan Roma



Altın Kıyısı) yerleşildi. 1918'de İngiliz Imparatorlu ğu'nun en geniş sınırlarına (32 milyon km?'yi aşkın bir alan) ulaşmasından sonra, “beyaz" sömürgelerine (Ka



Konferansı'nda Belçika heyetinin



başkanlığını yapmıştır.



nada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Afrika Cum huriyeti) özerklik tanımaya başlayan İngiltere, çok geç



meden Commonwealth (İngiliz Uluslar Topluluğu) çer



çevesi içinde bağımsızlıklarını onaylamak zorunda kal dı. 1947'de Hindistan'ın bağımsızlığını kazanmasıysa,



ti'den milletvekilliğine seçildi (1932). Çeşitli hükümet lerde bakanlık yapıp, üç kez başbakanlıkta (1938 1939; 1946; 1947-1949) bulundu. Dışişleri bakanı



İngiliz Sömürge İmparatorluğu'nun parçalanmasını



(1946-1949) olarak San Francisco Konferansı'nda Bel



devletlerin çoğu, Commonwealth içinde yeralmayı se



çika heyetine ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun ilk oturumuna başkanlık yaptı (1946). Avrupa hareketi



. Bununla birlikte, imparatorluktan ayrılan yeni başlattı



çerek, İngiltere'yle kültürel ve iktisadi bağlarını sürdür düler.



sönmüş diller: Bk. ÖLÜ DİLLER. Sörensen, Sören Peter Lauritz Danimarkalı kimyacı (Havrebjerg 1868-Kopenhag 1939). Kopenhag'da Carlsberg Laboratuvarı yöneticili gi yapan Sören Peter Lauritz Sörensen (ya da Soren sen), bir çözeltinin asitliğini belirlemede yararlanılan



pH terimini ortaya attı. Ayrıca, proteinlerin fiziksel özel likleriyle ilgili çalışmalar yaptı.



ni destekleyip, Benelux antlaşmasının onaylanmasında



ve Belçika'nın NATO'ya girmesinde önemli rol oynadı. Avrupa Konseyi Danışma Meclisi (1949-1951) ve AET



(1952-1954) başkanlığı, NATO genel sekreterliği



(1957-1961) yapıp, Sosyal Demokrat Parti ile Sosyalist Parti'nin kurdukları hükümette Dışişleri Bakanlığında bulundu (Nisan 1961-1966). Siyasetten çekildikten (27 Temmuz 1966) sonra saray danışmanlığı yaptı.



Spagnoletto, Lo: Bk. RIBERA, JOSE. Spallanzani, Lazzaro İtalyan biyoloji bilgini (Scandiano, Modena yakını



Sözel, Halil: Bk. HALİL PAŞA.



1729-Pavia 1799). 15 yaşında Reggio'da cizvitlerin ya ninda belagat ve felsefe öğrenimi gören Lazzaro Spal



lanzani, papaz olduktan sonra Bologna Universitesi'ne



sözlük



geçti. Akrabası ünlü fizikçi Laura Bessi'nin etkisiyle bili



Belirli bir sıraya (çoğunlukla abece sırasına) göre dizil



de biyoloji dersi verdi. Kurbağagillerde üreme meka



tici yapıt. Sözlükler öğretici amaçlarına göre genel ola



yapay döllenmeleri (1777) gerçekleştirdi; dokuların so



me yönelip, Reggio, Modena ve Pavia üniversitelerin



miş birbirlerinden bağımsız maddelerden oluşan ögre.



nizmasını ilk olarak eksiksizce açıklığa kavuşturup, ilk



rak ikiye ayrılır: Tek dilli sözlükler; çok dilli (genellikle iki dilli) sözlükler. Tek dilli sözlükler de kendi içlerinde



kurucularından biri sayılmaktadır.



lemeyi ve açıklamayı amaç alan ansiklopedik sözlük



Sparta: Bk. ISPARTA.



ikiye ayrılır: Sözcüklerin belirttikleri kavramlari betim



luma olayını ortaya koydu. Karşılaştırmalı biyolojinin



ler; dilbilimsel bilgiler (sözcüklerin söyleniş biçimi, kö



kenbilimi, anlamları, eşanlamları, vb.) içeren dil sözlük leri.



sözsüz iletişim: Bk. İLETİŞİM, SÖZSÜZ. sözyitimi Sözlü anlatım yeteneğinin yitirilmesini belirten tip teri



mi. Çoğunlukla, beynin sol yarıküresindeki özel bir böl genin zarar görmesinden kaynaklanan sözyitimi (afazi de denir), uygun sözcükleri bulamamak biçiminde de görülmekle birlikte, daha çok, konuşulanı ve yazılanı anlama güçlüğüyle yansır.



Spaskiy, Boris Vasilyeviç Rus satranç oyuncusu (Petersburg 1937). Çocuk yaşta satranca başlayan Boris Vasilyeviç Spaskiy, 1955'te bü



yük usta unvanı aldı. 1961'de SSCB şampiyonu olup, 1969-71 arasında dünya satranç şampiyonluğunu elin



de tuttu. 1971'de ABD'li satranççı Bobby Fischer'a ye nildi.



spektroskopi: Bk. TAYFÖLÇÜMÜ. speleoloji: Bk. MAĞARABİLİM.



142



SPEMANN, HANS



Spemann, Hans



ilk üç şiirini, 1596'da sonraki üç şiirini yayınlayıp, Irlan



Alman biyoloji bilgini (Stuttgart 1869-Freiburg im Breis gau 1941). Kurbağalar ve embriyolar üstünde incele



meler yapan Hans Spemann, embriyonun gelişmesi



nin, çeşitli bölümlerinin karşılıklı etkileriyle gerçekleşti



ğini ortaya koyup, 1935'te Nobel Fizyoloji ve Tip Ödü lü'nü aldı.



da'da Kilcolman şatosunun yöneticiliğine atandı. 1598'de Irlanda'da Ingilizlere karşı kanlı bir ayaklanma



patlak verince, saldırıya uğrayan Kilcolman şatosunun



ateşe verilmesinin ve yapıtının son altı şiirinin yanması



nin ardından, İngiltere'ye döndü ve ertesi yıl öldü. Son



bölümünün eksik kalmasına karşılık, The Faerie Que



enne, şiirde romantikliğin başyapıtlarından biri sayıl maktadır.



Spencer, Herbert Ingiliz filozofu (Derby 1820-Brighton 1903). Babası



sperma



hasta olduğu için, 1833'te amcalarından birinin yanına



Omurgalılarda sperma hayvancıklarını içeren ve ka mıştan boşalan sivi. Prostatın ve erkeğin üreme siste



gönderilen Herbert Spencer, 1837'de Stephenson'un



yönettiği demiryolu şirketinde çalışmaya başlayıp, bir



yandan da kendi kendini yetiştirdi. 1835'ten sonra peş peşe yayınladığı yapıtlarıyla evrimci öğretisini açıkla yıp, sağlığı bozulunca İsviçre, Fransa, İtalya, Misir ve



ABD'ye yolculuklar yaptı.



Darwin'in evrimci felsefe, özellikle de evrimci ahlak



konusunda öncülerinden saydığı Herbert Spencer'ın felsefesi, olguların doğru gözlenmesine dayanması açı



sindan olumlu, amacının mutlağı ve bilinmeyeni ara mak olması açısından da metafiziktir. Evrim'in madde nin bütünleşmesi ve hareketin buna uygun olarak dağıl



ması olduğunu savunmuş, yapıtlarıyla biyoloji, ruhbi lim, toplumbilim ve antropolojinin gelişmesini önemli ölçüde etkilemiştir.



Başlıca yapıtları: The Principles of Psychology (Ruh



bilimin ilkeleri, 1855), ilk Prensipler (First Principles, 1862), The Principles of Biology (Biyolojinin ilkeleri,



1864), Descriptive Sociology (Betimleyici Toplumbi lim, 1873), The Principles of Sociology (Toplumbilim Il keleri, 1877-1896), The Man Versus the State (Devlete



Karşı Insan, 1884), The Data of Ethics(Ahlâkın İlkeleri).



Spenser, Edmund



minde yeralan öbür organlarin salgılarından oluşan



sperma, sperma hayvancıklarının (Bk. SPERMA HAY



VANCIĞI) yaşamasına elverişli bir ortam oluşturur;



içerdiği fruktoz, sperma hayvancıkları tarafından ener jiye dönüştürülür. Sperma, ayrıca, dölyatağını henüz



tam olarak bilinmeyen bir biçimde etkileyen başka maddeler de içerir.



sperma hayvancığı Dişilerdeki yumurtanın erkekteki karşılığını belirten te



rim. Erbezleri çok sayıda sperma hayvancığı (sperma



hücresi de denir) üretirler. Bir sperma hayvancığındaki



kafa, içinde normal kromozom sayısının yarısı bulunan



bir çekirdeği içerir. Kafaya bağlı kuyruk, sperma hay vancığının yumurtaya doğru ilerlemesini sağlar. Yu



murta çeperini yalnızca bir tek sperma hayvancığının kafası deler ve yumurtayı döller. Döllenmeden sonra,



yumurtanın gelişme süreci başlamış olur.



Sperry, Roger W. ABD'li sinir biyolojisi uzmanı (Hartford, Connecticut



Ingiliz şairi (Londra 1552-ay.y. 1599). Bir tüccarın oğlu olan Edmund Spenser, genç yaşta hūmanist şiirle ilgi



1913). Chicago Üniversitesi'nde hayvanbilim öğrenimi gören Roger Wolcott Sperry, aynı üniversitede, Sinir



Hastalıkları Enstitüsü'nde ve Kaliforniya Teknoloji Ensti tüsü'nde çalıştı. Beynin büyümesiyle ve çalışmasıyla il



gili çalışmalara önemli katkıda bulunup, özellikle bey nin iki yarıküresinin işlevlerinin farklı olduğunu ortaya



koyarak, 1981'de Nobel Fizyoloji ve Tip Ödülü'nüDa vid Hubel ve Torsten Wiesel'le paylaştı. Elizabeth dönemi Sairlerinin en



Spielberg, Steven



büyüklerinden biri sayılan Edmund



ABD'li sinema yönetmeni (Cincinnati, Ohio 1947). Su garland Express (Sugarland Ekspresi, 1974) adlı televize



Spenser, başyapıtı The Faerie



Queene'de, Ingiliz şiirinde yeni bir vezin düzeni



denemiştir.



lendi. Cambridge Universitesi'nde okurken eflatuncu



luğu benimseyip, sevgi ile güzellik üstüne iki övgü şiiri yayınladı. Bu arada Petrarca ve Du Bellay'nin şiirlerini



ingilizce'ye çevirdi. Öğrenimini tamamlayınca, İngilte



re'de Pleiade şairlerinin deneyini yenilemek isteyip,



yirmibeş yaşını doldurmasından kısa süre sonra, “Aero pages" şairler topluluğunun başlıca kişisi haline geldi.



1579'da The Shepheardes Calendar (Çobanın Takvimi) adlı şiir kitabını yayınlayıp, kendisini başyapıtı The Fae rie Queene'i (Periler Kraliçesi) yazmaya adadı (1580).



1539'da Sir Walter Raleigh'in öğüdünü tutarak kitabın



yon filmini çeken Steven Spielberg, 1975'te çektiği De nizin Dişleri ya da Jaws'tan başlayarak, her biri gişe re



korları kıran filmleriyle, “sinemanın dahi çocuğu" diye anılmaya başlandı: Üçüncü Türden İlişkiler (Close En



counters of the Third Kind), E.T. (1982), Kamçılı Adam



(Indiana Jones and the Temple of Doom, 1984), Güneş Imparatorluğu (Empire of the Sun, 1987), Tavşan Rab bit (Who Framed Roger Rabbit, 1988), Hook (1991),



vb.



spina bifida: Bk. OMURGA ÇATLAKLIĞI. Spinola, Antonio Sebastiao Ribeiro de



Portekizlisubayve siyasetçi (Estremoz 1910). İçsavaşta (1936-1939) Franco'nun saflarında savaşan Antonio



SPUTNİK Sebastiao Ribeiro de Spinola, Portekiz'in Gine valiliğin de (1968-1972) ve Genelkurmay ikinci başkanlığında



143



Spontini, Gaspare



Italyan bestecisi (Maiolati, Ancona 1774-ay.y. 1851).



(1974) bulundu. "Denizaşırı topraklar"ın sorunlarını si yasal yönden çözümlemeyi öneren bir kitap yayınla yınca emekliye ayırılıp (25 Nisan 1974), bir darbe yapa rak (25 Nisan 1974) kendini cumhurbaşkanı ilan ettirdi



Ailesi rahip olmasını istediği için, evden kaçarak bir ak. rabasının yanına sığınan ve ondan ilk müzik derslerini alan Gaspare Spontini, birkaç yıl Napoli Konservatuva



(15 Mayıs). Ne var ki kabinedeki bazı üyelerle anlaş mazlığa düşmesi üstüne istifa edip (eylül), yeni bir hü kümet darbesi yapmayı denedi ( 11 Mart 1975). Başara



sahneye koydurmayı başardı. Palermo, Roma, Vene



mayinca, Brezilya'ya kaçtı.



ri'nda okuduktan sonra, Roma'ya giderek ilk operasını



dik ve Marsilya'da birçok fars besteledikten sonra, Pa



ris'e yerleşip, ilk yapıtları ilgi görmeyince, imparatorice



Josephine'in müzik yönetmenliğini yaptı. 1807'de, Vesta Rahibesiadlı operasıyla, Napolyon'un her on yıl



Spinoza, Baruch



da bir verdiği büyük beste ödülünü alıp, sonra, Ferdi



Hollandalı filozof (Amsterdam 1632- Lahey 1677). En



gizisyondan kaçarak Hollanda'ya sığınmış bir İspanyol



nand Cortez (1809) adlı operasını sahneletti ve Paris'te



Italyan Operası'nın yöneticiliğini yaptı (1810-1812).



Louis XVIII'in saray besteciliğinde, Berlin'de Friedrich Wilhelm Ill'ün besteciliğinde bulunup, ömrünün son



Düşünce Özgürlügünün ilk Savunucularından biri olan XVII. yy. rilozolu Baruch



Spinoza, 1656'da



yıllarını doğduğu yere çekilerek geçirdi. Prusyalılarla



anlaşamadığı için Paris'e döndü. Sonra İtalya'ya çekil di.



Öbür operaları: Pelagius ya da Barış Kralı, Rakip Tan



nilar, Alcidor (1825), Agnes von Hohenstaufen (1829), vb.



Anisterdam'da Yahudi dininden



cikarilnis, o Tarihten sonra



spor



Bedenin dayanıklılığını, güçlülüğünü artırmayı amaç



parasal sıkıntılar içinde yaşamasına



alan ve genellikle oyun, yarışma anlayışıyla yapılan be



karsin, hiçbir koruyuculuk ya da görev kabul



(1.3. 2500), çeşitli yüzyıllarda farklı biçimlere bürünen



etmemiştir.



densel etkinlik. Daha Mısırlılar döneminde başlayan



spor, çağdaş biçimiyle XIX. yy'da doğmuş, XX. yy'da gün geçtikçe, yalnızca yarışmaya indirgenme eğilimita şıyan bir uygarlık olgusuna dönüşerek, başlangıçta içer



Yahudi ailesinin oğlu olan Baruch Spinoza(Benedictus



diği amatörlük anlayışını büyük ölçüde yitirmiştir. Uzak



de Spinoza da denir), babasının isteğiyle hahamlık öğ renimine başladı. Ama çok geçmeden öğrendikleri ko



kentler arasında ilişkiyi kolaylaştıran ulaşım araçlarının ve kitle iletişim araçlarının (özellikle de televizyon) ge



nusunda kuşkuya düştü. Yahudi filozofların yapıtlarını



lişmesi, sporun uluslararası bir nitelik kazanmasına kat



inceleyip, bir Alman öğretmenden Latince öğrenerek,



kıda bulunmuş, çeşitli dallarda olimpiyat oyunları ve



Latince bilgisini Van den Enden'in yanında geliştirdi. Stoacılarla ilişki kurup, Giordano Bruno'nun etkisinde



dünya şampiyonaları gibi büyük yarışmalara ilgiyi arti



kaldı; Descartes'ın yapıtlarını okudu. Böylece, giderek



rirken, bu uluslararası olma niteliği bir yandan da dün yanın her yerinde ve her dalda, açık ya da gizli bir pro



Yahudi dininden uzaklaşıp, babasının ölümünden son ra, serbest düşünceleri yüzünden Yahudilikten atıldı.



dallarının maddeleri;CİMNASTİK; OLİMPİYAT OYUN



Ailesi tarafından reddedilmesi ve mirastan payının ve



LARI.)



rilmemesi üstüne dava açarak kazandıysa da, payını al maktan vazgeçerek, bir süre Ouwerkerk'te mikroskop



sporlar



camları perdahlayarak geçimini sağladı. Sonra Amster



dam'a dönüp, 1663'te Vooburg'a yerleşerek, Ch. Huy gens ve Jan de Witt'le dostluk kurdu. 1670'te Tractatus



Theologica-Politicus (Dinsel-Siyasal İnceleme) adlı ya pitini yayınlayıp, bu yapıtın yolaçtığı saldırıların şiddeti karşısında, ömrü boyunca başka kitap yayınlamayarak,



kendini daha güven altında duyduğu Lahey'e gitti. Ya



pılan bütün aylık baglama önerilerini ve Heidelberg



Üniversitesi'nde ders vermeyi reddedip, Athica (Ahlak)



fesyonelleşmeye yol açmıştır. (Ayrıca Bk. Çeşitli spor



Çiçeksiz bitkilerdeki ve bazı mikroskopik organizma



lardaki, yeni bitkiler üretebilen çok küçük üreme or ganlarını topluca belirten bitkibilim terimi. Eğreltiler, ci ğeryosunları, suyosunları, mantarlar, bakteriler, vb. or



ganizmalar tarafından üretilen sporlar, mikroskopsuz görülemeyecek ya da çıplak gözle güçlükle görülebile



cek kadar küçük, eşeysiz üreme araçlarıdırlar ve co ğunlukla küçük birer hücre halindedirler. Tohumlar gibi



adlı yapıtını yazdı (1660-1675). Tractatus Politicus (Si yaset Incelemesi) adlı kitabını yazmaya başlayıp, ta



embriyo içermeyip, yalnızca az sayıda hücreden oluş



Spinoza'nın yapıtı bir akılcının yapıtıdır. Dünyada ve onu oluşturan varlıklarda, tek, zorunlu ve ölümsüz tan



yük uzaklıkları aşabilirler. Suyosunlarının çoğunun ve bazı mantarların sporlarıysa, kamçılarından yararlana



mamlayamadan veremden öldü.



rinin özünü görmüş, bundan, evrensel bir zorunluluk çıkarmıştır. Özgünlüğü, görüşlerini kanıtlamakta yarar landığı yöntemindedir: Felsefeye matematik yöntemini uygulamış, böylece çok güzel kurulmuş, kusursuz ke sinlikte bir açıklama ortaya koymuştur.



Spitzberg: Bk. SVALBARD.



makla birlikte, her biri yeni bir bitki olarak büyüyebilir.



Genellikle havada uçabilir ve hava akımlarıyla çok bü rak suda yüzebilirler. Ayrıca bazı sporlar, üretildikleri yerde kalıp uykuya yatarlar". Bakterilerin "uykudaki"



sporları, bilinen en uzun yaşayan canlı maddelerdir ve



aşırı sıcaklık değişikliklerine, kuraklığa dirençlidirler. Sputnik



SSCB'nin 1957 ve 1958'de uzaya fırlattıgı üç yapay uy



144



SRI LANKA



dunun ortak adı. Sırasıyla 84,519 ve 1 351 kg ağırlıkta



60



olan bu bilimsel amaçlı uydular, ABD ile SSCB arasın



daki uzaya egemen olma yarışını başlattılar. Sputnik 1,



HINDISTAN 10



4 Ekim 1957'de Baykonur'dan fırlatıldı; yalnızca bir ter



Pak



Bedro Burnu



mometre ve bir radyo taşıyordu. Ertesi ay fırlatılan Sput nik 2'deki Laika adlı köpek, uzaya fırlatılan ilk canlı oldu



+ HOS



+



Jatines Dell



ve 10 gün yaşamayı başardı. 15 Mayıs 1955'te fırlatılan



Aday



BENGAL



Sputnik 3, uzaydaki ışınımları ölçmek için karmaşık ay:



Mullan



gıtlarla donatılmıştı.



Mankulam



Tamam



Acorn



pro Monat womer Admi



Eramadoo Pulmodda



Sri Lanka



Ku care



Vinuriya



Manna



Güneydoğu Asya'da ada devleti. Hint okyanusunda,



SRI LANKA



Korten



ekvatorun hemen kuzeyinde, Hindistan yarımadasının



Trincomalee



Anuradhapura



Kapo



güney ucu açığındaki aynı adlı adada yeralan Sri Lanka (eski Seylan), günümüzdeki adını 1972'de almıştır.



Kathwave



Puttalamo



YÜZEYŞEKİLLERI, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR



Orta kesimi dağlık (Pindurutalapala dağının yükseltisi 2 524 m'yi bulur), geri kalan kesimleri kıyı ovalarıyla kaplı



KÖRFEZI



Pican



Osigur



pati



Cambusa



HINT



OKYANUSI



Batticaloa



NO



Clav



Kurunegala Majale



olan Sri Lanka'da, muson yağışlarına bağlı iki farklı iklim



Negombo



vke



Kandy



Kegata



GALLarapettu



Then



weiger



Colombo



Badula



De bhwala. Mount Lavinia Moratuwa



20



Pottuvil. Panama



Patnapura



Panadura Kalutard



Anbalangad



Kunda Hambantota



Galles



Matara



Weligama 60



Donan Tepesi



SRİ LANKA



Metre 0 (1) Altında



En Yüksek ve Alçak Noktalar Olçek 1 111



0 110



1



1980 Rand UNIC 4.SOLO.773 2



Metre



Demiryolu



SRI LANKA DEMOKRATİK SOSYALIST CUMHURİYETİ



Tangalla



in



. 0



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 65 610 km². Baş



kenti ve en büyük kenti: Colombo (623 000 nüf.; 1992 tah.).



egemendir. Adanın geri kalan kesimiyse kıyı ovaların dan oluşur.



Adanın güneybatı köşesini ve dağlık orta kesiminin



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 17 600



büyük bölümünü kaplayan bol yağışlı bölgede, yıllık



dağılımı (1992): Kentlerde %22; kırsal kesimde



yağış tutarı 3 700 mm'yi aşar. Kuzey ve doğu kesimleri



000; nüfus yoğunluğu: Km?'ye 268,3 kişi. Nüfus % 78. Yillik nüfus artış hızı (1992): % 1,5. Resmi



kaplayan “kurak” bölgedeyse, yılın yalnızca üç ayında



dilleri: Seylanca, Tamilce, Ingilizce. Başlıca din



dönemler nedeniyle, “kurak" bölgede, yağışlı bölgede



ler: Buddhacılık, hindu dini, Islam.



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1992):



Yetişkin nüfusun %87'si. Üniversite sayısı (1991):



8. Hastane yatak sayısı (1988): 44 454. Hekim sa



yısı (1988): 2 316. Ortalama ömür (1992): Kadın larda-73; erkeklerde- 68. Bebek ölüm oranı (1992): 1 000 canlı doğumda 19,4. EKONOMI. GSMH (1990 tah.): 6,6 milyar dolar;



kişi başına ulusal gelir: 380 dolar. Etkin nüfus dağı limi(1990): Ticaret ve hizmetler-%28; sanayi



%13; tarım ve balıkçılık - %47; yapı sanayisi %6; devlet memurları ve bayındırlık, %2. Dış ti



1 500 mm'nin biraz üstünde yağış alınır. Uzun yağışsız



ki sık bitki örtüsüne rastlanmaz. Kıyı ovalarında yıllık si



caklık ortalaması 28 °C'dir.



Sri Lanka'da grafit ile safir ve yakutu içeren değerli



taşlar dışında yeraltı gelir kaynağına rastlanmaz. Top rakları, tropikal ölçülere göre son derece verimlidir. TOPLUM YAPISI



Yüzölçümünün küçüklüğüne karşın etnik yapısı karma



şık olan, bu yüzden de silahlı çatışmaların sürekli birbi



rini izlediği Sri Lanka'da, büyük bölümü orta ve güney batı kesimlerde yaşayan Seylanlılar (Sinhaliler), toplam nüfusun yaklaşık % 74'ünü oluşturur, Hint-Avrupa dil



caret (1990): Dışalım-2,6 milyar dolar; dissa



lerinden olan ve yalnızca Sri Lanka'da kullanılan Sey



keler: ABD, Almanya, Japonya, Suudi Arabistan. Para birimi: 1 Sri Lanka rupisi – 100 cent.



yük kentlerde yaşayan Tamiller (ya da Tamullar), nüfu



tim- 1,9 milyar dolar. Ticaret yaptığı başlıca ül YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil let Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 8 il.



ULAŞIM. Demiryolları (1990): Toplam 1 667 km. Karayolları (1988): Toplam 75 263 km. Başlıcali manları: 3. Başlıca havaalanları: 1.



lanca konuşurlar (çoğu Ingilizce de bilir); büyük bölü mü buddhacıdır. Kuzey kesimde, doğu kesimde ve bü



sun yaklaşık % 12'sini oluşturur, Dravid dillerinden Ta milce konuşurlar; çoğu hindu dinindendir. Sömürge döneminde, tarım işletmelerinde çalıştırılmak için Hin



distan'dan getirilmiş Hindistan Tamillerinin soyundan



gelirler. Ülkedeki üçüncü azınlık topluluğu, Arap tüc



carların soyundan gelen Mağriblilerdir; toplam nüfusun %7'sini oluştururlar. Çoğu Tamilce konuşur ve müslü



SRİ LANKA C



35



F



S:i Lanka'da,



95



Colombo ve Trincomalee'nin



25



30



11



2 20



9



15



59



10 21



5



yıllık iklim



çizelgeleri adadaki başlıca



iklim bölgelerini



de yansıtmaktadır. Kırmızı



O



5



м



н



и



н



т



A



E



E



dikdörtgenlerle



к



aylık sıcaklık ortalamaları, mavi



10



dikdörtgenlerle aylik yağış



15



70



ortalamaları



25 10



verilmiştir.



15



Ülkenin başkenti



10



10



ve Hint okyanusu kivisındaki önemli



Colombo



limani C" 30



F



Colombo'da



36



muson iklimi,



25



Bengal körfezi



20



kıyısındaki 59



15



10



50



5



41



32



0 S



M



NM



H



TACE KA



0



Trincomalee'deyse bir yağışlı-bir kurak mevsimi



bulunan tropikal iklim egemendir.



5



10 15



145



Sri Lanka'da, kurak bölgede 1.O. V. yy'da sulamayla ta



rima dayalı gelişmiş bir uygarlığın kalıntıları ortaya çıka



rılmıştır. I.S. yaklaşık 1200'e kadar süren bu uygarlık, o tarihte bilinmeyen bir nedenle gerilemiş ve nüfus ku zeydeki Jafna yarımadasına, güney kıyısına ve dağlık bölgeye doğru yer değiştirmiştir.



1505'te Portekizlilerin ulaştıkları, 1658'de Hollan



dalıların Portekizlileri 1796'da da Ingilizlerin Hollanda



loları çıkardıkları Sri Lanka'da, İngilizler orta bölgedeki dağlarda yer alan ve uzun süre Avrupalılara direnen Kandi Krallığı'nı 1815'te yıkular. Yerel bir meclisle hal



kina bazı yetkiler tanınan adada, 1920 ve 1930 yılların



da, oy kullanma hakkı genişletildi ve 1931'de SriLanka, Asya'da kadınlara oy kullanma hakkı tanınan ilk ülke ol du. Ingilizlerin Güney Asya'dan çekilmeleri sonucun da, 4 Şubat 1948'de ülkeye bağımsızlık tanındı. Ingiliz yönetimi sırasında da yerel mecliste çoğunlu



ğu ellerinde tutan İngilizce konuşan seçkinlerin partisi Birleşik Ulusal Parti (UNP), bağımsızlıktan sonra yeni



hükümeti kurduysa da, 1956 seçimlerinde, Solomon W. R. D. Bandaranaike'nin Sri Lanka Özgürlük Partisi



(SLFP) iktidara gelmeyi başardı. İlk iş olarak Seylanca'yı resmi dil ilan etmesi, nüfusun Tamilce konuşan, ama



çoğu İngilizce bilen kesiminde büyük bir huzursuzluğa yol açtı.



İki topluluk arasındaki gerginliğin artmasına karşın,



demokrasinin titizlikle korunduğuve iktidarın iki rakip parti arasında birkaç kez el değiştirdiği ülkede, eşinin



1959'da öldürülmesinden sonra SLFP'nin başına geçen



20 13



25



12



Sirimavo Bandaranaike, dünyanın ilk kadın başbakanı



oldu (1960-65; 1970-77 arasında bu görevde bulun du). UNP'li J. R. Jayawardene'nin 1977 seçimlerinden



35 20



Trincomaloo



mandır. Özellikle doğu kıyısında ve kentlerde yerleş. mişlerdir. Yetişkin nüfusun büyük bölümü okuma yaz



ma bilen ülkede, devlet tarafından hazırlanan program



larla, sağlık hizmetleri de önemli ölçüde geliştirilmiştir. EKONOMI



Nüfusun yaklaşık yarısının geçimini tarımdan sağladığı adanın büyük bölümünde,pirinç, güneybatı kesimde hindistancevizi ve kauçuk, kurak kesimdeyse biber ve mercimek yetiştirilir. Dağlık bölgelerdeyse domates, patates, elma, portakal, çay, vb. çeşitli tarım gelişmiştir. Adanın güneybatı köşesindeki aşırı kalabalığı önlemek için, ülkenin en uzun irmağı Mahaweli'nin sularının ku rak bölgeye yönlendirilmesiyle, pirinç ve hidroelektrik



enerji üretimi artmış, petrol ve pirinç dışalımları azal mıştır.



1977'de Sri Lanka hükümeti yabancı şirketleri ülke



ye çekebimek için başkent Colombo'nun kuzeyinde bir serbest bölge oluşturmuştur. Sanayi nispeten sınırlı olmakla birlikte, günümüzde işlenmiş ürünlerin (doku ma sanayisi, petrol ürünleri, vb.) dışsatım gelirlerindeki



sonra başbakanlığa, 1978'deki Anayasa değişikliğin



den sonra da cumhurbaşkanlığına seçilmesinin ardın dan, 1982'de yeniden seçilen Jayawardene'nin



1988'de seçimlere katılmamasıyla, yerini UNP'den Ra



nasinghe Premadasa aldı.



UNP ile SLFP kırsal yörelerdeki Seylanlılarn oylan



için çekişirlerken, Tamillerin hoşnutsuzluğu artmaktay



dı. 1970 yıllarında Tamil gençlerinin hükümet kuruluş larına ve hükümet yandaşlarına saldırılarından ve 1983'teki Tamil karşıtı kanlı gösterilerden sonra, anlaş mazlık bir iç savaşa dönüştü ve Hindistan ile Sri Lanka



arasında 1987'de imzalanan barış antlaşması uyarınca Hint birlikleri adaya çağrıldılar (1990'a kadar adada kal



dılar). Antlaşma uyarınca Tamilce ve İngilizce yeniden resmi dil ilan edildi ve Tamillerin yaşadıkları bölgelere daha çok özerklik tanınması sözü verildi.



Hint birliklerinin adadan 1990'da ayrılmalarından sonra, kuzeyde ve doğuda kısa bir barış dönemi yaşan dıysa da, Haziran 1990'da ayrılıkçı Tamil Kurtuluş Kap



lanları'nın silahlı saldınları adayı yeniden karıştırdı. Şid det olayları tırmanarak binlerce kişinin ölmesine yol açarken, huzursuzluklar öbür kesimlere de sıçradı ve



payı, tarım ürünlerininkini (çay, kauçuk ve hindistance



1987- 1990 arasında Seylanlılar Halk Kurtuluş Cephe



yapılmakta, balıkçılık önemini korumayı sürdürmekte



sonucunda, hareketin önderleri yakalanıp öldürülün



vizi) aşmıştır. Ayrıca grafit ve değerli taşlar dışsatımı da



si'nin hükümeti devirmek için yürüttüğü kanlı harekat



dir. Buna karşılık iç savaş, turizmi olumsuz yönde etki



ceye kadar (1989 sonu), her kesimden binlerce genç



lemiştir.



Seylanlı çarpışmalara katıldı. Nisan 1993'te muhalefet



DEVLET YAPISI



önderi Lalith Athulathmudoli'nin bir seçim gezisinde,



menter sistem kurulan ülkede, 1978'de yeni bir Anaya



törenleri sırasında öldürülmeleriyle sürüp giden olay



Bağımsızlıktan sonra İngiliz örneğine uygun bir parla



sa'yla Fransız örneği benimsenerek, 6 yılda bir tek de receli seçim sistemiyle seçilen cumhurbaşkanının yet



kileri önemli ölçüde genişletilmiştir. Milletvekilleri nispi seçim sistemiyle seçilmektedir. TARIH



Yaklaşık olarak İ.O. 10 000'e doğru yerleşildiği sanılan



cumhurbaşkanı Ranasinghe Premadasa'nın da 1 Mayıs



lar, Tamil gerillalarının 1 Ekim 1993'te, ülkenin kuzey



kesiminde bir garnizona düzenledikleri saldırıyla (yak



laşık 300 kişi öldü) daha da tırmandı. Bu arada, 7 Mayıs



1993'te parlamento, öldürülen cumhurbaşkanının ye



rine Dingiri Banda Wijetunge'yi cumhurbaşkanlığına getirdi.



146 SRINAGAR



Srinagar



Stalin



Hindistan'ın kuzey kesiminde kent. Keşmir vadisinde, Cihlam irmağı kıyısında, 1 593 m yükseltide yeralan,



Sovyet devlet adamı (Gori, Gürcistan 1879-Moskova 1953). Gürcü asıllı olan Stalin (asıl adı Yosif Visaryono



Cammu ve Keşmir eyaletinin yazlık merkezi olan Srina



gar'ın nüfusu 588 000'dir. Kıyılarındaki güzel bahçele riyle ünlü Dal gölüyle ve tarihsel anıtlarıyla (Keşmir'in



en eski camisi olan, 1402'de tamamlanmış CumaMes cidi;XV. yy'dan kalma kale; Türk-Moğollimparatorluğu



Lenin'in ölümünden



döneminden kalma bahçeler; vb.) çok sayıda turist çe



diktatörce yöneten



ken kentte, geleneksel sanayiler de sürdürülmektedir:



sonra SSCB'yi



Halıcılık, ipekli kumaş yapımı, ağaç oymacılığı, vb.



Stalin, bir tarım toplumunu hızla bir sanayi toplumuna



SSCB: Bk. SOVYET SOSYALİST



dönüştürmeyi sağlayan önlemleri



CUMHURİYETLER BİRLİĞİ.



almış, ikinci Dünya Savaşı'ndan da



Stäel, Madame de Fransız kadın yazar (Paris 1766-ay.y. 1817). Maliye ba



zaferle çıkmayi başarmıştır. Ama



uyguladığı sert baski yöntemleri, temizlik



kanı Necker'in kızı olan Madame de Stāel (asıl adi Stāel



hareketleri ve terör



Holstein Baronu Germaine Necker' dir), 1786'da Pa



yüzünden,



ris'teki İsveç büyükelçisi Baron Staël- Holstein'la evle



nip, aynı yıl Sophie ou les Sentiments Secrets (Sophie ya da Gizli Duygular) adlı yapıtını yayınladı. Edebiyatçı lardan çok siyasetçilerin toplandığı bir salon açıp, kral



lık yönetimi devrilince, Savaş bakanı Narbonne kon tuyla dostluğundan ötürü İsviçre'de Coppet'ye çekildi (1792); sonra İngiltere'ye geçti. 1793 Mayısı'nda Cop pet'ye dönüp, ertesi yıl Benjamin Constant'la uzun yıl



ölümünden sonra,



şiddetle suçlanmıştır. viç Cugaşvili dir), Tiflis Meslek Okulu'na girip (1894),



gizlice Marx'ın yapıtlarını okudu. Gürcü sosyalist gru buna katıldığı (1898) anlaşılınca okuldan atılıp, Tiflis



gözlemevinde memurluk yaptıktan sonra, profesyonel devrimciliğe başladı. Batum'da tutuklanıp (1902), sü



rüldüyse de, kaçarak Tiflis'e döndü (1904) ve Devrimci



lar sürecek bir gönül ilişkisine girdi. Barışı sağlamakla devrimin akışını durdurabileceğini sanarak Réflexions



Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin kurulmasına katıldı.



sur la Paix, Adressées a M. Pitt et aux Français yi (M. Pitt



holm (Nisan 1906) ve Londra (Mayıs 1907) kongrele



ve Fransızlara Yöneltilmiş Barış Üstüne Düşünceler, Cenevre, 1795) yayınladı. Sık sık Coppet ile Paris ara sında gidip gelerek, 1802'de Paris'te Delphine adlı ro



manını yayınladı; muhalefetin toplanma yeri haline ge



len salonu Napolyon tarafından kapatılıp, ertesi yıl Pa ris'ten sürülünce, Almanya'da Goethe'yle tanıştı. İtal



ya, Almanya, Avusturya, Rusya ve İngiltere'de geçen uzun sürgün yıllarından sonra, Almanya'ya Dair (De



l'Allemagne), adlı kitabını yayınlayıp, Napolyon yeni lince Paris'e döndüyse de, Yüz Gün sırasında Italya'ya sığındı.



Öbür yapıtları: Corinne ou L'Italie (Corinne ya da İtalya, 1807), Dix Ans d'Exil(Sürgünde On Yıl, 1821'de



yayınlandı), vb. Staffordshire



Ingiltere'de yönetim bölümü. West Midlands bölgesin



de yeralan Staffordshire'ın yüzölçümü 2 716 km-, nü fusu 1 101 300, merkezi Stafford kentidir. Büyük bölü



mütepelerle kaplı olan, Trentirmağı tarafından akaçla nan bölgede, hayvancılık ve sanayi (demir-çelik sanayi si, bira fabrikaları, cam fabrikaları, dokuma sanayisi,



kimya sanayisi, vb.) gelişmiştir.



1905 Rus Devrimi'ne katılıp, Lenin'le tanışarak, Stock



rinde büyük toprakların paylaştırılması savini ortaya at 11. Tutuklanıp, sürüldüyse (1908-1911) de, yeniden ka



çıp, Lenin tarafından Pravda'yı çıkarmakla görevlendi rildi. Yeniden tutuklanıp (Mayıs 1912), bir kez daha ka çarak (Haziran) Viyana'ya gitti ve Marksizm ve MilliMe sele (Marksizmi Voprasıy lazikoznaniya) adlı kitabını yayınladı. Kuzey Sibirya'ya sürülüp (23 Şubat 1913), 1917 Rus Devrimi'ne kadar orada kaldı. Devrim'den



sonra Politbüro üyeliğine getirilip, Pravda'nın başya



zarlığını yaparak, sosyalist ve liberal Kerenskiy hükü metine karşı Ekim ayaklanmasını düzenledi. Halk Ko miserleri Meclisi'nde Uluslar komiserliği (1917-1922), daha sonra Savaş Komitesi üyeliği yapıp, Nisan 1922'de parti genel sekreterliğine getirildi. Lenin'in si yasal vasiyetnamesinin, aşırı diktatörce eğiliminden ötürü uzaklaştırılmasını öngörmesine karşın, Lenin



ölünce, Zinovyev ve Kamenev'le üçlü yönetimi (“troy



ka“) kurup, sürekli ve evrensel devrimden yana olan Troçki'yle çatıştı ve ona karşı görüşlerini savunduğu Le



ninizmin İlkelerini (Printsipliy Leninizme, 1924) yayın



ladı. Komünist Enternasyonal başkanlığına getirilip (1925), yavaş yavaş rakiplerini ortadan kaldırarak, polit büroyu yönetimi altına aldı (1929). SSCB'yi devlete da



yalı ve planlı bir üretim siyasetine yöneltip, sanayileş meyi desteklemek için birçok önlem getirdi. Kirov'un



stafilokok



öldürülmesi üstüne (1 Aralık 1934) muhaliflerini orta



Mikroskop altında salkım biçiminde görülen Gram po zitif bakteri cinsi. Stafilokok (Bil. a. Staphylococcus) cin



1936'da, mareşal Tuhaçevskiy 1937'de, Buharin ve Rıykov 1938'de), yeni bir Anayasa hazırlatarak (1936),



si üyeleri, en sık rastlanan hastalık etkenlerindendirler. Hem havalı, hem havasız ortamda, suda, tozlarda, ha



vada ve toprakta yaşar, kan çıbani, şirpençe, çeşitli ap seler, kulak iltihabı, anjin, zatürree, menenjit, vb. pek



çok hastalığa yol açarlar. Besin zehirlenmelerinin ço



ğunda da rol oynarlar.



dan kaldırmaya başlayıp (Kamenev ve Zinovyev



yönetimi bütünüyle ele geçirdi. Hitler Almanyası'yla



saldırmazlık paktı imzalayıp (1939), İkinci Dünya Sava



şı'nın başlamasından yararlanarak Polonya'nın doğu kesimini (17 Eylül 1939) ve Finlandiya (12 Mart 1940)



ile Romanya'dan (26 Haziran 1940) birçok toprak par çasını SSCB ordularına işgal ettirdi. Saldırmazlık paktina



STANLEY, WENDELL MEREDITH 147 karşın Almanya SSCB'ye saldırınca (22 Haziran 1941), Halk Komiserleri Meclisi başkanı olarak bütün yetkileri



elinde toplayıp, yurttaşlarından her yeri yakıp yıkarak



geri çekilmelerini, düşmanın ardında partizan birlikleri kurmalarını, düşman güçten düşünceye kadar bu takti ğin sürdürülmesini isteur. Sovyetler Birliği mareşalliğine (Mart 1943) ve en büyük generalliğine (1 Ocak 1945)



yükseltilip, Churchill ve Roosevelt'le askeri ve si yasal konferanslara katıldı: Tahran (1943), Yalta (Şubat 1945) ve Potsdam (Temmuz 1945) konferansları, Müt



tefiklerin korkularını gidermek için Komintern'i dağıtıp,



8 Ağustos 1945'te Japonya'ya da savaş ilan etti. Avru



pa'da halk demokrasilerinin kurulmasını sağlayıp. SSCB'nin batı sınırlarının sosyalist devletlerle çevrilme sini sağladı. Ölümünden sonra şiddetle eleştirilip, yo ğun bir "stalincilikten kurtulma kampanyası" başlatıldı



yonunun arasını bulmaya çalıştıysa da başaramadı.



1768-1774 Türk-Rus Savaşı başlayınca, konfederasyon



yandaşları tarafından tahttan indirilip (1770), Polon ya'nın birinci paylaşılmasıyla (1772), hiçbir yetkisi kal madı. O tarihten sonra kendini eğitim sorunlarına verip, Polonya'nın üçüncü kez paylaşılmasından sonra tahtta ki haklarından vazgeçti (25 Kasım 1795) ve Pavell tahta çıkıncaya kadar Grodno'da gözaltında yaşadı.



Stanley, Sir Henry Morton Ingiliz gazetecisi ve gezgini (Denbigh, Wales 1841



Londra 1904). Bir gemide muçoluk yaparken New Or



ve Ekim 1961'de, mumyalanmış cesedi Lenin'in anit kabrinden alınarak, rejim ileri gelenlerinin gömüldüğü



Gazeteci ve



Kremlin'e aktarıldı.



L'ezgin Sir Henry Martin Stanley, Afrika'ya ilk



Stalingrad Savaşı



gezisinde, üç vildır haber



İkinci Dünya Savaşı'nda Stalingrad (günümüzde Vol gograd) önlerinde yapılan çarpışmalara topluca verilen ad. Friedrich von Paulus komutasındaki VI. Alman or



alınamayan David Livingstone'u bulmuş, sonraki



dusunun 17 Haziran 1942'de kente saldırmasıyla baş



seferlerinde



layan Stalingrad Savaşı, kenti savunan Sovyet birlikleri



Airika'nın is hesimini



nin direnmesiyle, sürüp gitti. 19 Kasım 1947'de Sovyet



hestederek, Kongo irmağını



kuvvetlerinin kuzeyden ve güneyden Alman birliklerini kuşatmaları sonucunda, Almanlar teslim olmak zorun



havnagından Atlas ok vanusuna kadar izlemiştir.



da kaldılar. Sovyetlerin 750 000 kişi, Almanların 850 000 kişi yitirdikleri Stalingrad Savaşı'nın sona ermesi,



savaşın genel gidişinde bir dönemeç noktası oldu.



Stamboliski, Aleksandr Bulgar siyasetçisi (Slavovica 1879-ay.y. 1923). Çiftçi



Partisi'nin başkanlığına seçilen (1908) Aleksandr Stam



boliski, savaşa karşı çıktığı için Birinci Dünya Savaşı yıl larını (1915-1918) cezaevinde geçirdi. Savaştan sonra



başbakanlığa getirilip (1919), bir “yeşil diktatörlük" kur



du; Neuilly Antlaşması'nı imzaladı (1919); sosyal re formlar yaptı. Bir süre komunistlere yaklaşıp, 9 Haziran



1923'teki hükümet darbesinden sonra kurşuna dizildi.



Stamitz, J. W. Anton Alman kemancısı ve bestecisi (Nemecky Brod 1717 Mannheim 1757). Pfalz seçici prensinin oda müziği or kestrasında çalışan Johann Wenzell Anton Stamitz,



sonra bu orkestranın baş kemancılığına ve yöneticiliği ne getirildi. Senfonilerine minuettoyu, orkestrasına ye



ni çalgıları sokup, 1755'te Paris'e giderek, Fransız çalgi müziği bestecilerini, özellikle de Rameau'yu büyük öl



çüde etkiledi. Keman için sonatlar, ikililer, üçlüler, ke



man koncertoları besteledi. Kurucusu olduğu Mannhe im okulu, Haydn ve Mozart'ın orkestra estetiğini büyük



ölçüde etkilemiştir.



leanslı tüccar Stanley tarafından evlat edinilen Sir Henry Morton Stanley (asıl adı John Rowlands dir), Ayrılık Sa



vaşı'nda, Konfederasyon yandaşları ordusunda savaştı.



Gazetecilik yapıp, üç yıldır haber alınamayan Livings tone'u bulmakla görevlendirilince, önce Zengibar'a (Ocak 1871), sonra Ucici'ye giderek, Livingstone'u



buldu (10 Kasım 1871). Livingstone ölünce, onun keşif



lerini sürdürmek için yeniden Zengibar'a dönüp (1874



sonu), Ekvator Afrikası'nı doğudan batıya aştı; Victoria



Nyanza gölünü ve Uganda'yı keşfetti, Ruwenzori'yi ve Albert-Nyanza gölünü buldu. Tanganyika, Zaire ve Kongo'yu dolaşıp (1877), Belçika kralı Léopold Il'nin



kurduğu (1876) Uluslararası Afrika Derneği'nin hizme tine girerek, büyük bir gezi heyetinin başında Stanley Pool'a (günümüzde Malebo Pool) ulaştı (1879-1884). Leopold gölünü bulup, yerli kabilelerin şefleriyle anlaş malar yaparak, Kongo irmağının sol kıyısının Afrika



Derneği'nin malı olmasını sağladı. Vadeley bölgesinde kuşatılan Emin Paşa'yı kurtarıp (1888), gezginlikten



vazgeçerek Ingiltere'ye döndü ve Avam Kamarası'na üye seçildi.



Başlıca yapıtları: How I Found Livingstone (Livings



tone'u Nasıl Buldum?, 1872); Through the Dark Conti nent(Siyahlar Kitasında, 1787); in Darkest Afrika (Kara



Afrika'da, 1890); Through South Africa (Güney Afri ka'da, 1898).



Stanislaw II



Son Polonya kralı (Wolczyn 1732-Petersburg 1798). Stanislaw Poniatowski'nin oğlu olan Stanislaw II August



Poniatowski, büyük düşes Yekaterina'yla (ll) gönüliliş kisi kurup (1755), Yekaterina Rusya tahtına çıkınca (1762), onun baskısıyla Polonya kralı seçildi (Eylül 1764). Ruslar ile Türklerin desteklediği Bar konfederas



Stanley, Wendell Meredith ABD'li biyokimyacı (Ridgeville 1904-Salamanca 1971).



Illinois, Harvard, Kaliforniya üniversitelerinde öğrenim



gören Wendell Meredith Stanley, Rockefeller Tip Araş. tırmaları Enstitüsü'nde çalıştı. Steroller üstüne önemli



çalışmalar yapıp. tütündeki mozaik hastalığının virüsü



148 STANLEYVILLE



nü billur halinde elde etti (1935). Sonra bu billurdan yo



la çıkarak nükleik asiti ayırıp (1936), nükleik asidin virü



sün etkinliğinde önemli rol oynadığını kanıtladı (1937).



1946'da Nobel Kimya Ödülü'nü). H.Northrop ve ). R.



Summer'la paylaşıp, Kaliforniya Üniversitesi Virüsler



Araştırma Laboratuvarı'nın yöneticiliğine (1947).



atandı



Stanleyville: Bk. KİSANGANİ.



mini yarıda bırakarak orduya yazılıp, kraliçe Mary'nin ölümü üstüne yazdığıbir şiir beğenilince(1695),subaylı ġa yükseltildi. 1705'te ordudan ayrılıp, 1709'da Addi son'la The Tatter (Geveze), 1711'de gene Addison'la



The Spectator dergilerini kurdu. Avam Kamarası'na



üye seçildiyse de (1713), bir eleştiri yazısı yüzünden



parlamentodan çıkarıldı (1714).



Şiirlerinin ve eleştiri yazılarının yanı sıra oyunlar da yazan Sir Richard Steele, Restorasyon döneminin hafif,



açık-saçık komedilerinin yerini alacak ahlâk dersi verici



bir komedi türü yaratmaya çalışmıştır: The Lying Lover



Stark, Johannes Alman fizikçisi (Schickenhof 1874-Traunstein 1957). Münih Üniversitesi'ni bitiren (1898) Johannes Stark,



Hannover Teknik Okulu'nda öğretmenlik yaptı. Kanal işınları üstündeki Doppler etkisini bulup (1905), elek



trik alanı etkisi sonucu tayf çizgilerinin ikiye bölündüğü



nü gözlemleyerek (Stark etkisi), 1919'da Nobel Fizik



(Yalancı Sevgili, 1703), The Conscious Lovers (Bilinçli Sevgililer, 1727), vb.



Steen, Jan Hollandalı ressam (Leiden 1626-ay.y. 1679). Zengin bir tüccarın oğlu olan Jan Steen, Utrecht'te Nicolas Knup



Ödülü'nü aldı. Würzburg Üniversitesi'nde kürsü baş kanlığına atanip (1920), Jahrbucherfür Radio Aktivitat und Electroniki (Rakyoaktiflik ve Elektronik Yıllığı) ya yınladı.



Starr, Ringa: Bk. BEATLES, THE. statik Mekaniğin, maddesel sistemlerin dengesini belirli bir



karşılaştırma sisteminde inceleyen dalı. Bir karşılaştır ma sisteminde, başlangıçta hareketsiz olan bir cisim,



birçok kuvvetin etkisinde her zaman harekete geçme yip, bazen hareketsiz kalır ve bu durumda "dengede" diye nitelenir. Statiğin konusu, dengenin incelenmesi dir. Bu inceleme, uygulamalı mekanikte (yapıların ka rarlılığı; gereçlerin dayanıklılığı; vb.) son derece önem lidir.



Statzer, Ferdi Avusturya asıllı Türk piyano virtüözü (Viyana 1906-İs tanbul 1974). Salzburg (1925) ve Viyana'da (1932) mü zik öğrenimi gören Ferdi Statzer (asıl adı Friedrich von Statzer'dir), çeşitli Avrupa ülkelerinde konserler verdik



ten sonra İstanbul'a yerleşti (1932). Belediye Konserva



tuvarı'nda piyano öğretmenliği velstanbul Şehir Orkest rası'nda yöneticilik yapıp, 1944'te Türk uyruğuna kabul



edildi. Birçok öğrenci (Verda Erman, Gülay Uğurata, Er gican Saydam, Ayşegül Sarica, vb.) yetiştirdi.



XVII. yy. Hollandalı ressamlarından Jan Steen, Soyunan



Kadın (1636), vb. konularını günlük yaşamdan aldığı tablolarıyla ün salmuştır. (Özel koleksiyon.)



fer'den, Haarlem'de Adriaen Van Ostade'den ders al



Staudinger, Hermann



dı. 1648'de Leiden Ressamlar Birliği'ni kurdu. 1649'da Lahey'de ressam Van Goyen'in öğrencisi oldu ve kızıy



Alman kimyacısı (Worms 1881-Freiburg im Breisgau 1965). Yüksek polimerlerin, alışılmış kimyasal bağlarla



meye başlayıp, konusunu günlük yaşamdan alan tablo



birarada tutulan dev moleküller oldukları görüşünü ilk savunanlar arasında yeralan Hermann Staudinger,



nü, Hasta Kadın, Doktorun Ziyareti, İstiridye Yiyen Genç Kız, Düğün, Köy Cerrahı, Yemek, vb.) yaptı.



makromoleküllerin özgün bir madde olduklarını ortaya



la evlendi. Geçimini sağlamak için 1673'te bir han işlet



lar ve aile yaşamını öven tablolar (Bayram, Doğum Gü



koydu; yapılarını belirleyip, özelliklerini inceleyerek, 1953'te Nobel Kimya Ödülü'nü aldı.



Stein, Gertrude



Steele, Sir Richard



ABD'li kadın yazar (Alleghany, Pennsylvania 1874



Irlandalı yazar (Dublin 1672-Camarthen, Wales 1729).



Çocuk yaşta babası ve annesi ölünce Ormond düküta



rafından yetiştirilen Sir Richard Steele, Oxford'da öğre nim görürken Joseph Addison'la arkadaş oldu. Öğreni



Neuilly-sur-Seine, Fransa 1946). Radcliffe College'ı bi tirip (1897), John Hopkins Tıp Fakültesi'nde dört yıl öğ. renim gören Gertrude Stein, bir miras kalınca öğrenimi ni yarım bırakarak, 1903'te Paris'e yerleşti. 40'i aşkın öykü kitabı, eleştiri kitabı, vb. yayınlayıp, kimlik sorunu



nun içinde uyandırdığı sıkıntının izlerini taşıyan, roman



STENDHAL



149



Fransız psikolojik



larıyla Hemingway'i ve "yitik kuşak” romancılarının sa natını etkiledi (Three Lives (Üç Yaşam. 1909): The Ma.



romanının kurucusu sayılan Stendhal, Kızıl ve Kara (1830),



king of Americans (Amerikalıların Oluşu, 1925); The



Autobiography of Alice B. Toklas (Alice B. Toklas'ın Ya şamöyküsü, 1933); vb.).



Parma Manastiri (1839), vb. ünlü



romanlarının yanı



Stein, William Howard



sıra, birçok yolculuk anlatısı ve çeşitli



ABD'li biyokimyacı (New York 1911-ay.y. 1980). Co



müzikçilerin özyaşamöykülerini



lumbia Universitesi'nde doktora çalışmasını tamamla



yazmıştır.



yan (1938) William Howard Stein, New York Rockefel ler Enstitüsü'nde biyokimya asistanlığına başlayıp



(1939), profesörlüğe yükseldi (1952). Kromatografi yöntemlerinden yararlanarak aminoasitler ve protein



ler üstüne araştırmalar yapıp, Stanford Moore'la birlikte ribonukleazın yapısını belirledi ve yüze yakın proteinin



yapısını açıkladı. 1972'de Nobel Kimya Ödülü'nü Stan ford Moore ve Christian Anfinsen'le paylaştı.



Steinbeck, John ABD'li yazar (Salinas, Kaliforniya 1902-New York 1968). Yükseköğrenim görebilmek için birçok işte çalı



ta annesi ölünce, sevmediği babasının yanında hüzünlü



bir ömür sürmeye başlayan Stendhal (asıl adı Henri Beyle'dir), hiç sevmediği öğretmeni rahip Baillon'a tep ki olarak devrimci düşünceleri benimsedi. Yeni kurulan



(1796) Grenoble Lisesi'ni bitirip, özellikle matematik derslerinde başarılı olduğu için, 1799'da Paris'te mu hendislik öğrenimi görmeye gittiyse de, okula gitmek yerine başıboş bir yaşam sürmeye ve "komediler yaz



mayı” tasarlamaya başladı. Hastalanınca uzak akraba ları tarafından bakıp, akrabalarından albay Pierre Da ru'nün önemli bir görevde bulunduğu Savaş Bakanlı



ğın'da çalışmaya koyuldu. Sonra, Daru'yle İtalya ordu suna katılarak İtalya'ya gidip, 1800 sonunda süvari su ABD'li yazar John Steinbeck, 1930



yıllarının ortalannda



üne kavuşmadan önce, çeşitli işlerde çalışmış, Gazap



Üzümleri (1939), vb.



yapıtlarında,



yoksulların karsi karşıya oldukları



toplumsal



adaletsizliği betimlerken, kişisel deneyimlerden yararlanmıştır.



şan John Steinbeck, Kaliforniya'da yaşayan basit insan ları yakından inceleme ve tanıma olanağı buldu.



İlk romanı olan, korsan Henry Morgan'ın yaşamını anlatan Altın Kadeh'ten (The Cup of Gold) sonra, artar



da, Kaliforniya insanlarının yaşayışını yalın, yapmacık siz, zorlamaya başvurmadan anlattığı romanlar ve öykü



kitapları yayınlayıp, 1962'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.



Başlıca yapıtları: Cennet Çayırları (The Pastures of



Heaven, 1932), Bilinmeyen Bir Tanrıya (To a God Unk



nown, 1933), Yukarı Mahalle (Tortilla Flat, 1935), Kali



forniya'daki tarım işçileri grevini anlatan Bitmeyen Kav



ga (In Dubious Battle), Fareler ve insanlar (Of Mice and Men, 1937), Al Midilli (The Red Poney, öyküler, 1937),



The Long Valley (Uzun Vadi, öyküler, 1938), başyapıtı Gazap Üzümleri(The Grapes of Wrath, 1939), Ay Batti (The Moon Is Down, 1942), Sardalye Sokağı (Cannery Row, 1944), Aşk Otobüsü (The Wayward Bus, 1947), İnci (The Pearl, 1947), Alev (Burning Bright, 1950),



Cennet Yolu (East of Eden, 1952), Uğurlu Perşembe (Sweet Thursday, 1954), Macera Yolcuları (Travels With Charley, 1960), vb.



Stendhal Fransız yazarı (Grenoble 1783-Paris 1842). Küçük yaş



baylığına yükseldi. Fransa'ya dönünce ordudan ayrılıp (1802), babasından aldığı küçük bir parayla geçinerek, tiyatro oyuncularının dünyasına karıştı. Yeniden or duya yazılıp. 1809'da Avusturya Savaşı'na katıldı.



1810'da Paris'e dönerek, Danıştay yardımcı üyeligine getirilip, görevle Rusya'ya gönderildi (1812), Fransız



ordusunun büyük çekilişi sırasında yedek güçlere erzak



sağlamakla görevlendirilip, Paris'e ancak 31 Ocak



1813'te dönebildi. Napolyon'un yenilgisinden sonra iş



siz kalıp, Caspari'nin J. Haydn üstüne bir incelemesini



Fransızca'ya çevirerek imzasız yayınladı. Yeni bir İtalya



yolculuğundan sonra Stendhal adıyla Rome, Naples et



Florence en 1817(1817'de Roma, Napoli ve Floransa, 1817) adlı yolculuk anlatısını yayınlayıp, aynı yıl ablası



Pauline'le Milano'ya bir yolculuk yaptı ve bir Polonyalı



subayın eşi olan İtalyan asıllı Mathilde Visconti Dem



bowski'ye aşık oldu. Karşılık görmeyen sevgisinin el kisiyle De l'Amour (Aşk Üstüne, 1822) adlı kitabını ya zip, Fransa'ya dönerek (Haziran 1818), Merimée vb.



sanatçılarla dostluk kurdu. Londra ve İtalya'ya yolcu



luklar yaptı. Racine et Shakespeare (Racine ve Shakes peare, 1832'da yayınladı) adlı yapıtında romantizmin



tanımını yapıp, yayınladığı Armano (1827) adlı ilk ro



manı hiç ilgi uyandırmadıysa da, vazgeçmeyerek,



1829'da Roma'da Gezintiler (Les Promenades dans



Rome), 1830'da Kızıl ile Kara (Le Rouge et le Noir) adlı



romanlarını yayınladı. Para sıkıntısı sürdüğü için Tem muz monarşisi hükümetinden görev isteyip, Trieste



konsolosluguna atandı. Atanması Avusturya hükümeti tarafından onaylanmayinca, Civita-Vecchia konsolos luğuna getirilip (1831), görevini titizlikle yerine getirdi



ve düşkırıklığıyla sonuçlanan birçok gönül serüveni ge çirdi. 1836'da izinli olarak üç yıl Paris'te kalip Les Mé



moires d'un Touriste (Bir Gezginin Anıları, 1838), Par



ma Manastiri(La Chartreuse de Parme, 1839), Italya Hi kayeleri(Chroniques Italiennes, 1839), Castro Rahibesi



(L'Abbesse de Castro, 1839) adlı kitaplannı yayınladı. Birkaç ay sonra yeniden Civita-Vecchia'ya gittiyse de.



hastalanarak Fransa'ya döndü (1841) ve bir kalp krizin



den öldü.



Yüzyılının türünde tek yazarı olan Stendhal, yapıtla



150



STEP



rinin döneminde pek anlaşılmamasına karşılık, estetiğe



yeni, siyasal bir boyut kazandırarak, maddi değerlere bağlı kalmaya karşı çıkmış ve tek silahı edebiyat olan bir özgürlük peşinde koşmuş, yapıtlarıyla sonraki yazarları önemli ölçüde etkilemiştir. step: Bk. BOZKIR.



zenlenişini inceleyen dalı. Organik kimyada Le Bel ve Van't Hoff tarafından tasarlanan stereokimya, dört de



ğerlikli karbonun dörtyüzlü konumda bileşik vermesi ne, bunun sonucu olan bakışımsız karbon kavramına



ve hareketli bag ilkesine dayanır.



Stern, Otto Alman asıllı ABD'li fizikçi (Zory, Polonya 1888-Berke



Stephenson, George



ley 1969). Breslau Üniveritesi'nde fiziksel kimya dokto



İngiliz mühendisi (Wylam, Newcastle yakını 1781-Tap ton House, Chesterfield 1848). Bir maden işçisinin oğlu olan George Stephenson, çeşitli işlerden sonra bir ma den ocağında makinist olarak çalışmaya başlayıp,



Einstein'la birlikte çalıştı. Zürich'te, Frankfurt am-Ma



rasını veren (1912) Otto Stern, Prag Universitesi'nde



1814'te Blucher adı verilen ilk buharlı lokomotifi yaptı. On yıllık bir süre içinde, madenlerde kullanılması için 14 lokomotif üretti (bu lokomotiflerde, pistonun hare keti kollar aracılığıyla tekerleklere aktarılıyordu). Hel



ton-Sunderland arasında 13 500 m'lik bir demiryolu



döşemekle görevlendirilip, 1822'de hizmete giren bu hatta, o dönemde kullanılan çeşitli çekme yöntemlerin den yararlandı:Lokomotif, kabloyla çeken sabit makine vb. Çok geçmeden, hemen her yerde benimsenecek olan 1,424 m'lik ray açıklığını bulup, 1822-1825'te Stockton-Darlington hattını hizmete soktu (bu hatta



yalnızca lokomotifler kullanılıyordu ve ilk kez olarak trene yolcu vagonları bağlanmıştı). 1822'de Newcast le'da dünyanın ilk lokomotif fabrikasını kurup, Rain hill'de birçok lokomotif arasında açılan yarışı, The Roc ket adlı lokomotifiyle (bu lokomotifte Marc Seguin'in borulu isitma ilkesini uygulamış, ayrıca çekişi hızlandır



mak için egzosu boruya bağlamıştı) düzenli olarak saat te 27,5 km hız yaparak açık farkla kazandı (1829).



Stephenson, Robert İngiliz



mühendisi



(Willington



in'da (1914) fiziksel kimya okutmanlığı, Rostock Üni



versitesi'nde kuramsal fizik profesörlüğü, Hamburg



Üniversitesi'nde fiziksel kimya profesörlüğü (1923 1933) yaptı. ABD'ye göçüp, Carnegie Teknoloji Ensti



tüsü'nde ders verdi (1933-1945). Emekliye ayrılınca (1945) Berkeley'e (Kaliforniya) yerleşti.



Gazların kinetik kuramının dayandığı gaz molekül hızlarını ölçen Otto Stern, W. Gerlach'la birlikte, mag netik momentin uzaysal kuvantalamasını bulmuş, ayrı



ca hidrojen ve helyum atomlarından elektron tayflarına benzer tayflar elde edilebileceğini ortaya koymuş, ağır



taneciklere bağlı dalgaların varlığını kanıtlamış, 1945'te Nobel Fizik Ödülü'nü almıştır.



steroyitler iç salgı bezleri tarafından salgılanan sterol türevi hor monların genel adı. Biyokimya açısından son derece



önemli olan sterollerin başlıcası olan kolesterolün çe kirdeği siklopentanofenantren, birçok yapıda ortaktır.



Bu ortak sterol çekirdeğinden türeyen steroyitler, çekir degin bazı karbonlarındaki kimyasal öbeklerin durum larıyla ayırt edilirler. Başlıcaları arasında cinsellik hor monları (östrojen, progesteron, testosteron, vb.), böb



reküstü bezi hormonları (kortikosteroyitler), vb. sayıla Quay



1803-Londra



1859). George Stephenson'un oğlu olan Robert Step henson, 1828'den sonra babasının yardımcılığını yaptı.



Babasının emekliye ayrılmasından sonra İngiltere'deki büyük demiryolu hatlarının yapımını (özellikle New castle üstünden İskoçya'yı Londra'ya bağlayan hat) yö



netti. Bu hatlarda, kendi buluşu olan borulu köprüler



yaptırdı. New York-Kanada hattı üstünde 2 740 m'lik bir köprü yapımını yönetti.



stereo Ses kaynaklarının uzaydaki dağılımını yeniden oluştur



ma olanağı sağlayan ses iletim ya da kayıt ve üretim tek nigi. Stereo (ya da stereofoni), dinleyici için ses kaynak



larının algılamasını sağdan, ortadan ve soldan düzen ler. Sesin doğrudan yeniden üretimi, iki tam iletim hatti



bilir.



Stevenson, Robert Louis İskoç yazarı (Edinburgh 1850-Vailima, Batı Samoa ada si 1894). Edinburgh Üniversitesi'nde hukuk öğrenimi görürken yazmaya başlayan Robert Louis Stevenson,



vereme yakalanınca Fransa'ya bir yolculuk yaptı (1873). Öğrenimini tamamlayıp, kendini yazarlığa ada yarak An Inland Voyage (Kitaya Yolculuk, 1878), Tra vels with a Donkey in Cevennes (Cevennes'de Bir Eşek



le Yolculuk, 1879), vb, romanlarından sonra, serüven romanlarıyla (Define Adası (Treasure Island, 1883];



vb.) ve korku romanlarıyla (İki Yüzlü Adam (The Stran ge Case of Dr. Jekyll and Mr. Hyde, 1886); vb.) uluslara rası ün kazandı.



ni gerekli kılar: Ses kaynağının sağına ve soluna yerleşti



Stewart, James



katör; iki hoparlör. Magnetik bant üstüne kayıt, iki ka fayla, iki "pist" (yol) üstüne gerçekleştirilir. Plak üstüne



kayıtta, aynı iz üstüne iki yol,+45'lik ve-450'lik açılarla



ABD'li sinema oyuncusu (Indiana, Pennsylvania 1908). Kısa bir süre tiyatro oyunculuğu yapan James Stewart, Frank Capra'nın filmlerinde oynayarak (Para Beraber



rilmiş iki mikrofon ya da mikrofonlar dizisi; iki amplifi



kaydedilir. Bu iz, pikabin tek iğnesi tarafından okunur.



Gitmez (You Can't Take It With You, 1938); Bay Smith



Her iki işaret, iki ayrı hoparlörü besler ve iki hoparlör ile



Washington'a Gidiyor (Mr. Smith Goes to Washington,



dinleyicinin başının sınırladığı alan içindeki doğrultular da stereo ses oluşur.



delphia Story (Philadelphia Öyküsü) adlı filmle Oscar Ödülü'nü alıp, 1945'ten sonra özellikle Alfred Hitck



stereokimya



Kimyanın, atomların moleküller içindeki üçhoyutlu dü



1929); vb.) uluslararası ün kazandı. 1940'ta The Phila



cock'un filmlerinde büyük beğeni kazandı: Ölüm Kara n (The Rape, 1948), Arka Pencere (Rear Window, 1954), Ölüm Korkusu (Vertigo. 1958), Bir Cinayetin Anatomisi(Anatomy of a Murder, 1959), vb.



STRABON



151



Stijl, De: Bk. DE STİJL.



Stolıypin, Pyotr Arkadyeviç



St. Louis: Bk. Saint Louis.



Rus siyasetçisi(Dresden 1862-Kiev 1911). Taşrada vali lik yaparken Nikolay II tarafından İçişleri bakanlığı ve



başbakanlığa getirilen (1906) Pyotr Arkadyeviç Stoliy



pin, muhalefete sert bir baskı uygulayarak, Haziran



stoacılık Kitionlu



Zenon



1907'de Duma'yı dağıttırdı. Sınıfsal eşitsizlikleri artıran tarafından



kurulan



felsefe



okulu.



Khrysippos, Seneca, Epiktetos ve Marcus Aurelius tara fından bölünmez bir bütün halinde geliştirilen stoacılık,



tümtanrıcı ve maddecidir. Belagat ve diyalektik nitelik



leriyle tanımlanır: İyi söz söyleme sanatı olarak belagat tir; önermelerin içeriğine başvurmaksızın akıl yürütme



nin biçimsel geçerliliğine ilişkin kuralları ve koşulları ha



zırladığı ölçüdede diyalektiktir. Söz konusu içerik, yani madde, duyularla algılanır ve fiziğin konusunu oluştu rur. Stoacılara göre, doğanın biricik varlıkları cisimler dir; ama cisimlerin hiçbirinde, madde, güçten, yani ci simlerin evriminin dinamik ilkesinden ayrılamaz. Dün



yadaki cisimler arasında bağ kurarak dünyanın uyumu



nu sağlayan bu güç, dünyanın ruhudur; tanrıdır. Stoaci



ahlaka göre erdemin amacı ruhun mutlak dinginliği ol



duğundan, insan için en büyük mutluluk kendisiyle, benzerleriyle ve doğa ile uyum içinde yaşamaktır. Stockholm



İsveç'in başkenti ve en büyük kenti. Baltık denizi kıyı sında, Mälanen gölü ile deniz arasındaki ulaşıma elve



rişli bir su yolu kıyısında yeralan Stockholm'un nüfusu 672 187'dir. Yaklaşık 20 ada ile birçok yarımada üstüne



yeni bir seçim yasası hazırlatıp, yeni bir toprak sahibi köylüler sinifinin oluşmasını destekledi. 1911'de hem Duma'yla, hem de imparatorla görüş ayrılığına düşüp,



çok geçmeden iki yanlı bir ajan tarafından öldürüldü.



Storm, Theodor Alman şairi ve yazan (Husum 1817-Hademarschen, Holstein 1888). Hukuk öğrenimi gören Theodor Storm, 1851'de Sommargeschichten und Lieder(Yaz Öyküle ri ve Şarkıları) adlı şiir kitabını yayınladı. Danimarka ege



menliğine karşı manzum küçük oyunları yüzünden



Schleswig-Holstein'den kaçmak zorunda kalıp, Pots dam'da ve Thüringen'de yargıç yardımcılığı yaptı.



Schleswig-Holstein'ın Prusya tarafından ilhaki üstüne Husum'a dönüp, Pole Poppenspäler (Kuklacı Pole,



1874), Renate (1877-1888), Eekenhof (1879), Die Söh ne des Senators (Senatörün Oğulları, 1879) adlı öykü lerini yayınladıktan sonra, emekliye ayrılarak Hade marschen'e çekildi. 1886-1888'de Kır Atli (Der Sc



himmeltreiter) adlı öyküsünü yayınladı.



Stoss, Veit



yayılan, bu yüzden "Kuzey'in Venedik'i" (gondollar ye.



Schwaben asıllı olduğu sanılan heykelci (? 1440'a d. Nürnberg 1533). 1477'de Krakow'a giderek Marien



rine feribotların çalıştığı su yolları) diye anılan Stock



kirche'nin mihrap arkalığında çalışan Veit Stoss (Lehçe



ho m'un çeşitli kesimleri, birçok köprüyle birbirine bag lanmıştır. Ülkenin başlıca sanayi (metalürji, makine ya pimi, otomobil yapımı, iletişim araçları yapımı)kentive



ikinci büyük limanı olan kent, aynı zamanda da her yıl Nobel ödüllerinin (Norveç'te Oslo'da verilen Nobel



Barış Ödülü dışında) merkezidir. Doğal güzellikleri ve tarihsel anıtlarıyla (XIII. yy'ın sonlarından kalma Riddar holmen kilisesi; XV.-XVII. yy'lar arasında yeniden ya pılmış Storkyrkan kilisesi. XVII.yy ortalarından başlana rak yapılmış Riddarhuset (Soylular sarayıl; vb.) çok sayıda turist de çekmektedir. TARIH



Wit Stwosz), o güne kadar alışılagelmiş yapıtlarin tersi



ne, resmin ikinci planda rol oynadığı bu mihrap arkali



ğında, tahta üstüne Meryem'le ilgili sahneler oydu. Kra kow'da ayrıca, Kazimierz IV Jagellon'un ve Wloclawek



başpiskoposunun lahitlerini yapıp, 1496'da Nürn berg'e dönerek, Sankt Lorenz kilisesinde Meleklerin



Selamını ve Karmelit kilisesinin mihrap arkalığını (gü nümüzde Bamberg'de) yaptı.



Veit Stoss, tahtanın daha derin oyulmasıyla elde et



tiği siyah etkileriyle, işık-gölge oyunlarını destekleyen kırık çizgilerle, tahta oymacılığının eşine az rastlanır ör neklerini vermiştır.



1250'ye doğru günümüzde eski kesimini oluşturan ada



üstünde kurulan savunma merkezi çevresinde gelişen Stockholm, Ortaçağ'da Hansa birliğine üye olarak



Stowe, Harriet Beecher: Bk. BEECHER



önemli bir ticaret merkezine dönüştü. 1523'te İsveç



STOWE, MRS.



(1611-32) yapılan çalışmalar sonucunda, Avrupa'nın başlıca limani haline geldi. Kraliçe Christina dönemin



Strabon



Krallığı'nın başkenti olup, Gustav II Adolf döneminde



de (1632-54), aynı zamanda da önemli bir düşünce ve



kültür merkezine dönüştü.



Stokes, Sir George Gabriel Irlandalı matematikçi ve fizikçi (Skreen 1819-Cam bridge 1903). Cambridge'de ders veren Sir George Gab riel Stokes, belirli bir yüzey integralini bir eğri integra



line dönüştürme olanağı veren formülü buldu (1849).



Eski Yunan coğrafyacısı ve tarihçisi (Amaseia (Amasya)



1.0. 65-? İ.S. 21'den sonra), Sağlam bir öğrenim gör



dükten sonra stoacılığı benimseyen Strabon (Latince



Strabo), Roma İmparatorluğu'nun büyük bölümünü, Anadolu'yu, Ege adalarını, Mısır'ı dolaştı; birçok kez Roma'ya gitti. Historika Hypomnemata (Tarihsel Ani lar) adlı günümüze kalmayan 47 kitaplık yapıtında, II. yy'a kadar dünyanın başlıca dönemlerinin kısa bir öze



Krallık Derneği üyeliğine seçilip (1851), sıvıların için



tini yaptıktan sonra, 1.6.146'dan imparatorluğun kuru



de katı cisimlerin düşüş yasasını buldu. Işık kırınımı ve



biçimde günümüze kalan Geographika (Coğrafya) adlı



flüorışı konularında kuramlar ortaya atıp, X işınlarının elde edilişinden yola çıkarak, bu işınların görünür



işıkla ayni kökten geldiğini, yalnızca dalga boylarının



daha küçük olduğunu kanıtladı (Stokes yasası).



luşuna kadar Roma tarihini anlattı. Aşağı yukan eksiksiz 17 kitaplık yapıtında, yalnızca uzmanları ilgilendiren



şeyleri bir yana bırakarak, "her okumuş kişinin bilmesi



gereken şeyleri" (aslında fiziksel, beşerî've tarihsel cog. rafyanın konularını) kısaca ve açıkça anlattı.



152



STRADIVARIUS



Stradivarius



İtalyan, keman yapımcısı (Cremona yakınları 1644 Cremona 1737). Niccolo Amati'nin yanında yetişen



Stradivarius (asıl adı Antonio Stradivari dir),daha güçlü bir ses elde etmek amacıyla, daha geniş ve daha düz



kemanlar yaptı. Altı çocuğundan Francesco (1671



1741) ve Omobono (1679-1742) da babalarının işini



sürdürdüler ve aile üyelerinin yaptıkları 1 100'e yakın



ünlü "Stradivarius" kemanından 650 kadarı günümüze kaldı.



Strasbourg Fransa'nın kuzeydoğu kesiminde kent. Ren irmağının



batı kıyısında, Paris'in 400 km doğusunda yeralan Stras



bourg'un nüfusu 255 937'dir. Trafiğiyılda 15 Mt'u bu lan limanı sayesinde önemli bir ticaret merkezi olan



kentte, sanayi de gelişmiştir: Petrol rafinerileri, metalür



ji, besin sanayisi, çeşitli makineler yapımı, vb. Aynı za



manda da Avrupa Konseyi'nin ve Avrupa Parlemento su'nun merkezidir.



Keltler tarafından kurulup, daha sonra Romalılar ta rafından alınarak Argentoratum adıyla tahkim edilen



yapıp, Münih sarayı orkestra şefliğine (1894), Berlin Sa rayı opera orkestra şefliğine, ardından da genel müzik



yöneticiliğine getirildi (1908). Daha 1900'dan önce yedi senfonik şiiriyle (Don Ju an, 1889; Macbeth, 1890; Ölüm ve Değişim, 1890; Till



Eulenspiegel, 1895;Zerdüşt Böyle Dedi, 1896; Don Ki şot, 1898) büyük ün kazanmış olan Richard Strauss, ilk iki operasıyla (Salome, 1905, Elektra, 1908) öncü sanat çılar arasına girmiş. ama sonraki operalarıyla, yeni-kla



sik akıma katılmıştır: Güllü Şövalye (1911), Ariadne Naksos'ta (1912), Gölgesiz Kadın (1919), Intermezzo



(1924), Arabella (1933), Sessiz Kadın (1935), Barış Gü nu (1938), Daphne (1938), Danae'nin Aşkı(1940), vb.



Öbür yapıtları arasında 1900'den sonra yazdığı senfo nik şiirler(Bir Alp Senfonisi,1915; vb), baleler, sonatlar,



dörtlüler, koncertolar, liedler,koro parçaları, vb. sayıla bilir.



Strauss ailesi Avusturyalı besteciler ve kemancılar ailesi. Ailenin ku rucusu Johann Strauss (Viyana 1804-ay.y. 1849),



kent, V. yy'da Franklar tarafından ele geçirildi ve Strete



Strauss ailesinin



burgum adı verildi. XIII. yy'da Kutsal Roma-Germen



başlıca temsilcisi Johann II Strauss,



Imparatorluğu içinde özgür kent olup, 1681'de Fran sızlar tarafından işgal edildi. 1870 Savaşı'ndan sonra Al



özellikle Güzel



Mavi Tuna (1867),



manya'ya bırakılıp, 1919'da yeniden Fransa'ya geçti. İkinci Dünya Savaşı'nda Almanlar tarafından işgal edi



vb. valsleriyle tanınır. İlk valsini



lip, çevresinde yapılan şiddetli çarpışmalardan büyük zarar gördü.



henüz altı



yaşındayken



bestelemiş, on



dokuz yaşında



Strasbourglu Gottfried: Bk. GOTTFRIED,



kendi orkestrasını yönetmeye



STRASBOURGLU.



başlamıştır. Valslerinin yani



Strathclyde



sıra, Çingene



İskoçya'nın batı kesiminde yönetim bölgesi. Yüzölçü mü13 568 km', nüfusu 2 398 000, merkezi Glasgow kenti olan Strathclyde'da, sanayi büyük ölçüde geliş



vb. operetleriyle



Baron, Yarasa, de ünlüdür.



miştir: Tersaneler, hafif ve ağır makine sanayisi, vb.



kendi kendini yetiştirip, arkadaşı Lanner'le bir dörtlu oluşturduktan sonra, 1825'te kendi orkestrasını kurdu.



stratosfer



Valsler, marşlar, polkalar, kadriller, vb. besteleyip, sa



Atmosferin troposferin üstünde yeralan bölgesi. 12-40 km yükseltide yeralan stratosferde, sıcaklığın yükseltiy le birlikte artması, tabakalar biçiminde yatay akımlara (stratlar) ve büyük bir düşey kararlılığa yolaçar. Aşağı



yukarı bütün ozon, özellikle 25 km'ye doğru, stratos ferde oluşur.



stratus bulutları: Bk. BULUT.



ray balolarında orkestra yöneticiliği yaptı ve orkest rasıyla Avrupa'nın aşağı yukarı bütün büyük kentlerin



de konserler verdi. Oğlu Johann II Strauss (Viyana 1825-ay.y. 1899), on dokuz yaşında kendi orkestrasını



kurup, Viyana kenti müzik yöneticiliğine getirildi. Ba



bası ölünce iki orkestrayı birleştirip, onun yerine saray baloları yöneticiliğine atandı (1863). İki yüzü aşkın



vals (Güzel Mavi Tuna, 1867; vb.), operetler (Yarasa,



1874; Çingene Baron, 1885; vb.) besteledi. Kardeşi Joseph Strauss (Viyana 1827-ay.y. 1870) ve Eduard



Strauss (Viyana 1835-ay.y. 1916), saray baloları yo Strauss, Johann: STRAUSS AİLESİ.



neticiliğine atanmasından (1863) sonra ağabeylerinin



orkestrasını yönettiler ve çok sayıda dans müziğ bes telediler.



Strauss, Richard



Stravinski, Igor



Alman bestecisi ve orkestra yöneticisi (Münih 1864 Garmisch-Partenkirchen 1949). Saray müzik yöneticisi



Rus bestecisi (Oranienbaum, Petersburg yakını 1882 New York 1971). Babasının zorlamasıyla önce hukuk



Meyer'den ders alan Richard Strauss, 13 üflemeli çalg, için Serenadinin (1882) Hans Bülow tarafından tanıtıl



masından sonra, 1885'te Meiningen orkestrasının yö neticiliğine atandı Weimar'da saray müzik yöneticiliği



öğrenimi gören Igor Stravinski (ya da Stravinskiy), sonra birkaç yıl Rimskiy-Korsakov'dan ders alarak çalgılama da ustalaştı. 1910'da Diaghilev'in Rus Baleleri toplulu



ğu için yazdığı Ateş Kuşu'ylabir anda büyükün kazanıp,



STRINDBERG, AUGUST 153 XX. yy. bestecilerinin



en Unlulerinden Igor



Stravinski, çeşitli uyruklara geçtikten sonra, ABD'ye



yerleşmiştir. Yaşamı boyunca çeşitli



da zincirleme dizili hücreler halinde görülen strepto



kok (Bil. a. Streptococcus) cinsi üyelerinin bazıları, insa nin ağız boşluğunda, bağırsağında, dölyolunda, vb.ya şar ve hiçbir rahatsızlığa yol açmazlar. Bazılarıysa ateşli



eklem romatizması, kızıl, bademcik iltihabı, böbrek yu



macıkları iltihabı gibi hastalıklara neden olurlar.



müzik akımlarını



denemiş, sanat



yapıtının, özel bir



streptomisin: Bk. ANTİBİYOTİKLER.



duyarlılığın anlatımı değil, bir zanaatçının



elinde işlenmiş bir nesne olduğunu savunarak,



romantizme şiddetle karşı çıkmıştır.



stres



Bireylerde denetimleri dışındaki olaylar yüzünden olu



şan bozuklukları ve olumsuz etkileri belirten ruhbilim terimi. Duyarlı kişilerde ruhsal çöküntüye ve kaygıya



yol açabilen stres, aşırı durumlarda yüksek tansiyon, kalp krizi, inme, vb. bedensel hastalıklara da neden ertesi yıl çok beğenilen Petruşka adlı dramatik balesiyle ününü pekiştirdi. 1913'te Diaghilev'in topluluğunun



olabilir.



Paris'te oynadığı Bahar Ayini, balesinin yeniliği ve atak lığıyla büyük yankılar uyandırıp (yapıt XX. yy'ın ilk yarı sında, armoni yenilikleri ve çalgılama etkileri bakımın



Stresemann, Gustav



dramını besteledi. Rus Devrimi'nden sonra İsviçre'ye



Alman devlet adamı (Berlin 1878-ay.y. 1929). Sakson ya Sanayicileri Birliği başkanlığı yapan (1902-1918) Gustav Stresemann, milletvekilliğine seçildi (1907).



göçüp, Tilki(1917) ve Düğün (1917) balelerini, Askerin Öyküsü (1918) adlı sahnemüziğini besteledi. 1920'de



Ulusal Liberal Parti'nin başkanlığına seçilip (1917), Halk Partisi'ni kurdu (1920). Başbakanlığa ve Dışişleri bakan



dan eşsizliğini korumuştur), 1914'te Bülbüladlı müzikli



Pulcinella balesinde Pergolesi'nin temalarini yeniden



liğina (1923) atanip, Ruhr'un işgaline karşı girişilen pasif



ele alarak yeni-klasisizmi deneyip, 1921'de Fransa'ya yerleşerek, 1927'de Kral Oidipus ve ApollonMusage les balelerini besteledi. 1928'de Perinin Öpücüğü, 1937'de İskambil Oyunu balelerini besteleyip, 1939'da



direnişe son verdi. Aristide Briand'la birlikte (daha son ra, 1926'da, Briand'la Nobel Barış Ödülü'nü paylaştı)



ABD'ye göçerek bir kez daha uyruk değiştirdi. Bir süre Harvard'da ders verdikten sonra daha çok dinsel yapıt



(1926), Briand Kellogg pakti (1928). Alman borçlarını



lar besteledi. 1950'den sonra dizisel müziğe yöneldi.



ması'nın getirdiği güvencelerin başarısızlığını gösteren Young Planı'nı imzaladıktan (1929) sonra öldü.



Öbür yapıtları: Piyano için sonat ve etüdler, yaylılar



Fransız-Alman yakınlaşmasını sağladı: Locarno Paktı (1925); Almanya'nın Milletler Cemiyeti'ne girmesi



düzene koyan ve 1919'da imzalanan Versailles Antlaş



dörtlüsü için Koncertino, keman ve piyano için Duo



Concertantis, Fantastik Scherzo, Şenlik Ateşi, Bülbülün



Şarkısı, Sirk Filleri İçin Polka, yaylı çalgılar için re major



striknin



koncerto, ses ve piyano için Dört Rus Şarkısı, ses ve çal gi için Kantat, Agon (1957), Threni (1958), piyano ve



Kargabükenden elde edilen çok zehirli alkaloyit. Doğal



orkestra için Moumevents (1959), A Sermon, a Narrati



sıcı ilaçların en etkilisidir. Zehirlenmeye yol açabildiğin den tedavide çok küçük dozlarda ve sülfat biçiminde



ve a Prayer, Gesualdo Monumentum (1960), The Flo



od (1962) operası, Requiem Canticles (1966), vb.



bir alkaloyit olan (formülü C, H, N,O,) striknin, kas ka kullanılır. Striknin zehirlenmesi, havaleler, kaslarda



Streep, Meryl



sertleşme, kesik solunum, kalp ateş ritminde düzensiz lik, çırpınmalar ve çığlıklarla gelişir; son bir çırpınma ve



ABD'li kadın sinema oyuncusu (Basking Ridge, New



nir. Panzehir olarak tanen, bol miktarda kahve ve kus



Jersey 1949). Önce opera, sonra tiyatro öğrenimi gören Meryl Streep (asıl adı Mary Louise Streep'tir), 1977'de



sinemaya başlayarak, art arda oynadığı filmlerle döne.



minin en güçlü kadın oyuncuları arasında yeraldı: Avci (The Deer Hunter, 1979); Kramer Kramer'e Karşı (Kra



mer Vs.Kramer,l1979;,"en iyi yardımcı kadın oyuncu" dalında Oscar Ödülü'nü aldı); Fransız Teğmenin Kadmi (The French Lieutenant's Women, 1981), Sophie'nin



Seçimi (Sophie's Choice, 1982, "en iyi kadın oyuncu" dalında Oscar Ödülü'nü aldı); Bolluk (Plenty, 1985); Benim Afrikam (Out of Africa, 1985); Karanlıkta Bir Çığ



lık (A Cry in the Dark, 1989; Cannes Film Festivali'nde "en iyi kadın oyuncu" ödülünü aldı), vb.



streliça: Bk. CENNETKUŞU. streptokok Küre biçimli Gram pozitif bakteri cinsi. Mikroskop altın



ölümle (öldürücü doz erişkinde 20-30 mg'dir) sonuçla turucu ilaçlar verilir. Günümüzde özellikle fare zehiri olarak kullanılmaktadır.



Strindberg, August Isveçli yazar (Stockholm 1849-ay.y. 1912). Uppsala



Üniversitesi'nde okurken, parasızlık yüzünden öğreni mini yarıda bırakan August Strindberg, gazeteciliğe



başladı. 1869'dan sonra yazdığı tiyatro oyunları (Fritan keren (Özgür Düşünür, 1869), Hermione, 1869; Olot Hoca (Master Olof, 1872]) ilgi görmediyse de, 1879'da Kızıl Oda (Röda Rummet) adlı romanıyla, büyük ün ka



zandı. Stockholm'daki bohem yaşamını alaylı bir dille anlattığı bu romani Gilets Hemlighet (Gilet'in Gizi, 1880), Lycko Pers Resa (Şanslı Pers'in Gezisi, 1882), Herr Bengts Kustru (Bay Bengt'in Kansı, 1882) adlı



Oyunları ve toplumdaki ikiyüzlülükleri acımasızca ye ren Yeni Ülke(Det Nya Riket, 1882) adlı romanı izledi.



1882 sonbaharında bir süre Paris'te kalip, 1884'te İsviç



re'ye giderek Rousseau ve John Stuart Mill'in etkisinde



154 STROHEIM, ERICH VON İsveçli yazarAugust



yy'dan bu yana etkinliğini sürdürmektedir. Son büyük



Strindberg tiyatro



püskürmesi 1921'de olmuştur; ama dumanlar saçmayı



dışavurumculuğunun ve doğalcılığının yanı



stronsiyum



oyunları ve romanlarıyla Alman



sıra, bütün Avrupa tiyatro ve romanını



etkilemiştir.



(geceleri alev) sürdürmektedir.



Toprak alkali metalleri grubundan kimyasal element. Simgesi Sr, atom sayısı 38, atom ağırlığı 87,62 olan stronsiyum, 1790'da Crawford tarafından Strontian (İs



koçya)kurşun ocaklarından çıkarılan bir mineral içinde bulunmuş, 1808'de Davy tarafından arı olarak elde edilmiştir. Fiziksel ve kimyasal özellikleri kalsiyumunki ne benzeyen beyaz renkli bir elementtir. Çok çabuk yükseltgenir. 800 "C'ta ergir (yoğunluğu 2,5). Baryum



tuzlarına benzeyen iki değerlikli tuzları, alevi kırmızıya



boyadıklarından, havaifişek yapımında kullanılırlar.



Strut, John William: Bk. RAYLEIGH, LORD. kaldı ve bu etkiyi yansıtan barışcı, toplumcu görünüm lü öyküler yazdı. Mutsuzlukla sonuçlanan evliliğinin ya rattığı düş kırıklıklarını Fransızca Bir Delinin itirafları (Plaidoyer d'un Fou, 1887-1888) adlı kitabı ile Baba (Fadren, 1887) ve Matmazel Julie (Frölen Julie, 1888)



adlı yapıtlannda dile getirdi. 1880 yıllarının sonuna doğru, yazıştığı Nietzsche'nin ve eleştirmen Georg



Struve, Friedrich Georg Wilhelm von Rus astronomu (Altona, Holstein 1793-Petersburg 1864). Altona'da ve Dorpat gözlemevinde çalışan Fri edrich Georg Wilhelm von Struve, 1818-1894 arasında



Brandes'in ikili etkisi altında kalıp, maddeci sosyalizm



gözlemevinin yöneticiliğini yaparak, çok kesin iraklık



den bencilce bireyci düşünce soyluluğu yandaşlığına yöneldi (Açık Deniz Kıyısında(I Havsbander, 1890) adlı



kovo gözlemevini yönetip, birçok araçla donattı. Başlı



açısı gözlemlerinde bulundu. 1839-1858 arasında Pul



romanı, vb.). Balzac ve Peladan'ın yapıtlarını inceleyip. Cehennem (Inferno, 1887) ve Legender (Efsaneler, 1898) adlı romanlarından sonra, İsveç krallarıyla ve lut hercilikle ilgili tarihsel dramlar yazdı: Gustav Vasa



ca çalışmaları arasında çift yıldızlar, üç küre inceleme



Dansı (Dödsdansen, 1900), Paskalya(Pask, 1901), Kris



Rus asıllı ABD'li astronom (Harkov 1897-Berkely



(1899), Erik XIV (1899), Gustav Adolf (1899), Ölüm



leri ve gözlem derlemeleri sayılabilir. Struve, Otto von



tina (1903), Gustav III (1903). Rüya Oyunu (Ett Dröms



1905). Friedrich George Wilhelm von Struve'nin toru



pel, 1902) adlı romanıyla epik türe dönüp, Gotik Oda



nunun oğlu olan Otto von Struve, 1921'de ABD'ye go çüp, Chicago Universitesi'ni bitirdi (1923). Aynı üniver



lar (Götiska Rummen, 1904) adlı romanını ve Siyah



Bayraklar (Svarta Fanor, 1904-1907) adlı taşlamasını yayınladı. Stockholm'de intima Teatern'in yöneticiliği



sitede ders verip (1927-1947), bir yandan da 1932'de



atandığı, üniversitenin Yerkes gözlemevi yöneticiliğini



Branda Tomten (Yanmış Ev), Hayaletler Sonali (Sö



sürdürdü. 1959-1962 arasında Ulusal Radyoastronomi gözlemevini yönetti.



pekssonaten), Pelikanen (Pelikanlar), vb. Strindberg, Alman anlatımcılığını ve doğalcılığını,



strüktüralizm: Bk. YAPISALCILIK.



ne getirilip, yeni dramlarını sahneletti: Oväder(Fırtına),



daha genel olarak da bütün Avrupa tiyatro ve romanini önemli ölçüde etkilemiştir.



Stroheim, Erich von Avusturya asıllı ABD'li sinema yönetmeni ve oyuncusu



(Viyana 1885-Maurepas, Paris yakını 1957). ABD'ye göçüp (1909), D. W. Griffith'in Bir Milletin Doğuşu



Stuart, Gilbert ABD'li ressam (North Kingston, Rhode Island 1755 Boston 1828). 18 yaşında Irlanda'ya giderek Irlanda ve Ingiltere'de resim öğrenimi gören Gilbert Stuart, Rey



(Birth of a Nation, 1915) ve Hoşgörüsüzlük (Intoleran



ce, 1916), vb. filmlerinde asistanlık ve sanat danışman



lığı yapan Erich von Stroheim, 1918'den başlayarak son



derece tutarlı filmler çekti: Foolish Wives (Çılgın Eşler, 1921); Greed (Tutku, 1923); The Marry Widow (Şen Dul, 1925); The Wedding March (Düğün Marşı, 1927);



Queen Kelly (Kraliçe Kelly, yarım kalmasına karşın gösterime sunuldu, 1928). Yapımcıların anlayışsızlı



ğıyla karşılaşınca oyunculuğa yönelerek, Hollywood ve Fransa'da birçok filmde rol aldı.



XVIII. yy. sonunda ABD'de yetişmiş ressamların en



Stromboli Tirren denizindeki Eolie adalarından Stromboli adasın.



da etkin yanardağ. Yüzölçümü 13 km²olan adanın bü yük bölümünü kaplayan Stromboli yanardağı, İ.Ö. VI.



büyüklerinden biri sayılan Gilbert Stuart'ın, Flütçů (1795'e d.-1798) adli portresi.



(Özel koleksiyon.)



SU



nolds ve Gainsborough'nun etkisinde kaldı. Londra'da



155



tutacak olan romantik at temasını başlattı.



portreci olarak ün kazanıp, 1792'de ABD'ye dönerek, New York ve Philadelphia'da portre tekniğini geliştirdi.



Sturm und Drang



niş renk tabakalarıyla çalıştığı portreleriyle büyük ün



1770-1790 arasında Alman edebiyatını önemli ölçüde



Tuval üstüne doğrudan fırçayla yaptığı ve yanyana ge saldı. Bine yakın portre (Josefde Jaudenes, Mathilde de Jaudenes, George Washington, Nebot, John Adams,



etkileyen edebiyat akımı. Adı Friedrich Maximilian von



vb.'nin portreleri) yapmasına ve müşterilerinin beğeni



seau'nun düşüncelerinden ve K. P. Moritz'in eleştiri denemelerinden etkilenerek akılcılığa ve klasisizme karşı bir tepki oluşturan Sturm und Drang ("Firtina ve



lerine bağlı kalmasına karşılık, özellikle canlı ve renkli



üslubu sayesinde gerçek sanatçı kişiliğini korudu.



Klinger'in bir trajedisinin başlığından alınan, J. J. Rous



Aulim") akiminin başlıca temsilcileri arasında H.L.Wag



Stuart sülalesi



ner, Lenz, Klinger, Herder Bürger, Hamann özellikle de gençlik dönemlerinde Goethe ve Schiller sayılabilir.



1371'den başlayarak İskoçya'yı, 1603'ten 1774'e ka dar Ingiltere'yi yöneten kral sülalesi. XII. yy. başında İn giltere'ye Bretagne'den (Fransa) giden Alan'ın soyun



Stuttgart



dan gelen Stuart (eski belgelerde Stewart, Steuart biçi minde de yazılmıştır) sülalesinin kurucusu Walter (öl. 1177'ye doğru), Davit l'in verdiği İskoçya yöneticisi ("Stewart of Scotland") unvanıyla İskoçya'ya yerleşti.



Sülalenin altıncı üyesi Walter (öl. 1326), kral Robert !



Bruce'un kızı Marjory'yle evlendi(1315) ve kayınbaba sının bulunmadığı dönemlerde İskoçya'yı yönetti. Oğlu Robert (1316-1386), váris bırakmadan ölen amcası Da vid II Bruce'un yerine tahta çıkıp (Robert II), iç savaşlar



Almanya'nın güneybatı köşesinde kent. Neckar ırmağı



nin vadisinde, Fransa ve İsviçre sınırlarına 130 km uzak likta yeralan, Baden Württemberg eyaletinin merkezi olan Stuttgart'ın nüfusu 571 000'dir. Çevresindeki sa nayi banliyöleriyle birlikte eyaletteki başlıca sanayi merkezi(çeşitli makineler yapımı; motorlu araçlar yapı



mi; kimyasal ürünler, kağıt, bira ve fotoğrafçılık ürünleri fabrikaları; optik araçlar yapımı; büro aletleri yapımı;



dokuma sanayisi; madensuyu şişeleme fabrikalar; vb.)



la çalkalanan krallığında barışı sağlayamadı. Büyük oğlu



olan Stuttgart, aynı zamanda da önemli bir basımcılık



John (1337-1406), 1386'da "Robert Il" adıyla onun ye



merkezi ve Ren vadisi ile Güney Almanya arasında bu



rine tahta çıkıp, sağlığı pek yerinde olmadığından yöne



yük bir demiryolları kavşagıdır. Aynı zamanda da sana yi fuarlarıyla, kitap fuarıyla çok sayıda turist çekmekte



timi erkek kardeşi Albany dükü Robert Stuart'a (1340'a doğru - 1420) bıraktı. James I (1394-1437), 1406'da tahta çıktıysa da, Ingiltere'de on dokuz yıl tut sak kaldıktan sonra, İskoçya'yı ancak 1424'ten başlaya rak yönetip, krallık topraklarını yeniden ele geçirdi. Soylularla etkili biçimde savaşıp, 1437'de öldürüldü.



Yerine geçirilen oğlu James III (1430-1460), ergenlik çağına gelince yönetimi ele alıp, soyluların ayaklanma sını başarıyla bastırdı (1455). Fransa'yla dostluk antlaş masını yenileyip. Ingiltere'deki siyasal kargaşadan (İki Gül Savaşı) yararlanarak, İngilizlerin İskoçya'da ellerin



de tuttukları son toprakları da geri aldı. Roxburgh kuşat



dir.



X. yy'da kurulan hara (Almanca "stuttgarten"; kentin adı buradan kaynaklanır) çevresinde gelişen Stuttgart, XIII. yy'da Württenberg ailesine geçip, 1482'de Würt tenberg kontlarının merkezi oldu. 1849'da Frankfurt



Parlamentosu'nun kısa bir süre toplandığı (sonradan Frankfurt am Main'a taşındı) kent, İkinci Dünya Sava



şı'nda bombardımanlardan büyük zarar gördü ve tarih



sel anıtlarının çoğu yıkıldı.



ması sırasında genç yaşta öldü. Oğlu James III (1452



Stwosz, Wit: Bk. STOSS, VEIT.



1488), ülkeyi halka dayanarak yönetmek istediyse de, ayaklanan soylulara Sauchieburn'de yenildi (1488) ve



Styks



öldürüldü. Yerine geçen oğlu James IV (1473-1513), ül



keyi barışa kavuşturmaya çalışıp, adalet mekanizmasını



yeniden örgütleyerek, ticareti destekledi. Dışta, Fran sa'yla dostluğu korumasına karşılık, İngiltere kralı Henry VIII'le çatışmak zorunda kaldı ve Flodden çar



pişmasında vurularak öldü. Henüz bir yaşında olan



oğlu James V(1512-1542), onaltı yaşında fiili iktidarı ele alip, Ingiltere'ye savaş açtıysa da, Solway Moss'da (1542) yenildi ve birkaç gün sonra öldü. Marie de Gui



se'le evliliğinden olma kızı Mary Stuart (Bk. MARY || STUART), Iskoçya tahtına onun oğlu da James I adıyla Ingiltere tahtına çıktı (Bk. JAMES I).



Stubbs, George Ingiliz ressamı (Liverpool 1724-Londra 1806). Daha gençliğinde at resimleri yapmaya başlayan George



Stubbs, 1754'te İtalya'ya giderek, atların önemli rol oy



nadığı gösterilerden, ama özellikle Michelangelo'nun



yapıtlarından etkilendi. İngiltere'ye dönünce, o sıralar



Eski Yunan mitolojisinde Cehennem irmagi. Olüler



dünyası Hades'i canlılar dünyasından ayırdığına inani lirdi.



su



Normal sıcıklık ve basınç altında sıvı halde bulunan renksiz, kokusuz ve tatsız madde.



Dogada çok bol miktarda su vardır: Atmosferdeki



nem, bulutlar, yağmur, kar, dolu, yeraltı kaynakları, ir



maklar, göller, denizler, buzullar yeryüzünün % 70'ini kaplayan suyun çeşitli görünümleridir.



Hayvanlar dünyasında memelilerin dokularının %



63'ünü oluşturan su, bazı bitkilerde %95'e ulaşır. Mi



nerallerde bile su bulunduğu bilinen bir gerçektir. Yaşa



min gerçek desteği sayılan su, yiyecek ve içeceklerin



bileşimine girdiği gibi, ter, gözyaşı, tūkürük, kan, bitki özsuları, çiçektozları ve meyve sularında da yeralır.



Yeryüzünde suyun, Prekambriyen'de, ortaya çıktığı



çok gözde olan "spor" resimleri yapmaya koyuldu.



anlaşılmaktadır. Geçirimsiz kayaç kovuklarında, az da



riyla (Bir Aslanla Dövüşen At, vb.) Eugène Delacroix'ın



Deniz ve ırmak suları, kimyasal bakımdan an degil lerdir; çözelti halinde çeşitli tuzlar içermelerinin yanı sira, mikroplar, organik artıklar ve suda çözünmeyen



Çok güzel yarış atı tablolarının yanı sıra, düşsel tablola romantizminin habercisi oldu. İngiltere'de, sonradan



Gericault ile Delacroix'ın yapıtlarında çok önemli yer



olsa, fosil sulara rastlanmaktadır.



156



SUAREZ, HUGO BANZER



madde tanecikleriyle yüklüdürler. Sodyum klorür kap sayan deniz suları, denizkulaklarındaki acı ve tuzlu su lar, madensel tuzlar bakımından yoksul tatlı sular, belir



gin su tūrlerini oluştururlar. Büyük oranlarda kalsiyum,



magnezyum ve demir tuzları içeren sulara "sert sular"



suaygırıgiller Domuzumsular alttakımından, 2 türü bulunan memeli hayvan ailesi. Yalnızca Atrika'da yaşayan suaygirigiller



denir.



Suayginigiller



Dogada buhar ve buzun önemli bir yeri vardır. Ge



ailesininörnek türü suaygiri



nellikle, katılaştırıldıklarında sıvıların hacimleri küçülür; ama su, bu ilkenin dışında kalır: En yüksek yoğunluğa 4 "C sıcaklıkta ulaşması nedeniyle, donduğunda hacmi



(H. amphibius), filden sonra ikinci



ağır kara



büyür. Ağzına kadar damıtık suyla doldurulmuş ve ağzı



hayvanıdır: Ağırlığı



iyice kapatılmış bir şişe, 0 °C sıcaklığa kadar soğutulur sa, suyun buza dönüşmesi sonucunda çatlar. Bunun



4 tonu bulabilir; derisinin altında,



nedeni, donan suyun, şişenin iç çeperlerine cm''ye 1 000 kg'ın üstünde bir basınç yapmasıdır; aynı biçimde, otomobil radyatörüne doldurulan suya, donmayı önle yen özel bir madde katılmazsa,donma, çatlamalara yo laçar. Gözeneklerine su sızmış kayaçlar, kış aylarında



ağırlığı 450 kg



buz oluşumu sonucunda parçalanırlar.



çok karada vakit



bulan kalın bir yağ tabakası vardır. Ailenin ikinci türü cüce suaygiri, daha



küçüktür ve daha



Buz, suya dönüşmek için çok miktarda isi soğurur.



geçirir.



"Ergime isısı" adı verilen 0°C sıcakta, bir gram buzun si



caklığı değişmeden sıvılaşması için gerekli ısı miktarı, 79,5 kaloridir. Öbür maddelerin ergime ısılanyla karşı



laştırıldığında, bu sayı oldukça yüksektir. Dolayısıyla, ilkbaharda kar ve buzlar yavaş yavaş eriyerek kaynakla



ra ya da irmaklara, düzenli bir debi sağlarlar.



Normal basınç altında su, 100 °C sıcaklıkta kaynar;



ama kapalı kaplar içinde, daha yüksek sıcaklıklara ka



dar, kaynamadan isitılabilir; su yüzeyinde doğan at mosfer basıncından daha yüksek basınç, kaynamayı



engeller. Kabın kapağı açılarak basınç düşürülürse, su



hemen kaynamaya başlar. Basıncın düşük olması ne



deniyle, açık kaplarda suyun kaynama sıcaklığı 80,70 hatta 60 °C'a iner.



Normal basınç altında su buharı, kendisini doğuran sudan 1 700 kat daha büyük bir hacim doldurur. Bütün



gazlar gibi, buhar da sıkıştırılabilir, genleşebilir ve es



nektir. Esnekliği, sıcaklığın yükselmesiyle birlikte artar (bu özellikten buhar makinelerinde yararlanılır). KİMYASAL ÖZELLİKLERİ



Uzun süre suyun yalın bir element olduğu sanılmış ama



1781'de İngiliz bilgini Cavendish, hidrojeni incelerken



suyunilk kimyasal çözümlemesini yapmıştır. Aynı çağ da Fransız bilgini Lavoisier suyun bileşimini belirlemiş



ve kimyasal bireşim yoluyla su elde etmeyi başarmıştır. Bu iki bilgin, suyun, iki hacim hidrojenin bir hacim



oksijenle bileşmesi sonucunda doğduğunu ve 18 gram suda 2 gram hidrojen ile 16 gram oksijen bulunduğunu



belirlemişlerdir. Yakın dönemde yapılan kimyasal çö zümlemelerle, bu iki gaz oranının 18,016 gram suda 2,016 gram hidrojen ve 16 gram oksijen olduğu kanıt lanmıştır. Günümüzde suyun kimyasal çözümlemesi, elektrolizle kolayca yapılmaktadır. Arı suyun yoğunlu



ġu 1 olarak alınır ve öbür maddelerin yoğunluklarını he saplamada yararlanılır. Günlük yaşamda, arı suya oranla iki kat oksijen taşi



yan oksijenli su, sık sık kullanılır. Mikropkırıcı madde olarak kullanıldığı gibi, saçlar için ve sanayide, renk gi derici olarak yararlanılır.



Ayrıca "ağır su" adı verilen bir su türü daha vardır ve yoğunluğu 1,1'dir. Bu su, oksijen ile normal hidrojenin yerini alan ağır döteryumdan (“ağır” denmesinin nede.



ni çekirdeğinin, normal hidrojenden bir nötron fazla içermesidir) oluşur.



Suarez, Hugo Banzer: Bk. BANZER SUAREZ, HUGO.



(Bil. a. Hippopotamidae), ailesi üyeleri, kafaları büyük, burunları şişkin, bedenleri fıçıyı andıran biçimli, bacak ları kısa ve etli hayvanlardır. Ağırlığı 4 000 kg'ı, boyu 3,5



m'yi, omuzdan yere kadar yüksekliği 1,4 m'yi bulan su



aygırı (Hippopotamus amphibius) türü, iriliğine ve ağır lığına karşın son derece çeviktir ve koşan bir insanı ge



çecek kadar hız yapabilir. Burun, gözler, kulaklar gibi duyu organlarının tümü kafasının üst yüzeyinde yer al diği ve burun delikleri kapanabildiği için, suda yaşama



ya kolayca uyum sağlamıştır ve ömrünün büyük bölü münü suda geçirir: Suyun yüzeyinde yatar, dibe gömů



lür ve çamurda yürür. Eskiden Afrika'nın büyük gölle rinde, irmaklarında, hatta yarı-tuzlu sularında çok yay



ginken, günümüzde daha sınırlı alanlarda görülmekte dir ve sayısı oldukça azalmıştır. Geceleri, 20-30 birey den oluşan sürüler halinde yiyecek aramaya çıkıp, su boyunca 40 km kadar ilerleyerek su içindeki ve çevre



sindeki otlarla, kamışlarla beslenir. Memeliler içinde ağzı en büyük olan hayvandır: Alt köpekdişlerinin boyu 60 cm'yi bulur. Dişisinin doğurduğu tek yavru, su için.



de süt emer ve yürümeyi öğrenmeden önce yüzmeyi



öğrenir; sudayken annesininsırtına biner. Ailenin ikinci



türünü oluşturan cüce suaygırı (Choeropsis liberiensis), aşağı yukarı iri bir domuz büyüklüğünde bir hayvandır; omuzdan yere yüksekliği 90 cm'yi bulabilir. Bali Afrika



ormanlarındaki irmaklarda ya da bataklıklarda yaşar.



subakireleri: Bk. KIZBÖCEKLERİ.



su böcekleri Gerek larva dönemlerinde, gerek yetişkinlik dönemle rinde tatlısuda yaşayan böcek türlerinitopluca belirten hayvanbilim terimi. Büyükbölümü etçil olan su böcek



lerinden, 4 cm uzunluğundaki Diytiscus marginalis tü



rů, küçük balıklarla beslenir; su yüzünde kalabilmek için, gövdesinin arka ucunu suyun yüzeyine sürterek kanat kapakçıklarının altına hava kabarcığı doldurur.



Bitkilerle beslenen 5 cm uzunluğundaki esmer su bö ceğiyse (Hydrophilus piceus ), gövdesinin ön tarafıyla suyu hareket ettirerek karnının aluna çektiği hava ka



barcığının yardımıyla su yüzeyinde kalır. Sucou



Çin'in güney kesiminde kent. Ciangsu ilinde, Büyük Ka



SUDAN



157



nal kıyısında, Şanghay'ın 85 km batısında yeralan Su cou'nun (Çince Suzhou) nüfusu 1 100 000'dir. Önemli



bir ipek sanayisi merkezi olan kent, suyolları, güzel bahçeleri, kanallarıyla ("Çin'in Venedik'i" ve "Bahçeler Kenti" diye anılır) çok sayıda turist de çekmektedir. Sucre



Bolivya'nın yasal başkenti (hükümet merkezi La Paz'dır). Ülkenin güney kesiminde, 2 790 m yükseltide yeralan Sucre'nin nüfusu 86 609'dur. Çevresindeki ta rim bölgesinin ticeret merkezi olan kentte, sanayi de



gelişmektedir (petrol rafinerisi, çimento fabrikası, vb.). Ayrıca ülkenin yasama merkezi (1825'te Bolivya'nın bağımsızlık antlaşmasının imzlandığı Adalet sarayı) ve önemli bir öğretim (1624'te kurulmuş Francis Xavier Üniversitesi) merkezidir.



1538'de İspanyollar tarafından Chuquisaca adıyla kurulan kent, 1809'da başlayarak, İspanyol sömürgeci



SUDAN CUMHURİYETI



lere karşı bağımsızlığın merkezi oldu. 1840'ta adı, ba



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümů: 2 505 065 km'.



ğımsızlık savaşının önderi ve ülkenin ilk cumhurbaşkanı



general Antonio Jose de Sucre'nin anısına, Sucre'ye



Başkenti: Hartum (476 280 nüf.; 1991 tah.). En büyük kenti: Omdurman (526 282 nüf.; 1990



çevrildi.



tah.).



suçiçeği Genellikle 2-7 yaşlar arasındaki çocuklarda görülen bu



laşıcı enfeksiyon hastalığı. Aynı zamanda zona hastalı



ğına da neden olan suçiçeği virüsünün (Poxvirus vari



cellae) yol açtığı suçiçeği, küçük, kırmızı, düz lekeler halinde niteleyici bir döküntüyle ve sıvı dolu kesecikler



oluşumuyla gelişir. 4.-5. günlerde keseciklerin üstü ka



şinti isteği uyandıran bir kabukla örtülür; 10. gün, çocuk



hiç kaşımamışsa, kabuk hiçbir iz bırakmadan kahveren



TOPLUM YAPISI. Nüfusu 1991 tah.): 25 900 000; nüfus yoğunluğu: Km'ye 10 kişi. Nüfus da



ğılımı (1989): Kentlerde % 35; kırsal kesimde % 65. Yillik nüfus artış hızı(1990): %2,9. Resmi dili:



Arapça. Başlıca dinler: İslâm, cancılık, hıristiyan lik,



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991): Yetişkin nüfusun %25'i. Universite sayısı (1989): 5. Ortalama ömür (1990): Kadınlarda- 55; er



keklerde— 51. Bebek ölüm oranı (1990): 1 000 canlı doğumda 107.



gi pullar halinde dökülür; kaşımışsa, kabukların yerinde



EKONOMI. GSMH (1990): 8,5 milyar dolar; kişi



talıktır; yani, ikinci kez yakalanılmaz. Suçiçeği virüsü bazen, bedende yıllarca hastalığa neden olmadan ba



(1989): Tarım-%64; sanayi, madencilik ve yapı



küçük izler kalır. Suçiçeği bağışıklık kazandıran bir has rindıktan sonra, apansızın etkinleşerek zona hastalığına yol açabilir.



Sudan



başına ulusal gelir: 330 dolar. Etkin nüfus dağılımı sanayisi- %8; hizmetler, ticaret ve devlet me



murları, %23. Dış ticaret (1990 tah.): Dışalım



1 milyar dolar; dışsatım— 465milyon dolar, tica



ret yaptığı başlıcaülkeler: Suudi Arabistan, ABD, Ingiltere,Mısır. Para birimi: 1 Sudan lirası - 100 piyastr.



Afrika'nın yüzölçümü bakımından en büyük ülkesi. Kı tanın kuzeydoğu kesiminde yeralan, kuzeyde Misir,



doğuda Etyopya, güneyde Kenya, Uganda ve Zaire, batıda Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad ve Libya'yla sınırlı olan, doğuda Kızıldeniz'e açılan Sudan, uzun süre Ingi liz-Misir ortak yönetiminde kalmış, 1 Ocak 1956'da ba



ğımsızlığa kavuşmuştur. YÜZEYŞEKİLLERI, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR Nil ırmağının kıyıları dışında, Sudan'ın büyük bölümü geniş, kurak ya da yarı kurak bir ovayla kaplıdır. Ova doğuya, güneye ve batıya doğru ilerlendikçe yavaş ya



vaş yükselir: Ülkenin orta kesimindeki büyük Kordofan



YÖNETİM. Türü: Askeri yönetim. Yasama gücü:



Millet Meclisi (1989'da kapatılmıştır). Yönetim



bölümlenmesi: 9 eyalet. ULAŞIM. Demiryolları(1988): Toplam 5 503 km.



Karayolları (1985): Toplam 6 599 km. Başlıca li



manlan: 1. Başlıca havaalanlari: 1.



mevsiminde). Güneye doğru ilerlendikçe yağışlar ve



nem artar. Güneybatı kesim sıcak ve yağışlıdır: Ortala ma sıcaklıklar yıl boyunca 26 "C dolayında, yıllık yağış toplamı 1 000 mm'nin üstündedir.



yaylasında yükseltiler 600-900 m dolayındadır; batıda Cebel Marra'da ve güneyde Uganda sınırı yakınların daysa 3 000 m'yi aşar (ülkenin en yüksek dağı Kinye ti'de 3 187 m). Ülkenin doğu kenaninda, Etyopya dağla



Sudan toprakları Nil ırmağının iki kolu tarafından akaçlanır. Ülkeye güneyde Uganda'dan gelen Beyaz



rinda ve Kızıldeniz kıyılarında da, daha alçak daglar ye



Beyaz Nil'se, sularının büyük bölümünü güney kesim



ralır. Güneydoğu ve doğu kesimlerinde topraklar ge



nellikle bazözellikli,güneybatı kesimde lateritli (kırmızı



Nil, Hartum'da Mavi Nil'le birleşir. Etyopya daglann



dan gelen Mavi Nil, debinin büyük bölümünü getirir. deki Sudd bölgesini kaplayan bataklık alanda yitirir.



topraklarlar), geri kalan kesimlerdeyse kumludur.



354 km'lik Congley kanalıyla Beyaz Nil'in Sudd bölge sinde dağılması önlenip, Kuzey Sudan ve Mısır'da sula



zeyindeki çöl bölgesinde, yıllık yağış tutarı 100 mm'nin



ları kesintiye uğratmıştır.



Sudan'da üç iklim bölgesi ayırt edilir. Hartum'un ku



altındadır ve yaz mevsiminde gündüz sıcaklıkları sık sık 40 °C'ı bulur. Kızıldeniz kıyılarında sıcaklıklar daha dü



şük, yağışlar biraz daha fazladır (büyük bölümü kış



mada yararlanılması tasarlanmış, ama iç savaş, çalışma Dogal bitki örtüsü, güneydeki alçak kesimde batak lik çayırlardan, yüksek bölgelerde tropikal yagmur or manlarından, güneydoğu kesimde savanalardan, ku



158



SUDAN Cº



$



MESIR



Fº 134 M



LIBYA



DEN 20"



AAN



77



For Sudan



Dong



(kırmızı), ve aylık



Alcara



yağış ortalamaları (mavi) verilmiştir. Güney Sudan'daki Vav'da, bir yağışlı-bir kurak



Sond



SAD



Omdurman Hartum



Dom Nyala



D-Ubeda



o



5



1.



Η







Η



Τ



Α



Ε



Ε



Κ



Α



Ured



BOD,



Ofaser



mevsimi bulunan



Medan



tropikal iklim



kut



Sandes



KORDOFAN



egemendir. Mavi



Dang



ban



Nil ve Beyaz Nil



O



Um



irmaklarının



Vav



U.



FO



anang alakal



ketak



Bent



TORTA



AFRIKA



ikliminin EG



Var



CUMHURIYETI



birleştikleri yerde bulunan başkent Hartum, çöl



Wenche Gabr



sıcaklık



ortalamaları



(SCALANS



ENER SANIT



ve Hartum



kentlerinin aylık



NER



BOYUKSAHRA



Çizimlerde Sudan'daki Vav



Por



11



Poul.



etkisindedir.



Yanga



WR



51



53



ZURE KENYA



1. UGANDA



SUDAN



Metre Uwunde



Demiryolu



05



NMHTA



E



EK



A



JZ



Metre



Hartum



In Yuksek Noktalar Ahinda



Olge ‫ריזרזח‬



201 L



el-Ubeyd'dir. Nüfusun en yoğun olduğu kesim Nil vadi sidir; kuzeybatı kesimdeki çöllerse aşağı yukarı issizdır.



Okuma yazma oranının düşük olduğu Sudan'da,



zey kesimdeyse yarı çorak alanlardan oluşur. Özellikle güney kesimdeki ormanlarda ve savanalarda hayvan topluluğu çok sayıda yaban hayvanı içerir: Filler, gerge



danlar, arslanlar, parslar, zebralar, zürafalar, timsahlar, suaygırlari, maymunlar, antiloplar, ceylanlar, vb. Elverişsiz ulaşım koşulları, ülkedeki küçük demir fili



devletin yönettiği ilkokullarda, öğretim dili Arapça'dır.



Hartum Üniversitesi'nde ve Kahire Üniversitesi'nin Hartum şubesinde İngilizce, Omdurman'daki İslâm



Üniversitesi'ndeyse Arapça öğretim yapılır.



EKONOMI



Kızıldeniz kıyıları açıklarında bir petrol yatağı bulun



Sudan topraklarının %37'sinin tarıma elverişli olmasına karşılık, toprakların yalnızca %5'i işletilmektedir. Nüfu sun yarısından çoğunun çalıştığı iç tüketime yönelik ta rimda pamuk, susam, yerfıstığı, buğday, misir, hurma ve yağ çıkarılan ürünler yetiştirilir. Özellikle Mavi Nil ile



TOPLUM YAPISI



muk, dışsatıma yönelik başlıca tarım ürünüdür (ama gü



Sudan nüfusu, etnik bakımdan iki büyük bölgesel top



nümüzde toplam dışsatım gelirlerinin yalnızca % 43' ünü sağlamaktadır). Dünyanın Arap zamkı gereksini



zi, bakır, manganez, kromit ve alçı yataklarının gerekti



ğince işletilmesini engellemektedir. Yakın dönemde, muştur. Ülkede ayrıca, az miktarda altın çıkarılır.



luluğa ayrılır: Kuzey kesimdeki Arap-Afrikalılar; güney kesimdeki Nilotlar. Ülke topraklarının üçte ikisini kapla yan ve kentlerin çoğunun bulunduğu 12 kuzey ilindeki en önemli etnik topluluklar, deve yetiştiriciliğiyle geçi nen Kababiler, irmakların kıyılarında yerleşmiş Caalin ler ve Şakiyalar, kuzey Nil kıyılarındaki Nubiler, Kordo



fan yaylasında yaşayan Nubalar ve batı kesimdeki Fur



lardir. Kuzeyde yaşayanların çoğu Arapça konuşurlar



ve müslümandırlar. Güney bölgesinde Dinkalar, Anu aklar, Nuerler ve Şilluklar, bölgenin batı kesimlerinde Azandeler, Borlar ve Co Luolar, en güney kesimde de



Acoliler ve Lotuholar yaşar. Bu topluluklar Afrika dilleri



konuşurlar ve çoğu cancılıkla ilintili yerel dinlere bağlı



dırlar; ayrıca hıristiyan bir topluluk da vardır (ülke nüfu sunun % 73'ü müslüman, % 17'si cancı, % 8'i hiristi yandır). Resmi dil Arapça'nın ve Afrika dillerinin yanı sı ra, güney kesimde Ingilizce de olduça yaygındır. Kuzey ile güney arasındaki siyasal anlaşmazlıklar ve kültür



farklılıkları, ulusal bütünlüğü uzun süredir ciddi biçim de tehdit etmektedir.



Kentlerin çoğu küçüktür. Hartum, Kuzey Hartum ve



Omdurman yerleşme alanlarının dışındaki büyük kent ler, Kızıldeniz kıyısındaki Port Sudan ile Kordofan'daki



Beyaz Nil arasındaki Cezire bölgesinde yetiştirilen pa



minin büyük bölümünü karşılayan Sudan'da, ayrıca deve ve koyun dışsatımı da yapılır. Sanayi çimento, do



kuma, ilaç, ayakkabı fabrikaları ve besin sanayisiyle si nırlıdır.



Sudan, uzun süre Afrika'nın buğday ambarı sayılmış,



ama kötü yönetim, donanım yetersizliği ve eskiliği, ula şım yollarının kısıtlı oluşu gelişmeyi engellemiştir.



1983'ten bu yana iç savaş ekonomiye -özellikle güney



kesimin bütünüyle tarıma dayalı ekonomisine - büyük zarar vermiş, taraflar besin maddelerini silah olarak kul



lanmışlardır (500 000 kadar kişinin açlık yüzünden öl



düğü hesaplanmaktadır). Gelişme fonları da savaş için



kullanılmış ve çarpışmalar, Congley kanalı çalışmalari nin da, Sudan'ın dev dış borçlarını azaltması beklenen



petrol dışsatımının da durmasına yol açmıştır. DEVLET YAPISI



1969'dan başlayarak ülkeyi yöneten Muhammet Cafer



Numeyri'yi Nisan 1985'te deviren darbeyle, 1973 Ana yasası askıya alınmış, Millet Meclisi ile 1971'den başla



yarak ülkenin tek yasal siyasal partisi olan Sudan Sosya



list Birliği kapatılmış, Aralık 1985'te ülkenin adı Sudan



Cumhuriyeti olarak değiştirilmiştir. Mayıs 1986'da geçi



SUKARNO



159



ci bir Anayasa'yla, iktidardaki askerî konsey, yetkilerini



pone 1.5.69'a d.-? 126'ya d.). Asker bir tribunusun oğlu



ama 1989'da yapılan askeri darbeyle, Anayasa yeniden



lustur), 97'de Genç Pilinius'la dostluk kurup, askerlik hizmetinden kurtulmak için onun etkisinden yararlan



seçimle iş başına gelen Millet Meclisi'ne karşı sorumlu olan başbakanın yönettiği sivil hükümete devretmiş,



olan Suetonius (tam adı Caius Suetonius Tranquil



askıya alınmıştır. TARİH



dı. O tarihten sonra kendini öğrenime verip, koruyucu



Bazıları l. yy'dan başlayarak varlıklarını sürdüren küçük



katipliğine getirildi (119). Saraydaki görevi sırasında ar



ve bağımsız Sudan devletlerini ilk olarak Mısır, 1820 21'de birleştirdi. Ardından, dinci bir ayaklanmaya on derlik eden ve kendisini mehdi ilan eden Muhammet



Ahmet, 1883'te el-Ubeyd'i, 1885'te de İngiliz generali



larından C. Septicius Clarus'un desteğiyle, imparatorun



şivleri tarayarak De Vitae Cesarum (Sezarlann Yaşamı



Üstüne) adlı yapıtını kaleme aldı (120'ye d.). İyi bilin meyen bir olay sonucu Hadrianus'un gözünden düşün



ce saraydan ayrıldı. De Viris illustribus (Ünlü Adamlar



Charles George Gordon'un öldürüldügü uzun bir ku



Üstüne) adlı bir yapıtı daha vardır.



şatmadan sonra Hartum'u ele geçirdi. Mehdi'nin aynı yıl ölümünden sonra, yandaşlarının kurdukları otokrasi



Suffolk



ye dayalı devlet, 13 yıl sonra Lord Kitchener'ın yöneti mindeki İngiliz-Mısır birlikleri tarafından yıkıldı (1898)



ve Sudan, İngiltere ile Mısır'ın ortak yönetimine girdi. 1 Ocak 1956'da bağımsızlığın ilanından sonra, iktidarın sivil ve askeri hükümetler arasında el değiştirmesini, 25



Mayıs 1969'da yapılan darbeyle generalCaferen-Nu meyri'nin iktidara el koyması izledi. Arap-İsrail çatışmasında Araplanın yanında yeralan ve 6 Haziran 1967'de İsrail'e savaş açarak ABD'yle de ilişkilerini kesen Sudan'da, SSCB'yle yakın ilişkiler ku rulmasının ardından, Temmuz 1971'de komünistler bir



darbeyle Numeyri'yi devirdilerse de çok geçmedenik tidarı yeniden ele geçiren Numeyri, bu kez yardım için ABD'ye yöneldi. Hıristiyan ve cancı güney kesim ile müslüman kuzey kesim arasında 17 yıldır sürmekte



olan iç savaş, 1972'de güney kesime büyük ölçüde özerklik tanıyan barış anlaşmasıyla sona erdi.



1979 Mısır-İsrail barış antlaşmasını destekleyen az sayıda Arap önderinden biri olan Numeyri, pek çok darbe girişimini atlatarak, 1977'de ve 1983'te yeniden



cumhurbaşkanlığına seçildi. 1983'te güney kesimini 3 ile bölmesi ve bütün ülkenin şeriat yasalarıyla yönetil



mesi kararı alması üstüne yeniden patlak veren iç savaş sırasında, Numeyri'nin yanlış tutumları, Sudan toplu munun aşağı yukarı bütün kesimlerinde şiddetli bir mu halefete yol açtı. Sonunda, Numeyri, ABD ve Uluslara



İngiltere'nin doğu kesiminde yönetim bölümú. Kuzey



denizi kıyısından iç kesime doğru yayılan Suffolk'un yü zölçümü 3 807 km?, nüfusu 638 000, merkezi Ipswich kentidir. Kuzeyde Waweney ırmağıyla, güneyde Stour



irmağıyla sınırlanan bölgenin ekonomisi, tarima (tahil ve sebze yetiştiriciliği) ve hayvancılığa (Suffolk atlanı ve Suffolk koyunları yetiştiriciliği) dayanır. Besin sanayisi



ve turizm de oldukça gelişmiştir.



sufi Tasavvuf akımına sıkıca bağlı kimse. İbni Haldun'un el Mukaddime adlı yapıtında, sufilerin (sofi de denir) züh de (dünya nimetlerinden el çekmeye) yönelmeye,



halktan uzaklaşmaya ve kendilerini bütünüyle ibadete yönelik bir yaşama biçimine (sonradan tasavvuf diye



adlandırılmıştır) vermeye yöneldikleri belirtilmiştir. Ta



savvuf tarihi boyunca bu ilkelere uygun yaşayan sufile



re göre, Allah'a ulaşmanın (vuslat) dört yolu vardır: Şeri



at (yükselmenin ilk basamağı); tarikat (Allah'a uzanan tasavvuf yolu); hakikat (ulaşılmak istenen temel ger çek); marifet (Allah gerçeğinin bilgisi).



Suharto



rası Para Fonu'nun (IMF) isteğiyle uygulamaya koyduğu kemerleri sıkma siyasetlerini protesto için ülke çapında patlak veren gösterilerden sonra, askeri bir darbeyle



Endonezyalı general ve devlet adamı(Cogcakarta yakr



devrildi (Nisan 1989). Asker yöneticiler, Libya'yla ilişki leri geliştirdilerse de, ABD ve Mısır'la bozulmuş olan ilişkilerin, daha da kötüye gitmesine neden oldular: Mi



Batı Yeni Gine kuvvetleri Komutanlığına (1962) atandı.



sır'la 1982'de imzalanmış bütünleşme anlaşması uya rinca kurulmuş kurumlar, 1986'da kapatıldı. Aynı yıl, 1968'den sonraki ilk çok partili seçimlerin ardından ikti dara gelen Sadık el-Mehdi başkanlığındaki sivil koalis yon hükümeti, güneydeki ayaklanmayı bastırmayı ba şaramadı ve 30 Haziran 1989'da general Ömer Hasan



Ahmet el-Beşir'in yönetimindeki aşırı dinci özellikli dar beyle devrildi. Yeniden şeriat uygulamasına geçen ve Mart 1990'da Libya'yla bir bütünleşme deklarasyonu imzalayan Beşir, iç savaşı durdurmayı başaramazken



(güneyin büyük bölümü fiilen ayaklanmacıların deneti mindeydi), 1991'de yeni bir kuraklık dalgası, halkın yaklaşık üçte birini açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşı ya bıraktı. Bu arada el-Beşir'in, Batı karşıtı tutumu ve 1990-91 Körfez bunalımı sırasında Irak'ı desteklemesi,



durumu daha da kötüleştirdi. Şubat 1994'te ülke tari hinde ilk kez, el-Beşir'in yardımcılığına, hıristiyan azın



ni 1921). Bağımsızlık savaşına katılan (1945-1949) Su



harto, Genelkurmay başkanı yardımcılığına (1960) ve 30 Eylül 1965 darbesi sırasında başkenti kuşatarak dar beyi önleyip, Savaşbakanlığı ve Genelkurmay başkan lığına getirildi (Ekim 1965). Komünist Parti üyelerinin ve



komünist eğilimlilerin öldürülmeleri hareketini örgütle



yip, başkan Sukarno'ya baskı yaparak iktidarı fülen ele



geçirdi (12Mart 1966). Sukarno'yu gözden düşürmek için yoğun bir propaganda kampanyası açıp. Parlamen



to'nun (9 Şubat 1967) ve Halk Danışma Meclisi'nin (12 Mart 1967) Sukarno'nun unvan ve görevlerini geri al



masından sonra, vekaleten cumhurbaşkanlığına getiril di. Malaysia'yla ilişkileri düzeltmeye (Bangkok Antlaş ması, 1 Haziran 1966) ve Çin'in etkilerini ortadan kal



dırmaya çalışıp, ülkenin ikinci cumhurbaşkanlığına se çilerek (27 Mart 1968), komünizm karşıtı siyasetini sür dürdü. İktisadi kalkınmaya önem verip, Avrupa ülkele rine ziyaretler yaparak dış ticareti geliştirmeye çalıştı (1970-1972). 1973'ten başlayarak düzenli olarak cum hurbaşkanlığına (en son 1993'te) seçildi.



liktan George Kengon Arop getirildi.



Sukarno



Suetonius



Endonezyalı devlet adamı (Surabaya, Cava 1901-Ca



Latin tarihçisi ve yaşamöyküsü yazarı (Ostia ya da Hip



karta 1970). Mühendislik öğrenimi gören Sukarno, si yasete atılarak, Ulusçu Parti'yi kurdu ve başkanlığına



160



SU KİRLENMESİ Hollandalılara



karşı bağımsızlık hareketini



başlatıp, 1945'te Endonezya'nın



bağımsızlığını ilan eden Sukarno, zaman içinde



Sulavesi Endonezya'nın doğu kesimindeki Büyük Sunda adala rinda yanardağ kökenli ada. Çevresindeki küçük ada



ciklarla birlikte yüzölçümü 227 650 km', nüfusu 12 570 650 olan Sulavesi (eski Celebes), adasının başlıca kent



leri Manado ve Makasar'dır. Parmaklar gibi uzanan



diktatörce bir



dört dağlık yarımadadan oluşan adanın en yüksek nok



rejim kurup,



tası 3 455 m'yi bulur. Büyük bölümü Malezya yarıma dası kökenli olan halkın başlıca gelir kaynağı tarımdır:



General Suharto'nun



komunistlerin düzenledikleri bir



darbe girişimini bastırmasından



sonra, iktidardan uzaklaştılmıştır.



seçildi (1927). Hollandalılar tarafından tutuklanıp (1929-1932), Flores'e sürülerek, Japonlar tarafından



serbest bırakıldı (1942). Endonezya Cumhuriyeti'ni ilan edip (Ağustos 1945), cumhurbaşkanlığını üstlendiyse de, yeniden tutuklandı (Aralık 1948). Çok geçmeden



görevine dönmeyi başarıp, hükümetinde komunistlere de görev verdi (1957). İki suikasttan kurtulup (1957 ve



1960), “güdümlül demokrasi" adı altında yavaş yavaş



bir çeşit dikta rejimi kurdu ve 1959'da yapılması gere ken seçimleri süresiz erteledi. Dış siyasette sömürgeci



likle savaşıma girip, Hollandalıların Batı Yeni Gine ve Endonezya'dan çıkarılmalarını sağladı (1963). Endo nezya'yı Birleşmiş Milletler Örgütü'nden çıkardı (Aralık 1965). Izlediği siyaset sayesinde halkın sevgisini kaza nip, ordunun muhalefetine karşın, yönetimi bütünüyle ele alarak (1960), kendini süresiz cumhurbaşkanlığına seçtirdi (1963). Komünistlere yaklaşma siyasetine, ko münistler tarafından hazırlanan başarısız hükümet dar



besinden (30 Eylül 1965) sonra son verip, kaderini dar be girişimini bastırmış olan orduya bağlamak, Çin yanlı



si siyasetini değiştirmek, Malaysia'ya karşı saldırılarını durdurmak zorunda kaldı. Ordunun iktidarı ele almaya karar vermesi üstüne, halkın sevgisine karşın, direnme



yi başaramadı ve yetkilerini Suharto'ya bıraku (12 Mart 1966). Fiili yönetimin, yavaş yavaş Suharto'nun eline



geçmesi sonucunda Parlamento ve Halk Danışma Meclisi tarafından bütün unvan ve görevleri geri alındı (1967).



su kirlenmesi: Bk. ÇEVRE KİRLENMESİ.



Misir, pirinç, hindistancevizi, kahve, tütün ve kakao ye



tiştiriciliği. Ayrıca kükürt, demir, nikel, altın ve elmas ya takları işletilir. Ormanların değerli keresteleri (sedir, abanoz, tek, vb. ağaçları) yurt dışına satılır.



1512'de Portekizlilerin ulaştıkları, 1607'den başla yarak Hollandalıların ele geçirdikleri Sulavesi, İkinci Dünya Savaşı'nda Japonlar tarafından işgal edilmiş, 1949'da Endonezya'ya katılmıştır.



Sulavesi denizi: Bk. CELEBES DENİZİ. Sulla, Lucius Cornelius Romalı general ve siyasetçi(? İ.Ö. 138-Cumae l.6.78). Soylu Cornelia ailesinden olan Lucius Cornelius Sulla,



iyi bir öğrenim görüp, Marius'un quaestorluğuna getiril di (1.Ö. 106). Jugurtha'nın Moritanya kralı Bocchus Ita



rafından kendisine teslim edilmesini sağlayıp, Mari



us'un Kimberlere ve Tötonlara karşı seferlerine katıla



rak, praetorluga (İ.Ö. 97), Kilikya'da propreatorluğa ve konsüllüğe (1.0.88) getirildi. Sosyal Savaş'ta önemli rol oynayıp, Senato tarafından Mithridates'e karşı savaşa



cak ordunun komutanlığına atandı (İ.Ö. 88). Marius'un onu bu görevden yasaya aykırı olarak alması üstüne,



Campania ordusunun başına geçerek Roma'yı ele ge çirdi (Marius kaçtı) ve rakibini yasa dışı ilan ettirdi. Ar



dindan, Doğu'ya yürüyüp, Mithridates'i yenerek, İtal



ya'ya dönünce (İ.Ö. 83) yeniden Marius yandaşlarıyla savaştı. Sacriportus'ta Genç Marius'un ordusunu yenip



(1.7. 82), Roma'ya giderek, Collina Porta Savaşı'ndan



(1 Kasım 1.O. 82) sonra, kendini ömür boyu diktatör



ilan ettirdi. Yeni rejime karşı gelenleri sürgüne gönde rip, kurumlarda büyük değişiklikler yaparak (yüksek devlet görevlilerinin sayılarının azaltılması; pleb tribu



nuslarının Senato'yu toplantıya çağırma ve yasama



haklarının kaldırılması; atlı sınıfın ayrıcalıklarının azalul masi; eyalet yönetimlerinin ve komutanlıklarının prae.



torlar ile konsüllerden alınarak, prokonsüllere ve prop Sukutra Hint Okyanusunda Yemen'e bağlı ada. Arabistan yarı



reatorlara verilmesi; ahlaksızlıkla savaşım; vb.), Ro



ma'yı bir anlamda yeniden kurduysa da, muhalefetin artması ve iç savaşın yeniden başlaması üstüne, iktidarı



madasının güney kıyısı açığında, Somali'nin 225 km



bırakıp (1.Ö. 79) Campania'da Cumae'ye çekildi.



adasının yüzölçümü 3 580 km', nüfusu 10 000, merke



Sullivan, Louis



dağlarla kaplı olan adada, başlıca gelir kaynakları tütün



ABD'li mimar (Boston 1856-Chicago 1924). Massachu



doğusunda, Aden körfezinin girişinde yeralan Sukutra



zi ve en büyük kenti Tamrida'dır. Dar kıyı ovası dışında



ve hurma yetiştiriciliği, balıkçılık, hayvancılık ve inci av



cılığıdır. suküre Yer sularını topluca belirten terim. Okyanuslar, deniz



ler, göller, akarsular ve yeraltı sularını içeren sukürede ki su hacmi, yaklaşık 1.5 milyar km "tür; bunun % 99'u



okyanuslar ve denizlerdedir. Geri kalanı yeraltı suları, buzullar, göller subuharı ve ırmaklara bölünmüştür.



setts Teknoloji Üniversitesi'nde öğrenim gören Louis



Sullivan, ilk gökdelenin mimarı W. Le Baron Jenney'nin yanında çalıştı. Paris'e giderek Güzel Sanatlar Oku



lu'nda Waudremar'ın derslerini izledi. ADB'ye dönün ce, hayranlarından olduğu şair Walt Whitman'ın şiirle



rinden mimarlık felsefesinin özünü çıkardı: “Modern yaşama, demokrasiye ve Batı'ya uygun birimler ve kü



meler". Böylece, akustiğe elverişli parabol biçimli tava nive eğri çatısıyla 6 bin kişilik Auditorium (Chicago) gibi denemelere girişti. Modern işlevciliğin temel kurucuları arasında yeralıp, akımı şu ünlü formülle tanımladı: "Bi



SULUBOYA Louis Sullivan'ın Saint Louis'deki



Wainwright binası



(1890-91), "biçim



işlevden sonra gelir" formülünün kusursuz bir



örnegidir.



161



Sultanahmet meydanında düzenlenen mitingler. Yak laşık ikiyüz bin kişinin katıldığı birinci mitingde (23 Ma



yıs 1919), halkın tepkisi Halide Edip (Adivar), Mehmet Emin (Yurdakul), Hamdullah Suphi (Tanriöver), Şukule Nihal (Başar) ve Nakiye'nin (Elgün) ateşli konuşmalarıy la dile getirildi. 30 Mayıs 1919'da düzenlenen ikinci mi tingde, Halide Edip, Rıza Nur, Mithat Kemal'den oluşan kurul, İstanbul halkının işgali şiddetle kınadığını belirten



bir muhtırayı İtilaf Devletleri temsilcilerine verdiler.



Sultan dağları Anadolu Bölgesi ile Akdeniz Bölgesi sınırlarında dag



sırası, Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda yaklaşık



100 km boyunca uzanan Sultan dağları, yükseltileri 2



000 m'yi aşan birçok doruk taşırlar: Topraktepe (2 519 m), Hacıalabaz dağı (2 340 m), Kızıltepe (2 210 m), Ka radag (2 115 m). Yamaçlarında orman örtüsü, yer yer yok edilmiştir.



çim, işlevden sonra gelir". 1892'de yardımcısı Frank Lloyd Wright'la, başyapıtını (Saint-Louis'de Charnley konağı) ortaya koydu. 1899-1904 arasında bir bütünlük



Sultan Ibrahim:



Bk. İBRAHİM.



ve kusursuzluk başyapıtı sayılan Carson, Pirie Scott and



Co. mağazalarını yaptıktan sonra, kendini içkiye verdi



ve yoksulluk içinde öldü.



Sultan Velet, Bahattin Muhammet Türk şairi ve mevlevi tarikatının kurucularından (Kara



Sully, Thomas



man 1226-ay.y. 1312). Mevlana Celalettin Rumi'nin



ABD'li ressam (1783-1872). Philadelphia'da ilbert



olan Bahattin Muhammet Sultan Velet, babasından



Stuart'ın atölyesine giren (1806) Thomas Sully, 1810'da



ders aldıktan sora Şam'da medrese öğrenimi görerek,



İngiltere'ye giderek



Arapça'yı, Arap edebiyatını ve Islam bilimlerini öğren



büyük oğlu, Sultan ul-ulema Bahattin Velet'in torunu Thomas



Lawrence'la



tanıştı.



ABD'ye dönünce, özellikle kadın portreleriyle ūn salıp (Fanny Komble'ın Portresi, vb.), XIX. yy'ın sonuna ka



di. Anadolu'ya dönüp, tasavvuf çalışmalarına yönele



rek, babasının düşüncelerini yaymaya çalıştıysa da,



dar, ABD'de portre sanatını büyük ölçüde etkiledi.



onun yerine geçmeyi kabul etmedi; yalnızca Hüsamet tin Çelebi ve Kerimettin Bektemur'a postnişinlik yaptı.



Sully Prudhomme



Başlıca yapıtları: Maarif (Bilgiler), Mesnevi-i Veledi der Beyan-ı Esrar- Ehadi (Birlik Sırlarının Açıklanışı Us



Fransız şairi (Paris 1839-Châtenay-Malabry 1907), Mü hendislik öğrenimi gören Sully Prudhomme (asıl adı Re ne François Armand Prudhomme'dur), 1865'te Stan



tüne Velet'in Mesnevisi), İbtidaname (Başlangıç Kitabı), İntihaname (Bitiş Kitabı), Rebapname (Rubai Kitabı), Divan.



ces et Poèmes (Kıtalar ve Şiirler), 1866'da Les Epreuves



(Çileler), 1869'da Les Solitudes (Yalnızlıklar) adlı şiir ki taplarını yayınladı. 1872-1888 arasında yayınladığı şiir



kitaplarında, toplumsal emellerine ve bilimsel görüşle



Sultanzade Gazi Hüsrev Bey: Bk. GAZI HÜSREV BEY, SULTANZADE.



rine yer verdi: Les Destins (Yazgılar, 1872), Les Veines Tendresses (Boşa Giden Sevecenlikler, 1875), La Justi



Sulu adaları



Sultanahmet külliyesi



Filipinler'e bağlı takımada; Borneo ile Mindanao ara sında, aynı adlı denizin Celebes deniziyle sınırında yer



ce (Adalet, 1878), Le Bonheur (Mutluluk, 1888).



Istanbul'da Sultanahmet meydanında külliye. Cami,



medrese, arasta, darüşşifa, bimarhane, imaret, sübyan mektebi, sebiller, dükkanlar ve türbelerden oluşan Sul tanahmet külliyesinin yapımına Sedefkar Mehmet Ağa tarafından 1606'da başlanmış,camisi 1617'de ibadete



açılmıştır. Bezemelerinden ötürü Batı ülkelerinde Mavi Cami denen Sultanahmet camisi, 2 700 m'lik ana me



kan üstünde, dört yarım kubbeyle ve köşelerde yivli



kubbeli ağırlık kubbeleriyle desteklenmiş 23,50 m ça



pinda, 43 m yüksekliğinde kubbeyle örtülüdür. Duvar



ları, kayıtlara göre 21 043 levhadan oluşan, beyaz ze min üstüne çeşitli renklerde çiçek ve kıvrık dal motifli



çinilerle süslüdür.



Sultanahmet mitingleri İzmir'in Yunanlılar tarafından işgaline karşı İstanbul'da



alan Sulu adalarının yüzölçümü 2688 km', nüfusu 555



240, merkezi Colo (ya da Jolo) kentidir. 400'e yakın ya



nardağ kökenli ada ile mercan adalarından oluşan Sulu



adalarında, başlıca gelir kaynağı pirinç, şekerkamışı ve hindistancevizi tarımıdır. Inci istiridyesi ve deniz kabuk ları avcılığı da önemli bir ek gelir kaynağıdır. suluboya Suyla karıştırılarak genellikle kağıt üstüne sürülen hatit



boyanın ve bu boyayla yapılmış resmin ortak adı. Sulu boyanın çekiciliği, guvaşın tersine, altın kağıdın be yazının görünmesine olanak vermesine, yani saydamlı ğına dayanır. Batı'da özellikle XV.-XVIII. yy'lar arasında



desenlere kabartı vermede kullanılan suluboya resim, XIX. yy'da John Sell Cotman (1782-1842), Bonington,



Turner, vb. Ingiliz manzara ressamlarıyla özerk bir türe dönüşmüş, bu ressamlar, suluboyada deniz yüzeyleri



162



SUMAK



nin, sis ve değişken gökyüzü görüntülerinin "resimsel



karşılığını" bulmuşlardır. Romantizm dönemi Fransız ressamlarının (önce Delacroix, sonra Jongkind ve Bou



Sumner, James B.



din) da benimsedikleri suluboyadan, daha sonra izle



ABD'li biyokimyacı (Canton 1887-Buttalo 1955). Har vard Üniversitesi'nde öğrenim gören James Batcheller



nimciler, Cézanne, yeni izlenimciler, fovistler ve soyut



Sumner, Cornell Universitesi'nde (Ithaca) biyokimya



ressamlar da yaygın biçimde yararlanmışlardır. Türklerde özellikle minyatürcüler tarafından gelişti rilen, Anadolu Selçuklularından Osmanlılara geçen, üs



tü bez kaplı bir kağıt üstüne yumuşak kedi tüyleriyle ya



pılan suluboya, Tanzimat döneminde Bati etkisinde



Türk resminin başlamasından sonra da, Osman Hamdi, Hoca Ali Rıza, vb. birçok ressam tarafından kullanılmış



profesörlüğüne yükseldi (1929) ve aynı üniversitenin enzimler kimyası laboratuvarını yönetti (1947'den son ra). Enzimi arı billur halinde ayırmayı ilk kez başarıp,



1946'da Nobel Kimya Ödülü'nü W.M., Stanley ve ). H. Northrop'la paylaştı.



Sunay, Cevdet Türk subayı ve devlet adamı (Trabzon 1899-İstanbul



sumak



Anstepfıstığıgiller ailesinden, yaklaşık 250 tūrü bulunan bitki cinsi. Astropikal, sıcak ve ılıman bölgelerde yeti şen sumak (ya da somak) cinsi (Bil. a. Rhus) üyeleri, ye şilimsi küçük çiçek açar, siyah üzüm biçimi meyveler



verirler. Ülkemizin her yanında yetişen sumakagacı tü



1982). Kuleli Askeri Lisesi'nde öğrenim görürken Filis



tin cephesine gönderilen (1918) Cevdet Sunay, yara landı ve İngilizlere tutsak düştü. Serbest bırakılınca Kur



tuluş Savaşı'na katılıp (1920), Maraş-Gaziantep çarpış malarında yararlık gösterdi (1921). Eskişehir ve Sakarya muharebelerine, Büyük Taarruz'a, Başkomutanlık Meydan Savaşı'na ve İzmir'in kurtarılmasına katıldı.



rünün (Rhus Coriaria) boyu 2-3 m'yi bulabilir. Meyveleri baharat olarak, tanen içeren yaprakları da sepicilikte



Tuğgeneralliğe yükselip (1949), Genelkurmay Harekât



kullanılır.



yükselip (1958), Genelkurmay ikinci başkanlığına, 27



Dairesi başkanlığı yaptı (1950 ve 1957). Orgeneraliğe



Sumatra



Endonezya'da ada. Malezya yarımadası açığında yera lan, Büyük Sumatra adalarının en büyük, dünyanın da altıncı büyük adası olan Sumatra'nın yüzölçümü 474 000 km², nüfusu 35 000 000 (komşu küçük adalarla bir likte), başlıca kentleri Medan ve Palembang'dır. Kiyi



kesiminde yükseltileri 3 800 m'yi bulan yanardağ kö



kenli Barisan dağlarının yükseldiği sıcak, yağışlı iklimli ada, gür bir bitki örtüsüyle kaplıdır. Bataklar, Malezyali



lar, Minangkabaular gibi halk topluluklarının yaşadığı Sumatra, doğal kaynakları bakımından Endonezya'nın en zengin adalarındandır: Pirinç, mısır ve kahve tarımı;



petrol, kalay, demir, maden kömürü çıkarımı. VII.yy.-XIV. yy. arasında güçlü Srivicaya İmpara



torluğu'nun merkezi olan ada, kıyılarında Hollandalıla rin 1660'ta yerleşmemerkezleri kurmalarına karşın, an cak 1824'te būtúnüyle Hollanda'nın egemenliğine gir di. 1942-1945 arasında Japonlar tarafından işgal edilip,



1950'de Endonezya'ya katıldı.



Sumatra seferi Osmanlı devletinin Sumatra adasına düzenlediği deniz



harekatı (1569). Portekizlilere karşı yardım isteyen Su



matra (Açe) hükümdarı Alaettin'e yardımla görev lendirilen Mısır kaplanı Kurtoğlu Hayrettin Paşa komu



CEVDET SUNAY



ele geçirdikten sonra Sumatra'ya ulaşan Kurtoğlu Hay



Türkiye Cumhuriyeti'nin 5. cumhurbaşkanı



dı. Yerli orduya silah kullanmayı öğrettikten sonra, Türk askerleri, uzmanları ve top döküm ustalarının çoğunu



Doğumu: 1899, Trabzon



sumiğferi



ölümü: Mayıs 1982, Istanbul



tasındaki 22 parça gemiyle düzenlenen seferde, Aden'i



rettin Paşa, Açe sultanlığına girmiş Portekizlileri çıkar adada bırakıp, filosuyla İskenderiye'ye döndü.



(28 Mart 1966-28 Mart 1973)



Babası: Islâm Sabri Efendi Annesi: Hatice Hanım



Yagotugiller ailesinden, 120 türü bulunan etçil bitki cin



Gömüldüğü yer: Devlet mezarlığı, Ankara



si. Dünyanın her yanında rastlanan sumiğleri (Bil. a. Ut



Döneminin başbakanları:



çük keseciklerle avladıkları küçük su hayvanlarını, su



Nihat Erim (Mart 1971-Mayıs 1972) Ferit Melen (Mayıs 1972-Mart 1973)



ricularia) cinsi üyeleri suda ya da bataklıklarda yetişirler. Yapraklarının üstündeki, dokunulduğunda büzülen kü



yun çarpmasıyla emerek beslenirler.



Süleyman Demirel (Mart 1966-Mart 1971)



SUPERİLERİ Mayıs'tan sonra da, önce Kara Kuvvetleri Komutanlığı na, sonra da Genelkurmay Başkanlığına (Ağustos 1960)



getirildi. Emekliye ayrılınca (14 Mart 1966), kontenjan dan Senato üyeliğine getirilip (16 Mart), cumhurbaş



kanlığına seçildi (28 Mart). Süresi dolunca görevini Fah ri Korutürk'e devredip (28 Mart 1973), Cumhuriyet Se natosu tabii üyeliği yaptı. 12 Eylül 1980 darbesinden



sonra siyasetten çekildi.



163



(1923). Böylece Pekin hükümetine egemen olup



(1924), kısa süre sonra öldü. Çin'in ilk çağdaş devlet adamı sayılan Sun Yatsen, vasiyetnamesinde üç temel



evrede gerçekleştirilecek bir program oğütledi: Askeri fetih, Guomindang'ın diktatörlüğü, bir Anayasa hazır lanması.



Suomi: Bk. FİNLANDİYA.



Sunda adaları Endonezya'da takımada. Malaysia ile Yeni Gine arasın



da yeralan, Büyük Okyanus'u Hint okyanusundan ayi ran Sunda adaları, ikiye ayrılmıştır: Borneo, Cava, Sula vesi ve Sumatra adalarını içeren Büyük Sunda adaları;



Bali, Timor, vb. adaları içeren Küçük Sunda adaları.



Sunda boğazı Büyük Sunda adası ile Sumatra ve Cava arasında boğaz. Hint okyanusunu Cava denizine bağlayan Sunda boga



zinin genişliği, en dar yerinde 26 km'dir.



Superior gölü Kuzey Amerika'da göl. Büyük Göller'in en batıda olanı



ve en büyügü (82 410 km) olan Superior gölü, Kanada ile ABD arasında bölüştürülmüştür. Batıda Minnesota, güneyde Wisconsin ve Michigan eyaletleriyle (ABD),



doğuda ve kuzeyde Ontario eyaletiyle (Kanada) sınırlı olan Superior gölü, Batı yarıkürenin en büyük gölüdür; uzunluğu doğudan batıya 563 km'yi, genişliği kuzey



den güneye 257 km'yi, en derin yeri 393 m'; i bulur. Sa int Mary irmağı aracılığıyla Huron gölüne bağlanır. Kıyı larında Duluth (ABD), Thunder Bay (Kanada), vb. bir



çok liman yeralır.



Sunda dili: Bk. MALEZYA-POLİNEZYA DİLLERİ.



Suphanuvong, Prens Laoslu siyasetçi (Luang Prabang 1909). Suvanna Phu



sunu ve istem Ekonomide bir mal ya da hizmetin belirli bir fiyatla piya



saya sürülmüş ve istenen miktarı (sunu) ile tüketicilerin, belirli bir sürede ve bir fiyat karşılığında elde etmek iste dikleri ürün ya da hizmetleri (istem) dile getiren kav ramlar. Genel olarak sununun büyüklüğü (hacmi), su nulan mal ya da hizmetin fiyatıyla doğru orantılıdır.



Üretici, fiyatın artışına paralel olarak sunuyu artırdığın



ma'nın üvey kardeşi olan Prens Suphanuvong (ya da



Souphanouvong), Paris'te öğrenim gördü. Savunma bakanlığı görevindeyken, “özgürlük ordusunu" kurarak (1945), ulusal hareketin öncülerinden biri oldu. Patbet



Lao hareketinin başına geçip (1954), direniş hükümeti nin başkanlığına seçilerek (1958), ertesi yıl tutuklandı. Kaçıp, Cenevre Konferansı'nda Pathet Lao'nun temsil



ciliğini (1961) yaparak, Suvanna Phuma ile Bun Um'u barıştırdı ve ülkeye huzurun gelmesini sağladı (1962).



nir. Sunu miktarlarını belirleyen öbür etkenler arasında



İktisat bakanlığına (1962) getirilip, ertesi yıl Suvanna Phuma'nın ABD yanlısı koalisyon hükümetine katılma



üretim kapasitesi, üretimde kullanılan teknik yöntem ler, sanayi ilişkilerindeki değişmeler, vb. sayılabilir.



yı reddederek, Kuzey Vietnam'ın desteğiyle askerî ha.. rekatı sürdürdü ve ülkenin büyük bölümünü denetimi



Istem, klasik okuldan bu yana, istenilen malın fiyatıy la ters orantılıdır. Cournot, istem ile fiyat arasındaki iş



ra, Suvanna Phuma'yla geçici "Ulusal Birlik hüküme



dan, sunu fiyatın “artan fonksiyonu"dur diye tanımla



levsel bağıntıyı matematiksel bir biçimde ortaya koy



muş, Walras ve Marshall'sa bu yaklaşımı yeniden ele al mışlardır. Marshall, istemin "esnekliği" (yani bir fiyat de



gişikliğine bağlı olarak istemin aldığı biçim) kavramını



geliştirmiştir. Istem yalnızca fiyatla değil,aynızamanda gelirle ve çeşitli tüketim ve yatırım eğilimleriyle de ba



altında tuttu. Ateşkesi kabul ettikten (Şubat 1973) son



ti”nin kurulmasını öngören bir anlaşma imzalayıp, Ulu sal Siyaset Konseyi başkanlığına getirildi. 1975'te krallı ga son verip, Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti'ni ku rarak, ilk cumhurbaşkanlığına seçildi. 1986'da cumhur başkanlığından, 1991'de de parti başkanlığından istifa etti.



ğıntılıdır. Bir malın belirli miktarının piyasaya sürülebile



ceği fiyat, "istem fiyatı" diye adlandırılır.



supireleri



Sun Yatsen



Kabuklular sınıfından tatlısu hayvanları alttakımı. Dün



Çinli devlet adamı (Şiang şan, Guangdung 1866-Pekin 1925). Çin'de, Honolulu'da ve Kanton'da (tip) öğrenim



gören Sun Yatsen (Sunvin da denir), Kanton'da devrim



yanın her yanında yaşayan supireleri alttakımı (Bil. a.



Cladocera) üyeleri, saydam kabuklu, gagalı, uzun du



yargalı, çıkık gözlü, bedenlerinin arkasında dikenler



bulunan çok küçük boyutlu (uzunluklan 0,1 mm- 1 mm



neği"ni kurup (1894), Kanton'a yardım girişimi başarı



arasında değişir) hayvanlardır. Duyargaları, sıçramalar ni sağlamalarının yanı sıra, inişte de paraşüt işlevi görür.



sızlıkla sonuçlaninca (1895) sürgün edildi. Japonya, Amerika ve Avrupa'da yaşayıp, Devrim patlak verince



Ayaklarının kabugun içinden geçen sudaki besinleri



süzmesiyle beslenir, ilgi çekici bir biçimde ürerler; Dişi



seçildiyse (1911) de, ertesi yıl görevini Yuen Şikay'a bi rakmak zorunda kaldı ve hükümetle ilişkisini kesti. Kan ton ve ayaklanan güney illeri tarafından başkomutanlı ga seçilip, 1921'de cumhurbaşkanlığına seçilmeyi ba



yumurtalardan yalnızca dişiler, sonbahardaki yumurta



lerden yardım alip, partisine komünistleri kabul etti



nin de örnek türüdür.



cilerle ilişki kurdu. Honolulu'da "Çin'i Kalkındırma Der



Çin'e dönerek, Nankin'de geçici cumhurbaşkanlığına



şardı. Batı ülkelerinden yardım sağlayamayınca Sovyet



lerin ilkbaharda döllenmesiz üremeyle yumurtladıkları



lardansa hem erkek, hem dişi yavrular çıkar; bunların olgunlaşınca çiftleşmelerinden, sonraki ilkbaharda açı lacak yeni yumurtalar üretilir. Takımın örnek türü supi resi (Daphnia pulex), supiresigiller (Daphniidae) ailesi



164



SUR



Sur



Lübnan'da liman kenti. Akdeniz kıyısında; Sayda ile Akká arasında yeralan Sur'un nüfusu 45 000'dir.



Fenikeliler tarafından kurulan, adına İ.Ö. XIX. yy'dan



kalma Mısır metinlerinde rastlanan (Tir ya da Tyrus) Sur, XV. yy'da Misir egemenliğine girdi. Deniz Halkları'nın



istilasından sonra bağımsızlığa kavuşarak (XIII. yy.), Ak deniz kıyılarında çok sayıda ticaret merkezi (özellikle



Kartaca, İ.Ö. 814'e doğru) kurdu ve büyük rakibi Say



da'ya (Sidon) üstünlüğünü kabul ettirdi. Asurluların ba



tiya doğru yayılmalarıyla gerilemeye başlayıp, yedi ay lık bir kuşatma sonucunda Büyük İskender tarafından



alındı (İ.Ö. 322). Yerli bir kralın yönetimine bırakılarak çok geçmeden yeniden canlanıp, Iskenderiye'nin re kabetine karşın, zengin bir ticaret ve kültür merkezi olarak önemini korudu. I.S. 638'de Araplar tarafından



fethedildi. 1089'da Selçuklular tarafından alınıp, 1124



SURINAM CUMHURİYETI



1291 arasında Haçlıların yönetiminde kaldıktan sonra, Memluklar tarafından geri alındı.



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 163 270 km'. Baş



Surabaya



kenti ve en büyük kenti: Paramaribo (246 000 nüf.; 1990).



Endonezya'da kent. Cava adasının kuzey kesiminde,



nüfus yoğunluğu: Km'ye 2,4 kişi. Nüfus dağılımı



aynı adlı boğazın ve Mas irmağının kıyısında yeralan, Doğu Cava ilinin merkezi olan Surabaya'nın nüfusu 2



(1989): Kentlerde % 45; kırsal kesimde % 55. Yıl



500 000'dir. Ülkenin ikinci büyük kenti, en önemli li



landaca. Başlıca dinler: Hindu dini, İslam, katolik,



manı ve büyük bir sanayi (tersaneler, petrol rafinerisi, kimya sanayisi, vb.) merkezi olan Surabaya, 1942'ye kadar Hollanda Doğu Hindistanı'nın merkezi olmuştur.



protestan.



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1990 tah.): 422 000;



lik nüfus artış hızı (1991): %2,1. Resmî dili: Hol



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991): Yetişkin nüfusun %70'i. Universite sayısı (1990): 1. Hastaneyatak sayısı (1988): 1964. Hekim sayi SI (1985): 219. Ortalama ömür (1991): Kadınlar



Surinam



da-71; erkeklerde - 65. Bebek ölüm oranı (1991): 1 000 canlı doğumda 40.



Güney Amerika'nın kuzey kıyısında ülke. Doğuda



EKONOMI. GSMH (1989): 1,3 milyar dolar; kişi



Fransız Guyanası, batıda Guyana, güneyde Brezil ya'yla sınırlı olan, kuzeyde Atlas okyanusuna açılan Su rinam, Hollanda Guyanası adıyla bir Hollanda sömür



başına ulusal gelir: 3 400 dolar. Etkin nüfus dağılı mi (1988):Tarım ve ormancılık -% 16,8; maden cilik- %4,7; sanayi- %11,1; ticaret- %12,9;



gesiyken, 1975'te bağımsızlığa kavuşmuştur.



YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE TOPLUM YAPISI



devlet görevlileri- % 40,5; hizmetler- %5,9.



Kıyı kesiminde yaklaşık 80 km genişliğinde verimli bir ova bulunan, ovanın güneyindeyse sık ormanlarla kaplı dağlık bir bölge yükselen Surinam'da, dağlık bölgedeki



Dış ticaret (1988): Dışalım 370 milyon dolar; dış satım 415 milyon dolar. Ticaret yaptığı başlıca ül keler: ABD, Hollanda, Norveç, Trinidad ve Toba



Juilantop doruğunun yükseltisi 1 280 m'yi bulur.Coura



go. Para birimi: 1 Surinam guldeni - 100 cent.



nijn, Surinam, Nickerie irmakları tarafından sulanan, yağışlı tropikal iklim etkisindeki ülkede, yıllık sıcaklık or talaması 27 °C, yıllık yağış tutarı Paramaribo'da 2 210



YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil let Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 9 yönetim bölümü.



mm, iç kesimlerde daha da yüksektir. Etnik yapısı çok karmaşık olan Suninam'da, nüfusun



ULAŞIM. Demiryolları (1988): Toplam 167 km.



Karayolları (1987); Toplam 8 889 km. Başlıca li



yaklaşık %30'unu Afrikalı köleler ile çeşitli ırkların karış masından gelen melezler, yaklaşık %15'ini Endonez yalılar, yaklaşık % 37'sini Hintliler oluşturur. Ayrıca Ki



manları: 1. Başlıca havaalanları: 1.



zılderili, Avrupalı ve Çinli azınlıklar vardır. Hollanda'da



da 200 000 kadar Surinamlı yaşamaktadır.! Hollandaca'nın resmi dil olduğu ülkede, İngilizce ve



33



yerel bir dil olan Sranang Tongo (ya da Taki-Taki) da



21



yaygın biçimde konuşulur. 12 yıl süren ilköğretim,



29



1876'dan bu yana ücretsiz ve zorunlu olduğundan,



9



77



· Surinam'ın başkenti Paramaribo'da, » kırmızı



11



1



okuma yazma oranı yüksektir. EKONOMI Uzun süre Latin Amerika'nın en varlıklı ülkelerinden bi



40



05



M



N



Μ



Η



Τ



Α



Ε



Ε



Κ



Α



ortalamaları, mavi



ri olan Surinam, aynı zamanda dünyanın başlıca boksit



dikdörtgenlerle



dışsatımcısı ülkesiyken, 1980 yıllarının sonlarında baş



aylık yağış



layan hükümet karşılı gerillaların saldırıları, ekonomiye,



özellikle de madencilik ve boksit çıkarımına büyük za rar vermiş, boksit ve boksit türevleri dışsatımın yaklaşık



%80'ini oluşturduğundan, bu durum dış ticaret bilan çosunda önemli bir açığa yol açmıştır. Ülke toprakları nin yalnızca %0,4'ünü oluşturan tarıma elverişli top



dikdörtgenlerle



» aylık sıcaklık



20



ortalamalari verilmiştir. • Paramaribo, Güney Amerika ülkelerinin



10



3 10



çoğunda görülen yağışlı tropikal



iklim etkisindedir.



56 Saalden



Nieuw Nickerie Waterloo



ATLAS OKYANUSU



Paramar)bo Forasidaburo He Groningen NGA Berdam



Toinet



Wageningen



Bonding



Voing



Onrecho Parnan



Albina



Conta



Paint



Laurent



Saloegrond



duMaron



Dergonom



Brokopondo Ales Pausing FRANSIZ



GOM



70



GUYANASI



Dergron



WONOTOR



CAGLAYANLI Doende • Stornog



od Berra



SURİYE ARAP CUMHURİYETİ QUYANA



.



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 185 180 km Baş kenti ve en büyük kenti: Şam (1 378 000 nüf.; BREZİLYA



Abronco



way -



SURİNAM Denuryolu En Yüksek Noktalar -



11



LU



11



TUMUC HUMAC



DAGARIN D



Metre



000. Nüfus yoğunluğu: Km”'ye 70 kişi. Nüfus da ğılımı (1990): Kentlerde %50, kırsal kesimde % 50. Yıllık nüfus artış hızı (1991): % 3,8. Resmidili:



Arapça, Başlıca dinler: Islam (sünni ve şii), hıristi



Baskentlenn Alni Cizumista



yan.



Yalnuca Onemli kendler Belirtilmiştir



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1992):



1.1



Olçek 1. WIN



1991 tah.).



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 12 965



0



Yetişkin nüfusun %64'ü. Üniversite sayısı (1988): 4. Hastane yatak sayısı (1991); 15 434. Hekim sa yısı (1991): 9625. Ortalama ömür (1991): Kadın



raklarda pirinç, yag palmiyesi, şeker, kahve, meyve ve sebze yetiştirilir. Ormanların büyük bölümü işletilme mekte, buna karşılık balıkçılık gelişmektedir. Sanayi,



besin sanayisiyle ve tüketim eşyası üretimiyle sınırlıdır. TARİH



XVII. yy'da İngilizlerin ve Hollandalıların yerleştikleri Surinam, 1667 Breda Antlaşması'yla İngilizler tarafın dan, Manhattan adası karşılığında Hollanda'ya bırakıl



dı. Avrupa'daki Napolyon Savaşları sırasında Ingilizler



tarafından işgal edildiyse de, 1815'te yeniden Hollan dalılara geçti. XVIII. ve XIX. yy'larda büyük bölümü Af rika'dangetirilen kölelerin çalıştırıldığı tarım işletmeleri kurulan ülkede, 1863'te köleliğin kaldırılmasından son



larda, 71; erkeklerde-68. Bebek ölüm oranı (1991): 1 000 canlı doğumda 37.



EKONOMI. GSMH (1990): 20 milyar dolar; kişi başına ulusal gelir: 1600 dolar. Etkin nüfus dağılı



mi (1988): Tarım, %32; sanayi ve yapı sanayi si- % 32; hizmetler, %36. Dış ticaret (1990):



Dışalım-7,5 milyar dolar; dışsatım-7,3 milyar



dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Avrupa Birli



ği ülkeleri, Türkiye, Rusya. Para birimi: 1 Suriye li rasi-100 kuruş.



YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Halk Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 13 il (mu hafaza) ve 1 valilik.



ra Doğu Hint adalarından ve Hindistan'dan gelen üc



ULAŞIM. Demiryolları (1984): Toplam 2013 km.



retli işçiler çalıştırılmaya başlandı. 1920 yıllarından baş layarak boksit çıkarılmasının ekonomiyi temelden de giştirdiği sömürge, 25 Kasım 1975'te tam bağımsızlığa



lanmamış 6 294 km. Başlıca limanları: 2. Başlıca



Karayolları(1985): Asfaltlanmış 16 338 km; asfalt havaalanları: 2.



kavuştu.



Seçimle işbaşına gelen başbakan Henck Arron'un



bir askeri darbeyle devrilmesinin ardından, askeri kon



seyin cumhurbaşkanlığına doktor Hendrik Chin Ar Sen'i getirdiği, ama yarbay Desim Bouterse'nin fiili ikti danı elinde tuttuğu ülkede, Bouterse birbirini izleyen



birkaç sivil hükümet kurmakla birlikte, 1985'te askerle rin yetkilerini önemli ölçüde artıran bir Anayasa hazır



lattı. 1987'de yürürlüğe konan yeni Anayasa uyarınca



Millet Meclisi'nin atadığı sivil cumhurbaşkanı Ramse vak Shankar, 1990'da istifa etti. Meclis'in cumhurbaş



kanlığına getirdiği Johan Kroag, 1991 seçimlerinden



sonra, görevini Ronald Venetiaan'a devretti. Bütün bu



süre boyunca, 1986'da ülkenin doğu ve güney bölge. lerinde başlamış olan gerilla hareketi, etkinliklerini sür dürdü.



Suriye'nin günümüzdeki sınırları, Birinci Dünya Sava



şı'ndan sonra çizilmiştir. Buna karşılık Suriye adı, yüzyıl lar boyunca Akdeniz'in doğusunda kalan çok daha ge niş toprakları belirtmek için kullanılmıştır.



YÜZEYŞEKİLLERİ VE DOĞAL KAYNAKLAR



Suriye, büyük bölümünün çöllerle kaplı olmasına kar şın, yüzeyşekilleri bakımından çeşitli bölgelere aynlabi



lir. Kıyı şeridindeki dar ovanın hafifçe girintli çıkıntılı kumsalları, yer yer kayalık burunlarla kesilir; Druz dağı



(Cebeli Druz) ve Cebeli Şarki dagi. Kıyı kesiminin gü



neybatısında, ülkenin en yüksek dağı olan Heromun (ya da Havran) dağında, yükselti 2 814 m'yi bulur. Bū



yük bölümü bir yayladan oluşan iç kesimde, yayla ku zeybatıdan kuzeydoğuya doğru uzanan bir tepeler di



zisiyle ikiye bölünür.Güneydoğuda, çöller yayılır. Suriye



Ortadoğu'da ülke. Asya'nın güneybatı kesminde yera lan, kuzeyde Türkiye, doğuda Irak, güneyde Ürdün, Is rail ve Lübnan'la sınırlı olan, batıda Akdeniz'e açılan



Kıyı ovaları boyunca, Akdeniz'in yumuşatıcı etkisi



sayesinde, yaz mevsiminde yağışlı ve sıcak, kış mevsi



minde ilık ve kurak bir iklim görülür; yıllık sıcaklık orta lamaları ocak ayında 7 °C'tan ağustos ayında 27 °C'a kadar, yıllık yağış ortalamalara da 750 mm-1 000 mm



166



SURİYE Cс



TORKIYE Adana



MACE



Demi



F.



104



Gaziantep



Porta



பேர



Coynen



35



35



30 TE



hlanderen



Vero



Ante



?!



-Hasero



Hva Com



roleh



Tell At



Halep



11



20 15



Hab



to



KIBRIS



5



Ae



Larkly Celeb



0



Deyrizor



Basa Hama.



Trablussani



CM



Sam



BOUW



ROID



VILE Serveyde



Demiryolu



i1



Ny



bir biçimi egemendir.



PADIYATOSSOM URDUN



Tel Aviy-Yala



Topraklar



Sam



ortalamaları, mavi dikdörtgenlerle de aylık yagış ortalamaları verilmiştir. Şam'da, Akdeniz'e yakınlığı dolayısıyla bozkır ikliminin yumuşak



IRAK



Panaya



Israil lygandela



32



dikdörtgenlerle aylık sıcaklık



Ne



Bu



SURİYE



ΕΕ



Suriye'nin başkenti Şam'da, kırmızı



LANAN Beyrut



Shrala



HTA



Pa



Ebu Kemal



Me



(Triplus



ISRAIL



M



10



Tomo



Hayti



N



YOU



Hemus



All



M



CU



a ser



KROON



5



San



1960 Rast



30



En Yuksek ve Alçak Noktalar Başkentlerin Ali



Cuzilmistir Olcek.



AVON



Meere uu 10



Metie 41



In) WI



Alninda



Petrol Boru Han



Buyuk Petrol Yauag



arasında değişir. Ama, Suriye'nin büyük bölümünde



tinde) vardır. Nüfus dağılımı büyük ölçüde sudan yarar



toplam yağış miktarı250 mm'yi aşmaz ve iç kesimlerde bu miktar 100 mm'nin altına düşer. İç kesimde kışlar,



lanma olanaklarına bağlıdır. En yüksek nüfus yoğunluk



özellikle kuzey kesimde soğuk geçer ve sıcaklıklar ço ğunlukla donma noktasının altına düşer. Yaz mevsimiy se, özellikle doğu kesimde sıcaktır. Günlük en yüksek



sıcaklıklar, iç kesimlerin büyük bölümünde temmuz ağustos ayları arasında 40 °C'in üstündedir.



Suriye'de doğan büyük ırmak bulunmamakla birlik te, Türkiye'den gelen Fırat, Habur, Belih (Türkçe Balik



lic)ırmaklarının ve Lübnan'da doğan Asiirmağının (Tür



kiye'de Akdeniz'e dökülür) suladığı ülkede, özellikle



ları, kuzeyden güneye inen bir kuşak görünümünde



Halep, Hama, Humus ve Şam (başkent) kentlerini birbi rine bağlayan Lazkiye ile Tartus limanları arasındaki kıyı kesiminde ve Halep'in doğusundaki ırmak vadilerinde görülür. Güney ve doğudaki çöl kesiminde, yalnızca



göçebe Bedevi toplulukları yaşar.



Suriye'de doğum oranı yüksekliğini korumakla bir



likte, ölüm oranı büyük ölçüde düşmüştür. Bunun so nucu olarak, yıllık nüfus artış hızı % 4 dolayında, top lam nüfusun % 47'si de 15 yaşın altındadır. Kırsal ke



Fırat'tan su toplayan tesislerin hizmete sokulmasıyla,



simden kentlere göç olayı nedeniyle, kentler büyük bir



geniş alanların tanıma açılması sağlamıştır.



hızla büyümektedir.



Verimli topraklar, kıyı boyunca kuzeyde ve ırmak



Eğitim olanakları 1960 yıllarının ortalarından bu yana



meşe ormanları dahil) çağlar boyunca yok edilmiştir. Hayvan topluluğu ceylan, antilop, geyik, sincap, ya



her düzeyde büyük ölçüde genişletilmiş olmakla birlik te, özellikle yaşlı Suriyeli erkek ve kadınlar arasında, okuma yazma oranı hâlâ düşüktür. Ödeme güçlüğü içinde olanlar için sağlık hizmetleri ücretsizdir. Hastane



bankedisi, tavşan, çeşitli kuşlar ve küçük çöl sürüngen leri gibi yaban hayvanlarını içerir. Yeraltı gelir kaynakla



dışında, sağlık hizmetleri de yeterli değildir.



rifosfat ve petrol yataklarıyla sınırlıdır; petrol yatakları,



EKONOMI



Ortadoğu standartları gözönünde tutulduğunda kü



Yakın döneme kadar Suriye ekonomisi tarıma dayan



TOPLUM YAPISI



tarım yapılır ve bu alanların üçte ikisinde de buğday ve



vadilerinde yeralır. Doğal bitki örtüsünün büyük bölü



mü (eskiden dağlık bölgeleri kaplayan geniş çam ve



çüktür.



Toplam nüfusun %85-90'ının Arapça konuştuğu ülke de, Türkçe, Çerkesçe, Ermenice, Aramca, vb. konuşan



küçük topluluklar da vardır. Bu azınlıkların ikinci dili de Arapça'dır. Dinsel ayrılıklar siyasal ve toplumsal açı dan önem taşır. Toplam nüfusun % 85'i müslüman ol makla birlikte, çeşitli mezheplere bölünmüşlerdir: Toplam nüfusun kabaca % 70'i sünni, geri kalanlar şii, ismaili, dūrzi, vb. mezheplere bağlıdır. Şiiler, 1963'ten bu yana orduda ve Baas Partisi'nde önemli görevleri el lerinde tutmaktadırlar. Müslüman olmayan nüfusun büyük bölümü hıristiyandır (özellikle ortadoks) ve ge nellikle şam ile Halep'te toplanmıştır. Ülkede ayrıca 260 000 kadar Filistinli sığınmacı (üçte ikisi Şam vilaye



ve personel sayısındaki artışa karşın, büyük kentler



makla birlikte, ülke topraklarının üçte birinden azında



arpa yetiştirilirdi. 1970'e kadar başlıca dışsatım ürünü nü oluşturan pamuk yetiştiriciliği, günümüzde gerile mektedir. Öbür tarım ürünleri arasında sebzeler, tu



runçgiller, zeytin, tütün ve şekerpancarı sayılabilir. Ko yun ve keçi yetiştiriciliği, önemli bir ek gelir kaynağıdır.



Suriye sanayisi geçmişte büyük ölçüde tarım ürünle



rinin işlenmesine ve hafif tüketim malları üretimine da yanırken, 1970 yıllarından başlayarak uygulamaya ko yulan hızlı sanayileşme programı sonucunda, sanayi



üretiminin yıllık artış hızı günümüzde % 10'un üstüne



çıkmıştır. Başlıca sanayi kolları arasında demir-çelik sa nayisi, kimya sanayisi, buzdolabı ve televizyon yapımı,



vb. sayılabilir.



SURİYE



167



sonra çizilmiş olmasına karşılık, Ebla'da yapılan son ka



zılar, günümüzdeki Suriye topraklarında 1O. 3. binyıl.



dan çok daha eski Nil vadisi ve Mezopotamya uygarlık



larıyla ticaret ilişkisine girişmiş büyük bir devlet bulun duğunu ortaya koymuştur. Kuzeyde Tell el-Ebyed'de Focrcr



yapılan arkeoloji kazılan da,bölgeye 1.0.5000'e doğru yerleşilmiş oldugunu ortaya koymuştur. Bazı arkeolog lar, Şam'ın dünyanın sürekli yerleşilmiş en eski kenti ol



duğunu ileri sürmektedirler.



"Büyük Suriye" (günümüzde Suriye, Lübnan, İsrail ve Ürdün'ü içerir) adı verilen tarihsel bölge, Akdeniz ile



Mezopotamya ve Asya'nın güneybatısı ile Afrika'nın kuzeydoğusu arasındaki ana ticaret ve istila yolları üs



tünde yeraldığı için Fenikeliler, Filistinliler, Ibraniler, Aramiler ve Arabistan yarımadasından gelen göçebe Amurrular, vb. çeşitli Sami halklarının verleşmelerin



den sonra da Mısırlıların, Hititlerin, Asurluların, Persle rin ve Makedonyalıların egemenliğinde kalıp. 1.0. 63'te Roma İmparatorluğu topraklarına katıldı. I.S. 4. Suriye'nin güneybatı kesiminde yeralan Şam'ın dünyanın kalıcı olarak yerleşmeye açık en eski kenti olduğu ileri



sürülmektedir. Stratejik konumundan ötürü İsrail kralı Davut, Büyük İskender, Timur, vb. komutanların işgaline uğramıştır.



Toplam dışsatım gelirlerinin %70'ten çoğunu petrol



oluşturmakla birlikte, Suriye ham petrolunun büyük



yy'da Roma Imparatorluğu'nun ikiye bölünmesinden



sonra, Bizans İmparatorluğu'nun bir parçası oldu. Arabistan yarımadasındaIslâm'ın doğmasının ve ge lişmesinin ardından, I. S. 633-640 arasında müslüman Arapların ele geçirdikleri Suriye bölgesi, kısa süre için de Islâm'ın yayılmasıyla, araplaştırıldı ve 661-750 ara sında Şam kenti, Emevi İmparatorluğu'nun başkenti ol



du. Emevilerin 750'de Abbasiler tarafından devrilmele



ham petrol dışsatımı yapılır (söz konusu kentlerin çev



rinin ardından, halifelik merkezi Şam'dan Bağdat'a ak tarıldı; Suriye bölgesi de, daha sonra, Kahire'yi başkent çeşitli müslüman sülalelerin (Tolunoğullar, İhşi yapan



fat yatakları, kimya sanayisinin (gübre fabrikalari) teme



Selçuklu İmparatorluğu topraklarına katılıp, 1098'den



masi



yy'da Haçlıları kesin olarak bölgeden çıkaran Selahattin



bölümü ağır ve çok kükürtlü olduğundan, Humus ve



Baniyas'taki rafinerilerde karıştırmak için İran'dan hafif



resinde, petrokimya sanayisi de gelişmiştir). Zengin fos lini oluşturur. Özel kesimin ekonomide etkin rol oyna özendirilmekle



birlikte,



kamu



kesiminin



GSMH'deki payı beşte üçü bulmaktadır.



Suriye ekonomisi geçmişte yetersiz ulaşım sistemi yüzünden büyük sıkıntı çekmiş, ama günümüzde bu sorun çözülmüştür. Lazkiye ve Tartus'ta modern liman lar oluşturulmasının yanı sıra, bütün büyük kentler geniş bir demiryolu ağıyla ve modern otoyollarla birbirine



bağlanmıştır. 1978'de Fırat üstünde büyük bir hidroe lektrik santralı kurularak, 1984'te enerji üretimi beş ka



tina çıkarılmış olmakla birlikte, hızlı sanayileşmeve kır



sal kesimleri elektriklendirme programı nedeniyle enerji sıkıntısı çekilmektedir.



Kağıt üstünde sosyalist bir ülke olan Suriye, yakın dö neme kadar eski SSCB'yle sıkı siyasal ve askeri bağlar



kurmuş olmakla birlikte, günümüzde petrol dışındaki



dışalımlarının büyük bölümünü Batı Avrupa ülkeleri ve



Japonya'dan yapmakta, dışsatım ürünlerinin çoğu Ro



diler, Fatimiler vb.) yönetimine girdi. XI. yy'da Büyük



sonra yer yer Haçlıların denetimine girdiyse de, XII. Eyyubi, Mısır ve Suriye'yi içeren güçlü bir devletin te mellerini attı. Eyyubilerden sonra XIII. yy. ortalarından



XV. yy. başlarına kadar Memlukların egemenliğine gi ren Suriye, 1401'de Halep ve Şam kentlerini yağmala



yan Timur ordularının yolaçtığı büyük yıkımın ardın dan, Memluklann hızla gerilemeleriyle, 1516'da Yavuz Sultan Selim I tarafından fethedildi ve o tarihten Birinci



Dünya Savaşı'na kadar, yani yaklaşık 400 yıl boyunca, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası oldu. Birinci Dünya Savaşı sırasında Araplanin, Ingilizlerin



kışkırtmasıyla ayaklanmaları sonucunda, Ingilizbirlikle ri, Hicaz'da oluşturulan bir Arap ordusunun desteğiyle, 1918'de Suriye'yi ele geçirdiler. Ama savaş sona erin ce, bağımsızlık Arapların umduğu gibi savaştan hemen



sonra gerçekleşmedi. İngilizlerin ve Fransızlanın Orta doğu'nun Türkler'den alınan bölümünü



aralarında



manya, Italya ve Rusya'ya satılmaktadır. Dışsatımdaki



atılıma karşın, dış ticaret bilançosundaki geleneksel



paylaşmalar sonucunda Suriye'de kurulan Fransız manda yönetimi, 1922'de Milletler Cemiyeti tarafından



açık sürmektedir.



resmen onaylandı.



DEVLET YAPISI



1973 Anayasası'na göre Suriye'de siyasal iktidar yürüt



me, yasama ve yargılama güçleri arasında bölüşülmüş.



tür; ama uygulamada bütün yetkiler, başbakanı ve ba kanlar Kurulunu atayan, iktidardaki Baas Partisi genel



İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, tam bağımsızlığa kavuşan (1946) Suriye, hemen ilk Arap-İsrail Savaşı'na sürüklenmesinin ardından, 1949-1962 arasında birbi



rini izleyen hükümet değişiklikleriyle ve birçok askeri darbeyle (Albay Hüsnü Zaim, Albay Sami Hinmavi, Al



sekreterliğini ve silahlı Kuvvetler başkomutanlığını da elinde tutan devlet başkanındadır. Halk Meclisi'nin bü



bay Edip Çiçekli, 1949; Albay Faysal Atasi, 1954; sağcı



de gerçek bir muhalefet olmadığı gibi, Halk Meclisi de bağımsız davranma gücünden yoksundur. Baas rejimi,



şitli planlann başarısızlığa uğramasının, 1958'de Birle şik Arap Cumhuriyeti'ni oluşturmak için Misir ile Suri



as Partisi'nin bölge Komutanlığı ya da ordu yüksek ko



lanmasının ardından, laik ve sol bir programı temel alan



tün üyeleri Baas Partisi'nden olmamakla birlikte, ülke



bütünüyle orduya dayalıdır ve ortak temel kararlar, Ba muta konseyi tarafından alınır. TARIH



Suriye devletinin sınırlarının Birinci Dünya Savaşı'ndan



subaylar, 1961; Baasçı subaylar, 1963; vb.) sarsıldı. Bu



istikrarsızlık ortamında, Irak'la birleşmeye yönelik çe



ye'nin birleşmelerinin de, 1961'de başarısızlıkla sonuç. ulusçu Baas Partisi'nin, özellikle öğrenciler, orduda ağırlıklı bir yer tutan şiiler, köylüler ve azınlıklar arasında



gün geçtikçe güçlenmesi sonucunda, 1963'te Baas Par



168 SURİYE ÇÖLÜ tisi'ni iktidara getiren askeri darbe gerçekleştirildi ve Su



riye tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Bu süreç te toprak reformları ve geniş kapsamlı kamulaştırmalar



yoluyla ülkede refah düzeyi yeniden ayarlanıp, gele neksel yönetici sınıfın güç olanakları elinden alındı. Kır



sal kesimlerden ve küçük kasabalardan gelen genç şii subaylar yeni seçkin sınıfı oluşturdu. Bu arada, parti içi



çekişmeler sonucunda 1966'da Albay Salih Cedid'in



gerçekleştirdiği yeni bir darbeyle, Baas Partisi'nin kök tenci sosyalist koluna dayalı bir askeri rejim kuruldu. Bu



sayede Körfez ülkelerinden oldukça yüklü para yardı mi aldı. 1992'de, ABD tarafından başlatılan savaş son



rası bölgesel barış görüşmeleri sırasında, İsrail, Suri ye'yle barış karşılığında Golan tepelerinin hiç değilse az bir bölümünü geri vermeye istekli olduğunu açıkça belirtti. Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerse, Esat'ın



GAP projesi tamamlanınca yeterli su alamama kaygıla rindan ve terör örgütü PKK'yı açıkça kabul etmemesine karşın el altından desteklemesinden ötürü, belirsizlik



içinde kalmayı sürdürdü.



rejimin halk tarafından tutulmaması ve 1967 Arap-İsrail Savaşı sonunda Suriye'nin elindeki Golan Tepeleri'nin



Israil işgali altına girmesi, 13 Kasım 1970'te şii kökenli Hafız Esat'ın yeni bir askeri darbeyle iktidara gelmesini kolaylaştırdı.



Anayasa'da bir değişiklik yaptırarak, devlet başkani nin genel oy sistemiyle seçilmesini getiren ve 12 Mart



1971'de cumhurbaşkanlığına seçilen (bu arada, 87 üyesi Baas Partisi'nden gelen 173 üyeli bir Halk Meclisi kuruldu) Hafız Esat, ekonomiyi liberalleştirmeye ve Su riye'nin Arap komşularıyla ilişkilerini düzeltmeye girişti.



1970 yıllarında petrol yataklarının da artmasının des



teklediği hızlı bir ekonomik büyümeye giren ülke, 1973 Arap-İsrail Savaşı'nda, yitirdiği toprakları geri alamadıy



Suriye çölü Bati Asya'da çöl. Suriye'nin kuzey kesimi, Ürdün'ün kuzeydoğu kesimi, Irak'ın batı kesimi ve Suudi Arabis tan'ın kuzey kesimini içine alan Suriye çölünün büyük bölümü kayalık ve çakıllı bir yayladır. Yılda 125 mm ya ğış alır; temmuz ayı sıcaklık ortalamaları 38 °C'ın üstün dedir. Bir dizi geçici akarsuyun doğuya, Fırat'a doğru aktığı, ama çoğunun irmağa ulaşamadan kuruduğu Su



riye çölünde, bitki örtüsü dikenli çalılardan ve yağışlı mevsimde yeşeren otlardan oluşur. Hayvan topluluğu ceylan, çakal, vb. yaban hayvanlarını içerir. Büyük bö



sa da, Suriye kuvvetlerinin düzenli bir ordu görünümü



lümünde Bedevilerin göçebe hayvan yetiştiriciliği (ke çi, koyun, Arap atları) yaptıkları çölde, vahalarda hur



vermesi, Esat'ın Arap dünyasındaki ve ülke içindeki



ma, üzüm, zeytin ve incir yetiştirilir.



başlayarak Esat rejimi sorunlarla karşılaşmaya başladı.



Surlu Guillaume: Bk. GUILLAUME, SURLU.



saygınlığını artırdı. Ama 1970 yıllarının ortalarından



Komşusu Lübnan'da sürüp gitmekte olan iç savaşa ge



rek askeri, gerek siyasal açılardan uzun süredir el atmış olan Hafız Esat, ilk olarak 1976'da, Lübnan'a müdahale eden Arap barış gücüne verdiği birlikler aracılığıyla Su



Surrey



riye askerlerini Lübnan'a soktuktan sonra, askerlerini



İngiltere'nin güney kesiminde yönetim bölümü.Lond



1979'da öbür Arap birlikleriyle birlikte Lübnan'dan



çekmeyi reddedip, iktidara gelmek için çekişen hemen her Lübnanlı hizibi destekledi. Aynı zamanda İsrail'le



stratejik eşitlik peşinde koşması nedeniyle, askeri har camaların gün geçtikçe ağır bir yük oluşturması sonu



cunda, bu yükün altından kalkabilmek için öbür Arap ülkelerinin önemli para yardımlarının yanı sıra, 1980'de imzalanan dostluk antlaşmasına dayanarak,



eski SSCB'den de 1990 yıllarına kadar silah yardımı al



ra'nın hemen güneybatısında, Thames irmağı kıyısın



da yeralan Surrey'in yüzölçümü 1 655 km², nüfusu, yaklaşık 1 milyon, merkezi Kingston upon Thames ken tidir. Wey ve Mole irmaklarının akaçladıkları bölgede, başlıca gelir kaynaklarını tarım ve hayvancılık (özellikle ünlü yarış atları yetiştiriciliği) oluşturur. Büyük kentlerde uçak yapımı ve radar-radyo yapımı tesisleri kurulmuş. tur.



di.



Hafız Esat rejimi, sağlam görüntüsüne karşın, içte de, bağımsız sünni çevrelerden kaynaklanan ve gün geçtik



çe büyüyen bir iç muhalefetle karşı karşıya kaldı. Hem



devlet yönetiminde, hem de orduda kilit görevleri şii azınlığın elinde tutmasına karşı çıkan bu muhalefetin



aracı olan Müslüman Kardeşler Örgütü, 1976'da bir su



ikastlar ve bombalamalar dalgası başlattı. 1980'de Ha



lep'te çıkan büyük karışıklıklardan ve 1982'de Ha



ma'da patlak veren ayaklanmadan sonra, rejimin sert baskı önlemlerine başvurması sonucunda, binlerce si



susam



Susamgiller ailesinden, 16 türü bulunan biryıllık bitki cinsi. Anayurtlari Afrika olan susam (Bil. a. Sesamum)



cinsi üyeleri, boyları 2 m'yi bulabilen, dik saplı, tüylü yapraklı bitkilerdir; tohumları genellikle hayvan yemi



olarak kullanılır. Cinsin örnek türü susam ya da Hint su



samının (Sesamum indicum) beyaz, kahverengi ya da Susam cinsinin



vil, ordu birlikleri tarafından öldürüldü. 1983'te Hafız



örnek türü susam ya



Esat'ın bir kalp krizi geçirmesi, rejimin geleceği konu sunda sorulara yol açtıysa da, kısa sürede iyileşen Esat,



dünyada tanımı



1985'te yedi yıllık üçüncü bir dönem için, 1991 sonun da da yedi yıllık dördüncü bir dönem için yeniden seçil meyi başardı. Bu arada, 1980 yıllarının sonlarına doğru, Batı'yla ve



Batı yanlısı Arap ülkeleriyle ilişkileri düzeltmeye yönel



di: Mısır'la 1977'de bozulmuş olan diplomatik ilişkiler,



1990'da yeniden kuruldu; Lübnan'datutulan bazı Bati



li rehinelerin serbest bırakılmasında, Hafız Esat önemli



rol oynadı ve 1991'de Ararat'ın Şam'daki bürolarını ye niden açmasına izin verdi. 1991 Körfez Savaşı'nda Irak'a karşı ABD önderliğindeki çokuluslu kuvvetlere asker veren Arap ülkeleri arasında yeralan Suriye, bu



da Hint susami (S. indicum),



yapılan en eski



bitkilerden biridir. Eski Dünya'nın



tropikal bölgeleri



kökenlidir; Afrikalı



siyah köleler tarafından Amerika kitasına da



götürülmüştür.



Günümüzde başlıca susam üreticisi



ülkeler Çin, Hindistan ve Sudan'dır.



SUTOPU



169



siyah tohumlarından sıvı yağ ve katı yağ elde edilir. Ay



suteresi



kelerinde (Türkiye dahil) pasta, ekmek, simit, vb. yapi



Turpgiller ailesinden çokyıllık bitki türü Anayurdu Avru



rica, kabuğu soyulmuş tohumları, özellikle Akdeniz ül minda kullanılır.



susamurları Sansargiller ailesinden, 12 türü bulunan memeli hayvan altailesi. Kutup bölgeleri ve okyanus adaları dışında,



dünyanın her yanında yaşayan susamurları (Bil. a. Lutri nae) altailesi üyelerinin boyları 1,4 m'yi bulabilir. Uzun gövdeli, kısa bacakları ve perdeli ayaklarıyla yüzmeye



elverişli yapılı, geniş ve esnek kuyruklu, koyu kahve rengi su geçirmez postlu hayvanlardır. Irmaklarda ve



göllerde yaşarlar. Yüzerken hizları saatte 20 km'yi bula bilir ve balık avlamak için dalınca burun kanatlarını ka



patarak 4 dakika, hatta daha uzun süre su altında kala bilirler. Altailenin örnek türü susamuru (Lutra lutra), ko



layca eğitilebilen, balık avlamaya alıştırılabilen bir hay



pa olan suteresi (Bil. a. Nasturtium officinale), genellik le su kıyılarında yetişen, yaklaşık 40 cm boyunda bir bit kidir. Bol vitaminli, hafifçe baharlı yeşil yaprakları, iştah açıcı olarak taze yenir ya da salatası yapılır.



Sutherland, Earl Wilbur ABD'li biyokimyacı (Burlingame, Kansas 1915-Miami 1974). Washington Universitesi'nde farmakoloji ve bi yokimya dersleri veren (1940-1953) Earl Wilbur Sut herland, Vanderbilt Üniversitesi'nde fizyoloji profesör



lüğüne getirildi. Hormonların etki mekanizmasına iliş



kin araştırmaları (hormon salgılayan organdan hedef



hücrelerin zarına özgül bir biyolojik işaret ileten hor



monların hücresel etkisinde, çevrimsel adenozinmo nofosforik asidin yaptığı genel görevi belirledi) sonu



vandır; dişisi, 9 ay süren gebelik dönemi sonunda 2-3



cunda 1971'de Nobel Tıp ve Fizyoloji Ödülü'nü aldı.



li olan yavrularına yaklaşık 9 aylık oluncaya kadar ba



Sutlej: Bk. SATLEC.



yavru doğurur ve doğdukları sırada dişsiz, gözleri kapa



kar.



Sussex İngiltere'de tarihsel bölge. Manş denizi kıyısında yayı



lan Sussex bölgesi, 1974'te iki yönetim bölümü arasın



da bölüştürülmüştür: Yüzölçümü 1 795 km?, nüfusu 700 000 dolayında olan Doğu Sussex; yüzölçümü 2 016 km², nüfusu 710 000 olan Batı Sussex.



Susurluk çayı Marmara Bölgesi'nde akarsu. Ege Bölgesi'nde Şaphane



dağında doğan ve Simav çayı adıyla akan Susurluk (ya da Susurlu) çayının uzunluğu 321 km'dir; Marmara Böl



sutopu Su içinde yapılan takım sporu. Amacı rakip kaleye gol atmak olan sutopu, 1860'a doğru Ingiltere'de ortaya



çıkmış, 1900'de olimpiyat oyunları arasına alınmıştır. Sutopunun oyun alanı olan havuz, 20-30 m uzunluk ta, 8-20 m genişliktedir; derinliği en az 1,8 m'dir. Beyaz



tahta kalelerin genişliği 3 m, su düzeyinden yüksekliği



90 cm'dir. Plastik maddeden yapılan topun ağırlığı 400 450 gr, çevresi 68-71 cm'dir.



Oyun 5'er dakikalık dört devreden oluşur. Devreler arasında 2'şer dakikalık dinlenme dönemi vardır ve her



devre sonunda takımlar kale değiştirir. Her takım 7



gesi'ne girince Sındırgı yakınlarında kuzeye döner. Su surluk ilçe merkezinin kuzeyinde Karacabey ovasına



girerek, Ulubat gölünden gelen Ulubat suyu ile Manyas



Uluslararası kurallara göre bir sutopu takımı 11 oyuncudan (4'ü yedek) oluşur. Takım oyuncuları, başlıklanyla (1) avirt



gölünden gelen Kocaçay'ı alır. Kuzeye doğru akarak,



edilir. Oyun, hakemin (2), topu orta çizgiden (3) suya atmasıyla başlar. Oyuncular kendi kale çizgilerinden (4)



Marmara denizine dökülür. Çığırında, Susurluk kenti



başlayarak topa doğru yüzerler. Hücum sırasında, bir oyuncu, 2 m çizgisini (5) topsuz geçemez. Sert lauller, kaleye m uzaklıktaki çizgiden (6) penaltı atışıyla



Bursa ovasından gelen Nilüfer suyunu aldıktan sonra,



yakınlarında Susurluk barajı kurulmuştur.



cezalandırılır.



susuzluk: Bk. AÇLIK VE SUSUZLUK.



su tedavisi Suyun insan bedeninde, tedavi amacıyla dıştan kullanı



20 m



mi. Insanlar, tarihin başlamasından bu yana, doğal sıcak



su kaynaklarının ve soğuk su örtülerinin sularından ban



yolar biçiminde yararlanmışlardır. Ama günümüzdeki su tedavisi (hidroterapi de denir) havuzları, küçük, sığ,



doğal olarak sıcak sularla ya da ısıtılmış sularla (ya da so ğuk sularla) doldurulmuş havuzlardır. Bazılarında, su yun beden çevresinden akışını sağlamak için jakuzi, vb.



düzenekler geliştirilmiştir. Özellikle yardım almadan kollarını, bacaklarını hareket ettiremeyen ya da tam an



lamıyla hareket ettiremeyen kişiler, fizik tedavinin yanı



co



30 m



8



8 3



8



sıra uygulanan su tedavisinden büyük yarar görürler. Si



cak su, başlangıçta uyarıcı etkiler yapsa da, sonradan



kasları gevşetir; ayrıca ağrıları azaltır ve dolaşımı hızlan dırır. Soğuk suysa, beden isısının düşmesiyle, kan dola şimini yavaşlatıp, kas ağrılarını azaltır ve kas gerginliğini artırır.



8



11.8m



170



SUUD BİN ABDÜLAZİZ



oyuncudan oluşur: Kaleci; iki savunma oyuncusu;



bir



orta saha oyuncusu; üç hücum oyuncusu. Ayrıca, 4 ye dek oyuncu vardır. Sutopu, Türkiye'ye 1908-1910 yılları arasında gir miş, Türkiye sutopu takımı 1934'te kurulmuş, ilk ulusal



maç, 1937'de Macaristan ulusal takımıyla yapılmıştır.



Suud Bin Abdülaziz Suudi Arabistan kralı (Kuveyt 1902-Atina 1969). Abdü laziz Bin Suud'un oğlu olan Suud Bin Abdülaziz, baba sinin yerine tahta çıkıp (1953), aşırı harcamalarıyla, bü yük petrol gelirlerine karşın, Suudi Arabistan ekonomi



sini bunalıma soktu: Kardeşi prens Faysal tarafından yö netimden uzaklaştırıldıysa (22 Mart 1958) da, Faysal'ın sert bir yönetim kurması üstüne, yeniden yönetimi ele almayı başardı (22 Aralık 1960). Ama yoğun muhalefet sonucunda yavaş yavaş yönetimi kardeşi Faysal'a bıra kip, 2 Kasım 1964'te, tahtı Faysal'a devretmek zorunda kaldı ve yurt dışına sürüldü.



Suudi Arabistan Arabistan yarımadasının (Bk. ARABİSTAN) beşte dör dünü kaplayan ülke. Kuzeyde Ürdün, Irak ve Kuveyt,



güneyde Yemen ve Umman, doğuda Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar ve Umman'la sınırlı olan, ba tida Kızıldeniz'e, doğuda Basra körfezine açılan Suudi Arabistan'ın, yalnızca kuzey sınırları Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'yle sınırları ve Yemen sinirinin küçük bir bölümü belirlenmiştir. Irak ile arasındaki 7 000 km'lik yansız bölge (kalıcı yapı ya da askeri tesisler ya pılamaz; ama her iki ülkenin göçebeleri otlaklardan ve kuyulardan yararlanabilir), 1975'te bir antlaşmayla iki



ülke arasında eşit olarak bölünmüştür. Kuveyt'le arasın daki 5 770 km2'lik paylaşılmış bölgenin güney yarısı Su udi Arabistan yönetimindedir; ama bölgenin tümünde



ki petrol zenginlikleri iki ülke arasında paylaşılır. YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR Suudi Arabistan, yüzeyşekilleri bakımından 4 bölgeye ayrılabilir: Kızıldeniz kıyısındaki ova; hemen arkasında



ki dağlar; Nüfud ve Küçük Nüſud (Dahna) çöllerinin de bulunduğu orta yayla; Basra körfezi kıyısındaki ovanın güney kesimindeki Rubülhali çölü.



SUUDİ ARABİSTAN KRALLIĞI GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 2 149 690 km². Başkenti ve en büyük kenti: Riyad (1 380 000 nüf. 1991 tah.).



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 16 100



000; nüfus yoğunluğu: Km”ye 7,5 kişi. Nüfus da ğılımı (1990 tah.): Kentlerde % 77,3; kırsal kesim



de %22,7. Yillik nüfus artış hızı (1992): %3,5.



Resmî dili: Arapça. Resmi dini: İslâm.



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990): Yetişkin nüfusun %62,4'ü. Üniversite sayısı (1990): 7. Hastane yatak sayısı (1989): 32 271. Hekim sayısı (1989): 15 347. Ortalama ömür (1992): Kadınlarda- 66; erkeklerde-64. Bebek



ölüm oranı (1992): 1 000 canlı doğumda 65.



EKONOMI. GSMH (1991): 79 milyar dolar; kişi başına ulusal gelir: 4 800 dolar. Etkin nüfus dağılı



mi (1992): Devlet memurları- %34; sanayi ve



petrol çıkarımı-%28; hizmetler- %22; tarım



%16. Dış ticaret (1989 tah.): Dışalım- 19,2 mil yar dolar; dışsatım 28,3 milyar dolar. Ticaret yap tığı başlıca ülkeler: ABD, Japonya, Singapur, Fran sa. Para birimi: 1 Suudi riyali 100 halala.



YÖNETİM. Türü: Krallık. Yasama gücü: Yok. Yö netim bölümlenmesi: 13 eyalet. ULAŞIM. Demiryolları (1989): Toplam 893 km.



Karayolları (1988): Toplam 92 802 km. Başlıca li manları: 7. Başlıca havaalanları: 7.



Kızıldeniz kıyısında yaklaşık 1 450 km boyunca uza nan kıyı ovası, kuzeyde, Akabe körfezi yakınında yük



seltileri 610 m'yi bulan tepelerle arkasındaki dağlık böl geden ayrılır. Güneyde, kıyı ovasına bitişik Asir daglik bölgesinde ülkenin en yüksek noktası Cebeli Sevda'nın



yükseltisi 3 133 m'yi bulur. Genişliği 485 km olan orta yaylada, yükseltiler 1 065-1 370 m arasında değişir. Kuzeyde kızıl kumlarla



kaplı Nüfud çölüyle, doğuda dar bir kum şeridi olan Kü çük Nüfud (Dahna) çölüyle, güneyde de Cebeli Tuveyk dağlarıyla sınırlıdır. Doğuda, Basra körfezi kıyısında, Kuveyt ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında yeralan, uzunluğu 565 km do layında olan ova alçak tepeler, tortul taşlar, kumlar ve



çamurlarla kaplı bir bölgedir (ülkenin petrol rezervleri bu ovadadır). Güneydeki Rubülhali çölü, dünyanın en büyük kesintisiz kum kütlesidir (yüzölçümü 647 500 km²). Bütünüyle issiz olan bu çöl, yüzlerce km uzunlu



ğunda kum sırtlarıyla ve dag denebilecek yükseklikte (150-300 m) kumullarla kaplıdır.



İklim büyük ölçüde, yağmur ve serin hava getiren rüzgârların kış aylarında güneye doğru yer değiştirme lerine bağlıdır. Ülkenin büyük bölümü yılda 100 mm'den az yağış alır ve Rubülhali'de, on yıl boyunca



hiç yağmur yağmadığı olur. Batı kıyısında, alçak basın



alanları biraz daha çok yağışa yol açar: Asir dağlık böl



gesi bazen, yılda 255 mm'nin üstünde muson yagmur



ları alır. Yazlar bütün ülkede çok sıcak geçer ve gündüz sıcaklıkları sık sık 49°C'i aşar. Kış mevsiminde ortalama



sıcaklıklar Cidde'de 23 "C, Riyad'da 14 "C'tir.



Sürekli akan akarsu bulunmamasına karşın Suudi



Arabistan'da "vad" adı verilen, yağmur mevsiminden



sonra akıp, sonra kuruyan çok sayıda sel suyu özellikli



akarsu vardır. Bitki örtüsü cılızdır ve büyük bölümü ku



rakçıl otlar ile çalılardan oluşur. Hayvan topluluğu dag



keçisi, yaban kedisi, kurt, dağlık bölgelerde de sırtlan gibi yaban hayvanlarını içerir. Vahalarda küçük kuşlar



bulunur; kıyı açıklarındaki sularda tropikal balıklar ya şar.



Toprakların yalnızca % 1 kadarının tanıma elverişli



olmasına karşılık, Suudi Arabistan, yeraltı gelir kaynak



ları bakımından olağanüstü ölçüde zengindir: Ortado ğu'nun en büyük petrol üreticisidir (dünyada bilinen



petrol rezervlerinin %25'inden çoğu). Alun, gümüş, demir, bakır, çinko, manganez, tungsten, kurşun, kü kün, fosfat, sabun taşı, amyant ve feldispat yataklarıysa, yeterince işletilmemektedir. Ülkenin su gereksinmesi



SUUDİ ARABİSTAN



AHMA



IRAN



171



SUUDİ ARABİSTAN MERE



IRAK



Kudos



TOD



Horem



adana



SRAIL



20



Demiryolu Peurd Baru Hun



Baua



ORDON



Abadan KUVEYT



0



Buruk Petrol Yakları



KUU



Carl



O



En Yuksek ve Alcak Noktalar



Anch COM Gm



IO



BOYOK NOFUD Okr 50



n



Tand



RD



ID



Damerany



NOMIE DOMAIN



Buroyde.



. Any



சமாய



MM KATAR 60



B3:



LoDa



Duca



Korter



Hediye



Abu za



Medine



Alaston



BU



Yandu



MISIR Wand-Darde,



KIZILDENIZ



Cidde



Abu Dabo



Rlyad



BIRLEŞIK ARAP EMIRLIKLERI



Yengeç Donances



Mokko TA 20



. Huide



RUBOLHALI



20



Port) Sudan



Med



+1



UMMAN



SUDAN AGEN



Sabe.



Frases de les



On



Aamera,



YEMEN



ARAP



DEVIZI



ETYOPYA CNC ‫אבטומ‬



F



Suudi Arabistan'ın



başkenti Riyad'da, kırmızı dikdörtgenle aylık sıcaklık



35 20



ortalamaları, mavi



41 12 N



0



verilmiştir. Arabistan



yörelerde de çoğunlukla nüfus yoğunlukları düşüktür.



yarımadasının büyük bölümünü



kaplayan Suudi



Arabistan, çöl iklimi



5 10



Rlyad



Nüfusun büyük bölümü Riyad (başkent), Cidde, Mekke, Taif, Medine, Dahran, Damman ve Hutui gibi



ortalamaları



aylık yagis w



kadar azdır.



büyük kentlerde toplanmıştır. Kırsal kesimde, göçebe Bedevilerin sayısı, yerleşik tarımcılarınkinden yüksek tir. Rubülhali ve Nüfud çölleri bütünüyle issızdır; öbür



dikdörtgenlerle de 15



cinsiyet ayrımı uygulanır ve kadın hakları yok denecek



etkisindedir.



nin büyük bölümü, deniz suyunu aritan tesislerden el de edilir. TOPLUM YAPISI



Suudi Arabistanlıların büyük bölümünü, yerli kabilele rin soyundan gelen Araplar (kabile bağları hâlâ çok güç



lüdür) oluşturur. Basra körfezi kıyısında bir Iranlı azınlık topluluğu yaşar. Yabancı işçilerin sayısında 1980-1990 yılları arasında büyük bir azalma olmakla birlikte, eko



nomi yabancı işgücüne bağımlı durumdadır.



Resmi dil olan Arapça ve çeşitli lehçeleri, bütün nü fus tarafından konuşulur. Nüfusun yaklaşık %85'i sünni



müslümandır; bunların çoğu da, çok katı olan vahhabi tarikatındandır; % 15 kadarıysa (ülkenin doğu kesimin



de) şiidir. Şeriat yasalarıyla yönetilen ülkede, katı bir



Bali kıyısında, Riyad çevresinde ve doğudaki petrol alanlarındaysa, biraz daha yüksektir.



Yakın dönemde eğitimde önemli ilerlemeler ger çekleştirilen ülkede, her düzeyde öğretim ücretsizdir.



Üç İslâm Üniversitesi'nin yanı sıra, modern üniversite ler de kurulmuştur: Kral Suud Üniversitesi (eski Riyad Üniversitesi, 1957); Dahran'da Kral Fahd Petrol ve Mi



neral Üniversitesi (1963); Cidde'de Kral Abdülaziz Üni versitesi (1967); vb. Sağlık hizmetleri bütün yurttaşlar için ücretsizdir; ama kırsal kesimde yetersizdir. EKONOMI



1936'da petrol bulunmasına kadar ekonomisi Mekke



ve Medine'yi ziyarete gelen hacılara ve hurma dışsati



mina bağımlı olan Suudi Arabistan'ın, bu gelirleri günü müzde de sürmekle birlikte, ekonomisinin temeli pet rola dayanır. Hükümet, petroldan elde edilen gelirleri Suudi Arabistan'ı çok çeşitli bir sanayi ülkesine dönüş



türmek için gerekli altyapıyı yaratmakta kullanmıştır. Ham petrol ve petrol ürünlerinin, devlet gelirlerinin



172



SUVANNA PHUMA, PRENS lunduğu, ama İkinci Dünya Savaşı'na kadar ciddi bir ku



yu açma çalışması yapılmayan ülkede, Abdülaziz III Bin



Suud'un ölümünden (1953'te) sonra, yerine geçen og. lu Suud Bin Abdülaziz, 1964'te Suudi aile meclisinin ka



rarıyla tahttan indirildi ve yerine kardeşi Faysal geçirildi (2 Kasım 1964). Ülkeyi modernleştirme girişimlerine



başlayan Faysal'ın 1975'te yeğenlerinden biri tarafın dan öldürülmesinden sonra, yerine geçen kardeşi Ha



lit, 1979 Mısır-İsrail Barış Antlaşması'na şiddetle karşı çıkmakla birlikte, Arap-İsrail anlaşmazlığında ılımlı bir siyaset izledi. Halit'in 1982'de ölmesiyle yerine oğlu



Fahd geçti. Kızıldeniz kıyısındaki Cidde, Suudi Arabistan'ın en büyük



İran'daki İslam devriminden ve 1979'da Mekke'deki



kentlerinden biridir ve Mekke'nin limanı işlevi görmektedir. Eskiden ekonomisi büyük ölçüde hacılara bağlı olan kent,



Kabe'nin şeriatçı müslümanlar tarafından ele geçiril



günümüzde bir petrol ve demir-çelik sanayisi merkezidir,



göstericiler ile güvenlik güçleri arasında çatışmalar pat lak verdi. İran-Irak Savaşı'nda (1980-88) İran'a karşı



mesinden sonra, 1987 Hacci sırasında Mekke'de İranlı



bölümünü çıkaran ARAMCO şirketinde Suudi ailesinin



Irak'ı destekleyen Suudi Arabistan, Ağustos 1990'da Irak'ın Kuveyt'e girmesini güvenliğine yönelik bir tehdit olarak değerlendirdi ve Körfez Savaşı (1991) sırasında,



payı 1973'te % 25'ken, 1974'te %60'a, 1980'de de



Irak'a karşı ABD yönetimindeki çokuluslu kuvvetler



%100'e yükseltilmiştir.



(aralarında 45 000 Suudi askeri de vardı) tarafından üs



%90'dan çoğunu oluşturduğu ülkede, petrolun büyük



Basra körfezi kıyısındaki Cuhail ve Kızıldeniz kıyısın



daki Yanbu'da kurulan yeni ve büyük sanayi merkezle rinde, enerji kaynağı olarak petrol yataklarından boruy



la getirilen doğal gaz kullanılmaktadır. Petrol yataklari,



olarak kullanıldı.



Körfez Savaşı sonrasında, varolan siyasal ve toplum sal durumu korumak isteyen güçlü dinsel önderler ile



petro-kimya sanayisi ve yapay gübre üretimi gibi sanayi kollannin yanı sıra demir-çelik sanayisi, çimento sana



siyaset ve toplumu modernleştirip, bir ölçüde de daha özgürleştirmek isteyen yeni kuşak Suudiler (çoğu Ba ti'da öğrenim görmüştü) arasında baş gösteren çekiş



yisi, besin sanayisi, vb. dallar hızla gelişmektedir. Tarım alanında, hükümet, besin ürünleri alanında



me, bir ölçüdede olsa yenilik yapılması yanlılarının üs tünlüğüyle sonuçlandı (Bk. DEVLET YAPISI bölümü)



dışsatıma bağımlılığı azaltmak için, tarım üretimini des



Bu arada, Mayıs 1992'de Kudüs'teki İslâm'ın kutsal yer



teklemektedir. Yakın dönemde, balıkçılık da gelişmeye başlanmıştır.



lerini kimin koruyacağı konusunda çıkan anlaşmazlık,



DEVLET YAPISI



yeniden canlandırdı. Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesini des.



Suudi Arabistan, şeriat yasalarının Anayasa olarak kabul edildiği bir krallıktır. Hem yürütme gücünü, hem yasa



ma gücünü elinde tutan kral, Bakanlar Kurulu'nu kendi



atar ve kararlarını veto etme hakkı vardır. Yönetimle il



gili önemli kararların aşağı yukan tūmü, Suudi ailesi ta



Suudi ve Ürdün sarayları arasındaki eski gerginlikleri teklemiş olan Yemen'le ve Filistin Kurtuluş Örgütü'yle (FKÖ) ilişkiler de kötüleşti.



Suvanna Phuma, Prens



rafından alınır. Siyasal parti de, yasama organı da bu lunmamakla birlikte, her yurttaş"meclis“ diye adlandı nilan düzenli dinleme oturumlarına doğrudan başvura



Laoslu siyasetçi (Luang Prabang 1901-Vientiane 1984).



rak krala şikâyetlerini iletebilir, yardımını isteyebilir.



Çinhindi



1 Mart 1992'de, bir dizi krallık kararnamesiyle ülke



nin siyaset sistemi bir ölçüde modernleştirilmek isten



miştir. Yeni kurulan sistemin odak noktası, 60 kişilik Da nişma Konseyi'dir. Ayrıca, bir Anaya hazırlanması, kral



Fransa'da mühendislik öğrenimi gören Prens Suvanna Phuma(ya da Souvanna Phouma), 1931-1951 arasında



Bayındırlık



Hizmetleri



Servisi'nde



çalıştı.



1950'de Çalışma bakanlığına, 1951'de, Meclis başkan



liği, Milli Savunma bakanlığı ve başbakanlığa getirile rek, 1951-1954, 1956, 1960 ve 1962-1975 arasında başbakanlık yaptı. 1974'te ülkenin kuzeyini ele geçir



lik veraset sistemini düzenleyen yeni bir sistem oluştu



rulması, yerel yönetim organlarına daha çok özerklik



miş olan komünist Pathet Lao örgütüyle ateşkes ant laşması imzalayıp, Nisan 1974'te bir ulusal birlik hükü



tanınması kararı alınmıştır.



meti kurarak, hükümet başkanlığını sürdürdü. Aralık



TARİH



1975'te üvey kardeşi Suphanuvong tarafından görev den uzaklaştırıldı.



Arabistan yarımadasının büyük bölümünde binlerce yıl



boyunca göçebe bir kabile yaşamı sürdürüldü. Hz.



Muhammet'in 571'deMekke'de doğması, dünya tari hinde yeni bir çağı başlatarak, Arabistan'ın önemini ar tırdıysa da, Abbasileri deviren Emevi sülalesinin, Şam'ı



başkent yapmasıyla, İslam dünyasının ağırlık merkezi



Suriye'ye kaydı (692). O tarihten sonra, kati vahhabita rikatının geliştiği Arabistan yarımadasının büyük bölü mū, XVI. yy'dan Birinci Dünya Savaşı'na kadar, Os



manlı yönetiminde kaldı. XVIII. yy. başlarından sonra



vahhabi tarikatından Suudi ailesinin gün geçtikçe güç.



lendiği yarımadada, 1902'den başlayarak Necit emiri



ve vahhabi imamı olan Abdülaziz III Bin Suud, Türkler



den Hasa'yı aldıktan (1913) sonra, 1921-26 arasında



Hail, Mekke, Cidde ve Asir'i ele geçirerek topraklarını



genişletti ve 1926'da Hicaz kralı, 1932'de Suudi Ara



bistan kralı ilan edildi. 1936'da ilk petrol yatağının bu



Suvorov, Aleksandr Vasilyeviç, Kont Rusmareşali (Moskova 1729-Petersburg 1800). Yediyel



Savaşı'nda yararlık gösterip, albaylığa yükseltilen (1762) Kont Aleksandr Vasilyeviç Suvorov, Polonya se



ferinde (1768-1772) generalliğe yükseltildi. 1773



1774'te Türklere karşı birçok başarı kazanıp, daha son.



ra Pugaçev yandaşlarının son kalıntılarını yok etti



(1775). Türklere karşı Kılburun ve Özi çarpışmalarında (1787-88), Focşani'de (1789) yeni başarılar elde edip,



Ismail kasabası halkını kılıçtan geçirtti. Varşova’yı alıp (1794), feldmareşalliğe yükseltildi. Kuzey Italya ve İs viçre'de Fransızlarla savaştı; ama Masséna'ya yenildi.



Franz Il'yle görüş ayrılığına düştüğü için, Pavell tarafın



dan geri çağırıldı.



SÜDET DAĞLARI



suyılanıgiller Yılan türlerinin % 75'ini içeren yılan ailesi. Dünyanın her yanında yaygın biçimde yaşayan suyılanıgiller (Bil. a. Colubridae) ailesi üyelerinin ortak özellikleri arasın



da bir tek akciğerleri bulunması, karınlarında bir tek pul



dizisi bulunması (her pul bir omura bağlıdır), kafanın tek sert kesimini kafatasının oluşturması, çenelerinin çok



esnek olması, pis kokulu bir anūs salgısı çıkarmaları sa



yılabilir. Türlerin büyük bölümünün zehirsiz olmasına



173



taya çıkar. Dünyanın çeşitli bölgelerinde görülen kızıl



gelgit" olayı, kırmızı işılbiresim pigmentleri yoğun olan



suyosunu tomurcuklanmalarıdır. Irmakları ya da golleri besleyen kolların belirgin özelliği olan yeşil renk de çok sayıda plankton suyosunu içermelerinden kaynak.



lanır. Suyosunu tomurcuklanması sırasında duyulan



kötü koku, suyosunu hücrelerinin sudakı bütün oksijeni



tüketip, hidrojen sülfür gibi gazları dışarı atmalarının so nucudur.



Suyosunlarının çoğu, hem hayvanlarla, hem bitkiler



karşın, bazılarının üst çenelerinin arkasında, zehir salgı layan yivli dişler yeralır. Ailenin başlıca üyeleri arasında,



le ortak özellikler taşıdıkları için, sınıflandırılmaları bi yoloji uzmanları arasında sürekli tartışmalara yol açmış. tir. Suyosunu türlerinin çoğunda, bitki hücrelerinin te



sişen çizgiler bulunan gerçek suyılanı (Natrix siredon)



lerse, işılbireşim yapabilmekle birlikte, besin tanecikle



suyla ayrışma: Bk. HİDROLİZ.



aynı bir öbek olarak tanımlamışlardır. Günümüzdeyse.



boyu 1,5 m'yi bulan yeşil suyılanı (Natrix cyclopion), arka kesiminde pembemsi kestane rengi, birbiriyle ke ve gerdanlıklı suyılanı (Natrix natrix) sayılabilir.



mel özelliği olan selüloz hücre çeperi yoktur. Bazı tür



rini de özümlerler. Bu nedenle, bazı biyoloji uzmanlan



suyosunlarını bitkiler içinde sınıflandırırken, bazıları da



suyosunları bakterileri, mantarları ve birhücreli hayvan ları da içeren birhücreliler (Protista) öbeğinır. bir parçası



Suyolcu Latif Ağa: Bk. LATİF AĞA, SUYOLCU.



suyosunları



olarak tanımlanmaktadırlar.



Suy sülalesi: Bk. ÇİN (TARIH). Suzhou: Bk. SUCOU.



Denizlerde ve tatlısularda yaşayan 13 000 türü bulunan çiçeksiz bitki alışubesi. Canlı organizmaların başlıca öbeklerinden birini oluşturan, ışılbireşim yoluyla kendi



besinlerini kendileri ürettikleri için, genellikle "yalın bit



Suzuki, Harunobu: Bk. HARUNOBU SUZUKİ.



kiler" diye tanımlanan suyosunları (Bil. a. Algae) alışu



besi üyeleri, bütün deniz yosunları ile planktonların te



mel bileşikleri olan çok sayıda mikroskopik birhücreli türü içerirler. “Kamçi" adı verilen ve kürek gibi hareket



Südet dağları



eden çok küçük kıllar aracılığıyla yer değiştiren sporlar



Polonya ve Çek Cumhuriyeti'nde dag sırası. Polonya



la ürerler. Gerek denizlerde, gerek tatlısularda yaşayan



Çek Cumhuriyeti sınırında 300 km boyunca uzanan, yoğun ormanlarla kaplı Südet dağlarının (ya da Süder



plankton organizmalar olduklarından, çoğunlukla üre me patlamaları gösterirler. "Suyosunu tomurcuklan ması" denen patlama evreleri, bulunduklan göl, irmak ya da denizdeki besin düzeyinin artması sonucunda or



len yükseltisi, Korkonozse (Krkonose) dağında 1 602 m'yi bulur. 1946'ya kadar halkının büyük bölümü Al



manlardan oluşurken, o tarihte Almanlar Almanya'ya (Alta) 'Anne-baba'dan ayrılmış bir Volvox kolonisi (336 kez büyütülmüştür). Suyosunlan



altailesinden Volvox cinsi ūveleri,



küre biçimi bir zar içindedirler.



ABD'de Catskill dağlarındaki bir gölün yüzeyini örten suyosunu "Tomurcuklanması".



Suyosunları türlerinin bir bölümü, bitkiler gibi ışılbireşim yapabilirler; bir bölümüyse, hayvanlar gibi sudaki besin taneciklerini özümlerler.



174 SÜHREVERDİ göçmüş, yerlerine Çekler ve Polonyalılar yerleşmiştir. Sühreverdi



Işrakiye felsefesinin kurucusu (Sühreverd 1155-Halep 1191). Sağlam bir öğrenim gören Sühreverdi (tam adı



Şihabettin Ebülfütuh Yahya Bin Habeş Bin Emirek es



Sühreverdi dir), Anadolu'ya gelerek Kılıç Arslan'ın ve



Artukoğlu Kara Arslan'ın saraylarında yaşadı. Irak ve Suriye'ye gidip, Halep'te din bilginleriyle tartışmalara girişmesi üstüne dinsizlikle suçlandı ve Selahattin Eyyu



bi'nin buyruğuyla öldürüldü. Sühreverdi, felsefe, Zerdüşt dini, Eflatun, yeni efla



tunculuk, tasavvuf, sünni ve şii inançlarının bir karışımı olan öğretisinde, tasavvufla ilgili sezgiyi güneşe benzet miş, başlıca yapıtı Hikmet ul-işrakiye'de, güneşin doğa



rak varlıkları görünür kılması gibi, tasavvufla ilgili sezgi



nin de eşyayı akla esinleterek ortaya çıkardığını savun muştur.



Süleyman



İbranilerin üçünců kralı ve Kur'an'da adı geçen pey



gamberlerden (? İ.Ö.970'e d.-?İ.Ö.931). Davut ile Bat şeba'nın oğlu olan Süleyman, babasının bıraktığı mirası korumak için surlar yaptırıp, orduyu güçlendirerek, sü vari birlikleri ve savaş arabalarıyla destekledi. Misir türü



SÜLEYMANT



bir bürokrasi oluşturarak devleti örgütleyip, Fenike devletleriyle işbirliği sayesinde güven sağlanan tica



10. Türk padişahı (22 Eylül 1520-7 Eylül 1566)



reti geliştirerek, İbrani devletini büyükölçüde zengin leştirdi ve Kudūs tapınağını yaptırdı (İ.Ö. 969'a d.-L.O. 962). Güney kabilelerine ayrıcalıklı davranmasının Ku



zey kabileleri arasında yarattığı hoşnutsuzluk sonucun da, ölümünden sonra krallık ikiye bölündü. Kur'an'daki ve İslam kaynaklarındaki bilgilerle bes lenen dinsel-destansı yaşamını konu alan yapıtlarda



(Uzun Firdevsi'nin Süleymannamesi, XV. yy.; vb.), Sü leyman'ın hayvanların dilinden anladığı, Saba melikesi Belkıs'la evlendiği, vb. anlatılır. Kur'an'da, Süleyman'ın ne kadar yaşadığı belirtil mez. Kısası Enbiya'daysa, yaşamıyla ilgili Kur'an'da ye



ralmayan bazı bilgilere rastlanır: 12 yaşında babasının



yerine geçtiği, babasının vasiyetine uyarak Mescidi Ak



sa'yı yaptırmaya başladığı anlatılır. Süleyman ! Türk padişahı (Trabzon 1494-Zigetvar 1566). Yavuz



Sultan Selim ile Hafsa Sultan'ın oğlu olan Süleyman | (Kanuni Sultan Süleyman, Muhteşem Süleyman da de



nir), Kefe sancakbeyliğine getirilip (1509), taht savaşı mina giren babasına asker ve silah yardımında bulun



Lakabı: Kanuni, Muhteşem Doğumu: 6 Kasım 1494, Trabzon Babası: Selim ! Annesi: Hafsa Sultan



Padişah olan çocukları: Selim II



Ölümü: 7 Eylül 1566, Zigetvar



Gömüldüğü yer: Kanunisultansüleyman türbesi,



Süleymaniye, İstanbul Sadrazamları:



Piri Mehmet Paşa (1520-1523) Makbul (ya da Maktul) Frenk ibrahim Paşa (1523-1536)



Ayas Mehmet Paşa (1536-1539) Lütfi Paşa (1539-1541) Hadım Süleyman Paşa (1541-1544)



Kehleiikbal Rüstem Paşa (1544-1553; 1555-1561)



Kara Ahmet Paşa (1553-1555) Semiz Ali Paşa (1561-1565)



Sokullu Mehmet Paşa (1565-1566)



du. Babası tahta çıkınca (1512) İstanbul'a çağrılıp, ertesi



yil Saruhan sancakbeyliğine getirildi. Çaldıran ve Mısır seferleri sırasında Rumeli'yi savunmakla görevlendiri



lip, babasının ölümü üstüne tahta çıktı (1520). Hüküm



darlığını ilan ederek Şam'ı ele geçiren Canberdi Gaza li'ninayaklanmasını Ferhat Paşa komutasındaki orduyla bastırıp (1521), Türk elçisi Behram Çavuş'un öldürül mesi üstüne, Macaristan'a savaş açarak, Böğürdelen,



Zemlin, Belgrad, vb. birçok kalenin alınmasının ardın



dan, İstanbul'a döndü ve Venedik'le yeni bir anlaşma



imzaladı (1521).. Akdeniz ticaretini tehlikeye sokan,



hacca gidenleri taşıyan gemilere saldıran Rodos şöval yeleri üstüne bir sefer düzenleyip, yönettiği kuşatmayla



Rodos'un ele geçirilmesinin (Aralık 1522) ardından,



Rodos'a bağlı adaları da ele geçirerek (1523) İstanbul'a döndü.



Sadrazam Piri Mehmet Paşa'yı yaşının çok ilerlemiş olmasından ötürü emekliye ayırıp (1523), sadrazam ol



ması gereken ikinci vezir Ahmet Paşa'yı Mısır valiliğine



atayarak, yerine hasodabaşı İbrahim Ağa'yı sadrazam



lığa getirdi. Bu haksızlığa öfkelenen Ahmet Paşa'nın,



bazı Memluk beyleriyle anlaşarak (1523) bağımsızlığını ilan etmesi, papadan ve şövalyelerden yardım isteye



rek, Kahire'yi alması (Ocak 1524), ancak yanında bulu nan ama padişaha bağlı kalan Kadızade Mehmet Bey



tarafından öldürülmesine karşın, Mısır'daki karışıklıklar sona ermeyince, sadrazam İbrahim Paşa'yı düzeni sağ laması için Mısır'a gönderdi (gerekli önlemleri alan, ye



ni yasalar çıkaran Ibrahim Paşa, görevi Hadım Süley



man Paşa'ya devrederek İstanbul'a döndü). Macaristan sınırındaki karışıklıkların (Bali, Sinan ve Hüsrev beyler



SÜLEYMANT



175



Macaristan'a akınlar düzenliyorlardı) sürmesi üstüne,



V ve Ferdinand'ın, Zapolya'nın ölümünden sonra tahta



100 000 kişilik bir orduyla Macaristan seferine çıkıp (Ni san 1526), Salankamen ve Petervaradin kalelerinin



mamalari ve Budin'i kuşatmaları üstüne, önce, Rumeli



alınmasından (Macar kralı Layos II Avrupa devletleri nedn yardım istedi) sonra, Mohaç Meydan Savaşı'nda Macaristan ordusunu yok edip (29 Ağustos 1526), sa



vaşmaksızın teslim olan Macaristan'ın başkenti Budin'e



çıkarılan yeni doğmuş oğlu Sigismund'un krallığını tanı



beylerbeyi Sokullu Mehmet Paşa'yı Budin'in yardımına gönderen Süleyman 1, 1541'de kendi de sefere çıktıysa da, Belgrad'a ulaştığında, Budin'in kurtarıldıgı haberini aldı. Tuna yoluyla gelen donanmanın Peşte'yi ele geçir



girdi. Yanos Zapolya’yı Macar kralı seçtirdikten sonra,



mesinden, Macaristan'ın Zapolya'nın payına düsen



ması, vb. ayaklanmaları bastırtarak, iç düzeni sağladı.



mund'un büyüyünce Macar tahtına oturtulacağının açıklanmasından sonra geri dönüp, Ferdinand'ın Pes te'yi kuşatması (ama Bali Bey'in savunmasını kıramadı)



Istanbul'a dönüp (1526 sonu), Anadolu'da patlak ve ren Baba Zünnun ayaklanması, Kalender Şah ayaklan



Habsburg sülalesinden Viyana arşidükü Ferdinand'ın



bölümünün Osmanlı yönetimine girmesinden ve Sigis



Macaristan'a girerek (1527) Zapolya'yı yenmesi ve Bu



jstüne, 1543'te yeniden Macaristan seferine çıkararak,



çıktı (10 Mayıs 1529). Budin'i alıp, Zapolya'ya kral tacı



ve barış istemek zorunda kalan Avusturya'yla (Avustur ya yılda 30 000 duka altını vergi ödemeyi kabul etti) 5



din'i ele geçirmesi üstüne, Zapolya'nın yardım çağrısı na uyarak, 200 000 kişilik orduyla Avusturya seferine



ni giydirdikten sonra, Estergon kalesi ve Viyana'yı ku şattı (Eylül 1529); ama havalar bozduğundan kuşatmayı



kaldırmak zorunda kaldı. Bazı Macar beylerinden des tek gören Ferdinand'ın, Estergon, Visegrad ve Uraç'ı



alıp, Budin'i kuşatması, ama Bosna ve Semendire bey



lerinin Zapolya'nın yardımına koşmalarıyla geri çekil



mek zorunda kalması üstüne, yeniden savaş kararı ala



rak, 250 000 kişilik bir orduyla yola çıktı (Nisan 1532).



Karl V'in, Ferdinand'ın Macaristan kralı olması kabul



Estergon, Peçuyve Istolni Belgrad (1543) kalelerini aldı yıllık bir barış antlaşması yaparak geri döndü. Şirvan va



lisi Elkas Mirza'nın, ağabeyi Şah Tahmasp'a karşı ayak lanarak Osmanlılara sığınması sonucunda patlak veren



(1548) Osmanlı-İran Savaşı'nda, Tebriz üçüncü kez ele geçirilip, İranlıların eline geçmiş olan Van geri alındı. Osmanlıların bu başarılarından ötürü korkuya kapılan Tahmasp'ın meydan savaşını göze alamaması üstüne, Elkas Mirza'yı İstahan yöresine akın yapmakla görev lendiren Süleyman I, Halep'e gittiyse de, Tahmasp'ın



edilirse 100 000 altın vergi ödeme önerisini geri çevirip. Egeszeg ve Siklos kalelerini vireyle, Berzence, Köszeg,



saldırıya geçtiğini haber alınca, kışı Halep'te geçirerek,



malarına karşin, Karl V'in bir meydan savaşından kaçın ması üstüne, orduyla İstanbul'a döndü (Mart 1533).



geçtiğini öğrenince, sadrazam Rüstem Paşa'yı İran us



Belovar kalelerini savaşla aldıktan sonra bütün zorla



Iran'la savaş olasılığı belirdiği için, Ferdinand'ın barış



önerisini kabul edip (Macaristan, Ferdinand ile Zapolya arasında paylaşıldı ve Ferdinand vergi ödemeyi kabul etti; 1533), İranlıların Bağdat valisi Zülfikar Han'ın Bag



dat'ın anahtarlarını kendisine göndermesi üstüne Iran şahı tarafından öldürültülmesinin ardından, Sadrazam



Ibrahim Paşa'yı Iran seferine çıkarıp (1533), ertesi yıl



sadrazamla buluşarak Bagdat komutanı Tekeli Mehmet Han'ın, Osmanlı ordusunun yaklaştığını öğrenince kaç.



1549 ilkbaharında, İranlılarla işbirliği yapan Gürcüler



üstüne sefer düzenletti. Tahmasp'ın yeniden saldırıya



tüne gönderip, kasıtlı olarak çıkarılan şehzade Musta



fa'nın isyan edeceği söylentisine inanarak, kendi de sefere çıktı (Ağustos 1553) ve oğlu Mustafa'yı bog



durduktan sonra, kışı Halep'te geçirerek, ilkbaharda İran'a girdi; şahın gene savaşmaktan kaçınması üstüne,



Revan, Karabağ ve Nahçıvan yörelerini ele geçirip, geri



dönerek, Tahmasp'ın barış önerisini kabul etti ve Amasya Antlaşması'nıimzaladı (1555;Tebriz ve Doğu Anadolu, antlaşma uyarınca Osmanlılarda kaldı).



Sağ kalan iki oğlu (Selim ve Bayezit) saltanat çekiş



Karl V'e karşı yardım isteğini ve Fransa'nın Doğu'dakiti



1536'da İstanbul'a dönüp, Fransa kralı François l'in



mesine girişince, kardeşler arasında bir çatışma çıkma sini önlemek için Bayezit i Kütahya sancakbeyliğinden alarak Amasya sancakbeyligine atadıysa da, Bayezit'in



caret ayrıcalıklarının sürdürülmesi dileğini kabul ede rek, kapitülasyonları başlatan ilk antlaşmayı imzaladı



büyük bir ordu kurma çabalarını sürdürmesi üstüne, Selim'i destekleyerek, Anadolu beylerbeyine ve bazı



(1536). Bu arada, Iran seferi öncesinde Osmanlı hizme



sancakbeylerine Selim'e yardım etmeleri buyruğu ver



tine girmesi sağlanarak, Cezayir beylerbeyliğine ve



dive asker toplaması için Selim'e 600 000 akçe gönder di; Bayezit ve çevresindekilerin öldürülmesi için müftü



güçlü bir donanma kurarak İtalya kıyılarını vurmasının



Ebussuut Efendi'den fetva aldı. Iki kardeşin Konya'da



ardından, Barbaros'u Otranto kıyılarına göndererek, kendisi de karadan yola çıktı ve Puglia kıyısına Lütfi Paşa



yaptığı savaşı Selim'in kazanmasından (Iran'a sığınan Bayezit, Tahmasp ile yapılan yazışmalardan sonra, Os



komutasında çıkarılan ordu Otranto'yu aldı. O sırada



manlılara teslim edildi ve öldürüldü) sonra, 1562'de



Barbaros da Sica, Patmos, Naksos adalarını elegeçirdi.



Avusturyalılarla yapılan 8 yıllık barış antlaşmasıyla Avusturya'nın Erdel işlerine karışmaması sağlanınca,



masıyla, Bağdat'ı savaşsız ele geçirdi (Aralık 1534).



kaptanıderyalığa atanan Barbaros Hayrettin Paşa'nın,



Kuşatılan Korfu'nun direnmesi ve kışın bastırması üstü



ne, Bogdan voyvodasının Erdel'e saldırdığını ve Zapol ya'ya karşı Ferdinand'la anlaştığını da haber alan Süley



Akdeniz'deki Osmanlı egemenliğini tehlikeye düşüren Malta adasının alınması için bir sefer açılarak (1565),



man I, İstanbul'a dönerek, hemen Bogdan seferine çık ti: Bogdan'ın merkezi Suceava ile Yaş alındı; Stefan La



serdar Mustafa Paşa ve kaptanıderya Piyale Paşa adayı



karışıklıkların ardından, Petru, voyvodalığı yeniden ele



hit düştü (1565).



custa voyvodalığa getirildi (ama, kısa süre sonra çıkan



geçirdi). Bu sırada Barbaros, Preveze'de Andrea Doria giye



komutasındaki hıristiyan donanmasını büyük bir yenil



almakla görevlendirildi; ne var ki Malta kuşatmasında başarı sağlanamadı; üstelik ünlü denizci Turgut Reis se Ferdinand'ın ölümü (1564) üstüne tahta çıkan Maxi



milian l'in yıllık vergiyi ödemeye yanaşmaması, Os



Kızıldeniz'den



da



Paşa



Süleyman



valisi



larını ele geçirmek istemesi yeni bir Osmanlı-Avusturya



Misir



yola çıkıp Hint seferini gerçekleştirerek, Portekizlilere



,



manlıların koruyuculuğundaki Erdel kralı Yanos Sigis



getirirken



uğratarak (1538), Akdeniz'i Osmanlı gölü haline



mund'un da Avusturya egemenliğindeki Erdel toprak



karşı Gucerat hükümdan BahadırŞah'ın yardımına koş tu ve birçok kaleyi aldı (ama Bahadır Şah'ın ölümü ve



anlaşmazlığına yol açınca, Sokullu Mehmet Paşa'nin



üstüne, Hint seleri amacına ulaşmadan sona erdi). Karl



duğundan, Zigetvar'ın düştüğü haberini alamadan ol



yerine geçen Mahmut III'ün Portekizlilerle anlaşması



savaşa girilmesini istemesi üstüne, Süleyman 1 Zigetvar seferine çıktı (1566); ama sağlığı günden güne bozul



176 SÜLEYMAN II



dü. Ölümünün yaratacağı olumsuz koşulları düşünen



Avusturya savaşında Eğri, Lipva kalelerinin Avusturyalı



kadar ölümünü ordudan gizlemesinden sonra, cenaze



rin (1688) eline geçmesini, Belgrad'ın Avusturyalılar ta rafından kuşatılmasını önleyemedi. Sadrazamlığa getir diği Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa'nın çabalarıyla



Sokullu Mehmet Paşa'nın, Selim Belgrad'a gelinceye si İstanbul'a getirilerek Süleymaniye camisinin avlusu na gömüldü.



46 yıl süren döneminde, Osmanlı devletini dünyanın en güçlü devleti haline getiren Süleyman I, uzun ve bir



birini izleyen savaşlara karşın, bayındırlık işlerine de



önem vererek, Mimar Sinan'a pek çok anıt yaptırmış (Süleymaniye, Şehzade, Mihrimahsultan, Hasekisul



tan camileri; külliyeler; Büyükçekmece köprüsü; med



ların (1687), Thebai ve Kinin kalelerinin de Venediklile



Belgrad ve Niş geri alındıysa da, Süleyman II, bu savaş lar sırasında öldü ve Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesi



ne gömüldü.



Süleyman Askeri



reseler; imaretler; vb.), ayrıca Muhibbi mahlasıyla şiir ler de yazmıştır.



Türk subayı (öl. Basra 1914). Kurmay yarbay olarak or



Süleyman II



arasında yeralan Süleyman Askeri, Bingazi ve Bağdat'ta önemli görevlerde bulundu. Kaymakamlığa yükseltilip (1914), Basra fırkası komutanlığına atanarak, Birinci



Türk padişahı (İstanbul 1642-Edirne 1691). Sultan İbra



him'in ikinci oğlu olan Süleyman II, ağabeyi Mehmet IV döneminde sarayda gözaltında yaşadı. Mehmet IV tahttan indirilince tahta çıkıp (1687) sürmekte olan



duya katılıp, Manastır'da Şemsi Paşa'nın öldürülmesine karışarak, Ikinci Meşrutiyet'in ilanını sağlayan subaylar



Dünya Savaşı'nda Ingilizler bölgeye asker çıkarınca, cephe komutanlığını üstlendi. Arapların ihanetleri so



nucu yenileceğini anlayınca, düşmana tutsak düşme mek için intihar etti



Süleyman Bey, Baltaoğlu: Bk. BALTAOĞLU SÜLEYMAN BEY. KIASI



YANCE



Süleyman Çelebi: Bk. EMÎR SÜLEYMAN.



SOLIMAN



AEHTI



SULTAN



Süleyman Çelebi Türk şairi (Bursa 1351'e d.-ay.y. 1422). Yaşamı konu sunda yeterli bilgi bulunmayan Süleyman Çelebi'nin,



Orhan Gazi döneminin ileri gelen bilginlerinden Şeyh



Mahmut'un torunu olduğu bilinir. Öğrenimi konusun da kaynaklarda bilgiye rastlanmazsa da, yapıtı ve bu lunduğu görevler, iyi bir dinsel öğrenimden geçtiğini gösterir. Yıldırım Bayezit'in, Divanı Hümayun imamlı ğını yapmış, Emîr Buhari'nin tavsiyesiyle, 1400'de yapı mi biten Ulu Cami'nin imamlığına getirilmiştir. Mezarı Bursa'da, Çekirge yolu üstündedir.



Süleyman Çelebi'nin tek yapıtı Vesilet ün-Necat adlı mesnevisidir. Mevlit (ya da Mevlut) adıyla bilinen bu



yapıt, sonraki yüzlerce benzeri arasından günümüze kadar gelmiştir ve hala okunmaktadır.



Süleyman Hüsnü Paşa Türk subayı ve yazarı (İstanbul 1838-Bağdat 1892). Gi SÜLEYMAN II 20. Türk padişahı (8 Kasım 1687 22 Haziran 1691)



Doğumu: 15 Nisan 1642, Istanbul



rit isyanının bastırılmasında yararlık göstererek, kayma kamlığa (1872) ve mirlivalığa (1873) yükseltilen Süley



man Hüsnü Paşa, askeri okullar nazırlığına getirilerek,



askeri okulların yönetmeliğinde büyük değişiklikler yaptı. Abdülaziz'in tahttan indirilmesinde önemli rol oynayıp, Abdülhamit II tarafından Bosna-Hersek ko



Annesi: Saliha Dilaşup Sultan



mutanlığına atanarak İstanbul'dan uzaklaştırıldı (1876). Karadağ ayaklanmasını bastırıp, 1877-1878 Türk-Rus



Gömüldüğü yer: Kanunisultansüleyman türbesi, Süleymaniye, Istanbul



"Sipka kahramanı" diye anılmaya başlandı. Tuna ve



Babası: Ibrahim



Ölümü: 22 Haziran 1691, Edirne



Sadrazamları: Köprülüdamadı Abaza Siyavuş Paşa



Savaşı'nda, Şupka geçidinde Rusları bozguna uğratarak,



Balkan orduları komutanlığına getirilip, savaşın yenil



giyle sonuçlanması üstüne Abdülhamit II tarafından



mahkemeye verilerek, rütbeleri geri alındı ve Bağdat'a



(1687-1688)



sürüldü (14 yıl sürgünde yaşadı).



Tekirdağlı Bekri Mustafa Paşa (1688-1689)



leyman Hüsnü Paşa, Türklerin dilinin Osmanlıca degil



Nişancı Ismail Paşa (1688)



Köprülüzade Fazil Mustafa Paşa (1689-1691)



Tanzimat dönemininbüyük türkçülerinden olan Su.



Türkçe olduğunu savunmuştur. Tarih ve dille ilgili kitap ları vardır. Ayrıca, Hüsnü mahlasıyla şiirler de yaz miştır.



SÜLFÜRİK ASİT 177



Süleymaniye külliyesi İstanbul'da Süleymaniye semtinde külliye. Kanuni Sul



aynı yıl Sedat Simavi Vakfı Erol Simavi Özel Ödülü'nu aldı. 1994'te Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafın



dan "yüzyılın en güçlü sporcusu" seçildi. İstanbul'da



yapılan (1550-1557)Süleymaniye külliyesi, Süleymani



yapılan Dünya Halter Şampiyonası'nda 64 kg'da yan sip, 5 dünya rekoru kırarak, koparmada 147,5, silkme.



rültıp, darüşşifa-bimarhane, darülkurra, sübyan mekle



Sedat Simavi Vakfı Spor Ödülü'nü kazandı.



tan Süleyman'ın buyruğuyla Mimar Sinan tarafından



ye camisi, türbeler, türbedar dairesi, üç medrese, da



de 182,5, toplamda 330 kgʻla 3 altın madalya aldı ve



bi, imaret, tabhane, kervansaray, hamam, kitaplık ve pek çok dükkândan oluşur. Osmanlı döneminin en



Süleyman Şah I, Kutalmışoğlu



önemli selatin külliyesidir. Osmanlı mimarlığının en



anıtsal yapıtlarından olan camisinin ana mekânı (63 mx 68 m), 26,50 m çapında 53 m yüksekliğinde, kuzey ve güneyden iki yarım kubbeyle ve ikişer çeyrek kubbeyle



desteklenmiş büyük bir kubbeyle örtülüdür. İç avlu, yir mi sekiz kubbeyle örtülü revaklarla çevrelenmiş, köşe lerine dikey yivli dört ince minare yerleştirilmiştir.



Süleyman Nazif



Anadolu Selçuklu devletinin kurucusu ve ilk hükümdari (öl. Ayn Seylem, Halep yakını 1086). Kutalmış'ın oğlu, Arslan Yabgu'nun torunu olan Kutalmışoğlu Süleyman



Şah I, Malazgirt Meydan Savaşı'ndan (1071) bir süre sonra Melikşah'la anlaşmazlığa düşerek, Anadolu'ya girdi (1075) ve Konya ile Izmit'i ele geçirdi. İzmit'i kuşa



tan Bizans (1080) ordusunu bozguna uğratıp, Karade niz ve Marmara denizi kıyılarını ele geçirerek, barış im zaladı (1081). Adana, Tarsus, Manisa, Anazarba ve An



Tarihçi Diyarbakırlı Sait Paşa'nın oğlu olan Süleyman



takya'yı alması ve bağımsızca davranmaya başlaması üstüne, Melikşah'la arası iyice bozuldu. Mervani emiri



den ötürü Paris'e kaçtı (1897). Yurda dönünce vilayet



savaşta öldü), Halep'e yürüdüyse de, kentin yardımına



Türk şairi ve yazarı (Diyarbakır 1870-İstanbul 1927).



Nazif, özel öğrenim görüp, padişah karşıtı görüşlerin



mektupçuluğu göreviyle Bursa'ya sürgün gönderilip,



İkinci Meşrutiyet'in ilanından (1908) sonra Ebüzziya Tevfik'le Tasvir-i Efkar'ı çıkardı. Basra, Kastamonu,



Şerefüddevle Müslim'i Amik ovasında yenip (Müslim



koşan Melikşah'ın kardeşi Tutuş'un komutasındaki Sel çuklu ordusuyla Ayn Seylem'de çarpışırken öldü.



Trabzon, Musul, Bağdat valiliklerinde bulundu. Devlet



Süleyman Şah II, Rüknettin



işgali üstüne yazdığı yazıları ve işgale karşı çıkan ko nuşmaları nedeniyle Malta'ya sürüldü (1920). Sürgün dönüşü (1922) gazeteciliği sürdürdü.



Anadolu Selçuklu sultanı (öl. 1204). Babası Kılıç Arslan ll'nin ölmeden önce ülkeyi onbir oğlu arasında paylaş.



görevinden ayrılarak yazarlığı seçip (1915), İstanbul'un



Serveti Fünun'a katılmakla birlikte, Tanzimat şairleri



nin, daha çok da Namik Kemal'in etkisinde şiirler yaz



mış olan Süleyman Nazif, düzyazılarında da süslü, ağır



tirmasıyla payına Tokat ve çevresi düşen Rüknettin Sü leyman Şah II, babasının sağlığında kardeşleriyle taht çekişmesine girişerek, öbür kardeşleri Malatya meliki



bir dil kullanmış, ulusal edebiyat akımını benimsemiştir.



Kayserşah ile Ankara meliki Mesut'un topraklar dışın da, Selçuklu ülkesine egemenliğini kabul ettirdi. Devlet



tün yeniliklere karşı çıkmıştır.



ötesine püskürterek (1199), kardeşi Kayserşah'tan Ma



Kurtuluş Savaşı'ndan sonraysa, başta cumhuriyet, bu Şiir kitapları: Gizli Figanlar (1906), Batarya İle Ateş



(düzyazıyla karışık (1918), Firak-ı Irak (1918),Malta Ge celeri (1924).



Öbür yapıtları: Çal Çoban Çal(1922), Tarihin Yilan



Hikâyesi (1922), İmana Tasullut-Şapka Meselesi(1925), Yıkılan Müessese (1927), vb.



içinde birliği sağlayıp, Kilikya Ermenilerini Toroslar'ın



latya'yı aldı (1201). Elbistan, Divriği ve Erzincan'ı alıp,



Erzurum ve Kars'ı ele geçiren Gürcülerle savaşa girişe rek, Erzurum'u geri aldı (1201); ama, Sarıkamış yakının da Gürcülerin baskınına uğrayarak yenildi. Ankara'yı



ele geçiren kardeşi Mesut'un üstüne yürüyüp, kenti geri aldıktan (1204) beş gün sonra, bir barsak enfeksiyonun dan öldü.



Süleymanoğlu, Naim Türk haltercisi (Mestanlı, Bulgaristan 1967). Haltere 10



yaşında başlayan Naim Süleymanoğlu, Bulgaristan milli



süleyman taşı: Bk. GRENA.



takımına seçilip, 1983'te ABD'de yarışırken gençler ka



sülfürik asit



nu kırdı. O tarihten başlayarak rekorlarını sürekli yenile yip, Aralık 1986'da Türkiye'ye sığındı. 1988 Seul Olim piyat Oyunları'nda Türkiye adına yarışarak 60 kg'da,



Kimya sanayisinde kullanılan en önemli bileşiklerden biri olan renksiz, ağdalı sivi. Formülü H2SO, olan sültū rik asit, çeşitli fosfatların, birçok organik bileşiğin, patla



tegorisinde silkmede 160 kg'la büyükler dünya rekoru



koparmada 150,5 ve 152,5 kg, silkmede 188,5 ve 190



yıcı ve boyarmaddelerin, hidroklorik asit ve nitrik asidin



kg, toplamda 341 ve 342,5 kg kaldırarak, 6 kez dünya



hazırlanmasında, ayrıca, kurşun levhalı akümülatörler. de kullanılır. Kükürt dioksidin(SO2),vanadyum oksit ko.



ya ve Avrupa Halter Şampiyonası'nda koparmada 145 kg, silkmede 172,5 kg ve toplamda 317,5 kg kaldırarak



kenli bir katalizör eşliğinde oksijenle yükseltgenip, son ra sulandırılmasıyla elde edilir.



ve olimpiyat rekorları kırdı. Eylül 1989'da yapılan Dün



Dünya ve Avrupa şampiyonu oldu. 30 Eylül 1991'de



Almanya'da yapılan Dünya Halter Şampiyonası'na ka tılarak üç altın madalya daha aldı. Aralık 1991'de Bar celona'da düzenlenen Dünya Kupası'nda koparmada



(132,5 kg), silkmede (165 kg)ve toplamda (297,5 kg) üç birincilik elde etti. 1992 Barcelona Olimpiyatları'nda



koparmada 147,5, silkmede 177,5, toplamda 320 kg'la altın madalyaya ulaştı. 15 Kasım 1993'te Avustralya'da



yapılan Dünya Halter Şampiyonası'nda 3 altın madalya alip, toplamda ve silkmede dünya rekorlarını kırdı ve



Derisik sülfürik asit, deriye değerse ciddi yanıklara yol açar. Odun üstüne birkaç damla damlatılırsa, odun, su yitirerek bozunur ve karanır; içindeki organik mad deler bütünüyle parçalanır. Hatta, kaynar halde sülfürik asit içine daldınlırsa, odunun bileşimindeki karbon bile



yükseltgenir. Bu tepkimeler, sülfürik asidin çok güçlü bir yükseltgeyici olduğunu gösterir. Fosfor, sülfürik asit buhanına tutulursa, alev olarak daha da şiddetli bir yük



seltgenme-indirgenme tepkimesi ortaya çıkar (asit in dirgenir).



178 SÜLÜKLER



Sülfürik asit, sodyum hidroksit, potasyum hidroksit



Sümbül cinsinin



ve amonyak gibi bazlara etki ederek sülfatları oluşturur:



başlıca türü olan



Sodyum sülfat (Na2SO.), hidrojen sülfat (NaHSO ), vb.



Doğu sümbülü ya da sümbül



sülükler



(H. orientalis)



Halkalısolucanlar şubesinden omurgasız hayvan sınıfı.



biçimi, güzel



türünün, salkım



kokulu, çeşitli



Bazı çöl bölgeleri ile Büyük Okyanus adaları dışında



renklerde çiçek



dünyanın her yanında yaşayan sülükler (Bil. a. Hirudi



açan pek çok



nea) sınıfı üyelerinin büyük bölümü tatlısularda, bazıları



çeşidi üretilmiştir.



tuzlusularda, az sayıda tūrüyse karada, nemli yerlerde



Kış mevsiminde



yaşayar. Boyları 1 cm-25 cm arasında değişir. Kılsız ve



dikilen



yassi olan bedenlerinin bir ucunda ağız açıklığı çevre



soğanlardan,



ilkbahar başında



sinde bir vantuz, öbür ucunda da daha küçük bir vantuz bulunur; bu iki vantuz hem beslenme sırasında tutun



yetişirler.



mada, hem de yürümede kulanılır. Sülüklerin büyük bölümü, omurgasızların ya da balık gibi soğukkanlı hayvanların kanını emerek, bazı türlerse memelilerin



kanını emerek beslenirler. Memelerin kanıyla beslenen



türlerin başlıcası olan tip sülüğü ya da sülük (Hirudo medicinalis), beden hacminin 3-10 katı kadar kan eme



bilir. Kan emerken kanın serbestçe akmasını sağlamak amacıyla pıhtılaşmayı önleyen bir salgı çıkardığı için,



eskiden yaygın biçimde, hastalardan kan almada kulla



cinsi. Anayurdu Akdeniz çevresi ülkeleri olan sümbül (Bil. a. Hyacinthus; sünbül de denir) cinsi üyeleri, çok güzel kokulu, salkım biçimi çiçekli bitkilerdir. Kırmızı,



mavi, vb. renklerde çiçek açan birçok çeşidin tümü, melezleme yoluyla Doğu sümbülü ya da sümbül (Hya cinthus orientalis) türünden üretilmiştir.



nılmıştır.



Sümen, Meriç



sülünler



Sülüngiller ailesinden, 25 türü bulunan kuş altailesi. Gü ney Amerika'nın güney kesimi, çok yüksek alanlar ve Kuzey Afrika ile Ortadoğu'nun kurak yerleri dışında dünyanın hemen her yanında yaşayan sülüngiller (Bil.



a. Phasianiae) ailesi üyeleri, genellikle tavuk büyüklü



Türk balerini (Edirne 1943). Ankara Devlet Konservatu



van Bale Bölümü'nü bitiren (1962) Meriç Sümen, Dev



let Opera ve Balesi'nde dansçılık yaptı. SSCB, Polonya,



Japonya, İngiltere, vb. ülkelerde sahneye çıktı. 1981'de



"devlet sanatçısı" unvanı verildi ve Devlet Opera ve Ba lesi genel sanat yönetmenliğine getirildi. Görevini



1991'e kadar sürdürüp, bu arada Moskova Koreografi



günde, uzun kuyruklu kuşlardır. Türlerin bazılarının er kekleri, en güzel kuşlar arasında yer alırlar. Bütün türle rin boyunları halka biçimi tüylüdür. Altailenin örnek tü



Okulu'nu bitirdi (1987).



rü sülün (Phasianus colchicus), erkeği 66-89 cm boyun da, kahverengi üstüne sarı ve beyaz kırçıllı, boynu yeşil



Sümer: Bk. SÜMERLER.



halkalı, yüzü kırmızı, uzun kuyruğu bej üstüne kahve rengi çizgili, eti çok lezzetli bir kuştur.



Sümer, Ayetullah



sümbül



Türk ressamı(İzmir 1905-İstanbul 1979). Marsilya Tica



Zambakgiller ailesinden, yaklaşık 30 tūrü bulunan bitki



ret Okulu'nu (1928) ve devlet bursuyla okuduğu Paris Yüksek Fresk Okulu'nu bitiren (1932) Ayetullah Sümer,



Sülünler altailesinin örnek türü sülün (P. colchicus), tohumlarla ve



úzümsü meyvelerle beslenir. Erkeğine oranla renkleri daha gösterişsiz olan dişisi, yumurtalarını çoğunlukla doğrudan dogruya yere bırakır.



SÜNBÜL SİNAN EFENDİ 179 Paris'teyken katıldığı bir yarışmada gümüş madalya al dı. Yurda dönünce Devlet Güzel Sanatlar Akademi



ri, güneşte kurutulmuş tuğladan yapıyor, yeri de pişmiş topraktan döşeme taşlarıyla kaplıyorlardı. Sümer mi



si'nde fresk atölyesini kurup (1933), halkevleri tarafın



marlığının en başarılı anıtlari,"ziggurat’adı verilenkade



dar görevlendiren ressamlar arasında yeralarak, Afyon yöresini yansıtan manzara resimleriyle ilgi çekti. Daha sonra Eskiçağ eşyaları düzenlemelerinden oluşan na



m'yi bulan zigguratlar yapılmıştır.



türmortlar ve portreler yaptı.



Sümer, Dinçer Türk tiyatro oyuncusu, yönetmeni, yazarı ve şairi (İzmir 1938). Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümü



meli piramitlerdir: Ur gibi bazı kentlerde, yüksekliği 20



Zamanla, Sami irkindan olan komşuları Akkadlar,



Sümer ülkesine sızdılar ve I.O. 2350'ye doğru büyük Sargon, Akkad ve Sümer ülkesini içine alan bir krallığın



başına geçti. Böylece Sümerlerin egemenliği sona erdi.



Ne var ki, işgalciler tarafından benimsenen Sümer uy garlığı, yayılmasını sürdürdü. Akkad-Sümer Krallığı Gutiler tarafından işgal edilince, İ.Ö. 2038'e doğru ikin



nü bitiren Dinçer Sümer, Devlet tiyatrosunda çalıştı. Bir



ci Ur sülalesini kuran Ur Nammu, Sümerlere eski gücü



Radyo oyunları, senaryolar ve bir roman (Bozuk Bir



hükümdarlar yetiştiyse de, sülalenin son hükümdarı Ibi



yandan da çeşitli dergilerde şiirler, öyküler yayınladı.



nü yeniden kazandırdı. III. Ur sülalesinden de güçlü



Şey, 1977)yazdı. 1970'te, Küpe Çiçeğinin Ölümü oyu



Sin, Amurruların istilasına karşı koymayınca, Sümerler, o tarihten sonra yerli halklarla ve istilacılarla kanşarak,



nuyla radyo oyunları dalında, Gecenin Bir Yerinde adlı



oyunuyla televizyon oyunları dalında, 1971'de Serçe adlı öyküsüyle öykü dalında TRT başarı ödüllerini ka zandı. 1977'de Eski Fotoğraflar (1976) adlı oyunuyla TDK Oyun Ödülü'nü aldı.



Öbür oyunları: Altın Küpeli Kız(1970), Gecenin Kul



lan (1987), Maviydi Bisikletim (1987), vb.



Başlıca şiir kitapları: Günebakan (1955), Denize çı



kan Cadde (1957), Küçük Kızın Adı Ayşe (1965), vb.



ortadan kalktılar.



sümsükkuşu Sümsükgiller ailesinden deniz kuşu türü. lliman bölge



lerde yaşayan sümsükkuşu (Bil. a. Sula bassana), yapı bakımından ördeğe benzer: Uzun kuyruklu, perde ayaklı, sivri kanatlı, koni biçimi güçlü gagalı bir kuştur. Denizin üstünde sürü halinde alçaktan uçar; suya dalıp



Sümer, Güner



balık avladıktan sonra, su üstünde durabilme özelliğin



Türk tiyatro yazarı ve yönetmeni (Nallıhan 1936-Anka



issiz kıyılardaki ağaçlarda, kayalıklarda ya da toprağın



ra 1977). Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitiren Güner Sü



mer, Paris'e giderek (1960) tiyatro öğrenimi gördü.



den yararlanarak kolayca havalanır. Adalardaki ya da üstünde koloniler halinde yuvalanır. Çalı çırpıyla ya da suyosunlarıyla yapılan derme çatma yuvaya, dişisi 1-3



Yurda dönünce Ankara Sanat Tiyatrosu'nda 1963'ten



yumurta bırakırsa da, 1'den çok yavruyu başarıyla bū



başlayarak oyunculuk, yönetmenlik ve sanat yönet



yütmesine çok ender rastlanır.



menliği yapıp, bir yandan da oyunlarında birey-toplum uyuşmazlığını, büyük kente göçen ailenin çözülüşünü işledi.



Oyunları: Yarın Cumartesi (1962), Bozuk Düzen (1965), Baba ile Oğul(oynanışı 1984), Hüzzam (oyna



nişi, 1985).



Sümerler



Aşağı Mezopotamya'da Dicle ve Fırat ırmaklarının aşa ğı çığırlan arasında yeralan bölgeye adlarını veren (Sü



mer Ülkesi) ve 1.0. IV.- III. binyıllar arasında zengin bir uygarlık geliştiren halk.



Iran'dan geldikleri sanılan Sümerler, yerli halkı kısa



sürede egemenlikleri altına alarak, birbirleriyle sürekli



çatışan kent-devletler kurdular (Ur, Uruk, Lagaş, Eridu, vb.) Kent-devletler, hem siyasal, hem de dinsel açıdan tam yetkili bir önder tarafından yönetiliyordu; ama



sümüklüböcek Karındanbacaklılar sınıfından, akciğerli yumuşakça cin si. Salyangozlarla aynı öbekten olan, ama salyangozlar daki sarmal kavkıyı yitirmiş olan sümüklüböcek (Bil. a. Limax) cinsi ūyeleri, gövdelerinin kurumayacağı nemli dönemlerde ortaya çıkar, kurak günlerde, ince-uzun



gövdeleriyle duvar çatlaklarına gizlenirler. Aşırı sıcak dönemlerdeyse toprak altına çekilir ve beden isisinin % 80'ini yitirseler bile yaşamlannı sürdürebilirler. Türlerin çoğu, çok küçük diş dizileriyle bitki yapraklarını ve kök lerini kazıyarak ufaladıkları taneciklerle beslenir; bazı türlerse, solucanları ve başka sümüklubocek türlerini yerler.



sünbül: Bk. SÜMBÜL.



“kral(lugal) ya da “prens" (ensi) adı verilen bu önder,



kentin koruyucu tanrısına saygı göstermek zorundaydı. Dinde üçlü tanrı sistemi egemendi: Gök tanrısı Anu;



Sünbül Sinan Efendi



dünyasının koruyucusu Enkin. Kentler, krallık sarayının,



Türk şairi (Merzifon 1475'ten sonra- Istanbul 1529]. Il köğrenim gördükten sonra İstanbul'a gelen Sünbül şi



rüzgâr ve fırtına tanrısı Enlil; toprak tanrısı ve Sümer



koruyucu tanrinin sarayının ve bir çeşit kademeli pira mit biçiminde zigguratın çevresinde kuruluyordu.



Sümerler, daha 1.0. 3300'de maden işlemeyi, çöm



lekçi çarkını, birkaç yüzyıl sonra yazılı edebiyatın dog masını sağlayacak olan çivi yazısını ve bir saatin altmış dakikaya, bir dakikanın altmış saniyeye bölünmesini bulmuşlardır. Hükümdarlar tarafından sanatçıların sü rekli desteklenmesi sayesinde, üstün sanat yapıtları



(1.7. III. binyıla kadar uzanan boğa başları, altın arplar, vb.) ortaya koymuşlar, ayrıca, mimarlığı geliştirmişler,



ülkede pek bulunmadığı için taştan yararlanmamaları na karşılık, toprağı çok iyi kullanmayı bilmişlerdir: Evle.



nan Efendi (asıl adı Yusuf Sinan'dır), dönemin ünlü bil



ginlerinden Eldalzade'nin öğrencisi oldu. Şeyh Cema



lettin Halveti'ye bağlanıp, dört yıl hizmet ettikten sonra,



şeyhinin isteğiyle Mısır'a gitti (1494). Şeyhinin ölüm ha berini alınca, vasiyetine uyarak İstanbul'a dönüp, kızıy la evlendi ve yerine geçti. Fatih ve Ayasofya camilerin de vaazlar verdi; Kur'an tefsiri yaptı. Zeynettin lakabıyla da tanınan Sünbül Sinan Efendi,



mecmualarda rastlanan ilahilerinden çok, halvetiliğin



sünbüliye kolunu kurmuş olmasıyla tanınır. Özellikle din ve tasavvuf alanında yapıt vermiştir. Başlıca yapıtları: Risalet ül-Etvar, Risalet ül-Tahkiki



:



180 SÜNBÜLZADE VEHBİ ye, Risale-i Sünbül der Hakk-1 Zihr-ü Devran (Risalet



ül-Tahkikiye'nin özetlenerek Türkçe'ye çevirisi), vb.



dığı şeyleri içeren takriri sünnet. Fikihtaysa sünnet, Hz. Muhammet'in yapmayı alışkanlık edindiği ibadet anla minda kullanılır. Kur'an'da birçok ayette, sünnetin, Is



Sünbülzade Vehbi



lâm hukukunun bağlayıcı kaynağı sayılması gerektiği belirtilmiştir.



Türk şairi (Kahramanmaraş ?-İstanbul 1809). Müderris



lik, kadılık yapan Sünbülzade Vehbi (asıl adı Meh



meltir), hacegânlık görevinden (1768-1775) sonra İran'a elçi gönderildi (1775). Görevinin bitiminde Bag



dat'a dönüp (1776), vali Ömer Paşa'yla arası açıldı. Iha



netle suçlanarak, öldürülmesine ferman çıkınca İstan



bul'a kaçıp, bağışlandıysa da, uzunca bir süre görev



alamadı. Daha sonra çeşitli yerlerde kadılıklarda bulun du.



Eğlenceye, dünya zevklerine düşkün biri olarak nite



lenen Sünbülzade Vehbi, bu eğilimini şiirlerine de yan



sıtmış, yerel konular seçip, günlük yaşayışa ilişkin de



yimlerden ya da yerel deyişlerden yararlanmıştır.



Başlıca yapıtları: Divan (1837), Lütfiye-i Vehbi (manzum nasihatname), Tuhfe-i Vehbi (Farsça'dan Türkçe'ye manzum sözlük), Nuhbe-i Vehbi (Arap ça'dan Türkçe'ye manzum sözlük), Şevkengiz (cinselli



ği ve eşcinselliği tartışan iki kahraman çevresinde geli şen bir mesnevi; Enderunlu Fazıl'ın mesnevileriyle bir



likte basılmıştır, 1869).



Sündiken dağları İç Anadolu Bölgesi'nde dağ sırası. Yukarı Sakarya Bölü mü ile Batı Karadeniz Bölümü arasında doğu-batı dog. rultusunda uzanan, Porsuk ve Sakarya vadilerini birbi



rinden ayıran Sündiken dağlarının yükseltisi, Sündiken tepesi'nde 1770 m'yi, Taştepe'de 1 685 m'yi bulur. Bū



yük bölümleri çıplak, doğu kesimleri karaçam ormanla rıyla örtülüdür.



sünnet (folklor) Erkeklik organının baş bölümünü örten derinin (sünnet derisi) çepeçevre kesilmesi işlemi. Bütün İslâm ülkele



rinde dinsel bir gereklilik olan erkek çocukların ergenlik çağında sünnet edilmeleri, eski Mısır'da, İ.Ö. III. binyıl



da ortaya çıkmış bir gelenektir. Kenanlılardan İbranile re geçmiş, Hz. Muhammet tarafından da korunarak, bir hadisle öğütlenmiştir. Günümüzde, müslümanların ve musevilerin yanı sıra, birçok Batı ülkesinde de, temizlik



amacıyla çocuklarını sünnet ettirenlerin sayısı artmak



tadır. Türkiye'de geleneksel olarak sünnet, bir düğünle gerçekleştirilir. Sünnetin gerçekleştirilmesinden sonra, düğüne katılanlar çocuğa çeşitli armağanlar verir.



sünnilik Ehli sünnet mezhebi. Yaygın anlayışa göre şiiliğin karşıtı bir mezhep olan sünnilik, Hz. Muhammet'in sünnetini tam bir saygı ve bağlılıkla izlemekle nitelenir. Bu yüz



den sünnilik, Kur'an ve sünnetin felsefi kurgularla saptı rılmasına karşı çıkar; metafizik konularda, felsefe ku



ramları yerine, Kur'an ve sünnette verilen bilgilerin ol



duğu gibi benimsenmesini savunur. Hilafet konusun



daki anlaşmazlıkları, dinsel değil, siyasal olaylar sayar ve geçmişte kaldıklarını, sürdürülmemeleri gerektiğini



savunur. İki ana kolu eşariye ve maturidiyedir; ibadet



ve hukukla ilgili görüşleri, dört mezhepte (hanefilik, şa fiilik, malikilik, hanbelilik) ortaya konmuştur.



süngerler



süperiletkenlik



Denizlerde yaşayan ilkel çokhücreli organizma şubesi. Hücreleri arasında hemen hiçbir eşgüdüm bulunmadı



Mutlak sıfıra 25 dereceden daha yakın sıcaklıklarda or taya çıkan, maddenin elektrik direncini yitirmesi olayı.



ğı için bazı uzmanların “koloni halinde yaşayan birhüc



Geçiş sıcaklığı (Tc) denilen sıcaklıklarda, madde içinde



reli hayvanlar" diye de tanımladıkları süngerler (Bil. a. Porifera) şubesi üyelerinde, ağız, sindirim boşluğu, si nirler, kaslar, hareket yeteneği yoktur. Ama bütün bun



ki bütün elektrik direnci ortadan kalkar. Bu sıcaklık dü



lara karşın, biçimleri ve yapıları oldukça özgün çokhüc



hal“). Geçiş sıcaklığının altındaysa, “süperiletkenlik ha



reli organizmalardır. Tatlı suda yaşayan 150 tür dışında, süngerler şubesi üyelerinin çoğunluğu denizde yaşar;



li” ortaya çıkar; direnç ortadan kalkığı için, malzeme den geçen elektrik akımları ısı vermezler. Dolayısıyla,



bazılarının genişliği 1 m'yi bulursa da, büyük bölümü kayalar üstünde küçük ve düzensiz yığınlar oluşturur.



Obūr hayvanlardan çok farklı biçimde yaşayan sünger ler, bütün yüzeylerini kaplayan gözeneklerden koloni ye giren su akıntılarının getirdiği yiyecek tanecikleriyle



beslenirler; içlerindeki kanallarda bulunan ve bazı bir hücrelilerdekine çok benzeyen çok küçük boyutlu



kamçılı hücreler, bu tanecikleri sudan süzüp, su dalga sini dışarı atarlar. Yapıları, kalsiyum ya da silisten oluş muş iskeletsi iğneciklerle ya da bir lif örgüsüyle destek lenmiştir.



sünnet (din) Hz. Muhammet'in söz, davranış, uygulama ve onayla ri. Kur'an'dan sonra İslam'ın ikinci kaynağı olan sünnet,



hadis biliminde üçe ayrılır. Hz. Muhammet'in sözle koyduğu kurallar olan kavli sünnet (sünnet-i kavliye); Hz. Muhammet'in yaptığı iş ve uygulamalarla koyduğu fiili sünnet (sünnet-i fiiliye). Hz. Muhammet'in onayla



zeyinin üstünde, süperiletkenlerin (aşırıiletkenler de denir) özellikleri, öbür metallerinkine benzer ("normal



süperiletkenler, hiçbir enerji yitimine neden olmaksı zin, büyük miktarda akım iletebilirler.



Süperiletkenlik, 1911'de Kamerlingh Onnes tarafın dan bulunmuş ve temel özelliklerinin ideal olduğu dü



şünülmüş, ancak 1933'te Meissner, süperiletkenliğin,



güçlü magnetik alan uygulandığında bozulabildiğini or taya koymuş ve kritik alan değeri (Hc) altında, magnetik



Bazı Süperiletkenler ve Kritik Alan Değerleri Metal Kadmiyum



Çinko



Aliminyum



Indiyum Kalay Civa



Kurşun



Geçiş sıcalığı



Kritik alan değeri



(T; kelvin)



(Hc; örsted)



0,56



30



0,88



53



1,19



99



3,407



283



3,722 4,15



306



7,18



803



411



SÜT akının süper iletken malzemeden uzaklaştığını göster miştir. Başka bir deyişle, süperiletkenler, kritik bir sıcak lik ve magnetik alan içinde, idealdiamagnetik malzeme halini alırlar. Kritik magnetik alanın bir sonucu olarak,



181



süsen



Süsengiller ailesinden, 200 türü bulunan bitki cinsi. Ku



zey yarıkürenin iliman bölgelerinde yaygın biçimde ye



süperiletkenden geçen en büyük akım sınırlı kalır; çün kü elektrik akımıyla birlikte bulunan magnetik alan, ya



vaş yavaş süperiletkeni normal hale getirir. Bununla bir



likte, bir milyon amper/cm²'ye yaklaşan akımlar, düşük



magnetik alanlarda, bazı süperiletken maddeler tara fından iletilebilmektedir. Ayrıca, sıcaklık düştükçe, sü



periletkenin kritik alan değeri artar ve bu cisimler, kritik



sıcaklığın çok altındaki sıcaklıklarda da kullanılabilirler.



süperrealizm: Bk. FOTOGERÇEKÇİLİK. Süphan dağı Doğu Anadolu Bölgesi'nde sönmüş yanardağ. Van gö



lünün kuzey kenarında yükselen (4058 m), Türkiye'nin Ağrı dağından sonra en yüksek yanardağı olan Süphan dağının doruk kesiminde, çapı 400 m'yi bulan bir krater çukurundan, büyük bir buzul dili sarkar. Yamaçları bozkır bitkileriyle örtülüdür.



Sürelsan, İsmail Baha



Çok çeşitli renklerde melez çeşitleri yetiştirilen sūsen cinsi



üyelerinin, bazı çeşitlerinin çiçekleri görünüş bakımından orkideleri andınır. Günümüzde birçok sūsen türünün



köksaplarından parfüm sanayisinde yararlanılmaktadır.



Türk bestecisi (Bursa 1912). Ankara Üniversitesi Ziraat



Fakültesi'ni bitiren Ismail Baha Sürelsan, Ziraat Bakanlı



ğı'nda çeşitli görevlerde çalıştı. Zirai Donatım Kurumu başdanışmanlığında bulundu. Arel Okulu'nun en başarılı temsilcilerinden sayılan



İsmail Baha Sürelsan'ın besteleri, Batı müziği öğeleri ile



tişen süsen (Bil. a. İris) cinsi üyelerinin boyları 80 cm'yi



bulabilir; büyük ve gösterişli çiçekler açarlar. Parklarda ve bahçelerde süsbitkisi olarak yetiştirilirler.



Türk makam ve motiflerinin bir bileşimidir. Ezgileri çok sesli bir yapıtın bir bölümü izlenimini verir.



süsleme sanatları



Yaz günleri (nihavent), Güle sor (buselik), vb.



eşyalar, süsleme öğeleri üretmeyi amaç alan sanatları topluca belirten terim. Mobilyacılık, sanat seramikçiliği,



Başlıca şarkıları: Sandal (acemaşiran), Rakkas (rast),



sürrealizm: Bk. GERÇEKÜSTÜCÜLÜK.



Estetik bir amaç taşıyan, kullanıma yönelik (ya da değil) duvar halıcılığı, vitraycılık, mücevhercilik, vb. pek çok dalı içeren süsleme sanatlarını, öbür sanat dallarından



ayırmak zordur. Zaten pek çok sanatçı da, asıl sanat



sürüngenler Bedenleri genellikle kuru, pullu bir deriyle ya da kemik



plakalarla kaplı omurgalı sınıfı. İkinci Zaman'da ortaya



çıkan, dinozorlarla aynı atadan türedikleri sanılan sü



rüngenler (Bil. a. Reptilia) sınıfının günümüzdeki temsil



dallarının yanı sıra, süsleme sanatlarıyla uğraşmışlar, sözgelimi Raffaello duvar halısı desenleri çizmiş, Picas



so seramik üstüne resimler yapmıştır.



süspansiyon



cilerini kertenkeleler, yılanlar, ikiyönlü kertenkelegiller,



Taşıtlarda, yol üstündeki düzensizliklerin yol açabile



rurlar. Memeliler ve kuşlar gibi, embriyoyu sıvı dolu bir



dingillere dağıtan yay, gövde, vb. parçalar bütünü. Sūs pansiyon otomobilde, aracın ilerlemesine katkıda bu



timsahlar, kaplumbağalar ve noktalıkamadişler oluştu kesede tutan zarlar içeren yumurtalar üretirler (bu ortak



ceği darbelerin etkisini azaltmak için, taşıtın ağırlığını



özellikleri nedeniyle sürüngenler, kuşlar ve memeliler,



lunmayan hareketsiz kütleler ile tekerlekler arasına gi



yumurta, ikiyaşayışlıların çoğunda görülen üreme biçi minden çok önemli bir farklılık taşır: Ikiyaşayışlıların ço



titreşimler gibi hareketlerle karşı karşıya kalabilir. Bun



"amniyo keseliler" diye tanımlanırlar). Amniyo keseli



ğunun yavruları, belirli aşamalardan sonra yetişkinlerin



ren esnek bir sistemle sağlanır. Çalışma durumunda otomobil, sıçrama ve ağırlık merkezi çevresinde açısal lar, ağırlık merkezine eklemli ve hareketli düzenekten



görünümünü alırken, yumurtadan çıkan sürüngen yav



oluşan bir içbağlantı kullanılarak ve süspansiyonlar şasi



mündedirler; dolayısıyla sürüngenler suda yaşayan lar



bağlanarak önlenebilir. Demiryolu taşıtlarındaysa, dü



kanlı olmaları yönünden, ikiyaşayışlılara benzerler: Sü rüngenlerin beden sıcaklıkları da, çevre sıcaklığını em



her dingil kutusu arasına yerleştirilen yaprak yaylardan, bojili gereçlerde de boji şasisi ile dingillerin arasına yer leştirilen sarmal ya da yaprak yaylardan oluşmuştur.



ruları, ana-babalarının minyatür birer kopyası görünü



nin aynı tarafındaki tekerleklerin önüne ve arkasına



va (iribaş) evresini atlamış olurlar. Buna karşılık, soğuk



şey doğrultulu süspansiyon, şasi ile dingilli vagonlarda,



melerine bağlı olarak değişir. Oysa kuşlar ve memeliler sıcak kanlıdırlar. Görüldüğü gibi, yalnızca sürüngenlere özgü hiçbir yapısal özellik yoktur ve aslında sürüngen



süt



noktada yer alırlar.



Memelilerin dişilerinin yavrularını beslemek için ürel



ler, ikiyaşayışlılar ile kuşlar ve memeliler arasındaki bir



182 SÜT ASİDİ



tikleri besin değeri yüksek sıvı. Başlıca bileşenleri su, süt şekeri (laktoz), yağ ve protein olan süt, yüksek oranda kalsiyum ve vitamin içermesine karşılık, demir bakımın dan yoksuldur. Meme bezlerinde karmaşık bir kimya sal ve fiziksel tepkimeler dizisi sonucunda oluşur. Ge belik sırasında, meme bezleri hormonların etkisiyle bü yür; aynı zamanda, salg, hücreleri ile süt kanalları da, yavrunun doğumundan sonra süt üretip salgılamaya hazırlanırlar. Hayvan sütlerinin tümü son derece besle



yici olmakla birlikte, her türūn sütünün bileşiminde, yavruların büyüme düzenine ve yaşlarına göre farklılık lar gözlenir. Sözgelimi, tavşan sütü protein açısından



zengin olduğundan, yavru tavşanların ağırlığı bir hafta içinde doğum ağırlıklarının 2 katına çıkar. Oysa insan



Süveyş Mısır'da liman kenti. Süveyş körfezi kıyısında, Süveyş kanalının güney ucunda, Kahire'nin 130 km doğusun da yeralan, aynı adlı ilin merkezi olan Süveyş'in nüfusu 395 000'dir. Liman işlevlerinin yanı sıra, önemli bir pet



rol sanayisi (rafineriler, petrokimya fabrikaları, vb.) merkezi olan Süveyş'te, öbür sanayi tesisleri arasında



gübre fabrikaları, kâğıt fabrikaları, iplik fabrikaları, vb. sayılabilir. Süveyş Kahire'ye bir demiryolu ve bir kara yoluyla bağlıdır.



Süveyş kanali



sütü öbür sütlerden daha az protein içerir ve bebekle rin ağırlıklarının doğuma oranla 2 kat artması, yaklaşık 6



Süveyş körfezi (Kızıldeniz'in kuzeybatı ucu) ile Akde niz'i birbirine bağlayan kanal. Güney ucundaki Süveyş



ay sürer. İnsanda, doğumdan yaklaşık 2 gün sonra me melerdeki süt kanallarından süt gelmeye başlar; "ko



kenti ile kuzey ucundaki Port Said kenti arasında yera



lostrum" adı verilen sarımsı ilk salgı, bebeği enfeksiyon lardan korur.



süt asidi: Bk. LAKTİK ASİT.



Sütçü İmam Türk Kurtuluş Savaşı direnişçisi (Kahramanmaraş 1884 ay.y. ?). Uzunoluk camisinde, müezzinlik yapan Sütçü Imam (Hacı İmam da denir), Mondros Mütareke



si'nden sonra kenti işgal eden Fransız askerlerine reh



berlik yapan birkaç Ermeni gencinin, mahalle hama mindan çıkan kadınlara sarkıntılık etmeleri ve engel ol mak isteyenleri yaralamaları üstüne, içlerinden birini öldürüp dağa çıktı(31 Ekim 1919). Birkaç yakınını öldü



ren Fransızların, direnişin yaygınlaşması üstüne Kahra



manmaraş'ı birkaç ay sonra boşaltmak zorunda kalma



larıyla, kente döndü. Kahramanmaraş'ta kurulan üni



Suvers hanalından geçen bir genu.



lan, uzunluğu 161 km olan Süveyş kanalının trafiği, İkin



ci Dünya Savaşı'ndan sonra, Ortadoğu'dan Batı Avru



versiteye adı verildi.



pa'ya petrol taşımacılığının artışına bağlı olarak büyük



sütleğen



karşılık, derinliğinin (10,30 m) aynı kalması nedeniyle, Süveyş bunalımı'nın ardından 1975'te yeniden açılma sından sonra, trafikte önemli bir düşme görülmüştür.



Sütleğengiller ailesinden, 1000'i aşkın türü bulunan bit



ki. Iliman ve tropikal bölgelerde yetişen sütlegen (Bil a. Euphorbia) cinsi üyeleri, otsu ya da odunsu, biryıllık ya da çokyıllık bitkilerdir. Ortak özelliklerinin başlıcası, sü



bir artış göstermiş, ama tankerlerin sürekli büyümesine



Bu yüzden, günümüzde de önemini korumakla birlik te, Asya ile Avrupa arasındaki deniz ulaşımı tekelini yi tirmiştir (ulaşım, büyük ölçüde, Kap burnu yoluna yö nelmiştir).



tü andıran renk ve kıvamda, son derece zehirli bir özsu



TARİH



salgılamalarıdır. Yapraklı otsu türleri, Avrupa'da ve Ak deniz çevresi ülkelerinde, bahçelerde bordür bitkisi



Fransız Ferdinand de Lesseps'in 1854'te Misir hıdivi Sa



olarak kullanılır.



kanalın açılışından sonraki 99 yıl için işletme ayrıcalığı)



it Paşa'dan, Süveyş kıstağı'nda bir kanal açma izni (ve alarak, 1858'de Evrensel Süveyş Deniz Kanalı Şirketi'ni



sütun



kurmasından sonra, İngiltere'nin muhalefetine karşın,



Çembersi ya da çembere yakın kesitli gövdesi düz, yiv



çalışmalar 1859-1863 ve 1866-1869 yılları arasında sürdürüldü. Kanal 1869'da, Fransız imparatoriçesi Eu génie tarafından hizmete açıldı. 1875'te hidiv İsmail Pa şa'nın hisselerini satın alan ingiliz hükümeti, Süveyş şir.



sütun, tek başına taşıyıcı olarak kullanılabileceği gibi,



keti'nin en büyük hissedarı olduysa da, kanalın askeri denetimini üstlenmiş olan İngiliz birliklerinin 1954



bir öğe olabilir. Eski Mısır'da sütunlar genellikle lotus ya



Temmuz 1956'da kanalı ulusallaştırdı. Bunun üstüne



Üstünde genellikle, sütun başlığı adı verilen bir başlık bulanan ve çoğunlukla bir tabana oturan düşey taşıyıcı,



li, kabartılı, halkalı, çeşitli biçimlerle bezeli, vb. olabilen bir dizi biçiminde yinelenen ikiz, gõmme ya da yapışık



da papirüs biçiminde, çok renkli olarak yapılmış (göv



deleri demet biçimindeydi), Ahemeniler döneminde



Iran'da, başlığı, arasına bir tavan kirişinin oturduğu iki



boğa ya da kartal başı ve ön ayaklarından oluşan anıtsal



bir sütun tipi geliştirilmiştir. Ama sütuna gerçek bir bi çim ve ölçüler düzeni kazandıran eski Yunan mimarlığı



olmuş, onu Roma mimarlığı ve Avrupa'da klasisizm dö nemi mimarlığı izlemişlerdir.



1956 arasında Mısır'dan ayrılmalarından sonra, Nasır,



Ingiltere ve Fransa'nın bu karara karşı çıkarak İsrail'i 29



Ekim 1956'da Sina yarımadasına saldırıya geçirmeleri,



ardından da 5 Kasım 1956'da Ingiliz ve Fransız birlik



lerinin Port Said'e çıkarma yapmaları, uluslararası bir



bunalımın (Süveyş bunalımi) patlak vermesine neden oldu.



ABD ile SSCB'nin baskıları ve Birleşmiş Milletler'in



çabalarıyla durum bir ölçüde yumuşadi, Birleşmiş Mil



SVAZİLAND



183



letler kuvvetleri, yeni bir askeri müdahale olasılığını ön lemek için, kanal bölgesine yerleştiler; kanalı devletleş.



tirmiş olan Misir da, şirket hissedarlarına tazminat öde meye başladı. Ama Süveyş kanalının yeniden trafiğe açılması, savaş sırasında Mısır kanaldaki gemileri batıra rak trafiği kesmiş olduğu için, özel çalışmalardan sonra, ancak 1975'te gerçekleştirilebildi.



Svalbard



Kuzey Buzdenizi'nde Norveç'e bağlı takımada. Nor



veç kıyılarının 645 km kuzeyinde yeralan Svalbard ada



larının yüzölçümü 62 700 km², nüfusu 3 700, merkezi Spitzberg adasındaki Batı Spitzberg kentidir. Spitzberg,



Kuzeydoğu Toprağı, Barenis adası, Prins Karl adası, Kö nig Karl adası ve Bear adasının yanı sıra, birçok küçük



ada içeren Svalbard adaları, adlarının 1194'ten kalma



metinlerde geçmesine karşın, ilk olarak 1596'da Willi



SVAZİLAND KRALLIĞI



lunmuş, XVIII.-XIX. yy'larda balina avcılığı üssü olarak



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 17 363 km. Baş



kır, demir filizi, fosfat, çinko, madenkömürü, vb.) ötürü



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 859 000;



yeti'nin 1920'deki kararıyla Norveç'e verilmiş, ama



(1990): Kırsal kesimde % 70; kentlerde % 30. Yil



ABD'nin (1925'ten sonra da SSCB'nin), madenler üs tündeki hakkı güvence altına alınmıştır.



gilizce, siSvati. Başlıca dinler: Hıristiyan, gelenek



am Barents ve Jacob van Heemsberck tarafından bu



kullanılmıştır. Çok sayıda maden bulunmasından (ba



çeşitli ülkelerin hakiddia ettikleri adalar, Milletler Cemi Danimarka, İtalya, Hollanda, İsveç, İngiltere ve



Svaziland



kenti: Mbabane (95 000 nüf.; 1991 tah.).



nüfus yoğunluğu: Km'ye 49 kişi. Nüfus dağılımı lik nüfus artış hızı (1991): % 3,2. Resmi dilleri: In



sel dinler.



EĞİTİM VE SAĞLIK, Okuma yazma oranı (1990): Yetişkin nüfusun % 65'i. Üniversite sayısı (1990):



1. Hastane yatak sayısı (1987): 1608. Hekim sayi



Afrika'nın güney kesiminde küçük krallık. Denize kıyısı



si (1987): 80. Ortalama ömür (1991): Kadınlar da- 59; erkeklerde- 51. Bebek ölüm oranı



ları bütünüyle Güney Afrika Cumhuriyeti topraklarıyla



(1991): 1 000 canlı doğumda 101.



bulunmayan, Mozambik'le kısa bir sınır dışında toprak çevrili olan Svaziland, Ingiltere'nin himaye bölgelerin



den biriyken, 6 Eylül 1968'de bağımsızlığa kavuşmuş. tur.



EKONOMI. GSMH (1991): 563 milyon dolar; kişi başına ulusal gelir: 900 dolar. Etkin nüfus dağılımı



(1989): Tanm-% 36; hizmetler- % 20; sana



YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR



yi- % 14; yapı sanayisi- % 9; geri kalanlar- %



lir: Highveld (“yüksek topraklar"); Middleveld (“orta



lar; dışsatım- 543 milyon dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Güney Afrika Cumhuriyeti, Ingil



dağlarının uzantısı olan Highveld'de, ülkenin en yüksek



tere, ABD. Para birimi: 1 lilangeni- 100 cent.



Svaziland, yüzeyşekilleri bakımından üç bölgeye ayrı topraklar"); Lowveld (“alçak topraklar"). Drakensberg



21. Dış ticaret (1990): Dışalım-651 milyon do



doruğu olan Emlemhe'nin yükseltisi, 1 862 m'yi bulur.



YÖNETİM. Türü: Meşruti monarşi. Yasama gücü: Parlamento. Yönetim bölümlenmesi: 4 yönetim



ma, vb. birçok irmak doğar. Orta kesimdeki Middle



bölümü.



Bölgenin batı kesiminde, Usutu, Umbulezi, Ngwavu veld, savanalarla kaplı, hafif dalgalı bir yayladır. Doğu kesimdeki Lowveld'se, ortalama yükseltisi 200 m dola



yında kurak, ıssız bir bölgedir. Kenarında, ülkenin doğu sınırı boyunca uzanan Lebombo dağları, bölgeyi Mo



ULAŞIM. Demiryolları (1989): Toplam 370 km. Karayolları (1989): Toplam 2 853 km. Başlıca li manlan: Yok. Başlıca havaalanları: 1.



zambik kıyı ovasından ayırır. Yıllık yağış tutarı High



veld'de 1 651 mm'nin üstünde, Lowveld'deyse 686



Svaziland, yeraltıgelir kaynakları bakımından zengin



mm, yıllık sıcaklık ortalamaları Highveld'de 15 °C,



bir ülkedir. Özellikle Highveld'in batı kesiminde çok



Lowveld'de 22 °C'tır.



büyük Havelock amyant yatağı, demir filizi yatakları, al tin ve kalay filizi yatakları yeralır. Mpaka'da bitümlü ko mür çıkanlır. Maloma'da da antrasit yatakları bulun muştur. Middleveld'deki savanalar, hayvancılığa elve



F



co



131 19



17



2



1



1



10



Svaziland'ın başkenti Mbabane'de, kırmızı



rişlidir; ayrıca, dışsatıma yönelik tarım yapılır.



dikdörtgenlerle aylık sıcaklık



şan Svazilerin oluşturduğu ülkede, resmi diller ingilizce



ortalamalan, mavi



ve siSvati dilidir.



dikdörtgenlerle de aylık yagus 0



SM



NMT



ortalamalari



verilmiştir.



Güneydogu Afrika'da yeralan



10



Svaziland, bozkır



etkileri taşıyan yağışlı astropikal Mbabane



iklim etkisindedir.



Toplam nüfusun % 90'dan çoğunu Nguni dili konu



Svaziland ekonomisinin bütün kesimlerinde, ikili bir yapı gözlenir: Tarim, ormancılık, sanayi ve ticareti içe



ren modern kesim, bütünüyle beyazlanın denetiminde



dir; Svazilerin uğraştıkları geleneksel kesimse, iç tüketi me yönelik tarım (özellikle mısır ve darı) ile hayvancılık tan oluşur. Başlıca dışsatım ürünü, şekerkamışıdır. Ayrı ca meyve, pamuk, et, ormancılık ürünleri, amyant ve



kömür dışsatımı da yapılır. Özellikle tarım ve orman ürünlerinin işlenmesine dayalı sanayi, GSMH'nin yakla



184 SVEDBERG, THEODOR on



което



Duran ‫ایبول اب‬



Barberton Linube



Haveloc!



Rock ands



P991 Peaks



Tuhanen Mhlume



Raavanaa



Oshoes for



Marute,



Natha



bölümünde önemli keşifler yaptı. Bela Vista,



ORTA VELO Musobno



Lobinhoa HIGHVELDS



MOZAMBIK



Sites



Salamanga



Manap Par



Buna Wema Amsterdam



Nankang NICO



ple Rete!



Spheus



AŞAGI VED Catene



Big Bend



Kuun 2 stebe Hallo Nuoga. NBC



Maduta



Manga



Voor



GONEY AFRIKA



hlangang Labha



CUMN



ZULULAND



SO



LORON



Ootea



autoelen burdes



10 RandWNY& Co M100-777



SVAZİLAND



Metre



000



Başkentlerin alti çizimit



Demiryolu En Yuksek Nokulai



belirtilmiştir



Svevo, italo İtalyan yazarı (Trieste 1861-Motto di Livenza 1928).



Una vita (Bir Yaşam,1892) ve Senilita (Yaşlılık, 1898) ad li romanlarının ilgi görmemesi üstüne kayınbabasının



sanayi işletmesinin yöneticiliğini üstlenen Italo Svevo



(asıl adı Ettore Schmitz dir), yayınlamamakla birlikte kı



sa öyküler, oyunlar ve güncesini yazmayı sürdürdü. Dostluk kurduğu Joyce'un yüreklendirmesiyle, Birinci



Dünya Savaşı sırasında incelemiş olduğu Freud'un etki sinde, özyaşamöyküsünden etkilendiği içe bakış roma ni Zeno'nun Bilincini (La Conscienza di Zeno, 1923)



yayınladı. Oyunlar içeren Commedie (Oyunlar) ve Sag gi e Pagine Disperse (Denemeler ve Dağınık Sayfalar)



Im



Yalnuca Onernli kentler



Olçek !!)



mek için yeniden yola çıktı(1898). Parry adasının doğu



Gota



Mbabang clothes



pan Otto Neumann Sverdrup, Nansen'le birlikte Kuzey kutbu seferine çıktı: Fram gemisini hasara uğratmadan geri getirmeyi başarıp (1896), aynı gemiyle kutba git



adlı kitapları 1960'ta yayınlandı.



1)



im



0



şık dörtte birini sağlar. Güney Afrika Cumhuriyeti Bots



vana ve Lesoto'yla gümrük birliği oluşturmuş olan Sva



ziland'ın dışalımının büyük bölümü ya Güney Afrika Cumhuriyeti'nden gelir ya da bu ülkeden geçmek zo rundadır; zaten ekonomi de Güney Afrika Cumhuriye ti'ne sıkıca bağımlıdır. TARİH VE DEVLET YAPISI XIX. yy. başlarında Svazilerin yerleştikleri günümüzde ki Svaziland toprakları, 1879'da altın bulunmasından



sonra, Avrupalıların akınına uğradı ve 1894'te Boerle



rin Transvaal Cumhuriyeti'ne bağlandı. İngilizlerin Bo erleri yenmelerinden sonra, Ingiltere'nin himaye böl gelerinden birine dönüştürülen (1903) ülkeye, 1968'de bağımsızlık tanındı ve meşruti bir krallık kuruldu. 1921-1982 arasında ülkeyi yöneten kral Sobhu



za'nın, 1973'te Anayasa'yı yürürlükten kaldırıp, bütün yetkileri üstlenmesinden sonra, 1978'de çıkarılan yeni



Anayasa'yla üyelerinin bir bölümü iki dereceli seçim sistemiyle seçilen, bir bölümü de kral tarafından atanan bir Millet Meclisi kuruldu; ama alacağı her türlü kararın, kral tarafından onaylanması zorunluluğu getirildi. Sob huza'nın ölümünü izleyen iktidar çekişmesinden son



ra, yerine geçen oğullarından Makhosetive, Nisan 1986'da kral Mswati III adıyla taç giydi.



Svedberg, Theodor Isveçli kimyacı (Valbo 1884-Koppanberg 1971). Upp sala, Groningen, Harvard ve Oxford üniversitelerinde



Svoboda, Ludvik Çek subayı ve devlet adamı (Moravya 1895-Prag 1979). Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Avusturya-Ma



caristan ordusunda görev alan Ludvik Svoboda, sonra Ruslar tarafına geçip Çek alayına katıldı. Çekoslovakya



Cumhuriyeti kurulunca yurduna dönüp (1920), İkinci Dünya Savaşı'nda, Polonya ordusundaki Çek birliğini kurdu. Polonya Almanlar tarafından istila edilince SSCB'ye gidip, Çek tugayını oluşturdu. Savaştan sonra



Çekoslovakya Savunma bakanlığına getirilip, stalinci temizlik hareketi sınırında tutuklandıysa (1950) da, kısa



süre sonra serbest bırakıldı; ama geri planda kaldı. 28 Mart 1968'de cumhurbaşkanlığına seçilip, Varşova Paktı ülkelerinin Çekoslovakya'ya müdahalesinden



sonra da görevde kaldı. 1975'te cumhurbaşkanlığın dan ayrıldı.



Swift, Jonathan Irlandalı yazar (Dublin 1667-ay.y. 1745). Uzak akrabası sir William Temple'ın katipliğini yapan Jonathan Swift, anglikanlığı benimseyerek The Tale of a Tub (Bir Fıçının



Öyküsü, 1704) adlı yapıtında, kiliselerin uzlaştırılmasını



savundu. Eskiler ile Yeniler tartışmasına katılıp (The Battle of the Books (Kitapların Savaşı, 1704)), Ester



Johnson'ın eğitmenliğini yaparak, Journal to Stella(Stel la'ya Günlük, 1784'te yayınlandı) adlı yapıtını onun için yazdı. Siyaset kavgalarına karışıp, Irlanda'nın özgürlü



ğü davasını savunarak, birçok yergili yazı yayınladıktan



(Drapier's Letters (Kumaşçının Mektuplari, 1924]) son



öğrenim gören Theodor Svedberg, Uppsala (1912) ve Wisconsin (1923) üniversitelerinde ders verdi. Koloyit ler, molekül ağırlığı, yüksek çözeltiler ve maddenin ya



ra, kilise yaşamında ve duygusal yaşamında uğradığı



Kimya Ödülü'nü aldı.



klasik Ingiliz edebiyatının başlıca yazarları arasında



Sverdlovsk: Bk. YEKATERINBURG.



Obür yapıtları: A Meditation Upon a Broomstick (Bir Süpürge Sapı Üstüne Düşünceler, 1710), Argument



pısına ilişkin çalışmaları sonucunda, 1916'da Nobel



düş kırıklıklarının etkisiyle, Ingiliz toplumunu ve ça



ğinin uygarlığını eleştiren yergili romani Gulliver'in



Seyahatleri'ni (Gulliver's Travels, 1726) yayınlayarak, yeraldı.



Against Abolishing Christianity (Hıristiyanlığın Yürürlük



Sverdrup, Otto Neumann



ten Kaldırılması Üstüne Kanit, 1708), The Conduct of the Allies (Müttefiklerin Tutumu, 1711), Verses on the



Norveçli denizci ve gezgin (Bindal, Helgoland 1854



1731), Rhapsody on Poetry (Şiir Üstüne Rapsodi,



Oslo 1930). Kuzey denizine ve Grönland'a seferler ya



Death of Dr. Swift (Dr. Swit'in Ölümü Üstüne Dizeler, 1733), vb.



SZCZECIN



185



Swinburne, Algernon Charles



ya'nın güneydoğu kıyısında yeralan, Yeni Güney Galler eyaletinin merkezi olan Sydney'in nüfusu 3 657



Ingiliz şairi (Londra 1837-ay.y. 1909). Bir amiralin oğlu olan Algernon Charles Swinburne, Eton ve Oxford'da



000'dir. Liman etkinliklerinin (yılda 30 Mt trafik) yanı sı



öğrenim görüp, Oxford'da Raffaello öncesi akımın



petrol rafinerileri, dokuma sanayisi, vb.) önemli ölçüde



temsilcilerinin ve Browning'in etkisinde kaldı. Eskiçağ



ra sanayinin (metalürji, besin sanayisi, kimya sanayisi,



geliştiği kent, aynı zamanda da önemli bir kültür (Avus



edebiyatına ve yabancı edebiyata eğilerek, eski Yunan



turalya müzesi, Yeni Güney Galler Galler Uygulamalı



Victor Hugo'dan) de etkilendi. 1865'te yayınladığı ilk önemli yapıtı Atalanta in Calydon'la (Atalanta Kaly don'da) İngiliz şiirinin köklü bir yenilemeden geçeceği



(Sydney Universitesi, Yeni Güney Galler Universitesi,



yazarlarından ve Fransız romantizminden (özellikle



umudunu uyandırıp, manzum bir tarihsel dram yazma



denemesine girişerek, dev bir üçlü ortaya koydu: Chas telard (1865), Bothwell (1874), Mary Stuart (1881).



Ama aynı zamanda da, büyük bir verimlilikle şiiri yeni leme denemesine girişti: Poems and Ballads (Şiirler ve



Sanatlar ve Bilim müzesi, vb. birçok müze) ve öğretim



Macquarie Universitesi) merkezidir.



1788'de kaptan Arthur Phillip tarafından bir ceza so mürgesi olarak kurulan Sydney, 1830'dan sonra Ingilte re'den ve çeşitli ülkelerden gelen göçmenlerin yerles



mesiyle gelişmeye başlayıp, 1830 yıllarında ülkede al tin bulunmasından sonra nüfusu hızla arttı. XX. yy. baş larında nüfus bakımından Melbourne'ın gerisinde kal



Baladlar, 1866). Bu arada İtalya'da bütünlüğün sağlan masından esinlenerek, devrimci ateşlilikle dolu siyasal



dıysa da, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yeniden



ve kavgacı bir şiir kitabı yayınladı: Songs Before Sunrise



geldi.



ni sira, imgeler ve uyaklar aracılığıyla dili yenileştirme



Synge, John Millington



(Şafak Şarkıları, 1871). Bu yapıtında, eşsiz lirizminin ya çabasının en güzel örneklerini verdi. Öbür yapıtları: The Queen Mother (Ana Kraliçe, 1860), A Song of Italy (Bir İtalya Şarkısı, 1867), Ode on The Proclamation of the French Revolution (Fransız



Cumhuriyetinin İlanı Üstüne Od, 1870), The Sisters (Kız kardeşler, 1892), vb.



Sydenham, Thomas İngiliz hekimi (Wynford Eagle 1624-Londra 1689). "Hekimlik sanatının ancak uygulaya uygulaya öğreni



lebileceğini" savunduğu için “Ingiltere'deki Hippokra tes” diye adlandırılmış olan Thomas Sydenham, aile



hekimlerinin öğüdüyle tip öğrenimi görüp, Westmins



Avustralya'nın nüfus bakımından en büyük kenti haline



Irlandalı tiyatro yazarı (Rathfarnham, Dublin yakını 1871-Dublin 1909). Uzun süre Paris'te yaşayan John



Millington Synge, Yeats'in öğütlerine uyarak İrlanda'ya, ülkenin en uzak bölgelerinden biri olan Aran adalanna



dönüp, Irlanda folkloruyla ve köylülerle içiçe yaşaya rak, önce anlatı ve şiirler yayınladı; sonra kendine en uygun biçim olan tiyatroyu seçerek, kısa ama verimli meslek yaşamında, güçlerini günümüzde de koruyan birçok oyun yazdı.



Başlıca yapıtları: In The Shadow of the Glen (Dere



nin Gölgesinde, 1903), Riders to The Sea (Denize Gi den Atlılar, 1904), Babayiğit (The Playboy of the Wes tern World, 1907), The Aran Island's (Aran Adaları,



ter ve Londra'da hekimlik yaptı. Observationes Medi



1907), vb.



cae (Tip Gözlemleri, 1676) adlı yapıtında, tedavi ettiği salgın hastalıkları betimledi ve sıtma tedavisinde kına ki na verilmesini önerdi. Çocukluk çaği koresini (Syden



Synge, Richard Laurence Millington



ham koresi) tanımlayıp, kendinin de tutulduğu damla hastalığıyla ilgili önemli bir inceleme yazdı.



Sydney Avustralya'nın en eski ve en büyük kenti. Avustral Sidney'in dış limanı Port Jackson'un girişinde, Danimarkalı mimar Jörn Utzon'un planlarını çizdiği Sidney Operasi. Opera'nın ucunda bulunduğu dar kıstakta, Krallık Botanik bahçesi, Parlamento ve Hükümet binası da yeralmaktadır.



Ingiliz kimyacısı (Liverpool 1914). Cambridge'i bitirdik ten sonra üniversitenin kimyasal araştırma laboratuvar da çalışan (1941-1943) Richard Laurence Millington



Synge, 1943'te Leeds yūn sanayisi laboratuvarına geçti.



Aminoasitlerin ve peptitlerin analiz sorunlarına eğilip, gevişgetiren hayvanlarda proteinlerin sindirilmesini in celedi. Bucksburn'deki Rowett Araştırma Enstitüsü'nün



protein kimyası bölümünün başkanlığına atanip, canlı hücrelerde, proteinler içindeki aminoasitleri ayırmak



için A. J. P. Martin'le birlikte kâğıt kromatografisini buldu ve 1952'de Nobel Kimya Ödülü'nü A. J. P. Martin'le paylaştı.



Syrakusaili Dion: Bk. DION, SYRAKUSAILI. Szczecin



Polonya'da liman kenti. Odra (Oder) irmağı kıyısında,



Baltık denizinden 50 km kadar içerde yer alan Szcze cin'in nüfusu 413 000'dir. Liman işlevlerinin (Silezya'da



çıkarılan madenkömürünün dışsatım limanı) yanı sıra bir sanayi (tersaneler; besin sanayisi; kimya sanayisi;



dokuma sanayisi; vb.) merkezi olan kent, aynı zaman da da önemli bir ulaşım yolları kavşağıdır. VIII. yy'da İslavların kurdukları bir balıkçı köyünün



yerinde gelişen Szczecin, XII. yy'da Pomeranya'nın



başlıca kenti haline geldi. 1360'ta Hansa birliğine katı lip. 1720'de Prusya'ya geçerek, 1945'e kadar Alman



186 SZECHUAN ya'da kaldı. O tarihte Polonya tarafından ilhak edilip, Alman halkı sınır dışı edildi ve yerlerine Polonya'nın do



ğu kesiminden getirilen Polonyalılar ile Ukraynalılar yerleştirildi.



imzalanan anlaşmaya verilen ad. 1443'te bir Haçlı or dusunun başına geçen Macaristan kralı Laszlo IV'ün



Osmanlı kuvvetlerini Niş'te ve Izladi derbendinde yen



diği sırada, Karamanoğlu İbrahim Bey'in de Anado lu'nun orta kesiminde saldırıya geçmesi üstüne, Murat



II, Batı cephesini kapatmak isteyerek Macaristan kralı



Szechuan: Bk. SIÇUAN.



Laszlo IV'e barış önerdi. Bu önerinin kabul edilmesiyle



Szeged



Szeged kentinde imzalanan (12 Temmuz 1444) barış antlaşmasıyla, Sırbistan özerk, ama Osmanlılara bağım



Macaristan'ın güney kesiminde kent. Tisza irmağı kıyı sında, Budapeşte'nin 160 km güneydoğusunda yeralan



geri verilen Eflak üstünde Macaristan'ın egemenlik hak



Szeged'in nüfusu 189 000'dir. Bölgedeki tarım ve hay



li bir devlet olarak yeniden kuruldu ve Macaristan'a 70 000 duka altını ödenmesinin yanı sıra, Vlad Drakul'a kı da kabul edildi.



vancılık (ünlü salamlar) ürünlerinin ticaret merkezi olan



kentte, sanayi de oldukça gelişmiştir: Kimya sanayisi; dokuma sanayisi; kereste, cam ve mobilya fabrikaları; deri işçiliği; vb. Ayrıca, bir turizm (12 000'den çok bo rulu bir org bulunan katedral; XIII. yy'dan kalma kilise yıkıntıları; vb.) merkezidir. 1529'dan XVI. yy. sonuna kadar Osmanlı egemenli ğinde kalan Szeged, 1879'da ırmağın bir taşkınıyla bü



yük ölçüde yıkılmış, çok geçmeden yeniden yapılmış tır.



Szent-Györgyi, Albert von Macar biyokimyacısı (Budapeşte 1893-Woods Hole, ABD 1986). Budapeşte Tıp Fakültesi'ni bitiren (1917)



Albert von Szent-Györgyi, Avrupa'nın çeşitli üniversite lerinde farmakoloji, kimya, biyokimya çalışmaları yap ti. Cambridge'te kimya doktorasını tamamlayıp (1927),



Szeged (1931) ve Budapeşte (1945) üniversitelerinde tibbi ve organik kimya dersleri verdi. Organizmanın



kimyasal tepkilerini ve kas büzülmelerini inceledi. As



Szeged Antlaşması



korbik asidi (C vitamini) bulması ve biyolojik yanmaya



Osmanlı devleti ile Macaristan Krallığı arasında 1444'te



Ödülü'nü aldı.



ilişkin incelemeleri nedeniyle, 1937'de Nobel Kimya



‫ش‬



KÛFİ



‫ش‬



MUHAKKAK



‫ش‬



REYHANi



SS



CELİ TALİK



‫رش‬







TALİK ☺ CELİ DİVANİ



DiVANi ‫یش‬



RIKA



ş



maden yataklarını içeren Şaba ilinin yüzölçümü 496 965 km², nüfusu 4 548 825, merkezi Lumumbaşi kenti



Türk abecesinin yirmiüçüncü harfi. Latin abecesinde



dir. Yükseltisi Kundelurgu doruğunda 1 600 m'yi bulan



bulunmayan ş/ş harfi, Türk abecesinde, Göktürk abe



bir yaylada yeralan ilde, bakır, maden kömürü, altın,



cesinden (yalnızca sözcük sonunda) başlayarak görü



kobalt, gümüş, kalay ve manganez çıkarılır. Tarım da



lür.



gelişmiştir: Tütün, pamuk, yağ palmiyesi, vb. yetiştirici



Sesbilgisi açısından, ş sesi daraltici, dişeti damaksıl, ötümsüz bir ünsüzdür. Türkiye Türkçesi'nde ön hece



ligi.



de az, iç ve son hecelerde sık rastlanır.



Şadli Bin Cedid



Şaanşi Çin'in orta-doğu kesiminde il. Yüzölçümü 195 800



Cezayirli subay ve devlet adamı (Butelca, Annaba yakı



(Çinçe Shaanxi) ilinin dağlık güney kesiminde, yükselti ler Daba Şan dağlarında1 500-2 400 m arasında deği şir; Çin Ling Şan dağlarındaysa ortalama 2 400 m dola



tıldı. Devrim Konseyi üyeliğine getirilip, 1969'da albay



km², nüfusu 32 882 403, merkezi Şian kenti olan Şaanşi



yındadır. Ona kesimi Viy Hi vadisiyle kaplı olan ilin ku zey kesimindeki yaylanın yükseltisi ortalama 900 m'dir.



Voy Cing, Han, vb. armakların suladığı Şaanşi'de, başlıca gelir kaynaklarınutarim (tahil, meyve, tütün, vb.) ve ma



dencilik (demir filizi, maden kömürü ve petrol yatakları)



ni, 1929). Bağımsızlık savaşında çarpışan Şadli Bin Ce



did, 1964'te Oran askeri bölgesi komutanlığına getirile rek, Ben Bella'yı deviren (1965) hükümet darbesine ka



lığa yükseltilerek, Bumedyen'in ölümünden sonra Ulu sal Kurtuluş Cephesi genel sekreterliğine atandı. 1979,



1984 ve 1988'de üstüste cumhurbaşkanlığına seçilip,



1989Şubat'ında yeniAnayasa'yı oylatarak çok partili re



jimi başlattı. Aralık 1991'deki genel seçimlerin ilk turun da aşırı dinci FIS'in büyük bir başarı kazanması üstüne istifa etti.



oluşturur.



Şaba Zaire'nin güneydoğu kesiminde il. Afrika'nın en zengin



Şafii, eş Şafii mezhebinin kurucusu (Gazne 765-Fustat 820). Ku



reyş kabilesinin Haşimi soyundan olan eş-Şafii (tam adı



ŞAHİN GİRAY 187 Imam Ebu Abdullah Muhammet BinIdris eş-Şafii dir),



Mekke ve Medine'de öğrenim gördü. 796'da Yemen'e giderek devlet memurluğu yapıp, alevilerle ilişki kur



makla ve zeydi imami Yahya Bin Abdullah'a biat el



mekle suçlanarak tutuklandı; ama, halife Harunurresit tarafından bağışlandı. Rakka'da ünlü hanefi fıkıh bilgini



Muhammet Bin Hasan Şeybani'nin yapıtlarını incele yip, 804'te Mısır'a giderek ders verdi. 811'de dönüp,



yeniden Mısır'a ve Mekke'ye gitti. Adıyla anılan şafiilik mezhebini kurdu.



Başlıca yapıtları: Risale, Kitab ul-Umm (Ana Kitap, 7



cilt), Kitabu Vasiyet üş-Şafii (Şafii'nin Vasiyet Kitabı), Kitabü Fikh ül-Ekber (En Büyük Fıkıh Kitabı).



Şah Cihan Türk-Hint hükümdarı (Lahor 1592-Agra 1666). Cihan



gir'in oğlu olan, Dekkan valiliği yaparken Marathaların



ayaklanmasını bastırdığı (1616) için adı babası tarafın dan değiştirilen (asıl adı Hürrem'dir) Şah Cihan,



1622'de babasına karşı ayaklanıp, yenilince bağışlan



masını istedi (1626). Babası ölünce (1627) adamların dan Asaf Han'ın kardeşi Şehriyar'ı öldürtmesiyle tahta çıktı (1628). Ayaklanan Bundelkent racasını ve Afgan



beylerinden Cihan Ludi'yi ortadan kaldırıp, Nizamşah lar devletiyle savaşarak, Devletabad'ı kuşattı (1630); ama, ülkedeki kıtlık yüzünden, kuşatmayı bir süre sonra kaldırmak zorunda kaldı. 1631'de eşi Mümtaz Ma



Şahin cinsinin örnek türü şahin (B. buteo), ormanlarda yuva



yapmakla birlikte, açık alanlarda svladigi küçük kemiriciler,



sürüngenler ve ikiyaşayışhlarla beslenir.



memelileri avlarlar. Cinsin örnek türü şahin ya da fare



şahini (Buteo buteo), yaklaşık 50-55 cm boyunda, ge nellikle kahverengi üstüne beyaz kırçıllı bir kuştur.



hal'in doğum yaparken ölmesi üstüne, onun mezarı üs



Şahin Bey



egemenliğini kabul ettirip, Osmanlı-İran Savaşı'ndan



Türk subayı (Gaziantep 1890-ay.y. 1920). Birinci Dün ya Savaşı'nda Yemen cephesinde er olarak çarpışan Şahin Bey (asıl adı Mehmet Saittir), yararlılıklarından



tünde dünyaca ünlü Tac Mahal'i yaptırıp, 1632'de Devletabad'ı almayı başardı. Golkanda ve Bicapur'a



yararlanarak İran'a saldırdı ve Kandehar'a kadar ilerle



di. Iran'ın Osmanlı devletiyle Kasrışirin Antlaşması'nı imzalamasından sonra, oğlu Dara Şüküh komutasında ki bir ordu ile büyük bir Iran ordusu karşı karşıya geldi lerse de, Iran şahı Safi'nin ölmesi, savaşı önledi.



1636'da Bedehşan bölgesinin ve Belh'in ele geçirilme sinden sonra, Özbeklerin çete savaşlarıyla orduyu yıp ratmaları üstüne barış yapıldı ve Belh ile Bedehşan geri



verildi. 1648'de İran şahı Abbas'ın Kandehar'ı geri al ması ve Şah Cihan'ın kenti yeniden almak için yapti Ši üç seferin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından,



1653'te Dekkan'a gönderilen şehzade Evrengzib, Hay darabad'ı aldı; ama babasının buyruğuyla Kutupşahlar la barış yaptı. 1657'de babasının hastalandığını haber alınca kardeşleri Dara Şüküh ve Şüca'yı yenip, Murat bahş'ı öldürttükten sonra, babası Şah Cihan'ı da Agra



sarayına kapatarak, tahta çıktı (21 Temmuz 1658).



ötürü subaylığa yükseltildi. Savaş sona erince Antep ve



dolaylarında, Fransız birliklerine karşı Kuvayi Milliye'yi



örgütleyip, Antalya bölgesi Kuvayi Milliye komutanı



olarak Antep-Kilis yolunda baskınlar düzenledi ve Kızıl



burun'da 150 arabalık bir Fransız konvoyunu püskürte rek, Antep'teki Fransız garnizonunu erzaksız bıraktı. Fransızların büyük bir kuvvetle Antep'ten çıktığını öğre nince, Kızılburun'da ikinci bir pusu kurdu; ama düşma



nin üstün gücü karşısında Bostancık değirmenine kadar



çekilmek zorunda kaldı ve bir yanına Karayılan ile arka



daşlarını, öbür yanına Boynooğlu Memiş'in kuvvetleri ni alarak mevzilendi. Şiddetli ateş karşısında iki yan ka



nadı çekilmek zorunda kalınca, arkadaşlarının çekilme önerisini kabul etmeyerek, Elmalı köprüsünde tek başı



na son kurşununa kadar savaştı ve şehit düştü (28 Mart 1920). Adina tūrkūler, destanlar yazıldı,



şahdamarı



Şahin Giray



Kanı başa ve beyne götüren aort dallarından her biri.



Kirim hani (õl. Rodos 1787). Sahip Giray döneminde veliahtlığa getirilen (1772) Şahin Giray, Ruslarla antlaş



Şahdamarları(karotis de denir), her iki yanda üçer tane dirler: Ana şahdamarı, iç şahdamarı, dış şahdamanı. İç



şahdamarı, bir aterom plağı tarağından daraltılırsa, bey



ma yapmak amacıyla Petersburg'a giderek, Kırım'ın Rusya'ya bağlanması için bir senet imzaladı. Kinm'a



yatla düzeltilebilir.



dönüp (1774), Rusların yardımıyla gerçekleştirdiği dar beyle hanlığı ele geçirdiyse (1772) de, Osmanlı hükü metinin onu tanımayarak, Kırım'a eski han Sahip Giray'ı



şahin



göndermesi üstüne, Rusya'ya kaçmak zorunda kaldı.



nin kansız kalmasına neden olabilir. Daralma, ameli



Gündüzyırtıcılarıgiller ailesinden, 26 türü bulunan kuş cinsi. Avustralya ve Malezya yarımadası dışında dünya nin her yanında yaşayan şahin (Bil. a. Buteo) cinsiüyele ri, büyük kanatli, ağır uçan, gündüzleri avlanan kuşlar



dır. Havada süzülerek uçabilmelerine karşın, genellikle



kayalıklarda ya da ağaçlarda tüneyerek av kollar ve



apansızın dalış yaparak sürüngenleri, küçük boyutlu



Osmanlı devleti ile Rusya arasında imzalanan Aynalika vak Tenkihnamesi'yle (1779) ömür boyu han olmasının kabul edilmesinin ardından, 1782'de Kınmlılar tarafın



dan kovuldu. Kınm'ı işgal eden Ruslar tarafından yeni



den hanlığa getirildiyse de, çok geçmeden Kırım Rusya tarafından ilhak edildi (1782). Bunun üstüne hanlıktan



indirilip, bir süre sonra Osmanlılara sığınan Şahin Giray, Rodos'a gönderilerek, orada idam edildi.



188 ŞAHİN PAŞA, LALA Şahin Paşa, Lala



dolu'ya gönderdiği Nur Ali Haliſe, Tokat'a girerek Şah



Türk subayı (öl. Niş 1376). Şehzade Murat'ın lalalığına getirilen, öğrencisi tahta çıkınca beylerbeyliğe atanan (1362) Lala Şahin Paşa, Edirne'yi almakla görevlendiril di. Bulgar ve Rum kuvvetlerini yenerek Edirne (1363), Filibe ve Zagra'yı ele geçirmesi üstüne bir Haçlı ordusu



başlattığı ayaklanma (Bk. ŞAHKULU AYAKLANMASI) güçlükle bastırıldı. Yavuz Sultan Selim'in şehzadeler



İsmail adina hutbe okuttu; yandaşlarından Şahkulu'nun



gönderildiğini haber alınca, Hacı İlbey komutasında bir keşif birliği gönderdi (Hacı İlbey, Meriç'i geçen Haçlı birliklerini Sirpsındığı'nda bir baskınla yendi, 1364).



Sonra harekete geçip, Eskiboğa ve Filibe'yi aldı (1364). Murat l'in Bizans seferinde Ferecik kalesini alıp, Niş ku şatması sırasında öldü.



Şah İsmail İran'da Safevi devletinin kurucusu (Erdebil 1486/1487



Serab, Azerbaycan 1524). Uzun Hasan'ın damadı olan Şah İsmail (Ismail Safevi de denir), babası Şeyh Hay dar'ın Şirvan hükümdarı Ferruh Yesar ve müttefiki Ak



koyunlu hükümdan Yakup Bey'le yaptığı savaşta olme si (1488) üstüne, kardeşleriyle birlikte Şiraz'da İstahr ka lesine kapatıldı. Akkoyunlu tahtına çıkan Rüstem Bey



tarafından serbest bırakılıp, ağabeyi Ali'nin Rüstem Bey tarafından öldürülmesi üstüne, mūritleri



tarafından



Geylan hükümdarı Mirza Ali'nin yanına kaçırıldı. Rus tem Bey'in öldürülmesinden (1497) sonra, çevresine



topladığı yedi Türk oymağından müritleriyle Erdebil



bölgesini ele geçirip (1500), babasının öcünü almak için Şirvan hükümdarı Ferruh Yesari'ye saldırdı ve yapı



lan savaşta onu yenerek idam ettirdi. Bakü'yü alarak,



Akkoyunlu hükümdarı Elvend Mirza'yı Nahçivan do



laylarında yenip (1502), Tebriz'e girerek tac giydi ve şah unvanını aldı. 1503'te, Sultan Yakub'un oğlu Murat



Bey'i yenip, peşine düşerek Şiraz'ı ele geçirdi (1504). Kazerun, Firuzkůh, Yezd, Isfahan ve Kazvin'i (1505) ele



geçirip, Dulkadıroğlu Alaüddevle'yi yenerek Erciş, Ah lat, Bitlis, Harput ve Diyarbakır'ı aldı. Elbistan bölgesine



kadar ilerledikten sonra, Irak'a yönelerek Bağdat'ı di



renmeyle karşılaşmaksızın ele geçirdi (1508-1509).



Güçlenmesinden ürken Özbek hanı Muhammet Şey



bani'nin Horasan'a girmesi üstüne elçiler gönderip, çe kilmesi önerisini kabul etmeyen Muhammet Şeyba ni'nin üstüne yürüyerek, Merv dolaylarında, Murgab



arasındaki çekişmeyi kazanarak tahta çıkmasından (1512) sonra, Anadolu'daki Şah İsmail yandaşlarının çoğunu öldürtmesi ve İran'a sefer açması üstüne, 25 Ağustos 1514'te Çaldıran'da yapılan savaşta ağır bir ye



nilgiye uğradı ve eşini, tahtını birakarak kaçmak zorun da kaldı.Tebriz'e giren Yavuz Sultan Selim'in, 15 Eylül 1514'te kentten ayrılmasından sonra, kente döndüyse de, kendini içkiye verdi ve Azerbaycan'da öldü.



Hatayi mahlasıyla Türkçe tasavvuf şiirleri yazmış olan Şah İsmail'in, bir Divan'ı, bir Nasihatname'si ve Aşık ve Maşuk adı altında toplanmış gazelleri vardır.



Şahkulu Ayaklanması Bayezit II döneminde Anadolu'da şii ayaklanması, Safe



vi devletinin kurucusu Şah Ismail'in yoğun propagan



dası sonucunda, Teke yöresinde Tekeli Şahkulu Ba ba'nın (1459-1511) başlattığı (Nisan 1511) Şahkulu



Ayaklanması, Teke sipahilerinden çoğunun da katılma sıyla hızla yayıldı. Antalya subaşısı Hasan Bey ile Şehza de Korkut'un defterdarının komuta ettikleri kuvveti ye nen ayaklanmacılar, Karagöz Paşa'nın gönderdiği bir



likleri de yenerek, Burdur'u bir baskınla elegeçirdiler. Karagöz Paşa'nın Kütahya önlerinde yenilip öldürül mesinden sonra, Bursa'ya doğru ilerledilerse de, Ha



dım Ali Paşa tarafından Kızılkaya boğazında kuşatıldı



lar. Tekeli Şahkulu Baba, Sivas'a doğru çekilirken peşi ne düşen Hadım Ali Paşa'ya Gedikhan'da yakalandı; ama çarpışmada her ikisinin de ölmesi üstüne, iki tara



fin kuvvetleri de dağıldı. İran'a kaçan ayaklanmacılar Sulevi ordusuna alındı.



Şahruh Mirza Timurlu



sülalesinin



ikinci



hükümdarı



(Semerkand



1377-Fişaverd, Rey yakını 1444). Timur'un en küçük oğlu olan Şahruh Mirza, küçük yaşta Semerkand ve



çevresi valiliğine atandı (1394); sonra, Horasan, Sistan ve Mazenderan genel valiliğine (1397) getirildi. Babası



suyu yakınında yendi ve öldürttü (1509). Anadolu'ya



nin ordusunda Halep kuşatmasına ve Ankara Savaşı'na



bir şii propagandası yapurmaya girişti: Osmanlı şehza



darlığını ilan etti. Rakiplerini ortadan kaldırıp, Belh'e se



adamlarını göndererek alevileri örgütlemeye ve yoğun deleri arasındaki taht çekişmesinden yararlanarak Ana



(1402) katılıp, Timur ölünce (1405). Herat'ta hüküm



fer düzenleyerek (1408), ayaklanan Pir Ali Taz'ı öldürt tú ve Sistan'ı ele geçirdi. Maveraünnehir'deki karışıklık ları bastırıp (1409), Şiraz'ı alan Baykara'yı yendi (1416) ve Hindistan'a sürdü. 1427'de Herat Ulu camisinde bir



suikast girişiminden kurtulup, 1429'da ayaklanan İs kender ile kardeşi Cihanşah'ın üstüne yürüdü. Altı yıl süren uzun bir savaştan sonra İskender'i yakalatarak,



öldürtüp, Cihanşah'a da hükümdarlığını kabul ettirdi. Son yıllarını barış içinde geçirip, Herat'ta büyük bir ki taplık kurdurdu.



Şaka Safevi devletinin



kurucusu Şah Ismail, şairliği ile de tanınmış, Hatayi



mahlasıyla yazdığı Türkçe şiirleri,



Azeri edebiyatının



Zulu önderi(? 1787-? 1828). Küçük bir Zulu kabile reisi nin oğlu olan Şaka (ya da Çaka), Zulu önderi Dingisva



yo'nun sarayında büyüyüp, savaşlarda yararlık göster



di. Dingisvayo'nın öldürülmesi üstüne tahta çıkıp



(1816), Zulu devletini ve ordusunu yeniden örgütleye



XVI. yy'daki en güçlú ürünleri



rek, Zimbabve ve Tanzanya'ya kadar saldırılar düzen



arasına girmiştir.



metiyle iyi ilişkiler kurup, üvey kardeşleri Dingaan ve



ledi. Bölgesindeki beyazlarla, özellikle de Kap hükü



ŞAMANLIK Mhlangana'nın düzenledikleri bir komploda başkomu tani Dukuza tarafından öldürüldü.



189



Beyrut ve Amman'a, özel taşıtlarla aşılabilen bir çöl yo



luyla da Irak'a bağlanan kent, demiryolu hattıyla da Ha



lep'e ve Ürdün sınırı yakınındaki Dara'ya bağlanmıştır. 31 km doğusundaki el-Mazza havaalanı, uluslararası



şakrakkuşu



bağlantıyı sağlamaktadır.



Ötleğengiller altailesinden kuş türü. Avrupa ve Asya'da yaygın biçimde rastlanan şakrakkuşu (Bil. a. Pyrrhula pyrrhula), yaklaşık 15 cm boyunda bir kuştur. Erkeğinin sirti gri, butları beyaz, karnı pembe, dişisi zeytin yeşili, butları beyazdır. Ağaçlık alanlarda yaşar; tohumlarla beslenir.



TARIH



Eskiçağ'da bir Arami krallığının başkenti (1.6. XI.-VIII.



yy'lar) olan Şam, Arap fethinden sonra (635-36) sonra



Emevi İmparatorluğu'nun merkezi olunca (660), Di



maşk üş-Şam (ya da kısaca Dimaşk, Dimuşk) adıyla



önemli ölçüde gelişti. Eyyubiler (1176-1260) ve Mem luklar (1260-1516) dönemlerinde, Kahire'den sonra



imparatorluğun ikinci kenti olarak önemini sürdürüp,



şalgam



Yavuz Sultan Selim'in Mercidabik zaferinden (1516)



Turpgiller ailesinden bitki türü. Anayurdu Avrupa olan,



sonra Osmanlı topraklanna katıldı. 1832-1840 arasında



günümüzde dünyanın her yanında yaygın biçimde ye



Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın birlikleri tarafından işgal



edilip, Türk birliklerinin Birinci Dünya Savaşı'nda Nab lus Meydan Savaşı'nda yenilmelerinden sonra Türk egemenliğinden çıktı. Bir süre Fransız işgalinde kalıp, Suriye devletinin başkenti oldu. GÜNÜMÜZDE ŞAM



Barada irmağından derivasyon kanallarıyla akıtılan su ların meyve bahçelerini suladığı Guta vahasının ortasın da yeralan Şam'ın tarihsel kesimi Barada irmağının gü ney kıyısında, modern kesimiyse sağ kıyısında yayılır.



Başkent işlevlerinin yanı sıra, ülkenin başlıca ticaret ve sanayi merkezi olan kentte, geleneksel el sanatlarının Şalgam (B. rapa) yenilebilir kökleri ve yaprakları için,



yüzyıllardan bu yana



yetiştirilmektedir.



tiştirilen şalgam (Bil. a. Brassica rapa), parçalı ve tüylü



(halı tezgâhlari; ipekli kumaş ve pamuklu kumaş doku macılığı; bakır işçiliği; vb.) yanı sıra, modern sanayi kol ları (çimento sanayisi, besin sanayisi, mobilya yapımı, cam fabrikaları, hazırgiyim sanayisi, deri fabrikalar, ba



simcilik, vb.) da gelişmiştir. Ayrıca önemli bir öğretim (şam Üniversitesi, Arap Akademisi, vb.) merkezidir. Tarihsel anıtlarıyla çok sayıda turist de çekmektedir: Emeviler döneminde kalma, yapımına 705'te başlan



yapraklı, sarı çiçekler açan ikiyıllık bir bitkidir. Yenebi



miş, mozaiklerle süslü Ulu cami (kubbesi 1082'de, Sel



len yumuşak, şişkin ve tatlı kökleri ile yaprakları için, çok eski çağlardan bu yana yetiştirilir.



çuklu döneminde yapılmıştır); birçok medrese (Zahiri ye, Selahiye, Aziziye, Adiliye, vb. medreseleri), türbe ve cami; Osmanlı döneminden kalma Süleymaniye tekkesi (1555), Azm sarayı (1749), Dervişiye camisi



Şam



(1571), Sinaniye camisi (1585), vb.



Suriye'nin başkenti ve en büyük kenti. Barada ırmağı kı



yısında, yükseltisi 730 m olan Guta (Ghuta) vahasında, Cebel Kasiyun'un eteğinde yeralan, aynı adlı ilin mer kezi olan Şam'ın nüfusu 1 378 000'dir. Düzgün yollarla



şamanlık Eskiden Asya'nın kuzey ve orta kesimlerinde yaşayan Şam'da, Emeviler döneminden kalma



Ulu cami, VII. yy. başında, halife



Velit'in buyruğuyla yapılmaya başlanmıştır.



Kubbesi, Selçuklular döneminden



kalmadır.



190 ŞAMERON halklarda dinsel-büyüsel inançlar, uygulamalar bütünü.



Altay halkları arasında şamanlık (şamanizm de denir) inancına göre, dünya sonluydu. Insanların sayısının azalması, günahların ve kötülüklerin artması sonucun



da, iyilikler tanrısı Ülgen (göktanrı), dünyayla ilgisini ke



ovalarla kaplı olan Şandong ilinde, başlıca gelir kayna ğını tarım (pamuk, tütün, buğday, vb.) oluşturur. Ayrı ca, önemli ölçüde alüminyum, maden kömürü ve de



mir filizi çıkarılır.



secek, kötülükler tanrısı Erlik her şeye egemen olacak,



Şanghay



herkesin ölmesiyle Ülgen tek başına kalacak ve bir süre



Çin'in nüfus bakımından en büyük kenti. Yangdızı ir mağının denize döküldüğü yer kıyısında yeralan, dün yanın en büyük dördüncü limanı olan Şanghay, 6 200



iyi tannlar ile kötü tanrılar arasındaki savaşlar sırasında sonra, bütün ölülerin dirilmesini buyuracaktı. Şamanlı ğın din adamlarının (şamanlar), kendilerinden geçme yoluyla doğaüstü güçlerle ilişki kurduklarına inanılırdı.



Eski Türkler din adamları için, şaman sözcüğünün yeri ne, kam sözcüğünü kullanmışlardır.



Şameron: BK. SAMİRİYE.



şamfıstığı: Bk. ANTEPFISTIĞI.



lediyelerle birlikte). Pekin ve Tiancin gibi doğrudan doğruya merkezi hükümet tarafından yönetilen Şang. hay, ülkenin başlıca ticaret (limanından, Çin'in toplam dış ticaretinin dörtte birinden çoğu yapılır) ve sanayi merkezidir. Başlıca sanayi kolları arasında demir-çelik



sanayisi, çeşitli makineler yapımı, ulaşım araçları yapı mi, tersaneler, kağıt fabrikaları, ilaç fabrikaları, duyarlı



aygıtlar yapımı, dokuma sanayisi, basımcılık ve yayıncı lik sayılabilir. Aynı zamanda da önemli bir öğretim (çok



Şamir, Izak İsrailli siyasetçi (Polonya 1915).



m'lik bir alana yayılır; nüfusu 13 941 896'dır (çevre be



sayıda üniversite ve yüksekokul) merkezidir. TARİH



Kudüs'e göçüp, bir



sūre Irgun'da çalışan Izak (ya da Yitzhak) Şamir, İsrail



Özgürlük Savaşçıları örgütūnū (Stern grubu) kurdu. 1946'da tutuklanarak Eritre'ye sürülūp, İsrail devleti ku



rulunca sürgünden dönerek, Herut Partisi'nin başkanlı ģina (1970) ve milletvekilliğine (1973) seçildi. 1983 1984'te başbakanlık, 1984-1986 arasında Başbakan



Adina IX. yy'dan kalma belgelerde rastlanmasına kar



şin, ancak Afyon Savaşı'ndan (1839-45) sonra limani nin dış ticarete açılmasıyla gelişmeye başlayan Şang hay, 1871'den sonra Kanton'u geride bırakarak, Çin'in



başlıca limanı haline gelmiştir.



yardımcılığı ve Dışişleri bakanlığı yapıp, 1986'da yeni



Şang sülalesi: Bk. ÇİN (TARİH).



den başbakanlığa atandı. 1992 seçimlerinde çoğunlu ğu yitirince, görevini İzak Rabin'e devretti.



Şanizade Ataullah Efendi: Bk. ATAULLAH



Şamlı Apollodoros: Bk. APOLLODOROS, ŞAMLI.



EFENDİ, ŞANİZADE.



Şankar, Ravi



Şandong



Hintli sithar virtüözü ve besteci (Benares 1920). Çocuk



Çin'in orta-doğu kesiminde il. Kuzey Çin ovasında, Hu anghı'nın (Sarurmak) aşağı kesiminde yayılan Şan



dans topluluğuna katılan Ravi Şankar, daha sonra sithar çalmayı öğrenip, 1950 yıllarından başlayarak Avrupa



yaşta ağabeyi Uday'ın Batı ülkelerinde turnelere çıkan



dong'un (ya da Şandung) yüzölçümū 153 300 km', nu



ve ABD'de çıktığı turnelerle, Hint müziğinin Batı'da ta



fusu 80 392 830, merkezi Cinan kentidir. Tepelik Şan



ninmasına önemli katkılarda bulundu. 1962'de Bom



dong yarımadası(Bohay körfezini Sarı Deniz'den ayırır) ile yükseltisi 1 520 dolayındaki orta kesimi dışında



bay'da, 1967'de Los Angeles'te bir okul kurup, sithar



için koncertoların yanı sıra, baleler besteledi; film mü



Şanghay'ın Vusong



irmağı kıyısındaki



modern kesiminden



görünüş. Çin'in nüfus bakımından en büyük kenti ve başlıca ticaret,



sanayi merkezi olan Şanghay'ın



limanından, ülkenin toplam dış ticaretinin dörtte



birinden çoğu



yapılmakiadır.



ŞANLIURFA



191



TOMM SN DIE ONTACT US 03



Şanlıurfa'nın doğal güzelliklerinden biri olan Halilürrahman gölünden ve aynı adla anılan camiden görünüş. zikleri yazdı. 1968'de özyaşamöyküsünü yayınladı: My



yerle bir edildikten sonra, yeniden kuruldu. Selçuklu



Music, My Life (Müziğim, Yaşamım).



Sultanı Alparslan'ın 1070'te kuşattıgı, ama 50 gün süren bu kuşatma sonunda almayı başaramadığı Urfa, Malaz



şankr



girt Savaşı'ndan (1071) sonra Türkler tarafından iethe



Deride ve mukozalarda gelişen, özellikle cinsel bir has



reyle Urfa Kontluğu'nun merkezi oldu. 1144'te Musul



20 gün sonra (hastalığın birinci evresi), mikrobun girdiği yerde, özellikle de cinsel organ mukozası üstünde



kümdarı Karayülük Osman, 1514'te de Safeviler tara



talık kökenli yara. Frengide mikropla temastan yaklaşık sankr belirir (Bk. FRENGI).



dildi. 1098'de Haçlılar tarafından alınıp, 50 yıl kadar sü



hükümdarı İmadettin Zengi, 1404'te Akkoyunlu hū



fından alınıp, 1517'den sonra Osmanlı topraklanna ka



tıldı.



Frengi şankrinin tersine, genel bir hastalık olan, Duc



Osmanlı yönetiminde zaman zaman Diyarbakır eya



rey basilinden kaynaklanan yumuşak şankr, mikroplu yerle temastan 2-3 gün sonra ortaya çıkar; sülfamitlerle



letine, zaman zaman da Rakka eyaletine bağlanan Ur



ya da streptomisinle tedavi edilir. Daha ender rastlanan öbür sankrlar arasında verem şankri, uyuz şankri, vb.



fa, XIX. yy'ın ikinci yarısındaki yeni vilayetler sistemin de, Halep vilayetine bağlı bir sancağın merkezi oldu:



XIX. yy'ın başlarında, nüfusu 50 000 dolayındaydı. Bi



sayılabilir.



rinci Dünya Savaşı'ndan sonra İngiliz kuvvetleri taratin



Şanlıurfa (kent)



Fransızlara bırakıldı. Halkının Fransızlara karşı ayaklan



Şanlıurfa ilinin merkezi. Güneydoğu Anadolu Bölge



dan işgal edilip (7 Mart 1919), yedi ay kadar sonra, masının (9 Şubat 1920) ardından, 10 Nisan 1920'de iş galcilerden kurtuldu.



si'nde, hafifçe dalgalı Urfa yaylasının ortasında, 540 550 m yükseltide yeralan Şanlıurfa kenti, eski kalesinin bulunduğu tepenin yamaçlarından başlayarak, aşağı



GÜNÜMÜZDE ŞANLIURFA



TARIH



1950'de ancak 39 000'i buldu. Sonra 1960'ta 60 000'e



Cumhuriyetten sonra Urfa ilinin merkezi olan Uria'nın, 1927'de yapılan cumhuriyet döneminin ilk sayımında



daki düzlüklere doğru yayılır.



29 918 olan nüfusu, önceleri yavaş yavaş artarak,



Uzak geçmişi ve ne zaman kurulduğu konusunda ye



yaklaşıp, 1970'te 100 000'i aşarak, 1990 nüfus sayımın



terli bilgi bulunmayan Şanlıurfa kenti, çevresindeki yo



reyle birlikte, sırasıyla Hurrilerin, Asurluların, Perslerin, sonra da Büyük İskender'in yönetimine girdi. 216'da



da 300 000'e yaklaştı (276 528) ve Gaziantep ile Divar bakır'dan sonra Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin nüius bakımından üçüncü büyük kenti haline geldi. Bu arada,



Edessa'ydı), daha sonra Sasanilerin saldırısına uğradı.



12 Haziran 1984'te Şanlıurfa'ya çevrildi.



Caracalla döneminde Roma topraklarına katılıp (adı



Ortaçağ'da çok sık el değiştirip, Bizanslıların egemenli



adı, Kurtuluş Savaşı'nda Fransızlara direnişinin onuruna



Günümüzde kalenin çevresindeki eski mahalleler



ğindeyken, iustinianos döneminde büyük ölçüde yeni



nin düzensizliğine karşılık, yeni gelişen mahalleleri mo



adı el-Ruda'ya (bu ad, zaman içinde Urfa'ya dönüştů) çevrildi. 971'de yeniden Bizanslılar tarafından alinip.



(XII. -XVI.yy. arasında yapılmış pek çok cami, medre se, han, vb.), gerek Anadolu'nun geleneksel mimarlı



den yapıldı. Müslüman Araplar tarafından alınıp (639)



dern görünüşlü olan Şanlıurfa, gerek tarihsel antian



192 ŞANLIURFA Siverek (546 mm) ve Viranşehir'deyse (566 mm) 500 mm'yi aşar.



Şanlıurfa ilinde yağışların azlığı, yazların kurak geç. mesi ve birçok yerde toprağın geçirimli olması nede



niyle, doğal bitki örtüsü cılız kalmıştır. Yer yer çalı kü melerine rastlanır.Yaygın görünüş,yazın sararan ve ku ruyan otsu bitkiler topluluğudur (bozkır görünüşü). Şanlıurfa ilinin suları, bütünüyle Fırat ırmağı havza



sında toplanır. İlin batı sınırını izleyen Fırat ırmağına, Şanlıurfa ili içinde kavuşan akarsular önemli değildir. Bazı akarsularsa, Şanlıurfa ili sınırları içinde doğarak Belih çaya aracılığıyla, Suriye topraklarında Fırat'a ka



22요



rişırlar. EKONOMI



Şanlıurfa ilinin ekonomisi tarıma ve küçükbaş hayvancı liga dayanır. Ekili alanların büyük bölümü tahıl ekimine ayrılmıştır. Tahıl çeşitleri arasında buğday ilk sırayı alır.



İkinci sırada arpa, üçüncü sırada çeltik gelir. Baklagil çe şitleri arasında mercimek, bu kategorinin öbür türleriy le karşılaştırılamayacak kadar fazla yetiştirilir. Ayrıca, sanayi bitkilerinden pamuk ve susam (az miktarda) üre tilir. Meyve türleri çeşitlidir. Antepfıstığı, özellikle ilin



Şanlıurfa'dan görünüş.



batı kesiminde geniş ölçüde yetiştirilir. Üzüm üretimi



Merkez, Hilvan ve Birecik ilçelerinde toplanmıştır. Zey tin ağaçlarına en çok Birecik ve Halfeti ilçelerinde rastla



ğında özel bir yeri olan eski evleri, gerek İbrahim pey gamberle ilgili pek çok efsanede adının geçmesi nede niyle, çok sayıda turist çekmektedir. ULAŞIM



Şanlıurfa düzgün yollarla Birecik üstünden Gazian tep'e, Viranşehir üstünden Mardin'e, Siverek üstünden Diyarbakır'a bağlanır. Doğru çizgiyle Suriye sınırına 40 km uzaklıktadır.



Şanlıurfa (il) Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Orta Fırat Bölü mü'nde il. Yüzölçümü 18 584 km', nüfusu 1990 sayı



mina göre 1 001 455, merkezi Şanlıurfa kenti olan Şan liurfa ili 11 ilçeye ayrılmıştır: Merkez, Akçakale, Birecik, Bozova, Ceylanpınar, Halfeti, Harran, Hilvan, Siverek, Suruç, Viranşehir. Güneyde Suriye toprakları, batıda Gaziantep, ku



zeybatıda Adıyaman, kuzeydoğuda Diyarbakır, doğu da Mardin illeriyle sınırlı olan Şanlıurfa ilinin yüzeyşekil



lerinde, hafifçe dalgalı yayla düzlükleri ağır basar. Ku



zeydoğu kesiminde, Diyarbakır ili sınırı üstünde yükse



len Karacadağ, sönmüş bir yanardağ kütlesidir (bu küt lenin en yüksek noktası olan,yükseltisi 1 957 m'yi bulan



nir. Atatürk barajının ve Şanlıurfa tünelinin tamamlan ması sayesinde, ilin tarımında büyük gelişmeler beklen mektedir.



Küçükbaş hayvancılığın önemli olduğu Şanlıurfa ilin de, koyun sayısı 1 milyonu aşar; keçi sayısıysa bunun



1/3'ini bulmaz. Ayrıca, Şanlıurfa geçmişten bu yana at yetiştiriciliğinin önemli olduğunu bir ildir. Şanlıurfa ili sınırları içinde önemli yeraltı gelir kayna ğına rastlanmaz. Bununla birlikte Siverek'te petrol izle rine rastlanmıştır.Büyük sanayi kuruluşları da bulunma



yan ilde, sanayi tesisleri, yağ-peynir yapım yerleriyle ve deri işleyen atölyelerle sınırlıdır. ULAŞIM



ilin başlıca ulaşım ekseni Gaziantep'ten gelip, Birecik köprüsüyle Fırat ırmağını aştıktan sonra Şanlıurfa kenti ne ulaşan, orada ikiye ayrılarak biri Siverek üstünden



Diyarbakır'a, öbür Viranşehir üstünden Mardin'e yöne len karayoludur. Güney demiryolu da, Şanlıurfa ilinin güney sınırını izler.



Şansi Çin'in kuzeydoğu kesiminde il. Yüzölçümü 157 100 km, nüfusu 28 759 065, merkezi Tayyüen kenti olan



Şanşi (Çinçe Shanxi) ili, yükseltisi 300 m dolayında olan



Kollubaba doruğu, Diyarbakır ili sınırları içinde kalır).



bir yaylada yeralır. Çevresi dağlarla kuşatılmış olan, Hu



Karacadağ'dan güneye ve güneybatıya doğru, il top rakları alçalır ve Suriye sınırları yakınında, yükselti 450



yaylada, başlıca gelir kaynağını maden kömürü ve de



m'nin altına düşer. Bu kesimlerde, Harran ovası gibi



mir filizi çıkarımı oluşturur. Ayrıca tahil, pamuk, tütün,



düzlüklere rastlanır.



yerfıstığı ve meyve yetiştirilir.



Kara iklimi etkisinde olan Şanlıurfa ilinde, kışlar ol



an hi (Sarurmak), Fın hı, Hutuo hırmaklarının suladığı



dukça sert ve uzun, yazlar çok sıcak ve kurak geçer. Fazla olmayan yağışlar, genellikle kış aylarında düşer. Il



şap



merkezindeki meteoroloji istasyonunun gözlemlerine



İki



göre, en soğuk ay ortalaması 5,1 °C, en sicak ay ortala



dur- sülfatları ile hidrat içeren bileşiklerin (çift sülfatlar)



ması 37,7 °C, günümüze kadar kaydedilen en düşük sı caklık -12,4 "C (9.2.1932), en yüksek sıcaklık 46,5



"C'tir (19.7.1962). İlin güney kesiminde yeralan Cey



lenpınar'daysa, günümüze kadar kaydedilen en yük



sek sıcaklık, 47,6 °C'tur (19.8.1962). Il merkezinde 473 mm olan yıllık yağış tutarı, ilin güney kesiminde 400 mm'nin altına düşer (Akçakale'de 331 mm, Suruç'ta



361 mm, Ceylanpınar'da 328 mm). Hilvan (511 mm),



ayrı metalin -bunların biri çoğunlukla alüminyum



genel adı. Genel formülleri M,SO,. M,(SO.), 241,0 olan çift sülfatların ticari açıdan en önemlileri alümin



yum potasyum şapı ve alüminyum amonyum şapıdır.



Asıl şap (Al,[SO]s, 24H,0), kübik sistemde sekizyüzlü ler biçiminde billurlaşan, şekerli ve buruk tatlı, sıcakta soğuğa oranla daha çok çözünen renksiz bir katıdır. Boyacılıkta, derilerin korunmasında, kağıt hamurunun zamklanmasında, alçının sertleştirilmesinde kullanılır.



ŞARET, MOŞE 193



Şapka ve Kıyafet Devrimi: Bk. TÜRK DEVRİMİ.



Şapur ! İran Sasani hükümdarı (öl. 272). Ardaşir l'in oğlu olan



Şapur I, tahta çıkınca (241) babasının Roma'ya karşı başlatmış olduğu savaşları sürdürdüyse de, imparator



Gordianus'un karşısında yenilgiye uğradı (243). Savaşı



ma yeniden girişip (256), Antakya'yı ele geçirerek, im parator Valerianus'u Edessa'da (Urfa) yendi ve tutsak aldı (260). Bu zaferinden sahneleri Nakş-i Rüstem'deki



kayaya oydurarak ölümsüzleştirip, Valerianus'u birkaç



yıl sonra öldürttü. Saraylar yaptırıp, Romalılarla savaşan



Palmyra kraliçesi Zenobia'ya yardıma gitmeye hazırla



nırken öldü.



Şapur 11 İran Sasani hükümdarı (öl. 379). Hürmüz'ün oğlu olan (babası doğumundan önce ölmüştür) Şapur II, ulusal bir din meclisi toplayarak Avesta'nın kesin metnini be lirletti (325): O tarihten sonra, Batı Roma imparatorluğu ile Doğu arasındaki savaş, dinsel bir özellik kazandı. Constantinus l'in ölümünden (338) sonra patlak veren



savaşta, Nizip'i (Nizipis) kuşatıp (340), kendisine bağlı



门) Misir'da bir mezar duvarındaki, üzüm toplayıcılarni



gösteren resimden ayrıntı. Üzüm yetiştiriciliğine Nil kıyılarında, 1. firavun sülalesi döneminde (1.0. 3000'e d.) başlanmıştır.



bir kral yerleştirerek, imparator Konstans Il'yle ateşkes



imzaladı. Konstans Il'den sonra tahta çıkan imparator



Julianus, Ktesipton'a kadar ilerlediyse (336) de, ordusu yorulunca barış imzalayarak, Dicle ve öbür beş eyaleti



Dünyada şarap üretimi yılda 350 milyon hektolitreyi



bulmaktadır. Her biri yaklaşık 70 milyon hektolitre üre



Şapur Il'ye bıraktı.



ten Fransa ve İtalya, dünyanın en büyük şarap üreticile



şarap



tan, vb. eski SSCB'yi oluşturan cumhuriyetler, Arjantin, ABD, Portekiz ve Almanya izler.



Üzümden ya da üzüm şırasından yapılan mayalı içki.



Çok eski dönemlerden (eski Mısırlılar ve eski Yunanlı lar, şarabı ve şarap yapmayı çok iyi biliyorlardı) bu yana



bilinen şarap yapma, elde edilmek istenen şarabın çeşi



ridir. Onları Ispanya ile Moldavya, Gürcistan, Kazakis



Türkiye'de şarap üretimi, Tekel Genel Müdürlü



ğü'nün şarap fabrikaları ve özel kesim fabrikaları tara



fından yapılır. Üretimin (1992 yılı verileriyle toplam 64,9 milyon litre) yaklaşık 34 milyon litresi yurt dışına



dine göre ve bağdan bağa değişmekle birlikte, temel



satılır.



sıkılarak şırası çıkarılır (şıra, üzümler beyazsa sarımsı, üzümler siyahsa kırmızı renkte olur). Suyun yanı sıra,



şarbon



kurallar bakımından yalın bir işlemdir. Önce üzümler



şekerler, mineral maddeler, tuzlar, asitler, özellikle de



üzüm çekirdeğinin kabuğunda bulunan ve alkol maya lanmasına yolaçan mayalar içeren şıranın hazırlanma



sından birkaç hafta sonra, şekerlerin ve mayaların etki siyle mayalanma başlar.



Şıradaki şeker oranı ve maya miktarı şarabın az ya da



Koyun ve sığırlarda görülen, hasta hayvanların derisi, tüyü ve dışkısı yoluyla insana da bulaşabilen tehlikeli hastalık. Koyunların barsağında yaşayan şarbon bakte risinin (Bacillus anthracis ya da Bacteridium anthracis) yol açtığı şarbon hastalığı, insanda akciğerleri ve deriyi etkiler; tedavi edilmezse çeşitli ihtilatlar sonucu ölümle



na yardım edecek en elverişli sıcaklık, işlenmekte olan



sonuçlanabilir. Antibiyotiklerin bulunmasından bu ya na, etkili biçimde tedavi edilmektedir.



bulunan asit oranı, süreci önemli ölçüde etkiler; tanenli



Şaret, Moşe



çok alkollü olmasını sağlar. Tam bir alkolmayalanması



çeşitli şıra tiplerine göre, 15 °C- 30 °C arasıdır. Sırada luzların varlığıysa, miktarıyla orantılı olarak, şarabın ta dini ve rengini etkileyebilir. Mayalanma sonunda şarap,



İsrailli siyasetçi (Kerson, Ukrayna 1894-Kudüs 1965),



tortudan (mayaların oluşturduğu katı maddeler ve sık



Osmanlılar yönetimindeki Filistin'e göçen Moşe Şaret



bulunduğu kaptan başka bir kaba aktarılır. Bu sürecin



Hukuk Fakültesi'nde okudu. Birinci Dünya Savaşı pat



madan kaynaklanan artiklar) ayırmak için, birkaç kez,



(asıl adı Moşe Şertok tur), İstanbul'a gelerek bir süre



sonunda elde edilen yeni ya da taze şarap, fıçılanır. Al kol oranı oldukça yüksek bir düzeye ulaşırsa, şarap "es



lak verince, Osmanlı ordusunda tercüman subaylık ya pip, savaş sona erince Londra'da iktisadi ve siyasal bi limler öğrenimi gördü. Yahudi Ajansı Siyasal bölümü nün yöneticiliğine getirilip (1931), Birleşmiş Millet



kime" (ya da “yıllandırılma") evresine girebilir; bunun için, iki yıldan dört yıla kadar ağaç fıçılarda bırakılır. Şarapların alkol derecesi en az 100'den, en çok



220'ye kadar değişir. Alkol derecesi, şaraptaki saf alkol



yüzdesiyle belirtilir. Şaraplar, renklerine (beyaz, kırmı 21, pembe ya da roze) göre, şekerliliklerine (brüt, sek,



dönisek, tatlı, vb.) göre ve alkol derecelerine göre sınıf landırılırlar.



ler'deki Yahudi delegasyonunun başkanlığını yaptı (1947) ve İsrail'in bağımsızlık antlaşmasını imzaladı.



Milletvekilliğine seçilip (Mayıs 1948), 1953-1955 ara sında başbakanlık yaptıktan sonra, Uluslararası Siyonist



Yürütme Kurulu başkanlığına atandı ve görevini ölümü ne kadar sürdürdü.



194 ŞARK ÇIBANI



Şark çıbanı: Bk. LAYŞMANYA HASTALIKLARI.



sırada, büyük Batı devletlerinin imparatorluktan pay al



ma çekişmelerine Batılıların verdikleri ad. İlk olarak Vi



yana Kongresi (1815) sırasında Ruslar tarafından ortaya atılıp, Napolyon'un Mısır'a çıkarma yapmasıyla (1798)



şarkı (edebiyat)



başladığıkabul edilen Şark Meselesi (Doğu Sorunu da



Divan edebiyatında, bestelenmek amacıyla yazılmış şi ir türü. Halk şiirindeki koşma ve türkünün etkisiyle orta



ye ayrılmalarına yol açtı: Bazıları toprakları önemli öl



ya çıkan bir tür olduğu ileri sürülen şarkının, konusu, ga zelde olduğu gibi "sevgi"dir. Dönlükler halinde, aruz ölçüsüyle yazılır: 3-5 dörtlükten oluşur. Çoğunlukla ilk



dörtlüğün 2. ve 4. dizesi ile öbür dörtlüklerin son dize leri yinelenir. Bu yinelenen dizeye "nakarat" adı verilir. Divan şairlerinden Nedim ve Enderunlu Vasif, şarkı tü



rūndeki şiirlerin çok başarılı örneklerini vermişlerdir.



şarkı (müzik) Türk müziğinde din dışı sözlü ürünler arasında en çok kullanılmış form. 4-6 dizeli ya da 3 dizeli şiirlerin küçük



denir), büyük Batı devletlerinin, çözüm konusunda iki



çüde küçülecek bir Osmanlı İmparatorluğu'nun varlığı ni sürdürmesini, bazıları da parçalanarak bütünüyle or



tadan kalkmasını savunuyordu. Bunun sonucunda, Avusturya, özellikle de Rusya giderek, Balkanlar'a doğ-



ru yayılma yolları ararken, İngilizler, Rusya'nın Boğaz lar'ı ele geçirmesinin sömürge imparatorluklarını tehdit edeceğini düşündüklerinden, Osmanlı İmparatorlu ğu'nu dönem dönem destekleyerek, bu yayılmaları en gelleme yolunu seçtiler. Yunan Ayaklanması'yla (1821 1839) ve Mısır'da Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın ayak lanmasıyla (1821'den başlayarak), çeşitli savaşlar, ant



laşmalar, konferanslarla gelişen Şark Meselesi, önce Balkan Savaşları'nın, ardından da Birinci Dünya Sava



usullerle bestelenmesiyle oluşan şarkıda, büyük form



şı'nın patlak vermesiyle daha da karmaşıklaştı ve savaş sonunda Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilerek orta



mu zemin (a),nakarat(b),meyan(c),nakarat (b) biçimin de olmakla birlikte, XX. yy. başlarından bu yana zemin,



dan kalkmasıyla, sona erdi.



nakarat ve meyanın belirli biçimde ayrılmadığı şarkılar



Şarlken: Bk. KARL V.



yapıtlarındaki uzun terennümler bulunmaz. Şarkı for



(fantezi) da bestelenmektedir. Şarkı formuna klasik bi



çimini Haci Arif Bey kazandırmış ve gerek döneminin, gerek sonraki dönemlerin şarkı bestecilerini önemli öl



Şarlo: Bk. CHAPLİN, CHARLİE.



çüde etkilemiştir.



şarkıcıkuşugiller



Şarrukin: Bk. SARGON.



Özötücüler alttakımından, 13 türü bulunan kuş ailesi.



Şastri, Lal Bahadur



dae) ailesi üyelerinin uzunlukları 12-18 cm arasında de



Hintli siyasetçi (Mughal Saray, Benares 1904-Taşkent 1966). Dinsel öğrenim gören Lal Bahadur Şastri, genç



Es...vūnya'da yaşayan şarkıcıkuşugiller (Bil. a. Prunelli



ğişir; tüyleri kahverengi kurşuni ya da kestane rengi üs tüne çizgili ve lekelidir. Üyelerinin büyük bölümü kaya



lik ya da dağlık alanlarda yaşar. Alçak yerlerde yaşayan tek tür olan çit serçesine (Prunelle modularis), Avrupa ve Anadolu'da yaygın biçimde rastlanır; tek çift, iki er kek-bir dişi, iki dişi-bir erkek ya da iki çift halinde yaşar;



dişleri dallardan, liflerden ve kıllardan ördükleri yuva lara açık mavi renkli 2-5 yumurta yumurtlarlar.



Şarki Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti



yaşta siyasete atılıp, Kongre Partisi'ne üye olarak, bir kaç kez cezaevinde yattı. Partinin genel sekreterliğine getirilip, milletvekilliğine seçilerek (1952), Ulaştırma



(1952-1956), Ticaret ve Sanayi (1957-1961), İçişleri (1961-1963) bakanlıklarında bulundu. 1964'te sandal



yesiz bakanlığa atanip, Temmuz 1964'te Nehru'nun



yerine başbakanlığa ve Dışişleri bakanlığına getirildi (ama temmuz ayından sonra Dışişleri bakanlığından çekildi). Ülkenin Nepal, Birmanya ve Sri Lanka'yla iliş



kilerini düzeltip, Çin'in ortak sınırla ilgili isteklerine di



Yunanlıların İzmir'e asker çıkarmaları (15 Mayıs 1919)



üstüne Anadolu'da kurulan derneklerden biri. Erzu



rendi. Pakistan'la Keşmir yüzünden başlayan savaşa (1965) son vermek için Eyüp Han'la buluşup, Taşkent Bildirisi'ni imzaladığı gece kalp krizinden öldü.



rum'da Erzurum Kongresi üyeleri adına Mustafa Kemal Paşa, Rauf (Orbay) Bey, Servet ve Eyüpzade Izzet bey



şaşılık



ler, Sadullah Bey, Raif Bey, Bekir Sami Bey, Şeyh Feyzi



Efendi, Hacı Musa Bey, Cevat Bey tarafından kurulan (24 Ağustos 1919) Şarki Anadolu Müdafaai Hukuk Ce miyeti, Doğu Anadolu illerinin örgütlenmesi ve Sivas'ta genel bir kongre toplanması için çalıştı. Sivas Kongre si'nde alınan bir kararla, tüzüğü örnek alınarak kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin Er



zurum şubesini oluşturdu (Eylül 1919).



Şarkikarahisarlı Abdi: Bk. ABDI,



İki gözün görme eksenlerinin paralel olmamasından kaynaklanan sürekli sapma. Şaşılık yakınsak (gözler içe,



burna bakar) yada ıraksak (gözler dışa dönüktür) olabi lir; bir şaşı göz "tembelleşebilir". Tedavide şaşı bakan



gözün kapatılması, gözlükler üstüne kısmi engeller yer leştirilmesi gibi yöntemlerle çift gözle görmenin düzel



tilmesine çalışılırsa da, çoğunlukla kesin bir iyileşme el de edebilmek için, cerrahi girişime başvurmak gerekir.



ŞARKİKARAHİSARLI.



Şatıroğlu, Veysel: Bk. ÂŞIK VEYSEL.



Şark Meselesi



Şattularap



Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküntü dönemine girdiği



Yakındoğu'da ırmak. Dicle ve Fırat ırmaklarının el-Kur



ŞEKERLER 195 na'da birleşmeleriyle oluşan Şattularap'ın (adı "Arapla rin irmağı" anlamına gelir) uzunluğu 193 km'dir. Basra,



rek tahta çıkıp (1110), ayaklanan kardeşi Mesut'la yedi



yıl boyunca savaştı. Konya'nın kuşatılması üstüne kaça



Hürremşehr ve Abadan'dan geçerek, Basra körfezine



rak (1116), İstanbul'a sığınmaya çalışırken Akşehir ya



dökülür. Kıyılarında çok büyük hurma bahçeleri yeralır. İran ile Irak arasında 1975'te imzalanan, 1990'da yeni den onaylanan anlaşmayla ortasından İran-Irak siniri



zindana kapatıldıktan sonra, Mesut l'in buyruguyla öl



geçer.



şebboy Turpgiller ailesinden çokyıllık bitki cinsi. Dik saplı, gü zel kokulu bitkiler olan şebboy (Bil. a. Cheiranthus) cin



kınlarında yakalandı. Konya'da gözlerine mil çekilip



dürüldü.



Şehit Hasan Rıza: Bk. HASAN RIZA, ŞEHİT.



Şehla Hasan Çelebi: Bk. HASAN ÇÈLEBİ, ŞEHLA.



si üyelerinin beyaz, sarı, turuncu, kırmızı ve katmerli



çeşitleri, sarı şebboy (Cheiranthus cheiri) türünden üre tilmiştir. Aslında çokyıllık bitkiler olmalarına karşın,



Şehrizade Mehmet Sait Efendi: Bk.



bahçelerde yaz başında ekilip, ertesi ilkbaharda çiçek



MEHMET SAİT EFENDİ, ŞEHRİZADE.



şeftali



Şehsuvaroğlu Ali Bey: Bk. ALİ BEY,



açan ikiyıllık bitkiler olarak yetiştirilmektedirler.



Gülgiller ailesinden bir ağacın ve meyvesinin ortak adı.



ŞEHSÜVAROĞLU.



Anayurdu Çin olan şeftali (Bil. a. Prunus persica) ağacı,



şeker: Bk. ŞEKERLER. Şeker Ahmet Paşa: Bk. AHMET PAŞA, ŞEKER.



şeker hastalığı Pankreasın yeterince insülin hormonu salgılamamasına dan kaynaklanan hastalık. Şekerlerin hücre içine sokul masıyla görevli olan insülinin eksikliği, kan şeker düze yinin yükselmesine ve idrarda şeker bulunmasına (gli koziüri ya da glikozişeme) neden olur. Şeker hastalığı,



körlük, atardamar iltihabı, damar sertliği ve yarım felç, böbrek yetmezliği, vb. ciddi ihtilatlara yol açabilir. Te davide, hastalığın ciddilik derecesine göre uygun bes Güzel çiçekler açan şeftali agacı, lezzetli meyveleri için



lenme rejimine ya da insülin iğnelerine başvurulur.



yapraklarının kaynatılmasıyla elde edilen sudan, halk



şekerkamışı



ilman bölgenin her yanında yetiştirilir. Çiçek ve



hekimliğinde yatıştırıcı olarak, kann ağrısına karşı ve şeker hastalığına karşı yararlanılır.



günümüzde iliman bölgelerin her yanında yetiştirilir. A vitamini bakımından zengin olan etli, lezzetli meyvele



ri, gerek taze tüketilir, gerek reçel, komposto, vb. yapı minda kullanılır. Türkiye'de 1991 verileriyle 350 000 ton dolayında şeftali üretilmektedir.



Şehabettin Ahmet Bey: Bk. AHMET BEY, ŞEHABETTİN.



Şehbenderzade Ahmet Hilmi: Bk.



Buğdaygiller ailesinden çokyıllık bitki türü. Anayurdu Güneydoğu Asya olan şekerkamışı (Bil. a. Saccharum



officinarum), boyu 6 m'yi bulabilen, gövdesi bol mik tarda şeker içeren bir bitkidir. Günümüzde özellikle Brezilya, Küba, Mauritius adası, Antil adalan, Hawaii ve



Avustralya'daki büyük tarım işletmelerinde yetiştirilir. Çiçek açtıktan 3 ay sonra olgunlaşan kamışlar kesilip, yaprakları ve üst uçları ayıklandıktan sonra şeker fabri



kalarına gönderilir. Türkiye'de Çukurova dolaylannda az miktardaşekerkamışı yetiştirilmekte ve pekmez ya



pımında kullanılmaktadır.



şekerler



AHMET HİLMİ, ŞEHBENDERZADE.



Büyük bölümü tatlı suda çözünür karbonhidratları be



Şehinşah



varlıklann başlıca besinlerinden biri olan "şekerler"den glikoz, nişasta, selüloz gibi bazıları, sözgelimi dogada çok yaygın olan glikoz (bal,meyve sulari) tatlıdır; ama



Anadolu Selçuklu hükümdarı (? 1097-Konya 1118). Ki liç Arslan l'in büyük oğlu olan Şehinşah, babası ölünce (1107) Musul'a giren emir Çavdar tarafından yakalanıp, Büyük Selçuklu hükümdarı Mehmet Tapar'ın yanında üç yıl tutuklu kaldı. Serbest bırakılınca Konya'ya gide



lirten ortak terim. Proteinler ve lipitlerin yanı sıra, canlı



öbürlerinin özel bir tadı yoktur



Şeker sözcüğü tekil olarak kullanılırsa, sakaroz anla



mina gelir. Şekerpancarından ve şekerkamışından elde



edilen sakaroz (ya da şeker), suda çok, alkolde çok az eriyen, fruktoz ve glikoz bileşiminden oluşan, beyaz



196 ŞEMPANZE (bazen sarımsı) bir cisim görünümünde, billurlaşmış,



Şemsettin Sami



madde (karamel) haline gelir; 190°C'ta, kömürleşerek



Türk yazarı ve dilcisi (Fraşeri, Yanya 1850-Istanbul



tatlı karbonhidrattır. Kalori değeri çok yüksektir. Akça



Şemsettin Sami (Fraşerili Sami Bey de denir), Yanya'da



şeker elde edilebilir.



mi'nde çalıştı. İstanbul'a gelerek (1872) Matbuat Kale



sert bir maddedir. 160°C'ta eriyerek, akışkan esmer bir yanar. Şeker, doğrudan doğruya en iyi özümlenen, en



ağaç, hindistancevizi özsuyu ve mısır şurubundan da Şeker, çeşitli biçimlerde tüketime sunulur: Parça,



kristal, ince toz, vb. Rafine şeker, pastacılıkta, şekerci likte ve eczacılıkta kullanılır. Rafine olmamış şekerler den reçel, komposto, şurup yapımında yararlanılır. Bi



raz şeker eklemek, şaraplaştırma işlemlerini de kolay laştırır.



Şeker fabrikalarının artıkları, sözgelimi küspe, gerek



doğrudan doğruya, gerek sıkıştırma levha yapmak için selülozu alındıktan sonra, hayvan yemi olarak kullanılır.



Kristalleşmeyen tortu olan melastan da, bira mayaları,



alkol, esterler (cilalanin, kozmetiklerin, patlayıcıların ilk



maddesi) ve eterler (yumuşatıcılar, kaplama ve yapıştır



ma maddeleri) elde edilir. Ayrıca, şekerkamışı şerbeti



nin damıtılmasından rom, şekerpancan şerbetinin da miulmasından da alkol elde edilir ve bu içkiler, çeşitli



maddelerin katılmasıyla hoş bir kokuyla kokulandınla bilirler.



1904). Timar beylerinden Fraşerli Halit Bey'in oğlu olan Rum lisesini bitirip (1871), kısa bir süre Mektubi Kale mi'ne girip, bir yandan da Hadika gazetesinde çalıştı.



Namık Kemal ve arkadaşlarının sürgüne gönderilmesi nedeniyle gazeteciliğe ara verip, sonra Trablusgarp'a giderek Vilayet gazetesini yönetti (1874). İstanbul'a dö



nünce Sabah gazetesinin başyazarlığını yapıp (1876), Sava Paşa'nın mühürdarı olarak Rodos'a gitti (1877);



Yanya'da Sevkiyat-ı Askerîye Komisyonu başkâtipliği yaptı. İstanbul'a dönünce Tercüman-1Şark gazetesinde başyazarlık yapıp (1878), gazetenin kapanması üstüne



Aile(1880), Hafta(1881-82) dergilerini çıkardı. Sarayda



kurulan Teftiş-i Askerî Komisyonu kâtipliğine (1882) ve başkâtipliğine (1883) getirildi.



ilk Türk romanı sayılan Taaşşuk-i Talat ve Fitnati ya zan (1872) Şemsettin Sami, tiyatro alanında da ürün



vermiş, Sefiller, Robinson çevirileriyle roman türünün



ünlü örneklerinin tanınmasına katkıda bulunmuştur.



Ama özellikle Türk dili konusundaki yazıları, araştırma ları, sözlük ve ansiklopedi çalışmalarıyla, Türkçe'nin



şempanze



yalınlaşmasını savunan bilinçli çabalarıyla ün salmıştır.



İnsansımaymungiller ailesinden maymun tūrü. Eski



Fransızca-Türkçe, 2 cilt, 1882), Kamus-i Fransevii(Fran sizca Sözlūk, Türkçe-Fransızca, 1895), Kamus-i Arabi (Arapça Sözlūk, Arapça-Türkçe, 1898), Kamus-i Türki (Türkçe Sözlūk, 2 cilt, 1899-1901).



Dünya'da yaşayan şempanzenin (Bil. a. Pan troglody



Sözlükleri: Kamus-i Fransevi (Fransızca Sözlük,



Öbür yapıtları: Seyyit Yahya (oyun, 1875), Besa ya hut Ahde Vefa (oyun, 1875), Gave (oyun, 1876), Ka mus ül-Alam (tarih, coğrafya ve ünlü kişileri kapsayan ansiklopedi, 6 cilt, 1889-1898), Kutadgu Bilig (1902), vb.



Şemsettin Yaman Candar Candaroğulları Beyliği'nin kurucusu (öl. Eflani 1309). Selçuklu sultanı Gıyasettin Mesut Il'nin komutanların



dan olan Şemsettin Yaman Candar, Rüknettin Kılıç Ars lan ile Muzafferettin Yavlak Arslan'ın ayaklanmasında tutsak düşen Gıyasettin Mesut Il'yi kurtarıp, Muzaffe rettin'i öldürdü (1242). Bunun üstüne Kastamonu valili dallan termit yuvalarına sokup, dalın yardımıyla çıkardıkları



gine getirildiyse (böylece Candaroğulları Beyliği kurul muş oldu) de, Kastamonu'yu Muzafferettin'in oğlun



Termitleri yerler. Bazı antropoloji uzmanlan bunu, çok basit bir alet kullanma olarak yorumlamaktadırlar. Anne ile



geçirebildi.



Şempanzeler (P. troglodytes), yapraklarni soydukları ince



dan almayı başaramayıp, yalnızca Eflani dolaylarını ele



yavrusu (resmin solunda) arasında da, insan dışında hemen



hiçbir canlıda görülmeyecek kadar yakın bir ilişki vardır.



Şemsüddevle



tes) yüzü, gene Eski Dünya'da yaşayan öbür maymun



Būveyhoğulları hükümdarı (XI. yy.). Babası Fahruddev le ölünce, 4 yaşındaki kardeşi Mecdüddevle tahta çıka



tūru gorilinkinden küçüktür ve insan yüzüne benzer. Yüz çizgileri uzun, çenesi çıkık, kulakları büyük ve ge nellikle açık renktir. Gövdesi, oldukça seyrek, siyah kıl larla örtūlüdür. Derisi, yavruyken et rengi, gençken



rilan, anneleri Seyyide de vasiliğe getirilen Şemsüddev le (tam adı Ebu Tahir Bin Fahruddevle Şemsüddev



le'dir), Hemedan ve Kirmanşah valiliğine atandı. Büyü



tunç rengi, yetişkinlik döneminde siyahtır. On ayakları



yen kardeşinin, annesini yönetimden uzaklaştırmak is temesi üstüne, Rey'e yürüyerek, Mecdüddevle'yi tu



Disisinden daha iri olan erkeğinin ağırlığı 50 kg'i, boyu



tukladı ve tahta çıkti (1006). Ertesi yıl hapisten çıkarılan Mecdüddevle yeniden başa geçirilince Hemedan'a



arka ayaklarından uzundur ve dört ayak üstünde yürür. 90 cm'yi bulur. Genellikle meyveyle beslenen, ama



yaprak, kabuklu yemiş, ağaç kabuğu, karınca, hatta et de yiyen şempanzeler, 80 bireyi bulabilen topluluklar halinde yaşar, aralarında çeşitli hareket ve seslerle anla şırlar. Dişi şempanze, 225 gün süren gebelik dönemi nin sonunda tek yavru doğurur ve doğduğunda 9kg ka



. dar olan yavrusunu, ilk zamanlar karnının üstünde taşır



dönüp, Büveyhoğulları tahtına yeniden çıkmayı başa ramadı.



Şemsülmülk



Batı Karahanlıları hükümdarı (öl. Buhara 1080). İbrahim l'in büyük oğlu olan, 1068'de tahta çıkan Şemsülmülk



ŞEVARDNADZE, EDVARD 197 (tam adı Ebul Hasan Nasr Bin Ibrahim Şemsülmülk tür), Tirmiz'i aldı. Belh'e kadar yürüdüyse de, Melikşah'ın



Semerkand'a doğru harekete geçtiğini haber alınca ba



rış istedi ve Alparslan'ın kızı Ayşe'yle evlendi.



Şen, Bimen Türk bestecisi (Bursa 1872-İstanbul 1943). Ermeni asıllı



olan Bimen Şen, sarraflık yapıp, nota ve hiçbir çalgıyı



şeriat



Kur'an'a dayanan İslam hukuku, Ozel olarak Allah'ın Hz. Muhammet aracılığıyla insanların eylemlerini dü



zenlemek için koyduğu yasalar anlamına gelen şeriat, fıkıh bilimi tarafından incelenir. Şeriatta sorunların ço zümü, özellikle Kur'an'da ve hadislerde aranır. Bu iki



kaynakta sorunla ilgili açık bir hükme rastlanamazsa,



hüküm bulunan başka bir sorunla kıyaslama yoluyla



çalmasını bilmemesine karşın, müzik tutkusu yüzün



çözüm araştırılır.



sazını sen sevdiceğim (sultaniyegâh), Bir haber ver ey



MUHİTTİN.



şerbetçiotu



şeritler Yassisolucanlar şubesinden omurgasız hayvan sınıfı.



den fasıllara katılmaya başladı. Hacı Arif Bey'in aracılı ğıyla İstanbul'a yerleşip, 700'e yakın şarkı besteledi:'AI saba (acemaşiran), Yıllar ne çabuk geçti (hicaz), vb.



Isırgangiller (Urticaceae) ailesinden çokyıllık bitki türü. Tropikal ve iliman bölgelerde yetişen şerbetçiotunun



Şerif Muhittin: Bk. TARGAN, ŞERÍF



Başka hayvanların sindirim sistemlerinde asalak yaşa



yan şeritler (Bil. a. Cestodes; tenyalar da denir) sınıfı üyelerinin başlarında, tutunmalarını sağlayan emici



ağızlı çengeller yer alır; gövdenin geri kalan bölümü, Günümüzde bira



yapımında kullanılan



şerbetçiotundan



(H. lupulus), geçmişte Bati ülkelerinde, yaprakları ve



çiçekleri kaynatılıp suyu içilerek,



uykusuzluga ve kan dolaşımı bozukluklanna



karsi yararlanılmıştır.



parçalı bir şerit gibi yassı, dörtgen biçiminde parçalar



dan oluşur: Bu parçaların her birinde üreme organlari bulunur. Şeritler, gövdesine girdikleri hayvanın aldığı



besini, bu işleve uyum sağlamış olan gövde çeperleri den doğrudan doğruya özümleyebildikleri için, sindi



rim sistemleri yoktur. Gövdelerinin olgunlaşan parçala ri kırılır ve içinde yaşadıkları hayvanın dışkısıyla birlikte



yumurtalarını dışarı atar. Başka hayvanlar, çoğunlukla da belirli bir aracı hayvan, bu dışkının bulaştığı yiyecek



lerle birlikte yumurtaları da alır. Omurgalı ya da eklem bacaklı bu ikinci taşıyıcının içinde çatlayan yumurtalar



dan çıkan larvalar büyür ve ikinci taşıyıcı, daha büyük



bir hayvan tarafından yenince, larvalar da gerçek ko naklarına geçmiş olurlar. Şeritler, iyi pişmemiş etlerle insana da bulaşabilirler.



(Bil. a. Humulus lupulus), boyu 10 m'yi bulabilir; tırma



nici, sarilgan bir bitkidir. "Lüpülin” adı verilen acı ve ko



Şerşel



çekleri, bira yapımında kullanılır.



Cezayir'de liman kenti. Akdeniz kıyısında, Cezayir ken



Şeref Hanım



800'dür. Roma döneminden kalma yıkıntılarıyla (bir



Türk kadın şair (İstanbul 1809-ay.y. 1861). Babasının,



ve iki halk hamamının yıkıntıları; kent mūzesinde sergi



kulu bir madde kapsayan kozalakçık biçiminde dişi çi



vakanüvis Halil Nuri Bey'in oğlu kadı sınıfından Meh met Nebil Bey olduğu dışında, yaşamıyla ilgili ayrıntılı



bilgi bulunmayan Şeref Hanım'ın, yalnızca, Yenikapı mevlevihanesi şeyhi Osman Selahettin Dede'ye bag landığı bilinir. 200 kuruşmaaş bağlandığı da şiirlerinden



tinin 96 km batısında yeralan Şerşel'in nüfusu 36



çok tapınak, tiyatro, amfitiyatro, hipodrom, sukemeri lenen çokrenkli mozaikler koleksiyonu; vb.) ve birkaç km uzağındaki kral Juba ll'nin anıtmezarıyla çok sayıda turist çekmektedir.



Herakles sütunlarına giden yol üstünde Kartacalılar tarafından dol adıyla kurulan Şerşel, I.Ö. 33'te Romalılar



öğrenilmektedir. Yenikapı mevlevihanesine gömül



tarafından alınıp, 1.Ö. 25'te adi Caesarea'ya çevrildi ve



müştür. Divan'ı iki kez basılan (Divan-ı Şeref Hanım, 1867,



di. III. ve IV. yy'larda gerileyip, 429'da Vandallar tara



1875) Şeref Hanım, eski şiir geleneğine bağlı, tasavvuf



Mauretania Caerasiensis eyaletinin merkezi haline gel fından yağlamalanarak, yerle bir edildi.



ve aşk şiirleri yazmıştır.



Şertok, Moşe: Bk. ŞARET, MOŞE. Şeria irmağı Ortadoğu'da ırmak. Lübnan'da Heremun dağında do



Şevardnadze, Edvard



Golan tepelerinin batı kenarında akarak, Taberiye gö



Gürcü siyasetçisi (Mamati Leçkutskiy, Gürcistan 1928).



gan Şeria irmağı (Ürdün ırmağı da denir), Israil'e girip,



lünü aştıktan sonra, İsrail ile Ürdün arasında sınırı oluş



turur; başlıca kolu Yarmuk'a alır ve Lut gölüne dökülür. Uzunluğu 360 km, Lut gölüne döküldüğü sırada debisi



37 m/sn'dir. Sularından sulamada ve elektrik üretimin



de yararlanma çalışmaları, Israil ile Ürdün arasında an laşmazlıklara yol açmıştır (1967 Arap-İsrail Savaşı).



Öğrenimini Gürcistan'da tamamladıktan sonra Komü nist Parti'ye üye olan (1948) Edvard Şevardnadze, parti



içinde hızla yükselip, çeşitli görevlerden sonra, Gürcis tan Komünist Partisi birinci sekreterliğine getirildi (1972). Sovyet Komünist Partisi Merkez Komitesi'ne



(1976) ve Yüksek Sovyet'e (1978) seçilip, SSCB Dışişleri



198 ŞEVÇENKO, TARAS GRIGORİYEVİÇ bakanlığına ve Politbüro üyeliğine getirildi (Temmuz



1985). Mihail Gorbaçov'un uluslararası alanda izlediği yumuşama siyaseti doğrultusunda çalışmalar yapıp,



ABD ile SSCB arasındaki silahsızlanma görüşmelerinin



başlamasını sağladı. Gorbaçov'la görüş ayrılığına dü



şüp, ülkenin bir diktatörlük rejimine doğru gittiği uyarı sında bulunduktan sonra, Aralık 1990'da Dışişleri ba kanlığından, Temmuz



1991'de de Komünist Parti'



den istifa etti. Gürcistan'a dönüp, Mart 1992'de Devlet Konseyi başkanlığına getirildi. Ekim 1992'de yapılan genel seçimlerde, Gürcistan Cumhuriyeti devlet baş



dan Mustafa Reşit Bey'in oğlu olan Şeyh Galip (asıl adı Mehmet'tir; Galip Dede de denir), babasından Farsça öğrendikten sonra, mevlevi şairi Neşet'ten ders alıp,



Mevlevi tarikatı içinde öğrenimini geliştirdi. Önce Esat, sonra Galip mahlaslarıyla şiirler yazıp, Konya'da Mev



lana dergâhında başladığı çilesini, İstanbul Yenikapı



mevlevihanesinde tamamlayarak (1787), Galata (mev levihanesi şeyhliğine getirildi (1791).Selim III'ün yakın



dostluğunu kazanarak, sarayda yapılan söyleşilere ka tıldı.



kanlığına seçildi.



Divan şiirinin tasavvuf alanında son büyük şairi olan Şeyh Galip, aşağı yukarı bütün türlerde yazdığı şiirlerin



Şevçenko, Taras Grigoriyeviç



de, üslupçu bir anlayışla, simgelerle ve mazmunlarla yüklü bir şiir dili kullanarak, sebk-i hindi denilen simgeci



Ukraynalı şair (Morintsiy 1814- Petersburg 1861). Bir



toprak kölesinin oğlu olan Taras Grigoriyeviç Şevçen



ko, 1832'de Petersburglu bir ressama satıldı. Dostları nin yardımıyla 1838'de özgürlüğünü kazanıp, 1841'de



baladlar içeren Kobzar adlı kitabını yayınladı. Gizli bir derneğe üye olduğu için 1847-1857 arasında çeşitli bölgelerde sürgünde yaşayıp, bir yandan da köleciliğe



karşı, İslav halklarını başkaldırmaya çağıran ! şiirler yazdı. 1856'da öykülerini içeren Hudozik adlı kitabını



yayınladı. Modern Ukrayna edebiyatının kurucusu sa yılmaktadır.



Şevki Bey Türk bestecisi (İstanbul 1860-ay.y. 1890). Muzikayı



ve kapalı şiir anlayışının başlıca temsilciliğini yapmıştır.



Hüsn ü Aşk (1783,1968'de yeniden basıldı) adlı' mes



nevisi ilk bakışta bir genç kızla bir delikanlının aşkını an



latan bir yapıt olmasına karşılık, aslında şair bu yapıtın da, mecazi olarak tanrıya varmak için çekilen çilelerin insan istemini güçlendireceğini, böylece insanın tanrı



nin özünü anlayabilecek yeteneği kazanacağını vurgu lamak istemiştir. Öbür yapıtları arasında Divan (Misir, 1836; 1971'de Abdülbaki Gölpınarlı tarafından yeni



basımı yapıldı); Şerh-i Cezire-i Mesnevi, vb. sayılabilir.



Şeyh Hamdullah Türk hattatı (Amasya ?-İstanbul 1520). Sühreverdi tari



katı şeyhlerinden Mustafa Dede'nin oğlu olan Şeyh



Hamdullah, medrese öğreniminin yanı sıra, Hayrettini



Hümayun'da Hacı Arif Bey'den ders alıp, hanendelik yapan Şevki Bey, bir süre sonra saraydan ayrıldı. Güm



Marasi'den yazı dersleri aldı. Amasya valiliğine atanan



rūk Nezareti'nde kâtiplik yapıp, 1000'e yakın şarkıbes.



dersleri verdi. Bayezit padişah olunca (1481) İstan



teledi.



Şehzade Bayezit'in yakınları arasına girip, ona yazı bul'a gelerek, sarayda yazı öğretmenliği yaptı.



Bestelerinden 265 kadan günümüze kalmış olan



Şeyh Hamdullah, XIII. yy. Abbasi hattatlarından Ya



Şevki Bey'in en çok uşşak makamı kullandığı bestele



kut el-Mustasami'nin o döneme egemen olan yazı us



rinde, aşk temaları çevresinde lirizm egemendir: Kim



seler gelmez senin feryad-1 ateş barına, Kış geldi firak açmadadır sineme yare, Ülfet etsem yâr ile ağyare ne, Hicran oku sinem deler, Mey içerken düştü aksin cami



lubunu geliştirerek, Türk hat sanatında adıyla anılan ye ni bir üslup yaratmış, "aklam-ı sitte" denilen altı tür yazı



daki ustalığıyla sonraki yüzyıllarda yetişen hattatlara ör nek olmuştur.



ma, Dil yaresini andıracak yare bulunmaz, vb.



Şeyba: Bk. ABDÜLMUTTALİP BİN HAŞİM.



Şeyh Abdülali Efendi: Bk. ABDÜLALİ EFENDİ, ŞEYH.



Şeyh Abdülbaki Nâsır Dede: Bk. ABDÜLBAKİ NASIRI DEDE, ŞEYH.



Şeyhi: Bk. ABDÜLMECİT SIVASİ. Şeyhi: Bk. MEHMET CELALETTİN DEDE.



Şeyhi Türk şairi (Kütahya?-ay.y. 1431 ?). Türkmen asıllı oldu



ğu sanılan, Germiyanoğlu sarayına yakın bir ailenin ço cuğu olan Şeyhi (asıl adı Yusuf Sinan'dır), Kütahya'da



medrese öğrenimi gördükten sonra, İran'a giderek ta



Şeyh Bedrettin: Bk. SİMAVNALI BEDRETTİN.



savvuf, tıp okudu. Dönüşünde Ankara'da Hacı Bay



ram'a bağlanıp, Germiyanoğlu beyi Yakup II'nin he kimliğine getirildi. Karaman seferi sırasında hastalanan



Mehmet l'i tedavi edip (1415), özel Tokuzlu köyü ken



Şeyh Bedrettin Ayaklanması: Bk. SİMAVNALI BEDRETTİN.



Şeyh Edebali: Bk. EDEBALİ, ŞEYH.



disine tımar olarak verildi.



Tasavvuf kültürü ile klasik İran şiirinin ortak özellikle



rini ustaca birleştirerek divan edebiyatının gelişmesine



katkıda bulunan şeyhi, dili, imgeleri ve canlı betimle meleriyle, çağının en büyük şairlerinden sayılmaktadır.



Tokuzlu köyüne giderken timarin eski sahiplerinin ken disine saldırmaları üstüne yazdığı, semiz bir öküzün



Şeyh Galip Türk şairi (İstanbul 1757-ay.y. 1799). Mevlevi tarikatın



boynuzlarına imrenen eşeğin başına gelenleri anlattığı



Harname (1971'de basılmıştır) adli mesnevisi,



gerek



öykülemedeki başarısıyla, gerek toplumsal yaşayış bi



çimini alaycı bir dille eleştiren içeriğiyle, Türk hiciv ede



ŞEYH ŞAMİL 199 birliklere 'nakşibendi tarikatı şeyhlerinden Şeyh Sait'in



biyatının önemli yapıtlarındandır. Husrev ü Şirin (bili nen basımı 1963) adlı mesnevisi de benzerlerinin en



buyruğuyla ateş açılmasıyla başlayan 11 Şubat 1925)



iyisi sayılmaktadır. Attar'ın Habname'sini çevirdiği ve Neyname adlı bir mesnevisi daha bulunduğu bildiril



yayıldı. Önceleri Ali Fethi (Okyar) Bey başkanlığındaki



mişse de, ele geçirilememiştir. Divan (tıpkıbasımı 1942'de Ali Nihat Tarlan tarafın



dan yapılmıştır. Şeyhi Divanini Tetkik (1964'te basıldı).



Şeyh-i Kebir: Bk. SADRETTİN KONEVÍ.



ayaklanma, hızla Genç, Elazig ve Diyarbakır yörelerine hükümet tarafından önemsenmediyse de, ayaklanma



cıların Varto'yu elegeçirmeleri, Şeyh Sait'in de yaklaşık 5000 kişilik bir kuvvetle Diyarbakır'a yürümesi üstüne, Ali Fethi Bey hükümetinin istifa etmesinden sonra baş



bakanlığa getirilen İsmet İnönü) Paşa başkanlığındaki hükümet, Doğu'da bölgesel seferberlik karan alarak,



orduyu, ayaklanmayı bastırmakla görevlendirdi. 9 Şeyh Muhsin Fani: Bk. HÜSEYİN KAZIM. KADRİ.



Mart'ta Diyarbakır'a ulaşan hükümet kuvvetleri, ayak lanmacıların eline geçen yerleri (Hani, Muş, Varto, vb.)



geri alıp, Şeyh Sait ve yakın adamlarını Varto'nun güne



yindeki Carpuh köprüsünde sıkıştırarak yakaladılar (15



Şeyhoğlu Sadrettin Mustafa Türk şairi (? 1340'a d.-? 1409'dan önce). Yaşamı konu sunda yeterli bilgi bulunmayan Şeyhoğlu Sadrettin Mustafa'nın Germiyan Beyliği bölgesinde yetiştiği, bir yapıtında belirttiğine göre, Germiyan sarayına yakın



soylu bir aileden geldiği, genç yaşta saray çevresiyle iliş kisi olduğu ve korunduğu, Hoca Mesut'tan ders aldığı bilinmektedir. Süleyman Şah'ın (öl. 1387) nişancılığını



Nisan). Kurulan Istiklal Mahkemeleri'nde yargılanan



Şeyh Sait ve 47 adamı ile Ingilizlerin de desteklemiş ol



dukları ayaklanmayı perde arkasından yönetmiş olan Kürdistan Teali Cemiyeti başkanı Şeyh Abdülkadir ve



-5 arkadaşı idam edildiler.



Şeyh Sani: Bk. HAFIZ OSMAN EFENDİ.



ve defterdarlığını yapmış, koruyucusunun ölümü üstü



Şeyh Şamil



ne, Yıldırım Bayezit'e bağlanmış ve Osmanlı sarayı çev



Dağıstanlı halk kahramanı ve önderi (Gimri, Dagistan



resine girmiştir. Yıldırım Bayezit'in Timur'a yenilmesiy



le başlayan (1402) ve Çelebi Mehmet'in devletin bü tünlüğünü yeniden sağlamasıyla son bulan Fetret Dö nemi'nde ne yaptığı konusunda bilgi bulunmamakta,



1797/98- Medine 1871). Gençlik yıllarını Karkasya'yı



Rus egemenliğinden kurtarmak isteyen Molla Muham met'in yanıda geçiren Şeyh Şamil, onunla birçok çar



Emîr Süleyman'ın çevresinde bulunduğu sanılmakta



pişmaya katıldı. Dağıstan'da yapılan ve Molla Muham



dır. Hatiboğlu bir yapıtında (Bahr ül-Hakayık), yetiştiği, ama göremediği şairler arasında Şeyhoğlu'nu da andığı için, 1409'dan önce öldüğü düşünülmektedir.



Molla Muhammet'in yerine geçen Hamza Bey'in Hacı Murat tarafından öldürülmesi üstüne, imam seçildi



XIV. yy'da, mesnevi alanında Hoca Mesut'tan son



ra, en usta şair sayılan Şeyhoğlu Sadrettin Mustafa'nın şiirleri pek duyarlılık taşımamalarına karşın, söyleyiş ve teknik açısından kusursuzdur. Kaynaklarda adı geçen yapıtlarından bazıları günümüze kalmamıştır. Başlıca yapıtları: Hurşitname (mesnevi), Kenz ūl Kübera (düzyazısıyla siyasetname), Farsça'dan Marzu



banname ve Kabusname çevirileri.



Şeyh Osman Dede: Bk. OSMAN DEDE, KUTB-I NAYİ.



Şeyh Sait



met'in ölümüyle sonuçlanan son çarpışmada (1832), ağır yaralı olarak kaçmayı başarıp, iyileştikten sonra, (1834). Hacı Murat'ın Rus çarıyla anlaşması sonucunda Ruslar Kafkasya'da birçok koldan saldırıya geçince, Aşilta dolaylarında general Ivançeviç'i yendi ve öldürt tü (1831). Çeçenler, Çerkezler ve Abazaları bütünüyle



kendine bağlayıp, Ruslar Aşilta'yı geri alınca, iki tarafın da üstünlük sağlamayamadığı bir savaştan sonra, bir ateşkes antlaşması yaparak Rusların Hunzak'a çekilme lerini sağladı. Rus ordulannın dört koldan yeniden sal



diriya geçmeleriyle, Ahulgo'da toplanan birliklerinin general Grabbe tarafından kuşatılması ve uzun bir sa



vaştan sonra Ahulgo'nun düşmesi (1834) üstüne, oğlu nu Ruslara rehine vererek, yeni bir antlaşma yaptı. Hacı



Murat'ın kendisine katılmasıyla gücünü artırıp, bağım



Nakşibendi şeyhi ve Şeyh Sait Ayaklanması'nın başlatı CISI (Palu 1865-Diyarbakır 1925). Medrese öğrenimi gören Şeyh Sait, Hinis ilçesinde şeyhliğinden yararlana



rak birçok sürü sahibi oldu. Sürülerini satmak için sık sık



Halep'e gidip, bu yolculukları sırasında kürtçülük akı mini benimsedi. Oğlu Ali Rıza aracılığıyla İstanbul'daki kürtçülerle ilişki kurup, bölücü eylemlere girişerek, adıyla anılan ayaklanmayı başlattı (Bk. ŞEYH SAIT AYAKLANMASI) ve yönetti. Yakalanıp, Şark İstiklal Mahkemesi'nde yargılanarak (26 Mayıs 1925), öbür



ayaklanmacılarla birlikte idam edildi (29 Haziran 1925).



Şeyh Sait Ayaklanması Cumhuriyetin ilk yıllarında Doğu Anadolu Bölgesi'nde ayaklanma. Piran (Elazığ) köyünde saklanan suçluları



aramaya gelen bir jandarma teğmeni komutasındaki



Dagistanlı halk kahramanı Şevh



Şamil, Ruslara kars 1830'dan 1859'a kadar



bagımsızlık savaşımını yürütmüş, o tarihte teslim olmak



zorunda kalmıştır.



200 ŞEYHÜLİSLÂM sızlık savaşımını bütün Dağıstan bölgesine yayarak, de netimi altındaki bölgeyi naipliklere ve vilayetlere böl dü; vilayetlerin başına komutanlar, naipliklerin başına



de, baştan çıkarıcı bir yılan olarak insanoğlunun cen



yasal gücü ellerinde tutuyor, naipler vergileri toplaya



göre, insanın topraktan, meleklerinse nurdan yaratılmış



da naipler getirdi (komutanlar vilayetlerde dinsel ve si rak, adli işleri yönetiyorlardı). Merkezi Darga'ya iki kez



saldıran general Grabbe'nin, birliklerine ağır kayıplar



verdirmesi sonucunda, tutunamayacağını anlayınca



dağlara çekilip, Darga'yı alan Rus birliklerine, dönüşle



rinde çeteleriyle ağır kayıplar verdirdi. Bu arada Hacı



Murat'ın yeniden Ruslara sığınmasıyla, durumu sarsıldı. Kırım Savaşı'nın başlamasıyla bölgedeki Rus birlikleri nin azalması üstüne Osmanlılardan yardım istediyse de, olumlu yanıt alamayıp, Kırım Savaşı'nın sona erme



netten kovulmasına yol açtığı anlatılan şeytanın, genel



olarak insanları kötülüğe yönelttiğine, insanları çarpa



rak çeşitli saplantılara sürüklediğine inanılır. Kur'an'a



olmalarına karşılık, şeytan ateşten yaratılmış, Allah'ın Adem'i yarattıktan sonra, şeytana ve meleklere Adem'e secde etmelerini buyurması üstüne, kendisi



ateşten yaratılmış olduğu için Adem'den üstün olduğu nu savunarak Allah'ın buyruğuna karşı çıkmış, bu yüz



den cennetten atıldığı için de, insan soyunun düşmanı olmuştur.



siyle, durumu daha da kötüleşti. Bütün müslümanlar



Şeyyat Hamza



dağlara kaçmak zorunda kalınca, 400 kadar askeriyle



Türk şairi (XIII. yy.) İlk olarak Fuat Köprülü'nün söz ettiği Şeyyat Hamza'nın yaşamı konusunda bilgi yoktur. Şey yat sözcüğünün, XIII. ve XIV. yy'larda yüksek sesle şiir ler okuyup, dinleyenleri coşturan kimselere verilen bir



dan kanlarının son damlalarına kadar çarpışmalarını is teyip, birçok savaştan sonra, Vedeno kalesine çekil diyse (1859) de, ağır topçu ateşi karşısında askerleri Gunib'e sığındı. 30 Ağustos 1839'da kuşatılıp, düşma



nin sayıca üstünlüğü karşısında, iki oğluyla teslim olmak



zorunda kaldı (6 Eylül 1859). Çar Aleksandr II tarafın dan kabul edilip, Kaluga kentinde oturmasına izin veril



di. 1869'da hacca gitme izni alıp, Medine'ye yerleşti.



şeyhülislâm Osmanlı İmparatorluğu'nda, en yüksek din görevlisi. Il miye sınıfının başı olan şeyhülislamlar, saltanat vekili sa yılan sadrazamlarla eş tutulur, genellikle Rumeli kazas



kerliğinden sonra bu göreve getirilirlerdi. Siyasal konu larda (savaş açma dahil) ve kamuya ilişkin konularda



fetva verdiklerinden, siyasal açıdan da görevleri son derece önemliydi. Siyasal işlevleri XIV. ve XV. yy'larda



önemli ölçüde azaldı ve son Osmanlı hükümetinin isti



fasıyla, şeyhülislâmlık da ortadan kalktı.



Şeyhülislâm Yahya| Türk şairi (Istanbul 1561-ay.y. 1644). Şeyhülislâm Bay ramzade Zekeriya Efendi'nin oğlu olan 'Şeyhülislam



Yahya, babasından ve döneminin bilginlerinden ders



aldı. Atikalipaşa (1587), Hasekisultan (1590), Şehzade (1595), Valide medreselerinde müderrislik yaptıktan sonra kadılığı seçip, Halep (1596), Şam (1597), Misir



(1598), Bursa, Edirne (1602), Istanbul (1603) kadılıkla rinda bulundu. Anadolu ve Rumeli kazaskerliğine geti



rilip (1604), sadrazam Derviş Mehmet Paşa'ya divanda karşı çıkınca görevden alındı. Yeniden Rumeli kazas kerliğine, daha sonra da şeyhülislamlığa getirilip (1622), iki kez kısa sürelerle görevden alınmakla birlik te, 1644'e kadar 20 yıl şeyhülislâmlık yaptı. Cinci Ho ca'nın sarayda etkisinin artmasından duyduğu üzüntü den hastalanarak öldü.



Nedim'in, gazelde Baki'yle eş tutarak yücelttiği Şey



hülislam Yahya, bir din adamı olmasına karşın, din dışı şiirin en başarılı temsilcilerindendir. Gazelde, Baki'yi Nedim'e bağlayan zincirin halkası sayılır.



Başlıca yapıtları: Divan (İbnülemin Mahmut Kemal



İnal'ın önsözüyle Maarif Nezareti tarafından basıldı, 1916), Fetava (fetvalar), Nigaristan tercümesi (İbni Ke



mal'in yapıtının çevirisi), Şerh-i Feraiz (Muhsin-i Kayse ri'nin Feraiz manzumesinin şerhi).



şeytan



Din kitaplarına göre, Tanrı'ya baş kaldırmış meleklerin ve kötü ruhların başı. Kutsal Kitap'ın Yaratılış bölümün



ad olmasi ve Lamii Çelebi'nin Letail inde bir fıkrada, Nasrettin Hoca'yla çağdaş olduğunu belirtmesi, XIII. yy'da yaşadığını düşündürmekte, şiirlerindeki dil özel



likleri de, xlii. yy. ile XIV. yy'ın başlarında yaşadığını



doğrulamaktadır. Günümüze kalan şiirleri sayı bakı mindan az olmakla birlikte, gerek konu, gerek dil ve bi çim açısından çeşitlilik gösterir: Öğreticibir amaçla ya zıldığıbelli olan şiirlerinin yanı sıra, dörtlüklerle yazılmış



gerçekçi lirik bir şiiri ve remizlerle örülmüş, Arapça



Farsça sözcüklerle karışık âşıkane bir gazeli vardı. Asıl



önemlisi, şiirlerinde Doğu Türkçesi'ni de kulllanması, dörtlüklerle yazılmış şiirlerininse Ahmet Yesevi'ye nazi re olmasıdır. Böylece Anadolu dışındaki Türk şiiri ile



Anadolu'da gelişen şiir arasında bir bağ kurmaya çalış mıştır.



Başlıca yapıtları: Yusuf ile Züleyha (tipkibasımı 1946); Dasitani Sultan Mahmut (Gazneli Mahmut ile



yoksul bir derviş arasındaki münazara; insanın kendi



nefsine egemen olabilmesinin önemini konu alır).



Şi Dao Çinli ressam, yazı ustası, şair ve sanat kuramcısı (?



1641'e d.-? 1710'a d.). Çing sülalesi döneminin başla



rinda, çağının gelenekselciliğine tepki duyan "bireysel



cilerin" en yaratıcısı sayılan şi Dao (Çince Shi Tao), ak



rabası olduğu Minglerin devrilmesinden sonra, çok



genç yaşta bir manastira girdi. Fırça kullanımındaki us



talıkla, manzarayı içinde bulunduğu ruh haline uygun bir biçimde yansıttı. Ayrıca resimle, fırça kullanma tek niğiyle ilgili kuramlar geliştirdi.



Şincin Çin'de kent. Guangdung ilinde, Inci ırmağının deltası kıyısında yeralan Şıncın'ın (Çince Shenhzhen) nüfusu 2 milyondur. 1979'da oluşturulan Çin'in Özel Ekonomik Bölgeleri'nin ilki (Şıncın, Cuhay, Sandu ve Siamın kent



lerini içerir), içinde yeralan Şıncın'da, hafif sanayi ve dışsatıma yönelik liman etkinlikleri hızla gelişmektedir.



Feribot, karayolu ve demiryoluyla Hong Kong'a, bir



Otoyolla da Guangcou'ya (Kanton) bağlanmıştır. Şincou



Çinli ressam (Sucou 1927-? 1509). Geleneksel konfüç. yüsçü öğrenimi görmesine karşın hükümette resmi bir



görev almayı başaramayan Şincou (Çince Shen Zhou),



ŞIRNAK 201 kendini manzara resmine adadı. Geçmişle ilgili yapıtla



rin yorumuna dayalıyapıtlarından çok sayıda büyük ru lo ve albüm yaprakları günümüze kaldı.



Şinyang Çin'in kuzeydoğu kesiminde kent. Mançurya'da, Liao



GÜNÜMÜZDE ŞIRNAK



Şırnak'ın cumhuriyet döneminin ilk sayırında (1927) 1



962 olan nüfusu, 1940'ta 5 000'i geçmiş, ama sonra ye



niden 4 000'in altına düşmüş (1955'te 3 278 nüfus), 1975'te 10 000'i aşmıştır (10 587). 1990'da çıkarılan 3



647 sayılı yasayla aynı adlı ilin merkezi olan (o tarihe ka



dar Siirt iline bağlı bir ilçe merkeziydi) kentin nüfusu,



irmağı vadisinin doğu kesiminde, Pekin'in 450 km do



1990 sayımında 25 000'i aşmıştır (25 059).



yang'ın (Mançu dilinde Mukden), nüfusu 3 520



Şırnak (il)



filizi, Fuşun'da maden kömürü yatakları) sayesinde



olan kentte, çeşitli makineler ve ulaşım araçları yedek



Bir bölümü Doğu Anadolu Bölgesi'nde (Merkez, Bey tüşşebap ve Uludere ilçeleri), bir bölümü Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde (Idil, Cizre ve Silopi ilçeleri) il. Yü



nayi kolları büyük ölçüde gelişmiştir. 1623-1643 arasında Mançuların başkenti olan Şin



ğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri sının us



(1644-1911) kurmalarından sonra da önemini korudu.



Batida Mardin, kuzeydeSiirt ve Van, doğuda Hakka ri illeriyle, güneyde de Irak ve Suriye topraklarıyla sınırlı



ğusunda yeralan, Lianoning ilinin merkezi olan Şin 200'dür. Yakınındaki maden yatakları (Ansan'da demir



Çin'in kuzeydoğu kesiminin başlıca sanayi merkezi parçaları yapımı, besin sanayisi, metalürji, kimya sana yisi, elektrikli gereçler yapımı, dokuma sanayisi, vb. sa



yang, Mançuların Çin'i istila ederek Çing sülalesini 1941-1945 arasında Japon işgalinde kaldı.



Şipka Kahramanı: BK. SÜLEYMAN HÜSNÜ PAŞA



zölçümü 7 172 km², nüfusu 1990 sayımına göre 262 006, merkezi Şırnak kenti olan Şırnak ili 7 ilçeye aynil



miştir: Merkez, Beytüşşebap, Cizre, Güçlükonak (Do



tünde), Idil, Silopi, Uludere.



olan Şırnak ilinin batı ve güneybatı kesimleri düzlükler le kaplıdır. Doğu ve kuzeydoğu kesimleri dağlık alan lardan oluşur. Yer yer 3 000 m'yi aşan bu dağların en



yüksek dorukları, doğu kesimdeki Alun dağı (3 358 m)



ile kuzeydoğu kesimdeki Karacadağ'dır (3 275 m). llin



Şırnak (kent) Şırnak ilinin merkezi. Doğu Anadolu Bölgesi'nde, Mar din'i Hakkâri'ye bağlayanyol ile Siirt'i Hakkari'ye bağlı yan yolun kesiştiği yerde, eğimli bir yüzeyde, Güney



dağları arasında, Cudi dağının fazla yüksek olmadığı halde, özel bir önemi vardır: Şırnak kentinin güneyinde bulunan Cudi dağı, Islam inanışına göre Tufan'dan son



ra Nuh'un gemisinin indiği yerdir. Elips biçiminde bir



doğu Toroslar'a bağlı Namaz dağının (1 990 m) güney



dağ olan Cudi dağının, doruklarındanbirinin yükseltisi 2 114 m'yi bulur. “Nuh peygamber ziyareti" doruğu



muş olan Şırnak'ın yukarı mahallelerinin yükseltisi 1



mini kaplayan düzlükler, Suriye sınırına doğru alçalır ve



batıya bakan yamaçlarında (1 350 m yükseltide) kurul



nun yükseltisi de 2017 m'dir. İlin batı ve güneybatı kesi



400 m'yi aşar.



bu sinirin ötesinde de devam ederler.



TARIH



Tarihi'yle ilgili yeterli bilgi bulunmayan Şırnak kenti, Nuh'un gemisinin Tufan'dan sonra karaya oturduğu yer



sayılan Cudi dağına yakın bir yerde kurulduğundan, başlangıçta Şehr-i Nuh (Nuh'un kenti anlamında) adıyla anılmış, bu ad zamanla bozularak "Şernah“ biçiminde söylenmeye başlanmış, daha sonra da “Şırnak"a dö nüşmüştür..



Şırnak ilinin Doğu Anadolu Bölgesi sınırlan içinde ka



lan doğu kesimlerinde kışların sert geçtiği bir iklim, Gü



neydoğu Anadolu Bölgesi'nde kalan kesimlerindeyse,



kışları daha ilık, ama yazları aşırı sıcak bir iklim görülür.



Sözgelimi, Cizre'de en soğuk ay ortalaması 6 °C, en si cak ay ortalaması 33,7°C, günümüze kadar kaydedilen en düşük sıcaklık -9°C (18 Ocak 1973), en yüksek sı caklık 48 °C'ur (17 Temmuz 1978; Dalaman'da 19



Şırnak'tan görünüş.



202 ŞAMİN Temmuz 1973'te ölçülen 48,5 °C'lik sıcaklıktan sonra, Türkiye'de ölçülmüş ikinci yüksek sıcaklık).



Orman örtüsü bakımından yoksul olan Şırnak ilinde,



düz alanların doğal bitki örtüsü, bozkır görünüşündedir. Güneydoğu Toroslar'da yer yer bozulmuş meşe toplu



luklarına, daha yüksek kesimlerinde de ardıç topluluk



Kanton limanının yeraldığı irmak, denize döküldüğü yerden 275 km içeriye kadar açık deniz gemilerinin ula şimina elverişlidir.



Şicinler: Bk. CİNLER.



larına rastlanır. Yabani fıstık (“bittim") ağaçları da dağ larda belirli yüksekliklere kadar çıkar.



ilin sulannı toplayan Dicle ırmağı, Şırnak ili toprakla



rini kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda keşer; Ciz re'yi geçtikten sonra, Türkiye-Suriye sınırının bir bölü münü izler. Dicle'nin önemli kollarından Habur çayı da, Şırnak ili ile Irak arasındaki sinirin bir bölümünü oluşturur.



EKONOMI Şırnak ilinin ekonomisi, tanm, hayvancılık ve sınır tica retine dayanır. Tanımda, tahıl türleri arasında buğday ve



arpa, baklagiller arasında mercimek baş sırayı alır. İlin Güneydoğu Anadolu Bölgesi sınırları içinde kalan ke simleri, tarımsal çeşitlilik göstermesi bakımından Doğu



Anadolu bölgesinde kalan kesimlerinden ayrılır. Özel



Şihabüddevle Mesut: Bk. MESUT I,



ŞİHABÜDDEVLE.



şi Huangdi İlk Çin imparatoru(öl. İ.Ö. 210). Çing adıyla Çinler ülke



sinin kraliyken, İ.Ö. 221'de egemenliğini Çin'in her ya



nina yayıp "ilk yüce'hükümdar” anlamına gelenşi Hu angdi adını aldı. Ölünce, vasiyeti gereği, dev boyutlu bir tümülüsün (1971'de bir bölümü kazılmıştır) altına gömüldü.



likle Cizre ve Silopi ilçelerinde tarım üretimi çok çeşitli



şiilik



dir: Yükseltileri 450 m'nin altında olan bu iki ilçede, sa nayi bitkilerinden pamuk ekimi ve zeytin ağaçları da



Ali yandaşlarının oluşturdukları mezhep. Hz. Muham



yaygınlaşır; çeşitli meyveler (özellikle yüksek nitelikli



nar ve üzüm) yetiştirilir. Yakın dönemde yabani fıstık



ağaçlarının aşılanıp geliştirilmesiyle elde edilen “Siirt fıstıgı"nın özel bir yeri vardır.



Kış mevsimini ilin alçak kesimlerinde, yaz mevsimini yükseklerdeki yaylalarda geçiren göçerlerin uğraştıkla ri hayvancılıkta, en çok kılkeçisi, koyun ve yöreye özgü



kahverengi tüylü tiftik keçisi beslenir.



met'ten sonra Ali Bin Ebu Talip'in nas ve vasiyet yoluyla



halife atandığına inandıkları için Ebubekir, Ömer ve Os man'ın halife seçilmelerine karşı çıkan Ali yandaşlarının oluşturdukları şiilik, İslam dünyasında ortaya çıkan ilk dinsel ve siyasal nitelikli mezheptir. Güncelliğini İslam



tarihi boyunca hiç yitirmemiş ve kendi içinde yüzlerce



kola bölünmüştür. Ama bütün kollarında ortak ilke,



Ali'ye aşırı bağlılıktır. Önemli kollarının tümünde fikih



Şırnak ilinde yeraltı kaynaklarının başlıcaları Şırnak Cizre arasındaki asfaltit ve Şırnak kentinin yakınındaki



konularıyla ilgili görüşlerin büyük ölçüde hanefilikle ve



yindedir: Kilim (özellikle Beytüşşebap ilçesinde), halı



leşmesini (müt'a nikâhi)geçerli sayar, ezan metnine ba zi sözler ekler, çıplak ayak üstüne meshetmeyi ve öğle,



kunan Şırnak şallari.



ikindi, akşam namazlarının birleştirilerek dört vaktin iki vakitte kılınmasını caiz sayarlar.



linyit yataklarıdır. Sanayi, geleneksel el sanatları düze ve heybe dokumacılığı; koyun ve keçi tüylerinden do ULAŞIM



Şafiilikle aynı olmasına karşılık, söz konusu sünni mez heplerden farklı olarak şiiler, geçici ve süreli evlilik söz



ilin güneyinden geçen ve Habur kapısııdan çıkarak



Türkiye'yi Ortadoğu'nun önemli merkezlerine bağla



şiir



ticaretinden geniş ölçüde yararlanmaktadır.



Sanat değeri taşıyan, okuyanda ve dinleyende estetik



Şiamin: Bk. AMOY.



en güç edebiyat türlerinden biridir. Bu yüzden de çeşitli



yan karayolu üstünde bulunan Cizre ve Silopi, yol boyu



duygularuyandıran manzum yazı. Şiir, tanımlanması



Şian



şairler ve edebiyatçılar tarafından “şiir" tanımları yapıl mış, birçok şair ve edebiyatçıysa, şiirin tanımlanamaya cağını söylemişlerdir. Sözgelimi Baudelaire, “şiirin ilke



Çin'in orta kesiminde kent. Çin Ling dağlarının eteğin



tirmiş, Goethe, şairin "dünyayı kendine mal etmesini ve



deki önemli bir alüvyon ovasında, Huang hurmağı kıy sinda, Pekin'in 920 km güneybatısında yeralan, Şaanşi ilinin merkezi olan Şian'ın (Çince Xian, Hsi-anda denir) nüfusu 1 884 900'dür. Çeşitli makineler yapımı, elektrik



donanımı yapımı, dokuma sanayisi gibi sanayi kollari



nin geliştiği kent, özellikle görkemli tarihsel anıtlarıyla



ünlüdür: Ona kesimini çevreleyen XIV.-XVI. yy'lardan kalma surlar, birçok pagoda; biraz doğusunda, Çin sü



lalesinin kurucusu şi Huangdi'nin mezarı (1967'de bu lunmuştur); biraz kuzeyde, Han sülalesinden impara



si, insanın üstün bir güzelliği özlemesidir" tanımını ge



bunu dile getirmesini bilen insan" olduğunu söylemiş.



tir. Paul Valéry, "gerçek şiirin, asıl sanat yapıtının kendi varlığından başka bir amacı olmadığını, kendisiyle baş layıp, kendisiyle bittiğini, bütün soyluluğunun da bura dan geldiğini” ileri sürmüş, Edgar Allan Poe, “şiir, zarif bir düşünceyle kaynaşmış müziktir. Düşüncesiz müzik,



yalnızca müziktir; müziksiz düşünce de yalnızca düz yazıdır" demiştir. Sait Faik, şiiri “insanı insana yaklaştı ran, sevdiren şey" olarak, Ahmet Hamdi Tanpınar da



"sözcüklerin birleşmesinden doğan ritim, uyum, vb.



tor Çing Di'nin mezarı (1990'da bulunmuştur); vb.



aracılığıyla günlük dille anlatımı olanaksız olan iç hare



Şi Ciang



ketlerimizi, coşkularımızı, sevinç ve üzüntülerimizi dile getiren ve böylece bizde estetik ilgi dediğimiz büyüyü oluşturan bir sanat” olarak tanımlamışlardır. J. Coco teau'ysa “bir şiirde önemli olan ne söylenendir, ne söy



Çin'in güney kesiminde irmak. Uzunluğu 2 000 km olan, 330 000 km²'lik bir alanı akaçlayan şi Ciang (Çin



ce Xi Jiang). Yünnan ilinde doğup, genellikle doğuya



doğru akarak, Güney Çin denizine dökülür. Deltasında



leyiştir, ne anlamdır, ne de müziktir; başka bir şeydir,



tanımlanamaz" demiştir.



Şiir, seçilen bir konuda duyguların, düşüncelerin, iz



şiir 203



rik) adları verilen iki yön bulunur. Şiirde "biçim" sözüy



yazıldığı da görülür ve bu tür şiirlere düzyazı şiir" (mensur şiir) adı verilir. Şiir tarihinde bazı tiyatro yapıtla rinin (sözgelimi trajedi) ya da öykülerin, şürsel biçimler de (fabl, manzum öykü) yazılmış örnekleri de vardır.



le anlatılmak istenen, nazım birimi (dize, beyit, üçlük, dönlük, vb.), nazım biçimi (gazel, kaside, koşma, sone,



Şiirin nerede ve nasıl doğduğu konusundaki görüşler



lenimlerin, olayların, durumların, nesnelerin... sözcük



lerle kurulan bir kompozisyonudur. Kendine özgü bir kurgusu olan bu sanat yapıtında, "biçim" ve "öz" (içe



vb.), uyak örgüsü, ölçü (aruz, hece), vb'dir. Her çağın,



DÜNYA EDEBİYATINDA ŞIIR



farklıdır. Bazı kuramcılaragöre dinden, bazı kuramcıla



her şiir akımının ya da hemen her şairin benimsediği bi



ra göre büyüden ortaya çıkmıştır. George Thomas'a



çim özellikleri vardır. Bazı şiirlerde bütün bu biçim özellikleri görülürken, bazı şiirlerde bunların ya bir bö



dans bir yana birakılınca, türkü ortaya çıkmış (türküde



lümü kullanılmakta (sözgelimi yalnızca uyak örgüsü,



göre, başlangıçta dans, müzik, şiir, tek bir sanatken, şiir müziğin özü, mūzik de şiirin biçimiydi), daha sonra



nazım birimi ya da nazım biçimi,vb.) ya da hiçbiri kul



şiir ile müzik de birbirinden ayrılmıştır.



rarlanıp, yeni biçim özellikleri geliştirmektedirler.



gelenek, bir de yazılı gelenek vardır. Yazının bulunma



lanılmamaktadır. Bazı şairlerse, klasik biçimlerden ya Şiirin özünü (içeriğini) oluşturan öğeler konu, tema,



bakış açısı, duygular, düşünceler, gözlemler, izlenim



Dünyadaki bütün ulusların edebiyatlarında, bir sözlü



sından önceki gelenekte, şiir önemli bir yer tutmuş, top lu törenlerde en etkin iletişim aracı şiir olmuş, halk



ler, vb'dir. Hemen her şey, şiirin konusu olabilir. Şair konu seçiminde özgürdür; bir başka deyişle her şey,



ozanları bazı güncel olaylari, tarihsel olayları ya da bi



nuya yaklaşımı, bakış açısı, farklılıklar gösterir. Sözgeli



tadır.



şairin esin kaynağı olabilir. Her şairin ele alıp işlediği ko mi, sevgiyi bazı şairler sürekli üzüntü kaynağı olarak gö rürken, bazı şairler insancıl bir duygu olarak alır yücel tir, bazı şairlerse cinsellik olarak dile getirebilirler. Şair ayrıca sevgi, üzüntü, nefret, acıma gibi duyguları yansit



reysel duygularını, çeşitli biçimlerde şiire dökmüşler dir. Destan, şiir türlerinin en eskilerinden biri sayılmak



Çağdaş Batı şiirinde görülen özelliklerin kökeni, eski



Yunan şiirine dayanır. Eski Yunan edebiyatının ana kay nağı sayılan Homeros'un İlyada ve Odysseia'sı birer



epik şiirdir. Eski Yunan edebiyatında Hesiodos didaktik



mayı amaç alabilir ya da siyasal, toplumsal, evrensel bir



türün, Sappho ve Pindaros lirik şiirin, Aisopos (Ezop)



düşünceyi, şiirinin temeli yapabilir. Yalnızca bir gözle



fabltürünün önde gelen kişileridir. Latin şiirinde de Ho



mini iletmekle ya da bir olayı, bir durumu, bir nesneyi aktarmakla, anlatmakla, tanımlamakla yetinebilir.



ratius (lirik şiir), Ovidius, Vergilius (pastoral şiir) ve Sene ca (yergi türü) başlıca şairlerdir.



Şiirde biçim ile öz arasında çok yakın bir ilişki vardır.



Hemen her şair, kendi şiirinin özüne uygun bir biçimi



yeğlemekte, geleneksel biçimleri olduğu gibi kullan makta ya da yeni bir biçim oluşturma denemesine gire bilmektedir.



Şiirler niteliklerine ve içeriklerine göre şöyle sınıflan dırılır: 1) Lirik şiir (her çeşit duyguyu, özlemi, dileği cos kun bir biçimde dile getiren şiir türü); 2) epik şiir (savaş, yiğitlik gibi olayları övüp yücelten şiir türü); 3) dramatik



şiir (olayları kişilerin yaşamından birer kesit olarak yan



sıtan şiir türü); 4) öğretici (didaktik) şiir (öğretmeyi amaç alan şiir türü); 5) pastoral şiir (doğa güzelliklerini sevdir



meyi amaç alan şiir türü); 6) yergi şiiri (yergi ve eleştiri yönü ağır basan şiir türü). Şiirler ayrıca, edebiyat akım



larına göre (“klasik şiir”, “romantik şiir”, “gerçekçi şiir", “toplumcu-gerçekçi şiir", "fütürist şiir", "parnasseçı şi



ir", "gerçeküstücü şiir”, “varoluşçu şiir”, vb.) de sınıflan



dırılabilirler. Zaman zaman düzyazı biçiminde şiirler Charles Baudelaire.



Avrupa'da Ortaçağ edebiyatını, kilise önemli ölçüde etkilemiş, din, doğa, yiğitlik gibi konular işlenmiş, halk



şiirleri, destanlar, şövalyelikle ilgili şarkılar yazılmıştır. Rönesans'la birlikte Avrupa şiiri kilisenin etkisinden



kurtulmaya başlamış, o dönemden günümüze, klasi sizm, romantizm, gerçekçilik, doğalcılık, parnasseçılık,



dadacılık, simgecilik, gerçeküstücülūk, varoluşçuluk gi bi sanat akımlarının (Bk. sözü geçen akımların madde leri) etkisiyle, biçim ve içerik yönünden zengin bir yapı



ya kavuşmuştur. Söz konusu bu akımlar, Avrupa dışın



daki uluslarin edebiyatlarında da etkisini göstermiş ve şiir sanatının bütün insanların ortak sesi olması yolunda



ki çabaya katkıda bulunmuştur. Dünya edebiyatının en ünlü şairleri şunlardır: İtalyan edebiyatında D. Alighieri, F. Petrarca, Ariosto, G. Leo pardi, G. Ungaretti, S. Quasimodo, C. Pavese, vb.; Fransız edebiyatında F. Villon, P. de Ronsard, A. de La martine, A. de Vigny, V. Hugo, C. Baudelaire, S. Mallar



Louis Aragon



Gabriel Garcia Marquez.



204



şiir



U



Namık Kemal.



Tevfik Fikret.



mé, P. Verlaine, A. Rimbaud, P. Valéry, G. Apollinaire,



A. Breton, P. Eluard, T. Tzara, L. Aragon, vb.; Ingiliz edebiyatında W. Shakespaare, W. Wordsworth, L. Byron, P.B. Shelley J. Keats, T.IS. Eliot, D. Thomas.; Al man edebiyatında W. von Goethe, F. von Schiller, H.



Yahya Kemal Beyatlı.



nin yerini sevgi, doğa, gurbet, yiğitlik gibi temalar almış, geleneksel biçim ve kalıplar (hece ölçüsü, koşma, na



zim biçimi, vb.) içinde duyarlılığı yansıtan halk ozanları nin, gezici oldukları ve kendileri yazılı belge bırakma dıkları için, şiirlerinin önemli bir bölümü günümüze kal



Heine, F. Nietzsche, B. Brecht, G. Grass, vb.; Ispanyol edebiyatında F.G.Lorca; Macar edebiyatında S. Petöfi;



mamıştır. Karacaoğlan, Aşık Ömer, Dertli, Gevheri,



Rus edebiyatında M. Y. Lermontov, N. A. Nekrosov, B.



halk şiirinin başlıca temsilcileridir.



Emrah, Dadaloğlu, yakın dönemde de Aşık Veysel,



Pasternak, i. Ehrenburg,V.V. Mayakovskiy,K.IM. Simo nov, Y. Yevtuşenko; Iran edebiyatında Firdevsi, Ömer Hayyam, Sadi, Hafız; Hint edebiyatında Tagor; ABD edebiyatında E. A. Poe, W. Whitman, H. W. Longfel



Başlangıçta Fars şiirinden büyük ölçüde etkilenen di van şiiri (XIII. yy.-XIX. yy.), gelenekçi ve kuralcı bir tür



low, E. Pound; Latin Amerika edebiyatında P. Neruda, vb.



(konular; türler; gazel, kaside, mesnevi, vb. nazım bi



TÜRK EDEBİYATINDA ŞİİR Türklerde günümüze kadar gelen zengin bir sözlü ede biyat geleneği vardır. Bu gelenekte ortaya konulan ya pitların çok az bir bölümü yazıya geçmiştir (Türkçe'nin ilk yazılı belgeleri olan Orhun Yazıtları'nın şiir diliyle ya



zıldığını ileri sürenler vardır). Eski Türk şiirinde (Ona As



olarak gelişmiştir: Her şair geleneğe ve kurala uymak



zorundaydi; gelenek, sanatçıya malzeme ve tekniğin çimleri; aruz ölçüsü) bütününü hazır olarak sunuyordu; şairlerin işi, yeni deyiş biçimleri bulmak, yani yetenek lerini sergilemekti. Toplum sorunlarıyla hemen hiç ilgi



lenmeyen divan şairleri, “Osmanlıca" adı verilen karma



bir dille (Türkçe-Arapça-Farsça) tasavvuf düşüncesini ya da sevgi, üzüntü gibi din dışı konuları, özellikle saray



çevresinin beğenisini kazanmak amacıyla anlatmayı il



ya Türk edebiyatında şiire "koşuk”, “yır", “küğ”, “ko jon" gibi adlar veriliyordu) din, doğa, yiğitlik, sevgi baş lica temalar olmuş, hece ölçüsü kullanılmıştır. Şiir dilin



ke almışlardı. Divan şairlerinin başlıcaları arasında Şey



irlerinin bir ümü günümüze kalan Uygur şairleri ara



minin başlangıcında (Tanzimat şiiri), biçim ve öz



de hemen hiçbir yabancı sözcük bulunmamaktadır. Şi sinda Çuçu, Aprinçur Tigin, ki-ki, Kül Tarkan vb. sayıla



hi, Ahmet Paşa, Necati, Fuzuli, Baki, Zati, Yahya Bey, Nef'i, Ruhi, Nabi, Nedim, Şeyh Galip sayılabilir. Bati uygarlığı etkisinde gelişen Türk edebiyatı döne



Türklerin Islam dinini benimsemesiyle, Türk edebi



bakımından özellikle Fransız şiirinden yapılan çevirile rin etkisinde kalmış, sone, terza rima, ottova rima gibi nazım biçimleri kullanılmaya başlanmış, bu nazım bi çimlerinin etkisiyle gazel, kaside gibi klasik nazım bi çimlerinde değişiklikler yapılmış, yeni bir şiir dili oluşur



Has Hacip'in Kutadgu Bilig, Edip Ahmet Yükneki'nin



ken, bazı yabancı sözcükler Türkçe'ye girmiştir. Klasi sizm, romantizm, gerçekçilik, parnasseçılık, simgecilik



bilir. Kaşgarlı Mahmut'un Divanü Lügat it-Türk (XI. yy.)



adlı yapıtında da, eski Türk şiirinden (halk şiirinden) ba zi örnekler yeralmaktadır.



yatında Islam öğeleri görülmeye başlanmıştır: Yusuf



Atabet ül-Hakayık adlı yapıtlarında, Islâm kültürü öğe



leri açıkça görülür. Büyük Selçuklular ve Anadolu Sel



gibi edebiyat akımlarından etkilenilmiş, yeni düşünce ler, imgeler, kavramlar görülmeye başlanmıştır. Tanzimat şiirinin (1860-1896) birinci kuşağından



çukluları dönemlerinde Farsça, kültür ve edebiyat dili olarak yaygınlaşmış, pek çok Türk yazar ve şairi (sözge limi Mevlana) yapıtlarını Farsça yazmışlardır. Anadolu Beylikleri ve Osmanlılar döneminde şiir iki ana kolda



olan Şinasi, "uygarlık, adalet, yasa" gibi toplumsal içe rikli kavramları Türk şiirine sokmuş, Namık Kemal ile Zi



kendi içinde iki kola ayrılmıştır: Aşık şiiri, tekke şiiri. Özellikle mevlevilik, bektaşilik, bayramilik gibi tarikat



ikinci kuşağından Recaizade Mahmut Ekrem ile Abdül



gelişmeye başlamıştır: Halk şiiri, divan şiiri. Halk şiiri de ların çevresinde gelişen tekke şiirinde|(XIII-XV. yy.),



tasavvuf düşüncesi, sözlü geleneğin malzeme ve tekni



giyle yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. Yunus Emre, Kay gusuz Abdal, Eşrefoğlu Rumi, Hatayi, Pir Sultan Abdal, tekke şiirinin başlıca temsilcileridir. XVI. yy'dan sonra



görülmeye başlanan âşık şiirinde, tasavvuf düşüncesi



ya Paşa'ysa, “özgürlük ve vatan" kavramları çevresinde bir bilinç yaratmaya çalışmışlardır. Tanzimat şiirinin



hak Hamit'se, konulara yönelmişlerdir.



Siyasal baskının etkisiyle özellikle toplumdan kopuk



bir sanat anlayışına bağlı kalan Servetifünun (1896 1901) şairleri, (Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, vb.), seçkinlere özgü bir edebiyat oluşturmuşlar, hemen her şeyi şiirin konusu yapmışlar, Türkçe'de o güne kadar kullanılmayan Arapça ve Farsça sözcükleri kullanmak



ŞİKOKU 205 tan çekinmemişlerdir. Fecriati (1908-1911) şiirinin önde gelen temsilcisi



fat, Ilhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Su reya, Ece Ayhan, vb.), özgür çağrışım yöntemini kullan



Ahmet Haşim, simgecilik akımının etkisiyle çocukluk anılarını, aşk ve doğayı şiirlerine konu edinirken, top



mişlar, aklın kurallarını çiğneyerek gerçegin niteliğini



bozmuşlar, sözdizimini de bozarak anlam bakımın



lumsal sorunlara İslâmcı dünya görüşü çerçevesinde çözümler aramıştır.



dan kapalı şiirler" yazmışlardır.



1960 yıllarından sonra Türk şiiri özellikle toplumcu



1



"Milli edebiyat” dönemi (1911-1923) şiiri, “yerlileş. me”nin başlangıcı olmuş, sade Türkçeyle ve hece ölçü süyle halk şiirinin nazım birimi ve nazım biçimlerine uy gun şiirler yazan Beş Hececiler, kişisel gözlem ve izle nimlerine dayanarak, yurt sorunlarını, güzelliklerini ve sevgisini dile getirmişler, romantik bir ülke edebiyatı "oluşturmaya çalışmışlardır".



bir içerikte gelişmiş, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde



yaşayan insanların ya da toplumun emekçi sınıfından



olan insanların doğayla, toplumsal güçlerle savaşımı,



bazen hırçın bir üslupla, bazen dengeli bir duvarlılıkla, bazen de gizemci bir anlayışla anlatılmıştır. Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde, halk şiiriniyse özellikle Aşık Vey sel neredeyse tek başına temsil etmiştir. Aşık Veysel,



Cumhuriyet dönemi. "Mektepten memlekete formu



geleneğe dayanmakla birlikte, çağdaş şiirden aldığı



lüyle" cumhuriyet dönemi şiirinin başlangıcına yön ve



esinleri de bazen kuru, bazense lirik bir üslupla şiirleş.



den yararlanıp, Türk tarihine, Istanbul'a, doğaya, sevgi



sal içerikli şiire yönelmişlerdir.



ren Yahya Kemal, eski şiirimizin söyleyiş özelliklerin



tirmiştir. Aşık İhsani gibi halk ozanlanıysa, özellikle siya



Cumhuriyet döneminin başlıca şairleri arasında Ah



ye, metafizik düşüncelere ilişkin şiirler yazmıştır. Gene



cumhuriyet dönemi Türk şiirine yön veren şairlerden biri olan Nâzım Hikmet, Anadolu insanını, toplumsal sorunları, ince bir duyarlılıkla, serbest nazmin geniş ola naklarıyla bağdaştırmayı başararak, toplumcu-gerçekçi



met Hamdi Tanpınar, Arif Nihat Asya, Ahmet Kutsi Te



cer, Cahit Sıtkı Taranca, Behçet Kemal Çaglar, Kemalet tin Kamu, Ömer Bedrettin Uşaklı, Hasan Izzettin Dina mo, Ilhami Bekir Tez, Ceyhun Atur Kansu, Selahattin



oluşturamamışlardır) 1940 kuşağına bağlayanlardan



Batu, Can Yücel, Necip Fazıl Kısakürek, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Attila İlhan, Turgut Uyar, Mehmet Başaran, Edip Cansever, Ahmed Arif, Necati Cumalı, Gülten



Ahmet Muhip Dranas ile Cahit Sıtkı Tarancı, özellikle



Akin, Metin Eloğlu, Sezai karakoç, Ümit Yaşar Oğuz



Baudelaire simgeciliğinden yararlanmışlar, şiirde ses ve



can, Tahsin Saraç, Ülkü Tamer, Kemal Özer, Cemal Sü reya, Ali Püsküllüoğlu, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Te



şiirin öncüsü olmuştur. Bu arada Yedi Meşaleciler'i (1928'e doğru ortaya çıkmış sürekli ve etkili bir topluluk



müzik öğesine önem vermişlerdir. Cumhuriyet dönemi



şiirinde en büyük yeniliği yapan şairlerse, Garip akımı temsilcileridir (Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat). Ölçüsüz ve uyaksız yazan, söz ve anlam oyunlarından sıyrılan bu üç şair, anlamı ön planda tut



kin Sönmez, Hilmi Yavuz, Eray Canberk, Ataol Behra



moğlu, Süreyya Berſe, Refik Durbaş, Yaşar Miraç, Enis Batur, Ismail Uyaroğlu, Hüseyin Yurttaş, Tugrul Tanyol, Küçük İskender, vb. sayılabilir.



muşlar, şiiri bütünlüğe kavuşturmuşlardır. Geleneksel



Türk şiiriyle bağlarınıkoparıp, çağdaşları Batı şairlerine



Şikâri Ahmet Bey



runları ve yurt gerçekleriyle pek ilgilenmemişler, yal



nizca toplumun hor görülen kesiminden gelen insanla



Türk şairi ve tarihçisi (ol. 1584). Mora beyi Ahmet Bey'in oğlu olan şikâri Ahmet Bey, saray şairlerinden



rin dramını yansıtmışlardır. Belirli bir topluluğa bağlan



Yarcani'nin yazdığı şehnameyi, Türkçe'ye çevirdi (Şi



(özellikle gerçeküstücülere) ilgi göstererek, toplum so mayan şairlerden Cahit Külebi, Anadolu insanının yaşa mini, sorunlarını gerçekçi gözlemlere dayalı olarak an



latmış, Behçet Necatigil, bireyin yaşam kavgasındaki iniş-çıkışlarını dramatik örgü içinde yansıtmış, Fazıl



Hüsnü Dağlarca'ysa, metafizik konulardan, bireysel, toplumsal ve evrensel konulara açılan yelpazede ken dini sürekli yenilemiştir. Garip akımına tepki olarak doğan İkinci Yeni akımı



(1955-1965), siyasal ve toplumsal baskının etkisiyle bir “kaçış şiiri" oluşturmuştur. Ikinci Yeni şairleri (Oktay'Ri Oktay Rifat.



kâri'nin Karamanoğullan Tarihi adıyla 1916'da yayın landı). Karamanoğulları tarihinin yanı sıra, Anadolu Beylikleri'nin bazılarının tarihini ve Selim II dönemi



olaylarını da içeren yapıtın bazı bölümleri, Almanca'ya çevrildi. Ayrıca, tamamlayamadan öldüğü bir mesnevi



(Yusuf ile Züleyha) yazdı.



Şikoku Japonya'da ada. Dört büyük Japon adasının en büyügu



Attila lihan.



Eray Canberk



206 ŞİLİ olan, Honşu'nun güneyinde, Kyuşu'nun kuzeydoğu sunda yeralan Şikoku'nun (Japonca Shikoku) yüzölçü



mu 18 780 km², nüfusu 4 200 000'dir. Doğu ve güney kıyıları Büyük Okyanus'a bakan Şi koku adasının en yüksek noktası, Işizuçi dağında 1 980



m'yi bulur. Başlıca kentleri Koçu, Matsuyama, Taka



matsu ve Tokuşima'dır. Halkın büyük bölümünün kıyı



boyunda yerleştiği ve başlıca gelir kaynağını balıkçılığın



oluşturduğu Şikoku'da, tahıl ve sebze de yetiştirilir; ay



rica, ormancılık (kereste üretimi) yapılır. Sanayi pek ge lişmemiştir. Güzel kumsalları ve eski tapınaklarıyla, ya kin dönemde turist çekmeye başlamıştır.



Şili Güney Amerika'nın batı kıyısında ülke. Peru'dan kıta nin güney ucundaki Horn burnuna kadar 4 200 km'yi aşkın bir şerit halinde uzanan, kıtadan Macellan boğa ziyla aynlan Tierra del Fuego ("Ateş Ülkesi”) adalarını da içeren Şili'nin ortalama genişliği 177 km'dir. Açık de



nizdeki topraklar arasında Paskalya adalan, Juan Fer



nandez adaları ve Büyük Okyanus'taki bazı adalar ye ralır.



YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR Şili, yüzeyşekilleri bakımından, kuzeyden güneye doğ



ru 3 bölgeye aynlabilir: And dağları, orta vadi, kıyı dag



ŞİLİ CUMHURİYETİ GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 756 945 km². Baş



lan. Ülkeyi Arjantin ve Bolivya'dan ayıran And dağları,



kenti ve en büyük kenti: Santiago (5 134 000; 1991



6 000 m'yi aşan doruklar taşıyan bir set oluşturur (Bk. AND DAĞLARI). And dağlanndan inen çok sayıda ir



tah.).



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 13 385 000;



nin arasına gömülmüş çok sayıda vadiden oluşan bir



(1990): Kentlerde % 84; kırsal kesimde % 16. Yıllık



mağın suladığı, toprakları verimli orta vadi, dağ sıraları



nüfus yoğunluğu: Km2'ye 17,7 kişi. Nüfus dağılımı



bölgedir. En yüksek dorukları arasında, Batı yarıkürenin ikinci yüksek dağı olan Ojos del Salado (6 863 m), Tu pungato (6 800 m) ve Maipu (5 322 m) sayılabilir. Kıyı



nüfus artış hızı (1990): %1,7. Resmî dili: İspanyol



ve güneydeki pek çok adayı da içerir.



23. Hastane yatak sayısı (1990): 43 184. Hekim sa



kede enlemesine üç ayrı iklim bölgesi oluşmasına yol



(1991): 1 000 canlı doğumda 6.



niz Şilisi diye adlandırılan, ülke yüzölçümünün yakla



başına ulusal gelir: 2 130 dolar. Etkin nüfus dağılımı



dağları bölgesi, Büyük Okyanus'a sarp yalıyarlarla iner



Şili' nin Büyük Okyanus boyunca dar bir şerit halinde uzanması ve Peru akıntısının soğuk sularının etkisi, ül



ca. Başlıca dinler: Katolik.



EĞITIM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991): Yetişkin nüfusun %92'si. Üniversite sayısı (1990): yısı (1990): 13 930. Ortalama ömür (1991): Kadın



larda— 77; erkeklerde- 70. Bebek ölüm oranı



açmıştır. Şilililerin yaklaşık %70'i, orta Şili ya da Akde



EKONOMI. GSMH (1990): 27,8 milyar dolar; kişi



şık %20'sini oluşturan bölgede yaşar. Bu bölge La Sere



(1989): Tarım- %18,3; sanayi— %16; madenci lik, %2,2; yapı sanayisi— %6,4; bayındırlık, ula-, şim ve haberleşme- %6,9; ticaret %16,2; finans



na'dan Osorno'ya kadar uzanır ve orta vadi ile Valpa



raiso'daki güzel limanı da kapsar. Concepcion adlı sa



nayi kentinin güneyinde yeralan kesimde, kışın şiddetli



firtinalar patlak verir; yazlar serin geçer. Bölgedeki or



manlar, göller ve Temuco'nun çevresinde yükseltileri 4 267 m'yi bulan dorukları karlarla kaplı dağlar, ülkenin en önemli tatil bölgesidir.



Yaklaşık 1 127 km uzunluğundaki kuzey bölgesi,ku



rak havzalardan oluşan bir bölgedir: İçinden yalnızca



birkaç akarsu geçer; Atacama çölü de bu kesimde ye ralır. Antofagasta, Arica ve Iquique liman kentleri, kiyi



daki sarplikta yeralırlar. Ülke yüzölçümünün yaklaşık %40'ını oluşturmasına karşılık, bu bölgede nüfusun yalnızca %15'i yaşar.



%4,1; geri kalanlar-%5,6. Dış ticaret (1990): Di



şalım-7,2 milyar dolar; dışsatım 8,6 milyar dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Avrupa Birliği ülkele



ri, ABD, Japonya, Brezilya. Para birimi: 1 peso 100 centavo.



YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Ulu sal Kongre. Yönetim bölümlenmesi: 12 bölge, 1 kentsel yönetim bölümü.



ULAŞIM. Demiryolları (1989): Toplam 6 888 km.



Karayolları (1989): 10 324 km (asfalt ya da stabili



ze); 68 806 km (geri kalanlar). Başlıca limanları: 5. Başlıca havaalanları: 7.



Nüfusun gene yaklaşık %15'inin yaşadığı ülkenin



güney üçte biri, ormanlardan, göllerden, fiyortlardan



ve adalardan oluşan, Chiloe adasından güneye Horn burnuna kadar uzanan dar bir şerittir.



Peru akıntısı, ülkenin gerek orta, gerek kuzey kesim



lerinde, sıcaklıkları düzenleyici etki gösterir. Santia go'da en sıcak ay (ocak) ortalaması 21 °C, en soğuk ay lremmuz) ortalaması 9 °C, yıllık yağış ortalaması 356



mm'dir (büyük bölümü mayıs-eylül arasında). Daha kurak olan kıyı bölgelerinde yaprak dökmeyen ağaçlar yetişir, 900-2 150 m arasında kayın ağaçları, kozalaklı ağaçlar ve defneler ağır basar. Kuzey kıyısındaki çöl



bölgesindeyse yoğun ve devamlı sis, sıcaklıkların yaz mevsiminde 21 °C, kış mevsiminde de 16 °C dolayında



kalmasına yol açar.



Güney bölgesinde, yıllık ortalama yağış Puerto



Montt'ta 2 000 mm ile Punta Arenas'ta ve Macellan bo



ğazında 500 mm arasında değişir. En güneydeki kalıcı



soğuk ve rüzgârlı hava koşullarında, yalnızca çimenler,



kara yosunları ve eğreltiotları yetişir. Yeraltı gelir kaynakları bakımından çok zengin olan



Şili, dünyanın en önemli bakır üreticilerinden biridir.



ŞİLİ 207



TAcha2 BOLIVYA Pone "Arica



Yugoslav toplulukları yerleşmiştir. Rio-bio irmağının güneyindeki ormanlarda, ülkenin yerlileri olan Arau



Başlıca Kentsel Alanlar



kan Kızılderililerinin soyundan gelen yaklaşık 150 000



Demiryolu



Pragua, TODOS



20°



lere küçük Alman, İsviçreli, Italyan, İngiliz, Fransız ve



ŞİLİ



PERU Charm



20



Iquique



kişi yaşamaktadır.



Burul



Aşağı yukarı bütün nüfusun resmi dil İspanyolca'yı



En Yuksek ve TO ON



konuştuğu (yalnızca bazı Kızılderililer hâlâ kendi dilleri



Alçak Noktalar



ni konuşmaktadırlar) ülkede, halkın yaklaşık %80'i ka



Metre



Ostunde



ChuaLici mala



Tocopilla



Calama



toliktir.



00)



1966'dan bu yana sekiz yıllık ilköğretimin ücretsiz



Mooney



Oglak Dönences Antolagasta



1000



La De



ve zorunlu olduğu Şili'de (Güney Amerika'da, okuma



500 Good



BÜYÜK



yazma oranının en yüksek olduğu ülkedir),ortaöğretim



200



Q



dört yıllık liselerde ya da iki (ya da üç) yıllık teknik li



0



OKYANUS



selerde ve meslek liselerinde verilir. En büyük yük



200



Altında 2000



seköğretim kurumu, Şili Üniversitesi'dir (kuruluşu



Chenarai



1738). 1973'ten sonra, Allende hükümetinin uygula



Pon Caldere



z Copiapo



Oos



Olçek 119051.000



De 10



TE



11



0



m



Carrizal Bajo



Tinogasts



Huasco



Cadero 30



achat



AR Muenleraugu



San Juan



devletleştirilmiş olan büyük bakır madenleri, günü



Tables Bumd



San



Folpo



Mendoza



Valparaíso



en



San Antonio



Online



32



Derud



ge



Pando ZA



Ratas



Curico



11



Talca



Vina



"pages



Lote Concepcion Los Angeles Angol



Tomuco



del Mar



duitpud



Valparaíso Santiago cuecane Maipu



colorec



Zapalo



Tolen



San



Algarroba (San Cartagerte . Talagante Bernard Antonio Melipua



Torg Bunny



Neuquen



Valdive



-40*



SanFelpa



La Calera Zorluola Arm



Cauquenesugadas Talcahuano Chupa ARJANTIN Leo



müzde de devletin denetimindedir. Ayrıca molibden, demir filizi, altın, gümüş, nitrat, lityum, vb. dışsatımı ya



.Pe



Sonllagg



Rancagua



Rancagua



34



Rengo



40



Osolno



Puertd



Monti



Pichen BUYUK SO



San Cados de Bariloche



San



Trando



CONDID



C. Ancud



OKYANUSLice



Case



Curico



Hae Vichuano



over



Putus Coronto San Rath Patahud



ruan



NUEVO



Talca



Consitucions



Docka



M



Empaddiod



La



Linares



• Chance



Charol



amigal Puert



Santo



Ana



Comodoro



Rwadavia



Logar



Cauquenes



lang



Pura



360



Cabo decor



.



San Carlos



Nowhe



Puesto Deseado



"Chillan



SM



Tumbus Tamaris Burun Talcahuano Fenya



Santa Concepcion



Maru 50 Adasi pero



ATLAS



Coronel



Lota Symbol.



Y OKYANUSU Cauca



Angeles 134in



lebo



tanete



Angol



La



309



for ne Victoria Traquen



Sante Ines Adası



174. Mocha



FINAL 10Rand MCo



Mulchen



Nga



Virgenes Burnley



A0800-12.11



120.com



Curaneve



Rio Gallegos



Punta Arenas



Picura



Los.



i Grand



Puerto Natales



hom



cilik, toplam dışsatım gelirlerinin yaklaşık yarısını sağlar. Şili 1982'de ABD'yi geçerek dünyanın en büyük ba



kır üreticisi haline gelmiştir. Allende yönetimi sırasında



See



72



Huentalaualen Curcuma



yürürlükten kaldırılmıştır. EKONOMI



Şili ekonomisinin temeli, madenciliğe dayanır: Maden



CU



La Serena Ovallo



dığı "sosyal refah sistemi" kısıtlanmış, pek çok program



dar



Adas



Lautaro



Temuco



Bunu 180Hardcore



Ayrıca, demir filizi, madenkömürü, sodyum nitrat, iyot,



boraks, molibden, altın, gümüş, kurşun, çinko ve kü kürt yatakları işletilmektedir. TOPLUM YAPISI



Şili nüfusunun yaklaşık üçte ikisini mestizolar (Kızılderi liler ile ülkenin beyazların karışmasından gelen melez ler) oluşturur. XIX. ve XX. yy'larda orta ve güney kesim



pılır. Güneydeki petrol yataklar, ülkenin petrol gerek



sinmesinin yaklaşık yarısını karşılar. Başlıca sanayi kol ları arasında otomobil yapımı, kimyasal maddeler üreti



mi, çimento sanayisi, vb. sayılabilir. Ormancılık ve ba lıkçılık da 1970 yıllarının ortalarından bu yana hızla ge lişmektedir.



Sömürge döneminden kalma toprak mülkiyeti siste mi(1955'te toplam alanların %86'sı, toplam çiftliklerin % 9,7'sindeydi; buna karşılık, toprakların % 3'ū, top



lam çiftliklerin % 85'e yakını arasında bölüşülmüştü), 1967'de toprak reformu yasasının çıkarılmasıyla değiş tirilmiş, 1972'de devlet 7 milyon hektan aşkın toprağı özellikle kooperatiflerde örgütlenmiş olan 40 000'den



çok aileye dağıtmıştır. Pinochet yönetimiyse, bu top



rakların bir bölümünü yeniden eski sahiplerine geri ver miş ve küçük çiftçilere yapılan yardımı durdurmuştur. Günümüzde kırsal alanların çoğunda başlıca etkinlik



hayvancılıktır. Başlıca tarım ürünleri buğday ve öbür ta hillar ile sebzedir. DEVLET YAPISI



1973'teki hükümet darbesinden sonra general Augusto



Pinochet'nin başkanlığında bir cunta tarafından yöneti len Şili, 1990'dademokratik yönetime dönmüştür. Yü rütme gücü, tek dereceli seçim sistemiyle halk tarafın



dan seçilen cumhurbaşkanında, yasama gücü, iki mec lisli Ulusal Kongre'dedir.



TARIH



İlk olarak 1535'te Diego de Almagro'nun ulaştığı günü



müzdeki Şili topraklarında yaşayan Araukan Kızılderili leri ile İspanyollar arasında uzun süreli çatışmalardan sonra, 1541'de Pedro de Valdivia, aralarında Santia



go'nun da bulunduğu çok sayıda yerleşme merkezi kurdurdu. Bununla birlikte, Araukanların direnmesi, daha uzun yıllar sürüp gitti (Valdivia, Lautaro adlı bir Ki



zılderili tarafından öldürüldü). Şili doğumlu Ispanyolla rin, 18 Eylül 1810'da özerkliklerini ilan ederek yönetici



bir cunta oluşturdukları ülkede, Ispanyol birlikleri de



netimi yeniden ele geçirdilerse de, Bernardo O'Higgins ve Jose San Martin yönetimindeki Şilililere ve Arjantinli



lere yenilmelerinin ardından, 12 Şubat 1818'de bağım



sızlık ilan edildi ve O'Higgins "yüce yönetici" seçildi.



1830'da O'Higgins'in bir darbeyle devrilerek sürgüne



208 ŞİLi с 30



30



20



2! 20 19



17



15



59



25



8



10



50



20



27



41



15



99



10



50



0



32



10



50



5



41



-3



23



5



32



-10



D



Ο



5



Μ



Ν



Μ



Η



Τ



Α



Ε



Ε



Κ



Α



5



32



10



0



90



O



$



A



M



0



0



5



0$



M



N



M



H



T



A



E



E



K



A



0



0



2



10



Santiago



2



10



10



Punta Arenas



Arica



Çizimlerde kırmızı dökdörtgenlerle Şili'nin başlıca iklim bölgelerindeki aylık sıcaklık ortalamaları, mavi dikdörtgenlerle de aylık yağış ortalamaları verilmiştir. Verimli orta vadinin kuzey ucunda yeralan Santiago, Akdeniz tipi bir iklim etkisindedir. Macellan boğazı kıyısındaki Punta Arenas, ilımlı yağış alır, sıcaklıklar da düşüktür (batı kıyısı iklimi). Atacama çölünün kuzey ucunda yeralan Arica, çöl iklimi etkisindedir (bölgenin bazı kesimleri, hiç yağış almaz).



gönderilmesini, general Prieto'nun başkanlık dönemi



nochet'nin yönettiği bir askerîdarbe sonucunda, Baş



ve tutucu büyük toprak sahipleri ile tüccarların hazırla



kanlık sarayında vurularak öldü (11 Eylül 1973). Pinoc



dıkları Anayasa'nın yürürlüğe girmesi (1833) izledi. Bo livya ve Peru'yu Büyük Okyanus Savaşı'nda yenen Şili



het yönetimindeki sağcı cunta, Parlamento'yu dağıtıp, “marksçılık kanseri” nin kökünü kurutacağını açıklaya



ordusunun, Araukanların direnmesini de sonunda kira rak, Kızılderili savaşlarına son vermesinin ardından, 1920'de cumhurbaşkanlığına seçilen Arturo Alessan dri, cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçil mesini, kilise ile devletin birbirinden ayrılmasını ve zo



rak, bir yandan bütün sosyal etkinlikleri yasaklar ve ağır



runlu ilköğretimi getiren yeni bir Anayasa hazırlattı.



rakların büyük bölümünü yeniden eski sahiplerine ver di. Ücretlerin sınırlanması ve işsizliğin büyük ölçüde



1930 yıllarında bütün dünyayı etkileyen Büyük Eko nomik Bunalım'dan sonra, birbirini izleyen hükümet



ler, enflasyonun, ABD şirketlerinin denetledikleri bakır



fiyatlarındaki dalgalanmaların ve toprak mülkiyeti siste



bir baskı yönetimi uygularken (pek çok kişi öldürüldü ya da kayboldu; binlerce Şilili yurt dışına kaçmak zo



runda kaldı), bir yandan da pekçok fabrika ve bankayı yeniden özelleştirdi; yoksul köylülere dağıtılmış top artması pahasına, ekonomide belirli bir toparlanmanın (enflasyon % 700'den % 25'e düştü) ardından, 1982



83'ten başlayarak yeni bir ekonomik bunalımın patlak



minin yol açtığı sorunları çözmeyi başaramadılar. Hıris tiyan Demokrat Parti'den cumhurbaşkanlığına seçilen



vermesi, muhalefetin güçlenmesine elverişli koşulları



Eduardo Frei, 1964'te ABD bakır şirketlerini satın alma



canlanmanın başladığı ülkede 1988'de Pinochet, bü tün olağanüstü hal uygulamalarını kaldırıp, yurt dışında ki siyasal sürgünlerin geri dönmelerine izin verdi.



ya ve toprak mülkiyetini değiştirme çabalanna giriştiyse de, çeşitli kesimlerin muhalefetiyle karşı karşıya kaldı. 1970'te Sosyalist Parti, Komünist Parti ve Radikal Par



yarattı. 1980 yıllarının ortalarında ekonomide yeni bir



5 Ekim 1988'de yapılan halkoylamasında, halkın % 53'ü, Pinochet'nin bir dönem daha aday olmasını iste



ti'nin oluşturdukları Halk Birliği'nin adayı Salvador Al lende, cumhurbaşkanlığına seçilerek (Batı yarıkürede, bir bağımsız devlette seçimle işbaşına gelmiş ilk marks



mediğini belirttiyse de, Pinochet bu yenilgiye ve yo ğunlaşan istifa etmesi isteklerine karşın, Aralık 1989'da



tırılması sürecini tamamlayıp, özel bankaları devlet



ayrılmayacağını açıkladı. 14 Aralık 1989'da yapılan



çı cumhurbaşkanı), ABD bakır şirketlerinin ulusallas leştirdi ve köklü bir toprak reformuna girişti. Ama eko nomik durumun bozulması, CIA'nın rejime yönelik



tepkileri desteklemesi sonucunda, general Auguste Pi



yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimine kadar iktidardan başkanlık ve Kongre seçimlerinde, muhalefetin arasın



da birleşmesiyle kurulan Demokrasi Için Partiler Koalis yonu'nun adayı Patricia Aylwin'in cumhurbaşkanlığını (Solda) şili'nin başkenti ve en kalabalık kenti Santiago, And dağlarının eteklerindeki geniş bir ovada yeralır.



Ispanyol Pedro de Valdivia'nin



buyruğuyla kurulan kentin ilk adı



Santiago del Nuevo Extremo'ydu (Yeni Sinir Santiagosu).



(Altta) Adi "deniz kıyısındaki bağ"



anlamına gelen Vina del Mar, Büyük Okyanus kıyısında, Valparaiso'nun



biraz kuzeydoğusunda yeralır. Güzel



kumsalları ve kumarhaneleriyle, hızla



gelişmekte olan bir turizm kentidir.



ŞİNTO DİNİ 209 11 Mart 1990'da devralmasına karşılık, Pinochet ordu



ya'da orkestra yönetimi konusunda iki kez öğrenim go



başkomutanlığını elinde tutmayı sürdürdü. 1990 so nunda Allende yandaşlarının gömülmüş olduğu yüzler



yönetti. Yurt dışında birçok ülkede konserler yönetip,



rüp, uzun yıllarCumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nı



ce gizli mezarın ortaya çıkarılması üstüne, Yüksek Mah keme bu cinayetlerle ilgili olarak adli soruşturma açıl



plaklar doldurdu; "devlet sanatçısı" unvanı ve Macaris



masını isterken, Pinochet'nin yüzlerce kayıp siyasal tu tuklunun durumunu aydınlatmasına ve olayın sorumlu



demisi Plak Ödülü'nü aldı. 1986'da Cumhurbaşkanlığı



luğunu üstlenmesine yönelik istekler arttı. Başkan Ayl win'in, 1973-78 arasında kaybolan ya da idam edilen siyasal tutuklulara ilişkin kanıtları incelemekle görevli



bir komisyon oluşturmasıyla, Pinochet'yle aralarında



tan tarafından Liszt nişanı verildi. 1985'te Fransız Aka



Senfoni Orkestrası yöneticiliğinden istifa edip, Kültür ve Sanat bakanlığı danışmanlığına getirildi.



Şinasi



bir gerginlik başladıysa da, hükümet bir geri adım ata



Türk şairi ve yazarı (İstanbul 1824-1827 arası-ay.y.



rak, yalnızca en ağır suçların mahkemelerde kovuştu



1871). Tophane Müşirliği Mektubi Kalemi'nde çalışır



rulmasını kabul etti. 13 Aralık 1993'te yapılan seçimler



de, iktidardaki merkez-sol koalisyonun adayı Eduardo



ken Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenen Şinasi tam adı İbrahim Şinasi dir), devlet tarafından Paris'e gönde



Frei (eski başkanlardan Eduardo Frei'nin oğlu), cum hurbaşkanlığına seçildi



rih alanlarında çalışmalar yaptı. Yurda dönünce (1854)



Şimazaki Toson Japon yazarı (Magome, Nagamo ili 1872-Oiso, Kana



rilerek (1849) maliye, matematik, toplum bilimleri, ta



MeclisiMaarif üyeliğine atanip (1855), Tercüman-i Ah.. val(Agâh Efendi'yle, 1860), Tasvir-i Efkâr (1862) gaze



telerini çıkardı. Devleti eleştirdiği gerekçesiyle görevi



ne son verilip (1863), gazetesini Namık Kemal'e bıraka



gava ili 1943). Yedi çocuklu bir ailenin en küçük çocu



rak Paris'e gittiyse (1865) de, Paris'teki Jön Türkler'in si



ğu olan Şimazaki (ya da Shimazaki) Toson (asıl adı Şi mazaki Haruki'dir), şiirler yazarak adını duyurdu. Son ra, Japonya'da doğalcı roman türünün en güzel örneği sayılan Hakaiyi (1906) yayınladı. Daha sonra konuları



İstanbul'a dönünce (1869) bir basımevi açıp, kendi ya pıtlarının basımına girişti.



ni özyaşamöyküsünden aldığı romanlar (Haru, 1908; Şinsei, 1919; vb.), öykü kitapları, denemeler yazdı.



şimşek Bir sağanak sırasında, atmosfer elektriğinin gözle görü



len boşalmasına denk düşen parlak ışık. Fotoğraflarının



yasal etkinliklerine katılmayıp, sözlük çalışmaları yaptı.



Bati edebiyatı yolunda ilk örnekleri veren, Batı ede biyatı türlerini tanıtan Şinasi, Türkiye'de yeni edebiyatın kurucusudur. Batı şiirini tanıtmak amacıyla Fransız şair lerinden çeviriler yapmış, eski nazım biçimleriyle yeni



düşüncelerini dile getirmiş, öz ve biçim bakımından bütünüyle yeni şiirler de yazmış, şiirinin belirli bir dū şünce çevresinde gelişmesini amaç alarak, konu birliği ne de önem vermiştir. Düzyazıdaysa, halkın anlayacağı bir dille yazmak gerektiğini savunmuş, kısa, yalın, anla



şılır düşünce cümlesini geliştirmiş, Şair Evlenmesiyle Bati tekniğine uygun tiyatronun ilk örneğini vermiş, ko nuşma dilini başarıyla kullanmıştır. Şiirde yaptığı yeni liklere karşın öğreticiliğin getirdiği kuruluktan, söyleyiş kusurlarından kurtulamadığından, özellikle düzyazı akımında öncü sayılmaktadır.



Başlıca yapıtları: Tercüme-i Manzume (şiir çevirileri, 1859; yeni basımı 1960). Şair Evlenmesi (tek perdeli komedi, 1860; yeni basımı 1959), Muntahabat-ı Eş'ar (şiirlerinden seçmeler, 1862; yeni basımı 1945), Du rub-ı Emsal-i Osmaniye (atasözleri, 1863), Makaleler (1960'ta basıldı). Bu şimşek fotogralı ABD'de Green River (Wyoming)



kentinde çekilmiştir. Şimşek, atmosferin iki noktası (bulut ve yer ya da iki bulut) arasındaki elektrik gerilimi yüksek bir



degere ulaştığı zaman ortaya çıkar. çekilmesi, şimşeğin dallı, kıvrımlı, külâh, vb. çeşitli bi çimlerde olabildiğini ortaya koymuştur. Şimşek 1/100 saniyelik aralarla gerçekleşen kismielektrik boşalmala



rindan (3-40 arasında) oluşur. Boşalmalar, azalan, yük selen ya da gidip gelen çizgi biçimindedir. Özellikle kü mülonimbüs bulutları,elektrik yükleri pozitif yükler üst te, negatif yükler altta olacak biçimde ayrıldığı için, şim şek oluşturmaya elverişlidirler.



Şinciang: Bk. DOĞU TÜRKİSTAN.



şinto dini Japonya'nın geleneksel dini. VI. yy'a doğru, ülkeye buddhacılık girmeden önce yayılan şinto dini (iki din



sonradan birbirlerini karşılıklı etkileyerek ryobu-şinto



adı verilen bir karışıma yol açtı), başlangıçta evrenin do gal güçleri simgeleyen tanrılarla (Amaterasu gibi) dolu



olduğunu ileri süren cancılık (animizm) özellikli inanış lar ve ayin törenleri bütününden oluşuyordu. Impara



tor Temmu döneminde (672-686) kesin ayin törenleri kurallarının belirlenmesinin ardından, resmi din ilan



Şimşek, Hikmet



edildi. Imparatorun tanrıların bir temsilcisi olarak be Inimsenmesiyle, XIV. yy'da ulusal nitelik taşıyan bir siya



Türk orkestra yöneticisi (Pervari, Siirt 1924). H. F. Alnar



cu mezheplerin buddhacılıkla bütün bağları koparma



ve A. Saygun'un öğrencisi olduğu Ankara Devlet Kon servatuvarı Besteleme sınıfını birincilikle bitiren (1953)



Hikmet Şimşek, aynı okulda öğretmenlik yaptı. Alman



sal akıma dönüşmeye başlayıp, XVII. yy'da, yeni şinto



larından sonra bir devlet dini, imparatorun siyasal gücü



nü destekleyen bir ideoloji biçimini aldı (Tanrı-impara tora tapınmaya



dayanan imparatorluk şintosu).



210 ŞİRAZ 1946'da devletin resmî dini olmaktan çıkmasına karşın,



çeşitli mezhepler halinde, ülkedeki etkisini sürdürdü.



Şiraz İran'da kent. Zagros dağları arasındaki bir havzada, 1 500 m yükseltide yeralan, Fars ilinin merkezi olan şi



raz'ın nüfusu 848 289'dur. Sanayinin gelişmekte oldu ģu (halıcılık, elektrikli gereçler yapımı, kimya sanayisi,



vb.) kent, bahçeleriyle, Sadi ve Hafız'ın ölümlerinden çok sonra yapılmış türbeleriyle ve XVI. yy'da gelişmiş minyatürcülük okuluyla ünlüdür.



Şirazi İranlı felsefeci (Şiraz?-Basra 1640). Geçmişteki felsefe cilerin el attıkları birçok sorunu kendine göre çözümle



tanrı Vişnu'yla yarışanı. İnananlara göre en son gerçek liğin görünümü ya da brahma sayılan Şiva (ya da Siva),



şivacılık mezheplerinin yanı sıra, birçok hindu tarafın dan da çeşitli adlar altında saygı görür. Eşi Parvati ve oğullarıyla Klailasa dağında oturduğuna inanılır. En yay



gin canlandırılış biçimlerinden biri hareketleriyle dün yayı yaratan dans kralı (nataraca) biçimidir,



şizofreni Başlıca psikoz türlerinden biri olan ciddi akıl-ruh hasta



lığı. Şizofreni nöbetindeki hasta, gerçeklerden koparak garip düşünceler ileri sürer; sesler duyduğunu sanır; düşüncelerine karışıldığına, bedeninin ve aklının dış



güçler tarafından yönetildiğine inanır; giderek içine ka panır. Nedeni bilinmeyen, ama ortaya çıkmasında kalı



timsal etmenlerin ve streslerin payı olduğu sanılan şi



yen Şirazi (tam adı Sadrettin MuhammetBin İbrahim Şi



zofreni, bazı hastalarda belirli ölçüde tedavi edilebil



razidir), işrak, meşşai (gezinimci) görüşlerinden ve Mu



mektedir.



hittin Arabi'nin tasavvuf felsefesinden yararlanarak yeni



bir felsefe sistemi oluşturdu. Tanrı'nın bir nur, bu nur dan gelen işınların da onun bireyleri olduklarını savun du. Şeriat ile felsefenin birbirlerine karşıt olmadıklarını kanıtlamaya uğraştı.



şist Yapraksı görünümlü, kolayca ince tabakalara ayrılabi len kayaçtürü. Şistlere tortul, döküntü kökenli, killi şist ler ya da başkalaşmış kayaçlar halinde rastlanır. Durgun sularda oluşan killi şistler, ince ve düzenli yataklar orta



ya çıkarır;renkleri kurşuni ya da siyahımsıdır.Killi şistler ve kil tabakaları, feldispat bakımından zengin kayaçlar dan luşur. Koyu renkli şistler, hornblent ve kuvars, ye şil renklilerse klorit kapsar. Kuvarslı şistler, başkalaşmış saf kuvars kapsayan şistlerdir. Bitümlü şistler, katı hidro karbür içeren kurşuni, kahverengi ya da siyah renkli ka tılaşmış şistlerdir.



şogun Japonya'da Aynulara karşı savaşan komutanların ve 1192-1868 arasındaki askeri diktatörlerin ortak unvanı.



Heyan dönemi boyunca imparatorların komutanlara bir savaş süresince verdikleri şogun unvanı, 1192'de



Minamoto ailesinin başı Yoritomo'ya ömür boyu ve ba badan oğula geçecek biçimde verildi. Meyci dönemi ne kadar (1868) üç şoğun sülalesi (Minamotolar, Aika



galar ve Tokugavalar),imparatorluk sülaleleri yanında, Japonya'da fiili iktidarı ellerinde tuttular.



şok Kalbe kan akımının büyük ölçüde azalmasından dolayı bedenin yaşam açısından önemli işlevlerinin tehlikeye düşmesini belirten tip terimi. Aşırı kan yitimi, kalp krizi ya da kandaki bir enfeksiyon nedeniyle ortaya çıkan şok durumu, acil tedavi uygulanmazsa ölümle sonuçla



Şişman Karl: Bk. KARL III, ŞİŞMAN.



şişmanlık Yaygın inanışın tersine, bir metabolizma bozukluğun



dan çok, kalori bakımından çok zengin ve dengesiz



beslenmeye bağlı yağ dokusu artışını belirten terim. Ki şinin ideal beden ağırlığından % 15-20 daha ağır olma sıyla tanımlanan şişmanlığa genellikle orta yaşlı kişiler de rastlanır; tedavi edilmezse birçok ihtilata yol açabi



lir. Tedavide tek etkili yöntem, düşük kalorili bir beslen



me rejimi ve beden egzersizleridir. Ayrıca, daha ender rastlanmakla birlikte, merkez sinir sistemindeki organik



bir bozukluğa bağlı şişmanlıklar, zihinsel ve duygusal bir travmadan sonra gözlenen şişmanlıklar, içsalgı siste



mindeki bozukluklara (miksödem; Cushing sendromu)



bağlı şişmanlıklar da vardır. Belirli bir nedene bağlana



nabilir.



Şolem Aleyhem Yiddiş dilinde yazan romancı (Pereyaslav, Ukrayna



1859-New York 1916). Din Öğrenimi görüp, bir süre hahamlık yapan Şolem Aleyhem (asıl adı Şolem Rabi noviç'tir), Yiddis dilinde skeçler ve öykülerle edebiyata başladı. Aydınlanma Çağı yazarlarının eleştiri anlayışı



nin ve hasidlik felsefesi bağnazlığının etkisinde kalıp,



Yahudilerin Orta Avrupa gettolarındaki yaşama koşul larını, “yurtlarından kopmuşluk"larını halk diliyle, des tansı bir biçimde dile getirdi (Damdaki Kemancı (Tevie der Milkhiguer,[1899-1911); vb.).



Şolohov, Mihail Aleksandroviç



mayan ve “yapısal" ya da "bünyesel” diye nitelenen şiş



Kazak asıllı Rus romancısı (Veşenskaya, Ukrayna 1905 ay.y. 1984). Çocuk yaşta Devrim'e katılan Mihail Alek



ni araştırmak gerekir.



sandroviç Şolohov, 1922'de Moskova'ya giderek öğre nimini tamamladı. “Proleter yazarlar”a katılıp, kızıllar



manlıklarda, gizli şeker hastalığı bulunup bulunmadığı



Şişman Louis: Bk. LOUİS VI, ŞİŞMAN.



ile beyazların çarpışmalarını anlatan Don Hikayelerini (Donskiye Raskaziy, 1926) yayınladı. Sovyet edebiyatı



Şiva



hi Don, 1928-1940) adlı romanında, Birinci Dünya Sa vaşı öncesi ve sonrası ile iç savaş sırasında Kazakların yaşamını anlattı. Kolektifleşmeye ilişkin gerçek bir bel



Hindu dininde en büyük tanrılar üçlüsünün saygınlıkta



nin başyapıtlarından sayılan Ve Durgun Akardı Don (Ti



ge niteliğinde olan yapıtı Uyandırılmış Toprak (Podni



ŞÜPHECİLİK 211 yataya Tzelina) adlı romanının ilk bölümünü 1932'



de yayınladıysa da, ancak 1960'ta tamamlayabildi. 1965'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.



Şostakoviç, Dmitriy Dmitriyeviç Rus bestecisi (Petersburg 1906-Moskova 1975). Lenin grad Konservatuvarı'nda Nikoleyev'in piyano, Steyn Sovyet döneminin en çok saygı



Sören bestecisi Dmitriy



Dmitriyeviç



Sostakovic,, romantizm sonrası



üslupta besteledigi Mtsenskli Lady Macbeth (1934)



operasıyla,



ğındaki askeri darbe girişimine verilen ad. 1961 seçim lerinden sonra bazı subayların bir askeri müdahalede bulunmak gerektiğine karar vermeleri üstüne yaptıkları



toplantılar hükümet tarafından haber alınınca, olaya karışan subayların ordudan çıkarılmaları kararlaştırıldı. 21 Şubat sabahı Albay Talat Aydemir, Albay Selçuk Ata



kan ve Albay Necati Ünsalan'ın görevlerinin değiştirile



ceğinin bildirilmesi üstüne, Genelkurmay başkanı Cev



det Sunay'a bir muhtıra gönderen Talát Aydemir, karar dan vazgeçilmesini, Kara Kuvvetleri Komutanının duru munun incelenmesini ve Hava Kuvvetleri'ndeki alarma emekli olduklan halde üniformalı katılan MBK üyelerin



den Mucip Ataklı ve Haydar Tunçkanat'ın cezalandırıl



malarını istedi. Sonra Harp Okulu'ndaki asteğmen rüt



beli 600 öğrenciye durumu bildirip, görevini devralma ya gelen generali tutuklatarak, ayaklanmayı başlatmış oldu. Ankara yakınındaki bazı birliklerin ve Meclis Mu hafız Taburu'nun da buyruğuna girmesinden sonra, TBMM'nin feshini ve atamaların durdurulmasını istedi.



modern müzik vazma karannin ilk büyük ürünlerinden birini



Bu arada, Çankaya Köşkü'nü kuşatarak, toplantıda bu lunan cumhurbaşkanı, başbakan, parti önderleri, genel kurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının tutuklanma



ortaya koymuştur.



uygun bulmadı. Cumhurbaşkanının Mürted üssüne,



berg ve Glazunov'un beste sınıflarında öğrenim gören



Dmitriy Dmitriyeviç Şostakoviç, 1925'te ilk senfonisini



besteledi. Bu senfoniyi piyano parçaları (Aforizmalar, 1927), baleler (Altın Çağ, 1930), iki yeni senfoni (Ekim



Senfonisi, 1927; Bir Mayıs Senfonisi, 1931) izledi. Mo



den müzik yazmaya karar vererek öncü yapıtlar beste



lemeye koyuldu: Burun (1928) ve Mtsenskli Lady Mac beth (1934) operaları; piyano, trompet ve yaylı çalgılar orkestrası için koncerto (1933): vb. Bu dönemin so



nunda yazdığı. Dördüncü Senfoniyi, halkın anlamaya



cağı kadar karmaşık olduğuuna karar vererek çaldırma yıp, 1937'de daha klasik ve daha kolay teknikli Beşinci



Senfonisini yazdı. İkinci Dünya Savaşı'nda Leningrad



savunmasına katılıp, Yedinci Senfonisini (Leningrad Senfonisi, 1941) besteledi. Jdanov raporunun (1948)



öğütlerine uyarak SSCB'nin toplumsal ve tarihsel açı dan önemini anlatan besteler yapmaya koyulup, iki ye ni senfoni (1945-1946) ve piyano için Yirmidört Prelüd ile Fuga'yı besteledikten sonra, bir süre yalnızca müzi gin toplumsal rolü üstüne yazılar yayınladı. 1954'te



Onuncu Senfoniyi besteledi. Öbür yapıtları arasında



birçok film müziği, üçlüler, bir dörtlü, bir beşli, bir se kizli, Onüçüncü Senfoni, vb. sayılabilir.



Şotoku-Taişi Japon imparatoru Yomei'nin ikinci oğlu Umayado'ya ölümünden sonra verilen unvan. 600-621 arasında na



iplik yapan Şotoku Taişi, Çin ve Kore'den gelen budd



hacılığı ülkede yaygınlaştırarak, Japon uygarlığının ge



lişmesine büyük katkıda bulundu; 593-624 arasında 46



tapınak ve manastır yaptırarak, bunlarda 1 500'a yakın rahip topladı. Devrin yöneticilerine ahlâk öğütleri ve



ren 17 maddeli bir yasa hazırladı (664). Ayrıca iki tarih



kitabı (Terno-ki, Koku-ki) yazdı.



Şubat Devrimi: Bk. RUS DEVRİMİ, 1917,



Şubat Olayı, 21-22 Harp Okulu komutanı Albay Talat Aydemir başkanlı



sını öneren yardımcısı Binbaşı Fethi Gürcan'ın önerisini



başbakan İnönü ve parti önderlerinin Hava Kuvvetleri karargâhına gitmelerinden sonra, Aydemir'e bağlı bir likler Etimesgut'takiAnkara Radyosu verici istasyonunu ele geçirdilerse de,geç saatlerde Esenboğa havaalanın daki vericiden İnönü'nün konuşması yayınlandı ve 22



Şubat gecesi 01.00'de Harp Okulu'na gönderilen bir



heyet, İnönü'nün yazılı güvencesiyle, harekete katılan



lara, kan dökülmeden teslim olurlarsa hiçbir ceza veril meyeceğini bildirdi. Ne var ki, Aydemir'in razı olması üstüne, 23 Şubat günü Harp Okulu tatil edilerek, öğren cilerin kentlerine gönderilmelerinden sonra Aydemir, sonraki günlerde de arkadaşları tutuklandılar ve toplam 73 subay emekliye aynldı.



şube



Hayvanbilim ve bitkibilim sınıflandırmalarında, sınıfları içeren öbek. Genel olarak içerdikleri hayvanların temel



hayvan özellikleri taşıması dışında, öbür şubelerle her hangi bir gelişme bağlantısı bulunmayan öbekler olan şubeler, sınıflara ayrılırlar; ama bazı çok geniş şubeler de, sınıflardan önce, alışubelere ayırmaya gidilir. Şube lerin adlandırılması, herhangi bir kurala uyulmak yeri



ne, bilim adamları arasındaki görüş birliğine da yanılarak yapılır.



Şükûfe Nihal Türk kadın şair ve yazar (İstanbul 1896-ay.y. 1973). Is tanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya bölü münü bitiren (1919) Şüküfe Nihal, çeşitli okullarda,



özellikle de Istanbul Kız Lisesi'nde uzun yıllar coğrafya ve edebiyat öğretmenliği yaptı. Aruzla yazdığı ilk şiirle rinde Tevfik Fikret'in etkisinde kalıp, sonraları milli ede



biyat akımını benimseyerek heceye geçti. Öyküler, ro manlar da yazdı.



Başlıca yapıtları: Tevekkülün Cezası (öykü, 1928),



Renksiz Istırap (roman, 1928), Çöl Güneşi (roman, 1933), Çölde Sabah Oluyor(roman 1951), Şüküfe Ni



hal-şiirler (yedi kitabından seçmeler, 1975'te basıldı).



şüphecilik: Bk. KUŞKUCULUK.



+ FENIKE DİLİ X İBRANICE X ARAMCA



X THERA YUNANCASI T KLASİK YUNANCA



ETRÜSKÇE T



Tt MODERN LATİNCE



T



Türk abecesinin yirmiūçüncü harfi. Tharfinin biçimi (T/ t), Latin abecesinden alınmıştır. Romalıların da bu harfi, Etruskler aracılığıyla Batı Yunan abecesinden aldıkları düşünülmektedir. Yunanlılar tau adını verdikleri t harfinin adını (Sami



yazı sistemlerinde tav), biçimini ve abecedeki yerini,



abecelerinin geri kalan harflerinin çoğuyla birlikte eski



ARKAİK LATİNCE T KLASİK LATİNCE T



RUS-KIRIL T



ALMAN-GOTİK T



riye gölünün (Celile denizi de denir) uzunluğu 21 km, en geniş yeri 12 km, en derin yeri 48 m'dir. Kıyılarında birçok kent (en büyüğü, batı kıyısındaki Taberiye) yera lan gölde, balıkçılık gelişmiştir. Ayrıca sularından, ka



nallar ve tüneller aracılığıyla Necef'e (İsrail'in güney ke



siminde) kadar su iletmede yararlanılır. tabu



bir Sami yazı sisteminden almışlardır. Birçok uzman, söz konusu abecenin Fenike abecesi olduğunda birleş



Bazıtoplumlarda bir nesne, kişi ya da davranışın, toplu



mektedir; ama bazı uzmanlar da, Aramca abecesi ol



yol açan özellikleri. Polinezya dilinde “yasak", "kutsal"



duğunu ileri sürmektedirler.



Türkçe'de, sesbilgisi açısından t, kapantılı, uçdişyu vasıl ve ötümsüz bir ünsüzdür. Sözcük başında, içseste ve son seste bulunur.



tabakabilim Yerbilimin yer tabakalarının zaman boyunca birbirini izleyişini inceleyen dalı. Yeryüzünü etkilemiş olayların bir kronolojisini (ya da tabakabilim ölçeği) çıkarmak



amacı güden tabakabilim, bu amacı gerçekleştirebil mek için özellikle, yer tabakalarının içerdikleri ve tarih lerinin belirlenmesini sağlayan fosillerin niteliğinden



luk üyeleri tarafından yasak ya da tehlikeli sayılmasına anlamına gelen tabu sözcüğünün anlamı, antropoloji uzmanları tarafından kutsal bir güçle donatılmış ve çig nenmesi kötü sonuçlara yol açan yasaklar içeren nes ne, yer, kişi ya da davranışları belirtmek amacıyla yay



gınlaştırılmıştır. Alışılmamış ve normalin dışındaki her şey tabu sayılabilir. Tabuların varlığı, dünya ve insanlar üstünde bir denetim kurma isteğini ortaya koyar: Tabu, kurulu toplumsal düzenin korunmasını sağlar.



Tacettin Bey: TACETTİNOĞULLARI. Tacettin Ibrahim Bin Hızır: Bk. AHMEDİ.



yola çıkar. Tabakanın açığa çıkarılışı, paleontolojiye uy



gulandığında, bir yerleşme yerinin, orada yerleşilmiş



olduğu sürece -hattâ geçici olarak boşaltıldığı zaman



Tacettinoğulları



verir. Ayırımların birbirini izlemesi, başka yöntemlerin



Anadolu Selçuklu devletinin yıkılmasından sonra, Kel kit yöresinde egemenlik sürmüş (1308-1415) beylik.



birikmiş kalıntıların (nesneler, döküntüler, vb.) düzeyini



yanı sıra, goreli bir kronolojir belirlenmesine yardım ci olur.



Tabanıyassı Mehmet Paşa: Bk. MEHMET PAŞA, TABANIYASSI.



Taberi, et-' İran asıllı Arap tarihçisi ve hukukçusu (Amul 839-Bag dat 923). Rey ve Bağdat'ta öğrenim gören et-Taberi (tam adı Ebu Cafer Muhammet Cerir Bin Yezit et-Tabe.



Canik emiri Tacettin Bey (öl. 1386) tarafından 1378'e



doğru kurulan, merkezi Niksar olan beylik, Tacettin Bey'in ölümünden sonra, dört oğlu arasındaki taht çe kişmelmeriyle sarsıldı. Kardeşi Alparslan Bey'i ortadan kaldırtarak beyliğe egemen olan Mahmut Bey, Sivas ve



Tokat dolaylarını ele geçirdikten sonra, Osmanlı devle tinin hizmetine girdi; ama ayaklanan şehzade Musta fa'yı tutması üstüne, 1423'te Murat II'nin adamları tara findan öldürüldü. Oğullarından Hasan Bey, Samsun ve



Çarşamba yörelerinde beyliği sürdürmeyi denediyse de, toprakları Lala Yörgüç Paşa tarafından Osmanlı top raklarına katıldı.



ridir), Suriye ve Mısır'a (876) kısa yolculuklardan sonra,



Bağdat'a yerleşerek, müderrislik yaptı. Evrenin yaratılı



Tacikistan



hinin (asıl adı Kitabū Ahbar ir-Resul ve'l-Mülük tur



Orta Asya'da devlet. Güneyde Afganistan, batıda Öz



şindan 914'e kadar geçen olayları anlatan Taberi Tari



[Peygamberler ve Hükümdarlar Üstüne Bilgiler Kitabil) yanı sıra, tefsir ve fıkıhla ilgili birçok kitap yazdı. Taberiye gölü İsrail'in kuzeydoğu kesiminde göl. Deniz düzeyinin



212 m altında yeralan, yüzölçümü 166 km olan Tabe



bekistan, kuzeyde Özbekistan ve Kırgızistan, doğuda Doğu Türkistan'la (Çin) sınırlı olan Tacikistan,eski



SSCB'yi oluşturan cumhuriyetlerden biriyken, 1991'de bağımsızlığını ilan etmiştir.



YÜZEYŞEKİLLERI, IKLIM VE TOPLUM YAPISI



Topraklarının % 90'dan çoğu dağlık olan Tacikistan'ın doğu kesimini, "dünyanın çatısı" diye adlandırılan Pa



TACİKLER



213



KAZAKISTAN Taskent



KIRGIZISTAN Namangan



ÖZBEKISTAN



Maand



TASDAGAR



40



Semerkand



Dusanbo



TACIKISTAN



1989 tah.).



Meu Sort



AFGANISTAN



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 5 210 000;



nüfus yoğunluğu: Km'ye 36,4 kişi. Etnik bileşimi:



Tacikler (%62,3), Özbekler (%23,5), Ruslar (%7,6). Resmi dilleri: Tacikçe, Rusça. Başlıca din: Islam. EĞİTİM VESAĞLIK. Yükseköğretim kurumları: 10 (ayrıca 42 teknik yüksek okul). Hastane yatak sa yısı (1989): 54 900. Hekim sayısı (1989): 14 900.



EKONOMI. Başlıca ürünler: tarımda pamuk, tahıl, meyve, sığır; sanayide çelik, alüminyum, ağaç, çi mento, dokumacılık ve hazır giyim sanayisi ürün



leri; madencilikte taşkömürü, uranyum, doğal



gaz, petrol. Para birimi: Ruble. YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil let Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 3 bölge, 1



özerk yönetim bölgesi.



ULAŞIM. Demiryolları (1990): 480 km. Karayolla n (1990): 28 500 km.



PAKISTAN



13 Tom



weve



TACİKİSTAN Deminolu



Busindern An Cumar



Ustunde



Yalnuca Onemle Center



Bund En Yukset Noktalar



Belangor I



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 143 095 km². Baş kenti ve en büyük kenti: Duşanbe (595 000 nüf.;



Olçek 1 1000000



menliğine girdi. 1917 Rus Devrimi'nden sonra bir süre



Özbekistan içinde özerk bir bölge olup, 1929'da Taci



kistan SSG adıyla, SSCB'yi oluşturan cumhuriyetlerden birine doctūştú; ama Taciklerin bir bölümünün Özbe



kistan Cumhuriyeti sınırları içinde kalması (Özbekistan nüfusunun yaklaşık % 5'i), Özbeklerin bir bölümünün



de Tacikistan sınırları içinde kalması (Tacikistan nüfusu



nun yaklaşık % 24'ü), iki halk arasında hep bir huzur suzluk kaynağı oldu.



SSCB'yi oluşturan öbür ülkelerde olduğu gibi, Şubat 1990'dan başlayarak ulusçuluk hareketinin hızla gelişti



mir dağları oluşturur (en yüksek noktası Komünizm do ruğunda 7 495 m). Güney sınırında Amuderya'yla birle



şen Piyanc ve Vahş ırmakları tarafından sulanan ülke nin, kuzey ucundaki bölge, Tacikistan'ın komşuları Kır



gızistan ve Özbekistan'la paylaştığı verimli Fergana va disine açılan dar bir toprak şerididir. Kara iklimi etkisin



deki Tacikistan'da, yazlar çok sıcak, kışlar çok soğuk geçer. Yıllık yağış tutarları, Pamir dağlarında 225-380



mm ile yarı kurak doğu kesimde 210 mm arasında deği şir.



Halkın büyük bölümünü oluşturan Tacikler, sünni müslümandırlar ve komşuları gibi Türk kökenli değil,



Iran kökenlidirler. Aralarında tarihsel rekabetler bulu



nan alt topluluklara ayrılırlar: Ülkenin doğu kesiminde



ki Badahşan Özerk Bölgesi'nde (63 700 km²) yaşayan



ģi Tacikistan'da, önemli iç karışıklıklar yaşandı. Tem muz 1991'de Moskova'daki darbe girişiminin başarı sızlıkla sonuçlanmasından sonra, Rastohez (Yeniden



doğuş) hareketinin, Demokratik Parti'nin ve İslam Yeni den Doğuş Partisi'nin (İYDP) oluşturdukları komünizm



karşıtı koalisyon, yeni gösteriler düzenlenirken, Komü nist Partisilönderi Kakhar Makhamov'u istifaya zorladı.



Geçici cumhurbaşkanlığına seçilen Kadrettin Asla nov'un, eylülde komünist militanlar tarafından görev den uzaklaştırılmasından sonra, Komünist Partisi baş kanlığına getirilen Rahman Nabiyev, oyların %57'sini alarak cumhurbaşkanlığına seçildi (Aralık 1991). Mart 1992'de patlak veren yeni kanşıklıkların ardın dan, İYDP ve müttefikleri, Duşanbe'de bir dizi gösteri düzenleyip, hükümet binalarını işgal ettiler. 5 Mayıs'ta



Doğu Tacikleri (yaklaşık 160 000 nüfus), Bati Tacikle ri'yle tarih boyunca sürtüşmüşlerdir.



Nabiyev'in göstericileri dağıtmak için ordu birliklerini



EKONOMI



ölmesini, gösterilerin gerçek bir iç savaşa dönüşmesi iz



1989'da bütün Sovyet cumhuriyetleri arasında kişi ba şına ulusal gelirin en düşük olduğu Tacikistan, yoksul bir ülkedir. Geleneksel ekonomisitarıma ve ipekli kumaş



ledi (eylul). Nabiyev'in başkanlık sarayından kaçarak ülkedeki Rus birliklerinin kışlasına sığınmasının ardın dan, yerine başkanlığa vekâleten Ali Rahmanov getiril



kullanması üstüne patlak veren olaylarda birçok kişinin



dokumacılığı, çanak-çömlek yapımı,deriişlenmesi gibi



diyse de, iç savaş sūrüp gitti ve 1993 başlarında Nabi yev, silahlı milislerin de desteğiyle, ülkenin bir bölü



lektrik santrallarıyapılması sayesinde pamuk tarımı bū



münde denetimi ele geçirmeyi başardı. Ağustos



kaynağı günümüzde de hayvancılıktır (koyun ve ipek



Doğuş Partisi önderlerinden Molla Ayık'ı vatana ihanet



el sanatlarına dayanır. Sovyetdönemisırasında hidroe yük ölçüde gelişmiştir . Bununla birlikte, başlıca gelir böceği yetiştiriciliği). TARIH VE DEVLET YAPISI



1993'te Tacikistan Yüksek Mahkemesi, Islami Yeniden



suçundan ölüm cezasına çarptırdı. Bu arada Tacikistan, Şubat 1992'de BM üyeliğine alındı.



XIX. yy. ortalarına kadar Buhara ve Kokand hanlıklarına



bağlı olan günümüzdeki Tacikistan toprakları, Rusların 1805'te Buhara Hanlığı'nı, 1876'da Kokand Hanlığı'nı,



1895'te Pamir yaylasını ele geçirmeleriyle, Rus ege



Tacikler



Orta Asya'da halk toplulugu. Iran asıllı olan, Farsça'nın



214 TACITUS değişmiş bir biçimini konuşan Tacikler, Orta Asya'nın en eski (İ.Ö. 3000'e doğru bölgeye yerleştikleri sanılır)



Tacoma



halklarındandırlar. VII. yy'da Arapların, XIII. yy'da Mo



ABD'de kent. Washington eyaletinin orta-batı kesimin de, Puget boğazının kollarından biri kıyısında yeralan,



gollann, XIX. yy'da Rusların egemenliğini kabul etmiş lerdir. Günümüzde toplam nüfusları 8 milyon dolayın dadır. Bunun yaklaşık 4 milyonu Afganistan'da, 3 mil



Pierce yönetim bölümünün merkezi olan Tacoma'nın nüfusu 176 663'tür (çevre belediyelerle 586 203 nüf.).



yonu Tacikistan Cumhuriyeti'nde, 1 milyona yakını Öz



Önemli bir liman ve karayolları kavşağı olan kentte, ke



bekistan'da, birkaç bini de Doğu Türkistan'da (Çin) ya şamaktadır.



reste fabrikaları, tersaneler, vb. sanayi tesisleri kurul muştur. Tacoma kentini Olympic yarımadasına bag layan köprü, ABD'deki en uzun asma köprülerden bi



Tacitus



ridir.



Latin tarihçisi (? İ.S. 55'e d.-2120'ye d.). Hitabet sanatı öğrenimi gören Tacitus (tam adı Publius Cornelius Taci



Tafari Makonnen: Bk. HAILE SELASİYE.



tus'tur), Vespasianus döneminde siyasete atıldı. 88'de praetor, Titus döneminde quaestor, Domitianus dône



taflan



minde tribunus oldu. C. Julius Agricola'nın kızıyla evle



nip (77 ya da 78), taşrada çeşitli illerde yöneticilik yaptı.



93'te (Agricola'nın ölümü) Roma'ya dönüp, bir süre gölgede yaşadıktan sonra, 110'a doğru Asya eyaleti va



Gülgiller ailesinden ağaççık türü. Bodur (en çok 5-6 m), koyu yeşil yapraklı, beyaz çiçekli bir ağaççık ya da çalı olan taflan (Bil. a. Prunus Laurocerasus), makasla kolay



liliğine getirildi.



ca budanarak biçim verilebildiği için, süs bitkisi olarak



Başlıca yapıtları: Dialogus de Oratoribus (Hatipler Söyleşisi, bazı bölümlerini onun yazmadığı ileri sürü



ve çit oluşturmak için yetiştirilir. 8-10 mm boyundaki aynı adlı meyvesi (karayemiş ve laz kirazı da denir) Ku



lür). Agricola (98), Germaniae (98), Historiae (Tarihler, 109'a d.): Augustus'un tahta çıkışıyla Neron'un devril



zeydoğu Anadolu'da yenir.



mesi arasındaki dönemi anlatan ve günümüze ancak



Taft, William Howard



bazı parçaları kalan Yıllıklar (Annales).



ABD'li devlet adamı (Cincinnati, Ohio 1857-Washing.



Tacizade Cafer Çelebi: Bk. CAFER ÇELEBİ, TACİZADE.



Tac Mahal Türk-Hint imparatoru Şah Cihan'ın, çok sevdiği eşi Mümtaz Mahal için anısına Agra'da (Hindistan) yaptır



diği (1631/1632-1643) türbe. Renkli taş kakmalı, da marlı beyaz mermerden oluşan Tac Mahal, çok dilimli kemerleri, kasnak bölümünde daralan çift çeperli kub besi, tirabzan parmaklığı biçiminde sütun gövdeleri, üçer şerefeli dôn minaresiyle Türk-Hint mimarlığının en kusursuz örneklerindendir. Yapıyı, Anadolulu ya da



Şirazlı olduğu sanılan Üstat Muhammet İsa'nın ger



çekleştirdiği kabul edilir.



Türk Hint İmparatorluğu'nun en güzel yapıtlarından Tac



Mahal, damarlı mermerden yapılmış, beyazlığını



vurgulamak için, iki yanına, bakışımlı düzende kırmızı kunitaşından iki kanatleklenmiştir.



ABD'nin 27. cumhurbaşkanı William Howard Tatt.



ton 1930). Çinninnati Hukuk Fakültesi'ni bitiren Willi



am Howard Taft, bir süre avukatlık yaptıktan sonra,



Ohio Yüksek Mahkemesi üyeliğinde bulundu. 1901 1904 arasında Filipinler genel valiliği yapıp, Savunma bakanlığına atanarak (1904), Küba ayaklanmasını



(1906) bastırmakla görevlendirildi. 1909'da Cumhuri



yetçi Parti'den cumhurbaşkanlığına seçilip, 1912 se



çimlerinde Demokrat Parti adayı T. W. Wilson'a yenil di. Bir süre Yale Universitesi'nde anayasa hukuku ders.



leri verip, Yüksek Mahkeme başkanlığına atandı (1921).



Tagalog: Bk. MALEZYA-POLİNEZYA DİLLERİ.



TAHMASPI



215



adası. Büyük Okyanus'ta, Avustralya'nın 5 600 km ka dar doğusunda yeralan Tahiti'nin yüzölçümü 1 041



Tagor, Rabindranath Hintli şair ve yazar (Kalküta 1861-Santiniketan, Batı



Bengal 1941). Soylu bir ailenin on dördüncü çocuğu



km², nüfusu 115 820, merkezi Papaete'dir. Taravao



kıstağının bağladığı iki yanardağ konisinin (yükseltisi 2 237 m olan Orohena ve yükseltisi 1 332 olan Roniu ya



nardağları) başlıca engebeleri oluşturduğu Tahiti'de, yıllık yağış tutarı 1 750-2 500 mm, yıllık sıcaklık ortala maları 24 "C-29 "C arasında değişir. Hindistancevizi, Hindistan'ın



başlıca şairlerinden ve tiyatro



yazarlarından Rabindranath Tagor, yapıtlarındaki Bati



şekerkamışı, vanilya ve kahve de yetiştirilmekle birlikte,



başlıca gelir kaynağını turizm oluşturur. Önce İngiliz gezginleri Samuel Wallis (1767), James Cook (1769, 1773, 1777) ve William Bligh'ın (1788) ug



radiklan Tahiti adasında, İngiliz misyonerleri yerli halk (Polinezyalılar) arasında anglikanlığı yaymaya başladı. larsa (1797) da, Louis Antoine de Bougainville'in



geleneklerini



1768'de hak iddia etmiş olduğu adaya XIX. yy'da yerle şen Fransız misyonerlerinin etkisiyle, halkın büyük bö



birleştirme çabalarıyla,



sine giren Tahiti, 1880'de Fransa tarafından ilhak edildi



ve Doğu



uluslararası ün



kazanmış, 1913'le Nobel Edebiyat



Ödülü'nü almıştır.



olan Rabindranath Tagor, Batı kültürüne açık bir ortam da yetişti. Hukuk öğrenimi için İngiltere'ye gönderildiy se (1878) de, edebiyat ve müziğe yönelip, yurduna döndükten sonra Yurop-Pravasir Patra (Bir Avrupa Yol



cusunun Mektupları, 1881), Valmiki'nin Dehası (mu zikli dram, 1882) ve Trajik Av(müzikli dram, 1882) ya



pıtlarını yayınladı. Akşam Türküleri ve Sabah Türküleri adlı şiirlerinde (1882-1883), panteist bir din anlayışıyla



coşkulu bir doğa sevgisijortaya koyup, 1901'de Santini



ketan'da Vişva Bharati okulunu açtı (okul, daha sonra



bir üniversiteye dönüştürüldū). Biryandan da kitaplan ni (Çitra, 1896; Dakghar (Postane]) yayınlayıp, eşinin



(1902), kızının (1903), yakın öğrencisi Satir Candra Roy'un (1904), babasının (1905) ve oğlunun (1907) art



arda ölmeleriyle büyük bir sarsıntı geçirdiyse de, yaz mayı sürdürdü. Siyasal eylemlerinden ötürü üniver siteden atılan öğrencilere yeniden okuma hakkı ve



rilmesi için çaba harcadı. 1913'te Nobel Edebiyat Ödü



lümü katolikliği benimsedi. 1843'te Fransa'nın himaye



ve Fransız Polinezyası "denizaşın toprağı"nın bir bölü münü oluşturdu.



Tahmasp ! İran şahı (Isfahan 1514-Gazvin 1576). Safevi devletinin kurucusu olan babası Şah İsmail ölünce tahta çıkan (5



Mayıs 1524) Tahmasp I, önce iç anlaşmazlıklarla, Öz bek baskılanyla uğraştı. Osmanlıların Avusturya'yla antlaşma imzaladıktan sonra, İran'a savaş açmalarının ve Adilcevaz, Erciş, Van, Tebriz'in Ibrahim Paşa tarafın



dan alınmasının (1535) ardından, Tebriz ve Van'ı kuşa



tarak geri almak istediyse de, Bağdat'ta kışlamakta olan



Kanuni Sultan Süleyman'ın Azerbaycan seferine çıka rak Tebriz'e ulaşması üstüne, Van kuşatmasını kaldıra



rak çekilmek zorunda kaldı. İsteği üstüne imzalanan barış antlaşmasına, Kanuni Sultan Süleyman'ın Diyar



bakır'a geçmesinin ardından uymayıp, Van ve Erciş'i al



dıysa da, Tebriz seferine çıkan (31 Mart 1548) Kanuni



Sultan Süleyman'ın karşısında yenilgiye uğrayarak, Tebriz'in Osmanlılara geçmesine (26 Temmuz) göz



yummak zorunda kaldı. 1552'de, Osmanlı ordusunun



lü'nü alip, 1915'te verilen “sir unvanından, İngilizlerin



Pencab ayaklanmasını kanlı biçimde bastırmaları üstü ne vaz geçti (1919).



Öbür yapıtları: Gitancali(şiirler, 1910); Büyüyen Ay (The Crescent Moon, şiirler, 1913); Meyve Zamanı(şiir ler, Fruit Gathering. 1916); Yurt ve Dünya (roman,



Ghae Bhaire, 1919); vb.



tahil Dünya nüfusunun büyük bölümünün temel besin mad delerini oluşturan buğday, mısır, çavdar, arpa, vb. bitki



leri ve tanelerini belirten ortak terim. Tümü biryıllık, sert



saplı, aynı yıl içinde ekilip ürün veren bitkiler olan tahıl ların tohumlari, genel olarak % 70 oranında karbonhid ral, % 9-14 oranında protein içerirler; ama temelde karbonhidrat kaynağı olmakla birlikte, çok büyük mik tarlarda tüketildiklerinden, dünyanın protein gereksin mesinin % 70'ini karşılarlar.



Tahir Paşa Çengeloğlu: Bk. ÇENGELOĞLU TAHİR PAŞA. Tahiti Fransız Polinezyası'nın ve Cemiyet adalarının en büyük



Besin maddelerinin en önemli öbeklerinden birini



oluşturan tahılların başlıcalanı bugday (A), sert bugday (B), pirinç (C), dari (D), sorgum (E), muisir (F), arpa (G), yulaf(H)



ve çavdardır (1).



216



TAHMASP II



Tamışvar'ın fethiyle ve Eğri kuşatmasıyla uğraşmasın



TARIH



dan yararlanarak Doğu Anadolu'ya girip, Erçiş, Adilce vaz, Van, Muş, Bitlis ve dolaylarını yağmalayarak, Ahlat



Rey'in kuzey banliyösünde bir tarım köyü olarak kuru



Nahçivan, Erivan, Karabağ'ı ele geçirmesi karşısında, yeniden barış istemek zorunda kaldi (1 Haziran 1555)



ve o tarihten sonra, Osmanlı İmparatorluğu'yla ilişkile



vi'nin yönetimi merkezleştirme çalışmaları sonucun da büyük ölçüde genişledi ve nüfusu önemli ölçüde ar tarak, 1922'de 200 000'ken, 1960'ta 2 milyona yaklaş



rini bozmamaya çalıştı. 1574'te hastalanması ve yerine



tı. 1943'te kentte Stalin, Churchill ve Roosevelt'in katil



oğullarından hangisinin geçirileceği konusunda emirler



dıkları Tahran Konferansı yapıldı.



kalesini ele geçirdi. Bunun üstüne Kanuni Sultan Süleyman'ın yeniden İran seferine çıkması ve kışı Halep'te geçirdikten sonra,



lan, Rey'in Moğollar tarafından yakılıp yıkılmasından



sonra Kaçar sülalesi hükümdarları tarafından başkent yapılan Tahran, XX. yy. başlarına kadar çok yavaş bir tempoyla gelişti(1922).1925'ten sonra, Rıza Şah Pehle



arasında anlaşmazlık çıkınca, zehirlenerek öldürüldü.



Tahmasp 11 İran şahı? 1704-Sebzevar 1740). Şah Hüseyin'in oğlu olan, babası Afganlılara tutsak düşünce tahta çıkan



tahtakurusu Yarımkanatlılar takımından böcek türü. Dünyanın he



men her yanında rastlanan tahtakurusu (Bil. a. Cimex



(1727) Tahmasp II, Afganlılarla savaşımı sürdürüp, ye nilince Osmanlılardan yardım istedi. İsteğine yanıt ala



Tahtakurusu



mayinca, Rusya'ya bir elçi göndererek, Afganlıların



(



C. lectularius), beş dakika içinde beden ağırlığına eşit



İran'dan çıkarılmasına karşılık Çar Petro'ya Gilan, Ma zanderan ve Esterabad'ı vermeyi kabul etti. Bunun üs



miktarda kan emebilir.



Doyduktan sonra, yeniden kan emmeden aylarca



tüne Osmanlıların, Rusların Hazar kıyılarına inmesini önlemek için harekete geçerek Kirmanşah ve Heme



yaşayabilir.



dan'ı almalarının ardından, Afganistan kralı Eşref Şah'ın Kandehar hâkiminin bir baskınında öldürülmesiyle



(1729) en büyük rakibinden kurtulunca, Osmanlılara



savaş açtı (1732'ye kadar süren savaş, barış yapılmasıy la ve Şirvan ile Karabağ'ın Osmanlılarda kalmasıyla so



nuçlandı); ama hemen ardından, tahttan indirildi. Tahran



İran'ın başkenti. Elburz dağlarının güney eteğinde, do



rukları her zaman karlarla kaplı Demavend dağı yakı ninda, 1 200 m yükseltide yeralan Tahran'ın nüfusu 6 300 000'dir (çevre belediyelerle birlikte), Ülkenin baş



lica sanayi merkezi olan kentte (İran'ın toplam sanayi



üretiminin yaklaşık yarısı), besin sanayisi, makine yapi



mi, otomotiv sanayisi, vb. sanayi kolları önemli ölçüde



gelişmiştir. Ama her şeyden önce, bir ticaret ve hizmet ler kesimi kenti, önemli bir öğretim (Tahran Üniversitesi



ve Ulusal Üniversite) merkezidir. Tahran'dan görünüş,



lectularius; tahtabiti de denir), oval, yassı bir böcektir.



Gündüzleri duvar ya da döşeme çatlaklarında gizlenir; geceleri ortaya çıkıp, insan dahil omurgalıların kanını



emerek beslenir. Isırdığı yer kaşınıp kızardığı için rahat sız edici bir böcek olmakla birlikte, hastalık taşımaz. Böcek öldürücü ilaçların gelişmesiyle dünyadaki tahta kurusu sayısı büyük ölçüde azalmıştır.



Tahtalı dağı Akdeniz Bölgesi'nde dag. Antalya Körfezi'nin batı kıyı



sinda, Kemer'in güneybatısında yer alan Tahtalı dağının yükseltisi 2 375 m'yi bulur. Ülkemizde deniz kıyısında apansızın yükselerek bu yükseltiye erişen tek dağdır.



Tahtalı dağları Akdeniz Bölgesi'nde dağ sırası. Adana ilinin kuzey sini rindan başlayıp, doruk dizileri halinde Uzunyayla'nın güneyine kadar uzanarak İç Anadolu Bölgesi'ne soku lan Tahtalı dağları, Seyhan ırmağının kolları tarafından



derinlemesine yarılmışlardır. Yükseltileri Bey dağında



3 075 m'yi, Bakır dağında 2 707 m'yi bulur. Kuzey doğu kesimleri aşağıyukarı çıplak, güney kesimleri ormanlarla örtülüdür.



Taif



Suudi Arabistan'da kent; Hicaz'da, Mekke'nin doğu



sunda yeralan Taif'in nüfusu 300 000'dir. Bahçelerle çevrili olan kent, Hicaz zenginlerinin yazlık merkezidir.



Yavuz Sultan Selim tarafından bütün Hicaz bölgesiy



le birlikte Osmanlı topraklarına katılan (1517) Taif, 1803'te Vahhabiler tarafından alındı. Tosun Paşa tara



fından geri alınıp, yeniden Osmanlı toprağı olarak Mek ke şeriflerinin yönetimine verildi. Abdülhamit II döne



minde sürgün yeri olarak kullanıldı (Mithat Paşa ve Da mat Mahmut Celalettin Paşa Taif zindanında öldürüldü ler). Birinci Dünya Savaşı sırasında Mekke şerifi Hüse



yin Bin Ali'nin denetimine girip (1916), savaşın biti minde Hicaz melikliğinin topraklarına katıldı (1918). 1924'te Vahhabilere geçti.



TAKIMYILDIZ



Taiga, Ike No Japon ressamı (Kyoto 1723-ay.y. 1776). Çinlilerden öğ renilen manzara resmi tekniklerini geliştiren İke No Tai ga, Nanga okulunun başlıca temsilciliğini yaptı. Manza ra resimlerinin yanı sıra, yazı ustalığıyla da ün saldı.



Taine, Hippolyte Fransız filozofu, eleştirmeni ve tarihçisi (Vouziers 1828 Paris 1893). Çeşitli liselerde ders veren Hippolyte Tai ne, Essai sur les Fables de La Fontaine (La Fontaine'in Fablları Üstüne Deneme, 1853) adlı çalışmasıyla edebi



yat doktorasını verip, 1855'ten sonra çeşitli dergilerde



yazılar yayınladı.1856'da Essaisur Tite-Live (Titus Livius



Üstüne Deneme) adlı edebiyat tarihi çalışmasını yayın layıp, çeşitli ülkelere yolculuklar yaparak arşivleri tara



di. Derlediği bilgilerle Nouveaux Essais de Critique el d'Histoire (Yeni Eleştiri ve Tarih Denemeleri, 1858),



Philosophes Francais au XIX ème Siècle (XIX. yy. Fransız Filozofları, 1857) ve Histoire de la littérature Anglaise (ingiliz Edebiyatı Tarihi, 1864) adlı kitaplarını yayınladı. 1866'da Güzel Sanatlar Okulu'nda sanat tarihi dersleri



verip (1882'de ders notları La Philosophie de l'Art (Sa



nat Felsefesi) adıyla yayınlandı), 1870'te De l'Intelligen ce (Zekâ Üstüne) adlı denemesini yayınladı. 1870 Fran siz-Alman Savaşı'ndan sonra, Origines de la France



Comtemporaine (Çağdaş Fransa'nin Kökenleri) adlı ki tabını yazmaya başladı (1893'te yayınlandı)



Taipei Bk. TAYBEY.



217



neraller (1silişlemle kesme) de işlenebilir.



Talaş kaldırarak çalışan takım tezgahlarından başlı caları arasında planya tezgâhı, freze tezgâhı, torna,



matkap tezgahı, taşlama tezgâhı, bileme tezgâhı, biç me tezgâhı, vb., gerecin biçimini değiştirme ilkesine dayanan takım tezgahlarının başlıcaları arasında da so guk çekme presleri, merdaneler, sac kesme makinele. ri, sac kıvırma tezgahları, kesme presleri, makaslar, zimbalar, vb. sayılabilir.



takımyıldız Gökyüzünde uzlaşmaya dayalı, belirgin bir şekil çizen



ve çizdiği şekle göre özel bir ad verilen yıldızlar toplulu



ğu. Yıldızlarla dolu gökküreyle büyülenen Eskiçag in sanları, görünüşte hareketsiz duran takımyıldızlara, bi çimlerine uygun düştüğü ölçüde hayvan, eşya ya da mi



toloji kahramanlarınınadlarını vermişlerdir. Bu adlar



dan bir bölümü hâlâ kullanılmaktadır. Ptolemaios 48 ta



kımyıldız saymış ve bunlan parlaklıklarına göre sınıflan dırmış, en parlak takımyıldızları "birinci büyüklük”, en



sönük olanları “altıncı büyüklük” kavramlarıyla belirle miştir. Bu sınıflandırma, yeni bulgularla genişletilerek sürekli kullanılmış. Sununda Ptolemaios'un "büyüklük” kavramı, yerini "kadir" kavramına bırakmıştır. Bu kav ram, görme duyusu yasalarına göre değerlendirilir ve bir gök cisminin standart uzaklıkta verdiği parlaklıkla belirtilir. Söz konusu sınıflandırmada yapılan değişiklik



ler, büyük ölçüde optik aygıtların gelişmesine dayan maktadır. Doğal olarak, kadirin gerçek parlaklıkla ilişki si yoktur: Çok uzak dev yıldızlar, çok zayıf görülebile ceği gibi, tersi de olabilir.



Kuzey gökkūrede en ünlü takımyıldız Büyükayı'dır.



Tajo irmağı İber yarımadasının en uzun (1 000 km) irmağı. Mad



rid'in 130 km doğusunda, Albarracin dağlarında doğan Tajo (Portekizce Tejo) ırmağı, güneybatıya doğru akıp, Toledo'dan geçer; 50 km boyunca İspanya-Portekiz si nirini oluşturup, Portekiz'e girerek, batıya doğru akar;



güneybatıya dönüp, Santarem'den ve Lizbon'dan ge çerek Atlas okyanusuna (Lizbon körfezine) dökülür. Yaklaşık 86 600 km²'lik bir alanı akaçlayan irmaktan ve



başlıca kollarından (Jamara, Tajuna, Alberche, Alagon, Tietar, Guadiela ve Zezere ırmakları), sulamada ve hid



roelektrik üretiminde yararlanılır. Lizbon'dan Abran



tes'e kadar küçük gemilerin, Santarem'e kadar da bū yük gemilerin ulaşımına elverişlidir.



takım Hayvanbilim ve bitkibilim sınıflandırmalarında aileleri içeren, sınıftan küçük öbek. İki ya da daha çok sayıda aile kapsayan takımlar, genellikle alttakımlara ayrılır. Her takım ya da alttakımın üyeleri, ortak kalıtımsal ev rim özellikleri taşırlar ve daha büyük öbeklerdeki üye



Kutupyıldızı'ysa Küçükayı'nın bir parçasıdır. Büyüka



yı'nın iki arka yıldızını birleştiren sanal çizgi uzatılır ve üstünde, bu iki yıldızın birbirine uzaklığının beş kati ali nırsa, Kutupyıldızı bulunur. Kuzey kutbunda Kutupyıl dızı aşağı yukarı tam başucu noktasında görülür. Gök kürenin yarısı ve görünüşte Kutupyıldızı çevresinde hiç



batmadan dönen bütün yıldızlar, sürekli gözlemlenebi lir.



Büyükayı'nın iki arkayıldızı ile Kutupyıldızı'nıve Kol



tuk takımyıldızını birleştiren düşsel çizgi, yaz geceleri nin en güzel yıldızlarından biri olan Vega'yı bulma ola



nağı verir; bu yıldız, söz konusu çizgiye inilen dikme üs tünde yeralır; mavimsi bir işıltıyla parıldayan kuzey göklerinin bu en parlak yıldızı, Çalgı (Şilyak) takımyıldı



zinin bir parçasıdır. Yer üstünde Ay ve Güneş çekiminin



etkisiyle "limların devinmesi" denilen bir olay sonu



cunda ve 12 000 yıl sonra, bu yıldızın Kuzey kutbunu göstereceği sanılmaktadır. Güzel yaz akşamları, Çalgı, aşağı yukarı başucu nok



tasından geçer. Biraz doğuda Gökadamız'la kesişen ve dört yıldızdan oluşan büyük haç biçiminde, uzun boy nu, açık kanatlarıyla Kuğu takımyıldızı ortaya çıkar. Bi



ler arasındakilerden çok daha fazla ortak yanları vardır.



rinci kadirden çok parlak ana yıldızı Uçucu'yla, Kartal takımyıldızı da uçar gibidir. Gökadamız (Samanyolu)



takım tezgâhi



kımyıldızıyla, güneybatıda Akrep takımyıldızıyla karşı laşılır. Akrep takımyıldızı, batıya dönük kıskaçlan, eğik



Uygun güçlerin etkisi altında uygun biçimde hareket et



reği'ni taşıyan gövdesiyle kolayca tanınır.



tirilerek, bir takımın yardımıyla bir gereci işlemede kul lanılan makine. Takim tezgahları, kesici takımlarla ge



reçten talaş kaldırarak, gerecin biçimini değiştererek ya da gereçte bir durum değişikliği oluşturarak çalışırlar.



Işlenen gereç genelliklemetaller olmakla birlikte,takım



tezgâhlarıyla tahta ve plastik maddeler, hatta bazı mi



boyunca inilirse, ufuk yakınında güneydoğuda Yay ta



uzun kuyruğu ve birinci kadirden kızıl yıldız Akrep Yü



Yer'in yıllık hareketi sırasında izlediği tutulum düzle mi boyunca on iki takımyıldız (Koç, Boga, Yengeç, ikiz



ler, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova ve Balık) içeren Burçlar Kuşagı yeralır. Yer'in ekseni tulu



lum düzlemi üstüne eğildiğinden, Boga ve İkizler ta kimyıldızları, ufkun çok üstünde bulunur.



218 TAKİYETTİN Sonbahar, Oğlak, Kova, Balık ve Koç takımyıldızları ni ara konumlarıyla görme olanağı verir. Balık takımyıl



rin ayaklarına yerleştirilmiş çember kadranlara, ölçek



dızının kuzeyinde Büyūkayı'nın büyük bir kopyası olan



ler halinde işaretlenir. Bir gök cisminin koordinatları bi linirse, gökyüzünde bulunması kolaylaşır.



doğusunda, Andromeda'nın yakınında, değişken yıldız



Takiyettin



Kanatliat takımyıldızı görülür. Samanyolu'nun kuzey tūru Umacı'yı taşıyan Perse takımyıldızı yeralır.



Bu takımyıldızla birlikte kış göğü başlar ve Gökada



Türk astronomu ve matematikçisi (Kahire 1526-İstan



aşar. Gökyüzünde çok yükseklerde beşgen biçiminde



bul 1585'e d.). Mısırlı bilgin Muhammet Bin Maruf'un oğlu olan Takiyettin, Mısır'da bir süre müderrislik yap



miz, yaz mevsiminde olduğu gibi, būtün gökkūreyi Arabaa takımyıldızı görülür; özellikle, yıldızlarından



Kopella çok parlaktır. Onu Boğa takımyıldızı izler; Bo



ga'nın sağrı yönünde yeralan yıldız öbeği Ülker, Küçü



kayı'yı anımsatır. Birinci kadirden turuncu yıldız Alde baran, Boğa'nın gözü"nü oluşturur. Daha güneyde, aşağı yukan düzgün dev bir dörtgen biçiminde Oriyon uzanır. Bu takımyıldızda, kızıl dev İkizlerevi ve ak yıldız Ayak'la birlikte, çok parlak yıldızlar yeralır. Ayrıca üç



yıldızdan oluşmuş bir kemer taşıyan Oriyon'a, Büyük köpek ve Küçükköpek takımyıldızları eşlik eder. Gök kūrenin en parlak yıldızı Akyıldız, Büyükköpek takım yıldızına bağlıdır.



Ilkbaharda Yengeç ve Başak takımyıldızlar arasında



tuktan sonra İstanbul'a geldi. Müneccimbaşılığa atanip



(1571), Uluğ Bey'in Zic'inin düzeltilmesi ve tamamlan



masıyla görevlendirildi ve yeni bir zic hazırlayabilmesi



için Tophane sırtlarında bir gözlemevi yapıldı (1576). Ama bir kuyrukluyıldızın görünmesi ve büyük bir veba salgını gözlemevinin uğursuzluğuna bağlanınca, gõz lemevi yıktırıldı (1579); gözlem çalışmaları da yasak landı.



Takiyettin, gözlemlerde kullanmak için birçok aygıt yapmıştır: Yıldızların yüksekliğini ve açıklığını ölçen bir



aygıt; yıldız tutulumunu ölçen bir aygıt; vb. Bir tek kitabı vardır: Alat- RasadiyeiZic-i Şehinşahiye (Hükümdarla rin Zayiçesi İçin Gözlem Aygıtları).



Aslan takımyıldızı görülmeye başlanır. Regulus, As



lan'ın kalbini oluşturur. Başak takımyıldızında yeralan Başak, mavimsi beyaz renkte çok güzel bir yıldızdır.



Taklamakan çölü



Büyükayı'nın uzantısı üstünde çok parlak, kızıl renkli dev yıldız Arkturus'u taşıyan Çoban takımyıldızı yeralır. Çoban'ın önünde ve Büyükayı'nın hemen güneyinde,



Çin'in kuzeybatı kesiminde çol. Doğu Türkistan'da ye ralan, kuzeyde, güneyde ve batıda Tian Şan dağlarıyla sınırlı olan Taklamakan çölünün yüzölçümü 323 740



oldukça sönük bir takımyıldız olan Avköpekleri uzanır. Büyükayı'nın doğusundaysa, iki yamuk çizen Herkūlve Yilancı gözlemlenir. Büyük bölümü güneye kayan Yo



lancı, gene az çok güneyde bulunan Yılan takımyıldızı ni tutar gibidir.



Yer'in güney yankūresinde yeralan bir gözlemci, yu karda anlatılan takımyıldızları göremez; ama bu kez Er boğa, Hintli, Kuğu, Tukan ve Sunak'la karşılaşır. Güney



kutbunu belirleyen hiçbir önemli yıldız yoktur. Ama kutba yaklaşık 30' de yeralan ve dört yıldızdan oluşan haç biçiminde Güney Hacı'yla yon çizilebilir. Astronomi uzmanları, her yıldızın gökkūrede konu munu belirlemek için, coğrafyacılar gibi, kendilerine



km'dir. Tarım ırmağının geçtiği çõl, Asya'nın en kurak



çõlüdür. Sıcaklık ortalamaları yaz mevsiminde 38 "Cile kış mevsiminde -9 °C arasında değişir. Taksila



Pakistan'da arkeoloji alanı. Peşaver'in kuzeydoğusun da, Ravalpindi'ye 32 km uzaklıkta yeralan Taksila'da, 64 km²'lik bir alanda üç ayrı kentin yıkıntıları ortaya çı



karılmıştır. Başlıca buluntuları arasında, Buddha hey kelleri ve stupalar, Gandhara üslubunda yapılmış Buddha resimleri, vb. sayılabilir.



özgü koordinatlardan yararlanırlar. Gök boylamina bahar açısı' adı verilir ve 0 saat ile 24 saat arasında he



takvim



zey yarıkürede +, güney yarıkūrede –işaretli olacak bi çimde, 0 ile 90 arasında derece türünden hesaplanır.



dönüşlerini tamamlama süresine bağlı olan, günleri, ay



saplanır; enlemiyse “yükselim" diye adlandırılır ve ku Bu parametreler, astronomide kullanılan opiik aygıtla



Yer'in Güneş çevresindeki ya da Ay'ın Yerçevresindeki



ları, yılları ayırmayı sağlayan sistem. Eski Yunanlılardó



OOOOO



Papa Gregorius XIll'ün huzurunda, yeni takvimi hazırlamak için yapılan



çalışmaları canlandıran bir tablo. (Siena Devlet arşivi.)



TALLEYRAND-PÉRIGORD, CHARLES MAURİCE DE 219 neminde başlanan takvim hazırlama girişimleri, yavaş yavaş gelişmiş ve günümüzde benimsenen Güneş tak vimi, Ay takvimleri ve Ay-Güneş takvimleri ortaya çık



mıştır. Bunlar, Yer'in Güneş çevresinde dönmesine (365 gün, 5 saat, 48 dakika, 46 saniye), Ay'ın evrelerine ya da her ikisine birden dayanılarak ortaya konmuştur.



Günümüzde kullanılan takvim, başlangıçta 365 gün



den oluşuyor, nitekim Mısırlılar ve Persler, 30 günlük 12 ay sayıp, bunlara 5 gün ekliyorlardı. Ama hesaplanma mış olan çeyrek gün, dört yıl sonunda bir günlük farka yolaçıyordu. Her dört yılda bir, bu günü de eklemek gerekmekteydi.



İ.Ö. 45'te Jül Sezar döneminde gerçekleştirilen re formla, şubatın 28 gün yerine 29 gün sayıldığı 366 gün lūk artık yıllar ortaya çıkmış, ama bir yilda tam olarak



1/4 gün fazlalığı olmadığı için, Ortaçağ'da, mevsim



çevrimlerine oranla takvimin önemli ölçüde (10 gün)



geri kaldığı görülmüştür. Bu nedenle, 1582'de, Papa Gregorius XIil tarafından ikinci bir reform gerçekleştiril



miş ve gecikmeyi kapatmak için 4 Ekim 1582 perşembe



kanlığı(1912) yapıp,gönüllü olarak Birinci Balkan Sava şı'na katıldı. Babiali baskınını düzenleyenler arasında



yeralıp, Edirne Bulgarların eline geçince, orduyu hare



kete geçirerek kentin geri alınmasını sağladı. Istan



bul'da yapılan barış görüşmelerinde başdelege olarak



Osmanlı hükümetini temsil edip, Sait Halim Paşa kabi



nesinde İçişleri bakanlığına atandı (1913). Sait Halim Paşa istifa edince sadrazamlığa getirilip (4 Şubat 1917), Rusya'yla imzalanan Brest-Litovsk Banş Antlaşması go



rüşmelerinde Osmanlı devletini temsil etti (1918).Meh. met V tahta çıkınca da görevini sürdürüp, ateşkes imza



lanmasını kolaylaştırmak için istifa etti (17 Temmuz 1918). Birinci Dünya Savaşı sona erince, 'millete hesap vermek için geri döneceğini belirten bir mektup bıra karak Almanya'ya gidip Berlin'e yerleşti. 15 Mart



1921'de, oturduğu apartmanın yakınlarında bir Erme



ni militanı tarafından tabancayla vurularak öldürüldü.



Berlin'deki müslüman mezarlığında gömülü kemikleri



Şubat 1943'te İstanbul'a getirilip Hürriyeti Ebediye te pesindeki şehitliğe gömüldü.



gününden 15 Ekim 1582 cuma gününe geçilerek, her yüzyıl sonu, artık yılların dördünden ücünün sayılma masına karar verilmiştir. Böylece, ortodoks kilisesinin



günümüzde benimsemeyi sürdürdüğü Jūlyen takvi minden daha yaygın olarak kabul edilen Gregoryen



Talbot, William Henry



İngiliz fizikçisi (Lacock Abbey 1800-ay.y. 1877). Varlık



takvimine geçilmiştir.



li bir ailenin çocuğu olan William Henry Talbot, geniş bir kültür edindi (özellikle matematik ve arkeoloji dalla



Talat Paşa



düşünüp, 1837'de gümüş tuzuna ve tuzlu suya batınl



rinda). Ekrandaki görüntüleri kağıt üstüne saptamayı



Türk devlet adamı (Edirne 1874-Berlin 1921). Edirne



Posta ve Telgraf İdaresi'nde kätiplik yaparken, genç



mış kağıt kullanarak denemelerine başladı. Ertesi yıl, on



dakikalık pozdan sonra, kâğıt üstüne fotograf almayı



başardı (Daguerre o sıralarda ancak madeni levha ustu ne görüntü alabiliyordu). Ocak 1839'da, elde ettiği so



nuçları, özellikle potasyum iyodūre görüntü saptama



yöntemini Krallık Derneği'ne sunup, ertesi yıl yöntemi



ni geliştirdi ve “kalotip" adı alunda beratını aldı: Poz sū



resi 1 dakikaya düşmüştū; görüntü bromur potasyumla



saptanıyordu; pozitifler gümüş nitratlı kağıt üstüne ali niyordu. Kalotip yöntemi, Ingiltere'de bir süre kullanıl dıysa da, Talbot'un peşpeşe aldığı yeni beratlar yüzün



den yaygınlık kazanamadı.



Talleyrand-Périgord, Charles Maurice de Fransız siyasetçisi (Paris 1754-ay.y. 1838). Din Öğreni mi görüp, papaz olan (1779) Charles Maurice de Tal leyrand-Périgord, Autun piskoposu oldu (1788). Ra



hipler sınıfından États Généraux'ya ve Kurucu Mec



lis'e üye seçilip (1789), kilise mallarının ulusallas



tırılmasını destekledi. Devrim yönetiminin atadığı pis. Talat Paşa.



yaşta siyasetle ilgilenen Talat Paşa (asıl adı Mehmet Ta



larur), Abdülhamit Il'nin baskı rejimine karşı çalışmala ra katıldığı için tutuklandı (1895). Selanik'e sürülüp



(1898), Selanik Posta ve Telgraf Müdürlüğü'nde önce



gezici memur, sonra başkâtip olarak çalıştı. Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'nin (sonradan İttihat ve Terakki Fır



kası adını aldı) kurucu üyeleri arasında yeralıp (1906),



koposları kutsadığı için papa tarafından kinanip, kilise



hizmetinden ayrılarak, bir süre Ingiltere ve Amerika'da yaşadı. Fransa'ya dönünce (1796), Direktuvar tarafın dan Dışişleri bakanlığına getirildi (1797) ve 18-19 Bru maire komplosuna karışıp, Lunéville (1801), Amiens



(1802), vb. antlaşmalann görüşmelerini yürüterek, Be nevento prensliğine yükseltildi (1806). Napolyon'a



Avusturya'yla ilişkileri koparmamasını öğütlediği için



özgürlük ve devrim propagandası yaptığı için saraya jurnal edildi ve Anadolu'ya sürülmesi kararlaştırıldı



görevden alınıp (1807), Erfurt Görüşmeleri'nde (1808) ikili oynadığı için gözden düştü (1809). Napolyon'un tahttan çekilmesinden hemen önce, geçici hükümetin başkanlığına getirilip (1 Nisan 1814), iktidara gelen Lou



karar uygulanmadı). Iki kez İstanbul'a giderek ittihat ve



is XVIII tarafından Dışişleri bakanlığına atanarak, Viya



(ama başmüfettiş Hüseyin Hilmi Paşa'nın yardımıyla



ve Terakki'nin şubesini kurup, ikinci Meşrutiyet ilan edilince (1908) Edirne milletvekilliğine seçildi. İkinci



Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinde İçişleri bakanlığı (1909-1911), Sait Paşa kabinesinde Posta ve Telgraf ba



na Kongresi'nde Fransa'yı tam yetkiyle temsil etti ve



müttefikleri birbirine düşürmeyi başardı. Waterloo ye nilgisinden sonra etkisi azalıp, Louis-Philippe tarafın



dan Londra büyükelçiliğine atandı (1830).



220 TALLINN Tallinn Estonya'nın başkenti ve en büyük kenti. Finlandiya kör



hazırladığı Toprak reformu tasarısını yumuşatarak mec lislerden geçirip, Devlet Güvenlik Mahkemeleri'ni kur



durdu. 1973 seçimlerinde hiçbir parti iktidara geleme



000'dir. Önemli bir liman olan kentte, elektrikli motor lar ve kablo yapımı, çeşitli elektrikli aletler yapımı ve



yince, Ecevit başkanlığında CHP-MSP koalisyonu kuru luncaya kadar (7 Şubat 1974) görevini sürdürdü. Kon tenjan senatörlüğü sona erince (1976), Akbank yöne



balıkçılık sanayisi önemli ölçüde gelişmiştir.



tim kurulu başkanlığına getirildi.



fezinin girişi kıyısında yeralan Tallinn'in Inüfusu | 482



1219'da Danların yerleştikleri Tallinn (adı Eston ca'da “Dan hisarı" anlamına gelir), Hansa Birliği'ne katı



larak, XIII.ve XIV. yy'larda önemli bir ticaret merkezine dönüştü. XVIII. yy'da Rusya tarafından işgal edilip, XIX. Yy. sonlarında sanayisi gelişmeye başladı. 1918-1919 arasında ve 1941-1944 arasında Alman işgali altında kaldı.



Talu, Ercüment Ekrem Türk romancısı (İstanbul 1888-ay.y. 1956). Recaizade Mahmut Ekrem'in (BK. RECAİZADE MAHMUT EKREM)



oğlu olan ErcümentEkrem Talu, Galatasaray Lisesi'ni bi tirip (1905), bir süre Paris Siyasal Bilgiler okulunda öğre nim gördü. Yurda dönünce Düyunu Umumiye'de mü tercimlik (1906) yapıp, Ayan Meclisi mütercimliğine



geçerek (1908), Babiali Teşrifat memurluğuna getirildi. Damat Ferit Paşa'nın sadrazamlığı sırasında Matbuat Umum müdürlüğüne atanıp (1919), beş ay kalabildiği bu görevden işgal kuvvetleri temsilcilerinin şikâyeti so nucu alındı ve bir süre cezaevinde yattı. Ankara hükü meti tarafından aynı göreve getirilip (1923), Riyaseti Cumhurbaşkâtipliği (1924), Varşova Elçiliği müsteşarlı



ģi (1931), Siyasal Bilgiler Okulu (1936) ve Gazi Eğitim



talyum Periyodik çizelgenin IIIA grubunda yeralan kimyasal element. Simgesi TI, atom sayısı 81, atom ağırlığı 204,3 olan talyum, fiziksel özellikleri kurşununkine, kimyasal özellikleri de potasyumunkine benzeyen bir ağır me



taldir. 1862'de birbirlerinden bağımsız olarak İngiliz



kimyacı Crooks ve Fransız kimyacısı Claude-Auguste Lamy tarafından bulunmuştur. Grimsi beyaz renkli, yu muşak,303°C'ta ergiyen bir metaldir(yoğunluğu 11,8). Bileşiklerinde iki ya da üç değerliklidir. Bileşiklerinden



talyum sülfür, bazı işilelektrik fotosellerin yapımında kullanılır.



Tamaulipas Meksika'nın dağlık kuzeydoğu kesiminde eyalet. Yu



zölçümü 79 598 km², nüfusu 2 244 208, merkezi Victo ria kenti olan Tamaulipas'ta, başlıca gelir kaynağı XX.



yy. başında bulunan petroldur. Ayrıca tahıl, pamuk, şe kerkamışı, tütün ve kahve yetiştiriciliği gelişmiştir.



Enstitüsü (1937) Fransızca öğretmenliği,Galatasaray Li



tambur



üyeliği gibi görevlerde bulundu.



den (gövde, göğüs, sap) oluşan tamburun (tanbur da



(1904) Ercüment Ekrem Talu, Meşrutiyet'ten sonra çe



şitli dergi ve gazetelerde yayınlanan makaleleri, fikrala



dan, göğsü genellikle köknardan, sapi (104-106 cm) kemikten yapılır. Sapın üstündeki perdelere parmak uçlarıyla basılıp, tellerine (üç çift) mizrapla vurularak



Mütareke döneminde Aka Gündüz'le birlikte bir mizah



çalınır.



met Rasim-Hüseyin Rahmi Gürpınar geleneğine bağlı



Tamburi Büyük Osman Bey: Bk. OSMAN



sesi edebiyat öğretmenliği (1943), Istanbul Şehir Tiyat roları Edebi Heyeti üyeliği, Sular İdaresi idare meclisi



İlk yazıları Çocuklara Mahsus Gazete'de yayınlanan



ni, söyleşileri, mizah öyküleri ve romanlarıyla tanındı.



Türk müziğinde ses alanı en geniş çalgı. Üç ana bölüm denir) gövdesi maun, ceviz, gül, kestane, vb. ağaçlar



dergisi (Alay, 1920-1922) çıkardı. Romanlarında Ah kalarak toplumsal konuları ele alip, mizah yoluyla bazı sorunları incelemeye yöneldi. Yalnızca güldürmeyi



BEY, TAMBURİ BÜYÜK.



amaç alan yapıtlar da verip, özellikle Meshedi dizisisiy le un saldı.



Romanları: Asriler(1922), Gün Batarken (1922), Ko



puk (1922), Sabir Efendi'nin Gelini (1922), Kundakçı



Tamburi Cemil Bey: Bk. TANBURI CEMİL BEY.



(1926), Meshedi ile Devriâlem (1927), Gemi Arslani



(1928), Meshedi Arslan Peşinde (1934), Kodaman (1934), Bu Gönül Böyle Sevdi(1941). Çömlekçioğlu ve Ailesi (1945), vb.



Tamburi Fuat Efendi: Bk. FUAT EFENDİ, TAMBURİ.



Öyküleri: Teravihten Sahura (1923), Sevgiliye Ma



sallar (1925), Güldüren Kitap (1927), Meşhedi'nin Hi kayeleri (1927).



Tamburi İsak: Bk. ISAK, TAMBURI.



Talu, M. Naim Türk iktisatçısı ve siyasetçisi (İstanbul 1919). İstanbul



Tamburi İsmet Ağa: Bk. İSMET AĞA, TAMBURİ.



Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitiren (1943) M. Naim



Talu, Sümerbank'ta ve Merkez Bankası'nda çalıştı.



Merkez Bankası genel müdürlüğü (1967) ve yönetim



kurulu başkanlığı yapıp, ikinci Erim (1971-1972) ve Me len (1972-1973) hükümetlerinde Ticaret bakanlığında



Tamburi Küçük Osman Bey: Bk. OSMAN BEY, TAMBURI KÜÇÜK.



bulundu. Bakanlığı sırasında Cumhurbaşkanı Sunay ta



rafından senatörlüğe getirilip (1972), Melen hükümeti



çekilince, CGP ve AP'nin ortak adayı olarak yeni hükü



meti kurdu (15 Nisan 1973). Daha önceki hükümetlerin



Tamburi Mustafa Çavuş: Bk. MUSTAFA ÇAVUŞ, TAMBURİ.



TANCA



Tamburi Osman Bey: Bk. OSMAN BEY,



TAMBURİ BÜYÜK; OSMAN BEY, TAMBURI



221



Tammerfors: Bk. TAMPERE.



KÜÇÜK. Tampa



Tamer, Ülkü



ABD'de liman kenti. Florida eyaletinin orta-batı kesi



Türk şairi, yazarı ve çevirmeni (Gaziantep 1937). Ro



bert Kolej'i bitiren (1958) Ülkü Tamer,özel tiyatrolarda oyunculuk, çevirmenlik yaptı. Milliyet yayınlarını yöne



tip, Milliyet Çocuk Dergisi'ni çıkardı. İkinci Yeni duyar lılığını paylaşan, soyutlamalara yönelik bir imge şiirinin yanı sıra, ironiyle beslenen denemeler yayınladı. Edith Hamilton'dan Mitologya çevirisiyle 1965 TDK Çeviri Ödülü'nü aldı.



Başlıca yapıtları: Soğuk Otların Altında (1959), Vir gülün Başından Geçenler(1965), İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür (1966; 1967 Yeditepe ŞiirArmağa ni), Pullar Savaşı(çocuk öyküleri, 1975), Gün Işığı Hoş çakal (çocuk öyküleri, 1976), Alleben Öyküleri(öykü ler, 1991; Yunus Nadi Öykü Ödülü), vb.



minde, Tampa körfezi kıyısında yeralan, Hillsborough yönetim bölümünün merkezi olan Tampa'nın nüfusu 280 015'tir (çevre belediyelerle 2067 959). Önemli bir



sanayi merkezi olan kentte, besin sanayisi, kimya sana



yisi ve puro yapımı büyük ölçüde gelişmiştir. Tampere



Finlandiya'nın güneybatı kesiminde kent. Helsinki'ye



160 km uzaklıkta yeralan Tampere'nin (İsveççe Tam merfors) nüfusu 171 608'dir. Finlandiya'nın dokuma sanayisi merkezi olan kentte, ağır makineler yapımı, ka



ģit hamuru ve kağıt yapımı da büyük ölçüde gelişmiştir. Gölleri, güzel bahçeleri ve parklarıyla çok sayıda turist de çekmektedir.



Tamışvar



Tanaka, Kakuei



Romanya'nın batı kesiminde kent. Banat ovasında ye



Japon siyasetçisi (Futada (günümüzde Nişiyama)



ralan, Timiş bölgesinin merkezi olan Tamışvar'ın (ya da Temeşvar, Romence Timişoara) nüfusu 338 920'dir.



Önemli bir sanayi (metalürji; motor yapımı; kimya sa nayisi; dokuma sanayisi; vb.) ve öğretim (üniversite) merkezidir.



Ahmet Paşa tarafından 1552'de 28 günlük bir kuşat ma sonucunda fethedilen Tamışvar, 1716'da Avustur



ya birliklerinin kuşatmasına 40 gün direndikten sonra



teslim oldu. Pasarofça Antlaşması'yla resmen Avustur ya'ya bırakılıp, daha sonra Romanya'ya katıldı. Tamiller



1918). Liberal Demokrat Parti'den milletvekilliğine se



çilen (1947) Kakuei Tanaka, Adalet Bakanı yardımcılığı (1948), Posta ve Haberleşme bakanlığı (1957), Maliye bakanlığı (1962-1965), Dış Ticaret ve Sanayi bakanlığı (Temmuz 1972) yaptı. Liberal Demokrat Parti'nin baş



kanlığına seçilip, başbakanlığa atanarak (Temmuz 1972), Çin'le yeniden ilişki kurdu; SSCB'yle işbirliği an



laşması yaptı(1973); ABD'yle anlaşmaları sağlamlaştır di(1974). Ama iktisadi büyümeyi denetim altına almayı



başarmadı. Kişisel servetinin kaynağıyla ve seçim öde neklerini kullanışıyla ilgili eleştiriler de başlayınca, hem



başbakanlıktan, hem parti başkanlığından çekildi (Ka



Hindistan'ın güney kesiminde ve Sri Lanka'da yaşayan halk. Dravid dillerinden birini konuşan Tamillerin yak laşık 32 milyonu Hindistan'ın Tamil Nadu eyaletinde,



sım 1974) ve uzun bir yargılamadan sonra, dört yıl ha



pis cezasına çarptırıldı (1987).



yaklaşık 5 milyonu Sri Lanka'da yaşar. Ayrıca Malaysia,



Tananarive: Bk. ANTANANARIVO.



mil toplulukları vardır. Sri Lanka Tamilleri, 1980 yılların dan başlayarak, ülkede çoğunluğu oluşturan Seylanli



tanbur: Bk. TAMBUR.



Tamil Nadu



Tanburi Ali Efendi: Bk. ALİ EFENDİ,



Afrika'nın çeşitli ülkeleri ve Mauritius adalarında da Ta larla sık sık çatışmışlardır. (Bk. SRI LANKA.)



TANBURİ.



Hindistan'ın güneydoğu kesiminde eyalet. Koroman ,



del kıyısında (Bengal körfezi kıyısı) yayılan Tamil Na du'nun (eski Madras) yüzölçümü 130 000 km nüfusu 48 408 000'dir. Kerala, Karnataka ve Andhra Prades eyaletleriyle sınırlı olan Tamil Nadu'da, nüfusun dörtte



üçünü oluşturan Tamiller özellikle pirinç, darı, yerfıstı



gl, şekerkamışı , pamuk yetiştiriciliğiyle geçinirler. Bü



yük kentlerde (merkez Madras, vb.) dokuma sanayisi,



besin sanayisi, otomotiv sanayisi, vb. sanayi kolları ge lişmektedir.



Tamm, Igor Yevgenyeviç Rus



fizikçisi



(Vladivostok



1895-Moskova



Tanburi Cemil Bey Türk tambur ve kemençe virtüözü, bestecisi (İstanbul 1871-ay.y. 1916). On yaşından başlanarak müzikle ilgi



lenip, henüz yirmi yaşına gelmeden tambur çalışıyla ün salan Tanburi (ya da Tamburi ) Cemil Bey, tamburun ya



ni sıra, kemençede de virtüözlük derecesinde ustalaştı.



Mülkiye'yi bitirip, Dışişleri Bakanlığı'nda memurluk yaptı. Tamburi Ali Efendi'nin romantizme kayan üslu bundan etkilenmekle birlikte kendine özgü bir üslup (bol mızrapla calma tekniği) geliştirdi. 60 kadar taksimin



1971).



1937'de Frank'la birlikte Çerenkov etkisi üstüne bir ku



ram geliştiren Igor Yevgenyeviç Tamm, yüksek yüklü parçacıkların madde içinde hareketini ve durmasını in



celedi. 1958'de Nobel Fizik Ödülü'nü Çerenkov ve Frank'la paylaştı.



yanı sıra, 18 saz eseri, 18 şarkı besteledi: ŞeddiAraban Saz Semaisi, Mahur Peşrev, Suzidilara Saz Semaisi, vb. Tanca Fas'ın kuzeydoğu kıyısında liman kenti. Cebelitarık bo



222



TANER, HALDUN Fas'ın kuzeydoğu kıyısında, Cebelitarık



bölgesinin oluşturduğu bir koy kenarında yeralan Tanca, 1923-1940 ve 1952-1956



arasında



uluslararası rejimle yönetilen yansız bir bölge olmuş, 1956'da Fas'a



katılmıştır.



gazının bati ucunda, İspanya kıyılarının 30 km kadar gü neyinde yeralan Tanca'nın nüfusu 385 000'dir. Her şeyden önce bir turizm merkezi olan kent, demiryolları ve karayollarıyla, Fas'ın öbür turizm merkezlerine (Ca



York Herald Tribune gazetesinin düzenlediği uluslara



rası yarışmada Türkiye birinciliğini Şişhaneye Yağmur Yağıyordu adlı öyküsüyle kazanarak (1953) adını du yurdu. Öykülerinde büyük kentin çeşitli kesimlerinden



Ayrıca, dokuma sanayisi ve balıkçılık, önemli ek gelir



seçtiği değişik tipleri, davranış tutarsızlıkları, çelişkileri, içtensizlikleriyle yansıtıp, gerçekliği alaycı, yergici bir



kaynaklarıdır. Kartacalılar tarafından bir ticaret merkezi (Tingi) ola



lerinin dışına çıkarak biçimsel yenilikler de denedi.Dra



sablanca, Fas, Meknes, Rabat kentleri) bağlanmıştır.



anlatımla sergiledi. Bazı yapıtlarında, geleneksel öykü



rak kurulan Tanca, Romalılar tarafından alınıp (Tingis),



matik türün başarılı örneklerini verdiği ilk oyunlarından



du. Vandallar ve Bizanslılar tarafından işgal edilip, VII.



le "gecekondu ortamında bir kahramanlık mitosunun



yy'ın sonunda müslüman Araplar tarafından fethedildi.



parodisini veren" Keşanlı Ali Destanıyla, Türk tiyatro



1471'de Portekizliler tarafından ele geçirilip, Bragança ailesinden Caterina ile Charles Il'nin evlenmesi üstüne



sunda bu türün ilk örneğini ortaya koydu. Daha sonra



siyasal-toplumsal taşlamanın ağır bastığı oyunlar yazdı.



Ingiltere'ye geçti. 1864'te İngilizler tarafından Fas'a ge



sonra, epik tiyatro denemelerine girişip, kendi deyimiy



Öykü kitapları: Yaşasın Demokrasi 1949), Tuş (



daha sonra Mauritania Tingitana eyaletinin merkezi ol



ri verilip, 1923'te uluslararası bir bölge oldu. İspanyol



(1951), Şişhaneye Yağmur Yağıyordu (1953). Ayışığın



yeniden uluslararası bölge ilan edildi. 1956'da uluslara rası rejimin yürürlükten kaldınlmasıyla Fas'a katıldı.



ik Hikaye Armağanı), Konçinalar (1967), Sancho'nun



Taner, Haldun



Vakfı Edebiyat Ödülü), vb.



lar tarafından işgal edilip (1940-1945). 1952'den sonra



Türk öykü ve oyun yazan (İstanbul 1915-ay.y. 1986).



da Çalışkur(1954),On Ikiye Bir Var(1954; 1955 Sait Fa



Sabah Yürüyüşü(1969; Bordighera Avrupa Mizah Fes



tivali Oykü Ödülü), Yalıda Sabah (1983,Sedat Simavi Oyunları: Günün Adamı (1953), Fazilet Eczanesi (1960), Bu Şehri Stanbul ki (1961), Huzur Çıkmazı



Galatasaray Lisesi'ni bitirip (1935), Almanya'da Heidel



(1961), Keşanlı Ali Destanı (1964), Vatan Kurtaran Şa



gören (1936-38) Haldun Taner, İstanbul Üniversitesi



(1964), Zilli Zarife (1966), Astronot Niyazi (1970), Ser



bitirip (1950), aynı üniversitede sanat tarihi asistanı ol



Aşk,u Sevda (1972), vb.



berg Üniversitesi'nde iktisat ve siyasal bilgiler öğrenimi



Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümünü



ban (1967), Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım



sem Kocanın Kurnaz Karısı (1971;TDK Tiyatro Ödülü),



du. Viyana'ya giderek tiyatro öğrenimi görüp (1955 57), Edebiyat Fakültesi ve Gazetecilik Enstitüsü'nde ti yatro, edebiyat, estetik dersleri verdi. Gazetelerde fik



Tanganyika: Bk. TANZANYA.



kadaşıyla Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nu kurdu (1967).



Tanganyika gölü



ra, başyazı, söyleşi türlerinde yazılar yayınlayıp, dört ar



Edebiyata öyküyle giren (1945) Haldun Taner, New



Haldun Taner.



Doğu Afrika'da gol. Büyük Rift vadisinde yeralan, de



rinlik (en derin yeri 1 436 m) bakımından dünyanın ikin ci gölü olan Tanganyika gölünün yüzölçümü 32 900 km?, uzunluğu 680 km, en geniş yeri 70 km'dir. Doğu



da Tanzanya, batıda Zaire, kuzeydoğuda Burundi, gü



neyde Zambiya'yla sınırlı olan Tanzanya gölü, önemli bir su yoludur ve kıyılarında birçok liman (Bucumbura, vb.) kurulmuştur. Ayrıca, önemli bir balıkçılık alanıdır. Tange Kenzo



Japon mimarı ve şehircisi (Imabari 1913). Le Corbusi



er'nin öğrencilerinden Maekava Kunio'nun yanında



çalışan Tange Kenzo, 1945'ten başlayarak modernist



akıma uygun yapıtlar gerçekleştirdi: Imabari Belediye



sarayı (1957-1958), vb. 1960'ta Tokyo için bir “gelişme planı hazırlayıp, bir yandan İspanya'da ve Batı ülkele



TANRIBİLİM 223



rinde şehircilik planları (Üsküp planı, vb.) yaparken, bir



si 125 000 m'ü bulmaktadır. Isı almayan sarnıçlarda



yandan da şehircilik dersleri vererek birçok öğrenciyetiştirdi. 1961-1969 arasında Tokyo'da Olimpiyat Spor-



korunan sıvılaştırılmış gaz, fazladan basınç olmaksızın, -160°C sıcaklıkta, 600 kez azalmış bir hacimle taşınır.



Merkezi'ni yaptı. 1987'de Pritzker Mimarlık Ödülü'nü



Tanpınar, Ahmet Hamdi



ları Stadyumu'nu, 1964-1967 arasında Kofu'da Basın



aldı.



Türk şairi ve yazarı (İstanbul 1901-ay.y. 1962). Antalya



Tang sülalesi: Bk. ÇİN (TARİH).



kadılarından Hüseyin Fikri Efendi'nin oğlu olan Ahmet



Hamdi Tanpınar, Antalya Sultanisi'ni, İstanbul Üniversi tesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirdi (1923). Erzurum, Kon



tanı: Bk. TEŞHİS.



ya, Ankara (1927) liselerinde, Gazi Eğitim Enstitüsü'nde



(1930), Kadıköy Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği ya



pip, Istanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde sanat tarihi



tank



Motorlu, tirtilli palet üstünde hareket eden, topla donatılmış savaş aracı. Zırhlı araçlar sınıfının en güçlü öğesi



öğretmenliğine getirildi (1934). Edebiyat Fakültesi'nde yeni Türk edebiyatı profesörlüğüne atanip (1939), Ma raş milletvekilliğinde (1942-1946) bulundu. Milli Eğitim



bakanlığı müfettişliğine atanip (1946), daha sonra Aka demi'deki (1948) ve Edebiyat Fakültesi'ndeki (1949)



olan tank, temelde, zırhlı bir kasa ile iki dişli tekerlek ta rafından hareket ettirilen palet zincirinden oluşur; mo



görevine döndü (1949).



giri bulabilir. Silahi (90-1 200 mm'lik top, makineli tu



Hamdi Tanpinar, edebiyata şiirle başlamış (1920), eleş.



tor (benzinli, dizel ya da karma yakıtlı) gücü 1 000 beyfek), ön tarafta zırh altına ya da kule altına (çoğunluk



la) yerleştirilir; gelişmiş türlerinde ("AMX 30"), lazerli telemetreler duyarlı nişan almayı, kızılaltı vericilerin



Tiyatro dışında hemen her türde ürün veren Ahmet



tiri ve incelemeleriyle un salmış, "en uyanık bir gayret



ve çalışma ile dilde rüya halini kurma biçiminde tanım



ladığı şiire ulaşmak için, hece ölçüsünü seçmiştir. Öy



kullanılması da gece ateş etme olanağını sağlamıştır.



külerinde insanın iç dünyasını, nesnelerle ilişkilerini za



tanker



bilinçaltına yönelen bir anlatımla vermiştir.



Dökme sıvı yüklerin taşınmasında kullanılan gemi. Şa rap, vag gibi besin ürünleri, vb. taşımak için yapılmış



man ve düştemalarının güdücülüğünde, zaman zaman



Romanlarında batılılaşmanın, uygarlık değişiminin yarattığı çalkantıları, eski-yeni çatışmasını yaşayan ay



dinların aranışlarını, toplumsal yaşayıştaki yabancılas



mayı, Türk toplumunun yapısını da irdeleyen bir tutum



la sergilemiştir. Denemeleri ve edebiyat tarihine ilişkin



çalışmalarıysa, Doğu ve Batı bireşimini gerçekleştirmiş



geniş bir kültürün, çözümleyici bir yöntemin ürünüdür.



Romanları: Huzur (1949), Saatleri Ayarlama Enstitü



sü(1962), Sahnenin Dışındakiler (1973), Mahur Beste (tamamlanmamıştır; 1975).



Öykü kitapları: Abdullah Efendi'nin Rüyaları(1943),



Yaz Yağmuru (1955).



Şiir kitapları: Şiirler(1961; genişletilmiş basımı Bütün



Şiirleri adıyla, 1976).



Deneme-inceleme: Beş Şehir (1946), XIX. Asır Türk



Edebiyatı Tarihi (1949), Edebiyat Üzerine Makaleler (1969), Yaşadığım Gibi (1970). tanrıbilim



Tanrısal varlığı ya da genel olarak dini konu alan incele S. S. Manhattan buzkiran tankeri, Kuzeybatı geçidini başarıyla aşan ilk büyük tankerdir.



tankerler de bulunmakla birlikte, günümüzde tankerlerin başlıcaları, petrol tankerleri ve gaz tankerleridir. Sıvı



hidrokarbonları taşımak için özel olarak yayılan petrol tankerleri'nin taşıma kapasitesi ortalama 250 000-300 000 tondur; ama 500 000 tonu aşan petrol tankerleri de yapılmaktadır. Bir petrol tankerinde, bütün gövde, sar



nıçlardan (dikdörtgen biçiminde tanklar) oluşur; yükle-



me-boşalma çok güçlü pompalarla hızla gerçekleştirilir ve birbiri ardına boşalan tanklara, geminin dengesini sağlamak için deniz suyu doldurulur. Büyük petrol tan



kerlerinde yönetim, geniş ölçüde bilgi işlem araçlarına



başvurularak, büyük ölçüde otomatikleştirilmiş ve mü-



rettebat yaklaşık otuz kişiye düşürülmüştür. Gaz tankerleri de, petrol gemileri gibi sıvılaştırılmış



gazların (bütan, propan, etilen) taşınması için özel olarak yapılmışlardır ve en gelişmişlerinde taşıma kapasite-



me. Tanrıbilimin ilahiyat, teoloji de denir) inceleme alanı, çeşitli dinlerde değişir.



Islâm tannbilimi. İslam tanrıbiliminin konusu, Al



lah'ın varlığının kanıtlanması, içerik ve nitelikleri, Allah ile öbür varlıkların ilişkileri gibi sorunların incelenmesi



ne dayanır. Bütün Islam filozoflarının ilke olarak benim



sedikleri Allah'ın varlık ve birliğinin temel kanıtlarından "iman delili"ne göre, evrende, Allah dışında hiçbir şe yin varlığı zorunlu değildir; evren ve evrendeki bütün varlıklar, zorunlu değil, sonradan olma varlıklardır; var lik olarak ortaya çıkmalarını Allah sağlamıştır. Aynca,



evrendeki eşsiz düzen ve uyum da, güçlü, iradeli, bilge Allah'ın varlığını ortaya koyar. Katolik tannbilimi. Eski Yunan-Roma felsefesi ve bi



limsel gelenekleriyle beslenmiş olan katolik tanrıbilimi, çoktanrıcılığın mirasını, Ibrani peygamberlerinin ön. sezileriyle ve Eski Ahit'in yasa öğretisiyle bağdaştı ran ilk hıristiyan filozoflarıyla gelişmeye başlamış, "Kili se Babaları"nın çabalarıyla kesin biçimini almıştır. Her iki Ahit'te yazılanlar üstüne derin derin düşünen, her



224



TANRI DAĞLARI



türlü metafizik ve Yahudilik karşıtı ikiciliği ve her türlü gnostiği reddeden, kurtuluşunu bu dünyada özgürce



gerçekleştirebilecek insan ilkesine saygı duyan bu tan



ribilim, Roma ile İstanbul arasındaki kopmadan (1054) sonra, Batı'da skolastiğin (XII.-XIII. yy.) şiddetle etkisin de kalmış, özellikle aziz Aquinolu Tommaso'yla, kutsal metinlere ve yetkili yorumcularına duyulan saygı ile



reddeden maddeci felsefe akımı. Başlıca temsilcileri Herakleitos, Demokritos, Epikuros, Lucretius, Koper nik, Galilei, Spinoza ve XVIII. yy. ansiklopedicileri olan tanrıtanımazlik (ateizm de denir), tarih boyunca iktidarı



ellerinde tutan güçlerin, özellikle de kilisenin baskısına uğramış, XIX. yy'da Marx, Engels ve Nietzche'nin etki , Marx ve izleyicileri tarafından, insanın siyle yenilenmiş



gerçekler için aklın mutlak geçerliliğine olan güveni



özgürleşme koşullarından biri olduğu savunularak, mi



bağdaştırmıştır. Protestan Reformu patlak verince (XVI. yy.), Ortaçağ okulu tanrıbilimcilerinin biçimci ve tüm dengelimci mantığının karşısında, insan gerçeği konu sunda daha içgüdüsel, daha sezgici bir görüş ortaya çık



litan bir düşünce akımı oluşturmuştur.



mış, bunun üstüne Trento din meclisi (1545-1563) tara fından hazırlanan katolik reformu (ya da Karşı Reform),



insan" tarafından dile getirilirse anlam taşıyacağını vur



katolik tanrıbilimine polemiğin izlerini taşıyan inanç



kuraminin gelişmesi, yeni gerekçelerin ışığında, tanrita nimazlığı belirli ölçüde güçlendirmiştir.



özelliklerini katmaya çalışmıştır. Birinci Vatikan din meclisine (1869) kadar katolik inancı, çağdaş insanlığın tarihsel ve bilimsel deneyimi açısından değil de, skolas



tik tannbilimciler tarzında, biçimsel olarak açıklanan akla göre tanımlanmıştır. İkinci Vatikan din meclisinin (1962-1965), günah çıkartmanın koruyucu engelini kaldırması, günümüzde “katolikliğin" özgün bir yeni



den yorumunu zorlayan bir bunalıma yol açmıştır.



Nietzche, “Tanrı'nın ölmesi" gerektiğini ilan etmiş, ama bunun tanrı yerine kitle sevgisini koyan "sıradan in san" tarafından değil de, yaşama kivancıyla dolu "üstün



gulamıştır. XX. yy'da, bilimlerin, psikanalizin ve bilgi



tansiyon: Bk. KAN BASINCI. tansiyon, yüksek Atardamar ya da toplardamar (kapı toplardamarı) sis



Ortodoks tanrıbilimi. Uzun süre İsa'nın kişiliği ve



temlerinde, kafatası ya da göz yuvarı (Bk. GLOKOM)



yaptığı işler konusunda karşıt düşüncelerin (V.-IX.



içinde kan basıncının yükselmesi. Yüksek tansiyon (hi



yy'lar), daha sonra kutsal-Ruh'un "tecellisi"ne ilişkin tar



pertansiyon da denir), görüldüğü yere göre, farklı bi



XII. yy'lar) ortodoks tannbilimi, daha sonra çok zengin bir manevi tanrıbilim olarak gelişmiş, İstanbul'un fet



Atardamar yüksek tansiyonu (halk arasında kısaca yük sek tansiyon denir), yatar durumda bir bireyde dinlen



de, XIX. yy'da Rusya'da yeniden canlanmıştır. Tanrıko



eşit ya da daha yüksek sayılarla tanımlanır. Başlıca iki bi



lamaz aşkınlığını sürekli yineler ve insanı hiçbir zaman



tansiyon; nedeni bilinmeyen yüksek tansiyon.



gelen kutsallığının dışında düşünmez.



dukça ender rastlanır. Başlıca belirtileri arasında, do



Kutsal Kitap'a dayanan protestan tanrıbilimi, hıristiyan



açılmasıyla yüksek tansiyon geriler), iç salg, bezi hasta



tişmalann ve kilisebilim sorunlarının izlerini taşıyan (IX.



hinden (1453) sonra, protestanlığın etkisine girmişse



çimlerde değerlendirilir.



medurumundaölçülen 150/100 mm civa yüksekliğine



nusunda, ortodokstanribilimi, tanrının mutlak ve anlatı



çimi vardır: Belirli bir nedenden kaynaklanan yüksek



Tanrı'ya adanmışlığının ve İsa'yla bütünleşmesinde dile



Belirli bir nedene bağlanabilen yüksek tansiyona, ol



Protestan tanrıbilimi. Biricik doğru tanıklık saydığı



ların havarilik sorumluluğu eksenine oturtulmuştur.



Tanrı dağları: Bk. TIEN ŞAN.



ğuştan aort boynu darlığı (erken evrede cerrahi yoldan



lıkları (Cushing hastalığı, feokromositoma, vb.), her iki



böbreği (ivegen böbrek iltihapları. Bright hastalığı) ya



da tek böbreği (hidronefroz, doğuştan böbrek körel mesi, böbrek atardamarı darlığı; bu durumlarda hasta



böbreğin çıkarılmasından ya da böbrek kan dolaşımı



nin düzeltilmesinden sonra, yüksek tansiyon gerileye



Tanriöver, Hamdullah Suphi Türk şairi ve yazarı (İstanbul 1885-ay.y. 1966). Abdülla



bilir) ilgilendiren böbrek hastalıkları, gebelik dönemin de ortaya çıkabilen geçici yüksek tansiyonlar, vb. sayı labilir.



ver, Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra, Ayasofya



Çok daha yaygın biçimde (Türkiye'de her 5 yetişkin den 1'inde görülmektedir) ve özellikle erkeklerda rast



hitabet, Fransızca, edebiyat dersleri verdi. Uzun yıllar



yon, henüz aydınlatılmamıştır. Çoğunlukla yolaçtığı



tif Suphi Paşa'nın oğlu olan Hamdullah Suphi Tanriö Rüştiyesi'nde (1906), Darülmuallim'de, Darülfünun'da



Türk Ocakları'nın (1912) başkanlığını yapıp, Kurtuluş



Savaşı sırasında Anadolu'ya geçerek, ilk TBMM'ye (1920) Saruhan milletvekili olarak katıldı. İki kez Maarif vekilliği (1920-1925), Bükreş elçilği (1931-1944) ya



pip, üç dönem (1946, 1950, 1954) de milletvekili se



lanan nedeni bilinmeyen (ya da bünyesel) yüksek tansi



bozukluklar (ihtilatlar) sonucunda ya da başka amaçlı



bir muayene sırasında anlaşılır; yolaçtığı bozuklukların başlıcaları kalple (sol ya da tam kalp yetmezliği, koro



ner yetmezliği), böbrekle (her zaman ağır gelişen böb



Galatasaray Lisesi'nde öğrenci olduğu yıllarda şiir



rek yetmezliği), beyinle (baş ağrısı, beyin kanaması, be yin-beyin zarları kanaması,vb.), gözle (göz kararması, görmekeskinliğinin azalması) ve kulakla (kulak uğultu



lerini amcası Samipaşazade Sezai'nin Paris'te çıkardığı Şūra-yı Ümmet gazetesinde yayınladı. Fecri Ati ve Milli



tedavisinde, genellikle nedenin tedavisi, yüksek tansi



çildi.



yazmaya başlayan Hamdullah Suphi Tanriöver, ilk şiir Edebiyat akımlarına katılıp, şiirlerini kitap olarak topla madı.



Başlıca yapıtları: Dag Yolu (2 cilt, 1929-1931), Gü



su, çınlaması, baş dönmesi) ilgilidir. Belirli bir nedenden kaynaklanan yüksek tansiyonun



yonu da geriletir. Nedeni bilinmeyen yüksek tansiyo



nun tedavisi, tuzsuz beslenme rejimine, titizlikle uy



nebakan (1929).



gulanması gereken bir yaşama düzenine ve genellikle idrar söktürücülerle birlikte kullanılan tansiyon düşü



tanrıtanımazlık



Kafa içi yüksek tansiyonu. “Kafa içi basınç artışı" da de



rücü ilaçlara dayanır.



Tanrı'nın varlığını yadsıyan ve her tür ikicilik ile aşkınlığı



nen kafa içi yüksek tansiyonu, beyin-omurilik sivisi ba sincinin yükselmesinin belirtisidir. Baş ağrısıyla, kus



TANZANYA 225 mayla ve tedavi edilmezse ölümle sonuçlanabilen ko



maya dönüşen uyku durumuyla belirti verir. Hidrosefa liden, bir beyin ödeminden, bir kafatası travmasından, bir atardamar yüksek tansiyonundan, vb. kaynaklana bilir.



tantal Üçüncü geçiş metalleri dizisinden kimyasal element. Simgesi Ta, atom sayısı 73, atom ağırlığı 180,9479 olan tantal, filizlerinde birlikte bulunduğu niyobyuma ben zer bir metaldir. 1844'te Heinrich Rose, niyobyumden farklı bir element olduğunu ortaya koymuştur. 2 996



"C'ta ergir; yoğunluğu 16,6'dır. Yüksek dereceli bazı alaşımların hazırlanmasında kullanılır.



TANZANYA BİRLEŞİK CUMHURİYETI



Tanyol, Cahit



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 945 087 km². En



Türk toplumbilimcisi, şairi ve yazarı (Nizip 1914). Anka ra Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat bölümünü bitiren (1935) Cahit Tanyol, çeşitli illerde öğretmenlik yaptık. tan sonra, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fel



tah.); başkenti Dodoma (230 000 nüf.).



sefe bölümünü bitirerek (1944), aynı fakültede öğre



nim görevliliğine başladı. 1961'de toplumbilim profe



sörlüğüne yükselip, 1982'de emekliye ayrıldı. Şiirleri



nin yanı sıra, çeşitli gazetelerde toplumbilimle, şiirle ve güncel konularla ilgili yazılar yayınladı.



Başlıca yapıtları: Sanat ve Ahlâk (1949), SosyalAh lâk(1960), Atatürk ve Halkçılık (1981), Laiklik ve irtica (1989), Çankaya Dramı (1990), Son Liman (şiir, 1991).



Tanzanya Doğu Afrika'da ülke. Tanganyika ve Zengibar adası adlı bağımsız devletlerin Nisan 1964'te birleşmeleriyle olu



şan Tanzanya (Tanzaniya da denir), güneyde Mozam



bik ve Malavi, batıda Zambiya, Zaire, Burundive Ruan da, kuzeyde Uganda ve Kenya'yla, doğuda Hint okya nusuyla sınırlıdır.



YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR Tanzanya'nın kıtada kalan parçasının (eski Tanganyika)



büyük bölümünü, ortalama yükseltisi 1 050 m'yi aşan, hafifçe dalgalı bir yayla oluşturur. Ortalama genişliği 30



km'yi aşmayan dar kıyı ovasının hemen arkasında baş



büyük kenti: Darüsselam (1 380 000 nüf.; 1990



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 27 400



000; nüfus yoğunluğu: kmye 29 kişi. Resmi dili: Svahili. Başlıca dinler: Geleneksel dinler, hıristi yan, Islam. EĞITIM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991): Yetişkin nüfusun %85'i. Üniversite sayısı (1990):



2. Hastane yatak sayısı (1987): 24 200. Hekim sa



yısı (1987): 1 300. Ortalama ömür (1992): Kadın



larda- 54; erkeklerde- 49. Bebek ölüm oranı



(1992): 1 000 canlı doğumda 105.



EKONOMI. GSMH (1990): 5,9 milyar dolar; kişi



başına ulusal gelir: 210 dolar. Etkin nüfus dağılımı



(1989): Tarm- %82; madencilik, sanayi, yap



sanayisi ve bayındırlık hizmetleri %5; ticaret, fi nans, devlet memurları, savunma ve hizmetler %13. Dış ticaret (1990): Dışalım 1,2 milyar dolar; Dışsatım 380 milyon dolar: Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Almanya, Ingiltere, Japonya, Italya. Para



birimi: 1 Tanzanya silini - 100 cent. YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil



let Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 25 bölge.



ULAŞIM. Demiryolları (1989): Toplam 2 580 km.



Karayolları (1989): Toplam 82 114 km. Başlıca li manları: 5. Başlıca havaalanlar: 4.



layan yaylada, bir dizi küçük sıradağ ve tek tek yanar dağlar yükselir (Afrika'nın en yüksek dağı olan Kenya si nirindaki Kilimancaro'nun yükseltisi 5 895 m'dir) Ku



yılabilecek yeraltı gelir kaynağına rastlanmaz.



zeybatı kesiminde dünyanın ikinci büyük gölü olan Vic



TOPLUM YAPISI



toria gölünün bulunduğu ülkenin batı kesiminde, derin



Tanzanya nüfusunun yaklaşık % 99'u Afrikalılardan



lik bakımından dünyanın ikinci gölü olan Tanganyika gölü, güney kesiminde de Nyasa (ya da Malavi) gölü nün bir bölümü yeralır. Ülkenin karadaki kesiminden 35 km genişliğindeki



oluşmakla birlikte, Afrikalılar 120 kadar etnik gruba



(97'si toplam nüfusun yalnızca üçte birini oluşturur) ay rilmışlardır. En büyük etnik topluluğu oluşturan Suku



maların nüfusu, toplam nüfusun dörtte birinden azdır.



bir boğazla ayrılan Zengibar'ın yüzölçümü 1 658



Dört ayn dil öbeğinden dillerin konuşulduğu ülkede,



adası (984 km2) da, Tanzanya'ya bağlıdır.



95'ini oluşturur. Obür dil öbekleri güney kesimdeki, Ni lot dili ve Hoysan'dır. Resmi dil, Arapça ve ve Bantu dil lerinden öğeler içeren bir ticaret dili olan Svahili'dir.



km'dir. Zengibar'ın 48 km kuzeybatısındaki Pemba



Tropikal konumu nedeniyle sıcaklıkların yükseltilere bağlı olarak büyük ölçüde değiştiği Tanzanya'da dağlık alanlar daha çok yağış alır; orta kesime 610 mm'den az yağış düşer. Yillik sıcaklık ortalamaları dağlık bölgeler de 20 °C ile kıyıda 32 °C arasında değişir.



Başlıca irmağı Hint okyanusuna dökülen Rufijiurmağı



olan ülkede, ormanlara yalnızca dağlık bölgelerde rast



lanmakla birlikte, toprakların büyük bölümü seyrek ve



kısa ağaçlardan oluşan topluluklarla ve mangrovlarla (kıyı kesiminde) örtülüdür. Hayvan topluluğu, antilop



tan zebraya, file kadar çok çeşitli yaban hayvanı türleri



içerir. Shinyanga'daki elmas yatağı dışında, önemli sa



Bantu dilleri öbeğinden dilleri konuşanlar nüfusun %



Nüfusun yaklaşık üçte biri geleneksel dinlere inanır; üç te biri hıristiyan, üçte birinden çoğu da müslümandır.



Bağımsızlıktan sonra eğitim ve sağlık hizmetlerinde gösterilen çabalar sayesinde, Tanzanya günümüzde,



Afrika'da okuma yazma oranının en yüksek olduğu ül



kelerden biridir. Yükseköğretim, Darüsselam Üniversi



tesi'nde ve Şokoine'deki Tarim Universitesi'nde veril mektedir.



EKONOMI



Tanzanya'da toprakların yalnızca % 6'sının tarıma açıl



226 TANZANYA cº



UGANDA



Nairobi



GOU RUANDA



F



13



4345



Munua



KENYA



BRENGT OVAN



WA



BURUNDI



Arthaa



Buum



varavas 13



V0VU Mogi



ONDO Mungen



Mombasa



MASAI



ZAIRE



BOZKIRI



Tanga!



Pensa



1



Aas Kalemi



GOU



Dodoma



Zengids



MITUMBA



PU Gol



Darusselam



Darüs selam



LUGURU DAGLAR



dlunga



Wala Aus



Tanzanya'nın 1990'a kadar başkenti olan Darüsselan'da, kırmızı



HINT



cou



dikdörtgenlerle aylık sıcaklık



OKYANUSU



Tube



ZAMBIYA



10"



Mivara MALAVI



ortalamaları, mavi dikdörtgenlerle de aylık yagış ortalamalar verilmiştir. Hint Okyanusu kıyısında yeralan Darüsselam, bir yağışlı, bir de kurak mevsimi olan tropikal iklim etkisindedir.



Ured



A.



MOZAMBIK



49



TANZANYA Inthe



HunHAMI (tu



I woul



۱ ۱۹ ‫ رد‬h = 1 ‫دا‬ ‫ رار‬۱۳ ‫اب‬



Inbuntu



NU



mis ulmasına karşılık, tarım kesimi GSMH'nin yaklaşık



üçte ikisini sağlar. Dışsatıma yönelik ürünlerin başlıcala



(1977), uzun süren kuraklık (1981-84), dış ticaret açığı nin artması, devlet şirketlerinin iyi yönetilmemesi ve çe



ri arasında kahve, çay, pamuk, kenevir, nezleotu, tü



şitli yolsuzluklar ile Tanzanya'nın 1979'da Uganda'yı



tün, karanfil (Zengibar'ın dışsatım gelirlerinin yaklaşık %45'ini sağlar) sayılabilir. İç tüketime yönelik tarım ürünlerinin başlıcaları manyok ve mısırdır. Sanayi bü



işgal etmesinin yol açtığı harcamalar gibi bir dizi etme nin bir araya gelmesi sonucunda, 1978-1984 arasında kişi başına ulusal gelir % 30 oranında düşmüştür. 1980



yük ölçüde, tarım ürünlerinin işlenmesine dayalı hafif



yıllarının ortalarında sosyalist ekonomi siyasetinin yu



sanayiyle sınırlıdır.



muşatılmaya başlanmasına, özel girişime daha önemli



1967 Aruşa Bildirisi'yle Tanzanya ekonomisinde



bir rol verilmesine, tarım üretimini artırmak için teşvik



önemli sanayi kolları ve ticaret ulusallaştırılıp, milyon



ciddi girişimlerde bulunulmasına karşın, Tanzanya eko



sosyalist planlama uygulanmaya başlanarak, bankalar, larca köylü tarım kooperatifleri kurulan



uygulamasına geçilmesine ve turizmi geliştirmek için



yerleştirilmiş, bu uygulamalar sonucunda ekonomi,



nomisi günümüzde, büyük ölçüde dış yardımlara ba ğımlıdır.



hızlı nüfus artışı, Doğu Afrika Topluluğu'nun dağılması



1977 Anayasası uyarınca, yürütme gücü cumhurbaşka



1977'ye kadar istikrarlı biçimde büyümüştür. Ne var ki,



DEVLET YAPISI



Tanzanya'nın en



büyük kenti ve Hint Okyanusu



kıyısındaki başlıca limanı olan



Darüsselam, .



Muut



1862'de Zengibar sullanının



buyruguyla kurulmuştur.



TANZİMAT DÖNEMİ 227 nindadır; bu görevini hükümet ve cumhurbaşkanı yar chimicisinin danışmanlığında yürülür. Gene Ansya



sa'ylai, cumhurbaşkanı Tanganyikalıysa cumhurbaşku.



ki siyahların kurtuluş hareketlerini destekleyerek,



1979'da cliktatör İdli Amin'i görevinden almak için



Uganda'yı işgal ettirdi (Uganda'daki son Tanzanya bir



ni yardımcısının Zengibarlı, cumhurbaşkanı Zengibar



likleri, 1981'le geri çchildi). 1985'te cumhurbaşkanlı



tir. Yasina gucü 165 üyeli Millet Meclisi'ndedir. 1992'de Anayasa'da yapılan değişiklikle, otrihe kadar



bar cumhurbaşkanı olan Ali Hasan Mvinyi vekaleten



liysa yardıncisinin Tanganyikalı olması kuralı getirilmiş. tek parti olan Tanzanya Devrimci Partisi'nin Chama



Cha Mapinduzi) yanı son yeni partilerir: kurulmasına izin verilmiştir. Zengibar, 1965'ten bu yana isislerinde



özerktir ve yerel yürütme-yasama organları vardır. TARİH



Cilalıtaş Devri'ndle kıyı kesimlerine yerleşileliği sanılan



gından istila etmesi üstüne yerine 1984'ten beri Zengi



geçip, 1990ʻcia cumhurbaşkanlığına seçildi. Ağustos 1990, kadar parti başkanlığını clinde tutan Nyere re'nin, o tarihte siyasalveckonomik reformların yolunu simak için bu görevden de çekilmesinin ardından, 1992'de cok partili rejime geçildi ve 1995'10 çokpartili



seçimler yapılması kararlaştırıldı. Bu arada, 1990'da kı



yı kesimindeki Darüsselam'ın yerine, ülkenin iç kesi



Tanzanya kıyılarında, Ortaçağ boyunca Arap tüccarlar,



mindeki Dodom, başkent ilan edildi.



ye yerleşn:eye başlayan Bantu halkları, XII. yy.-IV. yy. arasında ülkenin doğu ve güncy kesimlerine doğru ya yılmayı sürdürdüler. 1498'de Vasco de Gana'nır. Tanzanya kıyılarına



Tanzimat Dönemi



yoğun bir baharat ticareti yürültüler. X. yy'a dogru ülke



ulaşmasından sonra, 1698'e kadar kıyısla ticaret mer kezleri kuran Portekizliler, o tarihte Ummanlı Araplar iarafından çıkarıldılar. 1850 yıllannda Avrupalı misyo



Osmanlı Imparatorluğu'nda Tanzimai Fermanı'nın ilu



nıyla başlayan reformlar dönemine verilen ad. 3 Kasım



1839'da Hariciye nazırı Mustata Reşit Paşa'nın Tanzi mat Fermanı'nı İstanbul'da Gülhane Parkı'nda okuma sıyla başlayan Tanzimat Dönemi'yle (Tanzimatı Hayri



vede denir), batılılasına yönürde önemli bir adım atıla



nerlerin ve David Livingstone gibi gezginlerin gircikleri bölge, İngilizler ile Almanlar arasında yapılan anlaşma larla (1886,1900), günümüzdeki Kenya-Tanzanva smi



rak, mahkeme kararı olmaksızın kimsenin idam ettirile



müzdeki Tanzanya) yönetimi, Almanya'ya bırakıldı.



mayacağı irk ve din farkı gözetilemeyeceği, vb. karara



muhalefetin artması sonucu patlak veren dinselõzellik



meclis kurularak (18571 devlet yönetiminde yetki ve so rumlulukların paylaşılması amaç alındı.



rina göre bölüşüldü ve günevde kalan kesimin (günü



Once Alman Doğu Airika Şirketi taratindan yöneti len 1891'de Almanya'nın himaye bölgelerinden biri ha: line getirilen Tanzanya'da, yabanci egemenliğine karşı



li Maji Maji ayaklanmasının (1905-1907) Almanlar tara fından güçlükle de olsa bastırılmasının ardından, Birinci Dünya Savaşı sonunda, eski Alman Doğu Airikası'nın



yönetimi İngiltere'ye geçti (1920). Yavaş yavaş ulusçu



meyecegi, sürülemeyeceği ve cezalandırılamayacagi.



vergilerin yasalarla düzenlenecegi, angarya yapinla



bağlandı. Devlet ve orduda birçok yenilik hareketine girişilip, Meclisi Vila'yı Ahkimi Adliye adli sürekli bir Kırım Savaşı'nın(1854-1855)sonunda,bu savaşa Os



manlı İmparatorluğu'yla birlikte katılan ülkelerin yap tıkları baskı sonucunda, ilan edilen Islahat Fermani'yla,



Tanzimat Fermanı'nda yeralan temel ilkelerin yinelen



luğun gelişmesi, 1961'cle Tanganyika'ya bağımsızlıkla ninmasını sağladı ve bağımsızlık savaşımının önderi,



mesinin yanı sıra, azınlıklara bazı medeni ve siyasal



Nyerere, devlet başkanlığına seçildi. 1963'te bağım



sında önemli yenilikler yapılmış, vilayetlerin idari ve



Tanganyika Afrika Ulusal Birliği Partisi'nin başkanı Julius sızlığa kavuşan Zengibar'ın, 1964'le Tanganyika'ya ka tılmasıyla, ülkenin adı 1965'te Tanzanya'ya çevrildi.



Afrika'nın en saygın önderlerinden Nyerere, eğitim ve sağlık hizmetlerini yaygınlaştırıp, Rodezya (günü müzde Zimbabve) ve Güney Afrika Cumhuriyeti'nde



haklar da saglandı.



Tanzimat sürecinde, özellikle 1839-1876 yılları ara mali işleri merkeze baglanmis, 1856'daki Paris Antlaş ması'yla Osmanlı devleti, Avrupa devletleri arasında sayılmış ancak, Batı devletleri kapitülasyonlardan vaz



geçmediler), toprak mülkiyeti sistemi değiştirilerek, özel mülkiyete geçiş başlamış, çağdaş hukuk anlavışı



Tanzimat Fermanion 3



Kusim 1839'dil Gülhane Parkı'nda okunuşunu



canlindiran, o



clönemde wapılmış bir resini



228



TANZİMAT EDEBİYATI



benimsenmiş ve yeni bir adliye örgütü kurulmuştur.



Milli eğitim alanında ortaokullar ve liseler, “Encümen-i Daniş" adlı Osmanlı Bilimler Akademisi açılmış, devlet



memuru yetiştirmek için Mülkiye Mektebi ve Avrupa



yöntemiyle öğretim yapan Galatasaray Sultanisi (Gala



tasaray Lisesi) açılmış (bütün bu okullara, müslüman Türklerin yanı sıra, mūslüman olmayanların çocukları da alınıyordu), 1869'da Maarif-i Umumiye Nizamna mesi yayınlanarak, bütün eğitim hizmetleri toplu ve ge nel bir devlet hizmeti biçimine sokulmuş, 1868'de il köğretimi zorunlu kılan bir beyanname hazırlanmış, 1873'te yetim ve yoksul müslüman çocuklarını yetiştir



mek amacıyla Darüşşafaka (Darüşşafakat ül-İslâmiye)



açılmıştır. Tanzimat döneminin bitiş tarihi konusunda, yazarla rin görüşleri farklıdır. Bazı yazarlara göre Tanzimat, Bi rinci Meşrutiyet'in ilanıyla (1876), bazılarına göreyse İkinci Meşrutiyet'in ilanıyla (1908) son bulmuştur. Ama Tanzimat hareketinin, hiç değilse siyasal yönünün, Bi



rinci Meşrutiyet'te sona erdiğini kabul etmek gerekir. Abdülhamit, Osmanlı-Rus Savaşı yenilgisini Meclis'e yükleyip, Meclis'i tatil etmekle ve Anayasa'yı askıya al makla, Tanzimat hareketini siyasal ve hukuksal çerçe



vesiyle dondurmuştur. Tanzimat hareketi, genel olarak bakıldığında, em



peryalist Batı devletlerinin sömürge siyasetlerinin bir uzantısı olarak gerçekleşmiş ve Osmanlı ülkesinde giri



şilen düzenleme hareketlerini kendine en uygun za man ve zemin olarak seçen bu siyaset, sonunda Os manlı devletinin Birinci Dünya Savaşı sonunda parça



lanmasına yolaçmıştır. Ama bütün bu olumsuz sonuç. larına karşın, Tanzimat hareketi, Osmanlı ülkesinin Ba



to'yla hemen her düzeyde, çarpık ve tutarsız da olsa, ya



kın ilişki kurmasına yolaçmış, Türk toplumunun kaderci dünya görüşünden sıyrılıp, gerçekçi, sonra da bilimci



dünya görüşünü benimsemesine olanaklar hazırlamış tur.



Tanzimat edebiyatı: Bk. TÜRK EDEBİYATI.



Atalarına yiyecekler sunan taocular. Taoculuk atalara tapmayı içermemekle birlikte, bu uygulama eski Çin folklorundan taoculuğa girmiştir.



garlığı üstünde yaptığı çok önemli etki, felsefi ve dinsel görünümlerinden ileri gelir. Felsefe. Eskitaoculuğun iki büyük temsilcisi Laozi(ya



da Laozi) ile Cuangzı'dır (ya da Cuangzi). Laozı'ya göre insanın özü yoktur. İnsan yalnızca vardır ve amaç, onu Tao'nun gerçek dünyasına, yani kendisiyle gizemci bir deney içinde birleşeceği varoluşa ulaşması için, yaşadı ği dünyadan kurtarmaktır. Cuangzi'ya göreyse, insan ancak, Tao'nun dışında bir amaç güderek değil, Tao için yaşayarak mutlu olabilir. Kurtuluş yolu eylemsizlik



tir; çünkü insan, temelinde gereksizdir; toplumun bas. kısından kurtulmasına olanak sağlayan da bu gereksizli gidir. Mutluluk, Tao'yla bir olmak, onunla sürekli birlik



içinde yaşamak amacıyla ölümsüzleşmektir. I.O. II. yy. ile imparatorlukta bütünlüğün sağlandığı İ.S. 589 ara



Tanzimat Fermanı



Osmanlı tarihinde Tanzimat Dönemi diye adlandırılan, hızlı bir Batı'ya açılma siyasetinin yürürlüğe konduğu



sındaki toplumsal-siyasal karışıklıklar, taoculuğun,ken



dilerini tehdit altında gören bireylere dünyadan kaçış önerdiği ölçüde, yayılmasını kolaylaştırmış, II. yy'dan başlayarak yeni taoculuk ortaya çıkmış, gizemci taocu luk, eylemsizlik anlayışına sıkı sıkıya bağlı olarak meka nik gerekirciliğe yakın bir felsefeye dönüşmüştür.



dönemi başlatan ferman. Osmanlı devletinin yayınladı ſi fermanlar içinde, uyrukların canını, dinsel inancını



Din. Taoculuğun felsefi gizemciliği, içrekçi nitelikte



sine değil yasalara bağlayan ilk ferman olan, aynı za



bir dinsel olayda anlatımını bulmuş, inananlar, aydınla ringizemsel deneyiminin gizinibulmaya ve ölümsüzlü



güvence altına alan ve bu güvenceyi padişahın otorite



manda da bir anayasaya yönelik ilk belge sayılan Tanzi



mat Fermani, 3 Kasım 1839'da Sultan Abdülmecit, ve zirler, yabancı elçiler, Ermeni ve Rum patrikleri, Yahudi hahamı, ileri gelen devlet görevlileri ve büyük bir halk



ſe erişmeye çalışmışlar, bu ölümsüzlüğü, manevi ola rak değil, gerçek olarak görmüşlerdir. Dinsel sistem



olarak babadan oğula geçen bir rahipler topluluğu ara



topluluğunun katıldığı törende, Gülhane Parkı'nda



cılığıyla uygulanan bu dinin amacı, sürekli ve gözlemle nebilen bir değişme içindeki doğanın temeli olan meta



rak (bu nedenle Gülhane Hattı Hümayunu da denir)



fizik yolu, yani mutlak Tao'ya ulaştıran doğru yolu gös



Mustafa Reşit Paşa (Büyük Reşit Paşa) tarafından okuna ilan edilmiştir.



Tanzimatı Hayriye: Bk. TANZİMAT DÖNEMI.



termektedir.



Tarih boyuncadönem dönem uğradığı baskılara kar şin Çin uygarlığı üstünde derin bir iz bırakan taoculuk,



önemli bir edebiyata da kaynaklık ederek, birçok sa



natçıya esin kaynağı olmuş, komünist yönetimin kurul



masından sonra, büyük ölçüde gerilemiştir.



taoculuk



tapirgiller



Çin'de büyük dinlerden biri. Tao'ya (evrenin birliğini sağlayan düzen ilkesi) dayalı felsefe biçiminde 1.0. VI.



Tekparmaklılar takımından, 4 türü bulunan toynaklı hayvan ailesi. Güney Amerika'nın kuzey kesiminde ve Güney Asya'da yaşayan tapirgiller (Bil. a. Tapiridae) ai



yy'da doğan taoculuğun (daoculuk da denir), Çin uy



TARÇIN



229



güzelliğini dile getirdi. Büyük kentte yalnız bir gencin iz



lenimlerini anlattığı öyküleri Selahattin Onerli tarafın



dan toplandı: Cahit Sıtkı Tarancı'nın Hikayeciliği ve Hi kayeleri (1976).



Şiir kitapları: Ömrümde Sükût(1933), Otuz Beş Yaş



(1946), Düşten Güzel (1952), Sonrası (1957). Mektupları: Ziya'ya Mektuplar (Ziya Osman Saba'ya yazdığı mektuplan, 1957). Taranto Hint tapirinin (T. indicus) yavrusunun bedeni, siyah üstüne beyaz çizgili ve beneklidir. Yaklaşık 1 yaşına geldiğinde,



sırtı ve yanları beyaza, geri kalan kesimleri siyaha dönüşür.



Italya'nın güney kesiminde liman kenti. Puglia bölge sinde, Roma'nın 430 km güneydoğusunda, Taranto körfezi kıyısında yeralan Taranto'nun nüfusu 245 000'dir. Önemli bir deniz üssü olan kentte, tersaneler,



balıkçılık sanayisi, besin sanayisi, demir-çelik sanayisi



lesi üyeleri, kahverengi ya da siyah-beyaz renkli, boyla ri 1,5 m'yi, ağırlıkları 200 kg'i bulan hayvanlardır. Bu



gibi sanayi kolları da gelişmiştir. Ayrıca, tarihsel anıtla



bulur; ucunda burun deliklerinin yer aldığı bu uzantı



katedrali, Aragon sülalesi tarafından yeniden yaptırılan



runları kısa, esnek, hortuma benzeyen bir uzantıyla son



riyla (XI. yy'dan kalma roman üslubunda San Cataldo



dalları, yaprakları, filizleri tutup ağıza götürmede kulla



Bizans döneminde kalma kale, vb.) çok sayıda turist çekmektedir.



leri için yaşayan fosiller sayılan tapirgiller ailesi üyelerin



Yunanistan'ın başlıca kentlerinden olan Taranto, 1.0.



nılır. Evrim süreçleri boyunca çok az değişiklik geçirdik



den Amerikan tapiri (Tapirus terrestris), dağ tapiri (Tapi



rus pinchaque) ve Baird tapiri (Tapirus bairdi) türleri, Güney Amerika'da yaşarlar. Eski Dünya'da yaşayan tek tapir türü olan Hint tapiri (Tapirus indicus), sırtı ve yanla



rı beyaz, geri kalan bölümleri siyah, omuzdan yere ka



dar yüksekliği 1,5 m'yi, ağırlığı 200 kg'i bulan ürkek bir hayvandır.



VIII. yy'da Ispartalılar tarafından kurulan, eski Büyük



272'de Romalılar tarafından alındı. İkinci Pon Sava



şı'ndan sonra gün geçtikçe bir Latin kentine dönüşüp, imparatorluk döneminin başlangıcına kadar eski zen ginliğini bir ölçüde de olsa korudu.Lombardlar, Bizans lilar, Araplar tarafından işgal edilip, geri alınarak bir prensliğin merkezi oldu (1321). Türkler tarafından beş kez kuşatıldıysa (1594-1671 arasında) da alınamayıp, 1801'de Fransızlar tarafından işgal edildi. Daha sonra



Tar: Bk. TAR ÇÖLÜ.



İtalya Krallığı'na katıldı.



tarak



Tarcan, Bülent



Taraklımidyegiller ūstailesinden çeşitli ikiçenetli yumu şakça türlerine verilen ortak ad. Sıcak ve iliman bölge lerin denizlerinde yaşayan, pek çok ülkede değerli bir besin oluşturan taraklar, çenetlerini açıp kapatarak yu



zen, ayakları silindir biçiminde, sifonsuz, büyüklükleri



genellikle 5-8 cm arasında değişen yumuşakçalardır. Çenetlerinin kenarlarındaki kıvrımlar, ağız çevresinde



ki 30-40 küçük göz ve duyargayı örter.



Tarancı, Cahit Sıtkı



Türk bestecisi (İstanbul 1915-ay.y. 1991). İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitiren (1937) Bülent Tarcan, aynı üniversi



tede öğretim görevliliğine başlayıp, profesörlüğe yük seldi (1961) ve nöroşirurji kürsüsü başkanlığına getirildi (1967). Bir yandan da Karl Berger'den müzik dersleri



alip, Cemal Reşit Rey ve Adnan Saygun'la çalışarak, is



tanbul Konservatuvarı Filarmoni Orkestrası'nda, Radyo Orkestrası'nda keman çaldı. Özellikle Türk ezgilerine



ve halk müziğine dayalı çok sesli besteler yaptı: Han



çerli Hanım (bale, 1965), Keman koncertosu (1967), Deli Dumrul (bale, 1978), vb.



Türk şairi (Diyarbakır 1910-Viyana 1956). Galatasaray Lisesi'ni bitiren (1931) Cahit Sıtkı Tarancı, Mülkiye'de



(1931-1935), Yüksek Ticaret Okulu'nda (1935-1938),



Tarcan, Selim Sırrı



Paris'te Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde (1938-40)) okudu. İkinci Dünya Savaşı başlayınca, öğrenimini yarıda bıra karak Türkiye'ye dönmek zorunda kalıp, Ankara'da Anadolu Ajansı'nda, Toprak Mahsulleri Ofisi'nde, Ça



Türk spor eğitimcisi (Yenişehir, Mora 1874-İstanbul



vi için götürüldüğü Viyana'da öldü. Türkiye'ye getiri



yaygınlaştırılmasına önemli katkılarda bulundu. Türki



lışma Bakanlığı'nda çevirmenlik yaptı. Bir inme nede niyle konuşma yeteneğini, belleğiniyitirip (1954), teda lerek Ankara'da gömüldü. Lise yıllarındabaşladığı (1930) şiirlerinde, hece vez



nini alışılmış durakların dışında yeni bir uyumla kulla nan Cahit Sıtkı Tarancı, CHP Şiir yarışması'nda Otuz Bes Yaş adlı şiiriyle birincilik kazanınca (1946) ününü yay



1956). Galatasaray Lisesi'ni bitirip, orduda istihkam su



baylığının yanı sıra, çeşitli okullarda beden eğitimi ög retmenliği yapan Selim Sırrı Tarcan, ordudan ayrılarak,



Isveç'te beden eğitimi dalında uzmanlaştı (1908 1910). Yurda dönünce okullarda İsveç jimnastiğinin



ye Olimpiyat Komitesi'nin kurucu üyeleri arasında ye



ralıp, 1930'a kadar başkanlığını da üstlendi. Milli Eğitim Bakanlığı başmüfettişliğinden ayrılıp, 1935-1946 ara sında milletvekilliğinde bulundu.



gınlaştırdı. Garipçilerle gelen yeniliklere uyarak serbest



tarçın



kadar farklı akımlara açık, uyumu ve biçimi gözeten,



Defnegiller ailesinden, 50'ye yakın türü bulunan bitki



şiiri de denemekle birlikte, romantizmden simgeciliğe



duygulu, ölüm-yaşam, geçmiş-şimdi karşıtlıklarıyla beslenen kendine özgü bir şiir geliştirdi. Rahat, akıcı bir söyleyişle ölüm korkusunu ve acisini, yaşamın, sevginin



cinsi. Anayurtları Sri Lanka olan tarçın (Bil. a. Cinnamo mum) cinsi üyeleri, yapraklarını dökmeyen kokulu ağaçlardır. 3-4 yıllık dallarının kesilip kurutulmasıyla el



230



TAR ÇÖLÜ



de edilen parçalar, çubuk va da toz olarak reçel, sicak şarap, komposto, vb. yapımında koku verici olarak, kaynatılarak da çay gibi içecek olarak kullanılır.



Tarhuncu Ahmet Paşa: Bk. AHMET PAŞA,



Tar çölü



Tarık Bin Ziyad



Hindistan'ın kuzeybatı kesimi ile Pakistan'ın güneydo ğu kesiminde yeralan çöl. Batıda Indus irmağı, dogucla



Nusavr laratından, ispanya'yı fethetmekle görevlendi



Aravalli dağları, kuzeyde Pencalovası ve Sallecirmagi, güneyde Kuç bataklığıyla sınırlanan Tar çölü, 250 000



leri Tarık Bin Ziyad, cogurluğu Berberi olan 7000 kişilik orciusuvla Ispanya'ya gecip, gemilerini vaktırarak as



km'lik bir alana yayılır. Yıllık yağış ortalamaları batıke



kerlerinin geri dönme umudunu ortadan kaldırcıktan sonra, Cartagena ve Algeciras kentlerini aldı (711). Got



siminde 100 mm ile doğu kesiminde 500 mm arasında



değişir. Büyük bölümü, yükseltileri 150 m'yi bulabilen kumullarla kaplıdır. Göçebe koyun, sığır ve deve yetiş tiriciliği yapılan Tar çölünde, madenkömürü, alçılaşı ve tuz yatakları işletilmektedir.



TARHUNCU.



Berberi asıllı Arap komutanı (öl. Sam 720). Musa Bin



kralının büyük bir ordu topladığını haber alınca, Musa



Bin Nusayr'dan yardım isteyip, gönderilen 5000 kişilik yardımcı kuvveti de alarak, Got kralın. Vadii Bekka'da (Rio Barbate) ağır bir yenilgiye uğrattı. Başarısını kıska



nan Musa Bin Nusavr'ın, İspanya'ya geçerek, daha laz



tardigradlar



la ilerlememesini bildiren bir mektup göndermesi üstü nc, beklerse hıristiyanların ordu toplama fırsatı bulaca.



Eklenibacaklılar şubesinden, 350 türü bulunan omur



ğından çekindiğinden, buyruğu dinlemeyerek ilerle



gasız hayvan sınıfı. Dünyanın hemen her vanında yaşa



movi sürdürdü ve Toledo'yu aldı. Kurtuba (Cordoba)



yan tardigradlar (Bil. a. Tardigrada sinili üyeleri, cili



ve Elvira ya birlikler gönde:cli. Bu yüzden Musa Bin Nu



gövdeli, 4 çift güdük bacaklı, çıplak göze görülemeye



sayr tarafından kırbaçlanurak kısa bir süre hapse auldiy sa da, Haliic Velit'in araya girmesiyle barışmalarının ar



ri ve likenleri çevreleyen ince su tabakası içinde, az sa



yaşar. Yaşadıkları çevre kuruyunca buruşup büzülerek



dindan, Zaragoza, Aragon ve Leon kentlerini ele geçi rerek, birlikte Suriye'ye döndüler. Aralarının yeniden açılmasının ardından, Musa Bin Nusayr'ın İspanya'yı asıl ele geçirenin kendisi olduğunu ileri sürmesi, ama gerçeğin anlaşılması üstüne, haliic, Nusayr'ı görevden



canlanır ve bitki hücrelerinden beslenme ve kovulurlar.



almakla birlik!c Tarih Bin Ziyad'a da başka görev ver



cek kadar küçük hayvanlardır. Büyük bölümü, yosunla



yıda tür denizlerde ya da tatlısularda, bazıları cia karada bir tür mumyaya dönüşür, böylece kuraklık dönemini suya gereksinim duymadan atlattıktan sonra yeniden



mcdi.



Targan, Safiye Ayla Türk kadın ses sanatçısı (İstanbul 1907). Çapa Kız Ög retmen Okulu'nu bitiren Satiye Ayla Targan (kısaca S.



liye Ayla denir), ilkokul öğretmenliği vapmaya başladı



(1925). Bir yandan da müzik dersleri alıp, 1921'de ög retmenlikten ayrılarak, çeşitli gazinolarda çalisti; pek



cok plak doldurdu. Yuniuşak, tatlı sesiyle Arap ülkele



rinde de büyük ilgi görüp, 1950'de Şeri Muhittin Tar gan'la evlendi.



Targan, Şerif Muhittin Türk ut virtüözü ve bestecisi istanbul 1892-ay..



1967). Mekke şerili vezir Ali Haydar Paşa'nın oğlu olan



Şerif Muhittin Targan (kısaca Şerif Muhittin denir), kü çük yaşta müziğe başlayıp, henüz on üç yaşındayken



Tarık Dursun K.: Bk. K., TARIK DURSUN. tarım



Bitkisel üretim amacıyla topragı işlemeve davanan in



san etkinliklerini topluca belirten lerim. İlk insanlar du gada buldukları meyveleri, kökleri, yumruları devşiri



vor, cook bol olan yaban hayvanlarını avlayarak et elde



edivorlardı. Nüfusun artmasivlar, insanlar veterli ölçüde dersirilech besin bulamımaya basladılar; Jv havvan Tarmda da azalma görüldü. Bunun üstüne, hayvan ye



listirmie ve veterimla uğraşmawa koyuldular. Günümüz dchi ilkel halkların duruniuna bakılarak, hayvancılık ile larmin wyni anda ve birbirlerinden bağımsız olarak ge



listikleri düsünülmchidir.



Hüzz.im Saiz Semisi'ni besteledi. (esitli çalgıları ög



renmekle birlikte, özellikle viyolansel ve ulla ustalasip (New York'ta bu iki çalgıda solo konserler verdi),



1934'te Bagdat Konservatuvarı'nı kurdu. Uzun yıllar is



tanbul Belediye Konservatuvarı'nda dersler verip, 1950'de Saliye Ayla'yla evindi.



Öbür yapıtları: Ferahteza Saz Semaisi (1921), ut ctüelleri (Kapris Inim solyan, Kirpris Iľniuri Solyan), vb. Tarhan. Abdülhak Hamit: Bk. ABDÜLHAK HAMIT.



1.10011 lunch holm bir list Merindir



tarhun



Whilmis Pou



Bileşikgiller ailesinden biryıllık bitki türü. Anayurdu Si birya olan tarhun Bil. 2. Artemisia draculus), veralu



men ilke



sürgünleriyle cog...an olsu bir bitkidir. Güzel kokulu yaprakları, baharat olarak kullanılır.



hiskelute,



biri lulin



bir dillu



TARIM



231



Washington eyaletinde (ABD) buyuk



bir çiftligin topraklarını, bugday lanımı için süren araçlar. ABD'de ve obur



gelişmiş ülkelerde, günümüzde tanm,



bütünüyle makineleştirilmiştir.



TARIHÇE



Arkeoloji kazılarına dayanılarak Anadolu ile Yakındo



gu'nun en eski buğday tarımlarının ortaya çıktıkları yerler oldukları düşünülmektedir. Buğday tarımı İ.Ö. 6000'den sonra Batı Avrupa'ya ve Akdeniz havzasi na yayılmaya başlamış, Çin'de başlayan pirinç tarımı,



İ.Ö. 2 000'e doğru Güney Asya ve Doğu Asya'ya sıçra



mış, daha sonra da Afrika'nın, Güney Amerika'nın ve



dar çok gümrük engeli nedeniyle, ticari degiş tokuşun genel olarak azalması sonucunda, her küçük topluluk, besinden kumaşa, metalden pişmiş topraklara kadar,



yaşamasına gerekli her şeyi üretecek biçimde örgütlen di.



TARIMDA DEVRİM



Avrupa'da XVIII. yy'da yeni tarım teknikleri ortaya çıktı. Ingiltere'de, irkların özelliklerini geliştirmek için,



Orta Amerika'nın bazı bölümlerinde uygulanmaya



evcil hayvanların yapay seçimine (hayvan irklarının ka



başlanmıştır. Hintdarısı ve mısırsa, daha sonra yetiştiril meye başlanan ürünlerdir: Amerika kıtasında büyük öl çüde yetiştirilen misir, 1500'de Avrupa'ya getirilmiş,



di. Ama tam anlamıyla “tarim devrimi”, aynı anda hem



sonra Güneydoğu Asya ile Afrika'da (Büyük Sahra'nın



güneyinde) ekilmeye başlanmıştır.



TARIM TEKNİKLERI Tarım tekniklerinin evrimi yavaş olmuştur ve ilk tarımcı



riştırılması) ve tarımda makine kullanma yolunda ilk ça lışmalara başlandı. Bunlar, yenilenmenin ilk belirtileriy Italya'da (Lombardia bölgesinde), hem de Ingiltere'de



uygulamaya koyulan almaşık ekimle başladı. Almaşık ekim, verimliliğini yeniden kazanması için



toprağı dönem dönem dinlendirmek ve bu dönemler



ların toprağı altüst etmek, kökleri sökmek için, kullan dıkları sivri tahta parçasından, karasabana nasıl geçildi ği bilinmemektedir. Başlangıçta insanların koşulduğu sabanlar, sonradan koşum hayvanlarına çektirilmeye



de doğal bitkilerin yetişmesine izin vermek yerine, aynı



gu'nun görkemli çağında, büyük ölçüde gelişmiştir.



düşmesini önlemek gerekir. Bu da iki yolla saglanır:



likte, organik gübrelerin (hayvan gübresi) azlığından



yoluyla; ekilen bitkileri dönem dönem değiştirmek yo



parselde yapılan tanmın düzenli olarak değiştirilmesiy le, eldeki bütün toprağın sürekli ekimine dayanır. Na das dönemlerini kaldırmak, işlenen yüzeyleri çoğalt



başlanmıştır. Tarım ve hayvancılık, Roma Imparatorlu



mak demektir. Ama bunun için, toprağın verimliliğinin



Toprakların verimini artırma yöntemi bilinmekle bir



Hayvan gübreleriyle ve gübre şerbetiyle gübreleme



ötürü toprağı doğal verimliliğine yeniden ulaştırmanın



luyla. Klasik bir almaşık ekim, toprağı çıplak bırakarak ya



ancak dinlenmeye bırakmakla sağlanabildiği yaygın (ekstansif) tarım döneminden sonra, yüzyıllar geçtikçe



tarımda, nadas sisteminin benimsenmesiyle yeni bir ilerleme gerçekleştirildi: İki yıl arka arkaya tahıl tarımın



dan sonra, topraklar bir yıl dinlendiriliyor, tarlaları kap layan otlardan yalnızca hayvan otlatmada yararlanılı



ban otlarının ayıklanmasını ve toprağın sık sık havalan dinlmasını sağlayan mısır, patates, tütün, domates, şe



kerpancan gibi, “capa bitkileri" denen bitkilerin yetişti



rilmesiyle başlar. Ertesi yıl, toprağın azotunu büyük öl çüde gideren bir tahıl (buğday, arpa, yulaf) ekilir. Tahıl



yordu.



larla almaşmalı olarak ya da ertesi yıl, birkaç yıl toprakta



ma tekniklerini ve yeni tarım bitkilerini getirmeleriyle,



bitkiler (acı bakla, yonca, kabayonca) ekilir. Yemlik bit



Avrupa'nın güney kesimini fetheden Arapların, sula



kalacak ve havadaki azotu topraga bağlayacak yemlik



sinirli bir alanın en verimli biçimde işlenmesine daya



nan yogun (ekstansif) tarım, önce oldukça küçük yü



kiler, son derece gelişen kökleriyle, toprağın derin ta bakalarına işlerler



çoğunlukla da hayvanların ya da akarsuların çalıştırdığı



mıştır. Bölgelere, üretim gereksinmelerine, tarım işlet



sağlanmaktaydı. Ayrıca yer yer, yeni teknikler doğmak



vardır; ama ilke hep aynıdır.



zeylerde gelişti. Tarlaların sulanması, bazen insanların,



ustaca düşünülmüş yöntemlerle (bostan kuyusu gibi)



Günümüzde almaşık ekim çok daha karmaşıklaş



melerinin örgütlenişine göre değişen pek çok biçimi



taydı.



KIMYANIN YARDIMI



pa'da tarım, feodalite rejiminin yerleşmesiyle gerile



ması, almaşık ekimin günümüzde birçok yerde bırakıl



Bununla birlikte, genel olarak bakıldığında, Avru



meye başladı: Ulaşım güçlükleri ve sayılamayacak ka



Kimyasal gübrelerin bulunması ve kullanılmaya başlan



masını sağlamıştır. Çünkü artık, tarımın topraktan aldık



232



TARİH Kaliforniya'da (ABD) bir çiftlikte, domates toplayan bir makine. Bu tür



makineler, yüzlerce tarım işçisinin işini görebilmektedir.



lanı, ona yeniden kazandırılabilmektedir. Tarım teknik leri, büyük ölçüde gelişmiş, bir yandan topraktan en iyi



şeyden önce belgelere dayanmak zorundadır. Belge



biçimde yararlanma yolları öğrenilirken, bir yandan da daha üretken ve çeşitli bölgelere daha iyi uyabilen yeni



özelliklerdir. Bunun yanı sıra tarihçiler, kaynakça, filo



lerde de güvenilirlik, özgürlük ve tamlık, aranan temel



bitki cinsleri bulunmuştur. Doğal yıkımlarla, bitki hasta



loji, kronoloji, paleografi, epigrafi, arkeoloji, coğrafya, toponomastik (yer adları), edebiyat, toplumbilim, ruh



lıklarıyla ve asalaklarla savaş gelişmiştir. Bu zararlı et



bilim, vb. pek çok bilim dalından yararlanırlar.



kenlerin üreme çevrimleri bulundukça, onlarla savaş



ma yolları da ortaya konmuş, ayrıca, ırkların yapay seçi



mi ve düzeltilmesi sayesinde, özel olarak hazırlanmış yeni besinler ve hastalıkların önlenmesi sayesinde, hay



van yetiştiriciliğinde büyük gelişmeler gerçekleştirilmiş tir.



Ama tarımdaki en büyük gelişmeler, makineleşme



sayesinde gerçekleştirilmiş, daha güçlü ve daha kolay kullanılır çekim araçlan ve her türlü tarım işlemi için



özel makineler sağlanmıştır. İlkel karasabandan ve bel den, günümüzde güçlü traktörlerin çektiği çoksabanlı araçlara, günde yüzlerce kental buğday işleyebilen bi çerdöverlere, domates ya da bezelye toplayabilen ma kinelere ulaşılmış, deyim yerindeyse, insan çalışması nin verimini artıracak biçimde makineleştirilmemiş hiç.



Tarihçiler, yüzyıllar boyunca yalnızca otayları ince



lemekle yetinmişler, son çağlardaysa, bütün bilim ve



sanat dalları, geçmişi araştırmaya yönelmiştir. Böylece tarih "yatay tarih" (siyaset, askerlik, diplomasi) ve "dü şey tarih” (iktisadi tarih, sosyal tarih, kültür tarihi, sanat tarihi, edebiyat tarihi, felsefe tarihi, vb.) olarak ikiye ay rılmıştır.



En ünlü tarih yazarları arasında, Eski Yunan tarihçile rinden, Herodotos ve Thukydides, Latin tarihçilerinden Titus Livius ve Tacitus, Arap tarihçisi Taberi, İlhanlılar dönemi tarihçilerinden Cüveyni ve Reşidettin, hıristi yanlığın ilk dönemlerinde Kassiodoros (480-575), Rö nesans döneminde Petrarca (1304-1374), daha sonra



bir tarım etkinliği kalmamıştır.



da Leibniz, Italyan tarihçisi L. A. Muratori, Fransız tarih çisi Jules Michelet. vb. sayılabilir. TÜRK DÜNYASINDA TARIH



tarih



eskiye dayanır. Osmanlıtarih yazarları arasında Aşıkpa



Türk dünyasında tarih çalışmalarının geçmişi oldukça



şazade, Ibrahim Peçevi, Naima özellikle anılabilir. Os



Insanlığı ve toplumların geçmişleriyle ilgili bilgileri yeni



den ele alıp inceleyen bilim dalı. "Insanlığın, başlangı



cindan günümüze kadar olan evrimi üstüne edinilen bilgiler toplamı" diye de tanımlanan tarihin, bir başka açıdan, bugünü anlamak ve açıklamak için, içinde bu lunulan koşulların hangi evrim sürecinden geçtiğini,



hangi ilişkilerin sonucu olduğunu öğreten bilim dalı ol duğu da söylenebilir.



En eski anlatı türlerinden biri olan tarih, ancak XIX.



yy'da bağımsız bir bilim dalına dönüşmüştür: O döne



me kadar tarih, başlangıçta bir "efsane" olarak sunul muş (insanların kökeni,tanrılarla olan ilişkileri), sonrala riysa prenslerin, hükümdarların yaptıklarının övgüsü durumunda olan “vakayınameler" (kronikler) yazılmış tır. Bu arada, birçok filozofun, genel ve karşılaştırmalı tarih olaylarına egemen olan yasaları belirlemeye çalış malarıyla, felsefenin "tarih felsefesi" adı verilen dalı da



1.0. V. yy'da yaşamış eski



oluşmuştur.



kitaplarından biri



Tarih, olgulara dayanan bir bilim olduğu için, her



Yunan tarihçisi



Thukydides, Peloponnesos



Savaşları adli



yapıtıyla ünlüdür. Yapili, gerçek



anlamda ilk tarih



sayılmaktadır.



TARİHÖNCESİ SANATI manlı devletinde 1663'te kurulan vakanüvislik, resmi



233



1908'de



Avusturya'da



tarihçilik anlamına gelmis, vakanüvisler, padişahların



bulunmus olan



tarihlerini yazmakla görevlendirilmişlerdir. Tanzimat



Wellendorf Venusu



döneminden sonra, Ahmet Cevdet Paşa, Namık Kemal



(10 30000-1.0.



ve Abdurrahman Şeref Bey, tarih çalışmalarına modern



25000), heykelcilik



bir anlayış kazandırmaya çalışmışlar, özellikle Abdur



sanatının ilk



rahman Şeref Bey, uygarlık tarihine de yer vererek, mo dern tarih görüşünün ülkemizde yaygınlaşmasında et



biridir. Abartılmış,



Örneklerinden



aşın iri biçiminin,



kili olmuştur.



dogurganlig,



Cumhuriyet döneminde tarih çalışmaları Türk ve



vurguladigi duşunulmektedir.



dünya tarihi olarak geniş bir alana yayılmıştır. Ata



türk'ün desteğiyle kurulan Türk Tarih Kurumu (1931) ve



(Doğa Tarihi



üniversitelerimizin tarih bölümleri, Türk tarihi, İslam ta



müzesi, Viyana)



rihi ve dünya tarihine ilişkin yayınlar yapmaktadırlar.



Cumhuriyet döneminde yetişen tarih yazarlarının başlı caları arasında Mehmet Fuat Köprülü, Ahmet Rasim,



Mustafa Akdağ, Mukrimin Halil Yınanç, Hikmet Bayur, Zeki Velidi Togan, Ismail Hakkı Konyalı, Enver Ziya Ka



ral, Necati Lugal, Ömer Lütfü Barkan, Mustafa Ça



ğatay Uluçay, Hüseyin Namik Orkun, Arif Müfit Man sel, Reşat Ekrem Koçu anılabilir. Bazı yabancı tarihçiler



(P. Wittek, L. Cahun, J. F. Hammer, F. J. W. Gibb, Bart hold, Eberhard, vb.) de, Türk tarihiyle ilgili önemli çalış malar yapmışlardır.



tarihöncesi



üslupları sayesinde belirlenebilmektedir.



Tarihõncesi sanatıyla ilgili ilk bilgiler, amatör bir yer. bilimci olan Brouillel'in Fransa'da Chafaud (Vienne)



mağarasında, Keltlerden kaldığı sanılan ilk işlenmiş ke



miği bulmasıyla başlamış, 1860-1864 arasinda Edou



ard Larlet, gene Fransa'da Ariège ve Dordogne'da 1.O. 13000 - 8000 yıllarında bir süsleme sanatının bulun duğunu gösteren küçük oymalı eşya ve gravürleri orta



ya çıkarmıştır. 1879'da Marcellino de Sautuola, Altami



İnsanlık tarihinin yazının ortaya çıkmasından önceki dönemi. Tarihöncesi'yle (prehistorya da denir) ilgili ça



ra (İspanya) mağarasının tavan resimlerini bulmuş,



lışmalar, XIX. yy'ın ilk yarısında Boucher, Perthes, Lar tet, Mortillet'nin çabalarıyla bilimsel nitelik kazanmış,



vürleri bulunmuştur.



daha sonra Breuil, birbirini izleyen taş ve maden dö



nemlerinin genel görünümlerini niteleyen fosillerin yönlendirdiği bir sınıflandırma yöntemi önermiştir. Gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda, dünyamızın ya şının 75000 dolayında olduğu sanılırken, 4 milyar yıla



1894'te La Mouthe (Dordogne, Fransa) mağarasi gra Geometrik süslemeler ve süs eşyası, Yontmataş Dö nemi'nin başında (İ.Ö. 40000'e d.) ortaya çıkmıştır. Şa



telperoniyen döneminde, delinmiş hayvan dişleri, düz gün aralıklı yarıkları bulunan kemik eşya yapılmıştır. Bu basit sanat şekilleri, Orinyasiyen dönemine ve figuratif



sanat örnekleriyle birlikte Magdaleniyen dönemi sonu na kadar devam etmiş, dişlerden, deniz hayvanlarının



yaklaştığı anlaşılmış ve en eski insan türlerinin varlığını gösteren birçok kanıttan biri olan Neandertal insanının



kabuklarından yapılmış kolyeler çoğalmış ve I.O. 13



ve önce 1924'te Afrika'da, daha sonra Oldovai, Aou



yaygınlaşmıştır (Labastide'in dağ keçisi başları kolyesi).



ach ve Omo'da Australopithecus'un bulunması izle



Çeşitli sahnelerle süslü eşyalar oldukça geç ortaya çık



miştir.



mıştır ve en iyi örnekleri ancak Magdaleniyen dönemi



bulunmasını, ilk Pithecanthropus'un, Sinantropus'un



Arkeolojinin yardımcı tekniklerinin gelişmesi ve



000'e doğru kemikten oyulmuş hayvan başlarıyla iyice



nin sonlarına doğru görülür. Hayvan resimleri (özellikle



bulguların çoğalmasıyla, tarihöncesi uzmanları, bulu



at, dag keçisi, rengeyiği, daha seyrek olarak mamut ya



nan aletleri inceleme ve türlerine göre sınıflandırma



da bizon), günlük yaşamda sürekli olarak kullanılan iki



olanağına da kavuşmuşlardır. Leroi-Gourhan'ın nce vent'da yaptığı "etnolojik kazı" girişimini, Braidwo



tür eşyayı süslemede kullanılmıştır: "İticiler"in (mızrak



od'un yaptığı gibi, ilk insanların çevreleriyle ve “çevre



ların ilk hızını artırmaya yarayan çubuklar) çengelleri;



“delikli değnekler" (geyik boynuzundan yapılan ve



sistemleri"yle ilgili bilgilerinin ortaya konması izlemiş, ayrıca, Lewis Binford'un etkisiyle yeni ABD okulunun gerçekleştirdiği gibi, “kültürel süreçler"le ilgilenilmesi, hayvanların evcilleştirilmesi, tarımın, yazının, madenci



egik olan mızrakları sıcakta doğrultmak için kullanılan



liğin başlaması, vb. büyük buluşların nedenlerinin açık lanmasını, böylece yok olmuş toplumların, toplumsal ve insanlararası davranışlarının anlaşılabilmesini sağla



Fildişinden, rengeyiği boynuzundan ya da yumuşak taştan oyulmuş kadın heykelcikleri, Orinyasiyen sonu,



delikli bir rengeyiği boynuzu). Av sırasında sık sık kay



bolan mızraklar da, geometrik çizgiler ve sadeleştiril miş figürlerle süslenmiştir.



Gravesiyen, Solütreyen ve Eski Magdaleniyen dönem



mıştır.



lerinin üst üste bulunduğu ya da birbirini izlediği orta



tarihöncesi sanatı



lindeki büyük heykelciliğin gelişmesiyle çağdaştır ve



Genel olarak günümüzden 35000-12000 yıl önce Av



"Doğalcı" diye nitelendirilen Tarihöncesi yapıtlarının



rasya'da yaratılmış resimler, gravürler, oymalar ve hey kelleri belirten terim.



Tarihöncesi sanatının kronolojisi henüz bütün yapit lar için açıkça belirlenememiştir. Süslü eşyayı ya da top



devirden kalmadır. Bu heykelcikler, alçak kabartma ha



birçoğu bu tekniğin en iyi yapıtları arasında yeralır.



birçoğu gibi, bu yapıtlarda da baş, el ve ayak boyutları büyük ölçüde üsluplaştırılmıştır; beden boyutlarında da aynı şişkinlik görülür; bu yüzden, resimlerdeki in



sanları belirli bir ork tipine sokmaya çalışma, günümüz



rak tabakalarında birarada bulunmuş yapıtları tarihlen



deki şişman kadınların görünüşüyle karşılaşurma çaba



duvar resimlerinin tarihleri ancak çeşitli yapıtların rast



resim sanatından sonra ortaya çıkan başka bir yapıtlar



dirmek olanağı bulunmakla birlikte, boyalı ya da kazılı lantı sonucu üst üste yapılmış olması sayesinde ya da



lanı olumlu sonuçlar vermemiştir. Süslü levhalar, duvar



kategorisi oluşturur. Bunlar, yumuşak taş, kemik, fildişi,



234



TARİHSEL DİLBİLİM Fransa'da Pech-Alerle'deki



magaralari süsleyen resimlerde



(10.19000).



1.0. 15000), hayvan ve insan



figurleri işlenmiştir. Ai figürlerinin çevresi siyahla



belirginleştirilmiş, çevrelerinc,



büyüyle ilgili bir



anlam taşıdıkları sanılan el figürleri çizilmiştir.



bazen de yassı çakıl taşından yapılmış, üstleri ovulmuş



ya da boyanmıştigürlerle kaplı levhalardır: Ayni arkeo



loji alanında, hu levhalardan yüzlercesinin bulunduğu



resmedilmiştir; öbür hayvanlar endercir. Magara eserlerinin tarihlendirilmesi çok güçtür ve hili büyük ölçüde varsayınlarla yetirilir. İlkel görünüş.



olur. Bazı levhalarda birbirine bağlı birçok figür veral



te bazı figürlerin, benzerleri olan Orinyasiyen'in geç



ması, bu levhaların birer "kroki doitcri" olabileceğini



düşündürmüştür; ama daha çok, dinsel değerleri oldu



döneminden ya da Gravesiyen döneminden kalma süslü levhalarla aynı dönemde yapıldıkları sanılmakta



ğu sanılır. Levhalar, en eski figūratii sanat vapıtlarıdır : Orinyasiyen döneminin ortalarında yapılan az savidaki



dır. Sığınaklardaki çok renkli büyük heykelciliğin ben zerleri, Lascaux (Fransa) ve başka birçok mağaradaki



levhanın üslubu sert ve kurudur; Gravcsiven cinemin



büyük resimlerdir. İ.Ö. 13000'den sonra, iticiler ve de



de levhalar daha ustaca işlenmiş, Solūtreyen ve Magda



likli çubuklarla kesin bir tarihlendirme yapmak olasılıgı



leniyenden sonraysa tam bir ustalığa ulaşılmıştır. Yontulmuş sığınaklar süslü levhalarla doğrudan dog.



vardır; bu sayede birkaç önemli merkezin, Magdaleni



ruya ilişkilidir. Bu büyük hacimli levhalardan bazıları,



yen doneminin ikinci yarısından kalma olduğu anlaşıl mistir.



Solütreyen döneminde mağaraların girişinde va dala



vanı yuvarlak sığınaklarda, duvarlar bovunca gerçek frizler oluşturur. Çokrenkli, büyük alak habartmalar



sanali (rastlanan ender örneklerinde olağanüstü plastik



nitelikler görülür), 1.Ö. 20000 ile 15000 arasında geliş miştir. Çakmaktaşı kalemiyle derin biçimde oyulmus Gravesiyen dönemi figürleri, yavaş yavaş daha kusur



suz bir biçini kazanmış ve Magdaleniyon döneminin ba şinda, daha yakın dönem sanatlarının en güzel yapıtla



riya boy ölçüşecek değere ulaşmıştır. Mağaralar, sıgi naklardan çok, tap görünüşündedir. Boyalı ya da



oyulmuş yapıtlar, girişten belirli bir uzaklığa çoğunluk la 100 m'den, bazen de 1 km'den öleye) yerleştirilmiş



tir. Bu mağaralarda kilden yapıtlara da rastlanır; ama al



çak kabartmalar bulunmaz; bu durum, alçak kabartma Janin uzun hastalar süren bir çalışmayı gerektirmesi ve



magaraların dibine kadar gitme olanağı bulunmamasıy la açıklanabilir. Bütünlerin anlaşılmasına engel olan üst



tarihsel dilbilim Dilbilimin, clillerin geçirdiği değişiklikleri inceleyen dalı. Tarihsel dilbilim, dilleri belirli dönemlerinde incele ven betimlevici dilbilgisinden büyük ölçüde yararlan



makla birlikte, dillerin geçirdikleri çeşitlenmcyi öğren met için toplumsal dilbilimden, dilin insan clüşüncesi Taratindan nasıl değiştirildiğini anlamak için de ruhsal dilbilimden yararlanır. Tarihse! dilbilin, birden çok clö nemi ele aldığı için, çoğunlukla bütünleyici ya da essu



remli dilbilimin karşıtı olarak, “artsüremli dilbilim" diye



adlandırılır. Başlıca aracı, karşılaştırmalı yöntemdir. Hint-Avrupa dillerinin karşılaştırmalı incelemesini 1786'cla Sir William Jones, Sanskritce, eski Yunancave



Latince arasındaki yakınlıkları araştırarak başlatmış, 1822 de Jacob Grimm, Germence ile öbür Hint-Avru



uste rigürlere karşın, yapıtlarda belirli bir kompozisyon



pa dilleri arasındaki benzer sesleri belirleyerek, adının verileliği yasayı ortaya koymuştur.



izleyen dişi ve erkek hayvanlar (atlar, mamullar, bizon



Tarim irmağı



anlayışı açıkça görülür; karşılıklı yerleştirilmiş birbirini



ları bütün irizi kaplar. Her hayvan türü, hayvanların do gal davranışlarından esinlenilerek yapılmış resim grup Tarıyla temsil edilmiştir. Yer yer, çeşitli geometrik işaret lere ve clizlerine rastlanır; hayvan ve insan ligürlerinde



sık sık mızraga ya da yara izlerine yer verilmiştir. Yapila



har las (anaklardan lambaların işığında yapılmış, sade



gravürler ya da boyalı resimler için çakmaktaşı kalem



Çin'in batı kesiminde ırmak, Kasmir sınırındaki Karaku



rum dağlarında Yarkend adıyla doğan Tarim irmagi



Taklamakan çölünde akip, Tien şan ve Kunlun dagla



rindan inen kolları aldıktan sonra, birçok kol halinde Lob Nor canağına ulaşır. Toplam uzunluğu 2 179



km'dir ve 350 000 km'lik bir alanı akaclar. Sularından,



kullanılmıştır. Boya malzemesi, rengi mavicien mora



cgiri boyundaki vahaların sulanmasında yararlanılır.



landırılan hayvan cinsleri at ve bizondur; daha seyrek olarak rengcyigi, öküz ve dag keçisine yer verilmiştir;



tarla faresi



kadar değişen aşıboyası ve nianganezclir. En cok con



mamut, ayı ve aslana da sık rastlanır; gergecan daha az



Girlaksıcangiller ailesinden kemirici hayvan türü. Avru



TARTİNİ, GIUSEPPE 235 pa, Anadolu ve İran'da yaygın biçinde rastlanan tarla Caresi (Bil. .l. Microtus agrestir va do Microlus talis), yaklaşık 10 cm boyunda bir hayvandır; yeralunda kaze digi, 5-6 girişi bulunan yuvalarda yaşar. Kökler, lancler



ve vesil bitkilerle beslenir.



Tarquinius Superbus



Roma'nın yedinci ve son kralı (İ.Ö. 534'e d.-1.0.509*a d.). Servius Tullius'un kızıyla evlenen Tarquinius Super



bus, kayınbabasını öldürerek tahtı zorla ele geçirmekle suclandı. Gabii'yi ele geçirip, oglu Sextus'un, Tarquini lis Collatinus'un karısına tecavüz etmesinin yol açtığı



tarlakuşugiller



avaklanmada devrilerek, Cumae'ye sığındı ve Roma'ya



Özötücüler alttakımından, 75'e yakın türü bulunan kuş



dönme çabaları başarısızlıkla sonuçlandı.



ailesi. Dünyanın her yanında yaşayan terlakusugiller



Tarragona



İspanya'nın kuzeydoğu kesiminde kent. Katalonya bõl



yesinde, Akdeniz kıyısında, Barcelona'nın 80 km gü neybatısında yeralan Tarragona'nın nüfusu 113 000'dir. Limanından şarap dışsatımı yapılan kentte, be sin sanayisi tesisleri ve sigara fabrikası da bulunmakla



birlikte, her şeyden önce bir turizm (Romalılardan kal Turlikusugiller Jilesinin örnek türü lirl.husu wa dalarla Town (A. arvensis)



hirupa'da en çok 1.stanhus Türlerdendir. Boru lish 18cm'vi



bulur. Gün ölüsüvle unlüdür.



(Bil... Mouclicies ailesi unclerinin çoğu, sırtı grinisi va



dla sarımsı kahverengi üstüne sivah çizgili, karınları acık



ma amfitiyatro, su kemeri ve forum; XII.-XIII. yy'lardan kalma katedral, vb.) ve öğretim (üniversite) merkezidir. Tarsus çayı



Akdeniz Bölgesi'nde akarsu. Orta Toroslar'a bağlı Bol kar dağlarının güney yamaçlarından inen derelerin bir



lesmesiyle oluşan Tarsus çayı, Tarsus kentinin doğu sunda bir çağlayanı aştıktan sonra, Ceyhan ırmağının agzı yakınında denize dökülür; uzunlugu 142 km'dir. Çukurova'nın sulanmasında yararlanılan çayın, Kadın cik deresi kolu üstünde bir baraj ve hidroelektrik santra



renk ve uz cizgili, kuyruklarının kenarı genellikle beyaz renkli kuşlardr. Uzunca, sivri uclu gagalarıyla böcek ya



li kurulmuştur.



dla tohum viverek beslenirler. Türlerin çoğunun boyu



Tartaglia



20 cm'den küçüktür. Ailenin örnek türü tarlakuşu ya da



Tarla toygarina Irlauda arvensis), Avrupa ve Asya'nın Cavırlık kesimlerinde vaygın biçimde rastlanır. Havada ivice yükselince, uçmadan duruyormus asina süzülür; bir yandan da çok güzel bir ölüşle öter.



Italyan matematikçisi (Brescia 1499'a d.-Venedik 1577), Brescia'ya Fransız birliklerinin girişi sırasında ya ralanan (1512) Tartaglia (asıl adı Niccolo Fontana'dır;



aldıgı yaradan ötūrü sözcükleri iyi söyleyemediği için "Kekeme" anlamına gelen Tartaglia adıyla anılmaya



Tarlan, Ali Nihat



başlanmıştır), kendi kendini yetiştirerek Verona, Vicen



Türk yazarı İstanbul 1898-IV.X. 1978). Darültünun'un



di. Birçok bilimsel tartışmaya katılıp, bunlardan biri sıra



Lisan bölümüne girerek Fransızca ve Farsça bölümleri ni bitiren (1919) Ali Nihat Tarlan, Türk edebiyatı bölü münden de diploma alchi. Islim Edebiyatı'nda Levlave



za, Brescia, Venedik'te (1535) matematik dersleri ver



sinda üçüncü dereceden denklemin çözüm yöntemle rini geliştirdi. Balistik sorunlarının incelenmesine mate matigi ilk olarak uygulayıp, XV. yy'daki matematik ko



doktora veren öğrencisi oldu (1920). Veta, Nişantaşı,



nusunda ilgi çekici bilgiler veren bir inceleme yayınladı: General Trattato di Numeri et Misure (Sayıların ve Ol



Davutpaşa, Galatasaray liselerinde Türkçe, Farsça ve



(ülerin Genel İnceleme Kitabı, 1556-1560).



Alecnun Mesnevisi teziyle Edebiyat Fakültesi'nin ilk



Edebiyat öğretmenliği yapop, üniversite reformundan



sonra Edebiyat Fakültesi metinler serhi doçentliğine ge tirildi. 1941'de profesörlüğe yükselip. 1972'de Eski Türk edebiyatı kürsüsü başkanlığından emeklive avril ch.



Sebab, Seneti Fünun, Edebivat Gazetesi, Gündüz,



Gençlik dergilerinde şiirler de yayınlamış olan Ali Nihat Tarlan, özellikle edebiyat türleri alanındaki çalışmala



rivla tanınır. Divan şiirinin biçim ve özü üstüne araştır



maları, çözümleme çalışmaları, metin incelemelerinin yanı sıra, İran ve Pakistan cdebiyatlarından yaptigi cevi rilerle de uluslararası ün kazanmış, Iran Muarii Nezareti Laralindan takdirmame 11947), Pakistan hükümetilana



indan da Sitare-i imtiyaz nişanı verilmiştir (1961).



Başlıca yapıtları: Edebi Sanatlara Dair (1930), Şeyhi



Divanını Tedkik (2 cilt, 1934-1936), Divan Edebivatin



da Muamm. (1936), Divan Edebiyatında Tevhidler (4



Tasikül, 1936), İran Edebivati (1944), Şiir Mecmualar



cha Divan Şiiri (XVI. ve XVII. vy., Hlasikül, 1948).



Tartini, Giuseppe Italvan kemancisi, bestecisi ve müzik kuramcısı (Pira no, Istria 1692-Padova 1770). Ailesi fransisken rahibi



olmasını istediği halde, Padova'ya giderek hukuk öğre



nimine başlayan Giuseppe Tartini, bir yandanda keman



çalışmaya koyuldu. Bir kardinalin yeğenini kaçırarak



gizlice evlendiği için Assisi'ye kaçarak iransisken rahip lerinin yanına sığınmak zorunda kalınca, manastırda



Czernohorski'den beste dersleri aldı. Veracini'nin bir



konserini dinledikten sonra, eşini ailesinin yanına gön



derip, kendini Ancona'da müziğe adadı. İki yıl süreyle



Prag'da kont Kinsky'nin oda orkestrasında çaldı. Pado



va'ya dönerek solo kemancılık ve orkestra yöneticiliği



yapii. Sonra bir keman yüksek okulu kurarak çağının en



bir sük virtüözlerini yetiştirdi. Birçok sonat (özellikle il



Trillo del Diavolo), keman koncertoları, yaylı çalgılar için dörtlüler ve beşliler besteleyip, aynca, beste, ke



236 TASAVVUF man ve ses akustiği konularında birçok kuramsal kitap yayınladı: Arte dell'Arco (Yay Çekme Sanatı), Trattato di Musica Seconda la Vera Scienza dell'Armonia (Ger çek Armoni Bilimine Göre Müzik İncelemesi, 1754), vb.



tasavvuf Tanrı ile evren ve Tanrı ile insan ilişkileri konusunda in san aklının çözemediği soruları, din kitaplarındaki ilke



ve kurallara göre değil de, bağımsız düşünce yoluyla



açıklamaya çalışan felsefe sistemi. Tasavvufa uygun dü şünenlere "sofi" (sufi) ya da "mutasavvıf" denir.Tasav vuf sözcüğü, yunanca sotos sözcüğünden Arapça'ya uydurulmuş, sofi sözcüğü de tasavvuf sözcüğünden tu



retilmiştir. Bu sözcüklerin I.S. VIII. yy'da ortaya çıktıkla rı ileri sürülmektedir.



Tasavvuf felsefesi, VIII. yy'da Araplar tarafından ku



özellikle Iran ve Türkedebiyatlarında zengin bir tasav vuf edebiyatının doğmasına yolaçmıştır.



Ayrıca, tasavvuf düşüncesinin gelişip yayılmaya baş



lamasıyla, İslâm dünyasında dergâhlar, tekkeler kurul



maya başlanmış, her dergâhın kendine özgü töreleri,



giyim kuşamı oluşmuş, tasavvuf konularını ayrı açılar dan görüp yorumlayan tarikatlar kurulmuştur.



Tasavvuf, İslam dini çerçevesi içinde ortaya çıktığı için hem onunla beslenmiş, hem de bu dinin dogmala rini ve kurallarını, pek az değişikliğe uğratarak ve don



durup olduğu gibi kabul ederek en küçük kuraldan çık



mayı bile din sapkınlığı olarak gören "ehli sünnet" anla yışıyla çatışmıştır. Yüzeysel ve aldatıcı dünya nimetle



rinden ve değerlerinden yüz çevirdiği, kişinin öz yaşan



tısını, sezgisini gerçek bir yaşama ulaşmanın temelleri



olarak kabul ettiği, bireyin hem kendisi, hem çevresiyle



sürekli bir çatışma ve hesaplaşma içinde bulunmasını il ke olarak benimsediği için, tasavvuf, felsefi düşüncenin



rulan ilk tekkeden ("derviş" adı verilen tasavvuf ehlinin toplandığı, zikrettiği, kendi törenlerini yerine getirdikle



ve davranışın özüne uygun, ilgi çekici ve bir dereceye



ri yapı, kuruluş) sonra, daha çok İran ve Türkiye'de ge lişmiştir. Eski Yunan felsefesinden de bazı etkiler alan tasavvuf sistemleri arasında en üstün ve yaygın olani,



rin ve kuralların, körü körüne kabul edilmiş inançların



Vahdet-i Vücut (Varlık Birliği) kuramıdır. Bu kurama gö re, "var olanların kaynağında Tanrı vardır ve her şey



kadar özgün bir düşünce çabasıdır. Bu çaba, dogmala



ve yalnızca biçimsel düşüncelerin ötesinde, insanoğlu nun daha adaletli ve doğru bir toplum düzeni istemesi, iyilik özlemleri ve beklentileri ile bu amaçlara götüre



cek eylemin bir bütün oluşturması gerektiğini çoğun



Tanrı'nın varlığından ibarettir". Bu anlayış “tūmtanrıcı



lukla açıkça ortaya koyması, toplumsal kaynaşmalara



lik" (panteizm) adı verilen ve Tanrı ile evrenin özdeş ol duğunu ileri süren görüşün bir tür yorumudur. Kurama



ve değişikliklere yol açması (sözgelimi, Anadolu'da Os



göre daha "zaman" ortada yokken, Tanrı kendi gizliev



da ayrıca ilgi çekicidir.



manlı dönemindeki çeşitli ayaklanmalar) bakımından



reninde yalnızdı. "Vücud-u Mutlak“ (Tanrı), aynı za



manda kusursuz bir güzelliğe sahipti (Hüsn-i Mutlak). Kendi güzelliğini görüp tanıyacak ve bağlanacak varlık



Tasman, Abel Janszoon



lar (hayaller) yarattı. Bu varlıklar arasında insan. Tan



Hollandalı denizci (Lutjegast, Groningen 1603-Batavia 1659). Güney denizinde bir keşif gezisi yapan (1924) Abel Janszoon Tasman, Van Diemen toprağını(1885'te Tasmanya adı verildi) ve Yeni Zelanda'nın batı kıyıları



ri'nin pek çok özelliğini (güzelliği gören gözler, güzelli



ği seven gönül, vb.)kendinde toplayan bir hayaldi.



"Mutlak Vücut"tan kopmuş olan insan varlığı, aslın



da ona doğru bir çekiliş, yöneliş içindedir. Ama "adem" (yokluk), buna engel olmak ister. Tanrı'ya yöneliş güç



lüyse, mutlak varlığa katılmak kolaydır. Insanı maddeye



ni, sonra da Tonga ve Ficiadalarını buldu. 1643'te Bata via'ya dönüp, 1644'te Avustralya kıyılarını keşfetti.



(çirkinliğe, yokluga) mahkûm eden nefsidir. Nefis, bü



Tasman denizi



ulaştıran en büyük güç kaynağıdır. Aşk iki türlüdür. Ge



Büyük Okyanus'un batıda Avustralya, doğuda Yeni Ze



yük bir irade ve aşkla yenilebilir. Aşk, insanı Tanrı'ya



çici aşk, yeryüzündeki güzelleri sevmek anlamına gelir;



gerçek aşk, geçici aşkın Tanrı aşkına dönüşmüş biçimi dir. Geçici aşk, gerçek aşka ulaşmada yalnızca bir baş langıçtır.



Müridi Tanrı'ya ulaştırmada üç yol vardır: Fikir ve na



zar yolu (şeriatçıların tuttuğu bu yolun aracı “akıl"dır.



landa, kuzeyde Mercan denizi, günevde Güney Buz denizi arasında kalan bölümü. Genişliği 2 250 km olan



Tasman denizinin en derin yeri, 5 200 m'yi bulur. Şid detli rüzgârlar esen ve sık sık fırtınalar patlak veren bir denizdir.



Şeriatçılar, dinin bütün kural ve koşullarını ſoruç tut mak, namaz kılmak, vb.) yerine getirmekle Tanrı'ya ka



Tasmanya



vuşmaya çalışırlar. Ancak, tasavvuf ehline göre, bu yol



da aşk olmadığı için, buradan Tanrı'ya ulaşmak çok



Avustralya'nın güney kıyısı açığında ada. Victoria eya



güçtür); tasfiye ya da zevk ve şuhut yolu (bu yola giren



leti kıyılarının 240 km güneyinde yeralan Tasmanya'nın



ler çile çekerler, yani nefislerini maddi zevklerdenarin



yüzölçümü 68 329 km², nüfusu 457 000, merkezi Ho



dırmaya çalışırlar); seyr ve seyahat yolu (bu yolun tek



aracı, "aşk"tır. Bu yoldan yürüyenler, yani geçici aşkı,



bart kentidir. Avustralya'nın altı eyaletinden biri olan dağlık Tasmanya adasında, yükseltileri 1 500 m'yi aşan



ne göre, amaçlarına daha kolay varırlar.



temmuz ayı sıcaklık ortalaması 7 "C'tır. Çok sayıda göl



kaulmasına, "iena fillah katına ulaşma" denir. Bu kata



ökaliptus ağaçları) kaplıdır. Hidroelektrik gücünün yanı



(sözgelimi Hallac-i Mansur, Azeri şairi Nesimi),ölümle



si, kâğıt sanayisi, dokuma sanayisi, vb. sanayilerin geliş mesini sağlamıştır. Tarım (patates, elma, vb.) ile hay



gerçek aşka, Tanrı aşkına dönüştürenler), tasavvuf ehli Tasavvufta, insanın nefsini yenerek mutlak varlığa



doruklar yükselir. Ocak ayı sıcaklık ortalaması 16 °C, bulunan adanın, büyük bölümü ormanlarla (özellikle



ancak ölümden sonra kavuşulabilir. Bazı büyük sofiler



sira, kurşun, çinko, bakır ve kalay yataklarının işletilme



rinden önce bu kata ulaştıklarını ileri sürmüşler, “Enel hak" (Ben Hakk'ım, Ben Tanrı'yım, Ben Tanrı'dan kop



vancılık da önemli gelir kaynaklarıdır.



muş bir parçayım) demeleri sonucu, bu sözün gerçek anlamını bilmeyenlerce "küfür"le suçlanıp, ölümle ce zalandırılmışlardır.



Tasavvufun, geniş açılı, dogmalardan arınmış bakışı,



Tasso, Torquato İtalyan şairi (Sorrento 1544-Roma 1595). Genç yaşta,



TAT ALMA VE KOKU ALMA



Orlando (1562) adlı şiirini yazan Torquato Tasso, 1556'da Ferrara sarayında önce kardinal Luigi'nin,son



ra Este dükü Alfonso II'nin hizmetinde çalıştı. 1571'de dükün kızkardeşinin hizmetinde Urbino'ya gidip, sonra



237



taşıt tutması Bazı kimselerde otomobil, uçak va da gemi yolculuğu



Ferrara'ya dönerek kardinal Luigi d'Este'yle Fransa ve



sırasında ortaya çıkan baş dönmesi, bulantı, kusma, uyuklama, solgunluk ve terlemeden oluşan belirtiler



Roma'ya yolculuklar yaptı. 1572 yazında Aminta adlı pastoral masalıyla Ferrara sarayında büyük beğeni ka zanıp (bu başarısı bir çok taklide, özellikle Battista Gua



bazı kimselerin etkilenmesinin, bazı kimselerinse etki lenmemesinin nedeni açıklığa kavuşturulamamıştır.



rini'nin Pastor Fido'suna yolaçtı), ilk Haçlı seferinde Ku düs'ün alınmasıyla ilgili başyapıtı Gerusalemme Libera ta'nın (Kurtulmuş Kudüs) ilk taslağını tamamladı(1575). Bir sinir bunalımına kapılarak Ferrara'dan ayrılıp, Tori



no ve Mantova'ya gittikten sonra, Ferrara'ya dönünce,



1579-1586 yılları arasında Sant'Anna akıl hastanesinde yattı. Sağlığının düzeldiği kısa dönemlerde Dialoghiyi (Söyleşiler, 1579) yazıp, Gerusalemme Liberata'nın ilk ondört şiirini yayınladı (1580). Dükün kayınbabası



bütünü. Taşıt tutmasından (hareket hastalig, da denir),



Taşıt tutmasının, iç kulaktaki dengeorganlarınınaşını de



recede uyarılması sonucu ortaya çıktığı, ruhsal etkenle



rin de rol oynadıkları düşünülmektedir. Uzun bir yolcu luk sırasında, taşıl tutması belirtileri kendiliklerinden yok olabilirler. Bulantıyı azaltmak için, baş hareketlerini



azaltmak ve yüzükoyun yatar konuma geçmek gibi ba



zı önlemler alınabilir. Antihistamin, dimenhidrat (Dra. mamin) gibi ilaçlar ya da kulagın arkasına, skopolamin içeren küçük bir yakı yerleştirilmesi, taşıt tutmasına iyi



Mantova prensi tarafından hastaneden çıkarılıp (1586),



gelebilir. Yatıştırıcı ilaçlar da oldukça iyi sonuç vermek



Mantova'ya götürülerek, orada il Re Torrismondo (Kral



tedir.



Torrismondo, 1589) adlı dramını tamamladı. Ama yeni bir bunalımla yollara düşerek Bologna, Roma ve Napo



li'ye gitti (Napoli'de dinsel şiiri IlMondo Creato'yu (Ya ratılmış Dünya, 1607'de basıldı) yazdı). Yeni yolculuk lardan sonra, Sant'Onofrio manastırında öldü.



Öbür yapıtları: Discorsi dell'Arte Poetica (Şiir Sanatı



Taşkent Özbekistan'ın başkenti. Tien Şan dağlarının eteklerin de, Çirçik irmağının suladığı bir vahada yeralan, Orta Asya'nın nüfus bakımından en büyük kenti olan Taş



Üstüne Söylevler, 1566), Lettere (Mektuplar, 1588), Le



kent'in nüfusu 2 113 300'dür. Başkent işlevlerinin yanı



Rime (Dizeler, 1593), vb.



sıra ülkenin en büyük ulaşım ve sanayi merkezi olan



taşbaskı



gereçleri yapımı, eksavatör yapımı, kompresor yapımı,



kentte, dokuma (pamuklu kumaş) sanayisi, tarım araç.



Yağlı bir maddeyle kireçtaşı üstüne çizilmiş biçimlerin baskı yoluyla çoğaltılması. XIX. yy. boyunca büyük öl



mermi yapımı, elektrik ampulü ve kabloları yapımı, vb. sanayi kolları büyük ölçüde gelişmiştir. Aynı zamanda da ülkenin başlıca öğretim (universite, konservatuvar, vb. birçok yüksekokul) merkezidir.



1.O. II. yy'a doğru kurulan Taşkent. VIII. yy'da İslâm'ın yayılmasından sonra, Ortaçağ'da bölgenin başlıca İslâm uygarlığı ve ticaret merkezi haline geldi.



OULIN ROUGE CONCERT



OULIN ROUGE BAL OULIN ROUGE



1865'te Ruslar tarafından alınıp, 1898'de Rusya'nın çe



TOUS Las SOIR



şitli kesimlerine bağlandığı demiryolu hatlarının döşen mesinden sonra hızla sanayileşti. İkinci Dünya Sava



LA GOULUE



şı'nda, sanayi tesislerinin önemli bir bölümünün Rus Fransız ressami Henri de Toulouse-Lautrec,



ya'nın Avrupa kesimine aktarılmasıyla bir ölçüde geri lediyse de, savaştan sonra yeniden hızla gelişti. 1966'da bir depremden büyük zarar görüp, önemli bir



bölümü yeniden yapıldı.



La Goulue



Moulen-Rouge'da (1892) gibi



alişleriyle, taşbaskının bir



sanat dalı haline gelmesine önemli katkılarda



Than



bulunmuştur. (Toulouse-Lautrec mūzesi, Albi,



taşkıran Taşkırangiller ailesinden, 30 türü bulunan bitki cinsi.



Anayurdu Kuzey yarıküredeki dağlık alanlar olan taşkı



ran (Bil. a. Saxifraga) cinsi üyeleri, üç parçalı rozet biçi mi yapraklı, türlere göre bayaz, san, pembe, kırmızı



renklerde çiçekler açan bitkilerdir. Kayalık bölgelerde ki bahçelerde, süsbitkisi olarak yetiştirilirler.



Fransa.)



taşkömürü: Bk. KÖMÜR. çüde gelişen, daha sonra yerini aynı ilkeye dayanan of set baskıya (Bk. BASIM) bırakan taşbaskıda (litografi,



taşbasma da depir), basılacak şekil, koyu kıvamdaki



mürekkebi alır; basılmayacak bölümlerse, islak olduk larından üstlerinde mürekkep tutmaz. Taşbaskı, günü müzde hâlâ harita, afiş ve sanat baskılarında kullanıl makta ve sanat baskılarında, sanatçıya, yaratı bakımın



taşküre: Bk. LITOSFER.



Taşlıcalı Yahya: Bk. YAHYA, TAŞLICALI.



dan zengin bir anlatım çeşitliliği sunmaktadır.



tat alma ve koku alma



Taş Devri: Bk. CİLALITAŞ DEVRİ; YONTMATAŞ DEVRİ.



Çeşitli maddelerin tatlarını ve kokulanını ayırt etmeyi sanglayan duyumlar



238



TATARCIK



Tat alma, tükürükte çözünen maddelerin dilin üstün



de ve boğazda yeralan özel tat goncalarındaki sinir uc larını uyarmasıyla ortaya çıkan duyumdur. Tat goncala



ya'yla federasyon anlaşması imzalamayı reddetti. 5 kg sim 1992'de Tataristan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriye ti'ni tanıdığını açıkladı.



nnin her biri yalnızca belirli maddeleri algılar. İnsanda



dört temel tat duyusu ayirt edilir: Tatlı; ekşi: ace; tuzlu.



Asitlerin aşağı yukarı tümü ekşi, yemek tuzu, vb. inorga



nik maddelerin çoğu tuzlu, şeker ve birçok kimyasal bi leşik de tatlıdır. Koku alma, insanda kokuların ayırt edilmesini sağla yan, birçok hayvandaysa ayrıca, yiyecek bulma, eşara ma ve çevreyi tanıma amacıyla kullanılan önemli duyu



dur. Koku alma havada bulunan maddelerle, tat almay



sa, genellikle besinlerle ilgili olmakla birlikte, her iki du yu da çevredeki havada ya da besinlerde bulunan kim yasal maddeleri algılamanın sonucudur. Kokunun algi lanması, koku organlarına (hayvanların büyük bölü



münde burun) gelen moleküllerin sinirleri uyararak be



yindeki koku merkezlerine elektrik uyarıları gönder meleriyle gerçekleşir. Sazan balığı gibi bazı balıkların



bedenlerinde koku alıcılar bulunur. Böceklerdeyse, koku ve tat alıcılar özellikle duyargalarda yeralır, ama bedenin başka yerlerinde de bulunabilirler. Bazı perva nelerin çatallı duyargalan, dişiye özgü bir tek koku mo



lekülünü bile algılayabilir. Sürüngenler ile ikiyaşayışlıla rin ağızlarının tavanında, ağıza dolan havanın taşıdığı kokuları ayırt eden hücreler bulunur. Yılanlar da, çatallı



dillerini uzatarak havadaki molekülleri "yakaladıktan" sonra, dili, içinde koku organlarının yeraldığı boşluklara çekerler.



Insanda koku alma duyusu birçok hayvanınki kadar gelişmemiş olmakla birlikte, birkaç bin farklı kokuyu ayırt etmeyi sağlar. Kedi ve köpek gibi memelilerdeyse koku çok daha büyük önem taşır: Dolaştıkları yerleri



Tatarlar Cengiz Han ordusunu oluşturan çeşitli uluslara, Bati ta rihçilerinin, özellikle de Rus tarihçilerinin Çin kaynakla rindan esinlenerek verdikleri ad. Rusya'da Sovyet reji



mi kurulduktan sonra, çeşitli Mogol ve Türk halkları kendi adlarıyla anılmaya başlanmış (Özbekler, Tunguz: lar, Kazaklar, vb.), Tatar adı yalnızca, Türkçe konuşan birkaç topluluğu (Kırım Tatarları, Kazan Tatarları Tataristan Cumhuriyeti'nde yaşayan Tatarlar), Türki



ye'ye göçmüş Tatarlar, vb.) belirtmek için kullanılmıştır.



Tati, Jacques Fransız sinema yönetmeni (Le Pecq 1907-Paris 1982). Bir sure mūzikhol sanatçılığı yapan Jacques Tati (asıl adı



Jacques Tatischefftir), kısa filmlerde rol aldı. 1946'dan başlayarak çektiği, çağdaş dünyanın tuhal yanlarını vur gulayan filmleriyle büyük ün kazandı: Tour de Fête (Bayram Günü, 1948), Les Vacances de Monsieur Hu lor (Bay Hulot'nun Tatili, 1953), Amcani (Mon Oncic.



1958), Playtime (Oyun Zamanı, 1966). Tratic (Trafik, 1969), vb.



tatlı patates Kahkahaçiçeğigiller ailesinden bir yıllık bitki türü. Ana



yurdu Güney Amerika olan, günümüzde özellikle As.



özel kokulu sidikleriyle işaretlerler; dişiler, çiftleşmeye hazır olduklarını yayınladıkları kokularla belirtirler. Som (ya da somon) balığı gibi bazı hayvanlar, göçleri



boyunca geçtikleri yerleri sudaki kokulardan belirleye rek, yumurtlamak için aynı yerlere dönerler.



tatarcık Guvemsisivrisinekgiller ailesinden sinek türü. Sıcak bölgelerde yaşayan tatarcık (Bil. a. Phlebotomus papa tasii), kan emici, isırdığı yeri acıtan ve kaşındıran, çok



küçük bir sinektir. Kuzey Afrika, Güney Amerika, Gü ney Asya, Güneydoğu Anadolu vb. sicak bölgelerde kala-azar, şark çıbanı gibi hastalıklara yol açan organiz maları taşır.



Tataristan Özerk Cumhuriyeti Rusya'da özerk cumhuriyet. Yözölçümü 68 000 km, nüfusu 3 680 000, başkenti Kazan kenti olan Tataristan Özerk Cumhuriyeti, alçak ve engebeli bir ovada yayılır. 'Nüfusunun % 49'a yakını Kazan Tatarlarından, geri ka lani Ruslardan oluşur. Geniş petrol yatakları bulunan



("İkinci Baku" diye adlandırılan yataklar) ülkede, takım



tezgahları yapımı, karbüratör yapımı, tarım araç-gereç. leri yapımı, tibbi araç-gereç ve saat yapımı, vb. sanayi kolları büyük ölçüde gelişmiştir. TARIH



XIX. yy'da Tatarların yerleştikleri günümüzdeki Tataris



Tath patates (l. batatas), Güney Amerika kökenli bir bitki



olmakla birlikte, patates gibi kullanılan vumruları için, günümüzde ilman bölgelerin hemen her and yetiştirilmektedir.



ya'da yaygın biçimde yetiştirilen tatlı patates (Bil. a. Ipo. mea batatas), sürüngen gövde ve dallı bir bitkidir. Yu



varlak, şişkin, kırmızı ya da morumsu renkli, elli bölümü



nişasta bakımından zengin yumrulari, palates gibi kulla nilir.



lan Özerk Cumhuriyeti toprakları,kuzeydekurulan ka zan Hanlığı'nın denetimine girip, 1552'de Ivan IV'ün



tatlısu istakozu



Rusya Cumhuriyeti içinde Tataristan Ozerk Cumhuri



rü. Tatlısu istakozunun (Bil. a. Astacus iluviatilis; kerevit



Kazan'ı ele geçirmesiyle Rusya'ya bağlandı, 1920'de



yeti'ne dönüşüp, SSCB'nin parçalanmasından (1991) sonra, 20 Mart 1992'de bağımsızlığını ilan etti ve Rus.



Kabuklular sınıfının örnek türü sayılan eklenbacaklıtū



de denir), baş parçası üçgenimsi, göğsünün son halkası



hareketlidir. Diş iskeleti kitin, protein ve kalsiyum kar



TAVUK bonattan oluşmuştur. 10 ayaklı, öndeki ilk ayak çiftinin



uçlarında hem saldırı, hem savunmada kullanılan bir



çift makas bulunan bir hayvandır. Kalkerli bölgelerdeki



239



yan'dan alıp, keman çalmada ustalaştı. Pek çok beste sinden 61 i(+7'si şarkıdır) günümüze kaldı: Gamzede yim dew bulniani (gültesi de kendisinindir), Bu akşanı



akarsularda yaşar. Geceleri ya da sabah ve akşam ku



gün bulurken gel(gütlesi Ahmet Rasim'indir), vb.



ya da taşların arasında saklanır. Özellikle ölü hayvanlar



Taube, Henry



ranlığında ortaya çıkar; gündüzleri dipleki çukurlarda



la beslenir. Eti çok lezzetlidir.



Tatti, Jacopo: Bk. SANSOVINO, IL.



Kanada usilli ABD'li rizikci (Neudori. Saskatchewan 1915). Kaliforniya üniversitesi'nde doktora çalışmasını



tamamlayan (1940) Henry Taube, iki yıl sonra ABD uv



ruguna geçin, 1961'e kadar Staniord Üniversitesi'nde



ders verdi. Metal komplekslerde aktarma tepkimeleri



tatugiller



konusundaki calismalarıyla,



Dişsizler takımından, 20 türü bulunar memeli hayvan



1983'te Nobel Kimya



Odülü'nü aldı.



ailesi. Amerika'nın tropikal bölgelerinde yaşayan ialu



Tavaraya Sotatsu: Bk. SOTATSU. Titugulier ailesi lycerinden dokuz



tavla



kemerli lalu (D. novenicinctus)



din karsin, aslında i degil, 8-11 kemerlidir. ABD'nin



Karşılıklı on ikişer haneye ayrılmış özel bir tahta üstün de, iki Zar ve iki ayrı renkte on beşer pulla oynanan



oyun. Bir Doğu oyunu olan, günümüzde Batı ülkelerin



güneyi ile Arjantin



de de oynanan lavla oyununun birçok çeşidi vardır; basli alini arasında düz tavla ya da kūşat, hapis ya da



y.lylr..



mahpus, gülbahar ya da hepyck, Izmir tavlası (müstecir



rasindaki alanda



ya da müptecil), kız tavlası ya da yahudi tavlası, otuzbir, giller (Bil. a. Dasypodidae) ailesi üyeleri, bedenin bü



yük bölümünün, derinin kalınlaşıp sertleşerek nasırlaş masıyla oluşan birbirine eklemli, sent levhalarla kaplıol



masıyla nitelenirler. Güçlü pençeleriyle hem içine gire cekleri kovukları kazar, hem de böcekler, örümcek ve



akrep gibi eklembacaklıları, küçük sürüngenleri avlar ya da yaprakları koparırlar. Tümü çokembriyoludur, yani bir tek döllenmiş yumurtadan, genetik olarak birbi rinin eşi 2 ya da daha çok yavru üretebilirler, tūrlerin ço gunda dişiler + yavru yapar; ama bazı türlerde yavru sa yısı 12'yi bulur. Genellikle sırtlarındaki kemer dizileri nin sayısıyla adlandırılan türlerin başlıcaları arasında se



kiz kemerli tatu (Chaetophractus vellerosus), dokuz ke merli tatu (Dasypus novemcinctus), boyu 1,5 m'yi bu lan dev tatu (Priodontes maximus) ve ancak 12 cm bo



yunda olan küçük pikiciyego (Chlamiphorus truncatus)



sayılabilir.



Tatum, Edward ABD'li biyoloji bilgini (Boulder 1909-New York 1975). Wisconsin Universitesi'nde felseie doktorasını veren (1937) Edward Tatum, Staniord Üniversitesi'nde biyo



vb. sayılabilir



tavşan Tavşangiller ailesinden memeli hayvan türü. Orta Avru pa ve Güney Avrupa'nın her yanında yaşayan tavşan



(Bil. u. Lepus europaeus), son derece çevik, hızlı ve çok ivi zıplayan bir hayvandır. Boyu, yaklaşık 10 cm uzun



luğundaki kuyruğuyla birlikte 50-70 cm arasında degi şir. Başı küçük, kulakları uzun (9-14 cm), gözleri iri ve parlak, bacakları uzundur. Kesici dişleri üst dudaktaki yarıktan görünür. Dişisi, yılda 3-4 kez dogurur ve yakla



sik Ivy süren bir gebelik dönemi sonunda 2-4 yavru ya par



tavşandudağı Üst dudakta bir ya da iki yanlı yarık biçiminde, doğuştan oluyum bozuklugu. Dölütün yüz tomurcuklarının bir



leşme noksanlığından kaynaklanan tavşandudağının cerrahi tedavisinden (doğumdan sonraki ilk altı ay ile iki yıl arasında uygulanır), çok başarılı sonuçlar elde edil mektedir.



loji araştırmalarına başladı (1937). Aynı üniversitede profesörlüğe ve kürsü başkanlığına yükselip, araştırma



larında çoğunlukla, George W.Beadle'la işhirliği yaptı. Genler ve genlerin kalitımda oynadığı role ilişkin çalış malarıyla, 1958'de Nobel Tip ve Fizyoloji Ödülü'nü G.W. Beadle ve Joshua Lederbergʻle paylaştı. lat ve koku alma: Bk. TAT ALMA VE KOKU



tavşan hummasi Pasteureli Tularensis adlı bakterinin yol açtığı bulaşıcı



hastalık. Birçok havvanda, ama özellikle tavşanda gö rülen tavşan hummasii Tularemide denir), insana has



taliga yakulanmış bir hayvandan geçer. Ateş yükselme



siyle ve koltukaltında iri ve ağrılı bir lent dügümü büyü



ALMA.



mesiyle belirti verir. Tedavi edilmezse leni dügümü



Tatyos Efendi



tavuk



Türk bestecisi (İstanbul 1858-ay.y. 1913). Ermeni asıllı



Sülüngiller ailesinden evcil kümes hayvanı türü. Ana



olan Tatyos Eiendi (asıl adı Tatyos Enkserciyan'dır), çi



lingirlik ve gümüş işlemeciliği yapıp, bir yandan da mü zikle uğraştı. Ilk müzik derslerini dayısı Moises Papaz.



irinlenir. Tedavide antibiyotiklere başvurulur.



yurdu Güneydoğu Asya olan, dünyanın hemen her ya ninda yetiştirilen tavuğun (Bil. a. Gallus domesticus),



1.Ö. 3000 yıllarında yabantavuğunun(Gallusgallus)ev



240



TAVUK KARASI



km içerde yeralan Taybey'in (Çince Tai Pei) nüfusu 2



724 829'dur (çevre belediyelerle yaklaşık 5 milyon).



Çevresi dağlarla kuşatılmış olan,banliyösündekiÇilung limanından yararlanan kent, başkent işlevlerinin yanı sı



ra, ülkenin başlıca ticaret, sanayi (dokuma ve hazırgi yim, vb.) ve öğretim (üniversite) merkezidir.



Tay dili: Bk. ÇİN-TİBET DİLLERİ. yetiştirilenidir. Çeşitli Tavuk ırklarından legorn (sağda horozu



Tavuk, bütün evcil hayvanlar arasında, en yaygın



tayf



görülmektedir) en çok yumurta veren irktir.



Bir ışığın ya da daha genel olarak karmaşık bir işımanın



ayrışmasından kaynaklanan tekrenkli ışınlar kümesi. In cilleştirilmesinden sonra pek çok ırkı türetilmiştir. Irkla



ce beyaz ışık işini, cam prizmadan geçerse, farklı işi



rina göre, iri ya da orta büyüklükte, küçük başlı, kısa ve kūt kafalı, başının üstünde etten biribik, alt gagasının al



rülen yansımış demet, incelenen işığın tayfını sağlar.



tinda da sakal gibi iki et parçası bulunan bir hayvandır;



erkeğine horoz, dişisine tavuk, yavrusuna civciv, genci



ne piliç denir. Çeşitli ayıklama çalışmaları sonucunda eti ya da yumurtası için yetiştirilen çok çeşitli tavuk ırkla rindan yüksek verim elde edilir. Ülkemizde yetiştirilen başlıca irklar arasında, gerze, denizli, hacıkadın, le



gorn, rodayland, plimut, vb. sayılabilir.



tavuk karası: Bk. GECE KÖRLÜĞÜ. tavus



nimlar, farklı sapmalar gösterir. Bir ekran üstüne düşü



Burada, en az sapan kırmızıdan, morakadar gökkuşağı nin bütün renkleri görülür.Tersine,tayfın farklışınımları



nin çakıştırılmasıyla, beyaz ışık yeniden elde edilebilir. Akkor durumda katıların ve sıvıların tayfları genellik le süreklidir; gazlarsa tersine, durumları yayıcı atoma



özgü çizgi tayfi verirler. Işığın yolu üstüne bir madde konursa, bazı ışınımları yutar ve soğurma taytı diye ad landırılan tayfta karanlık çizgiler gözlenir. Uzaydaki gök cisimlerinin tayfları, dağılmış ışınımların tümünü görün tü biçiminde alarak kaydeden tayfçeker'lerle(spektro graf) incelenir. Bir maddenin yayınladığı elektromag netik işınımlardan ya da parçacıklardan oluşmuş işi



nimlarin incelenmesi, tayfölçümü (spektroskopi) diye



Sülungiller ailesinden kuş cinsi. Anayurtları Hindistan ve Sri Lanka olan tavus (Bil. a. Pavo) cinsi üyeleri, narin Mavi tavusun (P. cristatus) anayurdu,



adlandırılır ve tayfölçer (spektrometre) adı verilen ay



gitlarla gerçekleştirilir. (Ayrıca Bk. TAYFÖLÇÜMÜ.)



tayfölçümü



Hindistan ve Sri Lanka'dır. Erkeği (resimde), dişiye gösteriş için yarım daire biçiminde açtığı, normal zamandaysa ardından



Tayfların tayfölçerler yardımıyla incelenmesi. Tayföl



güzelliğiyle ünlüdür.



(spektrometre) adı verilen aygıtlarla yapılır. Beyaz ışık ışınına tutulan bir cam prizmanın arkasına



sürükleyerekyürüdüğü ſeleklerinin



çümü (spektroskopi, tayfgözlem de denir), tayfölçer bir ekran yerleştirilirse, kırmızıdan mora kadar gökku şağının bütün renkleri elde edilebilir. Bu, Newton'un



ortaya koyduğu, "görünen işık tayfı"dır. Dolayısıyla,



elektrik lambasından ya da Güneş'ten gelen beyaz ışık, farklı renklerde ışıkların, yani belirli dalga boyları (titre şim genliği) olan işınımların üst üste gelmesiyle oluşur.



gövdeli, parlak tüylü, iri hindi büyüklüğünde kuşlardır.



Erkeklerinin çok uzun, süslü kuyruk telekleriyle nitele



nirler. üyelerinden mavi tavusun (Pavo cristatus) başı ve



boynu parlak mavi, sırtı siyah üstüne parlak yeşildir.Asıl



kuyruğu örten, her birinin boyu 1,5 m'yi bulan 250'ye



yakın teleği ardından sürükleyerek yürür. Dişiye gösteri



için, her birinin ucunda göz gibi yuvarlak, hareli, yeşil benekler bulunan bu telekleri yarım daire biçiminde



açar. Bu türün, bembeyaz tüylü beyaz tavus, düz siyah tüylü siyah tavus, vb. birçok çeşidivardır. Cinsin öbür türlerinden tepeli tavus ya da Cava tavusu (Pavo muti cus), adının da belirttiği gibi Cava ve Birmanya'da, kuy



ruğu kısa olan Kongo tavusu (Afropavo congensis), tro pikal Afrika'da yaşar.



Bu alanda, dalga boyu ölçü birimi olarak, 10 cm dege rinde angström kullanılır. Bu birimle yapılan ölçümler. de, kırmızı işığın dalga boyunun 7 600 angström, mo



runkininse 3 800 angström olduğu anlaşılmıştır. Bir ışık kaynağından yayılan işınımların bildiri niteliği



taşıması nedeniyle, tayfin çözümlenmesi, büyük önem



kazanır. Bütün cisimlerin tayfı aynı değildir ve yaydıkları işınların belirgin niteliklerinden, atom yapıları öğrenile



bilir. Sözgelimi, yıldızlardan gelen ya da gezegenlerin yansıttığı ışıklar, atmosferlerinin bileşimini bulma ola



nağı verir.



Üç tür tayf vardır: Birincisi akkor halde katıların, söz



gelimi bir ampul filamanınin yaydığı kesiksiz tayftır.



İkinci tur kesiksiz, zayıf bir fon üstünde elde edilen tayf



çizgileridir (sodyum alevi tayfi) ve birbirinden ayrılmış farklı şiddetlerde ışık çizgileri biçiminde görülür; tayf



tay: Bk. AT.



çizgilerinin kaynağı, yayınlayıcı maddeninatomlarıdır.



Taybey



siksiz tayf görünümü verir; bu tür tayfları, moleküller



Tayvan'ın başkenti ve en büyük kenti. Tayvan'ın kuzey kesiminde, Tanşuyormağının doğu kıyısında, kıyıdan 24



Üçüncü sırada şerit tayflar yeralır; tayf çizgileri aşırı öl çüde birbirine yaklaşarak, şerit halinde gruplaşır ve ke yayar (iyot buharı).



Tayf çözümlemesi bazı maddelerin atom yapılarını



bulma olanağı vermiştir. Bu yöntemle ilk kez, bir çekir



TAYLAND 241 dek ile bir elektrondan oluşan hidrojen atomunun yapı



si saptanmıştır. Bir cam tüpte düşük basınç altında, bu



gaz içinden bir elektrik arkı geçirildiğinde, yayımladığı



işık çözümlenirse, beyaz ışık tayf çizgilerinin birbirin den ayrıldığı görülür. Bu işınların dalga boyları büyük



bir duyarlıkla ölçülmüştür ve 30 kadarının belirgin nite likleri bilinmektedir



tayfun: Bk. KASIRGA VE TAYFUN. tayga Eskiden Sibirya'nın doğu kesimini, günümüzdeyse ku



zeyde ılıman çam ormanlarıyla, güneyde tundra alanıy



TAYLAND KRALLIĞI



mi ve üstündeki bitki örtüsünü belirten terim. Kesintisiz



GENEL BİLGİLER.Yüzölçümü:513 115 km'. Baş



la sınırlı olan (Avrasya'nın ve Amerika'nın kuzeyi) kesi bir kuşak biçiminde uzanan kozalaklı ormanlarıyla kap



litayga, öncelikle ladin, Sibirya köknarive Sibirya mele zi ağaçlarından oluşur; yer yer huşağaçları ve kavak ağaçları da içerir. (Ayrıca Bk. ORMAN.)



Tayland



kenti ve en büyük kenti:Bangkok (5 716 779 nüf.; 1990).



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 56 300



000; nüfus yoğunluğu: Km'ye 109,7 kişi. Nüfus dağılımı (1992): Kentlerde % 18; kırsal kesimde



% 82. Yillik nüfus artış hızı (1992): % 1,4. Resmi dili: Tayca.



Başlıca dinler: Buddhacılık, İslâm.



Güneydoğu Asya'da ülke. Batıda ve kuzeybatıda Bİr



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990



neydoğuda Kamboçya, güneyde Malezya'yla sınırlı



nik yüksekokul sayısı (1988): 16. Hastane yatak



manya (Myanmar), doğuda ve kuzeydoğuda Laos, gü



olan, Malakka yarımadası verilen bölümü ince bir şerit



halinde güneye doğru uzanan (Tayland körfezi ile An



daman denizi arasında) Tayland'ın adı, 1939'dan önce ve 1945-1949 arasında Siyam'ken, o tarihte "özgür kişi



lerin ülkesi” anlamına gelen Tayland'a çevrilmiştir.



Kauçuk ve yeraltı gelir kaynakları bakımından zengin olmasına karşın, Batılıların hiçbir zaman sömürgeleşti remedikleri Tayland, 1350'den bu yana bağımsız bir krallık olarak varlığını sürdürmektedir.



YÜZEYŞEKİLLERİ, İKLİM VE DOĞAL KAYNAKLAR



Tayland büyük kita bölümü ile dar bir şerit biçiminde güneye doğru uzanan Malakka yarımadasından oluşur. Kuzeyden güneye yaklaşık 1 700 km, doğudan batıya da yaklaşık 800 km boyunca uzanır. Yaklaşık % 28'i or manlarla, yaklaşık % 39'u da ekili alanlarla kaplıdır.



Tayland'da yüzeyşekilleri bakımından dört ana böl



ge ayırt edilir. Bunların en önemlisi iç kesimdeki ova



bölgesidir: Ülke topraklarının yaklaşık üçte birini kaplar ve Tayland'ın “pirinç çanağı" diye adlandırılan, Çao (ya alüvyonlu çok verimli ovala da Chao) Phraya ırmağının



tah.): Yetişkin nüfusun % 93'ü. Üniversite ve tek sayısı (1988): 102 374. Hekim sayısı (1988): 11



260. Ortalama ömür (1992): Kadınlarda-69; er keklerde-64. Bebek ölüm oranı (1992): 1 000 canlı doğumda 39.



EKONOMI. GSMH (1990 tah.): 79 milyar dolar:



kişi başına ulusal gelir: 1 400 dolar. Etkin nüfus da ğılımı (1990): Tarim-% 58; ticaret ve hizmet



ler- % 10; sanayi- % 8; yönetim ve kamu go revlileri- % 6; yapı sanayisi- % 3; geri kalan



lar-% 15. Dış ticaret(1990): Dışalım-32 milyar



dolar; dışsatım- 23 milyar dolar. Ticaret yaptığı



başlıca ülkeler: Japonya, ABD, Singapur, Alman ya. Para birimi: 1 baht - 100 satang.



YÖNETİM. Türü: Meşruti monarşi. Yasama gücü: Parlamento. Yönetim bölümlenmesi: 7 bölge.



ULAŞIM. Demiryolları (1989): Toplam 3 924 km. Karayolları (1989): Toplam 77 609 km. Başlıca li manları: 5. Başlıca havaalanlar: 4.



rini içerir. Kuzeydeki dağlık ve ormanlık bölgede, ülke nin en yüksek noktası olan Inthanon dağınınyükseltisi 2



595 m'yi bulur. Kuzeydoğu bölgesi ya da Koratyaylası, kırmızı killi verimsiz topraklarıyla, yoksul bir bölgedir.



tancevizi, ananas sayılabilir. Tayland aynca, dünyanın en büyük kauçuk üreticilerinden biridir. Tek agacı gibi



Güney bölgesi ya da Malakka yarımadası kesimi, kau



çuk tarım işletmeleri ve kalay yataklarıyla ülke ekono



sert tahtalı ve reçineli agaçlardan oluşan geniş yağmur ormanları, tarla açma çalışmaları nedeniyle, büyük öl çüde zarar görmüştür. Yeraltı gelir kaynakları bakımın



misinde önemli rol oynar.



dan da zengin olan ülkede, kalay (Tayland dünya kalay



Laos sinirinin büyük bir bölümü boyunca akan Me.



üretiminde üçüncü sırada yeralir), tungsten, kurşun,



ırmağı, doğu kesimindeki, Mekong'un kolu olan Mun



rindaki zengin doğal gaz yatakları da, yurt dışından satın



kal muson iklimi etkisindedir. Kurak mevsim ekimden



lanmıştır.



kong irmağı, iç kesime canlılık kazandıran Çao Phraya



flüorit ve linyit yatakları işletilir. Tayland körfezi açıkla



irmağı gibi ırmaklar tarafından sulanan Tayland, tropi



alınan petrola bağımlılığı azaltmak için, işletilmeye baş



şubata kadar, yağışlı mevsim marttan eylüle kadar, sü



TOPLUM YAPISI



rer. Birmanya sınırı boyunca yılda yaklaşık 5 590 mm'yi



Tayland nüfusunun % 80'ini Taylar, % 12'sini Çinliler, % 4'ünü de büyük bölümü Malakka yarımadasında ya şayan Malezyalılar oluşturur. İç kesimlerde dağınık



yu 24 °C-30 °C arasında değişir.



Mon toplulukları, ülkenin kuzeydoğu kesiminde Bir manya sınırı boyunca uzanan bölgelerde Khmerler ve



nin tarım potansiyelidir. İç kesimdeki verimli ova bölge



öbür "dağ halkları" yaşar. Toplam nüfusun yaklaşık %



bulan yıllık yağış tutarı, Çao Phraya havzası ile Korat yaylasında 1 522 mm'nin altına düşer. Sıcaklıklar yıl bo



Tayland'ın doğal gelir kaynaklarının başlıcası, ülke



si, düzenli olarak ülkenin gereksindiği pirinçten fazlası ni üretir. Öbür tarım ürünleri arasında, manyok, hindis



97'si Tayca konuşur. Malayca, Çince, Laosça, vb. diller



de azınlık toplulukları tarafından konuşulmaktadır. Yö



242



TAYLAND



1004 mund



VIETNAM



M4



BIRMAYA



LAOS



Muar



Hong Soh



More



Phayao



30



Bangkok'la kirmizi



E6



dikdörtgenlerle aylık



11



19



53



19



50



781



11



Vinh o



S



Ν



Ν



Μ



Η



Τ



Α



Ε Ε Κ



Α



3



un



Udon



Cartoon



Thani! Along Net



POR



Nang



10



Pag Te Roti



Savan The



che



sao 1991



Bua



Nabon ‫افد‬ ‫ةسا‬



Auream le



Reçasima



CORINT



Bangkok Nanog Petrom 'Gau Pramon Send



son -



நel



KAMBOÇYA



Combur Battambang



77



Rayong



Hua Hin



Tere Sap



CANONDALAM



Kampong Thun



Longope



Team



Cang Phnom Penh 05



Tayland Körfez



TAYLAND Demiryolu



TAG



Sun



En Yüksek ve Alçak Nokular



Ingata



'



.Ranong Tung Kapo



Samul Ad Baskendern Alte



SuratThan



Tawar



Guilmit



Don San



fpol



Nahon Si Thammaret



Yalnuca Onemli Kentler



DS



Belintir



ngang on the



Fuket



Metre



Lang Kering



Andaman



Songna



Alor



Ida, A Co



LogIT.



Butterworth



Olcek III III MALAYSIA



ker, sigara, dokuma, oyuncak, vb. fabrikaları). Ulaşım ağının odak noktası olan Bangkok, su ve de miryollarıyla ülkenin hemen her kesimine bağlanmıştır. Karayollarının büyük bölümüyse, yalnızca kurak mev



simde geçit verir. Ülkenin başlıca limani Bangkok'tan, Tayland'ın dış ticaretinin % 90'ına yakını yapılır. Tu rizm de gün geçtikçe gelişmektedir. DEVLET YAPISI



Meşruti bir krallık olan Tayland'da kralın (1946'da aga beyinin ölümü üstüne tahta çıkan ve 1950'de taç giyen



Bhumibol Adulyadec) yetkileri son derece sınırlıdır. Anayasa'ya göre, yürütme gücü başbakan ile bakanlar kurulunda, yasama gücü ikimeclisli (üyeleri ordu tara findan atamayla işbaşına gelen Senato ve üyeleri tek



yönetim başladıktan sonra, ordu sık sık müdahalelerde bulunarak iktidara el koymuş, 9 Aralık 1991'de yürürlü



botar



ENDONEZYA



lıklı olan fabrikaların büyük bölümü, tarım vemadenci lik üretiminin işlenmesine dayalıdır (besin sanayisi; şe



yönetimde büyük bir ağırlığı vardır. 1932'de meşruti



Lam



Sumain



yasaklanmıştır.



Meclisi) parlamentodadır. Ama uygulamada, ordunun



* Bun



Penang (George Town),



tiştirilir. Balıkçılık, oldukça önemlidir. Ticari amaçlı or



dereceli seçim sistemiyle halk tarafından seçilen Millet



Hatay Panar



Deno



egemendir.



Gün geçtikçe gelişmekte olan sanayinin GSMH'ye katkısı % 25'i bulmaktadır. Genellikle hafif sanayi ağır



Croan Khan



Tavoy



12



mancılık, çevre sorunlarının artması nedeniyle 1989'da



SAR



DANAREN QUE



n Nahonsi Ayutthaya



Bangkok



Selaphun



Yasothon Cumarch Udon Recap



verilmiştir. Tayland körfezinin kuzeyinde,



tropikal iklim



25



La



Nano



yağış ortalamalari



mevsimi bulunan



70



Tea



ROY non



15



Reen



Hon Keon



dikdörtgenlerle de



kıyısında yeralan Bangkok'ia, bir yağışlı, bir de kurak



10



Son Narron



Korn To



Lan LEKE



.



Fisendok



Uansa MR



on



sıcaklık ortalamaları, mavi



Çao Phraya irmağı



.Me



Sarang



Tayland'ın başkenti



95



25



NOU



Nan



ren



35



200



Luang Prabang o



F



10.9



Luang Namtha



Mang



11.1



100



netimde ve ticaretteyse, Ingilizce kullanılır. Toplam nü



fusun yaklaşık %95'inin Teravada buddhacılığına bağlı olduğu ülkede, Malezyalılar müslümandır. Yoğun yerleşimli Çao Phraya deltasında bile, nüfus



yoğunlukları genel olarak pirinç yetiştiren öbür Asya ül



ğe giren yeni Anayasa, orduya gereğinden çok yetki verdiği için geniş çevreler tarafından anti demokratik sayılarak eleştirilmiş ve Haziran 1992'de, gelecekte başbakanların parlamento üyeleri arasından seçilmesi



kuralını getirecek biçimde değiştirilmiştir. Ayrıca, üye



leri ordu tarafından atanan Senato'nun yasalarla ilgili oy



kullanması yasaklanmış ve iki meclisli yasama organi



başkanının, halk tarafından seçilen Temsilciler Mecli



si'nden olması gerektiği vurgulanmıştır.



kelerine oranla düşüktür. Tayland nüfusunun büyük bölümü kırsal kesimde yaşar. En büyük kent Bang



TARIH



kok'u, kuzey kesimdeki Ciangmai izler. 7-14 yaş grubundaki çocuklar için ilköğretimin zo



tarihi tam anlamıyla bilinmemektedir. Tayland'ın ku zeydoğu kesiminin Asya'da pirinç yetiştiriciliğinin ilk



runlu olduğu ülkede, sağlık hizmetleri de nispeten ge lişmiştir. EKONOMI



1961'den bu yana 5 yıllık kalkınma planları uygula



nan Tayland'da, yedinci 5 yıllık planda (1992-1996 dönemi) büyük ölçüde ülkenin altyapısını geliştirmeye



ağırlık verilmiştir. GSMH'deki payı % 15 olan tarımda, başlıca ürün pi



rinçtir. Özellikle Çao Phraya havzasında yetiştirilen pi rinç, kurak mevsimde de sulama uygulanması sayesin



de yılda iki kez ürün vermekte ve elde edilen ürünün fazlası, başlıca dışsatım mallarından birini oluşturmak



tadır. Gene önemli bir dışsatım ürünü olan kauçuk, Ma



lakka yarımadasındaki küçük tarım işletmelerinde ye



Tayland'ın Tayların bölgeye yerleşmelerinden önceki



merkezlerinden biri olduğu ileri sürülmüş, bölgede ya pilan kazılar, Ran Çing kuyumcularının, 1.Ö. 2000 do



laylarında tuncu işlemeyi bildiklerini ortaya koymuştur. Bölgeye III. yy'dan sonra Funan İmparatorluğu, 675'ten sonra başkenti Nakom Pathom olan Dvaravati



adlı Mon Krallığı egemen olmuş, Dvaravati Krallığı XI.



yy'da Khmer Imparatorluğu'na bağlanmıştır.



Sulamayla pirinç yetiştiren ve sulak Çao Phraya hav



zasının tarım potansiyelinin çekiciliğine kapılan Taylar,



XI. yy'da Çin'in güney kesiminden bölgeye göçmeye



başladılar. Eski Dvaravati Krallığı topraklarına egemen olup, Suhotay Krallığı'nı kurarak(1238),çok geçmeden Khmerleri bölgeden püskürttüler. XIV. yy'da Ayutthaya



adlı Tay krallığı(1350-1767),Suhotay Krallığı'nı ve öbür



TAYLOR, FREDERICK WINSLOW 243 Tyland' buşkenti ve en



büyük kenti



Bangkok'la Ball mimarlıgının ve Tay mimarlıgının



çekici bir karisimi



görülür. Özellikle 100'ü aşkın



tapinagiyla ünlü olan kentteki



lupinaklanin en güzellerinden biri, Vat Arun'dur



(Şafak tapınağı).



küçük Tay krallıklarının denetimi altına almayı başardı.



horn Kongsompongönderliğindeki kansız bir darbeyle



1511'den başlayarak bölgeye Portekizli gezginler ulaş



devrildi. Mart 1992'de yürürlüğe giren yeni Anayasa



tılarsa da, Güneydoğu Asya'nın geri kalan kesiminin



uyarınca yapılan seçimlerden sonra, halk tarafından se



tersine, Tayland hiçbir zaman Avrupa devletlerinden birinin sömürgesi olmadı. Birmanların 1767'de Tay başkentini yıkarak, Ayutt haya dönemini sona erdirmelerinin ardından, Ayuttha ya'nın 65 km kadar güneyinde, Çao Phraya'nın günü



müzdeki Bangkok'un karşısına düşen kıyısında, Thon Buri'de yeni bir başkent kurulmasıyla, Bangkok dönemi



(1767-1932) başladı (günümüzdeki krallık sülalesi, bu dönemin ikinci kralı general Çakri'nin soyundan gelir). XIX. yy'da, mutlak bir hükümdar olarak hüküm süren kral Mongkut ya da Rama IV'ün (1851-1868) başlattığı Tayland'ı modernleştirme çabasını, oğlu Çaulalong korn ya da Rama V (1868-1910) de sürdürerek,köleliği kaldırdı; demiryollarını, telgrat hizmetini ve bilimsel



eğitimi başlattı. Batıdan gelen bu yeniliklerden esinle nen ve monarşi yönetimine karşı gün geçtikçe güçle nen muhalefet hareketi, 1932'de kansız bir darbeyle



kralı meşrutiyet rejimini kabul etmeye zorladı. Darbenin ardından, sivil topluluklar ile ordu komu tanlarının yönetimi ele geçirmek için birbirleriyle çekiş



meye başladıkları ülkede, İkinci Dünya Savaşı sırasın daki Japon isgalinin ardından, Seni Pramoj başkanlığın da kurulan sivil hükümet, 1945-1946 arasında ülkeyi



yönetti. 1947'de kansız bir askeri darbeyle iktidarı ele



geçiren mareşal Phibul Songgram'ı deviren (1957) Sarit Thanarat'ın 1963'te ölümünden sonra yerine geçen



general (daha sonra mareşal) Thanom Kittikachorn, muhalefetin baskısı karşısında 1968'de sivil yönetime



dönülmesine izin verdiyse de, şiddet olaylarının tir



manması sonucunda, 1971'de ülkede sıkıyönetim ilan



etti. 1973'te Sanya Dharmasakti başkanlığında sivil bir



geçici hükümet kurulmasının ardından, 1975'te yapı



lan genelseçimlerde hiçbir siyasal parti çoğunluğu ka



zanmayı başaramadı ve sırasıyla Seni Pramoj ve Kukrit Pramoj başkanlığında kurulan koalisyon hükümetleri



çilmemiş asker bir başbakanın atanmasının, geniş kap samlı kitle protestolarına yol açtığı ülkede, gösterilerin ordu birlikleri tarafından silah gücüyle bastırılmasına karşın muhalefetin artması, başbakanı görevden çekil mek zorunda bıraktı ve kral, geçici bir sivil başbakan atadı. Eylül 1992'de yapılan seçimleri, demokrasi yanlı si partiler koalisyonu küçük bir çoğunlukla kazanarak, başbakan Chuan Leakpai başkanlığında sivil bir koalis



yon hükümeti kuruldu.



Tayland körfezi Güney Çin denizinin kolu. Batıda Tayland, kuzeyde



Kamboçya, doğuda Vietnam'la sınırlı olan Tayland kör fezinin (eski Siyam körtezi) yüzölçümü 238 000 km-"dir. Birçok ada bulunan, önemli bir balıkçılık alanı



olan körfezin kıyısındaki başlıca liman kenti, Bang kok'tur.



Taylor, Elizabeth Ingiliz asıllı ABD'li kadın sinema oyuncusu (Londra 1932). On yaşında sinemaya başlayan (Korkusuz Lassie



(Lassie



Come



Home,



1942))



Elizabeth



Taylor,



1951'den sonra peşpeşe çevirdigi filmlerle, sinemanın



en ünlü kadın oyuncuları arasında yeraldı: Devlerin Aş ki (Giants, G. Stevens, 1956), Bir Yaz Macerası (Sud



denly Last Summer, I. Mankiewicz, 1959), Kleopatra (Cleopatra, J. Mankiewicz, 1963), Kim Korkar Hain Kurttan (Who's Afraid of Virginia Woolf, M. Nichols, 1966, aynı yıl en iyi kadın oyuncu dalında Oscar Ödü



lü'nü aldı); Hırçın Kız(The Taming of the Shrew, F. Zeffi relli, 1967); The Blue Bird (Mavi Kuş, G. Cukor, 1976), vb. 1981'de ve 1983'te, Broadway'de sahneye çıktı.



nin ikisi de, ülkede huzuru sağlayamadı. Seni Pramoj



1976 seçimlerinde yeniden başbakanlığa geldiyse de, 1980'de istifa etmesiyle yerine General Prem Tinsula nonda getirildi. 1981 ve 1985'te iki darbe girişimini at



Taylor, Frederick Winslow



da başbakanlığı sürdürdü. 1988 seçimlerini de kazan



layan Frederick Winslow Taylor, üç yıl sonra Midvale Çelik Şirketi'ne geçip, bir yandan da Stevens Teknoloji



latan Tinsulanonda, 1981 ve 1986 seçimlerinden sonra



masına karşın istifa etmesinin ardından, yerine getirilen Chatichai Choonhaven, Şubat 1991'de general Sunt



ABD'li mühendis (Philadelphia 1856-ay.y. 1915). On sekiz yaşında Philadelphia'da makinistlik yapmayabaş



Enstitüsü'nde öğrenim görerek, 1883'te mühendis ol



244



TAYVAN



du. Taylorculuk (ya da taylorizm) diye adlandırılan



113.



120



Fucou.



araştırmalar bütünüyle, çalışmanın bilimsel olarak ör



gütlenmesinin öncülüğünü yaptı.



1220



Mutu Adas



Harton AL



Pulien



Quincou



nin 185 km açığında yeralan Tayvan (eski Formoza),



Vuçu Adan



verilmiş, komünistlerin Çin'de yönetimi ele geçirmeleri



TAYVAN



1895'te Japonlar tarafından ele geçirilip, 1945'te Çin'e AMO noy



üstüne, Çankayşek'in kendisine bağlı birliklerle göçme si sonucunda, Milliyetçi Çin (Çin Cumhuriyeti) hüküme



Cilong



BOĞAZI



Büyük Okyanus'ta ada devleti. Güneydoğu Çin kıyıları



Pancial



Sudo



AT



sang



Trening



Land



24



Crunghus



24



sus From



Berkangs



progether Adai YangoçDönencos! Pestas



De



Clay



Firgan



Po



Pacao.



ayrıca, yakınındaki 15 küçük ada, Pescadores adaları 164 ada), Quemog adası ve Ma-dzu adasını da içerir;



ASS



Yra Guana



Taynan



ama bunların tümü çok küçüktür) üçte ikisi dağlarla



GÜNEY ÇIN DENIZI



kaplıdır. Doğu kıyısında dağlar apansızın yükselir ve



Copy



Duryna



varorna Cason



Gaoşiong



60'i aşkın doruğun yükseltisi 3 050 m'yi aşar. Adanın en



dong



Pingdong



Code Dongeng



Dama



DENIZI



From



Lan Adam



Mingu.



-22 # 1050 Rand 'Nary & Co A-343 700-772-16-2



118



TAYVAN Denuryolu



‫و‬ Lu Adast



FIUPINLER Daru



2017+



Manara congueu 120



Metre Metre 0



SU



En Yuksek Noktalar



0



Alunda



Olçek 13



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 36 002 km². Baş



Vian



Cuan



TO



YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR



TAYVAN (ÇİN CUMHURİYETI)



Taybey



Sincu Hourg



Cingur



tinin merkezi olmuştur.



genişliği 145 km olan Tayvan adasının (Çin Cumhuriyeti



DOĞU ÇIN DENIZ?



GIN



Tayvan



Kuzeyden güneye uzunluğu 400 km, doğudan batıya



26



yüksek noktası, Çinggao doruğunda 3 997 m'yi bulur. Astropikal muson iklimi etkisindeki Tayvan'da, rüz



gârlar mevsime göre değişir. Kış mevsiminde esen Si birya kökenli soğuk ve kurak rüzgârlar, Doğu Çin deni



kenti ve en büyük kent: Taybey (2 724 829 nüf.;



zini geçerken bir ölçüde de olsa nem yüklenirler ve az



1991 tah.). TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 20 800



miktarlarda yağış bırakırlar. Yaz mevsimindeyse, gü neyden esen sicak ve nemli rüzgârlar, bol miktarda ya



000; nüfus yoğunluğu: Km'ye 578 kişi. Nüfus da ğilimi (1992): Kentlerde % 71; kırsal kesimde %



ğış bırakır: Yıllık yağış ortalaması 2 590 mm'yi aşar. Si



29. Yillik nüfus artış hızı (1992): % 1,1. Resmi dili: Mandarin Çincesi. Başlıca dinler: Taoculuk, buddhacılık, hıristiyan.



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990):



caklık ortalamaları kış mevsiminde (aralıktan marta) 15 "C, yaz mevsiminde (hazirandan eylüle) 30 °C'tır. Ada



yılda en az bir kez tayfundan zarar görür.



Doğal kaynakları sınırlı olan Tayvan'da, toprakların



yalnızca % 28'i tarıma elverişlidir. Adanın yaklaşık %



Yetişkin nüfusun % 91'i. Üniversite sayısı (1988):



55'ini kaplayan ormanların büyük bölümü de, ticari



16. Hastane yatak sayısı (1989): 86 639. Hekim



açıdan işletilmeye elverişsizdir. Çok sayıda irmak üs



sayısı (1989): 20 835. Ortalama ömür (1992): Ka dinlarda-76; erkeklerde-71. Bebek ölüm ora



tünde birçok baraj ve hidroelektrik santralı kurulmuş ol makla birlikte, bu enerji kaynakları da ülkenin hızlı artan



ni (1992): 1 000 canlı doğumda 6,2. EKONOMI. GSMH(1990): 161,5 milyar dolar; ki



enerji gereksinimini karşılayamamaktadır. Yeraltı gelir



şi başına ulusal gelir: 7 970dolar. Etkin nüfus dağı



rü, petrol ve doğal gaz yatakları sayılabilir. Ayrıca, de



limi (1990): Tarım ve madencilik— % 13; sanayi



-% 32; yapısanayisi —%8;bayındırlık,ulaşım ve haberleşme- % 6; ticaret- % 20, finans —% 4; memurlar, savunma ve hizmetler -- %17.Dış ti



caret (1990): Dışalım: 54,7 milyar dolar;dışsatım;



kaynaklarının başlıcaları arasında küçük maden kömü Cº



55 JO



G 17



20 LE



67,2 milyar dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler; ABD, Japonya, Almanya, Hong Kong. Para birimi: 1 yeni Tayvan doları – 100 cent.



55 ‫يلا‬ 21



YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil let Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 16 yönetim



bölümü, 2 özel belediye, 5 belediye. ULAŞIM. Demiryolları (1989): Toplam 4 600 km.



F



Ο 5 Μ Ν Μ Η Τ Α Ε Ε Κ Α



37



Taybey'de, kırmızı



dikdörtgenlerle aylık sıcaklık



ortalamaları, mavi dikdörtgenlerle de



aylık yağış



10



ortalamalari



15



Karayolları (1989): Toplam 19 998 km. Başlıca li



manlari: 5. Başlıca havaalanları: 2.



Tayvan'in başkenti



verilmiştir. 10



Tayvan, yagışli



astropikal iklim etkisindedir.



245



niz suyundan tuz elde edilir ve az miktarda altın, bakır, kükürt, mermer çıkarılır. TOPLUM YAPISI



Toplam nüfusun yaklaşık % 84'ünü Tayvan doğumlu Çinlilerin (XVIII. ve XIX. yy'larda adaya göçen Çinli



TEB



mürgeleştirilip, 1945'te yeniden Çin'e verildi. Çin'de komünistlerin iktidarı ele geçirmelerinden sonra,



1949'da Çankayşek ve Guomindang üyelerinin yerles mesiyle, Milliyetçi Çin'i oluşturdu. Çin'i yeniden elege



çirme düşüncesinden hiçbir zaman vazgeçmeyen



lerin soyundan gelirler) oluşturduğu ülkede, bu büyük



(ABD tarafından yoğun biçimde desteklenmiştir) Çan



topluluk Fucian ilinden gelmiş olan atalarının lehçesini konuşmayı sürdürmektedir. İkinci büyük topluluğu (%



dımcısı Yen Çin Gao üstlendiyse de, fiili yönetimi, Çan



14) oluşturan Çankaysek'le gelenler (ve soylarından ge len kuşak), konuştukları Mandarince'nin ülkenin resmi dili olmasını sağlamışlardır. Ayrıca dağlık kesimlerde, Çinlilerin adaya göçmelerinden önce yaşayan Endo nezyalı bir halkın soyundan gelen küçük (% 2) bir top



luluk yaşamaktadır. Çinlilerin çoğu buddhacı ve taocu dur. Konfüçyüsçülüğü de bir ahlâk kuralları bütünü ola rak benimserler. Yerli azınlık arasında cancilik (ani



mizm) yaygındır. Ayrıca, adada hıristiyan bir topluluk da vardır.



10 yıllık ilköğretimin zorunlu olduğu ülkede, okuma yazma oranı yüksektir. Ayrıca, ilkokul öğrencilerinin



yaklaşık % 60'ı, ortaöğretim ve meslek okullarında öğ renimini



sürdürmektedir.



Ülkedeki üniversite sayısı



16'yı bulmuştur. EKONOMI



XVIII. yy'dan başlayarak tarım açısından kendine yeter



li duruma gelen Tayvan, Japonlar tarafından sömürge leştirilince (1895-1945) önce pirinç, daha sonra da se



kayşek'in ölümünden sonra, cumhurbaşkanlığını yar



kayşek'in büyük oğlu olan Çiangcing Guo elinde tuttu. 1971'de Çin Halk Cumhuriyeti'nin BM'e üye olmasıyla BM'den çıkarılan, 1978'de de ABD-Tayvan güvenlik



antlaşmasının ABD tarafından tek yanlı olarak feshedil mesiyle uluslararası alanda desteksiz kalan Tayvan (ama ABD ile Tayvan arasındaki resmi ilişkiler sürdürül dü), içte, ekonomideki gelişmelerin de desteğiyle ya.



vaş yavaş, daha serbest bir rejime yöneldi. 1949'dan



beri uygulanmakta olan sıkıyönetim 14 Temmuz



1987'de resmen kaldırılarak, kita Çin'ine seyahat ve ti



caret yasakları hafifletildi.



1988'de ölen Çiangcing Guo'nun yerine cumhur



başkanlığınıüstlenen Lee Teng-Hui'nin siyasal özgürleş



me sürecini sürdürmesiyle, 1948'de ilan edilen ve cumhurbaşkanına Anayasa'da değişiklikler yapmak gi



bi geniş yetkiler veren olağanüstü hal de, 1 Mayıs 1991'de kaldırıldı. Aynı yıl Lee, Tayvan'la Çin arasında kırk yıldır süren "iç savaş"a teknik olarak son veren bir



belgeyi imzaladı.



kerkamışı,muz, ananas ve çay dışsatımı yapan bir ülke ye dönüştürülmüştür. 1949'dan sonra sanayileşmenin hızla gelişmesiyle, 1980 yıllarından başlayarak modern bir sanayi ürünleri dışsatımcısı olmuştur.



Tayyareci Fethi Bey: Bk. FETHİ BEY, TAYYARECI.



Sanayi kollarının çoğu emek-yogundur ve Tayvan'ın okumuş, teknik bakımından uzmanlaşmış işgücünden yararlanır. Başlıca sanayi kolları arasında dokuma ve hazırgiyim sanayileri, elektrikli aletler yapımı, ayakkabı



Tayyareci Sadık Bey: Bk. SADIK BEY,



ipek, bambu ve kâğıttan eşya yapımı gibi geleneksel el



Tayyarzade Ata Bey: Bk. ATA BEY,



TAYYARECI.



ve oyuncak yapımı, gemi yapımı, vb. sayılabilir. Ayrıca sanatları sürdürülmektedir.



Tayvan'ın dış ticareti 1964-1974 arasında on kattan



TAYYARZADE.



çok artmıştır ve hâlâ hızla artmayı sürdürmektedir. Ayrı



ca Tayvan bandrası altında çalışan gemilerden, deniza şırı ülkelerde yaşayan Çinlilerin yolladığı paralardan ve turizmden de önemli ek gelirler elde edilmektedir. DEVLET YAPISI



Tayvan'daki Çin Cumhuriyeti, Kita Çini'nde 1946'da kabul edilmiş Anayasa'ya göre yönetilmektedir. Cum



hurbaşkanı ve başbakan, 1988'de cumhurbaşkanı Çi angcing Guo'nun ölmesiyle vekâleten yerine geçen ve 1990'da seçilen Lee Teng-Hui'dir. Cumhurbaşkanına



bağlı beş kurul (yürütme, yasama, adalet, inceleme ve denetim



kurulları)



tarafından



yönetilen



ülkede,



1989'da muhalefet partilerinin yasama organı seçimle



tazi



Ince uzun gövdeli, çok hızlı koşan çeşitli köpek ırkları na verilen ortak ad. Başlan ve burunlan uzun, yüksek



bedenli, güçlü kaslı köpekler olan lazılanın başlıcalan arasında, arap tazısı, argan tazısı, iran tazısı, ingiliz tazı si, italyan tazısı, vb. sayılabilir. Tümü çok hızlı koştuğu



için, canli tavşan avında kullanılır ya da tazı yarışmalan



için "koşu" köpeği olarak yetiştirilirler. Tbilisi: Bk. TİFLİS.



rine katılmalarına ilk kez izin verilmiş, Guomindang



(Milliyetçi Parti) başlıca siyasal güç olmayı sürdürmüş tür. Kıtada seçilen ve ömür boyu bu görevde kalma



hakkı verilmiş üyelerin, 1992'de istifa etmek zorunda



TBMM: Bk. TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ.



bırakılmasıyla, Tayvan'da ilk kez yasama ve denetim kurullarının bütün üyeleri için seçim yapılabilmiştir. TARİH



XIII. yy'da Portekizlilerin “çok güzel" anlamında For moza adını verdikleri günümüzdeki Tayvan adasının bazı kesimlerinde, XVII. yy'da İspanyollar ve Hollanda lilar küçük yerleşmeler kurdularsa da, 1661'de Koşinga



Teb



Mısır'da Eskiçag kenti. Yukarı Mısır'da, Nil kıyısında,



Kahire'nin 714 km güneyinde yeralan Teb (Yunanca Thebai), XI. yy'da yerli prens sülalesinin Misir tahtına



adlı korsan tarafından adadan çıkarıldılar. 1644'te de Çin'de tahttan indirilen Ming sülalesi yandaşlarının si



çıkmasıyla önem kazandı. İ.Ö. 1580-1.0. 1085 arasın



Cing (Mançu) sülalesinin egemenliğine girdi ve Çin-la



Ramses'in (XIX. sülale) delta bölgesinde oturmaya baş.



gındıkları ada, 1683'te, Çin'de yönetimi elinde tutan



da Firavunlar Krallığı'nın siyasal ve dinsel (Amon dini) merkezi oldu. Akhenaton'un dinsel reformundan ve



pon Savaşı'ndan sonra, 1895'te Japonlar tarafından sö



lamasından sonra geriledi. Büyük Amon rahiplerinin



246



TEBEŞİR DÖNEMİ ortadan kaldırılmasıyla (1946) yeniden İran'a katıldı.



Tecer, Ahmet Kutsi Türk şairi ve oyun yazarı (Kudüs 1901-İstanbul 1967). Duyunu Umumiye müdürlerinden Hacı Hasanzade Abdurrahman Bey'in oğlu olan Ahmet Kutsi Tecer, Hal



kalı Yüksek Ziraat Okulu'nu bitirip (1923), bir süre Pa



ris'te Sorbonne Üniversitesi'nde öğrenim gördü. İstan bul Üniversitesi Felsefe bölümünü bitirip (1929), Anka ra ve Sivas liselerinde edebiyat öğretmenliği, Sivas Milli Eğitim müdürlüğü (1930-1934), MEB Yüksek Tedrisat müdürlüğü, Talim Terbiye Kurulu üyeliği gibi göre ler



de bulundu. Uria milletvekilliği (1942-1946), Türkiye Teb'de, Nil'in doğu kıvısındaki Amon-Ra lapinağının yıkıntılarından görünüş. Teb'deki saraylar, tapınaklar ve



anilmezarlar bülünü, günümüzün 2 000 yıl öncesinden kalmadır.



Halkevleri Şefliği, Ülkü dergisi müdürlüğü yaptı. Daha sonra Ankara Devlet Konservatuvarı öğretmenliğine getirildi (1946). Fransa Bölgesi öğrenci müfettişliği ve Paris kültür ataşeliğine atanip (1949), yurda dönünce Galatasaray Lisesi, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, İstanbul Belediye Konservatuvarı'nda ders verdi (1951 1966).



kendilerini Misir kralı ilan etmelerine (XXI. sülale) kar



şın, eski gücüne bir daha kavuşamayarak, Persler tara fından birçok kez yağmalandı ve Ptolemaios sülalesi



döneminde boşaltıldı.



Teb anıtlarının önemli bir bölümü, oldukça iyi ko



İlk yazısı Bolu'da çıkan Dertli gazetesinde (Selan, 1919), heceyle yazdığı ilk şiirleriyse Dergâh ve Milli



Mecmua'da (1921-1925) yayınlanan Ülkü dergisini yö nettiği yıllarda halk şiiri geleneğine bağlı bir sanat anla yışını yaymaya çalışan Ahmet Kutsi Tecer, aşk, ölüm,



runmuştur. Bunlann başlıcaları arasında, Nil'in doğu kı yısındaki kerpiçten saraylar, yönetim yapıları ve taş ta pınaklar (Luksor, Karnak, vb.) sayılabilir. Daha IX. ve X. sülale hükümdarları döneminde bir yeraltı mezarlığı, XI. sülale dönemindeyse bir mezarlar būtūnū kurulan



günlük yaşam olayları ve yurt görünümlerini konu al



batı kıyısındaki bölümündeyse, sonraki firavunların



tir), Köşebaşıſoyun, basımı 1947; İngilizce çevirisi, The Neighbour Hood, Nüvit Özdoğru, 1964), Bir Pazar Gü



Krallar vadisine gömülmesi geleneğinin sürdürülmesiy



le yapılan anıtmezarlar (Tutankhamon, vb. firavunların çok güzel resimlerle, kabartmalarla süslü mezarları), ta



pinak-mezarlar (Ramses II ve Ramses III'ün tapınak mezarları) ve tapınaklar (Amenofis tapınağı) sayılabilir.



mış, Türk tiyatro edebiyatına dramatik yapısı sağlam oyunlar kazandırmıştır.



Başlıca yapıtları: Şiirler (1932), Köylü Tenisilleri (in celeme, 1940), Yazılan Bozulmaz (oyun, basılmamış nü (oyun, basımı 1959), Koçyiğit Köroğlu(oyun, basımı 1969), Satılık Ev (oyun, basılmamıştır).



Teftazani, Sadettin: Bk. SADETTİN TEFTAZANI.



Tebeşir Dönemi: Bk. İKİNCİ ZAMAN. Tebriz



Teilhard de Chardin, Pierre



İran'ın kuzeybatı ucunda kent. 1 350 m yükseltide, kū



Fransız yerbilimcisi ve filozofu (Orcines, Puy-de-Dô. me 1881-New York 1955). Bir cizvit okulunda öğ



çük bir akarsu kıyısında yeralan, Doğu Azerbaycan ili nin merkezi olan Tebriz'in nüfusu 995 000'dir. Önemli



renim gören Pierre Teilhard de Chardin, 1912'de dok



bir karayolları ve demiryolları kavşak noktası olan kent, halılarıyla dünyaya ün salmıştır. Ayrıca, dokuma sanayi



tora tezini vererek, Paris Katolik Enstitüsü'nde yer



si, deri işlenmesi, sabun ve boya yapımı, besin sanayisi, vb. sanayi kolları gelişmiştir.



Kuruluş tarihi konusunda kesin bilgi bulunmayan Tebriz, 642'de müslüman Araplar tarafından, 1055'te Selçuklu devletinin kurucusu Tuğrul Bey tarafından fet hedildi. Gürcüler (1120), Ildenizliler (1139), Celalettin Harzemşah (1225) tarafından alınıp, Mogollara geçti



bilim profesörlügüne atandı. Çin, Etyopya, Hindistan, Birmanya ve Güney Afrika'ya giderek degerli fosilbilim



belgeleri derledi. Cava'da Pithecanthropus, Çin'de Si pantropus fosillerini içeren tabakalar üstünde çalıştı.



İkinci Dünya Savaşı'na kadar Çin'de kalıp, o tarihte Pa



ris'e dönerek, bir süre sonra, New York'a yerleşti ve



Werner-Gren insanbilim Araştırmaları Vakii'nda çalıştı.



(1230). Hulagu'nun kurduğu İlhanlı devletinin (1263),



Fosilbilim alanında, tabakabilim anatomi araştırma larının geleneksel çerçevesini aşarak insan sorunuyla il



ların (1468) merkezi oldu. Şah İsmail tarafından baş



de Chardin, biyosfer kavramından yola çıkarak "noos.



daha sonra da Karakoyunluların (1446) ve Akkoyunlu



gilenmeyi düşünce alanına kadar genişleten Teilhard



kent yapılıp (1501), XVI. yy'da başlıca temsilciliğini Bih



ier" kavramını ortaya atmıştır.



Saicviler arasında birçok kez el değiştirdikten sonra,



Olayı, ölümünden sonra yaymlandı).



baglandi. Ruslar (1909) ve Türk kuvvetleri (1918) tara



Tejo irmağı: Bk. TAJO IRMAĞI.



Ordu tarafından işgal edilip, Sovyetler tarafından kuru



Tek, Vedat



(1941) da, bu cumhuriyetin şah Rıza Pehlevi tarafından



Türk mimari (İstanbul 1873-ay.y: 1942). Paris'te École



zad'ın yaptığı minyatür okuluyla ün saldı. Osmanlılar ile



Türkmençay Antlaşması'yla (1828) kesin olarak İran'a



findan ele geçirilip, Mondros Mütarekesi'nden sonra Iran'a geri verildi (1919). İkinci Dünya Savaşı'nda Kızıl



lan Azerbaycan Özerk Devleti'nin merkezi olduysa



Başlıca yapiti: Le Phemnomène Humaine (Insan



TEKİRDAĞ Centrale'de matematik, Güzel Sanatlar Okulu'nda mi marlık öğrenimi gören Vedat Tek, Fransızlar dışındaki



247



tekerleklikurtlar



lere açık olmayan Roma Ödülü'ne Fransa cumhurbaş kanının özelizniyle katılıp, hazırladığı çalışmadan ötürü Légion d'Honneur nişanı verildi. Yurda dönünce, Şeh



Dünyanın her yanında Jatlısularda ve tuzlusularda yaşa yan, 1 500 türü bulunan, omurgasız havan şubesi (Roti



remaneti Posta ve Telgraf Nezareti mimarlığı, Emanet



fera). Tekerleklikurtlar (rotatorlar da denir) şubesi üye. lerinin adları, gövdelerinin üstünde yer alan, ekseni



Heyeti Fenniye başkanlığı, Harbiye Nezareti Kitaat-1



çevresinde dönen bir tekerleği andıran, kirpiklerle çev



Fenniye başmimarlığı yaptı, Güzel Sanatlar Akademi



rili başlıktan kaynaklanır; çokhücreli hayvanların en kü



si'nde ve Yüksek Mühendislik Okulu'nda ders verdi.



çükleri arasında yeralırlar. Bir yere yapışmadan yaşa



Klasik Osmanlı yapılarının süsleme özelliklerinden yola



çıkarak ulusal mimarinin yaratılmasına çalıştı. Yapıların



da plana önem vererek, mekânı en iyi biçimde değer lendirdi.



Başlıca yapıları: İstanbul Büyük Postane binası, De



nizyolları acentası, Haydarpaşa iskelesi, Moda iskelesi,



Ankara'da eski TBMM binası, eski Ankara Palas, pek



çok özel köşk (Cemil Topuzlu köşkü, vb.), villa (Leyla Hanım villası, vb.) ve apartman, vb.



yan üyeleri, başlıklarını hareket etmede, bir yere yapı



şarak yaşayan üyeleriyse, plankton organizmalarını emip çekmede kullanırlar. Tümünde çeşitli dokular,



karmaşık duyu organları ve gözler bulunur; davranış bi çimleri ve kendi kendilerine hareket edebilme yete nekleri gelişmiştir. Büyük bölümü sudaki taneciklerle beslenir; bazılarıysa, boyutlarının küçüklüğüne karşın yırtıcı birer etçildir. Dişileri, erkekleri vardır ve üreme cinsel yolla gerçekleşir; ama yavruların çoğu döllenme siz üreme yoluyla dünyaya geldiğinden, dişilerin sayısı erkeklerinden fazladır.



tekeböceğigiller Kinkanatlılar takımından, 20 000 türü bulunan böcek



ailesi. Dünyanın her yanında yaşayan tekeböceğigiller



tek hörgüçlü deve: Bk. DEVE.



(Bil. a. Cerambycidae) ailesi üyeleri, ince-uzun, genel



likle çarpıcı renklerde gövdeli böceklerdir. Adları, be



Tekirdağ (kent)



rak ve çiçeklerle beslenir, larvalarıysa ağaçları delerek



Tekirdağ ilinin merkezi. Tekirdağ kenti, Marmara Böl gesi'nde, Trakya'nın Marmara denizi kıyılarında, kıyı



den uzunluğuna eşit uzunlukta, boynuza benzer du yargaları bulunmasından kaynaklanır. Yetişkinleri yap



büyük zarar verirler. Ailenin en iri türlerinden dev te



çizgisinin doğu-batı doğrultusundan kuzey-güney dog rultusuna geçtiği yerde, yarım daire biçimli bir koy kıyı



bilir.



sında kurulmuştur. TARIH



keböceğinin (Titanus giganteus) boyu, 14 cm'yi aşa



Eskiçağ'da "Raidestos”, daha sonra "Rodosto" adını ta



tekel Base cinsinden Alman köpek ırkı. Kısa bacaklı, uzun



gövdeli, tıknaz köpekler olan tekel (dachsund da denir)



şıyan kentin adı, bir ara Osmanlı döneminde "Rodos çuk” biçiminde kullanılmış, daha sonra güneybatısinda yükselen Tekir dağının adı verilmiştir.



Tarihçi Herodotos'a göre Sisam (Samos) adasından



gelen göçmenler tarafından kurulan Tekirdağ, Iustinia nos döneminde sağlam sınırlarla kuşatıldı. Latinlerin is Tekel, kısa bacaklı,



tanbul'u işgal ettikleri (1204) sırada Venediklilere ge



uzun gövdeli bir köpektir. Omuz



çip, 1275'te Bizanslılar tarafından geri alındı. Osmanlı ların Rumeli'ye geçmelerinden kısa süre sonra iethedi



başından yere yüksekliği çeşitlerine göre 13-23 cm arasında,



ağırlığı 4,5 kg-11 kg



arasında değişir.



irki üyeleri, özellikle yeraltı avcılığında ("dachsund"



lip (1357), Gelibolu sancağına bağlı bir kaza merkezi oldu. Rüstem Paşa'nın buyruğuyla Mimar Sinan'ın yap tığı han, hamam, cami ve imaretle donatılıp, hızla geli şerek, XVI.-XVIII. yy'lar arasında Trakya ovalarının ürünlerinin yüklendiği işlek bir limana dönüştü. Mah mut II döneminde sürgün yeri olarak kullanılıp, "Dok sanüç Savaşı" denen 1877-1878 Türk-Rus Savaşı'nda



adı, "porsuk köpeği" anlamına gelir) yeteneklidirler. Evlerde yaygın biçimde süs köpeği olarak da yetiştirilir



Rus birlikleri tarafından işgal edildi. 1878'de imzalanan



ler.



kilip, Balkan Savaşı'nın birinci aşamasında (1912) Bul garlar tarafından işgal edildi. İkinci Balkan Savaşı sırasın



Tekeoğulları



da geri alınıp (14 Temmuz 1913), Birinci Dünya Sava



Berlin Anlaşması'yla yeniden Osmanlı yönetimine bıra



Anadolu Selçuklu devletinin yıkılmasından sonra, kuru



şı'ndan sonra Yunan birlikleri tarafından işgal edildi (20 Haziran 1920). Kurtuluş Savaşı sonunda kurtarıldı (13



Anadolu'ya gelerek Elmalı, Kaş, Karahisar, Teke ve Fini



GÜNÜMÜZDE TEKİRDAĞ



lan Anadolu beyliklerinden biri. Mogol istilası sırasında



Kasım 1922).



ke yörelerine yerleşen Oğuzların Üçok koluna bağlı



Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde Edirne vi



keoğulları Beyliği'nin merkezi Antalya'ydı. 1390'da



cumhuriyet döneminin başlarında aynı ilin merkezi ol



Türkmenlerin önderi Teke Bey tarafından kurulan Te



Bayezit l'in Antalya'yı ele geçirmesiyle Osmanlı top raklarına katıldı. Ankara Savaşı'ndan (1402) sonra ye



niden kurulup, Tekeoğlu Osman Bey'in Karaosman



oğullarıyla birlikte Antalya'yı kuşatmasından, ama Os



manlı komutanı Hamza Bey'in verdiği bir baskında öldürülmesinden sonra, kesin biçimde Osmanlı top raklarına katıldı.



layetine bağlı bir sancağın merkezi olan Tekirdag,



du. 1927 sayımında nüfusu 15 000'i bulmazken (14



397), 1950'den başlayarak hızla arttı ve 1960'ta 24



000'e yaklaştı. 1980'de 50 000'i (52 093), 1990 sayı minda 80 000'i aştı (80 442).



Günümüzde, İstanbul dışta tutulursa, Edirne'den



sonra Trakya'nın ikinci büyük kenti olan Tekirdag kenti nin bir bölümü vadi yamaçlarında, bir bölümü de yalı



248



TEKİRDAĞ



yönelerek, Ergene aracılığıyla Meriç ırmağına (yani, Ege denizine) gider.



EKONOMI



Tekirdağ ili topraklarının yarıdan çoğu (% 52'si), ekili dikili alanlarla kaplıdır. Tahıllar arasında başlıca yeri



buğday tutar (Tekirdağ, buğday üretimi bakımından



Marmara Bölgesi illeri arasında birincidir). Buğdaydan sonra en çok ekilen tahıl türleri, sırasıyla arpa ve yulaftır.



Baklagiller ve patates ekimi önemli değildir. Kuru seb zelerden soğan çok ekilir. Sanayi bitkilerinden ayçiçeği



ve şekerpancarı tarımı da önemlidir. Ekim alanı ve üre tim açısından ayçiçeği birinci sırada, şekerpancarı ikinci



sırada yeralır. İlin Marmara kıyılarında zeytin ağaçlarına rastlanırsa da, zeytincilik, bu kesimde daha yaygın olan



bağcılık karşısında gerilemiştir. Dikili alanların büyük kesimini kaplayan üzüm bağları, özellikle Şarköy-Mü



refte-Tekirdağ arasında yaygındır. Kavun-karpuz bos tanları da büyük yer tutar.



İlin hayvan varlığında içinde koyun ve sığır (sığır sayı sı günden güne azalmaktadır) ağır basar. Bal üretimi de önemlidir: Çanakkale ve Balıkesir illerinden sonra, Tekirdag dan görünüş.



yarlar üstünde birbirini izleyen basamaklar halinde gü



neye doğru yayılmaktadır. Kentin iş merkezi ile bazıta rihsel yapıları, kıyı gerisindeki ilk basamaktadır. Son yıl



larda büyük ölçüde gelişen kıyı kesiminde, çağdaş ko nutlar ile karayolu boyunca sıralanan gazinolar yeralır. Eskiden tarım ürünlerinin işlenmesine (özellikle şarap fabrikası) dayanan sanayi, yakın dönemde hızla çeşit



Marmara Bölgesi'nin en çok bal üreten ili Tekirdağ'dır. İlin başlıca yeraltı gelir kaynağını oluşturan linyit ya takları, güneybatı ve kuzeydoğu (Saray ilçesi) kesimler de yeralırlar.



Tekirdağ'ın il olarak Türkiye sanayisindeki payı gide



rek artmaktadır. Başlıca sanayi tesisleri arasında, Te kirdağ ve Mürefte'deki şarap fabrikaları, ilin çeşitli



yerlerindeki bitkisel yağ fabrikaları ve peynir yapım yerleri ile Çerkezköy'deki "soğutucu" üreten tesisler sayılabilir.



lenmeye başlanmıştır.



ULAŞIM Tekirdağ ilinin başlıca ulaşım ekseni İstanbul'u Tekir



Tekirdağ (il)



dağ ve Malkara'dan geçerek Çanakkale boğazı kıyısına bağlayan yoldur. Bu yoldan il sınırları dışında, Keşan' dan ayrılan bir yol da İpsala sınır kapısına ulaşır ve



Marmara Bölgesi'nin Trakya kesiminde il. Yüzölçümü 6 218 km', nüfusu 1990 sayımına göre 468 842, merkezi Tekirdağ kenti olan Tekirdağ ili, 9 ilçeye ayrılmıştır:



Merkez, Çerkezköy, Çorlu, Hayrabolu, Malkara, Mar mara Ereğlisi, Muratlı, Saray, Şarköy. Güneyde Marmara denizi, doğuda İstanbul, kuzey de Kırklareli, batıda Edirne illeriyle, güneybatıda da kısa



bir alanda Çanakkale iliyle sınırlı olan, ayrıca, Karadeniz kenarında, haritalarda gösterilemeyecek kadar kısa bir kıyısı bulunan (Kasatura koyu kıyıları) Tekirdağ ilinin toprakları, güneydeki Işıklar (eski adı Ganos) dağı (924 m) ve Koru dağından (649 m), kuzeydeki Ergene vadi



sine doğru alçalan bir yayla görünümündedir. Oldukça derin vadilerle yarılmış ve dalgalı bir görünüş almış bu



yaylada, pek yüksek olmayan basık tepeler yükselir. İlin Şarköy ile Kumbağ arasındaki Marmara kıyıların da, zeytinliklerin ve üzüm bağlarının yayıldığı ince bir



Türkiye'yi komşu ülkelere bağlayan bir ulaşım kanalı oluşturur.



İlin kuzeydoğu kesiminden geçen İstanbul (Sirkeci) Edirne demiryolu üstünde Çerkezköy, Çorlu ve Murat li'nin istasyonları yeralır.



Tekiş: Bk. ALAETTİN TEKİŞ BİN ARSLAN.



tekke: Bk. TASAVVUF.



tekke şiiri: Bk. ŞİİR.



şerit üstünde, Akdeniz iklimi egemendir. Kuzeydoğuya doğru, Tekirdag-Silivri arasında, Balkan yarımadası iç lerinden gelen soğuk baskınları nedeniyle kışlar sertles



Teksas: Bk. TEXAS.



merkezindeki meteoroloji istasyonunun verilerine gö



TEKTONİGİ.



-13,5 "C (3.1.1942), en yüksek sıcaklık 37,6 "C'tir



Tel-Aviv



meye başlar; iç kesimlerdeyse daha da sert geçer. Il



re, en soğuk ay ortalaması 4,3'C, en sıcak ay ortalaması 23,5 'C, günümüze kadar kaydedilen en düşük sıcaklık (17.7.1940). Yillik yağış ortalaması 591 mm'dir.



Doğal bitki örtüsü, Işıklar ve Koru dağı kütlelerinde



orman, Marmara kıyı şeridinde maki görünüşündedir.



Işıklar dağı üstünde meşe ormanları, Koru dağında kı zılçam ormanları ağır basar,



Tekirdağ ili sularından Marmara denizine ulaşanlar, önemsiz derelerdir ve dar bir alanin sularını Marma



ra'ya boşaltırlar. İlin büyük kesiminin sularıysa kuzeye



tektonik dilimler: Bk. LEVHALAR



İsrail'in başlıca kenti. Akdeniz kıyısında, Kudüs'ün 55



km batısında yeralan Tel-Aviv'in (Telaviv, Tel-Aviv.



Yafa da denir) nüfusu 339 400'dür (çevre belediyelerle



1 032 000 nüf.).



1909'dan başlayarak Arap kenti Yafa'nın kuzeydo



gusunda bir Yahudi semti olarak gelişen Tel-Aviv, Israil devletinin kurulmasıyla başkent olup, 1950'den sonra



TELESKOP



249



günden bu yana yaygın bir tüketim malı, insanın haber leşme gereksinmesini karşılayan zorunlu ve yeri başka



şeyle doldurulmaz bir aygit haline gelmiş, yakın dö



nemde araçlara takılan ve cepte taşınan çeşitleri ortaya



çıkmıştır. Telefon, temelde, insan sesinin akustik işaret



lerini elektrik işaretlerine çeviren bir mikrofon, tersine



bir işlem gerçekleştiren bir kulaklık, iletim hattının kulla



nılmasını sağlayan bir komütatör çengeli ve ağa (şebe keye) istenen telefonun adresini vermeye yarayan bir



kadrandan oluşur. Bir telefon ağının iki abonesi arasın



da iletişim, telefon santralından, çeşitli teknikler (kablo



lar, Hertz demetleri, optik lifler, uydular, vb.) kullanılan iletişim hatları sayesinde kurulur. Günümüzde otoma tik santralların, ses frekanslı numara çevirme işaretlerini



kabul edecek düzeye gelmesiyle (dijital santrallar) dar be verici kadranlarının yerini, kullanılması çok daha ko lay olan tuşlu klavyeler almıştır.



Ayrıca yenilikler arasında aranan kimseyi daha ça buk çağırma olanağı veren kisa numaralar, meşgul olan bir telefon hattı açılır açılmaz yeniden çağırma olanağı



sağlayan çağrı yineleme düzeneği, birçok abone ara



sında konuşma olanağı veren toplu bağlantı, toplam



ücretlendirmeyle konuşma trafiğinin denetimi, vb. sa yılabilir. Bir ekran ve bir kamerayla donatılan ekranlıte lefon aygıtlari (konuşma süresince arayan ile arananın



birbirlerini görmesini sağlamaktadır) da, yavaş yavaş İsrail'in başlıca kenti ve sanayi merkezi olan Tel-Aviv, Akdeniz kıyısında yayılır. Güney kesimindeki Yata, 1950'de kent sınırları içine alınmıştır.



Yafa'yı da içine alan büyük bir yerleşme merkezine dö nüşmüş, İsrail devletinin başkentinin Kudüs'e aktarıl



masından sonra da ülkenin iktisat (çeşitli sanayi kolları), ticaret ve kültür (üniversite, müzeler, vb.) merkezi ol



mayı sürdürmüştür. Buna karşılık, zaten önemsiz olan liman etkinlikleri, 1965'te Aşdod yapay limanının ya pılmasından sonra bütünüyle durmuştur.



yaygınlaşmaya başlamıştır.



teleks: Bk. TELGRAF.



Telemann, Georg Philipp Alman bestecisi (Magdeburg 1681-Hamburg 1767). Kendi kendine müzik öğrenen Georg Philipp Tele



mann, hukuk öğrenimini yarıda bırakarak, üniversite



öğrencilerinden oluşan Collegium Musicum adlı koro yu kurdu. Leipzig Operası'nın yöneticiliğine getirilip,



Almanya'nın çeşitli kentlerinde ve saraylarında capella Tel Basta: Bk. RUBASTIS.



yöneticiliği yaptı. 1722-1738 arasında Hamburg Ope



rası'nın yöneticiliğinde bulundu. Hemen her türde ya



teleferik: Bk. KABLOLU TAŞITLAR.



pıtlarıyla (suitler, sonatlar, koncertolar, uvertürler, vb.) İtalyan, Fransız ve Alman üsluplarının başarılı bir biresi mini ortaya koydu.



telefon



teleskop



Temel olarak sözlü bilgi alışverişine yarayan iletişim ay



Çok uzak gök cisimlerini büyüterek gözlemleme olana



giti. 1876'da Graham Belltarafından bulunan telefon, o



ğı veren aygıt. Teleskoplar (optik teleskop da denir)yal



nizca mercek kullanılarak ya da merceklerden ve ayna



lardan oluşan bir düzenden yararlanılarak, iki ayrı bi çimde yapılabilir. Birinci türden gözlem araçlarına, işık



1877'de Alexander Graham Bell, telefonu



bulduğunu, Salem'de



(Massachusetts)



bir topluluk



önünde, 29 km uzaktaki Boston'da bulunan



vardimcisi to



Thomas A. Watson'la



konuşarak



kanıtlamıştır.



merceklerden geçerken kırınıma uğradığından, “kıncı dürbün" ya da "gök dürbünü”, ikinci türden olanlara,



işık bir ya dabirkaç aynadan yansıdığı için “yansıtıcı te leskop" ya da kısaca “teleskop" denir.



Ama her iki tipin de yapım ilkesi aynıdır: Birmercek



ten ya da içbükey bir aynadan oluşan objektif, gözlem lenecek gök cisimlerinin ters görüntüsünü verir; göz



lemcinin baktığı uca yerleştirilen bir göz merceği bugo



rüntüyü alır, büyütür ve bir ekrana yansıtma gereği ol maksızın bütün ayrıntılarıyla görme olanağını sağlar.



Galilei'nin gök dürbünü, objektif yerine yalın bir



mercek, gök merceği yerine de iraksak ikinci bir mer



cek yerleştirilmiş bir gözlem aracıydı; günümüzde as tronomi gözlemlerinde hiç kullanılmayan bu düzen, büyütme gücü çok düşük tiyatro dürbünlerinde hala



kullanılır. Göz merceği olarak yakınsak bir mercek kul



250



TELEVİZYON Hawaii'de, Mauna



Kea'da, cap, 10 m olan dev boyutlu W. M. Keck



(Keck I) yansıtmalı Teleskopu. 1996'da II



gözlemevinde



vine yerleştirilen 5 m çapında bir aynayla donatılmış



yansıtıcı teleskop, dünyanın en büyük teleskopu olarak bütün öbürlerini geride bırakmıştır.



Ardından, bu yöndeki çalışmalar her geçen gün ge



liştirilerek, 1992'de Hawaii'de Mauna Kea'da çapı 10 m olan W. M. Keck yansıtmalı teleskopu hizmete gir



miştir. (Ayrıca Bk. RADYOTELESKOP.).



Keck II vansıtmalı



Teleskopunun da hizmete



koyulması tasarlanmıştır.



televizyon Hareketli ya da hareketsiz görüntülerin, kablolarya da elektromagnetik dalgalar yardımıyla iletilmesini sağla



yan iletişim biçimi. Bir bilgiyi çok uzaklara iletmek için



radyoelektrik dalgaları kullanılır. Bu dalgalar, maddi bir destek (iletken) gerektirmeden, ışık hızıyla, yani yakla şık 300 000 km/sn hızla yayılır. Güçlük, iletilecek bilgiyi elektrik akımına dönüştürmekten ve bu akımın bir an tenle elektromagnetik dalgalar yaymasını sağlamaktan



lanılmasını öneren Kepler'in bu düşüncesi, sonradan



kaynaklanır. XX. yy'ın başından bu yana, sesin iletimin de birçok sorun ortaya çıkmıştır; ama görüntünün ileti mi söz konusu olduğunda, teknik güçlükler çok daha



dünyanın her yerinde benimsenmiştir.



karmaşıklaşır.



Bu uygulamadan sonra, dürbünün geri kalan tek ku



Bir görüntüyü çok sayıda küçük karelere ya da nok



surunun, objektifin, görüntü çevresinde renk saçakları



talara bölme olanağı vardır ve bu noktalar, yan yana



oluşturarak netliği bozmasının (“renk sapması" denilen



geldiklerinde, o görüntüyü yeniden oluşturabilirler.



bu olay, mercekten az da olsa, pirizma gibi işığı ayırma sindan ileri gelir) giderilmesine çalışılmış ve objektifler de objektif açıklığından (ya da objektifin çapından) çok



daha büyük bir odak uzaklığı uygulanmaya yönelinmiş tir.



Jüpiter gezegeninin yüzeyindeki aydınlık ve karanlık



Öte yandan, siyah-beyaz bir görüntū, siyah ve beyaz noktaların birleşimi olarak göz önüne alınabilir; ancak,



bu nokta sayısının yeterli olması ve birleştiklerinde göz de, görüntüyle aynı etkiyi yapması gerekir. Televizyon kamerasında, yayınlanacak nesnenin



görüntüsü, her biri işılelektrik (fotoelektrik) hücre olan



bölgeler ile Mars'taki lekelerin ilk kez gözlemlenmesi,



çok küçük levhacıklardan oluşmuş bir yüzey üstüne



Satürn'ün çevresinde gezegenden kopmuş bir halka



düşürülür. Her hücre, görüntünün bir noktasını karşılar



nin varlığının kanıtlanması, bu "dürbün"lerle gerçekleş tirilmiş, 1758'de İngiliz optik uzmanı Dollond, görüntü lerin çevresinde renk saçaklarının oluşmasını engelle yen ilk renksemez objektifi gerçekleştirerek, renk sap ması sorununu çözmüştür.



Objektif açıklığı giderek büyüyen kırıcı dürbünlerin yapılması, gelişmeler zincirinin yeni bir halkası olmuş, bu arada, gözlemevi yapım tekniklerinin de optik geliş meleri izlemesiyle, dürbünü taşıyan alt donanımlar,



gün geçtikçe işlevlerine daha uygun, gözlem kuleleri



de daha büyük yapılmaya başlanmıştır. XIX. yy'ın ilk ya



ve hücre işık almıyorsa siyah noktayı, ışık alıyorsa beyaz



noktayı verir. Işığın etkisiyle, her işilelektrik hücre, bir



elektrik akımı doğurur. Ayrıca, görüntünün her noktası ni, bu noktanın aydınlığıyla orantılı bir akım karşılar. Görüntüyü elektrik akımı halinde yorumlama soru nu böylece çözülür. Ne var ki, en güç sorun bu değildir. Yüz binlerce noktanın birleşiminden dogan bir görün



tüyü yeniden oluşturmak için, her noktanın sırayla be lirmesi çok önemlidir. Dolayısıyla, söz konusu noktaları kesin ve belirli bir düzen içinde bir tür denetimden ge çirmek zorunludur. Bu işlem bir elektron demetiyle ya



risinda, en büyük dürbünlerin objektif açıklığı 25-38 cm arasında değişirken, yapımcılar, metreyi aşmayı denet lemişler. 1888'de Kaliforniya'daki büyük Lick gözlem



pılır; demet, soldan sağa (yatay) ve yukardan aşağı (di



evine, 91 cm çapında ve 18 m uzunluğunda objektifi



noktası, ekranı soldan sağa ve yukardan aşağı aşar. Gö zün, ekranda yer değiştiren işık görüntüyü algılaması



olan bir kırıcı dürbün yerleştirilmiştir.



Bu teleskop, tam 9 yıl boyunca dünyanın en büyük



teleskopu olma özelliğini korumuş, sonra, Chicago yakınlarında Yerkes gözlemevine 102 cm çapında, 19



m uzunluğunda yeni bir teleskop yerleştirilmiştir. Ar



dından, bu kadar gelişmiş merceklerin işlenmesinde



karşılaşılan güçlükler, işlemlerin mekanik yönüne ve renk sapmasının giderilmesine ilişkin sorunlar, araştır macıları bu kez yeni bir yola, büyük yansıtıcı teleskop



key) bütün satırları izleyerek tarar.



Alıcının ekranı üstünde görüntüyü çizmek için birışık



gerekir. Kısa süreli işık parıltısını algıladığı zaman, duyu hemen yitmez, yaklaşık 1/90 saniye sürer. Bu süre, işık izinin, gözün ağlabakası üstünde kalma süresidir.



Dolayısıyla, alıcının ekranında yer değiştiren bir işık noktası görmek istenmiyorsa, bu noktanın ekranın tü münü, 1/20 saniyenin altında aşması ve görüntüyü



oluşturması gerekir. Böylece , ışık noktası ekranın sağ alt yanına ulaştığında, ekranin sol üst yanındayken ağtaba



Uzun çalışmalardan sonra, Fransız fizikçisi Foucault, gümüş sırla kaplı cam aynası olan ilk teleskopu tasarla



ka üstünde doğurduğu etki sürecek ve göz, görüntüyü bütünü içinde algılayacaktır. Antenle alınan elektromagnetik dalgalar, ses ve gö



kaldırmasının yanı sıra, gerçek anlamda yansıtıcı teles



li olmasını sağlayan işaretler taşır. Alıcı, bu dalgaları, do



ların yapımına yöneltmiştir.



mış, böylece, alaşımların yarattığı sakıncaları ortadan koplar dönemini de başlatmıştır.



1908'de ABD'de, çapı 150 cm'yi bulan bir teleskop



aynası yapılmış, bu yeni teleskopla donatılan Mouns



Wilson gözlemevi, Yerkes gözlemevinin rekorunu bū yük bir farkla kırmıştır. Gelişmelerle dolu 40 yıl daha



geçtikten sonra, 1948'de Palomar dağındaki gözleme



rüntü işaretleri ile özellikle ses ve görüntünün eşzaman layısıyla da vericinin yayınını, modülasyona (kipleme.



ye) uğratarak elektrik akimina dönüştürür. Verici, temel



olarak yapısında ileri ölçüde vakum bulunan bir katot lambasından oluşur. Bir elektron demeti bu lambadan



geçerek, fluorışıl bir maddeyle kaplanmış bir yüzeye, yani ekrana çarpar.



TEL HARİRİ



251



OW NUD CM



ABD ile ünlü haber hinali CNN ile bir haber programm



Ulkemizde de gösterilen Cosby Ailesi adlı dizinin bir



cekimi.



sahnesinin çekinunden görünüş.



Demet, ekranı soldan sağa ve yukardan aşağı 1/25



saniyede tarar (819 ya da günümüzde standart dalga



olarak kullanılan 625 satır); sonra, hızla ilk hareket nok



tasına döner ve alınan dalganın kiplenmesine (modü lasyonuna) göre şiddetini değiştiren bir izgaradan ge cer.



Siyah bir noktayı, ekrana ulaşan çok az sayıda elek



tron karşılarken, beyaz noktayı çok sayıda elektron



oluşturur. Izgara, söz konusu elektronları sınırlama gö



revini üstlenir ve bu işlevini, antenin yakaladıgı dalga



uyarınca, belirli bir düzen içinde yürütür.



telgraf Kodlu işaretler kullanarak yazılı bildirileri iletmeye ya



rayan haberleşme sisteminin ve bu yolla iletilen yazılı bildirinin ortak adı.



Sayısız deneylerden sonra 1843'te Samuel Mor



se'un, elektriği işaret iletiminde kullanmayı başarmasıy la ve elektromıknatısla çalışan ilk aygıtın patentini alma



sıyla ortaya çıkan telgraf aygıtı, Wheatstone, Hughes ve Raudot'nun çalışmalarıyla geliştirilmiştir.



En yalın telgrat sistemi, iki merkez arasında çekilen



RENKLİ TELEVİZYON



iletken bir hat, bu hattı bir elektrik akımı kaynağına bag



Renkli televizyonun getirdigi sorunlar yakın dönemde



layacak akımı iletme ya da kesmeye yarayan bir iletici



çözümlenmiştir. Her şeyden önce mavi, yeşil ve kırmızı



(maniple) ve bu akımı alan bir alıcıdan oluşur. Mors sis



gibi üç temel rengin çeşitli oranlarda üst üste getirilme siyle, herhangi bir renkli ışık yeniden oluşturulabilir. Öyleyse, renkli bir görüntü elde etmek için mavi, yeşil ve kırmızı üç görüntüyü üst üste getirmenin yeterli ola cağı kabul edilebilir.



Kamerada, yayın için bir tek optik sistem ile üç sinyali



göz tarafından istenen orantıda veren renk tiltreli üç çö zümleyici tüpü kullanılır; bu işarete işıldama sinyaliin denir. Görüntü vericisine uygulanan ışıldama sinyaliy le, siyah-beyaz alıcıda düzgün bir görüntü sağlanır. Es zamanlama ve ses sinyalleri değişmez.



Renk için, 4,43 MHz'lik alt-taşıyıcı bir dalga üstüne,



görüntünün renkliliğini ve doygunluğunu veren iki bü yüklüklü renklendirme işareti çakıştırılır. Üç temel renk söz konusu olduğuna göre, üç ayrı sinyal gereklidir:



teminde, vericide, elle kasıldığında devreyi kapayan bir



maniple, alıcıda da bir elektromiknatis bulunur. Bu muknatis, vericiden gelen akım etkisiyle özel bir düze



neği çeker ve düzeneğin mürekkepli ucu, saat hareketi yönünde dönen bir kağıt şeride dayanır. Verici istas yonda manipleye kısa ya da uzun süre basılmasına, ya ni hattan geçen akımın kısa ya da uzun süreli olmasına göre, mürekkepli uc, kağıda bir nokta ya da bir çizgi çi



zer. Böylece, “Mors altabesi" denilen kodlarla yazılmış bir bildiri metni ortaya çıkar. Baudot tarafından uygulamaya konulan Hughes'un yöntemindeyse, her harf ve sayı simgesine, "moment"



adı verilen beş ikili oge (nokta ve çizgiler) karşılık getiril miş, telgrat işaretleri o günden bu yana değişmemiştir.



Işıldama işareti (Y=K+Y=M toplamı) ile iki renk farkı



Daha önce "noktalar ve çizgiler" diye adlandırılan ikili sistemin iki farklı durumu, elektriksel bakımdan iki olası



sinyali (kırmızı farkı K-Y ve mavi farkı M-Y). Işıldama sinyali eksi iki renk sinyali, yeşili verir. Güçlük, iki fark



moda dönüştürülür: "Anahtar" tarafından elektrik dev



sinyalini aynı 4,43 MHz'lik alt-taşıyıcı dalga üstünde



ciya kumanda eden terminal alıcının çekilip bırakıl



iletmededir. SECAM sisteminde bu iki sinyal birbiri



ardına iletilir; ama, tüp (ekran) üstünde üç rengi de



resinin her açılıp kapanmasına karşılık gelerek, yazı



masının sağladığı yalın akımlı mod; "iki işaret sistemi



nin", akımın bir ya da öteki yönde geçişine karşılık



görmek için, her an üç işareti de kullanmak gerekir. Bu



geldiği çift akımlı mod.



yüzden, eksik olan işareti kaydeden ve geri veren bir belleğe gerek vardır: Bir satırın tarama süresi olan 64/



Telgraf aygıtlarının büyük bir evrim geçirmesinden sonra, telgrat ve telefon sistemlerini birleştiren teleks'ler



saniyelik gecikme satırı. Vericide, Y + kırmızı farkı KF,



birinci satırda, sonra Y + mavi farkı MF ikinci satırda



iletilir. Alicida, birinci satırda, KF tüpe ve gecikme satırına uygulanır. İkinci satırda, tüp üstünde doğrudan



ışıldama işareti Y + MF, artı gecikme satırından gelen



KF bulunur. Üçüncü satırda, doğrudan Y + KF, artı ge cikme satırından gelen MF bulunur ve bu böylece sü



rüp gider. Renklendirme işaretinin verilme ve alınma



sinda, satır işaretleriyle sağlanmış eşrenklilik aç-kapası



gereklidir. (Ayrıca Bk. RADYO VE TELEVİZYON YA YINCILIĞI.)



ortaya çıkmıştır. Teleks hatları, "telem" adı verilen, yazı



makinesine benzer aygıtlarla donatılmıştır. Verici telem klavyesinin tuşlarına basılarak, alıcıdaki teleme bildiri



yazdırılır. Bildiriyi alan abone, hemen aynı yolla yanıt verebilir.



Ayrıca, bir bildiriyi birçok aboneye aynı anda



yazdırma olanağı vardır ve bir abone bir başkasıyla otomatik bağlantı kurabilir.



Tel Hariri: Bk. MARİ.



252



TELL ATLASLARI



Tell Atlasları: Bk. ATLAS DAĞLARI.



ve sıcak su kaynakları bulunması, henüz tam anlamıyla sönmemiş olduğunu ortaya koymaktadır.



Teller, Edward



Tène, La



Macar asıllı ABD'li fizikçi (Budapeşte 1908). Leipzig



İsviçre'de ikinci Demir Devri'nin ikinci evresine (1.6.



Üniversitesi'nde doktora çalışmasını tamamlayıp (1930), Göttingen Universitesi'ndeki araştırmalara katı lan (1931-1933) Edward Teller, Hitler'in iktidara gel mesi üstüne Danimarka ve İngiltere've gidip, 1935'te ABD've yerleşti. Washington (1935), Chicago (1936 1949; 1951-1952), universitelerinde ders verip, ikinci



450-İ.S. I. yy.) adı verilmiş köy. Neuchâtel gölünün ku zey kıyısında yeralan La Tène'de, 1858'den başlanarak



yapılan kazılarda, bir Kelt uygarlığına özgü öğeler, kır



sal bir yerleşme ve çeşitli üsluplardaki mezarlar içeren bir mezarlık ortaya çıkarılmış, ölülerin yakıldığı ya da



mezarlara bol miktarda eşyayla birlikte gömüldüğü an



Dünya Savaşı sırasında Los Alamos laboratuvarında



laşılmıştır. İtalya ve Yunanistan'dan gelme eşyalar içe



alom bombası ilkelerini geliştiren gruba katıldı. 1952'den sonra Kaliforniya Universitesi'nde ders verip,



iki tekerli savaş arabalarına yatırılmıştır. Çıkarılan silah



bir vandan dia hidrojen bombasının hazırlanmasıyla il



lar arasında üçgen biçimli küçük hançerler, oldukça kı



gili denevler vapti.



ren onder mezarlarında (“savaş arabalı mezarlar"), ölü,



sa kılıçlar, mızraklar, kargılar, bıçaklar, ortasında eliko ruyucu metal bir parça bulunan tahta kalkanlar, zırh



tellür



başlıkları, vb. sayılabilir. Silahlar, koşum takımı parçala ni ve mücevherlerde, özgün Kelt süslemelerinin en sık



Periyodik çizelgenin VIA grubunda yer alan kimyasal clement. Simgesi Te, atom sayısı 52, atom ağırlığı 127,61 olan tellür, 449,5 "C'ta eriyen, metal görünüm lū, beyaz renkli bir katıdır (yoğunluğu 6,2). 1782'de F.J.



kullanılan öğeleri arasında girift bezemeler, kıvrımlar, “üç bacaklı" süsleme motifleri, vb. sayılabilir.



M.von Reichenstein tarafından bulunmuştur.Kükürt ve selenyumunkilere benzeyen bileşiklerinin başlıcaları arasında hidrojen tellürür (H.Te), tellur dioksit ya da tel lurõz asit (Te0.), tellürtrioksit ya da tellürat asidi (Teo) tellürik asit (H TO.), vb. sayılabilir. Tellürden çelik ve



bakır alaşımlarının hazırlanmasında, ayrıca cam ve se ramiklerin renklendirilmesinde yararlanılır.



Tel Mardih: Bk. EBLA.



tembelhayvangiller Dişsizler takımından memeli hayvan ailesi. Güney Amerika ve Orta Amerika'da yaşayan tembelhayvan



giller (Bil. a. Bradypodidae) ailesi üyelerinin adlari, çok yavaş hareket etmelerinden kaynaklanır. Ağaçlarda ya



şamaya uyum sağlamışlardır: Ayakları, özellikle de ön



ayakları uzundur; parmaklarındaki kıvrık pençeler, dal



Tenerife: Bk. SANTA CRUZ DE TENERIFE. tenis İki oyuncu ya da iki çift oyuncu arasında, raketlerle vu rulan topu filenin üstünden geçirerek karşı alana gön dermeye dayanan spor. Günümüzdeki biçimiyle XIX.



yy'ın sonunda İngiltere'de doğan tenis, iki kişi (tekler) ya da dört kişi (çiftler) arasında, açık havada ya da salon



larda, çim, sıkıştırılmış toprak ya da sentetik zemin üs tünde oynanır. Kumaşla kaplı kauçuktan yapılan topların çapının 6,35-6,67 cm, ağırlıklarının 56,70-58,47 g, olması ve 2,54 m yükseklikten beton bir zemine düştüklerinde en az 1,34 m en çok 1,47 m sıçramaları gerekir.



Kazanılan ilk vuruş 15 puan, ikincisi 30 puan, üçün cüsü 40 puan getirir; dördüncü sayıysa "oyun" kazan



dırır; taraflar karşılıklı olarak 40 puana ulaşmışlarsa,



“berabere" denip, daha sonra yapılan sayı, yapan



lara tutunup başaşağı sarkmalarını sağlar. Beden sıcak



oyuncu yararına avantaj olarak kabul edilir; avantaji el de eden oyuncu bir sayı daha alırsa oyunu da almış



melilerden ayrılan aile üyeleri, bitkilerle beslendiklerin



olur; avantajda sayıyı karşı oyuncu alırsa, yeniden bera bere olur ve oyun oyunculardan biri arka arkaya iki sayı



lıklarının düşük (24-27 "C) olması bakımından öbür me



den, dişlerinin yüzeyi öğütücü yapıdadır; mideleri de gevişgetirenlerinki gibi birkaç bölmeye ayrılmıştır. Aile nin örnek tipi üç parmaklı tembel hayvanın (Bradypus tridactylus) boyu 60 cm'yi bulur; katası küçük ve yuvar laktır, kulakları grimsi kahverengi postunun içine yarı



yarıya gizlenmiştir. Dallar üstünde dakikada en çok 4



m, yerdeyse dakikada 2 m hızla hareket edebilir. Dişisi 4 ay süren gebelik döneminin sonunda tek yavru doğu



rur ve yavrusunu, emzirme süresince karnına yapışmış



durumda taşır. İki parmaklı tembel hayvanın (Choloe pus didactylus) boyu 70 cm kadar, postu zeytinimsi kurşuni renklidir.



Temeşvar: Bk. TAMIŞVAR. Tendürek dağı



Doğu Anadolu Bölgesi'nde dag. Van gölünün kuzeyin



de yükselen bir yanardağ konisi olan Tendürek dağının



yükseltisi 3 542 m'yi bulur. Yer yer sıcak gazlar çıkması



Bayanlarda gelmis geçmiş en iyi



oyunculardan biri



sayılan Çek isille Martina



Navratilova'nın



1984 Wimbledon tenis turnuvasinda



çekilmiş bir fotografi. Navratilova, leklerde arka arkaya 74 mas kazanarak tenis tarihinde bir rekor



kırmıştır.



TEODOR KASAP



alıncaya kadar sürer. Altı oyunu ilk kazanan oyuncu se. ti, üç seti alan oyuncu da maçı kazanmış olur. Rakipler den her biri beş oyun kazanmışsa, birinin seti alması için oyun sınırlaması olmaksızın, rakibinden iki oyun



253



Tennyson, Alfred, Lord Ingiliz şairi (Somersby, Lincolnshire 1809-Aldworth,



Siirrov 1892). Oniki cocuklu bir anglikan papazının



daha çok kazanması gerekirse de, günümüzde maçla rin aşırı uzamasını önlemek için "tie-break" denen uy gulamaya başvurulur. Bunda iki rakip (ya da iki takım), bir sette altışar oyun kazanmışlarsa belirli sayıdan olu



şan bir oyun daha oynarlar.



Yapıtlarında



1894-1924 yılları arasında Olimpiyat sporları arasın



Victoria dönen



da yer alan, 1988'de yeniden Olimpiyat Oyunları kap samına alınan tenis, FİLT (Uluslararası Tenis Federasyo nu)



tarafından



dünya



ölçeğinde



idealine uygun bir



erdem yoluyla yeniden dogus



örgütlenmiştir.



anlayisini un



1900'den bu yana düzenlenen Davis Kupası, ulusal ta kımların katıldığı en büyük karşılaşmadır. Başlıca tenis turnuvaları arasında Wimbledon (Ingiltere), Flushing Meadows (ABD), Roland-Garros (Fransa) ve Avustralya



Lord Alired



Tennyson'un. 11 11 Maugesson tarafından



şampiyonaları sayılabilir.



vapilnus portresi.



Türkiye'de tenis, XX. yy. başında, Türkiye'de yaşa



(National Portrait Gallery, Londra



yan İngiliz aileierin öncülüğünde başlamış, 1924'te Türkiye Tenis Federasyonu'nun, 1940'tan sonra Anka ra ve İstanbul'da Tenis-Eskrim-Dağcılık Kulüpleri'nin



kurulmasıyla gelişmiştir. Uluslararası yarışmalarda ba şarı gösteren Türk tenisçilerinin başlıcaları arasında Nazmi Bari (1951-1965 arasında Türkiye şampiyonlu ğunu elinde tuttu), Suzan Gürel, Remzi Aydın ve Kemal Ambar sayılabilir.



Tennessee



ABD'nin güneydoğu kesiminde eyalet. Doguda Apalas dağlarından batıda Mississippi irmağına kadar uzanan, kuzeyde Kentucky ve Virginia, doguda Kuzey Carolina, batida Arkansas ve Missouri, güneyde Georgia, Alaba



ma ve Mississippi eyaletleriyle sınırlı olan Tennes see'nin yüzölçümü 109 158 km-, nüfusu 9 877 185,



merkezi Nashville-Davidson'dur. Kışlanılık (daglik ke



dördüncü oğlu olan Lord Alired Tennyson, Cambrid



ge'te Trinity College'da öğrenim görürken ilk şiir Kitabi ni (Poems by Two Brothers (iki Kardeşten Şiirler, 18271)



yayınladı. 1831'de babası ölünce ögrenimini yarını bi rakıp, 1833'te yayınladıgi Poems (Şiirler) adlı iki ciltlik kitabı ağır eleştirilerle harşılaşınca, on yıl süreyle kitap



yayınlamadı. 1872'de



The Delense of Lucknow



(Lucknow Savunması), Ulysse (Odisseus) vb. şiirlerini



kapsayan şiir kitabıyla büyük başarı kazandı. 1850'den



başlayarak saray şairligi vapup, art arda şiir kitapları



Idylls of the King (Kralın idilleri, 1859), Ballads and ot her Poems(Baladlar ve Başka Şiirler, 1880), The Promi se ofMay (Mayıs'ın Vaadi, 1882), vb) ve tiyatro oyunları (Queen Mary Kralice Mary, 1875); Harold, 1876; The Cup (Kadeh, 1881); Becher, 1881, vb.) yayınladı.



simi dışında), yazları çok sıcak ve çok yağışlı bir iklim et kisindeki eyalette, başlıca gelir kaynağı tarım (soyata



tenor



sulyesi, tütün, pamuk, mısır, vb.) ve hayvancılıktır (sığır;



Tiz erkek sesini ve sesi böyle olan erkek şarkıcıyı belir



ünlü Tennessee atlaru ırkı). Zengin yeraltı gelir kaynakla rinin başlıcaları arasında madenkömürü, çinko, tosiat,



bakır, mika, vb. yatakları sayılabilir. Sanayi (kimya sana yisi, besin sanayisi, makine yapımı, ulaşım araçları ye dek parçaları yapımı, dokuma sanayisi, vb.) gün geçtik



çe gelişmektedir. Ormancılık da önemli bir ek gelir kay nagıdır. TARIH



İlk olarak İspanyol gezgini Hernando de Soto'nun ulas tiği(1541) günümüzdeki Tennessee eyaleti toprakların



da, ilk sürekli yerleşmeler ancak 1772'de kuruldu. 1796'da 16. eyalet olarak ABD'ye katılıp,Ayrılık Savaşı sırasında güneyliler satında yeraldı. Savaştan sonra, ye niden Birlik'e alınan ilk güney eyaleti oldu.



Tennessee irmağı ABD'nin doğu kesiminde ırmak. Tennessee eyaletinde



Knoxville yakınında Holston ve French Broad ırmakla rinin birleşmesiyle oluşan Tennessee irmağı, Tennes see, Alabama ve Kentucky eyaletlerinde 1 049 km bo



yunca akıp, sol kıyısından Ohio irmağına karışır. Seller



le beslenen sularının taşkınlara yolaçmasından ötürü, 1933'te oluşturulan federal kuruluş Tennessee Valley



Authority tarafından çığırında düzenlemeler yapılmış, debisini düzenlemek, ulaşıma elverişli duruma getir



mek ve hidroelektrik enerji üretmek amacıyla otuza ya kın baraj kurulmuştur.



ten sözcük. XII. yy'da çoksesli koro müziginde koro nun bölümlerinden biri olarak kullanılan tenor sözü gü, koro seslerinin tenor ve bas cliye ikiye bölünmesin den sonra, günümüzdeki anlamını kazanmıştır.



tenyalar: Bk. ŞERİTLER.



Teodor Kasap Türk gazetecisi ve yazan (Kayseri 1835-İstanbul 1905).



Rum asıllı olan, İstanbul'a gelerek, Kayserili bir Rum



tüccarın yanında çıraklık yapan Teodor Kasap, bir süre



Kuruçeşme Rum okuluna devam etti. Kırım Savaşı sıra



sındaİstanbul'da bulunan bir Fransız subaymın yanında Fransa'ya gidip (1856), Paris'te öğrenimini tamamlaya rak, yurda dönünce bir süre özel Fransızca dersleri ver



di. Diyojen'i çukurarak gazetecilige atılıp (1870), Divo



jen kapatılınca (mgiraklı Tatar'ı (1873), ardından Ha



yali (1873), 1873'te de günlük siyasal gazete İstikbali



(1875) yayınladı. Hayalde yayınlanan ve basında san



sürü eleştiren bir karikatür nedeniyle üç yıl hapis cezasi na çarptırılıp (1877), Hayal ve istikbal'in yerine başka bir gazete çıkarması koşuluyla serbest bırakıldı ve Avru



pa'ya kaçtı. Birkaç yıl sonra dönmesine izin verilerek, Mabeyin kütüphanecisi göreviyle Saray'a alındı.



Teodor Kasap, Türkiye'de ilk mizah gazetesi Diyo



254 TEOLOJİ jen'i çıkarması ve gazeteciliğinin yanı sıra, Türk tiyatro sunun, ortaoyunu gibi yerli kaynaklardan beslenmesi



gerektiğini savunmuş, ayrıca Batı yazarlarının oyunla



anlatılışı, kişilerin ruhsal çözümlenmesi açısından



başarılı olan romanın, yayınlandığı yıllarda değil de, cumhuriyetten sonra dikkati çekmesi, bir dönemin



rindan uyarlamalar yapmıştır: Pinti Hamit (Moliè re'den, 1873), İşkilli Memo (Molière'den, 1874), Para



gerçeklerini yansıtmasındandır.



Meselesi (Alexandre Dumas Fils'den, 1875), Lükresya



Tarihler-Ebubekir Hazım Tepeyran'ın Hatıraları (anı, 1946), Zalimane Bir İdam Hükmü (ani, 1946), Kul



Borciya (Hugo'dan, 1875).



Öbür yapıtları: Eski Şeyler (öykü, 1910), Canlı



teoloji: Bk. TANRIBİLİM.



Çiçekleri-Les Fleurs Degenerees (Türkçe-Fransızca siirler), Sanihat (makaleler). Belgelerle Kurtuluş Sur Vaşi (1982'de basıldı), vb.



Teotihuacan



tepkime: Bk. KİMYASAL TEPKİME.



Meksika'da arkeoloji alanı, Mexico eyaletinin kuzey



doğu kesimindeki kalıntıları geniş bir alana yayılan Teo tihuacan kenti, I.O. IV. yy'da kurularak, egemenliğini El Tajin'den Tikal ve Kaminaljuyu'ya kadar uzanan geniş



bir alana yaymış, en parlak dönemini İ.Ö. III.- İ.Ö. VI. yy'lar arasında yaşamış, VIII. yy'da boşaltılmıştır. 32 km'lik bir alana yayılan kalıntıları arasında Ölüler Yo



ter



Derideki ter bezlerinin salgıladığı berrak, sulu sivi. Beden sıcaklığının normalin üstüne çıkması sonu cunda beyne ulaşan uyarılarla salgılanmaya başla



lu'nu oluşturan eksen boyunca düzenlenmiş birçok pi



nan ter, derinin üstüne fışkırır; buharlaşması, deriyi ve altındaki damarlardan geçen kani serinletir. Çok



ramit ve tapınak (yüksekliği 63 m olan Güneş tapınağı,



sıcak havalarda saatte 4 litre ter atılabilir ve beden



vb.) ile mitolojiden alınma sahnelerden oluşan çok sa yıda duvar resimleri ve alçak kabartmayla süslü saraylar



önemli oranda su, tuz yitirir.



sayılabilir. Pişmiş topraktan doğalcı bir üslupla yapılmış



Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası



heykelcikler, sert taştan maskeler ve boyalı seramikten



üç ayaklı silindir biçimi bir vazo, el sanatlarının önemli



ölçüde gelişmiş olduğunu ortaya koyar.



Türk siyasal partisi. Cumhuriyetin ilanından sonra kurulan (17 Kasım 1924) ilk muhalciet partisi olan,



kurucu üyeleri arasında Kāzım Karabekir Paşa (bas.



Tepedelenli Ali Paşa: Bk. ALİ PAŞA, TEPEDELENLÍ.



kan), Dr. Adnan (Adivar), Raut (Orbay) Bey, Ali Fu at (Cebesoy) Paşa, Erzurum Milletvekili Rüştü Paşa, İstanbul Milletvekili İsmail Canbulat, Erzincan Millet vekili Sabit, Izmir Milletvekili Sükrü, Trabzon Millet



tepeli akbaba



vekili Muhtar, Sivas Milletvekili Halis Turgut, Bursa Milletvekili Necati ve Ordu Milletvekili Faik beylerin



Yenidünya akbabasıgiller ailesinden kuş türü. Ame rika'da yaşayan tepeli akbaba (Bil. a. Vultur grynhus), yaşayan en büyük kuştur. Kanat açıklığı 3 m'yi, ağırlığı



yer aldıkları Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, mec liste Halk Firkası'ndan ayrılan 29 milletvekiliyle tem



12 kg'ı bulur. Genellikle dağların yükseltisi 6 000 m'ye kadar olan kesimlerinde yaşar. Sayısı azalmış oldu



ğundan koruma altına alınmıştır.



Tepeyran, Ebubekir Hazım Türk romancısı (Nigde 1854-İstanbul 1947). Nigdeli



Murat Paşa soyundan Bekirzade Hasan Eiendi'nin



sil edildi. Kısa süren muhaleiet çalışmalarından son ra, tüzüğündeki "parli düşünceye ve din inanışına saygılıdır" cümlesinin CHP yöneticileri tarafından kendi partilerinin dinsizlikle suçlanması biçiminde yorumlanması ve Şeyh Sait yaklanmasının patlak vermesi üstüne,



3



Mayıs



1925'te



Bakanlar



Kuru



lu'nun “irticayı körüklediği" kararıyla kapatıldı.



teramisin: Bk. ANTİBİYOTİKLER.



oğlu olan Ebubekir Hazım Tepeyran, çeşitli devlet



görevlerinden sonra, Sivas, Ankara valiliklerinde, is tanbul Şehreminliğinde, Hicaz ve Beyrut valiliklerin de, Şurayı Devlet Mülkiye ve Maarif dairesi reisli



Terazi



ğinde, Bursa valiliğinde bulundu. Mütareke yılların



Güney yarıkürede bir takımyıldızın ve burçlar kuşa



da iki kez dahiliye nazırlığı yapıp, Damat Ferit Paşa hükümeti döneminde, Bursa valisi ve Dahiliye nazi riyken, Kuvayı Milliye'ye yardım ettiği suçlamasıyla



parlak yıldızları, Alta Terazi ve Beta Terazi'dir.



gindaki bir burcun ortak adı. Güneş, Terazi burcun da sonbahar gündönümüne girer. Takımyıldızın en



Divanı Harp'e verildi ve idam cezasına çarptırıldı (1920). Cezası müebbet küreğe çevrilip, Teviik Pa şa sadrazam olunca hükmün Askeri Temyiz Mahke



terbiyum



lu'ya geçti. Ankara hükümeti tarafından önce Sivas,



atom sayısı 65, atom ağırlığı 158,925+ olan terbi



sonra Trabzon valiliklerine getirilip, cumhuriyet dö



yum, çok ender bulunan, gümüşümsü gri renkli bir



neminde üç dönem Niğde milletvekilliği yaptı.



mctaldir. 1843'te C. G. Mosander taralindan bulun muş, ani halde 1905'10 G. Urbain taratindan elde



mesi tarafından bozulması üstüne, gizlice Anado



Ebubekir Hazım Tepeyran, tek romanı Küçük Pa



şa'yla (1910; kısaltılmış ve sadeleştirilmiş basımı,



Lantanitler dizisinden kimyasal element. Simgesi Tb,



edilmiştir. Sanayide henüz kullanılmamaktadır.



1947) edebiyatımızda önemli yer tutar. Küçük Paşa, Nabizade'nin Kara Bibik'inden sonra, köyü ve köy



tere



Salih'in ve annesinin dramı, çevrenin ve olayların



Turpeiller ailesinden biryıllık bitki cinsi. Anayurtları



lüyü edebiyatımıza sokan ikinci romandır. Küçük



TERMOİYONİK YAYIM Asya olan tere (Bil. a. Lepidium) cinsi üyeleri, otsu bitkilerdir.



Büyümeye



bırakılırlarsa keskin



larda yaşayan terliksihayvan (Bil.



255



Paramecium)



kokulu,



cinsi üyeleri, birhücreli hayvanların en karmaşık ya



küçük, beyaz çiçekler açarlar. Cinsin tere (Lepidium



pılılarıdır; boyları 0,15 mm'yi aşmaz. Hızlı yüzer,



sativum), suteresi, vb. türleri ticle halindeyken topla nip yenir ve salatası yapılır.



ağızları ve gırtlaklarıyla çok küçük yiyecek tanecik lerini yutarlar. Üstleri birbiriyle bağlantılı olan ve eş.



güdümlü hareket eden kirpiklerle, kil kesecikleriyle Terentius



kaplıdır. Zehirli olan kıllar, hem zehir fışkırtarak ko



Latin komedi vazarı (Kartaca l.Ö. 185'e d.-? 1Ö.



Türlerin çoğu, ikiye bölünerek üremenin yanı sıra,



159). Çocukluğunda köle olarak Atrika'dan Ro ma'ya götürülen Terentius (tam adı Publius Aler Ter rentius'tur),



efendisi



senatör



Terentius



tarafından



runmayı sağlar, hem de tutunmaya yardım ederler. "birleşme" denilen eşeyli üreme yolunu uygularlar: Cinsel açıdan birbirine uyum gösteren iki terliksi



hayvan bir araya gelip, ağız bölgelerini birbirlerine



azat edildi ve Yunanlı öğretmenlerden sağlam bir



yapıştırırlar; bu bütünleşme sırasında birbirlerine ge



eğitim gördü. Scipio Acmilianus'la dostluk kurup, “yeni komedi" tarzında yazan Menandros, vb. Yu



ta çizgileri boyunca bölünerek, + yeni hayvan olus



nan şairlerini örnek aldı. Bazı oyunları halk taratin



tururlar.



rekli genetik maddeleri aktardıktan sonra ayrılıp, or



dan Plautus'unkiler kadar tutulmadıysa da klasik ya mıştır: Andros Güzeli (Andria, 166), Kaynana (Hecyra, 165), Özü'nün Celladı (Heautontimorume nos,



163), Formio (Phormio,



161), Hadım (Eunuc



hus, 161), Kardeşler (Adelphae, 160).



Tereşkova, Valentina Vladimirovna



termitler Dünyanın her yanında yaşayan



1



zarlar tarafından övüldü. Günümüze altı oyunu kal



200'e yakın türü



bulunan böcek takımı. Türlerinin çoğu canlı ya da



cansız ağaç yiyen, ahşap eşyaya çok büyük zarar veren termitler (Bil. a. Isoptera) takımının türlerin den çoğu toprak yer, topraktaki organik maddeleri



Sovyet kadın kozmonot (Yaroslavl 1937). 1961'de



sindirip, sindiremedikleri çamuru yuvalarının üstüne yogarlar: Taş gibi sert kümbetler oluşturan bu yığın



özel kozmonot programına seçilen Valentina Vladi



ların yüksekliği, Afrika'da ve Güney Amerika'da bir kaç metreyi bulur.



Una gönderilen ilk had l. Wilentia I ladimiron



Tereshow. 10 Haziran 1967



Vostok V 117.11



Termit kolonileri, genellikle bir kral, bir kraliçe, kısır ve kanatsız işçiler ile yavrulardan oluşur; bütün kolonilerde hem



dişilere, hem



erkeklere rastlanır.



Koloninin oluşması, yutulduktan sonra geri çıkarılan besin ve salya aktarımıyla kimyasal olarak düzenle nir; ayrıca kraliçenin dışkıları da koloni üyelerine aktarılarak, kısır olmayan dişilerin üremesi önlenmiş olur.



roningene curark. 7.al iti dakikach፡



Münya çevresinde +8 he doncühlen Miere



mitir



mirovna Tereşkova, uzaya gönderilen ilk kadın ola nk, 16 Haziran 1963'te Vostok Vryla yörüngeye girdi. Aracıyla dünya çevresinde 48 kez dondükten



(uzayda yaklaşık 5 gün kaldı) sonra yere indi.



tereyağı: Bk. KATIYAĞLAR VE SIVIYAĞLAR.



Terkos gölü



termodinamik Sıcaklık ve isi kavramlarıyla ilgili sistemlerin özellik lerini inceleyen fizik dalı. Termodinamikte, bir do nüşüm geçirirken clışardan pozitif ya da negatit Q Isisi ve pozitif ya da negatif W mekanik isi alan bir



madde sistemi incelenir. Sistemin son durumu baş.



langia durumuna özdeşse, dönüşüm "kapalı çev rim" diye, değilse “açık çevrim" diye adlandırılır.



Termodinamik iki ilkeye dayanır: Eşdegerlik ilkesi, Carnot ilkesi.



Eşdegerlik ilkesi. Kapalı çevrim dönüşümünde Q ve W ters işaretlidir. Aralarındaki oran, sistemin ve dönüşümlerin cinsine bağlı olmaksızın değişmezdir. IQ + W - 0 (kalori başına / - 4,185 jul'dur). Açık dönüşüm için, IQ + W miktarı ancak ilk ve son



duruma baglidir.



Marmara Bölgesi'nde göl. Trakya kesiminde, İstan bul kentine 50 km uzaklıkta, Karadeniz kıyısı yakı



ninda yeralan Terkos gölü (Durusu gölü de denir), eski bir koyun alçak bir setle denizden ayrılmasıyla



oluşmuştur; yüzölçümü 25 km"dir; en derin yeri 11



m'yi bulur. Batı kıyısından dökülen Istranca de



resi, vb. derelerle beslendiğinden tatlı olan sulanı, doğu kesimindeki Terkos köyünde 1885'te kurulan tesiste temizlenir ve İstanbul kentinin bir kesiminin



Carnot ilkesi. Bir sistem izotermal (tekdüze bir si



caklıkta isi alışverişi) çevrime uğratılırsa, dışan me



kanik iş veremez. Bir çevrim sırasında sistemin dışa



ni mekanik iş verebilmesi için, dışarıyla olan isi alış



verişinin fariklı sıcaklıklarda yapılması gerekir. En yalın durumda sistem, sıcak kaynaktan isi alacak,



bunun bir bölümünü soğuk kaynağa verecek, ara



daki fark işe dönüşecektir.



Tersinir bir çevrim için, termik motorun verimi



su gereksinmesini karşılar.



yalnızca iki kaynağın sıcaklığına bağlıdır.



terliksihayvan



termoiyonik yayım: Bk. ISILİYONSAL



Kirpikliler sınıfından birhücreli hayvan cinsi. Tatlısu



YAYIM.



256



TERMOKİMYA



termokimya: Bk. ISIL KİMYA.



cio'ya Karşı, 207-212) adlı yapıtında, mezhep sap



termokupl: Bk. ISILÇİFT.



Terzaghi, Karl



kinliklarini tartışmıştır.



Avusturya asıllı ABD'li mühendis (Prag 1883-Winc hester, ABD 1963). Temel toprağının mekanik özel



termometre Sıcaklık ölçmede kullanılan aygıt. En yaygın termo



liklerini incelemekte uzmanlaşan Karl Terzaghi, is tanbul (1916-1926), Boston (1926-1929), Viyana'da



metreler, Galilei tarafından bulunan (1597'den ön ce) sivili termometrelerdir. Alunda haznesi bulunan,



(1930-1938) ders verdi. ABD'ye yerleşip, birçok li



içi kısmen civa ya da alkol dolu bir cam borudan



mühendislik yaptı. Temel toprağının incelenmesini



oluşurlar. Borunun üstünde genellikle yüzdelik de recelendirme



(genellikle



man, havaalanı,



baraj, vb. yapımında danışman



sağlayan aygıtlar yaptı ve deney yöntemleri buldu.



Celsius derecelendirmesi)



işaretleri bulunur. Maksimumlu ve minimumlu ter mometreler'de, borunun içinde civanın itmesiyle sü rüklenen, civa düzeyi düştüğü zaman ulaşmış oldu



Tesla, Nikola



ğu yükseklikte kalan küçük cam bir gösterge bulu



1857-New York 1943). Graz Üniversitesi'ni bitiren



nur. Gazlı termometre, sıcaklıkla az ya da çok eği



Nikola Tesla, Budapeşte'de elektrik mühendisliği yaptı. New York'a yerleşince (1887) alternatör üre



Yugoslav



elektrik mühendisi (Smiljan,



Hırvatistan



len ve bu şekil değişikliğini kaydedici bir iğneye ak taran, içi gaz dolu yassı bir metal borudan oluşur. Gaz, civali manometreye bağlı metalden hazne



ten bir şirket kurdu. Yüksek frekans tekniği ve elek



içindedir. Basıncın değerinden sıcaklık hesaplanır ve



di: Döner alanlı asenkron motoru, çok fazla akım



troteknik alanında birçok önemli buluş gerçekleştir



bu değer Celsius derecesiyle gösterilmek için dü



ları, yıldız montajı, komütatörleri buldu. Karşılıklı in



zeltilir. Duyarlı pratik termometreler'in başlıcaları arasında 180 "C-600 "C arasında kullanılan platin



düklemeyle iki devrenin bağlanmasını tasarladı. Bu düşüncesinden, Hertz dalgalarıyla çalışan ilk sanayi



dirençli termometre, 600 "C-1 100 °C arasında kul



üreteçlerinin yapımında yararlanıldı.



lanılan platin-radyumlu platin isıl çifti, daha yüksek sıcaklıklar için kullanılan monokromatik optik piro metre sayılabilir.



Çok düşük sıcaklıklar, 1 K'e kadar inen sivi helyu



mun doymuş buhar basıncıyla çalışan termometrelerle ölçülür; daha da düşük sıcaklıklar için, paramagnetik



testeregagali Kuzey yarıkürenin hemen her yanında yaşayan ör dek cinsi. Adları ince-uzun, uca doğru sivrileşen ga galarinin alt ve üst kenarlarında testere dişine ben



maddelerin magnetik miknatıslanmalarından, vb. ya



zeyen dişler sıralanmasından kaynaklanan testerega



rarlanılır.



gali (Bil. a. Mergus) cinsi üyeleri genellikle tatlısular



da yaşar, yılanbalığı, kurbağa ve balıklarla beslenir. Terör Dönemi: Bk. FRANSIZ DEVRİMİ. Testeregagali cinsi üvelerinden, kızılgerdanl testeregagali



terörizm Bireylerin ya da örgütlerin şiddete dayanan siyasal eylemi. Cinayet, rehine alma, patlayıcı yerleştirme,



soygun, sabotaj, uçak kaçırma, vb. çeşitli biçimler



de uygulanan terörizme karşı, vrupa Konse Dış



işleri Bakanları yetkilileri 10 Kasım 1976'da teröriz min önlenmesi konusunda bir Avrupa Konvansiyo



nu kabul etmişlerdir. Buna göre, özellikle hava kor sanlığı, diplomatlara karşı girişilen saldırılar, rehin al ma eylemleri ya da genel olarak insan yaşamına ve



özgürlüğüne karşı girişilen şiddet olayları adi suç sa



yılmış, suçluların geri verilmesi kararlaştırılmış, bazı durumlarda konunun, suçu işleyenin ya da işleyen



lerin bulunduğu ülkenin adli makamları tarafından ele alınabileceği karara bağlanmıştır. Tertullianus



Latin yazarı ve dinbilimcisi (Kartaca 155'e d.-ay.y.



220'ye d.). Hıristiyan Latin edebiyatının kurucusu sayılan Tertullianus'un yaşamı konusunda, bir yüz başının oğlu olduğu, Roma'da öğrenim gördüğü, hi ristiyanlığı kabul ettiği (195'e d.) ve elli yaşına dog.



ru rahip olduğu dışında bir şey bilinmez. Hem çok tanrıcılığın eleştirisini yapan (Ad Nationas, 197), hem de hıristiyan inancını savunan (Apologeticum, 197) kitaplar yazmış, Adversum Marcionem (Mar



türünün erkegi.



TEXAS



testosteron: Bk. CİNSEL HORMONLAR.



257



okullarda tarih dersleri veren Selanikli Tevtik, Fran



siz yazarlarından çeviriler yaptı. Çeşitli konularda



kitaplar (Musavver Hindistan Seyahatnamesi, 1900; vb.) ve Bir Kelime... Müthis Felaket (1909) adlı bir



teşhis Karşılaşılan hastalığı belirlemeyi ve adını koymayı sağlayan işlemler bütünü. Hastalıkların teşhisinde (tanı da denir) kullanılan araçlar, temel bilimlerdeki



(fizik, biyokimya, hücrebilim, vb.) buluşlardan ya



rarlanılması sayesinde XX. yy'da büyük ölçüde ge



lişmiş olmakla birlikte, beden muayenesinin sağladı



ği veriler vazgeçilmezliğini korumaktadır. Titiz bir



sorgulama da, hastanın ailesinin ya da kendisinin geçmişindeki hastalıkla ilgili olabilecek durumları öğrenmeyi ve hastalığın geçmişle bağlantısını aydın latmayı sağlar.



Hekimin yalnızca duyularıyla -görme (gözle mua yene), dokunma (elle muayene), dinleme (parmakla vurarak ve aletle dinleme), hatta koku alma- ger



çekleştirdiği beden muayenesi, her zaman, çok de ğerli bilgiler verir; çoğunlukla kesin bir yönelim sag lar; bazen de kesin teşhisin anahtarını ortaya koyar.



tiyatro oyunu yazdı.



Tevfik Fikret



Türk şairi (İstanbul 1867-ay.y. 1915). Mutasarnıf Hü seyin Efendi'nin oğlu olan Tevfik Fikret (asıl adı Mehmet Tevfik tir), Aksaray Valide Rüştiyesi'nde



başladığı öğrenimini, Galatasaray Lisesi'nde birinci



likle tamamladı (1888). Hariciye Nezareti istişare



Odası'na girip, bir süre sonra ayrılarak, Gedikpaşa Ticaret Mektebi'nde yazı ve Fransızca, Galatasa



ray'ın



ilkokul



bölümünde



Türkçe



öğretmenliği



(1892) yaptı. Bütçe açığını kapatmak için memur aylıklarından kesinti yapılınca istifa edip (1895), Ser vet-i Fünun dergisinin yönetimini üstlendi (1896). Bir yandan da Robert Kolej'de Türkçe öğretmenligi



yapıp, derginin sahibi Ahmet İhsan'la çalışınca "Aşi



yan" adını verdiği evine çekildi (1901) ve baskı yö



Böyle olmadığı durumlarda (ya da beden mua



netimini eleştiren şiirlerini yazdı. Meşrutiyet'in ila



yenesiyle varılan teşhisi doğrulamak amacıyla) ka nin, idrarın, beden salgılarının, alınan hücre ya da dokuların (biyopsi) incelenmesine dayanan ek labo ratuvar incelemelerine, röntgene ve elektriksel araş tırmalara (kalp elektrosu, beyin elektrosu, vb.), en



nindan (1908) sonra, Hüseyin Cahit'le Tanin gaze



doskopiye, katerizasyona (sonda uygulama), radyo



(1910) ve Robert Kolej'deki öğretmenliği dışında,



aktif izotoplarla yapılan incelemelere (gamagrafi,



tesini çıkarıp, gazetenin ittihat ve Terakki'yi tutması üstüne kısa süre sonra ayrıldı. Galatasaray Lisesi'nin



müdürlüğüne getirildiyse de (1909) Maarif nazını



Emrullah Efendi'yle görüş ayrılığına düşünce ayrıldı ölümüne kadar başka görev almadı. Mezan, Istan



dokuların tuttuğu radyoaktif madde miktarının sap tanması, vb.) başvurulur. Böylece, bir hastalığın,



bul Rumelihisarı'nda, günümüzde müze olan evi



varlığını doğrulayan teşhisi, benzer hastalıklardan ayırılmasına dayanan ayırıcı teşhisi ve ortaya çıkma



Biçim ve özde Türk şiirine getirdiği yeniliklerle döneminin en büyük şairlerinden sayılan Tevfik Fik



teşhisi belirlenmiş olur.



ret, Serveti Fünun hareketinin öncüsü olduğu gibi, batılılaşmayı savunmuş bir düşünce savaşçısıdır. İlk



sına yol açan neden ve koşullarla ilgili nedensel Birçok hastalıkta erken teşhis, etkili tedavinin



vazgeçilmez koşulu olduğundan, ciddi hastalıkları (verem, kanser, kalp-damar hastalıkları, vb.) başlan



gıçta teşhis etmek, bu hastalıklara yol açabilecek etmenleri (gizli şeker hastalığı, kan yağları yüksekli gi, alkol ve tütün kullanımı, vb.) ortaya koymak ve çare bulmak amacıyla, tek tek kişilere ya da toplu



luklara uygulanan sistemli muayenelere (çekap) yö nelme, gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır. tetanos



Çogunlukla toprakta bulunan Clostridium tetani adlı bakterinin yol açtığı enfeksiyon hastalığı. Son dere ce dirençli olduklarından uzun süre toprakta kalabi



len Clostridium tetani bakterisi sporları, bir yara içi



ne girince toksin salgılamaya başlarlar; sinirler bo yunca beyin merkezlerine kadar çıkan toksin, ağrılı kramplara ve vakit geçirmeden tetanos serumu ve rilmezse, genellikle havasızlıktan boğulma, yutma güçlüğü, vb.



Aşiyan'dadır.



şiirlerinde karamsar bir dünya görüşüyle bireysel duygulanımlarını dile getirmiş, sonra yoksullara, ezi lenlere karşı acima duygularıyla yaklaştığı toplumsal konulu şiirlerini, Sis'ten başlayarak yönetimin, düze



nin eleştirildiği, kurtuluşun gençlerden, Batı'nın bi lim ve tekniğinden beklendiği bir düşünce şiiri izle



miş, haksızlıklara karşı çıkan, direnen, özgürlūk iste yen bir kavga şiiri geliştirmiştir. Biçimdeyse, ilk şiir



lerinden başlayarak, anlamın beyitte tamamlanması anlayışını bütünüyle kırmış ve dizeden yola çıkarak, anlamı şiirin bütününe yaymıştır. Divan şiirindeki müstezat biçimini değişik kullanışlarla serbest şiire yaklaştırmış, şiirsel uyumu bozmadan düzyazıya ya



kın bir söyleyişe ulaşmıştır. Ama dilde Osmanlıca'ya bağlı oluşu, şiirlerinin yazdığı biçimiyle yaşarlığını



sürdürmesini engellemiş, yakın dönemde, yapıtları günümüz Türkçe'sine uyarlanmıştır. Başlıca yapıtları: Rübab-ı Şikeste (1900),



Ha



luk'un Defteri (1911). Şermin (çocuklar için şiirler, 1914), Son Şiirleri (1958'de basıldı).



nedenlerle ölüme yol açar. Aşılama,



hastalıktan korunmayı sağlar.



tetrasiklinler: Bk. ANTİBİYOTİKLER.



Tevfik Paşa: Bk. AHMET TEVFİK PAŞA. Tevrat: Bk. KUTSAL KİTAP.



tetrot: Bk. ELEKTRON TÜPÜ. Texas



Tevfik, Selanikli



ABD'nin güney kesiminde eyalet. ABD'nin Alaska



Türk yazarı (Selanik 1860-Viyana 1910). Çeşitli



denir) yüzölçümü 695674 km-, nüfusu 16 986 510,



dışında en büyük eyaleti olan Texas'ın (Teksas da



258



TEZGEN



merkezi Austin, en büyük kenti Houston'dur.



Doğuda Mississippi körfezini çevreleyen alüvyon ovalarına bağlı topraklar üstünde, batıdaysa, Kayalık



Dağlar'ın eteğinde yeralan ve Büyük Ovalar'ın gü neyball_ucunu oluşturan yaylalar üstünde yayılan



Tezonar, Haluk Türk seramikçisi ve heykelcisi (Çorlu 1942). İstanbul



Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nu bitiren (1965) Haluk Tezonar, aynı okulda asistanlık ve öğ



eyalette, iklim bakımında yağışlı doğu kesimi (Dal las'ta yaklaşık 900 mm, Houston'da 1 m'yi aşkın ortalama yağış) ile kurak batı kesimi (El Paso'da 200 mm yağış) arasında, büyük karşıtlık gözlenir:



retim üyeliği yaptı. Seramik çalışmalarının yanı sıra heykel sanatıyla da ilgilenip, yurt içi ve yurt dışında



Bitki örtüsünde de aynı karşıtlık görülür ve batıdan



amaç alan bir anlayış uyguladı. Başlıca yapıtları: Yalova Atatürk Anıtı (1971), Po



doğuya ilerlendikçe, bozkırlar ve çayırlardan, meşe



birçok sergiye katıldı; yarışmalarda birincilik ödülleri aldi. Yapıtlarında insanın iç dünyasını da yansıtmayı



ve çam ormanlarına geçilir. Sulama sayesinde alanı



latlı Sakarya Şehitleri Özgürlük Aniti (1972), Keşan



önemli ölçüde genişlemiş (yaklaşık 3 000 hektar) olan tarımda, pamuk, soya, yerfıstığı, pirinç, vb. ye tiştirilir. Hayvancılık (15 milyon baştan çok sığır 3,5 milyona yakın koyun) önemli ölçüde gelişmiştir. Ye raltı gelir kaynakları bakımından zengin (büyük pet



Atatürk Devrimleri Aniti (1982), vb.



rol, doğal gaz ve maden kömürü yatakları, vb.) olan eyalette, özellikle Dallas ve Houston kentlerin



Thackeray, William Makepeace İngiliz yazarı (Kalküta 1811-Londra 1863). Ingilte re'de öğrenim görüp, gazetecilik ve karikatürcülük



de sanayi büyük ölçüde gelişmiştir: Kimya sanayisi,



Victoria dönemi Ingiliz yazarlarının



tarım ürünlerinin işlenmesine yönelik besin sanayisi, uçak yapımı, elektronik aygıtlar yapımı, metalürji,



en ünlülerinden



vb.



William



TARIH



Makepeace Thackeray'in Samuel Laurence



Eski bir İspanyol sömürgesi olan Texas, 1821'den sonra Meksika Cumhuriyeti'nin eyaletlerinden birini



tarafından



oluşturdu. 1836'da ayaklanıp, fiilen bağımsız bir cumhuriyete dönüşerek (Texas Cumhuriyeti),



yapılmış portresi. Thackeray, ingiliz



1845'te 28. eyalet olarak ABD'ye katıldı. ABD Meksika arasındaki savaştan (1846-1848) sonra, Hi



toplumunun,,



dalgo Antlaşması'yla (2 Şubat 1848) Meksika tara



ikiyüzlülüklerini, gülünçlüklerini



findan kesin olarak ABD'ye bırakıldı.



eleştirmesiyle un salmıştır.



te_gen: Bk. KATALİZÖR. tezhip Boya ve altın yaldızla, elyazması kitap sayfalarını ve hat sanatı ürünlerinin kenarlarını süsleme sanatı. İlk olarak Mısır'da 1.Ö. III. binyıla doğru ortaya



çıkan tezhip, Mısırlılardan eski Yunanlılara geçmiş,



Ortaçağ'da bu Eskiçağ geleneğini, Bizans sürdür



müştür. Ama tezhip sanatı, özellikle İslâm dünya sında, elyazması Kur'an sayfalarını süsleme biçimin de geliştirilmiş, Selçuklular ve Osmanlılar dönemin de gerçek bir kusursuzluğa eriştirilerek, XVI. yy'da



en güzel örnekleri verilmiştir (XVI. yy. tezhipçiliği Kara Mehmet'in (Kara Memi) yapıtlarıyla simgelenir). Osmanlılarda “müzehhip" adı verilen tezhip sa



natçıları, daha çok sarayda çalışır, padişah ferman



yapan William Makepeace Thackeray, Vanity Fair (Övünmeler Kitabı, 1847-1848) adlı romanıyla bū yük başarı kazandı. Romanlarında (The History of



Pendennis (Pendennis'in Öyküsü, 1848-1850); vb.),



tarihsel öykülerinde (The History of Henry Esmond (Henry Esmond'un Öyküsü, 1852); vb.) ve konfe



ranslarında (The English Humourists of the Eighte



enth Century (XVIII. yy. Ingiliz Mizahçıları, 1853]), İngiliz toplumunun ikiyüzlülüklerini ve gülünçlükleri ni eleştirdi



Thales Eski Yunan filozofu, geometricisi, astronomu ve fi zikçisi (Milet İ.Ö. 625'e d.-? 1.Ö. 547'ye d.). Kis men ticari amaçla yaptığı Mısır gezilerinde Doğu



larını, yabancı hükümdarlara giden mektupları, hat



matematiğini ve astronomisini öğrenen Thales, loni ali fizyologlar okulunu kurarak, evrendeki bütün



dıkları gereçler, kendi yapımları olan toprakboyalar,



öğelerin sudan türediğini ileri sürdü. Güneş tutul



zamkıyla karıştırılır, uzun süre parmakla ezilerek



rinden yola çıkarak, kuramsal bir bilimin ana çizgi



resine tek kıllı samur fırçalarla sürülürdü. Sonra,



soktu. Ters açıların eşit oldukları tanımlamasını geti



tatların düzenledikleri levhaları süslerlerdi. Kullan varak altın ve samur firçalardı. Varak altın, arap



malarının açıklamasını yaptı. Deneysel Doğu bilgile



yaldız boya haline getirilir ve çiçek motiflerinin çev



lerini belirledi. Yunan dünyasına geometri bilimini



"mühre" adı verilen ve deniz böceklerinin kabu



ğundan yapılan parlatıcı, bu motiflere sürülerek, al tin yaldız parlatılırdı. Bu doğal boya ve yaldız uygu



laması öyle ileri bir teknik düzeye ulaşmıştı ki, ara



dan yüzyıllar geçmesine karşın, tezhiplerin renkle rinde en küçük bir bozulma ve solma olmuyordu.



Elyazması kitapların yerini basma kitapların alma



rip, adının verildiği teoremi (bir üçgende bir kenar



ortasından geçen bir doğru, yalnızca üçüncü kena



rin ortasından geçerse, ikinci kenar taşıyıcısına para



lel olur) ortaya koydu. Başlıca katkıları, matematik



bilimlerinin mantıksal dayanağını anlaması ve evreni tüm olarak açıklama denemesi oldu.



sıyla, tezhip sanau yavaş yavaş gerilemiş, deri üstü



Thames irmağı



ortadan kalkmıştır.



Ingiltere'nin güney kesiminde irmak. Gloucestershi



ne aynı teknikle yapılan süslemelerse, bütünüyle



THEODORICHT re'de Cotswold tepelerinde doğan Thames irmağı,



259



de ve AT Parlamentosu seçiminde partisinin yenilg -



doğuya doğru akarak, Londra'dan geçip, bir haliçle



ye uğraması üstüne, kabinesinden 21 bakanı degis



uzunluğu da 90 km'dir. 1982'de yapımına başla



feze gemiler ve uçaklar gönderdi. Kasım 1990'daki



Kuzey denizine dökülür. Kaynağından Londra köp rüsüne kadar uzunluğu 248 km, oradan açık denize



tirdi. 1990'da Irak'ın Kuveyt'i isgaliyle patlak veren



Körfez Savaşı'nda, ABD'nin yanında yeralarak, kör.



doğu banliyosü) açılabilen hareketli barajı sayesin



Muhafazakar Parti Kongresi'nde, yeniden başkanlığa seçilmesi için gerekli çoğunluğu sağlayamayınca,



de, gelgitlerden etkilenerek taşması önlenmiştir.



başbakanlıktan da çekildi.



Thant, U



Thebai (Mısır): ek. TEB.



nan, 1984'te hizmete giren Woolwich (Londra'nın



Birmanyalı



siyasetçi



(Pantanau



1909-New



York



1974). İstihbarat bakanlığı yapan U Thant, 1957'de



Birleşmiş Milletler'de Birmanya temsilciliğine atandı. Birleşmiş Milletler genel sekreterliğine getirilip (Ka



sım 1961), Vietnam Savaşı şiddetlenince görevinin



Thebai (Yunanistan)



Yunanistan'da Eskiçag kenti. Boiotia'da, günümüz



deki Thebai kasabasının yerinde bulunan, efsaneve



uzatılmasına karşı çıktıysa da, beş yıl için yeniden seçildi (2 Aralık 1966). Kongo (1961 ve 1967), Kü



göre Fenikeli Kadmos tarafından kurulan Thebai,



1965 ve 1967), Keşmir ve Rodezya (1965), Ortado



değiştirip, Epaminondas'ın Isparta ordusunu Leuke



ba (Ekim 1962), Yeni Gine (1962), Kıbris (1963,



ğu (Haziran 1967) anlaşmazlıklari sırasında arabulu



culuk görevini başarıyla yürüttü; Vietnam Sava şı'nda, savaşan taraflara yaptığı barış önerilerinde



(1966 ve 1967), Kuzey Vietnam'ın bombalanmasına son verilmesini ilk koşul olarak öne sürdü. Mayıs



1971'de, ABD, SSCB, İngiltere, Fransa ve Çin Halk



Cumhuriyeti'ne dünya barışının korunması ve silah sızlanma konularının görüşüleceği bir zirve konfe ransı çağrısında bulundu. Görev süresi dolunca, ge nel sekreterlikten ayrıldı (1 Ocak 1971).



Med Savaşları sırasında Perslerle ittifak yaptı. İki güçlü rakibi Atina ile Isparta arasında birçok kez el



ra'da yok etmesinden (1.0. 371) sonra, Arkadhia



Birliği'nin merkezi oldu. Epaminondas'ın Mantineia



zaferini kazandıktan sonra ölmesi (İ.Ö. 362) üstüne



bölgedeki egemenliğini yitirip, Büyük İskender tara findan alındı ve yerle bir edildi (1.6. 336). Kassan dros'un buyruğuyla yeniden yapıldıysa (1.0. 316) da, eski önemine bir daha kavuşamadı.



Themistokles Atinalı devlet adamı (Atina 1.Ö.



Thatcher, Margaret Ingiliz kadın siyasetçi (Grantham 1925). Muhafaza kar Parti'den milletvekilliğine seçilen (1959) Marga



ret Thatcher, 1970-1974 arasında Eğitim ve Bilimsel



528'e d.-Manisa



1.Ö. 462'ye d.). Arkhonluğa seçilen (İ.Ö. 493) The mistokles, Marathon Savaşı'nda başkomutanlık yaptı



(İ.Ö. 490). Pire limanını düzenletip, Alina filosunu



yeniden örgütleyerek, Salamis Deniz Savaşı'nın ka



zanılmasıyla (1.0. 486) Atina'yı Pers tehlikesinden



na seçilip, Mayıs 1979 seçimlerinden sonra başba



kurtardı. Yunanistan davasına ihanet eden adalıları cezalandırmak için seferler düzenlemesi hoşnutsuz



siyasetini, işsizliğin büyük ölçüde artması pahasına



luk yaratınca, anlaşamadığı Kimon'un kışkırtmaları nin da etkisiyle Atina'dan sürgün edildi ve Artak



Işler bakanlığı yaptı. Şubat 1975'te parti başkanlığı kanlığa getirilerek, enflasyonu düşürmeye yönelik



uyguladı; pek çok devlet kuruluşunu özelleştirdi.



serkses'e sığındı.



Arjantin'le Falkland çatışmasındaki kararlı tutumuyla



kamuoyunun önemli bir bölümünü kazanıp, partisi nin 1983 seçimlerindeki büyük başarısı üstüne yeni



den başbakanlığa atandı. İRA'nın Muhafazakar Parti



Kongresi sırasında düzenlediği bir suikasttan kurtu



lup, madenciler grevini sert bir tutumla çözüme bağladıktan sonra, Haziran 1987'de erken genel se



çimlere giderek, Avam Kamarası'nda yeniden ço ğunluğu sağladı. Haziran 1989'daki yerel seçimler Ingiliz kadın siyasetçi Margaret Thatcher, Mayıs 1979 seçimleri



Thénard, Louis Jacques, Baron Fransız kimyacısı (La Louptière 1777-Paris 1857). Vauquelin'in laboratuvarında çalışan Baron Louis Jacques Thénard, Vauquelin'in ölümünden sonra Collège de France'ta onun yerine ders verdi. Me talleri sınıflandırıp, oksijenli suyu (1818) ve Guy



Lussac'la birlikte boru buldu. Baronluğa yükseltilip. 1827-1832 arasında milletvekilliği. 1845-1852 ara



sında Paris Universitesi şansölyeliği (rektor) yaptı. Theodora



öncesinde, halkı



Bizans imparatoriçesi (İstanbul



selamlarken. Bu



548). Iustinianos'un metresi olan Theodora, bir süre



seçimlerin ardından başbakanlığa



VI. yy. başi-ay.y.



sonra evlendiği lustinianos'u, tahta çıkmasından



getirilen Thatcher,



(527) sonra önemli ölçüde etkiledi. 532 de lustinia nos'un İstanbul'da kalıp, Nika Ayaklanması'nı (532)



seçimlerinden sonra



bastırmasında büyük rol oynadı.



1983 ve 1987



da görevini sürdürerek, 150 yılı



aşkın süredir



Ingiltere'de art arda üç seçim kazanan ilk başbakan olmuştur.



Theodorich I Ostrogotlar kralı (Pannonia 454'e d.-Ravenna 526). Zenon'un Doğu Roma imparatoru olmasına yardım



eden (476) Theodorich I, Gotların yarattığı karışıklık



260



THEODOSIOS II



imparatoru rahatsız edince,



Italya'yı Odoaker'in



elinden almakla görevlendirildi (488). Beş yıl süren



savaştan sonra Odoaker'i yenip, öldürterek, Ostro gotlar tarafından kral ilan edildi (493). Halkını Ku zey Italya'ya yerleştirip, bütün çevreyi egemenliği altına aldıktan sonra, imparatorluk kurumlarını ya



şatmaya çalışarak, Romali görevlileri ve aydın sena törleri çevresine topladı. Roma, Ravenna ve Vero na'yı anıtlarla süsletti.



Dış siyasette, kızlarıyla evlendirerek kendine bağ ladığı çevredeki Germen prensleri arasında bir den ge kurmayı ve İtalya'yı savunmayı amaç alip, Alaric



Theophrastos Yunan bilgini ve filozofu (Midilli adası İ.Ö. 372'ye d.-Atina 1.6. 287). Atina'da felsefe öğrenimi görme.



ye giden Theophrastos, İ.Ö. 347'ye kadar Efla tun'un, daha sonra da Aristoteles'in derslerini izledi. Aristoteles'in tanrılara saygısızlıkla suçlanarak Khal kis'e kaçarken, kitaplığını ve okulunun yönetimini ona bırakması üstüne, okulu otuzbeş yıl süreyle yö



netti ve ikiyüzü aşkın kitap yazdı. Bunlardan yalnız ca ikisi, oldukça eksiksiz biçimde günümüze kal



mıştır: Bitkiler Üstüne Araştırmalar, Bitkilerin Ne.



ll'nin Clovis'e yenilmesi (507) üstüne, yeni kralı ko ruyuculuğu altına aldı. 524'e kadar Doğu Roma'yla



denleri.



iyi ilişkileri sürdürüp, o tarihte senatörler ile impara



Theravada buddhacılığı: Bk. HİNDİSTAN



tor lustinnianos | arasındaki ilişkilerden kuşkulana rak, iki senatörü öldürttü (524). Ölümünden sonra im



(DİN).



paratorluğu fazla yaşamadı.



Thibault, Anatole France: Bk. FRANCE,



Theodosios 11



ANATOLE.



Doğu Roma imparatoru (? 401-? 450). Arcadius'un oğlu olan Theodosios II, 408'de Doğu Roma tahti na çıkıp, yönetimi 414'e kadar Anthemius'un, sonra da kızkardeşi Pulkheria'nın (414-416) ellerine bırak



ti. Başkenti savunmak için 6 km uzunluğunda yeni surlar yapurip, bir üniversite kurdurdu ve adını taşı yan yasaları hazırlattı. Pers tehlikesini başarılı bir se ferle ortadan kaldırıp (421), “Yüzyıl barışı"nı imzala



Thiers, Adolphe Fransız siyasetçisi ve devlet adamı (Marsilya 1797 Saint-Germain-en Laye 1877). Avukatlık ve gazete



di (ama barış 441'de bozuldu). Aydın, sanatsever, dindar bir kral olduğundan barışı korumak için her yola başvurdu: Attila'ya elçiler göndererek, vergi



ödemeyi kabul etti (447).



Fransız devlet



adamı Adolphe Thiers, Şubat



Theodosius I Flavius



1821'de hükümet



baskanlığına



Roma imparatoru (Cauca, Galicia 347'ye d.-Milano



gelinlip



395). General Flavius Theodosius'un oğlu olan Theodosius | Flavius (Būyük Theodosius da denir),



Prusyahlarla bans imzalamış ve Paris



babasının idamından (376) sonra İspanya'ya çekilip,



Komunu'nun silahla bastinimasi



379'da Gratianus tarafından augustus ilan edildi ve



Doğu'nun yönetimiyle görevlendirildi. Önce Sela nik'e, sonra İstanbul'a (380) yerleşip, Gratianus'u öldürmüş ve imparator Valentinianus Il'yi Italya'dan



(1871) buyrugunu



kovmuş olan Maximus'u Aquileia'da tutsak alarak



Cumhurbaşkanligi



öldürttü



(388).



Sonra,



Valentinianus



Il'yi



ortadan



kaldıran Arbogast'ın imparator ilan e!miş olduğu Eugenius'un da savaş sırasında ölmesiyle (394), Ro



ma Imparatorluğu'nun tümünde egemenlik süren son hükümdar oldu. Milano'da hastalanıp, Doğu Roma'nın yönetimini Rufinus'un naipliğinde büyük oğlu Arcadius'a, Batı Roma'nın yönetimini de Stilic



ho'nun naipliğinde küçük oğlu Honorius'a bıraktik tan sonra öldü.



apmıştır.



cilik yapan Adolphe Thiers, Histoire de la Revoluti on (Devrim'in Tarihi, 1823-1827) adlı yapıtıyla ün



saldı. Kurduğu Le National gazetesi aracılığıyla



1830 Devrimi'nin başlatılmasında rol oynayıp, mil letvekilliği (1830), Maliye bakanlığı (1830-31), İçişle



ri bakanlığı (1832-33, 1834-36) yaptı. 1836-1840



arasında hükümet başkanlığında bulunup, özellikle



lefete geçince, ortanın solunun önderi olarak Gui şairi ( rukusai 1.Ö. 300'e d.-? 1.Ő. Yaşamı onusuda çok fazla şey bi



linmeyen Theokritos un V.Ö. 275'te İskenderiye'ye geçerek, Ptolemaios'un ve Philaladolphos'un saray çevresinde yeraldığı, tahun värisini alaya aldığı için



öldürtüldüğü sanılmaktadır. Sonradan idiller adı al tinda toplanan, gelişmiş bir uygarlıkta “doğal yaşa



ma" olan özlemini dile getirdiği, biçim ve konu açı



sindan çeşitli (epigramlar, diyaloglu mimler, ilahiler,



vb.) şiirleriyle, Theokritos, pastoral şiirin yaratıcısı sa yılmaktadır.



1871-1873 arasinda



Ingiltere'ye karşı bir saygınlık siyaseti izledi. Muha



Theokritos Eski Yunan 250'ye d.).



vermis



zot yönetimine muhalefet edip, İkinci Cumhuriyet



döneminde Muhafazakar Parti'nin önderliğini üst lendi. 1831 hükümet darbesiyle siyasetten uzaklaştı



rilinca, Histoire du Consulat et de l'Empire (Konsül



lüğün ve İmparatorluğun Tarihi, 1845-1862) adlı ya



pitini tamamlayıp, 1863'te ve 1869'da yeniden mil letvekillige seçilerek, 1870 Fransız-Alman Savaşı'na karşı çıktı. Şubat 1871'de Ulusal Meclis tarafından



hükümet başkanlığına getirilip, Ağustos 1871'de cumhurbaşkanlığına seçilerek, Fransız-Alman Sava şı'na son verirken (Frankfurt Antlaşması, 1871 Mayi si), bir yandan da Paris Komünü'nü şiddetle bastir



THOREAU, HENRY DAVİD 261 Modern lizigin



dı. 1873'te işgal birliklerinin Fransız topraklarından



onculerinden Sir



bütünüyle çekilmelerini sağladıysa da, gün geçtikçe



Joseph John



daha tutucu bir cumhuriyetçi siyaset izlemesi sonu



Thomson, 1895 le



cunda, meslisteki monarşi yanlıları ve din adamlarının



elektronu bularak



tepkisi karşısında istifa etmek zorunda kaldı (1873).



varolan alom Yopisi



kuramlında bir



Thieu, Nguyen Van: Bk. NGUYEN VAN



devrim



THIEU.



gerçekleştirmis, 1106 da Nobel Fizik Odulu'nu



Thomas Becket, Aziz



almıştır.



Ingiliz din adamı (Londra 1118-Canterbury 1170).



Paris ve Bologna üniversitelerinde tanrıbilim öğreni mi gören Aziz Thomas Becket (ya da Beckett), 1154'te Canterbury başdiyakosluğuna getirildi. 1155'te İngiltere şansölyeliğine atanıp, Kral Henry



li'yle yakın dostluk kurarak, 1162'de Canterbury



başpiskoposu oldu. Bir süre sonra krala karşı kilise nin çıkarlarını savunmaya girişip, 1164'te kilisenin yargi sistemini krallık yargı sistemine bağlı kılan Cla rendon yasasına şiddetle karşı çıkması üstüne, Fran



sa'ya sürgüne gitmek zorunda kaldı ve oradan



Henry II ile yandaşlarını aforoz etti. Bunun üstüne kral tarafından yeniden başpiskoposluk önerilip, 1170'te İngiltere'ye döndüyse de, birkaç ay sonra



kralın şövalyeleri tarafından katedralinde öldürüldü. Thomas More, Aziz



Ingiliz devlet adamı ve hümanisti (Londra 1478



ay.y. 1535). Hukuk öğrenimi gören Aziz Thomas



1856-Cambridge 1940). Cambridge'de Trinity Col



lege'da öğrenim gören Sir Joseph John Thomson, Cavendish Laboratuvarı'nda deneysel fizik profesör



lüğüne atandı (1884). İlk çalışmalannda kütle ile



enerjinin ilişkilerini inceleyerek, Einstein'ın yirmibes yıl sonra geliştireceği ilk verileri ortaya koyup, 1890-1897 arasında, Crooks'un bulmuş olduğu ka



tot işınlarını inceledi (1895'te elektronu buldu). Crooks'un tüpünün boşluğunu geliştirerek, doğalanı çeşitli tartışmalara yolaçan bu işinların elektrostatik bir sapınca uğradıklarını, dolayısıyla Jean Perrin'in de göstermiş olduğu gibi, negatii elektrik yüklü ol



duklarını kanıtladi (bu çalışmaları sırasında katot



işınlı osilografi buldu). Elektrik yükü ve elektronun



More (ya da Morus), parlamentoya girdiyse (1504)



kütlesi arasındaki e/m oranını ortaya koyup, havada



de, kral Henry VII'ye karşı çıktığı için bir köşeye çekilmek zorunda kaldı. Henry VIII'in tahta çıkma sından (1509) sonra hızla yükselip, 1515-1516'da



trolizdeki



yerine krallık şansölyeliğine getirildi. Katolikliğe bag.



iyice



olağanüstü elçiliğe,



1529'da kardinal Wolsey'nin



X işınlarının ürettiği iyonların elektrik yükünün, elek hidrojen iyonlarının yüküne



uyduğunu



gösterdi. Araştırmalarında ilk olarak fotoğrafçılıktan yararlandı ve ayni elementin ağırlıkları farklı, ama tanımlanmış



atomlardan oluştuğunu



buldu



lilığından ötürü Henry VIII'in boşanma işinde kralı kınaması üstüne, 1532'de görevden çekilmek zo



(izotoplar). Bütün bu çalışmalarıyla elektrik kuramı



runda kaldı ve bir süre sonra ihanetle suçlanarak



aldı.



nin temellerini atıp, 1906'da Nobel Fizik Ödülü'nü



idam edildi (1535). Ideal bir yönetim sistemini an



lattığı, Ütopya (Utopia, 1516) adlı önemli yapıtıyla, sonraki kuramcıları büyük ölçüde etkilemiştir.



Thomsen, Wilhelm Ludvig Peter Danimarkalı dilbilimci ve türkolog (Kopenhag 1842



ay.y. 1927). Klasik diller, Kuzey dilleri filolojisi, kar



şılaştırmalı dilbilim dersleri veren Wilhelm Ludvig



Peter Thomsen, Kopenhag Üniversitesi'nde profesör



lüğe yükseldi (1875). Karşılaştırmalı dilbilim alanında



önemli yapıtlar verdiyse (Sprogvidenskabens Historie (Dilbilim Tarihi, 1902]) de, özellikle Orhun yazıtla



rindaki eski Türk yazısını çözmesiyle (1893) ün saldı. Başlıca yapıtları: Déchiffrement des Inscriptions de l'Orkhon et de l'lenissei, Notice Preliminaire



(Orhun ve Yenisey Yazıtlarının çözülmesi, Giriş



Thomson, William, Lord Kelvin İngiliz fizikçisi (Belfast 1824-Netherhall 1907). Gaz ların genişlemesiyle dogan soğumayı bulan (1852) Lord Kelvin William Thomson (kısaca Kelvin de de



nir), sıcaklıkların kuramsal derecelendirilmesine kat kıda bulundu. Elektrikte, nometreyi ve kaydedici



hareketli miknatıslı galva sifonu tasarlayıp, salınım



yapan devreler kuramını ortaya koydu. 1876'da di



ferensiyel denklemlerin mekanik çözümünü sağla yan ilk integrasyon düzeneğini yaptı.



Thoreau, Henry David ABD'li yazar (Concord, Massachusetts 1817-ay.y.



1862). Emerson'dan esinlenerek, yapıtlarında halk



Notları, 1893), Inscriptions de L'Orkhon Déchiffrées (Çözülmüş Orhon Yazıtları, 1896), Une Lettre Mė.



deyişlerine, günlük dile geniş yer veren Henry Da.



zıtlarında Bilinmeyen Harfler, 1912), Turcica (Türk



gulamaya koydu (Walden or Life in Woods (Wal



çe, 1916), vb.



den ya da Ormanda Yaşam,



connue des Inscriptions de L'lènissei (Yenisey Ya



vid Thoreau, hindu gizemcilerinin ve Alman idea



listlerinin etkisiyle, "dogaya dönüş" öğretilerini uy 1854);



The Maine



Woods (Maine Ormanları, 1864'te yayinlandi; vb.)).



Thomson, Sir Joseph John Ingiliz fizikçisi (Cheetham Hill, Manchester yakını



Yaşamının büyük bölümünü kültür değeri üstüne



düşünmekle geçirip, sürekli olarak içe bakış yönte mini uyguladı.



262 THOREZ, MAURICE Thorez, Maurice



Atina'nın zengin



Fransız siyasetçisi (Pas-de-Calais 1900-Karadeniz'de



ailelerinden



ve soylu



birinin çocugu



1964). Küçük yaşta maden ocaklarında çalışmaya



olan Thukydides,



başlayan Maurice Thorez, kuruluşu sırasında Fransız



Peloponnesos



Komünist Partisi'ne üye olarak, 1930'da genel sek reterliğine getirildi. 1932'de milletvekilliğine seçilip,



Savaşları adli tarihinde,



Halk Cephesi'nin kurulmasında önemli rol oynadı.



yöntemindeki



1939'da askere alınıp, Enternasyonal'in buyruğuyla



kesinlikle, dogru



askerden kaçarak SSCB'ye gittiği için, 1940'ta Fran



bilgi verme



siz yurttaşlığından çıkarıldı. 1944'te geçici hükümet tarafından bağışlanınca, Fransa'ya dönüp, 1945'te yeniden milletvekilliğine seçildi. 1945-1946 arasında



kaygısıyla, uyanık



eleştiri anlayışıyla, gerçek bir bilim yapıtı ortaya



Devlet bakanlığı, Başbakan yardımcılığı görevlerini



koymuştur.



üstlenip, 1947'de öbür komünist bakanlarla birlikte hükümetten ayrıldı. Mayıs 1964'te partinin genel sekreterliğinden ayrılarak,



başkanlığına getirildi ve



çok geçmeden öldü.



Thorndike, Edward Lee ABD'li ruhbilimci (Williamsburg, Massachusetts 1874-Mortrose, New York 1949). Middletown'daki Wesleyen Üniversitesi'ni bitiren (1895) Edward Lee



Thorndike, New York'ta Columbia Universitesi'nde



doktora çalışmasını tamamladı (1898). Western Re serve, Cornell, John Hopkins ve Yale üniversitele rinde ders verip, Ruhbilim Enstūtüsü (1912), New York Bilimler Akademisi ve ABD Bilimsel ilerleme



Kurumu (1934) başkanlıklarında bulundu. Eğitim ku ramları geliştirip, toplumun gereksinmelerini gözö



araştırdığı olaylardan dersler çıkarmaya uğraşmış, günün okuyucularının beğeneceği süslü bir yapıttan



çok, her zaman geçerli olacak bir kaynak yaratmayı



amaç almıştır. Özellikle savaşın önemli anlarında



başlıca kişilerin ağzından verdiği söylevlerle, olayla rin gelişmesinde Perikles gibi büyük adamların rolü nü aydınlatmış, olayları belirlerken siyasal ve iktisadi



nüne alan ve deneye dayanan ruhbilim kuramları



koşulları da hesaba katmış ve Atina emperyalizmi



(istem, gereksinme, ilgi, yetenek saptanması) ortaya



nin savaşın temel nedeni olduğunu kanıtlamıştır.



koydu. Hayvan aklı, özellikle de maymunların dav ranışları üstüne önemli çalışmalar yaptı.



timar



Thornhill, Sir James



Osmanlı İmparatorluğu'nda toprak kullanım sistemi



Ingiliz ressamı ve mimarı (Melcombe Regis, Dorset



Memluklardaki "ikta" kurumunun Selçuklu döne



1675 - ay.y. 1734). Londra'da Highmore'dan ders alan Sir James Thornhill, kitaya geçerek, öğrenimini



Hollanda, Belçika ve Fransa'da tamamladı. Büyük ölçüde Le Brun'ün etkisinde kalıp, onun üslubunu



Ingiltere'de yayarak, Londra'da Saint Paul katedrali nin kubbesini süslemekle görevlendirildi. Bu göre vinde gösterdiği başarıdan ötürü kralın başressam



lığına getirilip, başlıca yapıtı olan Greenwich hasta



nin



en yaygın türüne verilen



ad.



Selçuklular



ve



mindeki biçiminden etkilenen timar (timar da de nir), genellikle bölünmez bir bütün kabul edilir, bir ya da birkaç köyün köylüleriyle birlikte oluşturduğu



timarlar, timarli sipahilere bir padişah fermanıyla (berat) bağışlanır, geliri az olan timarlarsa eyalet va



lileri tarafından verilebilirdi. Merkezi yönetimin da



ğıttığı tımarlara “tezkireli", yerel yönetimin dağıttığı



timarlara da "tezkiresiz" timar denirdi (tezkiresiz ti



nesinin süslemelerinde ondokuz yıl çalıştı (bunlar



mar sistemi 1530'da kaldırıldı). Timarlar hukuksal



Ingilteredeki tek büyük fresk örneklerdir).



konumlarına göre de "serbest" ve "serbest olma



Thukydides Eski Yunan tarihçisi (Atina 1.0.460'a d.-? 1.Ö. 395'ten sonra). Zengin ve soylu bir ailenin çocuğu olan Thukydides, 1O. 424'te Trakya'yı savunmak



göreviyle strategosluğa getirildi. Brasidas'ın Amphi polis'i ele geçirmesini önleyemeyince ölüm cezası na çarptırılıp, kaçmak zorunda kalarak, bu sayede kendisini Peloponnesos Savaşları'nı anlatan tarihi için



belgeler toplamaya adadı. 10. 404'te Atina'ya dö



nüp, tarihini (Peloponnesos Savaşları) tamamlaya madan bir kazada öldü.



Anaksagoras, Georgias, Antiphon ve Prodikos'tan



felsefe ve belagat dersleri almış olan Thukydides,



Herodotos'un yapıtlarını okuduktan sonra tarihe



yan" timarlar diye ikiye ayrılır, serbest timarin sipa



hisinin kendi timar halkı üstündeki yetkileri daha



fazla olurdu. Timarlar ayrıca gelirleri bakımından üçe ayrılır, yılda 1 000 akçeden 19 999 akçeye ka dar gelir sağlayanlara “timar", 20 000 akçeden 49 999 akçeye kadar gelir getirenlere "zeamet", 50 000 akçeden çok gelir getirenlere "has” denirdi.



Uzun süre Osmanlı toprak düzeninin temelini oluş turan ve gerek iktisadi, gerek askeri bütün yapıları



etkileyen timar sistemi, Osmanlı İmparatorluğu'nun



duraklama dönemine girmesiyle bozulmaya başla



mış, 1839'da Tanzimat Fermanı'yla timar hükümle rinin resmen kaldırılmasından sonra, 1858 Arazi Ka.



nunu'yla son izleri de silinerek, yerine yeni toprak kullanım hükümleri getirilmiştir.



merak salmış, ve Peloponnesos Savaşı başlar başla



tip



Yapıtında hoşa gitmekten çok derin nedenlerini



Geniş anlamda konusu insanda görülen bütün bo



maz bu savaşın tarihini yazmaya karar vermiştir.



TIP, TARİH 263 zuklukların, hastalıkların incelenmesi ve hastalıkların iyileştirilmeye çalışılması ile ölümün geciktirilmesi



olan bilim dalı. Tarihsel gelişme süreci içinde tip, iç



hastalıkları, cerrahi, kadın-doğum, göğüs hastalıkları,



kulak-burun-boğaz, ortopedi, onkoloji (kanserbilim), kanbilim, ruh hekimliği (psikiyatri), çocuk hastalıkla



ni, kalp-damar hastalıkları, patoloji, göz hastalıkları,



röntgen, vb. birçok uzmanlık dalina, bur uzmanlık



dalları da kendi içlerinde alt dallara ayrılmışlardır.



(Üstte) Babil rahipleri,



(Ayrıca Bk. Çeşitli uzmanlık dallarının maddeleri ve TIP, TARİH.)



insanda hastalıkların



gelişmesi konusunda



kehanette bulunmak için, kilden yapılmış bir koyun ciğeri modeli



tip, geleneksel: Bk. TIP, TARİH.



kullanıyorlardı, bu yönteme "hepatoskopi



tip, tarih



(karaciğer bakısı) adi veriliyordu. Hasta kişi, canlı bir koyunun burun



Tip insanoğlunun en eski uğraşlarından biridir. Toplu luk halinde yaşamın ilk izlerinde, dinsel tören aracılığıy



deliklerinin içine solugunu uflüyor, rahip koyunu öldürerek karacigerini



la "şifa verme" uygulamasının kanıtlarına rastlanır; bu,



din ile ilkel bilimi birleştiren bir uygulamadır. XVIII. yy'a



çıkarıyor ve bu karaciğeri kilden yapılmış modeldeki



kadar, dünyanın başlıca kültürlerinde tip bilimi ve tip



i teknolojisi, nispeten yavaş ve istikrarlı bir hızla gelişmiş,



işaretlerle karşılaştırıyordu.



modern bilimin doğması ve Sanayi Devrimi'nin başla 'masıyla birlikte, gelişmesi hızlanmıştır.



(Solda) XIX. yy'da



yapılmış bu Japon



İLKEL TIP



bebeğinde, Çin kökenli



Insanların topluluklar oluşturdukları her yerde, bazı ki şiler, hastalıkları önlemeyi ve hastaları iyileştirmeyi



amaç alan “şifa vericilik” işlevini benimsemişlerdir. Bu



görevlerinde sık sık sihir, büyü, tılsım ve okuyup üfle meye başvurmuşlar, cesaret kazanmak için yenilen as lan yüreği ya da bir organdaki bozuklukları tedavi et



akupunkturun noktaları gösterilmiştir.



baskı uygulama, göz, kalp ve öbür iç organ hastalıkları



na ilişkin bölümler gibi, günümüzde de geçerli olan



cerrahi bilgiler içerir. Verilen hastalık tanımları, belirtile



mek için yenilen, biçimleri insan bedenindeki organla



rinin anlatımı, muayene sonucunda hekimin belirleye



ra benzeyen yapraklar gibi sihirli simgelere, dünya ça



ceği şeyler, tedavi önerileri ve teşhis koyma gibi uygula malar, ana çizgileri bakımından modern tibbinkine



pinda başvurulmuştur. Çağlar boyunca şamanlar ve



büyücüler ve insanları iyileştirme konusunda bazı de ğerli bilgiler edinmişler ve bunları kuşaktan kuşağa ak



tarmışlardır. Bu bilgilerin, elden geldiğince din adamları arasında saklı tutulmasına karşın, temel sağlık bilgileri nin büyük bölümü, dışarı kaçarak, kulaktan kulağa ak tarılarak öğrenilen ortak bilgi haline gelmiştir. Bununla



birlikte, hastalıkların tedavisi, özellikle büyücüler ve din



adamlarının oluşturduğu çevrenin sınırları içinde ko



runmuştur: XVIII, yy. gibi yakın bir tarihte, Ingiliz hekimi



benzer. En büyük Mısırlı hekim, aynı zamanda Sakkare



Basamaklı Piramidi'nin mimarı da olan İmhotep'tir (İ.Ö. 2800'e d.). ORTADOĞU'DA TIP



1.Ö. y. 2000'de, Amurrular, Fırat ve Dicle irmaklarının vadilerinde yaşayan halkları ve kabileleri birleştirdikten sonra, Babil kentini kurmuşlar, gerek bilim,gerek sanat açısından çok gelişmiş bir uygarlık (özellikle en büyük



kralları Hammurabi döneminde) geliştirmişlerdir. Bū



William Withering, yüksükotundan elde edilen dijitali



yük bir dikilitaşın üstüne kazılmış kapsamlı yasalardan



bir kadın büyücüden öğrenmiştir. Günümüzde de tü



tanımların (hekimin neleri tedavi edebilecegi, ücretinin



(günümüzde de kullanılan en önemli ilaçlardan biridir),



oluşan Hammurabi Yasaları, hekimin davranışına ilişkin



mü de kullanılmakta olan morfin, kinin, efedrin ve zak



ne olması gerektiği gibi) yanı sıra, kötü hekimlik uygula



kum gibi ilaçlar, kulaktan kulağa aktarılan eski bilim ön



maları için verilecek cezalan da içerir. Aşağı yukan aynı



cesi çağın ortak bilgisinin günümüze aktardığı ilaçlardır. İlkel büyücüler (dönemin, deyim yerindeyse "tip adamları"), kırık kemikleri onarmayı öğrenmişler, hatta



dönemde gelişen Ibrani uygarlığında da, kamu sağlığı ile sağlık korumaya büyük ağırlık verilmiş, bu uygula



kafatasına pencere açma (trepanasyon) ameliyatı gibi



le yasalaştırılmıştır. İbranilerde tip uygulaması, rahiple



karmaşık yöntemleri uygulamışlardır. Bütün yazılı tarih



malari, Musa tarafından Tevrat'ta tanımlandığı biçimiy rin görevlerinden biri olmuştur.



boyunca, akılcı ve büyüsel yaklaşımlar, yanyana varlığı ni sürdürmüştür. ESKI MISIR'DA TIP



DOGU TIBBI



Eski Mısır'daki tip uygulamaları konusunda bilinenler, temelde, I.O. 1600'e doğru yazılmış, bulucularının ad



alışverişinde bulunmuşlardır. I.O. 900'e doğru Hindis tan'da yazılmış olan Ayurveda'da, hastalık tanımları ile



larını taşıyan iki büyük papirüs parçasından (Ebers papi



otlar ve büyülerle ilgili bilgiler biraraya getirilmiştir. Bili



rüsü ile Smith papirüsü) gelmektedir. Ebers papirüsün deki metin, birçok kaynaktan yapılmış bir derlemedir. Smith papirüsüyse, 1.0. y. 2500'de yazılmış bir metnin



hekimlik yapmış, I.S. V. yy'da Susruta, sitma ile sivrisi



kopyasıdır. Ebers papirúsü özel hastalıklar için sihirli



sözler, bunun yanı sıra tanrılara yakarılar, çok dikkatli yapılmış hastalık tanımlamaları, müshil olarak hintyagi



ve yanıklar için tanen (tanik asit) gibi değerli reçeteler



içerir. Smith papirüsüyse, kanamayı durdurmak için



Hindistan. Hintliler tarihlerinin büyük bölümünde, Persler, Yunanlılar ve Çinlilerle temas etmişler, bilgi



nen ilk büyük Hintli hekim Çaraka, 1.0, 1000'e doğru nekler ve veba ile fareler arasındaki ilişkiye değinmiş, 700'den çok şifalı bitkinin ve 100'den çok cerrahi aleti nin tanımını vermiştir. Ayrıca, kırıklan tedavi ettiği, urla ni ve böbrek taşlarını ameliyatla çıkardığı, bebeklerin doğumunda, gerektiğinde sezaryen ameliyatına baş.



vurduğu bilinmektedir.



264



TIP, TARİH



Çin. I.Ö. III. yy'da yazıldığı sanılan Ney Cing'de (ya da



Sarı İmparator'un Tip Kitabı), kan dolaşımı da dahil, in san anatomisi ayrıntılı biçimde anlatılmıştır. O dönem de Çin'de, tıp uygulamasının büyük bölümü yin-yang il kesine, yani etkin ile edilgin, sıcak ile soğuk, erkek ile di şi arasındaki dengeye dayanıyordu. Çinli hekimin başlı



ca rolü, hastadaki yin ile yang arasındaki uyumu yeni den oluşturmaktı. Aynca masaj yapmayı da Çinliler ge



liştirmişler, akupunkturu ve çiçek hastalığına karşı aşıyı



bulmuşlardır. İ.Ö. 300'de hekim Hua Do, ameliyatlar



da uyuşturmanın kullanılmasına öncülük etmiş, dalağın



çıkarılması dahil, çeşitli karın ameliyatları yapmıştır. İ.S. III. ya da IV. yy'larda başlanıp, XVI. yy'da ta mamlanmış olan Bencao Gang Mu adlı kitapta, būyük bölümü günümüzde de kullanılmakta olan yaklaşık 1



000 kadar ilaç (kroton yağı, afyon, ravent, demir, efed rin, vb.) tanımlanmıştır. Ama Çin tibbi, en parlak döne mini, imparator Çienlong'un döneminde yaşamış, bü tün tip bilgisi, Tıbbın Altın Aynası(1743) adlı 40 ciltlik bir ansiklopedide toplanmıştır. Hemen ardından da, Avru



pa düşünceleri Çin'e girmeye başlamış, modern ve ge leneksel up, yanyana uygulanmaya başlanmıştır.



Birbirlerinden ayrı yüzyıllarda doğan iki eski Yunan hekimi Galenos ile Hippokrates'i konuşurlarken canlandıran bir fresk. Galenos'un insan fizyolojisi üstüne kuramları



yüzyıllarca tartışmasız kabul edilmiştir. Hippokrates, teşhis ve tedavinin yol gösterici kurallarını hazırlamıştır.



Japonya. I.S. VII. yy'dan önceki Japon tibbi konusunda



mak, denemek ve neden ile sonucu incelemekten olu



çok az bilgi vardır. I.S. VII. yy'da tıp uygulamasına Çin



şur.



etkisi egemen olmaya başlamış, 1600 yıllannda Porte kizli misyonerler, Batı tıbbını Japonya'ya sokmuşlardır.



ROMA'DA TIP



Japonya tip ve bilim alanında hızla ilerleyerek, XX.



Eski Roma'da tıp uygulamalarında, kamu sağlığına ağır lik verilmiştir. Gerçekten de Roma'daki sağlık koruma, lağım ve su sistemleri, Batı dünyasında XIX. yy.öncesi



yy'da bütün gelişmiş ülkelerin düzeyine ulaşmıştır.



ne kadar bütün izlenenlerin üstündedir. Tıp öğrencile



Gezgin Perry'nin Batı'yla ilişkileri kurmasının ardından, ESKI YUNAN TIBBI



Eski Yunanistan'da iyileştirme, “şifa verme" sanatı, adı



rinin öğretimi devlet tarafından karşılanmış, yoksullara ücretsiz hekim ve tedavi olanakları sağlanmış, silahlı



na Delphoi'deki kehanet merkezi kurulmuş olan Apol lon kültüyle özdeşleşmişti. Efsaneye göre, Apollon, tıb bi Kheiron'a öğretmiş , o da bu bilgiyi Asklepios'a (Latin



kuvvetlere ve hastanelere devlet tarafından hekimler atanmıştır.



ce adı Aesculapius) aktarmıştır. Asklepios'un İ.Ö. 1200'e doğru gerçekten yaşamış bir hekim olduğu sa nılmaktadır; ama sonradan bir tanrı sayılmış ve şifa tapi naklarında kendisine tapılmıştır. Bu tapınaklarda, din



yük katkıları Celsus ve Galenos yapmışlardır. Romalı bir patrici ailesinin çocuğu olan Aulus Cornelius Celsus'un



lenme, beden eğitimi, beslenme rejimi ve büyüden



oluşan hastalık tedavisi kayıtları bulunmaktadır.



Hippokrates. I.Ö. 460'ta Istanköy (kos) adasında doğan Hippokrates'le (Hipokrat da denir) ilgili bilgiler, kendisi, öğrencileri ve sonraki hekimler tarafından yazılan yak laşık 70 kitap aracılığıyla günümüze kalmıştır. Hippo krates'in çok önemle üstünde durduğu ilkelerin başlı caları şunlardır: (1) Hekim kişisel kazanç için değil in sanlık sevgisi için çalışmalı, ciddi, temiz, ağzı sıkı ve al



çakgönüllü olmalıdır; (2) hastalık, uygun teşhisin koyu



labilmesi için görme, tatma, dokunma, işitme ve kokla



ma duyularından yararlanılarak çok titiz ve dikkatli bir



gözlemle incelenmeli ve olgular dikkatle kaydedilerek, evrimine ilişkin bir sonuca varılmalıdır; (3) hastalık ço



ğunlukla çevresel güçlerin - beslenme rejimi, iklim ve



mesleğin- sonucudur ve (4) hekim, dikkatli bir beslen me rejimiyle ve gerektiğinde cerrahi müdahaleyle ta mamlanan basit tedaviye ağırlık vermelidir. Hekimlerin



tutumunun ne olması gerektiği, günümüzde tip fakülte lerini bitiren hekimlerin ettikleri Hipokrat yemininde



özetlenmiştir (Bk. HIPOKRAT YEMINI).



Aristoteles.l.Ö.IV. yy'da, Eflatun'un öğrencisi ve Büyük



Iskender'in öğretmeni Aristoteles (Aristo da denir), bir çok tür üstünde teşrih (ölünün kesilerek incelenmesi)



çalışmaları yapıp, böcekleri ve hayvansal davranışları büyük bir doğrulukla inceleyerek, embriyobilimin te



mellerini atmış ve evrim düşüncesini öne sürmüştür.



Aristoteles'in önemi, bilimsel yöntemin, daha büyük



bilimsel bilgiye götürmesine olan inancından ileri gelir. Ona göre, bilimsel yöntem, dikkatle gözlemde bulun



Celsus. Roma İmparatorluğu döneminde, tıbba en bū



(1.S. 10-37) yazdığı De Re Medica (Tıp Üstüne) adlı 8 ciltlik tip ansiklopedisi, döneminde pek yankı uyandır



mamakla birlikte, XV. yy'da Batı'da yeniden keşfedil miş ve dönemin bilimsel düşüncesini derinlemesine et kilemiştir. Sekiz kitaptan altısında, çeşitli hastalıklar ta



nimlanmış ve beslenme rejimi, ilaçlar, elle yapılan iş lemler kullanılarak uygulanan tedaviler tartışılmıştır.



Son iki kitapta, cerrahlığa ilişkin konular ele alınmıştır: Bademcik ameliyatları ve göz kataraktının alınması ta



nimlarının yanı sıra guatr, fıtık ve mesane taşları ameli yatları, vb. Celsus, aynı zamanda, nişastayla sertleştiril miş sargılarla kırık tedavisini de önermiştir. Galenos. Yunan asıllı olan Galenos (I.s. 131'e d.-200), Roma imparatoru Marcus Aurelius'un hizmetinde ça lışmış, yazdığı 500 kitaptan 80'i günümüze kalmıştır.



Galenos, insan anatomisinin bir hekim için temel önem taşıdığını belirtmiş olmakla birlikte, anatomiyle ilgili bil gileri, hayvanlar üstündeki teşrihlerden elde ettiği için,



insan anatomisine uygulandığında, birçok yanlış içerir.



Bununla birlikte,birçok sinirin işlevini tanımlamış, sem patik sinir sistemini bulmuş ve beynin çıplak gözle gö rülebilen bütün yapılarını tanımlamıştır. Buna karşılık,



kalpte kanı sağ karıncıktan sol karıncığa geçiren çok kü



çük delikler bulunduğu konusundakiyanlış görüşü,bū tün Avrupa'da bin yıldan uzun süre kabul edilmiştir. ISLÂM DÜNYASINDA TIP



1.S.V. yy'da Batı Roma Imparatorluğu'nun ortadan



kalkması ile XV. yy. (Rönesans) arasında, tıbbı geliştir me işlevini, Islâm dünyası üstlenmiştir. Son derece seç. meci olan, yani, çeşitli başka sistemlerin en doğru öğe lerini biraraya getiren Islâm tibbi, Nesturi keşişleri aracı lığıyla getirilen eskiYunan tibbindan, Talmud'daki tipla



TIP, TARİH 265 XI. yy'da yazılmış



ilgili bilgilerden, özellikle de ilaçların kullanılmasına iliş



bir Arap



kin ek ve yorumlar içeren eski Mısır'ın ve Doğu'nun as



elyazmasının



troloji öğretilerinden, önemli ölçüde etkilenmiştir. İs lâm dünyasında bütün bilgiler yazıya geçirilirken, kod



Iran'da yapılmış bir kopyasında, bu



gebe kadın çizimi



lanarak, klinik denemeler sinirli bir dereceye kadar de



de yer almaktadır.



ğerlendirilmiş, damitma, billurlaştırma ve süblimleşme



Islam dünyasının,



(uçunum) dahil temel kimyasal süreçler keşfedilmiş, al



özellikle de müslüman



kol, şurup, vb. pek çok Arapça sözcük, sonradan yapı lan çeviriler aracılığıyla Batı dillerine girmiştir. İslâm dünyasının en büyük hekimleri, çiçek hastalığı ni kızamıktan ayırt eden Razi (Ebubekir Razi, 860'a d. 930) ile Bağdat'taki ünlü hastanenin başhekimi olan "Hekimler hükümdarı" İbni Sina'dır. Ibni Sina, tibbi



İspanya'nın hekimleri, sonradan Bali tibbini büyük



ölçüde etkilemişlerdir.



metinlerinde, olanaksızı denemiş, yani, algularını Ga lenos ve Aristoteles sistemleriyle bağdaştırarak, bütün



ubbı düzenlemeye çaba göstermiş, Avrupa düşüncesi



ni yüzyıllar boyunca etkilemiştir. Emeviler döneminin en büyük hekimleriyse, Kurtubalı (Cordobalı) İbni Zühr (Latince adı Avenzoar) ve İbni Meymun'dur. İbni Zühr, Rönesans'tan önce Galenos'un yazılarına karşı çıkma



cesaretini gösteren ender hekimlerden biridir. Gene



Kurtubali Yahudi asıllı bir hekim olan Ibni Meymun'sa,



Montpellier. Salerno'dakinden kısa süre sonra, Fran



birçok kitabının yanı sıra, yüzyıllar boyunca etkisini sür



sa'da Montpellier'de de bir tıp okulu kuruldu. Düşünce



Islâm dünyasında, Ortaçağ'da ayrıca, Batı'da izine bile rastlanmayan pek çok hastane kurulmuştur. Bunla



Chauliac (1300'e d.-1370) gibi hekimleri yetiştirdi. Aynı



düren bir sağlık kılavuzu yazmıştır.



rin en büyükleri, üç yüzyıl boyunca etkinliğini sürdür müş olan Şam'daki (kuruluşu 1160) hastane ile Kahi



re'deki el-Mansur hastanesidir (1276); Bilime, eğitime ve kamu hizmetine önem veren ilk hastane olan el



Mansur hastanesinde, kadınlar, çocuklar ve nekahet dönemindeki hastalar için ayrı ayrıkoğuşlar, özel hasta



lıklara ayrılmış koğuşlar, geniş bir kitaplık ve ayakta te davi gören hastalar için klinikler vardı.



AVRUPA'DA ORTAÇAĞ DÖNEMİ



açısından İslam tıbbına dayanan bu okul, XIII. yy'da Or taçağ cerrahlarının en ünlülerinden biri olan Guy de yy'da Bologna'da ve Padova'da tıp okulları kuruldu. Bologna'da hekim Taddeo Alderotti (1223'e d.-1303),



ölümden sonra ceset üstünde teşrih yapılması uygula masının yerleştirilmesinde başlıca rolü oynadı; ayrıca,



genç ve daha deneyimsiz hekimlere bazı önerilerde bulunduğu, tip olgularını derleyen Consilia’yı ilk gelişti ren kişilerden biri oldu. Ortaçağ ubbi, sihir, din ve ampirik (görgül) araştırma nin bir karışımıydı. Bunun en iyi örneği, Avrupa'da ilk



Ortaçağ'da Hıristiyan tanrı biliminin etkisi, tıbbı da çe



olarak 1348'de ortaya çıkan “Kara Ölüm” (hıyarcıklıve ba) salgını karşısındaki farklı tepkilerde görülür: Veba,



hastalara ve yaralıya ilgi gösterilmesine verdiği önem, çoğunlukla manastir tarikatlarına bağlı olan ve bu ma nastırlar tarafından yönetilen hastaneler kurulmasına



pek çok hekim tarafından Yahudilerin kuyularından



şitli biçimlerde etkilemiş, hıristiyanlığın hayırseverliğe,



yol açmıştır.



Ne var ki, hıristiyan tannbiliminin kaygısı, bedenden



çok ruhu “şifaya kavuşturmak” olmuş, hastalıklar, kö keninde genellikle doğaüstü olarak kabul edilip, dinsel



araçlarla tedavi edilmeye çalışılmış, bunun sonucu ola



rak, tip araştırmaları yasaklanmıştır. Bununla birlikte,



yükselen pis havalara, buğulara, zehirlere, günahlara karşı tanrısal cezaya ve tümü düşgücü ürünü daha pek çok nedene bağlanmıştır; buna karşılık, Chauliac, has talığın iyi bir tibbi tanımını yapmış ve veba felaketi, Ve nedik Cumhuriyeti'nin üç kamu sağlığı koruyucusu ata



masıyla (bunlar ilk kamu sağlığı görevlileridirler) sonuç lanmıştır. RÖNESANSTA TIP



çeşitli manastırlardaki keşişler, egemen dinsel düşün



Rönesans, bilimler, sanatlar ve bütün düşünce etkinlik lerinde olduğu gibi, tıp düşüncesinde de bir devrim ger



ve belgeleri (özellikle Galenos ve Aristoteles'in yapıtla ri) kopya etme yoluyla çoğaltmışlardır.



çekleştirdi. Bilgilerin yayılmasına, büyük ölçüde, baskı



ceyle tutarlı olduğu düşünülen bilimsel elyazmalarını Salerno. Avrupa'da ilk tıp okulu VII. yy'da Italya'da Na



poli yakınlarındaki Salerno'da kuruldu: Bölge, hâlâ Bi



makinesinin gelişmesi yardımcı oldu. Brüksel'de do



gan, Padova'da anatomi profesörlüğü yaparken De Humanis Corporis Fabrica (Insan Bedeninin Yapısı Ūs



zans Imparatorluğu'nun bir parçası olduğundan, elde



tūne, 1513) adlı yapıtını yazan Andreas Vesalius, ilk



Yunanca birçok metin vardı. Fakülte, öğretimini birkaç



doğru anatomi metni olan ve Galenos'un yanlışlarını



kaynaktan sağlıyor ve kadın öğretim görevlileri (en ta



düzelten usta işi çizimler içeren bu yapıtıyla, Padova'da



ninmışları Trotula, ebelik üstüne bir elkitabı yazan bir



kadın hastalıkları uzmanıydı) bulunması gibi olağandışı



bir özgürlükten yararlanıyor, öğretilen anatomi, domu zun anatomisine, fizyoloji ile patoloji de Galenos'un görüşlerine dayanıyordu. Ama aynı zamanda da, öğre



tim üyeleri, araştırma düşkünlüğüyle ün salmışlardı. XI.



yy'da, Avrupa'da tıp bilgisinin merkezi haline gelen Sa



lerno Tip Okulu'nda, öğretim süresi beş yıldı; ardından, hekimlik uygulamasına geçmelerine izin verilmeden önce, öğrenciler bir sınavdan geçiriliyorladı. Okul, XII.



yetişecek büyük anatomi bilginleri kuşağının (Hieroni mus Fabricius, Gabriel Fallopius, vb.) ilk bilgini oldu. Fransız hekimi Ambroise Paré'yse, cerrahide bir



devrim yaptı. Hastalanni insana değer veren bir tutumla



tedavi edip, kesilerde kanamayı önlemek için kızgın



yağla ya da kızgın aletlerle dağlamak yerine, damarları bağlamak ya da bir bölümü sıkmak için bağlar kullandı:



Dönemin önemli bilginlerinden Aureolus Paracelsus,



geleneksel düşünce okullarına karşı çıkarak, hastalıkla rin tedavisinde laudanum (afyondan elde edilen bir



yy'dan sonra gerilediyse de, anlayışı, Rönesans döne



ilaç) gibi kimyasal maddeler kullanılmasını savundu.



okullarına aktarıldı.



bulaşıcı hastalıklarla ilgili değerli çalışmalar yaptı,



minin en büyük tıp okullarından Bologna ve Padova tip



Italyan hekimi Girolamo Fracastro, özellikle frengi, vb.



266 TIP, TARİH ONYEDINCI YÜZYIL



XVII. yy'da Ingiliz nekimi William Harvey, Padova'da



Fabricius'un yanında öğrenim gördükten sonra, bir yandan, Londra'da anatomiprofesörlüğü yaparken, bir



yandan da kanın bütün bedendeki dolaşımını tanımla yan De Motu Cordis (Kalbin Hareketi Üstüne,1620) adlı



çalışmasını yayınladı. Biyolojik bir olgunun ölçülmesi



düşüncesinin ilk uygulaması olan bu yapıt, tıbbi bir so runu çözüme bağlayışıyla, gerçek bilimi sergiliyordu.



Nitekim, önemi, Harvey'in çağdaşları tarafından çabu



cak kavrandı. Kalbin isi kaynağı, akciğerlerin de kalbi serinleten araçlar olduğu yolundaki galenosçu düşün ce, Ingiliz bilginleri Richard Lower (1631-91) ile John



Mayow'un (1640-79) kusursuz deneyleri karşısında ge



çerliliğini yitirdi. Mayow, toplardamar kanını akciğer lerden geçirerek, renginin koyu kırmızıdan açık kırmızı ya değişmesinin, havadan alinan bir maddeyle ilgili ol



duğunu kanıtladi (bu gözlem, söz konusu maddenin, yani oksijenin, henüz bulunmamış olduğu bir dönem de yapılmış olması bakımından son derece önemlidir). Yüzyılın en büyük klinik hekimlerinden Thomas Syden



ham, çevre etkenlerinin sağlık üstündeki etkilerine ilgi



duyup, hastaların tedavisinde insancıl bir yaklaşım ser giledi. Hummalar ve damla (gut) konusundaki kitapları,



klinik ayrıntıları ve doğrulukları bakımından, tip klasik leri arasına girdi.



XVII. yy. ayrıca, mikroskopun geliştirilmesi açısın



dan da olağanüstü önem taşır. Hollandalı bilgin A. van



Leeuwenhoek, mikroskoptan yararlanarak alyuvarları,



hücreleri, bakterileri ve birhücreli canlıları buldu; bu nun yanı sıra kasin mikroskopik görünüşünü tanımladı.



Yüzyılın mikroskopla çalışan en büyük bilgini Marcello Malpighi, civcivin embriyo gelişmesini tanımladı ve



Harvey'in ileri sürdüğü kan dolaşımını kılcaldamarların tamamladığını Leeuwenhoek'in kavramasına karşılık,



kılcaldamarları gören ilk kişi oldu. XVII. yy'da iki felsefi tip okulu ortaya çıktı ve her ikisi



de bilime katkıda bulunmalarına karşılık, aşırı katılıkları nedeniyle, aynı zamanda da bilimin ilerlemesinin ya vaşlamasına da neden oldular. Bunlardan “yatrofizik" okulu, būtün fizyolojik olayların fizik yasalarının katı so



nuçları olduklarını savundu (matematikçi René Descar XVII. yy'da yayınlanmış bir tip kitabından alınan



bu gravürde, bir hastadanalınan kanın yerine koyun kanı verilmesi görülmektedir. Bu türden ilk kan aktarımı



girişimleri, Harvey'in büyük kan dolaşımını bulmasından



sonra gerçekleştirilmiş, ama çeşitli sorunlarla karşılaşılması, uygulamanın XIX. yy'a kadar birakılmasına yol açmıştır.



tes, bu okula bağlıydı) ve en büyük temsilcisi, Giovanni



Borelli, çalışmalarının çoğunun geçerli olmasına karşı lik, sindirimin yalnızca mekanik bir öğütme ve ezme sü reci olduğu gibi yanlış düşünceler de ileri sürdü. Fla



man kimyacısı Johannes Baptista von Helmont tarafın dan kurulan "yatrokimya" okuluysa, karmakarışık bir çok yanlış tanımlanmış düşünceden yola çıkıyordu. Bu



nunla birlikte, savunduğu tıpta kimyanın önemli olduğu düşüncesi sonradan, idrarı ayrıntılı olarak çözümleme den geçiren ve şeker hastalarının idrarında şekerin var lığını belirleyen Ingiliz fizikçisi Thomas Willis'in (1621 75) çalışmalarıyla anlam kazandı. Hollandalı fizikçi Regnier de Graaf (16 -73) da, pankreas sivisini topla



yıp, besinlerin mekanik değil, kimyasal yollarla sindiri minde önem taşıdığını kavradı.



Tip biliminin gelişmesiyle birlikte, tip alanında bir sü rü şarlatanlık da ortaya çıktı. Mısır tanrısı Thoth'un "öğ



retileri" ne ve Zerdüşt ile Gül-Haç Biraderlerinin (Rosic rucian) öğretilerine dayanan "tedavi bilimi" okulları, sa



raylarda büyük saygı gördüler. Doğru tibbi tedavinin ancak araştırma aracılığıyla zaman içinde bulunabile



cek nedenlere dayandığı gün geçtikçe artan bir biçim



de benimsenirken, bir yandan da, çeşitli kişiler, bilim çeşnisi vermeye yetecek kadar mantıklı biçimde işle



dikleri, böylece geçerlilik kazandırdıkları sahte sistem ler geliştirdiler.



XVII. yy'ın en saygın tıp okulları Leyden, Paris ve Montpellier okullarıydı. Aynı dönemde Londra'da



Krallık Derneği, Paris'te Bilimler Akademisi, Alman ya'da Collegium Naturae Curiosorum kuruldu. Bilimin gelişmesine adanmış bu tür derneklerin kurulması, bu



dernekler aracılığıyla düşünce değiş tokuşunun sağlan ması, bilim dergileri yayınlanması yoluyla, bilgileri Av



rupa'nın her yanına yaydı. ONSEKIZINCI YÜZYIL



XVIII. yy'da, Halle'de tip profesörlüğü yapan ve kimya



da flojiston kuramını geliştiren Georg Ernst Stahl, bütün canlı sistemlerde hareketin, anima ("ruh") adı verilen şeyden kaynaklandığını öne sürdü. Bu kuram, bütün



canli biçimlerinin, maddesel olmayan bir “yaşam gü



cü"ne sahip olduklarını öne süren Fransız hekimlerin den Paul-Joseph Barthez (1734-1806) tarafından iyice



geliştirildi ve Eduard Bechner ile kardeşinin, karbonhid



ratların mayalanmasının yalnızca öğütülmüş mayanın



süzülmüş sıvısı kullanıldığı zaman oluşabileceğini kanit lamalarına kadar etkisini sürdürdü. Ardından, bu süre



cin canlı sistemlerin bir işlevini sergilediği, ama yaşam içermediği kabul edildi.



Tedavi kuramları. Bir önceki yüzyılın çeşitli şarlatanlık



sistemleri, XVIII. yy'da daha "cilalanmış" ve incelmiş bir hal aldı. Sözgelimi, “yaşam gücü" okulunun görüşlerini



benimsemiş olan Iskoç John Brown (1735-85), bütün hastalıkların aşırı uyarıdan da ya da uyarı yoksunluğun



dan kaynaklandıkları sonucuna vardı. Çok büyük doz



larda yatıştırıcılar ya da uyarıcılar kullanılmasına daya nan tedavi sistemini geliştirdi: Tedavi yönteminin teme li yanlış olduğundan, hastalara çok zarar verildi. Gene çok kapsamlı, ama Brown'ınkinin karşıtı olan bir sistem de, Samuel Hahnemann (1755-1843) tarafın



dan geliştirildi. Hahremann, hastayı, geçirdiği hastalığa 70



özgü belirtileri ortaya çıkaran bir ilaçlatedavietmeyi sa vunuyordu. Doz ne kadar az olursa, ilacın o kadar etkili



olacağını belirten ikinci ilkesi olmasa, bu uygulama fe laket verici sonuçlara yol açacaktı; neyse ki, ikinciilke sine uygun olarak, hastalara zararvermeyecek dozlar da ilaçlar verildi. Hahnemann, aynı zamanda, ilaçların, yüzyıllarca moda olduğu biçimde tehlikeli karışımlar halinde değil de, ayrı ayrı verilmelerini savunuyordu.



TIP, TARİH 267



ur, arı kimyasal billurların birbirlerinden, bir cisim ile ay nadaki görüntüsü gibi farklıiki biçimde varolabilecekle rini gösterdi: Bu çalışmanın tip alanındaki önemi, bede nin aminoasitler ve şekerler gibi yapıtaşlarının yalnızca



bir biçimiyle kullanılabilir oldukları, aynadaki görüntü



biçiminde kullanılamayacaklarıdır. Pasteur ayrıca, bir



çok bitki ve hayvan hastalığının maya ve bakterilerden ileri geldiğini kanıtlayan karmaşık birçok deney yapıp,



daha önce tiptaki bútün ilerlemelerin sağlamış oldu



gundan çok daha fazla kişinin yaşamını kurtarmayı sağ



layan bir yöntem olan bağışıklık kazandırma (aşılama) yöntemini buldu. Ayrıca, çalışmaları, daha sonra başka bilim adamları tarafından gelişurilerek, pastörizasyon



yoluyla tehlikesiz süt ve besin, daha iyi kimyasal mad XVIII. yy'ın sonuna doğru yapılan bu karikatürde Edward



Jenner'in çalışmaları alaya alınmıştır : Inek çiçeğiyle aşılanan insanlar, gerçek ineklere dönüşmektedir. Bütün alaylara



karşın, Jenner'in tedavisi, her yıl yüzbinlerce kişiyi öldüren çiçek salgınlarını önlemiştir.



deler ve ilaçlar üretme yöntemlerinin bulunmasına ola nak verdi ve tarım üretimini artırdı.



Bakteribilim, önemli birçok hastalığın nedenlerinin teşhis edildiği XIX. yy'ın son çeyreğinde hızla gelişti. Bu alanda çalışan çok sayıda bilim adamının en büyükle



rinden biri olan, Pasteur'un yanı sıra bilimsel bakteribili



min kurucusu sayılan Robert Koch, şarbon, verem ve



"Homeopati" adı verilen sistemi, dünya çapında ho



kolera yapan organizmaları özütleyip, bakteri labora



meopati okullarının, hastanelerinin, derneklerinin ku



tuvarlarındaki plaklarda yıllarca kullanılacak jõleye



karşın. XX. yy'da bile tam olarak ortadan kaldırılamadı. Tipta ilerlemeler. Hollandalı hekim Hermann Boerhaa ve, uygulamaları, öğrettikleri ve kitapları aracılığıyla,



müzde agar almıştır). Ayrıca, gerektiği gibi izlenilmeleri



kerî cerrahi James Lind, C vitamini eksikliğinin yolaçtığı



nıtları) da geliştirdi.



rulmasına yol açtı ve etkisini zaman içinde yitirmesine



Leyden'i, dünyanın tip merkezi haline getirdi. Ingiliz as



benzer besi ortamını buldu (bu maddenin yerini günü



koşuluyla, hasta bir insanda basit bir biçimde bulunan



larin yerine, belirli bir organizmanın hastalığın gerçek nedeni olduğunu kanıtlayabilen bazı kurallar (Koch ka



iskorbut hastalığını, denizcilerin turunç ve limon suyu



Modern cerrahinin doğuşu. XIX. yy'da modern cerrahi



içmeleri gerektiğini ortaya koyarak tedavi etti. Edward



nin ortaya çıkmasını sağlayan iki büyük buluş gerçek



Jenner, hafif bir hastalık olan inek çiçeği hastalığının çi



leştirildi: Güvenli uyuşturma (anestezi), yaraların mik



çek hastalığını önleyeceğini gösterdi (bunun sonucu olarak, aşılama kampanyaları sayesinde çiçek hastalığı



rop kapmasının önlenmesi. Bostonlu diş hekimi Willi



am Morton, dietil eterin kişinin bilincini ortadan kaldıra



ortadan kalktı). Ingiliz hekimi William Withering (1741 99), kalp hastalığının tedavisinde belki de en yararlı ilaç



rak ağrıyı algılamaz bir duruma getirdiğini buldu ve bu luşunu 1846'da, Massachusetts Genel Hastanesi'nde,



olan dijital kullanımını buldu. Avusturyalı hekim Leo



cerrah John C. Warren'ın bilinci yitirilmiş bir hasta us tünde ameliyat yapmasını sağlayarak kanıtladı. Bunun la birlikte, cerrahlar daha uzun ve daha karmaşık ameli yatlar yapmak için uyuşturmaya başvurmaya başladık



pold Auenbrugger (1722-1809), göğüs boşluğu içinde sivi toplandığının ve başka hastalık belirtilerinin, göğüs kafesine elle hafif hafif vurma yoluyla belirlenebileceği ni buldu. Ingiliz cerrahi John Hunter (1728-93),kesin ve



ayrıntılı anatomi bilgisine verdiği önemle ve deney üs tündeki ısrarıyla ün saldı. Italyan anatomi bilgini Gio vanni B. Morgagni (1682-1771), patolojik anatomiyi



larında, bakterilerin kan dolaşımına girmeleri sonucu enfeksiyonlann artmasıyla, Morhon'un buluşunun ya rarlan azalmaya başladı. Viyana'da Macar hekimi Ignaz



Semmelweis, bazı kadınların çocuk doğurduktan sonra



kurdu: Fransız fizyoloji bilgini Marie François Bichat



geçirdikleri ve o dönemde ölümle sonuçlanan bir en



(1771-1802), dokubilimi geliştirdi. ONDOKUZUNCU YÜZYIL



feksiyon olan loğusa hummasının, doğum kanalına,



XIX. yy'a kadar tip, yavaşça artan bir hızla ilerlemişti.



mikroplardan ileri geldiğini savunduysa da, kurami, o sırada bunu destekleyecek hiçbir bilimsel kanıt bulun madığından, alayla karşılandı. Ama, Pasteur'un havada



Buna karşılık, bilimsel uygulamanın temeli XIX. yy. için



de yaratıldı. Temel tip bilimleri kurularak, XX. yy'da kli



nik uygulamada gerçekleştirilecek dev boyutlu atılımla



hastaneye devam eden öğrencilerin ellerinden bulaşan



ve ellerin üstünde bulunan mikroorganizmaların hasta



rin yolunu hazırladılar. Tip biliminde ilerleme. XIX. yy'da, Jacob Henle, böbre gin, idrar oluşturma işlevini yerine getiren çok küçük



lık yapabileceklerini kanıtlaması üstüne, Ingiliz cerrahı Joseph Lister, enfeksiyon konusundaki çığır açıcı çalış.



borucuklar içerdiğini ortaya koydu. Ayrıca, gözün ve beynin mikroskopik yapısına ilişkin tanımları , yapının (anatomi), işlevle (fizyoloji) ilişkili olduğunun düşünül



fenol gibi mikropkırıcılar kullanılmasıyla daha tehlikesiz



Wirchow, mikroskop kullanımını yaygınlaştırıp, beden



odasının bütün donanım ve gereçlerinin mikroplan



mesine yol açtı. Hücre patolojisinin kurucusu Rudolf



deki bütün doku ve organlarin hücrelerden ve bunların ürünlerinden yapılmış olduğunu, hücrelerin başka hücreler tarafından üretildiklerini ve bir hastalığın hüc



relerin görünüşüyle teşhis edilebileceğini kanıtladı. Ça lışmaları, günümüzün hastalık anlayışının temelini oluş. turdu.



Mikrobiyoloji bilimi, kimya öğrenimi gören ve maya lanmanın kimyasal temeline ilgi duyan Louis Pasteur ta rafından kuruldu. Kimya alanındaki çalışmasında Paste



masina başladı: 1867'de yayınlanan yapıtı, ameliyatla



rin, cerrahi donanımlarda ve ameliyat yapılan ortamda



duruma getirilebileceğini gösterdi. Bunun ardından, mikroptan arındırma yöntemi zaman içinde, ameliyat arındırılmasına, cerrahların ve birlikte çalıştıkları kişile



rin mikroptan arındırılmış gömlekler giymelerine ve



hastanın, yalnızca ameliyat yapılan yeri açık kalacak bi



çimde örtülmesine kadar genişletildi ve cerrahi açısın dan olağanüstü sonuçlar verdi.



Bedensel teşhis. Hastanın hastalık öyküsünü (kendisinin



ve yakınlarının geçmişte geçirdikleri hastalıklar) aldık tan sonra dikkatli bir beden incelemesini içeren teşhis



süreci, XIX. yy'da kusursuzlaştınldı. Bu gelişmeye özel



268 TIP, TARİH likle Viyana okulu katkılarda bulundu. Bu okula, üyele ri, o zamanlar bilinen tedavi yöntemlerinin çok yetersiz



olduğunu düşündüklerinden kendilerini tedavi yerine,



ΑΕκαι τον



LOMTCE103



lavs



teşhise adadıkları için “nihilistler" adı verilmişti. Bu tutu mun iyi ve kötü yanları ne olursa olsun, başlıca savunu cusu Çek hekimi Joseph Skoda (1805-81), günümüzde bilinen biçimde teşhis koyma yönteminin temellerini attı.



Ruh hekimliği. Modern ruh hekimliğinin (psikiyatri)



NU



INT



1



APPLY IES



kökleri, Fransız hekimi Philippe Pinel'in (1745-1826) psikozlu hastaların tedavisini değiştirmeye giriştiği



XVIII. yy'ın son yıllarına kadar uzanır. Bu tür hastalar, 1798'e kadar "tımarhanelere" kapatılıyor ve duvarlara zincirleniyordu. 1798'de Pinel, Paris'teki Bicêtre Has



tanesi'nde hastaların zincirlerini çözdürüp, psikozlu ki şilerin birer hasta oldukları, ruh hekimliğinin de bir ceza



bilimi değil, tıbbın bir alanı olduğu anlayışını yaymaya



koyuldu. Görüşleri, XIX. yy'ın son çeyreğine kadar ya vaş yavaş geliştirilip, o tarihte Almanya'da Emil Kraepe lin ile Viyana'da Sigmund Freud, ruh hekimliğine dam galarını vurdular. Kraepelin'in çalışması, ruh hekimliği



dalının, tıbbın öbür dallarıyla aynı kesin standartlara ba



Modern tip araştırmalarında, ileri teknolojiden yararlanılmaktadır. Fotoğrafta, tip fiziği uzmanı Michel



Ter-Pogossian, 1965'te Washington Universitesi Tıp Fakültesi'nde kısa ömürlü radyoizotopların tip alanında kullanılması araştırmaları için hazırlamış olduğu siklotronun başında görülmektedir.



ğımlı tutulabileceğini göstermesi bakımından önemliy



di. Freud'sa, bilinç dışı zihin ve nevroz ile kaygı, iç sıkın



tisi (anksiyete) hastalarının tedavisi anlayışını kökünden değiştirdi. Freud'un bilinç dışının rolüne ve düşlerin



önemine ilişkin düşünceleri, ruh hekimliğinin ardından



bütün tıbbı etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda antro poloji, toplumbilim ve güzel sanatları da etkiledi.



YİRMİNCİ YÜZYIL XX. yy'da tıbbın temel dallarında dev boyutlu başa



rilar elde edildi. Ayrıca, bilim ve teknoloji alanında ger çekleştirilen aynı ölçüde büyük adımlardan tam olarak



yararlanılabilmesi için, tıbbın alanı da genişletildi. (Tıb



bin XX. yy. içindeki gelişmeleri kısaca özetlenemeye



cek kadar büyük olduğundan Bk. tıbbın uzmanlık dal larıyla ilgili maddeler.)



Antibiyotikler. XX. yy. tıbbındaki en önemli ilerleme



alanlarından biri, ilaç sanayisi, özellikle de antibiyotik lerin bulunması ve geliştirilmesi oldu. Bu alanda öncü



rihten sonra gelişmeler hızlandırılarak, bağışıklık sis temleri normal olan kimselerdeki bakteri enfeksiyonla



rinin çoğuna biri ya da öbürü etkili olan pek çok antibi yotik kullanıma sokuldu.



Aşılar. XX. yy'da, aşılama yoluyla bazı hastalıklar bütü nüyle ortadan kaldırıldı: Daha önce de belirtildiği gibi



çiçek hastalığı aşağı yukarı bütünüyle ortadan kaldırıl



mıştır; gelişmiş ülkelerin çoğunda, çocuk felci, kızamık, kızamıkçık, kuşpalazı (difteri) ve kabakulak gibi çocuk luk hastalıkları artık çok ender ortaya çıkmaktadır. Grip gibi hastalıklara karşı aşılar da geliştirilmiştir; ama gribin ve bazı başka hastalıkların denetim altına alınmaları, vi



rüslerinin birçok çeşidinin bulunmasından ve değşinim



geçirme yetenekleri olmasından ötürü, henüz gerçek leştirilememiştir. Günümüzde öldürücü bir hastalık



lük eden Alman bakteribilim uzmanı Paul Ehrlich, par



olan AIDS'e (edinilmiş bağışıklık yetmezliği sendromu na) karşı bir aşının hazırlanmasında da aynı güçlüklerle



lak meslek yaşamına, birçok hücrenin, o sıralar Alman



karşılaşılmaktadır. Araştırmacılar bu nedenle, yalnızca



kimya sanayisi tarafından geliştirilmekte olan özel bo



yarmaddeleri bağladıklarını bularak başladı. Bu yolla, bedenin bazı akyuvarlarını bulup, verem basilini boya



mayı başardı (bu başarısı, vereme yol açan organizma nin teşhisinde ve hastalığı denetim altına alma yollarının



geliştirilmesinde çok önemli bir adım oluşturdu). Sonra, 1909'da frenginin etkeni Treponema pallidum organiz masını yok edebilen bir ilaç olan arsefenamini laboratu varda hazırlamayı başararak, antibiyotiklar ve kimyasal



tedavi (kemoterapi) çağını başlattı. Biçimlerinin birbiri ni tümleyici olması durumunda, moleküllerin birbirleri ne yapışacakları anlayışı, genel beden kimyasının oldu



ğu kadar bağışıklıkbilimin de temel anlayışlarından biri haline geldi. Ehrlich'ten sonra, Alman hekimi Gerhard Domagk,



streptokoklarına yolaçtıkları hastalıkların tedavisinde



kullanılan ilk faydalı Sülfa ilacını (ya da sülfamit) buldu.



1929'da İngiliz bakteribilim uzmanı Alexander Fle ming, bakterileri yok eden penisilini buldu. İkinci Dün ya Savaş yıllarında penisilin büyük miktarlarda üretildi



AIDS bakımından değil, romatizma, romatizma köken li eklem iltihabı ve döküntülü lupus gibi başka hastalık lar nedeniyle de, bağışıklık sistemini tam anlamıyla an



lamak için yoğun bir çabaya girmişlerdir. Ayrıca birçok kanser hücresinin, özgül antikorlarla birleşme yeteneği



taşıdıkları gösterilmiş olduğundan, hiç değilse bazıkan



serlerin, eninde sonunda aşı gibi bağışıklıkla ilgili yön.



temler aracılığıyla iyileştirilebilmesi olasılığı belirmiştir. Tıbbi genetik. XX. yy'da, bağışıklık sistemi gibi, hücre düzeyinde yapılan araştırmalar da, genetik tekniklerin de sağlanan ilerlemeler sayesinde gerçekleştirilebilmiş tir. Birçok hastalığın nedenleri, kusurlu kromozomlara ya da kromozomlar üstündeki belirli genlere kadar iz



lenmiştir. Bu tür hastalıkların, sonunda, genetik mühen disliği tekniklerinden yararlanılarak doğrudan müdaha leyle tedavi edilebilecekleri umut edilmektedir. Söz



konusu teknikler aracılığıyla, ensülin, interferon, pihti



çözücü enzimler ve insan büyüme hormonu gibi bede



nin birçok doğal kimya maddesi, fazla miktarlarda elde



edilebilmektedir. Tıp araştırmacıları, bütün insan geno



ve belsoğukluğu, frengi, menenjit dahil, pek çok hasta lığın tedavisinde güvenle ve etkili biçimde kullanılabile ceği kanıtlandı. 1943'te mikrobiyoloji uzmanı Selman



munun (genetik yapıyı oluşturan genlerin toplamı) hari



etkilemediği bazı bakteriler üstünde de etkilidir). Ota



olarak belirtilmesiyeterlidir: Röntgen. X ışınlarının bu



Waksman, vereme karşı etkili ilk antibiyotik olan strep tomisini buldu (streptomisin, aynı zamanda, penisilinin



talanmasını önermişlerdir. Tıp teknolojisi. Bilim ve teknolojinin öbür alanlarının, XX. yy. tibbina ve cerrahisine katkıları öylesine çok sa yıda olmuştur ki, bunlardan yalnızca bir alanın örnek



TIRTIL



269



lerinde kullanılmalarına yol açmış ve tip araştırmaların



sinin altına girer. Tırnak dibindeki yarım ay biçimli açık renk bölüm, tırnak kökü ile gövdenin birbirine sıkica



küllerin yapısının aydınlatılmasına olanak sağlanmıştır.



olarak günde yarım mm uzarlar.



lunması, büyük bir hızla çeşitli teşhis ve tedavi yöntem da kullanılmaları DNA, proteinler, vitaminler gibi mole Temel tip bilimi ayrıca, radyoaktif izotopların kullanıl



masından da önemli ölçüde yararlanmakta, bu izotop lar aracılığıyla biyokimya maddelerinin beden içinde çeşitli biyosentetik süreçleri ve yıkımı aydınlatılabil mektedir. Bu izotoplar ayrıca, beden dokularında, baş ka yollarla saptanmasına olanak bulunmayacak kadar



az yoğunluklarda bulunan moleküllerin saptanmasını ve ölçülmesini olanaklı kılmıştır. Modern teşhis araçları günümüzde çok geniş bir aygıtlar yelpazesi içermekte



yapışık olduğu sınırı belirtir. Insanda tırnaklar düzenli Omurgalıların bazılarında, tırnakların yerini pence



almıştır. En yalın biçimiyle parmakların bir bölümünü içine alan pençe, "V" biçiminde ve ucu sivridir; avı tut mayı, tüyleri timar etmeyi, yere ya da ağaca tutunmayı



sağlar. Kedinin pençeleri, avina sessizce yaklaşmasını



sağlayabilmek için geri çekilerek deriden bir kılıf içine girer.



Tırnak ve pençeyle aynı yapıda olan toynaga, at, si gir, koyun, keçi, antilop gibi parmaklarının ucunda yū rüyen memelilerde rastlanır. "Toynaklılar" diye adlan



dir.



dirilan bu memelilerde, parmak kemiği genişlemiş,



tırmanıcı bitkiler



pençe, değişiklik geçirerek, kemiği çevreleyecek bir bi



Sapları yeterince sert olmadığı için belirli bir dayanağa, genellikle de başka bir bitkiye dayanarak ışığa doğru büyüyen bitkileri belirten genel terim. Tırmanıcı bitki



toynak ortaya çıkmıştır.



çim almış, altında da dolgun bir etli bölüm oluşmasıyla,



ler, tırmanmaya yardımcı pek çok uyarlanma geçirmiş



lerdir: Ek kökler; kancalar; dikenler; genellikle yapış kan diskleri bulunan "sülük"ler; sarilgan gövdeler. Sarıl gan gövdeli tırmanıcı bitkiler, gerek sağa, gerek sola doğru, ama hep aynı yönde (sözgelimi, kahkahaçiçeği hep sola, şerbetçiotu hep sağa döner) sarmal biçimi



kıvrılarak yükselirler.



tırmaşıkkuşugiller Özötücüler alttakımından, 5 türü bulunan kuş ailesi. Kuzey yarıkürenin serin bölgelerindeki ormanlarda ya



Gerek pençe, gerek toynak, gerek tırnak, keratinleş



miş yapılardır ve altlarındaki ya da diplerindeki bir hüc re tabakasından sürekli būyürler. Saçların ve kılların da yapısal proteini olan keratin, lifli bir proteindir.



tirpana Özkedibalığıgiller ailesinden kemikli balık türü. Avrupa kıyılarında, Akdeniz'de ve kuzey denizlerinde yaşayan torpananın (Bil. a. Raja batis), uzunluğu 2-5 m arasında değişir; ağırlığı 80 kg'i bulabilir. Bedeni dikensiz ve pul suz, kuyruk ve başı dikenli, sırtı kurşuni, karnı kirli beyaz



ve koyu mavi bir balıktır: Derinliği 200 m'yi aşmayan sularda başka balıkları avlayarak beslenir. Dişisi yumur



talarını, 10x15 cm boyutlarında, her köşesinde sivri bi rer çıkıntısı bulunan dikdörtgen kılıflar içinde dõker. Eti



lezzetli olduğundan, aşını avlanma nedeniyle sayısı



azalmaktadır.



tirtal Kelebeklerin, pervanelerin ve bazı sinek türlerinin lar



valarına verilen ortak ad. Görünüş açısından bölütlü



kurtçuklara benzeyen, ama birkaç çift bacakları ve güç



lü çeneleri bulunan tırtıllar, böcekolma hazırlığında, yi



Timmasthkusugiller ailesinin



başlıca türlerinden orman tırmaşıkkuşu (C. familiaris),



praklarını dökmeyen Linclardan oluşan



ormanlarda yaşar.



şayan tırmaşıkkuşugiller(Bil.a. Certhiidae) ailesi üyeleri nin boyları 12,5-17 cm arasında değişir. Sırtları kahve rengi, karınları açık renkli, gagalan ince uzun ve kıvrık, kuyrukları uzun ve katmerlidir. Kuyruklarından da des tek alarak ağaçlara ya da kayalara tırmanır, yarıkların içindeki böcek, örümcek, vb. küçük hayvanları avlar



lar. Ailenin başlıca türleri arasında orman Itırmaşık kuşu (Certhia familiaris) ve bahçe tırmaşık kuşu (Certhia brachydactyla) sayılabilir.



tırnak, toynak ve pence Insan dahil omurgalıların çoğunda, el ve ayak parmak larının ucundaki boynuzsu tabakalar. Deri gibi gelişen



tırnaklar, çoğunlukla deriyle kaplı olan ve "tirnak kökū” denilen ayırıcı hücrelerin özel bölümlerinden ince deri



üstünde uzanır, kenarlarıysa daha ince bir deri tabaka



yecek depo ederler: Bazı pervaneler, yetişkinlik döne minde besin almayıp, tırtıl evresinde yağ olarak beden lerinde depolamış oldukları besinle beslenirler.



Tırtılların gövdeleri halka biçiminde bölümlerden



oluşur. Halkaların ilk üçünde yaprakları tutmaya yara



yan, birer çift pençeli bacak yeralır. Geri kalan halkalar da pervane ve kelebek tırtıllarında 5 çift, sinek tırtıllarin



da 6-8 çift bacağa benzer etli çıkıntı bulunur. Genellikle tabanlarında ince çengeller bulunan bu çıkıntılar, bitki



gövdelerini kavramaya yaramalarının yanı sıra, yürü meye de yardımcı olurlar. Ayrıca, her halkada, gövde



nin her yanına dağılan kanallara bağlı soluk alma delik



leri yeralır. Yalın gözlerin ve ipek iplik salgılayan çok kü çük kanalların yanı sıra, baştaki en önemli organ, düz



olan sindirim borusuna ya da bağırsağa bağlanan yan dan açılan çenedir.



Derileri uzun ya da gövdeyi tüysüz gösterecek kadar kısa tüylerle kaplı olan tırtıllarda, deri değiştirme belirli aralıklarla olur ve tırtılın yaşamı boyunca 4-6 kez yine lenir. Tırtılların çoğu ağır hareket eder, kendilerini koru



yup savunmak için, koruyucu renklerinden yararlanır.



lar. Ayrıca, bazılarında kötü koku yayan ya da zehir fis kırtan organlar, bazılanndaysa büyük boynuzlar ya da dikenler bulunur. Bir bölümüyse, koruyucu koza için de yaşar.



270



TIANJIN



Tianjin: Bk. TIENCİN.



Tian Şan: Bk. TIEN ŞAN. JUISI



Tiberius Roma imparatoru (Roma İ.Ö. 42'ye d.-Misena I.S. 37). T. Cladius Nero ile Livia'nın oğlu olan Tiberius (tam adı Julius Caesar Tiberius'tur), annesinin Octavius'la evlen



mesi (İ.Ö. 38) üstüne, Octavius'un ailesine girip, Au gustus'un verdiği çeşitli diplomatik ve askeri görevleri



başarıyla yerine getirerek, T.Ö. 13'te ve 1.0.7'de kon süllüğe seçildi. T.Ö. 6'da ilk tribunusluk yetkisini alıp, imparatorun vârisi sayılan Caius ile Lucius Caesar'ı kis kandığından Rodos'a çekildi (İ.Ö. 6). İki genç prensin ölmesinden sonra Roma'ya dönüp (I.S.2), Augustus ta



They



TOKULU



rafından evlat edinildi (I.S. 4) ve ikinci kez tribunus yet



kisi verilerek, kendisi de yeğeni Germanicus'u evlat edinmeye zorlandı. 4-5 yıllarında Germania'ya başarılı bir sefer yapıp, 6-9 yılları arasında Dalmaçya-Panno nia'da patlak veren ayaklanmayı bastırdıktan sonra, im



Tibet'in merkezi Lhasa'da, dalay lamaların eski sarayı. 14.



dalay lamanın Hindistan'a sığınmasından (1959) sonra,



Saray, Çin hükümeti tarafından müzeye dönüştürülmüştür.



paratorluğa eşit bir yetkiyle (12) ve üçüncü kez tribu nusluk yetkisiyle donatıldı (13). Agustus õlūnce (14) herhangi bir güçlükle karşılaşmadan onun yerine geçip,



eyaletlerde valilerin aşırılıklarını önlemeye çalıştı ve devlet giderlerini kısıtladı; senatoya çok saygılı davra



nip, yasama yetkisiniartırdı. Dışta, Galya (21) ve Afri



ka'daki (17-24) ayaklanmaları sertlikle bastırıp, Germa nicus'un seferleriyle (14-16) Kappadokia'nın Roma topraklarına katılmasını (18) Kommagene'nin Suriye'ye



bağlanmasını sağladı. Gün geçtikçe kimseye güvenme



meye başlayarak, işlerin bir bölümünü Roma'ya vali atadığı bir görevliye, bir bölümünü de Seianus'a bıraktı



ve Capri adasına çekildi (27). Oğlunun Seianus tarafın



dan zehirlendiğini öğrenip, Seianus'un öldürülmesin den sonra acımasız bir siyaset uyguladı ve Avrupa'da



bir yolculuk sırasında öldü



derleri arasında bölünmesinden sonra, Hintli buddhacı



din bilgini Atişa'nın Lhasa'ya gelmesiyle, Buddha ma nastırları büyük ölçüde geliştive toprak aristokrasiyle rekabete giren birer merkeze dönüştü. 1207'de Cengiz Han'la bir ittifak antlaşması yapılmasının ardından, Ku



bilay Han'ın dinselve siyasal yönetimi Sa-skya manasti ri başrahibi Phags-Pa'ya bırakmasıyla gerçek bir teokra sinin kurulduğu bölgede, Tsong-kha-pa'yla (1355'ten 1417'ye değin) lama iktidarı kuruldu ve 1447'de



Tsang'da kurulan Taşilhunpo manastirinin önderi, pan çen-lama unvanını aldı. Ama 1580'e doğru, Moğol hü



kümdarı Altun Han, lamacılığı benimseyerek, Lha sa'daki Sarı Takkeliler tarikatının önderine dalay lama unvanını verdi. Dinsel ve siyasal güçleri XVII. yy'da,



önemli ölçüde artan dalay lamaların yetkisi de genişledi



ve pancen lamalar, dalay lamaların üstünlüğünü kabul Tibet



etmek zorunda kaldılar. Bu arada Çinliler, Nepallileri yenerek, Tibet üstündeki "koruyucu"luklarını pekiştir



Çin'in beş özerk bölgesinde biri. Çin'in nüfus yoğunlu



diler ve ülkeyi yabancı etkilerden (Hint, Nepal ve Ingiliz



km², nüfusu 2 196 000, merkezi Lhasa'dır.



etkileri) uzak tutmaya çalıştılar. Bununla birlikte İngiliz ler, Tibet'e bağlı bir eyalet olan Sıkkım'ı koruma altına



gu en düşük bölgesi olan Tibet'in yüzölçümü 1 221 700 Topraklarının dörtte üçü yükseltileri 3 500 m'yi bu



lan yaylalar (kuzeyde Kunlun dağlarında, güneyde Hi



malaya dağlarında yükseltiler 6 000 m'yi aşar) üstünde



yeralan, genel olarak sert kara iklimi (ortalama sıcaklık



4 °C) etkisindeki Tibet'te, halkın büyük bölümü, ikli min biraz daha yumuşak olduğu yukarı Brahmaputra vadisinde (arpa ve sebze yetiştiriciliği) toplanmıştır. Gö



çebe hayvancılık (koyun), aşağı yukarı tek gelir kaynağı ni oluşturur. TARIH



Hint ve Çin uygarlıklarının geçiş bölgesinde yeralan, Ta



rihõncesi dönemiyle ilgili yeterli bilgi bulunmayan Ti bet'te, kral Namuri'nin (VII. yy. başı) zehirlenerek öl mesinden sonra yerine geçen oğlu Strong-btsan-Sgam po (641'den 649'a) biri Çinli öbürü Nepalli iki prensle



evlenerek, Lhasa kentini kurdurdu ve krallığında mer



kezi örgütlenmeyi başlattı. Tibet monarşisine en parlak



dönemini yaşatan Khri-srong-ide-btsan'ın (755'ten 797'ye) yönetiminde, Tibet buddhacılığı, Hint öğretile



aldıktan sonra (1861), Lord Curzon



komutasında



dinsel önderlere üç pazar-kent açılmasını zorla kabul



ettirdiler. Ingilizlerin çekilmesinden sonra Lhasa'yı işgal



eden Çinlilerin tahttan indirdikleri dalay lama Hindis



tan'a çekildiyse (1910) de, Tibetlilerin Ingilizlerin yardı mıyla, Çinlileri ülkeden çıkarmalarından (1912) sonra geri döndü. 1949'da Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurul



masıyla, Tibet'in "Çin topraklarının ayrılmaz bir parça sı" oludğunu savunan Çin birliklerinin 1950 Ekimi'nde



Tibet'e girmelerinin ardından, Pekin Antlaşması'yla (23 Mayıs 1955) ülkedeki yerel hükümetlere özerklik tanın



dı. 1959'da yerel hükümetin Çinlilere karşı başlattığı ayaklanmanın bastırılması üstüne dalay lama, hükümet üyeleriyle birlikte Hindistan'a sığınmak zorunda kaldı



(17 Mart 1959). Tibet, kendi meclisi bulunan özerk bir



bölgeye dönüştürülürken, sürgündeki Tibetli topluluk



lar, dalay lamanın önderliğinde, bağımsızlık çabalarını



ri ile tantracılığın bir karışımı olan vacrayana buddhaci



sürdürdüler.



bon-po yandaşları arasındaki çekişmeler sonucunda krallığın çökmesinden ve ülkenin dinsel tarikatların ön



Tibet dili: Bk. ÇİN-TİBET DİLLERİ.



lığına dönüştü. 850'ye doğru buddhacılar ile yerel din:



si



lahlı bir kuvvet göndererek, Moğolistan'a sığınan (1909'a kadar orada kaldı) dalay lamanın yokluğunda,



TIFO 271 Tiencin Çin'de kent. Hay irmağı kıyısında, Pekin'e 120 km uzaklıkta yeralan Tiencin'in (Çince Tianjin) nüfusu 5



700 000'dir. Pekin ve Şanghay gibi doğrudan merkezi hükümete bağlı bir "özel belediye" oluşturan kent, Bo Hay körfezinden 40 km içerde bulunmasına karşın,



Tanggu önlimanının genişletilmesi sayesinde Çin'in üçüncü büyük limanına dönüşmüştür. Aynı zamanda da önemli bir sanayi (dokuma, besin ve kimya sanayile



ri; metalürji; vb.) merkezidir.



Valmarana villasında ve cizvitlerin kilisesinde çalıştı. Ti cino kontunun İsveç'e giderek kral sarayının süsleme



lerini yapması önerisini geri çevirip, 1751'de Würzburg



piskoposunun çağrısını kabul ederek, oğullarıyla birlik



te Friedrich Barbarossa'nın yaşamını anlatan süsleme



leri ve merdiven kubbesinin süslemelerini gerçekleştir di (1752). Venedik'e dönerek çeşitli villa ve sarayların



süslenmesinde çalıştı. Ayrıca Este Kentini Veba'dan Kurtaran Azize Theresa gibi dinsel tablolar yaptı. Vene dik'te Pieta kilisesinin tavanını Inancın Zaferiyle, Pisani ailesinin Stra'daki villasını da Pisani Ailesinin Zaferiyle



süsleyip, 1862'de İspanya kralı Carlos III'ün çağrısıyla



Tien Şan



Madrid'e giderek saray ressamlığına atandı ve oğulla



rıyla birlikte krallık sarayının çeşitli salonlannı süsledi.



Orta Asya'da dağ sırası. Kuzeyde Kırgızistan'dan, Mo



1767'de Aranjuez'e giderek kent kilisesi için yedi tablo



ğolistan sınırına kadar (Çin'in Doğu Türkistan Özerk



yapti.



bölgesinden geçerek) uzanan Tien Şan'ın (Türkçe Tanni Dağları; Tian Şan da denir) en yüksek noktası, Kırgızis tan-Doğu Türkistan sınırındaki Pobyedıy doruğunda 7



Bütün yapıtları bir ışık ve sevinç kaynağı olan Giam



battista Tiepolo, pembemsi grilerini ve büyüleyici açık



renklerini, modern sayılacak bir teknikle birkaç soğuk



444 m'yi bulur; ayrıca yükseltileri 5 000 m'yi aşan pek çok doruk taşır.



tonla çevrelemiştir. Ayrıca gravürler yapmış ve aynitek



Tiepolo, Giambattista



Tierra del Fuego



Italyan ressamı ve gravürcüsü (Venedik 1696-Madrid



Güney Amerika'nın güney ucundan Macellan boğazıy



1770). Bir ticaret gemisinin kaptanı olan babası ölünce



la ayrılan takımada, 530, 56° güney enlemleri arasında



(1697) beş kardeşiyle birlikte annesi tarafından yetiştiri len Giambattista Tiepolo, Piazetta'dan ders aldı. Vero nese'nin tablolarını inceledikten sonra onun aydınlık üslubunu benimseyip, 1722'de Scalzi'de Azize There sa'nın Yüzaki tablosunu gerçekleştirdi. 1726'da Udi



nikle işığı yansıtmaya çalışmıştır.



yeralan Tierra del Fuego (Ateş Ülkesi de denir) adaları, Arjantin ile Şili arasında bölüşülmüştür. Büyük bölümü



ormanlarla örtülü olan adalarda, doğal gaz yatakları iş letilmekte, kıyıları açığında da petrol arama çalışmaları yürütülmektedir.



ne'de kent katedralini ve piskoposluk sarayını süsleyip,



1736'da Bergamo'ya giderek, Colleone kilisesinin ta van süslemelerini yaptı. Sonra yeniden Venedik'te,



tifdruk baskı: Bk. BASIM.



Gimbattista Tiepolo nun, Venedik'le Labia sarayında



Tiflis



Taptigi de boyutlu fresklerden bir ayrıntı (Antonius ile



Kleopatra'nın Buluşması, 1745'e d.-1750). Tiepolo, Halvanim rokoko üslubunu en ivi uvgulanus ressamı



szyılmaktadır.



Gürcistan'ın başkenti. Dağlar arasındaki bir havzada, 406-522 m yükseltide, kura irmağının her iki kıyısında yeralan Tiflis'in (Gürcüce Tibilisi) nüfusu 1 279 000'dir. Önemli bir karayollan ve demiryollan kavşağı olan Tif lis'te, sanayi de önemli ölçüde gelişmiştir: Elektrikli lo



komotifler yapımı, içki fabrikaları, takım tezgahları ya pimi, besin sanayisi, vb. Aynı zamanda da önemli bir



öğretim (üniversite, konservatuvar, Güzel Sanatlar Akademisi, Gürcistan Bilimler Akademisi, vb.) merke zidir.



I.S. IV. yy'da kurulan, VI. yy'dan başlayarak Karl li'nin başlıca merkezi olan kent, VII. yy. ortalarında



müslüman Araplar tarafından fethedildi. David'in yeni den bütünlüğünü sağladığı Gürcistan Krallığı'nın mer kezi olup (1122),Moğollar(1234) ve Timur (1396) tara fından yakılıp yıkıldı. Safeviler ile Osmanlılar (1578 1603; 1723-1734) arasında el değiştirip, 1801'de Rus



lar tarafından ele geçirildi. Mayıs 1918-Şubat 1921 ara sinda Bağımsız Gürcistan'ın, 1922-1936 arasında Kal kasya Cumhuriyeti'nin, o tarihten sonra da Gürcistan'ın



başkenti oldu. tifo



Eberth basili (Salmonella typhi) adlı bakterinin yol açtığı bulaşıcı enfeksiyon hastalığı. Hasta kişilerin dışkısıyla kirlenmiş besin ve sularla bulaşan tifo hastalığı, yüksek ateş, başağrılan, bitkinlik, sindirim sistemi bozuklukla



rıyla belirti verir; bazen karın derisinde mercimeği an diran pembe lekeler de gözlenir. Tedavi edilmezse,



272 TİFTİK KEÇİSİ hastaların çoğunda 2-4 haftada kendiliğinden iyileşir; ama nekahet dönemi 3-4 ay sürer ve hasta bitkindir.



Ciddi biçimlerinde, bağırsak kanamaları, kalp-damar



bozuklukları, safra kesesi-safra yolları iltihapları, hatta beyin iltihabı gibi ihtilatlar sonucu ölüme yol açabilir.



kuyruklu hayvanlardır. Etçildirler; mevsime göre mey ve de yerler. En çok tanınan türler arasında tilki ya da



Avrupa kızıl tilkisi (Vulpes vulpes), cúce tilki (Vulpes macrotis), kutup tilkisi ya da mavi tilki (Alopex lagopus), çöl tilkisi (Fennecus zerda) sayılabilir.



Modern tedavi yöntemleriyle, eski tehlikesi ortadan kalkmıştır. Ayrıca, aşılama da hastalıktan korunmayı



timar: Bk. TIMAR.



sağlar.



tiftik keçisi



timbal



Evcil keçi ırklarından biri. Tiftik keçisi (Bil. a. Capra Hir



Vurmalı çalgılar ailesinden çalgı. Üstüne zar geçirilmiş yarıküre biçiminde bakır, tahta ya da çömlek bir tekne



cus angoriensis, Ankara keçisi de denir), yaklaşık 35-40 kg ağırlığındadır. Uzun, ipek gibi beyaz tüyleri ("tiftik" adı verilir) için yetiştirilir. Bir hayvandan ortalama 2-3 kg (tekelerden 6 kg'a kadar) tiſtik alınır. Türkiye'de tiftik



keçisi yetiştiriciliği gün geçtikçe gerileyerek, 1,5 mil yon baş dolayına düşmüştür.



den oluşan timbal, genellikle çift olarak kullanılır: Yari kürelerden her biri farklı seslere akort edilir (la-re, sol



do, vb.). XVII. yy'da derilerin gerginliğini denetim altın da tutmak için, vidali kasnaklardan yararlanılmaya baş lanmış, bunun sonucunda senfonik orkestralara girmiş tir.



tifüs



"Riketsiya” adı verilen, bakterilerin tersine ancak hüc



Timişoara: Bk. TAMIŞVAR.



relerin içinde çoğalabilen mikroorganizmaların yol aç



tığı enfeksiyon hastalığı. Genellikle insandan insana be den biti aracılığıyla bulaşan tifüs, göz sümüksel zarların da kızarklık, başağrısı, yüksek ateş ve bel bölgesinde



kas ağrılarıyla belirti verir. 4-7 günde göğüs, karın, kol ve bacaklarda yerleşen, önceleri açık renkli, sonraları



koyu kırmızıya dönüşen lekeler belirir. Ayrıca, huzur



Timor



Endonezya'nın doğu kesiminde ada. Malezya takıma



dalarına bağlı Küçük Sunda adalarının en büyüğü ve en



doğuda yeralanı olan Timor'un yüzölçümü 33 850 km², nüfusu 1 600 000, merkezi Kupang kentidir. Bü



suzluk, bilinç yitimi ortaya çıkabilir. Antibiyotiklerin bu lunmasından önce beyin, kalp kası ve böbrek ihtilatları



yük bölümü dağlarla kaplı olan, tropikal iklim etkisinde



sonucunda ölüme yol açabilen hastalık, günümüzde



bilelerden oluşan halkın başlıca geçim kaynağı, ormanı



2-3 günde iyileştirilebilmektedir.



yakarak tarla açma yöntemiyle uygulanan tarımdır.



ki (sık sık tayfunlardan zarar görür) Timor'da, çeşitli ka



1520'de Portekizlilerin yerleştikleri, XVII. yy'da bati



Tijuana



ucu Hollandalılar tarafından işgal edilen Timor'da, uzun çekişmelerden sonra Portekizliler ile Hollandali



kesiminde, San Diego'nun (ABD) 20 km güneyinde ye



lar arasındaki sınır, ancak 1904'te kesin olarak belirlen di. 1942'de Japonların işgal ettikleri adanın, Batı kesi



ralan Tijuana'nın nüfusu 742 686'dır. Meksika'ya



minde, önce Hollandalıların elindeki bölüm, Porte



Meksika'da kent. Baja California eyaletinin kuzeybatı



ABD'li turistlerin başlıca giriş kapılarından biri olan



kiz'deki rejim değişikliğinden sonra da Portekizlilerin elindeki kesim (1975) Endonezya'ya katıldı. Bağımsız



besin sanayisi, kimya sanayisi, vb.



lık yanlısı devrimci cephenin (Fretilin) denetimindeki Doğu Timor da, kanlı çarpışmalardan sonra Aralık



kentte, sanayi de oldukça gelişmiştir: Dokuma sanayisi, tilki



1979'da Endonezya'ya katıldıysa da, direnme hareketi,



iç kesimlerde günümüze kadar süregeldi.



Köpekgiller ailesinden çeşitli cinslerin üyelerine verilen



ortak ad. Avustralya ve Güneydoğu Asya dışında dün



yanın her yanında yaşayan tilkiler, köpeği andıran, uzun ve sivri burunlu, sivri kulaklı, uzun ve bol tüylü Tilki ya da Avrupa kızıl tilkisi (V. vulpes), çok eski



dönemlerden bu yana, edebiyatta kurnaz bir yaratık olarak canlandınlmıştır. Kümes hayvanlarına saldırdığı için ve kürkü için aşın avlanması yüzünden, Sayısı oldukça azalmıştır.



Timoşenko, Semen Konstantinoviç Rus mareşali (Besarabya 1895-Moskova 1970). Çarlık



ordusunda assubayken Devrim'e katılan Semen Kons



tantinoviç Timoşenko, tümen Komutanlığına getirilip,



Çariçin bölgesinde Stalin ve Voroşilov'la Vrangel'in



kuvvetlerine karşı çarpıştı. Komünist Partisi'ne üye olup (1919), parti merkez komitesinde görev alarak, Polon ya'nın işgalini yönetti (1939). MilliSavunma komiserli



ğine ve mareşalliğe (Temmuz 1940) getirilip, cephenin orta bölgesi komutanlığına atanarak (Temmuz 1941),



Almanları Smolensk önünde yendi ve Rostov'u geri al



dı. Ama Harkov'da yenildi (Mayıs 1942) ve görevinden alınarak, Çin'e gönderildi (1945-1947; Mao'nun birlik



lerini yeniden örgütledi). Minsk bölge komutanlığı ya pip (1951-1960), Kazakistan'dan milletvekilliğine seçil di (1962)



timsahgiller Gavialgiller ve aligatorgillerle birlikte, soyu tükenmiş ar



TÍNBERGEN, NİKOLAAS 273 kozorlar altsınıfının günümüzdeki temsilcilerini oluştu ran sürüngen ailesi. Amerika, Afrika, Asya ve Avustral ya'ya yayılmış olan timsahgiller (Bil. a. Crocodylidae)



ailesi üyeleri, suda yaşama uyum sağlamak için değişik likler geçirmişlerdir. Sözgelimi, burun delikleri burun uzantısının tepesindedir ve kas hareketiyle kapanabilir; boğazlarındaki iç kapakçıklar, akciğerlere su dolmasını önler: Böylece timsahlar, suyun altındayken ağızlarını rahatça açabilirler. Türlerin tümü etçildir ve kendilerin den küçük bütün hayvanlara saldırır, bazı türler insan eti de yerler. Genellikle geceleri dolaşır, gündüzleri



kum setlerinde, yarı yarıya suya gömülüp geçirirler. Di



şileri yumurtalarını ırmak kıyılarındaki kumluk kesimle re bırakır, yavrular yumurtadan çıkacak duruma gelin ce, çok uzaklardan duyulabilen sesler çıkararak, yuvayı



açması için annelerini çağırırlar. Ailenin başlıca türleri



arasında uzunluğu 7 m'yi bulan Nil timsahı ya da timsah (Crocodylus niloticus ya da Crocodylus vulgaris), boyu 5 m'yi bulan Amerika timsahı (Crocodylus acutus) ve



boyu 4 m kadar olan Hint timsahı ya da bataklık timsahı (Crocodylus palustris) sayılabilir.



vas'ı yakıp yıktı. Ankara Savaşı'nda (1402) Osmanlı or



dusunu bozguna uğratıp, Bayezit'i tutsak aldıysa da, kendi adına fetihlere girişmeyerek, Anadolu'yu kendi sine sığınan Anadolu beyleri arasında paylaştırdı ve Se



merkand'a döndü. Çin'e yeni bir sefer düzenleyip (1405), Otrar'a varınca kurultayı toplayarak torunu Pir



Muhammet'i veliaht atadıktan kısa bir süre sonra öldü.



Timur Imparatorluğu Timur tarafından XIV. yy. sonlarında kurulan devlete



verilen ad. En geniş döneminde batıda Balkanlar'dan



doğuda Orta Asya'ya, kuzeyde Volga irmağı kıyıların dan güneyde Hint okyanusuna kadaruzananTimur im paratorluğu, Timur'un ölümünden (1405) sonra, so



yundan gelenlerin (Timurlular ya da Timuroğulları) bir birine komşu bölgelerde kurdukları devletlere ayrıldı. Olümünden kısa süre önce veliaht atadığı torunu Pir



Muhammet, ayaklanan kardeşlerinden Miranşah'ın oğ



lu Halil'e yenildikten sonra, veziri tarafından öldürüldü



(1406). Bunun üstüne harekete geçen Timur'un dör



düncü oğlu Şahruh, Halil'i yenip (1407) Semerkand'ı



Timuçin: Bk. CENGİZ HAN. Timuçin, Afşar Türk şairi ve yazarı (Akhisar 1939). İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Filolojisi ve Felsefe bölümle



rinde başladığı yükseköğrenimini Kanada'da Montréal



Üniversitesi Felsefe Fakültesi'nde tamamlayan (1967)



Afşar Timuçin, Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde ve Marmara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda öğre



tim üyeliği yaptı. Bir yandan da Felsefe Dergisi'ni çıka



ele geçirerek (1408), Anadolu, Arabistan ve Suriye di



şında imparatorlukta bütünlüğü yeniden sağladı. Şah



ruh'un ölümünden (1447) sonra yeniden tahtçekişme



lerinin patlak verdiği imparatorlukta, oğullarından Uluğ Bey tahtı ele geçirdi. Ölümünden sonra Horasan ve



Maveraünnehir'in Özbeklerin eline geçmesi üstüne, Timur'un soyundan Babur, Afganistan'a göçmek zo runda kalarak, Türk-Hint İmparatorluğu'nu kurdu (1526'ya doğru).



Timurlenk: Bk. TİMUR.



rip, yayın işleriyle uğraştı. Heykel adlı öyküsüyle edebiyata giren (Vatan gaze tesi, 1956) Afşar Timuçin, şiir, çeviri ve denemeleriyle tanınarak, temelde toplumcu dünya görüşüne bağlı,



ama şiirin gereklerinden kopmayan, öz ve biçim olarak bütünleşmiş bir şiir geliştirmeye çalışmış, A. Kadir'le şiir



çevirileri yapmıştır: Vietnam Şiiri (1973), Filistin Şiiri



Timurlular: Bk. TİMUR İMPARATORLUĞU.



Timuroğulları: Bk. TİMUR İMPARATORLUĞU.



(1974), Portekiz Sömürgeleri Şiiri (1975), vb.



Başlıca yapıtları: Çöl(şiirler, 1968), Descartes (Des



cartesçı Bilgi Teorisinin Temellendirilişi, doktora tezi,



1972), Böyle Söylenmeli Bizim Türkümüz kişiir, 1974; 1970 TRT Şiir Başarı ödülü), Yarına Başlamak (roman, 1975), Nâzım Hikmet'in Şiiri (inceleme 1978; 1979



TDK İnceleme ödülü), Gerçekçi Düşünme Kaynakları (inceleme, 1986), Bu Sevda Böyle Gider (şiir, 1992), vb. Timur



Timur Imparatorluğu'nun ve Timurlular sülalesinin ku rucusu ve ilk hükümdarı (Keş, Semerkand yakını 1336 Otrar 1405). Barlas oymağının Gürkan obası başbuğla



rindan Taragay'ın oğlu olan Timur, bir gece baskını sıra sında ayağından yaralanarak topal kaldığından Timur lenk(“Aksak Timur") diye anılıp, Çağatay Hanlığı valile



rinden Kazgan Han'ın buyruğuna girerek, hanın torunu Olcay Türkan'Hatun'la evlendi. Kazgan Han öldürülün



ce iyice güçlenip,Çağatay hükümdarı Tuğluk Hantara



fından doğrudan hizmete alındı. Ülkedeki iç çekişme



lerden yararlanarak Belh'te bağımsızlığını ilan edip, Se merkand'da bir kurultay toplayarak kendini hükümdar seçtirdi (1370). Art arda seferlerle Altınordu Devleti'ni ortadan kaldırıp, İran ve Irak'ı ele geçirdikten sonra, Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezit'le uzun süreli sert ya zışmaların ardından Anadolu'ya girerek, Erzincan ve Si



timüs bezi



Omurgalılarda boynun alt bölümünde yer alan organ. Dalak, bademcik ve lenf bezleri gibi lenf dokusundan yapılmış olan timüs bezi, doğumdan ergenlik çağına



kadar büyüdükten sonra, erişkinlerde gün geçtikçe kü



çülür. İşlevi tam olarak bilinmemekte, bedende yaban



ci maddelere karşı bağışıklık, kendi hücrelerine karşı da alışkanlık gelişmesini sağladığı sanılmaktadır.



Tinbergen, Jan Hollandalı iktisatçı ve istatistikçi (Lahey 1903). Rotter dam Üniversitesi'nde kalkınma planlaması dersleri ve ren Jan Tinbergen, Lahey'de Merkez Planlama Bürosu başkanlığı (1945-1955), Birleşmiş Milletler Kalkınma



Planlama Komitesi başkanlığı yap! (1960). Türkiye'ye gelip (1961), Devlet PlanlamaTeşkilatı danışmanlığın da bulundu. Ekonometriye önemli katkılar yapıp.



1969'da Nobel Ekonomi Ödülü'nü Ragnar Frisch'le



paylaştı.



Tinbergen, Nikolaas Hollandali etoloji uzmanı (Lahey 1907). Doğal koşul



274



TINTORETTO, IL



lardaki hayvanların içgüdüsel davranışlarıyla ilgili ayrın



tili gözlemleriyle nesnelci etolojinin kurucuları arasında yeralan Nikolaas Tinbergen, 1951'de içgüdü hiyerarşisi konusunda önemli bir kuram geliştirdi. 1973'te Nobel Tip ve Fizyoloji Ödülü'nü K. Lorenz ve K. von Frisch'le



tiroit: Bk. TİROYÍT. tiroksin: Bk. TİROYİT.



paylaştı.



Tintoretto, il İtalyan ressamı (Venedik 1518-ay.y. 1594). Tizia no'nun yanında kısa süre çalışan il Tintoretto (asıl adı la copo Robustidir), sonra kendi atölyesini açtı. Roma'ya



bir yolculuk yaparak Sistina kilisesindeki Son Yargi yı görüp (1546'da Madonna dell'Orta'da yaptığı Son Yar gida bundan esinlendi), Vicenza yakınlarında bir saat kadranına freskler çizdikten sonra, Rialta kıyısında bir



evin cephesini süsledi. Kardeşi ile kendinin mum işıkla nyla aydınlatılmış bir tablosunu yapıp (bu işık-gölge oyunundan yararlanmayı ömrü boyunca sürdürdü), Santa Maria dei Servi kilisesinde çalıştı. Sonra ilk başya



pitlarını verdi: Yemek (1547), Kölenin Mucizesi (1548),



vb. Büyük süslemeler yapmak için Santa Maria dell'Or ta manastırının hizmetine girip, Altın Dana, Sina Dağın da Musa, Son Yargıyı yaptı. Aziz Marco'yu bulutlardan inerken gösteren Aziz Marco'nun Mucizesi şiddetle



eleştirilince tabloyu geri aldıysa da, çok geçmeden ünü yaygınlaşınca, tablo istenmekle kalmayıp, aynı türde



yenilerini yapması önerildi. 1556'da Veronese'yle bir likte Venedik Dukalık sarayının meclis salonunu sūsle



mekle görevlendirilip, Friedrich Barbarossa'nın Taç Giymesi ve Aſoroz Edilmesi, Son Yargı fresklerini yaptı.



Tirol



Avusturya'nın batı kesiminde il. Alp dağları arasında, lon irmağının yukarı havzasında yeralan Tirol'un yüzöl çümü 12 649 km?, nüfusu 630 358, merkezi İnns



bruck'tur. Başlıca gelir kaynağını turizmin (Kitzbühel, vb. ünlü kış sporları merkezleri) oluşturduğu ilde, hay



vancılık (sığır yetiştiriciliği) ve sanayi (metalürji; dokuma ve besin sanayileri) de oldukça gelişmiştir.



Rhaetialıların yaşadıkları, İ.Ö. 15'ten başlayarak ro malılaştırılan Tirol bölgesi, VI. yy'dan sonra Bavyeralılar tarafından sömürgeleştirildi. Ortaçağ'da bir kontluk ha line getirilip, 1363'te Habsburglara bağlandı. XVI. yy'da önemli ayrıcalıklar elde edip, 1805'te Bavyera'ya birakıldı. Bavyeralılara karşı bir halk ayaklanmasının, önderi Andreas Hofer'in (1767-1810) Mantova'da kur



şuna dizilmesiyle bastırılmasından sonra,



1814'te



Avusturya'ya geri verildi. Tirol Kontluğu'na, dili ve kül türü İtalyan olan Trento piskoposluğunun bağlanma



sından sonra, İtalya'nın bölge üstünde hak iddia etme ye başlaması sonucunda, Saint-Germain Antlaşma sı'yla (1919), Trentino ve Bolzano ilini oluşturan kesimi İtalya'ya bırakıldı.



1564'te, Scuola'nın tavanını süslemek için Venedikli



tiroyit



sanatçılar arasında açılan yarışmaya Aziz Marco'nun uriinrütablosunu karşılıksız olarak gönderince, bütün



Omurgalıların boynunda yeralan salgı bezi. Boynun



yapının süslenmesiyle görevlendirildi. 1587'ye kadar orada çalışarak altmışiki tablo yaparken, bir yandan da,



Dukalık sarayının süslemesini sürdürdü: Adaletin Elin



den Kılıç ve Teraziyi Alan Duka Prioli, Venedik'e Dün



ya İmparatorluğunu Veren Jüpiter, Denizler Kraliçesi Venedik, Riva Savaşı, Argenta Savaşı, Inebahtı Savaşı,



Gelibolu Savaşı. 1568-1592 arasında San Marco kilise



sinin mozaikleri için karton taslaklar yapıp, Veronese



ölünce büyük meclis salonunu bir Cennet freskiyle süs lemekle görevlendirildi.



Öbür yapıtları: Yaratılış, Adem ile Havva, Çobanla nin Tapınması, Vebalları İyileştiren Aziz Augustinus, Mısır'a kaçış, Azize Magdalena, İsa'nın Vaftizi, Çarmi ha Geriliş, Bakkhos ve Ariadne, Vulcanus ile Kykloplar, Battista Marossini, vb.



tipo baskı: Bk. BASIM. Tir: Bk. SUR. Tiran



Arnavutluğun başkenti ve en büyük kenti. Ülkenin batı



ön-alt bölümünde, soluk borusunun önünde yeralanti



royit (tiroit, kalkan bezi de denir), ortada birbirine bağlı iki loptan oluşur; iki farklı hormon salgılar. Bunlardan iyot içeren tiroksin hormonunun salgılanmasını, hipod



fizden salgılanan tirotropin adlı hormon düzenler. Ti roksin, sinir sisteminin gelişmesi için gerekli olmasının



yanı sıra, metabolizmaya katılan dokularda isı oluşu munu artırır; eksikliği guatra, fazlalığı aşırı ısı üretimine



ve huzursuzluğa yol açar. İkinci hormon kalsitonin, yavru hayvanlarda kandaki kalsiyum düzeyi normalin üstüne çıktığı zaman salgılanır. Tirren denizi Akdeniz'in Italya yarımadası, Sicilya, Sardinya ve Korsi ka arasında kalan bölümüne verilen ad. Genişliği 300 km, en derin yeri 2 000 m olan Tirren denizinin (Tiren denizi de denir), kıyılarında Napoli, Salerno, Palermo, vb. limanlar yeralır.



tirsibalığı Sardalyagiller ailesinden balık cinsi. Akdeniz'in batı, At



las okyanusunun kuzeydoğu kesimlerinde yaşayan tir sibalığı cinsi (Bil. a. Alosa) üyeleri iri, ağır gövdeli balık



kesiminde, Adriya denizi kıyısından 30 km kadar içerde



lardır. Ağızları eğri, yüzleri kısa, kuyruk yüzgeçleri par



olan kent, ülkenin başlıca sanayi (dokuma sanayisi, si



navutluk'un başlıca limanı Draç'a demiryoluyla bağlı



(Alosa fallax nilotica).



ve öğretim (universite) merkezidir.



Tirso de Molina



Tiren denizi: Bk. TİRREN DENİZİ.



Ispanyol tiyatro yazarı (Madrid 1583'e d.-Soria 1648).



yeralan Tiran'ın (ya da Tirana) nüfusu 238 100'dür. Ar



gara ve ayakkabı fabrikaları, süt ürünleri fabrikaları, vb.)



lak renklidir. Türkiye sularında, cinsin iki türü yaşar: Ka radeniz tirsibalığı (Alosa bulgarica), benekli tirsibalığı



Merced'tarikatına girip (1601), dönemindeki edebiyat



TITUS



275



tartışmalarına katılan Tirso de Molina (asıl adı Fray Gab



sinirinda, 3810 m yükseltide yeralan, dünyanın en yük



kısa öykülerini taklit eden anlatılar (Los Cigarrales de Toledo (Toledo'nun Bahçeleri, 1621'e d.); vb), entrika



300 km', en derin yeri 280 m'dir.



riel Tellez' dir), gongoracılığı şiddetle eleştirdi. Italyan



sekte yeralan golü olan Titicaca golunün yüzölçümü 8



komedileri (Don Gil de Las Calzas Verdes (Yeşil Poturlu Don Gil, 1617); vb.), tarihsel dramlar (La Prudencia en



Tito



La Mujer (Kadinda Temkinlilik, 1635]), aşk konulu



Yugoslav devlet adamı (Kumrovec, Hırvatistan 1892



dramlar (Don Juan tipinin ilk taslağını çizdiği El Burlador de Sevilla (SevillalıKadın Avcısı, 1625'e d.); Los Aman tes de Teruel (Teruel Âşıkları, 1635); vb.) ve dinsel



Lyublyana 1980). Avusturya-Macaristan ordusunda



dramlar (El Condenado por Desconfiado (Inançsızlığı



1945'ten olumune



Yüzünden Cezalandırılan 'Mahkûm 1635); vb.) yazdı.



(1980) kadar



Lope de Vega'dan sonra en başarılı İspanyol tiyatro ya



Yugoslavvay



zani sayılmaktadır.



yöneten Tito



Tiryaki Hasan Paşa: Bk. HASAN PAŞA,



ülkelerin tersine. SSCB'ye karsi



obur sosyalist



TİRYAKİ.



bagımsız bir



siyaset izleyerek Batı ülkeleriyle dostça ilişkiler



Tiryaki Mehmet Paşa: Bk. MEHMET PAŞA,



kurmuş, kendine



TİRYAKİ.



özgü



merkeziyetçilikten uzak bir sosyalizm



Tisza



anlayışı



geliştirmiştir.



Orta Avrupa'da ırmak. Ukrayna Karpatları'nda doğan Tisza (Çekçe Tisa), bir süre Macaristan-Slovakya sinirini



izleyip, Macaristan'da aktıktan sonra, Sırbistan'a gire rek, Belgrad'ın 45 km kuzeyinde Tuna irmağına karışır. Uzunluğu 997 km olan ırmağın, 725 km'si ulaşıma el verişlidir.



çarpışırken Ruslara tutsak düşen (1915) Tito (asıl adı lo



sip Broz dur), Kızılordu'ya katıldı (1917-1923). Yugos



lavya'ya dönünce Komünist Partisi'nin kuruculan ara



sında yeralıp, birçok kez tutuklandı (özellikle 1928 1934 arasını cezaevinde geçirdi). Serbest bırakılınca



Moskova (1934) ve Paris'e gidip (1936), İspanya iç sa Titan: Bk. TİTANLAR.



titan



Periyodik çizelgenin IVB grubunda yeralan kimyasal element. Simgesi Ti, atom sayısı 22, atom ağırlığı 47,9



olan titan (titanyum da denir), beyaz renkli, çok sert bir katıdır (yoğunluğu 4,5); 1 660 "C'a doğru ergir; soğukta



yüzeysel olarak yükseltgenir. 1791'de William Gregor



tarafından bulunmuş, 1831'de Liebig tarafından rutil den elde edilmiştir. Rutilin ana bileşeni olan titan dioksit ya da titanik asit anhidriti (TiO,), 1600°C'ta ergiyen, çö



zünmeyen, titan beyazı" adiyla boyacılıkta kullanılan



beyaz bir katıdır. Başlıca filzleri rutil (TiO2) ve ilmenit ten (FeTiOs) elde edilen titan ve alaşımlarından, yıp



ranmaya karşı direnci, özgül ağırlığının düşük olması ve ilgi çekici mekanik özellikleri nedeniyle havacılıkta



ve uzay sanayisinde, ayrıca tepkili motor parçaları, füze, vb. yapımında yararlanılır.



Titanlar



Eski Yunan mitolojisinde, Olympos tannlarından önce ki tanrılar. Altısı erkek, altısı kadın on iki tanrı oldukları na, Zeus tarafından yenilerek (Titanlar Savaşı), dünya



nin yönetimini Olympos tanrılarına bıraktıklanna inani



vaşına uluslararası tugayların gönderilmesini düzenle



di. Yugoslav Komünist Partisi genel sekreteri olarak ül kesine dönüp (1937), İkinci Dünya Savaşı'nda işgalcile re ve işbirlikçilere karşı gerilla savaşını başlattı. Partizan larla gerçek bir ordu kurarak, 1944'te Kızıl Ordu'yla



Belgrad'a girip, cumhuriyet ilan edildikten (29 Kasım



1945) sonra, hükümet başkanlığına ve başkomutanlığa



getirildi (7 Mart). Öbür halk cumhuriyetleriyle dostluk anlaşmaları imzalayıp (1946 ve 1947), Atina hükümeti ne ayaklanan Yunan komunistlerini destekledi (1946).



Kominform'un buyrultularına karşı çıkarak (1948), SSCB ve öbür halk demokrasilerine karşı bağımsız bir



tutum takınıp, Batı ülkelerinden ve ABD'den para yar dımı aldı (1951). Türkiye'yle Ankara (1953), Yunanis



tan'la Bled (1954) antlaşmalarını imzaladı. SSCB'yle iliş



kilerini düzeltmekle birlikte (1955), Batı devletleriyle iyi ilişkilerini sürdürüp, Belgrad (1961-1963) ve Kahire



(1962) konferanslarıyla, "bağlantısız ülkeleri bir araya toplamaya uğraştı. Yugoslavya Federasyonu'nun bū



tünlüğünü ve ülkenin bağımsızlığını korumak için, Ko



münist Partisi'nde azınlıklara seslerini duyarma olana ğını tanıyıp (Mart 1969), çeşitli devlet başkanlarını (R. Nixon gibi) kabul etti; kendisi de yabana ülkeleri ziya ret etti. 16 Mayıs 1974'te, Anayasa'ya uygun olmayan



olağanüstü bir kararla ömür boyu cumhurbaşkanı ilan edilip, Haziran 1976'da Türkiye'yi ziyaret etti.



lirdi.



Titus



titanyum: Bk. TİTAN.



Roma imparatoru (Roma I.S. 39-Aquae Cutiliae, Sabina



Titicaca gölü Güney Amerika'da göl. And dağlarında, Bolivya-Peru



81). Vespasianus'un büyük oğlu olan Titus (tam adı Ti



tus Flavius Sabinus Vespasianus'tur), Neron'un sarayın da Britannicus tarafından yetiştirildi. Germania ve Bre lagne'de askeri tribunusluk yapıp, Neron õlünce, Ves



pasianus'u iktidara getiren olaylarda önemli rol oynadı.



276



TITUS LIVIUS



Kudüs'ü alıp (70), Roma'ya dönünce (71), iktidarı ba basıyla paylaşarak, babası ölünce (79) Roma'da yapım larını babasının başlattığı birçok anıtı (Colsseum, Ves pasianus tapınağı, vb.) tamamlatu.



Titus Livius Romalı tarihçi (Padova İ.Ö. 59-Roma I.S. 17). Uzun sü



re Padova'da yaşadıktan sonra Roma'ya giden Titus Li



vius, Augustus'un sarayının gözde kişileri arasına girdi. Başlıca yapıtı olan 142 kitaplık Roma Tarihinde, kuru



luşundan I.S. 9 yılına kadar Roma İmparatorluğu'nun



tarihini



Ama, yansız bir tutumla yazılmış bu



yapıtından günümüze yalnızca, kuruluştan İ.Ö. 293'e kadar geçen olayları ve ikinci Pön Savaşı'ndan Üçüncü



Makedonya Savaşı'nın sonuna (l.Ö. 167) kadar geçen olayları anlatan birkaç kitap ile bazı ayrıntılar kaldı.



tiyatro Bireyin toplumsal ya da bireysel yaşayışından çeşitli ke sitlerin, gerçeklere uygun bir biçimde ve kurmaca bir yapıda sahnede gösterilmesi ilkesine dayanan sanat da



li. Tiyatro terimi ayrıca, dram, trajedi, komedi, vb. tiyat



ro türlerinin topluca belirtir; tiyatro oyunlarının oynan dığı yere de "tiyatro" denir.



1.0. II. yy'dan kalma bu mozaikte, sahneye çıkmaya



Tiyatro, çoğunluğa yönelen bir sanattır; bu yönüyle de tam bir halk sanatıdır. Bireysel özellikleri ve toplum



Müze, Napoli.)



sal konumuyla ele alınan insan, iyi ya da kötü yanlarıyla belirli bir bakış açısından, belirli düşünceleri dışa vur mak için olaylar dizisi içinde açımlanır, sergilenir. Tiyat



kimselerdir. Hemen her yapıtta bir ya da birkaç önemli kişi vardır; bütün olaylar dizisi bu kişi ya da kişilerin çev



ronun eğlendiriciliği ile öğreticiliği iç içedir; ama bu öğ reticilik, sanatsalkaygılar gözetilerek gerçekleştirilmeye çalışılır. Seyirci edilgin değil, etkin bir tutum takınmaya yöneltilir. Tiyatro araştırmacıları, tiyatronun kaynağını ikili öze



bağlarlar: Tarihsel õz; evrensel öz. Tarihselöz, toplum halinde yaşayan insanın ilişkilerini, düşünce, siyaset, toplum ve kültür eğilimlerini inceler,lirdeler, eleştirir.



Evrensel öz, insanın varoluşunu, degişmez özellikleri ve tarihsel gelişmesi içinde değerlendiren, seyirciyi dü şünmeye, yargılamaya ve karar vermeye yönelten bir eğilimdir. Tiyatronun edebiyatın bir türü mü yoksa edebiyattan ayrı bir tür mü olduğu konusu çok tartışılmıştır. Bazı



araştırmacılar tiyatroyu edebiyattan ayırmazken, bazi ları tiyatronun edebiyattan ayrı, kendine özgü kuralları ve özellikleri bulunan bir yaratma eylemi olduğunu ileri



sürmektedirler. Tiyatronun ayrı bir yaratma olduğunu ileri süren araştırmacıların dayandıkları en önemli sav,



edebiyaun tek kişinin yaratıcılığının sonucu olarak orta



ya çıkması, tiyatronunsa bir ekip çalışmasının ürünü ol masıdır. Gerçekten de, seyirciye sunulan bir tiyatro ya pitinda, birçok kimsenin emeği vardır. Oyun yazarı, or taya belirli bir metin koyar; yönetmen, bu yapıtta işle



nen bireysel, toplumsal, siyasal konu ve sorunlardan



hangisinin vurgulanacağını belirleyip, bazı yerleri de



giştirir; hatta yeni bölümler ekler (özetle, ikinci bir yazar



gibidir). Dramaturg, oynanacak oyunların seçiminden



sorumludur; ayrıca basın sözcülüğü yapar; tiyatro yö



neticisine yardımcı olur; tiyatro dergisinin (varsa) so rumlusudur; yönetmen ve oyunculara danışmanlık ya



par; oyun yazarlarına yardımcı olur.



Tiyatroda kullanılan “oyun", "piyes” sözcükleri hem



yazılı metni, hem de sahnelenen yapıtı anlatır. Bir tiyat ro oyununda üç önemli öğe vardır: Olay; kişiler; yer ve



zaman. Olay, günlük yaşamdan, tarihten ya da herhan



gi bir alandan alınabilir. Kişiler, olayların içinde yeralan



hazırlanan tiyatro oyuncuları canlandırılmıştır. (Ulusal



resinde geçer. Yer ve zaman öğesi, çeşitli biçimlerde



belirtilir.Yazılı metinde, tiyatro yazarı, özel bölümler halinde yer ve zaman konusunda bilgiler verir; sahne



lenen yapıttaysa, bunlar çeşitli tekniklerle (eşyalar, sah ne düzenlemesi, ışık oyunları, film, slayt, vb.) anlatılır.



Bir tiyatro yapıtında olaylar genellikle üç evrede ta



mamlanır: Serimde, kişiler ve konu tanıtılır; düğümde,



olaylar karmaşık bir hal alır ve seyirciyi meraka sürük ler; çözümdeyse, olay kesin bir çözüme ulaşır. Ama her tiyatro yapıtında bu bölümler görülmez; bazen ti yatro yazarı ya da yönetmeni, olayların çözümünü se yircinin düşgücüne bırakabilir. Tiyatro yapıtları, olayların gelişmesine göre bazı bö lümlere ayrılır: Perde, ana bölümleri gösterir; sahne,



ana bölümler içindeki her bir parçayı belirtir. Tiyatro yapıtlarında konuşmalar da özel adlarla anılır: Karşılıklı konuşmaya, “diyalog", bir kişinin tek başına konuşma sina, "monolog", tek tek kişilerin uzun, coşkulu konuş. malarına, "tirad" adları verilir.



Tiyatro sanatının iki temel biçimi vardır: Benzetmeci



nitelikteki dramatik tiyatro; göstermeci nitelikteki epik tiyatro. Benzetmeci nitelikteki dramatik tiyatro, oyunun metni kadar, sahneleme, oynanış ve sahne düzeni tek



niği bakımından da, oynanmakta olan oyunda gerçek yaşamın yanılsamasının yaratılmak istendiği tiyatro tū



rüdür. “Dramatik tiyatro" terimi, Bertolt Brecht'in aris totelesçi tiyatroyu belirtmek için kendi "epik tiyatro" kavramına karşıt olarak ortaya koyduğu bir terimdir.



Dramatik tiyatro, Aristoteles'in ortaya koyduğu “üç bir lik kuralı"na göre kurulan, gelişen ve içinde trajik görü



şü barındıran, kapalı tiyatro özellikleri taşıyan tiyatro



anlamında kullanılır. Dramatik tiyatroda, seyirci, olay



ların akışı içine sokulur; dünya nasılsa öyle kabul edilir; gerçekliğin düşüncede belirlendiği benimsenir.



Göstermeci nitelikteki epik tiyatro'da, seyirci, sah



nede gösterilecek olanlardan eleştirel sonuçlar çıkar maya yöneltilir. Brecht, toplumsal gerçeği, somut bir



TİYATRO



277



konuşmalara ya da sıradan sözlere yer verilmez.



biçimde yaşayan tablolar halinde canlandırmayı, seyir ciyi bu gerçekler üstünde düşünmeye, yargı vermeye yöneltmeyi ve toplumsal düzeni değiştirme çabasına sokmayı amaç almıştır. Epik tiyatroyu, kökleri Çin tiyat



yunanca, “tragos” (keçi) ve “odos“ (tūrkü) sözcüklerin



"açık biçim" özelliklerinden ve Piscator'un siyasal tiyat



rambos” korosunun okuduğu türküler, trajedinin doğ



rosundan yararlanarak oluşturmuştur. Epik tiyatroda en önemli öğe yabancılaştırmadır. Yabancılaştırma şu



anlatan ve anlattıklarını oynayan bir oyuncu çıkarmış,



rosuna kadar uzanan göstermeci tiyatro özellikleri ile



yönden önemlidir: Bir kimse, bir oyuncuyla kendini öz deş kılarsa, ne olup bittiğini tam olarak göremez; oysa



olayın dışında seyirci durumunda olan bir kimse, neler olup bittiğini daha iyi anlar ve sağlıklı sonuçlar çıkarıp bir karara varabilir. Dolayısıyla her an, tiyatro binasının



içinde bulunduğunun ve bir tiyatro seyrettiğinin bilin cinde olmalıdır. Bunun için de, duygunun desteğinde,



Trajedinin tarihçesi. Trajedi (ya da tragedya) terimi,



den türetilmiştir. Şarap tanrısı Dionysos adına yapılan



şenliklerde keçi ayaklı satirlerin kılığına giren "dithy



masına yolaçmış, İ.Ö. VII. yy'da Thespis, sahneye olayı



böylece diyalog ve ilk tiyatro doğmuştur. Aiskhylos, sahneye ikinci oyuncuyu çıkarıp, koronun önemini



azaltarak, diyaloglara daha çok önem vermiştir. Sop



hokles, oyuna üçüncü kişiyi eklemiştir. İ.Ö. VI.yy'ın or



talarına doğru Atina tiranı Peisistratos, "Büyük Diony sos" şenliklerinde yarışmalar açtırmış, Thespis, trajedi



yarışmasında birinciliği almış ve bu gelenek sonraki yıl



ön planda akıl olmalıdır. Buna paralel olarak, tiyatro yapıtları ikiye ayrılır: Ka



larda da sürüp gitmiştir.



özgü bir yöntemdir. Kapalı biçimde olay, yer, zaman



edebiyatında Racine ve Corneille, Elizabeth dönemi



palı biçim; açık biçim. Kapalı biçim, dramatik tiyatroya



Eski Yunan edebiyatında Aiskhylos, Sophokles, Euri



pides, eski Latin edebiyatında Seneca, Fransız klasik



bağlantılı olarak gelişir. Oyundaki her bölüm, birbirine



İngiliz tiyatrosunda Shakespeare, başlıca trajedi yazar larıdır. Daha sonraki çağlarda trajedi, düzyazı biçimine



arasında kapalı ve doğrudan bir iletişim vardır; seyirci



rüp gitmiştir.



birliği vardır. Olaylar belirli bir sona doğru, birbiriyle neden-sonuç ilişkileriyle bağlıdır. Oyuncu ile seyirci



nin sahnede olanları “yaşaması sağlanır (hiç değilse



amaç alınır). Açık biçim, göstermeci nitelikteki epik tiyatroya öz gü bir yöntemdir. Olaylar belirli bir bitişe doğru gitmez;



dönüşmüş, insanlık durumlarını anlatan bir içerikte sü Komedi. Olayların ve insanların gülünç yanlarını konu



edinen oyun türüne “komedi", ("komedya", "güldürü"



de denir) adı verilir. Komedide de öğretici bir amaç go



rülür: Toplumda ya da insanlarda görülen bazı bozuk



oyunun bölümleri arasında organik bir bağ yoktur; sah nelemede montaj tekniği uygulanarak film, belge, pro jeksiyon gibi tiyatro dışıöğler kullanılır. Oyuncu,seyirci lere doğrudan seslenir ya da şarkılar yoluyla, olup bi tenler konusunda bilgi verilir. Oyuncular her davranış



luklar gülünç yönleriyle ortaya koyularak, seyircileri



larıyla sahnede rol yaptıklarını gösterirler. Seyircinin



ve üslupta soyluluk aranmaz, kaba ve teklifsiz sözler



olayları yaşaması değil, olayları dıştan görüp değerlen dirmesi, eleştirmesi ve yargılaması sağlanmaya çalışılır. Tiyatro yapıtları edebiyat akımlarına göre de sınıflan



güldürürken, düşünmeye ve doğruyu bulmaya yönelt mek. Bunun için konular, içinde yaşanılan çağdan ve



çağdaş kişilerden alınır. Kişiler halktan kimselerdir. Acıklı olaylar seyircinin gözü önünde canlandırılır. Dil kullanılabilir.



Komedinin kökeni, I.Ö. V. yy'da, eski Yunanistan'da



dırılabilir: Dışavurumcu tiyatro; eleştirel gerçekçi tiyat



yapılan Dionysos senliklerindeki toplu danslara, "phal los" geçit törenlerine ve türkülerine dayanır. Önceleri



ro; gerçekçi tiyatro; gerçeküstücü tiyatro; izlenimci ti



yalnızca Lenaia (Kır Dionysosu) şenliklerinde oynanır



yatro; doğalcı tiyatro; saçma tiyatrosu ya da uyumsuz tiyatro; vb.



ken, sonraları "Büyük Dionysos" şenliklerindeki yans malara da alınmıştır.



Tiyatro yapıtları, yazı türlerine göre ikiye ayrılır:



Komedinin tarihçesi. Eski Yunan komedisi üç evreden



Manzum tiyatro; düzyazı tiyatro. Tiyatroda önceleri şiir



geçmiştir: Eski komedi; orta komedi; yeni komedi. Eski



(nazım) ağır basmış, eski Yunan trajedilerinin tümünde,



Elizabeth dönemi Ingliz tiyatro yapıtlarında nazım, bas lica oyun dili olmuştur. XVIII. yy'dan sonraysa tiyatro da, düzyazı önem kazanmaya başlamıştır.



BAŞLICA OYUN TÜRLERİ



komedinin etkisi altında gelişen Latin Rönesansı'ndan



beri komedi, bütün dünya edebiyatlarında yaygın bir tür olmuş ve kendi içinde alt türlere ayrılmıştır: Karak ter komedisi (insanın gülünç ve aksayan yönlerini konu edinir); tõre komedisi (toplumun belirli bir döneminde



Trajedi. Ilk örnekleri eski Yunan edebiyatında görülen,



bozuk, tutarsız töreleri, anlayışları ele alır); entrika ko



seyircide “acıma ve korku” duyguları uyandırarak ruhu tutkulardan arındırma (katharsis: "iç arınma") amacıyla



medisi (oyun düzeninde bazı karışık durum ve olayların



ortaya çıkmasıyla, çoğunlukla güldürmeyi amaçlar); fars (güldürücü motifler, kulak ve zihinden çok, göze ve



verilir. Trajedide konular, mitolojiden ya da tarihten



duyumlara seslenir); entrika komedisinin bir çeşidi olan



"



yazılan oyun türüne trajedi" ("tragedya" da denir) adı alınır. Kişiler doğaüstü varlıklardan (tanrılar, tanrıçalar, yarı tanrılar) ve soylu sinif insanlarından (krallar, ünlü



kahramanlar) oluşur. Öğretici ve eğitici bir amaç be nimsenmiştir; erdem ve ahlâksal değerler yüceltilir. A



cikli olaylar (yaralama, öldürme, vb.) sahnede geçmez;



konuşmalarla, haberciler aracılığıyla verilir. Üç birlik kuralına uyulur: Olay birliği (tek bir ana olayın anla tılması); yer birliği (olayın başından sonuna kadar aynı yerde geçmesi); zaman birliği (olayın 24 saat içinde geçtiği izleniminin verilmesi). Eski Yunan trajedileri,



diyalog ve koro bölümlerinden oluşur. Diyaloglar, ya pitin dramatik bölümleri, koronun okuduğu şarkılarsa lirik bölümleridir. Koro, olayın akışına karışmaz; hal



kın görüşünü ve sağduyusunu temsil eder; kişilere çe şitli olaylar ya da tutumlarla ilgili öğütler verir. Man zum olan trajedilerde ciddi bir üslup kullanılır; kaba



vodvil (kaba saba şakalar, entrikalar, söz oyunları ve yanlış anlamalar büyük bir yer tutar; opera-komik, vod vilden türemiştir). Dünya edebiyatının en ünlü komedi yazarlarının



başlıcaları arasında eski Yunani edebiyatında Aristop hanes, Menandros, Latin edebiyatında Plautus, Teren



tius, Fransız edebiyatında Molière, Ingiliz edebiyatında Ben Jonson, Shakespeare, Oscar Wilde, Bernand Shaw, Alman edebiyatında Kleist, Lessing, İtalyan ede biyatında Goldoni, Pirandello, Rus edebiyatında Go gol, Çehov sayılabilir. Dram. "Dram" terimi XVIII. yy'dan sonra trajedi ve



komedi türleri dışında, üçüncü bir oyun türünü belirt mek için kullanılmıştır.



Dramin tarihçesi. Eski Yunan tiyatrosunda, trajedi



ile komedi arası bir tür olan satirik dram bulunmakla



278



TİYATRO



Pirandello, C. Bertolozzi, Norveç edebiyatında H. Ib sen, İsveç edebiyatında A. Strindberg, ABD edebiyatın da T. Williams, A. Miller sayılabilir. TÜRK TİYATROSU Eski Türk toplumunda aşağı yukarı tümü dinsel içerikli olan seyirlik oyunların yanı sıra bazı toplumsal olaylar



da danslı, taklitli oyunlar biçiminde sergilenmiştir. Türk edebiyatında Karagöz ve Ortaoyunu, hattâ meddah, komedi temeline dayanır. Batılı anlamda ko



mediyse, Türkiye'de Tanzimat döneminde, özellikle Molière çeviri ve uyarlamalarıyla (Ahmet Vefik Paşa, Ali



Bey, Teodor Kasap, Şinasi) ortaya çıkmıştır. Daha son raki dönemlerde İbnürrefik Ahmet Nuri (vodvil), Musa hipzade Celal (töre komedyası), Reşat Nuri Güntekin,



Ahmet Kutsi Tecer, modern komedi anlayışıyla yapit Victor Hugo'nun manzum dramı Hernani'nin 25 Şubat 1830'da Paris'te ilk kez sahnelenişini canlandıran bir resim. Klasik dramın kurallanni altüst eden Hernani, yeni klasisizm yandaşlar ile romantizm yandaşları arasında bûyük



tartışmalara yol açnuştır. (tek örneği Euripides'in Kyklops'dur) birlikte, Latin ede



biyatında dram örnekleri görülmez. XVIII. yy'da Fran



sız filozofu ve yazarı Diderot'nun oluşturduğu oyun tü rūne, "burjuva dramı" ya da "ciddi tür" adı verilmiştir. Burjuva dramında, günlük olaylar işlenmiş, orta sınıf halkın duygularına ve beğenilerine seslenilerek erdem ler yüceltilmiş, düzyazı dili yeğlenmiştir. İngiltere'de Shakespeare, klasik tiyatronun konu birliği dışındaki



bütün kurallarını yıkmış, zaman ve yer birliğini gözet memiş, acıklı olaylar ile komik olayları iç içe girmiş bi çimde sahnede seyircilere sunmuş, yüksek kişilerin ya ninda halktan kişilere de yer vermiş, nazım ile düzyazıyı birlikte kullanmıştır. Diderot'nun düşünceleri, Alman edebiyatında da etkili olmuş ve Lessing, Goethe, Schil ler, burjuva dramı ile "tarihsel dram"ın başlıca örnekle rini ortaya koymuşlardır.



Fransa'da XIX. yy'ın ilk yarısında klasisizme tepki olarak doğan romantizm akımı içinde, tiyatro alanında



Shakespeare'den, Alman dram sanatından ve İtalyan ti yatro yazan Manzoni'nin tiyatroyla ilgili kuramlarından etkilenilmesiyle, "romantik dram" türü doğmuştur. Bu akımın öncüsü olan Victor Hugo, Cromwell adlı yapı



tinin önsözünde romantik dramı şu sözlerle tanımla



mıştır: "Dramın özelliği'gerçek'tir. Gerçek, iki tipin, yü



ce ile gülüncün birleşmesinden doğar; bu iki tip,dram da olduğu kadar, yaşamda ve yaratılışta da karşı karşıya



gelirler." Romantik dram, psikolojiden çok lirizme yö nelmiş, tarihin herhangi bir döneminden ya da günlük



yaşamdan alınan konuları işlemiş, klasik tiyatronun üç birlik kuralına (özellikle yer ve zaman birliği) uymamış,



kişilerini her sınıftan insanlar arasından seçmiş, "yerli



renge" önem vermiş, hem nazımla, hem de düzyazıyla yazılmıştır.



Romantizmden sonraki gerçekçilik, doğalcılık, sim



gecilik, gerçeküstücülük, varoluşçuluk gibi edebiyat



akımları etkisinde yazılan dramlarda, çeşitli biçim ve



içerik değişiklikleri yapılmış ve dram (çağdaş dram),



"ciddi oyun” türünün anlatım aracı olarak yaygınlaşmış. tur.



Dünya edebiyatında çağdaş dram (ciddi oyun) tü ründe başarılı yapıtlar veren tiyatro yazarları arasında



Fransız edebiyatında A. Salacrou, J. Anouilh, J. Coc



teau, Alman edebiyatında G. Hauptmann, G. Büchner,



Rus edebiyatında A. Çehov, N. Gogol, L. Tolstoy, M.



Gorki, Turgenyev, A. Ostrovski, Irlanda edebiyatında). Synge, B. Shaw, S.OʻCasey, Italyan edebiyatında Luigi



verenler arasında da Haldun Taner, S. Kudret Aksal,



Turgut Özakman, Refik Erduran, Aziz Nesin, Cahit Atay, vb. sayılabilir.



Batı tiyatrosu etkisinde gelişen Türk tiyatrosu üç dö nemde ele alınarak incelenebilir: Tanzimat tiyatrosu (1839-1908); Meşrutiyet tiyatrosu (1908-1923); Cum



huriyet tiyatrosu (1923'ten günümüze).



Tanzimat tiyatrosu. Batı tiyatrosu Türk toplumunda, ya



bancı tiyatro toplulukları aracılığıyla tanındı. İstanbul, İzmir gibi kentlerde çeşitli tiyatro binaları yapıldı; özel likle Ermeni azınlıklar, önce Ermenice, daha sonra da



Türkçe oyunlar sergilediler. Saray da bu oyunlara ilgi gösterince Çırağan, Dolmabahçe ve Yıldız saraylarında



tiyatro binaları yapıldı. Asya Tiyatrosu'nun kurucusu olan Güllü Agop, bu tiyatrosunu Osmanlı Tiyatrosu'na dönüştürerek, Gedikpaşa Tiyatrosu'nda temsiller ver meye başladı. Türk yazarlarının (Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Abdülhak Hamit, Ali Bey, Ebüzziya Tev fik) tiyatro türünde yapıtlar vermesine, Türk sanatçıları



nin sahneye çıkmasına büyük katkıda bulunan Gedik paşa Tiyatrosu, Namık Kemal'in Vatan yahut Silistre ad li oyununun seyircide coşkunluk yaratması üstüne, ön ce denetim altına alındı; Ahmet Mithat Efendi'nin Çer



kez Özdenleri adlı oyununun saraya jurnal edilmesi so nucunda da, yıktırıldı (1882).



Dönemin ikinci önemli girişimi de, Ahmet Vefik Pa şa'nın Bursa valiliği sırasında kurduğu Bursa Tiyatrosu oldu. Oyuncuları arasında Tomas Fasulyeciyan, Ahmet Fehim ve Küçük İsmail Efendi'nin yeraldıkları Bursa Ti. yatrosu topluluğu, Molière'in birçok oyununu sahnele di. Ne var ki, birkaç yıl sonra saraya jurnal edilmesiyle, bu tiyatroda da çalışmalar durduruldu. Bu arada, suflör le oyun oynamak izninin Güllü Agop Kumpanyası'na



verilmesi üstüne, tuluatçılar bu tekelin dışında kaldıkla rini söyleyerek, Tuluat Tiyatrosu'nu kurdular (ortao



yuncusu Kavuklu Hamdi'nin öncülüğünde). Çağın ünlü



bestecisi Dikran Çuhacıyan da, kurduğu Opera Tiyatro su'nda, tekelin dışında bırakılan müzikli oyunları oyna maya başladı. Mardiros Minakyan, “Osmanlı Dram Kumpanyası" adlı topluluğuyla, önceleri Güllü



Agop'un izinde yürüdü; ama baskı yönetiminin ağırlaş



ması üstüne, pek edebi değeri olmayan yerli oyunlar sahneye koymaya başladı. Tanzimat dönemi tiyatro sunda yerli oyunlar, genellikle komedi ve dram türün deydi.



Meşrutiyet tiyatrosu. İkinci Meşrutiyet'in ilan edilmesi



1908). Anayasa'nın yürürlüğe girmesi ve parlamento



nun açılması, tiyatro çalışmalarına da geniş özgürlükler



getirdi. Dönemin iktidar partisi olan Ittihat ve Terakki Partisi de, tiyatroyu geniş ölçüde destekledi. Minakyan, Benliyan, Binemeciyan gibi bu öncü tiyatro adamları



nin yanı sıra, gerçek ünlerini cumhuriyet döneminde



kazanacak olan Burhanettin Bey, Raşit Riza, Muhsin Er



TOCCATA



279



tuğrul, Şadi Fikret de bu dönemde yetiştiler. Afife Jale hanım, aynı dönemde bütün baskılara karşın, sahneye



di yapısını yansıtmaya özen gösterdiler; bunun yanı



1914'te İstanbul Belediye başkanı Cemil (Topuzlu) Paşa, ünlü tiyatro adamı André Antoine'ı, Istanbul'a ça



örneklerinin (özellikle B. Brecht'in yapıtları) yanı sıra,



çıkan ilk Türk kadını oldu.



ğırarak, İstanbul'da bir konservatuvar kurmasını istedi. "Darülbedayi-i Osmani" adıyla kurulan tiyatro, günü



müzün İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun temelini oluşturdu. Bu dönemin başlıca tiyatro yazarları arasında Hüseyin



sıra, konularını genel insanlık sorunlarına yaymayı



başardılar. 1970 yıllarından sonra, çeviri epik tiyatro



yerli epik tiyatro örnekleri de görülmeye başlandı. Cumhuriyet dönemi tiyatro yazarlarının başlıcaları arasında Selahattin Batu, Nâzım Hikmet, Ahmet Kutsi



Tecer, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Muhip Dranas,



Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, Haldun.Taner, Na



Suat (Yalçın), Cenap Şahabettin, Halit Ziya (Uşaklıgil),



zim Kurşunlu, Orhan Asena, Çetin Altan, Refik Erduran,



seyin Rahmi (Gürpinar), Şahabettin Süleyman, Refik



Bilginer, Orhan Kemal, Aziz Nesin, Suat Taşer, Saba hattin Kudret Aksal, Behçet Necatigil, Tarık Buğra, Hi dayet Sayın, Cahit Atay, Yaşar Kemal, Talip Apaydın,



Ali Ekrem (Bolayır), Saffeti Ziya, Faik Ali (Ozansoy), Hü



Halit (Karay), Izzet Melih (Devrim), Reşat Nuri (Günte



kin), İbnürrefik Ahmet Nuri (Sekizinci), Musahipzade



Celal, vb. sayılabilir. Dönemin oyun türleri de komedi ler, manzum oyunlar, siyasal ve belgesel oyunlar, tarih sel dramlar, savaş oyunları, toplumsal dramlar ve aile dramları, duygusal dramlar ve müzikli oyunlardır. Cumhuriyet tiyatrosu. Cumhuriyet tiyatrosu özellikle tek parti döneminde, devletin yakın ilgi ve desteğini gördü. 1949'da kuruluşunu tamamlayıp çalışmaya baş layan Devlet Tiyatro ve Operası'na Alman yönetmen Prof. Karl Ebert ve Muhsin Ertuğrul büyük emek verdi



ler. Bu arada, halkevlerinin de, tiyatronun yurt düzeyi



Turgut Özakman, Nezihe Meriç, Necati Cumalı, Recep



Güngör Dilmen Kalyoncu, Sermet Çağan, Adalet Ağa oğlu, Başar Sabuncu, Turan Oflazoğlu, Güner Sümer,



Atilla Alpõge, Vasif Öngören, Mehmet Akan, vb. sayıla bilir.



Tiziano



İtalyan ressamı (Pieve di Cadore, Veneto 1489'a d.-Ve nedik 1576). Çok genç yaşta Venedik'e giden Tiziano



(tam adı Tiziano Vecellio'dur), Bellini kardeşlerin atöl



ne yayılmasında büyük katkısı oldu. İstanbul Şehir Ti



yesinde çalıştıysa da, özellikle Giorgione'den etkilendi.



yanı sıra, 1950 yıllarında özel tiyatrolar da, özellikle bü



d.), klasik Rönesans dönemindeki duru güzellik ideali



yatrosu ve Devlet Tiyatrosu gibi iki ödenekli tiyatronun



ilk başyapıtı Kutsal Aşk ve Dindışı Aşkta (1515-16'ya



yük kentlerde perdelerini açmaya başladılar: Kent



Oyuncuları; Gülriz Sururi-Engin Cezzar Topluluğu; Ul vi Uraz Topluluğu; Devekuşu Kabare Tiyatrosu; Dor



nin kusursuz bir örneğini ortaya koyup, Santa Maria dei Frari kilisesindeki Meryem'in Göğe Yükselişi'nde (1515-1518) güçlü renk uyumuyla dikkati çekti. Aynı



men Tiyatrosu; Dostlar Tiyatrosu; Ankara Sanat Tiyat



dönemde çeşitli saraylarda süsleme çalışmalarına baş



rosu; vb.



layıp (Ferrara dükü için Bakkhos ile Ariadne, 1538, Uffi



Oyun yazarlığı açısından cumhuriyet dönemi tiyat



zi; vb.), çok geçmeden uluslararası ün kazanarak bu sü reç içinde fırça vuruş özgürlüğüne, konturların hafifle



rattığı geniş özgürlükler, devlet desteği, topluma yeni



tilmesine, sıcak ve soğuk renk tonlarını dengeleyen da



yatro türünde de yapıtlar ortaya koymaya yöneltti.



portre: Karl V, Prado; Urbino Venüs'ü, Uffizi, vb.). 1540-1545'e doğru, özenticilik etkisinde (ince uzun bi



rosu özel bir önem taşır. Yeni cumhuriyet rejiminin ya bir kimlik kazandırma çabaları, pek çok edebiyatçıyı ti



ha incelikli bir uyum araştırmasına yöneldi (çok sayıda



Cumhuriyet dönemi tiyatro yazarları, oldukça farklı dünya görüşleri taşımalarına karşın, özellikle cumhuri



çimler, güçlü renkler) bir üslup geliştirdiyse (konulan



yetin ilk yıllarında, ulusçuluk anlayışıyla toplumsal-ulu



sal konulara yöneldiler; ulusal birlik ruhunu oluşturma



ya çalıştılar. İkinci Dünya Savaşı yıllarında toplumsal olaylar, ahlâk kurallarının yanı sıra ekonomik ve siyasal temelleriyle ele alındı; çok partili döneme geçişte de, ti yatroda köy sorunları ağırlık kazandı. 27 Mayıs 1960' tan sonra, tiyatro yazarları toplumun eleştirisine yö



neldiler, Türkiye'nin dünya siyasetindeki yerini, iktisa Türk tiyatrosunun gelişmesine gerek yönetmenliği, gerek



oyunculuğuyla kaikıda bulunmuş olan Haldun Dormen (onde, kanepeye uzanmış) rol arkadaşlarıyla birlikte



Hangisi Karısı adlı oyunun bir sahnesinde.



kutsal kitaptan alınma tablolar) de, daha sonra zarif renk uyumlar içinde, din dışı konulara yöneldi (Danae, 1554, Prado, vb.). Yaşlılık döneminde daha etkileyici havalı, ağır ağır çalışılmış bir boya tabakası içinde biçi



min eridiği, kırık, sıcak ve değişken tonların işık parıltıla ni arasında neredeyse bir tayf görüntüsü oluşturduğu tablolar gerçekleştirdi (Kendi Portresi, 1569'a d., Prado müzesi; Pieta, Genç Palma tarafından tamamlandı, Ac



cademia, Venedik). Yapıtlarıyla Batı resim sanatının ge lişmesinde önemli rol oynayarak, özellikle Velazquez,



Rubens, Van Dyck, Rembrandt, Renoir, vb. sanatçıları etkiledi.



Tobago: Bk. TRİNİDAT VE TOBAGO. Tocantins irmağı Brezilya'da ırmak. Uzunluğu 2 700 km olan Tocantins irmağı, Brezilya'nın kuzey kesimindeki Goias eyaleti



nin orta-güney kesiminde doğar. Kuzeye ve kuzeybatı ya doğru akıp, yaklaşık 836570km'lik bir alanı akaçla diktan sonra, Amazon deltasının kollarından Para irma



ğına karışır. Çığırındaki çok sayıda çağlayandan ötürü, ulaşıma elverişli değildir. toccata



Genellikle klavyeli çalgılar için bestelenmiş tek bölüm



280



TODD, SIR ALEXANDER ROBERTUS



lü parça. Adı İtalyanca toccanre (dokunmak) fiilinden türetilmiş olan toccata, başlangıçta üflemeli çalgılar için



Komünist Partisi'ni Moskova'nın etkisinden çıkararak,



"stalincilikten kurtulma" yanlısı bir tutum benimsedi ve



(Monteverdi'nin Orfeo uvertür toccatası), XVII. yy'dan



komünist partilerin eşitliğini, "cokmerkezliliği" savun



sonraysa hemen yalnızca klavyeli çalgılar için bestelen



du.



di. XVIII. yy'daki en güzel örneklerini Sweelinck, Fres



cobaldi, Muffat, Froberger ortaya koydular. J. S. Bach'ın bir bölümlü serbest sonati anımsatan klavsen



için toccatalarından sonra Schumann, Ravel, Debussy, Prokofyev, vb. piyanocu-besteciler ve Gigout, Widor,



Togo



Batı Afrika'da devlet. Gine körfezinin güneyinde, ekva



çevresinde düzenlediler.



torun hemen kuzeyinde yeralan, doğuda Benin, batıda Gana, kuzeyde Burkina Faso'yla sınırlı olan Togo, 1960'ta bağımsızlığa kavuşmuştur.



Todd, Sir Alexander Robertus



Yaylalar ve ovalardan oluşan Togo topraklarında, 48



Vierne gibi orgcu- besteciler, toccatayı sürekli bir ritim



YÜZEYŞEKİLLERI, IKLIM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ



km genişliğindeki kiyi ovasının hemen arkasında, orta



Ingiliz kimyacısı (Glasgow 1907). E ve B1 vitaminlerinin bireşimini gerçekleştiren Sir Alexander



Robertus



lama yükseltisi 60-460 m arasında değişen (en yüksek



noktası, Baumann doruğunda 986 m'yi bulur) ve ülke



Todd, 1955'te B12 vitamininin yapısını açıkladı. Nuk



leotitlerin yapısı konusundaki çalışmalarıyla, sonradan James Watson ve Francis Crick'in DNA'yı betimlemele



rinin yolunu hazırlayıp, 1957'de Nobel Kimya Ödü lü'nü aldı. 1983'te özyaşamöyküsünü yayınladı.



Togan, Ahmet Zeki Velidi Türk tarihçisi ve siyasetçisi (Sterlitamak, Başkırdistan



1890- İstanbul 1970). Kazan Üniversitesi'nde öğrenim gören Ahmet Zeki Velidi Togan, Kazan ve Ufa'da og retmenlik yaparak, Sagay Türklerinden profesör Niko lay Katanov'un kitaplığının satın alınmasında ve Türki ye'ye getirilmesinde önemli rol oynadı. Çarlık döne minde Duma'da milletvekilliği (1916), devrimden son



ra da Başkırdistan Devlet başkanlığı (1920) yapıp, Sov yet yönetimiyle görüş ayrılığına düşünce Türkistan, Pa ris ve Berlin'e gitti. Türkiye'ye gelip, Istanbul Üniversi



tesi Edebiyat Fakültesi'nde genel Türk tarihi dersleri



TOGO CUMHURİYETI



verdiyse (1927-1932) de, resmi tarih teziyle uyuşma yan görüşlerinden ötürü görevden alınınca, Viyana'ya



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 56 785 km'. Baş



gitti ve doktora tezini tamamladı. Bonn ve Göttingen



üniversitelerinde ders verip (1935-1939), Türkiye'ye dönerek, yeniden İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakül



tesi'nde öğretim üyeliği yaptı. Turancılıktan yargılan dıysa (1944-1947) da aklandı.



Başlıca yapıtları: Umumi Türk Tarihine Giriş (1946);



Horezmce Tercümeli Mukaddemet ul-Edep (Khorez



kenti ve en büyük kenti: Lomé (375 000 nüf.; 1992 tah.).



TOPLUM YAPISI.Nüfusu (1992 tah.): 3 800 000; nüfus yoğunluğu: Km"ye 67 kişi. Nüfus dağılımı (1992): Kentlerde % 24, kırsal kesimde % 76. Yol lik nüfus artış hızı (1992): %3,7. Resmî dili: Fran sızca. Başlıca dinler: Geleneksel dinler, hıristiyan,



mien Glossary ofthe Muqadimat al-Adab, 1951); Oğuz



Islam.



Destani(“Reşidettin Oğuznamesi'nin Tercüme ve Tahli



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma-yazma oranı (1992):



li", 1972'de basıldı).



Togliatti, Palmiro



Yetişkin nüfusun %43'ü. Üniversite sayısı (1992): 1. Hastane yatak sayısı (1987): 3655. Hekim sayı SI (1987): 230. Ortalama ömür (1992): Kadınlar



da- 57; erkeklerde - 53. Bebek ölüm oranı



İtalyan siyasetcisi (Cenova 1893-Yalta 1946). Birinci Dünya Savaşı'na katılıp, kısa süre sonra çürüğe çıkarı



(1992): 1 000 canlı doğumda 99.



organi Avantik dergisinin başyazarlığını (1919) yaptı.



(1989): Tarım-%70; madencilik, sanayi, yapı



ralıp (1921), 1924'te Moskova'da Komünist Enternas



haberleşme, ticaret, finans, devlet görevlileri, sa



narak (1926) dört ay cezaevinde yatıp, aynı yıl yeniden



Dışalım- 344 milyon dolar; dışsatım 341 milyon



getirildiği (1927) Italyan Komünist Partisi'ni (1926'da Italya'da yasaklanmıştı) yurt dışından yöneterek, İspan



landa, Ingiltere, ABD. Para birimi: 1 CFA frangi



lan (1915) Palmiro Togliatti, İtalyan Sosyalist Partisi'nin



EKONOMI. GSMH (1989): 1,36 milyar dolar; kişi



başına ulusal gelir: 390 dolar. Etkin nüfus dağılımı



Italyan Komünist Partisi'nin kurucu üyeleri arasında ye



sanayisi ve bayındırlık hizmetleri- %11; ulaşım,



yonal başkanlığına seçildi. İtalya'ya dönünce tutukla



vunma ve hizmetler %19. Dış ticaret (1989):



Komintern başkanlığına seçildi. Genel sekreterliğine



ya iç savaşı sırasında Komintern tarafından görevle İs panya'ya gönderildi (1937-1939). Fransa'ya geçip



dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Fransa, Hol 100 centime.



YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil let Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 21 il.



(1939), tutuklandıysa da, 1940'ta serbest bırakılarak,



ULAŞIM. Demiryolları (1990): Toplam 537 km.



ya'ya dönüp, Başbakan yardımcılığında (1944-1945)



manları: 2. Başlıca havaalanları: 2.



1944'e kadar Moskova'da kaldı. Savaş sona erince ital



ve Adalet bakanlığında (1945-1946) bulundu. Italyan



Karayolları (1989): Toplam 7 545 km. Başlıca li



TOHUM



BAO



BURKINAFASO



TOGO



Dapango







Biwu



Demiryolu



wo no



பகப் "Bogou



En Yuksek Nodulah



Bojkenlerin Albi (ul



Schuan Mango



tegu



Yalnica Onemli bender



osobe



Geron



and



GU



belirtilmente



10



Mam tougou.



Metre



2 goud



Camer



110



simdeyse Cabraislerdir.



Resmi dilin Fransızca olduğu ülkede, Eve dili de nu



fusun yaklaşık yarısı tarafından konuşulur. Halkın yakla şık % 35'i hıristiyan, % 15'i müslüman, geri kalanlar ge leneksel Afrika dinlerine bağlıdır.



Altı yıllık ilköğretimin zorunlu ve ücretsiz olmasına karşın, okul çağındaki çocukların yalnızca dörtte üçü ilkokula gitmekte, üstelik bunların yalnızca dörtte biri hizmetleri yetersiz, ortalama ömür kısadır.



20



D.



de en büyük topluluklar Eveler ve Minalar, kuzey ke



ilkokuldan sonra öğrenimini sürdürmektedir. Sağlık



500



Key



Yend.



281



EKONOMI



Bassari



Etkin nüfusun yaklaşık üçte ikisinin tarımda çalıştığı ul



Terar



Sokoot



Allinda



kede, iç tüketime yönelik tarım ürünlerinin başlıcalan



GANA Karbon



F



Oksek 11H Stowa



0



dışsatıma yönelik ürünlerin başlıcaları arasında da kab



ve, kakao ve pamuk sayılabilir. Balıkçılık ve hayvancılık



25



Dobo



arasında manyok, mısır, fasulye, pirinç, danı ve sorgum,



da oldukça gelişmiştir. Başlıca sanayi kolları arasında besin sanayisi, Çırçır fabrikaları, fosfat işleyen fabrikalar



Savalpu



sayılabilir.



Tube .Badou



pame



Min



In



NJERYA



BENIN



Kartou



Vota cao



Abomey umeme Nuala



pando



So



Pober



care но



Too vid.



Begong ACOSOVO



Ouldan



Pro



Soose



LAM



Porte



Cotonou NOVO



Arocho



AhaoLomé



Kotoridus



Ging Kortez 10 Rand M&C



Anboga



A-700 om



Ülkenin dışsatım gelirlerinin yaklaşık % 45'ini oluş.



turan fosfat fiyatlarında, 1976'dan sonra baş gösteren düşüş, ekonomiyi olumsuz yönde etkilemiştir.



1993'te hükümet, ağır dış borçlardan kurtulabilmek



için, bir kemerleri sıkma programı uygulamaya başla



mış ve devlet tarafından işletilen birçok sanayi kurulu şunuözelleştirmeye koyulmuştur. TARİH VE DEVLET YAPISI



Eveler ile onlara yakın halkların XII.yy.-XVIII. yy.arasın da doğudan gelerek yerleştikleri günümüzdeki Togo



toprakları, 1884-1914 arasında Togoland adlı Alman



sömürgesinin bir bölümünü oluşturdu. O tarihten sonra



Fransa'nın mandasına verilip, 27 Nisan 1960'ta bağım fo Togo'nun başkenti - ve başlıca liman



с



kenti Lomé'de,



14



*



- kırmızı



dikdörtgenlerle aylık 11 13



9



Μ



Ν



Μ



Η



Τ



Α



Ε



Ε



Κ



Α



ortalamaları, mavi



dikdörtgenlerle de aylık yağış



•?



Ο



sicaklık



ortalamalari







körfezi kıyısında yeralan Lomé, bir



yağışlı, bir de kurak



av



TT



verilmiştir. Gine



mevsimi bulunan



tropikal iklim etkisindedir.



nin yarısından çoğunu kaplayan yayla yeralır. Yaylanın kuzeyinde Oti urmağının alüvyonlu ovası, doğusunday sa Mogo ovası uzanır.



Togo'da üç farklı iklim bölgesi ayırt edilir: Yağışların nispeten az olduğu ve ekim-kasım aylarında düştüğü güney kesimi (yıllık yağış tutarı 711 mm); yağışların



sızlığa kavuştu. Ülkenin ilk cumhurbaşkanlığına seçilen



Sylvanus Olympio'nun 1963'te yapılan darbede õldu



rülmesinin ardından, yerine geçen Nicolas Grunitzy.



Ocak 1967'de devrilerek yurt dışına kaçtı ve yerine ge



çen general Gnassinghe Eyadema, 1969'da Togo'yu tek partili bir devlete dönüştürdü. 1979'da yürürlüğe



koyulan Anayasa uyarınca tek dereceli seçim sistemiy le iş başına gelen bir Millet Meclisi'nin kurulduğu ülke de, Eyadema 1979'da ve 1986'da yeniden seçildiyse



de, muhalefetin gün geçtikçe şiddetlenmesi sonucun



da, Ağustos 1991'de yetkilerinin büyük bölümünden



vaz geçmek zorunda kaldı. Başbakan Koffigoh'un, Eya



dema'ya bağlı birliklerin hükümet sarayını kuşatmalan (Aralık 1991) üstüne, yetkileri yeniden Eyadema'yla



bölüşmesinin ardından, demokratikleşme süreci askıya alınarak(1992), çok partili seçimler belirsiz bir tarihe er telendi. Ocak 1993'te yoğun protesto gösterilerinin



başlaması üstüne, Koffigoh ve Eyadema, bir "bunalım hükümeti" oluşturmak konusunda anlaştılar ve Eyade ma, Ağustos 1993'te, muhalefet partilerinin boykot et



tikleri seçimde, yeniden cumhurbaşkanlığına seçildi.



temmuz-nisan ayları arasında düştüğü ve daha bol ol duğu yayla kesimi (yıllık yağış ortalaması 1 600 mm); yağışların yaylaya oranla daha az olduğu ve nisan-tem muz ayları arasında düştüğü kuzey kesimi (ortalama ya



Tohaku, Hasegava



ninda 26 °C dolayındadır.



düzenlemelerinin yanı sıra, tek renkli lavide de ustalas.



fından, kuzey kesimiyse Volta ırmağının kollarından Oti



çi'nin tekniğini Japon manzara ressamlarının lirizm an



ğış 1 143 mm). Sıcaklık ortalamalarıysa, ülkenin her ya



Togo'nun güney yarısı, Mono irmağı ve kolları tara



irmağı tarafından akaçlanır. Kumlu kıyı ovası kakao ve



palmiye agaçları ile mangrovlardan oluşanbirşeritle, iç kesimlerin büyük bölümü savanalarla örtülüdür. TOPLUM YAPISI



37 ayrı etnik topluluğun yaşadığı Togo'da güney kesim



Japon ressamı (Nanao, Nono ili 1539-? 1610). Momo



yama döneminde Kano Eitoku'yla yanşabilen tek res sam olan Hasegava Tohaku, tek renkli büyük bezeme



ti. Çinli ressam Muçi'den büyük ölçüde etkilenip, Mu layışıyla bağdaştırdı. tohum



Bitkilerde döllenme sonucunda yumurtacıktan gelişen,



282 TOHUMLUBİTKİLER koruyucu tohum kılıfı ile içindeki bitki embriyosundan



oluşan ve yeni bir bitki oluşturabilen organ. Tohumlar,



eyalet merkeziyken XIX. yy'da Sivas vilayetine bağlı bir



açıktohumlularda bir pulcuk üstünde açıkta, kapalito



kaza merkezi oldu. 1895'te vilayet merkezi haline geti rilip, 1918-1920 arasında bağımsız mutasarrıflık mer



aracılığıyla, çeşitli hayvanlar aracılığıyla ve su aracılığıy



GÜNÜMÜZDE TOKAT



humlulardaysa kapalı bir meyve içinde olurlar. Rüzgâr la çevreye yayılır, canlı bir “uyuşukluk” içinde çimlen meye elverişli zamanı bekler, sonra yeni bir bitki verir ler.



kezi oldu.



Cumhuriyet döneminde aynı adlı ilin merkezi olan To kat'ın, 1927 sayımında 20 430 olan nüfusu, uzun süre hemen hiç değişmedi (1940'ta 21 477, 1950'de 21



666); sonra oldukça yavaş biçimde arttı (1955'te 26



tohumlubitkiler



661), 1980'de 60 000'i (60 855), 1990 sayımında da 80 000'i (83 058) aştı.



Bitkiler evreninin iki temel öbeğinden biri. Çiçeksiz bit kilerin tersine sporlarda değil tohumlarda üreyen



humlubitkiler (Bil. a. Phanerogama ya da Sperma



Günümüzde kentin orta kesiminde yeralan Cumhu riyet meydanında, yükselti 623 m'dir; ama yukarı ma



bitkilerinin en büyük, en gelişmiş türleridirler; denizde



hallelerde 700 m'yi aşar; aşağı kesimlerdeyse 600 m'ye iner. Genellikle eski mahalleler yukarı kesimde, kalenin çevresinde kümelenmiş, yeni mahallelerse kuzeye,



Öbek, iki şubeye bölünür: Açıktohumlular; kapalito



Yeşilırmak'a doğru yayılmıştır. Yakın dönemde alanının oldukça genişlemesiyle, Yeşilırmak'ın öbür kıyısına ta



tophyta; çiçeklibitkiler de denir) öbeği üyeleri, kara bulunmazlar; çok az sayıda türse, tatlısularda yetişir. humlular.



şarak Kazova'ya doğru yayılmaya başlamıştır. Başlıca sanayi kuruluşu sigara fabrikası olan kentte, süt ürünle



Tokat (kent)



ri, un, şarap, konserve, yem, orman ürünleri, tarım araç ve makineleri, tuğla ve kiremit fabrikaları da vardır.



Tokat ilinin merkezi. Karadeniz Bölgesi'nin Orta Kara deniz bölümünün iç kesimlerinde yeralan Tokat kenti,



Tokat (il)



ortasından Yeşilırmak'ın (bu kesimde verilen adıyla To zanlıçayı geçtiği Kazova adlı bir düzlüğün güneyindeki dağlar arasından inen bir vadinin (Behzat deresi) iki ya macında kurulmuştur. TARIH



Karadeniz Bölgesi'nin Orta Karadeniz bölümünde il.



yüzölçümü 9 958 km?, nüfusu 719 251 (1990), mer



kezi Tokat kenti olan Tokat ili, 12 ilçeye bölünmüştür:



gi'nin sınırları içinde kalıp, daha sonra Anadolu Selçuk



Merkez, Almus, Artova, Başçiftlik, Erbaa, Niksar, Pa zar, Reşadiye, Sulusaray, Turhal, Yeşilyurt, Zile. Kuzeyde Samsun, kuzeydoğuda Ordu, güneyde Si vas, güneybatıda Yozgat, batıda Amasya illeriyle sınırlı olan Tokat ilinin kuzey kesimine sokulan Canik dağları



lu devletine bağlandı. Moğolların Anadolu'yu istila edişlerinden sonra İlhanlıların egemenliğine girip, il



illerinde yeralır), Kelkit vadisi üstüne inerler. İlin orta ke



Ortaçağ'dan önceki tarihi konusunda bilgi bulunmayan Tokat kenti ve yöresi, XI. yy'dan sonra Anadolu'nun



Türkler tarafından fethiyle, Danişmentoğulları Beyli



hanlıların Anadolu genel valisi Eretna Bey yörede bir



nin güney yamaçları (büyük bölümü Samsun ve Ordu



simlerinde yeralan akarsu boylarında, Tokat'ın başlıca



beylik kurunca, beyliğin sınırları içinde kaldı. Daha son



ovaları yayılır: Güneyde Çekerek suyu çevresinde Ar



ra Kadı Burhanettin'in eline geçip, onun öldürülmesin den sonra, Yıldırım Bayezit tarafından Osmanlı toprak



tova; ortada Tozanlı çayı çevresinde gelişen ve Turhal ile Tokat arasında uzanan Kazova; kuzeyde Kelkit vadi si çevresinde gelişen ve Erbaa'nın batısından başlaya rak Amasya ili sınırları içinde de devam eden Taşova.



larına katıldı. Timur istilasından sonra bir ara Osmanlıla



rin elinden çıkıp, sonra yeniden Osmanlı topraklarına katıldı. Fatih döneminde Uzun Hasan'ın birlikleri tara



llin en yüksek engebeleri, Yeşilırmak'ın güneyinde ka



fından yakılıp yıkıldı (1471). XVI. ve XVII. yy'larda da bazı ayaklanmalardan zarar gören kent, önceleri bir



lan kesimdedir.



Tokat'tan görünüş.



aylarının pek soğuk olmamasına karşılık, yazlar, çukur vadi içlerinde oldukça sıcak geçer. Il merkezindeki me



Tokat ilinin iklimi, Karadeniz Bölgesi iklimi ile İç Ana



dolu Bölgesi iklimi arasında geçiş özelliği gösterir. Kış



teoroloji istasyonunun gözlemlerine göre, en soğuk ay ortalaması 2,7 "C, en sicak ay ortalaması 22 "C, günü müze kadar kaydedilen en düşük sıcaklık 19,3 °C (20.2.1964), en yüksek sıcaklıksa 40 "C'tir (18.8.1962



ve 28.8.1969). Yillik yağış ortalamasının 455 mm oldu ġu Tokat'ta, yılda ortalama olarak 10 gün kar yağar ve



yağan kar, ortalama olarak 20 gün yerde kalır.



Orman örtüsü bakımından, ilin kuzey ve güney ke simleri arasında önemli farklılıklar görülür. Kuzey kesi minde orman örtüsü daha sıktır. Niksar ve Reşadiye il



çelerinde ormanlar geniş yer kaplar. Buna karşılık ilin is



Anadolu'ya komşu olan Zile ve Artova ilçelerinde, or man örtüsü iyice seyrekleşir. Ovalık kesimlerde otsu bozkır görünüşü, Kelkit ve Yeşilırmak vadi tabanlarında ağaçlı bozkır görünüşü egemendir.



Tokat ilinin sularınıYeşilırmak'ın üç önemli kolu top



lar: Yeşilırmak'ın ana kolu olan ve ilin orta kesiminin su



larını toplayan Tozanlurmağı (ya da Tokat suyu); ilin ku



zey kesimlerinin sularını toplayan Kelkit ırmağı; ilin gü ney kesimlerinin sularını toplayan Çekerek suyu. Yeşi lırmak üstünde, Tokat kentinin doğusunda 1966'da



TOKYO hizmete girmiş olan Almus barajının gerisinde, 32,5 km’ genişliğinde bir yapay göl oluşmuş ve bu sayede



enerji elde edildiği gibi, 20 000 hektarlık bir alanın taş kından korunması, ayrıca 14 000 hektarlık bir alanın su lanması sağlanmıştır.



EKONOMI Tokat ilinin ekonomisinde tarım ağır basar. Ekim alanla



lerden (özellikle bağırsaklarda, solunum yollarında ve orta kulakta yerleşmiş mikropların salgıladıkları toksin ler) kaynaklanan toksikoz, sindirim bozukluklarının ön planda olduğu bir su yitimiyle belirti verir. Apansızın



yerleşen klinik tabloda ateş yükselmesi, ishal, çırpınma lar ve bazen sindirim sistemi kanamaları gözlenir. Te



davide su ve elektrolit yitiminin giderilmesine ve antibi



ni içinde en geniş yer tahıl tarlalarına ayrılmıştır ve en çok buğday ekilir. Buğday üretiminde Merkez ve Zile il



yotik tedavisine başvurulur.



çeleri başta gelir. Baklagil çeşitleri arasında en çok, hay



toksin



van yemi olarak kullanılan "fiğ“ ekilir. Türkiye'nin ilk dört şeker fabrikasından biri olan Turhal fabrikasının kurulması, ilde şekerpancarı ekimini de geliştirmiştir. En



çok şekerpancarı, Zile ve Turhal ilçelerinde üretilir (bu iki ilçenin üretim toplamları, bütün Tokat ili şekerpan



cari üretiminin üçte ikisini aşar). Sanayi bitkilerinden tü tün üretimi de önemlidir ve il topraklarındaki geçmişi



daha eskidir. En çok Erbaa ve Niksar ilçelerinde ekilen



tütün, ünlü “Taşova tipi"ndendir.



Dikili alanların büyük bölümünü bağlar kaplar. İlin toplam üzüm üretiminin yarısına yakını, merkez ilçede elde edilir. Tokat kenti ile Turhal arasındaki Kazova, in



ce kabuklu, nitelikli sofralık üzümlerin başlıca yetişme



283



Bakteriler, asalaklar ve bazı mantarların ürettiği protein yapılı zehirleri belirten terim. Mikrop kökenli toksinler belirli bir mikroba özgüdürler ve bulaşıcı hastalıklar si rasında gözlenen çeşitli belirtilere yolaçarlar. Dış tok sinler (eksotoksinler) bakteriler tarafından dışarı doğru



salgılanır ve organizmaya yayılırlar. İç toksinlerse (en dotoksinler), bakteri hücresinin birleşimindedirler ve



yalnızca bakteri öldüğünde serbest kalırlar.



Toksinler, organizmada gözle görülür belirtilere yo



laçmadan etki gösterirler. Karbon dioksit, siyanür, eter,



uyuşturucu maddeler, merkez sinir sistemini ve dolaşı mi ketler, oksijenlenmeyi azaltarak ölümle sonuçlana



alanıdır. Üzümler taze olarak tüketildiği gibi, şarap ve



bilecek bir komaya yolaçarlar. Aşındırıcı toksinlerse,



pekmez (ünlü Zile pekmezi) yapımında da kullanılır. Ayrıca elma, armut, şeftali, kiraz, vb. yetiştirilir.



tersine, dokundukları yerde (deri, bronşlar, vb.) doku bozukluğuna neden olurlar. Bazı özel toksinler (sözge



Tokat ilinin hayvan varlığında, koyun önemli yer tu



tar. Büyükbaş hayvan sayısı daha önemsizdir. İlin en önemli yeraltı gelir kaynağı, Turhal'daki anti mon yataklarıdır. Artova ve Zile ilçelerinde de birkaç linyit yatağı işletilmektedir. ULAŞIM



Tokat, çevresine iyi yollarla bağlanmıştır. Samsun-Sivas karayolu Turhal ve Tokat kentlerinden geçer. Samsun Sivas demiryolu üstünde de Turhal, Zile ve Artova'nın istasyonları vardır. İlin Karadeniz kıyılarıyla bağlantısı, Tokat-Samsun karayolunun yanı sıra, Niksar-Ünye ve Reşadiye-Fatsa karayollarıyla sağlanır.



Tokay, M. Fehmi Türk bestecisi (İstanbul 1889-ay.y. 1959). Hendesei



Mülkiyei Şahane'yi bitiren (1920) Mehmet Fehmi To kay, çeşitli illerde mühendislik, Nafia müdürlüğü, Ba



yındır Bakanlığı Şose ve Köprüler Dairesi reis yardımcı liği yaptı. Hadi'den ve Yenişehirli Ferit Efendi'den mü zik, edebiyat, tasavvuf dersleri aldı. Yeni-klasik bestele



limi arsenik ve kurşun), çok küçük dozlarda bile, yaşam



için önemli bazı kimyasal tepkimeleri durdurabilirler: Metabolizma enzimlerinin çalışmasını önlemek gibi.



toksoplazma hastalığı Toxoplasma gondii adlı asalağın yolaçtığı hastalık. Mik



roplu, çiğ ya da kötü pişmiş etlerdeki kistlerin yutulma sıyla ya da kedi dışkısıyla temas yoluyla bulaşan tokso plazma hastalığı (toksoplazmoz da denir), genellikle



önemsizdir. Ama gebe kadınlara bulaştığında, dölūte aktarılarak bebekte görme ve sinir sistemi bozuklukları na, hatta ölüme yol açabilir. Tedavide, gebelik öncesin de sülfadoksimprimetamin karışımına, gebelik sırasın da spiramisine başvurulur.



Tokugava leyasu Tokugavalar şogun sülalesinin kurucusu (? 1542-? 1616). Hideyosi'nin oğlu Hideyori'nin vasiliğine getiri



riyle (100'ü aşkın bestesi vardır), bu akımın son temsil



len Tokugava leyasu, ülkeyi tam yetkiyle yönetmeye



cileri arasında yer aldı: Aşkı seninle tattı, hicranla yandı



koyuldu.



Hideyosi yandaşlarını



yenilgiye



uğratıp



gönül, vb.



(1600), kendisini yetkileri babadan oğula geçen şogun



tokoferol: Bk. E VITAMİNİ.



yoların gücünü azalttı. 1605'te görevini oğluna bırak



ilan ederek (1603), ülkeyi dış etkilere kapatti ve daim tiysa da, fiili iktidarı ölümüne kadar elinde tuttu. Soyun



dan gelenler, ülkeyi 1867'ye kadar yönettiler.



toksikoloji Zehirleri, zehirlerin incelenmesini ve organizmada yol



açtıkları etkileri konu alan bilim dalı. Toksikoloji, bütün maddelerin (besin maddeleri, sanayi maddeleri, ilaçlar,



vb.) zehirlilik payları açısından düzenli olarak incelen mesine, hayvanlar üstünde deneysel çalışmalar ve in



sanlarda zehir alışkanlığına yönelik araştırmalar yapıl



masına dayanır. Ayrıca, otopsiler sırasında önemli rol oynar.



toksikoz



Süt bebeklerinde görülen ciddi hastalık. Çeşitli neden



Tokyo Japonya'nın başkenti ve en büyük kenti. Honşu adasin



da, Büyük Okyanus'un kolu Tokyo körfezi kıyısında ye



ralan Tokyo'nun nüfusu 8 163 127'dir (çevre belediye lerle 11 854 987). TARIH



Metinlerde ilk olarak XII. yy'da “Edo” adıyla belirtilen,



1590'da Kanto'nun merkezi olan Tokyo, Tokugava şogunlarının merkezi olunca hızla gelişerek, çok geç meden imparatorluk merkezi Kyoto'yu geride bi raktı. Meici devrimiyle Tokugava sülalesinin devrilmesi (1868) üstüne, imparatorluğun tek başkenti haline ge



284



TOLBUHİN, FYODOR IVANOVİÇ Japonya'nın başkenti ve dünyanın en



büyük sanayi kentlerinden biri



olan Tokyo'nun liman kesiminden görünüş. NAV



Japonya'nın en büyük adalarından



Honşu'nun dogu kıyısında yeralan Tokyo, 1868'de imparatorların yerleşmesiyle Japonya'nın başkenti olmuş,



bu işlevini günümüze kadar sürdürmüştür.



lip. 1923'teki büyük depremden ve İkinci Dünya Sava



merkezi olan Toledo'nun nüfusu 54 300'dür. Gelenek



şı'ndaki bombardımanlardan büyük zarar gördü. 1956'dan başlayarak yeniden hızla gelişti. GÜNÜMÜZDE TOKYO



sel el sanatları (kılıç yapımı, metal işlenmesi, vb.) da sür



Depremlerle sık sık sarsılan ve zaman zaman kasırga lardan zarar gören bir kıyıda kurulmasına karşın, hızla gelişerek ülkenin en büyük, dünyanın da sayılı kentle rinden biri olan Tokyo, günümüzde körfezin batı kiyi



yanlar tarafından yapılmış surlar. Sonradan Cristo de la



sında Kavasaki ve Yokohama'yı içine alarak 30 km bo



yunca uzanan, nüfusu 30 milyona yaklaşan dev bir yer leşme alanının merkezidir. Yılda 50 Mt'u aşan limantra



fiğinin desteklediği sanayide, başlıca kollar arasında



dürülmekle birlikte, olağanüstü tarihsel anıtlarıyla (bazı bölümleri Vizigotlardankalma, müslümanlar ve hıristi Luz kilisesine dönüştürülmüş, 980'den kalma Bab ül



Merdum camisi. Mudejar üslubunda birçok kilise ve XIII. yy'dan kalma S. Maria la Blanca, XIV. yy'dan kalma el Transito sinagogları. Yapımına 1425'e doğru başla



nan XVIII. yy'a kadar sürekli zenginleştirilen görkemli katedral, Juan Guas'ın yaptığı, geç dönem gotik üslubu nun başyapıtlarından sayılan S. Juan de la Reyes kilisesi



elektrikli gereçler ve makine yapımı, besin, dokuma ve mobilya sanayileri, petrokimya sanayisi, demir-çelik sanayisi, otomobil yapımı, vb. sayılabilir. Bu gelişme sonucunda, dünyanın en büyük yerleşme merkezi ol ma konusunda New York'la (ABD) çekişmektedir ve



ve manastiri. Rönesans üslubunda San Cruz katedrali nin rahipler salonu ve hastanesi. Klasik Rönesans üslu



tipki New York gibi, önemli sorunlarla (hava kirlenme si; su sıkıntısı; vb.) karşı karşıyadır. Aynı zamanda da ül kenin başlıca ticaret, finans, öğretim (Tokyo Üniversite



biridir.



bunda S. Juan Bautista ya da Tavera hastanesi (günü müzde müze), 1577'de kente yerleşen El Greco'nun



birçok yapıtı), ülkenin başlıca turizm merkezlerinden



Eski Yunanlılar ya da Fenikeliler tarafından kurul



merkezidir. Ayrıca, pek çok müzesi, parkları, tarihsel anıtları ve dev boyutlu modern yapılarıyla (özellikle mi



duğu sanılan Toledo, Vizigotların din merkezi haline geldi. 711'de müslüman Araplar tarafından fethedilip, Kurtuba'nın gölgesinde kalması üstüne, sık sık ayak landı. XI. yy. başında özerk bir müslüman devletinin



mar



Olimpiyat



merkezi olup, 1085'te Leon ve Castilla kralı Alfonso VI



Oyunları yapıları ve ünlü katedral) ülkenin başlıca tu rizm merkezidir.



tarafından alınarak başkent yapıldı. 1561'de Felipe Il'nin Madrid'e yerleşmesiyle başkent işlevini yitirdi.



Tolbuhin, Fyodor İvanoviç



Toledo, Juan Bautista de



Rus mareşali (Androniki, Yaroslavl yakını 1894-Mosko



İspanyol mimarı ve heykelcisi (öl. Madrid 1567). Ro.



si'nin yanı sıra 100'ü aşkın üniversite ve yüksekokul) Tange



Kenzo'nun



gerçekleştirdiği



va 1949). Çarlık ordusunda piyade yüzbaşısı olan



ma'da mimarlıköğrenimigören Juan Bautista de Toledo,



di. Urallar'da bir süvari tümeninin komutanlığına atanip



girdi. 1559'da kral Felipe II tarafından Madrid'e çağrıl dı. Escorial'ın planlarını çizdi ve 1563'te başlanan Esco



(1917) Fyodor Ivanoviç Tolbuhin, Rus Devrimi'ne katıl



(1939), üçüncü Ukrayna cephesi komutanlığına getiri lerek (1942), Stalingrad'da başarıyla çarpıştı. Ertesi yıl



Almanların geri hatlarına saldırarak, eylül ayında Stali no'yu geri aldı. Saldırısını sürdürerek Besarabya, Bük



reş (Ağustos 1944) ve Sofya'ya (Eylül 1944) girip, Bul



gar hükümetini ateşkes istemek zorunda bıraktı. Ma reşalliğe yükseltilip, Belgrad'ı geri alarak, kuzeye yö



neldi ve Malinovskiy'le Macaristan ve Avusturya'yı iş



Napoli'ye giderek kral naibi don Pedro'nun hizmetine rial'ın yapımını, ölümüne kadar yönetti.



Tollu, Cemal Türk ressamı (İstanbul 1899-ay.y. 1968). Teğmen ola



rak katıldığı Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Devlet Güzel



gal elti. 1945'te Avusturya'da ABD birlikleriyle birleşti.



Sanatlar Akademisi'ni bitiren Cemal Tollu, Münih ve Paris'te resim çalışmalarını sürdürdü (1929-1932). Yur



Toledo



Arkeoloji müzesi müdürlüğü yapıp, D Grubu'na katıldı.



Ispanya'nın orta kesiminde kent. Tajo irmağı kıyısında,



Levy'nin başyardımcılığını, daha sonra da Resim bölü



Madrid'in 70 km güneybatısında yeralan, aynı adlı ilin



da dönünce Erzincan Lisesi resim öğretmenliği, Ankara Önce DGSA Resim bölümünü yöneten Leopold



mü başkanlığına getirildi ve görevini emekliye ayrılın



TOMANBAY caya (1962) kadar sürdürdü.



285



1886), Kreutzer Sonat (Kreytserova Sonat, 1890), Usta



İlk resim sergisini 1927'de açan Cemal Tollu, plastik



sanatlara ilişkin eleştiri, inceleme yazıları yazmış, Yu nan Mitolojisi, Şeker Ahmet Paşa gibi kitaplar yayınla mıştır. Tablolarının başlıca özellikleri arasında biçimci liğe yönelen bir yerellik, kitle bütünlüğü, bağıran renk lerden değil, az sayıdaki renklerin tonlarından oluşan bir renk zenginliği sayılabilir.



Tolstoy: Bk. TOLSTOY, LEV NİKOLAYEVİÇ, KONT.



ve işçi (Hozyain i Rabotnik, 1895), Hacı Murat (1896



1904), Diriliş (Voskreseniy, 1899), Serj Baba (Otek Ser



giy, 1912'de yayınlandı), vb. ünlü romanlarını kaleme



aldı. Diriliş'le ilgili bazı bölümlerden ötürü 1901'de afa roz edilip, 10 Kasım 1910'da evinden kaçarak, birkaç



gün sonra Astapovo (günümüzde Lev Tolstoy) garinda öldü.



Toplumsal adaletsizliğe, resmi adalete, ahlâksal iki



yüzlülüge, savaşın bütün biçimlerine, her çeşit sinif on



yargısına karşı çıkan Tolstoy, Avurupa'da özel bir anla yış yaratarak kapitalizmin gerilemesini hızlandırmış, mülkiyet hakkına ve teknigin aşırı gelişmesine karşıtep



Tolstoy, Aleksey Konstantinoviç, Kont Rus yazarı (Petersburg 1817-Krasniy Rog, Çernikov



1875). Doğayı ve aşkıõven lirik şiirlerini 1862'de iki cilt te toplayan Kont Aleksey Konstantinoviç Tolstoy, man zum tarihsel dramlar (Smert loanna Groznago (Kor



kunç İvan'ın Ölümü, 1866): Tsar Fyodor ivannoviç Çar Fiyodor Ivanoniç, 1868); Tsar Boris (Çar Boris, 1890]), bir tarihsel roman (Knyaz Serebryanıy (Prens Serebrya



niy, 1862) yayınladı (bu son yapıtında, Korkunç İvan



kinin artmasına katkıda bulunmuştur.



Obür yapıtları arasında vÇyom Moya Vera (İnancım



Nedir, 1884), Tserkov i Gosudarstvo (Kilise ve Devlet,



1891), Tsarstvo Bojiye Vunutri Vas (Tanrı Gücü Sizde



dir, 1891-1893), Çio Takoye Iskustvo (Sanat Nedir,



1898) adlı düşünce yapıtları, Karanlığın Kudreti (Vlast



Tmiy, 1886), i Svet vo Tme Svetit (Işık, Koyu Karanlık larda Işık Saçar, 1900), Yaşayan Ölü (Jivoy Trup, 1900) adlı dramları, Üç Ölüm (Tri Smerti, 1898), Samimi Saa



det (Semeynoye Sçastye, 1859), Balodan Sonra (Posle



dönemini canlandırmaya çalıştı).



Bala), Halk İçin Hikayeler (Rosskazıy dyla Naroda) ve



Tolstoy, Lev Nikolayeviç, Kont



Toltekler



Rus yazarı (Yasnaya Polyana, Tula 1828-Astapovo (gü



Orta Amerika'da eski Kızılderili halkı. Uto-Aztek öbe.



Katya adlı roman ve öyküleri sayılabilir.



nümüzde Lev Tolstoy), Ryazan 1910). Zengin bir top



geğinden olan Toltekler, 935 ya da 947'de önderleri Mixcoatl ("Bulutlar Yılanı") yönetiminde, kuzeyden yo



Dünya edebivatinin başlıca



kişilerinden Kont Lev Nikolayevic Tolstoy, XIX. yy. sonu Rus lelselesini de derinlemesine



la çıkarak Culhuacan'a yerleştiler. Mixcoalt'ın oğlu To piltzin Quetzalcoatl'ın, Tula'yı başkent yaptıktan sonra,



efsaneye göre Kan ve Savaş tanrısı olan Tezcatlipo



ca'ya yenilerek Yucatan'a göçmesinin (orada Maya "Yeni İmparatorluğu" nu kurdu) ardından, Tezcatlipo



ve Barış



ca'nın yönetiminde, imparatorluklarını Büyük Okyanus kıyılarından Atlas okyanusu kıyılarına kadar bülün Orta Amerika'ya yaydılar. Ama 1168'de Chichimeclerin Tu la'yı yakıp yıkmaları üstüne dağılarak, Meksika ve Gua



(1865-69), Anna



temala'ya yayıldılar.



etkilemiştir. Savas Karenina (1875-77), vb.



w.pitlarıyla, günümüzde de en



Toltekler, yan yana yaşadıkları ve egemen oldukları



uygarlıkların özelliklerini kolayca benimsemelerine ve



karma bir kökenden gelmelerine karşın, özgün bir sa



olmayı



nat geliştirmeyi başarmışlardır. Onceki uygarlıklardan çok farklı olan mimarlık anlayışları ve heykel sanatı, sa vaşçının yüceltilmesini yansıtır. Canavarların yanı sıra



sürdürmektedir.



süsleyici öğeleri oluşturan kartal ve jaguar, askeri tari



çok okunan



Vazarlanndan biri



katları temsil eder. Sanatlarından mimarlık kalıntılan di



rak sahibinin oğlu olan Kont Lev Nikolayeviç Tolstoy



şında, günümüze yalnızca açık sarı zemin üstüne dalga



(kısaca Tolstoy da denir), önce hukuk ve Doğu dilleri



li çizgi biçiminde süslemeli seramikler (başlıca üretim merkezi Mayapan'dı) kalmıştır.



öğrenimi gördü. Sonra Yasnaya Polyana'daki toprakla rina çekilip, toprak köleliği rejimine tepki olarak bir tür



tarım ataerkilliği uygulamaya çalıştı. Kafkasya ordusuna katılarak Kırım Savaşı'nda çarpışıp, savaştan sonra, pes: peşe yazdığı Çocukluk (Detstvo, 1852), ilk Gençlik



(Otrçestvo, 1854) ve Gençlik (Yunost, 1857) adlı özya



şamöyküsüne dayalı yapıtlarını yayınladı. 1857'de Rus ya'da uzun bir yolculuğa çıkıp, Batı uygarlığı üstüne düşkırıklığı dolu izlenimlerle döndü. 1860-1861'de ye niden yurt dışına çıkarak yabancı ülkelerde eğitim üstü



ne bir soruşturma yaptı ve Polikuşka(1860) adlı yapıtın



da, bu eğitime tepkilerini ortaya koydu. 1862'de evle



nerek, 1865-1869 arasında Savaş ve Barış (Voynai Mir)



adlı, 1875-1876 yılları arasında da Anna Karenina adlı başyapıtlarını yayınladı. Sonra, bir tür dine dönüş yapa rak, 1879-1907 arasında öğretici incelemeler yazdı. Bu arada İvan İlyiç'in Ölümü (Smert Ivana Ilyiça, 1884



Tolunoğulları devleti Misir ve Suriye'de egemenlik süren Türk sülalesi. Abba



siler hizmetinde çalışan Türk komutanı Tolun'un oğlu Ahmet Bin!Tolun tarafından, valisi olduğu Misir'da ku



rulan (868) Tolunoğulları devleti. Çok geçmeden Suri



ye, Filistin, Lübnan ve Bingazi'yi ele geçirerek genişle



di.AmaAhmet'in ölümünden (884) sonra yerine geçen



hükümdarlar sırasında zayıtlayarak, 12 Aralık 905'te



halife ordusunun Fustat'a girmesiyle ortadan kalktı.



Tomanbay Misir Memluklarının son hükümdan (Halep 1473-Kahi



re 1517). Osmanlılarla çarpışmak için Suriye'ye giden



286 TOMASİ DI LAMPEDUSA, GIUSEPPE amcası Kansu Gavri'ye Kahire'de vekâlet eden Toman



bay (Tumanbay da denir), Kansu Gavri Mercidabik Sa



vaşı'nda ölünce (1516), hükümdar ilan edildi. Canberdi Gazeli'nin komutasında Gazze'ye gönderdiği ordu nun, Hadım Sinan Paşa tarafından Hanyunus'ta karşıla



kaltı yüzgeci gibi, giderek küçülen kılçıklarla son bulur. Yüzeyde yaşayan çeşitli balıklarla ve kalamarlarla bes lenir. Her yıl sürüler oluşturarak kuzeye, Norveç'e doğ



ru göçer. Eti çok lezzetlidir.



narak bozguna uğratılmasından (1517) sonra, Yavuz



Tonga



lerek (22 Ocak 1517) kaçmak zorunda kaldı. Osmanlı



Büyük Okyanus'un güney kesiminde, adalar üstünde



gece baskınında ele geçirdiyse de, sokak savaşları so



Krallığı, 4 Haziran 1970'te bağımsızlığa kavuşmuştur.



Sultan Selim komutasındaki orduya Ridaniye'de yeni



lara geçen Kahire'yi, çevresine topladığı kuvvetlerle bir nucunda kentin Türkler tarafından geri alınması üstüne,



yeniden kaçmaya çalışırken yakalandı ve Kahire mey danında idam edildi.



kurulu devlet. Eski bir İngiliz sömürgesi olan Tonga



YÜZEYŞEKİLLERİ, TOPLUM YAPISI VE EKONOMI



Fici adalarının 640 km kadar doğusunda kuzey-güney



doğrultusunda uzanan 150 kadar ada içeren (kuzeyde



Vavau, ortada Haapai, güneyde Tongatapu ada öbek



Tomasi di Lampedusa, Giuseppe



leri) Tonga'nın, batıdaki adalar dizisi yanardağ kökenli



İtalyan yazarı (Palermo 1896-Roma 1957). Ölümün den sonra yayınlanan tek romani Leoparla (Il Gatto



rinin kuzeydeki adalarda 24 "C ile güneydeki adalarda 23 "C arasında değiştiği ülkede, yıllık yağış tutarları da



pardo, 1958; 1963'te sinemaya uyarlandı) uluslararası



Vavau'da 2 286 mm'den Tongatapu'da 1 702 mm'ye



ün kazanan Giuseppe Tomasi di Lampedusa'nın ayrıca



kadar değişir. Polinezya asıllı olan, Samoa dilinden türemiş bir dil



bir öykü kitabı (Racconti, 1961'de yayınlandı) ve de nemeleri vardır.



dir; doğudakiler kalkerden oluşur. Sıcaklık ortalamala



konuşan Tongalıların büyük bölümü hıristiyandır. Eği



tim ve sağlık hizmetlerinin ücretsiz olduğu ülkede, oku



Tommaso, Aquinolu, Aziz



ma yazma oranı çok yüksektir.



Italyan tanrıbilimcisi (Aquino, Frosinone ili 1225-Fossa nova manastırı 1274). Monte Cassino'da ve Napoli'de



din öğrenimi gören Aziz Aquinolu Tommaso, Domini ken tarikatına girip, Paris'te(1245) Albertus Magnus'tan ders aldı. Summa Contra Gentiles (Paganlara karşı



Özetleme Kitabı, 1258 ve 1269) ve Summa Theologiae



(Tanrıbilim Özetleme Kitabı, 1266'ya d.-1273'e d.)



adlı başlıca yapıtlarında, aristotelesçilik ile hıristiyan



inancını bağdaştırmaya çalışarak, temel sorunun, akıl



ile inancı, felsefe ile tanrıbilimi uzlaştırmak olduğunu,



dogma ile uyuşmayan her felsefi yargının usavurma



yanlışından başka şey olamayacağını, dolayısıyla felse



fenin, tanrıbilimin egemenliği altındaki inancın "hiz



metçisi" olduğunu savundu. İbni Rüşt'ünkilerle birleşir



TONGA KRALLIĞI



piskopos Tempier tarafından suçlandıysa da, 1323'te



GENEL BİLGİLER.699 km². Başkenti ve en büyük kenti: Nukualofa (30 000 nüf. 1991 tah.).



görünen bazı görüşlerinden ötürü, yapıtları 1277'de aziz ilan edildi.



tomurcuk: Bk. ÇİÇEK.



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 102 000;



nüfus yoğunluğu: Km'ye 146 kişi. Nüfus dağılımı



(1990): Kentler'de % 32, kırsal kesimde % 68.



Yillik nüfus artış hızı (1991): % 2.2. Resmi dilleri:



tonbalığı



Tonbalığıgiller ailesinden balık türü. Sıcak ve ılık deniz lerde yaşayan tonbalığı (Bil. a. Thunnus thynnus; 'orki noz da denir),boyu 3 m'yi bulabilen bir balıktır. Derinli



ģi 100 m'yi aşan suların yüzeye yakın kesiminde yaşar.



Gövdesi iġ biçimi, kafası sivridir. İki sırt yüzgecinden bi



rincisi sırttaki bir oyuğa gömülüdür; ikincisiyse, kuyru Sıcak, ilik ve serince denizlerde yaşayan tonbalığı



(T. thynnus) eti lezzetli olduğundan yoğun biçimde avlanmaktadır.



Tonga dili, Ingilizce. Başlıca dinler: Hıristiyan. EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991): Yetişkin nüfusun %98'i. Üniversite sayısı (1989):



Yok. Hastane yatak sayısı (1988): 400. Hekim sa yısı (1988): 57. Ortalama ömür (1991). Kadınlar da- 70; erkeklerde - 65. Bebek ölüm oranı



(1991): 1 000 canlı doğumda 23.



EKONOMI. GSMH (1990): 89 milyon dolar; kişi başına ulusalgelir 750 dolar, Etkinnüfus dağılımı (1990): Tarım ve balıkçılık- % 75; geri kalan lar- % 25. Dış ticaret (1990): Dışalım-59 mil



yon dolar; dışsatım, 9,6 milyon dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Yeni Zelanda, Avustralya,



Japonya. Para birimi: 1 pa'anga (Tonga dolari)



100 seniti.



YÖNETİM. Türü: Meşruti monarşi. Yasama gücü: Millet Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 3 ada öbeği.



ULAŞIM. Demiryolları (1990): Yok. Karayolları



(1987): Toplam 433 km. Başlıca limanlar: 1. Baş lica havaalanları: 1.



TOPKAPI SARAYI 175



287



ğımsızlığını kazanmasına (682) katkıda bulunarak, Kut



1744



lug Kağan'ın danışmanlığına ve ordu Komutanlığına atandı. Oğuzları yenerek Ötüken'i ele geçirip (683),



VAN Satu .



Vavau Ada Obedi



Çin'e yürüyerek, art arda savaşlar sonucunda Pekin'in kuzeybatısına kadar uzanan bölgeyi aldı (687). Ötü ken'e dönüp, Mingya Savaşı'nda (706) Çin ordusunu



BÜYÜK



Haapai Ada Obeği



yok ettikien sonra Çiklere, Azlara ve Kırgızlara boyun



OKYANUS . Pange More



Obeği



Ada Obegi



Ayaklanan Onokların üstüne yürümeye hazırlandığı sı



.



18+



TONGA +



Nuk ualola Tui



Ada Obegi



Yalnuca Onemli kentler belirtilmtir



+ wa



Olsek 1



rada öldü.



En Derin Noktalar



Başkentlerin alt culmiştir



Tenuta u



Tangatapu



Han tarafından danışmanlığa getirilerek (716), Çinlileri



bozguna uğrattı ve bir barış antlaşması imzaladı (725).



Otu Tolu



Nomuka Ada



eğdirdi (710). Azların ikinci ayaklanmasını bastırama yınca görevden alındıysa (715) da, tahta çıkan Bilge



21



10 Rand UNE, & Co



top



Ağır ateşli silah. Başlangıçta birbirine kaynakla birleşti rilmiş ve demir bileziklerle tutturulmuş metal çubuklar



dan oluşan topun temel öğesi namlu, XV. yy'dan başla narak bronzdan döküldü ve yer değiştirmek için ateş



ağzı, yüksekliğinin de ayarlanmasına olanak sağlayan



Bir tarım ülkesi olan Tonga'nın başlıca dışsatım ürün



bir top kundağına oturtuldu. Ağızdan doldurulan, çapı 300-400 mm arasında taş gülle fırlatan bu toplanın erimi birkaç yüz metreyi buluyor, yüz kadar atış yaptıktan



ve balıkçılık sanayisi gelişmektedir. Turizm gelirleri ve



muş obüsler fırlatan havan toplarının, XVIII. yy'da da



176



A. S000772



174



leri hindistancevizi içi, muz ve vanilyadır. Küçük sanayi



yurt dışında çalışan Tongalı işçilerin gönderdikleri para lar da, büyük dış ticaret açığının bir ölçüde kapatılması



na yardımcı olmakta, Tonga ayrıca, önemli miktarda dış yardım almaktadır.



DEVLET YAPISI VE TARIH



İngiliz Commonwealthü içinde bağımsız bir krallık olan Tonga'da, yürütme gücü kral ile başbakanın yönettiği Devlet Konseyi'nde, yasama gücü 29 üyeli (18'i halk ta



rafından seçilir; geri kalanı kral tarafından atanır) Millet Meclisi'ndedir.



Kaptan James Cook'un 1773'te bulduğu ve “Dost



Adalar" adını verdiği Tonga adaları, kral George Tupou



l'in 1875'te meşruti bir krallık kurmasından sonra,



1900'de Ingiltere'nin himaye bölgelerinden birine dö



nüştürüldü. 1965'te kraliçe Salote'nin yerine Tau



fa'ahau Tupou IV'ün tahta çıktığı ülke, 4 Haziran 1970'te Ingiliz Commonwealthü içinde bağımsızlığa



sonra parçalanıyorlardı. XVII. yy'da patlayıcı doldurul



eğimli atışlar için, çok kısa namlulu obüs topunun orta ya çıkmasından sonra, XIX. yy'ın ikinci yarısında, yivler



ve çelik kullanılması, namlu dibinden doldurmanın, du



mansız barutun (1884) ve melinitin bulunması (1885),



hidropnömatik frenin gerçekleştirilmesi sayesinde, toplar modern biçimini aldı. XX. yy. başında yapılan 97 modeli seri atışlı iki topun Birinci Dünya Savaşı'nda bü yük ölçüde geliştirilmesinden sonra, İkinci Dünya Sava



şı'nda geri tepmesiz toplar ve tank şasisine oturtulmuş



toplar ortaya çıktı. 1945'ten sonra, uzaktan nişan alma



ve uzaktan kumanda yönünde gelişmeler gerçekleştiri



lirken, 1953'te ilk nükleer mermili toplar yapıldı. 1960 1975 yıllarında roketler ile füzelerin yaygınlaşması, bü yük kalibreli topların kullanımdan kalkmasına yol açtı.



Topal Ahmet Rifat Efendi: Bk. AHMET



kavuştu.



RİFAT EFENDİ, TOPAL.



Tonguç, Ismail Hakkı



Topal Carlo II: Bk. CARLO II, TOPAL.



Türk eğitimcisi (Silistre, Bulgaristan 1897-Ankara 1960).



Istanbul Erkek Öğretmen Okulu'nu bitiren (1918) İsma



Topal Kenan Paşa: Bk. KENAN PAŞA, SARI,



dıktan sonra, öğretmenlik, İlköğretim genel müdürlüğü



TOPAL, UZUN



il Hakkı Tonguç, öğrenimini Almanya'da tamamla



(1936-1946) yaptı: Köy Enstitüleri'nin kurulmasına ön cülük etti(1940). Daha sonra Talim Terbiye Heyeti üye



liğinde (1947) bulunup, Ankara Atatürk Lisesi resim ög



Topal Recep Paşa: Bk. RECEP PAŞA, TOPAL.



Başlıca yapıtları: Köyde Eğitim (1938); Canlandırılan Köy (1938);Eğitim YoluylaCanlandırılacak Köy (1938)



topaz



Pestalozzi Çocuklar Köyü (1960).



Değerli taş olarak kullanılan flüorlu alüminyum silikat.



Tonkin: Bk. VIETNAM.



da kahverengimsi renklerde bulunabilen sert (sertliği 8)



retmenliğinden emekliye ayrıldı (1954).



Öğretmen Ansiklopedisi ve Pedagoji Sözlüğü (1953);



Tonyukuk



Göktürk bilgesi ve komutanı (? 660-? 725). Yazıtında



anlatıldığına göre, 680'de Kutlug Kağan'ın hizmetine giren Tonyukuk, Doğu Göktürk devletinin yeniden ba



Formülü Al:(F,OH),SiO, olan topaz, sarı, mavimsi ya bir taştır. Çok kolay dilimlenir ve mücevher yapımında kullanılır. Çıkarıldığı başlıca yerler Saksonya (Almanya),



Ural dağları, Brezilya, Japonya, Meksika ve İskoçya'dır.



Topkapı sarayı İstanbul'da Sarayburnu sırtlarında saray yapıları toplu



288



TOPLARDAMAR İLTİHABI



lugu. 1475-1478 arasında “Yeni Saray” adıyla yapılan



Modern



Topkapı sarayı, 1853'e kadar padişahlık sarayı olarak



toplumbilimin



kullanıldı. O tarihte Dolmabahçe Sarayı'nın padişah sa



kurucusu Auguste



rayı olarak kullanılmaya başlanmasıyla, eski padişahla



Comte, "olgucu toplumbilim"



rin ailelerinin konutu haline geldi. Dış yapılarıyla birlikte



anlayışına uygun



700 000 m 'lik bir alana yayılan Topkapı sarayı, Bizans



olarak,



döneminde ve Fatih Sultan Mehmet döneminde yapıl mış surlarla çevrelenmiştir. Başlıca üç bölüm (Birun, En



toplumbilimin gerçek bir



derun, Harem) ile art arda dört avluyu çevreleyen yapı



"toplumsal fizik"



lardan (köşkler, kasırlar, camiler, devlet daireleri, di vanlar, vb.) oluşur. Atatürk'ün buyruğuyla onarılarak (1924) müzeye dönüştürülmüş (Topkapı Sarayı müze



olduğunu



si) ve halka açılmıştır.



statik"ten



savunmuş,



"toplumsal dinamik" ile "toplumsal



oluştuğunu ileri sürmüştür.



toplardamar iltihabı: Bk. FLEBIT.



toplardamarlar Oksijenini dokulara bırakan kanı kalbe geri taşıyan (yal nizca akciğerlerden kalbe oksijenli kan taşıyan akciğer



toplardamarı bu tanımlamaya uymaz) damarları belir



ten terim. Toplardamarların içindeki kanın basıncı daha



az olduğundan, kenarları atardamarların kenarlarından incedir. Bu iki damar öbeği, ince kılcal damarlarla bir birlerine bağlanırlar. (Ayrıca Bk. DAMARLAR.)



toplardamar trombozu: Bk. TROMBOZ.



XIX. yy'da, bilimsel sağlamlık kaygısıyla ve toplumbili



mi, "bilimlerin bilimi" durumuna getirmek amacıyla, kesin olarak felsefeden ayırmak gerektiğini ileri sürmüş, böylece toplumbilim, ayrı bir bilim dalına dönüşmüş tür.



A. Comte'un anladığı biçimde olgucu toplumbilim, gerçek bir "toplumsal fizik"tir. Bu bilim, "toplumsal sta



tik" ("toplumsal varlık"ın uzamsal boyutlarını ve yapısı ni dile getiren anatomi ve morfoloji) ile "toplumsal di



namik"ten (aynı gerçeğin, zamansal ve işlevsel yanını açıklayan fizyoloji) oluşur.



Toplumbilimsel araştırmanın bu iki büyük doğrultu



toplumbilim



su, daha sonra da sürekli olarak ele alınmış, bir yandan, toplu yaşamın yapıları ve biçimleri, öte yandan da top



Insan toplumlarıyla ve toplumsal olgularla ilgili bilimsel



reçler incelenmiştir.



incelemeler bütünü. Saint-Simon, Proudhon, Karl Marx



ve Auguste Comte tarafından kurulan toplumbilim (sos yoloji de denir), öbür insan bilimleri gibi XIX. yy'da or taya çıkmış, "sosyoloji" terimi, insan topluluklarını ve toplu yaşama olaylarını ele alan bilimi belirtmek ama cıyla Auguste Comte tarafından ortaya atılmıştır. Bu nunla birlikte, insanlar çok eski dönemlerden başlaya rak, toplumbilimin çeşitli konuları üstünde düşünmüş.



lerdir. Sözgelimi, Eflatun, Devlet adlı yapıtında, eski ku



rumlara ve kast sistemine bağlı kalan, akla uygun ve as keri açıdan örgütlenmiş bir toplum tasarısı ortaya atmış, Aristoteles'se, çeşitli kurumları karşılaştırarak, Atina



toplumu alarını öv (Atina'nın Anayasası), demokrasi ve değişmeyi savunmuştur. Bununla birlik te, eski filozoflar arasında yalnızca Arap tarihçisi İbni



Haldun (1332-1406), modern toplumbilimin gerçek öncüsü sayılabilir. İbni Haldun, insanın toplumsal duru



munu, yani uygarlığı, buna doğal olarak bağlı bulunan



olayları, halkların birbiri üstünde kurduğu üstünlüğün ayrımlarını, insanların çalışmalarını yönelttikleri uğraş ları ve varlıkların doğasının, toplumun temel özelliğin



de doğurabileceği değişiklikleri açıklamaya çalışmış, İs lám sülalelerinin tarihini ve devletlerin kuruluşları ile



çözülüşlerini anlatmanın yanı sıra, Kuzey Afrika'nın tö



relerini ve kurumlarını da ayrıntılarıyla gözler önüne sermiştir.



Ortaçağ'dan XIX. yy'a kadar Avrupa'da, birçok top



lumsal öğreti ortaya çıkmıştır: Rönesans döneminde



lumun gelişme yasaları, toplumsal değişiklikler ve sü İktisatçı Pareto'ya göre, toplum, "bütün ruhsal ve



maddi görünümleri eylemsizlik yasası tarafından yöne tilen dengelerin oluşturduğu bir sistem" dir; bu denge ler, çoğunlukla beklenmedik ya da raslantisal olayların etkisiyle değişirler; toplum, güçleri arasındaki ilişkiler



belirli bir bağlantıyı korudukları sürece ayakta durur; evrim önceden kestirilemez.



Marx, toplumsal dinamiği bambaşka bir biçimde ele



almıştır. Ona göre toplumu etkileyen güçler, insanoğ



lundan kaynaklanır ve özellikle üretim biçimleri tarafın



dan belirlenirler. Doğayla kurulmuş olan ilişki toplum dan geçer. İnsanlık tarihi, doğanın emekle değiştirilme sinin, gereksinimlerin emekle karşılanmasının ve top lumsal ilişkilerin kurulmasının tarihidir. Toplumun evri mi, herhangi bir önbelirlenime bağlı değildir; toplumsal dönüşümler, insanoğlunun kendinden gelir. Fransız toplumbilim okulunun öncüsü Durkheim,



çeşitli araştırmalardan en iyi yararlanmış, ama olgucu



luğun ilkelerine bağlılığını da yitirmemiş bir bilim ada mıdır. Çağının olaylarına büyük ilgi duyan Durkheim



(Paris Komünü, Fransa'da işçi sınıfına uygulanan baskı,



1870 bozgunundan sonraki ayaklanma isteği), özellikle



bunalımlıdurumlar üstünde durmuş ve “toplumsal pa



toloji” yi kurmuştur. Ayrıca, işbölümünün etkenlerini ve ortak bilinç olaylarını da incelemiştir.



Durkheim'ın başarısı, toplumbilimin inceleyeceği



konuyu belirtmesi ve sınırlamasıdır. Durkheim'a göre,



hümanizm; ütopyacılık (Thomas More); siyasal felsefe



“toplumsal olgu"nun ayırt edici özelliği, “dışta” olması ve kendini, bireye, bir zorlama ve kısıtlama olarak gös termesidir.



Adam Smith); “Aydınlanma Yüzyılı"nın kozmopolit gö



ler arasında bireşim (sentez) yapmasını istemiştir. Bir



(Machiavelli, Hobbes); toplumsal felsefe (Spinoza, Yo ung); fizyokratların kuramı ve liberal iktisat (Quesnay,



rüşü; Jean-Jacques Rousseau'nun, Fourier'nin ve daha sonra Proudhon'un idealizmi; vb.



Olguculuğun (pozitivizm) kurucusu Auguste Comte,



Durkheim, toplumbilimcinin, çeşitli toplumsal bilim



toplumsal olgu (sözgelimi aile), tarihe, insan coğrafyası na, etnografyaya, iktisadave istatistik çözümlerine göre ele alınması gereken bir olgu olabilir.



TOROS DAĞLARI 289 Toplumbilimin amacı, toplumları oluşturan ogelerin



ve bu ögelerin işleyişlerinin, kurumların içinde geliştiği



koşulların, toplumsal yapılar ile zihinsel yapılar arasın daki karşılıklığın ve toplumsal değişim etmenlerinin in celenmesidir. Ama bu bilim aynı zamanda, toplumsal bilimlerden her birinin açıkladıgı olayların birbirlerini



Torii Kiyonaga



Japon ressamı (Edo 1752-ay.y. 1815). Kiyomaitsu'nun yanında yetişen Tori Kiyonaga, Toni Kiyonobu'nun



kurduğu atölyenin başına geçti. Özellikle döneminin



Japon kadın oyuncularının alişleriyle ün salıp, 1780 yıl



nasıl etkilediklerini de ortaya koymak zorundadır. Bu



larında Ukiyo-e sanatının en iyi temsilcisi sayıldı.



güne çeşitlenmekte, uzmanlık dalları günden güne



Torii Kiyonobu



yüzden de, toplumbilim araştırmalarının alanı günden



artmaktadır. Bunlara örnek olarak toplulukların ve ku rumların örgütlenmesini inceleyen toplumbilim, siyasal



toplumbilim, iktisat toplumbilimi, çalışma toplumbili mi, kent toplumbilimi, kırsal toplumbilim,'din toplum



bilimi, eğitim toplumbilimi, dil toplumbilimi, kitle ileti



şim araçları toplunbilimi sayılabilir. Toplumbilim, bütün bu çeşitlenmelerin yanı sıra, ke sinlik ve nesnellik açısından da büyük ilerlemeler gös termektedir. Incelemek istediği olayları giderek daha iyi biçimde sınırlamakta, bilimsel yöntemleri daha sag. lam biçimde kullanmakta ve günümüzün matematik yönteminden geniş ölçüde yararlanmaktadır. Doğum ve ölüm oranını ve "ortalama insan" tanımlamasını or



taya koymak için Quetelet (1796-1874) tarafından or



taya atılmış olan istatistik bilimi de, toplumbilim için çok etkili bir araç haline gelmiştir.



Toplumbilim, artık Comte, Durkheim ve Spencer'in yapmış oldukları gibi pek de kesin olmayan bir toplum tipolojisi ortaya koyma çabalarını bir yana bırakıp, deği şimle, denge ve dengesizlik etkenleriyle uğraşmakta dır. Ayrıca, yöntemleri, birçok alanda (pedagoji; ada let; şehircilik; meslek seçimi; siyaset ve kültür etkinlik leri; Üçüncü Dünya ülkelerinin gelişmesi; haberleşme;



Japon ressamı (Osako 1664-Edo 1729). Ukiyo-e dalin da ustalaşan Torii Kiyonobu, Edo'da bir resim atölyesi



(Torii okulu) kurup, Kabuki tiyatrosu atişleri ve oyuncu



portreleriyle un saldı. Kurduğu okul, XVIII. yy. boyunca onun üslubunu sürdürdü.



torik: Bk. PALAMUT. Torino



Italya'nın kuzeybatı kesiminde kent. Po irmaginin sol kıyısında, Roma'nın 515 km kuzeybatısında yeralan, Pi



emonte Bölgesi'nin merkezi olan Torino'nun nüfusu 1



002 863'tür. İtalya'da otomobil sanayisinin başlıca merkezi olan kentte, dokuma sanayisi, uçak sanayisi,



oto lastiği yapımı, deri eşya yapımı, hazırgiyim sanayisi, radyo-televizyon alıcıları yapımı, vb. sanayi kolları da büyük ölçüde gelişmiştir. Ayrıca, önemli bir ogretim (üniversite) merkezidir.



vb.) uygulanmaya başlanmıştır.



Toronto



toplumdilbilim



Kanada'da kent. Ontario gölü kıyısında yeralan, Onta rio eyaletinin merkezi olan Toronto'nun nüfusu 635 395'tir(çevre belediyelerle birlikte 2 275 771). Ülkenin başlıca sanayi (hazırgiyim sanayisi, petrokimya sanayi si, metalürji, elektrikli aygıtlar yapımı, çeşitli makineler



Dilbilimin, dildeki ve dili konuşan insanların kullanımın



daki ayrılıkları hangi toplumsal etkenlerden kaynak landığını inceleyen dalı. Toplumdilbilimin alanı çok ge nistir: Bildirisim durumlarının incelenmesi (vericinin



ve/ya da alıcının, irk, toplum, meslek, kültür durumu); çeşitli toplum simitlarmın ürettiği söylev türleri ve dü zeyleri; bireylerin sözleriyle ilgili yargılar (dil cüzeyleri



ve kural sorunları); cilselplanlama sorunları(bazı Atrika



yapımı, ulaşım araçları yapımı, basımcılık ve yayıncılık,



vb.), öğretim (Toronto Universitesi. York Universitesi, vb.) ve finans merkezi olan kentte, turizm de gün gec tikçe gelişmektedir.



ülkelerinde birlik cili yaratımı); vb.



Toros dağları



Toprak, Ömer Faruk



Anadolu yarımadasının güney kesiminde doğu-bati



Türk şairi ve yazarı (İstanbul 1920-ay.y. 1979). Darüliu nun müderrislerinden İsmail Hakkı Toprak'ın oğlu olan Omer Faruk Toprak, Kütahya Lisesi'ni (1941) bitirip, Is



Anadolu'nun iç kesimi ile Doğu Anadolu ve Güneydo



tanbul Hukuk Fakültesi'ndeki öğrenimini yarım bıraktı.



Milli Eğitim Bakanlığı Neşriya: müdürlügünde (1945), Petrol Ofisi'nde çalıştı (1947).



Servet-i Fünun-Uyanış dergisinde çıkan (1937-1938)



ölçülü-uyaklı şiirlerle edebiyata giren Ömer Faruk Top



doğrultusunda uzanan dag sırası. Uzantılarına Dogu gu Anadolu bölgeleri arasında da rastlanan Toros dag ları (Toroslar da denir), genel olarak 3 kesime ayrılarak



incelenir: Batı Toroslar; Orta Toroslar; Güney Toroslar. Antalya körtezinin kuzeydoğusunda kıy: doğrultusun da uzanıp, kuzeye doğru birbirine yaklaşan Batı Toros



lar, genellikle kalkerden oluşmuşlardır ve yaygın karst oluşumları (magaralar, dolinler, polyeler, vb.) taşırlar;



toplumcu sanatı savunmuş,



başlıca kütleleri arasında Antalya körfezinin batısında Beydağları, kuzeyinde Sultan dağları, doğusunda Ge yik dağı ve Kızıldag sayılabilir. Doğu Akdeniz kıyısı bo yunca dağlık bir alan oluşturan Orta Toroslar, Dogu



1942-1943 arasında, toplumcu sanatçıların toplandığı Yürüyüş dergisini çıkarmıştır. Ölümünden sonra anisini yaşatmak için bir şiir



arasında Bolkar dagları, sistemin en yüksek doruklarını (Demirkazık tepesi, 3 756 m; Kaldı dağı 3 734 m) tasi



rak, romantik aşk şiirlerinden (Varlık, 1940) sonra top lumsal gerçekçi şiirleriyle tanınmış, 1940 kuşağının top



lumcu şiiri benimseyen adları arasında yeralmış, eleştiri ve denemelerinde de



Anadolu Bölgesi'nde de devam ederler; başlıca sıraları



ödülü konmuştur.



yan Aladağlar, Tahtalı dağları ve Binboga daglan sayıla



Yakanlar (şiirler, 1955), Susan Anadolu (şiirler, 1968), Duman ve Ven (günlük, ani-deneme, 1968), Ay Isigi



daglarıyla başlayıp, Doğu Anadolu Bölgesi'nde doğu



Başlıca yapıtları: İnsanlar (şiirler, 1943), Dagda Ates



(şiirler, 1973), Tuz ve Ekmek (roman, 1973).



bilir. Dogu Toroslar, 2 sıra halinde uzanırlar: Munzur



batı doğrultusunda uzanan iç sıra; Amanos dağlarıyla



başlayıp Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu böl



290 TORRICELLİ, EVANGELISTA geleri arasında bir yay çizerek Güneydoğu Toroslar'ı oluşturan ve Hakkari dağlarına doğru uzanan dış sira. Büyük bölümünde ormanların yok edilmiş olmasına karşın yer yer kurakçıl türlerden oluşan ormanlara rast



Kanada'da ingiliz



lanan Toros dağlarında, 500-600 m yükseltiye kadar



Kizilderili



makiler, yamaçlarda kızılçam, mese, gürgen, dişhu dak, akçaağaç gibi türlerden oluşan ormanlar, 1 200 m'den sonra karaçam, sedir ve köknar ağaçlarından



hövünde,



Kolombivast



(valetinde Vancouver henti Takımındaki bir



tahtadan ovulmus ve bovanmis bir



oluşan ormanlar ağır basar. Ormanın üst sınırını oluştu



tolem.



ran 2 100 n'den yukarısıysa, dağ çayırlarıyla kaplıdır.



Torricelli, Evangelista İtalyan fizikçisi ve matematikçisi (Faenza 1608-Floran



sa 16+7). Roma'da matematik öğrenimi gören Evange lista Torricelli,



Floransa'da kitipliğini yaptığı Gali



leiden etkilenip, tasarladığı mekanik ilkeleriyle ilgili dü süncelerini, De Motu Gravium Naturaliter Descanden



tium et Projectorum (1641) adlı inceleme yazısında açıkladı. Galilei'nin ölümünden (1642) sonra, Tos cana būyük dükünün matematikçiliğine getirilip, akış kanların ve katların hareketi üstüne çalışmalar yaptı. Matematikte, sonsuz küçükler hesabının ilk evresi olan



Cavalieri'nin bölünmezler kuramını geliştirdi. Ayrıca ci



valı bir borudan yararlanarak, atmosfer basıncının varlı gini ortaya kovdu ve barometreyi buldu. 1644'te Ope n Geometrica (Geometri Yapıtı) adlı kitabında, sikloi din alanını ortaya koydu. Birçok objektit yaptive birter mometre buldu.



benimsenen hayvan. Klanın birliğini simgeleyen ve kla na adını veren toteme inanma (totencilik), bazı antro



pologlar tarafından dinin ilk biçimi sayılmıştır. C. Levi Strauss, totemciligin, doğal dünyanın sınıflandırılması ile toplumsal örgütlenme arasındaki benzeşmeye da yanan ilkel düşüncenin, bu sınlandırmayı oluşturan cylemini dile getirdiğini ileri sürmüştür. Gene Strauss'a



Toscana



göre, totemcilik, toplumların benimsedikleri akrabalık sistemlerine ilişkin bir kurallar bütünüdür ve bütün sini



italya'nın orta-batıkesiminde bölge. Batida Tirren deni



landırmalan gibi, bazı yasaklamalara yol açar.



zi. Liguria deniziyle, doguda Marche ve Umbria böl geleriyle, kuzeyde Emilia-Romagna bölgesiyle, güney de Roma bölgesiyle sınırlı olan Toscana bölgesinin yü



zölçümü 22 992 km-, nütusu 3 565 280, merkezi Flo ransa kentidir. Verimli bir tarım alanı olan bölgede, şa



Toulouse Fransa'da kent. Garonne irmağı kıyısında, Paris'in 681



km güneyinde yeralan, Midi-Pyrenees bölgesinin ve



raplık üzüm (ünlü Chianti Şarapları) bağları ve zeytinlik



Haute-Garonne yönetim bölgesinin merkezi olan Tou



derece önemli olduğu bölgede, sanayi (makine yapı



ri; elektronik gereçler yapımı; vb.) ve kültür (Toulouse Üniversitesi ve birçok yüksekokul) merkezi olan kent, XIV. yy'dan kalma katedrali ve Rönesans döneminden



ler başlıca veri tutar. Turizmin gerek kıyı kesiminde (Vi areggio), gerek iç kesimde (Floransa, Pisa, Siena) son mi; dokuma, besin ve kimya sanavileri; camiabrikaları, vb.) de gelişmiştir



Toscanini, Arturo İtalyan orkestra yöneticisi (Parma



1867-New York



1957). Parma Konservatuvarı'nı bitirdikten (1885) son



ra, bir opera topluluğunda keman Çalan Arturo Tosca nini, toplulukla Brezilya'ya turneye çıkıp, orkestra yö neticisinin görevinden ayrılması üstüne, orkestrayı yö netmeye başladı (1886), İtalya'ya dönünce Puccini



ni'nin La Bohème operasını ilk kez sahneletip (1896), Milano'da Scala Operası'nın (1898) ve New York'ta Metropolitan Opera'nın (1908-1913) yöneticiliğini



louse'un nüfusu 365 933'tür. Önemli bir ticaret ve sa nayi (uçak yapımı; kimya, besin ve hazırgiyim sanayile



kalma çok sayıda konakla, turist de çekmektedir.



Toulouse-Lautrec, Henri de Fransız ressamı(Albi 1864-Gironde 1901). Soylu bir ai



lenin çocuğu olan, ondört yaşında art arda iki kez attan düşerek sakat ve cüce kalan Henri de Toulouse-Laut rec (tam adı Henri Marie Raymond de Toulouse-Laut



rec-Monfa'dır), resme başlayıp, Lewis Brown ile De



gas in etkisinde kaldı, Paris Güzel Sanatlar Okulu'nda,



yaptı. Yeniden Scala'nın yöneticiliğine getirilip, Pucci



Bonnat ve Cormon'un atölyelerinde çalıştı. Son derece özgün bir üslup geliştirip, Paris kahvelerinin, randevu



ni'nin Turandot'unu ilk kez sahneletti (1926). 1926 1939 arasında ve 1945'ten sonra New York Senfoni



oluşturduğu, özellikle desene ön planda yer verdiği



Orkestrası'nı yönelli.



Tosunzade Abdullah Efendi: Bk. ABDULLAH EFENDİ, TOSUNZADE.



evlerinin, kabare ve müzikhollerinin temel konuları



tablolarıyla, çağını ve söz konusu çevrelerin insanlarını



ölümsüzleştirdi. Ayrıca Moulin-Rouge kabaresi için atişçilik sanatının başyapıtları arasında sayılan afişler ve taşhamalar (Yıkanan Kadın, 1896, vb.) yaptı. Başlıca yapıtları: Fernando Sirkinde(1888), Çamaşır ci Kadın(1889), Moulin de la Galette Balosunda(1890).



totem



Bir toplulugun, bir bireyin atası ya da koruyucusu olarak



Iki Kadın Arasında Moulin Rouge'a Giren La Goulue (1892), Moulin Rouge'da (1892), Çorabını Çeken Ka dm (1895), Salonda (1894), Berthe Bady'nin Portresi (1897), Şapkacı Kız (1900), vb.



TRABLUSGARP SAVAŞI



291



Touré, Sékou: Bk. TURE, SEKU.



(tozaklanma da denir), bitkilerin çoğunda bir bitkiden



Townshend, Sir Charles, İkinci Vikontu



ceğin çiçektozunun aynı çiçegin dişiorgan tepecegine konmasınaysa, dogrudan tozlaşma rlenir.



öbürüne çiçektozu aktarılmasıyla gerçekleşir ve dolaylı tozlaşma ya da çapraz tozlaşmadiyeadlandırılır. Birçi



Ingiliz generali (Southwark 1861-Paris 1924). Birinci Dünya Savaşı'nda tümen Komutanı olarak Mezopo



tamya'da Türklere karşı çarpışan ikinci Townshend Vi kontu Sir Charles Townshend, 1916'da teslim oldu. Bir



sūre Türkiye'de tutsak kalıp, sonra Osmanlı devletinin isteğiyle, Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasında aracılık yaptı.



Tököli, İmre Kesmark kontu ve Macaristan prensi (Kesmark 1657 Izmit 1705), Protestan Macarların önderi olan Imre Tö köli (ya da Thökölv), Avusturya imparatorunun yaptigi



katolikliğe geçmesi önerisine karşı çıkarak ayaklandı (1676). Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'ya Osmanlı himaye



toynak: Bk. TIRNAK, PENÇE VE TOYNAK.



sine girmek istediğini bildirip, olumlu yanıt alamadığı halde, ayaklanmayı sürdürerek, Yukarı Macaristan'ı ele



geçirdi(1678). Adamlarının çoğu dağılınca, yeni sadra zam Kara Mustata Paşa'dan Orta Macaristan kralıunva



Toynbee, Arnold İngiliz tarihçisi (Londra 1889-New York 1975). Oxford Üniversitesi'nde ders veren Arnold Toynbee, Dışişleri



nini almayı başarıp, Türklerden de yardım alarak Avus turyalıların birçok kalesini ele geçirdi. İkinci Viyana Ku şatması'ndan sonra, Türk birlikleri çekilince, aldığı kale leri yitirdi ve teslim olarak Viyana'ya götürüldü. Serbest bırakılınca, kendine bağlı kalanlarla Osmanlı ordusuna



katılıp, Türk- Tatar birliklerinin başında Erdel'e saldıra rak imparatorluk birliklerini yendi (1690) ve Erdel pren



si ilan edildi. Zenta yenilgisinden sonra sınır dışıedilince (1697), İzmit'e çekildi ve orada öldü.



Tör, Vedat Nedim Türk yazarı (İstanbul 1897-ay.y. 1985). Galatasaray Li sesi'ni bitiren (1916) Vedat Nedim Tor, Almanya'da ik



gelen tarih



tisat öğrenimi görüp. Berlin Üniversitesi'nde doktora çalışmasını tamamladı (1921). Yurda dönünce (1921), Ticaret Bakanlığı'nda çalışıp (1929-1933), Matbuat. Tu rizm ve Ankara Radyosu müdürlüklerinde bulundu



Icelecilerinden



(1933-194+). Bankalarda kültür danışmanlığı yaptı.



Imold Toynbee



Kadro dergisinin (1932) çıkarılışına katıldı. Deneme ve



IX. v'in önde



(o'rimsel bir



makalelerinin yanı sıra bir roman (Resim Öğretmeni,



e'lrmm hurm



1943) ve tiyatro oyunları İşsizler, 1924; Kör, 1935; De šişen Adam, 19+1; Hep ve Hiç, 1951; Sival-Bevaz,



Shelistirmiştir



1952; Sahte Kahramanlar, 1977) yazdı.



Bakanlığı'nda çalıştıktan (1914-1919) sonra, Manches ter Guardian gazetesinin muhabiri olarak Türkiye'de



Kurtuluş Savaşı'nı izledi (1921-1922). Londra Üniversi tesi'nde Bizans ve çağdaş Yunan araştırmaları profesör



lügü yapıp, tarih felsefesine yönelerek, çevrimsel bir evrim kuramı geliştirdi.



Başlıca yapıtları: Türkiye, Bir Devletin Yeniden Do juşu (Turkey, 1926); Study of History (Tarih İnceleme si, 12 cilt, 1934-1961, ilk iki cildinin özeti Tarih Bilinci



adıyla Türkçe'ye çevrildi); Medeniyet Yargılanıyor (Ci vilazation on Trial, 1948); Dünya ve Garp (The World and the West, 1953).



Toyotomi Hideyosi Japon subayı ve devlet adami (Nakamura 1536-Fuşimi 1598). Askeri diktatör ve başbakan olarak Japonya'yı



1582-1598 arasında yöneten Toyotomi Hideyoşi,icte barışı ve birliği sağladı. Dıştaysa, Kore'ye düzenlediği fetih seferlerinde (1592-1597) başarısızlığa uğradı.



Trablusgarp Libya'nın başkenti. Ülkenin kuzeybatı kesiminde, Ak deniz kıyısında yeralan Trablusgarp'ın nülusu 1 270



000'dir. Başkent işlevinin yanı sıra ülkenin başlıca lima ni ve karayolları kavşağı olan kentte, çevresindeki va



haların ürünlerinin (zeytin, turunçgiller, tütün) işlen mesine dayalı sanayi ile balıkçılık gelişmiştir.



Fenikeliler tarafından kurulan Trablusgarp, Kartaca



lilar ve Romalılara geçip, 634'te müslüman Araplar ta rafından tethedildi. Kuzey Afrika'da kurulan çeşitli Ber



beri devletlerinin egemenliğinde kalıp, 1510'da İspan



yollar taratından alınarak, 1530'de Malta şövalyelerinin



yönetimine verildi. 1554'te Hadım Sinan Paşa taratin dan fethedilip, beylerbeyliğine atanan Turgut Reis'in



yaptırdığı bayındırlık çalışmalarıyla büyük ölçüde geliş ti. 191 1'de İtalyanlar tarafından isgal edilip. Trablus garp Savaşı'ndan sonra İtalya'ya bırakıldı (1912) ve adı



Tripoli'ye çevrildi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransız



generali Leclerc komutasındaki kuvvetlerle birleşen tozlaşma



Montgomery komutasındaki İngiliz birlikleri tarafından



ele geçirilip, 1951'de bağımsız Libya'nın başkenti oldu.



Bitkilerde çiçektozu taneciklerinin başçıklardan saçıla



rak, açıktohumlularda yumurtayla, kapalitohumlularda tepecikle ilişkiye girmesini belirten terim. Rüzgår, su, böcekler, vb. çeşitli hayvanların aracılık ettiği tozlaşma



Trablusgarp Savaşı Osmanlı Imparatorluğu ile Italva arasındaki 1911-1912



292 TRABLUSŞAM savaşının, özellikle kara harekatı evresine verilen ad.



İtalya'nın 14 Şubat 1910'da Trablusgarp'ta istediği ayrı calıkların Osmanlı hükümeti tarafından reddedilmesi



üstüne bir nota vermesinden sonra, İtalyan donanması nin Tarablusgarp'ı bombalamasıyla (29 Eylül 1911) bas layan savaşta, kentteki zayıt Türk kuvvetleri ateşe karsi



lik veremediler ve 5 Ekim 1911'de İtalyanların karaya 20 000 asker çıkarmaları üstüne, kenti boşaltarak iç ke simlere çekilmek zorunda kaldılar. Bu ilk saldırının ya rattıgı tepkiyle, aralarında Enver (Paşa), Fethi (Okyar),



Mustafa Kemal Atatürk) beylerin de bulunduğu genç subaylar, gönüllü olarak Trablusgarp'a gidip savaşa ka tıldılar. Hem denizde, hem karada sürdürülen savaşta,



Osmanlılar denizde güçlü italyan donanması karşısında



başarı gösteremediler ve Onikiada Italyanlar tarafından



işgal edildi. Karadaysa Italyanlar, 3 Ekim'de Derne'yi, 5



Ekim'de Tobruk ve Trablusgarp'ı, 7 Ekim'de de Binga zi'vi işgal etmelerine karşın, Türk askerlerinin ve yerli



halkın büyük bir bölümünün direnmesi karşısında, uğradıkları baskınlarla yıprandılar. Kuvvetlerinin sayı



sini 50 000'den 100 000'e çıkarmalarına karşın kıyıda iç kesimlere ilerleyememeleri üstüne savaş, bir kale savaşına dönüştü. Ama Balkan Savaşı'nın patlak ver mesi, Osmanlıları barış istemek zorunda bıraktı ve 18



Ekim 1912'de imzalanan Uşi Antlaşması'yla, Trablus



geçmeden kıyıdan biraz içerde yeniden kuruldu. Mer



cidabik Savaşı'ndan (1516) sonra Osmanlı topraklarına katilip, 1832'de Kavalalı İbrahim Paşa taratından işgal edildi. 1841'de yeniden Osmanlı yönetimine girip, Bi rinci Dünya Savaşı sonunda Fransızlar tarafından işgal edildi (1918). Daha sonra Lübnan'a katıldı.



Trabzon (kent) Trabzon ilinin merkezi. Trabzon kenti, Karadeniz Böl



gesi'nin Doğu Karadeniz bölümünde, Değirmendere vadisinin denize ulaştığı noktanın batısında, Bozte pe'nin aşağı yamaçlarında kıyıya dik inen yarlar üstün de kurulmuştur.



TARİH



T.Ö. VIII. yy'da, daha önce Sinop'a yerleşmiş olan Mi



letli göçmenler tarafından kurulan Trabzon kentinin ilk kurulduğu ve kalesinin bulunduğu kesim, iki vadi (Za



ğanos ve Tabakhane vadileri) arasında üstü masa gibi



düz bir alan olduğundan “Trapezos" ("masa gibi düz" diye adlandırıldı. Bu ad bazı küçük değişiklikler geçire



rek (Trapezus, Trapezunda, Trabzon) günümüze kadar



geldi. Eskiçağ'da canlı bir ticaret merkezi olan Trabzon,



Pers egemenliğine girip, Büyük İskender'in Pers ege



garp bölgesi Italyanlara bırakıldı.



menliğini yıkmasından sonra da Pontus devletine bag.



Trablusgam



raylar, tapınaklar, su kemerleri ve liman yaptırdı), bir ara Gotlarn eline geçerek yakılıp yıkıldı. Doğu Roma



landı. Roma topraklarına katılıp (II. yy'la Hadrianus sa



Lübnan'ın kuzey kesiminde liman kenti. Akdeniz kıyı sinda, Beyrut'un kuzeyinde yeralan, Lübnan'ın ikinci büyük kenti olan Trablusşam'ın ( Tripoli de denir) nütu



su 500 000'dir. Bir ticaret merkezi olan kentte, sanayi de gelişmektedir.



Fenikeliler taralindan kurulan Trablusşan, İ.O. IV.



yy'da Sur, Sayda ve Arvad'ın yanı sıra önemli bir ticaret



limanına döndü. İ.Ö. I. yy'da Romalılar tarafindan ali nip, imparatorluğun bölünmesiyle U.S. 395) Bizans'ın payına düştü. 638'de müslüman Araplar tarafından iet



hedilip, 1109-1289 arasında Haçlılar tarafından kuru la Trablus Kontluğu'nun merkezi oldu. 1289'da Mem



luk sultanı Kalavun tarafından iethedilip, yıkılarak, çok



(Bizans) Imparatorluğu sınırları içine girelikten sonra özellikle iustinianus döneminde yeniden gelişip (surları onarıldı), 1204'te dördüncü Haçli scieri sırasında İstan



bul Latinlerin işgali altına girince, oradan ayrılan Kom nenos ailesinin Doğu Karadeniz'de kurdugu Trabzon Rum İmparatorluğu'nun başkenti oldu. 1206'da ve 1221'de Selçuklular tarafından, 1402'de de Timur



tarafından, kuşauldıysa da, alınamadı. Murat II ile Amasya sancakbeyi şehzade Bayezil'in kuşatmalarına



da direnip. 1461'de 40 gün sürenbir kuşatmadan sonra Fatih Sultan Mehmet taratindan iethedildi.



Osmanlı yönetim örgütünde, Doğu ve Orta Karade



niz şeridini kapsayan büyük bir eyaletin (Trabzon cya



leti) merkezi olan Trabzon, Doğu ülkeieriyle ticaret ya



1111110 ARMOR IN



Trabzon'dan görünüs,



TRABZON RUM İMPARATORLUĞU 293 pan işlek bir liman kentine dönüştü. Birinci Dünya Sa



da, doğal Çayırlar yeralır.



vaşı'nda Rus kuvvetleri tarafından işgal edilip (14 Nisan 1916), 24 Şubat 1918'de boşaluldı.



doruklardan kaynaklanan çok savida kisa akarsudan



GÜNÜMÜZDE TRABZON



Cumhuriyet döneminde aynı adlı ilin merkezi olan Trabzon'un 1927'de 24 634 olan nüfusu, önceleri ya



vaş (1945'te 29 824), daha sonra hızlı artarak, 1980'de, 100 000'i aştı (108 103), 1990'da 150 000'e yaklaştı (143 941).



Günümüzde Boztepe'nin eteklerinde basamaklar



Trabzon ilinde akarsu og gerideki yaylalardan ve



oluşur. Başlıcaları, doğudan bativa dogru Solaklıderesi, Manahos deresi, Karadere, Değirmendere ve Foldere. sidir.



İl sınırları içindebüyük boyutlu göl yoktur.Küçük göl



lerin bir bölümü, yüksek dag doruklarındaki buzul sirk



göllerinden oluşur: Trabzon kentinin günevine rastla van Çakırgöl dagındaki göller, vb. Oluşum bakımından



halinde yükselen taraçalar üstünde yayılan Trabzon, bu



farklı bir göl grubu da, toprak kayması sonucunda bir



leri) üç kesimc ayrılmıştır. Başlıca iş ve ticaret merkezi,



çesi sınırları içindeki Uzungöl. Trabzon kentinin 10 km



taraçaları yaranikidereyle(Zašanos ve Tabakhancdere



vadi önünün tıkanmasıyla oluşan göllerdir: Çaykara il



üstünde bir deniz ieneri bulunan Kale burnunun geri



kadar batısında yeralan Sera gölü de, daha yakın tarihte



sindedir. Bunun hemen doğusunda liman kuruluşları,



oluşmuş bir toprak kayması gölüdür: Şubat 1950'deki



daha doğuda genc birer taraca üstünde Karadeniz Tek nik Üniversitesi ile havaalanı yeralır. Özellikle doğu-ba



u doğrultusunda yayılmakla birlikte, bazı mahalleleri



bir toprak kayması Sera vadisini tıkamış ve kısa bir süre içinde sular birikerek, 4 kilometre uzunlugunduki bu göl oluşmuştur.



geriye, özellikle Zağanos deresi vadisi boyunca güneye dogru sokulur.



EKONOMI



Trabzon (il)



lu'nun öbür bölgelerinin temel tahılı olan buğdavin vc rini, burada mısır almıştır. Patates de çok yetiştirilen bir



Karadeniz Bölgesi'nin Doğu Karadeniz bölümünde il.



üründür. Sanayi bitkilerinden tütün, Akçaabat kıvıların



Yüzölçümü 4685 km-, nüfusu 1990 sayımına göre 795



da, merkez ilçede ve Maçka ilçesinde yetiştirilir. Dikili



849 olan Trabzon ili, 18 ilçeye ayrılmıştır: Merkez, Ak



alanlar arasında en önemli gelir kaynakları, fındık bah



Trabzon ilinde başlıca gelir kaynağı tarımdır. Yalnız, ta



rinin yapısı öhür bölgelerdekine benzemez. Anado



çaabat, Araklı, Arsin,' Beşikdüzü, Çarşıbaşı, Çaykara,



çeleri ile çay bahçeleridir. Fındık ağacı sayısının çoklu



Dernekpazarı, Düzköy, Hayrat, Köprübaşı, Macka, Oi,



gu bakımından Trabzon, Türkiye illeri arasında Gire sun ve Ordu'dan sonra) üçüncü sırayı alır. 1924'te Tur



Sürmene, Şalpazanı, Tonya, Vaktikebir, Yomra.



Kuzeyde Karadeniz kıyıları, doğuda Rize, Bayburt ve Gümüşhane, batida Giresun illeriyle sınırlı olan



Trabzon ilinin yüzeyşekillerini, Kuzey Anadolu dağları nin kıyı şeridi oluşturur. En yüksek noktaları güneyde, Gümüşhane ili sınırları üstünde yeralan bu dağların yükseltisi, bazı kesimlerde 3 000 m'yi aşar. Bu dağların öncüleri de, yüksek tepeler halinde kıyıya kadar iner ve deniz üstünde küt burunlarla sona ererler. Söz konusu



kiye'de ilk olarak Rize'de yetiştirilmeye başlanan çay, Trabzon iline 1945'te girmiş ve ilk olarak Oi ilçesinde çay tarımına başlanmıştır. Günümüzde Mac ka ve Ton



ya dışında, Trabzon'un ilçelerinin tümünde çay üretil mekte, en çok ürün Oiilçesinde elde edilmektedir. İlde



ayrıca, az sayıda turunçgil (özellikle mandalina) bahçe sine de rastlanır.



Hayvancılık, büyükbaş hayvan sayısının çoklugu ba



burunların en önemlileri Vaktikebir ile Akçaabat arasın



kımından dikkat çeker. Bu bakımdan da Trabzon, Ana



daki Fener burnu, Trabzon'un bulunduğu çıkıntı ve da



dolu'nun öbür bölgelerinden farklıdır. Ildeki sığırlardan



ha doğudaki Araklı burnudur.



ilin kıyı kesiminde, her mevsimi yağışlı, olık ve nemli



bir iklim egemendir. Buna karşılık, gerideki yüksek alanlara doğru çıkıldıkça, kış sıcaklıkları düşer; karya gışları artar ve yılın uzun bir bölümünde, toprak buz ve karla kaplı kalır.



üretilen yağlar, büyük kentlerde “Trabzon vagi" adı al



tinda satılır. Balıkçılık da önemli bir gelir kaynagidir (tu tulan balıkların yarısından çoğu hamsidir); ama Karade niz'in kirlenmesi sonucu, gün geçtikçe gerilemektedir. Trabzon ilinin yeraltı gelir kaynakları önemsizdir; Maçka ilçesinde manganez; Çaykara ilçesinde demir



il merkezindeki meteoroloji istasyonun verilerine göre en soguk ay ortalaması 7,3 "C, en sicak ay ortala



yatakları. Sanayi tesislerinin başlıcaları çimento tabrika



ması 23,1 "C, günümüze kadar ölçülen en düşük sıcak lik ;-7,4 "C (9.2.1929), en yüksek sıcaklık 38,2 "C'tir



ve balık unu fabrikasıdır. ULAŞIM



(25.5.1941 ve 29. 8.1947). Yağışların başlıca özelliği, ilin dogusundaki Rize'ye (2 357 mm) ve batısındaki Gi



Trabzon ilinin ulaşımında yakın döneme kadar deniz



resun'a (1 298 mm) oranla, oldukça düşük kalmasıdır:



iyileştirilmesiyle, ulaşım etkinligi karayollarına gecmis



823 mm.



Doğal bitki örtüsü genellikle tür bakımından çok zengindir. Kıyı şeridinden gerideki dağlara çıkıldıkça, iklim koşullarına bağlı olarak, bitki örtüsü de değişikliğe uğrar. Deniz kenarından başlayarak 700-800 metre



yükseltilere kadar, yayvan yapraklı ormanlardan oluşan "etek ormanları" kati yeralır; başlıca agaç türleri dişbu dak, meşe, karaağaç, kestane, kızılağaç ve akçaagaçtır. İkinci bitki katini, nemli dag ormanları oluşturur; 700



Si, çay fabrikaları, tindik kırma degirmenleri, balkvagy



yolları önemli rol oynarken, kıyıyı izleyen karayolunun tir. Kiyi yolu, Trabzon'u doğuda Rize'ye, batıda Gire



sun, Ordu ve Samsun'a baglar. Kıyıyı iç kesime bagla yan önemli volsa, Trabzon'dan başlavarak ili Zigana



geçidi (günümüzde tünelle geçilmektedir) üstünden



Gümüşhane'ye, oradan da kop geçidini aşarak Erzu



rum'a bağlar. Oi'u Soganlı geçidi üstünden Bayburt'a



baglayan yol pek iyi değildir ve kış aylarında uzun süre kapalı kaldığı olur.



800 ile 1 900-2 000 m arasında yeralan bu katta, 1250 m'ye kadar olan kesimlerde yayvan yapraklılar, 1 250-1 600 m arasında karışık ormanlar, 1 600 m'den



Trabzon Rum Imparatorluğu



yukarda da daha çok iğne yapraklı ormanlar görülür. Ig



bölgesinde kurulan (1204) devlet Yakınlarıyla İstan



ne yapraklılar arasında en yaygı agaç türü "dogu ladi ni" dir; daha sınırlı alanlarda köknara darastlanır.Bu yö



rede ormanın üst sınırı olan 1 900-2 000 m'den yukar



Latinlerin Istanbul'u işgalinden sonra Doğu Karadeniz



bul'a kaçan imparatorluk ailesinden Aleksios Komne



nos'un Ereğli-Batum arasındaki kıyı bölgesini ele geçi rerek Trabzon'da Aleksios Komnenos I unvanıyla tahta



294



TRAFALGAR DENİZ SAVAŞI



çıkmasıyla (1204) kurulan Trabzon Rum İmparatorlu ğu, İznik Rum imparatoru Thedoros Laskaris l'in Ana dolu Selçuklularıyla anlaşması üstüne, Trabzon'da ku şatılarak Selçuklulara tutsak düşen (1214) Aleksios'un, yıllık vergi ödemek ve sınırlarını daraltmak koşuluyla



serbest bırakılmasından sonra Selçuklulara bağımlı ya şadı; daha sonra da, Anadolu'yu denetimleri altına alan



Moğollar tarafından vergiye bağlandı. Ioannes Il done



minde (1280-1285) Giresun, Ordu ve Ünye'yi Türk menlerin ele geçirmelerinin ardından, Aleksios III dö neminde (1349-1390) sınırlarını güven altına aldı. Mu rat II döneminde (1421-1451) Osmanlılara vergi ver



meyi kabul etmek zorunda kalıp, David Komnenos'un



trakunya: Bk. ÇARPANBALIĞI. Trakya Balkan yarımadasının güncydoğu kesiminde tarihsel



bölge. Günümüzde Türkiye'nin Avrupa kıtasındaki kü



çükparçasını oluşturan bölüme Trakya (ya da Doğu Trakya), sınırlarımız dışında kalan kesimine de



Bati



Trakyai adı verilmektedir. Doğu Trakya ile Batı Trakya arasındaki sınır, Lozan Antlaşması'yla çizilmiştir ve Me riç ırmağının yatağını izler. Türkiye'nin Trakya (Doğu Trakya) bölgesi, günümüzdeki idari bölümlemeye gö



(1458-1461), Fatih Sultan Mehmet tarafından Trab



re, Edirne,Kırklareli ve Tekirdağ illerinin tamamı ile İs



zon'da karadan ve denizden kuşatılarak, teslim olmak zorunda kalmasıyla, ortadan kalktı.



tanbul ve Çanakkale illerinin bazı bölümlerini içine alır.



Trafalgar Deniz Savaşı 21 Ekim 1805'te Nelson komutasındaki Ingiliz donan masının, Amiral Villeneuve komutasındaki Fransız filo su ile Gravina dükū amiral Federico Carlos (1756-1806)



komutasındaki İspanyol filosu karşısında kazandığı za fere verilen ad. Savaş sırasında, İspanyol amiralinin yanı



sıra, Nelson da aldığı yaralar sonucunda ölmüştür.



tragedya: Bk. TİYATRO.



Çevresinin uzunluğu 1. 500 km'ye yaklaşan Trak ya'nın, büyük kesimi denizlerle kuşatılmıştır: Çevresi nin yüzde 65'ini deniz kıyıları, yüzde 34,9'unu kara si



nırları oluşturur. Trakya'nın kara sınırları, aynı zaman



da, Türkiye'nin Bulgaristan ve Yunanistan'la siyasal sı



nırlarıdır. Bunlardan Bulgar sınırı, Karadeniz kıyısında Rezve deresi ağzından başlar. Kapıkule yakınında Me riç ırmağının yatağına kavuşur. Bu noktada Türk-Yunan



sınırı başlar ve büyük kesimi Meriç vadisini izler; yalnız ca küçük bir kesimde, Edirne'nin yakınındaki Kara ağaç'ı Türkiye topraklarında bırakacak biçimde, Meriç irmağının batısından geçer.



Trakya'nın kıyılarını, Bulgaristan sınırının başlangıç



noktası olan Rezve deresi ağzından Rumelifeneri'ne



trahom



kadar Karadeniz kıyısı, Rumelifeneri ile Ahırkapı feneri arasında İstanbul boğazı kıyıları, Ahırkapı ile Gelibolu arasında Marmara denizi kıyıları, Gelibolu-Seddülbahir



Chlamydozoon trachomatis adlı virüsün yol açtığı bula



arasında Çanakkale boğazı kıyıları, Seddülbahir ile Me



şici göz hastalığı. Özellikle Afrika, Asya ve Ortadoğu'da yaygın olan trahom, genellikle çocukluk çağında yerle



riç'in ağzı arasında Ege denizi kıyıları oluşturur. Bu sinir



şen süregen bir hastalıktır. Gözde kesecikler, bir say



yon kişi yaşamaktadır.



dam tabaka yastığı ve yaralar oluşmasına yol açar. Te davi edilmezse körlükle sonuçlanır. Çocukluktan baş lanarak uygulanan tedavide, gözlere her gün antibiyo tikli merhemler uygulanır. Türkiye'de özellikle Güney doğu Anadolu Bölgesi'nde yaygınken, 1930'dan başla narak yürütülen trahom savaşı sayesinde, önemli ölçü



de gerilemiştir. Traianus Roma imparatoru (italica, İspanya 53-Selinus, Kilikya 117). Askeri tribunusluk yapıp, konsül(91) seçilen Trai anus (tam adı Marcus Ulpius Traianus'tur; Trajanus da



denir), Domitianus ölünce yukarı Germania genel vali liğine getirildi. Nerva taralindan evlat edinilip, caesar unvanıyla imparatorluğa ortak edilerek (97), üç ay son ra Nerva ölünce, tek başına imparator oldu. Tarima



önem verip, yardım işleriyle, özellikle de yoksul çocuk



ların okutulmasıyla uğraştı. Kralları Decebalus komuta sindaki Daçyalıların tehlikesini ortadan kaldırmak için Tuna'nın solkıyısına bir sefer düzenleyip (101), hareká u bazı aralıklarla, zafer elde edilene(105) ve Decebalus ölünceye kadar sürdürdü (bu savaşın anlatısı Roma'da



Forum yakınında Nerva tarafından yaptırılan, Traianus tarafından tamamlanan Traianus sütunu üstüne kazıl



lar içinde kalan 23 485 km'lik alanda, yaklaşık 6 mil



Trakyalı Dionysios: Bk. DIONYSIOS, TRAKYALI.



Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti Osmaniyesi Mondros Mütarekesi'nden sonra Edirne'de kurulan (15



Aralık 1918)dernek. Trakya'daki Türklerin haklarını ko



rumak ve bir saldırı durumunda silahla direnmek ama cıyla kurulan, Edirne ve çevresinde kısa sürede örgütle nen Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti Osmaniyesi, Lüle burgaz'da yaptığı ilk kongrede (Nisan 1920), Trak ya'nın silahla savunulmasını ve Ankara'yla sürekli ilişki



kurulmasını kararlaştırdı. Edirne'de yapılan ikinci kon



grede (9 Mayıs '1920), halktan asker toplama, TBMM'ye bağlı olma gibi kararlar alındı. İstanbul Me.



busan Meclisi'ne ve TBMM’ye milletvekilleri gönderil mesinden bir süre sonra, dernek Anadolu ve Rumeli



Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin şubesi oldu.



Tralleisli Anthemios: Bk. ANTHEMIOS, TRALLEISLI.



mıştır). Sonra Doğu'ya yönelip, 105'te Arabistan eyale tini ele geçirdi. Parthlara saldırıp (113), başkentleri Kte



siton'u aldıysa (116) da, ülkenin geri kalan kesimini ele geçiremeden öldü.



trajedi: Bk. TİYATRO.



tramvay: Bk. RAYLI SİSTEMLER. transformatör



Dalgalı akımın şiddet ve gerilimini degiştirmeye yara



TRENTINO-ALTO ADIGE yan aygıt. Transformatörün çalışma ilkesi, bir devreden öbürüne enerji aktarma olanağı veren elektromagnetik indükleme olaylarına dayanır. Bir transformatör temel



de, yumuşak demirden bir çekirdek ile çekirdeği çevre



leyen iletken iki sargıdan oluşur. Demir çekirdek, kütle si içinde indüklenmiş akımla (Foucault akımları) enerji yitimini azaltmak için, yumuşak demir levhalardan ya



pılır. Uçlarından akımla beslenen ilk sargiya “birincil



295



kamışı, pamuk) yetiştirilir. Ormancılık önemli bir ek ge



lir kaynağıdır. Bununla birlikte, besin ürünlerinin %90'1



yurt dışından getirilmekte ve bütçesinin %80'i Güney



Afrika Cumhuriyeti tarafından karşılanmakta, halkının büyük bölümü de Güney Afrika Cumhuriyeti'nde isci olarak çalışmaktadır.



Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından ilk Bantu dey



leti ("bantustan") olarak kurulan (1959), 1979'da kendi



sargı" adı verilir. Bu sargi, demir çekirdekte magnetik



başına kalkınma programı çerçevesinde bağımsızlık ta



indükleme akısı doğurur; bu akı da, "ikincil sargı” adı verilen ikinci devrede, indüklenmiş akım oluşmasını



ninan Transkei'vi, hiç bir devlet tanımamıştır.



sağlar. İkincil devre kapalı olduğunda, iki sargının geri



Transvaal



limleri arasındaki oranın, sarım sayılarıın,, n.) arasında ki orana göre değiştiği deneysel olarak saptanmıştır.



İkincil devre açık olduğunda, yani bir elektrik devre sine bağlı bulunduğunda, transformatör "yüklü"dür.



Güney Afrika Cumhuriyeti'nin kuzey kesiminde il. Zim babve, Botsvana, Mozambik, Natal ve Özgür Orange



İkincil sargıdaki i akımı dalgılı akımdır ve frekansı birin



eyaletiyle sınırlı olan, yükseltisi 1 000 m dolayında yay lalar üstünde yayılan Transvaal'in yüzölçümü 283 917



cil sargıdaki akımın frekansına eşittir. İkincil devreden sarım sayısı, birincil devredeki n, sarim sayısından bü



kenti Johannesburg'dur. Toplam nüfusun "% 25'ini be



yük olursa, transformatör voltaj yükseltici etki yapar ve



ikincil devrede şiddeti daha düşük, ama gerilimi daha yüksek bir akım doğar.



km', nüfusu 8 630 396, merkezi Pretoria, en büyük



yazların oluşturduğu ilde, misir, bugday, hintdarısı, şe



kerkamışı, sebze, tropikal meyveler vetiştirilir. Hayvan



cılık gelişmiştir. Ama başlıca gelir kaynağı, altın, platin,



n'in n'den büyük olması durumundaysa, transtor matör voltaj düşürücü görev yüklenir ve birincil devre nin beslenme akımından daha düşük gerilimde, ama



krom, demir, özellikle de kömür yataklarının destekle



şiddeti daha yüksek bir akım verir.



dir: Ağır metalürji; kimya ve besin sanayileri; vb.



Transformatörler, özellikle elektrik dağıtımında kul lanılmaktadır: Enerji yitimini elden geldiğince aza indir



diği, tesislerinin büyük bölümü Witwatersrand'da (özellikle de Johannesburg'da) toplanmış olan sanayi



mek için elektrik akımı, üretim yerinden tüketim bölge



Traore, Musa



sine yüksek gerilimle iletilir ve kullanım bölgesinde,



Malili subay ve devlet adamı (Kayes 1936). Harp Oku



voltaj düşürücü transformatörlerle akımın gerilimi dü şürülür.



transistor Bir elektron tüpü gibi elektrik akımlarını yükseltebilen, elektrik salınımları oluşturabilen, kipleme ve algılama gibi işlevleri yerine getirebilen yarı-iletkenli düzenck. 1948'de ABD'li Bardeen, Brattain ve Schockley taratin



lu'nu bitirip, Fransız Ordusu'nda tegmenliğe kadar yük selen Musa Traore, 1960'ta Mali'ye dönerek, Mali Si



lahlı Kuvvetler Koleji'nde öğretmenliğe atandı. Bir cun



tanın başına geçerek cumhurbaşkanı Modibo Keita'yı devirip (19 Kasım 1968), devlet ve hükümet başkanlığı ni üstlendi. 26 Mart 1991'e kadar ülkeyi yönetip, o ta



rihte bir askeri darbeyle devrilerek, tutuklandı ve Şubat 1993'te idam cezasına çarptırıldı.



dan bulunan transistor (transistor da denir), P-N-P (Pti



pi) ya da N-P-NIN tipi) türünden karşıt yönlü ardışık iki eklem oluşturulmasiyla elde edilir. Ortadaki bölge ta ban, uçlardaki bölgeler işlevlerine göre "toplayıcı" ya da "verici" diye adlandırılır. Ptipi yarı-iletken olarak son



derece ari germanyum ya da silisyum, eklem olarak da alüminyum, indiyum, galyum (Ptipi) ya da arsenik, anti mon (N tipi) kullanılır.



Germanyum ya da silisyum atomu, dış yörüngesinde



dört elektron bulundurur; oysa N tipinde beş, P tipinde üç elektron vardır. N tipi atomların dört degerlikli ele



traverten Taşlaşmış ve boşluklu, kireçli tortul kayac. Kalsiyum



karbonat billurlarından oluşan travertenler (pamuktası da denir), genellikle magaralarda yükseklikleri 5 m'yi bulan birikintiler oluşturur. Kalsiyum karbonat bakımın



dan zengin suların bulunduğu yerlerde, toprak yüze yinde de tabakalar halinde traverten birikintileri oluşur.



Türkiye'deki en güzel traverten örnekleri, Denizli yakı



nindaki Pamukkale (Bk. PAMUKKALE) ve Antalya'da



mentlerin billur ağına sokulması, orada serbest elek tronlar oluşmasına yol açar; buna karşılık P tipi atomlar,



dır.



elektronların eksik olduğu "boşluklar" yani pozitif yük ler ortaya çıkanır. İletim, bu elektronlar ya da bu "boş



travma



luklar" aracılığıyla sağlanır.



Transistor bir triyot lambanın bütün işlevlerini yerine



getirdiğinden, üstelik çok daha küçük bir hacim kapla



Dıştan mekanik etkiyle bir dokuda ya da organda orta ya çıkan yerel bozunları belirten tip terimi. Yunanca "yara", "yaralanma" sözcüğünden kaynaklanan trav



dığından ve çok daha az beslenme gücü gerektirdiğin



ma terimi, psikanalizde de, bireylerin duygusal geliş



den, elektrikli ya da elektronik gereçlerde gün geçtikçe daha yaygın biçimde kullanılmaktadır.



melerini ve mutluluklarını etkileyen olumsuz olay ve deneyimleri belirtmede kullanılır.



Transkei



tren: Bk. RAYLI SİSTEMLER.



Güney Afrika'da “bağımsız" Bantu devleti. Lesotho ile Hint okyanusu arasında yeralan, Kap ili topraklarıyla



çevrili olan Transkei'nin yüzölçümü 41 002 km', nüfu su 3 301 000'dir. Bantu halklarından Kshosaların yaşa



clığı Transkei'de, astropikal ürünler (çay, kahve, şeker



Trentino-Alto Adige İtalya'nın kuzey kesiminde bölge. Kuzeybatıda İsviço



re'yle, kuzeyde Avusturya'yla sınırlı olan Trentino-Alto



296



TRIESTE



Adige'nin yüzölçümü 13 613 km', nüfusu 886 679, merkezi Trento kentidir.



Trento ve Bologna illerinin toprakları üstünde, dağlık



bir alanda (Alp dağları) yayılan bölgede, çeşitli tahıl, tü



tün, elma, üzüm yetiştirilir. Hayvancılık (sığır) gelişmiş



sarlanan açıya eşdeğerli alınması gerekir. Tanım geregi. bu açinin kosinüsü M noktasının absisi, sinüsüyse M noktasının ordinatıdır; açının tanjantini, sinüs ile kosi nüs arasındaki oran verir.



Bir gerçek sayı, birim türünden (radyan, derece ya



ca gelir kaynakları sanayi (hidroelektrik tesislerinin bes



da grad) bir tek açıyı gösterir. Trigonometrik çemberin her açısınıysa tersine, sonsuz sayı karşılar; bu sayılar, bir



ledigi alüminyum metalürjisi ve elektrokimya sanayisi)



tam turun bir tamsayı ile çarpımı kadar birbirinden deği



1363'te Habsburgların egemenliğine giren, 1805'te



şiktir; sözgelimi radyan türünden bir tamsayının iki katı, derece türünden bir tamsayının 360 katı, grad türünden bir tamsayının 400 katı fark bulunur. Temel hesaplarda,



gal edilip, 1816'da Tirol'a bağlandı. Birinci Dünya Sa



birimlerin eşdeğerlik çizelgesini ve en çok kullanılan açıların trigonometrik çizgilerini bellekte tutmak, kolay



tir. Ormancılık ek bir gelir kaynağı oluşturur. Ama başlı ile turizmdir.



Bavyera'ya bırakılan bölge, 1809'da İtalya Krallığı'na katıldı. 1813-14'te yeniden Avusturyalılar tarafından iş vaşı'ndan sonra İtalya'ya verilip (1918), Alto Adige ke simindeki (Bologna ili) nüfusun büyük bölümünün Al



lik sağlar.



man asıllı olmasından ve Almanca konuşmayı sürdür



triklorometan: Bk. KLOROFORM.



kadar süregelen huzursuzluklara yol açtı.



Trikupis, Nikolaos



Trieste



Yunan subayı? 1868-? 1959). Kurtuluş Savaşı sırasında



Italya'nın kuzeydoğu kesiminde kent. Trieste kõrtezi



mutanlığı yapan Nikolaos Trikupis (ya da Trikopis), sa



mesinden ötürü 1948'de özel bir statü tanındıysa da, Alman asıllı halkın İtalya'dan ayrılma isteği, günümüze



Batı Anadolu'ya giren Yunan ordusunda kolordu ko



kıvısında, Venedik'in 110 km kuzeydoğusunda yeralan



vaşın sonuna doğru başkomutanlığa atandı (22 Ağustos



Trieste'nin nüfusu 233 047'dir. Önemli bir liman olan,



1922). Başkomutan Meydan Savaşı'ndan sonra İzmir'e



tersaneler, balıkçılık sanayisi, metalürji, petrokimya sa



doğru çekilirken kuşatılarak tutsak alındı (3 Eylül 1922). Daha sonra serbest bırakılıp, Yunanistan'da tümgene



nayisi, petrol rafinerileri, vb. sanayi kollarının geliş tiği kent, aynı zamanda da bir öğretim (üniversite) mer kezidir.



ralliğe yükseltildi (1957). Anıları, General Trikupis'in Anıları adıyla Türkçe'ye çevrildi (1968).



Augustus döneminde Tergeste adıyla önemli bir Ro



ma kolonisi olan, aşağı yukan bütün Ortaçağ boyunca özerkliğini koruyan Trieste, 1382'de Habsburglar süla



lesinden Leopold III'ün koruması altına girdi. 1719'da serbest liman olarak, Avusturya'nın denize açılma kapı sini oluşturup, 1797'de Fransızlar tarafından işgal edile



rek, illyria Eyaletleri'ne bağlandı (1809). Avusturya'ya geri verilip (1814), iktisadi açıdan hızla gelişerek, büyük



bir ticaret limanına dönüştü. Halkının çoğu İtalyan ol



duğundan 1918'de İtalya'ya katılıp, 1943'te Almanlar tarafından işgal edildiyse de, 1945'te Tito'ya bağlı di



renmeciler tarafından kurtarıldı. Paris Antlaşması'yla (10 Şubat 1947) bir serbest bölgeye dönüştürülüp, 5



Ekim 1954'te serbest liman statüsüyle yeniden İtalya'ya



trilobitler Kambriyen Dönemi ile Permiyen dönemi arasında, ya ni günümüzden 570-245 milyon yıl önce yaşamış ve soyu tükenmiş eklembacaklı sinili Bir kata zırhı bulu nan, 20'yi aşkın gövde bölütünün her birinin altında bi rer çift bacak yeralan trilobitler (Bil. a. Trilobitoidea) si



nıfı üyelerinin bazı türlerinde birleşik gözler ve duyar galar vardı. Uzunlukları türden türe 2-30 cm arasında



değişir, bütün türler denizde vasarlardı.



Trinidad ve Tobago



bağlandı.



Antil denizinde adalar üstünde kurulu devlet. Venezu



trigonometri



ela'nın 11 km açığında yeralan Trinidad ve Tobago, Tri nidad adası (4 830 km) ile 31 km kuzeydoğusundaki Tobago adasından (300 km-) oluşur.



Matematiğin açıları inceleyen dalı. “Açı ölçü birimleri adı verilen kavrami tanımlayarak açılar ile gerçek sayı



lar arasında ilişki kuran trigonometri, ayrıca, açılar ile uzunluklar arasında, özellikle de üçgenlerin açıları ile kenar uzunlukları arasında oranlar bulur. Devirli olayla



rin birçoğunun incelenmesi için, fizikte olduğu kadar, öbür bilgi alanlarında da kullanılır. Uçakların, gemilerin ve yıldızların yerini belirlemede, vazgeçilmez başvuru aracıdır.



Bir açı, belirli bir yönde bir noktadan çıkan iki yarım



doğru verilerek tanımlanır ve (x Oy) biçiminde yazılır.



İki açı, öteleme ya da dönme sonucunda çakışırlar



sa, eşdeğerlidirler. Eşdeğerlik kavramı, aynı ölçüdeki açılar arasında bağıntı kurma olanağı vermesi nedeniy le temel kavramlardan biridir.



Belirli bir düzlemde, yarıçapı uzunluk birimini ta



nimlayan O merkezli çembere, "trigonometrik çem ber" adı verilir. Bu çemberi A, A' ve B, B' noktalarında



kesen, birbirine dik iki Ox ve Oy koordinat eksenleri se



çilir. Her a açısı, trigonometrik çember üstündeki bir M noktasıyla verilir; ama M noktasının AOM açısının, ta



YÜZEYŞEKİLLERİ VE TOPLUM YAPISI Trinidad adasının yüzeyşekillerinin temel özelliği, üç dağ sırası tarafından aşılmasıdır: Doğudan batıya doğru uzanan, ortalama yükseltileri 457 m olan Kuzey sırada



gi (ülkenin en yüksek doruğu El Cerro del Aripo'nun



yükseltisi 940 m'yi bulur); Kuzey sıradağına paralel uzanan, yükseltileri daha az olan Orta sıradağ ve Gü



ney sıradağı. Tobago adası da kuzeydoğu-güneybatı



doğrultusunda baştan sona uzanan bir sıradağ tarafın



dan aşılır. Tropikal bir iklim etkisindeki ülkede, yıllık si



caklık ortalaması 27 "C, yıllık yağış tutarı 1 780 mm do layındadır.



Halkının çoğu Afrikalı(% 43) ve Hintli (% 40) olan ül



kede, ilköğretimin yanı sıra, 1960'tan bu yana ortaög. retim ve sağlık hizmetleri de ücretsizdir. Trinidad ve Tobago'nun ekonomisi petrol ve doğal



gaz üretimine dayanır. Petrol ve petrol ürünleri, dışsa tim gelirlerinin yaklaşık %70'ini oluşturur. Ayrıca, Trini



dad'daki Pitch gölü, dünyanın en büyük doğal asfalt



kaynağıdır. Petrokimya sanayisi dışında besin ve çi



mento sanayilerinin geliştiği ülkede, tarım ürünlerinin



TROÇKİ 297 Trinidad ve



Tobago'nun 56



başkenti Port of



Spain'de, kirmizi 50 15



19



ortalamaları, mavi



10



4.



5



Ο $ Μ Ν Μ Η Τ Α Ε Ε Κ Α



Port of Spain,



15



yağışlı tropikal iklim etkisindedir.



20 25



nüf.; 1991 tah.).



yağış ortalamaları verilmiştir. Trinidad kıyısında yeralan



10



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 5 130 km'. Baş kenti ve en büyük kenti: Port of Spain (60 000



dikdörtgenlerle de



adasının bati



5



TRINIDAD VE TOBAGO CUMHURİYETİ



dikdörtgenlerle aylık sıcaklık



Port of Spain



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 1 300 000;



nüfus yoğunluğu: Km'ye 253 kişi. Nüfus dağılımı



(şeker, kahve, kakao, turunçgiller) de dışsatımda



lik nüfus artış hızı (1990): % 2,2. Resmi dili: Ingi lizce. Başlıca dinler: Hindu dini, hıristiyan, İslâm. EGITIM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990); Yetişkin nüfusun % 97'si. Üniversite sayısı(1991):



dan, Trinidad ve Tobago büyük ölçüde dışa bağımlıdır. Turizm, gün geçtikçe gelişmektedir.



1. Hastane yatak sayısı(1989): 4 599. Hekim sayı si (1989): 1 025. Ortalama ömür (1991): Kadınlar da- 72; erkeklerde- 68. Bebek ölüm oranı



ve Tobago adaları, İspanyollar tarafından sömürgeleşti rilip, 1797'de bir ingiliz sömürgesine dönüştü. Daha



(1991): 1 000 canlı doğumda 21.



netilip, 1814'te yeniden İngilizlere geçti. 1962'de ba ğımsızlığa kavuşan ülkede, 1987'de Tobago'ya içişle



(1991): Kentlerde % 64, kırsal kesimde % 36. Yıl



EKONOMI. GSMH (1989): 4 milyar dolar; kişi ba



şına ulusal gelir: 3 160 dolar. Etkin nüfus dağılımı (1989): Tarim, ormancılık, avcılık ve balıkçılık % 13; madencilik ve sanayi- % 15; yapı sanayi si- %13; ulaşım ve haberleşme - %8; ticaret ve



hizmetler- %51.Dış ticaret(1990):Dışalım-1,2



milyar dolar; dışsatım, 1,7 milyar dolar. Ticaret



önemli rol oynamasına karşılık, besin ürünleri bakımın



TARIH



Kristof Kolomb tarafından 1498'de bulunan Trinidad sonra sırasıyla Hollandalılar ve Fransızlar taranindan yo rinde özerklik tanındı. Temmuz 1990'da İslamcıların



hükümet darbesi girişimi, başarısızlıkla sonuçlandı.



tripanosoma hastalıkları Tripanasoma türünden birhücreli hayvanların yol açtık lari enfeksiyon hastalıklarını topluca belirten terim. Tri panosoma hastalıklarının başlıcaları, Atrika'da görülen, hasta hayvanlardan insana çeçe sineği aracılığıyla bula



yaptığı başlıca ülkeler: ABD, İngiltere, Kanada,



Barbados, Japonya, Jamaika, Nijerya. Para birimi: 1 Trinidad ve Tobago doları-100 cent.



YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil



şan uyku hastalığı ile Güney Amerika'da görülen, çeşitli taşıyıcı hayvanlarla bulaşabilen Chagas hastalığıdır. Uv ku hastalığı tehlikeli bir hastalıktır; ölümle sonuçlanabi lir. Chagas hastalığına yol açan tripanosoma türünün



let Meclisi ve Senato'dan oluşan Parlamento. Yo netim bölümlenmesi: 7 yönetim bölümü, 4 bele



diye. ULAŞIM. Demiryolları (1990): Yok, Karayolları



yaşam çevrimi, biri omurgalının kanında, öbürü de taşr yıcı canlının hücrelerinde iki evreden geçer. Hastalık



(1989): 8 000 km (4 100 km'si asfalt ya da stabili



ze). Başlıca limanları: 2. Başlıca havaalanları: 1.



pek tehlikeli değildir; ama, bazı hastalarda kalp ve ba ğırsak ihtilatlarına yol açabilir.



TRİNİDAD VE TOBAGO Demiryolu



TOBAGO



Robot kucuk



Buyuk Petrol Yataklar



Morg



Petrol Boru Hani Olçek



Tobago Seborough



1 ! VOTER



Tripoli: Bk. TRABLUSGARP; TRABLUSŞAM. Tristao da Cunha: Bk. CUNHA, TRISTAO



Clanbun Bunny



DA. 11



02.



Chupana Burnu



Penas Burn



quien Burro



Triyas Dönemi: Bk. İKİNCİ ZAMAN.



here



Port of



VENEZUELA



Te



upana



Spain



Arima



ATLAS



at ko



Tuna



OKYANUSU



Ang



triyot: Bk. ELEKTRON TÜPÜ.



Grape Chaguenas tarer Cou



Pana



Körtezi



TRINIDAD RO



San Fernando La Bio



Prince Care



Town



paraghave



Sipana



trizomi 21: Bk. MONGOLIZM.



MORE



bebe



Point For Aerial



Radiks Burtu bergue A



Bas Terre Gilmou Bunny



um



10 +64



Redonda Adası



ATLAS OKYANUSU



VENEZUELA ONGCOOLTAS



Martusa Adası



VAA



AGO?



Trocki Rus siyasetçisi (Yanovka, Herson ili 1879-Coyoacan,



Meksika 1940). Yahudi asıllı olan Trocki (asıl adı Lev



Davidovic Bronstein'dir), Odesa'da hukuk ögretimi



gördükten sonra, devrimci sosyalistlere katıldı. Tutukla



298



TROLEYBÜS



nip (1898), iki yıl cezaevinde yattıktan sonra, Sibirya'va sürüldüyse de Ingiltere'ye kaçtı (1902); Lenin ve Mar kov'la İskra gazetesini yönetti. 1905'te Rusya'ya dön



düyse de, aynı yıl yeniden Sibirya'ya sürüldü. Bir kez daha kaçarak, Viyana'da Pravda gazetesini kurdu (1908). Isviçre'ye sığınıp (1914), sosyalistleri bir araya toplayan Zimmerwald Konferansı'na katıldıktan (1915) sonra, bir yıl Paris'te yaşayıp, New York'a giderek



(Ocak 1917), Noviy Mir(Yeni Dünya) gazetesini yayin ladı. Rusya'ya dönüp (1917), Bolşevik çoğunluğa kati larak (Temmuz 1917), Ekim Devrimi'nde etkili rol oy



nadi. Lenin'le Halk Komiserleri Meclisi'ni kurup, Pet rograd Sovyeti'ne başkanlık yaptıktan sonra, Dışişleri



halk komiserliğine (bakanlığına) getirildi. Brest-Litosvk



görüşmelerini yönetip (1917), her ne pahasına olursa olsun barış yapılmasını isteyen Lenin'le görüş ayrılığına



düşerek, anlaşmayı imzalamadan istifa etti. Barıştan sonra çeşitli komiserliklerde bulunup, Askeri Devrim



den de yapılabilir) trompette, farklı sesler, pistonlara basılmasının yanı sıra, üfleyiş şiddeti de değiştirilerek el de edilir. Claudio Monteverdi, J. S. Bach ve Händel, trompeti bestelerinde yaygın biçimde kullanmışlar, Sostakoviç ve Jolivet'se, solo trompet için besteler yapmışlardır.



trompetçi kuğu Kuzey Amerika'da yaşayan kuğu türü. Adı ötüşünün



trompet sesine benzemesinden kaynaklanan trompet ci kuğu (Bil. a. Cygnus buccinator), en iri kuğu türüdür:



Uzunluğu 1,40 cm'yi, kanat açıklığı 2,5 m'yi bulur. So rumsuzca avlanma sonucu sayısı oldukça azalmış, ama



çıkarılan yasalarla koruma altına alınmasıyla, yeniden çoğalmaya başlamıştır.



Konseyi başkanlığına getirilerek (1918), Kızıl Ordu'yu



tropikal iklim



ayaklanmasını bastırdı (1921). "Savaş Komünizmi"nin



Dönenceler arasında kalan bölgelerde egemen olan ik



yeniden örgütledi ve "Beyazlar"la savaşıp, Kronstadt otoriter yöntemlerini sürdürmek isteyip, Yeni Ekono



mi'ye (NEP) karşı çıkarak, NEP başarılı olamayınca yeni bir üretim planı önerdiyse de, Stalin, Zinovyev ve Ka menev'in muhalefetiyle karşılaştı. Lenin'in ölümünden



sona etkisi azalıp, Stalin-Zinovyev-Kamenev troyka'sı (üçlü yönetim) tarafından bir kenera itildi ve Komünist



Partisi'nden çıkarıldı (1927). Önce Kazakistan'a sürü lūp, sonra sınır dışı edilince (Şubat 1925), 1933'e kadar



Türkiye'de, sonra Fransa'da, Norveç'te yaşayıp, Meksi



ka'ya yerleşti (1936). Stalinciliğe karşı savaşımını sürdü rüp, “sürekli devrim" savini savunarak, IV. Enternasyo



lim tipi. Kurak bir kış mevsimi, yağışlı bir yaz mevsimi ve



sıcaklığın her mevsimde yüksekliğivle nitelenen tropi kaliklim, ekvator iklimine geçilen aşağı enlemlere dog. ru daha yağışlı, çöl iklimine geçilen dönencelere doğru



daha kuraktır. Atmosier dolaşımı, alize rüzgarlarının et kisi altında gerçekleşir; kıtaların batı cephelerinde, ali zelerin yerini muson rüzgârı alır. Yağışların yoğunluğu



na göre, bitki örtüsü, sık orman ile savana arasında de gişir.



troposfer: Bk. ATMOSFER.



nal'in kurulmasını sağladı (1938). Stalin'in ajanı olduğu sanılan Ramon Mercader tarafından öldürüldü.



Başlıca yapıtları: Terrorizm i Kommunizm (Terörizm ve Komünizm, 1920), Istoriya Ruskoy Revolvatsiy (Rus



Trucial States: Bk. BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERÍ.



Devrimi Tarihi, 1932), vb.



troleybüs: Bk. RAYLI SİSTEMLER.



Trudeau, Pierre Elliott Kanadalı siyasetçi (Montréal 1919). Liberal Parti'den



trombon Bir sürgüsü bulunan bakır üflemeli çalgı Borusu silindir



biçimi, kalağı koni biçimi olan trombonun sürgüsü, içinde hava titreşen borunun uzatılıp kısaltılmasını, böylece yükseklikleri farklı sesler elde edilmesini sağ lar. Sürgün yerini pistonların aldığı bir çeşidi (pistonlu trombon) de vardır.



milletvekilliğine seçilen (1965) Pierre Elliott Trudeau,



Adalet bakanlığı ve Kanada başsavcılığına getirildi (1967). Liberal Parti'nin başkanlığına seçilip (1968),



Lester Pearson'ın yerine başbakanlığa atandı (1968) ve



Fransız asıllı olmasına karşın, ülke bütünlüğünü koru



maya çalışarak, Québec'teki ayrılıkçı eğilimlere karşı savaştı. 1979 seçimlerini Muhalazakar Parti'nin kazan



ması üstüne görevden ayrılıp, 1980 seçimlerini Liberal



Parti'nin kazanmasıyla yeniden başbakanlığa atandıysa



tromboz



da, 1984'te görevinden çekildi.



Canlıların damarlarındaki kanın anormal pıhtılaşması. Kanin sıvı halden katıya dönüşerek pihulaşması, nor



Truffaut, François



malde, kanamayı durdurur. Ama pıhtılaşma sağlam bir



Fransız sinema yönetmeni (Paris 1932-Neuilly-sur



damarda oluşursa, kan dolaşımını engelleyip, kalp krizi



ya da inme gibi ciddi sonuçlar doğurabilir. Özellikle



Seine 1984). Sinema eleştirmenliği yaparken, yazılarıy



uzun süre yataga bağlı kalan kişilerde rastlanan toplar damar trombozunda, oluşan trombozdan kopan pıhui



ramlarını uygulamakiçin yönetmenliğe başladı. Pespe



parçaları, akciğere ulaşarak akciğer ambolisine yol aça



bilirler. Trombozun öbür nedenleri arasında damar



sertligi, tütün kullanımı, vb. sayılabilir. trompet



Kendi üstüne bükülmüş, ucunda bir kalak bulunan silin



dir biçimi bir ses borusundan oluşan üflemeli çalgı. Ge



nellikle bakırdan yapılan (ama pirinçten ya da demir



la “yeni dalga" akımınıhazırlayan François Truitaut, ku şe çektiği filmlerle Fransız sinemasının ve dünyanın



başlıca yönetmenleri arasında yeraldı: Les Mistons (Yu murcaklar, 1958); 400 Darbelles Quatre Cents Coups, 1959); Tirez surle Pianiste (Piyanisti Vurun, 1960); De gişen Dünyanın insanları (Fahrenheit 451, 1966); Siyah



Gelinlik (La Mariée Était en Noir, 1967); Çalınmış Buse ler (Baisers Volés, 1968); Vahşi Çocuk (l'Enfant Sauva



ge, 1969); Evlenmekten korkuyorum (La Sirène du



Mississipi, 1969); Güneşle Gece La Nuit Américaine, 1973); Son Metro (Le dernier Métro, 1980); vb.



TUFAN



299



Truman, Harry S.



Truva Savaşı



ABD'li devlet adamı (Lamar 1884-Kansas City 1972).



Homeros'un eisanevi bir anlatımla ilyada'da dile getir



Kansas Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitiren Harry S.



diği savaş, Akhalar ile Truva kenti halkı arasındaki savaş, Truva kralı Priamos'un oglu Paris'in, Menelaos'un esi



Helena'yı kaçırmasıyla başladı. On yıl süren kanlı çar pişmalardan sonra, Odysseus'un öneristyle Yunanlila



rin tahta bir at (Truva atı) içine gizledikleri savaşçılann,



gece kent kapılarını içten açmaları sonucunda, Yunan lıların Truva'yı ele geçirmeleriyle sonuçlandı.



Tuaregler Malide, Nijer'de ve Büyük Sahra'da yaşayan halk toplu



luğu. Berberice konuşan, toplam nüfusları 1 milyonu



ABD'nin



33. bushani Ilarry S. Truman.



Truman, avukatlık yapmayıp, 1906'ya kadar aile çiftli gini yönetti. Sonra ticaretle uğraşıp, 1921'de siyasete



biraz aşan Tuaregler, uzun boylu (1,75 m) ve çok es



merdirler. Geniş yenli bol cübbeler giyerler; başlanna



alnın, yüzün alt bölümünün ve boynun büyük bölümü nü örten mavi renkli bir tür peçe sararlar (bu yüzden



"mavi adamlar", "yaşmaklı halk" diye de adlandırılmış lardır). Gümüşten yapılmış, çok ince işlemeli süs eşya



atılarak, 1935'te Demokrat Parti'den Missouri senatör lüğüne seçildi. Başkan Roosevelt'in yardımcılığına geti rilip, Roosevelt ölünce (Nisan 1945) başkanlığı üstlendi



lari takarlar.



ve atom bombası atılması kararı alarak, Japonya'yla sa



verdikleri Berberi lehçelerinden olan dillerini ve çokes ki tarihlere dayanan özgün altabelerini (titinas) koru



vaşın sona ermesini sağladı (Ağustos 1945). Yeniden



cumhurbaşkanlığına seçilip (1948), çeşitli yasalarla, ik tisadi durumu düzeltti; işsizlik ve grevlerin önünü aldı.



Rio de Janeiro Konferansı'nda (1947), Amerika devlet



lerine dış siyasette ABD'nin üstünlügünü onaylatıp, Ha ziran 1947'de, Dışişleri bakanı Marshall'ın düzenleme.



siyle Avrupa ülkelerine yardıma başladı. NATO'nun kurulmasını ve adını taşıyan yasayla ABD'nin NATO'ya



yardımını saglayıp, Kuzey-Güney Kore çatışmasında, Güney Kore'ye yardım için, ABD birlikleri gönderdi. 1951'de Filipinler'le, 1952'de Yeni Zelanda'yla ittifak



ve yardım antlaşmaları imzaladı. Başkanlığı döneminde çıkarılan (1954) bir yasayla başkanların üçüncü kez se çilmeleri olanağı kaldırıldığı için, görev süresi dolunca başkanlıktan ayrıldı.



Truva Anadolu'nun batı kesiminde Eskiçağ kenti. Günümüz deki Çanakkale kenti yakınında yer alan, Üçüncü bin yılda önemli ölçüde zenginleşen Truva (eski Yunanca Troia ya da ilion), çeşitli istilalardan ve doğal afetlerden



büyük zarar görmüş, I.S. V. yy'da boşaltılmıştır.



Çanakkale'nin merkez ilçesi İntepe bucağında, Tev



tikiye köyü yakınındaki Hisarlık'ta yapılan kazılarda (H.



Schliemann, 1870-1871; W. Dörpfeld, 1893-94; Carl



W. Blegen, 1932-38), üstüste dokuz yerleşme kenti or



taya çıkarılmış, bunlardan Truva l'in. 1.8. 3000-1.7. 2600 arasında, Truva IX'un I.S. 400'de yıkıldığı anlaşıl



Dağlar ve çöl ikliminin sertligi yabancılar için bir en gel oluşturduğundan geleneklerini, "tamabek" adını muşlardır.



Tudor, Antony İngiliz dansçisi ve koreograni (Londra 1909- New York 1987). Dansçılığa 1930'da başlayan Antony Tudor (asıl adi William Cook'tur), 1936'da Leylak Bahçesi,



1937'de Kara Ağıtlar, 1938'de Gala periormance kore ografileriyle dikkati çekti. ABD'ye yerleşip, başyapıtı Ateşten Sütun'u (1942) gerçekleştirerek, art arda dú zenlediği koreografileriyle döneminin başlıca koreo grafları arasında yeraldı. New York Metropolitan Ope ra'nın bale okulu, İsveç Krallık Balesi, New York City



Ballet, vb. birçok ünlü kuruluşta yöneticilik yapıp, 1974'te American Ballet Theatre'ın ortak yöneticiligine getirildi.



Tudor sülalesi



Ingiltere'de 1485-1603 arasında egemenlik süren Gal ya kökenli sülale. Adı ilk olarak, Henry V'in (öl. 1422)



dul eşi kraliçe Catherine de France'ın aşığı(belki de eşi) olan Owen Tudor'la (ol. Hereford 1461) duyulan sülale den, Owen Tudor'un büyük oglu Edmund Tudor



(1430'a d.-1456), Lancaster sülalesini destekleyip. Richmond düklügüne getirildi. Oğlu Henry (1457 1509), Ingiltere tahtının ikinci varisi olup, İkiGül Sava



mıştır. Truva II (İ.Ö.2600-İ.Ö. 2200), kenti çevreleyen



şı'nda Lancaster yanlılarının önderliğini yapan amcası



kuleli surlarıyla, Batı dünyasının belirli bir plana göre düzenlenmiş ilk kentlerinden sayılmaktadır. Bu tabaka



fort'un sayesinde, 1485'te Henry VII adıyla İngiltere



da, Schliemann'ın bulduğu ve Priamos'un hazinesi san dığı çok değerli altın ve gümüş eşyanın yanı sıra, Dorp feld'in "büyük megaron" diye adlandırdığı sütunlu av lulu saray, başlıca kalıntıları oluşturur. Çeşitli katlarda ortaya çıkarılan buluntular arasında çeşitli üsluplarda çanak-çömlekler ve evler, küp mezarlar, Athena tapi



1547), onun ölümünden sonra da torunlarından üçü çıktı: Edward IV, Mary Tudor ve Elizabeth I (1558'



naği (Truva VIII (İ.Ö. 700'den sonral), Roma dönemin den yapılar (Truva IX), vb. sayılabilir.



Truvalı Helen: Bk. HELENE.



Jasper Tudor'un (öl. 1495) ve annesi Margaret Beau



tahtına çıktı. Ölümünden sonra tahta küçük oğlu (bu yük oğlu Arthur daha önce ölmüştü) Henry VIII (1509.



den-1603'e).Sülale Elizabeth l'in väris bırakmadan ol



mesiyle sona erdi ve yerini Stuart sülalesi aldı. (Ayrıca



Bk. Sözü edilen kralların ve kraliçelerin maddeleri.) tufan



Kutsal kitaplarda ve eski Yakındoğu efsanelerinde anla



300 TUĞRA tilan evrensel su baskini. Tevrat ve Incil'in vani sira



lesi, Orta Amerika ve Güney Amerika ormanlarında ya



Kur'an'da iki avette belirtildigine göre, Allah, peygam



şayan tukangiller ailesi (Bil. . Ramphustidae) üyeleri,



ber olarak gönderdigi Nuh'a, halkının bir bölümünün inanmaması üstüne, bir gemi yapmasını, ailesi ile hal



boynuzlu kuşlarınki gibi dev boyutlu, parlak renklerle



hindan inananlar ve her tür hayvandan bir cilt alarak



süslü bir gagaları bulunmasıyla nitelenirler. Karga bü yüklüğünde, sivah va da vesil üstüne beyaz renkli, ya



gemiye binmesini buvurmuş, Nuh'un hazırlıkları tal



guları kırmızı ya da sarı lekeli kuşlardır. Ağac kovukla



mamlamasından sonra korkunç bir firtinanın patlak ver



rinda vuvalanır, meyvelerle, iri böceklerle, kertenkele lerle, vb. beslenirler.



miş olmakla birlikte, İslam tarihçileri, +0. gün sonunda



tuluat



mesiyle vervüzü sular altında kalmis, inancızların tü mübogulmuştur. Kur'an'da, Tufan'ın süresi belirtilme senden uçurulan bir güvercinin agzında bir zevtin da



livla döndügünü, bövlece suların echilmeye başladıgr



nun anlasıldıgını kabul emislerdir. Sular büvük ölçüde



cekilince gemi Cudi daginda harada oturmus ve kurtu lanlar, insan sovunun sürüp gitmesini sağlamışlardır.



Oyuncuların meine dayanmaksızın, belirli bir taslaga göre oynadıkları sahne oyunu. Orta oyununun başlıca özelliklerinden olan tulual, Tanzimat'tan sonra, Batti



vatrosunun örnchalan, ma tuluata dayanan bir türün



itulual livatrosul temeli olmuş, cumhuriyetten önce



tuğra



Hamdi, Abdürrezak, Küçük İsmail, kel Hasan, vb. sa natçılar taranindan temsil edilen bu tür, cumhurivetten



Osmanlı padisahlarının imza verine kullandıklan özel biçimli işaretlere verilen ad. Başlangrcta yalnızca ter



sonra Nosit (Ozon, İsmail Dümbüllü, Münir Özkul,



man gibi belgelerin bas taratina konurken, sonralari



hadar sürdürülmüsiür.



Nejat Uygur, Ferhan Sensov, vb. aracılığıyla günümüze



resmi kagitlara, devlet yapılarının cephelerine, paralara



da basılmaya başlanan tugralar, ok ve vavi simgeleven



genel bir kalıp içine usta hattatlar laratindan hazırlanır, nişancılar tarafından belgelere çekilirdi.



tulumlular Gömlekliler altsubesinden omurgasız hayvan siniti. Sığ denizlerde yaşayan görünüşleri jelatinimsi maddeden



Tuğluk Firuz Şah: Bk. FİRUZ ŞAH III, TUGLUK.



torbacıkları andıran tulumlular siniti (Bil. a. Ascidiacea)



üyeleri, biri agzın van ucunda, öbürü sirta doğru yera



lan iki deliklerinden girip çıkan suvu süzerek beslenir ler. İribasi andıran larvaları, kaslı kuyruklarından güç



Tuğrul Bey Büyük



Selçuklu



alarak hızla vüzerler.



devletinin



kurucusu



(? 993-Mery



1063), Selçuk Bey'in torunu, Mikail Bey'in oğlu olan



Tumanbay: Bk. TOMANBAY.



Tuğrul Bey (asıl adı Mehmet Tugrul dur), amcası Arslan



Yabgu'nun Gazneli Mahmut tarafından tutsak alınması (1025)üstüne, kardeşi Çağrı Bev'le birlikte Gaznelilerle



savaştı. 1038'de Nisapur'u ele geçirerek bağımsızlığını ilan edip, Çağrı Bey'e Horasan ile Merv'i verdi. Gazne lileri Dandanakan Savaşı'nda (1040) ağır bir yenilgive ugratıp, Harzem, Kirman, Taberistan ve Cürcan bölge lerini ele geçirdi. 1043'te egemenligini Azerbaycan,



Irak ve İran'a yayıp, Tahran yakınlarndaki Rev'i bas kent yaparak, 1051 Mayısı'nda Isiahan'ı aldı. 1055'te şii lere karşı kendisinden yardım isteven Abbasi haliicsinin



çağrısıyla Bağdat'a gidip, 1058'de halifenin din işleri di



şındaki bütün yetkilerini devraldı. Avaklanan kardeşi ibrahim İnal'i venip öldürttükten (1059) sonra, Arslan



Besasiri'nin ele geçirmiş oldugu Bagdat'ı geri aldı 110621. Rey'e dönmesinden kısa süre sonra öldü.



Tuhaçevskiy, Mihail Nikolayeviç Sovyet mareşali (Aleksandrovskoye 1893-Moskova 1937). Çar'in muhatiz birliğinde subavlik vapan Mihail



Nikolayeviç Tuhaçevskiy, Devrim'e katılarak, i savaş



la çarpıştı(1918-1920). Polonya-Solver Savaşı'nda Ba



11 cephesine komuta edip kızıl Ordu Kurmay başkanlığı



(Kızıl Ordu'nun gerçek kurucusudur) yaptı. 1931'de Savunma halk komiseri vardımcılığına atanarak,



1935'te mareşallige yükseltildi. Aydınlatılmayan ne



denlerden ötürü Nazi gizli servislerivle işbirliği vapmak



la suçlanıp, Stalin'in buyruguyla kursuna dizildi. 1961'de Kruscey buratindan savgmg geri verildi.



tukangiller



Ağaçkakanımsılar takımından, 38 türü bulunan kuş ai



Tumen: Bk. BUMİN KAĞAN. Tuna



Orta Avrupa'nın en uzun (2 850 km), Avrupa kıtasının



da Volga'dan sonra ikinci uzun irmagi. Almanya'nın gü neybatı kesimindeki Karaorman'da doğan Tuna (Al manca Donau, Çekçe ve Slovakça Dunau, Macarca



Duna, Romence Dunanrea), Almanya, Avusturya, Ma



caristan ve Romanya'yı aşıp (Çek cumhuriyeti, Slovak cumhuriyeti, Bulgaristan ve Ukrayna'nın da sınırlarını izler), Romanya'da üç kollu büyük bir delta oluşturarak



Karadeniz'e dökülür. Başlıca kolları Lech, İsar, Ir, Tis za, Drava ve Sava'dır. Havzasının yüzölçümü 801 000



km, ortalama debisi saniyede 6 500 m'tür. Orta Avru pa'nın ulaşıma en elverişli irmağıdır (Linz, Viyana, Bra



tislava, Budapeşte ve Belgrad arasında bağlantıyı sag



lar) ve kıyılarında birçok liman kurulmuştur. Ayrıca elektrik üretiminde ve sulamada yararlanılır. Tuna kültürü



Cilalıtaş Devri'nde. 1.0.V. binyılın ortalarına dogru Or. ta Avrupa ve Doğu Avrupa'da geliştirilen kültürü belir



ten arkeoloji terimi. Tuna irmağı boyunca yayılan Tuna



kültürü, özellikle Rossen (Almanya), Lengyel (Avustur yai, Tisza içek ve Slovak cumhuriyetleri) gibi merkez



lerde gelişmiş, Tunc Devri'nin başlamasıyla sona ermis.



lir.



Tunalı Hilmi: Bk. HİLMİ, TUNALI.



TUNCELİ



301



mis, veni kentin temelleri atlarak, önce büyük bir kışla,



Tunca



Balkan yarımadasının güneydoğu kesiminde irmak. Uzunluğu 330 km olan Tunca irmagi Kocabalkan'dan



memur lojmanları ve vatılı okullar yaptırılmış, zamanla kent, Munzur vadisinin iki wamijina da yayılmıştır. 25 Aralık 1935'te habul edilen ve Ocak 1936 tarihli Res



ve Karadağ'dan inen kolların birleşmesiyle Kizanlık ovasında oluşur. Önce güneye, sonra doguva dogru akarak Türkive topraklarına girip, Edirne vi kuzeyden ve batıdan kuşatuktan sonra, kentin günerbatisinda



mi Gazete'de vanimlanan 2197 sayılı yasayla kurulan



Meriç'e karışır.



GÜNÜMÜZDE TUNCELİ



Tuncel, Metin Türk coğraivacisi (Malatva 1933). Malatya Lisesi'ni ve



istanbul Üniversitesi Edebivat Fakültesi Coğrafya bölü münü



bitiren Metin Tuncel, aynı bölümde Türkive



Coğratyası kürsüsü'nde asistanlık yapip. 1956'da du Centlige, 1977 10 profesörlüğe yükseldi. 1982-1987



Tunceli ilinin merkezi olan hcotin vapımı tamamlanın



cava hadar, Tunceli ilinin valisi, bir süre komşu il Ela rig'da oturarak Tunceli ilini oradan yönetmiştir. Bir vönetim merkezi ve memur kenti olarak ancak 1960 yıllarından sonra büyümeye baslayan Tunce li'nin, 1935 savimunda 1 204 olan nüfusu, 1945'te 10've inmis, ilk kez 1975'10 10 000'i aşmış (11 637), 1990'da 25 000'( vaklaşmıştır (24 513).



Günümüzde hentin ana eksenini, kuzey-güney dog.



rultusunda uzanan ve iki yanında resmi binalar ile başlı w is verlerinin salandıgı Cumhurivet Caddesi oluştu



arasında karseri Erciyes Universitesi rektörlüğünde bu lunup, 1987'den sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat



Fakültesi'nde Türkive coğrafyası prosesörlüğünü sür dürdü (1995). (esitli ansiklopedilerde Türkiye coğrul vasivla ilgili maddeleri vazdı. Atatürk Kültür, Dil ve Ta



rib Yüksek Kurumu'na bağli Cognalva Bilim ve Uygula



ma kolunun başkanlığını apti. Başlıca yapıtları: Göllerimiz (1975); Ege Bölgesi Coğrafyası (Besim Darkot'la birlikte, 1978 ve 1988); Çaldıran-Muradiye Depremi (Erer, Sergün ve Göç men'le birlikte, 1978); Yer Değiştiren Kentler (1978;



profesörlük çalışması); Marmara Bölgesi Coğrafyası



(Besim Darkot'la birlikte, 1981); Tarih Boyunca Tür kiye'de Kent Kuruluşları (1981).



Tunceli (kent) Bölgesi'nde, Munzur Çayının Pülümür tavı ile birleştigi ver vakınında. 1050 m yükseltide kurulmuştur. TARİH Cumhuriyet döneminde kurulmus veni bir kent olan



Tunceli'nin tarihsel bir geçmişi yoktur. 1935'te kurulan Tunceli iline merkez aranırken aşaği-vukarı boş olan ve Maneki



Doğu Anadolu Bölgesi'nde il. Yüzölçümü 7 774 km, nülusu 1990 Svinun göre 133 143, merkezi Tunceli henti olan Tunceli ili, 8 ilceye bölünmüştür: Merkez,



Cemishazek, 11at. uzgirt, Nazımive, Ovacık, Per tek, Pülümür.



Kuzeybatı ve kuzevde Erzincan, doğuda Bingöl, gü nevde Elazığ illerle sınırlı olan Tunceli ili, genellikle



claglik bir ildir.Dugu-batıdoğrultusunda uzanan dağla rin başlıcalari, huze de Tunceli-Erzincan il sinirları lüs



tünde uzanan Munzur dağlarıdır (yükseltileri 3 000 m'yi uşan doruklar lasrlar. Il toprakları güneve, yani Murat vadisine günümüzde keban baraj gölü altında kalmış tir) doğru alcalır ve vükselti 1 000 m'nin altına düşer.



Tunceli ilinin merkezi. Tunceli kenti, Doğu Anadolu



vakınında



Tunceli vil)



adlı bir köy bulunan ver, Malatya



Toprahlarm engebeliliğinden ötürü, ovalık kesimler az dır. İlin en önemli owsi, huzeybatı kesimindeki Ovacık Onasidir.



Tunceli'de, Doğu Anadolu'nun kışları soguk ve sü rekli, vazları çukurulanlarda (özellikle gündüzleri) çok sioak, vükseklerdesse serin iklimi egemendir. Ilmerke



zinde en soguk v ortalaması -2.9"C, on sicakav orta laması 26,9 C, günümüze kadar kaydedilen en düşük



ve Elazığ gibi büyük merkezleri Erzincan ve Erzurum'a



Siculik



baglayan vollarin geçtiği noktada yer aldığı için seçil



C'tur (20.8.1969). Il topraklarının daglik olması, yağış miktarının da, bol olmasını sağlar. Yillik yagış tutari, il



-19 C (2.2.1967), en yüksek sıcaklık 10,7



merkezinde 1 101 mm, Nazımive'de 932 mm, Ho



Tunceli'den görünüş.



zat'ta 796 mm'dir.



Dogulbitki örtüsü, mesclerin ağır bastığı,kurakçılor man tipindedir. Bazı kesimlerde orman ya bütünüyle



ortadan kalkmış va da çalılıklara dönüşmüştür.



ilin en önemli karsuları Munzur suvu ile Bingöl da gindan gelen l'eri susudur. Eskiden bu iki akarsu Murat



immagina dökülmeden birleşirlerken, günümüzde bu birleşme nohtasi heban baraj gölünün suları altında kal Miş ve adı gecen ormanların asagi cigirları, bu baraj gö lünün höneylerini oluşturmustur.



EKONOMİ



Tunceli ilinin chunomisi, küçükbaş hayvan yetiştiricili gine' ve tahıl üretimine dayanır. Ekili alanların yüzde 90'ına yakını, tahıl ekimine ayrılmıştır. Tahıl ürünleri



arasında buğda birinci sırada yer alır onu arpa izler. kuru sebzelerden patates larmı önemlidir. Sanayi bit



kilerinden en çok scherpancarichilir (Mazgirt ve Pertek ilçelerinde). Pamuk ve tütün üretimi önemsizdir. Mey



vecilik daha cok Pertek ve Cemiskezek ilçelerinde ya pilir. Agar savası bakımından badem, armut, elma, ce viz ve dut ağacları ağır basar.



Tunceli ilinin hayvan varlığında, küçükbaş hayvanla



302 TUNÇ ması dikkati çeker. Küçükbaş hayvancılıkla uğraşanlar



olan tungsten, 3 410 "C'ta ergiyen, özgül ağırlığı yüksek (19,3), beyaz ve sert bir metaldir. Başlıca filizi voltram



de ettikleri hayvancılık ürünlerini il sınırları dışındaki



de edilir. Isıya dayanıklığı (2 600 "C sıcaklığa kadar) ne deniyle, elektrik ampullerinin tilamanlarının yapımında



kent ve kasabalara satarlar. Tunceli ili sınırları içinde an



kullanılır.



rin çoklugu, buna karşılık büyükbaş hayvanların az ol



dan çoğu, yazı mevsiminde Munzur dağlarındaki yay lalara çıkar, kasım ayı başlarında yaylalardan inerek, el



dan (demir tungstat ile manganez tungstat karışımı) el



cılık da yapılır ve yüksek nitelikli bal üretilir. Il akarsula



Krom-lungsten alaşımı, elmastan sonra en sert mad



rinda alabalık avcılığı(özellikle Munzur ırmağının yuka



dedir. Karbonla bileşerek tungsten karbür oluşturur; bu



ni cığırında) oldukça gelişmiştir.



il sınırları içinde önemli yeraltı gelir kaynağı bulun madığı gibi, sanayi de gelişmemiştir. Başlıca sanayi ku



bileşik, 800 "C'a kadar bütün özelliklerini koruduğun dan cam, metal ya da plastik maddeleri işlemek için yüksek devirli kesici takımlar yapımında kullanılır.



ruluşları kereste fabrikası ve süt fabrikasıdır. Hozat, Per tek, Çemişkezek ve Ovacık ilçelerinde geleneksel kilim dokumacılığı sürdürülme edir.



Tunguzlar



ULAŞIM ilin en önemli ulaşım ekseni, Erzurum'u Elazığ üstün



Doğu Sibirya'da yaşayan halklar topluluğu. Büyük bő



den İskenderun'a bağlayan (Tunceli kentinden geçer)



yoldur. İlin güney kesimindeki Çemişkezek ve Pertek il çeleri, ekonomik bakımdan daha sıkı bağlı oldukları



Elazıgʻla ulaşımlarını, Keban baraj gölünde işleyen "ie ribot"lardan yararlanarak yapmaktadırlar.



lümü Doğu Asya kökenli olan Tunguzlar, Türkçe'ye ve Moğolca'ya yakın diller konuşurlar. XVII. yy'da Doğu Sibirya ile Mançurya'nın büyük bölümüne yayılmışlar,



Rus egemenliğine girdikten sonra hıristiyanlığı benim semişlerdir. Günümüzde toplam nüfusları 60 000 dola yındadır ve yerli halklarla karışmaktadırlar.



tuης



Tunus



Yüksek bakır oranlı bakır-kalay alaşımı. Bakır oranı ge



Tunus'un başkenti ve en büyük kenti. Tunus körfezinin



nellikle yüzde 80'in üstünde olan tunc(bronz da denir),



maktadır. Kalay oranlarına göre çeşitli tunclar, döküm



(Akdeniz'in kolu)güney kıyısından 10 km kadar içerde, Tunus gölünü tuzlu bataklıklardan ayıran bir kıstak üs tünde yeralan (göl, bir kolla Halk ül-Vad limanına bağ lanmıştır) Tunus'un nüfusu 630 000'dir (çevre beledi yelerle 1 250 000). Bağımsızlıktan bu yana nüfusu iki kat artan kent, başkent işlevinin yanı sıra, ülkenin başlı



den önce bakır ve kalayın yükyseltgenmiş bileşikleri



ca ticaret, sanayi (besin sanayisi, kimya ve çimento sa



nin, fostorla indirgenmesiyle elde edilir.



nayileri, halı ve kilim yapımcılığı, vb.), öğretim (Tunus Üniversitesi) merkezidir. Ayrıca, 732'de tamamlanan



Tunç Devri



(IX. yy'da yenilenmiştir) ez-Zeytune camisi (Büyük



kolay ergiyen, kalıpla kolayca biçim verilebilen, gümüş ve altına yakın renkli, parlak bir alaşımdır. Eskiçağ'dan bu yana, söz konusu özelliklerinden ötürü ev eşyası,



alet, silah ve heykel yapımında yaygın biçimde kullanıl



Bakır Devri ile Demir Devri arasındaki tarih dönemi.



Bölgelere göre 1.Ö. IV.-II. binyıllar arasını kaplayan Tunç Devri'nin (Bronz Devri de denir) adı, bu devirde bakır ve kalay alaşımı luncun yaygınlaşmasından kay naklanır. O devirde, altının ve gümüşün yanı sıra tunc,



tarihteki ilk büyük devletlerin (Sümerler, firavunlar Mi siri, Minos ve Mykenai, Çin) ortaya çıkmasını sağlayan servet birikimini oluşturmuş, ayrıca, henüz yazının bi linmediği bölgelerde yaşayan bazı topluluklar da, par



lak uygarlıklar geliştirmişlerdir (Atlas okyanusu tunç uy



garlığı: vb.).



Anadolu'da Tunc Devri'nde (yaklaşık İ.Ö. 3000-1.Ö.



1200), ilk siyasal örgütlenme başlamış ve Hatti beylikle



ri, Truva, Beycesultan, Demircihöyük, Arslantepe, Ala cahöyük, Hasanoğlu, Ahlatlıbel, Kültepe, vb. yerleşme merkezleri kurulmuştur.



Cami), Osmanlılar döneminden kalma birçok anıt, de gerli Roma kalıntıları içeren müzeler ve 19 km kuzey doğusundaki Kartaca kentinin yıkıntılarıyla, çok sayıda turist de çekmektedir.



Kartaca'yı savunmak için Kartacalılar tarafından as keri bir üs (Tynes) olarak kurulan, Araplar tarafından fet hedilip (VII. yy. sonu), Kayrevan'ın yıkılmasından sonra İfrikiye'nin başkenti olan (1160) kent, Hafsiler döne minde (1228-1574) parlak bir uygarlık merkezine dö



nüşüp, 1270'te Fransızlar tarafından kuşatıldı. 1534'te Barbaros Hayrettin Paşa tarafından fethedilip, Tunus vi layetinin merkezi oldu. Dayılar, beyler yönetiminde ül kenin yönetim merkezi olmayı sürdürüp, 1881'de Fransızlar tarafından işgal edildi. 1942-1943 arasında



Almanlar tarafından işgal edilip, savaştan sonra yeniden Fransızlara verilerek, bağımsızlıktan sonra ülkenin baş kenti oldu.



tundra



Tunus



Kutuplara yakın bölgelerde uzanan bitki örtüsünü belir



Kuzey Afrika'da, Akdeniz kıyısında ülke. Kuzey Afri ka'daki dört Mağrib ülkesinin en küçüğü olan Tunus,



len terim. Özellikle yosunlardan ve likenlerden oluşan lundra, yılın büyük bölümünde karla kaplı toprağın



donmuş olduğu kesimlerin aşırı iklim koşullarına daya



niklıdır. Kısa süreli yaz mevsiminde, yüzeydeki buz ve karlar erise de, alitaki kesimin buzlarının çözülmemesi



yüzünden, eriyen kar suları akaclanamaz; bu yüzden Tundrayla örtülü alan, çamurlu bataklığa benzer.



batida Cezayir'le, güneydoğuda Libya'yla sınırlıdır; do ğuda ve kuzeyde, uzunluğu 1 300 km'yi bulan bir kıyı



şeridiyle Akdeniz'e açılır. 70 yıldan uzun süre Fran sa'nın "koruması" altında kaldıktan sonra, 1956'da ba gimsızlığa kavuşmuştur.



YÜZEYŞEKİLLERİ VE DOĞAL KAYNAKLAR



Tunus, yüzeyşekilleri bakımından birbirinden farklı üç tungsten



Geçiş metallerinin ücüncü dizisinden kimyasal ele



ment. Simgesi W. atom sayısı 74, atom ağırlığı 183, 85



bölgeye ayrılır: Kuzey kesimindeki dağlık bölge, orta kesimindeki geniş bozkır bölgesi, güney kesimindeki



çöl bölgesi. Atlas dagları Tunus'un kuzeyine doğru uza narak, iki sıradağ sistemi oluştururlar: Kuzey Tel Atlasla



TUNUS



303



Tunus'un başkenti



Co 35



Tunus kentinde



kırmızı 75



dikdörtgenlerle aylık



10



sıcaklık ortalamalari, inavi dikdortgenlerle



15



10



90



de aylık yağış ortalamalar



32



0



S



M



NM



T



A



E



E



KA



verilmiştir. Kıyıda yeralan Tunus kenti, Akdeniz ikliminin etkisindedir.



10



Tunus



sindedir. Yıllık yagış ortalaması kuzeydoğu kesiminde



406 mm ile güney kesiminde 152 mm'nin altına kadar



degişir. Denizin etkisine bağlı olarak değişen sıcaklık,



ülkenin iç ve güney kesimlerinde, kıyılara oranla daha TUNUS CUMHURİYETİ GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 163610 km'. Baş kenti ve en büyük kenti: Tunus (630 000 nüf.; 1991 tah.).



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 8 400 000;



nüfus yoğunluğu: Km'ye 51 kişi. Nüfus dağılımı (1992): Kentlerde % 53, kırsal kesimde % 47. Yıl lik nüfus artış hızı (1992): % 2,1. Resmidili: Arap



ça. Başlıca din: İslam. EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990):



yüksektir. Denizin yumuşattığ! sıcaklıklar, kıyı kesimleri boyunca ocak ayında ortalama 7 "C ile ağustos ayında 32 C arasında değişir. Günlük ve yıllık sıcaklık ortala maları, öbür kesimlerde daha yüksektir. Büyük Sah ra'dan esen sicak ve kavurucu siroko rüzgarlarının etki



alanına giren güney kesim, tam bir çöl ikliminin etkisin dedir.



Akaçlama. Şiddetli yağmurlardan sonra geçici bazı akarsular oluşursa da, bozkırları geçerken zayıflarlar ve sularının buharlaşmasıyla, “şot" denen bir dizi sıg tuz



gölüne dönüşürler. Cezayir topraklarında dogarak Tu nus körfezine dökülen Mecerda irmagi, ülkenin en bü



yısı (1990): 4 313. Ortalama ömür (1992): Kadın larda- 66; erkeklerde- 65. Bebek ölüm oranı



yük ve yıl boyunca akan tek akarsuyudur. Yüzeyin iyice alçaldığı bozkırların güneyindeki bölgede, iki büyük tuz gölü bulunur. Bunların büyüğünün (Şott ul-Cerid), yükseltisi deniz düzeyi'nin 16 m altındadır ve batıda Cezayir sınırına doğru uzanır.



(1992): 1 000 canlı doğumda 44. EKONOMI. GSMH (1990 tah.): 10 milyar dolar;



Doğal kaynaklar. Petrol, fosfat ve demir filizi yataklar, Tunus'un başlıca yeraltı gelir kaynaklarıdır.



kişi başına ulusal gelir: 1 235 dolar. Etkin nüfus da



TOPLUM YAPISI



gılımı (1989): Tarım, % 22; sanayi- % 16; yapı sanayisi- % 11: taşımacılık ve ulaşım, ticaret, fi



şur. Avrupa kökenli azınlıkların büyük bölümü bagim



Yetişkin nüfusun % 65'i. Üniversite sayısı (1992):



3. Hastane yatak sayısı (1990): 15644. Hekim sa



Tunus nüfusunun çok büyük bölümü Araplardan olu



nans, devlet görevlileri ve savunma, hizmetler



sızlıktan sonra ülkeden ayrılmıştır. Resmi dilin Arapça,



% 34. Dış ticaret (1990): Dışalım- 4,8 milyar do lar; dışsatım- 3,3 milyar dolar. Ticaret yaptığı



resmi dinin İslam olduğu ülkede, orta dereceli okullar



da 1986'dan bu yana yeniden öğretilmeye başlanan



başlıca ülkeler: Fransa, İtalya, Almanya, Belçika. Para birimi: 1 dinar- 100 milim.



Fransızca, basinda, eğitimde ve kamu yönetiminde hâlâ yaygın biçimde kullanılır. Toplam nüfusun %1'in



YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil



den azını oluşturan Berberice konuşan halk, ülkenin



let Meclis, yönetim bölümlenmesi: 23 valilik.



ULAŞIM. Demiryolları (1998): Toplam 2 242 km. Karayolları (1989): Toplam 29 183 km. Başlıca li manları: 5. Başlıca havaalanları: 6.



güney kesiminde küçük vahalarda yaşar. Nüfus. Toplam nülusun yarıdan çoğunun kentlerde ya



şadığı ülkede, yıllık nüfus artış yüksekliginin de besledi gi (1992'de toplam nüfusun % 38'i 15 yaş grubunun al tindaydı) ciddi işsizlik sorunu günden güne büyümekte dir.



ri ve Yukarı Tel Atlasları (ülkenin en yüksek dorukları olan Cezayir sınırı yakınındaki yükseltisi 1 544 m olan



Şambi dağı ile güneybatıda, yükseltisi 378 m olan Mirhila tepeleri bu sistem içinde yeralırlar). Bu iki sıra dağ sistemini birbirinden ayıran Mecerda vadisi, verimli



alüvyon topraklarıyla örtülü bir dizi havzadan oluşur. Kuzey kesimindeki daglar, mantar meşeleri ve yaprak



larını dökmeyen ormanlarla kaplıdır. Ülkenin iç kesimlerindeki bozkır görünüşlü yayla, kı yı ovası doğrultusunda doğuya doğru alçalarak Lib ya'nın iç kesimine uzanır. Ortalama yükseltisi 457 m olan yüksek kesimi, alçak ve çiplak dağlarla çevrili alüv yonlu havzalardan oluşur. Ortalama yükseltisi 183 m'yi



aşmayan alçak kesimi, çakıllar ve kumla kaplı basık bir yayladır. Büyük Sahra'nın kuzeydeki uç kesimi, Tu



Eğitim ve sağlık. Eğitimin bütün aşamaları ücretsiz ol



makla birlikte, yalnızca ilköğretim zorunludur. Aşağı yukarı butun ilköğretim ve ortaöğretim okullan devlet tarafından yönetilir. Başlıca yükseköğretim kuruluşu, Tunus Üniversitesi'dir.



Çalışanların büyük çoğunluğunu kapsayan sosyal si



gorta sistemi emekli, dul ve yetim aylığının yanı sıra iş görmezlik, iş kazası, annelik ve hastalık yardımları ile



ücretsiz tedavi gibi hizmetleri de sağlamaktadır. Devlet bütçesinin yaklaşık yarısı eğitim, sağlık ve sosyal hiz metlere ayrılmıştır. EKONOMI



Tunus'un ekonomisi, dogal kaynakların korunmasına



ve ülkeyi kalkırdırmaya yönelik, devletçi yapıda bir ekonomidir. Yönetim, ekonomik büyümenin planla



nus'un en güney bölgesine kadar uzanır.



masında etkili rol oynar ve denetimi elinde tutar. Bu



la, sıcak ve kurak yazlarla nitelenen Akdeniz iklimi etki



büyüme sıkıntılarıyla karşılaşıldığı için, serbest pazar



Iklim. Tunus'un kuzey kesimi, yumuşak ve yağışlı kışlar



nunla birlikte, 1990'dan bu yana, kesimlerin çoğunda



304



TUNUS



sa'da çalışan yaklaşık 500 000 işçi)gönderdiği dövizler, dış yardımlar ve borçlanmalar yoluyla bir ölçüde kapa



16



AKDENIZ



Gais



Bryu



tilmaktadır.



Buon Bizerte



Menurut



.



Yatan-ülkell



Burgube



Buru



1959 Anayasası'na göre, yasama gücü, üyeleri 5 yıl için



Rare UVO



Anabo



Verrel Terme



Baca Hamm



alme Nebo



-30 ya



Sus



Ayn Deyse



Makan ol-Kelen



DAQLARI



ATLAS



More



Minin



Keur Essai



Carl



B



Sfaks



Serp Any



Ne.



Gabes



Tuu



Humer -Suk



34%



Cart Adas Mathata



seçilir (art arda 3 dönemden çok seçilemez). Başbaka nin yönetimindeki bakanlar Kurulu, cumhurbaşkanına karşı sorumludur. Bağımsızlıktan bu yana ülkenin siya sal yaşamına Demokratik Anayasal Ittifak (eski Düstur Sosyalist Partisi) egemen olmakla birlikte, 1981'de mu



halefet partileri kurulmasına izin verilmiş, 1988'de de TARİH



Gabes Korte



ni, 5 yıl için tek dereceli seçim sistemiyle halk tarafından



çok partili sistem yasallaştırılmıştır.



Aday



Negre



tek dereceli seçim sistemiyle iş başına getirilen 141 üyeli Millet Meclisi'ndedir. 1988'de yapılan değişiklikle



yetkileri büyük ölçüde genişletilmiş olan cumhurbaşka



Hammamet KAN



SU



Abro



DEVLET YAPISI



Eskiçag'da Kartaca devletinin bir bölümünü oluşturan Tunus, İ.Ö. 146'da Romalılar tarafından alınarak Afrika



Zario



eyaletinin önemli bir parçası haline geldi. 647'de başla yan Arap fethi sonucunda ele geçirilen ve "ifrikiye" di



Ben Gordane



ye adlandırılan günümüzdeki Tunus topraklarında 670'te kurulan Kayrevan, 698'de Kartaca kentinin yıkıl



masından sonra, müslüman İfrikiye'nin merkezi olarak



CEZAYIR DidTu



hızla gelişti. Sırasıyla Şam'daki Emevi ve Bağdat'taki



Abbasi halifelerine bağlanan Ifrikiye, yerel olarak da Aglebiler (800-909) ve Fatimiler tarafından yönetilip. Fatimilerin Mısır'ı ele geçirerek (969) başkentlerini Ka



Burs



Nau



hire'ye taşımalarından (972) sonra, Zirilerin yönetimine



girdi. Zirilerin 148'de Fatimilere karşı bağımsızlıklarını



BUYUKDOGUERGI



ilan etmeleri üstüne, Fatimilerin kışkırttıkları göçebe Beni Hilaller tarafından işgal edilen (Kayrevan 1057'de yakılıp yıkıldı) bölge, Beni Hilallere bağımlı küçük sul LIBYA



tanlıklara bölündü. Muvahhitlerin Sfaks'tan



Gabes'e



kadar uzanan kıyıdaki Normanları uzaklaştırmaların dan (1160) sonra, Muvahhitlere vergi ödeyen Hafsiler



Gadine



(1229'dan 1574'e) tarafından yönetilen Tunus, ticare Metre



TUNUS



JI)



Başkenderin alt



Demiryolu



Yalnuca Onemli kentler



bclinilmistir



En Yuksek Noktalar 11



1TM



di.



XVI. yy. başlarında Barbaros Hayrettin'in Tunus ken tini ele geçirmesinin ardından, Hafsi sülalesinden Ha san, Karl V'in yardımıyla kenti geri aldıysa da, Turgut



çudmisu



Petrol Boru Hattı



Buyuk Petrol Yatakları



tin gelişmesi sayesinde yeniden zenginleşmeye başla



0



Olsek



Reis'in Gafsa (1556) ve Kayrevan'ı (1558), Kılıç Ali Pa şa'nın da Tunus kentini (1569)



fethini,



Tunus'un



1574'te bir Osmanlı eyaletine dönüştürülmesi izledi.



ekonomisine geçiş programları yürürlüğü konmuştur.



Tarımda çalışan etkin nüfus oranının gün geçtikçe gerilemesine karşın, Tunus ekonomisi tarıma ve ma



denciliğe dayalıdır. Başlıca tanm ürünleri arasında bug day ve öbür tahıllar, zeytinyağı, hurma ve şarap sayıla



bilir. Hayvancılık büyük ölçüde koyun, keçi ve sığır be



siciliğine dayanır.



Turizm başlıbaşına en büyük gelir kaynağıdır. Geliş



me potansiyeli yüksek olan balıkçılık, yakın dönemde önemli ölçüde gelişmiştir. Sanayide, yabancı şirketlerin



1590'dan başlayarak yeniçerilerin seçtikleri dayılar ta rafından yönetilen Tunus, çok geçmeden dayıları ikinci plana düşüren beylerin yönetimine girdi ve 1705'te Hüseyin Bin Ali, dayılık görevini ortadan kaldırdı. XVI.



ve XVIII. yy'lardaki zenginliği sağlayan korsanlığın, Ce zayir'in Fransızlar tarafından işgalinden (1830) sonra ortadan kalkmasıyla, XIX. yy'da ciddi iktisadi ve mali



sorunlarla karşı karşıya kalan ülkede, limanların Avrupa



ticaretine açılmasıyla, yerli el sanatları da Avrupa ürün lerinin rekabeti karşısında geriledi. Ahmet Bey (1837'den



1855'e)



ve



Muhammet es-Sadık'ın



Tunus'ta fabrikalar kurmaları için özendirici bazı ön lemler alınması sonucu, sanayi çeşitlenmeye başla



(1859'dan 1882'ye) modernleştirme çalışmaları da,



sin sanayisi; metalürji; vb.



laçmasının ardından, Berlin Kongresi'nde (1878) Tunus



mıştır: Dokuma ve hazır giyim sanayileri; kâğıt fabrika ları; çimento fabrikaları; kimyasal gübre fabrikaları; be 1990'da dışsatımdaki payı % 20 olan petrolun öne



mi, rezervlerinin, tükenmeye yüz tutması ve iç istemin



artması nedeniyle gün geçtikçe gerilemektedir. Büyük dogal gaz yatakları bulunan Tunus'ta, ayrıca demir fili zi, fosfat, çinko ve kurşun yatakları da işletilmektedir. Dış ödemeler dengesindeki büyük açık, turizm gelirle



ri, yurt dışında çalışan işçilerin (büyük bölümü Fran



yolaçtıkları harcamalarla ülkeyi iktisadi iflasın eşiğine



getirdi. Borçların ve iflasların uluslararası İngiliz-Fran sız- İtalyan konsorsiyomunun kurulmasına (1869) yo



üstündeki özel çıkarlarını onaylatan Fransa, el-Marsa



sözleşmesiyle (1883), himaye rejimini kurmayı başardı.



Ama İtalyanların Trablusgarp'ı ele geçirdikleri(1911)si



rada ortaya çıkan ulusçumuhalefet, yavaş yavaş örgüt



lenerek (1920'de Destur'un, 1934'te Yeni Destur'un



kurulması), Tunus'un Alman işgali altında kaldığı (Kasım 1942-Mayıs 1943) İkinci Dünya Savaşı'nın ardından,



TURANCILIK



305



Tunus'un başkenti Tunus, Akdeniz'e



açılan bir denizkulagı boyunca uzanır. Eski Kartaca kentinin yıkıntıları vakınında



kurulmuştur.



‫ابالا‬



gün geçtikçe daha radikal bir kimliğe dönüştü.



ağır bir baskı uygulamaya koyuldu ve aşırı İslamcı Ne



1952'den başlayarak terör eylemlerinin artması, Fran



dah Partisi'ni tanımayı reddetti.



sa'yı Tunus'a 1954'te iç işlerinde özerklik tanımak,



1956'da bağımsızlığını onaylamak zorunda bıraktı. Lemin Bey'i devirerek (1957) cumhuriyeti ilan eden



Burgiba'nın, Komünist Partisi'ni ortadan kaldırıp (1963), öğrencilerin ve sendikaların muhalefetini bastı



Tunuslu Hayrettin Paşa: Bk. HAYRETTİN PAŞA, TUNUSLU.



rarak, Destur Sosyalist Partisi adını alan (1964) Yeni Destur'u tek partiye dönüştürdüğü ülkede, kurumları (eğitim, medeni kanun, vb.) laikleştirmeye yönelik bir



Turan, Selim



program uygulanmaya başlandıysa da, hazırlanan on



Akademisi'ni bitiren (1935) Selim Turan, öğrenimini



yıllık plan (1961-1969), kooperatiflerin kurulması ko nusunda karşılaşılan muhalefet yüzünden hedefine



ulaştırılamadı. 1977'de toplumsal gerilimin artması, sendikaların muhalefetinin şiddetlenmesi, Ocak 1978'de, hükümet güçlerinin şiddetle bastırdıkları gös



terilere yolaçtı.



Türk ressamı istanbul 1915-Paris 1994). Güzel Sanatlar



çeşitli Avrupa ülkelerinde geliştirdikten sonra, “Yeni ler" grubunun kurucuları arasında yeraldı (1941) ve 1946'ya kadar grubun etkinliklerine katıldı. 1946'da



Paris'e yerleşip, Yeniler grubu üyeliği döneminde uy



guladığı figüratif üslubu bırakarak, soyut resme yöneldi.



Dışta Cezayir Savaşı ve Bizerte'nin işgali (1961-63)



nedeniyle Fransa'yla bozulan ilişkiler, 1966'dan başla yarak yeniden düzeldi. Bu arada ABD'den de önemli



ölçüde iktisadi yardım alındı. Arap dünyası içinde Tu nus'un özgün bir yapısı bulunduğunu belirterek, özel



likle Nasır döneminde, Arap ulusçuluğu karşısında ilım li bir tutum izleyen Burgiba, Cezayir'le sınır sorunlarını çözüp (1968 ve 1983), Libya'yla birleşme tasarısının



başarısızlıkla sonuçlanmasından (1974) sonra, Arap



Birliği merkezinin ve FKÖ'nün yönetim organlarının ül



keye aktarılmasına izin verdi.



İçte petrol fiyatlarının düşmesi ve üretimin gerileme si sonucunda iktisadi durumun yeniden kötüleştiği ül kede, ekmek fiyatlarına yapılan zammın yolaçtığı gös terilerde (1983) yüzlerce kişinin ölmesi üstüne, Burgi ba, zamların ertelendiğini açıklayarak çatışmaları dur durmayı başardıysa da, grevlerin sürmesi, iktisadi duru



mu düzeltememekle suçlanan başbakan Mzali'nin gö



revden alınmasına yolaçtı. İçişleri bakanı general Zey nelabidin Bin Ali'nin başbakanlığa getirilmesinden (Ni



san 1987) sonra ömür boyu cumhurbaşkanlığına seçi len (Kasım 1987) Burgiba'nın, sağlık nedenleri ileri sü



rülerek görevden alınmasının ardından, Zeynelabidin cumhurbaşkanlığını üstlendi ve Nisan 1989'da yapılan



seçimlere tek aday olarak katılıp, oyların yüzde 99'unu alarak cumhurbaşkanlığına seçildi. Körfez Bunalımı



(1990) sırasında Irak'ın Kuveyt'i işgaline karşı çıkan, ama Körfez Savaşı'nda (1991) müttefik kuvvetlere katıl



mayı reddeden Tunus'ta, 1990'dan sonra, aşırı İslâmci



lar güçlenirken, yönetim müslüman militan örgütlere



Turancılık Yeryüzünün çeşitli ülkelerindeki Türkleri Turan adı ve rilen tek bir düşsel yurtta (Turan) ve tek bayrak altında birleştirmeyi amaç alan akım. XIX. yy'da Rusya'da İs



lavbirliği akımının gelişmesine ve Türklerin topluca ya şadıkları yerlere Rus göçmenlerin yerleştirilmesine tep



ki olarak Kırım (Gaspıralı Ali Bey'in çalışmaları) ve Azer



baycan'da (Ahmet Ağaoğlu'nun çalışmaları) temelleri atılan Turancılık akımı, ikinci Meşrutiyet'in ilanından (1908) sonra Osmanlı aydınları arasında da yayıldı. Rus



ya'dan Türkiye'ye göçen Yusuf Akçura'nın kurduğu



Türk Derneği adlı derneğin ve Türk Yurdu adlı derginin



çevresinde gelişip, Türk Ocakları'nın çalışmalarıyla, Rusya'daki Türkleri, Türkiye Türkleriyle birleştirmeyi amaç alan bir örgüte dönüştü ve Ziya Gökalp tarafın dan ilkeleri geliştirildi. Birinci Dünya Savaşı sırasında



devletin resmi öğretisi gibi benimsenip, 1920'den son ra, ulusal egemenlik anlayışının ağır basmasıyla gerile



di. İkinci Dünya Savaşı'nda Hitler ordularının Rusya'ya



girmesiyle yeniden canlanıp, savaşın sonuna doğru Na zilerin yenilecekleri anlaşılınca, yandaşlarından birço ğu (Zeki Velidi Togan, Nihal Atsız, Reha Oğuz Türk kan, Ferit Cansever, Alparslan Türkeş, vb.) kovuşturul duysa (1946) da, sıkıyönetim mahkemesinde yargılan diktan sonra aklandılar (1947). Yakın dönemde ilkeleri



Milliyetçi Hareket Partisi, yan kuruluşu Ülkü Ocakları ve MHP'nin devamı niteliğindeki Milliyetçi Çalışma Partisi tarafından benimsendi.



306



TURANI, ADNAN



Turani, Adnan



Turgut Reis



Türk ressamı (İstanbul 1925). Gazi Eğitim Enstitüsü'nü bitiren (1948) Adnan Turani, öğrenimini Almanya'da



Türk denizcisi (Menteşe yöresi 1485-Malta 1565). Kü



(1945-1948 ve 1953-1959) geliştirdi.Gazi Eğitim Ensti tüsü'nde, Hacettepe Üniversitesi'nde ve Bilkent Üni



versitesi'nde ögretim görevliliği yapıp, özgür bir fırça iş çiliğine, çeşitli boya dokularının ve kaligrafi işaretlerinin



çük yaşta bir korsan gemisine girip, reisliğe kadar yük selen Turgut Reis, Barbaros Hayrettin Paşa'nın yanında



birçok deniz savaşına katıldı ve Preveze Deniz Sava



şı'nda (18 Eylül 1538) yedek donanmaya komuta etti.



1540'ta Korsika'da Cenevizlilere tutsak düşerek forsa



görsel etkisine bağlı üslubuyla, lirik soyut akımın temsil cileri arasında yeraldı. İki kez Devlet Resim Ödülü alıp,



ya çakıldıysa da, 1543'te Barbaros Hayrettin Paşa'nın



birçok kuramsal kitap yayınladı.



çağrılıp, sancakbeyliğine yükseltilerek, Osmanlı do



Turco, el: Bk. MENEM, CARLOS SAUL.



beylerbeyliğinin ona bırakılacağı sözü verildi; ama ken



Sanat ve Sanatçılar dergisini(1969) yayınladı ve Güzel Sanatlar Sözlügü(1968), Dünya Sanat Tarihi(1971), vb.



Ture, Seku Gineli siyasetçi (Faranah 1922-Cleveland, ABD 1984). PTT personel sendikası genel sekreterliği yapan Seku



girişimiyle kurtarılıp, kurduğu donanmayla Akdeniz'de



korsanlığa başladı. Cerbe adasını merkez yapıp, Tunus kıyılannda birçok kenti ele geçirdi. 1551'de İstanbul'a



nanmasıyla Trablus'u almakla



rildi ve alırsa



ti ele geçirmesine karşın, beylerbeylik ona verilmedi. Akdeniz'de korsanlık yapıp, pek çok tutsak ve ganimet



alarak, 1554'te İstanbul'a dönünce, Trablusgarp bey



lerbeyliğine atandı. Piyale Paşa'yla Akdeniz'de birçok sefere çıkıp, Cerbe'nin alınmasına (1560) katıldıktan sonra, donanma kaptanlarından biri olarak katıldığı



Ture (Fransızca Sekou Toure), Afrika Demokratik Birli



Malta kuşatmasında, kaleden atılan bir mermiyle şehit



gi'nin kurucuları arasında yeraldi (1948). Zenci Afrika Emekçileri Genel Konfederasyonu başkanlığına (1950), Conakry belediye başkanlığına (1956) ve Fran



Turhan Sultan, Hatice: Bk. HATICE



sa Millet Meclisi'nde Gine milletvekilliğine (1956) seçil di.



düştü ve Trablusgarp'taki türbesine gömüldü. TURHAN SULTAN.



Gine bağımsızlığına kavuşunca (2 Eylül 1958), dev



let ve hükümet başkanlığına getirildi. 1961'de yeniden



seçilip, önce, sosyalist ülkelere yanaştı (Lenin Barış Ar mağanı'nı aldı, 1961). Ertesi yıl bu ilişkileri gevşeterek Fransa'yla ve ABD'yle yakın ilişkiler kurduysa da, Kasım 1966'dan sonra ABD'yle ilişkiler bozuldu ve ABD yar



umi kesildi. Yeniden cumhurbaşkanlığına seçilip (Ocak 1968), bir darbe girişimini sertlikle bastırdı (Ma yıs 1969). Gün geçtikçe daha baskıcı, diktatörce bir re jim uygulayıp, 1974'te yeniden seçilerek, ölümüne ka dar ülkeyi sertlikle yürütmeyi sürdürdü.



Turgenyev, Ivan Sergeyeviç Rus yazarı (Orel 1818-Bougival, Fransa 1883). Yirmi



yaşında yurt dışına uzun bir yoculuk (özellikle Berlin'de kaldı) yapan İvan Sergeyeviç Turgenyev, 1842-1844



arasında Petersburg'da İçişleri Bakanlığı'nda çalıştı. 1843'te Fransız sanat eleştirmeni Louis Viardot ve eşi Pauline'le dostluk kurup, aşık olduğu Pauline'in yakı ninda (Fransa'da Bougival'de) yaşayabilmek için göre vinden istifa etti. Batı dünyasına çarlık yönetiminde top



Turkana gölü Kenya'nın kuzeydoğu kesiminde (kuzey ucu Etyop



ya'da) gol. Yüzölçümü 9 100 kmolan Turkana gölü (eski Rudolf gölū), nispeten sığ (en derin yeri 73 m) bir göldür. 1888'de Teleki tarafından bulunmuştur.



Turku



Finlandiya'nın güneybatı kesiminde liman kenti. Aura joki ırmağının Botten körfezine döküldüğü yer kıyısın da, Helsinki'nin 160 km kuzeybatısında yeralan Tur



ku'nun (İsveççe Abo) nüfusu 159 180'dir. Liman etkin liklerinin yanı sıra, sanayinin (tersaneler, besin sanayisi,



demir-çelik tesisleri, vb.) de büyük ölçüde geliştiği



kent, aynı zamanda da önemli bir öğretim (İsveç dilinde eğitim veren Abo Üniversitesi ve Fince eğitim veren Turku Üniversitesi) merkezidir.



turna: Bk. TURNAGİLLER.



rak kölelerinin yaşamını anlatan Avcinin Notları (Zapis ki Ohotnika, 1852) adlı yapıtını yazıp, Rusya'ya dönün



ce Gogol'un ölümüyle ilgili bir yazısından ötürü toprak lanndan ayrılmama cezasına çarpurildi. 1856'da cezası kaldırılınca yeniden yurt dışına çıkıp, art arda romanlar



(Bir Azilzade Yuvası (Dvoryanskoye Gnezdo, 1859); Babalar ve Oğullar (Otkıyi Deti, 1862)) ve öyküler (Dva



Priyatelya [lki Dost, 1852); Postoyalıy Dvor (Han, 1854); İlk Aşk (Pervaya Lybov,1860]) yayınladı. Bougi



turnabalığı Turnabalığıgiller ailesinden balık türü. Avrasya ve Ku zey Amerika'da tatlısularda yaşayan turnabalığı (Bil. a.



Esox lucius), sırt ve kuyrukaltı yüzgeçleri kuyruk yüzge cine çok yakın, sivri kafalı bir balıktır; uzunluğu 1,5



m'yi, ağırlığı 30 kg'i bulabilir. Yavruları suda yaşayan



val'e yerleşerek romanlarını (Diym (Duman, 1867); Si



böcek larvalarını ve kabukluları, erişkinler de başka ba



(Stepnoy Korol Lir, 1870); Bahar Seli (Veşniye Vodil) ya yınlamayı sürdürdü. Ayrıca bir oyun (Köyde Bir Ay



turnagiller



Petersburg'a dönerek Puşkin'in cenaze töreninde bu



Bataklıkkuşları takımından, 14 türü bulunan kuş ailesi.



Turgenyev, yapıtlarıyla Avrupa'nın dikkatini Rus.



lurnagiller (Bil. a. Gruidae) ailesi üyeleri iri (bazı türleri



ginti (Nov, 1877]) ve öykülerini (Bozkırda Bir Kral Lear



(Mesjak v Derevne, 1879'da oynandı)) yazdı. 1880'de lunup, yeniden Bougival'e, Viardotların yanına döndü.



ya'ya çekmiş ve Balı yazarlarını, özellikle de doğalcı okul yazarlarını büyük ölçüde etkilemiştir,



lıkları avlayarak beslenirler.



Güney Amerika dışında dünyanın her yanında yaşayan nin boyu 1,5 m'yi bulur), uzun boyunlu, uzun bacaklı,



kısa gagalı kuşlardır. Renkleri beyaz ile mavimsi kurşuni



TUTULMA arasında değişir; ayrıca, siyah lekeleri vardır. Ailenin ör nek türü turna ya da Avrupa turnası (Grus grus) Avru



pa'da yuvalanır; sonbaharda niteleyici V biçimi düzen de uçarak Kuzey Afrika ve Güney Asya'ya göçer. Aile nin öbür türleri arasında telliturna (Antropoides virgo), tacliturna (Balearica pavonina) ve kara boyunlu turna



307



Tutankhamon



Amarna ailesinden Misir hükümdan (ol. 1346'ya d.).



Ağabeyi Semenkhare ölünce, Teb'e giderek eşi Ankhe senamon'la birlikte tahta çıkan (1.0.1354'e d.), Tutank



hamon, iç yönetimi, saray yöneticisine, orduların yöne



(Grus nigricollis) sayılabilir.



timini general Horemheb'e bıraku. Çok değerli eşyayla



Turner, Joseph Mallord William



Tutmosis III



İngiliz ressamı ve gravürcüsü (Londra



dolu mezarı 1922'de ortaya çıkanldı.



1775-ay.y.



yanında çalışan Joseph Mallord William Turner, Krallık



XVIII. sülaleden Misir hükümdarı (öl. İ.Ö. 1450'ye d.). Tutmosis II'nin oğlu olan Tutmosis III (ya da Tutmes III),



leksiyoncu Dr. Monro'nun çabalarıyla kısa sürede ün



de, ancak tahta el koyan annesi Hatsepsut'un ölümün



1851). Belgesel resim ustalarından Thomas Malton'un



Resim Akademisi'nde öğrenim görüp (1789-1793),ko



kazandı. İngiltere'nin kırsal kesimlerini, özellikle de Walles Bölgesi'ni ve kıyıları gezerek çeşitli tablolar yap ti. 1802'de Krallık Akademisi'ne üye seçilip, Avrupa'ya



giderek Alpler'i dolaştı ve bu yolculuk sonunda, “epik dönemi"ni başlatan çalışmalarını yaptı. 1810'dan sonra her yıl İtalya'ya, özellikle Venedik'e yolculuklar yapa



babasının yerine firavun ilan edildiyse (1.7. 1504'e d.)



den sonra, ülkeye tam anlamıyla egemen oldu (1.0. 1484). Orduyu düzene koyup, Nübye'yi yeniden Misir



egemenliğine sokarak, Asya kralları ortak ordusunu Megiddo'da yendi (1.Ö. 1483). Mitannileri kesin yenil



giye uğratıp, düzenlediği onyedi sefer sonunda Filistin, Suriye ve Fenike'ye, Mitannilere, Asurlulara, Babillile



rak, 1820'den sonra günümüzde en çok beğenilen, "Venedik tarzı" diye nitelendirilen tablolarını yapmaya



re, Kıbrıs ve Girit'e boyun eğdirdi.



başladı. Rengin gücünü biçim ve maddeleri yokedecek



Tutsiler: Bk. BURUNDI; RUANDA.



kadar genişleterek, izlenimci bir teknikle gerçek dışı bir sanat geliştirip, sanatının gelişmesine paralel olarak, özel yaşamında da insanlardan uzaklaşarak içine ka pandi. Chelsea'de sahte bir adla kiraladığı evde, her kesten uzak yaşayarak, büyük boyutlu tablolarını ve



binlerce suluboya yaptı. Fransız izlenimcilerini, özellikle de Claude Monet'yi



büyük ölçüde etkilemiş olan Turner'ın başlıca yapıtları arasında Kilchurn Şatosundan Görünüş (1802), Mısır'ın Onuncu Yarası (1805), Sis İçinde Güneşin Doğuşu (1807), Fort Rock Savaşı (1815), Roma'nın Vatikan'dan Görünüşü (1820), Baiae Körfezi (1823), Köln'den Gö rünüm (1826), Odysseus Polphemos'a Meydan Okur



ken(1829), Altın Dal(1834), Son Demir Alışında Yede



ğe Alınarak Çekilen Téméraire Gemisi (1838), Vene dik'ten Görünüm(1843), Yagmur, Buhar ve Hız(1844), Dogan Güneş İki Burun Arasında (1845), vb. sayılabilir.



Turner sendromu: Bk. GENETİK HASTALIKLAR.



Tutu, Desmond Güney Afrikalı din adamı (Klerksdorp. Transvaal 1921).



Anglikan papazı olup (1961), Lesotho piskoposluğuna yükselen (1970) Desmond Tutu, Güney Afrika Kiliseler



Konseyi'nin genel sekreterliğine getirildi. 1984'te lo hannesburg piskoposluğuna (bu göreve gelen ilk si yahtır) getirilip, ırk ayrımına karşı çıkarak, Nelson Man dela ve öbür siyah önderlerin serbest bırakılması için



kampanya açtı ve 1984'te Nobel Barış Ödülü'nü aldı.



1986'da Kap kenti piskoposluğuna seçilip, Güney Afri ka'da Anglikan kilisesinin başı haline geldi. 1988'de, kent katedralinin yönetim tarafından kapatılması üstü ne düzenlenen gösteri yürüyüşüne katıldığı için kısa bir süre tutuklandı.



tutulma Bir gök cismi ile Güneş arasına bir başka gök cisminin girmesi nedeniyle, söz konusu gök cisminin geçici ola



turp Turpgiller ailesinden, 10 türü bulunan bitki cinsi. Dün yanın her yanında yetişen turp cinsi (Bil. a. Raphanus) üyeleri, tüylü yapraklı, çeşitli renklerde çiçek açan bitki



lerdir. Türlere göre kırmızı, beyaz ya da siyah renkli, içi



beyaz, şişkin kökleri, çiğ olarak ya da salata biçiminde



tüketilir.



turunçgiller lliman ve sıcak iklimlerde yetişen 1 000'e yakın türü bu



lunan bitki ailesi. Türlerinin birçoğu portakal, greyfurt, limon, turunç (Citrus aurantium var. amara) gibi C vita



mini bakımından zengin meyveler veren turunçgiller ailesi (Bil. a. Rutaceae) üyelerinin büyük bölümünün anayurdu Asya'dır; ama günümüzde bütün ılıman ve si



cak iklimli ülkelerde yaygın biçimde yetiştirilirler. Aile nin örnek türü turuncun (Citrus aurantium) portakalı an dıran, acı ve ekşi meyveleri, reçel ve şurup yapımında



kullanılır; kabuğundan turunç esansı çıkarılır.



rak bütünüyle ya da yer yer görünmemesi olayı. Tutul ma olaylarının en çok bilinenleri Güneş ve Ay tutulma



larıdır. Yer, Ay ile Güneş arasına girdiğinde, yani Ay,



Yer'in bütünüyle ya da yer yer gölgesinde kaldığında, Ay tutulması ortaya çıkar. Bu tür tutulmayı Yer'in Ay'a dönük yarım küresinde bulunan bütün gözlemciler go



rebilir. Yer ile Güneş arasına Ay girerse, bu kez Güneş tutulması olayıyla karşılaşılır. Güneş'in kenarlarından



geçen işık ışınlarının yönünü incelemek ya da renkku renin çeşitli tabakalarındaki sıcaklığı belirlemek için uz manlar, Güneş tutulmasını yakından izlerler.



Daha önemsiz tutulmalar, yörüngesel hareketi sira



sinda yıldızların önünden geçerken Ay'ın onları örtmesi sonucunda ortaya çıkar. Ama bu olayları "tutulma"dan çok “örtülme" diye nitelendirmek daha yerinde olur.



Ayrıca, Jüpiter ve Saturn gibi büyük gezegen sistem lerinde de, benzer olaylar teleskopla gözlemlenebilir. Özellikle Jüpiter'in uydulan, gezegenin ardında ya da



gölgesinde kalmaları sonucunda, geçici olarak kaybo lurlar. Uydular. Jüpiter'in önünden geçtikleri sırada da,



gezegenin bulutsu kuşağı üstüne, yuvarlak kara lekeler



308



TUTUŞ



biçiminde gölgeleri düşer: Jüpiter üstünde yaşama ola nagi bulunsaydı, bu lekelerden biri ustunde yeralan



gözlemci, bir güneş tutulması gözlemlerdi. Tutuş



Suriye Selçuklularının ilk hükümdan? 1062-Rey yakını 1095), Alpaslan'ın oğlu, Melikşah'ın kardeşi olan Tutus



(tam adi lacüddevle Tutuş'tur), Melikşah tarafından Su



riye'ye, emir Atsız'ın yardımına gönderildi. Fatimilerin Şam'da kuşatmış oldukları Atsız'ı önce kurtarıp, sonra



öldürterek, Şam'ı ve Atsız'ın Suriye'deki topraklarni



ele geçirdi (1078) ve Selçukluların Suriye kolunu kurdu.



Kudüs'ü alıp, Kutalmışoğlu Süleymanşah'ı Halep yakın lanında yenerek (1086), Halep'i aldıysa da, iç kalelerini



TUVALU



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 26 km'. Başkenti:



ele geçirmeyi başaramadı. Humus'u ele geçirip (1090),



Funafuti (yaklaşık 3 000 nüf.; 1991 tah.).



sında Azerbaycan'a kadar ilerlemeyi başardıysa da,



fus yoğunluğu: Km'ye 358 kişi. Nüfus dağılımı



Melikşah'ın ölümünden (1092) sonra çıkan taht kavga Aksungur ve Bozan'ın kendisinden ayrılarak Berkya



ruk'a katılmaları üstüne Şam'a döndü (1093). Aksungur ve Bozan'ın ortadan kaldırılmalarından sonra Harran,



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 9317; nü



(1990); kentlerde % 38; kırsal kesimde %62. Yıllık



nüfus artış hızı (1991): %1,9. Resmi dili: Ingilizce. Başlıca din: Protestan.



Suruç, Una ve Azerbaycan'ı topraklarına katıp, Istahan



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990):



haliteye onaylattı.Ama Rey yakınlanndaki ikinci savas



Yok. Hastane yatak sayısı(1987): 36. Hekim sayısı (1986): 3. Ortalama ömür (1991): Kadınlarda



yakınlarında Berkyarul'u yendikten sonra, sultanlığını ta Berk yaruk'a venildi ve öldürüldü.



Tuvalar: Bk. TUVA ÖZERK CUMHURİYETİ.



Yetişkin nüfusun %90'1. Üniversite sayısı (1992): 63; erkeklerde- 61. Bebek ölüm oranı (1991):



1 000 canlı doğumda 33.



EKONOMI. GSMH (1989 tah.): 4,6 milyon dolar;



kişi başına ulusal gelir: 530 dolar. Etkin nüfus dağı Tuvalu



limi (1987): Sanayi- %14; balıkçılık %23;



devlet memurları ve hizmetler- %53. Dış ticaret



Büyük Okyanus'ta adalar üstünde kurulu devlet. Ekva



(1987 tah.): Dışalım- 2,8 milyon dolar; dışsa



Kiribati'nin (eski Gilbert adaları) hemen güneyinde ye ralan 9 adadan (eski Ellice adaları) oluşan Tuvalu'nun



ler: Avustralya, Yeni Zelanda, Fici. Para birimi: 1



nüyle iç tüketime yönelik tarım ve balıkçılığa dayanan



Parlamento. Yönetim bölümlenmesi: Yok.



tor ile gün değiştirme çizgisinin kesiştiği yer yakınında,



tim-1 milyon dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülke Avustralya dolari - 100 cent.



halkının büyük bölümü Polinezyalıdır. Ekonomisi būtu



YÖNETİM. Türü: Meşruti monarşi. Yasama gücü:



ülkenin, dış ticaret bilançosundaki büyük açığı, yurt dı şında çalışan Tuvaluluların yolladığı dövizler, yardım



ULAŞIM. Demiryolları (1992): Yok. Karayolları



yapan ülkelerin 1987'de oluşturdukları yardım fonu ve posta pulu dışsatımları, bir ölçüde kapatmaktadır. 1990'da bir honum, ülkede büyük zarara yol açmıştır. TARIH



Kuşaktan kuşağa aktarılan bilgilere göre ilk olarak Sa moalıların ve Tongalıların yerleştikleri adalar, 1568'de İspanyol denizcisi Alvaro de Mendana'nın ulaşmasın



dan sonra, 1892'de Ingiltere'nin, "koruması" altına alı



nip, 1916'da "Gilbert ve Ellice Adaları" adlı sömürge nin bir bölümünü oluşturdu. 1975'te içişlerinde özerk



(1987): Toplam 8 km. Başlıca limanları: 1. Başlıca havaalanları: 1.



TARİH



1757-1911 arasında Çin'e bağlı olan günümüzün Tuva Özerk Cumhuriyeti toprakları, 1921'de “Tannu Tuva“ adlı bağımsız bir cumhuriyet olup, 1944'te SSCB'ye ka uldı. 1961'de özerk bir cumhuriyete dönüştürülüp,



SSCB'nin parçalanmasından sonra, Rusya'yla ilişkilerini



lik tanınarak ayrı bir sömürge (Ellice adaları) haline geti



yeniden düzenleyen bir antlaşma imzaladı (1992).



rildi.



tuz



Tuva Özerk Cumhuriyeti Rusya'da özerk cumhuriyet Sibirya'da, Yenisey orma



Tal vermek için yiyeceklere katılan, dili yakıcı tatta, su da eriyebilen madde. Tuz, yani sodyum Klorür (NaCl) dogada bol miktarda bulunur. Deniz suyunun metre



kentidir



buharlaşması sonucu oluşmuş tuza (kayatuzu) rastla nir. Kübik sistemde billurlaşan tuzun yoğunluğu 2, 1 ile



rilip, 1987'de bağımsızlık tanındı ve adı Tuvalu'ya çev



gının yukarı havzasında, Rusya-Moğolistan sınırında yeralan Tuva Özerk Cumhuriyeti'nin yüzölçümü 170 500 km', nüfusu 314 000, başkenti Kızıl (80 000 nüf.) Halkının büyük bölümü Uygur Türkçesi konuşan



Türk asıllı Tuvalardan oluşan cumhuriyette, başlıca gelir



kaynaklanı hayvancılık ve maden ocaklarının (kömür, amyant, vb.) işletilmesidir.



Yapılan kazılarda, Göktürklerden kalına pek çok bu



küp başına yaklaşık 30 kg luz içermesinin yanı sıra, top rak altında da eski Yerbilim dönemlerindeki denizlerin



2,5 arasında değişir; sertliği 2,5'tur.



Tuz gölü



luntu, özellikle de kılıç kuşanmış savaşçı heykelleri ve



İç Anadolu Bölgesi'nde göl. Ankara, Konya ve Aksaray illeri sınırları içinde yeralan, doğal bir çukurlukta su Jarın birikmesiyle oluşmuş tektonik bir gol olan Tuz



edilmiştir.



gölü (Koçhisar gölü de denir), Türkiye'nin ikinci büyük



den ya da kumaştan yapılmış yuvarlak çantalar elde



TÜRBİN gölüdür (1 500 km'). Yağışlı mevsimde 2 m'yi bulan



fülaremi: Bk. TAVSAN HUMMASI.



derinliği, yaz mevsiminde büyük ölçüde azalır ve tuz luluk oranı çok yüksek (% 329 olan) olan sularının



309



ye.



rinde, 30 cm kalınlığında bir luz tabakası oluşur: Çev resindeki tuzlalardan, önemli olcude sofratuzu elde edilir. Çevresiyle birlikte büyük bir kapalı havza



tümdevre Çok sayıda etkin ve edilsin bilesen lasivan, kucuk bo



oluşturan, güneyden Melendiz çayı, doğudan Peçe neközü deresi gibi küçük akarsularla beslenen gölün çevresinde, özellikle de güneyden dökülen suların kı



yutlu devre Genellikle silisyumdan yapılan ince bir sx



levhası ustunde gerçekleştirilen tümdevreler (entegre



devre de denir), bilgisayarlarda, transistorlerde vb.



yılarında, flamingo, çamurcun, marti, ördek, kaz, vb.



yaygın biçimde kullanılmaktadır



kuş türleri büyük topluluklar oluştururlar.



tümör: Bk. UR



tuzla Güneş ve rüzgarın etkisiyle deniz ya da göl suyunun de



tünel



Türkiye'de 4 deniz tuzlası (İzmir Çamaltı yöresinde, İs



Bir ulaşım yolunun geçmesi için açılmış yeraltı galerisi,



tanbul'da, Edirne'de ve Adana'da), 3 göl tuzlası (ikisi



Çoğunlukla yuvarlak ya da yumurta biçiminde olan tü



rişmesi sonucunda doğal olarak tuz elde edilen işletme Ankara, biri Konya ilinde), 6 kaya tuzlası (Kars, Ankara ve Kayseri illerinde), 38 kaynak tuzlası (büyük bölümü



Doğu Anadolu Bölgesi'nde) işletilmektedir.



Tuzla Kıbrıs'ta köy. Salamis'in batısında yeralan Tuzla'nın



(Rumca Enkomi) yakınında yapılan kazılarda, bir Eski



çag kentinin yıkıntıları ortaya çıkmış, pek çok kalıntı ele



nellerin kesiti 15 ya da 20 m" den düşük olursa, yeraltı galerisi tam kesit olarak kazılıp, kaplama, kazma şanti



yesini olabildigince yakından izleyerek, silindirler ha linde yerleştirilir. Daha buyuk boyutlarda, kubbenin ki lit taşında küçük bir galeri kazmakla işe başlanır ve bu



radan yola çıkılarak toprak kazılıp, kazıldıkça kilit taşı, kubbe, duvar destekleri ve taban sırasıyla kaplanır Kaplama (püskürtme beton, prefabrike beton, vb.) ya



pimina başlanmadan önce, göçük tehlikesini önlemek



geçirilmiştir (altın, fildişi eşyalar, vazolar, pişmiş toprak



için, toprak duvarlara payandalar vurularak pekiştirilir,



tan tabletler, vb.). Buluntuların incelenmesiyle, kentin



Kaplama tamamlandıktan sonra, çeperlere çimento ve



1.0. 1075'e dogru boşaltıldığı anlaşılmıştır.



kumdan oluşan bir "harça sürülerek, kaplama ile toprak



arasındaki boşluklar doldurulup, toprak sağlamlaştırılır



tüberküloz: Bk. VEREM.



tüpte dölleme: Bk. IN VITRO DÖLLEME.



tüberküloz spondilit: Bk. POTT



tür



TÜBİTAK: Bk. TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNİK



Hayvanbilim ve bitkibilim simitlandırmalarında cinsin altında yeralan ve sinıtlandırma sistemlerinin temel biri mini oluşturan öbek. Birbirleriyle çiftleşebilen ve kısır



HASTALIĞI.



ARAŞTIRMA KURUMU.



olmayan yavrular üretebilecek bireyleri içeren turun üyeleri genetik, coğrafi ya da başka engellerden ötürü



Tüblek, Nehar Türk karikatürcüsü (Manastır, Yugoslavya 1924-İstan bul 1995). Çeşitli dergilerde ve gazetelerde 1943'ten başlayarak karikatürler yayınlayan Nehar Tüblek, Istan



bul Gazeteciler Cemiyeti'nin düzenlediği birçok yarış mada çeşitli ödüller ile Bordighera (1957), Gümüş Hur



ma (1963), Tolentino (1965),Marostica (1971), Gümüş Kupa (1973) birincilik ve özel ödüllerini aldı. Beygirna me (1969) ve Paşaname (1970) adlı iki karikatür albu



mü yayınladı.



tüfek: Bk. ATEŞLİ SİLAHLAR.



öbür türlerden ayrı bir topluluk oluştururlar. Her tür,



pek çok alttür, çeşit ya da ırk içerebilir. Ayıklama ya da



aşılama yoluyla yetiştirilmiş bitki çeşitleri de, yaşayabi lecek ürün vermeleri koşuluyla, tür kapsamına girebilir, Türlerin Latince adları iki sözcükten oluşur (sözgelimi,



insanın tür adi Homo sapiens'tir). Alttürü ya da tūrün al tindaki bir başka bölümü tanımlamak için, söz konusu iki sözcüge, üçüncü bir sözcük eklenebilir.



türbin



iş üreten hareketli çarkı, hareket ettirici bir akışkanın



enerjisiyle döndürülen turbomakine. Genellikle elek



trik üreteçlerini çalıştırmada kullanılan türbinler, üçe ayrılır: Hidrolik türbinler, buhar türbinleri, gaz türbinle n.



tükürük Kulakaltı, çenealtı ve dilaltındaki tükürük bezlerinden ağıza akan salgı. Tükürük renksiz, yapışkan, köpüklü bir



sivi görünüşündedir; başlıcası asitlerin (karmaşık) sindi rimini başlatan ptiyalin ya da pityalin türük amilazı) olan



birçok enzim içerir. Salgılanması (14 saatte 1 litre) sinir düzeneklerine bağlıdır. Çeşitli etmenlere (yerel iklimin



kuruluğu, sivi alınması, vb.) bagli olarak artabilir ya da azalabilir.



Hidrolik türbinler. Bir su düşüşünün potansiyel ya da ki



netik enerjisini kullanan, kuramsal verimleri çok yüksek olan (akışkan enerjisinin %90'ına kadar) olan hidrolik



türbinler de, kendi içlerinde çeşitlere ayrılırlar. Bunlar dan Pelton türbini, çok yüksekten (200 m'nin ustunde)



düşen sular için kullanılan, genellikle yatay eksenli bir



türbindir; temel parçalanı, dolap biçiminde kanatçıklan olan bir çark, igneli iki püskürtücü ve saptınadır.



Yatay eksenli bir türbin olan Francis turbini, 200



m'nin altındaki yüksekliklerden dusen sulara göre ha



310



TÜRBOMAKİNE



zırlanmıştır. Halka biçiminde iki dağıtıcısı vardır; dağıtı cılar arasında, dağıtıcı kanatçıklar ve geleneksel kanat



çıklı çark yeralır. Pervane türbinler, 5-15 m düşme düzeyleri için dü



şünülmüştür. Francis türbininden farkları, dağıtıcı ka natçıkların yerini bir pervanenin almasıdır. Kaplan türbini, pervane turbine oldukça yakındır;



ama çark kanatçıkları, poyra (göbek) üstünde hareketli dir. Düşük güçler ve değişken düşme düzeyleri için ha zırlanmıştır.



Buhar türbinleri. Belirli bir hacim içinde önceden ısıtıl



mış ve sıkıştırılmış su buharının iç enerjisini kullanan bu



har türbinleri, buharın hareketli dağıtıcının her yanına



ya da bir kesimi üstüne gelmesine göre ikiye ayrılırlar: Tam püskürtmeli; yer yer püskürtmeli. Laval türbi



ninde genleşme, buhar üreteci çıkışında doğar. Bu tür binler dakikada 10 000-30 000 tura ulaşır, dolayısıyla



hız küçültücü düzenekler gerektirirler. Curtis türbini,



enerji “katları", yani birçok güç evreleri içerir. Çok odalı



bir türbin olan Rateau türbini'nde, kanatçıklar mile bağlı disklerin çevresinde yeralır.



Aynca, isitma donatımını beslemek için yeterli ba



sınçla buhar boşaltarak verimi yükselten karşıt basınçlı karma türbin türleri ve kazan besleme suyunu isitmak



Ali İsmail Türemen'in bir tablosu.



için bir bölüm buharın alınmasına olanak veren türbin



ler vardır. Bütün modeller, binlerce beygirlik güç sağlar.



Gaz türbinleri. Soğuk ve sıcak kaynak arasında bir gazın



genleşmesiyle çalışan gaz türbinleri, buhar türbinleri il



kesine dayanırlar; ama kerojen, mazot ve kömür tozu gibi yakıtların yanmasından doğan gaz basıncından ya rarlanırlar. Yakıt, halka biçiminde bir odada ya da mo



tor çevresinde dizilmiş birçok odada, basınçlı hava akısı içinde yanar. 7-8 atmosfer arasında sıkıştırılmış gazın yüksek sıcaklığı, genleşmeye yolaçarak türbin kanat çıklarını besler. Bu türbinler, hava kompresörünün ça lışmasını ve motrik etkiyi sağlar. Bir türbinde genellikle kanatçıklar dakikada 20 000 tur yapar ve merkezkaç güç, sıcaklıkla (800 "C) birleşerek, kanatçıkların biçim



Sergisi'nde başarı ödülü, 1977'de İstanbul Arkeoloji müzesi Plastik Sanatlar sergisi ödülünü alıp, 1979'da Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü'nü Mehmet Güleryüz'le paylaştı.



Türemen, Berna Türk kadın ressam (İstanbul 1945). Devlet Tatbiki Gü zel Sanatlar Yüksekokulu'nu bitiren (1968) Berna Tūre



men, yurt içinde ve dışında birçok sergi açtı; karma ser gilere katıldı. Ankara Kadın Derneği (1975), DYO (1975), İstanbul Arkeoloji Müzeleri Sergisi (1976, 1977)



lerinin değişmesine yolaçabilir. Bu nedenle, hava katı



ve Gabrovo Bienali (1985) ödüllerini aldı.



püskürme borularında oluşur ve atmosfere doğrudan



Türgişler: Bk. TÜRKİŞLER.



larak gaz akışı seyreltilir. Genleşmenin büyük bölümü tepki yaparsa, bir türboreaktör (jet) elde edilir. Bir gaz



türbininin verimi, yakma havasını isitmayla, gazı değiş



mez sıcaklıkta sıkıştırmayla ve yavaş yanmayla artırılır.



Türk: Bk. TÜRKLER.



Gaz türbinleri, uçaklardan otomobile, enerji üretimin



den, petrol ya da doğal gaz hatlarına kadar pek çok alanda kullanılmaktadır.



türbomakine



içinde, çevresinde değişmez bir hızla dönen bir rotor



Türk-Afgan Dostluk Antlaşması Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara Hükümeti ile Afganis tan arasında imzalanan (1921) dostluk antlaşması. Kur



tuluş Savaşı'nın daha başlangıcında Türk hükümetini



ile sürekli akış durumundaki bir akışkan arasında enerji



desteklemeye koyulan Afganistan hükümeti, 1 Mart 1921'de Moskova'da bulunan Türk delegeleriyle Türk



nin kapsamına,"volumetrik" denen makineler girmez).



Afgan Dostluk Anlaşması'nı imzalayıp, Ankara Hükü



binler, buharlı türbinler, havamotoru) ya da üreticidir ler (vantilatörler, kompresörler, vb.)



ti'nin kazandığı ilk başarı oldu.



alışverişi olan bütün aygıtlara verilen genel ad (tanımi Türbomakineler, alıcı tipte (hidrolik türbinler, gazlı tür



meti'ni tanıyarak Ankara'ya bir elçi gönderdi. Bu antlaş ma, uluslararası diploması alanında Ankara Hüküme



Türemen, Ali İsmail



Türkali, Vedat



Türk ressamı ve seramikçisi (İstanbul 1942). İstanbul



Türk yazarı (Samsun 1919). İstanbul Üniversitesi Edebi yat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitiren



Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu'nu bi



(1968) Ali İsmail Türemen, aynı okulda, Eskişehir Ana



dolu Üniversitesi Uygulamalı Güzel Sanatlar Oku



lu'nda ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakülte



si'nde öğretim görevliliği yaptı. Tabloları ve seramik heykelleriyle yurt içinde ve dışında birçok sergi açtı ve karma sergilere, bienallere katıldı, 1975'te DYO Resim



(1942) Vedat Türkali (asıl adı Abdülkadir Pirhasan'dır),



Akşehir, Maltepe ve Kuleli liselerinde edebiyat öğrel



menliği yaptı. Siyasal eylemlerinden dolayı tutuklana rak (1951) askerimahkeme tarafından dokuz yıl hapisle



cezalandırıldı. Koşula bağlı olarak serbest bırakıldıktan (1958) sonra yayıncılık, senaryo yazarlığı, vb. yaptı.



TÜRK DEVRİMİ Senaryo yazarı olarak adını duyuran (1961) Vedat Türkali Karanlıkta Uyananlar filminin senaryosuyla An



talya Festivali'nde birincilik, Dallar Yeşil Olmalı adlı



oyunuyla 1970'te TRT Başarı Ödülü'nü, Bir Gün Tek



Başına'yla 1974'te Milliyet Yayınları Roman Yarışma sı'nda birincilik ödülünü,



1976'da da Orhan Kemal



Roman Armağanı'nı almıştır.



Öbür yapıtları: Eski Şiirler-Yeni Türküler (şiir, 1979),



Üç Film Birden (senaryo, 1979), Yeşilçam Dedikleri



311



teliği taşıyan yenileştirme hareketlerine topluca verilen



ad. Atatürk Devrimi, Atatürk İnkılabı Türk İnkılabı ya da



kısaca inkılaplar da denilen Türk Devrimi, ülke yaşamı



nin bütün alanlarını ilgilendirmekle birlikte genel olarak



beş bölümde incelenebilir: Siyasal alandaki devrimler



(saltanatın kaldırılması; cumhuriyetin ilanı; hilafetin kal



dırılması); hukuk alanındaki devrimler (Seriye ve Evkat



Vekaleti'nin kaldırılması; Medeni Kanun'un kabulü;



Ceza Kanunu'nun kabulü); din alanındaki devrimler



Türkiye (roman, 1987), vb.



(laikliğin kabulü; hutbe ve dualar ile ezanın türkçeleşti



Türkçe



patılması); toplumsal alandaki devrimler (kadın hakları



Ural-Altay dil öbeğinin başlıca, Türkiye Cumhuriye



rilmesi; tarikatların kaldırılması, tekke ve zaviyelerin ka



nin tanınması; şapka ve kıyafet devrimi; takvim, saat ve ölçülerde değişiklik; soyadı yasasının kabulü); eğitim



ti'nin de resmi dili. Günümüzde dünyanın çeşitli bölge



ve kültür alanındaki devrimler (eğitim ve öğretim devri



lerinde (Türkiye Cumhuriyeti, Kıbris, Orta Asya'daki Türk Cumhuriyetleri, Çin'in bir kesimi, Avrupa'nın



şında gerçeğe dönüş; dil devrimi).



güneybatısı, Ortadoğu) yaklaşık iki yüz milyon kişi tara findan konuşulan Türkçe'nin, dünya dilleriiçindeki yeri sürekli tartışmalara konu olmuştur. Finlandiyalı A. Cas



tren'in, Ural-Altay kuramına ve İsveçli J. von Strahlen berg'in Altay kuramına, Ramstedt, Ural-Altay öbeğini Ural ve Altay dil aileleri biçiminde ayırarak karşı çıkmış, N. Poppe'sa, Ural ve Altay dil aileleri arasında akraba lıklar bulunabileceğini ileri sürmüştür. Yakın dönemde



mi; harf devrimi; halkevlerinin kuruluşu; tarih anlayı Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922). Kurtuluş Sava şı'nın ilk yıllarında kurulan (23 Nisan 1920) Türkiye Bü yük Millet Meclisi, halktan kopuk Osmanlı yönetiminin yanında, halkın içinden seçilen temsilcileriyle "halkira desi"nin gerçek temsilcisi olmuş, iyice eskimiş ve yip



ranmış kişisel saltanatsa, TBMM'yi, yani ulusun ege



menliğini tanımamasının yanı sıra, Sevr Antlaşması'nı imzalamış, düşmanla işbirliği yapıp, çıkarttığı ayaklan



Alman Doerfer, Ural-Altay kuramına şiddetle karşı çı



malarla Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı engellemeye çalışmış.



karak, diller arasında akrabalıktan söz edilebilmesi için en az 400 ortak kok bulunması gerektiğini, Türkçe ve Moğolca arasında ancak 30-40 ortak kok bulunduğu



ti. 23 Nisan 1920'den başlayarak ulusal egemenliğe da yalı devletin kurulmasıyla kişisel saltanata kalkmış gö



için, akrabalıktan söz edilemeyeceğini savunmuştur. Bütün bu tartışmalar bir yana, Türk dili, tarihsel gelişme



Barış Konferansı'na Ankara hükümetinin yanı sıra Os



si içinde altı döneme ayrılarak incelenebilir: En eski Türkçe ve ilk Türkçe dönemleri (Türkçe'nin henüz leh çelere ayrılmadığı, elde yazılı belge bulunmayan dö nem: Hun Türkçesi; Bulgar Türkçesi; Hazar Türkçesi);



eski Türkçe dönemi (VI. - X. yy'lar: Göktürkçe ya da Or



züyle bakan stafa Kemal, Itilaf Devletleri'nin Lozan



manlı hükümeti temsilcilerini de çağırmaları üstüne, 1 Kasım 1922'de TBMM'de yaptığı konuşmada, ulus egemenliği yanında kişisel egemenliğin de sürmesinin akla aykırı olduğunu belirterek, saltanatın kaldırılmasını



istedi. Milletvekillerinin ateşli konuşmalarla Atatürk'ü



desteklemelerinden sonra, saltanatın İstanbul'un işgal



hon Türkçesi ve Uygurca); orta Türkçe dönemi (XI.-XV.



tarihinden (16 Mart 1920) başlayarak kalkmış olduğu



vy'lar: Karahanlı Türkçesi, Harzem Türkçesi; eski Ana dolu Türkçesi, Kıpçak Türkçesi, Azeri Türkçesi yazı dil leri); yeni Türkçe dönemi (XVI. XIX.yy'lar: Osmanlı, Azeri, Çağatay ve Özbek yazı dilleri); Çağdaş Türkçe



oybirliğiyle kabul edildi. Saltanatın kaldırılmasıyla Padi şahlık sıfatı kalkan Mehmet VI Vahdettin de, 17 Kasım



Azeri Türkçesi, Türkmence, Özbekçe, Kırgızca, Kazak ça, Taranca, yeni Uygurca, Sanı Uygurca, Nogayca, Çu



masının ve Lozan Barış Anlaşması'nın ardından,



dönemi (XIX. yy'dan günümüze: Türkiye Türkçesi,



günü Ingiliz komutanlığına başvurarak, bir İngiliz zırhli sıyla İstanbul'dan ayrıldı. Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923). Saltanatın kaldırıl



TBMM'de en çok tartışılan konulardan biri, yeni devle



vaşça, Yakutca, vb. yazı ve edebiyat dilleri). Türk dilleri



tin niteliği



nin ya da lehçelerinin sınıflandırılmasındaysa, Kaşgarlı Mahmut'un Divanü Lügat it-Türk'ün giriş bölümündeki



TBMM'nin aynı bir hükümeti ve bu hükümeti yönete



denemesi bir yana, Wilhelm Radloff'un siniflaması uyarınca, dört ana kol ayırt edilebilir: Doğu lehçeleri;



Bati lehçeleri; Orta Asya lehçeleri; Güney lehçeleri.



Bunun dışında Armin Vambery'nin etnik yapıya daya



nan sınıflandırması (Sibirya Türklerinin lehçeleri; Orta



Asya Türklerinin lehçeleri; Pontus Türklerinin lehçeleri;



Batı Türklerinin lehçeleri), Ramstedt'in sınıflandırması



(Çuvaş, Yakut, Kuzey grubu, Doğu grubu, Güney gru bu lehçeleri) ve Nemeth'in sınıflandırması (sözcük ba



şında s sesi kullanılan lehçeler; sözcük başında y sesi bulunan lehçeler) ve A. Samoylovic'in siniflandırması (R grubu, D grubu, Tav grubu, Tağlık grubu, Tagli gru bu, Ol grubu) sayılabilir.



Türk Devrimi Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sonuçlanıp, ulusal bağımsız



sorunuydu.



Kendisi bir hükümet olan



cek bir başbakanı bulunmaması, meclis içinden bakan



ların seçiminde adayların gerekli oyu sağlamakta güç lük çekmeleri, sürekli sorunlara yol açmaktaydı. 27 Ekim 1923'te Ali Fethi (Okyar) Bey başkanlığındaki hü kümetin istifası ve Cumhuriyet Halk Partisi grubunun yeni hükümet listesi üstünde anlaşmaya varmaması üs tüne, Atatürk 28 Ekim gecesi arkadaşlarını toplayarak



sorunun gerçek çözümüyle ilgili düşüncesini açikladı ve İsmet İnönü'yle o gece, devletin niteliğinin cumhuri yet olduğunu saptayan bir yasa tasarısı hazırladı. Ertesi



gün TBMM, yapılan işin “çoktan doğmuş olan çocuğun



adını koymak" olduğunun milletvekillerine açıklanma



sindan sonra, saat 20.30'da Anayasa değişikliğini kabul ederek cumhuriyeti ilan etti ve oybirliğiyle alınan bu ka



rardan sonra cumhurbaşkanı seçimine geçerek, gene



oybirliğiyle Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı Türkiye Cum huriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı seçti. Hilafetin kaldırılması ( 3 Mart 1924). Saltanatın kaldırıl



lik ve özgürlüğün sağlanmasından sonra MustafaKemal



masından ve Mehmet Vi Vahdettin'in Istanbul'dan ay rılmasından sonra, TBMM'nin 18 Kasım 1922'de halife



garlık düzeyine yükseltmek amacıyla siyaset, kültür,



seçmiş olduğu Abdülmecit Efendi, eski rejim yanlıları



Atatürk'ün önderliğinde, Türk toplumunu çağdaş uy toplum, vb. alanlarda girişilen ve her biri bir devrim ni



nin tek umudu haline gelmiş, bundan güç alan Abdül



312



TÜRK DEVRİMİ Atatürk, Şapka Giyilmesi Hakkındaki Kanun'un



çıkanlmasından (25 Kasım 1925)



üç ay önce



Kastamonu'ya yaptığı bir gezide,



Taşköprü'de karşılanırken



mecit Eiendi de, yeniden törenler düzenlemeye, de



meçler vermeye bazı İslam ülkelerinin kendisine bağlı lik bildirmeleri üstüne, İslam dünyasının önderi tavrita



kınmaya başlamıştı. Bu durumun yeni kurulmuş cum



huriyet yönetimi için tehlikeli olabileceğini kavrayan Atatürk, İzmir'deki ordu tatbikatları sırasında ordu ko mutanlarına hilafetin kaldırılması konusunda düşünce



sini açıklayıp, yasanın meclis gündemine getirilmesini



kararlaştırdı. 1 Mart 1924'teki bütçe görüşmelerinde halifeye ve Osmanlı hanedanına verilecek ödenek ko



düştükçe halkı ayaklandırmaya koyulmuşlardı. Bu et kinliklerini cumhuriyetin ilanından sonra da sürdürme



ye kalkışmaları ve Menemen Olayı, Şeyh Sait Ayaklan



ması gibi şeriattan yana ayaklanmalara yol açmaları üs



tüne "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler



memleketi olamaz. Türkiye Cumhuriyeti her alanda



doğru yolu gösterecek, uyaracak güçtedir. Biz uygarlı ğın bilim vefenninden güç alıyoruz ve ona göre yürü



yoruz. Başka bir şeytanımayız" diyen Atatürk'ün sözle



1924'te kabul edilen yasayla, halifelik kaldırılıp, ilerde



ri işığında harekete geçilerek, 30 Kasım 1925'te çıkarı lan yasayla tekkeler ve zaviyeler kapatıldı. Laikliğin kabulü (1928-1937). Saltanatın kaldırılması,



saltanat ve halifelik iddiasında bulunmamaları için Os



hilafetin kaldırılması, Şeriye ve Evkaf Vekâleti'nin kaldı



manlı hanedanı üyelerinin de yurt dışına çıkarılmaları



yeni Türk toplumuna uyarlanamayacağının, eski ile ye



rılarak yalnızca din işleriyle uğraşacak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulması, tarikat ve zaviyelerin kapatıl ması aşamalarından geçen laikliğin tam anlamıyla yasal tabana oturtulması için, 1924 Anayasası'nda yeralan "Türkiye devletinin dini İslâm'dır" deyimini tartışmaya



ninin birarada yaşayamayacağının anlaşılması sonu



koyulan TBMM, 10 Nisan 1928'de Anayasa'nın ikinci



cunda, TBMM'nin hilafetin kaldırıldiği gün Şeriye ve Ev



maddesini değiştirip, 16. ve 38. maddeler gereğince



nusunun gündeme getirilmesinden sonra, 3 Mart



kabul edildi.



Şeriye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldınlması (3 Mart 1924).



Şeriat hükümlerine dayalı Osmanlı hukuk düzeninin



kaf Vekâleti'ni de kaldırmasıyla (3 Mart 1924), Türk hu kuk sisteminde yeni düzenlemeler yapılması gereği de



milletvekilleri ile cumhurbaşkanının ant içerken söyle



açıkça ortaya konmuş oldu. 20 Nisan 1924 tarihli ikinci Anayasa'yla birlikte, hukuka ilişkin bir dizi yasa yürürlü



mek zorunda oldukları "vallahi" sözcüğünü maddeler den çıkardı. Ayrıca, 26. maddedeki "ahkâmı şeriyenin tenfizi" (şeriat hükümlerinin yürütülmesi) sözcükleri de



ge girdi.



Anayasa'dan çıkarıldı, Inananların ibadetlerini kendi



Medeni Kanun'un kabulü (17 Şubat 1926). Osmanlı İm



paratorluğu döneminde hukuk işleri din kurallarına gö



dilleriyle yapmalarını doğal bir hak olarak gören Musta



fa Kemal'in, aydın din adamlarıyla yaptığı görüşmeler



re yönetilmekte olduğundan, çağdaştoplumlar düzeyi ne erişmek isteyen Türk toplumunun temel gereksin



den sonra, 3 Şubat 1928'de hutbelerin Türkçe okun



melerinin, söz konusu hukuk yapısıyla karşılanamaya



çevrilmesi çalışmaları izledi. 5 Şubat 1937'de Anaya



cağı anlaşılmıştı. Tanzimat Dönemi'nde hazırlanan Me celle, bazı yenilikler getirmekle birlikte, kişilerin hak ve borcları, aile kurumu, işleyişi ve sona ermesi, mülkiyet



ilişkileri, miras sorunları, kiralama, satın alma, ödünç



verme, vb. ilişkiler açısından, gerçek bir Medeni Kanun



sayılamazdı. Bu nedenle İsviçre Medeni Kanunu örnek



alınarak hazırlanan Medeni Kanun, 17 Şubat 1926'da



TBMM'de kabul edilerek, yürürlüğe kondu. Bunu,



öbür temel yasalar ile, ceza hukuku alanındaki boşluk



ları gideren Ceza Kanunu'nun kabul edilip (1 Mart 1926) yürürlüğe konması izledi.



Tarikatların kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılma si (30 Kasım 1925). Başlangıçta yalnızca din konularıyla



ilgilenen, farklı düşünce sistemleri geliştirerek taraftar larını çoğaltmaya çalışan tarikatlar, zaman içindesiya



sal olaylarda etkili rol oynamaya, çıkarları tehlikeye



masının kabul edilmesini, dualar ve ezanın Türkçeye sa'nın ikinci maddesinde laiklik ilkesine yer verilmesi ve



Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğunun ya



zılmasıyla, laiklik devrimi tamamlanmış oldu.



Kadın haklarının tanınması (1930-1933 ve 1934). Os



manlı toplumunda hemen hiçbir toplumsal ve siyasal



hakkı bulunmayan kadınlara Medeni Kanun'la bazı



haklar tanınmış olmakla birlikte, siyasal haklar açısın



dan bir değişiklik yapılmamıştı. Atatürk'ün girişimiyle



kadınların iktisadi ve siyasal yaşama katılmaları yönün de bir dizi değişiklik yapılarak, 1930'da belediye se



çimlerinde seçme, 1933'te çıkarılan Köy Kanunu'yla



muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 Aralık



1934'te Anayasa'da yapılan bir değişiklikle de milletve



kili seçme ve seçilme haklarının tanınmasıyla, Türk ka



dinio yıllarda Avrupa devletlerinin çoğundaki kadınlar



dan daha ileri haklar elde etti ve çok geçmeden top



TÜRK EDEBİYATI



313



lumda erkeklerin çalıştığı her alanda yerini aldı.



yola çıkan Atatürk'ün öncülügünde yapılan çalışmalar,



her alanda çağdaş ve uygar düzeye çıkarabilmek için



alan Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'nin kurulmasıyla so



Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925). Ülke halkını



değişiklikler tasarlarken, dış görünüşüyle de bunu vur gulaması gerektiğine inanan Mustafa Kemal'in, 25



Ağustos 1925'te Kastamonu'ya yaptığı bir gezide başı na şapka giyip “Buna şapka derler" diye halkışapka giy



meye özendirmesinden sonra, 25 Kasım 1925'te Şap ka Giyilmesi Hakkındaki Kanun çıkarılıp, dinsel giysiler le sokakta gezilmesi yasaklandı.



Takvim, saat ve ölçülerde değişiklik (1925 ve 1931). Cumhuriyet döneminden önce Batı uluslarından ayrı



12 Nisan 1931'de, sonradan Türk Tarih Kurumu adını



nuçlandı.



Dil devrimi(12 temmuz 1932). Osmanlılar döneminde



aydınların büyük ölçüde farsça ve arapça sözcük ve dil



bilgisi kuralı içeren Osmanlıca'yı kullanmalarından ötü rü, aydınlar ile halkın dil bakımından birbirlerinden kopmuş olmaları, Cumhuriyet öncesindeki dönemde de bazı aydınları rahatsız etmiş, Selanik'te çıkarılan



(1911) Genç Kalemler dergisinde “Yeni Dil“ hareketi



başlatılmış, ama dilde yabancı sözlüklerden yeterli bir



reti Muhammet'in Mekke'den Medine'ye göç ettiği ta



arınma sağlanamamıştı. Türkçe'nin özleştirilerek yeni Türk abecesiyle dünyanın en zengin dillerinden biri haline getirilmesini amaç alan Atatürk, 12 Temmuz



eski sayıları, ölçü olarak da okka, dirhem, arşın, enda



li Tetkik Cemiyeti'ni kurdurarak, Türkçe'nin gerçek



lumları arasındaki ilişkilerde büyük karışıklık ve güçlük



rini hızlandırdı.



kabul edilip, alaturka saat yerine Batı'da kullanılan alaf



Türk Dil Kurumu: Bk. TÜRK DEVRİMİ.



takvim, saat, sayı ve ölçülerin kullanılması, hafta nin cuma günü olması, takvimin başlangıcı olarak Haz rih olan 622 yılının alınması (hicri takvim), sayı olarak



ze, vb. ölçülerin kullanılması, Türk toplumu ile Batı top lere yol açmaktaydı. 26 Aralık 1925'te miladi takvimin



ranga saatin kabul edilmesiyle, 23 Mart 1931'de çıkarı



lan yasayla da gram, kilogram, ton, metre, kilometre gi



bi ölçülerin benimsenmesiyle, bir yandan Batı ülkele



riyle ilişkiler kolaylaştırılırken, bir yandan da yurdun her yerinde tutarlı bir ölçü ve ağırlık düzeni kurulmuş oldu. Soyadı yasasının kabulü (21 Haziran 1934). Soyadı bu



1932'de, sonradan Türk Dil Kurumu adını alan Türk Di



bir bilim, edebiyat ve sanat diline dönüşmesi çalışmala



Türk edebiyatı Türk edebiyatı tarihsel gelişmesine göre üç ana bölüm



lunmamasının günlük yaşamda yarattığı güçlük ve kan şıklıkların önüne geçmek amacıyla 21 Haziran 1934'te çıkarılan yasayla, her Türk kendine uygun bir soyadı al



de incelenir: İslam'dan önceki Türk edebiyatı; İslam uygarlığı etkisinde gelişen Türk edebiyatı; Batı uygarlığı etkisinde gelişen türk edebiyatı. ISLAM'DAN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI



makla yükümlü kılındı. 24 Kasım 1934'te çıkarılan bir



Eldeki bilgilere göre, Türklerin ilk anayurdu Orta As



yasayla da TBMM Mustafa Kemal'e Atatürk soyadını



ya'dır. Bu bölgede Türklerin yaşadıkları bazı yörelerde



verdi. Aynı yıl çıkarılan bir başka yasayla ayrıcalıkları



bulunan yazılı belgeler, Türk dili ve edebiyatı konusun



belirten eski unvanların yasaklanmasıyla, yasalar önün de eşitlik ilkesinin gerçekleştirilmesinde önemli bir adım atılmış oldu. Eğitim ve öğretim devrimi (3 Mart 1924). Osmanlı top



da önemli bilgileri günümüze iletmiştir. Türkçe en eski yazılı belgeler, VIII. yy'dan kalmadır (Göktürk yazıtla ri). Bu yazılı belgelerdeki dilin gelişmiş, içeriğinin zen gin olması, Türk edebiyatının çok daha eskilere dayan



lumundaki medreseler ile iptidai, rüştiye, idadi türünde okulların toplumun gereksinme duyduğu elemanları yetiştirme açısından özellikle sayı bakımından yetersiz kaldığını gözleyen, eğitimin önemini yaptığı konuşma larda sık sık vurgulayan Atatürk'ün yol göstericiliği altın da TBMM, eğitim ve öğretim işlerini Milli Eğitim Bakan



lığı'na verip, 3 Mart 1924'te çıkardığı Öğretimin Birleşti rilmesi yasasıyla, mahalle mektepleri ve medreseleri kaldırdı. Anadolu'nun çeşitli kentlerinde meslek okul lanı, teknik okullar, öğretmen okulları, ortaokul ve lise



dığını gösterir. Çünkü, ürünler yazıya geçirilmeden ön ce, uzunca süre sözlü gelenekte yaşamıştır. Bu bakım dan İslâm'dan önceki Türk edebiyatını da iki ana dalda incelemek gerekir: Sözlü gelenek; yazılı gelenek.



Sözlü gelenek (ya da sözlü edebiyat). Bütün ulusların edebiyatında olduğu gibi, Türk ulusunun da başlangıç tan günümüze süregelen bir sözlü edebiyat geleneği vardır. Sözlü geleneğin ürünlerinin tümü günümüze kalmamıştır. Kaşgarlı Mahmut'un, Divanü Lügat it Türk (Türk Dili Sözlügü) adlı yapıtındaki sözlü edebiyat



ler açılırken, çıkarılan Üniversiteler Kanunu'yla Darül



ürünlerine göre, Türklerde sözlü gelenekte şiir önde



son derece güç olan Arap abecesinin okuryazar sayısı



verilen ilk ozanlar, aynı zamanda "kopuz" denen bir çalgı da çalmaktaydılar. Hekimlik, büyücülük gibi gö



getirmede güçsüz



de görev alıyorlardı. Turfan kazılarında ilk Türk ozanla



fünun kaldırılıp, yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu. Harf ya da yazı devrimi (1 Kasım 1928). Öğrenilmesi



nin artmasını engellediğini, ayrıca Türkçe sesleri dile kaldığını anlayan Atatürk'ün,



geliyordu. “Kam", "baksı", "ozan”, “şaman" gibi adlar revleri de olan bu ozanlar, şölen, sığır, yug gibi törenler



1926'dan başlayarak yaptırdığı araştırmalar sonucun



rindan bazılarının şiirleri bulunmuştur. Aprinçur Tigin, Çuçu, Kül Tarkan, Çısuya Tutung, Asig Tutung, Sungku



1 Kasım 1928'de çıkarılan Türk Harfleri Hakkında Ka



Seli Tutung, Kalım Keyşi adlı ilk Türk ozanlarının şiirle rinde, genellikle dörtlük nazım birimi, hece ölçüsü kul lanılmıştır. Bu şiirlerin dili de “öztürkçe" dir. Söz konu



tıldığı yaygınlaştırma çalışmaları sonucunda, kısa süre



su şiirlerde "koşug", "kojan", "aksut", "ir", "yır", “slok", "kavi", "başık" gibi adların kullanıldığı dikkati



Tarih anlayışında gerçeğe dönüş (12 Nisan 1931). Os manlı döneminde tarihçilerin aşağı yukarı yalnızca ya şadıkları dönemin olaylarını yazıya geçirmekle yüküm



çeker. Sözlü gelenekte oluşan türler arasında, destanlar



da, Türkçe'nin yapısına en uygun abece olduğuna ka rar verilen Latin abecesi alınıp,yeniden düzenlenerek, nun'la yürürlüğe kondu ve Atatürk'ün kendisinin de ka içinde benimsendi.



ilk sırayı alır. Sonra koşuklar (sevgi, doğa güzellikleri,



lü olmalarından ötürü, Türklerin eski tarihlerine ilişkin



vb. konuları işlerler), sagular (ölen bir kimsenin arkasın dan söylenen, onun yigitliklerini, ölümünden duyulan acıyı dile getiren şiirler) gelir. Kaşgarlı Mahmut'un söz



olduğu, "dünya uygarlığının oluşma ve gelişmesinde



lanmaktadır. Sözlü gelenekler pek çok biçimsel, bölge



çalışmalar yok denecek kadar azdı. Türkiye Cumhuri yeti'nin "önceki bütün Türk devletleriyle tarihsel bağı"



Türk uygarlığının önemli payı bulunduğu" görüşünden



lüğünde, eski Türk atasözleri (sav) örneklerine de rast



sel, vb. değişikliğe uğrayarak günümüze gelmiştir.



314



TÜRK EDEBİYATI



Yazılı gelenek ya da yazılı edebiyat. Yazının bulunma



sindan sonra, sözlü geleneğin yanı sıra, yazılı edebiyat da başlamıştır. Türkçe'de ilk yazılı belgeler, Vl. yy'dan



kalan Yenisey yazıtları ve VII. yy'dan kalan Göktürk ya zıtlarıdır. Bu yazıtlar arasında Kuzey Moğolistan'da bu lunan Kültigin yazıtı (dikilişi 732), Bilge Kağan yazıtı (di kilişi 7 35) ve Tonyukuk yazıtı (dikilişi 720) anı-söylev tü



rünün ilk örnekleri sayılır. Türk toplumunun devlet,



toplum, iktisat, siyaset, kültür yaşamlarıyla ilgili bilgiler



vermesi açısından büyük değer taşıyan bu yazıtlarda, gelişmiş bir Türkçe kullanılmış olması, yazılı geleneğin daha önceleri başladığı izlenimini uyandırmaktadır.



Uygur Türklerinden kalan yazılı ürünler arasında da, Al



tun Yaruk özel bir önem taşır. Çince'den Türkçe'ye çev



rilen bu kitap, buddhacılığın kutsal yapıtlarındandır. Öbür Uygurca öyküler arasında Cestani Bey Hikâyesi,



Kutsal Tavşan Hikayesi, Prens Kalyanamkara ve Pa pamkara Hikayesi sayılabilir. Dinsel niteliği önde gelen Uygur edebiyatında, çeviriler ağır basmaktadır.



ISLÅM UYGARLIĞIETKİSİNDE GELİŞEN



TÜRK EDEBİYATI



Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han'ın İslam dinini devlet dini olarak kabul etmesi (940), Orta Asya Türk boylarının yavaş yavaş İslam uygarlığının etkisine gir mesine yolaçtı. Çeşitli Türk boylarında Arap abecesi



benimsendi; Türkçe'nin yapısında Arapça ve Farsça



tek gören, ama topluma açılmayan divan edebiyatı, resmi bir edebiyat, daha doğrusu bürokratik bir edebi yat kimliğine büründü. Ahmet Paşa, Necati Şiir alanın



da, Mercimek Ahmet, Aşıkpaşazade ve Sinan Paşa



düzyazı alanında başarılı yapıtlar ortaya koydular.



Olgunluk dönemi (XVI. yy'ın başları-XVIII. yy'ın ikin ci yarısı). Bu dönem, Fars edebiyatı etkilerinin en aza in



diği, divan şairlerinin ve yazarlarının kendi kişiliklerini, yaratıcılıklarını en iyi biçimde gösterdikleri dönem ola rak kabul edilebilir. Divan şair ve yazarları bu dönem de, etkilenme ve esinlenme yerine, özgün yaratıma yö neldiler; biçim ve içerikte bazı yerli öğeler oluşturdular. Şairlerin bazıları (özellikle Şeyh Galip), “Sebk-i Hindi"



akımını tanıttılar ve bu akıma uygun şiirler yazdılar. Sa bit ve Nabi'nin başlattığı "yerlileşme"yse, Nedim'de ve onu izleyenlerde belirli bir bütünlük kazandı. Bu döne min şairleri arasında Fuzuli, Hayali, Baki, Bağdatlı Ruhi,



Taşlıcalı Yahya, Naili, Nabi, Nef'i, Nedim, Şeyh Galip, Koca Ragip Paşa, yazarları arasındaysa Sehi Bey, Aşık Çelebi, Evliya Çelebi, Kâtip Çelebi, Peçevi, Naima, Koçi Bey, Veysi, Nergisi, Yirmisekiz Mehmet Çelebi, vb. sa yılabilir.



Çöküş dönemi (XVIII. yy'ın ikinci yarısı- XIX. yy'ın ilk yarısı). Osmanlı toplumunda görülen yenileşme akım ları ve girişimleri, Batı dünyasıyla çeşitli alanlarda kuru lan yakın ilişkiler, gazete ve dergilerin Osmanlı ülkesin



sözcükler görülmeye başlandı. Orta Asya Türk edebi



de de yayınlanmaya başlanması, bazı Osmanlı aydınla



yatı, sırasıyla Karahanlı edebiyatı (Kaşgarlı Mahmut: Di vanü Lügat it-Türk; Yusuf Has Hacip: Kutadgu Bilig,



rinin Batı ülkelerinde öğrenim görmeleri, Batı toplumla



Edip Ahmet: Atabet ūl-Hakayık; vb.), Harzem-Altınor



şında da belirli bir etki uyandırdı. Diliyle, dünya görü



du edebiyatı (Kerderli Mahmut: Nehcül-Feradis (Cen



netlerin Açık Yolu); Şeyh Şerif Hoca: Muin ül-Mürit (Müritlerin Yardımcısı); Harizmi: Muhabbetname; Ali: Kissa-i Yusuf; vb.), Çağatay edebiyatı (Hüseyin Bayka ra; Ali Şir Nevai; Muhammet Şeybani Han; Babur (Ve.



kayiname); Ebulgazi Bahadır Han IŞecere-i Turk) vb.) evrelerini yaşadı (günümüzün Özbek edebiyatı, Çaga tay edebiyatının devamıdır). Doğu Türkçesi'nin ege men olduğu yörelerde gelişen bu edebiyatın yanı sıra, Batı Türkçesi çevrelerinde de Azeri edebiyatı (Molla



Penah Vakıf; Şehriyar; vb.), Türkmen edebiyatı (Mah dum Kuli, vb.) ve Anadolu Türk edebiyatı gelişti. XIII.



yy'dan başlayarak büyük bir gelişme gösteren Ana dolu Türk edebiyatı, divan edebiyatı ve halk edebiyatı kollarına ayrıldı.



Divan edebiyatı. Osmanlı ülkesinde, özellikle medre



seden yetişen aydın kimselerin Arap ve Fars edebiyatla rini örnek alarak oluşturdukları yazılı edebiyata, divan



edebiyatı" adı verilir. XIII. yy'dan XIX. yy'ın ortalarına kadar süren divan edebiyatı, adını, şairlerin şiirlerini topladıkları "divan” denilen kitaptan almıştır. Divan



edebiyatının tarihsel gelişmesi dört dönemde incelene bilir: Kuruluş dönemi; geçiş dönemi; olgunluk dönemi;



çöküş dönemi.



Kuruluş dönemi (XIII. yy.-XV. yy'in ilk yarısı). Bu dö nemde Sadi, Feridettin Attar, Nizami gibi İranlı şairlerin



yapıtları Türkçe'ye (Osmanlıca'ya) çevrildi. Bu çeviri



ler, biçim ve öz bakımından yeni bir edebiyat geleneği



nin kurulmasına ön ayak oldu. Gülşehri, Hoca Dehhani,



Nesimi, Ahmet Dai, Kadı Burhanettin, Şeyhi gibi şairler, bazen din dışı konuları, çoğunlukla da, çeviri yapıtların etkisiyle, tasavvuf konularını işlediler.



Geçiş dönemi (XV. yy'ın ikinci yarısı-XVI. yy'ın baş



ları). Saray ve çevresinde oluşan divan edebiyatı, bu



dönemde özellikle belirli bir sınıfın (saray ve çevresi)



edebiyalı olma niteliği aldı. Seçtikleri konular, genel



eğilimleri, dilleri ve dünya görüşleri, şairleri bu sınıfın hizmetine soktu. Saray ve çevresinden yakın ilgi ve des.



rini ve uygarlığını yakından tanımaları, edebiyat dünya



şüyle toplumdan kopuk olan divan edebiyatı, yeni Os manlı aydınları tarafından eleştirilmeye başlandı. Böy



lece, divan edebiyatının kendi çerçevesi içinde en gü zeli yaratma, en güzel deyişe varma anlayışı değişme ye, edebiyatı toplumun eğitilmesinde, ahlâkının düzel



tilmesinde, çevresini tanımasında ve değiştirmeye yö



nelmesinde etkin bir araç olarak görme eğilimi yaygı



laşmaya başladı. Divan edebiyatı, ilk sivil gazetenin çıkış tarihi olan 1860 yıllarında sona ermiş kabul edilmekte dir. Bu son dönemin şairleri arasında Enderunlu Vasif, Izzet Molla, Leskolçalı Galip, Hersekli Arif Hikmet, Ye nişehirli Avni, Leyla Hanım, vb. sayılabilir.



HALK EDEBİYATI



Türklerin XI. yy'dan başlayarak yurt edindikleri Anado lu'da sözlü geleneğin bir devamı olarak günümüze ka



dar sürdürülen sözlü edebiyata, "halk edebiyatı" adı verilir. Halk edebiyatı, kendi içinde üç bölümde incele nir: Anonim halk edebiyatı; tekke edebiyatı; aşık ede biyatı.



Anonim halk edebiyati. Anonim halk edebiyatı, yazanı ya da söyleyeni bilinmeyen bütün sözlü ve yazılı ürün



leri kapsar. Halk öyküleri (destansı öyküler, destanlar, tarihler, menkıbeler, âşık öyküleri, masallar, efsaneler,



fikralar), türküler, maniler, atasözleri, bilmeceler, seyir



lik halk oyunları (karagöz, ortaoyunu, meddah), ano nim halk edebiyatı kapsamına girer. Bütün halk ozanla



ri, bu tür anonim ürünlerin bir tür saklayıcısı, taşıyıcısı, ileticisi gibi görev yapmışlar, meraklı kimseler de, bu



ürünleri "cönk" adı verilen uzun defterlere yazmışlar dir.



Tekke edebiyatı (XIII-XVI. yy'lar arası). Anadolu'da



XIII. yy'daki iktisadi, siyasal ve toplumsal çalkantılar,



Anadolu insanını tasavvur ilkelerini yaymaya çalışan ta rikatlara yöneltti; medreseye karşıt tutumları, geniş hoş. görüleri, insan sevgisine verdikleri yüce değerle tarikat lar (mevlevilik, bektaşilik, bayramilik, vb.), birer çekim



merkezi haline geldi. Tarikatlar, ilkelerini yaymak için çeşitli sanat kollarından oldukça geniş biçimde yarar



TÜRK EDEBİYATI



315







Ahmet Mithat Efendi.



Yahya Kemal Beyatlı.



landılar; bu arada zengin bir tekke edebiyatı da doğdu. din ve tasavvuf konularını dinin kesin yasakları biçimin



de değil de “gönül işi, gönül yolu” biçiminde yorumla yan, halkın diliyle ve sözlü geleneğin biçimsel özellikle riyle dile getiren tekke ozanları, büyük bir etki alanı



oluşturdular. Şiirler tekke toplantılarında ilahi, nefes gi bi özel bestelerle okunuyordu.



Tekke edebiyatının ünlü temsilcileri arasında, XIII.



XIV. yy'larda Yunus Emre, XIV. yy'da Nesimi, XV. yy'da



Kaygusuz Abdal, Eşrefoğlu Rumi, Hacı Bayram Veli, XVI. yy'da Hatayi (Şah Ismail Safevi), Pir Sultan Abdal,



Kul Himmet, Aziz Hudai, XVII. yy'da Niyazi-i Misri ani



Halit Ziya Uşaklıgil.



ğının etkisinden yavaş yavaş çıkıp, Bati uygarlığı çevre sine girmeye başladı.



Batı uygarlığı etkisinde gelişen yeni Türk edebiyatı



nin başlangıcı olarak, ilk sivil gazete olan Tercüman-ı



Ahval in çıkış tarihi (1860) kabul edilir. Yeni Türk edebi yatinin gelişmesi konusunda, edebiyat tarihçilerinin be nimsediği sınıflandırma şöyledir: Tanzimat dönemi



Türk edebiyatı (1860-1896); Servetifünun dönemi Türk edebiyatı ya da Edebiyatı Cedide (1896-1901 (1901 1896 arasında Abdülhamit Il yönetiminin koyu baskısı



nedeniyle, hemen hiçbir edebi etkinlik topluma ulaştı



rilamamıştır)); Fecriati dönemi Türk edebiyatı (1908



labilir.



1911); Milli edebiyat (1911-1923); Cumhuriyet döne



Aşık edebiyatı (XIV. yy'dan günümüze). “Aşık" adı veri



mi ve sonrası Türk edebiyatı (1923'ten günümüze).



len ozanların geleneksel ürünlerinin oluşturulduğu



Tanzimat dönemi edebiyatı (1860-1869). Türk top



saz eşliğinde söylemelerinde ötürü, “saz şairi" diye de



adlandırılır. Aşıklar, başlangıçta halka yakın olan tekke



likleri, “Tanzimat edebiyatı" adı altında toplanır. “Batılı laşma" olgusunu gerek basın, gerek edebiyat yapıtları



fa yaklaşması sonucu ortaya çıktılar; eski destan gele neğini sürdürüyor, aşk ve doğaya ilişkin şiirler söylüyor,



yazarları, Batı şiir, roman ve tiyatrosundan oldukça et kilendiler. Bu etkilenmeler, özellikle çeviri yoluyla ger



edebiyata, “aşık edebiyatı" denir. Aşıklar, ürünlerini



lumunda, 1860-1896 yılları arasındaki edebiyat etkin



edebiyatının vakıflar düzeniyle güçlenerek yüksek sını



aracılığıyla yaygınlaştırmaya çalışan Tanzimat dönemi



sözlerine sazlarıyla eşlik ediyor, ustalarının geleneğini



çekleşti. Tanzimat yazarları sanat anlayışları bakımın dan ikiye ayrılabilir: Namık Kemal, Şinasi, Ahmet Mit



sürdürüyor, yaşadıkları çagın ve çevrenin bazı yönlerini



şiirlerine yansıtıyorlardı. Şiirlerini doğaçtan (irticalen)



hat Efendi, ve Ziya Paşa'yı kapsayan birinci kuşak (1860-1875); Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşaza



ve toplumdan kopmadıkları için, etkilerini bir ölçüde



de Sezai, Nabizade Nâzım ve Abdülhak Hamit'i kapsa yan ikinci kuşak (1875-1896). Birinci kuşak "sanat top



mektedirler. Aşık edebiyatının temsilcileri arasında da XVII, yy'da Karacaoğlan, Aşık Ömer, Gevheri, Gazi Aşık Hasan, XVIII. yy'da Aşık Nuri, Aşık Dertli, XIX. yy'da Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni,



lum içindir”, ikinci kuşak ise "sanat sanat içindir" ilkesini benimsemiştir. Tanzimat döneminde ilk olarak Batı edebiyatından bazı romanlar çevrilmiş, bu çevirileri örnek alan Tanzi mat romancıları, “Batılılaşma", "yanlış eğitim", "esirlik" gibi toplumsal kavram ve kurumları bazen alaycı, ba zen de gerçekçi bir biçimde işlemişler, romantizm (Na mik Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami) ve



söyleyen aşıklar, geleneksel yolu izledikleri, yaşamdan



yitirmiş olsalar da, günümüzde de sanatlarını sürdür



Aşık Seyrani, Tokatlı Nuri, Ruhsati, Sümmani, XX. yy'da



Kağızmanlı Hıfzı, Huzuri, Aşık Veysel Şatıroğlu, Ali Iz zet Özkan, vb. sayılabilir.



BATI UYGARLIĞI ETKİSİNDE GELİŞEN



TÜRK EDEBİYATI



gerçekçilik (Recaizade Mahmut Ekrem,



Nabizade



XVII. yy'dan başlayarak sırasıyla "duraklama" ve "geri



Názim, Samipaşazade Sezai) akımlarını benimsemiş



leme" dönemlerini yaşayan Osmanlı devleti, iç ve dış etkenler yüzünden kurumlarında bir dizi yenileştirme



başlamıştır. (Bk. TİYATRO.)



eylemlerine giriştiyse de, imparatorluğun gerilemesini ve giderek çökmesini önleyemedi.



lerdir. Ayrıca bu dönemde, Türk tiyatrosu oluşmaya



Tanzimat dönemi Türk edebiyatı, birçok eksikliğine ve yanılgılarına karşın, Batı örneğinde Türk edebiyatı



Batı ülkeleriyle ilişkiler yalnızca askeri, siyasal, iktisa



nin başlangıcını oluşturması bakımından önem taşır. Bu



di düzeyde kalmadi; Osmanlı aydınları, Batı kültür ve



dönemde Batı şiiri, romanı, tiyatrosu Türk toplumuna



sanatıyla da yakından ilgilenerek, imparatorluk için ye ni bir kültür ve sanat siyaseti oluşturmaya çalıştılar. Bu



tanıtılmaya çalışılmış, edebiyat yapıtları aracılığıyla top lumun eğitilmesine ve bilinçlendirilmesine önem veril



çalışmalar sonucu, Türk toplumu, Doğu (İslâm) uygarlı



miştir. Söz konusu dönemde çıkan gazete ve dergilerin



316



TÜRK EDEBİYATI



de, özellikle siyasal bilinçlenmede büyük katkısı olmuş, XIX. yy'ın sonlarına doğru, yeni yetişen ve özellikle



Fransız edebiyatından bazı etkiler alan genç kuşak, Ser. vet-i Fünun dergisinde toplanarak, yeni bir edebiyat dönemini başlatmıştır.



Servetiſünun dönemi Türk edebiyatı ya da Edebiyatı Ce dide (1876-1909). Tanzimat dönemi edebiyati, divan



edebiyatına tepki olarak doğmuş, ama divan gelene ginden de bütünüyle kopamamıştı. Batı edebiyatından



zar), Köprülüzade Mehmet Fuat, Müfit Ratip, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) gibi şair ve yazarlar imzalamış. lardı.



Servetitünuncuları eleştirerek ve artık onların döne minin kapandığını ileri sürerek kamuoyuna kendilerini



tanıtan tecriaticiler, Sanat ve edebiyatın duyguların egi timine yardımcı olduğunu ileri sürerek, ulusun gelişme.



sini ilke edindiklerini bildirmişlerdir. Amaçları Türk edebiyatını Batı'ya Batı edebiyatını da Doğu'ya tanıt



gelişigüzel ve sıradan seçimler yapıldığı için, edebiyat



maktı.



etkinlikleri istenilen düzeye vardırılamamıştı. Servetitu



"Sanat sanat içindir" ilkesine bağlı kalan, "sanat, kişi sel ve saygındır"görüşünü savunanfecriaticiler, aslında, karşı çıktıkları servetitununcuların açtığı edebiyat gele neğini sürdürdüler; şiirlerinde, doğa ve aşk konularını genellikle romantik bir anlayışla işlediler, toplum sorun



nuncuların bir topluluk haline gelmelerinde Recaizade Mahmut Ekrem'in büyük payı oldu. R. M. Ekrem, Ser.



vet-i Fünun dergisinin sahibi Ahmel ihsan'ı, derginin bir



edebiyat ve kültür dergisi haline gelmesi gerektiğine inandırdı ve gene onun önerisiyle yazıişleri müdürlügü ne Tevfik Fikret getirildi. Yenilik yanlısı genç yazarların da katılmasıyla, servetitūnuncular bir topluluk olarak örgütlendiler. Servetitünun şiirinde Fransız edebiyatının parnasse çılık ve simgecilik akımlannın etkileri görülür. Parnasse



larını yüzeysel biçimde ele aldılar.



Meşrutiyetle canlanan tiyatro etkinliklerine, Şahs



bettin Süleyman, Mütit Ratip, Tahsin Nahit başarılı ya pitlarıyla katkıda bulundular. Şahabettin Süleyman ve Köprülüzade Mehmet Fuat, eleştiri ve edebiyat tarihi çalışmalarına "Batlı" bir nitelik kazandırmaya çalıştılar.



sıların "sanat sanat içindir" ilkesini benimseyen serveti



Fecriaticiler, kendilerini hem servetitünunculara,



fünuncular, seçkinlere özgü ("havassa mahsus") bir edebiyat oluşturdular. Her şeyin şiiri konu alabileceğini



hem de Selanik'te yayınlanmaya başlayan Genç Ka



ileri sürdüler; Fransız şiirinden biçim (sone, terza rima



lara karşı savunmak zorunda kaldılar. Genç Kalemler



gibi nazım biçimleri) ve içerik (yeni kavramlar, Fransız şiirine özgü duyuş biçimleri) bakımından etkilendiler; siyasal baskının etkisiyle de, özellikle ilk yıllarda, top lumdan kopuk bir sanat anlayışı getirdiler; yeni kavram



dergisi yazarlarına göre, tecriaticiler bireyci bir anlayışı



lemler (1911-1912) dergisi çevresinde toplanan yazar savunmaktaydılar; toplumdan kopuktular ve yapmacık



bir dil kullanmaktaydılar. Kısa bir süre sonra Ali Canip,



nazım biçimleriyle yazdılar; "sevgi, doğa, aile yaşamı"



Hamdullah Suphi, Celal Sahir gibi yazarların Genç Ka lemlere katılmasıyla, Fecriati topluluğu 1912 yılı sonla rina dogru dağılda, Genç Kalemler dergisinin çevresin de toplanan yazar ve şairler, yalın Türkçe'yle, toplum ve ülke sorunlarına öncelik tanıyan yeni bir edebiyat



gibi konular üstünde çeşitlemeler yaptılar. Servetitünün şairlerinin başlıcaları Tevfik Fikret ve Cenap Şahabet



Milli Edebiyat (1911-1923). İkinci Meşrutiyet'in ila



ve hayalleri anlatırken, Türkçe'de bulunmayan Arapça,



Farsça sözcükleri kullanmakla yapay bir dil oluşturdu lar. Ayrıca, serbest mustezat "la ve kendi buluşları olan



tin'dir.



Servetitunun döneminde Türk romanı gerçek kimli



gini buldu. Özellikle Fransız romancılarını yakından iz leyen Servetitunun romancıları, teknik bakımdan ol



akımı oluşturmaya başladılar.



nindan sonra, müslüman toplumları birleştirmek, kal kındırmak, hıristiyan dünyası karşısında denge kurmak amacını güden "islamcılık" ideolojisinin yanı sıra, önce edebiyat ve düşünce adamları tarafından ortaya atılan,



dukça başarılı, gerçekçilik akımına bağlı yapıtlar ortaya



sonradan siyasal bir nitelik kazanan "ulusçuluk" (milli



koydular; o günün toplumsal sorunlarını derinlemesi



yetçilik) akımı yaygınlaşmaya başladı. Ulusçuluk akımı



ne irdelemeseler bile, doğru bir biçimde yansıtmalarıy la, tipleri ruhsal yapıları ve toplumsal çevreleriyle ver meleriyle başarılı oldular. Dönemin romanlarında gö



yın organları (Türk Derneği, Türk Yurdu dernekleri ve



bir süre sonra, “Türkçülük" adı altında, dernekler ve ya



rülen bir başka özellik de, romancıların "sanatkárane



bu derneklerin çıkardığı aynı adlı dergiler) kurarak, si yasal örgütlenme yoluna gitti. Türk Yurdu derneğinin



mindan ilgi çekicidir. Servetitunun romancılarının başlı



lanmaya başlanan Halka Dogru dergisi, halkın düzeyi ne inmeyi hem ilke edindi; hem de savundu. Ulusçuluk



uslub"un peşinde koşmalarıdır. Bu tavır, Servititünün şiiri ile romanı arasındaki paralelliği göstermesi bakı



yerine, bir yıl sonra Türk Ocağı kuruldu. 1913'te yayın



caları arasında Halit Ziya (Uşaklıgil), Mehmet Raui, Hü



akımı, iktidar partisi ittihat ve Terakkitaralindan da des



seyin Cahit (Yalçın), Ahmet Hikmet (Müftüoğlu), Saiveti



teklendiği için kısa sürede yaygınlaştı.



Ziya sayılabilir. Fecriati dönemi Türk Edebiyatı (1909-1912). Fecriati



met ve tecriaticilerden bazılarının çıkardıkları Genç kız



edebiyatı, Servetitünun edebiyatına tepki olarak dog. muş bir akımdır. Servet-i Fünun dergisinin 1901'de Ab.



dülhamit dönemi sansürü tarafından kapatılmasıyla,



Selanik'te Ömer Seyfettin, Akil Koyuncu, Rasim Has. lemler (1911)dergisiyle, ulusçuluk akımı, edebiyat ala



nina da girmiş oldu. Genç Kalemler dergisi, ilk olarak



pek çok sanatçı İstanbul dışındakidergive gazetelerde



“milli edebiyat" deyimini ortaya attı ve böyle bir edebi yalın oluşturulmasıgöreviniüstlendi. Dergi çevresinde



likleri yok denecek kadar azaldı. Ikinci Meşrutiyet ilan



özleştirilmesi konusunda bazı ilkeler belirlediler (karşı



yeniden kültür ve sanat konularına açtılar. Dönemin



tamlamalar çözülecek; vb.). Roman, üykü, tiyatro ya



yazmak zorunda kaldılar. İstanbul'daki edebiyat etkin



ki yazarlar, dilin ulusallaştırılmasıyla işe başladılar: Dilin



edilir edilmez (1908), hemen bütün dergiler, sayfalarını



lığı olan yabancı sözcükler atılacak; Arapça, Farsça



genç edebiyatçıları, "Fecrati Encümeni Edebisi” adıyla



pitlarının, konularını ve kişilerini Türk toplumunun ya



bir topluluk kurdular ve kendilerine yer veren Servet



Fünun dergisinde bir bildirge yayınlayarak (24 Şubat



1909) kendilerini topluma tanıttılar. Bildirgeyi, Ahmet Haşim, Emin Bülent (Serdaroğlu), Hamdullah Suphi



Tanniöver), Şahabettin Süleyman, İzzet Melih (Dev rim), Ali Canip (Yöntem), Ali Süha (Delilbaş), Faik Ali (Ozansoy), Fazıl Ahmet (Aykac), Mehmet Behçet (Yu



şamından alması gerektiğini ilkeleştirdiler. Genç ka



lemler dergisi kapandıktan (Eylül 1912) sonra, yazarla rinin çoğu İstanbul'a gelerek, Türk Yurdu gibi ulusçu



dergilerde yazmaya başladılar.



Milli edebiyat dönemi şairleri, başlangıçta fecriatici



lerin şiir anlayışlarını sürdürdüler. Ziya Gökalp'in çağrısı



ve desteğiyle, yalın dil ve hece ölçüsüyle şiir yazmaya



TÜRK EDEBİYATI 317



Melih Cevdet Anday.



Fazıl Hüsnü Daglara.



başlayan "Beş Hececiler" (Orhan Seyfi. Halit Fahri, Enis Behiç, Yusut Ziya, Faruk Natiz), romantik bir ülke ede



biyatı oluşturmaya koyuldular. Kişisel gözlem ve izle. nimlere dayanarak yurt sorunlarını, yurt güzelliklerini,



yurt sevgisini dile getirdiler; kahramanlık duygularını konu edindiler; masal motiflerinden yararlandılar.



O sırada servetitünunculardan Tevfik Fikret ve Ce



nap Şahabettin hála usta” kabul ediliyor, Fecriati sair leri (Ahmet Haşim) de ünlerini sürdürüyorlardı. Hiç bir



Cemal Süreya.



Cumhuriyet dönemi Turk suininde biçim ve içenk yo



nünden büyük degişiklikler oldu. Beş Hececiler'in yo lundan giden bazı şairler, halk kaynağına yöneldiler,



Anadolu'yu ve Türk tarihini konu edinerek, ulusçuluk bilincini güçlendirmeye çalıştılar. Yahya Kemal'in "mektepten memlekete" diye özetlediği ilkeyi, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dranas gibi şairler, he cenin degişik olanakları içinde şiire egemen kıldılar 1928'de "Yedi Meşale" adlı ortak bir kitap çıkaran ve



akıma katılmayan Mehmet Akit (Ersoy) de, dil bakımın dan oldukça eski, aruz ölçüsüyle yazılmış toplumcu çizgide şiirleriyle büyük ün yapmıştı. Rübap dergisinde



"Yedi Meşaleciler" adıyla anılan şairler (Kenan Hulusi



Tahsin, Orhan Seyti, vb.) "Neviler" adlı altında topla



lar. Cumhuriyet dönemişiirine yön veren şairlerden biri de, Nâzım Hikmet oldu. Toplumcu-gerçekçi şunn on



ki bazı genç şairler (Halit Fahri, Selahattin Enis, Hakkı nip, eski şairlerin şiirlerindeki içten, lirik ve gizemci al



Koray, Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Cevdet Kudret, Muammer Lütli, Sabri Esat Siyavuşgil, Vasti MJ hir Kocatürk) sürekli ve etkili bir topluluk oluşturamadr



mosferi şiirlerinde yeniden yaşatmak istediler; ulusal geçmişe bağlanarak edebiyatın ulusal olabileceğini sa



cüsü olan Nâzım Hikmet, yeni sure her şeyden önce bi



osmanoglu) de, “Nev-Yunanilik" adını verdikleri akım



Melih Cevdet Anday, Oktay Ritat), geleneksel Türk şii



vundular. Yahya Kemal (Beyath) ile Yakup Kadri (Kara



çim özgürlügü kazandırdı. Türk şairine 1940-1955 yılla



narasında egemen olan Garip akımı (Orhan Veli Kanık,



da, eski Yunan edebiyatını örnek alma yoluna gittiler.



riyle bağını kopardı; Batılı çagdas ozanlan, özellikle



Bu girişimlerden, beklenen sonuçlar alınamadı.



gerçeküstücülere ilgi gösterdi; ölçüsüz, uyahsız, söz ve



Milli edebiyat döneminin roman ve öykülerinde, ko



anlam oyunlarından uzak bir şiir turu geliştınldi. Ganp



nular çoğunlukla toplum sorunlarından alınmış, konus madil ve üslubunu yaygınlaştırma amaç edinilmişti. Ba



akımına tepki olarak dogan Ikinci Yeni akımı (Oktay Ri tat, ilhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Su reya, Sezai karakoç, Ece Ayhan, Ülkü Tamer, vb.) üye leri, özgür çağrışım yöntemini kullandılar, soyutlamava yönelerek, "anlaşılmaz bir şar" turu oluşturdular. Bu



zi romanlarda ve öykülerde, Istanbul dışındaki çevre lerde söz konusu olan toplumsal sorunlar işlendi (Ebu



bekir Hazim: Küçük Paşa; Refik Halit: Memleket Hiki yeleri; vb.); ulusçuluk siyasal bir ideoloji olarak yaygın



akımlardan herhangi birine kaulmayan bazı şairlerse



laştırılmaya çalışıldı (Halide Edip: Yeni Turan; Ahmet Hikmet: Gönül Hanım; vb.); Kurtuluş Savaşı'nın çeşitli



(Fazıl Hüsnü Dağlarca, vb.), bireyin yaşam kavga sindaki iniş-çıkışlarını dramatik görunumuyle anlat



görünümleri, ilgi çekici gözlem ve yorumlarla yansıtıldı



tilar, bazı evrensel konuları şiirlerinde gereç olarak



(Halide Edip; Ateşten Gömlek). Milli edebiyat dönemi



nin başlıca roman ve öykü yazarları arasında Halide



kullandılar. (Ayrıca Bk. OYKU; ŞİİR.) Cumhuriyet dönemi Türk romanı ve öyküsü, Anado



Edip (Adivar), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Refik Ha



lu insanının gerçeklerine, sorunlarına yöneldi. 1930 vil



lit (Karay), Aka Gunduz (Enis Avni), Ömer Seyfettin,



larından sonra toplumcu-gerçekçi roman akımının



Reşat Nuri (Güntekin) sayılabilir. Milli edebiyat döneminde, Türk edebiyat tarihi ko.



dogması, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde yaşayan in



nusunda da verimli çalışmalar başladı. Köprülūzade Mehmet Fuat, Ali Canip (Yöntem), Mithat Cemal, İbra



yalı olarak yansıtma olanağı sağladı. Türk toplumunun geçirdiği siyasal, toplumsal, kültürel değişiklikler, bu de



sanlann yaşamını, sorunlarını gerçekçi gözlemlere da



him Alaettin (Gövsa), edebiyat tarihi ve monografi tü ründe çalışmalarıyla ün yaptılar. Donemin eleştiri ve



gişikliklerin insan üstündeki etkileri, yabancılaşma, ay



Kadri, Rali Necdet ön planda çıktılar.



cinsellik gibi geniş bir konu yelpazesi ortaya kondu (Aynca Bk. ROMAN.)



Türk Devrimi'nin başlatılmasının ardından, devlet kül



çalışmalar daha sağlam bir bilimsel temele oturtuldu,



türe, Türk toplumunun yerli sanat etkinliklerine büyük önem verip, destekledi ve yönlendirdi, Bati ve Doğu klasikleri Türkçe'ye kazandırıldı. Latin kökenli hartlerin



Türk edebiyatının aşagı yukan butun dönemleri, bu do



polemik yazarları arasında da Hamdullah Suphi, Yakup Cumhuriyet dönemi ve sonrası Türk edebiyatı (1923'ten günümüze). Cumhuriyet yönetiminin kurulmasının ve



kabulü ve dil devrimi, özellikle yeni Türk edebiyatının daha geniş kitlelere ulaşmasında büyük rol oynadı.



dinlarin edilginligi ve bunalımı, kentleşme olgusunun yarattığı bunalımlar, yurt dışına çalışmaya giden işçiler, Cumhuriyet ve sonrasında eleştiri ve edebiyat tarihi



nemlerle ilgili akımlar, topluluklar ve genel olarak ede biyatçıların yaşam öyküleri, vapitlan üstüne çeşitli ya



yinlar yapıldı. Edebiyatın çeşitli türleriyle ilgili araştırma



ve inceleme yapan eleştirmen ve edebiyat tanhçilen



318



TÜRKEŞ, ALPASLAN



nin başlıcaları şunlardır: Fuat Köprülü, İbrahim Necmi



Dilmen, İsmail Habip Sevük, İsmail Hikmet Ertaylan, Sadettin Nüzhet Ergun, Agah Sırrı Levent, Ahmet Ham



di Tanpınar, Mustafa Nihat Özön, Nihat Sami Banarlı,



Vasfi Mahir Kocatürk, Kenan Akyüz, Mehmet Kaplan, Cevdet Kudret, Metin And, Özdemir Nutku, Tahir



Alangu, Asım Bezirci, Rauf Mutluay, Memet Fuat, Meh



met Doğan, Fethi Naci, Hikmet Dizdaroğlu, Pertev Nai li Boratav, Vedat Gunyol, Konur Ertop, Suut Kemal Yet kin vb.



Türkeş, Alpaslan Türk subayı ve siyasetçisi (Lefkoşa, Kıbrıs 1917). Harp



Okulu'nu bitiren (1938) Alpaslan Türkeş (asıl adı Hüse yin Feyzullah'tır), yüzbaşı rūtbesindeyken turancılıkla



suçlanarak (1944) yargılandıysa da, aklandı (1945).



Harp Akademisi'ni bitirip (1948), çeşitli görevlerden sonra albaylığa yükselerek (1959). 27 Mayıs harekatını gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi'nde yeraldı. Komite içinde sivil yönetime dönülmesine karşı çıkan gruba



uygarlık ürünlerini mimarlık (Leşgeri Bazar sarayı, Gü



ney kasri) ve süsleme sanatı dallarında verdiler. Özellik le Gazneli Mahmut döneminde, başkent Gazne'de bir



çok önemli yapının yanı sıra, zengin kitaplıklar kapsa yan medreseler kuruldu ve dönemin en ünlü bilim



adamlan medreselerde toplandı. Türk-İslâm uygarlığında önemli yer tutan Selçuklular



döneminde, Anadolu kentleri zenginleşip, büyürken, yeni kentler (Aksaray, Kırşehir, Alaiye, vb.) kuruldu. Ti caret yollarının sıkı denetimi sonucu güvenli yolculuk yapma olanakları doğduğundan, Anadolu'da ticaret



canlandı; yol boylarında büyük kervansaraylar yapıldı; halkın yaşama düzeyi yükseldi. Selçuklular dönemi, bi lim bakımından da parlak bir dönem oldu. Nizamül mülk'ün Bağdat'ta yaptırdığı Nizamiye medresesinin



(1066) yanı sıra, imparatorluk çeşitli medreseler, şifaha neler, vb. mimarlık anıtlarıyla donatıldı: İsfahan Mesci di Cuma'sı (1080), Zevvare camisi (1135); Ardistama Mescidi Cuma'si (1160); Merv'deki Sultan Sencer tür



besi; Konya'daki Alaettin camisi (1155-1220) ve Sahi pata camisi; Afyon'daki Ulu cami; Sivrihisar'daki Ulu



(14'ler) katılıp, önce tutuklandı; sonralHindistan büyü



cami; Ankara'daki Aslanhane ve Ahievren camileri;



kelçiliğiyle Türkiye'den uzaklaştırıldı(Mart 1960). Yurda



Beyşehir'deki Eşrefoğlu camisi; Ayaş'taki Ulu cami;



dönünce (1963) Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne



(CKMP) girip, 1965'te genel başkanlığına getirildi ve milletvekilliğine seçildi. CKMP'nin adını Milliyetçi Ha reket Partisi'ne (MHP) çevirip, arkadaşlarıyla birlikte si kı disiplinli bir örgüte dönüştürdü ve yandaşları tarafın dan "Başbuğ” diye anılmaya başlandı. Türkçülük, ülkü cülük ağırlıklı görüşlerini “Dokuz Işık Doktrini" adı altın da toplayıp, 1980'e kadar art arda milletvekilliğine seçi lerek, Milliyetçi Cephe hükümetlerinde Başbakan yar



dımcılığı ve Devlet bakanlığı(31 Mart 1975-13 Haziran 1977; 1 Ağustos-31 Aralık 1977) yaptı. 12 Eylül'den



sonra tutuklanıp, partisinin üst düzey yöneticileriyle



Niğde'deki Sungurbey camisi; Kayseri, Sivas (Gök



medrese); Tokat, Amasya, Erzurum, Niğde, Konya (Ka ratay medresesi, İnceminareli medrese), Kırşehir (Ca



cabey medresesi), Afyon'da (Çay medresesi) yapılan



medreseler; Kırşehir'deki Melik Gazi kümbeti; Erzu rum'daki Emir Saltuk kümbeti; Kayseri'deki Dö ner kümbet; Niğde'deki Hüdavent Hatun kümbeti; ül



kenin her yanına yayılan hanlar, kervansaraylar, köşk



ler, saraylar. Ayrıca, bu yapılarda gerçekleştirilen süsle



meler ve halıcılık alanında verilen ürünler, zengin bir kültür birikiminin eşsiz örneklerini oluşturdu.



Anadolu Selçuklu devletinin güçsüz düşmesi ve yı



birlikte TCK'nin 149. ve 146. maddelerinden yargıla



kılmasıyla ortaya çıkan Anadolu Beylikleri döneminde



narak, 10 Nisan 1985'te tahliye edilip, 1987'de 11 yıl



de art arda verilen uygarlık ürünleri, Osmanlı devleti



hapis cezasına çarpunldı. 1987'de eski siyasetçilere haklarının geri verilmesinden sonra, MHP'nin devamı olan Milliyetçi Çalışma Partisi'nin genel başkanlığına getirildi. 1991'de Yozgat'tan milletvekilliğine seçildi. Başlıca yapıtları: 1944 Milliyetçilik Olayı(1968); Ye ni Ufuklara Doğru (1972); Temel Görüşler (1977); Do kuz Işık (1975).



Türk Galip: Bk. GALİP PAŞA.



Türk-Hint Imparatorluğu Babur’un Hindistan'da kurduğu devlet. 1526'da kuru



lan Türk-Hint Imparatorluğu(Hint-Türk İmparatorluğu da denir), 1858'de yıkılmıştır. Babur'dan sonraki baş lica hükümdarları Ekber Şah I ve Evrengzib'dir. (Bk. ső



zü geçen hükümdarların maddeleri.)



Türk-İslâm uygarlığı Türklerin, İslam'ı benimsemelerinden sonra Osmanlı Imparatorluğu'nun sonuna kadar geliştirdikleri sanat ve



mimarlık yapıtlarını topluca belirten terim.



döneminde doruk noktasına ulaştı. Osmanlı sanatı, Anadolu'nun öz damgasını vuran Selçuklu sanatının ve onu izleyen Anadolu Beylikleri sanatının birikimlerin



den ve Bizans sanatı örneklerinden güç alarak hızla ge lişti.



İznik'teki Yeşil cami (1378), Bursa'daki Yıldırımba



yezit camisi, Ulu cami, Yeşil cami, Muradiye camisi ve



Yeşil türbe, Edirne'deki Eski cami (1402-1414), Üçşere feli cami (1438-1447) ve Mimar Sinan'ın başyapıtların



dan Selimiye camisi, İstanbuldaki Fatih camisi (1462



1470) ile Mimar Sinan'ın başyapıtlarından Süleymaniye



(1550-1557) ve Şehzade (1543-1548) camileri, Sulta nahmet camisi (1609-1617), Yeni cami (1597-1663),



Sultanahmet çeşmesi (1728), Topkapı sarayı, Beylerbe yi sarayı (1864), Çırağan sarayı (1863-1866), Çinili köşk



(1472), Nuruosmaniye camisi (1748-1755), Laleli ca



misi (1759-1763) gibi yapıtlar, hem mimarlık özellikleri,



hem süslemeleri ve çinileriyle, Osmanlı sanatının eşsiz



örneklerini oluşturdular. Ayrıca, imparatorluğun her yanı medreseler, kervansaraylar, köşkler, kasırlar, ko naklar, hanlar, hamamlarla, donatıldı.



Müslümanlık resim ve heykel sanatına izin vermedi ğinden, Osmanlılarda minyatür önemli bir yer kazandı.



Fatih Sultan Mehmet döneminde temeli atılan Osmanlı



Abdülkerim Satuk Buğra Han döneminde (932-955)



minyatür sanatı, Mahmut III döneminde klasik üslubu



müslümanlığı kabul eden Karahanlılar, özellikle mi



na ulaştı. Klasik Türk minyatürünün düz çizgileri, canlı



Semerkand, Buhara, Ürgenç, Merv ve Tirmiz gibi kent



Avrupa resim sanatının etkisiyle önce yüzeyci anlayış.



kervansaraylar), türbelerle süslediler. Karahanlılarla çağdaş olan Gazneliler de, en önemli



(XV. yy.), Nakkaş Osman (XVI. yy.), Nakkaş Hasan



marlık ve süsleme alanlarında önemli yapıtlar verdiler;



leri, camilerle, kervansaraylarla (Türk mimarlığında ilk



renkleri, öykü anlatmaya dayanan üslubu, XVIII. yy'da,



tan sıyrıldı, sonra da bütünüyle ortadan kalktı. Nigari



(XVII. yy.), Levni (XVIII. yy.) bu sanatın başlıca temsilci



TÜRKİYE



319



leri oldular. (Ayrıca Bk. MINYATÜR.)



Osmanlılarda hat sanatına (güzel yazı) da büyük önem verildi ve 160 dolayında yazı çeşidi geliştirilmişti.



XV. yy'da olgunluk dönemine ulaşan bu sanatın en gü zel ürünleri, camilerdeki yazılar ve Kur'an yazmalarıdır. Türkistan



Ana hatlarıyla Türklerin yaşadıkları Orta Asya toprakla rinin tarihsel adı. Günümüzdeki Kazakistan'ın güney



kesimi, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenis



tan, Doğu Türkistan ve Afgan Türkistanı'nı (Afganis tan'ın kuzey kesimi) içeriyordu.



Türkistan, Doğu: Bk. DOĞU TÜRKİSTAN. Türk-iş Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun kısaltma



si. 31 Temmuz 1952'de çeşitli işçi sendikaları birlikleri



tarafından Ankara'da kurulan Türk-İş, 1961'de ulusla rarası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu'na (ICTFU)



üye oldu. 274 ve 275 sayılı işçi haklarına yönelik yasala rin çıkarılmasından (1961) sonra güçlenip, 1967'ye ka dar Türkiye'deki bütün sendikalı işçilerin temsilciliğini



TÜRKİYE CUMHURİYETI



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 779 452 km².



Başkenti: Ankara (2 559 471 nüf.; 1990 sayımı). TOPLUM YAPISI: Nüfusu (1990 sayımı): 56 473



035; nüfus yoğunluğu: Km²'ye 73 kişi. Nüfus da



ğılımı (1990): Kentlerde % 61,3, kırsal kesimde % 38,7. Yillik nüfus artış hızı (1990): % 2,1. Resmî dili: Türkçe. Başlıca dinler: İslâm.



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990):



Yetişkin nüfusun % 87'si. Hastane yatak sayısı



(1990): 115 000. Hekim sayısı (1990): 55 730. Ortalama ömür (1991): Kadınlarda- 72; erkek



lerde 68. Bebek ölüm oranı (1991): 1 000 canli



yaptı. 1967'de görüş ayrılıkları sonucunda DİSK'in ku rulmasıyla bir ölçüde zayıfladıysa da, 12 Eylül



doğumda 54.



derasyonu olarak, durumunu yeniden güçlendirdi.



başına ulusal gelir: 2 193 dolar. Etkin nüfus da ğılımı (1990): Tanm-% 46,7; devlet memurları



1980'den sonra çalışmaları durdurulmayan işçi konfe



Türkişler Orta Asya'da ili urmağı vadisinde yaşamış Türk boyu. Türk halklarından Onokların Tulu kolu boylarından biri



olan Türkişler (Türgişler de denir), 652-657 arasında



Çinlilerin, 710'dan sonra Göktürklerin egemenliğine girdiler. İki kola (San Türkişler; Kara Türkişler) ayrıldık tan sonra, 717'de Göktürklere karşı topluca ayaklana



rak, bağımsızlıklarını elde ettiler. Çin'e yürüyerek Ho



tin, Kaşgar, Karaşar, Tokmak'ı alıp (719), Çin imparato runu barış istemek zorunda bıraktılar. Kara Türkişler ile Sarı Türkişler arasındaki çekişmeler sonucunda zayıfla yıp, 766'da Karlukların egemenliğini kabul etmek zo runda kaldılar ve öbür Türk boyları içinde eridiler.



Türkiye Topraklarının büyük bölümü Asya'da (Anadolu yarı madası; % 97), küçük bir bölümü (Trakya, % 3) de Av rupa'da ülke. Doğu-batı doğrultusunda uzanan bir dik



dörtgen görünüşünde olan, kuzeybatıda Yunanistan ve Bulgaristan'la doğuda Gürcistan, Ermenistan Cumhuri yeti, Iran'la, güneydoğuda Irak ve Suriye'yle sınırlı olan,



EKONOMI: GSMH (1994): 133 milyar dolar; kişi



ve savunma- % 12,8; sanayi- % 11,5; ticaret % 9,8; yapı sanayisi- 4,1; ulaşım ve haberleş me % 3,8; finans- % 1,9- madencilik- % 0,9;



bayındırlık- % 0,2; geri kalanlar- % 8,3. Dış Ti caret (1990): Dışalım- 22,3 milyar dolar; dış satım- 12,9 milyar dolar. Ticaret yaptığı başlıca



ülkeler: Almanya, ABD, İtalya, İngiltere, Fransa, İran. Para birimi: 1 Türk lirası = 100 kuruş. YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: TBMM. Yönetim bölümlenmesi: 76 il.



ULAŞIM. Karayolları (1991): Toplam 367 608 km. Demiryolları (1991): 8 430 km. Başlıca li manları: 6. Başlıca havaalanlar: 6.



ni kapsar. Başka bir oran, 1 000 m'den yüksek alanların,



Türkiye topraklarının yarısından çoğunu (yüzde 55,5)



oluşturduğunu ortaya koyar. 2000 m'den yüksek alan ların kapladığı yer, toplam yüzölçümün % 10'unu aşar,



Türkiye yalnızca yüksek bir ülke olmakla kalmayıp, yüzey şekilleri de çeşitli bir ülkedir: Çoğu birbirine pa ralel sıralar halinde uzanan dağlar, tek başına, ya da bir



çizgi boyunca dizili sönmüş volkanlar, üstleri volkan



kuzeyde Karadeniz'e, batıda Ege denizine, güneyde



lavlarıyla ya da eskigöllerin bırakığıtortullarla kaplı, va dilerle yarılmış yayla düzlükleri, vadiler boyunca ya da irmak ağızlarında genişleyen tabanı alüvyonlu ovalar



YÜZEYŞEKİLLERI, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR Yüzeyşekilleri bakımından Türkiye'nin dikkati çeken ilk özelliği, yüksek bir ülke olmasıdır. Türkiye topraklarının



görülür. Ama, bu çeşitliliğe karşın, yüzeyşekilleri, ana



Akdeniz'e açılan Türkiye'nin sınırlarının uzunluğu 2 753 km, deniz kıyılarının uzunluğu 8 333 km'dir.



ortalama yükseltisi 1 130 m kadardır. Avrupa'nın orta



lama yükseltisi 330 m olduğuna göre, Türkiye'nin yük



kez fazladır ve Asya'nınkini seltisi, bu kıtanınkinden 3,5 (1 050 m) bile aşmaktadır.



çizgileriyle, belirli bir düzene uyarlar:



a) Ülkenin başlıca dag sıralanı, Türkiye'yi oluşturan



dörtgenin kuzey ve güney kenarları boyunca (yani ge nel olarak doğu-batı doğrultusunda) uzanan geniş yay lar çizerler (kuzeyde Kuzey Anadolu dağları, güneyde Toroslar);



250 m arasındaki alçak alanlar, Türkiye'nin ancak %



b) bu kenar daglar, ülkenin orta kesimlerinde (iç Anadolu) geniş yüksek düzlüklerle birbirinden ayrılır



10'u kadar bir yer kaplarlar. Buna karşılık, 500-1 500 m



c) kuzey ve güney kenar dagları, ülkenin dogusuna



Doğu Avrupa ülkelerinin tersine, deniz düzeyi ile



arasındaki alanlar, toplam yüzölçümün 3/5'üne yakını



lar;



320 TÜRKİYE



A



D



FOTOTE AL



b.io.



10



6.The lar



AN



21.11



li



1



UC



4183



Ankara ve İstanbul'un iklim



នា 11



9



05



çizelgelerinde, kırmızı dikdörtgenlerle aylık sıcaklık



75



ortalamaları, mavi dikdörtgenlerle de



20



aylık yağış ortalamaları verilmiştir. Anadolu yaylasında yeralan Ankara, bozkır tipi sert kara ikliminin etkisindedir. Marmara denizi



0



S



u



N



u



‫ת‬ La



15



53



10



0



kıyısındaki İstanbul'da, Karadeniz



bölgesi iklimi ile Akdeniz iklimi arasında geçiş özelliği taşıyan bir



F



S



M



N Μ



Η Τ ΑΕΕ Κ Α



19



iklim çeşidi egemendir. Istanbul



Ankara



doğru birbirine yaklaşır ve sıkışırlar; bu yüzden, Doğu



Anadolu'da daha yüksek ve daha dağlık bir görünüm ortaya çıkar;



d) kuzey ve güney kenar dağlarının batı doğrultusun daki uzantıları da birbirine yaklaşır gibi görünürlerse de,



bunlarda, Doğu Anadolu'daki dağların yüksekliği ve



sürekliliği görülmez: “İçbatı Anadolu eşiği" adı verilen



bu eşiğin daha ötesinde, yerey, Ege ve Marmara deniz lerine doğru iner; bu kesimde kıyıya paralel dağ sıraları



görülmez: Ege ve Marmara bölgelerinde yüzey şekille rinin temel özelliği, bu bölgelerin doğu-batı doğrultulu



nüyle kurak geçmesiyle, buna karşılık kışların ilık olması



ve yağışlı geçmesiyle nitelenir. Adını aldığı deniz kıyıla rinda egemen olduğu gibi, Anadolu'nun batı yüzünde de (Ege ve Marmara bölgeleri) etkilidir (yalnız, bu ke



simlerde kışlar biraz daha soğuk geçer).



Her mevsimi yağışlı orta kuşak iklimi, Karadeniz kıyı



larını etkiler; yazlar pek sıcak geçmediği gibi, kışlar da soğuk olmaz. Doğu Karadeniz kıyılarında, kuzey rüz garlarını önleyen Kafkas dağlarının siper etkisiyle, kışlar



daha ılık geçer.



Bozkır (step) ya da sert kara iklimi, Türkiye'nin bütün



çukur alanlarla yayılmış olmasıdır; e) ülkede, orta kesimdeki İç Anadolu düzlüklerinden başka, Toros dağlarının doğu uzantısı dışındaki Güney



iç kesimlerinde egemendir; yazlar sıcak, kışlar çok so



doğu Anadolu düzlūkleri, kuzeybatıda çanak biçimli



Anadolu'da birbirinden çok az farklı değişiklikler göste



Trakya, çoğu ırmak ağızlarında ve başlıca vadiler bo yunda yeralan alüvyonlu ovalar (Adana ovası gibi) yera lir.



Iklim.Türkiye, orta iklim kuşağı içinde bulunmakla bir



likte, ülkenin deniz düzeyineoranla yüksekliği, kıyıya



paralel dağ sıralarının bulunması, denize yakınlık-uzak lik gibi nedenlerin katılmasıyla, iklimde önemli değişik likler gözlenir. Bununla birlikte, birbirine benzeyen ik lim tipleri bir araya toplanarak, üç ana iklim tipine ayrı labilir: Akdeniz iklimi; her mevsim yağışlı orta kuşak ik limi; bozkır (step) iklimi.



Akdeniz iklimi, yazların sıcak ve aşağı yukarı bütü



ğuk geçer; yağışlar az, çok yerde yaz mevsimi kuraktır.



Bu iklim İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu rir.



Bitki örtüsü. Türkiye'de ormanlar daha çok Karadeniz



Bölgesi'nde yaygındır.Her mevsimin yağışlı geçmesinin



ormanların gelişmesine uygun koşullar hazırladığı bu



bölgede, kıyı dağlarının denize bakan yamaçları gūror



manlarla örtülüdür. Deniz düzeyinden başlayan or



manlar, dağların yamaçlarında 2 000 m yüksekliğe ka dar çıkar, daha yükseklerde yerlerini dağ otlaklarına bi rakırlar. Deniz düzeyinden 1 000-1 200 m'ye kadar kı



şın yapraklarını döken ağaçlar (meşe, gürgen, kestane,



Ihlamur), yükseklerdeyse iğne yapraklı ağaçlar (çam çeşitleri, köknar, ladin)ağır basar. Karadeniz ormanları



TÜRKİYE



nin devamı, Marmara Bölgesi'ndeki dağlarda da görü



lür.Ege Bölgesi'ndekidağlarda ve Toroslar'da da orman



bulunmakla birlikte, belirli bir yüksekliğe kradar çıkan maki katından sonra başlarlar.



Toros dağlarındaki ormanlarda en çok kızılçam, ka raçam,Isedir gibi ağaçlara rastlanır. İç Anadolu,kurak lok yüzünden ormansız gibidir. Orman ancak yüksek dağ yamaçlarında, küçük lekeler halinde kalmıştır. Gü neydoğu Anadolu Bölgesi'nde de aynı durum gözlenir. Doğu Anadolu'da orman, yok denecek kadar azdır. Bu



yüzden, Türkiye'nin büyük bir bölümünü bozkır görü



321



da oldukça farklılık gösterir. Ülkedeki göllerin sayısı



200'ü, yüzölçümleri toplamı 9 000 km²'yi bulur. Bütün bu göllerin kapladığı alanın yarısından çoğunu (% 65) yalnızca 4 büyük göl kaplar: Van, Tuz, Beyşehir ve Egir



dir gölleri. Bunları İznik gölü, Acıgöl, Ulubat gölü, Man



yas gölü ve Burdur gölü izler. Büyük sayılabilecek bu göllere karşılık, yüzölçümleri 5 km?'den küçük olan göllerin sayısı 100'ü geçer. Bunların bazıları son derece küçüktūr: Uludağ, Doğu Karadeniz dağları ve Hakkâri dağlarındaki buzul gölleri gibi.



Türkiye'deki göllerin derinlikleri de birbirinden fark



nüşlü alanları kaplar. Bozkır görünüşlü kesimin bitki ör



lıdır. En derin olanları Van, Çıldır, Burdur, Hazar, Iznik



tüsü, otlardan, dikenlerden ve küçük çalılardan oluşur.



ve Sapanca gölleridir. Derinliği en az olan gölümüz Tuz (Koçhisar) gölüdür. Akşehir, Ulubat, Manyas gölleri de



İlkbahar başlangıcında yeşil renkliolan bozkır görünüş lü alanlar, kısa bir süre sonra yeşilliklerini yitirip sararır



pek derin değildir.



ve bütün bir yaz boyunca öyle kalırlar. Bu alanlar özel likle İç Anadolu düzlüklerinde, Güneydoğu Anado



dışarı akışları olup olmamasıdır. Tuz gölü, Van gölü,



Türkiye göllerini birbirinden ayıran bir başka özellik,



lu'da, Doğu Anadolu'nun çukur ovalarında yaygındır.



Burdur gölü ve Acıgöl gibi göller, dışarı akışı olmayan



Yeşilliğini kısa sürede yitiren bozkır bitkilerine karşı lik, Kars-Ardahan yaylasında, yeşilliğini yaz sonuna ka dar koruyan önemli bir yeşil çayır alanı yeralır. Akarsular. Türkiye'nin akarsu ağı sıktır. Bu akarsular çe



kapalı havzalar durumundadır. Buna karşılık, Güney



şitli havzalara yönelirler: Önem sırasıyla Karadeniz havzası, Basra Körfezi havzası, Akdeniz havzası, Ege havzası, Marmara havzası, Hazar havzası, kapalı hav zalar.



Akarsularımızın rejimleri (yataklarından geçen su



Marmara göllerinde olduğu gibi, Türkiye göllerinin ço ğunun bir ayakla dışanı akıntısı vardır. Dışan akışı olan göllerin suları tatlı, akıştan yoksun olanlann sularıysa tuzlu ya da acıdır.(Ayrıca Bk. AKDENİZ BÖLGESİ; DO GU ANADOLU BÖLGESİ; EGE BÖLGESİ;GÜNEYDO



ĞU ANADOLU BÖLGESİ; İÇ ANADOLU BÖLGESİ; KARADENİZ BÖLGESİ; MARMARA BÖLGESİ.) TOPLUM YAPISI



miktarının bir yıl süresince gösterdiği değişiklik), genel



1990'da yapılan son nüfus sayımına göre, Türkiye sınır



likle düzensizdir . Yaz mevsimi Türkiye'nin hemen her yerinde, akarsuların en yoksul olduğu mevsimdir. Ay larca süren bu yoksullaşma döneminde, bazı akarsular bütünüyle kurur, ancak suyu bol kaynaklarla beslenir



ları içinde 56 473 035 kişi yaşamakta, km?'ye 73 kişi düşmektedir. Bu nüfusun çok büyük bölümū mūslū



lerse, yataklarında çok su bulunabilir. Sonbahar yağ



EKONOMI Tanım. Sanayi ve hizmetler kesimlerinin de hızla geliş



murlarının başlaması ve buharlaşmanın azalmasıyla,



mandır ve tümü Türkçe konuşur. İlköğretim zorunludur ve okuma yazma bilenlerin oranı % 90'a yaklaşmıştır.



akarsu düzeylerinde yükselme belirir. Bu yükselme, ki yı bölgelerinde kış mevsiminde de sürer; yalnızca Do ğu Anadolu'da ve İç Anadolu'nun doğu kesiminde, kış yağışları kar biçiminde düştüğü için, bu mevsimde



mesine karşın iktisadın temelini hâlâ tanımın oluşturdu



akarsularda yeniden alçalma görülür. İlkbaharda, ülke nin her yanında hem yağışların sürmesi, hem buharlaş



manlarla kaplıdır; hiç ürün alınmayan yerlerse toplam



manın henüz artmamış olması, hem de karlarin erimesi nedeniyle, akarsu düzeyleri yüksektir. İlkbahar kabar



maları ülkenin batısında ve güneyinde daha erken baş



lar ve daha çabuk sona erer. Doğuya doğruysa daha



geç başlar ve daha uzun sürer (baharın geç gelmesi ve yüksek yamaçlarda karların erimesindeki gecikme ne



deniyle). Karadeniz Bölgesi'nde her mevsimin yağışlı geçmesi, bölgedeki akarsuların rejimini düzenli kılma ya yetmez. Çünkü, çoğunun yatakları eğimli, tümünün geçtiği arazi de dağlık olduğu için, bütün bu akarsular,



yağışlar sırasında şiddetle kabarır, yağışın kesilmesin



den kısa süre sonra yoksullaşır. Bu yüzden, düzeylerin de sık sık yükselme ve alçalmalar görülür. Göller. Türkiye'nin göllerinin yüzölçümüne dağılışın



da, büyük bir eşitsizlik gözlenir. Bazı bölgelerde çok sa yıda göl bulunmasına karşılık, bazı bölgeler göl bakı



mindan oldukça yoksuldur. Sözgelimi, Trakya'da kıyı boyunda yalnız birkaç kıyı set gölü vardır: Karadeniz Bölgesi'nin çok büyük bir kesiminde göle rastlanmaz;



Güneydoğu Anadolu, gölsüz bir bölge gibidir.Bunakar



şılık Marmara Bölgesi'nin doğu ve güney kesimleri, iç Anadolu, Doğu Anadolu, özellikle de Akdeniz Bölge si'nde “Göller yöresi" adı verilen yöre, göllerin küme lenmiş olarak görüldüğü alanlardır. Bazı kesimlerde,



ğu Türkiye'de, toplam yüzölçümün yaklaşık % 23 ka



dari ekili-dikili alanlarla, % 11 kadari nadasa bırakılan topraklarla, % 35 kadarı çayır ve otlaklarla, % 1,4'ü or



yüzölçümün % 17 kadarını kaplar. Başlıca tarım ürün



leri arasında tahıllar, özellikle de buğday (tahıllara ayn lan 13,5 milyon hektar kadar alanın 9 milyonunda bug



day yetiştirilir), arpa ve darı, sanayi bitkileri (başlıcaları pamuk, şekerpancar, tütün), yağ çıkarılan bitkiler (ay çiçeği, haşhaş, soya, susam, yerfıstığı), yumrulu bitkiler



(patates, kurusoğan ve sarmısak, pancar), çay, çeşitli meyve ve sebze, zeytin, vb. sayılabilir. Türkiye'de ta



nim büyük ölçüde çeşitlenmiş olmakla birlikte belirli



ürünlerin belirli bölgelere göre ağırlık taşıdıkları gözle



nir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye, sekiz tarım bölgesi ne ayrılabilir: Karadeniz kıyısı tarım bölgesi (çay, fındık, tütün, mısır); Akdeniz ve Ege kıyıları tarım bölgesi (pa muk, turunçgiller, zeytin, incir, çekirdeksiz üzüm, tü tün, susam, çeşitli meyve ve sebzeler); Marmara tarım



bölgesi (zeytin, tütün, üzüm, sebze ve meyve, ayçiçe gi); Karadeniz ardı tarım bölgesi (çavdar, buğday, pi rinç, meyve ve sebze); İç Anadolu tarım bölgesi (özel



likle buğday, arpa, meyve, üzüm);iç bölgeler ve çevre



si tarım bölgesi (tahıllar; sulanabilen yerlerde sebze ve



meyve); Erzurum-Kars tarım bölges; (az miktarda arpa, buğday, patates); Doğu Anadolu ve dağlık kesimler ta rim bölgesi (buğday, arpa, az miktarda meyve ve seb ze).



Söz konusu bölgeler tarım ürünleri bakımından in



haritada görülmedikleri halde çok sayıda göl bulundu ğu, yer adlarının gözden geçirilmesiyle anlaşılır: Bingöl



celendiğinde, bütün bölgelerde en geniş ve önemli yeri



dağları; Yedigöller; vb.



nir. 1991 verileriyle yaklaşık 19,5 milyon hektarlık alan



Türkiye'nin gölleri, büyüklük ve derinlik bakımından



tahılların, tahıllar arasında da buğdayın tuttuğu gözle



da yetiştirilen yaklaşık 20 milyon ton dolayında bugda



322



TÜRKİYE Türkiye'nin başkenti ve ikinci



büyük kenti Ankara'dan



görünüş..



yın büyük bölümü ülkede tüketilmektedir. Buğdaydan sonra en çok yetiştirilen tahıl olan, soğuğa ve sıcağa da



ha dayanıklı olduğundan dağlık yerlerde yetiştirilebilen arpanın yetişmesine elverişli olmayan yerlerde de çav dar ekilmektedir.



Tarımda ikinci büyük etkinlik olan hayvancılık geniş yaylaları ve dağ otlaklarıyla elverişli bir alan bulduğu Türkiye'de, hem beslenmede (et, süt, yağ, peynir, yo



gur, yumurta), hem de sanayi hammaddesi olarak



(yünlü dokuma, deri ve kösele yapımı) son yıllarda önemli rol oynamakta, yılda elde edilen et 500 000 to



nu, süt 10 milyon tonu, yumurta 7,5 milyarı, yapağı ve



(110 000 ton dolayında), tuz (1 300 000 ton dolayında) sayılabilir. Enerji kaynaklar. Türkiye'nin enerji kaynakları çeşitli ve oldukça boldur. Bunların başlıcaları arasında potansi



yeli son derece zengin olan su gücü, maden kömürü ve



linyit, petrol ve doğal gaz sayılabilir. Ayrıca yakın dö nemde jeotermal enerji, atom enerjisi ve güneş enerjisi



kaynaklarının değerlendirilmesi için çalışmalar yapıl maktadır.



Su gücü bitmek tükenmek bilmez zengin bir kaynak oluşturmakla birlikte, henüz % 10 oranında yararlanıla bilmektedir; ama GAP (projenin bir bölümünü oluştu



tiſtik 50 000 tonu bulmaktadır. Türkiye, 70 milyon ba şa yaklaşan hayvan sayısıyla (koyun, keçi, tiftik keçisi, kılkeçisi, sığır, manda, at, eşek, katır, deve) dünyada dokuzuncu, Avrupa'da Rusya hesaba katılmazsa birin



ran Atatürk barajı ve Urfa tüneli 1994-1995'te hizmete girmiştir), vb. büyük kapsamlı çalışmaların yakın dö



miktarları göz önünde tutulduğunda, hayvancılıkta uy



ile Akdeniz ülkeleri arasında birinci sırada yeralan Tur



ci sırada yeralmaktadır. Ne var ki, yukarda verilen ürün



gulanan yöntemlerin yetersizliğinden dolayı, verimin



oldukça düşük olduğu görülmektedir. Ormancılık, ba lıkçılık, arıcılık, ipekböcekçiliği, tavukçuluk gibi alanlar



da da, ülkenin üretim potansiyeli oldukça yüksek ol



masına karşın, elde edilen ürünlerin miktarı henüz yüksek değildir.



Yeraltı gelir kaynakları. Türkiye, her bölgesinde çeşitli



madenler bulunan ve bazı madenler bakımından zen



gin bir ülkedir. Ama zengin ve işletmeye elverişli ma



nemde tamamlanmasıyla, bu oranın önemli ölçüde



yükselmesi beklenmekiedir. Maden kömürü, açısından Yakındoğu ve Ortadoğu



kiye'de, başlıca üretim alanı, “Zonguldak Kömür Hav zası" da denen Kuzeybatı Anadolu Havzasıdır. 32 000



km'yi aşan bir alana yayılan bu havzada, toplam kalın



ligi 70 m kadar olan 50 kömür tabakası bulunduğu anla şılmış, rezervinin 1 milyar tonu aştığı hesaplanmıştır;



yıllık üretim 30 milyon ton dolayındadır. Ülkenin çeşitli



bölgelerinde bulunan, ama özellikle Kütahya, Manisa, Amasya, Birecik, Ege, Erzurum ve Elbistan'da (rezervi 3



milyar ton) işletilen linyitin, yıllık toplam üretimi 20 mil



denlerin tümü henüz yeterince işletilmemektedir. İkti



yon tonu aşmıştır. Ülkede petrol bulunduğu ve yer yer



başlıcaları arasında yeralan demir, yılda 5 milyon ton



araştırmalarla anlaşılmış ve Raman dağı antiklinali üs tünde yapılan 1 050 m derine inen ilk sondajla petrol yataklarına ulaşılmış (daha sonra bu bölgede Garzan



sadi açıdan bakıldığında yeraltı gelir kaynaklarımızın



kadar (filiz olarak) üretilmekte, yıkanmış ve ayıklanmış



demir üretimiyse 91 000 tonu aşmakla (rezervlerin 800



milyon tonu aştığı hesaplanmıştır), bakırūretimi yılda 4 milyon tonu bulmakta, Türkiye'nin dünyada en zengin ülkeler arasında yeraldığı kromun üretimi 1 milyon tonu aşmakta, boksitte üretim 700 000-800 000 ton arasında değişmekte, borda ise 2 milyon tona yak



laşmaktadır. İşletilen öbür madenler arasında boraks (35 000 ton dolayında), kurşun (2 500 ton dolayında fi liz), cıva (8 000 ton dolayında filiz), manganez (7 500 ton dolayında filiz), volfram (4 000 ton dolayında), anti mon (36 000 ton dolayında filiz), amyant (23 000 ton



dolayında), zımparataşı (35 000 ton dolayında), barit



zengin yataklar oluşturduğu son 50 yıl içinde yapılan



petrol yataklarına varılmıştır), 1954'te çıkarılan bir ya sayla petrol araştırmaları hızlandırılarak ülke 9 petrol



araştırma bölgesine ayrılmış, petrol yataklarının özellik



le Güneydoğu Anadolu bölgesinde yoğun olduğu anla şılmıştır. Günümüzde Raman, Garzan, Adıyaman (Kâh ta), vb. işletme alanlarında yıllık üretim 4 milyon tona yaklaşmıştır. Aynı biçimde ülkenin çeşitli yerlerinde do gal gaz da bulunduğu anlaşılmış, özellikle Trakya böl



gesindeki (Kırklareli) rezervin 400 milyon m' olduğu



hesaplanmış, üretimin (yılda 1 milyon m' dolayında) ar



tırılması için çalışmalara girişilmiştir.



TÜRKİYE Sanayi. Cumhuriyetten önce birkaç dokuma fabrikası, zeytin yağı, çırçır ve sigara fabrikası dışında büyük ve modern sanayi kuruluşu ve halı dışında yurt dışına sali lacak malı bulunmayan, aşağı yukarı bütün işlenmiş ürünlerin yurt dışından getirilmesi gereken Türkiye'de,



323



tanbul, İzmir, Ankara'da toplanmıştır.



Son otuz yıl içinde büyük bir gelişme gösteren doku



ma, deri ve giyim sanayisinde, gerek devletin, gerek



özel kesimin büyük pamuklu dokuma fabrikalan Istan bul, Adana, Kayseri, Nazilli, Malatya, Konya Ereğlisi, Er



cumhuriyetin daha ilk yıllarında Kayseri'de "Tayyare



zincan, Denizli, Tarsus, Antalya, Aydın, Manisa, Izmir,



Kayseri'de ve Konya Ereğlisi'nde büyük dokuma fabri



(ünlü battaniyeler) toplanmıştır; ayrıca, gerek eltezgan larında, gerek yeni kurulan halı fabrikalarında halıcılık



Tamir Fabrikası"nın, Kırıkkale'de askeri silah ve cepha ne fabrikalarının, Karabük'te demir-çelik fabrikasının, kalarının Alpullu, Uşak, Turhal, Eskişehir'de şeker fabri kalarının kurulmasıyla başlatılan sanayileşme çabası,



art arda yürürlüğe konan beş yıllık planlarla hızlandırıl mış ve dokuma, şeker, çimento, maden, kâğıt sanayile rinin temelleri atılmış, çabaları gün geçtikçe yoğunlaştı



rılarak, sanayi bir yandan geliştirilirken, bir yandan da



çeşitlenmiştir. Günümüzde Türkiye'deki sanayi kuru



luşları 8 ana dalda toplanabilir: Besin sanayisi; sigara ve



Karaman'da, yünlü dokuma ve yün ipliği fabrikaları, Hereke, İstanbul, Bursa, Kayseri (Bünyan) ve Siirt'te



(Isparta, Uşak, Gördes, Demirci, Kula, Bünyan, Kayseri, Konya, Sivas, Ladik) büyük bir atılım yapmış, Gemlik, Bursa ve İstanbul'da ipekli kumaş dokumacılığı, özel likle İstanbul'da deri sanayisi gelişmiştir.



Gene son otuz yıldır büyük bir atılım yapan maden cilik sanayisinde, ülkenin çeşitli yerlerinde çeşitli ma den dallarında çalışan sanayi tesisleri kurulmuş, dev de



içki sanayisi; dokuma, deri ve giyim sanayisi; maden sa



mir-çelik fabrikalarının (Kırıkkale, Karabük, Karadeniz



sanayisi; çimento, cam, seramik sanayisi.



motorlarından buzdolabına, sut makinesinden dikiş



nayisi; makine yapımı; kimya sanayisi; orman ürünleri



Ereğlisi, İskenderun) yanı sıra, birçok kentimizde su



Tarım ürünlerinin işlenmesine dayalı besin sanayi



inakinelerine, matkaplardan preslere, düdüklü tence



sinde, başlıca sanayi tesisleri arasında çeşitli illerimize dağıtılmış un ve makarna fabrikaları, konserve (meyve, sebze ve meyvesuyu) fabrikaları, çok sayıda yag fabri kası (margarin, zeytinyağı, rafine ayçiçeği ve rafine pa



reden her çeşit mutfak eşyasına kadar üretim yapan bir çok fabrika, gemi yapım tesisleri, Devlet Demiryollan fabrikaları, kara taşıtları fabrikalan, silah ve cephane



fabrikaları, tarım araç-gereçleri yapan fabrikalar, vb.



muk yağları), özellikle bol miktarda süt elde edilen yer



hizmete girmiştir.



lerde (Kuzeydoğu Anadolu'da Kars, Trabzon, vb.; Gü neydoğu Anadolu'da Diyarbakır, Şanlıurfa; vb.; Mar



minda, özellikle otomotiv sanayisi dalında büyük bir



Maden sanayisiyle yakından ilişkili olan makine yapı



mara Bölgesi'nde (İstanbul, Bursa, vb.) toplanmış süt,



gelişme gözlenmiş, Man, Otoyol, Otomarsan, Tofaş, Oyak-Renault, Otosan, BMC Sanayi ve Ticaret, TOE



kesimlerine dağılmış 21 şeker fabrikası, vb. sayılabilir.



(Türk Oto Endüstrisi) gibi fabrikalar kurulurken, yan sa nayi tesisleri de hızla gelişmiştir. Söz konusu tesislerin



İstanbul, İzmir, Samsun, Adana, Malatya, Bitlis, To



toplandığı başlıca iller arasında İstanbul, Ankara, Koca



süttozu, yağ, peynir, yoğurt fabrikaları ülkenin, çeşitli Tütün ve içki sanayisinde sigara fabrikaları özellikle



kat'ta, şarap, çeşitli içki ve bira fabrikaları özellikle is



eli, Bursa, Eskişehir, Gaziantep sayılabilir.



.



IN



Türkiye'nin en



büyük kenti



Istanbul'dan görünus.



324



TÜRKİYE



Izmit'te klor ve sudkostik fabrikalarının, Karabük'te



özel denizcilik şirketlerinin çabasıyla deniz ticaret filo



asit sülfürik, amonyum sülfat tesislerinin kurulmasıyla



malzemeleri yurt dışından getirilmektedir) büyük bir



sunun büyütülmesi için önemli çalışmalara girişilmiştir. Türkiye'nin en büyük ölçüde iş yapan dışsatım ve dışa lim limanı İstanbul, çok işlek bir deniz yolu olan Bo gaz'da (Karadeniz kıyısı ülkelerini Akdeniz ülkelerine



atılım yapmış, bu arada yerli boya sanayisinde önemli



bağlar) bulunmasından yararlanarak hızla gelişmiş ve



gelişmeye başlayan kimya sanayisi, yakın dönemde İs



tanbul çevresinde kurulan birçok ilaç fabrikasıyla (ana



bir gelişme gerçekleştirilerek, üretimin bir bölümü yurt



yılda limandan çıkan gemi sayısı 1 500'ü aşmıştır. İstan



dışına satılmaya başlanmıştır. Yarımca'da (Izmit) kuru



bul'dan sonra ikinci sıradaki İzmir, Türkiye'nin en bü



lan Pet-Kim tesislerinde de sudkostik, sivi gaz, fuel-oil



yük dışsatım limanıdır. Bu iki büyük limanı Samsun,



ve benzin, vb. 20 çeşit ürün elde edilmektedir.



Ormanlardan elde edilen ürünlerin işlenmesine da yanan orman ürünleri sanayisi, ormanlık bölgelerde



toplanmış olan Ayancık, Kastamonu, Bartın, Bolu, Ada pazarı, Bozüyük, Ardeşen, Akkuş, Bafra, Borçka, Cide,



Trabzon, İstanbul, Mersin (Türkiye'nin en büyük ve modern limanlarındadır), özellikle bir turizm limanı olan Antalya, vb. limanlar izlemektedir.



Türkiye'de hava ulaşımı Devlet Hava Yolları İşletme



ce kereste fabrikalarıyla ve İzmit, Çaycuma (Zongul



Devrek, Dursunbey, Düzce, Eskipazar, Ulupınar, Yeni



si ile küçük özel havacılık şirketleri tarafından sağlan makta, birçok kent arasında uçak seferleri yapılarak yolcu ve yük taşınmaktadır. 1992 verileriyle THY'nin



dak), Aksu (Giresun), Dalaman (Muğla), Balıkesir kağıt



uçak sayısı 40'ı, özel şirketlerin uçak sayısı 46'yı bul



fabrikalarıyla (yılda toplam 500 000 tona yakın üretim) temsil edilmektedir.



Çimento, cam, seramik sanayileri, yurdun hemen



muştur. Başlıca havalimanlarımızdan Atatürk Havali



manı'na (İstanbul) inis-kalkış yapan uçak sayısı günde



her bölgesindeki (özellikle İstanbul, Tarsus ve Bar



100-250 arasında değişmekte, pistine 330 ton ağırlığın daki dev Boeing uçakları bile kolayca inip kalkabilmek



tin'da) çimento fabrikalarıyla, porselen fabrikaları ve



tedir. Esenboga (Ankara), Çiğli (İzmir), Dalaman, Antal



seramik fabrikalarıyla (İstanbul, Çanakkale, Kütahya, Bozöyük) ve İstanbul (Paşabahçe, Çayırova), Trakya,



Sinop ve Kırklareli'deki şişe ve cam fabrikalarıyla hızla gelişmektedir. Ulaşım. Türkiye'de ulaşım karayoluyla, demiryoluyla,



havayoluyla ve denizyoluyla sağlanmaktadır. Sürekli yürütülen karayolu çalışmalarıyla, bütün deniz kıyıları boyunca kıyı boyu ve kıyı yakını karayolları yapılmış, iç



bölgeler düzgün karayollarıyla denizlere ve limanlara bağlanmıştır. Coğrafi koşulların gerektirdiği biçimde or taya çıkan işlek karayolu kavşaklarının başlıcası, 8 yöne uzanan yolların birleşme noktasındaki Ankara'dır; yol



ya havaalanları da gerek iç, gerek uluslararası düzeye hizmet vermekte, onları Adana, Erzurum, vb. havaa lanları izlemektedir.



Dış ticaret. Cumhuriyetin ilk yıllarından 1929'a kadar Türkiye, iktisat siyasetine uygun bir dış ticaret siyaseti



uygulamakta güçlük çekmiş, koruyucu önlemlere baş



vuramamış, gümrük tarifelerini kısıtlayıcı hükmün yū rürlükten kalkmasıyla 1929'da ilk bağımsız gümrük tari



fesi uygulanmaya başlanmıştır. 1933-1934'te ithalata



uygulanan kontenjan sistemine bir de kliring (ödeşme) ve takas (karşılıklı mal değiştirme) eklenince, dış ticaret



dengesinde olumlu bir durum gözlenmişse de, toptan



ların birkaç yöne uzandığı kavşak noktalarının başlıca ları arasındaysa Eskişehir, Konya, Afyon, Bursa, Balike sir, Manisa, Isparta, Nevşehir, Kayseri, Kastamonu, ço



ticaret hacmi küçülmüştür.



rum, Kahramanmaraş, Malatya, Gaziantep, Elazığ, Er



gidilmiş, dış pazarlara gönderilen mal miktarı az oldu



zurum, vb. sayılabilir. Bu arada ülkenin Asya ve Avrupa



1939-1949 arasındaki on yıllık dönemde dış ticarete



konulan yasaklar ve sınırlamalarla kesin bir korumaya gundan, dışalımda da bazı güçlüklerle karşılaşılmıştır.



parçaları, Istanbul Boğazı üstünde kurulan, Avrupa'nın en büyük köprüleri olan Boğaz köprüsü (1973'te hiz mete açılmıştır) ve Fatih Sultan Mehmet köprüsüyle



bestliğe yönelinmiş, ama yurt içi tüketiminin karşılana



(1988'de hizmete açılmıştır) birbirine bağlanmıştır; ay rica Istanbul ve Ankara'da metro çalışmaları başlatıl



Türk parasının değeri devalüe edilmiş, gümrük tarife



mış, Istanbul boğazının iki yakasını deniz altından bir leştirecek bir tünelin yapım görüşmeleri de yürütül mektedir.



Bütün bölgeleri demiryollarıyla birleştirilmiş bir ülke



olan Türkiye'de, demiryollarının toplam uzunluğu 8 500 km'ye yaklaşmıştır. Demiryollarının başlıca hatları arasında, Edirne'den Kars'a ve doğu sınırımıza uzanan



(Eskişehir-Ankara-Sivas-Erzurum üstünden) hat, Iz



mir'den Afyon'a, Konya'dan Adana'ya, Kahramanma



raş, Malatya, Elazığ, Tatvan, Van üstünden Türk-İran sı



nirina uzanan demiryolu hattı, Karadeniz kıyılarını Ak



deniz'e bağlayan Zonguldak-Çankırı-Kayseri-Niğde



Adana demiryolu hattı ve Samsun-Sivas-Malatya Adana demiryolu hattı, Elazığ yakınından ayrılarak Di



yarbakır üstünden Kurtalan'a uzanan demiryolu hattı



ve Kahramanmaraş yakınındaki Narlı'dan ayrılarak Ga



ziantep üstünden Karkamış'a uzanan ve Fevzipaşa-Ha



lep-Nusaybin hattına bağlanan demiryolu hattı sayılabi



lir. Bu hatlar üstündeki başlıca kavşak yerleri Eskişehir,



Afyon, Balikesir, Manisa, Ankara'nın doğusu (Irmak is



tasyonu), Kayseri, Sivas, Malatya, Elazığ (Yolçatı istas yonu), Ulukışla ve Fevzipaşa'dır. Türkiye'de denizyolu ulaşımı Devlet Denizyolları ta rafından üstlenilmiş, bu arada Denizcilik Bankası'nın ve



1946'dan başlanarak dış ticarette yavaş yavaş ser



bilmesi için bazı ürünlerin dışsatımı gene de kısıtlanmış, sinde resimler yükseltilmiş, sanayinin korunmasını sağ



layan bütün bu önlemler, 1947'den başlayarak dış tica ret bilançosunun açık vermesine yol açmıştır.



1950'den sonra dış ticaretrejiminde yeni kararlar alı



narak, Türkiye liberasyon (serbest bırakılma) sistemine girmiş, dışalım yüzde 65 oranında serbest bırakılmış,



dış ticaret açığı gün geçtikçe büyümüş ve 1953'te libe rasyona son vermek zorunda kalınmıştır.



1963-1980 arasındaki dönemde Türkiye'nin iktisadi



ve ticari durumu planlı kalkınma hedeflerine göre dü zenlenmiş, 1970'ię alınan ve Türk parasının değerini yüzde 66 oranında düşüren kararın önemli etkileri ol



muş, dışsatım ve dışalımda artış görülürken, işçilerimi zin dış ülkelerden gönderdiği dövizlerin buna eklen mesiyle altın ve döviz yedekleri artış göstermiştir. 1980'den sonra dışsatım ve dışsatımda yapılan köklü



değişikliklerle ve girişilen yeni pazarlar bulma çabasıy la, dışsatım önemli ölçüde artmaya başlamıştır. Turizm. Her yönüyle bir turizm ülkesi olan Türkiye'de turizm, var olan potansiyelin gün geçtikçe daha akılcı



biçimde değerlendirilmesi ve alt yapıya yapılan yatırım



ların sürekli artırılması sayesinde gün geçtikçe gelişme



ketedir. Söz konusu potansiyel temelde iki dogal başlık alunda toplanabilir: Doğal zenginlikler, tarihsel zengin likler



TÜRKİYE, TARİH Doğal zenginlikler açısından ele alındığında Türki



ye'de güneşli kıyılar ve kumsalların çok bol olduğu göz lenir. Akdeniz ve Ege kıyılarında yıl içinde 5-6 ay denize



girilebilir; Marmara denizinde ve Karadeniz kıyılarında da deniz mevsimi birkaç ay sürer; deniz suyu sıcaklıkla ri 20°C-25°C arasında değişir.Turizm potansiyelinin bu



yönü, özellikle Ege ve Akdeniz kıyılarında büyük ölçü



de değerlendirilmektedir ve Kuşadası, Fethiye, Bod rum, Marmaris, Kaş, Kemer, Antalya, vb. turizm mer kezleri dünyanın hemen her yanından turist çekmekte dir. Ülkenin her bölgesindeki şifalı sularsa (banyo, duş,



buğu, gargara, koklama, çamur banyosu gibi yararlan ma yolları), Yalova kaplıcaları, Pamukkale yöresindeki banyolar dışında yeterince değerlendirilememektedir; ayni biçimde, göllerden olduğu kadar, kayakçılık ve dağcılığa son derece elverişli dağlardan ve mağaralar dan (Damlataş, Kara in, vb. magaraları) da turizm açı



sından yeterince yararlanılamamaktadır. Buna karşılık, Denizli'de Pamukkale, Ürgüp'te peri bacaları, vb. do



gal güzellikler, yoğun biçimde turizme açılmıştır. Tarihsel zenginlikler açısından da Türkiye son dere ce zengindir ve İstanbul, Edirne, Bursa, Izmir, Konya, Kayseri, Sivas, vb. yörelerindeki, Hititlerden başlayarak



325



ve Batı'nın saat sistemi kabul edildi. 1928'de Arap abe cesi kaldırılarak Latin abecesini kaynak alan Türk abe



cesine geçildi. “Türk devletinin dini, din-i İslâm'dır' ta nimi Anayasa'dan çıkarılarak, laikleşme süreci hızlandı rildi. Kur'an ve ezan türkçeleştirildi (1932); soyadı yasa si çıkarıldı (1934); hafta sonu tatili 1936'da pazar günü ne alındı. (Ayrıca Bk. TÜRK DEVRİMİ.) . Cumhuriyetin ilk yıllarında, yeni yönetim, bazı mu



halefet hareketleriyle, ayaklanma ve suikast girişimle riyle de karşılaştı. Kurtuluş Savaşı'na katılmış bir grup



komutanın ve dönemin önde gelen sivil kişilerinin kur



duğu Terrakkiperver Cumhuriyet Firkası, bir ölçüde lu



tucu görüşlerin, bunun yanı sıra da tek dereceli seçi



min, iktisadi serbestliğin savunucusu oldu. Ama kurulu



şundan kısa bir süre sonra bakanlar Kurulu kararıyla ka patıldı. (Bk. TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI.) Doğu Anadolu'da Şeyh Sait öncülüğünde patlak veren ayaklanma (Şubat 1925) ordu tarafından bastırıldı. (Bk. ŞEYH SAİT AYAKLANMASI.) Bu arada, meclis “Takrir-i Sükun" yasasını kabul ederek (4 Mart 1925), her tür muhalefeti, sendikalaşmayı, basın eleştirisini yasakladı.



"İstiklal Mahkemeleri" harekete geçirilerek, büyük



çapta yargılamalara yönelindi. Öte yandan, 16 Haziran



1926'da İzmir'de Mustafa Kemal'e suikast düzenlene



eski Yunan ve Roma, Selçuklu, Osmanlı dönemlerine uzanan kalıntı ve anıtlar gün geçtikçe daha çok turist



ceğinin ortaya çıkması üstüne tutuklanan Terakkiper



en eskileri arasında restore edilerek turizme açılmış olan Boğazköy-Alacahöyük tarihsel ulusal parkı (Ço



kası yöneticilerinden Kazım Karabekir, Ali Fuat, Refet



çekmektedir. Söz konusu tarihsel çekim merkezlerinin rum-Sungurlu), Kayseri yakınındaki Kültepe, Malatya



yakınındaki Arslantepe, Selçuk (İzmir) ilçesindeki Efes



ver Cumhuriyet Firkası yöneticileri ile eski İttihatçılar dan 19 kişi idam edildi. Terakkiperver Cumhuriyet Fir



ve Cafer Tayyar paşalarsa, aklandılar. Muhalefetin ya saklanması, 1930'da Mustafa Kemal'in Fethi Okyar'a



Türkiye'de 1982 Anayasası'na (Bk. ANAYASA) göre,



kurdurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası'yla aralanır gibi oldu. Ama bu yeni partinin CHP (Bk. CUMHURİYET HALK PARTİSİ) karşısında hızla gelişmesi ve denetim



ve yöresi, vb. sayılabilir. DEVLET YAPISI



yasama gücü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (Bk.



den çıkma belirtileri göstermesi üstüne, yönetimin tavn



TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ), yürütme gücü



değişti ve Serbest Cumhuriyet Fırkası kendini feshet



cumhurbaşkanı ile başbakan (Bk. BAŞBAKAN) ve ba kanlardan oluşan Bakanlar Kurulu'ndadır. Cumhurbaş kani, 40 yaşını doldurmuş ve yükseköğrenim görmüş



mek zorunda bırakıldı.(Ayrıca Bk. SERBEST FIRKA.) Cumhuriyetin ilk döneminde, misak-ı milli sınırla



olması koşuluyla, Millet Meclisi tarafından kendi üyeleri



arasından ya da bu nitelikleri bulunan ve milletvekili se



çilme yeterliğine sahip Türk vatandaşları arasından yedi yıl için seçilir. (Ayrıca Bk. CUMHURBAŞKANLIGI.)



Türkiye, edebiyat: Bk. TÜRK EDEBİYATI.



nnin gözetilmesine ve barışın sürdürülmesine dönük dikkatli bir dış siyaset başarıyla izlendi. Boğazların Türk savunma sistemi içindeki yerini resmen korumasınısağ layan Montreux Sözleşmesi(1936), komşularla iyi ilişki leri pekiştirmeye dönük Balkan (1934) ve Sadabat



(1937) paktları gerçekleştirildi. Barış siyaseti, Hatay'ın barışçı yollardan bağımsızlığını kazanmasına (2 Eylül



1938) ve Türkiye'ye katılmasına (29 Haziran 1939) ola nak verdi. Buna karşılık, Milletler Cemiyeti, Türkiye'nin



Türkiye, müzik: Bk. TÜRK MÜZİĞİ. Türkiye, tarih



hak iddia ettiği Musul ve Kerkük bölgelerinin, İngiliz yö netiminde kalmasını öngördü. Gene bu dönemde, cumhuriyet yönetimi, devraldığı zayıf iktisadi yapıyı güçlendirmek için, devletin iktisadi kuruluşlarını oluş turdu: Dokuma, şeker, alkol fabrikaları, demiryolları,



Türkiye'nin cumhuriyet dönemi öncesi tarihi için Bk.



kağıt ve demir-çelik sanayileri, vb. alanlarda yatırımlar



İMPARATORLUĞU; KURTULUŞ SAVAŞI. TÜRKİYE CUMHURİYETI



denetiminde olan işletmelerse, büyük çoğunluğuyla,



ANADOLU, ESKİÇAĞDA; SELÇUKLULAR; OSMANLI



29 Ekim 1923'te Türkiye Millet Meclisi'nin (TBMM) al dığı kararla, devlet biçiminin "cumhuriyet" olduğunu



belirleyen maddenin Anayasa'ya eklenmesinden son ra, yeni rejim, kendi programını uygulamaya koymak amacıyla devrimlere girişti. Cumhuriyetin ilanından dört ay kadar sonra halifelik kaldırıldı; daha önce zaten



artarken, devletin mali araçları olarak bankalar gelişti. Ayrıca, özel girişime de destek sağlandı. Yabancıların Lozan Antlaşması'nın koyduğu süre dikkate alınarak,



1930 yıllarında ulusallaştırıldı. Büyük önderlik nitelikle ri, sezgileri, toplumsal güç dengelerini ve dış etkenleri



çok akılcı biçimde değerlendirmesiyle yeni bir devlet biçimini gerçekleştirmiş, korumuş ve geliştirmiş olan Atatürk'ün ölümüyle (10 Kasım 1938) cumhuriyetin ilk



gerçekleştirilmiş olan saltanatın kaldırılması, böylece



dönemi kapanmış oldu.



lik bu girişimi, eğitimi laikleştiren ve şeriat mahkemele.



Inönü, hesaplı, ölçülü ve sakınımlı bir siyaset izledi.



tıldı; aşar vergisi kaldırıldı. Medeni Kanun'un kabulüyle



der"i ("Milli Şef”) sorumluluğunu taşıdı. Hem Türki



mesi öngörüldü. Kıyafet yasası çıkarıldı; miladi takvim



bu dönemde, iktisadi sorunlar, devletin iktisadi varlığı



kesin biçimde noktalandı. Laik devlet anlayışına yöne



Atatürk'ten sonra cumhurbaşkanlığını üstlenen İsmet



rini kaldıran yasalar izledi. Tekkeler ve zaviyeler kapa



Devlet ve parti başkanı olarak, bir dönemin “rek ön



(1926), toplumun Batı anlayışıyla yeniden düzenlen



ye'nin, hem de dünyanın bunalımlı yıllarını kapsayan



326 TÜRKİYE, TARİH



1



Muslala Kernal Atalurk.



Celal Bayar.



Ismet Inonu.



genişletilerek çözümlenmeye çalışıldı. İkinci Dünya Sa vaşı yaklaşırken, İnönü, Türkiye'yi savaşın dışında tut



maya dönük dengeli bir siyaset izledi. İngiliz ve Alman yanlılarının Türkiye içindeki baskılarının yönetimi etki



11. Kitlelere kendini CHP'nin “karşıtı” niteliğiyle ve bir "umut" olarak kabul ettirdi. DP'nin ilk büyük özelliği, ülke iktisadına ve halkın yaşamına gözle görülür bir ha



güvenliğini birkaç yönden sağlamlaştırmaya yönelik ol



reketlilik getirmesi oldu. Öncelikle tarır kesiminden, ticaret çevrelerinden, büyük toprak sahiplerinden, bu yük kentlerin yoksul kesimlerinden destek alan DP, do



du. Alman-Sovyet Saldırmazlık Antlaşmasumzalanınca



nemin dış gelişmelerini değerlendirerek, yararlanmayı



(23 Ağustos 1939), bu antlaşmanın Türkiye zararına so



da biidi: Kore Savaşı nedeniyle tarımsal ürünlerin dışsa



nuç yaratmasından çekinen Inönü, İngiltere ve Fran



timı büyük kazanc getirirken, yeni başlayan dış yardım lar da ek olanaklar sağladı. Bu çerçeve içinde DP köylü



lemesine izin vermedi. İnönü'nün siyaseti, ülkenin dış



sa'yla bir ittifak antlaşması yaptı (19 Ekim 1939). Daha



sonra, SSCB'den Türkiye'ye saldırılmayacağı güvence sini aldı (25 Mart 1941). Almanya ile de, bu ülkenin SSCB'ye saldırmasından birkaç gün önce (Haziran 1941) bir saldırmazlık antlaşması imzaladı. Bu dengeci



nün yol, su, elektrik gibi gereksinmelerine eğildi; yeni



siyaseti savaş boyunca sürdürüp, tarafların Türkiye'yi kendi yanlarında savaşa sokmak için giriştikleri bütün



bir değişiklik yaratırken, sanayileşme doğrultusunda da



çabalan ustalıkla geçiştirdi.



Türkiye gerçi savaştan kendini sakındı ama, savaş yıl ları büyük zorluklar içinde geçti. Her şeyden önce, ül ke, güçlü ve büyük bir orduyu silah altında tutmak zo runda kaldı. Bunun çıkardığı parasal sorunlar ve dünya nin zaten savaş iktisadi içinde olması, Türkiye'yi darlığa



alanlar tarıma açıldı; makineli tarımın ilk örnekleri belir



di; köylerin kapalı iktisadi yapısı, yer yer ve yavaş yavaş



dışarı açıldı. Söz konusu gelişmeler, köylü için önemli



adımlar auldi: Ticaret sermayesinin bir ölçüde sanayi



sermayesine dönüşmesi sürecinde gelişme sağlandı. DP döneminin bir başka özelliği, CHP iktidarının son yıllarında ilk belirtileri ortaya çıkmış olan yeni bir diş si



yasetin gelişmesi oldu. İnönü'nün başlattığı, Truman doktrini ve Marshall yardımı aracılığıyla Türkiye'nin ge



leneksel yansızlık siyasetinden uzaklaştırılması süreci



ve durgunluğa sürükledi. Birçok madde karneyle dağı



ni, DP hızlandırıp noktaladı: SSCB'nin savaş sonrasında



lan yayıldı. Köylüler ve işçiler çok güç duruma düştüler.



karşısında, İnönü, ülkenin güvenliğini Bali'yla daha ya



tilmaya başlandı. Fiyatlar yükseldi; karaborsacılık olay Hatta tatili engellendi; maden bölgelerinde yer yer zo runlu çalışma sistemi uygulandı; köylüden, ürünün on da birini devlete vermesi istenildi.



Bu olayların da etkisiyle, savaşın bitiminde CHP ve



Inönü'ye karşı yaygın bir hoşnutsuzluk belirdi. İnönü, bu durum karşısında sert bir tavır almadı. Tersine, dün



yada gelişen demokrasi anlayışının Türkiye'ye ulaşma



sini kolaylaştırdı. Tek parti sistemi, İnönü'nün hoşgörü



sü, hattá desteğiyle, çokpartili bir yapıya yöneldi. CHP



içindeki milletvekillerinden Celal Bayar, Adnan Men



deres, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan tarafından kuru lan (7 Ocak 1946) Demokrat Parti (kısaltmasi DP; ayrı



ca Bk. DEMOKRAT PARTİ), gelişmeye başladı; kısmen



katıldığı 1946 seçiminde adını duyurdu ve 1950 seçimi



ni kazanarak, Cumhuriyetin ikinci iktidar partisi oldu. Celal Bayar cumhurbaşkanlığına seçilip, Adnan Men deres'i başbakanlığa atadı. DP'nin bu gelişmesi ve 1954 seçimlerinde daha da kesin bir zafer kazanması, öncelikle halk kitleleri önün de CHP'nin yıpranmışlığından ileri geliyordu. Yeni par



ti, liberal bir iktisat anlayışının, bürokratik uygulamalara ve geleneğe karşı yeni bir yaklaşımın sözcülüğünü yap



Stalin aracılığıyla Türkiye'ye yönelttiği toprak istekleri kın siyasetlerde aramıştı. DP'yse, önce Kore Savaşı'nda Türk birliklerinin yer almasına karar verdi (BK. KORE



SAVAŞI) daha sonra (1952) NATO'ya kauldı. (Bk NA TO.)



DP iktidarı, 1957 seçimleri sonrasında bazı önemli



sorunlarla karşılaştı. Elverişli iktisadi koşulların dünyada ortadan kalkmaya başlaması, hesapsız uygulamalar, durgunluk gibi nedenler, iktidarın gücünü olumsuz yönde etkiledi. Döviz darlığı başladı; fiyatlar, özellikle büyük kentleri ve dar gelirlileri sarsacak düzeyde yük



seldi. Muhalefetin ve basının artan eleştirileri, günden



güne daha çok yankı uyandırmaya başladı. Bu olumsuz



gelişmelerle nerdeyse paniğe kapılan DP yönetimi, da



ha akılcı ve uzlaştırı siyasetler araştırmak yerine, mu



halefel hareketleri, basin ve muhaleleri destekleyen üniversiteler karşısında, hoşgörüsüz ve sinirli bir siyaset



izledi: Iktidar eliyle partizanlik körüklendi; radyolarhü kümet propagandasının başlıca aracı haline getirildi;



muhalefet önderi İnönü, yurt gezilerinde saldırılara ug. radı. 1960'ın ilk aylarında ciddi bir siyasal bunalıma gi



ren ülkede, basına karşı yayın yasakları ve iktisadi baskı



yöntemleri uygulandı; gençler ve üniversite öğretim



TÜRKİYE, TARİH 327



Cemal Gürsel.



Cevdet Sunay



Fahri Korulurk.



üyeleri suçlanmaya başlandı. Bu gelişmelerde bardağı



kuruluşların kendi içlerinden seçtikleri temsilcilerden



taşıran olay“... bir kısım basının ve muhalefetin faaliyet



oluşan Kurucu Meclis, çeşitli üniversitelerin hazırladığı



lerini soruşturmak" amacıyla, olağanüstü yetkiler taşi



yan bir araştırma komisyonunun kurulması oldu. DP'nin bu ortamda sıkıyönetim ilan etmesi, durumu



normale döndürmeye yetmedi.



DP'nin genel siyasetine zaten pek yakınlık duyma



yan, girişimlerinden bazılarını Atatürk ilkelerine aykırı bulan, 1950 sonrasındaki gelişmeleri onaylamayan su bayların çevresinde, partinin son uygulamaları büyük



tepkiyle karşılandı. Ordu içinde bazı devrim hareketleri belirdi. DP'yi görevden uzaklaştırmak, ülkeyi kurtar manın ön koşulu sayılmaya başlandı. Silahlı Kuvvet



ler'in çeşitli birimlerinde örgütlenen bu subaylar, 27 Mayıs 1960 gününün ilk saatlerinde, düzenli biçimde harekete geçtiler. İstanbul ve Ankara'nın stratejik nok talarını, radyoevini ele geçirerek ve ordu içindeki bü



tünlüğü koruyarak, Türkiye'nin yazgısına egemen ol dular.



anayasa taslaklarını görüştu ve bunlar arasından bir bü



tün çıkararak, Anayasa'yı hazırladı. Zaman zaman sert tartışmaların, görüş ayrılıklarının belirmesine karşın Anayasa'yı kabul ederek, 9 Temmuz 1961 günü hal koylamasına sundu ve Anayasa halkın büyük çoğunlu ğu tarafından kabul edilerek, yürürlüğe girdi. MBK kısa



bir süre sonra görevinibütünüyle sivillere devrederken,



Cemal Gürsel cumhurbaşkanlığına seçildi, MBK üyele riyse, Anayasa uyarınca. "tabii senatör" olarak yeni bir statüye geçtiler. Yıl sonunda yapılan genel seçimde,



hiçbir parti tek başına iktidara gelemedi. DP'nin devamı oldugunu ileri süren Adalet Partisi (AP; ayrıca Bk. ADA



LET PARTİSİ) ve Yeni Türkiye Partisi (YTP), toplam ola rak DP'nin 1957'de aldığına yakın oy toplarken, CHP oyları beklenen düzeye varamadı.



27 Mayıs dönemi, eski DP yöneticilerinin yargılandı gı duruşmaları da içerir. Yassıada'da gerçekleştirilen bu



27 Mayıs'ı gerçekleştirenler, gene sabahın ilk saatle rinden başlayarak, düşünce ve amaçlannı ülkeye açık ladılar; başlıca amaçlarının kardeş kavgasına son ver mek ve demokrasiyi kurtarmak olduğunu, demokra siye yeniden işlerlik kazandırılacağını, en kısa sürede



duruşmalar olağanüstü bir mahkemeçerçevesinde ya



seçimlere gidilecegini bildirdiler. Yeni yönetim, Türki ye'nin var olan dış antlaşmalara bağlı kalacağını da açıkladı. Radyolarda bu açıklama yapılırken, cumhur



lümü, Milli Birlik Komitesi tarafından çeşitli nedenlerle hafifletildiyse de, geçmiş dönemin başbakanı Adnan



başkanı, başbakan, bakanlar ve önde gelen yöneticiler



bakanı Hasan Polatkan'ın idam hükümleri yerine geti rildi. Ayrıca, DP'li eski milletvekilleri çeşitli cezalara



tutuklandı. (Ayrıca Bk. MAYIS HAREKETÍ, 27.)



27 Mayıs hareketi, kısa süre içinde kendi organlarını



oluşturdu 38 subaydan oluşan Milli Birlik Komitesi



pildi: "Yüksek Adalet Divanı". Mahkeme, çok sayıda DP sorumlusunu yargıladı (büyük bölümünü Anaya sa'yı çiğnemeyle ilgili suç iddialarıyla) ve çok sayıda



idam cezası ile ağır ceza verdi. Bu cezaların büyük bö



Menderes, Dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye çarpılarak, büyük bölümü Kayseri cezaevine kapauldi;



ama özellikle inönü'nün çabalarıyla, bu cezalar zaman



(MBK) bütün yasama ve yürütme gücünü bünyesinde topladı. Devrimin karar merkezi, MBK oldu. “MBK baş



içinde hafifletildi, bağışlandı ve sonuçta, eski DP'lilerin,



kanı” sıfatını da taşıyan orgeneral Cemal Gürsel, cum



(bu milletvekillerinden bir bölümü AP içinde yeniden



hurbaşkanlığı, başbakanlık ve genelkurmay başkanlığı görevlerini üstlendi. 27 Mayıs'ın hükümetiyse, daha



çok, teknisyen niteliğindeki sivillerden oluşturuldu. MBK üyelerinden çoğunun bir an önce seçimleri yapıp



görevi devretmekten yana olmasına karşılık, bazı üye



sonraki yıllarda özgürlüklerine kavuşmaları sağlandı siyasete atıldılar).



27 Mayıs sonrasının en büyük siyasal özelliği, Türki ye'de ilk kez koalisyonlar döneminin başlaması oldu.



1965-1971 arasındaki altı yıbın dışında, 1961-1981 ara



sında ülke, koalisyon hükümetleriyle yönetildi. 1961'i



ler, bu tarihin geciktirilmesini istediler; öncelikle bazı reformların gerçekleştirilmesini, seçimin daha sonra



hemen izleyen dönemde, AP, YTP, CKMP, bağımsızlar



MBK içinde 14 subayın (14'ler) görevden uzaklaştırıla



bu yıllarda, özellikle İnönü'nün büyük ustalığıyla, çeşitli



düşünülmesini savundular. Bu çerçevede beliren ikilik,



rak yurt dışında başka görevlere atanmasn la sonuçlan dı.



ve CHP arasında çeşitli koalisyon hükümetleri kuruldu.



Bir devrim sonrasının olağan çalkantılarına sahne olan



sorunların üstesinden gelindi ve demokrasi yolunda



adımlar atıldı. Nitekim, söz konusu dönemde girişilen



Bu arada oluşturulan “Kurucu Meclis”, yeni anayasa



iki askeri darbe denemesi (BK. MAYIS OLAYI, 21; ŞU



yi ve seçim yasasını hazırlamakla görevlendirildi. Çeşitli



BAT OLAYI, 21-22), Inönü'nün soğukkanlılığıyla etkisiz



328



TÜRKİYE, TARİH



bırakıldı. Bu yıllarda, DP'nin görüşü üstüne kurulmuş



SI, 12) vererek hükümetin çekilmesini ve kardeş kavga



olan AP hızla gelişti. DP'nin mirasçısı olduklarını ileri sü ren bazı başka partileri bünyesi içinde eritmeyi başaran AP, Menderes döneminin Devlet Su İşleri genel müdü rü Süleyman Demirel'in başkanlığında, 1965 seçimin de oyların yüzde 53'ünü alarak tek başına iktidara gel



sini önleyecek biçimde yeni bir hükümet kurulmasını



1965-1971 dönemi, Türkiye'nin çeşitli alanlarında



dan oluşturuldu. Ne var ki, 12 Mart Muhtirası'nın doğ



di.



istediler. Bunun üstüne, başbakan Demirel, cumhur



başkanına hükümetin istifasını sundu.



12 Mart Muhtırası'nda "reformları Atatürkçü bir an



layışla gerçekleştirmesi” öngörülen yeni hükümet, par tisinden istifa eden CHP milletvekili Nihat Erim tarafın



önemli gelişmelerin, olumlu ve olumsuz yanlarıyla yer aldığı bir dönem oldu. AP'nin tek başına iktidar olduğu bu yıllarda, iktisadi büyüme hızı yüksek bir orana (yılda % 7)ulaştı. Türkiye, sanayileşme yolunda ciddi adımlar



rultusunda, partili olmayan teknisyenlerden kurulan ve



attı. Ülke sanayisinin montajci yapısı ağırlığını korurken,



ġu ikinci hükümet, Ferit Melen hükümeti ve dönemin son hükümeti olan Naim Talu hükümeti izledi. Siyasal



daha köklü sanayi kuruluşlarının da temelleri atıldı. Dış iktisadi ilişkiler çok yönlü biçimde geliştirilerek, yardım



partilerüstü bir özellik taşıyan bu hükümet, hem meclis ten gelen muhalefet, hem de olayların artması nedeniy



le başarı gösteremeyerek istifa etti. Onu, Erim'in kurdú



ve yatırım olanaklan artırıldı. Gene bu yıllarda, bir mil



partilerin ikinci planda kaldığı bu dönemde, Anaya sa'da önemli değişiklikler yapılarak, özgürlüklerin kul



Almanya'ya giderek işçi olarak çalışmaya başladı. Bu



lanımına bir kısıtlama getirildi. 12 Mart'ı noktalayan 1973 seçimleri, yeniden bir



yonu aşkın Türk yurttaşı Avrupa'ya, özellikle Federal



durum, Türkiye'nin iktisadi ve toplumsal özelliklerini ciddi biçimde etkiledi. İşçilerin göndermekte olduğu döviz, Türkiye'nin dış iktisadi dengesini sağlayan büyük



bir güç durumuna geldi. Öte yandan, Anadolu köylüsü nūn apansızın Avrupa'ya açılması, bir milyonu aşkın ai leyi, ileri sanayi ülkelerinin gerçeğiyle karşı karşıya ge tirdi. Bu durum, görgü ve becerinin gelişmesine olumlu katkılarda bulunurken, çeşitli toplumsal sorunlar, bo



lünmüş aileler, Almanya'daki yaşama uyum göstere meyen kuşaklar yarattı.



koalisyonlar dönemini başlattı. Önce Demokratik Par ti'ye (DP), sonra yeni kurulmuş Milli Selamet Partisi'ne (MSP) önemli ölçüde üyesini ve desteğini kaptıran AP, 1973 seçimlerden ancak “ikinci" büyük parti olarak çık ti. “Birinci” parti durumuna yükselen CHP'yse, bu yeni



özelliğine karşın, tek başına iktidara gelecek oranda oy



alamamıştı. Bu durum, benzer biçimde ve CHP'nin da ha da güçlenmesine karşın, 1977 seçiminde de yine lendi.



Dönemin ilk hükümeti, CHP ve MSP ortaklığıyla, Bū



1965 sonrasında, toplumsal gelişmeler de hızlandı.



lent Ecevit'in başkanlığında kuruldu. Atatürkçü görüş



Anayasa'nın tanıdığı özgürlükler çerçevesinde, sendi



teki CHP ile islámci görüşteki MSP arasındaki bu uzlaş ma, ülkede daha barışçı ve uygar bir ortama doğru bazı adımlar aulmasını sağladı; ama, õnce petrol fiyatların



kacılık kökleşti; toplu sözleşme düzeni büyük ölçüde



benimsendi. Türkiye'nin çeşitli sorunları her düzeyde



enine boyuna tartışıldı ve çözüm önerileri oluşturuldu.



daki büyük artıştan kaynaklanan iktisadi sorunlarla, da



Genel görünümüyle, Türk toplumu, Batı Avrupa top



ha sonra da, Kibrıs sorunuyla karşılaşıldı. 1974 Haziranı'nda, Kıbrıs'ta Makarios'a karşı “eno sisçi" bir darbe yapılınca, Türkiye hemen harekete geç mek zorunda kaldı. Türkiye önce Kıbrıs statüsünün õte



lumlarının birçok özelliğini andıran “çoğulcu” bir top



lumsal yapıya doğru gelişmeye başladı. Bu çerçevede,



siyasal düzeyde de önemli yenilikler yaşandı. CHP'de 1965 seçiminin ardından “ortanın solu” arayışı başladı



ve Bülent Ecevit'in parti genel sekreteri olmasından



sonra, bu eğilim hızlandı. Başta Inönü'nün desteklediği



bu gelişme, 1969 sonrasında, farklı özellikler kazanma ya başladı. Ortanın solu hareketini "aşırı” bulan bir grup CHP yöneticisi, Ecevit'e cephe aldı. Ama bu yönetici



ki “garantör" devleti olan İngiltere'ye başvurarak ortak bir girişim önerdi. İngiltere böyle bir girişime katılmaya cağını belirtti. Öte yandan ABD'yle görüşmeler yapıla rak durumadikkati çekildi. Bu çabalardan bir sonuç alı



namayacağı belli olurken, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin



gerçekleştirdiği "Barış Harekâtı”yla, Lefkoşa-Girne ara



ler, kurultayda yenik düşerek partiden ayrılmak zorun



sındaki stratejik kesim ele geçirildi ve kısa sürede ada.



da kaldılar. Ancak Ecevit de, 1971 sonrasında, parti ge



daki askeri birliklerin sayısı artırılarak, duruma egemen



nel başkanı İnönü'yle görüş ayrılığına düştü. İnönü ile Ecevit arasındaki anlaşmazlık CHP'nin 1972 kurultayın da bir hesaplaşmaya yol açtı ve kurultayda yenik düşen İnönü, önce genel başkanlıktan, sonra da 49 yıldır üye ligini, 34 yıldır genel başkanlığını yaptığı partisinden isti



ja etti. Dönemin bir başka siyasal özelliği, ilk kez bir sos



yalist partinin, Türkiye işçi Partisi'nin (TIP) mecliste tem sil edilmesi oldu. TIP, yürürlükteki seçim sisteminin



olundu. Ama, belirsizliklerin ve tehlikenin sürmesi üs



tüne, Türkiye ikinci bir askeri harekatla adanın kuzey kesimini denetimine aldı ve bir savunma hatu kurarak, Türk nüfusun güvenliğini sağladı. (Ayrıca Bk. KIBRIS BARIŞ HAREKATI.)



Kıbrıs Barış Harekatı'nın, Türkiye için çok önemli ik



tisadi ve siyasal sonuçları oldu. ABD ve Batı ülkeleri,



özellikleri çerçevesinde, aldığı oy oranına yakın ölçüde



Türkiye'ye karşı olumsuz bir yaklaşım içine girdiler. ABD'nin ilan ettiği askeri ambargo, hem ordunun silah



se girdi. 1969 seçimindeyse, hem seçim sisteminin de



maddi kaynaklar bulunmasını zorunlu kıldı. Öte yan



milletvekilliği kazanarak, 1965'te on beş üyeyle mecli



ğiştirilmiş olması, hem de iç çekişmeler nedeniyle başa



ri gösteremedi ve 12 Mar döneminde AnayasaMahke mesi'nin kararıyla kapatıldı.



1965 sonrasının bir başka gelişmesi, bir yandan sol görünüşlü serüvencilik özlemlerinin, öte yandan aşırı sag akımların gelişmesi oldu. Bu grupların bazı kesimle ri, silahlı saldırı ve çalışmalara da giriştiler. Durum, top



lumda yer yer kaygı yaratırken, bazı çevrelerde, ancak



bir ordu müdahalesiyle çatışmaların önlenebileceği gö



rüşü savunulmaya başlandı. Bu ortamda, 12 Mart 1971 günü, Silahlı Kuvvetler adına genelkurmay başkanı ve üç kuvvet komutanı, bir muhtıra (BK, MART MUHTIRA



gereksiniminin karşılanmasını güçleştirdi, hem de ek dan çeşitli Batı kuruluşları, Türkiye'nin dışsaum ürünle



rine karşı, resmen açıklanmamış bir ambargo uygula maya başladılar. Türkiye'nin Kıbrıs'taki askeri varlığının



Batı'da yarattığı tedirginlik ve petrol fiyatlarındaki artış, iktisadi çok güç durumda bıraktı. Gene Kıbrıs sonrasi



nin sorunlarından kaynaklanan bir anlaşmazlık, CHP MSP koalisyonunun dağılmasına yol açtı. 1974'ün sonlarında kurulan ve meclisten güven oyu



alamayan Sadi Irmak hükümeti de, dönemin dev so



runları karşısında çaresiz kaldı. Bu arada AP'den kop malarla kurulmuş olan DP'nin milletvekillerinden



önemli bir bölümü, yeniden AP'ye döndüler. Mecliste



TÜRKİYE, TARİH 329



Kenan Evren.



Turgut Özal.



ki milletvekili sayısı artan AP, böylece, MSP, MHP ve



Cumhuriyetçi Güven Patisi'nin (CGP) kaulmasıyla do nemin ikinci koalisyon deneyi olan Milliyetçi Cephe (MC) koalisyonunu gerçekleştirdi. MC döneminde ül



kenin sorunlarına yeterli çözüm getirilememesinin yanı



Süleyman Demirel.



gunluk meclislerde sağlanamadı; hükümeti destekle yen MSP'yse, sık sık bu desteği çekebileceği tehdidinde



bulundu. Birçok bilim adamından, gazeteciden, siya setçiden, sendikacıdan, avukattan, güvenlik görevlisi



ve gençten sonra, Temmuz 1980'de eski başbakanlar



sıra, 12 Mart dönemi sonrasında unutulmuş gibi görü



dan Nihat Erim, onun ardından da DİSK'in kurucusu ve



nen silahlı çatışmalar apansızın arttı.



eski genel başkanı Kemal Türkler terörün kurbanı ola



Bir çözümsüzlük ortamında ve genel seçim erkene alınarak gerçekleştirilen 1977 seçimi de, siyasal belir sizliği ortadan kaldıramadı. En çok oyu almış olan CHP, yetersiz milletvekili sayısına karşın, hükümeti tek başına



kurmaya çalıştı; ama güvensizlik oyuyla karşılaştı. Bu



rak yaşamlarını yitirdiler. Bu ortam sürerken, 12 Eylül 1980 de Türk Silahlı Kuvvetleri, yönetime el koydu. Genelkurmay başkanı orgeneral Kenen Evren, Milli Güvenlik Konseyi (MGK) başkanlığı ve devlet başkanlığı görevlerini üstlendi. Si



durumda, Demirel ikinci MC'yi kurdu. Ne var ki, gerek iktisadi sorunların, gerek güvenlik sorunlarının büyü



yasal ve toplumsal etkinlikler geçici olarak durdurulur



mesi sürüp gitti. On bir AP milletvekilinin 1977'nin son günlerinde partilerinden istifa etmeleriyle, hükümet,



için yeni önlemler getirildi. Bülend Ulusu başkanlığında



mecliste verilen bir güvensizlik önergesi sonucunda



revi MGK tarafından gerçekleştirildi. Yeni yönetim, si lahlı eylemlere karşı kapsamlı bir savaşıma girişti.



gimsız milletvekillerinden oluşan bir hükümetle girdi. Ama bu hükümet biçimi de beklenen çözümleri sagla



nin, milletvekillerinin siyasetle uğraşması yasaklandı.



düşürüldü. 1978'e Türkiye, Ecevit başkanlığında ve CHP ile ba



yamadı. Döviz darlığı iktisadi bunaltırken, 1978'in %



ken, iktisadı yeniden düzenlemek ve terörle savaşmak teknisyen nitelikli bir hükümet kurulurken, yasama go



1981'de siyasal partiler kapatıldı; eski parti başkanları (Ayrıca Bk. EYLÜL HAREKATI, 12.). 23 Ekim 1981'de Danışma Meclisi kurularak, çıkan



50 dolayındaki fiyat artışları daha da hızlandı. Döviz so



lan bir yasayla bütün partiler ve parti örgütleri feshedil



runu, ülkenin hammadde gereksinmesini etkiledi; sa



di. Danışma Meclisi'nde, Anayasa Komisyonu'nun ha zırladığı anayasa tasarısı, MGK tarafından halkoyuna



nayi üretimini düşürdü. Enerji bunalımı da üretimi ve genel yaşamı geriletti. Öte yandan, kanlı çatışmaların



sunulup kabul edildi (7 Kasım 1982). Aynı halkoylama



boyutu genişledi. 1979'da Ecevit hükümeti, Batı'nın ik



sıyla Kenan Evren de Türkiye'nin yedinci cumhurbaş:



tisadi kuruluşlarıyla, özellikle de Uluslararası Para Fo



kanı oldu. Anayasa'nın siyasal etkinliği serbest bırakma



nu'yla (IMF) daha uyumlu bir iktisat siyaseti izlemeye



başladı. Kibris konusunda da gene Batı'nın onayladığı bazı yaklaşımlarda bulunuldu. Bu durum, sonbahar



yaklaşırken ABD silah ambargosunun kaldırılması ve Balıkredilerinin açılması gibi sonuçlar yarattı.Ne var ki, bunalımın kitlelere yansıyan etkileri, Ekim 1979'da ya



pilan kısmi senato seçiminden CHP'nin büyük kayıpla, AP'ninse kazançla çıkmasına neden oldu.



Seçimin yarattığı bu yeni durum karşısında, Ecevit



hükümeti istifa etti. AP, Demirel'in başkanlığında ve



MSP ile Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) "dışardan



sıyla, siyasal partiler kuruldu. 6 Kasım 1983'te yapılan genel seçimleri Anavatan Partisi (ANAP; Bk. ANAVA TAN PARTISI) kazandı. Halkçı Parti (sonradan Sosyal



Demokrasi Partisi'yle (SODEP) birleşerek Sosyaldemo krat Halkçı Parti (SHPJadını aldı. Bk. SOSYALDEMOK RAT HALKÇI PARTI) ve Milliyetçi Demokrasi (MDP)



partileriyse muhalefet olarak meclise girdi. Turgut Özal'ın başkanlığında kurulan hükümet, iktisadi siyase tini "liberalizm" olarak belirledi ve 24 Ocak kararlarını izledi.



Bu kararlanın uygulanması Özal hükümetinin temel



desteği" ni alarak yeni hükümeti kurdu. Hükümet, ilk iş



iktisat siyasetini oluşturdu. Dışalım geniş ölçüde serbest



yük ölçüde değiştiren ve liberal bir anlayışa yaklaştıran



lanmasında yeni düzenlemelere gidildi. Birçok ülkeyle



olarak, Ocak 1980'de Türkiye'nin iktisadi sistemini bü



bırakılırken, dışsatımı artırıcı önlemler alındı, vergi top



kararnameler çıkardı. Ne var ki, iktisadi bunalının yı



siyasal ve iktisadi ilişkilerin iyileştirilmesi için girişimler



ginlar üstündeki etkisi hafiflemediği gibi, silahlı çatışma.



de bulunuldu. Başta Arap ülkeleri olmak üzere birçok ülkeyle yapılan ticaret, özellikle de dışsatım hacmi gi



rutürk'ten boşalan cumhurbaşkanlığı için gerekli ço



derek büyüdü.



lar da hızlı bir tırmanışı sürdürdü. Öte yandan Fahri Ko



330 TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ



Bu arada 1984'ten başlayarak terör örgütü PKK'nın Güneydoğu Anadolu'daki eylemlerini artırması, Mart



1987'de Irak hükümetinin izniyle sınır ötesitopraklarda



harekat yapılmasına yol açtı. 6 Eylül 1987'de yapılan referandumla, 12 Eylül'den sonra siyaset yapmaları ya saklanmış kişilerin bu yasaklanı kaldırılıp, 29 Kasım



1987'de genel seçimlere gidildi. Toplam oyların % 36'sini alan ANAP, 292 milletvekili çıkararak, TBMM'de %65'lik bir çoğunluk elde etti. Ne var ki, 26



Mart 1989'da yapılan yerel seçimler, ANAP'ın hızla oy kaybetmekte olduğunu ortaya koydu. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in cumhurbaşkanlığı süresi sona erince



(1989), adaylığını koyan ANAP genel başkanı ve başba



kan Turgut Özal, TBMM'de yapılan üçüncütur oylama



da cumhurbaşkanı seçilip. 10 kasım 1989'da başba



kanliga Yıldırım Akbulut'u atadı. Bu arada büyük kent



lerde terör olayları yeniden tırmanışa geçti. 31 Ocak 1989'da profesör Muammer Aksoy, 7 Mart 1990'da Hürrivet gazetesi genel yayın yönetmeni Çetin Emeç teröristler tarafından öldürüldüler.



Körfez bunalımı başlayınca (2 Ağustos 1990), Birles miş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını benimseyen Türkiye, Irak'a karşı iktisadi ambargoya katılırken, Irak'tan gelen petrol boru hattını kapattı. ABD ve müt



tefiklerinin Irak'a askeri harekatı (Ocak 1991) başlayın



cada, incirlik ve Pirinçlik askeri üslerini müttefik uçakla



nina açtı (Ayrıca Bk. KÖRFEZ SAVAŞI). Haziran 1991'de yapılan ANAP büyük kongresinde, Mesut Yıl



maz'ın parti genel başkanlığına seçilmesi üstüne, aday lığını koymuş ama seçilememiş olan Yıldırım Akbulut başbakanlıktan istifa edince, yerine Mesut Yılmaz atan



dı. Mesut Yılmaz hükümetinin aldığı erken seçim kara riyla yapılan (20 Ekim 1991) seçimlerden, Doğru Yol



Partisi'nin (DYP) birinci parti olarak çıkması üstüne, par ti genel başkanı Süleyman Demirel, SHP'yle koalisyona giderek, yeni hükümeti kurdu (21 Kasım 1991) ve baş bakan yardımcılığına da Erdal İnönü getirildi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın Orta Asya Türk cum huriyetlerine yaptığı on iki günlük geziden dönüşünden



iki gün sonra geçirdiği bir kalp krizinden ölmesi (17 Ni san 1993) üstüne, adaylığını koyan başbakan Süleyman



Demirel'in TBMM'de yapılan üçüncü tur oylamada



244 oyla cumhurbaşkanlığına seçilmesini (16 Mayıs 1993), yapılan DYP olağanüstü kongresinde genel baş



kanlığa seçilen (13 Haziran 1993) Tansu Çiller'in,



başbakanlığa atanması (25 Haziran 1993) izledi. 6 Temmuz 1993'te hükümeti güvenoyu alan Tansu Çil



ler, Türkiye'nin ilk kadın başbakanı olarak görevine başlayıp, öncelikle iktisadi sorunların ve terör olayları



nin çözümüne ağırlık vereceğini açıkladı. 1994'te de süren DYP-SHP koalisyon hükümetinde,



başbakan yardımcılığı görevini SHP'nin Eylül 1993'teki kurultayında Erdal İnönü'den genel başkanlık görevini devralan Murat Karayalçın sürdürdü. Bu arada 1994 başında Türk parasının yabancı paralar karşısında çok



büyük ölçüde değer yitirmesini izleyen 5 Nisan kararla nyla, Çiller hükümeti, kemerleri sıkma önlemleri alaca



ğini, özellikle de özelleştirmenin hızlandırılacağını açıkladı. Şubat 1995'te SHP ile CHP'nin, CHP Çatısı al



tinda birleşmesi üstüne genel başkanlığa Hikmet Çetin



rayalçın'ın yerini Hikmet Çetin'in almasıyla (Erdal Ino nülde Dışişleri bakanlığına getirildi) koalisyon hüküme tinin yönetimi sürdü. 20 Mart 1995'te Türk Silahlı Kuv



vetleri 35 000 kişilik bir kuvvetle, Irak sınırında, 200 km'yi aşan bir cephede, 40 km derinliğe kadar varan



bir kara ve hava harekâtı başlattı. Harekâtın amacının, "otorite boşluğundan yararlanarak Kuzey Irak'ta yuva lanan ve sık sık Türkiye'ye yönelik yıkıcı eylemlerde bu lunan PKK teröristlerini ortadan kaldırmak olduğu" açıklandı.



Türkiye Bilimler Akademisi: Bk. BİLİMLER AKADEMİSİ, TÜRKİYE.



Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu



Başbakanlığa bağlı özerk devlet kurumu. Türkiye Bilim sel ve Teknik Araştırma Kurumu (kısaltması TÜBİTAK), 17 Temmuz 1963 tarihli ve 278 sayılı yasayla, pozitif bi



limler alanında temel ve uygulamalı araştırmaları geliş tirmesi, özendirmesi ve düzenlemesi amacıyla kurul



muştur. Başbakanlık tarafından atanan bir genel sekre ter ile on bir üyeden oluşan Bilimler Kurulu tarafından



yönetilir. Ayrıca, çeşitli bakanlıklar, meslek kuruluşları ve enstitülerin temsilcileri ile üniversite öğretim üyele



rinden oluşan ve yılda iki kez toplanarak yıllık etkinlikler konusunda ayrıntılı bilgi veren bir Danışma Kurulu var dır. Çalışma alanına giren bütün konularda benimsene



cek ilkeleri saptamakla, programlar hazırlamakla, araş tırma grupları oluşturmakla, enstitüler kurmakla, çeşitli alanlarda yürütülen çalışmaları izleyip denetlemekle görevlidir. Her yıl öğretim ve eğitim bursları vermekle,



uygun gördüğü bilimsel araştırmalara destek sağlamak ta, her yıl bilime katkıda bulunan bilim adamlarına “bi



lim", "hizmet" ve "teşvik" ödülleri vermektedir. Bağlı



temel birimleri arasında araştırma grupları (temel bilim ler, mühendislik, tip, veterinerlik, hayvancılık, tarım-or mancılık, araştırma ve bilim adamı yetiştirme), Marma ra Araştırma ve Endüstriyel Araştırma Enstitüsü, Yapı



Araştırma Enstitüsü, Bilim Politikası Ünitesi, Doküman tasyon Merkezi, Uygulamacılarla İlişkiler Ünitesi, Ulus lararası İlişkiler Bölümü sayılabilir.



Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye'de başlangıçta hem yasama, hem yürütme, da ha sonraları da yalnızca yasama yetkisini elinde bulun duran siyasal organ. Türkiye Büyük Millet Meclisi (kı



saltması TBMM), başlangıcından günümüze beş dö nemde incelenebilir.



Birinci dönem. Osmanlı İmparatorluğu'nun varlığını yi tirdiği sıralarda, 19 Mart 1920'de Mustafa Kemal Paşa,



Ankara'da bir meclis toplanmasını kararlaştırdı ve son



Istanbul Meclisi'ndeki milletvekillerini de bu toplantıya çağırdı. Böylece ilk TBMM, 23 Nisan 1920 Cuma günü,



en yaşlı üye olan Sinop milletvekili Şerif Bey tarafından



açıldı. Yapılan oylama sonucu ilk başkanlık görevini



ye'nin Avrupa Gümrük Birliği'ne alınmasına ilişkin ant



Mustafa Kemal Paşa'nın üstlendiği TBMM'nin, 24 Ni san'daki ikinci oturumunda oy kullananların sayısının



su tarafından oylanmasından sonra yürürlüge girmesi



mektedir. Gerçekte, TBMM'nin asıl kuruluş nedeni, Kurtuluş Savaşı'nı yürütmek olmakla birlikte, görevinin



getirilirken, koalisyon hükümeti Mart 1995'te Türki laşmayı imzaladı(1995 sonunda, Avrupa Parlemento



kararlaştırıldı). 5 Nisan kararlarının üstünden bir yıl geç



miş olmasına karşın ekonomide belirli bir düzelmenin



sağlanamadığı, özellikle enflasyonun % 100'lerin altı na çekilmesinin başarılamadığı bir ortamda, Murat Ka



120 olduğu söylenmekle birlikte, kesin sayı bilinme



ne olması gerektiği ve Kurtuluş Savaşı'nın nasıl yürütü leceği konusunda üyelerinin aynı görüşü paylaştıkları söylenemez. Hatta bazı siyasal gözlemcilere göre, bu meclis bir çelişkiler meclisidir: Bir yandan 1921 Anaya



331 sası yürürlüğe girerken, bir yandan da 1876 Anayasası yürürlükte kalmıştır; Osmanlı devleti, biçim yönünden



hala devam etmesine karşın, aslında yeni bir dönem başlamıştır. Birinci TBMM, önündeki başlıca sorunlar dan biri olan saltanat kurumunun ne olacağı sorununu, 1 Kasım 1922'de halifelik ile padişahlığı birbirinden ayı rip, saltanatı kaldırmakla çözüp, I Nisan 1923'te kendi



TÜRKMENISTAN



Türkiye Kızılay Derneği: Bk. KIZILAY DERNÉGI, TÜRKİYE



Türkiye-Rusya Muhadenet Ahitnamesi: Bk. MOSKOVA ANTLAŞMASI.



sini feshederek, Lozan Konferansı sürerken, seçime git me kararı almıştır. Ikinci dönem. İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2



Ağustos 1923'te açıldı. Başkanlığa 13 Agustos 1923'te yeniden Mustafa Kemal Paşa getirildi. İkinci TBMM'nin



aldığı en önemli karar, 29 Ekim 1923'te cumhuriyeti ilan etmek oldu. Meclis ayrıca, 4 Mart 1924'te halifeliği kaldırma kararını alıp, görevini Temmuz 1927'ye kadar sürdürdü.



Üçüncü dönem. Üçüncü Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Eylül 1927'de çalışmaya başladı. Bu dönemin en önemli olayı, “harf devrimi" ve "ulusal iktisat" çabala rinin başlaması oldu. 10 Nisan 1928'de, Anayasa'daki "Devlet dini, İslam dinidir" maddesi kaldırılarak, Ana



yasa bütünüyle laikleştirildi ve sırasıyla çeşitli devrimler yapıldı (BK. TÜRK DEVRİMİ). Bu arada Serbest Firka (Bk. SERBEST FIRKA) denemesi oldu; ama İzmir'de dü



zenlenen mitingde kanlı olaylar patlak vermesi nede. niyle, parti kapatıldı. 1945'e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üye



leri tek partiden seçildi. 1946'da çokpartili rejime geçi lerek, Mayıs 1950'de yapılan seçimleri Demokrat Par



ti'nin kazanmasıyla, milletvekillerinin ağırlığı DP'ye kaydı. DP on yıl süreyle, 27 Mayıs 1960'a kadar iktidar da kaldı.



Dördüncü dönem. 27 Mayıs 1960'ta Türkiye Büyük Millet Meclisi kapatılarak, 38 üyeli Milli Birlik Komitesi (MBK) yönetime el koydu. Komite, 27 Mayıs 1960'tan, 6 Ocak 1961'e kadar TBMM adına yasama yetkisini kullandı ve o tarihte, yapılan büyük bir törenle, Kurucu



Türkler



Türk dillerini konuşan halklar topluluğu. Günümüzde



toplam nüfusları 200 milyon dolayında olan Türkler, Balkan dağlarından (bati) Büyük Okyanus'a (doğu), Ku zey Buzdenizi'nden (kuzey) Tibet'e (güncy) kadar uza nan alana yayılmışlardır.



Tarihte ilk olarak İ.Ö. III. binyıldan başlayarak Hunlar



adıyla ortaya çıkan, Türk adıyla ilk olarak 1.S. VI. yy'da günümüzdeki Moğolistan topraklarında bir devlet ku



ran (Göktürk devleti) Türklerin çeşitli boylan, XII. yy.



sonlarında Siriderya (Seyhun)ırmağı kıyılarından Yakın doğu, Anadolu, Hazar denizi kıyılarına göçerek, çeşitli



devletler kurdular. Anadolu Selçuklu devletinin par çalanmasından sonra Osmanlı devletinin kurulmasıyla Türk tarihinin en büyük imparatorluğunu, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra da Anadolu ve Trakya'daki topraklar üstünde Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturdular. Orta As ya'da kalmış Türk halklanysa, eshi SSCB'nin Avrupa ve Asya toprakları içindeki çeşitli cumhuriyetlerde toplan dılar. Günümüzde yaklaşık 20 milvon km²'lik bir alana yayılmış 200 milyonu aşkın Türk, ülkemiz dışında Ku



zey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Bulgaristan, Yunanistan, Iran, Irak ve Kerkük, Aiganistan, Suriye, Rusya, SSCB'nin 1990'da parçalanmasıyla kurulan 5 Türk cumhuriyeti (Azerbaycan, Kazakistan, Kirgizistan, Öz bekistan, Türkmenistan), Tacikistan ile Çin Halk Cum



huriyeti topraklarında Doğu Türkistan) yaşamaktadır.



Meclis'e devretti.



Bu dönemde, 1924 Anayasası kaldırılıp, bir Anayasa hazırlanarak, 1961'de halkoylamasıyla kabul edildi.



1961 Anayasası'yla, 1921 ve 1924 anayasalarında bu



lunan tek meclis ve güçlerin birliği sistemi kaldırılıp, Mil let Meclisi'nin yanında Cumhuriyet Senatosu kurula rak, her iki meclisin oluşturduğu bütüne "Türkiye Bü yük Millet Meclisi" adı verildi.



Beşinci dönem. 12 Eylül 1980'de Türk Silahlı Kuvvetle



ri'nin "devlet yönetimine el koymasıyla, TBMM dağıtıla rak, yönetim, Milli Güvenlik Konseyi'ne geçti. Yeni



Meclis Binası'nda görev yapan Konsey, yasama gücü



nü elinde topladı. 1981'de Danışma Meclisi toplana rak, çalışmalarına başladı. 6 Kasım 1982'de halkoyla masıyla kabul edilen yeni Anayasa uyarınca, Cumhuri yet Senatosu kaldırılarak, TBMM yeniden tek meclis



olarak düzenlendi. Mayıs 1993'te siyasal etkinliklerin serbest bırakılma sinin ardından düzenlenen seçimlere (6 Kasım 1982)ve



milletvekillerinin 14 Kasım 1985'te ant içmeleriyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına yeniden başladı. 1982 Anayasası'na göre, Türkiye Büyük Millet Mec.



lisi 450 milletvekilinden oluşur ve seçimler 5 yılda bir yapılır.



TBMM'nin başlıca görevleri arasında yasa koy mak, değiştirmek ve kaldırmak, cumhurbaşkanını seç mek, hükümeti denetlemek, bütçe ve kesin kararları



görüşmek ve kabul etmek, Bakanlar Kurulu'na belirli konularda kanun hükmünde Kararname çıkarma yetki si vermek, vb. sayılabilir.



Türkmenistan Orta Asya'nın batı kesiminde devlet. Ağustos 1990'a



kadar eski SSCB'yi oluşturan cumhuriyetlerden biri olan Türkmenistan, o tarihte bağımsız bir cumhuriyete dönüşmüştür. Kuzeyde Kazakistan ve Özbekistan, do



guda Özbekistan, güneyde Alganistan ve İran'la, batida Hazar deniziyle sınırlıdır.



YÜZEYŞEKİLLERİ, TOPLUM YAPISI VE EKONOMI Toplam yüzölçümünün %80'inden çoğu Karakum ço lüyle kaplı olan Türkmenistan'da, İran sınırında uzanan



Kopet dağlarının yükseltisi 2 991 m'yi bulur. Sert kara iklimi etkisindeki ülkede, yağışlar azdır. Ortalama sıcak



liklar ocak ayında 0 "C'tan temmuz ayında 32 'C'a ka dar değişir.



Ülke nüfusu doğu kesimde Amuderya irmagı kıyısın



daki vahalarda, Kopet daglarının eteklerinde ve Mur gan ile Teren irmaklarının kıyılarında toplanmıştır. Hal kın büyük bölümünü oluşturan Türkmenler, sünnimus lümandırlar ve Türkçe'nin güneybatı koluna bağlı Türk mence konuşurlar.



Başlıca gelir kaynaklarını petrol ve dogal gaz çıkanımı



ile hayvancılık (özellikle koyun) ve tarımın (özellikle pa



muk) oluşturduğu ülkede, Amuderya'nın suyunu çöle



taşıyan Karakum kanalıyla, tarım alanları biraz genişle



tilmiştir. Bağımsızlığın ilanından (1990) sonra, Türk ve



Avrupalı girişimciler, Türkmenistan'da yatırımlar yap maya başlamışlardır.



TARIH



Orta Asya'da Rusya'ya en son boyun egen Türk halkı



332 TÜRKMENLER olan Türkmenler, 1884-85'e kadar Rus egemenliğine direnip, Göktepe kalesinin 1881'de Rus kuşatmasına



uzun süre direnmesinin ardından, Rus egemenliğini ka bul etmek zorunda kaldılar. Rus Devrimi'nden sonra



1924'le Türkmen Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin ku rulmasıyla eski SSCB'yi oluşturan cumhuriyetlerden bi rine dönüşen Türkmenistan'da, 1930 yıllarında başla



narak kentleşme ve sanayileşme programları yürürlüğe kondu. 1980 yıllarında Gorbaçov'un uygulamaya koy duğu yeniden yapılanma siyasetinden, öbür cumhuri yetler gibietkilenen Tükmenistan, Ağustos 1990'da ba



ğımsızlığını ilan etti. Ekim 1990'da yapılan cumhurbaş kanlığı seçimini kazanan Komünist Partisi'nin önderi



Saparmurad Niyazov, 1991'de Türkiye'yi ziyaret edip,



çeşitli konularda işbirliği anlaşmaları imzaladı. Haziran 1992'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini de, oyla rin % 100'e yakınını alarak yeniden kazandı.



Türkmenler Günümüzde büyük bölümü Türkmenistan Cumhuriye



TÜRKMENISTAN



ti'nde yaşayan Türk topluluğu, Selçuklularla birlikte Aral gölü ve Hazar denizi yörelerinden Maveraūnne



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 488 100 km². Baş kenti ve en büyük kenti: Aşkabad (398 000 nüf.;



hir'e, sonra da Horasan'a göçen Türkmenler, XI. yy'da



Azerbaycan ve Anadolu'ya yerleştiler. Horasan'da ka lanlar Büyük Selçuklu devletinin egemenliği altında ya



1990).



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 3 714 100; nüfus yoğunluğu: Km”ye 7,6 kişi. Resmi dilleri: Türkmence, Rusça. Başlıca dinler: Islam.



şarken, Anadolu'ya gelenler Danişmentoğulları, Artu



koğulları, Saltukoğulları, Ramazanoğulları gibi beylikler oluşturdular. Iran ve Doğu Anadolu Bölgesi'ne yerle



EĞİTİM VE SAĞLIK. Yükseköğretim kurumlan (1990): 9 (ayrıca 38 yüksek teknik okul). Hastane



şenlerse Akkoyunlular, Karakoyunlular ve Safevi dev letlerini kurdular. Anadolu'da kurulan beyliklerin tū



yatak sayısı (1989): 39 900. Hekim sayısı (1989):



münün Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılma sından sonra, yerli halkla büyük ölçüde karışıp, kaynaş tilar. Asya'da kalanlarsa 1873'ten sonra Ruslarla çarpış



12 800.



EKONOMI. Başlıca ürünleri: tarım-pamuk, mi



sir, sebze, koyun ve keçi; sanayi, dokumacılık



maya başlayarak, XIX. yy'da Rus egemenliğini kabul



ürünleri, kimyasal maddeler, tarım donanımı, çi mento, petrol ürünleri; madencilik- petrol, do



etmek zorunda kaldılar ve Sovyet devriminden sonra



Türkmenistan, Özbekistan, Türkistan (14 000 nüf.), vb. eski SSCB cumhuriyetleri ile Çin Halk Cumhuriyeti sınır. ları içindeki Doğu Türkistan bölgesinin halklarını oluş



gal gaz, madenkömürü, kükürt, tuz.



YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Par lamento. Yönetim bölümlenmesi: 5 bõlge.



turdular. Afganistan (200 000 nüf.), Iran (300 000 nüf.),



ULAŞIM. Demiryolları (1990): Toplam 2 120 km. Karayollan (1990): 22 600 km.



Irak, Suriye ve Ürdün sınırları içinde yaşayan Türk menler de bu ülkeler içinde varlıklarını günümüze ka dar korudular.



KAZAKISTAN



BO



Nukus



KIZILKUM



Tapata



Urgenç



rum



KAZ



süre direndikten sonra boyun



Dergara



Navoy



Durva



Buhara. Semerkand



KARAKUM



Karinck



Carcou



DEN



KAN



Karsi



HAVAA



Askabad KOVA



Man



byan AS YEN



Top



Mosbe IRAN



AFQANISTAN



Mete



TÜRKMENİSTAN



4000 2000



Demaryolu



Başkentlerin altı çizilmistu Olcck 112.00



Petrol Boru Hadi



Buyuk Petrol Yaualdan En Yukset Noktalar



Metre



1000



0



500



200



200 0



başlığıyla bir Türkmen.



Savaşçılıklarıyla ün salan Türkmenler, Rus egemenliğine ancak, çok uzun



ÖZBEKISTAN



Nebras LEGO



Geleneksel koyun yününden yapılmış



2000



eğmişlerdir.



TÜRK MÜZİĞİ



333



Türk müziği



okumasını sağladığı Bayram Tekbiri ve Salat-ı Ümmiye,



Günümüzde “Türk sanat müziği” ( ya da "klasik türk müziği"), “Türk halk müziği", "Çağdaş Türk müziği”, "Türk hafif müziği" ya da "Türk popu", "arabesk mü



başyapıtlarıdır. Osman Dede'nin Miraciye'si de çok



zik" adlarıyla anılan müzik etkinlikleri genel olarak



“Türk müziği” adı altında toplanmaktadır. Ama Türk müziği sözüyle daha çok, Tanzimat'tan sonra ülkemize giren Batı müziğinden ayırmak için "alaturka” diye de adlandırılan Türk sanat müziği anlatılmak istenir.



TÜRK SANAT MÜZIĞI



Elimizde notası bulunan ilk örnekleri XIV. yy'dan kalan



Türk sanat müziğinin başlıca özelliği, teksesliliktir. Türk sanat müziği, kökeni halk müziği olsa da, tarihi boyun



ca saray, köşk ve konaklarda, aydın kişilerin koruma ve desteğiyle serpilip gelişmiştir.



Batı müziğinin, çoksesliliğin pek çok olanağından yararlanabilmek için doğal koşulların zorlanmasıyla el de edilen eşit 12 aralığa dayanan tampere sistemine karşılık, Türk müziğinin sistemi, eşit olmayan 24 aralıkla



açıklanır. Batı müziğinde, herhangi bir ses ile oktavinin arası, 12'ye bölünmüştür; bu 1/12'lik aralığa "yarım aralık" denir. Türk müziğindeyse bu ara, 53'e bölün



müştür. Elde edilen 1/53'lük aralığa "koma", 9 komalık



Türk cami müziğinin, bütün İslam dünyasına yayılmış ünlüdür.



“Tasavvuf müziği" diye de adlandırılan Türk tekke



müziği, çeşitli tarikatların (başta mevlevilik) bünyesinde



doğup gelişmiştir. Bu kolun en önemli formları mevlevi ayini ve ilahidir. Mevlevilikte "sema ayini" sırasında ça



linip okunan ayinler, Türk müziğinin en seçkin parçala rindan sayılır. Türk tekke müziğinin, ilahinin yanı sıra



tevşih, durak, nefes, şugl gibi formları vardır. Tarihçe. Türk sanat müziği tarihi, altı dönemde incele nebilir:



Oldukça karanlık ve karmaşık başlangıcından, Ab dülkadir Meragi'ye kadar hazırlayıcı dönem; Mera



gi'den Buhurizade Mustafa Itri Efendi'ye kadar ilk klasik dönem



ibu



dönemin en



önemli



bestecisi



Hafiz



Post'tur); Itri'den Hamamizade İsmail Dede Efendi'ye kadar son klasik dönem (kuralların zorlandığı, yenilikçi hareketlerin görüldüğü bu dönemde, gelmiş geçmiş en büyük Türk bestecilerinden olan Itri'nin yanı sıra, Tam



buri Mustafa Çavuş, Ebubekir Ağa, Tabi Mustafa Eiendi, Dilhayat Kalfa gibi büyük besteciler yetişmiştir); Dede Efendi'den Zekai Dede'ye kadar yeni klasik dönem



daha geniş aralığa da "tanini" (ya da "tam aralık") adı



(Türk sanat müziğinin en parlak dönemidir. Dede Eren



verilir. Koma ve tam aralığın yanı sıra, Türk müziğinde kullanılan üç aralık daha vardır: Bakıye (4 komalık); kū



di, Selim III, Sadullah Ağa, Zeki Mehmet Ağa, Küçük



çük mücennep (5 komalık); büyük mücennep (8 koma



Bey gibi büyük besteciler de bu çağda yetişmişlerdir. Ayrıca, bu dönemde ortaya çıkan, önceki kurallara uyularak lirizmin geliştirildiği "Selim III okulu çok ünlü



Jik; uygulamada hiç kullanılmamakla birlikte, bazı ku ramsal açıklamaları kolaylaştırmada yararlanılır). Bati müziğinde, Türk müziğindeki makamlara karşılık ola



Mehmet Ağa, Tellalzade İsmail Efendi, Eyyubi Mehmet



dür); Zekai Dede'den Hüseyin Sadettin Arel'e kadar



rak kullanılan iki ana dizi vardır. Majör; minör. Türk mu



romantik dönem (başlıca özelliği, klasik kurallardan



ziğindeyse, günümüzde elde en az birer örneği bulu



çok, anlatıma önem vermek olan bu dönemde, Selim



nan 200'ü aşkın makam bilinmektedir. Bunlar üç sınıfta



III döneminden başlanarak üstünde ayrı bir önemle du



kamlar; mürekkep (bileşik) makamlar.Her makam sini finin elde ediliş yöntemi ayrıdır.



büyük bestecileri Hacı Arif Bey, Haci Faik Bey, Tamburi



incelenir: Basit (yalın) makamlar; şed (göçürülmüş) ma Türk sanat müziği önce, iki ana kola ayrılır: Dinsel;



dindışı. Söz müziği ve saz müziği olarak iki ayrı dalda



gelişen dindışı Türk müziğinde, başlıca sözlü beste formları, büyüklük sırasıyla şunlardır: Kår-i natk; kār;



beste (murabba); ağırsemai; yürüksemai; şarkı; türkü; köçekçe; fantezi. Şarkıya kadar sayılanlara "büyük



formlar" (ya da “klasik formlar"), öbürlerine "küçük formlar" denir. Büyük formlar, küçüklerden, bir büyük usulle bestelenmek, daha ağdalı ve zor anlaşılır bir ez gisel yapıda olmak gibi özelliklerle ayrılırlar. Aynı ma



kamdan ve değişik formlardan yapıtların peş peşe icra edilmesinden oluşan fasıllar, çoğunlukla koro icrası bi



çimindedir. Bir klasik fasılda, yapıtların form bakımın dan sıralanması şöyledir: Peşrev (yerini bazen medha le, bazen de baş taksime birakır); kâr; birinci beste; ikinci beste, ağırsemai; çeşitli usullerden şarkılar; yü rūksemai; sazsemaisi (ya da oyun havası). Çoğunlukla, ortada, “taksim" (sazlar içerir) ya da "gazel" (yorumcu için) adı verilen sololar da yeralır.



Yalnızca sazlar için yapılmış bestelerin oluşturduğu saz müziğinde, büyüklük sırasıyla başlıca formlar şun



lardır: Peşrev; medhal; sazsemaisi; sirto; longa; oyun havası. Bir saz sanatçısının, saptanmış ezgilere dayan madan, o anda bulduğu ezgileri bir ya da daha çok ma kamın başlıca özelliklerini göstermek için yaptığı solo ya "aksim" denir.



Aşağı yukarı bütünüyle sözlü olarak gelişen dinsel Türk müziği, ikiye ayrılır: Cami müziği; tekke müziği.



Cami mūziğinde başlıca formları, doğaçtan okunan Kur'an, ezan, sålâ, mevlit ve kaside oluşturur. Itri'nin besteleyerek camide toplanan kalabalığın bir ağızdan



rulan şarkı, başlıca form haline gelmiştir. Dönemin en Ali Efendi, Şevki Bey,



Rahmi Bey, Tamburi Cemil



Bey'dir); Arel'den bu yana reform dönemi (Türk müzi gini çokseslendirme çalışmalan da dahil, Batı müziğinin etkisiyle birçok alanda kendini gösteren reformların ye raldığı bu son dönemin başlıca bestecileri, Munir Nu



rettin Selçuk, Sadettin Kaynak, Cevdet Çağla, Selahattin Pinar, Refik Fersan, Ismail Baha Sürelsan, Alaettin Ya vaşça, Avni Anıl, Erol Sayan'dır. Koro ve solo icrasının



yeniden düzenlendiği bu dönemdeki en önemli olay,



Hüseyin Sadettin Arel ve Suphi Ezgi'nin, XIX. yy'in son çeyreğinden sonra görülen, Türk müziği sistemini bi



limsel olarak açıklama yolundaki çalışmaları hızlandıra



rak, “Arel-Ezgi sistemi" diye adlandırılan kuramı ortaya koymalarıdır). TÜRK HALK MÜZİĞI Halk sanatlarımız içinde önemli bir yeri olan Türk halk



müziği, bestecileri bilinmeyen yapıtlardan oluşur. Türk sanat müziğinden ayrı olarak değerlendirilen Türk halk müziği, saray, köşk ve konaklardan uzaklarda, hemen



hiçbir koruyucu desteği olmaksızın halk arasında, sanat



müziğinden etkilenerek ve onu etkileyerek gelişmiştir.



Kendine özgü gelenekleri olan kırsal koşullarla sınırlan mış, günlük yaşamı yansıtan, ezgi, ritim ve tonalite ba



kımlarından Anadolu'nun çeşitlibölgelerinde farklar



gösteren bu müziğin başlıca özellikleri, yalınlık, içtenlik ve duygululuktur.



Halk arasına giren derlemeciler eliyle (özellikle cum huriyetten sonra) toplanmış Türk halk müziği parçalan, önce iki kola ayrılır: Uzunhavalar; kırıkhavalar(ya da kı



sıkhavalar). Kırıkhavalar, usullü (ölçülü) parçalardır ve her tür türkünün oluşturduğu sözlü bölümün yanı sıra, oyunhavalarından oluşan sözsüz bölümleri vardır. Baş



334



TÜRK-RUS SAVAŞI, 1877-1878



lica kırıkhava formları arasında koşma, destan, varsağı, mani, divan, kalenderi, karşılama, yiğitleme, güzelle



me, taşlama, ninni, vb. sayılabilir. Uzunhavalarsa, Ana dolu'nun çeşitli yörelerinde farklı özellikler gösterirler ve "bozlak", "türkmani", "maya", "hoyrat", "divan", "ağıt" diye adlandırılırlar.



Türk sanat müziğinin büyük formları ve büyük usul



leri, Türk halk müziğinde hiç kullanılmaz. Halk müzi gindeki usuller, sanat müziğindeki küçük usuller arasın dadır. Halk müziği makamlarının tümü, sanat müziğin de de kullanılmış ve geliştirilmiştir. Büyük yerleşme merkezlerine yakın çevrelerde oluşmuş, sahibi bilin meyen türkülerin bazıları, dahi besteciler elinden çık



mış gibidir. Genel olarak altı bölgede (İstanbul ve Rumeli, Ege, Karadeniz, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Orta Anadolu) incelenen Türk halk müziği, özellikle son 40



yılda, günden güne artan bir önem kazanmış ve radyo, televizyon gibi yayın organlarında en çok yer verilen



müzik türlerinden biri haline gelmiştir. ÇAĞDAŞ TÜRK MÜZIĞI



1877-1878 Türk-Rus Savaşı'nın (Doksanüç Harbi de



denir) başlamasına, Kırım Savaşı (1853-1856) yenilgi sinden sonra Balkanlar'daki Türk egemenliğine son



verme siyasetini bir süre için bırakan Rusya'nın, 1871'den sonra Balkanlar'daki İslav birliği propagan dasına yeniden başlaması yol açtı. Bosna-Hersek'te ka rışıklıklar başlamasını (1875), Bulgarların ayaklanması (1876) ve Sırbistan ile Karadağ'ın Osmanlı hükümetine savaş açmaları (1 Temmuz 1876) izledi. Türklerin Sırp lara karşı art arda başarılar kazanmaları, Rusya'nın Os



manlı İmparatorluğu'na bir ultimatom vererek, hareka



tini durdurmasını istemesine yol açtı. Osmanlı İmpara torluğu'nun bu ültimatomu kabul etmek zorunda kal



ması üstüne, olaya karışan Batı ülkelerinin İstanbul'da topladıkları Tersane Konferansı'ndaki (22 Aralık 1876)



maddelerin ve Ingiltere'nin girişimiyle altı büyük devle tin hazırladığı Londra Protokolu'ndaki maddelerin, Os manlı hükümetinin Mebusan ve Ayan meclislerinde gö rüşülerek reddedilmesinden (10 Nisan 1877) sonra, Rusya Osmanlı İmparatorluğu'na savaş açtı. Rumi 1293



Cumhuriyetle birlikte, Türk halk ve sanat müziği biri



yılına rastladığı için Doksanüç Harbi de denen bu sa vasta, Türk kuvvetleri Rumeli cephesinde, elde ettikleri



kimlerinden yararlanarak ve Batı müziği sistemini ve Batı sazlarını kullanarak Batılı anlayışla oluşturulan mu



bazı başarılara ve Gazi Osman Paşa'nın Plevne'deki



ziğe, "çağdaş Türk müziği" adı verilir.



ne'ye kadar gerilediler ve general Gruko komutasında



olağanüstü başarılı direnmesine karşın, sonuçta Edir



Cumhuriyetin ilanından sonra birçok yönde gerçek



ki Ruslar ile müttefikleri Edirne'yi ele geçirdiler (20



leştirilen Türk Devrimi, yeni müzik okullarının açılma sıyla, öğrenim amacıyla Batı'ya yetenekli gençlerin gönderilmesiyle ve Batı'dan ünlü öğretmenlerin Türki



Ocak 1878). Anadolu cephesinde de, Rus birlikleri,



ye'ye getirilmesiyle müzik alanında da kendini göster



Ağustos) ile Yahniler (2 Ekim) çarpışmalarında Gazi Ah



miş, kısa sürede, yapıtları Bati orkestraları tarafından da



Halyazı'da (21 Haziran 1877), Erzurum-Kars arasındaki Zivin istihkamlarında (25 Haziran 1877), Gedikler (25



met Muhtar Paşa'ya yenilmelerine karşın, Dereboy



seslendirilen Adnan Saygun, Ferit Alnar, Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Nevit Kodallı gibi besteciler ve



nu'ndaki çarpışmada Gazi Muhtar Paşa kuvvetlerini



Leyla Gencer, Ayla Erduran, Suna Kan, Idil Biret, Ayşe



gül Sarıca gibi dünya çapında ses ve saz sanatçıları ye



lar ve Aziziye tabyalarında püskürtülmelerine (9 Ka sim) karşın, Kars'ı alarak (18 Kasım) Erzurum'u kuşattılar



tişmiştir.



(5 Ocak 1878). Bu arada Edirne düştüğü için, düşmana



TÜRK HAFİF MÜZİĞİ Batı müziğinin yaşamımıza girmesiyle, önce tangolar



biçiminde ortaya çıkan Türk hafif müziği (ya da Türk



pop müziği) bir süre yabancı bestecilerin tangolarına Türkçe sözler bulunarak yaygınlaştırılmaya çalışılır



ken, Türk sanatçıları (özellikle Fehmi Ege, Necdet Ko



yutürk, vb.) tarafından da bestelenmeye başlamıştır. Daha sonra "aranjman" adı verilen bestecisi yabancı, Türkçe sözlü yapıtların görüldüğü Türk hafif müziğin



bozarak (4 Kasım 1877), geri çekilmek zorunda bıraktı



karşı koyma olanağı kalmayan Osmanlı hükümetinin is



tediği ateşkes antlaşması, Edirne'de imzalandı (31 Ocak 1878) ve Erzurum Ruslar tarafından işgal edilerek



(8 Şubat), İstanbul'a da bir savaş filosu gönderildi (18 Şubat). Bunun üstüne Osmanlı hükümetinin imzalamak zorunda kaldığı barış antlaşmasının (3 Mart 1878), ko şulları çok ağır olduğu için hiçbir zaman uygulamaya



koyulmadı ve yerine Berlin Antlaşması (13 Temmuz 1878) imzalandı.



de, çıkış yeri Batı ülkeleri olan çeşitli akımlar taklit edil miş, 1900 yıllarından sonra, bestecisi Türk olan özgün hafif müzik yapıtları oluşturulmuş, Avrupa'nın çeşitli merkezlerinde düzenlenen hafif müzik yarışmalarına katılan şarkıcılarımızdan ödül kazananlar olmuştur. 1993'ten sonra, Türk hafif müziği ya da Türk pop müzi



ginde, büyük bir patlama görülmüştür. ARABESK MÜZİK En Çok Arap müziğine benzerlik gösterdiği için bu ad verilen Arabesk müzik, kaderci, edilgen bir ruh duru



munu dile getiren sözleri, üslup bakımından oldukça dağınık bir besteyle, Doğu ve Batı sazlarının oluşturdu



ğu karma bir orkestra eşliğinde okuyan bazı ses sanatçı



ları aracılığıyla, çok geniş bir kitlenin en sevdiği müzik



tūrü haline gelmişse de, gördüğü ilgi, değeri ve işlevi bakımından müzikbilimciler, toplumbilimciler ve ruh bilimciler tarafından tartışma konusu edilmesinin yanı sıra, 1993'ten sonra, Türk popundaki patlamanın da et kisiyle, gerilemeye başlamıştır.



Türk-Rus Savaşı, 1877-1878 Osmanlılar ile Ruslar ve müttefikleri arasında savaş.



Türk Tarih Kurumu: Bk. TÜRK DEVRİMİ. Türk ve Caicos adaları



Bahama adalarının güneydoğu uzantısını oluşturan adalar topluluğu. Yaklaşık 30 ada içeren Türk ve Caicos adalarının yüzölçümü 430 km', toplam nüfusu 11



696'dır. Yedisi dışında issiz olan adalar, 1512'de Juan



Ponce de Leon tarafından bulunmuş, 1776'dan sonra Ingiltere'nin yönetimine girmiştir. tütün



Patlıcangiller (Solanaceae) ailesinden bitki cinsi. Ana



yurtları Amerika olan, günümüzde dünyanın pek çok yerinde yetiştirilen tütün cinsi (Bil, a. Nicotiana) üyeleri,



yaklaşık 1 m boyunda, biryıllık bitkilerdir. Cinsin örnek



türütütünün (Nicotiana tobacum), "nikotin" adlı alkalo yiti içeren yaprakları, kurutulup kıyılarak keyif verici



madde olarak kullanılır. Türkiye'de yılda yaklaşık 180 000 ton tütün üretilmektedir.



UCCELLO, PAOLO 335 tüy



Twain, Mark



Kuşların örteneğini kaplayan, üstderi kökenli boynuzsu fanerlerin her birini ya da topluca tümünü belirten te rim. Karmaşık bir organ olan tüy, bir kök ile uzantısı



ABD'li yazar (Florida, Missouni 1835-Redding Con



lemde tüy dalları ya da sakallar yeralır. Her daldan bir



rak çalıştı. Ayrılık Savaşı'na katılıp, Virgina'daki Enterp



olan gövdeden oluşur; gövdenin iki yanında, aynı düz çok dalcık (ya da sakalcik) çıkar. Dalcıkların dibe yakın



yanda olanları çengelsiz, kenar yanda olanları çengelli



dir. Tüyler üçe ayrılır: Uçma tüyleri ya da telekleri; örtü tüyleri ya da telekleri; kuyruk tüyleri ya da telekleri. Bū tün bu tüyler, kuşun uçmasını, beden sıcaklığını degis mez tutmasını, havada manevra yapmasını(kuyruk tüy leri), bedenin korunmasını, vb. sağlarlar. Yavaş yavaş ve düzenli devrelerde dökülür ve yenilenirler (tüy de ğiştirme).



necticut 1910). Bir basımevinde çıraklık yapan Mark Twain (asıl adı Samuel Langhorne Clemens'tir), sonra



Philadelphia ve Saint Louis gazetelerinde muhabir ols



rise gazetesinde çalışırken Mark Twain takma adını aldı Çeşitli gazete ve dergilerde öyküler yayınlayıp (The Ce lebrated Jumping Frog of Calaveras County (Calaveras



County'nin Ünlü Zıplayan Kurbağası, 1867); vb.), Poli nezya ve Avrupa'ya yolculuklar yaptı. Tom Sawyer'in Maceraları (The Adventures of Tom Sawyer.



18761,



Mississippi'de Haval (Lite on Mississippi, 1883) ve Huckleberry Finn'in Serüvenleri (The Adventures of



Huckleberry linn, 1884) adlı romanlarıyla büyük ün kazandı.



Tüzün, Ferit Türk bestecisi (İstanbul 1929-Ankara 1977). Ankara Devlet Konservatuvarı Piyano (1949) ve Beste (1952)



bölümlerini bitiren Ferit Tüzün, Milli Eğitim Bakanlığıta rafındandan orkestra yöneticiliği öğrenimi için Alman



ya'ya gönderildi (1954). Dönüşünde (1959) Ankara



Devlet Orkestrası yöneticiliğine getirildi.



Türk çoksesli müziğinin usta işi örneklerini veren Fe



rit Tüzün'ün başlıca yapıtları arasında Çeşmebaşı (ba le), Midas'ın Kulakları (opera), Anadolu Süiti (orkestra



için), Kapriçyo, Hümoresk (ya da Nasrettin Hoca), vb. sayılabilir.



Tyndall, John Irlandalı fizikçi (Leighlin Bridge 1820-Hindhead, Surrey 1893). Buzun yeniden donması olayını (1871) bulan



John Tyndall, buzullanın yer değiştirmesini ve sonradan adının verildiği etkiyi (Tyndall olayın açıkladı. Yayınladi gi 180'i aşkın kitap ve makaleyle, bilimsel konuları ge niş halk yığınlarının kavramasına katkıda bulundu.



Tzara, Tristan Romen asıllı Fransız yazarı (Moineşti, Romanya 1896



Paris 1963). Zürich'te dada grubunun kurucuları arasın



Tver



da yeralan (1916), Tristan Tzara, amacının "toplumu ve



Rusya'da kent. Volga irmağı kıyısında yeralan Tver'in (1921-1990 arasında Kalinin) nüfusu 451 000'dir. Birir



mak limanı ve sanayi (dokuma sanayisi, makine yapımı,



ekskavatör yapımı, elektrikli aletler yapımı, vb.) merke



zi olan kent, otoyollarla ve demiryoluyla Moskova ile



Petersburg'a bağlanmıştır.



Y



FENİKE DİLİ



Y



İBRANICE



4 ARAMCA Y THERA YUNANCASI



Y KLASİK YUNANCA



dili" yoketmek olduğunu açıkladı (l'Homme Approxi matif (Yaklaşık İnsan, 1931); Le Coueur à Gaz (Gazlı Kalp, 1938)). Sonraki yapıtlarında, insanı, köleleştirici



bütün güçlere karşı koruma kaygısıyla, ahlaksal-düşün.



celer geliştirdi (La Fuite (Kaçış, 1947); Le Fruit permis (Mubah Meyve, 1957); La Rose et le Chien (Gül ve Ko pek, 1958); vb.).



Uu MODERN LATİNCE



ETRÜSKÇE Y ARKAİK LATİNCE V KLASİK LATİNCE V



RUS-KİRİL Y ALMAN-GOTİK U



Ubangi irmağı Türk abecesinin yirmibeşinci harfi. U harfinin biçimi(U/



u), Latin abecesindeki izleyen harf v'nin değişiklik ge



çirmiş bir biçimidir. Latinler konuşurken "u" ve "v" ses



lerini birbirinden ayırt etmişler, ama genellikle yazıda u, v ve w harfleri arasında bir ayrım gözetmemişlerdir. U



sesinin v sesinden ayrılması, Batidillerinde XVI. yy.son



Ekvator Afrikası'nda ırmak. Uzunluğu 1 160 km olan Ubangi irmağı, Zaire'nin kuzeydoğu kesiminde M'Bo



mu ve Vele irmaklarının birleşmesiyle oluşup, Zaire ile Orta Afrika Cumhuriyeti ve Zaire ile Kongo arasında si nını çizer; Cundu'da sağ kıyısından Zaire (Kongo) irma ğına karşır.



larında gerçekleşmiştir.



Türkçe'de ses bilgisi açısından dar, yuvarlak bir ar



tünlü olan u, 1928'de Türkiye'de Latin abecesini kay nak alan Türk abecesinin benimsenmesiyle, ince dar ve



yuvarlak ünlüyü (ü), kalın dar ve yuvarlak ünlüden (u)



ayırmak için kullanılmaya başlanmıştır.



Uccello, Paolo



Italyan ressamı ve mozaikçisi (Pratovecchio, Casentino



ya da Floransa 1397-Floransa 1475). Bir berberin oglu olan Paolo Uccello (asıl adı Paolo di Dono'dur), Ghi



336



UCUNGPANDANG



berti'nin yanında kuyumcu çıraklığı yaptı. 1425'te Ve nedik'e giderek San Marco kilisesinin yapımında moza



ikçi olarak çalıştı. Floransa'ya dönünce (1430), katedral için vitray örnekleri ve John Hawkwood'u at üstünde



gösteren bir fresk yaptı. Bir süre Padova'da çalıştıktan sonra Floransa'ya dönerek Santa Maria Novella'daki Tufan, Yaratılış, Nuh'un Kurban Vermesi, vb. büyük



kompozisyonlarını gerçekleştirdi. 1465'te Urbino'ya gidip, bir mihrap arkalığı yaptı. Özellikle tasarı geometri



alanındaki çalışmaları ve perspektif araştırmalarıyla ün saldı.



Ucungpandang Endonezya'da kent. Sulavesi adasının güneybatı kıyı



sında, yeralan Ucungpandang'ın (eski Makassar) nüfu su 1 100 050'dir. Ülkenin başlıca dışsatım limanların dan ve ticaret limanlarından biri olan kentte, sanayi de



gelişmektedir.



Küçük bir uçağın kumanda tablosundan görünüş. Büyük uçaklarda kumanda tablosu, çok daha karmaşıktır.



dadır. Herhangi bir nedenle denge bozulduğunda,



uçak



kendiliğinden, denge konumuna dönmesi gerekir.



Havadan ağır olan, kendi hareketinden doğan hava ba



sapma biçiminde ortaya çıkabilir. Uçağın kararlılığını



sincinin gövde ve kanatlarına yaptığı etkiyle havada tu tunarak uçan aygıt. Uçaklar, motorlu ya da motorsuz



(planõr) hareket edebildikleri gibi, karada ve su yüze yinde iniş-kalkış yapabilirler. Yolcu ve mal taşımacı



lığında ya da askeri amaçla kullanılırlar.



Kuşların uçusundan esinlenen insanoğlu, daha Eski



çağ'da, uçan makineler gerçekleştirmenin düşünü kur maya başlamış ve bu konuda yüzyıllar boyunca pek



Denge değişiklikleri yalpalama, başkıç vurma ve yana



artırmak için, kanatlara yatay doğrultuya göre bir açı ve rilir; böylece, her kanadın kaldırma gücü, gövdeye



doğru yakınsar. Ayrıca pilot, gerek yatay doğrultuda (eğri çizme ve dönüş), gerek düşey doğrultuda (dalış ve



tırmanma), uçağın yönünü değiştirebilmelidir. Bütün bu manevraları yapmak için uçak, kuyruk takımı ve flaplarla donatılmıştır.



Kuyruk takımı, uçağın kuyruğunda yeralır; hem dü



çok araştırma yapılmış, özellikle Leonardo da Vinci,



şey, hem yatay doğrultuda, hareketli ve sabit yüzeyleri



lar, kâğıt üstünde kalmıştır.



yalpalamayı, yani kanatların almaşık olarak yükselmesi ve alçalması biçiminde ortaya çıkan salınımları sınırlar.



önemli çalışmalar gerçekleştirmiş, ama bütün bu uğraş



Kısa bir uçuş için ayaklarını yerden ilk kesen kişinin Clément Ader mi, Wright kardeşler mi, Rus Popov mu



olduğu tartışmalıdır. Bununla birlikte, 9 Ekim 1890'da Ader'in, tekerlekleri birkaç metre yerden kesmeyi ilk



kez başardığı sanılmaktadır. Wright kardeşlerin gerçek



vardır. Kuyruk takımında yeralan yatay sabit kanatçıklar Düşey sabit kanatçıklar, yön kararlılığını sağlar, yani



uçağın merkez ekseni çevresinde dönme hareketini (yön değiştirmeye yolaçar) sınırlarlar.



Yatay hareketli sağ ve sol kanatçıklar, derinlik düme



leştirdiği "Wright Flyer" adlı uçak, 17 Aralık 1903'te 259



nini oluştururlar; yatay sabit kanatçıkların arkasına maf



ten bu yana uçaklar, sürekli geliştirilip, kusursuzlaştırıl mış, üst üste iki kanatlı, üç kanatlı ve dört kanatlı uçak lardan tek kanada, pervaneli iticilerden türboreaktörle



tırmanır; alçaldığında dalış yapar.



metre uçmayı başararak, uçak çağını başlatmış, o tarih



re, sesaltı hızlardan sesüstü hızlara geçilmiştir.



salla bağlanmışlardır. Uçaga yukarı ve aşağı doğru eğim verilmesine yararlar: Kanatçıklar yükseldiğinde uçak Düşey sabit kanatçıkların arkasına mafsalla bağlı olan



hareketli düşey yön dümeni, uçağın yatay yönde gü



UÇUŞ MEKANIĞI



dülmesine yarar: Dümen sağa kırılırsa uçak sağa, sola



Uçuş sırasında bir uçağın havada tutunmasını sağlayan



kırılırsa sola döner.



cum kenan", arka bölümüne “kaçış kenarı", üst yüzeyi ne "kanat sırtı", alt yüzeyine "kanat karnı" adı verilir. Kanatların profili hafifçe kabarıktır; yani yüzeyleri düz



nin dışına doğru iter ve istenen yörüngeden saptırmaya çalışır.



temel parça, kanatlardır. Kanatların ön bölümüne "hü



lem değildir. Uçak ilerlerken, kanatların üstünden ve al



tindan geçen hava akımı, karında itmeye, sırtta da em



meye yolaçar; bu iki olay, kanatları yukarı doğru iter;



dolayısıyla, hızla birlikte artan ve “kaldırma gücü" deni



len, ölçülebilir bir güç ortaya çıkar. Hızı belirli bir sınırı aşan uçağın kaldırma gücü, ağırlığını geçer ve uçak ha



valanarak, uçuş durumunda havada tutunur. Tersine,



kaldırma gücünün ağırlığın altına düştüğü noktaya ka



dar hız azalırsa, uçak alçalır ve iniş yapabilir.



Hava, kaldırma gücü dışında, kanatlar üstüne “sür



tünme" denilen ve harekete ters yönde, yatay doğrul



Uçak dönerken, merkezkaç güç, onu dönüş eğrisi



Aynı olay, bir otomobilin dönemeç almasında da görülür ve sapmanın önüne geçmek için, yola, döne mecin içine doğru eğim verilir. Uçaktaysa, kanatlara



enine bir eğim verilir; böylece havadan destek alan ka natlar, dönüş eğrisinin merkezine doğru bir itme gücü



kazanarak, merkezkaç gücü dengelerler. Bu manevra, her kanadın kaçış kenarına mafsalla



bağlanmış flaplarla sağlanır; bir kanattaki flaplar kalktı. ginda, öbür kanattakiler inerek, uçağa eğim verirler: Sol flaplar kalkarsa uçak sola, sağ flaplar kalkarsa sağa ya tar.



Kaldırma gücü, hıza olduğu kadar, kanat profiline de



tuda bir direnç uygular. İticiyle uçağa sağlanan yatay it



bağlıdır. Aynı hızda, değişik profillerle, farklı kaldırma



Dolayısıyla uçak, uçuş durumundayken dört gücün



değiştirmeden kaldırma gücünü artırmaya yarar. Bu parçalar, kanatlara mafsalla bağlanmış ve kaçış ya da hücum kenarları yakınında yerleştirilmiş hareketli yü



me ya da çekme gücünün, bu direnci yenmesi gerekir.



etkisiyle dengede kalır: Ağırlık ve kaldırma gücü (dü şey); ilme ve sürtünme (yatay). Bir uçak, kararlı denge konumunda olmak zorun



güçleri elde edilir. Yüksek tutunmapancurları, hızı pek zeyler oluştururlar.



UÇAK GEMİSİ 337 Normal uçuş sırasında bu parçalar, kanadın profilini



değiştirmezler; ama devreye girişleriyle kanatların ka barıklığını, dolayısıyla kaldırma gücünü, önemli ölçüde artırırlar. Bu donatım, düşük hızlarda tehlikesizce ça buk alçalma olanağı verdiğinden, inişlerde çok kullanı ITME GÜCÜ



Uçağa, havanın direncini yenip ilerlemesi için gerekli it



me ya da çekme gücünü sağlayan başlıca iki tür aygıt



Öyleyse pilotun, sesalu ve sesüstü hızların birinden öbürüne elden geldiğince çabuk geçerek, 'ses duvarı



ni" hemen aşması gerekir.



Bu alanda karşılaşılan bir başka sorun da isı duvan olayıdır. Çok yüksek hızlarda, hava moleküllerinin uça ğın dış yüzeyine sürtünmesi, güçlü bir isinmaya yola çar. Genellikle hava akımı, üretilen isiyı alıp yayarak isil bir denge sağlar ve sıcaklığın aşırı artmasını önler. Ne



motorla ya da gaz türbiniyle çalıştırılır. Poyra üstüne ka



var ki, 3 500 km/sn üstünde, isinma hızı soğutma hızını geçer ve hız hemen kesilmezse, yüzey sıcaklığı sürekli yükselir. Çok yüksek sıcaklıklara dayanıklı gereçler kul lanılarak, füzelerde isı duvarı aşılmıştır. Günden güne daha güçlü motorlardan yararlanan ve



pacak biçimde yerleştirilmiştir ve profilleri uçak kanadı



hızı sürekli artan uçaklar, günümüzde bir kavşak nokta sına dayanmışlardır: Doğurdukları gürültü, yüksek al



vardır. Pervaneli iticiler; türboreaktörler.



Pervane, çok yüksek hızla dönen bir mile ya da poy



raya bağlı, belirli sayıda kanattan oluşur; patlamalı bir



natlar, dönmeeksenine dik düzlemle küçük bir açı ya na benzer. Yüksek hızla dönen pervane, uçak kanatla rinin kaldırma gücüne eşdeğerde bir itme gücü sağlar.



mosferde yolaçtıkları kirlenme tehlikesi, havacılığın ge lişmesini sınırlamaktadır. Bunedenle, sessiz uçak ve ses



Mil ya da poyra aracılığıyla uçağa iletilen bu güç, perva



siz motor üstünde araştırmalar artmış, susturucular ya



Türboreaktör, bir silahla ateş edildiğinde omuzda



da vantilatör kavramı, araştırma bürolarının temel ug raşları haline gelmiştir. (Ayrıca Bk. HAVACILIK.)



nenin hava içinde yaptığı vida hareketinden doğar.



güçlü bir tepmeye yolaçan etki-tepki ilkesine göre çalı şır. Dolayısıyla, mermi yerine gaz atan bir silaha ben



zer; uçağın hareketine ters yönde, çok büyük hızla gaz püskürten bir aygıttır: Tepkiyle uçak itilir ve istenen hız da yer değiştirir.



Patlamalı motorda olduğu gibi, türboreaktörde de



dört zaman vardır: Emme; sıkıştırma; patlama (genleş. me); egzos. Hava, bir gaz türbiniyle çalışan vantilatörle emilip, dönel bir kompresörle sıkıştırılır. Genellikle ke



rojenden oluşan, toz haline gelmiş yakıt, havayla karış



uçak gemisi Üstünde uçak ve helikopterlerin inip-kalkmasına elve rişli platform bulunan, donanımlarıyla gerçek bir yüzer



hava üssü oluşturan büyük gemi. Bir uçağın bir gemius



tüne inmesi ilk olarak 1914'te gerçekleştirilmiş, ilk uçak



gemileri, büyük savaş kruvazörlerinin biçimlerinin de



giştirilmesiyle 1922'den sonra yapılmıştır. İkinci Dünya



tırılarak, yanma odasına püskürtülür. Yakıt karışımı,



Savaşı öncesinde büyük donanmalarda yalnızca 5-6 uçak gemisi varken, Japonların Pearl Harbor baskının



çıkararak yanar; bu gaz, türbinden geçerek, çok büyük



da (1941) kazandıklan başarıdan ve Midway hava-de



Türboreaktör çalıştığı sürece, yakıt karışımı, üretimi



olduklarının anlaşılmasından sonra,1944-45 yıllarında,



ve yanma, kesintisiz sürer. Uçak belirli bir hıza ulaştık tan sonra, hava kendiliğinden girer ve vantilatöre gerek



mileri(25 000 tondan büyük), hafifrefakat uçak gemile



yüksek sıcaklıkta ve basınç altında, büyük bir gaz kütlesi bir hızla dışarı püskürür.



niz savaşında (1942) hava üslerine göre çok daha etkili



düşman kuvvetlerine saldırmakla görevli ağır uçak ge



kalmaz.



Uygun düzenlere başvurulduğunda bir kompresöre



gerek kalmadan havanın kendiliğinden sıkışacağı anla şılmış, "statoreaktör" denilen ve dönel parçası bulun



mayan reaktör gerçekleştirilmiştir. Yanma ve gazın püs. kürtülmesinde öbür reaktörlerin ilkesinden yararlanan statoreaktör, yüksek bir nitelik gösterirse de, doğal ola



rak, belirli bir hızın altında ya da uçak dururken çalışa



maz. Bu nedenle, kalkışta ve düşük hızla uçuşta, yar.



dımcı iticiler gerekir.



Türboreaktörler, çok yüksek sıcaklıkta gaz boşaltır



lar. İlk türbinlerin 400 °C sıcaklığına karşılık, günümüz



de 1 200 °C'a ulaşılmıştır. Bu niteliklerin kazanılmasını



sağlayan çelik, alüminyum ve titan alaşımlarıdır.



SESÜSTÜ UÇAKLAR



Deniz düzeyinde saatte 1 228 km'nin üstünde, yani ses hızının üstünde hız yapan uçaklara, "sesüstü uçaklar" adı verilir. Bu uçaklar, geleneksel uçaklara oranla, özel likle "ses duvarı" nedeniyle, çok karmaşık sorunlar do



gurur.



Bir uçak ses hızının altında uçtuğunda, yolaçtığı ses



dalgalari, uçak hızından daha büyük bir hızla yayılır; dolayısıyla, dalgalar uçaktan uzaklaşır. Bu nedenle uçak, sürekli bu dalgaların ardında kalır. Oysa ses hızı na ulaştığında, dalgalar yoğunlaşarak sesi yayan uçağa eşlik eder. Uçağın önünde yığılan dalgalar, ağır bir te



dirginlik ve şiddetli sarsıntılar doğurur, harekete karşı



güçlü bir direncin oluşmasına, kuyruk takımının kilitlen



mesine ve ses patlaması denilen olaya yolaçarlar. Uçak



ses hızını aşınca, dalgaları ardında bıraktığından, uçuş normale döner.



Ikinci Dünya Savaşı'nda kullanılan uçak gemilerinden,



Ingiliz yapımı HMS illustrious, 23 000 ton agırlıkta. 230 m uzunluktaydı. 33-55 uçak ve 1 600 mürettebat taşıyabiliyordu.



338 UÇANBALIKGİLLER ri (7 000-12 000 ton arası) yapılmış, 1945'ten sonra, tepkili uçakların gemilere bindirilmesinin yarattığı so runlar, eğik kalkış pistin ve buharlı mancınığın yapıl



Uçuçböceğigiller ailesinin



masıyla çözümlenirken, bir yandan da gemiye iniş yön



zararlıları yiyerek



en çok tanınan türü



uçuşböceği (Coccinella



7-punctata) çeşitli



temleri geliştirilmiştir. 1955'te ABD'de, nükleer fırlat



beslendiği için, bahçe bitkilerine yararlıdır.



mayla gücü artmış gerçek bir üs niteliğindeki ilk stratejik



uçak gemisi (60 000 ton), 1961'de 75 000 tonluk En



terprise uçak gemisi, ardından da 95 000 tonluk Nimitz uçak gemisi yapılmış, bu arada 1960 yıllarında helikop terleriçin yapılmış kruvazörler ortaya çıkmıştır: Fransız



leri siyah üstüne kırmızı, kırmızı üstüne siyah ya da sarı



üstüne siyah beneklerle süslüdür. Yaprak bitleriyle ve



yapimiJeanne-d'Arc(10 000 ton, 1964); Sovyet yapımı



bitkilere zarar veren çeşitli küçük böceklerle beslendik lerinden, yararlıdırlar.



Moskova (20 000 ton, 1967); Ingiliz yapımı Blake (9 500 ton, 1968); vb.



uçuk



uçanbalıkgiller Zarganabalıkları takımından, 50 türü bulunan balık aile si. Tropikal ve iliman bölgeler denizlerinde yaşayan



Deride, mukozalarda ve göz sümüksel zarında kabar



coklar belirmesiyle yansıyan, döküntülü enfeksiyon hastalığı. Herpes simplex adlı virüsün yol açlığı uçuk, genellikle ağız çevresinde, bazen de yüzde beliren ka



uçanbalıkgiller ailesi (Bil. a. Exocoetidae) üyelerinin



barcık demetleri biçiminde ortaya çıkar ve zaman za



sırtları mavi, karınları gümüş rengidir. Gelişmiş göğüs yüzgeçleri, suyun üstüne sıçradıkları zaman birkaç yüz metre süzülmelerini sağlar. Ailenin örnek türü uçan ba lik (Exocoetus rondeleti ya da Cephalacanthus volitans)



Tedavide idoksüridin adli maddeyle başarılı sonuçlar



su üstünde 1 m yüksekliğe kadar sıçrayabilir.



man tekrarlar. Ayrıca, erkek ve kadınlarda üreme or ganları çevresinde küçük yaralaşmalara da yol açabilir. elde edilmektedir.



ud: Bk. UT.



uçantilkiler: Bk. BÜYÜKYARASALAR. Uda



uçma



Rusya'ya bağlı Başkırdistan Özerk Cumhuriyeti'nin



Kuşlar, yarasalar ve kanatlı böceklerin hareket yönte



başkenti. Urallar'ın batı kesiminde, Kama ırmağının ko lu Belaya ırmağı kıyısında yeralan Uda'nın nüfusu 1 097 000'dir. XVI. yy'da Ruslar tarafından kurulan bir kalenin



mini belirten terim. Az sayıda başka hayvan da havada



sūzülmeye uyum sağlamış olmakla birlikte, gerçek uc ...7, valnizca sözü geçen hayvanlara özgüdür. Kuşların kanat kesitleri, altına hava alabilecek biçimdedir: Üstü



çevresinde gelişen kent, günümüzde Rusya'nın en bü



yük petrol arıtma ve petrokimya sanayisi merkezlerin



dışbükey, altı içbükey. Kanatların altından ve üstünden



den biridir.



niz kırlangıçları, albatroslar, vb. kuşlar, rüzgârı ve yük



Udi Nevres Bey: Bk. NEVRES BEY, UDİ.



geçen hava, yukarı kaldırıcı bir etki yapar. Martılar, de selen hava akımını baştan alarak kolayca yükselir, böy lece uzun süre kanat çırpmadan süzülebilirler: Hava akımı olmadığı ya da biraz daha yükselmek gerektiği



zaman kanat çırpmaya başvurulur. Kanatlar, göğüs ke



Uganda



miği boyunca sıralanan ve uzun kirişlerle kemiğe bağla nan kaldırıcı kaslar yardımıyla yukarı kalkar; gene gö



Doğu Afrika'da denize kıyısı olmayan ülke. Kuzeyde Sudan, batida Zaire, güneyde Ruanda ve Tanzanya,



güs kemiği boyunca dizilen güçlü, indirici kasların yar



doğuda Kenya'yla sınırı olani Uganda, 1962'ye kadar



dımıyla aşağı ve geriye doğru hareket ederek, hem yük



bir Ingiliz sömürgesiyken, o tarihte bağımsızlığa kavuş.



selmeyi, hem de ilerlemeyi sağlayan itici gücü yaratır



muştur.



lar. Kanat kemiğinin gövde ile dirsek arasındaki bölü müne bağlı olan ikincil tüyler, kanada havada yüksel



YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR



meyi sağlayan kesiti kazandırır. Durma, dengeleme ve



tisi hafif bir eğimle azalarak 915 m'ye inen, güneyde, başkent Kampala yakınında 1 340 m'ye ulaşan tekdüze görünüşlü bir yayla üstünde yeralır. Güneybatı sınırın da, ekvator yakınında, yanardağ kökenli Virunga dağla



dümen işlevleriniyse, kuyruk tüyleri üstlenmiştir.



Yarasalar, kuşlardan ayrı bir evrim çizgisinde geliş miş olmakla birlikte, iskelet yapıları ve uçuş biçimleri kuşlarınkine benzer. Kanatları, uçmaya uyum sağlaya



cak biçimde değişiklik geçirmiş dirsek ve kol kemikle riyle desteklenmiştir; uçuş gücünü göğüs kemiğindeki



değil, kollardan ayaklara kadar uzanan deriyle gerçek







F



35



AS



&



20 15



4



10



Kinkanatlılar takımından, 5000'i aşkın türü bulunan bő



cek ailesi, Uçuçböceğiller ailesi (Bil. a. Coccinellidae; uğurböceğiller de denir) üyeleri, yumurta biçimi göy



deli, kanat kapakları dışbükey, başları küçük ve aşağı



yukarı bütünüyle öngöğüsle örtülü böceklerdir. Beden



ve en büyük kenti



5



0



$



M



N



M



H



T



A



15



ortalamaları, mavi



dikdörtgenlerle de aylık yağış verilmiştir. Kampala'da, bir yağışlı, bir de



.



Kampala



sıcaklık



ortalamalari



ΕΕ



10



20



dikdörtgenlerle aylık



»•i·



uçuşböceğigiller



Uganda'nın başkenti



Kampala'da, kırmızı



10



leşmesidir.



ri ile dorukları her zaman karlarla kaplı Ruvenzori dag. #»



büyük kaslar sağlar. Kuşlar ile yarasaların uçuşları ara sındaki temel fark, yarasalarda yükselmenin tüylerle



Uganda topraklarının büyük bölümü, kuzeyde yüksel



kurak mevsimi



bulunan tropikal



iklim egemendir.



UGANDA



339



SUDAN



A JAS



Aru



mus



ZAIRE od



Nakat



M



Nemangat



Kipya.



Fort



KENYA



Portal MA



os



Kama



Enator



Eritto



Bomba



Rusia



ர,மக Sesa Adaian



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 236 036 km². Baş kenti ve en büyük kenti: Kampala (773 000 nüf.; 1991 tah.). Ortak başkenti: Entebbe (42 000 nüf.; 1991 tah.).



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 17 500



000; nüfus yoğunluğu: Km'ye 74 kişi. Nüfus da



gilimi (1992): Kentlerde % 10, kırsal kesimde % 90. Resmi dili: Ingilizce. Başlıca dinler: Hıristiyan, yerel dinler, Islam.



Whirgano Ad



for



G



UGANDA CUMHURİYETİ



Bunny



Gore



TANZANYA



TANZANYA Muson



Bukoba ca



RUAND



UGANDA



Baskentlerin Ald



Metre



Çizimit Demiryolu



Ustunde



Yalnuca Onemli Kender Belirtilmiştir



En Yuloek Noktalar D



SO



100



Olçek 18.400.000



150



Am



1000



2000



1000 500



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991 tah.); Yetişkin nüfusun % 48'i. Üniversite sayısı (1992): 2. Hastane yatak sayısı (1989): 20 136. Hekim sayısı (1987). 850. Ortalama ömür (1992): Kadınlarda- 52; erkeklerde-50. Bebek ölüm



orani (1992): 1 000 canlı doğumda 96. EKONOMI. GSMH (1989); 4,254 milyar dolar; ki



şi başına ulusal gelir: 250 dolar. Etkin nüfus dağılı mi (1987); Tarım-%83; madencilik, sanayi, ya



pi sanayisi ve bayındırlık-% 5; ulaşım, haberles



me, ticaret, finans, devlet görevlileri ve savunma, hizmetler- % 12. Dış ticaret (1989); Dışalım



632 milyon dolar; dışsatım- 273 milyon dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Ingiltere, Almanya, Kenya. Para birimi: 1 Uganda şilini- 100 cent. YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Ulu sal Direniş Konseyi. Yönetim bölümlenmesi: 34 yönetim bölümü.



ULAŞIM. Demiryolları (1990): Toplam 1 240 km.



neybatıdaki dağlık kesimlerde 5 'C'a kadar düşer. Uganda'nın en değerli yeraltı gelir kaynağı, bakırdır;



ayrıca, küçük altın, tungsten, kalay, kurşun ve volfram yatakları da işletilmektedir. TOPLUM YAPISI



Farklı kökenli halkların buluştuğu bir ülke olan Ugan da'da pek çok etnik topluluk yaşar. Mobutu gölünün doğusundaki Nyorolar ve Victoria gölünün kuzeyi ile batısındaki Gandalar gibi toplulukların çok uzun bir ta



rihi vardır. Oysa Elgon dağındaki Gisular ve geniş alan



lara dağılmış Nübyeliler gibi topluluklar, sömürge yö netimi döneminde, siyasal nedenlerle yaratılmıştır. Or ta-kuzey Uganda'da Akoliler ve Langoları ile kuzeydo



ğu kesimde yaşayan Karamoconglar, küçük topluluklar oluştururlar.



Resmi dil Ingilizce olmakla birlikte, Svahili dili de yaygın biçimde konuşulur. Güney kesimdeki topluluk



Karayolları (1986): Toplam 28 332 km. Başlıca li manları: Yok. Başlıca havaalanları: 1.



lar da, Luganda dili konuşurlar. Toplam nüfusun yakla şık % 70'i hıristiyan, yaklaşık % 10'nu müslümandır. Geri kalanlar yerel dinlere bağlıdırlar.



ları (ülkenin en yüksek noktası olan Stanley doruğunda



de, özellikle AIDS hastalığının gün geçtikçe yayılması, çok ciddi bir tehlike oluşturmaktadır.



Eğitim ve sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğu ülke



yükselti 5 110 m'yi bulur) uzanır. Doğuda, yayla, sön



müş yanardağların oluşturduğu bir dağ sırasıyla (en yük sek noktası Elgon doruğudur) sınırlıdır. Toplam yüzöl



çümünün yaklaşık beşte biri göllerle kaplı olan ülkede, güneydeki ırmakların sularını toplayan ve dünyanın üçüncü büyük gölü olan Victoria gölünden Owen çağ.



layanıyla çıkan Victoria Nili, batıya doğru akarak Mobu tu gölüne (eski Albert gölü) dökülür. Ekvator kuşağında yeralan Uganda'nın büyük bölü



münde yükseltinin ve göllerin önemli ölçüde yumuşat



tığı tropikal iklim egemendir. Kuzey kesiminde martian



mayısa ve ekimden kasıma kadar süren iki yağış mevsi mi gözlenir. Yarı kurak kuzeydoğu kesimi nisan-agus tos ayları arasında 625-1000 mm yağış alırken, Victoria



gölü çevresinde yıllık yağış tutarı 1 500 mm'yi bulur. Si



caklık ortalamaları, Sudan sınırı boyunca 35 °C'tan, gu



EKONOMI



Bağımsızlıktan sonra ülkedeki Ingilizlerin büyük bölü münün ayrılmasının, 1972'de de ülke ticaretinin büyük bölümünü elinde tutan Hintlilerin sınır dışı edilmesinin ardından, Uganda ekonomisi büyük bir gerileme süre



cine girdi. Korkunç boyutlarda enflasyon ve düşük üc retlerin, yaygın bir yozlaşmaya, karaborsaya ve haydut



luğa gerekli ortamı hazırladığı ülkede, yabancı sermaye kaçışına yolaçan bu uzun istikrarsızlık döneminin ardın



dan, hükümet 1986'dan başlayarak, yabancı yatırımları özendirmeye ve korumaya yönelik ciddi önlemler al maya çalıştı. Bununla birlikte, özellikle ulaşım yolları



yetersizliğinin, yabancı yiyecek yardımlarının ulaştırıl masını engellediği kırsal kesimde, yoksulluk çok büyük boyutlara ulaşırken, Haziran 1994'te hükümet, “son üç



ay içinde en az 300 kişinin açlıktan öldüğünü" açıkladı.



340



UGARIT



TARIH



Çok eski dönemlerde balıkçılık ve tarımla geçinen Ban



yeralan Ugarit, çok eski dönemlerde kurulup, bir Amu



tu toplulukları ile Nil kıyısındaki hayvancılıkla geçinen



ru krallığının başkenti oldu. Çok geçmeden ticaretle büyük ölçüde zenginleşip, Misir'a ve Hititlere (1.0.



müzdeki Uganda topraklarında birçok küçük krallık ku



1366) bağlandı. Deniz halklarının istilasıyla (ya da bir depremle) 1200'e doğru yıkıldı.



rak küçük topluluklar halinde dalga dalga gelen Luolar



eron, M. Yon'un başkanlığında yapılan kazılarda, önce



kabilelerin yerleştikleri ve birbirleriyle karıştıkları günü



ruldu. Bunların en önemlisi Kitara, XV. yy'dan başlaya



tarafından yıkıldı. XVI. yy. boyunca çevredeki öbür krallıklara saldıran Bunyoro Krallığı, sonradan Buganda



Krallığı karşısında geriledi. 1860-1884 arasında protes



tan misyonerleri ve beyaz rahipleri ülkesine kabul eden



Buganda kralı Mutesa l'in (ölümü 1884) oğlu Muanga,



Ingiliz Doğu Afrika Şirketi'nin fiili egemenliğini önleme yi başaramayıp, iç karışıklıklar sonucunda, Ingiliz hima



ye yönetimini kabul etmek zorunda kaldı (1894). As ya'dan çok sayıda göçmen gelişinin de desteğiyle çok geçmeden iktisadi açıdan hızla gelişen Uganda'da, ül



kesine bağımsızlık için kesin bir tarih tanınmasını iste yen (1953) Buganda kralı Mutasa II, Ingiltere'ye sürgün



edildiyse de, 1955'te dönmeyi başardı ve Ingiliz yöne



ticilerinin yanı sıra, bir yürütme Kurulu ile 62 üyeli (34'ü



Afrikalı) bir yasama meclisi kuruldu. Londra Konferansı (1961) kararlarına uygun olarak, 9 Ekim 1962'de ba



ğımsızlık tanınan ülkede, yeni devleti (Uganda Federas yonu) oluşturan Buganda, Bunyoro, Toro ve Ankole



krallıkları arasında gerginliklerin güçlükle de olsa gide rilmesinden sonra, eski Buganda kralı Mutesa (II) devlet başkanlığına seçildi (1963). Ama, 1966'da Uganda Halk Kongresi Partisi'nin başkanı Obote, bir darbeyle



1929-1971 arasında yerinde C. Schaeffer, J. Margu bir rastlantı sonucunda, Ugarit'in Minet el-Beyza'daki limanı ortaya çıkarıldı; sonra kazılar, Ras Şamra'ya ka dar yayıldı. Ortaya çıkarılan çeşitli yerleşme tabakaları nin VC evresinde (1.Ö. 6500-6000) taş temel üstüne ya pılmış pişmemiş tuğladan evler, VB evresinde (V.Ö.



6000-1.0, 5700) seramikler ve ilk pişmiş toprak mü



hürler, III ve IIIB evrelerinde (1.0. 4300-1.Ö. 3000)



kerpiçten ve pişmiş tuğladan evler ortaya çıkarıldı. Son



raki evrelerden pek çok buluntu, özellikle de son Tunç



çağı evresinden (1.0, 1600-1.7. 1185) kalan Ugarit baş



rahibinin evi ve Ugarit yazısıyla yazılmış metinler, tung silah ve aletler, çeşitli dillerden edebi metinler elde



edildi; Dagan ve Baal tapınakları, krallık sarayı ve arşivi (diplomatik metinler), yeraltı mezarları, konutlar, vb. ortaya çıkarıldı.



Uğurata, Gülay Türk kadın piyano virtüözü (İstanbul 1940). Istanbul Belediye Konservatuvarı'nı ve Münih Devlet Müzik



Akademisi'ni bitiren (1961) Gülay Uğurata, iki Alman



anayasayı yürürlükten kaldırıp, askeri ve merkeziyetçi



arkadaşıyla Münih Üçlüsü'nü kurarak, Avrupa'nın çe



bir rejim kurmayı başardı (Mutesa, Londra'ya kaçmak



şitli kenlerinde konserler verdi. 1972'de "devlet sanat



lülü) eski krallıkları ortadan kaldırdı. Sert ve sosyalizm



rası'nda solist olarak çalışırken, bir yandan da Ankara



zorunda kaldı) ve hazırladığı yeni anayasayla (1962 Ey



çısı” unvanı verilip, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkest



ağırlıklı (ticaretin devletleştirilmesi, vb.) bir rejim uygu layan Obote'nin, yurt dışında bulunduğu bir sırada



Devlet Konservatuvarı'nda piyano öğretmenliği yaptı.



genelkurmay başkanı Idi Amin Dada tarafından devril



uğurböceğigiller: Bk.



mesinden (Ocak 1971) sonra, temel özgürlükler ve anayasa askıya alındı. Başlangıçta Batı'ya yaklaşan, ama



UÇUÇBÖCEĞİGİLLER



1972'den başlayarak İsrail, İngiltere ve Tanzanya'yla



ilişkileri bozulan Idi Amin, Tanzanya ordusunun Tem



muz 1978'de bir sinir anlaşmazlığını bahane ederek



Uganda topraklarına girmesi üstüne, ülkeden kaçmak zorunda kaldı (Nisan 1979) ve başkan Lule ile başkan Godfrey Binaisa'nın kısa süreli yönetimlerinin ardın dan, ülkeye dönenen Obote, yeniden devlet başkanlı ğına seçildi (1980). Tanzanya birliklerinin ülkeden çe kilmesinden (Haziran 1981) sonra patlak veren silahlı ayaklanmaları ve Ulusal Direnme Hareketi'nin eylem lerini, Obote'nin bir askeri darbeyle devrilerek Zambi



ya'ya sığınması (Temmuz 1985) ve başkomutan Tito Okelo'nun devlet başkanlığına getirilmesi izledi. Ulusal



Direniş Örgütü'nün sürdürdüğü ayaklanmanın, baş kent Kampala'nın ele geçirilmesiyle sonuçlanmasının



ve Sudan'a sığınan Okelo'nun yerine Ulusal Direniş Ör gütü önderi Yoveri Museveni'nin devlet başkanlığına getirilmesinin (Ocak 1986) ardından, Museveni yöneti mine karşı ayaklanmalar başladı (Ağustos 1986) ve ge



rilla hareketleri gün geçtikçe şiddetlendi. 1989'da yapı



lan parlamento seçimlerinden sonra, yönetimin görev de kalma süresi aynı yıl sonlarında 1995'e kadar uzatil



dı. Hükümetin bir genel af ilan etmesine (1993) karşın, kuzey ve doğu kesimdeki ayaklanmalar günümüze ka dar süregeldi.



Uhut Gazası Medine'deki müslümanlar ile müslüman olmayan Mekkeliler arasında savaş (625). Medine'nin kuzeyin deki Uhut dağı önünde yapılan Uhut Gazası (Uhut Sa vaşı da denir), Ebu Süfyan komutasındaki Mekke ordu



sunun Ikrime komutasındaki kolunun saldırısıyla başla



di. Ikrime'nin kuvvetleri karşı saldırıyla püskürtüldüler



se de, Hz. Muhammet'in dağın tepesine yerleştirdiği



okçuların, ganimet elde etmek için yerlerinden ayrıl maları üstüne, müslümanlar Halit Bin Velit komutasın



daki Mekke birlikleri tarafından kuşatıldılar ve Hz. Mu hammet bir okla kolundan yaralandı. Müslümanların karşı saldırısıyla Mekkelilerin yeniden püskürtülmele rinden sonra, Ebu Süfyan, Bedir Savaşı'nın öcünü alın



miş sayarak kuvvetlerini topladı ve Mekke'ye doğru çe



kildi. Müslümanların verdiği 73 şehit (aralarında pey



gamberin amcası Hamza da vardi), Hz. Muhammet'in



buyruğuyla, savaş alanına gömüldü.



Ukrayna Doğu Avrupa'da devlet. Kuzeyde Beyaz Rusya, kuzey de ve doğuda Rusya, güneybatıda Romanya ve Mol



Ugarit



davya Cumhuriyeti, batıda Macaristan, Slovakya ve Po lonya'yla sınırlı olan Ukrayna, güneyde Azak denizine



Suriye'de Eskiçağ kenti. Lazkiye'nin 16 km kuzeyinde,



pa'nın ikinci (birincisi Rusya'dır) büyük ülkesidir. Eski



günümüzdeki Ras Şamra (ya da Res Şamra) yakınında



ve Karadeniz'e açılır. Yüzölçümü bakımından Avru



SSCB'yi oluşturan cumhuriyetlerden biriyken, 1991'de



UKRAYNA



341



doğal bitki örtüsünün ve hayvan topluluğunun büyük



L



bölümü yok edilmiştir.



Iklim. Ukrayna'nın büyük bölümü kara ikliminin çok sert olmayan bir biçiminin etkisindedir. Bununla birlikte



Karpatlar'da yüksek dag iklimi, Kırım'ın bazı kesimle



rinde de astropikal iklim gözlenir. Sıcaklık ortalamaları ocak ayında kuzey kesiminde -8 °Cile güney kesimin de 4 °C, temmuz ayındaysa kuzey kesiminde 18 °C ile güney kesiminde 24 °C arasında değişir. Yıllık yağış tu tarlari da Karpatlar'da 1 500 mm'den, Karadeniz ve UKRAYNA



Azak denizi kıyılarında 300 mm'ye kadar değişir. Gü ney kesimde sık sık kuraklık olur. Doğal kaynaklar. Ukrayna'da büyük turba, doğal gaz



GENEL BİLGİLER. Yüzölçumü: 603 677 km². Baş



yatakları, enerji gereksinmesini karşılayamayacak ka



kenti ve en büyük kenti: Kiev (2 635 000 nüf.;



ve maden kömürü yatakları bulunmakla birlikte, petrol



dar kısıtlıdır Donets havzasında (Donbas) ve Dnieper



1991 tah.).



havzasında bol miktarda demir filizi, vb. maden yatak



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 52 800 000; nüfus yoğunluğu: Km?'ye 87,5 kişi. Resmi



ları vardır. TOPLUM YAPISI



dilleri: Ukraynaca, Rusça. Başlıca dinler: Orto



Ukraynalılar ve Ruslar, Ukrayna'daki iki büyük toplulu



doks, katolik.



ğu oluşturur: 1989'da Ukraynalılar nüfusun %73'ünü,



EĞITIM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı: Yetiş kin nüfusun % 100'e yakını. Yükseköğretim ku



simdeki kırsal alanların çoğunda, Ukraynalılar nüfusun



rumları (1990): 147 (ayrıca 738 yüksek teknik



okul). Hastane yatak sayısı (1989): 694 000. He kim sayısı (1989): 226 000.



Ruslarsa %22'sini oluşturuyordu. Batıdaki ve orta ke %90'ını, hatta daha çoğunu oluşturur; sanayileşmiş do



ġu ve güney kesimlerdeyse bu oran daha düşüktür (Donbas'ta % 50'inin biraz üstünde) ve Rusların büyük



EKONOMI. Başlıca ürünler: Tarim-bugday, ar pa, yulaf, çavdar, şekerpancar, patates, misir, si ſir, domuz, koyun, keçi, kümes hayvanları; sana



bölümü, bu kesimlerde toplanmıştır. Ayrıca, Rusların % 90'ı kentlerde yaşar ve pek çok büyük kentte, Rusça



makineler, otomobil ve kamyon, kimyasal mad deler, kâğıt, şeker; madencilik- madenkömürü,



naca'nın yaygınlaşmasına çalışmaktadır.



yi- metalürji ürünleri, tarım makineleri ve çeşitli



doğal gaz, demir, manganez, petrol. Para birimi: Hrivna.



YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Par lamento. Yönetim bölümlenmesi: 24 il, 1 başkent



yönetim bölgesi, 1 özerk cumhuriyet. ULAŞIM. Demiryolları (1990): Toplam 22 730



km. Karayollan (1990): toplam 227 000 km. Başlı ca limanları: 3. Başlıca havaalanlar: 2.



konuşanlar ağır basar. Bağımsızlıktan bu yana hükü met, Rusça'ya çok yakın bir Doğu İslav dili olan Ukray Yerli halkı oluşturan Kırım Türkleri'nin 1944'te SSCB'nin uzak bölgelerine sürüldükleri Kırım'daysa,



1989 verileriyle nüfusunun üçte ikiye yakını Rus, üçte biriyse Ukraynalıdır. Ama 1990'dan bu yana gün geç



tikçe daha çok sayıda Kırım Türkü, anayurtlarına dön



meye başlamışlardır. Ukraynalıların ve Rusların büyük bölümü hıristiyan, Ukraynahların büyük bölümü ve Ruslar ortodokstur;



ayrıca ülkede, katolik (Ukraynalıların bir bölümü), müs luman (büyük bölümü Kırım Türkleri) ve Yahudi toplu luklar vardır.



Eğitim ve sağlık hizmetleri. XX. yy'ın ortalarından bu ya bağımsızlığını ilan etmiştir.



YÜZEYŞEKİLLERI, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR



Ukrayna'nın büyük bölümü düz ovalarla ve hafif dalga



lar oluşturan tepelerle kaplıdır. Yükseltiler genellikle



güneydeki Karadeniz bölgesinden kuzeye doğru iler



na okuma yazma oranı % 100'e yakındır ve yükseköğ retim dahil, öğretimin bütün aşamalan ücretsizdir. Zo runlu ilköğretim süresi, 8 yıldır. Sağlık hizmetleri de üc retsizdir; bununla birlikte, 1970 yıllarından sonra, belir li bir ölçüde gerilemiştir.



lendikçe artar; bununla birlikte, ülkenin en kuzey kesi



EKONOMI



yük bir düzlüktür. En batı kesimdeki Karpat dağları ile Kırım'ın güney kesimindeki Yayla dağları dışında dag



posu" diye tanınması, tarımın ülke ekonomisindeki ge



minde yeralan Polezya bölgesi, bataklıklarla kaplı bü



bulunmayan ülkenin, başlıca irmağı, çok sayıda kolla



Ukrayna'nın geçmiş yüzyıllarda “Avrupa'nın tahu de leneksel önemini yansıtmaktadır. Sanayileşmeyse, XIX.



beslenen ve Ukrayna'yı geniş bir yay çizerek ikiye ayır



yy'ın sonlarında başlamış ve Sovyet yönetimi sırasında, daha çok Donbas'ta ve Dnieper'in orta kesimi çevre



büyük akarsular arasında, gene Karadeniz'e dökülen



len planlama, iş kolları arasında dengesizlikleryaratmış



külen Donets sayılabilir.



rak, bağımsızlıkla birlikte ciddi sorunlar ortaya çıkmış,



Bitkiörtüsü ve toprak. Ukrayna'nın bitki örtüsünde, ku



Ukrayna hükümetinin pazar ekonomisine geçiş projesi çok ağır ilerlemiştir: Ozelleştirmeyle ilgili yasaların 1992'de çıkarılmasına ve hizmetler kesiminde bu dog rultuda belirli bir ilerleme sağlanmasına karşılık, tarım



dıktan sonra Karadeniz'e dökülen Dnieper'dir. Öbür



batı kesimindeki Dniester ve güney kesimindeki Rug (Roh) irmakları ile doğu kesimindeki Azak denizine dö



zeyden güneye doğru üç kuşak ayırt edilir: Orman (ko



zalaklı ve yapraklarını dökmeyen) bölgesi, orman-boz kır bitkileri karışımı bölge, bozkır. Ormanlar ülkenin %15'inden biraz azını kaplar. Ukrayna'nın aşağıyukarı yarısı (bozkır kuşağı ve orman-bozkır bitkileri karışımı



kuşağı), dünyanın en verimli toprağı olan kara toprakla kaplıdır. Bu yüzden de, tarım büyük ölçüde gelişmiş, buna karşılık, yerleşmeye açma çalışmaları sonucunda,



sinde yoğunlaşmıştır. Ne var ki, Moskova'dan yöneti ve ülkeyi, öbür eski Sovyet cumhuriyetlerinden gele cek belirli mallara bağımlı kılmıştır. Bunun sonucu ola



aşağı yukarı bütünüyle kolektif kalmayı sürdürmüş, fab rikaların başındaki devlet tarafından atanmış yöneticiler de yerlerini korumuşlardır, DEVLET YAPISI



Ukrayna 1990 Temmuzu'nda egemenliğini ilan ettikten



342



UKRAYNA



Yarsova



-BEYAZ RUSYA



Prik



Varest



40



Gomel



Vorono)



B



Radon



Lublin



PA



Kley Tyylv)



cone



JOTK



A



Harkov



Belaya Tserkov



Berdige 1 Turopol



mennsley



varis Prankovsk



kantin



Vinnitsa



Krivol Rog



.Bay ROMANYA



UKRAYNA



Yes



MOLDAVY



Usiçansk



Scarano



Zaporoly



Gorlorko



bu Tagenrog!



Misool, SC Bare



Nikolayev



M



Lugonsk



Kom



Donetskoekbyerke?



Votresensk



KISIA



Metre



Slevyt Kramatprak



DolopradzarinskDniepropetrovsk



MACARISTANO Obroen



lyun



ke



Kemencia



mu



Kuryansk Staroberen



Poltava



Pass



Sony



Rostov: na-Donu



Pelayu



Mariupolo Berdyarsk,



Loop



4000



Herton



AD



2000



1000



Gall



0



KARADENIZ



Olçek 1.9.000.000 50



100



150



Azak



Косоо



En Yolsek Noktalar



200



Odesa Becoradº Drefrompoy



Demiryolu



500



Altında 2000



Sumy POTY



ergorod



Lvov



ove



RUSZA



Konotop orpelan



200



Loskel



Corniga



POLONYA



ng



Stady



kura



Yevpatiye



ARIM



Krasnodar Per



200



km



Simferopol



Shvastopol C1902 and



Co.



A710 ITIA



sonra, Mayıs 1991'de Leonid Kravçuk'un Ukrayna



Yüksek Sovyeti başkanlığına seçilmesinin ardından, Ağustos 1991'de bağımsızlığını ilan etmiş ve Komünist



Partisi'nin yasaklanmasıyla da, bir düzineyi aşkın yeni siyasal parti kurulmuştur. 1991 yazında parlamentoda yapılan bir oylamayla cumhurbaşkanlığı görevi oluştu rulmasından sonra, ilk cumhurbaşkanı seçimi Aralık



1991'de yapılmış ve Leonid Kravçuk cumhurbaşkanlı



ğına seçilmiştir. Yürütme gücü, cumhurbaşkanı tarafın



dan atanan ve parlamento tarafından onaylandıktan



sonra göreve başlayan başbakan ile Bakanlar Kurulun dadır.



TARIH



“Rus ülkesi”ni oluşturan Kiev devletinin (IX. yy. sonu XII. yy.) yıkılmasından sonra küçük prensliklere bölü nen günümüzdeki Ukrayna toprakları, XII. yy. ortala nnda Peçeneklerin ve Kıpçakların akınları ile 1240'taki Moğol istilası sonucunda issızlaştı. Yerli halk çevre böl gelere (Galiçya, Volhinya, vb.) sığınırken, X. ve XI. yy'dan başlayarak Karpatlar bölgesini ele geçirmiş olan



Macarlar, topraklarını genişlettiler. XIV. yy'ın ikinci yarı sinda Litvanya, Doğu Ukrayna'yı (Kiev ve Çernikov böl geleri, Doğu Volhinya ve Doğu Podolya), Polonya'ysa Batı Ukrayna'yı (Galiçya, Batı Volhinya, Batı Podolya) ele geçirdiler. XV. yy. sonlarından başlayarak, Mosko va ile Polonya-Litvanya devletleri sınırında ortaya çıkan



yarı bağımsız Kazak toplulukları, Polonyalılarla savaşlar



(1625-1637; 1648-1654) sonucunda, hetmanları Bog



dan Hmelnitskiy döneminde, Moskova'nın korumasını kabul etmek zorunda kaldılar (Pereyaslav Antlaşması,



1654). Andrusovo Antlaşması'yla (1667) Ukrayna'nın



Rusya (Dnieper'in sol yakası ve Kiev bölgesi) ile Polon



ya arasında bölüşülmesinin onaylanmasından sonra,



Dniester'in doğu yakasında kalan kesimi Osmanlıların



egemenliğine girdi. Rusya egemenliğindeki doğu kesi



miyse, yavaş yavaş tam anlamıyla Rus devletinin būn



yesi içine alındı. Mazeppa'nın Polonya ve İsveç devlet



leriyle özerk ve birleşik bir Ukrayna kurma girişiminin,



Poltava yenilgisiyle (1709) başarısızlıkla sonuçlanması



nin ardından, Büyük Petro'nun 1764'te hetmanlık ku



rumunu kaldırmasını, Yekaterina Il döneminde Ukray



na'nın yönetim açısından bütünüyle Rusya'ya bağlan ması izledi. Bu arada Polonya'nın art arda bölüşülmesi sonucunda Galiçya, Bukovina ve Karpatardı Rutenyası Avusturya'ya bağlandı. XIX. yy'da ulusçu akımın hızla



geliştiği, 1917 Rus Devrimi'nden sonra iki ayrı yönetim



(Kasım 1917'de Kiev'de kurulan ve Ocak 1918'de ba



ğımsızlığını ilan eden Ukrayna Halk Cumhuriyeti; Aralık 1917'de Harkov'da kurulan Ukrayna Sovyet Cumhuri yeti) arasında bölünen ülke, uzun iç savaş döneminden sonra yeniden birleştirildi ve Ukrayna Sovyet Cumhuri



yeti, Aralık 1922'de federal cumhuriyet olarak SSCB'ye



katıldı. 1939'da Alman-Sovyet Antlaşması uyarınca



Doğu Galiçya, Batı Podolya ve Kuzey Bukovina'nın



SSCB tarafından ilhakıyla, aşağı yukarı bütün Ukraynalı



ların yaşadıkları toprakları içeren Ukrayna SSC, Ikinci Dünya Savaşı'nda Alman işgalinde kalıp (1941-1944), savaş sonunda geri alındı ve 1945'te Karpatardı Ruten



yası Çekoslovakya tarafından SSCB'ye (Ukrayna'ya) bi



rakılırken, Kırım da 1954'te Ukrayna'ya bağlandı.



Ukrayna Komünist Partisi yöneticisi Petro Şelest'in



döneminde (1963-72) Ukrayna'da ulusçu bir hareket



gelişmeye başladıysa da, Şelest'in görevden alınmasıy la ve rejim karşıtları ile aydınların büyük bölümünün tu tuklanmasıyla, bastırıldı.



1989'da, muhalefet hareketlerinin (özellikle, Ukray. na Halk Hareketi) gelişmeye başladığı ülkede, Mosko



va'da Gorbaçov'a düzenlenen darbenin başarısızlıkla



sonuçlanmasından sonra, 24 Ağustos 1991'de bağım



sızlık ilan edildi ve 1 Aralık 1991'de yapılan halkoyla masında, seçmenlerin %90'ı tarafından onaylandı. Aynı gün eski Komünist Partisi önderi Leonid Kravçuk da oy ların %62'sini alarak cumhurbaşkanlığına seçildi. SSCB'nin dağılmasından sonra Bağımsız Devletler Top luluğu'na üye olan Ukrayna'da, Kırım'ın kimin olacağı ve eski Sovyet Karadeniz filosunu kimin yöneteceği ko



nusunda Rusya'yla başgösteren anlaşmazlıklar, Krav



çuk ile Rusyacumhurbaşkanı Boris Yeltsin arasında Ha ziran-Ağustos 1992'de imzalanan antlaşmalarla çözü me kavuşturuldu. Eylül 1991'de özerk bir cumhuriyete



ULUDOĞAN, NAIM



343



dönüştürülmüş olan Kırım'ın bağımsızlık ilanıysa (Mayıs 1992), Kiev parlamentosu tarafından kabul edilmedi.



masti suyuyla beslenir; sularının fazlasını Ulubat deresi aracılığıyla Susurluk çayına boşaltır. Üstünde irili ufaklı



ve işbirliği antlaşması imzaladı. Ardından, Temmuz 1994'te yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini, ülkede



Ulubatlı Hasan



Haziran 1994'te Ukrayna, Avrupa Birliği'yle bir ortaklık



ki Rus azınlığın temsilcisi Ivan Yemetz kazanarak, baş



kanlığı Kravçuk'tan devraldı.



Ukrayna dili: Bk. İSLAV DİLLERİ.



adalar (Manastır, Heybeli ve Kız adaları) vardır.



Türk askeri (öl. Istanbul 1453). Osmanlı ordusunun is



tanbul kuşatmasındaki son gününde (29 Mayıs Salı), surlara ilk kez çıkmayı başaran Ulubatlı Hasan, Topkapı surunun üstüne belinde taşıdığı sancağı dikti. Yaralan masına karşın, otuz kadar arkadaşının da surlara çıkma



ulam: Bk. KATEGORİ.



sına yardım edip, aldığı yaralardan ötürü surlardan dü



Ulan Batur



Uluç, Ömer



şerek şehit oldu.



Moğolistan'ın başkenti ve en büyük kenti. Moğolis tan'ın orta-kuzey kesiminde yeralan Ulan Batur'un



Türk ressamı (İstanbul 1931). ABD'de mühendislik ög



ları kavşağı ve öğretim merkezi (Çoybalsan Üniversite



gilerine katılıp, yurt içinde ve yurt dışında birçok kişisel



("Kızıl Kahraman") nüfusu 584 400'dür. Bir ulaşım yol si, Bilimler Akademisi, vb.) olan kentte, sanayi de geliş



miştir: Dokuma ve kereste sanayileri; deri işleme; çi mento fabrikalari; ilaç fabrikaları; vb.



Ulanova, Galina Sergeyevna



renimi gören (1953-57) Ömer Uluç, yurda dönüncere.



sim çalışmalarına başladı. "Tavanarası Grubu"nun ser



sergi açtı. TRT Sanat Ödülleri Yanşması'nda Resim Ödülü alıp (1970), İstanbul Atatürk Kültür Merkezi'nde sanat danışmanlığıyaptıktan (1978-1980) sonra, Paris'e yerleşti (1982).



Uluç Ali Paşa: Bk. ALİ PAŞA, KILIÇ.



Rus kadın dansçı (Peterburg 1910). Dansçı Maria Ro manova'nın kızı olan Galina Sergeyevna Ulanova, once annesinden, sonra Agrippino Vaganova'dan ders alıp,



Petersburg'da Kirov Balesi'nin okulunu bitirdi (1928).



Aynı balede dansçılık yapıp, 1944'te Moskova'da Bolşoy balesine geçerek, 1951'de Avrupa'ya düzen lenen bir turnede uluslararası ün kazandı. Sonradan



Avrupa'da pek çok turneye çıkıp, 1962'de dansçılığı bırakarak, Bolşoy Dans Okulu'nda öğretmenlik yaptı.



Ulbricht, Walter Alman devlet adamı (Leipzig 1893-Berlin 1973). Ma



rangozluk yaparken Sosyal Demokrat Parti'ye üye olan



(1912) Walter Ulbricht, spartakusçular hareketine katıl dı. Komünist Partisi'nin kurucu üyeleri arasında yeralıp (1919), milletvekilliğine seçildi (1928). SSCB'ye göçüp (1938), Berlin'e dönerek (1945), sosyal demokratlar ile



komünistleri Birleşik Sosyalist Parti'de birleştirdi. Eylül 1960'ta Alman Demokratik Cumhuriyeti Devlet Konse yi başkanlığına (cumhurbaşkanlığı) getirilip, parti genel sekreterliğini 1971'de E. Honecker'e bıraktıysa da,



cumhurbaşkanlığını ölümüne kadar sürdürdü. Ulster Irlanda'nın kuzey kesiminde tarihsel bölge. Donegal koyu ile İrlanda denizi arasında yayılan Ulster bölgesi,



günümüzde Ingiltere'ye bağlı Kuzey Irlanda (Bk. KU ZEY IRLANDA) ile Irlanda'ya bağlı Ulster ili (bati uçtaki



bölümü) arasında bölüşülmüştür.



Ulu Arif Çelebi: Bk. ARİF ÇELEBİ, ULU.



Ulubat gölü Marmara Bölgesi'nde göl. Bursa ili sınırları içinde, 10 m



yükseltide yeralan, doğal bir çukurlukta suların birik



mesiyle oluşmuş tektonik göllerden olan Ulubat gölü nün (eski Apolyont gölü) yüzölçümü 134 km’'dir. Kir



Uludağ Marmara Bölgesi'nde dag. Bursa ili sınırları içinde yera



lan, eteklerinde Bursa kentinin yayıldığı Uludağ'ın yük seltisi, en yüksek noktası olan Karatepe'de (kuzey ya macında Aynalıgöl, Karagöl, Kilimlioğlu gölü gibi buzul



gölleri yeralır) 2 543 m'yi bulur. Bitki örtüsünün etekten doruklara doğru yükseltiye göre sıralanması, bilimsel açıdan önem taşır: 200 m'ye kadar Akdeniz bitki örtüsü



türlerinden zeytin ve kızılçam ağaçları; 200-500 m ara sinda kestane ağaçları ve karaçamlar; 600 m'ye doğru kayın ağaçları; 1 600- 2050 m arasında ardıç ağaçları; 2 050 m'den yukarda yüksek dag bitkileri. 2 200-2 300 m



yükseltide işletilen zengin volfram yatakları bulunan Uludağ ayrıca, ülkemizin başlıca kış turizmi ve sporları merkezidir.



Uludoğan, Naim Türk subayı ve ressamı (İşkodra 1911). Kara Harp



Okul'unu bitiren Naim Uludoğan, Cumhurbaşkanlığı Naim Uludogan'ın Sarı Kasımpatı adlı tablosu.



344



ULUĞ BEY



Muhafız Alayı'nda ve Harita Genel Komutanlığı'nda



görev aldı. Bir yandan da resim çalışmaları yapıp,



1950'de Gazi Eğitim Enstitüsü'nü dışardan sınavla bi tirerek (1950) resim öğretmenliği belgesi aldı. Yurt için de ve yurt dışında pek çok sergi açıp, 1984'te Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından "Türk Kültür ve Sanatı'na



and Space Administration (kısaltması NASA) olan kuru



luş, 1915'ten başlayarak



yürüttüğü



çalışmaları,



1958'den sonra hızlandırmış , 1960-1986 arasında pek



çok uzay programı (Gemini, Mercury, Skylab, vb. prog



ramları) yürüttükten sonra, 1986'da Challenger uzay



Hizmet Plaketi", 1988'de Istanbul Belediyesi'nin "Sa



aracının fırlatılışı sırasında patlaması üstüne şiddetle eleştirilmiş ve 1988'de, programları askıya alınmıştır.



nata 50 Yıl Hizmet Plaketi", 1911'de Oyak Plaketi, 1991'de, Gesam'ın “Türk Kültür ve Sanatı'na Hizmet



Uluslararası Adalet Divanı



Plaketi", 11991'de Plastik Sanatlar Derneği'nin Onur Odülü verildi.



Birleşmiş Milletler Örgütü'nün yargı organı. Milletler



Cemiyeti'nin Uluslararası Sürekli Adalet Divanı'nın ye



Uluğ Bey Timurlu hükümdarı ve astronomu (Sultaniye 1394-Se merkand 1449). Timur'un torunu, Şahruh'un oğlu olan Uluğ Bey (asıl adı Muhammet Turgay dır),sarayda özel öğrenim görüp, çağının eğitim ve geleneğine uyarak



dinbilim, mantık ve astronomiye yöneldi. 1447-1449



rine kurulan (1945), merkezi Lahey'de bulunan Ulusla rarası Adalet Divanı (Lahey Adalet Divanı, Dünya Mah



kemesi de denir), 9 yıl için işbaşına getirilen 15 yargıç. tan (her devletten yalnızca bir yargıç) oluşur. Yetkisini



kabul eden devletler arasındaki uyuşmazlıkları inceler ve BM organlarının ya da danışma kuruluşlarının isteği ne bağlı olarak, danışma niteliğinde görüş bildirir.



arasında valilik yaptığı Maveraūnnehir'i gerçek bir hü



kümdar gibi yönelip, babası ölünce tahta çıktıysa da, ayaklanan oğlu Abdullatif'e yenildi ve öldürüldü.



Döneminin en ünlü bilginlerini (matematikçi Mesut



Uluslararası Af Örgütü



el-Kaşi; Kadızade Rumi ve Ali Kuşçu gibi astronomlar;



Siyasal ya da dinsel görüşlerinden ötürü tutuklanan kişi lere yardım amacı taşıyan örgüt. Merkezi Londra'da



vb.) sarayına toplayan Uluğ Bey, eski Yunan ve Arap bilginlerinin gök gözlemleriyle ilgili yapıtlarını asılların



olan Uluslararası Örgütü (Ingilizce adı Amnesty In ternational), 1977'de Nobel Barış Ödülü'nü almış,



dan okuyarak, bu yapıtlardaki yanlışları düzeltmiş,



1980 ortalarından başlayarak 60'a yakın ülkede (Türki



1420'de Semerkand'da yaptırdığı gözlemevinde ger



ye dahil) şubeler oluşturmuştur.



Bey ya da Zic-i Cedid-i Sultani adlı önemli astronomi



cetvelleri yapıtı, XVIII. yy'da önce İngilizce'ye çevrile



Uluslararası Çalışma Örgütü



rek Ingiltere'de, sonra aşağı yukarı bütün Batı dillerine çevrilerek çeşitli ülkelerde basılmış ve Batı üniversitele



ca kurulmuş uluslararası örgüt. Merkezi Cenevre'de



çekleştirilen gözlemler sonucunda hazırladığı Zic-i Ulu



rinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Döneminde Se merkand İslâm uygarlığının başlıca merkezlerinden



biri olmuştur.



Ulunay, Refi Cevat Türk yazarı (şam 1890-Istanbul 1968). Galataray Lise



si'ni bitirerek (1909) gazeteciliğe başlayan, Refi Cevat Ulunay, Alemdar gazetesini çıkardı. Sadrazam Mah



1919'da Versailles Antlaşması'nın XIII. bölümü uyarın olan Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (Ingilizce adı In ternational Labor Organization; kısaltması İLO) çalış



malarına, işveren ve işçi kesiminden temsilciler katılır.



"Uluslararası Çalışma Konferansı" adlı bir meclisi var dır. Çalışma saatleri, ücretli izin, sosyal sigortalar, vb.



alanlarda uluslararası standartlar yerleştirme çabaların dan ötürü, 1969'da Nobel Barış Ödülü verilmiştir.



mut Şevket Paşa'nın vurulması olayından sonra, İttihat



Uluslararası Kalkınma Ajansı



ve Terakki'ye karşı olduğu için Sinop, Çorum, Kon



ABD'de 1961'de kurulmuş devlet dairesi. Uluslararası



ya'da sürgünde yaşadı(1914-1918). Ulusal Kurtuluş Sa



vaşı'nı eleştiren yazılarından ötürü Yüzellilikler Liste



Kalkınma Ajansı (Ingilizce Agency for International De



velopment; kısaltması AID), özellikle az gelişmiş ülke ler için ekonomik kalkınma programları hazırlamakta,



si'ne alinip (1922), yurt dışına çıkarıldı. Aftan yararlana rak dönüp (1938), YeniSabah ve Milliyetgazetelerinde fikra yazarlığı (ölümüne kadar sürdürdü) yaptı. Fıkrala



ABD Tarım Bakanlığı'yla işbirliği için tarım araç ge



ler yaptı. Dilde yenileşmeye karşı tutumuyla tanındı. Başlıca romanları: Enkaz Arasında(1945), Sayılı Firti



Uluslararası Kalkınma Bankası: Bk.



rinin yanı sıra, tiyatro eleştirileri, romanlaryazdı; çeviri



nalar (1958), Daglar Kralı (1963), Bir Başka âlem



reçleri yardımı yapmaktadır.



DÜNYA BANKASI.



(1964).



ulus



Aynı topraklar üstünde yaşayıp, aynı kökten gelen, tarih kültür ve gelenekleri ortak, genellikle aynı dili konuşan



insanlar topluluğu. Ulus (ya da millet) sözcüğü ayrıca, Türklerde ve Mogollarda, oymakların birleşmesinden



oluşan topluluğu belirtmek için de kullanılmıştır.



Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi ABD'de, havacılığın ve uzay teknolojisinin geliştirilme.



siyle görevli kuruluş. Ingilizce adı NationalAeronautics



Uluslararası Para Fonu



1944'te Bretton-Woods Antlaşmaları'yla kurulmuş



uluslararası kuruluş. Uluslararası Para Fonu'nun (Ingiliz ce International Monetary Fund; kısaltması IMF) mer



kezi Washington'dadır. Yılda bir kez toplanan bir Gu vernörler Meclisi, bir müdür ve bir sekreter tarafından



yönetilir, üye devletlerin kambiyo siyasetleri arasında uyum sağlamaya çalışır. Üye ülkelerin kota paylarından



sağladığı döviz kaynaklarını, güç durumdaki üye ülke lere yardım olarak verip, isteyen devletlere uzman gön



derir. Üye ülkelerin devalüasyonları üstünde gözetim hakkı vardır.



UMMAN



Umbria



345



dir); arkasındaki Cebel Ahdar dağlarının (en yüksek



Italya'da bölge. Ülkenin orta kesiminde, Apennin dağ



noktası eş-Şam doruğunda 3 035 m) yükseldiği yayla; batı kesimindeki çöllerle kaplı (Rubülhali çölü) alan. Si



ria'nın yüzölçümü 8 456 km², nüfusu 820 316, mer



maları 18 °C ile 34 °C arasında, yağış tutarları 76-102



müş olan bölgede, tarım (buğday, üzüm, zeytin) büyük ölçüde gelişmiştir. Ayrıca, Assisi, Orvieto, Perugia, Spo



kadar Hintli ve Pakistan işçi dışında) oluşan ülkede, hal



larında, Roma'nın kuzeydoğusunda yeralan Umb



kezi Perugia kentidir. Terni ve Perugia illerine bölün



leto gibi Ortaçağ görünümlerini koruyan kentleriyle önemli bir turizm bölgesidir.



cak ve kurak bir iklim etkisindeki ülkede, sıcaklık ortala mm arasında değişir.



Nüfusunun aşağı yukarı tümü Araplardan (300 000



kın büyük bölümü müslümandır (sünniliğin ibadiye ko



lu). 1972'den sonra eğitim ve sağlık hizmetleri oldukça



geliştirilmiş ve 1986'da bir üniversite (Sultan Kabus Üni



Umman



versitesi) açılmıştır.



Arabistan yarımadasının güneydoğu ucunda ülke. Bir



%99'unu sağlayan petrola dayalıdır. 1970'ten sonra



Umman ekonomisi bütünüyle, dışsaum gelirlerinin



leşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan (sınırları belirsiz



petrol gelirleriyle yollar, konutlar yapılmış, elektrik sag



ğımsız bir sultanlıktır.



ötürü, toplam yüzölçümün % l'inden azında tarım ya



Umman, yüzeyşekilleri bakımından, 3 bölgeye ayrıla



alınmaktadır.



dir) ve Yemen'le sınırlı olan, Umman körfezine ve Um man denizine açılan Umman, 1650'den bu yana ba



lanmış, sulama yaygınlaştırılmış, sanayi geliştirilmiş ve balıkçılık sanayisi modernleştirilmiştir. Su azlığından



YÜZEYŞEKILLERI, IKLIM VE EKONOMI



pılabilmekte ve tarım ürünlerinin çoğu yurt dışından



bilir: Umman denizi kıyısındaki 2 100 km'yi aşkın kıyı



TARIH



boyunca uzanan kıyı ovası (genişliği 19 km dolayında



Eskiçağ'da günlük (ya da günnük) üretimiyle zenginle şen, yeraltı kanalları sistemiyle sulu tarım yapılanUm man toprakları, 750'ye doğru ibadiye mezhebi imam



ları tarafından yönetilmeye başlandı. 1508'de yanma danın limanlarını (Maskat ve Zufar) ele geçiren Por



tekizlilerin, 1649-1650 arasında çıkarılmalarından ve F



Umman'ın başkenti Maskat'ta, kırmızı



JS



30



dikdörtgenlerle aylık



11



21



sıcaklıkortalamalan,



20



mavi dikdörtgenlerle



30



15



de aylık yağış



Sa



10



ortalamalan verilmiştir. Umman



41



denizi kıyısında



S MNM HTA EEK A



UMMAN SULTANLIGI



yeralan Umman'da, çöl iklimi egemendir.



2



S



10



Maskat



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 212 457 km². Baş



kenti ve en büyük kenti: Maskat (100 000 nüf.;



UMMAN



1991 tah.).



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1990 tah.): 1 467 000; nüfus yoğunluğu: Km'ye 6,9 kişi. Nüfus dağılımı (1988): Kentlerde % 9; kırsal kesimde % 91. Yıllık



IRAN



Buyuk Petrol Yatalan En Yoksek ya da



Alçak Noktalar



nüfus artış hızı (1990): %3,1. Resmî dili: Arapça. Resmi dini: Islâm.



UMMAN



Metre



Dubey



1000 2000



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990):



BAE



1000



Yetişkin nüfusun %41'i. Üniversite sayısı (1990):



500



1. Hastane yatak sayısı (1987): 4016. Hekim sayı si (1987): 1 243. Ortalama ömür (1990): Kadınlar da- 58; erkeklerde— 56. Bebek ölüm oranı



200



UmmanKortez NOMMEN



Matra



Yorgpanonood



0



Maskat



200 Alonda 2000



(1990): 1 000 canlı doğumda 105.



EKONOMI. GSMH (1990 tah.): 7,6 milyar dolar;



kişi başına ulusal gelir: 5 220 dolar. Etkin nüfus da



Bands Abbas



Petrol Boru Hann



Olek 12.000.000 0



50



100



150



200 250



km



ğılımı (1988): Tarim-%23; sanayi- %28; dev let memurları ve hizmetler- %17; ticaret ve fi



nans- %28. Dış ticaret (1989 tah.). Dışalım: 1,9 milyar dolar; dışsatım 3,6 milyar dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Japonya, Ingiltere, Güney Kore. Para birimi: 1 Umman riyali - 1000 baiza.



SUUDI



ARABISTAN



SVEURS



Marvel Nalune Mereka un



YÖNETİM. Türü: Sultanlık. Yasama gücü: Yok. Yönetim bölümlenmesi: 50 il.



ULAŞIM, Demiryolları (1991): Yok. Karayolları (1988): Toplam 20 749 km. Başlıca limanları: 2



Başlıca havaalanları: 2.



Serbul lurte YEMEN



Huyo Musya AR



UMMAV DENIZI



(ADEN) Mord



CA



346



UMMAN DENİZİ



Mombasa, Kilva, Zengibar ve Pemba'nın alınmasından sonra, Maskat ve Umman Sultanlığı, 1891'de Ingiliz ko rumasına girdi. 1970'te Zufar'da patlak veren kanşıklık



şamın Acılığı Üstüne, 1911), La Agonia del Christianis mo (felsefi deneme, Hıristiyanlığın Can Çekişmesi, 1924), vb.



lardan sonra, babası Sultan Sait Bin Teymur'u devirerek (23 Temmuz 1978) yerine geçen sultan Kabus Bin Sait,



UNESCO



1967'de başlamış olan petrol dışsatımından elde edilen gelirlerle, ülkesini modernleştirmeye girişti. 1973'ten



Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün



başlayarak İran ve Ürdün birliklerinin de yardım ettikle



ri (Íran da şahlık rejimi 1979'da devrilince, İran birlikleri



ülkeden çekildi) Umman Halk Kurtuluş Cephesi'nin ey



lemleriyle uğraşmak zorunda kalıp, 1979'da İran ile Mi



sır arasında imzalanan barış antlaşmasını onayladı ve 1980'de ABD'yle bir iktisadi ve askeri işbirliği antlaşma si imzaladı. 1981'de öbür 6 Basra körfezi ülkesiyle, Körfez İşbirliği Konseyi'ni kurdu. 1990'da Irak'ın Ku veyt'i işgalinden ve onu izleyen Körfez Savaşı'ndan ya



rarlanarak, petrol gelirlerini daha da artırdı.



Umman denizi Hint okyanusunun kuzey kesimine verilen ad. Arabis tan yarımadası ile Hindistan yarımadası arasında uza nan Umman denizinin yüzölçümü 7 500 000 km², orta



lama derinliği 2 734 m'dir. En derin yeri Umman kıyısın



(Ingilizce United Nations Educational Scientific and Cultural Organization) kısaltması. Merkezi Paris'te bu



lunan UNESCO'nun, tüzüğündeki kuruluş amaçları “Bilginin korunmasına, geliştirilmesine ve yayılmasına yardım etmek, eğitime ve bilimin yaygınlaşmasına güç. lü bir atılım sağlamak, ulusların birbirini tanımalarını ve



anlamalarını kolaylaştırmak"tır. Üye devletlerin temsil cilerinden oluşan bir Genel Kurul, Yönetim Kurulu (Ge nel Kurul tarafından seçilir) ve Sekreterlik aracılığıyla



çalışmalarını yürüten kuruluş, eğitim alanında, öğret men yetiştirilmesi, eğitimin planlanması, okuma yazma seferberliği, vb. konularda etkinlik gösterir. Öncelikle azgelişmiş ülkelerin çağdaş bilim ve teknolojinin ola naklarına kavuşturulma yollarında çaba harcar. Kültür alanında, insanlığın ortak sanat ve kültür mirasının ko runmasına çalışır: Assuan barajının yapımı nedeniyle



sular altında kalma tehlikesiyle karşılaşan Nübye anıtla



daki Uniman körfezi'dir. Kıyılarında birçok liman (Bom bay, Karaçi, Maskat, vb.) yeralır.



rinin kurtarılması için, elli ülke, toplam 2 milyar TL yar



Umm Durman: Bk. OMDURMAN.



UNICEF



Umur Bey I, Gazi



Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu'nun (İngiliz



Aydınoğulları Beyliği'nin üçüncü hükümdarı (Selçuk 1309-İzmir 1348). Aydınoğulları Beyliği'nin kurucusu Gazi Mehmet Bey'in oğlu olan Gazi Umur Beyl(Aydı noğlu Umur Bey de denir), beyliğin donanmasına ko muta ederek, 1320'de İzmir'iBizanslılardan aldı. Baba sinin beyliği öbür kardeşleriyle arasında bölüştürmesin



dimda bulunmuş, bu sayede 22 tapınak, yerlerinden sökülerek Nil ırmağının kıyısında yeniden kurulmuştur.



ce United Nations Children's Fund) kısaltması. Birleş miş Milletler Genel Kurulu'nun 1946'daki ilk oturu munda kurulan UNICEF, başlangıçta yalnızca İkinci



Dünya Savaşı'nda zarar görmüş ülkelerdeki çocuklarla ilgilenirken, 1950'den sonra, çalışmalarını azgelişmiş ülkelere genişletmiştir. Hükümetlere çocuk sağlığıyla



ve bakımıyla ilgili programlar hazırlanmasında yardım



den (1328) sonra, payına düşen İzmir'de oluşturduğu güçlü donanmayla Bozcaada'ya (1328-29), Gelibolu yanımadasına (1330), Semendirek adasına (1332), Gü mülcine, Ege adaları, Eğriboz adası, Yunanistan kıyıları



ci olmasının yanı sıra, gerektiğinde doğrudan doğruya yardımda (besin ve ilaç yardımı) bulu naktadır. Kuru



bası ölünce (1334), kardeşlerinin onayıyla beyliğin ba



unutmabeni



şına geçip, 1336'da Bizans imparatoru Kantakuze nos'la Foça'da görüşerek, Bizans'ın iç sorunlarında im paratoru destekledi. Haçlı donanmasının bir baskınla



Hodangiller ailesinden, 40'a yakın türü bulunan bitki



İzmir limanını ele geçirmesi ve beyliğin donanması ile tersanesini ateşe vermesi (1344) üstüne, yeni bir do



ya da pembe çiçekler açan otsu bitkilerdir. Bazı türleri,



ve Mora kıyılarına (1333-34) baskınlar düzenledi. Ba



nanma oluşturarak Izmir'i kuşattıysa da, çarpışmalar si



luşa, çalışmalarından ötürü, 1965'te Nobel Barış Ödülü verilmiştir.



cinsi. Avrupa, Avustralya ve Yeni Zelanda'da yetişen



unutmabeni cinsi (Bil. a. Myosotis) üyeleri, mavi, beyaz bahçelerde süsbitkisi olarak yetiştirilir.



rasında şehit düştü.



Unamuno, Miguel de Ispanyol yazarı (Bilbao 1864-Salamanca 1936). Sala



manca Üniversitesi'nde Yunanca profesörlüğüne getiri len (1891) Miguel de Unamuno, şiirleri, oyunları, ro



manları, özellikle de denemeleriyle büyük ün kazandı. 1914'te Salamanca Üniversitesi rektörlüğüne atanip,



Primo de Rivera'nın diktatörlüğü sırasında Kanarya adalarına sürüldü (1924). Oradan Fransa'ya geçip,



1930'da İspanya'ya dönerek, devrime katıldı ve iç sa



vaşın başlamasından kısa süre sonra öldü.



Başlıca yapıtları: Poesias (şiirler, 1907), Paz en la Gu erra (roman, Savaş içinde Barış, 1897), De Mi Pais (ro man, Ülkemden, 1903), Vida de Don Quijote y Sancho



(inceleme, Don Kişot ile Sancho'nun Yaşamı, 1905),



Del Sentimiento Tragico de la Vida (felsefi deneme, Ya



Uppsala Isveç'te kent. Fyrisan kıyısında, Stockholm'un 70 km



kuzeyinde yeralan Uppsala'nın nüfusu 170 743'tür. Ül



kenin başlıca öğretim (İsveç'in en eski yükseköğretim kurumu olan, 1471'de kurulmuş Uppsala Universitesi)



merkezi olan kentte, sanayi de gelişmiştir: Makine yapı



mi, hazırgiyim sanayisi, çalgı yapımı, besin sanayisi, ba simcılık ve yayıncılık, vb. Ayrıca, XV. yy'dan kalma ka tedraliyle (filozofEmanuel Swedenborg ve bilim adamı



Linnaeus'un mezarları) ve 5 km kuzeyindeki, Vikingler den kalma Gamla Uppsala banliyösüyle, çok sayıda tu rist de çekmektedir. ur



Hücre çoğalması sonucu dokularda ortaya çıkan, bü



URANYUM



347



yüme eğilimi gösteren yumru. Urlar (tümör, neoplaz mada denir), genel olarak ikiye ayrılır: Yayılmayan, do



kuların genel yapısının bozulmadığı iyicil urlar; ameli yatla çıkarılmalarından sonra da tekrarlayabilen kötü cül (habis) urlar ya da kanserler. Bir urun kötücül mü,



iyicil mi olduğu, yalnızca laboratuvar incelemeleriyle



anlaşılabilir.



Urabi Paşa, Ahmet: Bk. ARABİ PAŞA, AHMET.



Ural-Altay dilleri Altay dilleri ve Ural dillerinden oluşan dil ailesi. Türk çe'nin de içinde yeraldığı (Bk. TÜRKÇE) Ural-Altay dil leri öbeğinin, Ural dilleri öbeğinin başlıca dilleri arasın da, Fince, Uygurca, Macarca, Veps dili, Vatian dili, Li



vonya dili, Laponca ve çeşitli lehçeleri, Samoyed dille ri, vb. sayılabilir. Altay dilleri öbeğiyse Türkçe, Çuvaş ca, Moğolca, Mançu-Tunguz dili, vb. dilleri içerir. Uranüs'ün Voyager 2 tarafından çekilmiş bir fotografi.



Ural dağları Rusya'da sıradağ. Kuzey Buzdenizi'nden Hazar denizi ne kadar 2 000 km boyunca uzanan ve Avrupa ile Asya



(Sibirya) arasında geleneksel sınırı oluşturan Ural dağla



rinin (Urallar da denir) en yüksek noktası, Narodnaya doruğunda 1 895 m'yi bulur. Baltık denizinden gelen alçak basınçlar sayılmazsa, batı yamaçları yılda ortala ma 1 000 mm yağış alırken, doğu yamaçlarında yağışlar 500 mm'ye kadar düşer. Yaklaşık 680 400 km'lik bir alana yayılan ve 16 milyona yakın kişinin yaşadığı Ural dagları bölgesi, günümüzde, önemli yeraltı gelir kay naklarının (güney ve orta kesimlerinde demir, bakır,



boksit, vb.; bati ucunda petrol ve doğal gaz) ve komşu bölgelerden (Kuzbas ve Karaganda) sağlanan maden kömürünün beslediği önemli bir sanayi bölgesine dö nüşmüştür. Başlıca sanayi kolları arasında demir-çelik



sanayisi, demir dışı madenler (alüminyum, bakır) meta lürjisi, makine yapımı (otomobil sanayisi), Sverdlovsk,



Çelyabinsk, Magnitogorsk, Perm, Ufa, vb. başlıca kent lerde toplanmış ağır kimya sanayisi (gübre, sodyum), vb. sayılabilir.



Ural dilleri: Bk. URAL-ALTAY DİLLERİ.



ve amonyak bulutları bulunur. Amonyağın büyük bölü mü donmuş haldedir. Bulutsu atmosferin görünen dış tabakası, büyük bir hidrojen kütlesi ile seyreltik metan



dan oluşur; bu nedenle gezegen yeşil görünür.



Beş uydunun (sırasıyla Ariel, Umbriel, Titania, Obe



ron ve Miranda) en büyüğü olan Titania'nın çapı 1 100 km, en küçüğü olan Miranda'nın çapı yaklaşık 300 km'dir. Uranüs'ün gecesi, bu beş "ay"a karşın, çok az aydınlıktır.



uranyum



Periyodik çizelgenin III B grubunda (aktinitler dizisi) ye ralan kimyasal element. Simgesi U, atom sayısı 92, atom ağırlığı 238,029 olan uranyum, demire benze yen, ağır (Özgül ağırlığı 19,07\bir metaldir; kimyasal tep



kinliği çok yüksektir. Uranyum filizi peşblend ya da pekblendden (uraninit), önceleriyalnız radyum üretilir



ken (tibbi amaçlarla), 1896'da fizikçi Henri Becquerel,



uranyumun önemli bir radyoaktif madde olduğunu or taya koymuş, ama uranyumun gerçek önemi ancak,



atomu parçalama çalışmalarının, atom bombasının, atom pilinin ve nükleer reaktörün gerçekleştirilmesin den sonra anlaşılmıştır.



Mendeleyev'in sınıflandırma çizelgesinde doğal ele



Urallar: Bk. URAL DAĞLARI.



mentlerin sonuncusu olan uranyumun, çekirdeğinde 92 proton vardır; çekirdeğin çevresinde 92 elektron



yeralır. Çekirdekteki nötron sayısıysa değişebilir. Bir Uranüs



çok türü olan bu çekirdekler arasında en bol rastlanan uranyum 238'dir ve çekirdeğinde 196 nötron bulunur;



dolayısıyla nükleon sayısı (proton ve nötron toplamı),



Güneş sisteminin Satürn'den sonraki gezegeni. 1690'dan başlanarak gözlemlenen ve o tarihlerde yıl



288'dir. Bir başka türden uranyumun (uranyum 235)



dız sanılanUranüs'ün, 13 Mart 1781'de William Hersc



Söz konusu çekirdek türlerinin tümünde, çevrel elektron sayısı eşittir; dolayısıyla, aynı atom numarasını



hel'in gerçekleştirdiği bir dizi gözlem sonucunda geze



gen olduğu anlaşılmıştır. Beş uydusu bulunan, metan ve amonyak bulutlarıyla örtülü bu dev gezegen (ekva



143 nötronu vardır.



taşıyan ve aynı kimyasal özellikleri gösteren izotoplar



dır. Uranyumun, tümü radyoaktif olan 14 izotopu var



tor çapı 50 800 km, yani Yer'inkinin dört katı), Güneş



dır.



sisteminde, aşağı yukarı kendi yörünge düzleminde ye ralan bir eksen çevresinde dönmesiyle, yörüngesi üstü ne “yatmış" görünümlü tek gezegendir. 10 Mart



yavaş yavaş ve kendiliğinden parçalanır; belirli bir mik



Uranyum 238 izotopunun, atomları uzun sürede,



tarda uranyumun yarısı, 4,5 milyar yılda bir, helyum çe



1977'de yapılan gözlemlerde, çevresinde on halka be



kirdeğinden oluşan a tanecikleri yayımlayarak, toryum atomlarına dönüşür. Gene radyoaktif bir madde olan



nüs, hidrojen bakımından çok zengindir; ayrıca metan



toryum çekirdeği, bu kez bir elektron çıkarıp, protak



lirlenmiştir. Çok soğuk (-170 °C)bir gezegen olan Ura



348



URANYUMÖTESİ ELEMENTLER



tinyum haline gelir. Böylece, art arda parçalanmalar, bir kurşun izotopuyla sona erer. Uranyum 235 izotopuysa, radyoaktif elementler di zisinde ilk sırayı alır ve yavaş parçalanmalar sonucun da, bir başka kurşun izotopuna dönüşür. 1939'da ger



çekleştirilen 'nükleer fisyon" (Bk. FİSYON) 'olayı nede niyle, önemi son derece artmıştır. Tipik bir fisyon tepki mesi şöyle gerçekleşir:



40 + in → U Kr + '32Ba + 3bn Dünyada başlıca uranyum üreticileri ABD, Rusya, Kanada, Türkistan ve Güney Afrika Cumhuriyeti'dir. Iş letmeye açılmış başlıca yataklar, Colorado'da (ABD), Blind River'de (Kanada), Türkistan ve Urallar'dadır (Rusya). Araştırmalar sonucunda Avustralya ve Arjan tin'de de önemli uranyum yatakları bulunduğu anla şılmıştır.



Urmiye gölü İran'ın kuzey kesiminde tuzlu göl.Iran Azerbeyca nı'nda, dağlar arasındaki bir çöküntüde, ortalama 1 297 m yükseltide yeralan Urmiye (ya da Urumiye) gölünün yüzölçümü 4 790 km²'dir; en derin yeri 16 m'yi geç mez. Kış ve ilkbaharda ırmakların getirdiği sularla tas



ması sonucu, geniş alanları su altında bırakır.



Uruguay: Bk. URUGUAY IRMAĞI. Uruguay Güney Amerika'da ülke. Batıda Arjantin, doğuda Bre zilya'yla sınırı olan, güneyde Atlas okyanusuna ve Rio de La Plata halicine açılan Uruguay, yüzölçümü bakı mindan Güney Amerika'nın ikinci küçük ülkesidir.



uranyumötesi elementler



YÜZEY ŞEKİLLERİ, DOĞAL KAYNAKLAR



Elementlerin periyodik çizelgesinde uranyumdan son ra gelen ve artan sayıları 92'den büyük olan kimyasal elementler. Bu kısa ömürlü, radyoaktif elementler, do gada bulunmaz, yapay olarak elde edilirler. Atom sayı



Uruguay topraklarının büyük bölümü, alçak yaylalar ve ovalar üstünde yayılır. Kuzeydoğu kesiminde, Brezil ya'daki dağların uzantısı olan bir tepeler dizisi uzanır. Kiyi ovaları dar, ama güzel kumsallarla kaplıdır.



ları 93'ten 105'e kadar olan uranyumötesi elementler neptūnyum, plūtonyum, amerikyum, curium ya da kür



Uruguay ve Negro irmakları tarafından sulanan, ya ğışlı astropikal iklim etkisindeki ülkede, Montevideo'da



yum, berkelyum, kaliforniyum, aynştaynyum ya da



ocak ayı ortalaması 22,6 °C, temmuz



einsteinyum, fermiyum, mendeleviyum, nobelyum, lavrensiyum, ruterfordiyum ya da kurcatovyum vehah niyumdur; bunlara henüz adlandırılmayan 106, 107 ve



12,5 °C, ortalama yağış 1 490 mm'dir. Bitki örtüsünde,



109 sayılı elementleri de eklemek gerekir.



VE EKONOMI



ayı ortalaması



akarsu kıyılarında uzanan galeri ormanlarıyla kesilen Çayırlar ağır basar. Aşağı yukarı bütünüyle İspanyol sömürgecilerinin soyundan gelme beyazlardan oluşan nüfusun yarıya



Uraz, Ulvi



yakını başkent Montevideo'da yaşar. Başlıca gelir kay



Türk tiyatro ve sinema oyuncusu, yönetmeni (Istanbul



liği), özellikle de büyük çiftliklerde yaygın yöntemlerle uygulanan hayvancılığın (koyun ve sığır) oluşturduğu ülkede balıkçılık da önemli bir ek gelir kaynağı oluştu rur. Hidroelektrik tesislerinin desteklediği sanayi, hay



1921-ay.y. 1974). Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyat ro bölümünü bitiren (1943) Ulvi Uraz, Tatbikat Sahnesi



ve Devlet Tiyatrosu'nda oyunculuk yapti. Devlet bur



suyla Paris'te kalıp (1951-1953), yurda dönünce Türki ye Komünist Partisi üyesi olmakla suçlanarak yargılandı ve bir süre cezaevinde yattı. Haldun Dormen Toplulu



ğu'nda, İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda oynayıp, 1960 yıl larında Dost Oyuncular Topluluğu'nu (1964'te adı Ulvi



Uraz Tiyatrosu'na çevrildi) kurdu. 1959'da ve 1965'te



nağını tarımın (buğday, mısır, sebze ve keten yetiştirici



vancılık ürünlerinin işlenmesiyle sınırlıdır (et, yün ve de



ri, dışsatımın yüzde 80'ini oluşturur). Önemli sayılabile cek yeraltı gelir kaynağı bulunmayan Uruguay'da, hal kın yaşama düzeyi pek yüksek değildir; üstelik derin



toplumsal eşitsizlikler sürmektedir. TARIH



İlhan İskender Armağanı'nıaldı. 1976'dan sonra her yıl adına Ulvi Uraz ödülleri (en başarılı yönetmen ve en başarılı oyuncuya) verilmeye başlandı.



Montevideo'nun kurulmasından (1724) başlayarak, is



Urduca: Bk. HİNT-İRAN DİLLERİ.



ulusal hükümeti kurdu) her iki etkiye de direnmeyi ba.



panyol (Arjantin) ve Portekiz (Brezilya) etkilerinin te. mas ve çatışma noktası olan günümüzdeki Uruguay toprakları, Jose Artigas'ın yönetimi altında (1815'te ilk şardıysa da, Artigas'ın 1820'de Portekizlilere yenilerek Paraguay'a sığınmak zorunda kalmasından sonra, Por



Urey, Harold Clayton



tekiz tarafından sömürgeleştirildi. 1825'te "Otuz Üç



ABD'li kimyacı (Walkerton, Indiana 1893-La Jolla, Kali forniya 1981). Montana Üniversitesi'ni bitirip (1917), aynı üniversitede ders veren (1917-1919) Harold Clay



manın ardından, Ingiltere'nin desteğiyle bağımsızlığını



ton Urey, sonra Baltimore'deki John Hopkins Univer sitesi'nde (1925) ve New York'taki Columbia Univer sitesi'nde (1929) ders verdi. Atom bombasının başlıca



kaynağı döteryumu ve ağır suyu bulup, karbon, oksi jen, nitrojen ve sülfürün ağır izotoplarını ayırarak, 1934'te Nobel Kimya Ödülü'nü aldı.



Başlıca yapıtları: Atoms, Molecules and Quanta



(Atomlar, Moleküller ve Kuvanta; Ruark'la birlikte,



Olümsüz"ün Arjantin'den gelerek başlattıkları ayaklan



Brezilya'ya da, Arjantin'e de kabul ettiren (Doğu Cum



huriyeti adıyla) Uruguay, 1838'de Arjantin'in (Montevi deo birkaç kez kuşatıldı) ve Brezilya'nın (1851) müda



halelerinekarşın, bağımsızlığını korumayı başardı. Bre



zilya'nın desteklediği muhafazakarların 1865'e kadar



iktidarı ellerinde tuttukları ülke, 1865'te iktidara gelen



liberal başkan Venancio Flores'in (1809-1868) yöneti mi altında, Brezilya ve Arjantin safında Paraguay'a karşı savaşa katıldı (1865-1870).



Bu karışık dönem boyunca, Avrupa'dan gelen göç



1930), The Planets (Gezegenler, 1952).



dalgasının önemliölçüde arttığı ülkede, koyun yetiştiri



Urfa: Bk. ŞANLIURFA.



ledi ve 1903-1907 ile 1911-1915 arasında başkanlık yapan Jose Battle y Ordonez'in (1854-1929) yönetimi



ciliğinin başlamasını (1830), et sanayisinin gelişmesi iz:



URUGUAY SI



349



DORNO



Curur



Urugualen



Cuata



Aleople



Monda Catered



13



Garte



ARJANTİN BREZİLYA



Avramento DOU



ConcordSanto Chapcs Quebracho



Pandu



no



Sorenom



Concepci



des Urugua



Young



Gdalaguay



Nogle



Fre



Jagudo



Pasode ros



Mercedes



Banic



Malo



Francia



Canon



Ver



re



Saren



cal



Duraznot GOR



Dolores Trinigadº



e Torred



Panche



San Jose



Zarata



de Mayo.



Cool



Vicolo Second Loots Buenos



URUGUAY CUMHURİYETİ



Florida



Santa Lucia



Juan



34



Ainas Rocha opet Poion Burns 9



Lacaze Piedras Pando La Pa



laPlata



Alres La Plata 799



und



COM ng



cu



Sta Maria Bunu



ATLAS OKYANUSU



Daldonado



Im Montevideo vuodes Bunu



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 176 270 km². Baş



kenti ve en büyük kenti: Montevideo (1 500 000 nüf.; 1991 tah.).



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 3 116 802; nüfus yoğunluğu: Km?'ye 17,7 kişi. Nüfus dağılımı (1990): Kentlerde % 86; kırsal kesimde % 14. Yil



lik nüfus artış hızı (1991): %0,7. Resmidili: Ispan yolca. Başlıca dinler: Katolik.



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991): Yetişkin nüfusun % 96'sı. Üniversite sayısı(1989): 1. Hastane yatak sayısı (1987): 24 000.Hekim sa yısı (1986): 5 900. Ortalama ömür (1991): Kadın larda— 76; erkeklerde- 69. Bebek ölüm oranı



(1991): 1 000 canlı doğumda 17.



Buyuk Kentsel Alanlar



Metre 1000



Baskenderin Ald Fuzilmiştir



500



200



Demiryolu



Olçek 1741h00



0 Im 200



En Yüksek Nolatalar



altında, Uruguay modern, demokratik, laik, ileri top lumsal yasaların benimsendiği bir ülkeye dönüştü (Ís viçre'yi örnek alarak kurulan, dokuz üyesinden üçü muhalefetten seçilen Yürütme Konseyi, 1917-1933 ve



1951-1966 arasında ülkeyi yönetti). Iktisadi durumun, 1929'daki bütün dünyayı etkileyen Büyük Ekonomik



başına ulusal gelir: 2 970 dolar. Etkin nüfus dağılı mi(1987): Sanayi- % 20; devlet memurları %



Bunalım'ın etkisiyle hızla bozulmasının yolaçtığı askeri yönetimle kesilen (1933-1942) bu dönemden sonra, 1966'da devlet başkanlığı sistemi getirildi. İlk devlet



18; tarım-% 16; ticaret-% 12,bayındırlık, ya pi sanayisi, ulaşım ve haberleşme-% 12; öbür



ladıktan (Mart 1967) on ay sonra ölmesiyle (Aralik



EKONOMI. GSMH (1990): 9,2 milyar dolar; kişi



hizmetler- % 22. Dış ticaret (1990): Dışalım 1,2 milyar dolar; dışsatım, 1,4 milyar dolar. Ti



caret yaptığı başlıca ülkeler: Brezilya, Arjantin, ABD, Avrupa Birliği üyeleri. Para birimi: 1 yeni Uruguay pezosu - 100 centesimo.



YÖNETİM.Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Ulu sal Kongre. Yönetim bölümlenmesi: 19 yönetim bölgesi.



ULAŞIM. Demiryolları (1987); Toplam 3 000 km.



Karayollari (1987): 12 000 km asfaltlanmış, 40 000 km stabilize. Başlıca limanları: 1. Başlıca ha vaalanları: 2.



Fº 95



30



26



11



20



u



15 10



53 41



32



S



MN M



HT



başkanlığına seçilen general Gestido'nun, göreve baş 1967) yerine geçen J. Pacheco Areco, 1962'de kuru



lan Uruguay Ulusal Kurtuluş Hareketi'nin (Tupamaros) eylemlerini artırmalan üstüne, 1968'de sıkıyönetim ilan etmek zorunda kaldı. 1971 seçimlerinde iktidara gelen Juan Maria Bordaberry'nin 1973'te parlamentoyu dağl tan ordu tarafından görevden alınmasından (19 Hazi ran 1976) sonra, yarı askeri-yarı sivil bir kurul olan Millet



Konseyi, başkanlığa Aparicio Mendez'i getirdi. Asker lerin, seçmenlere sundukları anayasa reformu tasarısı nin (1980), oy verenlerin yüzde 80'i tarafından redde



dilmesine karşın, Mendez'in yerine devlet başkanlığına getirdikleri (Eylül 1981) general Gregorio Alvarez ara



cılığıyla iktidarı ellerinde tuttukları ülkede, 1984'te bir çok partinin kurulmasına yasal olarak izin verilmesin den sonra yapılan seçimlerde, Julio Sanguinetti cum







O



URUGUAY



А



E



E



KA



Uruguay'ın başkenti ve en büyük kenti Montevideo'da, kırmızı



dikdörtgenlerle aylık sıcaklıkortalamalan,



mavi dikdörtgenlerle de yağış ortalamalan verilmiştir.



Montevideo



uygulamaya başlayarak, basındaki sınırlamaları kaldırdı



· (Mart 1983); öğrenci örgütlerinin, sendikaların yeni



den kurulmasına izin verdi. Siyasal tutuklular için af çı



karılıp, askeri yönetim döneminde insan haklarını çiğ nemiş subayların da af kapsamına alınması, yapılan re ferandum (Nisan 1989) sonucunda halk tarafından



Montevideo, yağışlı



onaylandı. 1989 sonunda yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini, kazanan Luis Alberto Lacalle, i Mart



etkisindedir.



Gonzolo Aguirre Ramirez'i atadı.



astropikal iklim



10



hurbaşkanlığına seçilip, bir demokratikleşme siyaseti



1990'da göreve başlayıp, başkan yardımcılığına Dr.



350



URUK



Uruk



Uşak (kent)



Mezopotamya'nın aşağı Fırat kesiminde (günümüzde Irak'ta) Eskiçağ kenti. 1.8. 5000'e doğru yerleşilen, I.O. 2700'e doğru efsanevi kral Gilgamış tarafından yöneti



Uşak ilinin merkezi. Uşak kenti, içbatı Anadolu'nun en



len (Bk. GILGAMIŞ), I.S. 75'e doğru boşaltılan Uruk'un (Erek de denir) yeri, XIX. yy. ortalarında belirlenmiştir. 1921'den başlayarak Alman arkeologların yaptıkları



kazılarda, I.O. VI. binyıla kadar inen 18 yapı katı ve 8



uygarlık evresi ortaya çıkarılmıştır. Kalıntıların başlıcala n arasında, üç tepeden biri üstündeki, çeşitli dönemler de yenilenmiş Anu ziggurati, Eanna tapınağı (1.Ö. 3700'e d.), Beyaz tapınak (1.7. 3500-1.0. 3300 arası), Selefkiler ve Parthlar döneminden kalma Bit Reştapina



ğı (sırlı tuğlalarla süslüdür) ve Gareustapınağı, çok süslü konutlar, yüksekkabartmalarla süslü vazolar, heykeller



("Uruk Hanımı", vb.), tekrenkli seramikler, silindir mū hürler, çivi yazılı tabletler, vb. sayılabilir.



Urumiye gölü: Bk. URMİYE GÖLÜ. uskumru



Uskumrugiller ailesinden balık türü. Karadeniz, Mar mara denizi, Ege denizi, Akdeniz ve Atlas okyanusunda yaşayan uskumru (Bil. a. Scomber scombrus ya da Scomber scomber), boyu 50 cm'yi bulabilen, sırtı me



kik biçiminde, mavi yeşilimsi üstüne > biçimi çizgili bir balıktır. Yaz mevsiminde yüzeye yakın kesimlerde (kış mevsiminde diplere iner) sürü halinde dolaşarak, ken



yüksek dağı olan Murat dağının (2 309 m) öncüleri olan tepelerin güneybatı eteklerinde, Dokuzsele deresinin her iki kıyısında kurulmuştur. TARIH



Ne zaman kurulduğu konusunda bilgi bulunmayan, Es



kiçağ'da Anadolu'da ilk siyasal birliği kuran Hitit devle tinin batıdaki sınır kentlerinden birinin yerini alan Uşak kenti ve yöresi, İ.Ö.VIII.yy'da Kimmerlerin istilasına uğ.



radi. I.Ö. VII. yy'ın başlarında Frigyalıların, aynı yüzyılın



sonlarında Lidyalıların eline geçip, I.O.VI. yy'da Persle



rin, daha sonra da sırasıyla Büyük İskender ve mirasçıla



rinin, Bergama Krallığı'nın Roma İmparatorluğu'nun (“Flaviopolis" adıyla), Bizans'ın egemenliğinde kaldı. Haçlı seferleri sırasında bir sınır kenti olarak Anadolu



Selçukluları ile Bizanslılar arasında birkaç kez el değişti rip, 1221'de Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaettin Keykubat I tarafından fethedildi. Selçuklu İmparatorlu ğu parçalanınca, merkezi Kütahya olan Germiyanoğul ları Beyliği'nin sınırları içinde kalıp, 1390'da Yıldırım Bayezit tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Ankara Savaşı'ndan (1402) sonra, Timur tarafından eski sahip



leri Germiyonoğullarına verilip, 1429'da Germiyanoğ lu Yakup Bey'in ölümünden sonra, kesin olarak Os



manlı topraklarına katıldı. Osmanlı yönetim örgütünde, Anadolu eyaletinin Kütahya sancağına bağlanıp, özel likle halıcılık merkezi olarak



ün saldı. 1883'te ve



1884'te iki büyük yangından zarar görüp, XIX. yy. son



dinden küçük balıklarla beslenir. Eti çok lezzetlidir.



larında Hüdavendigâr vilayetinin (merkezi Bursa) Kü tahya sancağı içinde bir kaza merkezi oldu.



Usmanbaş, İlhan



Birinci Dünya Savaşı sırasında halıcılığın gerilediği kent ve çevresi, 29 Ağustos 1920'de Yunan kuvvetleri tarafından işgal edilip, kaçan Yunanlılar tarafından ate



Türk bestecisi (İstanbul 1921). Galatasaray Lisesi'nde okurken viyolonsel çalmaya başlayan İlhan Usmanbaş, Istanbul Belediye Konservatuvarı'nda Cemal Reşit



şe verildikten sonra, 2 Eylül 1922'de kurtarıldı.



Rey'in öğrencisi olup (1941), Ankara Devlet Konserva



iline bağlı bir ilçe merkeziyken, o tarihte, kurulan aynı adlı ilin merkezi olan Uşak, 1922'deki yangından sonra bütünüyle yeniden yapılarak, güneye ve istasyona doğ.



tuvarı Yüksek Bestecilik bölümünü bitirdi (1948). Aynı



kurumda öğretmenlik yapıp, ABD'ye giderek (1952) müzik bilgisini artırdı. Yurda dönünce (1958), Ankara (1963) ve Istanbul (1973-1978) Devlet konservatuvar



ları müdürlüğü yaptı. Çağdaş çoksesli müziğin yöntemlerini araştırıcı ve



deneyci kişiliğiyle geliştiren besteleriyle tanınan İlhan Usmanbaş, bütün geleneksel, dizisel ve rastlantısal mü



zik yazım tekniklerini birarada ve uyum içinde kullana rak özgün bir uslup geliştirmiş, "devlet sanatçısı" unvanı (1971) ve Tunus hükümetinin Liyakat Nişanı (1973) ve rilmiştir.



Başlıca yapıtları: Küçük Gece Müziği, Yaylı Çalgılar Dönlüsü (Fromm ödülü), Iki Piyano İçin Üç Bölüm,



Music With a Poem (Tanglwood'da Koussevitzky öğ



renci ödülü), Gölgeler, Boşluğa Atlayış(Polonya Wieni awski Yarışması ödülü), Balelçin Müzik (Cenevre ödü lü), Biçim/Siz'ler, Kaynak, Şenlikname, Devr-i Kebir, vb.



usturagagali



Dalıcımartigiller ailesinden kuş türü. Atlas okyanusu ve



Kuzey Buzdehizi kıyılarında yaşayan, usturagagali (Bil.



a. Alca torda), kafası ve sırtı siyah, karnı beyazbir kuş.



tur. Dik duruşu ve suya dalış biçimiyle, pengueni andi



rir. Küçük balıklarla ve planktonla beslenir.Dişinin bi raktığı tek yumurtadan çıkan yavru, daha tam anlamıyla tüylenmeden yuvadan ayrılır.



GÜNÜMÜZDE UŞAK



Cumhuriyet dönemi başlarından 1953'e kadar Kütahya



ru gelişmiştir. 1927'de 16 967 olan nüfusu 1990 sayı minda 100 000'i aşmıştır (105 270).



Günümüzde Uşak'ın en eski kesimi kuzeydoğudaki Aybey mahallesidir. Zaman zaman sellerden (sonun cusu 1972'de Dokuzsele deresinin taşmasıyla) zarar gören kentte, halıcılığın yanı sıra, pamuklu kumaş üreti mi, boyacılık ve halı ipliği yapımı, halı makineleri yapı mi ve onarımı gibi sanayi kolları gelişmiş, 1926'da açıl Uşak'tan görünüş.



UŞAKLIGİL, HALİT ZİYA mış olan şeker fabrikasını, sonraki yıllarda deri, tuğla, un, vb. fabrikalarının kurulması izlenmiştir. Uşak (il)



Ege Bölgesi'nin İçbati Anadolu bölümünde il. Yüzöl çümü 5 341 km², nüfusu 1990 sayımında 290 283, merkezi Uşak kenti olan Uşak ili, 6 ilçeye ayrılmıştır: Merkez, Banaz, Eşme, Karahallı, Sivaslı, Ulubey.



Doğuda Afyon, güneyde Denizli, batıda Manisa, ku



zeydeKütahya illeriyle sınırlı olan Uşak ili toprakları, ol dukça sık bir vadi ağıyla yarılmış dalgalı yaylalar görü



351



cumhuriyet döneminde yeniden canlanmış, önceleri el



tezgâhlarında dokunan halılar, sonradan motorlu tez



gâhlarda işlenmeye başlanmış, hatta önceleri Bur



sa'dan getirilen tezgâhların sonradan Uşak'ta yapılma



sıyla, bir de makine yapım ve onarım sanayisi doğmuş tur. Halıcılık sayesinde boyacılık ve halı ipliği yapımı



nin, ayrıca dericilik ve pamuklu dokumacılığının da iler lediği Uşak'ta, özellikle il merkezinde tuğla, un, vb.fab rikaları vardır.



ULAŞIM



Eskiden demiryoluyla sağlanan ulaşımın ağırlığı, günü müzde il merkezinden geçen Ankara-Izmir karayoluna



nümündedir. Yaylalar, kuzeydoğudan güneybatıya doğru alçalarak, bazı kesimlerde ovamsı bir görünüş



kaymıştır. Denizli-Çivril-Uşak-Kütahya yolu da işlek bir



si olan, kuzeydoğuda, Kütahya ili sınırı üstünde yükse



Uşaklı, Ömer Bedrettin



ulaşım eksenidir. Ayrıca il merkezinin, Afyon'u Izmir'e



(Banaz ovasında olduğu gibi) alırlar; yer yer de, yayla düzlükleri üstünde dağlar yükselir. Bunların en önemli



bağlayan demiryolu hattı üstünde istasyonu vardır.



len Murat dağı, 2309 m'yi bulan yükseltisiyle, aynı za manda da bütün İcbatı Anadolu'nun en yüksek noktası



Türk şairi (Uşak 1904-İstanbul 1946). Mülkiye Mekte



dır.



Uşak ili, Akdeniz ikliminin kara iklimi etkilerine uğra mış bir biçiminin etkisindedir. Il merkezinde en soğuk ay ortalaması 2 °C, en sıcak ay ortalaması 23,6 °C, gü nümüze kadar kaydedilen en düşük sıcaklık - 24°C (15.1.1929), en yüksek sıcaklık 39,8 °C'tır (22.7.1931).



Yıllık yağış ortalaması 541 mm'dir. Bu yağışların en bü yük bölümü kış mevsiminde düşer (% 43); ama ilkba



harın yağış payı da oldukça yüksektir (% 28). En kurak mevsimse yazdır: Yıllık yağışın yalnızca % 9'u bu mev simde düşer. Uşak'ta yılda ortalama olarak 8 gün kar yağmakta, yağan kar ortalama olarak 12 gün yerde kal maktadır.



bi'ni bitiren (1927) Ömer Bedrettin Uşaklı,kaymakam lik, mülkiye müfettişliği yaptı. Hüzünlü bir duyarlılıkla,



doğa izlenimlerini dile getirdiği, Faruk Nafiz-Orhan Seyfi ikilisinin “memleket” anlayışına bağlı şiirler yazıp



(Deniz Sarhoşlan, 1926; Yayla Dumanı, 1934; Sarıkız Mermerleri, 1940), milletvekilliğine seçildi (1943).



Uşaklıgil, Halit Ziya Türk romancısı (İstanbul 1866-ay.y. 1945). Hali ticare.



tiyle uğraşan Uşaklı bir ailenin oğlu olan Halit Ziya



Uşaklıgil, babasının işleri bozularak İzmir'e göçmesi (1878) üstüne İzmir Rüştiyesi'nde öğrenime başlayıp,



Uşak ilinin, doğal bitki örtüsünde ağaçlı bozkır görü



bir süre sonra bu okuldan alınarak, Fransızca öğrenme



seyrekleşir ve su boylarına çekilir. Yamaçlarda, yayvan yapraklı ağaçlardan en çok meşelere, iğne yapraklılar dan da kızılçama (daha yüksek kesimlerde de karaça



rildi. Okulu bitirince bir süre babasının yanında ticaretle



nüşü egemendir. Tabanı kuru olan kesimlerde, ağaçlar



ma) rastlanır.



si için Avusturyalı katolik rahiplerin yönettiği okula ve uğraşıp, “hariciyeci olmak" amacıyla İstanbul'a gittiyse de, düşkırıklığıyla döndü. Izmir Rüştiyesi'nde Fransızca



öğretmenliği Osmanlı Bankası'nda muhasiplik ve ter



dağının güneydoğu eteklerinden inen Banaz çayı, ilin



cümanlık, Izmir İdadisi'nde müdüriyet başkâtipliği ya pip, Mesalih-i Ecnebiye (Yabancı İşler Müdürlüğü) baş



da, Uşak ilinin kuzeybatı köşesinden geçer. Il sınırları



ni kabul ederek İstanbul'a gelip (1893), Servet-iFünun



Uşak ilinin, bütün suları Ege denizine ulaşır. Murat



güney sınırında Büyük Menderes'e katılır. Gediz ırmağı



katipliğine getirildi. Tütün Rejisi'nde başkàtiplik görevi



içinde önemli göl yoktur.



dergisi çevresindeki edebiyatçılar topluluğuna katıldı.



EKONOMI



Uşak ilinin ekonomisi oldukça çeşitlidir. Gene de başlı ca yeri, tarım ve hayvancılık alır. Ekili alanlar içinde tahil



tarlaları büyük yer tutar; tahıl türleri arasında da buğday



(1896). Servet-i Fünun kapatılınca (1901) Meşrutiyet'e



kadar ürün vermeyip, ikinci Meşrutiyet'in ilanından



(1908) sonra Reji komiserliğine getirildi ve Darülfü nun'da Batı edebiyatı dersleri verdi. Ittihat ve Terak



ilk sırayı alır (onu arpa izler). Baklagil çeşitlerinden en



ki'nin önerisiyle Mehmet V'in (Reşat) mabeyin başka



çok nohut ekilir. Sanayi bitkilerinden şekerpancari eki minin Türkiye'de ilk girdiği yörelerden biri Uşak yöresi dir (şekerpancari en çok merkez ve Banaz ilçelerinde



(1911). Siyasal görevlerle Fransa (1913), Almanya



yaygındır). Uşak ayrıca, haşhaş üretiminin önem taşıdı gı illerimizdendir. Meyvecilikte ağaç sayısı bakımından elma ve armut ağaçları ağır basar. Üzüm bağları da



tipliğine (1909) atanip, Ayan Meclisi'ne üye seçildi (1915) ve Romanya'ya gönderilip, Ittihat ve Terakki hū kümetinin düşmesi üstüne Reji İdaresi'ndeki görevine



civa, demir, zımpara, linyit ve manganez bulunur.



döndü. Cumhuriyet'in ilanından sonra Yeşilköy'deki köşküne çekildi. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ilk gerçek Türk romancısı saydığı Halit Ziya Uşaklıgil, edebiyata çeviriler yaparak, düzyazı-şiirler yazarak başlayıp, Servet-i Fünun toplu luğuna katıldığı yıllarda gerek dili ve anlatımı, gerek özü açısından döneminin en başarılı ürünleri sayılan Mai ve Siyah adlı romanı(1896-1897) ile Aşk-ı Memnu (1899 1900) romanını yayınlamıştır. Türk romanının değişme



madde olarak kullanıldığı halı sanayisini geliştirmiş,



romandan Mai ve Siyah'ta Ahmet Cemil'in dünyasını



önemli yer tutar: Ilin üzüm üretiminin yarısına yakını, Karahallı ilçesinde elde edilir.



Hayvancılıkta, küçükbaş hayvan üretimi yaygındır; komşu Afyon ve Kütahya illerinde önem verilen tiftik keçisine, Uşak ilinde hemen hiç rastlanmaz.



Uşak ilinde yeraltı gelir kaynağı olarak az miktarda Koyun sayısının çok olması, koyun yününün ham



ve gelişme çizgisinde yeni bir dönemi başlatan bu iki



Uşak'ta kökeni çok eski olan halıcılık, daha XVI. yy'da



verirken, Aşk-ı Memnu'da da Boğaziçi'nde yaşayan, geçim kaygısından uzak, belirli bir toplum katının insan



ürün göndermeye başlamış, XIX. yy'da hali dışsatımı



larını sergilerken, kendinden önceki, anlatıcılığın ötesi



Izmir'de oturan ingiliz tüccarları aracılığıyla yurt dışına



artmıştır. Sonra Birinci Dünya Savaşı'nda ve Kurtuluş Savaşı yıllarında önemli ölçüde gerileyen halıcılık,



ne geçemeyen denemeleri aşmış, sevdiğini söylediği Fransız gerçekçi ve doğacı yazarlarının etkisinde kal



352



UŞAKLIGİL, LATİFE



makla birlikte, Batı'yı sindiren, ilk bireşimi gerçekleşti



uterus: Bk. DÖLYATAĞI.



ren yazar olmuştur. Psikolojiye yönelen, ama toplum sal çevreyi atlamayan, gözleme dayanan, ama yalnız



gördüklerini anlatmakla yetinmeyen, olay örgüsünü önceden kuran, bu yapının içine kişilerini yerleştiren bir



U Thant: Bk. THANT, U.



romancı olan Halit Ziya Uşaklıgil, dilinin ağır, anlatımı nin süslü olmasına karşın, "roman dili" denilebilecek bir



biçim devrimini de gerçekleştirmiştir.



Uticali Cato: Bk. CATO, UTICALI.



Öbür romanları: Nemide (1889), Bir Ölünün Defteri



(1889), Ferdi ve Şürekası(1894), Kırık Hayatlar(1924).



Öyküleri: Bir Muhtıranın Son Yaprakları (1888), Bir Izdivacın Tarih-iMuaşakası (1888), Bir Izdivacın Tarih-i Muaşakası(1888), Nakil(4 cilt, 1894-1896), Küçük Fik



ralar (3 cilt, 1898), Bir Yazın Tarihi(1900), Sepette Bu lunmuş (1920), Hepsinden Aci (1934), Onu Beklerken (1935), Aşka Dair (1935), ihtiyar Dost (1937), Kadın Pençesi (1939), İzmir Hikayeleri (1950'de basıldı). Ani kitapları: Kırk Yil (5 cilt, 1936), Saray ve Ötesi (1942).



Oyunları: Kabus (1915); Füruzan (A. Dumas Fils'ten uyarlama, 1918). Inceleme-deneme-eleştiri kitapları: Hikâye ve Te maşa (yalnız öykü bölümü basılmıştır, 1889), Yunan Edebiyan (1912), Latin Edebiyatı (1912), Alman Tarih-i Edebiyatı (1912), Fransız Tarih-i Edebiyatı (1912), İs panya Tarih-i Edebiyatı (1912), San'ata Dair (2 cilt, 1938-1955).



Utrecht Hollanda'nın orta kesiminde kent. Amsterdam'ın 30



km güneydoğusunda yeralan, aynı adlı ilin merkezi olan Utrecht'in üfusu 230 358'dir (banliyöleriyle bir



likte 534 967). Önemli bir ticaret, finans (uluslararası şir ketler) ve öğretim (üniversite) merkezi olan kentte, sa nayi de gelişmiştir: Metalürji, kereste sanayisi, kimya sa nayisi, besin sanayisi, vb.



Utrecht Antlaşmaları İspanya Veraset Savaşı'na son veren antlaşmalar (1713-1715). Fransa ve İspanya ile koalisyon devletleri



arasında imzalanan Utrecht Antlaşmaları'yla, Louis XIV, Fransa tahtında hak iddia etmekten vazgeçen Feli pe V'in İspanya kralı olarak tanınması karşılığında, Ingil tere'de protestan bir kralın tahta çıkmasını kabul etti;



Uşaklıgil, Latife: Bk. LATİFE HANIM.



Saint-Christophe adasını, Hudson körfezini, Acadie'yi ve Newfoundland'i Ingiltere'ye bıraktı; ayrıca, Bran



denburg seçici prensinin “Prusya kralı” unvanını onay



Uşi Antlaşması Osmanlı devleti ile İtalya arasında imzalanan ve Trab



lusgarp Savaşı'na son veren antlaşmayı belirten tarih te rimi. Isviçre'de Lozan kentinin banliyösü Ouchy de (okunuşu Uşi) 18 Ekim 1912'de, Osmanlı devleti adına



Mehmet Nabi Bey ile Rumbeyoğlu Fahrettin Bey'in,



İtalya adına da Bertolini, Fusinato ve Volpi'nin imzala dıkları Uşi Antlaşması'yla, Osmanlılar Trablusgarp ve Bingazi'deki, Italya da Ege adalarındaki asker ve me



layıp, Tournai, Menin, Furnes ve leper'i Birleşik Eyalet ler'e bıraktı.



Utrillo, Maurice Fransız ressamı (Paris 1883-Dax 1955). Ressam Suzan



XX. yy. Fransız ressamlarının en özgün üsluplularından



Maurice Utrillo'nun, Sacré-Coeur (1924) adlı tablosu.



murlarını geri çekerek savaş tutsaklarını karşılıklı geri



vermeyi, Osmanlı hükümeti Ege adalarında, Italya da Trablusgarp'ta çarpışmalara katılan sivil halk için af çı karmayı, Italya savaştan önceki üç yıl için Trablusgarp



ve Bingazi'nin Düyunu Umumiye'ye ödemesi gereken tutarı ödemeyi kabul ettiler. Ayrıca, iki ülkenin diplo



matlarının görevlerine dönmeleri ve iki ülke arasındaki antlaşmaların yeniden yürürlüğe girmesi karara bağ landı.



ut



Türk müziğinin en önemli çalgılarından biri. Çok eski



bir çalgı olan, Farabi tarafından geliştirilerek günümüz deki biçimini alan ut, armut biçiminde büyük gövdeli



bir sazdır; kucağa alınarak çalınır. Beşi çift, biri tek altı teli, mizrapla çalınır. Göğsün incelen yerindeki kısa sap üstünde, 12 burgu vardır.



Utagava Kuniyosi Japon taşbaskı sanatçısı (? 1797-Tokyo 1861). Edo'da (günümüzde Tokyo) Toyokini'den ders alan Utagava Kuniyosi, özellikle portreleriyle, manzara ve balık re



simleriyle ün saldı. Dövme sanatında da, döneminin başlıca ustaları arasında yeraldı.



GRIP



UYKU



353



nüz çocuk denecek yaşta içkiye başlayıp, bir süre alko



Uyar, ordudan ayrılıp (1958), Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları Ankara bürosunda, Sanayi Bakanlığı'nda ça liştı. Emekliye ayrılarak İstanbul'a yerleşti ve yazarlığı



ve Paris banliyösünden pek çok manzara resmi yapıp,



uğraş edindi.



ne Valadon'un evlilik dışı oğlu olan Maurice Utrillo, he



lizm tedavisi gördü. 1903'ten başlayarak Montmartre



Montmartre görünümlerindeki "melankoli”yle nitele



nen verimli "beyaz dönem"ini (1914'te sona erdi) baş



Olçülü, uyaklı ilk şiiri Yedigün'de yayınlanan (1947),



Kaynak dergisinin açtığı bir yarışmada Arz-ı Hal şiiriyle



bağlandı.



ikincilik kazanınca (1948) dikkatleriçeken Turgut Uyar, bir süre Garip akımının etkisinde kalmış ve aşk, ayrılık, ölüm temalarını, çevreden aldığı izlenimleri işleyen şiir ler yazmıştır. 1950'den sonraysa ikinci Yeni akımının başlıca temsilcilerden biri olmuş, şiirin yanı sıra eleştiri.



Uttar Prades



ri konu alan yazılar yayınlamıştır.



lattı. 1923'ten başlayarak içki düşkünlüğünden ötürü ailesi tarafından sık sık hastaneye ve limarhaneye ka



patilip, özellikle kartpostallardan yola çıkarak manza ralar yaptı. 1935'te evlenip, içkiyi bırakarak, katolikliğe



ye de eğilerek Bir Şiirden (1983'te kitap halinde topladı) üst başlığıyla, daha çok kendi kuşağından önceki şairle



Hindistan'ın kuzey kesiminde eyalet. Verimli Ganj ova



sinin ortasında yeralan, Tibet ve Nepal'le sınırlı olan Ut tar Pradeş'in yüzölçümü 294 401 km', nüfusu 139 031



Şiir kitapları: Arz- Hal (1949), Türkiyem (1952),



Dünyanın En Güzel Arabistanı (1959), Tütünler Islak



(1962; 1963 Yeditepe Şiir 'Armağanı), Her Pazartesi



030, merkezi Luknov kentidir. Kuzeybatı kesiminde



(1969), Divan (1970), Toplandılar(1974), Kayayı Delen



da yükselti 7 817 m'yi bulur) eyalette, başlıca gelir kay



tün şiirleri, 1984; Sedat Simavi Vakfı Ödülü).



Çeşitli elsanatlarının yanı sıra, modern sanayi kolları



Uygur, Burhan



makine yapımı; lokomotif ve hava taşıtları yapımı) da,



Türk ressamı (Tirebolu, Giresun 1940-Istanbul 1992), Istanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitiren



Himalaya dağlarının yükseldiği (Nanda Devi doruğun



nağı tarımdır: Buğday, pirinç, şekerkamışı, pamuk, vb.



(kâğıt, cam, kimyasal gübre, çimento, vb. fabrikalari;



özellikle Luknov, Kanpur, Allahabad, Benares, Varana si, Agra, vb. büyük kentlerde önemli ölçüde gelişmiştir.



İncir (1981, Behçet Necatigil Ödülü), Büyük Saat (bü



(1968) Burhan Uygur, Salzburg Yaz Akademisi'nde og. renimini geliştirerek (1970), Amsterdam'da sokak ser



gileri açtı. Figuratif olmakla birlikte soyutun sınırlarında dolaşan bir biçim anlayışı geliştirip, 1978'de Sedat Si



uvertür



Büyük boyutlu bir müzik yapıtının başında yeralan çalgi



mavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü'nü, Günümüz Sanal



parçası. Çeşitli dönemlerde sinfonia, intrada, pratean



çıları İstanbul Sergisi Ödülü'nü (1982) ve ikinci Asya



dönemde (Scarlatti'nin yapıtları, vb.) Italyan üslubunda



aldı.



Fransız üslubunda (çok ağır-fugato) bestelenmiştir.



Uygurca: Bk. URAL-ALTAY DİLLERİ.



bulum, prelüd gibi adlar verilmiş olan uvertür, klasik (canli-ağır-canlı) ya da Lully'den Telemann'a kadar XVIII. yy'ın ikinci yarısında Mozart tarafından sonatin



Avrupa Sanat Bienali Dostluk ve Barış Ödülü'nü (1988)



bir bölümü gibi işlenmiş, Beethoven tarafından sonatın



biçimlerinden biri olmaktan kurtarılarak daha romantik



Uygurlar



zi besteciler, uvertürlerinde partisyonların ana temala



Önce Moğolistan'da, sonra Gansu ve Doğu Türkis



bir özellik kazandırılmıştır (Fidelio, vb.). Daha sonra ba rini bir potpuri gibi yanyana getirirlerken (Sevil Berberi,



Carmen, vb.), bazı besteciler de herhangi bir şeyin girişi



olmayan, kendi başına bir bütün oluşturan konser uver türleri bestelemişlerdir.



tan'da devlet kurmuş Türk boyu. Kuzey Asya kökenli oldukları ve İ.Ö. I. yy'da Moğolistan'dan güneye inerek günümüzdeki Doğu Türkistan (Çin) topraklarına yerleş tikleri sanılan Uygurlar, bu bölgede gerek siyasal ve as keri gücüyle, gerek yüksek uygarlık düzeyiyle dikkati



Uyar, Tomris



çeken üç devlet (846-851; 851-871; 873-940) kurdu



Türk kadın yazar ve çevirmen (İstanbul 1941). Arnavut



rahanhlar devleti döneminde islâm'ı benimsediler. Si



tesi



Uyar, yaşamdan kesitleri ince ayrıntılarla sergilediği öy küleriyle ün saldı: İpek ve Bakır(1971), Dizboyu Papat



içinde de sürdürdülerse de, Gaznelilerin ve Cengiz Han'ın yönetimi altında yitirdiler. Cengiz Han Impara torluğu'nun parçalanmasından sonra Çin egemenliğine



yalar (1975); Yürekte Bukağı (1979; 1980'de Sait Faik



girerek, varlıklarını ve dillerini günümüze kadar koru



Hikaye Armağanı'nı aldı); Yaz Düşleri Duş Kuşlanı



dular.



lar. Sonra, nüfusun büyük bölümünü oluşturdukları Ka



köy Amerikan Kız Koleji'ni (1961) ve İstanbul Üniversi Gazetecilik



Enstitüsü'nü



bitiren



(1963)



Tomris



yasal açıdan önemlerini bir ölçüde Karahanlılar devleti



(1981), Dön Geri Bak (1985), Yaza Yolculuk (1986;



1987'de Sait Faik Hikâye Armağanı'nı aldı), Sekizinci



Günah (1990), vb. İngilizce'den birçok çeviri yapıp, Lucretius'tan çevirdikleri Evren'in Yapısıyla (1974), 1975'te Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü'nü eşi Turgut



Uyar'la paylaştı. 1988'den sonra anı kitapları da yayın ladı: Günlerin Tortusu (1986), Yazılı Günler (1988), Otuzlarin Kadını (1992).



uyku Bilincin azalmasıyla ve beyinden kaydedilen (beyin



elektrosu; EEG) elektrik dalgalarının değişmesiyle orta ya çıkan dogal uyuşukluk durumu. Kasları yöneten si



nirlerin devre dışı kalması, bedenin gevşemesini sağlar. Uyku sırasında "derin" uyku ile hızlı göz hareketlerinin



gözlendiği dönemler birbirini izler: Düşler, göz hare



Uyar, Turgut Türk şairi (Ankara 1927-İstanbul 1985). Askeri Memur lar Okulu'nu bitirerek (1947) orduya katılan Turgut



ketlerinin hızlandığı dönemlerde görülür. Bütün me



melilerde gözlenen, ama işlevi tam olarak aydınlatıla mamış olan uykunun süresi yaşa, tūre ve dogal koşullar da mevsimlere göre değişiklik gösterir.



354 UYKU HASTALIĞI



uyku hastalığı: Bk. TRİPANOSOMA HASTALIKLARI.



Uykusuz, Mustafa Türk karikatürcüsü (Akhisar 1922-İstanbul 1983). Dev



let Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki öğrenimini yarım bırakan Mustafa Uykusuz (Mim Uykusuz da denir), 1938'de yayınlanan ilk karikatüründen sonra çeşitli dergi ve gazetelerde çalıştı. Türk karikatüründe ilk kez



belirli birbakış açısıyla toplum sorunlarını işleyip, yarat



tün çalışmaları içeren, en ünlüleri Konstantin Tsiolkovs ki (SSCB), Robert Hutchings Goddard (ABD) ve Robert Esnault-Peiterie (Fransa) olan üstün yetenekli öncülerin



araştırmalarını somutlaştıran uzay havacılığında (astro notik, uzaybilim de denir), ilk büyük adım, 4 Ekim 1957'de Yer'in ilk yapay uydusu Sputnik l'in SSCB tara



fından yörüngeye oturtulmasıyla auldı. Çok geçmeden, büyük bir fırlatma enerjisi ortaya koyan güçlü füzeler yapılmasıyla, ilerlemeler hızlandı ve 12 Nisan 1961'de



Sovyet uzmanları, Yuri Gagarin'i taşıyan ilk “insanlı" uy duyu yörüngeye oturttular. O tarihten sonra, gerek ABD, gerek SSCB, uzaya peşpeşe uydular fırlattılar ve



liği çeşitli tiplerle çizgili anlatımı geliştirdi. Özellikle Nasrettin Hoca tipiyle ün salıp, dört kez İstanbul Gaze



uçuşların süreleri gün geçtikçe uzarken, yeni aşamalar



teciler Cemiyeti başarı ödüllerini aldı. Albümler (Mim



rak uzayda çalıştılar (18 Mart 1965); insanlı iki uydu (Aralık 1965'te Gemini VI ile Gemini VII) yörüngede buluştu. Bu aşamalardan sonra uzmanlar, çabalarını yeni bir hedefe yönelttiler: Ay'a insan göndermek, ABD'de bu



Uykusuz, 1949; Nasrettin Hoca, 1971; Hürriyet Kari



katürleri, 1971) yayınladı.



uyuşturucu ve uyuşturucu düşkünlüğü Aci yitirici, sinir yatıştırıcı, rahatlık verici etkilerinden



ötürü alışkanlık yaratan bütün maddeler, "uyuşturucu"



gerçekleştirildi: Uzay adamları uzay kapsülünden çıka



hedefe ulaşmak için yürürlüğe konan Apollo programı



uyarınca (Bk. APOLLO PROGRAMI), üç katli Satürn V



füzesi yapıldı ve insanları ilk kez Ay'a ulaştıracak yolcu



genel adı altında toplanır. Tedavide kullanılan uyuştu



luk 16 Temmuz 1969'da başladı: 21 Temmuz'da Neil



rucu maddeler, afyon ve alkaloyitlerini (morfin, kode



Armstrong, Ay yüzeyine ayak basan ilk insan oldu. Ota



in, vb.), koka yaprağı ile tuzlarını, eterlerini, esterlerini, vb. içerir. Uyuşturucuların bulundurulmaları, reçeteye



rihten sonra beş yolculuk daha başarıyla tamamlandı



ve her birinde uzay adamlarına daha karmaşık görevler



yazılmaları, kullanılmaları sıkı bir denetime bağlıdır. Uyuşturuculara bağımlılık, uyuşturucu düşkünlüğü" diye adlandırılır. Uyuşturucuların aşırı alınması, çeşitli zehirlenmelere yol açabilir. Sözgelimi morfin zehirlen



mesi, sakin bir koma durumu ve gözbebeği küçülme



verildi: Son üç yolculukta, elektrikli bir arabayla Ay us



tünde kilometrelerce dolaştılar ve dönüşlerinde çeşitli Ay toprağı örnekleri getirdiler; ayrıca, çevreyi incele mek için Ay yüzeyine çeşitli aygıtlar bıraktılar. Apollo



programının yanı sıra, Sovyetler de Luna adlı araçların



siyle nitelenen şiddetli bir zehirlenme biçiminde görü lebileceği gibi, morfinmanlıkla, yani morfin düşkünlü ğü,ic (morfin bağımlılığıyla) sonuçlanan süregen bir



kullanıldığı büyük bir Ay inceleme programı geliştirdiler



bozukluk biçiminde ortaya çıkabilir. Uyuşturucu alış



dünyaya döndü. 1960 yıllarında uzay sondaları gönderilerek Güneş



kanlığı bulunan kişilerde, uyuşturucunun apansızın ke silmesi, hastayı dayanılmaz bir "boşluk duyumu'na



sistemindeki yakın gezegenlerin (Merih ve Venüs)ince



lenmesine başlandı; söz konusu araçlar gezegenlerin



itip, her ne pahasına olursa olsun uyuşturucu bulmaya yöneltir.



uyuz Uyuzböcegi (Sarcoptes scabiei) adı verilen eklemba caklı türünün yol açtığı kaşıntılı deri hastalığı. Dişi uyuz böceğinin deriye yerleşerek yumurtalarını bırakması, asalağın üstderi içinde oyduğu, bir ucu beyazımsı nokta biçiminde, çok ince, kıvrımlı izlerden oluşan bozunla



rin ortaya çıkmasına yol açar ve özellikle geceleri şid detli kaşıntılara neden olur. Doğrudan temasla ya da



hasta kişilerin çamaşırları aracılığıyla bulaşan hastalık,



ve Luna'lardan biri, Ay yüzeyinden aldığı örneklerle



oldukça yakınından geçerek fotoğraflarını çektiler ve



Dünya'ya gönderdiler. Ayrıca, Venüs'ün yörüngesine bilgi toplama araçları oturtulup, bir bölümü de gezege nin yüzeyine indirilerek, gezegenin çevresine ilişkin ay rintili bilgiler elde edildi.



Uygulama uydularının gelişmesiyle, uzayın gündelik yararlı amaçlar için kullanılmasında önemli adımlar atıl



di ve ilk uygulamalar, haberleşme alanında gerçekleşti rildi: Televizyon programları ve telefon konuşmaları,



yörüngeye yerleştirilen uydular aracılığıyla yeryüzünde çok uzaklara iletilmeye başlandı (sözgelimi Intelsat ağı, dünyanın çeşitli noktaları üstünde 36 000 km yüksekte



hareketsiz duran uydulardan oluşmaktadır). Haberles



günümüzde, uyuzböcegini öldüren krem, vb. ilaçlarla kolayca tedavi edilmektedir.



me uydularını meteoroloji uydulari (Tiros, Nimbus),



uyuzotu



melerine girişildi (bu istasyonlarda astronotlardan olu



jeodezi uyduları ve askeri amaçlı, füze atışlarını gözle me ve dinleme uyduları izledi. Ardından, Yer çevresine büyük boyutlu uzay istasyonları yerleştirilmesi dene



Tarakotugiller ailesinden 70 türü bulunan bitki cinsi.



şan ekipler belirli sürelerle değişerek görev yaparlar; is



Avrupa, Asya ve Afrika'da yaygın biçimde yetişen



topraklarda yetişen biryıllık ya da çokyıllık bitkilerdir,



le sağlanır) ve Mart 1973'te ABD tarafından uzaya fırla tılan Skylab uzay laboratuvarı yörüngeye oturtularak,



uyuz hastalığına karşı kullanılmıştır. Cinsin bazı üyeleri



Ama ABD'nin 1986'da uzaya fırlattığı Challenger uzay



uzay, havacılığı



7 kişilik mürettebatının ölmesinin yanı sıra, 1990'da SSCB'nin dağılması, uzay havacılığında bir durakla maya yol açtı.



uyuzotu cinsi (Bil. a. Scabiosa) üyeleri, genellikle kumlu



Cinsin örnek türü uyuzolu (Scabiosa rotata), eskiden bahçelerde süsbitkisi olarak yetiştirilmektedir.



Gezegenlerarası uçuşları konu edinen bilim. İnsan tara



fından uzaya fırlaulan araçların hareketleriyle ilgili bü



tasyon ile Yer arasındaki bağlantı özel uzay mekikleriy üçer kişilik üç ekip, sırasıyla, içinde haftalarca kaldı.



mekiğinin fırlatılışından kısa süre sonra parçalanması ve



Uzbekler: Bk. ÖZBEKLER.



ÜÇOKLAR 355 evlenip, İstanbul'a elçiler göndererek, Trabzon Rum



Uzkınay, Ali Fuat ilk Türk sinemacisi (İstanbul 1880-ay.y. 1956). Galata



saray Lisesi'ni ve Darülfünun'un Fizik-kimya bölümü nü bitiren Ali Fuat Uzkınay, Seden kardeşlerle ilk yerle



sik sinema olan Ali Efendi sinemasını açtı ve işletti



İmparatorluğu'nun yıllık vergisinin bağışlanmasını ve karısının çeyizini oluşturan Kayseri yöresinin kendisine



verilmesini istedi. Fatih Sultan Mehmet'in bu istekleri reddetmesi üstüne yola çıkan Osmanlı ordusunun, Trabzon'u almasından (1461) sonra, Osmanlılarla an.



(1914). Aynı yıl, ilk Türk filminin çekimiyle görevlendiri lip (Ayastefanos'taki Rus anıtının yıkılması), Merkez Or du Sinema Dairesi'nin yöneticileri arasında arasında yeraldı. İlk uzun metrajlı Türk filmini (Himmet Ağa'nm



laşmaları yenileyip, Gürcistan, İran ve Mezopotam



bölümünün yöneticiliğini yaparak, Mürebbiye (1919), Binnaz (1919), Bican Etendi Vekilharç(1921), Boğaziçi



gönderilen ikinci bir orduyu yenip, Has Murat Paşa'yı



Izdivacı, 1918) çekip, Malul Gaziler Cemiyeti Sinema Esrarı (1922) gibi filmlerde görüntü yönetmenliği yaptı.



Zaler Yollarında (1922) ve İzmir Zateri (1922) adlı iki



belgesel film çekip, 1924'ten emekli oluncaya (1953) kadar Ordu Foto-Film Merkezi'nde çalıştı.



ya'nın büyük bölümünü ele geçirdi (1469). Sonra Os



manlı topraklarına yöneldiyse de, Fatih Sultan Men met'in gönderdiği şehzade Mustafa Çelebi komutasın



daki Osmanlı ordusuna yenildi (1472). Hemen sonra idam ettirmesi üstüne, sefere çıkan Fatih Sultan Meh



met komutasındaki Osmanlı ordusu karşısında Otluk beli Savaşı'nda (11 Ağustos 1473) bozguna uğrayarak, İran'a çekilmek zorunda kaldı. Gürcistan'a düzenlediği bir seferden dönerken hastalandı ve kısa süre sonra Tebriz'de öldü.



Uzunçarşılı, İsmail Hakkı Türk tarihçisi ve siyasetçisi (Istanbul 1888-ay.v. 1977).



Darüllunun'un Edebiyat bölümünü bitiren (1912) İs mail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya ve Kastamonu'da tarih öğretmenliği (1912-1922), Balıkesir Lisesi müdürlüğü (1922-1925), Maarit Vekâleti İlköğretim Genel mület tişliği (1925-1927) yaptı. Balıkesir'den milletvekilliğine seçilip (1927), bir yandan da Türk Tarih Kurumu üyeli ğinde bulundu. 1932-1938 arasında İstanbul Üniversi



Uzun İbrahim Paşa: Bk. İBRAHİM PAŞA, UZUN



Uzun Kenan Paşa: Bk. KENAN PAŞA, SARI, TOPAL, UZUN.



Uzun Philippe: Bk. PHİLİPPE V, UZUN.



tesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde ordinaryüs



profesör unvanıyla ders verip, Anadolu Beylikleri



(1937), Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal(1941), Os



manlı Tarihi(1947), vb. birçok tarih yapıtı yayınladı. Uzun Hasan Akkoyunlu hükümdarı (Diyarbakır 1423-Tebriz 1478). Ali Bey'in oğlu olan Uzun Hasan, babası ölünce (1441) tahta çıkan ağabeyi Cihangir'in hizmetinde çalışıp, ayaklanan amcaları Kasım Bey ve Şeyh Hasan'ı yendi. 1453'te ağabeyini Diyarbakır'dan uzaklaştırarak devle tin başına geçti. Trabzon Rum İmparatoru'nun kızıyla



Uzun Yürüyüş Çin'de, Mao yönetiminde 130 000 komünist askerin, Çankayşek yönetimindeki Milliyetçilerin çemberinden ve yok olmaktan kurtulmak amacıyla, Ciangsi den



Çin'in kuzeybatısına doğru geri çekilmesine verilen ad. 15 Ekim 1934'te başlatılan, 12 000 km'lik yürüyüş, çok güç koşullarda gerçekleşmesine (1935 Ekimi'nde Şan si'de sona erdiğinde, askerlerin sayısı 30 000'e düş



müştü) karşın, komūnistlerin durumunu önemli ölçüde güçlendirmiştir.



‫ وأ‬SÜLÜS o ‫وا‬



NESIH



gl TÂLİK N



KLASİK ORHUN



UYGUR (ortada)







UYGUR (başta) MANI (sonda)



MANI (ortada) DA



MANİ (başta) Ate



UYGUR (sonda) Ü



Üçlü İtilaf



Türk abecesinin yirmialtıncı harfi. Bau abecelerinde,



Birinci Dünya Savaşı öncesinde Fransa, İngiltere ve



Arapça'da ve Farsça'da bulunmayan ü harfinin biçimi (Ü/ü), Latin abecesinin benimsenmesinden sonra, ü



Rusya arasında imzalanan antiaşmayı belirtenterim. Bu üç devlet, daha sonra başka devletlerin de katılmasıyla,



harfinin noktalandırılmasıyla elde edilmiştir. Eski Türk



aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nun da bulunduğu



abecelerinde Uygur abecesinde, ü sesi işareti u için de kullanılmış, yalnızca Türk Brahmi yazısında bir ü sesi



oluşturmuştur. (Ayrıca Bk. ITILAF DEVLETLERİ.)



ittifak Devletleri'ne karşı savaşan İtilaf Devletleri'ni



işaretine yer verilmiştir. Ses bilgisi açısından ü, dar, yu varlak bir önünlüdür.



Üçoklar



Üç Ahpap Çavuşlar: Bk. MARX KARDEŞLER.



Oğuz destanına göre, Oguz Han'ın Gök, Dag ve Deniz



adlı oğullarının soyundan geleni oniki Oğuz boyunun



356 ÜÇÜNCÜ CUMHURİYET adı. Oğuz Han'ın öbür üç oğlu Gün, Ay ve Yıldız'ın so



ru uzanan Ümit burnu, 240 m yüksekliğinde bir yarla



yundan gelen Bozoklarla zaman içinde anlaşmazlığa



okyanusa dimdik iner. 1487'de Bartolomeu Dias tara



düşen Üçoklar, yüzyıllar boyunca süren çekişmeler den sonra, son temsilcileri Salur boyundan Kadı Burha



findan aşılmıştır.



findan bulunmuş, 1497'de ilk kez Vasco de Gama tara



nettin'in, Bozokların Kayı boyundan Osmanlılara yenil



mesiyle, Bozoklar karşısındaki üstünlüklerini yitirdiler.



Ümmi Sinan



Üçüncü Cumhuriyet: Bk. FRANSA, TARİH.



Türk şairi (öl. İstanbul 1551). Prizrenli, Bursalı ve Kara



Üçüncü Zaman Yerbilim zamanlarından biri. Tebeşir döneminin so nunda, günümüzden 65 milyon yıl önce başlayan, gü



nümüzden yaklaşık 3 milyon yıl önce sona eren Üçün cü Zaman, Eyosen ve Oligosen'i içeren Paleojen (ya da Paleyosen) dönemi ile Miyosen ve Pliyosen'i içeren Neojen (ya da Neyosen) dönemine ayrılır. İkinci Za



man'da dev tortu kitlelerinin jeosenklinallerde çökel mesiyle başlayan Alp çevriminin sona ermesiyle aynı



döneme rastlar. Söz konusu çökelme Eyosen'de ta mamlanmış, en önemli bozulmalar Oligosen'de ve Mi yosen'de ortaya çıkmış (kıvrılmalar, binişmeler), Alp



çevrimi Alpler'in, Pireneler'in, Orta Asya ve Himalaya sıradağları ile çevre sıradağların oluşmasını sağlamıştır.



Biyoloji açısından Üçüncü Zaman memelilerin, kuş ların ve deliklilerin geliştiği çağdır. İnsanımsılar günü



müzden 30 milyon yıl önceye doğru ortaya çıkmışlar dır. Bitkiler arasındaysa kapalitohumlular ağır basmış lardır.



Üçüncü Zaman'ın sonunda, Yer günümüzdeki görü nümünü almış, kıtaların oynaması (Atlas okyanusunun



ortaya çıkması) o durumdan bu yana Dünya'yı pek az değiştirmiş, okyanusların büyüklüğünde de önemli bir değişiklik olmamıştır.



Ülker



Boğa takımyıldızı içinde açık yıldız kümesi. Ülker kü mesinin 3 000'i aşkın yıldızından 6 ya da 7-10 kadarı



çıplak gözle, 30 kadarı el dürbünüyle gözlenebilir. Yil



manlı olduğu konusunda çeşitli söylentiler bulunan Ummi Sinan, halvetiliğin sinanilik kolunu kurmuş, ta savvufa ilişkin, öğretici şiirler yazmış, yalın bir dil kullan



mıştır. Özellikle gazelleri ve ilahileriyle ünlüdür. Aşağı yukarı bütün şiirlerinde, Yunus'u anlatan bir söyleyiş ve içerik görülür.



Ün, Memduh Türk film yönetmeni, yapımcısı, oyuncusu ve senaryo yazarı (İstanbul 1920). Tıp öğrenimini yarıda bırakan Memduh Ün, bir süre Beşiktaş kulübünde futbol oyna



yıp, memurluk yaptı. Sinemaya 1947'te oyuncu olarak girip, 1954'te Yakut Film'i, 1960'ta Uğur Film'i kurarak başladığı yapımcılığı sürdürürken, 1954'te yönetmenli ge de başladı. Peşpeşe çektiği filmlerle Türk sineması nin başlıca ustaları arasında yeraldı: Üç Arkadaş (1958), Ateşten Damla (1960), Kırık Çanaklar (1961), Ağaçlar Ayakta Ölür (1964), Yaprak Dökümü (1967), Insanlar Yaşadıkça (1969), Toprak Ana(1973), Ağrı Dağı Efsane si (1975), Devlet Kuşu (1980), Kaçak (1982), Postaci



(1984), Bütün Kapılar Kapalıydı (1990, 9. Uluslararası



İstanbul Film Festivali'nde "jūri özel, ödülü” verildi), Zikkımın Kökü(1983, İspanya'da Asturias Film Festiva li'nde "en iyi yönetmen" ödülünü aldı), vb.



Ürdün: Bk. ŞERİA IRMAĞI. Ürdün



dizların tümü, gaz ya da toz bulutlarıyla çevrilmiştir.



Batı Asya'da devlet. Arabistan yarımadasının kuzeybatı köşesinde yeralan Ürdün, güneyde ve doğuda Suudi



ülser



Arabistan, kuzeydoğuda Irak, kuzeyde Suriye ve Lüb nan, batıda İsrail'le sınırlıdır. Denizle tek ilişkisini, Ak deniz körfezi kıyısındaki 19 km'lik şerit oluşturur. Batı



Bedenin dışındaki ya da içindeki yüzey tabakalarında



ortaya çıkan yaralaşmaları belirten tip terimi. Kötücül



göden bağırsağı ülserinde olduğu gibi, normal hücrele rin yerini kanser hücrelerinin almasının da yol açabile



ceği ülserler (yaralaşma da denir), özellikle sindirim sis



teminde, midedeki ve bağırsakların üst bölümündeki mukozayı etkileyen asidin, pepsin gibi enzimlerin ve safranın etkisiyle ortaya çıkar, kusmalara, ağrılara, ka



namalara yol açarlar: Mide ülserleri; onikiparmak ba



ğırsağı ülserleri, vb. “Pepsin" adli enzimin ve asit salgısı nin artmasıyla birlikte gelişen ülserler, peptik ülser diye



adlandırılır. Tedavide mide asidini azaltıcı ilaçlara, ciddi durumlardaysa ameliyata başvurulur.



Bacak ülserleri, toplardamar bozukluklarından (fle



bit, varis), daha ender olarak da atardamar bozuklukla



rindan kaynaklanırlar (Bk. FLEBIT; VARİS). Tedavide mikrop kırıcı ilaçlara, antibiyotiklere ve yara kapatıcı ilaçlara başvurulur.



Şeria'yı oluşturan topraklar, 1967'de Israil tarafından is gal edilmiş, 1974'teki Arap Zirve toplantısında Ürdün,



Filistin Kurtuluş Örgütü'nü (FKÖ) Filistin halkının tek ya sal temsilcisi olarak ilan eden Rabat kararını imzalaya rak, Batı Şeria üstünde hak iddia etmekten vazgeçmiş,



31 Temmuz 1988'de, Batı Şeria'yla bütün yasal ve yö netimsel bağlarını resmen kopardığını ve hak iddialarını



FKO'ye devrettiğiniaçıklamıştır.



YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR



Güneye doğru Lut gölü çöküntüsüyle ve Akabe körfe



zine açılan Vadi el-Araba'yla devam eden Gor çökün



tüsünün merkezini oluşturduğu Ürdün toprakları, Vadi



el-Araba'nın ötesinde kuzeyden doğuya doğru düzenli biçimde alçalan kalkerli yaylalar üstünde uzanır. En yüksek noktası, Akabe yakinindaki Ram dağında, 1754 m'yi bulur.



Büyük bölümü Akdeniz iklimi etkisinde olan Ür



Ümit burnu



dün'de, yazlar uzun, sıcak ve kurak, kışlarsa ilık ve za man zaman yağışlıdır. Kuzey kesimleri (400 mm yağış) güney ve doğu kesimlerine (50 mm yağış) oranla, biraz



Güney Afrika'da burun. Güney Afrika Cumhuriye ti'nde, Kap kentinin güneyinde Atlas okyanusuna dog



gündüz sıcaklıkları 32"C'1 bulur;kış gecelerindeyse sıfı rin altına düşer.



daha fazla yağış alır. Şeria vadisinde, yaz mevsiminde



ÜRDÜN



357



" LEFKOSE



AKDENIZ 1000 m



Humus



35°



600



BEVRUT



11



Karyllen Domlyallen



ŞAM



Parril bore



u A1 YE



balan M



abd Dr



kupon



ÜRDÜN HAŞİMİ KRALLIĞI



AMMAN



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 91 862 km². Baş kenti ve en büyük kenti: Amman (1 200 000 nüf.; 1991 tah.). TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 4 145 000;



nüfus yoğunluğu: Km'ye 45 kişi. Nüfus dağılımı (1990): Kentlerde % 59; kırsal kesimde % 41. Yil



Suriye



Lyr



Cola



90212



OROON



misia



Maan



lik nüfus artış hızı (1990): % 3,6. Resmi dili: Arap



ça. Başlıca dinler: İslâm, hıristiyan. EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991):



Akabe



Yetişkin nüfusun % 81'i. Üniversite sayısı (1990); 3. Hastane yatak sayısı (1986): 5 246. Hekim sayı



SUUD



30



si (1986): 3144. Ortalama ömür (1990): Kadınlar da- 71; erkeklerde - 68. Bebek ölüm oranı



(1990): 1 000 canlı doğumda 55. EKONOMI. GSMH (1990): 4,6 milyar dolar; kişi



1 STAIN



başına ulusal gelir: 1 300 dolar. Etkin nüfus dağılı mi(1988): Sanayi ve madencilik-% 10; tarim



% 8; yapı sanayisi % 10; ticaret, ulaşım, finans ve



devlet görevlileri— % 24; hizmetler % 48. Dış ticaret (1990): Dışalım- 2,1 milyar dolar; dışsa



KIEK DENK



tim- 1,1 milyar dolar. Ticaret yaptığı başlıca ül keler: Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, ABD, Hindis tan. Para birimi: 1 Ürdün dinar- 100 fil.



YÖNETİM. Türü: Meşruti monarşi. Yasama gücü:







са 40



104



35



15



10



88



Millet Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 8 vilayet.



25



11



ULAŞIM. Demiryolları (1988); Toplam 788 km.



20



50



Karayolları (1988): Toplam 5 625 km. Başlıca li



IS



59



manlan: 1. Başlıca havaalanları: 2.



10



50 41 32



0



Ülkedekiırmaklar sisteminin temelini oluşturan Şeria irmağı ile kollarının (başlıcası Suriye-Ürdün sınırının bir bölümünü oluşturan Yarmuk'tur) dışında, yalnızca ya ğış mevsiminde akip, sonra kuruyan cılız akarsular bu



S



M



N



Μ



Η



Τ



Α



E



E



K



Ürdün'ün başkenti Amman'da, kırmızı dikdörtgenlerle aylık sıcaklık



ortalamaları, mavi dikdörtgenlerle de aylık yagis ortalamalan verilmiştir.



Ülkenin bati



kesiminde yeralan



10



Amman



Amman, Akdeniz iklimi etkisindedir.



lunan Ürdün'de, bitki örtüsü son derece cılızdır. Yarı



köğrenimini yurt dışında yapmaktadır.



kurak bölgelerdeki ve çöl bölgelerinin kenar şeritlerin deki dikenli çalıların dışında, yalnızca Şeria vadisinin



EKONOMI



aşağı kesimleri, ağaç yetişmesine (söğüt, zakkum ve il



yıda Filistinli göçmenin sığındığı ülkede, yürütülmekte olan kalkınma çabaları biraz gerilediyse de, büyük öl



gin ağaçları) elverişlidir.



Batı Şeria'nın İsrail tarafından işgalinden sonra, çok sa



Özellikle Taberiye gölünün güneyindeki ıssız boğaz larda yaban domuzu, dağ keçisi, tilki, çakal, yaban ke



çüde petrol üreten Arap ülkelerinin yardımları ve yurt



disi, sırtlan, kurt, tarla tavşanı ve az sayıda panter bulu nan ülkenin,doğu kesimindeki bozkırlardalve çöllerde



de, 1974-80 arasında istikrarlı bir ekonomik kalkınma



canlı çok azdır. TOPLUM YAPISI 800 000'i Filistinli mültecilerdir. Resmi dilin Arapça ol



da azalma olması, üstelik Ürdün'ün başlıca dışsatım maddesi fosfatın dünya piyasalarındaki fiyatının düş mesi, 1990'da da Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesinden son ra, Irak ve Kuveyt'le yapılan ticarete ambargo konması,



duğu ülkede, Ingilizce de yaygın biçimde kullanılır.



ülke ekonomisine büyük zarar verdi. Ayrıca, Körfez



Ürdünlülerin % 90'ından çoğu Arap, bunların yaklaşık



dışında çalışan Ürdünlülerin yolladığı dövizler sayesin



dönemi yaşandı. 1980 yıllarında bu iki gelir kaynağında



Halkın büyük bölümü müslümandır (devlet dini); ayrı



bunalımı sırasında Ürdün'ün Irak'ı desteklemesi, dış



ca az sayıda ortodoks azınlık vardır.



yardımların da önemli ölçüde kısıtlanmasına yol açtı ve



9 yıllık ilköğretimin zorunlu olduğu ülkede, 3 de üni



versite vardır; ayrıca, çok sayıda Ürdünlü genç, yükse



Körfez Savaşı'nın sona ermesinin (1991) ardından, Ur dün'ün GSMH'si % 70 oranında düşme gösterdi.



358



ÜRDÜN IRMAĞI



Etkin nüfusun büyük bölümünün çalıştığı tarımda,



yağış alan kesimlerde yaygın yöntemlerle bugday, va



halarda ve Şeria irmağı vadisinde sulamayla sebze, tu runçgiller ve zeytin yetiştirilir. Geri kalan bölgelerde



başlıca gelir kaynağı, göçebe hayvancılıktır (özellikle keçi, koyun ve deve). Sanayi başkent Amman yakı



nindaki kimyasal gübre fabrikasıyla, bir potas fabrika



sıyla ve Suudi Arabistan'dan borularla gelen petrolu iş



leyen bir rafineriyle sınırlıdır.



İmparatorluğu döneminde Suriye vilayetinin



bir bölümünü oluşturan Ürdün toprakları, 24 Ocak 1949'da, Şeria irmağının ayırdığı doğu (eski Maverai



Ürdün) ve batı(Batı Şeria) eyaletlerinin birleştirilmesiyle



Ürdün Haşimi Krallığı'na dönüştü ve Haşimi emiri Ab dullah, kral ilan edildi. 1951'de öldürülen Abdullah'ın yerine geçen oğlu Tallal'ın da, sağlığı bozuk olduğu için



tahttan uzaklaştırılmasıyla (1952), ülke Abdullah'ın öbür oğlu Hüseyin tarafından yönetilmeye başlandı. ül keye akın eden çok sayıda Filistinli mültecinin çıkardık



ları karışıklıklar sonunda, İngiliz yardımlarıyla destekle nen Ürdün ordusunun en seçme birliğini oluşturan



Arap lejyonu komutanı Glubb Paşa'nın ülkeden ayrıl



mak zorunda kalmasının (1956) ardından, dış siyasette önemli değişiklikler yapılarak, Fransa'yla ilişkiler kesil di: SSCB ve Çin Halk Cumhuriyeti tanındı. Bu durum dan kaygılanarak, Süleyman en-Nabulusi hükümetini görevden uzaklaştırmasından sonra Filistinli mültecile rin birçok komplosuyla uğraşmak zorunda kalan Hüse



yin, bu karışıklıklara karşın, üçünců Arap-İsrail Sava şı'nda Arap dayanışması yanında yeraldıysa (1967) da, savaş Kudüs'ün ve Batı Şeria'nın İsrail tarafından işgaliy le sonuçlandı. Bu arada üç yüz bini aşkın Filistinli mülte cinin, işgal altındaki topraklardan akın etmesi, iktisadi



durumu kötüleştirdi. Durumu düzeltmek için Suudi Arabistan ve Kuveyt'le sıkı ilişkiler kurarak önemli yar dımlar alan kral Hüseyin, Filistinli mülteciler üstündeki baskıları artırıp, 13 Eylül 1970'te patlak veren ayaklan malarını da bastırdıktan sonra, Temmuz 1971'de son



Filistin mülteci kamplarını da orduya kuşattırarak, FKO



hareketini, altyapısını Lübnan'a taşımak zorunda bırak ti. 1973'teki Arap-İsrail Savaşı'na, Ürdün birliklerinin İs rail'e



savaş



açılmaksızın katılmalarından



lizmasıyla oluşan ürenin, formülü CO(NH),'dir. Nor malde kana karışıp, böbreklerde süzülerek, idrarla be denden atılır. Genellikle böbreklerdeki bir bozukluk



sonucunda atılamayıp, kandaki düzeyi yükselirse (üre mi), sindirim, solunum ve sinir sistemlerinde ciddi bo



zukluklara yol açabilir.



üreme



TARİH



Osmanlı



gal organik madde. Memelilerde proteinlerin metabo



sonra,



FKÖ'yle ilişkiler düzeltilip, Iran-Irak Savaşı sırasında Irak desteklendi ve 31 Temmuz 1988'de, Ürdün'ün



Batı Şeria üstündeki haklarından FKÖyararına vazgeçil diği açıklandı. Irak'ın Kuveyt'i işgal ve ilhak (1990) et mesiyle patlak veren Körfez bunalımında, halkın Sad



dam Hüseyin'i destekleyen gösterilerinin baskısıyla kral Hüseyin, Irak'a karşı iktisadi ambargonun dışında kala cağını açıkladı. Savaştan sonra, 1989'da partisiz aday larla oluşturulmuş parlamentoyu feshedip. Kasım 1993'te, 37 yıllık bir aradan sonra ilk kez çokpartili se çimler düzenleterek, aşırı dincilere karşı ılımlıların bü



yük bir başarı kazandıkları seçimlerden sonra, başba



kanlığa Abdüsselam Macali'yi getirdi. Eylül 1993'te FKÖ ile İsrail'in birbirlerini tanımalarının ardından, Ür dün İsrail'i resmen tanıdı ve Temmuz 1994'te Ürdün



temsilcileri ile İsrail temsilcileri, iki ülke arasındaki sinir



anlaşmazlıklarını ve ekonomik konuları ele alan görüş meleri başlattrar.



Döl vererek sayı bakımından çoğalma. Bireyler ölse bi le türün sürekliliğini sağlayan üreme, biri eşeyli, öbürü eşeysiz iki mekanizmayla gerçekleşir.



Eşeysizi üreme'de ayrı ayrı dişi ve erkek organizma



lar yoktur ve bir organizmanın bir ya da birkaç hücresi gelişip, ayrılarak, ona kopyası gibi benzeyen yeni bir bi rey oluşturur; sözgelimi, amipler gibi birhücreli orga nizmalar, eşit iki parçaya bölünerek, birbirinin eşi ikibi rey haline gelirler. Eşeysiz üreme, daha çok, mikroor ganizmalarda ve bitkilerde görülür.



Eşeyli üreme'deyse, genellikle biri erkek biri dişi iki



organizma gereklidir. Bunlar, üreme organlarında me



yoz yoluyla dişi ya da erkek eşeylik hücreleri (gametler)



üretirler. Her eşeylik hücresinde ana-babanın genetik özelliklerinin yarısı bulunur. Döllenme sırasında, erkek ve dişi eşeylik hücrelerinin birleşerek oluşturdukları zi got, ananın ve babanın bazı özelliklerini taşıyan yeni bir



birey (embriyo) halinde gelişir. Solucan gibi erdişi hay vanların gövdelerinde hem erkek, hem dişi organlar bulunmakla birlikte, bunlar normalde kendi kendilerini



dölleyemezler. Bitkiler tek ya da iki cinsli olabilir, bazi ları kendi kendilerini dölleyebilirler; geri kalanlardaysa, bu tür döllenmeyi önleyecek mekanizmalar bulunur. Bitkilerin ve omurgasız hayvanların çoğu, hem'eşeyli,



hem de eşeysiz üreme yöntemiyle üreyebilirler. Eşeyli



üreme, eşesiz üremeye oranla, yeni kuşakların özellik lerinin çeşitlenmesini sağlar ve yeni ya da değişen çevre koşullarına uyarlanmayı kolaylaştırır. (Ayrıca bk. ÜRE ME SİSTEMİ, İNSANDA.) üreme bezleri



Erkek ve dişideki üreme organlarını belirten terim. Omurgalıların çoğunda üreme hezleri çift, bazı kuş, ba lik ve sürüngenlerdeyse tek organ halinde bulunurlar.



Erkekte erbezleri sıcak kanlı omurgalılarda erbezi tor basında, dişide yumurtalıklar karnın içinde yer alırlar.



Üreme bezlerinin iki ayrı işlevi vardır: Sperma (erkek) ve yumurta (dişi) adı verilen üreme hücrelerini oluştur



mak; erkekte testosteron, dişide östrojen ve progeste



ron gibi cinsellik hormonlarını sagılamak. Üreme bez leri doğuştan bulunmakla birlikte, her canlıda farklı yaş



ta erişilen cinsel olgunluk evresine kadar, işlev görmez ler.



üreme sistemi, insanda İnsanda üreme sistemi, erkekte ve kadında üremeyi



sağlayan farklı organlar ve bezlerden oluşur.



Erkeğin üreme sistemierbezlerini ve sperma kanali



ni kapsar. Erbezleri, sperma hayvancığı (spermatozo



Ürdün ırmağı: Bk. ŞERİA IRMAĞI.



yit, sperma hücresi) üreten organlardır; içsalgılbezi iş levi de görürler. Sperma yolları spermayı her erbezin



üre



larla toplayıcı bir organa (erbeziüstü ya da epididim) bağlı olan erbezi kanalcıklarından oluşurlar. Erbeziüs



Karaciğerde aminoasitlerin yıkımı sonunda oluşan do



tamsı bir kütledir; arka ucu, sperma kanalini oluşturur.



den idrar yoluna iletirler; başlangıçlarında ince kanal



tü, erbezlerinin üst arka kenarında yerleşmiş yumur



ÜREME SİSTEMİ HASTALIKLARI



359



8



XUS



US



5



ENSUN



8



1



Erkekte üreme sistemi(A) sperma (meni) üretmek ve



Kadında üreme sistemi (A) gebelik için uzun bir hazırlık



içerdiği sperma hücrelerini (spermatozoyitler), aralarından



çevrimiyle (adet çevrimi) işlev görür. Her ay



birinin bir vumurtayı dölleyebilecegi biçimde dişinin üreme sistemine aktarmakla görevlidir. Hem sperma hücreleri, hem de yumurtalar, yeni bir yaşam yaratmak için birbiriyle



yumurtalıkların (1) biri tarafından olgun bir yumurta salınır. Resimdeki yumurtalık kesitinde (B) saat yelkovanının



birleşen ve kromozomları taşıyan gametlerdir (eşeylik



hücreleri). Her gün erbezlerinde (1) milyonlarca sperma hücresi üretilir. Beden içindeki isi, sperma hücreleri üretimine olanak vermeyecek kadar yüksek olduğundan, erbezleri, "erbezi torbası" adı verilen bir deri kese içinde legen bölgesinin tam dışına sarkmıştır. Olgun sperma



hareketinin tersine dogru, bir yumurta folikülü gelişirken (en altta), yüzeye çıkarken (sağda), olgun yumurtayı Salarken (tepede), ostrojen üreten bir "sanı cisim oldugunda (solda) ve ortadan kaybolarak, geçici bir bevaz



nedbe bırakırken (ortada) görülmektedir. Yumurta (ovum), dölyatagı borulan (3) aracılığıyla dölyatagina (2) geçer; bu yolculuk yaklaşık 3 gün sürer. Dölyatagı (rahim). yumruk



hücreleri erbeziüstünde (2) depo edilir. Erbezinin kesitinde



büyüklüğünde, içiboş, kassal bir organdır. Alt ucu olan



(B) bir konik lobul sistemi görülmektedir; bu lobüllerden



dölyatagı boynu (4), dölyoluna (5) doğru çıkıntı yapar,



her biri sperma hücrelerinin yapıldığı bir ya da daha çok



büklümlü borucuk içerir. Lobüllerden erbeziüstüne, oradan da sperma kanalına (3) giden kanalcıklar vardır. Cinsel



uyanılma sırasında sperma hücreleri, sperma kanalından idrar yoluna (4) geçerek orada sperma torbacıklarından (5), prostat bezinden (6) ve Cowper bezinden (7) gelen sıvılarla karşıp, spermayı (ya da meni) oluşturur. Aynı zamanda,



kamıştaki (penisteki) süngersi yapılar (8) da kanla dolarak, kamuşın uzayıp sertleşmesine neden olur. Uyarılma sürerse,



kamışın kasları ritmik bir biçimde kasılarak spermayı dışarı atar. Bunun yanı sıra penis ile idrar yolu, idrar kesesinden (9) gelen idran da boşaltırlar.



Sperma kanalı 40 cm uzunluğunda, silindir biçiminde



bir borudur ve leğeni aşan karmaşık bir yol izleyerek er



beziüstünü arka idrar borusuna bağlar. Her sperma ka



nalından, sperma deposu olarak kullanılan bir sperma keseciği ayrılır. Kamış (penis), erkeğin cinsel birleşme organıdır ve erbezi torbalarının üstünde yeralır. Prostat



bezi (ya da kısaca prostat), sidik yolunun başlangıcını



dölvolu cinsel birleşme sırasında kamışı içine alan yumuşak bir kılıftır. Yumurtlama çevriminin ilk yansında dölyatağının is örtüsü kan ve bez sıvıları bakımından zenginleşmiş



durumdadır. Yumurta, dölyatağı borularında erkek sperma hücresi tarafından döllenmezse, bu örtü (endometrivum)



idet kanamasıyla dışarı atılır. Döllenme olursa, yumurta dölyatagı örtüsüne yapışarak, bir çocuğun dogmasıyla sonuçlanacak 9 aylık gelişme sürecine başlar. Idrar kesesi (6) ve idrar yolu (7) kadınlarda üreme sisteminden ayrı



olarak işlev görürler. İdrar yolunun dışarı açıldığı deligin önünde, cinsel uyarılma sırasında kanla dolan ve ritmik



olarak kasılan bir duyu organı olan klitoris (8) bulunur.



deliğidir; arkasında dölyolu girişi yeralır; idrar yolu ve



dölyolu bu girişe açılır. Dölyolu boşluğunu dölyolu giri



şinden ayıran ince bir zar olan kızlık zarı(himen), ilk cin



sel ilişkiyle ortadan kalkar. Dölyolu girişinin her iki ya



ninda iki büyük deri kıvrımı (büyük ve küçük dudaklar), ön uçlarıyla, sertleşebilen bir organ olan klitoriste (bizır) birleşirler.



çevreler ve sperma hücrelerini besleyip hareketlendi



ren bir sıvı (sperma hayvancıklarıyla karışarak, sperma ya da meni denen siviyi oluşturur) salgılar.



Kadının üreme sistemi yumurtalıklar, dölyolu (vaji



na), dölyatağı (uterus, rahim) ve dölyatağı borularından (Fallop boruları) oluşur. Yumurtalıklar, yumurta üretir aynı zamanda da içsalgı bezi işlevi görürler. Dölyatağı



boruları, yumurtalıkları dölyatağı boynuzlarına (dölya



tağının üst köşeleri) bağlar; yumurtalar bu borulardan geçerek dölyatağına gelir. Dölyatağı, legen boşluğunda



yeralır; döllenmiş yumurtanın yerleşmesini sağlar ve ol gunlaşan yumurtayı, dölyatağı boynundan (cervix) dış üreme organina (vulva) kadar uzanan dölyolu aracılı



ğıyla dışarı atar. Dış üreme organı cinsel organların dış



üreme sistemi hastalıkları



Erkekte ve kadında üreme sistemleri, her zaman gerek tiği gibi işlev görmezler. Ara sıra, bir çocuk, üreme siste minin bir bölümünde oluşum bozukluğuyla ya da ek siklikle (sorun doğumdan hemen sonra anlaşılmayabi



lir) dogar: Kızlar bazen yumurtalıklar ya da dölyataklar eksik doğarlar; erkek çocuklardaysa erbezlerinden biri erbezi torbasına inmemiş olabilir. Ayrıca her iki cinste



de, yetersiz hormon miktarlarının sorumlu olduğu, cin sel özelliklerin gerektiği gibi ortaya çıkmasını etkileyen doğuştan bozukluklar da görülebilirkBk.ERDİŞİLİK).Dış



kusurlar cerrahi yoldan ve hormon tedavisi aracılığıyla



360



ÜREMİ



değiştirilebilirse de, kişi çoğunlukla kısır olur. Üreme sistemine bir darbe (travma) de zarar verebi



lir. Erkekte, bedenin dışında yeralan penis (kamış), dar



belerden ya da makinelerden kaynaklanan meslek ka zalarından kolayca etkilenebilir. Aynca bedenin dışın da oldukları için, erbezleri de isi gibi dış etkenlerden et



kilenebilir. Sperma hücreleri üretimi normal beden isi



sinda bile düşer; dolayısıyla çok dar giysi ve çamaşırlar ya da yüksek ateş, sperma hücreleri sayısında düşme ye, bunun sonucunda da üretkenliğin geçici olarak



Dölyatağı boynu kanserinin ortaya çıkışı ile üreme or



ganlarında siğile yol açan Papilloma virüsü arasında bir



ilişki saptanmıştır. Kadında dış üreme organları, dölyolu ve dölyatağı borularında, kansere çok ender rastlanır. Erkekte en yaygın üreme sistemi kanserleriyse prostat kanseri, erbezi kanseri ve kamış kanseridir. Prostat bezi



büyümesi (yaşa bağlıdır), kanserli olmasa bile, idrar ke sesi üstüne baskı yapması ve idrar sorunlarına yol aç ması nedeniyle, genellikle cerrahi yoldan tedavi edilir



azalmasına yol açar. Sperma hücresi sayısının ve sper



(BK. PROSTAT). Ama büyümüş prostat bezinin çıkarıl ması, bazı erkeklerde kısırlığa yol açabilmektedir.



rinda etkilendiği anlaşılmıştır. Ergenliğe ulaşıldıktan



üremi: Bk. ÜRE.



ma sağlığının, kimyasal maddelerin etkisinde kaldikla



sonra geçirilen kabakulak enfeksiyonu da, sperma hüc



releri üretimini etkileyebilir ve bazı erkeklerde kısırlaş mayla sonuçlanır.



Kadınlarda da, üreme sistemi çeşitli darbelerden, ay



rica dölyatağının ya da yumurtalıkların karın ameliyatla



ri sırasında kazayla kesilmesinden ya da karın ameliyat larından sonra yaygın iç nedbeleşmeden ötürü, zarar



görebilir. Hekim denetimi olmaksızın yapılmış düşük ler, gereken özen gösterilerek yerleştirilmemiş doğum kontrol araçları, dölyatağını delebilir ve enfeksiyona neden olabilir. Hormon düzenlenme sorunları, yu murtlama yoksunluğu ve iştahsızlık (anoreksi) ya da koşma ve bale gibi bedeni çok yorucu etkinlikler sonu



cu aşırı kilo yitimi,adet görmemeye (amenore) yol aça bilir (Bk. ADET).



Gödenbağırsağındaki ve idrar kesesindeki şişkinlik ler, hem erkeklerde, hem de kadınlarda üreme organ ları yöresine basınç yapıp, işlev bozukluklarına yol aça



bilirler. Bazen yaşdönümü (menopoz) sonrasında, ka dinlarda hormon düzeylerindeki düşüşe bağlı olarak



görülen dölyatağının bedenin dışına sarkması (prolap



sus), idrar kesesinin denetlenmesinde sorunlara yol açar. Erkeklerde, erbezlerinde "varikosel" adı verilen



bir toplardamar varisi çeşidi gelişebilir ve spermanın iz lediği yolu tıkayarak, kısırlığa neden olabilir.



Üren, Eşref Türk ressamı (İstanbul 1897-Ankara 1984). İstanbul



Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenim gören (1922-1927) Eşref Üren, İbrahim Çallı'nın ve Hikmet Onat'ın öğrencisi oldu. Paris'te André Lhote'un atölye sinde öğrenimini geliştirip (1928), yurda dününce orta



okullarda resim öğretmenliği yaptı. “D grubu"yla sergi



ler açıp, izlenimci özellikte tablolarıyla (Ankara Görün tüleri, Paris, Gençlik Parkı, Karadeniz Kadınları, vb.),



Devlet Resim ve Heykel sergilerinde çeşitli ödüller aldı.



Ürgüplü, Suat Hayri Türk devletadamı(şam 1903-İstanbul 1981). Galatasa ray Lisesi'ni ve İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitiren Suat



Hayri Ürgüplü İstanbul Ticaret mahkemelerinde yar



gıçlık (1929-1932) yapıp, 1929'da milletvekilliğine se çilerek, Gümrük ve Tekel bakanlığına atandı (1912).



1950'de yeniden milletvekilliğine seçilip, Avrupa İstişa ri Meclisi'nde Türkiye temsilciliği yaptı. Bonn (1952),



Londra (1955), Washington (1957), Madrid (1960) bü



Kadınlarda, dölyatağı mukozası (endometriyum)



yükelçiliklerinde bulunup, 1961'de senatörlüğe seçile



rar kesesinin, gödenbağırsağının yüzeyinde gelişebilir



1966'da cumhurbaşkanı kontenjanından senatör olup,



dõlyatağının, yumurtalıklann, dölyatağı borularının, id



(endometriyoz). Normal dölyatağı dokusu gibi, dölya



tağı dışındaki endometriyum dokusu da, aylık hormon çevrimlerine yanıt vererek kanar ve bazen. adet kana



rek, cumhurbaşkanı tarafından başbakanlığa atandı.



ikinci Erim hükümeti görevden çekilince (1972), yeni



hükümeti kurmakla görevlendirildi. Ama önerdiği hü



kümette değişiklikler yapması istenince çekildi. Aynı



ması sırasında büyük sancılara yolaçar. Ayrıca yumur



yıl, Senato'dan ve siyasetten ayrıldı.



kenliği bozabilir. Dölyatağı dokusuyla ilgili bir başka so



üretec: Bk. JENERATÖR.



talıkları örterek ve dölyatağı borularını tıkayarak üret run da dölyatağındaki bağ dokusu urları (fibromlar) ya da kas dokusu urlarıdır (miyomlar); ama bunların her iki



çeşidi de, çoğunlukla, iyicildirler; yalnız, adet kanama



üreter: Bk. İDRAR KESESİ.



ları arasındaki dönemlerde de şiddetli kramplara ve ka namalara neden olurlar.



Bunlar dışında ayrıca, gerek kadında, gerek erkekte cinsel yolla aktarılan hastalıklar gelişebilir. Bunların baş



licaları frengi ve belsoğukluğudur, (Bk. BELSOGUKLU ČU; FRENGİ). Ayrıca,dölyolu iltihabı (vajinit) enfeksi yon kökenli legen hastalığı kadından erkeğe bulaşabilir ve üreme sistemi borularının, özellikle de kadında döl



yatağı borularının tkanmasına ve dış gebelik gibi sorun



lara yol açar. AlDS doğurganlığı doğrudan etkilemez,



ama bulaştığı kişileri enfeksiyonlara daha duyarlı kılar.



Erkek ve kadın üreme sistemlerinde, kanser de geli



şebilir. Kanserin ölüme neden olma oranı, etkilenen or



ürtiker: Bk. KURDEŞEN.



Üsküdarlı Ali Rıza: Bk. ALİ RIZA, HOCA.



Üsküdarlı ÜSKÜDARLI. Haşim Baba: Bk. HAŞİM BABA, Üsküdarlı İsmail Hakkı: Bk. İSMAİL



gana ve erken teşhise bağlıdır. Üreme sistemi kanserle



HAKKI, ÜSKÜDARLI.



ni, bunun yanı sıra ilaç tedavisi ve işın tedavisini kapsar. Kadınlarda en yaygın üreme sistemi kanserleri dölyala



Üsküp



rinin tedavisi ve genellikle kanserli parçanın çıkarılması



ğı, dölyatağı boynu (cervix) ve yumurtalıkta görülür.



Makedonya Cumhuriyeti'inin başkenti. Balkan dağları



ÜVEZ



ni kuzey-güney doğrultusunda aşan başlıca yol üstün de, Vardar irmağı kıyısında, Belgrad'ın 320 km güne



yinde yer alan Üsküp'ün (Makedonca Skopje), nüfusu 504 395'tir. Çevresindeki tarım (pamuk, tütün, tahıllar)



ve hayvancılık bölgesinin başlıca ticaret merkezi olan kentte, sanayi de gelişmiştir: Demir-çelik tesisi, elek



361



sonra anısını yaşatmak için adına bir şiir ve öykü ödülü konmuştur.



Başlıca yapıtlan: Sovyetler Birliği'nden Batı'ya (gezi, 1968), Köprü Başı(ilk altı kitabındaki şiirleri, 1969), Tür



kiye'deki Amerika (deneme, 1969), Çıplak (ilk dört ki tabındaki öyküleri, 1970), Boğaların Ölümü (öykü,



trikli makineler yapımı, kimya ve dokuma sanayileri,



1975), Almanya Reyleri ile Portekiz Bahçeleri (gezi,



halıcılık, vb. Ayrıca önemli bir öğretim (Universite, tip ve mühendislik okulları) ve turizm (Osmanlılardan kal



1975), vb.



ma çok sayıda cami, vb. anıtlar; XII. ve XIV. yy'dan kal



ma manastırlar; vb.) merkezidir.



"Skupi" adıyla illyrialılar tarafından kurulan Üsküp,



Sırp Krallığı'nın başkenti oldu (XIV. yy.). Yıldırım Baye zit tarafından fethedilip (1389), 1689'da Avusturyalılar



ütopya Tasarlayıcısı için bir ideali ya da karşı ideali temsil eden



düşsel ve tutarlı toplum teması. İlk ütopyacılardan biri



tarafından yakılıp yıkıldı. 1881'de kısa bir süre Arnavut



ulusçularının eline geçip, Osmanlılar tarafından geri alındı. 1910'da patlak veren yeni bir Arnavut ayaklan



masının bastırılmasından sonra, Balkan Savaşları (1912 13) sonunda Sırp ordusu tarafından işgal edilerek, Türk



egemenliğinden çıktı.



Thomas More'un



Ütopya adlı kitabının birinci



üstbitken bitkiler



sayfasından alınan bu gravürde



Başka bir bitkinin üstünde yaşayan bitkileri belirten ge



Cüney yarıkürenin



nel terim. Bir bölümü toprakta kökleri bulunan tırmani ci bitkiler olan, bir bölümüyse toprakla hiçbir ilişkileri



herhangi bir



olmaksızın doğrudan doğruya bir başka bitkinin üstün



verinde bulunduğu



da, üstünde yaşadıkları bitkinin asalağıdırlar ve sonuçta



adası



de büyüyen üstbitken (epifit de denir) bitkilerin bazıları



varsayılan Ütopya



ölümüne neden olurlar. lliman bölgelerde, üstbitken



canlandınlmıştır. "Ütopya" terimi



bitkilerin büyük bölümünü karayosunları, ciğeryosun ları, suyosunları ve likenler oluşturur.



bu vapin



adından



türetilmiştir.



üstçene: Bk. ÇENE.



Eflatun (Devlet) olmakla birlikte, ütopya türünün ger



Derinin yüzeysel hücre tabakalarına verilen ad. Üstderi



çek başlatıcısı, XVI. yy'da terimi Yunanca U-topos("ol mayan yer") sözcüklerinden türeten ve Ütopya (Uto pia, 1516) adlı yapıtını yayınlayan Thomas More'dur.



(kıllar, tüyler, pullu kıvrımlar, pullar) geliştirir, kabuk



ğin çelişkilerine getirilen düşsel bir çözüm olan ütopya



üstderi



(epiderm de denir), çoğunlukla dışta koruyucu ekler



Gerçeğin anlaşılmasına sıkı sıkıya bağlı olan, bu gerçe



oluşturur (yumaşakçalar) ya da kitinli bir örtü halinde sertleşir (eklembacaklılar). Üstü müküslü, bazen de ze



nin başarılı örneklerini daha sonra Tommaso Campa



olabilir. Çeşitli türlerde, hayvanın farkedilmesini önle



mek için hızla (kalkanbalığı, bukalemun) ya da güçlü işınlara uyum sağlamak için yavaş yavaş (insanın güneş



nella (Güneş Sitesi, 1623), Francis Bacon (Yeni Atlantis, 1627) Samuel Butler (Erewhon, 1879), vb. yazarlar ver mişlerdir. Ama ütopyanın doruk noktası, J.-J. Rousse au'nun Toplum Sözleşmesi (Contrat Social) sayılmış tır. Rousseau, “insanları oldukları gibi, yasalanı olabile



te esmerleşmesi) renk değiştirebilir. Aynı zamanda do



cekleri gibi ele alan, yasal ve güvenli bir yönetim kuralı"



kunmaya, isiya ve ağrıya büyük ölçüde duyarlıdır. Es nekliğiyle, hava, su ve mikrop geçirmezlik özelliğiyle,



aramıştır. Kapitalizmin gelişmesiyie, toplumcu filozof lar çalışma dünyasındaki çelişkilere çözüm yolu bulma



rişini düzenler. Bitkilerdeki tek örtünün üstderi olmasi na karşılık, insanda ve birçok hayvanda, üstderinin yanı



eleştirilmişlerdir. E. Bloch'sa, terime olumlu bir anlam yükleyerek ütopyanın “gerçek olmayana kaçış değil, gerçeğin nesnel olasılıklarının ortaya çıkanılması ve so mutlaştırılması için savaşım" olduğunu ileri sürmüştür.



hirli salgılarla (kurbağa), yağlarla (su kuşları), terle kaplı



yaşamsal önemde koruyuculuk işlevi taşır. Bitkilerde, yapraklar düzeyinde gözenekleriyle su ve gaz alışve sıra deri ve altderi tabakaları vardır.



Üstün, Nevzat Türk şairi ve yazarı (İstanbul 1926-ay.y. 1979). Bir tüc



yı ütopyalarda aramışlar (Fourier, Proudhon, vb.), ama sonradan Marx ve Engels tarafından birçok bakımdan



Daha yakın dönemdeki ütopya yazarları arasında H. G. Welles (Modern Ütopya, 1905), George Orwell (1984, 1949) ve Kurt Vonnegut (Piyanocu, 1951) sayı



carin oğlu olan Nevzat Üstün, Boğaziçi Lisesi'ni bitirip



labilir.



dı. Yurda dönünce (1948), bir süre babasına yardım edip, bir ara yurt müdürlüğü yaptı; siyasetle uğraştı. Ta nin gazetesinde bikralar yazdı (1961-1964).



üveyik: Bk. KUMRU.



(1945), öğrenim amacıyla gittiği Fransa'da bir süre kal



Ilk şiirlerinde Oktay Rifat'ın etkisini yansıtan Nevzat



Üstün, daha sonra bir düşünce şiirine yönelmiş, şiirleri nin yanı sıra öyküler, gezi izlenimleri yazmış, şiir ve öy



küleri birçok yabancı dile çevrilmiştir. Ölümünden



üvez Gülgiller ailesinden bitki cinsi. Anayurtları Avrupa, Batu Asya ve Anadolu olan üvez cinsi (Bil. a. Sorbus) üyeleri,



362



ÜZÜM



salkım biçimi çiçek açarlar. Aynı adı taşıyan uzunca



meyveleri, muşmula gibi olgunlaşınca yenir; odunları



marangozluktave torna işlerinde kullanılır. Cinsin başlı ca türleri arasında kuşüvezi (Sorbus aria), yaban üvezi



(Sorbus terminalis) ve bahçe üvezi (Sorbus domestica)



sayılabilir.



fera) salkım biçiminde meyvelerine verilen ad. Beyaz, sarı, yeşil, pembe, mor, vb. renklerde, ince bir zarla



kaplı olan her tane, kısa bir sapçıkla salkım sapina, sal kım sapıda dala bağlıdır. Tanelerin sulu etli bölümü bol



miktarda su, şeker, B ve C vitaminleri içerir; taze ya da



kurutularak tüketilir, şurup, pekmez, şıra, pestil, vb. yapımında da kullanılır. Türkiye'de, 1991 verileriyle,



üzüm Asmagiller ailesinden üzüm asmasının (Bil. a. Vitis vini



YY.



FENIKE DİLİ



Y오.



İBRANICE







ARAMCA



Y



THERA YUNANCAS!



Y KLASİK YUNANCA



600 000 hektarı aşkın bir alanda yılda 3,5 milyon ton kadar üzüm üretilmekte, üretimin 90 000 tona yakını kuru üzüm olarak yurtdışına satılmaktadır.



Vy MODERN LATİNCE



ETRÜSKÇE ARKAİK LATİNCE



Y V



KLASİK LATİNCE V



ALMAN-GOTİK



V



Vaal ırmağı



Türk abecesinin yirmiyedinci harfi. V harfinin biçimi (V/ v), Latin abecesinden alınmıştır. Romalıların da bu harfi, Etruskler aracılığıyla Batı Yunan abecesinden aldıkları düşünülmektedir.



Güney Afrika Cumhuriyeti'nin en uzun (1 210 km) ir



Yunanlılar digamma adını verdikleri ve w biçiminde yazdıkları iv harfini (Sami yazı sistemlerinde vav), abe celerinin



geri kalan harflerinin çoğuyla birlikte eski bir



Sami yazı sisteminden almışlardır. Birçok uzman, söz



mağı. Transvaal'da, Drakensberg dağlarında, Johan nesburgʻun doğusunda doğan Vaal irmağı, güneybatı



ya doğru akıp, Transvaal ileÖzgürOranj Devleti arasın da sınırı oluşturduktan sonra, Oranj irmağına karışır.



Vadiyüsseyl Meydan Savaşı



konusu abecenin Fenike abecesi olduğunda birles



Osmanlılar ile Portekizliler arasında 1578'de Fas'ta ya



mektedir; ama bazı uzmanlar da, Aramca abecesi ol



pilan savaşa verilen ad. 1576'da Cezayir beylerbeyi Ra



duğunu ileri sürmektedirler.



Türkçe'de, sesbilgisi açısından v, daraltıcı, dışdudak



sil, ötümlü bir ünsüzdür. Sözcük başında, iç seste ve



son seste görülür. Yabancı dillerden aktarılan sözcük



lerde (yabancı dillerde w içeren sözcükler de Türkçe' de v'yle yazılır) de boldur. V-1 ve V-2



Almanların 1944 ve 1945'te kullandıkları, etki alanı ge niş, karadan karaya füzelerden oluşan silah sistemi. Ad



mazan Paşa'nın Fas kentini ele geçirerek sultanlık tahti



na Abdülmelik'i oturtmasıyla devrilen Sultan Ebu Ab dullah Muhammet'in, Portekizlilerden yardım istemesi üstüne, Fas'ın kuzey kesimindeki Vadiyüsseyl'de yapı



lan savaşta, Ramazan Paşa komutasındaki Osmanlı or dusu, Portekiz kralı Sebastiao komutasındaki Portekiz



ordusunu ağır bir bozguna uğrattı: 80 000 kişilik Porte kiz ordusu, aralarında Sebastiao'nun da bulunduğu 20 000 ölü, 40 000 tutsak verdi. Böylece Fas, Osmanlı



Imparatorluğu'nun koruması altına girdi.



ları Almanca Vergeltungswaffen (“misilleme silahları") sözcüğünün ilk harfinden kaynaklanan V-1'ler, pilotsuz pulsoreaktörle hareket eden, 5 ton ağırlığında küçük



Vaduz



yor, hızları saatte 500 km'yi buluyordu; erimleri 250



Zürich'in 80 km güneydoğusunda yer alan Vaduz'un



uçaklardı; rampalardan fırlatılıyor, 500 kg patlayıcı taşı



Liechtenstein Prensliği'nin başkenti. İsviçre sınırında,



km'ydi. Ilk V-1'ler, 12 Haziran 1944 günü Fransa kıyıla



nüfusu 9 874'tür. Ren ırmağının yukarı vadisinin ve ken tin yanıbaşında yükselen tepenin üstünde prenslik sara



rindan aularak Londra ve banliyölerine düşmeye başla dılar.



Çok daha korkunç silahlar olan V-2'ler (ağırlıkları 13



yının bulunduğu Vaduz, önemli bir turizm merkezidir.



lon, crimleri 350 km'ydi; 1 !on patlayıcı taşıyabiliyorlar.



Vahdeti, Derviş: Bk DERVİŞ VAHDETİ.



di), Peenemünde'de, Von Braun ve ekibi tarafından ge liştirildiler. Itme sistemleri roket-motordan oluşuyor, dikine fırlatılıyorlardı. Oldukça basit bir yõn bulma dü



vahdet-i vücut: Bk. TASAVVUF.



zeniyle donatılmalarına karşılık, hızlarının ses hızını aş



ması, belirlenip, yok edilmelerini V-1'lere oranla çok



daha güçleştiriyordu. Haziran 1944'ten-Nisan 1945'e kadar önce Londra'ya, sonra Anvers'e 8 000 V-1,7 000 V-2 fırlatıldı ve fırlatılmaları ancak, fırlatma üstlerinin



Müttefik uçakları tarafından aralıksız biçimde bomba



lanmasıyla durdurulabildi.



Vahdettin: Bk. MEHMET VI VAHDETTİN.



Vahhabi Ayaklanması: Bk. VEHHABİ AYAKLANMASI.



VALENCİA Vahidi



363



Çınar Olayı da denir) üstüne, ayaklanmaya son vererek



dağıldılar (6 Mart).



Türk şairi (XVI. yy.). Karadavutzade Süleyman Çele



bi'nin oğlu olan Vahidi (asıl adı Abdülvahittir), önceleri



vakıf



rerek dünyadan elini eteğini çekmiştir. Yaşamı konu



sunda ayrıntılı bilgi yoktur. Latifi, Kanuni Sultan Süley



Özel kişiler tarafından “Allah rızasını kazanmak için" kurulup, kamu yararına hizmetler veren kurumlan be



belirtmiştir. En önemli yapıtı Kitab-i Tevait-i Aşere'yi



tinde önemli bir işlev gören vakıflar, fıkıh kurallarına gö



ilmiye mesleğini seçip, daha sonra zeyniye tarikatına gi man dönemi şairlerinden Hayali'nin çağdaşı olduğunu 1522'de yazdığına göre, XVI. yy'ın ilk yarısında yaşadı



ğı kesindir.



Vahidi, tarikatlar ve tarikat üyeleri konusunda önem



li bilgiler verdiği Kitab-Tevaif-i Aşere (On Tarikatın Ki



tabı, bazı kitaplıklarda Hace-i Cihan ve Netice-i Cihan



lirten ortak ad. Bir İslam kurumu olan ve Osmanlı devle



re yönetilir, başlangıçta Evkafi Hümayun Nezareti tara



fından denetlenirlerdi. Sonradan Şeriye ve Evkaf Veka leti'ne verilen bu denetim, cumhuriyetin ilanından son



ra, Vakıflar Umum Müdürlüğü'ne aktarıldı (5 Haziran 1935) ve 17 Haziran 1938'de çıkarılan bir yasayla yeni



adlı kopyaları vardır) adlı kitabı dışında, tasavvufa ilişkin



den düzenlendi.



na kayıtlı bazı kitaplara rastlanmaktadır: Pendname,



vakum



çeşit yapıtlar yazmıştır. İstanbul kütüphanelerinde adı Kissa-i Cüneyt, Gülistan-ı Vahidi, vb. Vahran



Cezayir'de liman kenti. Akdeniz kıyısında, Cezayir ken



tinin 360 km batısında yeralan Vahran'ın (eski Oran) nüfusu 663 000'dir (çevre belediyelerle yaklaşık 1 mil



yon). Ülkenin başlıca limanlarından biri olan kentte, sa nayi (besin sanayisi, dökümevleri, metal işlenmesi, vb.)



de gelişmiştir. Ayrıca, önemli bir öğretim (Vahran Üni versitesi) merkezidir.



Vakai Hayriye Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasına (15 Haziran 1826), Osmanlı kaynaklarında verilen ad. Uzun süredir Yeni



Atmosfer basıncından daha düşük basınçlı ortam. Me



talürjide, metallerin ya da alaşımların hazırlanmasında, arılaştırılmasında ve dökümünde yaygın biçimde uygu



lanan vakum, genellikle, biraraya getirilerek grup oluş



turan pompalarda sağlanır. Pompalanan gazları atmos fer basıncına karşı basan birincil pompaların başlıcaları arasında, su pompaları, paletli ya da salıngan pistonlu mekanik pompalar, Roots pompaları, sıvı halkalı pom palar, bazı su buharı fıskıyeleri, vb. sayılabilir. Yukarı çı



ğırında bir ya da birçok birincil pompa kullanılmasını gerektiren ikincil pompaların başlıcaları yayınımlı pom palar, türbomolekül pompaları, iyon pompaları, bazı su buharı fıskiyeleridir.



çeri Ocağı nı kaldırmak için uygun firsat kollayan Mah



Valadon, Suzanne



mut II, Yunan Ayaklanması'nda (1821) Yeniçerilerin beceriksizliklerinden ötürü halkta uyanan öfkeden de



Fransız kadın ressam (Bessines-sur-Gartempe 1865



yararlanarak, Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmaya karar verdi. "Eşkinci Ocağı" adlı yeni bir asker sinıfı kurmasına karşı



yeniçerilerin ayaklanmalarını (15 Haziran 1826) baha ne edip, Şeyhülislam Kadızade Mehmet Tahir Eten di'den fetva alarak Sancak-ı Şerif'i saray kapısına çıkar dı. Hüseyin Ağa ve Izzet Paşa komutasındaki Eşkinci



Ocağı askerleri, medreselilerin ve İstanbul halkının bir bölümünün de katılmasıyla, Et meydanında toplanmış



olan Yeniçerilere saldırıya geçtiler. Binlerce ayaklan macının birkaç gün süren sokak çarpışmalarında öldü



Paris 1938). Utrillo'nun annesi olan Suzanne Valadon



(asıl adı Marie Clémentine Valadon'dur), çok genç yaş ta Paris'e gidip, Puvis de Chavannes, Renoir, Toulouse



Lautrec, Degas, vb. sanatçılara profesyonel modellik yaptı. Desenlerini gören Degas'nın desteğiyle ressamlı ğa yönelip, 1892'den başlayarak yaptığı Gauguin etki



sindeki resimlerinde (çıplaklar, portreler, natürmort lar), güçlü ve vurgulanmış çizgilerle, siyahla çevrelen miş, yoğun renklerle nitelenen gerçekçi bir üslup uygu ladı.



rülmesinden sonra, Yeniçeri Ocağı kaldırılıp, yerine



“Asakiri Mansurei Muhammediye" adı verilen modern



Vâlâ Nurettin: Bk. VA-NŮ.



bir ordu kuruldu. Olay tarihe Vakayı Hayriye (Hayırlı



Olay) adıyla geçti.



Vakai Vakvakiye



Valencia



başlattıkları ayaklanma. Asker ulufelerinin değeri düşük



İspanya'nın doğu kesiminde kent. Turia irmagı kıyısın da, Akdeniz kıyısından 3 km içerde, Madrid'in 300 km güneydoğusunda yeralan, aynı adlı ilin merkezi olan



Sipahi ve Yeniçerilerin 1656'da İstanbul'da saraya karşı



paralarla ödenmesi, esnafın da bu paraları kabul etme



Valencia'nın nüfusu 758 738'dir. 3 km ötedeki El Grao



mesi üstüne, Sipahiler ve Yeniçeriler, At meydanında



limanından çevresindekiverimli bölgenin tarım ürünle



toplanarak (4 Mart 1656), bir gece önce hazırlamış ol dukları, devlet gelirini yolsuzluklarla ele geçirdiklerine inandıkları saray ağaları ve devlet ileri gelenlerinden



rinin (portakal, pirinç, sebze, şarap, zeytinyağı) dışsati mi yapılan Valencia, aynı zamanda da çok sayıda tarih sel anıtıyla, önemli bir turizm merkezidir: Genellikle



otuz kişinin adını içeren listedeki kişilerin idamını istedi



Katalan üslubunda (gotik) yapılmış, barok dönemde değişikliğe uğratılmış, Vicente Masip ile oğlu Juan de



yetinmeyip, 5 Mart günü Alay köşkünün penceresine



Juanes gibi Valencialı ressamların yapıtlarıyla süslü bir



diler. Zurnazen Mustafa Paşa'nın sadrazamlıktan alına



yy. gotik üslubunda Lonja de la Seda ve Dos Aguas sa rayı; vb.



nenlerin öldürülerek cesetlerinin Sultanahmet'teki çı



Eski Yunanlılar tarafından kurulan, Kartacalılar ve



ler. Bazı devlet ileri gelenlerinin görevden alınmalarıyla



gelen on beş yaşındaki padişaha isteklerini kabul ettir rak yerine Siyavuş Paşa'nın atanması ve idamları iste



nara ayaklarından asılmaları (bu yüzden ayaklanmaya



çok dinsel yapı (1262'de yapılmış katedral, vb.); XV.



Romalılar tarafından alınan Valencia, 714'te müslüman



364 VALENTINIANUS I Araplar tarafından fethedilip, bağımsız bir müslüman emirliğinin merkezi oldu. 1094-1099 arasında El Cid Campeador'un işgalinde kalıp, 1238'de Aragon kralı I



Jaime



tarafından Araplardan alındı. 1261'de kraldan



aldığı ayrıcalıkları, İspanya Veraset Savaşı'ndan sonra yitirip (1707), Fransız işgaline (1808-1813) karşı direni şin başlıca merkezi, iç savaş sırasında da iki kez (1936



Valentinus: Bk. PAPA.



Valera, Eamon de: Bk. DE VALERA, EAMON. Valerianus



ve 1939'da) cumhuriyetçi hükümetin merkezi oldu.



Valentinianus



Roma imparatoru (öl. 259 ya da 260). Konsüllüğe seçi len (138) Valerianus (tam adı Publius Licinius Valeria



Roma imparatoru. (Cibalae,, Pannonia 321- Brige



bonianus Gallus ölünce, askerleri tarafından imparator



tor seçilen (364) Valentinianus I, Doğu illerinin yöneti



Oğlu Gallianus'u yönetime ortak edip, Suriye'deki Pers saldırılarına karşı Doğu'yu savunmaya çalıştı. Başlan



tio, Pannonia 375). İmparator lovianus ölünce impara mine kardeşi Valens'i ortak etti. İmparatorluğun savun ma düzenini örgütleyip, aynı amaçla, başkentini Au gusta Treverorum'a (Trier) aktardı (367). Ren kıyıların da tahkimata girişip, halkın yoksulluğunu hafifletmeye,



yolsuzları önlemeye çalıştı; dinsel alanda hoşgörü uy



guladı. Quadi halkıyla savaşırken, savaş alanında öldü. Valentinianus II



Romaimparatoru (371'e d.-Viyana 392). Valentinianus



l'in oğlu olan, babası ölünce üç yaşında imparator ilan edilen (375) Valentinianus Il'nin yerine ülkeyi annesi



nus'tur), imparator Decius'un hizmetinde çalıştı. Tre



seçildi (253) ve seçim Senato tarafından da onaylandı. gıçta başarılı olduysa da, daha sonra Edessa'da İran kra



li Şapur l'e tutsak düştü ve öldürüldü.



Valéry, Paul Fransız yazarı (Sèle 1871-Paris 1945). Montpellier Hu kuk Fakültesi'nde öğrenim gören Paul Valéry, 1890'da Pierre Louys'le tanışarak, onun etkisiyle şiire yöneldi. 1890'da André Gide'le dostluk kurup, 1892'de Paris'e



giderek Stephen Mallarmé'nin çevresindeki topluluğa



katıldı ve La Conque, Le Centaure dergilerinde ilk şiirle



Justina yönetti. Theodosius, tahta el koyan Maximus'



rini yayınladı: Narcisse Parle (Narkissos Konuşuyor),



tirdiği general Arbogates'le birlikte Viyana'ya gönder



1849'da Introduction à la Méthode de Leonard de Vin



tan kurtardığı (388) Valentinianus Il'yi, vasiliğine ge diyse de, Arbogates, Valantinianus Il'yi boğdurdu.



Valentino, Rudolph Italyan asıllı ABD'li sinema oyuncusu (Castellaneta, Bari 1895-New York 1926). On dokuz yaşında ABD'ye göç



Orphée (Orpheus), La Fileuse (Iplik Çıkrıkçısı Kadın). ci(Leonardo da Vinci'nin Yöntemine Giriş) adlı yapıtıy



la, düşüncenin soyut çözümlemesini konu alan yapıtla rina başladı. Matematikle de ilgilenip, 1895'te La Soirée



avec M. Teste (Bay Teste'le Bir Akşam) adlı denemesini yazdı. 1917'de şiire dönerek La Jeune Parque (Genç Park) adlı kitabını, 1921'de Album des Vers Anciens'i



(Eski Dizeler Albümü), 1922'de Charmes'ı (Sihirler) ya



yınladı. Şiiri, yaratıcı yeteneği içinde bilincin araştırılma si için araç haline getirip, 1924'ten sonra peşpeşe dene



me kitapları yayınladı: Variété (Çeşitleme, 1924), Rhumbs(1926), Variétés II., III., IV., V. (Çeşitlemeler II.,



III., IV., V., 1924-1944), Bugünkü Dünyaya Bakış (Re



gard sur le Monde Actuel, 1931), L'Idée Fixe (Sabit Fi kir, 1932). Ayrıca oyunlar (Mon Faust (Benim Faust'um, 1946]) ve librettolar yazdı. Ölümünden sonra Histoires



Brisées (Kırık Öyküler, 1950), Lettres à Quelques-uns (Birilerine Mektuplar, 1952), Correspondance avec André Gide (André Gide'le Yazışmalar, 1955), Descar:



tes(1961), Cahiers (Defterler, 14 cilt, 1965) adlı yapıtla ri yayınlandı.



Val-Hall



Kuzey Avrupa mitolojisinde, kahraman olarak ölen sa:



Rudolph Valentino, son filmi Şeyhin Oğlu'nun (1926) bir



vaşçıların ebedi konutu. Efsaneye göre, savaşçılar Val



kadın hayranları arasında gerçek bir isteri bunalımına yol



vüşler yapar, akşamları Odin'in çevresinde toplanarak,



sahnesinde. Bu filmi tamamladıktan birkaç ay sonra ölmesi, açmıştır.



edip, Broadway'de kabare dansçılığı yapan Rudolph Valentino (asıl adı Rodolfo Guglielmi di Valentino'dur),



1920 yıllarının başlarındasinemaya geçti. Latin tipi bas tan çıkarıcı erkek rollerinde sivrilerek, Hollywood'un ilk uluslararası "star"larından biri, özellikle de kadın se yircilerin “sevgilisi" haline geldi: Mahşerin Dört Süvarisi (The Four Horsemen of the Apocalypse, R. Ingram,



1921); Şeyh (The Sheik, G. Melford, 1922), Kanlı Mey danlar(Blood and Sand, F. Niblo, 1922); The Son ofthe Sheik (Şeyhin Oğlu, G. Fitzmaurice, 1926); vb.



Hall'da (Almanca Walhalla) gün boyunca kansız dö



Valkürilerin sundukları içkiyi içerlerdi. valide sultan



Osmanlı devletinde padişahların anneleri için kullanı



lan deyim. İlk olarak Murat III'ün annesi için kullandığı “valide sultan" deyimi, sonradan yaygınlaştı ve saltana tın kaldırılmasına kadar sürdü. Validesultanlar Topkapı sarayında kendilerine ayrılan dairelerde oturur, bütün



haremin en yetkili kadini olmalarının yanı sıra, dönem



dönem devlet işlerine karışır, küçük yaşta tahta çıkarı lan padişahların yerine ülkeyi resmi olmayan bir biçim



VAN



de yönetirlerdi (Kösem Sultan, Hatice Turhan Sultan, vb.). Bir padişah ölünce ya da tahttan indirilince, annesi



Eski Saray'a gönderilir, tahta çıkan yeni padişahın anne si de, "valide alayı" denen bir törenle Eski Saray'dan



Topkapı sarayına getirilirdi.



365



sülalesi. Philippe Vl’yla (tahta çıkışı 1328) başlayıp,



doğrudan soyundan gelenlerle süren sülalede, Charles VIII'in varis bırakmadan ölmesi (1498) üstüne, taht aile



nin yan kolu Valois-Orléans sülalesine, bu kolun tek



üyesi Louis XII'nin mirasçı bırakmadan ölmesi (1515)



Valküriler



üstüne de, Valois-Orléans sülalesinin küçük kolu Valo is-Angolême sülalesine geçti. Bu sülalenin son üyesi



Kuzey Avrupa mitolojisinde, yarı tanrıça 9 bakirenin or



di. (Ayrıca Bk. Sözü geçen kralların maddeleri.)



Henri III'ün våris bırakmadan ölmesiyle (1589) sona er



tak adı. Efsaneye göre ana tanrıça Freya'nın kızları olan



Valküriler, savaşta ölen kahramanları seçerek, Val



Hall'a götürürlerdi. Valletta



Malta'nın başkenti. Malta adasının doğu kıyısında yera lan Valletta'nın nüfusu 9 196'dır. Başkent işlevlerinin yanı sıra, Akdeniz'in başlıca limanlarından biri olan Val



letta'da, turizm de önemli ölçüde gelişmiştir.



Vallotton, Félix İsviçre asıllı Fransız ressamı (Lozan 1865-Paris 1925). Onaltı yaşında Paris'e giderek Jullian Akademisi'ne gi ren Félix Vallotton, bir süre de Güzel Sanatlar Oku



lu'nda okudu; sonra ayrılıp, 1890'a doğru Nabilerle iliş



ki kurarak, sokak, kumsal tabloları yapmaya başladı. Bu arada La Gazette de Lausanne'da sanat eleştirileri ya yınlayıp, apansızın yeni ve son derece kişisel bir sanat



anlayışı yaratarak, deseni ana çizgilere indirgediği çıp



laklar ve portreler yapmaya başladı. Jules Renard'ın La Maitresse (Metres), Gourmont'un Livres de Masques



(Maskeler Kitabı) adlı yapıtlarını resimledi. 1930'da, öz



geçmişini anlatan La Vie Meurtrie (Berelenmiş Yaşam) adli bir roman yayınladı. Başlıca tabloları: Kendi Portresi, Ev İçi, Taranan Ka din, Nü, Kırmızı Damlı Ev, vb.



Valparaiso Şili'nin başlıca liman kenti. Ülkenin orta kesiminde, Bü yük Okyanus kıyısında yeralan, aynı adlı ilin merkezi olan Valparaíso'nun nüfusu 600 000'dir (banliyõleriyle



birlikte). Liman işlevlerinin yanı sıra, yumuşak iklimiyle



çok sayıda turist çeken kent, aynı zamanda da önemli bir sanayi (besin, dokuma ve kimya sanayileri, deri eşya



yapımı, vb.) ve öğretim (iki üniversite, Şili Askeri Deniz Akademisi, vb.) merkezidir.



vals Çiftlerin dönerek yaptıkları üç zamanlı salon dansının ve ezgisinin ortak adı. Eski bir Provence halk dansından doğduğu sanılan vals, XVIII. yy. sonunda Haydn, Mo zart, Beethoven gibi bestecilerin yazdıkları nitelikli mū



zik sonucunda, XIX. yy. başlarında Viyana'da çok göz de bir dans türü olmuş, Schubert'le lieder'lere yaklaşıp, daha sonra bir konser yapıtına dönüşerek (Weber) sen fonilere (Berlioz), operalara ve balelere (Gounod, Çay kovskiy) girmiştir. Viyana'dan (baba ve oğul Strauss, Jo seph Lanner) sonra, Paris ve Londra'nın varlıklı çevrele rinde gün geçtikçe yaygınlaşarak, Chopin, Fauré gibi



bestecilerin müzikleriyle desteklenmiş, son parlak dö nemini XX. yy'a girilirken yaşamıştır (Ravel).



Türkiye'ye Tanzimatdöneminde giren vals, özellikle



Valois, Ninette de



cumhuriyet döneminin başında, Ankara'da düzenle nen resmi balolar, düğünler aracılığıyla ve cumhurbaş



Ingiliz kadın dansçı ve koreograf (Blessington, Irlanda



mıştır.



kanlığı orkestralarının konserleri aracılığıyla yaygınlaş



1898). İngiliz ulusal balesinin ve Türkiye'de balenin ku rucusu olan Ninette de Valois (asıl adı Edris Stan



nus'tur), Errico Cecchetti tarafından yetiştirilip, 1925 1926 arasında Diaghilev'in Rus Baleleri'nde dansçılık yaptı. 1926'da Londra Old Vic Theatre'a geçip, hem dansçılık, hem koreograflık (Job, 1931; Hovarda'nın Sonu, 1935; Şahmat, 1937; vb.) yaptı. 1941'de Türki



ye'ye davet edilip, Ankara ve İstanbul'da incelemeler yaptıktan sonra, ilk dans okulunu İstanbul Yeşilköy'de kurdu ve öğrencilerini yetiştirmeye başladı (1948). Okulun Ankara'ya taşıyarak Devlet Konservatuvarı'nın



bale bölümüne dönüştürülmesinden (1950) sonra da, sık sık Türkiye'ye gelip, çalışmalarına katıldı; Türk bale



sanatçılarına İngiltere Krallık Balesi'nde sahneye çıkma olanağı sağladı; İngiltere'den ünlü öğretmenler gön derdi. 1951'de soyluluğa yükseltilip ("Dame" unvanı



verildi), Ingiltere Krallık Balesi yöneticiliğinden 1963'te



emekliye ayrıldı. Bu arada Türkiye'de ilk Türk baleleri nin (Çeşmebaşı, Sinfonietha) koreografi düzenlemele rini



yapip,iki de kuramsal kitap yayınladı: Invitation to



the Ballet (Baleye Davet, 1937), Step by Step (Adım



Adım, 1977).



Van (kent) Van ilinin merkezi. Van kenti, Doğu Anadolu Bölge



si'nde, aynı adı taşıyan gölün doğusundaki düzlük üs tünde, göl kıyısına 6 km kadar uzaklıkta kurulmuştur.



Tarih. Van kenti yukarıda söz konusu edilen yerine, ya kın bir dönemde, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ta şınmıştır. Uzun bir geçmişi olan eski Van, göle daha ya kın olan Van kalesinin yerinde bulunuyor, Urartuların başkenti olan “Tuşpa", bu kaleden eteğindeki düzlük



lere yayılıyordu. Urartulardan sonra, sırasıyla Asurlula rin, Perslerin, Romalıların, ve Sasanilerin egemenliğin de kalan kent, 639'da müslüman Araplar tarafından alı nip, Araplar ile Bizanslılar arasında birkaç kez el değiş



tirdi. XI. yy'da Selçuklu hükümdarı Alparslan tarafından fethedilip (1065), Selçuklulardan sonra da İlhanlılar, Celayirliler ve Karakoyunluların yönetiminde kaldı.



XIV. yy'ın başlarında Safeviler tarafından işgal edilip, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı toprakla rina katıldı. Osmanlı yönetim örgütünde geniş alanlı bir eyaletin (Van eyaleti) merkezi olan Van kenti de, kale



nin eteğindeki düzlükte, günümüzde "Eski Van" diye



Valois sülalesi



bilinen yıkıntıların bulunduğu kesimdeydi. Çok geniş



Fransa'da 1328-1589 arasında egemenlik sürmüş kral



Rus işgaline uğrayıp, savaşın sonuna doğru, Ruslar çeki



bir alana yayılan bu kent Birinci Dünya Savaşı sırasında



366



VAN Van kalesi.



lince Ermeniler tarafından yakılıp yıkıldı. 2 Nisan 1918'de Türk birlikleri tarafından geri alındı. işgal sıra



sında Anadolu'nun başka yerlerinegöç etmiş olan Van lilardan geri dönenler, yıkıntı halindeki eski Van'ı onar maktansa, günümüzdeki yerinde yeni bir kent kurmayı yeglediler.



GÜNÜMÜZDE VAN



Van'ın 1927'de, 6 981 olan nüfusu, uzun süre yavaş yavaş artarak, 1960'ta 20 000'i geçmiş (22 043), sonra artış hızlanınca 1970'te 50 000'e yaklaşmış (46 761), 1985'te 100 000 i (110653), 1990'da da 150 000'i aş mıştır (153 111). Uzun süre sapa kalmış bir kent duru



munda bulunan Van, hava ulaşımıyla yurdun öbür ke simlerine bağlanmasıyla ve 1971'de Türkiye-İran de miryolu bağlantısının sağlanmasıyla bu sapalıktan kur tulmuştur.



Günümüzde, Eski Van'ın bahçelerinin bulunduğu yerde yayılan kentin ana eksenlerini, kuzey-güney doğ



rultulu cadde ile bunun kuzey ve güney uçlarından ba tiya doğru uzanan caddeler oluşturur.



Van (il) Doğu Anadolu Bölgesin'de il. Yüzölçümü 19 069 km², nüfusu 1990 sayımına göre 637 433, merkezi Vankenti



olan Van ili 12 ilçeye bölünmüştür: Merkez, Bahçesa



da kalan bu dağların arasında, dalgalı yüksek yaylalar



yeralır; yer yer ovamsı çukur alanlara da rastlanır:Özalp



ovası, Erçek gölü çukur alanı.



Van ili, Doğu Anadolu Bölgesi'nin kışları sert ve sü



rekli kara iklimi etkisindedir. Yalnızca, Van gölünün ge niş yüzeyli su kütlesinin varlığı nedeniyle, göl kıyıların



da iklimin sertliği biraz hafifler. Il merkezindekimeteo roloji istasyonunun verilerine göre, en soğuk ay ortala ması - 3,6 °C, en sıcak ay ortalaması 22 °C, günümüze kadar kaydedilen en düşük sıcaklık -28,7 "C



(19.1.1964), en yüksek sıcaklık 37,5 "C'tir (27.7.1966). Van'da yıllık ortalama yağış tutarı 384 mm'dir. Yılda or talama 35 gün kar yağar ve yağan kar ortalama olarak 79 gün yerde kalır.



Van ilinin büyük bir kesiminde, doğal bitki örtüsü,



yaz mevsiminde kuruyan bozkırlar görünüşündedir.



Orman kalıntılarına, Van gölünün güneyinde, dağınık baltalıklar halinde rastlanır.



Van ilindeki akarsuların çoğu Van gölüne dökülür.



Bunlarin en önemlileri kuzeyde İncesu çayı, kuzeydo



guda Bendimahi çayı, doğuda Karasu, güneydoğuda Güzelsu'dur. Ayrıca Memedik deresi de Erçek gölüne dükülür. İlin güney kesimindeki sular, Dicle'nin kolu



olan Botan çayına ve Zap suyuna akar. Van ili toprakla



rindan doğan Kotur çayıysa, Türkiye sınırları dışına çı karak, İran topraklarında Urmiye gölüne dökülür.



ilin batısında yeralan Van gölünün (Bk. VAN GÖLÜ)



ray, Başkale, Çaldıran, Çatak, Edremit, Erciş, Gevaş, Gürpınar, Muradiye, Özalp, Saray.



yarısı Van ilinin sınırları içinde, öbür yarısı Bitlis ilinde



Doğuda Iran toprakları,güneyde Hakkari ve Şırnak, güneybatıda Siirt, batıda Bitlis, kuzeyde Ağnı illeriyle si nirli olan Van ili, genellikle yüksek ve çok engebeli bir alanda yayılır. En alçak kesimleri, batı bölümünü kapla yan Van gölü kıyıları ile güney kesimindeki Çatak ilçesi sınırları içinde yeralan Botan suyu vadisidir. En yüksek



dür (98 km ). Bu gölde, Van gölü gibi lav seti gölüdür ve



dir. İlin Van gölünden sonra enönemli gölü, Erçek gölü onun gibi suları sodalıdır. EKONOMI



Van ilinde, ekili alanların %95'inden çoğu tahıl tarlala rina ayrılmıştır. Tahil türleri arasında en çok buğday eki



lir. İkinci sırayı arpa alır; daha az da çavdar ekilir. Bakla



kesimleriyse Van gölünün güney kenarında yükselen



gillerden en çok fasulye, sanayi bitkilerinden en çok şe



yükselen Aladağ (3 356 m) ve Tendürek dağıdır (3 660 m). Van gölünün doğusunda da yüksek dağlara rastla



yetiştirilir. Erciş ve Van bahçelerinde meyvecilik yapılır. Ağaç sayısı bakımından elma başta gelir; onu ceviz ve



Artos dağı (3 475 m) kesiminde, Ağrı iliyle sınırı üstünde



nir: Van kentinin hemen gerisinde yükselen ve yükselti si 3 204 m'yi bulan Erek dağı, daha doğuda, yükseltisi 3



400 m'yi aşan Mengene dağı. İran sınırı üstünde de, az çok kesintiliolmakla birlikte, 3 000 m'yi aşan birçok do



ruğa rastlanır. Van gölünündoğusu ile Iran sınırı arasın



kerpancarı, sanayi bitkilerinden çok az miktarda tütün



armut ağaçları izler,



Van ilinde hayvancılık gelişmiştir. Koyun sayısı 2 000



000 başı aşar. Büyükbaş hayvan sayısı azdır. Başlıca hayvancılık ürünleri canli hayvan, deri, yün, kıl, bal ve yumurtadır.



VANCOUVER ADASI



Yeraltı gelir kaynağı olarak Erciş ve Gürpinar ilçele



367



ABD'nin sekizinci



rinde linyit bulunmuş, Van'ın kuzeyindeki Uluşar'da,



Cumhurbaşkanı



petrola rastlanmıştır.



Martin Van Buren.



Sanayi tesislerinin başlıcası, il merkezinde 1969'da



işletmeye açılan çimento, un fabrikaları, yün ipliği fabri kası, bulgur fabrikası, yem fabrikası, vb'dir. ULAŞIM



Van gölü kıyısına, demiryolu, 'İkinci Dünya Savaşı'ndan



sonra ulaşmış, Murat vadisini izleyerek Muş üstünden



Van gölünün batı kıyısında Tatvan'a varmıştır. Bu hal,



Van gölünün "feribot”la aşılmasıyla İran sınırına ulaşıp, Iran demiryollarıyla birleşir. Ayrıca gölün güney ve ku zey kıyılarını, düzgün karayolları izlemektedir.



vanadyum Periyodik çizelgenin VB grubunda yer alan kimyasal



element. Simgesi V, atom sayısı 23, atom ağırlığı



50,9414 olan vanadyum, bilinen en sert metaldir; geçiş



elementleri dizisinin başında yeralır. 1801'de Andres



ay. y. 1862). Amerika'ya yerleşen Hollandalı bir aile nin oğlu olan Martin Van Buren, önce New York eya



M. del Rio tarafından bulunmuş, ama katışıklı krom ol duğu sanılmış, 1830'da Nils G. Sefström tarafından ye. niden bulunmuştur. Arı halde elde edilmesi çok zor ve



let Senatosu'na (1812). sonra Federal Senato'ya (1821) üye seçildi. Federal Banka'nın kurulmasına ve gümrük



maliyeti çok yüksek olduğundan, alaşımlar biçiminde



tarifesinin yükseltilmesine karşı, İngiltere'yle savaştan yana olanlara katılıp, Demokrat Parti adına, başkan).



üretilir: Vanadyumlu çelik alaşımları çok sert, dayanıklı



Q. Adams'ın siyasetine karşı çıktı. New York valiliğine



üretiminde kullanılan maden filizinin çok küçük oranda vanadyum içermesinden kaynaklanır. Birçok maden fi



ABD başkanlığına (1837) seçildi. Ama Jackson'un başkanlığı döneminde Federal Banka'nın kapatılması



ve esnektir. Ünlü İsveç çeliğinin üstün nitelikleri de,



(1828). ABD cumhurbaşkanı yardımcılığına (1832),



lizinden çıkarılan vanadyumun en önemli tilizleri, bir sülfür olan patnonit ve bir uranuum filizi olan karnotittir.



nin da etkisiyle patlak veren önemli bir iktisadi bunalım,



(6,11), beyaz bir metaldir. Sıcaktaysa oksijen, azot ve klorla kolayca bileşir. En önemli bileşigi vanadyum pentaoksit (V,Os), vanadyumun bütün bileşiklerini el



Vancouver



Arı halde vanadyum, -1 890 °C'ta ergiyen, soğukta pek yükseltgenmeyen, özgül ağırlığı oldukça düşük



de etmede hareket noktasını oluşturur.



Van Allen, James Alfred ABD'li fizikçi (Mount Pleasant, lowa 1914). Iowa Üni versitesi'ni bitiren James Alfred Van Allen, fizik dokto



rasını verip (1939) İkinci Dünya Savaşı'nda deniz su baylığı yaptı. Iowa Üniversitesi'nde fizik ve astronomi profesörlüğüne atanıp, yukarı atmosferin fiziksel ve bi



yolojik özelliklerini inceledi. Yukarı atmosferde bulu nan ve günümüzde Van Allen kuşakları adı verilen işi nim kuşaklarını buldu.



halkın gözünden düşmesine neden olduğu için, yeni den seçilmeyi başaramadı.



Kanada'da liman kenti. İngiliz Kolombiyası eyaletinde, Kanada'yı Vancouver adasından ayıran Georgia boğazı



kıyısında yeralan Vancouver'ın nüfusu 431 000'dir (çevre belediyelerle 1 300 000). Kanada'nın en büyük buğday ve kömür dışsatım limanı (35 Mt tratik) olan



kentte, sanayi de önemli ölçüde gelişmiştir: Bıçkı, kagit,



kâğıt hamuru fabrikaları; tersaneler; konserve fabrika ları; makine yapımı; vb. Aynı zamanda da bir kültür (üniversite) merkezidir.



Vancouver, George İngiliz denizcisi (King's Lynn, Norfolk 1757-Richmond,



Surrey 1798). Onüç yaşında tayla olarak donanmaya



Vanbrugh, Sir John



katılan George Vancouver, Kaptan Cook'un dünya çevresindeki ikinci ve üçüncü gezilerine katıldı. Üsteğ.



İngiliz mimarı ve tiyatro yazarı (Londra 1664-ay.y.



Okyanus kıyılarını incelemekle görevlendirildi. Ümit burnunu aşıp, Avusturalya'nın güneybatı kıyısını dola şarak, Yeni Zelanda'ya, Tahiti'ye ulaştı. Amerika'nın



1726). Paris'te mimarlık öğrenimi gören Sir John Van



brugh, lorduya girip, Calais de casusluktan hüküm giye rek (1690) iki yıl hapis yatu. Sonra tiyatroya yönelerek



birkaç komedi (Aesop (Aisopos, 1696) vb.) yazıp, yeni den mimarlığa yönelerek, 1699'da Yorkshire'da yapti



ġi Castle Howard şatosunda, birbiriyle en uyuşmaz gö rünen öğeleri güçlü bir bireşim içinde biraraya topla



mayı başardı. Oxford yakınındaki Blenheim sarayı (1705), Huntingdonshire'deki Kimbolton Şatosu, vb.



özgün yapıtlarını peşpeşe gerçekleştirerek, en kati kla



sisizme körükörüne bağlı bir dönemde, barok bir düşgücünün olağandışı yapıtlarını ortaya koydu.



Van Buren, Martin ABD'li devlet adamı (Kinderhook, New York 1782



menliğe (1780), yüzbaşılığa (1790) yükseltilip, Buyuk batı kıyısında günümüzde adını taşıyan adayı bulup,



Nootka'daki İspanyol tesislerini ele geçirdi. Kaliforniya kıyılarında bir araştırma gezisi yapıp, Galapagos adası,



Şili, Horn burnu yoluyla döndü. Dünya turu yapıldığın



da takvimde görülen farklılaşmayı ilk gözlemleyen kişi dir.



Vancouver adası Büyük Okyanus'ta Kanada'ya bagl daglık ada. Kitadan deniz kollarıyla (Georgia boğazı, vb.) ayrılan, ingiliz



Kolombiyası eyaletine bağlı olan Vancouver adasının yüzölçümü 32 137 km', nüfusu 461 000'dir. Önemli bir sayfiye ve balıkçılık merkezidir.



368



VANDALLAR



Vandallar



bir tutum izleyip (Bladelin mihrap arkalığı, 1456'dan



Eski Germen halkı. Jylland'ın (ya da Jutland) kuzey kesi



mi, Danimarka takimadaları,İskandinavya'nın güney



karşın, desen ve renk keskinliği aracılığıyla modellerine olağanüstü bir gerçeklik kazandırdı (Oklu Adam, Brük



kesiminde yerleşmiş çeşitli kabilelerden türeyen Van



sel müzesi).



ile Vistül'ün orta çığırı arasına yerleşip, bir süre sonra başhca iki öbek oluşturdular: İ.S. 171'de Daçya'da, da



Van de Velde, Henry



sonra, Berlin), portrelerinde, idealleştirme eğilimine



dallar, 1.0. 11. yy'da Pomeranya'ya, daha sonra da Oder ha sonra V. yy'a kadar yukarı Tisza vadisinde yerleşen



Belçikalı mimar, süsleme sanatçısı ve ressam (Anvers



öbek Alanlarla ve Süevlerle karşıp, 406'da Hunların



1863-Zürich 1957). Yeniizlenimci tablolar yapan Henry Van de Velde, 1890'dan başlayarak uygulamalı



Hasdingler; Slezya'ya adlarını veren Silingler. Bu iki



baskısı altında Ren'i aşarak, Galya'yı yakıp yıktılar. 409 411 arasında İspanya'yı ele geçirip, Hasdingler kralı



sanatlara yöneldi ve art nouveau akımının başlıca tem



Gunderich'in (406'dan 428'e) yönetimi altında Roma



silcileri arasında yeraldı. 1906'da Weimar Uygulamalı Sanatlar Okulu'nun yöneticiliğine getirilip, Alman



rerek (431), Roma'yı federal halk tanınmalarını sağla



len akıma karşı durmaya çalıştı. Otterlo'da Kröller-Mül



yan bir antlaşma imzalamak zorunda bıraktılar (435).



Valentinianus Ill'e, Doğu Numidya'nın, prokonsüllük



topraklarının ve Byzacium'un onlara bırakılmasını sağ



layan ikinci bir antlaşma imzalatıp (442), Balear adaları ni, Korsika'yı, Sardinya'yı ve Sicilya'yı ele geçirerek bir "buğday imparatorluğu" kurdular. Ariusçuluğu benim



sediklerinden, Hunerich (477-484) ve Thrasamund (496-523) dönemlerinde katolik kilisesiyle ilişkilerini



iyice gerginleştirerek, katoliklere ağır baskalar uyguladı



lar. Hilderich'in (523'ten 530'a) tahttan indirilmesini



bahane eden Bizans imparatoru lustinianos'un gönder digi Belisarios komutasındaki ordunun, son Vandal kra b Gelimer'i (530'dan 534'e) bozguna uğratarak teslim almasından sonra, yerli halk içinde eridiler.



Van de Graaf, Robert Jemison ABD'li fizikçi Tuscaloosa 1901-Boston 1967). Massac husetts Teknoloji Enstitüsü'nde profesörlük yapan Ro bert Jemison Van de Graaf, ilk büyük elektrostatik ma



kineleri yaptı. Nükleer fiziğe ilişkin kitaplar yazdı. Van der Goes, Hugo: Bk. GOES, HUGO VAN DER



Van der Waals, Johannes Diderik Hollandalı fizikçi (Leiden 1837-Amsterdam 1923). De



venter ve Lahey'de ders veren Johannes Diderik Van der Waals, Amsterdam Universitesi fizik kürsüsü baş



kanlığına atandı (1908). Akışkanların hal denklemlerini kurup, karşılıklı haller yasasını bularak, 1910'da Nobel Fizik Ödülü'nü aldı,



Van der Weyden, Rogier Flaman ressamı (Tournai 1399/1400-Bürüksel 1464).



Brüksel'e yerleşen Rogier Van der Weyden (Rogier de la Pasture de denir), R. Campin'in atölyesinde çalıştık tan sonra, 1432'de Tournai loncasından ustalık unvanı



aldı, 1435'te kentin resmi ressamlığına atanip, gençlik



yapıtlarına egemen olan sinirli havadan, ağırbaşlı ve ya lin bir kesinliğe doğru(Son Yargı, Beaume Düşkünlere



vi, 1445-1448; vb.) evrim gösterdi. Dramatik eğilimiy le tavırların ve acı ya da acıma anlatımlarının araştırıl masına öncelik tanırken, tablolarının zemininde ger



çekdışı manzaralara ya da gotik üslubunda altın yaldızlı



ev belirlemelerine yer verdi (yontulmuş mihrap arka liklarni taklit ettigi, Çarmıhtan Indiriliş, 1435'e d., Pra do; vb.), Dinsel konulu tablolarında ahlâkçı ve öğretici



Werkbund'u içinde, sanayide standartlaşmaya yöne ler müzesinin yapısını gerçekleştirdi.



Van Diemen Toprağı: Bk. TASMANYA. Van Dyck, Sir Anthony Flaman



ressamı (Anvers 1599-Londra 1641). Ru



bens'in atölyesinde çalışıp, 1618'de usta ressam unva



ni alan Sir Anthony Van Dyck (Flamanca adı Antoon Van Dijck tir), çeşitli ülkelere yolculuklar yaparak, mes



leğinde ustalaştı. Marie de Médicis'nin portresini yapıp,



Roma'da Michelangelo, Leonardo da Vinci ve Raffael



lo'nun yapıtlarını kopya etti. Venedik'te Tiziano, Vero nese ve Giorgione'nin yapıtlarını inceledi. Londra'ya bir yolculuk yaptıktan sonra, önce Floransa, sonra Pa lermo'ya giderek prensin hizmetine girdi. Ama bir veba Sir Anthony Van Dyck, İngiltere Kralı Charles Av I



Afrikası'nı istila ettiler (429) ve Hippo Regius'u ele geçi



Giysileriyle (1634'e d.) adlı bu tablosunun yanı sıra,



koruyucusunun pek çok portresini yapmıştır. Ingiliz portre okulunun kurucusu sayılan Van Dyck, birçok Fransız ressamını da etkilemiştir. (Louvre müzesi, Paris.)



VANKULU MEHMET EFENDİ 369 salgını çıkınca, Palermo'dan ayrılarak Mantova, Bolog na, Napoli ve Torino'da çalıştı. 1625'te Anvers'e dö



nüp, ünü Ingiltere'de yaygınlaşınca, Londra'ya bir yol



culuk yaptı (1627). Beş yıl sonra Kral Charles l'in çağrı



sıyla yeniden İngiltere'ye giderek, 1634'te Anvers'e, 1641'de Paris'e yaptığı iki yolculuk dışında, ömrünün



geri kalan bölümünü İngiltere'de soyluların portrelerini yaparak geçirdi ve İngiliz portre okulunun kurucusu ol du. Fransız ve İngiliz ressamlarını (Reynolds, Gainsbo



rough, vb.) büyük ölçüde etkiledi.Ayrıca bir renge (Van Dyck kahverengisi) adı verildi.



Başlıca yapıtları: Havari Başları, SarhoşSilena, Su Pe rilerinin Yıkanması, Tommaso di Carignano, Kardinal Bentivoglio, George Villiers, Francis Villiers, Isa Çar mihta, Aziz Petrus'un Öldürülmesi, Cenovali Bir Kadın



ile Kızı, Külahlı Adam, Charles I, Kutsal Aile, Samson ile



Dalila, vb.



Van Eyck, Jan: Bk. EYCK, JAN VAN.



dirildiği kardeşi Theo tarafından Arles hastanesine kal



dırılıp, bir süre dengeye kavuşur gibi oldu ve Kesik Ku laklı Adam (Kendi Portresi), GençKöylü Kız, Arles'lı ku din, vb. tablolarını yaptı. 1889 baharında, kendi isteğiy



le Saint-Rémy yakınında bir akıl hastanesine yatırılıp,



sara nöbetlerine karşın peşpeşe tablolar yapmayı sür dürdü: Servi Ağaçları, Hasat, vb. Auvers-sur-Oise'a gi



derek (Mayıs 1890) doktoru Gauchet'nin bir portresini



yaptı ve buğday tarlalarını gösteren tablolar gerçekleş



tirdi. Yeni bir bunalım sırasında göğsüne iki kurşun sı



kip, iki gün sonra öldü. Fovistleri ve izlenimcileri büyük ölçüde etkilemiş olan Vincent Van Gogh, kaba gerçek arkasında bütün bunalımlarını, tanrı ve ışık özlemini



yansıtmayı büyük bir ustalıkla başarmıştır.



Van gölü Doğu Anadolu Bölgesi'nde göl. Yukan Murat bolu münde, 1646 m yükseltide yer alan, Nemrutdağından



çıkan lavların yaratmış olduğu setin arkasında suların bi rikmesiyle oluşmuş bir doğal set gölü olan Van gölü,



Van Gogh, Vincent



Türkiye'nin en büyük (3713 km) gölüdür; derinliği yer yer değişir: Erciş önünde sığdır; Ahlat-Adilcevaz arasın



Hollandalı ressam (Grool,Zundert, Hollanda Brabant'ı



da 451 m'yi bulur; güney kesimdeyse 100 m'ye iner.



1853-Auvers-sur-Oise, Fransa 1890). Bir rahibin oğlu



Kuzeydoğu kıyısından dökülen Bendimahi Çayı ve In cesu çayı ile doğu kıyısından dökülen Karasu ve Hoşap suyunun beslediği gölün suları, yaz aylarında yağışların



azalması ile buharlaşma nedeniyle azalır ve tuzluluk Vincent Van Gogh, Gri Şapkayla



Sanatçının kendi



oranı(%o. 24) artar. Sodyum karbonat (soda) bakımın dan zengin sularında, tuzluluk koşullarına uyarlanmış



incikefali türü balık yaşar. Üstündeki irili ufaklı adalar dan (Çarpanak, Kuş, Gadir, vb. adaları) Ahtamar ada



Portresi (1877) adlı



sindaki eski kiliseyle çok sayıda turist çeken gölün kıyr



bu yapıtını, Paris'te



ları, doğal güzellikler bakımından son derece çekicidir.



iki yıl kaldığı



dönemde yapmıştır.



Uygulamış olduğu



noktalı teknik, o



dönemde ilişki kurduğu izlenimcilerin etkisini yansıtmaktadır.



(Vincent Van Gogh müzesi, Amsterdam.)



olan Vincent Van Gogh, tablo tüccarlığı yapan üç amcasının Lahey, Br Lo ra ve Paris'teki galerile rinde çalıştı (1869-1876). Rahip olmaya karar vererek, amcalarından ikisinin sağladığı olanakla Amsterdam



İlahiyat Okulu giriş sınavlarına hazırlandı; ama başa



vanilya Salepgiller ailesinden, 60 türü bulunan bitki cinsi. Ana



yurtları Orta Amerika olan salep cinsi (Bil. a. Vanilla)



üyeleri, salkım biçimi çiçekli, güzel kokulu meyveli, tir manıcı bitkilerdir. Cinsin örnek türü vanilyanın (Vanilla



planifolia) tohum kılıflarının kurutulmasıyla elde edilen aynı adlı toz, sütlü tatlılar, çikolata, dondurma ve içki yapımında kullanılır.



Van kalesi: Bk. VAN.



rili olamadı. Brüksel'deki bir rahip okulunda öğrenim



van kedisi



ge'da görevlendirildi. Maden işçilerinin yoksulluğu kar şısında inancını yitirip, varını yoğunu işçiler uğruna har



Anayurdu Van gölü çevresi olan kedi türü. İnsan taratin



ris'teki Goupil Galerisi'ni yöneten kardeşi Theo'ya ya



ğundaki sarımsı lekeler dışında bembeyaz, ipeğimsi



gördükten sonra bir madenci kasabası olan Borina cayarak büyük bir yoksulluğa yuvarlandı. 1880'de, Pa zarak, ressam olmak istediğini bildirip, 1880-1885 ara



sında, kardeşinin gönderdiği paralarla anatomi dersleri



aldı. Bu arada koyu renkli, kontrastlarla dolu ilk tablola rini yaptı: Patates Yiyenler, Köylü Kadın Başı, vb. Kısa



dan yapay biçimde üretilmeden satkan bir tür olarak



Van gölü çevresinde ortaya çıkan, başındaki ve kuyru



tüylü, açık amber rengi gözlü bir kedi olan Van kedisi nin bol tüylü kuyruğu, ucuna doğru sivrileşir. Sudan



korkmayan tek kedi türüdür; ayrıca, öbür kedilerin ter sine, süt içmez.



bir süre Anvers'te kaldıktan sonra Paris'e giderek



(1886) Pissarro, Degas, Seurat, Signac, Gaugin, Toulo use-Lautrec'le tanıştı. Bir süre için noktalarla resim tek



vankomisin: Bk. ANTİBİYOTİKLER.



renk simgeciliğini tanıyarak açık renkleri kullanmaya



Vankulu Mehmet Efendi



gidip, büyük israrlarla yanına çağırdığı Gauguin'i çok



Türk bilgini (Van ?-Medine 1592). Müderrislik, müf tülük ve kadılık yapan Vankulu Mehmet Efendi, ha zırladığı Arapça-Türkçe sözlükle (Vankulu Lügati) ün



niğini benimseyip (Bir Lokanta içi, 1887; vb.), bu arada başladı. 1888'de Toulose-Lautrec'in öğüdüyle Arles'a



geçmeden silahla vurmaya kalkışarak, ardından bir bu nalım sırasında kendi kulak memesini kesti. Olayın bil



370



VAN LEEUWENHOEK, ANTONIE



salmıştır. Imam Ebu Nasr İsmail Bin Hammad ül-Cev heri el-Farabi'nin Sınah-ı Cevheri adlı yapıtının çevirisi olan sözlük, Ibrahim Müteferrika'nın matbaasında ba



sılan ilk kitaptır.



Van Leeuwenhoek, Antonie Hollandalı doğa bilgini (Delft 1632-ay.y. 1723). Bir ku



maşçının yanında çıraklık yapan Antonie Van Leeu wenhoek, kumaşçıların kullandığı büyüteçlerle oynaya



oynaya mercek yapımına yöneldi ve gün geçtikçe daha güçlü mercekler yaptı. Mercekleriyle birhücrelileri,



sperma hücrelerini, mikropları, bira mayalarını, teker leklikurtları, kan yuvarlarını bulup, ayrıca kan dolaşımı nı inceledi.



Van Ruisdael: Bk. RUİSDAEL, JACOB VAN.



kahve yetiştirilir; gene dışsatıma yönelik balıkçılık ve hayvancılık (et üretimi)da yapılır. Dolaysız vergi bulun



mayan Vanuatu, hızla uluslararası bir bankacılık merke zine dönüşmekte, turizm de gelişmektedir. TARIH



Van't Hoff, Jacobus Henricus



1606'de Espiritu Santo adasında bir İspanyol yerleşme sinin kurulmasının ardından, 1774'te kaptan James Co



birlikte stereokimyayı kurup, optik özelliklerin kimya



ok, adaların haritasını çıkararak "Yeni Hebrides adaları" adını verdi. Çok geçmeden İngiliz ve Fransız tüccarla rin, tarımcıların ve misyonerlerin yerleştikleri adalarda, bir yandan Avrupalılar ile yerli halk arasında, bir yandan da birbirlerine rakip Avrupalıların kendi aralarında ça



kimyasal dengelerde derişmelerin ve sıcaklığın etkisini



anlaşmayla adalar İngiltere ve Fransa'nın ortak yöneti



Hollandalı kimyacı (Rotterdam 1852-Berlin 1911).



Bonn'da çalıştıktan sonra, Paris'e Würtz'ün laboratuva rina geçen Jacobus Henricus Van't Hoff, Utrecht, Ams



terdam ve Berlin üniversitelerinde ders verdi. Le Bell'le



sal maddelerin yapısını etkilediklerini buldu. Fiziksel



tışmalar birbirini izledi. Sonunda, 1887'de yapılan bir



ortaya koyarak, kimyasal kinetiğin temelini attı (1884). Çözeltiler ile gazlar arasındaki benzerlikleri belirleyip,



mine verildi. 1980'de Espiritu Santo'da patlak veren



ayaklanmanın İngiliz ve Fransız birlikleri tarafından bas



geçişme basıncına ilişkin bir kuram (topometri, ebuli



tırılmasından bir hafta sonra, 30 Temmuz 1980'de ada lara bağımsızlık tanındı ve parlamenter bir yönetim ku



yanır) oluşturup (1886), 1901'de Nobel Kimya Ödü



rularak, 1987'de Vanuatu, SSCB'yle bir balıkçılık anlaş.



yoskopi ve kriyoskopi yasalarının temeli bu kurama da lü'nü (ödülün verildiği ilk bilim adamıdır) aldı.



Vantongerloo, Georges: Bk. DE STIJL.



ması imzaladı. 1983 ve 1987'de yapılam seçimleri ka



zanan başbakan W. Lini, cumhurbaşkanı Sokoma nu'nun kendisini meclisi dağıtmak istediğini ileri süre



rek görevden alması ve Yüksek Mahkeme'nin bu olayı



anayasaya aykırı bulması üstüne, cumhurbaşkanını tu Vâ-Nû



Türk gazetecisi ve yazarı (İstanbul 1901-ay.y. 1967).



Galatasaray Lisesi'ni bitiren (1917) Vá-Nû (asıl adı Vála Nurettin'dir), bir süre Viyana'da kaldıktan sonra, Nazım



Hikmet'le Moskova'ya giderek Moskova Doğu Enstitü



tuklattı (Aralık 1988). Cumhurbaşkanının temyize baş.



vurarak serbest bırakılmasından sonra yapılan seçimle ri, Frederick K. Timakata kazanarak, başbakanlığa M. C. Korman'ı atadı.



Vanzetti, Bartolomeo: Bk. SACCO VE



sü'nü bitirdi (1925). Yurda dönünce çeşitli gazetelerde



VANZETTÍ.



fıkralar, röportajlar, sanat yazıları yayınlayıp, takma ad larla öykü ve romanlar yazdı. 1965'te Nazım Hikmet'le ilgili anılarını (Bu Dünyadan Nazım Geçti) yayınladı.



varan



Vanuatu



Tek başına varangiller ailesini oluşturan, 30 türü bulu



de kurulu devlet. Avustralya'nın 1600 km kadar kuzey



Büyük Okyanus'un güneybatı kesiminde adalar üstün



nan sürüngen cinsi. Afrika, Güney Asya ve Avustral ya'da yaşayan varan cinsi (Bil. a. Varanus) üyelerinin boyları 20 cm-3 m arasında değişir; bazı türleri akarsu



doğusunda yeralan yaklaşık 800 km boyunca yayılan



lar yakınında yaşar ve çok iyi yüzer, bazı türleriyse çöl



12 kadar ada ve 60 kadar adacıktan oluşan Vanuatu



lerde ve tropikal ormanlarda yaşar. Tümünün boyunla



Cumhuriyeti'nin (eski adı Yeni Hebrides adaları), yüzöl



ni, kertenkelelere oranla daha uzun, daha ince ve es



yük kenti Vila'dır. 1980'e kadar ingiliz-Fransız ortak yö



rak kullanır, gerektiğinde başlarının yarısı kadar bir



lur. Avustralya'nın 1600 km kadar kuzeydoğusunda



ri ve kamçı gibi salladıkları kuyruklarıyla kendilerini sa



büyük bölümü Efate (başkent Vila bu adadadır), Espi



nil varani (Varanus niloticus), çöl varani (Varanus grise



çümü 14 763 km', nüfusu 110 000, başkenti ve en bü



nektir. Çatallı dillerini av ararken koku alma organı ola



netim alunda kalmış, o tarihte bağımsızlığa kavuşmuş.



uzaklığa fırlatabilirler. Güçlü çeneleri, korkunç tırnakla



yeralan ülkede, çoğunluğu Melanezyalı olan halkın



vunurlar. Cinsin başlıca üyeleri arasında suda yaşayan



ritu Santo, Malekul ve Tanna adalarında yaşar.



YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE EKONOMI



us) ve boyu 3 m'yi bulan komodo ejderi (Varanus ko modoensis) sayılabilir.



larda, halkın büyük bölümü kıyı ovalarında yaşar ve iç



Varanasi



yük tarım işletmelerindeyse, hindistancevizi, kakao ve



Hindistan'ın kuzey kesiminde kent. Uttar Pradeş eyale



iç kesimlerinin büyük bölümü dağlık ve issız olan ada



tüketime yönelik tarımla uğraşır. Dışsatıma yönelik bü



VAROLUŞÇULUK 371 tinde, Ganj ırmağının sol kıyısında yeralan Varanasi'nin (ya da Benares) nüfusu 926 000'dir. Her şeyden önce bir din merkezi (1 500'ü aşkın tapınak ve cami) olan kent, Ganj kıyılarında yıkanarak arınmaya gelen hin dulardan büyük gelir elde etmektedir. Ayrıca, bir elsa



natlar Akademisi'ni bitiren (1948) Adnan Varinca,



1956-1973 arasında resim çalışmalarını Paris'te sürdür dü. Yurt içinde ve dışında birçok kişisel sergi (natür



mortlar, portreler, peyzajlar) açıp, 1980'de Sedat Sima



vi Vakfı Güzel Sanatlar Ödülü'nü Turan Erol'la paylaştı.



natları (kuyumculuk, vb.) ve öğretim merkezidir. Vardar



Makedonya ve Yunanistan'da ırmak. Uzunluğu 420 km olan Vardar ırmağı, Makedonya'da 300 km boyunca



akip, Yunanistan'a girerek, 120 km sonra Selanik körfe zine dökülür.



Vardar, Berke Türk dilbilimcisi (İstanbul 1934-ay.y. 1989). İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünü bitiren



(1958) Berke Vardar, aynı bölümde ders verip, 1977'de



profesörlüğe yükseldi. İstanbul Üniversitesi Yabanci Diller Yüksek Okulu Fransızca bölümü başkanlığı (1978-1982), Türk Dil Kurumu yönetim kurulu üyeliği



(1972-1983), İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve in



varis



Deri yüzeyine yakın toplardamarların genişleyip, kiv rimli bir biçim almalarını belirten tip terimi. Ayakta dur



mak bacaklardaki hidrostatik basıncı artırdığından, va



risler özellikle bacak toplardamarlarında görülür. Nor mal olarak toplardamarlardaki kapakçıklar kanın geri



dönmesini önlerse de gebelik, uzun süre ayakta dur ma, önceden geçirilmiş tromboz gibi durumlar, kapak



larda yetersizliğe yol açar ve geri dönen kan, damarlar



da genişlemeye neden olabilir. Varis Çorabı giymek ve



bacakları yükseğe kaldırmak bozukluğun ilerlemesini



önleyebilir. Varisler egzama ve deri yaralaşmalarına yol



açabildiklerinden, ciddi durumlarda damarların ameli yatla düzeltilmeleri gerekir.



kılap Tarihi Enstitüsü müdürlüğü (1989) yapıp, çeşitli



varlıkbilim



ansiklopedilerin hazırlanmasına redaktör ve yönetici



Varlık kuramı. Aristoteles'in varlığın varlık olarak bili



olarak katkıda bulundu. Fransız hükümeti tarafından



Palmes Académiques nişanının şövalye (1978), officier



(1988) payeleriyle ve Ordre National de Mérite nişani nin şövalye (1978) payesiyle ödüllendirildi.



Başlıca yapıtları: Fransız Edebiyatı (3 cilt, 1965 1972), Dilbilim Sorunları (1968), Etude L'exicologique d'un Champ Notionnel(Bir Kavram Alanının Sözcükbi



limsel İncelemesi, 1969), Ferdinand de Saussure ve Dil



mi" diye tanımladığı genel metafizik ya da temel felsefe olan varlıkbilim (ontoloji de denir), iki tür soruyu yanıt



lamaya çalışan bir söylemdir. Birinci soru dizisi, varlığı logosa (düşünce, dil) eklemlemeye, logosun temeli olarak varlığı ortaya koymaya yönelir. İkinci diziyse, varlığı varolmalardan ayırmaya özen göstererek (Hei degger) sınırlarını çizmeye çalışır.



bilim Kavramları(1971), Une Introduction à la Phono



logie (Sesbilime Bir Giriş, 1975), Dil Devrimi Üstüne



(1977), Başlıca Dilbilim Terimleri (ortak çalışma, 1978), İşlevsel Dilbilim (A. Martinet'den çeviri, 1985).



Varegler: Bk. RYURİK SÜLALESİ; VİKİNGLER.



Varna Bulgaristan'da liman kenti. Karadeniz kıyısında yeralan



Varna'nın nüfusu 320 636'dır. Bulgaristan'ın en büyük limanı olan kentte, sanayi de gelişmiştir: Kimya sanayi si, çeşitli makineler yapımı, vb. Aynı zamanda da bir ög retim (üniversite) ve turizm



Varèse, Edgar



merkezidir.



10 Kasım



1444'te kent yakınlarından yapılan Varna Savaşı'nda, Murat II komutasındaki Osmanlı ordusu, Yanos (Janos)



ABD uyruğuna geçmiş Fransız bestecisi (Paris 1883 New York 1965).Mühendis olmak amacıyla sağlam bir matematik ve bilim öğrenimi gören Edgar Varèse, ken



Hunyadi komutasındaki Haçlı ordusunu ağır bir yenilgi



dini yalnızca müziğe adamaya karar verip, Schola Can



varoluşçuluk



torum'da d'Indy, Paris Konservatuvarı'nda Widor gibi öğretmenlerle çalıştı. 1906'da Halk Üniversitesi koro sunu kurup, 1908'de Berlin'de çoksesli eski müzik par



çalarını yorumlayan korolar yönetti. 1910'da Prag sen



ye ugratmıştır.



Varoluşun özden önce geldiğini savunun felsefe öğreti si, Felsefenin varlık bilimi olarak ortaya konmasını eleş tiren (Kierkegaard'ın Hegel'e başlıca eleştirisidir) varo



foni orkestrası yöneticiliğine getirildi ve Oidipus ile



luşçuluk (egzistansiyalizm de denir) kuramcılarından



Sfenks operasını besteledi. 1915'te ABD'ye yerleşip bir senfoni orkestrası kurdu ve yönetti.



bazıları, insan-varlık ilişkisinin insanın varoluşundan



Edgar Varèse, müzik tarihinde kesinlikle bağımsız bir



riysa insanın dünyada varolma biçiminin “saçmalığı"



sanatçı ve dâhil bir bulucu olarak ayrıcalıklı bir yer tutar. Perotin'den Berlioz'a kadar eski müziği sevmiş, ama



yapıtlarında müzik dilini yenilemek istemiş, akustik bili



minin en yeni buluşlarından yararlanmış, en yeni bilim sel buluşları müziğe uygulamaya çalışmıştır. Orkestra için yapıtları arasında yaylı ve vurmalı çalgılar için Hi



perprizma (1923), büyük orkestra için Amerika'lar (1926), solo flüt için Yoğunluk 21,5, başyapıtı sayılan Entegraller (1926), vb. sayılabilir.



Varınca, Adnan



Türk ressamı (İstanbul 1918). İstanbul Devlet Güzel Sa



duyduğu içdaralmasından (ya da boguntudan), bazıla duygusundan kaynaklandığını ileri sürmüşlerdir. Varo luş, varlık sorununu ortaya koyar ve varlığın ancak sor



gulama kipinde kavranmasına izin verir: Varolmak, ol mak değil"-olmamak”, “-için olmak", "-içinde ol mak"tır. Varoluşçu akımın bu temel savi, çeşitli varoluş biçimlerinin görüngübilimsel betimlemelerinin (özel



likle Sartre'ın l'Etre et le Néantının (Varlık ile Hiçlik]) ve



varoluşçuluk akımının tanntanımaz varoluşçuluk (Hei



degger, Sartre, Merleau-Ponty) ile hıristiyan varoluşçu



luk (Kierkeggard, N. Berdiaev, Jaspers, G. Marcel) biçi



minde bölünmesine neden olan iki eğilimin kaynağını oluşturur: Kavramlar öğrenilir, buna karşılık varolusya



şanır. Buna bağlı olarak, yaşam ile felsefe arasındaki ay



372 VARŞOVA rimin ve metafiziğin reddedilmesi, bazı varoluşçuları



ristan, Macaristan, Polonya, Romanya ve Çekoslovak



munda olan insanın, varoluşun bütün yoğunluğuna an



tılmıştır) askeri antlaşma. NATO'nun kurulmasına (4 Ni



(Sartre, Camus), her zaman bir şeye bağlanmak duru cak edebiyat aracılığıyla kavuşabileceği düşüncesine yöneltmiştir.



ya arasında imzalanan (1956'da Doğu Almanya da ka



san 1949) ve Federal Almanya Cumhuriyeti'nin Batı topluluğuna katılmasına (Paris Antlaşmaları, 23 Ekim



1954) bir tepki olarak kurulan, merkezi Moskova'da bulunan Varşova Paktı'nın amacı, Doğu Avrupa ülkele rinin ortak güvenliğini sağlamak için barışı koruma yö



Varşova Polonya'nın başkenti. Polonya'nın orta-doğu kesimin de Vistül ırmağı kıyısında yeralan, aynı adlı ilin merkezi



nünde girişilen uluslararası eylemlere katılmak, nükleer silahlarda indirime gidilmesini sağlamak, üye ülkeler



den herhangi birine yapılacak bir saldırı durumunda alı nacak önlemleri planlamaktı. Kuruluş antlaşmasının



onaylanmasından sonra, ek bir bildiriyle birleşik bir ko mutanlık oluşturuldu ve pakta,bağlı askeri birlikler, 1956'da Macaristan'a, 1968'de Çekoslovakya'ya (Ar



navutluk'un pakttan çekilmesine yol açtı). 1981'de Po lonya'ya müdahale ettiler. Eski SSCB ve Doğu Avrupa ülkelerinde 1990'dan başlayarak gerçekleştirilen rejim



değişikliklerinden sonra, Varşova Paktı üyelerinin 25



Şubat 1991'de Budapeşte'de toplanarak aldıkları karar



gereğince, Varşova Paktı'nın askeri rolüne 1 Nisan 1991'de son verildi.



Vasarely, Victor Fransız uyruğuna geçmiş Macar ressamı (Pécs 1908).



Budapeşte'de öğrenim gören Victor Vasarely (asıl adı Viktor Vasarhelyi dir), 1931'de Paris'e yerleşerek, Bau haus etkisindeki ilk çalışmalarından sonra, 1950 yılları başında kinetik sanatın habercisi sayılan bir soyutlama



ya yöneldi. Önce siyah-beyaz, sonra bütün renklerde



Savaşı'nda Almanlar tarafından aşağı yukarı bütünüyle yıkılıp, halkının önemli bir bölümü yok edilmiş, savaştan



kare ve çemberlerle (“biçim-renk birimi"), yeni bir sa natçı-yapit kavramı (-çoğaltılabilen, boyut ve işlevlere



sonra yeniden kurulmuştur.



dönüştürülebilen “ilk örnekleri" tasarlayan kişi; mimar lıkla bütünleşebilen ortaklaşa ya da sanayi tarafından



olan Varşova'nın (Polca



Warszawa) nüfusu



1



Vistül ırmağı kıyısında yeralan Varşova, İkinci Dünya



654



500'dür (banliyõleriyle birlikte 1 850 000). Bir yandan Baluk denizi ile Tuna, Öte yandan Berlin ile Moskova



arasında bir kavşak noktasında yeralan Varşova, ülke



üretilmiş ürün-) geliştirdi. Ayrıca birçok kuramsal yazı yayınladı.



Vasco da Gama: Bk. GAMA, VASCO DA.



nin yönetim ve başlıca ticaret merkezi olmasının yanı



sıra, Yukarı Silezya'dan sonra, ikinci büyük sanayi mer kezidir (demir-çelik tesisi; kimya ve otomotiv sanayile ri; elektrikli gereçler yapımı; vb.).



Vasif, Enderunlu: Bk. ENDERUNLU VASIF.



TARIH



Vassaf: Bk. ABDULLAH VASSAF EFENDİ.



Mazovya düklerinin merkezi olan (XIII. yy.), 1526'da



Polonya Krallığı'na bağlanan kent, 1596'da krallığın başkenti oldu. 1807'de Napolyon'un kurduğu ve yö



netimini Saksonya seçiciprensi Freidrich-August l'e bi raktığı Varşova Büyükdüklüğü'nün merkezi olup, 1813'te Ruslar tarafından işgal edilerek, Rusların kur



dukları yeni Polonya Krallığı'nın başkenti ilan edildi.



1915-1918 arasında Alman birlikleri tarafından işgal edilip, 1918 Pilsudski komutasındaki birlikler tarafın dan kurtarıldı. Polonya-Sovyetler Birliği Savaşı (1920)



sırasında, varoşlarına kadar ulaşan Kızıl Ordu birlikleri,



Vasvar Antlaşması Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya arasında 1664'te Vasvar'da imzalanan antlaşma. Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya arasında Nisan 1663'te başlayan savaşta, Osmanlı ordusunun Uyvar, Lena, Novigrad'ı alıp, Kani



je'yi kuşatmadan kurtarmasından sonra, Avusturya'nın isteğiyle 10 Ağustos 1664'te Raabırmağının güney kıyı



Pilsudski'nin karşı saldırısıyla püskürtüldü. İkinci Dünya



sındaki Vasvar'da antlaşma imzalandı. Avusturya, Er del'in işlerine hiçbir biçimde karışmamayı, 200 000 flo



1939) kentte, Yahudi gettosunda patlak veren ayaklan



dikleri bütün yerlerin Osmanlılarda kalmasını ve Zitva



Savaşı'nda Almanlar tarafından işgal edilen (27 Eylül



ma (1943) Almanlar tarafından kanlı biçimde bastırıldı



ve Yahudiler (toplam nüfusun yüzde 30'u) sistemli bi çimde yok edildi: 17 Ocak 1945'te Sovyet ve Polonya birlikleri tarafından kurtarılan kent, savaş sırasında aşağı



yukarı bütünüyle yıkıldığından, yeniden kuruldu. Varşova Pakti



14 Mayıs 1955'te Varşova'da SSCB, Arnavutluk, Bulga



rin savaş tazminatı ödemeyi, savaş sırasında elegeçir



torok Antlaşması'nın bu jantlaşmayla değiştirilmeyen bütün maddelerinin yürürlükte kalmasını kabul etti.



vaşak Kedigiller ailesinden çeşitli türlere verilen ortak ad. Ku



zey yarıkürede Sibirya'dan Avrupa'ya ve Kuzey Ameri



ka'ya kadar uzanan alanda yaşayan vaşaklar, eskiden "vaşak” adıyla ayrı bir cins (Lynx)sayılırken, günümüz



VECİZE de yabankedileri cinsinde (Felis) sınıflandırılmaktadır lar. Yaklaşık 120 cm boyunda, omuzdan yere yüksek likleri 60 cm kadar, genellikle siyah, koyu kahverengi ve kahverengimsi sarı karışımı, karın kesimleri tarçın renkli, yanaklarında siyah ve beyaz tüyler bulunan,



kuyruklarının ucu siyah hayvanlardır. Yalnız yaşar, ge celeri koku alma ve görme duyularının yardımıyla avla



narak küçük geyikler, tilkiler, dağ tavşanları, çakallar,



porsuklar, küçük kemiriciler, hatta böceklerle beslenir ler. Vaşak türlerinin başlıcaları arasında vaşak ya da Ka



373



gerek başka ülkelerde yatırımları bulunan kendi banka si vardır.



Papalık merkezi olmasının yanı sıra, Vatikan aynı za manda da büyük bir kültür ve turizm merkezidir. Girişi



nin güneydoğusundaki San Pietro meydanı ve San Piet ro bazilikası, katolik dünyasının en kutsal kilisesidir. Va



tikan sarayı, Michelangelo'nun Sistina kapellasının ta



vanına yapmış olduğu freskler, Pintoricchio'nun Borgia dairesinin tavanına yapmış olduğu freskler, Raffael lo'nun freskleri, vb. pek çok sanat yapıt içerir.



nada vaşağı (Felis rufas) ve çöl vaşağı ya da İran vaşağı



TARİH



(Felis caracal) sayılabilir.



Uzun süre papa tarafından yönetilmiş olan Orta ital



Vatan ve Hürriyet Cemiyeti



ya'daki Papalık Devletleri (Bk. PAPALIK DEVLETLERİ) 1860-1870 arasında, yeni kurulmuş olan İtalya Krallı



Mustafa Kemal ve arkadaşlarının 1906'da Şam'da kur dukları gizli dernek. Kolağası (yüzbaşı) rütbesiyle Şam'da görev yapan Mustafa Kemal'in, güvendiği arka daşlarıyla kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti, çok



ğı'yla bütünleşmiş, sonraki yıllarda Italya Krallığı ile pa



palar arasında ortaya çıkan kilisenin özerkliği konusun daki anlaşmazlıklar, Laterno Antlaşması'yla (11 Şubat 1929)çözümlenmiş, Papalık Devletleri'nin yerini küçük



Vatikan devleti almıştır. Sürekli üyesi olmamakla birlik:



geçmeden Beyrut, Yaſa ve Kudüs'te şubeler açtı. Mus



te, Vatikan, Birleşmiş Milletler'de bir gözlemci bulun



tafa Kemal'in gizlice giderek Selanik'te de bir şube ac masından sonra, İttihat ve Terakki Cemiyeti'yle birleşti.



durmaktadır.



Vatikan bazilikası: BK. SAN PIETRO Vatikan



BAZILIKASI.



İtalya'da bağımsız devlet. İtalya'nın başkenti Roma'nın içinde, Tiber ırmağının batı kıyısında yeralan, aşağı yu karı bütün çevresi surlarla çevrili bağımsız bir devlet olan Vatikan'ın yüzölçümü 0,44 km'dir. Yaklaşık 700



kişi olan nüfusunun yalnızca yarısı Vatikan pasaportu taşır ve katolik kilisesinin merkezi olan papalık kuru munda çalışan memurlardan oluşur. Vatikan'ın bu ala



ninin yanı sıra, papalarin Roma yakınındaki yazlık sara yının bulunduğu Castel Gondolfo'da, Roma'daki 13 ki lise (San Giovanni in Laterano, vb.) ve başka yapılarda (San Castilla sarayı, vb.) da yargı yetkisi vardır. Gerek dünyasal, gerek manevi önderi katolik kilise sinin başı papa olan Vatikan'ın kendi ayrı gazetesi (Os servatore Romano), demiryolu istasyonu, posta servisi,



polis gücü, telefon sistemi, radyosu ve gerek İtalya'da,



vatoz kemiklibalık türü Avru Özkedibalığıgiller pa'yı çevreleyen denizlerin kıyı kesimlerinde yaşayan



vatozun (Bil. a. Raja clavata), erkeği yaklaşık 70 cm, di



şisi yaklaşık 125 cm uzunluktadır. Sırtı ve karnı çivi gibi kemiklerle kaplı, eti lezzetsizdir.



Vaughan, Sarah ABD'li caz şarkıcısı (Newark, New Jersey 1924-Hidden Hills, Kaliforniya 1990). Billy Eckstine (1944-45) ve



John Kirby (1945) topluluklarında vokalci olarak ça



lışmaya başlayan Sarah Vaughan, çok geçmeden gerek



caz, gerek halk şarkısı dallarında uluslararası ün ka Vatikan'ın kuşbakışı görünüşü.



zandı. 1950'lerin başında Dizzy Gillespie ve Charlie



Parker'la birçok plak doldurdu: Lover Man (1954), vb. Özellikle No Count Blues (1958) ve Autumn Leaves (1982) plaklarıyla ününü sürdürdü.



vazopresin: Bk. ANTİDİÜRETİK HORMON. veba



Yersin basilinin (Yersinia pestis) yol açtığı çok tehlikeli



bulaşıcı hastalık. İnsanlarda ve hayvanlarda (köpek, si



çan) görülen veba, insana sıçan piresinin isırmasıyla ya



da insandan insana solunum yoluyla geçer. Hiyarcıklı veba türü, yüksek ateşle ve boyundaki, koltuk altındaki



lenf bezlerinin şişmesiyle belirti verir. Hastalığın akciğe re yayılması ya da akciğer vebası, gerek hasta, gerek



çevresi için tehlikeli bir ihtilattır: Hastalığın solunum yo



luyla doğrudan yayılmasına ve hızla yaygınlaşmasına yol açar. Tedavide streptomisin, vb. antibiyotiklere



başvurulur (eskiden, antibiyotiklerin bulunmadığı dö nemlerde, hastalık septisemili bir yayılmayla ölümle so



nuçlanırdı).



vecize: Bk. ÖZDEYİŞ.



374



VEDALAR



Vedalar Sanskritçe yazılmış kutsal metinler bütünü. Sanskritçe "bilgi" anlamına gelen "veda” sözcüğü, hindu dininde hem temel dört "kitap", hem de brahma edebiyatının



fümünü belirtir. Ayinler ve inançlar kadar, toplumun düzenleniş biçimini de kurallara bağlayan söz konusu metinler, dinsel tören ilahilerini, ayin ya da adak töreni üstüne kitapları, brahmacılığa ilişkin açıklamaları ve fel



Abdülaziz, Mekke, Medine ve Cidde'yi alarak Necid Hicaz Krallığı'nı kurdu (1923). Soyundan gelenler, gü nümüzdeki SuudiArabistan krallık sülalesini oluşturdu. Vehram VI: Bk. BEHRAM VI.



vektörel hız: Bk. HIZ, VEKTÖREL.



sefi metinleri içerir. (Ayrıca Bk. HİNDİSTAN, DİN.)



Vedanta: Bk. HİNDİSTAN, DİN.



Vega Carpio, Lope Felix de İspanyol yazarı (Madrid 1562-ay.y. 1635). Yenilmez Armada'nın seferine katılan Lope Felix de Vega Car



pio (Lope de Vega da denir), Alcala başpiskoposunun ve Las Navas markisinin hizmetinde çalıştı. Aşk serü venleriyle dolu fırtınalı bir yaşam sürüp (bir gönül serü



Velazquez Ispanyol ressamı (Sevilla 1599-Madrid 1660). Ressam Pacheco'nun yanında yetişen Velazquez (tam adi Die



go de Silva Velazquez'dir), 1619'da ustasının kızıyla evlendi. Sanat yaşamının ilk döneminde (Sevilla döne mi) gerçekleştirdiği dinsel tablolarında, portrelerinde



ve günlük yaşam sahnelerinde "karanlıkçılık" akımın



dan etkilenmekle birlikte, ışığın kullanılışı ve kabartı ke



veninden ötürü tutuklandı ve sürgün cezası verildi), 1



sinliği açılarından kusursuz bir üslup geliştirmeyi başar dı. 1623'te Madrid'e yerleşip, Felipe IV'ün ressamlığına



cil'den, mitolojiden, Doğu masallarından, halk şarkıla



ların yapıtlarının ve Rubens'in önerisiyle İtalya'ya yaptı



800 oyun, pek çok şiir, efsane, vb. yazdı. Konularını in



getirilerek, saray koleksiyonlarındaki Venedikli ressam



ği (El Pero del Hortelano, 1618); El Caballero de Olme



ğı ilk gezinin (1629-1631) etkisiyle, üslubunu büyük öl çüde geliştirdi: Dinsel (Çarmıha Gerilmiş isa, Prado) ve din dışı (Vulcanus'un Demirci Ocağı, Prado; Breda'nın Teslim Oluşu, Prado; Aynalı Venüs, Prado; vb.) konulu başyapıtlarının yanı sıra, kral ailesi üyelerinin, saray cü



do (Olmedo Şövalyesi, 1641'de yayınladı); vb.) başarı gösterip, Arte Nuevo de Hacer Comedias (Yeni Kome di Yazma Sanatı, 1609) adlı yapıtında traji-komedinin kesin formülünü ortaya koydu: Üç perde; üç bin dize;



lip (1649-1651), Roma'da papa Innocentius X'un port resini gerçekleştirdikten sonra, Madrid'e dönerek, sa



rindan, siyasal olaylardan aldığı oyunlarında, özellikle töre komedilerinde (Alcade de Zalamea (Zalamea Yar gici, 1600]; Peribanez y El Comendador de Ocana (Pe ribanez ve Ocana Komutanı, 1614); Bahçıvanın Köpe



aynı olayların biri trajik, öbürü komik olarak iki kez yo rumlanması; mekanın tek olması ve dekor kullanılma



ması; zaman birliği (üç saatlik bir oyunda bütün insanlık tarihi sergilenebilir). Ayrıca, pastoral bir roman (Arca dia, 1598) yazdı.



Vehhabi Ayaklanması Osmanlı yönetimine karşı Hicaz'da patlak veren dinsel



celeri ve soytarılarının portrelerini gerçekleştirdi. Sanat yapıtları satın alma göreviyle yeniden İtalya'ya gönderi ray dairelerinin süslenmesiyle görevlendirildi. Bu son dönemde daha serbest bir üslup geliştirip, biçimleri ve maddeyi renk lekelerinin titreşimleri yoluyla vererek, işık ve uzam kullanımında eşsiz bir ustalığa erişti.



1656'ya doğru Nedimeler ve İplik Eğiren Kadınlar adlı iki önemli başyapıt ortaya koyup, kral ailesi ve saray çevresinden kişilerin portrelerini yapmayı da sürdür dü.



kökenli ayaklanmalara topluca verilen ad. Muhammet Bin Abdülvehhap tarafından kurulan vehhabilik (ya da



Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet



vahhabilik) mezhebi üyeleri (Vehhabiler ya da Vahha



Türk hukukçusu ve yazarı (İstanbul 1904-ay.y. 1992).



biler), çok geçmeden, Osmanlıların İslam dininden uzaklaştıklarına karar vererek, inançlarına uygun bir is



lam devleti kurmak girişimlerine başladılar ve Necid şeyhlerinden Abdülaziz'e halifeliğini ilan ettirmeyi ba



Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitiren (1928) Hifzi Veldet



Velidedeoğlu, öğrenimini Neuchâtel Hukuk Fakülte si'nde ve Roma Hukuk Fakültesi'nde geliştirerek, İstan



bul Hukuk Fakültesi'nde medeni hukuk profesörlüğü



şardılar. Bağdat valisi Süleyman Paşa'nın, kuşattığı De



ne yükseldi (1942) ve dekanlık (1946-1948; 1952



riye'yi alamamasından sonra, Taif kalesini ele geçirerek



1953) yaptı. Kurucu Meclis üyeliğinde bulunup (1961). fakültedeki görevinden emekliye ayrıldıktan (1975)



halkını kılıçtan geçirdiler. Abdülaziz'in yerine geçen oğlu Suud, Mekke'yi alarak Cidde'ye yürüdüyse de,



sonra, Cumhuriyet gazetesinde ömrünün son yılına ka



Cidde valisi Şerif Paşa karşısında yenilgiye uğradı. Ama



dar haftalık yazılar yayınladı.



dini Necid hükümdarı ilan ederek, Hazreti Muham



cilt); Sağsız Solsuz Demokrasi (1974); Toplumsal Ya



oğlu Abdullah'ın Medine'yi kuşatmasından sonra, ken met'inki dışında, Mekke'de bulunan din büyüklerinin



mezarlarını yıktırdı. Ayaklanmayı bir türlü bastırama yan Osmanlıların Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Pa



şa'yı görevlendirmeleri üstüne, Mehmet Ali Paşa'nın



oğlu Tosun Paşa, Medine'de Vehhabilere yenilmesine karşın, 1813'te Mekke, Medine ve Tail'i ele geçirerek,



Başlıca yapıtlari: Devirden Devire (1974-1976, 3



şam ve Hukuk (1983); Milli Mücadele Anıları (1984),



Hukuk Devleti ve Velidedeoğlu (Türk Hukuk Kurumu tarafından yayınlandı ve H. F. Velidedeoğlu'na Onur



Ödülü verildi), 12 Mart Faşizmin Felsefesi (1990), vb.



Vehhabileri püskürttü ve ayaklanmanın elebaşılarının



Veli Mahmut Paşa: Bk. MAHMUT PAŞA, VELİ.



dülaziz ve oğulları İstanbul'a gönderilerek (1818) idam edildiler. Ama ayaklanmanın bastırılmasına karşın, veh habilik, etkinliğini gizli de olsa sürdürdü ve Osmanlılar Hicaz'dan çekilmek zorunda kalınca, Vehhabi emiri



Venedik



peşine düşerek uzun süre sonra yakaladı: Suud Bin Ah.



Italya'nın kuzeydoğu kesiminde kent, Adriya denizinin



VENEZUELA



375



kuzey ucundaki Venedik körfezi kıyısında yeralan, Ves nezia ilinin ve Veneto bölgesinin merkezi olan Vene. dik'in



nüfusu 317 837'dir. Karadan 4 km (karaya bir



kara ve demiryolu köprüsüyle baglıdır), denizden 2 km (denizle arasında uzun bir kıyı şeridi vardır) uzakta, 177



kanalın geçtiği 120 küçük adadan oluşmuş bir takıma. dada kurulmuş olan Venedik, son derece önemli bir turizm merkezidir: Tarihsel kentin dışında sanayi (me



talürji; kimya sanayisi; cam eşya; vb.) ve liman işlevleri



(Porto Mangherita petrol limanı) de gün geçtikçe gelis mektedir.



Yapımına XI. yy'da başlanan San Marco katedrali;



yapımına XIII. yy'da başlanmış Fondaco dei Turchi;



XIV. yy'da yapılan Dukalar sarayı; XVIII. yy'dan başla narak yapılmış pek çok kilise: İtalya'nın en ünlü heykel cilerinin (Verrochi, Susuvera, Palladio, Gryhena, vb.) yapıtları TARİH



Lombardların saldırısı sırasında (VI. yy.), kıyı halkının



denizkulağındaki adacıklara sagınmasıyla kurulan Ve



nedik, başlangıçta Bizans İmparatorluğu'nun Ravenna egzarklığına bağlı kaldı ve öncüleri Bizans tarafından atanan, daha sonra da kent ileri gelenleri tarafından se



çilen bir duka tarafından yönetildi. IX. yy'da Rialto'ya



VENEZUELA CUMHURİYETİ GENEL BİLGİLER. Yözölçümü: 912 050 km. Baş



yerleşen dukaların, Bizans'a karşı fiili bağımsızlıklarını



kenti ve en büyük kenti: Caracas (1 246 677 nut.; banliyöleriyle 3 247 000 nüt.; 1991 tah.).



zans İmparatorluğu ve müslüman ülkeler arasında de



fus yoğunluğu: Km'ye 22,2 kişi. Nüfus dağılımı



kazanmalarından sonra, Venedik "barbar" Batı, Bi



niz ticaretini aşağı yukarı tekeline alarak, önemli ol



çüde zenginleşti. İstanbul'un Haçlı Ordusu tarafın



TOPLUM YAPISI Nüfusu (1991): 20 226 000; nu



(1990); Kentlerde- % 84, kırsal kesimde- % 16. Yillik nüfus artış hızı (1990): % 2.3. Resmidili:



dan ele geçirilmesinden (1204) sonra, Yunan adalarının



İspanyolca. Başlıca dinler: Katolik.



münü alarak, Doğu'ya giden ticaret yolu üstündeki baş.



Yetişkin nüfusun % 88i. Yükseköğretim kurulus



çoğunu, Mora yarımadasının ve Trakya'nın birer bölü



lica iskeleleri ele geçirmiş oldu. O tarihten başlayarak, rakipleri Cenova ve Pisa'yla sürekli çekişmelere karşın, üç yüzyıl süren bir refah dönemi yaşayacak olan Vene dik Cumhuriyeti, XV. yy. başında İtalya'da güçlü dev



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991); ları (1990): 90. Hastane yatak sayısı (1989): 47



646. Hekim sayısı (1989): 32616. Ortalama ömur (1991): Kadınlarda-78; erkeklerde-71. Bebek



letler kurulması üstüne, kıtada toprak fethine yöneldi:



ölüm oranı (1991): 1 000 canlı doğumda 26. EKONOMI. GSMH (1990): 42,4 milyar dolar; kişi



Ele geçirdiği toprakları iç yönetimlerinde büyük ölçüde



başına ulusal gelir: 2 150 dolar. Etkin nüfus dagil mi (1989): Tarim, ormancılık ve balıkçılık - %



Friuli, Treviso, Padova ve Verona'nın ele geçirilmesi.



özerk bırakırken, genel bir yasama sistemine bağladı. İstanbul'un Türkler tarafından fethiyle (1453) gerileme dönemine girip, o tarihten sonra savunmaya çekilerek,



ticari çıkarlarını korumak amacıyla, Türklerle sürekli antlaşmalar imzalamak zorunda kaldı. İtalya savaşları



nin etkisiyle daha da zayıflayıp, Vasco de Gama'nın Hindistan'a giden deniz yolunu bulmasından sonra, Doğu ürünlerinin ticaret tekelini de yitirdi ve XVI,



yy'daki sanayi gelişmesine (cam, ipek dokuma atölye leri) karşın, XVIII. yy'dan başlayarak hızla geriledi. Na polyon ordularına pek fazla direnmeden teslim olup.



1797'de Avusturya İmparatorluğu'na bağlandı ve dev lel olarak tarihten silindi.



Venezuela



Güney Amerika'nın kuzey ucunda ülke. Batıda kolom biya, güneyde Brezilya, kuzeydoğuda Guyana'yla si nirli olan Venezuela, kuzeyde Antil denizine, doğuda Atlas okyanusuna açılır.



12,8, sanayi- % 16,7; madencilik - % 1; hiz metler—% 1. yapı sanayisi- % 8,7; ticaret ve tu



rizm- % 20,5; ulaşım, haberleşme % 6,3; devlet memurları ve sosyal hizmetler- % 26,7; geri kalanlar-% 0,5. Dış ticaret (1990): Dışa



lim-7,3 milyar dolar, dışsatım– 17,5 milyar do lar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: ABD, Almanya.



Japonya, Hollanda, Kanada. Para birimi: 1 boli var- 100 centimo.



YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Iki meclisli Parlamento. Yönetim bölümlenmesi: 20



eyalet, 2 federal toprak, 1 federal yönetim bölge. si, 1 federal yönetim bölümü.



ULAŞIM. Demiryolları (1989): Toplam 363 km. Karayolları (1989): Toplam 77 500 km (% 34'u as



faltlanmış). Başlıca limanları: 9. Başlıca havaalan lanı: 7.



gun nüfuslu And dağları bölgesi, büyük bölumu savan



YÜZEYŞEKİLLERİ, İKLİM VE DOĞAL KAYNAKLARI



ya da çayırlarla örtülü düz alanlardan oluşan ve kuyu sıradağları ile Orinoco irmağı arasında uzanan Llanos



bilir: Üstünde 300'den çok ada ve mercan adacığının



bölgesi; ülke topraklarının 15'ini kaplayan, Orinoco irmağının güneyindeki tropikal ve ormanlık Guyana



Venezuela'nın yüzeyşekillerinde, altı bölge ayırt edile



sıralandığı dar kıyı şeridi, başkent Caracas'ın da bulun dugu yoğun nüfuslu kuzey kesimindeki kıyı sıradağları; kıyısıradağları ile And dağlarının arasındaki yarı kurak vadiler, ovalar ve kum tepecikleriyle örtülü batı kesimi; Kolombiya sınırı boyunca uzanan, ülkenin en yüksek noktası Bolivar doruğunun (5 007 m) da bulunduğu yo



yaylası



Iklim. Yüzeysekillerindeki tarklılıga bağlı olarak arklik lim çeşitlerinin etkisinde olan ülkenin kuzeydogudan esen alize rüzgarlarini etkiledigi kuzey yansı, aralıktan



nisana (yaz) kadar, oldukça kuraktır; nisan-kasım (kis)



376 VENİZELOS, ELEFTHERIOS C



F



Venezuela'da iki kent için verilen



C 11



iklim çizelgeleri, ülkenin farklı iklim



35



bölgelerini de yansıtmaktadır. Kırmızı 25



15



dikdörtgenlerle aylık sıcaklık SO



10



ortalamalan, mavi dikdörtgenlerle de aylik yagış ortalamalan verilmiştir.



3



(Solda) Venezuela'nın daglik kry 41



$ MNMH TA EEKA



kesiminde yeralan, ülkenin başkenti



ve en büyük kenti Caracas, bozkır iklimi etkisindedir. (Sağda) And



5



0 SM NMH TA EEK A, .



10



dağlarının eteklerinde bölgesel bir



10



merkez olan Menda'da, bir yağışlı,



19



bir de kurak mevsimi bulunan tropikal Caracas



iklim egemendir. Merida



aylan arasında güneydoğudan esen alize rüzgârları sa yesinde daha çok yağış alır. Daha güneyde yıl boyunca sık ve şiddetli yağışlar görülürken, sıradağlar çevresin deki çölūmsū bölgeye, çok az yağış düşer. Ülkenin bü



dımcılarıyla anlaşmazlığa düşerek istifa etmesi ve kon federasyonun parçalanarak (1830) Kolombiya ve Ve



nezuela'nın ayrılmaları izledi. O tarihten sonra, birbirini izleyen başkanlar döneminde Jose Antonio Paez'in fiili



yük bölümü tropikal ya da astropikal iklim etkisinde ol



diktatörlüğüyle yönetilen ülke, Paez'in devrilmesinden



makla birlikte, ortalama sıcaklıklar And dağlarının yük seltilerinden deniz düzeyindeki kıyılara kadar, büyük



sonra, federalist Antonio Guzman Blanco'nun sert yö



iniş çıkışlar gösterir.



doğruya işbaşına getirdiği göstermelik başbakanlar aracılığıyla yöneten Blanco'nun, 1887'de kesin olarak yurt dışına sürülmesinden sonra birbirini izleyen askeri



Akarsular. Atlas okyanusuna, Antil denizine ya da icke simdeki Valencia gölüne dökülen 1 000'den çok ırmak bulunan ülkede, en büyük irmak Orinoco ve 96 kolu



netimine girdi. 1870-1887 arasında ülkeyi doğrudan



diktatörler (1899-1908 arasında Cipriano Castro;



(başlıcaları Apure, Meta, Caura ve Caroni), Venezuela



1908-1935 arasında Juan Vicente Gomez; 1935-1941



Doğal kaynaklar. Venezuela yeraltı gelir kaynakları ba kımından zengin bir ülkedir. Geniş petrol yatakları (özellikle Orinoco havzasındaki petrol üretim kuşağı)



arasında general Eleazar Lopez Contreras; 1941-1945 arasında general Isaias Medina Angarita tarafından yö netilen ve Romulo Betancourt'un yönettiği Demokratik Eylem Hareketi'nin işbaşına gelmesiyle 1945-1948 ara



topraklarının yaklaşık % 70'ini akaçlarlar.



altın, elmas, nikel, manganez ve bakır yatakları vardır.



sinda kısa süreli bir demokrasi deneyi yaşayan ülkede, 1948'de ordu yönetime yeniden el koyarak, albay



Güneyde, Caroni ırmağı üstünde kurulmuş Macaua ve



Marcos Perez Jimenez'i devlet başkanlığına (1948'den



arasındadır.



1958'e) getirdi. 1958'de ordunun yeni bir darbesiyle, Perez Jimenez de devrildi ve yönetim sivillere teslim



bulunan ülkede, aynca önemli demir, boksit, kömür,



Guri barajları, dünyanın büyük hidroelektrik santralları TOPLUM YAPISI VE EKONOMI Venezuela halkının kabaca % 10'u siyah, % 2'si de Kı



edilerek, cumhurbaşkanlığını R. Betoncourt üstlendi. 1964'le yapılan seçimlerde, gene Demokratik Eylem



zılderili, geri kalanlar beyaz ya da melezdir. 1980'de çı karılan yasayla ilköğretim altı yıldan dokuz yıla çıkarıl



hareketinden Raul Leoni'nin başkanlığa seçildiği ülke



mıştır; ama yalnızca her üç öğrenciden ancak biri il



ti'nin kazanmasıyla iktidara gelen Rafael Caldera, cas trocu gerillaların eylemlerini ve öğrenci hareketlerini bastırmayı başaramadı. 1974-1979 arasında Demokra



kokulu bitirmekte, bitirenlerin de yalnızca % 9 kadarı öğrenimini üniversiteye kadar sürdürmektedir. Venezuela Latin Amerika ülkeleri arasında kişi başı



na ulusal gelir düzeyi, en yüksek ülke olmakla birlikte,



de, 1969'da yapılan seçimleri Hıristiyan Demokrat Par



tik Eylem üyelerinden Carlos Andres Perez Rodrigu ez'in, 1978-1984 arasında Hıristiyan Demokrat Par



dış borçların büyüklüğü, 1980 yıllarındaki beklenme



ti'den Luis Herrera Campins'in, 1984-1988 arasında



düşürmüş, bunun üstüne devlet, aldığı ciddi önlemlerle (kamu şirketlerinin özelleştirilmesi, dışalımın kısıtlan



Venezuela'da, 1988'de cumhurbaşkanlığına seçilen



dik enflasyon dalgası, ekonomiyi oldukça güç duruma ması ve belirli tüketim ürünleri için bütünüyle durdurul



ması; vb.) durumu yeniden düzeltmeye girişmiştir. Ulu



Demokratik Eylem'den Jaime Lusinchi'nin yönettiği



eski başkanlardan Carlos Andres Perez, IMF'nin ögül



lediği zamlara karşı halkın ayaklanma denemesini, an



cak polis ve ordunun kanlı(300'ü aşkın kişi öldü) müda



sal gelirin nispi yüksekliğine karşın, petrol gelirlerinin



halesiyle (Mart 1989) bastırabildi. 1992'de iki darbe gi



son derece eşitsiz biçimde bölüşülmesi ve nüfus artış



rişimini de önlemeyi başaran Perez, zimmetine 17 mil



hızının yüksekliği nedeniyle, halkın büyük bölümü son derece güç koşullarda yaşamaktadır.



yon dolar geçirdiği iddiaları üstüne, Yüksek Mahke



TARİH



(Mayıs 1993). Bununla birlikte, yetkilerinin Parlamento



Antil adalarından gelen kızılderililerin yerleştikleri, XVI.



yy. sonunda İspanyollar tarafından ele geçirilen ülke,



İspanya'nın Yeni Granada genel valiliği sınırları içine ali nip, Francisco Miranda'nın 1806'daki ve 1811'deki ba



ğımsızlık girişimlerinin İspanyollar tarafından bastırıl



masından (1812) sonra, savaşımı sürdüren Simon Boli var tarafından bağımsızlığa kavuşturulduysa (1814) da, bu ikinci cumhuriyet de, kralcıların saldırılarıyla yıkıldı.



Kölelerin azat edilmesiyle halk yığınlarının desteğini sağlayan Bolivar'ın, 1819'da toplanan Angostura Kon



gresi'nde Büyük Kolombiya Cumhuriyeti'ni kurmasin



dan ve 1821'de Carabobo zaferini kazanmasından



sonra, cumhuriyetin ſilk başkanlığına seçilmesini, yar



me'nin yargılanması kararı vermesine engel olamadı



tarafından alınmasına karşın, mahkeme sonuçlanana



'P Jar cumhurbaşkanlığını sürdürmesini kabul ettirmeyi



başardı. Ama Aralık 1993'le yapılan seçimleri yitirme siyle, eski başkanlardan Rafael Caldera, ikinci kez cum hurbaşkanlığına seçildi.



Venizelos, Eleftherios Yunan siyasetçisi (Hanya, Girit 1864-Paris 1936). Avu



katlık yapan Eleftherios Venizelos, Osmanlılara karşı



Girit ayaklanmasını yönetip (1897), Ozerk hükümetin



başkanlığına seçildi (1898). Girit yüksek komiserliğine



(1906) ve yerel yürütme gücünün başkanlığına getirilip,



VERGILIUS



Girit Meclisi'nin kararı gereğince Yunanistan'la birles me girişiminde bulundu (1908), 1910'da Atina'da baş



bakanlığa getirilip (1910), Anayasa'da değişiklikler yap



tirdi (1911). Balkan Savaşları'na katılıp, Londra Antlaş ması'yla (1913) Girit'in Yunanistan'a katılmasını sağla dı. İkinci Dünya Savaşı'nda İtilaf Devletleri'ni tuttuğu için istifa etmek zorunda kalıp (1915), İtilaf Devletleri



377



Veraset Savaşı İspanya: Bk. İSPANYA VERASET SAVAŞI.



Veraset Savaşları, Avusturya: Bk. AVUSTURYA VERASET SAVAŞLARI.



birliklerinin Yunanistan'a çıkartma yapmalarını sağladı



ve Selanik'te ayrılıkçı bir hükümet kurdu (Ekim 1916). Kral Konstantinos'un devrilmesinden (Haziran 1917)



Verdi, Giuseppe



sonra, Atina'ya dönüp, bir dikta rejimi kurarak, Yuna nistan'ı savaşa soktu. Barış Konferansı'nda Yunanistan'ı temsil ederek, Neuilly ve Sevr antlaşmalarıyla Yunanis



Italyan bestecisi (Roncole, Parma ili 1813-Milano 1901). İlk müzik derslerini orgcu Ferdinando Prove



tan'a kâğıt üstünde yeni topraklar kazandırdıysa da, Sevr Antlaşması hiçbir zaman yürürlüğe koyulmadı. Llyod George'un da etkisiyle Anadolu'ya Yunan ordu sunu gönderip, Kurtuluş Savaşı'nda uğranılan ağır boz gundan sonra, istifa etmek zorunda kalarak, Fransa'ya



• XIX. yy'da



Italya'nın yetiştirdigi en



sürüldü (Kasım 1920). Geri dönüp (Aralık 1923), Yuna



büyük besteci



nistan'da cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra, Tem



savilan Giuseppe



muz 1928'de bir ulusal birlik hükümeti kurarak yeniden iktidara geldi. Barışçı bir siyasetle Türkiye ve İtalya'ya



Verdi, La Traviata



(1853), Aida (1871), Othello



yaklaşıp (1930), iktisadi bunalım nedeniyle istifa etti (1933). Yeniden iktidara geldiyse de, üç ay sonra çekil



(1887), vb.



mek zorunda kaldı. Girit'te bir ayaklanma düzenleyip



operalarıyla günümüzde de



(Aralık 1935), Girit'in bağımsızlığını ilan ettiyse de, se



kitleleri opera



çimleri kazanamayınca Paris'e yerleşti (1935).



Salonlarına



rekmektedir.



Venüs



Roma tanrıçası. Yunanlıların Afrodit'iyle bir tutulup, aşk ve güzellik tanrıçası sayılan Venüs'ün adına pek çok ta pinak yapılarak, onun soyundan geldiğini ileri süren



Roma imparatoru Sezar'ın (sonra da Augustus ailesi nin) koruyucusu ilan edilmiştir.(Ayrıca Bk. AFRODİT.) Venüs Güneş sisteminde Yer ile Merkür arasında yeralan ge zegen. Güneş ve Ay'dan sonra en parlak gök cismi olan, gece ilk parlayan, sabah son sönen yıldız oldu



gundan halk arasında Çobanyıldızı, Çolpan, Çulpanda denen Venüs, 50 km kalınlığında, 400 km/saat hızla



esen şiddetli rüzgarların etkisiyle çevresini 4 günde do laşan kalın bulutumsu bir örtüyle kaplı olduğundan Yer'e en yakın (41 milyon kilometre) gezegen olmasına karşılık, en az tanınan gezegendir. Atmosferinin başlıca özellikleri arasında 25 km yükseltiye kadar berrak ve



sakin olması, sıcaklığın 500"C'a, basıncın 100 bara yak laşması ve % 95 oranında karbondioksit gazı içermesi sayılabilir. Ekvator çapı 12 104 km, kutup çapı 12 104



km, basıklığı 0, Güneş'e en çok uzaklığı 109 000 000 km, Yer'e en çok uzaklığı 258 000 000 km, Güneş'e en



az uzaklığı 107 400 000 km, Yer'e en az uzaklığı da 41 000 0000 km'dir.



Venüs 8 sondasıyla yapılan ölçümler, gezegen yüze



yinde sıcaklığın 460 "C-48 "C arasında değiştiğini gös termiştir. Güneş ışınları bulutlardan yavaş yavaş sızarak



yüzeye ulaşır; gezegenin göğü sürekli kapalı oldugun



iden alan Giuseppe Verdi, yaşı büyük bulunarak Mila



no Konservatuvarı'na alınmadığı (1832) için, müzik ça lışmalarını Milano'da Vincenzo Lavigna'yla sürdürdü. 1835'te Busseto'da orgculuğa başlayıp, 3 yıl sonra Mi lano'ya dönerek, ilk operasını (Oberto) sahneletmevi başardı. Daha ilk operalarıyla bu türdeki olağanüstü ye teneğini gösterip, Alman opera ustalarının etkisinde



kalmaksızın her yeni operasıyla kusursuzluga biraz da ha yaklaşarak (Nabucco, 1842; Rigoletto, 1851, il Tro vatore, 1853; La Traviata, 1853; Don Carlos, 1867; AP



da, 1871; vb.), Othello (1887) ve Falstaff (1889) adlı



operalarıyla sanatını doruğa ulaştırdı. İtalyan müziğinin XIX. yy'daki tartışma götürmez simgesine dönüşüp, do guştan dramaturg yeteneğini sürekli bir dinamizmle ge liştirerek recitativo, koro, orkestra, canlı ve lirik şarkıgi bi ögelerden ustaca yararlandı. Dinsel alanda da, ger



çek bir başyapıt olan bir Requiem (1874) ve motetler besteledi. verem



Mycobacterium tuberculosis adli bakterinin yol açtığı



bulaşıcı hastalık. Hatif ateş, iştahsızlık, kilo yitimi, bal



gam gibi belirtilerle yansıyan akciğer veremi (tüberkü loz da denir), eskiden başlıca ölüm nedenlerinden bi



riyken, yakın dönemlerde verem aşısı (BCG) kampan yaları uygulanması ve modern ilaçların (streptomi sin, rifampin, izoniyazit, vb.) kullanılmasıyla büyük öl



çüde ortadan kalkmış, ama "verem savaşı"nın gevşetil



dan, isi çok küçük ölçülerde işıyabilir. Üstelik atmosfer,



diği ülkelerde (bu arada ülkemizde) son yıllarda verem



gezegen yüzeyinde yaklaşık 87,3 atmosferlik bir basınç ölçmüştür. Yüzeyin ilk fotoğraflarını, Venera 9 ve Ve nera 10 uydularıçekmiş, 1982'de Venera 13 ve Venera



tır. En yaygın biçimi akciğer veremi olmakla birlikte, ve



kayaçlar üstünde büyük bir basınç uygular. Sondalar,



14 renkli fotoğraflar elde etmişlerdir.



Venüs saçı: Bk. BALDIRIKARA.



li hasta sayısında yeniden artış gözlenmeye başlanmış rem hastalığı leni dügümleri, kemikler, eklemler, üre me organları, deri ve böbrekleri de etkileyebilir.



Vergilius Latin şairi (Andes, Mantova yakını 1.0. 70'e d.-Brindisi



378



VERISMO



İ.Ö. 19). Cremona, Milano ve Roma'da öğrenim gören



ği sınırların ötesine taşan bir bilginin yaratabileceği teh



Vergilius (tam adı Publius Maro Vergilius'tur; Virjil de



likeleri vurguladı.



denir) 44'e doğru yurduna dönerek, eyalet valisi Asini



us Pollio'nun yakın çevresine girdi. Bucolicalar'ı (İ.Ö. 42-39) yazarak ün kazanıp, bir süre Roma'da Octavi



us'un çevresinde yaşadı. Georgicalar'ı (İ.Ö. 39-29) yaz dıktan sonra, sağlık nedenleriyle Roma'dan ayrılarak



Napoli'ye yerleşti. İ.Ö. 28'den sonra, Octavius'un giriş



Başlıca yapıtları: Arzin Merkezine Seyahat (Voyage



au Centre de la Terre, 1864); Aya Seyahat(De la Terre à



la Lune, 1865); Deniz Altında Yirmibin Fersah (Ving



Mille Lieues sous les Mers, 1870); Seksen Günde Dev riálem (le Tour du Monde en Quatre-vingts Jours,



1873); Mişel Strogol (Michel Strogoff, 1876).



tiği ahlak ve siyaset devrimini desteklemek için Aeneis



adlı büyük destanını yazmaya başladı. Yunanistan'a ve



Doğu'ya yaptığı geziden dönüşünde, Brindisi limanına çıkar çıkmaz öldū. Tamamlayamadığı ve yokedilmesini istediği destanı, Augustus'un buyruğuyla korundu ve çok geçmeden, Latin dünyasının en önemli yapıtı sayıl



vernik



Estetik amaçla ya da hava etkisinden korumak için bazı



cisimlerin kaplandığı camsı madde. Bileşiminde pig. ment bulunmayan, çözücü, inceltici ve çeşitli bağlayıcı



maddeler içeren vernikler, uygun biçimde hazırlanmış



di.



verismo Italya'da, XIX. yy. sonunda ortaya çıkmış edebiyat ve sanat akımı, Fransa'daki gerçekçi ve doğalcı akım gibi, gerçekliği bütünüyle, çirkinligini ve bayağılığını ayıkla madan sunmak gereğini savunan verismo akımıG. Var



ga, L. Capuana, D. Roberto, vb. edebiyatçılar tarafın



yüzeylere çok ince bir tabaka halinde sürülür, bu yü zeyler üstünde genellikle yapışkan, sert, kaygan, yarı



saydam bir örtü oluştururlar. Başlıca türleri arasında yağlı vernikler, nitroselülozlu ve asetoselülozlu vernik ler, lake vernigi ya da lak, vb. sayılabilir. Verona



dan geliştirildi; benzerlik yoluyla, aynı dönemdeki ger çekçi eğilimde operaları (Leoncavallo'nun Palyaçosu,



yısında, Venedik'in 100 km batısında yeralan Vero



1892; vb.) da kapsamına aldı.



na'nın nüfusu 258 475'tir. Önemli bir karayolları ve de.



Verlaine, Paul Fransız şairi (Metz 1844-Paris 1896). Bir istihkam suba



yının oğlu olan Paul Verlaine, Paris'te geçen çocukluk ve gençlik döneminden sonra, Paris belediyesinde ça



lışmaya başladı. 1870'te evlenip, 1871'de Rimbaud'yla tanışarak, 1872'de onunla birlikte önce Belçika'ya, sonra Londra'ya kaçtı. 1873'te Belçika'ya dönmelerin den kısa süre sonra, kendisinden ayrılmak isteyen Rim



baud'ya iki el ateş ettiği için iki yıl hapis cezasına çarptı rildi. Serbest bırakılınca bir süre Londra'da yaşayıp, sonra Paris'e dönerek kendini içkiye verdi.



Verlaine, belirsiz ile belirliyi bağdaştırmayı bilen, bi linçaltını, düşü dile getiren, duyumda anlaulmaz olanı vermeye çalışan, bireyselligin ve bilincin dolaysız veri lerini dile getiren bir şairdir. Beaudelaire'in şiir sanatını



simgeciliğe bağlayan yapıtlarıyla, modern Fransız şiiri nin kuruculanndan biri sayılmaktadır.



Başlıca yapıtları: Les Poèmes Saturniens (1866), Fê les Galantes (1869), La Bonne Chanson (1870), Les Ro. mances Sans Paroles (1874), Sagesse (1881), Amours (1888), Jadis et Naguère (1889), Parallèlement (1889),



Bonheur (1891), Liturgies intimes (1892).



vermikülit: Bk. MİKA.



Verne, Jules Fransız yazarı (Nantes 1828-Amiens 1905). Birkaç ti



yatro oyunu yazarak edebiyata giren Jules Verne, bir



dergide yayınladığı Balonda Beş Haita'nın (Cing Semai



nes en Ballon, Voyage de Découvertes, 1893'te kitap olarak basıldı) çok tutulması üstüne, peş peşe yayınladı



ģi romanlarla, kurgubilim türünün temelini atti. Insa noğlunun, evrenin ve üstünde yaşadığımız gezegenin binbir gizini çözmek zorunda olduğunu savunduysa



da, son yapıtlarında (le Maitre du Monde (Dünya Haki



mi); l'Eternel Adam (Ebedi Âdem); vb.) doğanın kural larıyla çelişen buluşların insanlık için bir gün büyük teh



likeler doğurabileceğini, bilincin ve doğanın gerektirdi



İtalya'nın kuzeydoğu kesiminde kent. Adige irmağı kı



miryolları kavşağı olan kentte, sanayi de gelişmiştir; ka ğıt ve dokuma fabrikaları; deri eşya yapımı; ilaç fabrika



ları; şarap yapımevleri; kimya sanayisi; vb. Ama her şeyden önce, bir turizm merkezidir: Romalılardan kal ma bir amfitiyatro ve iki sur kapısı; XII. ve XIII. yy'larda yenilenmiş Santa Zeno Maggiore kilisesi; XII.-XVI. yy'lar arasında yapılmış katedral; 1354'te yapılmış hi



sar; vb.



Veronese, Paolo İtalyan ressamı (Verona 1528-Venedik 1588). Antonio



Badile'nin atölyesinde yetişen (1541) Paolo Veronese (asıl adı Paolo Caliari dir), Thiene sarayında Zelotti'yle çalıştı; sonra, Mantova katedralinde bir mihrap arkalığı yaptı. 1553'te Venedik'e yerleşerek Dukalar sarayında Onlar Meclisi'nin tavanını süsledi. 1566'da Badile'nin



yeğeniyle evlendi; sonra büyük şölen tabloları dizisine başladı: San Giorgio Maggiore'nin yemekhanesi için



Son Yemek, vb. Bir süre Padova'da çalışıp, 1575'te Ve Paolo Veronese'nin kutsal Aile Azize Barbara'yla (1562'ye d.-1570) adlı yapiti. (Uffizi, Floransa.)



VEZİR nedik'e geri çağrılarak Dukalık sarayında görevlendiril



di ve Collegio'nun salonunu süsledi: Inebahtı Zaferinin Kullanışı, Adalet ile Barış Arasında Venedik, Venedik'in Zaferi.



Öbür yapıtları: Kardinal Gonzago (1552), Yetenek lerini Venedik'e Serpen Juno (1553), Esther'in Öyküsü (1555-1556), Levi'nin Evinde Yemek(1573), Diyalektik



(1575), Mars ve Minerva (1575), vb.



379



Vesta



Hint-Avrupa kökenli Roma tannıçası. Hestia'yla bir tutu lan Vesta, aile ocağının korucusu sayılmıştır. Roma'nın



kuruluş döneminde ortaya çıkan Vesta rahibeleri (sayı ları önce dörtken, sonra altıya çıkarıldı) büyük rahip ta



rafından soylu ailelerin kızları arasında seçilir, otuz yıl



süren görevleri boyunca bakire kalırlardı. Forum'da



Verrochio, Andrea del



Vesta tapınağı yakınındaki bir evde yaşar, tapınaktaki kutsal ateşin hiç sönmemesini sağlar ve dinsel törenler.



İtalyan kuyumcusu, heykelcisi ve ressamı (Floransa



lerse diri diri toprağa gömülerek cezalandırılırlardı.



de kullanılan tütsüleri hazırlar, görevlerinde kusur işler.



1435-Venedik 1488). Kuyumcu Verrochio'nun yanına



çırak giren (sonradan ustasının adını aldı) Andrea del Verrochio (asıl adi Andrea di Cione' dir), Donatello'dan heykel, Baldovinetti'den resim dersleri aldı. Resimle



fazla uğraşmamakla birlikte, bir başyapıt ortaya koyma yı başardı: İsa'nın Vaftizi. Heykellerinde, çağdaşlarına



Vestfalya Antlaşmaları Otuzyıl Savaşları'na son veren antlaşmalar (1648). Münster'de 1644'te toplanan kongrenin dört yıl süren tartışmalı oturumlarından sonra, 30 Ocak 1648'de La



oranla doğaya daha yakın çalışıp, 1463'te Floransa'da



hey'de İspanya ile Birleşik Eyaletler arasında imzalanan



Or San Michele için Valtizci Yahya'nın Başının kesilme si, İsa ile Aziz Thomas, heykellerini tunçtan döktü: Bar



antlaşmanın, Mayis 1648'de Münster'deki meclis tara.



findan onaylanmasıyla, İspanya, Birleşik Eyaletler'in



gello için Davut'u, Padova'da il Gattamelata'yı gerçek



bağımsızlığını tanıdı. Savaşan prenslikler arasındaki go



leştirdi. 1477'de Venedik'te Colleone'nin anısına diki



rüşmelerin uzaması üstüne, Condé'nin Lens zaterini



lecek bir anıt için açılan yarışmaya katılıp, kazanarak Venedik'e gitti, ama yapıtı (Colleona) tamamlayama



kazanması(20 Ağustos 1648) ve Turenne'in Vivana'va,



İsveçli Wrangel'in de Prag'a yürümeleri, imparatoru



dan öldü. Leonardo da Vinci, il Perugino, Lorenzo di



Fransa'yla Münster Antlaşması'nı (Ekim 1648) İsveç'le



Credi gibi sanatçılara öğretmenlik yapmış olan Verroc.



de Osnabrück Antlaşması'nı imzalamak zorunda bırak



hio, Floransa sanatında önemli bir yer tutar: Eski gele



ti.



nekler ile yeni klasik eğilimler arasında bir bağlantı nok tası sayılmaktadır.



Vespasianus Roma imparatoru (Reaete yakını İ.Ö. 9-Aquae Cuti liae, Sabina 79). Trakya'da askeri tribunusluk Caligula döneminde de praetorluk yapan Vespasianus (tam adı Titus Flavius Vespasianus'tur), Claudius döneminde çe şitli komutanlıklara atandı. Konsüllük (51), Afrika pro



konsüllüğü yapıp, Yahudi ayaklanmasını bastırmakla görevlendirildi. Oğlu Titus'u da yanına alarak sefere çı kip, Celile'yi ele geçirdi (67). Kudüs'ü kuşattığı sırada Neron'un ölüm haberini alınca, Suriye valisi Mucius'un



kışkırtmasıyla kendini Doğu ordusuna imparator ilan et tirdi (69; o sırada, Mucius, İtalya'da Vitellius'un direnişi ni kırdı; Titus da Kudüs'ü ele geçirdi). Ekim 70'te Ro



ma'ya dönüp, iki yılın karışıklıklarının yol açtığı yıkım ları ortadan kaldırmak için onarım işlerine girişti. Oğlu Titus'a tribunusluk ve imparatorluk prokonsülü unvan



Veysel Karani Islâm velisi (VII. yy.). Menkıbelere göre, Veysel Karani,



uzun ve güç bir yolculukla, Hz. Muhammet'i tanımak için Mekke'ye gitmiş, peygamberin oldugunu ogrenin ce, onu yakınlarının anlattıklarıyla tanımaya çalışmıştır. Söylentiye göre, "onu en iyi tanıyan ve kavrayan Ay



şe"dir demiştir.



Veysi Türk yazarı ve şairi (Alaşehir 1561-Üsküp 1628). Kadı



Mehmet Eiendi'nin oğlu olan veysi (asıl adı Ūvevs'tir),



İstanbul'da medrese öğrenimi gördükten sonra, çeşitli yerlerde kadılık yaptı. Sadrazam Ali Paşa'nın Macaris



tan seterine ordu kadısı olarak katıldı. İki kez Usküp ka



dılığında bulunup, emekliye ayrılınca (1626) Üsküp'e yerleşti.



Veysi, Divan sahibi bir şair olmakla birlikte, özellikle



larının vererek yönetime ortak edip (71), maliyeyi yeni den düzenlemeye, imparatorluğun savunmasını ve



düzyazılarıyla anılır. Sinan Paşa'yla başlayan ve Os



büyük anıtların yapımını başlattı (özellikle Colosseum).



sanatlı düzyazının, Nergisi'ni yanı sıra, en büyük temsil cisidir.



Vespucci, Amerigo



olayları anlatır), Habname(Vakıfname-i Veysi de denen bu ahlakçı yapıtı, 1846'dan 1876'ya kadar 5 kez basıl



eyaletlerin yönetimini iyileştirmeye çalıştı. Roma'da



manlıedebiyat tarihiaçısından olumsuz sonuçlar veren Öbür yapıtları: Siyer-i Veysi (Bedir Savaşı'na kadar



İtalyan denizcisi (Floransa 1454-Sevilla 1512). İspan



ya'ya giderek (1490), Sevilla'daki bir İtalyan ticaret şir



mıştır), Münşeat (mektupları, 1869), Hicrivve, vb.



ketinde çalışmaya başlayan Amerigo Vespucci, Ko lomb'un ikinci ve üçüncü seferlerinin donatımcılığını



vezir



yaptıktan sonra, kendi de "yeni topraklar"a gitmeye ka rar verdi. 1499'da Surinam kıyılarına yapılan bir seiere



Osmanlı devletinde gerek askeri,gerek yönetimsel yel



katilip, Portekiz gemileriyle Amerika'ya ikinci bir yolcu



paşa unvanı taşıyan devlet görevlilerine verilen ad. On



luk yaparak (1501-1502), Brezilya kıyılarını buldu. Ko lomb'un gözden düşmesinden sonra, İspanya'nın hiz



metine girdi. Rahip Waldseemüller, yazdığı kitabında



Yeni Dünya'ya onun haberi olmadan, adından türete rek "Amerika" adını verdi.



kileri bulunan, bakanlık, valilik gibi görevler üstlenen ve celeri yalnızca devletin en yüksek görevlisi için kullanı



lan, sonralarıysa vezir sayısı 10-12'yi bulunca içlerin den en yüksek görevlisine sadrazam adı verilen vezir



lerden 6 ya da 7'si sarayda bulunup “kubbealtı vezirle



ri" diye adlandırılır ve sadrazamin yardımcılığını yapar



380



VEZİRİAZAM



lar, saray dışındaki vezirlerse genellikle güçlü ve başarılı beylerbeylerinden seçilirlerdi. Zaman içinde vezir sayı si arttı ve önemli eyaletlere vali olarak vezirlerin atan



masının yanı sıra, büyük yararlık gösterenlere, yeniçeri agalarına ve kaptanıderyalara (XVI. yy. sonları) da vezir



rütbesi verilmeye başlandı. Devlet düzeninin bozulma ya başlayıp, yerel güçlerin etkinliklerini artırmalarıyla vezir sayısı daha da arttı ve beylerbeylerinin görevleri



nin de bazen vezirlere verilmesinin yanı sıra, vezirlik, ayandan kişilerin rüşvet, vb. yollarla almaya çalıştıkları bir rütbe oldu. Tanzimat'tan sonra vezir rütbesinin as



keri özelliği kaldırılıp, yalnızca yönetimsel bir rütbeye dönüştü.



veziriazam: BK. SADRAZAM. Vezüv



İtalya'da yanardağ. Napoli'nin güneydoğusunda yera lan Vezuv (Italyanca Vesuvio), üst üste iki koniden (eski konį, 1 132 m; yeni koni, 1 277 m) oluşur. I.S. 63-79 arasındaki püskürmeleri sırasında Herculanum, Pom peive Stabia kentleri lavlar altında kalmış, püskürmeleri çağımıza kadar süregelmiştir (en son 1944'te). Etkinlik leri bir gözlemevi tarafından sürekli denetlenmektedir. Yamaçlarını kaplayan verimli topraklarda yetiştirilen



ürünler, dünyaca ünlü şarapların yapımında kullanıl. maktadır.



Vian, Boris Fransız yazarı (Ville-d'Avray 1920-Paris 1959). Ingiliz



ce'den çevirdiğini öne sürdügü, skandal yaratan ro manlar yayınlayan (Mezarlarınıza Tüküreceğim (J'irai cracher sur vos Tombes, 1946); vb.) Boris Vian(Vernon



Sullivan adını kullanıyordu), bir yandan da caz trompet çiliği yaptı. Varoluşçuluğu benimseyip, şiirler, tiyatro oyunları (Generallerin Beş Çayılle Goûter des Généra ux, 1951); vb.) yazdı. Kendi adıyla yayınladığı romanla



rinda (Pekin'de Sonbahar l'Automne à Pekin, 1947);



Günlerin Köpüğü(L'Écume des Jours, 1947); Yürek Sö ken (l'Arrache-Coeur, 1953); vb.), şiirleri ve öykülerin de (les Fourmis (Karıncalar, 1949)), kara mizahçı bir tu



man işgali sırasında (1940-1944) Fransa'yı yöneten "iş



birlikçi” Fransız hükümeti. 16 Haziran 1940'ta Meclis başkanlığına getirilen Pétain, ateşkesten sonra Vichy'e yerleşip, Millet Meclisi'nin onayıyla bütün yetkileri elin de toplayarak, yeni bir Anayasa hazırlattı ve Fransa



Devlet başkanı sıfatıyla, Üçüncü Cumhuriyet'in yerini alan "yeni düzen'in kurulduğunu, "iş, aile, vatan" kav ramlarına dayanan bir "Ulusal Devrim"in zorunlu oldu ğunu ilan etti. Maurras'nin görüşlerinin etkisiyle bu yeni



düzen, bir yandan ulusal geleneklere dönülmesini ön



görürken, bir yandan da demokrasiye, parlamentariz me karşıtlığıyla ve izlediği baskıcı siyasetle faşizme yak laştı. Laval'ın (Temmuz 1940-Aralık 1940; Nisan 1942



Ağustos 1944) ve amiral Darlan'ın (Şubat 1941-Nisan 1942;) başbakanlığı üstlendikleri Vichy hükümetleri,



kamu özgürlüklerini kısıtlayıp, olağanüstü yetkili mah kemeler kurdu ve Yahudilere karşı ırk ayrımcı bir siya



set izledi; sendikaları dağıtarak, yerine devletin denet lediği bir korporasyonlar sistemi getirirken (Çalışma



Yasası, 1941), toprağa dönüşü de özendirdi. Pétain ile Hitler arasında yapılan Montoire görüşmesiyle (1940



Ekim), Almanya'yla işbirliğine başladı: Laval'in etkisiy le, 1941'de Bolşeviklere karşı Fransız Gönüllüler Lej yonu'nun kurulması; 1942'den sonra Yahudilere uygu lanan baskıların artırılması; 1943'te milis gücünün ve



"Almanya'da zorunlu çalışma hizmeti"nin kurulması). Özgür bölgenin de Almanlar tarafından işgalinden (Ka sim 1942) ve Nazilerin Petain'i yeniden Laval'i başba kanlığa getirmeye zorlamasından sonra, bütünüyle Al man denetimine giren Vichy hükümeti, Alman yenilgisi sırasında çöktü ve yerini Paris'te De Gaulle'ün yönettiği Fransa Cumhuriyeti geçici hükümeti aldı.



Victoria Avustralya'nın güneydoğu kesiminde eyalet. Yüzölçü münün 227629 km' olmasına (ülke yüzölçümünün % 3'ünden azı) karşılık, Yeni Güney Galler'den sonra ül



kenin nüfus bakımından ikinci büyük eyaleti (4 522 000 nüf.) olan Victoria'nın, merkezi Melbourne'dur.



Kuzeyde Murray irmağına kadar uzanan, doğudan batıya doğru Avusturalya sıradağlarının ucu tarafından aşılan, iliman iklim etkisindeki Victoria'da, ekili alanlar



tumla söz oyunlarına, sözcüklere ağırlık verdi.



da özellikle buğday ve yemlik bitki yetiştirilir; dikili



Viatka



gelişmiştir. Sanayi (otomobil yapımı, petrol rezervleri,



Rusya'nın Avrupa kesiminde kent. Aynı adlırmağın kı yısında yeralan Viatka'nın (1921-1941 arasında Kirov),



nüfusu 441 000'dir. Çok sayıda demiryolu hattından ve irmak limanından yararlanan kent, büyük bir sanayi



alanlarda meyve ağaçları ve üzüm bağları başlıca yeri tutar. Hayvancılık (koyun, sağmal inek) önemli ölçü



besin sanayisi, çeşitli makineler yapımı, metalürji, kâğıt fabrikaları, vb.) tesislerinin büyük bölümünün Melbo



urne'da toplandığı eyalette, yeraltı gelir kaynaklarının başlıcaları arasında, petrol ve doğalgaz yatakları sayıla bilir.



merkezidir: Takım tezgahları yapımı; metalürji; ağır makineler yapımı; tarım makineleri yapımı; yapı sana yisi gereçleri yapımı; vb.



Victoria 1



Vicayanagar



adası 1901). George III'ün torunu, Kent dükü Edward



Hindistan'da eski kent. Karnataka eyaletinde, Tungab



ria'nın kızı olan Victoria I, küçük yaşta babasını yitirince



hadra irmağı kıyısında kurulmuş olan Vicayanagar, XIV. yy.-XVI. yy'lar arasında aynı adlı imparatorluğun mer



kezi olmuş, 1565'te yıkılmıştır. Günümüzdeki Hapi kö yünün bulunduğu yerdeki yıkıntılar, Krişna tapınağı, vb.



pek çok anıtın kalinularını içermektedir.



Vichy hükümeti Mareşal Pétain yönetiminde Vichy'de kurulan ve Al



Büyük Britanya vé, landa kraliçesi (Londra 1819-Wight



ile Saksonya-Coburg-Gotha prensesi Louisa-Victo annesi ile dayısı Leopold (sonradan Belçika kralı oldu)



tarafından büyütüldü. Dayısı William IV'ün vârisi ilan edilip, 1837'de onun yerine tahta çıktı. Tory'lerin karşı çıkışına aldırmayarak kuzeni Albert von Sachsen-Co bourg- Gotha'yla evlenip, eşinin etkisinde kalarak,



Fransa'yla dostluk kurdu. Liberal düşünceli olduğun



dan Anayasa'ya bağlı kalıp, bakanlarını daha çok Parla mento'dan seçerek, halkın sevgisini kazandı. Evrensel



Londra sergilerinin (1851-1862) de yardımıyla ekono



VIETNAM Ingiltere tarihinin en uzun sure



labila kulan



hükümdarı olan Victorial



suyundan gelenleri



Avrupa'nın büyük ülkelerinde tahta cikarmiyi başarnustır: Innya imparatoru



Wilhelm II ile Rus



Carl Nikolay ol'nin eşi çariçe



381



mağının sağ kıyısında yer alan, aynı adli yonetim bölü



münün merkezi olan Vidin'in nüfusu 61 000'dir. Irmak limanı işlevlerinin yanı sıra, kentte sanayi (elsanatlar;



besin sanayisi; taşıt lastigi fabrikası; vb.) de gelişmiştır. TARIH



Romalılar tarafından bir garnizon kenti olarak kurulan Vidin (Bononia), 395'ten sonra Bizans Imparatorlu



gu'nun yönetiminde kalıp, XIII. yy. başında Bulgarlara



geçerek adıVidin'e çevrildi. Türkler ile Bulgarlar arasın da birkaç kez el değiştirip, Nigbolu Savaşı'ndan sonra kesin olarak Osmanlı topraklarına katıldı. Berlin Antlas



ması'yla (1878) kurulan özerk Doğu Rumeli vilayetine bağlanıp, 1908'de bağımsızlığını ilan eden Bulgaristan



topraklarında kaldı.



Aleksandra onun torunlarıydılar.



miyi kalkındırıp, eşi ölünce (1861), tutuculara (özellik le Disraeli'ye, yaklaştı. Disraeli'nin becerikliliğiyle Hin distan kraliçesi ilan edilip (1876), yakınlarının birçoğu nun ölmesi üstüne, soyundan gelenleri Avrupa tahtları



na yerleştirmeye çalıştı.



Vierwaldstätter See: Bk. LUZERN GÖLÜ. Vietnam Güneydoğu Asya'nın doğu kıyısında ülke. Kuzevde Çin, batıda Laos, Kamboçya ve Tayland körfezi, güney de Güney Çin denizi, doğuda Tonkin körteziyle sınırlı



Victoria çağlayanları



olan Vietnam, Tarihöncesi'nden başlayan uzun tarihi



Orta-güney Afrika'da çağlayanlar bütünü. Zambezi ir mağının orta çığırında, Zambiya-Zimbabve sınırında yer alan Victoria çağlayanlarında, Zambezi ırmağı 108 m yükseklikten aşağı dökülür. 17 Kasım 1855'te David



feransı'nda ikiye ayrılıp (Kuzey Vietnam ve Güney Viet nam), ülkeye çok pahalıya mal olan bir savaştan sonra,



l'in adını verdiği çağlayanlarda,bir hidroelektrik santrali



kurulmuştur.



Victoria gölü Ekvator Afrikası'nda büyük göl; Afrika'nın en büyük yü zölçümlü gölü; (68 100 km-) olan Victoria gölü, 1858'de Speke tarafından bulunmuş, günümüzde Ken ya, Uganda ve Tanzanya arasında bölüşülmüştür.



Özellikle Kagera ırmağı (Nil'in ana kolu) taratindan bes lenir; sularının fazlasını Victoria Nili aracılığıyla boşaltır.



Videla, Jorge Rafael Arjantinli subay ve devlet adamı (Mercedes, Buenos Ai res ili 1925). Generalliğe yükselip, Kara Kuvvetleri ko mutanlığına atanan (1975) Jorge Rafael Videla, Isabel



Peron'a karşı girişilen darbeden (Mart 1976) sonra, as



kerî cunta tarafından cumhurbaşkanlığına getirildi. 1981'de görevini general Viola'ya bırakıp, yönetimin sivillere devredilmesinden sonra, bir askeri mahkeme de yargılandı (1984) ve hapis cezasına çarptırıldı.



video Hareketli görüntüleri gösteren işaretleri, eşlik eden ses lerle birlikte, magnetik banda kaydetmeyi ya da mag netik bantları okumayı sağlayan aygıt. Videoda kayıt ya



da “okuma" için, magnetik bantlar (videobant)ile ban din geçiş yönüne dikbir doğrultuda yer değiştiren dö ner kafalar kullanılır; iletilen frekans bandı, görüntünün



seçikliğine bağlı olarak, O'dan birkaç MHz'e kadar uza nir.



Kuzey Vietnam birliklerinin Nisan 1975'te Saygon'u (günümüzde Ho Şi Minh Kenti) ele geçirmeleriyle yeni den bütünlügü sağlanmıştır.



YÜZEYŞEKİLLERİ, İKLİM VE DOĞAL KAYNAKLAR Çin sınırından Tayland körfezindeki Ca Mau burnuna kadar 1 600 km boyunca uzanan dev bir "S" hartinian dıran Vietnam'ın, en geniş yeri yaklaşık 560 km, en dan



yeri 50 km'nin altındadır. Büyük bölümü dağlık ve or manlarla kaplı olan ülkede, 1 278 km'den çok uzanan Truong Son'un (Annam dağları) büyük bir kesimi, Viet



nam ile Laos ve Kamboçya arasındaki sınırı oluşturur: Çin sınırı yakınındaki Fa Si Pan doruğunda, yükseltisi 3143 m'yi bulur.



Kızıl Irmak, Mekong irmagı, vb. birçok irmagin sula. diği ülkede, astropikal iklim etkisindeki Yuan deltasın



da, sıcaklık ortalamaları 5 "C (kış) ile 38 'C (yaz) arasın



da değişir. Ama sıcaklıklar güneye dogru ilerlendikçe '



Livingstone'un bulduğu ve İngiltere kraliçesi Victoria



boyunca pek çok çalkantı yaşamış, 1954 Cenevre Kon



artar ve yıl boyunca 26 'C ile 30 "C arasında kalır. Mu son mevsiminin mayıs başlarından ekim sonlarına ka



dar sürdügü ülkede, kuzeydeki kıyı kesimlerinde, mu son rüzgarlarının etkisiyle sık sık taytunlar olur. TOPLUM YAPISI



60'tan çok etnik topluluk yaşamasına karşın, Vietnamlı



ların toplam nüfusun yaklaşık %90'ını oluşturduğu Vi etnam'da, günümüzden yaklaşık 3 000 yıl önce Kızılir



mak deltasına yerleşip, daha sonra kıyı boyunca güne ye, Mekong deltasına doğru inen toplulukların soyun



dan gelen Vietnamlılar, bölgede konuşulan öbür dillere



birçok bakımdan benzemesine karşılık ayrı bir dil ailesi sayılan Vietnam dilini konuşurlar. Ülkede ayrıca Çinliler (yaklaşık 2 milyon nüf.), Meolar ve Mianlar gibi çeşitli



dağlı kabileler (toplam 3 milyon nüf.) ile Khmerler (yak laşık 500 000 nüf.) ve Çamlar (yaklaşık 50 000 nüt.)gibi azınlık toplulukları yaşar.



Hızlı nüfus artışının sınırlı sağlık hizmetlerini, egitim



olanaklarını ve yiyecek dağıtımlarını daha da güçleştir



mesi nedeniyle, hükümet bir aile planlaması programı



Vidin



başlatmış ve kırsal kesimden yogun kaçışın kentlerde yarattığı yapay nüfus artışını, milyonlarca kişiyi seyrek



Bulgaristan'da kent. Sırbistan sınırı yakınında, Tuna ir



na bir çözüm getirmeye girişmiştir.



nüfuslu dağlara ve yüksek yaylalara dağıtarak bu soru



382



VIETNAM Fº



30 32



25



20



59



15



50



10



41



5



Ο



S M



9



N Μ



Η



Τ



ΑΕ ΕΚ Α



15 TO 25 ‫מ‬



0



10



14



16



19



Ho Şi Minh Kent 35



kenti: Hanoi (2 937 800 nüf.; 1991 tah.). En büyük



kenti: Ho Şi Minh Kenti (3 668 000 nüf.; 1991



3$



11



35



000. Nüfus yoğunluğu. Km'ye 203 kişi. Nüfus da ğılımı (1990). Kentlerde % 20; kırsal kesimde % 80. Yillik nüfus artış hızı(1991). % 2,1. Resmi dili: Vietnam dili. Başlıca dinler: Buddhacılık, caoda cilik, hoa hao mezhebi, katolik.



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma-yazma oranı (1990 tah.): Yetişkin nüfusun % 881. Üniversite sayısı



Güneydoğu Asya ülkesinin başlıca



iklim bölgelerini de vansıtmaktadır.



aylık sıcaklık ortalamaları, mavi



dikdörtgenlerle de aylik yagis ortalamalari



gösterilmiştir. Ho



Saygon), yağışlı tropikal iklimin etkisindedir Ülkenin başkenti



03



Hanoi'deyse,



19



59



10



49



vağışlı astropikal iklini egemendir.



tah.).



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 67 586



çizelgeleri, bu



Şi Minh Kenti (eski FO



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 329 556 km'. Bas



verilen yıllık iklim



diklörtgenlerle 6



25



VIETNAM SOSYALIST CUMHURİYETI



ik, kent için



Kirmizi



HU



10



32



Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti'nde



41



5



12



Ο



5



Μ



Ν



Μ



Η



Τ Α



Ε



Ε Κ



Α



13 TS



10



25



(1987): 3. Hastane yatak sayısı (1985): 205 700. Hekim sayısı (1985): 16 000. Ortalama ömür



(1991): Kadınlarda-67; erkeklerde-63. Bebek



ölüm oranı (1991): 1 000 canlı doğum 48. EKONOMI, GSMH (1990): 15,2 milyar dolar; kişi başına ulusal gelir: 230 dolar. Etkin nüfus dağılımı



10



Hanoi



fazlasını serbest piyasada satmalarına izin verilmesiyle,



(1987): Tarım ve balıkçılık-73; sanayi- % 14; ticaret ve hizmetler- %5. Dış ticaret (1990): Di



üretim zamanla yeniden canlanmış, ama küçük özel kesimin yeniden kalkındırılması parti ileri gelenleri ara sinda bazı sürtüşmelere yol açmış, sonunda 1985'te,



şalım- 2,6 milyar dolar; dışsatım, 2,3 milyar dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Rusya, Ja



bir uzlaşmaya varılmıştır: Karli girişimlerin üretimi des



ponya, Hindistan, Hongkong, Singapur. Para biri



mi: 1 dong-100 ksu.



YÖNETİM. Türü: Sosyalist cumhuriyet. Yasama



gücü: Millet Meclis. yönetim bölümlenmesi: 36 il, 3 özerk bölge, 1 özel alan.



ULAŞIM. Demiryolları (1985): Toplam 2 523 km. Karayolları (1985): Toplam 347 243 km. Başlıca limanları: 3. Başlıca havaalanları: 3.



teklemek amacıyla geçici bir süre korunmasını, ama za mana bağlı olarak özel kesimin ortadan kaldırılmasını öngören tasarının kabul edilmesi. İlke olarak toprakların hala devletin malı olmasına



karşılık, üst üste gelen elverişsiz hava koşulları ve hızlı nüfus artışı yüzünden dev boyutlara ulaşan ekonomik bunalım, 1990'da hükümetin, çiftçilerin kolektif çiftlik lerde çalışma zorunluluğunu kaldırmasına, özel çiftlik lerinde çalışma izni vermesine yol açmış, bu reform, besin ürünlerinde çarpıcı bir artışa ve pirinç dışsatımı nin yeniden başlamasına neden olmuştur.



Bütün aşamaları ücretsiz olan eğitim, devletin dene



Dağlık bölgelerin bazı kesimlerinde,yakın dönemde



timi altındadır. 1976'da ülkenin yeniden birleşmesin



kahve,çay, kauçuk gibi ürünlerin ekimine başlanmıştır.



çekleştirilmiştir



önemle desteklenmektedir. Sanayi kesimi, özellikle



den bu yana, sağlık hizmetlerinde belirli gelişmeler ger



1975'te komunistlerin ülkede bütünlüğü yeniden sağlamalarından sonra, 1978'de ekonomik gelişmenin yavaşlığı ve ülkenin güney kesiminde denetim dışına ta şacak bir özel kesimin büyümesinden duyulan korkular



yüzünden (ülkenin kuzey kesiminde sanayi daha 1960 yıllarında devletleştirilmiş ve tanm kolektifleştirilmişti), hükümet kırsal kesimde alt düzeyde kolektif örgütler



kurmaya başlamıştır. Ne var ki, sonuçtam bir felaket ol



muş, nūſusun büyük çoğunluğunun yeni siyasetlere karşı çıkınasıyla, ekonomihızlıbir çöküşe girmiştir. Bu nun üstüne hükümet, Eylül 1979'da yön değiştirip, özel ticaret kesiminin yeniden kurulmasına izin vermiş ve



Bir yandan da balıkçılık, hayvancılık ve ormancılık, hafif sanayi ve elsanatları dallarında gelişme belirtileri



göstermekte, ama tüketim mallarında ciddi dağıtım güçlükleriyle karşılaşılmaktadır. Ayrıca sanayinin büyü



me hızını, teknoloji eskiliği, düşük dışsatım kapasitesi, yöneticilerin deneyimsizliği, enerji, hammadde ve ye dek parça sıkıntısı, vb. sürekli baltalamaktadır. DEVLET YAPISI



Sosyalist bir cumhuriyet olan Vietnam'da kağıt üstün de, parlamenter bir yönetim vardır: En yüksek devlet organı, üyeleri beş yıl için tek dereceli seçim sistemiyle halk tarafından seçilen Millet Meclisi'dir; Millet Meclisi



ortak başkanlık sistemi olan Devlet Konseyi'ni seçer;



güney kesimde tarımın kolektifleştirilmesi uygulaması



yürütme gücü, Ulusal Meclis'e karşı sorumlu olan Ba



nayiden tüketim mallarına kaydıkça ve köylülerin ürün



Vietnam Komünist Partisi'ndedir.



ni iptal etmiştir. İzleyen birkaç yıl içinde, ağırlık ağır sa



kanlar Kurulu'ndadır. Ama uygulamada, gerçek güç,



VIGNY, ALFRED DE



383



TARIH



minh'in özellikle kuzey illerinde örgutlenmesinin f.



Daha Tarihöncesi dönemde yerleşilen günümüzdeki



dindan, Vietnam'ın bagımsızlıgı ilan edildiyse (2 Eylül



Vietnam topraklarında, 10. 208'de Nam Viet Krallığı kurulduysa da, krallıgın İ.Ö. 111'de Çinliler tarafından



yıkılmasıyla bölge, Han sülalesi Çini'nin egemenliğine



1945) de, Fransa'nın Çinhindi Federasyonu içinde Vier



nam Demokratik Cumhuriyeti'nin bağımsızlıgını tanı



masından kısa süre sonra, Fransız yüksek gorevlisi ami



Han sülalesi üyelerinin, İ.S. 40'tan başlayarak yönetimi



ral Thierry d'Argenlieu, "Özerk Kosinşın Cumhuriye ti"nin kurulduğunu ilan etti ve Fransız filosu, Haip



sertleştirmeleri üstüne, Çin boyunduruguna karşı bir çok ayaklanma patlak verdi. 905'te halkın kovduğu Çin



ma ayaklanmasıyla (19 Aralık) patlak veren uzun ve



girdi. Başlangıçta oldukça hoşgörülü bir siyaset izleyen



valisinin yerine Khuc Thua Du adlı Vietnamlının geç



hong'u bombaladı (Kasım 1946). Vietminh'in bu duru



mesinden sonra, Çin'de Tang sülalesinin devrilmesin



kanlı savaş, Fransa'nın Dien Bien Phu'da ugradıgı boz gundan sonra, Vietnam Demokratik Cumhuriyeti'nin



den yararlanan Ngo Quyen, Vietnam'da ilk ulusal süla



(ya da Kuzey Vietnam) toprak bütünlügunu onaylayan



leyi kurdu (939). Ngo Quyen'in ölümüyle (944) ortaya çıkan kargaşayı bastıran ve krallığa Dai Co Viet adını ve



ren Dinh Bo Linh in(968'clen980'e) kurdugu Linh sila lesini, Le sülalesi (980-1009) ve Ly sülalesi (1010-1225)



Cenevre Antlaşması'nın imzalanmasıyla (20 Temmuz



1954) sonuçlandı. Antlaşmaya göre, rejimi belirleye cek seçimlere kadar Vietnam, 17. paralelin ayırdıgı iki bölgeye ayrıldıysa da, güneyde Ngo Dinh Diem,



izlediler. Thang-Long'u (Hanoi) başkent yapan Ly süla lesi üyeleri, 1054'te adı Dai Viet'e çevrilen ülkede mer



ABD'nin desteğini aldıktan sonra, Cenevre Antlaşmala



kezi bir yönetim kurup, Çin'i örnek alan bir mandarinlik



tahttan indirerek, Vietnam (Güney) Cumhuriyeti'nin



ve bürokrasi düzenini yerleştirdiler. Ly sülalesinin yeri



kurulduğunu ilan etti (1955) ve Vietnam iki devlete ay ruldı. Güney Vietnam'da, rejim karşıtlarının 1960'ta Vi etnam Ulusal Kurtuluş Cephesi'ni kurmalarıyla şidder



ne geçen Tran sülalesinin (1225-1413),Moğol istilaları



ni (1257, 1285 ve 1287'de) püskürtmesinden sonra, toprak köleliği düzenine karşı köylülerin sık sık ayaklan



malarıyla zayıflayan Vietnam, 1406'dan başlayarak ye niden Çin egemenliğine girdi. 1428'de ülkeyi yeniden



ri'na uymayacağını açıklayıp, imparator Bao Dai'yi



lenen muhalefet, Ngo Dinh Diem'in öldürülmesinden



(1963) sonra, cumhurbaşkanlığına getirilen Nguyen



bağımsızlığa kavuşturmaya başaran Le Loi'nin kurduğu



Van Thieu'yu destekleyen ABD'nin yavaş yavaş ülke yönetimini ele geçirmesine ve ikinci Vietnam Sava



ikinci Le sülalesi, Le Thanh Tong (1460-1497) döne



şi'nin başlamasına yol açtı. 1968'den başlayarak gün



minde, en parlak çağını yaşayıp, Çampaların yenilgiye uğratılmalarıyla (1471), güneydeki sının Varella burnu



na kadar genişletti. Sonraki hükümdarların zayıtlığın dan yararlanarak 1527'de iktidara el koyan Mac sülale sinin de, Trinh sülalesi tarafından devrilmesinin ardın



dan, Trinhler ile güneyli Nguyenler arasında patlak ve. ren acımasız çalışma (1627-1672) sonunda, ülke ikiye bölündü.



Bu kargaşalık döneminden yararlanan Fransa'nın



gönderdiği misyonerlerin güney kesime sızdığı ülkede, güneydeki Nguyen sülalesi, Tay Sonlar denilen üç kar



deşin (Nguyen Nhac, Nguyen Lu ve Nguyen Hue) eyle



mi sonucunda devrilirken, kuzeydeki imparator, aynı



sonla karşılaşmamak için, ülkesini Çin'e teslim etti ve Pekin'in "Amman kralı” ilan ettigi imparator Le Hien Tong, Mançuların elinde bir kuklaya dönüştü. Nguyen Hue, Mançuları yenerek (1789) kendini Quang Trung adıyla, imparator (1789'dan 1792'ye) ilan ettirdiyse de,



ölümünden sonra patlak veren kargaşada, Fransızların desteğini sağlayan Nguyen Anh, Tay Sonları yenip



geçtikçe şiddetlenen savaşta, ABD'nin, bütün çabaları na karşın sonuç alamaması üstüne, 1969'da kurulmuş



olan Devrimci Geçici Hükümet ile Kuzey Vietnam bir liklerinin ortak harekâtı sonucunda, 30 Nisan 1975'te Saygon düştü ve 1976'da ortak bir Ulusal Meclis'in se



çilmesinden sonra, Vietnam, "Vietnam Sosyalist Cum



huriyeti" adı altında yeniden birleşti. Don Duc Thang'in



Devlet başkanlığına, Pham Van Dong'un başbakanlığa



getirildiği yeni devletin, 1979 Ocağı'nda Pol Pot rejimi



karşıtlarını desteklemek için, Kamboçya'ya müdahale etmesi, Çin'le ilişkilerin gerginleşmesine ve bir sinir ça tışmasına (1979 Şubat-Mart) yol açtıysa da, çatışmada



iki taraf da bir üstünlük sağlayamadı. 1982'den başlaya



rak Kamboçya'daki birliklerinin bir bölümünü geri çe



ken Vietnam'da, 1986'da yapılan parti kongresinde re form yanlılarının üstünlük sağlamasıyla, Nguyen Van



Linh genel sekreterlige, Pham Hung da başbakanlığa getirildi. 1988'den başlanarak sanayide özel girişime yer verilir ve Batı şirketlerine ülkede yatırım yapmaları



için kolaylıklar tanınırken, Kamboçya'daki Vietnam bir



(1802), Gia Long adıyla (1802'den 1820'ye) bütün Vi etnam'a egemen olarak, bütünlügü koruma kaygısıyla, sert bir merkezden yönetim uyguladı. Ne var ki, ölü



rinin gün geçtikçe artması üstüne, Nisan 1992'de yeni



münden sonra tahta çıkan Minh Mang (1820'den



yer verildi) kabul edildi. Ağustos 1992'de yapılan se



1841'e), Thieu Tri (1841'den 1847'ye) ve Tu Duc'un



(1847'den 1883'e) geliştirdikleri yabancı düşmanlığı, Fransa'nın müdahalesiyle ve 1859'dan (Saygon'un



alınması) başlayarak ülkeyi yavaş yavaş ele geçirme siyle (1889) sonuçlandı. Fransız sömürgeciliğine karşı önce mandarinlerin ("Aydınlar Ayaklanması", 1885-1888), Birinci Dünya Savaşı ertesinde de, genç komünistlerin (Ho Şi Minh, Vo Nguyen Giap, vb.) ve Fransa'dan dönen çok sayıda



öğrencinin örgütlediği Vietnam ulusçuluğu, Fransız



likleri de bütünüyle geri çekildi. Ülkede retorm istekle



bir Anayasa (üretim araçlarının özelleştirilmesine de çimlerden sonra kurulan yeni Millet Meclisi, Le Duch



Anhi 13 Eylül 1992'de cumhurbaşkanlığına seçti. Ekim ayında da Vo Van Kiel, başbakanlığa getirildi.



Vietnam dili: Bk. GÜNEYDOĞU ASYA DİLLERİ.



Vietnam Savaşları: Bk. VIETNAM.



yetkililerin, 1930'da kurulan Vietnam Komünist Parti si'ne karşı kanlı bir savaşım başlatmalarına yol açtı.



Fransa'nın 1940'la Almanlar karşısında uğradıgı bozgu nun ardından, Vietnam'da Fransız sömürge düzeninin



Japon saldırısıyla yıkılmasını, Mayıs 1941'de Japon fa



şizmine ve Fransız emperyalizmine karşı Vietnam Ba



gimsızlık Cephesi'nin (Vietminh) kurulması izledi. Viet



Vigny, Alfred de Fransız yazarı (Loches 1797-Paris 1863). Krallık Muha 112 Alavı'na giren (1816) Alired de Vigny, Paris'teki ede biyatçı çevrelerle ilişki kurarak, şiir kitapları (Poèmes (Şiirler, 1822); Poèmes Antiques et Modernes (Eski ve



384



VİKİNGLER



Modern Şiirler, 1826]) ve bir tarihsel roman (Cing Mars, 1826) yayınladı. Bu romanın olağanüstü başarı



Vilnius'un nüfusu 596 900'dür. Başkent işlevlerinin ya



(1827), Paris'e yerleşerek, Othello'yu Fransızca'ya çe virdi (1829); tezli öyküler içeren iki kitap (Stello, 1829;



ma ve besin sanayileri, kereste sanayisi, vb.) ve kültür



kazanması üstüne yüzbaşı rütbesiyle ordudan ayrılıp



Servitude et Grandeur Militaires (Askerliğin Köleliği ve Yüceliği, 1835]) ve tiyatro oyunları (Le Marechal d'An cre (1Maréchal d'Ancre, 1831); vb.) yazdı. Sonra An goumois'daki topraklarına yerleşip, düzensiz aralıklar



la şiirler yazmayı sürdürdü. Ölümünden sonra Les Des tinees (Alinyazıları, 1864); Stello'nun devamı olan Daphne(1912) ve le Journal d'un Poète (Bir Şairin Gün



ni sıra, önemli bir sanayi (metalürji, takım tezgâhları ya



pımı, kimya sanayisi, elektronik aygıtlar yapımı, doku (üniversite, Litvanya Bilimler Akademisi, vb.) merkezi olan kentte, turizm de gelişmektedir: XIV. yy'dan kal ma hisar; gotik üslubundan barok üslubuna kadar yapı lar içeren tarihsel kesimi, vb.



Vinci, Leonardo da: Bk. LEONARDO DA VİNCİ.



lüğü, 1887 ve 1948) adlı yapıtları yayınlandı.



Vikingler VIII. y. sonu ile XI. yy. başı arasında birçok deniz seleri düzenleyen Iskandinavyalı savaşçılar, denizciler ve



tüccarlar. Avrupa'nın doğusunda Varegler, güneyin deyse Normanlar adıyla tanınan Vikingler, Shetland adaları, İskoçya'nın kuzey kesimini, Yorkshire ve Dub lin bölgelerini ele geçirip, Izlanda'yı ve Grönland'ın gü ney kıyılarını buldular (bazı yazarlara göre Labrador kı visina ve Amerika kıtasına da ulaştılar). Kurdukları kü



çük krallıkların büyük devletler halinde biraraya toplan masıyla seierlerine son verdiler.



Villiers, George, Birinci Buckingham



Viola, Roberto Eduardo Arjantinli subay ve devlet adamı (Buenos Aires 1924).



Kara Kuvvetleri komutanlığı ve askeri cunta üyeliğine



getirilen (1978) Roberto Eduardo Viola, askerî cunta ta rafından general Videla'nın yerine cumhurbaşkanlığına



atandı (1980). Göreve başladıktan (Mart 1981) on ay



sonra yerini general Galtieri'ye bırakmak (Aralık 1981) zorunda kalıp, yönetimin sivillere devredilmesinden sonra, rüşvet ve sahtecilik suçlarıyla yargılandı ve 17 yıl



hapis cezasına çarptırıldı (9 Aralık 1985). Ama 1990'da bağışlanarak serbest bırakıldı.



Virchow, Rudolf



dükü



Alman hekimi ve siyasetçisi (Schivelbein, Pomeranya 1821-Berlin 1902). Berlin'de tip öğrenimini tamamla



Ingiliz siyasetçisi (Brooksby, Leicestershie 1592-Port



yıp (1843), cerrahi dalında profesörlüğe yükselen Ru



mouth 1628). Kral James l'in yakın çevresine giren Bi



dolf Virchow, 1848 Devrimi'nde siyasete karıştığı için



rinci Buckingham Dükü George Villiers, donanmayı



görevden alınınca (1849), Würzburg Üniversitesi'nde



yeniden örgütlemek göreviyle büyük amiralliğe atandı



patolojik anatomi kürsüsünün başkanlığına getirildi.



(1619). James l'in ölümünden sonra, yeni kral Charles



l'i etkisi altına alıp, katoliklerle uzlaştığı için püritanları



1856'da Berlin'e geri çağrılarak Patoloji Enstitüsü yöne



se (1627) de, ikisinde de başarısızlığa uğradı. Üçüncü



ticiliği, Berlin Üniversitesi rektörlügü yapıp, 1880-1890 arasında milletvekilliğinde bulunarak, önce Bismarck'a karşı çıktı; sonra onu destekleyerek, "Kulturkampf". ("kültür savaşı") terimini ortaya attı. Patolojiye mikros kopu sokup, hücre patolojisini kurarak, amboliyi, kan



bir seier için gemiye girerken öldürüldü.



kanserini betimledi.



Villon, François



Virgil: Bk. VERGİLİUS.



kendisine düşman etmesinin yanı sıra, Parlamento'yla



görüş ayrılığına düştü. La Rochelle'de kuşatılmış olan protestanları kurtarmak için iki deniz seferi düzenlediy



Fransız şairi (Paris 1431-? 1463'ten sonra). Yoksul bir ai



lenin oğlu olan François Villon, Guillaume de Villon adlı



Virginia



bir papaz tarafından evlat edinilip, onun soyadını aldı. 1449-1453 arasında Paris Üniversitesi'nde öğrenim gö



ABD'nin doğu kıyısında eyalet. Güneyde Kuzey Caroli



kaçmak zorunda kaldı. Bağışlandıktan sonra da başıboş



na ve Tennessee eyaletleri, kuzeydoğuda ve doğuda Maryland eyaleti ve Atlas okyanusu, kuzeybatıda ve



yaşamını sürdürüp, 1456'da Navarre Koleji'nde bir soyguna karıştığı için yeniden kaçmak zorunda kaldı.



Virginia'nın yüzölçümü 110 772 km', nüfusu 6 187



rüp, bir kavgada rakibini ağır yaraladığı için Paris'ten



Aynı yıl Le Lais ya da Le Petit Testament (Küçük Vasiyet



name) adlı yapıtını yazıp, 1461'de Meung-sur-Loire'de hapse atıldı. Louis XI'in tahta çıkması nedeniyle serbest



batıda Batı Virginia ve Kentucky eyaletleriyle sınırlı olan



358, merkezi Richmond, en büyük kenti Virginia Be ach'tir. Ilıman iklim etkisindeki eyalette, yaz sıcaklıkları



ortalaması güneybatı kesimdeki dağlık bölgede 21



na çarptırıldıysa da, cezası sürgüne çevrildi ve Pa



"C'tan, güney kesimde 27 "C'a kadar değişir. Kış sıcak lıkları ortalaması, hemen her kesimde 4 "C dolayında dır. Yillik yağış tutarı 1 015 mm'dir; ama kuzeybatı ke



madı. Öbür yapıtlarından on beş kadar şiir (Ballade des



kadar değişir. Tarım (tütün, mısır, soyafasulyesi ve el



bırakıldı ve Le Grand Testamenti (Büyük Vasiyetname)



yazdı. 1463 başında bir hırsızlıktan ötürü ölüm cezası



ris'ten sinir dışı edildi ve o tarihten sonra izine rastlan



simde 760 mm'den, güneydoğu kesimde 1 400 mm'ye



Pendus (Asılmışların Baladi), Ballade de l'Appel (Tem yiz İçin Balad), vb.) kalmış olan François Villon,



ma) ve ormancılığın gelişmiş olduğu, büyük kentlerde



sanayi tesislerinin (ulaşım araçları yedek parçalar yapı



Fransız şiirinin kurucusu sayılmaktadır.



mı, basımcılık ve yayıncılık, dokuma sanayisi, kereste



Vilnius



TARİH



Litvanya'nın başkenti. Neris irmağı kıyısında yeralan



Arkeoloji kalıntılarından günümüzden 10 000 yıl önce



ve mobilya sanayileri, vb.) de bulunduğu eyalette, bas lica gelir kaynağı hizmetler kesimidir.



VİSTÜL IRMAĞI



385



yerleşildiği anlaşılan günümüzdeki Virginia eyaleti top



nizca bitki ve hayvan hücreleri ile bakteriler gibi orga



bölgeye bir sefer düzenleyerek, kraliçe Elizabeth I adi na el koydu. 1700 yıllarından başlayarak çok sayıda İngiliz göçmenin yerleştiği bölge, 1775'te Washing



şur, içine girdikleri hücrenin çekirdegini etkileyerek



raklarına ilk olarak 1570'e doğru İspanyol misyonerle rin ulaşmasından sonra, Sir Walter Raleigh, 1584'te



ton'un Ingiltere'ye karşı ayaklanmasına katıldı: 1776 da Thomas Jefferson, Bağımsızlık Bildirisi'ni hazırladı.



25 Haziran 1788'de ABD'nin 10. eyaleti olan Virginia, Ayrılık Savaşı sırasında Güneyliler safında yeraldı ve



batı kesimlerini (sonradan Batı Virginia eyaletini oluş turdu) yitirdi.



nizmalann yardımıyla çoğalabilirler. Kısa bir DNA ya da RNA zinciri ile bu zinciri saran bir protein kilifindan olu hücrenin virüse özgü proteinler ile DNA ve RNAlan



üretmesini sağlarlar. Ciddi virüs enfeksiyonları dokula rin bozulmasına neden olur; bazen de virusun nükleik asidi, hücrenin kromozomuna eklenerek, hucrenin



özelliğini değiştirir: Bu tür virüsler, hücrenin kanserles mesine yol açan etmenler arasında yeralırlar.



İnsanda kızamık, grip, kabakulak çiçek ve çocuktel ci gibi hastalıklara yol açan virüslerden korunmanin tek



yolu aşılanmaktır.



Virginia, Batı ABD'nin doğu kesiminde eyalet. Kuzeyde Pennsylva nia, doğuda Maryland ve Virginia, bauda Kentucky ve



Visayalar Filipinler'de yaşayan halk. Filipinler takımadasının orta adalarında (özellikle Negros, Cebu, Leyte, Samar ve Panay adaları) yaşayan Visayaların (Bisayalar da denir)



nüfusu 26 milyon dolayındadır (ülkenüfusunun yaklaşık



% 40'1). Malezya-Polinezya ailesinden bir dil konuşur, özellikle şekerkamışı tanımıyla geçinirler.



Visconti, Luchino İtalyan sinema ve tiyatro yönetmeni (Milano 1906-Ro ma 1976). Fransa'da Jean Renoir'ın asistanlığını yapan Luchino Visconti, Italya'ya dönünce ilk filminden (Tul



ku (Ossessione, 1943]) başlayarak yeni-gerçekçilik akr minin öncüleri arasında yer aldı. Ikinci filmi Yer Sarsılı



yor'da (La Terra Trema, 1948), belgesel film teknikle rinden yararlanarak, Sicilya'da bir balıkçı köyü halkının yaşamını anlattı. Peşpeşe çektigi filmlerle incelmiş ve li



rik bir üslup ile sert toplumsal gözlemleri bağdaştırmayı



başardı ve çağımızın en ünlü yönetmenleri arasında ye



raldı (Günahkar Gönüller (Senso, 1954); Beyaz Gece ler(Le Notti Bianche, 1957); Düşman Kardeşler (Rocco e i suoi Fratelli, 1960); Leopar (il Gattopardo, 1963);



Yabanci (Lo Straniero, 1967); Lanetliler (Die Götter dämmerung, 1969); Venedik'te Ölüm (More a Vene zia, 1971; Ocak 1988'de Brüksel'de son otuz yılın en



Biti Virginia nm merkezi Charleston, eyaletin güneybatı kesiminde Kanaw ha ve Elk ırmaklarının birleştikleri noktada



iyi dördüncü filmi seçildi); Ludwig||1972);'Masumlar



yeralir. Sanayinin gelişmiş oldugu (kimya sanayisi tesisleri, cam fabrikalari, kereste fabrikalari, vb.) kent, aynı zamanda bölgede çıkarılan madenkömürünün pazarlama merkezidir.



larını sürdürüp, pek çok oyun ve opera (özellikle Maria



l'Innocente, 1976); vb.). Bir yandan da tiyatro çalışma Callas için) sahneye koydu. Visconti ailesi



Ohio eyaletleriyle sınırlı olan Batı Virginia'nın yüzölçü mü 62 759 km, nüfusu 1 793 477, merkezi ve en bü yük kenti Charleston'dur. Kara ikliminin yumuşamış bir



biçimi etkisindeki eyalette, sıcaklık ortalamaları, ocak



1277-1447 arasında Milano'yu yöneten Italyan ailesi. Başlıca üyelerinden Ottone (? 1207-Chiaravalle, Mila



no yakınlan 1295), Milano başpiskoposluğuna getirilip



ayında 4 °C, temmuz ayında 22 °C, yıllık yağış ortala



(1262), Della Torre ailesi yandaşlarının karşı çıkmaları



ması 810 mm'dir. Başlıca gelir kaynağını Monongahela vadisinde ve Kanawha vadisinin güney kesiminde ma



çirdi. Matteo I (Invorio 1250-Milano yakınlan 1322),



denkömürü çıkarımının oluşturduğu Batı Virginia'da



kimya sanayisi, metalürji, cam fabrikaları, kereste sana yisi, dokuma sanayisi gibi sanayi kolları da gelişmiştir. 1863'e kadar Virginia eyaletinin batı kesimini oluşturan



bölge, o tarihte Virginia'dan ayrılarak, ABD'nin kirkbi rinci eyaleti olmuştur. virüs



Yalnızca mikroskopla görülebilen çok küçük mikroor ganizmaları belirten terim. Canlıların üç temel öbeğin den birini oluşturan virüsler, aslında gerçek canlı hücre ler ile organik moleküller arasında sınıflandırılırlar. Yal



üstüne, 1277'de soyluların başına geçerek kenti ele ge



Lombardia krallık naipliğine getirildi (1294). Gian Gale azzo ? 1351-Melegnano 1402), Verona, Vicenza ve



Padova'yı ele geçirerek (1387-1388), imparatordan Milano dükü ve Lombardia dükü unvanlarını elde etti.



Filippo Maria (? 1392-Milano 1447), Milano düklüğü yaptı(1412-1447). Erkek çocuğu olmadığı için ölümüy le ailenin düklük kolu söndü ve yönetim evlilik dışı kızı



Bianca-Maria'nın eşi (1450) Francesco Storza'ya geçti.



Vistül ırmağı Polonya'nın en uzun (1 608 km) irmağı. Polonya'nın güney kesiminde, Karpat dağlarında doğan Vistülırma



386



VİŞNE



gi, genellikle kuzeydoğuya doğru akıp, 198 500 km'lik



likle kuru sebze ve konserve etten oluşuyordu.



Gdansk'ta Baltık denizine dökülür. Başlıca kolları San, Bug, Pilica ve Dunajec olan ırmak, çağlar boyunca bir



bulunan karotenden yararlanılarak, organizmanın için



bir alanı akaçlayarak, Varşova'dan geçtikten sonra,



Yağda erir vitaminlerden A vitamini, iskeletin büyü



mesi ve gece görmek için şarttır. Havuçta bol miktarda



ulaşım yolu olarak kullanılmış, ikinci Dünya Sava



de yapılır; tam eksikliği, kseroftalmi (gözün saydam ta



baraj kurulmuştur.



tamini, kemiklerde kalsiyum özümlemesini kolaylaştı



şı'ndan sonra, ulaşımı geliştirmek için çığırında birçok



bakasının saydamsızlaşması) hastalığına yol açar. D vi rir; morötesi ışınları tarafından deride üretilir. Raşitizmi



vişne



önleyen vitamindir. Yağda eriyen vitaminler, adların



Gülgiller ailesinden bir ağacın ve meyvesinin ortak adı.



Balıkyağı bu vitaminler bakımından çok zengindir. Bit



gövdesi koyu gri, dalları aşağı doğru sarkıktır. Kirazı an



minde önemli rol oynar. Lahanada ve yumurta sarısın da bulunan K vitamini, kanın iyi pihulaşmasını sağlar,



2-9 m boyunda bir ağaç olan vişne (Bil. a Prunus cera sus), nisan-mayıs aylarında beyaz renkli çiçekler açar;



dan da anlaşıldığı gibi, özellikle yağlarda bulunurlar.



kilerin yeşil bölümlerinde bulunan E vitamini, döl veri



dıran, açık ya da koyu kırmızı renkli, tadı ekşi meyveleri



şeker, sitrik asit, limon asidi, A ve C vitaminleri içerir; ta ze olarak tüketilir ve reçel, şerbet yapımında kullanılır.



vites: Bk. OTOMOBİL.



Meyve saplarından ve gövde kabuklarından halk he kimliginde yararlanılır.



vitiligo



Vişnu



Deride beyaz lekelerle belirti veren deri hastalığı. Ne deni bilinmeyen hastalıklardan olan vitiligonun (löko



Hindu dininin en büyük tanrılarından biri. Evrende her



derma da denir) lekeleri özellikle eller, yüz, çene ve



yerde bulunan tanrı olarak kabul edilen Vişnu, sonsuz



göğsün üst bölümünde belirir; çevreleri, normal deri



da, göbeğinden çıkan bir lotüsle (hindu inancına göre,



dir. Lekelerin ortaya çıkması, üstderideki melanin hüc



luk yılanı üstünde ayakta, oturmuş ya da yatmış durum



den daha koyu renkli, aşırı pigmetli bir bölgeyle çevrili



Brahma bu lotusten doğacak ve evreni yaratacaktır) canlandırılır. İnananlanna (vişnucular) göre, yüce Brah ma'nın kişisel görünüşüdür.



relerinin bilinmeyen bir nedenle giderek kaybolmasın dan kaynaklanır. Belirtilerin estetik görünüşü bozması dışında zararı olmamasına karşılık, tedavisi yoktur.



vitaminler



vitray



Bütün organizmaların büyüyüp gelişmesi için gerekli Carbonlu bileşikleri belirten genel terim. Vitaminler



kimyasal ve yapısal benzerlik göstermeyen çok farklı maddeleri kapsar, organizmada gerçekleşen kimyasal tepkimelerde koenzim işlevi görürler. Yeşil bitkilerin ve



mikroorganizmaların çoğunun kendi vitaminlerini üret melerine karşılık, dışbeslek organizmaların, vitaminleri



besinlerle almalan gerekir. Pek çok sayıda vitamin vardır ve çok çeşitli kaynak lardan gelirler. Bu nedenle, tūmünden yeterli ölçüde elde etmek güçtür. Aslında dengeli beslenen halklarda,



vitamin eksikliğinden ileri gelen hastalıklar (avitaminoz lar) çok ender görülür. Vitaminler çok az miktarda ge rekli olan maddelerdir; tümünden elde etmek için, bes



lenme konusunda bazı sağlık kurallarına uymak yeterli



dir: Hayvansal ve bitkisel yiyecekleri çeşitlendirmek; taze yiyecekler yemek (salata, meyve, yeşil sebze); süt içmek



BAŞLICA VİTAMİNLER Aralarında hiçbir kimyasal yakınlık olmadığı halde, vi



taminler günümüzde “yağda erir" ve "suda erir" diye iki



gruba ayrılmaktadır.



Suda erir vitaminler arasında, Mac Collum ve Da



vis'in B etmenini kesin analizi sonucunda ortaya çıkan



B grubu vitaminler sayılabilir. B, vitamini beriberi hasta lığına karşı kullanılır. Grubun en önemli vitaminidir. Ay



ni gruptan B, vitamininin eksikliği kıl dökülmesine, PP vitamini (Pellagra önleyici) eksikliği, deride yaralara ve



ruhsal bozukluklara neden olan ciddi bir hastalığa (Pel



lagra) yol açar (pellagraya eskiden, özellikle mısır unuy la beslenen halklarda rastlanırdı). Suda erir vitaminlerin en önemlilerinden C vitamini,



En çok yeşil sebzeler ve meyvelerde, özellikle de li monda bulunur. Eskiden seferdeki orduları ve uzun se



fere çıkan gemilerin tayfalarını, iskorbūt hastalığı kırıp



geçirirdi; çünkü yiyecekleri C vitamini içermeyen özel



Demir bir armatüre kurşun ya da çimentoyla cam (ge



nellikle renkli) parçaları tutturulmasıyla oluşturulan dü zenleme. Adı Latince vitreum (cam) sözcüğünden türe



tilmiş olan vitray, aydınlığı kapatmak, aydınlık ve süsle yici bir yüzey elde etmek için, daha Eskiçağ'da, Doğu



Akdeniz kıyılarındaki kentlerde ortaya çıkmıştır. Batı'da



özellikle Ortaçağ'da, kiliselerin ve katedrallerin süsle mesi amacıyla geliştirilerek, XVIII. yy'da büyük ölçüde gerilemiş, XIX. yy'da yeniden gözde bir sanat dalina



dönüşmüştür. Osmanlı yapılarında da, cami, saray, ko nak, vb. yapıların özellikle tepe pencerelerinde, birleş



tirici madde olarak alçının kullanıldığı vitraylar gerçek leştirilmiştir.



Vitruvius



Romalı mimar (1.Ö. I. yy.). Yaşamı konusunda yeterli



bilgi bulunmayan Vitruvius(tam adinin Marcus Vitruvius



Pollio olduğu sanılmaktadır), Augustus döneminde ya şamış, Eskiçağ'dan günümüze kalan tek mimarlık bilgi



leri kitabı olan De Architectura (Mimarlık Üstüne) adlı



yapıtı, sonradan çıkarılan elyazma kopyaları ve çeşitli basımlarıyla (ilk olarak 1486'da), Avrupa'da klasisizmi



önemli ölçüde etkilemiştir. Vittorio Emanuele I



Piemonte ve Sardinya kralı (Torino 1759-Moncalieri



1824). Fransa'yla savaşta Piemonte birliklerine komuta



eden (1792) Vittorio Emanuele I, kardeşi Carlo Emanu



ele IV tahttan çekilince kralilan edildi (1802).Savaş iler leyince Sardinya'ya çekilmek zorunda kalıp, Napol yon'un yenilgiye uğramasından sonra, topraklarını geri



aldı (1815). Baskıcı yönetimiyüzünden çıkan ayaklan



ma sonucunda, krallığı küçük kardeşi Carlo Felice'ye bırakmak zorunda kaldı (1821).



VİYANA KONFERANSI



387



Vittorio Emanuele II



veleyen iki allegro. Vivaldi'nin müzik anlayışından bü



Sardinya ve İtalya kralı (Torino 1820-Roma 1878). Car



onun birçok koncertosunu klavsen ve orga aktarmıştır. Öbür yapıtları arasında Estro Armonico (1712), La Stravaganza (1712'ye d.), Dört Mevsim koncertolarını da kapsayan IlCimento dell'Armonia (1725'e d.) ile Re



yük ölçüde esinlenmiş olan Johann Sebastian Bach,



lo Alberto'nun oğlu olan Vintorio Emanuele II, babası



nin yanında ulusal savaşa katılıp (1848), yaralandı. No vara bozgunundan (23 Mart 1849) sonra istifa eden ba basının yerine Sardinya tahtına çıkıp (1849), önce



Major Gloria, Beatus Vir, Dixit Dominus, Laudate Puen



Azeglio'yu daha sonra da Cavour'u başbakanlığa atadı.



gibi dinsel besteleri sayılabilir,



Savaştan sonra Piemonte'yi İtalyan özgürlükçülerinin sığınağı haline getirdi. 1859 Savaşı'nda Nice ve Sa.



Viyana



voia'ya karşılık Lombardia'yı ele geçirip (1860), Orta İtalya'yı (1860), Garibaldi'nin seferi sayesinde de Na



poli'yi (1861) topraklarına kattı. İtalya kralı ilan edilip (1861), Avusturya'ya karşı yapılan kısa bir sefer sonu cunda Veneto bölgesini aldı (1866). 1870'te Roma'ya



girip, başkent ilan etti.



Avusturya'nın başkenti. Ülkenin kuzeydoğu kesimin de, Tuna irmagı kıyısında, 202 m yükseltide yer alan Vi yana'nın nüfusu 531 000'dir. Birinci Dünya Savaşı so



nuna kadar Habsburg sülalesinin ve Avusturya- Maca



ristan İmparatorluğu'nun merkezi olan kent, yakın dö nemde büyük ölçüde sanayileşmiştir: Çeşitli makineler



yapımı, metalürji, hazırgiyim sanayisi, kimya sanavisi,



Vittorio Emanuele III



vb. Aynı zamanda da Avrupa'nın başlıca kültür mer



İtalya kralı (Napoli 1869-İskenderiye, Mısır 1947). Ba bası Umberto öldürülünce tahta çıkan (1900) Vittorio



Emanuele III, Fransa ve İngiltere'ye yanaşti (1903). Mussolini'yi hükümeti kurmakla görevlendirmesi



(1922) sonucunda, faşizmin yayılmasına neden oldu. Habeşistan imparatoru (1936), Arnavutluk kralı (1939) ilan edilip, Müttefiklerin Italya'ya çıkartma yapmaların dan sonra, Mussolini'yi tutuklattı (1943). Almanların duruma müdahale etmeleri üstüne kaçıp, Brindisi'ye yerleşti (1943). Savaştan sonra oğlu Umberto Il yararına tahttan çekilmek zorunda kalarak (1946), Misir'a yer leşti.



kezlerinden biridir:Ulusal kitaplık; 55 müze; 29 tiyatro;



üniversite ve yüksekokullar. Ama her şeyden önce, görkemli anıtları ve tarihsel yapılarıyla bir turizm mer



kezidir: XIV-XVI. yy'larda yapılmış gotik üslubunda ka tedral (Nikolaus Gerhaert de Leyden'in yaptığı impara tor Friedrich II'ün lahdi, 1469); XIV-XV. yy'larda yapıl



mış Maria am Gestade kilisesi (vitraylar); baba-oğul Fischer von Erlach'ın (1695'den sonra, yazlık impara torluk sarayı Schönbrunn; Karlskirche, 1716; Hofburg



kütüphanesi, 1723) ve Hildebrandt'in (Belvedere sara



yı, 1714) yapıları, Maulbertsch'in Piaristenkirche'deki tabloları gibi anıtsal tabloları; Permoser ve Georg Rap



hael Donner'in heykelleri (Neuer Markt çeşmesindeki heykeller), vb.



Vivaldi, Antonio



TARİH



Italyan bestecisi (Venedik 1678-Viyana 1741). Rahip olan (1703) Antonio Vivaldi (Kızıl Papaz da denir), sag



Italyan bestecisi Antonio Vivaldi, barok dönemin



en ünlü



müzikçilerindendir. Bir opera, çalg



müziği, dinsel müzik de



bestelemis olmakla birlikte, özellikle. I. S. Bach'ı da



etkilemiş olan +7 koncertosuyla ünlüdür.



Pannonia sınırını koruyan bir Roma kalesi (Keltçe "be yaz kent" anlamında Vindobona) olarak gelişen Viya na, XVI. yy'da Habsburg sülalesinin merkezi olmasın dan sonra önemli ölçüde büyüdü. Osmanlıların iki ku şatmasına (Bk. VIYANA



KUŞATMASI, BIRINCI; VIYA



NA KUŞATMASI, İKİNCİ), direndikten sonra, önemli bir kültür merkezine, XVIII. yy'da da (1770-1840) bü



yük bir sanayi merkezine dönüştü. Nüfusu özellikle XIX. yy'da çoğalıp, 1840-1910 arasında 440 000'den, 2 milyona yükseldi. 1895'te, Sosyal-Hıristiyan Parti'nin başlattığı “Belediye sosyalizmi"yle örnek bir yönetime



kavuştu ve bu yönetim 1919'dan sonra, toplu konutları çoğaltan sosyalist belediye (1919-1934) tarafından da sürdürüldü.



GÜNÜMÜZDE VIYANA



XIX. yy'ın ikinci yarısında, eski kent merkezini çevrele yen ağaçlıklı bulvarlar kuşağı Ring'in düzenlenmesiyle,



bulvarlar kenarında Parlamento ve Belediye yapıları, üniversite, opera, Burgtheater



(Kent Tiyatrosu), Tarih



lik nedeniyle rahiplik yapamayıp, kendini müziğe ada dı. Venedik'te Ospedale della Pieta Müzik Okulu'nda orkestra şefliği ve keman öğretmenliği yapıp, Hessen



müzesi (Kunsthistorisches Museum), Güzel Sanatlar



du. Mantova, Viyana ve Roma'da konserler verip, ge rek kemancı, gerek orkestra yöneticisi olarak büyük ün



şı'ndan sonra Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, OPEC,



Darmstadt landgrafının capella yöneticiliğinde bulun



Akademisi, Uygulamalı Sanatlar müzesi gibi seçmeci üslupta anıtların yükseltilmesiyle, Viyana günümüzdeki görkemli görünüşünü kazanmış, ikinci Dünya Sava



kazandı.



Birleşmiş Milletler Sanayi Kalkınma Örgütü, vb. ulusla rarası kuruluşların merkezi olarak, Avrupa'nın uluslara



miş olmakla birlikte, özellikle çalgı müziğiyle ünlüdür.



Viyana Konferansı



koncerto biçimini geliştirmeye çalışmış, solo çalgıya (keman ya da bazen flüt, obua) giderek daha çok yer verdiği 447 koncerto bestelemiştir. Koncertoları genel



Temmuz 1853-Haziran 1855 arasında, Rusya ve Os



Vivaldi dinsel yapıtlar, oratoryolar, elli kadar opera (Orlando, 1727; La Fida Ninfa, 1732; vb.) da bestele Corelli üslubunda sonatlar bestelemesinin yanı sıra,



likle üç bölümden kuruludur: Ağır bir muvmanı çerçe



rası önem taşıyan kentleri arasına girmiştir.



manlı İmparatorluğu arasındaki anlaşmazlıgı çözmek



amacıyla birkaç kez toplanan konferans. Prusya, Avus turya, Ingiltere ve Fransa'nın katıldıkları konferans, aldi



388



VİYANA KONGRESİ



ği kararlar (Osmanlı İmparatorluğu'nun bütünlüğüne



saygı gösterilmesi; Boğazlar rejiminin yeniden ele alın ması; Osmanlı Imparatorluğu'nun hıristiyan uyrukları



nin korunması; vb.) doğrultusunda Rusya'yı barışa zor



layamaması, üstelik Avusturya'nın Rusya'ya ultimatom



viyolonsel: Bk. ÇELLO.



Vizcaya körfezi



vermeye karşı çıkması üstüne, sonuç alamadan dağıl



Atlas okyanusunun İspanya ile Fransa arasında oluştur



mıştır (Haziran 1855).



duğu körfez. Yüzölçümü 223 000 km', en derin yeri 4



Viyana Kongresi



Avrupa ile Cebelitarık boğazı arasında önemli bir tica ret yoludur. Kıyılarında birçok liman(La Rochelle, Nan



732 m olan Vizcaya körfezi (Biscaye körfezi de denir),



Haziran 1814-Haziran 1815 arasında, Napolyon Impa ratorluğu'nun Fransa dışındaki topraklarının tasfiyesine



tes, Brest, Bilbao, Gijon) kurulmuştur.



ilişkin sorunları çözümlemek amacıyla Viyana'da top



Vizigotlar



berg), Ingiltere (Castlereagh) ve Rusya (Nesselrode) ile Fransa'nın (Talleyrand) katıldıkları kongre, aslında bir



toprak bölüşmesi biçiminde geçti ve Avrupa'nın libe



Gotlar grubundan eski Germen halkı. IV. yy. başlarında Dnieper'in aşağı kesimi ile Tuna arasına yerleşen Vizi gotlar, Got piskoposu Ulgulas'ın etkisiyle bir ölçüde ari



denle de, aldığı kararlara XIX. yy'da özellikle Fransa, Al



rine (376) izin veren imparator Valens'i bir süre sonra



lanan kongre. Avusturya (Metternich), Prusya (Harden



ral, ulusçu yeni özlemlerini hiç dikkate almadı; bu ne



manya ve İngiltere şiddetle karşı çıktılar.



usçu hıristiyanlığı benimsediler. Trakya'da yerleşmele



öldürüp (378), Balkan yarımadasına geçtiler. Alarik l'in



Viyana Kuşatması, Birinci



yönetimi (396-410) altında birçok kez İtalya'yı istila et meye çalışıp (Roma'nın yağmalanması, 410), daha son



Osmanlı ordusunun Kanuni Sultan Süleyman I komuta



geçirdiler. Honorius'un hizmetine girerek, İspanya'da



sinda Viyana'yı kuşatmasını (1529) belirten tarih terimi. Avusturya dükü Ferdinand'ın Macaristan tahtı üstünde hak iddia ederek Budin'i ele geçirmesi ve Macaristan'ın



bazı bölgelerinin yıllık bir vergi karşılığında kendisine



ra Athaulf'un yönetiminde (410-415) Akitanya'yı ele Alanları, Süevleri ve Vandalları yendikten sonra, Gal



ya'nın güneybatısına yerleşme izni aldılar (418). Eu rik'in yönetiminde (466-484) Auvergne, Provence ve



İspanya'nın büyük bölümünü ele geçirip, oğlu Alarik II



bırakılmasını istemesi üstüne, Macaristan'ı koruyabil



döneminde (484-507) Vouillé de Clovis tarafından



mek için Viyana'yı ele geçirmeye karar veren Kanuni



bozguna uğratıldılar (507) ve İspanya'ya çekildiler.



Sultan Süleyman, 10 Mayıs 1529'da İstanbul'dan bū yük bir orduyla yola çıktı. 8 Eylül 1529'da Budin'i teslim aldıktan sonra, 26 Eylül'de Viyana'yı kuşatmaya başla



Leowigild döneminde (567-568-586) Vaskonlara ve Süevlere boyun eğdirerek İspanya'da siyasal bütünlü



ğü sağlayıp, oğlu Recaredo l'in (568-601) katolikliği ka



karşın kenti ele geçirmeyi başaramayınca, 15 Ekim



bul etmesiyle katolikliği benimsediler ve gün geçtikçe İspanya'daki Romalılarla kaynaştılar. Wittize'nin (702'den 710'a) oğlu Akhila'yı tahta çıkarmak istemesi üstüne Akhila ile soyluların seçtiği Rodrigo arasında



du Budin üstünden İstanbul'a döndü.



rio'nun 711'de Tunus'tan gelen müslüman Araplarla



dı. Yolların bozukluğu ve kışın erken bastırmasından ötürü ağır topları Viyana'ya ulaştırılamayan Osmanlıor



dusu, 11, 13 ve 14 Ekim'de yapılan şiddetli saldırılara



1529'da kuşatmanın kaldırılmasına karar verildi ve or



Viyana Kuşatması, İkinci Osmanlı ordusunun 1683'te Merzifonlu Kara Mustafa



patlak veren (710) savaştan sonra gerileyip, kral Rod çarpışırken ölmesinden sonra iyice zayıflayarak, Tarık Bin Ziyad'ın İspanya'yı fethine engel olamadilar.



Paşa komutasında Viyana kentini kuşatmasını belirten



Vladivostok



şa'nın Macaristan' Avusturyalılardan aldığı kaleleri bir süre sonra Avusturya imparatoru Leopold'un geri



Rusya'da liman kenti. Uzakdoğu'da, Japon denizi kıy sında yeralan Vladivostok'un nüfusu 684 000'dir. Sibir ya'yı aşan petrol boru hattının varış noktası olan kent, aynı zamanda da önemli bir deniz üssü ve balıkçılık



tarih terimi. Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Pa



alması üstüne, Mehmet IV, 6 Ağustos 1682'de Avustur



ya'ya savaş açtı. 1 Nisan 1683'te orduyla Edirne'den



yola çıkıp, kendisi Belgrad'da kalarak, ordunun başına sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'yı getirdi. Yak



merkezidir.



laşık 300 000 kişilik orduyla ilerleyen Merzifonlu Kara



Vlaminck, Maurice de



hemberg'e bırakarak kentten ayrılmasından sonra, 12



Fransız ressamı (Paris 1876-Rueil-la-Gadelière 1958).



Temmuz'da top ateşini başlattı. Bu arada papanın çağ



Gogh'un tablolarındaki renk işçiliğinin yoğun etkisinde



mutasına verilen büyük Haçlı ordusunun Tuna'yı geç mesini önleme görevini Kırım hanı Murat Giray'ın kuv vetlerine bıraktı. Aralarında siyasal çekişme bulunan



ni yaptı. 1908'e doğru, üslubunu yumuşatıp, 1915'ten



Mustafa Paşa, Leopold l'in komutayı Kont von Star



Temmuz 1683'te Viyana'yı kuşatmaya koyulup, 14



risiyla oluşturulup, Lehistan kralıl Jan Sobieski'nin ko



Kendi kendini yetiştiren Maurice de Vlaminck, Van



kalarak, Derain'in yanı sıra fovizmin en aşırı temsilciliği başlayarak, dışavurumculuğun izlerini taşıyan bir ger



çekçiliğe yöneldi (Prusya mavileri, beyazlar ve kırmızı



Murat Giray'ın, düşman kuvvetlerinin Tuna'yı aşmaları



ların ağır bastığı manzaralar).



lik çarpışmadan sonra sağ ve sol kanatlarının çökmesi



Vlöre: Bk. AVLONYA.



bildi. 16 Ekim 1683'te Belgrad'a dönüp, 29 Ekim'de Es tergon'un dūşmesinden sonra, Mehmet IV'ün buyru



voleybol



na göz yummasıüstüne iki ateş arasında kaldı. 5-6 saat



sonucunda bozulan orduyla geri çekilmeye başlayıp (12 Eylül 1682), orduyu ancakBudin'de düzene soka ğuyla idam edildi.



iki rakip takım oyuncularının, bir topu elleriyle, yatay



VOLTAIRE olarak gerilmiş bir ağ üstünden birbirlerine gönderme



lerine dayanan spor. 1895'te ABD'de beden eğitimi öğretmeni William Morgan'ın, öğrencileri için yarattığı voleybol, altı asıl oyuncu (oyun içinde değiştirilebilirler) ile altı yedek oyuncudan oluşan iki takım arasında oy nanır. Kollarla (ya da önkollarla)en çok üz kez paslaşıl



dıktan sonra, rakip alan sınırları içinde yere değdirmek



amacıyla topa vurmaya dayanır. Oyun, on beş sayılık



389



Volta, Alessandro, Kont



İtalyan fizikçisi (Como 1745-ay.y. 1827). Pavia Üniver.



sitesi'nde fizik profesörlügü yapan (1778'den sonra)



Kont Alessandro Volta, uzun yıllar yüklü cisimlerin elek



trik yüklerini ve gerilimlerini inceledi. Galvani'nin kur



bağa üstünde yapmış olduğu deneyleri yayınlamasın



dan (1791) sonra, bu deneyleri yeniden ele alıp, başka



(14. sayıda beraberlik durumlarında, setin bitmesi için



fizyolojik etkilere yayarak inceledi ve elektrik kaynağı



iki sayılık bir fark gerekir) üç setten oluşur. Sayılar yal nizca servis atan takım tarafından alınabilir. Oyuncular



mesinde olduğuna inandı. Galvani'yle uzun tartışma



başlangıçta alanda istedikleri gibi yeralırlar; servis ata cak takımın oyuncuları, her servis atışında bir önceki



oyuncunun yerini alıp, altılı bir daire biçiminde yer de ğiştirerek sırayla her yerde oynarlar. 1946'dan bu yana olimpiyat oyunları arasında ye



ralan voleybol, Türkiye'de 1919-1920 yıllarında oy



nanmaya başlanmış, ilk voleybol Şampiyonasının dü zenlenmesinden (1948-1949) sonra yurt çapında yay



gınlık kazanmış, Türk voleybol takımları 1970'ten sonra Avrupa erkek, bayan ve genç takımlar şampiyonaları ile



Şampiyon Kulüpler kupaları, Akdeniz oyunları ve Bal kan şampiyonalarında başarılı sonuçlar elde etmeye



nin canlı organizmada değil, iki metalin birbirine deg. lara girip, kondansatörler elektrometresi yardımıyla



çinko bir disk ile gümüş bir diskten oluşan bir çemberde elektrik yükleri arasında bir fark ortaya çıktığını kanıtla



yıp, iki çiftin arasına yumuşak bir fötr kumaş parçası yer



leştirildiğinde, etkilerinin birbirine eklendiğini buldu.



Böylece 1799'da, "elektromotor” adını verdiği, ama hemen volta pili adıyla tanınan ilk pilini gerçekleştirdi. 1801'de Napolyon tarafından kontluğa yükseltildi.



Volta irmağı Afrika'da ırmak. Gana'nın kuzey kesiminde Kara Volta,



başlamışlardır.



Beyaz Volta ve Kızıl Volta adlı suların birleşmesiyle olu



volfram: Bk. TUNGSTEN.



akıp, Ada'da Gine körfezine dökülür. 370 000 km-'lik bir alanı akaçlayan ırmağın çığırında Akosombo baraji nin 1965'te hizmete girmesi, 8 000 km'lik Volta gö



Volga irmağı SSCB'de ırmak. Avrupa'nın en uzun, SSCB'nin beşinci uzun (3 690 km) irmağı olan Volga irmağı, Valday yay



lasında, 228 m yükseltide doğar; Moskova çevresinde geniş bir büklüm çizip, başlıca kolları Oka (sağ kıyıdan) ve Kama'yı (sol kıyıdan) alır; Kuybişev'in aşağısında,



güneye doğru ilerlendikçe kuraklaşan bir havzada akar ve gerek yeterince beslenememesi, gerek yaz mevsi



mindeki buharlaşma, gerek sulamada kullanılması ne deniyle suları önemli ölçüde azalır. Hazar çöküntüsün deki yarı çölleri aştıktan sonra, 10 000 km'lik bir del tayla Hazar denizine dökülür. Çığırı boyunca sıralanan büyük kentlerin (Yaroslavl, Gorki, Kazan, Kuybişev, Sa



rakov, Volgograd, Astrahan) çoğunda hidroelektrik santralları kurulmuş, ayrıca irmak, ulaşıma elverişli ka nallarla Baltık denizine, Moskova'ya, Azak denizine ve Karadeniz'e (Volga-Don kanalı) bağlanmıştır.



Volgograd Rusya'nın Avrupa kesiminde kent. Volga irmağının sağ



kıyısında yeralan, aynı adlı ilin merkezi olan 'Volgog rad'ın nüfusu 990 000'dir. Bir ırmak limanı ve demiryol



ları kavşak noktası olan kentte, sanayi büyük ölçüde ge



lişmiştir: Demir-çelik ve alüminyum tesisleri, petrol rafi



nerileri, kereste sanayisi, petrokimya sanayisi, yapay lif ler yapımı, vb.



volt



Uluslararası Birimler Sistemi'nde 1 amperlik değişmez



bir akım geçen iletken bir telin iki noktası arasında, bu



noktalar arasında yitirilen güç 1 Watt'a eşit olduğu za



man varolan potansiyel farkına eşdeğer elektromotor kuvvet ve potansiyel farkı ya da elektriksel gerilim biri mi. Simgesi Volan volt,gerilimölçerlerle (voltmetre) öl çülür. Gerilimölçerler, elektromotor kuvveti yeterince sabit kalan bir ayar pili ve bir potansiyometreyle denet lenir.



şan Volta ırmağı, güneybatıya doğru 1 200km boyunca



lü'nü oluşturmuştur. Voltaire Fransız yazarı (Paris 1694-ay.y. 1778). Annesi ölünce (1701) Clermont cizvit okuluna yatılı verilen Voltaire (asıl adı François Marie Arouetdir), 16 yaşında, Tem



ple'daki aydın çevrelerine girdi. Bu serbest çevrede ya şamasını istemeyen babası tarafından önce Caen'a,



sonra Hollanda'ya gönderilip, dönüşünde Paris'te bir noterin yanında çalışmaya başladı. 1716'da naibe karşı saygısızca şiirleri yüzünden Tulle'e sürülüp, 1717'de yeni bir şiiri yüzünden Bastille'e kapatıldı. Bu arada bū



yük epik şiiri Henriade'ı yazmaya başladı ve Oedipe (Oidipus) trajedisini tamamladı. Henriade'i Rouen'da



gizlice bastırıp (1723), Şövalye Rohan'la kavga etmesi



üstüne yeniden tutuklandı (1726) ve üç gün sonra polis tarafından bir gemiye bindirilerek İngiltere'ye sürüldü.



Ingilizce öğrenip, bilim ve felsefeyle ilgilendikten son



ra, gizlice Fransa'ya dönerek (1728) Histoire de Charles



XIl'yi (Charles XII Döneminin Tarihi) ve Temple du Go ût(Beğeni Tapınağı) adlı manzum yapıtını yazdı. Lettres Philosophiques (Felsefe Mektuplan) adlı yapıtını



1733'te Londra'da yayınlattı. Ertesi yıl Fransa'da da ya yınlanan yapıtın toplatılıp, yakılması ve basımcının hap se atılması üstüne, Basel'e, yakın ilişki kurduğu Mme du Châtelet'nin yanına kaçtı. Fizikçi olan Mme du Châte



let'nin etkisiyle bilimle ilgilenip, bir yandan da şatonun



tiyatrosunda oynattığı, kendisinin de rol aldığı oyunlar



yazdı: L'Enfant Prodigue (Mūsrif Çocuk), Merope, vb.



Bu arada Les Elements de la Philosophie de Newton



(Newton Felsefesinin Öğeleri, 1738) adlı yapıtını ta



mamlayıp, Poème de Fontenay (Fantenay Şiiri, 1745) adlı resmi şiiriyle, saray çevresine girdi ve Fransız Aka demisi'ne üye seçildi (1746). Ama kralın kendisine pek güvenememesi ve Mme du Châtelet'nin ölümü üstüne,



Friderich II'nin çağrısını kabul ederek Potsdam'a gidip



(1749), Le Siècle de Louis XV (Louis XV'in Yüzyılı,



1751), Poème sur La LoiNaturelle(Doğa Yasası Üstüne Şiir), Micromegas (1752) adlı yapıtlarını yazdı. Berlin



390



VON BRAUN



Akademisi başkanı Maupertius'la görüş ayrılığına dü



sızlara karşı çete savaşlarını örgütleyip, Ho Şi Minh hü



larını yayınladı; Essai sur les Moeurs (Töreler Üstüne Deneme, 1756), Candide ve lyimserlik Üstüne (1759), Tancrède (1760), Jeannot et Colin (Jeannot ile Colin,



getirildi. Ho Şi Minh Fransa gezisindeyken, ülkeyi Fran sa'dan kesinlikle ayıran darbeyi yapıp (Aralık 1946), Vi



1764), Saf Oğlan (L'ingénu, 1767), L'Homme aux Qua



di'nde Fransızlara karşı savaşı yürüttü (1947-1954). Ku



şünce, Cenevre yakınlarına çekilip, peşpeşe başyapıt



rante Écus(Kırk Altınlı Adam, 1767). 1778'de Paris'e gi



dip, İrène trajedisiyle büyük övgüler aldıktan birkaç ay



kümetinde (1945) İçişleri ve Milli Savunma bakanlığına



etminh kuvvetleri başkomutanlığına getirilerek, Çinhin



zey Vietnam Milli Savunma bakanlığı (1960) ve başba kan yardımcılığına getirilip, Ho Şi Minh'in ölümünden



sonra prostat kanserinden öldü. Bölge papazı cenaze törenini yapmayı kabul etmediği için, cesedi tahnit edi



(1969) sonra Milli Savunma bakanlığı ve ordu komutanı



lerek gizlice yeğeni Mignot'nun bulunduğu Scellières



de politbürodan uzaklaştırıldı.



görevlerini korudu. 1980'de görevlerini bırakıp, 1982'



manastırına götürüldü. 1791'de, külleri büyük bir to renle Panthéon'a aktarıldı.



Voroşilov, Kliment Yefremoviç



Von Braun: Bk. BRAUN, WERNHER VON.



Rus mareşali(Verhniy 1881-Moskova 1969). Maden iş çiliği yaparken Bolşevik Partisi'ne üye olan Kliment Yef



removiç Voroşilov, birkaç kez hapse atıldı. 1917 Devri mi'nden sonra Petrograd Savunma Komitesi başkanlı



Von Clausewitz, Carl Prusyalı general ve askerlik kuramcısı(Burg 1780- Bres lau 1831). Berlin Harp Okulu'nu bitiren Carl von Clau



sewitz, Jena'da Fransızlara tutsak düşüp, serbest bırakı



linca, orduyu yeniden örgütlemekle görevli komisyona alındı. Fransızlarla savaşmak için 1809'da Avusturya or



ğına getirilip, Stalin'le birlikte çariçin'i (günümüzde



Volgograd) savundu. Kızıl Ordu Komutanlığına getirilip



(1919), Denikin'le savaştı. Kuzey cephesi komutanlığı na atanip (1941), Leningrad'ı Almanlara karşı başarıyla



savundu. Birkaç ay sonra Kızılordu yedek birliklerini



eğitme ve örgütlemekle görevlendirildi. SSCB Bakanlar



dusuna, Avusturya'nın Napolyon'la anlaşması üstüne de Rus çarının hizmetine girip (1811), generalliğe yük



Kurulu ikinci başkanlığı (1947-1953) ve Yüksek Konsey



bulundu.



Vrangel, Pyotr Nikolayeviç, Baron



seltildi (1814). Berlin Genel Harp Okulu yöneticiliğinde Savaşla ilgili görüşlerini Vom Kriege (Savaş Üstüne,



1832-34) adlı yapıtıyla açıklamış olan Von Clausewitz'e



göre, savaş, çeşitli öğeleri birbirinden ayrılmayan orga



nik bir bütündür; bu tek tek öğeler aynı amaca yönelik olmak ve aynı düşünceyle yönetilmek zorundadır. Bu da olsa olsa siyasettir. Dolayısıyla, askeri komutanlık, si yasal yönetimin buyruğunda olmalı ve onunla işbirliği



yapmalıdır. İmha savaşına yönelik bu görüşler, nazizmi olduğu kadar, Engels, Marks, Lenin ve Mao'yu da



önemli ölçüde etkilemiştir.



ARAMCA



şı'nda Çarlık ordusunda çarpışan Baron Pyotr Nikolaye



viç Vrangel, Devrim patlak verince, Kırım'a çekilerek



Denikin'in birliklerine katıldı. Sonra onun yerine Beyaz



Ordu'yu yönetip, Polonya-Sovyet Savaşı'ndanlyararla



narak saldırıya geçti ve Mariupol'a ulaşarak bir hükü met kurdu. Polonya savaşı sona erince, Kızıl Ordu kar



doğru yola çıktı. Önce Gelibolu'ya yerleşen askerleri,



nim gören Vo Nguyen Giap, Komünist Partisi'ne üye olup, tutuklanarak üç yıl hapis yattı.Sonra, Hanoi'de hukuk öğrenimini tamamlayıp, Komünist Partisi kapatı linca Çin'e kaçtı.Tonkin'e dönerek (Aralık 1944) Fran



4



1878- Brüksel



1928). Rus-lapon Savaşı'nda ve Birinci Dünya Sava



dar gemi ve 135 000 kişiyle (35 000'i asker) İstanbul'a



Vietnamlı general (An Xa 1912). Hue Koleji'nde öğre



Y İBRANICE !



Rus generali (Novo Aleksandrovsk



şısında tutunamayarak Kırım'a çekildi. Oradan, 120 ka



Vo Nguyen Giap



Y FENİKE DİLİ



divanı başkanlığı (1953-1960) yaptı.



sonra Yugoslavya'ya götürüldü; gemileri de Bizerte'de



toplandı. 1925'te Sovyetlere karşı savaşımından vazge çerek, Belçika'ya göçtü.



Vries, Hugo De: Bk. DE VRIES, HUGO.



Ww



Y THERA YUNANCASI Y KLASİK YUNANCA



ETRÜSKÇE 7 ARKAİK LATİNCE V



KLASİK LATİNCE V



MODERN LATİNCE



w



Çeşitli abecelerde v ile x arasında yeralan harf. XIV.



ALMAN-GOTİK ne sokulmuştur. Türkçe'de w sesi bulunmadığı gibi,



Türk abecesinde de w harfi yoktur.



yy'ın başlarında Germence yarıünlü çift dudaksılı belirt



Wagner, Richard



türetilmiştir. Latince'de de bulunmayan bu harf, daha sonra Norman yazarları tarafından Anglosakson dilleri



Alman bestecisi (Leipzig 1813-Venedik 1883). Başlan gıçta Beethoven, Weber ve Spontini'den, daha sonra



mek için yaratılan w harfinin biçimi (W/w) v harfinden



WASHİNGTON Richard Wagner, konularını Germen efsanelerinden ve halk masallarından



aldığı Valküriler, Uçan Hollandalı,



Lohengrin, vb. operalarıyla



günümüzde de dünyanın her



yanında kitleleri



opera salonlarına çekmektedir.



Berlioz'dan ve dostluk kurduğu Liszt'den etkilenip,



opera türünde bir reform yapmayı amaç alan Richard Wagner, Uçan Hollandalı (der Fliegende Hollander, 1841), Tannhäuser (1843-1845), Lohengrin (1845 1848), vb. ilk büyük yapıtlarından başlayarak, Italyan



anlayışından uzaklaşıp, vokal bölümlerdeki süslemeyi



bir yana bırakarak, öykünün bütünüyle müziklendiril mesini savundu ve orkestra katılımını artırdı. Devrimci



düşüncelerinden ötürü yurt dışına kaçmak zorunda ka lip (1849), Zürich, Venedik, Paris'te yaşadı ve sanatla il gili kuramlarını geliştirerek, yapıtlarında uygulamaya koydu: Tetraloji (Ren Altını (das Rheingold, 1869); Val küriler (Die Walkürie, 1870]; Siegfried (1871); Tanrıla



rin Günbatımı (Göttendämmerung, 1874]), Tristan ile Isolde (Tristan und Isolde, 1859), Usta Şarkıcılar (Die



Meistersinger von Nürnberg, 1862-1868]). Münih'te Bavyera kralı Ludwig Il'yle tanışıp, Bayreuth'de yapılan (1872-1876) tiyatroda yapıtlarını (Der Ring der Nibe



lungen'in (Nibelungenlerin Yüzüğü), tam çevrimi)sah neletti. Parsifali besteleyip (1877), sahneye konmasın dan (1882) sonra öldü.



Wagner, konularını halk masallarından, Germen ef



sanelerinden alan yapıtlarında, bütün sanatların bir bi



reşimini ortaya koymuş, sonraki bütün bestecileri etki lemiş ve XX. yy'da müzikte gerçekleştirilen başlıca ye niliklerin temeli olmuştur. Uyumlu ve son derece renkli dili, orkestranın görkemliliği, leitmotifler kullanması, tekniğinin başlıca özelliğidir. Öbür yapıtları arasında Sevmek



Yasağı (Das Liebesverbot,



1835-1836) adlı



operası ile orkestra için Do Majör Senfoni, Faust Uver türü, insan sesi için Havarilerin Son Yemegi, piyano için iki Sonat, bir Polonez ve bir Fantazi, Fransız şiirleri üstü ne Altı Ezgi, vb. sayılabilir.



Wajda, Andrzej Polonyalı sinema yönetmeni (Suwalki 1926). Aleksan



391



1918). Viyana Üniversitesi'nde hukuk öğrenimi goren Kurt Waldheim, BM'de sürekli gözlemcilik yapıp,



1968-1970 arasında Dışişleri bakanlığında bulundu



1972-1981 Jrasında Birleşmiş Milletler genel sekre. terliği yapıp, 1986'da Avusturya cumhurbaşkanlığına adaylığını



koydu.



Seçim



kampanyası



sırasında,



1938'de Alman SA'larna katıldığının ortaya konmasına



ve Balkanlar'da partizanlar ile sivil halka kivim uygula



dıgının ileri sürülmesine karsin, seçilmeyi başardı. Sa



vaş sırasındaki eylemlerini araştırmakla görevlendirilen uluslararası tarihçiler komisyonunun, suçu işledigiyle il gili bir kanıt bulunmadığını, ama işlenen suçlardan ha beri olması gerektigini belirtmesi üstüne, birçok ülketa



rafından istenmeyen kişi ilan edildi. Bunun üstüne 1992 seçimlerinde adaylığını koymadı.



Walesa, Lech Polonyalı sendikacı ve devlet adamı (Popowo, Wroc law yakını 1943). Gdansk tersanelerinde elektrik mon



tajcılığı yapan Lech Walesa, grev komitesinde görev alınca tutuklanıp (1970), bir süre cezaevinde yatu. Ota rihten başlayarak sendikacılık yapıp, 1976'da Lenin



şantiyesinde (Gdansk) çalışırken işine son verilmesine karşın, gizlice şantiyeye giderek, Ağustos 1980'de grev hareketinin önderi seçildi. Eylül 1980'den sonra Daya



nışma (Solidarnosc) sendikasının başkanlığına seçilip, demokratik reformlar yapılmasını istediği için sendika nin kapatılmasından (Aralık 1981) sonra, yeniden tu tuklandı (12 Aralık 1981) ve Varşova yakınında, gözal tinda tutulmaya başlandı. 1983'te Nobel Banş Odū lü'nü alıp, sendikanın yeniden yasallaşması için hükü metle yapılan görüşmelerde sendikanın temsilciligini üstlendi. Dayanışma'nın yasal bir partiye dönüşmesin



den sonra yapılan demokratik seçimlerde milletvekilli gine (Ağustos 1989), Aralık 1990'da yapılan seçimlerde



de oyların % 75'ini alarak cumhurbaşkanlığına seçildi,



Walhalla: Bk. VAL-HALL. Wallis ve Futuna adaları Büyük Okyanus'ta Fransa'ya bağlı adalar topluluğu. Uvea ya da Wallis adası ile 20 kadar küçük ada ve Futuna (Alofi ve Futuna adaları) adlı iki öbekten oluşan adaların toplam yüzölçümü 321 km², nüfusu 15 700,



merkezi Uvea adasındaki Mata Utu'dur. Büyük bö



lümü Polinezyalılardan oluşan halkın başlıca gelir



kaynağı tarım (meyve, sebze, vb.) ve balıkçılıktır.



der Ford'un asistanlığını yapan Andrzej Wajda, 1954'ten sonra gerçekleştirdiği filmlerinde barok-anla timcı bir üslup ile romantik lirizmi bağdaştırıp, 1955



Walton, Ernest Thomas Sinton



1960 arasında, Munk ve Kawalerowiez'in yanı sıra, Po



İngiliz fizikçisi (Dungarvan, Irlanda 1903). Dublin Üni



lonya'da yeni sinema okulunun başlıca ustaları arasın



versitesi'nde fizik ve matematik öğrenimi gören Ernest



da yeraldi (Kanal (Kanal, 1957); Küller ve Elmas (Popiol i Diament, 1958); vb.). Sonraki filmleriyle, ününü ulus lararası alana yaydı (Küller (Popiol, 1965); Dügün (We sele, 1972); Mermer Adam (Czloviek z Marmuru,



çalışmaya başlayıp (1927), 1932'de, Crockroft'la birlik le, yapay olarak hızlandırılmış protonlar kullanarak ilk



Thomas Sinton Walton, Cavendish Labaratuvan'nda



değişimi(lityumun değişimi) gerçekleştirdi ve 1951'de



1977); Orkestra Şefi (Dyrgent, 1980); Demir Adam



Nobel Fizik Ödülü'nü Crockcroft'la paylaştı.



ya'da Aşk (Ein Liebe in Deutschland, 1983); Korczak



Warszawa: Bk. VARŞOVA.



(Czlowiek z Zelanza, 1981); Danton'(1982); Alman (1990); Wesele (1991); vb.).



Waldheim, Kurt



Washington



Avusturyalı siyasetçi ve diplomat (Sankt Andrä-Wörden



ABD'nin kuzeybatı kesiminde eyalet. Doğuda ve gü



392



WASHINGTON



neydoğuda Idaho ve Oregon eyaletleriyle, kuzeyde Kanada'nın İngiliz Kolombiyası eyaletiyle sınırlı olan, batida Puget boğazı ve Büyük Okyanus'a açılan Was



ABD'nin ilk



cumhurbaşkanı George



Washington



hington eyaletinin yüzölçümü 184 674 km², nüfusu 4



866 692, merkezi Olympia, en büyük kenti Seatlle'dır. Olympic dağlarının ve Carcade dağlarının (en yüksek



noktası Rainier dağında 4 392 m) aştığı eyaletin, batıke siminde sıcaklık ortalamaları 8 °C-11 °C arasında de



ğişir; kara iklimi etkisindeki doğu kesimindeyse



sicaklık ortalamaları 25 °C-28 °C arasında oynar. Yağış



ortalamaları batı kesimde 500-3 800 mm, doğu ke simde 200-635 mm'dir. Tarımın eyalet GSMH'sinin yalnızca % 2'sini karşıladığı eyalette, başlıca gelir kaynaklarını sanayi (uçak yapımı, besin sanayisi, ke reste sanayisi, çeşitli makineler yapımı, metalürji,



basımcılık ve yayıncılık, kâğıt fabrikaları, vb.) ve tu rizm oluşturur. TARİH



Arkeoloji buluntularına göre günümüzden 10 000 yıl



kadar önce yerleşilen günümüzdeki Washington eya leti topraklarına, XVI. yy. sonunda ilk İspanyol gezgin lerinin ulaşmasından sonra, 1790'dan başlayarak kürk ticaretiyle uğraşan şirketler yerleşti. Kızılderililerle yapı lan uzun süreli çarpışmalardan sonra, ancak 1860 yılla rinda kalabalıklaşmaya başlayan bölge, 1889'da: ABD'nin kırk ikinci eyaleti oldu.



Washington ABD'nin federal başkenti. Üç yandan Maryland eyaleti topraklarıyla, Potomacırmağının ötesinde de Arlington



birinin komutanlığına getirilen (1751) George Washing ton, Jumoville komutasındaki küçük kuvveti yok edip (1754), Virginia milis kuvvetlerinin başkomutanlığına



atandı (1755). Duquesne kalesini işgal edip (1755), or dudan ayrılarak, Mount Vernon'daki topraklarına çe kildi. İngilizlerin koyduğu vergilere karşı çıkılmasını sa vunup, Virginia Konvansiyonu'nda (1774) ve Phila delphia Kongresi'nde muhalefetin önderliğini yaptı.



Philadelphia Kongresi tarafından milis kuvvetlerinin başkomutanlığına getirilip (1775), İngilizleri Boston'u boşaltmak zorunda bıraktı; ama New York'ta yenildi (Aralık 1776). Birliklerinde disiplini sağlamak için tam yetkiyi elinde toplayıp, Trenton ve Princeton savaşlarını kazandıktan (1777) sonra, La Fayette'in yardımıyla Phi ladelphia'yı yeniden ele geçirdi (1778) ve Yorktown'ı



aldı(1781). Paris Antlaşması'yla ABD bağımsızlığına ka



vuşunca (1883), Kongre'den hoşnut olmayan bazı su bayların diktatör olması konusundaki önerileri kabul et meyip, yeniden Mount-Vernon'a çekildi. Virginia dele



gesi olarak Philadelphia Konvansiyonu başkanlığına se çilip, 1787 Anayasası'nı oylatarak, üst üste iki kez ABD



cumhurbaşkanlığına seçildi(1789 ve 1793). Danışman ları Hamilton ve Jefferson'un yardımıyla ve Madison ile J. Adams'ın desteğiyle çıkardığı yasalarla ABD'nin mali



bağımsızlığını sağladıysa da, "federalist" savlara duydu ğu eğilim ve İngiltere'ye yaklaşması, halkın sevgisini yi



tirmesine yolaçtı. Üçüncü kez seçilmeyi kabul etmeyip (1797), topraklarına çekildi. ABD başkentine 1800'de adı verildi.



Wassermann, August von



Alman hekimi (Bamberg 1866-Berlin 1925). Erlangen, ABD'nin federal başkenti Washington'un genel görünüşü. Resmin ortasında Capitol binası, arka planda sağda da



Münich, Viyana ve Strasbourg üniversitelerinde öğre



nim gören August von Wassermann, Strasbourg'da bir



Jefferson anıtı seçilmektedir.



süre hekimlik yaptı. Berlin'de Robert Koch Enstitü



ve Fairfax yönetim bölümlerinin topraklarıyla çevrili



tünün deneysel tedavi bölümü yöneticiliğine, daha



olan, tek başına Columbia yönetim bölümünü oluştu ran Washington'un (ya da Washington D.C.), nüfusu



sü'nde çalışmaya başlayıp (1906), frenginin varlığını ka nitlayan Wassermann tepkimesi'ni geliştirdi. Ensti sonra da Berlin-Dahlem'de Kaiser Wilhelm Enstitüsü yöneticiliğine (1913) atandı.



606 900'dür (çevre belediyelerle birlikte 3 923 574 nüf.).



Her şeyden önce bir yönetim merkezi olan kent te, yapı sanayisi ve basımcılık gibi bazı sanayi kolları da gelişmiştir. Aynı zamanda bir turizm ve önemli bir öğre tim (çok sayıda üniversite) merkezidir.



Washington, George



ABD'li general ve devlet adamı (Popes Creek, Was hington 1732-MountVernon, Washington 1799). Fran



siz istilacılara karşı kurulan Virginialı askeri birliklerden



Watergate Skandalı



ABD'de 1972-1974 arasında gelişen ve başkan Nix on’ın istifasıyla sonuçlanan siyasal bunalım.17 Hazi ran 1972'de Demokrat Parti'nin seçim kampanyasında merkez olarakkullandığı Watergate binasına dinleme aygıtları yerleştiren bazı kişilerin yakalanmasıyla başla yan Watergate Skandalı, basın-yayın organlarının da



konunun üstüne gitmesiyle, kamuoyunda büyük bir tepkiye yol açtı. Nixon'in yakın danışmanlarının da olayla ilgili olduklarının anlaşılması üstüne, Senato'nun



WELLES, ORSON 393 kurduğu araştırma komisyonuna, belirli bir karara vara



bilmek için istediği, başkan ile yardımcıları arasındaki bazı konuşmaları içeren bantlar, uzun süre Nixon tara fından verilmedi. Sonunda vermeye razı olmasını, ko misyonun bantları dinledikten sonra başkanı bazı açı lardan suçlu bulması izledi. Bunun üstüne Nixon, 8



Ağustos 1974'te görevinden çekilmek zorunda kaldı.



Waterloo Savaşı: Bk. NAPOLYON SAVAŞLARI.



yakını 1945). Schönberg'den bestecilik dersleri alan



(1904-1908) Anton von Webern, özellikle 1910-1914



dönemindeki çok kısa parçalarında özgün bir tondışılı kestra İçin Beş Parça Op. 10; Viyolonsel ve Piyano İçin



ğa ulaştı (Keman ve Piyano için Dört Parça Op. 7; Or



ÜçKüçük Parça Op.11). 1924'te geliştirmeye başladığı



dizisellik ilkesinden yola çıkarak ilgi çekici sonuçlar el



de etti (SenfoniOp.21; Dokuz Çalgı İçin Koncerto Op. 24; Yaylı Çalgılarİçin Dörtlü Op. 28). Daha sonra, ku ramları geride bırakarak, kişisel bir üslup geliştirdi (Telli Çalgılar Üçlüsü, vb.).



Watson, James Dewey ABD'li biyoloji uzmanı (Chicago 1928). İndiana Üni versitesi'ni bitiren James Dewey Watson, Cambridge Üniversitesi Cavendish Laboratuvarı'nda çalışmaya



başladı. Maurice Williams ve Rosalind Franklin'le yü rüttükleri DNA'nın yapısına ilişkin ortak çalışmaları so nucunda, DNA molekülünün kimyasal yapısını belirle di. 1953'te Francis Crick'le DNA'nin molekül modelini



Weill, Kurt ABD uyruğuna geçmiş Alman bestecisi (Dessau 1900



New York 1950). Berlin Yüksek Müzik Okulu'nda Kras



selt ve Humperdinck'in öğrencisi olan Kurt Weill, müzik öğrenimini Busoni'nin yönetimi altında tamamladı.



Bertolt Brecht'le işbirliği yapmasından (Üç Kuruşluk Opera, 1928; Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Çökü şü, 1927-1929) sonra ünü hızla yayıldı. Cazdan birçok



lü'nü M. Wilkins ve F. Crick'le paylaştı.



öğe alan, sert, özlem dolu müziğiyle büyük tartışmalara yol açtı. Naziler iktidara gelince, Paris ve Londra'ya gi



Watteau, Antoine



ciliğini yaptı.



gerçekleştirerek, 1962'de Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödü



Fransız



ressamı



(Valenciennes



1684-Nogent-sur



Marne 1721). Paris'te Rubens'in ve Venedikli ressamla



rin tablolarını inceleyerek kendi kendini yetiştiren An toine Watteau, İspanya Veraset Savaşlarısırasında yap



tığı tablolarında, çarpışmaları ya da kuşatmaları değil, savaşın arkasındaki kaçakları, savaştan geçinenleri, vb. canlandırdı. Konusunu günlük yaşamdan alan tablola rinda, bir gözlem anlayışına ve yer yer alaycı bir fantezi



ye yer verdi (Kayıtsız Adam, Kalkiş). Krallık Akademi



si'ne üye seçilmesini (1717) sağlayan Kythera'ya Git



mek için Vapura Biniş, vb. tablolannda, veremin kemir



diği bir insanın hüznünü ve yaşama özlemini yansıttı.



derek (1933), baleler, sahne müzikleri besteledi. İki yıl sonra ABD'ye yerleşip, Broadway tiyatrosunun yöneti Sonradan Menotti gibi izleyicilerinin yeniden ele ala cakları yeni kavramlar getirmeyi başaran Kurt Weill'in öbür yapıtları arasında, Rainer-Maria Rilke'nin şiirlerine dayanarak yaptığı besteler (insan sesi ve orkestra için).



oda müziği parçaları, yaylı çalgılar için dörtlüler, vb. sa yılabilir.



Weimar Cumhuriyeti Birinci Dünya Savaşı sonunda Almanya'da kurulan cumhuriyet Savaşın yenilgiyle sonuçlanması üstüne,



Lübeck, Hamburg, Bremen, Hannover ve Münih'te



Londra'dan büsbütün hastalanmış halde Fransa'ya



ayaklanmalar patlak vermesi ve 1917 Rus Devri



Pierrot'yu (ya da Gilles) yaptıktan sonra öldü.



sonucunda, imparator tahttan çekilmek zorunda kaldı



Weber, Carl Maria von



sosyal demokratlar F. Ebert'in yönetiminde, spartakist



döndü ve son başyapıtı olan Gersaint'in Tabelası'nı ve



Alman bestecisi, piyano virtüözü ve orkestra yöneticisi (Eutin 1786-Londra 1826). Bir tiyatro yöneticisinin oğlu



olan Carl Maria von Weber, ailesiyle sık sık yer değişti



rerek,



çeşitli öğretmenlerden, özellikle Michael



Haydn, G. Valesi ve Johann Nepomuk'tan müzik ders



mi'nden örnek alınarak işçi ve asker kurulları kurulması



ve Berlin'de cumhuriyet ilan edildi (Kasım 1918). Ama



ler ayaklanmasını kanlı biçimde bastırdılar (Ocak 1919)



ve Weimar'da, ilımlılarla birlikte çoğunluğu ellerinde



tuttukları bir Kurucu Meclis oluşturdular. Ağustosta ilan edilen ve her biri özerk 17 eyaletten oluşan bir konfe derasyon kuran Weimar Anayasası, Almanya'nın bü



tünlüğünü pekiştirdi. Ne var ki, Ebert'in başkanlığını üst



leri aldı. Piyanocu ve orkestra yöneticisi olarak büyük ün kazanıp, 1821'de Freischütz operasıyla besteci olarak ününü perçinledi. Londra'da Oberon (1826) adlı operasını kendisi yönettikten sonra öldü.



lendiği (1919-1925) Weimar Cumhuriyeti, çok geçme



nesinden yararlanan, romantik esinli, yer yer konuşma



Ebert'in ölümüyle (1925) başa geçen ulusçuların destekledikleri mareşal Hindenburg döneminde, özel



Ilk büyük operası Freischütz’de eski bir Alman efsa



larla kesilen bir yapıt ortaya koyan Carl Maria von We



den çeşitli çevrelerin (komünistler, ulusçular, sanayi



çevreleri) muhalefetiyle karşılaştı ve Versailles Antlaş ması'nın imzalanması, muhalefeti daha da şiddetlen dirdi.



operası sayılmış, Wagner ünlü Lohengrin'inde ondan



likle başkanlık tipi bir rejime yönelinir ve sağ güçlendiri lirken, 1930'dan sonra Almanya'da da etkileri duyul



ler, üçlüler, missalar, kantatlar, liedler, çalgı müziği ya



minin çökmesini hazırladı. Işsizlik ve yoksulluğun art



Büyük Polonez, vb.; piyano ve keman için sonatlar; klarnet ve piyano için ikili, vb. sayılabilir.



luk ve birbirini izleyen parlamento bunalımları, nasyo



Webern, Anton von



Welles, Orson



Avusturyalı besteci (Viyana 1883-Mittersill, Salzburg



ABD'li sinema oyuncusu, yönetmeni ve tiyatro oyun



ber'in iki yıl sonra bestelediği Euryanthe, ilk tipik Alman



esinlenmiştir. Öbür yapıtları arasında insan sesi için ikili



maya başlanan Ekonomik Büyük Bunalım, Weimar reji



pitları (piyano için çeşitlemeler, sonatlar, Dansa Çağrı,



masına bağlı olarak gelişen büyük toplumsal huzursuz



nal sosyalizmin gelişmesini ve Hitler'in iktidara gelme sini kolaylaştırdı.



394



WELLINGTON



cusu (Wisconsin 1915-Los Angeles 1985). Irlanda'da ti



yatro oyunculuğu yapan (1931) Orson Welles, ABD'ye



dönünce Shakespeare oyunlarıyla ve radyo oyunlarıyla (1934) un saldı. 1938'de The War of the Worlds (Dūn



yalar Savaşı) adlı radyo oyunuyla, dünyayı Marslıların



bastığına inanan dinleyiciler arasında büyük bir paniğe yol açtı. İlk filmi Yurttaş Kane'de (Citizen Kane, 1941),



teknik yöntemleri anlatımcı amaçlarla kullanarak, sine ma yönetmenliğinde bir devrim yapıp, birçoğunda



kendinin de oynadığı (başka yönetmenlerin de filmle rinde oynadı) filmleriyle, sinemanın en büyük yönet menleri arasında yeraldı: Şanghaylı Kadın (The Lady from Shanghai, 1948), Macbeth (1948), Othello (1951), Bitmeyen Balayı (Touch of Evil, 1958), Dava



(The Trial, 1962); The Immortal Story (Ölümsüz Öykü, 1967); vb.



Wells, Herbert George İngiliz yazarı (Bromley, Kent 1866-Londra 1946). Bir



kumaş tüccarının yanında çalışırken, bir burs kazanan Herbert George Wells, Oxford Universitesi'nde Tho mas Huxley'nin öğrencisi oldu. Bir süre Oxford'da ders verdikten sonra, yazarlığa yönelip, ilk yapıtlarında do



galcılığın edebiyat ilkelerinden ve evrimci gerekirciliğin



bilimsel ilkelerinden esinlenerek gelecekte geçen olay



ları işledi: Zaman Makinesi(1895), DoktorMoreau'nun Adası (İsland of Doctor Moreau, 1896), Görünmeyen Adam (The Invisible Man, 1897), Gezegenler Savaşı (The War of the Worlds, 1898). Yavaş yavaş toplumsal olaylara eğilip, 1905'te sosyalist bir derneğe üye olduk tan sonra, toplumsal eleştirinin ağır bastığı yapıtlar ver di: A Modern Utopia (Bir Modern Ütopya, 1905), Tono



Bungay (1908), The Marriage (Evlilik, 1912). 1914'ten sora savaşın etkisiyle dinsel bir bunalım geçirip (God:



Wellington



The Invisible King (Tanrı:Görünmeyen Kral,1917]),son



Yeni Zelanda'nın başkenti ve en büyük kenti. Kuzey



(North) adasında, Cook boğazı kıyısında yeralan Wel lington'un nüfusu 398 500'dür. Başkent işlevlerinin ya



ra düşüncesinin geniş bir bireşimini yapmaya çalıştığı, roman ile felsefe denemesi ya da öykünün sınırında ya pıtlar verdi: The Outline ofHistory (Tarihin Ana Çizgile



ni sira, önemli bir liman kenti olan kentte, sanayi de ge lişmiştir: Otomotiv sanayisi, kimya sanayisi, dokuma sa nayisi, çeşitli makineler yapımı, vb. Aynı zamanda da ülkenin başlıca öğretim merkezlerinden (Victoria Ūni



ri, 1920) vb.



versitesi) biridir.



Almanya'da ırmak. Fulda ve Werra irmaklarının Mün den'de birleşmeleriyle oluşan Weser irmağının uzunlu ğu 437 km'dir. Kuzeydoğuya doğru akıp, Minden ve



Wellington, Arthur Wellesley, Birinci Dükü



Weser ırmağı



Bremen'den geçerek, uzun bir haliçle (kıyısında Bre



merhaven kenti kurulmuştur) Kuzey denizine dökülür.



İngiliz generali ve siyasetçisi (Dublin 1787-Walmer Castle, Kent 1852). Eton'da ve Angers askeri Akademi



Ingiliz mareşali ve siyasetçisi Birinci



Wellington Dükü ArthurWellesley'in Francisco Goya tarafından



yapılmış portresi



(1812). Wellington



Whitman, Walt ABD'li şair (West Hills, Long Island 1819-Camden, New Jersey 1892). Kendi kendini yetiştirip, bir süre bir basımcının yanında çalışan Walt Whitman, 1836'dan sonra doğayla içiçe yaşadı. 1855'te New York'ta ilk ve başlıca yapıtı olan Çimen Yaprakları (Leaves of Grass



adlı 12 şiirlik kitabını yayınladı. Devrimci bir lirizm ve



özgürlük simgesi bir biçimle, doğalcıve insancılmizaci



Dükü, 1815'te Napolyon'u



nin bütün dinamizmini ortaya koyduğu bu şiirlerle bü yük ün kazanıp, Ayrılık Savaşı'nda hastabakıcı olarak



Waterloo



görev aldı. Savaştan sonra Washington'da memurluk



Savaşı'nda



yapıp, sonra Camden'a çekildi.



yenilgiye uğratıp, daha sonra çeşitli bakanlıklarda



bulunmuştur.



si'nde öğrenim gören Birinci Wellington Dükü Arthur Wellesley, Hollanda'da Fransızlara karşı (1796), sonra



Hindistan'da Tippu-Sahib'e karşı savaştı. Ingiltere'ye dönüp (1805), tümgeneralliğe yükseltilerek (1808),



Portekiz seferini yönetmekle görevlendirildi. Ciutra'da Fransız ordusunu teslim alıp (Ağustos 1808), soyluluğa



yükseltildi. Salamanca Zaferi'ni kazanıp (1812), Mad



rid'e girdiyse (1812) de, Burgos önünde yenildi. Ama



geri çekilmekte olan Fransızları Vitoria'da ağır bir yenil



giye uğratıp (1812), feldmareşalliğe yükseltildi. Viyana



Kongresi'nde delegelik (1815) yapıp, Napolyon'un geri



dönmesinden sonra Müttefik orduları başkomutanlığı na getirilerek, Waterloo Savaşı'nda (18 Haziran 1815)



Napolyon'u kesin yenilgiye uğratmayı başardı. Fran



sa'da işgal kuvvetleri Komutanlığı yapıp (1815-1818),



Walt Whitman'ın en özgün yanı, Avrupalı çağdaşla



rina oranla daha büyük bir etkililikle, özgürlükçü doğa



duygusu ile siyasal ve manevi bağımsızlık inancını bağ daştırmayı başarmış olmasıdır. Ömrünün son yıllarında



demokrasi havarisi sayılmasına karşılık, günümüzde, şi irlerinin siyasal anlamından çok, şiirde romantizmin en



gerçek temsilcilerinden biri olmasıyla önem taşımakta dır. Whitney dağı ABD'nin en yüksek doruğu. Kaliforniya'da, Nevada dağlarında, Sequoia Ulusal Parkı'nda yeralan Whitney dağının yükseltisi 4 418 m'dir. 1864'te, Josiah D. Whit ney tarafından bulunmuştur.



WHO: Bk. DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ.



RobertPeel'in çeşitli hükümetlerinde görev aldı (1828



Wiesbaden



(1842-1952), 1848'deki ayaklanmayı bastırdı.



Almanya'nın güneybatı kesiminde kent. Ren irmağı kı



1830, 1834-1835, 1841). Sonra, başkomutan olarak



WILLEM II, NASSAULU 395 yısında, Frankfurt am Main'ın 32 km batısında yeralan Wiesbaden'in nüfusu 258 500'dür. Kaplıcalarıyla, ku marhanesiyle ve her yıl düzenlenen Müzik, Bale, Tiyat



versitesi'nde öğrenim gören Wilhelm II, Haziran 1888'de babasının yerine tahta çıktı. Çok geçmeden



Bismarck'la görüş ayrılığına düşüp (1890), sırasıyla



ro şenliğiyle ünlü olan kentte, sanayi de gelişmiştir: Me



Caprivi (1890), Hohenlohe (1894), Bülow (1900) ve



rikaları, dokuma sanayisi, vb.



Wilde, Oscar



çıktığı yıllarda işçi hareketlerini destekler görünmüş ve Alsace-Lorraine'e ilişkin yasaları gevşetmiş olduğu hal de, sonradan daha baskıcı bir siyaset izledi. Dış siyaset



İrlandalı yazar (Dublin 1854-Paris 1900). Babası ünlü



yön değiştirip, Alsace-Lorraine sorunu tasarılarını ola



talürji, kimya sanayisi, plastik maddeler yapımı, içki fab



bir göz hekimi, amcası şair olan Oscar Wilde, Oxford



Üniversitesi'nde öğrenim görürken, kadınsı davranışla



Bethmann-Hollweg'i (1909) şansölyeliğe getirdi. Tahta



te İngiltere ile Rusya ve Fransa arasında zaman zaman



naksızlaştırdığı için, Üçlü İttifakı (Almanya-Avusturya Italya) pekiştirmekle yetindi; Birinci Dünya Savaşı'nda



rıyla çevresinde tepki uyandırdı; bir yandan da, Rus kin'in güzellik, Matthew Arnold'un kültür kuramlarını



uğranılan yenilgiler sonucunda Berlin'de devrim patlak



geliştirmek istemesiyle ilgi çekti. "Güzelliğin havarisi” olduğunu ileri sürerek, 1881'de henüz Beaudelaire ve Keats'in etkisinde olan şiirlerini yayınladı. Paris'e gide rek Verlaine ve çevresiyle tanışıp, İngiltere'ye dönünce



landa'ya sığındı.



Mutlu Prens ve Başka Masallar (The Happy Prince and



Hollanda kraliçesi(Lahey1880-Apeldoorn yakını1962).



Other Tales, 1888), Lord Arthur Savile'in Suçu ve Başka



Öyküler (Lord Arthur Savile's Crime and Other Stories,



1891) adlı yapıtlarını ve intentions (Niyetler, 1891) baş



lığı altında topladığı denemelerini yayınladı. Bu son ya



verince (1918), tahttan çekilmek zorunda kaldı ve Hol Wilhelmina Babası Willem III'ten sonra tahta çıkan Wilhelmina, yaşı



küçük olduğundan, 1890-98 arasında annesinin na ipliği altında hüküm sürdü. 1918'de, tahttan çekildikten sonra Hollandaya sığınan Wilhelm Il'yi, yargılamak için



pitinda çeşitli makaleler halinde "ahlâka aykırı ve yarar SIZ" sanat anlayışını geliştirerek büyük tepkiler uyandı



isteyen İtilaf Devletleri'ne vermeyi kabul etmemekte



rip, aynı yıl yayınladığı tek romanı Dorian Gray'in Port resi'nde (The Picture of Dorian Gray, 1891) eşcinsel bir



landa'yı istila edince (1940), Londra'ya sığınıp, savaş



ilişkiyi işledi. Lady Wintermer'in Yelpazesi (Lady Win termer's Fan, 1892), Ehemmiyetsiz Bir Kadın (A Wo



man of No importance, 1892) ve Ciddi Olmanın Öne



mi Üstüne(The Importance of Being Earnest, 1895) adlı



oyunlarıyla tiyatro alanında da büyük ün kazandı.



1895'te lord Douglas'la yakın ilişkisinden ötürü, lordun babasının suçlamasıyla yargılanıp, iki yıl kürek cezasına



çarptırıldı. Cezaevinde Reading Zindanı Baladı (The Ballad of the Reading Gaol, 1898'de yayınlandı) adlı yapıtını yazıp, cezasını tamamlayınca Avrupa'ya göçtü ve iki yıl sonra öldü. Marcel Proust ve André Gide gibi yazarları büyük öl çüde etkileyerek, 1900 yıllarının edebiyatına damgasi ni vurmuş olan Oscar Wilde'ın öbür yapıtları arasında



direndi. İkinci Dünya Savaşı'nda Alman orduları Hol tan sonra ülkeye döndü (Mayıs 1948). Eylül 1948'de kı zi Juliana yararına tahttan çekildi.



Wilhelm Tell İsviçreli efsanevi kahraman (XIV. yy.). Efsaneye göre, Habsburg sülalesinin temsilcisi Gessler'e selam verme ye karşı çıkan Wilhelm Tell (Giyom Telde denir), ok at



madaki ustalığını oğlunun başı üstüne yerleştirilen bir elmayı vurarak gösterme cezasına çarptırıldı. Elmayı vurmasına karşın, vurmaması olasılığına karşı temsilci



ye atmak için ikinci bir ok hazırlamış olduğu anlaşılınca hapsedildi. Cezaevinden kaçıp, Gessler'i öldürdükten sonra, bir ırmakta boğuldu.



Narlar Evi(A House of Pomegranates, 1891), lord Do uglas'a cezaevinden yazdığı mektuplar (De Profundis,



Willem I, Nassaulu



1905), vb. sayılabilir.



Hollanda stathouderi (Dillenburg şatosu 1533-Delft



Wilhelm I



oğlu olan Nassaulu Willem I (Sessiz Willem de denir), katolik bir çevrede eğitilip, 1549'dan sonra Karl V'in ya



1584). Dillenburg kontu Nassaulu Willem VIII'in büyük



Prusya kralı ve Alman imparatoru (Berlin 1797-ay.y. 1888). Friedrich-Wilhelm Ill ile kraliçe Luise'nin ikinci oğulları olan Wilhelm I, askeri eğitim görüp, Fransa'ya karşı savaşlarda yararlılık gösterdi. Generalliğe (1825)



kın çevresine girdi. Liberal görüşlere ve Reform hareke tine duyduğu yakınlık sonucunda İspanya'ya ve kato



likliğe yüz çevirerek, Alba dükünün acımasız baskısı al



tinda ezilen Zeeland'da 1572 ayaklanmasını düzenle



yükseltilip, Saksonya-Weimar prensesi Augusta'yla ev lendi (1829). Kardeşi Friedrich-Wilhelm IV tahta çıkın



di. İspanyol birliklerine karşı peşpeşe zaferler kazanıp,



ca (1840) Pomeranya valiliğine getirilip, Baden bölge sindeki ayaklanmayı kanlı biçimde bastırdı (1849). Kar



houder olarak tanındı (1576). 1579'da Güney eyaletle



1861'de tahta çıktı. Askerî tasarıları yüzünden Parla



imzaladılar) üstüne, ayrılıkçı eyaletlerin egemenliğini



deşi akıl hastalığına yakalanınca naip ilan edilip (1858),



mento'yla anlaşmazlığa düşünce, Bismarck'ı başba kanlığa getirip (onun yönetimi altında Danimarka (1864) ve Avusturya'yla (1866) savaşlar sonunda Prus



ya, Kuzey Almanya Federasyonunu'nun en güçlü dev



barış yeniden sağlanınca, on yedi eyalet tarafından stat



rinin yeniden Felipe Il'nin yönetimine girmeleri (geri kalan yedi Kuzey eyaleti Utrecht BirliğiAntlaşması'nı



Anjou düküne sunmayı tasarladıysa (1580) da, protes tan eyaletlerin direnmesiyle karşılaştı. İspanyolların ba



şına ödül koymaları sonucunda öldürüldü.



leti haline geldi), Fransa'yla savaştan (1870-1871) son ra, 18 Ocak 1871'de Alman imparatoru unvanını aldı.



Willem II, Nassaulu



Wilhelm II



bası Frederik-Henrik'ten sonra OrangePartisi'nin başı



Prusya kralı ve Alman imparatoru (Berlin 1859-Doorn,



ğımsızlığını onaylayan Münster Barşı'nı imzalamak zo



Hollanda 1941), Friedrich III'ün oğlu olan, Bonn Üni



Hollanda stathouderi (La Haye 1626-ay.y. 1650). Ba



na geçen Nassaulu Willem II, Birleşik Eyaletler'in ba



runda kaldı (1648). Ispanya ve Ingiltere'yle savaşı yeni



396 WİLLİAM I, FATİH



den başlatma tasarısına karşı çıkan Hollanda eyaletle



rinden altisinin önderini ele geçirip (30 Temmuz 1650



hükümet darbesi), Mazarin'le İngiltere ve İspanya'ya



laştırdı. 1974 seçimlerinden sonra yeniden başbakan lığa atanarak, sendikalarla bir "toplumsal ateşkes" ant



laşması yaptı. Bir referandumla İngiltere'nin Ortak Pa



saldırmak için ittifak yaptıysa (Ekim 1650) da apansizin öldü ve antlaşma yürürlüğe koyulmadı.



zar'a girmesini sağlayıp (1971), sendikalarla ilişkilerini



William 1,) Fatih



Wisconsin



Normandiya dükü ve İngiltere krali (Falaise [?] 1028'e



ABD'nin kuzeydoğu kesiminde eyalet. Kuzeyde Supe rior gölü, güneydeIllinois eyaleti, batıda lowa ve Min nesota eyaletleri, doğuda Michigan gölüyle sınırlı olan Wisconsin'in yüzölçümü 169 653 km², nüfusu 4 891 769, merkezi Madison, en büyük kenti Milwaukee'dir. Yazlarıılıkça, kışları soğuk ve kar yağışlıbir iklim etkisin



d.-Rouen 1087). Babası Şeytan Robert'den sonra Nor



mandiya dükū olan (1035) Fatih William I, ayaklanan baronları uzun bir savaşımdan sonra Fransa kralı Henri



l'in yardımıyla altetmeyi başardı (1047). Kendisini vâris



I



seçen Ingiltere kralı Edward ölünce tahtı ele geçiren Anglosakson kontu Harold'u Hastigns yakınında yendi (14 Ekim 1066) ve Westminster'de Noel günü İngiltere



krallık tacını giydi. Ülkenin güneyine ve kuzeyine ege menliğini kabul ettirip (1070), Galyalıları ve İskoçyalıla



ri püskürttü. Normandiya'daki oğlunun ve üvey karde



iyice düzeltmesine karşın, 1976'da istifa etti.



deki Wisconsin'de, yaz mevsimi sıcaklık ortalamaları kuzey kıyısında 18 "C'tan güney kıyısında 24 °C'a, kış si caklık ortalamaları kuzey kesimde -14 °C'tan, güney kesimde-4 °C'a kadar değişir; yıllık yağış ortalaması



760 mm dolayındadır. Tarım, özellikle de hayvancılık



şinin ayaklanmalarını bastırdı. Fransa'yla sık sık çıkan si



önemli olmakla birlikte, başlıca gelir kaynağını sanayi



parken, attan düşerek öldü.



fabrikaları, ulaşım araçları yedek parçaları yapımı, me talürji, vb. Turizm de önemli ölçüde gelişmiştir.



nir çatışmalarından birine karşı bir misilleme akını ya William II



İngiltere kralı (Lahey 1650-Kensington 1702). Birleşik Eyaletler stathouderi Nassaulu William II'nin oğlu olan



oluşturur: Çeşitli makineler yapımı, besin sanayisi, kâğıt



Wittelsbachli Elisabeth: Bk. ELİSABETH, WİTTELSBACHLI.



(babası o doğmadan öldü) William II, Johann Witt'in



ölümünden sonra stathouderliğe getirildi(1672). James II Stuart'ın kızı Mary'yle evlendi (1677). 1688'de küçük bir orduyla Torbay'de Ingiltere'ye çıkarak, kayınbaba



Wladislaw II Jagellon



sini devirdi ve İngiliz meşrutiyet rejiminin ilkelerini be



dec 1434). Macaristan ve Polonya kralı Layoş l'in kızıy



lirten "Haklar Yasası'nı imzaladıktan sonra, eşiyle bir



Litvanya büyükdükü ve Polonya kralı(? 1348'e d.- Gro



likte taç giydi (1689).



la evlenen Wladislaw II Jagellon, katolikliği kabul ede rek Polonya tahtına çıktı (1368). Babasının ölümünden



William, Ockhamlı



sonra Litvanya büyük dükü unvanını da (1377) aldı. Ama protestan Litvanyalıların baskısıyla, büyük dük un



Ingiliz tanrıbilimcisi, mantıkçısı ve filozofu (Ockham



told'a bıraktı (1392). Töton şövalyelerini ağır bir yenilgi



1285'e d.-Münih 1349'a d.). Fransisken tarikatından olan Ockhamlı William, Oxford'da öğrenim gördü.



vanını elinde tutmakla birlikte, Litvanya topraklarını Wi ye uğrattı (Grunwald, 1410).



İsa'nın yoksulluğunu konu alan tartışmaya karışınca aforoz edilip, Pisa'ya sığındı (1328). Sonra imparator



WMO: Bk. DÜNYA METEOROLOJİSÖRGÜTÜ.



nih'e yerleşti.



Worcester: Bk.)HEREFORD AND WORCESTER.



Bavyeralı Ludwig'in koruyuculuğunu kabul ederek Mü Williams, Tennessee



ABD'li yazar (Columbus, Mississippi 1911-New York



1983). Iowa Üniversitesi'ni bitiren (1938) Tennessee



Williams, bir tiyatro topluluğu için tek perdelik kısa oyunlar yazdıktan sonra, şiirler, romanlar (Bayan Sto ne'un Roma ilkbaharı (The Roman Spring of Mrs. Sto



ne, 1950); vb.) yazdı. Ama özellikle toplum dışına itil



miş kişileri işlediği, kötümser, acımasız bir kinizm sergi lediği tiyatro oyunlarıyla (Geçen Yaz Birdenbire (Sud



Wordsworth, William İngiliz şairi (Cockermouth, Cumberland 1770-Rydal Mount, Cumbria 1850). Cambridge'de öğrenimini ta mamladıktan sonra Fransa'ya giden William Words



worth, devrimci düşünceleri benimsedi. İlk şiirlerini (The Evening Walk[Akşam Yürüyüşü, 1793); Descripti ve Sketches (Betimlemeli Skeçler, 1793]) yayınladıktan



denly Last Summer, 1958); İhtiras Tramvayı ( A Street



sonra, Girondinlerle dostluğu nedeniyle giyotine gön derilmekten güçlükle kurtulup, Ingiltere'ye döndü. Te



too, 1950); Kızgın Damdaki Kedi (Cat on a Hot Tin Ro



bezginlik ve kötümserliği The Borderers (1796) adlitra



Car Named Desire, 1947); Dövme Gül (The Rose Tat of, 1955); vb.) yazdı.



Wilson, Sir Harold



rör döneminin ve devrim savaşlarının içinde yarattığı



jedisinde dile getirip, Alfoxden'de dostu Coleridge'in yanına yerleşerek, onunla birlikte romantizmin gerçek



bir bildirisi olan The Lyrical Ballads'ı (Lirik Baladlar,



1798) yayınladı. Almanya'ya yaptığı bir yolculuktan dö



İngiliz siyasetçisi (Huddersfield, Yorkshire 1916). Tica ret bakanlığı (1947-1951) yapan Sir Harold Wilson, işçi



nünce özyaşamöyküsüne dayanan uzun şiiri The Prelu



bir program hazırlatmasına karşın sterlinin değerini dü şürmek zorunda kalıp (1967), çelik sanayisini ulusal



irler, 1802-1816), (The Excursion'ı (Gezinti, 1814) ve



Partisi başkanlığına seçilerek (1963) başbakanlığa geti rildi (1964). İktisadi bunalıma karşı sıkı önlemler içeren



de'u (Prelüd, ölümünden sonra 1850'de yayınladı) ya



zip, Poems Dedicated to National Independance and



Liberty yi (Ulusal Bağımsızlık ve Özgürlüğe Adanmış şi Peter Belli(1819) yayınladı..



XI JIANG 397 Wotan: Bk. ODİN.



1948) ve Wilbur Wright (Milville 1867-Dayton 1917),



Wright, Frank Lloyd



bisiklet yapımcılığına koyuldular. 1900'de planlarını kendileri çizdikleriplanörler yapmaya başlayıp 1903'te benzinli bir motor planı çizerek 16 beygirlik Flyer adlı



ABD'li mimar (Richland Center, Wisconsin 1867-Phoe nix 1959). Wisconsin Üniversitesi Mühendislik bölü



tirdi; 17 Aralık'ta ikinci bir denemede, ellidokuz saniye



münde iki yıl öğrenim gören Frank Lloyd Wright, Chica



go'da mimar Louis Henri Sullivan'la çalışmaya başladı.



Çok geçmeden kişiliğini ortaya koyup, dönemine göre



çok ileri bazı kavramları benimsedi ve 1895'ten başla yarak “yeldeğirmeni kanatları" biçimi bir planla, yeni



bir iç-dış ilişkisiyle ve manzarayla bütünleşme eğilimiy



le tanımlanan "kır evleri" tipini geliştirdi (Isabel Roberts Evi, 1908, River Forest; Robie Evi, 1909, Chicago). Al man yayıncı Wasmuth'un yayınları (1910) sonucunda



sanatının Avrupa'da büyük yankı uyandırmaya başladı



ği sırada Japonya'ya gidip (Tokyo Imperial Hotel,



1916), bir süre için unutulduysa da, "Çavlan üstünde



ev"le (Kaufmann House, Bear Run, Pennsylvania; Bru



no Zevi tarafından organik mimarlığı tanımlamada baş langıç noktası alınmıştır) ve ışığı üstten dağıtılan John



son Wax Company'nin yönetim binasıyla (Racine, Wis consin, 1938 ve 1950) büyük düşgücünü ortaya koydu.



ABD'li uçak yapımcıları. Genç yaşta makinelerle ilgi lenmeye başlayan Orwille Wright (Dayton 1872-ay.y.



havada kalarak 260 m aşmayı başardı. Sonraki iki yılda



çalışmalarını daha büyük bir araçla sürdürdüler ve Wil bur 1904'te uçağıyla havada ilk virajı almayı ve ilk dai reyi çizmeyi başardı.



Wyoming ABD'nin batı kesiminde eyalet. Kuzeyde Montreal, do guda Nebraska ve Güney Dakota, güneyde Colorado ve Utah, batıda Idaho eyaletleriyle sınırlı olan Wyo ming, yüzölçümü (253 349 km) bakımından ABD'nin



onuncu büyük eyaleti olmakla birlikte, nüfus (453 588



nüf.) bakımından en küçük eyaletidir ve ancak



1890'da, kırkdördüncü eyalet olarak ABD'ye kaulmış. tır. Bunun nedeni, büyük bölümünün Kayalık Dag lar'da kalması ve ortalama yükseltinin 2 042 m olması, soğuk, kurak (yer yer yanı çöl ve çöl bölgeleri) bir iklim



ğal gaz, madenkömürü, uranyum, vb.) bakımından çok zengin olan eyalette, başlıca gelir kaynaklan madenci



lik, hayvan yetiştiriciliği ve turizmdir (Yellowstone



Ulusal Parkı, vb. doğal parklar).



FENIKE DİLİ



İBRANICE







ARAMCA







THERA YUNANCASI







le, havadan ağır bir araçla ilk motorlu uçusu gerçekles



etkisinde olmasıdır. Yeraltı gelir kaynakları (petrol, do



Wright, Orwille ve Wilbur



千手



iki pervaneli uçağı yapular ve 14 Aralık 1903'te, Orwil



KLASİK YUNANCA



ETRÜSKÇE



Xx MODERN LATİNCE



X



Bazı abecelerde w ile y harfleri arasında bulunan ve ks, gz, s ya da z seslerini belirten harf. X harfinin biçimi (X/



x), Latin abecesinden alınmıştır. Latin abecesine de Batı Yunan abecesinden girmiştir (Etrusk abecesinde yok tur). Sami yazı sistemlerinde ks sesini belirten bir harf



bulunmadığından, Yunanlılar Sami yazı sistemindeki samek (s) harfini alıp, değiştirerek xi adını vermişlerdir.



Türk abecesinde X harfi yoktur.



X ışınları Işıması görünür ışınlarla aynı özellikte, ama dalgaboyla



ni 10 000 kez daha küçük elektromagnetik ışınlar. Katot işınlarıyla bombardıman edilen yüzeylerden yayılan, 1895'te deneysel olarak Röntgen tarafından bulunan X işınlarının (Röntgen ışınları da denir), özellikleri, billur yapılı ince tabakalarda kırınımlarını inceleyen (1912) Von Laue tarafından belirlenmiştir. Bir katot (yani elek tronları hızlandırıcı bir düzenek) ve bir karşıkatot (metal



hedef) içeren, havası alınmış tüplerde üretilirler: Elek tronların çarptığı karşıkatot, X ışınları yayar. Bu amaçla, önceleri soğuk katotlu Crookes tüpleri kullanılırken,



X



ARKAİK LATİNCE X KLASİK LATİNCE



X



ALMAN-GOTİK X



günümüzde katodu bir tungsten filamanından oluşan



ve elektrik akımıyla ısıtılan sıcakkatotlu Coolidge tüple ri kullanılmaktadır. Bunlarda karşıkatot, tungstenden yapılmış, içi oyuk, suyla soğutulan bir kütledir ve bir



yüksek gerilim kaynağının pozitif (+) kutbuna baglan



miştır. X işınları, dar bir alüminyum tencereden tüpün dışına çıkarlar.



X işınlarının, içinden geçtikleri gazları iyonlaştırma



özelliği, ışınların şiddetlerinin ayarlanabilmesini sağlar. Ayrıca, kati cisimler X ışınlarını yavaş yavaş soğururlar;



böylece dalga boyu kısa olan ışınlar derinlere daha ko layca işlerler (atom numarası büyük olan kimyasal ele mentler, daha çok enerji yutarlar). Bu özelliklerden



radyografide (röntgen incelemesi), mikrosondada, bil lurların çözümlenmesinde, vb, yararlanılır. Xiamen: Bk. AMOY.



Xian: Bk. ŞIAN. Xi Jiang: Bk. Şİ CİANG.



398



XİNJIANG



Xinjiang: Bk. DOĞU TÜRKISTAN.



sinda, Mexico'nun 19 km güneydoğusunda yeralan



Xochimilco



lerden kalma yıkıntılarla ve Azteklerden bu yana sürdü rülen yöntemlerle sığ göl üstünde düzenlenmiş ilgi



Xochimiko'nun nüfusu 217 020'dir. Yakınındaki Aztek



Meksika'nın orta kesiminde kent. Xochimilco gölü kıyı



2



FENİKE DİLİ



1



İBRANICE



2



ARAMCA



çekici yüzer bahçeleriyle, çok gelişmiş bir turizm merkezidir.



Yy



ARKAIK LATİNCE Y KLASİK LATİNCE



MODERN LATİNCE



Y



Y



ALMAN-GOTİK



vakürede asılı duran ince tanecikler (çiçektozları, du



Türk abecesinin yirmisekizinci harfi. Y harfinin biçimi (Y/y)./Latin abecesinden alınmıştır. Romalıların da bu harfi, dillerine Yunanca'dan girme sözcüklerde kullan



mak için Batı Yunan abecesinden (upsilon harfi) aldıkla ni (Etrusk abecesinde y harfi yoktur) düşünülmektedir. Hari Latin abecesine önce v biçimiyle, I.S. I. yy. ortala



rinda dalyi biçimiyle girmiştir.



Türkçe'de, sesbilgisi açından y, daraltıcı, dilüstü da



maksıl, ötümcü bir ünsüzdür. Sözcük içinde ve sonun da kullanılır. Ünlüyle biten bir sözcüğe ünlüyle başla



yan bir sonek gelmesi durumunda da, araya "koruyucu ünsüz" adı verilen bir y koyulur: Avlu-y-a, kita-y-a, vb.



man, vb.) çevresinde bir yoğunlaşma olur. Bu yoğun



laşma çekirdeklerinden başlayarak oluşan su damlacık ları ya da buz iğnecikleri irileşirlerse, çok ağırlaşır ve yeryüzüne düşerler. Yağışlar, genel olarak yağmur (su damlacıkları biçi minde yağış), bazen de kar (havadaki ısı 0 °C'ın altın



daysa) ya da dolu (özellikle fırtına durumunda, sıcaklığı 0 °C'ın altındaki bir bulut içinde çok hızlı yoğunlaşma



olursa) biçiminde gerçekleşir.



yağlar: Bk. KATIYAĞLAR VE SIVIYAĞLAR.



yağmur ormanı: Bk. CANGIL VE Yabancılar Lejyonu: Bk. FRANSIZ YABANCILAR



YAGMUR ORMANI.



LEJYONU. Yahuda



yabandomuzu Domuzgiller ailesinden memeli hayvan türü. Avrupa, Anadolu, Kuzey Afrika ve Güney Asya'da yaşayan ya. bandomuzunun (Bil. a. Sus scrofa) ağırlığı 180 kg'ı,



omuzdan yere yüksekliği 90 cm'yi, boyu 150 cm'yi bu lur. Gövdesi iri, bacakları kısa, ensesinde yele oluşturan kısa tüyleri kurşunimsi boz, öne ve yukarı doğru kıvrıla



rak uzayan üstazıdişleri yaklaşık 30 cm uzunluğunda dır.



yabankazı: Bk. KAZ.



Kutsal Kitap'a göre Yakup'un dördüncü oğlu ve 12 İsrail kabilesinden biri olan Yahuda kabilesinin atası. İsa'nın



da üyesi olduğu Davut ailesi onun soyundan gelir. Ya huda kabilesi, topraklarından göçerek günümüzdeki



Kudüs kentini de içeren Yahuda Krallığı'nı kurmuştur. Yahuda Oniki havariden biri. Havarilerin vekilharcı olan Ya



huda (Iskaryot ya da Iskariotes de denir), Isa'yı başra hiplere otuz dinar karşılığından teslim etmeye söz ver



di ve zeytin bahçesinde askerlere göstererek tutuklattı.



Sonra, vicdan azabına kapılarak, parayı tapınağa attı



yabansığırı: Bk. GAUR.



ve kendini asti.



Yahudi baklası: Bk. ACIBAKLA. Yafa: Bk. TEL AVIV.



yağ: Bk. LİPİTLER; KATIYAĞLAR VE



Yahudice: Bk. İBRANICE.



SIVIYAĞLAR.



Yahudiler: Bk. İBRANİLER; İSRAİL. yağış



Havadaki su buharının yoğuşarak yağmur, kar, dolu bi



çiminde yere düşmesi. Havakürede, her zaman belirli oranda su buharı vardır ve soğuma ya da havanın yük



selmesi sonucunda doyma noktası aşıldığı zaman, ha



yahudilik İsrail halkının dinsel düşünce ve kurumlarının tümü. Ya



hudi geleneğine göre, yahudiliğin kurucuları İbrahim



ile Israiloğullarına yahudiliğin (musevilik de denir) inanç



YANARDAĞ



ve kurallarını öğreten Musa'dır. Tevrat (Torah) ya da Es ki Ahit, büyük bölümü Musa'ya Sina dağında inmiş olan



yazılı yasaları içerir. Musa'dan sonra süregelen sözlü



399



Yakup Kadri: Bk. KARAOSMANOĞLU, YAKUP KADRİ.



yasalarsa, kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarıldıktan



sonra, I.S. 200'e doğru haham Rabi Yuda Hannassi ta



rafından Misna adı altında yazıya dökülmüştür. Mis



yakut



larla (Gemara) biraraya getirilmiş (V. yy'a doğru) yazılı



kromlu bir türlü olan yakutun, pempeden lal rengine



na'nın Babilli ve Filistinli hahamların yaptıkları yorum



biçimiyse, Talmudu oluşturur.



Değerli taşların en çok arananlarından biri. Korindonun



Yahudi inancı, Musa'nın tektanrıcılığın temeli olan şu sözleriyle dile getirilir: "Dinle İsrail, rabbimiz Tanrı'dır. Tanrı birdir."



Yahya, Taşlıcalı Türk şairi (Taşlıca ?-Tamışvar 1582). Arnavut Dukakin beyleri soyundan olan Taşlıcalı Yahya, İstanbul'a gele



rek Yeniçeri Ocağı'na yayabaşılığa kadar yükseldi; bir yandan da kendi kendini yetiştirdi. Şiirleriyle Kanuni Sultan Süleyman'ın ilgisini çekip Sadrazam Rüstem Pa şa'yı bir şiirinden ötürü kendisine düşman edince, is tanbul'dan ayrılarak (1556), ömrünün sonuna kadar Tamışvar'da yaşadı.



Bir korindon türü olan yakut, saydam, rengi pembeden lal rengine kadar değişen degerli bir taştır (solda). Rengi, içerdiği krom oksitlerinden (sağda) kaynaklanır.



Başlıca yapıtları: Divan, Hamse (5 mesnevisini içe



rir.), şehrengiz-i İstanbul (Mehmet Çavuşoğlu tarafın dan 1969'da yayına hazırlandı).



kadar değişen kırmızılıkta çeşitleri vardır. En ender ve



en değerli yakut çeşidi, billur yapılı Doğu yakutudur (Birmanya, Sri Lanka, vb.). Bütün çeşitleri, elmas gibi



Yahya, Vaftizci, Aziz



tıraşlanarak kuyumculukta kullanılır.



İbrani peygamberi, Kutsal Kitap'a göre Zekeriya pey



Yakutlar



gamberin oğlu olan Aziz Vaftizci Yahya, önce Tevrat'ın



öğütlerine uygun yaşayıp, sonra, İsa'ya ilk inananlardan biri oldu ve onu Şeria irmağında vaftiz etti. Herodes'in



Sibirya'nın kuzeydoğu kesiminde Türk topluluğu. Mo ğolistan'ın kuzeydoğu kesiminden ve Baykal gölü do



Philippos'un karısı Herodias'la evlenmesine karşı çıka



laylarından bölgeye göçen Yakutların büyük bölümü,



rak, nikâhınılkıymaktan kaçındığı için, Kudüs komutanı



tarafından öldürüldü ve kesik başık bir tepsiye kon du.



Yahya Kemal: Bk. BEYATLI, YAHYA KEMAL. Yakındoğu Ikinci Dünya Savaşı'ndan önce kullanılmış, sınırları pek



XVII. yy. sonlarında zaman dinini bırakarak, Rusların et kisiyle hıristiyanlığı benimsemişlerdir. Günümüzde



Rusya'ya bağlı Yakutistan Özerk Cumhuriyeti'nde (3



103 200 km"; 1 081 000 nüf.) yaşamaktadırlar.



yalancı safran: Bk. ASPİR.



yalan makinesi



kesin olmayan terim. Afrika'yı ve Asya'nın güneybatı kesimindeki Akdeniz çevresi ülkelerini belirtmek için



Sorulara verilen yanıtlara bağlı olarak oluşan bazı ruhsal değişiklikleri kaydeden poligrafın yaygın adı. İlk olarak



gu terimi kullanılmaktadır.



dan yapılan yalan makinesi, deriye yerleştirilen alıcılar



kullanılmıştır. Günümüzde, yöre için daha çok Ortado



Yakındoğu mitolojisi: Bk. MİTOLOJİ. Yakup Kutsal Kitap'taki “ata”ların sonuncusu. İshak ile Rebe ka'nın oğlu ve bütün İsrail halkının geleneksel atası olan Yakup'un on iki oğlunun adları, on iki İsrail boyuna ve



1921'de, bir tıp öğrencisi olan John A. Larson tarafın



aracılığıyla, sanık soruları yanıtlarken oluşan ruhsal de ğişiklikleri, grafik olarak kaydeder. Yalta Konferansı



Ikinci Dünya Savaşı'nda Alman ordularının bütün cep



helerde gerilemeye başladıkları sırada, Müttefiklerin üç



önderi, arasında Kırım'da Yalta kentinde yapılan top lanti. Franklin Delano Roosevelt (ABD), Winston



rilmiştir.



Churchill (İngiltere) ve Stalin'in (SSCB) katıldıkları Yalta



Yakup, Büyük, Aziz



Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kurulmasilve ilk toplanti



İsa'nın havarilerinden biri. Incil yazarı Yuhanna'nın kar deşi olan Aziz Büyük Yakup, balıkçılık yaparken Isa ta



belirlendi.



Konferansı'nda (4-11 Şubat 1945), savaş sona erince,



sini San Francisco'da yapması kararlaştırıldı. Avru pa'daki ve Uzakdoğu'daki sınırların nasıl oluşturulacağı



rafından çağrılmış ve başlıca mucizelerine tanık olmuş,



bir söylentiye göre İspanya'da vaizlik yapmıştır. Kral Herodes Agrippa tarafından ölüm cezasına çarptırıla rak idam edilmiştir.



yanardağ Yer yüzeyine ya da deniz yüzeyine ulaşan magma



400



YANARSU ÇAYI



maddelerinden oluşan, genellikle koni biçiminde yü zeyşekli. Yanardağlarda, yerkürenin içinden gelen yük



sek sıcaklıkta maddeler, yerkabuğundaki bir çatlaktan (baca) yükselip, genellikle yuvarlak biçimli bir delik olan kraterden (yanardağ konileri üstündeki kratere benzer, ama çapları genellikle kilometreleri bulan çu kurlaraysa, “kaldera” adı verilir) çıkarlar. Çıkan madde ler gaz, sıvı ya da katı durumda olabilir. Havakürede büyük bir hızla dağıldıkları için incelenmelerinin çok



güç olmasına karşın, gazlar genelikle değişen oranlarda su buhan, karbon gazı, kükürtlü anhidrit, azot, hidro jen, vb'den oluşurlar. Sivi maddeler, yani lavlar, sıcaklı ği 600-1 300 °C arasın değişen ve havaküreyle temas



eder etmez soğuyup kayaya dönüşen magmadırlar. Katı maddeleriyse, yanardağdan katı durumda fırlayan



çıkan olaylar bütünü. Bir başka deyişle, yanma terimi, bir cismin isı açığa çıkararak oksijenle birleşmesinden



doğan bütün olayları belirtir. Söz konusu tepkime yete



rince hızlıysa, çıkan isi da, yanan maddeyi akkor dere



. Buna hızlı yanma ceye getirebilecek kadar yüksektir



(hidrojen, fosfor, karbon, hidrokarbonlar) denir. Tepki



me yavaşsa, çıkan isi pek önemli değildir ve olay yavaş



yanma (soğuk ortamda beyaz fosfor, nemli havada de



mir) diye adlandırılır. Ayrıca, birçok durumda, isi ve işi ğın eşlik ettiği, ama oksijenin katılmadığı tepkimeler için de yanma sözcüğü kullanılır; sözgelimi, fosfor klor için de, demir kükürt buharında yanar.



Yanoş Zapolya: Bk. JANOS ZAPOLYA.



ya da en azından, yere düşmeden önce katılaşan mad



deler oluştururlar ve boyutlarına göre, büyükten küçü



ğe doğru, bomba ya da bloklar (çapı 64 mm'den bü



Yanoş Zsigmond: Bk. JANOS ZSIGMOND.



yūk), lapillier (2-64 mm arası) ve küler (2 mm'den kü



çük) diye sınıflandırılırlar.



yansıma



Yanarsu çayı



Dalgaların, parçacıkların ya da titreşimlerin, bir yüzeye



Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde akarsu. Uzunluğu



çarptıktan sonra yön değiştirmelerini belirten fizik teri mi. Işık dalgaları, iki ortamı ayıran yüzeye çarptıkların



312 km olan Yanarsu çayı (eski Garzan çayı), Güneydo ğu Toroslar'ın Muş ovasının güneyindeki kesiminden inen sularla oluşup, Dicle irmağına karışır.



Yangdzı ciang



da bir bölümü ilk ortama geri döner (yansıyan ışık), bir bölümü de ikinci ortama geçer (kırılan işık ya da ilerle



yen ışık). Yansıma yasaları şunlardır: 1. Gelen işın, yan sıyan işin ve yansıma noktasındaki yansıma yüzeyi aynı



düzlemdedir; 2. Yansıma açısı geliş açısına eşittir.



Çin'in orta kesiminde ırmak. Çin'in en uzun (5 990 km), dünyanın da üçüncū uzun irmağı olan Yangdzı ciang (ya da Yangdzi ırmağı), Çinhuy ilinin batı kesiminde, Ti bet yaylasında, 5 400 m yükseltide doğup, 1 827 000 km2'lik bir alanı akaçladıktan sonra, Doğu Çin Deni



YANYAVİ.



zi'ne dökülür; döküldüğü yerdeki debisi 34 000 m/



yapay dölleme: Bk. IN VITRO DÖLLEME.



sn'dir. Kollarıyla birlikte 30 000 km'lik bir ulaşım ağı



Yanyavi Esat Hoca: Bk. ESAT HOCA,



oluşturan Yangdzı ciang'ın en büyük 8 kolu Yalung,



Min, Cialing, Han Şuy, Vu, Yüen, Şiang ve Gan ırmakla ridir.



Yangon Birmanya'nın (Myanmar) başkenti ve en büyük kenti. Aynı adlırmağın kıyısında, Mataba körfezinden 40 km kadar içerde yeralan Yangon'un (1989'a kadar Ran gon) nüfusu 2 549 000'dir. Ülkenin başlıca limanı olan kentte, sanayi de gelişmektedir. Aynı zamanda da ülke



nin başlıca öğretim (üniversite) merkezidir. Yanık: Bk. GYÖR.



yankı Bir engele çarpıp yansıdıktan sonra, belirli bir noktadaki



bir kimsenin doğrudan gelen dalgadan ayrı olarak du



yabileceği ritimde çıkış noktasına dönen bir ses dalgası



nin yaptığı etki. Ses dalgaları sert bir engele çarptıkların



da yansırlar. Bir engelekarşı bir ses yayınlayan bir göz lemci, sesin kendisi ile engel arasındaki uzaklığı iki kez



aşması için gerekli sürenin sonunda aynı sesi yeniden duyar. Yanki, ilk sesten sonra işitilen bu ikinci sestir. yanma



Isı veren bir yükseltgenme tepkimesi sırasında ortaya



yapay kalp: Bk. KALP, YAPAY.



yapay lif: Bk. LİF, YAPAY. yapısalcılık 1960 yıllarında bazı insan bilimlerinde ortaya çıkan ve işlemsel bir yöntemin kullanımıyla nitelenen düşünce



akımı. Yapısalcılığa (strüktüralizm de denir) göre, ger çek varsayıldığı ve mantıksal açıdan öğelerinden önce geldiği ölçüde yapı ya da bu yöntemle hazırlanan ör



nek, gözlemlenen bütün olguları açıklama ve bunlar dan başka olguları çıkarsama olanağı verir. F. de Saussure'ün çalışmalarından, ruhbilimdeki bi çim kuramından Malinowski ve Radcliffe-Brown'ın in



sanbilim anlayışından kaynaklanan yapısalcılık, yön



temsel niteliğini ancak C. Lévi-Strauss'un araştırmaları sonunda kazanmıştır,



Avrupa'da yapısalcılık doğrudan doğruya Saussu



re'ün derslerini izleyen (Bally), Prag çevresi, L. Hjelm slev'in glosermatiği, G.Guillaume'un anlıksalsistembi



limi, A.Martinet'nin işlevselciliği, R. Jakobson'un ikicili



ğiyle temsil edilir.ABD'de F. Boas ve E. Sapir'in çalış malarıyla ve Kızılderili dilleriyle ilgili incelemelerle orta ya çıkmış, L. Bloomfield'in çalışmalarıyla gelişip, Z. Harris'in dağılımcılığına N.Chomsky'nin üretici dilbilgi sine ulaşmıştır.



YAŞLI CATO 401



yapışma gücü: Bk. KOHEZYON.



yassısolungaçlılar: Bk. İKİÇENETLİLER.



yaprak: Bk. BİTKİ.



Yaş



Romanya'nın kuzeydoğu kesiminde kent. Seret (Ro



mence Bahlui) irmağı kıyısında, irmağın Prut irmağının



yaralaşma: Bk. ÜLSER.



karıştığı yer yakınında yeralan Yaş'ın (Romence lasi) nü



fusu 342 934'tür. Metal ve deri işçiliği, kimya sanayisi,



yarasalar



ilaç fabrikaları, dokuma sanayisi, mobilya yapımı, vb.



Memelilerin, gerçekten uçabilen tek takımı. Kanat açık



bir öğretim (Cuza Üniversitesi) merkezidir.



sanayi kuruluşlarının geliştiği kent, aynı zamanda da



lıkları türden türe 20 cm-2 m arasında değişen, gövde



Fatih Sultan Mehmet döneminde Türk korumasını



kabul ederek Bogdan voyvodanlığının merkezi olan



(1455) Yaş, Türkler, Bogdanlılar, Avusturyalılar ve Rus



lar arasında birçok kez el değiştirmiş, 1787-1792 Türk



Rus Savaşı'na son veren Yaş Antlaşması orada imzalan mış (9 Ocak 1792), Berlin Antlaşması'yla Romanya Krallığı'nın bir bölümünü oluşturmuştur (1878). Yarasalarin



mağaralarda



yaşayan türleri iyi görmez, yollarini ve avlarini "yankıyla yön"



Yaşar Kemal Türk yazarı (Göğceli köyü, Adana 1922). Beş yaşların dayken babasını ve kaza sonucu bir gözünü yitiren Ya



adlandırılan



şal Kemal (asıl adı Kemal Sadık Göğcelidir), ilköğreni mini Kadirli'de tamamlayıp, Adana I. Ortaokulu son si



yöntemle bulurlar.



nifından ayrıldı (1941). Irgatlıktan kātipliğe ve arzuhal



bulma diye



ciliğe kadar birçok işte çalışıp, bir süre de köy ilkokulla eri uzun sık tüylerle kaplı olan yarasalar takımı (Bil. a. Chirophera) üyelerinin kanatları, sırt ve karın derisinin uzantılarının kol, parmak ve bacak kemikleri ile türlerin çoğunda kuyruk kemikleri arasında şemsiye gibi geril mesinden oluşur. 950'yi aşan türlerinin sayısı açısın dan, memeliler arasında kemiricilerden sonra ikinci si



rada yeralan yarasalar takımı üyeleri, gündüzleri ağaç.



larda, mağaralarda ya da boş evlerde, kanatlarını göv delerine sarıp, ayaklarından başaşağı sarkarak dururlar;



rinda vekil öğr nlik yaptı. Siyasal düşünceleri yü zünden bir süre Kozan cezaevinde yatıp, Istanbul'a ge



lerek (1951) Cumhuriyet gazetesinde röportajlar, fikra lar, denemeler yazdı. Sonra serbest yazarlığı seçti. Romanlarının çoğu sinemaya uyarlanan Yaşar Ke mal, birkaç kez Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday göste rilmiş, Fransız hükümeti tarafından Légion d'Honneur



nişanı (1984) verilmiş ve Dünya Kültür Akademisi'nin (1993) 42 kurucu üyesinden biri olmuştur.



geceleri ortaya çıkarak, türlere göre böcek, meyve, çi



Öbür romanlar: Orta Direk (1960), Yer Demir Gök



çektozu, küçük hayvanlar ve balıkla (“kan emici yarasa lar" diye adlandırılan üç küçük türse, uyuyan hayvanla



Bakır(1968), Ölmez Otu(1969; 1979'da Fransa'da "en iyi yabancıkitap" seçildi), Ağrıdağı Efsanesi(1970), Bin



rin kanını emerek) beslenirler. Mağaralarda yaşayan



boğalar Efsanesi (1971), Demirciler Çarşısı Cinayeti



türler iyi görmez, yollarını “yankıyla yön bulma” diye adlandırılan yöntemle bulurlar: Uçarken karınlarından saniyede 30-100 arasında bir sıklıkla çıkardıkları sesler, yollarındaki nesnelere çarpıp geri döner. Yarasalar ge celeri ve türlerden çoğunun kış uykusuna çekildiği kış



(1974, Madaralı Roman Ödülū), Yusufçuk Yusuf (1975), Yılanı Öldürseler (1976), Al Gözüm Seyreyle Salih (1976), Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Kanin ca (1977), Deniz Küstü (1978).



mevsiminde, beden sıcaklıklarını düşürürler. Çiftleş



Kuşlar 'da Gitti (uzun öykü, 1978). Röportaj: Bu Diyar Baştan Başa (1971), Bir Bulut



meleri ilgi çekicidir: Çiftleşme sonbaharda gerçekleşir; ama sperma dişinin gövdesinde saklanır ve yumurta er



Öykü: Bütün Hikâyeler (Teneke'yle birlikte, 1967), Kaynıyor (1974), Allahın Askerleri (1978).



tesi ilkbahar döllenir.



yarık omurga: Bk. OMURGA ÇATLAKLIĞI. yarım başağrısı: Bk. MİGREN. yarım felç: Bk. FELÇ.



yassısolucanlar Binlerce cinsi bulunan omurgasız hayvan şubesi. Yassi solucanlar şubesi (Bil. a. Platyhelminthes) üyeleri bölüt süz, sölomsuz ve genellikle yassı bedenli organizmalar dır; bu ortak özellikleri dışında, ince yapılı, serbest ya



şayan planaryalardan, büyük boyutlu şeritlere kadar birbirlerinden çok farklı olabilirler.



yaşdönümü Kadınlarda adet çevriminin bozulduğu ve sonunda adet kanamasının kesildiği dönemi belirten terim. Ge



nellikle 45-55 yaşları arasında ortaya çıkan yaşdönü



münde (menopoz da denir), yumurtalıkların hipofiz



den salgılanan gonadotrop hormonlara artık tepki gös



termemesi, dişilik hormonlarından östrojenin gün geç tikçe daha az salgılanmasına neden olur. Sıcak basma sına (yüze yayılan sıcaklık duygusu), terlemeye, sis



manlamaya, memeler, dölyolu ve dölyatağı gibi organ larda yapısal bozukluklara yol açan yaşdönümünde, bazı kadınlarda ruhsal sorunlar ve çöküntü de gözlene bilir. Ostrojen eksikliğinden kaynaklanan bozukluklar, bu hormonun verilmesiyle giderilebilir.



Yaşlı Cato: Bk. CATO, YAŞLI.



402



YAŞLI HOLBEIN



Yaşlı Holbein: Bk. HOLBEİN, HANS, YAŞLI.



yazı sistemleri Sözlü bir ileti, düşünce ya da bildiriyi, görsel olarak kay



yaşlılıkbilim



detmeyi sağlayan gösterge sistemlerini topluca belirten



Yaşlılığın başlamasını, başladığında da yavaşlatılmasını



konu alan bilim dalı. Yaşlılıkbilim (geriatri, geriyatri, ge



bildirinin içeriğini yansıtan resimyazı (piktogram) biçi minde ortaya çıkan yazı sistemleri, söz zincirinde ayrı



yön), ruhsal bakımını (ruhsal yön; yaşlıların sağlıklı ya:



düşünyazılarla (ideogram) gelişti (her resim bir gösteri



terim. Tarihöncesi'nde sözlü sözceyle ilgili olmaksızın



rontoloji de denir), yaşlı kişilerin tibbi bakımıni (organik şamalarına yardımcı olur) ve toplumsal etkinliklerden kopmamalarını (toplumsal yön) sağlayan önlemlerin tümünü içerir.



leni görüntüler). Zaman içinde sözcüğün değil, hece nin belirtilmesine göre evrim göstererek (Mayaların he



nüz çözülemeyen yazıları;Mezopotamya'da çivi yazı



Yaşlı Plinius: Bk. PLINIUS, YAŞLI.



si; Mısır'da hiyeroglif; Çin yazısı), düşünyazının simge sel değerini yitirip sesçil değer kazanmasıyla, abeceler ortaya çıktı: Göstergeler, sözcüğün anlamıyla her tür



bağı kopardı ve en az sayıda gösterge, ana çizgileriyle



yatıştırıcılar



dilin sesbirimlerini görüntüleyerek, bildiriyi yazıya çe



Verilen miktara bağlı olarak sinirleri yatıştırma ya da uy ku verme özelliği taşıyan ilaçları belirten genel terim.



Doğrudan doğruya sinir sistemini etkileyen yatıştırıcıla rin (sakinleştiriciler'de denir) başlıcaları arasında Libri



yum (ya da Valyum), barbitürik asit türleri, kloroprama zin, vb. sayılabilir. Bazıları bağımlılık yapabildiğinden, yalnızca hekim tarafından yazıldığında, yeşil reçeteyle satılırlar.



virmeyi sağladı.



Yedi-Sekiz Hasan Paşa: Bk. HASAN PAŞA, YEDİ-SEKİZ.



Yekaterina !



Rusya imparatoriçesi (Malbork 1684-Petersburg 1727). Büyük Petro'yla evlenen Yekaterina l(Katerina Ide de



Yavuz, Hilmi



nir), eşinin ölümünden sonra muhafız birliği tarafından



Türk şairi ve yazarı (İstanbul 1936). Kabataş Erkek Lise si'ni bitirip (1954), İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakülte



si'ndeki öğrenimini



sözcükler bulunmasının bilincine varıldığını gösteren



yarıda bırakarak İngiltere'de



BBC'nin Türkçe Yayın Kolu'nda görev alan (1964) Hil mi Yavuz, Londra Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felse



fe Luiumünü bitirdi (1969). Yurda dönünce çeşitli gaze



iktidara getirildi (1725). Fiili yönetimi, 1726'da kurulan, Menşikov'un başkanlığındaki gizli Konsey'e bıraktı. Yekaterina II Rusya imparatoriçesi (Stettin 1729-Çarskoye Selo 1796). Anhalt-Zerbst dükünün kızı olan Yekaterina II



telerde ve yayınevlerinde çalışıp, Mimar Sinan Üniver sitesi'nde uygarlık tarihi, Boğaziçi Üniversitesi'nde fel



(Katerina II de denir), 1744'te Rusya'ya çağrılıp, impa



sefe dersleri verdi. 1989-1993 arasında İstanbul Beledi



tahta çıkan eşini, tahttan çekilmek zorunda bırakan (1762 Haziranı) komployu yönetip,oğulları Pavel'i taht



yesi Sanat danışmanlığı yaptı. İnsana ve eşyaya öznel bir bakış açısından (artlarındaki kültür ve tarih açısı)



baktığı, sözcüklerini anlam, çağrışım ve ses değerlerine



göre seçtiği, özgün ve zengin imgeler kullandığı şiirleri



nin (Bakış Kuşu, 1969; Bedrettin Üzerine Şiirler, 1975; Doğu Şiirleri, 1977, 1978'de Yeditepe Şiir Armağanı'nı aldı;;Yaz Şiirleri, 1981; Gizemli Şiirler, 1984; Zaman Şi



irleri, 1987, aynı yıl Sedat Simavi Vakfı ödülünü aldı) ya ni sıra, araştırma, inceleme kitapları (Kültür Üzerine,



1987; Felsefe Üzerine, 1987; Yazın üzerine, 1987), denemeler (Denemeler-Karşı Denemeler, 1988) ve bir anlatı (Taormina, 1990) yayınladı.



Yavuz Sultan Selim: BK. SELİM I.



ratoriçenin yeğeni Petro'yla evlendi. Petro Ill adiyla



tan uzaklaştırarak iktidarı ele aldı ve Rusya'yı Avru pa'nın büyük devletleri arasında sokmayı çalıştı. İzledi ği bu siyaset sonucunda Polonya'nın üç kez bölünmesi



sırasında Ukrayna, Beyaz Rusya ve Litvanya'yı ele geçi rip, 1768-1774 ve 1787-1791 Türk-Rus savaşları sıra sinda (Küçük Kaynarca ve Yaş antlaşmaları) Kırım'ı elde



ederek Rusya'ya açılma olanağı sağladı.



Yeltsin, Boris Rus siyasetçisi ve devlet adamı (Syerdlovsk 1931). Inşa at mühendisliği öğrenimi gören Boris Yeltsin, 1961'de



Komünist Parti'sine üye olup, parti içinde hızla yüksele



rek, Gorbaçov tarafından inşaat bakanı yardımcılığına atandı. Mayıs 1990'da Rusya Federasyonu Komünist Yay



Burçlar kuşağında bir takımyıldızın ve bir burcun ortak



adı. Burçlar kuşağındaki takımyıldızların en güneyde yeralanı olan Yay takımyıldızı, Akrep ile Oğlak arasın



da, Gökadamız'ın merkezi doğrultusunda, bulunur.



Her ikisi de çıplak gözle görülebilen M8 ve M22 bulut suları ile çok sayıda yıldız kümesini içerir.



yazı: Bk. YAZI SİSTEMLERİ,



Yazıksız, Necip Asım: Bk. NECEP ASIM.



Partisi başkanlığına getirilip, Haziran 1991'de Rusya Fe derasyonu başkanlığına seçildi. 19 Ağustos 1991'de SSCB başkanı Gorbaçov'a karşı düzenlenen darbenin



başarısızlıkla sonuçlanmasında başlıca rolü oynayıp, Gorbaçov'un istifasından (25 Aralık 1991) sonra SSCB



parçalanınca, Rusya'nın devlet başkanlığını sürdürdü. (Ayrıca Bk. RUSYA.)



yemek borusu: Bk. SİNDİRİM SİSTEMİ.



Yemişçi YEMİŞÇI. Hasan Paşa: Bk. HASAN PAŞA,



YENİ ZELANDA



yengeçler Brachyura tarafından onayaklı kabukluların ortak adı. Yengeçler, iri ve yanlara doğru genişleyerek solungaç



403



yeralan Yeni Gine, yüzölçümü bakımından Gron



land'dan sonra dünyanın ikinci büyük (790 000 km²) adasıdır; nüfusu 5 milyon dolayındadır. Siyasal açıdan batı kesimi (İrian Caya, yaklaşık 400 000 km²) Endonez



ları örten kabuklu, karın bölümleri körelmiş ve başı



ya'ya, doğu kesimi (yakınındaki birkaç adayla birlikte)



göğsün altına kıvrılmış hayvanlardır. Birinci bacak çifti büyüyerek kıskaç biçimini, öndeki 3 çift bacak değişe



Papua-Yeni Gine'ye bağlıdır. (Ayrıca Bk. IRIAN CAYA; PAPUA-YENİ GİNE.)



lenme organi oluşmuştur. Türlerin çoğu denizlerde ve



Yeni Hebrides adaları: Bk. VANUATU.



rek ilerler. Türlerin tümü etçildir ve ellerine geçen canlı



Yenisey irmağı



rek ağız niteliğini almış, böylece karmaşık bir dizi bes



ırmaklarda, az sayıda tür karada yaşar; bazı türlerin iyi yüzmelerine karşılık, çoğunluğu dipte yan yan yürüye



ları kıskaçlarının yardımıyla parçalayara yerler. Pavur ya (Cancer pagurus)gibi bazı iri türlerin eti çok lezzetli dir.



Rusya'da ırmak. Asya'nın dördüncü, Rusya'nın ikinci büyük ırmağı olan Yenisey irmağının, uzunluğu 3 354



km'dir. Başlıca üç kolu olan Angara, Selenga ve Tun



Yengeç takımyıldızı Burçlar kuşağında bir takımyıldızın ve bir burcun ortak



adı. Yengeç takımyıldızı, yalın bir dürbünle bile seçile



bilen M44 kümesini (yaklaşık 350 yıldızdan oluşur) içe rir.



Yeni Ahit: Bk. KUTSAL KİTAP.



guska irmaklarıyla birlikte, 2 598 897 km²'lik bir alanı akaçlar.



Yenişehirli Abdullah Efendi: Bk.



ABDULLAH EFENDİ, YENİŞEHİRLİ.



Yenişehri Fenari: Bk. HAŞİM BEY, HÜSEYİN.



Yenice irmağı: Bk. LİLYOS ÇAYI.



Yenitaş Devri: Bk. CİLALITAŞ DEVRİ. Yeniçeri Ocağı Osmanlı ordusunun en önemli gücünü oluşturan asker sınıfının bağlı olduğu kuruma verilen ad. Murat I döne minde kurulduğu sanılan, Acemi Ocağı ve Yeniçeriler, yeniçeri ağası denilen bir komutan ile sekbanbaşı, ça vuş, kol kethüdası, haseki ağaları, başbölükbaşı, ağa, vb. unvanlar taşıyan subaylar tarafından yönetiliyordu.



Yeniçeriler, imparatorluk düzeninin sağlam olduğu dö nemde geceleri kışlalarından başka yerde yatamazlar, evlenemezler ve ulufe denilen bir ücret alırlardı. Ayrı



calıklı bir asker sınıfı olduklarından ancak kendi subay ları tarafından cezalandırılabilirlerdi. İstanbul'da “Yeni Odalar" ve "Eski Odalar" denilen iki büyük kışlada ka



lan, toplam sayıları Fatih Sultan Mehmet II ve Kanuni Sultan Süleyman 1 dönemlerinde 10 000 - 12 000'i, Mehmet III döneminde 45 000'i, Selim II döneminde



110000'i, Mahmut Il döneminde 140 000'i bulan Yeni



çeriler, zaman içinde sık sık ayaklanmaları, soygunlara



karışmaları, esnaflığa başlamaları nedeniyle ciddi bir



savaş gücü olmaktan çıktılar ve 1826'da Mahmut II'nin



Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmasıyla (Bk. VAKAI HAYRİYE)



ortadan kalktılar.



Yeni Delhi



Yeni Zelanda Okyanusya'da adalar üstünde kurulu devlet. Kuzey adası (North adası) ve Güney adası (South adası) ile çok sayıda küçük adadan oluşan bir takımada üstünde ku



rulmuş olan Yeni Zelanda, Antarktika'daki Ross bölge



sini, Tokelau adalarını ve iç işlerinde özerk Niue ve Co ok adalarını da içerir.



YÜZEYŞEKİLLERI, IKLIM VE TOPLUM YAPISI Güney adasının orta kıyısında, en yüksek noktası Cook tepesi (3 764 m) olan Yeni Zelanda Alpleri uzanır. Ku



zey adasıysa, yakın tarihli tektonik hareketlerin oluştur duğu kırıklarla yarılmıştır ve yanardağ etkinlikleri olduk ça yoğundur (sönmüş ya da etkin yanardağlar, gayzer ler, fümeroller, vb.). Bütünüyle iliman iklim kuşağında yeralan ülkede, Güney adasının Batı rüzgârlarını alan batı yamacında bol yağışlı (yılda 5 m'ye kadar yağış),



doğu yamacındaysa çok daha az yağışlı (Christc hurch'da 552 mm yağış) bir iklim gözlenir. Kuzey adası nin iklimi daha yumuşaktır (Auckland'de ocak ayı sıcak



lık ortalaması 18,7 °C, temmuz ayı ortalama sıcaklığı 11,4 °C; ortalama yağış 1 081 mm). Güney adasının



bozkırlarla kaplı doğu kıyısı dışında, bitki örtüsünde or manlar ağır basar.



Büyük bölümü Avrupa'dan, özellikle İngiltere'den



Hindistan'ın federal başkenti. Hindistan'ın orta-kuzey kesiminde, Yamuna irmağı kıyısında yeralan Yeni Del



gelme beyazlardan oluşan nüfus (adaların yerli halk



(7 144 755 nüf.) bir bölümünü oluşturur.



sekliğinden ötürü gün geçtikçe artmaktadır), özellikle Kuzey adasında, kentlerde (toplam nüfusun yüzde



yenidünya: Bk. MALTAERİĞİ.



80'i) yaşar. Eğitim ve sağlık hizmetleri, büyük ölçüde gelişmiştir; Temel sağlık hizmetleri, ilaç ve hastane üc retleri de dahil, devlet tarafından karşılanır.



hi'nin nüfusu 294 149'dur. Delhi anakent belediyesinin



Maorilerin oranı, doğum oranının beyazlarınkine yük



EKONOMI



Yeni Gine



Büyük Okyanus'un güneybatı kesiminde ada. Malezya adalarından olan, Avustralya'nın kuzey kıyıları açığında



Yeni Zelanda'nın ekonomisinde, kırsal kesimde yapı



lan hayvancılık ağır basar. Geleneksel koyun yetiştirici liğine (55 milyon baş), süt ve et gereksinmesini karşıla mak amacıyla yakın dönemde sığır yetiştiriciliği (10 mil



404 YENİ ZÜHTÜ mokratik Almanya'yla diplomatik ilişkiler kuran Yeni



Zelanda'da, 1975'te iktidara gelen Ulusal Parti başkanı Robert David Muldoon, 1978 seçimlerini de kazandık



tan sonra, 1983 seçimlerinde iktidarı Işçi Partisi başkanı David Lange'a devretti. 1987 seçimlerini de kazanan



David Lange, gün geçtikçe daha liberal bir siyaset uygu layarak, kamu kuruluşlarını özelleştirmeyi, dışalımı ko laylaştırıcı önlemler almaya, tarıma yapılan sübvansi



yonları azaltmaya yöneldi. Ama bu reformların halk arasında hoşnutsuzluk yaratması üstüne, 1989'da istifa etti. 1990'da yapılan seçimleri muhafazakar Ulusal Par YENİ ZELANDA



ti'nin kazanması üstüne, başbakanlığa partinin başkanı Jim Bolger atan



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 269 057 km². Baş kenti: Wellington (398 500 nüf.;;1992 tah.).



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 3 400 000;



Yeni Zühtü: Bk. İSMAİL ZÜHTÜ EFENDİ.



nüfus yoğunluğu: Km?'ye 13 kişi. Nüfus dağılımı



(1992): Kentlerde % 84; kırsal kesimde % 16. Yil



lik nüfus artış hızı (1992): %1,0. Resmi dili: Ingiliz ce. Başlıca dinler: Hıristiyan.



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1992): Yetişkin nüfusun %100'ü. Üniversite sayısı



(1989): 7. Hastane yatak sayısı (1989): 29 352.



Hekim sayısı (1988): 8 980. Ortalama ömür (1992): Kadınlarda-78; erkeklerde-72. Bebek



ölüm oranı (1992): 1 000 canlı doğumda 7,6.



EKONOMI. GSMH (1990): 40,2 milyar dolar; kişi



başına ulusal gelir: 12 200 dolar. Etkin nüfus dağı



limi(1991): Tarim-%10; sanayi- %16;yapı sa nayisi — %5; bayındırlik, ulaşım ve haberleşme %7; ticaretve finans-%28; devlet memurları ve



hizmetler- %25. Dış ticaret (1990): Dışalım



8,1 milyar dolar; dışsatım- 8,8 milyar dolar. Ti



caret yaptığıbaşlıcaülkeler: Japonya, Avustralya,



Yer



Üstünde yaşadığımızGüneş sistemilgezegeni.Boyutları orta büyüklükte (ekvator çapı 12 756 km, kutup çapı 12 713 km olan yaklaşık küre) olan yer (Dünya, Yerküre de denir), yüksek yoğunluklu (ortalama yoğunluğu 5,52) gezegenlerdendir. Venüs (Güneş'e daha yakındır) ve



Merih'in yörüngeleri arasında, merkezdışılığı az, elips biçiminde bir yörünge (yarı büyük ekseni 149 897 570 km) çizer. Güneş'e en büyük uzaklığı 152 100 000 km, en yakın uzaklığı 147 100 00 km'dir. Kutup ekseni (coğ.



rafi) çevresindeki dönüşü, gündüz-gece oluşumunu



sağlar. Güneş gününe kesin bir değişmezlik kazandır



mak, sonra da 24 saate bölerek saniyeye varmak için, Yer'e göre görünür hareketi düzgün ve kutup eksenine dik (23° 27' olması gerekir) bir ortalama Güneş belirle



nir: Buradan ortalama güneş zamanının saniye tanımı



Avrupa Birliğiülkeleri, Tayvan. Para birimi: 1 Yeni Zelanda doları - 100 cent.



elde edilir. Biraz daha kısa olan (23 s 56 dak 4 sn) yıldız



YÖNETİM. Türü: Parlamenter demokrasi. Yasa



deki gerçek dolanma süresidir. Yer'in tek doğal uydusu



ma gücü: Temsilciler Meclisi. Yönetim bölümlen



mesi: 93 yönetim bölümü; 9 yönetim bölgesi; 3 kent yönetim bölgesi.



ULAŞIM. Demiryolları (1990): Toplam 4 227 km.



Karayolları(1990): Toplam 92 659 km. Başlıca li manları: 5. Başlıca havaalanları: 3.



günü (yıldızlara göre gözlenir), Yer'in kendi çevresin ve gelgit olaylarının başlıca nedeni olan Ay'ın (ortalama



384 400 km uzaklıkta) Yer çevresindeki bir dolanımı 27 günden biraz fazla sürer.



Kendi kutup ekseni doğrultusunda 1/300 oranında Apollo 17'nin çektiği bu Yer fotoğrafında, bütün Afrika



yon baş) de eklenince, tesislerin modernleştirilmesi sa



yesinde verim önemli ölçüde artış göstermiştir. Auck land limanından yapılan ülke dışsatımında, ağırlığı hay vancılık ürünleri (yün, deri, et ve süt) oluşturur. Yeraltı



gelir kaynaklarının azlığı bir ölçüde hidroelektrik üreti



miyle karşılanmakla birlikte, Yeni Zelanda petrol satın almak zorunda kalmaktadır.



Tarım ürünlerinin işlenmesine yönelik tesisler dışın da sanayinin yalnızca dokuma fabrikaları, makine yapı mi ve otomobil montajıyla sınırlı olmasına karşın, yaşa ma düzeyi yüksektir. TARIH



1642'de Tasman tarafından bulunup, 1840'ta İngiliz



egemenliğine giren Yeni Zelanda, 1907'de bir domin



yona dönüştürüldü; 1931'de bağımsızlık tanınarak Commonwealth üyesi bir devlet olarak örgütlendi. Yö



netimi birbirine devreden işçi Partisi ve Ulusal Parti hü



kümetleri tarafından yönetilip, içte büyük toplumsal re



formlar gerçekleştirilirken, dışta Ingiltere'nin yanında



her iki dünya savaşına da katılan ülke, ABD ve Avustral ya'yla ANZUS'u (Pasifik Konseyi) oluşturdu. Norman



Kirk (1974) ve Wallece Rowling'in (1975) başbakanlık



ları sırasında SSCB, Kambçoya, Vietnam, Çin ve De



kıyıları, Madagaskar adası ve Arabistan yarımadası seçilmektedir.



YILANLAR



hafifçe basıklaşan Yer, dönen bir elipsoyite benzetile



bilir (geoit). Denizler, toplam yüzeyin yüzde 70,8'ini kaplar (510 milyon km²).



Yer bir atmosferle çevrilidir ve uzay çevresi iyonlaş



mıştır (iyonosfer, magnetosfer). İç bileşimi, ilk 10 km di şında, ancak dolaylı tanınmaktadır. Yüzeyden içeri doğru üç bölümden oluşur: Kabuk ya da yerkabuğu; merkez; çekirdek.



Yer'in yaşının beş milyar yıl olduğu ve Ay gibi, bütün



Güneş sistemiyle aynı zamanda oluştuğu sanılmakta dır.



Yerbilim



Yer'i oluşturan gereçleri inceleyen, yapılarını, dağılım larını, tarihlerini ve oluşumlarını anlamayı amaç alan bi



lim. Yerbilim (jeoloji de denir), çeşitli dallara ayrılır: Yer



kabuğunu oluşturan maddeleri, bu arada kayaçları in



celeyen taşbilim; kayaçları oluşuturan madenleri ince



405



Yeşilırmak



Karadeniz Bölgesi'nin Orta Karadeniz Bölümü'nde doğar. Suşehri'nin güneyinde batıya doğru akarak, bir kaç küçük koldan sonra, Amasya kenti yakınlarında, Çamlıbel dağından gelen ikinci büyük kolu Çekerek ça yini (o noktaya kadar uzunluğu 331 km) alır: Tersakan



akarsu. Uzunluğu 519 km olan Yeşilırmak, Kosedağ'da



çayını da aldıktan sonra kuzeydoğu-doğu yönünde



akarak, Erbaa ilçesi yakınlarında, Gümüşhane dağların



dan gelen başlıca kolu Kelkit çayıyla birleşir (o noktaya kadar uzunluğu 373 km). Canik dağlarının batıkesimin den dar boğazlar içinden geçtikten sonra, Karadeniz



Bölgesi'nin iki büyük ovasından Çarşamba ovası adı ve rilen geniş bir deltayla Civa burnunda Karadeniz'e dö külür.Çığırında kurulmuş barajların en büyüğü olan Al mus barajından (1966'da hizmete girmiştir), taşkın de netimi, sulama ve elektrik elde etmede yararlanılır.



leyen mineralbilim ve billurbilim; derinliklerdeki olay



Yevtuşenko, Yevgeniy Aleksandroviç



jeodinamik.



mesiyle un salan Yevgeniy Aleksandroviç Yevtuşenko, ahlâksal mesajlar da içeren şiirlerinde güncel ve tarihsel



ları inceleyen iç jeodinamik; atmosferle temas duru mundaki yerkabuğunu değiştiren olayları inceleyen dış yerçekimi Yer yüzeyinde hareketsiz durumda bir cismin çeşitli bölümlerine etkiyen ivmelerin bileşkesi. Yer'in bütün kütlelerinin Newton çekiminden ileri gelen yerçekimi



Sovyet şairi (Zima, Sibirya 1933). Dogmacılığı eleştir



konuları yalın bir dille işledi (Yaban Yemişleri (Jagoniye



mesta); Pearl Harbour, vb.). 1986'da Etruria Şiir Ödü lü'nü aldı.



Yezit



ivmesi ile Yer'in kendi çevresinde dönmesinden kay naklanan merkezkaç ivmesinin bileşkesi olan yerçeki



İkinci Emevi halifesi (? 649-Huvvarin, Şam 683). Muavi



çimlerle kaydeden istasyonlarda ölçülür; bu durumda, aşılan e yolu, e-1/2 gt'dir.



ilk İstanbul kuşatmasına katılıp (669), babası tarafından İslâm geleneğine aykırı olarak veliaht ilan edildi (673)



Yesarizade Mustafa İzzet Efendi: Bk.



şip, Kûfe valiliğine getirdiği Ubeydullah Bin Ziyad'ın



mi ivmesi (g) bir cismin boşluktaki düşüşünü duyarlı bi



MUSTAFA İZZET EFENDİ, YESARIZADE.



ye'nin oğlu olan Yezit I (ya da Yezid i), müslümanların



ve babası ölünce halife oldu. Halifeliğini tanımayan Ali'nin oğlu Hüseyin'le ve Abdullah Bin/Zübeyr'le sava



Hüseyin'i Kerbela'da öldürtmesi sonucunda, İslam



dünyasında yüzyıllarca sürecek çekişmelerin başlatıcısı



Yesenin, Sergey Aleksandroviç



oldu.



Rus şairi (Konstantinovo, Ryazan 1895|-|Leningrad



yılan: Bk. YILANLAR.



yakışıklılığına vurulan kızları anlatan şiirler yayınlamaya başladı. Kadın dansçı Isidora Duncan'la evlenip,



yılanlar



1925). Bir çiftçinin oğlu olan Sergey Aleksandroviç Ye senin, 1916'ya doğru Rus ülkesini, köylerin yaşantısını, 1925'te intihar etti.



Başlıca yapıtları: Preobrajeniye (Başkalaşım, 1919),



Akordeon (1920), Ispoved Huligana (Bir Serserinin iti



Pullusürüngenler takımından, yaklaşık 2 500 türü bulu



nan sürüngen alttakımı. Yılanlar alttakımı (Bil. a. Ophi



rafları, 1921).



da) üyeleri, dünyanın her yanında yaşarlar. Bazı ilkel öbeklerinde pençeye benzer arka ayak izleri bulunma



Yesevi: Bk. AHMET YESEVİ.



sına karşılık, genellikle ayakları yoktur; çoğunda, göv denin alt bölümü, büyük, geniş pullarla kaplıdır; ama



Yesrib: Bk. MEDINE.



lerde, pullar ya da küçülmüş ya da bütünüyle yok ol muştur. Kulak delikleri bulunmadığından, iç işitme ay



Yeşil devrim



yuları yoktur. Hareket edebilen gözkapakları bulun



1960 yıllarında ortaya yatılan, teknoloji açısından geliş miş ülkelerdeki tarım teknolojisinin daha az gelişmiş ta nim ülkelerine aktarılmasını belirten terim. Yeşil devri



min sonuçlarından biri arasında. Meksika'da yetiştirilen buğday çeşitleri ile Filipinler'de yetiştirilen pirinç çeşidi nin aktarılmasıyla Hindistan, Türkiye, Pakistan ve Ma laysiya'da verimlerinin büyük ölçüde artması sayılabi lir.



suda yaşayan türler ile yeraltında tünel kazan bazı tür giti da çok küçük olduğundan, havada yayılan sesleri işitemez, buna karşılık topraktaki titreşimleri çok iyi al gılarlar. Kokulalma duyuları gelişmiştir;amatatjalma du maz; türlerin çoğunda gözlerin üstünde saydam bir tabaka yeralır. Türlerin büyük bölümünün çeneleri çok kolay hareket edebildiğinden, girtlak derileri de esnek olduğundan, kendi kafalarından daha büyük hayvanları rahatça yutabilirler. Bedeni kaplayan pulları örten boynuzsu deri tabakası, yılın belirli dönemlerin



de bütünüyle değişir: Deri değiştirme ya da gömlek de giştirme. Türlerin çoğu zehirlidir ve salgı bezleriyle bag.



406



YILDIRIM



lantılı özel dişler aracılığıyla, zehirlerini avlarının ya düşmanlarının bedeni içine akıtırlar.



tepkimeler olduğu XX. yy'ın başlarında anlaşılmış ve işı



da



ma biçiminde yapılan bu enerji tüketimi, yıldızların ev



rimlerinin bir şemaya göre olduğunu ortaya koymuş.



yıldırım



tur).



Havada iki bulut arasında ya da bulutlar ile Yer arasında



rarası madde bulutunun sıkışması sonucunda doğmuş



Günümüzde gökbilimciler, bir yıldızın bir yıldızla



ortaya çıkan elektrik boşalması. Yıldırım, şimşek ve



gökgürültüsüyle belirti verir. Şimşek ile yıldırımın farke dilmesi arasında geçen n saniye, gözlemci ile fırtına si



rasındaki elektrik boşalımını ayıran uzaklık olan d'yi



olduğunu düşünmektedir. Bu model yıldız, sıkışmanın



yarattığı sıcaklık yükselmesinden dolayı hemen işımaya başlar ve az sonra kısa bir çöküş ortaya çıkar: Yıldız



doğmuştur.



metre cinsinden verir (d - 340 n).



Yılmaz, Atif: Bk. BATIBEKİ, ATIF YILMAZ. Yıldırım Bayezit: Bk. BAYEZİT I, YILDIRIM.



Yılmaz Güney: Bk. GÜNEY, YILMAZ.



Yıldız dağları Trakya'da dağ sırası. Karadeniz kıyıları ile Ergene hav zası arasında güneybatı-kuzeybatı doğrultusunda uza nan Yıldız (eski Istranca) dağlarının yükseltisi. Mahya



Yiddiş dili: Bk. GERMEN DİLLERİ.



dağında 1 031 m'yi bulur. Bitki örtüsünün etek kesimle



Yirmibir Mayıs Olayı: Bk. MAYIS OLAYI,



rinde büyük ölçüde yok edilmesine karşılık, yüksek ke



simleri kayın, meşe, vb. türlerden oluşan ormanlarla ör



21.



tülüdür.



Yirmiiki şubat Olayı: Bk. ŞUBAT OLAYI,



yıldız falı: Bk. ASTROLOJİ.



22.



yıldızlar



Yirmiyedi Mayıs Hareketi: Bk. MAYIS



Kendi kendine işık saçan ve aydınlık bir nokta biçimin



de görülebilen gök cismi. Yıldızlar büyüklükleri parlak likları ve bileşimleribakımından birbirlerinden çok fark lıdırlar. Güneş ışığını yansıtarak görünür duruma glen Güneş sistemi gezegenlerinin tersine, kendi enerjilerini



kendileri üretirler (enerjinin kaynağının termonukleer GÖKYÜZÜNDEKİ BAŞLICA YILDIZLAR adi



uzaklığı 142



Güneyhacı (Akruks)



220



Erboga (Agena)



204



Aldebaran ya da



68



Eldeberan (Boğa) Algol Kartal (Altair) Akrep (Antares)



Çoban (Arkturus)



105 16 182



36



Bellatriks



125



Betelgeus



652



Karina (Kanopus)



181



Kastor



45



Arabaci (Kapella)



45



Kuğu (Deneb)



Başak Güneybalığı



652



155 23



(Fomalhaut) Ikizler (Polluks)



Küçük Köpek Aslan (Regulus) Orion (Rigel)



Erboga



(Rigil Kentarus) Büyük Köpek (Sirius)



Çalgı (Vega)



Yirmisekiz-Çelebizade Mehmet Sait Paşa: Bk. MEHMET SAIT PAŞA, YİRMİSEKİZ ÇELEBİZADE.



yoğunluk (ışık yılı)



Irmak (Aşernar)



HAREKETİ, 27.



35 11 84



540



4,3



Bir maddenin belirli bir hacminin ağırlığının, aynı ha cimdeki suyun (gazlar için havanın) ağırlığına oranı.Yo



ğunluk çoğunlukla özgül kütleyle (ya da hacimsel kütle) karıştırılır. Oysa yoğunluk boyutsuz bir büyüklük, özgül kütleyse bir birim seçimini gerektiren bir büyüklüktür. 4 "C'ta1 cm' su yaklaşık 1 g ağırlığında olduğundan, öz



gül kütle g/cm cinsinden hesaplandığında, sayısal de



ğerleri yoğunlukla aynıdır. Buna karşılık, kg/m olarak hesaplanan Özgül kütlelerin değeri 1 000 kat daha bü



yüktür. Gazlar ve buharlar için özgül kütle aynı sıcaklık ve basınçkoşullarındaki havanın özgül kütlesi ile mad



denin yoğunluğunun çarpımıdır. Yokohoma



Japonya'da kent. Honju adasının güneydoğu kesimin



de, Tokyo körfezinin batı kıyısında yeralan Yokaha



ma’nın nüfusu 3 220 350'dir. Ülkenin başlıca limanı ol masının yanısıra, önemli bir sanayi merkezidir: Demir çelik tesisleri, otomobil fabrikaları, çeşitli makineler ya pimi, petrokimya sanayisi, vb.



Yonsel, Peride Celal: Bk. PERİDE CELAL.



8,7 27



Yontmataş Devri



Tarihöncesi çağın en eski devri. Büyük ölçüde Buzul



YOZGAT 407



çağının 4. evresinde yeralan Yontmataş devrinin (Paleolitik de denir) adı, o dönemde taştan yontularak ya-



pılmış aletlerden kaynaklanır (cilalanmış taşlardan aletlerin yapıldığı bir sonraki döneme Yenitaş ya da Cilalitas



Devri denir). Bölgelere göre büyük değişiklik gösteren



tarihlerde sona ermiştir. Anadolu'da Yontmataş devri



Günümüzde Yozgat'ın ana eksenini doğu-batı dog. rultusunda uzanan cadde oluşturur. Bu caddenin batı ucundaki meydan, resmi binalarla, iş yerleriyle kuşaul



mıştır. Meydanın güneybatısında, Çapanoğulları tara fından yaptırılmış Ulucami yeralır. Kentin güneyindeki



sırtlar üstünde İç Anadolu'nun en güzel ağaç topluluk



buluntuları Antalya, Isparta, Hatay, İstanbul, Şanlıurfa,



larından "Yozgat Çamlığı” bulunur.



taya çıkarılmıştır.



Yozgat (il)



Kahramanmaraş, Samsun, Gaziantep dolaylarında or yosunlar Karada ya da suda yetişen çiçeksiz bitkileri belirten ge-



nel terim. Karayosunları ve suyosunlari ana öbeklerine



ayrılan yosunların kökleri yoktur; yaprakları son derece



yalın yapılıdır. Karayosunları nemli toprakta, kayalıklarda ve ağaçgövdelerinde, suyosunları su yüzeyinde ya da su içinde yetişirler.



Büyük bölümü İç Anadolu Bölgesi'nde,kuzeydoğudaki küçük bir kesimi (Çekerek, Aydıncık ve Kadışehri ilçe leri) Karadeniz Bölgesi sınırları içinde yer alan il. Yüzöl



çümü 14 123 km', nüfusu 1990 sayımında 579 150



(1990 sayımı), merkezi Yozgat kenti olan Yozgat ili, 14



ilçeye ayrılmıştır: Merkez, Akdağmadeni, Aydıncık, Boğazlıyan, Çandır, Çayıralan, Çekerek, Kadışehri, Sa raykent, Sarıkaya, Sorgun, Şefaatli, Yenifakılı, Yerköy. Doğuda Sivas, güneyde Kayseri, güneybatıda Nev



şehir, batıda Kırşehir ve Kırıkkale, kuzeyde Çorum ve



Yozgat (kent)



Amasya, kuzeydoğuda Tokatilleriyle sınırlı olan Yozgat



Yozgat kenti İç Anadolu Bölgesi'nde, küçük bir akarsu-



dalgalı yüzeyli bir yayla kaplar. “Bozok yaylası" adı ve



yun vadi tabanında kurulmuş ve vadinin yamaçları üstūnde de yayılmıştır. TARIH



Tarihi çok eski dönemlere inmeyen Yozgat kenti, XVIII. yy'da küçük bir köyken, yöreye yerleşen Çapanoğlu Ahmet Paşa tarafından kurulmuş ve oğulları Mustafa Bey ile Süleyman Bey tarafından genişletilmiştir. XVIII.



yy'da yapılan Ulucami çevresindemedrese ve dükkan lar, daha dış şeritte de konutlar yapılmasıyla gelişen



kent, Osmanlı öğretim örgütünde önce Kayseri muta sarrıflığına bağlı bir kaza merkezi, sonra Sivas eyaletine bağlı sancak merkezi olarak yönetilmiştir. Misir valisi Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa komutasındaki birlikler tarafından bir süre işgal edilmişse de, 1841



Londra Anlaşması'ndan sonra yeniden Osmanlı yöneti mine girmiş ve Ankara vilayetine bağlı Bozok sancağının merkezi olmuştur. GÜNÜMÜZDE YOZGAT



Cumhuriyetin başlarında bütün sancaklar ile dönüştürülünce Bozok ilinin merkezi olan (sonra, ilin adı olan



Bozok da, merkezinin adı olan Yozgat'a dönüştürüldü)



ilinin büyük bir kesimini, yükseltisi 1 200-1 500 m olan rilen bu yaylada, geniş ve çanak biçiminde düzlükler, birbirinden basık tepelerle ayrılmıştır. Üstünde yer yer,



yüksekliği 1 500 m'yi aşan dağlara rastlanır. Bunların



başlıcaları arasında Akdağmadeni'nin güneyindeki Si rıklıdağ (2 076 m), Sivas il sınırı üstündeki Akdağ (2 273



m), Tokat il sınırı üstündeki Deveci dağı (1 907 m) sayı labilir.



Yozgat ili sert kara iklimi etkisindedir: Kışlar soğuk ve



uzun, yazlar vadi tabanlarında sıcak, yayla yüzeyinde



serin geçer. Il merkezindeki meteoroloji istasyonunun



kayıtlarına göre, en soğuk ay ortalaması -1,8 °C, en si cak ay ortalaması 19,4 °C,günümüze kadar kaydedilen



en düşük sıcaklık -23,7 °C (15.1.1950), en yüksek sı caklık 37,1 °C'tır (31.7.1957). Yıllık yağış tutarı, ortala ma 539 mm'dir.



Yozgat ilinin çok büyük bir kesiminde, doğal bitki ör tüsü bozkır (step) görünüşündedir: İlkbaharda yeşerip



yazın sararan otlaklar, geniş alanlar kaplar. Ormanlar,



sürüp gitmekte olan kıyım sonucu azalmıştır. İlin orman örtüsü en zengin yerleri, Akdağmadeni ve Çekerek il



Yozgat kentinin, 1927 sayımında 11 018 olan nüfusu



çeleridir. Yozgat ilinde, doğal bitki örtüsü bakımından



vaş yavaş artmış ve 1990 sayımında 50 000'i aşmıştır



meşe ve ardıç ağaçlarından oluşan bu orman, "ulusal



uzun süre pek değişmemiş (1950'de 11 995), sonra ya (50 335).



üstünde durulması gereken bir nokta da, Yozgat kenti nin hemen yanıbaşındaki ünlü Çamlık'tır. Karaçam, park" haline getirilmiştir.



Yozgat ilinin suları, Yeşilırmak ve Kızılırmak aracılığıyla Yozgat'tan görünüş.



Karadeniz'e ulaşır. İlin kuzeydoğu kesimindeki sular, Yeşilırmak'ın kolu olan Çekerek suyunda toplanır. Il su larının büyük bölümünüyse, Kızılırmak'ın en büyük ko



lu olan Deliceırmak toplar. Yozgat ilinde önemli göl yoktur.



EKONOMI .‫חתפ‬



Yozgat ilinin ekonomisi tarıma ve hayvancılığa dayanır. Önceleri hayvancılık temel geçim kaynağıyken, cum huriyet döneminde tarla tarımı da önem kazanmıştır. Il



de tahıla ayrılmış alanların yüzde 90'ında buğday ekilir (en çok buğday üreten ilçeler Yerköy ve Boğazlı



yan'dır). Tahil türleri arasında arpa, buğdayı geriden iz ler. Baklagillerden en çok mercimek ekilir. Sanayi bitki lerinden şekerpancarı ekimi başta gelir (özellikle Bo



gazlıyan ve Çekerek ilçelerinde). Az miktarda ayçiçeği



de ekilen ilde, alçak kesimlerde, sebze ve meyve üreti mi ağır basar.



Hayvancılıkta, koyunun keçiye göre çokluğu dikkati çeker. Sığır yetiştiriciliği de oldukça önemlidir. Çekerek



408



YÖRÜK ALİ EFE



ilçesinde, yalnızca yerel önemi olan arıcılık yapılır. Yozgat ilinde yer yer manganez, kurşun, bakır, de



mir, amyant ve linyit madenlerine rastlanırsa da, yalnız ca linyitlerden, o da yerel tüketimde yararlanılır. En



önemli linyit yatakları Sorgun ilçesindedir. Yozgat ilinde sanayi yeterince gelişmemiştir. Sanayi tesisleri, büyük ölçüde tarım ürünlerinin işlenmesine dayalıdır. Bira fabrikası; un değirmen ve fabrikaları; vb.



Yörük Ali Efe: Bk. ALİ EFE, YÖRÜK.



Ypres Savaşları: Bk. İEPER SAVAŞLARI.



Yugoslavya Federal Cumhuriyeti



YUNANISTAN



Güney Avrupa'da federal devlet. Yugoslavya Federal Sosyalist Cumhuriyeti'nin parçalanmasından (1991)



GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 131 944 km². Baş



sonra, ülkeyi oluşturan eski altı cumhuriyetten Sırbistan ve Karadağ'ın 27 Nisan 1992'de oluşturdukları Yugos



kenti ve en büyük kenti: Atina (3 810 000 nüf.; 1991).



lavya Federal Cumhuriyeti'nin yüzölçümü 102 173



TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 10 100



km², nüfusu 10 394 000, başkenti Belgrad, resmi dili Sırpça'dır. (Ayrıca Bk. SIRBİSTAN; KARADAĞ.)



dağılımı (1990): Kentlerde % 58, kırsal kesimde



Yugoslavya Federal Sosyalist Cumhuriyeti Güney Avrupa'da eski devlet. 1946'da kurulup, 6 cum huriyet (Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Make



donya, Sırbistan ve Karadağ cumhuriyetlerinden)olu şan Yugoslavya Federal Sosyalist Cumhuriyeti, eski



SSCB'de Gorbaçov'un başlattığı reformların etkisinde



kalarak 1991'de parçalanmış ve federasyonu oluşturan



devletlerden Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Makedonya bağımsızlıklarını ilan etmişler, Karadağ ve Sırbistan'sa Yugoslavya Federal Cumhuriyeti'nde yeni bir ikili federasyon oluşturmuşlardır. (Ayrıca Bk. Sözü geçen cumhuriyetlerin maddeleri.)



Yukarı Karabağ: Bk. KARABAĞ, YUKARI. Yukarı Volta: Bk. BURKINA FASO. yumurta Bir dişinin bedeninde oluşan, koruyucu zarlarla kaplı, yedek besin içeren ve döllenme olayından sonra aynı tūrden bir canlının oluşmasını sağlayan hücre. Biyoloji uzmanları yumurta terimini, yalnızca zigot için, yani döllenmeden hemen sonraki hücre için kullanırlar. Uy



gulamadaysa, olgunlaşmış, ama döllenmemiş yumur taya döllenmemiş yumurta, zigota döllenmiş yumurta, embriyo ile koruyucu zarlara embriyolu yumurta denir.



Tavuk, kaz, hindi, ördek yumurtaları, değerli besin maddeleridir.



yumurtalık: Bk. GEBELİK VE DOĞUM; ÜREME SİSTEMİ, İNSANDA.



Yunanistan Batida, güneyde ve doğuda Akdeniz ile Ege deniziyle,



kuzeybatıdan doğuya doğru sırasıyla Arnavutluk, Ma kedonya, Bulgaristan ve Türkiye'yle sınırlı olan Yuna



000; nüfus yoğunluğu: Km2'ye 76,5 kişi. Nüfus % 42. Yıllık nüfus artış hızı (1990): % 0,1 Resmi dili: Yunanca. Başlıca dinler: Ortodoks, Islâm.



EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990).



% 95. Üniversite sayısı (1989): 7. Hastane yatak sayısı (1989): 52 745. Hekim sayısı (1989): 30



481. Ortalama ömür (1991): Kadınlarda-80; er



keklerde- 75. Bebek ölüm oranı (1991): 1 000 canlı doğum 11.



EKONOMI. GSMH (1990): 76 milyar dolar; kişi



başına ulasal gelir: 7 650 dolar. Etkin nüfus dağılı mi (1988): tarım-% 24,1; sanayi- % 18,5; hiz



metler- % 16; ticaret- % 15,1; ulaşım ve ha berleşme- % 6,5; yapı sanayisi— % 6,2; finans« % 3,7; geri kalanlar-% 9,9. Dış ticaret (1990):



Dışalım- 19,7 milyar dolar; dışsatım-8,1 milyar



dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Almanya,



İtalya, ABD, Fransa. Para birimi: 1 drahmi- 100 lepta.



YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Par lamento. Yönetim bölümlenmesi: 13 bölge.



ULAŞIM. Demiryolları (1988): Toplam 2 479 km. Karayolları (1985): Toplam 34 492 km. Başlıca li



manları: 3. Başlıca havaalanları: 9.



nistan'a, Ege denizi ve lon denizindeki bazı adalar da bağlıdır.



YÜZEYŞEKİLLERI, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR Balkan yarımadasının güney ucunda, dağlık bir alanda



yeralan Yunanistan'da, bölgeyi Üçüncü Zaman'da et kileyen ve günümüzde de sürmekte olan (depremler)



yer hareketlerinin (kıvrılmalar, kırıklar) karmaşıklığı ne deniyle, yüzeyşekilleri son derece parçalanmıştır. Ku



zey ve orta kesimlerde büyük dağ kütleleri Pindos ve



Olympos'un (2 911 m) yanı sıra, oldukça geniş ovalar (Trakya, Makedonya, Selanik, Boiotia, Aitike) da yayılır.



Kırıklarla birbirinden ayrılan bir dizi dağ kütlesinin uzandığı güney kesimdeki Peloponnesos yarımadasın da, ovalar son derece daralır. Yarımadanın kıyıları açı ğında birçok takımada yeralır. Akdeniz iklimi etkisinde



ki güney kesimde (Atina'da ocak ayı ortalaması 11,2 °C, temmuz ayı ortalaması 26 °C; ortalama yağış, 363 mm)



ve kıyılarda bitki örtüsünde maki türleri ve meşe or



manları ağır basar. Kara iklimi etkisinde (kışlar sert ge



çer) olan kuzeydeki dağlık kesimde, dağların yamaçları



YUNANİSTAN kestaneağacı ormanlarıyla kaplıdır.



Yunanistan yeraltı kaynakları yoksul bir ülkedir.



Yeraltı gelir kaynaklarının başlıcaları arasında Korinthos körfezinin kuzey kesiminde çıkarılan ve büyük bölümü



yurdışına satılan boksit ile çeşitli kesimlerde çıkarılan



demir filizi sayılabilir. Ayrıca az miktarlarda pirit, kur şun, çinko, magnezit, manganez, krom ve gümüş çıka nilir.



EKONOMI



409



na'nın, savaşların hemen ardından, üstünlük savaşına



girişmeleri. Perslere karşı savaşan siteleri buyruğu altın da toplayan Atina (Atina Konfederasyonu ya da Delos



Birliği), çok geçmeden müttefikleri üstünde zorbaca bir egemenlik kurup, baskıyla yönetilen uyruklara dönüş türdü. Bu arada, aldığı yıllık vergiler ve Perikles'in deha si sayesinde, saygınlığını bütün Yunan dünyasına kabul



ettirdi. Ne var ki, öbür Yunan sitelerinin başkaldırmasıy la (önderliklerini Isparta üstlenmişti) başlayan Pelopon



lam yüzölçümün beşte biri) karşın etkin nüfusun yarısı



nes Savaşı (İ.Ö. 431-1.Ö. 404), bir yandan Atina'nin üs tünlüğüne son verirken, bir yandan da belirsiz bir döne



day, üzüm, zeytin) yetiştiriciliği önemini büyük ölçüde



vaştan sonra yeniden toparlanan Atina ve Thebai, us



tün, pirinç, mısır, şekerpancarı gibi yeni ürünler de ye



su çekişmeden yararlanan Makedonyalı Philippos II,



Tarıma elverişli alanların kısıtlılığına (aşağı yukarı top



nin çalıştığı tarımda, gelenekselAkdeniz ürünleri (bug



korumakla birlikte, kuzeydeki ovaların islah ve sulama çalışmaları sonucunda tarıma açılmasıyla pamuk, tü



min hazırlayıcısı oldu. Bu dönem boyunca Isparta, sa



tünlüğü ele geçirmek için birbirleriyle çekiştilerse de, olumlu bir sonuç elde edemediler. Bu arada, söz konu Demosthenes'in çabalarına karşın. Yunanistan'ı ege



tiştirilmektedir; ayrıca sebze ve meyve (özellikle tu runçgiller) üretimi de gün geçtikçe gelişmektedir. Hay



menliği altına aldı (İ.Ö. 338'e d.) ve sınırlı bir iç özerklik



gelerdeki başlıca etkinlik olan koyun ve keçi yetiştiricili



Büyük İskender döneminde, Yunanistan'da demokrasi



vancılıkta sığır yetiştiriciliğigelişmekte,ama dağlık böl



dışında sitelerin bütün haklarını ortadan kaldırdı. Oğlu



ği, köyden kente göç olayı nedeniyle gerilemektedir.



bütünüyle ortadan kalktıysa da, onun ölümüyle yeni bir dönem (Helenistik dönem) başladı. Söz konusu dö nemde, Mısır'daki (Lagos sülalesi) ve Makedonya'daki



Toprak mülkiyetinin parçalanmışlığı tarımda gelişmeyi engellemekte ve üretim, ulusal gereksinmeyi karşılaya mamaktadır.



(Antigonos sülalesi) sülaleler birbirleriyle çekişirlerken,



Sanayisi, yakın dönemde gelişmeye başlamakla bir



Asya'daki Selefki (Seleukos) sülalesi, Anadolu'daki Yu



kurulmuş alimünyum, kimyasal gübre fabrikaları; besin



nistan'ın batı kesimiyse Roma'nın etki alanına girdi (Ta



de önemli sıkıntılara (karayolu ağını modernleştirme



i.ndan bir Roma eyaletine dönüştürülen (190) Yunanis tan, o tarihten sonra, yalnızca kültürel açıdan önemini



likte, hızla ilerlemektedir (yabancı sermaye yardımıyla



ve dokuma sanayileri). Ulaşım yollarındaki yetersizliğin çabalarına girişilmiştir) yolaçtığı ülkede, ticaret bilanço su önemli ölçüde açık vermekte, ama bu açık birkaç



güçlü armatörün elindeki deniz ticaret filosunun (dün yada yedinci) gelirleriyle, özellikle de büyük ölçüde ge lişmiş olan turizmden (doğal güzellikler, tarihsel zen



ginlik ve iklimin yumuşaklığı ülkeye her yıl 3 milyondan çok turist çekmektedir) elde edilen gelirlerle kapatıl maktadır.



TARIH



İlk olarak VII. binyılda yerleşilen, o tarihten başlanarak art arda göç dalgalarına uğrayan Yunanistan toprakları



na, II. binyıl başlarında, ilk Hint-Avrupalı istilacılar (ilk



Helenler ya da Akhalar) yerleştiler. İ.Ö. 1600'e doğru



nan kentlerine egemenliğini kabul ettirdi; Büyük Yuna



ranto'nun alınması, ).Ö. 272). Sonunda Romalılar tara



sürdürdü: Filozofları, sanatçıları ve dilcileri, Roma'ya, Yunan sanat ve biliminin yanı sıra, bir düşünme ve yaşa ma sanatı da taşıdılar.



Bizans egemenliği dönemi. Roma İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesinden sonra, payına düştügü Doğu Ro



ma İmparatorluğu'nun Romalı olma özelliğini yavaş ya vaş yitirmesi, özellikle Herakleios'un 630'a doğru Yu nanca'yı resmi dil olarak kabul etmesi, Yunan düşünce



ve sanatının sürmesini sağladı. Bu arada VI. yy'da ve VII. yy'da Yunanistan'ı istila eden Avarlar, IX. yy'ın baş



langıcında Bizans'a boyun eğdiler. X. yy'da Balkan



ortaya çıkan, niteleyici özelliklerinden başlıcalarını Gi



lar'da bir imparatorluk kurarak Yunanistan'a sık sık akınlar düzenleyen Bulgarlann (996'da Basileios Il'ye



Dor istilasıyla apansızın sona erdi. (BK. EGE UYGARLI



(1001-1647) istilalarına karşın, Yunanistan XI. ve XII.



rit'ten alan Mykenai uygarlığı, II. binyıl sonuna doğru, GI.)



yenildiler), Oğuzların, Peçeneklerin ve Normanların yy'larda belirli bir refaha kavuştu. Ne var ki, Venedik'in



Dor istilasının başlattığı, “Yunan Ortaçağı" diye ad



iktisadi emperyalizminin, katolik Roma kilisesinin orto



landırılan karanlık dönem (II. binyıl sonu-l.Ö. VIII. yy.)



dokslara karşı uzlaşmaz tutumuyla birleşmesi sonucun



boyunca gerçekleşen toplumsal değişiklikler, eski Yu nan dünyasına kendine özgü gorünümünü kazandırdı:



da İstanbul'un Dördüncü Haçlı seferi sırasında Latinle rin eline geçmesini (1204), İstanbul'da bir Latin Impara torluğu'nun kurulması, Yunanistan'ınsa Selanik Krallığı (1204-1221) ve Mora ya da Akhaia Prensliği (1205



Birbiri ardına kurulan site-devletlerde monarşinin yerini



oligarşi rejimlerinin alması ve büyük toprak sahiplerinin



halk üstünde baskıcı bir egemenlik kurmaları; siteler arasında bitmek tükenmek bilmeyen çekişmelerin yo



1430) arasında paylaşılması izledi. Bu arada kurulan



da ağırlaştırması. Bunun sonucunda Anadolu'ya yöne



Atina Dukalığı, 1311'de Katalanların eline geçerken, Venedikliler de Yunanistan kıyılarındaki ticaret açısın dan vazgeçilmez olan iskeleleri denetimleri altına aldı



lıklarıyla kurulan bu ilişkiden, yeni bir uygarlık doğdu ve



Türk egemenliği. XIV. yy'daki iç savaşların, köylü ayak



laçtığı savaşların, toplumsal adaletsizliğin acılarını daha



lik büyük bir göç dalgasının başlamasıyla, Doğu uygar Fenikelilerden abecenin alınmasıyla hızla gelişti. Dor istilasının izleriyse, VI. yy'a kadar sürüp gitti.



Pers Imparatorluğu'nun, Avrupa Yunanistanı'nın öz



gürlüğünü tehdit etmesi, en tehlikeli dönemlerde bir çok sitenin biraraya gelmesini sağladıysa da, bütün site lerin tek bir devlette biraraya gelmeleri hiçbir zaman



gerçekleşmedi. Med Savaşları (1.6. 490-1.0, 479), Yu



nanlılar açısından başarıyla sona erdi; ama, bir yandan da kalıcı bir barış kurup, birleşemeyeceklerini ortaya



koydu: Başarıda en çok payı bulunan Isparta ve Ati



lar.



lanmalarının, ortodoks kilisesinin Roma'yla birleşmeye karşı çıkışının (1439) da kolaylaştırdığı Türklerin fethi,



Sırpsındığı Savaşı'ndan sonra, Trakya'da Gümülcine,



Serez, Drama ve Kavala'nın ele geçirilmesiyle başladı.



Makedonya ve Tesalya'nın (XIV. yy'ın ikinci yarısı), Atti ke, Boiotia ve Mora'nın (XV. yy.) fethiyle sürdürülerek,



1458'de Atina'nın alınmasıyla tamamlandı. Böylece



Yunanistan. Balkanlar'daki öbür topraklarla birlikte, Osmanlı Imparatorluğu'nun Rumeli eyaletini oluştur



du. Bu arada, Venediklilerin elindeki birkaç kıyı kenti ile



410



YUNANİSTAN 20



ARNAVUTLUK Drac



(Dullos)



ULQARISTAN



Taov Veles



TIRAM



26



haw



1220



Koprulu)



Edirne Arete



Elbasa



MAKEDONYA



Meric



MAKEDONYA



port



Olyether



Saroskorter



Kuzey Sperodes Adl.



ChoBocan



Korlozi Megwe Korint



S



AFTIKE



70



Sweet



Septes



Isparta



Mykonos Dees



1



Spl



Ver



lara



.



Sparades d



Adolore



klodes



Patron



Todas



Bur Merdered



Uo



Andros



Piro



ARKADIA



PELOPONNESOS



DENİZ



slzmir



DENIZ



PATINA



• Argos



ION



.



Sebu



Karin BOIOTIA



22



QT



Gediz



kort



EGE



Toeber Khalkis



Motolongion



Conta!



o



Midau • Skyros



EGRIBOZ Poears. (Eupola)



Zoby



40°



2



Apn (siems (ledate)



Other 04. Se TRG ros



Patras Insbes



Çanakkale



le coida



Volos



Leldony



Bandırma



lam



1973



pinay Liriza a



ETOLYA



DENIZI



Goledo



Cassandra



01 DA.



TESALYA



EPIB



Komanditet)



Aprenez D4 2013(Abet of 1



Longos



MARMARA



Ener 1



Standing



Tone:



KALKIDIKYA



Kortu



)



11045



Kalamana



Selanik Körtezi



Dedeagac



Kavala



Selanik



Erpene



H



• Bodrum



Goxova kore



004



toksy



In



Lursos ”



Rodos



Mateyen Bur



Sentami (Thar)



Claire



1400



Marmaris



Lodu



indos



3Gº



1 000 500



А



200



K



DE



N



Hanya



0



SD Im



ada dışında, eski Yunanlıların koloniler kurmuş olduklari yerler de, Osmanlı egemenliğine girdi.



‫ܐ‬ Lane



Herakleion



2452



Deneylan Athen



i



(Kerpetos)



Chandiyo) Haplos Nkolaos



GİRİT



Los 2148



yet hakkı, denizcilerine ve tüccarlarına deniz ticaretin-



ğu'nun ayaklanmayı bastırmak için yardım istediği (1824)KavalalıMehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa, Mora'daki ayaklanmacıları ortadan kaldırıp, Mesolong. hion'u (1826) ve Atina'yı (1827) ele geçirerek ayaklan mayı bastırdı. Ama Fransız-Rus ortak donanmasının olaya müdahale ederek Osmanlı-Misir donanmasını



de önemli ayrıcalıklar tanınan Yunanistan'da, zaman



Navarin'de yok etmesi (20 Ekim 1827) ve Rusya'nın



içinde zengin bir burjuvazi gelişti. XVIII. yy'da Rus-



Osmanlı İmparatorluğu'na savaş açarak (1828) Edir ne’ye kadar ilerlemesi. Osmanlı İmparatorluğu'nu Edir ne Antlaşması'nı imzalayarak (14 Eylül 1829), Yunanis tan'ın özerkliğini tanımak, daha sonra da İngiltere,



Osmanlıların öbür hıristiyan uyruklarına oranla



önemli ayrıcalıklar tanınan, dil ve din özgürlüklerine



dokunulmayan, köylülerine toprakları üstünde mülki-



ya'nın Akdeniz'e açılmak isteğiyle Osmanlıların orto-



doks uyruklarını sürekli kışkırtması ve Osmanlı İmpara-



torluğu'nun gerileme sürecinin hızlanması sonucunda, bağımsızlık yanlısı düşüncelerin yayıldığı Yunanis-



tan'da, 1787'de gizli Etniki Eterya derneğinin kurulması ve Fransız Devrimi'nin ardından Avrupa'da ulusçuluk akımlarının gelişmesi, kaynaşmayı gün geçtikçe artırdı, Tepedelenli Ali Paşa ayaklanmasının patlak verdiği



(1820) sırada, Rus çarının yaverliğini yapmış olan Alek-



sandros Ispilanti'nin, çevresine topladığı 3 000 kadar



kişiyle Bogdan'da başlattığı ayaklanmanın hemen bas



tırılmasının ardından, Patras başpiskoposunun Mora yarımadasında başlattığı (12 Şubat 1821) Yunan ayaklanması, hızla Yunanistan'ın geri kalan kesimlerine ya



yıldı ve Epidauros'ta Pidavro kasabasında toplanan bir



ulusal kongre, Yunanistan'ın bağımsızlığını ilan ederek



(12 Ocak 1822) Aleksandros Mavrokordhato'yu ilk ulu sal meclisin başkanlığına seçti. Osmanlı İmparatorlu



Fransa ve Rusya'nın verdikleri ortak nota sonucunda



bağımsızlığını onaylamak (24 Nisan 1830) zorunda bi rakti.



Yunanistan Krallığı. Büyük devletlerin 3 Şubat 1830'da



fiili olarak, 7 Mayıs 1832'de hukuki olarak bağımsızlığı



ni onayladıkları Yunanistan, bir krallığa dönüştü ve tah



ta Bavyera prensi Otto (Otto 1) çıkarıldı. Kralın bütün



önemli işlerin başına Almanları getirmesi, Kallerghis yö netiminde bir darbeye yolaçtıve kralOtto I, oldukça li



beral bir anayasa hazirlatmak zorunda kaldı (1844).



Ama bu anayasaya karşın, parlamenter rejimin yerleş.



mesini engellemesi üstüne, 1862'de orduda başlayan bir ayaklanma sonucunda devrildi ve yerine geçirilen



. Danimarka prensi ve Wales prensinin kayınbiraderi



GeorgiosI, daha demokratik bir anayasayı onayladı.



YUNANİSTAN Yunanlıların 1877-1878 Türk-Rus Savaşı'ndan yararla



narak Tesalya'nın büyük bir bölümünü ve Epeiros'un bir bölümünü ele geçirmelerinin (1880) ardından, Yu



nan gönüllülerinin desteklediği Girit ayaklanması patlak



verince (1896), Yunan hükümeti Girit'e asker çıkarır. ken, bir yandan da Yunan birlikleri Makedonya'ya gir diler. Makedonya'da ağır bir yenilgiye uğradıkları ve Türk birlikleri Atina'ya doğru ilerledikleri sırada, Bati



411



yapılan halkoylaması sonucunda krallığın yeniden ku rulması ve Georgios Il'nin ülkeye dönerek yeniden tah ta çıkması (1936) izledi. Georgios Il'nin işbaşına getirdi



gi general Metaksas da, anayasayı kaldırıp, parlamen



toyu dağıtarak (1936) gerçek bir diktatörlük rejimi kur



du. Metaksas'ın yansız kalma çabalarına karşın, once İtalyanlar (1940), sonra da Almanlar (1941) tarafından işgal edilen ülkede, komünistlerden ulusçulara kadar



devletlerinin bir kez daha araya girmeleri, ateşkes im



pek çok grubun geliştirdiği sert bir direnme hareketi



zalanmasını sağladı ve İstanbul Antlaşması'yla (Aralık 1897), Yunanistan savaşta yenilmiş olmasına karşın, Gi rit'e özerklik tanındı. 1908'de Sırplar, Bulgarlar ve Yu nanlıların Osmanlı İmparatorluğu'na karşı birleşmele



Müttefiklerin oluşturdukları rejimi (önce Georgios Pa



riyle patlak veren Balkan bunalımı sırasında, Girit'in Yu nanistan'a bağlandığını açıklayan (Ağustos 1909) Veni



başladı. İkinci Dünya Savaşı sona erince, büyük bölü mü sol eğilimli ya da komünist olan direnmecilerin,



pandreu hükümeti; sonra Atina metropoliti Dhamaski nos'un naipliği) tanımamaları, aşırı sağın “beyaz terörū” tarafından desteklenen büyük bir anarşi döneminin



başlamasına, 1946'da kral Georgios Il'nin ülkeye dön



zelos, askeri bir darbenin ardından başbakanlığa getiri lerek (1910), ülkedeki demokratikleşmeyi hızlandırdı. Sonra "Yunanlıların oturdukları bütün toprakları Yunan



mesine (1947'de ölmesi üstüne, yerine kardeşi Paulos!



egemenliği altında toplama” emelini gerçekleştirmeye girişip, Yunanistan'ı önce birinci (1912), sonra ikinci (1913) Balkan savaşlarına sokarak (Bk. BALKAN SAVA



iç savaşı kazanmasından (1949) sonra, general Plasti



nik'i, Khalkidike'yi, Kavala'yı, Güney Epeiros'u, Girit'i



rafından yönetilen Yunanistan'da, Papaghos'un ölü münden (1955 Ekimi) sonra iktidara gelen Radikal Ulu



şi), sonunda Makedonya'nın büyük bölümünü, Sela ve Ege adalarından Sisam, Sakız, Midilli ve Limni'yi ele



geçti) ve uzun, kanlı bir iç savaşa yol açtı (1946-1950).



General Papaghos komutasındaki hükümet ordusunun ras'ın merkez sol hükümeti (1950-1952) ve Papaghos



yönetimindeki sağ partiler koalisyonu (1952-1955) ta



geçirdi. Etkinliğini Georgios l'in oğlu Konstantinos 1



sal Birlik başkanı Konstantin Karamanlis, Batı yanlıları,



(1913'te tahta çıktı) döneminde de sürdürüp, Birinci



özellikle de ABD yanlısı bir siyaset izledi. 1963 May -



Dünya Savaşı başlangıcında, İttifak Devletleri'yle bir



sı'nda, sol milletvekili Lambrakis'in öldürülmesi üstüne,



antlaşma imzalaması üstüne, Yunanistan'ın yansızlığın



dan yana olan Konstantinos I tarafından görevden alın



ğa getirilen Demokratik Liberal Parti başkanı G. Papan



hükümet (1916) kurarak karşılık verdi ve bu hükümet,



İtilaf Devletleri birliklerinin Yunanistan'a çıkarak Kons



çıkan oğlu Konstantinos ll'yle anlaşamaması ve Kıbrıs



Aleksandros l'in Venizelos'u yeniden işbaşına getirme



mek zorunda kaldı. İki yılsüren bir siyasal bunalım dö



di (6 Mart 1915). Ama buna Selanik'te cumhuriyetçi bir



istifa etmek zorunda kalmasının ardından, başbakanlı



dreu, toplumsal eğilimli bir demokrasi oluşturma çaba



larına giriştiyse de, 1964'te Paulos l'in ölmesiyle tahta



tantinos'u tahttan çekilmek zorunda bırakmasını (1917) sağladı. Tahta çıkarılan Georgios l'in kardeşi



sorunununun ciddileşmesi üstüne, 1965 Temmu



siyle, Yunanistan Ittifak Devletleri'ne savaş açtı (26 Ha



neminin ardından, birkaç albay önderliğinde 21 Nisan



fında yeralan Yunanistan, barış antlaşmaları (Neuilly ve



ta onayladıysa da, aşırı sola ağır baskılar uygulamaya



ziran 1917). Böylece, savaş sonrasında, yenenlerin sa



Sevr, 1920) sırasında Bulgaristan (Batı Trakya), özellikle de Türkiye (Izmir, Doğu Trakya, Imroz) zararına önemli topraklar elde etti; ama Mustafa Kemal Paşa komuta sında Ankara'da başlatılan Kurtuluş Savaşı, Sevr Antlaş. ması'nın hükümlerinin hiçbir zaman yürürlüğe koyul



zu'nda, kralı anayasayı çiğnemekle suçlayarak istifa et 1967'de gerçekleştirilen askeri darbeyi,kral başlangıç.



başlayan askerleri dizginleme çabaları ve 13 Aralık'ta



denediği karşı darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanın ca, Roma'ya sığındı (Aralık 1967). General Zoitakis'in kral naibi, albay Papadhopulos'un da başbakan ilan



edildiği ülkede, “albaylar rejimi"nin gün geçtikçe daha



mamasını sağladı. Aleksandros l'in ölmesinin ve yerine



baskıcı bir siyaset uygulaması, öğrencilerin belirleyici rol oynadıkları bir muhalefet hareketinin gelişmes



(1920) ardından, yapılan seçimleri kazanan Dimitrios



yol açtı. Albay Papadhopulos, bu muhalefetin kralın



çok ağır bir bozguna uğramaları (Bk. KURTULUŞ SA



sonucunda cumhurbaşkanlığına seçilmeyi başardı. Ama öğrencilerin muhalefetinin şiddetlenmesi, hukū metin buna karşılık sıkıyönetim ilan ederek askeri mah



tantinos l'in oğlu Georgios Il yararına tahttan çekilmeye



zorlanmasının ardından, Lozan Antlaşması'nın (1923)



kemeler kurması, Papadhopulos'un 25 Kasım'da gene ral Gizikis tarafından devrilmesiyle sonuçlandı. Kendini cumhurbaşkanı ilan eden Gizikis'in sıkıyönetimi uzat



de Venizelos'un büyük bir zafer kazanması ve Georgi



ması, baskı önlemlerini artırması, muhalefeti daha da



babası Konstantinos l'in yeniden tahta çıkmasının Ghounaris'in Venizelos'un yerine başbakanlığa getiril mesini, Anadolu'da saldırıya geçen Yunan ordularının, VAŞI) izledi (1922). Bu sonuç üstüne, yenilgiden so rumlu tutulan Ghounaris'in idam edilmesinin ve Kons



da Türkiye'nin zaferini onaylamasını, yapılan seçimler



os ll’nin tahttan çekilmesiyle (18 Aralık 1923) Yunanis



tan'da cumhuriyetin ilan edilmesi (25 Mart 1924) izledi.



Yunanistan Cumhuriyeti'nden günümüze. Amiral Pav



los Kunduriotis'in cumhurbaşkanlığına seçildiği ülkede, 1925'te general Theodhoros Pangalos'un (1878



1952), 1926'da general Gheorghios Kondhylis'in



(1879-1936)



darbeleriyle kurulan diktatörlüklerin ar



dindan, 1928'de yeniden iktidara gelen Venizelos,de mokratik bir rejimin oluşturulmasını sağladıysa da, ikti sadi durumun gün geçtikçe bozulması sonucunda istifa etmek zorunda kaldı (Mayıs 1932). General Plastiras'ın yeni bir darbe girişiminden (1933) sonra, general



Kondhylis'in 1935 Martı'nda iktidarı ele geçirmesini,



dönmek istemesine yol açacağından korkup, 1973 Ha



ziranı'nda cumhuriyeti ilan ederek, bir halkoylaması



şiddetlendirirken, cuntanın Kıbrıs'ta Makarios'u bu dar beyle devirmesi üstüne, Türk ordusunun Kıbrıs Barış



Harekatı'nın (BK. KIBRIS BARIŞ HAREKATI) başlatması (1974), Atina'daki rejimin de sonu oldu ve ordunun da



çeşitli gruplara bölünmesiyle askerler, yönetimi yeni den sivillere devretmek zorunda kaldılar.



Sürgünden çağrılan Karamanlis'in 1972 Anayasası'nı



yeniden uygulamaya koymasından sonra yapılan se çimlerde, oyların büyük çoğunlugunu alan partisinin (Yeni Demokrasi Partisi), 1977 seçimlerinde de büyük



bir zafer kazanmasının (230 milletvekilliğinin 172'sini)



ardından, Karamanlis'in cumhurbaşkanlığına seçilme sini (5 Mayıs 1980), ertesi yıl yapılan seçimleri Sosyalist



412



YUNAN MİTOLOJİSİ



Parti'nin kazanması izledi ve başkanı A. Papandreu



başbakanlığa getirildi. Karamanlis'in yeniden cumhur başkanlığına seçilmesine PASOK'un karşı çıkmasından



(Mart 1985) ve yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini PA SOK adayı Hristos Sartzetakis'in kazanmasından sonra, yapılan genel seçimleri de PASOK kazandıysa da, 1989



de yalın halk dilini kıvrak bir ustalıkla kullanmış, sonraki şairleri büyük ölçüde etkilemiştir.



Yunus Nadi Abalıoğlu: Bk. ABALIOĞLU, YUNUS NADI.



Haziranı'ndaki seçimlerde PASOK yenilgiye uğradı ve Tzannetakis başkanlığında bir koalisyon hükümeti ku



Yurtsuz John: Bk. JOHN, YURTSUZ.



Yapılan seçimleri (1990) kazanan Yeni Demokrasi Par



Yusuf Bey, Kara: Bk. KARA YUSUF BEY.



ruldu. Eski başbakan Papandreu, muhalefetin telefon larını dinletmekle, rüşvet almakla, görevini kötüye kul lanmakla suçlanarak Yüce Divan'a verildi (Eylül 1989).



tisi başkanı Konstantinos Mitsotakis, başbakanlığı üst lendi. Körfez bunaliminin bozuk olan ekonomik duru



mu daha da kötüleştirmesi üstüne, Yunanistan 1991'de Avrupa Birliği'nden iki milyar eculuk bir yardım aldı.



Ekonomik durum bu yardıma karşın yeterince düzelti



lememiş, Ekim 1993'te yapılan seçimleri yeniden PA



SOK'un kazanması ve Papandreu'nun yeniden başba



yusufçuklar: Bk. KIZBÖCEKLERİ.



Yusuf Sinan Paşa, Cigalizade: Bk. CIGALİZADE YUSUF SİNAN PAŞA.



kanlığa atanması izlemiştir.



yutak iltihabı: Bk. FARENJİT.



Yunan mitolojisi: Bk. MİTOLOJİ.



yüksek tansiyon: Bk. TANSİYON, YÜKSEK. Yunus Emre



Türk şairi (XIII. yy'ın ilk yarısı-XIV. yy'ın başı). Yaşamıyla ilgili kesin bilgi bulunmayan Yunus Emre, velayetname



lerden ve menakıpnamelerden çıkarılan bilgilere göre, iyi bir öğrenim görmüş. Taptuk Emre'nin dervişi olarak



yaşamını Tanrı'ya adamış, bu arada Anadolu'nun bir



çok kentine, Azerbaycan'a ve Şam'a geziler yapmış,



Konya'da Mevlana ile görüşmüştür. Anadolu'nun çeşit li yerlerinde (Bursa, Sivas, Erzincan, Isparta, vb.)meza rinin bulunduğu ileri sürülmüşse de, Mihalıççık ilçesine (Eskişehir) bağlı Sanköy'de öldüğü varsayılarak, bir anitmezar yapılmıştır.



Anadolu'da gelişen tekke şiirinin ve tasavvuf düşün cesinin ilk ve en önemli öncülerinden biri olan Yunus



Emre, şiirlerinde, içten ve katkısız bir Tanrı sevgisini dile getirmiş, insanın bu dünyada tanrısal değerleri aramak



la, nefsinden sıyrılıp Tanrı'ya ulaşmak için tasavvuf yo luna girmekle yükümlü olduğunu, acımanın, erdemli



yaşamanın, nefse düşkünlüğü yenmenin, insanı adım adım Tanrı'ya yaklaştıracağını ileri sürmüş, birçok şiirin



I FENİKE DİLİ



yüzme Yüzme eyleminin spor amacıyla gerçekleştirilmesi.



Olimpiyatlarin 1896'da yeniden düzenlenmesinden başlayarak yüzme sporu olimpiyat oyunları arasına ka



tılırken, 1973'ten başlanarak dünya yüzme şampiyona



ları da düzenlenmeye girişildi ve art arda kırılan rekor larla yüzmede hızlı bir evrim gerçekleştirildi.



Yüzme yarışları dört stilde (serbest, sırtüstü, kurba



ğalama, kelebek) yapılır ve genellikle kadınlar ve er



kekler aynı mesafeyi ayrı ayrı yüzerler. Serbestyarışma lar 100, 200, 400 ve 1 500 (bayanlar 800) metreler üs



tünden yapılır; bunlara kadınlarda 4 x 100 metre, er keklerde 4 x 100 m, 4 x 200 metre bayrak yarışları ekle



nir. Sırtüstü, kurbağalama ve kelebek stillerde, yarışma



lar daha kısa mesafelerde yapılır: Kadınlarda ve erkek lerde 100 ve 200 metreler. Bunlara ayrıca, her 100 metrede yüzücü değiştirilerek art arda dört stilde yüzülen 4 x 100 m ve 4 x 100 bayrak yarışlarını eklemek gerekir.



7 ARAMCA



Zz



I



MODERN LATİNCE



I



İBRANICE



THERA YUNANCASI



Z KLASİK YUNANCA Z



Türk abecesinin yirmidokuzuncu harfi. z harfinin biçimi (Z/z), Latin abecesinden alınmıştır. Romalıların da bu



, Etruskler aracılığıyla Batı Yunan abecesinden harfi



dıkları düşünülmektedir.



al



Yunanlılar zeta adını verdikleri z harfinin adını (Sami



yazı sistemlerinde zayin), biçimini veabecedeki yerini,.



ETRÜSKÇE



ARKAİK LATİNCE



Z



KLASİK LATİNCE



Z



RUS-KİRİL



3



ALMAN-GOTİK



Z



abecelerinin geri kalan harflerinin çoğuyla birlikte eski bir Sami yazı sisteminden almışlardır. Birçok uzman,



söz konusu abecenin Fenike abecesi olduğunda birleş. mektedir; ama bazı uzmanlar da, Aramca abecesi ol duğunu ileri sürmektedirler.



Türkçe'de, sesbilgisi açısından z, daraltıcı, art dişet



sil, ötümlü bir ünsüzdür. Yansımalı sözcükle ve türevle ri (zangır, zangır zangır; vb.) dışında, sözcük başında



ZEYTİN bulunmaz; ortasında ve sonundaysa bol bulunur. Baş ka dillerden alıntı sözcüklerde, sözcük başında da bu lunur: Zooloji, zirkonyum, vb.



Zagreb Hırvatistan'ın başkenti. Ülkenin orta-kuzey kesiminde



Suva irmağı kıyısında yeralan Zagreb'in nüfusu 930 753'tür. Başkent işlevinin yanı sıra, ülkenin sanayi (ağır yapimi, dokuma ve kâğıt fabrikaları, ilaç fab rikaları, vagon yapımı, vb.) ve öğretim merkezidir.



makineler



Zaimzade Hasan Fehmi: Bk. FEHMİ BEY, ZAİMZADE HASAN. Zakir Hasan Efendi: Bk. HASAN EFENDİ, YENİKÖYLÜ. Zalim Pedro: Bk. PEDRO I, ZALİM.



413



rilir. Hayvancılık (sığır) oldukça gelişmiştir. Yeraltı gelir



kaynaklarının (manganez, kurşun, gümüş, kalay özel



likle de bakır) zenginliğine karşın, maden yatakları yakı



nindaki birkaç tesis dişında, sanayi gelişmemiştir.



.



TARIH



XVI.-XVIII. yy'lar arasında kuzeyden gelen Bantu kabi lelerinin (Bembalar, Kaondeler, Loziler, Tongalar, vb.)



yerleştikleri, kıyı kesiminde Arapların kõle ticareti yap tıkları günümüzdeki Zambiya topraklarına Avrupalıla rin sızması. Livingstone'un keşif gezileriyle (1851 1873) başladı. Cecil Rhodes'un Ingiliz Güney Afrika Şir



keti'nin 1890'da Lozi kralı Levanika'yla bir antlaşma ya



parak ticaret ve maden işletme tekelini ele geçirdiği ul



kenin kuzey kesimi, 1901'de Kuzey Rodezya adınıalıp,



1924'te İngiltere'nin himayesine girdi. 1948'de K. Ka



unda yönetiminde kurulan Ulusçu Kuzey Rodezya Kongre Hareketi'nin gelişmesinden kaygıya kapılan



Avrupalı azınlık, her iki Rodezya (Kuzey ve Güney) ile Nyassaland'ı içine alan bir federasyon oluşturdu (1953)



ve federasyon içinde katıbir ırk ayrımcılığı uygulamaya başladı. 1958'de Kaunda'nın Zambiya Afrika Ulusçu



Kongresi'ni, 1960'ta da Birleşik Ulusal Bağımsızlık Par



tisi'ni kurmasından sonra, 1963'te federasyon dağıldı zamanbilim: Bk. KRONOLOJİ. zamandizin: Bk. KRONOLOJİ.



Zambiya



Güney Afrika'da devlet; Güney'de Zimbabve ve Na mibya'nın olan Caprivi şeridi, güneydoğuda Mozam



ve 1964'te yapılan genel seçimlerden sonra başkanlığa getirilen Kaunda, 24 Ekim 1964'te Zambiya cumhuri yetinin kurulduğunu ilan ederek, cumhurbaşkanlığına seçildi. Başkanlık rejimine ve tek parti temeline dayalı bir yönetim kurup, "insancıl bir sosyalizm” ve yansızlık



siyaseti uygulamaya yönelen Kaunda, 1973'te yeniden cumhurbaşkanlığına seçilip, Rodezya'yla (eski Güney Rodezya) sınır çatışmalarından (1974) sonra, 1975'te



Angola sınırının da kapanmasıyla denize açılma ola naklarından yoksun kalınca, Tanzanya'yla ilişkileri



(1966'da bir antlaşma imzalanmıştı) daha da sıkılaştırdı ve 1973'te, 1983'te, 1988'de yeniden cumhurbaşkan



lığına seçildi. Ekonominin gün geçtikçe bozulması üstü



ne, Uluslararası Para Fonu'nun (IMF)baskısıyla uygula maya konan kemerleri sıkma önlemlerinin 1986 ve



1990'da karışıklıklara yol açmasından sonra, Aralık 1990'da çok partili seçimlere gitmeyi kabul etmek zo



runda kaldı. Yaklaşık 20 yıldan sonra yapılan ilk çokpar



tili seçimlerde (1991), Frederick Chiluba, Kaunda'yı



açık biçimde yenilgiye uğratarak 2 Kasım 1991'de cumhurbaşkanlığına seçildi.



Zap suyu: Bk. ÇIĞLA SUYU. zehir: Bk. TOKSİN.



bik, doğuda Malavi, kuzeydoğuda Tanzanya, kuzeyde ve batıda Zaire ve Angola'yla sınırlı olan Zambiya



1964'e kadar Kuzey Rodezya adıyla bir Ingiliz sömür



zeka



mü 752 614 km², nüfusu 8 400 000, başkenti ve en bü



Sorunları anlama ve çözme yeteneğini belirten terim. Zeka, sözlü ve sözlü olmayan sorunları çözmeye daya nan zekâ testleriyle ölçülür. Bu testlerin sonucu zeka



YÜZEYŞEKİLLERİ,,IKLIM VE EKONOMI Geniş çöküntülerle oyulmuş orta yükseklikte bir dizi



katsayısını (IQ) verir: Normal değer 100 dolayındadır; 50'den düşük puan ciddi bir zeka geriliğini, 50-70 arası hafif bir zekâ kısıtlılığını gösterir. Zekâ testleri, özellikle



gesiyken o tarihte bağımsızlığa kavuşmuştur. Yüzölçü yük kenti Lusaka'dır.



yayla (doğuya doğru yükseltileri artan Muchinga dağla rinda 2 000 m'yi aşar)üstünde yeralan, orta kesiminden geçen Zambezi irmağı tarafından sulanan Zambiya, yüksekliğin yumuşattığıtropikaliklim etkisindedir. Bitki örtüsünde, seyrek ormanlar (tarla açma çabalarından ötürü büyük bölümü savanaya dönüşmüştür) ağır ba sar. Bantu kökenli nüfusun büyük bölümünün çalıştığı



tarımda, beslenmeye yönelik dari ve hintdarısının yanı sıra, sömürge döneminden kalma büyük tarım işletme



lerinde dışsatıma yönelik ürünler (tütün, kahve) yetişti



çocuklar arasında özel eğitim gereken grupları belirle mek yönünden değer taşır,



Zeynettin: Bk. SŪNBÜL SİNAN EFENDİ.



zeytin Zeytingiller ailesinden, 35 türü bulunan bitki cinsi. Ana



414



ZHANG TIANYİ



yurdu Akdeniz çevresi ülkeleri olan zeytin cinsi (Bil. a.



Olea) üyeleri, boyları 20 m'yi bulabilen ağaçlardır; kü



çük, açık yeşil renkli çiçekler açarlar. Cinsin örnek türü zeytin ağacının (Olea sativa) olgunlaşınca siyah renk



alan, % 60 oranında yağ içeren aynı adlı meyveleri, sa



lamura yapılarak tüketilir ve preslerde sıkılarak zeytin yağı elde edilir. Türkiye'de 1991 verileriyle 640.000 to na yakın zeytin üretilmektedir.



Zhang Tianyi: Bk. CANG TIENYİ.



(hintdarısı, mısır) yanı sıra, dışsatıma yönelik ürünler (tü tūn, pamuk, şekerkamışı, çay) yetiştirilir. Hayvancılık



(sığır) da gelişmiştir. Yeraltı gelir kaynaklarının (altın, krom, amyant, demir, kömür) zenginliğine ve Zambezi irmağı üstünde büyük Kariba barajı ve elektrik santrali



nin yapılmasına karşın, sanayi yalnızca metalürjiyle ve besin sanayisiyle sınırlıdır. TARIH



Nyasaland (günümüzde Malavi) ve Zambiya'nın (eski Kuzey Rodezya) Orta Afrika Federasyonu'ndan ayrıl



maları (1953) üstüne Güney Rodezya'nın Rodezya adı ni almasıyla bağımsızlığa kavuşan ülke, 1965'ten sonra



Zhang Zhidong: Bk. CANG CİDONG.



Smith'in irk ayrımcı siyasetiyle yönetildi. Siyahların bu yönetime karşı geliştirdikleri gerilla savaşı sonucunda, Smith'in bir referandum yapmayı kabul etmek ve 30



Zhang Zuolin: Bk. CANG ZUOLİN.



Haziran 1979'da yapılan referandumdan sonra yöneti



mi siyahlara devretmek zorunda kalmasıyla, cumhur başkanlığına Muzorewa seçildi ve ülkenin adıZimbab



Zhuangzi: Bk. CUANGZİ.



ve'ye dönüştürüldü. 1979'da ayaklanmacılar ile hükü



met arasında yapılan ateşkesten sonra düzenlenen se çimlerde başbakanlığa seçilen (1980) Zimbabve Afrika



Zhu De: Bk. ÇU TEH.



Ulusal Birliği'nin yöneticisi Robert Gabriel Mugabe,



marksçı bir devlet kurmak niyetinde olduğunu açıkladı



(1984).



Zhu Xi: Bk. CU ŞI.



Daha



sonra, cumhurbaşkanlığına seçilip



(Aralık 1987), rejim karşıtları için genel af çıkardı



(1989). Mart 1990 seçimlerinde yeniden seçilip, 25 yıldır süren olağanüstüdurumu kaldırdı.



Zimbabve



Zitvatorok Antlaşması



Afrika'nın güney kesiminde devlet; Botsvana, Mozam



Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya arasında 1606'da



bik, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Zambiya'yla sınırlı



imzalanan barış antlaşması. 1593'te başlayarak her iki tarafı da yıpratan savaşa son vermek için 11 Kasım



1606'da imzalanan Zitvatorok Antlaşması'yla, Avustur ya'nın ödediği yıllık verginin kaldırılması, Avusturya'nın savaş tazminatı olarak 67 000 duka altını ödemesi, res



mi yazışmalarda Avusturya imparatorunun adının "Vi



yana kralı" diye değil "Roma imparatoru" diye geçiril



mesi ve antlaşmanın 20 yıl süreli olması kararlaştırıldı. Osmanlı İmparatorluğu'nun duraklama



döneminin



başlangıcı sayılan Zitvatorok Antlaşması, 1615'te Viya na'da 12 yeni madde eklenmesiyle uzatıldı.



Ziya Gökalp: Bk. GÖKALP, ZİYA. Ziya Paşa Türk şairi ve devlet adamı (İstanbul 1829-Adana 1880). olan Zimbabve, Güney Rodezya ya da Rodezya adlı bir



Ingiliz sömürgesiyken, 1980'de bağımsızlığa kavuş



muştur. Yüzölçümü 391 090 km², nüfusu 9 900 000



(1991 tah.), başkenti Harare'dir.



YÜZEYŞEKİLLERI IKLIM VE EKONOMI Doğuda, Mozambik sınırındaki Büyük sarplıklarda



yükselen, kuzeyde Zambezi ırmağının vadisiyle, gü



neyde Limpopo irmağının vadisiyle, batıda da Kalahari çanağıyla sınırlanan billurlu yaylalar (Matabeleland,



Mashonaland) üstünde yayılan Zimbabve, nispeten ku rak tropikal iklim etkisindedir: Harare'de ocak ayı si



caklık ortalaması 20,8 °C, temmuz ayı ortalaması 13,9 °C, ortalama yağış 803 mm'dir. Bitki örtüsünde, sava



nalar geniş alanlar kaplar; yer yer seyrek ormanlara da



Süleymaniye'deki Mektebi Umumi Edebiye'yi bitiren (1845) Ziya Paşa (asıl adı Abdülhamit Ziyaettin'dir) Sa



daret Mektupçu Kalemi'nde yetişerek, 1855'te Abdül mecit'in kâtipliğine getirildi ve sarayda Fransızca öğ



rendi. Abdülmecit ölünce, paşalığa yükseltilerek Kıbrıs



mutasarrıflığıyla saraydan uzaklaştırılıp, birkaç ay sonra



geri çağrılarak, Meclisi Vâlâ üyeliği ve Devai nazırlığı yaptı. Amasya ve Samsun mutasarriflıklarında bulun



duktan sonra İstanbul'a dönerek, Yeni Osmanlılar Ce



miyeti'ne girip, 1867'de Kıbrık mutasarriflığıyla yeni



denİstanbul'dan uzaklaştırılmak istenince Namık Ke mal'le Paris'e kaçtı. Daha sonra Londra'da Hürriyet ga zetesini kurup (1868), İsviçre'ye geçerek gazetesinin 12 sayısını orada çıkardıktan ve Zafername, Terkibi Bent, Tercii Bent gibi yapıtlarını kaleme aldıktan sonra,



rastlanır. Büyük bölümü Bantulardan oluşan nüfus, bū



yurda dönerek işorayı Devlet üyeliğinde bulundu. Ab



azınlığın iktisadın büyük bölümünü denetlediği ülkede, tarımda beslenmeye yönelik geleneksel ürünlerin



diyse de, çok geçmeden vezirlikle Suriye valiliğine gön



yük bir hızla (yılda yüzde 3'ten çok) artmaktadır. Beyaz



dülhamit II'nin tahta çıkmasından sonra, Kanunuesa



si'yi hazırlamakla görevi encümenin üyeliğine getiril



ZONGULDAK



derildi. Bir yıl kadar da Konya valiliği yapıp, Adana vali siyken öldü.



Demokratik görüşleri (eziyete, haksızlığa, gericiliğe başkaldırı, vb.) Türk düşüncesine ilk getiren yazarlar dan biri olan Ziya Paşa, şiir, düzyazı ve makelelerinin yanı sıra, birçok Fransız yazarının yapıtlarını dilimize aktarmıştır. Harabat (1874) adlı 3 ciltlik antolojisinde Divan edebiyatının değerli ürünlerini derlemiş, şiirleri



ölümünden sonra Eş'ar-ı Ziya (1881), Külliyat-1 Ziya Pa şa (1925) adları altında yayınlanmıştır.



415



cezası ödemek ve 18 Temmuz 1898-5 Haziran 1899



arasında İngiltere'de sürgün yaşamak zorunda kaldı. 20 Eylül 1902'de, Paris'teki evinde, sobadan çıkan du manlardan boğularak (olay tam anlamıyla aydınlaula mamıştır). Adalet (la Justice) adlı romanını tamamlaya madan öldü.



Zonguldak (kent) Zonguldak ilinin merkezi. Zonguldak kenti, Karadeniz



kıyısında, Üzülmez deresi adlı küçük derenin ağız kesi



Ziya ül-Hak



minde kurulmuştur. TARIH



Pakistanlı general ve devlet adamı (Cullundur 1924-is



Tarihi pek eski dönemlere inmeyen Zonguldak kenti



låmabad 1988). Generalliğe yükselen (1972), Ziya ül Hak (tam adı Abdurrahman Ziya ül-Hak'tır) genelkur may başkanlığına atanarak (1976), yapılan seçimlerden



(1977) sonra iç savaş tehlikesi belirince askeri bir dar beyle Pakistan devlet başkanlığını üstlendi (1978). Baş



kanlığını 1984'te bir referandumla beş yıl daha uzatti rip, medeni hukuk yerine şeriat uygulamalarını başlattı.



Bir sabotaj sonucunda uçağının havada parçalanmasıy la öldü.



Ziyaürrahman Bangladeşli subay ve devlet adamı (Silhet 1935-Çitta



gog 1981). Silahlı Kuvvetler kurmay başkanlığına yük selip, sıkıyönetim komutanı sıfatıyla iktidara el koydu (1975). Bir darbe girişimi sırasında öldürüldü.



nin yerinde XIX. yy'ın başlarında aynı adlı köy bulu



nuyordu. Kastamonu ilinin Bolu sancağına bağlı olan bu köy, Üzülmez deresi ağzında sazlık ve bataklık bir



kıyıda birkaç balıkçı kulübesinden oluşuyordu. 1829 yılında yörede maden kömürünün bulunup, 1849'da kömür ocaklarının işletilmeye başlanmasından sonra,



köy gelişmeye başladı. 1882'den sonra kömür havzası



na yabancı şirketler girince, özellikle bir Fransız şirketi kurulunca, maden işletmeciliği o döneme göre mo



dern araç-gereçler ve yöntemlerle yapılmaya başlandı; Üzülmez deresi ağzında, gemilerin kıyıya yaklaşıp ko



mür yükleyebileceği mendirekle korunan bir liman dü zenlendi (1886'da açılan bu ilk liman daha sonra cum huriyet döneminde genişletildi). 'Böylece, i XIX. yy'ın ortalarında Ereğli ilçesine bağlı bir köy olan Zonguldak,



yüzyılın sonunda ayrı bir ilçenin merkezi oldu.



Zola, Emile Fransız yazarı (Paris 1840-ay.y. 1902). Küçük yaşta ba



basını yitiren Emile Zola, annesiyle birlikte Paris'e yer leşmek zorunda kaldı. Hachette Yayınevi'nde çalışma ya başlayıp (kitap paketlerini ambalajlıyordu), kısa bir süre sonra yayınevinin reklam şefliğine getirilerek (1862), bir yandan da çeşitli gazetelerde sanat eleştiri leri yayınladı ve Manet'yi, izlenimci ressamları savun du; Balzac, Flaubert ve Goncourt kardeşleri övdü. Ro mantizm etkisinde ilk yapıtlarini (Contes a Ninon (Ni non'a Öyküler, 1864); La Confession de Claude (Clau



de'un itirafı, 1865); vb.) ve ilk doğalcı romanı Thérèse Raquin'i (1867) yayınladıktan sonra, Claude Bernard'ın ve Dr. Prosper Lucas'nın çalışmalarının etkisinde kalıp,



Ikinci Imparatorluk döneminde bir aileyi doğabilim ve toplumbilim açısından incelemeyi amaç alan çevrimsel bir roman (Rougon Macquartlar (Rougon Macquarts, Histoire Naturelle et Sociale d'une Famille sous le Se cond Empire]) yazmayı tasarladı. Bu çevrimin yirmi ki



tabını oluşturan, güçlü bir drami (Meyhane(Assommoi re, 1877); Germinal, 1885; Toprak (La Terre, 1887); Hayvanlaşmış Insan (La Beta Humaine, 1890); Bozgun



(La Débacle, 1892]), belirli bir bölgeyi ele alarak aşkı, maddi anıları, ölüm karşısındaki bunalımı (La Faute de



l'abbé Mouret (Rahip Mouret'in Suçu, 1875); Bir Aşk



Hikâyesi (une Page d'Amour 1878); La Joie de Vivre



lYaşama Sevinci, 1884); Eser (l'Oeuvre, 1886); vb.) is



lediği romanlarını peşpeşe yayınladı. Bu arada sosyalist kuramlardan etkilenerek insanların eğitilmesi, toplu



mun geliştirilmesi, vb. üstünde durduğu (Döl Bereketi [Fecondité, 1899); Emek (Travail, 1901); Hakikat (la



Vérité,



1903); vb.)) romanlar da yayınlayıp, bir



yandan da Dreyfus olayına etkili biçimde katılarak (13



Ocak 1898'de Aurore gazetesinde (J'accuse (Suçluyo rum) adlı bildiriyi yayınlaması), yahudi düşmanlığını şid detle eleştiren bu tutumundan ötürü 3 000 frank para



Zonguldak'tan görünüş.



GÜNÜMÜZDE ZONGULDAK Cumhuriyet döneminin başlarında aynı adlı ilin merke zi olan Zonguldak'ın, madencilik kenti olarak gelişme



sine paralel olarak nüfusu da hızla artmış, 1927'de 11



797 olan nüfusu, 1965'te, 50 000'i (55 404), 1980'de 100 000'i (109 044) aşmış, 1990 sayımında 116 725 ol



muştur.



Zonguldak son yıllarda alan olarak da hızla gelişerek vadilerin yamaçlarına, bunları birbirinden ayıran yayla ve tepelerin üstüne, eğimin elverişli olduğu kesimlerde kıyı boyunca yalıyarlar üstüne yayılmış ve komşuları



bulunan batıda Kozlu, doğuda Kilimli ve Çatalağzı kent



leriyle birleşme eğilimi göstermiştir.



Zonguldak (il)



Karadeniz Bölgesi'nin, Batı Karadeniz bölümünde il.



416



ZOOLOJİ



Yüzölçümü 6 489 km?, nüfusu 1990 sayımında 867



726, merkezi Zonguldak kenti olan Zonguldak ili, 10 il çeye bölünmüştūr: Merkez, Alaplı, Çaycuma, Devrek, Eflani, Ereğli, Gökçebey, Karabük, Safranbolu, Yenice. Kuzeyde ve batıda Karadeniz kıyılarıyla, doğuda



Bartın ve Kastamonu, güneyde Bolu ve Çankırı illeriyle



sınırlı olan Zonguldak ilinin bulunduğu yörede, kıyı dağları alçalır, sürekliliklerini yitirirler. Bununla birlikte



yore, sık bir akarsu örgüsüyle yarılmış ormanlık, tepelik görünümlüdür. Topraklarının yükseltisi kuzey kesimde 1 000 m'yi bulmaz; orta kesimlerde 1 200 m'ye yakla şır; güneyde yer yer 1 500 m'yi aşabilir. Kuzeydoğu-gü neybatı genel doğrultusunda uzanan kıyı boyunca, yükseltisi 30-40 m'yi bulan yalıyarlar yeralır. Koylar ge nellikle kumsalliktir.



Fazla sert olmayan iklim, genellikle yağışlıdır; kurak mevsim yok gibidir. Yıllık sıcaklık ortalaması 13,5 °C, günümüze kadar kaydedilen en yüksek sıcaklık 40 °C (22.6.1942), en düşük sıcaklık - 8 °C'tir (4.2.1950). Genel olarak yağışı bol bir il (yıllık ortalama yağış 1 232 mm) olan Zonguldak'ta, yılın bütün ayları yağışlı geçer.



Yer yer yok edilmiş olmakla birlikte, ormanlık alanlar



il topraklarının yarısını aşar. Genellikle yayvan yapraklı



gereksinmeyi karşılamakta yetersiz kalan Zonguldak li manı, günümüzde modernleştirilmişitir. Zonguldak'ı Ankara'ya ve İstanbul'a bağlayan karayolları daiyileşti rilmektedir.



zooloji: Bk. HAYVANBİLİM. Zorlu, Fatin Rüştü



Türk diplomati ve siyasetçisi(İstanbul 1910-İmralı adası



1961). Galatasaray Lisesi'ni, Paris Siyasal Bilimler Oku



lu'nu ve Cenevre Hukuk Fakültesi'ni bitiren Fatin Rüştü Zorlu 1932'de Dışişleri Bakanlığı'nda çalışmaya başla dı. 1952'de büyükelçi olarak NATO sürekli temsilciliği ne atanip, 1954'te DP'den milletvekilliğine seçildi. Baş bakan yardımcılığı (1954-55), Devlet bakanlığı (1957), Dışişleri bakanlığı (1957-1960) yapıp, 27 Mayıs 1960'tan sonra tutuklanarak Yassıada'da yargılandı ve



ölüm cezası verilerek 19 Eylül 1961'de İmralı adasında idam edildi. 17 Nisan 1990'da çıkarılan yasayla bütün DP üyeleriyle birlikte saygınlığı geri verildi. 17 Eylül 1994'te naaşı Adnan Menderes ve Hasan Polatkan'ın



ve iğne yapraklı ağaçlardan oluşan orman, yereyin faz la geçirimli olduğu kesimlerde, makiye benzer bir görū nüş alır. Ormanlarda kayın, meşe, çam ve köknar ağaç



kilerle birlikte İstanbul'da yapurilan anıtmezara aktarıl



ları ağır basar. Yağış koşulları, orman oluşumunu ve or



zürafa



manaltı bitki örtüsünün zenginleşmesini büyük ölçüde desteklemiştir. İlin en önemli akarsuyu Filyos çayı, il sınırları dışında



Köroğlu dağlarından doğar, bir süre doğuya doğru ak



dı.



Zürafagiller ailesinden memeli hayvan türü. Zürafa (Bil. a. Giraffa camelopardis), boyu 5,5 m'yi, omuzdan yere



yüksekliği 3,5 m'yi bulan, çok uzun boyunlu bir hay



tıktan sonra kuzeye döner. Karabük yakınında sağdan



vandır; kafasında, deriyle kaplı kemikli uzanulardan



ve batıya yönelir. Tefen'de Devrek çayıyla birleşip, Ka radeniz'e dökülür. İlin öbür önemli suları Alaplı, Gü



gözleri uzun kirpiklerle korunur. 50 cm kadar dışarı



lūnç çaylarıdır. Kokaksu ve Üzülmez dereleri, Zongul dak kenti içinde birleşerek denize dökülür. Zonguldak ilinde ekili alanların büyük bölümü tahil



sek ağaçların yapraklarını yiyerek beslenir; başını yer



tarlalarına ayrılmıştır. Tahıl türleri arasında en çok buğ day ve mısır yetiştirilir. Mısırı çok gerilerden arpa izler.



meler olmasını önler.



Dokumacılıkta kullanılan bitkilerden keten ve kenevir eski önemlerini yitirmişlerdir. Yakın dönemde meyve



Zürich



gelen Araç suyuyla birleşerek “Yeniceirmak" adını alır



ağaçları arasında fındık ağaçlarının sayısında büyük bir artma olmuştur. Fındık ağaçlarının tamamına yakın de



nilecak kadar büyük bölümü Ereğli'dedir. Ayrıca Ereğli, miktar açısından pek önemli olmasa da, nitelikli çilekler



yetiştirmekle ünlüdür. ilde, hayvancılık yönünden büyükbaş hayvan sayısı



nin, küçükbaş hayvandan daha çok olması dikkati çe ker.



Türkiye'nin tek önemli maden kömürü yatakları, Zonguldak ili sınırları içindedir (Ereğli-Zonguldak hav



oluşmuş kısa, düz boynuzlar yeralır; iri, kahverengi



uzanabilen dilinin ve uzun boynunun yardımıyla yük den kaldırıp boynunu iyice dikleştirdiği zaman beden deki özel mekanizmalar kan dolaşımında önemli değiş



İsviçre'nin başkenti. Ülkenin kuzey kesiminde, Zürich



gölü kıyısında, Limmat irmağının gölden çıktığı yerde bulunan Zürich'in nüfusu 345 200'dür. Avrupa'nın baş. lica finans ve bankacılık merkezlerinden biri olan kent



te, sanayi de gelişmiştir: Takım tezgâhları ve türbinler



yapımı; basımcılık ve hazırgiyim sanayileri; çikolata fabrikaları; vb. Aynı zamanda da önemli bir öğretim ve



kültür merkezidir: Zürich Üniversitesi; Isviçre Federal



Teknoloji Enstitüsü, vb. Her yıl çok sayıda turist de çek mektedir.



zası). Ayrıca il sınırları içinde alüminyum, demir ve manganeze rastlanmıştır.



Zwingli, Ulrich



açılan Karabük ve 1965'te çalışmaya geçen Ereğli De



İsviçreli reformcu (Wildhaus 1484-Kappel 1531). Viya



Zonguldak ilinin başlıca sanayi kuruluşları 1939'da



mir-Çelik fabrikalarıdır. Karabük'te, fabrikada üretilen



demiri kullanarak boru, vb. üreten ikinci derecede bazı



fabrika ve atölyeler de vardır; ayrıca sülfürik asit, süper



na ve Basel üniversitelerinde öğrenim gören Ulrich Zwingli, tanrıbilimin yanı sıra müzik ve skolastik felsefe



fosfat, naftalin, vb. üretilir. Bunların dışında il merkezin



yi de öğrendi. 1506-1516 arasında Glarus'ta rahiplik yapıp, 1519'da Zürich piskoposluk kuruluna atandı.



KA'ya bağlı büyük kâğıt fabrikası ve kereste fabrikaları



protestan öğreti kitabını (Die 67 Artikeli (68 Tezin Yo



deki kok fabrikası, Çatalağzı'nda (Aşıkveren) termik santral, Filyos'ta ateş tuğlası fabrikası, Çaycuma'da SE



Luther'in görüşlerini benimsemesi üstüne, görevden uzaklaştırılıp, 1523'te Kutsal Kitap temeline dayanan ilk



sayılabilir. ULAŞIM



rumu]) yayınladı ve düşüncelerini İsviçre'nin büyük bo



kesimlere bağlar. Cumhuriyetten önce yapılan, ama



vaşı'nda öldü.



Zonguldak ilinde ulaşım deniz, kara ve demiryollarıyla sağlanır. Zonguldak-Irmak hattı, kenti demiryoluyla iç



lümüne yaydı. Zürich'te bir hıristiyan devleti kurmaya



çalıştığı sırada, ülkenin güney kesimindeki katolik kan



tonların Zürich'e saldırmalarıüstüne yapılan Kappel Sa



(



WNOLIVE



GROLIER NATIONAL varioa



IME



QUINN



RIN



GROLIERI



INTER



LUNATIONAL NITIOUS AMES CANA



AMIR



FERNATION GROLLERZIN TION mua TER



ER



CROLIER SATIONAL



SABAH



SABAH



SABAH



AML



S.



VN



AMES



NATIONAL



AVIO



SABAH



SABAH )



AME



RN UN



АМЕ



DRNAT Ine ROLIER



TE



SABAH



CA



SABAH



ME ANA



SABAH



CANA



GAMES



SABAH



AMI MER



GROL



SA



KITOSTI



SABAH



INT



ANNON



SABAH



INA



NATION GROLIER CANA



aro



SABAH



SABAH



AH



RI



ITR



SABAH



SABAH



NA



S