104 95 464 MB
Turkish Pages [417]
GROLIER INTERNATIONAL
AMERICANA
Encyclopedia
SABAH
TION
GROLIE
ATTO
GROLL
SABAH
SABAH
CRIS
AME ANA
DONAT GROLU
OICE
SABAH
AMI
TURNAJ ATTO ROLIER INLETON TIONAL denone
TERINTERNI AL
RNAT
SABAH
SABAH
SABAH
AMIR
AMEN ANAGittic
phonesia
LERIERNTIONAL OLERI SATIONA
;
SABAH
AMI
NATION
,
OLIER
SABAH
CATER
AMER
IERNA
INTONA
ITER
SABAH
AME
LIER S
ANA
AN IN
LATIONOLIER ,
SABAH
IME ANA
PORNTO
AMER
ERICS
ENATIONAL
CANA
SABAH
A
ANA
SABAH
OLERINION.1
SABAH
.
AME
Α
ANA
SABAH
NA
CANA
TERN
ATIONAL
SABAH
LANA
UER S
Okul bitiuphoresis aittis
GROLIER INTERNATIONAL
AMERICANA Encyclopedia CİLT 5
Grolier Incorporated - SABAH Danbury, Connecticut - İstanbul
Copyright © 1993 by Grolier Incorporated Copyright © 1993 Medya Holding A.Ş.
Copyright © by Grolier Incorporated. 1992, 1991, 1990, 1989, 1988, 1987, 1986, 1985, 1984,
1983, 1982, 1981, 1980. Copyright © Philippines by Grolier International, Inc. 1993, 1992, 1991, 1990, 1989, 1988, 1987, 1986, 1985, 1984, 1983. Copyright © Republic of China by Grolier International, Inc.
1993, 1992, 1991, 1990, 1989, 1988, 1987, 1986, 1985, 1984, 1983.
Also published under the title Academic American Encyclopedia All rights reserved. No part of this book may be reproduced or transmitted in any form by any means electronic, mechanical, or otherwise, whether now or hereafter devised, including
photocopying, recording, or by any information storage and retrieval system without express written prior permission from
the publisher Translation and Adaptation Made By MEDYA HOLDING A.Ş (
ISBN 0-7172-9646-6 set) ISBN 0-7172-9647-4 (vol. 1)
Library of Congress Catalog Card Number 92-11011
DENKTAŞ, RAUF denklem Iki niceliğin ya da ifadenin birbirine eşit olduğunu bildi ren önerme. Sözgelimi, a - b denklemi, a ve b nicelik lerinin birbirine eşit (denk) olduğunu bildirir; – simgesi
3
rü de, bilinmeyenlerin vektörüdür. Yalnızca A belirteci
sıfır değilse, Ax -b sisteminin tek bir çözümü vardır; bu durumda A matrisinin tekil olmadığı söylenir. Belirteç sıfırsa, denklem sisteminin ya hiç çözümü yoktur ya da
sınırsız sayıda çözümü vardır. Denklemler doğrusal de
de bu eşitliği gösterir. Bir denklemdeki ifadeler bazen
ğilse, durum çok daha karmaşıktır ve çözümlerin varlığı
özdeş olabilir. Sözgelimi, 3 - 1 + 2 denkleminde, 3 ve 1 + 2 her zaman eşdeğerlidir. Böyle bir önerme, öz deşlik diye adlandırılır ve üç çizgi - simgesiyle gösteri
şında, oldukça azdır. Denklem sistemleri çok çeşitli
lir. Özdeşlik, 3d -e + 2 de olduğu gibi, değişkenleri
de içerebilir; ama ancak önerme, d, eve fdeğişkenleri nin bütün olası değerleri için doğruysa, bu bir özdeşlik
ve tekliği konusundaki kuramlar, çok özel durumlar di
bağlamlarda ve uygulamalarda ortaya çıkar; istatistikte
bağıntı ve gerileme, yapıların sonlu öğe analizi, bilin meyen bir fonksiyonun türevleriyle ilgili ilişkiler olan di feransiyel denklemlerin yaklaşık çözümü (Bk. DÍFE
olabilir. Tersi durumda, böyle bir önerme de, bütün
RANSİYEL HESAP) buna örnek verilebilir.
öteki denklemler gibi, "koşullu denklem" ya da yalnız ca "denklem" diye adlandırılır.Doğrusal (lineer) denk
Denktaş, Rauf
lem, ax + b - 0 biçimindedir; burada a ve b, sayısal değişmezlerdir. Denklemin çözümü x - -b/a'dır. Bu,
Kıbrıslı Türk siyasetçisi (Baf, Kıbrıs 1924). Londra'da hu
büyük üst sayısı 1'dir.İkilenik (kuadratik) denklem,ax? + bx+c-0 biçimindedir. Bu, iki dereceli bir denklem dir, çünkü x değişkeninin en büyük üst (ya da üstel)
temsilciliğinde, Kibris başsavcı yardımcılığında bulu
tek dereceli bir denklemdir, çünkü x değişkeninin en
sayısı 2'dir. Denklemin, iki farklı çözümü, x- (-b + Vb-4ac)/2a'yla sağlanır.
ÇOKTERİMLİ DENKLEMLER
Doğrusal ve ikilenik denklemler, başka dereceleri ya da
kuk öğrenimi görüp, Lefkoşe'de avukatlık yapan Rauf
Denktaş, Kıbrıs Anayasası'nın hazırlanışı sırasında Türk
nup (1950-1957), Kibrıs'ta, Türk-Rum halklan arasın
daki savaşımda Dr. Fazıl Küçük'le birlikte Türklerin ön
derliğini üstlendi. Zürich ve Londra görüşmelerine katı lip (1959), Türk Cemaat Meclisi başkanlığına seçilerek (1960), Türklerin güvenliğini sağlamak için gizli bir ör
özel türleridir. Bunlar, verilen a, a,.....a, değişmezleri
güt kurdu. Görevle Ankara'ya geldiği sırada Rumlar ta rafından sürgün sayılıp, bir süreAnkara'da oturdu. Kıb
cebir teoreminin belirttiğine göre, n derecesindeki bir
dımcılığına seçilip, gizlice Kıbrıs'a gittiyse (31 Ekim
güçleri de kapsayan çokterimli (polinom) denklemlerin için a,x"+a, '+...+a.-0biçiminde gösterilir. Temel
çokterimli denklem, a,x"+...+a,- (x-2;) (x-12)...(x-1,)
ris Geçici Türk Yönetimi Yürütme Kurulu Başkan yar 1967) de, yakalandı ve Kasım 12'ye kadar Lefkoşe'de
gözalunda tutuldu. Kıbrıs'a gizlice gelmeyeceği konu
biçiminde çarpanlarına ayrılabilir. Burada del Ansayıla rinin her biri denklemin birçözümü ya da köküdür ve çokterimlinin do..., a, katsayılarının tümü gerçek sayı
sunda söz verince, serbest bırakılıp, Kıbrıs'a girmesine
olabilir. Çarpanlarına ayrılan ifadede kök kaç kez tek
ris'ta hükümet darbesi düzenleyinceye ve Türkiye'nin garantör devlet olarak Kıbrıs Barış Harekatı'na girişmesi
Sözgelimi, ifade (x - 3)(x - 5)(x - 5) biçimindeyse, 3 sayı sı, 1katlılığının (tekerrürünün), 5 sayısıysa 2 katlılığının kökleridir. Katlılıklar ayrı kökler sayılırsa, temel cebir
zorunluluk kazanıncaya kadar sürdü. Kıbrıs Federe
olmakla birlikte,kökler gerçek sayı ya da karmaşık sayı
rarlanıyorsa, denklemin o kadar katlı çözümü olur.
izin verildi (13 Nisan 1968). Glafkos Klerides'le görüş
meler yaptı. İkili görüşmeler, 1974'te Yunanistan Kıb Türk devleti kurulunca, bu devletin başkanlığına getiri
lip (1975), Kıbrıs'la ilgili toplantılara katıldı. Kuzey Kıbrıs
kü vardır.
Türk Cumhuriyeti kurulunca ilk cumhurbaşkanlığına (15 Kasım 1983) seçildi. New Yorkta Kyprianu (1985)
Derecesi 1'den büyük olan çokterimli bir denklem, tek değişkenli ve genellikle f(x) - 0 biçiminde yazılan
Rauf Denktaş,
teoremine göre, ndereceli bir çokterimlinin n kadar kö
doğrusal olmayan bir denklem örneğidir (Bk. FONKSİ YON). Belli bir doğrusal olmayan denklemin hiç çözü
mü olmayabilir, tek çözümü olabilir, sınırlı sayıda çözü mü olabilir ya da sonsuz çözümü olabilir. Sözgeli
mi,e''in üslü bir fonksiyon olduğu el-0 denkleminin çözümü yoktur; e-l'in tek çözümü vardır:x-0; çok terimli bir denklemin sınırlı sayıda çözümü vardır; x-0
denkleminin çözümleriyse sınırsız sayıdadır.
Bir denklemin çözümlü olması durumunda bile,
bunların kesin olarak bulunması güç ya da olanaksız
olabilir. Sözgelimi,/5. dereceden bir çokterimli denk lem gibi basit bir denklem bile, temel rasyonel işlem
lerle genellikle çözülemez; yalnızca yaklaşık çözümler elde edilebilir. En temel yaklaştırma tekniği, belki de
Newton'ın yaklaştırma yöntemidir. Bu yöntemde, söz gelimi f(x) - Odenklemi için yinelemeli işlemler uygula
nir ve doğruluğu her yinelemeyle birlikte artan yaklaş tırmalar elde edilir.
DENKLEM SİSTEMLERİ Birkaç bilinmeyeni olan denklem sistemleri, f, (*.....,
x,)-0,1 - 1,..., n biçimindedir; burada filer verilmiş
fonksiyonlar, xilerse bilinmeyenlerdir. Denklemlerin doğrusal olduğu özel durumda, denklemler, kolaylık
sağlamak için Ax - b matris-vektör biçiminde yazılır;
burada A, aij, katsayılarının matrisi; b, (b,..., b, ) vektö
IL YRIA
TU
JUMI
4
DENNIS, GEORGE
ve Vasiliu'yla (1989, 1990) görüşmelerde bulundu. 1990|Mayısı'nda yeniden cumhurbaşkanlığına seçilip, (1992), Kıbrıs'ta toprak konusunda ödün vermeyi kabul
si) (Grammaire de la Langue Turque (Dialecte Osman li), 1921), Sommaire des Archives Turques du Caire (Kahire Türk Arşivleri Fihristi, 1938), Principes de Grammaire Turque (Türk Dilbilgisi İlkeleri, 1955), l'Os
etmeyeceğini bildirdi.
manlı Moderne et le Turc de Turquie (Modern Osman
BM Genel sekreterinin önayak olduğu görüşmelerde
Dennis, George
lica ve Türkiye Türkçesi, 1959).
deodoran
Ingiliz arkeologu (Londra 1814-ay.y. 1898). İngilte re'nin Bingazi (1863), Girit (1896), Sicilya (1870), İzmir (1879) konsolosluklarında bulunan George Dennis,
Bir kokuyu, koku moleküllerini emerek, çözündüre
Anadolu'da arkeoloji araştırmaları yaptı. Etruria'ya yap tığı geziden (1842-1847) sonra çok önemli bir kitap ya yımladı: The Cites and Cemeteries of Etruria (Etruria Kentleri ve Mezarları, 1848).
ra neden olan bakterileri öldürerek yok etmek, kimya sal açıdan değiştirmek ya da maskelemek için kullani
dentin
tırıcı maddelerdir. Havayı yıkama adı verilen işlemde,
Memelilerde dişlerin büyük bölümünü oluşturan, bü yük ölçüde mineralleşmiş bağdokusu. Kemiğe benzer,
küllerinin çözünmesi ya da sıvı asıltı haline gelmesi sağ
sarımsı renkli olan dentin (ya da fildişi tabakası) dişeti
çizgisinin üst yanında, mine adlı daha sert bir maddeta bakasıyla kaplıdır. Bu tabaka dentini yaralanmalardan
ya da çürümeden korur. Dişeti çizgisinin altında diş kö künü oluşturan dentin, "semen" adı verilen başka bir tür doku tarafından korunur. Dentinin yaklaşık yüzde
rek, sivi asıltı (emülsiyon) haline getirerek ya da kokula
lan maddeleri belirten genel terim. Çok gözenekli bazı
maddeler - lekeci kili, aktif ağaç kömürü ya da silis jeli hava filtrelerinde yaygın olarak kullanılan koku uzaklaş kokulu gazlar,suyun ya da kimyasal|bir eriyiğin içinden geçmekzorunda bırakılarak kokuya neden olan mole
lanır. Havaya püskürtülen deodoranlar da bu yolla etki gösterir. Klor, hidrojen peroksit ve iyot gibi mikrop kırıcı
deodoranlar, kokuya neden olan mikroorganizmaları yok ederler. Beden deodoranlarında (ter kokusunu gi derirler), kokuları giderici ya da büzücü madde olarak
alkolde çözünmüş çinko ya da alüminyum luzları kulla
30'u canlı hücrelerden, geri kalanıysa kalsiyum ve fos
nilir. Yakın dönemekadar deodoranlarda yaygın olarak
den oluşur.
rücüsü (germisit) olan hekzaklorofenin kullanımı, gü
rur. Dişözünün üstü odontoblast adı verilen "dentin
verebileceğini gösterdiği için sınırlandırılmıştır. Parfüm
içinde protoplazma uzantıları bulunan borucuklar,
lü kokularla maskelemekte kullanılırlar.
rina ağrı duyumlarını iletirler. Memeliler yaşlandıkça,
deprem
cil ve daha az düzenli bir dentin gelişmeye başlar.
Doğal olarak oluşan, yerkabuğunun içindeki kayaçların kırılması ya da kayması sonunda ortaya çıkan yer sarsın
Denver
tısı. Yeryüzünde her yıl kaydedilen 6 000 depremden 5
for bileşikleri açısından zengin hücreler arası madde
kullanılan, güçlü bir hastalığa yol açıcı organizma öldü
Dentinin içindeki diş boşluğunun içini dişözü doldu
nümüzde, laboratuvar deneyleri sinir sistemine zarar
üretici" hücrelerle kaplıdır. Bu hücrelerden çıkan ve
gibi öbür deodoranlar, istenmeyen kokuları, daha güç
dentinin içine uzanarak, dişözünde bulunan sinir uçla
dişlerin yıpranan ya da dış etkilere açık yerlerinde ikin
ABD'de kent. Colorado eyaletinin yönetim merkezi ve
500'ü ya çok küçüktür ya da doğrudan hissedilemeye cek kadar insanların oturduğu yerlerden uzaktır. 450'si
Büyük Ovalar ile Kayalık Dağlar bölgelerinin ekonomik merkezi olan, South Platte irmağı kıyısında, eyaletin ku
hissedilmekte, ama yıkıma neden olmamakta, 35'iyse yalnızca küçük zararlara yol açmaktadır. Buna karşılık,
zey orta kesiminde yeralan Denver'in nüfusu 467 610'dur (çevre belediyelerle 1 848 319). Yarı kurak bir iklim (yılda 405mm yağış)etkisindeki kentte, havaolduk
ölçüde yıkılmasına yol açmalarının yanı sıra, çok sayıda
ça kirlidir. Başlıca gelir kaynağını, bir karayolları kavşağı olmasının da desteklediği ticaret ve sanayi (uzay araçla
geri kalan 15'i, konutlar, büyük yapılar, vb'nin büyük
insanın ölmesine ve yaralanmasına neden olmaktadır. DEPREMIN BÜYÜKLÜĞÜ
Bir depremin büyüklüğünü, kırılmanın, yani oluşan kırı
ri yapımı; besin sanayisi; kauçuk sanayisi; vb.) oluştu
ğın (ya da fay) boyutlarıile bu kırığın üstünde gerçekle
Üniversitesi'ne bağlı Tıp Merkezi; Denver Universitesi, vb.) merkezidir.
ler. Kırık yüzeyi ve kayma ne kadar büyük olursa, dep rem sırasında serbest kalan enerji de o kadar büyük olur. Bu enerji, kırığın yanındaki kayacın biçimini değiş
Deny, Jean
tirmesinin yanı sıra, deprem sırasında ortaya çıkan sar sintıları ve Yer içinde yayılan çeşitli deprem dalgalarını
Fransız türkologu (Kiev 1879-Gérardmer 1963). Dışiş leri bakanlığında çalışıp, Doğu Dilleri Okulu'nda ders veren (1908) Jean Deny, profesörlüğe yükseldi (1910).
üretir. Küçük depremler, yalnızca on-on beş ya da yüz -iki yüz metrelik kırıklar üstünde birkaç santimetrelik
rur. Aynı zamanda da önemli bir öğretim (Colorado
şen kayma ya da yer değiştirmenin toplam miktarı belir
Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale'de savaştıktan
kaymalar sonucu oluşurken, büyük bir deprem, yüzler ce kilometre uzunluğunda bir kırık üstündeki kaymanın
(1915) sonra, yeniden Doğu Dilleri Okulu'nda ders ver
sonucu olabilir.
arşivlerini düzenlemekle görevlendirildi (1927-1931).
ayrışması süresince sürer (bu, saniyelerle ya da dakika
meye başlayıp (1919), Misir hükümeti tarafından Türk Fransa'ya dönünce Doğu Dilleri Okulu müdürlüğü yap
ti (1938-1948). Washington'daki Georgetown Univer sitesi'nde Türkçe dersi verip (1948-1951), türkoloji üs
Depremin oluştuğu yerdeki sarsılma, yalnızca kırığın
larla ölçülen bir süredir). Kırılmanın doğurduğu deprem dalgaları, kırığın üstündeki hareketin durmasından son
tüne birçok yazı yazdı. 1958'de Türk Dil Kurumu, adına
ra da yayılmayı sürdürür ve 20 dakika içinde yerküreye yayılırlar. Bu titreşimler, yalnızca kırığın hemen yakının
bir kitap yayınladı: Jean Deny Armağanı.
da, depremin dişmerkezinde yıkıma yol açabilecek ka
Başlıca yapıtları: Türk Dili Grameri (Osmanlı Lehçe
dar şiddetlidirler.
DEPREM
Deprem dalgaları, bir depremin dişmerkezinin çok
dalga yonu
P dalgalan
uzaklarında da belirlenebildiklerinden, deprem araştır
5
maları bakımından çok yararlıdırlar. Deprem dalgaları ni kaydeden aletlere depremyazar (sismograf) adıveri lir. Depremyazarlar, depremin oluştuğu yerde ölçüm
sikisma
yapma olanağı bulunmayan bölgeler (sözgelimi, okya nus tabanları) de dahil, yerkürenin çok geniş kesimleri
S dalgalan
kerdesmit
üstünde depremlerin etkinliğini izleyebilirler. Aygıta ulaşan P ve S dalgalarının kaydı, kırığın dışmerkezini ve yönünü belirlemede kullanılabilir.
Deprem bilimciler, depremlerin büyüklüğünü sinif yüzeysel dalgalar
landırmada çeşitli yöntemlerden yararlanırlar. Bunlar
dan bir depremi şiddetine göre derecelendirme yönte
mi, depremin insanlar üstündeki etkisini ön plana ala
rak, konutlarda ve öbür yapılarda yolaçtığı zarar mikta rini sınıflandırmayla belirler. Değiştirilmiş Mercalli löl
çeği, bukonuda en yaygın ölçüm yöntemidir. Deprem
leri, belli belirsiz hissedilen 1 şiddetinden, herşeyin bü
tünüyle yıkıma uğradığı XII şiddetine kadar basamakla ra ayırır. Depremlerin neden olduğu yıkım, depremin
serbest bıraktığı toplam enerjinin yanı sıra, yapı sanayi
sinde uygulanan tekniklere, temelin atıldığı toprak ko
şullarına ve dişmerkez yöresinde oturan nüfusa da bağ lıdır; bu nedenle, deprem süreçlerinin kendilerinin in
celenmesinde, genellikle şiddet ölçümleri kullanılmaz.
Daha dikkatli birdenetim altında yapılan ölçümlere da
yanan başka ölçekler kullanılır. Bunların en çok biline ni, depremden yayılan deprem dalgalarının (sismik dal
Depremler genellikle üç dalga tipi doğurur: P dalgalan ya da birincil dalgalar (A), S dalgaları ya da ikincil dalgalar (2), yüzeysel dalgalar (C). P dalgalarının içinde yolaldiklan
madde parçacıkları, dalganın hareketi yönünde bir sarmal
yay gibi ileri-geri hareket ederler. S dalgalan, bu
parçacıkların, dalga hareketine dik açılarda titreşen bir yay gibi salinmalarına yol açar. P ve S dalgalanı yüzeye ulaştıklarında, yatay olarak hareket eden L dalgalarina (1)
ya da elips biçimi yörüngelerde titreşen Rayleigh dalgalanna (2) dönüşür. Bu üç temel dalga tipi, çok aynı yollar (D) izlerler.
galar) genliğine dayanan Richter ölçeğidir (1935). IX ya
da x Mercalli şiddetindeki yıkıcı depremler, genellikle, Richter ölçeğindeki 6,5'tan büyük depremlere karşılık gelmektedir. DINAMIKLER Depremler olağan dışı olgular değildir; her zaman rast lanan, Yer'in içindeki maddenin ağır, ama sürekli hare ketini yansıtan olaylardır. Aşağı yukarı bütün deprem
ler, Yer yüzeyinin yakınındaki, taşküre (ya da litosfer) adı verilen, kalınlığı 100 m'yi bulan oldukça gevrek ka bukta gerçekleşir. Taşkūre, birbirinden bağımsız hare
ket eden, durmadan birbirine çarpan ve sürtünerek ge çen 12-15 katı dilim (ya da levha) biçiminde parçalan
mıştır. Depremler en büyük sıklıkla bu dilimlerin sınır bölümlerinde görülür (Bk. DİLİMLER TEKTONİĞİ). Bu
şiddetli deprem kuşakları ya da bölgeleri, dilimlerin nis (A) Büyük depremler, bir taşküre diliminin (1), öbürünü (2) apansızın geçmesi hareketi sonucunda ortaya çıkarlar. Gerilimler kayaçların kırılma direncini aştığında, kayma ve şiddetli sarsıntı dalgaları oluşur. Titreşimlerin doğduğu yere
peten hareketsiz orta bölümleriyle -okyanus tabanları ve kita sahanlıklan-birbirlerinden ayrılırlar. Söz konusu bölümlerden Büyük Okyanus dilimi sınır bölümü, dün yanın büyük depremlerinin yaklaşık yarısının kaynak
odak, Yeryüzeyi'nin, odağın tam üstüne rastlayan noktasına
landığı yerdir. Büyük Okyanus' un çevresinde 40 000
dişmerkez (ya da episantr) adı verilir. Birincil (P) ve ikincil (S) dalgalar yüzeyin altında, daha uzun ve daha yavaş
km boyunca uzanan bu dilim sının, Japonya ve Kuzey
Amerika'nın batı kıyısı gibi yoğun nüfuslu bölgeleri içi
dalgalarsa yüzeyde hareket ederler. Kayaç katlarının birbiri üstüne bindiği yerel kırıklar (B), küçük depremlere neden
ne alır.
olabilir.
Yer'in iç kesimindeki ısı ve yüksek basınç, maddenin düzgün ve esnek biçimde akmasını sağlar, buna karşı
lik, taşkürede (litosfer) dilimlerin hareketi gelişigüzel sıçramalar biçiminde ortaya çıkar. Yıllarca süren bir do
nem boyunca dilimlerin içinde biriken büyük gerilim ler, kayacın direnme gücünü aşınca, apansızın serbest
A
kalırlar. Dilim sınır bölümlerinin biçimi, komşu dilimle rin nispi hızları ve kayacın tipi, topluca, belirli bir bölge
deki depremlerin niteliğini etkilerler.
Komşu iki dilim arasındaki nispi hız, birbirine yakla şan dilim sınır bölümlerinde en yüksek dereceye erişir. Dilimlerin bu çarpışma yerlerinde gelişen itme kırıkları,
nispeten kalın olan taşkürenin içine çok düşük eğim açı lariyla girerek, çok geniş yüzeyli bir kırık düzlemi oluş. tururlar. Yüksek nispi hız ile geniş kırık düzleminin bir
araya gelmesi, çok büyük depremlerle sonuçlanır. Bir birine doğru yaklaşan sınır bölümleri, dünyanın en bü 8
yük (çoğu 8,5 Richter ölçeğinden yüksek) depremleri nin olduğu yerlerdir.
Nispi dilim hızları, yanal dilim sınır bölgelerinde de yüksektir; bölgelerde komşu dilimler birbirlerine sürte
rek geçerler; ama bu sınır bölgelerinde oluşan doğrultu
atımlı (ya da yanal atımlı) kırıklar dikeydir; taşkürenin
6
DEPREM
içine kısa mesafeden girerler. Bu bölgelerde de büyük
te görülmesine çok ender rastlanır; bununla birlikte,
depremler görülürse de, şiddetleri genellikle 7,5 Rich
püskürme halindeki bir yanardağın içindeki magmanın
ter ölçeğini geçmez.
hareketi, kırıklara ve küçük depremlere yol açabilir.
Birbirinden uzaklaşan sınır bölümlerindense, nispe
ETKİLER VE ÖNCEDEN KESTİRME Depremler, en öldürücü doğal yıkımlardandır. XX. yy'da depremlerden yılda ortalama 20 000 kişi ölmüş
ten küçük depremler kaynaklanır. Bu birbirine eklene
rek büyüyen dilim kuşakları boyunca yeni oluşmuş taş
küre, nispeten sıcak ve incedir; yalnızca küçük kırıkla
tür. Ölümlerin çoğu evler, köprüler, vb. yapıların yıkıl ması sonucunda olmaktadır. Bir kırık boyunca yeralan yapılar da yıkılabilirlerse de, yıkımların çoğuna yalnız
rin.oluşmasına olanak verir. Doğrudan doğruya iki dili min nispi hareketi tarafından itilen birbirine doğru yak laşan sınır bölümleri ile yanal sınır bölümlerindeki kırık
ca, gerçek kırık bölgesinden uzaktaki yapıların çökme sine sarsıntı yol açar. Bu sarsıntının gücünün, depremin sürdügü birkaç saniye içinde yerçekiminin gücüne yak laştığı belirlenmiştir.
ların tersine, yeni oluşmuş dilim maddesinin yerçekim sel yerleşmesi tarafından itilen bu kırıkların, 6,0 Richter
ölçeğini aşan depremlere yolaçmalarına az rastlanır. Dilim sınır bölümleri, aynı zamanda da dünya yanar dağlarının çoğunun bulundukları yerdir; yani deprem ler ile yanardağlar, sözgelimi Büyük Okyanus "ateş
Depremler toprak kaymaları, yangınlar ve barajların çökmesi aracılığıyla da dolaylı yıkıma neden olurlar. Depremi izleyen kargaşa, besin ve su dağıtımı sistemle ri ile sağlık sistemlerinin bozulmasına yol açarak, açlığa ve hastalıkların yayılmasına neden olabilir. Okyanusun altında ya da yakınlarında ortaya çıkan depremler de, med dalgalarını, daha doğru deyimiyle tsunamileri(ya
Çemberi”nde olduğu gibi, aynı bölgelerde görülür. Bu
nunla birlikte, ortaya çıkmalarına yol açan güçler, birbi rinden farklıdır ve dolaylı olarak birbiriyle ilgilidir. Büyük depremler ile yanardağ patlamalarının birlik
Büyük depremlerin dağılımını, nispi sıklığını ve tarihlerini gösteren bu harita, en büyük depremlerin iki büyük kanat üstünde olduğunu ortaya koymaktadır. Sarsinulanın, özellikle merkezi 300 km'nin altında olanlarının büyük bölümü, Büyük Okyanus'un
kenar kesimlerindekiBüyük Okyanus çevresi kuşağında gerçekleşmektedir. Geri kalan sarsıntıların büyükbölümü de, Ásor adalarında başlayıp Avrupa ve Asya üstünden doğuya doğru uzanan Akdeniz bölgesi kuşağında olmaktadır. TSOV
TEOT
150
TUY
TZOV
0
KUZEY BUZDENIZI
0
f
GRÖNLAND
189
60"
ASYA
KUZEY AMERIKA
ASYA
AVRUPA
03
1075
Piuliano
ime
5831K 100 View J1363
பப்
BO
S105
ius
Coins
ino
hon
1999
AN 17591642 10
12 BOX
180 12
100 ml
end
BUYUK OKYANUS
they
un
I
9
found 053
GÜNEY AMERIKA
ATLAS
HINT
VANUS
dk
0
OKYANUSU
1844 OKYANUSU AVUSTRALYA
300
60
120
150
100
150
120
00
30
0
DÜNYA DEPREM HARİTASI Naprtem skrem iwulenble Sulcht Orta
Buyuk depremler Sudeti 8,1) ya da
Merkez denix 0.70 km
daha yuksek
Merkez dening 70-100 kn
Ik berlin
Merkez derinligi 700 km Tante en buyuk depremler tanh
Ithin yananda
60
2
DEPREM
27 Mart 1964'te
7
A
Alaska'da Prens
alcalma
William boğazının altında XX. yy'in en güçlü
1/
depremlerinden biri oldu.
Depremin dış merkezi
USUWE 10 1+
Anchorage'ın
12
yaklaşık 120 km
kabarna
güneydoğusundaydi.
it m'nin üstünde 4-16 m
Büyük
Okyanus diliminin
m
Alaska kita
I mwen
kenetlendiği yerde
19
21
Richter ölçeğine deger olan 8,5 şiddetindeydi.
11
20
oluşan sarsıntı.
göre en yüksek
16
18
- m
kitlesine
14
15
22
D
Alaska körfezi
çevresinde (A)
geniş kapsamlı değişiklikler ortaya çıktı: Bazı kesimler 2 m'den
çok alçalırken, bazı kesimler de 8
m'den çok yükseldi. Bazı kiyi bölgelerinde (B)
büyük alüvyon çökeltileri titreşimler yüzünden
yerlerinden ayrılarak, dik
yamaçlardan aşagı kaydı. Bu
kaymaların ve deprem sırasında deniz tabaninin
15 m'yi bulan
hareketlerinin
dogurdugu yıkıcı okyanus dalgaları (ya da tsunamiler), Kaliforniya kadar uzak bölgelerde büyük zarara yol açtı. Tsunamilerin birbirini izleyen
saatlerdeki konumları, dalgaların 24 saatte, Güney Amerika'nın ucuna ulaştıklarını ortaya koydu. Anchorage'da (D) en büyük
yıkıma, kentin altındaki zayıf kil tabakalarının, yerin karmakarışık dilimlere ayrılmış katlar biçiminde parçalanmasına neden olan
hareketi yol açtı.
ni denizdeki deprem dalgalarını) doğurur. Yükseklikleri
15 m'yi bulabilen dalgalar, okyanusu birkaç saatte aşa rak, depremin olduğu yerden çok uzaklardaki kıyılarda
koşulu getirilir. Japonya, ABD, vb. birkaç ülke, deprem lerin zararını azaltmayı öngören bu tür önlemler tasar lamışlar ve depremlerin yol açtığı ölüm ve zarar oranla
büyük yıkımlara neden olurlar. Yıkımı en aza indirgeyecek en etkili yol, yıkımı azalt
rinin azaltılmasında bir ölçüde başarılı olmuşlardır.
mayı öngören bir program hazırlanmasıdır. Bu yakla şımda, depremlerin kaçınılmaz oldukları kabul edile
rencindeki zayıflama ölçülebilir. Söz konusu ölçümler
rek, nüfusu kalabalık bölgelerdeki yıkımıazaltmaya ça ba gösterilir. Deprem oluşumu bakımından yüksek risk taşıyan bölgelerin belirlenmesi ve depremlere dayanık li yapılar yapılması, bu konudaki iki temel gereksinme dir. Bugereksinmeler, modern coğrafya araştırmalarıy la, tarihsel deprem oluşumuna elverişlilik kayıtlarının
toplanmasıyla, deprem bilim (Bk. YERFİZİĞİ) ve dep rem mühendisliği alanında gerçekleştirilen ilerlemeler le karşılanır. Deprem bölgelerinde, beklenen sarsıntı miktarına direnç gösterebilecek yapılar yapılmasını, özellikle de tehlike altındaki bölgelerde hastaneler, vb. hizmet yapıları yapılmamasını sağlayarak deprem ku şağı sınıflandırma çalışmaları gerçekleştirilir ve yapıla
rin, bu sınıflandırmalar gözönünde tutularak yapılması
Deprem öncesinde, gerilimin birikmesi ve kayaç di
yeterince gerçekleştirilirse, bir uyarı işareti işlevi göre bilirler. Yeraltı su düzeylerinin alçalması, tümünde ol masa da bazı depremlerden önce Yer yüzeyinde, gö
rülen çökmeler ve kabarmalar, P ve S dalgalarının yayıl ma hızında değişiklikler, kuyu sularında ender gaz yo
ğunluklarının artması, Yer'in manyetik alanında deği
şiklikler ve jeoelektrik olgular gözlemlenmiştir. Bu ön olguların gözlemlenmesi, yenibir bilimin-depremlerin
önceden kestirilmesi- doğmasını sağlamıştır.
Bazı depremler, depreme yolaçan kırılmalarla ilgili yeni bir kuramla önceden kestirilebilmektedir. Bu kura
ma göre, bazı kırıklar deprem bakımından olgunlaş mış" duruma gelmişlerdir. Kınıkların 25-30 yıl boyunca hiçbir deprem titreşimi olmamış bu parçalarına, kırık aynıgı" adı verilir. Bazı yerbilimciler Yer dilimlerinin bir
DEPREMBILIM
8
sarlayıp, 1882'de d'Arsonval'le birlikte hareketli kad
ÇİZELGE 1: XX. YÜZYILIN BÜYÜK DEPREMLERİ
ranlı klasik galvanometreyi yaptı. Sonra galvanometre.
sayısı ölçeği
sini sanayi gerilimlerini ölçecek biçimde değiştirerek ampermetreyi yarattı ve watt/metre ilkesini ortaya koy
Kangra, Hindistan
375 000
8,3
18 Nisan 1906 28 Aralık 1908
San Fransisco, Kaliforniya Messina, Italya (Sicilya)
700 160 000
8,3 7,5
du. Foucault akımlarının özelliklerinden yararlanarak
16 Aralık 1920
Kansu, Çin
100 000
8,6
2 Aralık 1939
Ovası, Japonya Erzincan, Türkiye
200 000 30 000
8,3 6,0
15 Ağustos 1950 29 Şubat 1960
Assam, Hindistan Agadir, Fas
30 000
8,4
22 Mayıs 1960 1 Eylül 1962
Arauco, Sili Iran
15 000 2 000
5,9 8,4
27 Mart 1964
Anchorage, Alaska
12 000 114 10 000
7,3 8,5 6,2
Olu Tarih
Yer
1
4 Nisan 1905
Eylül 1923
Sagami körfezi, kvanto
23 Aralık 1972
4 Şubat 1976 28 Temmuz 1976
16 Eylül 1978
Richter
Managua, Nikaragua
Guatemala kenti, Guatemala Tang-Şan, Kuzeydoğu Çin
Güney Italya
19 Eylül 1985 5 Mart 1987 7 Kasım 1988
Mexico Ekvador Ermenistan Cumhuriyeti
17 Ekim 1989 1 Ekim 1993
Kuzey Kaliforniya Latur, Hindistan
18 Ocak 1994
Kaliforniya
17 Şubat 1994
Sumatra, Endonezya
De Quincey
23 000
7,5 7,9
25 000 20 000
7.7 7,5
3 000
6,8
7 000
8,1
4 000
7,3
25 000-45 000
6,9
67
7.1
30 000
6,4
Opium Eater (Bir İngiliz Afyon Düşkününün itirafları)
55 134
6,6 6,5
adlı yapıtıyla büyük ilgi uyandırdı. Sonraki yıllarda bir
Cezayir
23 Kasım 1980
rununa ilk çözümü getirmiş oldu.
695 000
Kuzeydoğu Iran
10 Ekim 1980
1881'de miknatıslı bir hız göstergesi yapıp, 1883'te sa yaç kuramını ortaya attı. 1880'den sonra enerji iletimi kuramını hazırlayarak, 1882 Münih sergisinde, bir bu har makinesinin çalıştırdığı dinamonun ürettiği akımı, bir elektrik teli aracılığıyla 57 km ötedeki bir Gramme makinesine iletmeyi başardı. Böylece, enerji iletimi so
Ingiliz yazan (Manchester 1785-Edinburgh 1859). Ço
cukluk yılları yoksulluk içinde geçen De Quincey (asıl adı Thomas Quincey dir), 1807'de Coleridge, Words worth ve Southey'le dostluk kurup, afyon kullanmaya
başladı. 1821'de yayınladığı Confessions of an English.
yandan gazete ve dergilere denemeler yazarken, bir yandan da özgün bir kara mizahla yüklü kitaplar yayın
ÇİZELGE 2: TARİHTEKİ BÜYÜK DEPREMLER
ladı: On Murder Considered as one ofthe Fine Arts(Ci
nayetin Güzel Sanatlardan Biri Sayılması Üstüne, Tarih
Yer
Özellikleri
1827), vb.
Ingiliz romantizminin en iyi temsilcilerinden sayılan
Is. 365 Doğu Akdeniz bölgesi Depremden sonraki tsunamiler
De Quincey, Gérard de Nerval ve Baudelaire'i büyük
526
ölçüde etkilemiştir.
Antakya ve çevresi
1556
(Türkiye) Kuzey Çin
1692
Jamaika
Iskenderiye feneri düzeyine yükseldi 250 000 ölü, Antakya bütünüyle yıkıldı
830 000 ölü
Tsunamiler Port Royal kentini yerle bir etti
1703
Tokyo
1755
Lizbon Calabria, Italya
1783 1812
Venezuela
1868
Peru
1896
Honşu, Sanriku kıyılan,
200 000 ölü 60 000 ölü;
181 köy yerle bir oldu; 30 000 ölü
Derain, André Garches Fransız ressamı ve gravürcüsü (Chatou 1880-
1954). Aynı zamanda hem izlenimciliği, hem de fovizm
Caracas kenti büyük zarar gördü
Tsunamiler karanin 4,5 km içindeki noktalara kadar ulaştı
Japonya
Tsunamiler 27 000 kişinin ölümüne yol açtı
kırık aynığı boyunca birbirlerine, kenetlenmelerine yol
açacak kadar baskı yaptığını ve ortaya çıkan bu çok bü
yük basıncın, bin gün gelip,büyükçe bir deprem biçi minde serbest kaldığını ileri sürmektedirler.
deprembilim: Bk. YERFİZİĞİ. depremölçer: Bk. SÍSMOGRAF.
depremyazar: Bk. SİSMOGRAF.
André Derain'in ilk dönem yapıtlarından Westminster
Köprüsü, XX. yy. başında Fransa'da ortaya çıkan ilk
depresyon: Bk. ÇÖKÜNTÜ.
devrimci resim akımı fovizme yaptığı katkıları ortaya
koymaktadır.
Deprez, Marcel
akımını benimseyen André Derain, Cézanne'ın etkisin
Fransız fizikçisi ve elektronikçisi (Aillant-sur-Milleron
de kaldı; sonunda biçim kaygısının ağır bastığı bir tür
bitirip, aynı okulda yardımcı yönetmenlik yapan (1866 1872) Marcel Deprez, 1872'den sonra, lokomotiflerin
kınca olan renkleri (Bir Çayırdaki Kişiler), sonradan öl çülü hale geldi. Ayrıca gravürler, seramikler, heykeller ve kitap süslemeleri (Pantagruel, 1945) yaptı. Başlıca yapıtlari: Cumartesi, İsa'nın Son Akşam Ye
1843-Vincennes 1896). Yüksek Madencilik Okulu'nu
birçok parçasını inceledi ve geliştirdi; bu arada bir hız
göstergesi buldu. Ordu için, mermilerin hızı üstüne ça lışmalar yaptı. 1878'de galvanometrenin ilk biçimini ta
klasisizme ulaştı (Martigues Tuzlaları). Başlangıçta taş
meği, Suresnes'de Balo, vb.
DERELI, CEVAT
Cevat Dereli'nin Balıkçı Dükkânı adlı tablosu.
dere: Bk. IRMAK VE AKARSULAR.
geçip, kabuklularla ve dipte yaşayan böceklerin larva
dereiskorpitigiller
derekumrusu
Yaklaşık 200 türü bulunan kemiklibalik ailesi (Bil. a.
Güvercingiller ailesinden kuş türů (Bil. a. Streptopelia
Cottidae). Büyük Okyanus, Kuzey Amerika, Avrupa ve
Asya'nın kuzey kesiminde gerek denizlerde, gerek tat
lisuda yaşayan, dereiskorpitigiller ailesi üyelerinin boyu genellikle 70 cm'yi aşmaz. Iri kafalı, kafalarının üstü di
kenli, gövdeleri pulsuz, buna karşılık derileri pütürlü
larıyla beslenir.
deraocto). Asya'da, Balkanlar'da ve Anadolu'da yaygın biçimde rastlanan dere kumrusunun tepesi mavimsi
gri, sırtı soluk kahverengi, başı, boynu ve göğsü soluk
grimsi renklidir. Bozkırlarda yaşar; tanelerle beslenir.
dür.Ailenin örnek türü dereiskorpiti (Cottus gobio), Av
Dereli, Cevat
yatağı taşlı akarsularda yaşar ve taşların ya da sık bitki örtüsünün altına gizlenir. Genellikle geceleri harekete
Türk ressamı (Rize 1900-İstanbul 1989).Sanayii Nefi
rupa'nın kuzey kesimlerinde, debisi yüksek olmayan,
se'yi bitirip (1924), Devlet bursu kazanarak Paris'e gi
9
10
DEREOTU
den Cevat Dereli, Julian Akademisi'ne devam etti
dereotu
(1924-1928). Yurda dönünce Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğretim üyeliğine başlayıp (1929), “D grubu” ressamları arasında yeraldı. Başlangıçta izle
Maydanozgiller ya da şemsiyegiller ailesinden biryıllık
İkinci Devlet Resim ve Heykel Sergisi'nde (1990) birin
3-4 ince ve parlak koyu yeşil yapraklı, güzel kokulu bir bitkidir. Sebze bahçelerinde yetiştirilip, yaprakları sala ta ve yemeklerde koku verici olarak kullanılır.
nimciliğin etkisindeyken, sonraları Türk minyatürlerin den yararlanarak, değişik bir biçim geliştirmeyi başardı. cilik ödülü alıp, 1977'de Sedat Simavi Vakfı Görsel Sa
bitki türü (Bil a. Anethus graveolens). Anayurdu Avru
pa'nın ve Güney Asya'nın batı kesimleri olan dereotu,
natlar birincilik ödülünü Zühtü Müridoğlu'yla pay laştı.
deri
ni, Boğaziçi, Mevleviler.
Omurgalılarda bütün bedenin dış yüzünü kaplayan ta
Başlıca yapıtları: Hasat, Balık Pazarı, Balıkçı Dükka
ཡོདོད་ཡོད་
2
یل
с
10
alalla 12
11
លាហហហហហហហហហហប 13
14
ALISASIPUFOST
н
Bütün omurgalı hayvanlarda, derinin iki tabakası vardır:Üstderi diye adlandırılan bir diş tabaka (resinde açık kahverengi) ile
altderi diye adlandırılan bir iç tabaka (resimde kızılımsı kahverengi). Bir köpekbalığında (A) altderi, mine, dentin ve kemikten yapılmış sivri pullar (1) üretir; bu pullar köpekbalığının dişleriyle (2)aşağı yukan aynı yapıdadır. Kemiklibalıklarda (B) birbiri üstüne binen altderi pulları (3) vardır; yıllık büyüme halkaları (4) görülen bu pullar ya düz (sikloid) ya da dişlidir (ktenoid).
Bir kurbağanın altderisindeki bezler(5), nem salgılar; kurbağanın (C) üstderisinde renginiçevreye uydurması (kamuflajı) için rengini değiştirmek amacıyla kasılabilen (6) ve gevşeyebilen (7) kromatoforlar bulunur (resimde koyu kırmızı de
bölgeler). Kertenkelelerin bedenini boynuzsu pullardan (8)oluşan kalın bir üstderi tabakası örter (D).Kuşların(E) da ince, kuru derisinde, üstderiden gelişen tüyler (9) ve urnaklar (10) bulunur. Başlangıçta sürüngen olan kuşlarda tüyler pullardan
gelişmiştir. Yunusbalığında (F) üstderi, altderi tepecikleriyle (11) alt yandaki yağ tabakasına bağlanır; bu tepeciklerin
oluşturduğu örüntü (12), suyun bedenin üstünden düzgün akmasına yardım eder. Farenin (G) kürkü (13) ve pençeleri (14) ile pullu karıncayiyenin (H) pulları da, üstderiden oluşmuş yapılardır. Derinin öbür ürünleri arasında saçlar, kular, boynuzlar, toynaklar, mahmuzlar, gagalar, balina çubukları ve tırnaklar sayılabilir.
DERI baka. Omurgalılarda deri, bedenin en büyük organıdır. Bedenin içindeki yapılar ile çevre arasında, mekanik
yaralanmalara karşı koruma işlevini gören arayüzeyi oluşturur. Bunun yanı sıra, beden sıcaklığının düzen lenmesinde, duyumsal algıda ve bazı bağışıklık yanıtla rinda yaşamsal rol oynar.
4
5 6 7 8
Deri, üstderi (ya da epidermis) adı verilen ince bir dış
9
tabaka ile altderi (derma yada dermis) adı verilen daha
10
kalın bir iç tabakadan oluşur. Altderinin altında, aşağı
uzanan çok sağlam liflerle birbirine bağlanmış küçük yağ küreciklerinden oluşan bir tabaka yeralır. Üstderi
11
11
12
ile altderi arasında, her iki tabakanın da bağlandıkları ta ban tabakası (membrana basalis) adı verilen bölüm yer alır.
Üstderi. Üstderi, bütünüyle hücrelerden oluşur. “Ta ban hücreleri" adı verilen en içteki hücreler, çokgen bi
13
çimindedir. Bu hücrelerde, hücreler arasındaki yapıla ra yapışık, hücreleri birbirine bağlayan, "desmozom" adlı lifler yeralır. Taban hücreleri hızla bölünürler; olu
şan yenihücreler eski hücreleri derinin yüzeyine doğru
iterler. Taban hücreleri, ayrıca saçlar, kıllar ve tırnaklar
15
14 17 18 19
da bulunan keratin adlı proteini üretirler. Bu bireşim,
yaşlı hücrelerde de sürer; bunun sonucu olarak keratin
dış yüzeye yakın hücrelerin içine dolar. Ölü dış yüzey
Insan derisinde, iki tabaka vardır. Üstderi (1) ile bir yağ tabakasının (3) üstüne dayanan altderi (2). Üstderi birkaç
hücreleri, çekirdeklerini ve iç yapılarının büyük bölüm lerini yitirmiş hücre kalıntılarıdır. Bu hücreler döküldük çe, yerlerine alttan yenileri gelir.
tabakadan yapılmıştır. Diş tabakası (4) sürekli olarak dökülen
lerse de, iç hücreler suyu geçirmezler. Üstderinin daha
derin bir tabaka yeralır; melanin pigmentini üreten hücreler
Üstderinin dış yandaki hücreleri suyu kolayca emer
derin katlarında bulunan ve bir ağaca benzeyen mela nositler, melanin adı verilen koyu kahveregi bir pig ment üretirler. Bu pigment, melanosit hücrelerinin "dal
uçları" aracılığıyla komşu hücrelere sokularak, “mela nozom" adı verilen birimler oluşturur. "Langerhans hücreleri" adı verilen üçüncü bir epitel hücresi tipi de,
derinin bağışıklık yanıtlarında rol oynar. Kan damarları
pulsu ölü hücreler içerir. Ikinci tabakadaki taneli hücreler (5) kil, saç ve tırnakları oluşturan keratin adlı sert bir protein
Üretirler. Üçüncü tabaka (6) yassılaşmış çokgen hücrelerden oluşur. Bunun altında sütun biçiminde hücrelerden (7) oluşan olan melanositler (8) bunlann arasındadır. Altderi
bağdokusunu ve esnek bağdokusunu (9) oluşturan lifli bir protein olan kolajen ve elastin içerir. Sinir telleri (10), duyu sinirlerinin uçları (11), kılcaldamarlar (12), lenfdamarlari (13), ter bezleri (14) ve kıl kesecikleri (15) bu doku içinde
yeralır. Her kil keseciğinde kıl kökü (16) ve gövdesi (17) ile kil gövdesini yağlayan bez (18) ve korku ya da soğuğa tepki
göstererek sertleşen dikilgen kil kaslari (19) bulunur.
bulunmayan üstderi, besinini altderideki kılcaldamar lardan sağlar. Hücreleri arasında dallanan sinir uçları ne deniyle, sinirler yönünden çok iyi donanmış durumda dir.
Altderi. Derinin direnci, lifli olan altderiden ileri gelir. Taban tabakasının altında, "papillalar" diye adlandırı lan ufak "tepecikler'in oluşturduğu bir dış tabaka yera lir.Ince bagdokusu telcikleri içeren papillalar, kan da
marlarıyla, sinirlerle ve lenf yapılarıyla çok iyi donan mışlardır. Bu tabakanın altında, çeşitli yönlere giden da ha büyük bagdokusu lif demetleri içeren çok daha kalın
ve korku, her kil keseciğine bağlı küçük kasları uyara rak, kılların dikilmesine neden olur. Ter bezleri. İnsan derisinde ekrin ter bezi" diye adlan
dırılan ve sulu bir sivi salgılayan pek çok bez vardır. Her biri kendi başına yapılar olan ter bezleri, özellikle el ayası ve ayak tabanı gibi kılsız bölgelerde çok sayıdadır lar. Bu bezlerin salgı kanalları, üstderi hücreleriyle kaplı
çukurlar oluştururlar ve altderinin içlerine doğru uzana
rak, bez hücrelerine bağlanırlar. Sinirlerle do mis
bir tabaka bulunur. Fibroblastların ürettikleri bu lifler
bezler, aşırı sıcağa ter salgılayarak yanıt verirler; terin
(teller), çapraz bağlı bağdokusundan yapılmışlardır ve
buharlaşması deriyi soğutur. Soğuyan deri de, altderi
enzimlerin etkisine dirençlidir. Bu tabaka esnek bağdo kusu lifleri, kan damarları, sinirler ve lenf yapıları ile
deki kılcaldamarların soğumasını sağlar. Parasempatik
sinir sisteminin uyarılması “soğuk terleme" diye adlan
özelleşmiş sinir uçlarının yanı sıra, saç, kıl, ter ve yağ
dırılan ter salgısına yol açar.
bezleri gibi çeşitli deri eklentilerini de içerir.
Koltuk altlarında ve kasık bölgesinde yeralan ter bez
ganlarının bazı bölümleri dışında, genellikle kıllarla
leri, "apokrin ter bezleri" diye adlandırılırlar. Kil kese ciklerine bağlıdırlar ve süt kivamında kokusuz bir sivi salgılarlar. Bakterilerin etkisiyle bu sıvıda hayvanın ken dine özgü beden kokusu oluşur ve birçok memelide, apokrin bezler, karşı cinsten eşleri çekme işlevini yeri
Üstderi hücreleriyle kaplanmış kil kesecikleri, üstderi nin altderi içine birer uzantısını oluştururlar. Keratinle
ne getirir. Meme bezleri ya da memeler, değişiklik ge çirmiş, büyük apokrin bezlerdir.
dolan hücreler, birbirlerine yapışarak kılı oluştururlar; kıl dibinde yeni hücreler oluştukça kılın boyu uzar. Me lanozomlar, kıl hücrelerinin içine girerler ve kılların ren
Derinin işlevleri. Deri mekanik yaralanmalardan ve
Killar. Memelilerin bedenleri, avuçlar, ayak tabanları,
dudaklar, gözkapakları, meme uçları ve dış cinsellik or kaplıdır. İnsanlarda kıllar genellikle ince ve kısadırlar; bedenin büyük bölümünde hemen göze çarpmazlar.
gini verirler. Yag bezi, keseciğin duvarından yaptığı sal gıyla kılı koruyan bir kat oluşturur. Yag bezlerinin tikan masıyla, deri üstünde siyah noktalar biçiminde görünen komedonlar oluşur; bu durumdaki bezler mikrop ka parsa, akneler (ergenlik sivilceleri) ortaya çıkar. Soğuk
bakterilerin, mantarların, virüslerin, asalakların saldırı
larından korurken, melanin de morötesi ışınlara karşı koruma sağlar. Deri, beden isısını da çeşitliyollarla ko rur. Altderi kılcaldamarlarından daha serin üstderi hüc relerine ısı iletimi aracılığıyla, deriden farklı miktarlarda
Isı yitirilir. Yitirilen isi miktarı, altderi kan hücrelerinin ka sılmasına ya da gevşemesine bağlı olarak, değişir. Ter
12
DERIBILIM
leme, buharlaşma yoluyla deriyi soğutur. Bedenin de
rinliklerinden iletilen ısının miktarı, ısıyı yalıtan yağ taba kası tarafından azaltılır. Söz konusu yağ tabakası deniz
memelilerinde çok kalın olabilir. Beş ayn duyu, yani dokunma, ağrı, sıcak, soğuk ve
basınç duyuları,derinin uyarılmasıyla algılanır (Bk. DU
YULAR VE DUYUM). Deri aracılığıyla algılanan titreşim
gibi öteki duyumlar, bu beş temel duyunun birleşme sinden oluşur. Kıllı deride bulunan sinir uçları, basit, ip
liğe benzer çıplak terminallerdir. Kıllı olmayan deridey se, özelleşmiş birkaç tip sinir ucu bulunur. Bunlar birbi
rinden farksızmış gibi görünseler de, her sinir ucu, beş
temel duyu tipinden yalnızca birine yanıt verebilir.
Deri, çeşitli alerji tepkilerinde görüldüğü gibi,bağı
şıklıkla ilgili yanıtlar verir. (Bk. BAĞIŞIKLIK.) Bazı altderi
hücreleri histamin, bradikinin ve çeşitli prostaglandin
ler gibi kimyasal maddeler salgılar.Bu maddeler, kılcal
damarların çaplarında değişmeye (kızarma ve sıcaklık),
geçirgenliklerinde değişmeye (şişme) ve bölgeyle ilgili
sinir uçlarının uyarılmasına (ağrı), yani iltihap belirtileri ne neden olurlar.
deribilim Deri hastalıklarıyla ilgili tıp dalı. Deribilimin (ya da der
matoloji) alanına giren hastalıklar arasında kimyasal tahrişler, enfeksiyonlar, alerji tepkileri, böcek ısırmaları ve sokmaları, yabancı organizmaların deriye işlemele ri, kanser, vb. sayılabilir. Deri hastalıkları uzmanlarının
(dermatologların) beden konusunda ve bedene ilişkin süreçler konusunda eksiksiz bilgileri olması gerekir; çünkü deri, bedendeki çeşitli bozukluklardan ikincil
Bedenlerinden aktarma yeterli miktarda sağlam deri
alınamayacak kadar şiddetli yanık geçirmiş hastaların deri hücrelerinden, klonlama (tek bir hücrenin ya da bitkinin eşeysiz üretilmesi yoluyla elde edilen aynıtürden canlı
olarak etkilenir.
topluluğu) yoluyla doğal deri yapraklari hazırlanabilir. Klonlama yöntemi 1984'te Boston Shriners Burns
deri hastalıkları
Enstitüsü'ndeki araştırmacılar tarafından, bedenlerinin %
90'ından çoğu yanmış iki erkek çocuğun yaşamlarını
Deride görülen çeşitlik hastalıkları topluca belirten tip
kurtarmak için girişilen çabalar sırasında geliştirilmiştir.
etkenlerin doğrudan etkisiyle ya da bedenin başka bő lümlerindeki hastalıkların belirtileri olarak ortaya çıkar
masıyla alttaki dokunun ortaya çıkması olan ülserler
terimi. Deri birçok hastalığa açıktır. Bu hastalıklar ya dış
nedeni olabilirler.
Bozunlar. Deride ortaya çıkan anormal değişiklikler,
yani bozunlar (lezyonlar), tahriş ve tedavi bakımından
(yaralaşmalar); kaybolan dokunun yerine gelen yeni oluşmuş bağdokusundan kaynaklanan nedbeler (yara
izleri); normal deri kat ve çizgilerinin aşırı biçimdebelir
ginleştiği kalınlaşmış pullu bir bölgenin oluşması (liken
'
lar. Genetik etkenler deri hastalıklarının ortaya çıkışını kolaylaştırabilirler; bazen de, bu hastalıkların doğrudan
rin çatlaklar; bir ya da daha çok deri tabakasının yıkıl
önem taşıyan öğelerdir. Deride çeşitli bozunlar ortaya
leşme); vb. Birbirinden farklı birçok hastalıkta deri bo
Çevresindeki deriden farklı renkte, deride kabarıklık oluşturmayan, düz bozunlara, çil adı verilir. Deride bir
birçok farklı bozun bulunabilir.
ya da siğil olabilir. Kabartı, sözgelimi bir böcek ısırması
özellikle meme kanserleri, kan kanserleri ve onlarla ilgi
çıkabilir ve bunların tümü hastalığa bağlı olmayabilir.
kabarıklık oluşturan küçük, sert bir kitleyse, papül, ben
sonucu ortaya çıkan, bir alerji yanıtının neden olduğu geçici bir bozundur. Nodül, bazı urlarda ve kistlerde ol
duğu gibi, daha derinlere inen sert bir kitledir. Sözgeli
mi suçiçeğinin erkendöneminde görülenler gibi, içidu ru bir sıvıyla dolu çok küçük deri kabarcıkları "vezikül"
diye, çoğunlukla yanma sonucu oluşan büyük kabar
cıklarsa "bül" diye adlandırılır. Sözgelimi suçiçeğinin geç döneminde görülenler gibi, içinde irin bulunan ka barcıklara "püstül" denir. Deri içinde kan ya da kan pig mentlerinin çökelmesinin yol açtığı renk değişikliğiyse "purpura" diye adlandırılır.
Bu tür bozunların görünüşünü, ikincil değişiklikler
değişikliğe uğratabilir: Sedef hastalığında ya da kepek lenmede görüldüğü gibi, ölü derinin pullanması; impe tigoda (çakmak hastalığı) görüldüğü gibi, deri dışına sız mış maddenin kurumuş kitlelerinden ortaya çıkan kuru
kabuklar; atlet ayağında görülen deri yarıkları ya da de
zunları görülebilir; ayrıca bu hastalıklardan her birinde
Kötücül urlar. Bedenin herhangi bir yerinden metastaz
yapmış her türlü ur, deride ortaya çıkabilir. (Bk. KAN SER.) Deride kötücül urlara yol açan kanserler arasında
li hastalıklar sayılabilir. Ayrıca, doğrudan doğruya deri
den kaynaklanan birçok kötücül ur da vardır. Bunların dördü üstünde durmak gerekir. Taban hücre karsino mu, üstderinin taban hücrelerinden kaynaklamış olabi
lir ve hemen hiçbir zaman metastaz yapmasa da(başka
organlara atlamasa da), bazı durumlarda yerel dokula
ra yayılabilir; kolayca tedavi edilir. Yassı hücre karsino
muysa, metastaz yapar. Bu urların ikisi de, özellikle yaş
lılarda ve fazla güneş altında kalan kişilerde yaygın ola rak görülür. Kötücül melanom, benleri oluşturan em briyon kökenli dokudankaynaklanır. Çocukluk dö nemlerinde fazla güneş altında kalanlarda daha yaygın görüldüğü sanılan bu ur, çok çabuk ve yaygın metastaz yapar. Eskiden çok ender görülen Kaposisarkomuadlı ur da, günümüzde AIDS nedeniyle daha sık görülmek tedir. (Bk. AlDS.) Kimyasal ve fiziksel etkenlerin yol açtığı deri hastalıkları.
DERISIDIKENLİLER Enfeksiyona yol açıcı organizmaların yanı sıra, kimyasal ve fiziksel etkenlerden de kaynaklanan deri hastalıkları arasında temas kökenli deri iltihabı, güneş yanığı, sıcak
isiliği, bunyonlar, nasırlar sayılabilir. Temas kökenli deri iltihabı deride yer yer kaşınma, yanma duyumlarının
yanı sıra, derinin kızarması, kabarması, sulanması ve kabuklanmasıyla belirti verir. Derinin kimyasal madde lerle, zehirli sarmaşık gibi tahriş edici maddelerle ya da kişinin alerjisi olduğu maddelerle temastan kaynakla nan ivegen ya da süregen bir deri iltihabıdır; "egzama"
diye adlandırılan biçiminin nedenleriyse, genellikle ka ranlıktır. Belirtileri basit kızarmadan su toplamaya ka
13
Alanır. Kenelerin atık ürünlerinin deriye salınması, özel
likle geceleri, şiddetli kaşıntıya yol açar. Erişkinlere
uyuz, çoğunlukla uyuz olan insanlarla aynı yatakta yat
mak ya da cinsel ilişkide bulunma sonucu geçer. Bitlen
me, saçlı deride, bedende ya da kasık bölgesinde olur. Bu üç tür bitlenmeden her birine farklı bir bit türü yol açar. Kasık biti bitli nesnelerden de bulaşabilir. (Ayrıca Bk. CİNSEL HASTALIKLAR.)
Deride en yaygın virüs hastalıkları uçuk ve zonadır. Uçuk genellikle ağız yöresinde ve cinsel organlar böl gesinde görülür; çoğunlukla da ateşli hastalıklardan, güneş yanığından, zayıflamadan ya da sinirsel gerginlik
dar uzanan güneş yanığına morötesi ışınlar neden olur.
lerden sonra ve adet dönemleri sırasında aynı yerde yi
gi çok açık kişilerde güneş yanığı olasılığı daha yüksek
deki sinirlerde oluşturduğu ağrılı bir enfeksiyondur. Ço
Belirtileri arasında deride ağrı, mide-bağırsak bozuk lukları, kırıklık ve bitkinlik de sayılabilir. Derilerinin ren tir. Sıcaktan ileri gelen isilik, bebeklerde ve şişman eriş
kinlerde sık rastlanan bir deri hastalığıdır. Sıcak ve nemli havalarda, derinin örtülen bölümlerinde yanma, kaşıntı
nelenme eğilimi taşır. Zona hastalığıysa ("kuşaklama
hastalığı" dadenir),suçiçeğine nedenolan virūsūn deri
ğunlukla, bir sinirin yolu üstünde oluşan kuşak biçimi
döküntülerle birlikte görülür.
Siğiller, ilk gençlik çağlarında yaygın olarak görülen
ve küçük küçük kabarcıkların biraraya toplanmasıyla
bir başka virüs kökenli enfeksiyon çeşididir. Bedenin
belirti verir. Söz konusu kabarcıklara ter bezlerinin ti kanması yol açar.
farklı yerlerinde farklı siğil tipleri görülür; bunların her birine özel bir virüs yol açar. En yaygın siğiller, bede
yonlar ve nasırlar (Bk. AYAK HASTALIKLARI), beden ağırlığının ayakların üstünde dağılmasını engelleyen
küçük, boynuzsu yumrucuklardır. Birçok kişide,siğiller birkaç ay ya da birkaç yıl sonra kendiliklerinden kaybo
Ayaklarda ve ayak parmaklarında ortaya çıkan bun
nin, her yerinde, ama en tipik biçimde ellerde görülen
bedendeki biçim bozukluklarından ya da ayağa uyma
lurlar. Ayrıca bazı cerrahi yöntemlerle çıkarılabilirler.
yan ayakkabılar giymekten kaynaklanır. Bazı kişilerde,
ayak derisinin sürtünen yerlerinde nasır oluşumu, ge netik bir yatkınlıktır.
Deri sıcağın, elektriğin, ışınların ya da kimyasal mad
delerin etkisinde kaldığında, yanıklar oluşabilir. Yanığın
Buna karşılık, yaşlılarda görülen siğiller daha ciddi ola
bilirler.
deri iltihabı Deride bakteriler, mantarlar, asalaklar ve alerjiye yol
derecesine - yani, yıkıma uğrayan deri tabakalarının de rinliğine ve etkilenen alanın genişliğine-bağlı olarak, bir
açıcı yabancı maddeler (alerjenler) gibi etkenlerin yol
CERRAHİ ve ORGAN AKTARMA.) Büyük yanıklarda,
doğrudan doğruya derinin dış etkenlerle temasından
deri aktarımı ameliyatı gerekli olabilir. (Bk. PLASTİK
açtığı iltihap ya da tahriş. Deri iltihabı (ya da dermatit)
hastanın kendi derisinden yetecek miktarda deri aktarı
kaynaklanabileceği gibi, bedenin başka yerlerindeki
insanlardan ya da domuzlardan alınan deriparçaları ya
arasında kaşıntı, yanma, kızarıklık, su toplama ya da
da sentetik deri parçaları kullanılabilir. Yüksek enerjili
ödem sayılabilir. Kaşıma, ikincil bakteri enfeksiyonları
ışınımlar, deri kanserlerine yol açabilir.
na yol açabilir. Dış etkenlerle doğrudan temas sonucu ortaya çıkan temas kökenli deri iltihaplan, birincil tahriş, alerji ko
mı yitimini azaltmak için geçici bir önlem olarak başka
Enfeksiyon kökenli bozukluklar. En yaygın deri hastalığı olan ergenlik sivilcesi (akne), ergenlik dönemindeki hormon salgılama değişikliklerine eşlik ettiği düşünülen
ve sık rastlanan bir deri hastalığıdır. Kil keseciklerine
hastalık ve bozuklukların sonucu da olabilir. Belirtileri
kenli deri iltihabı ve fotokimyasal deri iltihabını içine
alır. Birincil tahriş, deri iltihabinin en yaygın biçimidir;
stafilokokların yerleşmesi sonucu olan kıl kesecikleri il tihabı, daha çok sakallı kişilerde görülür. Çıbanlar, kıl keseciklerinin, apseyle sonuçlanan, daha derin ve daha
deriye temas eden bazı kimyasal maddelerin doğrudan doğruya zehirleyici etkilerinin neden olduğu bir rahat sızlıktır. Alerji kökenli deri iltihabı, bağışıklık mekaniz malarından kaynaklanır ve kozmetik ürünleri, kimyasal maddeler, bitkiler, ilaçlar, bazı kumaşlar, takılar gibi et
ikincil hastalıklara yol açabilirler. Impetigo (çakmak hastalığı) ve yılancık (erisipel), de rideki sıyrıklardan bazı streptokokların girmesi sonucu
kenlere önceden edinilmiş duyarlılık sonucu ortaya çı kar. (Bk. ALERJİ.) Fotokimyasal deri iltihabı, kişinin, de
ciddi enfeksiyonlarıdır. Şiddetli ağrılara neden olabilir ve iç organlarda ciddi (bazı durumlarda da öldürücü)
buklu bozunlar oluşmasıyla belirti verir. Çok daha ciddi bir hastalık olan yılancıktaki bozunlar, genellikle geniş
risi üstünde işığa duyarlı kimyasal maddelerle birlikte ışık etkisinde kaldığı durumlarda görülür. Atopik dermatit ya da egzamaysa, aile üyelerinde astım ve saman nezlesi bulunan kişilerde görülür. Staz
bir biçimde uzanan kızarmış, şişmiş ve su toplamış ku
deri iltihabı (bacak egzaması), damar hastalıkları bulu
şaklar halindedir. Her iki hastalık da, özellikle ortaya
nan yaşlılarda ortaya çıkar.
ortaya çıkan deri enfeksiyonlarıdır. Impetigo, yere, ka
çıkmalarına yol açan streptokok türünün hastalığa yol
açıcılık gücünün yüksek olması durumunda bulaşıcı
derisidikenliler
olabilirler. Yalancığın bazı biçimleri, derinin geniş alan larına hızla yayılarak aşırı bitkinlik ve ölüme yol açabilir.
Denizkestaneleri, denizyıldızları gibi üyelerine kıyılar
kaşınma, yanma, batma ve doku sıvılarının sızmasıyla
omurgasız deniz hayvanları filumu(Bil. a. Echinoderma ya da Echinodermata). Yaklaşık 13 000 fosil tūrü ve gü nümüzde bilinen 6 000 türü bulunan derisidikenliler fi
Saçlı deride, bedende ve kasıkta görülen mantar en feksiyot içiçe halkalar biçiminde gelişen bozunlara yol açarlar. Atlet ayağı, çoğunlukla, enfeksiyon yerinde
da çok bol rastlanmasına karşın çok iyi tanınmayan
gelişir.
Uyuz ve bitlenme, asalak kökenli enfeksiyonlardır.
lumu üyeleri, 5 bakışımlı kol, genellikle dikenli içiskelet kabuğu, su emip boşaltarak hareket etmeyi ve beslen
Uyuz, derinin içine kenelerin gömülmesinden kaynak
meyi sağlayan çok küçük boru biçiminde ayaklar, öbür
14
DERİŞİM
noru biçimi ayak ağız
beden
boşlugu gövde disk
B
beden boslugu ܘܢܙܢ
x
WA
1
boru
ağız
biçimi ayak
Her ikisi de derisidikenlilerden olan denizlalesinin 7 (A) ve
Bir yılanyıldızının (A), bir denizyıldızının (B) ve bir
deniz kestanesinin (6) dış görünüşleri farklıdır ama, boru
denizhiyarının (C), anatomileri birbirine benzer: Deri
biçimi ayaklar gibi ortak yapıları içerirler. Denizlaleleri
altında kireçli iskelet oluşumları (sari), boru biçimi ayaklar
okyanusların derinliklerinde yaşar, sapın (gövdenin) ucundaki diskle kendilerini denize atar gibi deniz dibine bağlarlar. Denizkestaneleri, okyanuslarda sığ kıyılardan çok derin kesimlere kadar her yerde yaşarlar. hayvanlarınkine benzemeyen iç dolaşım sistemleri gibi özellikleriyle, geri kalan omurgasızlardan büyük ölçü de farklıdırlar.Bazı yönlerden omurgalılara benzerler ve omurgalı hayvanlarla aynı atadan türemiş oldukları
ileri sürülmektedir. Ama pek çok yönden ilkel yaratık lardır ve denizlerde varlıklarının sürdürmeyi başarmış
olmalarına karşılık, deniz dışında hiçbir ortama yayıla mamışlardır.
(mavi) ve ağız (kırmızı). Yılanyıldızı ve denizyıldızı
genellikle, denizlerin kıyı yakınındaki sığı sularında yaşarlar; ama bazı türlere açık denizde de rastlanır. Denizhıyari, kiyi sularının dibindeki kumlarda dolaşır.
kü belli hacimdeki bir çözeltinin içerdiği çözünen mad
de miktarı bilindiğinden, hacim olarak miktarlar çabuk ve doğru olarak belirlenebilir.
Molallık. Bir çözeltinin molallığı (m), bir kilogram çözü
cüdeki çözünen madde mol sayısıdır (Isu için 1 litre). Molal çözeltiler, uygun miktarlarda çözünen ile çözü cünün tartılıp karıştırılmasıyla hazırlanır. Çözelti hacmi
ni temel olan molarlıktan farklı olarak, molallık, çözü
cünün ağırlığını temel alır. Molallık, çözünen ile çözücü
derişim
arasındaki oranı belirtir; belli bir çözücü için, molallığı
Bir cismin, birim hacim çözeltide çözünmüş kitlesi. Bir
eşit olan iki farklı çözeltinin çözünen/çözücü molekül leri arasındaki oran eşittir. Molallık, bir çözeltinin bağla şık özellikleri (yani, yalnızca moleküllerin sayısına ya da
çözeltinin derişimi, o çözeltiyi oluşturan maddelerin
nispi miktarlarını belirtir. Çözeltiler seyreltik, derişik ya
da doymuş olarak tanımlanabilir; ama bu terimler yal
nizca nicelikseldir ve genel olarak, eriyebilecek en çok çözünen miktarıyla ilgilidir. Gerçekten, çok kolay ço
zünen bir maddenin seyreltik çözeltisi, orta derecede çözünürlük özelliği taşıyan bir maddenin derişik çözel
tisinden daha çok çözünen içerebilir. Derişimi nicelik sel olarak tanımlamak gerekir, çünkü çözeltilerin özel likleri, içerdikleri maddelerin nispi miktarlarına bağlıdır. Kimyacılar, çözeltilerin çeşitli yönlerini vurgulamak için, derişimi farklı yöntemlerle belirtirler.
Molarlık. En yaygın kullanılan derişim ölçülerinden biri
molarlıktır. Çözeltinin her litresindeki çözünen madde mol sayısına molarlık denir (bir maddenin bir molünün
gram olarak ağırlığı, o maddenin molekül ağırlığına eşit tir).
Bir maddenin bir molünün içerdiği molekül sayısı,
başka herhangi bir maddenin bir molünün içerdiği mo
lekül sayısıyla aynıdır. Molarlığın simgesi M'dir. Sözge
limi, 0,5M'lik bir çözelti, çözünen maddenin yarım mo lünün bir çözücüde eritilmesiyle hazırlanır; sonra, top
lam miktar 1 litre oluncaya kadar saf çözücü eklenir. Kimyacılar, bu işlem için, hacim ölçen özel bir cam şişe
kullanırlar; bu şişe, belirli bir miktarı içerecek biçimde
hatasız doldurulabilir. Molarlık yöntemi yararlıdır, çün
oranına bağlı özellikleri) incelenirken yararlı bir derişim birimidir.
Ağırlık yüzdesi. Bir çözünenin molekül ağırlığı bilinmi
yorsa ya da ilgisizse, derişimi, çözünenin ağırlığının çö zeltinin ağırlığına oranı olarak belirtilebilir. Seyreltik bir
sulu çözeltinin 1 litresinin 1 kilogram olduğu varsayılır;
böylece, sözgelimi % 5'lik bir çözelti, 1 litreye bölüm lenmiş bir cam kaba 50 gram çözünen koyulup suda eritilmesiyle, sonra da cam kabın işaretli yere kadar dol
durulmasıyla hazırlanır.
Normallik. Bir çözeltinin normalliği (N), bir litre çözelti
nin içerdiği çözünen madde eşdeğerlilerinin sayısını
belirtir. Eşdeğerliler, kimyasal tepkimelerde birleşme yeteneği aynı olan madde miktarlarıdır. Eşdeğerliler ya mollerle özdeştirler ya da onların basit kesirleridir. Nor
mal çözeltiler, molar çözeltilere benzer biçimde hazır lanır.
Molkesri. Herhangi bir bileşenin mol sayısı ile bütün bi
leşenlerin toplam mol sayısı arasındaki oran olan mol
kesri, termodinamik denklemler yazılırken sık sık kulla
nılır. Bu derişim birimi, birbiriyle bütünüyle karışabilen
iki ya da daha çok sivi (ya da gaz) için, sözgelimi su, al kol ve asetik asit çözeltisi için özellikle kullanışlıdır; mol kesri uygulaması, çözüneni ve çözücüyü tanımlama gereğini ortadan kaldırır.
DERVİŞ MEHMET PAŞA
De Rivera y Orbaneja, Miguel: Bk. PRIMO
15
gittiyse de, dönemin yasaları bekârların ve köylülerin
DE RİVERA, MIGUEL
İstanbul'da kalmasına izin vermediği için, bir süre sonra
derleyici
evlendi ve geçimini aşık kahvelerinde saz çalıp şiir söy
Yüksek düzeyli dillerde yazılmış programları, belirli bir
bilgisayara uygun olan yalın makine diline çeviren bilgi
sayar yazılımı. Çoğunlukla derleyiciden (dönüştürücü
de denir) daha esnek, doğal ve insan diline daha yakın olan yüksek düzeyli dil, belirli bir uygulama alanındaki sorunları çözmek için kullanılır; iş uygulamalarına yö nelik COBOL ve bilimsel uygulamalara yönelik FORT
RAN buna örnek gösterilebilir. Belirli bir yüksek düzeyli dil, birçok farklı bilgisayar tipinde temelde aynı biçimde kullanılabilir; bu nedenle de makineden bağımsızdır. Oysa derleyici, belirli bir makinede çalışacak biçimde hazırlandığı için makineye bağımlıdır. Derleyici, yüksek düzeyli dille yazılmış bir programı,
kullanılacağı makinenin anlayabileceği komutlara çevi rerek, bütün programın o makine tarafından uygulan masını sağlar. "Yorumlayıcı" denilen başka bir yaygın
çevirici türü de, programcının makineye yüklediği yük sek düzeyli komutları anında birer birer çevirerek uy gulayabilir. Daha verimli oldukları için, uzun program larda derleyiciler yeğlenir. Bilgisayar üreticileri, genel
likle, genel amaçlı her sistemle birlikte bir de derleyici verirler.
dermatit: Bk. DERİ İLTİHABI.
Konya'ya geçti. Bir kahvecinin yanında üç yıl çıraklık yaptıktan sonra Mısır'da on yıl kaldı. Köyüne dönünce leyerek sağladı. Yoksulluktan kurtulmak umuduyla
ikinci kez (1826) İstanbul'a gelip, aşık kahvelerine de vam ederek ün kazandı. Mahmut li'nin eski serpuşları
kaldırarak fes giyilmesini buyuran fermanı üstüne yaz dığı "fes” redifli kasidenin padişahın hoşuna gitmesiyle,
Çağa lâyanlığına atandıysa da, halktan topladığı vergile rin önemli bir bölümünü zimmetine geçirdiği için go revden alındı. Boğazını keserek intihara kalkışıp (1840; Dertli mahlasını bu girişimden sonra aldığı söylenir),
boğazı yaralandığı için sesinin bozulmasına karşın yeni den yollara düştü. Yaşamının son yıllarını Ankara eşra fından Alişan Bey'in yanında geçirdi.
Bektaşi inancını dile getiren şiirlerinden, teyriyeler, nefesler, Kerbela şehitleriyle ilgili mersiyeler yazmasın dan bektaşi olduğu anlaşılan Dertli'nin, aruzla yazdığı
şiirlerinde Fuzuli etkisi belirgindir. Ama bütün halk şair leri gibi, bu tür şiirlerinde başarılı olamamış, kendisine
yar olmayan talihiyle karşı karşıya kaldığı, onun cilvele rine çok üstten baktığı ya da alay ettiği hece vezni şiirle riyle günümüze kalmıştır. Şiirleri 1928'de Aşık Dertli, Hayatı, Divanı adlı kitapta, 1958'de de, Dertli, Hayatı ve Şiirleri adlı kitapta toplanmıştır.
Derviş İbrahim Paşa Türk subayı (Lorca 1812-İstanbul 1896). Asakiri Mansu re'ye gönüllü katılıp, binbaşılığa yükselerek Serdariek
dermatoloji: Bk. DERİBİLİM.
rem Omer Paşa'nin yaverliğine getirilen ve mūşirliğe yükselen (1862) Derviş İbrahim Paşa, Karadağ isyanı sı
rasında iştrog boğaz harekâtına katılarak, İşkodra'ya
Dernschwam, Hans Alman gezgini (Bruxelles 1494-Kremnitz 1570). Ferdi nand l'in İstanbul'a gönderdiği elçiler heyetinde görev alan (1553) Hans Dernschwam, Ankara'ya, Amasya'ya
gitti. Viyana'ya dönünce yazdığı (1555) Hans Dernsch
wams Tagebuch Einer Reise Nach Konstantinopel und Klein-Asien (Hans Dernschwam'ın İstanbul ve Küçük
Asya'da yaptığı Bir Gezi'nin Günlük Notları; 1923'te yayınlandı) adlı günlüğünde, Kanuni Sultan Süleyman
dönemiyle ilgili bilgiler verip, Türklerin günlük yaşamı ni, gelenek ve göreneklerini, giysilerini, iktisadi yaşam larını anlattı.
De Robeck, Sir John Michael Ingiliz amirali (? 1862-Londra 1928). Birinci Dünya Sa vaşı başlayınca IX. kruvazör filosu komutanlığına ata nan Sir John Michael De Robeck, ticaret gemilerini ko
rumakla görevlendirildi. Çanakkale donanması komu tan yardımcılığına (1915), sonra da komutanlığına (16
Mart|1915) getirilip, Büyük filonun VII. filotillasına ko
muta etti (1916). Akdeniz filosu başkomutanlığı (1919),
Türkiye ile barışlantlaşmasilimzalayıncaya kadar Istan bul'da İngiliz Yüksek komiserliği ve Atlantik filosu baş komutanlığı (1922-1924) yaptı. Dertli Türk halk şairi (Yeniçağa, Bolu 1772-Ankara 1846). Ali
Ağa adında bir rençberin oğlu olan Dertli'nin (asıl adı Ibrahim'dir) çocukluğu sığır gütmekle geçti. İstanbul'a
girdi. Yanya valiliği yapıp, IV. Ordu müşirliğine atana rak, Suriye'ye gitti ve Kozan harekâtını yönetti. Sırbistan
harekâti sırasında Bosna valiliği yapıp, Bahriye nazırlığı na getirilerek,Osmanlı-Rus|Savaşı'nda(1877-1878) Ba
tum limanını savunmakla görevlendirildi. Diyarbakır ve Selanik valiliklerinde bulunup, yeniden Bahriye nazırlı ği, serasker kaymakamlığı, seraskerlik yaptı. Arabi Paşa
olayından sonra Mısır'a gönderilip, Rumeli orduları ko mutanıyken öldü.
Derviş Mehmet Efendi Türk tarihçisi (XVI. yy.). Şeyh Ramazan Efendi'nin oğlu olan Derviş Mehmet Efendi, dünyanın kuruluşundan, kendi dönemine kadar peygamberlerin, evliya ve hü
kümdarların adlarını soyagacı biçiminde sıralayarak,
önemli olayları yansıttığı Subhat'ül-Ahbar ve Tuhfet ul
Ahyar (Haberler Dizisi ve İyilerin Armağanı) adlı kitabı
yazdı ve minyatürlerle süsledi. Derviş Mehmet Paşa
Türk devlet adamı (? 1585-İstanbul 1655). Sadrazam
Tabanıyassı Mehmet Paşa'nın Kethüdalığı, Şam beyler beyliği, Diyarbakır beylerbeyliği (1638) gibi görevler den sonra vezirliğe yükseltilen (1639) Derviş Mehmet
Paşa, Bağdat beylerbeyliğine atanarak, eyalette güven
liği sağladı; ticareti ve tarımı geliştirdi. Halep (1644), Anadolu (1646), Silistre ve Bosna eyaletlerinde valilik
yapıp, ikinci kez Silistre valiliğine getirilerek, Çanakka le'yi ablukaya alan Venedik donanmasını bozguna uğ rattı; Osmanlı donanmasına boğazdan çıkma olanağı hazırladı (7 Mayıs 1649). Anadolu beylerbeyliği (1651),
16
DERVİŞ PAŞA
kaptanıderyalık (1652) yapıp, sadrazam Tarhuncu Ah met Paşa ve defterdar Zurnazen Mustafa Paşa'yla çatış
ti. Tarhuncu görevden alınarak idam edilince, sadra
1909). Hafız olup, nakşibendi tarikatına giren Derviş Vahdeti, Istanbul'a gelince (1889), Memduh Paşa'nın
Kuruçeşme'deki yalısında imamlık yapıp, bir suç işle
zamlığa getirildi (20 Mart 1653). Hükümet işlerini def
mesi üstüne Diyarbakır'a sürüldü. İkinci Meşrutiyet ilan
terdar Moralı Mustafa Paşa'ya bırakıp, rüşvet ve hedi
edilince (1908) bağışlanıp, Istanbul'a dönerek, yayınla
yeleri resmî gelir kaydederek sarayın aşırı harcamaları ni karşıladı. Görevleri para karşılığı satması şikayetleri
üzerine görevden alındı (1654).
maya başladığı Volkan gazetesinde İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne şiddetle çattı; dinsel inançların sarsıldığını, ahlâkın bozulduğunu öne sürdü. İttihad-ı Muhammedi
Fırkası'nın kurucuları arasında yer alıp (3 Nisan 1909), 31 Mart Olayı'nın başlamasında önemli rol oynadı.
Derviş Paşa
Ayaklanma bastırılınca İzmir'e kaçıp, yakalanarak yar
Türk devlet adamı ve şairi (Mostar 1560-Csepel 1603). Bosna'dan devşirilip, Selim II döneminde Enderun'a
gılandı ve asıldı.
alınarak öğrenim gören, Murat III döneminde has oda
Dery, Tibor
ya alınıp, doğancıbaşılığa kadar yükselen Derviş Paşa,
Mehmet II döneminde Bosna beylerbeyliğine atanip, İstolni Belgrad'ın muhafızlığıyla görevlendirildi (1599).
Macar yazan (Budapeşte 1894-ay.y. 1977). XX. yy. Ma
car edebiyatında doğalcılığın, dışavurumculuğun ve
gerçeküstücülüğün başlıca temsilcilerinden olan Tibor Dery, 1956 ayaklanma denemesinden sonra tutukla
nip, dokuz yıl hapis cezasına çarptırıldıysa da, 1960'ta serbest bırakıldı. Romanlar (A Befejezetlen Mondat [Bitmemiş Söz, 1947]), oyunlar (AlvilagiJotekok (Yeraltı Dünyası Oyunları, 1946]), şiirler ve öyküler (bir bölümü
Eğlentili Bir Gömme Töreni adıyla Türkçe'ye çevrildi)
yayınladı.
Desai, Morarci Ranchaci Hintli siyasetçi (Bhadeli, Gucerat 1896). Mahatma Gandhi'nin pasif direniş hareketine katılan (1930) Mo
rarci Rançhaci Desai, Hindistan'ın bağımsızlığa kavuş.
masından sonra, Sanayi bakanlığı (1958-1958), Maliye bakanlığı (1958-1963) ve Maliye bakanlığını da elinde
tutarak başbakanlık (1969-1969) yaptı. Indira Gand hi'yle görüş ayrılığına düşmesi üstüne istifaya zorlanip
(1969), olağanüstü hal uygulaması sırasında tutuklandı
(1975). Ocak 1977'de serbest bırakılıp, başkanı olduğu Derviş Paşa.
Osmanlı-Avusturya savaşları sırasında Tuna'daki Cse peladasına çıkan ve çoğu celalilerden oluşan kuvvetle
re komuta edip, ertesi gün yapılan savaşta başıbozuk celalilerin kaçmasını engelleyemedi; yanındaki on ka dar iç oğlanıyla düşmana saldırıp, çarpışarak öldü. Derviş Paşa'nın mürettep bir divanı olup olmadığı bi
Canata Partisi'nin seçimleri kazanması üstüne yeniden başbakanlığa getirildi (Mart 1977). Indira Gandhi'nin askıya almış olduğu demokratik kurumları yeniden çalı şır duruma getirip, parti içinde başgösteren bunalımdan ötürü istifa etti (15 Temmuz 1979).
Desanti, Jean Toussaint
linmemektedir. Tezkire ve mecmualarda, tarihlerde rastlanan şiirleri tasavvufla da ilgilendiğini göstermekte
Fransız filozofu (Ajaccio 1914). Felsefe öğretmenliği
dir. Murat Ill'ün buyruğuyla Bennai'nin Sehname adlı
doktorasını vererek (1968), Sorbonne'da profesörlüğe
mesnevisini Farsça'dan Muradname adıyla çevirmiştir.
yapan (1942-1960) Jean Toussaint Desanti, felsefe atandı (1971). Cavalliès'in felsefe tarihi konusundaki
bilgi kuramını sürdürüp, matematiksel bilgi kuramına
Derviş Paşa, Ahmet
önemli katkılarda bulundu. İdeoloji kavgalarına katıl
Türk komutanı (Vardar Yenicesi, Makedonya 1884-İs
maktan titizlikle kaçınıp, felsefenin temel alanını ve başlangıcını araştırmaya yanaşmayarak, felsefenin söy
tanbul 1932). Kurmay yüzbaşı olarak orduya katılıp (1909), Makedonya çeteleriyle savaşan, Balkan Sava
şı'nda ve Birinci Dünya Savaşı'nda çeşitli görevlerde
bulunan Ahmet Derviş Paşa, Kurtuluş Savaşı'nda süvari grup komutanlığı yaparak, Konya'da ayaklanan Deli
baş'ı bozguna uğratti (Ekim 1920); Çerkez Ethem'i yen di (14 Ocak 1921). Sakarya ve Başkomutanlık savaşla rinda tümen Komutanlığı yapıp, Kurtuluş Savaşı'ndan sonra generalliğe yükseltildi. Milli Savunma bakanlığı
müsteşarlığında ve askeri temyiz mahkemesi üyeliğin
lemini, çeşitli bilimsel söylemleri özümleyen bir söylem
olarak tanımladı.
Başlıca yapıtları: Introduction à l'Histoire de la Philo sophie (Felsefe Tarihine Giriş, 1956), Recherches sur la Formation du Concept de Mesure des Ensembles (Kü
meler Ölçümü Kavramının Oluşumu Üstüne Araştır
malar, 1970), La Philosophie Silencieuse (Suskun Fel sefe, 1975).
de bulundu.
Desargues, Gérard
Derviş Vahdeti
Fransız matematikçisi ve mühendisi (Lyon 1591-ay.y. 1661). Kralın mühendisliğini yapan (1620-1648), Gé
Türk gazetecisi.ve din adami (Lefkoşe 1869-İstanbul
rard (ya da Girard) Desargues, Lyon'a çekilerek, kendi ni geometri çalışmalarına adadı. Yazı tekniklerini kesin
DE SICA, VITTORIO bir geometri temeline oturtarak sistemleştirmeye uğra
17
ques, 1641), Felsefenin İlkeleri (Principia Philosophiae,
şip, izdüşümsel geometriyi ortaya attı ve ilkelerini Brou
1644), Les Passions de l'Ame (Ruhun Tutkuları, 1649).
Taslak) adlı yapıtında açıkladı. Çalışmaları Descartes ta
Deschamps, Émile
malarını büyük ölçüde etkilemesine karşın, çağında
Fransız şairi ve yazarı (Bourges 1791-Versailles 1871). Hugo, Guiraud ve Soumet’yle La Muse Française dergi
illon Projet des Conques (Koni Biçimi Şekillerle ilgili
rafından çok beğenilmesine ve Pascal'ın sonraki çalış pek ilgi çekmedi.
sini kuran (1823) Émile Deschamps'ın Etudes Françai
Fransız filozofu ve matematikçisi (La Haye (günümüz
ses et Etrangères (Fransız ve Yabancı Yapıtlar Üstüne İncelemeler, 1828) adlı çeviri derlemesinin başına yaz dığı önsöz, romantizmin bildirilerinden biri sayıldı.
Zengin bir ailenin oğlu olan René Descartes, 8 yaşında
peare, Goethe ve Schiller'den çeviriler yaptı.
bitirdikten sonra (1612), Poitiers'de hukuk öğrenimi
Deschamps, Eustache
Descartes, René de Descartes), Indre-et Loire 1596-Stockholm 1650).
cizvitlerin ders verdiği La Flèche okuluna verildi. Okulu gördü. 22 yaşında, gönüllü olarak Moritz von Nas
sau'nun ordusuna girip, 1619'da Bavyera seçici prensi nin ordusuna, 1621'de Bucquay kontunun ordusuna
geçti. Sonra, Bohemya, Macaristan, Kuzey Almanya, Hollanda, Isviçre ve İtalya'yı dolaşıp, üç yıl kadar Pa ris'te kalarak, çağının bilginleriyle astronomi, optik ve matematik çalıştı. 1629'da Hollanda'ya giderek çeşitli kentlerde 20 yıl yaşadı (bu arada kitaplarını Fransa'da
yayınlatmaktaydı). 1640 Eylülü'nde İsveç kraliçesi Kris tina'nın çağrısıyla İsveç'e gitti; ama soğuk alarak öldü.
Cesedi ölümünden onyedi yıl sonra Fransa'ya götürül dü. Fransız filozofu ve
1841'de Poésies (Şiirler)adlı kitabını yayınladı. Shakes
Fransız şairi (Vertus 1346-? 1407'ye doğr.). Guillaume
de Machaut (akrabası olduğu söylenir) tarafından yetiş tirilen Eustache Deschamps (asıl adı Eustache Mo reldir), Orléans'da hukuk öğrenimi görüp, Geta et
Amphitrion (Geta ve Amphitrion) adlı bir siyasal yergi şiiri yayınladı. Orléans dükū Philippe'in gözüne girerek,
1368'de saraya alındı. 1373'ten sonra Senlis, Cham
pagne ve Brie'de devlet memurluklarında bulundu. 1382'de kralla Flandres'a, 1384-1385'te Macaristan'a,
1385'te yeniden Flandres'a gitti. 1388'den sonra işleri
biraz bozulduysa da, 1392'de Touraine dūkünün hiz metine girmeyi başardı. Yapıtları arasında, çeşitli türler de pek çok şiir, manzum mektuplar, Art de Dictier
matematikçisi
(Yazma Sanatı, 1392) adlı bir yapıt ve tamamlayama
René Descartes,
dan öldüğü Miroir de Mariage (Evlenmenin Aynası) ad
Pierre de Fermat'nın
yanı sıra, analitik geometrinin
li, evlenme konusundaki çeşitli görüşleri kapsayan uzun derleme sayılabilir.
kurucusu sayılır.
Gerçeklik üstüne dayalı felsefesine
desibel: Bk. SES VE AKUSTİK.
bir hareket noktası
oluşturmak için, sistemli bir
kuşkulanma
yöntemi geliştirerek,
De Sica, Vittorio İtalyan sinema yönetmeni ve oyuncusu (Sora 1901-Pa
halde varim)
ris 1974). 1920'den başlayarak tiyatro oyunculuğu ya pan Vittorio De Sica, 1930 yıllarında sinemaya geçip, 1940'ta ilk filmini yönetti. Rose Scarlette (Kırmızı Gül
özdeyişini ortaya
ler) Evladıma Kıymayın'la (i Bambini Ci Guardano) se
Cogito ergo sum (Düşünüyorum, o
atmıştır.
Descartes bir bilgin ve bir filozoftur; ama yapıtı bir
matematikçinin yapıtıdır. Etkisini günümüzde bile sür düren bu yapıtın özgün yanı "yöntemi"dir. Ortaklaşa
benimsenen bütün inançlardan, bütün görüşlerden
naryo yazarı ve yeni gerçekçiliğin kuramcısı Cesare Za vattini'yle uzun ve verimli işbirliği başlatıp, Kaldırım Ço Vittorio de Sica'nın Kızım ve Ben (la Ciociara) adlı filminden bir sahne.
kuşkulanıp, ünlü özdeyişi "Cogito ergo sum"dan ("dü şünüyorum, o halde varım") yola çıkarak, düşüncenin
üstünlüğünü savunmuş, böylece, çağdaş idealizmin yolunu hazırlamıştır. Sonra bütün bilgilerini, karmaşık
kavramların yalınve açık düşünceler biçiminde çözül
melerini sağlayacak biçimde birbirine bağlamaya çalış miş, bu uzun mantıksal zincirler sonunda, doğrunun ve
gerçekliğimizin tek güvencesi saydığı iyi ve kusursuz bir tanni düşüncesine ulaşmıştır. Ahlak anlayışı, "iyi yap
mak için iyi düşünmek yeter" cümlesiyle özetlenebilir. Başlıca yapıtlari: Compendium musicae (Müziğin Özü, 1615), Aklın İdaresi İçin Kurallar (Regulae ad Di
rectionem Ingeii, 1628), Traité du Monde ou de la Lu mière (Dünya ya da Işık Üstüne İnceleme, 1633) adlı yapıtın Traité de l'Homme(Insan Üstüne Inceleme) adlı
bölümü, Dioptrique (Işık Kinlması), Météores (Meteor
lar), Metot Üzerine Konuşma (Discours de la Méthode, 1637), Metafizik Düşünceler (Méditations Métaphysi
20
18
DESIDERIO DA SETTIGNANO
cukları(Sciascia, 1946), Bisiklet Hırsızları(Ladri di Bicic
letti, 1948), Milano Mucizesi (Miracola a Milano, 1950), Umberto D(1952), vb. yeni gerçekçiliğin en ba
şarılı filmlerinden birkaçını çekti. 1950 yıllarında yeni den oyunculuğa ağırlık verip, 50'yi aşkın filmde (özel likle il Generale Delle Rovere (General Delle Rovere,
1959) oynadı. 1950 yıllarında ticari filmler çekti (Dün, Bugün ve Yarın'la lleri, Oggi e Domani, 1963) Oscar
Ödülü aldı)
Moines ve Raccoon irmaklarının birleştikleri yerde bu
lunan Des Moines'in nüfusu 193 187'dir. Önemli bir ti
caret ve ulaşım merkezi olan kentte, sanayi de önemli ölçüde gelişmiştir: Tarım araç-gereçleri ve çeşitli maki neler yapımı, demir işçiliği, kimya sanayisi, besin sana yisi, çimento sanayisi, vb.
Desnos, Robert Fransız şairi, romancısı ve tiyatro yazarı (Paris 1900-B0
hemya 1945). Gerçeküstücülüğün başlıca temsilcile
Desiderio da Settignano İtalyan heykelcisi (Settignano 1430-Floransa 1464). Öğrenimi konusunda hiçbir bilgi bulunmayan, ama üs
lubu döneminin hiçbir heykeltıraşınkinin olmadığı ka dar Donatello'nunkine yakın olan Desiderio da Settig nano, hiçbir yapıtını imzalamamışsa da, iki mermer heykelin onun tarafından yapıldığı belgelenmiştir: Ta pinakta Ayin (San Lorenzo, Floransa); Carlo Marsuppi ni'nin Lahdi (Santa Croce, Floransa, 1453'ten sonra). Ayrıca eskiden Donatello'nun olduğu sanılan, Vaftizci Yahya'nın Din Uğruna Çektikleri(Ulusal Müze, Floran
sa) adligerçek boyutlu heykelin de, Desiderio da Settig nano tarafından yapıldığı anlaşılmıştır. Öbür yapıtları
rinden olan Robert Desnos, otomatik yazının savunu
culuğunu yapmış, birçok yapıtını, trans halindeyken
yazdığını ileri sürmüştür. Bununla birlikte, son yapıtla
rinda gerçeküstücülükten uzaklaşmıştır. Fransa'nın iş
gali üstüne direnme hareketine katılıp, bir toplama kampında ölmüştür.
Başlıca yapıtları: La Liberté ou l'Amour (anlatı, Öz
gürlük ya da Aşk, 1927), Le Vin est Tiré (roman, 1943), vb.
Des Prés, Josquin Fransız bestecisi (Beaurevoir 1440'a d.-Condé-sur
l'Escaut 1521 ya da 1527). Bir söylentiye göre Ockeg
hem'den ders alan Josquin Des Prés, Milano katedra
linde (1459-1472) ve Roma'da papalık kilisesinde koro şarkıcılığı yaptı. Cambrai, Modena ve Paris'te çalıştık tan sonra, Ferrara dükü Ercole'nin hizmetine girdi.
1500'de Louis XII'nin sarayında görev alıp, 1515'te im
parator Maximilian I tarafından Saint-Quentin de Con
dé-Sur l'Escaut kilisesi müzik yöneticiliğine atandı. Gülen Çocuk (1462), Desiderio
da Settignano'nun
elinden çıktig kesin olarak
bilinen gerçek
boyutta üç portreden biridir. (Sanat Tarihi
mūzesi, Viyana.)
arasında birçok büst ve hafif kabartmalı madalyonlar sayılabilir.
Fransız çoksesli beste yazarlarının en büyüğü olan
Josquin Des Prés'nin 32 missası, Petrucci tarafından üç
derleme halinde yayınlanmıştır (1502, 1505 ve 1514).
Bu missalar ya özgür bir tema, ya bir halk teması ya da dinsel bir tema üstüne yazılmışlardır.Elli bir motetinden
bazıları Meryem ve İsa'yı konu alır; ötekilerde İncil'den
metinler ya da mezmurlar işlenir (Ave Verum, Ave Vera Virgitas, Miserere, Planxit Autem, David). Üslubunun
temel özelliği duygululuktur. Ezgi sanatı bakımından da, çağdaşlarının tümünden ayrılan bestecinin, söz sa natına bağlanan diyalektik bir üslubun ve şiirli bir dilin
bireşimiyle yaptığı bestelerine, öğrencilerinden biri
"musica reservata" (ölçülü müzik) adını vermiştir.
Josquin Des Prés, aynı zamanda da bir din dışı müzik
Desmarets de Saint-Sorlin, Jean
bestecisidir. Rondo biçimine, "da capo"nun bölümle
Fransız yazarı (Paris 1595-ay.y. 1676). Döneminin ileri
canlı bir üslup kullanmaya ve yeni yapılar bulmaya ça
gelenlerini yeren Les Visionnaires (Keşif Sahipleri, 1637)adlı komedisiyle ün kazanan Jean Desmarets de
Saint-Sorlin, ateşli bir hıristiyanlık savunucusu olarak,
mesini yeg tutmuş, büyük bir özgürlükle daha açık,daha lişmiştır. Yetmişiki şarkısından bir bölümü daha melan
kolik, daha liriktir: Pleine de Deuil (Yas Içinde), Tenez Moy en vos Bras (Beni Kollarınızla Sarin), J'Aybien Cau
Boileau'nun alaya aldığı Clovis ou la France Chrétienne
se de Lamenter(Yanip Yakınmakta Haklıyım). Öbür ya
Fransız akademisinin ilk üyeleri arasında yer alıp, traje
diler (Mirame (1641); Erigone (1642]) ve Fransız edebi yatında dönüm noktası sayılan "Eskiler ve Yeniler" kav gasının çıkmasına neden olan bir yapıt yayınladı: De la Comparaison de la Langue et de la Poésie Française
bestelerinin temel özelliklerinden olan bu iki görünüşü,
Yunan ve Latin Dilleri ve Şiirleriyle karşılaştırılması,
Despretz, César
avec La Grecque et La Latine (Fransız Dili ve Şiirinin, 1670).
Des Moines
ABD'de kent. Iowa eyaletinin ve Polk yönetim bölümü nün merkezi olan, eyaletin güney-orta kesiminde, Des
pitları çok daha neşelidir: Basies Moy (Öpün Beni), vb. Ayrıca, bu iki üslubu, Fransız Rönesansı'nın din dışı
tek bir şarkıda birleştirmeyi başarmıştır: Ma Bouche Rit
et Mon Coeur Pleure(Ağzım Gülüyor, Yüreğim de Ağlı yor). Fransız fizikçisi (Lessines 1791-Paris 1863). Gazların ve
sıvıların sıkışabilirliği üstüne araştırmalar yapan César
Despretz, Mariotte yasasının doğru olmadığını gösterdi
(1827). Sorbonne'da profesörlüğe atanip 1837), doy (
(Clovis ya da Hıristiyan Fransa) adlı bir destan yazdı.
muş buharın yoğunluğunu ve basıncını ölçtü; suyun
maksimuin yoğunluğunu saptadı; civali termometrede
DESTAN
19
Mezopotamyali
sıfırın yer değiştirmesini inceledi; seslerin duyulma sini
kahraman
ri üstüne çalışmalar yaptı. Elektrik arklı ilk fırını gerçek
Gilgamış'ın serüvenlerinin
leştirip (1849), güneş, elektrik ve üfleç etkilerini birleşti rerek güç ergiyen cisimleri ergitmeyi başardı.
anlatıldig
Gilgamış destanı en eski destan
Dessau
ornegi sayılmaktadır
Almanya'nın doğu kesiminde kent. Saksonya-Anhalt
Destanda Gilgamış'ın
eyaletinde, Berlin'in 115 km kadar güneybatısında,
Mulde ırmağının Elbe'ye karıştığı yer yakınındaki kesimi kıyısında yeralan Dessau'nun nüfusu 103 200'dür.
havvanlarla
çarpışmalarına sık
Çevresindeki tarım ve madencilik bölgesinin ticaret merkezi olan kentte, sanayi de gelişmiştir: Ağır makine sanayisi, kimya sanayisi, kağıt fabrikaları, şeker fabrika
sık yer verilmiştir. 10. VIII. yy'dan kalma bu Asur
kabartmasında da, söz konusu
ları, duyarlı aygıtlar yapımı, eletrikli gereçleryapımı, vb.
Aynı zamanda da önemli bir irmak limanıdır.
sahnelerden biri canlandırılmıştır
Ortaçağ'da İslav halklarından Wendeler tarafından
kurulan Dessau, 1603-1918 arasında Anhalt-Dessau Prensliği'nin merkezi oldu. İkinci Dünya Savaşı'nda Müttefik uçaklarının akınlarıyla % 80'den çoğu yıkılıp, savaştan sonra yeniden kuruldu.
Gılgamış destani, 1.6. 2000'e doğru 12 tablet ustune
kazılmış, bu tabletler
Ninova'da ortaya
destan
çıkanılmıştır.
Büyük ve olağanüstü olayların (savaş, göç, vb.) ve top
lulukları örgütleyip yöneten kişilerin yaptığı işlerin uzun ve manzum olarak anlatıldığı edebiyat türü. Destanlar genellikle üç evrede oluşur. Birinci evre
de, ulusun düşgücünde ve toplumsal bilincinde iz bıra
kacak tarihsel bir olgu ve bu olguyla yüceltilmiş kahra manlar bulunur. Her çağda bunlara yenileri eklenir; ay ni zamanda o çağın tarihsel özellikleriyle benzeşerek, anlatı türü olarak biçimlenmeye başlar. İkinci evrede, sözlü olarak başlayan bu gelenek, halk şairlerinin sazla
ri eşliğinde söyledikleri şiirler bütününe dönüşür ve bu
evrede, efsaneler zincirine doğal olarak, şairler de bi
çim yönünden bazı eklemeler yaparlar. Üçüncü evre
ve Gudrun destanları (XIII. yy.), Finlilerin Kalavela'sı,
Hintlilerin, Ramayana, Mahabharata'sı, İranlıların Şeh name'si (Firdevsi, XI. yy.) dünyaca ünlü destanların en
önemlileridir.
Türk edebiyatında destan sözcügü, divan ve halk
edebiyatlarında çeşitli türlerin anlatımında kullanılan genel bir terim niteliği kazanmıştır. Divan edebiyatında aruz ölçüsüyle ve mesnevi nazım biçimiyle yazılan din
de, bu birikimleri güçlü bir şair, bir şiirler bütünü biçi minde derler. Böylece destan, bütünlük kazanmış olur. Destanlar, ya bir ulusun hangi soydan geldiğini, dün yanın ve insanoğlunun nasıl yaratıldığını mitoloji ogele
sel öykülerin (Yusuf ile Zeliha), düşünce-tasavvuf yapıt
larinin (Mantık ut-Tayr),aşk öykülerinin (Leyla ile Mec nun) ve Düsturname, Destan-ı Ahmet Harami, Destan-1
İmam Ali, Cengizname, vb. yapıtların tümünün özgün
riyle anlatır (Japonların Şinto destanı, Türklerin Bozkurt
adlarında ya dabölüm başlıklarında, destan sözcügüne
destanı gibi), ya tarihsel bir olayı konu edinirler (Yunan
rastlanır.
lilarin İlyada'sı, Türklerin Göç destanı gibi) ya da olağa nüstü özellikleri olan bir kahramanın yaşamını yüceltir
de yarattıkları destanların yazılı metinleri günümüze
Türklerin Anadolu'ya yerleşmeden önceki dönem
destanı, vb.).
kalmamıştır. Ama, konularına ve bazı parçalarına ya da özetlerine, Farsça, Moğolca, Arapça kaynaklarda rast
yanışmayı sağlamak amacıyla yaratılmışlardır; doğa ile insanoğlununilişkilerine, insanin iç dünyasının derinlik
hadır Han'ın Şecere-i Türk ve Şecere-i Terakime'si,
ler(Babillilerin Gilgamış destanı, Türklerin Oğuz kağan
Destanlar, ulusal bilinçlenmeyi pekiştirip ulusal da
lerine, toplumların ulusal egemenlik, bağımsızlık öz
lemlerine, sevgiye, yardımlaşmaya, insanı insan yapan
degerlere işık tutan, pek çok yön içerirler. Babillilerin ulusal destani Gilgamış, Sümer mithosla
rina dayalı bir Mezopotamya şiiri olarak, en eski destan örneği sayılır. İ.Ö. 2000 yıllarından kaldığı sanılan bu destanda, Güney Babil kentlerinden Uruk beyi Gilga
mış'ın savaşları, kenti onarışı, gökyüzünün boğasıyla
lanmaktadır (Firdevsi'nin Şehname'si, Reşidettin'in Ca mi üt-Tevarih'i).Bazı Türkçe kaynaklarda (Ebülgazi Ba
Kaşgarlı Mahmut'un Divanü Lügat it-Türkü gibi) da, Türk destanlarıyla ilgili bilgilere ve bazı parçalara yer verilmiştir. Islâmdan önceki Türk destanları altı gruba toplanabi
lir: 1) Yaratılış destanı; 2) Saka destanı; 3) Kun-Oğuz destani; 4) Göktürk destanlar; 5) Siyenpi destanı; 6)
Uygur destanları.Bunlara ayrıca, Islâm'ın benimsenme sinden sonra biçimlenmiş olan, ama içlerinde eski des
savaşımı anlatılır.
tan geleneğinden izler taşıyan Manas destanı, Cengiz
ros'un llyada'sı ve Odysseia'sı sayılabilir. İlyada, bir ola
ve Danişment Gazi destanı eklenebilir.
kentine karşı ortaklaşa hazırladıkları savaşı ve hileli za feri anlatır. Odysseia'ysa bir kişinin destanıdır: Truva sa
Toplum içinde yankı yapan bir olayı (savaş, kıtlık, dep
Yunan dünyasının temel destanları arasında Home
yın destanıdır: Yunan sitelerinin Anadolu'daki Truva
Han destanı, Timur destanı,
Seyit Battal Gazi destanı
Halk edebiyatındaki destan, koşma türüne girer.
vaşından sonra Ithake kralı Odysseus'un, büyük güç
rem, hastalıklar ayaklanmalar, yigitlikler, vb.) konu edi nir; ayrıca bireysel olayları eleştiri ve mizah açısından
son de Rolandı (1.S. XII. yy.), Almanların Nibelungen
re destanı, Sivrisinek destanı, vb.) da vardır. Halk edebi yatı destanları genellikle 11 heceli dizeyle yazılmışlar
lükleri yenerek eşine ve evine kavuşmasını anlatır. Latin şairi Vergilius'un Aeneis'i, Fransızların Chan
işleyen egitici-öğretici destanlar (Zügürtlük destanı, Pi
20
DE STIJL
dır; ama 7 ve 8 heceli olanlara da rastlanır.
De Stijl 1917'de Leiden'de kurulan sanat dergisinin ve çevre sinde gelişen sanat akımının ortak adı. Mayıs 1917'de kurulan ve ilk sayısı Ekim 1917'de yayınlanan De Stijl in
(Üslup), yayın yönetmeni ressam, mimar ve şair Theo Van Doesburg'du. Modern sanatın gelişmesine önemli
katkıda bulunan, Van Doesburg'un 1931'de ölümüne
ya Savaşı'nda ağırlıkları 300-1 000 ton arasında değişi yordu ve ilk olarak 1847'de Sir Charles Algerhon Par sons'ın Turbinia adlı destroyerinde kullanılan buhar tür binleriyle donatılmışlardı.
İki dünya savaşı arasında destroyerlerin boyutları da
ha da büyüdü ve İkinci Dünya Savaşı'nda ortalama 2 000 tonluk destroyerler (bazılarınınki 3 000 tonu aşi
yordu) kullanıldı. Başlıca silahları, torpidoatar tüpler ile 3-6 tane seri ateşli hafif toptu. Ayrıca,uçaksavar silah
larla ve denizaltıların yerini belirlemeyi sağlayan sonar larla (bazıları da radarlarla) donatılmışlardı. Savaş bo
yunca daha büyük gemilerin hava saldırılarına karşı ko runmasında önemli rol oynadılar.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra destroyerlerin, deni
zaltılara karşı savaştaki önemleri arttı. 1950'den sonra,
özellikle güdümlü füzeatar platformlarla donatıldılar (bu arada torpidoatar tüpler kaldırıldı). Günümüzde
destroyerlerin ağırlıkları 2 000 - 5 000 ton arasında de
ğişmektedir. Firkateynler ve korvetler gibi öbür hafif ge milerle birlikte, çok amaçlı (öbür gemilere, denizaltıla
ra ve uçaklara karşı savaş) olarak kullanılmaktadırlar.
Türk Deniz Kuvvetleri'ndeki destroyerlerin (13 tane) bazıları, helikopter de taşımaktadır.
Destutt de Tracy, Antoine Louis Claude, Kontu
Fransız filozofu (Paris 1754-ay.y. 1836). Konsüllük dö neminde senato üyeliği yapan Destutt de Tracy Kontu De Stijl akımının başlıca kuramcısı Hollandalı ressam Piet Mondrian'ın (1872-1944), Kırmızı, Sarı ve Maviyle
Kompozisyon adlı yapıtı.
Antoine Louis Claude, ideologlar okulunun başlıca temsilcileri arasında yeraldı. Duyumlarla desteklenme dikleri sürece bütün düşüncelerin temelsiz olduklarını
ileri sürdü. Başlangıçta iyi ilişkiler kurduğu Napolyon'la kadar 57 sayı yayınlanan derginin çevresinde toplanan sanatçıların ortak görüşleri, aynı ad altında kasım 1918'de bir manifestoda yayınlandı. Özellikle Piet Mondrian'ın kuramcılığını yaptığı akıma, Van Does burg'un yanı sıra Bart Van Der Leck, Vantongerloo ve Vilmos Huszar gibi ressamlar, Oud, Robert Van't Hoff, Jan Wils ve Rietveld gibi mimarlar katıldı. M. J. H. Scho enemaekers'in matematiksel felsefesine dayanan akı min yandaşları, kesin bir plastik dil oluşturmak ve sanat
sonradan görüş ayrılığına düşüp, krallık yeniden kuru
ile çevresi arasında yeni ilişkiler kurmak yolunda çaba
harcadılar (Mondrian, geometrik kompozisyonlarında,
olarak gözlemek için tasarlanmış aygıt (parçacık detek törü de denir). XX.yy'da bulunan söz konusu parçacık
yalnızca temel renkler ile siyah, gri ve beyaz kullandı) ve gerek konstrüktivistleri, gerek Bauhaus mimar ve ta
lar, atomlarda bağlı durumda, radyoaktivitede, kozmik işınlarda ve nükleer tepkimelerden sonra oluşan ürün
lunca Yüksek Meclis üyeliğine getirildi.
Başlıca yapıtları: Eléments d'idéologie (Ideolojinin Temelleri, 1801); Logique (Mantık, 1805); Traité de la
Volonté (İrade Üstüne Deneme, 1815).
detektör Atomik parçacıkları ve atomaltı parçacıklarını dolaylı
sarımcılarını önemli ölçüde etkilediler.
lerdeyse serbest olarak bulunurlar. Genel ilkeler. Parçacık belirleme yöntemlerinin tümü
destroyer
dolaylıdır ve parçacıkların başka maddelerle etkileş.
Özellikle refakatte kullanılan, iyi silahlandırılmış, hızlı
çacıkların boyutuna oranla görünen işığın dalga boyu
savaş gemisi. Ilki 1890'da yapılan destroyerler, zırhlıla
ra büyük zarar veren torpidobotlara karşı geliştirilerek, seri ateşli toplarla donatıldılar ve çok geçmeden birçok
donanmada torpidobotların yerini aldılar. Birinci Dün. 1940'ta yapılan,
2 000 tonluk Japon destroyeri
Yukikaze, İkinci Dünya Savaşı'nda Büyük Okyanus'ta yapılan deniz
çarpışmalarının çoğuna katılmış,
savaş sonunda saglam kalmıştır.
mesine dayanır. Işık ışınlarıyla doğrudan gözlem, par nun oldukça uzun olması nedeniyle olanaksızdır. Daha kısa dalga boylu (dolayısıyla da daha çok enerjili) işı
nimla elde edilebilen bilgi de, belirsizlik ilkesi nedeniy le sınırlıdır. Parçacığın yükü, kütlesi, özellikle de sayısı
DEVALUASYON
21
ve kinetik enerjisi, parçacık verileri arasında yer alır. Bü
yöntemler uygulanır. Cramer kuralında, bir matrisin ter
minden birim zamanda geçen parçacık sayısını belirle
mek için determinant kullanılır. Günümüzde determi
tün parçacık detektörleri, ölçüm ortamının belli bir hac
yecek biçimde yapılmıştır. Genelde, bu hacim içinden
geçen bir parçacık, oradaki atomları daha yüksek ya da uyarılmış enerji durumuna yükseltir. Enerji iletimi, pek çok durumda, ortamı iyonlaştırmaya yetse bile, iyon.
laşma yalnızca araştırılan parçacığın yüklü olması duru
sini elde etmek ya da bir lineer denklem sistemini çoz nant, bazı kuramsal kanıtlarda kullanılmaktadır.
determinizm: BK. GEREKİRCİLİK.
munda gerçekleşir. Yüksüz bir parçacık, yalnızca yüklü
Detroit
leer tepkimeye girdiği zaman algılanabilir.
ABD'de kent. Michigan eyaletinin en büyük kenti olan,
parçacıklarin serbest kaldığı bir atom çekirdeğiyle nük
Türleri. Üç parçacık detektörü türü vardır. Geiger saya ci, kıvılcım odası ve oransal sayaç gibi iyonlaşma detek
törleri, ölçme ortamındaki gazların iyonlaşmasına da
yanır. Ortamda iki elektrot bulunur ve bunlara yüksek
gerilim uygulanır. Bir parçacık iyonlaşmaya neden ol duğu zaman, yüksek gerilim, oluşmuş iyonları çeker;
böylece elektrotlar arasındaki akım atımı ölçülebilir. Kı
vılcım odasında, iyonlaşmayla birlikte elektrotlar ara
sında kıvılcım geçişi gerçekleşir. Oransal sayaçta uygun
koşullarda ve Geiger sayacındayalnızca düşük gerilim
lerde, akım atımı, yaklaşık olarak parçacık enerjisiyle
orantılıdır. İkinci türü oluşturan kırpışım sayaçları, uya
eyaletin güneydoğu kesiminde, Detroit irmağının St. Clair ve Erie göllerini birleştiren kesiminin batı kıyısında yeralan Detroit'un nüfusu 1 027 974'tür (çevre beledi yelerle 4 382 299). ABD'de üretilen kamyon, traktör ve otomobillerin % 27'sinin yapıldığı kent, her şeyden ön ce bir otomotiv sanayisi kentidir. Ama sanayinin öbür
dalları da önemli ölçüde gelişmiştir: Demir-çelik sana yisi, takım tezgahları yapımı, kimya sanayisi, ilaç fabri
kalari, uçak fabrikalari, alüminyum tesisleri, besin sana
yisi, vb. Ayrıca, St. Lawrence denizyolunun açılmasıyla (1959), limanı hızla gelişmektedir. Bu işlevlerinin yanı sıra, önemli bir öğretim (Detroit Üniversitesi, Detroit
rılmış atomlar kendiliğinden normal durumlarına dön
Teknoloji Enstitüsü, vb.) merkezidir.
ma,"ışılçoğaltıcı tüp" adı verilen özel elektronik tüpler
De Valera, Eamon
düğü zaman ortaya çıkan ışık parlamalarını sayar. Parla de güçlendirilen akım kullanılarak kaydedilir. Üçüncü türü oluşturan iz detektörleri, içinde bir cismin yarı ka
rarlı ya da aşağı yukarı kararlı bir durumda bulunduğu
Irlandalı devlet adamı (New York 1882-Dublin 1975).
Matematik Öğretmenliği yapıp, Büyük Paskalya ayak
ve daha sonra iyonlaşma etkisiyle bölgesel olarak ka rarlı duruma geçtiği bir boşluğu kapsar. Bu gruptaki bu ğu odası, sivi damlacıklarının aşırı doymuş buhar içinde
lanmasının (1916) önderlerinden biri olduğu için tutuk
cukların oluşumuyla birlikte sıvı halden gaz hale geçiş
tutuklandı (1918). Cezaevinden kaçıp (1919), para
lanan Eamon de Valera, ölüm cezasına çarptırıldıysa
da, cezası ömür boyu hapse çevrildi. Genel afta serbest
yoğunlaşması ilkesiyle çalışır; kabarcık odasında kabar
bırakılıp (1917), Sinn Fein hareketine katılarak yeniden
gerçekleşir. Oluşan izler genellikle fotoğraflanır; böyle
yardımı sağlamak için ABD'ye gitti. Yetkili temsilcilerin imzaladığı anlaşmayı tam bağımsızlık getirmediği ve
ce, enerji, kütle ve parçacığın yükü hakkında bilgi sağla yan eğrilikleri ve boyları kesin olarak ölçülebilir. Gelişmeler. Kabarcık odası türü detektörler, yüksek enerji fiziğinde yararlanılan parçacık hızlandırıcısıyla birlikte kullanılır. Depolama halkaları ve çarpışan işin
lar, geliştirilmiş detektörler gerektirir. Kaliforniya'da Stanford Doğrusal Hızlandırıcı Merkezi'nde yapılan böyle bir araç, “Zaman Projeksiyonu Odası" (TPC) diye adlandırılır.6 m uzunluğunda bir silindirdir; içinde elek trik alanının üretildiği argon ve metan gazlarıyla dolu dur. Silindirin merkezinde oluşan parçacık çarpışmala rindan çıkan çok sayıda iyonlaşma izi, aynı anda ve üç boyutlu olarak ölçülebilir.
deterjan: Bk. SABUN VE DETERJAN. determinant
Cebirde, kare ya da matris düzenine sokulmuş öğeler
olarak ifade edilen sayıların belirli çarpımlarının topla
mi. Sözgelimi, n derecesinden bir A determinanti (det
ulusal birliği sağlamadığı için kabul etmeyip, patlak ve
ren iç savaşta cumhuriyetçilere katıldı. Cumhuriyetçi partide ortaya çıkan çöküntüyü önlemek için 1922'den başlayarak boykot edilen meclise dönmek gerektiğini savunup (1926), Sinn Fein'daki aşırı görüşleri dışarda bırakan Fianna Fail partisini kurdu. 1932 seçimlerini ka
zanıp, Irlanda Yürütme Konseyi başkanlığı ve Dışişleri bakanlığını üstlenerek (1932-1937), Ingiltere'yle bağla ri kopardı; "gümrük savaşı"na girişti; yeni bir Anayasa
hazırlattı (1937). Ertesi yıl ingiltere'yle ilişkileri biraz dū
zeltip, iç işlerinde daha dengeli bir siyaset gütmeye baş ladı: Toplumsalhizmetlerin yeniden örgütlenmesi; aşını
sağ ve sol gruplarla savaşım; vb. Irlanda Cumhuriyet
Ordusu'nun (IRA)aşırı kanadı şiddet eylemlerine başla
yınca, kendi kurduğu bu örgütü yasa dışı ilan edip, ikin ci Dünya Savaşı'nda, ulusun isteğine uyarak İrlanda'nın bağımsızlığını ilan etti ve ABD'nin baskılarına karşın bu siyaseti sürdürdü. 1948 seçimlerinde partisi başarılı ola
mayınca görevden ayrıldı. Rakip partilerin aralarında
anlaşamamalarından yararlanarak 1951, 1954 ve
1957'de yeniden iktidara gelip, 1959'da ve 1966'da
A), n? niceliklerinin belirli bir fonksiyonudur; buradan,
cumhurbaşkanlığına seçildi. 1973'te siyasetten çekil
matristeki sıra ya da sütun sayısını gösterir. Sıra ve sütun
di.
çarpımı ve toplanması, belirli kurallarla yapılır. Sözgeli
devalüasyon
konumlarına göre altsayılar verilen matris öğelerinin mi, n - 3 için: J)
212
di
232J )
det A = a
213
222 223 = 21122203) + 0,20:121 + 2112122
- 2120212 - 011221232 - 211222031
Bir para biriminin, öbür para birimleri ya da altın gibi bir referans sistemi karşısındaki değerinin hükümet tarafın dan azaltılması. Bir hükümet, çoğunlukla, ödemeler
Eğer n 10'dan büyükse, determinantın hesaplanma
dengesindeki açığı kapatmak için devaluasyona gider.
rinin çözümünde kullanılan eleme tekniği gibi başka
yatini artırır, dışarı satilan malların fiyatını da azaltırsa,
si güçleşir. Böyle durumlarda, lineer denklem sistemle
Devaluasyon, dünya pazarlarından alınan malların fi
22
DEVBURUNLU VATOZ
bu girişim başarılı olabilir. Devaluasyon yapan ülkede yabancılar için yatırım olanakları genellikle artar; ülke ye yabancı sermaye girişi özendirilir.
burun delikleri, etli dudaklarının oldukça yukarısında
yer alır; bacakları ince-uzundur. Ayaklarındaki iki
par
mak arasında bulunan perde, parmakların iki yana ay
Bununla birlikte, inatçı ödeme açıkları giderilemez
rılmasını ve kumda rahat yürümeyi sağlar. Develer çöl
Hattâ spekülatörler, sermayelerini ülkeden çekebilir,
larını kolaylaştırır. Su yitimini engelleyici özelliklerin
se, devalüasyon başka devalüasyonlara yol açabilir. Enflasyon yüksek bir düzeyde sürerse ya da beklenen sermaye girişi gerçekleşmezse, devaluasyonun reka bet açısından sağladığı yararlar hızla ortadan kalkabilir.
böylece de bir devalüasyona ortam hazırlayabilirler.
1945'ten 1971'e kadar, Uluslararası Para Fonu'yla
(IMF) işbirliği içindeki merkez bankaları, kambiyo (dö
viz) kurlarını sabit tutmakla görevliydi; dolayısıyla de
valūasyonlar çok seyrek oluyordu; ama 1971'den bu yana dalgalanan kambiyo kuru sistemi yürürlüğe gir miştir; merkez bankaları dalgalanmayı durdurma kararı vermedikleri sürece, paraların değerleri günlük olarak yükselebilir ya da düşebilir.
devburunlu vatoz
Özkedibalığıgiller ailesinden balık türü (Raja oxyrhync
de 6-8 gün bir şey yiyip içmeden sağ kalabilir, hiç su iç meden 1 000 km yol alabilirler. Su bulunan bir yere eri şince 90 litreden çok su içerek dokularında depolarlar. Ayrıca, sidiklerinin aşırı yoğun olması da su depolama den biri de, gün boyunca beden sıcaklıklarını denetle
yip, terleme oranlarını düşürebilmeleridir.
deveboyunlugiller Ağkanatlılar takımından böcek ailesi(Bil.a. Raphidiidae). Deveboyunlugiller
ailesi üyelerinin iki
çift saydam kanatlan, uzun duyargaları vardır.
Dişiler, yumurtalarini
hus). Sıcak, ilık ve soğukça denizlerde, kıyı ile 300 m
özellikle çam ve
vatozun boyu 120 cm'yi bulabilir; kumlu, çamurlu, yu muşak diplerde balıkları ve omurgasızları avlayarak
kabukları altına
dolaylarındaki derinlik arasında yaşayan devburunlu
kozalaklı türlerinin
beslenir. Etinin lezzetli olmasının yanı sıra, bol yağ içe
(üstte), kabugun altında,
ren karaciğerinden ilaç ve yağ sanayilerinde yararlani lir.
bırakırlar. Larvalar
kendilerinden
daha küçük
böcekleri yiyerek
deve
beslenirler.
Gevişgetiren memelilerden hörgüçlü iki türün ortak
adı. Lama, alpaka, guanako ve vikunya türleriyle birlik te devegiller ailesini oluşturan iki deve türünden As ya'ya özgü olan Asya devesi ya da ikihörgüçlü deve
(Camelus bactrianus) İ.Ö. IV. III. yy'larda, anayurdu
Kuzey Afrika ve Ortadoğu olan Afrika devesi ya da tek
hörgüçlü deveyse (Camelus dromedarius) -I.O. IV. yy'
da evcilleştirilmişlerdir. Omuz başından yere kadar
yükseklikleri 2,3 m'yi bulabilen, kavisli boyunlu, uzun kafalı, küçük kulaklı hayvanlar olan develerin gözlerin
de kumun girmesini önleyen uzun kirpikler bulunur; (Altta) Asya devesiya da iki hörgüçlü devenin (Camelus bactrianus), bacakları Afrika devesininkilerden kısadır ve çok hızlı hareket edemez.
Gobi çölünde, az sayıda vahşi Asya
devesi topluluklarına rastlanmaktadır.
(Üstte) Afrika devesi ya da tek hörgüçlü deve (Camelus dromedarius), uzun günler boyunca ağır yükler taşıyabilir. Çölde yaşama uyarlanmıştır; ayak parmakları arasındaki
perde, kumda rahat yürümesini sağlar; gözlerinde kumun girmesini önleyen uzun kirpikler bulunur.
DEVEKUŞU
23
Dünyanın en
Üyeleri inanılmaz ölçüde uzun göğüsleri ve kambur
büyük kuşu olan
ortagöğüsleriyle nitelenen deveboyunlugiller ailesi
devekuşunun
üyelerinde, dişiler ince-uzun, kılıç biçiminde bir yu
15.camelus) boyu 3 m'yi bulur.
ağaç kabuklarının çatlaklarına boşaltırlar. Larvalar ka
Uçamamasına
nirler.
koşabilir. Degerli tüyleri ve derisi
murta bırakıcı organdan yararlanarak yumurtalarını
karşılık, çok hızlı
buk altında, yaprakbitkilerini, tırtılları avlayarak besle
için, çiftliklerde yetiştirilmektedir.
devedikeni
Bileşikgiller ailesinden Cirsium, Cnicus, vb. cinslerin
kullanılan tüyleri için avlanan devekuşu (Afrika deveku Devedikeni türlerinden tarla devedikeni (Cirsium arvense),
tarlalarda, yol
kenarlarında vetişir, güzel
ellatun çiçekler açar.
üyelerine verilen ortak ad. Yaprakları dikenli biryıllık bitkiler olan devedikenlerinin büyük bölümü tarlalarda
zararlı ot olarak yetişir. Bazı türler, yeni bittiklerinde, di
kenlenmeden önce, hayvan yemi olarak kullanılırlar.
devekuşu Tekbaşına devekuşugiller ailesini oluşturan koşucu kuş türü (Bil. a. Struthio camelus). Lezzetli eti ve süs olarak
şu da denir), Asya'da ve Avrupa'nın güneyinde ortadan kalkmıştır; günümüzde yalnızca Büyük Sahra'nın kuy tularında ve Doğu Afrika'da (birçok alttür ya da ırkla bir
likte) yaşamaktadır. Uçamayan devekuşu, günümüz deki kuşların en irisidir: Dişisinden biraz büyük olan er
kek devekuşunun boyu 3 m'yi, ağırlığı 150 kg'i bulabi lir.
Gagası kısa (yaklaşık 13 cm),boynu uzundur. Uzun
ve güçlü ayaklarında yalnızca iki parmak vardır (kuşla rin normal ayağındaki üçüncü ve dördüncü parmak
lar); parmakların ucundaki keskin tırnaklar sayesinde,
normal olarak saatte 30 km (kovalandığı zaman 70 km)
hızla koşabilir. Erkeğin rengi karadır. Kanatlarında ve kuyruğunda güzel, beyaz, yumuşak telekler bulunur. Dişi devekuşu daha küçük, rengi de bozdur. Uzun boy nunun rengi çeşitli alttürlere göre değişir; yer yer havlı tüylerle kaplıdır. Afrika savana ve bozkırlarının bu uçamayan kuşu,
genellikle sürüler halinde (erkek üç ya da dört dişilik ha remler kurar), antiloplar ve zebralar arasında dolaşır. Saldırganlardan saklanmak istediği zaman yere yatar,
kanatlarını başının üstüne gerer. Böceklerle, omurgalı
küçük hayvanlarla, meyve ve bitkilerle beslenir; tutsak likta, önüne gelen her nesneyi, metal, taş ya da cam parçalarını olduğu gibi yutar.
Erkeğin yerde açtığı oyuğa dişi beş-on yumurta yu
Avustralya
devekuşunun Amerika devekuşu (Rhea americana),
Yeni Dünya'nın en büyük (1,7 m)
kuşudur. Uçamaz ama at kadar hızlı
koşabilir.
(Casuarius casuaris)
boyu 1,5 m'yi, agirligi 100 kg'i bulur. Yoğun ormanlar içinde saatte 48 km hızla koşabilir; oldukça kolaylıkla da yüzer.
24
DEVELLİOĞLU, FERİT
murtlar; sonra 45 gün süreyle erkekle birlikte nöbetleşe kuluçkaya yatar. Eni 12 cm, boyu 15 cm, ağırlığı 1,5 kg
larına özgü bir siyasal yapılanma biçimini tanımlamak
kalındır. Yumurtadan çıkan yavrular ilk günler çok hare
rina bağlı olarak sistemli biçimde değişiklik göstermesi
amacıyla kullanılmasıdır. İkincisiyse, devletin kimliği
gelen devekuşu yumurtasının kabuğu bir tabak kadar
konusundaki tavırların, farklı siyaset ſelsefesi anlayışla
ketlidir; ana kuş, güneşin tepede olduğu saatlerde ka
dir: Sözgelimi, yalnızca doğa yasalarına ağırlık vermeyi ve doğal hakları korumayı amaç alan dar kapsamlı bir devlet anlayışını savunan Locke kökenli liberal görüş, devletin, yeryüzünde akılcı bir özgürlüğün somut ger
natlarını açarak onlara gölge sağlar.
Devekuşlarına çok yakın başka birçok kuş takımı
vardır: Amerika devekuşları; tepeli devekuşları; kiviler,
vb. Bunların en önemli ortak özellikleri iskeletle ilgilidir:
Göğüs kemiklerinde karina yoktur. Kiviler takımından
iki büyük kuşun soyu tükenmiştir: Dinornis; Aepyornis. Aepyornis'in asıl devekuşlarından olduğu düşünülebi lir.
Eskiden yeryüzünde yaşamış olan bu kuşların boyu
3 m'yi, ağırlığı yaklaşık 300 kg'i (Dinornis'inki belki de
450 kg'i) buluyordu; her biri 30 santimetre uzunluğun da, 7-8 kilogramlık yumurtalar yumurtluyordu.
Devellioğlu, Ferit Türk dilbilimcisi (İstanbul 1906-Ankara 1985). Bir Fran
siz bankasında çevirmenlik yaptıktan sonra, Türk Dil Kurumu'na giren (1933) Ferit Devellioğlu,çeşitli görev
lerin ardından sözlük kolu uzmanlığı yaptı. Çeşitli gaze
te ve dergilerde yazılar yayınladı.
çeklenmesi olduğunu öne süren hegelci görüşle ya da
devletin, üretim araçlarının mülkiyetini elinde bulundu ran toplumsal sınıfın çıkarlarına hizmet eden bir kurum olduğunu savunan marksçı görüşle ters düşer. Belirli bir
görüşü savunan,dogmacı bir tavırla, bütün öbür görüş ler dışlanıp, özgül, belirli bir devlet kuramının doğrulu ğu ileri sürüldükçe, devletin tanımını yapmak da o ölçü de zorlaşır. Aynı zorluk, devletin amacının ne olduğuna bir tanım getirme çabası sırasında da kendini gösterir.
Benthamcı yararcı anlayış, devletin amacının çok sayı da bireyi en yüksek derecede mutlu etmek olduğunu, bu amaç peşine düşmenin, devlete yasal yetkesini ver diğini ileri sürer. Kantçı görüşse, devletin, insanların bir
birine iyi niyet ve saygıyla yaklaşımına en çok olanak veren yasal bağlamı sağlamak için var olduğunu savu nur.
Başlıca yapıtları: Fransızca-Türkçe Halk Tabirleri
Devletin kökeninin araştırılması, bir o kadar daha zorlukla karşılaşmak demektir: Bazı filozoflar, devletin
Sözlüğü (1937), Türk Argosu (1941), Osmanlıca-Türk
kökeninde, insanın güvenlik ve barış isteğinin yattığını
çe Küçük Lugat (1949), Osmanlıca-Türkçe Ansiklope
(Thomas Hobbes) öne sürerken, bazıları, devlet oluş
dik Lügat (1962), On iki Bin Kelimelik Türkçe Sözlük (1972), Fransızca-Türkçe Deyim Sözlüğü (genişletilmiş
turmanın, doğal bir toplumsallaşma süreci olduğunu
2. baskı, 1973), En Yeni Büyük Türkçe Sözlük (1975).
olacağı görüşünü savunmuşlardir (Aristoteles); bazı fi
Deventer, Hendrik Van Hollandalı kadın doğum uzmanı (La Haye 1651-Voor burg 1724). Kuyumculuk yaparken tip öğrenimi gören Hendrik Van Deventer, leğen kusurlarını sınıflandırdı. Çocuk kıç tarafı önde ve kolları kalkık olarak geldiğinde uygulanan doğum yöntemini (Deventer tekniği) buldu.
vurgulayarak, devletsiz insanın ya hayvan ya da tanrı lozoflar, insandaki emeğin paylaşımı ve sinif ekonomisi
özlemi gibi iktisadi nedenler öne sürerek, gücün mer kezleştirilmesini ve emeğin bir yetke tarafından pay edilmesini öne çıkarmışlardır (Edmund Burke); bu ara
da bazıları da, insanın ahlâksal bozukluğunun ve dün yanın batmakta oluşunun devlete olan gereksinmeyi
doğurduğunu vurgulamışlardır (Aziz Augustinus). So nuç olarak, devletin tanımını yapmada olsun, araçlarını belirleme ve kökenini saptama çabası sırasında olsun,
Devereux, George Macar asıllı ABD'li psikanalizci ve antropolog (Lugos 1908-Paris 1985). Fransa ve ABD'de öğrenim gören
George Devereux, Paris Üniversitesi'nde ders verdi.
devletin yalnızca bir olgu değil, kavramsal bir karşı-olgu olduğu, insanın belirli bir süreç içinde oluşturduğu in san yapısı bir olgu olduğu sorunu hep karşımıza çıkar. Dolayısıyla, bu noktadan yola çıkılarak, devlet kavra
Mohavların, Hopilerin, Pigmelerin ve Sedangların ara
minin en akılcı ve yansız yolunun, devlet üstüne gelişti rilmiş kuramların tarihini incelemek olduğu anlaşılır,
yatrinin kurucuları arasında yeraldı. Başlıca yapıtları: A Study ofAbortion in Primitive So
sözcüğü, Roma hukukundaki status civilis (“yurttaşlık
sında yaşayıp, etnografya incelemeleri yaptı. Etnopsiki
cieties (İlkel Toplumlarda Çocuk Düşürmenin incelen
mesi, 1955), Mohav Etnopsychiatry (Mohav Etnopsiki yatrisi,1961),Essais d'Ethnopsychiatrie GénéraletGenel Etnopsikiyatri Denemeleri, 1970).
devlet
Devlet, çoğunlukla, üstünlüğü herkesçe tanınmış en
başta gelen bağlılık öğesi ya da en büyük yetke (otori te), en yüksek ya da en kapsamlı siyasal kurum olarak tanımlanır. Başka bir genel tanıma göre de devlet olma kavramı, üstün, baskın gücün kararlı, değişmez, kalıcı biçimde ve belirli bir alan içinde, tek bir yetkenin elinde
bulunmasıdır. Devletin yalın bir tanımının yapılması önünde iki engel vardır. Bunların birincisi, devlet kavra
minin oldukça geniş bağlamda, tarihin belirli bir evre sinde, belirli bir siyasal yönetimi belirtmekte kullanıl
ması (“Bizans devleti", "Papalık devletleri" gibi), dar bağlamdaysa, temelde, Rönesans sonrası Batı toplum
Devletin nitelikleri. İyice gerilere gidildiğinde devlet
durumu") düşüncesiyle özdeş tutulabilir; iyice genel lendiğinde, devlet, (batı dillerinde state, état, vb.-du rum)gerçekten de "durum" ya da "varoluş yolu" ("insa
nin güçlü, sağlıklı olma durumu") anlamlarını içerirİngi lizce'deki Latince status kökenli state sözcüğü, özgül si yasal anlamda İngiltere'de, kita Avrupa'sından oldukça geç bir tarihte, XVI. yy. dolaylarında kullanılmaya baş lanmıştır; oysa Fransızca'da état ve İtalyanca'da stato
sözcükleri (sözgelimi Nicolo Machiavelli'de), 1500'den kısa süre sonra siyasal anlamda kullanılmıştır. Çağdaş anlamıyla devlet deyimi, genelde egemenlik,
hükümdarlık kavramına eşlik eder; hep egemenlik kav
ramıyla birliktedir. Devlet düşüncesi ile egemenlik dü şüncesi birbiriyle sıkıca bağıntılıdır: İki kavram da,tarih sel açıdan birlikte doğarlar ve gerçek anlamlarını birlik te bulurlar. Siyaset felsefesi kavrayışlarının tamamı de gilse de çoğu, egemenliğin, devletin ayırt edici niteliği,
göstergesi olduğunda birleşir.
Devletin niteliklerini belirleme konusunda herhangi bir girişim, çok sayıda siyaset felsefesiyle karşılaşma an
DEVLET
lamına gelse de, devlet gene de kavramsal ve tarihsel yönlerden, öbür siyasal yönetim yasalarından bazı nite likleriyle ayrılır: (1) Olağanüstü merkezciliği ya da gü cün içsel yoğunlaşmasıyla birlikte, ulusüstü gücü itmesi, yadsıması; (2) laik olma özelliği ya da en azından dinsel
25
ciliğini vurgulamış, G.W.F. Hegel gibi, gelişmis, yaygın bir orta sınıfın, ilımlı, kararlı bir siyaset uygulanmasına
yardımcı olacağını savunmuştur. Machiavelli gibi, verili bir dizi koşulda, ideal olan ile en iyi, en doğru olan ara
sındaki ayırımı getirmiştir. Ama bütün bunlara karşın,
olmayan bir temeli bulunması (bu da en azından dinsel
Aristoteles'in "gerçek nitelikteki her site.... kendisini,
yurttaşların yasal haklarını israrlı ve kararlı biçimde sa
ya da "insanların karşılıklı haklarını güvenlik altına alan
ğıyla yürütmeyi ve yasanın gücünün kalıcılığını sağla
let kuramından uzaklaştırmıştır.
çeşitliliğe karşı hoşgörü gerektirir); (3) herkesin günü gününe alınan kararlara doğrudan katılmasından çok,
insanlar arasında iyiliği, erdemi yüreklendirmeye, tes. vik etmeye adamalıdır", gerçek site, dar, sınırlı bir birlik
vunması;(4)koyduğu yasalara bağlılığı, vekilleri aracılı
bir sözleşme olmamalıdır" düşüncesi, onu çağdaş deve
ması; (5) yasa yürürlüğe girdikten sonra, varolan bürok
Roma'da kuramda ve uygulamada devlet. Devletin ku ramsal nitelikleri -aşırı merkezcilik, laiklik, katılımdan
rasi mekanizması ya da mülki aşamasırası aracılığıyla,
temelde halka hizmeti daha ileri götürme yolunda çaba
çok yasal haklar, yasal düzen, bürokrasi, alt kurumların
gelimi kilise gibi dinsel kurumlara, loncalar gibi özel topluluklara bırakmayı reddetmesi.
ve uygulamasında ortaya çıkmıştır. Devletin yapısının önemli bir bölümü ile egemenlik kuramı da, büyük öl
vunur; bu tarihsel süreç, gücün ulusaltı toplulukların ve
gücüyse yüzyıllarca sarsılmaz bir güç olarak kalmıştır.
göstermesi; son olarak da (6), gücün karar yönünü, söz
güçten yalıtılması- en kusursuz biçimiyle Roma kuramı
Devletin egemenliği kuramı, Yeniçağ'da Avrupa ta rihinde oluştuğu varsayılan tarihsel süreci açıklar ve sa
çüde Roma kökenlidir. Roma'nın özellikle İtalya içinde devlet olarak gücü, olağanüstü merkezleşmiş, dıştaki
ulusüstü kurumların elinden alınmasıdır. Devlet ege
Roma devleti gerçek bir laik güç olmasa da, bir düzine kadar mezhebe hoşgörüyle yaklaşması, ülke içindeki
menliği, aşiret düzeni ve yasalarına, teokrasi yasalarına,
zorbaca yönetime, dikta yönetimine, anarşizme (yöne timsizlik) ters düştüğü gibi, feodalizmle de ters düşer.
Devlet kavramının Eskiçağ'daki gelişmesi. Eflatun ve
Aristoteles tarafından İ.O. IV. yy'da kuramsallaştırılan
uyumu büyük ölçüde artmıştır. Yurttaşlarının yasal hak larını koruma ve kollaması da büyük önem taşır: İmpa
ratorluğun geniş bir alana yayılmış olması devlet"in ya şamınakişisel katılmayı olanaksız kılmaktaysa da, dev
eski Yunan'ın site-devletinin çağdaş devlet kavramının öncüsü olup olmadığı, sonu gelmeyen tartışmalara yo laçmıştır. Bazı siyaset felsefecileri, site-devletin, iyilik denen erdeme erişmeyi amaç alan bir topluluk olduğu
letin bu niteliği sayesinde yurttaş, yasalardan beklenti leri konusunda kendini güvenlik altında hissedebiliyor
kimliğinde olduğunu vurgularlar. Bazı siyaset felsefeci leriyse, ilk olarak, Aristoteles'in anaerkil ya da babaerkil
Sonuç olarak, özgün bir siyasal yönetim ortaya kon
düzen, kölelik düzeni ve ev ekonomisi düzeni (ekono
leşmesi öncesinde). Roma, gücü, toplum içindeki top
mi) gibi öbür toplumsal etkinliklerden soyutlayarak ba şarılı bir biçimde tanımladığı "yönetim ve yönetilme sa natı" düşüncesini vurgularlar. Aristoteles'in, kamusal,
luluklara hiçbir zaman bırakmamıştır.
Roma'nın, birçok eski siyasal sistemin özellikleri ara sına girmeyen yasal düzene bağlılık ilkesi, adalet siste
nu ileri sürerler ve site-devletin, devletten çok, kilise
du. Roma'da eğitimli birbürokrasi tarafından yürütülen
devlet hizmetleri (adliye sistemi, yollar, su kaynakları,
posta sistemi) çağdaş devlet yolunda atılmış adımlardır. muştur (en azından imparatorluğun kaçınılmaz asker
laik ve yasal bir düzen anlamında devlet düşüncesini getiren ilk kişi olduğunu savunurlar (Aristoteles "en ge
minin, mahkemelerin, avukatların, hukuk içtihatlarının
ten kurum... site-devlet.... ya da bir başka deyişle siya
aracılığıyla yapmış, yorumlamış ve uygulamıştır. Roma
genişliği taşıyan bir bilge kraltarafındanyönetilme dü şüncesi, belki Aristoteles'inkinden daha yenidir. Ama
(“uluslar yasası") arasındaki ayrım, büyük ölçüde Ro
ve hukuk davalarının önem kazanmasına yolaçmıştır.
niş ve kapsamlı ve ... her şeyi en genel anlamda yöne
Ayrıca, Roma, kendi yasalarını gene kendi temsilcileri
sal birliktir” demiştir). Buna karşılık Eflatun'un Aristote les'inki kadar kapsamlı olmayan, tanrıya özgü bir görüş
lilar böylece, gerçek hukuk felsefesinin ya da hukuk bi liminin de doğmasını sağlamışlardır. Ius naturale (doğal yasalar), ius civilis (yurttaşlık yasası) ve lus gentium
bazı uzmanlar, Eflatun'un Yasalar da "gece meclisi" ta rafından uygulamaya konan yasaların yönetimini, ege
menliğiniöne çıkarmasını ve bilge krallar kavramını bir yana bırakmasını yüceltseler de, Eflatun modern devlet
malıların buluşudur. Ama bu kavramlann içerikleri, kuşkusuz, zaman içinde değişikliğe uğramıştır: Romalı (Solda) Kabartmada, eski
Roma'nın siyasal simgesi
kavramından uzaklaşmıştır.
olan, çift başlı bir eksende demetlenmiş
ler sınıfının çatışan çıkarlarını dengeleyecek, kararlılığı,
degnekler ve baltalar görülmektedir. (Altta) Bu Eskiçag Roma
Aristoteles'in site-devletinin, yoksul sınıf ile zengin
istikrarı sağlayacak geniş bir orta sınıfın varlığına daya
nan bir site olması gerekiyordu. Sitenin yapısının, de
mokratik öğeler ile aristokrasiye özgü öğeleri bağdaştır
parası üstünde,
vardır), ender ve değerlimalların bölüşülmesinde, site
muhafizlar canlandırlmıştır.
ması (burada gene karşıt çıkarları dengeleme istemi devletin işlerine ve ortak mülke katılma oranın ölçüt
alınması gerekliydi; site-devlet, yurttaşlar tarafından
yönetilirken, bir yandan da onları yönetmekteydi; so
nuçta, Aristoteles'e göre karma bir toplum sistemi oluş turulmalıydı. Bireysel istekleri karşılamada, eşitlik ve adalet kavramlarının yardımıyla ölçü ve ılımlılık kaza
nan yasal düzen egemen olmalıydı. Her şeyin üstünde,
ölçü ve ılımlılık düşüncesi öne çıkıyordu. Yani Aristote
les'in kuramı, devlet konusunda çağdaş düşünceleri
büyük ölçüde bir araya getirmekteydi: Aristoteles,
Hobbes ve Immanuel Kant gibi, yasal düzenin merkez
Lucius Junius Brutus'un
ardından yürümekte olan
26
DEVLET
lara göre lus naturale, aklın, sağduyunun ve geleneğin
Aziz Augustinus,
yasası anlamı taşır; oysa sonraki hıristiyan filozofların
hıristiyan tarih
dan Aquinolu Tommaso'ya göre doğal yasalar, insan aklının yalnızca vahiy sayesinde kavrayabildiği tanrısal
felsefesini ve siyasal kuramını
yasaların bir bölümüdürler. Bununla birlikte, doğallık,
Tanrı Sitesi
doğal olma kavramı, devletin görevlerinin ne olduğunu belirtmek için de kullanılır ( kullanılmıştır da). Egemenli
(413-26) adlı
daha sonra ortaya konan devlet egemenliği kuramları
gizemci site, yani
Ortaçağ'da, kuramda ve uygulamada devlet.Roma İm paratorluğu'nun çöküşü, Batı'da devlet yönetiminin de
esenliğine orada kavuşulur) ile
yapıtında ortaya koymuş, insanlık
gin, hukuk düzeni ve yasalar aracılığıyla dile getirilmesi (bu da büyük ölçüde Romalılara özgü bir düşüncedir),
tarihini, iki
Tanrı sitesi (Tanri
için belirleyici nitelik taşır.
yeryüzü sitesi
hızla güdükleşmesine ve sonuç olarak feodal parçalan
(lanetliler sitesi)
maya yol açmıştır. Dünyasal gücün her zaman tanrısal
arasındaki savaşım
gücün altında yer aldığıgörüşünü taşıyan kilise, hiçbir
olarak
zaman tam anlamıyla devletin yerini alamamıştır. De
yorumlamıştır.
Monarchia (Monarşi Üstüne, 1308) adlı yapıtında Dan
te Alighieri, Respublica Christiana (“Hıristiyanlık Cum huriyeti") öğretisini açıklamıştır. Buna göre “Hıristiyan lik Cumhuriyeti", yetkisini kuşku götürmez bir biçimde várisi olduğu Roma imparatoru Augustus'tan alan, cis mani Kutsal Roma-Germen imparatoru ile Aziz Pet rus'un doğal varisi olan ruhani papa tarafından ortakla
şa yönetilir; her iki yetke (otorite) de uyum içinde (an
cak farklı alanlarda) çalışarak, barış ve uyumu sağlarlar.
lik, birey ile, Ortaçağ'ın kararlı merkezi yetkesi arasın da, birçok siyasal yetkenin de ortaya çıkmasına yol aç. mış, belirli büyüklüklerdeki toprak parçaları üstünde banışı sağlamaya ve bu alanı denetim altında tutmaya gücü yeten her kişi bir derebeyi olmuştur. Bu beyler mülkiyetlerindeki topraklarda yaşayanları savunarak ya da en üst yetkeye (kral) feodal bağlılık andı içerek, ko
Dante'nin çabası, iki Roma'yı (Roma kilisesi ile Roma devleti) da içermeyi amaç alan olağanüstü bir kuramsal çabadır.Ortaçağ'daki parçalanmayı ve bu dönemde si
rumaları altındaki bireyler üstünde siyasal denetim de
şünür de Aziz Augustinus'tur. Civitate Dei (Tanrının Kenti, 413-26) adlı yapıtında, Roma devletinin görke
ması gibi bütün konularda, yok olan Roma devletinin
dökmeye borçlu olduğunu, adaleti sağlamak yolundaki
kilise yetkesinin doruk noktalarında “evrensel" yetkili
işkenceden geçiren iyi niyetli, ancak cahil bir yargıç gibi
deki olağanüstü çeşitlenme (feodal monarşiler, baron
niyle sınırlanmış, bu da adalette yaralar açmıştır; bu ça
Ortaçağ'dakisiyasal bölümlenmeyi artırmıştır; ama bü tün bu siyasal yapılanma biçimleri, doruğunda impara
yasetin gözden düşmesini belki daha iyi yansıtan bir dü
sağlamışlardır. Böylece, toprak sahibinin (feodal beyin)
özel yetkileri, kamusal yetke yönünde genişlemiştir. Her düzeyde, kamu ahlakı, kültürün ve eğitimin sağlan yerini alan kilise de, olağanüstü bir kamusal yetke ka
minin doruğundayken, bütünlüğünü kıyıma ve kan
zanmıştır. Herhangi özel bir ülke içinde, laik yetke ile
içtenlikli çabasında da, hem masumu, hem de suçsuzu
ler olan imparator ve papa yer almıştır. Siyasal birimler
davrandığınıvurgulamıştır. Aziz Augustinus'a göre, bu ölümcül devletindüşkünlüğü, ister istemiz hukuk düze resizlik, ancak “Gökyüzü kentinde son bulabilir. Alabildiğine farklı alanlarda da olsa, devletin iç ve dış egemenliği kavramları, Batı'da Ortaçağ'ın son döne minde, XIV. yy'ın başlarında az da olsa yeniden canlılık kazanmaya başladı. Fransa'da monarşi, çoğunlukla pa
luklar, kontluklar, özgür kentler, kilise prenslikleri) da,
torluk ve papalığın yer aldığı geniş bir aşamasırası düze ninin birer basamağı olarak ele alınmalıdır. Egemen devlet öğretisi, kamu yasaları gibi işleyen bi
reysel haklar sistemini yıkarak, özgürleştirici bir etken gibi işlev görmüştür. Üstün siyasalgüç kavramının geliş.
Aristoteles'in siyasetle ilgili düşünceleri, Padovalı
mesi feodal soyluların, piskoposların, esnaf loncalari nin çeşitli baskılarından kurtulmak için en iyi yol olmuş tur. Reform süreci ertesinde, egemen devlet doktrinila ik bir birleştirici nokta olarak, özellikle ilgi görmüş, bu özelliğinden ötürü de, din savaşlarına son verecek ye ni, dinsel olmayan bir toplumsal birlik ilkesi sayılmıştır. XVI. yy'da, iç egemenlik öğretisi gün geçtikçe öne çıkmaya başlamış, o tarihe kadar evrensel egemenlik il
bütünüyle yeniden gün işığına çıkarıldı; yazar, Aristote
inanılır olmaktan çıkmıştır. Reform hareketi, bir yandan
aktarırken, siyasette laikliği ya da sivil iktidarı bütünüyle
imparatorun evrensel saygınlığı mirasına ağır bir darbe
yeniden oluşmuştu.
Modern devlet. Nicolo Machiavelli (1469-1527), ge nellikle ilk modern siyaset filozofu, bazı uzmanlar tara
palık tarafından desteklenen Kutsal Roma-Germenim
paratorluğu'ndan cismani bağımsızlığını ilan etti. Siya set felsefesinde Aristoteles öğretisinin yeniden keşfi
dünyasal yönetimin geçerliliğini artırdı ve Augusti
nus'un, "siyasetin ilk günahın bir sonucu olduğu" ve “Gökyüzü kentinin dünyadaki vekilinin işbaşına geç.
mesi gerektiği" görüşünü zayıflattı.
Marsilius'un Barışın Savunucusu (1324) adlı yapıtında
les'in Politika'sını her yönden benimseyip olduğu gibi
saygın bir kurum sayıyordu. XIV. yy'da, devlet ege menliğinin kuram ve uygulaması için bütün koşullar, Egemen güç doktrini ile bu gücün devletler tarafın
dan kullanılması, yalnızca Eskiçağ'ın yeniden keşfedil
mesi ve papalık ile Kutsal Roma-Germen Imparatorlu gu'ndan bir kaçış olarak değil, bireyin özgürlüğü olarak da görülmelidir; ayrıca bütün ulusların, Ortaçağ'da, bi rey ile sivil yetke arasına giren, çağdışı kalmış özel yasa lar (ayrıcalıklar) ve yetkilerden kurtulması sayılmalıdır. Gerçekten de Batı Roma Imparatorluğu'nun yıkılması
ve bunun sonucunda ortaya çıkan 800 yıllık güvensiz
kesi ağır basarken, evrensel yetkeler düşüncesi artık
papanın evrensel yetkisine son verirken bir yandan da indirmiştir.
fından da ilk siyasetbilimcisisayılır. Aynızamanda ege men devlet sorunsalının ilk çağdaş kuramcısı olmuştur. Gerçekten, siyasetin kendine özgü yasaları bulunduğu
nu ilk vurgulayan, Machiavelli'dir. Ayrıca, evrensel yet
kelerin (özellikle de papalığın) güçsüzlüğünü de kanit lamıştır. Ancak, siyasal yönetim, siyasal düzen anlayışı,
son derece kişicidir. Machiavelli, yasalar, bürokrasi ve
merkezleşme kavramından çok, Romulus ve Cesare
Borgia gibi kişiliklerlüstünde durmuştur.Ayrıca, çağdaş devletin nitelikleri olan laiklik ve karşı evrensellik kav
DEVLET
27
Ilk çağdaş siyaset
yasa koyucudur. Sonuç olarak Hobbes'un hükümdari
Nicolo
lışlık ölçütlerinin, din dışı- dinsel öğretilerin, dahası, bir
felsefecisi sayılan
Machiavelli, Hükümdar (1513) ve Livius'un llk On Kitabı Üstüne
Konuşmalar (1513-21) adli
yapıtlarında dile
getirdiği hükümet kuramlanyla ünlüdür.
yalnızca pozitif yasaların yaratıcısı değil, doğruluk-yan
ölçüde kamuoyu yaratıcısıdır. Ayrıca, Hobbes'a gö
re devlet, ahlâk yasalarının yanı sıra toplum yasalarını
da koyduğu ve insanların varlıklarını sürdürebilmeleri için onlara uymasını sağladığı gibi, bütün hukuk düzeni yalnızca kapalı, tekil devlet sistemleri içinde varlık bul maktadır; bu devletler arasındaki ahlâksal ve yasal boş luğu dolduran ilişkiler, toplum sözleşmesi öncesi dö nemde insanlar arasındaki ilişkilere benzetilebilir. Üs tün, yüce devletin gerçek anlamda doğuşu, sonuç ola
rak, Ortaçağ'ın doğal yasası ile Roma'nın lus gentium'u
bir yana bırakılırsa, öbür benzer devletlerle çatışma
olasılığını da içerir. Hobbesçulara göre, devletleri, in sanlarıgerçek (pozitif) yasalara bağımlı kılarken, "doğal devletler" kapsamına sokan iç egemenlik öğretisi, man
tiksal bir çıkarımla, dış egemenliğin doğmasını da sağ
ramlarını gündeme getirmekle birlikte, daha ileri gitme
lar. Sonuç olarak devletler bağımsızdırlar: Yalnızca;
layışı, Hobbes ya da Hegel'in ağırbaşlı, ciddi yaklaşım
kendi iradeleri doğrultusunda sözleşmelerle başka devletlere bağlanabilirler (tipkı bireyin, sözleşmelerle
mi Hegel gibi gerçek bir devletçi, bir hükümdarın hiç de
uluslararası ilişkiler kavramı (Pax Romana'da "Roma
dığını çünkü yasalarla ve bürokrasiyle yönetilen akılcı
düşünülmeyecek bir şeydi bu) doğmuş, artık, herkesçe tanınan siyasal birlik, birim devlet olmuş, devletler arası
miştir. Gerçekte, kişisel yeteneğin yaratıcı kullanımı an
larından çok, Floransa Rönesansı'na yakındır. Sözgeli
olağanüstü kişisel nitelikler taşımasına gerek bulunma devletin, kendi kendine yeterli olduğunu savunur.
Egemen devlet kuramının herkesçe bilinen ilk siya set bilimcisi Fransız Jean Bodin'dir.Bodin, devleti" her kese ve yönetimi altındaki her kişiye yasalar veren, an cak onlardan hiçbir şey almayan" yetkin güç olarak ta
bir devlete bağımlı olduğu gibi). Bu aşamada, çağdaş
Barışı", 1.0. 31-İ.S. 80) ya da Respublica Christiana'da
ilişkiler de antlaşmalarla süregiden ilişkiler biçimini al mıştır.
Devlet egemenliği kavramının doğuşunun, Avrupa
siyasal düşüncesi üstünde kalıcı etkisi olmuş, zaman
nimlamıştır; devlet, yasa koyucu kamusal yetkelerden yalnızca biri değil, yüce yasa koyucudur. Bodin'e göre,
içinde, kilise ile özel yasaları ve yetkileri devre dışı bıra
dan, pozitif ya da sivil yasaların üstünde olmasına karşı
muş, birey ile devletin arasına giren lonca özellikli öğe
hükümdar egemen güç yasalarının yaratıcısı olduğun lik, tanrısal ve doğal yasalara da bağımlı olmalıdır; ege
men devlet, ülkesinin temel yasalarına olduğu gibi, uy
ruklarının mülkiyet haklarınada saygı göstermelidir. Ki
sacası, egemen devlet, en yüce ve son yetke olduğu ka
dar da, yasa koyucudur; ancak keyfive kaprisli bir yasa koyucu değildir; Bodin'e göre mutlakıyetçilik ile keyfi lik arasında temelbir ayırım vardır; Louis XIV'ün kişisel
ci "L'État c'est moi" ("Devlet benim") sözünü hiç
önemsemeyen Bodin, bu anlamda, mutlak bir siyasal güç kavramına varan ilk kişidir; devlet kuramında her
ne kadar Ortaçağ'a özgü lonca nitelikli öğelere yer ver miş olsa da, bunları egemenliğe bağımlıkılmış, böyle
kılmıştır. Bunun sonucunda, Fransız Devrimi'nde doru ğa varan, daha çoşkulu bir Ortaçağ karşıtı düşünce doğ
ler ya kaldırılmış ya da pozitif yasalara bağlı kılınmıştır. Bu süreç Kant'ın bildirgesine (1797) de yansımıştır (bil dirgede, tek doğal siyasal ilişkinin tekil bireyler ile dev letler arasında varolduğu ortaya konur). Gene bu aşa
mada, Ortaçağ'ın küçük topluluklardan oluşan toplum düşüncesi de genellikle bir yana bırakılmıştır.
Hobbes'tan sonra en büyük “devletçi“, G.W.F. He gel'dir. Hegel'e göre çağdaş devlet, “yeryüzündeki akıl“, “aklınen yüce hiyeroglifi”, “akılcı özgürlüğün so mut gerçeklenişi"dir.
Hegelci devlet yansız sivil hizmetlilerinin yasa tasar
ce, özel yetkilerin kamu yasalarının yerinialmasını ön
Thomas
lemiştir.
Hobbes'un
Bodin, yalnızca iç egemenlik kavramını geliştirmek
Leviathan (1651)
le kalmamış, Respublica Christiana'nın ("Hıristiyan
adlı yapıtının
Cumhuriyeti") varlığını da yadsımıştır: "Roma impara
kapagi, hükümdarın,
torlarının, dünyanın üçte birine hükmetmediği ve Kut sal Roma-Germen Imparatorluğu'nun bütün Roma lm
uyruklan üstünde mutlak egemen
paratorluğu topraklarının onda birini oluşturmadığı
günden beri, evrensel siyasal yetke diye bir şey yoktur". Bodin'e göre devletler, dışarda bağımsız, içteyse en üst
niteligini vurgulamaktadır.
kurumdur. Bodin ayrıca, Roma lus gentium'unun, ulus
Hobbes, devletin
Bu ünlü yapıtta
lararası ilişkilerin temelini oluşturması gerektiği anlayışı
siyasal gücünün
na da karşı çıkmış ve egemen devletler arasında ulusla
rarası antlaşmalar yoluyla karşılıklı alışveriş kuramını ge tirmiştir.
Thomas Hobbes da, büyük bir yıkıma yol açan Ingil
tere Iç Savaşı (1642-48) deneyiminin ardından, iç ve dış
egemenlik öğretisini en uç noktasına ulaştırmıştır. Hob
nasıl akılcı bir Th2,MATTITAN Anunter TELUAIRMA
duruma
getirilebileceğini göstermiş ve
uyruklannin
bireysel haklarini
bes'un hükümdarı (“Leviathan" diye adlandırıyordu),
koruyan bir mutlakıyetçi hükümet
gal haklarını kendinde toplar; onların savunmasını, ko
düşüncesini
"toplum sözleşmesi" sayesinde uyruklarının bütün do runmasını üstüne alır; ayrıca, tam anlamıyla mutlak bir
savunmuştur.
28
DEVLET Modern felsefenin önde gelen
Bentham gibi yararcılarsa, devlet gücünün kapsamını
başka nedenlerle sınırlamaya yönelmişlerdir.
adlarından Georg
Bentham'a göre, devletin aldığı genel önlemler, bi
Wilhelm Friedrich
reylerin her birinin özel zevklerini, kişisel hoşnutluğu
Hegel, modern devletin en büyük kuramcısıdır.
Hegel, devleti
en yüksek ölçüde sağlamadığından ve sağlayamayaca
ğından, devletin görevi de o ölçüde zorlaşacaktır. Bu, Bentham'ın devlete sınırlama getirmesine yeterli bir
akılcı bilincin
nedendir. Benthamcı devlet, cinayet, hırsızlık gibi acı
doruğu ve
ları denetlemekle görevlidir. Bentham'ın çağdaşı bazı
çıkarlarını devletin
filozoflar, devletin kapsamını çok değişik alanlarda sı
bütünlüğü içinde yoğuran bireyin
nırlandırmakta daha da öteye gitmişler, sözgelimi arz
düzenli
gelişmesinin damgasını
vurduğu bir sistem olarak görmüştür.
talep gibi ekonomik yasaların, bir görünmez elmişçesi ne, toplumu yarı-otomatik biçimde yönettiği yargısına varmışlardır: Adam Smith ve bazı Fransız fizyokratları da, devlet olgusunun neredeyse ortadan kalktığı bu gö rüşe hiç de uzak değillerdir. Alexis de Toqueville ve John Stuart Mill gibi XIX. yy.
liberalleri, devletin sınırlanması konusunda daha da layıcı işleviyle dengelenen ilımlı bir monarşi devlettir;
farklı nedenler getirmişler, Fransız Devrimi'ni ve sanayi
en üstte yeralan temel denge öğesi, bireylerin, kendi
devrimini izleyen siyaset ve devletteki demokra tikleşmenin, yeni gündeme gelen kamuoyu etkisiyle birleşince, bu kez bir “çoğunluk zorbalığı”na yol açabi
daki hegelci anlayıştır; söz konusu özgür kurum, felse fe, sanat ve dindeki içkin mutluluk değerlerinin sürdü rülmesini güvenlik altına alacaktır.
leceğini ileri sürmüşlerdir. Bu durum, tarihteki, daha
iradeleriyle akılcı, özgür bir kurumun üyeleri olmaktan özel bir mutluluk, öznel bir doyum duyacakları yolun
Sınırlı devlet. Egemen gücün bu kusursuz yoğunlaşma si, aslında devlet olmanın ilk ve öncelikli niteliği olsa da,
temel niteliği değildir. Bazı devlet kuramcılarının devle te sınırlama getirmeyi düşünmüş (sözgelimi, Bodin'in doğal yasalarla, Hobbes'un, doğal haklarla, Hegel'in
öznel mutlulukla getirmek istediği gibi) olmalarına kar şılık, başka birtakım kuramcılar, daha güçlü sınırlamalar tasarlamışlardır.
Hobbes'un hemen ardından, onun İngiltere'deki en ünlü izleyicisi John Locke, devlet ve egemenlik deyim lerini kullanmaktan dikkatle kaçınmıştır. İktidar olmayı,
iradeli bir kabullenme, yönetilenlerin iradesiyle başa getirilen ve görevi Tanrı vergisi doğal yasaları uygula mak, insanın öbür insanlarla ortak emeğinin sonucu el de edilmiş doğal mülkiyet haklarını koruyan yansız bir
yargıcın yönetimi olarak gören Locke'un devlet düşün cesi, olabildiğince sınırlanmıştır. Geri kalan cılız devlet kuramı, üstelik yasa yapıcı niteliğinin temsili nitelikte (dolayısıyla da halkın denetimine açık) olmasıyla, ayn ca gene Lock'un düşüncesi olan, devrim yapma hak
önce zorbalık yönetimlerinden de kötü olur; çünkü (Mill'in deyişiyle) “zorbanın bu kez toplumun kendisi”
olduğu bu yeni zorbalıktan “kaçış, kurtuluş yolu azdır". Bu görüş Toqueville'i de, Mill'i de, yeni bir aristokrasi biçimi önerisine yöneltmiştir (bu, feodal bir aristokrasi değil, sözgelimi Mill'e göre, "düşüncenin en yüce do ruklarında taht kuracak" bir önderlikti). Bu görüşe göre,
yeni demokratikleşmiş halk, potansiyel bir tehlike oluş
turacağından halkın, kamunun gücü de sınırlanmalıdır. Devletin yokoluşu: Marksçılık, çoğulculuk, siyasetbilim.
Öncekilerden daha da köktenci olan XIX. yy, kuramci ları için, devleti sınırlayıcı anlayış, bir düş kırıklığından
öteye gidememişti; XIX. yy. kuramcılarının asıl yapma
ları gereken devleti sınırlamak değil saf dışı bırakmaktı.
Sözgelimi, Karl Marx'a göre devlet burjuvazinin iktida
rini ayakta tutmaya yarayan bir şirket, bir trösttür. Marx'a göre devlet mekanizması, insanlar arasında
eşitliği gerçekleştirmek ya da doğal yasa ve hakları ko rumak için değil, körlenmiş, feodal üretim biçimlerinin
yıkılmasını kolaylaştırmak için ortaya çıkmış ve sonuç
olarak da, geçimini zor sağlayacağı ücretlerle işçi sınıfı
ni ezerken,bir yandan da sermayenin gün geçtikçe da
kıyla, ikinci bir kez sınırlanmıştır. Lock'a göre devrim
yapma hakkı, doğal yasa ve hakları korumayan iktidarı
Adolf Hitler, Nürnberg'deki bir mitingde Nasyonal Sosyalist
devirmek için halk tarafından kullanılan bir haktır. So
Parti üyelerine seslenirken. Nasyonal sosyalizm ya da
nuç olarak, Locke'ta, devlet ile geniş anlamıyla toplum olarak adlandırılabilecek şey arasında bir denge kurul
nazizm, 1933'ten 1945'e kadar Almanya siyasetine ve
muştur; genelde liberal devlet anlayışını biçimlendiren
devlet örneği haline getiren faşist ideolojidir.
de, bu dengedir.
Devlet-toplum dengesinin en ünlü savunucuların dan biri de Baron Charles de Montesquieu'dür. Mon
tesquieu, devletin ölçülü, ilımlı dengeli bir nitelik ka zanması ve despotluktan uzaklaşması için, merkezi gü cün devlet içinde egemen olmasını ve zaman zaman
devletin, parlamentolar gibi, bölgesel soylular gibi, Kili
se gibi ana güç odakları aracılığıyla denetlenmesini ön görmüştür. Montesquieu'ye göre, yürütme, yasamave
yargı güçleri farklı biçimde yapılandığı ve birbirlerinden
tam anlamıyla bağımsız oldukları zaman, iktidar kendi
kendini denetleyebilir; denetim ve dengeler de böyle
ce, Eskiçağ cumhuriyetleriyle birlikte silinmiş olan yurt taş erdeminin yerini alır.
Locke, devlete, doğal yasa ve hakları korumak ama cıyla, Montesquieu'yse, dengeyi, ılımlılığı ve özgürlüğü korumak amacıyla sınırlama getirmek isterken, Jeremy
toplumuna egemen olan ve Almanya'yı en uç totaliter ISSIS
DEVLETŞAH, ALAUDDEVLE BAHTİŞAH GAZI SEMERKANDI
29
devleti bir toplumun ekonomik alt yapısının bir gölge
tarafından, Kırım'da bağımsızlık peşinde koşan Sahip Giray'ın üzerine gönderildi (1551); Sahip Giray ve ço
sınırlandırılmak ya da reformlar geçirmek yerine, "tari
getirildi. Osmanlıların isteğine uyarak Moskova'ya se
hin çöplüğüne atılmalıdır." Devlete karşı tavır alanlar
fer açtıysa (1565) da, sonuç alamayıp, Osmanlı ege
ha çok kâr sağlayıp güçlenmesine yol açmıştır. Marx
olgusu ya da "yansısı" olarak görür. Ona göre, devlet,
yalnızca marksçılar değildir. Bir kantçı liberal olan Ernst
cuklarını, bazı ileri gelenleri öldürtüp, Kirim hanlığına
menliğinin Kıpçak bozkırına yayılmasını istemediğin
Cassirer'e göre devlet, "mithosu" tek elde toplamış, yo
den Sokullu Mehmet Paşa'nın Don-Volga kanalı açtır.
varacağı son noktaysa, faşizmdir. Cassirer, bundan ne Machiavelli'yi, ne Hobbes'u, ne de Hegel'i tümüyle so rumlu tutmuş, ama devlet egemenliği öğretilerinin kaçı nılmaz bir biçimde ve kolayca yozlaşmaya mahkûm ol duğunu savunmuştur. John N. Figgis (1866-1919) gibi çoğulcularsa, devlet egemenliği kavramının saygı gös
Yağmurçi Han'ın Ruslarla işbirliği yaptığını öğrenince,
ğunlaşmış güce tapınmaya kadar götürmüştür; bunun
terilen bir boş inançlar, Tudorcu iddiaların kalıntısı bir
kutsal emanet olmaktan öteye gitmediğini, sosyal yaşa
minsa bir "topluluklar dizisi" olduğunu, bunların her bi rinin kendi yaşantısı bulunduğunu, kısacası devletin gü vencesi altında olmadıklarını ileri sürmüşlerdir. Olağa nüstü etkili bir çağdaş siyaset bilimci olan Arthur Bentley
(1870-1957), devlet düşüncesinin, "geçmişin zihin
oyunları arasında... en başta gelenlerden olsa da", dev letin, yetkiyi elinde tutan gücün bir çeşit "billurlaşması" olduğu düşüncesinin doğruluktan uzak bulunduğunu,
tam anlamıyla gerçek olmadığını vurgulamıştır. Bent
ley'e göre siyaset bazı çıkar gruplarının, halkın öbür kesimi ile öbür grupların davranışlarını belirlemeye kal
kışmalarıdır. Gruplardan biri iktidar aygıtını ele geçirdi ğinde, söz konusu olan artık bu grubun çıkarlarıdır. ikinci Dünya Savaşı sonrası hukuk kuramcılarının belki
de en önemlilerinden olan H.L.A. Hart'a göre, siyaset
düşüncesini devletle başlatmak akılcı değildir: Siyasal düşünceyi en azından gönüllü birliklerle, kuruluşlarla ya da uluslararası cemaat olgusuyla başlatmak, ondan sonra da, bunların, yerini nasıl devlete bıraktığını sorun sallaştırmak gerekir.
ma tasarısını desteklemedi.Kazan hanlığına atadığı
bir sefer düzenleyerek (1571), Moskova'ya kadar iler ledi ve dış semtlerini ateşe verdi. 1572'de düzenlediği ikinci seferde başarılı olamadı.
Devlet Giray 11 Kirim hani(? 1654-Vize 1725). Hacı Selim Giray l'in bu
yük oğlu olan Devlet Giray II, babası ikinci kez han olunca kalgaylığa (veliahtlık) atandı. Üngürüs seferi'nde (1694) ve Varadin kuşatmasında (1695) görev aldı. Kar
deşleri Gazi Giray ve Kaplan Giray'la birlikte Azak kale sini Çar Petro'nun kuşatmasından kurtarınca, Kırım
hanlığına getirildi (1699); ama kısa süre sonra görevden
alınarak (1702), yerine babası atandı. Kırım'ın ancak Türk-Rus savaşıyla kurtulabileceğineinandığından baş.
kaldırıp, Tuna iskelesini ele geçirdi. Dine bağlılığı bilin diğinden Kefe müftüsü Ebussuut Efendi'ye bir mektup yazdırılması üstüne, eyleminden vazgeçti ve padişahın fermanına uyarak Rodos'a gitti. İkinci kez hanlığa getiri
lip (18 Mayıs 1708), Prut savaşında (1711)Osmanlıların yanında görev aldı; savaşın sonunda Lehistan, Rusya ve
İsveç'in siyasal yönetimi ona bırakıldı; ama kendisine
sığınan Karl XIl'ye kötü davranınca görevden alınıp
(1716), Vize yakınındaki çiftliğine çekildi.
Devlet Giray IV
Gruplar, çıkarlar ve süreçlerle ilgili yakın dönem si
Kırım Hanı(? 1729-Vize 1780).Arslan Giray'ın ikinci oğ
ni yitirmesine, aşınmasına neden olmuştur. Devlet, gü nümüzde siyaset araştırmalarının odağı olmaktan çık
da önemli komutanlıklara getirildi. Babasının ikinci hanlığı sırasında kalgaylığa (veliahtlık) atanıp, amcası
yaset bilimi, devlet ve egemenlik kavramlarının önemi mıştır. Devlete büyük ölçüde sempatiyle bakan çağ
daş toplumbilimcilerde (sözgelimi Max Weber) bile, devleti yalnızca bir akılcı bürokrasiye indirgeme eğilimi
görülür. Bunun dışında, özellikle Weber'e göre, devlet kavramı siyasal gerçekliğin ancak bir ölçüde yaklaşabi leceği ideal bir yapıdır. Bu formülde devlet, somutluğu nu büyük ölçüde yitirmiştir.
Bununla birlikte, güvenilir, sağlam devlet kuramları
nin altın çağı Hobbes'tan Hegel'e uzanan dönemidir.
Kamuoyu, ister XIX. yy. hukuk kuramcısı Johnn K. Bluntschli'nin siyasal arayışın, "ilgi alanı devlet olan bi lim" olduğu düşüncesini kabullensin, ister Bertrand da Jouvenel'in (1903-87) siyaseti, tehlikeli bir "mutlak, sonsuz, sürekli" devlet gücüne indirgemenin bütünüy le yanlış olduğu savinin yanında yer alsın, günümüzde durum Hobbes ya da Hegel dönemindeki kadar açık değildir. Çağdaş devletlerin temel direği, çağdaş insa
lu olan Devlet Giray IV, babasının birinci hanlığı sırasın
Kirim Giray ölünce (1769) han oldu. Osmanlı-Rus sava
şında (1768-1774) görevden alınıp, Kıbrıs'a sürüldü. Yerine hanlığa getirilen Selim Giray III'ün, Ortakapı'da, Ruslara yenilmesi (1771) ve Rusların Kırım'a girmeleri üstüne hazırlanan Canilli Ali Paşa komutasındaki yeni
orduya katıldı. Kırım kurtulmak üzereyken Küçük Kay narca Antlaşması imzalanıp (1774), Kirim bağımsızlığını elde edince, ikinci kez hanliga getirildi (1775); Kırım'ın Osmanlı devletine bağlı olduğunu ilan etti. Bunun üstü ne, Şahin Giray önderliğindeki bazı Kırım ileri gelenleri
nin, Rusya'nın yardımını sağlamalarıyla Kırım'dan ko vuldu.
Devletşah, Alaüddevle Bahtişah Gazi Semerkandi
nin çoğunlukla paylaştığı, Frederick Watkins'in (1910
Türk asıllı İranlı yazar (Semerkand
72) güzel tanımında biçimlenen olgudur: “Çağdaş uy garlığın temel yapısı, kaçınılmaz bir biçimde, egemen
doğr.). Emir Alaüddevle İsfarayi'nin oğlu olan Alaüd
devletin bütünleştirici etkinlikleriyle güvence altına alı
nan tepeden inme, emrivaki huzur ve barış koşullarının bulunmamasında toplanır."
Devlet Giray 1 Kirim hani (? 1530-Bahçesaray 1577), Mübarek Gi ray'ın oğlu olan Devlet Giray 1, Kanuni Sultan Süleyman
1431-? 1495'e
devle Bahtişah Gazi Semerkandi Devletşah, Timur ve
oğulları döneminde yaşadı. Şahruh'un, Ebulkasım Ba bur'un saraylarında bulundu.
"Devletşah'ın tezkiresi" adıyla da bilinen Tezkiret
üş-Şuara'sıkendinden sonra gelen İran ve Türk yazarla
rina örnek olmuştur. Arap ve Iran şairleriyle, Herat sara yının altı büyüğüyle ve Hüseyin Baykara'yla ilgili bilgiler veren yapıtın, D.E.G. Brow tarafından bilimsel basımı yapılmiş (1901), Hoca Fehim Efendi tarafından Sefinet
30
DEVON
üs-Suara adıyla kısaltılmış (1843), Necati Lugal da Tez
kire-i Devletşah adıyla tam çevirisini yayınlamıştır (1952).
Devon
Ingiltere'nin güneybatı kesiminde yönetim bölümü.
Kuzeyde Bristol boğazıyla, güneyde Manş deniziyle si
nırlı olan Devon'un (Devonshire da denir) merkezi Exe
ter, başlıca limani Plymouth, yüzölçümü 6 711 km?, nü fusu 978 300'dür. Başlıca gelir kaynakları tarım (çeşitli meyve, tahıllar) ve hayvancılık (besicilik; süt ve süt
ürünleri) olan eyaletin merkezinde, sanayi oldukça ge lişmiştir.
Devonyen Dönemi Birinci Zaman'ın günümüzden yaklaşık 390-340 mil
yon yıl öncesini kapsayan dördüncü dönemi. Adı İngil tere'nin güneybatısındaki Devon (ya da Devonshire)
bölgesinden kaynaklanır; çünkü söz konusu dönemde
oluşmuş kayaçtabakaları ilk kez bu bölgede saptanmış. tır. Bu bölgenin kıvrımlı kumtaşları, kiltaşları ve kireçtaş
ları, Wales Bölgesi'ndeki daha eski Kambriyen kayaçla ra benzer. İngiliz yerbilimcileri Adam Sedgwick ve Ro derick Murchison, başlangıçta Devon'daki kayaçların
da Kambriyen'de oluştuklarını sanmışlar, ama yörede
yaşayan William Lonsdale adlı paleontoloji uzmanının bu kayaçlardaki fosil mercanların, Siluryen ve Karbon dönemleri arasında geçiş oluşturduğunu kanıtlamasın dan sonra, Devonyen Dönemi adını önermişlerdir (1839). Sedgwick ve Murchison, Devonshire'ın deniz kayaçlarındaki tabaka yapısının, Doğu İngiltere'nin ve İskoçya'nın büyük bölümünü kaplayan karasal eski kır mızı kumtaşlarıyla aynı konumda bulunduğunu da sap tamışlardır. O günlerde birçok yerbilimci, yanlış olarak,
Kuzey Yarıküre'deki Devonyen Dönemi'nin başlangıcında
oluşmuş göllerde ilk ikiyaşayışlılardan biri olan Ichthyostega (4), işın yüzgeçli bir kemikli balık olan Moythomasia (5),
basık gövdeli bir akciğerlibalik olan Fleurantia (6), büyük,
yuvarlak pullu, yüzgeci dilimli bir balik olan Holoptychius
her kayaç türünün yerbilimsel sürenin belli bir bölümü
(7), başında ve gövdesinde kemiksi kalkanlar olan, kemikli
ne özgü olduğu kanısını taşıdıklarından, bu gözlemleri,
köpekbalığına benzer bir balik olan Xenacanthus (9) gibi
önemli bir gözlemdir.
PALEOTEKTONIK VE COĞRAFYA Dünya tarihindeki birçok önemli gelişme, Devonyen Dönemi'nde gerçekleşti; bu gelişmelerden başlıca ikisi
lapetus okyanusunun (ya da Ön-Atlas okyanusu) so
balıklar öbeğinden Bothriolepis (8), uzun, ince gövdeli,
omurgalılar yaşıyorlardı. Bugöllerin yakınında yetişen ilkel damarlı bitkiler arasında, dalları geri kıvrılmış bir
çomakyosun olan Protolepidodendron (1), atkuyruklarının
çok büyük, ağaçsı bir akrabası olan Archaecalamites (2) ve eğreltiotuna benzer bir bitki olan Cladoxylon (3) vardı.
nunda kapanması ve eski Kuzey Amerika ile Avrupa
arasındaki sınır boyunca, Akadiyen ve Kaledonyen dağlarının oluşmasıydı. Bu arada belli başlı öbür eski si radağlar da oluştu: Günümüzde ABD topraklarının batı kesimindeki (Nevada-ldaho'daki) Antler dağları; Arkti
ka'nın Kanada'ya bağlı kesimindeki Franklin dağları; Si birya'nın kıyıları boyunca uzanan bazı dağlar; eski sü
nuyordu. Güney Kutbu, Güneybat Afrika'daydı. Devonyen Dönemi'nin ortasında, Kuzey Ameri ka'da gerçekleşen deniz ilerlemesi sonucunda, Kaskas kia denizinin ilk evresi olan Piankasha denizi kıtayı kap ladı. Taban kumtaşı çökelmesi gerçekleştikten sonra,
perkila Gondvana'nın kıyıları boyunca Güney Ameri ka'dan Antarktika'ya, oradan da Doğu Avustralya'ya
kireçtaşları, sığ denizlerin başlıca çökeltileri haline gel di. Ama Devonyen'in ortasından başlayarak, yükselen yaylaların oluşturduğu döküntü gereçleri gün geçtikçe
ayıran Theic okyanusu, kıtaların kayması nedeniyle hiz
de New York eyaletindeki Catskill dagları, bu döküntü
uzanan kuşak. Kuzey yarıküre kitalarını Gondvana'dan la daraldı (bir sonraki Karbon Dönemi'nde kapandı).
Ayrıca, kıtaların geniş bölgeleri sığ denizlerin baskınına uğradı.
Eski Kuzey Amerika, Avrupa ve Sibirya'nın büyük bölümü, Devonyen Dönemi tropikal kuşağında yer alı yorlardı: Geniş kırmızı yatak çökelleri, sözkonusu böl gelerin o dönemde ılık savana iklimi etkisinde oldukla rini göstermektedir. Günümüzdeki Kuzey Amerika ve
bollaştı ve kiltaşlarıegemen duruma geldi. Günümüz
gereçlerinin oluşturduğu kamanın aşınmasından arta kalmıştır. Devonyen kireçtaşlarındaki birçok mercan kayalığı, tropikal iklim koşullarının göstergesidir.
Avrupa'da, eski kırmızı kumtaşları, Akadiyen-Kale
donyen dağlarından bir kırıntı kaması oluşturur. De vonyen Dönemi'nde, deniz yolları, günümüzdeki do ğu ve güney kıyılarıyla sınırlıydı (Almanya'nın Ren vadi
si bölgesinde deniz fosilleri içeren bir kesim vardır),
Avrupa, Devonyen Dönemi'nde eski kırmızı kumtaşı kütlesini oluşturuyorlardı. Gondvana kitasının kuzey
Tektonik tabakaların kıyıları, Avrupa ve Sibirya arasın
kesimi, günümüzdeki Avustralya ve belki de Çin; tropi kal kuşakta yeralıyorlardı. Gondvana'nın büyük bölü
Gondvana arasındaki Theic okyanusunda, Gondva
mü (Güney Amerika, Afrika, Arabistan, Hindistan ve Antarktika), ilıman bölgede ve kulup bölgesinde bulu
daki Ural okyanusunda, Kuzey Amerika-Avrupa ve na'nın Güney Amerika-Antarktika-Avustralya sınırı bo yunca, geniş eski Büyük Okyanus'ta bir yerde, Kuzey
Amerika'nın günümüzdeki hati, kuzey ve güneybatı
DEVRE, ELEKTRİK kenarlarında yer alıyordu. Eski Büyük Okyanus'un kıyı ları dışında, belirlenebilen bütün kıyılar çekilme kuşak larıymış gibi görünmektedir. Petrol, Devonyen kayaçlarındaki en önemli ekono
anahtar
A
mik kaynaklardan biridir. Yaygın kireçtaşı va kumtaşı
31
B
192 V pil -
yatakları da, yapı sanayisinde kullanılan önemli kay naklardır.
DEVONYEN'DE YAŞAM
112 V pil
Devonyen Dönemi'nde, hayvanların ve bitkilerin evri miyle ilgili bazı önemli olaylar gerçekleşti; bunların en ilgi çekicisi, canlıların karalara yayılmasıydı. Böcekler
ve ikiyaşayışlılar ilk olarak Devonyen tabakalarında bu lunmuştur. Aynı dönemde çeşitli ilkel sporlu bitkilerin bazıları da, oldukça büyüyerek, Geç Devonyen'de
dünyanın ilk ormanlarını oluşturmuştur. “Balık Çağı" denilen Devonyen'de deniz canlıları, özellikle balıklar da boldu.
Devonyen Dönemi'nden kalma deniz fosilleri, Ku
zey Amerika'nın ve Avrupa'nın fosil kayıtlarında en bol
bulunan, en çeşitli ve en iyi korunmuş fosillerdir. Deniz omurgasızlarıyla ilgili en bol fosiller, boynuz mercanla rinin, stromatopoyitlerin (suda yaşadıkları sanılan soyu tükenmiş selenterelerin ya da süngerlerin), çok çeşitli kolsuayaklıların, "ammonitler" adı verilen kabuklu yu
muşakçaların ilk örnekleri olan ammonoyitlerin, deniz laleleri gibi saplı derisidikenlilerin, çok küçük kono dontların ve birkaç trilobit türünün fosilleridir.
Devonyen Dönemi'nde balıklar büyük ölçüde çeşit
lenmiştir. Fosiller arasında, modern kemikli ve kıkırdak
li balıklara benzeyen türlerin yanı sıra, orta - büyük boy
Basit bir elektrik devresi, elektriksel bileşenlerin çizimlerini
kapsayan resimsel bir şekille (A) ya da elektrikçilerin belirli
bileşenleri tanımlamakta kullandıklan bağlantılı standart simgelerden oluşan bir çizimle (B) gösterilebilir.
tan yüke taşımak için bakır ya da alüminyum tel gibi ilet kenler; (4) enerjinin yüke akışını denetlemek için röle, anahtar ya da termostat gibi bir denetim aygıtı.
Gerek DA (yönü değişmeyen doğru akım), gerek AA
yada alter (yönü periyodik olarak terselen dalgalı akım
natif akım) olabilen kaynak, devreye bir elekromotor
kuvvet (emk) uygular. Bu emk, volt (Wolarak ölçülür ve basınca benzer; belli bir devreden geçecek (amper
olarak ölçülen) akım miktarını belirler. Dünyanın çeşitli ülkelerinde kullanılan normal voltajlar genellikle, 60 hertz frekansta 110 ya da 220 V'dir.
Devreler, seri, paralel, seri-paralel ve karmaşık ola rak dört genel tipe ayrılabilir. Bunların tümü, DA ya da AA bir kaynaktan beslenebilir.
lu, soyu tükenmiş pek çok tūr de vardır. Karada yaşayan kemikli balıklar, Avrupa ve Kuzey Amerika'nın eski kır mızı kumtaşı oluşumlarındaki tatlısu çökeltilerinde bu
akciğerleri ve kemiklerle güçlendirilmiş yüzgeçleri var di; bu özellikleri sayesinde, kurak mevsimde bir su biri kintisinden öbürüne sürünebiliyorlar ve böcekler gibi
yışlı fosili geç dönem Devonyen kayaçlarında saptan mıştır.
İlkel sporlu bitkiler, Devonyen'in başlangıcında ka
ralara yayılarak hızla çeşitlenmişlerdir. Devonyen Do nemi'nin sonundaysa ilkel atkuyrukları, çomakyosun
lar ve eğreltiotları her yanı kaplamıştır.
dev pislikböceği Pislikböcegigiller ailesinden pislikböceği türü (Dynas tes hercules). 16 cm'yi bulan boyuyla kinkanatlıların en büyüğü olan dev pislikböceği, Orta Amerika'nın tropi
kal bölgelerinde yaşar, ağaçların yeşil sürgünleri, mey veler, otlarla beslenir. Erkeğinin başında ve göğsünde
2A
2Ω
303
12 V
6V
102
2A
taul
karada yaşayan yeni omurgasız canlılarla beslenebili yorlardı. Balığı andıran kuyruğunu koruyan ilk ikiyaşa
V7
2 A
omurgalıların gelişmesinde bir geçiş aşaması oluşturan
lunmuştur. Modern akciğerlibalık gibi, bu balıkların da
3 V ampul
2 A
Yılbaşı agacı ampulleri gibi seni baglanmış bir doğru akım devresinde, būtún dirençler (zikzaklı çizgiler) ya da işıklar (ampuller) ardışık olarak bağlanır. Her işıkta oluşan voltaj
düşmesi, elektrik akışına gösterdiği dirence bağlıdır. Aynı akım bütün işıklardan geçtiği için, işıklardan biri sonerse,
öbür işıklara akım geçişi kesilir.
DOĞRU AKIM DEVRELERİ Seri devre. Seri devrede akımın gidebileceği yalnızca
bir yol vardır; akım kaynağın bir ucundan çıkar, yükten
(çıktıdan) geçerek kaynağın öbür ucuna döner. Metal
iletkenli bir devrede, bu akım, kaynağın eksi (negatif) ucundan artı (pozitif) ucuna doğru çok yavaş elektron
akışından oluşur. Bazı yarıiletkenli aygıtlarda, sözgelimi
boynuzlar vardır.
transistörlerde ve yarıiletken diyotlarda, artı yükler de karşıt yönde hareket eder. Bu, "geleneksel" diye adlan
devre, elektrik
çakışır.
Bir elektrik donanımını oluşturan bağlantılar ve bileşen
devreye örnek verilebilir. Böyle bir devreyi anlatmak
leri topluca belirten terim. Elektrik devresi, elektrik akı mina (elektrik yükü akışına) yol sağlamak için birbirine
dırılan ve artıdan eksiye doğru aktığı varsayılan akımla En basit DA devrelerinden biri olan el feneri, seri
için, devre bileşenlerinin fiziksel görünüşlerine benzer
çizimlerin yer aldığı resimsel bir şekil kullanılabilir. Elek
bağlanmış bileşenlerden oluşur. Elektrik, çoğu kez, işık,
trikçilerin ve teknisyenlerin yegledikleri bir yöntem de,
isi ya da ses gibi farklı bir enerji türü üretmekte kullanılır.
bağlantılı simgelerden oluşan bir çizim kullanmaktır;
DEVRENİN BÖLÜMLERİ
böyle bir çizimde, her simge, bir elektriksel bileşeni
Elektrik devrelerinin çoğunda dört ana bölüm vardır:
temsil eder.
(1) kimyasal pil, üretec ya da güneş pili gibi bir elektrik
El fenerinde elektrik kaynağı, her birinin emk'si 1,5 V olan ve devreye 3 V sağlayan seri bağlanmış iki kuru pil
bir yük (ya da çıktı aygıtı); (3) elektrik enerjisini kaynak
dir. 3 V'lik bir ampul, devrenin çıktısını oluşturur ve kay
enerjisi kaynağı; (2) lamba, motor ya da hoparlör gibi
DEVRE, ELEKTRİK
32
nak ile çıktı (yük) arasına sürgülü bir anahtar bağlanır.
Bu durumda, içine kuru pillerin konulduğu tüp biçimin
deki metal gövde iletim yolunu oluşturur. Anahtar açık
ken, akım geçmediği için ampul yanmaz. Ama anahtar
direnci belirgin biçimde azalır. Seri devrede olduğu gi bi, paralel devrede de toplam güç, ayrı ayrı güçlerin toplamından oluşur.
Seri-paralel devre. Seri-paralel devreler, bazı bileşenle
kapalıyken, devre tamamlanır ve devreden akım geçe
rin birbiriyle paralel bağlandığı, paralel birleşimlerinse başka bileşenlerle seri halde bulunduğu devreler ola
kor haline getirir; bu durumda ampul, isının yanı sıra ışık da yayar.
rak tanımlanabilir. Kaynağa seri bağlanmış bir anahtar
rek ampulü yakar. Akım ampulün filamanını sıtarak ak
Böyle bir devreden geçen akım, ampulle seri bağ
ve sigorta ya da devre kesici ile paralel bağlanmış bir çok bileşen, böyle bir devre oluşturur.
lanmış bir ampermetreyle ölçülürse, kızgın filamanın
Karmaşık devreler. Yalnızca seri ya da sadece paralel
direnci Ohm yasasıyla hesaplanabilir. Bu yasa, DA elektrik devresindeki üç nicelik arasında bağıntı kuran
bileşimlerden oluşan bölümlere ayrılabilen bir devreye
bir denklemdir: Voltaj (volt olarak E), akım (amper ola rak I) ve direnç (ohm (92) olarak R).
Ohm yasası, birbiriyle eşdeğerli olan üç biçimde ya zılabilir: E – IR,1-E/R ya da R-E/1. Sözgelimi, elfene rinin 3 V'lik kaynaktan aldığı akım 0,1 A'ysa, ampulün R
direnci 30 ohm olur. Voltaj, iki pile bağlanmış bir volt metreyle ölçülebilir. Ampulün direnci, ampule bir ohmmetre bağlanarak anahtar açıkken ölçülebilir. “So
ğuk direnç" denilen bu değer, 30 ohm'un çok altında bulunur; çünkü filaman yüksek bir sıcaklığa ulaştığında, direnç önemli ölçüde artar. Sık rastlanan bir başka seri devre örneği de yılbaşı
ağaçlarını süslemede kullanılan küçük ampuller bağla nan ışık telidir. Böyle bir düzenlemenin sakıncası, bir
ampul yanarsa (sönerse), elektriksel yolun kopması ve būtün öbür ışıkların da sönmesidir. Daha iyi bir düzen
leme, söndüğü zaman kısa devre oluşturan, yani akıma
direnci sıfır olan ampuller kullanılmasıdır. Bu tür ampul lerden biri sönerse, geri kalanı yanmayı sürdürür. Ne
var ki, Kirchhoff yasası nedeniyle, kalan ampullerin tü
mūnde daha çok voltaj vardır ve devreden daha çok akım geçer. Çünkü Kirchhoff yasasına göre, tamamlan
mış bir devredeki voltaj düşüşlerinin toplamı, uygula nan emk'ye eşit olmak zorundadır. Seri bağlanmış bir
devreye Ohm yasası uygulandığında, bütün seri di rençlerin toplam direnci R'dir. Böyle bir devrede tüke tilen toplam güç, ampullerin her birinde harcanan ayrı ayrı güçlerin toplamıdır.
Paralel devre. Paralel bağlanmış bir devrenin ayırıcı
özelliği, būtün çıktıların (ya da yüklerin) kaynakla aynı voltajda ve birbirinden bağımsız olarak çalışmasıdır.
Yani, çıktıların biri devreden çıkarılırsa, öbürleri bun dan etkilenmez. Otomobillerde kullanılan elektrik sis
temi, DA paralel devresine örnek verilebilir; bu sistem
de akünün sağladığı 12 V'lik voltaj aynı anda ateşleme sistemine, farlara, park lambalarına, radyoya ve klima ya elektrik enerjisi sağlar.
Paralel bir sisteme başka bir yük (çıktı) eklenirse,
akım için yeni bir yol oluşturur ve bu nedenle, kaynak tan gelen toplam akım artar. Bu, Kirchhoff'un akım ya
şasının bir uygulamasıdır; söz konusu yasaya göre, her
hangi bir noktadan bir devreye giren akımların toplamı,
o noktadan çıkan akımların toplamına eşittir. Başka bir direnç paralel bağlandığında, paralel devrenin birleşik 15 A
“karmaşık devre" denir. Bir direncin ölçülmesinde kul lanılan Wheatstone köprüsü adındaki devre buna iyi bir örnektir. Bu devre, temel olarak, bir karenin dört kena
rini oluşturan, birbirine bağlanmış dört rezistörden olu şur. Çapraz köşelerin ikisine bir voltaj kaynağı, Öbür iki sineyse belli bir direnci olduğu bilinen bir galvanomet
re bağlanır. Ancak köprü devresi dengede olduğunda,
yani ancak galvanometreden hiç akım geçmediğinde,
devre bir seri-paralel birleşimidir. Toplam direnci bul mak amacıyla böyle bir devreyi çözümlemek için özel
teknikler gereklidir.
Otomobilin ateşlemesisteminde ya da fotoğraf ma
kinesinin fotoflaşında olduğu gibi, DA devrelerine in
dükleçler ve kondansatörler bağlanabilir. Böyle uygu lamalarda önemli olan, geçici tepkidir; çünkü DA bakı
mindan bir kondansatör (sürekli durum koşullarında) açık devre demektir ve bir indükleç, içinden geçen akım değişken olmadıkça hiçbir etki göstermez. Ama indüktans ve kapasitansın etkileri, AA (dalgalı akım) devrelerinde çok daha önemlidir; çünkü AA'da voltaj ve akım sürekli değişmektedir. DALGALI AKIM DEVRELERİ Radyo ve televizyon alıcıları ve vericileri gibi iletişim
araçlarının çalışma ilkesi, dalgalı akıma (AA) bağlandık
larında direnci (R), indüktansi (L) ve kapasitansi () bu lunan seri ve paralel devrelerin davranışına dayanır. R,
L ve Ciçeren devrelere “RLC devreler" denir. Seri bağlanmış bir RLC devrenin bütün bileşenlerin den geçen akım aynıdır. Voltaj değişikliklerini bir ek randa göstermeye yarayan osiloskop adlı ölçüm aygı
tıyla rezistördeki direnç gözlenirse, biçiminin ve za mansal ilişkisinin akımla aynı olduğu anlaşılır; yani hem akım hem de voltaj aynı anda tepeye ulaşır ve aynı anda sıfırlanır. Böyle bir durumda, voltaj ile akım arasında ev
re (faz) uyumu olduğu söylenir. Ama indükleçten ge çen voltaj, akımın çeyrek çevrim önündedir ve 90° evre açısıyla akımı öncelediği söylenir. Bu nedenle voltaj, indükleçten geçen akımın değişme biçimine bağlıdır. Bir indükleçin akıma karşı durmasına “indüktif reaktans” denir ve Xi - 2 til formülüyle gös terilir; bu formülde ffrekansı hertz, Lindüktansi henry
cinsinden verilmişse, X, ohm olarak gösterilir. Buna karşılık, kondansatörden geçen voltaj, akımın
90° gerisinde kalır; çünkü kondansatörden geçen voltaj değişirken, akım yalnızca kondansatöre girer ya da
kondansatörden çıkar. Kondansatörūn akıma karşıdur ması, X. - 1/2nfc formülüyle gösterilir; burada i hertz
5A
olarak, Ckapasitansiysa farad olarak verilmişse, X, kap 120 V
10A13129 15 A
201603 5 A
Otomobilin elektrik sistemi gibi doğru akımlı bir paralel devrede, bütün rezistörler ya da yükler, paralel dallarla
ortak bir güç kaynağına bağlanır. Her yük aynı voltajdadır; ama direncine bağlı olarak farklı miktarda akım çeker.
asitatif reaktansi ohm olarak gösterilir.
İndükleçten ve kondansatörden geçen voltajlar,
180° devre dışıdır; yani biri en üst pozitif değerdeyken,
öbürü en üst negatif değerdedir. AA kaynağının (bu bir gelen radyo sinyali de olabilir) frekansı doğru değer
deyse, indükleç ve kondansatör voltajları eşitolabilir ve
birbirini etkisiz kılabilir. Başka bir deyişle, bunların akı makarşı direnişleri de etkisizleşir ve bu durumda 2
VR?+ (XX - XF formülüyle tanımlanan devrenin empe
DEVRİM dansı (akıma karşı toplam direnci) en azdır ve R'ye eşit
03A
0.14 A
tir. Sonuç olarak, bu devreden büyük bir akım geçebi lir, çünkü yalnızca karşıt akımın direnci vardır. Bu duru
R = 150 2
ma "seri rezonansi" denir ve
ampul + balast
direnci 0.33 A
120 V
1
f
33
.C - 6.54F Xc = 400 12
60 Hz
2 πιο
frekansında oluşur; burada Lhenrive Cfarad olarak ve rilmişse, f hertz olarak belirtilir. Bu çok önemlidir; çün
balast
X = 3272
induktansi
0.14 A
kü bu frekansta hem kondansatörde, hem de indükleç
te çok büyük bir akım oluşur. Güçlendirilen ya da yük
L = 0.87 H
12 watt'lık bir floresan lambanin dalgalı akımlı paralel bir
seltilen ve ses ya da görüntü üretmekte kullanılan, bu
devresinde, lambayı çalıştırmak için gerekli kaynak akımını
voltajdır. Devre, belirli bir frekans aralığına tepki verir; devrenin "bant genişliği" denilen bu aralık, gönderilen
azaltmak amacıyla bir kondansatör (C) kullanılır.
bütün bilgilerin alınabilmesi için yeterince geniş olmalı
olacaktır. Bunu, temelde, indūktif reaktans miktarı ile
dır. Ama bu aralığın dışındaki başka komşu istasyonlar
oluşturmayacağı için, yeterince yüksek voltajlar üret
direnç miktarı arasındaki oran belirler. Bu geciken güç faktörünün sonucu olarak, belli mik tarda bir güç sağlamak için, akım ile voltajın aynı evrede
bandını seçme özelliği taşır. İndükleç ya da kondansa
olmaları durumunda gerekeceğinden daha çok miktar da akım verilmesi (daha kalın kablo kullanılması) gere
dan gelen frekanslar alınmaz; çünkü devre, rezonans
mez. Bu nedenle, seri RLC devresi, belirli bir frekans
tör değişken yapılırsa, devre istenen herhangi bir rezo nan frekansa ayarlanabilir ve belirli bir radyo ya da TV istasyonunu alabilir.
kir. Bu durum pahalıya mal olabileceğinden, güç fakto
rü yetersiz olan bir fabrika zarar görebilir ve bunu dū zeltmek için önlemler alınır: Fabrikadaki indükleyici
yüke paralel olarak büyük kondansatör dizileri bağla
1 = 0.1 A
nır. Bu, etkili bir biçimde, paralel rezonans koşulu yara
tır; böylece, aynı gücü sağlamak için gerekli toplam
R
100 ΩΣ
akım miktarı önemli ölçüde azaltılabilir. "Güç faktörü düzeltimi" denilen bu uygulama, kaynağın ek enerji
10 V
sağlamasının yerine, kondansatörler ve indükleçler
Frekansi
arasında bir miktar enerjinin ileri-geri taşınmasından
500 Hz
olan 10 V AA
oluşur.
L
0.5 H
157 V
kaynagi OV
0.2 MF
157 V
devre kesici Bir elektrik devresini önceden belirlenmiş koşullara go re otomatik olarak kesen ya da açan devre anahtan,
(BK. DEVRE, ELEKTRİK.) Çoğunlukla devre, aşırı yük lendiğinde, yani devreden geçmesine olanak verilen
en yüksek akım değerinin aşılması halinde kesilir. Dev 0.1 A
lletişim araç-gereçlerinde kullanılan dalgalı akımlı RLC devrelerde seri bağlanmış bir direnç (R), bir induktans (L) ve bir kapasitans (C) bulunur. Empedans tam bir direnç oldugunda, en büyük akım akışı gerçekleşir. O zaman hem
indükleçle, hem de kondansatörde büyük voltaj düşmeleri olur ve bunlar televizyon devrelerinde kullanılmak için yükseltilebilir.
Bütün bileşenlerinden ayni voltajın geçtiği, ama her
bileşenin kendi akımının bulunduğu paralel bir RLC devrede de rezonans durumu oluşturulabilir. Seri rezo nansla ilgili denklemin aynıyla tanımlanan bir frekansta ki büyük bir akım, kondansatör ile indükleç arasında
dolaşabilir; buna "depo devre" denir. Bu, devreyi yal
re kesici, tıpkı sigorta gibi, devreden geçen akımı keser;
ama sigortadan farklıolarak, yeniden devreye sokula bilir (kapatılabilir).
Devre kesici, elektrikli araçları ve elektrik tesisatını
korur; çünkü kapasitelerinin üstünde akım taşıyan teller
isinarak yangına neden olabilir. Devre kesiciler, elek tromıknatıs gibi aşın akımı algılayan ya da termostat gibi
sıcaklığa duyarlı bir araç tarafından harekete geçirilir.
De Vries, Hugo Hollandalı bitkibilimci (Haarlem 1848-Lunteren 1935).
Amsterdam Universitesi'nde bitki fizyolojisi dersleri ve
ren Hugo De Vries, emekliye ayrılınca (1918) Lunte
ren'e çekildi; ama çalışmalarını sürdürdü. Yönelimler
nizca belli bir frekans bandına duyarlı hale getirebilir ve
ve bitkilerin hücre yaşamıyla ilgili (şişme, plazma bo
devre, radyo ve televizyon alıcılarındaki ayarlanmış amplifikatörlerde kullanılabilir. Dirençli yüklerin, yani rezistör işlevi gören ampul,
lerinden sonra, degsinimler kuramını ortaya koydu.
zulması, geçişme basıncı) ilk çalışmalarının yönünü 1899'dan sonra değiştirerek, çeşitli çaprazlama deney
elektrikli soba, tost makinesi ve ütü gibi yüklerin kulla
nıldığı evlerde paralel AA devreleri bulunur. Floresan lambalar, soğutucuların ve fırınların motorları gibi yük ler, direnç ile induktansın birleşmesinden oluşur. Sana
yi alanında, çok sayıda indüksiyon motoru kullanıldığı için, yükün ağırlıkla indūkleyici olması çok güçlü bir olasılıktır. Bu, elektrik kurumu için bir sorun oluşturabi lir; çünkü akım, voltajla aynı evrede (fazda) olmayacak ve bu da, "geciken güç faktörü” denen duruma neden
devrim Bir topluluğun ayaklanma sonucu iktidarı ele geçirme siyle bir devletin siyasal ve toplumsal yapısında ortaya
çıkan apansız ve önemli değişiklik. Genel geçer anlayı şa göre devrimler, kurulu düzeni alt üst eden karşı ko nulmaz değişim güçlerinin neden olduğu köklü dönü
şümlerdir. Amerikan Devrimi de denen Amerikan Ba
34
DEVRİM Sokağa dökülen Parislilerin 14 Temmuz 1789'da
Bastille'i yıkmalari, Fransız
Devrimi'ne halkın katılmaya
başladığını gösteren bir olaydı. Parisliler, 1795'te Direktuvar yönetimi
kuruluncaya kadar Fransız
Devrimi'nde anahtar bir rol oynadılar.
ğımsızlık Savaşı'nda, Fransız Devrimi'nde ve 1917 Rus
nu ileri sürmektedirler. Bazılarına göreyse, devrimci
Devrimleri'nde olduğu gibi, bu güçler öncelikle siyasal
olayları belirleyen güçler ekonomiktir; hattá ulusal si nırların dışında yer alabilirler (yani, çokuluslu şirketler gibi uluslararası yapılar ve kurumlar devrimde belirleyi ci olabilirler) bu nedenle de, değişikliğin gerçek etkeni bunlardır. Benzer biçimde, askeri rekabet nedeniyle el deki kaynaklar aşırı kullanılarak ve devlet zayıf düşürü lerek, hūkümetin devrilmesine zemin hazırlanmış ola
ve toplumsal olabilir. Ayrıca,Sanayi Devrimi'nde ve Ye şil Devrim'de olduğu gibi, ekonomik veteknolojik ola bilir. Bazı tanımlara göre, felsefi ya da düşünsel de ola
'bilir: Sözgelimi, modern fizikte mekanik modelin yeri ne görececi modelin benimsenmesinin neden olduğu
düşünce devrimi. (Bk. BAĞIMSIZLIK SAVAŞI, AMERI KAN; DEVRİMLERİ, 1848; FRANSIZ DEVŘIMI; RUS DEVRİMİ; SANAYİ DEVRİMÍ; YEŞİL DEVRİM.) Tanımlar. Herhangi bir olguda yeterli bir tanımın yapıla bilmesi için, dönüşüme katkıda bulunan bütün etmen lerin (ekonomik, siyasal, düşünsel, bazen de ruhsal) göz önüne alınması gerekir. Yapılan tanımlardan biri
şöyledir: “Devrim, bağımlı durumda bir topluluğun, zor kullanarak (1) hükümeti ya da uyguladığı siyaseti değiştirmek, (2) bir rejim değişikliği gerçekleştirmek ya da (3) toplumu değiştirmek amacıyla başlattığı bir giri şimdir; geçmişteki koşullar ya da henüz ulaşılmamış ge lecekteki ülkü açısından bu girişimin haklı olup olmadı
ği, bu bağlamda önem taşımaz." Bu mantığa göre, bir devrim başarılı olabilir ya da ol mayabilir ve amaç olarak siyasal bir dönüşümü, top
lumsal bir dönüşümü ya da yalnızca yöneticiyi değiştir meyi hedef seçmiş olabilir. Böyle bir devrim her zaman amaca yöneliktir; ideolojik gerekçeler geliştirir (bunlar
büyük ölçüde ütopya özelliklidir) ve hemen her zaman
şiddeti de birlikte getirir. Öyleyse bir genelleme yapıla
rak, devrimlerin, siyasal gücün toplumsal temellerini
bilir.
Gerçekte devrimin gelişmesini çeşitli ekonomik, si yasal, toplumsal, kültürel, dinsel ve ideolojik güçler et
kileyebilir ve bu güçlerin özgül birleşimi, herdevrime benzersiz tarihsel özelliğini kazandırır. Yalnızca eko
nomik bunalım nedeniyle, yalnızca bir din önderinin kendisine inananları devlete karşı ayaklanmaya çağır ması nedeniyle, yalnızca bir grup yurttaşın apansızın hükümetin uyguladığı siyasetlerden hoşnutsuzluk duy
maya başlaması nedeniyle ya da yalnızca bir ulusun sa
vaşta yenilmesi ve bundan hoşnutsuzluk duyması ne deniyle devrim olmaz. Devrimlerin, toplumun geçmişine uzanan derin ya pisal kökleri vardır ve tarih içinde, üç bölümleme yapı
labilir. Önkoşullar, yani toplumun temellerinde oluşan uzun dönemli yapısal değişmeler; hızlandırıcı etmen ler, yani bu yapısal değişmelerin göze batmasını sağla yarak hoşnutsuzlukları harekete geçiren daha kısa dö nemli tarihsel olaylar; başlatıcı etmenler, yani devrim sürecini başlatan güncel tarihsel olaylar.
Ingiltere'deki püritanlar devrimi olgusunda (BK. IN
dönüşüme uğratmak için bağımlı topluluklar tarafından girişilen çabalar oldukları söylenebilir. Bu tür çabalar,
GİLİZ İÇ SAVAŞI), ekonomik gücün uzun dönemde ge
nitelikleri gereği, iktidarı ellerinde bulunduranlarla ça
den, yeni yeni gelişen kent burjuvazisine ve daha kü
tişmayı zorunlu kılar ve sivil itaatsizlik gösterileri ya da terörist eylemler gibi yalnızca başkaldırı eylemlerinden ayırt edilmelerini sağlayacak bir başarı şansı taşırlar.
Bu bakış açısınıaçıklayan ünlü bir öykü vardır.Öykü ye göre, Fransa krali Louis XVI, 1789'da Paris caddele rindeki göstericileri izlerken, arkadaşı La Rochefouca uld'ya dönerek, “Aman Tanrım, bu bir ayaklanma!" de
leneksel toprak sahibi çevrelerden ve krallık sülalesin çük toprak sahiplerine geçmesi, bu arada da “anglo katolik" bir devlet kilisesine karşı protestan başkaldırı
nin gerçekleşmesi, devrimin önkoşullarını oluşturmuş.
tur. Başlıca hızlandırıcı etmenler, taht ile parlamento arasındaki iktidar savaşımında kral Charles l'in, büyük
bölümü presbiteryen olan İskoçya'ya anglikanlığı zorla kabul ettirmeye çalışması ve gereksinmeduyduğu fon
miş. La Rochefoucauld'ysa, "Hayır efendimiz, bu bir devrim," diye yanıt vermiştir. La Rochefoucauld'nun bu yanıtı, işlerin durdurulamayacak biçimde çığırından
Güdüler. İnsanlar niçin başkaldırırlar? Insanları bireysel
çıktığını dile getirmektedir.
olarak ya da topluluklar halinde devrime katılmaya yö
Devrimin niteliğine ilişkin ciddi bir sorgulamada şu
sorunun da sorulması gerekir: Değişen nedir? Kuşkusuz
toplum değişir, ama bu son sonuçtur. Bazı uzmanlar, devrimi tanımlayan özelliğin, siyasal dönüşüm olduğu
ların sağlanmasını parlamentodan istemesidir. Başlatıcı etmense, Charles'ın savaşı resmen başlatmasıdır.
nelten nedir? Bazı kuramcıların ileri sürdükleri varsay
ma göre, insanlar mantıklarıyla hareket ederler; önce
den hesapladıkları çıkarlara göre davranırlar. Bazı kuramcılarda insan davranışında,özellikle de topluluk
DEVRİM, MELIH NEJAT
35
mek için savaşıma girişmez; daha çok, çeşitli sınıflardan
topluluklar arasında devlete karşı ittifaklar kurulur ve
bunlar devletle savaşıma girişir. Başarıyla sonuçlanan devrimlerin sık sık yozlaşıp fraksiyonlara ayrılmasının nedeni budur.
Devrimlerdeki insan elmeni, iki temel duyguda, yani umarsızlık ve umut duygularında en çarpıcı biçimde or.
taya çıkar. Ne ekonomik yoksulluğun ve siyasal baskı nin verdiği ezici aci, ne de hayalcilerin yaydığı akıl çelici ütopyacı ülkü, devrime katılımı tek başına açıklayabilir. Umarsızlık, devrimci etkinliği ortaya çıkarır; umutsa,
başkaldırıyı amaçlı ve geleceğe yönelik bir harekete, yani bir devrime dönüştürür. Dolayısıyla , kurulu yöne
timler değişikliğe karşı direndikleri ve halkların daha iyi
bir yaşam özlemini bastırdıkları sürece, devrimlerin (Üstte) Vladimir
Ilyic Lenin, Kasım 1917'deki Rus Devrimi'nden
hemen sonra
kalabalık bir asker
topluluğu önünde konuşurken. (Solda) Iki yıllık bir gerilla savaşından
sonra Ocak 1959'da Küba'nın yönetimini eline
geçiren Fidel Castro.
gerçekleşmesi kaçınılmaz görülmektedir.
Devrim, Izzet Melih Türk romancısı (Kudüs 1887-İstanbul 1966). Defterdar
Mustafa Esat Bey'in oğlu olan Izzet Melih Devrim, Ga latasaray'ı bitirip (1906), Reji idaresine girerek, direk
törlüğe kadar yükseldi.İstanbul Tramvay Şirketi idare meclisi üyeliği, Elektrik Şirketi yazıişleri müdürlüğü (1930-1938), Anadolu Ajansı müdürlüğü (1951) yaptı.
Harp Akademisi'nde Fransızca öğretmenliğinde bulun du.
Fransız diliyle ilgili çalışmaları nedeniyle Paris Edebi
yat Fakültesi tarafından edebiyat doktorluğu verilen
(1938), Paris Yazarlar Birliği sürekli üyeliğine seçilen (1957) Izzet Melih, Paris'te Les Annales Politique et Li
téraires dergisinin açtığı bir düzyazı yarışmasında ikin lar halindeki davranışta, yapısal bir mantık dışılık bulun duğunu ileri sürmektedirler. Herhangi bir devrim mo deli, hem seçkinlerin, hem de seçkin olmayanların katı
limina bir açıklama getirmek zorundadır; ama bu çö zümleme güçtür. Çünkü devrimler, siyasal iktidarı elin de bulunduran bir sınıfa karşı birleşerek eyleme geçen,
siyasal ayrıcalıklardan yoksun bir sınıf tarafından yapıl maz. Tam tersine, ortak bir dava uğruna toplumun çe şitli kesimlerinden insanları biraraya getiren siyasal mu halefet gruplarının oluşturduğu ittifaklar tarafından ger
çekleştirilir. Bu ittifaklar, bir ölçüde, rejimin eylemleri nedeniyle kurulur. Bir sınıf tek başına devleti ele geçir
cilik kazanınca (1905) dikkatleri çekmiş, Fecri Atitoplu
luğuna katıldıktan sonra yazdığı romanlarında, duygu sal aşkları konu almış, anlatım açısından da betimleme lerle yüklü, süslü bir dil benimsemiştir. Başlıca yapıtları: Leyla (Fransızca oyun, 1912), Te zad (roman, 1915), Sermed (roman, 1918; Fransız
ca'ya çevrildi, P. Loti'nin önsözüyle, 1919), Her Güzel liğe Aşık (öyküler, gezi notları, 1938).
Devrim, Melih Nejat Türk ressamı (İstanbul 1923). Yazar İzzet Melih Devrim
Melih Nejat Devrim'in,
Kompozisyon adh yapiti.
36
DEVRİM, YEŞİL
ile ressam Fahrünnisa Zeyd'in oğlu olan Melih Nejat
Devrim, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitirip, Pa ris'e yerleşti (1945). İlk resimlerinde gri renk egemen ken, sonraları canlı parlak renklerle çalışmaya başladı.
Lekecilik tekniğinden yararlanıp, soyut bir anlatım ge liştirdi. Dış ülkelerde ve Türkiye'de birçok bireysel sergi açtı.
Başlıca yapıtları: Buhara, Tinteretto'ya Saygı, Gemi de Yolcular, vb.
Devrim, Yeşil: Bk. YEŞİL DEVRİM.
Devrimi, Fransız: Bk. FRANSIZ DEVRİMİ. Devrimi, Rus: Bk. RUS DEVRİMLERİ, 1917.
Devrimi, Sanayi: Bk. SANAYİ DEVRİMİ. Devrimleri, Atatürk: Bk. TÜRK DEVRİMLERİ. Devrimleri, 1848 1848'de Avrupa'da birbiri ardına patlak patlak veren bir dizi devrimi topluca belirten terim. 1848 Devrimle ri'nin en genel nedenleri arasında üç yıldır tarımda ye terli ürün alınamaması ve ekonomik çöküntünün yanı sıra, liberal orta sınıfların ve ulusçu grupların uğradıkları
siyasal düş kırıklığı sayılabilir. Bu karikatürde canlandırılan Şubat 1848'deki Fransız devrimcileri, hem yoksul işçi sınıfından, hem de siyasal
yabancılaşma içindeki burjuvaziden geliyordu. Bu ittifak, derme çatmalığına karşın, yalnızca birkaç günlük çatışmadan sonra, Louis Philippe'in tahttan çekilmesiyle kısa süre için de olsa başarıya ulaştı.
Mart 1848'de, Fransa'daki ayaklanmanın başarıya ulaştığını işiten Berlinliler, kentin her yanında barikatlar kurdular. Anayasa'ya dayalı meşruti bir yönetim ve birleşik bir Almanya isteyen liberaller, Prusya kralı Friedrich Wilhelm IV'ten kısa süreli ödünler koparmayı başardılar.
22 Şubat 1948'de Paris'te patlak veren ilk devrim, Louis Philippe'in tahttan indirilmesine ve demokratik seçim hakkını sağlamakla, işsizliği azaltacak "ulusal atölyeler” kurmakla görevlendirilen bir geçici hükümet kurulmasına yol açtı. Ama Ulusal Meclis için yapılan se çim, atölyelere karşı olan taşra milletvekillerinin Paris'e
gelmeleriyle sonuçlandı ve bunun üstüne haziranda bir
işçi ayaklanması patlak verdiyse de, çok kanlı biçimde bastırıldı. Orta sınıfın egemenliği altındaki Ulusal Mec
lis, demokratik yolla seçilmiş yasama ve yürütme or ganları bulunan İkinci Cumhuriyet'i kurmaya girişti. Aralık ayında Napoléon cumhurbaşkanı seçildi. (Bk. NAPOLÉON III.)
Avusturya'nın başkenti Viyana'da, Paris'ten gelen bu haberler, halk gösterilerini körükleyerek, tutucu
başbakan Klemens von Metternich'in görevden uzak laştırılmasına yol açtı. Bunu, Avusturya'da art arda uy gulanan liberal reform girişimleri izledi. Avusturya Im
paratorluğu içindeki öbür halkların da, iç işlerde özerk lik istemeleri sonucunda Macaristan, 5 Mart'ta özerkli
ğini kazandı ve bir anayasa hazırlamaya girişti. Hırvatlar da, Macaristan'a bağımlılıktan kurtulmak için Zag
reb'de örgütlendiler. Risorgimento denilen Italyan bir liği hareketinin uzun süredir Avusturya-Macaristan bir
liklerini ülkeden çıkarmayı tasarladığı Italya'da, Vene dik Cumhuriyeti ilan edildi ve Milano'da patlak veren
devrim (18-22 Mart), Sardinya-Piemonte'deki yeni li beral rejimin coşkulu desteğini sağladı. Böylece, Avru pa'nın her yanında, 1848 Devrimleri başarıya ulaşmış
görünüy du. Ama çok geçmeden rum değişmeye başladı.
Haziranda Çek önder Frantisek Palacky'nin, Alman
larla eşitlik isteğini belirtmek amacıyla Prag'da bir İslav birliği Kongresi düzenlemesi, 17 Haziran 1848'de
Avusturya birliklerinin bu başkaldırıyı ezmesiyle sonuç.
DIRANAS, AHMET MUHIP landı. Bir ay sonra Avusturya birlikleri Milano'da da de netimi ele geçirdiler. Sonra, Viyana'da, imparatorluk
için bir Anayasa hazırlamakla görevlendirilen bir Kuru cu Meclis toplandı. Meclis toprak köleliği sistemini kal dırmayı başardıysa da, ekim ayında patlak veren bir işçi
37
Dewey, Melvil ABD'li kütüphanecilik uzmanı (Adams Center 1851 Lake Placid 1931). Kitap ve broşür sınıflamasına onda
lik sistemi getiren (1874) Melvil Dewey, Columbia Uni
ayaklanması üstüne Viyana'dan ayrılmak zorunda kal
versitesi'nde ilk kütüphanecilik okulunu kurmuştur
di; daha sonra, yeni başbakan Felix Schwarzenberg, bu
(1883).
meclisin çalışmalarını tanımadığını açıkladı. Aralıkta Ferdinand l'in yerine tahta çıkan Franz Joseph, aşırı
merkeziyetçi bir yönetim kurdu. Lajos Kossuth önderli
De Wint, Peter
ğindeki Macarlar, 13 Nisan 1849'da bağımsızlıkları ilan
Ingiliz ressamı (Statfordshire 1784-Londra 1849). Çağı
ettilerse de, Schwanzenberg'in, Rus ordusunu yardıma çağırması üstüne, Macarlar ağustosta teslim olmak zo
nin romantik ortamı içinde manzara ressamlığını öğre nen Peter De Wint, suluboya manzara resmini, yağlıbo
runda kaldılar. Giuseppe Mazzini ve Giuseppe Gari
ya manzara resmi düzeyine yükseltmede büyük katkısı
baldi'nin Roma'da kurdukları cumhuriyet de aynı yaz
olan Suluboyacılar Derneği'nin başlıca üyeleri arasında
yıkıldı ve Avusturya birlikleri, Venedik'i yeniden ele ge
yer aldı. Romantik manzara resimlerine yer yer doğacı
çirdiler. Paris'teki devrim, Almanya'da da çalkantıya yol aç. mıştı. Berlin'de patlak veren kanlı çatışma (15-21 Mart
özgürlükle kullandı.
bir eğilim de kattı. Özellikle hasattaki tarlaları, gökyüzü nü ve ırmakları işlediği yapıtlannda, renkleri büyük bir
1848), Prusya kralı Friedrich Wilhelm IV'ü bir anayasa
meclisini toplantıya çağırmak zorunda bıraktı; öbür Al man devletleri de bu örneği izlediler. Liberaller her şey
De Witt, Johan: Bk. WITT, JOHAN DE.
den önce birleşik bir Almanya yaratmayı amaç aldıkla rindan, Frankfurt Parlamentosu'nu seçtiler. 18 Mayıs'ta
toplanan bu parlamento, bir yurttaş hakları bildirgesi yayınlayıp, ılımlı bir demokratik yönetim biçimi benim
sedi. Ama Schwarzenberg, Avusturya'da merkezden
yönetimi yeniden kurmakta kararlı olduğunu açıkça
dezoksiribonükleik asit:Bk. GEN.
D grubu
belirtince, Frankfurt Parlamentosu, Avusturya'nın Al manca konuşan eyaletlerini, imparatorluktan çıkarma
Türk ressamları topluluğu. Nurullah Berk, Abidin Dino,
ya karar vererek, Mart 1849'da, Almanya'nın tacını
heykeltıraşçı Zühtü Müritoğlu'nun kurdukları D grubu, ilk sergisini 1933'te İstanbul'da açtı. Türkiye'de kurulan
Prusya kralına önerdi. Ama kralın kabul etmemesi, par
lamentonun çalışmalarını sonuçsuz bıraktı. Bu arada Prusya kralı, Kurucu Meclis'i dağıtarak kendi anayasası ni yürürlüğe koydu. Prusya'ya bir ölçüde parlamenter
yönetim getiren bu anayasa, varlıklı sınıflardan yanaydı. Özetlersek, birkaç kalıcı başarı elde edilmesine kar şin, 1848 Devrimleri, demokratik reform peşindeki li beral ulusçuların ağır yenilgileriyle sonuçlanmış oldu.
Dewar, Sir James İskoçyalı kimyacı ve fizikçi (Kincardine-on-Forth 1842 Londra 1923). Şiddetli soğuk hava etkisinde bırakılmış kömürün gazları soğutmaözelliğinden yararlanarak bir hava boşluğu elde etmeyi başaran (1904) Sir James De war, fosforişı olayını çeşitli bileşiklerde inceledi. Sıvılaş mış gazları saklamak için Dewar kavanozlarını yaptı ve kordit adlı patlayıcı maddeyi buldu. O güne kadar sivi laşmadıkları kabul edilen bazı gazların (hidrojen, vb.)
sıvılaşmasına yolaçan düşük sıcaklıkları ve bu gazların mutlak sıfıra yakın sıcaklıklarda gösterdikleri benzerlik
Zeki Faik Izer, Elif Naci, Cemal Tollu, vb. ressamlar ile
dördüncü resim topluluğu olduğu için, abecenin dör düncü harfi D'yi benimseyen grubun amacı, yeni resim akımlarını tanıtmak, halkın sanat beğenisini geliştirmek
ti. Yurt içinde ve dışında açtığı sergilerle ilgi toplayan
grup, yeni sanatçıların da katılmasıyla etkinliğini, sanat çı sayısının 16'yi bulduğu 1947 yılına kadar sürdürdü.
Üyelerinin o tarihten sonra, ayrı ayrı sergi açma yolunu seçmeleriyle dağıldı.
Dhaka: Bk. DAKKA.
Dimışki, Ebu Osman Ünlü Arap matematikçisi ve hekimi (X. yy.). Bağdat'ta Harbiye Hastanesi başhekimliğine getirilen (914) Ebu
Osman Dimişki (ya da Dimeski) Aristoteles, Galenos,
Porphrios, Eukleides ve Pappos'un kitaplanını Arap ça'ya çevirdi. Pappos ile Eukleides'in yapıtları için yap
leri inceledi.
tığı açıklamalar ve Usul-i Hendese adlı yapıtı önemlidir.
Dewey, John
Dıranas, Ahmet Muhip
ABD'li filozof ve eğitimci (Burlington 1859-New York 1952). Minnesota(1888-1889), Michigan (1889-1894), Chicago (1894-1904) üniversitelerinde ders veren John Dewey, kurduğu deneme okulunda çocuklara, aletçi
lik kuramına dayanan kendi eğitim ilkelerini uygulama
ya başladı. Başlıca yapıtları: The School and Society (Okul ve
Türk şairi ve oyun yazarı (Sinop 1909-Ankara 1980). Ortaöğrenimini Ankara'da tamamlayan (1930) Ahmet
Muhip Dıranas,Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde çalışır. ken (1930-1935), bir süre Ankara Hukuk Fakültesi'ne
devam etti; sonra, İstanbul'a giderek Edebiyat Fakültesi
Felsefe bölümüne girdi. Güzel Sanatlar Akademisi'nde
kütüphane müdürlüğü, Ankara'da Halkevleri Kültür ve
Toplum, 1899), Human Nature ant Contest (Insan Do
Sanat yönetmenliği (1938-1942) yaptı. Zafergazetesin
gası ve Davranışı, 1922), Experience and Nature (De
de günlük fıkralar yazarak siyasete atılıp, 1950 seçimle rinde DP'den milletvekili aday gösterildiyse de, seçimi
Sorunları, 1946).
getirilip (1951), daha sonra Çocuk Esirgeme Kurumu
ney ve Doğa, 1925),Logic: The Theory ofInquiry(Man tik: Araştırma Kuramı, 1938), Problems ofMen (Insanın
kazanamadı. Devlet Tiyatrosu Edebi Heyet üyeliğine
38
DIŞAVURUMCULUK Ahmet Muhip Dıranas.
Marc ile üyelerinden August Macke'nin bu savaşta öl meleri üstüne, 1914'ten sonra, Der Blaue Reiter birleşik
bir grup olmaktan çıktı. Buna karşılık, dışavurumculuk, XX. yy. sanatında kalıcı bir güç olduğunu kanıtlayarak,
1940 ve 1950 yıllarının New Yorklu ressamlarını
önemli ölçüde etkiledi.(Bk. SOYUT DIŞAVURUMCU LUK.)
Şiirde ve tiyatroda dışavurumculuk, XIX. yy. sonu ro
mantizminin duygusallığına bir tepkiyi temsil eder. Al manya'da ve Avusturya'da Birinci Dünya Savaşı öncesi yıllarında ve savaştan sonra etkinlik gösteren dışavu rumcu şairler, Freud'un bilinçaltı kuramlarından, Fried
rich Nietzsche'nin usçuluk karşıtlığından ve Fyodor
Dostoyevskiy'in ruhsal derinlik taşıyan romanlarından etkilendiler. Johannes Becher, Gottfried Benn, Ernst Toller ve Georg Trakl şiirlerinde, çılgınca imgeler, ateşli
başkanlığı (1957), Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu üye liğiyaptı. Şiirleri yeni bir anlatımla, imgelerinin zenginliğiyle
ses ve uyum tazeliğiyle, yapısının sağlamlığıyla nitele nen Ahmet Muhip Dıranas,Baudelaire-Verlaine simge ciliğinden yola çıkarak, geleneksel biçimleri yoğurup kendine özgü bir şiir geliştirmiş, toplumsala, gününün
Emil Nolde'nin
sorunlarına değil, insani duyguların sonsuzluğuna yö
Boogie Dansi Yapanlar (1912)
nelmiştir. Oyunlarında işlediği düşile gerçek, geçmişile şimdi, alınyazısı ile istem, yaşam ile ölüm arasındaki iç
adlı bu yapiti
çatışma da, şiirine egemen olan özün, bir başka biçim
çılgın hareket
le, dramlaştırılmış şiirle anlatılmasıdır.
taşkınlığı, belirsiz
Başlıca yapıtları: Üç Kahraman (uyarlama oyun, 1942). Gölgeler(oyun,1947; CHP Piyes Yanşması'nda ikincilik ödülü), O Böyle İstemezdi (oyun, basılmadı;
renkleriyle, dişavurumcu
figürleri ve canlı akimin bir özeti
oynanışı, Ist. Şehir Tiyatrosu, 1949), Şiirler(būtün şiirle
gibidir. (Özel
ri, 1974), Çıkmaz (Gölgelerle birlikte, 1978).
koleksiyon.)
dışavurumculuk
bir ton kullandılar. Franz Kafka'nın romanlarında da di
XX. yy. başlarında bir Alman ressamları topluluğu tara fından, kendi estetik ilkelerini ve sanatlarını tanımlamak için kullanılan terim. Sonradan edebiyat, müzik, sine ma gibi birbirinden çok farklı alanlardaki yapıtlar için kullanılan dışavurumculuk terimi, en genel anlamıyla,
akımın en güçlü etkisi August Strindberg, Frank Wede
şavurumculuğun bazı niteliklerine rastlanmakla birlikte kind ve onları izleyen XX.yy. başlarındaki Alman yazar
ların tiyatro oyunlarında gözlenir. Altüst edici olayları, kısa ve özlü diyalogları, abartıları ve çarpıtmalarıyla di
şavurumcu tiyatro, sessiz sinemayı, özellikle de Fritz
nesnel gerçekliğin, sanatçının zihinsel durumunu temsil
Lang'ın, F. W. Murnau'nun ve Dr. Caligari'nin Muaye nehanesi(1919)adlı filmi dışavurumcu sinemayı özetle
pitini belirtmektedir.
yen Robert Weine'nin filmlerini önemli ölçüde etkile
etmesi için biçiminin değiştirildiği herhangi bir sanat ya
1900 yıllarının başlarında dışavurumcu Alman res
mi, önceki yüzyılın akademik ölçütlerine duyulan tepki
içinde, farklı bir sanat akımı olarak gelişti. Gözüpek bi
çim çarpıtmaları ve yoğun renk kullanımıyla ayırt edilen dolaysız duygusal anlatımı yeğledi. Herşeyden önce
teknik bir uygarlığın başlangıcındaki boğucu dönem
miştir.
dışbeslek organizmalar Karbonhidrat ve protein gibi organik besin molekülleri ni başka organizmalardan hazırolarak aktaran organiz
den ve gün geçtikçe artan savaş tehlikesinden ürkmüş
maları belirten terim. Bütün hayvanlar ile birçok mantar
ateşli bir genç kuşak tarafından, Wilhelm II dönemi Al
ve bakteri dışbeslektir; dışbesleklerin büyük bölümü de, besinleri işılbireşim yöntemiyle üreten bitkilerden
manyası'nda özgürlüğün gün geçtikçe ortadan kalkma sina bir tepki olarak ortaya kondu.
sağlayan otçullardır. Otçul dışbeslekleri, etçil dişbes.
Die Brücke adı verilen ilk dışavurumcu ressamlar
lekler yiyebilirler. Öbür dışbeslekler arasında, canlı or
topluluğu, 1905'te Dresden'de kuruldu. (BK. DIE
ganizmalardan besin sağlayan asalaklar, ölmüş ve çü rümüş bitki ve hayvanlar ile metabolizma artıklarından
BRÜCKE.) Bu topluluğun bildirisinde, ahlâksal ve sanat sal değerlerin sınaması olarak duygusal deneyimin de gerine ağırlık veriliyordu. Die Brücke, fovizm adı veri
beslenen çürükçüller sayılabilir.
len çağdaşı Fransız akımından ve daha önceki dönemin sanatçılan Paul Gauguin, Vincent van Gogh, Henri de Toulouse-Lautrec ve Edvard Munch'tan esinlenmiştir. 1911'de Münih'te, Der Blaue Reiter adlı ikinci bir
dışiskelet
topluluk kuruldu. (Bk. BLAUE REITER, DER.) Adını, Va
diği için, dişiskeleti olan hayvanlar, belirli dönemlerde
siliy Kandinsky'nin bir tablosundan alan bu topluluğun yeni estetik hedeflerini Kandinsky ile, önde gelen tem silcilerinden Franz Marc, birlikte kaleme almışlardı. Bi
rinci Dünya Savaşı'nın grubun üyelerini dağıtması ve
Böcek ve yengeç gibi bazı omurgasızların üstündeki
sert iskelet ya dakabuğa verilen ad. Dışiskeletbüyüme
ancak kabuklarını atarak búyüyebilirler. Sert ve daya
nikli kitin maddesinden oluşan dışiskelet, hayvana ha
reket olanağı sağlamak için zırh gibi parçalardan oluş muştur; özellikle bacaklarda eklemli bölmeler vardır.
DİCKENS, CHARLES
39
Meksikalı general Porfirio Diaz
Diaghilev, Serge de
iktidarı bir
Rus emprezaryosu (Perm 1872-Vedik 1929). Ailesi
darbeyle ele
tarafından öğrenim görmesi için Petersburg'a gönde
geçirdikten birkaç
rilen, bale tarihinin büyük emprezaryosu Serge de Diaghilev (asıl adı Sergey Pavloviç Diaghilev'dir)
ay sonra,
Cumhurbaşkanı seçilerek
çok geçmeden öğrenimini yarım bırakıp, kentin sanat
çevrelerinin önde gelen kişilerinden biri oldu. Araların
(1877), diktatorce
arkadaş topluluğuyla Mir Iskustva (Sanat Dünyası) adlı
ekonomiyi geliştirmekle
bir rejim kurmuş,
da Leon Bakst ve Aleksandr Beois'in de bulunduğu bir
dergiyi yayınladı (1899-1904). Petersburg'da Rus port
birlikte, bütün
re sanatçılarının yapıtlarını içeren bir sergi düzenleyip
vuku köylülerin ve
(1905), ertesi yıl Paris'te Rus sanatıyla ilgili büyük bir sergi açtı. 1907'de yeniden Paris'e gidip, Opera'da Rus müziğini tanıtıcı beş konser düzenledi. 1908'de Mu
işçi sınıfının çekmesi sonucunda, 1911'de F. Madero
sorgskiy'in Boris Godunov'unun Batı'daki ilk prömiye rini (başrolde Fyodor Şalyapin) gerçekleştirip, 19 Mayıs
tarafından
devrilmiştir.
1909'da büyük bölümü Rusya'dan göçmüş sanatçılar
dan oluşan Rus Baleleri'ni kurdu. Yirmi yıl süreyle top
luluğuyla Avrupa'nın her yanında birçok bale, özellikle
de yeni baleler sergileyip, balelerinin hazırlanmasında
Pablo Picasso ve Henri Matisse gibi ressamlarla, Mihail Fokin ve George Balenchine gibi koreograflarla, Alek sandra Danilova ve Vaslav Nijinskiy gibi bale sanatçıla
rıyla, Sergey Prokofyev ve Igor Stravinskiy gibi besteci lerle işbirliği yaptı.
1915). Hukuk öğrenimigören Porfirio Diaz, Oaxaca
Üniversitesi'nde profesörlüğe yükseldi. İmparator Ma
ximilian'a karşı harekete geçen cumhuriyetçi birliklerin
başında bir dizi zafer kazanıp, generalliğe yükseltildi ve 15 Temmuz 1867'de Mexico'yu ele geçirdi. 1876 1880 ve 1884-1911 arasında cumhurbaşkanlığı yapıp,
diktatörce bir rejim kurarak, maliyeyi düzeltti; özellikle denizyollarını genişleterek dış ticareti kolaylaştırdı ve
Meksika'da çağdaş bir iktisadın temellerini attı. Francis Diana
co Madero'nun yönettiği devrim sonucunda görevden çekilmek (Mayıs 1911) ve yurtdışına göçmek zorunda
Eski Romalıların başlangıçta orman tanrıçası, daha son
kaldı.
ra da eski Yunan tanrıçası Artemis'le özdeşleştirerek av
tanrıçası ve bakire Ay tanrıçası saydıkları tanrıça. Nemi
Diaz de la Pena, Narcisse Virgile
di. Sanatta Diana, yanında bir geyik ya da köpek bulu
İspanyol asıllı Fransız ressamı (Bordeaux 1807-Menton 1876). Başlangıç yıllarında ormanlarda resim çalışmala ni yapan Narcisse Virgile Diaz de la Pena, bir süre Sév
ve Efes'teki Diana tapınakları, önemli din merkezleriy nan, elinde yay tutan bir avcı kadın olarak canlandırılı yordu.
res yapımevinde ressamlık yaptıktan sonra, manzara diana
resmine yönelerek Barbizon okulu topluluğu içinde ye
Fildişi Kıyısı'nda yaşayan, Eski Dünya'ya özgü maymun
raldı. Özellikle Fontaineblau ormanindanmanzarala riyla ün saldı.
olduğu için,doğabilimci Linnaeus'un Romalıların tanrı
Diaz Miron, Salvador
bu maymun türünde kafa, bacaklar, boyun ve göğüs
Ispanyol şairi (Veracruz 1853-ay.y. 1928). Romantizm akımına bağlanan Salvador Diaz Miron, Poesias (Şiirler, 1886) adlı yapıtında Victor Hugo'nun etkilerini yansıttı.
türü (Bil. a. Cercopithecus diana), Çokgüzel bir hayvan çası Diana'nın (Eski Yunanlıların Artemis'i) adını verdiği
beyazdır; alında da beyaz bir çizgi vardır. Hemen hiç bir zaman yerlerinde duramayan dianalar, uzun bacak larının, ince gövdelerinin zarif hareketleriyle ağaçlar
arasında sayısı 12'yi bulan topluluklar halinde dolaşır,
meyve, kuş yumurtası, böcekle beslenirler. Dias, Bartolomeu
Portekizli denizci (Algarve 1450'ye d.-Ümit burnu açık ları 1500). Kral Joao II tarafından Diago Cam'ın Afrika kıyılarındaki gezilerini sürdürmekle görevlendirilen Bartolomeu Dias, Afrika'nın güney burnunu dolaşıp (1487), Algoa körfezine, Great Fish irmağına ulaştı.Ge
Daha sonra, biçimsel kusursuzluğa erişmeyi amaç aldı ğı şiirler (Lascas, 1901) yazdı.
Dickens, Charles Ingiliz yazarı (Landport 1812-Gad's Hill 1870). Küçük bir memurun oğlu olan Charles Dickens'ın çocukluğu, ailesiyle gittiği Londra'da büyük bir yoksulluk içinde
geçti. 12 yaşında bir fabrikada çalışmaya başlayıp, bir süre sonra bir avukatın yanına girmeyi başardı. Bütün
gücüyle kendi kendini yetiştirmeye uğraşıp, 1823'te
micilerinin direnmesi üstüne kıyıyı izleyerek geri dö
Morning Chronicle gazetesinde hem geçimini karşıla
(Joao II, bu buruna Cabo de Bon Esperança (Ümit Bur nu)) adını verdi). Vasco de Gama'yla Hindistan'a (1497) gidip,Cabral'ın seferinde bir geminin kaptanlığı
yy'ın büyük romancılarının etkisiyle, Monthly Magazi
nerken, Cabo Tormentoso'yu (Fırtınalar Burnu) buldu
yacak, hem de edebiyatçılarla tanışmasını sağlayacak bir iş buldu. Birçok kitap okuyarak inceledigi XVIII.
na getirilerek (1500), bir deniz kazasında öldü.
ne dergisinde gerçekçilikleri ve mizah yönleriyle hoşa giden denemeler yayınlamaya başladı (1835'te bunları
Diaz, Porfirio
sporla ilgili gravürlere eşlik edecek anlatılar hazırladı ve
Meksikalı subay ve devlet adamı (Oaxaca 1830-Paris
Sketches by Boz (Bozun Skeçleri) adı altında iki cilt ha
linde yayınladı). Bir yayınevi sahibinin siparişi üstüne,
fasikül olarak yayınladı: Mister Pickwick'in Maceraları
40
DICKINSON, EMİLY XIX. yy. Amerikan
(The Posthumous Papers of the Pickwick Club, 1837).
Olağanüstü ilgi gören bu anlatlar sayesinde Montley Magazine'in yöneticiliğine atandı. 1837-1839'da, Fiel ding geleneğini izleyen ilk romanını yayınlayıp (Oliver
şairlerinden Emily
Twist), sömürülen çocuk temasınıduygusal bir gerçek
şiirini büyük ölçüde etkilemiştir.
Dickinson,
romantik şiirleriyle döneminde ABÓ
çilikle işlediği bu yapıtından sonraki kitaplarında da ro
mantik-gerçekçilik anlayışına bağlı kaldı: The Adventu
res of Nicholas Nickleby (Nicolas Nickleby'nin Serü venleri, 1838), Antikacı Dükkânı (The Old Curiosity Shop, 1840). ABD'ye bir yolculuk yapip (1892), gör düklerini beğenmeyerek, dönüşünde ABD toplumunu
yeren yazılar yazdı: American Notes (Amerika Anilari, 1842). Sonra, gerçekliğin yanı sıra, ahlâk oğüdünün de
ağır bastığı yapıtlar vermeye başladı: Bir Noel Şarkısı (A Christmas Carol, 1843), The Cricket of the Heart(Ocak
Böceği, 1845). David Copperfield (1849-1850) adlı ro
manıyla, sanatının ve ününün doruğuna ulaşıp, bu ya pittan sonra, gerçekçiliğin bütün kaynaklarından ve öz
geçmişinden yararlanarak bir davayı, özellikle de ço cukluk davasını savunduğu tezli romanlara yöneldi ve
toplumsal bir görevi olduğuna inanarak, Hard Times (Sikintili Günler, 1854) adlı romanında sanayi uygarlığı nı şiddetle eleştirdi. Gençliğindeki bir hevesine yeni den kapılarak, yapıtlarını kalabalık topluluklar önünde
de une ulaşabildi: Ömrü boyunca, duygusal bir düş kı rıklığı yüzünden içine kapanarak yaşayıp, ölümünden
sonra yayınlanan Poems (Şiirler, 1890) adlı kitabının ilgi görmesi üstüne, öteki şiirleri de dostları tarafından bira
raya getirildi. 1994'te şiirlerinden bir derleme Türk çe'ye çevrilerek Emily Dickinson adı altında yayınlandı. Emily Dickinson, romantik şiirleriyle, Poe ve Whit man'dan sonra, XIX. yy. ABD şiirine damgasını vurmuş.
okumaya başladı. 1867'de ABD'de yaptığı kitap oku
tur.
yıl sonra The Mystery of Edwin Drood (Edwin Dro
Dicle
maturnesi sırasında sağlığı ciddi biçimde bozuldu ve üç od'un Gizi) adlı yapıtını tamamlayamadan öldü.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ırmak. Büyük bölü mü Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ni sulamakla birlikte, Doğu Anadolu Bölgesi'nde, Elazığ il merkezinin güney
doğusundaki Hazar gölü yakınlarında Hazarbaba da ğında doğan Dicle Irmağı(1 900 km; sınırlarımız içinde
ki uzunluğu 523 km), Diyarbakır ili topraklarının orta sindan geçerek Siirt ve Mardin illerinin sınırında akar; Batman çayı, Yanarsu çayı ve Uluçay'ı alıp, ülkemiz ile Suriye arasında sınırı oluşturduktan sonra, Habur suyu
nu alır;Irak topraklarına girerekMusulve Bağdat'tange
çip, Fırat ırmağıyla birleşerek Basra körfezine dökülür. Suları karların erimesiyle yükselip, nisan-mayıs ayların
da en yüksek düzeye erişir; yaz mevsiminde yağış azlığı ve buharlaşma nedeniyle azalıp, yaz sonunda en düşük düzeye indikten sonra, sonbahar yağmurlarıyla yeni den yükselir. Didari
Türk halk şairi (Kayseri 1790-ay.y. 1870). Yaşamı üstü Robert William'ın Dickens Duş Kurarken adlı tablosu.
Öbür yapıtları: The Life and Adventures of Martin
ne yeterli bilgi bulunmayan Didari'nin (ya da Didar) bektaşi olduğu bilinir; mecmualarda aruz ve hece vez niyle yazılmış şiirlerine rastlanır. Aruzla yazdığı şiirlerin de divan etkisi belirgindir. Heceyle yazılanlardaysa,
Firm of Dombey and Son, Wholesale, Detail and for Ex
halk edebiyatı geleneğini değerlendirdiği görülür. Ta savvuf etkisitaşıyan, akılcı, halk deyimlerini ve aşık ağ zini kullandığı bu tür şiirlerinden bazıları, Kayseri çevre
portation (Dombey ve Oğlu ya da Dombey ve Oğlu
sinde günümüzde de yaşamaktadır.
maları, 1848), Black House (Kasvetli Ev, 1852), Little
Diderot, Denis
Chuzzlewit (Martin Chuzzlewit'in Yaşamı ve Serüven
leri, 1843), Dombey and Son, or Dealings with the Toptan, Parekende ve Dışsatım İşleri Şirketinin Çalış
Dorrit (Küçük Dorrit, 1857), İki Şehrin Hikâyesi (A Tale
of Two Cities, 1859), Büyük Ümitler (Great Expectati ons, 1861), Our Mutual Friend (Ortak Dostumuz, 1864).
Dickinson, Emily ABD'li kadın şair (Lerst, Massachusetts 1830-ay.y.
1886). Çağının önde gelen birkaç aydınıyla, özellikle Higginson'la tanışan Emily Dickinson, onların sayesin
Fransız yazarı (Langres 1713-Paris 1784). Doğduğu kentte cizvit rahiplerinin okulunda okuyan Denis Dide rot, sonra Paris'te bir süre hukuk öğrenimi gördü. Ama bir meslek sahibi olmak için değil, okumaktan zevk al diği için okuduğundan, diploma alamadı. Babası yapti
gi para yardımını kesince, maliyeci Randon'un çocuk larına eğitmenlik yapma önerisini bir kölelik olarak nite leyip kabul etmedi ve geçimini özel dersler vererek
sağlamaya başladı. Bu arada Condillac ve J.J. Rousseau
DIFENBAKER, JOHN G.
41
Fransız yazarı ve felsefecisi Denis Diderot, Fransa'da “aydınlanma
Die Brücke
donemi' yazar ve
ner, Karl Schmidt - Rottluff ve Fritz Bleyl tarafından
bilim adamlarının
aşağı yukari tümünün katkıda bulundukları
Alman dışavurumculuğunun okulu sayılan ressamlar toplulugu. 1905'te Erich Heckel, Ernst Ludwig Kirch Dresden'de kurulan Die Brücke ("Köprü) topluluğuna daha sonra Max Pechstein, Otto Müller, Axel Gallen Kallela, Cuno Amiet ve kısa bir süre (1906-1907) için
Ansiklopedi'nin yayinini yonelmis
Emil Nolde de katıldı. Amaçları Alman sanatını yenile
(1745-1772), bu
leştirmekti.
arada birçok tiyatro oyunu, roman,
deneme-eleştiri ve felsefe kitapları yazmıştır.
mek ve Alman kültür yaşamında bir rönesans gerçek
ilk sergilerinde (1906) bütün gelecekçi sanatçılan birleşmeye çağıran bir manifesto yayınlayan topluluk üyeleri, Ortaçağ loncalarını örnek aldıkları bir yaşama
biçimi benimseyip birlikte yaşamaya, birlikte çalışmaya koyuldular. 1911'e kadar bütün üyelerinin büyük bölü mü Berlin'e taşındı. Yazlarını yakındaki göllerde çıplak
(1742) gibi dostlar edindi. Ertesi yıl, babasının karşı çık
yüzüp eğlenerek ve Baltık denizi kıyısındaki balıkçı köylerinde yaşayarak geçirip, "ilkel masumluğu" ve esin tazeliğini yeniden yakalamaya çalıştılar.
ni geçindirebilmek için İngilizce'den çeviriler yapar
namik ve canlı fırça darbeleriyle, sarsıcı renkler kullanı
masına aldırmayarak bir çamaşırcı kızla evlendi. Ailesi ken, bir yandan da, geçim sıkıntılarına aldırmaksızın,
gerçek yapıtının taslağını hazırlamaya başladı. 1746'da
Die Brücke sanatçılarının dışavurumcu üslupları, di
mıyla ve biçimler ile uzamın eğilip bükülmesiyle nitele nir. Başlıca üyeleri Paul Gauguin, Vincent van Gogh ve
Filozofça Düşünceler (Pensées Philosophiques), 1749'da Mémoires sur Différents Sujets de Mathemati
Edvard Munch olan akımın sanatçıları, yüzey görünü
adlı kitaplarını yayınladı. Aynı yıl Körler Üstüne Mektup
çok yüksek duygusal etkiler yaratmakta Okyanusya ve
ques (Çeşitli Matematik Konuları Üstüne Muhtıralar) (La Lettre sur Les Aveugles) adlı felsefe yazıları derle
şünün ardında duygusal ve ruhsal bir gerçeklik yarat
maya çalışmışlar, tahta kalıplarla baskılar yapmışlar,
Afrika sanatlarının biçimlerinden yararlanmışlardır.
mesi yüzünden üç ay Vincennes cezaevinde yattı.
1746'da kitapçı Le Breton tarafından yöneticiliğe geti
rildiği Encylopédie'nin (Ansiklopedi) ilk cildi 1751'de yayınladıktan sonra, 7 Şubat 1752'de yayınlanmış iki
cilt toplatıldı. Ama yayın 1759'a kadar sürdü ve Ansik lopedi bir kez daha yasaklandı. 1772'de başlıca yar dimcısı d'Alembert'in ayrılması ve J.J. Rousseau'yla bo
Ernst Ludwig
zuşması üstüne, yayına kesinlikle son verildi. Bu yıllar
Kirchner,Bir Grup
süresince, Ansiklopedi'nin yayın işlerini yönetmesinin yanı sıra, Les Bijoux Indiscrets (Sır Tutmayan Mücev
Sanatçı (1926-27) adh tablosunda,
herler, 1847) adlı açıksaçık bir roman, Le Fils Naturel
anlatımcı Die
(Evlilik Dışı Oğul, 1757) ve Le Père de Famille (Aile Ba bası, 1761) adlı iki dram yazdı. Salons (Salonlar) başlığı
Brücke
topluluğunun en önemli
altında, her yıl Paris Sergisi'ne sunulan tablolan betim
ūvelerinden
ledi. Rusya'ya giderek yedi ay Yekaterina ll’nin sarayın
da çalışıp (1773), ertesi yıl Paris'e döndü. Essai sur les
Règnes de Claude et de Néron (Claudius'un ve Ne ron'un Hükümdarlık Dönemleri Üstüne Deneme,
AV
1778) adlı yapıtını yazdıktan sonra öldü. Ölümünden
bazılarına yer vermiştir: (Soldan saga) Otto Müller, Kirchner, Erich
sonra, en önemli yapıtları birbiri ardına yayınlandı: Ra
Heckel ve Karl Schmidt-Rottluff.
hibe (Le Religieuse, 1796), KaderciJacques (Jacques le
(Wallraf-Richartz
müzesi, Köln.)
Fataliste, 1796) ve Rameau'nın Yegeni (Le Neveu de
Rameau, 1821) adlı üç roman; Le Rêve d'Alembert de Bougainville (Bougainville Yolculuğuna Ek, 1796)
Yapıtları biçimsel yönden fovistlerinkilerle yakınlık lar yansıtırsa da, Die Brücke sanatçılan, Parisli fovistler
celer (Paradoxe sur le Comédien, 1830) adlı bir tiyatro
meye çalışmışlar, sanatlarında modern topluma karşı
(d'Alembert'in Düşü, 1830) ve Supplément au Voyage adlı iki felsefe kitabı; Aktörlük Hakkında Aykırı Düşün
eleştirisi; Sophie Volland'a Mektuplar (Letters à Sophie Volland) adlı mektup derlemesi.
Dido Efsanelere göre, Kartaca'nın kurucusu Surlu prenses. Sur kralı Mattan'ın kızı olan Dido (ya da Elissa), babası
ölünce tahta çıkıp, rahip Siharbas'la evlendi; ama kar
deşi Pygmalion, Siharbas'ı öldürterek, tahtı ele geçirdi.
Dido, Sur'un en seçkin aileleriyle birlikte kaçarak önce Kıbrıs'a, sonra Afrika kıyılarına ulaştı ve efsaneye göre Kartaca'yı kurdu.
topluluğunun tersine, özellikle ruhsal anlatıma yer ver duydukları öfkeyi yansıtmışlardır. 1910'dan başlayarak topluluk içinde süregelen ger ginlikler 1913'te dağılmayla sona ermiştir.Akımın sanat koleksiyonu ve tarihsel arşivi, Batı Berlin'deki Brücke müzesindedir.
Diefenbaker, John G. Kanadalı siyasetçi (Newstadt, Ontario 1885-Ottawa 1979). Saskatchewan'da avukatlık yapan John George
Diefenbaker, 1940'ta Muhafazakar Parti'den milletve
killiğine seçildi. 1942'de ve 1948'de Muhafazakar Parti
42
DIELEKTRİK
başkanlığına adaylığını koyduysa da, seçilmeyi başara madı. 1956'daki kongrede parti başkanlığına seçilmeyi başarıp, ertesi yıl Louis St. Laurent'in yerine başbakanlı
naz'dır.
Georg Dientzenhofer (St. Margarethen 1643-Prag 1689). Abraham Leuthner'le birlikte Waldsassen'deki
ğa atandı. 1958 seçimlerini partisinin büyük çoğunlukla kazanması üstüne görevini sürdürüp, kararsız bir siya set uygulaması sonucunda 1963 seçimlerini yitirdi.
manastır kilisesini yaptı (1681-1704). Kilisenin Teslis'i simgeleyen üçlü bölümlemesi, Bohemya barok mimar
1967'de Muhafazakar Parti başkanlığından da çekildi.
Leonhard (Dientzenhofer (St. Margarethen 1660-Prag
dielektrik: Bk. YALITKAN.
sarayını yaptı (1695-1705).
Diels, Otto Paul Hermann
dan etkilenip, Prag'daki Aziz Mikulaş kilisesinin koro
Alman kimyacısı (Hamburg 1876-Kiel 1954). Kiel Üni
sittı. Prag yakınındaki Brevnor kilisesinde (1708-1721),
versitesi'nde ders veren Otto Paul Hermann Diels, og
rencisi Kurt Alder'le birlikte dien bireşimi yöntemini
buldu (1928); bu yöntem yapay yoldan kâfuru, D vita mini ve kortizon yapımına olanak verdi. Sterollara iliş
kin buluşlarıyla ün salıp, 1950'de Nobel Kimya Ödü lü'nü aldı.
lığının simgeci özelliğinin en iyi örneklerindendir.
1707). Bamberg'de krallık mimarlığına getirilip, krallık Christoph Dientzenhofer (St. Margarethen 1655-Prag 1722). İtalyan mimarı Guarino Guarini'nin yapıtların bölümünde ve kubbesinde (1703-1711) bu etkiyi yan kubbedeki cenneti canlandıran resimler ile kilisenin
dünyayı canlandıran planını büyük bir başarıyla bag daştırarak, Bohemya barok üslubunun simgeci özelliği ni vurguladı. Johann Dientzenhofer (St. Margarethen 1663-Bam
berg 1726). İtalya'da bir süre (1699-1700) kalıp, Fulda katedralinde
dien İki dizi halinde karbon-karbon çift bağı bulunan organik bileşik sınıfı. Diende (alkadien de denir) çift bağlar bir ya da daha çok CH2 grubuyla ayrıldığı zaman, bağların yalıtılmış olduğu söylenir ve bu durumda oluşturdukları
bileşikler, basit alken bileşiklerine benzer. Bununla bir
likte, bütünleşik ve eşlenik çift bağları bulunan dienler, farklı ve çekici bir davranış gösterirler:
CH, -C-CH2 allen
bütünleşik çift bağlar
(1704-1712)
Francesco
Borromini'nin
yaptığı San Giovanni in Laterano kilisesini örnek aldı. Banz kilisesinde (1710-1718), Guarini'nin üslubundan
CH2 - CH - CH - CH2 1,3 butadien eşlenik çift bağlar
esinlendi. Barok üslubunun en görkemli yapıtlarından Pommersfelden şatosuyla (1711-1718) başlıca yapıtını gerçekleştirdi. Kilian i. Dientzenhofer (Prag 1689-ay.y. 1751). Baba si Christop'tan ve Hildebrandt'tan ders alıp, çok geç.
meden Pragʻın başlıca ressamı oldu. İlk yapıtlarından Villa Amerikana'da (1720), oranların uyumuna dikkat
ettiyse de, sonraki yapıtlarında isteyerek karmaşık ay rintilara yer verdi. Aziz Mikulaş kilisesinde (1732
1737), barok üslubunun en güzel örneklerinden birini ortaya koydu.
Allenler, öbür dienler kadar kararlı değildir ve yeni den düzenlenme eğilimi taşırlar. Ama 1,3 dienler, yan
Diesel, Rudolf
rarlıdırlar. Bir eşlenik dien, katılma tepkimesine girdi
Alman mühendisi (Paris 1858-denizde 1913). Münih Teknik Üniversitesi'ni bitirerek soğutma mühendisliği
kılaşım nedeniyle, yalıtılmış sistemlerden bile daha ka ğinde, tepkime ürününün yaklaşık yarısı, beklenmedik
1,4 katlımının (4 karbonlu sistemin uçlarına eklenme nin) sonucudur. Bu durum, çift bağların iki noktasının
bir bütünmüş gibi davrandığını varsayan yankılaşım (re
yapan Rudolf Diesel, buhar makinelerinin işlemesinde Carnot çevrimini kusursuzlaştırmak için araştırmalara başladı. Önce, su buharının yerine aşırı ısıtılmış amon
zonans) kuramıyla açıklanır.
yak gazı koymayı düşündü. Bu deneme verimli olma
oluşturma yetenekleri bulunduğu için son derece de
masını sağladı. 1893'te yayınladığı Theorie und Kons
1,3 dienler, polimerler, özellikle de kauçuk formları
ğerlidirler.
Dien Bien Phu Savagi Vietnam'da, Vietminh birlikler ile Fransızlar arasında
çarpışma. Tonkin'in yukarı kesimindeki Dien Bien Phu
ovasında, büyük bir garnizonda kuşatılan Fransız birlik
leri ile Vietminh birlikleri arasında 13 Mart - 7 Mayıs
1954'te yapılan savaş sonunda, Fransızlar yaklaşık 15
000 kişi yitirdikten sonra, teslim olmak zorunda kaldı lar. 21 Haziran 1954'te toplanan Cenevre Konferan
sı'nda, ateşkes ilan edilip Fransız birliklerinin Çinhin di'nden çekilmelerinin kararlaştırılmasıyla, Vietnam, Laos ve Kamboçya'daki Fransız sömürge yönetimi so
dıysa da, bazı kuramsal görüşlerin doğruluğunun sınan
truktion Eines Rationnellen Würmemotor(Rasyonel Bir Termik Motorun Kurulması ve Yapımı) adlı yapıtında ideal bir çevrim tanımladı. Bu düşünceleri Alman mü hendislerinin ilgisini çekti ve aynı yıl Maschinen-Augus
burg-Nürnberg firması tek silindirli, soğutmasız bir mo tor yaptı: Çok gürültülü çalışmasına karşın, sıkıştırmayla ateşlemenin geçerliliği ortaya konmuştu. Bir soğutma sistemi ve bir pnömatik enjeksiyonla geliştirilen bu mo
tor, 1895'ten sonra, o döneme göre iyi isi verimleri sağ ladı. İki yıl sonra 20 beygirlik bir motor yapıldı. Bununla
birlikte, Diesel'in öbür tasarılarının çoğu bir yana bira kıldı. Diesel, motorlu bir otomobil yapma tasarısını da
olanaksızlıkyüzünden gerçekleştiremeyince büyük bir umutsuzluğa kapıldı. Anvers-Amsterdam arasındaki bir
na erdi.
deniz yolculuğunda denize düşüp boğulması, bazı çevreler tarafından intihar olarak yorumlandı.
Dientzenhofer ailesi
diesel motoru
Bavyera asıllı mimarlar ailesi. Prag'da çalışan, Bohemya
Sıkıştırma oranı yüksek, içten yanmalı motor. Benzinli
ve Alman barok üsluplarının gelişmesinde önemli rol
motora benzemekle birlikte, elektrikli bir ateşleme sis
oynayan ailenin başlıca üyeleri, Georg, Leonhard,
Christoph ve Johann ile Christoph'un oğlu Kilian Ig
temi ya da karbüratör gerektirmeyen diesel motoru, Al man mühendisi Rudolf Diesel tarafından bulunmuştur
DIETRICH, MARLENE
43
yedek benzinli motor kullanılırken, bazılarında da mo toru çalıştırmak için sıkıştırılmış hava ya da krvilcımlı ateşleme kullanılır. Diesel motorları, otobüsler, kam yonlar, lokomotifler, gemiler gibi büyük araçlar için her
zaman yeğlenen güç kaynaklanı olmuştur. Otomobil lerde de küçük diesel motorları kullanılmıştır; ama yay
CELL 2
dıkları gürültü, kurum ve kirletici maddeler nedeniyle, birçok ülkede, otomobillerde kullanımından vazgeçil miştir.
Günümüzde, merkezi enerji üretim tesisleri, sanayi
3
güç santralları, petrol boru hatları ve sulama pompaları gibisabit tesislerde, diesel gücünden yararlanmaya yö
nelik çabalar sürmektedir. Sağladıklan üstünlükler ara sinda bakım giderlerinin düşük olması, verimliliğin ve güç üretiminin yüksek olması ve bütün yüklerde yakıtta ekonomi sağlanması sayılabilir.
dietilstilbestrol
Sentetik ostrojen (cinsel hormon). Dietilstilbestrol
(DES), menopoz rahatsızlıklan, adet çevrimi bozukluk lan, yaşlanma kökenli dölyolu iltihabıve aşın süt salgısı
na bağlı meme doluluğu gibi rahatsızlıkların tedavisin
de ve gebeliği önleyici olarak kullanılır. 1950 yıllarında,
düşük yapma ve erken doğum olasılığını ortadan kal
dırmak için Batı ülkelerinde gebe kadınlara çok büyük
dozlarda (günde 50-500 mg)DES verilmiş, daha sonra, bu tedavinin uygulandığı kadınların doğurdukları kız Dört zamanli diesel motorunun başlıca çalışan parçaları
larda dölyolu kanseri ortaya çıkması tehlikesinin yüksek
yakıt enjektörü (1), sıkıştırma pistonu (2), yakıt pompası (3) ve dönen krank milinin gücünü bu pompaya ileten kayıştır (4). Bu parçalar, yanma çevriminin emme, sıkıştırma,
olduğu anlaşılmış, özellikle ABD'de DES üreticilerine karşı davalar açılmıştır: Bu davalann birinde (1983) bir
patlama ve egzozdan oluşan dört aşamasına aracılık eder.
Emme supabindan (5) silindire havanın çekilmesiyle çevrim başlar. Sonra her iki supap da kapanır, piston yükselir ve
erkek de, annesinin gördüğü DES tedavisi nedeniyle er bezi kanserine yakalandığını ileri sürmüştür.
hava iyice sıkıştırılır (6), En üst sıkıştırma düzeyine ulaşılmak
DES, yapay olarak elde edilmiş steroit olmayan ilk östrojenlerden biridir ve molekül konfigūrasyonu, gū
üzereyken, sıcak havanın içine yakıt püskürtülür ve yakıt kendiliğinden tutuşur (7). Yakit yanarak pistonu aşağı iter ve krank milini döndürür (8). Egzoz supabı açılarak yanma
ürünleri dışan atılır (9). Sonra, çevrim yinelenir.
nümüzde de sentetik ostrojenlerin en güçlüsüdür. Ka
raciğer tarafından etkisizleştirilmesini önleyen yapısal
özellikleri nedeniyle, ağızdan alındığında yüksek ve
uzun süreli etki gösterir. Yapılan titiz ve uzun dönemli değerlendirmeler, DES'in, doğru kullanıldığında, ka
(1892'de patentini aldı). Diesel motorlarında, sıkıştırıl mış havanın sıcaklığını, silindire püskürtülen düşük nite likli bir yakıtı tutuşturacak kadar yükseltmek için yüksek sıkıştırma oranları uygulanır. Diesel motorlarini oluştu ran parçalar, çoğunlukla benzinli motorların parçala
rindan daha ağırdır; çünkü yüksek sıkıştırma oranını ve
güç verimini elde etmek için, yapısal dayanıklılığın da ha çok olması gerekir.
Diesel motorlarında, pistonla hava sıkıştırıldıktan
sonra silindire yakıtı püskürtmek için bir yakıt püskürt me (enjeksiyon) sisteminden yararlanılır. Bu karışım ya nar; genleşen gazlar pistonu aşağı iterek güç sağlar. Ya
kıt püskürtme anının zamanlaması, benzinli motorda
yakıtı tutuşturan kıvılcım kadar belirleyici önem taşır. Bu nedenle, püskürtme mekanizmaları, mekanik ola rak krank miline bağlanmıştır. Her silindir, sabit miktar
dinlarda üreme sistemi ya da meme kanseri olasılığını
artırmadığını göstermiştir. Tedavide, yaklaşık 0,5 mgʻlik
ağızdan alınan dozlarla kullanılır; meme ve prostat kan seri olan hastalara da, hastalık belirtilerini hafifletmek
için ağız dışındaki yollarla da uygulanır. Kesimden önce kilo alımını hızlandırmak için hayvanlara da sık sık veril
miş, ama bu uygulama etlerde DES kalıntıları saptandığı için birçok Batı ülkesinde yasaklanmıştır; ne var ki, ya
sadışı kullanımı sürdürülmektedir.
Dietrich, Marlene Alman
kadın sinema
oyuncusu (Berlin
1901-Paris
1992). Çeşitli tiyatro oyunlarında ve bir dizi sessiz film de rol alan Marlene Dietrich (asıl adı Maria Magdalene
da havayı emip sıkıştırdığı için, motorun gücü, püskür
von Lock tur), Joseph von Sternberg'in Mavi Melek (Der Blau Angel, 1930) adlı filmiyle uluslararası ün ka zanıp, Sternberg'le birlikte ABD'ye giderek peşpeşe
zamanlaması kadar süresi ve basıncı da, belirli bir hız,
oynadığı filmlerle sinemanın cinsellik tanrıçaları arası
mesini sağlayacak biçimde tasarlanır.
Venus, 1932), The Devil is a Women (Şeytan Bir Kadın dır; 1935; Sternberg yönetiminde son filmi), vb.
tülen yakıt miktarına göre değişir.Yakıt enjeksiyonunun
güç ve ivmelenme aralığında ya da öbür çalışmakoşul larında yakıttan en yüksek oranlı yararlı enerji elde edil
nal girdi: Morocco (Fas, 1930), Savaşan Venüs (Blonde
Öbür içten yanmalı motorlarda olduğu gibi, diesel
1935'ten sonra, çeşitli yönetmenlerin çok farklı kişilik leri canlandırdığı filmlerinde oynadı: Angel (Melek,
motorlarında da egzoz, soğutma ve marş sistemlerine
gerek vardır. Üstelik, sıkıştırma oranları alışılmamış öl
çüde yüksek olduğu için, güçlü bir marş sistemi gerekli dir. Bazı diesel motorlarında bir elektrik motoru ya da
1937; Ernst Lubitsch), Yedi Günahkarlar (Seven Sin
ners, 1940; Tay Garnett), Kanlı Sahne (Stage Fright, 1950; Alfred Hitchcock), Yaylaların Fahişesi (Rancho
44
DIEZ, ERNST Marlene Dietrich, bir müzikhol
diferansiyel
şarkıcısini
Otomobillerin çekiş düzeneğinde yer alan, çekiş teker
canlandırdığı Mavi Blau Engel, 1930) uluslararası ün
leklerinin, motorun çevirme kuvvetini (torkunu) farklı dönüş oranlarıyla aktarmasını sağlayan dişli sistemi. Di feransiyel, bir virajın dış tarafında kalan tekerleğin daha
kazanmış,
uzun bir yay çizmesini, iç yanda kalan öbür tekerleğin
Melek'le (Der
sonradan oynadığı filmlerle, döneminin
cinsellik tanrıçalan arasına girmiştir.
se daha kısa bir yay çizmesini, dolayısıyla da aracın pa tinaj yapmasını önler.
Motoru önde olan arkadan çekişli bir arabada, mo
torun çevirme kuvveti, aktarma sisteminden geçerek,
arka dingil düzeninin içindeki ayna ve pinyon dişlileri döndürür ve arka çekiş tekerleklerine güç sağlar. Moto
ru önde olan önden çekişli arabada, diferansiyel ve son Notorious, 1952; Fritz Lang), Bitmeyen Balayı (Touch
çekiş dişlileri, doğrudan doğruya motora monte edilmiş
Savaşı'nda Nazilere karşı çarpışan ABD birliklerine mo
Her iki tasarımda da, çekiş dişlileri, diferansiyel dişlileri
of Evil, 1952; Orson Welles), vb. Bu arada İkinci Dünya ral vermek için cephede birçok turneye çıkıp, 1950 1970 arasında özellikle, etkileyici sesiyle ün kazandığı
müzikhollerde çalıştı. Sonra Paris'e yerleşip, içine ka panarak, toplum yaşamından uzak bir ömür sürdü.
olarak, aktarma sistemiyle aynı karter içinde yer alır.
aracılığıyla aks millerini ve çekiş tekerleklerini döndü rür.
Şaft mili, diferansiyel içindeki bir pinyon dişlide sona erer. Şaft mili döndüğünde, pinyon dişli, diferansiyel kutusunun bir parçası olan ayna dişliyi hareket ettirir; böylece hem kutu hem de ayna dişli birlikte döner. Ku
Diez, Ernst Avusturyalı sanat tarihçisi (Kärnten 1878-Viyana 1961).
Istanbul ve Roma'da incelemeler yapan (1903-1904)
Ernst Diez, Viyana ve Berlin müzelerinde çalıştı. Viyana
Üniversitesi'nde asistanlığa başlayıp (1911), Anadolu,
İran, Hindistan ve Mısır'ı gezdi (1912-1914). Doçentli
ģe (1918) ve profesörlüğe (1924) yükselip, Pennsylva nia Universitesi'nde çalıştı(1926-1936). Hindistan, Çin,
Japonya ve Cava'da incelemeler yaptı(1930-1931).Vi yana Üniversitesi'ne (1939), sonra İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi'ne (1943-1948) geçip, IstanbulÜni
versitesi'nde Sanat Tarihi Enstitüsü'nü kurdu. Birinci
Uluslararası Türk Sanatları Kongresi'nde onur konuğu olarak bulundu.
tunun içinde iki pinyon dişli ve iki yan (istavroz) dişli var dir; yan dişlilerin her biri, bir aksla çekiş tekerleklerin den birine bağlanır. Araba dümdüz ileri giderken ve aks milleri
аупі hızla dönerken, diferansiyel kutusu da dö ner, ama hiçbir farklı hareket oluşmaz. Oysa araç bir vi
rajı alırken, çekiş tekerleklerinin hızları ve aştıkları me safeler farklı olacağı için, diferansiyel bu farklılığı den geler: Yan dişlilerin çevresinde dönen pinyonlar, virajın iç yanında kalan tekerleğin daha yavaş, dış yanında ka lan tekerleğinse daha hızlı dönmesini sağlar. Kutu, iki
tekerleğin ortalaması olan bir hızla döner.
Serbest dönen dişliler, motorun çevirme kuvvetini,
çekiş tekerlekleri arasında eşit olarak böler. Çekiş te
kerleklerinin biri kuru zemin, öbürü buz üzerindeyse, kutunun içindeki dişliler, patinaj yapan tekerleğin, ayna
Başlıça yapıtlan: Die Kunst der Islamischen Völker (Islam Ülkeleri Sanatı, 1915), Churasanische Baudenk
dişlinin ikikatı hızla dönmesini sağlar. Çekiş tekerlekle
mäler (Horasan Mimari Anıtlari, 1918), Persien, Isla
rekli olan az miktardakilçevirme kuvvetinijaynı oranda
mische Kunst in Churasan (Iran'da Horasan'da Islâm
Sanatı, 1923), Karaman Devri Sanatı (O. Aslanapa ve
M.Koman'la, (1950), Türk Sanatı (Türkische Kunst;Jok
tay Aslanapa'yla,|1956), Indische Kunst, Islamische Kunst (Hint Sanatı, İslâm Sanatı, 1960).
Diez, Friedrich Christian Alman dilbilimcisi (Giessen 1794-Bonn 1876). Once Fransız Provence edebiyatı, sonra genel olarak Roman dilleri üstüne çalışmalar yapan Christian Friedrich Diez,
dilbilime tarihsel bir yöntem getirdi. Yapıtları Fransız
rinin her biri, patinaj yapan tekerleğin dönmesi için ge
alır; araba hareket etmez. Tekerleğin boş dönüşünü azaltmak için, bazı araçlarda kilitli ya da sınırlı kaymalı diferansiyel kullanılır. Yaylar, yan dişlileri kavramalara
bastırarak, kutuyla temas etmelerini sağlar. Kavramalar diferansiyelin hareketini kısıtlayarak çevirme kuvveti
nin bir bölümünü, yol tutuşu (kavrayışı) daha iyi olan te kerleğe iletir ve aracın hareket etmesini sağlar.
Günümüzde birçok araçta sürekli ya da aralıklı dört tekerlekten çekiş (4WD) sistemi bulunmaktadır. Aralıklı 4WD araçlar, kaplama yollarda 2WD olarak hareket
eder. Modern 4WD araçların çoğunda, ön ve arka te
ca'ya çevrilerek, Roman dilleri çalışmalarına temel ol du.
Başlıca yapıtları:
Grammatik der Romanischen
Sprachen (Roman Dilleri Dilbilgisi, 1836-1838), Etymo logisches Wörterbuch der Romanischen Sprachen
(Roman Dilleri Etimolojik Sözlüğü, 1833).
difenbahya
Difenbahya
Yılanyastığıgiller ailesinden bitki cinsi (Bil. a. Dieffen
(D. amoena),
kın tür içeren difenbahya cinsinin üyeleri, evlerde yay
yaprakları için
gin biçimde yetiştirilir. Cinsin örnek türü difenbahyanin
(Dieffenbachia amoena)l yaprakları koyu yeşil üstüne,
biçimdeyetiştirilir.
beyaz çizgilidir.
aşabilir.
bachia). Amerika'nın tropikal bölgeleri kökenli 30'a ya
gösterişli
evlerde yaygın
Boyu 50 cm'yi
DIJON
45
F, iki değişkenin bilinen bir fonksiyonudur. Yukardaki denklem, “birinci dereceden basit diferansiyel denk lem" diye
adlandırılır. Basit sözcüğü, bilinmeyen
fonksiyonun bir tek bağımsız değişkene (bu örnekte
zamanına) bağlı olduğunu gösterir. Diferansiyel denk
lemin derecesi, var olan en yüksek türevin derecesi
dir. Sözgelimi, x"(t) – Gſt, x(t), x'(t)) türü bir denklem (burada G, üç değişkenin bir fonksiyonudur), ikinci de receden basit bir diferansiyel denklemdir. x(t)nin ikinci 3
türevi denilen x"(t), x'(t)nin değişme oranıdır. Üçüncü türevi içeren bir denklem, yani x'"(t), üçüncü derece den bir denklemdir.
Diferansiyel denklemlerin uygulama alanlarından
biri, sabit ivme ile yerçekiminin etkisi altında, serbest düşen bir cismin hareketinin incelenmesidir. İvme, hız değişme oranı olduğu için (hız da uzaklık değişme ora
nıdır), uzaklığın zamana göre ikinci türevidir. 6
diferansiyelgeometri: Bk. GEOMETRİ, DİFERANSİYEL
Motorun çevirme kuvveti (torku), şaft milini (1) ve pinyon dişliyi (2) çevirir; o da ayna dişliyi (3) döndürür.
Diferansiyel kutusu (6) içinde bulunan pinyon dişliler (4) ve yan (istavroz) dişliler (5), aks millerinin (7, 8), bir viraj
diferansiyel hesap: Bk. HESAP, DİFERANSİYEL.
alınırken dış ve iç yanlardaki tekerlekleri farklı hızlarda döndürmesini sağlar.
kerlekler arasında fazladan bir diferansiyel daha bulu nur; böylece ön ve arka çekiş tekerlekleri, kaplama yol
da giderken çok az farklı oranlarda döner ve çekiş dü
difteri: Bk. KUŞPALAZI.
Dihhuda, Ali Ekber
Sürekli 4WD sistemi olan bazı araçlarda, ön ve arka son çekiş dişlileri, sınırlı kaymalı diferansiyelle birleştiri lir. Her çekiş aksinin ayrıca kendi diferansiyeli vardır.
Iranli yazar (Tahran 1879-ay.y. 1955). Tahran Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitiren Ali Ekber Dihhuda, Balkan lar'daki Iran elçiliklerinde çalıştı. Dönüşünde Iran'da meşrutiyet ilan edilmesinden yararlanarak Cihangir
hızlarda dönmesini sağlayarak, lastik çaplarındaki ya da
Perendbaşlığı altında yayınladığı yazılar halk tarafından
dan kaldırır. Bu kayma, sürekli 4WD sistemi bulunan
hammet Ali Şah Kaçar tarafından Avrupa'ya sürüldü.
zeninin hasar görmesi önlenir.
Bu diferansiyeller, ön ve arka tekerleklerin çok az farklı
Han Şirazi'yle Sur-i Israfil adlı gazeteyi çıkardı. Çerend
çekiş dişlisi oranlarındaki küçük farkların etkisini orta
ilgiyle izlenip, büyük yankılara neden olduğu için, Mu
aracın, çekiş düzenine bir zarar gelmeden, kaplama
Gazetenin yayınına İsviçre'de devam etmek istediyse
yollarda hareket etmesini sağlar.
yi çıkardı. Meclisin ikinci kez açılması üstüne Iran'a dö
diferansiyel denklemler Bir nicelik ile o niceliğin değişme oranları arasında ba
de, başaramadı ve Istanbul'a gelerek Surûş adlı gazete nüp, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra siyaseti bıraktı.
Başlıca yapıtları: Emsal ü Hikan (Atasözleri ve Özde yişler), Lügatname-i Dihhuda (Dihhuda Sözlüğü).
ğıntı kuran denklemler, Mühendislik, doğabilim ve top lum bilimleri alanlarındaki sorunların incelenmesinde
Dijck, Antoon Van: Bk. VAN DYCK,
sık sık ortaya çıkan bu denklemler, gözlemlerin ya da
ANTHONY.
oranı ile büyüklüğü arasında içsel bağıntı bulunan bir
dijital bilgisayar: Bk. BİLGİSAYAR.
deneylerin sonuçlarına göre önerilir ya da test amaçlı varsayımlar olarak ileri sürülür. Birçok olgu, değişme
nicelikle tanımlanabildiği için, bu tür denklemler önemlidir. 1664-66'dan bu yana, diferansiyel denk
lemler, mekanik, elektromanyetizma kuramı, görelilik kuramı ve kuvantum mekaniği gibi alanlardaki sorunla ra uygulanmıştır. Bazı biyolojik ve ekonomik süreçler de, diferansiyel denklemlerin kullanıldığı modellerle tanımlanabilir.
Bir niceliğin x büyüklüğü, t zamanına göre değişebi
dijital saat: Bk. SAAT.
Dijon Fransa'nın doğu kesiminde kent. Côte d'Or yönetim
lir. Bu durumda, x'in t'ye bağımlılığı, t zamanındavar olan miktar için x(t) yazılarak gösterilir. Öyleyse, x, t'nin bir fonksiyonudur; Xin zamana göre değişme oranı
bölgesinin merkezi olan, Suzon ve Duche irmaklarının
Diferansiyel hesapta, x(týnin bilinen biçimlerinden x'(t)
Irmaklarıyla bağlantı kuran kent, verimli bir tarım bölge
birleştikleri yerde, Paris'in 270 km kadar güneydoğu sunda yeralan Dijon'un nüfusu 151 636'dır. Bourgogne
x'ſtyle gösterilir ve x'in t'ye göre türevi diye adlandırılır.
kanalı aracılığıyla Asône irmağıyla ve Paris havzasının
fonksiyonunu hesaplamak için, çeşitli kurallar geliştiril
miştir; buna karşılık, diferansiyel denklemlerin incelen
sinin ortasında, önemli bir şarapçılık ve hardalcılık mer kezidir. Öbür sanayi kolları da önemli ölçüde gelişmiş
mesinde tipik bir sorun, x'(t) - Flt, x(t)}türünden bir ba
tir: Basımcılık sanayisi, kimya sanayisi, elektrikli gerec
ğıntı verildiğinde x(t) fonksiyonunu bulmaktır; burada
ler yapımı, besin sanayisi, deri fabrikaları, otomotiv sa
46
DİKDÖRTGEN
nayisi, çeşitli makineler yapımı, vb. Ayrıca, XIII. yy'dan kalma iki kilisesi, yapımına 1229'da başlanan ve Bour
ailesi üyelerinin sırtlarında, türlere göre sayısı 3-16 ara sında değişen bir sıra tek tek diken, karınlarındaysa bir
re Dame katedrali, XV. ve XVI. yy'lardan kalma lonca
nin (Gasterosteus aculeatus) dişisi, yaz mevsiminde, er keğin yaptığı yuvada çiftleşir.
gogne gotik üslubunun başlıca örneklerinden olan Not
binası ve Güzel Sanatlar müzesiyle çok sayıda turist
tek diken bulunur.Ailenin en yaygın türü dikencebalığı
çekmektedir. Aynı zamanda da bir öğretim (1722'de kurulan Djon Üniversitesi) merkezidir. Bir Roma ordugâhı olarak kurulan Dijon, 1016'da
dikenliuyuşturanbalığıgiller
Bourgogne Düklüğü'nün merkezi olmuş, XV. yy'da
Tropikaldenizlerde ve ilık denizlerde yaşayan kıkırdak libalık ailesi (Dasyatidae). Kumlu kıyı kesimlerinde ka
Fransa Krallığı'na bağlanmış, ikinci Dünya Savaşı'nda
Alman işgalinde kalmıştır.
dikdörtgen
Dikenliuyuşturanbalığıgiller ailesinden güney
Bütün açıları dik olan dört kenarlı dūzlem şekil. Dik
(Dasyatis americana),
dikenliuyuşturanbalığı sığca sularda yaşayan
dörtgen ayrıca, dik açılı, yani bütün açıları dik olan bir
yassı bedenli bir balıktır.
paralelkenar olarak da tanımlanabilir. Dikdörtgenin
karşı (komşu olmayan) köşelerinibirleştiren ve dikdört geni iki eş üçgene bõlen doğru parçasına “köşegen"
denir. Komşu kenarlarının uzunluğu a ve bolan bir dik dörtgenin çevresi, Ç-2a + 2b formülüyle hesaplanır.
Dikdörtgenin alanıysa, iki komşu kenarın çarpımına eşittir (alan - ab). Komşu kenarlarının uzunluğu aynı (a - b) olan dikdörtgene kare denir; karenin çevresi 4a,
alanıysa a'dir.
dikencebalığı
buklular ve yumuşakçalarla beslenen dikenliuyuştu
Genellikle tatlısuda yaşayan, dikenlibalikgiller ailesin
ranbalığıgiller ailesi üyelerinin kuyruklarının ucunda,
den, çok kavgacı balik tūrū(Bil. a. Gasterosteus aculea
savunma silahı olarak kullandıkları uzun, testere dişli bir diken vardır; bu diken, üstündeki yivler zehirli doku
içerdiğinden, battığında acı veren yaralara neden olur;
ölüme bile yolaçabilir.
dikenli vatoz Sıcak, ılık ve oldukça soğuk denizlerde yaşayan, özke Dikencebalığına (Gasterosteus aculeatus) Kuzey yankūrenin ilık ve serin denizlerinde rastlanır. Genellikle
kıyıya yakın durgun sulu kesimlerde dolaşır.
tus). Ilık denizlerde yaşayan, ama Karadeniz gibi olduk
ça serin denizlerde de rastlanan dikencebalığı, durgun
dibalığıgiller ailesinden balık türü (Bil. a. Raja fullonica). Kıyı sularında, derinliği 10-300 m arasındaki kesimde
dolaşan dikenli vatozun boyu 120 cm'yi bulabilir. Dip te avladığı balıklar ve omurgasızlarla beslenir. Eti lez zetlidir; ayrıca, bol yağ içeren karaciğeri ilaç ve yağ sa
nayilerinde kullanılır.
sulu, sıkça bitkili kesimlerde yerleşir. Bedeni kuyruğa
dikenli yediuyuklayan
mez.
Hindistan'da yaşayan yediuyuklayan türü (Bil. a. Plata
doğru küçülen kemiksi levhalarla örtülüdür. Eti yen dikenkafalılar
Başka hayvanlarda iç asalak olarak yaşayan omurgasız hayvan filumu (Bil. a. Acanthocephala). 1-2 cm boyun
canthomys lasiurus). Tüylü kuyruğu ve büyüklüğü bakı mindan yediuyuklayana benzeyen, ama sırtındaki tüy
ler arasında sivri dikenler bulunan dikenli yediuyukla
yan, ağaçlarda yaşar, meyveler ve tohumlarla beslenir.
da 500 tūrü bulunan dikenkafalılar şubesi üyelerinin
Diker, Mustafa Hayrullah
gelişmelerini sürdüren larvalar, böcek bir omurgalı
Türk hekimi (Istanbul 1875-ay.y. 1950). Askeri Tibbi
yumurtaları böcekler tarafından yutulur; kist biçiminde hayvan tarafından yenilince o hayvanın bedenine ge çerler. Omurgalının bedeninde yumurtadan çıkan ku çük dikenkafalılar, dikenli hortumlarıyla barsak çeperi ne asılır, barsakları bulunmadığından, konaklarının be den sıvılarını emerek yaşarlar.Dişilerin yaptığı milyon larca yumurtanın omurgalının dışkısıyla bedenden aul ması, çevrimi yeniden başlatır.
dikenlibalıkgiller Denizlerde, yarı-tuzlu suda ve tatlısuda yaşayan çeşit leri bulunan balık ailesi (Bil.a. Gasterosteidae). Bilinen 8
türünün çoğu ince-uzun, pulsuz olan dikenlibalikgiller
ye'yi bitirip (1907), Paris'te adli tip ve nöropsikiyatri ko
nularında uzmanlaşan (1910-1913) Mustafa Hayrullah Diker, Tıp Fakültesi nöroloji kürsüsünde profesörlüğe (1924) ve ordinaryüs profesörlüğe (1936) yükselip,
1941'de emekliye ayrıldı. Milletvekilliği yaptı (1943.
1950). Türkiye'de karmaşık adalet konularinın ya da davaların çözümünde ruh hekimliğinin öneminin anla şılmasına büyük katkılarda bulundu. Başlıca yapıtları: Tababet-i Adliye-i Mecanin (Türki
ye'de adli psikiyatri dalında yayınlanmış ilk kitaptır, 1915), EmrazıAsabiye (Sinir Hastalıkları, 2 cilt, 1931), Adliye! Hekimliğinde Toksikomani ve Alkolisma
(1935).
DIL
dikit: BK. SARKIT VE DİKİT.
47
Bir diktatörün gücü genellikle siyasal parti, güvenlik ór. gütü ya da ordu gibi temel kurumlardan birinin desteğj ne dayanır. Genellikle diktatörler, kişilikleri ve misyon
dikkat
ları çevresinde bir efsane oluşturarak kendilerini güç
lendirirler. Adolf Hitler, Joseph Stalin ve Mao Zedung
Düşünceyi belli bir şey üstünde yoğunlaştırabilme gü
gibi diktatörler kendilerini “yanılmaz", "herşeyi bilen"
cü. Dikkat, bilincin odağıdır. Nesnel olarak, bütün du
önder olarak benimsetmeyi başarmışlardır.
yumsal ya da belleğe yerleştirilmiş bilgilerden, daha sonra kullanmak için bir bölümünü seçmeyi gerektirir.
tim biçimidir. Diktatörden sonra iktidara kimin geleceği
Bir toplantıda konuşan çeşitli kişiler arasındayalnızca
birini dinlerken, bir resme bakarken şekilleri dikkate al
münden sonra, birbirlerini darbelerle deviren bir dizi
maksızın yalnızca renklere yoğunlaşılırken, kalabalıkta
savaş patlak verebilir. Diktatörler genellikle orduya ve
bir tanıdığı ararken ya da akıl bir problemi çözmeyi yo
ğunlaştırılırken, farklı verimlilik derecelerinde farklı dik
katlersöz konusudur. Bireyin seçmek zorunda kalması, algılamanın, düşünmenin ya da birçok şeyi aynı anda
Yapısı bakımından, diktatörlük, istikrarsız bir yõne
önceden kestirilemez. Gerçekten de diktatörün ölü
yeni diktatör iktidara gelebilir; hatta bazen kanlı bir iç
güvenlik güçlerine dayandıklarından, iç güvenlik örgüt
lerinin desteğini korumak için yapılan aşırı harcamalar,
ülkenin ekonomik ve toplumsal durumunda ciddi bir
yapmanın bir sınırı olduğunu gösterir.
bozulmaya yol açabilir.
Yoğun, tuhaf ya da önemli dış uyarıcılar tarafından çeki
dil
organizma uyarıcıya yönelerek dikkati hem düşünce
Ağzın içinde tat alma duyumunu sağlayan, çiğneme,
Dikkat bazen istenmeden ve elde olmadan uyanır:
lebilir. Bunlar yönlendirici tepki sağlar. Uyarıcı arttıkça,
sel, hem de fiziksel olarak başlatır. Herhangi bir biçim
de, uyarıcı tekrarlanır ya da sürekli olursa, dikkat tepkisi sonuçta azalır ya da bütünüyle ortadan kalkar. Belirli
bazı etkinlikler için dikkat gerekli değildir: Bir sahnenin genel fiziksel özellikleri (renk, boyut, biçim ve hareketi)
dikkat harcama gerektirmeden belleğe yerleştirilebilir.
Aynı biçimde, başlangıçta yoğun dikkat gerektiren bazı
yutma ve konuşmaya yardımcı olan, kastan yapılmış
organ. Bağdokusuyla yutak duvarlarına ve boyundaki
dilkemiğine sıkıca perçinlenmiş olan dilin, “gövde” adı verilen üçte ikilik bölümü, kök" adı verilen üçte birlik
bölümünden V biçiminde bir sınırla ayrılmıştır. Dil gov desinin üst yüzeyinde “papilla” adı verilen çok sayıda uzantı yeralır. Dil kökünün iki yanının üst yüzeylerinde
işler, daha sonraları öylesine otomatikleşir ki, öbür et kinliklerle birleştirilebilir. Fizyoloji uzmanları, dikkatin algılama sürecini hangi bölümlerin etkilediğini araştır
bademcikler adı verilen düzensiz çıkıntılar görülür.
lerden dinledikleri mesajlardan birini tekrarlamaları is
hayvanda, dilin arka bölümünün arka-yan yüzleri bo
lar, bir kişinin iki mesajın genel özelliklerini aynı anda kaydedebildiğini, ama yalnızca birinin sözlü içeriğini
salgı bakımından en yüksek olan ipliksi papillalar, mik roskop altında tersine dönmüş V biçimli yapılar biçi minde görünürler; bunlarda tat alma tomurcuklan bu
Erişkin insanın dilinde üç çeşit papilla göze çarpar.
Yapraklı papilla adı verilen dördüncü papilla çeşidiyse,
maktadırlar. Seçici dinleme deneyleri sırasında, denek
insanda gelişmemiş durumdadır; buna karşılık birçok
tenince, öbür mesajla ilgili dikkatleri dağılmış ve sonuç.
yunca çok iyi gelişmiştir. İnsandaki papillalar arasında
tekrarlayabildiğini göstermiştir.
Dikmen, Halil Türk ressamı (İstanbul 1906-Ankara 1964). İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitiren (1927) Halil
Dikmen, Paris'e giderek çeşitli atölyelerde çalıştı. Yur da dönüşünde (1931), liselerde öğretmenlik yaptı. Yeni
kurulan Resim ve Heykel Müzesi'nin müdürlüğüne ge
tirilip (1937), bu görevinin yanı sıra Güzel Sanatlar Aka demisi'nde resim dersleri vermeye başladı (1949). Son
yıllarında Milli Eğitim Bakanlığı Güzel Sanatlar genel müdürlüğü yaptı.
Yurt içinde bir ara “D grubuyla" sergi açan, yurt dı
şındaki sergilere tablolar gönderen Halil Dikmen, Rö nesans'ın klasik biçimlerine bağlı kalarak, yapıtlarında işık-gölge oyunlarına yer vermiş, kübizmden etkilen . miştir
Başlıca yapıtları arasında Portakal Toplayanlar, Vatanı Kurtarmak için, Giresun'da Fındık Toplayıcıları
sayılabilir.
diktatörlük
Yetkilerin, gücü hiçbir resmikuruluş ya da yasa tarafın dansınırlandırılmamış bir tek kişinin ya da "cunta" adı
verilen bir topluluğun elinde toplandığı yönetim biçimi.
Eski Roma'da diktatör, tehlike dönemlerinde yönetime
atanan özel bir yüksek görevliydi. Modern diktatörlerin çoğuysa, sıkıntılıdönemlerde askeri darbeyle ya da ya. sal yollarla iktidara gelmişler, güçlü bir önder gereksin mesini öne sürerek olağanüstü yetkiler edinmişlerdir.
Halil Dikmen'in bir portre çalışması.
DİL
48
bademcikler
kenarlan çevrili insan dili mukoza zanyla kaplı bir
papillalar
çizgili kas kütlesidir. Tat alma
ve söz üretiminin temel bölümü
dan, hiç bir değişikliğe uğramadan, yalnızca cümle için deki yerlerine göre anlam ve işlev yüklenirler; bu tür dillere, "ayrışkan" ya da "yalınlayan" diller denir. Ayrış
yutmada
kan dillerin en belirgin örnekleri arasında Çince, Viet
yararlanılır. Ön
nam dili, bazı Himalaya ve Afrika dilleri sayılabilir. Ayrı
bölümü tat alma
tomurcuklarını kapsayan
papillalar içerir.
papillalar
Sözcükler genellikle, anlam taşıyan bir kök ile işlev be lirten birekten oluşur. Bazı dillerde, sözcükler ek alma
Çiğnemede ve
olan dilden,
mantarsi
XIX. yy'dan bu yana dilleri, sözcüklerin düzenleniş biçimlerine göre sınıflandırma çalışmaları yapılmıştır.
ca, Avrupa'da konuşulan Bask dili de ayrışkan bir dildir.
Öte yandan, gene bazı dillerde, kök ile ekin birbiriy
le bitiştiği, birbiriyle bağlantı kurduğu görülür. Bir başka
Kenarları çevrili
deyişle, dilbilgisel bağlantıları, yetenek, işteşlik, olum
papillalar bademcikler tarafından örtülen
meyen köke getirerek belirten diller vardır. Bu diller de,
dil kökünün Ön
yanında yeralırlar.
lunmaz; temel işlevleri, besinin hareketine yardımcı olacak biçimde sürtünme sağlamaktır. Bunların arasına
serpili durumda bulunan mantarsi papillalar, düğümleri andırır, dilin ūst orta bölgesinde bulunurve tat alma to
murcukları içerirler. Sayıca en az olan üçüncü papilla çeşidi, "kenarları çevrili papillalar" diye adlandırılır;
bunlar en büyük papillalardır ve mantarsi papillalar gibi tat tomurcukları içerirler; sayıları 13 kadardır; dilin kö kūnū gövdesinden ayıran V biçiminde bir sıra biçimin de dizilmişlerdir. dil
İnsan ırkına özgü bildirişim sistemi. Insanoğlu düşünen bir varlıktır; düşünce ve duygularını ya konuşarak ya da
suzluk, zaman, kişi gibi çeşitli işlevleri olan ekleri, değiş "bitişimli" yada "bağlantılı” diller diye adlandırılır. Ge
rek Türk dilbilimcileri, gerek yabancı dilbilimciler, Türkçe'yi bu türün en ilgi çekici örneği olarak göster
mektedirler. Türkçe'nin bitişimli bir dil olduğunu gös
termek amacıyla, iki örnek verelim; Yap (fiil kökü) ve baş (ad kökü) sözcükleri ele alındığında ve bunlara bir
birinden ayrı işlevler taşıyan biçimbirimler eklendiğin
de, köklerin hiç değişmemesine karşılık, birçok kavram dile getirilir: Yap-i-sal-cı-lik; baş-la-t-tor-dık-tan. Bitişim li diller arasında, Türkçe'nin yanı sıra öbür Altay (Mo golca, Mançu-Tunguz) ve Ural dilleri (Fince, Macarca, vb.) sayılabilir.
Biçimbilimsel sınıflandırmanın ücüncü öbeğini bü künlü diller oluşturur (bükün, çekim sırasında kökün değişmesi demektir). Bu tür dillerde, sözcüğün dilbilgi sel değeri, kökün uğradığı değişikliğe bağlıdır. Bükünlü
dillerin en ilgi çekici örneği Arapça'dır.
Öte yandan, en gelişmiş örnekleri Amerika kızılderi lilerinin dillerinde görülen bir başka biçimbilimsel sinif landırma öbeği de, "Çokbireşimli" ya da "kaynaştıran"
yazarak belirtir. Hayvanların da, içgüdüsel olarak korku ve sevinçlerini birtakım seslerle belirttikleri bir gerçek
diller diye adlandırılan dillerdir. Bu dillerde, sözcükler
tir. Ama yalnızca insan, sayısız denebilecek bildirileri
ile ekler birbiriyle öylesine birleşir, öylesine kaynaşır ki,
belli sayıda birimden yararlanarak bir başkasına aktara
bilir. Kısaca tanımlandığında dil, kavramlar ile ses imge lerinin birleşmesinden oluşan bir göstergeler sistemi ve
insanların birbiriyle anlaşmasını sağlayan bir bildirişim aracıdır. İnsan dili içgüdüsel değil, eklemli bir dildir. Sesler birleşerek cümleleri oluşturur.
Dilin ilk olarak ne zaman ortaya çıktığı bilinmemekle
birlikte, günümüzdeki biçimiyle insan türünün (Homo sapiens sapiens) ortaya çıkmasından bu yana, insanla
rin birbirleriyle konuşarak anlaştıklarını düşündüren ba zı kanıtlar elde edilmiştir.
Dil yalnızca bir çağdan öbürüne ve toplumdan top luma değil, aynı zamanda bir toplumsal kesimden öte
kine ve aynı ülkede bir yöreden ötekine değişiklik gös terir. Bu nedenle, dünyada kaç dil konuşulduğunu ke
sinlikle belirtmek oldukça güçtür. Ancak, yaklaşık bir sayı vermek gerekirse, yeryüzünde 3 000 kadar dil ol duğu söylenebilir.
Dilbilim araştırmalarının etkisiyle, özellikle de Hint
Avrupa dilleri gibi büyük bir dil ailesine ilişkin çalışmala rin öncülüğüyle, yeryüzünde konuşulan (yaşayan dil ler) ve konuşulmuş (ölü diller) diller konusunda ortaya çeşitli ölçütler atılmıştır. Bu ölçütler üç ana noktada top lanabilir: Biçimbilimsel sınıflandırma; tarihsel (akraba lik ilişkileri) sınıflandırma; uzamsal (coğrafi) sınıflandır ma,
bir cümlenin bir tek sözcükle özdeşleştiği, bir tek söz
cüğe sığdığı görülür. Sözgelimi, Eskimo dilinde takusa riartorumagaluarnerpa (tek sözcük), "Onun bununla uğraşmaya gerçekten niyeti olduğunu sanıyor musu nuz?" anlamına gelir.
Dillerin kaynak açısından sınıflandırılması, XIX. yy'da dilbilimin üstünde çok durduğu bir konudur. Bu
sınıflandırma yöntemi, diller arasındaki akrabalığa, "dil ailesi" kavramına, bir başka deyişle dillerin tarihsel olu
şumuna dayanır. Ancak, yeryüzündeki dil aileleri konu sunda kesin bir sayı vermek çok güçtür; birçok araştır mada farklı saptamaların bulunduğu bir gerçektir. Çe şitli karşılaştırmalarla aynı kaynak dilden çıktığı belirle nen dilleri aynı öbek içinde toplayan tarihsel sınıflandır ma yöntemine ilişkin öneriler, üç ayrı dil ailesi çevresin
de toplanabilir: Ural-Altay dilleri; Hint-Avrupa dilleri; Hami-Sami dilleri,
Türk dilinin de içinde yer aldığı Ural-Altay ailesindeki
diller arasında akrabalık ilişkileri bulunduğu görüşü, te melde şu olguların gözlemlenmesine bağlı kalmıştır:
Hem Ural, hem de Altay öbeğine bağlı dillerde, ünlü uyumu vardır; bitişimli olan bu dillerdeki bazı eklerin,
hem fiil çekimlerinde ortaya çıktığı, hem de sözcük tü
retmede kullanıldığı görülür. Öte yandan, bu diller ara sında, ses, sözdizim ve biçim benzerlikleriyle, sözcük
Biçimbilimsel sınıflandırma, hem akrabalık ilişkileri
benzerlikleri de vardır. Dil tarihçileri,Altay dil öbeğine
konumları temel alan sınıflandırmaya karşıdır: Çünkü,
1. Altay dönemi:Türk-Moğol dil birliği; 2. en eskiTürk çe dönemi; 3. ilk Türkçe dönemi; 4. eski Türkçe döne
ne dayanılarak yapılan sınıflandırmaya, hem de coğrafi
biçimbilimsel sınıflandırma, eşzamanlı ve dilbilimsel bir sınıflandırmadır.
bağlı olan Türkçe'yle ilgili şu aşamaları belirlemişlerdir: mi (VIII.-IX. yy. Göktürk yazıtları, Uygur metinleri); 5.
orta Türkçe dönemi (X.-XVI. yy. Orta Asya Türk toplu
49
OKYANUS BUYUK
bo .
Ing
Asya
OKYANUSU HINT
Hana
169
(
160
140
199
SarahJYRER
AAC
AFRIKA
Nokanica
Svate
ÖBEKLERİ 60
DİL
kundiler
40
Asya
-
Afrika
OKYANUSU ATLAS
Police
Kal as Dravad
10
DO
100
Ata iba
Avustralya
DÜNYAD KI 20
yerlesdien
Arapce
BO
la
I
40
Napca
60
Am
GUNEYAMERIKA
1
120
170
140 140
160
160
'
VO
10
OKYANUS BUYUK 40
40
20
20 0
Junge
ng
dil eni Alnika
Han
Nd
kuce
De
Sala
180
KUZEYAMERIKA
180
Okyanus
anca
ANTRKIA
Svar
)
Turice
Rusca
Annard O
NET
Esimo
Avapc
Sony Aleut
100
AYUSTIMlayu
120
Putereya
)
Hinta
Rusça
140
intet
180.50
Insan
Nogos
11090
ASYA
Cince
Alias Uval
Gunescu
30
20
Evenku
ay
yuler
AVUSTRALY
Korec
Vcdulan Nip
50
DILAÇAR, AGOP
luklar dili, ortak Anadolu ve Azerbeycan Türkçesi); 6. yeni Türkçe dönemi (XVI.-XX. yy. Osmanlı, Çağatay,
yüzgeçleri burun ucundan kuyruğa kadar uzanan, kuy
Özbek, Azeri lehçeleri); 7. çağdaş Türkçe (günümüz deki Türk lehçe ve ağızları).
rukaltı yüzgeci uzun, öbür yüzgeçleri kısa balıklardir. Gözlerinin ikiside başlarının sol yanındadır (bütün yassı balıklar gibi bir başkalaşma geçirirler); ağızları genellik le çarpıktır. Başlarının öbür yanında gelişmiş duyu or
yakınlık ilişkileriyse, daha XIV. yy'da İtalyan şairi Dante
ganları yer alır.
tarafından ele alınmış, XVI. yy'da İtalyan Sassetti, Sans krit dili ile İtalyan dilleri arasındaki benzerlikleri sapta
kıyılarında, 10-100 m derinlikteki kumlu ya da çamurlu
mış, daha sonra Sanskrit dili ile Avrupa dilleri arasındaki
dip kesimlerinde yayılır; geceleri küçük kabukluları ve
Avrupa'da konuşulan diller arasındaki benzerlik ve
Ailenin örnek türü dilbalığı (Solea vulgaris), Avrupa
yakınlıklar birçok incelemeye konu olmuştur.
solucanlan avlar. Eti son derece lezzetli bir balıktır; bo
Her geçen gün, yeni buluşlarla akrabalık ilişkileri ke sinleşen ve bir ilk Hint-Avrupa dil kaynağından türediği kabul edilen bu diller, aslında bir kültür birliğini göste ren "Hint-Avrupa dil ailesi" adı altında toplanır. Tarihsel sınıflandırmanın üçüncü dil ailesini Hami Sami dilleri oluşturur. Sami, Berber, Eski Mısır, Kuşi, Ha beş öbeklerinden oluşan bu dillerin birçok altkolu var
yu 60 cm'yi bulabilir.
dır.
Söz konusu bu üç büyük dil ailesinin dışında da bir çok dil ailesi saptanmıştır: Sözgelimi, Amerika kızılderi lileri dilleri; Çin Ostriyen dilleri; Bantu dilleri, vb.
dilbilgisi Insan dilinin yapısını ve anlamını inceleyen bilim dalı.
Geleneksel anlamda dilbilgisi (ya da gramer), eski Yu
nanlılardan bu yana dil üstüne geliştirilen kuramlarin tu tarlı ve kesintisiz bir zinciridir; günümüzün modern dil
biliminin belirlediği anlamdaysa, bir kişinin kendi dilini anlamasına olanak veren saymaca kurallar bütünüdür.
Dili kullanırken uygulanan kuralları açıklayan kitaplara
Dillerin yeryüzündeki konumlarına dayanılarak ya pılan coğrafi ya da uzamsal sınıflandırmaysa, tanınma
da "dilbilgisi kitabı" denir.
yan dillerin sınıflandırılmasında bir ilk yaklaşım olarak
da sentaksygibi bazı özel bilim dallarını içerir. Betimle
kalmıştır.(Bk. DİLBİLİM; ÖLÜ DİLLER; YAŞAYAN DİL LER.)
Dilbilgisi, biçimbilim (ya da morfoloji), sözdizimikya
yici dilbilgisi deneyseldir, gözlemlerin ürünüdür ve söy
lemin oluşumlilkeleri ile söylemin yapısınıtanımlamaya çalışır. Buna karşılık, kuramsal dilbilgisi, konuşabilmek
Dilaçar, Agop
için gerekli kuralları, dolayısıyla da doğru ya da yanlış
Türk dilbilimcisi (İstanbul 1895-ay.y. 1979). Birinci
Geleneksel dilbilgisi. Geleneksel dilbilgisi dilin çeşitli
Dünya Savaşı'na katılan Agop Dilaçar, öğretmenlik ya pip, Atatürk tarafından Birinci Türk Dil Kurultayı'na çağ
rildi (1932) ve Türk Dil Kurumu baş uzmanlığına getiril di (soyadı Atatürk tarafından verilmiştir). İstanbul Üni versitesi Yabancı Diller Okulu'nda ingilizce okutmanlı
söyleyiş biçimlerini belirler. düzeylerdeki birimlerini birbirinden ayırır, belirler ve
söz konusu birimlerin daha geniş yapılar içinde çeşitli bileşimlere girebilmesi için gerekli kuralları ortaya ko yar.
ği ve çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı. Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde dilbilim tarihi ve genel dil
Bir sözcüğün kökü, sözcüğün anlam taşıyan en kü çük birimidir; bu birime sonekler ve önekler eklenebi lir: Sözgelimi ahlâk kökü son ek alarak ahlâksal sözcü
bilim dersleri verdi (1936-1951). Türk Ansiklopedi
ğünü verir. Söylemin işlevsel yapısı bakımındansa, söz
silnde önce teknik danışman, sonra baş redaktör olarak çalıştı.
Başlıca yapıtları: Azeri Türkçesi(1950), Batı Türkçesi (1953), Lehçelerin Yayılma Tarzı ve Türk Dil ve Lehçe lerinin Tasnifi Meselesi (1954), Türk Lehçelerinin Mey
dana Gelişinde Genel Temayüllerin Koyulaşması ve Körlenmesi (1957), Devlet Dili Olarak Türkçe (1962),
Wilhelm Thomsen ve Orhun Yazıtlarının Çözülüşü (1963), Türk Diline Genel Bir Bakış (1964), Türkiye'de
Dil Özleşmesi(1969), Kutadgu Bilig incelemesi(1972).
dilbalığıgiller Ihman ve tropikal bölgelerdeki denizlerde yaşayan yas si bedenli balık ailesi (Bil. a. Soleidae). Tümü sig sularda yaşayan dilbalığıgiller ailesi üyeleri ince gövdeli, sırt
Dilbalığıgiller ailesinin örnek türü dilbalığı (solea vulgaris),
Akdeniz'de ve Atlas okyanusunun doğu kesiminde yaşayan bir ilık su balığıdır.
cükler çeşitli sınıflara (söylem bölümleri) ayrılır; her si
nıfa giren sözcükler, cümle içinde benzer dilbilgisi iş levlerini yerine getirirler. Cümle içindeki yerleri, biçim leri ve bileşim yetenekleri bakımından sözcükler, de
yim adı verilen daha geniş bütünler oluştururlar.
Dil yeteneği ve dil yetisi. Noam Chomsky'nin izinde yü
rüyen modern dilbilimciler, insan psikolojisinin ürünü olan dil yeteneğinin yapısının altını çizmeye çalışmışlar dır; bu bağlamda dil yetisi, insanda doğuştan var olan sözcükleri birbirine ekleme yeteneği olarak tanımlana bilir. Dil yeteneğiyse, konuşmacının kurduğu cümlele
rin dilbilgisi açısından kabul edilebilirlik derecesini öl çer. Konuşmacı, söylediği sözleri anlaşılabilir kılmak için bir gösteren ile bir gösterileni birbirine bağlamak zorundadır.
Dilbilgisi kitapları. I.O. IV. yy. dolaylarında Hintli dilci Panini gelişmiş bir Sanskritçe dilbilgisi hazırlamıştır. Bu yapıt, bir dilin dünyadaki ilk bilimsel incelemesi sayıl
maktadır. Batı'da da aşağı yukarı aynı dönemde, sofist
ler Yunan dilini dilbilgisi açısından incelemeye başla mışlar, Eflatun ve Aristoteles de, dilin çeşitli yönlerini
(sesbilim ya da fonoloji, etimoloji) ele almışlardır . Eski
çağın en eksiksiz dilbilgisi kitabı, Trakyalı Dionysios'un
Tekhne Grammatike (Dilbilgisi Incelemesi) adlı yapiti
dır.
Romalılar, Yunanlıların buldukları dil kategorilerini kendi dilleri Latince'ye uygulamışlardır. İlk önemli La
tince dilbilgisi, Elio Donato'nun küçük yapıtıdır. Bütün Ortaçağ boyunca ve hatta insanlık tarihinin çok büyük bir bölümünde dilbilgisi, güzel yazma kuralları bütünü
DİLBİLİM olarak kabul edilmiş ve Avrupa'da daha çok, Latin ce'nin dilbilgisine yönelik çalışmalar yapılmıştır.
51
yüksek bir kültür dili olarak saygi görmesi, ondan ture
yen Roman dillerinin, klasik Latince'nin yozlaşmış, bo
Türklerde dilbilgisi. Türkçe'yle ilgili bilinen ilk dilbilgisi
zulmuş bir biçimini oluşturduğu gibi yanlış bir yargıya
maysa, Bergamalı Kadri Efendi'nin Müyessiret ul
Ahmet Cevdet Paşa'nın birlikte hazırladıkları Kavaid-i
adamları, bu varsayılan yozlaşmanın, Latince'nin teme lini oluşturan klasik, arkaik dil biçimlerine, kalıplarına bilinçli bir biçimde sadık kalma yoluyla üstesinden geli nebileceğini ileri sürüyorlar, eski biçim ve kalıpların da ha kusursuzve arı olduğuna inanıyorlardı. Bu temelden
(1945), yazı devrimi sırasında Türk Dil Encümeni'nin
lanmaktaydı; bundan ötürü de, halk dili, olağan geliş
kitabı, Kaşgarlı Mahmut'un Divanü Lügat it-Türkte sö zünü ettiği Kitabı Cevahir ün-Nahvlfi Lügat it-Türktür. Türkiye Türkçesi üstüne yapılmış bilinen en eski çalış
Ulum'udur (1530). Tanzimat döneminde, Fuat Paşa ve
Osmaniye (1851), Ahmet Cevat Emre'nin Lisan-i Os manit si(1912), Türkçe Sarf ve Nahivli ve Türk Dilbilgisi hazırladığı Muhtasar Türkçe Gramer (1928), Tahsin Banguoğlu'nun Ana Hatlarıyla Türk Grameri (1940), Muharrem Ergin'in Türk Dilbilgisi(1958) de, önemli ya
varılmasına da neden olmuştur. O dönemin bilim
hatalı görüş (buna göre, dildeki değişme dilin kendi iç kurallarından değil, yozlaştırıcı nedenlerden kaynak
me sürecinden uzak tutulmalıydı) "kurala dilbilim di ye adlandırılmıştır.
Rönesans'la, XV. yy'la birlikte ticaret ve keşiflerdeki
pıtlardır.
patlamayla, Avrupa'ya eski Yunanca'yla ve Latince'yle
dilbilim
bútūnüyle farklı dillerin var olduğuna ilişkin bilgiler de ulaşmaya başladı. Geleneksel dilbilgisi, bu yeni, "egzo
hiçbir ilintisi olmayan, dahası, bu dillerden neredeyse
Dili inceleyen bilim dalı. Dilbilimin konusu, birtakım yan alanlara sapılmaksızın, yalnızca insan dili olgusu
tik” dilleri açıklamaya, doğal olarak elverişli değildi. Di lin özelliklerini kavramaktaki eski ölçütlerle, yeni keşfe
nizca, dillerin tarihini ve kökenini inceleyen bir bilim dalı olduğudur. Bu iki konu, her ne kadar, dilbilimin
olumlu sonuçlarından biri de, bütün dillerin ortak özel
nun incelenmesidir. Yerleşik bir kanı da, dilbilimin, yal
önemli bir dalını oluşturursa (Bk. TARİHSEL DİLBİLİM) da, alanı yalnızca bu ikisiyle de sınırlı kalmaz. Ayrıca
dilen dillerin karşı karşıya gelmesinin, çatışmasının
liklerini belirleme (özellikle evrensel mantık kurallarına
başvurmakla) konusunda bir felsefi eğilimin gelişmesi
oldu. Söz konusu akım, XVII. yy'ın genel dilbilgileriyle
birçok dilbilimci, yabancı dilleri inceler ve çoğunlukla, yabancı dil öğretim araçlarının ve yöntemlerinin gelişti
doruğa ulaştı.
de dilbilim demek değildir. Yabancı dillerin en iyi bi
çimde öğrenilmesi, kavranılması ve bunların öğretilme yöntemlerinin geliştirilmesi, uygulamalı dilbilimin (Bk. DİLBİLİM, UYGULAMALI) alanına girer ve dilbilim çö
LERİ) varlığını keşfetti. Hindistan yarımadasında Sans
kavranmasında tam bir yeterlilik elde edilmesi, dilbili
ce'yle ilgi çekici bir benzerlik gösterdiğini kavramakta
rilmesine katkıda bulunurlar. Ancak bu gibi etkinlikler
Çağdaş dilbilimin doğuşu. XVIII. yy. boyunca, Hindis
tan'daki Ingiliz sömürgeciliği, eski bir din, felsefe ve edebiyat dili olan Sanskrit dilinin (Bk. HİNT-İRAN DİL krit dili, eskiden hıristiyanlığın başlangıç dönemi Avru
pa'sında Latince'nin önemini, saygınlığını, ayrıcalığını
zümleme ve araştırmalarının birer alt-ürünüdür. Dilin kavranmasında örtük ve aşk bilgi. Yabancı dillerin
taşımaktaydı.
min gereçlerindenbirini oluşturur ama, bu, son derece kullanışlı ve önemli bir gereç de olsa, yalnızca bir ge reçtir; bir son ya da bir amaç değildir. Asıl sözü edilmesi
gecikmediler; bu benzerlik yalnızca biçimsel yönden
li açık, kesin bir bilgilenmenin yollarını arar. Dille ilgili örtük bilgi dili konuşmakta, anlamakta, okumakta ve
dili de, ortaya çıktığı bölgede üç bin yılgeriye gidendil
gereken ayırım, dille ilgi örtülü ya da açık bilgidir. Dili konuşma yeterliliği gösteren kişinin,dille ilgili örtük, be lirginleşmemiş bir bilgisi vardır; oysa dilbilimci, dille ilgi
yazmakta, kısacası, özellikleri bilinçli olarak anlaşılmış olsun
ya da olmasın, dili ustaca kullanmada dile gelir.
Dilbilimciler, Sanskrit dilinin, eski Yunanca ve Latin
ya da sözcükler yönünden (sözgelimi mata- "ana' ve asti,"dir, dir", eski Yunanca'daki "meter" ve "esti"ye,
Latince'deki, “mater" ve "est'e çok yakındı) değil, dilin morfolojisinin, sözcük yapısının ve sözdiziminin (sen taks) düzenlenmesi yönünden de geçerliydi. Sanskrit bilgisi araştırmalarına (bunların en önemlisi Panini'nin
yapıtıdır) konu olmuştur. Hintli dilcilerin dile yaklaşı miysa, gerek felsefi yoğunluğu, gerek çözümlemeler
Dille ilgili açık bilgilenmeyse, dilin özelliklerinin bilinçli
deki kusursuzluğuyla, Batı'nın geleneksel dilbilgisini kat
Geleneksel dilbilgisi. Batı'da, dil konusudaki tartışma
Panini'nin Sanskritçe dilbilgisinin sağlamlığı, kesinli gi, doğruluğu, Avrupalı bilim adamlarını, sonradan
olarak kavranılmasını konu alır.
lar, eski Yunanlılarla başlamıştır. Eflatun gibi Eskiçağ fi
lozoflarının çabaları, her ne kadar, Yunanca sözcüklere yüzlerce gerçek dışı köken, etimoloji bulmaktan öteye
kat aşıyordu.
Sanskrit dilinin eski Yunanca ve Latince'yle kuşku go
türmeyen benzerliği konusunda araştırmaya yönelte
gitmemişde olsa, daha 1.0. I. yy'da dilbilgici Trakyalı Dionysios, ilk kez geniş ölçüde,eski Yunanca'nın yapı
cek bir düşünce ve mantık modeli oluşturdu. Geriye
(sonradan “geleneksel dilbilgisi” diye adlandırılmıştır) üstünde çalışmıştır. Romalı Aelius Donatus ve Priscia
Sir William Jones tarafından kuramlaştırıldığı konusun
sini ve özelliklerini temel alarak, gelişmiş bir sistem
nus (I.S. VII. yy.) da bu sistemi kendi dilleri Latince'ye
kolayca uygulamışlardır: Eski Yunanca da, Latince de,
Hint-Avrupa dilleri ailesindendirler ve yapıları aynıdır. Geleneksel dilbilgisinin yarattığı zorluklar, Latin ce'den, Italyanca, Fransızca ve İspanyolca gibi Roman
dillerinin türedikleri döneme kadar, yani yüzyıllar bo
yunca tam olarak anlaşılamamıştır. Ama tūreyen bu ye ni dillerin Latince'dençok büyük ölçüde farklı olmaları nedeniyle, geleneksel dilbilgisinin neredeyse kutsal sa yılan ve hiç el sürülmeyen alışılmış çözümlemelerinin,
hiçbir geçerliliği kalmamıştır. Öte yandan Latince'nin
doğru bakıldığında, çağdaş dilbilimciler, bu benzeşme nin anahtarının, Avrupalı ilk büyük Sanskrit dili uzmanı
da birleşmektedirler; Jones, 1786'da, Sanskrit dili, eski
Yunanca ve Latince'nin, "belki de artık varlığını yitirmiş bulunan belirli bir ortak kökten kaynaklandığını" var saymıştır.
Jones'un bulguları, düşünceleri, XIX. yy. başlannda çağdaş dilbilimin doğmasıyla sonuçlandı. Sonraki 100
yıl boyunca, dilbilimcilerin ilgi odağı öncelikle tarihsel
ve karşılaştırmalı dilbilim oldu; Sanskrit dilinin, eski Yu
nanca'nın ve Latince'nin, Germen dillerinin, Kelt dille rinin ve varlığını belirledikleri başka bazı Hint-Avrupa
dillerinin evrimini ve karşılıklıilişkilerini araştırdılar. Baş
ta Ural-Altay dil ailesi, öbür dil aileleri de incelemelere
52
DİLBİLİM
konu oldu; ne var ki, tarihsel dilbilimin Avrupa'dan öte lere yayılması ancak XX. yy'da başladı.
Eşsüremli dilbilim. XIX. yy'ın sonuna doğru dilbilimciler dikkatlerini, dilin düzenlenmesinin ve işlevlerinin, ta rihsel olmayan yönlerine çevirmeye başladılar. Dili,
kendi özgeçmişinden, tarihinden bağımsız olarak, var
oluşunun belirli bir döneminde, işlevini sürdüren bir nesne olarak inceleme yollarını, yöntemlerini geliştirdi ler. Dile bu tarihsel olmayan yaklaşımın açık ve ayrıntılı
bir sergilenmesiyse, ancak IsviçrelidilbilimciFerdinand
de Saussure'ün Genel Dilbilim Derslerinin (Cours de
Linguistique Générale, 1916) ölümünden sonra öğren ciler ve arkadaşları tarafından yayınlanmasıyla gerçek
liştirmede odakladılar (yeni Bloomfield'ci dilbilim, ya pisal dilbilimin birçok paralel dalından ayırdedilmesi
"ABD yapısalcılığı" diye de adlandırılır). Davranışçı temelleri nedeniyle, ABD yapısalcılığı, dilbilim araştırmalarının kapsamına girebilecek dil ol
gularının neler olacağına ilişkin bazı sınırlamalar getirdi. Ozgül sınırlamalar, dönemden döneme, okuldan oku la değişiklikler gösterseler de, tümü, dilbilimsel araştır manın, bütünüyle açık ve seçik, belirli ve kendiliğinden yinelenebilir çözümleme yöntemlerini temel almasıge rektiği konusundaki yapısalcı ilkeyi benimsediler. Be
nimsenen bir başka ilke de, söz konusu yöntemlerle va rilan postulatların, fizikselolarak tanımlanması gereklili
leşti. Dile bu yeni ve yetkin bakış, tarihsel ya da artsü
ğiydi. Araştırma konusu dil olunca, bu yöntem, cümle
nitelendirildi. Dilbilimsel araştırmada rakip yöntemler
da, konuşanların dışsal davranışlarına, dili kullanırken
remli (diyakronik) dilbilimle arasındaki farkıbelirtmek için, eşzamanlı ya da eşsüremli (senkronik) dilbilim diye olmak bir yana, birbirlerini tamamlayan yöntemler ola rak ortaya çıkan çözümlemedeki bu iki farklı bakış açı sinin bilim adamları tarafından benimsenmesi, dilbili
Terin, fiillerin, ünlü seslerin ve davranışsal olarak kendini gösteren öbür dil olgularının tanımlanan özelliklerine gereksinme duyulmasıyla aynı anlama geliyordu (bu gösterdikleri yetilerine bağlıydı).
Dönüşümcü dilbilgisi. Yapısalcıların kendilerine getir
min temelini oluşturdu.
dikleri en ciddi sınırlama, anlam olgusunun, bilimsel
lim, gerek Avrupa'da, gerek ABD'dehızla gelişti; bilim
davranışçı gereklere yanıt verecek kadar yeterli bir fi
bilime gereken dikkati yöneltmedi. Avrupa'da Cenevre
du). 1950 yıllarının başlangıcında, en etkili yapısalcılar
dū; Danimarka'da, Otto Jespersen ve Louis Hjelm
veriyordu), anlam olgusunu bilimsel olarak incelemeye
kılarıyla, önemli dilbilim odaklanı oluştu. 1920 - 1930
devrimi de gerçekleştirecek bir dizi önemli araştırmaya
öncülüğünütyaptıkları ÇekoslovakyaPrag ÇevresiXyalda
te cümleler arasındaki sistematik dilbilimsel bağıntıları
Birinci Dünya Savaşı'nı izleyen yirmi yıl içinde, dilbi
olarak incelenemeyeceğiydi (bu, anlam olgusunun
dünyası, önemini kabul etmekle birlikte, eşsüremli dil
ziksel belirti göstermediği görüşünden kaynaklanıyor
dilbilim okulu, Saussure'ün öncü çalışmalarını sürdür
dan Zellig Harris (Pennsylvania Üniversitesi'nde ders
slev'in, Ingiltere'de J.R.Firth, vb. bilim adamlarının kat
yönelik teknikleri geliştirmekle kalmayıp, dilbilimde bir
yıllarında, Avrupa'daki en önemli dilbilim akımı, Ro man Jakobson, Nikolay Trubetzkoy, vb. dilbilimcilerin okulu) oldu.
Davranışçılık. Eşsüremli dilbilim, 1920 yıllarında ABD'de derinlemesine bir gelişme ve yayılma gösterdi. ABD'li bilim adamlarının dilbilime ilgisini, son derece çeşitli Amerika Kızılderilileri dillerinin inceleme ve çö
zümlemeçalışmaları yöneltti. Özellikle oluşma döne minde, ABD dilbilimi, toplumsal antropolojiyle sıkıbir ilişki içinde gelişti: Franz Boas, Edward Sapir, Alfred L. Kroeber, vb. bilim adamları, dilbilimci oldukları kadar da, antropologdular. Bununla birlikte, 1930 yıllarının
alanına egemen olan betimleyici ça başlarında dilbilim
lışmalar, gün geçtikçe, kuramsal temeller konusundaki
girişti. Yapısalcıçözümlemeyi cümlenin sınırlarının öte sine doğru genişletmeolanaklarını araştırdı ve farklı tip
saptamaya yarayacak formüller, şemalar geliştirerek
“dönüşüm formülleri" diye nitelendirdi: Sözgelimi, et ken çatıdaki; “Harry bira içti" gibi bir cümle, dönüşüm cü açıdan, edilgen çatıdaki karşılığıyla, yani, “Bira Harry tarafından içildi” biçimiyle çözümleniyordu. Dönüşü mün, daha da ileri giderek yapısalcı açıdan da temel
lendirilebilmesiyle, Harris'in kuramı yeni bir çığır açı
yordu:Anlamın dilbilimsel açıdan incelenmesi.Geçmiş
te, anlamla bağıntılı gibi görülen, hep anlama bağlanan şeyin (yapısalcıların çoğu, birbiriyle bağıntılı olan etken ve edilgen cümleleri, anlamlari denk, ancak yapıları farklı cümleler olarak görüyorlardı) artık, dönüşümcü
çalışmalarla bütünlenmeye, desteklenmeye başladı. “Davranışçılık dönemi" diye adlandırılabilecek dönem içinde, ABD dilbiliminin kapsamlı ilkelerini, 1933'te Leonard Bloomfield, Language (Dil) adlı kitabında orta ya koydu. Ikinci Dünya Savaşı sırasında ve savaşı izleyen on yıl içinde dilbilim, ABD'deki gelişmesini sürdürdü; bu ge lişmeye, özellikle savaş çabalarına destek olarak hazır lanan yabancı dil öğretimi ders araçlarının katkısı oldu. Öte yandan savaşın bir süre kesintiye uğrattığı “Avrupa
açıdan olduğu gibi, yapısal bağıntı açısından da ilişkili
day'in sistematik dilbilim konusudaki, Fransa'da da An dré Martinet'nin işlevsel dilbilim konusundaki çalışma larıyla yeniden canlandı. Savaş sonrasında, Hollanda, Çekoslovakya, Polonya, SSCB, vb. ülkelerde de, yeni
"üretici dilbilim" diye adlandırılan yeni bir dilbilim kura
1940 yıllarının sonları ile 1950 yıllarının başlangıcın
layışına uzanan, "yeni akılcı" bir felsefi tutum izleme
dilbilimi" 1950 yıllarında, Ingiltere'de M.A.K. Halli
ya da yenilenen ilerlemeler gözlendi.
da, ABD dilbilimi sağlam temellere oturtuldu. Bir kuşak önce Bloomfield, vb. tarafından kapsamlı biçimde
açıklanan davranışçı anlayış, dünya dillerine uygulandı ve bu kez, Bernard Bloch, Zellig Harris, Charles Hoc kett, Eugene Nida, Kenneth Pike gibidilbilimciler, çalış malarını, ABD'de "yeni Bloomfield'ci" dilbilim diye ad landırılan dilçözümlemelerinin tutarlı bir kuramını ge
olduğu anlaşılmıştı.
Harris'in dönüşümcü dilbilim kuramını geliştirmeyi
sürdürdüğü sırada, Massachusetts Teknoloji Üniversi
tesi profesörlerinden Noah Chomsky'nin Syntactic Structures (Sözdizim Yapıları, 1957) adlı yapıtını yayın laması, 1933'te Bloomfield'in Language adlı kitabinin yayınlanışından sonra ABD dilbiliminde en önemli olay oldu. Harris'in eski öğrencilerinden Chomsky, dönü şümcü anlayıştan yola çıkarak, bunu, günümüzde ge nel olarak "dönüşümcü-üretici dilbilim" ya da kısaca
minin kapsamına aldı. Bu kuramın yapısalcılıktan farklı yanı, kurama ve yönteme ilişkin öğelerini, matematik
ten ve dil felsefesinden geliştirmesi ve yapısalcı davra nışçılığı bırakarak, kökeni XVII. yy'ın genel dilbilgisi an siydi.
Dönüşümcü anlayışla kusursuzlaşan betimleyici-çö zümleyici çaba, Chomsky'nin davranışcılıktan uzak fel sefesinin olanaklı kıldığı, dile bakış açısını çok daha ge
nişleten çözümleyici kavrayışla birleşince, 1960 - 1980
arasında(üretic, dilbilgisinin engellenemez yükselişi-ve
bununlaorantılı olarak dalyapısalcılığın gerilemesi-baş
DİLBİLİM
ladı. Günümüzde, dönüşümcülük ile yapısalcılık ara
sindaki bilimsel kavga, her ne kadar sona ermeye yüz tutmuşsa da, hâlâ, dönüşümcülükten kaynaklanan, an cak kuramsal açıdan tam anlamıyla dönüşümcü olma yan, bağıntı kuramı gibi yeni dilbilim akımları varlığını sürdürmektedir. Günümüzde dilbilim dünyanın herya
ninda gelişmekteyse de, kuramlar öylesine çok ve kar. maşıktır ki, gelecekteki eğilimlerin neler olabileceğini tam anlamıyla kestirmek, aşağı yukarı olanaksızdır. DILBILIMIN TEMAL DALLARI
Insanlar arasındaki yaygın kanı, dilin, “sözcük" olarak adlandırılan öğeler aracılığıyla işlediği, sözcüklerin de
53
madır: Insan dili, anlamları, “sözcükler" diye adlandıri lan simgeler aracılığıyla, sesler biçiminde şifreler; söz cüklerse, cumle denen bileşimlerde yer alırlar.
Cümlenin ses yapısı, bileşimindeki sözcüklerin bir ölçüde toplamıdır; ama bütünüyle toplamı değildir.
Aynı biçimde cümlenin anlambilimsel yapısının da, bi leşimindeki sözcüklerin tek tek anlamlarıyla bütünüyle
belirlendiği söylenemez. Dilin tek düzenlenme düzeyi,
sesbilgisi ve anlambilim (ses ve anlam) düzeyleriyse de,
diller, aralarında, yalnızca teleffuz ya da anlam bakı mindan ya da her ikisi bakımından farklılıklar gösterebi
bir araya gelerek, düşünceleri dile getiren cümleleri
lirler. Sözgelimi, Ingilizce'deki foot (ayak) sözcüğüyle, Almanca'daki fuss, aynı anlamı taşıyıp ancak telaffuzda
den ve çoğunlukla olayı saptırmaktan öteye gitmese
ayak her iki bakımdan da farklılık gösterirler. Basit bir In
oluşturduklarıdır. Bu görüş, her şeyi aşırı basitleştirme
farklılık gösterirken, İngilizce'dekifoot ile Türkçe'deki
de, dil konusunda birçok gerçeği yansıtır.
gilizce cümleyi, sözgelimi, I don't know (bilmiyorum)
Genel kanıya göre, sözcüklerin de ikili bir işleyi var
dır. Birincisi, cümlelerin yapıtaşlarını oluştururlar; her sözcüğün tek başına bir anlamı olduğu düşünülür.Ikin
cisi, sõzcükler de hecelere bölünmüşlerdir ve belirli
söyleniş biçimleri vardır; heceler az ya da çok değiştiri lemez, bozulamaz; ne var ki, bunlar da telaffuz biçimi ne bağlı oldukları ölçüde, olağanüstü bir kararsızlık ve bozulma eğilimi gösterirler. Bu görüşlerden birincisi, anlam taşıma konusundaki genel yargı, çeşitli yönler den bulanıklık taşıması ve kesinlikten yoksun olması di
cümlesini alalim. Genel anlamıyla bu cümle, kişinin be lirli bir konuda bilgisi olmadığını anlaur ve bir bilgi iste
me dileği taşır. Bütün dillerde, işlev bakımından idon't know'a eşdeğerde bir cümle vardır ve sonuçta bu cüm lelerin tümü anlam açısından eşdeğerli olacaktır. Dilin iki düzeyi, yalnızca anlambilimselve sesbilgisel düzey lerse, "bilmiyorum" cümlesinin, herhangi iki dilde yal
nizca telaffuzda farklılık göstermesi gerekir. Oysa van
lan bu sonuç, çok büyük bir yanılgıdır. "I don't know" cümlesinin Almanca'daki karşılığıyla karşılaştırılması
sel, hem de işlevsel açıdan, telaffuz, önce gelir; dolayı
bunu açıkça ortaya koyar. Almanca'daki Ich weiss nicht, cümlesi, Ingilizce cümleden yalnızca telaffuz açı sından farklılık gösterseydi, Ingilizce telaffuz edildiği bi
nucu olmasının yanı sıra gerçekte gözardı edilebilir bir
la plch yerine 1, weiss yerine know,nicht yerine de not
den yoksundur; buna karşılık, bu dillerin sözcükleri,
ulaşılırdı; oysa ulaşılamaz. Çünkü I know not elde edi
şında, temelde doğru gibi görünmektedir. Buna karşılık
ikinci anlayış çok gerilerde kalmıştır; çünkü, hem tarih
sıyla sözcüğün hecelere bölünmesi, telaffuzun bir so
çimiyle, Almanca'sinin sözcük sözcük yerine koymak
olgudur: Günümüzde bile birçok dil, yazı sistemlerin
Almanca'daki cümlenin İngilizce'dekiyle aynı sonuca
kurulu bir yazım düzeni olan herhangi bir başka dilin
lir; bu da gündelik ingilizce'de kabul edilecek bir söyle
sözcüklerinden daha çok değişkenlik ya da kararsızlık
yiş değildir.
göstermezler.
da sesbilgisel değişiklikler soyutlandığında, hiçbir ölçü ye gelmeyen birtakım farklılıklar bulunduğu görülür.
Sözcük, anlam ve telaffuzu kendi içinde birleştiren
bir öğedir, ancak, birbirleriyle hiçbir bağıntısı bulunma
yan dillerin karşılaştırılması anlam ile telaffuz arasında
Sonuç olarak, Ingilizce ve Almanca cümleler arasın
Sözgelimi,dillerin birinde bulunup,õbūründe yer alma
temel bir bağımsızlık bulunduğunu göstermiştir. Sözge limi Türkçe'deki ayak sözcüğü,lbranice'deki en yakın
yan öğeler (do yalnızca Ingilizce cümlede görülür); çe
sözcükler, telaffuz açısından büyük farklılık gösterme
mek-şimdiki zaman-ikinci bir olumsuzluk eki); aynca
şitli biçimlerde ifade bulan öğeler (sözcük sözcük çev
eşdeğerli sözcük olan "regel" le karşılaştırılabilir. Bu
rildiğinde "I not know not" (Ben olumsuzluk eki-bil
lerinin yanı sıra, anlamlan da farklıdır. Regel de, ayak da, bedenin alt ucundaki, organı tanımlarlarsa da, re
sözcüklerin düzeninde, sıralanışında da bakışımsızlık
gel, bitim noktası ayak olan bütün bacağı da belirtir; oy
sa insan anatomisinin bu bölümü, Türkçe'de bacak sözcüğüyle tanımlanır.
lar, çelişkiler (sözgelimi, olumsuzluk eki Ingilizce'de fi
ilden öncedir; Almanca'da fiilden sonra gelir) ortaya çı kar.
Ister sesbilgisi düzleminde olsun, ister anlam düzle
Fonetik. Insan söylemindeki seslerin özelliklerini, nite
minde, bunlar ne tür farklılıklardır? Dilbilimciler (oybir
anlamlardan bağımsız olarak inceleyen dilbilim dalına
lenmesinde üçüncü bir düzeyin varlığını gösterdiğini
sinda devreye giren çeşitli organları belirlemek ve ses
verilen bu üçüncü düzeyin kesin özellikleri ve niteliği nin belirlenmesi henüz çözümlenmemiştir.
liklerini ve mekanizmasını, bu seslerin ilettiği, taşıdığı
liğiyle olmasa da), söz konusu farklılıkların, dilin düzen
"fonetik" (ses bilgisi) adı verilir. Fonetik, konuşma sıra
kabullenme eğilimindedirler, "sözdizim düzeyi" adı
gereçlerinin tutarlıbirsınıflamasını yapmak için, anato minin ve fizyolojinin verilerini kullanarak, ünlüler ile
Fonoloji. Dilin düzenlenmesinde dördüncü bir düzey
ünsüzlerin söyleniş biçimlerini ve söyleniş noktalarını
tanimlar,
de bulunduğunu gösteren kanıtlar vardır. Bu düzey, fo noloji (sesbilim) diye adlandırılan, dilin hem fonetik,
Anlambilim. Insan diliyle iletilen anlamların özelliklerini
hem de sözdizimi yönlerini kapsayan bilim dalı tarafın
meye yarayansöylemdeki seslerden bağımsız olarak
netik kaynaklarının, sözdiziminin sağladığı çerçeve
ve düzenlenişini, bu anlamları simgesel yoldan belirt
dan açıklanır. Temelde, dilin fonoloji sistemi, dilin fo
inceleyen dilbilim dalı, anlambilim (semantik) diye ad
içinde açığa vuruluşuna bir özgüllük getirir.
landırılır.
Fonoloji sistemi, titreşimli, ünlü sesler ile ünsüzler
Sözdizimi. Cümleler ile düşünceler arasındaki ilişki, es
arasında özel ilişkiyi sağlar. Bu özgül ilişki, ne bütünüyle
dilbilim" diye adlandırılan bilim dalı. düşünce terimin den olanaklar ölçüsünde kaçınmak, daha uygun, açık
sundur.
kiden sanıldığı kadar açık ve bakışımlı değildir. “Ruhsal
ve kullanışlı kavramlara yönelmek gerektiğini ortaya
koymuştur. Söz konusu kuramlardan biri, anlam taşi
bir fonetik olgudur; nede bütünüyle bir sözdizimi olgu Biçimbilim ve sözcükbilim. Dilbilimcilerin çoğu en azın
dan iki düzenlenme düzeni olduğunu kabul etmekte dirler. bunlar sözçükbilim (leksikoloji) ve biçimbilimdir
54
DILBILIM, ANTROPOLOJİK
(morfoloji). Geleneksel dilbilgisinde biçimbilim sözcü ğün iç şemasını verir; sözdizimse, cümle içindeki söz
şitli çözümsel problemlere uygulanmasını konu alır.
lamada belki en yaygın eğilim de, geleneksel biçimbi lim işlevlerinin sözdizimi ile fonoloji arasında paylaşıl
Sinirsel dilbilim, dilin düzenlenmesindeki özgül düzey lere ve modellere ilişkin olarak, beynin incelenmesini ve anatomisini ele alır. Onomastik de, adların, özellikle
cükler arasında bulunan ilişkileri inceler. Çağdaş uygu masıdır.
Bilgisayar destekli dilbilim, pratik ve kuramsal neden lerle, dilbilimde bilgisayar uygulamaları gerçekleştirir.
Sözcūkbilim, kuramsal dilbilimin bir dalıdır; bu ne denle de dilin sözcük dağanı sorunuyla ve öbür sözcük
kişi ve yer adlarının dilbilimsel incelenmesidir.
bilim konularıyla ilgilenir. Çağdaş uygulamada, dilin
dilbilim, antropolojik
sözcük dağarı ya da sözlūk, bu dilin anlambilimini, söz dizimini, biçimbilimini ve fonolojisini būtūnler. ZAMAN VE UZAM İÇİNDE DİL Dilin, zaman içinde gelişen ve değişen bir nesne olarak incelenmesi "artsūremli (diyakronik) dilbilim" ya da "ta
rihsel dilbilim" diye adlandırılır. Tersine, dil geçmişi gö
zönüne alınmadan, var oluşunun belirli bir evresinde, Özgül nitelikler gösteren bir nesne olarak incelendiğin
de, söz konusu inceleme "eşsūremli (senkronik, eşza manli) dilbilim" ya da "betimleyici dilbilim" diye adlan
dırılan bilim dalının kapsamına girer. Söz konusu ayırımın önemine karşın, bu iki dilbilim sel inceleme yöntemi (eşsūremli ve artsūremli incele meler), dilbilimciler tarafından birbirlerinden kesin bir
biçimde aynı tutulmaz. Dilin zaman içinde değişikliğe uğraması tarihsel (art.
sūremli) dilbilimin konusunu, dilin uzam içinde çeşitlilik göstermesi de coğrafi dilbilimin (Bk. DİLBİLİM, COG
RAFI) gerecini oluşturur. Coğrafi dilbilim, hem coğraf yayı, hem de lehçebilimi içerir. Coğrafi dilbilim, yörele re, coğrafi bölgelere göre, dilin kullanımındaki farklılık
ları inceler; bunu yaparken de, dilbilimsel olguların yaygınlaşmasının, coğrafya ve nüfus koşulları tarafın dan nasıl güçlendirildiği ya da engellendiği üstünde du
rur. Lehçebilim, belirli bir dilin bölgesel ve toplumsal farklı biçimleri arasındaki ilişkileri ve gelişmeleri konu alır.
DIL, KÜLTÜR, TOPLUM VE BİREY Dil, bütünüyle insana özgü birolgu olduğuna göre, dil bilimin konusu da, kimya ya da biyoloji gibi bilimlerin konularından farklı olarak, yalnızca insandır. Bu olgu bile, dilbilimin öbür toplum bilimleriyle özel ilişkiler
içinde olmasına yeterlidir; dil çeşitli insan yetenekleri
ve kurumlarıyla öylesine iç içedir ki, bu olgunun her yö nūnū ayrı aynı incelemek için, dilbilimde özel altdallar
gelişmiştir..Antropolojik dilbilim (Bk. DİLBİLİM,|ANT ROPOLOJİK)|ve etnolojik dilbilim, dililekültür arasın daki ilişkileri inceler; Toplumsal dilbilim, dil ile toplum ilişkilerini konu alır (Bk.TOPLUMSAL DİLBİLİM); ruhsal dilbilimse, dil ile düşünce arasındaki karşılıklı etkileri in celer.
Bütün bunların yanı sıra, dil ile edebiyat ve dil ile fel
sefe arasında da yakın bir ilişki vardır; bu da, "dil felse fesi" diye adlandınlan alt-dalin konusudur. Yazının in
celenmesi de dilbilimden ayrı tutulamaz; birçok başka bilim dalı ve altdalı da, dile ilişkin yan konuları inceler
ler. Sözgelimi göstergebilim (semiyoloji), dileözel ve önemli bir simgeler sistemi olarak bakar. İletişim, hay vanlarda iletişim, simgesel dil ve davranışların dili gibi dilbilimin bazı yan alanlarını kapsamına alır. Matemati ğin birçok dalı, özellikle de mantık ile şifrelerin çözüm
lenmesini konu alan şifrebilim de, dilbilim için vazgeçil mez yardımcı dallardır. Uygulamalı dilbilimse, dilbilim kuramının dil öğreti
mi, dil bozukluklarının tedavisi ve çeviri gibi çok geniş bir yelpaze içinde kullanımını konu alan bir daldır. (Bk. DILBILIM, UYGULAMALI.) Matematiksel dilbilim, dilin biçimsel özelliklerini inceler. Istatistiksel dilbilim, olası lık kuramının, niceliksel özelliklerin hesaba kauldığı çe
Doğal insan dillerinin (bu diller yazılı ya da yazısız, çağ daş ya da tarihsel diller olabilir),ayrılmaz, temel bir par çası olarak dilbilim açısından incelenmesi. Antropolojik dilbilim, antropolojinin geleneksel dallarından biridir
ve üç dal içerir: Ruhsal dilbilim, etnolojik dilbilim, top
lumsal dilbilim. Noam Chomsky'nin önderlik ettiği, di lin genel incelenmesinde biçimsel ve tümdengelimli yaklaşımdan farklı olarak, dillerin antropolojik yönden
incelenmesi, öncelikle tūmevarımsal bir yaklaşımla, bir dili konuşan toplulukların gözlemlenebilir davranışlar
ni tanımlar. Antropolojik dilbilim ayrıca, ilkel iletişim sistemlerini, sağır, dilsizlerin simgesel dillerini, çocuğun ana dilini öğrenme sürecini, dillerin birbirlerine karışa
rak uluslararası bir dil oluşmasını, ulusal dillerin oluşu
munu, ikidillilik olgusunu, lehçeleri, yazılı edebiyatlan oluşmamış halkların sözlü edebiyatlarını ve her türlü et
nografya metnini inceler. lik incelemeler. XIX. yy'da sömürgeciliğin gelişmesi,
beyaz ırktan Avrupalılarda, ele geçirdikleri topraklarda bulunan her şeyin tanımlanmasına, betimlenmesine karşı bir ilginin doğmasıyla sonuçlandı; Ruslann ele se
çirdikleri Asya için de, ispanyolların sömürgeleştirdiği
Güney Amerika için de, Avrupa kökenli Amerikalıların
ele geçirdikleri Kuzey Amerika için de aynı şey geçer
liydi. Haritacılığa ve bilinmeyen ülkeleri tanımaya yö nelik ilgi, bu ülkelerin insanlarını, özellikle kültürlerini
ve dillerini tanımlama girişimlerini de kapsadı. 100 yıl öncesine kadar, ABD'de ve Rusya'da antro polojik dilbilim kesin biçimde sözlüydü ve etnografya nin yanı sıra, antropolojinin dallarından birini oluştu ruyordu. Bununla birlikte, çağdaş antropolojik dilbili
min temelleri de atılmaya başlanmıştı. Sömürgelerde yaşayan insanlara ilişkin genel doğruları (ruhsal yapıları
ni, dünyaya bakışlarını ve dillerini) kavrama ve ortaya koyma girişimi, çeşitli dallardan bilim adamlarının (bu
arada da antropologların ve dilbilimcilerin) ilgi odağı haline gelmişti. Farklı insan topluluklarının kendi kültür
leri içinde sınıflandırılmasını amaç alan bu kavrama sü recinde, bilim adamlarının dikkati, öncelikle insanoğlu
nun en üstün yetisine (būkümlü dil olgusu) yöneldi; böylece insanın daha iyi anlaşılacağı varsayıldı. Sonraki gelişmeler. Antropologlar, dil yetisi ile konuş madaki davranışsal öğeleri, bu yetenekleri insan bilgisi nin, zekâsının ve aklının bir parçası olarak incelemişler di. Antropolojik dilbilimciler, incelemelerini, çeşitli, in
san soyunun bir yandan çeşitliliğini, bir yandan da ortak özelliklerini çarpıcı bir biçimde yansıtan dili kullanma yeteneğinin çeşitli biçimleri üstünde yoğunlaştırırken,
insan toplulukları arasındaki potansiyel güçleri ve çeşit liliği keşfetmeyi hedef aldılar. Dikkatlerini özellikle, Av rupalı insandan en çok farklılıkgösteren halkların dilleri
üstünde yoğunlaştırdılar. Çalışmalar, yeni yerleşilen
topraklarda yaşayan insanların yazıya geçmemiş dilleri ne yansıyan akılcı nitelikler ve ruhsal çeşitlilik üstünde
odaklaniyordu (dünya dillerinin çoğu yazısız diller ol duğundan, bu incelemeler büyük önem taşıyordu).
Roman Jakobson ve Nikolay Trubetskoy gibi Rus dil
bilimcileri, çarlık Rusyası içinde yaşayan, ama Rus ol
DILBILIM, UYGULAMALI mayan halkların etnografya özelliklerini ve edebiyatla
rini incelemekle işe başladılar. ABD'deyse, antropolo jik dilbilim çalışmaları, Kızılderilerin dillerinin sözcük listelerini oluşturmaya yöneltildi. XX. yy'da antropolojik dilbilimciler, insan düşüncesi ve dilinin, kesin, evrensel, değişmez özelliklerini bul mak amacıyla, yapılan ilk araştırmaların sonuçlarını kul
lanmaya başladılar; nüfusları azalıp soyları tükenmekte
olan halkların yazıya geçmemiş dillerini yok olmadan
incelediler. Araştırmaların amacı, söz konusu halkların
55
önemli yöntem değişiklikleri de gerçekleştirerek Ital ya'nın Dil Atlasını ve Güney İsviçre'nin Dil Atlasınıha zırladılar. Ardından, 1928-1940 arasında, 1 705 harita kapsayan 8 cilulk Italya-İsviçre Atlası yayınlandı: Bu ya
pit, bir anlamda, ulusal sınırlar içindeki dil haritalarını
vermekle yetinen büyük dil atlasları dönemini de nok taladı. Bundan sonraki çalışmalar, gün geçtikçe daha dar alanların çok daha ince ve ayrıntılı haritalarının ha zırlanmasına yöneltildi.
dillerini, insan soyunun çeşitliliğinin ve ortak yönlerinin
dilbilim, tarihsel: Bk. TARİHSEL DİLBİLİM.
lanılan teknikler ve kuramlarda, genel dilbilimdeki ge
dilbilim, toplumsal: Bk. TOPLUMSAL
ortaya konmasındaki bulunmaz tanıklıkları yitip gitme sin diye kayda geçirmek ve korumaktı. Daha sonra, kul
lişmelerden büyük ölçüde yararlanıldı. Leonard Blo omfield ve Edward Sapir gibi önde gelen antropolojik dilbilimciler, genel dilbilim konusundaki bilgileri ile ya
DİLBİLİM.
zıya geçmemiş dillerin antropolojik açıdan getirdiği
dilbilim, uygulamalı
lerinden kaynaklanan uzmanlık ile dili, kültürün bir par çası olarak görme olgusunun birleşimi, dilbilim araştır
Çağdaş dünya, dille doğrudan ilişkili sorunların izlerini
olanakları birleştirdiler. Yazılı dillerin metin inceleme
malarında antropolojik bakış açısının akılcı temellerini oluşturdu. Dili hem kültürün bir parçası, hem de kültür den ayrı bir öğe olarak gören bu bakış açısı, bütünüyle antropolojiye özgüydü.
Yakın dönem. Son yıllarda genel dilbilim araştırmaları daha çok, insanın dil yeteneğinin genetik bir miras ol
duğu varsayımı üstünde ve bir dili konuşan insan toplu luğunun üyeleri tarafından paylaşılan, ortaklaşa kullanı
lan, "yeterlilik” denen akılcı kurallar üstünde yoğunlaş
mıştır. Atropolojik dilbilim araştırmaları ayrıca, "perfor
taşımaktadır. Çok sayıda insanın, savaşlar, devrimler,
çeşitli yıkımlar nedeniyle, evlerinden, yurtlarından ol
dukları XX. yy., "mülteciler" çağı diye nitelendirilebilir. 1950 yıllarının ortalarından başlayarak, eski sömürge imparatorluklan toprakları üstünde yeni uluslar dog muş ve bunlar, devlet ve yönetim dili olarak, eğitim ve ticaret dili olarak kendilerine bir dil seçmek zorunda kalmışlardır. Ayrıca çeşitli ülkelerin büyük yerleşme merkezlerinde, çeşitli dilleri konuşan bir nüfus ortaya çıkmış, bu "çokdillilik” sonucu, yargı, güvenlik örgütü,
toplumsal kurumlar, işverenler, okullarve din kurumla
mans" adı verilen ve varsayılan doğuştan yeterliliğin, konuşma, dilini kullanma eylemine yansıması olan söy
n, dil konularıyla yakından ilgilenmek gereğini duymuş.
da antropolojik dilbilimin kapsamı genişleyerek, farklı kuramları çeşitli davranışsal verilerle karşılaştıran bir
leyen bilim dalıdır.
lardır. Uygulamalı dilbilim, kökü dil olgusunda yatan in
lem edimi üstünde de yoğunlaşmıştır. Bunun sonucun
san sorunlarına çözümler getiren, bu tür sorunlan ince
denetim kuramı olmaya yönelmiştir.
Uygulamalı dilbilim terimi, dilbilimin bu gibi sorunla ra uygulanması gibi bir düşünceyi çağrıştırsa da, günü müzde uygulamalı dilbilim, dilbilimle bağıntılı,ama bū
dilbilim, coğrafi Dilbilimsel olguları harita üstünde göstermeyi amaç
alan dilbilim dali. Ilk gerçek coğrafi dilbilim çalışmaları XIX. yy'da başladı: Bernardinn Biondelli'nin yarım kal
tünüyle farklı bir bilim dalı olmasının yanı sıra antropo
loji, ruhbilim, toplumbilim ve öğrenme kuramıyla da
yakın ilişki içindedir. Uygulamalı dilbilim, insan bilimle
rinin tümünün katkısıyla dil sorunlarını çözmeye çalı
şan, dil öğrenimi ve öğretimi gibi, dillerin karşılaştırıl
mış Atlante Linquistica d'Europa (Avrupa'nın Dil Atlası) (1841) adlıyapiti; Almanca lehçelerinin sınırlarını harita
ması, değerlendirilmesi gibi, dil siyasetleri gibi dil te
ker'in (1852-1911) 1881'de Strasbourg'da yayınlanan,
dilin öğretimi gibi konuları da üslenir. Ana dil (ya da bi
manın ürünü olan Kuzey ve Orta'Almanya'nın Dil/Atlası; Alman Weigand'ın (1860-1930) gene fonetik verileri
dildir. İkinci dil, söz konusu dili herkesin konuştuğu or
sa'nın Dil Atlası, 1902-1912), coğrafi dilbilimin yönte
ca'ysa, onun yabancı dilidir. Dil öğrenimi ve öğretimi. Dil öğrenimi ve öğretimi ko nularına birçok farklı yaklaşım vardır. Dilbilgisi-çeviri yöntemi, filoloji temellidir ve dile yaklaşımını, sözgeli
üstünde göstermeye çalışan Alman dilcisi Georg Wen
melli alanlarda sonuçları olan bir bilim dalıdır.
Uygulamalı dilbilim, ana dilin, ikinci dilin ve yabancı
sınırlı sayıda cümle üstünde yaptığı bir fonetik soruştur
rinci dil) insanın dünyaya gelişinden sonra ilk konuştuğu
ne dayanan atlas çalışmaları. İsviçreli lehçebilimci Jules Gilliéron'un Atlas Linguistique de la France'ıysa (Fran
tamlarda öğrenilen dildir: Sözgelimi Türk işçilerinin Al manya'da öğrendikleri Almanca, onların ikinci dilidir. Türkiye'de bir çocuğun, okulda öğrendiği Alman
mini belirleyen yapıt oldu. Yapıtında, hem lehçelerin haritalarını veren, hem de atlasin kuramsal ilkelerini or
taya koyan, coğrafi dilbilimin kurucusu sayılan, Gillie
ron, etimoloji alanına getirdiği yeniliklerle, lehçelere bağlı birçok etkeni açıklığa kavuşturdu.
Gillieron'un çalışmalarıFransa'dapek benimsenme
di: Gillieron'a karşı çıkanlar, gerçekleştirilen soruştur
manın yetersiz olduğunu, soruların yeterli sayıya ulaş madığını ve yanıt verenlerin yalnızca ilk yanıtlarının kaydedilmesiyle yetinildiğini, soru yöneltilen kişilerin iyi seçilmediğini, soruların yeterince iyi sorulmadığını, soru örgüsünün çok geniş tutulduğunu öne sürdüler. Gilliéron'un yöntemini benimseyen, ama yöneltilen
eleştirileri de gözardı etmeyen İsviçreli dilbilimciKarl
Jaberg (1877-1958) ve Jakop Jud'sa (1882-1952),
mi Latince gibi bir klasik dille karşılaştırmalar yoluyla gerçekleştirir. Klasik dillerde, bu dilleri günümüzde ko nuşan kişiler bulunmaması nedeniyle, kelime sözcüğü
ve dilbilgisi sınırlıdır; bu dillerin edebiyatları, ortadan
kalkmış bir uygarlığın düşünce sisteminin kapılarını açar. 1940 yıllarından 1960 yıllarına kadar yaygın bir
yöntem olan işiterek öğrenmeye dayanan yaklaşım da,
yapısalcı dilbilimi temel almış, yazılı dile oranla konuş maya ve tikel dillerin dilbilgisine ağırlık vermiş, öğren me biçimi olarak da sürekli tekrar yoluyla dil alışkanlığı nin, konuşma alışkanlığının üstünde durmuştur.(Bk.YA PISALCILIK.)
56
DİLBİLİMSEL FELSEFE
1950 yıllarından başlayarak, Noam Chomsky ve onun görüşlerini paylaşanlar, dil yapıları ve öğrenme konusundaki eski görüşlere karşı çıkmışlar ve dilin yara tici bir süreç (bir ezber süreci değil) gerektirdiğini, kendi iç kurallarıyla (alışkanlıkla, tekrarlamayla değil) yönlen
diğini savunmuşlar, insan aklının evrensel niteliklerinin
būtūn, dillerin temelini oluşturduğunu belirtmişler dir.
Chomsky'nin gerçekleştirdiği devrim, önce, dil öğreti minde bir seçmeci anlayışın geçerlilik kazanmasına yol açmış, daha yakın dönemdeyse iki ana görüşe ayrılmış tor:(Tek bir kişinin dili öğretmesini temel alan görüş; içe
mi çeşitli konuşma yitimi biçimleri, daha etkili tedavi
yöntemleri bulmak amacıyla incelenir. Uygulamalı dil bilim ayrıca, sağır, kör ve dilsizlerin, bu tür özürlülere
yönelik alternatif dilleri öğrenme yollarıyla da ilgilenir;
işaretleri temel alan dillerin öğrenimi konusunda da önemli çalışmalar gerçekleştirilmiştir.
Özet. Özetlersek, uygulamalı dilbilimciler, insan sorun larının çözümünü uğraş edinmişlerdir. Uygulamalı dil
bilimci, ne tam bir toplumsal dilbilimci, ne sinirsel ya da ruhbilimsel dilbilimci, ne bir dil öğreticisi, ne klinik uz mani, ne de özel alanlardaki sözlüklerin yazarıdır; ya
şayan dile ilişkin sorunları araştırma yolunda, bütün bu
riğe dayalı iletişimsel görüş (etkin öğrenci katılımı ge
dallardan yararlanan bir uygulamacıdır.
reksinmesi, uygun dil verisi ve tekrarlama alıştırmaların dan çok, iletişim konusunda elde edilen bilgileri birleş
dilbilimsel felsefe: FELSEFE, ÇÖZÜMLEYİCİ
tirmeye çalışır). Daha yakın dönemdeyse, Batı ülkele
rinde, okuma ve yazmaya daha çok ağırlık verilmesi yolunda önemli bir değişiklik gerçekleşmiştir; bu yakla
şım, konuşma dili ile yazı dili arasındaki farklılığın öne minin bilincine varılmasından kaynaklanmaktadır.
VE DİLBİLİMSEL.
Dilemre, Saim Ali
Öğrenme ortamı. Uygulamalı dilbilimin ilgi konuları yalnızca öğrenme ve öğretmeyle sınırlı kalmaz; öğren
Türk hekimi ve dilbilimcisi (İstanbul 1880-ay.y. 1954).
menin gerçekleştiği ortam ile öğrenenler, öğreticiler ve
re, Tıp Fakültesi'nde profesörlük, Morg müdürlüğü yap
toplumun bütünü arasındaki karşılıklı etkileşimle de il
gilenir. Ayrıca, çokdilli toplumlar içinde, kimin, hangi
dille, kiminle ve hangi amaçlar için konuştuğuyla ilgile nir. Bu anlamda, uygulamalı dilbilim toplumsal dilbilim
le (Bk. TOPLUMSAL DİLBİLİM) çakışırsa da, toplumsal
dilbilim gibi yalnızca dili kullanma durumunu, konu munu vebunun nedenlerini anlamaya çalışmaz; karşı
lıklı iletişimi artırmak ve iletişim güçlüğünü azaltmakyo lunda bir ara konum arayışı içindedir. Bu genel ilgi alan
ları, dil toplumbilimi içinde toplanırlar; daha geniş kap samdaysa dil siyasetini ve planlamasının bir parçasıdir lar.
Dil ruhbilimi. Bütün bunlara ek olarak, uygulamalı dilbi
lim, bir dilin öğrenilme ya da kullanılma sürecinde öğ
renenin aklının nasıl işlediğiyle de ilgilidir; bu açıdan uy gulamalı dilbilim, ruhbilimsel dilbilimle çakışır. Son yıl
larda, araştırmalar ikinci dili öğrenme kuramı üstünde yoğunlaştırılmış ve çocuğun dil öğrenmesinde izlediği doğal sürecin ve birinci dil ile ikinci dili öğrenme süreç
lerinin benzer oldukları varsayımının temel alınmasıyla, "doğal yaklaşım" adı verilen öğretim yöntemi geliştiril miştir. Dil ruhbilimi konusundaki araştırmalar, yapay
İstanbul ve Almanya'da öğrenim gören Saim Ali Dilem ti. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde genel dilbilgisi dersleri verdi (1935-1940). Milletvekilliğinde bulundu (1935-1943).
Başlıca yapıtları: Uykusuzluk ve Tedavisi(1928), Les
Affixes İndo-Européens et le Turc (Hint-Avrupa Ekleri ve Türkçe, 1935), Problème Turco-Celtique (Türkçe Keltçe Sorunu, 1936), La Théorie Güneş-Dil (Güneş
Dil Kuramı, 1936), Dil Coğrafyası(1937), Genel Dil Bil gisi (2 cilt, 1939-1942), Hekimlik Dili Terimleri (1945),
Dil Devrimi İçin (1949), Dil Devrimi İçin II (Terimler Meselesi) (1949).
Dilhayat Kalfa Türk kadın besteci (? 1710-? 1780). Yaşamı üstüne ye
terli bilgi bulunmayan Dilhayat Kalfa'nın sarayda yaşa
dığı, tanburi ve hanende olduğu sanılmaktadır. Yüzü aşkın bestesinden yalnızca sekizi günümüze kalmıştır. Evcara peşrevi, saz semaisi, mahur peşrev, sipihr peş rev, vb.
zekâ konusundaki çalışmalara (yani doğal dil ve insan
dilimlenme
sayarlar geliştirme çabalarına) da katkıda bulu
dilimlenme ya da yarılma eğilimi. Dilimlenme (dilinim
belleğinin veri depolama yöntemini taklit ederek bilgi nur.
Uzmanlık alanları dilleri. Dilin özel kullanımına ilişkin konular, dilcileri özel amaçlar için dil öğretimi konu
sundaki araştırmalara yöneltmiştir. Bu alandaki çalış
malar çeşitli mesleklerin kendilerine özgü "dilleri"ni derlemekten başlayarak, özel dilbilgisi ve söylem stra
tejilerinin işlevleriyle ilgili incelemelere kadar yayılır (sözgelimi, bilim adamlarının dilsel söylemlerinde, nes nellik ve konuya belli bir uzaklıktan bakışı sağlamak amacıyla, edilgen çatı kullanmaları). Bu ilgi alanı, uygu lamalı dilbilimcileri dilin, meslekler kapsamında, özel
Billurlaşmış minerallerin düzgün düzlemler boyunca de denir) dúzlemlerini billurun yapısı belirlediği için,
bunlar billur yüzeyine paralel olur ve birbirleriyle belirli açılar oluştururlar. Bir mineralin yarılma kolaylığıyla ve billurbilimsel doğrultusuyla tanımlanan dilimlenme
özelliği, yalnızca o minerale özgüdür ve mineralin be lirlenmesinde kullanılabilir.
dilimler tektoniği: Bk. LEVHALAR TEKTONİĞİ.
kullanımına yönelik incelemelere götürmüştür (sözge
limi doktorlar ile hastalar, tanıklar ile yargıçlar arasında
ki dil iletişimi); siyasetçiler, reklamcılar gibi halkı yön
lendirmeyi amaç alan mesleklerin dilleri üstünde de araştırmalar yapılmıştır.
Dil ile düşünce arasındaki ilişki konusu, uygulamalı
dilinim: Bk. DİLİMLENME.
diller, ölü: Bk. ÖLÜ DİLLER.
dilbilimi, sinirsel dilbilimle de ilişkiye götürür; bu alan
yalnızca biyoloji ve dil işlevleri fizyolojisini kapsamakla
kalmaz, dilin kullanım bozukluklarını da içerir; sözgeli
diller, yaşayan: Bk. YAŞAYAN DİLLER.
DIMETRODON
Dilmen, Güngör Türk tiyatro yazarı (Tekirdağ 1930). Sinema-Tiyatro
dergisinin açtığı yarışmada Midas'ın Kulakları (1959) adlı oyunuyla birincilik kazanan Güngör Dilmen,
ABD'de oyun yazarlığı ve işıklandırma teknikleri konu sunda öğrenim gördü (1961-1964). İsrail ve Yunanis tan'da tiyatro konusunda araştırmalar yapıp, yurda dö
nünce Canlı Maymun Lokantası adlı oyunuyla Halkev leri Genel Merkezi Şinasi Efendi Ödülü'nü aldı (1964). Istanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları'nda (1964) ve İs
tanbul Radyosu Tiyatro Şubesi'nde (1966) çalıştı. Dur
57
minde dil alanındaki çalışmalarıyla tanınır. Türk dilinin özleşmesi yolunda önemli çabalar harcamıştır.
Başlıca yapıtları: Tarih-i Edebiyat Dersleri (1925), Güneş-Dil Devrimi Teorisinin Ana Hatlan (1936), Türk
Dil Bilgisi Dersleri (2 cilt, 1936), Tanzimat Edebiyat Ta rihi Notlari (1942).
Dilmun
Eskiçağlarda Basra körfezi kıyısında Katar'dan Kuveyte
kadar uzanan ülke. Merkezi Bahreyn adası olan Dil mun'un (ya da Tilmen) adı,İ.Ö. III. binyıldan kalma Sü
mer yazıtlarında, Basra körfezindeki ticaretin öbür iki
önemli merkezi Magan ve Meluhha'yla bağlanuli ola
rak geçer. Söz konusu ticaret merkezlerinden gelen
maddelerin ticaretinde bir antrepo işlevi gördüğünden
söz edilir. Basra körfezinin başlıca ticaret merkezi olma
konumunu 1.Ö. II. binyılın başlarına kadar sürdüren Dil
mun'la ilgili arkeoloji araştırmalar, XIX. yy. sonlarında başlatılmış, özellikle Danimarkalı Geoffrey Bibby, Bah
reyn ve Feyleke adalarında on beş yıl(1953-1969) sū
rekli kazılar yaparak, araştırma sonuçlarını Looking for
Dilmun (Dilmun'a Bakış, 1969) adlı yapıtında açıkla
mıştır.
Dilthey, Wilhelm Alman filozofu ve tarihçisi (Biebrich 1833-Seis, Tirol
1911). Basel, Breslau, Kiel ve Berlin'de ders veren Wil
helm Dilthey, yeni kantçılığı, tarih ve dünyayı anlama
eğilimiyle bağdaşdırdı; bütün weltanschuung'u (dünya görüşü) tarihsel evrim içine kattı. Bütün bilgilerin, dū şüncelerin göreli olduğunu öne sürdü. Başlıca yapıtları: Einletung in die Geisteswissenchat
ten (Manevi Bilimlere Giriş, 1893), ideen Über Eine
Güngör Dilmen.
ham Üniversitesi'nde (Ingiltere)Türkçe okutmanlığı ya
pip (1971), Eskişehir Üniversitesi'nde ögretim görevlili ginde bulundu (1982-1983). Tarihten seçtiği çeşitli kişi liklerin "trajik konumu"nu, büyük bir dil ustalığıyla ver diği oyunlarında, evrensel boyutlarda insan ikilemini iş
ledi (Kurban, 1967, İlhan İskender Armağanı; Bağdat
Hatun, 1973; Midas'ın Kördüğümü, 1975, Türk DilKu rumu Tiyatro Odülü; Deli Dumrul, 1979, Muhsin Ertug rul ödülü; Ben Anadolu, 1984; Insan ve Devlet, 1984,
Enka Sanat ödülleri mansiyonu; Aşkımız Aksaray'ın En
Beschreibende und Zergliedernde Psychologie (Açık lamalı ve Çözümlemeli Ruhbilim üstúne Düşünceler, 1894), Das Wesen der Philosophie (Felsefenin Özū,
1907), Der Aufbau der Geschichtlichen Welt in den
Geisteswissenschaften (Manevi Bilimlere Göre Tarihsel
Dünyanın Kuruluşu, 1910), Weltanschauung und Analyse der Menschen Seit Renaissance und Reforma
tion (Rönesans ve Reformdan Bu Yana İnsanın Dünya Görüşü ve Çözümlemesi, 1913).
dil yeteneği: Bk. DİLBİLGİSİ.
Büyük Yangını, 1988; 1988 İş Bankası Tiyatro Büyük
dil yetisi: Bk. DİLBİLGİSİ.
Dilmen, Ibrahim Necmi
dimetil keton: Bk. ASETON.
Ödülü; 1990 Ismet Kuntay ödülü; vb.).
Türk edebiyat tarihçisi, dilcisi ve yazarı (Gümülcine 1887-Ankara 1945). Selanik idadisini ve İstanbul'da Hukuk Mektebi'ni (1909) bitiren İbrahim Necmi Dil
men, Selanik Hukuk Mektebi'nde ders verdi. Çeşitli li selerde edebiyat öğretmenliği (1913-1916), İstanbul Edebiyat Fakültesi'nde Ural-Altay dilleri kürsüsünde müderris muavinliği yaptı. Harf devrimi çalışmalarına
katıldı. Ankara Gazi Eğitim ve Musiki Öğretmen Oku lu'nda öğretmenlik, Türk Dili Teknik Cemiyeti Merkez
dimetrodon Kuzey Amerika'da yaşamış fosil sürüngen cinsi. Permi yen Dönemi'nin başlarında, yani günümüzden 250
milyon kadar yıl önce günümüzdeki ABD'nin güney
doğu kesiminde yeralan ırmak deltalarının en yaygın et
çil hayvanları olan dimetrodon cinsi üyelerinin boylan türlere göre 170 cm - 3,28 cm arasında değişiyor, en iri
Kurulu üyeliği (1932), TDK genel yazmanlığı (1933) ve Maarif Bakanlığı genel müfettişliği yaptı. Burdur millet
türlerin ağırlığı 254 kg'i bulabiliyordu. İribaşlı, kısa bo
ni vemilletvekilliğini ölümüne kadar sürdürdü.
taşınan dikensi, uzun çıkıntılardır (paleontoloji uzman ları bu çıkıntılann, bedenin ısı dengesinin sağlanmasın da rol oynadığını düşünmektedirler).
vekilliğine seçilip (1935),TDK genel yazmanlık görevi Öğretmenlik yıllarında gazete ve dergilerde yazıları yayınlanan İbrahim Necmi, özellikle cumhuriyet döne
yunlu, uzun kuyruklu, kertenkeleye benzeyen hayvan lardı. Temel özellikleri sırtlarındaki omurga tarafından
58
DIMITRIY, DONSKOY
genellikle üç yaklaşımdan yola çıkılır: Tarihsel yakla
şim, görüngübilimsel (fenomenolojik) yaklaşım, davra
Dimitriy, Donskoy Moskova büyük prensi (Moskova 1350-ay.y. 1389). Babası İvan li'den sonra tahta çıkan (1359) Donskoy
nişsal ya da toplumbilimsel yaklaşım.
leri üstünde egemenlik kurdu. Yalnızca Tver prensi Mi hail Aleksandroviç'e boyun eğdiremedi: Aleksandro
kendisinden kaynaklanan törenlere ilişkin metinler ya
Dimitriy, yardımcıları aracılığıyla bağımsız Rus prenslik
BILIMSEL YAKLAŞIMLAR
Tarihsel yaklaşım, zorunlu olarak metinleri ele alır. Bunlar öğretiye ilişkin, ibadete ilişkin, dinsel topluluğun
viç, Moskova'yı üç kez kuşatti (1368, 1370 ve 1372);
da bir topluluğun tuttuğu istatistiklergibi din dışı belge
viç'e de üstünlüğünü kabul ettirmeyi başarıp (1375),
den belgeleri birbirine ekleyebilirler. Bu yaklaşımın ilgi
ama her seferinde püskürtüldü. Sonunda Aleksandro
Moğollarla savaşarak, Mamai komutasındaki büyük or
ler olabilir. Tarihçiler, bir halkın yaşamında dinin işleri ne ilişkin zengin anlamı bulup çıkarmak için, her iki tür
duyu Nepryava irmağı ile Don irmağının birleştikleri yerde bozguna uğratti (8 Eylül 1380). Ama Altınordu
çekici bir örneği, Emmanuel Le Roy Laudrie'nin Monta
Moskova'yı yağmaladı ve Donskoy Dimitriy'i haraca
piskoposun sapkın mezhep üyesi Albilileri ortaya çıkar mak için tuttuğu kayıtlardaki bakışla ele alınmıştır. Tarihçinin çoğunlukla, vardığı sonuçlardan yola çık
Hani Toktamış 1382'de yeniden Rusya'ya girerek, bağladı.
illou (1975) adlı yapıtıdır. Bu yapıtta, Ortaçağ'da küçük bir Fransız köyünün toplumsal ve ekonomik yaşamı, bir
Dimitriy, Düzmece
masına karşılık, dinin görüngübilimsel incelemesi, dinin
Rusya tahtına zorla oturan çar (öl. Kaluga 1610). Geç mişi konusunda kesin bilgi bulunmayan Düzmece Di mitriy (Zorba Dimitriy de denir), Polonyalı prenslerin
tan temel özelliklerini) bulup çıkarmayı amaç alır. Bu özel alanda Gerardus van der Leeuw'un Religion in Es
doğasını (tarihte ortaya çıkış biçimlerinin arkasında ya sence and Manifestation: A Study in Phenomenology si
daha sonra da, kral Sigismund Ill'ün hizmetine girdi. Çar Ivan IV'ün oğlu olduğunu iddia ederek, Polonya
(Özü ve Belirimi Bakımından Din: Bir Görüngübilim In
larla da anlaşarak Rusya'yı işgal etti. O sırada Boris Go dunov öldüğü için tahta çıkarılan (1605) çocuk yaştaki
mali din araştırmacısının, sözgelimi Mircea Eliade'nin
aylık çarlığı sırasında Polonya'ya pek çok ödün verdi;
girdikleri söylenebilir. Görüngübilimsel gelenek, hem
kralından Sambard'da ordu kurma iznini aldı ve Kazak
celemesi, 1933), günümüzde bile konunun klasik baş
vuru yapıtı olmayı sürdürmektedir. Birçok karşılaştır
yapıtlarının da, dinsel geleneklere ilişkin anlatımlarının
veliaht Fyodorov'u öldürterek tahta çıktı(1605).On bir
çoğunlukla karmaşık olmasına karşın, bu kategoriye
Prens Vasiliy Şuyskiy liderliğinde oluşan ulusal cephe nin saldırıları sonucunda Haluga'ya kaçmak zorunda
tarihçiler, hem de toplum bilimcileri tarafından, aşırı ge
kalarak, yakalandı ve öldürüldü.
nelleştirilmiş karşılaştırma ve spekülasyon içinde, özel
dinlerin ayrıntılarını gözden kaçırmakla eleştirilmiştir;
buna karşılık çağdaş araştırmacılar bu sorunları, bilim
dalları arasındaki yapay sınırları ortadan kaldırarak yen
din
me çabası içindedirler.
Kişinin kutsalla ilişkilerini betimleyen inanç ve dogma
lar bütünü. Aslında din, tanimlanması ya da özetlenme
si zor olan, karmaşık bir olgudur. Neredeyse bu konuda
yazan kişiler kadar çok sayıda din tanımı ve kuramı var
dır. En geniş anlamıyla dinin bilimsel incelenmesinde,
xix. yy'da dineilişkin toplum bilimleriyle ilgili incele melerin doğması, sözkonusu eğilimin açık bir örneği dir. Ruhbilim, toplumbilim, özellikle de antropoloji,
dinsel olguların anlaşılmasına çok önemli katkılarda bu lunmuşlardır. William James ile Sigmund Freud, din
TES
Islâm'da namaz,
müminleri günde beş kez bir araya
getiren farzlardan biridir.
DIN
59
ruhbiliminin en önemli temsilcileridir. James'in Varieti
es of Religious Experience'i (Dinsel Deneyimin Çeşitle
ri, 1902), din ruhbilimiyle ilgili bazı ana konuları belirle
miş ve bu alanda daha sonrakiçalışmaların birçoğunda
ağır basan bakış açısını oluşturmuştur. James, dinsel
deneyimin öncelikle bilinçli anlatımını ele alırken, Fre ud ve ondan kaynaklanan psikanaliz geleneği, çeşitli dinsel deneyim biçimlerini genel bilinçsizlik kuramının
çerçevesi içine yerleştirmeye çaba göstermişlerdir. C.
G. Jung, düşüncesi Freud düşüncesinin en gelişmiş se çeneği olduğundan, din yorumcuları arasında özellikle
etkili olmuştur. Ruhbilimsel yaklaşımla genellikle ilgili bir sorun da, dinsel topluluğun yapısına ve deneyimine, kişinin de neyiminden yola çıkarak ulaşmaktaki güçlüktür. 1920
yıllarından bu yana, toplumbilimsel ve antropolojik ge lenekler bu sorunla karşı karşıya kalmışlardır. William
Robertson Smith, Émile Durkheim ve Max Weber, din
çözümlemesinde toplumbilimsel geleneğin yaratılma sinda temel rol oynamışlardır.
1922 yılı bazı yazarlar tarafından, modern antropo
lojinin ve var olan kültürler ile bu kültürlerin dinlerine ilişkin karmaşık incelemelerin başlangıcını belirleyen yıl sayılır. Söz konusu incelemeler, dine ilişkin çağdaş dü
şünceyi aydınlatmakta büyük ölçüde etkili olmuşlardır. 1925'te Bronislaw Malinowski ve A.
R. Radcliffe
Brown, yabancı kültürler konusunda derinlemesine Yunanistan'da Patmos adasındaki Vaftizci Yahya
manastırındaki keşişler, Yunan ortodoks kilisesindendirler. Kişinin derin düşüncelere dalmasını ve manevi yönden gelişmesini sağlayan manastir yaşamı, birçok dinin aynılmaz
Bazı buddhacı rahipler, inançlan mal sahibi olmayı yasakladığından yalnızca rahipler sınıfı içinde yer almayan kimselerin bağışlarıyla geçinirler. Dünyanın en yaygın
dinlerinden biri olan buddhacılığa göre, insanı selamete, götüren yollardan biri, her varoluşun acısından kurtulmaya türlü maddi varlığın reddedilmesidir.
bir parçasıdır.
alan çalışmasına dayanan incelemeler yayınlamışlarve
din çözümlemesine işlevci yaklaşımları, bir okul haline
gelmiştir; bu okuldan kaynaklanan kültürel bağlam içinde din konusunu ayrıntılı biçimde inceleyen metin
ler, kesintisiz biçimde günümüze kadar süregelmiştir.
Bu geleneğin seçkin temsilcilerinden biri olan Sir Ed ward Evans-Pritchard'ın etkili çalışmaları, din çözümle yicileri için bir hareket noktası oluşturmayı günümüzde de sürdürmektedir.
Bu arada, Durkheim okulunun dışında, bazı bakım lardan Ingiliz okuluna benzer, bazı bakımlardan da ona karşıt bir Fransız geleneği gelmiştir. Bu okulda, yapı ku
ramı, işlevinkine yakın bir rol oynamış, Claude Lévi
Strauss, dinsel simge ve mithosun kendisini içinde bul duğu bir evren kültürüyle eklemlenmesi içinde değişik liğe uğrama biçimlerine ilişkin karmaşık bir kuram gelis tirmiştir. Bu kısa bakış, din incelemesine çeşitli yaklaşımlan
tam olarak aydınlatmasa bile, bir noktanın kesin olarak açıklığa kavuşturulması gerekir: Öbürlerinden kopuk
bir biçimde alınan herhangi bir yaklaşım, çarpıtmalara
ve önyargılara yol açar. Dünya dinlerinin temel niteliği ni kavrayabilmek için, birçok geleneğin oluşturduğu bi
rikimden kaynaklanan bazı kuramları būtünleştirme yolunda girişimde bulunmak gereklidir. DININ TEMEL ÖZELLİKLERİ Genel nitelemelerin tehlikelerini akıldan çıkarmayarak, dinin ayırıcı özellikleri belirtilmeye çalışılabilir. Aynı ayrı alındıklarında gerekli ya da yeterli koşullar oluşturma salar bile, bazı kavramlar bir arada, dinin "niteleyici
özellikler bütünü" olarak düşünülebilir. Kutsal. Dinsel inanç ya da deneyim, genellikle kutsalla dile getirilir. Kutsal, genellikle gündelik ve din dışı olana karşıt olan, kendisinde üstün bir değer ve son gerçeklik
60
DIN rinde olabilir. Birçok dinde dua etmek, oruç tutmak ve
hac ziyareti de yerine getirilmekle birlikte, en önemli
dinsel etkinlikler, çoğunlukla bütün topluluk tarafından ya da topluluğun önemli bir bölümü tarafından yerine
getirilenlerdir. Bu tutum, dinsel törenler ile büyü tören
leri arasında bir ayırım yapmayı sağlar. Büyü törenlerin
de, kutsal güçleri insan etkinlikleriyle yönlendirmek gi rişimlerinde bulunulur. Dua ve kurban gibi gerçek din sel etkinliklerde ağır basan tutumsa, bir tapınma ve şük ran tutumudur.
Topluluğun dinsel törenlerine katılma, bir toplulu
ğun üyesini, inançlar sistemi içinde birbirine eklemlen
miş topluluğun içinde yer alan, o bütünün bir parçası olan biri kılar. Birçok toplumda topluluğun hoşnutsuz
luğunu, bir kimseyi önemli dinsel etkinliklerden dışla makla dile getirmesi, şaşırtıcı değildir; çünkü bunlar,bi
rey ile topluluğun, kutsal konusundaki doğru tutumları
ni güven altına alan etkinliklerdir. Ahlâk kurallar. Dinin inançlarla bağıntılı bir başka yönü
de, topluluk üyelerinin, uymakla yükümlü kılındıkları
bir ahlâk kuralları bütünü bulunmasıdır. İyice yapılan
mış toplumlarda, sözgelimi kast sisteminin geleneksel hindu dininin bütünleyici bir parçası olduğu Hindis Musevi ibadet törenlerinin temel bölümlerinden biri, Tora'nın (Tevrat) okunmasıdır. Tora, ya da hıristiyanların
tan'da bu son derece belirgindir. Eski Babil'de Mar
Kutsal kitap'ının ilk beş kitabı, insanların önüne ahlaksal ve dinsel bir davranış sistemi koyar ve Musa'nın Sina Dağı'nda
ulusların ahlâk yasalarını yazanlar olduklarına inanılır; -
aldığı dinsel vahyin özüne uyulmasını şart koşar.
duk'un ve eski İsrail'de Yahve'nin (ya da Yahova), bu
bu yüzden söz konusu yasalara kutsallığın ağırlığı ve
saygınlığı tanınırdı. İsrail peygamberleri, dinsel etkinlik
lerden çok, dürüst etkinliklerin dinin gerçek anlatımı ol
duygusu taşıyan bir şeydir. Bir kişi-tanrı, bir tanrılar ve ruhlar evreni, yaygın bir güç, kişiselolmayan bir düzen
ya da başka bir şey olarak anlaşılabilir. Son çözümle
mede kutsal, toplumsal düzen olsa da, dinde gene de, insan yaşamına dışardan gelen ve dışından etkileyen bir
duğunu ileri süren birer toplumsal eleştirmendiler. Din
geliştikçe, ahlâk alanına ağırlık verildi ve bazı yerlerde din,aşağı yukarı bütünüyle ahlâk kurallarıyla özdeşleş
Dinler çoğunlukla başlangıçlarının, vahiylerde, yani
Topluluk. Tek başına, dünyadan eletek çekerek yaşa yan çilekeşlerin aşağı yukarı bütün dinlerde bulunması na karşın, çoğunlukla dinin, kendisine bağlı olanları, az
olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu tür vahiyler görüntüler
turmaya götüren toplumsal bir yanı vardır. Eski dönem
Muhammet) yada olaylar (İsrail halkının Mısır'dan çıkı
meyecek durumdaydı; herkes aynı inanca bağlıydı ve
güç olarak yaşanır.
insan yaşamına karışan kutsalın farklı deneyimlerinde
ya da çok sıkı bir biçimde örgütlenmiş bir topluluk oluş
(çölde Musa), içten gelen sesler (Hira dağında Hazreti
lerde dinsel topluluk, genel topluluktan pek ayırt edile
şi; Japonya açıklarında Moğol donanmasını yok eden
kutsal rüzgâr ya da kamikaze; İsa'nın ölümü ve ölü
hükümdar hem siyasal, hem de dinsel önderdi. Ama zaman geçtikçe, dinsel ve din dışı toplumlar ayrıldı;
bir din geleneğinin kaynaklanabileceği yaratıcı bir baş
lumlarda, çok sayıda dinsel topluluk, tek bir siyasal bi
münden sonra dirilmesi) biçiminde olabilirler. Bütün
hatta bazı yerlerde birbiriyle çarpıştı. Çağdaş laik top
langıç gücü taşırlar.
Yanit. Kutsala yanıt verme, dinsel bir topluluğun ya da
rim içinde barış içinde bir arada yaşamaktadır. Her din sel topluluğun kendi örgütlü yapısı vardır. Bu dinsel ör
katılmak ya da bunları kabul etmek biçiminde olabilir.
ayin törenlerini yerine getirmeklegörevli bir din adam
Iman, yalnızca bir inanç değil, kişilerin kendilerini kut
ları kurumu vardır.
ni kabullendikleri bir davranış biçimidir. Derinlemesine
Yukarda tanımlanan karmaşık olgu, insanlığın "dinsel
ni ve temel özelliklerini biçimlendirir.
dinlerde ve farklı bireylerde, belirtilen temel özellikle
reti bakımından inanç sistemleri ortaya çıkar. Bu sis temler, dine inananları çevrelerindeki dünyaya yerleş
lik bazıları zayıf olabilir ya da hiç bulunmayabilir. Söz
biriman bağlılığının geleneklerine ve dinsel törenlerine
gütlerin çoğunda ayrıca, imanı öğretmek ve iletmekle,
sala adadıkları ve onun kendileri üstündeki egemenliği
DINSEL DENEYİM BİÇİMLERİ
dindar bir kişide, iman bağlılığı, o kişinin bütün yaşami
deneyimi" diye adlandırılabilecek şeyi oluşturur. Farklı
Inançlar. Dinler geliştikçe, hem uygulama hem de öğ tirmeye ve bu dünyayı kutsal olanla ilgisi içinde anlaşıla
bilir kilmaya yararlar. Ilk ya da ilkel dinlerde bu uygula ma ve öğreti, genellikle mithoslarda (Bk. MITOLOJI) ya
rin biri ya da daha çoğu ağır basıyor olabilir. Buna karşi
konusu farklılık, dinin neden en iyi çokbiçimli bir kav
ram olarak ele alınabileceğini ve neden dinleri, bazı ai le bağlarına benzer bağlarla birbirine bağlı görmenin daha iyi olacağını açıklar.
da dinsel tören yasasında dile gelir. Geniş bir okumuşlar
Temel biçimler. Dinsel deneyimin pek çok değişik biçi mi bulunmasına karşın, iki temel özellik ayırt edilebilir. Birincisi, kutsallık duygusu, belirgin bir biçimde insanın sonluluğuyla (faniliğiyle) birliktedir. Bu birliktelik, Fri
nemden döneme değişir. Dinsel törenler ve ayin usulleri. Dinlerin aşağı yukarı tü
edrich Schleiermacher'in dini "bir mutlak bağımlılık
sınıfının geliştirdiği dinlerde, tanrıbilim) genellikle inan ci arıtma ve zenginleştirme aracı olarak mithosun yerini alır. Inanç doğruluğuna verilen önem dinden dine, dö mü, inanç sistemlerinin yanı sıra, dinsel tören ve ayin
usulleri içerirler. Bunlar kurban ya da kutsama ayini, di ne giriş ayini, ya da tanrıya (ya da tanrılara) dua biçimle
duygusu" biçimindeki nitelendirmesinde dile gelir; bu nitelendirme, dinsel deneyime "olumsuzlayıcı yakla
şım" diye adlandırılabilir. Kutsallık bilinci, sonluluk, gü
nahkârlık ve anlamsızlık gizinin önüne koyulur. Bunun
DINAMO, HASAN IZZETTİN la birlikte, meslek yaşamının daha önceki bir aşamasın
61
Dinler arasındaki hem anlaşmaları, hem de anlaşmaz.
da Schleiermacher, dini daha farklı bir biçimde, "son suzluk duygusu ve tadı" diye tanımlamıştır. Burada kut sallık bilinci insanoğlunun aşkınlık deneyimiyle, her tür
Tıkları ortaya çıkarmak ve bir orta yol bulmak gerekir.
ken bir varlığa geçiş deneyimiyle birliktedir. Bu nitelen
Uluslararası birim sisteminde, bir gramlık serbest kütle ye saniyede 1 cm'lik bir ivme kazandırmak için gerekli
lü varlık evresinin ötesine, daha tam, insanoğlunu çe dirme "olumlayıcı yaklaşım" diye adlandırılabilir.
Bu yaklaşımlardan biri ya da öbürü ağır basabilirse de, her ikisi de tam anlamıyla dinsel deneyim kapsamı
din
kuvvet. Bir din, 10 newtona eşittir. 1 kilogram kütlenin
ağırlığı 980,6665 dindir.
içinde yer alır.
Dinsel deneyimin geçerliliği. Dinsel deneyimin geçerli
dinamit
det eden topluluklar, kendilerinin dışında olan ve doğal
1866'da Alfred Nobel tarafından bulunan, nitrogliserin kökenli patlayıcı madde. Bulunmasından sonra kısa sü
liğini de sorgulamak gerekir. Dindar insanlar ya da iba olandan başka bir şey olan kutsal bir gerçeklikle karşıla şırlar mı? Schleiermacher, dinsel deneyim kapasitesi nin, insanda evrensel olduğu kanısındadır. Dolayısıyla,
dinsel deneyimin kendini özgünleştirici olarak kabul edilebileceğini ve Tanrı'nın varlığı için sunulan gele neksel kanıtların yerini alabileceğini ileri sürer. Günü müzde Schleiermacher'in savini pek az az kimse kabul edecek, belki de yalnızca onun tanımladığı deneyim
türlerine sahip olduklarını yadsımakla kalmayıp, kendi lerinin bütünüyle farklı yorumlarını öne süreceklerdir. Bilim öncesi çağda tanrı mucizesi olduğuna inanılan,
re içinde daha az güçlü patlayıcıların yerini alan dina
mit, % 75 oranında nitrogliserin ile % 25 oranında ki
zelgurunun (soğurucu bir toprak) karıştırılmasıyla elde edilir; kolayca fişek haline getirilebilir; kolayca taşınabi
lir ve bir patlayıcıya bağlanarak, uzaktan güvenlik için
de patlatılabilir. Uzun süre maden ocaklarında kullanı
lan en önemli patlayıcı olmuştur; günümüzdeyse, ure timi gün geçtikçe azalmakta ve daha çok, daha güçlü
patlayıcıların patlatılmasında patlatıcı olarak kullanıl maktadır.
pek çok şey, günümüzde doğa olayları ya da çakışan
rastlantılar olarak değerlendirilebilir. İçten gelen sesler
dinamo: Bk. JENERATÖR.
erbach'tan Freud'a kadar Tanrı'ya inanç, insan zihninin
Dinamo, Hasan Izzettin
ya da görülen özel görüntüler, ruhbilim açısından bilin çaltı zihinsel süreçler olarak açıklanabilir. Ludwig Feu bir yansıtımı olarak açıklanmıştır; Karl Marx, vb. top lumsal çözümleyicilerse, dinsel inancı toplumsal-eko
nomik güçlerin ürünü olarak görmüşlerdir. Dinsel inan
cin bu doğalcı açıklamalarının her biri, bütünün içinde
yer alan bir öğeye dikkat çekmektedir, ama bu gibi ku ramların din olgusunu eksiksiz bir biçimde ele alıp al madığı sorulabilir. Dinsel deneyimin geçerliliği sorusu, Schleiermacher'in tersi yöndeki kanıtlarına karşın, eninde sonunda tanrıcılıktan yana ve tanrıcılığa karşı, ya da daha geniş olarak kutsal bir gerçekliğin var olu
şundan yana ya da ona karşı mantık kanıtlarına dönüle rek ele alınabilir.
Bir tiplendirme. Dinlerin sıralanmasını ele alan bir tip lendirme, nispeten kendini merkez alarak başkalarına bakan özel bir geleneğin ürünüdür. Sözgelimi, kutsalın hem aşkın, hem de içkin deneyimine ilişkin hıristiyan
bakış açısından yola çıkmak, çeşitli geleneklerin birine
ya da öbürüne ağırlık tanımalarıbakımından hıristiyan lıkla az ya da çok yakından ilgili bazı diziler kurmaya
Türk şairi ve romancısı (Ahanda köyü, Akçaabat 1909 Istanbul 1989).Sivas Öğretmen Okulu'nu bitiren(1931) Hasan Izzettin Dinamo, Malatya ve Adıyaman'da iki yıl ilkokul öğretmenliğinden sonra girdiği Gazi Eğitim Ens titüsü Resim-iş bölümünde öğrenciyken, siyasal bir bil
diriyle ilgili görülerek tutuklandı (1935) ve dört yıl hapis
cezasına çarptırıldı. Hapisten çıkınca (1939), Istanbul'a gelerek yazarlıkla geçinmeye çalıştı. 1942'de askere alınıp, aynı yıl daha önce yayınlanmış şiirlerinden ötürü bir yıl ağır hapis cezasına çarptıldı. Tutuklamalar, sür
günler, kaçmalar sonucu ancak 1949'da terhis edildi. Istanbul'a yerleşip, çevirmenlik yaparak, özel dersler vererek geçimini sağladı.
Önceleri Faruk Nafiz etkisinde aşk ve doğa şiirleri ya
zan Hasan Izzettin Dinamo, sonra Nazım Hikmet'in et
kisiyle toplumsal yanı ağır basan serbest şiire geçmiş,
özellikle Ses ve Yeni Edebiyat dergilerinde yayınlanan
olanak sağlar. Yani, hıristiyan geleneği, musevilikten al dığı mirasın temel öğesi olan Tanrı'nın aşkınlığını vurgu
lar; ama cisimleşme ve kutsama ayinlerinde, Tanrı'nın
içkinliği konusunu da aynı derecede vurgular. Kabaca söylenirse, musevilik ve İslâm dini aşkınlık yanında, hindu dini ve buddhacılık daha çok içkinlik yanında ye
ralırlar. Bu çizgilerin, Hıristiyanlık içinde çeşitli gelenek leri göz önünde bulunduran ayrıntılı bir çözümlemesi,
sözgelimi calvincilik ile İslâm arasında ve çeşitli gizemci gelenekler arasında, aydınlatıcı yakınlıklar ortaya çıka
rir. Dolayısıyla, belli bir bakış açısının sınırlılıklarına kar şın, bir tiplendirme çalışması, dinlerin hem birliğine, hem de farklılığına dikkati çeker.
Sonuç. Dinin günümüzdeki durumunun ve geleceğinin
birçok bakımdan böylesine belirsiz olduğu bir dünya
da, dinsel kavramlara ilişkin bir anlayışa, bu görüşler is ter kişinin kendi imanının üstünlüğüne ilişkin dogmatik ve öbürlerini dışlayıcı bir savunma biçimini alsın, ister
gelenekler arasında gerçek farkları belirsiz hale getire
rek bulandırsın, aşırı görüşlerle varılması olanaksızdır.
Hasan Izzettin Dinamo.
62
DINAMOMETRE
(1940) toplumcu-gerçekçişiirleriyle bu akımın öncüleri
1960 yıllarının başında, pop art'a yakın bir anlayışla diş oyuncaklar, vb’yi birarada kullandığı asambl
arasında yeralmıştır. 1965'ten sonraysa, genellikle ro
fırçaları,
man alanında ürün vermiştir.
lajlar yaptı. İlk happening çalışmalarına katılıp, birçok tiyatrooyununun kostümlerini çizdi ve sahne tasarımla
birlikte, 1931), Deniz Feneri(1937), Karacaahmet Sen
rini yapti. 1980 yıllarından başlayarak, geleneksel res me daha yakın tablolar ortaya koydu.
Şiirleri (1982).
Dinemandi, Jean: Bk. DORAT.
1972-1976; ¡1977 Orhan Kemal Armağanı), Öksüz
Dinesen, Isak
ba (1976), Musa'nın Gecekondusu (1976), Adalet Sit
Danimarkalı kadın yazar (Rungsted 1885-ay.y. 1962).
Ani: 6-7 Eylül Kasırgası(1971), İkinci Dünya Savaşı'
(asıl adı Blixen Finecke Baronesi Karen Christence Di
Şiir kitapları: Adsız Kitap (Vehbi Cem ve M.Cevat ile
fonisi (1960), Mapusanemden Şiirler(1974),Sürgün şi irleri (1975),Gecekondumandan Şiirler (1976), Çoban Romanlari: Kutsal Isyan (8 cilt, 1966-1967), Ateş Yıl ları (1968), Savaş ve Açlar (1968), Kutsal Barış (7 cilt,
Musa (1973), Musa'nın Mapusanesi (1974), Koyun Ba ması (1983), Anadolu'da Bir Yunan Askeri (1988).
ndan Edebiyat Anıları (1984),|TKP ve Aydınlar (1989). dinamometre
Döner bir makinenin çıkış kuvvetini ölçmede kullanılan aygıt. Dinamometre (ya da kuvvetölçer) en çok, bir
Baron Bror Blixen-Finecke'yle evlenen Isak Dinesen nesen'dir), eşiyle Ingiliz işgalinde bulunan günümüzde ki Kenya'ya giderek, 1921'de eşinden ayrıldıktan son ra, satin aldıkları kahve tarım işletmesini on yıl süreyle tek başına yönetti. Kenya'da yazdığı den Afrikanske farm (Afrika'daki Çiftlik, 1934) adlı yapıtıyla büyük ün kazanıp, Danimarka'ya döndükten sonra birçok öykü
elektrik motorunun ya da bir otomobil motorunun bey
kitabı yayınladı. Benim Afrikam (Out of Africa, 1937;
nan burma kuvveti (moment) ile açısal hızın çarpımı,
ları, 1942), Sidste Fortaellinger (Son Masallar, 1957),
kuweti verir.
vb.
Dinar dağları
Dineveri
Doğu Alpler'in, Balkan yarımadasının batı kesiminde
Arap dilcisi, doğabilimcisi ve tarihçisi (Dinever ?-?895).
girgücünü ölçmede kullanılır. Döner parçaya uygula
uzanan bölümüne verilen ad. Adriya denizi ile Panno
nia havzası ve Morayva arasında, Slovenya Alple ri'nden Rodop dağlarına kadar 644 km boyunca uza nan Dinar dağlarının, yükseltisi, Arnavutluk'ta Jezerce doruğunda 2693 m'yi bulur. Sarp iç kesimlerine ulaşıl
ması güç dağlar olduklarından, iç kesimlerinde nüfus
1985'te sinemaya uyarlandı) Vinter Evertry (Kış masal
ibn ul-Sikkit'in öğrencisi olan Dir eri (asıl adı Ebu Ha nife Ahmet Bin Davuttur), kendisinden sonraki yazar
ların büyük ölçüde yararlandığı Kitab!ūn-Neballa (Bit
kiler Kitabı). ün saldı. Kitabdül-Rasad (Gözlem Kitabı) ve Ahbar üt-Tivar (genel tarih) adlı yapıtlarından başka, matematik kitapları da yazdı.
yoğunluğu düşüktür.
Din Ayrılığı, Büyük
dingo Avustralya'daki tek etçil yaban hayvanı türü olan ve
Hıristiyanlıkta Doğu (ortodoks) ve Batı (katolik) kilisele
rinin birbirlerinden kopmalarını belirten din terimi. Bü
yük Din Ayrılığı, çeşitli sürtüşmelerden sonra, 1054'te papa Leo IX ile patrik Mikhael Kerularios'un birbirlerini karşılıklı olarak afaroz etmeleriyle başlamış ve sona er
mesi için çeşitli girişimlere karşın, günümüze kadar sü regelmiştir.
Dinçer, Erdinç Türk pandomim sanatçısı (Izmir 1934). Konservatu var'da okuyan Erdinç Dinçer, Paris'e giderek Jacques
Lecoq'un pandomim okuluna devam etti. Fransa'da çeşitli topluluklarda, dans okullarında çalıştı. Yurda dö nüşünde çeşitli yerlerde pandomim gösterileri yaptı; öğretmen olarak Devlet Balesi'ne girdi.Belgradulusla rarası Monadram ve Pandomima festivalinde altın ma
dalya aldı (1975). Devlet Tiyatroları'nda, "Sözsüz Oyunlar" adı alunda pandomim gösterileri yaptı(1979 1982).
d'Indy, Vincent: Bk. INDY, VINCENT D'. Dine, Jim ABD'li ressam (Cincinnati, Ohio, 1935). Resmin yanı sı ra heykel, desen, tiyatro tasarımları da yapan Jim Dine,
Bir ağaç kovuğunda yavrularını emziren bir dişi dingo..
DINO, ABIDIN
dünyanın başka hiçbir yerinde yaşamayan yaban köpe ği türü (Bil. a. Canis familiaris dingo). Eskiden yalnızca
keseli hayvanların yaşadığı Avustralya'ya nasıl ve ne za man ulaştığı bilinmeyen dingonun fosilkalınuları, günü
müzden 40 000 yıl öncesinden bu yana var olduğunu
63
öğrencilerin kurduğu Yeniler grubuna katıldı. SSCB'ye gidip (1934), Paris'e geçerek (1937), sanat çalışmaları
yaptı; film ressamlığı, seramikçilikle uğraştı. Dönüşün de halka dönük sanat anlayışını özellikle Ses dergisin deki yazılarıyla anlatmaya çalıştı. İkinci Dünya Savaşı
ortaya koymuştur. İri bir köpek boyunda, pas kızılı ya
yıllarında İstanbul'dan sürülüp, uzun süre Adana'da
da açık kahverengi sık, yumuşak tüylü, ayakları ve kuy ruk ucu beyaz bir hayvandır. Seyrek ağaçlı ormanlarda ve ovalarda yaşar; tek başına ya da sürü halinde avla
kaldı. Güney Anadolu köylüsünü anlatan resimleriyle
nip, kanguru, koyun, vb. küçük hayvanlarla beslenir. Dişileri yer altındaki oyuklarda ya da ağaç kovuklarında 4-8 yavru doğuran dingolar havlamaz, kesik kesik ses ler çıkarıp, aci acı ulurlar.
iki sergi açtı. Siyasal baskının artması üstüne Fransa'ya
yerleşip (1951), uluslararası sergilere katıldı. 1969'dan
. 1989'da Fransız Kül sonra Türkiye'de de sergiler açtı tür Bakanlığı tarafından Sanat ve Edebiyat Alun Şövalye Nişanı verildi. Cenazesi Türkiye'ye getirildi.
Gerçekçi ve toplumcu sanat anlayışının savunucula
rindan olan Abidin Dino'nun resimleri, renklendirilmiş
Dino, Abidin Türk ressamı ve yazarı (İstanbul 1913-Paris 1993).Orta öğrenimini Robert Kolej'de tamamlayan ve belirli bir sanat eğitimi görmeyen Abidin Dino, resme desen ça
lışmalarıyla başlayıp, D grubunun kurucuları arasında
yeraldi (1933). Sonra onlardan ayrılarak, Akademi'li
desen biçimindedir; çağdaş resim akımlarının etkisinde kaldığı sezilir. Seramikle, belgesel filmle (Goladlı bel gesel filmiyle 1966'da O'Flaherty ödülünü kazandı) de
ilgilenmiş, ayrıca iki oyun (Kel, 1941; Veres, 1947), bir
senaryo (Çingeneler, 1950) ve sergilerinde yeralan "el ler" desenlerinin yanı sıra Eller(Les Mains,|1989; Türk çe basımı, 1991) adlı bir kitap yazmıştır.
Abidin Dino'nun Tilsimli adlı tablosu.
64
DINOZORLAR
dinozorlar
İkinci Zaman'da, yani günümüzden 245-55 milyon yıl
önce çok yaygın olan, soyu tükenmiş sürüngenler takı
Tanystropheus
mi (Bil. a. Dinosauria). Bilimsel adı "dev kertenkele" an
Allosaurus
lamına gelen dinozorlar takımı, fosilleşmiş iskeletlerin
incelenmesine ve bu iskeletler ile günümüz hayvanları nin iskeletlerinin karşılaştırılmasına dayanılarak yapılan
sınıflandırmaya göre bilginler tarafından iki alttakıma ayırılmıştır: Kertenkeleçatlılar (sauripelviyen) ve kuşça
Mandasuchus
tılılar (avipelviyen). Bu iki grup arasındaki ayrım, kalça (leğen) kemiklerinin biçimine ve duruşuna dayanır;
kertenkeleçatılılarda bu kemikler bütün öteki sürün genlerinkini, kuşçatılılardaysa kuşlarınkini andırır. Di
nozorların ortakalışkanlıkları pek azdı: Bazısı otçul, ba
Stegosaurus
zisi etçil, bazısı iki ayaklı, bazısı dört ayaklıydı.
Erçil ve iki ayaklı olan Tyrannosaurus ile Allosau
rus'un arka ayakları çok genişti ve silah olarak kullan dıkları uzun ve kalın bir kuyrukları vardı. 15 cm uzunlu ğundaki dişleri, bazı fosillerin üstünde bulunan yara iz
Melanosourus
lerinden anlaşıldığına göre, düşmanlarında korkunç ya
Megalosaurus
ralar açabiliyordu.
Uzunluğu 26 metreyi aşan Diplodocus, dev boyutlu,
Brachiosaurus
otçul, iki ayaklı bir hayvandı. Ayakta durması ve yürü
mesi, bu dev kütle için büyük sorunlar yaratıyordu: Çok iri bir başka hayvan olan balina, karada kaldığı zaman,
bedeninin ağırlığı yüzünden göğüs kafesi sıkışarak bo ğulup ölür; bu nedenle, Diplodocus gibi dinozorların
Coolophysis
göllerde su içinde yaşadıkları, yalnızca baş ve boyun
Platoosaurus
bölümünü havada tutarak suyla beden ağırlığını hafif lettikleri sanılmaktadır.
Triyas
Kalça bölümü kuşu andıran kuşçatılıların tümü otçul, büyük bir bölümü de dört ayaklıydı. Diş yapısıyla igua
nalara çok benzediğinden dolayı Iguanodon diye ad landırılan hayvan, bunların en iyi bilinenidir. Bunlardan on beş kadarının fosili, XIX. yy'da Belçika'da topluca bir arada ve çok iyi korunmuş olarak bulunmuştur.
İkinci Zaman'da Triyas, Jura ve Tebeşir devrinde yaşayan
dinozorların soyu, ikinci Zaman'ın sonunda bilinmeyen bir nedenle tükenmiştir.
linde kemikten ibiğimsi çıkıntılar bulunan Stegosau
yönetilen protestanlar, 1562-1576 arasında ülke dışın daki protestanlardan destek gördüler. 1572'de binler
caklardan iki kat uzundu; ayrıca kuyruğunun ucuna
rülmesi (Saint-Barthelemy kiyimi) üstüne, o tarihten
Sırtında, yaklaşık 6 metre uzunluğunda, çift sıra ha
rus'ta dört ayaklı olmasına karşın, art bacaklar ön ba doğru dört güçlü sivri çıkıntı vardı. Zırhlı dinozorlar|(Allosaurus), deriden oluşan ke
mik plakalardan kalın bir zırhla kaplıydılar; ayrıca bö
ğürlerinde ve kuyruklarında birçok sivri çıkıntı vardı. Boynuzlu dinozorlar, çok kemikleşmiş iri başlı hayvan
lardı; bunların da başında gergedan boynuzuna benzer boynuzlar bulunuyordu.
İkinci Zaman'ın sonunda dinozorlar, ammonitler ve
bazı başka organizmalarla aynı zamanda yok oldular.
Dinozorların soyunun tükenme nedeni iklim olayları na, bitki örtüsündeki değişikliklere, başka hayvanların
bunların yuvalarındaki yumurtaları yok etmelerine, sal
gın hastalıklara ya da giderek devleşmelerine bağlan
mıştır. Ama bu nedenlerden hiç biri, gerçek anlamda inandırıcı değildir ve dinozorların birdenbire ortadan kalkmasının nedeni henüz bilinmemektedir.
Din Savaşları Fransa'da 1562'den 1598'e kadar aralıklı olarak süren
ce protestanın Aziz Bartholomeus Yortusu günü öldü
sonra üçüncü bir parti, Montmorency ailesinin yönetti
ği ılımlı katolik hizip ortaya çıktı. Protestanlar yararına
bir barışa razı olan Henri lil'e tepkiolarak 1576'da, Gu ise ailesinin önderliğinde Kutsal Birlik adlı aşırı katolik
parti kuruldu. Bourbon sülalesinin protestan önderi Na varre kralı Henri III (daha sonra Henri IV unvanıyla
Fransa tahtına çıktı) 1584'te krallık tacının vârisi olunca, Kutsal Birlik hem krala, hem de protestanlara karşı daha saldırgan duruma geldi, 1589'da Henri IIl'e bir suikast
düzenleyip, Henri'nin Fransa tahtına çıkmasından son ra katolikliğe dönmesine (1593) karşın, muhalefetini
sürdürdü. Sonunda Henri IV, Kutsal Birlik'i yendi ve
1598'de Nantes Fermanı'yla protestanlar daha istikrarlı bir dinsel hoşgörü ortamından yararlanmaya başladılar. Din Savaşları döneminde FransaKrallığı, devlet dai
relerini neredeyse özel mülkü gibi kullanıp savaşçı aris
tokrasiyi uzaklaştıran yeni-soylu hukukçu yöneticilere
dayanıyordu. Ancak savaşların sürmesiyle kentlerde ve köylerde ortaya çıkan protesto hareketleri, üst sınıfların
birleşmesine ve krallığın korunmasını gözetmelerine
dinsel ve siyasal iç savaşları belirten tarih terimi. Din Sa vaşları, birbirine düşman aristokrat hiziplerinin, iki zayıf
yol açtı. Ülkede toplumsal yapı katılaştı ve Fransız mo
hükümdarın (Charles IX, 1560-1574 ve Henri III, 1574
yet yönetimini uygulamaya koydu.
1589) dönemlerinde, karşit dinsel çizgilerde (katolikler
ve calvinci protestanlar ya da Huguenot'lar)toplanma
larısonucunda patlak verdi ve sürdürüldü. Başlangıçta Condé prensi Louis ve Gaspard de Coligny tarafından
narşisi, sonraki iki yüzyılda Fransayı yönetecek mutlakı Diocletianus
Roma imparatoru (Salona (günümüzde Split) 245-ay.y.
DIOCLETIANUS
65
Hypsilophodon
Ceratosaurus
Parasaurolophus
Struthiomimus
Ornithomimus Diplodocus
Deinonychus
Tyrannosaurus
Camplosaurus
Antosaurus
Proloceratops Triceratops
Iguanodon
Ornitholcsles
Jura
Compsognathus
Corythosaurus
Stylacosaurus
Tebeşir devri
313). Azatlı bir kölenin oğlu olan Diocletianus (tam adı
masından (296) ve Akhilleus'un öldürülmesinden son
Caius Aurelius Valerius Diocles Diocletianus'tur), ordu
ra, Diocletianus, Mısır'ın güney sınırını yeniden örgütle
da yükselip, imparator Carus'un ölümünden (19 Eylül 284) sonraki karışıklıklar sırasında, bir askerî komployla
imparatorluk tahtını ele geçirdi (284). Carus'un oğlu
di ve bir Pers istilasını durdurmak için, Galerius'la As ya'ya yöneldi (297-298).
Imparatorlukta barış yeniden sağlanınca, Diocletia
Carinus'un askerleri tarafından öldürülmesiyle, bütün
nus dörtlü yönetimi kesin olarak örgütledi. Her birine
Roma dünyasının yöneticisi oldu. Enerjik ve çoğunlukla gerçekçi bir asker olduğundan, daha tahta çıkışında, ayaklanmalara son vermeyi ve Germen akınlarının ye
güçlendirdi; kendisinin Jupiter'in, Galerius'un da Heli os'un oğlu olduğunu ileri sürerek, Doğu'dan alınma
kutsal özellik tanıyarak, ortak imparatorların yetkisini
niden başlaması olasılığına karşı sınırları savunma sis
dinsel törenleri benimsedi: Böylece imparatorlar yetki
temleriyle donatmayı tasarladı. Bunun için, Pannoniali
lerini artık senatodan değil tanrıdan almış oluyorlardı;
Maximianus'u ortak imparator yaparak, önce “sezar”, sonra “augustus" (Mart 286) ilan etti ve Batı'yı savun
dolayısıyla mutlak güçleri artmaktaydı. Saray, devletin
merkezi haline geldi ve konseyin kararları karşı çıkıl
makla görevlendirdi. Yedi yıl sonra, işlerin ağırlığından ötürü Constantius Chlorus (2 Mart 293) ve Galerius ad
mazlık özelliği kazandı.
Askerî alanda Diocletianus, alışılmış Roma lejyonu
larında iki sezar daha atayıp, dörtlüyönetimi (tetrachia)
nu sınırlarda ve iç kentlerde konaklayan 6 birliğe böldü.
na'yı savunuyor, Akhilleus'un hüküm sürdüğü Mısır'a
yerlerine meslekten subaylar getirdi. Bu reformlardan sonra, imparatorluğun yönetimsel bölümlenişini değiş tirmeye yöneldi: Eyaletlerin sayısını 48'den 100'e çı
başlattı: Maximianus ile Constantius Chlorus batıda Tu
boyun eğdirmeye yöneliyorlardı. İskenderiye'nin alın
Senatör ve decurioları komutanlıktan uzaklaştırarak
kardı ve doğrudan doğruya imparatora bağlı birer vica rius tarafından yönetilen 12 grupta topladı. Senatonun eyaletleri ve İtalya'nın ayrıcalıklıdurumu ortadan kalktı. Ayrıca, Roma hukukunun genelleştirilmesine ve bütün
imparatorlukta geçerli gerçek bir ulusal yasa haline ge tirilmesine çalışıldı. Mali alanda, dolaysız vergiler kon masını öngören bir sistem uygulandı; fiyatların yüksel mesine karşı, her mala bir narh koyan “azami fiyat ka rarnamesi" çıkarıldı (301).
kabartması
Bu maddi ve manevi kalkınmayı kusursuzlaştırmak için Roma'nın düşmanı saydığı hıristiyanları ordudan ayıkladı (301) ve onlara eziyet etmeye başladı (302). Tahta çıkışının yirminci yılında, 298'de karar vermiş ol
bulunan
duğu gibi, Nicomedia'da tahttan çekildi; o sırada Maxi
bir altın para.
mianus da Milano'da tahttan çekilince (305), iki sezar,
Üstünde Diocletianus'un
66
DIODOROS, KRONOS
Constantius Chlorus ve Galerius, augustus oldular. Di ocletianus, Dalmaçya'da Salona'da (bugün Split) yap
tırdığı sarayına çekildi ve ortaya çıkan karışıklıklara mü
bilgiler ve yapıtlarından bazı parçalar verilmiştir. Ayrı
ca, Epikuros'un 3 mektup ve 40 özdeyişini içermekte dir.
dahale etmeyi reddederek, orada öldü. Diokles
Diodoros, Kronos Yunan filozofu (öl. İ.Ö. 296). Megara okulunun önde gelen diyalektik ustaları arasında yeralan Kronos Dio doros, hareketin olanaksızlığını kanıtladı ve ancak zo runlu olarak ortaya çıkanın olanaklılığını öne sürdü. Fi lozof Eubulides'in örtülü” ve “boynuzlu” adlı safsata ları yanlışlıkla ona maledilmiştir.
Eski Yunan matematikçisi (? İ.Ö. II.yy. sonu-?|İ.Ö.I.yy. başı). Aynalar üstüne bir kitap yazan Diokles, sonradan "sarmaşık eğrisi" adı verilen bir eğri yardımıyla, iki dog ru arasında orantılı iki ortalama bulmaya dayanan prob
lemi çözmüştür. Diomedes
Diodoros, Sikellotes
İlyada'nın kahramanlarından biri. Ilyada'ya göre Argos prenslerinden olan Diomedes, Truva Savaşı'na katıla
Eski Yunan tarihçisi (Agyrion, Sicilya, İ.O 90'a d.-di.Ö.I.
rak, tahta atın içinde kente girenler arasında yeraldı. Sa
yy.sonu).Uzun yolculuklar yapan|Sikellotes Diodoros, 30 yıllık çalışma sonucunda Augustus Tarih Derlemesi
adli yapıtını hazırladı: 40 kitaptan oluşan yapıttan günü mūze ancak 15 kitap kalmıştır. Diodoros'ta, bir tarihçiye uygun eleştiri anlayışına hiç raslanmazsa da, yapıtı belgeler bakımından son de
vaştan sonra Argos'a dönüp, eşi kendisine ihanet edin ce bir tapınakta bir süre yaşadı; sonra ülkesinden ayrıla rak Libya'ya ve İberia'ya gitti. Italya'nın güney kesimine
yerleşerek, Apulia kralı Daunos'un kızıyla evlendi. Diomedes
rece zengindir ve yazardan önce yaşamış başka tarihçi lerin günümüze kalmamış yapıtlarındaki birçok bilgiyi
kapsar. Günümüze kalan bölümlerde,Truva Savaşı'n dan önceki efsanevi dönem (Mısır, Asya, Yunanistan),
1.0.480-İ.Ö. 323 yılları arasındaki dönem (Yunanistan,
Eski Yunan mitolojisinde Trakya kralı. Efsaneye göre in
san etiyle beslediği kısrakları bulunan Diomedes, He rakles'e yenilmiş ve önlerine atıldığı kendi kısrakları ta rafından parçalanmıştır.
Mısır, Sicilya, Roma) ve İskender'in mirasını paylaşanla nin tarihi anlatılmaktadır.
Dion, Syrakusaili
Diogenes, Apollonialı
Syrakusaili siyaset adamı (Syrakusai (günümüzde Sira cusa) İ.Ö. 409-İ.Ö. 354). Dionysios l'in kayınbiraderi
Eski Yunan filozofu (Apollonia, Girit İ.Ö. 460'a d.-ay.y. 1.Ö. 390'a d.). Anaksimenes'ten ders alan Apolloniali
olan Syrakusaili Dion, bir süre yeğeni Dionysios II adına
Diogenes, Anaksagoras'tan etkilenerek lonia felsefe okulu öğretisine değişiklikler getirdi."Hava"yu, herşeyi
oluşturan temel öğe saydı ve Anaksagoras'ın no
ülkeyi yönetti; sonra onun tarafından sürgün edildi. Ati
na'ya, Syrakusai'de ağırlamış olduğu dostu Eflatun'un yanına gidip, Eflatun'un felsefesini benimsemiş görüne rek, filozofun yandaşlarını bir komploya sürükledi ve
us'unun bütün özelliklerini kendinde topladığını ileri
bu sayede yeğenini Syrakusai'den kovmayı başardı
sürdü (çünkü “hava, sonsuz, sınırsız ve hareketsizdir; her şeyi bilir; kusursuz biçimde düzene koyar ve her şe ye gücü yeter"). Peris Physeos (Doğa) adlı yapıtının yal
mokrasi yanlıları tarafından kovuldu. Bir kez daha dön
nizca bazı parçaları günümüze kalmıştır. Anatomiye
ilişkin çalışmalar da yaptığı anlaşılmaktadır.
Diogenes, Kynik Eski Yunan filozofu (Sinop İ.Ö. 404'e d.-? 523'e d.). Ya
(İ.Ö. 355); ama tiranlığını ilan edince (1.0. 357), de meyi başardıysa da, demokratların yeni önderi Kallip
pos tarafından öldürüldü.
Dionisio, Liberal Portekiz kralı (Lizbon 1261-Odivelay 1325). Kral Afon so III'ün oğlu olan Liberal Dionisio, 1279'da tahta çıktı.
şamı konusunda pek bilgi bulunmayan Kynik Diogenes
İktisadi geliştirip, yeni bir donanma hazırlattı; okullar
doğaya uygun yaşayarak her çeşit toplumsal uzlaşmayı
du; Lizbon Üniversitesi'ni kurdurdu (1290).
lentiye göre, bir fıçı içinde yaşamış, güpegündüz elinde fenerle çarşıya giderek bir insan aramış, kendisinden ne isteyeceğini soran Iskender'e, "Gölge etme başka ihsan
Dion Kassios
(Diyojen de denir), efsanelerle şişirilmiş geleneğe göre,
yaptırdı; tarımıdestekledi; köleleri özgürlüğe kavuştur
bir yana itenkinik düşünürlerin en iyi örneği sayılır. Söy
istemem" yanıtını vermiştir. Yapıtlarının hiçbiri günü müze kalmamıştır. Onun olduğu söylenen mektuplar,
Eski Yunan tarihçisi ve siyasetçisi (Nikaia (İznik) 155'e d.-ay.y. 235'e d.). Annesi filozof Dion Khrysosto mos'un ailesinden, babasıysa Marcus Aurelius döne
başka bir elden çıkmadır.
minde Dalmaçya ve Kilikya valisi olan Dion Kassios,
Diogenes, Laertios
döneminde senatoda avukatlık yaparak, ileri gelen her
180'de Roma'ya giderek senatoya girdi. Commodius
Eski Yunan yazarı (Laertes, Kilikya I.S. III. yy.). Yaşamı
kesle tanışmak fırsatını buldu. Septimus Severus'un tah ta çıkmasından kısa süre sonra praetor oldu. Önce
taptan oluşan Peri Biano Dogmaton kai Apophtegmata
piti olan Romaike Historia'yı (Roma Tarihi) yazmaya
konusunda bilgi bulunmayan Laertios Diogenes, on ki (Ünlü Filozofların Yaşamları, Öğretileri ve Özdeyişler)
adlı yapıtın yazarıdır. Aşağı yukarı eksiksiz biçimde gü nümüze kalan yapıtta, 82 eski Yunan filozofuyla ilgili
Commodius döneminin tarihini yazdı; sonra başlıca ya
koyularak 221'e doğru tamamladı. Alexander Severus
döneminde konsül olup, önce Afrika eyaleti (224), son ra da Dalmaçya ve Yukarı Pannonia valiliğine getirildi.
DIOP, BIRAGO
67
Son yıllarını Bithynia'da geçirerek Tarihini iki konsüllük
ünlü dilbilgisi yazarlarından olan Trakyalı Dionysios,
Dion Kassios'un Tamami 80 cildi bulan yapıtının gü
dilbilgisinin alanını tanımladı; stooacıların belirledik.
dönemine dek uzattı.
nümüze ancak dörtte biri kalmıştır. Bu bölümlerde 1.6. 68-1.Ö. 47 arasındaki olaylar anlatılmış, bazı bölümler de, kısaltılmış olarak Bizans tarihi de verilmiştir. Yazarın
daha önceki tarihçilerin yapıtlarından derlediği sağlam belgeler, kronolojiye ve coğrafi yer adlarına gösterdiği büyük önem, metnin sağlamlığı ve açıklığı, bu tarihin,
düşlere ve kehanetlere aşırı yer vermesine karşın, gü
nümüzde bile önemini korumasını sağlamaktadır.
Thekne Grammatike (Dilbilgisi Sanatı) adlı yapıtında
leri dört konuşma bölümüne belirteci, sıfat-fiil, adılı ve öntakıyı ekledi. Yapıtı XVIII. yy'a kadar Batı'da, tek nik terminoloji kaynağı olarak kullanıldı.
Dionysos Eski Yunan mitolojisinde şarap tanrısı. Bir efsaneye göre Zeus ile Persephone'nin oğlu, bir başka efsaneye gö reyse Zeus ile Semele'nin oğlu olan Dionysios, genel
Dionysios 1 Syrakusai tirani (Syrakusai İ.Ö. 432 -ay.y. 1.6. 367). Bir I
seyisin oğlu olan Dionysios , paralı askerlerin önderli
ğini üstlenip, Kartacalıların o sırada Sicilya'nın büyük bölümünü geri almalarından, Syrakusai'nin de hiziple re bölünmüş olmasından yararlanarak kendini halka sevdirdi ve çok geçmeden bir kurtarıcı gözüyle bakıl
maya başlandı. Birlikte seçildiği strategoslari etkisi altına
alip, zenginleri ölüm cezasına çarptırarak mallarına el
koydu. Çok geçmeden tam yetkili strategos oldu ve sırf
likle panterler tarafından çekilen bir arabada yakışıklı bir delikanlı olarak, elinde bir şarap kupasıyla canlandı rılmıştır.
Efsaneye göre Dionysos'u öldüren titanlar, parçala
yıp, yemeye hazırlanırken Zeus olaya müdahale ede
rek bazı parçalarını kurtarmış ve Delphoi'de Apollon tapınağına gömdürmüştür. İnanışa göre her yıl dirilen ve Apollon'un uzakta olduğu üç kış ayı boyunca tapina
ga egemen olan Dionysiosiçin, Atina'da her yıl iki kut lama şenliği düzenlemiştir. Büyük Dionysia (mart) ve Küçük Dionysia (aralık).
askerî güce dayandığından, çevresine güçlü bir muha
fiz alayı topladı (1.0.405). Kartacalı Himilkon'la anlaşa
VIN
rak Sicilya'nın büyük bölümünün elden çıkmasını
onayladığı için, bir hain sayılmaya başlandı. Kanlı ayak lanmalara göğüs gerip (bu arada karısının irzina geçildi
ve öldürüldü), sonunda tiranlığını kabul ettirmeyi ba şardı. Demokratik rejimin kurumlarını koruyarak, ger çek bir monarşi kurdu. Sert parasal önlemler sayesinde askeri gücünü büyük ölçüde artırdı, Syrakusai'yi alın
ması olanaksız bir yer haline getirdi ve paralı askerler den bir ordu kurdu. Komşu Yunan kentlerini ele geçir meye girişip, I.Ö. 398'den sonra Kartacalılarla savaştıy sa da, Kartaca'nın Sicilya üstündeki egemenliğine son vermeyi başaramadı. Tiranlık yönetiminin uyandırdığı düşmanlıklar yüzünden güvensizlik içinde yaşadı; ama
Syrakusai'yi çok önemli bir ticaret merkezi ve büyük bir
başkent haline getirdi. Şiirle ilgilendi, trajediler yazdı.
Dionysios II
VG05 அகும்
Syrakusai tirani (I.7.IV. yy.). Büyük Dionysios l'in oğlu
olan Dionysios II, babası tarafından siyasetten uzak tu
tulduğundan gençliğini sefahat içinde geçirdi. Tahta çı kinca (1.0.367), yönetimi dayısı Dion'a bıraktı; ama, bir
süre sonra öfkelenerek onu sürgün etti. Dion'un Birlsü
re Atina'da yaşadıktan sonra dönerek Syrakusai'yi ele
geçirmesi (1.0. 357) üzerine Lokroi'ye sığınıp, Syraku sai'yi geri almayı başardı (I.O. 346); amabu kez de Ti moleon tarafından kovuldu (I.O. 343).
Dionysios, Halikarnassoslu
Bir eski Yunan vazosunun Dionysos ile Ariadne'nin
canlandırıldığı iç süslemesinden ayrıntı. (I.O. IV. yy., Villa Giulia müzesi, Roma.)
Dionysia kutlamaları genellikle mūzikliydi; tapınan
lar zaman zaman vecde gelir, kendilerinden geçer, işi
canlı bir hayvanın bir parçasının koparılıp yenmesine ve kanını içmeye (bu yolla tanrının bedenine ve kanina
katıldıklarına inanılırdı) kadar vardırırlardı. Şenlikler si
Eski Yunan tarihçisi ve eleştirmeni (I.O. I. yy.). Roma'ya
rasında oyunlar da sahnelenirdi. Dionysos, eski Roma'da Bakkhos'la (Liber Pather)
nassoslu Dionysios, başlıca yapıtı Romaike Arkhoilogia (Roma Eskiçağları) adlı yapıtında, Roma'nın kuruluşun dan, birinci Pön (Kartaca) savaşına kadar tarihini anlat
özdeşleştirilmiş ve kültü İ.S. I. yy'a kadar sürmüştür.
olarak, 10. ve 11. kitaplarıysa, bazı yerleri başka tarihçi
Senegalli yazar (Uakam, Dakar 1906-Dakar 1989).
sıra, edebiyat eleştirisiyle ilgili birçok kitap yazmıştır.
yurduna dönünce kırsal kesimde uzun yıllar veteriner
yerleşerek (İ.Ö. 30'a d.) belagat dersleri veren Halikar
mıştır. 20 kitaptan oluştuğu bilinen, ilk 9 kitabı eksiksiz lerin notlarıyla birlikte günümüze kalan bu yapıtın yanı
Dionysios, Trakyalı
Iskenderiyeli dilci (1.0.170-1.0.90'a d.).Döneminin en
Diop, Birago Fransa'da veterinerlik öğrenimi gören Birago Diop, lik yaptı. Siyah irkin kültür değerlerine dönülmesini sa vunan négritude (“zencilik") akımına katılıp, Afrika folk larından esinlendiği öyküleriyle (les Contes d'Amodou
Koumba (Amadou Koumba Oyküleri, 1947),vb.) ün
68
DIOPHANTOS
saldı. Ayrıca bir şiir kitabı yazdı ve anılarını (3 cilt) yayın ladı.
Diophantos
bridge'deki Saint-Johns College'da matematik profe
sörlüğüne yükselen (1932) Paul Adrien Maurice Dirac,
kuramsal fizik alanındaki çalışmalarıyla ün yaptı. Bağın tilılık kuramını dalga mekaniğine uygulamayı başarıp,
kurucularından olduğu kuantum mekaniğinin istatistik
Eski Yunan matematikçisi. Yaşamı konusunda, 1.Ö.IV.
bir açıklamasını yaptı: Fermi-Dirac istatistiği. Pozitif
yy. ortaları ile 1.6. II. yy. ortaları arasında yaşadığından başka bilgi bulunmayan Diophantos'un başlıca yapiti
varlığınıortaya koyup (1930), 1933'te Nobel Fizik ödü
olan 13 cildlik aritmetik kitabından günümüze ancak
6'sı kalmıştır (bunlarda, sayılar kuramına ve cebir tekni
ğine önemli katkılar vardır). Obür yapıtlarından yalnız ca Peri Polygonom Arithmon (Poligon Sayılar Üstüne)
adlı incelemesinin bir bölümü günümüze kalmıştır. Di
ophantos, çalışmalarının yönüyle Eskiçağ'ın bütün öbür matematikçilerinden ayrılır. Son yapılan araştır
malar, yapıtında Babil esinli bazı öğeler ortaya çıkar miştır.
Dioskurides, Pedanios Eski Yunan hekimi (Kilikya I.S. 20-1.S.70). Çeşitli ülke
elektronların bulunmasından önce, bu elektronların lünü Schrödinger'le paylaştı.
Başlıca yapiti: The Principles of Quantum Mecha
nics (Kuantum Mekaniğinin İlkeleri, 1930).
direksiyon sistemi Taşıtlarda sürücünün aracı yönlendirmesini sağlayan sistem. Direksiyon simidinin dönüşü, dişlilerle ve bir di
zi rot ve mafsal (direksiyon bağlantıları) aracılığıyla, ara cin ön tekerleklerinin sağa ya da sola hareket etmesine
yol açar. Direksiyon sistemlerinin iki temel tipi vardır: Krema yerli direksiyon; sonsuz milli ve makaralı (ya da sonsuz
leri dolaştığı sanılan Pedanios Dioskurides, günümüze Peri Hyles latrikes (de Materia Medica) (Tip Gereçleri)
milli ve kamalı) direksiyon. Basit ve modern araçlarda
adlı yapıtıyla kalmıştır. Bitki, hayvan ve mineral kökenli
bir ucu direksiyon simidine bağlı olan direksiyon mili
ilaçlarıbetimleyip,dozları, özel kullanımları konusun da bilgiler verdiği bu 5 cildlik inceleme, Arapça'ya çevri lip, birçok minyatürcü tarafından süslenmiştir. En güzel elyazmalarından ikisi, İstanbul'da Topkapı ve Ayasofya müzelerindedir.
Diplodocus
en yaygın kullanılan sistem olan kremayerli sistemde, nin öbür ucunda bir pinyon (fener) dişli bulunur. Bu
dişli, rot kollarıyla ön tekerleklere bağlanmış kremaye rin dişleriyle kenetlenir. Direksiyon simididireksiyon milini çevirince, milin ucundaki pinyon (fener) dişli, kremayer dişliyi sağa ya da sola hareket ettirerek, teker
lekleri hareket ettirir. Kremayerli sistem az sayıda hare ketli parçaiçerir; ama işlevini kusursuz ve etkili biçimde yerine getirir.
Gövdesinin alt bölümü sürüngen yapılı, soyu tükenmiş
Sonsuz milli ve makaralı sistemde, direksiyon milinin
dinozor türü. İkinci Zaman'ın özellikle Jura dönemin
ucunda bir dişli kutusu vardır; bu kutu,"direksiyon ku manda kolu” denilen özel bir rotla direksiyon sistemine
de, yani 150 milyon yıl kadar önce, günümüzde Kuzey
Diplodocus,boyunun uzunluğuna karşın bir Afrika filinin
(karşılaştırma için
silueti gösterilmiştir) ancak iki-üç kati ağırlıktaydı.
Amerika'nın bulunduğu yerlerde yaşayan, fosil kalıntı ları ABD'de Wyoming ve Colorado'da bulunmuş olan Diplodocus, dört ayak üstünde yürüyen uzun boyunve uzun kuyruklu, uzunluğu 25 m'yi, ağırlığı 11-15 tonu bulan, otçul bir hayvandı. Bazı uzmanlara göre karada,
bazı uzmanlara göreyse yarı karada-yarı suda yaşıyor.
du.
dipol: Bk. IKIKUTUPLU. Dirac, Paul Adrien Maurice Ingiliz fizikçisi (Bristol 1902-Tallahassee 1984). Cam
bağlanmıştır. Arabanın sol yanına, sağdaki direksiyon kumanda koluna paralel olarak bir avara kolu monte edilmiştir. Bu kollar, bir aktarma rotuyla birbirine bağla
nır. Aktarma rotunu iki ön tekerleğe bağlayan tekerlek
sevk çubukları ve bilyeli mafsallarla aktarma rotuna bağlanan yakın tekerlek direksiyon kolları, aktarma ro
tuna takılmıştır. Dişli kutusunun içinde, sonsuz dişli (di
reksiyon milinin ucundaki sarmal vida dişlisi), bir maka rayla ya da kamayla dik olarak kenetlenir (makara, bir vida dişlisidir; kamaysa sonsuz milin dişlerine geçen tek dişli bir araçtır.) Direksiyon simidi döndürüldüğünde,
makara ya da kama, sonsuz dişli boyunca sağa ya da so
la hareket ederek direksiyon kumanda koluna fırdöndü
hareketi yaptırır. Bilyeli direksiyon sistemi, sonsuz milli
DİREKSİYON SISTEMI
69
O 8
Sonsuz milli ve kamali sistemdeki dişli kutusunun (1) içinde bir sonsuz dişli (2) vardır. Direksiyon miline bağlı olan ve onunla birlikte dönen bu dişli, kamayı (3) ve direksiyon kumanda kolunu (4) hareket ettirir. Direksiyon kumanda kolu, fırdöndu mafsallarla (5) bir aktarma rotuna (6)
bağlanmıştır; bu kol aynı zamanda avara kolunu (7) da
hareket ettirir. Aktarma rotu,direksiyon sevk çubuklarıyla (8)
!
tekerleklere bağlanır.
Kremayerli sistem, otomobillerde en yaygın kullanılan sistemdir.
Direksiyon milinin (1) ucundaki pinyon dişli (2), bir kremayer dişliyle
3
2
(3) kenetlenir; bu dişlinin iki ucu,
bilyeli mafsallarla direksiyon sevk çubuklarına (4) bağlanmıştır. Mafsallar, gresle doldurulmuş toz körüklerinin (5) içinde yeralir. (
Fırdöndü piminin (7) çevresinde donen direksiyon kolu 6), direksiyon
sevk çubuğunun doğrusalhareketini tekerligin (8) dönme hareketine çevirir.
ve makaralı sisteme benzer; aralarındaki tek fark, dişli
sivi göndererek dişlilerin hareketine yardımcı olur.
Yeni geliştirilen dört tekerlekten sürüş (4WS) sistemi,
lerin bir dizi bilyeli yatak üstüne bindirilmiş olmasıdır. Bu bilyeler, tipki yağ gibi işlev görerek dişlilerin sürtün.
günümüzde iki biçimde uygulanmaktadır: Ya 4 teker
Modern araçların çoğunda, motorla desteklenen (hidrolik) direksiyon sistemi kullanılır. Bu sistem, aracı yönlendirmek için gerekli çabayı azaltmak amacıyla
karşıtyönlerde döner. He sistemin de aynı sonucu
mesini azaltır.
hidrolik basınçtan yararlanır. En yaygın hidrolik sistem
de, bir kayışla motora bağlanmış olan hidrolik direksi
yon pompası, direksiyon dişli kutusuna yüksek basınçlı
lek de aynı yönde döner ya da ön ve arka tekerlekler
verdiği söylenmektedir; yani, park etmek çok kolaylaş maktadır ve "kiç atma" olasılığı azaldığı için, yüksek
hızda manevra daha güvenli olmaktadır. 4WS sistemi yeterince denenmemiştir; ama geleceğin tek direksi yon sistemi olacağı düşünülmektedir.
70
DIREKTÖR ALİ BEY
Direktör Ali Bey: Bk. ALİ BEY, DİREKTÖR.
Discoverer
ABD'de Şubat 1959- Şubat 1962 arasında fırlatılan 38
Diren, Sadi Türk seramikçisi (İstanbul 1927). Devlet Güzel Sanatlar
Akademisi seramik bölümünü bitiren (1952) Sadi Di
ren, Almanya'da öğrenimini sürdürürken endüstri tasa
rimcılığı yaptı (1955-1964). Yurda döndüğünde DGSA'da seramik öğretmenliğine atanip, 1971'de
uyduluk (26 fırlatış başarıyla sonuçlandı) dizinin ortak
adı. Başlangıçta uzay kabinlerini yere indirmek için da ha sonra, kabin indirme teknikleri geliştikçe fotoğraf çe ken keşif uydusu olarak kullanılan Discoverer, 1,5 m
çapında, 5,8 m boyunda,bir silindir (alüminyumdan) bi çimindeydi; ağırlığı 585 kg'i buluyordu. Ilk başarılı for latma 19 Ağustos 1960'ta Discoverer 4'le gerçekleştiril
profesörlüğe yükseldi. Yapıtları yurt içinde ve yurt dı
di.
Heykel Müzesi tarafından alındı. 1981'de Mimar Sinan
diskkanatlıyarasagiller
şında sergilenip, Alman müzeleri ile Devlet Resim ve Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde dekanlığa ge
tirildi. 1991'de Kültür Bakanlığı tarafından "devlet sa natçısı" unvanı verildi.
direnç Bir elektrik devresinin, akım geçişine bir ölçüde ya da
bütünüyle karşı durma özelliği. Direnç, mekanik sis
temlerdeki sürtünmeye benzer; dolayısıyla, isı biçimin de enerji yayılmasına neden olur. Bu tür işlev görmesi
için tasarlanmış elektrik aygıtlarına “rezistör” denir.
Basit bir elektrik devresinin R direnci, R-V/lformü
lüyle gösterilir; burada V voltaj, I devredeki akımdır. Bu
Adları ön ve arka bileklerinde emici birer disk bulunma
sindan kaynaklanan yarasa ailesi (Bil. a. Thyropteridae). Orta Amerika ve Güney Amerika'da yaşayan üçrenkli diskkanatlıyarasa (Thyropterus tricolor) ve muz yarasa
si (Thyroptera albiventer) türlerini kapsayan diskkanat liyarasagiller ailesi üyeleri, yarasaların çoğu gibi ayak
parmaklarındaki tırnaklarla bir yere tutunup baş aşağı sarkmak yerine, emici diskleri yardımıyla düz yerlere dikine yapışıp sarkarlar. Madagaskar'da yaşayan, Ma
dagaskar diskkanatlıyarasası ya da emiciayaklıyarasa (Myzopoda aurita) adı verilen yarasa türü, adına karşın,
diskkanatlıyarasagiller ailesinden değil, başka bir aile
formül, V-Ribiçimindeki Ohm yasasının başka bir di
dendir.
1 volt/1 amper'dir). Elektrik yükleri rezistörden geçer
diskler
ken enerji saldıkları için, pozitif akım yönünde bir voltaj düşmesi olur. Bir rezistörde açığa çıkan P gücü, P-VI
Omurgayı oluşturan omurları birbirine bağlayan sağ
le getirilişidir (direncin ölçü birimi ohm'dur ve 1 ohm -
formülüyle gösterilir ve (RI)fya yada R/ watt'a eşittir.
Ohm yasası, 1 - GV olarak da yazılır; burada G, 1/R'ye
eşittir. İletkenlik adı verilen G, mho (ters ohm) birimiyle ölçülür.
Sıcaklığa bağlı olarak metallerin direnci genellikle ar
tarken, yaniletkenlerin direnci azalır. Çok düşük sıcak
liklarda bazı maddelerin direnci sıfıra düşer (Bk. SÜPE RİLETKENLIK).
Direnkova, Nadejda Petrovna Rus kadın türkolog (? 1904-Leningrad 1941). Peters burg Üniversitesi Coğrafya Fakültesi Etnografya bölü münü bitiren Nadejda Petrovna, Türk dili ve folkloruna ilişkin önemli çalışmalar yapmıştır.
Başlıca yapıtları: Rod, Kiassifikatsionnaya Sistema
Rodstava i Braçnie Normi u Altaytsev i Teleutov (Altay
lam kıkırdak parçalarını belirten terim. Ortaları sıvı içe ren birer yastık işlevi gören diskler, bacaklardan ya da baştan gelen titreşimlerin omurga boyunca yayılmasını
önlerler. Ayakta durmaktan ötürü gündüz boyunca disklerin ortasından kan dolaşımına sızan sivi, geceleri
yeniden oluşur. Sıvı dolu, sağlıklı, esnek diskleri bulu
nan gençlerin boyu, sabahları belirgin biçimde daha uzundur. Yaş ilerledikçe, disklerin ortaları büzülerek sertleşir ve içerdikleri sıvı miktarı azalır; bu yüzden, yaş
lanan kimselerin boyu kısalır; ayrıca, içinden omuriliğin
geçtiği oluk da daraldığından, sinirler sıkışır ve ağrılar, sertleşmeler ortaya çıkar. Bir çarpma ya da düşme sıra
sinda omurga apansızın biçim değiştirdiğinde, diskler den birinin ucu kırılarak disk kayması diye adlandırılan
durum ortaya çıkabilir. Aslında diskin parçalanması so
nucunda parçaların sinir ve bağlara bası yapması olan
disk kayması,bası yaptığı sinire göre lumbago ya da si
Türklerinde ve Teleütlerde Soy, Akrabalık Sistemleri ve
yatiğe yol açar.
tayskih Tyurkov(Altay Türklerinde Anaerkil Soy Kalıntı
disksi denizkestanesi
kih plemen Sibiri (Sibir Türk Kabilelerinin Evrendoğum
Öbür denizkestaneleri gibi bakışımlı küre biçiminde
Evlenme Kuralları), Pereçitki Materinskogo Roda u Al
lan), Ptitsa u Kosmogoniçeşkih Predstavleniyah Turets Tasarımlarında Kuş).
Dirichlet, Peter Gustav Lejeune
değil, yassı, disk biçiminde denizkestanesi túrü (Bil.
a.Leodia sexiesperforata). Yuvarlak bir bisküviye de
benzeyen disksi denizkestanesi, özelliklerini büyük öl
çüde yitirmiştir ve yalnızca yüzeyindeki 5 çizgili biçim,
Alman matematikçisi (Düren 1805-Göttingen 1859).
derisidikenlilerle akrabalığını ortaya koyar.
tav Lejeune Dirichlet, Paris'tesayılar kuramıyla ilgili ilk
disleksi
üniversitelerinde profesörlük yapıp, sayılar kuramı,
Kişinin yeterli zekâ düzeyi bulunmasına, yeterli genel eğitim ve toplumsal-kültürel olanaklarından yararlan masına karşın, okumayı öğrenmesindeki zorlukla yan sıyan ilerleyici hastalık. Nüfusun yüzde 5 - 10'nunda or
Bonn, Göttingen ve Paris'te öğrenim gören Peter Gus
muhtıralarını yayınladı. Breslau, Berlin ve Göttingen
denge kuramı, matematiksel fizik ve analiz üstüne çalış
malar yayınladı. Dirichlet problemi'yle (süreklilik gös.. terdiği için, sının üstünde birbirini izleyen belli değerler alan bir bölgede armonik bir fonksiyonun araştırılması),
potansiyel kuramının temel problemini çözdü
taya çıkan ve erkeklerde, kızlardan 1-6 kat daha çok
görülen disleksinin çeşitli nedenlerden kaynaklandığını
DISPROSYUM
ve bazı alt tiplerinde farklı kökenlerin ve onlara bağlı belirtilerin bulunduğu düşünülmektedir. Ayrıca, eski kuramların tersine, disleksili kimselerin pek azında gör sel-algısal bir sorunun söz konusu olduğu, yani disleksi de sorunun sözcüklerin doğru biçimde algılanmama
ABD'li çizgi film ustası Walt
Disney'in,
1928'de yarattig Miki Fare'nin sahnelerinden
sindan ileri gelmediği ileri sürülmektedir. Yakın dönem
birine son rõluşları
de yapılan araştırmalar, disleksinin genellikle bir tür dil
yaparken çekilmis
sel bozukluğa bağlıolduğunu ve çoğunlukla sözel bel
bir fotografi.
lek sorunlarıyla birlikte var olduğunu ortaya koymuştur.
Disney, Pamuk
Disleksi, özellikle dilsel bilinç ve fonolojik çözümleme
Prenses ve Yedi
konusundaki yetersizliğe bağlıymış gibi görünmekte
Cüceler (1937)
Pinokyo (1940),
dir. Yani, disleksililer, söylenen ya da yazılı olan söz cükleri, daha küçük ses birimlerine (fonemlere) ço zümlemekte güçlük çekerler.
Fantasia (1940), vb. filmleriyle,
uzun metrajlı
Disleksinin temelindeki nedenlerin, bir tür sinirselis
çizgi filmin
lev bozukluğu olduğu varsayılmaktadır. Bazı uzmanlar,
gelişmesine çok büyük katkıda
disleksililerde, beynin iki yarıküresinin normal dışı bir
biçimde gelişmiş olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu tür bir işlev bozukluğunun hem genetik, hem de çevresel ne
denlerden kaynaklandığına ilişkin kanıtlar vardır: Dis
leksi, bir ailenin çeşitli üyelerinde görülebilir; ayrıca do
ğum sırasında ortaya çıkan sorunlara bağlı olduğu du
71
bulunmuştur.
öğesine kavuşmasıyla çizgi filmin olanaklarının genişle mesinden yararlanan sanatçı, neşeli tavşan Oswald,õf
rumlar da vardır.
keli ördek Donald, Varyemez Amca ve üç küçük do
Disleksi konusu başlıca üç tür yaklaşımla ele alın maktadır. Disleksili çocukların beyinlerinde daha yavaş bir gelişme olduğu kanısına dayanan gelişmeci yakla şim, basit bir biçimde genel öğretim yöntemleri üstün
muzla 1930'dan sonra çizgi film alanındaki sarsılmaz
de yoğunlaşmaktadır. Düzeltici yaklaşım, disleksili kişi nin önem verdiği ve ilgi duyduğu şeylere ağırlık verir.
Tedavi edici (telafi edici) yaklaşımsa, yetmezlikler üs
tünde yoğunlaşır. Araştırmalar, okuma becerisinin bir dereceye kadar düzeltilebileceğini düşündürmekle
birlikte, sorunların ergenlik döneminin ilerisine kadar sürdüğünü de göstermektedir. Genellikle, zekâları bü tünsel olarak yüksek, ciddi okuma sorunları daha az olan ve hiçbir sinirsel bozukluğu bulunmayan kişilerde, iyileşme olasılığı çok yüksektir.
Disney, Walt ABD'li desenci, film yönetmeni ve yapımcı (Chicago
1902-Burbant, Kaliforniya 1966). Çocukluğu Marceli
ne'de (Missouri) geçen Walt Disney, henüz 22 yaşın
dayken Kansas City'de Ub lwerks'le bir çizgi film stüd
yosu kurdu. Stüdyonun ertesi yıl iflas etmesi üstüne or tağıyla birlikte Hollywood'a yerleşip, yeni bir stüdyo kurarak (lwerks, stüdyonun özel efekt tasarımcılığını
ününü pekiştirmiştir. Daha sonra ilk uzun metrajlı filmi Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'le (1937), çocuk ede
biyatına yönelen Walt Disney, sırayla Pinokyo |(1940), Uçan Fil Dumbo, küçük geyik yavrusunun hoş ve biraz acıklı öyküsünü anlatan Bambi (1942), Külkedisi (1950), Alice Harikalar Diyarında (1951), Leydinin Aş
ki (1953), Uyuyan Güzel (1959), 101 Dalmaçyalı (1960), vb'yle dünyanın her yanındaki çocukları etkile miş, 1960'ta özellikle Bach,Çaykovskiy, Beethoven gi bi bestecilerin parçalarındanu yola çıkarak yedi çizgi filmlik Fantasia adlı ilgi çekici çizgi ve müzik kaynaşma sını gerçekleştirmiştir.
displazi Kanser oluşumları dışında çeşitli anormal doku geliş
melerini belirten genel terim. Displazi terimiyle genel likle şu durumlar anlatılır: Anormal hücre yapıları; bir dokunun normal olarak bulunmadığı yerde çoğalması (sözgelimi, normal olarak bağdokusunun bulunduğu yerde, bir kemik dokusunun çoğalması); bir dokunun normal olarak bulunduğu yerde, aşın bir gelişme gös termesi; bir dokunun normal olarak geliştiği bir yerde
üstlendi), kısa sürede yarattığı kahramanlarla büyük ün
hiç bulunmaması. Tip uygulamasında en az 25 farklı displazi tipi tanımlanmaktadır: Çoğunlukla dolyatağı
Yetenekli bir desenci, düşgücü sınırsız bir sinema sa
boynunun evre-sıfır (evre-0) kanseri de denen, sonun da kanserleşerek bütün dölyatağına yayılma olasılığı bulunan, anormal yapıda hücrelerden oluşan dölyatağı boynu displazisi; çocuklukta uzun kemiklerin yetersiz
saldı ve çizgifilmin kurucusu sayıldı.
natçısı ve film yapımcısı olan Walt Disney, “çizgi film"in
en büyük ustasıdır. Yarattığı hayvanlar, daha doğrusu
masal dünyası, yapımcının ölümünden sonra bile, film stüdyolarının sınırları içinde olduğu kadar Disney
büyümesiyle yansıyan ve bir tür cücelikle sonuçlanan
land'in (daha sonra Tokyo'da (1983)ve Paris yakınında
van Creveld sendromu; uzun kemiklerin aşırı büyüme
(1992) da Disneyland'ler açıldı) geniş gösteri parkında da yaşamını sürdürmüş ve özellikle birçok dergiye esin
hastalığı; omurganın yetersiz büyümesine yol açan ve
kaynağı olmuş, oyuncak yapımını büyük ölçüde etkile
siyle belirti veren diyafiz displazisi ya da Engelmann
bir tür cücelikle sonuçlanan displazi; vb.
miştir.
Walt Disney'in 1928'de yarattığı soluk yüzlü, beyaz eldivenli, koca pabuçlu, şirin ve alaycı fare Miki (önce Mortimer Mouse, sonra da Mickey Mouse adıyla tanın
disprosyum Periyodik çözelgenin IIIB grubunda yeralan kimyasal
di), eşi Minnie, beceriksiz ve saf köpek Pluto, utangaç
element. Simgesi Dy, atom sayısı 66, atom ağırlığı
Disney de, bu hayvanlar evreninde, aynı zamanda çag
toprak metalidir. 1886'da bulunmasına karşılık, labora
Goofy, bütün dünya çocuklarının düşlerini süslerken,
daş ABD toplumunun çeşitli sorunlarını ve gerilimlerini dile getirmeyi başarmıştır. Sinema dünyasının ses ve söz, daha sonra da renk
162,50 olan disprosyum, gümüşümsü renkli bir ender
tuvarda ocak 1950'de elde edilebilmiştir. Doğada 7 izotopu bulunan disprosyumun yükseltgenme derece leri +3 ve +4'tür. Disprosyum oksitten (D2O3), metalin
DİSRAELI, BENJAMIN, BİRİNCİ BEACONSFIELD KONTU
72
yüksek derecede nötron soğurma yeteneğinden ötürü
mine
nükleer reaktörlerde kullanılan denetim aygıtlarının ya piminda yararlanılır.
taç
dentin
Disraeli, Benjamin, Birinci Beaconsfield Kontu
diçözü odacigi dişeti boyun
İngiliz siyasetçisi ve yazarı (Londra 1804-ay.y. 1881).
Yahudi asıllı yazar Isaac D'Israeli'nin (1766-1849) oğlu
seman
olan Birinci Beaconsfield Kontu Benjamin Disraeli,
1837'de milletvekilliğine seçilip, demokratik ilkeleri sa
dişçevresi zan
vunarak ve Peel'in serbest müdahale siyasetine karşı çı karak, Tory Partisi'ni yenilemeye uğraştı; sonra Toryle
diskökü kanali
kök
rin başına geçip, Lord Derby'nin başbakanlıkları sırasın da (1852, 1858-1859, 1866-1868), hükümette görev
kemik
aldı ve aynı reformcu programı koruyarak, oy kullanma hakkını genişleten bir yasa çıkarttırmayı başardı (1867). Ertesi yıl başbakanlığa getirilip, Irlanda kilisesi sorunun
diskoku uc
da başarısızlığa uğradı ve birkaç ay sonra yapılan se
deliği
çimleri Liberal Parti'nin kazanması üstüne muhalefete
geçti. 1874'te yeniden başbakanlığa getirilip, toplum
Insan dişi üç bölümden oluşur: Görünen bölüm taç;
saygınlığını artırıcı bir siyaset izlemeye başladı. Hindis
sıkıştırılmış bir durumda olan boyun. Dişin üç tabakası vardır: Dişin büyük bölümünü oluşturan dentin; tacın
sal durumu düzeltici yasalar hazırlattı ve İngiltere'nin tan imparatoriçesi (1876) olan Kraliçe Victoria tarafın
dan "Beaconsfield Kontu" unvanıyla lordluğa yükseltil di. Osmanlı İmparatorluğu'nun Kibrıs'ı İngiltere'ye bi rakmasını sağlayıp (1878), Afganistan'da ve Zulu land'da (1878) başarılar elde etti. Liberallerin seçimleri
çenekemiği içine yuvalanmış kök; dişeti düzeyinde hafifçe
dentinini örten sert mine; sinirler ve kan damarları
bakımından zengin bağdokusundan oluşmuş dişözü. Bu kan damarları ve sinirler, dişe diş kökünün ucundaki delikten
girip çıkarlar. Diş yuvası, diş çevresi zarıyla döşenmiştir; diş çevresi zan dişi yerinde tutan kemiksi semanı salgılar.
kazanmasıyla başbakanlıktan ayrılıp (1879), yeniden
Gladstone'la söz düellosuna girişti ve kısa süre sonra öl dü.
jo
diş Omurgalı veomurgasız hayvanlarınjağzında çok sayıda
bulunan, besinleriparçalamaya, ezmeye veöğütmeye yarayan sert dokulu organ. Ayni zamanda, savunmada
(ısırma) da işlev gören dişlerin biçim, yapı, sayı ve çene lere bağlanış biçimleri türden türe önemli ölçüde deği
şir. Bütün gerçek dişlerde üç tabaka bulunur. Insan dişleri. Insanda dişler bir iç dentin (fildişi) tabaka sindan oluşur; dentinin dişeti sınırının üstünde kalan bölümü mineyle kaplıdır. Dişin taç adı verilen bu bölü mü son derece serttir. Dişin kök bölümü “seman" (ya
da sement, çimento) adı verilen, kemiğe benzer bir maddeyle kaplıdır. Dişkökü, çene kemiğinin içinde,
dişyuvası adı verilen bir boşluğa oturur. Burada seman, ince bağdokusu telciklerinden oluşan bir diş çevresi ba ğıyla komşu kemiğe yapışır. Diş aynı zamanda dişeti
dokusuna da bağlıdır. Bu bağlantı kesiminde dişeti yanı ği adı verilen hafif bir çöküntü bulunur. İnsanın iki diş
kesicidiş
köpekdişi
küçük azi
Şekillerde insanın kalıcı dişlerinin dört tipi (üstte) ve
çenelerdeki dizilişi (altta; kökler kesik çizgilerle gösterilmiştir) görülmektedir. Keski biçimindeki kesici dişlerin uçları besinleri kesmeye yarar. Daha sivri uçlu köpekdişleri, besinleri parçalamakta kullanılırlar. Küçük azidişlerinde ve büyük azidişlerinde, öğütmeye yarayan
çıkıntıları bulunan geniş taçlar vardır. Normalde, büyük
azidişlerinin her birinde ikişer ya da üçer kök, ilk ön üst küçük azıdişinde ikişer kök, öbür dişlerdeyse birer kök bulunur.
düzeninden "sūtdişleri" ya da "geçici dişler" adı verilen ilki, 16 ay-2 yaş arasında, aşamalarla çıkar. 6-13 yaşları arasında da sırayla ikinci (kalıcı) diş düzeni, sütdişlerinin yerini alır. 18-21 yaşlar arasında “yirmi yaş dişi" (ya da
akıl dişi) adı verilen dörder azı dişi çıkar. 20 geçici sütdi
küçük azıdisleri kesicidister
şi (4 ön kesicidiş, 4 yan kesicidis, 4 köpek dişi ve 8 azi
dişi) doğumdan önce gelişmeye başlar; çocuğun altın ci yaşına doğru, yerlerini 32 kalıcı diş (4 ön kesicidiş, 4 yan kesicidis, 4 köpekdişi, 8 küçük azıdişi ve 12 büyük
azidişi) alır. 4 yirmiyaş dişi, çenenin büyüklüğü arttıkça öbür, 8 azidişinden sonra gelişir. Artış yetersizse, yirmi
EWITT
yaş dişleri, çene kemiği ile öbür dişler arasında sıkışıp kalabilir. Bu durum bazen ağrıya ve iltihaba neden olur. Üstçene dişleri ve altçene dişleri çeneler kapandı
ğında birbirine uyarak örtüşecek biçimde yapılanmış. tır. Bu uyum, kesicidişlerle (ön dişler) besinler Isırılırken
büyük azi
köpek dişleri
büyük azidişleri
Diş süt dişleri
73
insanlarda 20 süt dişi (ya da geçici
kalıcı dişler
dis) ve 32 kalıcı diş çıkar. Çocugun doğmasından önce gelişmeye
başlayan süt dişleri, genellikle çocuk 6 aylık-2 yaş arasındayken dişetinin içinden geçerek çıkar ("patlar. On kesicidişler genellikle çocuk 6-8
On kesici
digler
yan kesich disler yan kesici
dişler
aylıkken çıkarlar; onlan çocuk 7.9 aylıkken yan kesicidişler, yaklaşık
dişler
on kesici
üstçene
dişleri
köpekdişleri on köçük azı arka koçuk az
12-14 aylıkken birinci büyük azidişleri, 16-20 aylıkken
köpek On bu
orta büyük azı
köpekdişleri ve aşağı yukarı 20-24 aylıkken ikinci büyük azidişleri izler.
arka bo
arka büyük azt
Kalıcı dişler, dişetlerinden 6-7
On büyük az
disleri yük azılar
yaşlarında patlamaya başlar; çocuk
yük azılar
13 yaşlarına geldiğinde kalıcı dişler bütünüyle süt dişlerinin yerini almış
arka bu arka büyük az
Ön büyük
orta büyük azi
olur. On büyük azidişleri ilk çıkan
-yük azılar azılar
köpek disleri
yankesic dişler
on kesich
disler
kalıcı dişlerdir; 6-8 yaşlarında ön
kesiciler, 9-12 yaşlannda köpekdişleri ve küçük azidişleri, yaklaşık 11-13 yaşlannda da orta
On büyük azt
arla kucak az
altçene dişleri
On küçük azi
büyük azidişleri onları izler. Yaklaşık
kopek
18-21 yaşlar arasında, arka büyük azidişlerinin (yirmi yaş dişleri)
disleri
yan kesici disleri An kesic
çıkmasıyla, diş çıkarma tamamlanır. Diş çıkarma zamanları bireyden
disler
bireye büyük ölçüde degişiklik gösterir.
arka dişlerle (küçük ve büyük azılarla) çiğnenip,
ki bölümü, gevşek bağdokusundan yapılmıştır ve çene
önemlidir. Büyük ve küçük azıdişlerinin taç çıkıntısı"
olan sinirler ve kan damarları içerir. Dişözü odontob
ve
öğütülürken, dişlerin gerektiği gibi iş görmesi için çok
kemiği içindeki sinirler ile kan damarlannin uzantılan
ve "taç girintisi" adı verilen noktaları bulunan geniş yü zeyleri vardır. Bu nedenle birbirlerini tam olarak örter
lastlarla döşelidir; bunlar dişin çürümesi ya da yaralan
ler.
Insan dişi, embriyonun hem orta derisinden, hem de
dış derisinden çıkar. Mine, agzın iç yüzeyini örten do kudan (epitel) tomurcuklanan mine yapıcı organların bir bölümünü oluşturan ameloblast adlı özel hücreler den oluşur. Başlangıçta çentikli bir küreye benzeyen
her organ, giderek oluşacak dişlerin biçimini alır. Dişta cinin minesi, diş yüzeyine doğru sivrilen kireçleşmiş mi ne çubuklarından (ya da prizmalarından) oluşur. Mine
ması durumunda dişin yaşamı boyunca onancı dentin üretecek yetenekte hücrelerdir.
Obür omurgalıların dişleri. Memelilerin dişleri, diş for mülleri ve biçimleri bakımından birbirinden farklılık
gösterir. Primatlarda insanlarınkine benzeyen dişler vardır; buna karşılık köpekdişleri özellikle erkeklerde daha büyükçe ve daha sivridir. Babunlarda, Eski Dünya
maymunlannda olduğu gibi, diş düzeninin her dörtte
birlik bölümünde iki küçük azıdişi ve üç büyük azıdişi,
plazmasının lifçikleri bulunan borucuklardan oluşan
Yeni Dünya maymunlarında üç küçük azıdişi ve üç bū yük azıdişi vardır. Etçil hayvanlardan köpekte, dört kū çük azıdişi ve iki büyük azidişi, bunun yanı sıra üç kesi cidiş ve kesicidişler ile arka dişlerden ayrı, büyük köpek dişleri vardır. Kedigiller ailesi üyelerinde iki ya da üç kū
yerlerinde organik maddeden oluşan bir ağla birbirleri
larda, ot ya da samanı çiğnemek için gerekli olan, üst
çubukları, kemiktekine benzeyen ve mineyi son dere ce sert ve güçlü kılanbillurlaşmış bir yapıdadır. Dentin,
odontoblast adı verilen ve içinde odontoblast proto
özel hücreler tarafından yapılır. Mine ile dentin, bitişme
çük azıdiş ve yalnızca bir büyük azıdişi vardır. Toynaklı
ne sımsıkı bağlanırlar. Dişin “dişözü" adı verilen en içte
yüzleri düzleşmiş küçük ve büyük azıdişleri bulunur. Diş çürümesi bakterilerin, besin parçacıklarının, tükürügün ortak etkisiyle ortaya çıkan
karmaşık bir hastalıktır. Bazı bakterilerin diş minesini (1) eriten asitler
ürettikleri düşünülmektedir. Tedavi edilmezse, çürük, dentine, bazen de komşu dişe yayılır (2), Kovuk hála
tedavi edilmezse, çürük
dişözüne geçer(3),dişağrısına Elu
neden olur, kökün tabanında bir apse ya da irin torbacığı
(kisti) oluşabilir. Bu çizimde yandaki dişin de saldırıya uğramış oldugu
görülmektedir.
74
DİŞBUDAK
A
dişyuvaları içine asılı dişlerin bulunduğu bir diş düzeni
Am
vardır ve dişlerde, her dörtte bir bölümde birkaç dişin öbürlerinden daha iri olduğu bir miktar farklılaşma gö rülür. Memelilerde dişlerde farklılaşma, besin gereksin
melerine bağlı olarak, diş düzenindeki değişmeler sür müştür.
Diş hastalıkları. Dişler bazı hastalıklardan etkilenebile cekleri gibi, gelişmeleri sırasında bazı biçim bozukluk
larına uğrayabilirler. İnsanın diş düzenindeki en yaygın
hastalıklar, diş çürümesi, diş destek dokusu (periodont) hastalığı ve diş girinti ve çıkıntılarının birbiriyle tam ör tüşmemesidir.
Diş çürümesine, bakteriler yol açar; dişin mine ve
dentininin yeniden emilimine ya da yıkımına neden
olur; tedavi edilmezse sonunda dişözünün mikrop kapmasına ve diş kökünün altında bir apse oluşmasına yol açar. Çürük yapan bakteriler dişlerin yüzeyinde "plak" adı verilen koruyucu bir örtü altında gelişerek, dişlerin kireçleşmiş maddelerini eritecek asitler ve en
IDOL Buon
5
6
zimler üretirler. Diş yüzeyine yapışan tatlılar, vb. besin
Kemiriciler (B), kemirmeye yarayan, keskiye benzer, sürekli
ler çürük yapan bakterilerin etkinliğini artırır. İmmünog lobulinlerin yanı sıra çeşitli bakteri karşıtı maddeler içe ren tükürük, çürüğe karşı korur; tükürük salgısının azal ması genellikle çürüklerin artmasıyla sonuçlanır. Dişle
büyüyen kesicidişleri (3) ve öğütmeye uyum yapmış yanak
yatkınlığı etkiler.
Etçil bir hayvan olan köpekte (A), keskin köpekdişleri (1) ve besinleri ufalamaya yarayan bazı yanak dişleri (2) vardır. dişleriyle (4) otçul hayvanlardır; kemiricilerde köpekdişleri yoktur. Otlayan ve gevişgetiren bir hayvan olan sığır (C),
bitkileri alt kesicidişleriyle (5) keser (sığırda üst kesicidişler yoktur) ve ağzındaki besini geniş, düz yanak dişleriyle (6) Çiğner. Her hayvanda mine (yeşil) ve dentin (sari)
gösterilmiştir.
rin biçimleri ve kalıtımsal etkenler de, diş hastalıklarına
Diş destek dokusu hastalığı dişleri taşıyan dokuların ivegen ya da süregen enfeksiyonudur; destek dokuları-' nin gerilemesi ve çekilmesi (ya da yitimi) nedeniyle diş yitimine yol açar.
Dişlerin örtüşmemesi, yani dişlerin normal dışı sıra
lanmadan ötürü gerektiği gibi üstüste gelmemeleri du Kemiricilerde, her dörtte bir bölümde bir kesicidiş ve
üç küçük azıdişi vardır; ama bu kesicidişler, kesici ke narları aşındıkça durmadan gelişmeleri ve uzamaları
bakımından, alışılmışın dışında bir nitelik taşırlar. Balıklarda çoğul benzer dişler bulunurl(homodont diş düzeni); aslında bu dişler, boynuzlaşmış maddeden yapılmış, değişikliğe uğramış pullardır ve yalnızca diş
taçları içerirler. İkiyaşayışlıların dişleri balıklardan daha
az sayıdadır; buna karşılık sürüngenlerde, kaplumba ğalarda dişlerin bulunmamasından başlayıp, yılanlarda kemikle kaynaşmış bir ya da iki sıra keskin dişe, timsah lardaki dişyuvaları içindeki dişler fekodonti düzenine
kadar uzanan birbirinden çok farklı diş düzenleri
görülür. Bütün modern kuşlar, kamblumbağalar ve kemikli balıklar, dişleri olmayan omurgalılardır.
Dişlerin evrimi. Yüksek derecede kireçleşmiş olmaları nedeniyle dişler, binlerce yıl boyunca iyi korunmuştur ve insanın insanımsı primatlardan evrimi süreciyle ilgili incelemelerde, kapsamlı bir biçimde dişlerden yararla nılmıştır. Arkeologlar çeşitli insan öncesi canlıların diş lerinin büyüklük, biçim ve girinti çıkıntı yönlerini belir
lemişlerdir ve çoğunlukla bu gözlemler, Tarihõnce si'nden kalma arkeoloji alanlarında yapılan kazılarda
rumu, çiğneme sıkıntılarına, daha sonra da diş çürükle
rine ve diş destek dokusu hastalığına yol açar.
Destek dokusu hastalığını ve çürükleri önlemeye iliş kin koruyucu önlemler arasında, diş yüzeylerinden
bakteri plaklarını uzaklaştırmak için gerekli ağız bakımı nin (dişlerin fırçalanması) düzenli biçimde yapılması ve içme suyuna flüor katılması gibi kamu sağlığı işlemleri nin yerine getirilmesi yeralır.
Diş hastalıkları hayvanlarda da görülür; diş çürükle
riyle ve diş destek dokusu hastalığıyla ilgili incelemeler de, birçok hayvan türünden yararlanılmaktadır.
dişbudak Zeytingiller ailesinden orman ağaçları cinsi (Bil. a. Fraxi
nus). Kuzey yarıkürede yetişen 70'e yakın türü bulunan
dişbudak cinsi üyelerinin bazılarına, Kuzey Afrika, Gü ney Asya, Cava gibi uzak güney bölgelerinde de rastla nir. Aşağı yukarı tümü, yapraklanmadan önce salkım
biçiminde çiçek açar; odunları sert ve değerlidir. Cinsin
örnek türü dişbudak ya da Avrupa dişbudağının (Fraxi nus excelsior) yüksekliği 35 m'yi, çevresi 3 m'yi bulabi
lir. Çok sert ve beyazımsı sarı açık renkli odunundan
ortaya çıkarılan insansı türünün belirlenmesine yardım
mobilya, fıçı, el aletleri, hokey sopası, vb. yapımında
ci olmaktadır. Dişlerin evrimini, uzun süre önce soyu tükenmiş hayvanların fosillerinin incelenmesinden yola çıkan paleontoloji uzmanları da incelemişlerdir. Irmak
rarlanılır. Güney Amerika'da yaşayan Fraxinus orgus
taşemenlerinde ilkel dişe benzer koni biçimi, kireçleş. memiş yapılar bulunur. Köpekbalığı gibi kıkırdakli ba liklarda, kati osteodentinden oluşan, dişyuval çinde
gelişecek yerde, çenelerin kemikli yüzeylerinde geliş miş, dişe benzer yapılar bulunur. Daha gelişmiş balıkla rin dişleri yapı bakımından büyük deşiklikler gösterir; ama genellikle osteodentinden yapılmıştır. Timsahlar gibi büyük sürügenlerde kemikle kaynaşma yerine,
yararlanılır.KuzeyAmerika'da peyzaj mimarlığında ya türünün çok küçük taçyaprakları vardır.
diş çürümesi: Bk. DİŞ. diş hekimliği
Sağlık bilimlerinin, diş ve ağız dokularının hastalıklarını
önleme, teşhis ve tedavisini, eksik dişleri ve ağız doku
DİŞ HEKİMLİĞİ larını yenilemeyi konu alan dalı. Bir diş hekimi, ağız do
75
yıp, ilk olarak ağızdaki bazı değişikliklerle farkedilebi
kularının tümü konusunda tam bilgilidir ve bu dokular
len sistem hastalıklarının teşhisinde tip hekimlerine yar
da gelişen sorunları anlar,teşhis eder.Yalnızca ağızla ilgi li sorunlara tıbbi ve cerrahi tedavi uygulamakla kalma
TARIHÇE
dımcı olur.
Ağız hastalıkları, tarihin başlangıcından bu yana insan lar için sorun olmuştur: Günümüzden 25 000 yıl önce yaşamış olan Cro-Magnon insanı kafataslarında diş çü rümesi izlerine rastlanmıştır. Ağız hastalıklarından söz edilen ilk kayıtsa, diş çürümesinin nedeni olarak "diş kurtları"nı tanımlayan bir Sümer metnidir (1.7. 5000).
Çinlilerin l.O. 2700 dolaylarında, diş çürümesinden kaynaklanan ağrıları dindirmek için akupunktur uygula
dıkları yolunda tarihsel kanıtlar da vardır. Günümüze kalan eski Mısır papirüslerinden Eberus
papirüsü, (İ.Ö. 700-1500 arasında yazılmıştır) İ.Ö. 3700'e kadar uzanan bilgiler içermekte, çeşitli tip uygu
lamalarının yanı sıra diş hastalıklarından da söz etmek
tedir. Ayrıca "dişlerde zonklayarak ağrıyan banağacı
tohumu biçimindeki şişkinliklerde", zeytinyağı, hurma,
soğan, fasulye ve yeşil kurşun (piromorfit ya da kurşun
klorür fosfat) maddelerinin karıştırılmasıyla hazırlana cak bir ilacın tarifini içermektedir. Uzmanların 1.0.
2900-1.0. 2750 arasında yaşadığını tahmin ettikleri bir Mısırlı iskeletinin altçene kemiğinde, apse yapmış bir
dişin içini boşaltmak için açılmış olduğu düşünülen iki delik belirlenmiştir.
İlk diş hekimliği, daha çok genel tip uygulamasının
bir parçası olarak uygulanıyordu: 1.6. V. yy'da eski Yu
nan tarihçisi Heredotos, "Mısır'da tıp, ayırmayı öngö
ren bir plan uyarınca uygulanmaktadır; her hekim tek
bir hastalığı tedavi eder; fazlasına bakmaz... bazıları göz hastalıklarını, bazıları baştaki hastalıklar, bazıları da de diş hastalıklarını tedavi eder" diye yazmıştı.
Hasta dişin çekilmesi anlayışını, İ.Ö. 1300 - 1.0.
1200 arasında yaşadığı sanılan eski Yunan hekimi Ask lepios'un ortaya koyduğu düşünülmektedir. Daha son ra (1.0.500-1.6. 300), Hippokrates ile Aristoteles kitap larında, dişleri ve ağız kokularını tedavi için uygulana
cak merhemlerden ve kızgın telle dağlamalardan, ayrı ca diş çekiminden ve çene çıkıklarni sabitleştirmek ya
da sallanan dişleri tespit etmek için tel kullanılmasından söz etmişlerdir.
Romalı ünlü tip yazarı Celsus(l.Ö.100), kitaplarında,
kanayan dişetleri ve ağız boşluğu yaraları da dahil ağız
hastalıklarıyla ve dişlerin uyuşturucu içeren yumuşatıcı lar ve büzücüler gibi ilaçlarla tedavisiyle ilgili bilgiler vermiştir. Arap hekimleri de diş temizliğine büyük önem vermişler, dişleri "ovmak için çeşitli yöntemler ve özel olarak bu işi görmek için tasarlanmış araç-gereç tarifleri vermişlerdir. Bir ucu dövülerek yumuşatılmış küçük bir parlatma çomağını (misvak) "diş fırçası" gibi kullanan Araplar, dişlerini gargaralar ve diş tozlarıyla te mizliyorlardı.
Ortaçağ boyunca Avrupa'da diş hekimliği, hekimle
rin ya da cerrahların hastanın evine kadar giderek var likli kimselere verdikleri bir hizmet oldu. Havanın dişte ki kovuğa girerek verdiği rahatsızlığı bir süre için önle
mek amacıyla, yumuşak dolgu malzemeleri kullanılı
Dişbudak cinsinin Kuzey Amerika'da çok yaygın olan türü
yordu. Daha yoksul kimseler için diş hekimliği, bu za
akdişbudak'ın (F. americana; üstte) boyu 25 m'yi bulur.
naatı kendi kendine öğrenmiş gezgin kişilerin, küçük bir
resmi altında gösterilmiştir). Bileşik yapraklan (en sagda)
niyordu. Ortaçağ'dan 1700 yıllarının başlarına kadar
Erkekorganlı ve dişiorganlı çiçekleri vardır (çiçekler agacın genelde yedi yaprakçıklıdır. Kanatsı meyvesi 2,5-5 cm
uzunluğundadır. Çiçeklidişbudak ya da kudretmacunu dişbudagi (F.ornus, ortada sağda) türünün boyu ve genişliği yaklaşık 10 m'dir, güzel görünümlü ikieşeyli çiçekleri vardir (ortada). Cinsin örnek türü dişbudağın
(F. excelsius; altta) boyu 40 m'yi bulabilir: Avrupa'nın en
yaygın ağaçlarındandır.
ücret karşılığında diş çektikleri pazar yerlerinde uygula diş tedavisi, “berber-cerrahlar" diye adlandırılan kişiler
tarafından uygulandı. Ellerinden her türlü iş gelen bu ki şiler yalnızca diş çekip küçük cerrahi işler yapmakla kal miyor, saç kesiyor, sülükle kan alıyor, ölüleri tahnit edi yorlardı.
1400 yıllarından kalma İtalyan metinlerinde diş dol
76
DIŞ HEKİMLIĞI Rönesans dönemi
sanatçılarından Lucas lyan
Leyden'in bir tablosundan
yapılan bu
gravürde, bir
'cerrah'in, bir
hastanın dişini
çekmesi (bu arada yardımcısı hastanın parasını çalmaktadır)
görülmektedir.
GÜNÜMÜZDE DİŞ HEKIMLIGI UYGULAMASI
Çağdaş diş hekimliği uygulamasını, eski zamanların gezgin berber-cerrahları" görseler, herhalde bambaş ka bir işle uğraşıldığınıdüşünürlerdi. Diş çürükleri günü
müzde de geçmiştekinden farksızdırlar ama, diş he
kimliği diş hastalıklarının teşhisinde, çürüğü çıkarmada
ve dişi onarmada çeşitli klinik yöntemlerden ve röntgen
tekniklerinden yararlanmaktadır. Sinir iletisini kesmek ve çalışılan bölgedeki doku ve dişlerin duyarsızlaşması ni sağlamak için, ağzın özel bölgelerine iğneyle yerel anestezi maddeleri, genellikle de ksilokain ya da türev leri verilmektedir. Dakikada 300 000 devirden yüksek
hızlarda dönen, çok matkaplar, diş çürüğünü en az rahatsızlık vererek çıkarmaktadır. Matkabın ucunda
bulunan su spreyi, üstünde çalışılan bölgenin temiz kal
masını sağlamakta ve dişin içindeki sinirlerin aşırı ısın masını önlemektedir.
Dolgular. İlk olarak 1800 yıllarının başlarında Avru pa'da bulunan, çok kullanışlı bir dolgu maddesi olan
gu malzemesi olarak altın varak kullanılmasından söz edilmektedir. Daha sonra, Fransızlar, çürüğün çıkanl masından sonra dişi onarmak için kullanılan yumuşak
kurşun dolgular kullanmışlardı. Pierre Fauchard (1678
1761), adlı Fransız cerrahı, "modern diş hekimliğinin kurucusu" sayılmaktadır. Fauchard, Cerrah Dişçi, Diş
gümüş malgama (ya da amalgam) hâlâ büyük ölçüde kullanılmaktadır. Gümüş malgamayı oluşturan madde
ler (gümüş, çinko, civa) karıştırıldıktan sonra, karışım
yavaşça sertleşir. Yumuşak durumda olduğu başlangıç evresinde, çürüğün çıkarılmasıyla oluşan kovuğa yer
leştirilir. Malgama sertleşirken, dişin düzgün çevresi,
yeniden yapılandırmak için perdahlanır. Plastik poli
Üstüne Inceleme adlı kitabında, ağız anatomisini veliş
merlerden yapılmış yeni dolgu maddeleri de gün geç
le vini, ağız hastalıklarının belirtilerini, çürüğün çıkarıl
tikçe daha geniş ölçüde kullanılmaktadır. Eskiden yal nizca ağzınön bölümündeki baskı etkisinde kalmayan
ması ve dişin onarımı için uygulanacak cerrahi yöntem
leri, dişeti hastalığını, eksik dişin yerine takılmasını ve diş aktarımını anlatmıştır. Fauchard'ın kitabını, bu mes
leğe ilişkin bilgileri Avrupa'ya yaymayı sürdüren başka
kitaplar izlemiştir. Bunların en ünlülerinden ikisi, (Insan Dişlerinin Doğal Tarihi, 1771; Diş Hastalıkları Üstüne Pratik Kitapçık, 1778), Ingiliz ordusu genel cerrahların dan John Hunter tarafından yazılmıştır. 1700 yıllarında diş hekimleri, özellikle hasta dişlerin çekilmesi ve yapay diş takma konularında ustalaşmışlar
(George Washington'un ağzında tahtadan yapılmışbir
sıra takma diş vardı) ve 1800 yıllarının ortalarına kadar, takma dişlerin usta el zanaatçıları tarafından tek tek ya
pılması sürdürülmüştür. Genellikle altın, gümüş ve fildi
şinden yapılan bu dişler çok pahalı olduklarından yal nizca varlıklı sınıftarafından kullanılmışlar, 1851'de ba
zi tropikal bitkilerin özsularının vulkanize kauçuk bçi minde sertleştirilmesi işlemi bulununca, bu yeni malze menin, hastanın ağız modeline uygun bir biçimde kali ba dökülebilmesi, dahaaz pahalı olan porselen takma
diş yapma olanağını doğurmuştur. Daha sonra, takma diş yapımında kauçuk ve porselen kullanımının yerini, akrilik plastik almış, 1844'te Connecticutlı diş hekimi Dr. Horace Wells, bir panayırda diazot monoksit (gül
dürücü gaz) soluyan insanlarda oluşan tepkiyi gözlem ledikten sonra, diş tedavisi sırasında hastalarına diazot monoksit solutarak, anesteziyi başlatmıştır (daha sonra solunum anestezisi , tip çevreleri tarafından değiştirile rek, standart olarak uygulanan bir cerrahi işlem haline geldi). ABD'li Greene Vardiman Black (1831-1915), ayakla döndürülen bir düzenek tasarlayarak, diş hekiminin
matkabını kullanırken ellerinin serbest kalmasını sağla mış, biyoloji ilkelerine ve mikroskop değerlendirmele
rine dayanan moderndiş doldurma teknikleri geliştir
miştir. Aynı zamanda dişlerin üstünde bakterilerin olus turduğu sımsıkı yapışmış bir tabaka bulunduğunu göz leyip, diş çürükleri ile diş destek dokusu hastalığına bakterilerin yol açtığını öne sürmüş, ama kuramı, 1960 yıllarına kadar bilimsel kanıtlarla doğrulanamamıştır.
alanlarda kullanılan bu maddeler, günümüzde arkada
ki çiğneme bölgelerinde de kullanılmaktadır. Metal dolgu gereçlerine üstün yanları, renklerinin, çevrelerin deki dişin rengine uyması ve kemik dokusuna kimyasal olarak yapışmalarıdır. Süregelmekte olan teknolojik ilerlemeler, dişlerin hastalanmamış bölümleri korunur Küçük hastasının dişlerini inceleyen bir diş hekimi. Modern teknoloji dişi oymayı daha rahat hale getirmiştir; ayrica,
dayanıklı dolgu malzemeleri, yerel anestezi maddeleri ve röntgen olanağı sağlamıştır.
DIŞLIBALİNALAR ken, çürümeye başlamış dişlerin estetik yeniden yapı lanmasını gün geçtikçe ilerletmektedir.
Diş onanmi. Dişlerin onarılmasında, yani yeniden yapı landırılmasında altın ve porselen kullanılmaktadır. Bu yeniden yapılandırmalarda dişin içinde bir oyuk aç mak, ondan baskıyla bir model alarak “pozitif bir alçı
kalıp hazırlamak için bir diziteknikten yararlanılır. Ali nan, kalıp, balmumundan hazırlanmış ikinci bir kalıp
77
lüşülmesi için ortaklık ya da grup düzenlemelerine gir
meleri yolunda artan bir eğilim ortaya çıkmaktadır. Bu düzenlemeler aynı zamanda olanaklann ve yardımcı
personelin daha etkin biçimde kullanılmasına olanak sağlayacaktır. Kanser hastalıklarında ilaç tedavisinden, organ ve kemikaktarımından ya da bağışıklık yetmezli ği hastalıklarından kaynaklanan enfeksiyonlara direnci
bozulmuş hastalar bakımından diş tedavisinin önemi,
yapmak için kullanılır. Erimiş onarım maddesi, bu ikinci kalıp içindeki balmumunun yerini kaplar ve sonuçta or
diş hekimlerini tıp çevresine girmeye yöneltmiştir ve
bağlanır.
gün geçtikçe daha çok rastlanmaktadır.
nümüzde altın ve seramik onarım maddeleri üretilme
dişli Sürükleyici milin dönel hareketini, sürüklenen mile de ğişmez hızla ileten sistem. Dişliler, daire, silindir ya da
taya çıkan yeni yapı, bir diş yapıştırıcısıyla kovuğa iyice Bilgisayar destekli teknolojideki yeni ilerlemeler, gü
sini sağlamıştır. Çürüğün dişten çıkarılmasından son ra,bir video tarayıcı,dişte oluşan boşluğun anatomik ay
rintılarını kaydeder. Bu bilgi elektronik olarak bir kalip makinesine iletilir; sonra bu makine, kovuğa oturtula cak yeni yapıyı üretir.
Diş çürüğü. Son yirmi yıl içinde diş çürüklerinin görül
günümüzde özellikle Batı ülkelerinde tip kliniklerinde ve hastanelerinde özel bakım veren diş hekimlerine
koni biçiminde, üstlerine dişler oyulmuş nesnelerdir. Dönmehızını ya da dönme ekseninin yönünü önceden belirlenmiş verilere göre değiştirmek zorunluluğu ol
me sıklığında, özellikle Batı ülkelerinde önemli azalma lar olmuştur. Bunun başlıca nedenleri, 1960 yıllarından
duğunda, sürekli hareketin bütün iletimlerinde dişliler
uygulanmaya başlanmasıdır. Sözkonusu yaklaşımların
yısıyla ve ekseniyle belirtilen açısal hızla nitelenir. Ser
lerin üstüne diş macunları ve jellerle, uygulamasi, bes
se, kayma ve sürtünme olmaması koşuluyla serbestmil,
sıdır. Ne var ki, içme sularındaki flüorürün artırılması,
hızla ve ters yönde döner.
başlayarak, koruyucu diş hekimliğinde yeni yaklaşımlar
kullanılır.
Bir milin dönme hareketi, bir zaman biriminde tur sa
en etkililerinden biri, fluorürün doğrudan doğruya diş
best bir mil, dönen bir mile pürüzsüz silindirlerle değer
lenme düzenine katılması ve sudaki oranının artırılma
silindirlerin yarıçaplan arasındaki orana ters orantılı bir
üstünde tartışılanbiryöntemdir. Bazı uzmanlar sudaki artan miktarda fluorürün sağlıkla ilgili bazı yan etkilere
zeylere belirli bir profil uyarınca diş açmak yeterlidir.
Sürtünme ve kayma sakıncalarını önlemek için, yü
yol açacağını ileri sürmektedirler. Bununla birlikte, söz konusu yan etkiler bir yana flüorür kullanılımının artırıl ması, yapılan bir araştırmaya göre ABD'de 1970 ve
Bu profil, XVIII. yy. matematikçilerinin uğraştıkları bir
rüklerinin % 50 azalmasını sağlamış, 1970-1980 ara
elde etti. Daha sonra, apansız dönme yöntemine, da yanan bir matematiksel kuram, iki tip profille sonuçlan
araştırma konusu olmuş, Poncelet, XIX. yy. başında ilk çözümü bulmuştur: Silindir biçimindeki düz merdane
1980 yıllarında erişkinler ile genç erişkinlerde diş çü
lerin yüzeyine, boylamasına dişler açarak dişli çarklar
sında da dişlerinde çürük bulunmayan çocukların oranı % 30'dan , % 50'yeyükselmiştir. Çocukların dişlerinde çürümeye yatkın çizilerin içine akitilan plastik bir gereç
dırılmıştır: Episikloyitprofil, daire açınımı. Yapımı daha kolay olan ve çok düşük sürtünme gösteren ikinci tip
olan diş yalıtıcılarının kullanılması da, erişkinlerdeki diş
çürüklerinin sıklığında azalma olmasına yardım etmiş
tir. Diş çürüğü hâlâ önemli bir sorun olmakla birlikte,
diş çürüklerindeki azalma, diş hekimliği mesleğinin et kinlik alanını genişleterek, ağız sağlığına ve ağız hasta
günümüzde en yaygın olanıdır.
Altı tane dişli çeşidi vardır. Düz alın dişliler, paralel millerde kullanılırlar ve düz kenarlıdır. Konik dişliler,
kesişen millerde görülürler; dişlerin yüzey düzlemleri ninana doğruları mil eksenlerinin kesişme noktasından
lıklarının öbür yanlarınadaha çok eğilme olanağını sağ
geçer. Eğrisel konik dişlilerde, eksenler kesişmez. Bu
lamıştır.
GELECEKTE DİŞ HEKIMLIGI
ketini arka köprüye ileterek karoseriyialçaltma olanağı
bir ilerleme sağlayacaktır. Dişi yeniden yapılandıracak
ler, silindir biçiminde dişleri olan bir dizi küçük dişli gibi
dişliler, otomobil sanayisinde doğmuştur; motor hare
Biyoteknik ilerlemeler, geleceğin diş bakımındaönemli
vardır. Sarmal dişlilerde, eğri çizgi halinde açılmış diş
ve onaracak daha iyi maddelerin geliştirilmesi, diş he kimliğine daha erken ve daha kesin teşhis ve daha az
etki yapar ve doğrusal dişlerden daha yumuşak, daha
cektir. Sözgelimi, yakın dönemde hücrenin ilk iltihap ürünlerininniteliklerinin saptanması ve çeşitli kimyasal büyüme etkenlerinin arıtılması, ağız dokularında yıkı
okdişliler (çavuş dişli) elde edilir. Sonsuz vida, sarmal dişlilerin özel bir biçimidir ve miller birbirine dik olur.
durdurmaya, aynı zamanda da yitik dokunun kendini . Özel ağız bakterile
likli olarak birbirine dönüştürürler. Zincir dişlilerse, bir
masraflı, daha iyi bir tedavi olanağı sağlamayı sürdüre
yavaş ilerleyen bir geçme gösterirler. Geçmeden do ğan itiş yükü, bakışımlı bir dişliyle dengelenir; böylece,
Bunlar, büyük ölçüde hız küçültme olanağı verir. Kra
ma neden olan enfeksiyon hastalıklarının ilerlemesini
meyer dişliler, dönel hareket ile doğrusal hareketi karşı
yenilemesine olanak sağlayacaktir
birinden uzakta bulunan iki mili baglar: Bunun en iyi ör
bilgisayar destekli görüntülü teknolojiye kadar uzanan teşhis teknikleri, ağız ve diş hastalıklarını daha kesin ve
dişlibalinalar
çük doku alanlarını yok eden ya da yıkılmış diş yapıları
Balinalar takımından, dişlerinin yaşam boyu değişme
yaygınlaşması beklenmektedir.
Yetişkinlerinde eşitkenar üçgen biçiminde, köpekba
rinin biyoteknik tahlillerinden, magnetik rezonans ve
daha erken saptama olanağı verecektir. Hastalıklı kü
neklerinden biri, bisiklet dişlileridir.
ni kaynaştıran lazerteknolojisinin de çok kısa sürede
den kalmasıyla nitelenen alttakım (Bil. a. Odontoceti).
Geleneksel olarak, diş hekimleri bireysel muayene hanelerinin çevresinde, birbirlerinden bağımsız çalış mışlardır. Ama bilgi ve teknoloji genişledikçe, dis he
lıklarınınkini andinr dişler, bir sırt yüzgeci ve boyunla rinda uzunlamasına iki yiv bulunan dişlibalinalar alttaki
kimlerinin, uzmanlaşmanın ve pahalı donanımların bö
mi üyelerinin büyük bölümü balık, kalamar ve ahtapot larla beslenirler. Alttakımın en çok tanınan türü katil ba
78
DİŞLİSAZANCIKGİLLER
lina ya da falyanos (Orcinus orca), çenelerinin her iki
kurul. Başlangıçta padişahın başkanlık ettiği Divanı Hü
türlerden balinaları parçalayabilir.
mayun, XV. yy'dan sonra sadrazamların başkanlığında toplanmaya başladı. Hem yönetimle ilgili işlerden,hem
dişlisazancıkgiller
de gelenek-görenek hukukunun uygulanmasından so rumlu olan sadrazama "Kubbe vezirleri" denilen, sayı
Hem tatlı suda, hem denizde yaşayan balık ailesi (Bil. a.
toprakların dağıtımı ve kullanımı sorunlarını nişancı,
yanındaki 20-24 güçlü dişiyle, yunusları, hatta başka
Cyprinodontidae). Tropikal ve iliman bölgelerde en az 300 değişik türü bulunan, Akdeniz kıyılarında da rastla nan dişlisazancıkgiller ailesi üyelerinin Tropikal Afrika ve Güney Amerika'daki türleri, kurak mevsimbaşlama
dan yumurtlar; kurak mevsim başlayınca öbür su hay
vanlarıyla birlikte ölürler; ama kuraklığa dayanaklı yu murtalan yeni yağmur döneminde çatlar ve bir sonraki
kuraklık mevsimine kadar yaşayacak yeni bir kuşak or
ları 4-7 arasında değişen Divan üyeleri yardımcı olur, mali işleri defterdar ile Divan üyesi olan iki yardımcısı
yönetirdi. Anadolu ve Rumeli kazaskerleri ile bazı belir
li durumlarda kaptanıderyanın da katıldıkları Divanı
Hümayun toplantıları haftada 4 gün yapılır, sadrazam
seferdeyse, ona vekâlet eden ve "Kaymakam Paşa" de nilen, çoğunlukla vezir rütbesinde bir görevli tarafından yönetilirdi.
taya çıkar. Yollu dişlisazancığa (Aphanius fascinatus ya
divertiküloz
Anadolu'daki birçok göl ve akarsuda bulunan dişlisa
Kalınbağırsak çeperinde çok sayıda divertikül (cep biçi minde boşluk) bulunması. Divertiküloz, karında şişkin
da Cyprinodon fasciatus), Izmir yöresinde de rastlanır.
zancık (Aphanius dispar), boyu 45 cm'yi bulabilen bir
balıktır. Adana yöresinde rastlanan Kibris sazanının (Cypinodon cyris) boyuysa, 5 cm'yi çok ender aşar.
Ditters von Dittersdorf, Karl Avusturyalı besteci, keman virtüözü ve orkestra yöneti
cisi (Viyana 1739-Bohemya 1799). On yaşında Sakson
ya-Hildburghausen prensinin yanına nedim olarak ve rilen Karl Ditters von Dittersdorf 1761'de imparatorluk operasında kemancılığa başladı. 1764-1769 arasında Pressburg (günümüzde Bratislava) sarayında, 1769
1795 arasında da Johannisberg'te orkestra yöneticiliği
yapıp, sık sık Viyana'ya giderek Franz Josef Haydn ve
Wolfgang Amadeus Mozart gibi bestecilerle dostluk
kurdu. Senfoniler, divertimentolar, sonatlar, orotoryo
lar, opera-komikler (en ünlü operası Doktor und Apot heker dir (Doktor ve Eczacı, 1786]) besteledi. Ayrıca
lik, ağrı ve gazla belirti verir. Divertiküllerin iltihaplan
ması, delinme kanama gibi ihtilatlara yol açabilir. Ge
nellikle yeterince lifli besin almamaktan kaynaklanır.
Tedavide, belirtileri gidermeye yönelik ilaçlar verilir ve beslenme rejimine lifli besinler eklenir.
divertimento XVIII. yy'ın ikinci yarısında, küçük orkestra için beste
lenmiş çalgı müziği. Divertimentolar yalnızca yaylı çal gılar, yalnızca üflemeli çalgılar ya da hem üflemeli, hem
de yaylı çalgılar için yazılırdı. Haydn 180'e yakın, Mo
zart da 37 divertimento yazmışlardır.
XIX. yy'da küçük orkestralar için serbest biçimde ya
da süit biçiminde bestelere de divertimento adı veril miştir.
müzikle ilgili denemeler ve özyaşamöyküsünü yazdı.
Dix, Otto
Diu: Bk. GOA.
Alman ressam ve gravürcüsü (Gera yakını 1891-Kons
diüretik: Bk. İDRAR SÖKTÜRÜCÜ.
divan edebiyatı: Bk. TÜRK EDEBİYATI.
DivaneMehmet Çelebi Mevlevi şeyhi ve şairi (XVI. yy.). Bali Mehmet Çele bi'nin oğlu olan, Sultan Velet'in kızı Mutahhara Ha tun'un soyundan gelen Divane Mehmet Çelebi, babası
tarafından Karahisar mevlevihanesi şeyhliğine atandı.
Kırka yakın mevlevi dervişi ile bektaşi abdalını yanına alarak Konya, Necef, Kerbela, Bağdat ve Halep'i gezdi
(bir ara Istanbul'a gitti). Mevleviliğin gelişmesine önemli
katkılarda bulunup, Halep, Burdur, Eğirdir, Sandıklı,
Galata, Misir, Midilli mevlevihanelerinin açılmasını sağ. ladı. Mevleviler tarafından Mevlana'nın yeni bir "zu
hur"u ve keramet sahibi bir veli sayıldı. Divan geleneği ni sürdüren şiirlerinde babasının verdiği Semaimahlası
ni kullandı (şiirleri tezkire ve mecmualardadır).
Divanı Hümayun Istanbul'un fethinden sonra ortaya çıkan ve Osmanlı
devlet yönetiminde en yüksek karar organını oluşturan,
Otto Dix'in Bir Gazetecinin Portresi (Sylvia von Harden)
adlı tablosu . Dışavurumcu bir gerçekçilikle çalışan Dix, portrelerinde kişilerin temel özelliklerini yansıtmıştır.
DİYARBAKIR tanz yakını 1969). İlk resimlerinde Die Brücke toplulu ğu, kübizm ve füturizm etkilerini yansıtan Otto Dix, Bi rinci Dünya Savaşı'na katılıp yergici gerçekçi üslubu
nun belirmeye başladığı hüzünlü savaş resimleri yaptı.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Dresden (1919-21) ve Düsseldorf (1922-25) akademilerinde öğrenim görüp, bir süre Berlin'de yaşadıktan sonra, Düsseldorf Akade
misi'nde ders verdi (1925-1927). Nazi rejimi dönemin de, bir süre tutuklanıp, sergi açması yasaklandı (1933)
ve yapıtları Yozlaşmış Sanat Sergisi'nde “teşhir” edildi
(1937). Hitler'e karşı suikaste karıştığı gerekçesiyle ye
niden tutuklanıp (1939), ikinci Dünya Savaşı sonunda
yeniden askere çağrılarak (1945), Fransızlara tutsak
düştü. Savaştan sonra, Konstanz yakınında Singen'e çe kildi.
Abartılı, yergili bir gerçekçilikte resimler yapan Otto
Dix, fahişeler, alkolikler, dilenciler gibi sefalet içinde yi
tip giden kişileri (Prag Sokağı, 1920; Stuttgart Kent Gale
risi; vb.) canlandırmış, bir süre dadacı akıma katıldıktan sonra, grafik bir üslup ve soğuk renklerle tablolar yap mıştır.
Dixieland: Bk. CAZ.
diyabet: Bk. ŞEKER HASTALIĞI. diyafram Yalnızca memelilerde bulunan, göğüs boşluğunu kanın boşluğundan ayıran kas. Kas-kiriş karışımı bir organ
olan diyafram, göğüs kafesine bağlıdır. Solunumda gö
79
Diyarbakır (kent)
Diyarbakır ilinin merkezi. Diyarbakır kenti Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Dicle irmağının sağ kıyısında, yükseltisi 650 m'yi bulan bir yaylada kurulmuştur. TARİH
Eskiçağ'daki adı Amida olan Diyarbakır'ın, önem li ticaret ve ulaşım yollarının kavşak yerinde, 10.
2300'e doğru kurulmuş olduğu bilinmektedir. Sırasıyla Asurluların, Medlerin, Perslerin, İskender ve mirasçıla
rinin, Romalıların eline geçen kent, Roma İmparatorlu
ğu'nun ikiye bölünmesinden (İ.S. 395) sonra Doğu Ro ma'nın (Bizans) payına düşmüş, İ.S. 349'de Bizans im paratoru Konstantinos II, Sasani saldırılarına karşı koya bilmesi için kentin çevresini sağlam surlarla çevirttirmiş tir. Bu önlemlere karşın 359 ve 502'de Sasaniler tarafın dan işgal edilen kent, Hazreti Ömer'in halifeliği döne minde müslüman Araplar tarafından fethedilmiş ve adı Amid'e dönüşmüş, Bekir Bin Vail kabilesinin yerleştiril mesinden sonra da yöreye Diyar Bekr ya da Diyar-1
Bekr (ama yörenin merkezi olan kentin adı Amid olarak kaldı) denmeye başlanmıştır. Abbasiler döneminin sonlarına doğru Mervanoğlu
Beyliği'nin yönetiminde olan Amid kenti, 1042'de
Türkmen akınlarının yöreye ulaşmasından sonra, 1085'te Selçuklu topraklarına katıldı. XI. yy. sonla
rinda, Büyük Selçuklu devletine bağlı olarak yöreyi yö neten İnaloğulları Beyliği'nin merkezi olup. XII. yy'da
Anadolu Selçuklularına bağlandı. Kısa bir süre Eyyubi lerin eline geçip, sonra da Moğol istilasına uğrayarak,
XIV. yy. başlarında Mardin Artuklularının egemenliğine girdi. 1394'te Timur tarafından ele geçirilip, 1401'de Akkoyunlulara verildi ve bir süre Akkoyunlu devletinin
rev alır ve çalışması beynin iki diyafram siniri aracılığıyla
başkenti olup, Akkoyunlu devletinin başkenti Uzun
aorta ve alt ana toplardamara açılır.
ortaları) birçok anıtla süslendi. Daha sonra Safevi ege
yönlendirilir. Diyafram üç delikle yemek borusuna, diyalektik
Hasan tarafından Tebriz'e taşınıncaya kadar (XV. yy.
menliğine geçip, 1515'te Yavuz Sultan Selim dönemin de Osmanlı topraklarına katıldı.
Osmanlı yönetim örgütünde Diyarbekir eyaletinin
Gerçekliği, içindeki çelişmeleri ortaya çıkararak incele meye ve söz konusu çelişmeleri aşmanın yollarını ara maya dayanan akıl yürütme yöntemi. Aslında diyalektik
merkezi olan Amid kentine, surlarında ve birçok tarih
Aristoteles Topiklerinin (Topika), diyalektiğin ilk sis temli anlatımı olduğunu ileri sürmüş, bununla birlikte ünlü paradokslarında Parmenides'infelsefesini savu
surlardaki 4 kapının adlarını taşıyorlardı: Bab-ı Mardin
teriminin felsefede ve mantıkta farklı anlamları vardır.
nan Eleali Zenon'un (1.0. V.yy), diyalektiğin bulucusu olduğunu kabul etmiştir. Eflatun, diyalektiği bir tezden yana ya da o teze karşı soru ve yapıtlarla ortaya koya rak, iki görüş arasındaki çelişmelerin aranması yoluyla
bir gelişmeyi açıklayan inceleme yöntemi olarak ele al mıştır. XVIII. yy'da Immanuel Kant diyalektik terimini
sel anıtın yapımında kullanılan siyah renkli bazalt taşları nedeniyle Kara Amid denmeye başlandı. XVI. yy. baş
larında kentte 4 mahalle bulunuyor ve kenti kuşatan
(günümüzde Mardinkapı), Bab- Rum ("Anadolu kapi si", günümüzde Urfa kapısı), Bab-ı Cebel (günümüzde Dağkapı) ve Bab-ı Ma (“Su kapısı", günümüzde Dicle kapısı).
XVI. yy'da önemli yollar üstünde bir ticaret merkezi olarak zenginleşen Kara Amid kenti, aynı zamanda, do
ğuya ve güneydoğuya sefere çıkan orduların hareket üssü ve büyük bir askeri birliğin karargâhı oldu: Kanuni
Sultan Süleyman 1535'te doğu seferine çıkarken kente
Kritik der Reinen Vernunfta (Saf Aklın Eleştirisi), sistemli
uğrayıp bir süre kaldı; aynı biçimde bir sonraki yüzyılda Murat IV, Bağdat seferine giderken ve dönerken, 1638
ve karşıtezden oluşan birdizi biçiminde sıralamıştır. Jo
ve 1639'da kentte bir süre kaldı. XVII. yy'dan başlaya
Joseph von Schelling, tez ve antitezde çelişmelerin çö züme bağlanmasınıbireşim (sentez) terimiyle karşılaş
liya Çelebi'ye göre, mahalle sayısı 54'e yükselmişti.
biçimde kullanarak, saf aklın dört çelişmesini, dört tez
hann Gottlieb Fichte ve onu izleyen Friedrich Wilhelm
mışlardır. Diyalektik teriminin günümüzdeki olağan an
lamını niteleyen bu üçlü kavram (tez, karşıtez, bire
şim), Georg Wilhelm Friedrich Hegel ve Karl Marx tara fından daha da geliştirilmiştir. Hegel'e göre diyalektik, aklın kendisini, doğası bakimindan hemakılsal, hemde ruhsal olan gerçeklik aracılığıyla ortaya koyduğu, üç
aşamalı bir süreçtir. Marx'ın diyalektik maddecilik kura mindaysa, diyalektik, genel olarak gerçekliğin, özel olarak da toplumun maddi süreçlerini tanımlar.
rak kent içinde yöre ve eyaletin Diyarbekir adı kullanıl maya ve Amid adı unutulmaya başladı. XVII. yy'da, Ev XIX. yy'da kente uğrayan batılı gezginlerin tahminlerine göre de, nüfusu 50 000 dolayındaydı. GÜNÜMÜZDE DİYARBAKIR Günümüzde Diyarbakır kenti, birbirinden oldukça
farklı iki kesimden oluşur: Kabaca dikdörtgen biçimli
surların kuşattığı eski kent; sur dışında yayılan yeni kent.
Sur içindeki kesim daha çok tarihsel anıtlarıyla ve dar sokaklar boyunca sıralanmış kendine özgü Diyarbakır
80
DİYARBAKIR
Diyarbakır'dan iki görünüş.
evleriyle dikkati çeker. Bu kesimin kentten yarım daire
biçiminde bir duvarla ayrılan kuzeydoğu köşesinde iç
kale yeralır. İçkale'nin içinde, Virantepe denilen yerde de, surlarla çevrili bir kesim daha vardır. İçkale Dicle
yönüne doğru küçük bir gizli kapıyla (Uğrun kapı), ku zeyde de Saray ve Küpeli kapılarıyla dışa açılır. İçindeki
başlıca tarihsel yapıtlar arasında Artukoğulları döne minden kalma saray kalıntıları (1203), Hazretisüleyman
camisi ve Nasıriye camisi de denen Kale camisi
(1160), Osmanlı döneminden kalma bazı resmiyapılar (XIX. yy.) ve eski bir kilise sayılabilir.
Eski Diyarbakır'ın asıl yerleşme ve ticaret alanı, iç ka le dışında kalan, ama gene surlarla çevrili kesimlerdir.
Kuzeydeki Dağ kapıdan güneydeki Mardin kapısına ka dar bir çizgi biçiminde uzanan cadde (Gazi caddesi), eski Diyarbakır'ın ana eksenini oluşturur. Kentin başlıca ticaret yerleri, bu cadde ile caddeyi keserek batıdaki Urfa Kapısı ile doğudaki Dicle kapısı arasında uzanan cadde (batı kesimindeki adı Melek Ahmet Paşa cadde
si, doğu kesimindeki adı Balıkçılarbaşı caddesi) üstün dedir. Bu ana yollara açılan ikinci derecede yollar üs tünde de ticaret yerleri sıralanır. Kuzey-güney doğrul tulu Gazi caddesinin Dağkapı yakınında batıdan gelen Ali Emiri caddesiyle kesiştiği yerdeki Dörtyol, kentin modern çarşısının çekirdeğini oluşturur. Dörtyol, hem
kentin çeşitli semtlerine giden yolların çıkış noktası,
DİYARBAKIR hem de ticaretle uğraşanların başlıca toplanma yeri ol
ması yüzünden, kentin en canlı yeridir. Ana ticaret ek seninin aşağı yukarı ortasına rastlayan ikinci dörtyolsa (Balıkçılarbaşı Dörtyol), "geleneksel çarşı"nın ağırlık merkezini oluşturur. Bu kesimde, Yemeniciler çarşısı, Demirciler çarşısı, Ayakkabıcılar Çarşısı, Buğday pazarı
ve eski ev eşyalarının satıldığı Sipahi pazarı gibi çeşitli meslek gruplarının bir araya gelerek oluşturdukları ayrı ayrı çarşılar yeralır. Sur içindeki kesimde iş merkezinden konut semtleri
ne geçildikçe sokaklar iyice darlaşır. Evlerin bitişik dü zende sıralandığı bu sokakların bazıları, ancak yüklü bir
hayvanın geçebileceği genişliktedir. Bu yüzden de her zaman gölgelidir ve Diyarbakır'ın aşırı yaz sıcakların
dan (en sıcak ay ortalaması 31 °C, günümüze kadar
81
1945'te biraz geriledikten sonra (41 087), 1950'de 45
053'e, 1955'te de 61 224'e yükselmiştir. Bu nüfusun hâlâ büyük bölümü eski kesiminde yaşayan kentte,
1955'ten başlayarak sur dışındaki Yenişehir kesimihız la gelişmeye, çok katlı blok apartmanlarla dolmaya baş
lamış, bir yandan da kent, batıdaki istasyon, kuzeybatı
daki Bağlar ve kuzeydeki Ofis semtlerine doğru yayıl
mıştır. Bu arada sur içindeki ticaret merkezine ek olarak
Yenişehir kesiminde de yeni ticaret merkezleri doğmuş
(Elazığ caddesi gibi) alan genişlemesine paralel olarak
kent nüfusu da hızla artmaya başlayıp, 1965'te 100
000'i aşmış (102 653), 1970'te 150 000'e çok yaklaş mıştır (149 566). 1970'teki nüfusunun % 60'ı sur dışın da, % 40'ı sur içinde yaşayanDiyarbakır, sanayi tesisle rinin çoğalması (Tekel içki fabrikası, halı ve yünlü fabri
nizca sokakları değil, bu sokakların iki yanında sırala
kası, un, çeltik, buz, tuğla, kiremit, bisküvi fabrikaları), Dicle Üniversitesi'nin kurulması ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliği'nin merkezi olmasıyla daha da hızlı büyü
tularak yapılmıştır. Diyarbakır evlerinde, yaz sıcakları
muştur. 30 mahalleye (15 mahalle sur içinde, 15 mahal
kaydedilen en yüksek sıcaklık 21.7.1937'te 46,2 °C) nispeten daha az etkilenir. Zaten eski Diyarbakır'ın yal nan evler de, iklim ve coğrafya koşulları gözönünde tu
yerek, nüfusu 1985'te 305 940, 1990'da 391 144 ol
ile kış soğuklarının ev içinde elden geldiğince az hisse dilmesi için özel düzenlemeler yapılmış, iç avlulara bi
le sur dışında) yayılmış bu nüfusun % 74'ü sur dışındaki
miyle korunan bu evlerden Cahit Sitkı Tarancı'nın evi ile Ziya Gökalp'in evi restore edilerek müzeye dönüş
Sur içinin anıtlar bakımından zenginliğine karşılık sur
rer havuz eklenmiştir. Günümüzde pek azı özgün biçi
türülmüş, aynı biçimde, Mustafa Kemal Paşa'nın 1916
Yenişehir'de, % 26'sı sur içindeki eski Diyarbakır'da yaşamaktadır.
dışındaki kesim bu bakımdan oldukça yoksuldur. Sur
dışındaki önemli tarihsel yapıtlar arasında Dicle üstün
1917'de XVI. Kolordu Komutanı olarak görev yaparken bir süre yaşadığı ev de, Atatürk müzesi olarak düzen lenmiştir. İç kalede yeralanlar dışında, eski Diyarba
deki on gözlü köprü (1065) ile bu köprüye bakan Gavzi
pılmış, Selçuklu döneminde Melikşah'ın buyruğuyla 1091'de onarılmıştır), Ömer Şedabad camisi (halk ara
merkezine dönüşmektedir: 1989 verileriyle kentte 50 332 dış turist gecelemiştir. Geceleme yapmadan transit
camisi (Peygamber camisi, 1530), Safa camisi (Iparla
000'i bulmaktadır.
misi, 1489), Lalabey camisi (XV. yy.), Şeyhyusuf camisi
Diyarbakır (il)
camisi (1521-1528), Alipaşa camisi (1534-1537), Is
Büyük bölümü Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, ku zeyde kalan küçük bir kesimiyse Doğu Anadolu Bölgesi sınırları içinde yeralan il. Yüzölçümü 15 355 km², nüfu
köşkü sayılabilir.
Diyarbakır kenti bir yönetim, kültūr, ticaret ve sanayi
kır'ın başlıca tarihsel anıtları arasında, Ulucami (Araplar tarafından fethinden sonra, eski bir kilisenin yerinde ya
merkezi olmasının yanı sıra, tarihsel anıtlarının bolluğu nedeniyle, yakın dönemde aynı zamanda bir turizm
sinda Hazreti Omer camisi denir, 1150/1151), Nebi
geçen, ama kenti gezen turistlerle birlikte bu sayı 80
camisi , XV. yy.), Hoca Ahmet camisi (Analiminare ca (XVI. yy.), Fatihpaşa camisi (1516-1520), Hüsrevpaşa
kenderpaşa camisi (1551), Behrampaşa camisi (1564
1572), Melekahmetpaşa camisi (1587-1591), Defter
dar camisi (1594), Nasuhpaşa camisi (1606-1611),
su 1990 sayımında 1094 996, merkezi Diyarbakırkenti
sayıda mescit, türbe, han, vb. sayılabilir. Surlar içine sıkışıp kalmış Diyarbakır'ın sur dışına ge
Çermik, Çınar, Çüngüş, Dicle, Eğil, Ergani, Hani, Hazro,
tunoğlu Kurt İsmail Paşa tarafından düşünülmüş ve sur
da Adıyaman ve Malatya, kuzeyde Elazığ ve Bingöl, ku zeydoğuda Muş illeriyle sınırlı olan Diyarbakırilinde, yüzey şekillerinin görünüşü oldukça yalındır: Çevresi yüksekliklerle kuşatılmış, ortası çukur bir havza. “Diyar
Kurtismailpaşa camisi (1869-1875), vb. camilerle, çok
nişletilmesi ilk olarak XIX. yy'ın ikinci yarısında, vali Ha dışında vilayet konağı, hastane, kışla gibi bazı yapılar
yaptırılmış, bununla birlikte kent halkı daha uzun süre,
surlar içindeki kesimde oturmayı yeğlemiştir. Diyarba kır'ın sur dışında tam anlamıyla genişlemesi, cumhuri
olan Diyarbakır ili, 14 ilçeye ayrılmıştır: Merkez, Bismil,
Kocaköy, Kulp, Lice, Silvan. Doğuda Batman, güneyde Mardin ve Şanlıurfa, bati
bakır havzası" denen bu çukur alan, kuzeyden Güney
yet döneminde olmuş, cumhuriyetin ilk yıllarında Şeyh
doğu Toroslar yayıyla kuşatılmıştır; güneybatısındaysa
yarbakır kenti, 7 Mart 1925 tarihinde kuşatılmış, ama ayaklanmacılar birkaç saat sonra püskürtülmüştür. Henüz surlar içinde yaşadığı bu dönemde yapılan ilk
üstünde bulunan bu kütle, koyu renkli lavların yığılma
Sait ayaklanmasının (1925) ilk hedeflerinden olan Di
Karacadağ kütlesi yükselir; Şanlıurfa-Diyarbakır il sınırı sıyla oluşmuş eski bir yanardağ kütlesidir; yükseltisi,
Kollubaba tepesinde 1 957 metreyi bulur. Karacadağ
nüfus sayımında (1927) nüfusu 31 511 olan kent, 1928'de kurulan ve çalışma alanı Ağrı, Diyarbakır, Ela
lavları, doğu yönünde Dicle vadisine kadar uzanır. Bu lavların yapısı çok geçirimli olduğundan, Karacadağ
zığ, Urfa, Bitlis, Van, Hakkâri ve Mardin illerini içine
kütlesi üstünde akarsu aşındırması hemen hiç rol oyna
alan Birinci Genel Müfettişlik'in merkezi olunca hızla
mamakta, dağın içine süzülen sular, ancak eteklerde ve
gelişmeye başlamış, 23 Kasım 1935'te demiryolunun
uzakta kaynaklar halinde çıkmaktadır.
dönüşmüş, 1937'de kentin ve merkezi olduğu ilin adı,
cak geçer; ama kış soğukları Doğu Anadolu'nun öbür illerinde olduğu kadar şiddetli değildir. Bunun başlıca
1935 sayımında nüfusu 34 642'yi bulan kent, demir
nedeni, Güneydoğu Toroslar yayının kuzeyden gelen
yılmaya başlamışsa da, bu yayılma 1950, hatta 1955 yı
loji istasyonunun gözlemlerine göre, en sıcak ay ortala ması 31 °C, en soğuk ay ortalaması 1,8 °C, günümüze
ulaşmasından sonra geniş bir alanın ticaret merkezine Atatürk'ün buyruğuyla Diyarbakır'a çevrilmiştir.
yolunun Diyarbakır'aulaşmasından sonra sur dışına ya
lina kadar zayıf kalmış, 1940'ta 42 555 olan nüfus,
Diyarbakır sert kara iklimietkisindedir; yazlar çok si
soğuk rüzgârları kesmesidir. Il merkezindeki meteoro
82
DİYARBAKIR
SPLINTEN
IND
WALLANKO PAVIV NU
Diyarbakır ilinde Silvan-Malabadi köprüsü.
kadar kaydedilen en yüksek sıcaklık 46,2 °C (21.7.1937),
en
düşük
sıcaklıksa
-24,2
°C'tir
(11.1.1933). 496 mm olan yıllık ortalama yağış tutarının
ancak % 2 kadarı yaz aylarında düşer. Kuzeydeki dağ ların eteklerine doğru gidildikçe, yağışlar da artar. Söz gelimi, Silvan'da 729 mm, Ergani'de 767 mm, Kulp'ta 1 156 mm, Lice'de 1 293 mm.
Doğal bitki örtüsü, genellikle otsu bitkilerin egemen
olduğu bozkır (step) görünüşündedir. Sözkonusu bitki
ler ilkbaharda kısa bir süre içinde çiçeklenip yetişir;
ama yağışların kesilmesiyle yaz başında kururlar. Çev
redeki dağlar, yer yer ormanlarla kaplıdır. Ama orman
ların kapladığı alan, ilin toplam yüzeyinin onda birini bi le bulmaz.
tütün, susam ve ayçiçeği ekilir. Bismil, Hazro, Lice ve
Silvan ilçelerinde çeşitli türde tütünler yetiştirilir. Bağcı
lik merkez ilçede ve özellikle Ergani ilçesinde gelişmiş
tir: Diyarbakır havzasında elde edilen üzümlerin büyük birbölümünden pekmez, pestil ve sucuk yapılır. Diyar
bakır'a büyük ün sağlayan kavun, karpuz, genellikle Dicle irmağının kenarında ve sudan yararlanılabilen
yerlerde yetiştirilir. Güvercin gübresiyle beslenen ve
sürekli nemle yetiştirilen Diyarbakır karpuzları, çok bü yük ve ağırdır (25-30 kg). Ozen gösterildiğinde, ağırlığı 50 kg'ı aşan karpuzlar elde edilebilmektedir.
ilin hayvan varlığı arasında koyun ve keçi başta gelir. Diyarbakır ilinin hayvan ürünleri arasında ipekböcekçi liğinin eski bir geleneği vardır.Ipek, XIX. yy'da Diyarba
ilin en önemli akarsuyu Dicle, Diyarbakır ilindeki akarsuların aşağıyukarı tümünü toplar. Yalnızca ilin ku zeybatı köşesindeki küçük bir alanın suları Fırat ırmağı na gider (Çermik ve Çüngüş ilçelerindeki sular). Diyar bakır ili sınırları içinde önemli göl yoktur.
tutmuş, 1930'da yeniden kalkındırılması için Ziraat Ba
EKONOMI
tasyonu” açılmışsa da, beklenen gelişme sağlanama
Diyarbakır ilinin ekonomisinde tarım ve hayvancılık
mıştır. Merkez, Kulp, Lice ve Silvan ilçelerinde küçük ölçekte uygulanmaktadır.
hil tarlalarına ayrılmıştır. Tahil türleri içinde ilk sırayı
Yeraltı kaynakları arasında, Hazro linyit yatakları önemlidir. Sanayi kuruluşlarından Diyarbakır Yün Yika
ağır basar. Tarım alanlarının beşte dördünden çoğu, ta
buğday alır. İkinci sırada arpa gelir. Dari ekimi, özellikle Ergani ilçesinde önemlidir.Sulanabilen kesimlerde çel tik tarlalarına da rastlanır. Sanayi bitkilerinden pamuk,
kır ilinin ürettiği en önemli ticaret mallarından biriyken,
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ipekçilik sönmeye yüz
kanlığı tarafından Diyarbakır'da bir “İpekböcekçiliği is
ma ve Şayak Dokuma Fabrikası, Yem Fabrikası, Tekel
Içki Fabrikası, Peynir ve Tereyağı Fabrikası, Et Kombi
nası ile Silvan'daki tütün işleme atölyesi sayılabilir.
DJILAS, MILOVAN ULAŞIM
Diyarbakır, dağlık Doğu Anadolu ile Mezopotamya düzlükleri arasında bir geçiş kuşağı üstünde olduğun
83
masına ve bağırsaklardan önemli ölçüde kan yitimine
yol açabilir. Özellikle tropikal bölgelerde salgınlar biçi minde gelişen dizanteriden korunmak için, sebzeleri
dan, eski çağlardan bu yana önemli kervan yollarının
çok iyi yıkamak, içme sularını kaynatmak, lağım sulari
başlıca karayolları arasında Diyarbakır-Elazığ (bu yol
mak gerekir.
kır-Şanlıurfa, 'Diyarbakır-Mardin ve Diyarbakır-Bit lis yolları sayılabilir. 1935'te il merkezine varan demir yolu, daha sonra il sınırlarından çıkarak Kurtalan'a ka
Dizdaroğlu, Hikmet
birleştiği bir kavşak noktası olmuştur. Günümüzde ilin Diyarbakır'ı Ankara ve İstanbul'a da bağlar), Diyarba
dar uzatılmıştır. Diyarbakır ili ayrıca, merkezindeki ha
vaalanıyla Türkiye'nin büyük kentlerine bağlanır.
nin içmesularına karışmasını önlemek, vb. önlemler al
Türk yazarı (Zile 1917-Ankara 1981). Erzurum Öğret
men Okulu'nu (1937),Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat bölümünü bitiren (1939) Hikmet Dizdaroğlu, çeşitli li
Diyarbekri, ed
selerde edebiyat öğretmenliği ve müdürlük (1939 1960) yaptı; Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye dai resi raportörlüğünde bulundu (1960-1965). Gazi Eği
Türk tarihçisi (öl. Diyarbakır 1574). Mekke kadılığı ya
pan ed-Diyarbekri (asıl adı Hüseyin Bin Muhammet Bin
Türk Dil Kurumu Terim kolu başkanlığı görevini uzun
viler, Abbasiler, Fatimiler ve Murat III dönemine kadar
halk edebiyatının çeşitli konularını kapsayan araştırma
el-Hasan'dır), iki ciltlik bir tarih kitabı yazdı: I. ciltte Hz. Muhammed'inlyaşamı,ll.ciltte dört halife dönemi,Eme Osmanlı devleti anlatılır.
diyare: Bk. İSHAL. diyastaz
tim Enstitüsün'de Türk dili ve edebiyatı dersi verip, yıllar sürdürdü (1960-1972).
Hikmet Dizdaroğlu'nun Türk edebiyat tarihini ve
ve incelemeleri, eleştirileri, kitap tanıtma yazıları zen gin bir kaynakçaya dayanan titiz bir çalışmanın ürünü dür.
Başlıca yapıtları: Huzuri (1. cilt, 1949), Namık Kemal (1952), Cenap Şahabettin (1953), Abdülhak Hamit (1952), Şinasi (1954), Omer Seyfettin (1964), Türk çe'de Sözcük Yapma Yolları (1962), Müftüoğlu Ahmet
Hikmet (1964), Namık Kemal (1964), Ahmet Rasim
Nişastayı sindiren amilaz ile, maltı sindiren maltazın ka
(1965), Halk Şiirinde Türler (inceleme, 1969), Tümce
nin maltoz gibi daha az karmaşık bileşiklere hidrolizinin
Bilgisi (1976).
tozu glikoza dönüştürür. Böylece diyastaz, nişastanın
dizi
de bulunmuştur. Bazı bozukluklarda nişasta sindirimi
Matematikte, terim denilen sayıların oluşturduğu sıralı
rışımından oluşan, çözünebilir enzim. Amilaz, nişasta
(ya da yıkımının) katalizcisi olarak iş görür. Maltaz, mal glikoza hidrolizini tamamlar. Diyastaz, malt ekstresin ne yardımcı olarak kullanılmaktadır.
küme. Dizi sonlu ya da sonsuz olabilir. Pozitif tam sayı
diyatomeler
daki ilişkiye göre de sınıflandırılabilir. Sözgelimi a,,a,,
Birhücreli esmer suyosunları öbeği. Gerek tatlı, gerek tuzlu bütün sularda bulunan diyatomeler, deniz plank
an, an+ 1... dizisinde, an+1 -an yukardaki pozitif tam sayılarda olduğu gibi sabitse, bu diziye “aritmetik dizi" ya da "ardışık dizi" denir. an+1/an oranı sabitse,
içinde ışıbireşimle organik madde üreten ilk canlılardır.
"geometrik dizi" diye adlandırılır.(2,6, 18, 54, ...), sabit oranı 3 olan bir geometrik dizidir.
tonunun başlıca öğesini oluştururlar. Denizlerde sular Yalnız ya dakolonihalinde yaşayan yaklaşık 10 000 tür leri vardır. Oldüklerinde dibe çöker ve deniz dibinde diyatomit çökeltileri oluştururlar. Diplerden çıkarılan bu madde, deterjan, gübre, ses ya da isı yalıtıcı madde ler yapımında ve boya gereci olarak kullanılır; ayrıca, aşındırıcı ve parlatma tozu olarak kullanılmakta, petrol lu su emilsiyonunu işlemede yararlanılmaktadır.
diyet: Bk. PERHİZ. Diyojen: Bk. DIOGENES, KYNİK.
lar (1, 2, 3, ...) sonsuz diziye örnek verilebilir; ama (1, 2,
3, 4) kümesi, sonlu bir dizidir. Diziler, terimleri arasın
Sonsuz dizilerin bazı türleri, bir sınır değere yaklaşa
bilir. Sözgelimi, 1, 1/2, 1/3, 1/4, ..., 1/n dizisinde, n
sonsuzluğa yaklaştıkça sıfır sınırına ulaşılır. Bir dizinin sı nını (limit), önemli bir matematik kavramıdır.
dizkapağı kemiği Diz eklemi önünde, uyluk dörtbaşlı kası kirişi üstünde
yer alan, üçgen biçiminde kısa kemik. Alt ucuna eklem lendiği uyluk kemiğini koruyan dizkapağı kemiği (patel la), bacağın alt ve üst parçalarını birbirinden ayırır.
Djilas, Milovan diz: Bk. EKLEM.
Karadağ asıllı Yugoslav siyasetçisi (Polja, Karadağ,
1911). Siyasal görüşlerinden ötürü bir süre cezaevinde
dizanteri
Kalınbağırsakta ortaya çıkan çeşitli enfeksiyon hastalık
larına verilen ortak ad. Dizanteriye özellikle Shigella adlı bakteri ya da Entamoeba histolytica adlı amipler
(amipli dizanteri)yol açar. Hastalık bağırsak mukozası nin iltihaplanması, yaralaşma, kanlı ishal, şiddetli sanci larla gelişir. Ağır dizanteri nöbetleri bedenin susuz kal
kalan Milovan Djilas, serbest bırakılınca Tito'yla dostluk
kurup, 1940'ta Yugoslav Komünist Partisi'nde politbū
ro üyeliğine yükseldi. İkinci Dünya Savaşı'nda Kara
dağ'da Partizanların direniş hareketini örgütleyip,
1945'ten sonra Komünist Partisi'nde ve hükümette önemli görevlerde bulundu. Moskova'yla anlaşmazlık sırasında (1948) Tito'nun yanında yeraldı ve Tito'nun "Ulusal Komünizm" öğretisinde ideolojik altyapı oluşu
84
DMITRIYEV, NIKOLAY KONSTANTINOVIÇ
munu planladı. 1954'te özgürlükçü isteklerinden ötürü
hükümetten çıkarılıp, 2 yıl sonra Macar Devrimi'ni des teklediği gerekçesiyle hapse atıldı. 1957'de yurt dışın
makineler ve elektrikli ev aletleri yapımı, vb. Aynı za
manda da bir ulaşım yolları kavşağı ve bir öğretim (mü hendislik okulları, üniversite, vb.) merkezidir.
da basılan The New Class (Yeni Sınıf) adlı kitabında ko
mūnistleri yalnızca ayrıcalıklı bürokratlar grubuna yarar
sağlayan baskıcı bir rejim kurmakla suçladı. 1958'de serbest bırakıldıysa da, Stalin ile Konuşmalar (Conver sations with Stalin) adlı kitabının yayınlanmasından (1962) sonra yeniden tutuklandı ve 1966'ya kadar ce zaevinde kaldı. Romanlarında ve özyaşamöyküsünde komünist bir rejimin iktidara gelişini ve çöküşünü bütün ayrıntılarıyla sergiledi.
Dniester
Ukrayna ve Moldavya'da irmak. Karpat dağlarında doğan, Ukrayna'da geniş bir haliçle Karadeniz'e dökülen Dniester'in (ya da Dnyestr) uzunluğu 1 350 km'dir. Seret ve Striy kollarıyla birlikte 72 500 km²'lik bir alanı akaçlar. Her yıl kasım-ocak ayları arasında buzlarla kaplanan Dniester'den, rejiminin düzensiz liğinden ötürü ulaşımda yararlanılmaz.
Dmitriyev, Nikolay Konstantinoviç Rus dilbilimcisi (Moskova 1898-ay.y. 1954). Başkırtça,
Dnyepr: Bk. DNIEPER.
Tatarca, Türkçe ve Asya'daki Türk dilleri konusunda uzmanlaşan Nikolay Konstantinoviç Dmitriyev, Lenin
grad ve Moskova üniversitelerinde Türkçe profesörlü
Dnyestr: Bk. DNIESTER.
ğü yapmıştır.
Başlıca yapıtları: Grammatica Kumikskogo Yaziga (Kumik Dili Grameri, 1940), Russko-Başkırskiy Slovar (Rusça-Başkırtca Sözlük, 1948).
Dmowski, Roman
doberman Alman çobanköpeği. Postu, parlak siyah olan, burnu,
göğsü ve ayakları üstünde çoğunlukla koyu kırmızı le XIX. yy. sonlarında Alman L. Dobermann'ın çeşitli köpekleri
Polonyalı siyasetçi (Varşova 1864-Drozdovo 1939).
çaprazlayarak elde ettiği doberman,
Gizli örgüt "Ulusal Birlik"in kurucuları arasında yer alan Roman Dmowski, tutuklanarak, Mitau'ya sürüldü; ama
evlerde bekçi köpeği olarak beslenir.
Galiçya'ya kaçıp, gazetecilik yaptı. Bağımsız Polonya devletini kurmak ve halkı örgütlemek için, J. L. Pop lawski ve Z. Balicki'yle birlikte Ulusal Demokratik Par ti'yi kurup (1897), Birinci Dünya Savaşı sırasında, Po lonya'nın haklarını savunmaya çalıştı. Paris'te Ulusal Polonya Komitesi'ni kurup (Ağustos 1917), Paris Barış Konferansı'nda ve Versailles Antlaşması sırasında Po
lonya temsilciliği yaptı. Diyet meclisinde milletvekilliği ne seçilip (1919-1921), Dışişleri bakanlığına getirilerek (1923), Mareşal Pilsudski'nin askerî hükümet darbesin den (1926) sonra, Pilsudski'nin ve sosyalistlerin görüş
lerini benimsemeyen Büyük Polonya Hareketi'ni kur du. Siyasetle ilgili birçok kitap yazdı. DNA: Bk. GEN.
keler bulunan dobermanın bedeninde pembe, mavim
si ya da kula rengi lekelere rastlandığı da olur. Sarkık ku
lakları kesilerekdik duracak duruma getirilir. Kuyruğu
da kesilerek kısaltılır. Erkeğinin omuzbaşından yere yüksekliği 66-71 cm, dişininki 61-66 cm'dir. Ağırlıkları
Dnieper Beyaz Rusya ve Ukrayna'da ırmak. Avrupa'nın üçüncü uzun (2 255 km) irmağı olan Dnieper (ya da Dnyepr),
Moskova'nın batısındaki Valday yaylasında doğar, Smolensk, Kiev, Dniepropetrovsk ve Herson'dan ge çip, 505 000 km2'lik bir alanı akaçlayarak, bataklık bir deltayla Karadeniz'e dökülür. Berezina, Pripyat, Soj,
Desna, vb. kollar alan ırmak, kanal ve barajlar sayesin de, senenin 9 ayı boyunca ulaşıma elverişlidir; ama üç ay buzlarla kaplanır. Debisi yüksek (saniyede 1 700 m; bir ırmak olduğundan, üstünde pek çok önemli baraj ve
hidroelektrik santralı kurulmuştur.
Dniepropetrovsk Ukrayna'nın güney kesiminde kent. Dnieper irmağının her iki kıyısında yeralan Dniepropetrovsk'un nüfusu 1 201 000'dir. Konut semtleri Dnieper'in sağ kıyısında,
sanayi bölgeleriyse sol kıyısında yayılır. Kentte sanayi önemli ölçüde gelişmiştir. Demir-çelik sanayisi, çeşitli
27-30 kg arasında değişir. Irkın adı. 1890'da, pinser,
terye ve büyük bir olasılıkla başka köpekleri çaprazla yarak bu irkı üreten Alman L. Dobermann'dan gelir.
Çok iyi bir bekçi köpeği olduğu için dünyanın her ya ninda evlerde beslenmektedir.
Dobrovolskiy, Georgiy T. Sovyet kozmonotu (Odesa 1928-uzayda 1971). Hava
kuvvetlerinde pilotluk yaparken kozmonotluğa seçilen (1963) Georgiy Timoveyefiç Dobrovolskiy, Soyuz ve Salyut uzay görevleri için yetiştirildi.Soyuz il'nin pilotlu
ğuna getirilerek, 7 Haziran 1971'de uzay istasyonu Sal
yut'a kenetlendi (lik insanlı uzay buluşması). Yanındaki
iki sivil mühendis V. Volkov ve V. Patsayev'le 23 gün
uzayda kalıp, çeşitli deneyler gerçekleştirdi. Ama araç Kazakistan'a indiğinde, yolculuk arkadaşlarıyla birlikte bir kaçak nedeniyle basincin düşmesi sonucu havasız liktan boğuldukları anlaşıldı. Kremlin'deki Onur mezar
lığına gömüldü ve yeni bir Sovyet uzay aracına 1978'de
adı verildi.
DOGGER SETİ
85
Dobruca Avrupa'da Karadeniz kıyısında tarihsel bölge. Günü müzde büyük bölümü Romanya, küçük bir parçası da
Bulgaristan sınırları içinde kalan Dobruca'ya 1.0. V.
Yy'a doğru Traklar yerleştiler. 1.0. V. yy'daIskitler'in, 1.Ö. 75'te Romalıların ele geçirdikleri bölge, Roma Im paratorluğu'nun ikiye bölünmesinden sonra Bizans'a
geçti. I.S. VI. yy'da, Bulgarlar tarafından istila edilip, 1396'da Osmanlı Imparatorluğu topraklarına katıldı. Berlin Kongresi'nde (1878), kuzey kesimi Romanya'ya bırakıldı. Balkan Savaşları'ndan (1912-1913) sonra,
Bulgaristan'daki güney kesimi de Romanya tarafından
işgal edildi. 7 Eylül 1940'ta Romanya, Almanların ve
İtalyanların baskısıyla bölgenin güney kesimini Bulga ristan'a geri vermek zorunda kaldı.
Dodo (Raphus cucullatus), Mauritius adasında yaşamış, doca
XVII. yy. sonunda soyu tükenmiştir. Bu resim, doğabilimci
Venedik Cumhuriyeti'nin kuruluşundan (VIII. yy.) yıkılı
kitabından alınmıştır.
şina (1797) kadar, Cenova Cumhuriyeti'nde XIV. yy'dan XVIII. yy'a kadar seçimle işbaşına gelen başkan larin unvani (Italyanca doge). Başlangıçta aşağı yukarı
mutlak birer yönetici olan docalar, Venedik'te XII.
yy'dan başlayarak yetkilerinin önemli bir bölümünü soylu sınıfa, Cenova'da da 1528'den sonra 40 üyeli
Soylular Meclisi'ne devretmek zorunda kalmışlardır.
Dodds, Sir Edward Charles Ingiliz biyokimyacısı (Liverpool 1899-Londra 1973). Hekimlik alanında birçok ödül alan Sir Edward Charles
Richard Lydekker'in Natural History (Doğa Tarihi) adlı
Okyanusundaki Mauritius adasında yaşayan, yaklaşık hindi iriliğinde olan dodonun ağırlığı 25 kg kadardı. Ba
cakları güçlü, gagası çengel biçiminde ve oldukça kalın,
tüyleri Kül rengiydi. Alni, yanakları ve göz çevresi çıp laktı. Soyu 1681'de tükendi. Dodoya benzeyen ve ge
ne soyu tükenmiş olan (1750) R. solitarius'un tüyleri da
ha açık renkliydi ve Réunion adasında yaşadı. Gene ay
ni takımadadaki Rodrigues adasında yaşamiş olan Pe zophaps solitaria önceki iki tūrūn iriliğinde, kahverengi
tüylü, kısa gagalı bir kuştu ve soyu 1700'de tükendi.
Portekizli gemiciler 1507'de Mascareignes adalarını
Dodds, sentetik östrojenleri buldu; kanser yapan bazı hidrokarbonların etkisini açıkladı. Prostat kanserinin iyi leştirilmesinde kullanılan cinsel hormonların bireşimini
keşfedinceye kadar her üçtür, hiçbir doğal düşmanları olmadan yaşamışlardı. Bedenleri güçlüydü, ama uça
yaptı.
yuva yapıyorlardı. Dişiler tek bir yumurta yapıyor ve
Doderer, Heimito von
Avusturyalı yazar (Weidlingau 1896-Viyana 1966). Bü
yülü gerçekçilik akımının başlıca temsilcilerinden olan Heimito ivon Doderer, şiir kitapları, öykü kitapları, ro manlar yayınladı. 1956'da yayınladığı, Avusturya top lumunun 1926-1927'de sosyalistler ile faşistler arasın
da ikiye bölünüşünü anlattığı Die Dämonen (Şeytanlar)
adlı yapıtıyla, Alman dilini en iyi kullanan yazarlardan biri sayıldı.
Dodge, Raymond ABD'li ruhbilimci (Woburn 1871-Tryon 1942). Vesle yan ve Yale üniversiteleri ile Yale Üniversitesi Insan llis
kileri Enstitüsü'nde ruhbilim profesörlüğü yapan Ray
mond,Dodge, gözün okurken yaptığı hareketleri ince leyip, bu hareketleri fotoğrafla saptamak ve ölçmek için
yeni yöntemler buldu. Alkolün insan davranışını etkile yişi, bireylerde yaptığı değişiklikler üstüne deneyler ve çalışmalar yaptı.
Başlıca yapıtları: Psychological Effects of Alchool
miyorlardı. Meyveler ve tohumlarla besleniyor, yerde
hem dişi, hem de erkek kuluçkaya ortaklaşa yatıyorlar dı. Insanların getirdiği evcil hayvanların (özellikle do muzların), yerdeki yuvalarını ve içlerindeki yumurtayı
kolayca bulup yok etmeleri sonucunda, dodolar da,
öbür iki tür de, adaların bulunmasından üç yüz yıl bile
geçmeden, bütünüyle yok oldular. Günümüzde, bir kaç müzedeki iskeletleriyle tanınmaktadırlar: Oxford Üniversitesi müzesindeki yarım bir iskeletten esinlenen Lewis Carroll, dodoyu Alis Harikalar Diyaninda adlı kita binin kahramanlarından biri yapmıştır.
Doerfer, Gerhard Alman türkologu (Kaliningrad, Rusya 1920). Mainz Bi limler Akademisi'nde çalışan (1955-1957) Gerhard Doerfer, Göttingen Üniversitesi'nde ders verdi. Türkçe
ve Moğolca'yla ilgili birçok kitap yayınladı.
Başlıca yapıtları: Türkische und Mongolische Ele mente im Neupersischen Band 1: Mongolische Ele
mente im Neupersischen (Yeni Farsça'da, Türk ve Mo gol Öğeleri Cilt 1: Yeni Farsça'da Mogol Öğeleri, 1963), Türkische und Mongolische Elemente im Neu
(Alkolün Ruhbilimsel Etkileri, F.G. Bendedict'le, 1915),
persischen Band II: Türkische Elemente im Neupersisc
Elementary Conditions ofHuman Variability(Insan De ğişkenliğinin Temel Koşulları, 1926), The Craving for
Farsça'da Türk Oğeleri, 1965).
Superiority (Üstünlük Özlemi, 1931). dodo
Güvercinimsiler takımının dodogiller ailesinden soyu
tükenmiş kuş (Bil. a. Raphus cucullatus). Yalnızca Hint
hen (Yeni Farsça'da Türk ve Moğol Oğeleri Cilt II: Yeni
Dogger seti Kuzey Denizi'nde Ingiltere ile Danimarka arasında yer alan sığlık. Uzunluğu 260 km'yi, genişliği 100 km'yi bu lan Dogger setinde, su derinliği bazı yerlerde 15 m'ye
86
DOGONLAR
kadar azalır. Bol miktarda mezgit, morina, ringa, pisi ve uskumru avlanan bir bölgedir.
laştığında, çiçektozunu orkideye aktararak döllenmesi ni sağlar.
Dogonlar
doğal ayıklanma
Mali'de yaşayan Batı Afrikalı halk. Toplam nüfusun %
Evrimin gerçekleşmesini sağlayan yaşam ve üreme
4'ünü oluşturan Dogonlar, Nijer-Kongo dili konuşur; tahıl yetiştiriciliğeyle geçinirler. Ayrıca ağaç ve deri iş çilikleriyle ünlüdürler. Dinlerinde toprak kutsal sayılır ve din adamları, halk ile toprak arasında iyi bir ilişki sag. lamakla yükümlüdürler. Mirasta erkek çocuğa öncelik
farklılaşması. Charles Darwin, Türlerin Kökeni(The Ori
tanınır; evlenen çiftler erkeğin ailesiyle birlikte yaşarlar.
Çokkanlılık yasal olmakla birlikte, pek yaygın değildir. Dogonların bütün canlıların hem dişi, hem erkek olarak yorumlandığı zengin bir mitolojileri vardır. Ol dukça gelişmiş sanat yapıtları arasında, ağaçtan yaptık
ları maskeler ünlüdür. Dinlerinde atalar kutsal sayılır.
doğada taklitçilik Canlı organizmalarda, düşmanları yanıltmak için biçim ve renk değişikliğine dayanan savunma yöntemi. Do gada taklitçilik, temelde ikiye ayrılır. Bunlardan birinci sinde, zararsız birey kendini, zehirli ya da tehlikeli bir
türe benzetir; böylece, taklit edilen modeli yemeyi ba şaramamış olan düşman, taklit edeni yemeye kalkış maz. Sözgelimi, larva evresinde beslendiği bitkilerden geçmiş zehir içeren hükümdar kelebeğini(Danaus ple xippus) zehirli olmayan birkaç başka tür kelebek, renk ve kanat deseni yönünden taklit eder; böylece, zehirli
olanı bir kez tattıktan sonra ona benzeyen öbür kele beklere dokunmayan kuşlardan korunurlar. Taklitçili gin bu biçimi taklit edilen modelin yaygın, taklitedenin se az sayıda olduğu durumlarda çok başarılıdır. Tersi
durumda, avcılar, yaygın olmayan biçim ve renge ko şullanmayabilirler. Doğada taklitçiliğin ikinci biçimin
de, tadı iyi olmayan ya da iyi korunan bazı organizma lar, ortak bir renk ve desen oluşturmuşlardır. Sözgelimi yabananlarının ve balarılarının çoğunda aynı sarı-siyah çizgiler vardır. Bu türlerdeki hayvanlar, düşmanın bir
kaç tatsız eşekarısı ya da balarısı yedikten sonra, aynı renk ve desendeki öbür bireylere dokunmamasıyla, korunmuş olurlar; ama avcı tatsız olduklarını anlayana kadar, az sayıda da olsa kurban verirler. Ari orkidesi gibi bazı bitkilerse, arıyı taklit ederler. Bu durumda bir arı, orkideyi arı sanarak onunla çiftleşme girişiminde bulununca, orkide çiçektozunu arıya akta
rir. Arı, bir başka orkideyi görüp yeniden yanılarak yak Hükümdar kelebeği (Danaus
plexippus (B)
kuşlar için zehirlidir ve bir hükümdar kelebeği yiyen bir
kuş, şiddetle kusar, Limenitus
(
archippus A) türü
kelebegin renkleri hükümdar
kelebegininkine
benzer. Böylece hükümdar
kelebeğinin zehirli olduğunu öğrenmiş bir kus
Anayurdu İngiltere ve Batı Avrupa olan Biston betularia (A)
türü kelebek, yosunla kaplı ağaçlarda yaşar ve açık rengi sayesinde kendini çok iyi gizler. Ama ağaçların kuruni
nedeniyle karardığı sanayi bölgelerinde, dogal ayıklanma yoluyla, açık renkli bireylerin yerini büyük ölçüde koyu renkli (B) ya da siyah (C) bireyler almıştır. Daha sonra kirliliğin azalmasıyla, koyu renkli bireylerin sayısı da azalmıştır.
gin of Species, 1859) adlı yapıtında , doğal ayıklanma terimini, canlıların bir çevrede yaşama ve üreme yete neklerinin farklı olması nedeniyle, bir topluluk içindeki gen sıklığı değişikliklerinin farkli olmasına yol açan süre ci tanımlamak için kullanmıştır. Evrim kuramında bu sü
reç, evrimin kalıtımsal temelini oluşturur. Bir canlının yaşam çevriminin bütün yönleri (yaşama yeteneği, yaşam uzunluğu ve üreme dahil), doğal ayık lanmanın etkisindedir. Bazı birey öbekleri, belirli bir
çevrenin gereklerine uymakta öbürlerinden daha başa
rili oldukları için, doğal ayıklanma, bir tür topluluğunu oluşturan çeşitli kalitimsal tipler (genotipler) arasında
sağkalabilme ve üreme oranlarında eşitsizliğe yol açar.
Bazı grupların seçilerek yaşamaya ve üremeye devam etmesi, başkalarının elenmesiyle bir arada gerçekleşir; sonuç olarak, birbirini izleyen kuşaklarda belirli genle
rin sıklıklarıdeğişir. Değşinimin neden olduğu kalitımsal
çeşitlenmeleri etkileyen doğal ayıklanma, evrimsel de ğişikliği ortaya çıkaran güçlerin en önemlisidir. Doğal ayıklanma, belirli bir topluluk üstünde, den geleyici, yönlendirici ya da ayırıcı bir etken olarak üç
değişik biçimde etkili olabilir. Dengeleyici ayıklanma da, çevre etmenleri, topluluğun var olan özelliklerini
destekler. Sonuç olarak, herhangi bir belirleyici özelli ğin uç çeşitlemelerini sergileyenbireyler elenir ve top
Tuluk, uyum sağlamış özelliklerini daha dar bir çerçeve
archippus'u da
de sergileme eğilimi taşır. Dengeleyici ayıklanma, ev
yemekten kaçınır.
uyum durumu sürdürülür.
Limenitus
rimsel değişikliklerle sonuçlanmaz; daha çok, var olan
DOĞALCILIK
87
Çevre etmenleri yeni özelliklerden yana olduğunda
Fransız yazan
gerektirdiğinde, yönlendirici ayıklanma oluşur. Yeni ni.
yy sonlarında
zanır ve sonuç olarak, bu niteliklerin gen sıklıkları degi
dogalci edebiyat
ya da eski özelliklerde bazı değişikliklerin yapılmasını
Emile Zola, XIX
telikler yaratan genotipler, üremede büyük başarı ka
ortaya çıkan
akımının başlıca
şir. Yönlendirici ayıklanma sonucunda evrimsel deği
temsilcisidir. Zola
şiklikler oluşur; ne var ki bu, nispeten kısa dönemli bir
insan yaşamının
süreçtir, çünkü yeni uyum durumuna ulaşıldıktan son
ve davranışının
ra, çevre etmenleri değişmediği sürece, topluluk den geleyici ayıklanma aşamasına girer. Ayınıcı ayıklanma, aynı bölge içinde çeşitli çevre et
maddi yönünun
vansız biçimde gözlenmesine ve çözümlenmesine
menlerinin ve farklı genotiplerin bulunmasınıgerektirir.
dayanan dogalai
Bir topluluk, toprakkoşulları, yiyecek kaynakları ya da
kuramını, Therese Raquin (1867) adl
öbür etmenleri son derece farklı olan bir yaşama orta minda barındığı zaman, yeni gelişen alt topluluklar,
romaninin ikinci
bölgenin belirli özelliklerine uyum sağlayabilir. Ayırıcı
baskısında
ayıklanma evrimsel değişikliklere yol açar; ama bu bir
kez gerçekleşince, alt topluluklar dengeleyici ayıklan ma aşamasına geçerler.
açıklamıştır.
Doğalcı romanın başyapıtı; Zola'nın 20 ciltlik Les Rougon-Macquart (1871-93) adlı dizisidir. Altbaşlığı
doğalcılık (edebiyat) XIX. yy. sonunda Émile Zola ve çevresindekiler tarafın dan başlatılan edebiyat akımı. Terim olarak ilk kez The
rèse Raquin adlı romanının ikinci baskısına (1868) yaz
"Ikinci İmparatorlukta Bir Ailenin Doğal ve Toplumsal Tarihi olan bu yapıtında Zola, büyük bir ailenin jarklı iki dalını (Rougonlar ile Macquartlar) beş kuşak boyun
ca ayrıntılarıyla anlatmış, kalıtımın, çevrenin ve koşulla rin onların etkinliklerini ve yaşama biçimlerini nasıl bi
(ya da naturalizm), gerçekçilik akımından doğdu (Bk.
çimlendirdiğini göstermiş, ailenin çeşitli uğraşlarını an latarak, o dönemdeki Fransa'nın toplumsal ve ekono
GERÇEKÇİLİK, EDEBİYAT). Gerçekçilerin dikkatli göz
mik yaşamınının canlı bir portresini çizmiştir. Dizinin en
dığı önsözde Émile Zola tarafından kullanılan doğalcılık lem ya da dış gerçekliğin öykünmeci betimlemelerine
doğalcılar, belirli bir insani bakış ve farklı bir yazım yön temi eklediler. Doğal bilimlerden, özellikle dış etmen
iyi yapıtları olan Meyhane (1877) ve Germinal de (1885), doğalcılığın sınırlarını aşmak için titiz bir belge
leme ile şiirsel bir düşgücü birleştirilmiştir.
win'in evrim kuramından güçlü bir biçimde etkilendi
Zola'nın çevresinde toplanmış dogalcı yazarların başlıcaları arasında, Guy de Maupassant, Léon Henni
ler. Kalitimi, çevreyi ve yakın koşulların baskısını insan
que, Henry Ceara, Paul Alexis ve Joris Karl Huysmans
eyleminin temel belirleyicisi sayıp, denetimleri dışında
sayılabilir. "Medan grubu" adı verilen bu yazarların or tak öykü kitabı Les Soirées de Medan (Medan Gecele ri, 1880), dogalcılığın bildirisi sayılmaktadır. Dogalcılık akımı, Türk edebiyatında önce Tanzimat
lerin insanlar üstündeki etkilerini ortaya koyan Dar
ki güçler tarafından koşullandırılan insanların, özgür ira deden ya da ahlaksal yeglemeden büyük ölçüde yok sun olduklarını ileri sürdüler. Yöntem olarak, nesnel
gözlemlere dayanan bilimsel deneyi taklit edip, Augus.
döneminin ikinci kuşak yazarlarında etkili olmuştur.
le Comte'un olguculuğunun etkisiyle, yaşamın degis
Nabizade Nâzım'ın Zehra adlı romanında bu akımın et
mez yasalarını araştırdılar. Sanayi devriminin sonuçla
kileri görülür. Daha sonraki yıllarda Hüseyin Rahmi
rindan, özellikle kentler çevresinde oluşan gecekondu
Gürpinar (Mürebbiye; Ben Deli miyim?), Bekir Fahri
lendiler.
Kadri Karaosmanoğlu gibi yazarlar, bazı romanlarında dogalcı yazarların, özellikle de Émile Zola'nın etkisinde
larda yaşayan emekçi sınıfların yoksulluğundan da etki
(Jönler), Selahattin Enis (Çingeneler öyküsü), Yakup
Dogalcılık tiyatroda, romanda ve öyküde hızla yayıl dı. Oyunculukta ve sunuşta yeni teknikler bulmak ama
kalmışlardır.
cıyla "özgür“ tiyatrolar kuruldu: Paris'te Théâtre Libre
(1887), Berlin'de Freie Bühne (1889), Londra'da Inde
doğalcılık (felsefe)
tan yalanları hoşa gitmeyen bir biçimde sergilediği için
Var olan her şeyin doğal olduğunu (başka bir deyişle, doganin uzam-zaman süreçlerinin bir parçası olduğu
pendent Theatre Club (1891),vb. Henrik Ibsen'in Ha yalet (1881) adlı, "toplum sözleşmesi"nin ardında ya
tartışmalara neden olan oyunu, yalnızca içeriğiyle de
gil, tiyatroya getirdiği yeni yöntem öyküleriyle de do galcı tiyatronun niteleyici oyunu oldu. Alkolizm, cinsel
ahlaksızlık, cinsel hastalıklar, yoksulluk, ikiyüzlülük, ac
nu) ya da dogal olmayan herhangi bir tür nesne var olsa bile, bunun ancak doğa içindeki etkileri aracılığıyla bi
lindiğini öne süren felsefe yaklaşımı. Doğalcılığa (ya da natüralizm) göre, görüp geçirilen her şey, doğanın
gözlülük, sahtekarlık gibi çağın kötülüklerine karşıolan
uzam-zaman düzeni içindedir. Doğanın, bir doğal sū
kullanarak, el değmemiş "yaşam dilimi"ni işleyen
lanması olanaksızdır. Aynı biçimde bütünüyle bir de
dogalcı tiyatro yazarları, dilin ustalıklı kullanımına daya li oyunlar yerine, çoğunlukla halk dilini ya da şivesini
oyunlar yazmayı yeğlediler. Lev Tolstoy'un Karanlığın
Kudreti (1886), August Strindberg'in Baba (1887) ve
Matmazel Julie (1888), Henry François Becque'in Ak. babalar (1882), Gerhart Hauntmann'ın Şataktan Önce (1889) ve Kunduz Kürk (1892), Hermann Suder
mann'ın Namus (1889), Eugène Brieux'nün Frengililer (1901), Maksim Gorki'nin AyaktakımıArasında (1898), George Bernard Shaw'un Hos Olmayan Oyunlar
(1898) adlı yapıtları; vb.
reçler sistemi olarak, onu anlaşılır kılan bir düzenlilik düzeyi bulunmakla birlikte, tam olarak, bütünüyle açık. ger de ifade etmez. Bununla birlikte, ahlak değerleri, doğanın bir parçası olan insan ile doganın geri kalanı
arasındaki ilişki içinde doğarlar. Doğanın bir parçası
olarak insanlar, yasalara uygun işleyen doğal süreçlere bağımlıdırlar; zeka, doğanın içindeki organizmalann etkin yaşamından doğar.
Doganın genel niteliği konusunda, dogalcılığın için
de farklı görüşler vardır. XVII., XVIII. ve XIX. yy'da ege men olan indirgeyici dogalcılık, bütün dogal nesnele
88
DOĞAL GAZ
rin, özellikleri fizik bilimleri tarafından belirtilen nesne
Tortul kayaç
lere indirgenebilir olduklarını öne sürer: Doğa, belir
haznelerindeki
lenmiş bir sistemdir ve doğanın bir parçası olan insanlar da belirlenmiştir. Değerler, gerçek değildirler.
gözeneklerde
nesne ve niteliklerin, doğa içinde aynı derecede gerçek
petrol, "kapan" adı verilen çeşitli
genellikle bir arada
bulunan doğal gaz ve
Bununla birlikte, doğalcılık bütün deneyimlenen
olduğunu öne sürer. Bilimin kategorileri, doğanın ger
yapılarda birikir.
çekliğini yok etmez. Doğanın içinde, fizik bilimcisinin kategorilerinden sıyrılıp geçen, buna karşılık insanın
doğa ile etkileşiminde dolaysız yaşanan zenginlik, çe şitlilik, kendiliğindenlik ve değer boyutları vardır. Doğa
nin bir parçası olarak insanlar, kendiliğindenlik ve öz
gürlüğü açığa vururlar. Doğal soruşturma yöntemi ola
rak bilimsel yöntem, doğa içinde kendisini açığa vuran herhangi bir içeriği ele alma yoludur.
doğal gaz Yerkabuğunun içindeki yanıcı gaz. Doğal gaz, petrolun bir biçimidir ve yakıt olarak önem sıralamasında ham
petroldan sonra ikinci sırayı alır. Doğal gazın çok büyük
bölümünü (% 88-95'ini), metan (CH) adı verilen hid rokarbon oluşturur; ama doğal gaz, metan dizisinde
yüksek oranda bulunan hidrokarbonları da çoğunlukla içerir; % 3-8 etan (C2H6), % 0,7-2 propan (C; H3), %
karası ve amonyak üretimi sayılabilir (amonyak, çeşitli yapay gübrelerde azot kaynağı olarak ve nitrik asit, ure gibi öbür kimyasal maddelerin üretiminde ara madde olarak kullanılır). Doğal gazdan elde edilen belki de en
önemli temel petrokimyasal ürün olan etilen, plastikle rin ve birçok başka ürünün üretiminde kullanılır. Gelecekle ilgili öngörüler. Kömür ve petrol kullanımı nin çevreye verdiği zararla ilgili geniş kaygılar ve doğal
gaz rezervlerinin daha önce sanıldığından daha büyük olabileceğinin kavranması, doğal gaz kullanımını artıra
bilecek yeni teknolojilere hız vermiştir. Sözgelimi, elektrik tesislerinde, kapasiteyi kısa yoldan artıracak kü
0,2-0,7 bütan (C, H0) ve % 0,03-0,5 pentan (C, H,5).
çük gaz-türbin jeneratörleri kurulmakta, doğal gazın yakılmasıyla oluşan atık isi, elektrik üretimini artıracak
bon dioksit (CO2), % 0,3-3 azot (N, ) ve % 0,01-0,5 helyum (He) sayılabilir. Karbon dioksit, azot ve helyum,
yanan bir yakıt olduğu için, enerji şirketleri, elektrik üre timinde kömür ve petrol yerine bir ölçüde de olsa gaz
Doğal gazın içerdiği öbür gazlar arasında % 0,6-2 kar
doğal gazın isi değerini biraz azaltırlar. Ama karbon di
buhar elde etmede kullanılmaktadır. Doğal gaz temiz
oksit ve helyum, başlı başına da değerlidirler; nispeten
kullanılmasının, bacalardan çıkan dumanı önemli ölçü de azaltacağı kanısındadırlar.
petrolun bileşenleridir. Geçmişte, petrol üretiminin ya rarsız bir yan ürünū olarak görülen doğal gaz, petrol
bon dioksit çıkarır; kurum üretmesiyse hiç söz konusu
yüksek derişimlerde bulundukları bazı doğal gazlar dan, ticari amaçla ayrıştırılmaktadırlar. Doğal gazı oluşturan hidrokarbonlar, yeraltındaki
alanlarında atık madde olarak yakılmıştır; günümüz
Ama doğal gazın sunabileceği en büyük potansiyel, taşıtlarda, özellikle de diesel motorlu taşıtlarda alterna tif yakıt olarak kullanılabilmesidir. Motor yakıtı olarak doğal gaz, benzinden daha az karbon monoksit ve kar değildir; bu nedenle çeşitli ülkelerde (Türkiye dahil),
deyse değerli bir yakıt olarak kullanılmaktadır . Doğal
doğal gazla çalışan ulaşım araçlarının sayısı gün geçtik
gazın ana bileşeni olan metan, kömür yataklarında da
çe artmaktadır.
önemli sayılabilecek miktarlarda bulunur (BK. KÖMÜR VE KÖMÜR ÇIKARIMI). Antarktika dışındaki bütün kıtalarda doğal gaz üretil mektedir (BK. PETROL SANAYİSİ). Dünyadaki en bü
doğan
yük üretici, Bağımsız Devletler Topluluğu'dur (eski
Kartalgiller ailesinin Falco cinsinden ve gündüzyırtıcısı giller ailesinin Circus cinsinden 60 kadar yırtıcı kuşun
SSCB). ABD, Kanada ve Hollanda da önemli doğal gaz
ortak adı. Doğanlar Türkiye'nin farklı yörelerinde ve
üreticileridir.
farklı bilimsel sınıflandırmalarda başka başka adlarla
Doğal gazı en verimli, en ucuztaşıma yöntemi boru hattıdır. ABD'de büyük bölümü İkinci Dünya Savaşı sı rasında döşenmiş yaklaşık 3,2 milyon km doğal gaz bo ru hattı vardır. Yapımı 1983'te tamamlanan Sibirya-Batı Avrupa gaz boru hattı, Dünya'daki en büyük doğal gaz
anılırlar. Bu nedenle, türlerden söz ederken, elden gel diğince türe verilen bütün adları belirtmek daha doğru olur.
rezervlerinin bulunduğu eski SSCB'nin bu rezevlerin
Türkçe'de daha çok“delice doğan" ya da yalnızca "delice" ortak adıyla anılan Circus cinsinin Türkiye'de yaşayan 4 türü vardır: Kızıldelice, saz delicesi ya da kı
den yararlanmak amacıyla yapılmıştır.
zıldoğan (C. aeroginosus), ekin delicesi, saz delicesi,
Doğal gaz, basınçlı tanklarda da taşınabilir. Sıvılaştı rilmiş doğal gazın (LNG), taşıma sırasında çok yüksek basınç altında ve çok düşük sıcaklıklarda tutulması bir
gökdoğan ya da gökçe toygun (C. cyaneus), çayır deli cesi ya da çayır doğanı (C. pygargus), bozkır delicesi ya
sorun oluşturmakla birlikte, sıvılaştırılmış doğal gaz, do
kurbağalar, böcekler, küçük kemirgenler ve kuşlarla beslenirler. Bazı türleri yerleşik yaşarken (sözgelimi Ba
gal gazın kaplayacağı yerden çok daha az yer gerektirir. Kullanım alanlar. Doğal gaz en çok yakıt olarak ve sa nayide hammadde olarak kullanılır. Evlerdeki fırınlar
da, su isiticılarında, çamaşır makinelerinde, vb. yakıt olarak yararlanılır. Ayrıca, tuğla, çimento ve seramik-fa
yans fırınlarında, cam yapımında, sulu kazanlarla buhar üretiminde, temiz bir isi kaynağı olarak aletlerin mik roptan arındırılmasında ve yiyeceklerin işlenmesinde kullanılır.
Doğal gazın, petrokimya sanayisinde de geniş bir kullanım alanı vardır. Bunlar arasında kükürt, karbon
da bozkır toygunu (C. macrourus). Delice doğanlar.
tı Avrupa'da yaşayan gökdoğan), bazıları kışı sıcak ül kelerde geçirirler (sözgelimi kışı geçirmek için tropikal
Afrika'ya giden çayır doğanı).
Falco cinsinin Türkiye'de 10 türü bulunur: Akdoğan, aksungur ya da Asya akdoğanı (F. rusticolus), kutsaldo
ğan, sungur, ulu doğan ya da boğucu, doğan (F. cher
rug),göçmen doğan ya da keklik kerkenezi (F. peregri nus), delice doğan ya da beyaz boyunlu kerkenez (F.
subbuteo), bıyıklı doğan ya da çöl sunguru (F. biarmi cus), ada doğanı ya da siyah başlı doğan (F. elenorae),
DOĞRAMACI, IHSAN SABRİ
89
ilk Türk pilotlarından biri oldu. Modern hava kuvvetleri
nin kurulması için çaba harcadı. Orgeneralliğe yükse
lip, Yüksek Akeri Şura üyeliğini yaparak (1950), emekli ye ayrıldı (1951).
Doğançay, Burhan Türk ressamı (İstanbul 1929). Paris'te La Grande Chau
mière'de resim öğrenimi gören (1950-55) Burhan Do
ğançay, "duvar resmi” (wall painting) üslubundaki ya pıtlarında, başlangıçta, duvarlara yapıştırılan afişlerden, yazılan sloganlardan esinlendi. Sonraları afiş parçalarını kolaj olarak kullandığı çalışmalar yaptı. Resmin yanı sıra
heykel ve fotoğrafla da ilgilenip, yurt dışında birçok fo toğraf sergisi açtı; bazı heykel çalışmalarına New York'ta Guggenheim mūzesinde yerverildi. 1991'de Is
tanbul'da, New York'taki gökdelenlerin yapımında ça lışan işçileri konu edindiği bir fotoğraf sergisi açtı.
Başlıca yapıtları: Anatomi (1975), Kompozisyon
Dogan, göçmen doğan ya da keklik kerkenezi (Falco peregrinus) adı verilen dogan türü, dünyada çok geniş bir
alana yayılır. Özellikle açıklık kesimlerde yaşamayı yegler
ve çok yükseklerde uçarak av arar.
sarsak doğan, kerkenez ya da kule doğanı (F. tinnuncu lus), küçük kerkenez (F. naumanni), bozdoğan ya da güvercin doğanı(F. columbarius), aladoğan ya da kır mızı ayaklı kerkenez (F. vespertinus).
Ortalama 20 yıldan çok yaşayan doğanlar, ya ağaç larda yuva yapar ya da başka kuşların yuvalarına yerle şirler. Dişiler genellikle 2-6 yumurta yapar, yumurtalara ve yavrulara dişi ve erkek birlikte bakarlar. 15 milyon
(1975), Diyalog (1976).
doğaya uyarlanma Bitkilerin ve hayvanların belirli bir çevrenin ortamına uyacak, bu ortam içinde işlevlerini gereğince yerine ge tirebilecek biçimde evrim göstermeleri sürecini belir
ten terim. Doğaya uyarlanma, bir organizmanın bes lenme, büyüme, üreme olanaklarını elde edebilmesini ve yaşadığı ortamdaki iklim, vb. koşulların gösterdiği
değişikliklere uyabilmesinisağlar. Bunun için yapı ve iş lev değişiklikleri, ayrıca hayvanlarda davranış değişik
likleri gerekebilir. Doğaya uyarlanma, türlerin içindeki
kusursuz, yeterince güçlü olmayan bireylerin ortadan
mektedir.
kaldırılmasına yönelik, genlerdeki değşinimden, kay naklanana kalıtımsal değişikliği etkileyen doğal ayıklan
Doğan, Mehmet H.
uyum sağlarlar (Bk. DOĞAL AYIKLANMA). Sõzgelimi,
yıldır varlığını sürdüren doğanların 11 fosil türü bilin
Türk yazarı (Adana 1931).Harp Okulu'nun iki yıllık eği tim dönemini bitiren(1951)Mehmet H.Doğan,hava si nıfına ayrılarak Eskişehir Uçuş Okulu'nda öğrenimini ta
mamladı (1953). Merzifon ve Bandırma'da görev yaptı.
1956'da sağlık nedeniyle uçuştan ayrılınca, İngilizce öğrenmeye başladı.ABD'de Ingilizce öğretmenliği eği timi görüp (1959), dönüşünde Hava Kuvvetleri'nebağlı Izmir Yabancı Diller Yüksek Okulu'nda öğretmenlik yaptı. 1970'te kendi isteğiyle emekliye ayrıldı.
Önceleri, “bir sanat eserinden, sanat eseri olmadan önce bir kavga aracı” olmasını isteyen, toplumcu, kav gacı, kendi deyimiyle "katı yazılar" yazan M. H. Doğan,
daha sonra “toplumsal gelişimin dışında olmamakla
birlikte sanatın bir de kendi iç gelişim yasaları olduğuna"
inanan bir görüşe bağlanmis, eleştiri ve denemelerini topladığı Tekrarın Tekrani (1973) adlı yapıtıyla 1974'te
TDK eleştiri ödülünü almıştır.
Öbür yapıtları: Yüz Soruda Estetik (1975), Birikime
Dayanmak (1979), Şiirin Yalnızlığı (1987).
Doğan, Zeki Türk subayı (İstanbul 1896-Ankara 1961). Süvari subayı
olarak orduya katılan (1907) Zeki Doğan, Çanakka le'de, Sina ve Gazze'de savaştı. Kurtuluş Savaşı hazır
lıklarında görev aldı (1919). Çerkez Ethem'e karşı dü
zenlenen harekatta başarı kazandı. İzmir'e ilk giren su
vari kuvvetlerine komuta edip, Silahlı Kuvvetler yeni
den düzenlenirken Hava Kuvvetleri'ne geçti (1927) ve
ma yoluyla gerçekleşir; böylece, türün içindeki bireyle rin tümü,zaman içinde belirli bir işleve ya da ortama
kurak ortamlardaki bitkiler su yitimini azaltmak ve su
depo etmek için belirli mekanizmalar ve uzun, yaygın kökler geliştirmişlerdir ya da yalnızca yağmur mevsim
lerinde bitip, kısa sürede büyür ve çiçeklenirler. Gene
buna benzer bir biçimde, çevreden kopuk bir ortamda,
ortak bir atadan gelme yeni türler ortaya çıkar, bulun dukları ortama uyum sağlayacak özellikler geliştirirler. Sözgelimi Galapagos adalannda yaşayan Darwin ispi
nozlarının (ya da Galapagos ispinozlara), kara kökenli, bu adalarda yuvalanmış bir türden üredikleri sanılmak tadır.
Doğramacı, Ihsan Sabri Türk hekimi ve yöneticisi (Erbil, Kerkük 1915). ABD'de çocuk hastalıklan (pediatri) dalında uzmanlaşan İhsan
Sabri Doğramacı, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde doçentliğe (1949) ve profesörlüğe yükselip (1954), An kara Hacettepe Üniversitesi'nin kurulması için büyük
çaba harcayarak, kurucu rektörlüğünde bulundu
(1967). Paris Üniversitesi'nde pediatri profesörlüğü ya
pip (1976-1982), TÜBİTAK hizmet ödülünü (1978) ve
Dünya Sağlık Örgütü Léon Bernard ödülünü (1981) al
di. Yurda dönünce YÖK başkanlığına getirildi (1985).
1992'ye kadar görevinisürdürüp (bu arada Bilkent Üni
versitesi'nin kurulmasına öncülük edip, Mütevelli He yet başkanlığını üstlendi), o tarihte YÖK başkanlığından istifa etti.
Başlıca yapıtları: Annenin Kitabı (1952), Prematüre
Çocuk (1954), Porphyria in Childhood (Çocuklukta
90
DOĞRUL, ÖMER RIZA
Porfiriya, 1964), Pediatrics (Çocuk Bakımı, 1969).
kitası yaklaşık 50 milyon yıl önce bölünmeye başlamış
Doğrul, Ömer Rıza
Doğu Afrika rift sistemi Kızıldeniz'deki okyanus rift sisteminden başlayıp, Etyopya'daki rift oluşumunun ve
tır ve bu süreç günümüzde de sürmektedir.
Türk yazarı ve gazetecisi (Kahire 1893-İstanbul 1952).
yanardağ etkinliklerinin bulunduğu karmaşık bir bölge
Öğrenimini Mısır'da tamamlayan Ömer Rıza Doğrul, İstanbul'a gelerek genç yaşta gazeteciliğe başladı
yopya rifti adıyla Etyopya vahasına kadar uzanır. Birçok
(1911). Akşam, Cumhuriyet, ikdam, Millet, Tan ve Tas viri Eſkargazetelerinde islâmcılık akımını savunan yazi
lar yazdı. Kur'an'ı Türkçe'ye çevirip, 1950'de Kon ya'dan Demokrat Parti milletvekilliğine seçildi. Başlıca yapıtları: Müslümanlık Nedir (1933), İslâm Tarihi(1935), İslâm'ın Özü ve Kur'an'ın Ruhu (1946), Kur'an Nedir (1947).
olan Afar üçgeni boyunca uzanır ve doğuya doğru Et
yanardağ bulunan Etyopya riftinin hemen güneyinde
Kenya riftleri başlar ve Tanzanya'nın kuzeyine kadar yayılarak, birer sönmüş yanardağ olan Kenya ve Kili mancaro dağlarıyla birleşirler.
Doğu Almanya: Bk. ALMANYA.
Doğru Yol Partisi
Doğu Anadolu Bölgesi
Türk siyasal partisi. Adalet Partisi'ne (AP) yakın çevreler
Türkiye'nin 7 coğrafi bölgesinden en büyüğü. Adının
başkanı Ahmet Nusret Tuna'nın Milli Güvenlik Konseyi (MGK) tarafından veto edilmesi üstüne, Kasım 1983'te
da belirttiği gibi Anadolu yarımadasının doğu kesimin de yeralan, kuzeyde Karadeniz Bölgesi, güneyde Gü neydoğu Anadolu Bölgesi, kuzeydoğuda Gürcistan ve Ermenistan cumhuriyetleri, doğuda İran, güneydoğu
yapılan genel seçimlere katılamadı. Ancak, örgütlen mesini hızla sürdürerek, Yıldırım Avcı'nın genel baş
(163 200 km2), ülkemiz yüzölçümünün % 21'ini kaplar
tarafından 23 Haziran 1983'te kurulan Doğru Yol Parti
si (DYP), kurucu üyelerinin çoğunluğunun ve genel
kanlığında, Mart 1984'te yapılan yerel seçimlere katı lip, oyların % 11,85'ini alarak ANAP ve SODEP'ten
sonra en çok oy alan üçüncü parti oldu. Mayıs 1985'te
yapılan kongrede genel başkanlığa Hüsamettin Cindo ruk'un seçildiği parti, būyümeyi sürdürerek, Eylül 1986'da yapılan ara seçimlerde oyların % 23,7'sini alıp ikinci duruma yükseldi. Eylül 1987'de olağanüstü kon
gereye giden DYP'nin genel başkanlığına, siyaset yasa ğı kalkan Süleyman Demirel seçildi. Kasım 1987 genel
seçimlerinde oyların % 19,1'ini alan ve 59 milletvekili çıkaran, Kasım 1990'da toplanan kongrede genel baş kanlığına yeniden Süleyman Demirel'in seçildiği parti , Ekim 1991'de yapılan erken genel seçimlerde oyların % 27,3'ünü alarak, 178 milletvekiliyle birinci parti du
rumuna geldi ve SHP'yle bir koalisyon hükümeti kurdu. Başbakanlığa getirilen genel başkanı Süleyman Demi
rel'in Mayıs 1993'te cumhurbaşkanlığına seçilmesi üs
da Irak topraklarıyla çevrili olan Doğu Anadolu Bölgesi
ve Ağrı, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Gümüşhane, Hakkâri, Kars, Muş, Siirt, Tun
celi, Van, Bayburt, Batman, Şırnak illerinin büyük bölü mü ile komşu bölgelerden bazı ilçeleri içine alır (illeri nin bazı ilçeleri de komşu bölgelere taşar). Genellikle doğu-batı doğrultusunda uzanan dağların (Karasu-Aras
dağları; Güneydoğu Toroslar) ve doğu kesiminde sön
müş yanardağların (Ağrı dağı, Süphan dağı, Nemrut da
ğı) yükseldiği dağlar arasına yaylaların (Erzurum-Kars yaylası) ve bazılarının yükseltisi 200 m'yi aşan ovaların
(Yüksekova) girdiği bölgenin başlıca akarsuları Fırat (Karasu, Murat), Dicle, Aras ve Kura irmaklarıdır. Ülke
mizin en büyük gölü olan Van gölünün yeraldığı bölge
de Erçek, çıldır, Hazar, Balik, Nazik, Hozapin, vb. çok
sayıda daha küçük göle de rastlanır. Sert kara iklimi etki sindeki, yağışlı kış mevsiminde şiddetli soğuk baskınları
gözlenen, yazların kurak geçtiği (bol yağış alan Kars-Ar
tüne, Haziran 1993'te toplanan olağanüstü kongrede İstanbul milletvekili Tansu Çiller, yeni genel başkan se
dahan yaylası dışında) bölgede, bitki örtüsünde, geniş alanlar yazın yeşilliğini koruyan çayırlarla, yüksek ke
dü 23 Kasım 1993'te yapılan kongresinde genel baş.
Tarımda buğday ve arpa, sanayi bitkilerinden pamuk,
çilip başbakanlığa atanarak SHP'yle koalisyonu sürdür kanlığına yeniden Tansu Çiller seçildi.
Doğu Afrika Afrika kıtasının doğusunda Somali, Kenya, Tanzanya,
simlerse meşelerin ağır bastığı ormanlarla örtülüdür.
tütün ve şekerpancarı ekilir. Hayvancılık (koyun, sığır)
önemli ölçüde gelişmiştir. Sanayinin büyük kentlerdeki dokuma, tütün, şeker ve çimento fabrikalarıyla temsil edildiği Doğu Anadolu Bölgesi'nde, yeraltı gelir kay naklarının başlıcaları arasında demir (Divriği),bakır (Er
Uganda, Burundi ve Ruanda'yı kapsayan bölge. Doğu
gani), krom (Guleman), linyit (Elbistan, Afşin) yatakları
ortasından rift vadileri sisteminin bir bölümü olan Doğu Afrika rift sistemi geçer. Kültürel yapı bakımından farklı
tirdiği, kuzeyden ve güneyden doğu-batı doğrultusun
da Hint okyanusuyla çevrelenen Doğu Afrika, üstünde yer yer yüksek dorukların yükseldiği geniş bir yayladır; liklar taşımakla birlikte, Doğu Afrikalı halklar Svahili dili ni ortak dil olarak kullanırlar. Bölgede oldukça büyük
sayılabilir. Yüzeyşekillerinin karayolu ulaşımını yer yer güçleş da iki önemli demiryolu hattıyla (Sivas-Erzurum-Kars
hattı; Malatya-Elazığ-Muş-Tatvan-Iran hattı) aşılan böl gede, Erzurum, Elazığ ve Van havaalanları hava ulaşı
Avrupalı, Arap ve Hintli azınlık toplulukları da yaşar.
mini sağlar.
Doğu Afrika rift sistemi
Doğu Avrupa
Doğu Afrika'da seyrek biçimde birbirine bağlanmış rift vadileri dizisi (rift, “yarık, çatlak" anlamına gelen bir
Genellikle Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovak Cumhu
yerbilim terimidir). Yanardağlara çok sık rastlanan bu bölge, Doğu Afrika'da 4 000 km boyunca uzanır. Dün.
ya çapındaki okyanus ortamı rift sisteminin bir koludur ve doğudaki (Somali) alt-levhayı batıdaki alt-levhadan (Afrika) boydan boya ayıran çizgiyi ortaya koyar. Afrika
riyeti,Macaristan ve Balkan ülkelerinin batı sınırında
doğuya, Ural dağlarına kadar uzanan bölgeyi belirtmek için kullanılan terim. İkinci Dünya Savaşı'ndan eski
SSCB'nin parçalanmasına kadar, Doğu Almanya'yı da kapsayacak biçimde, Sovyet Bloku ülkelerini belirtmek amacıyla kullanılmıştır.
DOĞU SAMOA
Doğu Çin denizi: Bk. ÇİN DENİZİ, DOĞU. Doğu Hindistan Şirketi, Fransız: Bk. HİNDİSTAN ŞİRKETI, FRANSIZ DOĞU.
91
içi araçlarıdır. Doğum kontrol yöntemleri arasında ayrı ca, en eski yöntemlerden biri olan, yumurtanın auldığı
günleri belirleyip bu günlerdeilişkidebulunmaktan ka çınmak da sayılabilir; ama pek güvenli bir yöntem de
ğildir. 1991'de kullanılmaya başlanan yeni bir yöntem de, progestin adıverilen sentetik hormonu içeren kibrit
çöpü büyüklüğünde alt esnek çubuk, kadının ön ko Doğu Hindistan Şirketi, Hollanda: Bk. HINDİSTAN ŞİRKETI, HOLLANDA DOGU.
lunda, deri altına yerleştirilmekte, beş yıl süreyle dü zenli olarak çubuklardan salgılanan progestin, yumurt
lamayı engellemekte ve dölyatağı boynu mukozasını
kalınlaştırarak, spermatozoyitlerin (sperma hayvancık
Doğu Hindistan Şirketi, Ingiliz: Bk.
ları) yumurtaya ulaşmalarını önlemektedir.
HİNDİSTAN ŞİRKETİ, İNGİLİZ DOĞU.
doğum lekesi
Doğu Hint adaları Eskiden günümüzdeki Endonezya'yı (eski Hollanda
Doğu Hindistanı) oluşturan adaları belirtmede kullanı
lan coğrafya terimi.
Deride, doğum anında var olan ya da doğumdan he
men sonra ortaya çıkan anormal doku büyümesi ya da renk solukluğu. Doğum lekelerinin başlıcaları arasında
benler ve hemanjiyomlar sayılabilir. Benler, renkleri
açık kahverenginden siyaha kadar değişen aşırı miktar
da pigmentleşmeye bağlı, düz ya da kabartılı, genel
likle iyi huylu
doku büyümeleridir.
Hemanjiyom
Doğu Karadeniz dağları
lar, derinin, deri yüzeyine yakın kan damarlannin anor
Kuzey Anadolu dağlarının doğu kesimine verilen ad.
mar urlarıdır; en yaygınları arasında küçük kan damar larından kaynaklanan hemanjiyomlar ile kılcaldamar
Doğu Karadeniz bölümünde, Ordu'nun doğusunda başlayan, yükseltileri hemen her yerde 2 000 m'nin üs tünde olan Doğu Karadeniz dağları, birbirine paralel iki sıra halinde uzanırlar: Hem Karadeniz'e, hem de gü
neydeki Çoruh-Kelkitlvadisine dik yamaçlarla inen, yüksek kesimlerinde Dördüncü Zaman buzul aşındır masından izlere rastlanan ve buzul gölleri yeralan, yük seltileri Kaçkar tepesinde 3 937 m'yi, Vercenik tepesin
de 3 711 m'yi bulan kıyı dağları (Rize dağları, Trabzon dağları, Zigana dağları,Gümüşhane dağları); kuzeydo
guda Yalnızçam dağlarında başlayan, Ispir'in güneyin
mal büyümesinden kaynaklanan dūz, kırmızımsı da lardan kaynaklanan porto şarabı rengindeki dut benze
ri hemanjiyomlar sayılabilir. Hemanyijomlar da, benler gibi genellikle iyicildirler.
doğum oranı: Bk. NÜFUS. Doğu ortodoks kilisesi: Bk. ORTODOKS
KILISESI: RUS ORTODOKS KİLİSESİ.
deki Mescit dağında yükseltileri 3 229 m'yi bulan, genel
olarak Kelkit-Çoruh dağları adı verilen iç sıralar.
Doğu Pakistan: Bk. BANGLADEŞ.
doğum: Bk. GEBELİK VE DOĞUM;JÜREME SISTEMI.
Doğu Roma Imparatorluğu: Bk. BİZANS İMPARATORLUĞU.
doğum kontrolu Istenmeyen gebelikleri önlemek amacıyla başvurulan
mlerin tümünü belirten terim. Evli çiftlerin çocuk
larının sayısını ve çocuk yapacakları dönemi kendileri
belirleme istekleri ve çeşitli ülkelerde nüfus artışını do
gal kaynaklara uygun ölçüler içinde sınırlama amacı,
Doğu Samoa Büyük Okyanus'ta adalar topluluğu. Büyük Okya nus'un orta kesiminde, Batı Samoa'nın doğusunda, Ye
ni Zelanda'nın yaklaşık 2 576 km kuzeydoğusunda ye
birçok etkilive güvenilir doğum kontrol yöntemi bulun masına yol açmıştır. Yöntemlerin bir bölümü sperma
nin dölyatağı ağzından içeri girmesinini engellenmesi
ne dayanır; bunlardan en sık uygulananları erkeklerin
kullandığı prezervatif (prezervatif ayrıca, cinsel hasta lıkların yayılmasını da büyük ölçüde önler) ile kadında
ki karşılığı olan dölyatağı ağzı tıkaçlarıdır(diyafram); ge beliğin önlenmesi açısından, ağızdan alınan haplar da
BUYUK OKYANUS
BATI SAMOA
son derece etkilidir. Bunların çoğu östrojen ve proges
teron karışımı kapsar ve yumurtanın atılmasını engeller;
yalnızca progesteron içerenlerse, dölyatağı boynu mu kozası ile dölyatağı içini kaplayan tabakanın özellikleri ni değiştirirler. Ama ağızdan alınan doğum kontrol hap
larının, çeşitli yan etkileri bulunduğu öne sürülmekte
dir. Doğum kontrol yöntemlerinden biri de, ağızdan alınan haplar kadar güvenilir olmamakla birlikte, plas tik-metal karışımından yapılan ve döllenmiş yumurta
nin dölyatağı çeperine yapışmasını önleyen dölyatağı
SAVA
Manono
Apoima
DOGU SAMOA
UPOLU TUTUILA
Closega
Olua
Tau
MANUA ADL
92
DOĞU SORUNU
ralan Doğu Samoa adalarının yüzölçümü 199 km²; nü
ve orak hücre kansızlığı(Akdeniz hastalığı) örnek göste
fusu 32 395, merkezi ve en büyük kenti Pago Pago'dur
rilebilir.
giltere, Almanya ve ABD arasında bir anlaşmayla,
anormal gen, X kromozomu üstünde yerleşmiştir. Ken
ri"ndan birini oluşturur.
mozomundan biri, oluşum bozukluğunu yol açıcı geni taşır ve bu annenin erkek çocuğunda, anormal geni ta
(3058 nüf.). Doğu Samoa, 1899'da, Büyük Britanya-In ABD'ye bağlanmıştır ve ABD'nin "deniz aşırı toprakla
7 ada (Aunu'u, Ofu, Olosega, Rose, Swain's, Tau ya da Ta'u ve en büyük ada Tutuila) içeren Doğu Sa
moa'da, tropikal iklim egemendir; sıcaklıklar yaklaşık 20°C -30 °C arasında değişir. Yağış mevsimi kasımdan nisana kadar uzanır; mayıs-kasım ayları arasında sık sık
kasırgalar olur. Doğal kaynakları sınırlıdır. Büyük bölü mü Polinezya kökenli olan halk Samoa dili ve Ingilizce
X kromozomuna bağlı çekinik kalıtım olgularında,
disinde hiçbir bozukluk bulunmayan annede 2 X kro
şıyan X kromozomunun kalıtım yoluyla aktarılması du rumunda, oluşum bozukluğu ortaya çıkar. Hemofili, hastalığı, bu tür bir doğuştan oluşum bozukluğudur.
Çoğul etkenli bozukluklar. Doğuştan oluşum bozukluk larının birçoğunda, basit Mendel yasası kalıplarına uy gun bir kalıtım şeması gözlenmez. Bu gibi durumlar, sa
bir yaşam egemendir. Başlıca gelir kaynağını tonbalığı
konserveciliği oluşturur. Turizm de gün geçtikçe geliş
nıldığı kadarıyla genler ile çevrenin (dölyatağı içi çevre dahil) karşılıklı etkileşmesinin sonucudur ve her etken, farklı bazı kalıtımsal ve çevresel etkileri kapsar; bu ne
mektedir. Yürütme gücü, 1977'den bu yana halkoyuy
denle de bu bozukluklar, çoğul etkenli doğuştan olu
la seçilen valide ve yerel meclistedir.
şum bozuklukları diye adlandırılır. Doğuştan kalp has
Doğu Sorunu: Bk. Şark Meselesi.
kusurları, yumru ayak, tavşan dudağı, yarık damak, ivb. bu oluşum bozukluklarına örnek gösterilebilir.
doğuştan oluşum bozuklukları
Kromozom sayısı. Toplam kromozom sayısında artma va azalma da, doğuştan oluşum bozukluklarına yol açabilir. Sözgelimi, 21. kromozom çiftinde, bir fazla
Bedenin yapılarında ya da bölümlerinde doğuştan var
kromozomun yol açtığı mongolizmde (ya da Down
konuşur. Kabile reislerinin yönettikleri köylerde ortakçı
talığı, spina bifida (omurga çatlaklığı), çeşitli sinir borusu
olan oluşum bozukluklarını belirten genel tip terimi.
sendromu), hastalığa özgü zihinsel gerilik, kısa boy ve
Doğuştan oluşum bozuklukları ya doğum anında görü lebilir ya da yaşamın daha ilerdeki dönemlerindeorta
sorumludur. Kromozom gerecindeki artma ya da azal
ya çıkarlar. Beden yüzeyinde gözle görülebilir durum da olabildikleri gibi, bedenin iç bölümlerinde de bulu nabilirler.
Doğuştan oluşum bozuklukları yaşamı tehdit edici nitelikte olabilirler (cerrahi girişimle düzeltilmeleri ge
rekir) ya da bir işlevin ya da görünüşün bozulmasına ne den olabilirler. Doğan toplam çocukların yaklaşık %
niteleyici yüz görünümünden, fazla kromozom gereci ma, bir kromozomun bir bölümünü ya da tümünü kap
sayabilir. Bunun sonucu ortaya çıkan özel doğuştan oluşum bozuklukları, kromozom gereci miktarının azalma ya da çoğalmasına da bağlıdır. Çevre etkenleri. Teratogen (sözcük anlamı, "hilkat gari besi-yapan") etkenler ile annenin dölyatağındaki fizik sel etkenler, çevre etkenlerini oluşturur. Bazı ilaçların
3'ünün önemli bozukluklarla, % 10-15'inin de daha
ve kimyasal maddelerin (ve alkolün) doğuştan oluşum
önemsiz bozukluklarla doğdukları düşünülmektedir.
bozukluklarına neden olduğu öne sürülmüştür. Bir ila
Doğuştan oluşan bozuklukları tekil ya da çoğul olabilir
cin doğuştan oluşum bozukluğuna yol açtığının kesin
gebeliği sırasında çok içki içen annelerin bebeklerinde
olarak kanıtlanması aslında güçtür; en geçerlibilgiler bu alanda hayvanlar üstünde yapılmış incelemelere ve an nelerine gebelik döneminde bazı ilaç tedavileri uygu
lişme durumundaki dölüt üstündeki etkisiyle oluşabilir
ve şekerhastalığı gibihastalıklar da, oluşum bozuklukla
ler. Düzenli ve tanınabilir belirtiler bütünüyle ortaya çı
kan çoğul bozukluklara sendrom adı verilir; sözgelimi, dölūt alkol sendromu görülür. Doğuştan oluşum bo zuklukları genlerin, kromozomların ya da çevrenin, ge
lanmış ve oluşum bozukluğuyla doğmuş çocuklara iliş kin raporlara dayanır. Annede beslenme yetersizlikleri
lerse de, genellikle nedenleri belirlenemez. Kalıtımsal bozukluklar. Doğuştan oluşum bozuklukları
rinda artışa katkısı olan birer etken sayılabilir. Yakın dö
nırlar. Bunların bazıları, Mendel yasasına uygun basit
luklarına yol açabilecek genetik değşinimlere ve daha
bir biçimde, yani baskın ya da çekinik bir biçimde tek gen bozukluğu olabilirler. Sözgelimi, ellerde ve ayak
başka değişikliklere neden olabileceğini düşündür
nin önemli bir bölümü, anormal genlerden kaynakla
larda istakoz pençesi biçimindeki oluşum bozukluğu,
kalıtım sonucu ortaya çıkar ve tek bir baskın genin etki
nemde yapılan bazı araştırmalar, alkol, eroin gibi bazı
maddelerin de spermlerde doğuştan oluşum bozuk. mektedir.
Doğum öncesi teşhis. Günümüzde kromozom anor malliklerinden kaynaklanan doğuştan oluşum bozuk
sinden kaynaklanır. Bu tür bir oluşum bozukluğu bulu nan bir kişinin çocuklarının, bu geni kalıtım yoluyla al
lukları, bazı doğuştan metabolizma kusurları ve spina
maları riski % 50'dir (2 çocukta bir çocuk).
ma) adı verilen bir yöntemle belirlenebilmektedir. Yön tem, belirli bir oluşum bozukluğu bakımından gebelik
maları, dolayısıyla da aynı oluşum bozukluğuyla doğ
Otozoma bağlı çekinik kalıtım ya da X kromozomu na bağlı çekinik kalıtım da, doğuştan oluşum bozukluk larına yol açan tek gen kalıtım biçimleridir. Otozoma bağlı çekinik kalıtım olgularında, hem anne, hem baba normaldir; ama her ikisi de, çocuklarda birleştikleri za man doğuştan oluşum bozukluklarına yol açan sessiz
bifida gibi birkaç oluşum bozukluğu, gebeliğin dördün
cü ayında amniyosentez (amniyo sivisindan örnek al
te ne kadar risk bulunduğunu belirlemek için, amniyo
Sivisindan alınan az miktarda örneğin laboratuvarda in celenmesine dayanır. Kromozomlarla ilgili sorunları
araştırmak için kullanılan ve koriyon villüsleri örnekle mesi adı verilen bir başka yöntemde de, dölüt kesesini
ya da çekinik bir gen taşırlar. Her ikisi de bu türden aynı
saran bir doku olan koriyonun villüslerinden sondayla örnek alınıp, laboratuvarda incelenir.
luklu bir çocuğun dünyaya gelmeriski% 25'tir (dört ço
Doğu Türkistan
anormal genin taşıyıcısı (heterozigot) ana-babalarda, bu özel genden kaynaklanan doğuştan oluşum bozuk
cukta bir çocuk). Otozoma bağlı çekinik kalıtım sonucu ortaya çıkan oluşum bozukluklarına Tay-Sachs hastalığı
Çin'in kuzeybatı kesiminde özerk bölge. Ülkenin yü
DOKUMACIKUŞUGİLLER
zölçümü en büyük (1 646 000 km), buna karşılık nüfus
bakımından en küçük (15 155 778 nüfus) yönetim böl gesi olan Doğu Türkistan (Çince Xinjiang-Uygur, Doğu
Türkistan-Uygur Özerk Bölgesi de denir), Moğolistan, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Afganistan, Pakistan ve Hindistan'la sınırlıdır. Merkezi Urumçi'dir. Dünyanın en yüksek sıradağlarından bazılarıyla (ku zeyde Altay ve Tarbagatay dağları, güneyde Karaku rum ve Pamir dağları ile Karanlık Dağlar; batıda Tien
Şan) çevrili olan Doğu Türkistan'da, aynı zamanda da Çin'in en alçak ve en küçük bazı bölgeleri yeralır: Özel
likle Taklamakan çölü ve Tarim havzası. Kuzey kesi minde kara iklimi, güney kesimindeyse biraz daha yu muşak bir iklim egemendir. Yağışlar, özellikle çöl böl gelerinde çok düşüktür. Yağış alabilen yerlerde koyun,
keçi, at yetiştiriciliği ve buğday, mısır, pamuk tarımı ya pılır. Çöllerdeki vahalarda, çeşitli sebze ve meyve yetiş
tirilir. Yeraltı gelir kaynaklarının başlıcaları arasında de mir, kömür, petrol ve tungsten yatakları sayılabilir. Hal kın üçte ikisi Uygurlar ve Kazaklardan, üçte biri de Han Çinlilerinden oluşur. Eskiden Ipek Yolu'nun geçtiği Doğu Türkistan, 1884'te Çin'in illerinden biri olmuş, 1955'te özerk böl
geye dönüştürülmüştür.
93
lar, deri, kas, kemik gibi dokulardan oluşur. Dokuların gelişmesi kalıtım etmenlerine ve çevre etkilerine bağlı dır. Sözgelimi, büyük kaslar çalıştırmayla normalden
çok daha fazla genişleyebilirler. dokubilim Canlı ya da yapısı korunacak biçimde işlem görmüş hücre ve dokuların mikroskop altında incelenmesine dayanan bilim dalı. Hücrelerin, dokuların ve organların
yapılarını en ince ayrıntılarına kadar inceleyen bilim da li olan dokubilimle (mikroskopik anatomi de denir), ya
kından ilgili bilim dalı daha vardır: Hastalıklı dokula rin incelenmesi aracılığıyla tanınmasını konu alan do
kupatolojisi ve dokuların kimyasını inceleyen dokukim
yası. Dokubilim incelemeleri bir ışık mikroskopuyla ya da elektron mikroskopuyla yürütülür.
Genel anatomibiliminin, 1.0.III. yy'da başladığı ka
bul edilir; oysa mikroskopik anatomi, yani dokubilim
ancak XVII. yy'da, gözlemlerini mikroskopla yapan Hollandalı Anton van Leeuwenhoek ve İtalyan Marcel lo Malpighi tarafından gerçek anlamda başlatılmıştır. Fransız anatomi bilgini Marie Bichat (1771-1802), has talıkların dokularda yaptıkları değişiklikleri ilk olarak
belirlediği çalışmalarınedeniyle, çogunlukla dokubili
min kurucusu sayılır. Theodor Schwann'ın ve Matthias Schleiden'inin, güçlü bir olasılıkla hücrelerin bağımsız
Dohnanyi, Enst von Macar müzikçisi (Pozsony (günümüzde Bratislava)
organizmalar oldukları ve bütün bitki ve hayvanların bu
1877-New York 1960). Gençlik yıllarında peşpeşe tur
canlı birimlerin yığışımından oluştukları kuramını gelis.
nelere çıkıp, çok geçmeden piyanodaki ustalığıyla uluslararası ün kazanan Ernst (ya da Ernő) von Dohnan
yi, 1920-1930 yılları arasında Budapeşte Akademisi'nin
yöneticiliğini ve Budapeşte Filarmoni Orkestrası'nın
şefliğini yaptı. Yurttaşı bestecilerin, özellikle de Bela
tirmelerinin ardından, dokubilim, anatominin ayrı bir
dalı haline gelmiş, 1863'te Rudolph Virchow, insan hastalıklarında oluşan temel değişikliklerin, hücreler
deki değişmelerden izlenebileceği anlayışını geliştire rek, dokupatolojisi bilimini başlatmıştır.
Bartok'un yapıtlarının yorumlarıyla ün salıp, 1948'de
ABD'ye göçtü. Piyano için ve orkestra eşliğinde piyano için yapıtlar, oda orkestrası ve koro için parçalar, ope ralar (Simona Teyze, 1912; Voyvoda'nın Kulesi, 1924;
dokumacıkuşugiller
Tenor, 1929;; vb.) besteledi.
Yaklaşık 140 türü bulunan ötücü kuş ailesi (Bil. a. Ploce idae). Eski Dünya'da Afrika'nın Büyük Sahra'nın güne yinde kalan kesiminde, Güney Asya'da ve Hint Okya
Doisy, Edward Adelbert
nusu adalarında yaşayan dokumacıkuşugiller ailesi
ABD'li biyokimyacı (Hume 1893-Saint Louis 1986). Illi nois ve Harvard üniversitelerinde öğrenim gören Ed ward Adelbert Doisy, Washington ve Saint-Louis üni
versitelerinde biyokimya dersleri verdi. Vitaminler, an tibiyotik bileşikler ve hormonlar üstüne çalışmalar yap.
ti. K vitaminini billur halinde elde edip, 1943'te Nobel Tip Ödülü'nü aldı.
Doksanüç Harbi:
üyeleri, küçük ya da orta irilikte kuşlardır. En çok bilinen türleri arasında cennet dokumacıkuşu (Steganura para Asya'da Pakistan ile Sumatra arasındaki alanda yaşayan
Filipin dokumacıkuşu (Ploceus philippinus), bitki liflerinden dokudugu yuvasını agaç dallarına asar. Erkeğinin tüyleri
parlak sarı ve kırmızıdır.
Bk. TÜRK-RUS SAVAŞI,
1877-1878.
Doktor Nâzım: Bk. NÂZIM, DOKTOR. Doktor Rıza Nur: Bk. RIZA NUR, DOKTOR. doku
Özel bir görevi yerine getiren hücre öbekleri ile bunlara
bağlı sinir ve damarları belirten terim. Epitel dokusu,
yağ dokusu, kıkırdak dokusu, bağdokusu, vb. çeşitleri bulunan dokular birleşerek, organları, dolayısıyla canlı
ları oluştururlar. Sözgelimi, omurgalılarda kol ve bacak
77
94
DOKUMACILIK
disaea), uzun kuyruklu dokumacıkuşu (Vidua macrou
ra), maskeli cüce dokumacıkuşu (Sitagra luteola), Fili pin dokumacıkuşu (Ploceus philippinus), nar dokuma
cikuşu (Euplectes orix), vb. sayılabilir. Dokumacıkuşlarının boyu genellikle 7,5-25 cm ara
Dokuma işlemi, dokuma tezgâhıyla yapılır (Bk. DOKU MA TEZGAHI).
Tarihçe. Genel inanışa göre, dokuma teknikleri ilk ola rak sepetçilikte uygulanmış, ince dallar ve kamışlar gibi
bitki lifleri, sepet örmede hazır gereç olarak kullanılmış
progne gibi boyu 63 cm'yi bulan iri türleri de vardır. Da
tır. Kumaş dokumacılığında yumuşak, esnek ipliklerin kullanılması gerekir. Bu tür iplikleri doğal liflerden üret
ha çok yerleşik kuşlardır. Çoğunlukla ağaçlarda yaşar; zamanlarını yiyecek arayarak geçirirler. Palmiye yap
kaba lifleri kullanma tekniklerinden daha yavaş geliş
sında değişirse de, Afrika'da yaşayan Coliuspasser
rakları, küçük dallar, vb. gereçlerle keseye benzeyen, kūremsi yuvalar "örerler" (adları bundan kaynaklanır). Bazı türleri koloniler kurar: Sözgelimi, Afrika'da yaşa
yan kırmızı gagalı dokumacıkuşu (Quelea quelea), 10 milyon yuvalık koloniler oluşturur. Bazı türleriyse yuva
yapmaz, yumurtalarını başka kuşların yuvalarına bıra kırlar.
me teknikleri, sepetçilikte gerekli olan daha sert, daha
miştir. Sepet yapımında, örme ve bükme gibi teknikler
kullanılır. Yine dokumacılıktan önce geliştiği sanılan ağ
yapımında, lifler düğümlenerek ve ilmek yapılarak sağ
lam, esnek ağ gözleri oluşturulur. Bir dizi lifi bir çerçeve
üstünde tutma düşüncesi ortaya çıkmadan önce, bu
tekniklerin taşıdığı olanaklar konusunda oldukça büyük deneyim kazanılmıştır (Öte yandan, kenevirin ham lifle
ri gibi işlenebilir gereçleri eğirerek iplik haline getirme
dokumacılık
yöntemi bulunmadan da, kumaş dokumacılığının ger
İki iplik dizisinin, birbirine geçirilmesiyle kumaş oluştur
hem de iğin geliştirilmesinden sonra (bunların, dünya
uzunlamasına çözgü, dokuma işleminden önce doku macı tarafından tezgâha “çözülür". Dokuma işlemin
niklerinde hızlı ilerlemeler gerçekleşmiştir. Cilalıtaş
çekleşmesi olanaksızdı). Hem dokuma tezgâhının,
ma işlemi. Dokumacılıkta iki iplik dizisinden biri olan de, atkı denilen ikinci iplik dizisinin yatay olarak, çöz güyle dik açı oluşturacak biçimde geçirilmesi gerekir. Atkı ipliği, çoğunlukla bir mekiğe sarılır; mekik, çözgü
iplerinin arasından geçirilirken, ipliğin açılmasını sağlar. 89
10
11
nin her yanındaki çok farklı kültürlerde birbirinden ba ğımsız olarak bulunduğu anlaşılmaktadır), dokuma tek Devri'nde Avrupa'da yaşayan "Göl İnsanları"nın günü müzden 7000 yıl önce keten kumaş üretmeyi bildikleri
düşünülmektedir. Almaşık çözgü iplerini aynı anda kal diran araçların (gücüler) da, İ.Ö. iv. binyılda Mısır'da,
12
10
15
14
13
BIG M
(Üstte) Kumaşlar, çözgü ve atkı ipleri
birbirine geçirilerek dokunur. Çözgülerin uçları, çözgü levendi" denilen bir merdaneye (1) sarilir. Çözgü iplikleri, almaşık olarak çapraz çubuklarının (2) üstünden ve altından, koşum
12
çerçevelerindeki (4, 6) gücü gözlerinden (3,5), bir tarağın (8) dişleri arasından, bir kuni
11 14
merdanesinin (13) üstünden ve kumaş
levendinden (11) geçirildikten sonra kumaş merdanesine (12) bağlanır. Koşum
çerçeveleri kaldırılıp indirildikçe oluşan açıklıktan (7), bir mekiğe sarılmış olan atkı ipliği (9) bir oluk (14) içinde ileri geri geçirilir.
16
Bir manivelaya (15) monte edilmiş olan tarak,
ileri doğru gidip ipliğe vurarak sıkıştırır (10). (Sağda)XIX. yy'da kullanılan tipik bir motorlu dokuma tezgâhında, döndürülen bir volan
22
211
(1), bir ana aks (19) aracılığıyla bütün
hareketli bölümlere güç sağlıyordu. Aks döndükçe, ona bağlı olan eksantrikler (21) almaşık olarak ayaklıkları (20) hareket
ettiriy bunlar da çözgü levendinden gelen ve çapraz çubuklarıyla (3) birbirinden
20
19
15
18 17
ayrılan çözgü iplerinin içinden geçtiği gücüleri (4,6) kaldırıp indiriyordu. Obür eksantriklerin (22) hareket ettirdiği levyeler (14) bir çarki (13) döndürüyorve bir tel (5) yardımıyla takayı (8) çekerek, mekiğin oluk (10) boyunca fırlatılmasınısağlıyordu.
Menteşeli bir çerçeveye(12) tutturulmuş olan tarak (7), eksantriklerin (15) ve levyelerin (16) harekete geçirdiği bir kayışla (17) ileri doğru hareket ettiriliyordu. Kumaş levendi (9), bir krankın (18) çevirdigi sonsuz vida dişlistyle (11) döndürülüyordu.
DOKUMACILIK
95
John Kay'ın 1733'le patentini aldığı volanlı mekik, dokuma tezgahlarının makineleşmesinde büyük bir ileri adımdı. Arkiipi makarası, önceleri, çözgü ipleri arasındaki açıklıktan elle ileri geri geçirilerek atkı dokunuyordu. Kay, tezgahın iki yanında
birer mekik kutusu lasarladı; bu düzenekte bir taka, mekiğin, yani koni biçiminde sanılmış iplik bobinini içeren agac blogun üstündeki bir tel boyunca kayabiliyordu. Taka bir kordonla apansızın çekildiğinde, mekik bir kutudan öbürüne giderek bir
delikten atkı ipliğinin sağılmasını sağlıyordu.
Tunç Devri'nde de Avrupa'da ve Asya'da bilindiği anla
şılmaktadır. Ayakla çalıştırılan gücülerin eski Çin'de bu lunduğu sanılmaktadır. Bu ilk tezgâhlarda karmaşık dokumalar üretilebili yordu. Sözgelimi, Peru'da yaşayan Inkalar, yaklaşık ola rak İ.Ö. 1500'e kadar uzanan dokumacılık gelenekle
rinde, parlak renkli, karmaşık desenli yünlü ve pamuklu
kumaşlar üretiyorlardı. Günümüzde dokuma makine
lerinin çoğunun motorlu ve aşağı yukarı bütünüyle oto
likte olduğu kare armürlü kumaş elde edilir. Çözgü sayı sı fazla olabilir (çözgü yüzlü kumaş) ya da atkı sayısı faz
la olabilir (atkı yüzlü kumaş). Armürün en belirgin özel
likleri ortaya çıkacak biçimde tutulduğunda, çözgü
yüzlü bir bezayağı kumaşta, yatay çizgiler belirginleşir; atkı yüzlü bir armūrdeyse, boyuna çizgiler görülür.
Çok karmaşık desenler oluşturmak için, dokunmuş
kumaşın işığı yansıtma özelliğinden yararlanılır; sözge
limi, bezayağı armürlü bir kumaşın deseni işığı yakala
matik olmasına karşın, temel dokuma biçimleri (armür
yan ve anahatları işıkla çizilen saten armür biçiminde
dan farklı değildir.
ve renk ile çözgü ve atkı arasındaki ilişki de, deseni be lirleyebilir. Sözgelimi, bir şerit, çözgü yüzlü kumaşta boylamasına, atkı yüzlü kumaştaysa yanlamasına uza
ler), el tezgâhının ilk dönemlerinde geliştirilen tarzlar
Temel dokuma biçimleri. Ne kadar karmaşık olurlarsa
olsunlar, bütün dokuma kumaşlar, üç temel armürün çeşitlemeleri kullanılarak üretilir. Tafta ya da bezayağı, en çok rastlanan, en sağlam ve en yalın dokumadır. Tafta kumaşlarda, atkı, tek sayılı
çözgülerin üstünden, çift sayılı çözgülerin de altından
geçirilir. Mekiğin bir sonraki geçirilişinde atkı, çift sayılı çözgülerin üstünde ve tek sayılı çözgülerin altında yer alır.
Dimi ya da çapraz dokuma, atkinin 1 ve 2 numaralı
çözgülerin üstünden, 3 ve 4 numaralı çözgülerin altın
dan, bir sonraki sıradaysa 2 ve 3 numaralı çözgülerin üstünden, 4 ve 5 numaralı çözgülerin altından geçiril
mesiyle oluşturulur. Dimi kumaşlarda, sağa ya da sola
doğru uzanan çapraz çizgiler vardır.
Saten dokumada atkı, bir dizi çözgü ipini atladıktan
dokunmuş olabilir. Farklı renkte ipliklerin kullanılması
nabilir.
Çözgü ya da atkı öne çıkanlarak yaratılan birçok farklı etkiye ve temel dokuma biçimlerinin neredeyse
sınırsız sayıdaki çeşitlemelerine ek olarak, özel kumaş lar üretmek için bazı başka tekniklerde kullanılır. Batta
niye gibi ağır yünlülerde kullanılan çift yüzlü dokuma
tekniğinde, iki çözgü ipi dizisi, bir atkı dizisiyle (ya da iki
atkı dizisi bir çözgü dizisiyle) dokunarak, iki yüzlü bir
dokuma elde edilir; böyle bir dokumanın her iki yüzün de genellikle farklı armür bulunabilir. Çift katlı kumaş.
larda hem çözgü, hem cie atkı iki dizi halinde kullanılır; çözgü dizileri karşıt atkıiçinden düzenli biçimde çekile
rek, iki yüzeyin birbirine geçmesi sağlanır. Havlu kuma
sonra dokunur; “yüzme" denilen bu atlamaların sayısı
şi gibi havli dokumalar da iki dizi çözgü ya da atkıyla do kunur. Dizilerden biri "zemini oluştururken, öbür dizi,
12'ye kadar çıkabilir. Bir sonraki sırada, yüzme işlemi
havlı kumaşın ayırıcı özelliği olan kabarık ilmekleri oluş
farklı bir çözgü dizisinde yinelenir.
menler de vardır. Kumaşın belirli bir alanında çözgüler
turur. Kadife, çözgü havlı bir dokumadır; çift dizi halin de olan çözgü kesilerek kadifenin tüyleri oluşturulur. Lappet armür, kumaş yüzeyinde yüzme olarak faz ladan çözgü ipleri kullanan birkaç armürden biridir.
ile atkıların oranı eşitse, çözgü ve atkının aynı belirgin
Düzenli bir biçimde dokunan fazlalık çözgü, kesilir ya
Kumaşın yapısını belirleyen dokuma biçimine ek
olarak, kumaşın görünüşünü etkileyen bazı başka et
bezayağı dokuma
dimi dokuma
saten dokuma
Bezayağı, dimi ve saten dokuma, kumaş dokumacılığında temel armürlerdir. İster basit, ister karmaşık olsun, bütün dokuma kumaşların, bu armürlerden birine ya da bunların değişik biçimlerine dayandıgı kabul edilir.
96
DOKUMA TEZGÂHI
da neredeyse işlemeli gibi görünen kabartma desenli
birçok kumaşta olduğu gibi, yüzeyde bırakılır. Brokar armürler de kabartma desenli bir etki yaratır; bu amaçla yüzme olarak fazladan atkı ipleri kullanılır.
Hafif, şeffaf ipekli, pamuklu ve rayon (yapay ipek) kumaşlar, bürümcük (tül) armürle dokunur; bu doku mada bazı çözgü ipleri, atkıyla birbirine dokunarak açık, dantelsi bir yapı elde edilir.
Bazı el dokuması halılarda atkı, mekikle çözgünün içinden geçirilmeyip, bir çift çözgü ipine bağlanır; atkı uçları, hav oluşturacak biçimde serbest bırakılır. El tez gâhlannda günümüzde de, halı dokunurken, çözgü ip
leri elle tek tek çekilir ve atkı geçirilip bağlanırken, açık kalması için araya bir tahta parçası sokulur.
dokuma tezgâhı Lifleri ya da iplikleri birbirine dik açıyla geçirerek kumaş elde etmeye yarayan araç. İlk dokuma tezgâhları, so
palardan yapılmış basit çerçevelerdi; uzunlamasına bir dizi ip ya da çözgü, bu çerçeveye çözülüyordu. Doku macı, atkı denilen dolgu ipliklerini parmaklarıyla ya da
bir iğneyle çözgülerin bir altından, bir üstünden geçiri yordu.Tezgahların önemli miktarda kumaş dokuyabil me kapasitesine kavuşması, ancak çözgünün iplerini al maşık olarak kaldıracak bir mekanizma bulununca ger çekleşebildi. Aşağıdaki çizimdekine benzeyen basit bir tezgâhta bu tür birkaç araç vardır; gücü denilen bu tah
taların deliklerinden almaşık çözgü ipleri geçirilir. Gü cülerden biri kaldırıldığında, taşıdığı çözgü ipleri de ay ni anda yükselerek, içinden atkı ipinin geçirildiği bir
açıklık oluşturur. Atkı ipi, bir tarak yardımıyla, daha ön ce dokunmuş atkı sıralarına sıkıca yanaştırılır; başlan
giçta kamıştan yapılan bu ince tarak, günümüzde ço ğunlukla telden yapılmaktadır. Birçok gücü kullanila
Ayaklıklı bir tezgahta dokuma yapan bir el sanatçısı. Basit ayaklıklı tezgah, Avrupa'da XIII. yy'a dogru ortaya çıkmış ve 1800 yıllarında otomatik tezgahlar bulununcaya kadar,
yaygın olarak kullanılmıştır.
rak, kaldırılan çözgü iplerinin sırası değiştirilebilir ve farklı desenler yaratılabilir. lik dokuma tezgahlan. Tarihsel bilgi sahibi olduğumuz ilk dokuma tezgâhı eski Mısırlılar tarafından kullanılmış.
tır. Tezgâhı yerden yükselten dört direk üstüne yerleşti rilmiş yatay iki ağaçtan (bunlar, modern el tezgâhının çözgü (ya da art) levendine ve göğüs (ya da kumaş) le vendine denk düşüyordu) oluşanbu tezgâhlar da, do kuma işlemi, göğüs levendinde gerçekleşiyordu: Ku
maş dokundukça, göğüs levendine sarılıyor ve çözgü levendinden yeni çözgü ipi boşaltılıyordu. Atkı ipi on
celeri bir çubuğa sarılıyordu; daha sonra, çözgü açıklı ğından çabucak geçirilebilen ince, içi boş bir mekiğin içine atkı ipi makarası yerleştirildi (atki ipi, mekiğin yan tarafındaki bir delikten sağılıyordu). İlk dokuma tezgâhları genellikle dikti. Çözgü, iple
asılmış bir üst ağaçtan aşağı sarkıyordu. Tezgâhın bo yundan daha uzun kumaş parçaları dokunacağı za
man, alt ağaca sarılan ek çözgü ipleri, dokuma işlemi 5
Dokuma tezgâhının günümüzden binlerce yıl önce ortaya
çıkmış olmasına karşın, çözgüyü ve atkıyı birbirine geçirerek dokumanın temel yöntemi hiç değişmemiştir. Topluca "çözgü" denilen paralel ipler (1), iki merdane arasına gergin
olarak çözülür; çözme işlemi, çözgü levendinden (2) başlayıp, kumas (göğüs) levendinde (3) biter. Çözgü tezgaha
gerilirken, "gücu" (4) denilen iki ya da daha çok çerçeveden
ilerledikçe açılıyordu. Bazı dik tezgâhlarda, alt ağaç yoktu; onun yerine, çözgü ipi demetleri taş ağırlıklara
bağlanıyordu. Dik tezgâh, birçok ülkede, özellikle Or tadoğu'daki ve Uzakdoğu'daki el halısı dokumacıları tarafından günümüzde de kullanılmaktadır. Çekme tezgâhı. 1500 yıllarında, Avrupa'daki dokuma tezgâhlarında, gücülerin hareketi ve çözgü ipi açıklığı
ayaklıklarla kontrol ediliyor, birkaç gücünün değişik si
ralamalarla çalıştırılmasıyla ya da iki (ya da daha çok)
geçirilir; ayaklıklarla (5) hareket ettirilen gücüler, çözgünün almaşık olarak yükselip alçalmasını sağlar. Üstüne
gücünün birlikte kullanılmasıyla karışık desenler üreti
denilen dişli bir araçla daha önce dokunmuş atkı sırasına
XVI. yy'da, çekme tezgâhının geliştirilmesiyle ortaya
enlemesine ipin (atkının) sanldığı mekik (6), çözgüler arasındaki açıklıktan geçirilir. Yeni geçirilen atki ipi, "tarak" yaklaştırılarak sıkıştırılır. Levye ya da kol (7) aşağı indirilince, çözgü levendinden yeni çözgü ipi boşalır ve dokunmuş
kumaş, göğüs (kumaş) levendine sarılır,
lebiliyordu. Çin'de çok eski tarihlerde büyük ölçüde geliştirilmiş olan ipek dokumacılığı, Avrupa'da ancak çıktı. Çekme tezgâhında, her gücü grubundaki belli çözgü ipleri, yukardaki kayma kordonlarına bağlanı
yordu. (Tezgâhın başında oturan bir işçinin çalıştırdığı,
DOLAŞIM SİSTEMİ çözgü iplerinin bağlandığı kordonlar, desenin ayrıntıla rini oluşturmak için gerektiğinde çekilerek düzenlene biliyordu. İlk otomatik tezgâh olan jakar tezgahında,
(1805: Bk. JACQUARD, JOSEPH MARIE), kayma kor donlarının yerine kancalar kullanılıyordu. Atkının her
geçirilişinde, dönen bir delikli kart dizisine bastırılarak kancalar harekete geçiriliyordu (motorlu tezgâhlara
uyarlanan jakar kartları günümüzde de kullanılmakta
97
ha büyük ve daha karmaşık olan hayvanlardaysa, için
de bir sivinin dolaştığı borulardan oluşan özelleşmiş bir sistem gelişmiş, omurgasızlarda bile söz konusu bu sivi, oksijeni ve başka maddeleri taşımaya uyum sağlamıştır.
Daha ileri canlılarda, bu sivi "kan" diye adlandırılır ve
hemoglobin hücreleri içerir. İlkel canlılarda, sivinin ha reketi,siviyi içeren damarlarınsağımsal hareketleriyle sağlanabilir; daha ileri canlılardaysa, siviyi sistemin tü
dir).
müne, kastan yapılmış kalp pompalar (BK. KALP).
Volanlı mekik. Ingiliz enli kumaş dokumacısı John Kay, 1733'te volanlı mekiği buldu. Adı geniş bir tezgâhta do
şıktır: Birleşerek dört odalı tek bir kalp oluşan iki tane iki
Gelişmiş omurgalılarda dolaşım sistemi çok karma
kunmasından kaynaklanan enli kumaş, mekiğin iki do
odalı pompa. Kalbin bir yanı, kanı, solunum sisteminin
bir kordon çekildiğinde mekiğin mekanik olarak tezgá hın öbür yanına gitmesini sağlayan bir gönderici meka
lama (kan, akciğerlerde, çevreyle gaz degiş tokuşuna
me kutusunu buldu: Bu düzenekte, her birinde farklı bir
maddeleri sağlaması için bedenin öbür yerlerine pom
kumacı tarafından çalıştırılmasını gerektiriyordu. Kay,
akciğer atardamarlanna ve toplardamarlarına pompa
nizma tasarladı. Daha sonra, Kay'in oğlu Robert, indir
uğrar) işlevini yerine getirir (Bk. SOLUNUM SİSTEMİ). Kalbin öbür yanıysa, kanı dokulara oksijen ve besin
atkı bulunan birkaç mekik, otomatik olarak depolana
palar. Kalp etkinliğinin ve kan akışının denetimi karma
Motorlu tezgâhlar. Gücüleri, tarağı ve mekiği çalıştıran çok sayıda mekanik araç bulunmasından sonra, XIX.
sürdürmelerine olanak verir.
biliyor ve gerektiğinde kullanıma sokulabiliyordu.
şık bir olgudur ve dolaşım sisteminin taşıdığı özellikler, canlıların çok degişik zor koşullar altında yaşamlarını
yy'da, bu araçlarla donatılmış tezgâhların çoğu, buhar
OMURGASIZLARDA DOLAŞIM SİSTEMLERİ
kuma tezgâhları,XIX. yy. sonundaki motorlu tezgâhlar
lerdeki ve selenterelerdeki dolaşımdır. Bu canlıların
enerjisiyle çalıştırılmayabaşlandı. Modern motorlu do
Daha ilkel canlılardaki dolaşımın tipik örneği, sünger
dan daha karmaşık olmalarına karşın, hâlâ aynı temeliş
içinde yaşadıkları su, beden çeperindeki deliklerden orta boşluğa doğru çekilir. Suyun akışıkirpikçiklerin dū
lemleriyapmaktadırlar. Sağlanan en önemli ilerleme
ler,(1) bobindeki atkının bitmek üzere olduğunu algıla yıp dolu bir bobini devreye sokan bir aygıtın ve (2) me.
kiksiz tezgâhların kullanıma sokulması olmuştur. Me
kiksiz tezgâh, atkıyı çok büyük bir hızla taşır; bunun için
ya küçük bir çelik mermi, ya sarılıp çözülen esnek bir çelik şerit ya da hava (ya da su) jeti kullanılır.
zenli hareketleriyle sürdürülür ve suyun "boşaltım deli
ği” (osculum) adı verilen bir delikten yukarı doğru dola
şimı sağlanır. Bu tür dolaşım, beden hücrelerinin içinde yüzdükleri sıvının oksijen ve besin maddelerinin tüken meyeceği bir biçimde yeniden dolmasını sağlar. Daha yüksek derecede gelişmiş canlılarda, sözgeli mi yosun hayvanlarında, iplikkurtlarında ve tekerlekli
dokunma duyusu
kurtlarda, sıvılar ilkel orta boşluk (psödosölom) içinde,
Canlıların bedenlerine degen yüzeyler ile el, dudak,
burun gibi organlarin dokunduğu cisimlerin özellikleri
kel yumuşakçalarda, orta boşluk, gerçek kalbin bir ön taslağı sayılabilecek kalp zari boşluğu olarak işlev gö
duyu. Özellikle körler ile gece dolaşan ya da toprak al
böbreklere bağlıdır.
dokunma duyusu, “mekanik duyualıcı" adı verilen çok
yumuşakçada, hemolenfi (ilkel kan), edimsel damarla rin ve özelleşmiş bir dolaşım organı olan hemosölun içine pompalayan, gelişmiş bir kalp vardır. Bu canlılar
konusunda ayrıntılı bilgi edinmelerine yardımcı olan
tında yaşayan hayvanlar için son derece önemli olan
küçük organlarla uyarılır. Bu organların en duyarlıları, üstünde sinir lifi bulunan bir tek kıldan oluşur. Çeşitli or
ganlardan gelen bilgiler birleşerek, değme, basınç ve titreşim gibi duyumların ayırt edilmesini sağlarlar.
dokupatolojisi: Bk. DOKUBİLİM.
genellikle beden hareketleriyle hareket ettirilir. Bazı il
rür. Bu boşluk kanallar aracılığıyla üreme bezlerine ve
Eklembacaklıların çoğunda, tulumlularda ve birçok
da hemolent, doku boşluklarına geçip, sonra genişle
miş boşlukların (sinüsler) içinden kalbe döner. Bu tür gelişmenin son aşaması, derisidikenliler, sü lükler, solucanlar, çokkıllılar ve yumuşakçalarda görü len kapalı dolaşım sistemidir. Kapalı dolaşım sistemle
rinde, taşınma ortamı, omurgasızlardaki hemolenf gibi,
dolaşım sistemi Canlılarda çözünmüş maddelerin (oksijen, karbon dio
tam bir kapalı devre oluşturan özelleşmiş damarlarla sı nırlıdır.
Omurgasızların kalpleri, sağımsal hareketlerle iş go
sit, besinler ve atıklar) bedenin her yanına taşınmasını
ren basit damarlardan, kasılıcı kasları bulunan, kendi
de o kadar basit olur. Buna karşılık, dolaşım sisteminin
değişir. Omurgasızların bile, dolaşım sistemleri üstün
nin (BK. METABOLİZMA) sürmesi bakımından yaşam
deki basınç ve sıvı akışı ölçümleri, harekete, çevre isisi na, vb. etkilere oldukça büyük bir uyum olduğunu orta
sağlayan sistem. Canlı ne kadar basitse, dolaşım sistemi
boşlukları içinde basınç yaratan gerçek kalplere kadar
evrimi, karmaşık organizmaların gelişmesine olanak sağlamıştır. Bütün canlıların yaşamında metabolizma
de önemli ölçüde bir denetimleri vardır; bu sistemler
sal önem taşıyan dolaşım sisteminin işlevi, çözünmüş
ya koymaktadır.
maddelerin bir alandan öbürüne yayınma yoluyla geç
OMURGALILARDA DOLAŞIM SİSTEMLERİ
mesini sağlamaktır. Böyle olmasına karşın, birhücreli
Omurgalılar kapalı bir dolaşım sistemleri bulunmasıyla
bir canlıda bile bu tür bir yayınma, tek başına bedenin
ayırt edilirler; bu sistemlerin en gelişmiş olanı, insanın
metabolizma gereksinmelerini karşılayamayabilir.
temsil ettiği yüksek derecede gelişmiş primatlardadır.
Bundan dolayı, yayınma süreçlerine maddelerin hücre
Omurgalılardaki kapalı sistemler, öbekten öbeğe
zarından etkin taşınmasıyla yardım edilir.
Birkaç hücre boyutunda olan hayvanlarda, orta boş luk ya da sölom çoğunlukla, hayvanın içinde yaşadığı
önemli ölçüde değişir; bazıları, tek bir sistem halinde birleşmiş solunum organlarıyla ve genel beden dokula
rıyla birldüzenlenmiştir. Daha ileri omurgalılarda, kan
suyu, bedenin içine ve dışına doğru hareket ettirir. Da
kalpten çift geçiş yapar; birinci geçişte kanı solunum or
98
DOLAŞIM SİSTEMİ oksijenli kan
oksijensiz kan
karışık kan
kurbaga
fare
kerevit
balık
kalp
A
bas
solungaçlar karaciğer bağırsaklar kuyruk akciğerler deni
toplardamar sinüsleri
Çizimde dört hayvanın kan dolaşımındaki farklar gösterilmiştir. Kurbagada iki dolaşım sistemi (biri akciğer dolaşını ya da
küçük dolaşım, öbūru sistemik dolaşım ya da büyük dolaşım) vardır; kan, damarlardan organlara kılcaldamarlar aracılığıyla geçer. Oksijen bakımından zengin kan ile oksijeni yitirmiş kan, odacıkları birbirinden tam olarak aynılmamış kalpte birbirine
kanşır. Kerevitin bütün beden için tek bir dolaşım sistemi vardır ve kan, açık boşluklardan oluşan toplardamar sinüslerinden organlara akar. Farede de, kurbagadaki gibi kılcaldamarlar ve iki dolaşım sistemi, ayrıca birbirinden bütünüyle aynılmış kalp odacıklar vardır. Balıkta kılcaldamarlar ve bir dolaşım sistemi bulunur.
ganlarına (solungaçlara ya da akciğerlere), ikincisinde de bedenin öbür dokularına taşır.
Omurgalıların çoğunluğunda, klorokruorinler (de mirli porfirinle bileşmiş birpigment), hemeritrinler (de
mirli,ama porfirinle bileşmiş olmayan pigment) ya da hemosiyanin (bakırlı bir solunum pigmenti) içeren do laşım sıvıları bulunur. Bütün bu pigmentler, dolaşımda
ki sivinin oksijen taşıma yeteneğini artırır. Çok ender is tisnalar bir yana, omurgalılarda kan, son derece etkili bir oksijen taşıma aracısı olan ve bir proteine (globin) bağlı bir demir-porfirinden (heme) oluşan hemoglobin
içerir.(Bk. HEMOGLOBIN.)Bazı omurgasızlarda da he moglobin bulunmakla birlikte,bu hemoglobin genellik le dolaşım ya da sõlom sivisinda çözünmüş durumda dır. Yüksek derecede gelişmiş omurgasızlarda (derisi
dikenliler ve daha yüksek omurgasızlar) hemoglobin,
dır (iki kulakçıklı, bir karıncıklı); ama akış düzeni, kalbin
iki ayrı pompa gibi etkili işlev görmesine olanak sağlar.
İkiyaşayışlılarda, timsahlarda, iguanalarda, vb. hayvan larda, kalpte kanin soldan sağa geçmesini sağlayan de lik, hayvanın dalmaya, aşırı sıcağa, vb. durumlara uyum
yapmasına yardımcı bir işlev görür. INSANDA DOLAŞIM SISTEMI
Insan kalbi, dölüt yaşamının ilk dönemlerinde çalışma
ya başlar; doğumdan sonra ve kişinin bütün yaşam dö nemi boyunca çalışmayı sürdürür; yalnızca ölümle du
rur. Kalp atışının 2 ya da 4 dakikadan uzun süre durma si, kalıcı beyin yıkımına yol açar. Kalbin kendi kasina kan sağlaması da sürekli çalışmasına bağlıdır; bu akış birkaç dakikadan uzun süre kesilirse, kalp kası çok fazla
zarar görüp, bir daha çalışmayacak biçimde durabilir.
İnsanda dolaşım sistemi, iki büyük dolaşım (akciğer
özel kan hücreleri içinde bulunur. Omurgalılarınsa tü
dolaşımı ya da küçük dolaşım ve sistemik ya da büyük
lungaçlara iter; sonra, sırt aortu aracılığıyla bedenin geri kalan bölümlerine dağıtır. Bu ilkel hayvanlarda bile baş
pompası vardır; her iki pompa, tek bir organ (kalp) ha linde bütünleşmiştir. Kalbin sağ yanı kanı akciğer dola şimina, sol yanıysa büyük dolaşıma pompalar.
tim vardır ve kalp verimi, egzersizin getirdiği gereksin
üst odacığı olan sag kulakçığa dökülür. Bu odacığın kas
münde, bu tür hücreler içinde hemoglobin vardır. Yuvarlakağızlılarda ve kelebeklerde kalp, kani so lica kan damarları üstünde nispeten ilerlemiş bir dene
dolaşım) biçiminde örgütlenmiştir. Her dolaşımın kendi
Beden dokularından dönen kan, kalbin sağ yanının
melere göre ayarlanır. (Bk. EGZERSİZ.) Bazı ilkel omur
ları kasılınca, kanı kalbin sağ yanının büyük pompalama
içinde, yeniden dolmasına yardım eden bir negatif ba sinç oluşur. Kemikli balıklarda bu tür bir doluş desteği
si kasılınca, kanı akciğer atardamarı içinden, akciğer
galılarda (keskisolungaçlılar ve yuvarlakağızlılar) kalbin
odacığı olan sağ karıncığa geçmeye zorlar. Karıncık ka
bulunmaz. Bazı yuvarlakağızlılarda, siviyi yarı açık boş luklara (sinüsler) hareket ettirmeye yardımcı ikincil
içindeki küçük kan damarlarına gönderir. Bu küçük ak ciğer damarları içinde kan, havadan çok ince zarlarla ayrılmış bir durumdadır. Burada basit yayınma aracılı ğıyla, oksijen kana girer, karbon dioksitse kandan ayrı lır. Ardından, bu temizlenmiş ve tazelenmiş kan, solku
kalpler bulunur. ſkiyaşayışlılarda ve sürüngenlerde, kalp üç odacıklı
DOLAŞIM SİSTEMİ
99
beyin
sol şahdaman sol köprücükali alardamari
jort
akciğer Toplardamani Lakciger atardaman kalp Lakciğer
ana toplardamar
TE
_dalak
karaciğer
mide
kapı toplardaman
böbrek
bağırsak
uvluk atardaman
Insanda dolaşım sistemi, kalp, atardamarlar ve toplardamarlardan oluşur ve iki dolaşım sistemine (küçük dolaşım ve büyük dolaşım) ayrılır. Küçük dolaşım sistemi, kalpten akciğerlere oksijen bakımından yoksul kan taşıyan (mavi) akciğer atardamarlarından başlar; akciğerlerde kandaki karbon dioksit bir atık ürün olarak serbest kalır. Oksijen akciğerlerde emilir ve akciğer toplardamarlan oksijen bakımından zengin kanı (kırmızı) kalbe döndürür. Büyük dolaşım sistemi, kanı bedenin bütün bölümlerine taşır. Oksijen bakımından zengin kan, kalpten bedenin çeşitli yerlerine en büyük atardamar olan aortla
taşınır. Kan, küçük atardamarlardan (atardamarcıklar)kılcaldamarlara geçer; kılcaldamarlarda oksijen ve besin maddeleri, kandan beden dokularına geçer. Hücresel yıkım ürünleri ve karbon dioksit, kılcaldamarlar tarafından toplanarak,
toplardamarlara dökülür. Bedenin en büyük toplardamarı olan ana toplardamar, kanı geriye, kalbe taşır. Kan damarları besinleri mide ve bağırsaklardan emerler; karaciğer ile /dalak, kan depoları ve süzme sistemleri olarak işlev görürler. Böbrekler, bedenin tuz ve su dengesini koruyarak kandan zehirli maddeleri süzerler. Kalp, beyin ve akcigerler, yaşamsal işlevlerini sürdürmek için büyük miktarda kan alırlar. Şahdaman, kanı beyne taşır.
lakçığa geçer.
ayrılır; bu daha küçük kollar da, sonunda milyonlarca
ğın kas çeperi çok güçlüdür ve kasıldığı zaman kanı ol dukça büyük bir basınçla, aort adı verilen büyük atarda
nlmayı sürdürür. Dolaşımın en küçük atardamarlanna,
Sol kulakçıktan kan, sol karıncığa geçer. Sol karıncı
küçük kan damarı ortaya çıkacak biçiminde kollara ay
"atardamarcık" (arteriol) adı verilir. Düz kas dokusunun
mar aracılığıyla, büyük (ya da sistemik) dolaşıma iter. Sol karıncığın kasılma güçleri tarafından aort içinde
çok fazla olduğu atardamarcıklar, kasılma ya da gevşe
oluşturulan basınç, kanı bedenin bütün dokularına, ge reksinmelerini karşılayacak miktarlarda götürmeye ye.
zenlemekte önemli rol oynarlar.
tecek büyüklüktedir. Aortun, kanı bedenin çeşitli bölümlerine taşıyan bir çok kolu vardır. Bu kolların da tümü daha küçük kollara
me yetenekleri nedeniyle, dokulardaki kan akımını dū
Atardamarcıklardan geçen kan, tek bir hücre kalınlı
ğında olan ve “kılcaldamar" adı verilen çok küçük da
marlardan oluşan bir yatağa geçer. Kılcaldamarlanın çe
perlerinin çok ince olması nedeniyle, içlerindeki kan ile
100 DOLAŞIM SİSTEMİ dokuların sıvıları arasında, besin maddeleri ve atık
ürünler değiş tokuşu kolayca gerçekleşir. Böylece, kil (
caldamarlara giren atardamar kani temiz ya da taze
kan), bunların içinden geçerken toplardamar kanı hali ne gelir.
Kilcaldamarlar, toplardamar kanını, toplardamarcık adı verilen küçük borulara dökerler; toplardamarcık lardan küçük toplardamarlara, küçük toplardamarlar dan da daha büyük toplardamarlara dökülen kan, so nunda iki büyük toplardamar (üst ana toplardamar ve
alt ana toplardamar) aracılığıyla kalbe döner (bu toplar damarlar sağ kulakçıkta son bulurlar); böylece büyük dolaşım tamamlanır. Dolaşım sistemi içindeki tek yönlü akımı, kalpte ve
toplardamarlarda bulunan kapakçıklar sürdürür. Sağ kulakçık ile sağ karıncık arasında, kanın karıncıktan ge riye, kulakçığa dönmesiniönleyen üçlūkapakçıklar (tri küspit) yeralır. Akciğer atardamarının sol üst karıncığa
giriş deliğinde de, kanin sol karıncığa geri dönmesini önleyen bir yarımay kapakçık takımı bulunur. Aynı bi çimde, kalbin sağ yanındaki ikili kapakçıklar sol karin
lakçık kasılması, kalbin pompalama eyleminde küçük
bir rol oynar; yalnızca karıncığın dolmasını tamamlar ve
kalp, kulakçıkların kasılmadıkları sırada bile çok iyi işlev
görür. Kalp kasının bir özelliği de otomatikliğidir. Oto matiklik, kalbin herhangi bir bölümünün, kalp atışını
başlatacak aksiyon potansiyeli yaratabileceği anlamına
gelir. Normal olarak, kalp atışının doğduğu yer, sinatri
yal düğümdür. Bunun nedeni, yapısal özelliği sonucu,
elektrik yükü boşalımlarının burada, kalbin başka bö lümlerinden daha büyük olmasıdır.
Kalbin her kasılışında, sol karıncıktan fışkırtılan kan
miktarına kalp atış hacmi (SV) denir. Bunun miktarını belirleyen bazı etkenler vardır. Söz konusu etkenlerin
en önemlisi, kasılmadan önce karıncık içine dolmuş bulunan kan miktarıdır. Dolayısıyla, kalbin hızlı dolu mu, daha büyük atım hacmiyle sonuçlanır; daha uzun dolum süresi (yavaşkalp hızı) de aynı sonucu verir. Kalp hızı (HR) ya da kalp atım hızı, kalbin bir dakika içindeki kasılma sayısıdır. Dinlenme durumundayken normal
kalp hızı dakikada 72 dolayındadır. Kalp verimi (CO),
ciktan sağ kulakçığa kan akışını önlerler; bir başka yarı
kalbin bir dakikada pompaladığı kan miktarıdır ve atım hacminin (SV) kalp hızıyla (HR) çarpımına eşittir. Buna
geri dönmesini engeller. Bazı toplardamarlarda da yar may kapakçıklar bulunur ve kasılan kasların toplarda marlar üstüne yaptığı basınç, bu kapakçıkların hareket
se, kalp verimi dakikada 5 040 ml olacatır. Ortalama erişkinlerde toplam kan hacmi 5 000 ml olduğundan, bu denklem (CO-HRX SV), her dakika içinde beden
tıracak bir etki yapar.
Kalp verimi, hem atım hacminin, hem de kalp hızının değiştirilmesiyle ayarlanabilir. Eğitimli bir atletin kalp hi
may kapakçıkları takımı da, kanın aorttan sol karıncığa
göre, atım hacmi dakikada 70 ml, kalp hızı da normal
leriyle birlikte, toplardamar kanının kalbe dönüşünü ar
de dolaşan kanın toplam hacmini gösterir.
Kanin kalbe akışını sağlamak için gerekli bütün ener jiyi, kalp kasının kasılması sağlar. Kanın hareketi, sivi
akışına ilişkin fizik ilkelerine uygun bir yol izler. Buna göre kan hep, basıncı yüksek olan yerden, basıncı alçak olan yere akar.
Kalp. Kalp iki kas kitlesinden yapılmıştır. Bunlardan biri, iki karıncığı (kalbin alt yanında bulunan odacıkları) oluş
ZI, egzersiz yaptığı sırada dakikada 150 vuruşa kadar çı
kabilir ve atardamar kanının kalbe dönüşü, atış hacmi 170 ml olacak biçimde artabilir. Bunun sonucu olarak
söz konusu, koşullarda atış hacmi, 25 500 ml'dir. Bu, dinlenme değerinin yüzde 400 üstünde bir artıştır. Yo
rucu etkinliği olanaklı kılan, pompalama eyleminin
turur. Bu kaslar, hücrelerinin protoplazma telcikleriyle
uyum yeteneğidir.
taşırlar. Bunun sonucu olarak, her kas kitlesi, tek bir ka sılıcı birim olarak iş görür ve kalp kasının bir kasılıcı biri
cm2). Fırlatılan kanın basıncının, kani aort içinde hare ket ettirebilmesi için, bu değerden büyük olması gere
birbirlerine bağlı olmaları bakimindan, özgün bir nitelik
minde başlayan hareket, kas kütlesinin öbür yanlarına
Aort içindeki basınç yaklaşık 100 torr'dur (0,14 kg/
kir. Sol karıncığın kasılmasıyla kalbe iletilen basınç
otomatik olarak yayılır. Dolayısıyla, her iki karıncık gibi,
enerjisi (basınç kez hacme eşittir), kalp tarafından yapı
Kalbin iki yanı, kalp bölmesiyle birbirinden ayrılır.
karıncık, sol karıncığın yaptığı işin yaklaşık altıda birini
bölme tamamlanmıştır; dolayısıyla iki yan, anatomik ve işlevsel olarak birbirinden ayrı iki pompalama birimidir. Normal olarak, sağ kulakçığın sinoatriküler (sinatriyal)
taki basıncın yaklaşık altıda biri kadardır. Ayrıca, kalbin,
her iki kulakçık da aynı zamanda kasılır ya da gevşer.
lan iş için gerekli temel enerji kaynağını oluşturur. Sağ
Erişkinde kulakçıklar arası bölme ile karıncıklar arası
yapar; çünkü akciğer atardamarı içindeki basınç, aort
düğüm adı verilen özelleşmiş bir bölgesinde, düzenli aralıklarla, "aksiyon potansiyeli” diye adlandırılan bir elektrik akısı oluşur. Iki kulakçık etkin bir biçimde tek bir kassal birim oluşturduklarından, aksiyon potansiyeli
kulakçıklara yayılır; kısa bir süre sonra, kulakçık kası,
aksiyon potansiyeli tarafından uyarılarak kasılır.
Karıncıklar da tek, ama karıncıklannkinden farklı bir
kas kütlesi oluşturur. Aksiyon potansiyeli kulakçıklar ile
kana hareket verebilmesi için enerji harcanması gere kir. Böylece, kalbin yaptığı toplam iş, W- 7/6 PV + mv
denklemiyle elde edilir.Burada W bir dakikada yapılan iş, Paort basıncı, V kalp verimi, m bir dakikada kalbin
pompaladığı kan kütlesi (yaklaşık olarak kalp verimine eşittir), v de kanın kapakçıklar arasındaki deliklerden geçtiği sıradaki ortalama hizidir. Dinlenme durumunda
kalbin yaptığı iş, bedenin toplam enerji harcamasının
karıncıkların birleşme yerine ulaştığı zaman, elekrik akı
yaklaşık olarak yüzde 5'ini oluşturur. Kalp rezervi, kal
karıncık düğümü iletir. Elektrik akısı, hafif bir gecikme
rumlar için yapabileceği iş miktarıdır. Hastalıklı bir kalp
sını, ileti için özelleşmiş bir başka bölge olan kulakçık
nin ardından, karıncık kasına, iletim için özelleşmiş olan bir başka kas telcikleri demeti (His demeti ve Purkinje
sistemi adı verilir) aracılığıyla iletilir. Karıncığın kasılma sini, gene, karıncığın aksiyon potansiyeli izler. Bu yapı
biçiminden de açıkça anlaşılacağı gibi, kalbin iki bölü
bin direnme durumunda gerekenden fazla olan du
te, kalp verimi önemli ölçüde azalmış olabilir. Sözgeli
mi, egzersiz ve heyecan, kalp rezervinin sağlayabilece ğinden daha büyük bir kalp verimini gerektirebilir: Kalp yetmezliği bunun sonucudur. Tam bir kalp vuruşuna, bir "kalp çevrimi" adı verilir. Yukarda ana çizgileriyle
münün kasılması arasında geçen kısa bir gecikmeyle,
verilen olgular, çevrimin özelliklerini oluşturur.
zamanlı olarak kasılacaklardır.
rurlar ve kalbin çalışmasını değerlendirmede önem ta şırlar. Bu sesler, kalp kapakçıklarının kapanmasından
her iki kulakçık eşzamanlı olarak, her iki karıncık da eş Kulakçıkların kasılmasından önce, kan çoğunlukla
pasif yollardan, karıncıkları doldurur. Dolayısıyla, ku
Kalp sesleri kalp çevriminin temel özelliğini oluştu
kaynaklanır. Başlıca iki ses vardır. Bunlardan birincisini
DOLAŞIM SİSTEMİ 101 kulakçık-karıncık kapakçıklarının kapanması, ikincisini de akciğer atardamarı ile aortun yarımay kapakçıkları
gibi işlev görmesi, kalbin bunların içine fışkırttığı kanın
kapakçıkların esnek telcikleridir. Hekim bir stetoskop
da basınç salıntısı ya da vuru basıncı yaklaşık 40 torr'dur
nin kapanması çıkarır. Ses titreşimlerine neden olan, bu
aracılığıyla bu sesleri dinleyerek kalbin, özellikle de bu sesleri çıkaran kapakçıkların durumu konusunda
önemli sonuçlar çıkarabilir.
Kan damarlar. Bedendeki en büyük kan damarı aort tur. Aortun çeperleri kalındır ve güçlü bir esnek gereç. ten yapılmıştır. Aortun öncelikliişlevleri, kanın gecici olarak depolanması için bir depo işlevi görmesi ve ka nin büyük dolaşıma dağıtılmasıdır . Aort yukarı ve arka ya doğru kavis yapar (aort kavsi); sonra omurganın ya
Aort ile büyük atardamarların esnek bir kan deposu
ürettiği basıncın düşmesine yarar. Dinlenme durumun
(0,056 kg/cm²). En yüksek basınç (sistolik basınç ya da kalp kasılma basıncı) yaklaşık 120 torr'dur (0,168 kg/
cm?). En az basınç (diyastolik basınç ya da kalbin gevşe
me dumundaki basıncı), kanın kalpten ikinci fşkırışına kadar merkez rezervuardan boşalmasıyla ulaşılan ba
sinçtır ve yaklaşık 80 torrdur (0,112 kg/cm²). Ortala ma atardamar basıncı, belirtildiği gibi, yaklaşık 100
torr'dur. Uygulamada, kan akışını yaratan etkili basınç budur. Ortalama basınç, būyük atardamarlarda aşama
nindan aşağı, karın boşluğuna inerek bacaklar ve ayak
li bir biçimde, küçük atardamarlardaysa daha hızlı bi
larda son bulur. Bütün bu yol boyunca, “atardamarlar” diye adlandırılan büyük damarlar biçiminde dallara ay
çimde azalır. Atardamarcıklardan geçerken kan basın cinda belirgin bir düşme, kılcaldamarlardaysa ilımlı bir düşme vardır.
rilir. Her dal da daha küçük atardamarlara (atardamar
ciklar) ayrılır; buna karşılık atardamar yatağının toplam
Kilcaldamarların atardamarlarla ve toplardamarlarla
kesit alanı, bölünme ilerledikçe büyür. Atardamarcık
ağızlaştıkları uçlardaki basınçlar arasındaki fark, sivinin
larda esnek doku daha az, kas dokusu daha fazladır:
atardamar ucunda doku boşluklarına doğru hareketini,
Aslında aşağı yukarı bütünüyle düz kaslardan oluşurlar
toplardamar ucunda da kılcaldamarların içine doğru hareketini sağlar. Bu olgu, beden doku sıvılarının dene
(bu, kan akışının denetimi bakımından önem taşır).
Atardamarcıklar, dokularla çok yakın ilişki içinde olan kılcaldamarlar yatağına kan sağlarlar. Bu kılcalda marlardan birçoğu, bir alyuvarın (çapı yaklaşık 7 mik ron), içinden güçlükle geçebileceği darlıktadır. Kilcal damar çeperlerindeki delikler, su, şeker, çözünmüş
gazlar ve öbür küçük moleküllerin geçebilecekleri ge
nişlikte, buna karşılık, daha büyük molekülleri alıkoya
timi bakımından önem taşır.
Dolaşım sistemi içindeki kan akışı. Genel olarak, kanın akışı, sıvıların akış yasalarını izler. Temel yasa, aşağıdaki
denklemle gösterilir:
akış – basınç --'direnç Kalp-damar fizyolojisinde, akış değeri olarak genellikle
cak darlıktadır. Bu nedenle, kılcaldamarlar, doku sivila
kalp verimi alınır; basınç, ortalama atardamar basıncı
rinin oluşumuna katkıda bulunan bir süzgeç işlevi gö
dır; dirençse, küçük kan damarları içindeki, özellikle
rürler.
de atardamarcıklar içindeki akışa dirençtir. Daha ayrın
Toplardamarlar. Çok ince çeperlidirler ve düşük ba
tılı bir biçimde, ağdalı sıvıların esnek olmayan borular içinden akışına uygulanan denklem, Poiseuille denkle
sınçların etkisindedirler. Bazı büyük toplardamarlarda, dıştan, kasılan kaslardan gelen basıncın yardımıyla, kal
be toplardamar kanının dönüşünü artırmaya yardımcı olan kapakçıklar bulunur. B
B
mi diye adlandırılır. Bu denklemle kan akışı, kabaca ta
nimlanabilir. Bununla birlikte, söz konusu denklem, akışkanın Newton tanımına uyan gerçek bir akışkan ol
duğunu kabul eder; oysa kan böyle bir akışkan değildir; denklem aynı zamanda boruların katı olduğunu varsa yar; oysa kan damarlarının çeperleri katı değildir; ayn
ca denklem akışkanın ağdalılığının değişmezolduğunu kabul eder; oysa kanın ağdalılığı değişmez değildir. Ge 2
3
ne de, kan akışının denetimi konusunda yaklaşık da ol
sa bilgi edinmek bakımından, Poiseuille denklemi ya rarlıdır.
Kanın büyük ve orta büyüklükteki atardamarlar için deki akışı, nabızla yansır. Nabız, kılcaldamarlann atar damar uçlarında söner ve zor farkedilecek bir duruma gelir.
Fizyologlar, kan damarları içindeki akışı ve basınç vurusunun iletimini tanımlayan ayrıntılı kuramlar gelis tirmişlerdir ve dirençli öğelerin, özellikle de atardamar
cıkların etkisi çok iyi anlaşılmıştır. 6
5
Bedenin her yanında kan dolaşımını sağlayan damarlar olan atardamarlar (A) ve toplardamarlar (B) benzer
yapıdadırlar; bununla birlikte, atardamarların kalpten pompalanan kanın basıncına karşı koyabilmesi için, sagda
da görüldüğü gibi, daha kalın çeperlerivardır. Bir kan
damarının iç gömleği (iç tabakası) bir epitel hücreleri katı
(1), bir bagdokusu kati (2) ve bir esnek doku katından (3) oluşur. Orta gömlek (4), düz kastan, diş gömlek (5)
bagdokusundanoluşur. Damann kendisi için gerekli kani, kılcaldamarlar (6) sağlar.
Kan dolaşımının denetimi. Basınç-akış ilişkisi, kan dola şımı denetiminin temelini oluşturur. Dolaşımın bütün denetimi, kalp kasi ya da atardamarcık düz kası tarafın dan sağlanır. Kalp verimi, öncelikle kalp hızıyla, atarda
mar basıncı kalp verimiyle ve çevresel dirençle, yerel doku ağları içinden kanın akışıysa, atardamar kasılması
ya da gevşemesiyle denetlenir.
Kalp kası ve dolaşım sisteminin düz kasları, beynin
soğaniliğinde bulunan kalp-damar merkezlerinden çı kan sinirler tarafından denetlenir. Bu sinirler de, bede
nin birçok bölümünde bulunan duyualıcılardan gelen sinir uyarılarından etkilenirler. Dolaşım işlevi, çok çeşitli çevre koşullarına ve aşırı kas etkinliğine uyum sağla
yabilir. Dolaşımın denetimi karmaşıktır ve kuşkusuz, canlılardaki en ileri evrimsel gelişmelerden biridir.
102
DOLDRUMS
doldrums
ley-Kay dir), 1923'te Monte Carlo'da, Diaghilev'in top luluğuna katıldı. Diaghilev'le arası bozulunca 1927'de
Ekvatorda çeşitli rüzgârların ve okyanus akıntılarının görüldüğü alçak basınç bölgesi. Kuzey yarıkürede esen
Londra'da kendi topluluğunu kurup, daha sonra ABD
alize rüzgârlarını Güney yarıkürede esen alize rüzgârla
rindan ayıran doldrums bölgesi, her iki alizenin yakın saması sonucu havada yalnızca düşey hareketlerin ger
çekleştiği, rüzgârlar açısından durgun bir bölgedir. Gü
ve Avustralya'da çeşitli topluluklarda (Ballet Theatre, Sadler's Wells Ballet, vb.)dans edip, birçok bale sahne ye koydu. Bale tekniği üstüne kitapların yanı sıra, Mar
kova'nın yaşamöyküsünü (1953) ve özyaşamöyküsü nü yayınladı.
neşin yükselimine bağlı olarak, 10 G ile 10° K arasında
yer değiştirir.
Dollfuss, Engelbert
Dolet, Étienne
Avusturyalı devlet adamı (Texing 1892-Viyana 1934).
Fransız basımcısı ve hümanisti (Orléans 1509-Paris
arasında Tarım bakanlığı yapıp, 1932'de şansölyeliğe
1546). Paris ve Padova'da öğrenim gören (1521-1526)
(başbakan) getirildi. Nazi Almanyası'na karşı Avustur
Hukuk öğrenimi gören Engelbert Dollfuss, 1931-1932
Étienne Dolet, Jean de Langeac'ın katibi olarak Vene dik'e gidip, onun yardımıyla, Toulouse'da hukuk öğre
nimine başladı (1532); ama öğrencilerin ayrıcalıklarını korumak için verdiği iki şiddetli söylev yüzünden hapse girip, 1534'te kentten ayrıldı. Lyon'a giderek Sébastien Gryphius basımevinde düzeltmenlik yapmaya başladı. 1538'de evlenip, bir basımevi açtıysa da, Cato Christia
nus (Hıristiyan Cato) adlı yapıtından ötūrū engizisyon
ya'nın bağımsızlığını Faşist İtalya'nın yardımıyla koru maya çalışıp, Mart 1933'te Parlamento'yu feshederek, Şubat 1934'te bir sosyalist ayaklanma girişimini bastır dıktan sonra, Nisan 1934'te diktatörlüğünü ilan etti. 25
Temmuz 1934'te Nazilerin başarısızlıkla sonuçlanan hükümet darbesi girişimi sırasında öldürüldü.
Dollo, Louis
tarafından hapse atıldı. 15 ay sonra (Ekim 1543) serbest yeniden tutuklanınca, Piemonte'ye kaçtı (Ocak 1544).
Belçikalı fosilbilimci (Lille 1857-Brüksel 1931). Etolojik fosilbilim ile paleobiyolojinin kurucuları arasında yer
Lyon'a dönünce bir kez daha tutuklanıp, Paris'e götū
alan (La Paléontologie Ethnologique (Etolojik fosilbi
rülerek diri diri yakıldı.
lim)) Louis Dollo, 1893'te Dollo yasası adı verilen, ev
Başlıca yapıtları: Carmina (şarkılar, 1534-1538), Commentarii Linguae Latinea (Latin Dili Üstüne Yo
rimdeki tersinmezlik yasasını açıkladı: "Geriye doğru evrim eskisine dönüşmez, yokolmuş bir organ yeniden
rumlar, 1537), De Re Navali(Denizcilik Üstüne), Mani
ortaya çıkmaz".
bırakılıp, rakip basımcıların bir komplosu sonucunda
ère de Bien Traduire d'une Langue à une Autre (Bir Dil
den Bir Başkasına İyi Çeviri Yapmanın Yolu, 1540), Se cond Enfer (İkinci Cehennem, 1544), Cantique sur la Desolation et la Consolation (Üzüntü ve Avunma Üstü
ne Şarkı, 1546)
Dollond, John İngiliz gözlükçüsü (Londra 1706-ay.y. 1761). Bir optik aletleri atölyesi kuran John Dollond, 1758'de bir Hint merceği ile bir krovn merceğini birleştirerek ilk renkse mez (akromatik) objektifi yapmıştır.
Dolin, Anton
İngiliz dansçısıve koreografi (Slinford, Sussex 1904-Pa
Dolmabahçe sarayı
Anton Dolin (asıl adı Sydney Francis Chippendall Hea
İstanbul'da Dolmabahçe semtinde saray. Sultan Ab
ris 1983). Londra'da Serefina Astafieva'dan ders alan
היווכTIT Before
Dolmabahçe sarayının ana kapısı.
DOMASZEWSKI, ALFRED VON 103 dülmecit'in mimar Garabet Balyan ile oğlu Nikogos Balyan'a yaptırdığı (1842-1853) Dolmabahçe sarayı,
rönesans ve barok karışımı bir üslupta, bol süslemeli bir yapıdır. Deniz tarafında 600 m uzunluğunda geniş bir mermer rıhtımı olan saray, yol tarafında yüksek duvar larla çevrilidir. Çok yüklü bezemelerle süslenmiş iki bú
yük kapısından bahçesine girilir. Bahçeden geniş mer divenlerle selamlık bölümünün birinci katına çıkılır. Or
tadaki asıl yapıda taht salonu yeralır. Bunun kuzeyinde hünkar dairesi ve harem vardır.
Yapımı bittikten sonra, Topkapı sarayından taşınan Osmanlı sülalesinin yerleştiği Dolmabahçe sarayı, gü nümüzde müze olarak kullanılmaktadır.
Kalsit gibi dolomit de bütün yerbilim yapılarında bu
lunabilir: Korkayaçlarda karbonatlar halinde; başkalaş. mış kayaçlarda mermerler halinde; hidrotermal çökel tilerde; vb. Kalsitler gibi dolomitlerde, en çok tortul ka
yaçlarda bol bulunur, hattâ bazen tortul kayacın tama mini oluştururlar: % 50'den çoğu dolomitten oluşan kayaçlara “dolomi” adı verilir. Avrupa'da Devonyen,
Triyas ve Jura dönemleri kayaçlarında bol miktarda do lomiye rastlanır. Kalsitlerin tersine, dolomitlerin tortul
lardaki kökeni pek kesin bilinmemektedir. Dolomitler killerle ve evaporitlerle birlikte bulunduklarında hidro
karbon çökeltileri oluşturabilirler. Isıyalıtıcısı, plastik ve boya maddelerinde dolgu maddesi, oksijen çeliği yapı minda katkı maddesi olarak kullanılan dolomilerden,
tarımda verimin artırılmasında ve ateşe dayanıklı kapla
dolmen: Bk. MEGALİT.
maların yapımında da yararlanılır. Dolomitlerse yapı larda süsleme taşı, kaldırım taşı olarak ve ateşe dayanık
Dolomieu, Dieudonné de Gratet de Fransız yerbilimcisi ve madenbilimcisi (Dolomieu
1750-Châteauneuf 1801). Malta şövalyeleri tarikatın dan olan Dieudonné (ya da Déodat) de Gratet de Dolo
li tuğla yapımında kullanılır. Dolomitler
Doğu Alpler'in İtalya'da Kuzey Veneto ile Trentino-Al
to Adige arasında uzanan bölümüne verilen ad. Dolo mitler'in batısında Adige vadisi, kuzeybatısında İsarco
vadisi, kuzeyinde Rienza (Pusteria vadisi), doğusunda Piave, güneyinde Brenta (Sugana vadisi) yeralır. Dö
küntülerden oluşmuşlardır: Kireçtaşları, Triyas'ta oluş muş dolomitler (adları buradan kaynaklanır), vb. Bir
yüksek yayla görünümündedirler; atmosfer olaylarının
etkisiyle bu yüksek yayla üstünde kuleye, kaleye, küla ha benzeyen çok çeşitli dag engebeleri oluşmuştur. Kozalaklı ormanları, otlaklar ve tarlalarla kaplı olan Dolomitler, iki bölüme ayrılır: Doğu Dolomitler; Batı Dolomitler.
Dolomitler'de birçok göl (Carezza, Misurina, Lavi
co, Dobbiaco, Caldonazzo, Baies) ve küçük buzullar Dieudonné de Gratet de Dolomieu, yaptığı
geziler sırasında birçok yerbilim gözleminde bulunmuştur.
mieu, düelloda bir arkadaşını öldürünce, ölüm cezası
na çarptırıldı; ama tarikat başkanı tarafından kurtarıldı
ve kendini bilime adadı. Depremlere ve bazalta ilişkin incelemeler yapıp, adını taşıyan kalkerleri (dolomit) in
celedi. Napolyon'un Misir seferine katılıp, iki yıl Mi sır'da yaşadı.
Başlıca yapıtları: Voyage aux iles Lipari(Lipari Adala
rina Gezi, 1783), Mémoires sur les iles Ponces et les
Produits Volcaniques de l'Etna (Ponzaces Adaları ve Et
na Yanardağı Ürünlerine ilişkin Muhtıralar, 1788). dolomit
Dolominin (CaMg(CO3h]bileşiminde yer alan kalsiyum
ve magnezyumçift karbonati. Dolomit, kimyasal ve ya pisal açıdan bir kalsit sayılabilir; yalnız, dolomitte, kalsi
yum iyonlarının yarısının yerini magnezyum iyonları al mıştır. Dolomitte, magnezyumun yerini ankeritle demir ya (Ca da manganez alabilir ve bu durumda
(en büyüğü 3,5 km’ genişliğindeki Marmolada) bulu
nur. Belluno ve Bolzano yörenin en büyük kentleridir. Brenta kütlesi eteklerindeki Madonna di Campiglio, ün
lü bir sayfiye yeri ve kış sporları merkezidir.
Domagk, Gerhard Alman biyokimyacısı (Lagow 1895-Burgberg 1964). Münster Universitesi'nde ders veren Gerhard Domagk,
Eberfeld Patoloji ve Bakteribilim Enstitüsü yöneticiliği ne getirilip, kansere ilişkin deney ve araştırmalar yaptı.
Sulfakrizoidin (ya da prontosil) bileşiğinin bakteribilim sel etkisini bulup (1935), kimyasal tedavide sülfamitle rin kullanılmasına öncülük ederek, 1939'da Nobel Tip Ödülü'nü aldı.
domalan Asklı mantarlar öbeğinden, bütünüyle toprak altında yaşayan mantar cinsi (Bil. a. Tuber). Yuvarlak, 1-7 cm
çapındaki patatese benzer yumruları yenebilen, ülke
mizde de doğal olarak yetişen domalan cinsi üyelerin
den, özellikle Tuber melanosporum gibi türler lezzetli dir ve gerek güçlü kokusuyla çektiği tavşanlar, vb. hay
vanlar tarafından, gerek insanlar tarafından yenir. Batı
(Fe,Mg)(CO3)2] ve kutnohoritle(Ca(Mn,Mg)CO3)2) bir
ülkelerinde, domalanları bulmak için, eğitilmiş köpek ve domuzların koku alma duyularından yararlanılır.
magnezyum iyonlarına bırakmış kalsiyum iyonlarının almaşık tabakaları açısından, kalsitin yapısına benzer. Sertliği 3,5-4, özgül ağırlığı 2,85'tir. Renksiz lya da be
Domaszewski, Alfred von
eşyapılı dizi oluşturur. Billurlu yapısı, yerini bütünüyle
yaz, yeşil, kahverengi, kırmızı olabilir.
Macar kökenli Alman tarihçisi ve arkeologu (Tamışvar
104
DOMATES
1856-Heidelberg 1927). Heidelberg Üniversitesi'nde
Domenichino, 11
Eskiçağ tarihindersleri veren Alfred von Domaszewski, Arabistan ve Ankara'da yapılan bazı arkeoloji kazıları
Italyan ressamı (Bologna 1581-Napoli 1641). Bir ayak
na katılmıştır.
Başlıca yapıtları: Die Provincia Arabia (Arabistan ille ri, 3 cilt, 1904-1909), Geschichte der Römischen Kaiser
kabicinin oğlu olan il Domenichino (asıl adı Domenico Zampieri dir), önce Flamand Denis Calvaert'den, son ra Annibale Carracci'den ders aldı. Parma, Modena ve
(Roma İmparatorları Tarihi, 1909), vb.
Reggio'ya yolculuklar yaptıktan sonra, Roma'ya yerle
domates
büyük panolarını tamamladı. Kardinal Borghese'nin
Patlıcangiller ailesinden bir yıllık bir bitkinin (Bil. a.
manastırının fresklerini yaptı. 1614'e doğru, San Onof rio kilisesini Aziz Hieronymus'un yaşamından sahne lerle süsledi. Çeşitli kıskançlıklar yüzünden bir süre Ro
şip, Carraccilerin ölümünden sonra Farnese galerisinin hizmetine girdi ve Roma yakınındaki Grotto Ferrata
Lycopersicum esculentum) ve meyvesinin ortak adı.
ma'dan ayrılıp, papa Gregorius XV tarafından geri çağ rılarak baş ressamlığa ve Vatikan mimarlığına atandı.
1630'da Napoli'ye yerleşti.
Rönesansın son ressamı sayılan il Domenichino'nun
başlıca tabloları arasında Aziz Hieronymus'un Son Ku das Ayini(Vatikan, 1614), Aziz Petrus'un Kurtuluşu (Ro
ma, Pietro in Vincoli), Diana'nın Avi (Borghese galerisi, 1616) sayılabilir.
Domenico di Pace: Bk. BECCAFUMİ, DOMENICO.
Domenico Veneziano (
Domates (L. esculentum) bitkisinin solda) çiçeği (üstte ortada)
ve aynı adlı meyveleri (ortada). Sağda üstte, kiraz domatesi
İtalyan ressamı (Venedik 1400'e d. - Floransa 1461).
kullanılan İtalyan domatesi çeşidinin meyvesi görülmektedir.
Barok dönemin en büyük İtalyan ressamı sayılan Do menico Veneziano'nun (asıl adı Domenico di Bartolo
Dona dayanamadığı için seralar dışında yalnızca ılıman
rünün büyük bölümünü,1435'e doğrulyerleştiği Floran
bitki olan domatesin etli meyveleri, vitamin bakımın
Magnoli Meryemi(1445'e d., Floransa),barok üslubu
çeşidinin meyveleri, sağda altta, özellikle salça yapımında
meo'dur), Venedikli anlamına gelen Veneziano lakabı na karşın, Venedik okuluyla hiçbir ilişkisi yoktur ve öm
bölgelerde yaz mevsiminde yetişen, tüylü yapraklı bir
sa'da geçirmiştir. Başlıca yapıtı olan "Santa Lucia dei
dan son derece zengindir ve çiğ olarak ya da pişmiş ye
nun en güzel örneklerindendir.
nılır.
Domingo, Placido
nir; ayrıca salça, konserve, turşu, vb. yapımında kulla
Ülkemizde yetiştirilen başlıca, yerlil çeşitleri arasın
da sırıkdomatesi, iri yerdomatesi ve kalın kabuklu Edre mit domatesi sayılabilir.
domatesağacı Anayurdu Güney Amerika, özellikle Peru olan, boyu 6
İspanyol tenoru (Madrid 1941). Şarkıcı bir ana-babanın oğlu olan, Meksika'da büyüyen ve ilk kez Mexico City
Operası'nda sahneye çıkan (1957) Placido Domingo,
daha sonra Tel Aviv Operası'nda çalıştı. 1966'da New
York'ta Metropolitan Opera'da Ginastera'nın Don Rodrigo operasında büyük başarıkazanıp, çok geçme
m'yi bulabilen küçük ağaç türü (Solanum betaceum ya
den uluslararası üne kavuştu ve dünyanın pek çok ope
çimde yetiştirilen domatesağacının yumurta biçiminde,
yöneticiliği de yapıp, gerek klasik, gerek modern beste
da Cyphomendra betacea). And dağlarında yaygın bi
rasında sahneye çıktı. Şarkıcılığının yanı sıra, orkestra
kırmızımsı sarı ya da mor renkli, tadı ve kokusu domate
cilerin yapıtlarını büyük bir başarıyla yorumladı.
yenir; ayrıca, konserve yapımında kullanılır.Günümüz
Dominica
gin biçimde yetiştirilmektedir.
Antil denizinde ada devleti. Batı yarıkürenin en küçük ülkelerinden biri olan, Küçük Antiller'den aynı adlı ada
si andıran meyveleri, gerek taze, gerek pişmiş olarak
de Güney Amerika ülkelerinin yanı sıra, Büyük Okya nus adalarının çoğunda, özellikle Yeni Zelanda'da yay
da yeralan Dominica'nın başkenti ve başlıca kenti Ro domdom
seau'dur.
Çekirdeğihaç biçiminde çentilen mermi. ilk olarak ingi
büyük bölümü ormanlıktır. Çok sayıda akarsu (hiçbiri
dom) cephaneliğinde üretilen, derin yaralar açan dom domun (ya da dumdum, domdom kurşunu), savaşlarda kullanımı, 1899 Uluslararası Lahey Antlaşması'yla ya
ortalaması 26 °C dolayındadır; yıllık yağış ortalaması
lizler tarafından Hindistan'daki Dumdum (ya da Dom
saklanmıştır. Bununla birlikte, Boerler Savaşı'nda
(1899-1902) Ingilizler tarafından, 1904-1905 Rus-ja
pon Savaşı sırasında da Ruslar tarafından kullanıl mıştır.
Yanardağ kökenli dağlık bir ada olan Dominica'nın
ulaşıma elverişli değildir) bulunan adada, yıllık sıcaklık dağlarda 6 350 mm'yi bulur. En yüksek dağı (1 447 m) Diablotin'dir.
Halkının büyük bölümü siyah olan, iç kesimlerdeyse ilk halkı Kariblerden bir azınlık topluluğu bulunan Do
minica'da,resmîdil Ingilizce'dir; ama pek çok kişi,Fran sızca'nın bozulmuş bir biçimini de konuşur. Etkin nüfu
DOMINIK CUMHURİYETİ 105
ES DOMINICA
DOMİNİK CUMHURİYETİ
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 751 km'. Başkenti
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 48 734 km². Baş kenti ve en büyük kenti: Santo Domingo (1 600
ve en büyük kenti: Roseau (22 000 nüf.; 1990 tah.)
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1989 tah.): 83 474; nü
fus yoğunluğu: Km?'ye 111 kişi. Nüfus dağılımı: Kent-kır ayrımı yok. Yıllık nüfus artış hızı (1989): % 2,1. Resmi dili: Ingilizce. Başlıca dinler: Kato lik.
EGITIM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1986):
yetişkin nüfusun % 94,4'ü. Üniversite sayısı (1990): 1. Hastane yatak sayısı (1986): 312. He
kim sayısı (1986): 27. Ortalama ömür (1989): Ka dinlarda - 78; erkeklerde - 73. Bebek ölüm
oranı (1989): 11000 canlı doğumda 14.
000 nüf.; 1990 tah.)
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1990 tah.): 7 200 000;
nüfus yoğunluğu: Km?'ye 147,7 kişi. Nüfus dağılı
mi (1990): Kentlerde % 52; kırsal kesimde % 48. Yıllık nüfus artış hızı (1990): % 2,5. Resmi dili: Is
panyolca. Başlıca dinler: Katolik.
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1988);
Yetişkin nüfusun % 74'ü. Üniversite sayısı (1989); 8. Hastane yatak sayısı (1985): 6511. Hekim sayi SI (1985): 3 056. Ortalama ömür (1989): Kadınlar da – 64; erkeklerde – 60. Bebek ölüm oranı
(1989): 1 000 canlı doğumda 66.
başına ulusal gelir: 1/320 dolar. Etkin nüfus dağılı
EKONOMI. GSMH (1990 tah.):7,1 milyar dolar; kişi başına ulusal gelir (1991): 998 dolar. Etkin nū
32; hizmetler — % 28. Dış ticaret (1990): Dışalım 115 milyon dolar; dışsatım 59 milyon dolar. Tica
% 33; sanayi —% 18. Dış ticaret (1990): Dışalım 1,7 milyar dolar; dışsatım 734 milyon dolar. Tica
doları- 100 cent.
YÖNETİM. Türü: Başkanlık tipi cumhuriyet. Yasama organi: Parlamento , Yönetim bölümlen
EKONOMI. GSMH (1989): 53 milyon dolar; kişi
mi (1987):Tanm - % 40; sanayi ve ticaret -%
fus dağılımı (1986): Tarım —% 49; hizmetler -
ret yaptığı başlıca ülkeler: Birleşik Krallık, ABD, Trinidad ve Tobago. Para birimi: 1 Doğu Karaib
ret yaptığı başlıca ülkeler: ABD ve Porto Riko, Pa
YÖNETİM. Türü: Commonwealth üyesi cumhu
riyet. Yasama organi: Millet Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 10.
ULAŞIM. Demiryolları (1990): Yok. Karayolları
(1987): 370 km asfalt, 380 km toprak. Başlıca li
ra birimi: 1 Dominik pezosu- 100 centavo.
mesi: 29 il.
ULAŞIM. Demiryolları (1988): Toplam 1655 km. Karayolları(1988): 5 800 km asfalt; 6 200 km top rak. Başlıca limanları: 4. Başlıca havaalanlan; 2.
manları: 2. Başlıca havaalanları: 1.
sun büyük bölümü tarımda çalışır (dışsatıma yönelik muz ve hindistancevizi yetiştiriciliği). Turizm de, gün geçtikçe gelişen bir ek gelir kaynağıdır. 3 Kasım 1493'te Kristaf Kolomb tarafından bulunup,
ilk İspanyol yerleşme merkezinin kurulduğu Hispanio
açan Dominica, 1805'e doğru Ingilizler tarafından sö
la, dağlık bir adadır. En önemli sıradagi olan Orta Sira dag, Dominik Cumhuriyeti'nin batı kesimi boyunca uzanır. Antil bölgesinin en yüksek ve en alçak noktaları da, Dominik Cumhuriyeti'nde yeralır. En yüksek (3 174 m) nokta olan Duarte doruğunun yalnızca 85 km gü
alth'ü üyesi bağımsız bir devlet oldu. 1980'de başba
yinin 45 m altına düşer. Kuzey kesimde, Atlas okyanu
letleri örgütü adına, ABD'nin komşu Grenada'ya askeri müdahalede bulunmasını istedi. 1989'da Hugo adlı ka
rimli bir tarım bölgesi olan Cibao vadisi uzanır. Cumhu
seçimlerden sonra Eugenia Charles, üçüncü kez başba
lim (yıllık sıcaklık ortalaması 25 °C), dağlarda yükselti, kuzeydoğuda da alize rüzgârlarının etkisiyle yumuşar.
XVIII. yy'da İngiltere ile Fransa arasında çekişmeye yol
mürgeleştirildi. 3 Kasım 1978'de, İngiliz Commonwe
neybatısındaki Enriquillo gölünde, yükselti deniz düze
kan Eugenia Charles, yedi devletten oluşan Antil Dev
suna paralel olarak, Kuzey Yaque irmağının suladığı ve
sırganın büyük zarara yol açtığı adada, 1990'da yapılan kanlığa getirildi.
Dominik Cumhuriyeti
riyetin başkenti, en büyük kenti ve en büyük limani San
to Domingo, güney kıyısında kurulmuştur. Tropikal ik Ortalama yağış güneybatıda Haiti sınırında 762 mm ile kuzeydoğuda 2 540 mm arasında değişir.
Dominik halkı yaklaşık 4 yüzyıl boyunca Avrupalılar
ni kaplayan (adanın batıda kalan üçte birinde Haiti
ile Afrikalıların karışması sonucunda oluşmuştur.Ada nin yerlisi olan Kızılderililerse, Ispanyollar tarafından bulunmasından sonraki ilk 100 yıl içinde ya yok edilmiş
bu yana bağımsızdır; ama tarihinin büyük bölümünde,
yitirmişlerdir. En büyük azınlık topluluğunu Haitililer
YÜZEYŞEKİLLERİ VE TOPLUM YAPISI
yaş arasındaki çocuklar için ücretsiz ve zorunlu olduğu
Antil denizinde ada devleti. Küba ile Porta Riko arasın
da yeralan Hispaniola adasının doğuda kalan üçte ikisi
Cumhuriyeti yeralır) Dominik Cumhuriyeti, 1844'ten
ya da toplumun öbür üyeleriyle karşarak özelliklerini
ekonomik açıdan ABD'ye bağımlı olmuştur.
oluşturur. Halkın %95'i katoliktir. İlk öğretimin 7-14
Kristof Kolomb'un 1492'de bulduğu ve Amerika'daki
ülkede 8 üniversite (Amerika'nın en eski üniversitesi
106
DOMİNİK CUMHURİYETİ TD
ATLAS
20
OKYANUSU ראבב
Valverde,
De
Puerto Plata
UZEYTDAG
Fixes Vejo for
Santiago de los
THAM
Agua
Caballeros
Vega Sin Eronchoco
Sacha Sauna
HISPANOLY de Macoris Cou
So
Bongguan
Gora Bor
UN
SO
Santo
Juan
20.Domingo suas poes?
por
• San
Bom
SanPedro -da Macarbo
Huguey
komans
Engaro Bum
Cistobal
Pear Bu
Saora Adas
che
-
are
DENIZI ANTIL
no
User Beau Aas
1
Besta Burnu
436700
Co
DOMİNİK CUMHURİYETİ Metre Demonyolu
En Yüksek A Noktalar Başkentin altı çizilmisto
un
Metre 0
10)
Altinda
Okrekli 1 O
Denu Dize
Dominik Cumhuriyeti'nin Santiago ilinde sığırlar ve sabanla tarla süren köylüler. Makineleşme oranının hala düşük olduğu tarımda, dünya pazarında şeker fiyatlarının sürekli
dalgalanmasından dolayı, şekerkamışına bağımlılığı
azaltmak için çeşitlendirme çalışmaları yapılmaktadır.
miştir.
TARİH VE DEVLET YAPISI
w
Kristof Kolomb'un Hispaniola'yı 1492'de bulmasına ve Yeni Dünya'daki ilk İspanyol yerleşme merkezinin ada da kurulmasına karşın, Yeni Dünya'daki öbür sömürge
lerden daha çok yarar sağlayan İspanyollar, o zamanki adı Santo Domingo olan Hispaniola'ya pek önem ver mediler. Bunun sonucunda Batı ucuna Fransızların yer
leşmeye başladıkları ada, 1795'te Fransa'nın yönetimi ne girdi. 1804'te Haiti'nin, bağımsız bir devlet olmasın dan ve 1822'de adanın doğu kesimine de yayılmasın
dan sonra, 1844'te doğudaki İspanyolca konuşan halk Haitililere karşı ayaklanarak bağımsızlığını ilan etti. Böy lece Dominik Cumhuriyeti kurulmuş oldu. Yeni devletin ciddi ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya kalması üstüne, 1905'te ABD, Dominik'teki ABD'li ya
tırımcıların çıkarlarını korumak bahanesiyle, ülke eko nomisinin bir bölümünü denetim altına aldı. Borçların
artması ve iç karışıklıklar, 1916'da, ABD deniz piyade lerinin ülkeyi işgaliyle sonuçlandı. Işgalin 1924'te sona ermesinin ardından, 1930'da iktidarı ele geçiren Rafael Dominik Cumhuriyeti'nin başkenti Santo Domingo, bati yarıkürede Avrupalıların kesintisiz olarak en uzun süredir yaşadıkları yerdir. 1496'da, Kristof Kolomb'un kardeşi
Bartolome tarafından kurulmuştur.
olan, 1538'de kurulmuş Santo Domingo Üniversitesi dahil) vardır. EKONOMI
Dominik ekonomisi geleneksel olarak tarıma dayanır; başlıca tarım ürünü dışsatıma yönelik şekerkamışı, ka kao ve kahvedir. Başlıca dışsatım ürünlerinden nikelin
yanı sıra, ülkede önemli boksit, altın ve kayatuzu yatak
Trujillo ülkeyi diktatörlükle yönetip, 1961'de öldürül dü. Yaklaşık 40 yıllık bir aradan sonra Aralık 1962'de
yapılan ilk serbest seçimlerde, solcu Juan Bosch cum hurbaşkanlığına seçildi. Ama bir reform programı uygu Cº
95
Kırmızı
30
86
dikdörtgenlerle
21
Dominik
20
69
15
59
Cumhuriyeti'nin
10
50
25
5
ABD'den satın alınmaktadır. Bu arada turizm önemli öl
çüde gelişerek GSMH'de tarımla yarışır duruma gel
başkenti Santo
Domingo'daki aylık sıcaklık
0
MM
ları vardır.
Hükümetin sanayiyi büyütme çabalarına karşın, sa nayi ürünlerinin çoğunluğu ve birçok besin ürünü,
F
35
TAE
E
K
ortalamaları, mavi
A
2
10
dikdörtgenlerle de
yağış ortalamaları
verilmiştir. Ülkede
19
yağışlı tropikal
20
Santo Domingo
iklim egemendir.
DOMUZ
107
lamaya kalkışması üstüne, Eylül 1963'te bir askeri dar beyle devrildi. 1965'te Bosch yandaşlarının başlattıkları
ayaklanmanın iç savaşa dönüşmesi üstüne, ABD kurulu düzeni korumaları için ülkeye askerî birlikler gönderdi. 1966'da cumhurbaşkanlığına seçilen Joaquin Balagu er'in sağcıların desteklediği otoriter yönetimi, 1978 se çimlerini Antonio Guzman'ın kazanmasıyla sona erdi. Guzman'ın da 1989 seçimlerinde yerini Salvador Jorge
Blanco'ya bırakmak zorunda kalmasından sonra, ülke ekonomisinin gün geçtikçe kötüye gitmesi sonucunda 1986 ve 1990 seçimlerinde Joaquin Balaguer yeniden
cumhurbaşkanlığına seçildi. Eski cumhurbaşkanı Blan
co, 1988'de yolsuzluk iddiasıyla yokluğunda yargılan maya başlanıp, 1992'de 20 yıl hapis cezasına çarptırıl dı.
1966 Anayasası'na göre genel oy sistemiyle seçilen
bir cumhurbaşkanı ve başkan yardımcısı tarafından yö
netilen ülkede, yürütme gücü 30 üyeli Senato ile 120 üyeli Millet Meclisi'nden oluşan parlamentodadır.
PA
dominyon Eskiden Britanya İmparatorluğu'na ya da Commonwe
alth'e bağlı ülkeleri belirten terim. Bu devletler (Kana
da, Yeni Zelanda, Avustralya, Güney Afrika Birliği, Ir
landa (Eire) ve Newfoundland), yasal açıdan özerk ol
makla ve dış işlerinin yönetimini kendileri üstlenmekle
Sus cinsine giren domuzlar büyük iktisadi deger taşıyan
hayvanlardır: Hepçil beslenirler; hızla cinsel olgunluga erişirler ve çok hızlı ürerler. Resimde en yaygın domuz irkları görülmektedir: Yorkshire (1), berkshire (2), landrace
(3), duroc (4), hampshire (5), tamworth (6), poland china
birlikte, Büyük Britanya imparatorunu hükümdar ola
(7), chester white (8).
1947'den sonra, "Commonwealth üyesi" (ya da devle ti) terimi kullanılmaya başlandı.
ÖZELLİKLERİ
rak kabul ediyorlardı. Dominyon teriminin yerine
Domitianus, Titus Flavius Roma imparatoru (Roma I.S. 51-ay.y. 96), Vespasianus
Domuzun orta irilikte ama tiknaz bir bedeni, sertkıllarla kaplı kalın bir derisi vardır; başı iridir ve burun kesimi
öne doğru çıkıntı yapan hareketli bir sumakla son bu lur; kuyruğu kısa ve eğridir; ayaklarında dört parmak
vardır ve bunlardan yalnızca ortada bulunan ikisi yere
ile Flavia Domitia'nın oğlu olan Titus Flavius Domitia nus, 1 Temmuz 69'da, o sırada Doğu'da olan babası imparator ilan edilince sezarlığa yükseltildi ve prokon
değer; köpekdişleri gelişmiştir ve savunma dişleri gibi
yardımıyla ülkeyi yönetti (71 sonbaharına kadar). Baba
nal koşabilen hızlı bir hayvandır. Pislikleriyle ünlü olma
tahta çıktı (81). Dacia kralı Decibalus'a kuramsal ege menliğini kabul ettirdi. İçte, Coloseum, Titus takı, Traja
neşin sıcağından, bitlerden ve başka asalaklardan ko runmak için çamura gömülürler. Ayrıca domuz, en akil
duğundan, birçok senatörü idam ettirdi. 93'te, filozof
başlıca türleri, yüksekliği yalnızca 30 cm dolayında olan
bir darbeyle devrildi ve öldürüldü.
zu (S. barbatus) va Cava yabandomuzudur (S. verruco
çıkıntı yapar; burnu, bir kürek gibi toprağı kazma olana ğı vererek, yiyecek aramasına yardımcı olur. Koku alma
sül oldu. Babasının dönüşünü beklerken Marcianus'un
duyusu keskindir; iyi yüzücüdür; hem tins hem de dör
sinin ve ağabeyinin ölümünden sonra, imparator olarak
larına karşın, domuzlar aslında temiz hayvanlardır; gü
nus hamamları gibi büyük anıtlar yaptırdı. Kendisine karşı birçok komplo düzenleyen senatoya düşman ol
li evcil hayvanlardan biridir. Sus cinsinin yabandomuzu (Sus scropha) dışındaki
ları İtalya'dan kovdurdu. İmparatoriçenin de katıldığı
cüce yabandomuzu (S. salvanius), sakallı yabandomu
domuz
İster yabani, ister evcil olsun, domuzgiller ailesine (çift
parmaklılar takımı) giren memeli hayvanların ortak adı. Evcil domuzun, Avrasya yabandomuzundan (Sus scropha) türetildiği ve ilk kez İ.Ö. 7000 yıllarında Çin'de evcilleştirildiği sanılır. Batı Avrupa'daysa çok da ha geç dönemlerde evcilleştirilmiştir.Amerika kıtasın da Sus cinsinden yerli türe rastlanmaz. Tayassu cinsine
giren pekariler, Orta ve Güney Amerika kökenli do muzlardır.
Sürü oluşturan hayvanlar olmadıkları için, domuzları evcilleştirme çabaları göçebe toplumlardan önce yer leşik toplumlarda başladı: Domuz, önce, inek ve koyun gibi otlaklarda yetiştirildi. Yabandomuzunda göç içgü düsünün bulunmaması ve domuzların evcilleştirildiği ilk tarım yerleşmelerinin birbirine uzak kurulmuş olma ları, evcil domuz irklarında büyük farklılıkların oluşma sına ve yerel ırkların ortaya çıkmasına yol açtı.
sus). Domuzgiller ailesinin öbür türleri arasında, düg meli domuzu (Phacocerus aethiopicus), Sulavesi ada
sında yaşayan bir yabandomuzu türü olan geyik domu zu (Babyrousa babyrussa) ve XX. yy'ın başlarında Afrika
ormanlarında keşfedilen Afrika orman domuzu (Hyloc hoerus meinertzhageni) sayılabilir. EVCİL DOMUZ
Domuzun doğurgan bir hayvan olması ve yemek artık
ları dahil hemen her tür yiyeceği yemesi, tarıma elverişli
her yerde domuz yetiştirilebilmesine olanak vermekte dir. Yüksek enerjili yiyecekleri kısa sürede ete dönüştū rebilme yeteneği ve dik başlı bir hayvan olmaması,
müslüman ve musevi olmayan ülkelerde domuzun yo ğun biçimde beslenmesine yol açmıştır: İslâm ve mu
sevilikse domuzulmekrunisayar ve eti yenmeyen hay
vanlar arasına sokar; dolayısıyla bu iki dinin yaygın ol
duğu Ortadoğu'da pek domuz beslenmez. En çok do muz besleyen ülkeler Çin, Rusya, ABD, Brezilya, Batı Almanya ve Polonya'dır.
Domuz doğurgan bir hayvandır: Yılda iki kez 6-15
108
DOMUZBALIĞI
yavru yapar. Emzirme süresi 3-8 hafta arasında değişir. Dişi emzirmenin sona ermesinden kısa süre sonra döl
lenebilir. Gebelik süresi 114 gündür. Yavrular, irklara
ve beslenme rejimlerine bağlı olarak, 4-6 aylık olunca
bulur; iyi pişmemiş domuz etinin yenmesiyle insana
bulaşır ve bitkinlik, ishal, kabızlık, iştahsızlığa yol açabi
lir. Tedavide, domuz şeridi bulunan hastaya, bütün şe
cinsel olgunluğa erişirler.
rit hastalıklarında olduğu gibi, 1 saat arayla birer gramlık 2 niklosamit hapı yutturulur.
şeyi kullanılabilir ve pazarlanabilir: Eti, yağı, kanı yenir; sakatatından soslar yapılır; işkembesi ve barsakları de
Don
Domuzdan elde edilen ürünler. Domuzun hemen her
ğerlendirilir; derisinden çeşitli eşyalar, kıllarından fırça
Rusya'da ırmak. Rusya'nın orta kesimindeki yükseklik
üretilir.
lerde, Novomoskovsk yakınında doğan Don ırmağı,
yapılır; salgıbezlerinden hormonlar ve çeşitli ilaçlar
domuzbalığı Yunusgiller ailesinden bazı dişlibalinaların ortak adı. Her iki yarıkürede de türleri bulunan domuzbalıkları
nin, Türkiye sularında bulunan türü Oxynotus centrina,
kıyıya yakın kesimlerde 50-500 m derinliklerde, dipte ya da dibe bağımlı olarak yaşar. Boyu bazen 1 m'yi aşa
bilir. Omurgasızlar ve balıklarla beslenir. Eti sert oldu ğundan pek değerli bir balık sayılmaz. Domuzbalığı (Phocaena phocaena), denizde
yaşayan bir memelidir.
başlangıçta güneye doğru akarken, yaklaşık 56 km bo
yunca Volga'ya yaklaşır. 1,900 km uzunluğundaki çığırı boyunca batı kıyısından Susna, Donets ve Şir ırmaklari ni, doğu kıyısından da Voronej, Hoper, Medveditsa, Sal
ve Maniş ırmaklarını alıp, Azak denizine dökülür. Aşağı
kesiminde 1951'de Temliyanski barajının yapılmasın
dan bu yana ulaşımda ve sulamada yararlanılır. 1957'de Volga'ya bağlanmasını sağlayan Lenin kanalı nin (56 km) yapılmasından bu yana, özellikle kömür ve kereste taşıyan gemiler tarafından kullanılmaktadır.
donanma Bir devletin savaş gemileri ve personeli topluluğu. İlk savaş gemileri Fenikeliler tarafından yapılmış olmakla birlikte, gerçek anlamda ilk donanma Atinalılar tarafın
dan kuruldu. Bu donanma, İ.Ö. 480'de yapılan Salamis deniz savaşında, Pers hükümdarı Kserkses l'in eski Yu nanistan'ı istilasını durdurdu. Daha sonra Atinalıların
Liman domuzbalıkları ortak adıyla anılan Phocaena cinsi üyelerinin boyu 1,2-1,8 m, ağırlıkları 49-74 kg ara sında değişir. Gerçek domuzbalıklarını içeren Phocae
donanma modeliſ Syrakusai, Rodos ve Romalılar (İ.S. 300'de başlayarak) tarafından benimsendi. Romalılar, eski Yunan savaş gemilerine teknik yönden birşey ekle memekle birlikte, askerî donanımı geliştirdiler. Ortaçağ'da (11000 yılı) “duyarlı” deniz yolculuğu (rüzgâra karşı ilerleme, volta vurma) sağlayan çok di
noides cinsi üyelerinin boyu 11,2-1,65 m, ağırlıkları yaklaşık 124 kg'dır. Göçmendirler. Gemilerin çevresin
de oynaşır ve zaman zaman oyun için su yüzeyi üstüne
sıçrarlar. Güneydoğu Asya'da bulunan yüzgeçsiz do
muzbalığının (Neomeris phocaenoides) boyu 1,2 m, ağırlığı 36 kg kadardır.
Domuzlar körfezi çıkarması
vioioioioi Totondo Fenike savaş gemisi.
Amerikan Merkezi Haberalma Örgütü'nün (CIA) deste ğiyle, yaklaşık 1 500 Kūbalı mültecinin 1961'de Kü ba'ya düzenledikleri başarısız çıkarma girişimi. Amacı Küba'da Fidel Castro yönetimine son vermek olan çı karma, Mart 1960'ta ABD başkanı Eisenhower döne minde CIA tarafından tasarlandı ve Kübalı mülteciler,
Guatemala'da askeri eğitimden geçirildi. 1961'de, Ei senhower'in yerine başkanlığa seçilmiş olan John Fitz gerald Kennedy, planin uygulamaya konulmasını onay ladı.
17 Nisan 1961'de Küba'nın güneybatı kıyılarındaki
Domuzlar körfezine yapılan çıkarma harekâtı, tam bir
Roma savaş gemisi.
başarısızlıkla sonuçlandı: Çıkarmacılar adaya ayak bas tıkları anda Kübalı askerler tarafından kuşatıldılar ve 19
Nisan'da sağ kalan 1 200'ü tutsak alındı. Aralık 1962'de Castro, ABD'nin 53 milyon dolarlık ilaç ve besin yardı
mi karşılığında, tutsakları serbest bıraktı.
domuz şeridi Şeritler takımından asalak ilkel kurt (Bil. a. Taenia soli um). Kabarcıklı kurt evresini domuzda, erişkinlik evre sini insanda geçiren, domuz şeridinin uzunluğu 3 m'yi
FOODDOP/22222 Viking savaş gemisi.
DONANMA
109
(Solda) Ingiliz ve Alman
donanmalan, Birinci Dünya Savaşı'nda Danimarka kıyılan
açığındaki Jutland deniz savaşında karşı karşıya
geldiler.
(Altta) Ikinci
Dünya Savaşı'nda Midway çarpışması (Haziran 1942)
sırasında, ABD
uçak gemilerinin
saldırması sonucu
yanan Japon
kruvazörű Mogame.
rekli, latin ve kare yelkenli kadırgalarla, kısa boylu yu
varlak gemiler ortaya çıkmasından sonra, karinaya bag
li baş ve kıç köşkleri, Venedik "karak”ıyla, XVIII. yy'a kadar amiral gemilerinde kullanılan bir yapım çığırı açtı. XVI. yy'da deniz ticaretinin hızla gelişmesine parelel
olarak, yük kalyonları ve hızlı karavelalar ortaya çıktı.
Ayrıca ticaret gemileri güçlü toplarla donatıldı. XVIII.
yy'a kadar, savaş gemileri kadırgalardan oluşmaktaydı.
XVII. yy'da gemi yapım sanatı, çok yüksek teknik dü
zeye ulaşırken, büyük savaş gemileri yapımı da ön pla na geçti. Savaş gemileri 35-56 m boyunda, 30-100 top
la donatılmış beş sınıfa aynldı. XIX. yy. başında, en güç lü donanma Ingiltere'nindi. Onu Hollanda ve Fransız donanmaları izlemekteydi.
XIX. yy. ortalarına kadar ahşap, yelkenli savaş gemi
leri yalnızca ayrıntılarda gelişme gösterdi. Bu yoldaki çalışmalar, üç güverteli, 120 toplu görkemli gemilerle noktalandı.
Önce çarklı, sonra pervaneli gemilerde buhar maki
nelerinin kullanımıyla XIX. yy'ın ilk yarısında çağdaş ge
micilik başlarken, donanmalarda da büyük gelişmeler gözlendi. Ilk motorlu savaş gemileri, pervane takılmış
üç güverteli teknelerdi. Onları, özel olarak savaş için ta
sarlanıp gerçekleştirilmiş zırhlılar izledi. Bu tipte ilk ge mi, Fransız mühendisi Dupuy de Lome'un gerçekleştir diği La Gloire oldu.
Ikinci Dünya Savaşı'na kadar, zırh, hız ve ateşgücü gibi üç temel özelliğine göre nitelenen su üstü savaş ge
mileri yapıldı. “Zırhlı" adı verilen bu gemilerin güverte leri, gövdeleri zırhla kaplanıyordu; büyük bataryalar ve (Üstte) Amerikan
Bağımsızlık Savaşı sırasında, savas gemisine
dönüştürülmüş bir ticaret gemisi olan Bonhomme Richard', bir
çarpışmada
canlandıran tablo.
(Solda) ingilizlerin Fransız-Ispanyol
donanmasını ağır yenilgiye uğrattığı
Trafalgar deniz savaşını
canlandıran bir tablo.
110 DONANMA
periskop
torpidoatar
makineler
Birinci Dünya Savaşı'nda kullanılan Alman denizaltısı U-bot'un uzunluğu 64,7 m'ydi. 6 torpidoyla donatılmıştı. Birinci Dünya Savaşı'nda torpidoların geliştirilmesi, periskopun bulunması ve içten yanmalı motorlar kullanılması, denizaltıları donanmaların en etkili silahı haline getirdi.
T
İkinci Dünya Savaşı'nda ABD donanmasında kullanılan iki denizaltı sınıfından biri olan Gato sinifından bir denizaltının maketi; 24 torpido ve 90 mm'lik güverte topları taşıyordu.
17
İkinci Dünya Savaşı'nda Alman donanmasında kullanılan U-botlar, Atlas okyanusunda yolculuk yapan müttefik şileplerine
agir kayıplar verdirdiler.
füzeatarlar
füzeler
ABD yapımı Patrick Henry nükleer denizaltısı 11920 km erimli 16 Polaris füzesi taşımaktadır./1960 yıllarından bu yana kullanılan nükleer denizaltılar, deniz savaşlarında denizaltıların işlevinde devrim sayılabilecek bir değişiklik
gerçekleştirmişlerdir. Düşman gemilerine saldırmak bir yana, karadaki hedeflere de nükleer füzeler atabilmekte (yüzeye Çıkmadan) ve çok uzun süre denizaltında kalabilmektedirler.
toplar taşıyorlardı.
Bunları, Birinci Dünya Savaşı'nın etkili silahı denizaltı ve İkinci Dünya Savaşı'nda uçak gemisi izledi. İkinci
Dünya Savaşı'ndan sonra, savaştan alınan derslerle ha va ve denizalt tehdidi), deniz araçları köklü bir değişik
liğe uğradı; böylece elektronik (radarla uçakları bulma,
sonarla denizaltıları bulma, radyo ile haberleşme) ve
füzeler (çeşitli tipte klasik ya da nükleer başlıkli) gibi iki
yeni bilim dalından yararlanma yolu açıldı.
Modern savaş, bulma ve vurma harekâtlarının aynı
DONEGAL
111
ransa'ya dönerek Or San Michele kilisesinin heykel süs
lemelerinde ve Duomo'da, gençliğinin iki başyapıtını
ortaya koydu: Vaftizci Aziz Yahya (1415, Duomo); Aziz Georgius (1416, Or San Michele). Aynica Santa
Maria del Fiore kilisesinin çankulesi için, peygamberler
torpido
dizisini yapmaya başladı (Yeremya, vb.); bir süre sonra
torpidostar
bambaşka bir anlayışla sürdüreceği bu diziyi yarım bi
rakıp, anlatım araçlarını doğada arayarak, katı bir ger
çekçiliğe yöneldi. 1427'de Siena'da vaftiz kurnalarında On
Herodes'in Şölenini tung pano olarak işledi (1421 1427). 1433'te Roma'ya bir yolculuk yapıp, Eskiçağ ya
pıtlarının bir kez daha etkisinde kaldı ve peygamberler dizisini sürdürerek, Hababkuk (1435) heykelini yaptı.
CAFFEEM
Sonra Cosimo di Medici'nin isteğiyle San Lorenzo kili sesinde çalıştı ve tunçtan görkemli Davut heykelini ta
mamladı (1440); Santa Croce kilisesinde Meryem'e
anda yapılmasını zorunlu kılan çok hızlı bir çarpışma bi
Müjde (1443) alçak kabartmasını yaptı. 1444'e doğru
savaş olarak görülmektedir. Donanmalarda caydırma
yapıt sonradan, Verrochio'yu (Colleonel ve atlı heykel
zaltılar, yeni ve çok önemli bir görev üstlenmiştir.
1456 arasında, San Antonio bazilikasının ana mihrabını
çiminde ortaya çıkmaktadır. Tehdit, özellikle psikolojik
stratejisinin temel öğeleri olan füzeatar nükleer deni Donatello
Padova'ya giderek ünlū anıtını (Gattamelata, 1447. Bu yapan bütün sanatçıları etkiledi) gerçekleştirdi. 1446
kabartmalar ve heykellerle yeniden süsledi: Çarmıhta Isa, Mezara Koyuş, Aziz Antonius'un Mucizeleri 70 ya
şında Floransa'ya dönerek, gerçekçiliğin, yoksulluğun,
İtalyan heykelcisi (Floransa 1386-ay.y. 1466). Roma'ya giderek Eskiçağ'dan kalma büyük yapıtları inceleyen Donatello (asıl adı Donato di Niccolo/Bette Bardi'dir),
Brunelleschi'yle dostluk kurdu ve etkisinde kaldı. Flo
dehşetin, yansıması olan çarpıcı yapıtlar gerçekleştirdi: Maria Magdelana (Vaftiz yerinde), vb. Siena katedralin de Vaftizci Yahya'yı tamamladı (1457). San Lorenzo ki
lisesinde yeni bir çalışmaya giriştiği sırada felç geçirdi (1463) ve üç yıl sonra öldū.
Donatus, Aelius
Latin dilbilgicisi (Î.S. IV. yy.). Aziz Hieronymus, vb. bir çok öğrenci yetiştiren Aelius Donatus, Latince dilbilgi
siyle ilgili iki önemli kitap yazmıştır. Bunlann birincisi (Ars Minor), Ortaçağ'a kadar ders kitabı olarak okutul
muş, ikincisi (Ars Major), birçok yazar tarafından yo rumlanmış ve alıntı yapılmıştır. Aynca, Terentius'un ko
medileriyle ilgili bir yorumlama ve Vergilius'un yaşa möyküsünü yazmıştır.
Donbas
Ukrayna ve Rusya'da kömür havzası. Don ve Dnieper ırmakları arasında, Don ırmağının oluşturduğu kıvrımın
iç bölümünde yeralan, yaklaşık 60 000 km 'lik bir alana
yayılan Donbas havzasının % 85'i Ukrayna'da, % 15'i
Rusya'dadır. Çıkarma güçlüklerine karşın XIX. yy'dan
başlanarak işletilen havza, eski SSCB'nin başlıca kömür üretim alanı olmuş, Krivoy Rog demir yataklanna yakın
lığı, güçlü bir demir-çelik sanayisi kurulmasını sağlamış
tır. Kömürün yanı sıra tuz, civa, doğal gaz da içermekte dir. Havzadaki başlıca sanayi kolları arasında Donetskt, Makeyevka, Gorlovka ve Yenakiyevo sayılabilir. Donatello'nun
Don Carlos: Bk. CARLOS DE BORBON. ünlü tunç heykeli Davut,
Eskiçağ'dan sonra
gerçek boyutlarda
yapılmış ilk ayakta duran ciplak
heykeldir ve
Rönesans'ın ilk dönemi
Doncaster
Ingiltere'nin kuzey kesiminde kent. Yorkshire'ın güney
kesiminde, Manchester'ın 72 km kadar doğusunda,
Don ırmağı kıyısında yeralan Don ter'ın nüfusu 284
000'dir. Çevresindeki tarım ve madencilik bölgesinin ti caret merkezidir.
heykelciliginin
başyapıtlarından biri sayılmaktadır.
Donegal: DUN NA NGALL.
112
DONETS
Donets
1825-1839 arasında, Abdülmecit için bestelediği Meci diye marşı 1839-1861 arasında Osmanlı İmparatorlu
Rusya ve Ukrayna'da irmak. Kurk bozkırlarında doğan
ğu'nun ulusal marşı olarak çalındı.
Donets, 1 050 km aktıktan sonra, aşağı çığırında Donets havzasını çevreleyip, Konstantinovski'nin aşağı kesi
minde Don irmağına karışır. Yalnızca 290 km'lik aşağı çığırı ulaşıma elverişlidir.
Donne, John İngiliz şairi, filozofu ve din adamı (Londra 1573-ay.y.
Donetsk Ukrayna'nın güneydoğu kesiminde kent. Büyük ma dencilik ve sanayi bölgesi Donbas'ın başlıca kenti olan Donetsk'in nüfusu 1 231 000'dir. Önemli bir sanayi
(demir-çelik sanayisi, kimya sanayisi, çeşitli makineler yapımı, vb.) ve öğretim (üniversite, politeknik enstitüle ri, vb.) merkezi olan kentin adı, 1929-1961 arasında
1631). Varlıklı bir katolik ailesinin oğlu olan, çocukluğu Elizabeth döneminin belirgin özelliği katolikliğe karşı tepki havasında geçen John Donne, din öğrenimini gizli olarak görüp, sonra Oxford ve Cambridge üniversitele rinde okudu. Asker olarak Essex kontunun komutasın
da İtalya ve İspanya'da çarpıştı. Bu dönemde, çağdaş larının çoğu gibi şiirle ilgilenmeye koyulup, İngiltere'ye dönünce geçim sıkıntısı çekmeye başladı. Ağır birma
Stalino'ya çevrilmiştir. Eski SSCB'nin parçalanması, o
nevi bunalım geçirerek, anglikan mezhebine geçip, 1607'den sonra koyu dindarlık yolunda hızla ilerleye
dönemde işletilen maden ocaklarının bir bölümü ka pandığından, Donetsk'in sanayisinde bir gerilemeye
ğiyle anglikan papazlığını kabul edip (1615), St. Paulka
yol açmıştır.
rek gizemciliğe kaydı. 1615'te dostlarının ve kralın iste tedrali başpapazlığına atandı (1618). O tarihten sonra
kendini vaaz vermeye ve şiire adayıp, vaazlarıyla (Ingi
Donizetti, Gaetano
liz düzyasının anıtlarından biridir) büyük ün kazandı.
İtalyan bestecisi (Bergamo 1797-ay.y. 1848). Bergamo ve Bologna'da beste öğrenimi gören Gaetano Donizet
rası dönemin edebiyatında kendine seçkin bir yer ya
Özellikle dinsel ve din dışı şiirleriyle, Elizabeth son pan John Donne, gerek ömrünün ilk dönemlerinde yazdığı aşk sonelerinde, gerek papaz olduktan sonra
yazdığı Holy Sonnets de (Kutsal Soneler, 1618'de ya zıldı), ölüm ve sonsuzluğun saplantısına yer vermiştir. Üslubu Spencer ya da Lily'nin özenticiliğiyle yakınlık
gösterir; ama onda bu özenticilik bir "metafizik"e doğ ru geliştiği için, XVII. yy'da "metafizik şairler" diye ad landırılacak şairlerin ilki sayılmıştır.
Öteki yapıtları: On the Progress of the Soul(Ruhun
Gelişmesi Üstüne, 1601'de yazıldı, 1633'te yayınlan di), Vaazlar (1661'de yayınlandı).
Donner, Kai Finlandiyalı dilbilimci ve türkolog (? 1888-? 1933). Ural dillerine, eski Türk yazıtlarına ilişkin çalışmalarıyla ün
yapan Kai Donner, Heikki Paassonen'in Ostjakisches . Wörterbuch'unu (Ostyakça Sözlüğü) yayına hazırla mıştır.
Gaetano Donizetti.
Donoso, Jose
ti, 1827'de Napoli'ye yerleşerek, on iki opera bestele dikten sonra, krallık müzik akademisinde kontrapunto
Şilili yazar (Santiago 1925). Santiago Üniversitesi'nde
öğretmenliğine atandı. 1838'de Paris'e yerleşip, Poliu
1973 askerî darbesinden sonra İspanya'ya göçüp, ülke sine ancak 1986'da döndü. Doğalci gerçekçilikten ve
to (1840), Alayın Kızı (1840), Gözde (1840), Don Pas quale (1843), vb. operalarını sahneletti. Viyana'ya gi derek imparatorluk sarayı besteciliği ve koro yöneticili
ği yapıp, 1848'de Fransa'da çıldırarak akıl hastanesine
kapatıldı. Bergamo'ya götürüldüve oradaöldü. Öbür yapıtları: Aşk iksiri (1832) Rita ya da Dövülen Koca (1843), Portekizli Don Sebastian (1843), vb. 71 opera; birçok oda müziği; 13 senfoni; oratoryolar; 18
dörtlü; 3 beşli; 115 dinsel müzik.
Donizetti Paşa İtalyan asıllı Türk bando yöneticisi (Bergamo 1788-İs tanbul 1856) Gaetano Donizetti'ni ağabeyi olan, Mah
mut II tarafından Mızıkayı Hümayun'u kurması için is tanbul'a çağrılan (1828) Donizetti Paşa (asıl adı Giusep pe Donizetti dir),kurduğu bandoyla, bir ay sonra padi
şaha konser verdi. Türkiye'de Batı notası kullanımını başlatıp, Mahmut Il için bestelediği Mahmudiye marşı
Anglosakson edebiyatı dersleri veren Jose Donoso,
gerçeküstücülükten esinlenen öykü ve romanlarında,
Şili'nin ayrıcalıklı sınıflarının çöküşünü işleyip,1990'da Şili Ulusal Edebiyat Ödülü'nü aldı.
Başlıca yapıtları: Coronation (roman, Taçlandırma, 1957); El Charleston (öyküler, Çarliston, 1960), El Lugar sin Limites (roman, Sınırsız Uzam, 1967), Çirkin Gece
Kuşu (El Obscceno Pajaro de la Noche, 1970), vb.
Doppler, Christian Johann Avusturyalı matematikçi ve fizikçi (Salzburg 1803-Ve nedik 1853). Prag, Chemnitz ve Viyana Üniversitelerin
de ders veren Christian Johann Doppler, bir gözlemci ye göre hareket halindeki bir ses kaynağından çıkan ses frekansının değişmesi olayını (Doppler olayı ya da Doppler-Fizeau olayı) bulup (1842), daha sonra, bu
olayı optiğe uyguladı. 1851'de Viyana Fizik Enstitüsü yöneticiliğine atandı.
DOS PASSOS, JOHN 113 Dorat
anayurtları sayarlar, Herakles'in soyundan geldiklerine inanırlardı.
Fransız şairi ve hümanisti (Limoges 1508-Paris 1588), Antoine de Baif'in özel eğitmenliğini yapan Dorat (asıl
adı Jean Dinemandi dir), Coqueret Koleji yöneticiliğine atandı (1547). Ronsard'ın ve Du Bellay'nin okudukları bu okulu 1555'e kadar yönetip, 1555'te Henri Il'nin
Dorset
Ingiltere'nin güneybatı kesiminde yönetim bölümü. Manş denizi kıyısındayeralan Dorset'in (Dorsetshireda
çocuklarının eğitmenliğine, 1556'da Krallık Koleji'nde
denir), yüzölçümü 2655 km², nüfusu 645 200, merkezi
irleri arasında yeralmakla birlikte, Ronsard öğretmenini
maklarının suladığı yönetim bölümünde, başlıca gelir
er du Mans'ın ölümünden sonra onu topluluğa aldı. La
yun) oluşturur. Kıyıdaki Bournemouth ve Weymo
Yunanca öğretmenliğine getirildi. Pléiade topluluğu şa
kendileriyle birtutmamak için, ancak 1582'den, Peleti tince yazdığı şiirleri, Poematia (Şiirler, 1556) adı altında
Dorchester kentidir. Avon, Trent, Frome ve Stour ir
kaynağını tarım (tahil) ve hayvancılık (sığır velko uth, önemli turizm merkezleridir.
toplandı.
Dordrecht
Hollanda'nın güneybatı kesiminde liman kenti. Rotter dam'ın yaklaşık 15 km güneydoğusunda yeralan Dord recht'in nüfusu 110 475'tir. Liman etkinliğinin yanı sıra
önemli bir sanayi merkezidir: Tersaneler, kimya sanayi si, metalürji, vb.
Dorsey, James Owen ABD'li etnolog ve dilbilimci (Baltimore 1848-Washing
ton 1895). Diyakosluk ve misyonerlik yapan James Owen Dorsey, Ponca Kızılderilileri arasında yaşadı ve dillerini öğrendi. Hastalanınca Maryland'e dönüp, da
ha sonra ABD yerbilim araştırmalan başkanı J.W. Po well tarafından Omaha Kızılderililerine ilişkin etnoloji
da kentlerinin merkezi ve Hansa Birliği üyesi bir kentti.
ve dilbilim araştırmaları yapmakla görevlendirildi ve Nebraska'ya gitti. Powell'ın ABD Etnoloji Bürosu'nu
ayaklanmacılar tarafından alındı ve aynı yıl, bağımsız Birleşik Eyaletler'in ilk meclisi kentte toplandı.
ca, Kusan, Yakonan, Takelman kabileleri üstüne araştır
XV. yy'da kurulan Dordrecht, 1203'e kadar Hollan
İspanyol egemenliğine karşı ayaklanma sırasında,
Doré, Gustave
kurması(1879) üstüne büronun yönetim kuruluna seçi
lip, Ponca, Omaha, Osage, Kansas, Dakota, Athabas
malar yaptı; Kızılderili dilleri ve ırkı üstüne sürdürülen incelemelere önemli katkılarda bulundu. Genç yaşta
layan Gustave Doré, 1853'te Rabelais'nin yapıtlarini,
ölmesi nedeniyle birçok yapıtı yarım kaldı. Yayınlanan başlıca yapıtlar: Omaha Sociology (Omaha Toplumbilimi, 1884), Osage Traditions(Osage Gelenekleri, 1888), A Study ofSiouan Cults (Sioux Kül
latiques), 1861'de Dante'nin Cehennem'ini (Inferno),
Toplumbilimi, 1897).
Fransız ressamı, gravürcüsü ve taşbasmacisi (Strasbo urg 1832-Paris 1883). 13 yaşında taşbasmacılığına baş 1855'te Balzac'ın Eğlenceli Hikâyeler'ini (Contes Dro
tü Üstüne Bir inceleme, 1894), Siouan Sociology (Sioux
1863'te Cervantes'in Don Kişotunu resimledi. 1872'ye doğru ofort tekniğiyle gravürler yapmaya baş
Dortmund
man, Pisano tamamlıyorlardı).
Almanya'nın kuzeybatı kesiminde kent. Nardrhinwest falen eyaletinde, Dortmund-Ems kanalı kıyısında, Es
ladı (genellikle, gravürlerinde ana çizgileri ve başlıca le ke değerlerini belirliyor, gerisini Pannemaker, Gus Doria, Andrea Cenevizli amiral (Oneglia 1466-Cenova 1560). Ceno
sen'in doğusunda yeralan Dortmund'un nüfusu 544 058'dir. Önemli bir ulaşım yolları kavşağı ve sanayi
merkezi (özellikle demir-çelik sanayisi ve bira fabrika ları) olan kent, İkinci Dünya Savaşı'nda Müttefiklerin
va'nın ünlü denizci ve devlet adamı ailelerinden Doria
kara saldırılarıyla büyük ölçüde yıkılmış, ama savaştan
polikralıFerdinando I ve Alfonso II) hizmetinde çalıştı.
surlar gibi anıtlarının yanı sıra, 1952'de yapımı tamam
ailesinin oğlu olan Andrea Doria, Italya Savaşları sıra sında çeşitli hükümdarların (papa Innocentius VII, Na
sonra onarılmıştır. Ortaçağ'dan kalma dört kilisesi, bir çok şatosu ve Karolenjler döneminden kalma tarihsel
Türklere karşı Pianoso deniz savaşını kazanıp (1519),
lanan Westfalenhalle'yle çok sayıda turist çeken kent, aynı zamanda da önemli bir öğretim (üniversite, Fizyo
deniz savaşını kazandı ve Cenova'nın teslim alınmasını sağladı. Daha sonra Karl V'in hizmetine girip, Fransızla
loji Enstitüsü, Spektrokimya Enstitüsü, Toplumsal Araş tırmalar Enstitüsü, vb.) merkezidir.
rişimiyle kurulan Haçlı donanmasının başına getirilip,
Doson Antigonos: Bk. ANTIGONOS II,
Fransa kralı François l'in hizmetine geçerek, Rapallo
riČenova'dançıkardı (1528). Venedik'in ve papanın gi
Barbaros Hayrettin Paşa'yla Preveze önlerinde karşılaş tı ve büyük bir bozguna uğradı (28 Eylül 1538). Dorlar
Eski Yunanistan'da halk. 1.Ö. 1200'e doğru Yunanis tan'a yerleşen Hint-Avrupa asıllı Dorlar, Mykenai kültü
DOSON
Dos Passos, John ABD'li romancı (Chicago 1896-Baltimore 1970). Porte
kiz asıllı bir ailenin oğlu olan John Dos Passos, 1916'da
rüne son verip, Girit'i, Pelonpnesos yarımadasının bü yük bölümü, özellikle Messenia ve Lakonia'yı, Argolis'i ele geçirdiler. Daha sonra Ege'deki birkaç adada,Ana dolu'nun güneydoğu kıyılarında ve Rodos'ta koloniler
Harward Üniversitesi'ni bitirip, gönüllü olarak katıldığı
Anfissa'nın kuzey kesiminde yeralan Doris bölgesini
diye adlandırılan kuşağın başlıca temsilcisi haline geldi.
kurdular. Günümüzde Yunanistan'ın orta kesimindeki
Birinci Dünya Savaşı'nda cankurtaran şoförlüğü yaptı.
ilk yapıtlarında (One Man's Initiation-1917 (BirAdamın Başlatışı-1917; 1919); Three Soldiers (Üç Asker, 1921]) savaşı acı bir dille anlatıp, çok geçmeden “yitik kuşak"
114
DOSSO DOSSI "Yitik Kuşak'ın en
burg'daki Mühendis Okulu'nu bitirip, çeviriyle geçimi
önemli
ni sağlamaya koyulan Fyodor Mihayloviç Dostoyevs
yazarlanndan
kiy, insan mizacının acıklı karmaşıklığıyla yakından ilgi
John Dos Passos,
"panorama
teknigi" de denen süredeşlik
tekniğiyle yazdığı
U.S.A. (ABD)
üçlemesinde, XX
yy. kapitalizminin sonucu olarak gördüğü ABD
egemen sınıfının
çöküşünü gözler önüne sermiştir.
lendi. Edebiyat yaşamına gerçekci ve nükteli anlatılarla (insancıklar (Bedniye Ljudi]) başlayıp, 1849'da siyasal nedenlerden dolayı tutuklanarak ölüm cezasına çarptı
rilinca, yaşamında kökten bir değişme oldu. İdam seh
pasında cezasının Sibirya'da dört yıl kürek mahkûmlu ğuna çevrildiğini öğrenmesinden sonraki dört yıllık çile ve acı dolu yaşamı,XIX. yy. sonlarının en büyük Rus ro manlarını kaleme alan bir yazara dönüşmesine yol açtı.
Sürgün dönüşünde Ölüler Evinden Hatıralar (Zapiski iz
Mertvogo Doma, 1862) adlı romanında gözler önüne serdiği Sibirya'daki insanlık dışı yaşam koşulları, rejimin
acımasızlığını öfkeyle anlatması, büyük yankılar uyan dırdı. Yeni çar Aleksandr II bile etkilenerek, sürgün ce
New York'u anlattığı Manhattan Transfer'de (1925) sü
redeşlik diye adlandırdığı tekniği kullanıp, U.S.A.(ABD) ana başlığı altında topladığı üçlemesinde (42nd Parallel (42. Enlem, 1930); 1919,[1932);The Big Money(Büyük
Para, 1936)), ABD toplumunu eleştirdi. İspanya İç Sava
şı'ndaki gözlemlerinden sonra, radikal tutumunu biraz değiştirip, District of Columbia (Columbia Yönetim Bö lümü) ana başlığı altında topladığı yeni bir üçleme ya
yınladı: İspanya İç Savaşı'yla ilgili Adventures of a Yo
ung Man (Bir Delikanlının Serüvenleri, 1939); Güneyli bir demagogu anlattığı Bir Numara (Number One, 1943); Grand Design (Büyük Tasarı, 1949). Daha sonra
gün geçtikçe daha tutucu bir tavır alıp, 1966'da anılarını (The Best Times (En İyi Günler]) yayınladı.
zasında reform yapılmasını istedi.
Bütün toplum tabakalarını ilgilendiren bir araştırma yaparak toplumsal ilişkileri inceleyen Dostoyevskiy'e
göre suç bir bahtsızlıktır, suç işleyen de sözgelimi Suç
ve Ceza'daki(Prestupleni i Nakazani, 1866) yaşlıtefeci
yi baltayla öldüren yoksul öğrenci Raskolnikov gibi
mutsuz bir yaratıktır. Ama Raskolnikov, pişmanlık saye sinde kurtulacak, Sibirya'ya kadar peşinden gelen yok sul sokak kızı Sonya'ya duyduğu aşkla doğru yola dö necektir. Dinsel esinli bu romanda Dostoyevskiy, Batı
düşüncesi ile tanrıtanımaz düşüncenin Rus düşüncesi ne zararlı saydığı etkisini sergilemiştir.
Aynı türden sorunlar, yazarın başyapıtı olarak nitele
diği Karamazov Kardeşler'de (Bratja Karamazovi, 1879-1880) de ele alınmıştır. Bu şiddet dolu ve oldukça
yoğun romanda Dostoyevskiy, İyi ile Kötü arasında bo Dosso Dossi
calayan kendi ruhsal yapısını yansıtmıştır.
İtalyan ressamı (Bologna yakını 1490'a d.-Ferrara
Yapıtlarında betimlemeler fazla yer tutmayan yazar, daha çok konuşmalara önem vermiş ve bu konuşmalar
le ll’nin saraylarında çalışan Dosso Dossi, duvar halısı
maşık bilinçaltını gözler önüne sermiştir. Öteki yapıtları: Netoçka Nezvanova (1849); Stepan
desenleri, portreler, madalyonlar, duvar resimleri ve çe şitli tablolar yaptı. Birçok şato ve sarayın dekorlarını
gerçekleştirdi. Tablolarında, Roma okulu ile Venedik okulunun üsluplarını bağdaştırdığı şiirsel bir üslup kul landı.
Dost Muhammet Han Afganistan hükümdarı (Herat 1793-ay.y. 1863). Durra ni aşiretine bağlı Barakzay boyunun başkanı Payında
Han'ın yirmi bir oğlundan biri olan Dost Muhammet
Han, Şah Mahmut tarafından önemli görevlere atandıy sa da, çok geçmeden aralarının açılması ve ağabeyi
Feth Han'ın öldürülmesi üstüne şaha karşı ayaklanarak,
Kuzey Afganistan'ı(1818), Kabil'i (1826)ve Kandehar'ı (1836) ele geçirdi. Kendini emir ilan ederek Barakzay sülalesini kurdu (1835). Afganistan'ı etki alanlarına al mak için Ruslarla çekişen ve Şücailmülk'ü emir ilan eden Ingilizler tarafından tahttan uzaklaştırıldıysa
(1839) da, Afganlıların direnmesi ve Şücailmülk'ün öl
dürülmesi sonucunda, İngilizler tarafından yeniden
tahta çıkarıldı (1842). Ülkede siyasal bütünlüğü sağla maya çalışıp, Herat üstünde hak iddia eden Iran'a karşı
Ingilizlerle iki antlaşma imzaladı (1855 ve 1857); Kan
dehar, Kunduz ve Herat'ı ele geçirdikten (1863) kısa sü re sonra öldü.
Dostoyevskiy, Fyodor Mihayloviç Rus yazarı (Moskova 1821-Petersburg 1881). Peters
sırasında dinginlik arayan sıkıntılı kahramanlarının kar çikovo Köyü Selo Stepancikovo i Ego Orbitateli, (
i542). Kardeşi Battista Dossi'yle (1490'dan sonra 1548) birlikte Ferrara'da, Este dükleri Alfonso I ve Erco
Fyodor Mihayloviç Dostoyevskiy.
DOVER BOĞAZI 115 1859); Ezilenler (Unizenniye i Oskorblenniye, 1861); Kumarbaz (Igrok, 1867); Budala (Idiot, 1868); Ebedi
Koca (Veşniy Muj, 1869); Ecinniler (Besi, 1872); Deli kanlı(Podrostok, 1875); Bir Yazarın Günlüğü (Dnevnik Pisatelya, 1880).
Dou, Gerard Hollandalı ressam (Leiden 1613-ay.y. 1675). Bir vitray
ressamının oğlu olan Gerard (ya da Gerritt) Dou, 1628'de Rembrandt'ın atölyesine girerek üç yıl çalıştı.
Ustasının büyük ölçüde etkisinde kaldıysa (yarı gölge
aydınlatması; anlatım ve renk zenginliği) da, belirli bir özgünlüğü de korudu. Sağlığında büyük ün kazandı ve sipariş tabloları yüksek fiyatlarla satıldı. Başlıca yapıtları: Sirozlu Kadın (Louvre müzesi),
Dişçi (Louvre müzesi), Trompet Çalgıcısı (Louvre müzesi), Dua Eden Yaşlı Kadın (Münih müzesi).
renim gören Sir Alec Douglas-Homelasıl adı Sir Alexan. der Frederick Douglas-Home'dur), 1931'de milletve
killiğine seçilerek Avam Kamarası’na girdi. 1945 seçim lerinde seçilmeyi başaramadıysa da, 1950'de yeniden Avam Kamarası üyeliğine seçilip ertesi yıl babasının öl mesi üstüne 14. Home Kontu unvanıyla Lordlar Kama rası'nda babasının yerini aldı. 1951'de Muhafazakar Parti'nin iktidara gelmesi üstüne İskoçya işlerinden 50 rumlu Devlet bakanlığı (1951-1955) ve Commonwe.
alth işleriyle görevli Devlet bakanlığı (1955-1960)yaptı. 1960'ta Dışişleri bakanlığına getirilip, 1963'te Muhara zakar Parti başkanlığına seçildi ve başbakanlığa atandı. Muhafazakarların Ekim 1964'teki seçim yenilgisinden
sonra muhalefete geçip, 1970'te Heath hükümetinde görev aldı. 1974'te siyasetten çekildi.
Douhet, Giulio İtalyan generali (Caserta 1889-Roma 1930). İtalya'nın
Douala
ilk hava filosunun komutanlığına atanan Giulio Douhet, İtalya'nın Birinci Dünya Savaşı'ndaki tutumunu eleşti
Kamerun'da kent. Wouri halici kıyısında, Biafra körfe zinden 32 km içerde yeralan, Kamerun'un başlıca lima
mutanlığı yaptı. Il Dominio dell'Aria (Hava Egemenliği,
ni ve ticaret merkezi olan Douala'nın (ya da Duala) nü fusu 1 029 000'dir. Limanından kereste, muz ve kakao
dışsatımı yapılan kent, Batı Afrika'nın karayolları, hava yolları, demiryolları ve denizyollarının başlıca kavşak noktasıdır.
İlk olarak Portekizli gemicilerin ulaştıkları (1472) Douala, uzun süre Afrika'daki köle ticaretinin merkezi oldu. 1884'te Alman himaye bölgesinin merkezi olup,
rince, tutuklandı. Savaştan sonra Hava Kuvvetleri ko
1921) adlı yapıtında ortaya koyduğu havacılığın strate
jik bir silah olarak kullanılmasıyla ilgili düşünceleri, İkin ci Dünya Savaşı'nda uygulandı.
Doumergue, Gaston Fransız siyasetçisi (Gard 1863-ay.y. 1937). Hukuk ög renimi gören Gaston Doumergue, bir süre avukatlık ya
1916-1960 arasında Fransız işgalinde kaldı.
pip, 1893'te Radikal Parti'den milletvekilliğine seçildi.
Doughty, Thomas
adayı olarak cumhurbaşkanlığına seçildi. Görev süresi
ABD'li ressam (Philadelphia 1793-New York 1856). Deri ticareti yaparken vazgeçip, resme başlayan (1820)
şıtı ayaklanmalar sırasında yeniden başbakanlığa atana
Thomas Doughty, Avrupa'da, Ingiliz manzara ressam
larının etkisinde sanatını geliştirip, Hudson irmağı böl
gesinde Newburgh'a yerleşerek, ırmak manzaralarıyla
ün kazandı. 1850'ye doğru Catskill'de (Addison Gal lery), vb. başyapıtlarını ortaya koydu. 1850'den sonra,
1902-1917 arasında çeşitli bakanlıklarda bulunup, 1913-1914 arasında başbakanlık yaptı. 1924'te solun
dolunca (1931) ayrılıp, Şubat 1934'teki demokrasi kar rak, bir koalisyon hükümeti kurmakla görevlendirildi. Sol partilerin muhalefeti karşısında, 8 Kasım 1934'te is tifa etmek zorunda kaldı.
Douro: Bk. DUERO.
hem kendini yenileyemediğinden, hem de halkın be
ğenisi değiştiğinden, ünü azaldı ve geçim sıkıntısına düştü.
Dove, Arthur Garfield
Deniz, Güneş ve Deniz, vb.
ABD'li ressam (Cananduigua 1880-Huntingdon 1946).
Douglas, Gawin İskoç şairi ve din adamı (İskoçya 1474-Londra 1522).
ve 1907'de Avrupa'ya bir yolculuk yapıp, dostlan Alf
Öbür yapıtları: Ekim Denizi, Louise Gölü, Toprak ve
St. Andrews Üniversitesi'ni bitiren (1494) Gawin (ya da
Gavin) Douglas, sarayda önemli görevlerde bulunup,
1513'ten sonra İskoçya kraliçesi Margaret Tudor'un danışmanlığını yaptı. 1515'te Dunkeld başpiskoposlu guna atanip, 1521'den sonra siyasal açıdan gözden düştü.
Vergilius'ın Aeneis inieksiksiz olarak ilk kez Ingiliz
ce'ye çeviren (1512;1553'te Londra'da basıldı) Gawin Douglas, alegorik şiirler yazmış (The Palace ofHonoor (Onur Sarayı,1501; 1533'te yayınlandı)))yapmacıklı üs lubuyla, Rönesans öncesi dönemin ustalarından sayıl mıştır.
Bir süre kitap resimlemeciliği yapan Arthur Garfield Do red Mourer, Max Weber, Arthur B. Carles, vb'nin teşvi
kiyle Paris'te ve Fransa'nın güney kesiminde tablolar yaptı.
İzlenimci özellikli tablolarını 1909 Sonbahar Ser.
gisi'nde sergileyip, ülkesine dönünce (1909) üslup de
giştirerek, ABD'nin ilk soyut ressamları arasında yeral dı: Soyutlamalar 1-6 (6 küçük yağlıboya tablo; 1910). Ayrıca çok beğenilen pastel çalışmaları, suluboyalar ve kolajlar (1920'den sonra) yaptı. Dover
Ingiltere'de yönetim bölümü, İngiltere'nin güneydoğu kesiminde, Pas de Calais (Dover bogazı) kıyısında yera
lan Dover'in nüfusu 106 400, merkezi Dover kentidir.
Douglas-Home, Sir Alec İngiliz siyasetçisi (Londra 1903). Eton ve Oxford'da öğ
Dover boğazı: Bk. PAS DE CALAIS.
116
DOVJENKO, ALEKSANDR PETROVİÇ İngiliz polisiye
Dovjenko, Aleksandr Petroviç
romancısı Sir Arthur Conan
Ukraynalı sinema yönetmeni ve senaryo yazarı(Sosnit
Doyle, gelmiş
si, Ukrayna 1894- Moskova 1956). Bir köylü ailesinin
geçmiş en ünlü
oğlu olan Aleksandr Petroviç Dovjenko, bir süre öğret
dedektif tipi
menlik, diplomatlik, karikatūrcülük yaptı. 1926'da si
Sherlock
nemaya geçip, 1928'de ilk önemli filmi Zvenigora'yı çekti. Ardından Ukrayna'daki iç savaşı anlattığı başya piti Arsenali (Cephanelik, 1929) çekip, SSCB'nin başlı
Holmes'un yaratıcısıdır. Yazarlığının
ca sinema yönetmenleri arasına girdi. İvan (1930),
yanı sıra tarih,
Schors(1939), vb. filmleri çekip, İkinci Dünya Savaşı sı rasında birçok başarılı belgesel gerçekleştirdi: Kurtuluş (1940), Alevler İçinde Ukrayna (1945),vb. Ölümünden
teknolojiyle
bilim ve
yakından ilgilenip, ömrünün son
sonra, eşi Yulia Solntseva, bıraktığı senaryo ve öyküler den birçok film çekti.
Dow, Herbert Henry
yıllarında ispirtizmaya eğilmiştir.
için Gaboriau'nun romanları ve Edgar Allan Poe'nun
ABD'li kimyacı (Belleville, Kanada 1866- Rochester
bazı öyküleri tarzında polisiye romanlar yazmaya baş
1930). Ohio tuzlu sularına ilişkin bir tez hazırlayıp, su lardan en çok nasıl yararlanılabileceğini araştıran Her
ladı. Tıp fakültesindeki bir öğretmeninden esinlenerek
Sherlock Holmes tipini yarattı. Romanlarının çok büyük
bert Henry Dow, Michigan, Pennsylvania, Ohio ve Batı
bir başarı kazanması üstüne hekimliği bırakıp, 1902'de
Virginia'daki tuzlu sulanı inceledi; Canton, Midland,
Boerler Savaşı'ndaki propagandalarından ötürü soylu luğa yükseltildi. Yaşamının son yıllarında ispirtizmayla ilgilenerek, bu konuda birçok konferans verdi. Başlıca yapıtları: Kızıl Leke (A Study in Scarlet, 1887), Dörtlerin Parolası (The Sign of Four, 1889), Sherlock
Ohio, Michigan'daki tuzlu sularda çok miktarda brom
bulunduğunu saptadı. Cleveland Universitesi'nde kim ya ve toksikoloji dersleri verdi (1888-1889). Tuzlu su
dan brom elde etmek için yeni bir yöntem bulup, yön temini uygulamaya koyarak Canton'da bir şirket kurdu
Holmes'un Serüvenleri (The Adventures of Sherlock
(1889); şirket başarıya ulaşamadıysa da yöntemini ge
Holmes, 1892), Sherlock Holmes'un Anıları (The Me
liştirdi (düz akımlı jeneratörler kimya sanayisine ilk kez bu şirket tarafından sokuldu). Bir yandan tuzlu sular üs tünde çalışırken, bir yandan da böcekleri öldüren mad
mories of Sherlock Holmes, 1893), Baskerville'lerin
deler ve bazı ilaçlar buldu. Magnezyumla gerçekleştir diği alaşımlarla metal elde etti. Magnezyum sülfat elde
Köpeği (The Hound of Baskervilles, 1902), Sherlock Holmes'un Dönüşü (The Return of Sherlock Holmes,
1905), Sherlock Holmes'un Not Defteri (The Case Bo ok of Sherlock Holmes, 1927).
etmek için kullandığı yöntem, deniz sularından kolay Tıkla yararlanma yollarını açtı. Yapay çivit elde etmeyi
başarıp, petrol tuzlarından iyot elde etti.
Dowell, Anthony Ingiliz dansçısı (Londra 1943). Krallık Balesi Okulu'nu
doymazlık Anoreksiya nervosa ("sinirsel iştahsızlık") hastalarının bazılarında gözlenen aşırı oburluk dönemlerini tanım
lamak amacıyla kullanılan terim. Doymazlığa, merkez sinir sisteminin yeme içgüdüsünü ya da iştahı denetle
bitirip (1960), Krallık Balesi'nde çalışmaya başlayan (1961) Anthony Dowell, hızla başdansçılığa yükselip,
yen bölümünün zarar görmesi de yol açabilir.
Frederic Ashton'ın Düş (1964) adlı balesinde Antoi
dozölçer
nette Sibley'le olağanüstü bir ikili oluşturdu. Gerek XIX. yy. klasiklerinin, gerek çağdaşı bestecilerin yapıtlarında
Nükleer işınım altında kalmışlık derecesini ölçen aygıt.
büyük başarı sağlayıp, Krallık Balesi'nin yetiştirdiği en
Dozölçer (ya da dozimetre) terimi aynı zamanda, işin
başarılı erkek dansçılardan biri sayıldı. Anthony Tu
tedavisi yapılan hastalara verilen işin miktarını belirle
dor'un (Gölgeoyunu, 1967) ve Hans von Manen'in (Dört Schumann Parçası, 1973) kendisi için düzenle dikleri balelerde dans edip, 1970 sonlarında American
meye yarayan aygıt için de kullanılır.
Ballet Theatre'da konuk dansçı olarak çalıştı ve Rudolf
Nureyev'in Firtina'sında dans etti (1982).1986'da Kral lik Balesi'nin sanat yönetmenliğine getirildi.
Döbereiner, Johann Wolfgang Alman kimyacısı (Bug 1780-Jena 1849). Eczacılık öğre
nimi gören Johann Wolfgang Döbereiner, 1817'de kimyasal element grupları arasındaki benzerlikleri ince
Down sendromu: Bk. MONGOLİZM.
lemeye başladı. Organik cisimlerin bakır oksitle çö
zümlenmesi yöntemini ve aldehidi (1821) buldu. Ele
mentlerle ilgili çalışmaları, sonradan Mendeleyev'in
Doyle, Sir Arthur Conan
periyodik çizelgeyi hazırlamasını etkiledi.
Ingiliz romancısı (Edinburgh 1859-Sussex 1930). Irlan
döğüşkenkuş
da kökenli katolik bir ailenin oğlu Sir Arthur Conan Doyle, cizvitlerin yanında öğrenim görüp, birkaç ay
Avusturya'da kaldıktan sonra, Edinburgh'ta tip öğreni mine başladı. 1881'de, tip fakültesini bitirip, bir balina!
avigemisinde hekim olarak çalıştı. Batı Afrika'ya bir yol culuk yapıp, müşterisizlikten, para sıkıntısını gidermek
Çullukgiller ailesinden kuş türü (Bil. a. Philomachus pugnaw). Orta Avrupa ve Kuzey Asya'daki bataklıklar
da yaşayan döğüşkenkuş (ya da dövüşkenkuş), sulak
çayırlarda böcek, kurt ve tanelerle beslenir. Erkeğinde, çiftleşme mevsiminde boynu ile kafasının iki yanını
DÖKÜM
kaplayan çokrenkli tüyler çıkar, bir dişi görüldüğünde dikilerek çok güzel bir görüntü yaratırlar.
dökme demir mimarlığı Dökme demir, temel yapı gereci olarak XVIII. yy'ın
117
H. Giles tarafından gerçekleştirilen Lord ve Taylor Dry Goods Store (1869-70); vb. 1880'den sonra mimarlıkta
yeni tekniklerin, yeni modaların ortaya çıkmasıyla,dök me demir mimarlığı da giderek geriledi ve XX. yy başın
da bütünüyle bırakıldı. Ama ilk kez Chicago mimarlık okulunun yarattığı gökdelen mimarlığını hazırlayan
sonlarında kullanılmaya başlandı. Daha 1800'den ön
önemli bir adım oldu.
kullanıldığı birçok dokuma fabrikası yapıldı. Sonraki on
döküm
turduğu birçok bina yapıldı. Ancak, demirin üretim ma
sağlanarak istenilen biçimde bir nesne üretme süreci.
ce, iç kolonları ve taban döşemelerinde demir kirişlerin
yıl içinde de, Londra ve Paris'te, iskeletini demirin oluş liyetinin yüksek olması ve demir üreten fabrikalar ile dökümevlerinin düşük kapasiteli çalışmaları nedeniyle,
yaygın olarak kullanılmadı. Philadelphia'da bir tiyatro binası inşaatında, balkonu taşıyıcı kolonlarda demir
kullanılmıştı; ancak ilk tümüyle demirden iskelet, gene
aynı kentte, büyük boyutlu bir gaz deposunda uygulan di. Dökme ve dövme demir gereçle yapılmış binalar,
gerçek anlamda 1820'den sonra (Ingiltere, Fransa ve
Bir kalıbın içine boşaltılan sivi maddenin katılaşması
Sivi durumda bulunan pek çok maddenin kalıba dökü lebilmesine ve cam, kil, metal gibi maddelerin çok eski çağlardan bu yana dökümde kullanılmasına karşın, gü
nümüzde sanayideki döküm işlemlerinde en çok me taller ve plastikler kullanılmaktadır. Dökümde kullanılacak kalıp, kum gibi çukurlaştrila bilir bir maddeden yapılır. Kalıbı çıkarılacak nesnenin
birden çok dış cephesi ve iç karkası dökme demirden yapılan binalar için kullanılmaya başlandı. ABD'li James
bir örneği (maca) kuma bastırılır ve oluşan boşluk do küm gereciyle doldurulur; bu gereç sertleşerek kalıbın biçimini alır. Dökümde kullanılan birçok kalıp tipinde, kalıp gereci olarak en çok kum kullanılır. Metal, çimen
York'ta cephenin duvarlarında dökme demir kolon ve
döküm gereci yeşil kumdur (belirli döküm türleri için,
ABD'de) yaygınlaştı.
Dökme demir mimarlığı terimi, daha sonra, bir ya da
Bogardus bu üslubu önemli ölçüde geliştirip, New
profillerin dayanak oluşturduğu, Edward Laing Store'da
(1848; yıkılmıştır) uyguladı. Sonra, şeker fabrikaları için yapı gereci üreten New York'taki kendi fabrikasını (1848-1849; yıkılmıştır) daha da geliştirdi: Duvarlar de mir bir karkasın tuttuğu cam dikdörtgenlere indirgen mişti.
Dökme demir mimarlığı XIX. yy. ortalarından başla yarak, özellikle ABD ve İngiltere'de maliyet düşüklüğü, yangına karşı dayanıklılık ve metale her türlü süsün uy gulanabilmesi kolaylığıyla, hızla yaygınlaştı. Sir Joseph Paxton'ın 1851 Londra Fuarı için tasarımladığı görkemli Crystal Palace'la doruğuna ulaştı.
New Yorklu mimarlar, Rönesans mimarlığı üslupları ni yeni demir-cam yapılara ustaca uygulayarak, çarpıcı
biçimde aydınlık, ferah, rahatça eklemlenmiş, zarifçe oranlanmış pek çok yapı gerçekleştirdiler: Tasarımını John P. Gaynor'un yaptığı Haughwout binası(1857), ta
sarimci John Kellum'un yaptığı, A.T. Stewart Depart
ment Store (1859-68; 1956'da yıkıldı); tasarımı James
to ya da seramik kullanılarak da kalıplar yapılabilir. Kum dökümü. Kum dökümünde en yaygın kullanılan
metal içeren kumlar da kullanılır). Yeşil kum, herkesin bildiği silisyumlu kum ile kil, su ve öbür bağlayıcı mad
delerin bir karışımıdır. İki parçalı bir kutu içine yerleştiri
lir ve maçanın çevresinde sıkıştırılır. Kum yeterince si kıştırılınca, iki parça ayrılır ve maça çıkarılır. Maçanın
boyutları, metal soğurken oluşacak büzülme dikkate alınarak ayarlanmalıdır.
Ergimiş metalin akıtılması sırasında sıkışacak hava ve gazların çıkmasını sağlamak için, kalıpta uygun kapılar ve çıkışlar açılır. Büyük döküm parçaları, kalıp boşluğu
na nesnenin iç boşlukları biçiminde kumdan oluşan parçalar yerleştirilerek dökülür. Yaş kalıp kumuyla olumsuz tepkimeye girmesi nedeniyle dökülemeyen metal alaşımları için, kuru kumdan kaliplar kullanılır. Bunların hazırlanması da yeşil kum kaliplan gibidir;
ama kalıp oyuğunun yüzeyine kumu sertleştirici mad deler püskürtülerek, kalıbın biçimini koruması sağlanır. Hassas döküm. Sanayide ince ayrıntılı hatasız parçalan Paris'te Mühendis Victor Cantomin ile
mimar C.L.F. Dutert'in 1889'da düzenlenen
Paris Evrensel Sergisi için gerçekleştirdikleri Halle des Machines (Makine Parkı 1889
yıkılışı 1910). Çelik kemerler üstüne cam
kaplama yapıda, çalışır durumda makineler sergileniyordu.
118 DÖKÜMHANE
B
D
00 с
(Üstte) Çizimlerde, büyük, çaplı demir boruların döküm
işlemindeki aşamalar görülmektedir. (A) Erimiş demir (1) bir oluk (2) aracılığıyla, merkezkaç kuvvet ilkesine göre çalışan bir döküm makinesinin içine monte edilmiş kalıba (3) dökülür. (B) Motorlu bir kasnak (4), bütün sistemin
dönmesini sağlar. Böylece oluşan merkezkaç kuvvetin a
etkisiyle, ergimiş demir kalıbın biçimini alır. Ergimiş demirin kalıbın bütün boyunu kaplayacak şekilde akmasını sağlamak için, döküm makinesi oluktan uzaklaştırılır. (C)
Kalıbın çevresini saran su dolu gömlek (5), metali soğutur. (Ustte) Kum dökümünde, bir tasarıma (A) göre yapılan agaç maça,(1), agaç kızaklar (2, 3) ve bir kaldırıcı (4), çelik
kutularda (B, C) yaş kumla sıkıştınlarak, kalıp boşluğu
üretmek için kullanılır. Hassas dökümde maça, kalıp isi
çıkanldıktan sonra maça, kalip boşluğuna yerleştirilir (E).
Maça, ince silikat kaplı balmumundan ya da plastik kö pükten yapılabilir.
oluşturulur. Ayn bir kalipta (D), dökümün iç boşluklarını oluşturan kumdan iç bölüm yapılarak, kızaklar ve baca
tılarak eritilir ya da ergimiş metal dökülürken buharlaşır.
Kalıp takılır ve ergimiş metal dökülür (F). Soğuyan döküm
Kabuk döküm. Bu döküm işleminde maça, yüksek de
çıkanlır (G); kızak, kaldınıcı ve kumdan iç bölüm kesilip alınarak (H), bitmiş halde döküm elde edilir (I). B
1
с
D
recelere kadar (177 °C-371 °C) Isıtılan metalden yapı lir. Kalıp gereci, kum ve ısıyla sertleşen reçine karışımı dır. Isıtılmış maçanın çevresine yerleştirilince, reçine
sertleşerek kumu ince bir kabuk biçiminde birbirine ya pıştırır. Böylece maçanın bir kopyası elde edilir. Des tekleyici bir gereçle de güçlendirilen bu kabuk, döküm
kalibini oluşturur.
Savurma döküm. Ergimiş metalin dökülmesi sırasında
kalıp hızla döndürülerek ortası boş silindir biçimi dö kümler yapılabilir. Obür döküm türleri arasında, suyla soğutulan bir ka libın içine ergimiş metal dökülerek profilboru gibi me tal çubukların çekildiği sürekli döküm de vardır. Boyut toleransi az olan ve çok temiz yüzey gerektiren döküm lerde, fırınlanmış seramik kalıplar kullanılır.
dökümhane Demir, çelik, vb. metal dökümlerinin yapıldığı metalürji (Solda) Çelik çubuk üretimi (A) için sürekli döküm işleminde kullanılan gereçler, bir erimiş çelik rezervuari (1), bir tıkaç
(2), suyla soğutulan münavebeli bir bakır kalıp (3), hareketli bir tipa (4), soğutma suyu püskürtücüleri (5) ve metal
merdanelerden (6) oluşur. Tıkaç açılarak kalıba ergimiş
çelik doldurulduktan (B) sonra, tipa geri çekilerek merdaneler arasındaki bir çubuğa çeliğin dolması sağlanır (C, D). Çizimde eski bir makinenin uzun, soğutma bölümü(E) ile yeni bir makinenin kısa soğutma bölümü (F) karşılaştırılarak, yerden saglanan tasarruf gösterilmiştir.
DÖNITZ, KARL
119
kuruluşu. Dökümhanelerin çoğunda, hurda demir elektrik fırınlarında ergitilir (eski dökümhanelerde ku
dölyatağı
pol denilen fırınlar da kullanılır: Bunlar, tasarım olarak
Memelilerde, dişinin üreme sistemini oluşturan organ
yüksek fırına benzeyen, ama daha küçük fırınlardır). Farklı dökme demir türleri, silisyum ve karbon içerikle
lardan biri. Dişinin, döllenmenin ardından, gelişen yav ruyu doğuma kadar taşıyıp beslediği dişilik organiolan
rine göre tanımlanır. Gri dökme demir, en kolay dökü len ve en kolay işlenen döküm türüdür; otomobil mo tor gövdelerinin ve motorlu aletlerin dökülmesinde kullanılır. Dökme demirin öbür çeşitleri, gri demirin ye niden ergitilmesi ya da döküm işleminden sonra soğu
ma hızının denetlenmesi yoluyla elde edilir. Dökümha
neler, demir ve çelik sanayisi için olduğu kadar, kalıp
lar, makine parçaları ve öbür dökümler için de pik de mir üretirler.
döküntü Deri üstünde kırmızı lekeler, kabarcıklar ya da plakalar
dölyatağı (rahim, uterus da denir), kadınlarda içi boş ar
mut biçiminde, yaklaşık 8 cm boyunda, 42,5 g ağırlığın
da bir organdır; kastan yapılmış kalın çeperlerivardır.
Bağlarla, idrar kesesi ile gödenbağırsağı arasına asılı du
rumdadır. Dölyatağı, geniş bir üst bölüm (dölyatağı dibi
ya da fundus); daha dar bir orta bölüm (dölyatağı göv
desi ya da corpus) ve dölyoluna çıkıntı yapan bir bo
yundan (dölyatağı boynu ya da cervix) oluşur. Dölyata ġi boynu iç kanalı, dölyolu ile dölyatağının içini birleşti rir. (Bk. ÜREME SİSTEMİ, İNSANDA.)
Dölyatağının iç yüzü, "endometrium" adı verilen,
döllenmiş yumurtanın içine gömülerek yerleştiği kalın bir mukoza zarıyla kaplıdır. Gebelik dışındaki durum
biçiminde ortaya çıkan belirtilere verilen ortak ad. Aler
larda, endometriumun dış yandaki hücreleri adet kana
dar çok geniş bir yelpazede görülen, ayrıca ilaç zehir
tağı kasları, dölyatağınının gebelik sırasında genişleme sine ve doğum sırasında, çocuğun doğmasından önce
ji hastalıklarından, kızıl, kızamıkçık, vb. hastalıklara ka
ması sırasında kanla birlikte dökülür (Bk. ADET). Dölya
lenmeleri, aşırı güneşte kalma, vb. durumlarda ortaya çıkan döküntü, kılcaldamarların genişlemelerinden
kuvvetle kasılmasına olanak veren esnek ve kolagen lif
ötürü derinin alt tabakalarında kan birikmesinin sonu
ler içerirler. (Bk. GEBELİK VE DOĞUM; ÜREME SİSTE
cudur. Ortaya çıkış nedenine bağlı olarak bedenin be
MI, INSANDA.)
zimsı noktalar, üstlerine pamukla dokunulduğunda be
dölyatağı boruları
küntüler, birkaç günde kendiliklerinden geçer ya da başka bir belirtiye dönüşürler.
Memelilerde yumurtayı yumurtalıklardan dölyatağına
döllenme
yumurtanın ilerlemesine yardım eden tüycüklerle kap
Bitkilerde ve hayvanlarda bir erkek ve bir dişi eşeylik
çekleşir.
organizmaya dönüşecek döllenmiş yumurtayı oluştur
dölyolu
ne getirmeye uyarlanmışlardır. Erkek eşeylik hücresi,
Memelilerde üreme sisteminin en alt bölümünü oluşu
daha küçüktür ve hedefine ulaşamadan yok olma tehli
örtülen ağzının bir bölümü, daha önce hiç cinsel ilişki
lirli bir bölgesinde ya da her yanında görülebilir. Kırmı
yazlaşırlar. Aşırı güneşte kalma ya da alerji kökenli do
ileten borulara verilen ad. İstemsiz kaslardan oluşan
dölyatağı borularının (Fallop borulan da denir) iç yüzü,
lıdır. Döllenme, yumurta bu borularda ilerlerken ger
hücresinin (gamet) birleşerek, sonradan gelişip yeni bir ması. Erkek ve dişi eşeylik hücreleri, farklı işlevleri yeri
dişi eşeylik hücresini döllemek için hareket ettiğinden,
turan organ.Dõlyolunun (ya da vagina) dış dudaklarla
hücreleriyse, döllenmiş yumurtanın gelişmesini sağla
de bulunmamış dişilerde ince, kansız, kolayca yırtılan bir zarla (kızlık zar) kaplıdır. İçinde kamış ya da dog
daha az hareketlidirler. Hayvanlarda döllenme beden
çeperleri bitişik kaslı boru biçimindedir. Üst bölümün
kesini önlemek için çok sayıda üretilmiştir. Dişi eşeylik
yacak besin yedekleri kapsadıklarından, daha büyük ve dışında (balıklarda, ikiyaşayışlılarda ve bazı omurgasız
mak için yol alan bebek bulunmadığı sürece, dõlyolu,
memelilerde ve bazı omurgasızlarda) olur. Kendi ken
de kalın, yuvarlak bir çıkıntı biçimindeki dölyatağı boy nuyla birleşir. İç yüzü, cinsel istekle uyarılınca çalışan bezlerin salgıladıkları sıvı sayesinde, cinsel ilişki sırasın da kayganlaşır. (Bk. ÜREME SİSTEMİ, İNSANDA.)
yalnızca erdişi ya da birevcikli, yani hem erkek hem dişi çiçeklerin aynıbireyde bulunduğu bitkilerde gözlenir.
dönerboyun
larda) ya da beden içinde (sürüngenlerde, kuşlarda, dine döllenme terimi, aynı bireyden olma iki eşeylik hücresinin birleşmesini belirtir; bu döllenme çeşidi,
döllenmesiz çoğalma
Döllenmemiş bir yumurtanın gelişmesiyle ortaya çıkan üreme biçimini belirten terim.Döllenmesiz çoğalmay la üreyen hayvan ve bitkilerin döllerinde, döllenmeyle
üreyenlerde olduğu gibi her hücrede bir çift kromozom
varsa da, bu döller genetik açıdan bütünüyle analarının aynıdırlar. Aslandişi gibi bitkilerde ve yaprakbiti gibi hayvanlarda, döllenmesizçoğalma ile normal cinsel üreme değişmeli olarak birarada gözlenir. Hint deg nekçekirgesi (Dixippus morosus) gibi bazı türler çok ender olarak erkek yavru yapar ve aşağı yukarı bütü nüyle döllenmesiz çoğalmayla ürerler.
dölüt: Bk. EMBRİYO, GEBELİK VE DOĞUM.
Ağaçkakangiller ailesinden iki kuş türünün ortak adı.
Adları kafalarının her yöne çevrilebilmesinden kaynak lanan dönerboyunlar, serçe büyüklüğünde, gri, alaca
ve kahverengi tüylü, kısa, sivri gagalı kuşlardır. Ağaçlar da yuvalanır, özellikle karınca yiyerek beslenirler.Av rasya dönerboynu ya da dönerboyun Oynx torquilla)
türü, Avrupa ve Asya'da çiftleşir; ama kış mevsimini Af rika'da geçirir. Jynx ruticollis türüyse yalnızca Afrika'da yaşar.
Dönitz, Karl Alman amirali (Grünau, Berlin yakını 1891-Schleswig
Holstein 1980). Birinci Dünya Savaşı'nda denizaltı sü
variliği yapan Karl Dönitz, Malta yakınında Ingilizlere tutsak düştü (1918). Savaştan sonra, yeniden kurulan
120 DÖNÜŞTÜRÜCÜ denizaltı filosunun komutanlığına getirilip (1935),
da - 254,43 °C, kaynama noktası - 249,49 "C'tır. Gaz
1942 sonbaharına kadar ingiltere'ye karşı yürütülen
daha az tepkindir.
tuğamiralliğe(1939)|ve tümamiralliğe yükseldi(1940).
döteryum (D2) alışılmış hidrojen gazından (H2) hafifçe
denizaltı savaşını yönetip, savaş filosu başkomutanlığı na (1943) atandı. Hitler tarafından siyasal vasiyetname sinde yerine geçecek kişi olarak gösterilip, Hitler'in inti hanndan sonra geçici bir hükümet kurarak barış yap
dövme
mayı denediyse de, başaramadı ve genel karargâhta
İnsan derisi üstüne iğne ve boyayla silinmez işaret, yazı, resim uygulama tekniği. Gerek eski uygarlıklarda, ge
koşulsuz teslim olmak zorunda kaldı. Nürnberg Mah kemesi tarafından 10 yıl hapis cezasına çarptırılıp
XIX. yy'da, Fransız
(1946), serbest bırakılınca (1956) anılarını yayınladı.
keşif gemisi Astrolabe'ın
dönüştürücü: BK. DERLEYİCİ.
tayfalarından biri tarafından
yapılmış bu resimde,
Dörpfeld, Wilhelm
Maorilerden (Yeni
Alman arkeologu ve mimanı (Barmen 1853-Leſke, Yu
Polinezya halkı)
nanistan 1940). Olmypia kazılarına katılan (1877-1881) Wilhelm Dörpfeld, Schliemann'ın son Truva kazısında
canlandırılmıştır.
görev aldı (1882'den sonra). 1893'te Truva kazılarını
Zelanda kökenli
bir kabile reisi Yüzündeki
yeniden değerlendirdi ve Homeros'un İliada'sında sö
dövmeler, deride iğneyle açılan
zu edilen kentin VI. kent olduğunu saptadı.
yaralara bitkisel
Başlıca yapıtlan: Des Griechiste Theater (Yunan Ti
boyalar
yatrosu, 1896), Troja und İlion (Truva ve İlion, 1902),
uygulanmasıyla
Heimkehr des Odysseus (Odisseus'un Dönüşü, 1924),
yapılmıştır.
Alt Olmypia (Eski Olimpia, 1935), Alt-Athen und Seine Agora (Eski Atina ve Agorası, 1939), vb.
rek çağdaş uygarlıklarda süsleme ve iletişim (beden üs
dörtgöz
lumsal sınıf ve toplumsal konumu belirtebilir. Dövme, ayrıca, kişinin belirli bir zaman süreci içinde oynadığı
Dõrgõzgiller ailesinden balık tūrū (Bil. a. Anableps anableps). Meksika, Orta Amerika ve Kuzeydoğu Ame
tündeki dövmeler, kişinin bağlı olduğu toplum, top
rol ile toplumsal ve dinsel değerleri de belirtebilir)
amaçlarıyla kullanılan dövmenin, eski Mısır'da ortaya çıktığı sanılmaktadır. En yaygın teknik, derinin iğneyle delinmesi yoluyla deri altına boya maddeleri verilmesi ne dayanır. En gelişmiş dövme tekniklerine Okyanus ya'da da rastlanır. Sözgelimi, Yeni Zelanda Maorilerinin
dövmeleri, yüzde ve kalçalarda karmaşık sarmal çizim ler biçimindedir ve Maoriler için iyi bir eğitimin, üret kenliğin, doğurganlığın simgesidir. Büyük Okyanus adaları halklarının dövmelerine ilk kez denizciler ilgi
(
Dörtgõz A. anableps), bir tatlısu balığıdır. Bir doku
şeridiyle yatay olarak iki bölüme ayrılan gözlerinin üst bölümüyle suyun dışını görür.
rika'da yaşayan dörtgözün gözleri, bir doku şeridiyle yatay olarak ikiye bölündüklerinden, dört gözlü gibi gö rünür: Gözlerinin üst bölümü suyun üstünü, alt bölü
müyse altını görmeye yarar. Su yüzeyine çıktığında, gözlerinin üst bölümünü suyun dışına çıkararak çevreyi görür. Boyu 30 cm kadardır. Her erkeğin bir çiftleşme
organı vardır ve bu organı sağa ya da sola hareket ettire bilir. Dişilerin eşey deliği, bedenlerinin solunda ya da
göstermiş, dövme daha sonra deniz adamları arasında süregelen bir uygulama olmuştur. Dövme teknikleri, büyük bir çeşitlilik gösterir. Sözgelimi Eskimolar, ke mikten yapılma iğnelere geçirdikleri isli iplikleri deri al tindan geçirerek dövme yaparlar; Japonlar, ince metal
iğneler ve boya maddeleri kullanırlar.
Deriyi çizme ya da yarma yoluyla dövme yapımı da
Afrika, Avustralya ve Melanezya kültürlerinde çok sık rastlanan bir tekniktir. Sudan'da Nuerlerin erkek ço
cukların erişkinliğe geçiş törenlerinde, çocukların kafa sinin ön bölümüne, boydan boya, altı yarık yapılır; bu
yarıkların izleri kişinin yaşamı boyunca silinmez. Solo
sağında bulunabilir.
mon adalarında Kaoka dilini konuşan topluluklarda ev lenme çağına gelmiş genç kızların, yüzlerine gene döv meye benzer şekiller oyulur. Her iki uygulamada da, dövme kişinin yaşamında yeni bir dönemin başlangıcı
döteryum
ni simgelemektedir. Afrika ve Avustralya toplulukları
Hidrojenin kararlı, radyoaktif olmayan izotopu. Simge -
maddelerle ovulmasıyla kalıcı izler bırakılır. Bedeni boyama ve resimleme yoluyla resimleme,
si D(ya da’H), atom ağırlığı 2,014 olan doteryumun, dö
teron adı verilen çekirdeği, bir proton ve bir nötrondan oluşur; dolayısıyla da kütlesi, bir hidrojen çekirdeğinin kütlesinin iki katıdır. Döteryum 1931'de ABD'de Ha rold Urey, F. G. Brickwedde ve G. M. Murphy tarafın dan bulunmuştur. Gaz bir maddedir ve doğal hidroje. nin % 0,015'ini oluşturur. Doteryumun ergime noktası 128,5 mm basınç altın
nin çoğunda, deride açılan yara izlerinin tahriş edici Yeni Gine'deki Hagen dağında yaşayan halkta, bağlı
olunan klanın üstünlüğü ve birliğini, bireyin sağlıklı ve varlıklı olduğunu simgelemenin yanısıra kişinin atalarıy la olan bağlarını vurgular.
dövüşkenkuş: Bk. DÖĞÜŞKENKUŞ.
DRAPER, HENRY Dünyanın
dövüş sanatları
çevresini dolaşan (1577-1580) ilk
Asya kökenli çeşitli dönüşme tekniklerini belirtmek için
Ingiliz denizcisi
kullanılan genel terim. Günümüzde beden geliştirme,
olan Sir Francis Drake, Cadiz'e
kişisel savunma, manevi gelişme, spor, vb. çok geniş bir
düzenlediği bir
uygulama alanı bulunan dövüş sanatları, 1.Ö. 2000 yı lindan başlayarak Çin'de rahipler tarafından, beden ça
baskınla Ispanyol
donanmasının önemli bir
liştırma ve haydutlara karşı savunma amacıyla başlatıl mış, daha sonra Hindistan, Tibet ve Japonya'ya yayıl
bölümünü
mış ve en geç ulaştıkları ülke olmalarına karşın, özellik
batırmış, ertesi yıl,
le Japonya'da gelişmişlerdir. Başlıca dövüş sanatları arasında karate, kungfu, tekvando (taekwando), judo, jiu-jitsu, aikido, tay çi çuan, kendo sayılabilir.
Yenilmez
Armada'nın
yenilmesinde önemli rol
oynamıştır.
DP: Bk. DEMOKRAT PARTİ.
Drachmann, Holger Henrik Herholdt Danimarkalı yazar (Kopenhag 1846-Sjaelland 1908).
Başlangıçta işçi sınıfının sorunlarını ele alan şiirler yazan
Holger Henrik Herholdt Drachmann, daha sonra ro mantik şiirler (Digte (Şiirler, 1872); Ranker og Roser
(Sürgünler ve Güller, 1879); vb.), öyküler (1 Sturm og Stille (Fırtına ve Dinginlik, 1872), vb.), romanlar (Fors
krevet (Yara Sargısı, 1872); vb.), tiyatro oyunları (Der
van Engang (Evvel Zaman İçinde, 1885), vb.) yazdı.
Drago doktrini Uluslararası hukuk ilkesi. 1902'de İngiltere, Almanya
ve Italya'nın, borçlarını ödemeye zorlamak için Vene
zuela'ya deniz ablukası uygulamaları üstüne, öbür La tin Amerika ülkelerinin tepkilerini dile getiren Drago
doktrini, o sırada Arjantin Dışişleri bakanı olan Luis Ma
ria Drago (1859-1921) tarafından ortayakondu.Borçla
rin zora başvurularak alınmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurgulayan bu doktrin, ABD tarafından
121
rak, kraliçe tarafından şövalyeliğe yükseltildi. 1585'te bir filonun komutanlığına getirilip, Ispan
ya'da Vigo'yu yağmaladıktan sonra, Atlas okyanusunu aşarak, Florida'da St. Augustine'i yakıp yıktı. 1587'de Cadiz'e bir saldırı düzenleyip, birçok Ispanyol gemisini batırdı. 1588'de İspanyol Yenilmez Armada'sının ye
nildiği savaşta filolardan birine komuta edip, 1589'da Lizbon'da yenilince, birkaç yıl denize açılmadı. 1595'te Batı Hint adalarına son seferine çıkıp, Panama kıyısı açıklarında öldü. Drake boğazı
Güney Amerika'da Horn burnu ile Güney Shetland adaları arasında boğaz. Genişliği 1 800 km olan Drake boğazı (Drake geçidi de denir), batıda Büyük Okya
nus'a, doğuda Atlas okyanusuna açılır. 1578'de boğazı bulan İngiliz denizcisi Sir Francis Drake, Hindistan'a ulaşan geçidi bulduğunu sanmıştır.
Drakensberg
da desteklenerek, ikinci Lahey Konferansı'nda (1907)
Güney Afrika Cumhuriyeti'nin en büyük dağ kütlesi.
oluşturdu.
ilinden Transvaal'in doğu kesimindeki Olifants irmağı
kabul edilen Drago-Porter Sözleşmesi'nin temelini
Drake, Sir Francis
Ingiliz denizcisi ve korsanı(Devon 1540'a d.-Portobelo
açıklarında 1596). Küçük yaşta gemilerde çalışmaya
başlayan Sir Francis Drake, 1567'de John Hawkins yo
netimindeki keşif seferinde bir geminin kaptanlığını ya
pip (Ispanyolların saldırısına uğrayan filodan yalnızca Hawkins ve Drake'in gemileri kurtulabildi), korsanlığa başladı. 1570'te ve 1571'de Panama kıyılarındaki bir
çok kenti topa tutarak pek çok altın ve gümüş ganimetle Ingiltere'ye döndü. Bir süre İrlanda'nın hizmetinde çalı
şıp, 1577'de Kraliçe Elizabeth tarafından, dünyanın çevresini dolanmakla görevli sefer heyetinin başına ge tirilerek, Aralık 1577'de 5 küçük gemi ve 160 tayfayla Plymouth'tan yola çıktı. Şili ve Peru kıyılarını yağmala
yıp, Patagonya kıyılarında tayfaları ayaklanan ikigemi
Adı “Ejderha dağı” anlamına gelen Drakensberg, Kap
na kadar 1 125 km boyunca uzanır. En yüksek noktası, Thabana Ntlenyana doruğunda 3 482 m'yi bulur. Oranj irmağının doğduğu Drakensberg'de, altın ve kömür ya takları vardır.
Drakon
Atinalı yasa koyucu (İ.Ö. VII. yy. sonu). Atalardan kal
ma yasaların saklandığı soylu bir ailenin oğlu olan Dra kon, Site için ceza yasaları yazmakla görevlendirildi.
Cezalarının ağırlığıyla ün saldı ve işlenen suç karşılığın
da para ödeyerek kurtulma usulünü kaldırdı, Istem dışı
adam öldürme ile bile bile adam öldürme ayrımını geti
rerek, kişisel sorumluluk kavramını yürürlüğe koydu. dram: Bk. TİYATRO.
sini bırakmak zorunda kaldı. Magellan boğazını 16 gün
de aşıp, gemilerinden birinin İngiltere'ye dönmeye ka rar vermesi, birinin de kaybolması üstüne, tek gemiyle (Golden Hind) yolculuğunu sürdürerek, San Francisco
kıyılarına ulaştı ve New Albion diye adlandırdı. Büyük Okyanus'ta yolculuğunu sürdürüp, Baharat adalarına
(Molük adaları) ulaşarak, yerel hükümdarlarla antlaş malar imzaladı. Hint okyanusu ve Ümit burnu yoluyla
Ingiltere'ye dönüp, 20 Eylül 1580'de Plymouth'a ulaşa
Draper, Henry ABD'li astronom (Prince Edvard County 1837-New
York 1882). Tıp öğrenimi görüp, New York'ta Bellevue hastanesinde çalışmaya başlayan (1859) Henry Dra
per, daha sonra, New York Universitesi dekanlığına (1866), Ulusal Bilim Akademisi, ve ABD Sanat ve Bilim
122
DRAVID DILLERI
Akademisi üyeliklerine getirildi. İlk spektrogramı bulup
ABD'li romanci Theodore Dreiser,
(1872), Venüs'ün (1874) ve Orion yıldızının (1880) fo toğraflarını çekti. Spektroskopa ilişkin çalışmalarında,
ülkesinde
güneş tayfının hatlarını ölçmeye yarayan bir aygıt geliş
dogalcılığın öncülüğünü yapmış, Sister Carrie (1900),
tirerek, güneşte oksijenin varlığını kanıtladı. Yıldız tayf larını gösteren Draper Katalogu'nu hazırladı. 1890'da
Pickering'in yayınladığı ilk Draper Katalogu'nda 10 351 yıldızın tayfları bulunuyordu. 1918-1928 arasında ya
An American
Tragedy (1925), vb. romanlarında,
yınlanan Henry Draper Katalogu'nda 8. kadire kadar
bütün yıldızların ve daha küçük kadirdeki yıldızların bir
sanayi toplumu
bölümünün (toplam 240 000 yıldız) tayfları veriliyordu.
içinde bireylerin
manevi boşluğunu işlemiştir.
Dravid dilleri
Hindistan'ın güney kesimi, Sri Lanka'nın güney kesimi
ve Güney Asya'nın bazı başka bölgelerinde 165 milyo nu aşkın kişinin konuştuğu dil ailesi. Dilbilimci Robert
Caldwell 1856'da Dravid dillerinin bağımsız bir aile oluşturduğunu ortaya koymuştur. Caldwell'in verdiği
"Dravid" adı, öbeğin başlıca dillerinden Tamil'i belirten Sanskritçe bir sözcüktür.
Dravid ailesinin üç altailesi vardır: Güney Dravid dil leri, Orta Dravid dilleri, Kuzey Dravid dilleri. Hindis
tan'nın güney kesiminde ve Sri Lanka'ya yakın kesim lerde 65 milyon kişinin konuştuğu Güney Dravid dilleri Tamilce, Malayalam dili, Kannada ve yazısı bulunma yan bazı dilleri içerir. Orta Dravid dilleri, Telugu (alt ai lenin tek edebiyat dili) ile çeşitli sözlü dillerden oluşur
ve Hindistan'ın orta kesiminde yaklaşık 45 milyon kişi
tarafından konuşulur. Kuzey Dravid dilleri, Kuruk, Mal to ve Brahui'yi kapsar; Pakistan ve Afganistan'da Hin
Welles'in ünlü Yurttaş Kane (Citizen Kane) filminde, Dreiser'in yaygın etkisi sezilebilir) romanlarıyla, ABD'nin Dickens'ı diye anıldı. Başlıca yapıtları: Sister Carrie (Hemşire Carrie, 1900), Jennie Gerhardt (1911), The Genius (Deha, 1914), The Financier (Maliyeci, 1912), Titan (Dev,
1914), An American Tragedy (Bir Amerikan Trajedisi, 1929).
Dresden
distan'la sınırdaş bölgelerde yaşayan 2 milyon kişi tara
Almanya'da kent. Saksonya eyaletinin merkezi olan,
Bütün Dravid dillerinde Hintçe sözcükler yaygındır; bazılarında Arapça, Farsça sözcüklere de rastlanır; gü nümüzde de, Dravid dillerindeki İngilizce sözcüklerin
miyse sağ kıyısında yeralan kent, ormanlarla kaplı tepe
fından konuşulur.
Elbe irmağının kıyısında, Çekoslovakya sınırının 30 km kadar kuzeydoğusunda yeralan Dresden'in nüfusu 515 900'dür. Eski kesimi Elbe'nin sol kıyısında, yeni kesi
sayısı hızla artmaktadır.
lerle çevrilidir. Önemli bir sanayi (elektrikli gereçler,
Dravid terimi bazen Güney Hindistan ve Kuzey Sri Lanka'da yaşayan, Dravid dilleri konuşan koyu renk
kaları) ve öğretim merkezi (1828'de kurulmuş üniversi
derili halkları belirtmek için de kullanılır. Kültürel bir
kavram olarak da Dravid terimi, Güney Hindistan'da gelişmiş özel bir sanat, mimarlık ve edebiyat biçimini belirtir.
duyarlı aygıtlar, optik aygıtlar yapimi; ilaç ve besin fabri
te), bir karayolları ve demiryolları kavşağı ve işlek bir ir mak limanı olan kent, XVII. ve XVIII. yy'dan kalma çok sayıda barok ve rokoko üslubunda anıtları ve müzele
riyle (italyan, Flaman ve Alman ressamlarının yapıtla rini içeren Semper Galerisi; porselen, mineral ve bilim
dreadnought: Bk. DRETNOT.
sel aygıtlar koleksiyonlarıyla ünlü Zwinger müzesi, vb.) çok sayıda turist de çekmektedir.
1216'da kurulan, 1485'te Saksonya düklerinin mer
Drebbel, Cornelis Hollandalı fizikçi ve makine uzmanı (Alkmaar 1572 Londra 1633). Çeşitli makineler yaparak Hollanda'da
büyük ün kazanan Cornelis Drebbel, gök dürbünleri, mikroskoplar yaptı. Madencilik ve akaçlama işlerine katkısı oldu. Su altında da giden bir gemi yapıp, Thames
Irmağında denedi. James II ve Charles I dönemlerinde Ingiltere sarayında yaşadı.
kezi olan Dresden, 1491 ve 1685'te iki yangından bü yük zarar görmesine karşın, XVII. yy'ın ikinci yarısından
başlayarak, hızla gelişti. Saksonya seçici prenslerinin
merkezi olup, 1745'te Prusya'ya geçti. 1813'te Na polyon tarafından harekât üssü olarak kullanılıp, ikinci Dünya Savaşı'nda Müttefiklerin hava saldırılarıyla bü
yük ölçüde yıkıldı (yaklaşık 135000 kişi de öldü). Savaş tan sonra hızla yeniden yapıldı.
dretnot
Dreiser, Theodore
1906'da denize indirilen Dreadnought adlı İngiliz zırh
ABD'li romanci (Indiana 1871-Hollywood 1945). Al
5 tarette 300 mm'lik on topu vardı. Aynı zamanda da,
man kökenli yoksul bir ailenin oğlu olan Theodore Dre iser, 1890'a doğru gazeteciliğe başlayıp, New York,
Chicago, Saint-Louis ve Pittsburgh'da muhabirlik yaptı. Bu arada felsefe ve doğacılıkla ilgilendi. Gelişmiş dar wincilikten esinlenen bir tekniği romana uygulamaya
düşünüp, insan tiplerinin betimlemesine eğilerek, çağ daş Amerikan romanını ve sinemasını esinleyen (Orson
lisının adından türetilmiş zırhlı tipi. İlk dretnotun çift katlı
buhar türbinleriyle donatılmış ilk savaş gemisiydi. Hızı 21 deniz milini bulmaktaydı. Dretnotlar daha sonra bü
tün donanmalarda benimsenip, İkinci Dünya Savaşı'na kadar savaş filolarının başlıca gücünü oluşturdu. İkinci
Dünya Savaşı'nda uçakların hızla geliştirilmesiyle etkisi azaldı. 1960'ta Ingiltere'de yapılan ilk atom denizaltısı na da Dreadnought adı verildi.
DRONGO
123
Dreyer, Carl Theodor
sıyla başladı. 1894'te askeri mahkemede yargılanmaya
Danimarkalı sinema yönetmeni (Kopenhag 1889-ay.y.
na karşın, casusluktan hüküm giyip, rütbesi geri alına
1968). Bir süre gazetecilik ve senaryo yazarlığı yapan
Carl Theodor Dreyer, 1918'de Praesidenten (Başkan) adlı ilk filmini çekti. Sessiz sinemanın klasiklerinden sa
yılan, Fransa'da çektiği Jean d'Arc'ın Çilesi (La Passion de Jeanne d'Arc), sonradan pek çok sinema eleştirmeni tarafından gelmiş geçmiş en iyi on film arasına alındı. İlk
başlanan A. Dreyfus, hiçbir yeterli kanıt bulunmaması
rak, cezaevi olarak kullanılan Şeytan adasına gönderil di. Bu arada kardeşi Mathieu Dreyfus'ün gazeteci Ber
nard Lazard'ın desteğiyle A. Dreyfus'ün suçsuzluğunu kanıtlama çabalarına girişmesi, kamuoyunun Drey
fus'ten yana olanlar ve karşı olanlar diye ikiye bölünme
sesli filmi, Vampirle (1932) eleştirmenlerin büyük be
sine ve Yahudi karşıtı bir akımın doğmasına yol açtı. Bu arada Fransız Haber Alma Servisi'nin, araştırmalarını
ğenisini kazandı; ama ticari açıdan başarı sağlayama
sürdürerek, gerçek suçlunun binbaşı Esterhazy olduğu
ması, uzun yıllar yönetmenliği bırakmasına yol açtı.
na karar vermesine karşın, Dreyfus'ün davasına yeni
1943'te Gazap Günüyle (Day of Wrath) sinemaya dö nüp, 1955'te Ordet (Sözcük) adlı filmiyle Venedik Film
den bakılması isteği geri çevrilirken, Haber Alma Servisi
şefi de Tunus'a sürüldü. Mathieu Dreyfus'ün sürekli ça
Festivali Büyük Ödülü'nü aldı.
baları sonunda, Esterhazy'nin sonunda harp divanında
Dreyer, J.L.E.
Zola'nın, Aurore gazetesinde Suçluyorum başlıklı ağır
Danimarkalı astronom (Kopenhag 1852-Oxford 1926).
açtı. Zola'nın bu yazıdan ötürü bir yıl hapis ve 3 000
Irlanda'da Armagh gözlemevini yöneten (1882-1916) Johann Louis Emil Dreyer, 13000 yıldız içeren bir yıldız
katalogu (1886) ve bir bulutsu katalogu (1888) hazırla dı.
yargılanması ve suçsuz bulunması (Ocak 1908), Émile
bir makale yayınlayarak, genelkurmayı suçlamasına yol
frank para cezasına çarptırılması, kamuoyundaki bö
lünmüşlüğü daha da artırdı. Özellikle sosyalistler, radi
kaller ve aydınlar, Zola ile Dreyfus'ün yanında yeraldı. 5 Temmuz 1898'de, A. Dreyfus'ün cezaya çarptırılma
sına yol açmış olan belgenin bir bilirkişi tarafından ince
Dreyfus olayı Fransa'da 1894-1906 yılları arasında kamuoyunun bö lünmesine yol açan hukuksal ve siyasal skandal.
lenerek sahte olduğunun ortaya çıkarılmasına karşın,
Eylül 1899'da yeniden görülen davada, Dreyfus bir kez daha suçlu bulunup, hafifletici nedenler gözönünde tu tularak 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kısa bir süre
Dreyfus olayı, Fransız Haber Alma Servisi'nin, Pa
sonra, bağışlandıysa da, resmi olarak suçlu sayılması
mayla ilgili imzasız bir not bulması üstüne, Yahudi asıllı
gılanıp, bu kez aklanarak, yeniden orduya alındı ve Le
ris'teki Alman ataşesinin çöp sepetinde, ulusal savun Fransız subayı yüzbaşı Alfred Dreyfus'ün (Mulhouse 1855-Paris 1935), bu notu yazmış olmakla suçlanma
sürdü. 1902'de Jean Jaurès'in başlattığı girişimler sonu cunda, Dreyfus 12 Temmuz 1906'da bir kez daha yar gian d'Honneur nişanı verildi.
Driesch, Hans Adolf Eduard
Resimde Alfred Dreyfus'ün, suçlu bulunduktanu sonra rütbeleri sökülerek kılıcının kınlması canlandınlmıştır.
Alman hayvanbilimcisi ve filozofu (Bad Kreuznach
yol açarken, yahudi karşıu bir akım doğmuş, bu arada
tasyonlarının çalışmalarına önemli katkılarda bulunan
Dreyfus olayı, Fransa'da kamuoyunun ikiye bölünmesine "sol blok"un kurulmasında da etkili olmuştur.
1863-Leipzig 1941). Trieste ve Napoli hayvanbilim is
Hans Adolf Eduard Driesch, yeni doğmakta olan de
neysel embriyobilim alanında öncü çalışmalar gerçek leştirdi. Felsefe alanında, vitalizm kuramı aracılığıyla
yaşam sürecini açıklamaya çalıştı: Metaphysik der Na
tur (Doğanın Metafiziği, 1926), Behoviorismus und Vi talismus (Davranışçılık ve Vitalizm, 1927), vb.
Drieu La Rochelle, Pierre Eugène Fransız yazarı (Paris 1893-ay. y. 1945). Birinci Dünya
Savaşı'na katılıp, üç kez yaralanan Pierre Eugène Drieu La Rochelle, savaştan sonra peşpeşe yayınladığı ro manları, öyküleri ve denemelerinde, iki dünya savaşı
arasında Fransız aydınlarının düşünce karmaşasını yan sittı. Nazizmin görüşlerini benimseyip, Alman işgali si rasında Nouvelle Reuve Française dergisini yönetti. 15
Mart 1945'te, yargılanacağını anlayınca intihar etti.
Başlıca yapıtları: Gilles (1939), L'Homme a Cheval
(Atli Adam, 1943), Mémoires de Dirke Raspe (Dirke Raspe'ın Anıları, 1966'da yayınlandı), vb.
drongo Drongogiller ailesinin Dicrurus ve Chaetorhynchus cinslerinden 20 kadar ötücükuşun ortak adı. Asya, Afri
ka ve Avustralya'nın tropikal bölgelerinde yaşayan drongoların boyları 18-38 cm arasında değişir. Gagalan güçlü, kuyrukları çatallı, kanatları uzundur. Sürü oluş turmadan ağaçlar üstünde yaşarlar.
124 DROSOPHILA
Drosophila: Bk. SİRKESİNEĞİ.
İşaretleşmede kullanmak için parlak bir ışık elde etme
ye çalışıp, karpit lambasını bulan (1816) Thomas Drum mond, daha sonra çeşitli kamu görevlerinde bulundu.
Droste-Hülshoff, Annette E. von Alman kadın şairi ve yazan(Hülshoff, Münster 1797
Meersburg 1848). Yaşamının büyük bölümünü doğdu ģu aile şatosunda geçiren Annette Elisabeth von Dros
1830-1840 arasında İrlanda işlerinden sorumlu müste
şarlık yaptı.
Drusus ailesi
te-Hülshoff, şiirlerinde Westfalen ormanlarını betimle yip, en ince ayrıntıların bile üstünde durarak (bitkiler,
Eski Roma'da, üyeleri önemli görevlerde bulunmuş
Ama bu görünüme, fantastik, mitolojik, dinsel öğeler
(İ.Ö. 110), Makedonya'daki savaşlarda büyük başarı kazandı. Oğlu Marcus Livius Drusus (öl. I.Ö. 91), 1.0. 91'de tribunusluğa seçilip, geniş ölçekli toplumsal re
böcekler, kuşlar), bölgeyi renkleri, sisleri, bahçeleri, kulübeleri, bataklıklarıyla her mevsimde canlandırdı.
de kattı. Böylece, Almanya'nın şiir bakımından kısır bir döneminde, özgün bir şiir ortaya koymayı başarıp,
1844'te yayınladığı Gedichte'te (Şiirler), lirik şiirlerinive
baladlarını topladı; 1851'de yayınlanan Das Geistliche
Jahr (Ruhani Yıllık) adlı kitabında, dinsel duygularını ve
dinsel kuşkularını dile getirdi. Ölümünden sonra yayın
lanan Die Judenbuche (Yahudilerin Gürgenağacı,
1860) adlı romanında, bir katilin yaşamını, adam öldür mesini ve kefaretini anlattı.
Patrici ailesi. Başlıca üyelerinden Marcus Livius Dru sus (öl. 1.Ö. 109), Gaius Sempronius Gracchus'la birlik te tribunusluga seçildi (İ.Ö. 122). Konsüllüğe getirilip
formlar yapılmasını sağlamaya çalıştıysa da, çıkarttığı
yasalar tutucular tarafından iptal edildi; kendisi de öldü rüldü. Bu olay İtalyanlar ile Romalılar arasında Toplum
sal Savaş'ı(İ.Ö. 91-1.0.87) başlattı.Evlat edinme yoluy
la aileye giren Livia Drusilla'nın oğlu Nero Claudius Drusus Germanicus(İ.Ö. 38-1.Ö. 9),üveybabası Augus
tus tarafından yüksek görevlere getirilip, Galya'daki sa vaşları başarıyla yönetti.
Droysen, Johann Gustav Alman tarihçisi ve siyasetçisi (Trephow an der Rega, Prusya 1808-Berlin 1884) Kiel, Jena ve Berlin üniversi telerinde tarih profesörlüğü yapan Johann Gustav Droysen, 1848 Devrimleri sırasında siyasete atılıp, Frankfurt Parlamentosu'nun anayasayı hazırlamakla
görevli komisyonunun başkanlığını yaptı. Almanya'nın
Prusya'nın önderliği altında birleşmesini savundu. Prus
Dryden, John İngiliz şairi ve yazarı (Aldwinkle, Northamptonshire 1631-Londra 1700). Cambridge Universitesi'nde öğre nim görüp, 1657'de "edebiyatla uğraşmak" amacıyla
Londra'ya giden John Dryden, Cromwell'in ölümünde, Heroique Stanzas (Kahramanlık Şiirleri, 1659) adlı yapı
(Prusya'nın tarihi, 1855-1886), vb.
tıyla onu övdü. Ertesi yıl, Charles II'nin tahta çıkmasıyla Stuart sülalesinin yeniden iktidara gelmesi sırasında, tahta çıkan kralı öven bir şiir kitabı yayınladı: Astrae Re dux (Yıldız Adalet Tanrıçasının Dönüşü, 1660). O tarih ten sonra, sürekli olarak krallığı öven şiirler yazarak, 1670'te kralın resmî şairliğine vetarih yazarlığına getiril
Druidler
etkisinde olmalarından da etkilenerek, oldukça başa
Keltlerde, dinsel geleneklerin korunmasını sağlamakla
görevli ruhani sinif üyelerini belirten terim. Druidler
ya çalıştı. O dönemin İngiltere'sinde Fransız etkisinin en niteleyici görünüşlerinden biri tiyatro beğenisi oldu
görevlerinin yanı sıra, öğretmenlik, yargıçlık, kabileler
pattırmış olduğu tiyatroları yeniden açtırmıştı), oyunlar
ya kralının, parlamentonun önerdiği krallık tacını kabul
etmemesi üstüne düş kırıklığına uğrayıp, öğretmenliğe dönerek, bir yandan da Eskiçağ ve Prusya tarihleriyle il
gili yapıtlar yayınladı: Geschichte der Preussischen
di. Kral Stuart'ın sarayındaki kişilerin çoğunun Fransız
rıyla, Ingiliz edebiyatına Boileau'nun idealini aktarma
(Drüitler de denir) soylu ve aydın sınıftan seçilir, dinsel
ğundan (Charles II, tahta çıkar çıkmaz Cromwell'in ka
arası anlaşmazlıklarda hakemlik gibi görevleri de üstle
yazmaya koyularak, 1663-1674 arasında birçok kome
de sanılmaktadır) düzenlerlerdi. Britanya'da ve Gal
(İspanyolKeşişi, 1681), Love Triumphant(Sevginin Za.
ya'da Romalı yetkililer tarafından etkinlikleri zararlı sa
feri, 1694). Sonra manzum trajediler yazdı: Almanzor
nirlerdi. Genellikle beyaz giysiler giyer, çeşitli dinsel tö renler (bu törenlerden bazılarında insan kurban edildiği
yılarak yasaklandı. Romaegemenliğine girmeyen'İrlan da'da, I.S.500 yıllarına kadar etkinliklerini sürdürdüler.
di yazdı: The Rival Ladies (Rakip Hanımlar, 1664), The Maiden Queen (Bakire Kraliçe, 1681) The Spanish Friar and Almahide or the Conquest of Granada (Almanzor ve Almahide ya da Girnata'nın Ele Geçirilmesi, 1669
1670), All for Love (Her Şey Aşk İçin, 1667). Avrupa
drumlin
klasisizminin en önemli belgelerinden biri olmayı gü nümüzde de sürdüren kuramsal kitabını yazdı: Of Dra
Ters dönmüş biçimde duran bir kaşığa benzeyen uzun
matick Poesie, An Essay (Manzum Tiyatro Üstüne Bir
tepeleri belirten yerbilim terimi. Adları Gaelce "yığın" anlamına gelena "druim" sözcüğünden kaynaklanan
drumlinlerin, üstündeki döküntü tabakalarının ağır yü
kü nedeniyle hareketsizleşmiş bir buzul altına başka bir
buzulun dalması sonucu oluştukları sanılır. Uzun ek senleri, buzulun hareket yönünü gösterir. Yükseklikleri
genellikle 5-50 m, uzunlukları 900-2|000m, genişlikleri 200-600 m'dir. Bileşimlerinde kil, kayaç döküntüleri ve kayaç tabakaları bulunur.
Deneme, 1668). 1681-1688 arasında,yapıtının en kali
ci ve en kişisel bölümü olan uzun yergi şiirlerini yayınla dı: Absalom and Achitophel (1681), The Medal (Ma
dalya, 1682), Religio Laici(Laik Kişinin Dini). Ömrünün sonuna doğru, belki de katolik olan kralın yolundan yü
rümek için, katolikliği benimsedi. 1688'den sonra göz
den düşüp, protestanların tepkisi nedeniyle işi elinden
alınarak, resmî gelirlerinden yoksun bırakıldı ve büyük bir yoksulluk içinde öldü.
Drummond, Thomas
Dryopithecus
İskoçyalı mühendis (Edinburgh 1797-Dublin 1840).
Miyosen dönemi tabakalarında (günümüzden 10-12
DUBLIN
125
milyon yıl önce) fosilleri bulunan insansı maymun cinsi.
Partisi'nin Banska Bystrica bölgesi genel sekreterliğini
1857'de anatomici Edouard Lartet, soyu tükenmiş bir
yapıp, partinin prezidyum üyeliğine (1960), Slovakya kolu birinci sekreterliğine (1963), parti birinci sekre terliğine seçildi (Ocak 1968). SSCB'ye karşın Çekoslo
insansı maymunun çene kemiğini tanımladı ve bu canlı ya, ilk fosillerini Fransa'daki St. Gaudens'te bulan Fran
siz doğabilimcisi Fontana'nın adından Dryopithecus fontani adını verdi. Daha sonra, Avrupa, Doğu Afrika,
Türkiye, Suudi Arabistan, Hindistan, Pakistan ve Çin'de
Dryopithecus cinsinden birçok türün fosili ortaya çıka rıldı ve bulundukları yere ya da fosilin boyutlarına göre adlandırıldı.
Dryopithecus'un, Oligosen'de yaşamış ve Mısır'daki Fayyum'da fosilleri bulunmuş Priophopithecus'tan tü rediği sanılmaktadır. Şempanze ve gorille birçok ortak özellik taşımakla birlikte, günümüzde Afrika'da yaşa
yan insansı maymunların atasıdır. Duala: Bk. DOUALA.
vakya'yı liberalleştirmeyeçalışması üstüne, ülkesi Var
şova Paktı ülkelerinin birlikleri tarafından işgal edildi ve
görevden uzaklaştırıldı (Nisan 1969). Ankara büyükel çiligine atanip (26 Ocak 1970), kısa süre sonra bu gö revden de alindı ve parti üyeliğinden çıkarıldı (25 Hazi ran 1970). Orman idaresi müfettişliği yapıp, Parlamen
to başkanına bir mektup göndererek (28 Ekim 1974),
başbakanlığı sırasında izlediği siyaseti savundu; partide demokrasinin yok edildiğiniöne sürdü (bunun üstüne Parti genel sekreteri Dr. G. Husak, "ülkedeki düzeni beğenmiyorsa istediği ülkeye gidebileceğini ve bu du
rumun aynı görüşü paylaşanlar için de geçerli olduğu
nu" açıkladı). Eski meclis başkanı Josef Smrkovsky'yle ortak anılarını İtalyan Komünist Partisi'nin yayın organı
Giorni-Vie Nuove'de yayınlatması (20 Şubat-20 Mart Duarte
Portekiz krali (Lizbon 1391-Tomar 1438). Kral Büyük
1975), Çekoslovakya'da kendisine karşı yeni bir kam
panyanin başlatılmasına yolaçtı ve 1975 ortalarında görevi daha alt kademeye indirildi. 1989'da ülkesinde
Joao l'in oğlu olan Duarte, babasının yerine tahta çıkıp
komünist rejimin çökmesi üstüne, oybirliğiyle Parla mento başkanlığına, 27 Haziran 1990'da da, yeni seçi
(1437), Kardeşi Ferdinand'ı Magriplilere rehin bıraktı. Portekiz yasalarını bir araya toplatıp, birçok edebi kitap
zasında öldü.
(1433), Afrika'da savaştı. Tanca kuşatmasında yenilip yazdı. Vebaya tutularak öldü.
Duarte, Jose Napoleon Salvadorlu devlet adamı (San Salvador 1925-ay.y.
1990). ABD'de mühendislik öğrenimi gören Jose Na
poleon Duarte, siyasete atılıp, reformcu Hıristiyan-De mokrat Parti'nin kurucuları arasında yeraldı. San Salva dor valiliği yapıp, 1972 seçimlerinde cumhurbaşkanlı ğına adaylığını koyduysa da, seçilmeyi başaramadı.
Yandaşlarının bir hükümet darbesi girişiminde bulun maları üstüne sürgün edildi (1972). Yurda dönmesine izin verilince (1979), askeri-sivil cuntaya katılarak (Mart 1980), Aralık 1980'de cumhurbaşkanlığına getirildi.
Toprak reformu, vb. birkaç reform başlattıysa da,
1982'de sağcıların ağırlıklarını artırmaları üstüne istifa etti. Mayıs 1984'te aşırı sağın adayı Roberto D'Aubis son'a karşı cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanıp, yeni den birkaç reform uyguladı. 1988'de kanser olduğu an laşılıp, görev süresinin (1989) sonunda cumhurbaşkan
len Parlamento'nun başkanlığına getirildi. Bir trafik ka
du Bellay, Joachim: Bk. BELLAY, JOACHİM DU.
Dublin
Irlanda Cumhuriyeti'nin başkenti ve en büyük kenti. Aynı adlı yönetim bölümünün (922 km²; 1 020 800 nüf.) de merkezi olan, Liffey irmağının her iki kıyısında,
Dublin körfezine 3 km uzaklıkta yeralan Dublin'in nü
fusu 477 675'tir. İrlanda'nın başlıca ticaret ve sanayi
(tersaneler; demir dökümhaneleri; bira fabrikalan; be sin sanayisi; cam fabrikaları) merkezi olan Dublin, aynı
zamanda da önemli bir limandır. Kalesi (yapımına
1200'e doğru başlanmıştır), St. Patrick katedrali ve
Liffey irmağı kıyısındaki Irlanda yargıtay binası Four Courts, 1802'de tamamlanmış, İngilizlere karşı ayaklanmalar (1922) sırasında büyük ölçüde yıkılıp, 1932'de onanılmıştır.
lığından ayrıldı ve kısa süre sonra öldü. Dubai
Birleşik Arap Emirlikleri'nioluşturan yedi emîrlikten biri.
Basra Körfezi kıyısında yeralan Dubai'nin (Dubay, Di
bay da denir), yüzölçümü 3 900 km², nüfusu 420 000,
merkezi Dubaikentidir (266 000 nüf.). 1930'dan bu ya
na önemli bir petrol üreticisi ve ticaret merkezidir.
Dubçek, Alexander
படிப்பார்
Çekoslovak devlet adamı (Uhrovec, Batı Slovakya
1921-Prag 1992). Çocukluğunun büyük bölümü
SSCB'de geçen (1925-1938) Alexander Dubçek, yasa
dışı sayılan Çekoslavak Komünist Partisi'ne üye olup (1939), Slovak Ulusal Ayaklanması adlı çeteye girdi. Al
man işgal kuvvetlerine karşı savaşıp, iki kez yaralandı.
Siyasal eğitim görmesi için SSCB'ye gönderilip (1955), önder yetiştirmek amacıyla kurulmuş Yüksek Siyasal Etüdler Okulu'nu bitirdi (1958). Slovakya'da Komünist
UT W
காட்டmmmmm
126 DUBOIS, EUGÈNE Christ kilisesi (her ikisi de XII. yy'dan kalma), Kilmain ham hastanesi (1679), Leinster konağı (1745), Gümrük Evi (XVIII. yy.), vb. anıtlarıyla çok sayıda turist çeken kent, aynı zamanda da bir öğretim merkezidir: Trinity College (1591), Katolik Üniversitesi (1851), vb.
IX.yy'da Vikingler tarafından kurulan,daha sonra İn
gilizlerin eline geçen (1170) ve kalesi yapılan kent, Re
form sırasında protestanlığı benimseyip, XVII. yy'da Fransa'dan kaçan çok sayıda protestanı kabul etti. He
men ardında gelen Flaman mülteciler tarafından do
kuma sanayisinin kurulmasıyla zenginleşip, XX. yy. ba
şında İrlanda ulusçuluğunun başlıca merkezioldu. İngi lizlere karşı çok sayıda ayaklanmave çarpışmadan son
ra, Irlanda Cumhuriyeti'nin başkenti (1922) oldu.
Dubois, Eugène
kitabıyla 1968'de Pulitzer Ödülü'nü aldı.
Duboscq, Octave Fransız hayvanbilimcisi (Rouen 1868-Nice 1943). Ca
en'da ve Paris'te öğrenim gören Octave Duboscq,
Grenoble Üniversitesi'nde laboratuvar şefliğine, Mont pellier Üniversitesi'nde hayvanbilim profesörlüğüne (1904), Paris Üniversitesi'nde deniz biyolojisi profesör lüğüne atandı (1923). Banyuls-sur-Mer'de Arago Labo
ratuvarı'nın yöneticiliğinden emekliye ayrıldı (1937).
Protistalar konusundaki çalışmaları (morfoloji, hücrebi lim, üreme, vb.) bu konudaki bilgilerin temelini oluştur du.
Dubuffet, Jean
Hollandalı bilgin (Eysden 1858-Hanle 1940). Amster
Fransız ressamı (Le Havre 1901-Paris 1985). Kendini
dam'da tıp, Endüstri Resim Okulu'nda anatomi (1881)
tam anlamıyla ancak 1940 yıllarının başında resme ve ren Jean Dubuffet, alışılmış güzellik idealini bir yana bi
öğrenimi gören Eugène Dubois, Hollanda Hindista
ni'nda askeri hekimlik (1886), Cava ve Sumatra'da fosil
bilim araştırmaları yaptı (1889-1895). Tirinil'de Dör düncü Zaman topraklarında yaptığı kazıda şebek ile in
san arası bir hayvanın (Pithecanthropus) kafatasının üst
bölümünü, bir uyluk kemiğini ve iki azıdişini buldu (1891).
Du Bois, W. E. B. ABD'li siyah yazar (Great Berrington, Massachusetts 1868-Accra, Gana 1963). Harvard Universitesi'nde
doktorasını tamamlayan (1895) ilk siyah olan William Edward Burghardt Du Bois, 1905'ten başlayarak, siyah
lara uygulanan ilk ayrımına karşı birçok dernek kurdu. 20'yi aşkın yapıtında (The Souls of Black Folk (Siyah De rililerin Ruhu, 1903); Dark Water (Siyah Su, 1920), vb.)
ata
siyahların güç yaşantısını dile getirdi ve gerek toplum sal, gerek siyasal alanlarda beyazlarla fırsat eşitliği tanın
Jean Dubuffet'nin çocukların yap-boz oyunlarını anımsalan
masını savundu. 93 yaşında Komünist Partisi'ne üye
çalışmalarından biri.
olup, Gana yurttaşlığına geçerek (1963),Afrika kültürü nü incelediği dev boyutlu Encyclopedia Africana'yı (Af rika Ansiklopedisi) tamamlayamadan öldü.
Du Bois-Reymond, Emil Alman fizyoloji bilgini (Berlin 1818-ay.y. 1896). Lon dra'da Krallık Enstitüsü'nde profesörlük yapan Emil Du
Bois-Reymond, Berlin Bilimler Akademisi üyeliğine se çildi (1851). Çalışmalarıyla deneysel fizyolojinin kuru cuları arasında yer aldı.
Başlıca yapıtları: Untersucgunhen über Tiersche
rakıp, güzelliği çocuk resimlerinin içten gelmeliğiyle, iş
lenmemişliğiyle (“ham sanat") yansıtmayı amaç alan re simler ve desenler yaptı (Metro dizisi, 1944; vb.). Kadın
Bedenleri(1950) dizisinde kum, toprak, plaster, vb. ge
reçler de kullanıp, 1962-1966 arasında, resminde yeni
bir dönemi belirleyen Hourloupe dizisini (çocukların yap-boz oyunlarını andıran tablolar) gerçekleştirdi. Bu arada heykeller de (Üç Ağaç Grub, New York, 1972; vb.) yapıp, sanatın değerini sorgulayan kitaplar yazdı.
Elektiricitat (Canlılardaki Elektrik Özelliği Üstüne İnce
Duccio di Buoninsegna
leme, 1848, 1849, 1860), Leibnizsche Gedanken in der Neuen Naturwissenschaft (Yeni Pozitif Bilimlerde Leibniz'ci Düşünceler, 1871), Über die Grenzen des Naturerkennes (Doğu Konusundaki Bilgimizin Sınırları
İtalyan ressamı (Siena 1260'a doğr.-ay.y. 1319). Konu larını hâlâ Bizans ikonalarından alan, ama bu konuları
Üstüne).
Dubos, René Jules Fransız asıllı ABD'li kimyacı (Chaumont-en-Vexin,
Fransa 1901-New York 1982). ABD'ye göçüp, New
York'taki Rockefeller Enstitüsü'nde profesörlük yapan
René Jules Dubos, ticari olarak üretilen ilk antibiyotik olan Tyrothricin'i Bacillius brevis ten elde etti (buluşu,
sonradan antibiyotikler konusunda yapılan araştırmala
ri önemli ölçüde etkilemiştir). So Human as Animal adlı
incelik ve duygululukla işleyen bir geçiş döneminde ye
tişen Duccio Idi Buoninsegna, I 1279'da kentin hesap
defterlerinin kapakların, süslemekle görevlendirildi.
1285'te, Floransa'da Santa Maria Novella kilisesi için birMeryem tablosu yapıp, 1311'de Siena katedralinde,
başyapıtı olan Grande Maesta adlı Meryem panosunu tamamladı (bu yapıtta Meryem kucağında çocuk İsa,
çevresinde de azizler ve meleklerle canlandırılmış, ar ka bölümde İsa'nın yaşamından sahneler verilmiştir).
Duccio sık sık çağdaşı Giotto'yla karşılaştırılmıştır. Gerçekten, her iki sanatçı da Ortaçağ geleneğine son verip Rönesans'ı başlatmışlardır. Ama Giotto'nun ya pitları daha önemlidir ve daha çok tanınır. Duccio'nun
DUDEVANT, AMANDINE AURORE LUCIE DUPİN 127 kilerse, Siena okulunun ilk ürünleri sayılmakla birlikte, daha az etkili olmuştur.
Du Cerceau, Jacques Androuet Fransız mimarı ve gravürcüsü (Paris 1510'a doğr.- An
dinlatma Gazı adlı çevre düzenlemesi dışında) aşağı yukarı bütünüyle sona erdiyse de, sanat nesnesine ve
sanatçıya tapınmayı yıkma girişiminden, savaş sonrası sanatini canlandırma amacıyla çeşitli biçimlerde yarar lanıldı ve happening, popart, kavramsal sanat, vb. akımlar, bazı farklı yönelişler içermelerine karşın, Duc
necy 1585'e doğr.). İtalya'ya giderek (1533), birçok
hamp'ın sanatından büyük ölçüde etkilendiler.
Fransa'ya dönünce Paris ve Orléans'da çalıştı. Kralın ve Ferrara düşesinin mimarlığına atanip, düşesin Montar
Duchamp-Villon, Raymond
anitin resmini yapan Jacques Androuet Du Cerceau,
gis şatosunu onardı. Gravürcü olarak çok daha fazla ün
kazandı ve yayınladığ! gravür kitaplarıyla, Fontaineblau
okulunun süsleme üslubunun yayılmasına katkıda bu
lundu. Başlıca yapıtı olan Plus Excellens Bâtiments de France (Fransa'nın en üstün Yapıtları, 2 cilt, 1576 ve 1579) adlı değerli kitapta, çağının Fransız şatolarını ta nittı.
Fransız heykelcisi (Damsille 1876-Cannes 1918). Mar cel Duchamp'ın ve Jacques Villon'un kardeşi olan Ray
mon Duchamp-Villon, hastalanınca tip öğrenimini ya rim bırakıp, heykelciliğe yöneldi. Başlangıçta Rodin'in
etkisinde gerçekçi heykeller yaptıysa da, 1910'da ku bizmi benimsedi. En ünlü yapıtı Arta (1914; tunc), bir at
ve binicisini, makine çağını simgeleyen bir nonfiguratif simgeye dönüştürdü.
Duchamp, Marcel Fransız ressamı (Blainville 1877-Neuilly-sur-Seine 1968). Önceleri fovizm, daha sonra kübizm eğilimli re
simler yapan Marcel Duchamp, Merdivenden İnen
Duchenne de Boulogne, Guillaume Benjamin
Çıplak (1912) adlı tablosuyla fütürizme yaklaştı ve tab
Fransız hekimi (Boulogne-sur-Mer 1806-Paris 1875).
zaman ve uzamı dile getirmeye çalıştı. 1913'ten başla
elli yaşına doğru yeniden Paris'e giderek, çeşitli hasta
lonun birbirini izleyen evrelere bölünmüş hareketiyle
yarak ilk “ready-made"lerini (oldukları gibi alınıp, kulla
Paris'te tip öğrenimi görüp, doğduğu kentte hekimlik yapan Guillaume Benjamin Duchenne de Boulogne,
nilan ve alaycı biçimde sanat yapıtı sayılan günlük eşya
nelerde deneylere girişti. Hareket ataksisi, kas kõrel mesi, tedrici kas felci, dil-dudak-gırtlak felci (Duchenne
yışla çalıştı (dadacılık, Duchamp'ın 1915'te New
rinin yüz ifadesindeki rolünü ortaya koydu. Bütün bu
lar (Şişe Kurutma Makinesi, 1914]) gerçekleştirdi. “Karşı sanat" diye nitelenen bu nesnelerle öndadacı bir anla
hastalığı) ve yüz felcini tanımlayıp, yüz kaslarının her bi
York'a gidişinden sonra genişleyip, yayıldı). Tu m'la
çalışmalarıyla, elektriğin tipta kullanılmasının öncüsü
bıraktıktan sonra, “büyük cam"dan yaptığı en önemli çalışmasına (Bekârları Tarafından Soyulmuş Gelin) baş ladi. Sonra optik oyunlarına ilgi duyup, bazı kinetik
Duckwort, Sir John Thomas
Çağdaş plastik sanatlara temel katkısı o dönemde
Amiral yardımcılığına yükseltilen (1800) Sir John Tho
(1918) adlı tablosunda bütün öncü eğilimleri bir yana
oldu.
araştırmalara girişti (Yarımküre Biçimli Rotatif, 1935).
Ingiliz amirali (Leatherhead 1748-Plymouth 1817).
(1946-1966 arasında gizlice çalıştığıve ancak ölümün
mas Duckwort, Jamaika valiliğine getirilerek, Jamai ka'yı Fransızlara karşı başarıyla savundu (1807). Os
den sonra ortaya çıkarılan Veriler: 1-Çağlayan, 2-Ay
manlıların harekâtını gözetlemek için Akdeniz'e gön
derilip, Çanakkale boğazını geçtiyse (19 Şubat 1807) de, dönüşte Türk bataryalarının ateşinden büyük zarar gördü. New Foundland valiliği yaptı (1810-1815).
Duda, Herbert Walter
Avusturyalı türkolog (Linz 1900-Viyana 1975). Viyana
Üniversitesi'nde türkoloji ve İslâm bilimleri profesörlü ğü yapan Herbert Walter Duda, Doğu Enstitüsü yöneti
ciliğinde, Viyana Üniversitesi Felsefe Fakültesi dekanlı Fransız ressami
ğında (1947-1948 ve 1948-1949) bulundu. Bilim dergi
Marcel Duchamp,
lerinde Türk edebiyatı ve kültürüne ilişkin yazılar yayın
XX. yy'ın bütün
ladı. Tarih alanında da kitaplar yazdı.
sanat akımlarını etkilemiştir.
Kadri'nin Öyküleri, 1923), Ahmed Haschim, Ein Tür
Fotoğrafta görülen Bisiklet Tekerlegi (1913) adlı
'ready-made'i gibi yapıtlarla, dadacılıgın
geleneksel sanat
Başlıca yapıtları: Novellen von Jakub Kadri (Yakup
kischer Dichter der Gegenwart (Çağdaş Türk şairi, Ah met Haşim, 1929), Vom Kalitat zur Republik. Die Tür kie im 19. und 20 Jahrhundert(Hilafetten Cumhuriyete
XIX. ve XX. yy'larda Türkiye, 1948), Balkan Türkische
Studien (Balkan Türk Araştırmalan, 1949), Ibni Bibi'nin
Selçuklu tarihinin çevirisi olan Die Seltschukengeschih
gereçlerini kullanmama anlayışını
te des Ibn Bibi (1959).
Modern Sanat
Dupin: Bk. SAND, GEORGE.
başlatmıştır. (Paris müzesi.)
Dudevant, Amandine Aurore Lucie
128
DUERO
Duero
Iber yarımadasında ırmak. İspanya'nın kuzey kesimin. deki Urbion dağlarında doğan Duero (Portekizce Dou
ro), önce güneye, sonra batıya doğru akıp, İspanya Portekiz sinirinin bir bölümünü oluşturur. Portekiz'de, Porto'nun hemen güneyinde Atlas okyanusuna dökü lür. Uzunluğu 895 km olan, 79 100 km2'lik bir alanı
akaçlayan ırmaktan, elektrik üretiminde (İspanya'da Al
deadavila, Portekiz'de Bernposta barajlari) ve sulama
da yararlanılır. Çığın özellikle Portekiz'de boğazlar ve
çağlayanlarla kesildiğinden, yalnızca bir bölümü ulaşı ma elverişlidir.
Dufay, Guillaume
ROOL
Fransız bestecisi (Cambrai 1400'e doğr.-ay.y. 1474). Paris'e giderek (1420'ye d.) kilise hukuku öğrenimine başlayan Guillaume Dufay, bir süre sonra İtalya'ya ilk
yolculuğunu yaptı. Rahip olup (1428), papanın kilise
Raoul Dufy, başlangıçta izlenimcilik etkisinde resimler
korosunda çalıştıktan sonra (1428-1433), Savoia dūkü nūn koro yöneticiliğini yaptı(1433-1435); ama 1435'te
Café adlı bu tablosunu, fovizmin kurucusu Henri Matisse'le tanışmasından üç yıl sonra, 1908'de yapmıştır. (Modern
yeniden papalık korosuna döndü ve Santa-Maria-del Fiore kilisesinin açılışı için Neper Rosarum motetini
yaparken, sonradan fovizmi benimsemiştir. Estaque'ta Bir Sanatlar müzesi, Paris.)
besteledi. 1437'den sonra Roma'dan ayrılarak Floran
sa ve Bologna'da kilise korolarında çalıştı. Ömrünün son yıllarını Cambrai'de geçirdi. Guillaume Dufay, din dışı bestelerinde (rondolar, baladlar vb.) geçmişin geleneklerine uymuştur; dinsel
yapıtlarındaysa bir öncüdür. Yüz kadar motet kapsayan
iki derlemesinde, bir temel ezgi çizgisi ön plana çıkar. Bireşim anlayışı, tekniğinin yenilikleri ve kusursuzlu
çekleştirdi. Yaşamının son yıllarını Forcalquier yakının da resim yaparak (Kırmızı Keman, Siyah Donanma) ge çirdi. Gravūrleri arasında Guillaume Apollinaire'in Le Bestiare'i için tahta üstüne, gene Apollinaire'in Poêté
Assassiné'si (Öldürülmüş Şair) için taşbasma tekniğiyle, Eugène Monfort'un La Belle Enfantı (Güzel Çocuk) için ofort tekniğiyle gravürleri sayılabilir.
ğuyla ilgi çeken besteci, kontrapunto sanatında bir çığır
açmış ve günlük ayin missasını düzene sokmuştur.
Du Fu
Du Gard, Roger Martin: Bk. MARTİN DU GARD, ROGER.
Çinli şair (Duiling 712-Hunan 770). Küçük bir memur ken An Luşan ayaklanması sırasında ayaklanmacılara tutsak düşen Du Fu, kaçmayı başarıp, imparatorluk sa
dugong
rayına alındı. 760-769 arasında Çıng Lu yakınındaki kü
Dugong dugong). Kızıldeniz'den Hint Okyanusu ve Bü
çük evine çekilip, ömrünün son yıllarını yolculuklar ya parak geçirdi. Ünlü şair Li Bo'nun önemli ölçüde etkisinde kalmış olmasına karşın, birçok eleştirmen tarafından, Çin'in en
yükOkyanus'a kadar bütün sıcak denizlerde, sığ körfez
büyük şairi sayılan Du Fu'nun, 1 457 şiirinden günümü ze kalanların en güzelle ömrünün son iki yılında yazıl mıştır. Güç bir vezin olan lu şi veznini, büyük bir başa
rıyla kullanmıştır.
Dufy, Raoul Fransız ressamı ve gravürcüsü (Le Havre 1877-Forcal quier 1953). Le Havre Güzel Sanatlar Okulu'nda oku yan Raoul Dufy, öğrenimini Paris Güzel Sanatlar Aka
Denizinekleri takımından memeli hayvan türü (Bil. a. ve koylar ile akarsuların denize açıldığı haliçlerde yaşa
yan dugongun bedeni, suda yaşamaya uyum sağlamak
için kalın bir balıkyağı tabakasıyla kaplanmıştır; ön ayakları uzun, parmaklarının arası perdelidir. Arka
ayakları yoktur ve kuyruğu, balina kuyruğu gibi yatay
dir; iyi görmez; ama çok iyi işitir. Yosunlarla ve deniz di
bindeki öbür bitkilerle beslenir; burun deliklerinde ka pakçıklar bulunduğundan su altında 10 dakikaya kadar
kalabilir. Suda doğum yaparaktek yavru doğuran dişisi, yavrusunu kanat yüzgeçlerinde taşır. Eti yendiği ve sert
derisi değerli olduğu için, yoğun biçimde avlanmadan ötürü, dugong türü soyu tükenme tehlikesiyle karşı kar şıyadır.
demisi'nde Bonnat'nın atölyesinde sürdürdü. Matis
se'le tanışarak fovistlere katıldıysa da, 1900'de Bra
que'la Estaque'ta bir süre kalmasından sonra, resimle rindeki renkler koyulaştı. 1911'de Paul Poiret'yle tanıştı
Du Guesclin, Bertrand: BERTRAND DU.
Bk. GUESCLIN,
ve onunla birlikte kumaş üstüne resim tekniğiyle ilgile
nerek, çok geçmeden Lyon'da ipek imalatçısı Biachini için çalışmaya başladı. 1923'te, uzun bir dizinin ilk ya
Duguit, Léon
piti olan At Yarışı Alanı tablosunu yaptı. Bunu Nice
Fransız hukukçusu (Libourne 1895-Bordeaux 1928).
(1927), Deauville (1929), Atölyede Çıplaklar (1929
1930) dizisi (suluboya ve yağlıboya) izledi. 1929'da Beauvais ulusal yapımevi için hali taslakları yaptı. 1936'da, 1937 ulusal sergisi için Elektrik Sarayı'nda 60x10 m boyutlarındaki Elektrik Perisi panosunu ger
Caen ve Bordeaux Hukuk fakültelerinde ders veren Lé
on Duguit, Bordeaux Hukuk Fakültesi dekanlığı yap mıştır.
Türk Anayasa ve idare hukuklarını da önemli ölçüde
etkilemiş olan Léon Duguit (başlıca yapıtı Traité de Dro
DULLES, JOHN FOSTER it Constitutionnel (Anayasa Hukuku İncelemesi, 5 cilt, 1921-1925]), XIX. yy. sonu toplumbilimcilerinden et
kilenerek, olgucu bir hukuk anlayışını savunmuş, doğal
hukuku
kabul
etmemiş,
ruhbilimsel
toplumbilimsel hukuk kuramını benimseyerek, top
129
Cenevizli Adurnos'un katipliğini yapan Mihail Dukas, Gateluzzilerin hizmetine girerek, Fatih Sultan Meh
met'e elçi gönderildi (1455-1456). Adem'den 1204'e
uzanan bölümü özetleyen Tarih'inin 1391 yılına kadar
olan bölümünde özellikle Osmanlı yayılmasını anlattı.
lumsal dayanışmayı hukukun temeli ve tek kaynağı saymıştır. Siyaset bilimi alanındaysa, siyasal gücün
ortadan kaldırılarak merkezcilikten uzaklaşmış eko nomik bir gücün oluşması kuramını öne sürmüştür. Duha: Bk. ED-DAVHA.
Dukas, Paul Fransız bestecisi (Paris 1865-ay.y. 1935). Velleda adlı kantatıyla Roma ikincilik ödülünü kazanan (1888) Paul Dukas, Claude Debussy'yle arkadaşlık kurup, Wagner
ve Franck'ın estetiğinden esinlendi. Biçimsel kusursuz
luğu ve orkestralama yüceliği bakımından son derece
Duhamel, Georges
önemli bir Do Major Senfoni besteleyip (1896), ertesi
Fransız yazarı (Paris 1884-Valmondois 1966). Tip öğrenimi gören Georges Duhamel, bir yandan da
temalararası denge bakımından başyapıt sayılan scher
münde savaş anılarından yararlandığı, yaşama insancıl
nör Sonatini, iki yıl sonra da Variations Sur Un Thème
sation, 1918; Goncourt Ödülü'nü aldı), Vie et aventu res de Salavin (Salavin'in Yaşamı ve Serüvenleri, 1920
lemeler) besteledi. 1907'de Maeterlinck'in librettosu
edebiyatla ilgilenerek, şiirler yazdı. Birinci Dünya Sava şı'na hekim olarak katılıp, savaştan sonra büyük bölü
bir açıdan yaklaşan romanlar yayınladı: Yaralılar (Civili 32), Chronique des Pasquiers (Pasquierslerin Tarihçesi, 1933-45), vb.
duiker
Boynuzlugiller ailesinden bazı küçük antilopların ortak
adı. Afrika'da Sudan'ın güneyinde yaşayan duikerlerin
Cephalophus cinsinde yeralanlarına orman duikerleri
yil, Goethe'nin baladına dayanarak, orkestralama ve
zosunu ortaya koydu: L'Apprenti Sorcier(Büyücü Çıra ğı, 1897). 1901'de, romantik bir anlayışla piyano yapit lan, müzik tarihinin anıtlarından biri olan Mi Bemol Mi
de Rameau'yu (Rameau'nun bir Teması Üstüne Çeşit na dayanarak Ariane et Barbe-Bleu (Ariane ve Mavi Sa
kal) adlı operasını yazdı (Wagner anlayışı ile Debussy
arasında hayranlık uyandırıcı bir bireşim olan bu yapıt, en iyi Fransız operalarından biri sayılır). 1912'de bir do gu efsanesine dayanan koreografik şiiri Peri Kizini (La Péri) besteledikten sonra, taslaklarını yırtıp bir daha
beste yapmadı. 1913'te beste öğretmeni olarak atandı gi konservatuvarda ve müzik Öğretmen okulunda, ken dini öğrencilerini yetiştirmeye adadı.
denir. Orman duikerlerinin burun kesimleri yuvarlak ve
uzundur. Hem erkeklerinde hem de dişilerinde küçük
sivri boynuzlar bulunur. Ağırlıkları 4,5-63,5 kg arasın da, omuzbaşından yere yükseklikleri 35,5-84 cm ara sında değişir. Kurşuni duiker (Sylvicapra grimmia)
açıklık alanlarda yaşar. Yalnızca erkeklerinde boynuz vardır.
Dulkadiroğulları XIV.yy'da Güneydoğu Anadolu'da kurulmuş Anadolu Beyliği. Günümüzde Kahramanmaraş ili sınırları içinde kalan bölgede, Memluk sultanı Melik Nasır Mehmet
için çalışan Zeynettin Karaca Bey'in Elbistan'ı alarak (1339) beylik verilmesiyle kurulan Dulkadıroğulları (ya
Duisburg
da Dulkadiroğulları) Beyligi, Zeynettin Karaca Bey'in
Almanya'da liman kenti. Nordrhinwestfalen eyaletin
Nâsiretin Mehmet Bey (1398) tarafından yönetildi.
Ren-Herne kanalıyla birleştiği yerde bulunan, Avru
rak, 1362'de Harput'un, 1419'da Kayseri'nin, 1515'te
529 200'dür. Aynı zamanda da önemli bir karayolları
likte hiçbir zaman tam anlamıyla bağımsız olmayan
de, Ruhr sanayi bölgesinin batı sınırında, Ren ırmağının
pa'nın en büyük ırmak limanı olan Duisburg'un nüfusu
kavşağı ve sanayi (kimya sanayisi; bira fabrikalari; de mir-çelik sanayisi; metalürji; dokuma ve besin sanayile
ölümünden (1353) sonra sırasıyla Halil Bey, Süli Bey ve
Toprakları zamanla ilk kurulduğu sınırların dışına taşa Gaziantep'in ele geçirilmesiyle genişledi. Bununla bir beylik, önce Memluklara, bağımlı olarak varlığını sūr
ri) merkezidir.
dürdü. Alaüddevle Bey'in Çaldıran Savaşı'nda Osman lılara karşı savaştığı için yakalanarak öldürülmesinden
layarak ticaretle zenginleşmiş, XIX. yy'da Thyssen Çelik
roğlu beyi Ali Bey'in bir iftira üstüne Yavuz Sultan Se
ne dönüşmüştür.
narak boynunun vurulmasıyla (1522), kesin olarak Os. manlı topraklarına katıldı.
Roma döneminde kurulan Duisburg, 1129'dan baş
(1515) sonra, Osmanlılara bağımlı oldu. Son Dulkadi
Fabrikaları'nın kurulmasıyla önemli bir sanayi merkezi
lim'in gönderdiği Hadım Sinan Paşa tarafından yakala
Dukakinzade Ahmet
Türk devlet adamı (öl. Amasya 1515). İşkodra'da bir
dukalık kurmuş Dukakin ailesinden olan Dukakinzade
Ahmet (Dukakinzade Ahmet Paşa da denir), Islam dini
ni benimseyip, vezirliğe yükseldi. Çaldıran Savaşı'ndan (1514) sonra sadrazamlığa getirildiyse de, yeniçerilerin
Amasya'da ayaklanmalarından sorumlu tutularak idam edildi.
Dukas, Mihail Bizanslı tarihçi(? 1400-? 1470'e doğr.).Phokaia tekfuru
Dulles, John Foster ABD'li avukat ve siyasetçi (Washington 1888-ay.y. 1959). New York'ta avukatlık yapıp, uluslararası hukuk ta uzmanlaşan John Foster Dulles, Birinci Dünya Sava
şı'ndan sonra kurulan (1919) Barış Konferansı ve Taz
minat Komisyonu'nda ABD heyetinin başkanlığına ge tirildi. Berlin'de toplanan savaş borçlarıyla ilgili ulusla rarası konferanslara, SEATO'nun kurulmasıyla sonuçla nan görüşmelere katıldı. "Komünizmi ezmek amacıy la bir program hazırlayarak (1952), Cumhuriyetçi Chi
cago Konvansiyonu'na kabul ettirdi. Dışişleri bakanlığı
DULONG, PIERRE LOUIS
130
Alexandre
na atanip (1953), komünizmin dünyada yaygınlaşması ni engellemek için çaba harcadı (girişimleriyle, Türkiye ve Irak, Bağdat Paktı'nı kurdular).Vietnam'ın ikiye bö
Dumas père.
lünmesi ve Lübnan çıkarması (Temmuz 1958) sorunla rina kesin çözüm getiremeyince, görevden uzaklaştırı lip (Nisan 1959), Eisenhower'ın özel danışmanlığını yaptı.
Dulong, Pierre Louis Fransız fizikçisi ve kimyacısı (Rouen 1785-Paris 1838),
Tip öğrenimi görüp, Paris'in en yoksul semtlerinden bi rinde hekimlik yapmaya başlayan Pierre Louis Dulong,
daha sonra Collège de France'ta Thénard'ın laboratu
var hazırlayıcılığını yaptı; öğretmen okulunda, veteri ner okulunda ve Sorbonne'de ders verdi. Mühendislik
Okulu fizik profesörlüğüne atanıp,daha ilk resmi göre vini aldığında başlamış olduğu kimya çalışmalarında,
önce çözünmez tuzların alkali karbonatlarla çözünme sini inceledi. Sonra amonyaktan klor geçirirken azot klorürü buldu (çalışma sırasında geçirdiği ikikazada, iki
parmağını ve bir gözünü kaybetti). Hipofosfatı (kimya da "hipo" terimini ilk kullanan kişidir) buldu. Fizik ala nindaysa, 1819'da Alexis Petit ile yaptıkları uzun çalış malar sonunda, adlarını taşıyan Dulong ve Petit yasası
ortaya kondu (katı haldeki elementlerin özgül ısıları ile
atom ağırlıklarının çarpımının bütün elementler için aşağı yukarı aynı olduğunu belirten bu yasa, sonradan atom kuramının temeli oldu), 1824'te Arago'yla buhara
ilişkin deneyler yapmakla görevlendirilip, bu deneyler sırasında katetometreyi buldu. 1925'te gazların soğutu cu gücü üstüne incelemeler yapıp, sonra, gazların öz
gül isısıyla ilgili çalışmalarına döndü. Duma
neminde bir Evlilik, 1841); Les Demoiselles de Saint
Cyr (Saint-Cyr'li Kızlar, 1843]) yazdı. Almanya ve İtal ya'da uzun yolculuklar yaptıktan sonra, büyük ününü
sağlayan romanlarını yayınlamaya başladı. Önce bir di
zi oluşturan üç romanını yayınladı: Üç Silahşörler (Les Trois Mousquetaires, 1844), Vingt ans Après (Yirmi Yıl Sonra, 1845), Le Vicomte de Bragelonne (Bragelonne
Vikontu, 1848). Sonra peşpeşe tarihsel romanlar yazdı:
La Reine Margot (Kraliçe Margot, 1845), Le Chevalier de la Maison-Rouge (Kırmızı Evin Şövalyesi, 1846), La Guerre des Femmes (Kadınlar Savaşı, 1846), La Dame de Monsoreau (1846), Les Quarante-cinq (Kırkbeşler,
1846), Joseph Balsamo (1849), Kraliçenin Gerdanlığı (Le Collier de la Reine, 1850), Ange Pitou (1853), La
Comtesse de Charny (Charny Kontesi, 1853-1855). Bu tümüyle tarihsel romanlarının yanı sıra, başka romanlar
da yayınladı: Le Chevalier d'Harmental (1843), Monte Kristo Kontu (Le Comte de Monte Cristo, 1844-1850),
1905 Rus Devrimi'nden sonra Nikolay li'nin muhalefeti
yatıştırmak için kurulmasına izin verdiği meclis. 1906
Les Mohicans de Paris (Paris Mohikanları, 1854-1858), Salvator (1855), Sanfelice (1864). "Yurtsuz yahudi" te
1907 arasında, ilk ikisinde çoğunluğun çar karşıtlarında
ması üstüne yazdığı ve bütün insanlık tarihini çizmeyi
olduğu dört Duma görev yapıt. 1907 Duması'nın (ikinci Duma) dağıtılmasından sonra, başbakan Pyotr Arkadiy eviç Stoliypin, yeni Duma'da muhafazakarların çoğun lukta olmalarını sağlayacağını umduğu yeni bir seçim
yasası çıkarttı. Ama bu yasa sayesinde üçüncü Du
ma'da (1907-12) çoğunlukta olan "ekimciler", hükü mete beklenilenden çok daha fazla muhalefet ettiler. Dördüncü Duma'da, ekimciler ile KD'ler (meşrutiyetçi
demokratlar) birleşerek “Ilerici Blok”u oluşturdular ve hükümeti şiddetle eleştirdiler. 1917 Devrimi sırasında Duma, bir geçici komite (sonradan geçici hükümete
dönüştü) kurdu.
tasarladığı Isaac Laquedem romanını yarım bırakıp,
1852'de, sürgün edilmediği halde Fransa'dan ayrılarak Brüksel'e çekildi ve iki ciltlik Mémoires'ı (Anılar) yayın
ladı. Paris'e dönünce birkaç yıl süreyle Le Mousquetai re adlı bir gazete çıkardı. Sonra Rusya'yı Kafkasya'dan
Finlandiya'ya kadar dolaşıp, Fransa'ya dönünce bir yel kenli tekne satın alarak, Doğu'ya gitme amacıyla deni
ze açıldı. 1859'da Cenova'da Garibaldi'nin girişimini
öğrenince, Palermo'ya giderek görev almak istediğini bildirdi. Napoli ve Pompei'de birkaç aylik siyasal etkin likten sonra Paris'e döndü ve En Russie (Rusya'da,
1860), Les Mémoires de Garibaldi(Garibaldi'nin Anila
r1, 1860), Causeries (Söyleşiler, 1860), L'Histoire de
Dumas, Alexandre
mes Bêtes (Hayvanlarımın Öyküsü, 1868) adlı yapıtları ni yayınladı.
Fransız yazarı (Villiers-Cottrerets 1803-Puys, Dieppe
yakını 1870). 4 yaşındayken babası (generaldi) ölünce annesi tarafından büyütülen Alexandre Dumas (Ale
xandre Dumas père denir), 15 yaşında bir noterin yani
na kâtip olarak girdi. 1823'te Paris'e giderek, 1829'da, Comédie Française'de Henri lll et Sa Cour(Henri III ve
Sarayı) adlı dramını oynatmayı başardı Sonra peşpeşe Christine (1830), Charles VII Chez ses Grand Vassaux
(Charles VII Büyük Metbularının yanında, 1831), An tony (1831), Richard Darlington (1831), La Tour de
Nesle (Nesle Kulesi, 1832), Kean (1836), Don Juan da Marana(1837), L'Alchimiste (Simyacı, 1839) dramlarını ve komediler (Un Mariage Sous Louis XV[Louis XV Dö
Dumas, Alexandre Fransız yazarı (Paris 1824-Marly-le-Roi 1895). Alexan dre Dumas père'in evlilik dışı oğlu olan Alexandre Du mas (Alexandre Dumas fils denir), 1847'de, Marie Duplessis'le gönül serüveninden esinlenerek yazdığı Kamelyalı Kadın (La Dame aux Camèlias) adlı romanıy
la büyük ün kazandı. 1852'de romanını sahneye uygu ladı. Ahlâk dersi verici tiyatro oyunlarının başarısını gö
rerek peşpeşe oyunlar yazdı: Kibar Fahişeler Dünyası (Le Demi-Monde, 1855), La Question d'Argent (Para Sorunu, 1857), Le Fils Naturel (Evlilik Dışı Çocuk,
DUMOURIEZ, CHARLES 131 1858), Le Pere Prodigue (Müsrif Baba, 1859), L'Ami
(Jamaica Hanı, 1916), en unlu romanı Rebecca (1938),
des Femmes (Kadınların Dostu, 1864), Les Idées de
My Cousin Rachel(Kuzinim Rachel, 1951), Flight of the Falcon (Doğanın Uçuşu, 1964), vb. Ayrıca birçok öykü kitabı, Branwell Brontë, Sir Francis Bacon ve babasının
Mme Aubrey (Mme Aubrey'in Düşünceleri, 1867), La
Princesse Georges (Prenses Georges, 1871), La Fem me de Claude (Claude'un Karısı, 1873), Monsieur Alp honse (Bay Alphonse, 1873), l'Etrangère (Yabancı Ka
yaşamöykülerini, özyaşamöyküsünü
(Myself When
Young (Gençliğimde, 1977]) yayınladı.
din, 1876), Denise (1885), Francillon (1887). Bütün bu
oyunlarda, sevginin yarattığı ilişkilerle ilgili ahlâk sorun larını işleyip, "burjuva ve ikiyüzlü” bir toplumun "ön yargıları"na başkaldırdı.
dumdum: Bk. DOMDOM.
Dumézil, Georges Dumas, Georges
Fransız dinler tarihi uzmanı (Paris 1898 ay. y. 1986). Is
Fransız ruhbilimcisi ve hekimi (Lédignan 1866-ay.y. 1946). Sorbonne'da öğretim görevliliği yapan (1902)
Georges Dumas, profesörlüğe yükseldi (1912).Yapıtla riyla ruhbilimin gelişmesinde önemli rol oynadı.
Başlıca yapıtları: Les Etats intellectuels Dans Mélan colie (Melankolide
Zihinsel
Durumlar,
1894),
La
Psychologie des Deux Messies Saint-Simon et Auguste
tanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde karşılaştır mali din tarihi dersleri veren (1925-1931) Georges Du
mézil, College de France'ta profesörlük yaptı (1946 1949). Karşılaştırmalı mitoloji alanında uzmanlaşıp, in
celediği efsanelerde, üç enerjinin (egemenlik, güç, do ğurganlık) bileşiminden doğan bir dünya sistemi belirle yerek, kat düzenini ve Tanrı'nın varlığını bu düzene
Comte (lki Öncü Saint-Simon ve Auguste Comte'un
bağladı. Çalışmalarıyla, yapısalcılığın öncüleri arasında
Ruhbilim Anlayışı, 1906), Troubles Mentaux et Nerve.
yeraldı.
ux de la Guerre (Savaştan Doğan Akil ve Sinir Bozuk
Başlıca yapıtları: Horace et les Curiaces (Horatius ve
lukları, 1919), Traité de Pyschologie (Psikoloji Dersleri,
Curiatuslar, 1942), La Religion Romaine Archaique Es ki Roma Dini, 1966), Mythe et Epopee (Eisane ve Des tan, 3 cilt, 1968, 1971, 1973).
2 cilt, 1930).
Dumas, Jean-Baptiste
Dumfries and Galloway
Fransız kimyacısı (Alès 1800-Cannes 1884). Cenev
re'de eczacılık öğrenimi gören Jean-Baptiste Dumas,
İskoçya'nın güneybatı kesiminde yönetim bölgesi. Yu
Humboldt'un öğüdüyle Paris'e giderek, 1827'de bir boya fabrikasının başına getirildi; ama şirket dört yıl sü
zölçümü 6 396 km', nüfusu 147 064 olan Dumfries and Galloway, kayalık kıyı çizgisi ve dar kiyi ovası dışında,
reyle zarar edince, görevinden ayrılarak kendini bilim sel araştırmalara verdi. Önce fosforlu hidrojen, arseni gin bileşimleri, iyot klorür, sülfürlü eterin hazırlanması
dağlık bir bölgedir; en yüksek noktası Merrick'te 842 m'yi bulur. Başlıca gelir kaynağını hayvancılığın (sağmal inek ve koyun yetiştiriciliği) oluşturdugu bölgede,
ve bileşik eterlerin hazırlanması üstüne muhtıralar ya
Dumfries, Kikcudbright, Stranraer kentlerinde hatit sa
yınladı. 1828'de Traité de Chimie Appliquée aux Arts (Sanat Dallarına Uygulanmış Kimya Kitabı) adlı dev ya
nayi gelişmektedir.
pitini yayınlamaya başladı. Sonraki yıllarda çağın en ve rimli araştırmalarından birkaçını yapıp, organik kimya
Dumont d'Urville, Jules Sebastien César
nin gelişmesine büyük katkıda bulundu (üre, alkoller, buhar yoğunluklarının ölçümü, suyun, havanın ve kar
Fransız denizcisi (Conde-Sur-Noireau 1790-Meudon
bon gazının bileşimleri üstüne incelemeler). Ne var ki,
Gerhardt'in atom kuramını karşı çıkarak, yeni düşünce
lerin yaygınlaşmasını engelledi. 1832'de Sorbonne'da
Gay-Lussac'ın yerine, 1835'te mühendislik okulunda Thénard'ın yerine, 1836'da Collège de France'ta yine
Thénard'ın verine atanarak, ünlü kimya felsefesi dersle rini verdi ve Leçons de Philosophie Chimique (Kimya Felsefesi Dersleri) adıyla yayınladı. 1850'ye doğru la
boratuvarından uzaklaşarak siyasete atilip, 1848'de Valenciennes'den milletvekili seçildi. Napoléon III dö neminde senatörlük ve bakanlık yaparak, Paris sokak
larının gazla aydınlatılmasını, metre sistemi ayar ölçüle rinin gözden geçirilmesini, Lavoisier'nin yapıtlarının ya
yınlanmasını sağladı. Imparatorluk yönetiminin çök
mesinden sonra siyasetten çekilip, 72 yaşında, Paste ur'un laboratuvarında mayalanma üstüne araştırmalar
1842). Ege denizi ve Karadeniz'de Chevrette gemisiyle yapılan hidrografya seferine katılan (1819-1820) Jules
Sebastien César Dumont d'Urville, Coquille korvetin
de ikinci komutanlığa getirilip, 1822-1825 araştırma ge zisinin başarısında önemli rol oynadı. Yeni Gine ve Yeni
Zelanda kıyılarını, Torres ve Cook bogazlarını dolaştı. Okyanus lehçelerinin çoğunu inceledi. Astrolabe ge misi kaptanı olarak La Perouse'un kalintisini aramak
için Polinezya'ya gönderildi (1826-1829). Louis Philip pe tarafından güney topraklarının incelenmesi için bir araştırma gezisi yapmakla görevlendirilip (1836), Ade lie toprağını (1840) buldu. Tugamiralliğe yükseltildi ve Coğrafya Derneği'nin büyük altın madalyasını kazandı. Bir tren kazasında öldü.
Başlıca yapıtlari: Vogave Pittoresque Autour du
Monde (Dünya Çevresinde Pitoresk Gezi, 1833-183+), Voyage au Pôle Sude et en Oceanie (Güney Kutbunda
yapti.
ve Okyanusya'da Gezi, 1842-1846).
du Maurier, Daphne
Dumouriez, Charles
Ingiliz kadın romanci (Londra 1907-Cornwall 1989).
Fransız generali (Chambrai 1739-Turville Park, Ingilte
Desenci ve yazar George du Maurier'nin torunu, tiyat
ro oyuncusu Sir Gerald du Maurier'nin kızı olan Daph ne du Maurier, Cornwall'ın geleneklerini ve insanlarını konu aldığı romanlarıyla büyük ün kazandı: Jamica inn
re 1823). 1758'de subay olarak orduya katılan Charles
Dumouriez (asıl adı Charles-François du Perier'dir),
Reform'u benimseyerek (1763), önce Cenova Cumhu riyeti'nin, sonra ayaklanmış Korsikalıların önderi Pao
132 DUNANT, JEAN-HENRI Isadora Duncan, yarattığı serbest
li'nin hizmetinde (1768) çalıştı. Fransa'ya dönüp, diplo
matik görevlerle İspanya'da (1763-1767), Polonya'da
üslupla modern
(1770-1772), İsveç'te (1773) bulundu. 1775'te yeni den orduya dönerek, albaylığa (1775) ve Cherbourg
dansın öncüleri
arasında yeralmış,
komutanlığına (1778) atandı.Daha devrimin başında,
Serge Diaghilev
Cherbourg ulusal muhafız kulübüne üye olup (1790), tuğgeneralliğe yükselerek (Şubat 1792). Dış ilişkiler ba
ve Mihail Fokine'i
de önemli ölçüde
kanlığına getirildi (Mart 1792). Girondin hükümetinin görevdenalınması üstüne istifa edip, Kuzey Ordusu ko
etkilemiştir.
mutanlığına getirilerek (Ağustos 1792), Valmy (20 Eylül 1792) ve Jemmappes (6 Kasım) savaşlarını kazandı ve
Belçika'yı işgal etti; ama Neerwinden'de yenildi (18 Mart 1793) ve Avusturyalılarla Paris'e karşı müdahale konusunda anlaştı; konvansiyon komiserlerini, Savaş bakanını tutuklatarak Avusturyalılara teslim edip, asker leri kendisini izlemeyince düşmana sığındı (5 Nisan 1793). Bundan sonra İsviçre, Italya, İngiltere, Prusya'da başıboş dolaşarak, İspanyol gerillalarını örgütledi
(1808) ve Wellington için savaş planları hazırladı. Na
polyon'un devrilmesinden sonra Bourbonlar tarafın dan da Fransa'ya kabul edilmeyip, Ingiltere'de öldü.
Dunant, Jean-Henri
can, Chicago, New York ve İngiltere'de sahneye çıkıp,
İsviçreli insansever (Cenevre 1828-Heiden 1910). Sol ferino savaşı (1859) sırasında yaralıların acıklı duru
doğaçlamaya dayalı "serbest üslubu" yaratarak, mo dern dansın öncüleri arasında yeraldı: Çıplak ayakla, yalnızca bir tünik giyerek, dans için bestelenmemiş par çalarla dans ediyordu. Çeşitli ülkelerde turnelere çıkıp, 1921'de Rusya turnesinde tanıştığı Rus şairi Sergey Ye senin'le evlendi (1923'te ayrılmalarından sonra, Yese
nin 1925'te intihar etti). Rusya'da ayrılıp, Fransa'ya yerleşerek, Haziran 1927'de Paris'te son kez sahneye çıktı: Aynı yılın eylül ayında, Nice'te eşarbinin üstü açık otomobilinin tekerleğine dolanması sonucu boğularak öldü. Aralık ayında özyaşamöyküsü (My Life (Yaşa mim)) yayınlandı.
Dundee İskoçya'nın doğu kesiminde liman kenti. Tayside böl gesinde, Dundee Law tepesinin eteğinde, Tay halici kı yısında, Edinburgh'un 64 km kadar kuzeydoğusunda
yeralan Dundee'nin nüfusu 163 548'dir. Önemli bir li man, ticaret merkezi ve sanayi merkezidir (dokuma,
Jean-Henri Dunant.
hazırgiyim ve petrokimya sanayileri; elektronik gerec ler yapımı; kağıt fabrikası).
mundan büyük ölçüde etkilenen Jean-Henri Dunant, kendini doğal yıkımlardan ve savaştan zarar görenlerle
Dunedin
ilgilenecek gönüllü topluluklar kurulmasına adadı. Ça
Yeni Zelanda'da liman kenti. Güney adasının güneydo
luşmaları sonradan 1864'te Kızıl Haç'ın kurulmasını sağ
layıp, 1901'de Nobel Barış Ödülü'nü aldı.
ğu kıyısında yeralan, adanın ikinci büyük kenti olan Du nedin'in nüfusu 113 000'dir. Önemli bir liman (13 km kuzeydoğusundaki Port Chalmers liman tesisleri) kenti
Dunbar, Paul Laurence
olmasının yanı sıra, sanayi (özellikle yünlü kumaş ve ip
ABD'li siyah şair (Dayton 1872-ay.y. 1906). Siyahların
lik fabrikaları) de gün geçtikçe gelişmektedir.
geleneksel lirizmini şiire aktarmayı başaran ilk siyah ya
zar olan Paul Laurence Dunbar, ilk olarak ABD'deki si
Dunham, Katherine
yahların lehçesine edebi bir değer kazandırdı. 1896'da
ABD'li kadın dansçı ve koreograf (Chicago 1912). Chi
yayınlanan Lyrics of Lowly Life (Kötü Yaşam Üstüne Li rik Şiirler) adlı yapıtı, önemli bir edebiyat olayı sayıldı. Ölümünden sonra şiirleri Complete Poems (Bütün Şiir ler 1916) adı altında yayınlandı.
Duncan, Isadora İrlanda asıllı ABD'li kadın dansçı (San Francisco 1878
Nice 1927). Klasik dans öğrenimi gören İsadora Dun
cago Universitesi'nde dans ve antropoloji öğrenimigo
ren Katherine Dunham, antropoloji doktorasını verip,
(ABD'de siyahların ve Batı Hint adaları yerlilerinin dans larıyla ilgili araştırmalarından, sonradan koreografile
rinde yararlandı) ilk olarak New York'ta sahneyeçıktı
(1990). Çeşitli revülerde ve filmlerde de rol aldı. New
York'ta bir dans okulu kurup (1945), pek çok öğrenci yetiştirdi ve öğrencilerinden oluşturduğu toplulukla Av rupa ve ABD'de birçok turneye çıktı. 1960 yıllarının so
DUNS SCOTUS, JOHN nuna doğru Doğu St. Louis'de Güney Illinois Universi
133
karşılaşıp, beratını E.T. Hooley'e sattı (1896).
tesi'nin Gösteri Sanatları Eğitim Merkezi'ni kurdu ve yö
neticiliğini yaptı. Daha sonra, Saint-Louis'de kendi dans okulunu kurdu.
Dunkerque Fransa'da Kuzey denizi kıyısında liman kenti. Pas de Calais'nin doğu ucunda, Belçika sınırına 11 km uzaklık
Dun Na Ngall İrlanda'nın kuzey ucunda yönetim bölümü. Atlas okya. nusu kıyısında yeralan, merkezi Lifford kenti olan Dun Na Ngall'in (Ingilizce Donegal yüzölçümü 4 830 km, nüfusu 127 994'tür. Büyük bölümü dağlık (en yüksek
noktası Errigal dağında 752 m) olan yönetim bölümün
ta yer alan Dunkerque'in nüfusu 73 120'dir. Bir sanayi
de, halkın büyük kesimi dar kıyı ovasında ve ırmak vadi
kent, yakınındaki Malo-les-Bains kumsalıyla çok sayıda
Balıkçılık ve turizm de gelişmektedir. Ayrıca geleneksel
(petrol rafinerileri, tersaneler) ve balıkçılık merkezi olan
lerinde yaşar; çiftçilikle (patates ve yulaf tarımı) geçinir.
turist de çekmektedir.
kumaş sanayisi sürmektedir.
1940'ta, Alman topçuateşi altında ingiliz, Fransız,Belçika askerlerinin Dunkerque'den gemilere bindirilişini canlandıran bir tablo. IX. yy'dan önce kurulan, adı “Kum Tepeleri'nin Kili
sesi" anlamında Flamanca bir sözcükten kaynaklanan
Dunkerque, XVI. ve XVII. yy'larda İngiltere, Fransa, İs
Dunois, Jean d'Orléans, Kontu Capet prensi (Paris 1403-L'Hay 1468). Orléans dükü
panya ve Hollanda arasında çekişmelere yol açtı. 1658'de Ingilizler tarafından alınıp, 1662'de Fransa'ya satıldı. İkinci Dünya Savaşı sırasında, Alman birliklerinin
Louis l'in evlilik dışı oğlu olan Dunois Kontu Jean d'Or
Belçikalı askerin donanma gemileri, ticari gemiler ve
vundu; Jeanne d'Arc'ın Orléans'ı kurtarmasını (1429)
Haziran 1940) kent, Mayıs 1945'e kadar Alman işgali
çarpışmalara katıldı: Özellikle, 1451'de Bordeaux'yu alan orduya komuta etti. Tutsaklıktan kurtulan kardeşi
léans (Orléanslı Piç de denir), 1422'den sonra Orléans
sülalesinin fiili başkanı oldu. İngiltere'de tutsak olan
yaklaşması üstüne 350 000'e yakın İngiliz, Fransız ve
kardeşi Charles'ın yerine Orléans'i Ingilizlere karşı sa
özel gezi tekneleriyle İngiltere'ye gönderildiği (Mayıs
ve Charles VII'nin krallığa egemen olmasını sağlayan
altında kaldı.
Dunlop, John Boyd
Charles tarafından Dunois kontluğuna getirilip (1439),
başmabeyinciliğe atandı. Bununla birlikte, büyük soy luların krala karşı ayaklanmalarına (1440; 1467-1465)
Iskoç veterineri ve bilim adamı (Dreghorn 1840-Dublin
katıldı, Ama bir süre sonra kralla barıştı.
deki titreşimi azaltmak için, havayla doldurulmuş kau
Duns Scotus, John
lamayı tasarlayan John Boyd Dunlop, böylece ilk lastik
Iskoç filozofu ve dinbilimcisi (Maxton, İskoçya 1266'ya
(1888)da, Thomson adında birinin tekerlek lastiğini da ha önce (1846) bulduğu ortaya çıkınca birçok güçlükle
benimsemekle birlikte Aristoteles'in Arap yorumcuları
1921). Oğlunun üç tekerlekli bisikletinin tekerleklerin
çuk bir boru yapmayı ve borunun üstünü bir bezle kap
tekerleği yaptı(1887). Bir şişmelastik fabrikası kurduysa
d.-Köln 1308). Oxford, Cambridge ve Paris'te felsefe dersleri veren John Duns Scotus, Aristoteles felsefesini
134
DUNSTABLE, JOHN
na (İbni Rüşt, vb.) ve Aquinolu Tommaso'nun felsefesi
Dupleix, Joseph François
tommasoculuğa karşı çıkan öğretisinde, felsefe yönün
Fransız sömürge yöneticisi (Landrecies 1696-Paris
ne karşı çıktı. Temeli augustinusçuluğa dayanan ve den doğruluğu kanıtlanabilen bilginin inançla sınırlan
masını savundu. Metafiziğin, tanrının gerçek özünü tü
müyle açıklayamayacağını, özgürlüğü belirli ölçüde onaylanan istemin (iradenin) zihinsel bilgiden önce gel diğini, en yetkin iyi ile ilişkileri düzenleyenin de istem
1763).1721'de babasının desteğiyle gittiği Hindis tan'da, Fransız Doğu Hindistan Şirketi'nin danışman lığına atanan Joseph François Dupleix,1731'de Çande
ragor valiliğine getirildi. 1742-1754 arasında Pondi çeri'de Fransız Doğu Hindistan Şirketi'nin genel yöneti
olduğunu, dolayısıyla istemin mutluluğun ilkesi olduğu
ciliğini yapıp, Avusturya Veraset Savaşları sırasında
verdiği biçim aracılığıyla bireye (varlığa) dönüştüğünü,
kuşatmasına karşı başarıyla savundu (1748). Güney
nu ileri sürdü. Özün ancak "haecceitas" (kendilik) adını
Madras'i İngilizler'den aldı(1746)ve Pondiçeri'yi İngiliz
"haecceitas"ın bütün varlıklarda ortak olduğunu savun
Hindistan'da bir Fransız sömürge imparatorluğu kurma
du.
Başlıca yapıtları: De Primo Principio (ilk ilke Üstüne),
Quaestiones in Metaphysicam (Metafizik Sorunları), Li
tasarısı, ingiliz rakibi Robert Clive'ın başarılarıyla engel
lenip, birliklerinin bozguna uğraması üstüne, 1754'te Fransa'ya geri çağrıldı.
ber Sententiarum (Hikmetler Kitabı).
Dunstable, John Ingiliz bestecisi (? 1380'e d.- Londra 1453). Müzikçisi olduğu Bedford düküyle birlikte uzun süre Fransa'da
Dupont-Sommer, André Fransız doğabilimcisi (Marnes-la-Coquette 1900-Paris
1983). İbrani filolojisi ve eski Doğu tarihi konularında
uzmanlaşan André Dupont-Sommer, Paris Üniversite
kalan John Dunstable, Fransız müzikçilerini etkiledi; kendi de Guillaume Dufay'den etkilendi. Büyük bölü
si'nin Sami Araştırmaları Enstitüsü başkanlığını yaptı.
rapuntolarının yumuşaklığıyla nitelenirler), erken Rö
yorumlayanlar arasında yer alip, bu konudaki çalışma larını açıkladığı Aperçus Préliminaires sur les Manus
müdinsel olan besteleriyle ve az sayıda şarkısıyla (kont nesans üslubunun gelişmesinde etkili oldu (motetler missa bölümleri, vb.).
Duparc, Henri Fransız bestecisi (Paris 1848-Mont-de-Marsan 1933).
César Franck'in ilk beste öğrencilerinden biri olan Hen ri Duparc, sinirlerinin zayıflığı nedeniyle kendini aşırı eleştirdiğinden, bestelerinin çoğunu yırttı. 1885'te si nirleri daha da bozulduğundan, mūziği bırakarak İsviç. re'ye çekildi.
Léonore adlı senfonik şiirinin ve orkestra için Aux Étoiles (Yıldızlarda) adlı bir noktūrnün yanı sıra, her biri bir başyapıt olan 13 ezgi bırakan Henri Duparc, bu ez
gilerde Baudelaire (İç Yaşam, Geriye Çağrı), Théophile
Gauthier (Lamento), Sully Prudhomme (iç Çekiş) ve La
hor'un (Kendinden Geçiş, Hüzünlü Şarkı) şiirlerinden esinlenmiştir. Bazı müzikbilimciler tarafından, terimin romantik anlamıyla, Fransız "ezgi”sinin kurucusu sayıl mıştır.
Yok ettiği yapıtları arasında Uçuşan Yapraklar
adlı bir piyano ve viyolensel sonatı, Kaçış adlı bir düo ve Benedicat Vobis Dominus (Tanrı Sizi Kutsasin) adlı bir
Collège de France'ta Aramca ve İbranice profesörlüğü ne atandı (1963). Lut gölü elyazmalarını ilk çözen ve
crits de La Mer Morte(Lut Gölü Elyazmaları Üstüne Ön
Bilgiler, 1953), Le Livre des Hymnes Découvert Près de la Mer Morte (Lût Gölü Yakınlarında Ele Geçirilen İlahi
Kitabı, 1959) adlı yapıtlarında, eski yazıtları okuma ve
çözme, eski inanış ve düşünceleri bulup çıkarma konu
sundaki ustalığını kanıtladı. Edebiyat ve Yazıtlar Akade
misi'ne üye seçilip (1961), 1971'de emekliye ayrıldı.
Dupuytren, Guillaume, Baron Fransız cerrahi (Pierre Buffiere 1777-Paris 1853). Pa
ris'te tip öğrenimi gören Baron Guillaume Dupuytren,
cerrahi profesörü (1812) ve Hôtel Dieu hastanesinde
cerrahi kliniği başkanı oldu (1815). Dupuytren hastalığı ni(avuç içi akörtüsünün büzülerek parmakların hareket etmesine engel olması) ve Dupuytren kırığını(kamış ke
miği aşık çıkıntısının 7-8 cm yukarısından kırılması ve
kaval kemiği aşığının kopması) tanımladı. Çok başarılı bir cerrah olmasına karşın, Berry dükünün yaralanma sında kalpteki yarayı farkedemeyerek, hastadan kan al makla daha çabuk ölmesine yolaçtı.
Başlıca yapıtları: Mémoire sur la Fracture de l'Extré
motet bulunduğu bilinmektedir.
mité inférieure du Pérone (Kamış Kemiğinin Alt Ucu
Dupin, Charles, Baron
ments des Hernies (Fitik Boğulmaları Üstüne, 1832).
Fransız matematikçisi ve iktisatçısı (Varzy 1784-Paris 1873), Mühendislik öğrenimi görüp, deniz istihkam su bayı olarak orduya giren (1902) Baron Charles Dupin, Anvers ve Korlu'da tersane mühendisliği yapıp, bir yan dan da Monge'un etkisiyle başlamış olduğu geometri
Duquesnoy, François
araştırmalarını sürdürdü. Restorasyon döneminde in celemeler yapması için İngiltere'ye gönderilip, dönüşte yayınladığı altı ciltlik incelemesinde, İngiliz sanayisinin gelişme etmenlerini çok iyi açıkladı. Sanat ve Meslekler Yüksekokulu'nda geometri ve mekanik kürsüsünün ba şına getirilip, milletvekilliğine seçilince (1826), kendini eğitimin geliştirilmesi ile teknik ilerlemenin yaygınlaştı
rılmasına adadı. Dupin göstergesi adı verilen teoremiy le, bütün eğrilim çizgileri değirmi olan bir yüzeyin belir
lenmesini sağladı.
nun Kırılması Üstüne Muhtıra, 1819); Sur les Étrangle
Flaman heykelcisi, (Brüksel 1597-Livorno 1643). Hey kelci Jerome François'nin (1570'e d.- 1647) oğlu olan
François (ya da Frans) Duquesnoy (Francesco Fiam mingo dadenir), Roma'ya yerleşip (1618), İtalyan üslu bunu benimsedi ve çok geçmeden klasik üslubun başlı ca ustalarından biri haline geldi. Giovanni Lorenzo Ber nini'yle birlikte çalışıp, San Pietro bazilikasında Aziz Andreas, Santa Maria di Loreto kilisesinde de Azize Su
sanna heykellerini (her iki heykel de sonradan birçok
sanatçıtarafından taklit edildi) gerçekleştirdi. Yapıtları
nin basitliği ve zarifliğiyle barok resim ve heykeli önemli
ölçüde etkiledi. Tunç, fildişi ve pişmiş topraktan çok beğenilen heykelcikler de yaptı.
DURAN, FEYHAMAN 135 Dura-Europos Suriye'de Eskiçağ kenti. Günümüzdeki Salihiye yakı
narından keman yayı çekip dalgaları harekete geçire rek, metal levhadaki durağan dalga biçimlerini göster miştir: Kum taneleri titreşen bölümlerden kaçıp, hare
lan (İ.Ö. 300'e d.) Dura-Europos, 1.Ö. 100'e doğru
killer oluşturmuştur.
ninda, Fırat ırmağı kıyısında Selefkiler tarafından kuru
ketsiz boğumlarda toplanarak bakışımlı geometrik se
Parthlar tarafından alınıp, o tarihten sonra Dura diye
Atom ve atomaltı alanlarının dalga niteliği nedeniyle (Bk. KUVANTUM MEKANİGİ), o düzeylerdeki olgula
kezine ve bir kervan yolları kavşağına dönüşüp, İ.Ö. 165'te Romalılar tarafından alınarak Suriye eyaletine
ler. Sözgelimi, bir atomun çekirdeği çevresinde dönen
yük ölçüde yakılıp yıkıldıktan sonra boşaltıldı.
turduğu yörüngelerde dolaşabilir; böylece dışarı hiç
anıldı. Parthların yönetimi altında önemli bir tarım mer bağlandı. Sasaniler tarafından kuşatılıp (257'ye d.) bü Dura-Europos'un yerinde 1921'de yapılan kazılar
da, Helenistik dönemde ve Roma döneminde Mezo
rin anlaşılması bakımından duragan dalgalar önemlidir
elektron, ancak elektron dalgasınınduragan dalga oluş enerji yayılmaz.
potamya'da günlük yaşamla ilgili değerli bulgular (giysi
Duran, Faik Sabri
bunda freskler, vb.) elde edilmiştir. Ortaya çıkarılan
Türk coğrafyacısı ve yazarı (İstanbul 1882-ay.y. 1943).
ler, Doğu üslubunda evler, altın süs eşyası, Doğu üslu anıtların başlıcaları arasında, hıristiyanlığın ilk dönemle rinde (III. yy'a doğru) yapılmış bir kilise ve bir sinagog (duvarları eski musevi sanatının çok güzel örnekleriyle süslüdür) sayılabilir.
İkinci Meşrutiyet'ten sonra öğrenim için Fransa'ya gön derilen (1909) Faik Sabri Duran, Sorbonne'da, L. Gallo is, E. de Martonne ve A. Demangeon'un öğrencisi oldu.
ABD'li ünlü coğrafyacı W. M. Davis'in konferanslarını izledi.
durağan dalga
Hiç yol almıyormuşgibi görünen dalgaları belirten te rim. Durağan dalgalar, karşıt yönde hareket eden ve her iki yöne de dalga enerjisi iletmeyecek biçimde bir leşen dalgaların üst üste binmesiyle oluşur. Sözgelimi,
radyo verici antenlerinde, mikrodalgalı dalga yöneltici
lerinde, optik aygıtların cam kaplamalarında, keman tellerinde, org borularında ve başka pek çok çalgıda
durağan dalgalar oluşabilir. Durağan bir dalgayı göz
önünde canlandırabilmek için, iki ucu sabit olan geril
miş bir telin enine (yanlara doğru) hareketi düşünülebi
lir. Dalgalar tel boyunca yayılır ve telin iki ucunda yan sır. Belirli dalga boylarında, telin üstünde, “boğum” de
nilen ve hiç hareket etmeyen noktalar oluşur; telin iki boğum arasında kalan bölümleri uyum içinde titreşir. Bu durumda dalga enerjisi yayılmaz.
Durağan dalgalar, içinde bir dalga türünün yayılabi
leceği ve dalgaların yansımasını sağlayacak biçimde si nırlanmış herhangi bir boylamasına uzamda oluşabilir ler. Sözgelimi, org borusunda ya da flütte ses dalgaları, boru içindeki havada yayılır ve uçlardan yansır. İlk kez Alman bilim adamı Ernst Chladni'nin (1756-1827) gös terdiği gibi, davul derisinde ya da som bir metal levhada iki boyutlu durağan dalgalar oluşur. Chladni, bir metal levhanın yüzeyine ince kum serperek ve levhanın ke
Faik Sabri Duran.
Yurda dönünce
Darülfunun'un Edebiyat şubesi
coğrafya bölümünde ders verip, 1920'de istifa ederek,
bir süre Londra ve Paris'te yaşadı. Yurda dönünce Gazi
Enstitüsü müdürlüğü, Paris Uluslararası Süsleme Sanat
ları Sergisi'nde Türkiye delegeliği yapıp, Birinci Coğraf
A) Uygun frekanstaki bir diyapazonun, bir ucu kapalı olan
ya Kongresi'ne katıldı (1941). Türk Coğrafya Kuru
üretilebilir. Duragan dalga yansıma nedeniyle oluşur ve
konusunda Türkiye'de ilk çalışmaları yapıp, birçok ders kitabı yazdı.
(
bir borunun önünde tutulmasıyla bir duragan ses dalgası
borudaki hava, diyapazonun frekansında yankılanır.
Yalnızca kapalı uçta bir boğum ve açık uçta bir karşıboğum oluşabilir. (B) Kapalı bir borudaki duragan dalga boğumları, incekumun buralarda toplanması sayesinde saptanabilir. (C) Borudaki havanın sıkiştırılması, ses hızını artırarak dalgaboyunu kısaltır.
mu'nunkurucuları arasında yeraldı. Coğrafya terimleri
Başlıca yapıtları: Osmanlı Coğrafya-i İktisadisi
(1913), Yeni Avrupa Coğrafyası (1915), çeşitli atlaslar
(ilk Atlas, Orta Atlas, Büyük Atlas, ilk basımı 1937) ve haritalar, Genel Coğrafya Dersleri (1939), Türkiye Cog rafyası (1943).
Duran, Feyhaman Türk ressamı (İstanbul 1886-ay.y. 1970). Galatasaray А
Sultanisi'ni bitiren Feyhaman Duran, Mısırlı Abbas Ha lim Paşa tarafından resim öğrenimi görmesi için Paris'e
gönderildi (1910). Çeşitli ressamların atölyelerinde çalı şip, yurda dönünce (1918) Sanayii Nefise'nin kadınlar
bölümünde öğretmenlik yaptı. С
Portreleri Türk resminde yeni bir aşama sayılan Fey
136 DURAND, ASHER BROWN
Feyhaman Duran'ın Natürmort adlı tablosu.
haman Duran'ın yapıtlarında, atölyesinde bir süre çalış tiği Cormon'un etkisi görülür.
Durand, Asher Brown ABD'li ressam ve gravürcü (Jefferson Village, New Jer sey 1796-ay.y. 1886). Gençliğinde İngiliz manzara res samlarının etkisinde kalan Asher Brown Durand, sonra
Ruskin'in tekniğini benimsedi. 1855'te bir gazetede dönemin en önemli kuramsal yazıları olan Manzara Resmi Üstüne Mektuplar'ı yayınlayıp, J. Trumbull'un Egemenliğin İlanıtablosunun gravürünü yaparak büyük ün kazandı. Hudson okulunun kurucuları arasında ye raldı.
Yapıtlarında, kuramlarına uygun olarak özellikle do ġa gerçeğini yansıtmaya çalışan Durand, bu yüzden
özellikle bulut, tepe, kar ve tarla resimleri yapmış tır.Ama daha o dönemde izlenimci bir anlayışla, doğa
gerçeğini ışık oyunlarında ve bu oyunların arı renklerle aktarılmasında görmüştür.
lişmiştir. Ayrıca önemli bir turizm (yakınında Navaco yan ve Valparaiso kaplıcaları) ve öğretim (Juarez del Es lado de Durango Üniversitesi) merkezidir. Durango (eyalet)
Meksika'nın kuzey-orta kesiminde eyalet. Meksika yaylasının batı kenarinda, Madre dağlarının yamaçla rinda ve Nazas ırmağının akaçladığı yaylalarda yayılan
Durango eyaletinin yüzölçümü 119 648 km², nüfusu 1
352 156, merkezi Durango kentidir. Ekonomisi büyük
ölçüde hayvancılık ve tarıma (mısır, pamuk, buğday, tütün, şekerkamışı, meyve yetiştiriciliği) dayanan eya lette, demir, altın, gümüş, kömür çıkarılır. Özellikle merkezinde ve büyük kentlerde demir-çelik sanayisi,
metalürji, dokuma sanayisi, kereste sanayisi ve besin sanayisi gelişmiştir.
Duras, Marguerite Fransız kadın yazarı (Gia Dinh,Çinhindi 1914). Çocuk
Durango (kent) Meksika'da kent. Guadalajara'nın 400 km kuzeydoğu
sunda yeralan, aynı adlı eyaletin merkezi olan Duran go'nun nüfusu 258 000'dir. 1925 m yükseltide kurul
luk yılları Koşinşin'de geçen Marguerite Duras, Paris'e
gidince edebiyatla ilgilenip, romanlar, oyunlar, öyküler yazdı; romanlarının sinemaya uygulanmasına yardım etti.
Başlıca romanları: Les Impudents (Saygısızlar,
muş olan kent, iliman bir iklim etkisindedir; yıllık sıcak
1943), La Vie Tranquille (Sakin Yaşam, 1944), Un Bar
lik ortalaması 17 °C'ın altına düşmez. Biraz kuzeyinde
rage Contre le Pacifique (Büyük Okyanus'a Karşı Bir Ba
Meksika'nın en önemli demir yataklarının işletildiği (al
tin, gümüşve bakır da çıkarılır) Mercado dağı bulunan
Durango'da, sanayi(cam ve demir-çelik fabrikalari; pa muklu ve yünlü dokumacılığı; sigara fabrikası; vb.) ge
raj, 1950), Le Square(Alan, 1955), Moderato Cantabile (1958), Dix Heures et Demie du Soir en Été (Yaz Akşa
mi Saat On Buçuk, 1960), Bütün Gün Ağaçlarda (Des Journées Entières dans les Arbres, 1963; sonradan
DURHAM
137
oyunlaştırdı),'L'Amante Anglaise (İngiliz Sevgili, 1967), Détruire, Dit-Elle (Yıkmak, Dedi O, 1969), l'Amour
(Aşk, 1972), L'Amant (Sevgili, 1984 Goncourt Ödülü), Les Yeux Bleus, Cheveux Noirs (Mavi Gözler, Siyah
Saçlar, 1986), La Pluie d'Été (Yaz Yağmuru, 1990), L'Amant de la Chine du Nord (Kuzey Çinli Sevgili, 1991).
Başlıca oyunları: Les Viaducs de Seine-et-Oise (Sei ne-et-Oise Yol Köprüleri, 1960), Les Eaux et Forêts (Su lar ve Ormanlar, 1965), Yes, Peut-être (Evet, Belki, 1968), La Douleur (Acı, 1985).
Durban
Güney Afrika Cumhuriyeti'nde liman kenti. Natal ilin
Refik Durbas
de, Durban körfezi kıyısında, Johannesburg'un 560 km
güneydoğusunda yeralan Durban'ın nüfusu 982
075'tir. Afrika'nın en işlek limanı olan Durban, daha 1895'te bir denizyoluyla Johannesburg'a bağlanmıştır
Ödülü), Nereye Uçar Gökyüzü(1983 Behçet Necatigil
nin yanı sıra, önemli bir sanayi (petrol rafinerisi, doku
Halil Kocagöz Şiir Ödülü).
ve Witwatersrand madenlerinin dışsatım limanı olması ma sanayisi, ayakkabı fabrikalari, besin ve petrokimya
Şiir Ödülü), Bir Umuttan Bir Sevinçten (toplu şiirler,
1984), Geçti mi Geçen Günler (1989), Menzil (1993; Öbür yapıtları: Yazılmaz Bir İstanbul (röportajlar,
Durban'da
pazar yerinden .
görünüş.
sanayileri, Afrika'nın en büyük şeker fabrikası) ve öğre tim (Natal ve Durban-Westwille üniversiteleri) merke
zidir. Ayrıca güzel iklimiyle turist çekmektedir.
Durbaş, Refik Türk şairi (Erzurum 1944). İstanbul Üniversitesi Edebi
1988), Ahmed Arif Anlatıyor, Kalbim Dinamit Kuyusu (dizi röportaj, 1990), Cezaevi Kapısında inceleme,
1993), Türk Yazınından Seçilmiş Cezaevi Şiirleri(derle me, 1993).
Durga
yat Fakültesi'ndeki öğrenimini yarıda bırakan Refik
Hindu dininde Şiva'nın eşi ana tanrıça Devi'nin biçim lerinden biri. Hindu mitolojisine göre, Şiva tarafından
gazetesinde sanat sayfası yönetmenliği yaptı.
şeytan Mahisasura'yı bulup öldürmekle görevlendiri
Durbaş, Alan 67 adlı bir edebiyat dergisi çıkarmış (1967), İkinci Yeni akımının etkisindeki şiirlerini, birey sel duyarlığın toplumsal gerçeklikle bütünlendiği, bi çim-öz dengesinin kurulduğu özgün şiirleri izlemiştir.
den mızraklayarak öldürmüştür. Genellikle bir aslana
Ayışığı(1974), Çırak Aranıyor(1978; 1979 Yeditepe Şiir
ABD'de kent. Kuzey Carolina eyaletinin kuzey-orta ke
Durbaş, Cumhuriyet gazetesinde düzeltmenlik, Sabah Ilk şiiri Evrim dergisinde yayınlanan (1962) Refik
Başlıca şiir kitapları: Kuş Tufanı(1971), Hücremde
len Durga, bir aslana binerek savaştığı şeytanı, kalbin ya da bir kaplana binmiş olarak canlandırılır.
Durham (ABD)
138
DURHAM Durham yönetim bölümünün
merkezi Durham'dan
görünüş. Arka planda X/. yy.
sonundan kalma katedral Vükselmektedir.
siminde yeralan, aynı adlı yönetim bölümünün merke
Émile Durkheim, doktorasını (1884) vererek Alman
zi olan Durham'ın nüfusu 136 611'dir. Günümüzde
ya'ya gitti (1885) ve Leipzig'te kalırken, Karl Marx'ın ya pitini inceledi. Bordeaux Üniversitesi'nde toplum bi
ABD'nin en çok sigara üretilen kenti olan Durham'da, dokuma ve kereste sanayileri ile duyarlı aygıtlar yapımı
da gelişmiştir. Önemli bir öğretim (Kuzey Carolina Mer kez Universitesi ve Duke Universitesi) merkezidir.
limleri ve pedagoji kürsüsünün başına getirilip, Buis
son'un yerine Sorbonne Universitesi pedagoji kürsüsü ne atandı (1902).
Auguste Comte'un yolunu izleyen Durkheim, olgu
Durham (İngiltere) Ingiltere'nin kuzeydoğu kesiminde yönetim bölümü. Kuzey denizi kıyısında yeralan, yüzölçümü 2 432 km ,
cu toplumbilimi kurmaya çalışmıştır. Ahlâk sözünden, çeşitli toplumsaltiplere göre değişen törebilimi anlaya rak, ahlâklılığın bir insan öbeğine bağlılıkla orantılı ol duğunu ileri sürmüştür. Yönteminin temeli, ahlâk olgu
nüfusu 596 800, merkezi Durham kenti (85 900 nüf.)
larını, buluncun dışındaki eşyalar gibi, toplumsal olgu
olan yönetim bölümünde, Pennine dağlarında kömür
lar olarak görmeye dayanır. Ona göre, toplumbilim,
çıkarılır; dağlık kesiminde hayvancılık, alçak kesiminde karma tarım yapılır. Durham, Consett ve Darlington kentlerinde sanayi (demir-çelik ve kimya sanayileri; makine yapımı; tersaneler; vb.) gelişmiştir.
Duris Eski Yunan ressamı (İ.Ö. V. yy.). Kırmızı figürlü vazola. rıyla tanınan Duris'in günümüze 39 imzalı vazosu kal mıştır; ayrıca 300'e yakın imzasız vazonun da onun
elinden çıktığı sanılmaktadır. Euphronius, Kleophrades ve Python adlı çömlekçilerle işbirliği yaparak gerçek
leştirdiği vazo resimlerinde, özellikle mitolojiden sah ne işlemiştir.
Durkheim, Emile Fransız toplumbilimcisi (Epinal 1858-Paris 1917). Sens, Saint-Quentin ve Troyes'da felsele öğretmenliği yapan
felsefeye temel olmalıdır; "toplumsal olgular" bilimi,
bütün ahlâk bilimlerinin, özellikle de, ruhbilim ve ah lakbilimin anahtarıdır.
Ziya Gökalp, Durkheim'ın ilkelerini ve yöntemini benimsemiş ve durkheimcı toplumbilimin Türkiye'de
yaygınlaşmasında ve etkili olmasında başlıca rolü oyna mıştır; Durkheim'ın yöntemiyle, Türk folklorunu, ma sallarını ve tarihini inceleyip, incelemelerinden çıkardı
gi sonuçlardan yararlanarak, cumhuriyet öncesi Türk
toplumunda görülen bunalımı yok edecek çareler bul maya çalışmıştır.
Başlıca yapıtları: İctimai Taksimi Amel (De la Divisi on du Travail Social, 1884, doktora tezi), Enseignement
de la Philosophie dans les Universités Allemandes (Al man Üniversitelerinde Felsefe Öğretimi), Le Suicide (Intihar, 1889-1890), La Famille (Aile, 1888-1889), Pro
hibition de l'inceste (Yakın Akrabayla Cinsel İlişki Yasa gi), Din Hayatının Iptidai şekilleri (Les formes Elémen taires de la Vie Religieuse, 1912), Sur le Totémisme(To
DUT
temcilik Üstüne), Pragramtisme et Sociologie (Pragma
tizm ve Toplumbilim, 1913).
Durrell, Lawrence Ingiliz yazarı (Cullundur, Hindistan 1912-Güney Fransa
1990). Çeşitli işlerde çalıştıktan sonra Dışişleri'nde gö rev alan Lawrence Durrell, İskenderiye, Belgrad, Kibris ve Korfu elçiliklerinde çalıştı. Dostu Henry Miller'ın Ak
deniz ülkelerine hayranlığının etkisinde kalıp, şiirlerin
de (Collected Poems (Toplu Şiirler, 1980]), tiyatro
oyunlarında ve romanlarında (The Black Book [Kara Ki tap, 1938); Iskenderiye Dörtlüsü The Alexandria Qu
139
findan görevle Fransa'ya gönderildi (1632). Arapça ve Türkçe bilirdi. Başlıca yapıtları: Rudimenta Grammatices Linguae Turcicae (Türkçe Dilbilgisinin Ana Çizgileri, 1630 1633), Dictionnaire Turc-Latin (Türkçe-Latince Soz
lük).
Duse, Eleonora
İtalyan kadın tiyatro oyuncusu (Vigevano 1858-Pitts burgh, ABD 1924). Anne-babası da tiyatrocu olan Eleo nora Duse, küçük yaşta tiyatroya başlayıp, 1878'den sonra Victorien Sardou, Henrik Ibsen, Alexandre Du
mas, Carlo Goldoni ve Hermann Sudermann'ın oyun.
ğinin zamandan bağımsız estetik bir nesneye dönüştü ğü bir simgeler evreni yaratmaya çalıştı. Aşk, cinsellik ve bilinçlenmenin birbirinden ayrılamayacak öğeler ol
manları "yaşamakla" ün salip, oyunlarında rol aldığı Gabriele d'Annunzio'yla gönül serüvenini anlatugi bir roman (Yaşam Alevi, 1900) yazdı. 1909'da oyunculuğu
(
artet): Justine (1957), Balthazar (1958), Mountolive (1958); Clea (1960); Cefalu (1960)),yaşam devingenli
duklarını savundu (Nunquam (Asla, 1970]). Yazarlığın
yanı sıra, Oscar Epistakmaadıyla gerçeküstücülük esin li suluboyalar ve guvaşlar yaptı.
Dursun Fakih
Türk şairi (Karaman ?-? 1326). Seyh Edebali'nin damadı olan Dursun Fakih, kayınpederinden ders alıp, Karaca
larında uluslararası ün kazandı. Canlandırdığı kahra
bırakıp 1921'de yeniden başlayarak, bir turne sırasında
ABD'de öldü.
Duşanbe
Tacikistan Cumhuriyeti'nin başkenti. Tien Şan dağları nin iki dış sırası arasındaki bir vadide, Varzobirmağı kı
yısında yeralan Duşanbe'nin nüfusu 595 000'dir. “Pa
hisar'ın fethinde Osman Gazi adına ilk hutbeyi okudu.
zartesi" anlamına gelen adı, yerinde kurulmuş olduğu
li'nin ölümünden sonra onun yerine geçerek fetva işle
lanan Duşanbe, Tacikistan'ın hafif sanayi üretiminin
Yapılan mescite imam ve kadı olarak atandı. Edeba rini yürüttü.
Osmanlı Beyliği'nin kuruluşunda önemli yeri olan
Dursun Fakih'in manzum Gazavatname'si (Gazavat
Resulullah), Yemen'deki Mukaffa kalesi cengini konu alır; XIV. yy'ın ilk edebiyat ürünü olması açısından önem taşır. Şiirlerinde, halk deyişine yakınlık göze çar par.
Dursunoğlu, Cevat Türk siyasetçisi ve eğitimcisi (Erzurum 1892-Ankara 1970). Berlin ve Jena üniversitelerinde felsete ve peda
goji öğrenimi gören Cevat Dursunoğlu, Erzurum'da öğ
eski kentte pazartesi günleri kurulan pazardan kaynak
(dokuma ve besin sanayileri; çeşitli araç-gereç yapımı)
üçte birinin gerçekleştirildiği önemli bir sanayi ve öğre tim (üniversite) kentidir. 1934'te Tacikler Ozerk Sovyet
Sosyalist Cumhuriyeti'nin başkenti olan kentin adı,
1929'da Tacikistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin başkenti olunca Stalinabad'a çevrilmiş, ama 1961'de yeniden eski adını almıştır. 1991'de bağımsız Tacikis tan Cumhuriyeti'ne dönüşen ülkenin başkenti olmayı sürdürmüştür.
dut
Dutgiller ailesinden bitki cinsi (Bil. a. Morus). Anayurdu
retmenlik yapıp, Vilayatı Şarkiye Müdafaai Hukuku Mil liye Cemiyeti'nin kurucuları arasında yeraldı. Erzurum Kongresi'nde temsilcilik hakkını M. Kemal'e bıraktı. Sa
Asya'nın batı kesimleri olan, ama çok eski dönemler
aldı ve milletvekilliği yaptı (1939-1950, 1961-1965).
adı taşıyan beyaz, morumsu siyah, kırmızımsı meyvele
vaştan sonra Milli Eğitim Bakanlığı'nda önemli görevler
Durşarrukin: Bk. HORSABAD.
den bu yana Avrupa'da da yetiştirilen dut cinsi üyeleri
nin (12 tūr) boyları 12 m'yi aşabilir; açık yeşil uzun saplı yaprakları ipekböceği yetiştiriciliğinde kullanılır. Aynı ri taze olarak ya da kurutularak yenir ve şurup, pekmez, pestil yapılır. Bazı türlerinin ağaçkabuguysa, kağıt yapı
Duru, Orhan
Türk öykücüsü ve gazetecisi (İstanbul 1933) Çeşitli ga zetelerde çalışan Orhan Duru, toplumsal-siyasal bo zuklukları gerçeküstücü mizah ögelerine dayanan yer
gici bir anlayışla işlediği öyküler yazdı: Bırakılmış Biri
(1959), Denge Uzmani(1962), Ağır İşçiler(1974), Yok sullar Geliyor (1982), Mavi Gezi (1986), Şişe (1989). Denemelerini Hormonlu Kafalar (1992) adlı kitapta topladı.
Du Ryer, André
Fransız dogubilimcisi (Marcigny 1580'e dogr.-? 1660'a doğr.). Fransa'nın Mısır konsolosluğunu yapan André
Du Ryer, 1630'a doğru İstanbul'a geldi. Murat IV tara
Orhan Duru
140 DUTİLLEUX, HENRI minda kullanılır. Ülkemizde özellikle beyaz dut (Morus
ne, Ocak 1986'da ABD'nin desteğini de yitirdi. 7 Şubat
alba), kara dut (Morus nigra) ve kırmızı dut (Morus rub
1986'da, eşiyle birlikte Fransa'ya kaçmak zorunda kal
ra) türleri yetiştirilmektedir.
dı.
Dutilleux, Henri
duvar sarmaşığı
Fransız bestecisi, orkestra şefi ve yöneticisi (Angers,
zik prodüktörlüğünü sürdürdü. 1961'den başlayarak
Sarmaşıkgiller ailesinden tırmanıcı bitki türü (Bil. a. He dera felix). Iliman bölgelerde yetişen duvar sarmaşığı, gövdesinden çıkan köklerle tırmanan, yapraklarını dökmeyen bir bitkidir. İlkbaharda yeşilimsi toplu çiçek ler açar; yuvarlak siyah renkli, etli ve üzümsü meyveleri zehirlidir; bununla birlikte kuşlar tarafından yenir. Süs
École Normale de Musique'ta ders verip, 1969'da oku
bitkisi olarak da yetiştirilen duvarsarmaşığının yaprakla
1916). Paris Konservatuvarı'nı bitiren Henri Dutilleux, 1932'de Roma Ödülü'nü kazandı. İkinci Dünya Savaşı
sırasında Paris Operası'nda ve Fransa Radyosu'nda or
kestra şefliği yapıp, 1963'e kadar Fransa Radyosu mu iun yöneticiliğine getirildi. Orkestralamasıyla ve karşıt
ri ve meyveleri, halk hekimliğinde kabızlığa karşı ve
çalgı toplulukları kullanımıyla dikkati çeken besteler
kusturucu olarak kullanılır.
keman koncertosu (1985), vb.
Duverger, Maurice
yaptı: Oda müziği, şarkılar, iki senfoni (1950; 1958; 1959), Kurt (bale, 1953), çello koncertosu (1968-70),
Fransız bilim adamı ve gazetecisi (Angoulême 1917).
Dutton, Clarence Edward ABD'li
yerbilimci
(Wallingford
1955'te Paris Hukuk Fakültesi'nde Siyasal toplumbilim
1841-Englewood
1912). ABD Yerbilim Dairesi hesabına Kayalık Dağlar'ı inceleyen Clarence Edward Dutton (1875-1891), ABD ordusunun donatım işlerini yönetti (1889-1901). "Izos tazi kuramı"nı ortaya atarak, dağların oluşumuna uygu ladı.
profesörlüğüne yükselen Maurice Duverger, seçim
toplumbiliminin gelişmesine önemli katkılarda bulun du. 1989'da Avrupa Parlamentosu üyeliğine seçil di.
Başlıca yapıtları: Siyasal Rejimler(Les Régimes Politi
ques, 1948), Siyasal Partiler (Les Partis Politiques, 1958), Droit Constitutionel et Institutions Politiques (Anayasa Hukuku ve Siyasal Kurumlar, 1955), La Nos
Duun, Olav
talgie de
l'impuissance
(Güçsüzlüğün Özlemi,
1988).
Norveçli yazar (Jõa 1876-Tönsberg 1939). Bir süre öğ
retmenlik yapan Olav Duun, genellikle kırsal kesim leh
çesi Landsmaal'la yazdığı romanlarında, geleneksel
Du Vigneaud, Vincent
köylü toplulukları ile yeni sanayi toplumu arasındaki ça tışmalara eğilerek, insan doğasının iyi ve kötü yanları
ABD'li kimyacı (Chicago 1901-New York 1978). Poli peptit hormonlarıyla ilgili araştırmalar yapan Vincent
arasındaki çatışmayı işledi. En ünlü yapıtı olan alti ciltlik
Juvikfolke (Juvik Halkı, 1918-1923) adlı romanında, kır sal kesimden bir ailenin XVIII. yy'ın geleneksel toplu
mundan, XX. yy'ın sanayi toplumuna doğru gelişmesini betimledi.
Duvalier, François Haitili devlet adamı (Port-au-Prince 1907-ay.y. 1971).
Bir süre hekimlik yapan François Duvalier, Haiti'de çok yaygın olan sitmanın önünün alınması için çalıştı. Baş kan Dumarsais Estimé'yi destekleyip, Sağlık İşleri genel müdürlüğü (1918-1948), Sağlık ve Çalışma bakanlığı (1949-1950) yapti. 1950'de iktidara gelen Paul E. Mag
Du Vigneaud, George Washington ve Cornell üniversi telerinde ders verdi. Oksitosin ile vazopresinin yapısını
ortaya koyarak ve bireşimini gerçekleştirerek, 1955'te Nobel Kimya Ödülü'nü aldı.
Duyar, Gürdal Türk heykelcisi (Istanbul 1935). Devlet Güzel Sanatlar
Akademisi Heykel bölümünü bitiren (1959) Gürdal Du yar, Uşak Atatürk anıtı, Uşak Mechul Asker anıtı, Ata türk ve Madencilik anıtı gibi birçok Atatürk heykeli yap ti.
Cumhuriyet'in 50. yılı nedeniyle İstanbul'da Karaköy
loire'a cephe alıp, 1954-1956 arasında yeraltı mahale
alanına koyulan Güzel İstanbul aniti, tartışmalara yola çarak kaldırıldı.
ların büyük çoğunluğunu alarak seçilmeyi başardı.
duyarga
törlük kurdu.
Çeşitli böceklerde, halkalı solucanlarda ve eklemba caklılarda başta bulunan duyu organi. Genellikle başın
fette etkin rol oynadı. Magloire'ın istifa etmesinden sonra cumhurbaşkanlığına adaylığını koyup (1957), oy 1964'te anayasayı değiştirip, kendini ömür boyu cum hurbaşkanı ilan ederek, polis örgütüne dayalı bir dikta
ön bölümünde yeralan, belirli sayıda duyu yapısı taşi
Duvalier, Jean Claude
yan duyargalar, çoğunlukla çift sayıdadırlar. Koku al ma, dokunma, bazıdurumlarda işitme ve tat alma duyu
Haitili devlet adamı (Port-au-Prince 1951). François
organları taşırlar. Bazı türlerde, biçimleri erkekte ve di
Duvalier'nin oğlu olan Jean Claude Duvalier, babası
şide değişiktir.
ölūnce (1971), ömür boyu cumhurbaşkanı olarak yeri ne geçip, başlangıçta diktatörlük rejimini biraz yumuşa tarak, bazı ekonomik reformlar yapacağını açıkladı.
duyarsızlaştırma: Bk. ALERJİ.
Ama beklediği yabancı yatırımların gelmemesi üstüne eski rejimi sürdürüp, Kasım 1985'te resmi görevlilerin
yolsuzluklarına karşı kentte gösteriler başlaması üstü
duyu: Bk. DUYULAR VE DUYUM.
1
DUYULAR VE DUYUM
141
duyudışı algılama
organı vardır. Böyle bir duyu sistemi, organizmanın
Nesnelerin, düşüncelerin ya da olayların, bilinen insan
olanak sağlar. Edinilen bu "girdiler", yerel olarak ref
bilmek); artbiliş (söz konusu olgulara ilişkin bilgilere
türleri, evrimle özgün bazı duyular geliştirmişlerdir ya da bazı duyulara öbür duyulardan daha bağımlı du rumdadırlar. Bu nedenle bütün hayvanlar, çevrelerin deki özelliklere, aynı ölçüde duyarlı değildirler. Sözge
duyularının aracılığı olmadan algılanması.Bütün algılar, dört ana kümede toplanır:Telepati(ya da zihinden zihi ne iletişim); durugörü (uzaktaki kişi, nesne ya da olgula ri farketmek); önbiliş (gelecekte gerçekleşecek olayları
erişme olanağı olmadan, geçmişteki olayları bilmek). Bilimsel kuram, duyu organlarının ve öbür beden sis temlerinin aracılık ettiklerinden başka algı biçimlerini
tanımaz (Bk. DUYULAR VE DUYUM); o yüzden de du
çevredeki olayları ve beden durumlarını algılamasına
lekslerde kullanılır ya da beyne iletilirler. Farklı hayvan
limi, insanlar işığı, elektromanyetik tayfın ancak dar bir dilimi içinde algılayabilirler; buna karşılık, yılanlar kızı lötesi ışınların daha uzun dalga boylarını, böceklerse morötesi ışınların daha kısa dalga boylarını algılayabilir
yudışı algılama, tanımı gereği, bilimselaçıklama alanı
ler.
masına ilişkin savlar, karşıt görüşün bu tür bir algılama olmadığının kesin bir biçimde kanıtlanamayacağını da
me, koku alma, tat alma ve dokunma-oluşan listesi, in sanlarda bile tam değildir. İnsanlar, bunlann yanı sıra,
nin dışında kalır. Dolayısıyla, duyudışıalgılamanın oluş
Duyu organları. Aristoteles'in beş duyudan-görme, işit
öne sürmesine karşın, tartışmalı durumda kalır. XX. yy'da çeşitli kişi ve gruplar, duyudışı algılama olguları nin denetimli bir biçimde incelenmesi yolunda çabalar
ağrı, isi, denge, eklem konumları, kas ve kiriş gerilimleri
tırmacılar çoğunlukla, duyudışı algılama deneyimleri nin hipnoz, kimyasal maddeler ya da daha başka yapay
bilgileri bu yolla iletirler; bu iletim de, kan basıncındaki
bir biçimde uyarılabileceğini savunmaktadırlar.
Bunlar belirli bir enerjinin ya da kimyasal kaynağın uya
için, duyudışı algılamayla ilgili araştırma raporları bilim
olaylar zincirini başlatırlar; söz konusu olaylar dizisi, si
parapsikologlar, vb. duyudışı algılamanın var olduğunu
en yüksek noktasına ulaşır. Her duyum sistemi içinde
da bulunmuşlardır. (Bk. PARAPSİKOLOJİ.) Bu tür araş araçlarla laboratuvar koşullarında ölçümlenebilecek
ve basınç konusunda da bilgiler alırlar. Duyu bilgilerinin bir bölümü beyne iletilir, ama bilinçli ayırd etme duru
muna erişmezler. Dolaşımdaki duyum alıcılar beyne düzenlemelerle sonuçlanır.
Duyu organlarının en önemli yeri duyum alıcılarıdır.
Denetlenebilir ve yeniden üretilebilir bulunmadığı
rılarına karşı seçimlilik sergiler, uyarıldıklan zaman, bir
çevrelerinde genellikle kabul edilmez. Buna karşılık,
nir hücrelerinde, yani nöronlarda (Bk. SİNİR SİSTEMİ)
ve bilimsel anlayışın dışında kalsa bile, araştırılması ge rektiğini ileri sürmektedirler.
sinyal, özel bir sinir hücreleri dizisi içinde elektriksel
duyular ve duyum Duyular, iç ve dış uyaranların alınarak, beyinde algılara
elektrik potansiyelleri biçiminde dolaylı bilgilerdir. Sinir
Bir duyunun alınması ve iletilmesi için, bir uyaranın, bu uyarana tepki verecek bir duyu organının, uyarıyı du
de bir alıcıdan gelen uyarılar beyin kabuğundaki vanış
beynin bu uyarıyı bir duyuma çevirebileceği bir alanı
rinden ayrı yerlerde algılanırlar. Bu nedenle kişi ışığı du
re sinir sistemlerinin bir parçasını oluşturan bir dizi duyu
kabuğunun aşağı yukarı birbirinin aynı olan sinirsel uya
Imparator pervanenin erkegi, binlerce koku alma tüyüyle
gizini korumaktadır. Bununla birlikte, bu konuda, uyarı lan duyu organının niteliğinin ve uyarının gönderildiği beyin bölgesinin belirleyici önemli roller oynadığına
ya da duyumlara dönüştürüldüğübeden sistemleridir.
yu organından beyne taşıyacak bir sinir yolunun ve nin bulunması gereklidir. Bütün yüksek canlılarda, çev
kaplı duyargalannin yardımıyla, dişinin kokusunu kilometrelerce uzaktan alabilir.
potansiyellere dönüştürülür.Bu çevre nöronlari, omuri
lik ve beyindeki özel alanlara bağlıdırlar. Beynin çev
resinden aldığı bütün bilgiler, şifrelenmiş (kodlanmış)
iletiminin düzeneği, kaynaklandığı duyu organının do
gası ne olursa olsun, aynıdır. Bununla birlikte, özel tür yerlerine ulaştıkları zaman, özel duyumlar doğar.
Farklı türden duyumlar, beyin kabuğu içinde birbi
yamaz, sesi tadamaz ya da basıncı koklayamaz. Beyin
riları özel ve farklı duyumlara nasıl ayrıştırabildiği, hala
kuşku yoktur. Duyum. Duyum, bedenin çeşitli yerlerinin uyarılmasıy la elde edilen duyusal bilgiyi ya da duyu izlenimlerinin kendilerini anlatan bir terimdir (bu son tanım, algıya çok
yakındır). Duyumlar dış, iç ve özel duyumlar diye sınıf landırılır. Dış duyumlar, diş çevreye ilişkin bilgiler sag
lar; görme, işitme, tat, koku, sıcaklik, ağrı, basınç ve do kunma duyumları bunların içinde yer alır. Dış duyu or ganları bedenin dış bölümlerinde yeralırlar; dış duyu
organları gözler, kulaklar, dil ve burun ile derinin isi, ag ni, basınç ve dokunma alıcılarından oluşurlar. İç du yumlar, iç çevreye ilişkin bilgi sağlarlar; ağrı, açlık, susa
ma, başdönmesi, yorgunlukve boğulmagibiduyumlar
bunların içinde yeralır. Bu duyumlarla ilgili olan ve iç alıcılar diye adlandırılan duyu organları, temelde iç or
ganlarda bulunurlar. Özel duyum alıcılarıysa, bedenin durum ve hareketlerine ilişkin bilgi sağlarlar. Özel duyu
alımını sağlayan duyu organlan kaslarda, kirişlerde, ek lemlerde ve kulaktaki denge organında yeralırlar.
Duyusal bilgiler önce büyük ölçüde çevresel işlem
den geçer; ardından elektrik sinyalleri (ya da uyarıları) halinde merkez sinir sistemine doğru uzanan sinir tel
cikleri boyunca iletilirler. Bir uyaranın gücü, çoğunlukla
142
DUYUM YOKSUNLUĞU
bu telciklerin içindeki bir elektrik potansiyeli frekansına
dönüştürülür. Beyne iletilen bilginin, orada daha da iş
lemden ve çözümlemeden geçirilmesinden sonra, bi
linçli duyumlar oluşur. Duyumlar, duyu sinirlerinin elektrikle doğrudan uyarılmasıyla, bazı durumlarda da beynin kendisinin eletrikle uyarılmasıyla yapay olarak oluşturulabilir. Özgün bilinçli duyumlar, bazı beyin
yoksunluğunun, propagandaya duyarlılığı artırdığı da belirlenmiştir. Duyum yoksunluğu konusunda elde edilen bu so nuçlar, sürekli olarak değişen duyumsal uyarılmanın, normal ruhsal ve sinirsel işlevler bakımından taşıdığı önemi ortaya koymaktadır. Duyum yoksunluğuna iliş
bölgelerinin işlev görmesine dayanır. Felç, yaralanma,
kin çağdaş araştırmanın yöneldiği bazı konular arasın da, beyin yıkama, akıl hastalıkları, algısal gelişme ve ast
enfeksiyon ya da ur nedeniyle beynin özel bölgelerinin
ronotlar ile derin deniz dalgıçlarının karşılaştıkları tek
yıkıma uğraması, seçimli duyumsal yeteneklerin yiti
düze koşullar sayılabilir.
miyle sonuçlanabilir. Masa ve iskemle gibi sıradan nes
nelerin algılanmasının bile, kalıtımın, erken çocukluk dönemi deneyimleriyle karmaşık etkileşmesine dayan dığı düşünülmektedir; ama bu iki etkenin görece önemi
düğmeli domuz
bilinmemektedir.
lerin ortak adı. Erişkin erkeklerinin gözleri yakınında
Dış çevre konusundaki başlıca bilgi kaynağı olmala
Domuzgiller ailesinin Phacochoerus cinsine giren tür
rindan ötürü, görme ve işitme duyuları alanında, bütün
öbür duyulardan daha çok araştırma yapılmıştır. Bu nunla birlikte, yakın dönemde öbür duyulara duyulan ilgi artmıştır. Sözgelimi, araştırmacılar, koku uyarısının,
kimyasal enerjiye mi, yayılan enerjiye mi, yoksa mole küllerin biçimine mi dayandığını öğrenme uğraşı için dedirler. Ayrıca, sağlığın korunmasında deri duyumlari nin da önem taşıdığı saptanmıştır: Sözgelimi, hayvanla rin yavrularını yalamaları önlenirse, bu yavrular çoğun
lukla mide-bağırsak ya da üreme-boşaltım organları bozukluklarından ölürler. Deri uyarılmasının olmadığı durumlarda, özerk sinir sisteminin, bu sistemlerin or
ganlarındaki gerekli etkinliklerini sürdüremediği açıktır. Aynı biçimde, meme emzirmeye eşlik eden deri uyar masının da, bebek için fizyolojik yararlar taşıması yük sek bir olasılıktır.
Düğmeli domuzların başlıca türlerinden düğmeli Afrika
domuzu (P. aethiopicus) üstçenesinde bulunan yukarı
duyum yoksunluğu Bir insanın ya da bir hayvanın, bütün duyum uyaranları son derece azatıldığı ya da olabildiği kadar tekdüzeles tirildiği zaman ortaya çıkan durum. Duyum yoksunlu ğunun etkileri bilimsel yönden ilk olarak 1950 yılların
kıvnik köpekdişleriyle kendini savunur. bulunan bir çift çıkıntıdan ötürü bu adla anılan düğmeli domuzların ortalama ağırlıkları 100 kg'i, omuzdan yere
yükseklikleri 1 m'yi bulur. En çok tanınan türleri düğ
da, bir tecrit odasındaki yatakta yatan araştırma denek
meli Afrika domuzudur (Phacochoerus aethiopicus).
lerinin görme, işitme ve dokunmakla ilgili uyarılmalarını en aza indirmek için, görmeyi önleyen gözlüklerin, ku
düğünçiçeğigiller
lak ukaçlarının, kol ve elleri örten örtülerin kullanılma sıyla araştırıldı. Başlangıç dönemi rahattı; ama ikinci ya da üçüncü güne gelindiğinde stres ve tekdüze koşullar
Büyük bölümü Kuzey yarıkürede yetişen, 1 800'e yakın tür kapsayan bitki ailesi (Ranunculaceae). Tarıma elve
belirgin duruma geldi. Normal, duyum girdilerinin bu lunmaması karşısında, denekler huzursuz, dikkatlerini
toplayamayacak ya da berrak düşünemeyecek, duygu sal açıdan kararsız duruma geldiler ve bazen görsel sanrılar yaşadılar. Araştırmaya katılanların yarısı, kalma ları için kendilerine para ödendiği halde, iki gün içinde denemelerden çekildi. O tarihten bu yana duyum yoksunluğunun olayları geniş biçimde araştırılmıştır. Duyum yoksunluğuna tep
Düğünçiçeğigiller ailesi üyeleri,
dünyanın hemen her yerinde rastlanan ve
bulunduğu yere
kileri bakımından kişilerin birbirinden farklı olmalarına karşılık, gene de bazı sonuçlar çıkarılabilir. Sözgelimi,
olağanüstü uyum
sağlayan
görsel sanrılar bütün deneklerde ortaya çıkmamakta dır; ama ortaya çıkmaları durumunda, niteleyici bir bi çimde, basit sanrılardan, karmaşık ve birey için anlam taşıyan sanrılara doğru gelişme gösterirler. Duyum yok sunluğu altında, düşünme ve dikkati toplamada sapta nan güçlükler, rakam dizilerini hatırlamak gibi daha ba sit işlere karşıt olarak, belirsiz görsel sahnenin yorum lanması gibi bilişsel işlerde daha belirgin olur. Beynin
elektrik etkinliğinde niteleyici değişikliklerin ortaya çık ması ve bazı kişilik özelliklerinin, duyum yoksunluğuna daha rahat katlanmayı sağladığı sonucuna varılması,
belirlenen öbür bulgular arasındadır. Ayrıca, duyum
bitkilerdir.
rişli topraklarda ve çoğunlukla nemli alanlarda yetişen
düğünçiçeğigiller ailesi üyeleri, genellikle sarı, beyaz ya da kırmızı çiçekler açarlar. Türlerin büyük bölümünde erdişi olan çiçekler, tek ya da toplu halde, çıplak ya da çanağımsı bir bürüm içindedirler.
Dühring, Karl Eugen Alman filozofu ve iktisatçısı (Berlin 1833-Potsdam yakı
ni 1921). Auguste Comte felsefesinin Almanya'da ta
DÜNYA BANKASI
143
ninmasını sağlayan Karl Eugen Dühring, kapitalizmi ve ulusçuluğu savunup, sosyalizmi, hıristiyanlığı ve
devraldı; geleneksel tiyatronun rakipsiz oyuncusu ola
(Doğanın Diyalektiği, 1865), Kritische Geschichte der
oyunculuğunu, jubilesini yaptığı 1968'e kadar sürdür
rak bir "Dümbüllü tarzı" oluşturdu. Dümbüllü Macera
museviliği eleştiren kitaplar yazdı: Natürliche Diallectic
Peşinde adlı film dizisiyle başladığı (1948) sinema
Nationalökonomie un des Sozialismus (Ulusal Ekono
dü. 1980'de adına Karagözcüler ve Ortaoyuncular Derneği tarafından bir ödül kondu.
minin ve Sosyalizmin Eleştirel Tarihi, 1871), vb. Düşün
celerini Engels, Anti-Dühring (Dühring'e Karşı, 1877 78) adlı yapıtında her yönden şiddetle eleştirdi.
dülgerbalığı
Dündar Bey Ertuğrul Gazi'nin kardeşi ve Osman Gazi'nin amcasıl?
1212-? 1302). Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında
Dülgerbalığıgiller ailesinden kemiklibalık türü (Zeus fa ber). Atlas okyanusu ve Akdeniz'in sığ kıyı sularında ya
önemli rol oynayan Dündar Bey, Ertuğrul Gazi'nin ölü münden sonra bey seçilmek istediyse de, seçimi Os
man Bey kazandı. Köprü saldırmak isteyen Os
man Bey'e karşı çıkıp, bazı tarihçilere göre Osman Bey tarafından okla öldürüldü.
Dündar Bey, Feleküttin Antalya ve çevresindeki Hamidoğulları Beyliği'nin ku
rucusu (öl. 1324). Türkmen aşiret beylerinden Hamit Bey'in torunu olan Feleküttin Dündar Bey, Selçuklular
güçsüz düşünce, XIII. yy. sonlarında önce Uluborlu'yu, daha sonra Eğridir'i başkent seçerek beyliğini kurdu. Gölhisar, Korkuteli ve Antalya'yı aldı, İlhanlı beyi Emir Atlas okyanusu ve Akdeniz'de yaşayan dülgerbalığının (Zeus
faber), gümüş renkli bedeni yassıdır. Her iki yanında sarı halkayla çevrili birer koyu renkli benek yeralır.
Çoban'a boyun eğdiyse (1314) de, küçük yaştaki Ebu Sait tahta çıkınca fırsatı değerlendirerek, bağımsızlığını ilan etti. Aydın, Menteşe, Saruhan beyliklerini de ege
menliğine aldı. Mogol genel valisi Demirtaş'ın üstüne
geldiğini haber alınca, Eğridir'den Antalya'ya kaçtı;
şayan dülgerbalığı iri kafalı, geniş ağızlı, yassı, ağır bir
ama kardeşi Yusuf'un oğlu Mahmut Bey tarafından Ti murtaş'a teslim edilerek, öldürüldü.
kayla çevrili birer koyu renkli benek bulunur.Tek başı najya da küçük sürüler halinde ağır ağır yüzer.Yosunlar
Dünya: Bk. YER.
balıktır; gümüş rengi gövdesinin iki yanında, sarı bir hal arasında ya da demirlemiş teknelerin altına gizlenip
başka balıkları avlayarak beslenir. Eti lezzetlidir.Kuzey
Amerika'nın Atlas okyanusu kıyılarında, aynı aileden
olan, Amerika dülgerbalığı (Zenopsis acellata) adı veri len bir başka tür yaşar.
Dünya Bankası Birleşmiş Milletler'e bağlı uzmanlık kuruluşu. Resmiadi
Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası olan Dünya Ban
kası IMF'yle (Uluslararası Para Fonu) birlikte Bretton
Dümbüllü, Ismail
Woods Konferansı'nda kuruldu (1946); kuruluş amacı
Türk ortaoyunu ve sinema oyuncusu (İstanbul 1897 ay.y. 1973). Tiyatroya on altı yaşında, Komik Kel Hasan Efendi'nin yanında başlayan Ismail Dümbüllü, ustasının
ölümünden sonra ortaoyununun geleneksel kavuğunu
savaş sonrasında Avrupa'nın yeniden imarı ve kalkındı
rılmasıydı. Başlangıçtaki bu işlevini Marshall Planı'nın üstlenmesinden sonra, uluslararası ticaretin, özellikle
de az gelişmiş bölgelerdeki ekonomik kalkınmanın dengeli gelişmesi için kredi vermeye ve teknik yardım
sağlamaya yöneldi. Bağlı kuruluşları Uluslararası Finans Kurumu (1956) ve Uluslararası Kalkınma Birliği'yle
(1960) birlikte, uluslararası kalkınma kredileri veren
başlıca kuruluş haline geldi.
1990'da üye ülke sayısı 159 (1980'de Tayvan'ın ye
rine alınan Çin de kuruluşun üyesidir) olan Dünya Ban kası'nın kredileri ya doğrudan üye hükümetlere ya da
hükümet güvencesi altındaki özel kuruluşları verilmek tedir. Fonlardan sağlanan krediler enerji, tarım ve ula
şim gibi çeşitli alanlardaki uzun vadeli projeleri destek lemek amacıyla kullanılmaktadır; amaç, kredi verilen standartlarını geliştirmektir, ülkelerde yasama 1978'den 1988'e kadar olan dönemde verdiği krediler 7 milyar dolardan 14,8 milyar dolara yükselen banka
nin, toplam alacakları sermaye tavanı olan 85 milyar dolara yaklaşınca, Nisan 1988'de en yetkili organı olan Guvernörler Konseyi, sermayesinin 171 milyar dolara yükseltilmesini onaylamıştır. Bankanın başlıca etkinliklerinden biri de üye ülkele re teknik yardım sağlamaktır: Önce kredi sağlayabile Ismail Dümbüllü.
cek bir projenin oluşturulmasına yardım eder, sonra da
144
DÜNYA DIŞI YAŞAM
kredinin kullanılmasına yardım eder. Merkezi Was
hington'da olan Dünya Bankası, bir başkan ile yılda bir
kez toplanan Guvernörler Konseyi tarafından yönetilir.
ni anmak amacıyla düzenlendi. 1878 Paris Sergisi, Fransa-Prusya Savaşı'ndaki yenilgisinden sonra Fran
sa'nın sağlığınakavuştuğunu kanıtladı. 1889'daki gör
dür verir. Kredi oylaması, üyelerin sermaye payı kati
kemli Paris Sergisi için Ünlü Eiffel kulesi yapıldı. 1893'te Chicago'da düzenlenen Columbia Dünya Fuarı, Ame
limlarına göre ağırlık kazandığı için, kuruluş, zengin ül
rika kıtasının 400. keşif yıldönümüyle aynı tarihte açıldı.
Kredi konusundakikararları, 22 yürütme görevlisi mü keler tarafından denetlenmektedir.
XIX. yy'daki dünya fuarlarının son görkemlisi, 1900'de ki Paris Sergisi oldu: Londra'da 1851'de tek bir yapıda
dünya dışı yaşam: Bk. YAŞAM, DÜNYA DIŞI.
düzenlenen 14 bin katılımcı ve 6 milyon ziyaretçili fuar
dünya fuarları
dan, yüzlerce yapıda 80 bin katılımcı ve 39 milyon ziya retçiye erişilmişti.
XX. yy. Dünya fuarları XX. yy'da daha da büyüdüler; ama katılım için yalnızca hükümetlerin ve büyük kuru
lim ve sanat ürünlerinin sunulduğu uluslararası sergileri belirten genel terim. Ülkeler, kuruluşlar ve şirketlerin
luşların bütçeleri yeterli olabildiğinden, katılımcılarının sayısı azaldı. Ağırlık da sanayiden iletişime, üründen propagandaya, ticaretten turizme kaydı. St. Louis'deki
katılıp, ürettikleri malları tanıttıkları dünya fuarları, bu yük kentlerde düzenlenir ve genellikle birkaç hafta sū
alanda ve 1 576 yapıda düzenlendi. 1915'te San Fran
rer (Japonya'nın Osaka kentinde düzenlenen Expo 70,
cisco'daki bir parkta düzenlenen Panama-Pasifik Sergi
6 ay sürmüştür).
si'yle, Panama kanalının açılışı kutlandı. 1933-34'te
Birçok ülkenin katıldığı ve çok çeşitli sanayi, ticaret, bi
Tarihçe. Bir dünya fuarı düzenleme düşüncesi ilk olarak 1849'da, İngiltere'de ortaya çıktı. Ingiliz reformcusu Henry Cole, ticareti geliştirmek amacıyla “Bütün Ülke Sanayilerinin Büyük Sergisi"ni düzenleme düşüncesini
1904 Louisiana Dünya Sergisi, yaklaşık 500 ha'lık bir
Chicago'da düzenlenen Gelişme Yüzyılı Sergisi, çağ daş mimarlığı geniş kitlelere tanıttı ve 1930 yıllarındaki büyük ekonomik bunalım sırasında düzenlenmesine
karşın, bu fuar doğrudan kâr eden az sayıdaki dünya
ortaya attı. Düşüncesinin Kraliçe Victoria'nın eşi Prens
fuarından biri oldu. 1937 Paris Sergisi, uluslar arasında
Albert tarafından da desteklenmesi sonucunda, Lon
gelişmekte olan düşmanlığı açıkça yansıttı ve konusu
dra'da Hyde Park'ta, camdan ve demirden görkemli
"Yarının Dünyası" olan New York Dünya Fuarı'nın (1939-40) açıldığı yıl, İkinci Dünya Savaşı patlak verdi.
Crystal Palace yapıldı ve 1851'de düzenlenen "Büyük Sergi" (dünya fuan terimini ilk olarak W.M.Thackeray,
bu sergiden söz ettiği şiirinde kullandı) büyük bir başarı
sağlayınca, başka birçok ülkede de art arda fuarların
düzenlemesini özendirdi. 1855 Paris Sergisi, Sanayi sa
rayında düzenlendi. 1862'deki bir başka Londra Sergi si, 1851'deki kadar başarılı olmadı. 1867 Paris Sergisi,
oval biçimli bir ana yapı ile birçok küçük yapıda düzen lendi. 1873 Viyana Sergisi, borsanın çöküşü ve ekono
mik bunalım nedeniyle başarısızlığa uğradı.1867 Phila
delphia'daki Yüzüncü Yıl Sergisi, ABD'nin bağımsızlığı
1958'deki Brüksel Fuarı, savaştan sonra düzenlenen ilk dünya fuarı oldu. 1964-65'teki New York Dünya Fuarı'nda yeni görsel-işitsel teknikler sergilendi. Mon treal'de St. Lawrence irmağı üstündeki iki adada dü
zenlenen Expo 67'yle, çağdaş Kanada'nın 100. yıldö nümü kutlandı ve çarpıcı, çok yönlü medya gösterileri
büyük ilgi uyandırdı. Osaka'daki Expo 70'te (Asya'da düzenlenen ilk dünya fuarıdır); katılan ülke sayısı (77), tek bir gündeki ziyaretçi sayısı (835 832) ve toplam zi yaretçi sayısı (64 milyon) gibi birçok rekor kırıldı.
"Expo 70" adı verilen Dünya Fuarı, 1970'te Osaka'da (Japonya) düzenlenmiş ve 6 ay sürmüştür. Temel konusu "İnsanlığın
ilerlemesi ve Uyumu olan Expo 70, Asya'daki ilk uluslararası fuar olmuş ve açık kaldığı süre içinde fuarcılık alanında birçok
rekor kırmıştır.
DÜNYANIN YEDİ HARİKASI
145
rası Fuarlar Bürosu'nun (UFB) denetimi altında düzen
Misir ehramlari.Misir'da Cize'dekilya da Gize) ve Sak kare'deki ehramlar (ya da piramitler), "dünyanın yedi
lenmektedir. UFB, fuarların tarihini karara bağlar ve be lirli ölçütlerin benimsenmesini sağlar. Büyük ülkeler
harikası"nin en eskileridir. Firavunlar için bu tür anıtsal
mezarlar yapma düşüncesi, III. sülaleden Coser (ya da
Türkiye. Türkiye'de fuarcılık etkinlikleri 1960'lı yıllar
muştur. İçinde dehlizler ve ölü odaları bulunan bu ilk
1928'den bu yana dünya fuarları Paris'teki Uluslara
UFB'nin onaylamadığı fuarlara katılmazlar.
dan bu yana artmışsa da, başlıca kentlerin merkezlerin de kurulan bu fuarların çoğu yöresel niteliklidir. Ulusla
rarası nitelikte bir fuar düşüncesi ilk olarak, 1923'te or taya atılmış, bunun sonucunda aynı yıl 9 Eylül'de İzmir Fuarı düzenlenmiş, ilk yıllarda yerli malların sergilendiği fuar 1936'da uluslararası nitelik kazanmıştır. Günü müzde Izmir Enternasyonal Fuarı adını taşıyan Türki ye'nin bu gerçek anlamda dünya fuarı, Kültürpark'taki alanda kuruludur ve her yıl 26 Ağustos 20 Eylül arasın
Zoser) döneminde ortaya çıkmış, tasarımını mimar Im hotep'in yaptığı bu ilk ehramin yüksekliği 60 m'yi bul ehram, sonradan öbür firavunlar döneminde taklit edi
lerek, firavunların çoğu için birçok ehram yapılmıştır. Bunların en tanınanları en büyük ehram olan Keops en
rami (yüksekliği 147 m; tabanı 230 m²) ile Kefren ve Mi kerinos'un ehramlarıdır.
da düzenlenmektedir.
Babil'in asma bahçeleri. Günümüze kalmamış olan Ba bil'in asma bahçeleri konusunda, eski Yunan efsanele. rinde iki öyküye rastlanır. Bunların birincisine göre, bahçeler Asur kraliçesi Semiramis'in(Sammuramati.Ö.
Dünya Meteoroloji Örgütü
Arkeolog Robert Koldevey, Babil'de yaptığı kazılar sı
810'dan-805'e), ikincisine göreyse Nabukadonosor II'nin (İ.Ö. 605'ten-562'ye) buyruğuyla yapılmışlardır.
Birleşmiş Milletler'e bağlı uzmanlık kuruluşu. Bağlı 160
üye ülke ve bölgenin hava durumuna ilişkin verdikleri hizmetlerden elde edilen bilgileri düzenleyip ortak kul lanıma sunan Dünya Meteoroloji Örgütü (World Me teorological Organization, kısaltması WMO), meteoro
lojiyi standart hale getirmek ve yeni bulunan telgraf ara cılığıyla, hava durumu konusunda bildirilen verileri bir leştirip değerlendirmek amacıyla 1873'te kurulan Ulus lararası Meteoroloji Örgütü'nün BM tarafından gelişti rilmesiyle ortaya çıkmıştır (1947). Sekreterliği Cenevre
de'dir. Türkiye de 1949'dan bu yana Dünya Meteoro loji Örgütü üyesidir.
rasında taraçalar üstünde kurulmuş bir bahçenin alt ya
pisini oluşturabilecek bir kemer bulmuştur. Ünlü İştar
kapısının karşısında, 7 m yüksekliğinde bir duvarın us tünde dikilmiş ağaçlardan oluştuğu sanılan Babil'in as
ma bahçelerinin ne zaman ortadan kalktığı bilinme mektedir.
Efes'teki Artemis tapınağı. Efes'teki Artemis (Diana) ta
pınağı (ya da Artemision) tapınağı, İ.Ö. 560'adoğru Gi ritli Khersiphron ile oğlu Metagenes ve Sisamlı Theodo
ros tarafından yapılmıştı. Tabanı55,10x115,14 m ölçü
lerindeydi; çift sıra sütunlarla (önde 8, arkada 9, yanlar da 19) çevriliydi. İçinde Artemis'in kült heykeli yeralı
yordu. Batı yüzünde, Lidya kralı Karun'un (Kroisos) ar
dünyanın yedi harikası
maganı olan alt bölümleri kabartmalarla süslü sütunlar
Eski Yunan ve Roma anıtlarında sözü geçen ve o dö nemde dünyanın bilinen sınırlarını belirleyen yedi anit.
fından yakılıp, Kheirokrates tarafından yeniden yapıldı. Bu yeni yapı da Gotların akınları sırasında yıkıldi (I.S. 263) ve taşlan çeşitli yapılarda, özellikle de Ayasofya ki lisesinin yapımında kullanıldı. Günümüzde yerinde yal
vardı. İ.Ö. 356'da Herostratos adlı bir ruh hastası tara
Çeşitli yazarlar tarafından sözü edilen (1.0. V. yy'da
Herodotos, 1.0. I. yy'da Diodoros, vb.), ama tam anla
mıyla Strabon'un Geographika (Coğrafya)adlı on yedi
kitaplık yapıtında ve Bizanslı mühendis Philon'nun Peri ton Hepta Theamaton (Dünyanın Yedi Harikası Üstü ne) adlıyapıtındaeksiksiz biçimde betimlenen bu "yedi harika" şunlardır: Misir ehramları, Babil'in asma bahçe
leri, Efes'teki Artemis tapınağı, Olympia'daki Zeus hey keli, Halikarnassos (Bodrum) mausoleionu, Rodos hey keli, İskenderiye feneri.
nizca beyaz bir sütun vardır.
Olympia'da Zeus heykeli. Güzelliği ve boyutları bakı mindan Eskiçağ'da ün salan Olympia'daki Zeus heyke
li, ünlü Atinalı heykelci Pheidias tarafından altın ve fildi
şinden yapılmıştı(İ.Ö. 436-1.0.432), 10 m yüksekliğin
deki heykelde, Zeus süslü bir tahtta oturur durumda, bir elinde zaferi simgeleyen kartal, öbür elinde asasıyla canlandırılmıştı. Günümüze kalmayan Zeus heykeli,
Efes'teki Artemis tapınaği (Artemision), 1.O. 560'a doğru,
Halikarnassos mausoleionu, Satrap Mausolos'un anısına eşi
tarafından yapılmıştı. 1.Ö. 356'da bir ruh hastası tarafından
bir galerinin taşıdığı 24 basamaklı piramit biçiminde çatıdan
Giritli Khersiphron, oğluMetagenes ve Sisamlı Theodoros ateşe verildi.
tarafından yaptıldı. Yüksek bir taban üstünde, 36 sütunlu oluşuyordu.
TU
הוואוויווחוווי
Una
RA
146
DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ (World Health Organization, kısaltması WHO) merkezi Cenevre'dedir. 166 devletin üye olduğu (Türkiye de 9
Haziran 1947'de New York sözleşmesini onaylamıştır)
örgütün yönetimi, dünyada altı bölgeye dağıtılmıştır; aynca çeşitli ülkelerde büroları vardır.Temelgörevleri, sağlık konusunda bilgi iletişimini sağlamak, ulusların
sağlık düzeylerini yükseltmek, doğal yıkımlardan zarar görenlere yardım etmek, sağlık koşullarının düzeltilme
si için araştırmalar yapmak, gerekli ülkelere teknik yar
dım sağlamaktır. Yardımlar, ülkelerin isteği üstüne yapı lır ve salgın hastalıklarla savaşım konusundaki ulusal
programların desteklenmesini, sağlık personeli gönde rilmesini, sağlık kurumlarının kurulmasına yardımı içe
rir. Anne ve çocuk sağlığı programları ile temiz içme su yu sağlanması ve bağışıklık (aşı kampanyaları, vb.) Cize ehramlan.
programlarına öncelik tanınır. Kuruluşun gerçekleştir
diği en önemli çalışmalardan biri, yaygın aşıkampanya
lar sonucunda, 1970 yıllarının sonuna doğru suçiçeği
bazı eski paralardaki ve arkeoloji kalıntılarındaki ka
hastalığının aşağı yukarı bütünüyle ortadan kaldırılması
bartmalardan tanınmaktadır.
olmuştur. 1988'den bu yana örgūt, çabalarını 2000 yılı na kadar çocuk felci konusunda da aynı sonuçlara ula
Halikarnassos mausoleionu. Karia satrapi Mausolos için eşi Artemisia'nın Halikarnassos'ta (Bodrum) yaptırdığı
şılmasına yöneltmiştir.
mausoleion (anit mezar), döneminin ünlü mimarları
Satyros ve Pythios tarafından 1.0. 355'ten sonra ta mamlanmıştı. 60x80 m'lik bir alanı kaplıyordu. Yaklaşık 42 m yüksekliğindeki mermerden anit, Mausolos'un lahdinin bulunduğu yüksek bir taban üstünde, 36 sü
Dünya Savaşı, Birinci
de çatıdan oluşuyordu. Tepesinde dört atlı zafer anıtı
Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan ile
tunlu bir galerinin taşıdığı 24 basamaklı piramit biçimin ve bir heykel grubu vardı. Ünlü heykelciler Timotheios,
Bryaksis, Leokhares ve Skopas'ın yaptıkları frizlerinde
(günümüzde büyük bölümü İngiltere'de British Muse um'dadır), amazonların savaşları canlandırılmıştı. Gü nümüzde, 1966'dan başlanarak yapılan kazılarda 8x5
m boyutlarındaki mezar odası ile çevresindeki galeriler ve su kanalları ortaya çıkarılmıştır. Kazı alanının yanı ba şında, ortaya çıkarılan çeşitli mimarlık ve heykel parça
lannin, anıtmezarın çizimlerinin ve 1857'de British Mu seum'a götürülen kabartmalann alçı kopyalarının sergi lendiği bir müze vardır.
Rodos heykeli. Rodosluların, Demetrios Poliorketes'i bozguna uğrattıktan (1.Ö. 305) sonra, Güneş tannsı ve Rodos'un koruyucusu Helios'a teşekkür etmek için dik
tikleri Rodos heykeli, İ.Ö. 292-1.0. 280 arasında, Lin doslu Khares tarafından tunçtan yapılmış, taş ve demir
le pekiştirilmişti. Beyaz mermerden 6-7,5 m yükseklik te bir taban üstünde, yüksekliği 36 m'yi buluyordu. İ.Ö. 266'ya doğru bir depremde yıkıldı ve 1.S. 653'te parça lanıp, eritildi. Günümüzde, gerçeği yansıttığı kuşkulu kopyalarından tanınmaktadır. Iskenderiye feneri. Eskiçağ'daki bütün deniz fenerlerin
de taklit edilen Iskenderiye feneri, İskenderiye limani nin karşısındaki Pharos adasında, gemilere yol göster mesi için Ptolemaios I ve Ptolemaios II dönemlerinde,
mimar Knidoslu Sostratos tarafından yapılmışu (1.O. 284-1.0. 280). 122 m yüksekliğinde üst üste üçbölüm den oluşan bir kule biçimindeydi. Tepesinde, önünde yakılan ateş sayesinde yaklaşık 50 km uzaklardan görü lebilen bir metal ayna (Arkhimedes tarafından yapıldığı ileri sürülmektedir) yeralıyordu. Büyük bölümü
1324'teki bir depremde yıkıldı.
Dünya Sağlık Örgütü Birleşmiş Milletler'e bağlı uzmanlık kuruluşu. 22 Tem
muz' 1946 tarihli New York sözleşmesi uyarınca 1948'de, “bütün halkları en yüksek sağlık düzeyine ka. vuşturmak" amacıyla kurulan Dünya Sağlık Örgütü'nün
1914-1918 arasında aralarında Osmanlı İmparatorlu
gu'nun da yeraldığı İttifak Devletleri ile İtilaf Devletle ri'ni karşı karşıya getiren savaş. Almanya, Avusturya
Sırbistan, Fransa, Rusya, Belçika, İngiltere, Japonya,
İtalya, Romanya, Portekiz, ABD, Yunanistan, Çin ve
birçok Güney Amerika devletinin karşı karşıya geldikle
ri Avusturya veliahtı Franz Ferdinand'ın 1914'te Saray
bosna'da öldürülmesiyle patlak veren Birinci Dünya Savaşı'nda 8 milyonu aşkın asker ölmüştür. Nedenleri
arasında ulusçu düşüncelerin gün geçtikçe gelişmesi
(büyük Avrupa devletlerinde ırkçılık, çokuluslu Avrupa imparatorluklarına bağımlı halklar arasında da bağım sızlık istekleri biçiminde), büyük devletler arasında sö mürgelerdeki ve ekonomideki rekabetin şiddetlenme
si, birbirine karşıt ittifak sistemlerinin kurulması, silah lanma yarışı sayılabilir. Bu nedenlerin tümü, savaş ön
cesi yıllarda uluslararası gerginliğin gün geçtikçe artma sına yol açmış, Franz Ferdinand'ın öldürülmesi, savaşın patlak vermesine yol açan bahane olmuştur. SAVAŞ ÖNCESINDE AVRUPA
Ittifaklardaki gelişmeler. 1870-71 Fransız-Prusya savaşı
sonucunda Almanya kita Avrupası'nın en güçlü ticaret ve sanayi ülkesi haline gelmişti. Ama Fransa, Alsace
Lorraine'in bir bölümünü Almanya'ya bırakmak ve bü yük bir savaş tazminatı ödemek zorunda kalmış olması
na karşın, kısa sürede yeniden güçlendi ve 1910 yıllari nin başında, kita Avrupası'nda Almanya'dan sonra ikin ci büyük devlet olmayı başardı.
Çökmekte olan Avusturya-Macaristan İmparatorlu
ğu'nda XIX.yy'in sonlarında ve XX. yy'ın başlarındajm paratorluğa bağlı çok sayıda halk arasındaiç huzursuz: luklar gelişmişti. Imparatorluğun güney bölgelerindeki İslavların çoğunun komşu Sırbistan'la birleşmek iste meleri, imparatorluktaki Alman, Macar ve İslav kökenli
halklar arasındaki sürtüşmeleri artırmıştı. Bununla bir likte Avusturya-Macaristan, Balkan Savaşları'nda iyice yıpranmış olan Osmanlı İmparatorluğu'ndan toprak
alarak, Balkanlar'daki gücünú ve topraklarını artırmayı
tasarlamaktaydı. Ne var ki, bu tasarısı Osmanlı toprak larının büyük bölümüne el koymayı amaç alan Rus. ya'nın emelleriyle çelişmekteydi. Rusya, Avrupa'nın toprak bakımından en büyük
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ
147
(Altta) W. Trier tarafından 1914'te çizilmiş bu kankatürde Avrupa bir ittifaklar ve askeri oluşumlar karmaşası olarak gösterilmiştir. Almanya ile
Avusturya-Macaristan, uzanabildikleri herkese saldınrken, öbür devletler
onları seyretmektedir. Donanmasını bir İskoç etekliginin aluna gizlemiş Büyük Britanya'ysa asi Irlanda köpegi tarafından tehdit edilmektedir. NOJ
Sea
OCEAN (Ustte) Alman imparatoru Wilhelm II,
büyükannesi Kraliçe Victoria
aracılığıyla Avrupa'daki aşağı yukarı bütün hükümdarlarla akrabaydı.
Ama yayılmacı emelleriyle Birinci Dünya Savaşı'nın patlamasına yol açan uluslararası bunalımlanın çıkmasında başlıca rollerden birini oynadı.
devleti olmakla birlikte, bazı bakımlardan Avusturya Macaristan'dan zayıftı. 1904-05 Rus-Japon savaşında
yardım etme konusunda güvence verdi. 1839'da yan
ci karışıklıklarla sarsılmaktaydı.
sızlığı Büyük Britanya, Fransa, Rusya, Prusya (Almanya) ve Avusturya tarafından güvence aluna alınmış olan Belçika dışında, bütün Avrupa devletleri, rakip bloklar
arasındaki bu çatışmalar, birbirine rakip iki ittifak siste minin kurulmasına yol açtı. Almanya başbakanı Otto
Avrupa devletlerinin zorunlu askerlik hizmetine daya
ya'ya karşı bir savunma anlaşması yaptı. Üç yıl sonra,
dusu, büyük farkla en iyi hazırlanmış ve en iyi donatıl
ya ve Avusturya-Macaristan'a katılmasıyla Üçlü İttifak oluşturuldu: Almanya ile Avusturya-Macaristan, bir
lüydü. Fransa-Prusya savaşından sonra öbür Avrupa
yenilmiş olmasının yanı sıra, sanayisi geriydi ve devrim
Avrupa'nın batı ve doğu kesimlerinde ulusal çıkarlar
von Bismarck, 1879'da Avusturya-Macaristan'la Rus Fransa'nın Akdeniz'de rakibi olan Italya'nın da Alman
Fransız saldırısı karşısında İtalya'yı desteklemeyi, İtalya da Avusturya-Macaristan ile Rusya arasında bir savaş olması durumunda tarafsız kalmayı kabul ediyordu. Fransa ile Rusya'nın Almanya'ya karşı bir
ittifak kur
maları olasılığından çekinen Bismarck, 1887'de Rus ya'yla bir karşılıklı güvenlik antlaşması imzalayarak bu nu önlemeye çalıştı. Ayrıca, Büyük Britanya'yla dostluk
ilişkilerini sürdürmeye uğraştı. Ama 1890'da genç im
parator Wilhelm II, Bismarck'ı başbakanlıktan aldı ve
sona eren karşılıklı güvenlik antlaşmasını uzatmadı
(1894'te Fransız-Rus ittifakının kurulmasıyla Bis
marck'ın korktuğu şey gerçekleşti). Wilhelm II, bununla
da kalmayarak, uyguladığı emperyalist siyasetlerle ve
Alman filosunu büyütme çabalarını artırmasıyla (böyle ce İngiltere'nin Avrupa'nın en büyük deniz gücü olma durumunu tehdit etmeye başlamıştı) kısa sürede Büyük
Britanya'da ciddi kuşkular uyandırdı. Bu durum 1904'te İngiliz-Fransız antlaşmasının imzalanmasına
da toplanmışlardı.
Silahlı kuvvetler. Büyük Britanya dışında, bütün büyük
nan düzenli orduları vardı. Bunlar arasında Alman or
mış orduydu; genelkurmay heyeti de son derece güç.
devletleri de genelkurmaylarını geliştirmişler ve rakip devletlerin herhangi bir saldırı olasılığına karşı savaş ve
seferberlik planları hazırlamışlardı.Ama genel güçlülük
bakımından Alman ordusundan sonra hemen ikincige len Fransız ordusu genelkurmayının önemli bir eksiği vardı: Bütün savaş planları saldırıya göre hazırlanmış, savunma taktikleri ihmal edilmişti. Avusturya ordusu
Alman ordusunun, Rus ordusu da Fransız ordusunun
daha güçsüz birer kopyası gibiydiler. Büyük Britan ya'nın gönüllülerden oluşan küçük kara ordusu da iyi eğitim görmüştü; ama Britanya stratejisinin temeli, dün yanın en büyük deniz gücü olan donanmaya dayanı yordu. Alman deniz kuvvetlerinin de büyümesi, İngiliz lerde kaygı uyandırdı. Güçlü bir düşman donan
masının ingiliz Şileplerinin erzak taşımalarını engel lemesi, ülkeyi açlığa mahkûm edebilirdi. Bu neden le, Alman donanması büyüdükçe, Büyük Britanya filo
su da büyütüldü. 1904'ten 1910'a kadar Denizcilik ba
yolaçtı. Wilhelm II'nin ayrıca,Avusturya-Macaristan'ın
kanlığı yapan Sir John Fisher, 10 büyük top taşıyan drednot(dreadnought) tipiſsavaş gemilerini1905'te filo
da huzursuz ederek, 1907'de Büyük Britanya'yla bir
ya katıp, sekiz büyük topun gücüile kruvazörün hızının
Balkanlar'daki emellerini desteklemesi, Rusya'yı daha
antlaşma imzalamasına yol açtı. Böylece, daha önce sömürgelerin bölüşülmesi konusunda birbirlerine rakip olan Büyük Britanya, Fransa ve Rusya, Üçlü İtilaf'ta bir araya geldiler. Çok sayıda daha küçük ülkenin de bu ittifaklara do
bir araya getirildiği savaş kruvazörünü de geliştirtti.
Avusturya-Macaristan'ın Balkanlar'da yayılmasını ön lemek amacıyla ve "küçük İslav kardeşi" olarak gördü gü Sırbistan'la yakın ilişkilerinden ötürü Rusya, Avustur
Jellicoe'nun komutasındaki iki filoya (Büyük Filo, Kū
laylı bir biçimde katılmasıyla Avrupa ikiye bölündü.
ya-Macaristan'la savaşa girmesi durumunda Sırbistan'a
Dünyadaki öbür donanmalarda da ağırlık büyük toplar la donatılmış büyük gemilere verilmişti. Ama önderlik Büyük Britanya donanmasındaydı. Büyük Britanya donanması çoğunlukla Britanya ada
larının çevresindeki sularda toplanmış, amiral Sir John çük Filo) ayrılmıştı. En üst karar mekanizması sivil bir Denizcilik bakanının başkanlık ettiği Amirallik Kuru lu'ydu. 1914'te Denizcilik bakanlığına Winston Churc
148 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 30
Fero Ad
Ingi Devletlen
NORVEÇ
Sretand Ad
m
Finlandiya
ISVEC
Intak Devletlen
Tarası ulkeler BU
km
Skocya
BIRLESIK
DANIMARKA
Irlanda
KRALLIK Inostele
HOLLANDA
RUSYA
ALMAN
IMPARATORLUĞU
Lehistan
LUK
A
FRANSA
U
R
ASVEC
A
P
AVUSTURYA MACARISTAN ZIMPARATORLUGU
LIECH
ANDORRA
Kirim
ROMANYA
SAN MARINO KO ) (Fr)
ISPANYA Cesentank
Baca Adi
Bar Kral
15D
SBULGARISTAN
KARADAG
PI NAVUTLO
SPANYOL FASI
YUNANISTAN
Sicoya
OSMANLI IMPARATORLUĞU
IRAN
11)
(
FAS Fr
Bu Kral
K ONS
Gild
(
CEZAYIR
TUNUS
Maita, )
(Fr)
Bw Kral
Yun
(Fr)
ARABISTAN
LIBYA (11)
MISIR (UK)
I. DÜNYA SAVAŞI SIRASINDAKİ İTTİFAKLAR
KUZEY
ASYA
AVRUPA
AMERIKA
AFRIKA
Jora GONEY AMERIKA
AVUSTRALYA
101
ANTARKTIKA last Devletleri
Inilak Devletleri
Tarasu ulkeler
Inak Devletleri'yle diplomatik ilişkilerini kesmiy devletler
hill getirildi. Almanya'da imparator aynı zamanda da silahlı kuv
vetlerin başkomutanıydı. Donanma işlerine bakmakla görevlendirdiği amiral Alfred von Tirpitz, Alman do
nanmasının büyütülüp modernleştirilmesini yönet mekteydi. Alman donanmasındaki gemilerin çoğu açık deniz filosunda örgütlenmiş, bu filonun komutanlığına
amiral Friedrich von Ingenohl getirilmişti. Açık deniz fi
losunun ana üsleri Kuzey denizindeki Wilhelmshaven
ile Baltik denizindeki Kiel'di. Wilhelmshaven ve Kuzey
denizindeki öbür Alman limanları, iyice tahkim edilmiş
bir ada olan Helgoland ve deniz mayınları tarafından korunuyordu. Ayrıca, Alman gemileri daha güvenlikli bir yere gitmek istediklerinde, Kiel kanalından Baltık
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ
149
1900 yıllarının başında Sırbistan'ın Avusturya-Macaris
tan'a ekonomik bağımlılığı azalulmaya ve iki ülke ara sındaki ilişkiler bozulmaya başlamıştı. Avusturya-Ma caristan'ın Bosna-Hersek'i 1908'de ilhak etmesi, Bos
na-Hersek'i Balkanlar'da kurulacak birleşik İslav devle tinin temel öğelerinden sayan Sırbistan ve Karadağ'ın tepkisine yol açtı. Rusya Sırbistan'ı desteklerken, Al
manya da Avusturya-Macaristan'ı desteklediğini açık ladı; ama silahlı çatışma olmadı. Bununla birlikte, olay, Sırbistan ile Avusturya-Macaristan arasındaki tatsızlığın artmasına yol açtı.
1912'de Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan ve Kara
dag, eskiden bağlı oldukları Osmanlı İmparatorluğu'na karşı korunmak bahanesiyle bir birlik oluşturdular; ar dindan patlak veren Birinci Balkan Savaşı'nda Osmanlı
Imparatorluğu, 30 Mayıs 1913 'te imzalananLondra
Konferansı sonunda Balkanlar'da büyük toprak kayıp larına uğradı (Bk. BALKAN SAVAŞI). Bir ay sonra, Bul
garistan'ın bir anlaşma imzalayan Sırbistan ve Yunanis tan'a savaş açması ve Osmanlı devleti ile Romanya'nın da Sırbistan ve Yunanistan'ın yanında yeralmalarıyla
başlayan İkinci Balkan Savaşı'nda Bulgaristan kısa süre
de yenildi ve dört komşusu tarafından istila edildi. 10
Ağustos 1913'te imzalanan Bükreş Antlaşması'yla Sir
bistan ve Yunanistan Makedonya üstünde hak iddia et
tikleri kesimleri elde ettiler. Romanya da Bulgaris Wilhelm Il ve Bismarck.
denizine geçebilirlerdi.
Alman donanması sayısal bakımdan Büyük Britanya donanmasına erişememekle birlikte, gemileri daha modern, bazı açılardan da daha sağlam, daha güçlüydü
tan'dan toprak aldı, 29 Eylül 1913'te in zalanan Istan bul Antlaşması'yla da Türkiye Edirne ve Kırkkilise'yi Bulgaristan'dan geri aldı.
SAVAŞIN PATLAMASI
Saraybosna suikastı. 28 Haziran 1914'te Avusturya Macaristan veliahtı arşidük Franz Ferdinand ve eşinin,
Bosna'nın Saraybosna kentinde,bir Sırp tedhişçisi tara
ve manevra yetenekleri daha güçlüydü. Ama Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde, Britanya donanması
fından öldürülmesi, Birinci Dünya Savaşı'nı başlatan kr
kiyse 18'di.
ya'nın desteğine güvenen Avusturya-Macaristan, Sirp
nin dretnot ve savaş kruvazörü sayısı 28, Almanya'nın
Ayrıca, 1914'te Almanya'nın Büyük Britanya'dan
vilcım oldu. Balkanlar'a yayılmak isteyen ve Alman
hükümetini bu suikastı düzenlemekle suçlayıp, 23
daha az denizaltısı vardı ve bunların en iyi nasıl kullanı
Temmuz 1914'te bir ültimatom vererek, Sırbistan üs tünde fiili bir koruma rejimi kurmak istedi. Sırbistan is
Almanya'nın bir dizi hava gemisi (ya da zeplin) adı veri
teklerin aşağı yukarı tümünü kabul ettiyse de, verdiği
lacağı konusunda da açık bir görüş yoktu. Buna karşılık
len güdümlü balonu vardı. Adları, bulucuları Zeppelin kontu Ferdinand'dan kaynaklanan bu dev boyutlu, da yanıklı, havadan hafif gazlarla doldurulmuş balonlar,
açıkdenizlerde devriye gezmek ve keşif amacıyla yapıl mışlardı: Kuzey denizi üstünde, dönemin uçaklarının ya da uçaksavar toplarının erişemeyeceği yüksekliklere kadar çıkabildiklerinden, Alman donanmasına önemli
Fransa'da genel seferberlik ilan edildiğini belirten bir afiş.
ARMEE DETERRE ET ARMEE DE MER
bir üstünlük sağladıkları düşünülüyordu.
Fas ve Balkan bunalımları. 1904'te Ingiliz-Fransız ant laşmasının imzalanması, Almanya'yı telaşlandırdı ve
1905'te Fas'ın bağımsızlığını destekleyerek, Fransa'yı
ORDRE
lunmasına yol açtı. Ama, Almanların beklediklerinin
DE MOBILISATION GENERALE
diplomatik bakımdan yalnız bırakma girişiminde bu
tersine, Büyük Britanya Fransa'yı destekledi ve 1906'daki Algeciras (el-Cezire) Konferansı'nda Fran sa'nın Fas'ın korumasına alma tasarısı onaylandı. Fas konusunda ikinci bir bunalım 1911'de, Pantheradlı Al
man gambolunun, Algeciras anlaşmasına uyulmadığı gerekçesiyle Fas'ın Agadir limanına girmesiyle patlak
Le premier jour de la mobilnost
verdi. Bu eyleme özellikle Ingilizler, ciddi bir uyarıyla yanıt verdilerse de, Fransızlarile Almanlar anlaşmazlığı görüşmeler yoluyla çözdüler (Almanya'ya küçük
ödünler verilmiştir). Böylece her iki Fas bunalımı da, so
runa yol açmadan çözümlenmişti; ama bu bunalımlar, Avrupasorunlarında gerginliğin artmasının belirtileriydi ve kendileri de bu gerginliğin artmasına katkıda bulun dular.
Avrupa'daki bir başka gerginlik noktası Balkanlar'dı.
varte 3
Lotisla
PARISTU BARRILLATION
AAMIT DL TLAAR, TATU USULLA ATTILALM
VILA
ARMEE DE MA ANLAMXR
TI KUTINA
150 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ Mareşal Joffre.
yanıt Avusturya-Macaristan'ı tatmin etmedi. Üstünde anlaşılmayan koşulların uluslararası hakemliğe götürül
mesi önerisini de reddeden Avusturya-Macaristan, 28 Temmuz 1914'te Sırbistan'a savaş açtı ve ertesi gün
Avusturya topları, Sırbistan'ın başkenti Belgrad'ı döv meye başladı.
Rusya'nın hemen Avusturya'ya karşı seferberlik ilan etmesi üstüne, 1 Ağustos'ta da Almanya Rusya'ya savaş
açu. Rusya'nın müttefiği Fransa, Almanya'nın Fransa'ya savaş ilan edeceğini(3 Ağustos) duyduğunu belirterek, seferberlik başlattı. Üçlü ſtilâf, Büyük Britanya'yı savaşa
girmeye zorlamıyordu (Itilai Devletleri, savaşın patla
masına kadar askeri ittifaklar kurmamışlardı); ama Al manların Belçika üstünden Fransa'ya yürümeye başla maları üstüne, Britanya hükümeti, Belçika'nın yansızlı ğını koruma konusunda verdiği sözü tutmak zorunda olduğuna karar vererek, 4 Ağustos'ta Almanya'ya savaş açtı. İki gün sonra da Avusturya-Macaristan Rusya'ya
savaş ilan etti. İtalya, savaşı Avusturya başlattığı için Üç lü İttifak yükümlülüklerinin bağlayıcı olmadığını öne sü rerek, bir süre yansız kaldı.
Tarafların stratejileri. Almanlann savaş planı 1891 1905 arasında Genelkurmay başkanlığı yapan mareşal Alfred von Schlieffen tarafından hazırlanmıştı. Fransa ve Rusya'ya karşı iki cephede savaş tasarlayan Schlief
ge'e saldırdı. Tuğgeneral Erich Ludendorff'un yönettiği
denetim altında tutarken, Alman kuvvetlerinin büyük
tasındaki Alman 1. ordusu ile general Karl von Bü
saldırıp, altetmeyi planlamıştı.
rundan ve Meuse irmağını aşarak hızla ilerlediler. Tam
bir gece baskınında, kalenin bazı bölümleri hemen ele geçirildi. Geri kalan kesimiyse dev havan topları tarafın
dan yoğun ateşe tutuldu ve 16 Ağustos'ta teslim olmak
fen, daha yavaş seferber olan Rusları küçük bir kuvvetle
zorunda kaldı. General Alexander von Kluck'un komu
bölümüyle daha tehlikeli bir düşman olan Fransa'ya
low'un komutasındaki Alman 2. ordusu, Liège korido
Fransa'nın Alsace-Lorraine'i yeniden ele geçirmek
savaş durumuna geçememiş olan Belçika birlikleri kısa
isteyeceğini öngören Schlieffen, ana saldırıya Alsace Lorraine'den girişiyormuş gibi yaparak Fransızları alda
sürede geri itildi ve 20 Ağustos'ta Brüksel işgal edildi.
Kral Albert l'in komuta ettiği Belçika ordusunun geri ka
Hollanda üstünden Fransa'ya sokmayı, Fransız kuvvet
Daha doğuda, Alman orduları ile İngiliz ve Fransız orduları birbirinden ayrı dört yerde eşzamanlı olarak
tip, gerçekte Alman ordusunun % 90'ını Belçika ve lerini kuşatarak arkadan, zayıf olan sol kanatlarının geri
sinden saldırmayı, daha sonra da İsviçre'ye ya da Alsa
ce-Lorraine'deki tahkim edilmiş Alman mevzilerine
doğru sürmeyi tasarlamıştı. Bundan sonra da Alman or dularının büyük bölümü demiryoluyla Doğu cephesine
taşınarak, Ruslar da yenilgiye uğratılacaktı. Bu tasarı, tasarlandığı gibi uygulansa savaş birkaç hafta içinde bitebilirdi. Ama Schlieffen'in yerine geçen
general Helmuth von Moltke, 1914'te farklı koşullarla karşı karşıya kaldı ve Hollanda'nın yansızlığını çiğne mek istemeyerek, en kuzeydeki Alman birliklerini Bel çika'dan geçirmeye karar verdi; ayrıca Alsace-Lorraine
ile Almanya'nın doğu sinirini savunan kuvvetleri artırdı
ve Fransa'yı “arkadan vurmaya", Schlieffen'in tasarla
dığı gibi Alman hareketli kuvvetlerinin % 90'ını değil, yalnızca % 60'ını gönderdi.
lan kesimi, Anvers'e çekildi.
çarpıştılar (bu çarpışmalara "Sinir Muharebeleri" adı
verilir). 8 Ağustos'ta, general Paul Pau'nun komutasın daki Fransız birlikleri, sınırı geçerek Alsace'taki Mulho
use'a ilerlediler. Altı gün sonra, bütün cepheyi kapsa
yan ve Lorraine Muharebesi diye adlandırılan Fransız
taarruzu, Metz'in güneydoğusundan başladı. Önceden planlanmış bir biçimde geri çekilen Almanlar, daha sonra karşısaldırıya geçerek, Fransızları Nancy yük sekliklerindeki mevzilere kadar geri püskürttüler; Fran
sızlar Almanların ilerleyişini ancak bu hatlarda durdura
bildiler. Daha batıdaysa, ilerleyen Fransız birlikleri 20 Ağustos'ta Ardennes muharebesinde kendilerinden sa yıca üstün bir Alman gücüyle çarpıştılar. 4 gün süren çe
tin çarpışmalardan sonra bozguna uğrayıp, yeniden to
Fransızların XVII numaralı tasarısındaysa, Schlief
parlanmak için Meuse'ün batısına çekildiler. Alman ordularının Belçika'dan geçerek batı ve gü
saldırılması tasarlanmıştı. Fransızların başkomutanı ge
Joffre, general Charles Lanrezac'ın komutasındaki bir
fen'in öngörmüşolduğu gibi, hemen Alsace-Lorraine'e
neral Joseph J. C. Joffre, ordusunun sol kanadının güç
lendirilmesi için İngiliz desteğine güveniyordu. Ayrica,
Rus ordusunun Doğu cephesinde Almanya ve Avustur ya'ya karşı başarılı saldırılar yürütebileceğini düşünü
yordu: Rusya'da seferberliğin tamamlanmasının 3 ay
neybatı yönünde Fransa'ya doğru ilerlemesi karşısında
liklere Sambre ile Meuse'ün kesiştiği yeri tutma buyru
gunu verdi. 22-23 Ağustos'taki Sambre muharebesinde iki Alman ordusu Lanrezac'ın birliklerine Namur'ün gü
neybatısında, Sambre irmağı kıyısında saldırarak, geri
çekilmek zorunda bıraktılar. Namur'ü savunan Belçi
dan önce sona eremeyeceği gerçeğini, gözden kaçır
kalılarsa, kısa bir kuşatmadan sonra Bülow'ün birlikleri
maktaydı.
ne 23 Ağustos'ta teslim oldular.
Avusturya'nın başlangıçtaki savaş planlarında, Avus
turya ordularının, Sırbistan'da ve Rus İmparatorlu
gu'nun zayıf durumdaki batı ucunu oluşturan Rus Po lonyası'nda hızla ilerlemeleri öngörülmüştü. 1914'TEKİ HAREKÅT
Yeni karaya çıkmış olan feldmareşal Sir John French'in komutasındaki İngiliz birlikleri, Lanrezac'ın
ilerlemesini desteklemek amacıyla 21 Ağustos'ta Belçi ka'ya gönderildiler. 23 Ağustos'ta Mons yakınında
Batı cephesi. 4 Ağustos'ta yaklaşık 30 000 kişiden olu
Kluck'un komuta ettiği Alman birinci ordusu Ingilizlere bütün gücüyle saldırdı. Namur'ün düştüğünü öğrenen
çerek Avrupa'nın en sağlam kalelerinden biri olan Lie.
Lanrezac'ın genel geri çekilme buyruğu vererek, sayıca yetersiz İngilizleri sol kanatta korunmasız bırakması üs
şan özel eğitilmiş bir Alman kuvveti, Belçika sınırını ge
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 151 TV
orgd
HOLLANDA
KUZEY DENIZI
BUYUK BRITANYA
AN
NE
Dove
T10-111-30-16
Bogati
a
SESPUN VILY
LA
10:30 Ad
BELCIKA
1/11.11
CM
SACS DO Me EIGEN NE
94
ch
10
dung
19.16-1410
Berra
no2:10 INV
2018
H-10-15-30
-1.6TU
JEA N N
PICARE
ALMANYA
NE
cate
1.16
50"
Am
LUKSEMBURG
Am Cano COMO TUNDE
Mandy por Mini
Lulu
Bens
RE ST.
100
Cranio
SORBA
1915
14TO G.
OL
0
Aro ΕΙ
FRANSA
Words
Orleans
ISVIÇRE D
I. DÜNYA SAVAŞI: BATI CEPHESI 1914-1918 Ulugararasi unlar. 1914 Baskentler
x Iman Desteden nin water bondigi muharebeler
In. De letten'nın zafer bazandre muharebeler
Almunlarin Strategik selal. (Subul-Nun 1917
Ilanh)
Inut Devletleri'ninbarrutu ya da ilerleyy car Inlar Des letlen'nun ulasten deri nokta ve ahekes
Sonucu belinu muharebeler tanh)
Insal Der letleri Anunya)
Inak Devletlen nin Larruzu tarihi
Taratur den letler
htkusun 1918
(
Bayla kentler
Iis Deletlen Belçika, Fransa, ABDI
Super raglan, 1914-1918
Itanh)
Indak Deletlen'nun ulastigi en ileri noktalar 1914
Baslica ilerleyevreleri
Sudetli muharebe alanlan
Kardikli durumlar ve sono cryileri
tüne, onlar da aynı gece geri çekilmek zorunda kaldılar.
AD
dı. 1. ve 2.
ordularına her ne pahasına olursa ol
11. Ama, ordularıyla haberleşmesi zayıf olanMoltke, Al
sun Verdun ve Nancy hatlarını tutma buyruğu verip, ge neral Michel ). Maunoury'nin komutasında 6. orduyu oluşturdu. Once Amiens çevresinde, daha sonra da Pa
yüttü. Fransız ordularının çökmenin eşiğinde olduğunu
ris'in çevresinde toplanan bu ordu doğuya saldırmaya
sanarak, Kluck'un ordusundan iki kolorduyu Rusların
hazırlandı.
Doğu Prusya'yı tehdit etmekte olduğu Doğu cephesine
gönderdi. Böylece, Alman ordularından hem Belçika
Kluck'un ordusunun iki kanattan şiddetli saldırısına ug
Fransız kalesini kuşatmaları istenirken, sağ kanatta Al
lanarak kurtuldular. Ingilizlerin üstündeki baskıyı kaldır
diriliyordu. Yani, sağkanadın asıl darbeyi indirmesine
nilmiş olan Fransız 5. ordusuna, 90 derece batıya döne
Fransız taarruzu tam anlamıyla başarısızlığa uğramış
manların kazandığı bu ilk zaferleri gözünde fazla bü
27 Ağustos'ta, Fransa'daki İngiliz kuvvetleri, Le
ordusunu Anvers'te tutmaları, hem Maubeuge'deki
radı ve sag kalabilenler, havanın kararmasından yarar
man ordularının gücü 16 kolordudan 11 kolorduya in
mak amacıyla Joffre, Alman 2. ordusu tarafından sıkıştı
göre hazırlanmış, daha savaşın başında gerektiği gibi
rek Guise'de Alman 1. ordusunun sol kanadına saldır
uygulanmamış olan Schlieffen planı daha da zayıflatı liyordu.
ma buyruğu verdi. 29 Ağustos'ta yapılan ilk saldırı bir sonuç getirmediyse de, Lanrezac'ın 1. kolordusuna ko
Bu arada, komutanlarıyla sıkı bağlantıları olan Joffre,
muta eden general Louis Franchet d'Esperey, Almanla
Almanların savaş planını anlayıp, bir karşısaldırı planla
rin ilerlemesini durdurmayı başardı. Böylece Fransızlar
152
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ dini ve arkasını tehlikeye soktu. Taarruzunun başarısız
lığa uğradığını anlayan Moltke, Noyon-Verdun hattına
geri çekilinmesi buyruğunu verdi. 14 Eylül'de Moltke görevden alınıp, yerine general Erich von Falkenhayn getirildi.
Almanların stratejisi Moltke'nin Schlieffen planında
yaptığı değişiklikler ve kötü yönetim yüzünden başarı sızlığa uğramıştı: Planın içini boşaltan Moltke, daha sonra da, ordu komutanlarıyla teması yitirmişti. Joff re'sa, esnek Fransız ordusuna karşısaldırıyı ustaca uy
gulatan yetenekli bir komutan olduğunu ortaya koy muştu. Bu arada küçük, ama etkili bir profesyoneller or dusu olan ingilizler, sayılarına göre çok önemli bir rol oynamışlardı.
İki tarafta da kayıplar korkunçtu. İngilizler, 250000'e
yakın kişi yitirmişlerdi. Almanların kayıplarıysa daha da
çoktu. 3 haftalık çarpışmalar her iki yandan yarımşar
milyonu aşkın ölü, yaralı ve tutsakla sonuçlanmıştı. Taktik olarak bir sonuç getirmeyen Birinci Marne muharebesi İtilaf Devletleri için stratejik bir zaferdi. Üs telik, bu çatışmalar, Almanya'nın savaşı hemen kazan Siperler Savaşı'ndan görünüş.
ması olanağına da son vermişti; İtilaf Devletleri'nin kay
bu harekâttaki ilk taktik başarıyı elde ettiler. Ertesi gün Bülow, Kluck'u yardıma çağırdı.
lardı.
General von Kluck, Mons'ta ve Le Cateau'da kazan
dığı zaferlerin İngilizleri devre dışı bıraktığını düşündü.
Fransız 5. ordusunun da, karşısındaki savaş güçlerinin sol kanadını oluşturduğunu sanarak, Bülow'un yardım çağrısına yanıt verdi ve ilerleyiş yönünü güneydoğuya kaydırdı. Böylece Schlieffen tasarısının geri kalan bölü
nakları çok daha fazlaydı ve uzun sürecek bir savaşta, İttifak Devletleri'ne karşı kesin bir üstünlük sağlayacak Bundan sonra her iki taraf da harekâtlarını kuzeye doğru genişlettiler. "Denize koşuş" diye adlandırılan bir
dizi manevrayla, birbirlerini çembere almaya çalıştılar. Fransa'nın kuzey sınırındaki Maubeuge, 8 Eylül'de Al manların eline geçti; onu 9 Ekim'de Belçikalıların An vers kalesi izledi. 22-26 Eylül'deki Picardie, 27 Eylül 10 Ekim arasındaki Artois muharebelerini, ekimin so
mü de devreden çıkarılmış oldu. Ne var ki, Kluck'un, general Maunoury'nin başkentin çevresindeki tahkim edilmiş bölgede toplandığından haberi yoktu. Moltke, Kluck'a bir mesaj yollayarak, Paris'in doğusuna yönel mesini onayladı; ama 2. ordunun sağ kanadını koruma
nunda ve kasımda Yser muharebesi ve kanlı Birinci le
si buyruğunu da verdi. Kluck'sa, bu buyruğa uymasının, ordusunu iki gün oyalaması anlamına geleceğini ve bu
gede, her iki tarafın kuvvetlerinin kazma-kürek ve di
nun Fransız ordusunun ya kaçmasına ya da toplanması na olanak vereceğini düşünmekteydi. Bu yüzden, Fran sızları Paris'in dışına itme amacıyla güneye doğru ilerle meyi sürdürdü. Paris'in hemen doğusundan Marne ir mağını aşmasıyla, sağ kanadı iyice açıldı. 4 Eylül'de Joffre, Almanların açılmış olan sağ kanadı
ni 6 Eylül'de kuşatmayı amaç alan bir tasarıyı uygulama ya koydu. Bu arada, geçici olarak, Paris askeri valisi ge
neral Joseph S. Gallieni'nin komutasına verilmiş olan
Maunoury'nin 6. ordusu, Paris'ten Kluck'un sağ kana
dinin davet edici biçimde açıkta bulunduğu Ourcq ir mağına doğru ilerlemeye başlamıştı. İlk Marne muha
rebesi 5 Eylül'de başladı. 2 gün süren çetin çarpışmalar dan sonra Kluck, bütün ordusunu Fransızların şiddetli karşısaldırılarına karşın batıya çevirdi ve Maunoury'yi
savunmaya geçmek zorunda bıraktı (7-9 Eylül). Mau noury ancak Gallieni'nin Paris'ten gönderdiği destek kuvvetlerle (bazıları ordunun buyruğuna verilen taksi lerle) Almanların ilerlemesini durdurabildi.
Bu arada harekât, Verdun'ün batısında kalan cephe nin bütününe yayılmıştı. Ingiliz birliklerinin artık bir teh like oluşturmadığını düşünen Kluck, batıya doğru ka
yıp, güneye doğru ilerlemeyi sürdüren Bülow'un ordu suyla arasındaki açığı daha da büyütmüş oldu. Bu ola yın çarpışmaların dönüm noktası olduğu söylenebilir.
Bozguna uğramış durumda olan Bülow geri çekilmeye başlıyordu. Kluck'un 1. ordusuysa, kuzeybatıda Mau noury'nin soluna doğru ilerliyordu; ama Ingiliz birlikle rinin kuzeye, açığa doğru ilerlemesi Kluck'un sol kana
per muharebesi izledi. Ieper'de İngiliz kuvvetleri, bir
Alman saldırısını başarıyla geri püskürtürken, aşağı yu
karı bütünüyle yok oldular. Bundan kısa bir süre sonra da, Kuzey denizinden İsviçre sınırına kadar uzanan böl
kenli tellerle oluşturdukları siperlere çekildikleri, hare ketsiz bir "Siperler Savaşı” dönemi başladı. Bu arada Batı cephesindeki harekâtta Itilaf Devletleri'nin kaybı 1
milyon kişiyi bulmuştu: Almanlarınki de en az o kadar di.
Doğu cephesi. Gereç sıkıntısı çeken ve seferberliklerini
ancak üçte bir oranında tamamlayabilmiş olan Ruslar,
taarruza Fransızların istediği gibi, lağustos ortasında
başlayamadılar. 17 Ağustos'ta Rusların kuzeybatı ordu ları grubu doğu Prusya'da ilerlemeye başladı. General
Pavel K. Rennenkampf'ın 1. ordusu doğudan, Alek
sandr Samsonov'un 2. ordusu güneyden ilerlerken,
karşılarındaki Max von Prittwitz ile Gaffron'un komuta
sindaki 8. ordu, Batı cephesinden bölgeye destek ulaş tırılıncaya kadar zaman kazanmakla görevlendirilmiş lerdi.
Hızlı biçimde ilerleyen Rennenkampf'ın merkezde ki birliklerine 17 Ağustos'ta general Hermann K. von François komutasındaki Alman I. kolordusu, Stal
lupönen'de ağır kayıplar verdirdi. 3 gün sonra, doğu dan saldırıya geçen Rennenkampf, Gumbinnen'de
Prittwitz'in güçlerinin üçte ikisini püskürttü. Samso nov'un ordusu tarafından çembere alınmaktan korkan Prittwitz, Vistül ırmağına kadar geri çekilmeye, yanibü tün Doğu Prusya'yı elden çıkarmaya karar verdi. Kob
lenz'deki Moltke'ye telefon edip, bu kararını bildire
rek, Vistül hattını tutabilmek için yardımcı kuvvet istedi. Moltke'nin yanıtı, Prittwitz'i hemen görevden alıp, yeri ne 1911'de emekli olmuş 67 yaşındaki general Paul von Hindenburg'u atmak oldu. Liège'de parlak bir ba
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 153 20°
10°
NORVEG
FINLANDIYA
Botten Koller
Vors
Christiania
Petronarvorder
Piorneberg
Ladogo G
10
ISVEG
Pion
HangoK61310 Finlandiya Korea Opo Acer 2-25-10
Stockholm
rer
Petrograd Parva
ESTONY
Yare
Garabara
OnegaG
Couple
GotlandAd
ornars
DoelAd
Pakov
Phga
DANIMARKA Kopenhag
11
Aland Ad
BALTIKDEN
Ruriskrona
ILIDAL
LEJONYA
grad
Lugi
Opocke
Moskova
LITVANYA
roca
calsund
-11-16
DOGU Danego Manenburg
RUSY,
1.14 Sonen
D.
517-14
Stein
20
AUGUSTOW ORMAN
DALAR
ALMANYA
KO
VIS 15
rodina
Tannenbat
DX Thorn
Tember
RUSYA
13-15
Berlin
Te
a
Dresden
ABS
SILEZYA
1135-14
Brest-Litovs
11.15
1911
H10
per
Bali
1-14
50prog
kie
21-10 Troppen
Tarno
S18
UKRAINA
GALICYA
Yelacaristan
Viyang
4241
Munka
Lugan
chce Dudadele
AVUSTURYA-MACARISTAN
18
aventud Pest
Zagreb
And
AZAK
Voose 31031410
TRANSILVANYALEBAN 2-1240-21:34 12.14
17322:13 BOSNA
DOBRUCA
No6 12V12-16
SIRIGAN
to 1140BULGARİSTAN
AGADAG
ADRIYADENIZ
Ceneo
KAFKAS DGL
Shastopol
KARADENIZ
Varna
18. Po
Soy
Sinop
ARNAVUTURO Tuano
Tumica
1)11-10-13
Ed
Kotamonu
ITALYA NO
Stavropolo
"ROMAIDYA .
18.1
Drina
DENIZI
Valer Kortu Ad
AN
VaR 17/02-18 TESALYA
TURKIYE
(Osman Imp
11-16 wondo
Aler
YUNANISTAN VEGE DENIZI
20
Kutahya.
Fun
I. DÜNYA SAVAŞI: DOĞU CEPHESI 1914-1918 Imtiak Devletleri'nin zafer kazandig, muharebeler
Ulusal sınırlar, 1914
Amavuduk wan (11 K. 1916)
хо luul Devletleri'nin zafer kazandiga muh. (tarih) Sonucu belirsiz muh. (tarih) (
Başlıca kender lailak Devlederi (Avusturya-Macaristan, Almanya
OvnanheImparatorluğu lular Devletleri (Fransa, Boyok Britanya, Italya, Romanya, Subistan) Tarafsız devleder Şiddetli muhaberealanlan
A. 1917 aayesinin Ballan cephesinin 29 Ey. 1918'deki durumu
luak Dev. Daamuru tarih) (
Baskender
tel. Dev. ilerleyiyi ya da kargitaar (tarih)
Itil. Dev. ulang en genis suarlar
Almanya Avusturya Larruzu basladi surada (1 May
1915) sind çizgisi
Rus (BrusdovRomen Laar, sonra (20 Ey 1916) unu çizgisi
tarih)
AO
Alm.Avus. Laamu sonunda 00 Ey. 1915) sau cugisi
Başlıca lerleyevreleri ladak Devletleri'nin ulash on ileri noktalar. Maya 1918
Keşif kolu ya da süvari çıkartmadan ilerleyen Samso
şarı kazanmış olan general Erich Ludendorff'u da, Hin
nov'un birlikleri, 24 Ağustos'ta Frankenau yakınında si
Almanların, Hindenburg ile Ludendorft'un göreve atanmalarından 2 gün önce, 21 Ağustos'ta yenilenen
pere girmiş Almanlarla karşılaştılar. Bütün bir gün bo yunca Frankenau ile Tannenberg arasında iki alanda ciddi çarpışmalar oldu. 8. ordunun başka birlikleri yar
süvari tümeni kullanılacak, bu arada Alman ordusunun
dima koşarken, Almanlar Samsonov'un şifresiz telsiz
larak, Samsonov'un karşısına çıkartılacaktı.
yerlerini öğrendiler.
denburg'un kurmay başkanlığına getirdi.
savaş planına göre, Rennenkampf'i oyalamak için bir
ana gövdesidemiryolu vekarayoluyla güneye kaydırı
mesajlarını almayı başararak, bütün Rus birliklerinin
154
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ
26 Ağustos'ta Almanlar kuzeyden, doğudan ve bati
dan karşısaldırıya geçtiler. 29 Ağustos'taki gece sal
geçmeden, Alman 9. ordusu 30 Eylül'de sol kanatlarına
saldırdı. Ekimde Almanlar, Varşova'nın güneyinde Vis
dırısıyla general von François, 1. kolordusunu Rus hat
tül ırmağına ulaştılar; ama sayıları Rusların üçte birin den az olduğundan, taaruzlarını 12 Ekim günü durdur
Samsonov 29 Ağustos gecesi kayboldu (intihar ettiği sa
dular.
tinin arkasına geçirmeyi başardı ve çember kapandı:
nılmaktadır). Alman çemberinden Rus 2. ordusu
nun yalnızca üçte bir kurtulabildi. 125000 Rus õldürül dü, yaralandı ya da tutsak alındı. Almanların kayıplarıy
Hindenburg bundan beş gün sonra, büyük bir bece
riyle, arkasında yakılıp yıkılmış topraklar bırakarak geri çekildi. Ekim ayının sonunda, Avusturya ve Alman or
medik bir biçimde Rus 1. ordusuna yönelerek Bi
duları başlangıçtaki çizgilerine geri dönmüşler, ama Rusların saldırısını ciddi biçimde geciktirmişlerdi. 1 Kasım'da Hindenburg doğudaki Avusturya-Alman
rinci Mazurya gölleri muharebesinde (9-14 Eylül) yeni bir başarı kazandı. Doğu cephesindeki kolordu, Rusları aşağı yukarı bütünüyleçembere aldı. Rennenkampf iki
cephesinin başkomutanlığına atanmış (Ludenforff da
genelkurmay başkanlığına getirilmişti) ve Ruslar yeni den ilerlemeye başlarlarsa yardım beklememesi gerek
kurtarabildi.
Mackensen'in komutasına girmiş olan Alman 9. ordusu
sa 10-14 000 kişi arasındaydı.
Kuzeydoğuya dönen Alman 8. ordusu hiç beklen
tümenle giriştiği güçlü bir karşısaldırı sayesinde kendini
tiği konusunda uyarılmıştı. Artık general August von
Almanların bu ikili zaferi, stratejik öneminin ötesin
da hafifçe kuzeybatıya, Poznan-Thorn bölgesine kay
de, önemli bir psikolojik darbeydi. Rus birlikleri Doğu Prusya'dan çıkarılmış, Rus ordusu önemli bir yara almış
mış Rus kuvvetlerinin karşısında gene, yakılıp yıkılmış
ve İtilaf Devletleri'nin Rusya'ya güveni sarsılmıştı. Buna
karşılık von François, tarafındaki ilk çetin çarpışma
dırılmış, böylece Varşova'nın güneybatısında toplan topraklardan oluşan geniş bir açıklık bırakılmıştı.
Alman 9. ordusu, grandūkün planladığı taarruzun
lar, Almanya'nın Batı devletleri üstündeki baskısının
kuzey kanadını koruyacak olan 1. ve 2. Rus ordularının
gölleri çarpışmalarından coşkuya kapılan Almanlar, 10
başlattı. Hâlâ Rennenkampf'ın yönetiminde olan Rus 1.
azalmasına yol açtı; üstelik Tannenberg ve Mazurya
arasına saldırarak Lodz muharebesini (11-25 Kasım)
Eylül'de sona eren Marne muharebesinin gerçek anla mini gözden kaçırdılar.
ordusu bozguna uğratıldı ve yeni oluşturulan 2. ordu Lodz yakınında Almanlar tarafından kıskaca alındı. Al
neral Oskar Potiorek'in komutasında 200 000 kişilik bir
Boyadel'in komuta ettiği XXV. yedek kolorduydu. Bu
bistan'a girdi. Ama 16 Ağustos'ta, yetenekli mareşal Ra domir Putnik'in komuta ettiği, sayıca daha kalabalık, donatım bakımından yetersiz, buna karşılık Balkan sa
neye yöneldi. Bunun üstüne Rus 5. ordusu güneyden,
Avusturya'nın Sırbistan'ı işgal etmesi. 12 Ağustos'ta, ge
manların saldırısının kilit öğesi, Reinhard von Scheffer
Avusturya kuvveti Sava ve Drina nehirlerini aşarak Sır
kolordu Rus ordularının arasındaki açıktan girerek gü
vaşlarında savaş deneyimi kazanmış Sırp ordusu tara fından geri püskürtüldü. 15-20 Ağustos'ta Cerdağında ki, 21-24 Ağustos'ta da Şabac'taki çarpışmaları kaza nan Putnik, 8 Eylül'deki Drina muharebesinde Avustur ya'nın köprübaşlarına saldırdı. 10 gün süren, kazananın belirsiz olduğu çetin çarpışmalardan sonra, cephane yetersizliğinden ötürü Belgrad'ın güneybatısındaki da ha iyi savunulabilir mevzilere çekilmek zorunda kaldı.
kendiliğinden oluşan bir grup da kuzeyden, Scheffer'in
ilerlemesini durduruncaya kadar batıya kıvrıldı. Ne var ki, çevresi bütünüyle kuşatılan Scheffer şaşırtıcı bir ko mutanlık örneği vererek, yalnızca çemberi yarmakla
kalmayıp, 16 000 tutsak, 65 el konmuş top ve kendi ya
ralılarını da getirdi.
Lodz muharebesinde taktik bakımdan zaferi Rusla
rin kazandığı söylenebilirdi; çünkü Almanların ilerle
mesini durdurmuşlardı. Buna karşılık bu muharebe, stratejik açıdan Almanlar için bir başarıydı; çünkü Lodz
Avusturyalıların üçüncü taarruzu 5 Kasım'da başladı.
boşaltılmış ve taarruzları boşa çıkan Ruslar geri çekil
Belgrad'ı almayı başardı; ama cephane açığını Fran sa'dan kapatan Putnik'in birlikleri,ertesi gün karşısaldı
çıkmışlardı. Almanların kayıpları 35 000 ölü ve yaralı
Destek kuvvetler alan Avusturya ordusu, 2 Aralık'ta
meye başlayarak, Almanlar için bir tehlike olmaktan
riya geçerek, Avusturyalıları Sırbistan topraklarından çı
kadardı. Rusların kayıpları hâlâ bilinmemekte, 90 000 kişi kadar olduğu sanılmaktadır. Özet olark 1914 yılı, Doğu cephesinde de kimin ağır bastığı belli olmayan bir
kardılar ve 15 Aralık'ta Belgrad'ı geri aldılar. Bu son de rece kanlı çarpışmalarda Avusturya savaşa giren 450
durumda sona ermişti.
000 askerinin yaklaşık 227 000'ini, Sırplarda 400 000
Osmanlı Imparatorluğu'nun savaşa girmesi. Balkan Sa
Polonya'daki harekât. Doğu Prusya'daki yenilginin ezikliğini duyan Rus ordusu, güneyde daha başarılı ol du. 23 Ağustos-11Eylül arasındaki Galiçya muharebe
vetlerini yenileme çabalarına girişen Osmanlı İmpara
askerlerinin 170 000'ini yitirdiler.
lerinde, general Nikolay İvanov'un komutasındaki Rus
kuvvetleri Avusturya saldırısını geri püskürtüler; kilit önemde bir kale olan Przemysl dışında, Galiçya'nın
Avusturya'ya bağlı kesimini bütünüyle ele geçirdiler.
vaşı yenilgisinden sonra yıpranmış kara ve deniz kuv
torluğu, İngiltere, Fransa ve Rusya'yla giriştiği birçok alandaki anlaşma çabalarını bir sonuca bağlayamamış
ve Almanya'yla 2 Ağustos 1914'te gizli bir ittifak anlaş.
ması imzalamıştı. Bununla birlikte, Avrupa'da savaş
patlak verince doğrudan savaşa girmeyip, yansızlığını
korumak için genel seferberlik ilan ettiğini açıkladı.
Bunun üstüne Hindenburg, Galiçya'da yenilen.
Ama savaşa Almanya safında hemen katılmak isteyen
gal etmelerini önlemek için harekete geçti. 8. orduya
sürdürürlerken, iki Alman savaş gemisinin (Goeben ve Breslau) İngiliz donanmasından kaçarak Osmanlı sula
Avusturyalılara yardım etmek ve Rusların Silezya'yı iş
bağlı dört Alman kolordusu olağanüstübir hızla demir
yolu ve karayoluyla Krakow yakınına aktarılarak, 9. or duyu oluşturdular (bu ordu doğrudan Hindenburg'un komutasındaydı). 28 Eylül'de Avusturyalıların ve Al manların genel ilerlemesi başladı. Bu arada, Almanların bekledikleri gibi, Rusların baş
komutanı grandük Nikolay, Polonya'da Almanya'nın
kaynaklarının merkezi olan Silezya'ya genel yeraltı gelir
bir taarruza hazırlanıyordu. Ama Ruslar daha harekete
Talat ve Enver paşalar bu doğrultudaki çalışmalarını rina girmesi üstüne, Osmanlı devleti bu gemileri satın aldığını ilan ederek Yavuz ve Midilli adlarını verdi. Al man subaylar komutasındaki bu denizaltıların Karade niz'e çıkarak Odesa'yı topa tutmaları ve bazı Rus gemi
lerini batırmaları üstüne, 2 Kasım 1914'te Rusya, 5 Ka
sım'da da Itilaf Devletleri topluca, Osmanlı devletine savaş açtılar. Büyük Britanya, 5 Kasım'da, yönetimine
bırakılmış olan Kıbrıs'ı ilhak ettiğini, 17 Aralık'ta da,
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ kâğıt üstünde Osmanlı İmparatorluğu'nun olan Mısır'ı korumasına aldığını açıkladı. Deniz savaşları. Almanlar, mayınlardan ve denizaltı sal dırılarından oluşan bir tür deniz gerillası savaşı yürüte rek İngiliz filosunun sayıca üstünlüğünü dengelemeyi
ve denizlerin denetimi için yapılan savaşta eşitlik sağla
mayı denediler.
Savaşın başında, Scapa Flow ve Rosyth'deki üslerde toplanmış olan Britanya'nın Büyük filosu, Kuzey deni zindeki iyice tahkim edilmiş Helgoland-Jade kıyı çizgi
sinin gerisindeki Alman açık deniz filosunu denetim al tinda tuttu. Yansız Danimarka, Skagerrak boğazını ma yınlayarak, Baltık'ın girişini her iki tarafa da kapattı. 28
Ağustos'ta İngilizlerin Helgoland koyuna yaptıkları bir saldırı, savaşın ilk deniz çarpışmasına yol açtı ve bu çar
pışmada dört Alman gemisi batırıldı. Ağustos ayının so
nunda kaptan Karl von Müller'in komutasındaki Alman hafif kruvazörü Emden, Çin denizinden Hint okyanusu
na geçip, toplam değerleri 10 milyon doları aşan çok sayıda İngiliz şilebi ve yükünü batırdı; 22 Eylül'de Hin distan'daki Madras kentini topa tuttu. Bu başarılı sefer, 9 Kasım'da Emden'in Avustralya kruvazörü Sydneyle Cocos adaları açığında giriştiği çatışmada batırılmasıyla sona erdi.
Denizaltı savaşları 22 Eylül'de, Alman denizaltısı
U-9'un Hollanda kıyılarının açığında üç İngiliz kruvazö
rünü birbiri ardına batırmasıyla başladı. 18 Ekim'de
Scapa Flow üssüne yapılan bir Alman denizaltı saldırısı
başarıya ulaşamamakla birlikte, İngiliz Büyük donan
155
sintisiz biçiminde sürmekteydi. Bir deniz ablukası tehli kesini sezen Almanlar, ağırlığı açık denizde ellerinde kalan tek önemli silah olan denizaltıları çoğaltmaya yö neldiler.
Obūr harekatlar. Dördü İngiltere'den, ikisi de Avustral ya ve Yeni Zelanda'dan gelen alu İngiliz denizaşırı birli
gi, jağustos ayında Alman sömürgelerine doğru hareke
te geçti. Togoland, Güneybatı Afrika, Samoa adaları ve Büyük Okyanus'takibazı Alman adaları, 1914'ünisonu ile 1915'in başında alındılar. Kamerun da 1916'da düş tü.
İtilaf Devletleri'nin safında savaşa katılan Japonya,
Çin kıyılarındaki tek Alman üssü Tsingato'yu 23 Ağus tos'ta kuşattı ve 7 Kasım'da aldı. Japonya ayrıca, Al manların egemenliğindeki Marshall adaları, Mariana adaları, Palau ve Caroline adalarını da işgal etti. 1915 TEKI HAREKÅT
Genel strateji. Türkiye'nin İttifak Devletleri'nin yanında
yer alması Çanakkale boğazını İtilaf Devletleri'ne kapa
mış, böylece özellikle Rusya ile Büyük Britanya ve Fran sa arasındaki deniz ilişkisi kopmuştu. 1914'te yediği darbelerle sarsılmış olan Rusya'nın, Fransızlarla ve İngi
lizlerle bağlantısının aşağı yukan bütünüyle kesilmesi
anlamına gelen bu durum, kendisi için yaşamsal önem taşıyan bu ülkelerden gelecek savaş yardımlarını ala maması demekti. Fransa ve İngiltere'yse Ukrayna'daki
tahil alanlarıyla bağlantılarını yitirmişlerdi. Bu durum in giltere'de stratejik bir tartışmaya yol açtı: Denizcilik ba kani Winston Churchill, Rusya'ya ikmal yapma açısın
masının geçici olarak İskoçya kıyılarındaki Rosyth'e ta
dan yaşamsal önem taşıyan Akdeniz-Karadeniz yolu nun yeniden açılması için Çanakkale boğazına hemen
lara karşı ağlar yerleştirildi. 15 Ekim'de Hawk kruvazörü bir Alman denizaltısı tarafında torpillenerek batırıldı. Audacious adlı savaş gemisi de, bir denizaltının Irlanda kıyıları açıklarına bırakmış olduğu bir Alman mayınına
saldırılmasını istiyordu. Ingiliz Savunma bakanı Herbert Horatio Lord Kitchener'se, önce tikanmış olan Bati cephesinde bir sonuç alınmasında diretiyor, Fransız yö netiminin de desteğiyle, Doğu'da yeni bir harekat baş latılması için Batı'daki kuvvetlerin, azalulmasına karşı çıkıyordu. Bununla birlikte, ocak ayı başında Britanya
şinmasına yol açtı; bu arada Scapa üssüne de denizaltı
çarparak 27 Ekim'de battı. 25 Aralık'ta, Jean Bart adlı Fransız savaş gemisi, Otranto boğazında bir Avusturya denizaltısı tarafından torpillendi.
Bununla birlikte, İngiliz tümamirali Sir Christopher
Cradock, iki eski ağır kruvazör, bir hafif kruvazör ve şi
leplikten dönüştürülmüş bir yardımcı kruvazörle amiral
Savaş Konseyi, Çanakkale'ye sefer düzenlemesini onayladı.
İttifak Devletleri tarafında da strateji konusunda go rüş ayrılıkları vardı. Hindenburg-Ludendorff ikilisi, Rus
Grafvon Spee'nin iki ağır ve üç hafif kruvazörden olu şan Çin denizi filosunu, Şili kıyılarına kadar izledi. İki fi
lara karşı būtün gücün kullanılmasını istiyordu. Savaşın
lo 1 Kasım'da, Coronel deniz savaşında karşı karşıya
hayn'sa, bir yıpratma savaşından yanaydı. Toprakları
geldi.
nin uçsuz bucaksızlığı ve insan kaynaklarının büyüklü ğü nedeniyle Doğu'da taktik zaferler kazanmanın an
Kağıt üstünde iki filonun ateş etmegücü aşağı yukarı
aynıydı ama Cradock'un büyük kalibreli topları, Al manlarınkine oranla daha az sayıdaydı. Spee, şaşırtıcı
ancak
Batı'da
kazanılabileceğine inanan
Falken
lamsız olduğunu savunuyordu. Ama Galiçya'da Avus turya-Macaristan kuvvetlerinin uğradıkları başansızlık
bir manevrayla iki İngiliz ağır kruvazörünü batırdı, ken disiyse hiç kayıp vermedi.Coronel'deki bozgundan şo
lar, imparatoru ve Falkenhayn'ı da, Avusturyalılara yar dım için Alman birlikleri yollamaya ikna etti. Dolayısıyla Almanlar Batı'da savunma konumuna geçip, Rusya'da
mlamiral|SirFrederick Sturdee'nin/komutasındaki|Invin
bir sonuç almaya çalıştılar. Batı cephesi. Yilin başında İtilaf Devletleri kuvvetleri,
bu arada Spee, filosunu Atlas okyanusunun güneyinde ki Horn burnu yakınına çekmişti. Spee, Falkland adala
Artois ve Champagne'da, sonuçsuz taarruzlarını sür dürdüler. Ingilizler, anlamlı sayılabilecek bir ilerleme den sonra 10 Mart'ta Neuve Chapelle'de yenildiler. Bu
ka uğrayan Ingiliz amiralliği, Spee'yi aramaları için tū cible ve Inflexible adlı savaş kruvazörlerini gönderdi;
rindaki Ingiliz telsiz ve yakıt alma istasyonu Port Stan
ley'e saldırmayı planlamıştı ama, Port Stanley'de, Falk land adaları yakınında, yakıt almakta olan Sturdee'nin
filosunu buldu. Neye uğradıklarını şaşıran Alman gemi
leri kaçtılarsa da, Ingilizler tarafından izlenerek batırıldı
lar (batan gemilerle birlikte, aralarında Spee'nin de bu
lunduğu 1 800 kadar Alman denizcisi öldü). Çatışma
dan kurtulmayı başaran Dresden adlı Alman hafif kru vazörü de, 14 Mart 1915'te Juan Fernandes adalarının açığında batırıldı.
1914 sonunda, Jade'deki açık deniz filosunun ve ki
el'deki Baltık üssünun dışında, denizlerde Alman savaş
gemisi kalmamıştı. İtilaf Devletleri'nin deniz ulaşımı ke
dönemde Fransızların kayıpları 400 000'e yaklaşmıştı.
Ingilizler ve Almanlar da ağır kayıplar vermişlerdi. 19-20 Ocak gecesi Alman deniz kuvvetlerinin koru duğu güdümlü balonlarla Britanya'ya yapılan bombar
dimanlar, düşünüldüğünden az kayba yol açtı panik ten çok öfke uyandırdı. O yıl içinde bu tür toplam 18 saldırı daha yapıldı. Bu saldırıların 13 Ekim'deki en bü yüğünde, Londra'da 59 kişi öldü.
itilaf Devletleri'nin leper'e yeni bir eşgüdümlü saldırı
hazırlıklarını, 22 Nisan'da beklenmedik bir Alman sal
dırısı bozdu. Almanlar bu saldırıdan önce 5 000 fçıka dar klor gazı atıp, ortalığı göz gözü görmez duruma ge
156 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ tirdiler. Böylece Batı cephesinde ilk kez zehirli gaz kul lanılmış oldu. İki Alman kolordusu, şaşkına düşen iki
Fransız tūmeninin içinden geçerek, ingiliz hattının içle
rine kadar girdiler ve geniş bir gedik açtılar, Ama birlik lerinin çoğunu Doğu cephesine yollamış olan Almanla rin yedek güçleri bulunmadığından, çetin çarpışmalar dan sonra İngiliz 2. ordusu, yerel karşısaldırılarla Al manların ilerlemesini durdurdu.
Mayıs ve haziranda İtilaf Devletleri birlikleri kuzey de saldırıya geçtilerse de, ikinci Artois muharebesinde
geri püskürtüldüler. Yılın ilk yarısındaki pahalıya mal olan ve başarısız saldırılardan bitkin düştüklerinden, ya zin geri kalan bölümünü dinlenerek, yeniden örgütle nerek ve güçlerini artırarak geçirdiler, Almanlar da on ları örnek aldılar. Her iki taraf ta cephane rezervlerinin sonuna yaklaşmıştı ve artık, tüketimlerini karşılamak
için cephane üretilerek cepheye gönderilmeyi bekle mek zorundaydılar.
Eylül velekim delitilaf Devletleri, gene başarısız sal
1915'in son 6 ayında 280 000 kişi yitirdikleri Isonzo
cephesinde Avusturya mevzilerine saldıran Italyan birlikleri. Başlangıçta Üçlü İttifak'a katılmış olan Italya, savaşın
başında yansızlığını ilan etmiş, daha sonra da çekici toprak vaadlerinin etkisiyle Itilal Devletleri'ne katılmıştır.
dını girişimlerinde (Ikinci Champagne ve Üçüncü Artois muharebeleri) bulundular. Elde edilen küçük kazanım lanın, uğranılan kayıpların yanında hiçbir önemi yoktu:
3 Ağustos'ta geri çekildi.
da 140 000 kayıp daha verdiler. Üçüncü Artois muha
teklenen İtalyanlar, 18 Ekim'de bir kez daha Görice'ye
Fransızlar 200 000, Ingilizler 100 000'e yakın, Almanlar rebesinde, Loos'da yenildiği için eleştirilen French'in
Yeniden toparlanan, takviye alan ve 1 200 topla des
saldırıp, üçüncü Isonzo muharebesinde yeniden püs
yerine, İngiliz birliklerinin komutanlığına Sir Douglas
kürtüldüler. 6 günlük bir aradan sonra, 10 Kasım'da bir
Haig getirildi.
girişimde daha bulunup, 2 Aralık'ta geri çekilmek zo
Bu arada öldürücü ateş gücünün artması, makineli tüfek ve sahra topu, savaş taktiklerinde bir devrim yaptı.
runda kaldılar. Bu saldırılarda Italyanların niçbir maddi
Artık avantaj savunmadaydi. Batı cephesindeki kal çarpışma hattı da, klasik taarruz manevralarını yapılma
kazancı olmamış, buna karşılık ağır kayıplar vermişler di. Fransa'da olduğu gibi, buradada, cepheden saldırı ya karşı iyice örgütlenmiş mevzilerin önemi bir kez da
ri'nden çok önce varan Almanlar, esnek bir savunma
rin taarruz taktikleriyse, çok fazla gürültü koparılmasına
sini engelliyordu. Bu değişikliğin farkına İtilaf Devletle
oluşturdular. Bu savunma sistemi siperlerden ve dikenli tellerden oluşturulmuş, ağır makinelilerle donatılmış ve
ha kanıtlanmıştı. Avusturya savunması etkili, Italyanla karşın, yetersizdi.
Doğu cephesi. Doğudaki ordularını
güçlendiren
topçu tarafından desteklenen birbirinden bağımsız iki
Almanlar, 31 Ocak'ta Bolimov muharebesiyle Hinden
ya da daha çok hattan oluşuyordu. İlk hattı geçen saldırı kuvvetleri, daha sonraki hatlardan açılan makineli tüfek ateşiyle ve kendi toplarının menzilinin dışında kalan
burg'un komutasında büyük bir taarruz başlattılar: Rus
topların ateşiyle aşağı yukarı bütünüyle yok ediliyordu.
1915 yılı Batı cephesinde, Kuzey denizinden İsviçre
Alpleri'ne kadar uzanan çarpışma çizgisinde önemli bir değişiklik olmadan sona erdi. Ama bu arada, Almanlar
ları oyalamak amacıyla Alman 9. ordusunun Varşo
va'ya yönelik bu sahte saldırısında, ilk kez zehirli gaz
bombaları kullanıldı; ama dondurucu isıda bu gazlar et kili olmadı ve Ruslar gaz saldırısının farkına varmadılar.
7 Şubat'ta daha kuzeyde, görüşü kapayan şiddetli kar yağışı altında, Alman 8. ordusu, Ruslarin 10. ordu
612 000, Fransızlar 1 292 000, Ingilizler 279000 kayıp
sunun sol kanadına saldırdı. Ertesi gün, kuzeydeki yeni
verdi.
Alman 10. ordusunun Rusların sağ kanadına saldırması
Italya cephesi. Itilaf Devletleri'nin geniş toprak kaza
nimlari vaad eden diplomasisine dayanamayan Italya, 23 Mayıs'ta Avusturya-Macaristan'a savaş açtı. General
Luigi Cadorna komutasındaki İtalyan ordusu 875 000 kişiden oluşuyordu; buna karşılık topçu, ulaşım ve cep hane rezervleri bakımından güçlüydü. İtalyanların tasa
risi, Avusturya topraklarına uzanan Isonzo çıkıntısının doğusuna taarruz ederken, saldırgan bir savunma hare kâtıyla Trentino çıkıntısını İtalya'ya katmaya dayanıyor
du. Açıklanan ilk hedef Görice'ydi (Gorizia); ama Ital
yan subaylarının gönlünde, Trieste üstünden Viyana'ya kadar ilerlemek yatıyordu.
Avusturya, Italya'yla dağlık sınırını iyice tahkim et
mişti. Italyan cephesindeki kuvvetlerin başkomutanı, Avusturya arşidūku Eugene'di. Kritik Isonzo bölgesiniy se, yaklaşık 100 000 kişiyle general Svetozar Borojevic
von Bojna tutuyordu. 23 Haziran'da, her biri yaklaşık 100 000 kişiden olu
üstüne, Ruslar hızla Augustov ormanına geri çekildiler;
ama kuşatmadan tam olarak ancak ayınsonunda kur
tuldular. Ikinci Mazurya gölleri muharebesindeyse, 90
000 dolayında kişi tutsakdüştü. Yeni oluşturulmuş Rus 12. ordusu 22 Şubat'ta Hindenburg'un sağ kanadına
karşısaldırıya geçti ve 113 km ilerledikten sonra Alman saldırısını durdurdu.
Bu arada Galiçya'da başlangıçta Avusturyalıların ba
-şarılı olmalarına karşın, Ruslar bir karşısaldırıyla ilerle-
meyi durdurdular ve 194 günlük bir kuşatmadan sonra
Przemysl düştü (27 Mart): 110 000 kişi Ruslara teslim oldu.
Bunun üstüne, Rusya'yı kesin bir yenilgiye uğratma ya kararlı olan Alman imparatoru, Falkenhayn'a Doğu cephesine tam öncelik tanınması buyruğu verdi. Fal kenhayn, destek birlikleri gönderdikten sonra, kendisi
de komutayı doğrudan ele almak için Doğu cephesine
şan iki İtalyan ordusu, Birinci Isonzo muharebesinde
gitti. Hindenburg'un ordular grubuRusları Varşova'nın
vunmasını aşmayı başaramadılar. Cadorna, daha çok
kensen'in komutasındaki, Avusturya birlikleri tarafın
ha yaptıysa da topçunun cephanesinin bitmesi üstüne,
neyde, Tarnov ile Gorlice arasında asıl harekâta hazır. laniyordu.
Görice'ye doğru saldırıya geçtiler; ama Avusturya sa
topu bir araya getirerek 18 Temmuz'da bir deneme da
kuzeyinde meşgul ederken, general August von Mac
dan da desteklenen yeni Alman 11. ordusu, daha gü
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 157 Asıl harekât için hazırlıklarını tamamlayan Avusturya ve Alman orduları, 2 Mayıs'ta 48 km'lik bir cephe üs. tünde, Rus 3. ordusuna saldırdılar. Rusların büyük Po lonya-Galiçya çıkıntısının güney yanı çökmeye başladı. Przemysl, 3 Haziran'da Almanlar tarafından geri alındı; 22 Haziran'da Lemberg'i işgal eden Alman birlikleri, er tesi gün Dniestr irmağını aştılar. General Max von Gallwitz'in yeni Alman 12. ordusu, kuzey Polonya'ya saldırarak, Varşova'ya doğru ilerledi ve kent 5 Ağustos'ta düştü. Bütün Rus cephesi tam bir
çöküş halindeydi.(25/Ağustos'ta Brest-Litovsk,'bir hafta
isteklerinin başarıya ulaşması için, Osmanlı İmparator luğu ile müttefiklerinin arasında dolaysız temas olması zorunluydu; oysa Sırbistan'dan geçen demiryolu, sava
şın başından beri kapalıydı. Bu yüzden Almanya'dan Türkiye'ye yollanan cephaneler, haziran ayına kadar yansız Romanya üstünden geldilerse de, o tarihte Ro manya da bu yolu kapadı.Ama İkinci Balkan Savaşı'nın öcünü almak isteyen Bulgaristan, Sırbistan'a yardım et meye hazırlanan Yunanistan'ı tehdit ederek bu durum
dan yararlanmak istedi. Yunanistan da İtilaf Devletle ri'nden yardım isteyince, 9 Ekim'de küçük bir Fransız. Ingiliz kuvveti Selanik'e çıku. Ne var ki, o gün Yunanis
sonra da Grodno'nun düşmesi ve Almanların 18 Ey lül'de Vilna'yı işgal etmeleriyle, 480 km'lik ilerleme do ruk noktasına ulaştı. Ama bu arada, büyükdük Nikolay
tan'daki siyasal bir değişiklik durumu bütünüyle degis tirdi: Alman yanlısı kral Konstantin I, İtilaf Devletleri
büyük bir ustalıkla, ordularını pek zarar görmeden ol dukça düzenli biçimde geri çekmeyi ve Almanların ku
rak, Yunanistan'ın yansız kalacağını açıkladı.
yanlısı başbakanı Eleuteros Venizelos'u görevden ala
şatma girişimlerinden sıyrılmayı başarmıştı. Sonbahar yağmurları yolları geçilmez duruma getirince, Ruslar
Sırbistan'ın Drava-Tuna sınırını aştı. İki Bulgar ordusu
sonunda Almanların ilerlemesini durdurdular. Yıl so
da 11 Ekim'de batıya yöneldi ve biri Niş'e, öbürü Üs
nunda Doğu cephesi, Baltık kıyısında Riga'nın kuzeyin
küp'e saldırdı. Selanik'ten ilerleyerek Sırbistan'a yar
6 Ekim günü, biri Austuryalı, öbürü Alman iki ordu,
den ve güneyinden Karpat dağlarının doğu ucuna ka
dım etmeye aslında pek de istekli olmayan İtilaf Devlet
dar uzanan bir çizgi durumundaydı.
leri birlikleri, sayıca çok daha üstün olan Bulgarlar tara
nin tersine, Doğu cephesinde mesafelerin büyüklüğü ve kuvvetlerin nispeten küçüklüğü, büyük ölçüde hare
ğı karşısında, Sirp ordusundan geri kalanlar, peşlerine
"Siperler Savaşı”nın yürürlükte olduğu Batı cephesi
ketli bir savaş yapılmasına olanak sağlamış, ama arazi
dağlık olduğundan ulaşım güçlükleri savaşın bütününü
kösteklemiştir. Alman harekatları hem düzenli, hem de başarılı, buna karşılık, Avusturya harekâtları inişli çıkışlı
olmuştur. Rusların yenilgisinin sorumlusuysa,alt düzey
fından geri püskürtüldü. Avusturya birliklerinin kararlılı
kaçan siviller de takılmış olarak, karlarla kaplı dağlan aş
ma yoluyla güç koşullar altında geri çekilerek, Kasım ayında Adriya denizi kıyısına vardılar.
Çanakkale savaşları. Ocak ayında İngilizler, Osmanlı İmparatorluğu'nu savaş dışı bırakmak, Büyük Britanya
ve Fransa ileRusya arasındaki bağlantıyı yeniden sağla
subaylarının yetersizliği ile silahların ve cephanelerin si nırlılığıydı. Ruslar bu cephede 1915'te 2 milyondan çok
mak amacıyla, büyük bir harekât planlamaya başladı
kayıp verdiler (bu sayının aşağı yukarı yarısı tutsak düş
rak Osmanlı İmparatorluğu'nu banş istemek zorunda
tü). Almanların ve Avusturyalıların ortak kayıplarıysa 1
bırakmayı amaç alan, büyük bölümü İngilizlerden olu
milyonun üstündeydi.
Balkan cephesi. Ittifak Devletleri'nin, Boğazlar'ı ellerin
de tutmak ve Rusya'yı Batılı müttefiklerinden yalıtmak Çanakkale savaşları sırasında Türk siperlerinden görūnūs.
lar. Çanakkale boğazını zorlamayı ve İstanbul'a ulaşa şan bir donanma oluşturuldu.
Harekât 19 Şubat'ta, İngiliz tūmamirali Sackville Car den'in yönetimindeki bir Fransız-Büyük Britanya filosu
158 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ
nun, toplarıyla boğazın iki yakasındaki tahkimatı döv mesiyle başladı. 25 Şubat'ta en dıştaki Türk tabyaları
sustu ve İtilaf Devletleri gemileri boğaza girdi. 18 Mart ta, komutayı devralan tuğamiral John de Robeck'in ko
mutasında iç tahkimata saldırıldı; ama başarıya ulaşıldı
ğı sanılırken, üç Büyük Britanya savaş gemisimayınlara
çarparak battı. Bunun üstüne Robeck, geri çekilme buyruğu verdi.
Bu arada, Çanakkale boğazının batı yakasını oluştu ran Gelibolu yarımadasını ele geçirmek amacıyla, ara larında bir Fransız tümeninin de bulunduğu, aceleyle
toplanmış, 78 000 kişilik bir kuvvet İngiltere ve Mi sır'dan yola çıkarıldı.
25 Nisan'da, general lan Hamilton'un komutasında
ki İtilaf Devletleri kuvvetleri, Gelibolu yarımadasının ucuna yakın yerlerde birçok çıkartma girişimi yaptılar; ama Türk askerlerinin kesin ve kararlı savunması nede
niyle her çıktıkları yerde durduruldular. Yeni takviye kuvvetleri geldikten sonra, 6 Ağustos'ta itilaf Devletleri birlikleri yeni çıkartma girişimlerinde bulundularsa da, Alman denizaltılarının korkusundan
hiçbir savaş gemisi topçu desteği sağlayamadı. İkincigi rişimden de sonuç alınamayınca, harekat kesin olarak
başarısızlıkla sonuçlandı.15 Ekim'de Hamilton görev den alındı ve yerine getirilen general Sir Charles Monro, 8-9 Ocak 1916'da geri çekilme buyruğunu verdi. Ça nakkale harekâtında İtilaf Devletleri 252 000 kişi yitirdi ler; Türkler de 200 000'e yakın şehit verdiler.
(Ustte) Çanakkale cephesinde, 250 kg'lık mermiyi sırtında
taşıyan er Mehmel oğlu Sait. (Altta) Mustafa Kemal, Çanakkale Savaşları sırasında subaylanyla.
Kirim Savaşı bir yana bırakılırsa, Çanakkale savaşları Britanya askeri tarihinin en kötü örgütlenmiş ve en be
ceriksizce yönetilmiş harekâtı oldu. Uğradıkları başarı-. sızlıkta en büyük etmenlerden biriyse, 19. Tümen'e ko
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 159 Felahiye'de bozguna uğradılar. Deniz savaşları. 23 Ocak'ta tūmamiral Franz von Hip
per'in komutasındaki Alman savaş kruvazörleri filosu, İngiltere kıyılarına saldırmak ve İngiliz balıkçı filosuna
zarar vermek için denize açıldı. Radyo mesajlarını du yan Büyük filo da, beklenen saldırıya karşı koymak için harekete geçti. 24 Ocak'ta İngiliz amirali David Be
atty'nin kruvazör filosu, Dogger kumluğunun açığında Hipper komutasındaki Alman filosuyla karşılaştı. Hip
per kaçmaya çalıştıysa da, gemileri daha hızlı olan Be atty'nin yetişmesi sonucunda yapılan çarpışmada Al
manlar bir kruvazör yitirdiler ve her iki sancak gemisi de
yara aldı. Ne var ki, gemiler arası haberleşmedeki ko
nedeniyle, İngilizler Alman pukluk ve yanlış anlamalar ları ciddi biçimde kovalayamadılar ve Hipper, geri ka lan gemileriyle kaçmayı başardı. Almanlarin 4 Şubat'ta Britanya adalarının çevresin deki sularda İtilaf Devletleri'nin ticaret gemilerine karşı
harekât girişimleriyle, denizaltılar savaşı hızlandı. Bu arada yansız devletlerin gemilerine de saldırıldı: 19 Şu
bat'ta bir Norveç gemisi batinldı ve ABD'nin Alman
ya'ya yaptığı uyarılara karşın, 1 Mayıs'ta Gulflight adlı
ABD tankeri torpillendi.
7 Mayıs'ta lüks İngiliz yolcu gemisi Lusitiana hiçbir uyarı yapılmaksızın bir denizaltı tarafından İrlanda açık larında batırıldı. Ölen 1 198 kişinin arasında 124 de ABD yurttaşının bulunması, büyük tepkilere yol açtı;
Mustafa Kemal Çanakkale savaşları sırasında bir siperde.
oysa, Almanlar kendileri açısından haklıydılar: Gemide altın ve cephane de vardı ve durdurulmak istenirse dur maması buyruğu verilmişti; ayrıca, New York'tan hare
muta eden Mustafa Kemal komutasındaki Türk askerle
ketinden önce, Washington'daki Alman elçiliği, ABD
rinin, olağanüstü direnme gücüydü. (Bk. ÇANAKKALE
yurttaşlarının gemiye binmemeleri uyarısında bulun
SAVAŞLARI.)
muştu.
Kafkas ve Iran cepheleri. Rusya ile Türkiye arasında yer alan Kafkaslar'da savaş 1915'te Sarıkamış muharebe
19 Ağustos'ta İngiliz yolcu gemisi Arabic de batınldı,
yönünde saldırıya geçen Ruslar, Köprüköy yakınındaki
4 ABD yurttaşı daha öldü. Bunun üstüne ABD'deki tep kilerin doruğa ulaşması, 1 Eylül'de Almanya'yı sınırsız denizaltı savaşını durdurduğunu açıklamak zorunda bi
vetlerinin Enver Paşa'nın komutası altında Sarıkamışa
Çanakkale'de düşman saldırılarına başarıyla karşı koyan Mustafa Kemal, bu cephedeki öbür komutanlarla bir arada.
siyle başladı. Yaklaşık 100 000 kişiyle Kars-Sarıkamış
savaşta durdurulup, (6-9 Kasım), sınır çizgisine doğru çekilmek zorunda kaldılar. Ama 22 Aralık'ta Türk kuv karşısaldırısı, kesin bir başarısızlıkla sonuçlandı ve ağır kayıplar veren Türk birliklerinden arda kalanlar, gerice kilmek zorunda kaldılar. Çar tarafından Polonya'daki
komutanlık görevinden sessizce alinan grandük Niko lay, 24 Eylül'de Kafkaslar'da komutayı ele aldı ve gene
ral Nikolay Yudeniç'le birlikte geniş çaplı bir taarruzun planlarını hazırlamaya girişti.
İran'ın tarafsızlığını ilan etmesine, iki taraf da aldırış
etmedi. Rusya İran'ın kuzey kesiminde geniş topraklar işgal etti. Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşa girmesi
üstüne, Ingilizler petrol çıkarlarını korumak veYakın doğu'da bir harekât üssü oluşturmak için, Basra köriezi
nin kuzeybatı kesimindeki toprakları işgal ettiler. Türk
birlikleri de, Iran'ın kuzeybatı kesimine girerek, ilerledi ler.
Suriye ve Irak cepheleri. Yılın başında Cemal Paşa'nın 22 000 kişilik bir kuvvetle Süveyş kanalını ele geçirme giri
şimi başarısızlıkla sonuçlandıysa da, Türklerin kanal için
oluşturdukları tehdit, Ingilizlerin Çanakkale'ye gerekli destek kuvvetlerini göndermelerini engelledi.
Irak topraklarında Ingilizler, görünüşte Basra körte
zindeki petrol yataklarını korumak amacıyla Basra'yı iş gal ettikten sonra, ülkenin iç kesimlerine doğru ilerleye rek Kut ül-Amare'yi aldılar ve Bağdat yakınlarına ulaştı
lar. Ama Selmanpak'ta Türk kuvvetleri tarafından dur
durulup, Kut ül-Amare'de üslenmiş general Tows
hend'le birlikte kuşatıldılar.Basra'dan yardıma gelenin giliz birlikleri de 7-23 Aralık'taki çarpışmalardan sonra,
160
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ Ekim ve kasım aylarında, artık general Robert Nivel
le'in komutasına girmiş olan Fransız kuvvetleri saldırıya geçerek, Douaumont ve Vaux tabyalarını geri aldılar. 18 Aralık'a doğru Fransız cephesi aşağıyukarı şubatta
ki durumuna dönmüş, böylece harekât sona ermişti. Çok çetin çarpışmaların olduğu bu muharebede, Fran sızlar yaklaşık 542 000, Almanlar da yaklaşık 434 000 kişi yitirmişlerdi. Verdun'deki bir yıla yakın süren bunalım Joffre'un
uzun süredir planlamakta olduğu İtilaf Devletleri saldı risinin ertelenmesine yol açtı. Bunun sonunda, 24 Hazi
Türk hemşirelerinin cepheye hareketi.
raktı. Ama yılın sonuna gelindiğinde Alman denizaltıları yaklaşık 1 milyon tonluk İtilaf Devleti gemisini batırmış lardı.
ran'da saldırı, bir hafta süren bir topçu ateşinden sonra başladı. En büyük çabayı Somme'un kuzeyinde İngiliz generali Henry S. Rawlinson'un 4. ordusu ve daha ku zeydeki general Edmund Allenby'nin 3. ordusu göster
diler. Irmağın güneyindeki Fransız kuzey orduları gru buysa, bir geri alma saldırısı yapmak istedi.
1 Temmuz'da, topçunun baraj atışı altında ilerleyen
1916'DAKİ HAREKÂT Genel strateji. İtilaf Devletleri ve İttifak Devletleri yıla aşağı yukarı eşit güçlerle başladılar. Fransa'nın ciddi bir insan gücü kaybı olmuştu. Büyük Britanya, büyüyen or
İngiliz piyadeleri, Alman makineli tüfekleri tarafından
dularının gereksinmesini karşılayabilmek için zorunlu
yıptır). Fransızlarsa, hiç beklenmedik biçimde ilerledi
askerlik hizmeti koymanın sınırına gelmişti; üstelik ir
ler; bunun nedeni Almanların onların ilk saldırıya katıla
landa'daki huzursuzluklar, yaklaşan bir ayaklanmanın habercisiydi. Gereğinden çok insan gücü bulunan Rus ya'nınsa, bu güçleri yeniden düzenlemek ve donatmak için zamana gereksinmesi vardı. Almanya, Batı cephe sinde artık kesin sonuç almak istiyordu; çünkü Falken
hayn'ın imparatora söylediği gibi, bir Alman zaferini önlemeye uğraşırken Fransa'nın “dermanı kalmamış
U”. Bu arada Aralık 1914'te Chantilly'de yapılan bir İtilaf Devletleri konferansında, Joffre, Rusya hazır olunca (haziran dolaylarında olacağı sanılıyordu)Ban, Doğu ve
kınıldı. Akşam olduğunda, İngiliz kayıpları 60 000 kişi
dolayındaydi; bunun 19 000'i ölüydü (bu Büyük Britan ya ordusunun tarihinde, bir günde verilen en büyük ka caklarını beklememeleri, bu nedenle de Somme'un
güneyinden gelen saldırı karşısında gafil avlanmalarıy dı. İlk gün büyük kayıplar vermelerine karşın İngilizler, bir dizi küçük, sınırlı saldırıyla ilerlemeyi sürdürdüler.
Tehlikeyi durdurmada kararlı olan Falkenhayn, Verdun cephesinden Somme'a kuvvet kaydırmaya başladı. Bu anlamda, İtilaf Devletleri saldırısı, amaçlarından birisi ne ulaşmıştı.
İkinci Alman hattı 13 Temmuz'da yarıldı; ama bu ba
Italya cephelerinde eşgüdümlü saldınlar başlatılması konusunda Büyük Britanya, Rusya, İtalya ve Roman
şarı, İtilaf Devletleri'ne pek yarar sağlamadi. Ingiliz kuv vetlerinin komutanı Haig, 15 Eylül'de Bapaume'un gü neybatısında yeni ve büyük bir saldırı başlattı. İngilizler,
ya'nın onayını almıştı.
o tarihe kadar hiçbir savaşta kullanılmamış tankları gizli
Batı cephesi. Joffre da, Falkenhayn da, batıdaki tıkanık
liği açacak büyük taarruzlar planlıyorlardı. Ama ilk sal diran Almanlar oldu. 21 Aralık 1915'teki büyük bir
bombardımandan sonra, veliahtın komutasındaki Al man 5. ordusu, tahkim edilmiş, ama az sayıda askerin
bulunduğu Verdun bölgesine (Alman bölgesinin içine
uzamış bir çıkıntının ortasında yeralıyordu) saldırdı. Verdun'un 13 km doğusunda kalan bir cepheye yapı
lan ilk saldırıyla Almanlar önemli miktarda toprak ka zandılar ve kilit konumda olan Douaumont tabyasını
ele geçirdiler; ama, Verdun'ü Fransızların kararlılığının bir simgesi ve kendi muharebe hatlarının bir çıkış nok tası olarak elinde tutmak isteyen Joffre, geri çekilmeyi
yasaklayarak, general Philippe Pétain'i, yanında destek kuvvetlerle bölgeyi savunmaya yolladı.
6 Mart'ta çıkıntının batı yanına başlatılan yeni bir Al
man saldırısı Fransız karşısaldırılarıyla kesildi. Ayın geri
kalan kesimiyse, korkunç kayıplarla geçti. Verdun'usa
vunanları "Ils ne passeront pas!" (Geçemeyecekler!)
sloganı bütün Fransatarafından benimsendi. Çıkıntının iki yanına birden 9 Nisan'da düzenlenen üçüncü Al man saldırısı, 19 Mayıs'a doğru durduruldu. Çıkıntının bati tarafına haziran sonunda ve temmuz başında yine
lenen Alman saldırıları, Fransız cephesini aşağı yukarı
yardıysa da, Fransızların mevzilerini boşaltmamaları,
Almanları duraklattı. Bundan sonra, Doğu cephesinden
gelen acele destek gönderilmesi kleri sonucunda, 15 Alman tümeni Verdun'den alınarak gönderildi. Fal kenhayn, 19 Ağustos'ta görevinden alındı ve yerine atanan Hindenburg-Ludendorff ekibi, Batı cephesinde savunma taktikleri izlemeye karar verdi.
ce cepheye getirdiler ve saldırı bunlarla başlatıldı.
Tankların görüntüsü Almanları şaşırttıysa da, bu araçlar yeterince güçlü ve güvenilir değillerdi; çok yavaş ilerli yorlardı ve kesin bir zefer kazanacak sayıda değillerdi (savaşa getirilen 47 tanktan yalnızca 9'u görevlerini ye rine getirebildiler). Verdun'de olduğu gibi, bu cephede de kayıplar korkunçtu: Ingilizler 420 000, Fransızlar 195 000, Almanlar da yaklaşık 650 000 kişi yitirdiler.
Italya cephesi. 11 Mart'ta Italyanlar, beşinciIsonzo mu harebesini başlattılar. Daha öncekiler gibi bu muhare
bede de, bir dizi kimin kazandığı belli olmayan çarpış ma yapıldı. Avusturya 15 Mayıs'ta Trentino bölgesinde
uzun süredir planlandığı bir saldırı başlatarak, Italyanla ri gafilavladı. Ama arazi zorlukları ve İtalyanların destek
almaları sonucunda, harekât 10 Haziran'da durdurul
du. Italyan karşısaldırısı ve Doğu cephesine birlik gön derme zorunluluğu, Avusturyalıları savunma konumla rina çekilmek zorunda bıraktı. İtalyanlar 147 000 kişi den çok kayıp verdiler; Avusturya'nın kayıpları da 81 000 kişiydi.
6 Ağustos'ta Cadorna, Avusturyalıların İsonzo cephesi ne bir kez daha saldırdı. Bu Altinci Isonzo muharebe
şinde, İtalyanlar Görice'yi ele geçirdilerse de, düşman hatlarını yaramadılar. Gene de harekât, İtalyanların Trentino'da verilen ağır kayıplar yüzünden bozulmuş olan moralini yükseltti.
Doğu cephesi. Fransızların çağrısına yanıt veren Ruslar, 18 Mart'ta, Almanların batıdaki Verdun saldırısını den
gelemek için, Vilna-Naroch bölgesinde iki koldan hare kete geçtiler. Ama kısa süre sonra Rus saldırısı, ilkbahar
da havanın isinmasının yol açtığı çamurlar içinde başa
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 1916-1918
arasında Alman ordularının
başkomutanlığını yapan mareşal
von Hindenburg
161
tutabildiler. Romanya'nın geniş buğday tarlaları ve pet rol yatakları Almanların eline geçti.
Balkan cephesi. İtilaf Devletleri kuvvetleri Selanik çev
resinde güçlü biçimde mevzilendiler. Teknik olarak ko
muta Fransız generali Maurice P. E. Sarrail'daydı; ama
Ingilizler kendi hükümetlerinden buyruk aliyorlardı.
Temmuz'da, yeniden oluşturulan 118 000 kişilik Sırp ordusunun da gemiyle gelmesiyle ve yeni destek kuv
vetleri gönderilmesiyle, Itilaf Devletleri kuvvetleri 250
000 kişiyi aştı. Sarrail'ın Vardar vadisine doğru saldırı sıyla, Florina muharebesi başladı. Itilaf Devletleri kuv vetleri, 27 Ağustos'ta Struma irmağı hattına çekilmek
zorunda kaldılar. Sarrail'ın 10 Eylül'de başlattığı saldırı lar, maiyetindekilerle anlaşamaması sonucunda yarım kaldı.
Arnavutluk'ta temmuzda çarpışmalar başladı. So
nunda, bir İtalyan kolordusu, bir Avusturya kolordusu
nu kuzeye püskürterek, 10 Kasım'da Ohri gölünde Sar
rail'in kuvvetleriyle bağlantı kurdu. Türk cepheleri: Kafkaslar, Irak cephesi, Hicaz ve Ye
men. Rus generali Yudeniç, 11 Ocak'ta Kars'tan Erzu rum'a doğru ilerleyip, çarpışmalardan sonra, kenti ele
risızlığa uğradı. Rusların kayıpları 70 000-100 000 ara sında ölü ve yaralı ile 10 000 tutsaktı; Almanlarsa 20
geçirdi. Rusların güneyde de saldırıya geçmeleri sonu cunda, 17 Şubat'ta Muş, 8 Mart'ta da Rize düştü. Hare
000'e yakın kişi yitirdiler.
kâtını üç koldan sürdüren Rus ordusu, 15 Mart'ta Ma
Avusturya'nın Italya'ya karşı ilkbahar saldırısını baş
mahatun'u, 20 Mart'ta Of'u, 18 Nisan'da Trabzon'u, 16
komutanı general Aleksey A. Brusilov, 4 Haziran'da
O sırada Çanakkale'den Doğu cephesine gönderilmiş olan Mustafa Kemal Paşa komutasındaki XVI.Kolor
latması, Çar Nikolay'a ikinci bir çağrı yollanmasına yol açtı. Bunun üstüne, Rus güneybatı orduları grubunun
Temmuz'da Bayburt'u, 19 Temmuz'da Erzincan'ı aldı.
480 km'lik bir cephe üstünde saldırıya geçti. Bu iyi plan lanmış, prova edilmiş ve iyi uygulanmiş saldırılar sonu cunda, Avusturya-Alman cephesi iki yerinden yarıldı.
du'nun bir karşısaldırıyla Muş'u geri almasıyla (2 Ağus
Ama Brusilov, cephedeki öbür iki Rus ordular grubun dan hemen hiçbir yardım görmedi ve 16 Haziran'daki bir Alman karşı saldırısıyla, kuzeyden girişmiş olduğu saldırı durduruldu. 28 Temmuz'da yeniden saldırıya
müştü.
geçen Brusilov, bir kez daha toprak kazandıysa da, cephane yetersizliği nedeniyle, yavaşlamak zorunda kaldı. Ama 7 Ağustos'ta başlattığı üçüncü saldırıyla, 20
Eylül'de Karpatlar'ın eteklerine ulaşmayı başardı. Saldı risiancak Verdun'den aktarılan Alman destek kuvvetle
rinin savaş dışı kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış
Avusturya birliklerinin yardımına gelmeleriyle durduru labildi.
tos), Rus orduları durduruldu. Çarpışmalarda Ruslar 30 000 kayıp verdiler; Türklerden de 20 000 kişi şehit düş.
Hicaz ve Asir'de, 1916 başında İngilizlerin kışkırtma ları sonucunda ayaklanmalar patlak verdi.Mekkelemiri
Şerif Hüseyin ve Asir'in güneykesiminde Seyit Idris, ba ğımsızlıklarını ilan ettiler. Irak cephesinde, İngilizler Kutul-Amare'deki kuşatıl
miş birliklerini kurtarmak için 21 Ocak'ta saldırıya geçti lerse de, ardarda saldırılannin sonuçsuz kalması üstü
ne, general Townshend sonunda, dört buçuk aylık kuşatmadan sonra, Kut ül-Amare'de teslim olmak zo
runda kaldı.
Deniz savaşları: Jutland deniz savaşı, Almanya daha
Brusilov'ın saldırı harekâtı, Birinci Dünya Savaşı'nda
1916'nın başında, denizaltılardan, hava gemilerinden
ki en uzmanca Rus harekâtıdır. Bu saldırıyla Ittifak Dev letleri'nin İtalya ve Verdun'deki saldırıları zayıflatılmış,
ve mayınlardan yararlanarak, İngiliz filosuna ağır kayıp lar verdirmeyi amaç aldı. Ama harekât çok yavaş ilerle
Falkenhayn'ın görevden alınmasına yardımcı olunmuş
diğinden, ilkbaharda Büyük filonun bir bölümünün açık
tur. Ama Ruslar, 1 milyon ölü ve yaralı vermişlerdir. Do
deniz çatışmasına çekilmesi ve İngiliz gemilerinin, des tek gelmeden kuşatılıp yokledilmesilöngörüldü. Tüma
layısıyla Brusilov'un taarruzu, bu nedenle 1917 Rus
Devrimleri'ne yol açanduyguları da beslemiştir. Avus
miral Reinhard Scheer komutasındaki Alman açık de
İtilaf Devletleri'yle uzun süre zengin toprak vaadleri
niz filosu 30 Mayıs'ta denize açıldı ve kuzeye yöneldi; ilk hatta, 5 savaş kruvazöründen oluşan çekirdeğin çev resinde toplanmış 40 kadar hızlı gemiden oluşan Hip
da elde edilen çabuk başarıdan öylesine etkilendi ki so
filo izliyordu. Alman telsiz konuşmalarında bu çıkışıög
turya'nın kayıplarıysa, Habsburglar imparatorluğunun
çözülmesinde rol oynayan en önemli öğe olmuştur. konusunda pazarlık eden Romanya,Brusilov saldırısın
per'in keşif filosu yeralıyor, onu 59 gemiden oluşan asıl
nunda 27 Ağustos'ta, Almanya ve Avusturya'ya savaş
renen amiral Sir John Jellicoe komutasındaki Büyük filo
açtı. Romen orduları Transilvanya'ya ilerledilerse de, 9. ordunun komutanlığına getirilmiş olan Falkenhayn ta rafından püskürtüldüler.Alman destekli Bulgar Tuna ordusunun komutanlığını yapan Mackensen, Dobru
da Skagerrak'a yöneldi. Onde Beatty'nin komutasında
ca'dan geçerek kuzeye ilerledi ve 23 Kasım'da Tuna'yı
aştı. Sıkıştırılan Romen generali Alexandru Averescu,
1-4 Aralik arasındaki Arges irmağı çarpışmasında kor kunç bir yenilgiye uğradı. 6 Aralık'ta Bükreş düştü ve yı
lin sonunda Romen ordularından geri kalanlar kuzeye,
Rusya'ya geçtiler; kendi ülkelerindeyse, geç kalmış Rus
desteğiyle ancak küçük bir dayanak noktasını ellerinde
ki 52 gemilik (aralarında 6 savaş kruvazöründen ve ami ral Sir Hugh Evan-Thomas'ın 4 yeni süperdretnotundan
oluşan küçük filo da vardı) öncü kuvvet ilerliyor, onu
Jellicoe'nun komutasındaki asıl filo (99 gemi) izliyordu. Toplam olarak ingilizlerin denizde 37 büyük gemisi (28 dretnot ve 9 savaş kruvazörü), Almanlarınsa 27 büyük gemisi (16'sı dretnot, 6'sı eski savaş gemisi, 5'i savaş kruvazörü) vardı.
31 Mayıs günü saat 15.31'de Beatty'nin doğudaki
gemileri Hipper'in kuvvetlerinin güneyden geldiğini
162 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 1916-1918
arasında İngiliz kuvvetlerinin
başkomutanlığını yapan mareşal
Douglas Haig
na soktu. Sonra hemen, bir dönüş daha yaptı; geride kalan dört Alman savaş kruvazörü de, bu geri çekilişi korumak amacıyla İngiliz hatlarına yüklendiler. Son de rece dikkatli olan ve torpillere karşı iyi korunan Jellicoe geri döndüyse de, savaş çizgisini oluşturuncaya kadar,
Scheer 1800'lik bir dönüş daha yaptı ve Alman açık de niz filosu batıya doğru giderek karanlıkta gözden kay boldu: Bu cesur "intihar harekâtı"nda, hiçbir Alman sa vaş kruvazörü batmamıştı.
Asıl çarpışmanın bitmiş olmasına karşın, İngiliz filo sunun güneye doğru ilerlediğini gören Scheer, Ingilizle
ri tuzağa düşürebileceğini düşündü. Filosunun yeni bir
genel çarpışmayı kazanamayacağını bildiğinden, hava
karardıktan sonra güneydoğuya keskin bir dönüş ya pip, Jellicoe'nun güney filosunun ardını oluşturan hafif
kruvazörlere saldırmak istedi. Ne var ki, bütün gece sü
ren top atışlarından sonra, gün doğduğunda, Scheer, fi
losundan geri kalanları, demirledikleri Jade'ye götür mek için toparlamaya koyuldu. Ingilizler de üslerine döndüler: Üç savaş kruvazörü, üç kruvazör ve sekiz gördüler. Hipper de Beatty'yi görmüştü ve Alman ana
filosuna geri dönmek istiyordu. Hipper'in umduğu gibi,
Beatty, Alman filosuna paralel bir rota tutturdu ve Evan Thomas'ın dretnot filosuna da kendilerini izlemesi buy ruğunu verdi (Hipper bu filoyu henüz görmemişti). Sa vaş kruvazörlerinden oluşan her iki filo, 15000 m'lik bir uzaklıktan ateş açtılar. Almanların atışları daha isabet liydi ve Beatty'nin sancak gemisi Lion birçok yara aldı;
ardından, ince zırhlı iki İngiliz savaş kruvazörü Indefati
gable ve Queen Mary batmalarına yol açan yaralar aldı
lar. Almanların 5 gemisine ancak 4 Ingiliz gemisi karşı
çıkabildi; atış mesafesi dışında kalmış olan Evan-Tho
mas kısaca "düşmana daha yakınlaşın" buyruğunu ver di.
Ne var ki, saat 16.42'de Beatty, Alman ana filosunun
yaklaşmakta olduğunu görünce, rotasını değiştirerek kuzeye yöneldi ve Alman filosunu peşine takacağı
destroyer yitirmiş, 6 784 ölü ve yaralı vermişlerdi. Al manlarsa bir savaş gemisi, bir savaş kruvazörü, dört ha
fif kruvazör ve beş destroyer yitirmişlerdi. Ölü ve yaralı sayıları 3 039'du. Jutland deniz savaşı, deniz savaşlarında bir dönemin sonu olmuştur: Tarafların birbirlerine gözle görüş me
safesi kadar yakınlaşarak çarpıştıkları son büyük filo sa
vaşıdır. Taktik olarak kimin kazandığı belli olmayan bu
savaş, stratejik durumda da bir değişiklik yapmamış,
yalnızca Almanlara Büyük filoyu yenemeyeceklerini göstermiştir. O tarihten sonra, Almanların denizdeki
çabaları, genellikle denizaltı etkinlikleri biçiminde ol muş ve İtilaf Devletleri ticaret gemilerine korkunç zarar vermişlerdir: Aralık ayına gelindiğinde, her ay 300 000 tonluk gemi batırılmıştı. 1917'DEKİ HAREKAT
Genel strateji. 1916'nın sonuna doğru Joffre'un çağrı
sıyla Chantilly'de toplanan yeni bir İtilaf Devletleri kon-
umuduyla, Jellicoe'ya doğru ilerlemeye başladı. Hip
feransında, Batı cephesinde geniş çaplı Ingiliz-Fransız
hattına düşmüş olan Evan-Thomas'ın gemilerine yoğun
ların da saldırılarda bulunmaları konusunda genel bir
çok sürdü; iki taraf da ağır hasara uğradı. Saat 18.00'i
oranla öncelik taşıyacaklardı; gene de, yeni Ingiliz baş
per de rota değiştirip, Beatty'nin ve Scheer'in ana savaş bir ateş açtı. Bu kuzeye doğru kovalamaca bir saatten
biraz geçe Beatty, Jellicoe'nun gemilerinin, tuğamiral sir Horace Hood'un üç savaş kruvazöründen ve iki hafif
kruvazörden oluşan filotillasının ardından, kuzeybatı
harekâtının sürdürülmesi, bu arada Rusların ve İtalyan
anlaşmaya varıldı. Bu harekâtlar, öbür cephelerdekine bakanı David Lloyd George, Filistin'de de önemli bir
harekâta girişme kararı aldı.
31 Aralık 1916'da Joffre görevini bıraktı ve yerini Ni
dan paralel sıralar halinde gelmekte olduklarını gördü.
Jellicoe ile Beatty, Scheer'in üssüyle bağlantısını kopar mak amacıyla çevresinde dolanmaya başladılar.
18.30'a doğru Scheer'in, Hood'un filotillasını kendi sağ cephesinde gördüğü anda, Ingiliz dretnotunun mermi
leri Alman savaş hatunin çevresine düşmeye başladı. Birkaç dakika içinde her iki filonun da önde gelen gemi leri atış menziline girdiler ve korkunç bir genel çarpış
ma başladı. Alman savaş kruvazörleri çok kötü duruma düştüler; Hipper'in sancak gemisi Lutzow saf dışı kaldı.
Bu arada Ingilizlerden de Hood'un sancak gemisi ve iki kruvazör battı.
Açık deniz filosu Büyük filonun etki alanına girmiş durumdaydı ve bunun cezasını ödüyordu. Saat
18.35'te Scheer, destroyer saldırıları altında, güç ama çok iyi uyguladığı 1800'lik bir dönüşleapansızın yönde ğiştirdi ve Ingiliz kıskacının dışına çıkarak batıya yönel di. Jellicoe'ysa onu izleyeceğine güneye doğru ilerle meyi sürdürdü. Saat 18.55'te Scheer 1800'lik bir dönüş daha yaparak ingilizlere yöneldi; böylece gemilerini Büyük filonun aşağı yukarı bütün gemilerinin etki alani
Mareşal Foch.
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ
163
velle aldı. Bu olayItilaf Devletleri arasındaki eşgüdümü
ABD denizasını
tasarlayan Nivelle, komuta ilişkileri konusunda Haigʻle anlaşmazlığa düştü. Fransız hükümeti de Nivelle'i des
komutanı
kuvvetleri
hemen karıştırdı. Büyük bir Ingiliz-Fransız ortak saldırısı
general John Joseph
tekledi. Ingiliz hükümetindeyse, bu konuda görüş ayrı
Pershing.
lıkları ortaya çıktı. Haig'e güvenmeyen ve Nivelle'ı çok beğenen Lloyd George, Avrupa kıtasındaki İngiliz bir liklerini Nivelle'in komutasına verdi; bu duruma Haig
ve yeni Genelkurmay başkanı Sir William Robertson şiddetle karşı çıktılar. Gerek anlaşmazlık, gerek Nivel le'in sorumsuzca açıklamaları, tasarının bütün gizliliğini ortadan kaldırdı.
İtilaf Devletleri'nin hazırlıklarını haber alan, Baticep hesindeki aşırı genişlemiş durumdaki Alman hatlarının zayıflığının da farkında olan Ludendorff, her iki önemli cephede de savunmada kalmayı yeğledi; bu arada, Avusturya'yı da Almanya'nın desteğiyle İtalya'ya karşı
kesin sonuçlu eylemlere girişmeye zorladı; İtalya'nın 1917'de yenilgiye uğratılabileceğine inanmaktaydı.
Imparator da bu stratejik görüşü onaylayıp, ayrıca ABD kamuoyunu gözönüne almaksızın, denizaltı sava şinin bütün yoğunluğuyla sürdürülmesi görüşünü de benimsedi ve ordunun karar mekanizmalarına sınırsız
yetkiler tanıdı. ABD'nin savaşa girmesi. Birinci Dünya Savaşı patlak
yeniden yürürlüğe koyduğunu açıkladı. Wilson da 3 Şu
bat'ta, Almanya'yla diplomatik ilişkileri kesti. Bir ay son
ra, Almanya Dışişleri bakanı Zimmermann'ın Meksi
verdiğinde, ABD başkanı Woodrow Wilson, ABD'nin tam bir yansızlık siyaseti benimsediğini açıklamış, “bu
ka'daki Alman elçisine gönderdiği Zimmermann nota si, İngiliz istihbaratı tarafından ele geçirilip, şifresi çözü lerek, bir kopyası ABD yönetimine verildi: Notada, Al
yansız olmalarını" istemişti. Ama Fransa'nın işgali ve
yansız Belçika'ya Almanların girmesi, ABD'de İtilaf
manya ile ABD arasında savaş başlarsa, Almanya'nın Meksika'yla ittifak yapmak istediği ve kuzeydeki kom
Ayrıca, Wilson'un yakın çevresinde de, en yakın danış
ka'ya Texas, New Mexico ve Arizona'nın verileceği be
tün Amerikalıların gerek düşüncede, gerek eylemde Devletleri'nden yana bir kamuoyu oluşmasına yol açtı.
mani albay Edward M. House gibi, Itilaf Devletle ri'nden yana oldukları bilinen kişiler vardı.
şusuna karşı göstereceği çabalar karşılığında, Meksi lirtiliyordu. Gerek bu olay, gerek Alman denizaltılarının
gün geçtikçe daha çok ABD ticaret gemisini batırdığı
Ingiltere Almanya'yı denizden ablukaya almaya kal
haberleri, ABD halkında, zaten savaşa girilmiş duygusu
kışınca, Almanlar da buna yanıt olarak Britanya adaları
uyandırdı. 6 Nisan 1917'de ABD Kongresi Almanya'ya savaş açma kararı aldı. 8 ay sonra, 7 Aralık'ta da Avus
nin çevresinde bir savaş bölgesi oluşturmuşlar ve deni zaltılarının bölgedeki bütün gemileri batıracağını ilan etmişlerdi. 1915'in ortalarında bir dizi nispeten küçük olayda, az sayıda ABD uyruğu ölmüştü. Lusitania'nin batırılması, ilk şok dalgasına yol açtı. Wilson, gereksiz bir saldın olarak gördüğü bu olayı şid
detle protesto etti. Ingiliz yolcu gemisi Arabic'in 19 Ağustos 1915'te batırılmasından sonra, ABD'nin savaşa İtilaf Devletleri yanında katılmasından korkan Alman
hükümeti, tazminat ödemeyi kabul ederek denizaltıla rin uyarıda bulunmadan yolcu gemilerini batırmaya cakları konusunda güvence verdi.Bu anlaşmaya karşın, bir başka yolcu gemisi (Sussex), 24 Mart 1916'da Al man denizaltıları tarafından torpillendi ve çok sayıda ABD uyruğu da öldü. Bundan hemen sonra, 10 Ma
yıs'ta Almanya, genişletilmiş denizaltı harekatına son
verildiğini ilan etti. O dönemde, ablukayı sürdürmek is
teyen Ingiltere, ABD'nin gemilerine sık el koyarak
ABD'nin yansızlık haklarını çiğnedi; Wilson bunun üs tüne, bütün ABD ticaret gemilerinin yanına askeri kon
voylar vermek tehdidinde bulundu. 1916'daki başkanlık seçimi, ABD tarihinin en başa
baş geçen seçimlerinden biri oldu. Cumhuriyetçiler,
Theodore Roosevelt'in yerine Justice Charles Evans
Hughes'u, Demokratlarsa, oybirliğiyle yeniden Wil son'u aday gösterdiler. Demokratların “O bizi savaşın
dışında tuttu" sloganı orta ve uzak-batıdaki kesimlerin deki seçmenlere yönelikti. Nitekim Wilson, bu kesim lerden sağladığı destekle, bir kez daha seçilmeyi başar di.
Bundan sonra Almanya, 180 derece tavır değiştire
rek, 31 Ocak 1917'de sınırsız denizaltı savaşı siyasetini
turya-Macaristan'a savaş ilan edildi.
ABD savaşa iyi hazırlanmamıştı. Ordusu 200 000 ki şiden biraz fazlaydı ve tek bir tümen bile oluşturulma
mıştı. ABD denizaşırı kuvvetleri Komutanlığına tugge neral John Joseph Pershing getirildi ve varolan düzenli ordu birliklerinden oluşturulan 1. tümen, haziranda
gemiyle Fransa'ya gönderildi. Pershing'in planında, Mayıs 1918'de ABD denizaşırı kuvvetleri sayısının 1
milyona daha ileri bir tarihte de 3 milyona çıkarılması öngörülmüştü. Nitekim Kongre, 18 Mayıs 1917'de, “Kur'aya bağlı Askerlik Hizmeti Kararnamesi" adlı yasa tasarısını onayladı.
Batı cephesi. Itilaf Devletleri'nin bir saldırısından çeki nen Almanlar, 23 Şubat- 5 Nisan arasında, Arras'tan So
issons'a uzanan eğrive geniş hattın yaklaşık 32 km geri sinde yer alan son derece iyi örgütlenmiş bir savunma
bölgesine (Hindenburg hattı ya da Siegfried bölgesi) çe
kildiler. Bu yeni hattı daha az tümenle tutmak olanağı vardı; dolayısıyla daha büyük bir kuvveti esnek bir ye
dek güç biçiminde elde tutma olanağı sağlıyordu. Az sayıda asker tarafından savunulan, ama mitralyözlerle
iyice donatılmış ileri hattın arkasında, iyice tahkim edil miş iki savunma mevzisi yer alıyordu; daha gerideyse, karşısaldırıya hazır Alman yedek kuvvetleri toplanmıştı. Nivelle'in uzun süredir beklenen taarruzu, 9 Ni san'da ağır topçu ateşinden ve gaz saldırısından sonra,
Ingiliz birliklerinin Alman 6. ordusunun Arras yakının daki mevzilerine saldırısıyla başladı. İngilizler hızla ha
vada üstünlüğü elde ettiler. Kanada birlikleri de ilk gün
Vimy sırtını aldılar. İngilizlerin ilerlemesi 15 Nisan'da durdurulduysa da, ertesi gün Fransız orduları Soissons
164
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ
Birinci Dünya Savaşı'nda, tank desteğinde ilerleyen İngiliz piyadelerini gösteren bir temsili resim.
ile Reims arasındaki 64 km'lik cephede, cepheye para lel uzanan bir dizi ormanlık ve kayalık tepe olan Che
min des Dames'ı almak için saldırıya geçtiler. Nivelle'in yerli yersiz açıklamaları sayesinde Fransızların planla
gilizlerin Almanlara kuzeydoğudan saldırmalarıyla baş ladı. Yağmurun iyice yumuşattığı alçak arazi üç günlük bombardımandan sonra tam bir bataklık halini almıştı.
rindan iyice haberli olan Almanlar, bu kesimi sağlam bi
Başlangıçta İtilaf Devletleri kuvvetleri geçici bir üstün lük sağladılarsa da, hazırlıkların uzun sürmesi işin bas
çimde tutmuşlardı.
kın niteliğini ortadan kaldırdığından, ayrıca Alman sa
siz keşif uçaklarından temizlediler; Alman topçusunun
ateşi de yaklaşan Fransız tanklarını yok etti. Fransızlar ilk Alman hattına ulaşıp ele geçirmeyi başardılarsa da, birbiri ardına saldırılarında çok az toprak kazandılar.
Sonuçta harekât tam bir bozgun oldu: Fransa 5 günde yaklaşık 120 000 kişi yitirmişti; 21 000 tutsak vermeleri
vunması da çok iyi örgütlenmiş olduğundan,İngilizlerin ilerleyişi, sözcüğün gerçek anlamıyla çamura battı". "
Saldırıdan hemen önce Alman uçakları, havayı Fran
20 Eylül'de başlayan ve dar cephelerde yapılan bir dizi sınırlı saldırıda İngilizler, Almanların karşısaldırılarına karşın biraz ilerlediler. Bu arada Almanlar, ilk kez har
dal gazı kullanarak, İngiliz birliklerine büyük zarar ver diler. Saldırı 6 Kasım'da Passchendaele tepesinin ve
ne karşılık, Almanların ölü ve yaralı sayısı çok daha az
Passchendaele kasabasının, Kanada birlikleri tarafın
di.
dan alınmasıyla sona erdi. Ieper çıkıntısı 8 km kadar de
Bu bozgundan morali bozulan Fransız ordusu 29 Nisan'dan başlayarak, başkaldırdı. 15 Mayıs'ta gösteri
şe meraklı Nivelle'in yerine getirilen Pétain, 2 haftalık bir sürede ayaklanmayı yatıştırdı ve yetenekleri, ödün
süzlüğü sayesinde durumu düzeltti. Fransız karşıistih baratı şaşırtıcı derecede etkili bir sansür uygulamasıyla,
ayaklanmayla ilgili hiçbir habere basında yer verilme
mesini sağladıysa da, Ludendorff durumu öğrendi. Bu arada Ingilizlerin ard arda saldırılar düzenlemeleri, Alman yedek kuvvetlerinin Kuzey cephesine yollana.
masına yol açtı. Kuzey cephesinde Haig, gerek Alman
ların Fransızlar üstündeki baskısını azaltmak amacıyla, gerek artık Alman hattını yarabileceğine inandığı için,
saldırıya geçti. Haig, leper çıkıntısına ulaşmayı amaç al
mıştı; ama Ingilizlerin önce, Messines tepesini almaları
gerekiyordu.
17 gün süren genel bir bombardımandan sonra, 7
Haziran'da, 500 000 kg yüksek tahrip gücü bulunan In giliz mayınlarıyla Messines tepesindeki Alman hattında geniş bir delik açıldı. Bundan sonra, general Sir Herbert Plumer'in 2. ordusu Ingiliz hava Kuvvetlerinin koruması
altında, Messines'i almayı başardı. Artık ana saldırı ola
nağı elde edilmişti; bu kesin zafer, Büyük Britanyalıların moralini yükseltti.
Kanlı Üçüncü leper muharebesi, 31 Temmuz'da In
rinleştirilmiş, ama Ingilizler yaklaşık 240 000, Fransızlar da 8 528 ölü ve yaralı vermişlerdi. Almanların kayıpları nin, 260 000 dolayında olduğu sanılmaktadır.
Fransızların ordudaki ayaklanmanın yaralarini sar maları için Almanlar üstünde baskıyı sürdürmeye karar li olan Haig, tankları harekete geçirdi. General ). H.G. Byng'in komutasındaki İngiliz 3. ordusu, 20 Kasım'da Cambrai cephesinde general Georg von der Mar witz'in komutasındaki Alman 2. ordusunun mevzileri
ne baskın yaptı. Gün işırken yaklaşık 200 kadar tank, peşlerinden dalga dalga gelen piyadelerle, Almanlara
saldırdı. Alman savunması geçici olarak çöktü ve saldı r1, 10 km'lik bir cephede Hindenburg hattını 8 km kadar aştı.
Cephenin delinmesinden yararlanmak için iki de sü vari tümeni getirilmişti ama, piyade yedekleri azdı;
tankların çoğu da isabet almıştı; bu yüzden ilerleme ya
vaşladı. 30 Kasım'da Almanlar, çıkıntıya karşısaldırılar
düzenlediler ve 3 Aralık'ta Haig, kısmi geri çekilme buyruğu vermek zorunda kaldı. Bununla birlikte, Cam
brai çarpışmaları, Batı cephesindeki taktiklerde iki açı
dan bir dönüm noktası oluşturdu: Hazırlık bombardi
manı yapılmadan başarılı bir saldırı gerçekleştirilmesi;
ilk kez tankların yığınsal biçimde kullanılması. Italya cephesi. Itilaf Devletleritaarruzuna yardımcı ola
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 165 0
om
10
Glum
takvimiyle 27 Şubat), Rusya'nın başkenti Petrograd'da
AVUSTURYA
ki garnizon ve işçiler ayaklanarak, 1917 Rus Devrimle ri'ni başlattılar. 3 gün içinde çar Nikolay II tahttan çekil
ODGL.
Veron
ALP Bang formes
ha
Pere
Mapo
ti'yle (işçi ve asker temsilcileri meclisi)görüşayrılığı için
de bulunan yeni hükümet, Itilaf Devletleri'ne karşı sa
TRENTINO
vaşı sürdürme kararı aldı.
Tier
11311 TEL D-113 more 1410
CAPES
SA
Trentino
151617.10
Vadapo Verana
di ve yeni Rusya Cumhuriyeti'nin geçici hükümeti ku ruldu. Bolşeviklerin egemenliğindeki Petrograd Sovye
Pove 1621
İTALYA
Consiglione
19
Pado
I. DÜNYA SAVAŞI: ITALYA CEPHESI, 1915-1918 X X
On
lel Dealer
Leandertaler er
x
La Marin Arvy
leur Deeded din lapte Ir. ABD
Tandler
SUND
A 23Par 1916
-1 K 1918
I.Orden
w De Here
Acurd 4 MINI
an
Der er
luar
Il Dewende
IM. Dr Island
)ايمطل
اهماهم ادامل
maralı kararname"sini çıkardı. Silahlı Kuvvetler arasın
da duyurulan bu kararname, Bolşeviklerin istediği so
The
Vicera
14 Mart'ta Sovyet, geçici hükümete meydan okudu
ve subayların disiplin yetkilerini kaldıran önemli “1 nu
ao
Dr. We benim
nucu verdi: Her türlü askeri disiplin ortadan kalku; yıp ranmış Rus ordusu ve donanması çöktü; savaştan bik
mış askerler, subayları öldürdüler ya da görevden aldı lar. Buna çok sevinen Almanlar, Rusların anavatanlarını
korumak için yeniden birleşmemeleri için, Doğu cep hesindeki bütün saldınları durdurdular; birliklerini Batı ve İtalya cephelerine yönlendirdiler. Ayrıca, geçici hū kümeti zayıflatmak için, Vladimir Ilyiç Lenin, vb. Bolşe
vik önderlerini Rusya'ya gönderdiler, Rusya'da onlara
cağı konusunda söz vermiş olmasına karşın Cadorna,
Leon Troçki de katıldı. 8 Mayıs'ta Rusya'nın Savaş bakanlığına atanmış olan
Arras ve Aisne muharebeleri bitinceye kadar harekete
Aleksandr Kerenskiy, bütün bu karışıklıklara karşın, te
geçmedi. 12 Mayıs'ta İtalyanlar, onuncu Izonzo muha
laşa kapılmış olan İtilaf Devletleri'nin baskılarına uya
rebesinde bir kez daha dağlık arazide kendilerine yol
açmaya çalıştılar. 17 gün sonra elde edilen kazanımlar
rak, yeni başkomutan Brusilov'a Galiçya cephesinde
saldırıya hazırlanması buyruğu verdi. 1 Temmuz'da
küçük, buna karşılık kayıplar korkunçtu: İtalyanlar 157
Brusilov, hâlâ savaşacak durumda olan az sayıda birlik
000, Avusturyalılarsa 75 000 dolayında ölü ve yaralı vermişlerdi. Bunun üstüne Cadorna, olağanüstü bir çaba göster
le Lemberg'e doğru saldırdı. Ne var ki, başlangıçta bir
meye karar verdi. 18 Ağustos'ta 52 tūmen ve 5 000 top
Rusların coşkusu ve disiplini hızla yok oldu. Bunun üs tüne Doğu cephesi komutanı general Max Hoffmann
la onbirinci Isonzo muharebesini başlattı. Görice ile Tri
este arasındaki bir saldırı geri püskürtüldü; ama iyice destek alan Italyan 2. ordusu Gorice'nin kuzeyinde ol
dukça ilerledi ve stratejik önem taşıyan Bainsizza yayla sini ele geçirdi. Çöküşe yakın bir durumda olan Avus
turyalılar, Almanlardan yardım istediler. Alman generali Otto von Below'un komutasındaki, 7 tümeni ve topçularının tümü Alman olan yeni Avus turya 14. ordusu, 24 Ekim'de apansızın Italyan 2. ordu suna saldırarak, Caporetto (ya da onikinci Isonzo) mu
haberesini başlattı. Gaz bulutları ve sis bombalarıyla
yapılan beklenmedik bombardımanlar, İtalyanların ha berleşmesini bozdu. Bundan sonra Alman akıncı birlik
leri bölgeye girdi. 2. Italyan ordusu savunma hatların dan geriye, Tagliamento ve Livenza irmaklarının öte ya
kaç başarı elde edilmesinden sonra, Rusların ikmal sis temi çöktü ve Almanların kararlı direnişi karşısında,
19 Temmuz'da Alman saldırısını başlattı ve Rus ordula rini bozguna uğrattı. Almanlar Galiçya sininna kadar ilerleyip durdularsa da, 1 Eylül'de general Oscar von
Hutier komutasındaki 8. ordu, Rus cephesinin kuzey deki temel noktası Riga'ya saldırdı. Dvina irmağının bati kıyısına yapılan bir saldırı kenti tehdit ederken, üç tū men, dubalı köprülerden ırmağı kuzeye doğru aşarak
kaleyi kuşattılar. Obür birlikler de doğuya doğru ilerle
diler. Rus 12. ordusu tam bir panik içinde kaçtı; küçük bir Alman amfibik kuvvetiyse, Riga körfezindeki Ösel ve Dagö adalarını işgal etti.
Almanların Riga'daki zaferiyle Rusya başkenti koru
masız kalmıştı. Halkın istemediği savaşı sürdürmek gibi
nina itildi. Italyan 3. ordusu da kıyı boyunca sessizce
geri çekildi; ama "Carnic kuvveti" adı verilen kuvvetle rinin bir bölümü, kuzeyde Alpler'in eteklerinde tuzağa düşürüldü.
12 Kasım'a gelindiğinde Cadorna, Pasubia dağından başlayarak, Trento'nun güneyinden geçen, Piave irma ğı boyunca Venedik körfezine kadar uzanan bir çizgi
boyunca savunmasını sağlam biçimde oluşturmayı ba şarmıştı. Ikmal olanaklarını aşan Avusturya-Alman sal
dırısı, bu çizgide duraklamak zorunda kaldı; Italyanlar 40 000 ölü ve yaralı, 175 000'den çok tutsak vermişler
di: Avusturyalıların ve Almanların kayıplarıysa 20 000 dolayındaydı. Cadorna'nın yerine general Armando
Diaz atandı ve İtalyanların sarsılan moralini düzeltmek
için; Italya'ya Fransız ve Ingiliz destek kuvveti yollandı. Caporetto bozgununun dolaysız sonuçlarından biri de, 5 Kasım'da yapılan Rapallo konferansı oldu. Bu konfe
ransta İtilaf Devletleri'nin her yerde komuta birliğini sağlama konusundaki ilk girişim olan Yüksek Savaş Konseyi oluşturuldu.
Doğu cephesi: Rusya'da devrim. 12 Mart'ta (eski Rus
1917'de Fransız
orduları
başkomutanlığına getirilen mareşal Philippe Pétain.
166 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ tarihsel bir yanlış yapmış olan Kerenskiy hükümeti (Ke
renskiy 20 Temmuz'da geçici hükümetin başına geç mişti), Petrograd'dan Moskova'ya kaçtı. 7 Kasım'da (eski Rus takvimiyle 25 Ekim) Bolşevik önderleri Lenin
ve Trocki iktidarı ele geçirdiler. "Toprak, barış ve ek mek” vaadlerine inanan Rus askerleri yığınlar halinde askerden kaçtılar ve Devrim hükümeti 26 Kasım'da sa
vaş çabalarından vazgeçti. 15 Aralık'ta Doğu cephesin deki çatışmalara son veren ve Rusya'yı İtilaf Devletleri
safından kesin olarak çıkaran bir ateşkes imzalandı. Dikkatini Rusya'da yeni yerleşmeye başlayan devrim
üstünde yoğunlaştırmak isteyen Lenin, daha sonra, ağır koşullu Brest-Litovsk Antlaşması'nı (3 Mart 1918) kabul etmek zorunda kaldı: Antlaşmayla Rusya Ukrayna, Fin
landiya ve Gürcistan'ın bağımsızlığını kabul ediyor, Po lonya'yı, Baltık devletlerini ve Beyaz Rusya'nın bir bö
lümünü denitimi altında tutmaktan vazgeçiyor, Kars, Ardahan ve Batum'u Türkiye'ye bırakıyordu. 1918'e kadar Alman işgali altında kalan Ukrayna, Alman halkını açlıktan korumak için tahil alanları olarak kullanıldı.
Balkan cephesi. Yunanistan'da kral Konstantinos yöne timi İttifak Devletleri'ne yakınlığını sürdürdü. Ama so nunda, İtilaf Devletleri'nin baskısına boyun eğip, 12 Haziran'da tahttan çekildi. Yerine geçen oğlu Aleksan dros I, Venizelos'u 26 Haziran'da başbakanlığa atadı
Suriye-Filistin cephesinde Archibald Murray'e. Filis tin'e sınırlı bir taarruz başlatma buyruğu verildi. Türk birlikleri bölgenin iki doğal girişi olan Gazze ile Birüsse bi arasındaki tepeler boyunca savunma mevzileri kur
muşlardı. 26 Mart'ta general Sir Charles M. Dobell'in yönetiminde Gazze'ye yapılan birinci saldırı Dobell'in bindirilmiş kuvvetleri ile piyade kuvvetleri arasındaki bağlantının kopması nedeniyle başarısızlığa uğradı. Ama Murray, raporunda bu çarpışmayı bir Ingiliz zaferi olarak gösterince, vakit geçirmeden ilerleyip Kudüs'ü alması buyruğu verildi. 17 Nisan'da Dobell cepheden
bir saldırı girişiminde bulundu ve ikinci Gazze çarpış
masında Türkler tarafından yeniden püskürtüldü. Bun dan sonra gerek Dobell, gerek Murray görevlerinden alındılar, Murray'in yerine, general Allenby getirildi. Al lenby'ye “Kudüs'ü Noel'den önce alma" buyruğu ve rildi.
31 Ekim'de Üçüncü Gazze çarpışmasını
(Birüsse
bi muharebesi) başlatan Allenby, üç tümeni oyalama savaşı göreviyle cephede bırakıp, gizlice Birüssebi'ye
doğru harekete geçti; bütün gün süren savaştan sonra, Avustralya süvari birliği, Türk siperlerine girip, Birüsse bi'ye yönelerek, su kaynaklarını ele geçirdi; aceleyle alanı boşaltan Türk 7. ordusunun sol kanadı açık kalmış oldu.
ve ertesi gün de Yunanistan İtilaf Devletleri safında sa
Allenby 6 Kasım'da kuzeye saldırdı, Bindirilmiş çöl
vaşa girdi. Etkisiz kalan general Sarrail'ın yerine getirilen
kolordusunu denize doğru yönlendirdi. Türk kuvvetleri
general M.L.A. Guillaumat, Yunan kuvvetlerini yeniden örgütlemeye ve saldırı planları hazırlamaya girişti. Türk cepheleri: Irak, Suriye-Filistin, Kafkas cepheleri.
bu tuzaktan zamanında kurtulmak için Gazze'yi boşalt tılarsa da 13 Kasım'da Allenby'nin yeni bir saldırısı kar
şısında Kudüs-Yafa hattına çekilmek zorunda kaldılar.
Rusya'daki Devrim, daha vilin başında Kafkasları bir sa vaş alanı olmaktan çıkardı:(15 Aralık 1917'de dört haf
Allenby'yi Türk yedek kuvvetlerinin yetişmesi ve gene ral von Falkenhayn'ın cepheye gelerek denizden
talik bir ateşkes imzalandı ve Rus Kaſkas ordusu dağıtıl di; daha sonra Brest-Litovsk barış görüşmelerine Türk
Kudüs'e kadar yeni bir mevzi hattı kurması kısa bir süre duraklattıysa da sonunda 9 Aralık'ta Kudüs düştü.
temsilcileri de katıldılar, böylece Türk birliklerine de
Irak cephesi. Sir Frederick Maude, 22 Şubat'ta saldırıya
öbür cephelere destek olma olanağı doğdu. Somme'daki çarpışmaları canlandıran suluboya bir resim.
geçerek, Türk kuvvetlerini Bağdat'a doğru çekilmek
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 167 I. DÜNYA SAVAŞI
RUSYA
ORTADOĞU CEPHESİ
KARADENIZ
Sinop
MAZA
Perovit
DENIZ
Pon 12.10 Trabzon
DAGLARI
TE
4.18143
11
YTI
Uluslararay sinar 1914 Baskentler
3-15
Buglica kentler
Erturum
PM
2
kyler
TURKIYE
ATKV
GLY.
Test
Buyuk Britanya, Rusya)
En
EN
17.10
SUAIYE
muh (tarih)
Indik Devleden'nun erleme ya da bar, taartur (tarih)
lasak Derleden'nın ulang en de noktalar (tanh)
Deno
sang
1915'te sau trario
IRAN
Kort
11
AKDENIZ M-1 573 NO
:
01
11-22
Yal KE
SET
கம்
AITO
SURYE
1918'de sunu banh)
Baylia Jerley entelen
şiddetli muharebe alanlan Areyks suu Cugsu 30 Ekim 1918
:
0
COLU
ONDAY Ang
1917'de sinir banh)
ya da ilerleyiz. (tanhi AD
73511
FRISTIN
1916'da sanih
Y Devletleri'ne kan nuzu
Badoo
Vea
Treoeunh) Il Devletleri'nin taler luzandig
TV WA
118218
Ittifak Devlederi'nin taler basandi
XO
Nusan
onder
• 103
Kn
olay Devletien Araplar, Fransa Taralu Devletler
KIBRIS Ingiger har
3-2-1,
ladak Devletleri
(Almanya. Osmanlı imparatorlugu
:
Oryartus ulic
TOROSDGL
TEN anti
Demiryolu
Bio
Konya Antalya
UN
001
Erancan 10%
Keel
1915-1918
Vadim
AFKAS
Intai Devletleri'nin ulat
en len noktalar banh) 2.
Coll
ce SANA YARIVLAD
De
NUFUD COLOR
MJ SIR (bg bn 12.619
ARABISTAN LALA keng
ve
ZINFO7
1
AN On
zorunda bıraktı. Diyale irmağı boyunca günlerce süren çarpışmalardan sonra İngilizler 11 Mart'ta Bağdat'a gir diler. Türk kuvvetleri oldukça düzensiz biçimde geri
çekildiler. 27 Ekim'de Ingilizlerin yeniden saldırıya geç meleri sonucunda, birçok çarpışmanın ardından Türk kuvvetleri kuzeye çekilerek, Karatepe ve Fetha mevzi
lerine yerleştiler. Deniz savaşları. Alman Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, uzun hesaplardan sonra, sınırsız denizaltı savaşının Bü yük Britanya'yı 5 ayda barış masasına oturtacağı sonu
cuna vardı. Ve bu savaş sürdürüldü. Nisandan başlaya rak Büyük Britanya, ayda 875 000 tonu bulan ağırlıklar
da gemi yitirmeye başladı. İngilizlerin ve yansız ülkele rin sivil denizcileri denize açılmayı reddetmeye koyul dular. Eldeki kruvazör ve destroyerler de hızla yitirildiği için, deniz kuvvetleri koruyucu konvoylar oluşturma önerilerini kabul etmedi. Hafif savaş gemileriyse, deni
zaltıları batırma konusunda düş kırıklığı yarattılar. De
niz kuvvetleri Komutanlığına getirilmiş olan amiral Jelli
coe, Büyük Britanya'nın besin, vb. gerekli madde stok larının temmuza doğru tükeneceğini hesapladı. Başbakan Lloyd George'un israrlarının, ABD amirali William S. Sims ile ve Büyük filonun komutanlığına geti
rilmiş olan Beatty'nin tavsiyelerinin sonucunda, 10Ma
30
yıs'ta konvoy sistemi kabul edildi ve kısa sürede çok
parlak sonuçlar alındı. Mayıs ayında ABD destroyerleri nin de katıldığı Ingiliz gemileri ticaret gemilerini çok iyi korudular; üstelik çok sayıda Alman denizaltısı batır mayı da başardılar. Böylece konvoylar, Büyük Britan
ya'yı tartışmasız biçimde kurtarmış oldu: Yılın sonunda
gemi kayıpları 8 milyon tonu aşıyordu ama, Itilâf Dev
letleri'nin gemi yapimi programları, kayıplardan daha çoğunun üretilmesini öngörüyordu. Bu arada Alman destroyerleri şubat, mart ve nisanda
Manş denizindesaldırılara giriştiler. Buna karşılık Ingi
lizler de Ostend ve Zeebrugge'ye saldırılar düzenledi ler. Yıl sonunda ingiliz gemileri Hollanda açıklarında Al man kıyı gemilerine saldırdılar. Kasım ayında Almanla rin Helgoland körfezindeki mayın temizleme harekâti
na karşı da başarısız bir savaş kruvazörü saldınsı düzen
lediler. Aralık ayında Almanların, İngiltere ile Iskandi navya arasında çok sayıda konvoya saldırarak, İngiliz ti caret filosuna yeniden kayıplar verdirmeleri üstüne, Beatty, konvoylarda artık koruyucu güç olarak savaş gemilerinden oluşan küçük filolar kullanmak zorunda kaldı.
1918'DEKİ HAREKÅT
Genel strateji. 1918'in başında İtilaf Devletleri'nin du
168 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ rumu ciddiydi. 1917'deki önemli İtilaf Devletleri saldırıları başarısızlığa uğramış, Rusya çökmüştü; İtalya da çökmenin eşiğindeydi. Almanların denizaltı harekati,
Devletleri kuvvetlerinin ayrı ve farklı bir bileşeni olması, kimliğinin korunması" gerektiği yargısına vardı. İnsan
ABD'den gelen deniz ikmalini tehdit etmeyi sürdürü-
gücü sıkıntısı çeken ve deneyimsiz ABD askerlerinin yeteneksizliklerinden yakınan Itilaf Devletleri'yse, ABD
yordu. ABD askerlerinin İtilaf Devletleri'nin tükenen in-
birliklerinin Fransız ve Ingiliz orduları için bir yedek
san güçlerine destek sağlaması için aylar geçmesi gere-
kiyordu. İngiltere de, Fransa da, savunma konumuna çekilmişlerdi.
Ama İttifak Devletleri de başarılı olamamışlardı. İtilaf Devletleri'nin deniz ablukası, ellerini kollarını bağlıyor
kuvvet haline getirilmesini istediler; İngiliz Savaş Bakanı Newton D. Baker ile ABD Başkanı Wilson, Fransa Cum hurbaşkanı Georges Clemenceau ile Lloyd George'un öne sürdükleri gerekçelere karşın, Pershing'i destekle diler.
du. Avusturya'nın kaynaklan tükenmişti; Osmanlı İm-
Başkan Wilson, 8 Ocak 1918'de Kongre'de yaptığı
paratorluğu ve Bulgaristan çok güç durumdaydılar. Sa-
konuşmada, ünlü barış için "Ondört Noktası"ni ("Wil
vaşın yükü gün geçtikçe daha çok Almanya'nın omuz-
son prensipleri" de denir) açıkladı: Açık diplomasi, si lahların azaltılması, ulusların geleceklerini belirleme
ABD'nin güçlerini toplaması. Savaşa hazırlıklı olmayan
hakkı, Milletler Cemiyeti'nin kurulması, vb. Bu idealist savaş hedefleri İtilaf Devletleri' ne manevi bir ağırlık ka
lanna çöküyordu.
ABD, denizaşırı bir askeri kuvveti örgütleme, donatma, eğitme, taşıma ve ikmalini sağlama sorunuyla karşı karşıyaydı. Ordu 200 000 asker ve 9 000 subaydan, 4 mil-
yonu aşkın askere (200 000'i subay) çıktı ve bu kuvvetin yaklaşık yarısı savaş bitmeden Avrupa'ya ulaştı: Yarısından çoğu savaş birlikleriydi (her biri yaklaşık 28 000 kişiden oluşan 42 tūmen); geri kalanıysa destek görevlerdeydi.
Pershing ve İtilaf Devletleri komutanları,Verdun'un doğusunda kalan Lorraine bölgesinin ABD birliklerinin savaş alanı olması konusunda anlaştılar. Fransa'nın güneybatısındaki limanlara ABD birlikleri çıkmaya başla-
zandırdı.
Batı cephesi. Ludendorff, Almanya'nın tek savaşı ka zanma umudunun, 1918'de Batı cephesinde, ABD bir
liklerinin savaşa girmesi ciddibir etki uyandırmadan ön ce, kesin bir zafer kazanmak olduğunu anladı. Rusya savaş dışı kaldığına göre, doğudaki Alman kuvvetlerinin
büyük bölümünü batıya kaydırıp, büyük bir taarruz ha zırlamaya karar verdi. Niyeti bir dizi güçlü saldırıyla, Iti laf Devletleri kuvvetlerini bozguna uğratmaktı. Fransız
lar ile İngilizlerin ilgi alanlarının farklıolduğunun, Fran
sızların Paris'in korunmasına önem verdiklerinin, İngi
di. ABD donanmasına verilen denizaşırı taşımacılık gö
lizlerinse Manş denizindeki limanlarla bağlantılarına
revinin bir bölümü ABD limanlarında elkonan Almanti-
dikkat ettiklerinin bilincinde olan Ludendorff, bu iki or
caret gemileriyle, geri kalanı da ABD ticaret filosuyla yapıldı. Bu karma filo, bir tek gemi bile yitirmeden 1
du arasında bir engel oluşturmayı, sonra da İngiliz kuv
milyonu aşkın ABD askerini Fransa'ya taşıdı. Geri kalan
1 milyonsa, İtilaf Devletleri'nin gemileriyle taşındı.
vetlerini bir dizi saldırıyla yok etmeyi planladı.
Almanlar saldırılarına, 21 Mart sabahı yoğun sisli bir havada, Ingiliz birliklerinin sağ kanadına Arras ile La Fè
800 000 kişilik ABD deniz kuvvetleri, başlangıçta
re arasındaki 100 km'lik bir cephede başladılar (ikinci
konvoylara ve denizaltılara karşı öbür eylemlere katıldi: İskoçya'dan Norveç'e kadar uzanan Kuzey denizi
Somme muharebesi), 5 saat süren İngilizlerin bekleme
dikleri bir bombardımandan sonra, özel olarak eğitil
şedi. Ayrıcabeş savaş gemisi İngiliz Büyük filosuna ka-
tıldı, üç savaş gemisi de Irlanda sularında suüstü saldı-
miş Alman saldırı birlikleri sisin içinde ilerlediler; her tü men gidebildiği kadar ileri, elinden geldiğince çabuk gitti. Şaşıran İngilizler geri çekilerek, Alman 18. ordusu
rılarına karşı görevlendirildi.
nun Somme irmağına ulaşıp aşmasına olanak verdiler.
olmadığı için, Pershing kendi hareketli kuvvetinin “ltilaf
sızlardan da destek istedi; ama Pétain, Paris'in korun
mayın kuşağını oluşturan 70 000 mayının 56 000'ini dö-
ABD teknik bakımdan İtilaf Devletleri'nin bir parçası
Ingiliz yedek kuvvetleri yardıma koşarken, Haig Fran
Birinci Dünya Savaşı'nda İngiltere'de bir cephane fabrikasında çalışan kadınlar.
27روا
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 169
CFOP
Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarında kullanılmaya başlanan 305 mm'lik uzun erimli ingiliz toplarından biri. masına daha çok önem veriyordu. İngilizler bunun us
lerden oluşan Alman birliklerine karşı başarı elde edil
tüne bir yüksek komutan atanması için baskı yaptılar ve
mesi, İtilaf Devletleri'nin moralini yükseltti.
3 Nisan'da Beauvais'de toplanan Itilaf Devletleri Yük sek Savaş Konseyi, Ferdinand Foch'u İtilaf Devletleri kuvvetleri başkomutanlığına atadı. Foch da hemen, In gilizlere yardım yollamaya başladı.
zilenerek, Marne boyundaki Alman saldırısına karşı çık tılar. 3. tümen Château-Thierry'deki köprüleri tutup,
Almanların saldırısı, 64 km ilerlemelerinden sonra
hızını yitirdi. Foch'un destek göndermesinden sonra
Ardından, ABD 2. ve 3. tümenleri 30 Mayıs'ta mev
sonra da karşısaldırıya geçti ve toparlanan Fransız bir liklerinin de yardımıyla Almanları Marne'ın öbür kıyısı na püskürttü. 2. tümen de, Château-Thierry'nin batısın
da, Montdidier'ye ulaştıktan sonra durdu. İtilaf Devlet
da Alman saldırılarına başarıyla direndi.
İngiliz, 77 000 Fransız); Almanların ölü ve yaralılarının
üstüne, ABD 2. tümeni, deniz piyade tugayının öncülü
leri yaklaşık 240 000 ölü ve yaralı vermişlerdi (163 000
sayısı daha da yüksekti. Taarruzun en önemli sonucu, Almanlar açısından, İtilaf Devletleri'nin bir ortak komu tanlık kurmaları oldu.
23 Mart'ta uzun menzilli bir Alman topu, 105 km
Ludendorff'un 4 Haziran'da saldırıdan vazgeçmesi
ğünde karşısaldırıya başladı. 5 Haziran - 17 Haziran arasında Almanlar Vaux, Bouresches ve Belleau or
manlarındaki mevzilerinden atıldılar. 9 Haziran'da
Compiègne'de başlatılan bir Alman ilerlemesi de, 12
uzaktan Paris'e arada bir atış yapmaya başladı. Bu şaşır
Haziran'da Fransız ve ABD birlikleri tarafından durdu
tici silah Parislilerin moralini iyice bozarak, 876 kişi ka dar kayıp verilmesine de yol açtı; ama savaşın gidişini
ruldu.
etkilemedi.
Flandre'daki İngilizlere karşı hâlâ büyük bir saldırı planlamakta olan Ludendorff, Fransız birliklerini ingiliz
9 Nisan'daki Lys muharebesinde Almanlar, Ingiliz kuvvetlerine bu kez Flandre'da, daha dar bir cephe üs
cephesinden uzağa çekmek için Champagne'da bir ön saldırı girişiminde daha bulundu: İkinci Marne muhare
tünden saldırdılar ve Hazebrouck ile Manş denizi kıyı
besi, 14-15 Temmuz'da, Alman kaçaklarından, uçak
bağlantısını tehlikeye soktular. Alman birlikleri kısa sü
larla yapılan keşiflerden ve tutsaklardan bilgi alan Itilaf Devletleri kuvvetlerinin, ilerleyen Almanları top atışıyla
sinda mevziler arasında bulunan önemli demiryolu
rede hazırlıksız Ingiliz tümenlerini ve bir Portekiz tūme nini yararak geçtiler. 12 Nisan'da “sırtımızı duvara da
yadık" bildirisini yapan Haig, daha çok geri çekilinmesi
ni yasakladı. Almanlar 16 km ilerleyip, Messines tepesi ni geri aldıktan sonra, 17 Nisan'da durduruldular. Lu
dendorff bu kez de taktik alanda başarı elde etmiş, ama
stratejik bakımdan başarısızlığa uğramıştı: Savunma ya
rilamamıştı ve Manş denizi kıyısındaki limanların gü
venliği bozulmamıştı.
Ludendorff 27 Mayıs'ta bir kez daha, bu sefer Che
min des Dames boyunca 40 km'lik bir cephede saldırı
ya geçti (üçünců Aisne muharebesi). Bu, Flandre'daki
Ingilizlere karşı yapılması planlanan kesin sonuçalacak
karşılamalarıyla başladı. Reims'in doğusundaki saldırı, Fransızlar tarafından birkaç saatte durduruldu. Re ims'in batısındaysa Alman 7. ordusundan yaklaşık 14 tümen Marne'ı geçti; ama ABD birlikleri direndiler. Da
ha sonra da Itilåt Devletleri'nin hava kuvvetleri ve top çusu Almanların köprülerini yıkarak ikmal yollarını kesti ve 17 Temmuz'da saldırıyı durdurmak zorunda bıraktı.
Almanlar beş ay içinde 500 000 ölü ve yaralı vermişler di. Müttefiklerin kayıpları daha da fazlaydı; ama artık her ay 300 000 ABD askeri gelmekteydi. İtilaf Devletleri'nin karşısaldırısı 18 Temmuz'da, Lu dendorff geri çekilmeye hazırlanırken başladı. Hafif
tanklar kullanan, ABD ve Ingiliz tümenlerinin de yardım
bir saldırıya hazırlık olarak, Fransızları şaşırtmak ama
ettiği Fransız orduları, soldan saga doğru Marne çıkıntı
yen Alman birlikleri, 9 Fransız tümeni ile 3 Ingiliz tüme nini bozguna uğratarak, Aisne irmağını geçtiler ve gün batarken, Vesle irmağını Fismen'in batısında aşıp, 30
geri aldılar. Bundan sonra Ludendorff , planladığı Flan dre saldırısından vazgeçerek, ağırlığı Vesle kıyısındaki
cıyla yapılan bir saldırıydı. Tankların arkasından ilerle
Mayıs'ta Marne'a ulaştılar.
28 Mayıs'ta Pershing, Marne'daki Fransızlara destek
gönderirken, savaştakiilk ABD saldırısı 80 km kuzeyba tida, Cantigny'de gerçekleştirildi. Bunun yerel bir hare. kât olmasına karşın, Hutier komutasındaki yaşlı asker
sina saldırdılar, Vesle irmağına ulaştılar ve Soissons'u durumu korumaya verdi. Marne çıkıntısı artık yoktu. Stratejik açıdan İkinci Marne muharebesi savaşın gidişi
ni değiştirmiş, inisiyatif Almanların elinden alınmış, Lu
dendorff'un planları suya düşmüştü.
8 Ağustos'ta Amiens yakınında Haig, 4. orduyu ve
kendisine bağlı Fransız I. ordusunu, Almanların 18. ve
170 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ
28 Haziran 1919'da Versailles Antlaşması'nın imzalanmasını gösteren bir resim.
2. ordularının üstüne sürdü. İyi hazırlanmış bir saldırı beklemeyen Almanlar, panik içinde geri çekilmeye başladılar. Ludendorff acı bir biçimde, 8 Ağustos'un "Alman ordusu için kara gün” olduğunu açıkladı (Lu dendorff daha sonra, savaşa artık son verilmesi gerekti
ordusu, 12 Eylül'de çıkıntının iki yanına birden saldırdı.
16 Eylül'e gelindiğinde, çıkıntı Almanlardan bütünüyle temizlenmişti. Bundan sonra Pershing, bütün ordusunu
başka bir cepheye aktarma gibi büyük bir işe yöneldi: 1
milyonu aşkın askerin tanklar ve silahlarıyla birlikte, ge
ğini söylemiştir).
ce, Meuse irmağının batısındaki Argonne ormanı böl
Almanlar çıkıntının eski ucunun 15 km gerisinde yeni bir mevzi oluşturmayı başardılarsa da, Fransız birlikleri
edilmeleri gerekiyordu.
10 Ağustos'ta onları Montdidier'yi boşaltmak zorunda
bıraktı.
Amiens muharebesinin ikinci evresinde, 21 Ağus
tos'ta Ingiliz ve Fransız orduları saldırı tazelediler. Lu dendorff, Lys ve Amiens bölgelerinden genel geri çekil
me buyruğu verdi; ama 30-31 Ağustos'ta Anzakların
Somme irmağını aşmaları, bu planı bozdu. Almanların genel durumu kötüye gidiyor, bu yüzden de en son mevziye, Hindenburg hattına geri çekilmelerini zorun
lu kılıyordu. O sırada Haig de yedek kuvvetlerini kullan mıştı ve kazandığı zaferi daha ileri götüremezdi. Al manların kaybı, 30 000'i yaralı 100 000'i aşkın kişiydi.
itilaf Devletler'iyse 42 000 (22 000 Ingiliz, 20 000 Fran sız) kayıp vermişlerdi. Ama İtilaf Devletleri, gerek tak tik, gerek stratejik bakımdan yeni bir zafer kazanmışlar dı, Almanların moraliyse sıfırdı.
gesine taşınıp, orada bir başka önemli saldırıya hazır Foch iki büyük saldırı planladı. Bunlardan biri, Ver dun bölgesinden, Almanların yaşamsal önem taşıyan ikmal merkezi ve demiryolu kesişme noktası olan Mé. zières'e doğru yapılacak Fransız-ABD saldırısıydı. İkin cisiyse, Péronne ile Lens arasında yapılacak ve demir
yolu kavşağı Aulnoye'u hedef alacak Ingiliz saldırısıydı. Başarılı olunursa, bu ikili saldırı, Almanların Batı cephe
sindeki lojistik durumunu altüst edecekti. ABD birlikleri 26-27 Eylül'de Vauquois ve Montfaucon'dan geçtilerse de, Almanların destek almaları üstüne saldırıları yavaş.
ladı. Pershing, Saint Mihiel harekâtından sonra, saldırı
tümenlerinden bazılarını dinlenmiş birliklerle değiştirdi ve 4 Ekim'de saldırısını yeniledi. Manevra alanı bulun
madığından, 1. ordu pahalıya mal olan bir dizi cephe saldırısıyla yavaş yavaş kendine yol açtı ve Argonne or manının Almanlardan temizlenmesi, soldan Aisne ir
Pershing, 30 Ağustos'ta 1914'ten beri Alman işgalinde
mağına doğru ilerlemesini kolaylaştırdı. ABD kuvvetlerinin beklendiği kadar hızlı ilerleyeme mesinden kaygılanan Fransa cumhurbaşkanı Clemen
bulunan Saint Mihiel çıkıntısına doğru harekete geçti. ABD albayı Billy Mitchell'in komutasındaki 1 400 kadar
ceau, Pershing'in görevinden alınması için çaba harca
dıysa da, başarılı olamadı: ABD saldırısının Batı cephe
ABD, Fransız, Italyan ve Portekiz uçağından oluşan bir
sindeki kullanılabilir Alman yedeklerinin tümünü ken
Kendisine ayrılmış ayrı bir cephede iş gören ayrı ve
farklı bir ABD ordusu için yürüttüğü çekişmeyi kazanan
İtilaf Devletleri hava kuvvetinin desteğindeki ABD 1.
disine çekmekte olduğunu gören Foch, Clemen
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 171 ceau'yu desteklemedi. Ekim ayının sonuna gelindiğin
toprağa yerleştiler; Ingiliz birlikleriyse sağda büyük bir köprübaşı elde ederek 28 Ekim'de cepheyi yardılar ve
de, 1. ordu üçüncü ve son Alman hattını birçok yerden delmişti.
30'Ekim'de Sacile'ye ulaştılar. Ertesi gün, Italyan yedek
Yorulan tümenlerin yerine dinlenmiş olanları koyan
birliklerinin giderek genişleyen açıktan yararlanmaları
1. ordu, 1 Kasım'da yeniden ilerledi, Buzancy'nin ku zeydoğusundaki ve batısındaki son Alman mevzilerini yardı, Fransız 4. ordusunun Aisne'i geçebilmesini sağ
luno'ya, ertesi gün Tagliamento'ya ulaşıldı. Batı bölge
üstüne, Avusturyalıların direnişi çöktü. 1 Kasım'da Bel
sindeyse, Ingiliz ve Fransız birlikleri 3 Kasım'da Tren
ladi. Bundan sonra ABD öncü birlikleriMeuse vadisin
to'ya saldırdılar. Aynı gün, Venedik körfezine gönderil
de açıkta ilerlediler, 6 Kasım'da Meuse'e vardılar ve top ateşiyle bütün Alman cephesi için yaşamsal önemde bir
birkaç saat sonra da ateşkes imzalandı. Çarpışmalar 4
ikmal yolu olan Mézières-Montmedy demiryolu hattını kestiler. ABD saldırısının başlamasından bir gün sonra,
27 Eylül'de, Haig'in ordular grubu da Hindenburg hatti
na yüklenmişti; ama, başarılı Alman savunması karşısın
miş bir İtilaf Devletleri donanması Trieste'yi ele geçirdi; Kasım'da sona erdi.
Balkan cephesi. Selanik'te temmuz ayında, Guillau
mat'nin yerine başarılı Fransız generali Franchet d'Es perey getirilmişti. Yüksek Savaş Konseyi istemeye iste
da bu saldırı kısa sürede hızını yitirdi.
meye büyük bir saldırıya hazırlanması iznini verdi.
saldırıyla Ingilizler de, 17 Ekim'de Selle irmağı kıyısın
sızlar ve Ingilizlerden oluşan yaklaşık 600 000 kişilik bir kuvvetin komutanıydı; ama bunların yalnızca 350 000'i
Meuse-Argonne'daki ABD baskısı bütün hat boyun ca Almanların geri çekilmesini zorunlu kılmıştı. Yeni bir
daki Alman savunmasını çökerttiler. Aynı tarihlerde,
D'Esperey görünüşte Sırplar, Çekler, İtalyanlar, Fran
gerçekten savaşabilecek durumdaydı. Karşılarındaysa
gilizler de, yeniden Flandre'da ilerlemeye koyuldular.
400 000 kadar Bulgar vardı (komuta ve kurmay görev lerinin dışındaki bütün Alman birlikleri çekilmişti).
Cephe çizgilerinin bozulmaya başladığı bir sırada, 6
masında cephenin merkezine saldırdılar (iki yandan
başkan Wilson'a bir mesaj göndererek Wilson'un “14
di); dalma hareketi başarılı oldu; aynı biçimde 18 Ey
meden sonra, Wilson'un israrıyla, Birleşik ABD ve İtilaf
dırısı da başarılı oldu.
ateşkes görüşmesi yapmayacakları kararına varıldı. Bu
yardı. İngiliz saldırısı ertesi gün Strumitsa'ya ulaştı. İyice
Devletleri'nin isteğini yerine getirebilmesi için, resmen
küp'ü aldılar. Ayrıca, İtilaf Devletleri'nin uçakları, ka çan Bulgarlar arasında büyük bir panik yarattılar. 29 Eylül'de Bulgaristan ateşkes istedi ve isteği kabul
Belçika kralı Albert'in komutasındaki Belçikalılar ve In
Alman ordusu dağılmaya başladı.
15 Eylül'de Sırp birlikleri yoğun topçu ateşinin koru
Ekim'de, yeni Alman başbakanı Baden prensi Max,
Fransız ve Yunan birlikleri tarafından destekleniyorlar
nokta"nın temelinde bir ateşkes istedi. Birkaç haberleş
lül'de Ingilizlerin sağ kanada yaptıkları bir şaşırtma sal
Devletleri'nin, Almanya'da varolan askerî diktatörlükle
nun üstüne Ludendorff, yenik Alman hükümetinin İtilaf
görevinden alınmadan hemen önce istifa etti. Ama
Hindenburg, Almanların başkomutanı olarak görevin de kaldı. Ludendorff'un yerine general Wilhelm Groe ner Genelkurmay başkanlığına getirildi.
Saldırı 25 Eylül'de Vardar'a ulaşıp, Bulgar cephesini
harekete geçen Fransız süvarileriyse, 29 Eylül'de Üs
edildi. Ama Franchet d'Esperey, birlikleriyle kuzeye doğru ilerlemeyi sürdürerek, 1 Kasım'da Belgrad'da
Ayaklanma ve ateşkes. Almanya'nın içinde komünistle
Tuna'yı aştı. Almanya'nın ateşkes yapmasıyla çarpış malar durduğu zaman, Fransız birlikleri Budapeşte ve Dresden'e yürümeye hazırlanıyorlardı.
malar patlak verdi. Yeni bir sosyalist hükümet iktidara geldi ve 9 Kasım'da cumhuriyet ilan edildi. Imparator
Türk cepheleri:Kafkas, Suriye, Filistin ve Irak cepheleri.
rin kışkırttığı ve 29 Ekim'de açık deniz filosunda patlak veren ayaklanmanın kıvılcım rolünü oynadığı ayaklan
Compiègne yakınında, ateşkes görüşmelerine başladı.
Yılın başlarında, Suriye ve Filistin cephesiyle Al lenby'nin kuvvetlerinden bir bölümünün Batı cephesi ne gönderilmesi nedeniyle, Kudüs'te ancak küçük çar pışmalar yapıldı. Ama güneyde ve doğuda Arabistan ateşler içindeydi: T.E. Lawrence'ın kışkırtmasıyla ayak
koşullarına göre, Alman ordusu hemen bütün işgal etti
güney noktası olan Arabistan'daki Medine'ye kadar
ertesi gün Hollanda'ya kaçtı.
Bu arada, sivil Mathias Erzberger'in başkanlığındaki
bir heyet, Foch'un bir tren vagonundaki karargâhında, 11 Kasım 1918'de saat 05'te anlaşmaya vanldı. Ateşkes
lanmış Araplar Amman'dan, Türk askeri güçlerinin en
ği topraklardan ve Alsace-Lorraine'den çekilecek, he men büyük miktarda savaş gerecini ve bütün denizaltı
yaklaşık 970 km boyunca uzanan Hicaz demiryoluna
de Itilaf Devletleri'nin gözetimine verecekti. Ayrıca Al
eden Hüseyin Bin Ali'nin oğlu Emir Faysal'la birlikte de miryolu hattını tahrip ederek Medine'nin bağlantısını
larını teslim edecek, bütün öbür suüstü savaş gemilerini
manlar, Ren'in batısındaki Alman topraklarını boşalta caklar ve Ren üstündeki üç köprübaşı İtilaf Devletleri
kuvvetleri tarafından işgal edilecekti. Ateşkes hemen
sürekli saldırdılar. Eylül ayında Lawrence, kendisini "Hicaz kralı" ilan
kesti.
Bu arada yaz sonunda destek alan Allenby, son çar
11.00'de son verildi.
pışma için özenle hazırlandı. İyice tahkim edilmiş Türk savunma hattı Akdeniz kıyısında Yafa'nın kuzeyinden
rini batı cephesine aktarmış, Rusya savaş dışı kaldığı için
gücünü deniz kıyısında yoğunlaştırmak, bir gedik aç
mişti. Tonale geçidinin batısına yapılan şaşırtma saldırısı
arada Ingiliz hattının tamamını da Şeria vadisi eksenin
yürürlüğe girdi ve çarpışmalara 11 Kasım günü saat
Italya cephesi. İlkbaharda Almanya, İtalya'daki birlikle
Şeria vadisine kadar uzanıyordu. Allenby'nin planı, asıl
Avusturya'nın İtalya'yı tek başına altetmesinde diret
mak ve süvari kolordusunu bu açıktan içeri sokmak, bu
13 Haziran'da geri püskürtüldükten sonra, Verona ve
de dönerek kuzeye ve doğuya hareket ettirmekti. 19
Itilaf Devletleri'nin öbür cephelerde başarı kazandıkla
birlikleri Yıldırım Ordularıgrubunun karargâhına girdiler
nunda ikili bir saldırı hazırladı. O sırada Avusturya-Ma
nun üstüne, Yıldırım Orduları grubu komutanı Liman
yanlar 24 Ekim'de Vittorio Veneto muharebesiyle sal
karak, Adana'ya çekildi. Mustafa Kemal Paşa, Ingiliz
da durduruldular. Ne var ki, Fransız birlikleri soldaki bir
ya çalışırken, Istanbul'da hükümet düştü ve Ahmet Iz
Padora'ya yönelik Avusturya saldırılan da durduruldu.
rindan emin oluncaya kadar zaman kazanan Diaz, so
Eylül günü saat 4.30'da taarruz başladı ve Ingiliz önců
ve Şeria irmağına ulaştılar. 30 Eyül'de şam düştü. Bu
caristan hükümeti ateşkes isteminde bulunmuştu. Ital
Von Sanders, komutanlığı Mustafa Kemal Paşa'ya bıra
dırıya geçtiler; ama çok geçmeden Piaveırmağı hattın
saldırılarını İskenderun-Tellürrifat mevzilerinde tutma
172 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ François Fleming komutasındaki birlikler, 14
Haziran 1919'da Paris'teki "zafer töreni"nde.
zet Paşa'nın kurduğu yeni hükümet, Mondros Ateşke si'ni imzalamak zorunda kaldı (30 Ekim).
Irak cephesinde, İngilizler, birkaç saldırıdan sonra,
23 Ekim'de 6. orduyu yenilgiye uğrattılar.
Kafkas cephesinde, Ruslarla imzalanmış olan ateş kesten sonra, ordular arasında savaş olmadıysa da, Van'da toplanan Ermeniler, Rusların işgal etmiş olduk ları Türk topraklarına girdiler. Bunun üstüne, Vehip Pa
şa komutasındaki 3. ordu Van'ı (7 Nisan), Yakup Şevki Paşa komutasında 4 tūmenlik bir kuvvetde 10 Nisan'da Ardahan'ı, 14 Nisan'da Kars'ı geri aldı. Tiflis'teki Alman birlikleriyle birleşerek Gümrü (15 Mayıs) ve Karakö
se'yi de (26 Mayıs) alması üstüne, Ermenilerin isteğiyle,
Batum'da 4 Haziran 1918'de barış,yapıldı. Deniz savaşları. 1918 başlarında Itiláf Devletleri'nin konvoy sistemi, Almanların denizaltı saldırılarını sınırla
mıştı. AmaAlman denizaltılan gene de tehlike oluştur mayı sürdürüyor, denizalular Zeebrugge, Ostend ve Brugge'deki üslerden harekata çıkıyorlardı. Pas de Ca lais (Dover) boğazı devriye kolunun komutanı İngiliz
tuğamirali R. J. B. Keyes bu üslere karşı bir saldırı düzen ledi; 22-23 Nisan'da Vindictive hafifkruvazörū, destro yer ve denizaltı korumasında Zeebrugge'ye saldırdı.
Güçlü patlayıcılarla yüklü bir Ingiliz denizaltısı da, kapı ları hedef alarak kendisini havaya uçurdu ve burayı tu tan iki gemiyi de birlikte batırdı. Vindictivese üsse ol dukça zarar verdikten sonra kaçmayı başardı; ama üs bütünüyle kullanılmaz duruma getirilmedi. Aynı tarihte Ostend'e de düzenlenen bir saldırıda, başarı elde edi
beck'in vur-kaç hareketlerinin önünü almayı başara
madılar. 1917'de Vorbeck'i Portekiz Doğu Afrikası'na
ittilerse de, Vorbeck bu kez aynı gerilla taktiğiyle Porte kiz askeri karakollarını ele geçirdi; el koyduğu cepha neyle kendi küçük komandosunun gereksinmelerini
karşıladı. Daha sonra, yalnızca 4 000 kişiyle Alman Do
ğu Afrikası'na dönüp, toplam 130 000 kişilik kuvvetler le karşı karşıya geldi. Önce çok sayıda küçük karakolu
ele geçirdi; ama ateşkes imzalandığını öğrendikten sonra, 14 Kasım'da çarpışmayı durdurarak, 23 Ka sım'da birliğiyle teslim oldu. Ateşkes sonrası. Ateşkes koşulları uyarınca, 17 Ka
sım'da İtilaf Devletleri birlikleri, Fransa ve Belçika'nın 1914'ten beri Almanların elinde bulunan kesimlerine
yeniden girmeye başladılar. Ayrıca Itilaf Devletleri ve
ABD birlikleri, geri çekilen Almanların peşinden Al
manya'ya girdiler. 9 Aralık'ta Ren ırmağını ateşkesle be
lirlenmiş bulunan köprü başlarından geçtiler. Ingilizler Köln'e, ABD birlikleri Koblenz'e, Fransız birlikleri de
Mainz'e yerleştiler. Bu arada 21 Kasım'da Alman açık
deniz filosu Büyük Britanya Büyük filosunun gözetimin de Forth halicine gitti. Daha sonra da Scapa Flow'a gö türüldü.
Savaşın bedeli. Savaşın ne kadar insan canına ve kayna ģa mal olduğu, çizelgede gösterilmiştir.
BARIŞ ANTLAŞMALARI
Birinci Versailles görüşmeleri. Versailles'daki barış konferansı (Bk. PARIS BARIŞ KONFERANSI) 18 Ocak
1919'da resmen açıldı. Savaşı kazanan 27 Müttefik
lemedi. Daha sonra (9-10 Mayıs) Ostend'i ablukaya al mak için yapılan bir saldırıysa kısmen başarılı oldu. Almanya'nın çöküşünün yaklaştığını gören Alman deniz komutanlarını ingiliz Büyük filosu son bir hesap laşmaya kışkırtmak için umutsuz bir çıkış yapmayı plan
devleti temsil eden 70 delegenin gelmesi bekleniyor
milerinin denetimini ele geçirdiler ve denizlerdeki sa vaşa son verdiler.
Orlando. Kısa sürede bunların isteklerinin ve çıkarları
ladılarsa da, 29 Ekim'de askerler ayaklanarak savaş ge
Doğu Afrika'daki harekât. Ingilizler 4 yıl boyunca sü
rekli arayıp izlemelerine karşın, Paul von Lettow-Vor
du. Almanya, Rusya ve yeni kurulan Sovyet cumhuriye tinin katılamadıkları konferansın en önemli katılanları dört büyük devletin yöneticileriydi: ABD'den Wood
row Wilson, Fransa'dan Georges Clemenceau, Büyük
Britanya'dan David Lloyd George, Italya'dan Vittorio nin birbirlerinden çok farklı olduğu ortaya çıktı.
Wilson, en azından başlangıçta, ateşkes görüşmele
rine temel oluşturmuş “14 noktası"nı kalıcılaştırmaya
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 173 SAVAŞIN BEDELİ' toplam güc
Ekonomik ve
Muharebelerde
Yaralanan
ölen askerler
askerler
Itilaf Devletleri Fransa
8 410 000
1 357 800
4 266 000
BOyük Britanya
8 904 467
908 371
2 090 212
12 000 000
1 700 000
4 950 000
5 615 000
462 391
953 886
4 355 000
50 585
205 690
Belçika
267 000
13 715
+4 686
Sırbistan
707 343
45 000
Karadag
50 000
Rusya Italya ABD
Romanya
750 000
Yunanistan Portekiz
Japonya
Toplam
230 000
133 148
Olen siviller
mali bedeli milyon dolar)
(
Scierber edilen
49 877
40 000
51 975
30633 2 000 000
25 600
18 143 32 320
30 000 650 000
10 195 2 400 7
3 000
10 000
335 706 5 000
120 000
275 000
2 501
21 000 13 751
132 100
556
1 157 633
193 899
7 222
100 000 800 000 42 188 810
300
907
4 888 891
12 809 280
11 000 000
1 808 546
4 247 143
7 800 000
922 500
3 620 000
2 850 000
325 000 75 84411
latifak Devletleri Almanya
Avusturya-Macaristan Türkiye Bulgaristan Toplam
1 200 000 22 850 000
Yansız devletler Genel toplam
65 038 810
1
3131 889
58 072
760 000 300 00010
23 706
400 000
2 150 000
3 445
152 390 8 419 53
275 000 3 485 000
1015 86 208
21 228 813
6612633
281 887
1 750
8,020780
Çeşitli kaynaklardanalınan bu sayıların çoğu yaklaşık ya da tahminidir, çünkü resmi veriler cogu zaman birbirini tutmamakta,
sırasında ya dasalgın yaralanıp Blenler.ya da kötü beslenmenin yol açtıgı olumlerin tümünün nedeni savaşa baglanamaz, bunlar bazı 32 Yalnızca Sayılarda çarpışmalar büyük farklılıklar vardır, hastalıkların yerlerde hesaba katılmış,bazıyerlerdeysekatılmamıştır.
5
Savasgiderleri,malaking titisa elizare arda,geri kalannyadenizden ya da havadan yapılan bombardımanlarda yitirilmiştir.
6 Yaklaşık 500000 Polonyalıve Litvanyalı da dahil.
7 Elde güvenilirsayı yoktur, kayıplarnispeten azdır. beslenme,donma gibiçarpışmadışı nedenlerleolmuştur. 80 000kişi detifus,grip, konu 8 Buna ek olarak yaklaşık
9 Alman kaynaklarına göre, 1919'daki Itilaf Devletleriablukası sırasında İtilaf Devletleri'nin saldınlar da çok sayıdaolüme yol açmişor. 10 Bunların en az Uçte ikisi Polonyalıdır, gerikalan bölümün çogununsa luilar Devletleri'nin ablukasından kaynaklandıgı soylenmektedir. Kaynak: R. Emest Dupuy ve Trevor N. Dupuy, Askeri Tarih Ansiklopedisi, gözden geçirilmiş baskı. Copyright 1970 Emest Dupuy ve Trevor N. Dupuy; 11 Bunun dışında en az 25 000 çarpışmalar dışı olo vardır.
copyright 1977 Trevor N.Dupuy (Harper& Row Publishers Inc.'in izniyle basılmıştır)
kararlıydı. İlke olarak, düzenli uluslararası ilişkilerin ve barışın korunmasının temelini sağlayacak bir Milletler Cemiyeti kurulmasını istiyordu.
Clemenceau inatçı, kararlı ve yetenekli bir siyaset
çiydi. Aynı zamanda da korkunç savaşta Fransa'nın bü yük bölümünün yakılıp yıkıldığını, değerli insan gücü
nün harcandığını görmüş ve Fransa-Prusya savaşından
sonra Almanya'nın kendi ülkesine nasıl insafsız barışko şulları dayattığını unutmamış oç peşinde koşan bir yaşlı insandı. Yalnızca Almanlara acıçektirmekte değil, aynı
zamanda da barış koşullarının Almanya'nın bir daha sa
vaşı göze almasını olanaksızlaştıracak türden olmasın da kararlıydı.
Lloyd George da yetenekli bir siyasetçiydi. Genel olarak pratik, ilımlı bir barış yapma eğiliminde olmakla
Üç buçuk ay süren yavaş ve çok yorucu tartışmalar
dan sonra, İtilaf Devletleri'nin önderleri bütün konular da uzlaşma sağladılar ve daha küçük devletlere anlaş manın kendilerini ilgilendiren yanlarni benimsettiler. 6 Mayıs'ta Versailles Antlaşması, Almanya'ya önerilecek duruma gelmişti.
Versailles Antlaşması.Milletler Cemiyeti'nin sözleşmesi de antlaşmanın içinde yeralıyordu; böylece antlaşmayı imzalayan devletler, bu dünya örgütünü de kabul etmiş olacaklardı. Cemiyet'in kuruluş amacı, anlaşmazlıkla
rin barışçı yoldan çözümü, dünya çapında silahsızlan
ma ve insan soyunun genel olarak geliştirilmesi için bir mekanizma oluşturmaktı.
Oybirliğiyle kabul edilen Alsace-Lorraine'in Fran
sa'ya geri verilmesi dışında, antlaşmanın Almanya top
birlikte, başbakanlığa Almanya'nın ve Almanya'yı sa
raklarıyla ilgili bütün önemli maddeleri, karşılıklı ödün lerle oluşmuştu. Itilâf Devletleri'nin Rheinland'daki iş
seçilmişti. Genel olarak Wilson'un idealizmine güven
gali en az 15 yıl, hatta daha uzun sürecekti; bölge su rekli olarak askerden arındırılmış kalacaktı. Aynı şey
vaşta yönetenlerincezalandırılacağı sözünü vererek miyordu ve onun “14 nokta"sından hiçbirinin Büyük Britanya'nın içişlerine, geleneksel siyasetine ya da baş
kalarına karşı yükümlülüklerine müdahale etmesine izin vermemekte kararlıydı.
"
Dört büyükler" diye adlandırılanların son önemliki şisi Orlando, 1915'te Italya'y! Itilaf Devletleri'nin safın
da savaşa çekmek için vaad edilen büyük toprakları Italya'nın elde etmesinde kararlıydı.
Konferans 25 Ocak'ta, Milletler Cemiyeti'nin kurul
ması konusunda bir kararı oybirliğiyle kabul etti. Bun dan sonra Cemiyet'in sözleşme taslağını hazırlayacak olan komite oluşturuldu ve beş büyük İtilaf Devleti ABD, Büyük Britanya, Fransa, Italya ve Japonya'nın hü kümet başkanları ile Dışişleri bakanlarından oluşan
Yüksek Konsey, barış koşullarını biçimlendirmeye baş ladi.
Ren'in sağ kıyısı boyunca uzanan 50 km eninde bir ku şak için de söz konusuydu. Eupen ve Malmedy yakının daki üç küçük sınır bölgesi Polonya'ya (bu yeniden ku rulan devletin Baltık denizine bağlantısı olması için) ve riliyordu; Baltık denizindeki Gdansk (Danzig) limanı, özerk bir devlet oluyor, ama ekonomik bakımdan Po
lonya'ya bağlanıyordu. Baltık denizine açılan bu Polon ya koridoruyla, Doğu Prusya'nın Almanya'nın geri ka lan bütünüyle bağları bütünüyle kopariliyordu,
Almanya'nın bütün sömürgelerinin itilaf Devletleri
tarafından işgal edilmesi öngörülüyor, bunların Millet ler Cemiyeti'nin denetiminde ve korumasında "man
da"lar halinde örgütlenmesi koşulu getiriliyordu: Al manya'nın Afrika'daki sömürgelerinin çoğunu Büyük Britanya ile Fransa paylaştılar; Japonya da Büyük Okya
174 DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ nus'un güney kesimindeki dağınık adaları aldı.
Antlaşmayla Almanya'dan, savaşa yol açan tek dev
let olmanın sorumluluğunu ve cezasını kabul etmesi is
teniyordu. Eski imparator ile adı belirtilmeyen öbür Al
man savaş yöneticileri, savaş suçlusu olarak yargılana
zarar görmüş İtilaf Devletleri'ne ekonomik tazminat
ödemeyi kabul etti. Avusturya'nın, her iki ülkede de pek çok kişinin tasarladığı gibi Almanya'yla birleşmesi yasaklandı.
caklardı (bu yaptırım hiçbirzaman uygulanmamıştır).
27 Kasım'da gene Paris'in banliyölerinden Neu illy'de, Bulgaristan da Itilaf Devletleri'yle bir antlaşma
görülmüştü; amaç yalnızca Almanya'yı savaşın sorum lusu olarak cezalandırmak değil, aynı zamanda gele cekteki olası bir Alman saldırısına karşı, Fransa'yı ve
ca, Yugoslavya, Romanya ve Yunanistan'a toprak ver meyi kabul etti. Bulgar ordusuna sınırlama koyuldu ve
Daha bir dizi başka askeri ve ekonomik yaptırım ön
dünyadaki öbür devletleri güvenlik altına almakti. Al
man ordusu 100 000 kişiyle sınırlanıyor,ağır topçu bu
lundurması yasaklanıyor, genelkurmayı feshediliyor, donanması küçültülüyordu. Ayrıca hava kuvveti bulun durmasına izin verilmiyor,askeri planlar geliştirmesiya
saklanıyordu. Almanya, savaşta sivillere verilen bütün zararları taz
min etmek zorunda bırakılıyordu. Bunun yanı sıra, İtilaf Devletleri'ne büyük miktarda sanayi maddesi, ticaret gemisi ve hammaddeyi tazminat olarak ödeyecekti. Bu
imzalayarak Yugoslavya'nın bağımsızlığını tanıdı; ayrı ülke İtilaf Devletleri safındaki komşularına tazminat ödemek zorunda bırakıldı.
Macaristan 4 Haziran 1920'de Versailles'da Trianon
Antlaşması'nı imzaladı. Bu antlaşmayla ülkenin toprak ları 283 000 km'den 93 000 km2'nin altına indirildi.
Macar ordusu 35 000 kişiyle sınırlandırıldı; tutarı belir lenmemekle birlikte bu ülkeden de tazminat istendi.
Türkiye'yle barış antlaşması, uzun süre geciktirildi. 10 Ağustos 1920'de Paris'in banliyölerinden Sèvres'de
imzalanan Sevr Antlaşması'ysa, anlamsız bir antlaşma
banın gerektirdiği harcamaları yapabilmesini daha baş
oldu. Çünkü Istanbul hükümetinin onayladığı bu onur suz antlaşma, Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Anadolu'da kurulan TBMM tarafından tanınmayarak,
Ikinci Versailles görüşmeleri. Alman Dışişleri bakanı
mış Yunan ordusu bozguna uğratılarak, İtilaf Devletle
koşulda da amaç, askeri sınırlamalardan sıyrılmayı ba şarsa bile, Almanya'nın herhangi önemli bir askeri ça tan önlemekti.
kont Ulrich von Brockdorff-Rantzau başkanlığında bir
Alman heyeti, 29 Nisan'da Versailles'a geldi. 7 Mayıs'ta heyet üyeleri, antlaşma koşullarını bildirmek için Versa illes'daki Trianon sarayına çağrıldılar. Antlaşma metnini
dikkatle okuyan Brockdorff-Rantzau imzalamayacak larını söyledi. İtilaf Devletleri önderlerine, ateşkes go
rüşmelerinin "14 nokta" temel alınarak yapıldığını, bu
noktaların İtilaf Devletleri için de, Almanya için de bag. layıcı olduğunu anımsattı, Antlaşmada öngörülen eko nomik yaptırımların yerine getirilmesinin olanaksızlığı konusunda ayak diredi.
Alman heyeti, antlaşmayı imzalamayı reddetmekle birlikte, antlaşma metnini hükümetin görüşünü almak için Berlin'e götürdü. Başbakan Philipp Scheidemann da antlaşmanın kabul edilemeyeceğini bildirdi. İtilaf Devletleri, Almanya'ya uyguladıkları deniz ablukasını
sürdürdüler. Sonuçta Berlin'de, uzun ve çetin tartışma lardan sonra, Almanya'nın anulaşmayı imzalamaktan
başka çaresi olmadığı anlaşıldı. Scheidemann ile Brockdorff-Rantzau,
21 Haziran'da istifa ettiler. Aynı
gün Scapa Flow'daki Alman açık deniz filosu dramatik bir protesto gösterisi yaptı; Ingilizlerin her türlü önlemi almalarına karşın, Alman denizcileri, limandaki 50 Al
man savaş gemisini batırdılar.
28 Haziran'da yeni Alman başbakanı Gustav Hauer, Versailles'a yeni bir heyet gönderdi. Almanlar, Alman ya'nın bu antlaşmayı “yalnızca ve yalnızca insanlık dışı
ablukanın halklarına verdiği zararı azaltma zorunluluğu
nedeniyle kabul ettiğini" belirttikten sonra, antlaşmayı imzaladılar.
Öbür antlaşmalar. 10 Eylül'de, çok küçük bir ülkeye dönüşmüş Avusturya Cumhuriyeti'nin temsilcileri, Pa
ris'in yanıbaşındaki Saint-Germain'de aynı adlı antlaş mayı imzaladılar. Eski büyük Habsburg imparatorluğu
1918 Ekim ve Kasımı'nda zaten bütünüyle parçalanmış olduğundan bu antlaşma yalnızca, Avusturya-Macaris tan imparatorluğu'nun ortadan kalktığını belgeleyen bir antlaşma oldu. Çekoslovakya, Polonya, Yugoslavya
ve Macaristan'ın bağımsızlıklarını tanıyan Avusturya,
ayrıca, Galiçya'nın Polonya'ya, Trentino, Güney Tirol, Trieste ve Istria'nın İtalya'ya verilmesini de kabul etti. Avusturya ordusu 30 000 kişiyle sınırlandırıldı, Avustur ya Cumhuriyeti, Avusturya - Macaristan saldırılarından
hiçbir zaman yürürlüğe konulmadı. Başlatılan Kurtuluş Savaşı'nda (Bk. KURTULUŞ SAVAŞI), Anadolu'ya çık
ri'yle çok daha onurlukoşullar altında barış masasına
oturuldu ve 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Ant laşması (Bk. LOZAN ANTLAŞMASI), 23 Ağustos 1924'te TBMM tarafından onaylandı. ABD'de, başkan Wilson'un bütün çabalarına karşın,
senato Versailles barış anlaşmasını imzalamayı reddet ti. Bunun sonucunda ABD, Almanya, Avusturya ve Ma caristan'la ayrı antlaşmalar imzaladı. SAVAŞTAKI TEKNOLOJİ
Birinci Dünya Savaşı'nda tarihteki bütün öteki savaşlar
dan daha çok teknolojik yenilik ortaya çıkmıştır: Atom
bombası gibi önemli bir istisnanın dışında, İkinci Dünya
Savaşı'nda kullanılan bütün önemli savaş araçları, ge nellikle 1918'de kullanılmış silahların geliştirilmiş ya da değişikliğe uğratılmış biçimleridir.
Hava taşıtları ve hava savaşı. ABD'deki Ayrılık Savaşı ve Fransa-Prusya savaşı gibi daha önceki savaşlarda da ba
lonlar kullanılmıştı; ama, Birinci Dünya Savaşı patlak
verdiğinde, ciddi biçimde yönetilen ve denetim altında
tutulan uçuşlar, henüz 15 yaşınıdoldurmamıştı. Başlan gıçta iki hava taşıtı çeşidi kullanıldı: Havadan hafif olan
güdümlü balonlar (hava gemileri); havadan daha ağır
olan uçak, Kullanılabilir güdümlü balonların en başarılı
si, Almanların zeplinleri oldu.Uçaklarsa,1903'te Wright
kardeşler tarafından yapılarak uçurulmuş ilk uçağın, büyük ölçüde geliştirilmiş biçimleriydi.
Almanlar zeplinlerini Paris ve Londra'ya düzenledik
leri bir dizi saldırıdakullandılar; ama İtilaf Devletleri'nin hızla geliştirdiği uçaklar bunlarla aynı yüksekliğe çıkma yı başarıp, makineli tüfek mermileriyle zeplinlerin hid
rojenle dolu gaz depolarını havada patlatmaya başla dıkları için, daha savaş sona ermeden zeplin akınların dan vazgeçildi.Zeplinler uzak yerlere ulaşımda da kul lanıldı (Doğu Afrika'da general Von Lettow-Vorbeck'in küçük kuvvetine gereksindiği gereçleri yetiştirmek için
Bulgaristan'dan başlatılan ve hiç yere inilmeden
yapılan uçuş tarihselönemdedir).
Bütün renkliliğine karşın hava çarpışmalarının Birinci
Dünya Savaşı'nın sonuçları üstünde pek etkisi olmadı.
Çoğunlukla hava çarpışmaları, büyük kara çarpışmala
rıyla pek az ilişkili bireysel çarpışmalarla sınırlı kaldı. Bombardımanlar savaş sanayisine önemli bir zarar ver medi; yerdeki haberleşme ve ikmal hatları da bundan
DÜNYA SAVAŞI, BİRİNCİ 175
Birinci Dünya Savaşı'nda, iki motorlu uçakların siperleri bombalamasını canlandıran bir resim.
hiçbir zaman büyük boyutlarda zarar görmedi. Aslında, Birinci Dünya Savaşı'ndaki hava çarpışmaları, gelecektekilerin habercisi oldu ve askeri havacılık kuramlarının geliştirilmesine temel oluşturdu.
Almanlar daha sonra, makineli tüfeğin saldırı potan siyelini de farketmişler ve her mangaya hareketli ateş gücü sağlamak amacıyla, hafif makineli tüfeğin ge liştirilmesinde önemli rol oynamışlardır.
Denizalular. Denizaltı savaşı doğrultusunda ilk çabalar
Top ve güçlü mermiler. Napolyon döneminde Avru
ortaya çıkmıştı. Ama gerçekten etkili su altı araçları, ilk
menliği ABD Aynlik Savaşı'nda ortadan kalktı ve yivli
Bağımsızlık Savaşı ve Ayrılık Savaşı sırasında ABD'de
olarak Birinci Dünya Savaşı'nda kullanıldı. 1914'ten önce, Büyük Britanya'nın ünlü denizaşırı ulaşım hatlarına saldırarak ve hareketsiz kılmaya çalışarak bu ülkenin dünya denizlerindeki egemenliğine karşı çıkmada kullanılacak bir araç olarak denizaltıların ta-
şıdığı potansiyeli, yalnızca az sayıda Alman deniz subayı görmüştü. Bu öngörü önemli ölçüde gerçekleşti.
1917'deki denizaltı harekâtı Büyük Britanya'yı nere-
deyse savaştan çekilmenin eşiğine getirdi; ama konvoy sisteminin yürürlüğe girmesinden sonra, denizaltılar ciddi bir tehlike oluşturmaktan çıktı.
Tanklar. Uçak ve denizaltı gibi yeni bir etkileyici ve önemli silah olan tank, başlangıçta ağır hareketli ve karşi tarafın topları karşısında zayıf olduklarından, savaşın
pa'daki savaşlara yivsiz top egemendi. Ama bu ege
toplar savaş alanlarında en öldürücü silahlardan biri ha
line geldi. Birinci Dünya Savaşı'ndan hemen önce ger
çekleştirilen büyük gelişmelerle de, çabuk doldurulan toplar, geniş alanları şiddetli patlamalarla ve çelik şa
rapnellerle temizleyebilen, yüksek patlama güçlü mer
miler, bu tehlikeli silahın gücünü büsbütün artırdı. Üste
lik telefonun sağladığı yeni hızlı haberleşme olanaklan da, topçu kuvvetlerinin çok daha başarılı kullanılmasını sağladı:Telefon sayesinde toplar yüksek hatların ve or manların arkasına yerleştiriliyor ve bu siperlerin üstün
den, topçunun göremediği ama cephede gizlenmiş
gözlemcilerin verdikleri bilgilere göre, hedeflere ateş ediliyordu.
Elektronik haberleşme. Sahra telefonları topçuya hare
başlarında ciddi bir tehlike oluşturmadılar. Ama Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda, kara savaşlarındaki ana güçlerden biri haline gelmeye başladılar ve ilerdeki savaşlarda çok önemli bir silaha dönüşecekleri anlaşıldı.
ketlilik kazandırmakla kalmayıp, komutanlarla alt bi rimlerin subayları arasında haberleşme olanağı sağladı.
manları nedeniyle, zehirli gaz savaşta kullanılan silahlarin en korkuncuydu. Ama kısa süredealınan karşıõnlemler sayesinde, daha çok bir panik yaratma aracı haline geldi. Bununla birlikte zehirli gazın öldürücü potan-
ni sağlamaktaydılar.
Zehirli gaz. Büyük ölçüde görülmezliği ve boğucu du-
siyeli, savaşlarda kullanılmasını yasaklayan 1925 Cenevre Sözleşmesi adlı uluslararası anlaşmanın imzalanmasına yol açtı.
Makineli tüfek. Uçak ve denizaltı gibi makineli tüfek de,
ABD'de bulunup Avrupa'da geliştirilmiş bir silahtır. Birinci Dünya Savaşı'nın daha başında, bir savunmasilahı
olarak değerini kanıtlamıştır. Siperler, dikenli teller ve yüksek patlamagüçlü top mermileriyle birlikte kullani lan makineli tüfek, 1914'ün sonundan 1918'i başına kadar süren siperler arasındaki dengede, başlıca rolü oynamıştır.
Teller düşmanın topçu ateşine dayanıklı değildi ve gece çıkarılan kollar tarafından kesiliyordu ama, becerikli
onanım birlikleri telefonların her koşulda çalışır kalması Birinci Dünya Savaşı'nda ortaya çıkan ikinci bir elek tronik haberleşme aracı da, 10 yıl önce bulunmuş rad yodur. Radyonun gözle görülmeyen sinyalleri topçu ateşi ya da tel kesiciler tarafından durdurulamıyordu. Bununla birlikte çok geçmeden yayını bozma olanakla
ri bulundu. Bununla birlikte, radyo, haberleşme tesisat
larının çok daha çabuk kurulmasını ve sahra telefonla
rıyla olduğundan daha uzak yerlerle haberleşmeyi sağ ladı.
Savaş sonrası dönem. Birinci Dünya Savaşı'nda geliştiri len teknoloji, insanoğlunun öldürme potansiyelini bü yük ölçüde artırmış, ama aynı zamanda da bu savaşın
"savaşları bitirecek savaş' olacağı, devletlerin bundan ders alacağı ve gelecekte kanlı olayların önleneceği umulmuştur. Milletler Cemiyeti uluslararası anlaşmaz
176 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ
.
1918'de kullanılan Fransız hafif tanklanndan biri.
lıkları barış yoluyla gidermek için kurulmuş, 1928'de
Japonya, Macaristan, Slovenya, vb. karşı karşıya geldik
saklamak olmuştur. Ne var ki, Versailles Antlaşması'nın birçok maddesi, yeni bir dünya savaşının da tohumları
başlayan İkinci Dünya Savaşı, hızla yayılıp, Uzakdo ğu'daki çatışmalarla da birleşerek, dev boyutlu genel
Kellogg-Briand paktının amacı da, savaşı bütünüyle ya ni atmış, özellikle Almanya'ya verilen ağır cezalar bu
ülkede ekonomik ve siyasal istikrarsızlık yaratarak,
Adolf Hitler'in iktidara gelmesini kolaylaştırmıştır. Nite
kim, 20 yıl sonra İkinci Dünya Savaşı'nın patlak verme si, insanlığın barışı sağlamanın yolunu henüz bulama mış olduğunu kanıtlamıştır.
Dünya Savaşı, İkinci 1939-1945 arasında Müttefik Devletler(ya da Müttefik
ler) ile Mihver Devletleri'nilya da Eksen Devletleri) kar
şi karşıya getiren savaş. Büyük Britanya ve Common
wealth ülkeleri, Fransa, Danimarka, Norveç, Hollanda, Belçika, Yunanistan, Yugoslavya, SSCB, ABD, Çin ve
Latin Amerika ülkelerininbaşlıcaları ile Almanya, İtalya,
leri savaş, Doğu Avrupa'da bölgesel bir çatışmaolarak
bir savaşa dönüştü. Avrupa'da 1 Eylül 1939'da Alman
ya'nın Polonya'ya saldırısıyla başlayıp, 2 Eylül 1945'te,
Japonya'nın, Tokyo körfezinde, ABD zırhlısı Missou
ri'de resmen teslim olmasıyla sona erdi. Dünyanın baş
lica devletlerinin taraf oldukları savaşa, her iki yandan birçok küçük devlet de katıldı; ayrıca yansız ülkeler üs tünde de büyük etkileri oldu.Müttefiklerin kazandıkları
savaşın cepheleri, başlıca iki bölgede yeraldı: Kuzey Afrika kıyıları ve Kuzey Atlas okyanusu da dahil bütün
Avrupa; Büyük Okyanus'un orta ve güneybatı kesimle ri de dahil Asya,Çin, Birmanya (Burma). Savaşın temel nedeni, Almanya, Italya ve Japonya'nın oluşturdukları Eksen Devletleri'nin yayılma siyasetiydi ve ancak milyonlarca asker ve sivilin ölümünden sonra sona erebildi.
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ
177
SAVAŞ ÖNCESİ
ordular) filizlenmeye başladı.
yılları, uzun bir uluslararası istikrar, denge, liberal meş
mış ülkeler safında yer alıyordu. Ama Japon halkının büyük bir kesimi, ülkelerinin uluslararası konumundan hoşnut degildi ve Japonya'nın Doğu Asya'da egemen devlet olması gerektiğine inanıyordu. Bu görüş özellik
Birinci Dünya Savaşı'nın acı yıllarının ardından, 1920
rutiyet yönetimleri, ekonomik bolluk döneminin başla yacağı umudu uyandırmaktaysa da, çözüme kavuşma
mış bazı ciddi diplomatik, siyasal ve ekonomik sorun hâlâ gündemdeydi. 1930 yıllarının iktisadi büyük buna lımı, bütün bu sorunları daha da sivriltti ve askeri baskı
rejimlerinin filizlenmesine elverişli bir ortam yarattı.
1920 yılları. 1920 yıllarında gerçekleştirilen uluslararası
antlaşmalar, uzun süreli bir barış umudunu da doğur
muştu. Washington Konferansı (1921-22), büyük dev letler arasında, yüksek tonajlı savaş gemilerinin sayısını
sınırlandırarak, Çin'in egemenliğine ve "açık kapı” il
Italya gibi Japonya da, Birinci Dünya Savaşı'nı kazan
le, ulusçuluğu yeniden canlandırmak isteyen subaylar arasında yaygındı; ayrıca Şinto dini de, tanrı imparator
kavramini ve savaşçılık erdemini yüceltiyordu. 1920
yıllarında Japonya liberal, Batı yanlısı bir hükümet tara fından yönetilmekle birlikte asker kesim, ülkede en et kili güç olmayısürdürüyordu. Nitekim 1927'ye doğru hükümette ulusçu subaylar da yeralmaya ve Çin'e karşı
daha saldırgan bir siyaset izlemesi için hükümete baskı
kesine saygı gösterilmesini öngörüyordu. Locarno Paku
yapmaya başladılar.
rî kuvvet kullanımına seçenek olarak zorunlu hakemlik kurumunu öngörüyorlardı. Bu arada, 1919'da kurul
daki nispi refah, bir iyimserliği de birlikte getirmişti; ama bu, ücretlilerin satınalma gücünde büyük azalmaya yol
(1925) ve Kellogg-Briand Pakti (1928), Avrupa'da aske
1929 ekonomikbunalımı ve düşkınklığı. 1920 yılların
muş olan Milletler Cemiyeti de, saldırganca tutum gös terecek herhangi bir devleti yalıtmaya yönelik süreçler yürürlüğe konması ve silahsızlanmayı öngörüyordu.
açan bir gelişmeydi. Nitekim 1929 yılındakibüyük ikti
ABD, Milletler Cemiyeti'ne katılmıştı.
ayrıca aşırı ulusçuların boy hedefi haline gelen meşruti
Bütün bu barış umutlarına karşılık, İtalya, Almanya
ve Japonya, Birinci Dünya Savaşı ile ardından gelen sü
ya, Italya ve Japonya'da ülke önderleri, ülkelerinde
savaş yanlısı tehlikeli bir ulusçuluk, meşruti hükümetleri de, dünya düzenini de tehdit etmekteydi.
lere erişememekten yakınmaktaydılar. Ayrıca, ülkeleri
reçten hiç de hoşnutdeğillerdive bu ülkelerde gelişen
Birinci Dünya Savaşı'nı kazanmış ülkeler safında ye
ralmasına karşın çok az şey elde etmiş olan İtalya'da, diplomatik alandaki düş kırıklığı, iç karşıklıklarla birle
şince, yeterince kökleşmemiş, güçsüz parlamenter sis
sadi bunalımla sonuçlandı, yaşanan şok, güçlü bir de
mokrasi ve liberalizm geleneğinden yoksun bulunan,
hükümetlerin gözden düşmesine neden oldu. Alman
ekonomik sağlığın güvencesi olan hammadde kaynak larına, uluslararası pazarlara ve yatırım yapılacak bölge
nin savaş ekonomisinin, korumacı gümrük tarifelerinin acımasız rekabetin kurbanı olduğunu savunmaktaydı
lar. Bu yüzden de ekonomide kendi kendine yeterli ol ma ve ticaret bilançolarının iyileştirilmesi yarışında, çok
tem, Benito Mussolini'nin faşist hareketinin doğmasına
gerilerde kaldıklarını, ekonomik açıdan daha iyi bir ko
hırsıyla, aşırı ulusçu, savaşçı temellere ve korporasyon lara dayalı bir devlet kurdu (Bk. FAŞİZM).
larını açıklıyorlardı. Bu ülkelerin halkları da, artık demokrasinin iflas etti
Öte yandan, Birinci Dünya Savaşı sonunda Versail
ğine inanıyor, ulusal kurtuluş yolu olarak gördükleri sa
les Antlaşması'yla (Bk. PARIS BARIŞ KONFERANSI)
vaşı yücelten demokrasi karşıtı öğelere gün geçtikçe ar
Almanya'ya dayatılan ağır koşullar da, bu ülkede derin
yeti, ağır koşullu barış antlaşmasını imzalamış olmanın
tan bir hoşgörüyle bakıyorlardı. Italya'da Mussolini, Italyanların hem yeni sömürgelere, hem de zaferlere gereksinimleri olduğunu savunarak, ulusu peşine tak
ekonomik çöküntü de huzursuzluklara eklenince, sa
NAZİZM) de 1933'e doğru iyice güçlenmişlerdi. Japon
sağ örgütler (bu arada da sözgelimi Adolf Hitler'in en
başlamışlardı.
yol açtı (1922). Mussolini, büyüme ve toprak kazanma
bir çöküntü yarattıştı. Demokratik Weimer Cumhuri
numa kavuşmak için gerekirse savaştan kaçınmayacak
sorumlusu sayılmaktaydı. Ülkenin içinde bulunduğu
mıştı. Almanya'da Hitler'in Nasyonal Sosyalistleri (Bk.
vaştan hemen sonra, demokrasi karşıtı ve aşırı ulusçu
ya'da da askerler, hükümette artık iyice ağır basmaya
sert Yahudi karşıtlığını savunan saldırı birlikleri gibi özel
Büyük savaşın arifesinde. Demokratik rejimlerle yöneti Italya ve Almanya'da Birinci Dünya Savaşı ertesinde ortaya çıkan
hoşnutsuzluğun gün geçtikçe gelişmesi, diktatörlerin ortaya çıkmasına yol açtı. (Solda) Adolf Hitler.
(Altta) Benito Mussolini
178 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ
uğramış ulusların isteklerine karşı koymaya hazırlıklı
değillerdi. Versailles Antlaşması'nın öngörmüş olduğu uluslararası düzeni kabullenmiş olmakla birlikte, sür
mesini savunacak güçleri yoktu. Ayrıca, bu demokra silerde de çoğunluk Birinci Dünya Savaşı'nın düş kırıklı ğını yaşıyordu. ABD başkanı Woodrow Wilson'ın idea
list hedeflerine ulaşılamamıştı; çoğunluk savaşın bir ke simin çıkarlarına hizmet ettiği ve savaştan gerçekten ka zançlı çıkanların ustaca propagandalarla gizlendiği gö rüşündeydi. Versailles Antlaşması'nda Almanya'ya
haksızlık edilmiş olduğu düşüncesi yaygındı. Bunun da ötesinde, Birinci Dünya Savaşı'nda verilen ağır kayıp lar, barışçı duyguların gelişmesine yol açmıştı. Sonuçta, 1929 büyük ekonomik bunalım, savaşta haksızlığa uğ ramış olduklarını düşünen devletleri yayılımcı siyasetle re iterken, demokrasiyle yönetilen ülkeleri de, kendi
ekonomilerini canlandırmak için daha çok çaba göster meye yöneltti. ABD bir yansızlık siyaseti benimser
ken, İngiltere diktatörlükle yönetilmeye başlanan ülke lere ödün vererek, Fransa da bir karşılıklı ittifaklar ağı ve "Majino Hattı”yla, yeni bir savaşı önlemeye çalıştılar. SAVAŞA DOĞRU
Japonya'nın Çin toprakları içindeki, faşist İtalya'nın Et yopya'daki, Nazi Almanyası'nın Orta ve Doğu Avru pa'daki işgalci girişimleri,dünyayı savaşa sürükleyen ilk
kıvılcımlar oldu. Milletler Cemiyeti, silahlanmaya son
verme ve saldırganca tavırları önlemede etkisiz kaldı.
Batı devletleriyse, yansızlık siyasetini sürdürme ve sa vaşan tarafları yatıştırıcı bir tavır alma eğilimlerini koru dular; ama çok geçmeden yayılmacı devletlerin, elde
ettikleriyle yetinmeyeceklerini anlayacaklardı.
Mançurya bunalımı, 1931. Japonya, Washington Kon feransı'yla (1921-22) Çin'in toprak bütünlüğünü tani mış, Çin'in bütün ülkelerle ticaret ilişkileri sürdürmesini
nun belleğinden çıkmayan bu yenilginin acısını, 3 Ekim
1935'te kuvvetlerini İtalya'nın denetimindekiEritreböl
gesinden Etyopya'ya saldırtmakla çıkarma amacını güt tü; kara saldırısının yanı sıra, İtalyan Somalisi'ndeki Ital
yan birlikleri de Etyopya'ya girdi. Askeri eğitim görme miş, iyi silahlanmamış Etyopya askerleri üstüne gönde rilen motorize birliklerle, işgal kısa sürede tamamlandı
ve Etyopya, Eritre ve Italyan Somalisi'yle birlikte, Italyan
Doğu Afrikası adıyla yeni bir sömürgeye dönüştürüldü.
Milletler Cemiyeti İtalya'ya ambargo koymasına karşın,
savaşta en önemli öğelerden biri olan petrolu ambargo dışı bırakmakla, bir kez daha, yetersiz bir karar almış ol du.
Ispanya İç Savaşı, 1936-39. 1936 Temmuzu'nda, sol-li beral cumhuriyetçi koalisyon hükümeti ile general
Franco'nun önderliğini üstlendiği sağcılar arasında, is
panya İç Savaşı patlak verdi. Uluslararası ölçekte büyük yankılar uyandıran bu savaşta, Hitler ve Mussolini, Franco'ya uçak, kara birlikleri, vb. her türlü savaş yardı mi yaparken, Stalin'in yönetimindeki SSCB de, cumhu riyetçilere askeri araç-gereç yardımında bulunmaya
başladı. Kesin yansızlık siyasetinde kararlı ABD ile ulus lararası bir savaşı önleme çabasını sürdüren Büyük Bri tanya ve Fransa, cumhuriyetçilere askeri araç ve gereç
yardımlarını engellediler. Bu arada Büyük Britanya ve
ABD'den binlerce faşizm karşıtı gönüllü, Sovyet Ko minterni'nin de yardımıyla İspanya'ya giderek cumhu riyetçilerin safında çarpışmaya başladılar.
Italya ve Almanya'nın Franco yandaşlarıyla işbirliği, 1936'da iki ülke arasında imzalanmış Roma-Berlin eko nomi antlaşmasının güçlenmesine yolaçtı. Franco'nun ic
deki konumlarını güçlendirdi. 1936'da Japonya, Almanya'yla bir "Komintern Karşıtı Pakt" imzaladı; bir '
len başlıca büyük devletler (ABD, Büyük Britanya ve Fransa), savaş sonrası barış döneminde düş kırıklığına
yıl sonra İtalya da pakta katıldı; bu gruplaşma, İkinci Dünya Savaşı'nda gerçekleştirilecek ittifakın ön taslağı
olanaklı kılan Açık Kapı ilkesini onaylamıştı. Bu güven
oldu.
ceyekarşın, Japonya'daki aşırı ulusçular, Çin'in ekono mik potansiyeli çok yüksek Mançurya iline göz dikmiş
Japonya'nın Çin'e yeniden saldırması, 1937. Pekin yakı
lerdi. 18 Eylül 1931'de, Güney Mançurya'daki Japon
askerleri, Çin birlikleriyle küçük çapta bir çatışmaya gir
diler. Japonya bu önemli sayılmayacak olayı Mançur ya'yı işgal nedeni haline getirdi. Ocak 1932'de bütün bölgeyi egemenliği altına alıp, burada Mançukuo adlı
bir kukla devlet kurdu. Milletler Cemiyeti 1933'te Ja
ponya'yı suçladıysa da, herhangi bir yaptırım uygulaya madı. Japonya Milletler Cemiyeti'nden çekildi.
Hitler'in Almanya'yı silahlandırması. Almanya'da şan sölyeliğe seçilmiş bulunan Adolf Hitler, kendisinden
öncekiyöneticilerin, Versailles Antlaşması'nın ağır hü kümlerini, Birinci Dünya Savaşı'ndan galip çıkmış dev
letlerle uzlaşmacı siyasetlere yönelerek yumuşatma ça
balarını bir yana bıraktı. Tersine, antlaşmayı tanımadığı ni açıkladı ve 1933'te Almanya'yı Milletler Cemiye
ti'nden çıkararak, Alman kara, deniz ve hava kuvvetle
rini yeniden yapılandırma yolunda geniş bir program başlattı. Mart 1935'te zorunlu askerlik hizmetini yürür
lüğe koydu. Buna büyük devletlerden hiçbir tepki gel
memesi bir yana, Büyük Britanya 1935'te Almanya'yla bir deniz ittifak antlaşması bile imzaladı: Bu antlaşma, Almanya deniz kuvvetlerinin, Versailles Antlaşması ta rafından öngörülmüş olandan daha çok güçlenmesine
olanak sağladı. 1936'da Hitler birliklerini, askerden
arındırılmış Ren bölgesini işgale gönderdi.
Etyopya'nın işgali, 1935-36. Italya, 1896'da Etyopya'yı
nindaki Marco Polo köprüsünde Çin ve Japon birlikleri arasında yeni bir çarpışma (7 Temmuz 1937), Japon ya'nın bütün Çin'i istilasına bahane oluşturdu. 1939'da Japonya, Çin'in en yüksek nüfuslu Doğu bölgesini de
netimi altına aldı. (Bk. JAPON-ÇİN SAVAŞLARI.) Çin'dekilolaylara tepki gösteren ABD başkanı Frank
lin D. Roosevelt, 1937 Ekimi'nde, “saldırganların ka
rantinaya alınması gereğinden sözettiyse de, Roose
velt'in çağrısının ülkede hiçbir yankı uyandırmaması, kamuoyunun, her ne pahasına olursa olsun, dünyanın
öbür bölgelerindeki çarpışmalarda yansız kalınması is teğini vurguladı. Avusturya'nın ilhakı, 1938. Alman halkının bölünmezli
ğini savunan Hitler, 1934'te, Almanya ile anayurdu Avusturya arasında Anschluss ("birlik") ilan etti. Şubat
1938'de, Avusturya şansölyesi Kurt von Schuschnigg'i, ülkesini işgal etmekle tehdit ederek, hükümetine Nazi
leri almayı kabule zorladı. 12 Mart 1938'de de Avustur ya'yı işgal ederek, Üçüncü Reich'e kattı.
Çekoslovakya ve 1938'deki yatışma. Avusturya'nın iş
galinin hemen ardından, Nazi rejimi, Südetler sorunu nu kurcalamaya başladı. Batı Çekoslovakya'da “Südet
land" adı verilen bölgede yaşayan Alman asıllı Südetler azınlığının, Çekoslovak húkümetinden baskı gördüğü nü ileri sürdü. Çekoslovakya hükümetinin Südet Al
manlarına pek çok ödünler vermesine karşın, 1938 Ey
işgal girişiminde bulunmuş, ama girişim başarısızlıkla
lülü'nde Hitler, Südetland'ın vakit geçirilmeden Al
zaferlere gereksinme duyan Mussolini, Italyan ulusu
Münih Konferansı'nda Südetlerin yaşadıkları toprakla
sonuçlanmıştı. Italyan halkina coşku verecek kolay dış
manya'ya ilhakını istedi. 29-30 Eylül'de, Büyük Britan ya ve Fransa (Çekoslovakya’ının müttefikleriydiler),
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 179 ya ve Fransa, Eksen Devletleri'yle kuşatılmış Polonya'yı
ISVEG
UTYANYA
BaseDenu
opende
Kurey
Kaur
Dang
Denn
Style domy
Kariery
lar'a sızarak Akdeniz'i çembere almaya girişti. Büyük Britanya, bu saldırılar karşısında sersemlese de, soğuk kanlı tutumunu korudu. Almanlar, 1941 yazında, bu kez müttefikleri Sovyetlerin üstüne yürüdüler; SSCB'yi
Van
den POLONYA
işgal ettilerse de, Sovyet hareketinin inatçı direnişiyle karşılaştılar. Aynı yılın sonlarına doğru ABD de Mütte fikler'in safında savaşa girdi; böylece Eksen Devletleri
BOL Furt
BONE VYA MORAVA EKOSLOVACYA
290ZT
FRANSA (Maribo
MONO
V
AVUSTURYA ISVICAL ITALYA 10.
BUSCOF VACARISTAN
ROMANYA
YUGOSLAVYA
ALMANYA'NIN YAYILIŞI, 1935-AĞUSTOS 1939 Ulusal sinilar, 1937
VZ 1936'da askerden arındınld.
Baykender ya da onemli kentler
1938'de ilhak edilenler
1933te Almanya
1939'da illak edilenler
1935'te halk oylaması
LETLERİ'NIN ÜSTÜNLÜGU, 1939-42
ezip geçtikten sonra, Kuzey Afrika'ya saldırıp, Balkan
MUSYA
pose
AVRUPA VE KUZEY AFRIKA'DA SAVAŞ: EKSEN DEV
Savaşın ilk yıllarında Almanya, bütün Batı Avrupa'yı
route DOOU
FOLLANDA ALMANYA
savunmaya hazırlandılar,
1939'daki himaye bol.
karşıtı devletler için yeni bir umut doğdu.
Almanya ve Sovyetlerin Polonya'ya saldırmalan. 1 Eylül 1939'da Alman ordusu, kararlı biçimde Polonya'ya sal
dırdı; Blitzkrieg ("yıldırım savaşı") adı verilen bu savaş ta, hizlı hareket edebilen panzer (tank) birlikleri, sinir dan içeri girerek, Polonya saflarında gedikler açtılar. Bu ara Luftwaffe'nin Alman Hava Kuvvetleri) bombardi (
DANMEMA
man uçakları,
Polonya hava kuvvetlerini ve haberleş.
me ağını yok ederek, Polonya'nın cepheye, destek güçleri, askeri donanım, araç ve gereç göndermesini
engellediler. Ardından, Alman piyade birlikleri taarruza geçerek, Polonya kuvvetlerinin boşaltmak zorunda
rin Almanya'ya verilmesini sağlamavaadinde bulundu lar. Hitler de buna karşılık Avrupa'da başka toprak iste
ğinde bulunmamaya söz verdi. Münih Konferansı'nda temsil edilmeyen Çekoslovakya, Avusturya'nın tersine demokratik bir ülkeydi ve devlet başkanı Benes, Hit ler'e direnmeye hazırlandı. Ama, müttefiki olan iki Batı
Avrupa ülkesi, boyun eğmesinde israrlı bir tutum izledi Büyük Britanya başbakanı Neville Chamberlain, ler.
Münih Konferansı'nı "zamanımızın barış" getiricisi diye nitelendirdi. Ama Hitler, Mart 1939'da, Bohemya-Mo
ravya'yı işgal edip, Slovakya'yı bir Alman himaye böl gesi haline getirerek, Çekoslovakya'nın geri kalan bölü münü de egemenliği altına almış oldu. Litvanya'dan da
kaldıkları toprakları istila ettiler. Bu arada Büyük Britan ya ve Fransa, 3 Eylül'de Almanya'ya savaş açtılar.
11 Eylül 1939'da, bu kez Sovyet birlikleri Polonya'ya
girdiler. Polonya hükümeti ile genelkurmayı, ertesi gün
yurt dışına kaçmak zorunda kaldı. Sovyetler, Doğu
Prusya'dan Bug irmağına kadar uzanan bir çizgi üstün de durdular. Sonra Hitler ve Stalin, istila ettikleri ülkenin
bölüşülmesine giriştiler: SSCB, ülkenin, halkıUkrayna lılar, Beyaz Ruslar ve Polaklardan oluşan doğu yansını
işgal ederken, Almanlar Gdansk (Danzig) ve Polonya Koridoru'nu da içine alan Batı yanısını topraklarına katti lar.
Eylül sonu ile ekim başında Stalin, Baltık ülkelerini
(Estonya, Letonya ve Litvanya) bazı Sovyet birliklerini
Memel'i alan Hitler, bundan sonra Doğu Prusya ile Al
barındırmaya zorladı. Ertesi yıl, Sovyet yetkililerinin
da, Arnavutluk'u işgal ve ilhak etti (1939).
ler, SSCB'yi oluşturan cumhuriyetler kapsamına alındı. SSCB-Finlandiya Savaşı. Finlandiya, her şeye karşın
manya'nın geri kalan bölümünü ayıran dar şeridi, “Po lonya Koridoru" diye nitelendirdi. Bu süre içinde Italya
"koruması altında yapılan seçimler sonunda, bu ülke
Geçici yatışmanın sonu. Batı Devletleri artık, Hitler'in
Sovyet baskılarına direnmekteydi; bunun üstüne SSCB,
vaatlerine inançlarını yitirmiş, Hitler'in bitmek bilme yen toprak hırsının, yalnızca Almanca konuşulan böl
28 Kasım 1939'da bu ülkeyle arasındaki saldırmazlık
lamışlardı. Bu yüzden, genel bir savaşı önleme umutla
kuvvetleri “Kış Savaşı” da denen SSCB-Finlandiya Sava
na karşı askeri direnişhazırlığına giriştiler. 1939 ilkbaha
rinda her iki ülke de,herhangi bir Alman saldırısına karşı
yetlerin savaşa çok iyi hazırlanmış birliklerini cepheye
dikleri bir "Eksen Devletleri'ne karşı güçbirliği" öneri sinde bulunmuş olan SSCB'yle görüşmelere yeniden
ca üstünlüğü karşısında çözülmeye başladı. Mart ayın
Ne var ki Stalin, Britanya ve Fransa'nın işbirliğiyle Al
manya'nın bütün gücüyle SSCB'ye saldıracağına inan
deniz üssünü ve havalimanlarını SSCB'ye bırakmaya zorladılar. Bu arada, Aralık 1939'da Milletler Cemiyeti, SSCB'nin Finlandiya'yı işgalini suçlayarak, Sovyet birlik lerinin bu ülkeden çıkarılması karan aldı.
1939'da Almanya ve SSCB, on yıl süreli bir Alman-Sov
Atlas okyanusunda savaş, 1939-40. Tipkı Birinci Dünya
gizli bir protokolle, Polonya ile Baltık ülkelerinin, imza
ha savaşın başında,denizleri denetim altına alma, sava
Bu pakt Hitler'i hoşnut etmişti; çünkü kendisi için, iki cephede birden savaşmaktan kurtulması anlamına ge liyordu; üstelikbu antlaşmayla Stalin, Almanya'ya, Po lonya'ya istediği gibi müdahale olanağını tanimiştı. Bu nun üstüne, güçlü müttefiklerden yoksun Büyük Britan
Savaş ilanının hemen ardından, Büyük Britanya Krallık
paktının geçersizliğini ilan etti. İki gün sonra da Kızılor
gelerle sınırlı kalmayıp, çok daha ötelere gideceğini an
du birlikleri Finlandiya'yı işgale giriştiler. Finlandiya
rini yitiren Büyük Britanya ile Fransa, Nazi yayılmacılığı
şı'nın ilk evresinde, şaşırtacak derecede yürekli ve etkili bir direniş gösterdiler. Amaşubat 1940 sonunda, Sov
Polonya'ya güvence verdiler ve daha önce geri çevir oturma çarelerini aradılar.
mıştı. Gene de, birbirine taban tabana karşıt ideolojile rine karşın, Hitler'le anlaşma yoluna gitti: 23 Ağustos
sürmeleriyle, Finlandiyalıların direnişi, Sovyetlerin sayı da istilacı birlikler Mannesheim savunma hattına ulaş
mayı başardılar ve Finlandiya'yı, stratejik limanlarını, bir
yet saldırmazlık paktı imzaladılar. Pakt kapsamındaki
Savaşı'nda olduğu gibi, Ikinci Dünya Savaşı'nda da, da
ci iki devlet arasında bölúşülmesi öngörülmüştü.
şin sonuçları açısından son derece önemli bir öğe oldu. Deniz Kuvvetleri, denizlerin denetimini ele geçirdi ve birkaç hafta içinde Alman ticaret gemilerini, yansız dev
letlerin limanlarında karantinaya aldı. Almanya, buna, Birinci Dünya Savaşı'nda olduğu gibi, yıkıcı bir denizaltı
180 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ
Bir Alman toplama kampında, Yahudi tutuklular.
saldırısıyla yanıt verdi. Alman U-botları, Montréal'e git
ya'yı da satın almakta olduğu bu ürünlerden yoksun bi
ğu 112 yolcu õldü. Ayrıca savaşın ilk iki ayında, 67 Ingi
rakmış olacaktı. Daha da önemlisi işgal, Hitler'e, Alman savaş sanayisi için temel olan İsveç demir yataklarına Norveç üstünden ulaşım olanağı sağlayacaktı. 9 Nisan
mekte olan Athenia adlı Kanada bandıralı bir yolcu ge misini batırdılar (3 Eylül 1939). Olayda, 28'i ABD uyru
liz ticaret gemisi Almanlar tarafından batırıldı. 14 Ekim
1939'da Alman U-botları, İngiltere'nin Orkney adala
rindaki deniz üssü Scapa Flow'un savunmasını kırarak,
Royal Oak zırhlısını batırdılar (833 kişi öldü). Almanlar
ayrıca, denizde uzun erimli bombardıman uçakları ve
savaş gemileri kullandılar.
Alman tehdidine yanıt olarak İngilizler, Birinci Dün ya Savaşı'nın son evresinde kullandıkları konvoy siste
1940 sabahı erken saatlerde Alman birlikleri hızla Dani
marka sınırlarından içeri girdiler; büyük şaşkınlığa dü şen, üstelik etkili bir direniş gösterecek güçten de yok sun olan Danimarka, çok geçmeden teslim olmak zo runda kaldı. Danimarka Alman işgal gücüne yenik dü şünce, Almanya'ya, Kattegat'tan Skagerrak'e kadar
egemen olmasını sağlayacak Baltık limanlarını sağladı;
lar, yolculuklarının ilk aşamasında hava Kuvvetlerinin
Almanya böylece Oslo fiyorduna kadar girdi. Denizde ki bu girişimler sırasında Luftwaffe de Oslo havalimani na saldırıyor, asker ve silah taşıyan nakliye uçakları Os lo'ya indirme yapıyordu: Savaşta ilk kez kullanılan bir
rin eşliğinde yol alıyorlardı. Radar ve sonar gibi yeni yer
paraşütçü birliği, havalimanını teslim aldı. İngiliz ve
denizaltı kuvvetlerinin yok edilmesini kolaylaştırdı. De
Fransız kuvvetleri Norveç'e yardıma gönderdilerse de, bu kuvvetler, bir aylık bir savaştan sonra Narvik'i al
mine döndüler: Ticaret gemilerinden oluşan konvoy
desteğinde, Atlas okyanusu ortalarında da destroyerle
saptama aygıtlarının kullanılması, Alman denizüstü ve niz savaşında ingilizler, daha başlangıçta büyük başarı lar elde ettiler. Alman savaş gemisi Graf Spee'nin Uru
guay'da, Montevideo açıklarında Aralık 1939'da batı rılması, Alman deniz gücüne indirilen can alıcı bir darbe
oldu (bu gemi daha önce Müttefiklerin dokuz gemisini batırmıştı). Savaşın daha sonra “Atlantik savaşı" diye adlandırılacak bölümüyse en uzun çarpışma oldu; Müttefiklerin Almanya'nın Atas okyanusundaki deniz
gücünü tam anlamıyla altedebilmesi, ancak 1943'te
gerçekleştirilebildi. Danimarka ve Norveç. Hitler'in Polonya'daki hızlı zafe rini İngiltere'de “Sahte Savaş" (Phony'War),Fransa'day
sa Drôle de guerre ("Tuhaf savaş") denilen bir dönem izledi. Hitler bir barış konferansı önerisinde bulunduysa
da, bu öneri Müttefikler tarafından hemen reddedildi
ve bundan sonraki 6 aylık sakinlik dönemi strateji belir
leme çalışmalarıyla geçti. Hitlergözünü bu kez Iskandi navya yarımadasına çevirmişti: Iskandinavya'nın dene
tim altına alınmasının, hem Büyük Britanya'ya ileride düzenleyeceği hava saldırıları için hava üssü olarak, hem de Atlas okyanusu sularında savaşacak denizaltı fi
losu için deniz üssü olarak kullanılmasını sağlayacağını düşünmekteydi. Ayrıca Danimarka ve Norveç'in dene tim altına alınması, Almanya'ya deniz ve süt ürünleri gi
bi önemli besin kaynaklarını sağlarken, Büyük Britan
maktan öte (28 Mayıs) bir başarı gösteremediler ve 9 Haziran 1940'ta geri çekilmeleriyle Almanya'nın Nor veç'i istilası tamamlanmış oldu.
Churchill iktidarda. Norveç'te uğranılan askerî başarı sızlıklar, Büyük Britanya başbakanı Neville Chamberla
in'ın iktidardan düşmesine ve 1930 yıllarındaki yapay
barışın en şiddetli karşıtlarından Winston Churchill'in
10 Mayıs'ta iktidara gelmesine yol açtı. İktidara gelme sinden 3 gün sonra yeni başbakan, Parlamento önün
de, halkına “kandan, acılardan, gözyaşlarından ve ter
den" başka vaat edecek hiçbir şeyi olmadığını açıkla yıp, ardından Nazi Almanya'yla acımasızca bir savaşa girişti. Churchill, gerek bu ilk söyleviyle, gerek daha sonraki söylevleriyle, Büyük Britanya'nın bu karanlık günlerinde halkını,"dünya uygarlığınakarşı ölüm tehdi
di" diye nitelendirdiği Nazi Almanya'ya karşı bütünleş tirici bir rol oynadı.
Benelüks ülkeleri. Hitler, artık işgal sırasının Hollanda, Belçika ve Lüksemburg'a geldiğini düşünmekteydi. Be nelüks ülkelerinin işgali, Nazi Almanya'ya geniş sanayi kaynakları sağlamakla kalmayacak, daha da önemlisi,
Fransa ve Büyük Britanya'ya yapacağı saldırılar için, ile
ri üsler oluşturacaktı. Ayrica Benelüks devletlerine bir
saldırı, Müttefik ordularını bu bölgeye çekerek, kolayca ve topluca yok edilmelerini sağlayacaktı. Hitler Belçi
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 181 Hitler ordularının
saldırısıyla, Hollanda, Luksemburg Belçika ve Fransa'da
işgalcilerden kaçmak için
yollara düşen halkın oluşturduğu konvoyların birinden görünüş.
ka'yı ele geçirdikten sonra, Ren irmağına paralel ilerle
gün sonra, Alman ordusu apansızın Kuzey Fransa'ya
yen, daha sonra, Belçika sinını yakınındaki bir noktada kuzeye doğru uzanan ünlü "Majino savunma hattı"nı
saldırdı. Alman motorize birlikleri "Majino hattı"nı yer
10 Mayıs 1940'ta Alman birlikleri Benelüks ülkeleri
maca verdiler ve Ingiliz destek birliklerini, kitanın ucu na, Dunkerque'e sürdüler. 5 Haziran'da güneyde, Somme irmağı üstünden ikinci bir saldırı başlatıp,hiç. bir direniş görmeden 14 Haziran'da Paris'e girdikten sonra, Fransa'yı 22 Haziran 1940'ta Compiègne'de bir
da yarmayıumuyordu.
ne doğru harekete geçtiler. Askeri gücü bulunmayan
Lüksemburg, hiçbir direnişle karşılaşılmadan işgal edil
di; buna karşılık gerek Hollanda, gerek Belçika,işgalci lere şiddetle direndiler. Saldırıda ilk ve en ağır darbeyi
le bir ettikten sonra, Belçika düzlükleri yerine, ormanlık Ardenne'ler bölgesinden saldırarak, Müttefiklere şaşırt
yiyen Hollandalı direnişçiler, bunu, köprüleri mayınla yarak, yollara barikatlar kurarak, geniş toprakları ateşe vererek yanıtladılar. Yeterli sayıda uçak ve tanktan yok
ateşkes imzalamak zorunda bıraktılar. Fransa'nın çökmesi, Hitler için olağanüstü bir zafer oldu. Yenilmez sanılan Fransız ordusu, çok hızlı kuv
rinin yardımına güveniyordu; ne var ki, gelen yardım son derece sınırlı oldu; üstelik çok da geç kaldt. Nazi motorize birlikleri öylesine hızlı ilerlediler ki, Hollanda
şısında sanki erimişti. Naziler daha sonra Fransa'nın bū
sun bulunan Hollanda, Ingiliz ve Fransız destek birlikle
vetler olan motorize kuvvetlerin amansız saldırıları kar
yük bir bölümünü işgal ederek, Fransa'da Allier irmağı
kıyısındaki Vichy'de, işbirlikçi bir Fransız hükümeti ku
da 5 gün içinde istila edildi. Kraliçe Wilhelmina'nın yö nettiği Hollanda hükümeti Büyük Britanya'ya kaçmak zorunda kaldı.
Belçika'ysa ancak 2 hafta dayanabildi. Fransız ve In
giliz birliklerinin de gönderilmesine karşın, Alman
“blitzkrieg"i (yıldırım savaşı) durdurulamadı. Alman
tankları ülke içinde büyük bir hızla ilerler, Alman para şütçüleri kırsal kesimlere havadan indirilirken, hava
desteğindeki piyade birlikleri de ülkenin iç kesimlerine yürüdüler. Daha çok kan akmasını önlemek için Kral Leopold Ill'ün, ordularına direnişe son vermeleri buy ruğu vermek zorunda kalması üstüne, silahlarını bira
kan Belçika ordusu, 28 Mayıs 1940'ta koşulsuz teslim oldu.
Fransa'nın çökmesi. 1939-1940 kışında Fransız ordusu ile Alman Wehrmacht'ı tarihte bir kez daha karşı karşıya geldiler; ancak bu kez birbirlerini uzaktan izlemekle
yetindiler; bu savaş mizahçı gözüyle “sitzkrieg" (ya da
"oturduğu yerden savaş“) diye nitelendirildi. Dünya, iki
güçlü devlet arasında amansız bir savaş patlayacağını
kestirmekteydi. 13 Mayıs'ta, Sedan'da oluşturulan bir köprübaşı, Fransa'ya bir giriş kapısı görevi yaptı ve 16 Mayıs 1940'ta, yani Hollanda'nın teslim olmasından bir
Alman birliklerinin Paris'e törenle girişi.
182 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 10->
10
40
70
50
KUZEY BUZ DEN! gom
Murmansk
IZLANDA
formata
Interline Qural) Aranget SO
Sken
Suomussalmi
FİNLANDİYA so.
3
rome A
. Pudo.th
se pende
3
MINERMEIM
ATLAS
MAT
SNA
OKYANUSU
Vologda
Helsinki
Ryder
Hiliga
orindred
SSCB
hom
Moskva
DUO Nast
Vome
Vio
CO
IRLANDA
Lo Cover
BASH
.Minga
RU
DOGU
Kel
BAITANYA
SmonEN
HTYMITA
KONGEA
BUYUK
Dubing
PRUSYA
Versne
Hoburg
RT
Bremen
Bet Poto
Mar
ALMANYA Duecedor
Long
Cherbour2 te Frantur
Bingo
Proda
500CC CEKOSLOVAKYA
Party
Wroche
Munich
Vy
Macaristan
AVUSTURYA Grao
Isvc
Hordea
Duapepe
Mind
ROMANYA
DECATO
Ver
ES
BATE
KYUGOSLAV
DAS
Odessa
1940)
MADARISTAN
BULGARISTAN
Mar
ANDORA A Waand
Bolya
Bastia Barcelona
Kestre
Tuulenp1940)
cerca
ITALY
HIS
Dubrov
fuit
Burg
Kougars 11) WETACE
(W
Ankare. Tema
ISPANYA
Taranto
TÜRKİYE BAS
Cara
Sedinte
Palermo
AKDENIZ
ISP FAS
Malaty
Oran
CEZAY11 Fund
the NyGran
MARS
HARA
0
AVRUPA'DA SAVAŞ: Ey. 1939-Nisan 1941 Uluslararay sinclar, 1939
Tarahu devletler, 1939
Somürgelerara snurlar Baskentler Kender Elusen kuvvetleri, 1939 Eksen laki, 1940-41
Batı Dev. Indakı, 1939 Bati de anlayn dev. 1939
D
Sovyet kuvvetleri
Eksen der. laredan Deniz
Sovyet bombardımanlan
savaşları
Sovyet ilerleyişinin uç noktaları
Eluen Alman) zaferleri
Motelik (Ingiliz) zalerier Elusen dev. paraguaçuleri
Sovyetlerin ele geçirdigi topraklar, 1940
Bombardmanlal
Bombardunan ve uvas alanlan Ingiltere Havası, Afustos 1940
V Eksen der. vlastig en ileri noktalar
rulmasını sağladılar. Vichy hükümetinin başında Birinci Dünya Savaşı
kahramanlarından mareşal Henri Pétain'le, bir işbirlikçi
olan Pierre Laval bulunuyordu. İşgalekarşı çıkan yurt sever Fransız direnişçileriyse, general Charles de Gaul le çevresinde birleştiler.
Savaşın ilk aylarında Italya'nın yansızlığını koruyan
Benito Mussolini, Fransa'nın çökmesine yakın, Mütte
Fin kuvvetleri Murelik kursi taarruzu ve geri çekilmeleri
Tahkimli savunma hatte
fiklere savaş ilan ederek (10 Haziran 1940), Güney Fransa'yı istila etti; ABD başkanı Franklin D. Roosevelt, bu olayı, Müttefikleri "arkadan bıçaklamak" diye nite lendirdi. Dunkerque'ten çekilme. Belçika seferi sırasında Alman
ya, güneydoğu Belçika'da hızla ilerlemiş ve Fransa kıy
sindaki Abbeville'eyönelerek, Müttefik ordularının bir
biriyle bağlantısını kesmişti. Fransız Birinci ordusunun
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 183
Mayıs 1940'la, Alman uçaklarının bombardımanı altında Dunkerque'ten boşaltılan Müttefik askerleri. birçok bölüğü onurlu bir savunma harekatında can ve rirken, İngiliz limanlarından, tarihin belki de en garip fi
losu denize açıldı (destroyerlerin yanı sıra, gezi motor
larından, özel yatlardan, eski feribotlardan, istimbotlar dan, balıkçı teknelerinden oluşan yaklaşık 850 gemilik
bir filo). Krallık Hava Kuvvetleri (RAF), Alman bombar
diman uçaklarını geri püskürtürken, İngiliz filosu, Dun
kerque'e ulaşarak, 338 000 İngiliz, Fransız ve Belçika askerini, 26 Mayıs'tan, 14 Haziran 1940'a kadar kıstınil dıkları kapandan kurtardı. Böylece bozgun, bir zafer propagandasına dönüşmekle kalmıyor, yüzbinlerce
Macaristan'ı Eksen Devletleri kapsamına aldı. Aynı za
manda, Bulgaristan ve Yugoslavya'yı da Eksen Devlet leri'ni yörüngesine çekmeye çalışarak, 1941'de bu amacını da gerçekleştirdi. Balkan ülkeleri arasında yal nizca Yunanistan Müttefikler safında kalmıştı. Ne var ki, Romanya'nın parçalanmasında kendisine
danışılmadığını gören Mussolini, Eksen ittifakı içindeki etkisini göstermek için, tek yanlı olarak Yunistan'ı ele geçirmeye karar verdi. 28 Ekim 1940'ta uydusu Arna
vutluk'tan, Yunanistan'a 200 000 asker yolladı: Hızlı ve
ezici bir zafer beklentisi içindeydi. Ne var ki, saldırı iyi
deneyimli asker, Eksen Devletleri saldırısına karşı ileri
hazırlanmamıştı ve Yunanistan, motorize birlikleri bu
Ingilteresavaşı.Bu arada Hitler, Büyük Britanya'nın Al
dan oluşmasına karşın, istilacılara şiddetle karşı koya
neceği ve barış isteyeceği umuduyla Doğu Avrupa'daki
Arnavutluk'a girdi.
de girişilecek harekât için kurtarılmış oluyordu.
lunmamasına ve kara kuvvetlerinin eski model uçaklar
manya'nın kita Avrupası üstündeki denetimini kabulle
rak, kasim ortasında saldırganlan püskürttükten sonra,
savaşa hız verdi. Hermann Goering'in komutasındaki Luftwaffe, Ingiliz limanlarına, havaalanlarına, sanayi
Bunun üstüne, Mussolini'nin girişiminden kaygıya kapılan, Yunanistan'a yardım etmek için İngiliz askerle
Saldırının amacı İngiltere'yi manevi açıdan çökertmek
Bulgaristan ve Yugoslavya'nın da yansız bir tutum takın
merkezlerine ve Londra'ya toptan bir saldırı başlattı.
ri ve hava gücünün devreye girmesinden rahatsız olan,
ve RAFI (Krallık Hava Kuvvetleri) bütünüyle yok ede
malarından hoşnut olmayan Hitler, 6 Nisan 1941'de motorize bir öncü kuvveti Yugoslavya üstüne sürdü
rek, Deniz Aslanı Harekâtı'nı, yani Ingiltere'nin istilası ni, hazırlamaktı.
Büyük Britanya Savaşı, tarihteki ilk büyük hava sava sıydı; Londra 57 gece ortalama 160 bombardiran uça ğının saldırısına uğradı. RAF, uçaklarının sayıca az ol
masına karşın, etkili Spitfire'ları ve radar yardımıyla, 1 733 Alman uçağını düşürürken,915 uçağını da yitirdi.
(Yugoslavya'daki Nazi yanlısı yönetim, kısa süre önce devrilmişti). Alman ordusu Belgrad'a saldırdıktan son
ra, ülkeyi 17 Nisan'da teslim olmak zorunda bıraktı. Ay ni zamanda, Yunanistan'a da asker gönderilerek, Me taksas'ın oluşturduğu Savunma Hattı'nı yarmaya çalıştı. Bu arada Ingiliz birlikleri de Yunanistan'dan geri çekilin
Alman hava gücü, böylesine ağır kayıplara uğradığı bir hava harekâtını sürdüremeyeceğinden, Deniz Asla
ce, ayın sonunda bütün Yunanistan yarımadası Alman
Balkanlar. Beklenmeyecek kadar hızlı Fransa zaferin takları açısından önemli bir bölge olan Balkanlar'ı he def aldı. Bu bölgenin ele geçirilmesi, söz konusu kay nakların kara yoluyla taşınmasını olanaklı kılacak, böy
Italya'yla Komintern Karşıtı Pakt'ta birleşmiş, üç ülke
sini etkisizleştirmeyeyardımcı olacaktı.Hitlerönce Ro manya üstüne yürüdü. Haziran 1940'ta, bu ülkenin dev petrol yataklarında gözü olan SSCB de Besarabya ve Kuzey Bukovina'ya el koydu. Balkan devletleri arasın daki toprak anlaşmazlıklarına bir çözüm bulmak ama
Mayıs 1941'de, SSCB dışında bütün Avrupa, Alman ların ve Eksen Devletleri'nden müttefiklerinin boyun
ni Harekâtı ekimde süresiz ertelendi.
kuvvetlerinin eline geçti. "Yeni Düzen". 27 Eylül 1940'ta Japonya, Almanya ve
den sonra, Hitler bu kez, besin kaynakları ve petrol ya
arasında Berlin-Roma-Tokyo Ekseni (Mihveri) adı veri
lece Ingiltere'nin Almanya'ya uyguladığı deniz abluka
maktaydı.
cini öne süren Hitler, Romanya'ya, ağustosta Bulgaris tan'a ve Macaristan'a toprak vermesi konusunda bir ül timatom verdi. Eylülde, Romanya kralı Carol Il'yi taht tan çekilmeye zorladı. Kasım ayındaysa Romanya ve
len, askeri ve ekonomik alanları içeren 10 yıl süreli bir üçlü pakt imzalanmıştı. Hitler, Japonya'yı hem ABD'yi susturacak, hem de SSCB'yi oyalayacak bir öğe say
duruğuna girmişti. Avrupa topraklarının büyük bir bölü mü, Alman ordularının işgalinin ve acımasız SS birlikleri
(Schutzstaffel) ile Gestapo'nun baskısı altındaydı. Avru
pa'yı pençelerine alan Naziler, kıtanın kaynaklarını, bu ülkelerin halklarının geleceğini hiç düşünmeksizin, Al
manya yararına sömürmeye giriştiler. Bütün ekonomik
zenginlikler, Almanya tarafından kullanılmak için yag
184 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ malandi; sanayi kuruluşları ve fabrikalar Almanya'nın savaş gereksinmelerini karşılama doğrultusunda yöne tildi. Gerek Doğu Avrupa'dan, gerek Batı Avrupa'dan milyonlarca kişi, Alman savaş sanayisinde çalıştırılmak
için Almanya'ya gönderildi (bu, halk yığınlarının ülkele rinden aynlmaya zorlandıkları en büyük kitlesel göç. tü); siyasal muhalifler ile Nazilerin ölçütlerine göre "aşağı irktan" sayılan milyonlarca Yahudi, İslav ve Çin
gene, toplama kamplarına kapatıldı. Daha sonra da, en
az 6 milyon kişi sistemli bir soykırıma uğratıldı. Girit. Stratejik önem taşıyan Girit adası, hala Büyük Bri
tanya'nın elindeydi. 20 Mayıs 1941'de Almanya, adaya 3 000 paraşütçünün katıldığı büyük bir bir havadan in
dirme harekâtı gerçekleştirdi. Katılan paraşütçülerin
būyük bölümünün öldüğü bu ilk istila dalgasının ardın
dan, yeniden gönderilen 3 000 paraşütçü, adanın kilit
noktalarını hızla ele geçirdiler (adadaki son Ingiliz as kerleri, 31 Mayıs'ta boşaltıldı). Böylece ileride Misir ve
Süveyş kanalına bir Doğu cephesi saldırısı için çok elve rişli bir konumda bulunan, Kuzey Afrika'daki çöl birlik
leri için destek güç ve askerimalzeme sevkiyatında bir ūs görevi olarak kullanılacak bu Akdeniz adası, Hitler'in
me umutları suya düşmüştü. Ingiltere, Akdeniz'deki denetimini, Cezayir'deki Fransız filosunun (Fransa'nın
çöküşünden sonra, “Özgür Fransa" ordusuna katılmış
ti) da yardımıyla sürdürdü. Ayrıca bir İngiliz filosu, Ital yan deniz filosunu, Taranto'da (Kasım 1940) ve Yuna nistan'da Matapan burnu açığında (Mart 1941), iki kez yenilgiye uğrattı. Atlas okyanusu, 1940-41. Fransa'nın teslim olması Al
man deniz kuvvetleri açısından büyük önem taşıyordu;
çünkü Fransız limanları, U-botlar için birer üs olarak kullanılmaya başlanmıştı. 1940 sonbaharında, Müttefik konvoylarına topluca saldırılar düzenlemeleriyle, Al man denizaltılarının savaştaki etkinliği büyük ölçüde arttı. Almanya'nın ayrıca uzun erimli bombardıman
uçakları da kullanması sonucunda, İngiliz deniz kuvvet
leri, 1940'ın ikinci yarısından sonra gün geçtikçe daha fazla kayıp vermeye başladı.
Ticaret gemileri konvoylarının korunması amacıyla, küçük ama etkili korvet sinıfı gemilerin kullanılmasına ve ABD'nin, Büyük Britanya'nın egemenliğindeki 8 ha va üssü karşılığında 50 eski tip destroyer vermesine kar
eline geçti.
şılık, Alman U-botları'nın sayısı da gün geçtikçe arttı ve
Yakındoğu. Yakındoğu'da ve Ortadoğu'da Müttefikler,
ki tersanelerde yeni gemiler yapılmasına karşın, kayıp
ulaşım yollarının savunulması gibi son derece önemli
bir sorunla karşı karşıya kaldılar. 1941 Nisanı'nda Ingiliz kuvvetleri, Nazi eğilimli bir darbeyi bastırmak ve değer li petrol yataklarını güvenlik altına almak için Irak'a gir diler. Fransa'daki Vichy hükümeti, bir üs olarak kullan ması için Fransa'nın koruması altındaki Suriye'yi Al
manya'ya bıraktı; bu arada Ingiliz askerleri, Fransız par
tizanlarından oluşan bir birliğin eşliğinde, haziranda, Irak üstünden Suriye'ye girdiler ve Suriye ile Lübnan'ı
Ingiliz denetimine bırakan bir ateşkes antlaşması imza
lanmasını sağladılar. Ağustostaysa İngiltere ve SSCB
(İngiltere'nin müttefiki olmuştu), İran'ı işgal ederek, Al
İngiliz kayıpları 1941'de daha da yükseldi. İngiltere'de ların oranı üretilen gemi oranının hep altında kaldı.
1941 ilkbaharında, batırılan İngiliz savaş gemisi sayısı
öylesine kritik bir düzeye ulaştıki, Chunchil, bu deniz saldırılarını “Atlantik savaşı" diye nitelendirdi. Bu aşa madan sonra İngiltere umutsuzca, ABD'den gelmesi beklenen yardımlar için deniz yolunu sürekli açık tut maya çalıştı.
Ingiliz deniz ticaretini büyük ölçüde sekteye uğratan bu saldırılar dizisinin tam ortasında, İngiltere yüreklen dirici bir zafer kazandı: 24 Mayıs 1941'de Hitler donan
masının etkili silahlarından Alman savaş gemisi Bis
man yanlısı Rıza Şah Pehlevi'yi 16 Eylül 1941'de tahttan
marck, İngiliz kruvazörü Hood' u Grönland açıklarında batırdıktan sonra, Almanya'ya dönerken, İngiliz gemi
Kuzey Afrika seferi, 1940-41. Italya'nın savaşa girmesi,
SSCB'nin işgali, 1941. Savaştan çok önce Hitler, Doğu
indirdiler ve yerine oğlunu tahta çıkardılar.
Akdeniz'deki bütün dengeleri altüst etmiş, savaşın böl
gedeki görünüşünü değiştirmişti; o tarihe kadar ikinci derecede bir savaş bölgesi olan Kuzey Afrika, olağa nüstü önem kazanmıştı. Mussolini'nin İngiltere'nin za
rarına bir Akdeniz imparatorluğu kurma amacı herkes tarafından bilinmekteydi. Mussolini, İtalyan Doğu Afri kası'ndan kuzey yönüne bir ordu, doğuda Mısır ve Lib
ya üstüne de ikinci bir ordu göndermeyi tasarladı. Ama ci Ingilizleri Afrika'da kıskaca almak ve Akdeniz kıyıla rindan atmaktı.
Mussolini, ilk adımda yalnızca küçük bir garnizonun koruduğu Ingiliz Somalisi'ni ele geçirdi (Ağustos 1940).
Ne var ki, zaferi uzun ömürlü olmadı; ertesi yaz Ingiliz ler, yitirdikleri bu toprakları geri almakla kalmayıp, Ital yanları Doğu Afrika'daki topraklarından da ettiler: böy lece Süveyş kanalını güneyden gelebilecek bir saldırıya karşı da koruma altına almış oldular.
Bu arada Mussolini, Eylül 1940'ta Libya sınırına, Ital yanlardan ve Kuzey Afrikalılardan oluşan ikinci bir ordu gönderdi. Ama Ingilizler buna, aralıkta gerçekleştir dikleri beklenmedik saldırıyla karşılık verdiler; sonuçta, Ingiliz ordusu şubatın ilk günlerinde Libya'nın orta ke simine kadar ilerledi. Mussolini, bir kez daha Hitler'den destek istedi: Mart 1941'de, general Erwin Rommel yö
netimindeki Alman Afrika ordusu (Afrikakorps) Trab
lusgarp'a ulaştı. Nisan ayı ortalarında Rommel, Tobruk
leri tarafından pusuya düşürülerek batırıldı.
Avrupa ve SSCB'deki İslav halklarını boyunduruğuna alarak, "Alman ulusunun yaşama alanı"ni ("Lebensra um"), genişletmek amacındaydı. Söz konusu bölgeler de oluşturacağı Alman kolonileriyle İslavları köle gibi çalıştırmayı tasarlamıştı. Hitler'e göre Nazi-Sovyet paktı, gelecekte feshedil meye mahkûm, geçici bir antlaşmaydi. Fransa'nın ye
nilgiye uğratılmasının ardından, SSCB'nin işgalini plan lamaya başladı. Önce, iki cephede birden savaştan ka
çındığı için, İngiltere'yle barış yollarını aramış, ama Batı
cephesini sağlama almasını sağlayacak bu girişim so
nuçsuz kalınca, İngiltere Savaşı'nı başlatmış, Ingiltere'yi
saf dışı bırakmayı başaramamıştı. Gene de, SSCB'nin işgali konusundaki emellerinden
vazgeçmemişti. Aralık 1940'ta, genelkurmayının uyarı
larına karşın, bu emeli gerçekleştirmenin yollarını ara maya başladı. İki cephe birden açmanın riskini aklına
bile getirmek istemiyor, Büyük Britanya'nın, kıta Avru
pası'ndan çıkarıldıktan sonra artık askerî birtehdit oluş turmayacağına inanıyordu. En büyük tehdidin, Roman
ya'nın petrol yataklarına el koyan (Haziran 1940) Sov yetler olduğu inancındaydı.
Daha önce 1941 Mayısı ortasında gerçekleştirilmek
için planlanan ve “Barbarossa Harekâtı" diye adland
lan SSCB'nin işgali, Balkan seferi dolayısıyla 22 Hazi
dışında bütün Libya'yı ele geçirdi ve savaştaki başarıla.
ran'a ertelendi. O tarihten,“yıldırım harekâtı" 121 zırhlı
rindan ötürü, “Çöl Tilkisi" diye anılmaya başlandı. Mussolini'nin, Akdeniz'i bir İtalyan gölü haline getir.
dar uzanan 3 200 km'lik bir cephede,3 koldan gerçek
tümenden oluşan bir güçle, Baltık'tan Karadeniz'e ka
leşti: Kuzeyde, Baltık ülkeleri üstünden Leningrad'a sal
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 185 ev'i aldılar. Ay sonunda, 1 milyonu aşkın Sovyet tutsak
alınmıştı. Sovyetler, Nazi ordularını ülkenin iyice iç ke simlerine çekmeyi temel alan bir strateji izliyorlardı. Almanya'nın SSCB'yi işgali, ittifakların yapısında bir değişikliğe de yol açtı. Kararlı bir komūnizm karşıtı olan
Churchill, Stalin'e Eksen Devletleri'ne karşı ekonomik
ve teknik yardım vaadinde bulundu. 13 Temmuz
1941'de Moskova, Londra'yla bir karşılıklı yardımlaş. ma antlaşması imzaladı. Bir başka yardım önerisi de
Washington'dan geldi. İtalya ve Eksen Devletleri uydu
larıysa (Romanya, Çekoslovakya ve Macaristan), kendi istekleriyle Almanya'yla ittifak yaptılar. Vichy Fransa's
Moskova'yla diplomatik ilişkilerini kesti. İngiltere, Al manların işgal için üs olarak kullandıkları Finlandiya'yla
arasındaki ilişkileri sertleştirdi. İsveç, Alman ordusuna
topraklarını kullandırma güvencesiverdiysede, savaşta yansız kalmakkonusundakikararlılığını belirtti. Türki
ye'yse, gerek SSCB'den, gerek Ingiltere'den gelen itti
fak önerilerine karşın yansız kalacağını ilan etti. Nisan
ayında Sovyetlerle bir karşılıklı saldırmazlık paktı imza lamış bulunan, ayrıca Eksen Paktı'nın daüyesi bulunan Japonya'ysa, bir "bekle gör" siyaseti benimsedi.
ABD'nin savaşa yönelmesi. ABD halkı, Avrupa'daki sa vaşın ilk günlerinden başlayarak, Müttefiklerden yana
bir tutum takınmıştı. Ülke nüfusunun büyük çoğunluğu, Nazilerin savaştan zaferle çıkmasının ABD için ciddi
bir tehdit oluşturacağına inanıyordu. Almanların zafer üstüne zafer kazanmasıyla birlikte, ABD'de başlangıçta
güçlü olan yansızlık ve Avrupa'daki savaşa karşmama eğilimleri de yok oldu.
1935'ten başlayarak yürürlükte olan yansızlık siya
seti ve buna ilişkin yasalar, savaş halindeki ülkeleresilah ve cephane yardımını yasaklıyordu. Ama Kasım Rusya cephesinde kar fırtınası altında ilerlemeye çalışan
1939'da, yansızlığı destekleyen yasalar yeniden göz den geçirilerek, silah satışı "cash-and-carry" ("õde ve
Alman kuvvetleri
götür”) temelinde serbest bırakıldı; ama ABD uyruklu
dırıldı; orta cephede Moskova'ya ulaşma görevi, doğu
derilmesi yasaklandı. Bu koşul, ABD savaş gemilerinin batırılmalarıyla ABD'nin Birinci Dünya Savaşı'nda oldu ğu gibi savaşa sürüklenmesi olayının yinelenmesini on lemek amacıylagetirilmişti. Ne var ki, savaşın ilk günle
da Smolensk'e ilerleyen kuvvetlere verildi. Güneydey se Alman birlikleri Ukrayna ve Kiev üstüne yürüdüler (buradan güneye, Kırım'a yönelinmesi ve Don irmağı
aşılarak, Kafkaslar'a ve Volga üstünden Stalingrad'a
ulaşılması tasarlanmıştı). Güney, en uçtaysa, küçük bir
Tann ve ABD savaş gemilerinin savaş bölgelerine gön
rinden başlayarak Büyük Britanya denizlerde denetimi ele geçirmişti; bu nedenle "cash-and-carry" yasaları,
Romen-Alman kuvveti saldırıya geçti.
Büyük Britanya'nın işine yaradı. Értesi yıl, başkan Roosevelt ve Kongre, ABD'nin sa
Kremlin'i sahtekarlıkla ve Alman sınırlarını tehdit et
vaşa girme olasılığı konusunda hazırlıklara başladılar.
Hitler, Rusya üstüne yürümesine gerekçe olarak,
mekle, Almanya karşıtı, komünist yanlısı propaganda yapmakla suçluyordu. SSCB'nin işgalinin, Bolşevikliğe
Eylül 1940'ta ABD tarihindeki ilk seferberlik yasa tasarı
sıyla, 17 milyon kişinin askerlik için kayıt yaptırması ön
daysa, SSCB'ye yönelmesinin nedeni, İngiliz ambargo
görüldü. ABD uyruğu dışındakilerin askere alınmasını önleyen yasayla, bozguncu öğelerin orduya sızmalari
maden yataklarıydı. Zafere ulaşacağından öylesine
açıdan savunulmasının ABD'nin güvenliği için zorunlu olduğu Ingiltere başta, öbür devletlere deniz yoluyla
mini nasıl sağlayacağını hiç düşünmüyordu.
savaş araç-gereci verme yetkisi tanıdı. Aynı yılın sonla
karşı bir “haçlı seferi" olduğunu savunuyordu; aslın
su nedeniyle sağlamakta zorladığı buğday, petrol ve
emindi ki, ordusunu kışın nasıl besleyeceğini, donani Saldırı, Sovyetleri beklemedikleri bir anda yakaladı
ve Almanlar başlangıçta Rusya içlerinekadar ilerlediler; İlerleyişin ilk 18 gününde Alman birlikleri, sınırdan 640 km içeri ulaşarak, 300 000 tutsak aldılar; 1 000 tank ve
önlendi. Mart 1941'de Kongre, ABD başkanına, askeri
rinda, söz konusu yasanın kapsamına Çin ve SSCB de alındı. ABD, savaş gemilerini Atlas okyanusunda devri yeye çıkararak, Güney yanküreyi de savunma konu sunda önlemler aldı. ABD birlikleri Grönland ve Iz
600 ağır silah ele geçirildi. Yalnızca ilk 48 saat içinde,
landa'yı işgal ettiler. Ağustos ve Eylül 1941'de ABD tica ret gemilerinin batırılması, ABD ticaret gemilerinin si
yen Alman birlikleri, 10 Temmuz'da Leningrad'ın çev resindeki yerleşme merkezlerine girdiler; 31 Ağus
lahlandırılması ve savaşan ülkelerin
Sovyetler 2 000'den çok uçak yitirdi. Kuzeyden ilerle
tos'ta kente 16 km yaklaştılar. Ortadan Moskova üstü ne yürüyen kol, 30 Haziran'da Minsk'i, temmuz orta larında da Moskova'ya yalnızca 320 km uzaklıktaki
limanlarına yük
taşımasına izin verilmesi gibi önlemler alınmasına yol açtı.
Atlantik “Şartı". 14 Ağustos 1941'de başkan Roosevelt ve başbakan Churchill, Newfoundland açıklannda bir
Smolensk'i ele geçirdi. Güney cephesindeki ilerleyiş,
savaş gemisinde bir araya geldiler. İki önder de, baskı yönetimlerine ve yayılmacı siyasetlere son verilecek,
ağır geliştiyse de, Almanlar gene de, eylül sonunda Ki
saldırgan devletlerin silahsızlandırılmasını sağlayacak
karşılaşılan umulmadık bir direniş ve yağışlar nedeniyle
186
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ
ve bütün ülkelerin, toplumsal ve ekonomik refah için
da, El-Alameyn'deki Ingiliz hatlarının güney ucundaki
tam bir işbirliğine gidecekleri yeni bir dünya düzeni oluşturulması konusunda planlar hazırlama kararı aldı
liz ordusu için bu bölgeyi elden bırakmamak büyük
lar. Bir ay sonra SSCB ve Eksen Devletleri karşıtı 14 ülke, "Atlantik Şartı"nı imzaladılar.
7 Aralık 1941'de Japon uçaklarının, ABD'nin Ha
Elam Halfa tepelerinde çatışmalar doruğuna ulaştı.Ingi önem taşıyordu; çünkü geçit vermez Kattara vadisinin
en uç noktasındaki El-Alameyn, Kuzey Afrika cephesin de düşmanın aşmasına izin verilmemesi gereken bir
waii'deki Pearl Harbor deniz üssüne saldırmaları,
mevziydi. Mayın döşenen alanlarla yakıt ve tank sevki
ABD'nin ertesi gün Japonya'ya savaş açmasına yol açtı. 11 Aralık'ta da Almanya ve Italya ABD'ye savaş ilan etti
yatının engellenmesinin yanı sıra, İngiliz hava üstünlüğü sayesinde, “Çöl Tilkisi”nin Elam Halfa'daki saldırısı püs kürtüldü. Rommel'in savaştan bezmiş, tükenmiş ordu
ler. Avrupa savaşı, Atlas okyanusu-Büyük Okyanus sa vaşıyla birlikte, bir dünya savaşına dönüşüyordu.
suyla geri çekilmesi, Montgomery'ye kuvvetlerini bü
Arcadia Konferansı. ABD'nin savaşa girmesinden son
yük ölçüde toparlama fırsatı sağladı. Rusya cephesi, 1941-42. 1941 sonbaharında, Alman iş
Ocak 1942 arasında Washington'da yapıldı. Başkan
galinin ilk şokunu atlatan Sovyet direnişi daha da sağ lamlaştı. Ülke çapında seferberlik ilan edilmesi, Sovyet
manları, zafere ulaşılıncaya kadar Eksen Devletleri'ne karşı savaşın sürdürülmesi konusunda anlaştılar. “Arca
ordusunu güçlendirdi. Bu arada, cephedeki birliklerine cephane ulaştırmada karşılaştıkları güçlüklere, aylardır
dia Konferansı" adı verilen bu görüşmelerde, iki önder,
sürekli savaşmakta olan askerlerin yorgunluğu da ekle
savaşın Avrupa cephesine öncelik vermeyi, hava saldi
nince Almanlar, çarpışmalarda üstünlüğü yavaş yavaş
riları ve abluka aracılığıyla Almanya'nın çevresinde bir baskı çemberi oluşturmayı, gerektiğinde Avrupa kıtası
yitirmeye başladılar. Üstelik Stalin'in, istilacılara karşı halkının ulusçu eğilimlerini başarıyla körüklemesi, Al
raki ilk İngiliz-ABD görüşmeleri, 22 Aralık 1941-14 Roosevelt ve başbakan Churchill ile asker , sivil danış
ninişgalini ve Kuzey Afrika'ya kuvvet göndermeyi kara
ra bağladılar. İki güçlü devlet aynca, iki devlet arasında daha sıkı askeri işbirliğinin sağlanması için genelkur maylarını birleştirmeyi kararlaştırdılar. Konferansta, aralarında ABD, İngiltere, SSCB ve
Çin'in de yeraldığı 26 devlet, Birleşmiş Milletler Bildiri
si'ni imzaladılar. Eksen Devletleri'ni çökertmek için bü tūn askeri ve ekonomik kaynaklarını seferber etmeyi kabul ettiler ve ortak nlarıyla ikili ateşkesler im
zalamamayı kararlaştırdılar. Kuzey Afrika, 1941-42. İtalyanların Trablusgarp'taki ye nilgisi, Hitler'i, 1941-42 kışında, Kuzey Afrika'daki bir liklerine destek kuvvet göndermeye yöneltti. İngiliz
manların da, sivil halka acımasızca davranmaları, Sov
yet halkının ulusçu duygularını daha da pekiştirdi; iştila ci hatları gerisinde partizan grupları oluşturulmaya baş landı.
Kuzeyde Almanlar, eylül başında Leningrad'a ulaştı
larsa da, yoğun bir direnişle karşılaştılar. Bu arada Hitler Finlandiya'dan beklediği tam desteği de alamamıştı. Bu yüzden Alman komutanları, kesin bir saldırıdan önce
kenti kuşatmak, böylece askerlerini ağır kayıplara yol
açacak sokak çatışmalarından önce güçlendirmek ka
rarı aldılar. Güney cephesindeyse Almanlar, sonbahar
da Kırım'ın büyük bölümünü ele geçirdilerse de, cep heye ulaşan yolların bozukluğu nedeniyle cephane
püskünülmüş olan Rommel, 26 Mayıs 1942'de, Lib
ulaştırmada karşılaşılan güçlükler ve hava koşulları nin ağırlaşması,Stalingrad'a da, Kafkaslar'a da ulaşma
km uzaklıktaki El-Alameyn'e kadar ilerledi. Bu arada in giltere, büyük ölçüde ABD'nin tank ve cephane yardı
geçirdilerse de, Sovyet birlikleri, ilk başarılı karşı saldırı
kuvvetleri tarafından Kasım 1941-Ocak 1942 arasında
ya'dan başlayarak, Mısır'da İskenderiye'ye yaklaşık 97 mi sayesinde, General Bernard Law Montgomery ko mutasındaki sekizinci orduyu iyice güçlendirmişti. Ar dindan, Rommel ile Montgomery arasında, Libya çölü
ortasında, karşılıklı geriye püskürtme ve gerilemelerle geçen bir "tahterevalli" savaşı başladı. Eylül 1942 başın El-Alameyn savaşında, Alman siperlerine saldıran Avustralyalı askerler.
larını engelledi. 21 Kasım'da Almanlar, Don kıyısındaki Rostov'u ele
ları düzenleyerek, kentin düşmesini izleyen birkaç gün içinde, Almanları püskürtmeyi başardılar. Bir kararsızlık döneminden ve generalleriyle uzun
tartışmalardan sonra Hitler, askerî gücünü Moskova'ya
cepheden taarruzda yoğunlaştırmanın daha iyi olacağı ni düşündü. Bu ikinci gecikmeden sonra, Almanlar Smolensk'e doğru harekete geçtilerse de, bu kez de
sonbahar yağmurları, kasım ayı sonunda da kar firtina
lan ve sıfırın çok altına düşen sıcaklık, bu ilerleyişi bü yük ölçüde engelledi. Aralık ayının ilk günlerinde Al manlar Moskova'nın banliyölerine ulaştılar; ama, 6 Aralık'ta General Georgiy Zukov, bitkin düşmüş Al
manlar'ı şaşırtan ve geri çekilmek zorunda birakan bir
karşısaldırı başlattı. Sonra Almanlar üstündeki baskıyı kış boyunca sürdürerek, Nazi ordusunu Moskova'nın 64 km ötesine püskürttü. Bununla birlikte Alman tehdidi henüz tam anlamıyla yok olmamıştı. 1942'de Hitler, bu kez güney cephesin den bir yaz saldırısı düzenlemeye karar verdi; böylece,
Kafkaslar'daki petrol yataklarından yoksun bırakarak, aynı zamanda da kritik bölgelerdeki petrol kaynaklarını eline geçirerek, Sovyet hükümetini teslim olmak zo runda bırakacağını düşünüyordu. Almanlar haziranda
saldırıya geçerek, temmuz başında Sivastopol'u aldılar
ve Kırım'ın işgalini tamamlamış oldular. Ağustosta 'Kaf kaslar'a ulaştılar. Bu arada, general Friedrich Paulus'un
komuta ettiği altıncı ordu da Stalingrad'a doğru hareke te geçti.
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 187 SSCB
M.
MANCURYA
MOGOLISTAN
vagontor Pos AN OR
KORE Larcou
PONYA BUYUK OKYANUS
onya
Sheg
1935
ÇIN
Sexy Ayur
Congeng
HINOISIN
1A
Narcar 1939 Amoy 1931 Kann 1930
ing
iling)
Hanoi
1940
FOAMOZA
herg
TAYLAND
1480
Marato
C
RASZ
DIAMANYA
ARD
* Bonn
Oka
ASI
Man
Vys
BRUNEI
(1920 Japon
mandanda)
MAN
TARO
Segon
WALETYA Ingi
Guam TAO FLIPIN ADL
Con
( Hindi 1480
Singapur Ing 1
105
HOL DOĞU MINT ADL
150
JAPONYA'NIN YAYILIŞI: 1931-1941 Uluslararasundar
in etki alan 100
Ich danys onhent
in fetihlen 19111
1919 1941 un mieth 1937
+ ellerruler
BÜYÜK OKYANUSTA VE UZAKDOĞU'DA SAVAŞ: JAPONYA'NIN SALDIRIYA GEÇMESI, 1941-42
di'nin güneyini işgal etti. Bu, zengin bir kauçuk, kalay,
şınca Japonya, Avrupa devletlerinin Güneydoğu As ya'daki sömürgelerinde bir askerî yayılma hareketine
doğru gelişme isteğinin ilk adımıydı.
Batı Avrupa ülkeleri İkinci Dünya Savaşı'na iyice bula
petrol, kinin, kereste, besin maddeleri, vb. önemli
hammaddelerin kaynağı olan Güneydoğu Asya'ya
Japonya başbakarıı Prens Konoe Fumimaro,
vermesi üstüne de, Hawaii'deki ABD deniz üssü Pearl
ABD'nin, Japonya'nın bu eylemlerine göz yumacağını umuyordu; ne var ki, Eylül 1940'ta başkan Roosevelt,
lere topluca birsaldırı planladı.
ambargo koydu. Temmuz 1941'de de ABD'deki bū
girişti. ABD'nin buna bazı ekonomik yaptırımlarla yanıt
Harbor'a ve Büyük Okyanus ile Asya'daki öbür hedef
ABD'nin Japonya'ya hurda demir ve çelik dışsatımına
Japon yayılması ve ABD'nin yanıtı, 1940-41. Japon ya'nın Mançurya'yı işgali (1931) ve buna bağlı olarak Çin'in büyük bölümünü işgal etmesi (1937), ABD hükü
tün Japon mal varlığının dondurulması, ABD-Japon ti caretine pratikte son verirken, Japonya'yı, kendisi için
nun ABD'nin yansız kalmasından yana tutumu, Japon
bir konferansta, ABD'yle ilişkilerin daha da sertleştiril
gellemişti. Ama savaşın Avrupa'da bir durgunluk döne
noe, Washington'la ilişkilerin sürdürülmesi yönünde ta vir koydular. Savaş bakanı general Tojo Hideki'yse ter
ABD kamuoyu tutum değiştirmeye başlayacaktı.
sine, ABD'nin Japonya'yı çiğnemeye kararlı ve savaşın
ki ilerlemesi, Japonya'ya, Çin'deki durumunu sağlam laştırma ve Güneydoğu Asya'ya girme fırsatı sağlamıştı;
Tojo'nun görüşleri Japon ordusu içinde de geniş destek
metinin şiddetli tepkisine neden olmuş, ama kamuoyu
yayılmasını engelleme girişiminde bulunulmasını en mine girmesi ve Japon saldırganlığının tırmanmasıyla, 1940'ta Nazi Almanya kuvvetlerinin Batı Avrupa'da
Japonya böylece, “Daha büyük bir Doğu Asya'yla refah
yaşamsal olan petrol dışalımından yoksun bıraktı.
6 Eylül 1941'de Tokyo'da, imparatorun da kauldığı
mesi kararı alındı. İmparator Hirohito ve başbakan Ko
kaçınılmaz olduğunu, sonraya bırakmaktansa bir an önce savaşa girmenin yararlı olacağını savunuyordu. görmekteydi.
içinde bir dünya" amacını gerçekleştirecek gibi görü
Savaş yanlılarının isran karşısında Konoe, ABD'yle bir uzlaşmaya varmak ve bu ülkeden bir dizi asgari is tekte bulunmak için 6 gün istedi: Söz konusu istekler
dımlara son verilmesi ve Çinhindi'ndeki hava üslerin
arasında ekonomik yaptımlara son verilmesi, Japon
nüyordu. Fransa'nın işgalinden sonra, Vichy hükümeti, Japonya'nın, Çin direnişine Fransız Çinhindi'nden yar den Japon kuvvetlerinin yararlanması konusundaki is teklerini kabul etti (Ağustos 1940). Eylül ayında,Japon
ya'ya Çin üstünde serbestçe hareket etme olanağı ta
ninması ve Çinhindi üstünde bazı haklar verilmesi ye
askerleri Çinhindi'nin kuzey kesimine girdiler ve Japon ya Eksen Devletleri'ne katıldı. Bu arada Ingiltere yaşam
ralmaktaydı. Ancak, iki ülke arasındaki görüşmelerde
ti. Bundan yararlanan Japonya, Ingiltere'ye, Çin'e aske rî yardım yaptığı Birmanya Yolu'nu kapatması çağrısın da bulunurken, Hollanda'ya da Doğu Hint adalarına ekonomik ve siyasal ödünler vermesi konusunda baskı yapmaya başladı. Temmuz 1941'de Japonya Çinhin
ve başbakanlığa getirilen Tojo, diplomatik ilişkilerin tam anlamıyla kopanlması için kasım sonuna kadar
savaşı vermekteydi; Hollanda'ysa Nazi işgaline girmiş
herhangi bir sonuca ulaşılamayınca, Konoe 16 Ekim'de, savaş yanlılarına boyun eğmek zorunda kaldı bekleme kararı aldı. Bu arada ABD dışişleri bakanı Cor
dell Hull ile Japon heyeti arasındaki görüşmeler de ke sildi. ABD şifre uzmanları Japon diplomatik şifrelerinin
188
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ
büyük bölümünü çözmüşler ve ABD yönetimi, Japon
ya'nın asgari taleplerini reddedilmesinin savaş demek olacağınıanlamıştı. 26 Kasım'da Hull, ABD'nin tavrını resmen açıkladı: Japonya'nın Çin'den ve Çinhin di'nden kesin olarak çekilmesi, Çin'deki Çankayşek re jimini tanıması, yayılma siyasetine son vermesi ve As ya'yla ticaret ilişkilerinde devletler arasında eşitliği on
gören “Açık Kapı” siyasetini kabul etmesi isteniyordu. Bunun üstüne Japonya'da, 1 Aralık'ta imparatorun baş. kanlığındaki bir konferansta, "Japon savaş mekanizma sının harekete geçirilmesi" kararı alındı.
Pearl Harbor. ABD, savaşın önce Filipinler'de ve Gü neydoğu Asya'da patlak vereceğini öngörmüştü. Ja ponya'ysa, Hawaii adalarındaki Pearl Harbor'da üsle. nen ABD'nin Büyük Okyanus donanmasını yok edecek
bir hava saldırısı tasarlamıştı. Kasım sonunda, Japon uçaklan Kuril adalarından havalandılar; 2 Aralık'ta filo ya, saldırı buyruğu veren şifreli bir mesaj gönderildi. Hareketleri ABD radarlan tarafından saptanamayan Ja
pon uçakları, 7 Aralık sabahı Hawaii açıklarına ulaştılar ve iki başarılı hava akınında, 350'yi aşkın Japon bom bardıman uçağı üsse bomba yağdırdı: 18 ABD gemisi,
ya battı ya da etkisiz duruma getirildi. Tek bir saldırıda, Büyük Okyanus'taki ABD deniz gücü felce uğratılmıştı. Uçak gemilerinin üs dışında görevde olmasıysa ABD açısından büyük bir şans olmuştu. Saldırıda ABD do nanması ve deniz piyadelerinden 2 117, kara ordusun
dan 218, sivillerden 68 kişi ölmüştü; 1 200'ü aşkın da
yaralı vardı. Yaklaşık 200 uçak, büyük bölümü havala nirken yok edilmişti. Japonların kaybıysa 29 uçaktı. Ertesi gün, ABD Kongresi birleşik oturumunda konu şan başkan Roosevelt, 7 Aralık'ın "bir onursuzluk dam
gası olarak” kalacağını söyledi. Kongre, Japonya'ya sa
vaş ilan edilmesi kararı aldı. 11 Aralık'ta da Almanya ve
Italya, ABD'ye savaş açtılar. Japon başarıları, 1941-42. Pearl Harbor baskını, Japon
ya'nın Uzakdoğu'da girişeceği bir dizi çarpışmadan
yalnızca biriydi. Baskınla aşağı yukarı aynı anda, Japon deniz ve hava kuvvetleri Wake adasına, Guam'a,İngiliz Malezyası'na, Singapur'a, Hollanda Doğu Hindista ni'na, Burma'ya, Tayland'a ve Filipinler'e de saldırdılar.
25 Aralık 1941'de, güçsüz İngiliz sömürgesi Hong
Kong'u da ele geçiren Japonya, asıl savaş yeteneğini,
Malezya ormanlarındaki savaşta gösterdi. Malezya sa
vaşı, Uzakdoğu'daki Ingiliz ve Hollanda savunmasının kilit noktası olan Singapur'un Japonlar tarafından ele geçirilmesiyle (15 Şubat 1942) doruğa tırmandı. Aralık 1941'den Şubat 1942'ye kadar, Japonya, Hollanda'ya
bağlı Doğu Hint adalarındaki Müttefik mevzilerini orta dan kaldırmak için hava ve kara gücünü sistemli biçim
de birlikte kullandı.Daha sonra da, Japon gemileri, Ca
va denizindeki bir dizi çatışmada, Müttefik donanması na çok büyük zarar verdiler. Bu zafer, Hollanda adaları
nin istilasını kolaylaştırdı ve adalar Mart 1942'de teslim alındı.
Bu noktada Japonya'nın stratejisi açıkça belli olmuş.
tu: Müttefiklerin deniz gücünü Büyük Okyanus'ta yok ettikten sonra, Malezya ve Doğu Hint adalarının yanı sı
ra, Güneydoğu Asya'nın hammadde açısından en zen gin bölgelerini kolayca ele geçirmek.
Birmanya. Aralık 1941'de, Japon kuvvetleri Tayland üs tünden Birmanya'nın (Burma) güney kesimine girerek
Victoria Point'u aldılar ve buradaki küçük Ingiliz garni zonunu, başkent Rangoon'a kadar gerilettiler; 7 Mart
1942'de de Ingilizler,Rangoon'u boşaltarak kuzeye
çekilmek zorunda kaldılar. Bu arada Çinliler, Birmanya'
daki Müttefik kuvvetlerine destek gönderme girişimin
de bulundular. Çankayşek'in genelkurmay başkanlığı na getirilen ABD'li korgeneral Josep W. Stilwell, mart ayında göreve başlayıp, Birmanya'daki beşinci ve altın
Ci Çin ordularının komutanlığını üstlendi; ama Birman ya'nın güney kesiminde gerektiğinden uzun süre kalma
hatasına düşünce, nisan ayında Japonlar tarafından Bir manya Yolu'yla bağlantısı kesildi. Bunun üstüne İngiliz ler'in Hindistan'a geri çekilmesine destek vermiş olan
Stilwell'in kuvvetleri de, tıpkı Ingilizler gibi, çok çetin koşullar altında Hindistan ve Çin'e geri çekilmek zorun da kaldılar.
Birmanya'da Japonlar'a karşı savaşan kuvvetlere Rangoon'a 240 km uzaklıktaki General Claire L. Chen nault ve gönüllü pilotları da yardıma giriştiler. 19 Aralık 1941'den 4 Temmuz 1942'ye kadar, Chennault'nun
Tokyo'nun yaklaşık 1/250 km güneyinde, Japon mandası altındaki Mariana adalarına çok az uzaklıktaki ABD'ye bağlı küçük Guam adası,tahkim edilmişti. 7
"Uçan Kaplanları", 297 Japon uçağı düşürdüler.
Aralık'ta gün doğarken, bir Japon hava filosu adaya sal
ağır donanımlarının büyük bölümünü bırakarak çekil
dırdı. Üç gün sonra da Japon askerleri adaya çıkartma
yaptılar.Uçaksavarlardan ve kıyı topçu bataryalarından yoksun bulunan küçük ABD garnizonu teslim oldu. Ge
ne ABD'ye bağlı Wake adasındaki küçük deniz piyade
birliği, 11 Aralık'taki ilk Japon çıkarma girişimini geri püskürttüyse de, Japonlar ezici bir kuvvetle yeniden
saldırıp, 23 Aralık'ta adayı ele geçirdiler. Guam ile Wa
ke'nin düşmesi, Hawaii ile Filipinler arasında ABD ula şim hattını kopardı.
Japon kuvvetleri Büyük Okyanus'a egemen olunca,
bölgedeki son Müttefik deniz gücüde büyük bir bozgu
na uğrauldı. Pearl Harbor'un ardından Washington, Bü
Bununla birlikte, mayis ortalarında, Birmanya aşağı
yukarı bütünüyle, Japon denetimine girmiş, İngilizler, mek zorunda kalmışlardı. Daha da kötüsü, Çin'e yar dım ulaştırmayı sağlayan tek kara yolu olan Birmanya Yolu, artık kapanmıştı. Ağustos 1942'de Japonlar, Bir manya'da bir kukla hükümet kurdular.
Filipinler. Japonya'ya yapılacak hava saldırıları için güç
lü bir hava üssü olan Filipinler'den ABD kuvvetlerinin
çekilmesi, Japonya'nın başlıca hedefiydi. 55 000 Fili pinli ve ABD'li askere komuta eden General Douglas MacArthur, adaları elde tutmak için çaba harcadıysa
da, hem denizde, hem havada üstünlüğü elegeçiren Ja ponlar, 22 Aralık 1941'de adaların en büyüğü olan Lu
masından yardım ummuştu.Ingiltere'nin yeni savaş ge
zon'a çıkartma yapmaya başladılar. 27 ve 28 Aralık'ta Japon hava kuvvetlerinin Manila'ya arka arkaya hava akınlan düzenlemesinden sonra, 2 Ocak 1942'de Ja
demirliydiler.Malezya'daki Japon ilerlemesi haberleri
ponlar, kenti ve Cavite deniz üssünü ele geçirdiler. Japon kuvvetlerine karşı direnemeyeceğini anlayan
yük Okyanus'un güneybatı kesimindeki Ingiliz donan
misi Prince of Wales ile Repulse zırhlısı, Singapur'da
ni alır almaz, Ingiliz tümamiraliTom Phillips, iki ağır sa vaş gemisi ve bir refakat gücüyle, ama hava desteğiol
maksızın, denize açıldı. Ne var ki, 9 Aralık'ta, Malezya
kıyılarına yaklaşık 80 km uzaklıkta, Singapur'dan yal
nizca 240 km kadar uzaklaşmışken, gemileri Japon
uçakları tarafından görüldü ve ertesi gửn düzenlenen hava saldırısında tümü batırıldı.
MacArthur, birliklerine, Bataan yarımadasına çekilme
buyruğu verdi: Yardım gelinceye kadar bura arin mayı düşünüyordu. Ne var ki , şubat sonunda askerleri dizanteri ve sıtmadan bitkin düşünce, başkan Roose
velt, MacArthur'a yarımadayı boşaltması ve Avustral ya'ya geçerek, Güneybatı Büyük Okyanus'taki Mütte
fik kuvvetlerinin başkomutanlığını üstlenmesi buyruğu
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 189 SSCO (TA. THEN por
O
w
MANCURYA
MOGOLISTAN
KORE
JAPONYA
Lancus
ÇİN Cupon
AROSTYN
Cumany
Nangang
V
upang
.
Magd
DAMOZA
room
11
BURUK OKYANUS
13
SON
ve
TAPLANO
Forron
Leden 20201-2141
uror
Om
Bergeca
JI
Warn
NADAL யசோ
por
13.4
1
Gua/400
og
Corregidyly 1400
Pahan 114! Kota BP
هریادار 1.0 ܐܢܬܘ
CA
C CA
Meyd
Ver bacar
Holanda
Kavy
UTDOU
lar
VIN
TOAL
Durdon
CD 1113
சரும
AL ora
Lombo
West
*
NOKYANUSU
AVUSTRALYA 165
105
ASYA'DA SAVAŞ: ARALIK 1941 - TEMMUZ 1942 Uluslararası sinirlar
Mudelike devletler
Başkentler
Tarahu devletler
Baplica kentler Japon fetihleri (Ar. 1941)
(Z) pon fetihleri (Tem. 1942)
Sonucu berus un ar Den
lapon kuweden
Havn Garson
lapon bombardımanları Mudelik w Den ku
Munclik bombardumundan Japon zaferleri (tarih) aa
Muttelde zaberleri (Land)
nu verdi.
Baglio Jeremy vreleri
üstünlügü artık sona ermişti. pa'da Alman
MacArthur'un ayrılmasından sonra, korgeneral Jo
El-Alameyn. Rommel'in Mısır'da, Elam Halía'da yenil
çabaladıysa da, 9 Nisan 1942'de yenilgiyi kabul etmek
giliz sekizinci ordusu El-Alameyn yakınında yerleşti. Rommel'e karşı son hesaplaşmaya hazırlanan Montgo
nathan M. Wainwright, umutsuz durumu sürdürmeye
zorunda kaldı. Adada kalan 3 500 asker geri çekilerek,
tahkimli Corregidor adasını savunan kuvvetlere katıldı.
Ama bu kuvvetler de, ancak 6 Mayıs 1942'ye kadar da yanabildiler.
giye uğratılmasından sonra, 1942 Eylülü başlarında in mery, kuvvetlerini gerek yeni askerler, gerek ABD'den
gelen donanımla güçlendirdi; bu arada, Libya'dan Bin gazi'ye doğru yol almakta olan Alman gemilerinin bū
ABD'nin savaş gücü. Pearl Harbor felaketini izleyen günlerde ABD ekonomisi savaşa hızla ayak uydurdu ve sanayi kuruluşları ile fabrikalar, savaşta temel rol oyna
yük bölümü, İngiliz gemileri ve uçaklan tarafından bati
ve haftada 7 gün aralıksız çalıştırılmaya başlandı. Pearl
vetlerine şaşırtmaca vermek isteyen Montgomery, bū
maya başladılar. Bütün kilit sanayikolları günde 24saat
Harbor baskınından sonraki bir yıl içinde, ABD savaş
rildi. Böylece Almanların Kuzey Afrika'ya cephane
ulaştırma savaşını yitirmelerine karşın, Hitler Rommelie
dayanması için israr etmekteydi. Eksen Devletleri kuv yük bir gizlilik içinde, kuzey cephesine cephane, asker
üretimi, bütün Eksen Devletleri ülkelerinin toplam üre
ve araç-gereç yığarken, güneyde aldatıcı bir savaş ha
süresince ABD'de 96 000 uçak, 87 000 tank ve 2,4
manya'daydı.
timine eşit duruma geldi; 1943 başındaysa, aştı. Savaş
milyon zırhlı aracın yanı sıra milyonlarca|hafif silah ve milyonlarca ton cephane üretildi. Ayrica 1 Ocak
1942'den başlayarak, ülkede 28 milyon tonluk gemi üretilerek, Müttefiklerin yitirdiği gemilerin yerine yeni leri koyulacak duruma gelindi.
AVRUPA'DA VE KUZEY AFRIKA'DA SAVAŞ: RÜZGA
zırlığına girişti. Bu arada Rommel hastalık nedeniyle Al 23 Ekim 1942 gecesi, Montgomery 5 saat içinde, bin
toptan oluşan bir topçu barajı oluşturdu. Sonra, iki Ingi liz alayı saldırıya geçerek, Alman hatlanında derin bir
gedik açtı. 25 Ekim'de cepheye dönen Rommel, vakit geçirmeden karşı saldırıya geçtiyse de, 2 haftaya yakın süre dayanan kuvvetlerinin, gece-gündüz süren bir
RIN YÖN DEĞİŞTİRMESİ, 1942-43
bombardımanla yeni tip hızlıtanklar ve topçu kuvvetle
eriyip gitti. Müttefiklerse Kuzey Afrika seferini zaferle kapadılar; ayrıca, okyanus deniz ulaşımı açısından gü
birlikleri tarafından çembere alınmaya başlanmasından
SSCB'ye Alman saldırısı 1942-1943'te Stalingrad'da
venli duruma getirildi; hava savaşı da kazanıldı: Avru
ri tarafından dövülmesinden ve taarruza geçen piyade
sonra, Libya'ya geri çekilmek zorunda kaldı.
Müttefiklerin Kuzey Afrika'yı işgali. 8 Kasım 1942'de
190 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ ğunu açıkladı. Bu açıklama açık bir biçimde, Stalin'i hoşnut etmeamacı taşıyordu; çünkü Stalin, Ingiltere ile
ABD ve Ingiliz birlikleri, Fransız Fası'na ve Cezayir'e çı
kartma yaptılar.Montgomery'nin E-Alameyn saldırısıy la aynıgüne denk gelmesi planlanan harekât, ABD-In
ABD'nin, Almanya'ya ödün vererek barış yapacakla
rindan kuşkulanmaktaydı. Alman propaganda bakanı
giliz kuvvetlerinin Rommel'in Afrika kolordusuna batı
yönünden saldırmaları amacıyla düzenlenmişti. Ayrıca
Paul Joseph Goebbels'se, Müttefiklerin bu kararını, Al man halkını sonuna kadar savaşmak konusunda yürek
için Avrupa'da ikinci bir cephe açılması isteğini de, bir
lendirmekte kullandı: Sonraki yıllarda konferans karar larını eleştiren tarihçiler, daha ılımlı bir dil kullanılmış ol sa, Almanların çok daha önce teslim olabileceğini ileri sürmüşlerdir.
Stalin'in, ordulan üstündeki Alman baskısını azaltmak
ölçüde karşılayacağı düşünülmüştü. Ancak, bazı siyasal etkenler, harekâtı daha da karmaşıklaştırdı. Ingiliz kuv
vetleri, ABD'li komutanların buyruğuna verilmişti. Ge
Kuzey Afrika'da Müttefiklerin zaferi. “Torch landings"
neral Dwight D. Eisenhower, yönettiği “Torch landing" ("Ateş tarlalan") harekâtında, Vichy hükümetinin Ku zey Afrika'daki desteğine son vermeyi umuyordu; Vichy hükümeti, Fransız savaş gemilerinin 1940'ta Ingi
harekâtından kısa süre sonra, Eisenhower komutasın daki İngiliz-ABD-Fransız kuvvetleri, Hitler'in destek
güç ve donanım yığmayı yoğunlaştırdığı Tunus'a yöne tildi. Eisenhower, Tunus ve Bizerte liman kentlerini ele geçirmeyi ve Kuzey Afrika'yı sağlam biçimde Müttefik lerin denetimine sokmayı tasarlamıştı. Ne var ki, ağır
lizler tarafından Oran'da batırılmasına son derece öfke
lenmişti. Eisenhower ayrıca, Vichy'nin vatan haini say
dığı general Charles de Gaulle'ü harekâtın dışında bi rakmıştı. Bunun üstüne belli belirsiz bir çekimserliğin
donanım ve takviye gelinceye, Montgomery güneye yaklaşıncaya kadar, bir süre etkili bir harekâta girişme di. 1943 Şubatı ortasında, Rommel, apansız bir saldırı
ardından Fransızlanın Eksen Devletleri'ne karşı savaşı
ma katılmaları, Vichy Fransası'nın Almanlar tarafından işgaline yol açtı. "Torch" harekâtının başarıya ulaşması, Almanların Kuzey Afrika'da, artık hem doğudan, hem
düzenleyerek, Kasserin geçidindeki ABD mevzilerinin
80 km içine kadar ilerlediyse de, ilerlemesi birkaç gün
içinde ilk hızını yitirdi. 20 Mart 1943'te Montgomery, Rommel'e Mareth
de batdan baskı altına alınmaları anlamına geliyordu.
Casablanca Konferansı. Kuzey Afrika'da iki ayrı koldan gelişmekte olan Müttefik harekâtını birleştirmek ve ha rekât sonrası stratejisini belirlemek için, Roosevelt ve Churchill, Fas'ın Akdeniz kıyısı limanlarından Casab lanca'da biraraya geldiler (Ocak 1943). Kendisine 1942
savunma hattında saldırdı. 4 Nisan'da da Eisenhower'ın
birinci ordusu, Montgomery'nin sekizinci ordusuyla Gafsa yakınında birleşti. Müttefik kuvvetleri, Eksen Devletleri kuvvetlerini batı ve güneyden geri püskürt meye başladılar. 7 Mayıs 1943'te Tunus ve Bizerte, Müttefiklerin eline geçti. Beş gün sonra, 250 000'den çok Alman ve İtalyan askeri teslim olmuştu. Stalingrad. SSCB'deki çetin çatışmaları, Paulus komuta
baharinda Avrupa'da ikinci bir cephe açılacağı vaat
edilmiş olan Stalin, bu vaadin yerine getirilmediği ge
rekçesiyle konferansa katılmadı. Konferansta Mans
Ötesi bir harekâtla Avrupa'nın istilasının 1943'te söz ko zey Afrika'daki iki Müttefik harekatını birleştirmek, son
sındaki Alman altıncı ordusunun, Volga kıyısındaki bū yük sanayi merkezi Stalingrad'a kadar ilerlemesi izledi. 23 Ağustos 1942'de, Alman birlikleri Volga kıyısına
ca, ikinci bir cephenin açılmasından önce, Alman sana
ulaştılar. Alman uçakları da, kenti yüksek güçlü bomba
nusu olamayacağı anlaşıldı. Buna karşılık taraflar, Ku ra da, Sicilya'yı işgal etmek kararı aldılar. İki önder ayrı
larla ve yangın bombalarıyla dövmeye başladı: Kentte
yi merkezlerine stratejik bombardımanların yoğunlaştı rılması konusunda görüş birliğine vardılar. Bu arada, Vichy hükümeti yüksek komiseri General Henri Giraud
birkaç saat içinde 40 000 kişi öldü.
Bu arada Moskova'dan, her ne pahasına olursa ol
sun savunulması buyruğu verilen Stalingrad'a taze
ile de Gaulle arasında bir işbirliği antlaşması yapılması
girişiminde bulunulduysa da, iki general arasındaki so
destek kuvvetler gönderildi. Bu kritik noktada Hitler bir
Konferans sonunda Roosevelt, Müttefiklerin siyase tinin Almanya'nın "koşulsuz teslimini sağlamak" oldu
yerine, Stalingrad'ın kısa sürede düşmesini sağlayabile cek panzer birliklerine, güneye yönelmeleri buyruğu
strateji hatası yaptı: Kente saldırılması buyruğu vermek
ğukluk giderilemedi.
Ad Douwen
a 147 SB
SPANYA
10.14
Were we
US O VALS
In
also
CEZAYIR chche
LIBYA
KUZEY AFRİKA'DA SAVAŞ: FAS-TUNUS, KAS. 1942-MAY. 1943
ایل رادلا داد
Bapa kender
karadan bagimsta iruz ya da
Tarabu deretter
pendlar V
Eksen kuv havadan Carnig Largitaart
Paragude indume
(
Som
Murterik aradan tayong
Baplica warunnu hartan
then kur eden Vichy,
kuvvetleri komando birlikleri
havadan Dum
El senin taferleri ant)
Mund ralerleri tarth)
AB
Baylıca verley's excelen
tarnitade
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ
191
201 Ardent
BAP
SALAKYA
Acev
LIBYA MIS IR
EYLUL 1940-AGUSTOS 642
O
Akdeniz
LIBYA
MISIR
AĞUSTOS 1912- OCAK 1943
KUZEY AFRİKA SAVAŞLARI: MISIR-LİBYA
AN
EY.-1940-OC. 1943 A TO
Baylica uvunma harlar
Uluslararas sinarlar
Başlıca kender
X
Ilsen der Biler (DIN
Iksen kuvetlen
x
Muodiklerin zaprleri anh
Mudeliler
Eksen taarruban ya da Largar
Elsen de bombardımanlan
Mustik tamilan ya da large laar
Mutterik bombardımanian
Başlıca ilerleyyareleri
LONTGOMERT
MISIR
AOMMEL
Bazlıca tank savaştan
EL-ALAMEYN SAVAŞLARI
(Alam Halia 31 Ag.-7 Ey. 1942 ve El-Alameyn 23 Ek.-+ Kasım 1942) Eksen kuv bwylargı konumu
Is 194. de cephe Man
Almanya, Italya)
4 um 1941 de cephe hati
Mudelik bu başlangıç konumu Avustralya, Fl. Buy Brat Yun Hund. Yen Zel G Abriku)
(
Eksen der muyun al
--- JIAB 1942'de cephe had
Mut dev mynnal
-.- Ily 1942'de cephe him
Countu alanlan
-.-
Yukler
1942'de cephe ham
Karen CN
nu verdi. Zırhlı araçlarını 2 hafta sonra güneyden yeni-
kilme önerisini reddetti.
destek kuvvetleri kente ulaşmışlardı.
bir hava filosuyla Almanlar dövmeye başladılar. Pau
den Stalingrad cephesine yönelttiğindeyse, Sovyet
Gene de, 1942 Eylülü ortasında, çok sayıda Alman
askeri kente girdi ve sokak sokak, ev ev çarpışma başla
dı. Ekimde Almanlar, kentin güney ve orta bölümlerini ele geçirip, kuzeydeki sanayimerkezlerine yöneldiler. Mahzenlerde, kanalizasyon kanallarında, fabrikalarda göğüs göğüse çarpışmalar yürütüldü. Sovyet kayıplar, ekim ortalarında en yüksek noktasına ulaştı; Stalingrad'ı savunanlar kapana kısılmış görünümündeydi.
Ne var ki, kentçevresinde yeterince destek toplamış
olan general Zukov ile yardımcıları, A. M. Vasilevskiy ve N.N. Noronov'un planladıkları saldırı, 19 Kasım'da
başlatıldı. Kasım sonunda Alman altıncı ordusu kentin içinde kuşatıldı. Duruma aşırı öfkelenen Hitler, cephe. den gelen umutsuz çağrılara karşın, Paulus'un geri çe
Ocak 1943'te Ruslar,7 000 topçu bala,
lus, 2 Şubat'ta teslim olmak zorunda kaldı: Stalingrad Savaşı'nda, yaklaşık 300 000 Alman askeri ölmüştü. Avrupa'da direniş. Almanlar bir yandan askeri yenilgiyi yaşarken, bir yandan da, Avrupa'da işgal ettikleri böl
gelerde gün geçtikçe başka sıkıntılarla karşılaştılar. On celeri Alman işgaline karşı direniş çok azdı; bunun ne deni, işgal edilen bölgelerin halkının büyük bölümū
nün, Nazilerin yenilmezliğine inanmalarıydı. Ama Ingil tere Savaşı'ndan ve onu izleyen Eksen Devletleri saldı
rılarının duraklamasından sonra, işgal alundaki bölge
lerde Nazi karşıtı eylemler gelişmeye başladı. Once In giliz, daha sonra ABD istihbaratından yardım gören ör
gütlü gruplar, Alman subay ve askerlerine suikastlar dū zenlediler; trenler çalışmaz duruma getirildi; cephane
192 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ Ocak 1943'teki Casablanca Konferansı'nda, stratejik
bombardımana daha çok ağırlık verilmesi kararından sonra gerçekleşti. Bu karardan sonra ortaklaşa hava akınlarıyla, bombardımanlar daha düzenli ve yoğun
duruma geldi. Sözgelimi 1943 yazında, ortak' hava
akınlarıyla Hamburg'un dörtte üçü yakılıp yıkıldı. ABD avcı refakat uçaklarının etkisi arttıkça, Luftwaffe, Mütte fiklerin hava akınlarına karşılık veremez duruma geldi.
Bununla birlikte, 24 saatlik bombardımanlar, Almanya
boyun eğinceye kadar sürdürüldü.
BÜYÜK OKYANUS'TA VE UZAKDOĞU'DA SAVAŞ:
MÜTTEFİKLERİN TOPARLANMASI, 1942-43 1942-43'te Müttefikler, Japonya'nın güneye ve doğuya daha çok yayılma çabalarını engellemeye çabaladılar ve adaları yeniden ele geçirme harekâtını başlattılar. 1943'le Marshall adaları açığında ABD savaş gemileri.
Doolittle akini. Pearl Harbor'dan birkaç hafta sonra,
depoları havaya uçuruldu; fabrikalara sabotajlar dü
risi düzenlenmesi önerisinde bulundu. Subaylarının
zenlendi: Müttefikler'e sürekli bilgi ulaştırıldı ve savaş tutsaklarının kaçmasına, Müttefiklerin gönderdikleri ca
susların paraşütle inişlerineyardımcı olundu. Direnişte etkin görev üstlenmeyenler de, direnişçilere barınak sağladılar; yataklık ettiler. Güçlerini geniş bir bölgeye
korgeneral James H. Doolittle, Tokyo'ya bir hava saldı
kuşkucu tavırlarına karşın, gönüllü pilotlarla bu özel gö rev için gizlice hazırlık yaptı.
18 Nisan 1942 sabahı, Doolittle ve 16 orta erimli B-25 bombardıman uçağı, Hornet uçak gemisinden havalanarak Japonya üstüne ulaştılar;çok alçaktan uça
yaymış bulunan ve işgal bölgelerindeki halka görülme
rak, askerî hedeflere büyük zarar verdikten sonra,
direnişi kırmayı başaramadı.
cerisi sergilenmesinin yanı sıra, ülkelerinin, saldırıya uğramasının olanaksızlığına inanan Japon kamuoyunu, dehşete düşürdü; saldırıya Pearl Harbor'un öcünün
miş baskılar uygulatan Hitler, bu bölgelere atadığı yö neticilerin aldıkları olabildiğince sert önlemlere karşın,
Atlas okyanusu savaşı, 1942-43. 1942 başında Alman
Çin'e yöneldiler. Doolittle'ın akını, büyük bir hava be
U-botlari, her zamankinden çok Müttefik gemisi batir
alınması gözüyle bakan ABD'deyse büyük bir coşkuyla
larında 3 milyon tonluk gemi batırıldı. Ama ABD savaş
Mercan denizi savaşı. Büyük Okyanus'ta hâlâ diledikle
yeni gemi sayısı,yitirilen gemi sayısının çok üstüne ulaş mıştı. Hava gücü açısından da gün geçtikçe daha uzun
gözlerini Avustralya sularına çevirdiler. Mayıs 1942 ba şında ABD keşif uçakları, Avustralya ile Solomon adala ri arasındaki Mercan denizinde büyük bir Japon filosu nun bulunduğunu saptadılar.Japon donanmasının ora da bulunuşunun nedeni, Japonya'nın Yeni Gine ve So
dılar. Ocak ayından haziran ayına kadar çoğu ABD kıyı
karşılandı.
ekonomisi, Almanların çabalarınıkısa sürede etkisizleş tirdi. Ağustos 1942'de yeni gemiler yapma çabası, en azından Müttefiklerin gemi kayıplarını başa baş karşıla yacak duruma geldi. Aralıktaysa, tezgâhlardan çıkan
rince hareket edebileceklerini sanan Japonlar, bu kez
erimli bombardıman uçakları üretilmesiyle, konvoylara
lomon adalarında tutunmasını sağlamak, böylece
hava desteği, Mart 1943'te aşağı yukarı Atlas okyanusu nun orta kesimlerine kadar genişletildi. Yeni tip radarlar da düşman gemilerinin yerinin saptanmasını kolaylaş tırdı. 1943 baharından başlayarak, U-botlar denetim al
ABD'nin Avustralya'ya cephane gönderme yolunu ti kamaktı.
3-9 Mayıs 1942'deki Mercan denizi savaşı, tarihte,
deniz üstü savaş gemilerinin karşılıklı atışta bulunma
çalışamaz duruma getirilmiş, bununla birlikte, Şubat
dıkları ilk deniz savaşı oldu: ABD uçakları, Japonları hızla geri çekilmeye zorladılar. 25'in üstünde Japon ge misi, ya batırıldı ya da etkisiz duruma getirildi. Ağır nak
Prinz Eugen muhribi, ablukayı yarmayı başarmışlardı.
leyen aylarda Japon harekâtını engelledi. Ayrıca, Ja
mina elverişli tek liman olan Loire irmağı ağzındaki
yenilgisi olan Mercan denizi savaşı, Japonya'nın güne ye doğru yayılmasına son verdi.
tına alındı.
Alman ticaret gemileriyse, Ingiliz ablukası sayesinde
1942'de Gneisenau ve Scharnhorst savaş gemileri ile
liye gemilerine verilen zarar, Mercan denizi savaşını iz
Ingilizler buna,martta, büyük Alman gemilerinin bakı
ponya'nın Büyük Okyanus'un güney kesimindeki ilk
Fransız limanı Saint Nazaire'deki tersaneleri, deniz ko
mandoları gönderip havaya uçurtmakla yanıt verdiler.
Midway savaşı. Japonlar, Mercan denizindeki yenilgi
Müttefiklerin stratejik bombardımanı. ABD'deki hızlı uçak üretiminin de yardımıyla, Müttefik hava kuvvetle
den sonra kısa sürede toparlanmayı başardılar. Japon
çekleştirdiler. İngiliz Hava Kuvvetleri, Alman ağır sana
lümünü yok etmenin çarelerini arayan Japon Deniz
ri, 1942'de Almanya'ya en büyük hava saldırısını ger-' yisinin merkezi Ruhr vadisindeki kentleri felç eden ha
va saldırıları düzenledi. Mayıs 1942'de, 1 000 İngiliz
uçağından oluşan hava akınında, Rheinland'daki Köln kentinin büyük bölümü yerle bir edildi. 1942 yazında, ABD Hava Kuvvetleri de Almanya'ya yapılan hava ha rekâtına katıldı: ABD B-17 Uçan Kaleleri ve B-24 Libe
ratorları, hassas sanayi hedeflerine gündüz hava akınla
rini yoğunlaştırırken, Ingiliz uçakları da gece saldırıları yapıyorlardı. Ayrıca Alman havakuvvetleri, savaşın ba
ya'nın çevresindeki etki çemberini daha da genişletme nin ve Büyük Okyanus'ta ABD donanmasının kalan bö
Kuvvetleri kurmayı, Midway adasında çarpişma kararı verdi. Pael Harbor'un yaklaşık 1 800 km kuzeybatısın daki Midway adası, Hawaii için bir sıçrama tahtası işlevi
görüyordu. Japonlar adayı, yeni deniz sınırlarının ileri
karakolu haline getirmek istiyorlardı. Bunu gerçekleştir mek için Japon Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, 200 sa
vaş gemisi ve 600 uçaktan oluşan bir güçle, tarihinin en büyük deniz harekâtını düzenledi.
Müttefikleri beklemedikleri bir baskınla şaşırtmayı
şinda büyük ölçüde etkili olmuşlardı ama, İngiltere Sa vaşı'ndan sonra, etkileri hızla azalmıştı. Bununla birlikte, Müttefiklerin Avrupa'da hava üs
tasarlayan Japon strateji uzmanları, ellerindeki dev gü
tünlüğünü sağlamaları ancak, Churchill ve Roosevelt'in
yorlardı. Üstelik savaş boyunca Japon askerî şifrelerini
cün, Büyük Okyanus'ta ABD donanmasından kalan si
nırlı kuvveti yok etmeyi rahatlıkla başaracağını düşünü:
193
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ Rates
GRONLAND OMIADOMI
DO ADDIMO
Wor
DOO SSCS Cartegn
Good By
LONARA
ALMANYA
KANADA
Ore Montes Olonet
Crieigo
SPANYA
Washington DCAS PUNOS
ABD
bogator
UAY
USTA
WA AROUS
MEKSO V HONOMAS
GUATE
ATLAS
PORTOS VAGNAR
OKYANUSU BATAS
ANTO y
SUnious
OLOCA
LEON
VENEZUELA
Grapagos (EC)
та
ETVORA
LORE
TEAUN
KOLOMRYA GYANAS
BR GUNAN
EYOR
SAN NLERYA
CA
be
KORSO
NOR
TIMES PORTON
BANCA
UGALSKONYA
OR
GUYANUSE
OLDU KONGOU
BREZİLYA
TANGANYWA
Red
ANGOLA
PERU
Port
ROOLAA
BOLNYA BÜYÜK
JUNYILAT
INGAPOUNCE
OKYANUS
ng
2000 m
QUANTIN
LACLAR ARO
1000
po
Bunga
90
Andreas US
30
Okyanusurton
ALMAN DENIZALTLARININ ATLAS OKYANUSUNDA BATIRDICI MÜTTEFİK GEMİLERİN TONAR Nisan 1941 Temmuz 1942 481,000
Sepe 1919-March 1971 3050.000
1942-1973
HOE 1940-NE 1943
1820100
Wh
72(727)
20 Crotopom Top 13 155 000 ron
TULUI
154560)
(18.725)
u. Dun Suv. bacan toplam Am.
MUTTEKLERIN BATIRDICI ALMAN DENIZALTILART
denizaltısıy: 785
ATLAS OKYANUSU SAVAŞLARI, 1939-1945 Uluslararası sinirlar Başkentler
Tarahu devletler
Yogun Alm denizal, saldın alandan
ABD ve Ing usleri
Youn Alm. denizal, salden alanlan
Obør mul üsleri
Mut. hava konumu alanu
Munelik devletler
Alm. denialn Us
Muthuva koruma alanı
Elsen dev, ve igal
Baslica korivoy yollon
MOL hava koruma alanı dryundaki alanlar
Baylıca kentler
edikleri top
nin attığı her adımdan haberdardı. 3 Haziran 1942'de,
Yamamoto Isoroku, dev filosuna geri çekilme buyruğu verdi; ama geri çekilen gemileri izleyen ABD uçakları, filoya büyük zarar verdiler. 4 gün içinde, Japonların kayıplan 4 uçak gemisinin
way'a yaklaşmakta olduğunu bildirdi. Ertesi gün de
322 uçağı bulmuştu (bunların 280'i batan uçak gemileri
den havalanarak Midway'e yöneldi.Ne var ki, ABD av
degildi: Yorktown uçak gemisi , bir destroyer ve 147 uçak yitirilmişti. Ama Midway adası ABD birliklerinin
büyük ölçüde çözmüş olan ABD istihbaratı bu kez, Ja
pon deniz gücünün ne düzeyde olduğunu belirlemeyi başaramamıştı; oysa daha önce ABD, Japon kuvvetleri
öğleden sonra, bir keşif uçağı Japon kuvvetlerinin Mid
yüzlerce Japon bombardıman uçağı, uçak gemilerin
ci uçaklarından güçlü bir filo da pusudabeklemekteydi ve Hornet, Yorktown, Enterprise uçak gemilerinden havalanarak, 4 Japon uçak gemisini batırmayı başardı,
Uçak gemilerinin yitirilmesiyle dehşete düşen amiral
yanı sıra, ağır yaralı 2 büyük muhrip ve 3 destroyer ile
üstündeydi). ABD'lilerin kayıpları da, Japonlar'dan az
elinde kalmıştı. Japon kuvvetleriyse öylesine ağır zarar görmüşlerdi ki, Japonya, saldın şöyle dursun, nasıl to parlanacağını düşünmeye başlamıştı.
194 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ Birmanya, Ledo Yolu. Çin-Birmanya-Hindistan cephe si, Müttefik komutanlığının fazla önemsemediği bir böl
geydi, Sonuçta, Japonlar Ingilizleri Hindistan ve Çin si
nirlarının ötesine, Himalayalar'ın eteklerine püskürt meyi başardılar: Birmanya'da 1944'e kadar önemi bir
Ama hava savaşı Japonlar'a çok pahalıya mal olurken, hava savaşıyla aynı zamanda gerçekleşen denizdeki
saldırı olmadı. Nisan 1942'de Birmanya Yolu'nun ka
çarpışmalar da, ağır kayıplar vermelerine yol açtı. Ağus tos 1943 ortasında ABD birlikleri, Rendova adasını,
panmasıyla birlikte, Çankayşek kuvvetlerine yardım ulaştırmak için başka bir seçenek arandı. Geçit verme yen Himalayalar engeli üstünden 5 saat uzaktaki Çin'e bir hava köprüsü kurularak Şubat 1943'te, yalnızca bir
ay içinde 3 200 ton malzeme taşındı. Stilwell'in öneri siyle yeni Birmanya Yolu (Ledo Yolu) üstünden hava ulaşımıAralık 1942'de başladı; bu yol, Hindistan'da Le do'dan, Mytkyina ötesindeki eski Birmanya Yolu'na uzanıyordu. Binlerce Çinli, 2 yıllık bir uğraş sonunda, geçit vermez dağlarda yeni bir yol açmıştı.
Stilwell 1943'te, Birmanya'nın kuzey kesiminden, iki
gerilla grubunun (Orde Wingate komutasında İngiliz
Munda adasını (New Georgia adası) ve Vella Lavella
adasını ele geçirmişlerdi. Solomon adaları-Yeni Gine merdiveninin öbür basa
mağındaysa, MacArthur, kuvvetlerini kuzeye,YeniGi ne'ye yöneltti; böylece New Britain adasını aşarak, Ra baul'u batıdan kuşatmak amacındaydı. Askerlerin ba
taklık kıyıda ve sarp dağlık kesimdeçok ağır ilerleyebil
melerine karşın, Ocak 1943'te ABD birlikleri Yeni Gi ne'deki Papua yarımadasının stratejik noktalarını ele geçirdiler. Çok geçmeden de Japonların New Britain'in bati ucundaki Lae ve Salamaua mevzilerini tehdit etme
"Chindits"ları ya da Wingate Raiders'ları ile Frank D. Merrill komutasında ABDMerrill Marauders'lan) deste
ye başladılar.
ğinde çarpışmayı yeniden başlattı. Bu kuvvetler, Ledo Yolu'nu korumanın yanı sıra, Japonlann Hindistan'a
lamaua'ya destek kuvvetler göndermek temeline da yanıyordu; ama 3-4 Mart 1943'te ABD'nin B-24 "Libe
doğru harekete geçmesini engellediler.
rator" ve B-17 "Uçan Kale"leri, cephane taşıyan gemi
Müttefiklerin saldırıya geçmesi: Guadalcanal. Mid way'den sonra Japonlar gözlerini güneye, Yeni Gine ve
Solomon adalarına çevirmişlerdi; bölgeyi Avustral ya'ya düzenlenecek bir genel saldırının ilk aşaması sa
yiyorlardı. Temmuz başlarında, Güney Solomon ada
Bismarck denizi savaşı. Japon savaş stratejisi Lae ve Sa
ler ile bunlara refakat eden gemilere saldırarak, büyük
bir bölümünü batırdılar: 3 500'ü aşkın Japon askeri ve
denizcisi öldü. Müttefiklerse yalnızca 5 uçak yitirmiş
lerdi. Böylece Bismarck denizi savaşı, Büyük Okya
larındaki Guadalcanal'da bir uçak pisti yapmaya başla
nus'un güneybatı kesimindeki Japon kuvvetlerine bü yük bir darbe indirmiş oldu.
dılar; amaçları, ABD'den Avustralya arasında hava yo
Rabaul'un etkisizleştirilmesi. Bir ABD amfibi gücü, 30
luyla gelebilecek yardımları kesmekti. )
sını aldılar. Gerileyen Japonlar, New Georgia adasını iş gal eden ABD askerlerini püskürtmek için, Kuzey Solo mon adalarındaki üslerden bir deniz filosu yolladılar.
Haziran'da Yeni Gine'nin doğu kesimindeki Nassau
7 Ağustos 1942'de Solomon adaları açıklarında bū yük bir ABD filosu göründü. Yoğun bir bombardıman
körfezi kıyılarına çıkartma yaparak, ekim başlarında
dan sonra ABD deniz piyadeleriGuadalcanal'a ve çev resindeki adalara çıkartma yaptılar. Ertesi gün, ABD de niz piyadeleri bir köprübaşı oluşturup, henüz bitmemiş
Britain adasının güneybatı ucuna ayak bastı. Solomon
Lae, Salamua ve Finschhafen'i aldı. Aralıkta da New
adalarındaki ilerleyiş kasımda Bougainville adasına ula
şarak, Müttefik uçaklarının Rabaul'a kolayca ulaşmala
durumdaki uçak pistini ele geçirdiler. Havadan, kara
rini sağladı, 1943 sonunda Rabaul, ileride düzenlene
dan ve denizden Japon direnişi Rabaul'daki üsten baş latıldı ve kısa sürede yoğunlaştı. Guadalcanal'a ege
cek saldırılar için bir tehdit olmaktan çıktı: 100 000'i aş
men olabilmek için ABD birlikleri, 6 ay süren bir kara
savaşının yanı sıra, denizde de 6 kez çarpışmak zorun
gede yok edilmiş, bir yıldan biraz uzun bir süre içinde Müttefikler, Büyük Okyanus'un güneybatı kesiminde
da kaldılar. Ama bu çarpışmalar sırasında, ABD deniz
önemli kazançlar sağlayarak, Japonların kaçış yollarını
piyadeleri orman savaşında ilk sınavlarını da verdiler
kın deneyimli Japon askeri Rabaul ve çevresindeki böl
kesmişlerdi.
(gerilla savaşı da denebilecek bu özel savaş biçimi, son
Japonya'ya ilerleme stratejisi. 1943 yazında Müttefik
radan Japon adalarının kuşatılmasında çok işlerine ya
strateji uzmanları arasında, Japonların anayurdu olan
radı). Artık ABD kuvvetleri Tokyo'ya yaklaşık 4 800 km uzaklıktaydılar ve askerler gerillasavaşının inceliklerini, Solomon adaları-Yeni Gine merdiveni. Daha sonra ABD
adalara ulaşma yolunun nasıl açılacağı konusunda an laşmazlık çıktı. Güneydoğu Büyük Okyanus komutanı general MacArthur, Yeni Gine-Filipinler ekseni üstün den ilerlemekten yanaydı. Buna karşılık Büyük Okya
adaları savunma stratejilerini iyice öğrenmişlerdi. • kuvvetlerinin çabaları, Yeni Gine'nin hemen doğusun
nus'un orta kesimi komutanı amiral Chester Nimitz,
da yer alan, Yeni Britanya adasının doğu ucundaki Ja pon deniz üssü Rabaul'a yöneltildi. Rabaul, çevresin
stratejik bir alan elde etmek ve deniz üsleri kazanmak için, önce Büyük Okyanus'un orta kesimindeki adaları
deki birçok adanın bir çeşit kalkan görevi yaptığı güçlü
almanın, böylece bu adalar ile büyük Japon adaları ara sindaki bağlantıyı kesmenin daha doğru olacağını dü şünmekteydi.
bir kaleydi. ABD kurmayı, çok pahalıya mal olacak Ra boul'a doğrudan saldırı düşüncesini bir kenara bıraka rak, bunun yerine üssü bir hava saldırısıyla etkisiz duru ma getirmeyi ve kuşatmayı kararlaştırdı. Bu amaca, So
Ortak genelkurmay, Nimitz'in stratejisine öncelik ta
ninması, ama her iki komutanın planından da yararla
lomon adaları ve Yeni Gine basamak yapılarak, uzun sūreli iki saldırıyla ulaşılması planlandı. Solomon adaları
nılması kararı aldı. Nimitz'in kuvvetleri, Japon adalarına Gilbert, Marshall, Caroline ve Mariana adaları üstün
cephesinde ABD birliklerinin bir adadan öbürüne atla yarak, kuzeye doğru ilerlemeleri tasarlandı. Yeni Gine
den adım adım ulaşacaktı. MacArthur'sa, Yeni Gine ile Filipinler'in en güneydeki adası Mindanao arasında yer
cephesindeyse, General MacArthur komutasındaki
ABD ve Avustralyabirlikleri,doğu kıyısı üstündenilerle yeceklerdi. Her iki kol da güçlü bir hava desteğinde ola caku.
Solomon adalarındaki ilerleyiş, 1943 Şubatı sonun
da Guadalcanal'dan başlatıldı. 21 Şubat'ta ABD birlik
leri Guadalcanal'ın 96 km kuzeybatısındaki Russel ada
alan adaları ele geçirecekti.
Tarava. ABD'nin Büyük Okyanus'un orta kesimindeki saldırısı, kasımda Gilbert adalarından başlatıldı. ABD güçleri Tarava ve Makia adalarına kadar ilerlediler. Ma
kia işgaledilerek, 4 gün içinde düşmandan temizlendi. Buna karşılık Tarava'da 5 000 deneyimli Japon orman
komandosu, ölünceye kadar savaşmaya hazırlanmıştı.
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 195 20 Kasım 1943'te, Japonlarla eşit sayıda ABD deniz pi yadesi adaya çıktı. Çıkartmayla tam anlamıyla eşgüdü.
mü sağlanamayan hayadesteği, Japonlarda fazla bir
kayba neden olmadı. Her iki tarafın da ağır kayıplar ver diği çok çetin çarpışmalardan sonra Tarava alındığında
(26 Kasım), adada, askerî garnizondakiler dışında, yal nizca 17 Japon ve 129 Koreli işçi sağ kalmıştı.
tos'ta Catania'yı ele geçirdi. Sonra her iki ordu iki kol
dan Messina'ya yürüyerek, 17 Ağustos 1943'te aldılar.
25 Temmuz 1943'te, beklenmedik bir gelişme oldu:
Italya'daMussolinidevrildiſve mareşal Pietro Badoglio, başbakanlığa getirildi. İtalyan kamuoyu barış istemek teydi. Bunun ustune, Italyanların savaştan çekileceğini
anlayan Almanlar, Italya'daki bütün stratejik merkezle
AVRUPA'DA SAVAŞ: MÜTTEFİKLERİN SALDIRISI,
re el koydular ve Italya yarımadasına yapılacak bir Müt
1943-44
tefik istilasınıbeklemeye başladılar. Italya seferi. Daha Sicilya'nın istilası başlamadan, Müt
1944'te, Sicilya ve İtalya'nın Müttefikler tarafından işgali, ardından da, doğudaki Sovyet ilerlemesi ve
Normandiya çıkartmasından sonra ikinci bir cephenin açılmasıyla, Almanya bütün cephelerde geri çekil meye başlayacaktı.
Sicilya'nın istilası. Mayıs 1943 ortalarında, Washing ton'da bir araya gelen Roosevelt ve Churchill, Sicil ya'nın işgalinde anlaşıp, Mayıs 1944 başlarında Fran sa'nın Manş üstünden istilasını kararlaştırdılar. Ayrıca,
Çin'e yardım ulaştırılması amacıyla bir hava köprüsü kurulmasında ve Birmanya'yı yeniden ele geçirmek için bir strateji belirlenmesinde anlaştılar. Bu hedeflerin ilkini gerçekleştirmek için Eisenhower'ın yardımcısı In giliz generali Harold Alexander'ın komutasında "Husky harekâtı" yürürlüğe kondu. Önce, Tunus ile Sicilya ara sındaki İtalya'nın müstahkem üssü küçük Pantelleria
adası, boyun eğinceye kadar deniz ve havadan bom
balandı. Bir ay sonra, 9-10 Temmuz 1943'te, Ingiliz ve ABD kuvvetleri bir harekâtla Sicilya'ya ayak bastılar. Sicilya'daki Alman ve İtalyan birlikleri, çıkartmayı beklemekle birlikte, saldırının başlangıç tarihi ile çıkart
tefikler savaşı Italya yarımadasına yayma kararı vermiş lerdi. 3 Eylül 1943'te İngiliz ve ABD birlikleri, gemilerle
Messina boğazından geçerek, yarımadanın batı ucu açıklarına vardılar. Bir hafta sonra general Mark W.
Clark komutasındaki ABD beşinci ordusu, Salerno kıyr sina (Roma'nın yaklaşık 240 km güneyi) çıkartma yapu.
Bir ay içinde Güney Italya Müttefiklerin denetimine gir di ve Napoli 1 Ekim 1943'te düştü. Bununla birlikte, Al man direnmesi karşısında, Müttefik saldınsı çıkmaza girdi: Yıl sonunda, Müttefik birlikleri hâlâ Napoli'ye Ro ma'dan daha yakındılar. Almanlar, Roma'nın yaklaşık '130 km güneyinde güçlü bir savunma hattı (“Gustav hattı" ya da “Kış hattı") oluşturmuşlardı. işgal tarihinde (3 Eylül) Cezayir'deki Badoglio hūku
meti, İngiliz ve ABD kuvvetleriyle gizli bir ateşkes imza
lamış, 8 Eylül'de Italya teslim olduğunu açıklamış, 13
Ekim'de de Badoglio hükümeti, Almanya'ya savaş ilan etmişti. Ama bu arada Almanlar da, Mussolini'yi hapis
ten kurtarmışlar ve kuzey İtalya'daki kukla hükümetin başına geçirmişlerdi.
manın yapılacağı noktalardan habersizdiler. Harekât
Doğu cephesi. Bu sırada, doğu cephesinde Almanlar,
başlayınca, Italyanlar kitleler halinde teslim olurken, Al
Stalingrad savaşındaki yenilgiden sonra, etkili bir saldırı
manlar, güçlü bir karşı saldırıyla yanıt verdiler. Bununla
gerçekleştirmekten uzaktılar. Savaşın bu noktasında
birlikte, Gela'daki güçlüklerden sonra, ABD yedinci or dusu, adanın orta kesimine ve batısına sarkarak, 22
(Şubat 1943) Almanlar ve müttefiklerinin kayıplan 1941
Temmuz'da Palermo'yu aldı. Kanadalıların desteğin deki Ingiliz yedinci ordusu da, güçlü Alman direnişine
850 000'i bulmuştu. Aylarca süren bir toparlanma döneminden sonra,
karşın, doğu kıyısından güç de olsa ilerleyerek, 5 Ağus
Bir demiryolu istasyonunda Almanlarla çarpışan Sovyet askerleri.
yazındaki SSCB saldırısından beri, ölü ve tutsak olarak
general Erich von Manstein, güneyde Sovyetlere karşı
196 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ Bern
Drone Oase
Graz
ALMANYA
ABD
MACARİSTAN
ISVIÇRE
iran Como
3 Bazano
Trenda
* •ས་
Zagreb Trento
Vierna Brescia
.
Padova
Ver
Verona . Para
Torna Sunne
Pacara M
Alessandra
Ferrari Modena
YUGOSLAVYA Ravenna
Coroa
Bologna rool 4-1145
Speria
ston
FRANSA
ILMARINO o Non
Ancona
Thered Aurro
Nam
KAT
1
Banta
RYA
Qor
MNO
Parbala
Grosseto EDA
pobo
Terni
Pencar
KORSIKA
L'Aquila
ondernega at
Mormoni
Aratzanu. _QUITAY
A acco
S.Colalaro Veratri
NAM ON
H4
D
Foggia
Anno MonteCassino X Formig
E
ean Ooola Nebol
Senevento
tutup 4-44) Brindisi
Matera
Salerno Daticagle Potenza
.
Taranto
BARNYA
Paestum
Norg UTMI
Sapri
Cagian
Cosenza VD
Pitto
Mouna
B
Castellamme
Palermo
del Gallo
Reggio di Calabria
156
Santo Siofano
323
sich YA
B
LARA
slering
Catania
Canopetta Berts
Catanzaro
Porto
Enpedocia Syracusa
LICADA
Anna
TUNUS
CEZAYİR
Pantalonia
Tune
Scogly
Pechino 78
so
a인
Arou
100
Isolm
16
İTALYA SAVAŞLARI: TEM. 1943- MAYIS 1945 Uluslararası Sinurlar Tanahu devletler
Baplica savunma hatlan
Mütefik bombardunanlan
Muttefik kuv.
Elsen der. bombardımanlan
Elsen kuv. Karşıtaarruzu
Muneriler
Ponude indime
Cephe hatlan (tarih)
Ebben der, ku
Moterik zaferleri (tarih)
Somorpelerares, sonrlar
Başkendler : .
DI
Kender
.
umutsuz bir yaz karşısaldırısı başlattı ve Stalingrad'dan beri, durum ilk kez Almanların lehine döndü. Sovyet
askerleri, Kursk çevresinde geniş bir çıkıntı oluşturan
cepheye saldırı başlatınca, Almanlar saflarını sıklaştırdı lar. Sonra, 5 Temmuz 1943'te, yeni tip "Kaplan" ve "Panter" tanklarını kullanarak Sovyet cephesinin bu en şişkin noktasına saldırdılar. Hitler. Kızıl Ordu'nun topçu
ABC
kar bir
Amfibik bir.
taarruz
Başlıca ilerley's evreleri
bataryaları ve tanklarından oluşan olağanüstü yoğun lukta asker yığınağına, O'den çok uçakla karşılık verdi. Çarpışma gelmiş geçmiş en zorlu ve geniş zırhlı savaşlarından biri oldu: 3000'i aşkın tank, çayırlık alan 1
|
da çarpışmayabaşladı. 12 Temmuz 1943'te, ardı arkası
gelmez bir asker gücü ve tank desteğinin yardımıyla, Sovyetler, her geçen gün yeni tank birliklerini cepheye
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 197 RUS
CEPHESİ: HAZ
.
Hai
Yadso NORVEÇ
KUZEY BUZ DEN
Narvik
Uluslararası
Murmansk
Naut
1941
NİS. 1944
Polonya'nin
10
Bodo
sonra,1941 paylaşılmasından
sonra Rus-Alman sinar (1939)
Baskentler Kender Kemal
Demiryolu
Lula
ISVEC
TONO
• Kemi
Palomo
Eksen lavederi, 1941 Motelikler
Tarahur derleder Elsen kuv, bombardımanian Elben lonederinin
FINLANDİYA
zaferleri (tarih )
vassa
Sovyet zaferleri (tarih)
Sonucu belirsiz uvaylar (tarih) Elsen lutaruru ya da Luanitaar.(anch Sovyet low banaamuru ya da war tarih) ( Cephe han. Ey . 1941 Helsinki
Hango
Cephe ham, A. 1941 Cephe ham, May 1942 Sovyet ky lantaarruzunun
0-411
Tallinn
Vologda
sonu)
Cephe Man, Tem. 1942
ESTONYA
Alm. yaz taarruzunon sonul
Novgorod
Tartu
Cephe hann, Kas. 1942
Pakov
(Elsen kan ulasagi uç nolaa) Cephe ham, Oc 1943
LETONYA Rea
--- Cephe han, Ter 1943 Kunsttun taar. Tem. 1943
LITVANYA
- Cephe hann, Kas 194)
Konigsberg
More
Kaunas
Cephe ham. Nisan 1944
Yagm
Vana
DOGU
Baplica Jerleyi evreleri
Smolen
PAUSYA
SOVYET SOSYAUST
MS
CUMHURIYETLER BIRLIGI Brian
Varrova A
Brest POLONYA
GON
Satov
1:22
Voron
Pattaya
Hary
Korsun
Jingrad
Stalino
MACARISTAN
0944,
erako
ROMANYA Blog
Biopol
Ann TA
Tuapse
Pyatigorsk Mado
BULGARİSTAN
şürerek, savaşın gidişini kendilerinden yana çevirmeyi
başardılar: Manstein 20 000 asker, tanklarının yarısı ve
1 000'den çok uçak yitirerek çekilmek zorunda kaldı. Bu çekiliş gerçekleşirken, Sovyetler kuzeyden, 4
Ağustos 1943'te aldıkları Orel üstünden yeni bir saldırı başlattılar. Harkov'u (23 Ağustos), Poltava'yı (22 Eylül) ve Smolensk'i (25 Eylül) geri aldılar. Kasım başında da
인
200
Kiev kurtarıldı. Manstein'ın kuvvetleri, inatçı Rus ilerle yişi karşısında ciddi biçimde azaldı; ama Hitler,kitlesel bir geri çekilmeye karşı çıktı (böylece, çok sayıda aske
rinin sonunda Sovyet askeri kıskacına girmesine yol aç. ti).
Sovyet ilerlemesi, kış bastırınca bir süre için durdu; ama yollar ve akarsular iyice donduğunda, bütün Doğu
198 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 1944'teki yoğun
çarpışmalardan sonra, Monte Cassino
vadisinden görünüş.
cephesi boyunca olağanüstü bir Sovyet saldırısı başla
ristiler: 1945 başlarında, Po vadisine egemen tepelere
grad'la kara ulaşımını sağlamalarıyla, 890 gün boyunca
ulaştılar. Mussolini, partizanlar tarafından 28 Nisan 1945'te Como gölü yakınında tutsak alınıp, metresi
lü'nden başlayarak Leningrad halkı Alman topçu ateşi
şizmin doğduğu kent olan Milano'ya gönderilerek, bir
000'den çok Alman askeri kuşatma sırasında ölürken,
Tahran Konferansı. 1943 içinde, İtalya seferi sürmek
gunluktan ölmüştü. Kentin direnişini, donmuş Ladoga
dırı ile Eksen Devletleri'ne karşı uygulanacak öbür stra
tıldı. Ocak 1944 ortasında, Sovyet birliklerinin Lenin
sürmüş olan Alman kuşatması sona erdi 1941 Eylü
Claretta Petacci'yle birlikte kurşuna dizildi (cesetleri, fa
ne ve hava bombardımanına karşı koymuş, 200
alanda teşhir edildi).
250 000'den çoğu da, soğuktan, açlıktan ve aşırı yor
teyken, Müttefik orduları, Fransa'ya yapılacak dev sal
gölü üstünden ulaştırılan yardım sağlamıştı.
tejileri belirlemek için iki konferans düzenlediler. Bun
Kızıl Ordu, bau yönünden de ilerleyerek, kuzeyde
lardan ağustos ortasındaki Québec Konferansı'nda,
ya'ya ayak bastı. Orta cephede Almanlar, temmuzda Minsk'ten geri püskürtüldüler. Güneydeyse, Imayıs
masını kabul ettiler ve 1 Mayıs 1944'te gerçekleştirile cek Normandiya çıkarmasına ilişkin taktik planları
Riga ve Vilna'yı alip, temmuz ortasında Doğu Prus
Roosevelt ve Churchill, Fransa'da ikinci bir cephe açıl
ayında Kırım'ın tamamı Sovyet birliklerinin eline geç.
onayladılar.
içlerine kadar ilerleyip, ağustos sonunda Balkanlar'a
sı'ndaysa, Stalin Churchill ve Roosevelt ilk kez bir araya
mişti. Temmuz 1944 ortasında Sovyet birlikleriPolonya
28 Kasım - 1 Aralık 1943'teki Tahran Konferan
ulaştılar. Kızıl Ordu Varşova'nın banliyõlerine yaklaştı
gelerek “Overland Harekâtı" kod adı verilen istilanın ta
ğında, Polonya başkentindeki direniş hareketi Alman
rihini belirlediler. Stalin, harekâtın başlayacağı anda Al
işgalcilere karşı bir ayaklanmaya dönüşmüş (ağustos ekim), ama direnişçiler, Sovyetlerin kente girmesinden
man doğu cephesine saldırmayı kabul etti. Ayrıca, “An
önce kentin denetimini ele geçirmekle başarılı olama
Winston Churchill 26 Ağustos 1944'te İtalya'da general
mışlardı.
Italya'nın çökmesi. 1944 başında, İtalya'daki Müttefik
kuvvetlerinin ilerlemesi, engebeli yüzey şekilleri ve
inatçı Alman direnişi karşısında yavaşladı. 2 Ocak
1944'te, Almanları kıskaca alma girişimi sırasında, 50
000 ABD askeri, güneyde Gustav hattı ile kuzeyde Ro
ma'ya 53 km uzaklıktaki Anzio'ya çıktı. Ama hemen ilerlemeyi başaramayıp, bu köprübaşında kaldı. Gene ral Albert Kessering komutasında yedi Alman tümeni, Anzio çevresinde güçlü bir çember oluşturmak için ha rekete geçti. Ne var ki, Monte Cassino'daki art arda sal dınlardan sonra, Müttefikler Alman hatlarını yarmayı
başardılar. 4 Haziran 1944'te Roma Müttefiklerin eline
geçti. Bunu izleyen aylarda, Almanlar bir savunma hat tindan öbürüne gerilerken, Müttefik birlikleri Toscana üstünden sürekli ve direnilmesi olanaksız bir baskıya gi
Alexander ve general Leese'le.
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 199 noktası konusundaki yanılgısını daha da güçlendirmek için Kent'e "bir hayalet kuvvet” yerleştirdiler. Bu şaşırt maca, Hitler'in Normandiya'ya yedek panzertūmenle ri göndermemesini sağlayarak, gerek çıkartma harekâ tini, gerek köprübaşları oluşturma eylemini büyük ölçü de kolaylaştırdı. Gené de Almanlar, çıkartmaya bütün güçleriyle kar şılık verdiler. Müttefik kuvvetleri kitlesel biçimde Nor mandiya kumsallarına akarken, bir ayı aşkın süre diren
meyi başardılar. Alman savunma kuvvetlerini güçsüz leştiren en büyük etken, Hitler'in, birliklerinin büyük çoğunluğunu, Fransa'dan Sovyetlerin saldırıya geçtiği doğu cephesine kaydırmış olmasıydı. Fransa seferi. Almanları kıskaca almak amacıyla Mütte fikler, Güney Fransa'ya ikinci bir çıkartma yapma kararı aldılar. 15 Ağustos 1944'te savaş gemilerinden oluşan bir Müttefik donanması, Fransa'nın Toulon ile Cannes arasındaki Akdeniz kıyısı açıklarına vardı. Ağır bir bom bardımanın ardından, ABD ve Fransız askerlerinden Roosevelt, Churchill ve Stalin, 1943'te Tahran konferansı'nda
ilk kez bir araya geldiler.
oluşan bir kuvvet, kıyıya çıktı. Marsilya ve Nice'i kısa sü rede ele geçiren Müttefikler, bu kez kuzeye, Rhône ir
mağı kıyılarına yöneldiler. Batı Fransa'daki Alman kuv vil Harekâtı" adı verilen, Fransa'ya Akdeniz'den ikinci
bir çıkartma yapılmasınıda onayladı. Buna karşılık, Al manların yenilmesinden sonra, Japonya'yla savaşa
Sovyetlerin de katılacağını, Sahalin'i, Kuril adalarını ve
Asya kıtasında Büyük Okyanus'a açılan bir liman istedi ğini vurguladı. Konferansta, İran'ın savaş sonrasında yeniden yapılandırılması konusu da gündeme getirildi.
Normandiya çıkartması. Müttefiklerin Manş, ötesi bir
harekâtla Fransa'nın kurtanlmasına hazırlandıkları sıra
da, İngiltere topraklarında tarihteki en büyük ve güçlü askeri yığınak yapıldı. Çıkartmadan 2 ay önce, İngilte
re'ye asker, araç-gereç ve cephane akarken, Müttefik
vetleri artık, kuşatılma tehlikesiyle karşı karşıyaydı.
Normandiya kıyılarına çıkan dev Müttefik gücü (çı kartma gücünü izleyen üç hafta içinde, bir milyondan çok asker), önce adım adım, enlemesine yayılıp, iç ke simlere doğru ilerlemedi. 27 Haziran 1944'te Cherbo
urg alındı; böylece Müttefikler, asker ve mühimmat yı ğınağı için önemli bir liman kazanmış oldular. 9 Tem muz'da Müttefik askerleri, Caen ile Saint-Lô arasındaki
Alman hatlarını yardılar ve açık arazide ilerlemeye baş ladılar. Almanlar, Avranches'ta karşı saldırıya geçtilerse de, ABD kuvvetleri tarafından durduruldular. Korgene ral George Patton komutasındaki ağır zırhlı ABD Jüçün
uçakları, Fransa ve Belçika'daki karayollarını, köprüle
cü ordusu, Almanları Avranches'ta batı kanadından
ri, havaalanlarını ve tahkim edilmiş yerleri bombalayıp,
kuşatarak, Bretagne bölgesine girdi; sonra da, güney den Paris'i kuşatmak için, kuzeydoğuda Seine irmağı yönünde harekete geçti. Aşırı can kaybı verilmesini önlemek isteyen Eisenho
Almanya'daki sanayi merkezlerine hava saldırılarını sürdürdüler.
Gerekli çıkartma donanımının toplanmasındaki ge cikmelerin yanı sıra, hava ve deniz koşullarının elveriş
sizliği nedeniyle de birkaç kez ertelenen Eisenhower komutasındaki "Overlord Harekâtı", 6 Haziran 1944'te
başladı. (Bk. NORMANDİYA ÇIKARTMASI.) Bir gece
önce Alman kiyi savunma hatlarının gerisine indirilen paraşütçü birliklerine, haberleşme hatlarını kesmek ve kilit savunma noktalarını ele geçirmek görevi verilmişti. 06.30-07.30 arasında, Müttefik askerleri dalga dalga
Cherbourg ile Le Havre arasında karaya çıktılar; tarihin bu en geniş çaplı amfibi harekâtında, her türden 5 000 gemi kullanıldı. Yaklaşık 11 000 Müttefik uçağı, çıkart
mayı destekledi. 150 000'i aşkın asker, Normandiya kı
yılarına çıkarıldı. Kuzeydeki bütün büyük Fransız li manları mayınlanmış ve tahkim edilmiş olduğundan,
Müttefikler dubalar ve batık gemilerle iki yapay liman
iskele oluşturdular. Bunlardan biri, okyanus firtinaların dan birinde yok olurken, öbürü başarıyla çalıştı. Manş
denizi altından geçen yirmi petrol boru hattı da, tankla rin yakıt gereksinmenisini karşılamak amacıyla kullanıl dı.
Almanlar o günlerde, Batı Avrupa'ya Müttefikler ta
rafından bir saldırı bekliyorlardı; ama, çıkartma hiç um madıkları bir yere yapıldı. Batı cephesi Alman kuvvetle
ri komutanı general Gerd von Rundstedt, Müttefiklerin Manş'ın en dar noktasını kullanarak Pas de Calais'ye çı kacaklarını sanıyordu. Ne var ki, Ingiliz istihbarat çalış
malarıyla Almanların şifreli mesajları çözülmüş ve bek
ledikleri çıkartma noktası belirlenmişti. Durumdan ya rarlanmak isteyen Müttefikler, Rundstedt'in çıkartma
wer, Paris'i harekât dışı bıraktı. Kentteki Fransız direniş çileri ile kurtuluş ordusu içindeki Fransız kuvvetlerine,
başkentlerini hızlı ve kansız biçimde ele geçirmeleri
buyruğu verildi. Ama 19 Ağustos'ta Eisenhower, Pa
ris'te Alman işgalcilere karşı bir ayaklanma gerçekleşe ceği haberini alınca düşüncesini değiştirerek, ABD bir liklerinin destekledikleri, Özgür Fransa ikinci zırhlı birli ğini kente yöneltti. 25 Ağustos'ta Paris, Müttefikler tara
findan kurtarıldı. Paris'i savunmakla görevli Alman ge nerali Dietrich von Choltitz'in, Hitler'in "tek bir er kalin caya kadar savaşma ve kenti yerle bir etme" buyruğuna
uymaması sayesinde, kent pek zarar görmedi.
Normandiya kıyılarına çıkmaya hazırlanan ABD askerleri.
200 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ
.
25 ,
hattı
Cephe
ilerleyiş
Başlıca
12 ,
karsi
Elsen
W
Ag
hatt
Cephe
)
tank (
ku
NORMADİY
.
Tropez
Avigno
Toulon
Marseite AKDENIZ
der
Elsen
devletler
zaferleri
V.1
Paraşütle
Boga
rampasi fidatma
Com
Haziran
...
Avrek
trerikler
oshands
ayerLob
kampları Toplam Mot efik X
Hath
bomardınl
Tarafsu Siegfried Motefik .
Sere
Toulouse VANDOR A sin rlar
le
SIR
St.
IRLANOA Dublin
Coventry
Narace
KUZEYIRLANDA
FRANSA
A
Deniz
BUYÜK
ingham
-51
Monte
toute
BRİTANYA
Raphael Can es
Leman
Grenab
indime
Trees
ta r uz
A
LICHT
WUNA
AROUSE
Arena
Miang
CINE
ÇIKARTMSI
ITALYA PRACOON ANTE
OSKAND G ISVIÇRE Muinot
X
A
X
re
The
GO
Dm
Venedia
Bem
Karal Haval
1944
VE
EN
Frutig
Nancy
Amsterdam Porta Bres
AVUSTURYA
dey Eksen
PacauMinh
1983 Way
A L M N Y A ' I N ADRIYADENIZI
.
Linz
Ganyton
Balogne
ceFankfurt
CRELER
DENIZY KUZEY
HOL ANO
SusidorDann ese
magen
he
155 ITE
artur
Hands un 1045
Brodo
YUGOSLAVY
.
IND
Bergen
NAM
W
Zagreba
Kaune
MagdownladenALMANYA
guese
Delen
İSTİLASI
zaferleri
LorigaBuchenaid
be
Budapest
Dudovice Mouther
Priser 104
-7485
DANIMARK
/
CEKOSLVAKY
149
Dolor
SNIE1341 DADA
Bronn
Segambura
PRostock
Corte
SLSXPrave ra காட் ம் toege Kantut Dres e
Shen
1944
(
ISVEC
karsta r uz
tarih
Ostrava
Drug
xustin
Zion
Zreleri
510
VANS
)
DENZI BALTIK
OSS
lucere
TeacheBiker
மதிய
DS1015
doren OCT
ve Taarruz
45
1943
Cephe
POL NYA
Krakow
We
Kordo
PRUSYA DOOU
Gy
24
Wc
பாட
Veel
LI
W
MAC RİSTAN
Bar now
23
W
Busyones Kober
Lublin
sina 1944
Cephe
4010
hatt
V
hart
Ten
AT
ORG
V
,
14
Sehra
1844
ROMANYA Orsove
U
A
,
evrel ri
AU
14
V
100
BAMO
Tormod U
13
perne
Ten
DAR
A
30
T4
BULGARISTAN
Poes
14
Ag
Koronien
Pripar
11
Tes1
Tube
.
55CB
.
Vies
Haz
Galet
R ETH
Ha
km
200
1944
HALI
ARDENİZ
Ostence
or
1944
Gore 110
Исто Korte
SANNA
Ulusar sı Baskender Kender Motelik r
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 201 Müttefiklerin Almanya'ya ilerlemeleri. Mūttefik komu
V-1'lerden daha etkili ve daha öldürücü olan sesote
tanları arasında, Almanya'ya son saldırı stratejisinin be
si hızlı V-2 füzeleri, 8 Eylül 1944'te fırlaulmaya başlandı.
lirlenmesi sırasında, görüş ayrılığı çıktı. Montgomery, Belçika'dan Ruhr'a kadar uzanan bir çizgi boyunca ků melenen Müttefik zırhlı kuvvetleriyle yoğun bir saldırı,
600 km hızla Londra'ya ulaştılar. Her V-2, 1 tonluk sa
"büyük bir ileri harekât" gerçekleştirilmesini savunu
yordu. Buna karşılık Eisenhower, bu tür ilerleyişe ön celik verilmesini kabul etmekle birlikte, ikinci bir evre de, evvelce planlanmış olan, bütün kuvvetlerin ayrı ayrı
Benelüks ülkelerindeki üslerden atılan V-2'ler, saatte 5
vaş başlığıyla kendi kendine toprağa gömülüyor ve top
rak altında şiddetli bir patlamaya neden oluyordu. Lon
dra'ya "yagan” 1 000'in üstünde V-2'den yaklaşık
500'ü kente ulaştı ve 10 000 kişinin ölümüne yol açtı. Ama "öç silahları" ne kadar öldürücü olsalar ve ne ka
saldırıya geçirilmesini istiyordu. Eylül başında Ingilizler
dar çok sayıda can ve mal kaybına yol açsalar da, sava
manya topraklarına girdiler. 21 Ekim'de, ABD birinci
AVRUPA'DA SAVAŞ: ALMANYA'NIN ÇÖKÜŞÜ, 1945
Brüksel'i kurtardılar ve ABD kuvvetleri, Eupen'den Al
şin gidişini değiştirmeleri aruk olanaksızdı.
ordusu Aachen'ı aldı. Bu, Almanya'nın savaş öncesi si
1945'in ilk dört ayında, Almanya'ya yöneltilen iki cep
nırları içinde Müttefiklerin eline geçen ilk kent oldu. Bu
heli saldırı, ülkeyi mayis başında teslim olmaya zorladı.
arada, Normandiya'ya ve Güney Fransa'ya çıkarılmış
Müttefik önderleri gerek Uzakdoğu cephesini, gerek
tisiz bir cephe elde ettiler.
ya'nın nasıl işgal edileceğini belirlemek için bir araya
son aylarında daha da sertleşti. Eylül sonunda, bir İngiliz
Oder'e Sovyet ilerleyişi. Almanların Müttefik cephesi
boyunca uzanan Alman hatlarının gerisine indirildiyse de, harekât kesin bir başarısızlıkla sonuçlandı: Indirilen
likleri 12 Ocak 1945'te, doğudaki Alman hatlarına kor kunç bir saldırı başlatarak, 5 gün içinde Varşova'nın ele
10 000 askerden 1 000'i Almanlar tarafından öldürü
geçirilememiş kesimini, 2 gün sonra da Krakow'u ele
lüp, en az 6 400'ü tutsak alındı. Bunun üstüne, Müttefik
geçirdiler. Kuzeyde Doğu Prusya'yı ezip geçtikten son
ra, Gdansk'ı aldılar. Şubatta Sovyet birlikleri yukan Si
kuvvetler, Dijon yakınında birleştiler. Böylece Mütte fikler, Belçika'dan başlayıp, İsviçre'de sona eren kesin Bütün bu gelişmelere karşın, Alman direnişi 1944'ün
paraşütçü birliği, Hollanda'da, Arnhem yakınında Ren
saldırısında geçici bir duraklama yaşandı. 16 Aralık 1944'te, general von Rundstedt, "Bulge sa vaşı" diye adlandırılan kanlı saldırıyı başlatarak, Mütte fikleri gafil avladı.250 000 asker ve yoğun bir panzer
özgürlüğe kavuşturulmuş Doğu Avrupa devletleriyle il gili sorunlan görüşmek, ayrıcasavaş sonrasında Alman geldiler.
nin ortasına karşı saldırıya geçtikleri sırada, Sovyet bir
lezya'daki son derece önemli kömür üretim bölgesini
almış ve Breslau (Wroclaw) yakınında Oder irmağını aş mışlardı.
Sovyetler, Polonya içindeki ilerleyişleri sırasında da
kuvvetiyle, Müttefik hatlarına en zayif noktası olan Ar dennes bölgesinde tam ortasından saldırdı. 8 gün için
2 milyon Yahudi, Çingene, Polonyalı, Rus ve Nazi on
rine ilerlediler. Bunun üstüne Eisenhower, Patton ve
sanların gaz odalarında öldürüldüğü, yakıldığı dehşet
de Almanlar, Müttefiklerin elindeki bölgenin iyice içle
derlerinin aşağı ırk ilan ettikleri öbür topluluklardan in
üçüncü ordusuna, kuzeydeki savaş cephesine yönel
verici ölüm kampi Auschwitz'e de ulaştılar.
lunan Müttefik hava gücü, görüş açısını artıran açık ha
Churchill ve Stalin, Kırım'da, Yalta Konferansı'nda bir
man tehdidi sürmekteydi: Ama Batı cephesindeki son
Doğu Avrupa'da, bütün demokratik öğeleri bir araya getirecek ve elden gelen en kısa sürede serbest seçim
mesi buyruğu verdi. Karşısaldırının başında yerde bu
Yalta Konferansı. 4-11 Şubat 1945'te, Roosevelt,
va bulunca Almanlara saldırdı. Ocak 1945 başında Al
araya geldiler. Stalin artık Sovyet işgali altında bulunan
Alman saldırısı başarısızlıkla sonuçlanınca, Müttefikler yeniden Almanya içlerine doğru ilerlemeye başladılar.
leri gerçekleştirecek geçici hükümetler kurulacağını va
Hava savaşı. Normandiya'daki başarılı çıkartmanın ar
at etti. Konferans'ta, SSCB'ye Polonya'nın doğu kesimi
dindan, Müttefiklerin birleşik hava bombardıman kur
mayı, bütün çabasını yeniden Almanya içindeki hedef
nin verilmesi, Polonya'nın Alman işgalinden doğan za rarının karşılanması kararlaştırıldı. Almanya, her biri üç
lere yöneltti. 1944 sonunda Almanyanin silah ve cep
büyük Müttefik devletinin ve Fransa'nın yönetiminde
hane üretimi büyük ölçüde engellendi. Yakıt kaynakları gün geçtikçe tükenen, pilotlarının sayısı azalán Luft
dört işgal bölgesine ayrılacaktı. Almanya'nın teslim ol masından sonraki 3 ay içinde Japonya'ya savaş açması
waffe'nin karşısaldırı çabası pek işe yaramadı. Aralık sonunda 800 Alman uçağı, Kuzey Avrupa'da Müttefik
koşuluyla SSCB, Sahalin adasının güney yarısını, Kuril
lerin elindeki havaalanlarına saldırılar düzenleyerek,
100 uçağı etkisiz duruma getirdilerse de, Müttefikler
verilen kayıpları hemen karşılamayı başardılar.
Almanların büyük çoğunluğu hâlâ, Hitler'in zamanı
gelince, savaşı Almanya'nın lehine döndürecek olağa
nüstü güçlü gizli bir silahı harekete geçireceği umudu taşıyordu. Gerçekten de 1944'te, “Vergeltungswaf fen" ("öç silahı") diye adlandırılan iki öldürücü silah Müttefiklere karşı kullanılmaya hazırdı. 13 Haziran
adalarını alacak, Mançurya'nın Dairen (Da-lien) ve Port Arthur (Lü-şun) limanları üstünde özel haklara sahip olacaktı. Sonradan Sovyetlere verilen ödünler açısın dan aşırı cömert olmakla eleştirilen konferans kararlani,
Uzakdoğu Savaşı'nın, Alman yenilgisinden sonra aylar ca süreceği varsayılan bir evrede alınmıştı. Almanya savaşı. 1945 Şubat'ında Patton'un hızlı tankla n, Ren irmağının batı kıyısını bütünüyle temizlediler. ABD birlikleri, 7 Mart'ta, Köln yakınındaki bir kilit kop
rüyü sağlam olarak ele geçirdiler. Müttefik birlikleri he
1944'te, Normandiya çıkartmasının başlamasından 7
men, bütün güçleriyle bu köprüden akmaya başladı; çok geçmeden Ren, başka noktalardan da aşıldı. Mont
de adlandırılıyorlardı) Fransa kıyısında, Pas de Calais bölgesindeki üslerden fırlatılması buyruğunu verdi.
gomery, kuzeyde, Patton da güneyde bulundukları
ceden belirlenmiş bir yoldan saatte 645 km hızla Lon
gelmişlerdi.
gün sonra, Hitler, ilk V-1'lerin (“uçan bombalar" diye
noktayı korurken, Müttefikler artık, Almanya'nın iç ke
V-1'lerin hedefi Londra'ydi; Manş denizi üstünde ön
simlerine yönelecek ve Berlin'e yürüyecek duruma
dra'ya ulaşıyorlardı; ama çok geçmeden Ingiliz pilotları
Ne var ki, düşmanı kovalamayı sürdürmek isteyen ve Berlin'in siyasal açıdan anlamını kestiremeyen Ei
Fransa ve Belçika'dan Londra'ya gönderilen V-1'lerin
sonhower, kuvvetlerinin yönünü Leipzig'e çevirip, gū
bunları havada patlatacak beceriye kavuştular. Kuzey
yaklaşık yarısı kente düştü: 6 000 Londralı öldü. 40 000 kişi yaralandı; 75 000'i aşkın bina yerle bir oldu.
cünü, güneyde Hitler'in son direnme noktası olacağını
varsaydığı "ulusal tabya" da yoğunlaştırdı. ABD birlikle
202 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ
mi
Yalta Konferansı'nın toplandığı Lavadia sarayı.
rinin, 12 Nisan 1945'te Elbe'ye ulaşmasına ve Berlin'e yalnızca 96 km kalmasına karşın, Stalin'e, kenti Sovyet lere bıraktığını bildirdi. Sovyet topçusunun sistemli ate şi ve Ingiltere'den havalanan Müttefik hava kuvveti, Al man başkentini bir yıkıntı alanına çevirdi. Savaştan bez
miş pilotları, yakıp yıkılmış havaalanları ve tükenmiş ya
kit stoklarıyla Luftwaffe, kenti savunacak güçten yok sundu. 16 Nisan 1945'te Zukov, Berlin'e son bir saldırı dü
zenledi ve ay sonunda Sovyet askerleri, kentin merke zine ulaştılar. Sovyetlerin Öçalacağından korkan Alman
asker ve sivilleri, Batılı Müttefiklerin kendilerine daha iyi
davranacağına inancıyla, ABD ve İngiliz birliklerine tes
lim olmak istediler. 25 Nisan 1945'te Berlin'i kuşatan
Sovyetbirlikleri, Elbe kıyısındaki Torgau'da ABD birlik leriyle buluştular.
Almanya'nın teslim olması. Sovyetler Berlin'e son saldı
rilarini gerçekleştirirlerken, Müttefik birlikleri de, topla
ma kamplarındaki tutsakları kurtarmaktaydılar. Ni san'da, Belsen-Buchenwald kampında ölmek üzere 40
000 tutsak ve 10 000 yakılmış ceset buldular ve en aci
masız kıyım merkezlerinden Dachau'ya ulaştılar. Bü
tün uygarlık tarihinde benzeri görülmemiş olan, Hit
ler'in "Son Çözüm"unūn ulaşmış olduğu bu nokta kar şısında, dünyanın her yanında büyük bir şok yaşandı. Hitler Berlin'deki bunkerinde (tahkimli yer) 30 Ni san'da intihar etti. 7 Mayıs 1945'te, Alman silahlı kuv
vetleri temsilcileri, Eisenhower'in karargâhında Mütte fiklere teslim oldular. Resmî ve koşulsuz teslimse, ertesi gün Berlin'de gerçekleşti. Hitler'in Üçüncü Reich' or tadan kalkmıştı.
Potsdam Konferansı. Müttefiklerin son savaş konferan SI, 17 Temmuz-2 Ağustos 1945'te Almanya'da Pots
dam'da toplandı.(Bk. POTSDAM KONFERANSI.) Kon.
ve Almanya'nın Nazizm'den arındırılması, silahsızlan dırılması, demokratikleştirilmesi tasarılarında görüş bir
liğine varıldı. Ayrıca, Nazilerin ve Nazi destekçilerinin savaş suçları ile cinayetlerinden ötürü yargılanmaları
kararlaştırıldı. Japonya'ya koşulsuz teslim olması çağrı sında bulunuldu. Bu arada Truman, Stalin'e ABD'nin Ja ponya'ya karşı kullanılabilecek bir atom bombasının
denemelerini yaptığını açıkladı.
Potsdam'da, Müttefikler arasında bazı görüş farklı lıkları bulunduğu da ortaya çıktı. İngiltere ve ABD Po
lonya'daki Sovyet yanlısı geçici hükümeti onaylamayı
reddettiler: Bu hükümetin demokratik temellere da
yanmadığı inancındaydılar. Ayrıca, Romanya, Bulgaris
tan ve Macaristan'da serbest seçimler yapılmasını iste diler. Stalin'se, Batılı Müttefiklerin, söz konusu ülkeler
de Sovyetler tarafından kurulan kukla hükümetleri tani masında ayak diredi. Almanların ödeyeceği savaş taz minatı ile öbür konularda da görüş farklılıkları ortaya çıktı.
BÜYÜK OKYANUS'TA VE DOĞU ASYA'DA SAVAŞ: JAPONYA'NIN YENİLMESİ, 1944-45
1944 ve 1945'te Müttefikler, Büyük Okyanus'un orta kesimindeki harekâtı tamamladılar; Filipinler'i aldılar.
Japonya'yı bombaladılar ve Japon adalarının birçoğu nu ele geçirdiler. 1945 yazında, Müttefiklerin zafere ulaşmaları artık bir gün sorunuydu; ABD'nin atom bombasını iyice geliştirip, Japonya'ya iki bomba atma sı, bu zaferi çabuklaştıracaktı. Marshall ve Caroline adaları. Gilbert adalarının kuzey batısında geniş bir alana yayılmış Marshall adalarındaki
öbür adaları gözardı eden, ABD birlikleri, dünyanın en
büyük mercan adası olan Kwajalein'e yöne Yoğun bir bombardımandan sonra 1 Şubat 1944'te Kwajale
feransta Churchill'in temsilcisi Clement Attlee, ABD başkanı Harry S. Truman (Roosvelt nisanda ölmüştü) ve
in'e ilk 40000ABD askerinin çıkarılmasını,mercan ada
Stalin biraraya geldiler. Almanya'nın dört işgal bölgesi
bir amfibí kuvveti, Eniwetok mercan adasındaki Japon
ne ayrılmasıyla ilgili Yalta Konferansı tasarısı onaylandı
sinin bir haftada ele geçirilmesi izledi. Harekât sırasında
8 000'i aşkın Japon askeri öldü. Haftalar sonra, başka hava üssünü ele geçirdi.
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 203 ABD denizaltları iki Japon uçak gemisini batrırken, uçaklar da, başka bir uçak gemisini etkisiz duruma ge tirdi ve 350'den çok Japon uçağını düşürdü.
Filipinler'in geri alınması. Mariana adalarının ele geçiril
mesi tamamlandıktan sonra, ABD Deniz Kuvvetleri ko
mutanlığı, Amiral Nimitz'in Büyük Okyanus'un orta ke
simindeki kuvvetlerine, kuzeybatıya, Japonya'ya doğru
harekete geçme buyruğu verdi. Bu arada, başkan Roo
sevelt, temmuz ayında Nimitz'in kuvvetlerinin güney
batıya ilerleyerek, MacArthur'un kuvvetleriyle buluş. masını kararlaştırdı; o sırada MacArthur, genel bir saldı ri amacıyla Filipinler'e yaklaşmaktaydı MacArthur, Yeni Gine'yi aldıktan sonra, eylülde Molūk adalarından Mo rotai'yi ele geçirdi. Ağustos başında Saipan ve Guam'ın düşmesinin ardından, Nimitz'in donanması da, güney
Filipinler'in açıklanndaki Palau adalarını almak için ha rekete geçti.
Leyte körfezi savaşında (23-25 Ekim 1944) Japon do
Büyük Okyanus adalannda ilerleyen ABD askerleri.
nanması, adaya çıkacak ABD askerlerini taşıyan çıkart ma gemilerini batırmayı başardıysa da, ekim sonunda,
Japon kuvvetleri Leyte'nin güney ve kuzeykesimlerin Kwajalein'in batısındaki Caroline adalarında, "Japon Cebelitarıkı" diye adlandırılan Truk deniz üssü yeral maktaydı. Bir süre önce Japonlar, Truk’tan New Britain
den püskürtüldüler; ama adanın kalan bölümünde da ha 2 ay süreyle çarpışmayı sürdürdüler. Aralık ortalann
cephane göndermişlerdi. Üs ayrıca, Marshall adalarına
mileriyle Surigao boğazı yoluyla Mindanao ve Sulu de
1944'te, ABD uçak gemilerinden havalanan bir filo, Ja
dimandan sonra ABD birlikleri, 9 Ocak'ta Luzon'da
adası, Yeni Gine ve Solomon adalarına destek güç ve
yapılacak birsefer için tehdit oluşturuyordu. 17 Şubat pon deniz üssüne çökertici bir darbe indirdi: Yaklaşık 250 Japon uçağı ve 200 000 tonluk Japon ticaret gemisi yok edilerek, Truk üssü kullanılmazduruma getirildi. Marshall ve Caroline adalarında ABD birliklerinin ka
zandıkları bu zaferler, Japon Imparatorluğu'nun dış
çemberinin kırılması anlamına geliyordu. Birmanya. Ağustos 1943'te Güneydoğu Asya komu
tanlığına getirilen İngiliz amirali Lord Mounthatten-Bir manya'yı (ya da Burma) yeniden ele geçirmek için bir
sefer hazırlığına girişti, Kasım 1943'te Hindistan'dan başlatılan Birmanya'nın güney kesimi yönünde ilerleyiş
dan sonraysa, örgütlü direniş sona erdi.
Ocak 1945 başında ABD altıncı ordusu, nakliye ge
nizlerine girdi. Deniz ve havadan 3 gün süren bombar
Lingayen kıyısına saldırıya geçtiler. Japon savunması bir
kez daha onurlu bir direniş gösterdiyse de,sonunda ku
zeydeki ve doğudaki dağlara çekilmek zorunda kaldı.
ABD birliklerinin ilerleyişi, Luzon'un batı ve güney ke
simleri de ele geçirilinceye kadar sürdü. Bundan sonra bütün ABD birlikleri Manila'ya doğru harekete geçtiler. 4 Mart'ta Manila'nın ABD ordusu tarafından düşman dan temizlenmesiyle, Luzon savaşı da sona ermiş oldu. Bu arada ABD paraşütçüleri Corregidor'ainmiş ve kale yi almışlardı. 5 Temmuz'da, MacArthur “Filipinler'i kur tarma harekâtı"nın sona erdiğini açıkladı. Japon impa
çok elverişli koşullarda başlamasına karşın, 1944 başın
dadurdu. Mart 1944'te Birmanya'daki Japon kuvvetle
ratorluk ordusu harekâtsırasında 400 000 askerini yitir mekle kalmamış, Filipinler'in düşmesiyle Japonya'nın
ri, kendilerine saldırmak için Hindistan'da bekleyen In
ikmal yolları da kesilmişti.
giliz birliklerini yok etmek amacıyla bir saldırı düzenle
Birmanya'nın kurtarlması. Aralık 1944'te general Willi
diler. Ingiliz hava kuvvetlerinin cephane ulaşımını sag
am Joseph Slim komutasındaki İngiliz 14. ordusu, Hin distan'dan Birmanya'ya hareket etti. Bir kolordu güney
ladığı İngilizlerse, uzun bir kuşatmadan sonra, tem muzda Imphal'i aldılar. Bu arada Ledo Yolu'nun yapımı
de, Birmanya'nın batısına ilerlerken, bir kolordu da ku
da sürmekteydi ve kuzeydeki bitim noktası Myitky
zeyde, Chidwin ırmağı kıyısın Kolewa'yı aldı. Daha sonra Ingilizler, ABD'li komutanların yönettikleri Çin
da Myitkyna'ya doğru harekete geçip, Japonlarınkin
kuvvetleriyle birleşip, Ocak 1945'te eski Birmanya Yo
gelen Japon saldırısını püskürttükten sonra, ağustosta Myitkyna'yı aldı. Yol (yaklaşık uzunluğu 750 km),
alındı. Japonlar Tayland sinırlanna çekildiler.
na'nın ele geçirilmesi zorunluydu. Stilwell, 1944 başın
den üstün bir havadesteğinin de yardımıyla kuzeyden 7 Ocak 1945'te tamamlandı.
Saipan ve Filipinler denizi savaşı. ABD birliklerinin Bū
yük Okyanus'un orta kesimindeki adaları ele geçirme
taktikleri, kuzeyden birsaldırıyla sürdü. Hedefler Gu
am ve Saipan'dı. Denizden ve karadan bombardıman
lardan sonra, Saipan, 15 Haziran 1944'te 20 000 ABD deniz piyadesitarafından alındı. Adaya toplam 125 000 ABD askeri çıkarıldı; buna karşılık Japon askerleri 32 000 kişiydi ve 18 Temmuz'da yarısı yok olmuştu.
Saipan'daki yenilgiyi haber alan Tokyo'daki askeri
strateji uzmanları, Saipan saldırısını gerçekleştirmiş ABD donanmasının yok edilmesi buyruğunu verdiler.
lu'nu açtılar. Martta Mandalay, 3 Mayıs'ta da Rangoon
Çin. 1944'ün ilk altı ayında, Çin'deki Japon birlikleri, güneyde Hankou'dan Kanton'a uzanan demiryolu hat tinı denetim altına almayı başarıp, gönüllü ABD pilotla rinin Japonlara saldırılarda kullandıkları havaalanlarını ele geçirdiler. Yıl sonunda, Çin'i ikiye bölmüş ve Ko re'den Malezya'ya giden karayoluna egemen olmuş lardı. Çin'in savunulması, general Stilwell ile başkomu
tan Çankayşek arasındaki büyük görüş ayrılıkları sonun
da çıkmaza girince, Stilwell geri çağrıldı. ABD'li uzmanlar tarafından eğitilen ve yönetilen Çinliler, 1945 baharı ve yazında bir saldırı başlattılar, Ja ponlar kitadaki Japon ordusu gücünü iyice yitirdiğin den, Müttefikler, hızla olmasa da, önemli havaalanları
19 Haziran 1944'te bir Japon filosu, ABD savaş gemile
nitek tek ele geçirdiler. Bu arada, Japonların gücü azal
için hareket etti. İkinci Dünya Savaşı'nın, en büyük
gelmez bir siyasal ve askerî savaşım başladı.
riyle Filipinler ile Mariana adaları arasında savaşmak
dıkça, Çin'de ulusçular ile komunistler arasında sonu
uçak gemisi çarpışması olan Filipinler deniz savaşında,
Japonya'nın yenilgiye doğru ilerlemesi. 1945 başında
204 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ SSCB M.
Jempol
Aru
sha
AA (ANO
Durch Harbor
135 13
MOGOLISTAN MANGURYAJ JAPONYA
KORE Nu
CIN
Japonython Tokyo Kors
BUYUK
LARAN
3:20:34
Meer AN
Owne
JADO)
M
Lisa
Yance Dance
horong
Oanu
OKYANUS
Ase
TABA
Me
A.
279)
(
ADD)
Guam ABDI
Corregido
15
03134 Fly Loyo kort 71
Layer
Menne Carping Adaian
Ngu
A.
MALNO SAVUS
Kre
1.
2010 LAS
CA
Aca
. LN Adela the ABD)
Anty Ad
Dore TO
Bougang
"HOL DOGU
ONE
Gilbert Adatan
DADA OM-14
TON ONCE
ERAS
Tarana
Nacional hy
ring HER
47
LAND
PAPUA TOP
SLATIN 1.47.61
Ideal
பசby
AVUSTRALYA
Laponya'nın başkent/bas kent.
Japon Kamilare leri
MESI: AĞ. 1942-14 AĞ. 1945 X
Modefik bombardımanları
lapon fetihleri (Tern. 1945)
Amenilahlann atom bombası
att lapon kenderi den les Japon buretleri I luar
Monerilerin A. 1944'te
Momefik zalerien (tarih)
Harra bombardermanlari
Japon fetihleri (Tem. 1942)
Modelilerin Av. 1943're kurtardigitopraklar
Japon zaferleri (tarih)
X
Sonucu belin savaşlar (tarih)
AB
kurtardig topraklar
17 Monefilerin 14 Ag 1945'ce .
Monefilder
15
kurturdagi topraldar
Teslim arasinda 14Ag. 1945) Japon denetimindeki top.
Bazlıca ilerley's evreleri
AVE
(
JAPONYA'NIN YENİL Uhrslararası unirlar
grim
Den lor.
Muttefik kuvvetler Havla. Kara w
Japonya, çöküşün eşiğine geldi. Japonadalarında yak
ulaştı ve mart ortasında adayı bütünüyle ele geçirdi.
ya'daysa 3 milyon Japon askeri kalmıştı; Japon hava fi losu da büyük ölçüde zarar görmüş. Japon deniz kuv
000'i ölmüş, yalnızca 200'ü tutsak düşmüştü.
laşık 1,5 milyon, Büyük Okyanus, Çin ve Mançur
Çarpışmalar sonunda 23 000 Japon askerinden 21
150 kadar denizaltı ve birçok küçük gemi yitirmişti. Ti
Bundan sonraki hedef, güney Ryukuyu adalarının en büyük adası Okinava'ydi; Müttefik strateji uzmanları, Japonya kentlerine ancak 560 km uzaklíkta bulunan
caret filosuysa büyük ölçüde azalmıştı.
havaalanlarından ötürü adanın mutlaka ele geçirilmesi
vetleri 11 savaş gemisi, 19 uçak gemisi, 34 kruvazör,
Birbirini izleyen deniz ve hava yenilgileri sonunda çok uzaklara uzanan ikmal yolları kapanan, hammad de kaynakları kesilen Japonya'nın, daha çok direnmesi aşağı yukarı olanaksızlaşmıştı. Yeni bir gelişmeyle, Ma
riana adalarından havalanarak saldırıya geçen ABD uçakları, Kasım 1944'te Japonya'daki havaalanlarına, sanayi hedeflerine ve limanlara stratejik bombardıman lar gerçekleştirdiler. 1945'te yoğunlaşan bombardı
man, Müttefiklerin Japon adalarındaki hava üslerini ele
geçirmelerine kadar sürdü.
Ivo Cima ve Okinava. Yanardağ kökenli bir ada olan kü çük Ivo Cima adası, Büyük Okyanus'un batı kesiminde ki en önemli stratejik noktalardan biriydi. Tokyo'ya yal nizca 1 200 km uzaklıktaki ada, ABD kuvvetleri için pa ha biçilmez bir yakıt ikmal üssü ya da Japonya'ya gidip gelecek uçaklar için bir tehlikeden kaçış noktası olabi
lirdi. Japonlar, Ivo Cima'yı 23 000 iyi eğitilmiş askerin koruduğu bir kaleye dönüştürmüşlerdi. Müttefiklerin 74 gün adayı bombalamalarından sonra 30 000 ABD
deniz piyadesi 19 Şubat 1945'te adaya çıktı. Çok kanlı çarpışmalardan sonra 23 Şubat'ta Suribachi tepesine
ni tasarlamışlardı.Büyük Okyanus savaş alanının en bü yük amfibi harekâtında, ABD onuncu ordusunun 172
000 askerinin öncüleri, 1Nisan'da adaya çıkmaya baş. ladılar. 3 haftada adanın beşte dördü alındıysa da, iyi
örgütlenmiş Japon direnişi 17 Temmuz'a kadar sürdü. Japon kayıpları 100 000 düzeyindeydi; çoğu tutsak alinmaktansa intihar etmeyi yeğlemişti.ABD kayıplarıy sa ölü ve kayıp 12 000'di. Japonya kapısı artık açılmıştı. Kamikazeler. Japon savaş anlayışına göre, yenilgi en ak
la getirilmeyecek, en utanç verici şeydi. Oysa Japonya şimdi kaçınılmaz bir yenilgi karşısındaydı. Savaşın gidi
şini umutsuzca lehlerine çevirmek isteyen Japonlar, "intihar”ı, resmî bir silah gibi kullanmaya başladılar. Genç pilotlara, Kamikaze birliklerine katılmaları çağrı
ları yapıldı; Kamikaze pilotlarının görevi, bomba yüklü uçaklarını Müttefik gemilerine çarptırıp patlatarak, ge
mileri havaya uçurmaktı. Kamikaze birliklerine pek çok gönüllü katıldı. Kamikaze pilotlarının harekâtı Ekim 1944'te Leyte körfezinde başladı. Okinava'ya 1 500 bireysel saldırı yapıldı. Destroyerden küçük 34 gemi batırıldı; 358 ge
DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ 205 yük bir darbe indirdi. Fransa, Avrupa kıtasındaki önder
lik işlevini yitirdi; Ingiltere de, geleneksel güç dengele.
yici işlevini sürdüremez oldu. ABD ve SSCB en güçlü iki devlet olarak ortaya çıktılar. Savaş boyunca aralarında ki karşılıklı ödünler verilmesine dayalı anlayış, çok geç meden ortadan kalkt; her iki devlet, aynı ayrı ve sık sık
birbiriyle çelişen amaçlar peşinde koşmaya başladılar. ABD'nin sanayi üretimi, 1945'i izleyen 5 yıl içinde ikiye katlandı. Öbür Müttefiklerin toplam kayıplarına oranla
çok daha ağır kayıplara uğrayan SSCB, ekonomik kal kınma için 5 yıllık planlar yürürlüğe koydu. Her iki dev lette, birbirininkinden farklı ekonomik ve siyasal sis. temlerinin amaçları konusunda karşılıklı kuşkular, gün geçtikçe şiddetlendi. Sovyetlerin yayılmaci amaçları
ve Doğu Avrupa'nın yeniden yapılanması konusundaki
uzlaşmazlıkları, dünyayı bir Soğuk Savaş'a yöneltti ve yeni uluslararası gerginliklere yol açtı.
Kayıplar ve savaş harcamaları. İkinci Dünya Savaşı insan kaybı açısından tarihin en pahalıya mal olan savaşı ol du. Bir türlü kesin sayılar elde edilememiş olmakla bir likte, tahminlere göre çarpışmalarda 15-20 milyon as ker öldü. Eksen Devletleri'nden Almanya savaşta yak
laşık 3,5 milyon, Japonya 1,65 milyon, Italya'ysa 200
000 kişi yitirdi. Müttefiklerden Rusların savaş kayıpları
7,5 milyon kişiydi. Çin'in kaybı 1937 Temmuzu'nda
2,2 milyon, Ingilizlerin kaybı 300 000, ABD'ninki 292 Ağustos 1945'teki atom bombası saldırısından sonra Hiroşima'dan görünüş.
000 Fransa'nınki de 210 000 kişiyi buldu. Sivillerden
ölenlerin sayısıysa yaklaşık 25 milyondu: SSCB'den 10 milyon, Çin'den en az 6 milyon, Fransa'dan 400 000,
mi etkisiz duruma getirildi. Ama şiddetli saldırıların, sa
Büyük Britanya'dan 65 000, ABD'den 6 000 kişi. Eksen
vaşın sonucu üstünde hiçbir etkisi olmadı. Hiroşima ve Nagasaki. Temmuz 1945 sonunda Tok
Devletleri cephesinde de Almanya 500 000 sivil, Ja
ponya 600 000 sivil, Italya 145 000 sivil yitirdi. Ayrıca
pon kenti stratejik bombardımanlarla yerle bir edilmiş.
tarafından öldürüldü.
yo'nun aşağı yukarı yarısı yakılıp, yıkılmış; pek çok Ja ti. Bütün bunlar Müttefik istilası için bir ön hazırlıktı. Bu
nunla birlikte 16 Temmuz'da, ABD Manhattan Projesi de, atom bombasının New Mexico'da Alamogonda'da başarıyla denenmesiyle, meyvelerini vermeye başla mıştı. Başkan Truman, Japonya teslim olmazsa, savaşı
bir an önce bitirmek için atom bombası kullanılmasına karar verdi. 26 Temmuz'da, Truman, Churchill ve Çan kayşek, Potdsdam Konferansı sırasında, Japonya'ya ko
şulsuz teslim olmasına ilişkin bir ültimatom verdiler. Ül
timatomda bombadan söz edilmiyordu: Japonya da
savaşı sürdürmekte kararlıydı.
6 Ağustos 1945'te, 20 000 ton TNT gücünde bir atom bombası, Japonya'nın yaklaşık 300 000 nüfuslu
Hiroşima kentine atıldı. En az 78 000 kişi yaşamını yitir
di; 10 000 kişi hiçbir zaman bulunamadi, 70 000'den
çoğu Doğu Avrupalı yaklaşık 6 milyon Yahudi, Naziler Savaş araç-gereci ve silah harcamaları, en az 1,154
trilyon ABD doları düzeyindeydi. Yalnızca ABD savaşta 300 milyar dolar, Almanya da 231 milyar dolar harcadı lar.
Savaş suçlularının yargılanması. ABD,İngiltere, Fransave SSCB'nin Nürnberg'de oluşturduklan Uluslararası As keri Mahkeme'de, Naziler ve Alman askeri önderleri, İkinci Dünya Savaşı sırasında "insanlığa ve dünya bari şi"na karşı işledikleri suçlardan ötürü yargılandılar. Ka sım 1945'ten Ekim 1946'ya kadar süren duruşmalarda
12 kişinin idamına karar verildi (aralarında Hermann Goering de vardı); üç suçlu ömür boyu hapis cezasına çarptırılırken, dördü, çeşitli hapis cezaları aldılar; üç kişi de aklandı. Bunun yanı sıra dörtişgal devleti, kendi işgal
bölgelerinde, ikinci derecedeki suçlular da mahkeme
çok kişi ağır yaralandı; kentin yaklaşık üçte ikisi yıkıldı. SSCB'nin Japonya'ya savaş açmasından bir gün sonra,
önüne çıkardılar. ABD de, Haziran 1946- Kasım 1948 arasında, Japon
9 Ağustos'ta, 250 000 nüfuslu Nagasaki kentine ikinci
savaş dönemi önderlerini benzer mahkemelerde yargı
bir atom bombası atıldı. Yaklaşık 40 000 kişi öldü; bir o
ladı. Aralarında eski başbakan Toco Hideki'nin de bu
kadar da yaralı vardı.
lunduğu yedi askeri öndere idam cezası verildi. On altı kişi ömür boyu hapis, iki kişi de daha hafif hapis cezala rina çarptırıldı. ABD, öbür Japon önderlerini de bölge
Japonya'nın teslim olması. 10 Ağustos'ta Japonya, im
paratorun ülkenin tek hâkimi olarak Japonya'yı yönet mesi koşuluyla barış istedi. Bir gün sonra Müttefikler,
imparatorun gelecekteki konumunun kendileri tarafın
sel mahkemelerde yargıladı. Birleşmiş Milletler. Savaş sırasında, Çin'le birlikte beş büyük Müttefik devlet, artık etkisini yitirmiş Milletler
le, 14 Ağustos'ta toplanan bir imparatorluk kurulu,
Cemiyeti yerine, yeni biruluslararasıbarış koruyucu ör
dan belirleneceği yanıtını verdiler. Imparatorun isteğiy
Müttefiklerin koşullarını kabul etti. Ertesi gün ABD kuv
güt kurmayı kararlaştırdılar. 1944 Dumbarton Oaks
ponya'yı temsil eden bir heyet, Tokyo körfezine demir
varıldı; ancak örgütün Güvenlik Konseyi'nde beş ülke
vetlerine ateşkes buyruğu verildi. 2 Eylül 1945'te Ja
Konferansı'nda, bu konuda bir çerçeve anlaşmasına
atan ABD savaş gemisi Missourinin güvertesinde, Ja
den her birinin veto hakkı olmasına ilişkin SSCB isteği
IKINCI DÜNYA SAVAŞI'NIN SONUÇLARI
gelerin bir araya geldikleri Nisan - Haziran 1945'teki
yaralar almış olan eski Avrupa devletler sistemine bū
alanı konusunda da uzlaşmaya varıldı: Birleşmiş Millet
ponya'nın resmî teslimbelgesini imzaladı.
Ikinci Dünya Savaşı, daha Birinci Dünya Savaşı'nda ağır
konusunda ortak karara varılamadı. 50 devletten dele
San Francisco Konferansı'nda, veto hakkının kapsam
206 DÜNYA SAVAŞI, İKİNCİ Duwwadah
ISVEC
ALMANYA'NIN
İŞGALI
55C 1249
DOGU PRUSYA Oxu
POLOTOV 143
HOLLANDA
Halen
SSCB (Basi
AC
ima
MAN B
194 POLONYA
BELCHA
MUTTEFINISCAL BOLGELERI an
Orent FUS
FRANSA
CEKOSLOVAKYA
Dotnullus
bolding krsinilcolan
SVICRE
SAVUSTURYA MACARISTAN
ROMANYA
ITALYA YUGOSLAVYA
ler kurulmuştu.
Savaş sonrası Almanya'sı. Müttefiklerin savaş suçları mahkemelerinin kurulmasında ve Birleşmiş Milletler'in
temellerinin aulması konulanndaki işbirliğine karşın, sa
işgalcinin ABD olması nedeniyle kolaylaştı. General Douglas MacArthur'un başkanlığındaki bir kurul, 1946 Anayasası temelinde bir demokratik hükümet oluştur
vaş sonrası yıllarında, SSCB ile öbür büyük Müttefikler arasında, gerek Doğu Avrupa'daki kukla rejimler konu
du. Bu Anayasa, imparatorun eski tanrısal konumunu
sunda, gerek öbür konularda geniş bir çatlak oluştu.
leşimlerinin dağıtılması aracılığıyla, ekonomik güçte
Müttefikler arasında, Almanya'yla barış antlaşması ve
Almanya ile başkenti Berlin'in dört işgal bölgesine ayrıl ması için etkili bir merkez kurulması konularında da uz
laşmazlıklar, bölünmeler oldu. 1949'da, Batı devletleri, işgal bölgelerinde Federal Almanya Cumhuriyeti'ni (Batı Almanya), Sovyetler de kendi bölgeleri içinde ko mūnistler tarafından yönetilen Demokratik Alman Cumhuriyeti'ni (Doğu Almanya) kurdular.
kaldırarak meşruti bir hükümdara dönüştürüyordu. Bir toprak reformu yapılıp, geniş çaplı sanayi ve banka bi merkezden yönetime son verildi.
Bir barış antlaşması, SSCB'nin istekleri nedeniyle er
telendi; oysa SSCB'nin Japonya'ya son dakikada savaş ilan etmesinin sonuç üstünde hiçbir etkisi olmamıştı.
1951'de Japonya, başta ABD 50 ülkeyle (Sovyet bloku ülkeleri dışında) bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşmaya
Avusturya. Almanya gibi Avusturya ve başkenti Viya na'da, dört işgal bölgesine aynldı. Almanya'yla olduğu gibi Avusturya'yla da bir barış antlaşması hazırlanması
ni, Soğuk Savaş güçleştirdi. Sonunda, 1955'te bir ant laşma yapıldı; antlaşma ön metninde her ne kadar Avusturya'nın yenik değil de, kurtarılmış bir ulus sayıl
masına karşın, SSCB'ye ağır bir tazminat ödemesi kararı verildi. Avusturya bağımsız bir cumhuriyet oldu ve dört
işgal bölgesi uygulamasına son verildi. Italya ve Avrupa'daki öbür küçük Eksen Devletleri.
1946'da dört Müttefik devlet İtalya, Romanya, Bulga ristan, Macaristan ve Finlandiya'yla barış antlaşmaları
yaptı. Bütün antlaşmalar taraflar arasında imza edile rek, 1947'de yürürlüğe girdi. İtalya, Afrika'daki bütün sömürg rini ve Çin'deki ayrıcalıklı bölgelerini yitirdi; ayrıca Avrupa'daki bazı topraklarını Fransa, Yunanistan ve Arnavutluk'a bıraktı. Bulgaristan dışındaki öbür Ek sen devletleri toprak yitirdiler. Ayrıca beş ülkenin de sa vaş tazminatı ödemeleri kararlaştırıldı.
Savaş sonrası Japonya'sı. Japonya'nın işgali konusu, tek
Ikinci Dünya
Savaşı sırasında Türkiye Cumhurbaşkanı Ismet Inönü.
DÜRRENMATT, FRIEDRICH 207 göre Japonya, Çin üstündeki hak iddialarından ve ulus
lararası çatışmaların çözümü konusunda güç kullani mindan vazgeçecekti. Japonya savaş tazminatı ödeme
yecek, Kuriladaları ile Güney Sahalin'deki Sovyet işga lini tanımayacaktı. Antlaşma ertesi yıl yürürlüğe girince, Japonya tam egemen bir devlet oldu.
Ikinci Dünya Savaşı ve Türkiye. Devletin yeni kurulmuş sayılabileceği, ordunun modern savaş araç-gereçlerin den yoksun olduğu bir sırada patlak veren İkinci Dünya Savaşı'nın dışında kalmaya büyük özen gösteren Türki ye Cumhuriyeti hükümeti, Fransa ve Ingiltere'yle birer dostluk anlaşması imzalamış olmasına karşın, yansızlık tutumunda israr etmeyi başardı. Alman ordusunun Bal
kanlar'a girmesi ve Hitler'in vermiş olduğu güvence
mektuplarına karşın Meriç ırmağı üstündeki bir köprü
nūn uçurulması, ülkeyi savaşın eşiğine kadar getirdiyse de, dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve devletileri
gelenlerinin kararlılığıyla sonuna kadar savaşın dışında kalan Türkiye, ancak 13 Ocak 1945'te Müttefik devlet
lere İstanbul ve Çanakkale bogazlarını açarak, Japonya ve Almanya'ya simgesel olmaktan öteye geçmeyen bir
savaş ilanında bulundu.
Dürder, Baha Türk yazarı ve eğitimcisi (İstanbul 1912-Tekirdağ 1983). Oğretmen Okulu'nu (1931), Gazi Eğitim Ens titüsü'nü (1938) bitiren Baha Dürder, daha sonra
Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünde öğrenimini ta mamladı (1950). İlkokul, ortaokul, lise ve yükseko kullarda yöneticilik, öğretmenlik yaptı. Halkevleri ve okullar için yazdığı oyunlarla tanınan Baha Dürder, sonradan araştırma ve inceleme alanına
yönelmiş, Haydar Ediskun'la birlikte okul piyesleri (24 oyun), okullar için Türkçe, dilbilgisi kitapları, edebiyat
Albrecht Dürer'in Kendi Portresi (1500), bütün yapıtlanna
egemen olan teknik dehasını ve duygusal yoğunlugu
yansıtmaktadır. Dürer, Italyan Rönesansı'nın yeniliklerini Kuzey Avrupa sanalına aktarmıştır. (Alte Pinakothek, Münih.)
ve meslek kitapları (26 tane) hazırlamıştır.
Başlıca yapıtları: Bir Cesaret Rekoru (okul güldürüsü,
Küçük Acı ve Büyük Acı'nın bakır basmalarını yaptı. O
1932), Kürsüden Uzakta (mesleki oyun, 1933), Kör Ku
tarihten sonra gerçek ustalığına ulaşıp, Nietzsche'nin
yu (toplumsal oyun, 1935), Namık Kemal'in Romanları (inceleme, 1940), Şairler ve Edipler(10. bas.,1973), Ti yatro Ansiklopedisi (Mustafa Nihat Özön'le, 1967).
Dürer, Albrecht Alman ressamı ve gravürcüsü (Nürnberg 1471-ay.y. 1528). Kuyumcu olan babasının yanında çalışan (bu et
hayran kaldığı Şövalye, Ölüm ve Şeytan, Melankoli ve
Aziz Hieronymus Hücresinde gravürleriyle sanatının doruğuna erişti. 1511-1520 arasında imparator Maxi
milian için çalışıp (Kralın Dua Kitabı'nın resimlenmesi), 1520'de Hollanda'ya giderek, güçlü ve içe dönük sana
tıyla çok beğenildi. Kendi de Van Eyck'tan etkilendi (Dört Havan).
Dürer herşeyden önce olağanüstü bir süslemecidir
verme kaygısında görüldü) Albrecht Dürer, 1485'e doğru Nürnberg'de ressam Wohlgemuth'un atölyesine
(suluboyalar). Bakır gravürcülüğünü, o güne kadar bi linmeyen gümüş rengi tonlar vererek dev adımlarla iler letmiştir. Yapıtlarında, esinden çok sağduyunun payı
girdi. Dört yıl sonra Colmar'a giderek Schongauer kar
ağır basar, Italyan sanatının dev biçimlerini Alman sana
deşlerle tanıştı. Sonra, Basel ve Venedik'e gidip, Nürn
tinin derinliğiyle birleştirmeyi başarmış , ama Eskiçag sa
berg'e dönerek, evlendi. Babasının dev bir portresini
(1490), Wohlgemuth'un portresini (1490) ve kendinin
natını taklide kalkıştığında (Lucretia), başarısızlığa düş müştür.
pitlarından biri olan Oswald Kell'in portresinigerçek
Dürrenmatt, Friedrich
ki sonradan, tablolarında aynıntıları kılıkırk yararcasına
nişanlılık portresini (1493) yapıp, 1497'de, en güzel ya
leştirdi. Bu arada İtalya'ya bir yolculuk yaparak Italyan gravür sanatının (özellikle Mantegna'nın bakır üstüne
Almanca yazan İsviçreli yazar (Bern 1921-Neuchâtel
kalips dizisiyle, o güne kadar tahta üstüne oyulmuş en
Dürrenmatt önce kötümser tiyatro oyunları, sonra va
nedik'te kalarak beş çiltlik insan Bedeni Orantıları ki
olan aşırı düşkünlükleriyle "meşruti" cinayetlere sürük
gravürlerinin) etkisinde kaldı ve 1498'de yaptığı Apo
1990). Radyo oyunlarıyla yazarlığa başlayan Friedrich
güzel yapıtları ortaya koydu. 1505-1507arasında Ve
roluşçu felsefe esinli dedektif romanlan yazdı. Adalete
tapları (1528'de yayınlandı) adlıyapıtının öğelerini der
lenen iki insanla ilgili Die Ehe Des Herrn Mississippi (Bay Mississippi'nin Evlenmesi, 1952) adlı yapıtında ve Yaşlı Kadının Ziyareti (Der Besuch den Alten Dame, 1955) adlı yapıtında, insanların garip davranışlarının
ledi. 1508'de Büyücü Kralların Tapınması tablosunu,
1510'da tahta üstüne Meryem'in Yaşamını yaptı.
1510'da ağaç üstüne Büyük Aci gravürünü gerçekleşti
rip, 1511'de yaptığı Adem ile Havva tablosuyla,bir kompozisyon başyapıtı verdi. Aynı yıl, bakır üstüne
Meryem'in Yaşamı, ağaç üstüne Küçük Acigravürlerini,
adil olmayan bir dünyada adalet peşinden koşmalanin
dan ve fesatlığa olan yatkınlıklarından kaynaklandığını dile getirdi. Acımasız ve umutsuz bu dünyanın siyasal
208 DÜRRİ AHMET EFENDİ İsviçreli yazar
Düsseldorf
Dürrenmatt,
Almanya'da kent. Ren irmağının doğu kıyısında, Köln'ün 34 km batısında yeralan Düsseldorf'un nüfusu 574 000'dir. İşlek bir ırmak limanı ve bir demiryolları
Friedrich
kötümser tiyatro oyunlarıyla uluslararası ün
kazanmıştır. Yapıtlan genel
kavşağı olan kentte, sanayi önemli ölçüde gelişmiştir: Demir-çelik sanayisi, duyarlı aletler yapımı, hazırgiyim
olarak, ahlak
sanayisi, kimya sanayisi, kozmetik sanayisi, vb. Aynı za
ölçütlerinden yoksun bir
manda da önemli bir öğretim (Tıp ve Güzel Sanatlar akademileri, üniversite, vb.), bankerlik ve ticaret mer
dünyada kişinin
kezidir.
ahláksal
yargılannda bulunamayacağı
inancını yansıtır.
1288'e doğru kurulan, Otuzyıl Savaşları'ndan büyük zarar gören Düsseldorf, 1810-1813 arasında, Napol
yon'un kurduğu Berg düklüğünün merkezi oldu. 1815'te Prusya'ya geçip, XIX. yy'da yakınındaki Ruhr (kömür) ve Lorraine (demir) yatakları sayesinde hızla
boyutlarını, yanlış ellere düşen bilimin tehlikeleriyle il
gelişti. İkinci Dünya Savaşı'nda büyük ölçüde yıkılıp, savaştan sonra aşağı yukarı bütünüyle yeniden yapıldı.
gili Fizikçiler (Die Physiker, 1962) adlı oyununda dile getirdi. Geleneksel dedektif tipini değiştirdiği dedektif romanlar, öykü kitapları ve eleştiriler yayınladı.
düş: Bk. DÜŞ VE DÜŞ GÖRME.
Dürri Ahmet Efendi
düşkünlük: Bk. ALKOLİKLİK; UYUŞTURUCU DÜŞKÜNLÜĞÜ.
Türk şairi (Van ?-Istanbul 1722). Divanı Hümayun ho calığı, Anadolu muhasebeciliği, sipahi katipliği, süvari muhasebeciliği, Cizye muhasebeciliği gibi görevlerde
bulunan Dürri Ahmet Efendi, Iran'a, Şah Hüseyin'e orta
düşlem: Bk. FANTEZİ.
elçi gönderildi (1721). Dönüşünde başmuhasebeciliğe atandı.
Dūrri Ahmet Efendi, divan geleneğine bağlı şiirlerin den çok İran yolculuğunu ve Iran'ı konu alan sefaretna mesiyle tanınır. Dönemin anlatım özelliklerini taşıyan
yapıtı, verilen bilgiler açısından ilgi çekici olduğugibi, metni elde bulunan ilk Iran sefaretnamesi olması bakı
düşük Dölūtün anne bedeninin dışında yaşayacak olgunluğa erişmeden bedenden atılması. Gebeliğin ilk aylarında sık rastlanan apansız düşüklerin nedeni, çoğunlukla dö lütteki ciddi sakatlıklar ve kromozom bozukluklarıdır.
mindan da önem taşır. Raşit Tarihinde yayınlanan (1865) İran Sefaretnamesi, ayrıca Fransızca'ya çevril
Yinelenen düşükler, yani bir kadının üst üste düşük yap
miştir (Relation de Dourri Efendi, 1810).
uyumsuzluğun ya da annenin üreme organlarındaki bir
Dürrizade Abdullah Efendi:
Bk.
ABDULLAH EFENDİ, DÜRRİZADE.
masıysa, genellikle ya ölüme yol açan kalıtımsal bir bozukluğun belirtisidir. Bunların dışında, istenmeyen
bir gebelikten kurtulmak için herhangi bir araçla dölu tün canlılığına son vermeye ya da dölütün atılmasını
sağlayan zehirleyici ilaçlarla gebeliğe son vermeye "zorla düşük” adı verilir; kadının sağlığı açısından ciddi
Dürziler Fatimi vezirlerinden Hamza Bin Ali'nin kurduğu dinsel
dūrzilik akımına bağlı topluluk. İsmaililiğin kollarından biri olan dūrzilik, Fatimi halifesi el-Hakim döneminde
(996-1021) ortaya çıkmış (1017),adı yayıcılarından Ab dullah Muhammet Bin Ismail el-Derezi'nin adından
kaynaklanmıştır.
Dürziliğe göre el-Hakim, birçok kez insan biçiminde
kendini göstermiş olan Allah'ın en son kendisini gösteri şidir. Dolayısıyla el-Hakim hem Allah, hem insandır.
ihtilatlara, hatta ölüme yol açabilir. Gene aynı neden ve amaçlarla dölütün hastanede cerrahi girişimle alınma siysa kürtaj diye adlandırılır. Dölüt, gebeliğin ilk ayların da kolayca ve tehlikesizce alınabilir. Ama 13. haftadan sonra, işlem güçleşir ve tehlikesi artar.
Ineklerde görülen bulaşıcı düşük gibi düşük olayları,
çiftçilerin büyük zarara girmesine yol açabilir. Bazı hay vanlar, sözgelimi tavşanlar, yaşayabilecek nitelikte ol mayan dölütleri düşük yaparak bedenden atacakları yerde, yeniden özümleyebilir, özellikle besin eksikliği vb. durumlarda, bu doğal doğum kontrol yöntemine
Hamza Bin Ali, onun elçisidir.
başvururlar.
Hamza tarafından yazılmış olan 111 mektuptan oluşan
düş ve düş görme
Dürzi dininin en yetkili kitabı, bazıları el-Hâkim ve
Kitab el-Hikmet'dir (Hikmet Kitabı).
Günümüzde 300 000 - 450 000 kişi kadar olan Dür
zilerin büyük bölümü Suriye ve Lübnan'da yaşamakta
dır; İsrail ve Ürdün'de de küçük Dürzi toplulukları var
dır. Mezhep dışı evlilik yasak olduğu için, yaşadıkları ül
kelerin toplumlarıyla karışmayan Dürziler, Lübnan'da,
nüfusun en çok % 6'sini oluşturmalarına karşın, baş kanlığını Velit Canbulat'ın yaptığı llerici Sosyalist Parti aracılığıyla yönetimde son derece önemli rol oynamak tadırlar.
Düş görme genel olarak, "uyku sırasında gerçekleşen,
genellikle irade dışı ruhsal olaylar dizisi" diye tanımla nır. Bununla birlikte, uyku da, düş görme de tam olarak açıklanamamıştır. Düş görmenin tanımı, düşün nasıl öl
çüldüğüne ve uykunun dört temel aşamasından hangi sinde ortaya çıktığına göre, farklılık gösterir. Aslında, düş görme, uykunun her aşamasında çeşitli ölçülerde
gerçekleşir. Düşlerin, görsel görüntüler olmaları gerek
mez; doğuştan kör insanlar da, işitsel ya da duyusal
DÜŞ VE DÜŞ GÖRME 209 haarkapy
naarmunstharsh uyanıklık
Me 1 ee gasamalan
wwwtuwa hawa wamepata 3
woverin. an
dus
(Solda) Bu deneğin uyku tepkileri kaydedilmektedir. Uyuyan kişinin kafa derisine iliştirilen elektrotlar, beyin-dalgalan etkinliğini bedenin öbür bölgelerine yerleştirilen elektrotlar da fizyolojik değişiklikleri izlemektedir. (Sagda) Bir elektroansefalografta (EEG)
kaydedilmiş beyin dalgaları, her uyku aşamasının, 1. aşama sırasında düş görmenin olduğu gibi, farklı dalga düzeni olduğunu ortaya koymaktadır.
motor biçimlerde düş görürler. TARİH
Düş görme, her zaman için bir tartışma konusu olmuş.
bir işareti olduğunu destekliyordu. Oysa laboratuvarda
REM araştırmalan sayesinde, insanların ve aşağı yukan
bütün memelilerin her gece düş gördükleri anlaşılmış
tur. 1.0. 2000'den kalmaMisir papirüslerinde, düşlerle
tır. Yetişkin insanlarda bu düşler, uykunun başlamasın
lan, düş gören bir insanın tanrılarla temasa geçtiğine
la, 90 dakika aralıkla yinelenir. Her gece toplam olarak
ve düş yorumlarıyla ilgili bilgiler vardır. Eskiçağ Yunanlı
dan yaklaşık 90 dakika sonra başlar ve artan uzunluklar
inanmışlardır; sözgelimi Homeros'un İlyada'sında (1.6.
yaklaşık 2 saatlik REM düşü görülür. Bir gecede yaklaşık
alınmıştır.
düş görür ve altı yıla eşit bir süreyi REM düşü görme du
si olan fizyolojik bilgiler içerdiklerini öne sürmüşlerdir.
rinda, soluk alıp vermelerinde, kan basıncında, (tansi
"oneiros", "düş" ve kritikos, "eleştiri" sözcüklerinin bir
gılarında ve kamış (penis) sertleşmesinde artış görülür.
yaklaşık 800) düşler, tanrılardan mesajlar olarak ele
5 düşle insanlar, yaşamları boyunca 136 000'e yakın
Sonraki yüzyıllarda, Hippokrates, Aristoteles ve Ga lenus, düşlerin bazen gelecekteki hastalıkların haberci
rumunda geçirirler.
Artemidoros (1.S. yaklaşık 150) Oneirokritika (Yunanca leşimi) adlı yapıtında, binlerce düşü belgelendirip, yo
rumlamış, kendisinden önceki yazarların görüşlerinden farklı olarak, düşlerdeki simgelerin evrensel bir anlam içermediklerini ileri sürmüştür. Daha sonraysa, 1800
yıllarının sonlarına kadar, düş çalışmalarında hiçbir iler leme olmamıştır. 1900'de Sigmund Freud, anıtsal yapıtı Rüyalar ve Yorumlarında (Die Traumdentung), düş araştırmalari
nin modern çağını başlatmıştır. Freud'a göre düşler, bi
linçaltı aklın saklı düşünceleridir. Freud,düş görmeyle
ilgili ve uyku sırasında aklın nasıl çalıştığıkonusunda ay rintili bir kuram geliştirmiştir. Freud'un ilk öğrencilerin den Carl Jung'sa, düşlerin yüzeysel kaplamının anlamlı
REM düşü görme sırasında düşgörenlerin kalp atışla
yon) kas seğirmesinde oksijen kullanımında, mide sal REM uykusuna aykırı (ya da paradoksal) uyku da den mesinin nedeni, hem derin, hem de hafif uyku olarak
tanımlamasıdır; EEG ölçümleri kullanıldığında hafif uy ku (aşama I), EMG ölçümleri kullanıldığında derin uyku
(aşama IV) özelliği gözlenir. Bunun nedeni çoğunlukla,
geniş istemli kasların, düş görenin düş görme sırasında fiziksel etkinlikte bulunmasını önlemek için işlemez du ruma gelmeleridir. Yeni doğmuş bebeklerde uykusunun % 50'sini REM
uykusu oluşturur. Bu oran, yavaş yavaş azalarak genç likte % 20-25 gibi değişmez bir değere ulaşır. Yaşlılık
süresinceyse % 18 gibi düşük bir orandır. Ciddi biçim de zeka geriliği gösteren ve zekâ kat sayılan (IQ) çok
olduğunu, derin simgesel yorumun daha az önemliol
düşük kişiler, normal kişilerden daha az süreyi REM uy kusunda geçirirler. Ayrıca, bazı akıl hastalıkları durum
PSÍKANALİZ.)
larında da, REM uykusunda değişiklikler gözlenir. Nedeni açıkça bilinmemekle birlikte, REM uykusu nun biyolojik ve ruhsal bir gereksinme olduğu anlaşıl
duğunu ileri sürerek öğretmeninden ayrılmıştır. (Bk. REM UYKUSU
1953'te, Nathaniel Kleitman tarafından yürütülen uyku
araştırmaları, uykunun hızlı, derin, gözlerin hareket et tiği, aykırı uyku, paradoksal uyku ya da REM (Ingilizce Rapid Eye Movement'in "hızlı göz hareketi”nin kısalt
ması) uykusu adı verilen bir bölümü bulunduğunu orta
ya koydu. Uyuyaninsan ve hayvan denekler üstünde
çalışan araştırmacılar, göz hücrelerinin uyku sırasında periyodik olarak hareket ettiğini görünce, denekleri be
yin dalgalarını ölçen (elektroansefalograf ya da EEG),
kas gerginliğini ölçen(elektromiyograf ya daEMG),göz
hareketlerini ölçen (elektrokülograf ya da EOG) adlı aletlere bağladılar. REM uykusu sırasında uyandırılan deneklerin yaklaşık % 90'ı, bir düş anlattılar (buna kar şılık REM uykusu dönemi dışında uyandırılanların %
60'ı da, düşe benzer bir etkinlikten söz ettiler.)
Laboratuvarda yapılan REM araştırmalarından önce,
insanların hangi sıklıkla düş gördükleri bilinmiyordu.
Hatta bazı kuramlar, düş görmenin ruhsal bozukluğun
maktadır. Sözgelimi bir gece boyunca her REM devre sine girişlerinde uyandırılan, böylece REM uykusundan yoksun bırakılan denekler, ertesi gün REM uykularının süresini artırmışlardır. Buna "REM geri tepme etkisi" adı verilmektedir. REM geri tepmesi, yalnızca uyanık kal
ma, uykudan yoksun kalma yüzünden oluşmaz. Çö küntü önleyici bir ilaç olan Nardil verilmesiyle, tamama yakın REM yoksunluğu ortaya çıkarılabilir. Bununla bir likte, REM uykusuna açıkça belli olan gereksinmeye karşın (ve daha önceki bulguların tersine), en az altı ay lik bir zaman aralığında REM yoksunluğunun hiçbir ruh
sal sonuca yol açmadığı da anlaşılmıştır. Aslında bazı
ruhsal çöküntü içindeki kişiler, REM düşü görmelerin den yoksun bırakıldıklarında, çöküntüleri hafiflemiştir. Pek çok uyuşturucu madde, sözgelimi alkol ve histamin karşıtı ilaçlar, REM uykusunu (ve aynı zamanda IV. aşa ma uykusunu) azaltmaktadır.
210
DÜYUNU UMUMİYE
BİYOLOJİK VE RUHBİLİMSEL KURAMLAR REM uykusunun kaynağınıve işlevlerini açıklamaya ça
mamızdır (bilinçsiz olarak). Sözgelimi sık sık görülen iki düş türünden güçlükle söz ederiz: Çıplaklık düşleri
için gerekli uyarıcılar sağlar; (2) REM düşü görme süre
since, beyindeki azalmış kimyasal maddelerin yenilen
(röntgencilik ya da teşhircilik eğilimlerinin anlatımıdır); yakın kişilerin ölümlerini gördüğümüz düşler (sevilen kişiye karşı hem iyi, hem kötü duyuların anlatımıdır).
mesiyle birlikte sinirsel protein bireşimi olur (böylece
SON ARAŞTIRMALAR
REM uykusu, kimyasal yenileme işlevi yapmış olur); (3)
Günümüzde antropologlar, düşlerdeki kültürler arası
lışan kuramlara göre (1) REM uykusu, beynin gelişmesi
REM uykusu göz hareketlerinin eşgüdümünü sağlar (çünkü REM dışı uykuda, gözler birbirinden bağımsız olarak hareket ederler); (4)uyanıklık işlevi görür (çünkü REM uykusu ya da aşama I, uyanıklıktaki bilinçliliğe ya
kın bir düzeyle tanımlanır);(5)daha yenive tartışmalı bir
kurama göre, REM düşü görme, bellekteki ikincil bilgi leri ortadan kaldırarak sinirsel bir silme işlevi sağlar; (6)
daha ruhbilimsel bir açıklamaya göre, REM düşü gör
me, bellek kapasitesini ve yeniden düzenlemesini artı rir.
Genel inancın tersine, düş görmenin nedeni yatma
dan önce yenen belirli yiyecekler de, uyku sırasındaki
çevresel uyarımlar da değildir. Düş görmeye, içsel bi yolojik süreçler yol açar. Bazı araştırmacılar etkinleş. me-bireşim varsayımını ortaya atmışlardır. Yaptıkları si
nirlerle ilgili araştırmalar, ilkel beyin sapındaki büyük
beyin hücrelerinin her 90 dakikada bir kendiliklerinden harekete geçerek beyin kabuğu bölgelerine rastgele uyarılar yolladıklarını ortaya koymuştur. Bunun sonu cunda beynin bellek, duyu, kas-denetim ve kavrama bölgeleri rastgele uyarılmış olur ve beyin kabuğu rast
gele bilgilerden bir anlam çıkarmak için bireşime girişir. Araştırmalara göre bu olay, bir düş görüimesine yol açar.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de en belirgin tar
tışma noktalarından biri, düşlerin anlamları olup olma
benzerlikleri ve farklılıkları incelemekte, ayrıca karaba
sanlarla ilgili araştırmalar sürdürülmektedir. Geleneksel olarak inanıldığı kadar yaygın olmayan garip düşler, de
rinlemesine incelenmekte, düş görmede "altıncı duyu" etkileri konusunda tartışmalar yapılmaktadır. Bazı bul gular, sarayla ilgili nöbetlerin, REM uykusu sırasında
bastırıldığını göstermiştir. Düşleri anımsama farklılıkla rıyla ilgili araştırmalar da sürdürülmektedir. Sözgelimi sanatçıların, bilim adamlarından daha çok düş anımsa
yabildikleri, birçok insanın düşlerinin ancak çok az bir bölümünü anımsayabildiği anlaşılmaktadır.
Düyunu Umumiye Osmanlı devletinin son döneminde dış borçları düzen lemek için kurulan örgüte verilen ad. Osmanlı İmpara
torluğu'nun Kırım Savaşı'nın hemen ardından başlayan dış borçlanma süreci, Kırım Savaşı'nı izleyen yıllarda
hızla artmış, sonunda devlet dış borçların kendisini de ğil, faizini bile ödeyemez duruma gelmişti. Bunun üstü ne, alacaklarını güvence altına almak isteyen büyük
devletler, bu güvenceyi kendi temsilcilerinin yönetim kurulunu oluşturacağı bir örgütün kurulmasınıOsmanlı devletine kabul ettirmekle sağladılar. 20 Aralık 1881'de yayınlanan Muharrem Kararnamesi'yle kurulan Düyu nu Umumiye ("Genel Borçlar") örgütü, Cağaloğlu'nda
dığıdır. Freud'un isterikler üstünde uyguladığı "özgün
yapılan büyük bir binada (günümüzde İstanbul Erkek
değiştirmiş, gizlenmiş" bir biçim altında gizli, itiraf edi
dan devletten daha güçlü, siyasal açıdan da son derece
ründüğünü kanıtlamıştır.
satışından, Doğu Rumeli'den ve Bulgaristan'dan alınan vergilerin yanısıra, ticaret anlaşmalarının yenilenmesi
Bilinçaltının bütün açığa vuruluşlarında olduğu gibi, düş iki düzeyli bir gerçekliktir: Açık, görünen düzey (bir bulmacanın ögelerine benzeyen, çözülebilecek işaret
bilecek fazla gelirin de bu yeni örgüte bırakılması karar laştırıldı. İkinci Meşrutiyet'in ilanından (1908) sonra da,
çağrışımlar yöntemi", düşün kılık değiştirmiş, biçim
lemeyen, hastanın bilinçaltına bastırılmış eğilimlerini dile getirdiği ölçüde karmaşık, tuhaf bir görünüşe bü
Lisesi) çalışmaya başlayarak, çok geçmeden mali açı etkili bir kuruma dönüştü. Kıbris adasından, tömbeki
sonucu gümrük tarifelerindeki artışlardan ortaya çıka
ler bütünü); gizli düzey (bilinçsiz "dürtümler bütünü).
üstelik gücünü artırarak varlığını sürdüren Duyunu
havası (karabasanlar), üstbenin düşüncesizce dile geti
pılan bir anlaşmayla yeni kurulan devletin Osmanlı devletinin borçlarının 87 316 000 liralık bölümünü ka
Freud, düşün görünen, açık kapsamını, gizli isteklerin gerçekleştirilmesi sayar. Bazı düşlerin yürek sıkıştırıcı
rilen her türlü istege, uykuda bile uyguladığı sansürün sonucudur.
Her zaman yakın (uykudan önceki gün olmuş) olay lara az ya da çok bağlı olan düş, eski, çoğunlukla ilk ya şa kadar uzanan izlenimleri canlandırır. "Çözümleme de ne kadar derine gidilirse, gizli düzeyde düşlerin kay
nağı rolünü oynayan çocukluk olaylarının izlerine o ka
Umumiye, cumhuriyetin ilanından sonra, 1928'de ya
bul etmesinin ardından kapatıldı ve yönetim kurulu üyeleri yurt dışına çıkarıldı.
Düzce ayaklanması Kurtuluş Savaşı'nda, ulusal cepheleri arkadan vurmak
için Istanbul hükümetinin kışkırtmasıyla patlak veren
dar çok raslanır". Eski durumlar yeni olaylara “düşünce
ayaklanmalardan biri. 1920 Nisanı'nda Düzce'de baş
leri kılık değiştirmiş biçimde canlandırmak için, bir sim
ayaklanmanın bastırılması için, Heyeti Temsiliye bula
zincirleriyle" bağlanır. Öte yandan, düş, gizlidüşünce
geler bütünü kullanır. Bu simgeler bütünü özellikle cin seldir. Uzun nesneler, şapkalar, şemsiyeler, kamışı (er
layarak, Hendek, Adapazarı ve Bolu'ya kadar yayılan
bildiği bütün kuvvetleri söz konusu bölgeye yöneltti. 24. Tümen'in, 11. Tümen'in, Albay Osman Bey komu
kek cinsel organi) simgeler; çekmeceler, dolaplar, va zolar ve sandıklar, dõlyolunun (kadın cinsel organi) simgesidir; diş yitirme ya da saç dökülmesi, kısırlaştırıl ma anlamına gelir; düşte, uçma ve düşmenin de cinsel
tasındaki birliklerin, Arif Bey komutasındaki 127. Alay'ın, Çerkez Ethem kuvvetlerinin, Çolak İbrahim
eylemlerle ilişkisi vardır. Görüldüğü gibi, nevrozların
boşaltılmasına karşın, ayaklanma 25 Mayıs'a kadar sür
tedavisinde düşlerin çözümlenmesi önemli rol oynar.
dū. 8 Ağustos'ta yeniden canlandıysa da, 14 Ağustos
Uyandığımızda çoğunlukla gördüğümüz düşü anla tamamamızın ya da değiştirerek anlatmamazın (ikinci hazırlama) nedeni, düşün dile getirdiği saçma, çelişkili,
yersizsaydığımız düşüncelerekarşı kendimizi savun
Bey'in, Demirci Mehmet Efe'nin ve Sarı Efe'nin kuvvet
lerinin harekâta katılmalarıyla cephenin aşağı yukan 1920'de Mustafa Kemal Paşa'nın, 5 Eylül 1920'de de
Dahiliye Vekili Refet (Bele) Bey'in mecliste yaptıkları konuşmalarla, Düzce ayaklanmasının bastırıldığı mil
letvekillerine açıklandı.
DYCK, SİR ANTONIE VAN
211
düzensizkuyruklugiller
Dvina, Kuzey
Sincabımsılar alttakımından kemirici hayvan ailesi (Bil.
Rusya'da ırmak. Suhona ve Yug irmaklarının birleşme
a. Anomaluridae). Orta Afrika ve Batı Afrika ormanla
siyle oluşan Kuzey Dvina, kuzeye doğru akıp, Arhan
karşın uçan sincaplarla da, gerçek sincaplarla da ilgisi
na dökülür; uzunluğu 750 km'dir. Yaz mevsimi boyun ca bütün çığırı ulaşıma elverişlidir.
rinda yaşayan, sincaplarla aynı alttakımdan olmalarına bulunmayan düzensizkuyruklugiller ailesi üyelerinde,
gelsk'in aşağısında, Kuzey Denizi'nin kolu Dvina koyu
biri dışındaki bütün türlerin (toplam 7 tür)parmak arala
ri perdelidir; bu perdelerden yararlanarak ağaçtan ağa ca atlarken havada süzülürler. Kuyrukların alt yanındaki
D vitamini
pullar, ağaç gövdelerine tutunmalarını sağlar.
Süt ürünleri, karaciğer, vb. besinlerde bol miktarda bu
düzkanatlılar
lunan, yağda çözünen vitamin. Güneş ışığının etkisiyle deride de yapılan D vitamini (ya da kalsifero), kemikle
Böcekler sınıfından hayvan takımı (Bil. a Orthoptera). Çok küçük başlı, çift duyargalı, ikişer bileşik gözlü 2-3
noktagözlü, isırıcı ağızlı, bazıları kanatlı, bazıları kanat siz olan düzkanatlılar takımı üyeleri karada yaşar, yarı
başkalaşma geçirir, sıcağı severler. Etçil ya da otçuldur
rin normal gelişmesi için gereklidir; ayrıca, incebağır
saktan kalsiyum ve fosfat emilimini artırır. Çocuklarda
D vitamini yetersizliği bacaklarda eğilme ve kemiklerde gelişme bozukluklarıyla yansıyan raşitizm hastalığına, erişkinlerdeyse yaygin kireç yitimi ve kemik yumuşa
masına yol açar. A vitamini gibi D vitamini fazlası da be
lar. Başlıca üyeleri arasında çekirgeler, ağustosböcek leri, circırböcekleri, vb. sayılabilir.
denden atılmayıp depolandığı için, aşırı alındığında ze hirleyici etki gösterir.
Düzmece Dimitriy: Bk. DİMİTRİY,
Dvorak, Antonin
DÜZMECE.
Çek bestecisi (Nelahozev, Prag yakını
1841-Prag
1904). Bir hancının oğlu olan Antonin Dvorak (ya da
Düzmece Mustafa
Dvorjak) keman çalmayı öğrenip, 16 yaşında sağlam
bir müzik kültürü edinmek için Prag'a gitti. Oldukça si
Türk şehzadesi (? 1383-Edirne 1422 ?). Yıldırım Baye
kıntılı günlerden sonra bir ilahi besteleyip çalarak, dev
lan Düzmece Mustafa'nın Ankara Savaşı'ndan sonraki
rafından korunmaya başlandı. Sonradan Prag Konserva tuvarı'nda ders verip, 1892-1895 arasında New York
zit'in oğlu olan, babasının mirası üstünde hak iddia etti ği için Düzme, Düzmece, Nabedidtakma adlanyla ani
yaşamı konusunda kesin bilgi yoktur; bu nedenle tarih
let bursu kazandı (1873) ve Hans Bülow ile Brahms ta
Konservatuvarı'nı yönetti.
çiler, Düzmece Mustafa'nın varlığını bile tartışma konu
Çek bestecisi
su yapmışlardır. Gerçekte Mustafa, Yıldırım'ın öz oğlu
Antonin Dvorak,
dur ve takma adları, karşı propaganda amacıyla çıkarıl
yurdu
mıştır.
Bohemya'nın Avusturya
Ankara Savaşı'nda merkezde yeralıp, savaştan sonra ortadan kaybolan (bazı kaynaklar tutsak düştüğünü ve
Macaristan
Timur'un ölümünden sonra 1405'te serbest bırakıldığı
Imparatorluğu'ndan
ni, bazı kaynaklarsa Bizans'a sığındığını yazar) Düzme ce Mustafa, serbest kalınca, Osmanlılara düşman olan
ayrılması
yönünde ulusçu
akımın geliştiği
Isfendiyar Bey'le ilişki kurdu. Macaristan, Sırbistan, Ve
dönemde, bu
nedik, Bizans'tan ve Nigbolu muhafızı Cüneyt Bey'den
ulusçu düşünceyi,
yardım istedi. Bizans imparatoru Manuel Il'nin yardımı
yapıtlarının birçoğunda Bohemya folklorundan esinlenerek
sayesinde Selanik'e giderek, Edirne'de padişahlığını ilan etti; sikke bastırdı (1419). Ama Tesalya ve Sela
nik'te yenilip, veziri Cüneyt Bey'le Selanik'e sığındı. Mehmet I ile Manuel arasındaki görüşmeler sonucun
da, 900 000 akçe ödenek karşılığında yaşamı boyunca serbest bırakılmamak koşuluyla Limni adasında (Cü
yansıtmıştır.
neyt Bey de Istanbul'da) tutuldu. Murat II tahta çıkınca
Osmanlı-Bizans ilişkilerinin bozulması üstüne serbest
bırakılıp, çevresine topladığı birliklerle VardarYeni
Özgün ve ulusal bir besteci olan Dvorak'ın pek çok yapıtı arasında İslav dansları, keman, piyano ve viyo
Cenevizlilerle anlaşması üstüne Anadolu'ya geçtiyse
lensel için koncertolar, beş senfoni (mi minor Beşinci
ce'sinden Sezer'e geçerek, Edirne'ye girdi. Murat II'nin de, yenildi ve ordusunu bırakarak önce Edirne'ye kaçtı,
Senfonisi bu türün başyapıtlarından sayılır), senfonik
sonra da hazinesini alarak, Eflak'a kaçmak için yola çık
şiirler (Altın Çıkrık), operalar Jacobin, Rusalka, Armi
ti; ama yakalanarak Edirne'ye götürüldü ve kale bur
bir beşli, bir üçlü, yaylı çalgılar için sekiz dörtlü (özellik le çigan esiniyle zenci ritimlerini birleştirdiği Amerikan
cuna asılarak idam edildi.
da), çeşitli dinsel besteler, oda müziği yapıtları (bir altılı,
Dörtlüsü]) sayılabilir. Bütün yapıtlarında islav mizacının
Dvina, Bati Rusya ve Letonya'da irmak. Rusya'da Valday dağların da doğan Bati Dvina, batıya doğru akıp, Letonya'ya gi rerek Riga körfezine dökülür. Uzunluğu 1 015 km,
akaçlama alanı yaklaşık 85 500 km’'dir.
canlılığını ve hüznünü dile getirmeyi başa gilerinden büyük ölçüde yararlanmıştır.
halk ez
Dyck, Sir Antonie van: Bk. VAN DYCK, SİR ANTONIE.
212 DYFED Dyfed
leriyle uluslararası ün kazandı. 1971'de düzyazılarını
Ingiltere'de yönetim bölümü. Wales bölgesinin güney batı kesiminde, Cardigan koyu ve Bristol kanalı yakının
ve şiirlerini topladığı Tarantula adlı kitabını yayınlayıp, bir yandan filmlerde oynarken, turnelerini ve plak dol durmayı sürdürdü.
da yeralan Dyfed'in yüzölçümü 5 765 km², nüfusu 343 000'dir. Eski Cardiganshire, Carmarthenshire ve Pem
DYP: BK. DOĞRU YOL PARTİSİ.
m olan bir yaylada yeralır; kuzeybatı kesimindeki Cam bria dağlarında yükselti, Plynlimon Fawr'da 753 m'yi
Dzerjinskiy, Feliks Edmundoviç
ve koyun yetiştiriciliği yapılır; güneydoğu kesimde antr
Polonya asıllı Sovyet siyasetçisi (Minsk 1877-Moskova 1926). Litvanya Demokrat Partisi'ne giren (1895) Feliks Edmundoviç Dzerjinskiy, birçok keztutuklandı ve kaç
broke yönetim bölümlerinin 1974'te birleştirilmesiyle oluşan Dyfed'in büyük bölümü, ortalama yükseltisi 500 bulur. Kıyıya sarp yarlarla inen yönetim bölümünde, verimli ırmak vadilerinde tarım, yüksek kesimlerde sığır asit çıkarılır. Büyük birpetrol rafinerisi bulunan Milford
Haven ve Llanelly gibi kentlerde sanayi gelişmiştir. Aberystwyth ve öbür kıyı kentlerinde turizm de geliş mektedir.
Ekim Devrimi'nin hazırlayıcıları arasında yeraldı. Lenin
tarafından çeka'yı örgütlemekle görevlendirilip, çok
sert önlemler aldı. Ulaştırma komiserliği (1921), Yüksek
İktisadi Konsey başkanlığı (1924) yaptı.
Dylan, Bob ABD'li şarkıcı, söz yazarı, gitarcı, armonikacı ve besteci (Dulufh, Minnesota 1941). Bir dükkancinin oğlu olan Bob Dylan , kendi kendine piyano gitar ve armonika çalmayı öğrenip, Woody Guthrie'den ve blues tarzın dan etkilendi. Folk şarkıcısı olarak çeşitli kentleri dola
şip, 1961'de New York'a giderek Greenwich Village kahvelerinde çalışıp doldurduğu ilk plağından (1961) başlayarak, protest şarkıcıların başlıcası haline, "Blo win' in the Wind" adlı şarkısı da, insan hakları hareketi nin marşı haline geldi. 1961'den 1964'e kadar yazdığı
protest parçalarında genç kuşağın umutlarını ve öfkele rini dile getirip, 1965'ten başlayarak rock müziğine yö neldi ve kurduğu rock topluluğuyla çıktığı konserturne
FENIKE DILI
Ę
tı. 1917 Devrimi sayesinde kürek cezasından kurtulup,
IBRANICE
a ARAMCA –
THERA YUNANCASI
E
KLASIK YUNANCA
Dzierzon, Johann Polonya asıllı Alman doğabilimci ve arıcı (Lowkowitz 1811-ay.y. 1906). Din öğrenimi görüp papaz olan Jo
hann Dzierzon, arıcılıkla ilgilenerek, bir arı topluluğun da, ana arının döllenmemiş yumurtalar yumurtladığını
ve bunlardan da erkek arılar çıktığını (döllenmemiş üre
me) buldu (1845); "Dzierzon kuramı" adı verilen bu
kuram, arıcılıkta ve biyolojide bir devrim yapıp, mo dern arıcılığın gelişmesinde temel rol oynadı.
Başlıca yapıtları: Theorie und Praxis des Neuen Bie
nenfreundes (Yeni Başlayanlar İçin Kuramsal ve Uygu lamalı Arıcılık), Rationelle Bienenzucht (Akılcı Arıcılık, 1861).
Ee MODERN LATINCE
ETRÜSKÇE
ARKAIK LATİNCE E KLASIK LATİNCE
E
RUS-KIRIL
E
ALMAN-GOTİK
E
E
belirtilmesi. Bu sayı doğal logaritmalar sisteminin ve y
Türk abecesinin altıncı harfi. E harfinin biçimi (E/e), La tin abecesinden alınmıştır. Romalıların da bu harfi, Et
hareket, vb. birçok doğa olayının incelenmesinde, ali şılmış logaritmalardan (taban olarak 10'u kullanırlar)
rüskler aracılığıyla Batı Yunan abecesinden aldıkları dü
çok daha kullanışlıdır; çünkü e değeri, doğal dünyada
er üstlü fonksiyonunun temelidir. Doğal logaritmalar,
şünülmektedir. Yunanlılar epsilon adını verdikleri E harfinin biçimini
gözlenen büyüme ve değişme oranlarıyla ilintilidir.
ve abecedeki yerini abecelerinin geri kalan harflerinin
Ea: Bk. ENKİ.
çoğuyla birlikte, eski bir Sami yazı sisteminden almışlar dır. Uzmanların çoğu, söz konusu abecenin Fenike abecesi olduğunda birleşmektedir. Türkçe'deüç tür e sesi vardır: Normal e, uzun e, ka pali e. Bunların yazılışları genellikle aynıdır; ama ülke
anlamına gelen el sözcüğünün il olarak yazılması gibi
Eads, James Buchanan ABD'li hidrolik mühendisi (Lawrenceburg 1820-Nas
e
dayken okuldan aynlıp, birçok işte çalışan James Buchanan Eads, Missis sippi irmağında gemi muhasebecisi olarak çalışırken, birçok geminin battığını gözlemleyince, bir sualtı kur
Matematikte orandışı 2,7182818284590... sayısının
tarma çanı bularak batan gemilerden mal kurtarmayı iş edindi ve zengin oldu. St. Louis'de ilk cam fabrikasini
bazı durumlarda, kapali e sesi i harfiyle yazılmaktadır.
sau, Bahama adaları 1887). 13
EANES, ANTONIO DOS SANTOS RAMALHO 213 ABD'li gerçekçi ressam Thomas Eakins, Max Schmitt Tek Çifte
Kayıkta (1871) adlı bu tablosunda da,
pek çok resminde olduğu gibi, ışık ve perspektifi büyük bir sakınımla
kullanmış ve anatominin
çözümleme tekniğini,
hareketin resimde
canlandırılmasına
uygulamıştır.
kurup, bir yandan da eski işini sürdürerek, Ayrılık Sava
şı'nda (1861) devlet başkanı Lincoln'a buharlı zırhlı
gambotlardan oluşan bir filo yapmayı önerdi. 65 günde silahsız olarak 600 tonluk gambotlar yapmak için anlaş
tı. Bir bölümünü 45 günde, geri kalanlarıysa gene kısa
galine karşı kurulan direniş örgütü. 1941'de kurulan
EAM (Ulusal Kurtuluş Örgütü), ertesi yıl ELAS (Ulusal Kurtuluş Ordusu) oluşturdu.Aris Velukhiotis'in yönetti
ği bu iki örgüt Ekim 1944'te Almanlar geri çekildiğinde Yunanistan'ın üçte ikisini kurtarmıştı. Aralıkta bir hükū
süre içinde teslim etti (toplam 25 gemi). St. Louis'de
met darbesigirişiminde bulunup, başarısızlığa uğrayın
kıran sistemi kurarak akıntıları düzene koydu.
teklediği ikinci bir ayaklanma başlattıysa da, 1949'da
Eadwig: Bk. EDWY, GÜZEL.
masıyla, iç savaş sona erdi.
Mississippi üstüne bir çelik köprü kurdu (1867-1874). Mississippi'nin ağzına bir gemi kanalı açtırıp, bir dalga
ca silahları Ingilizlere teslim etmek zorunda kaldı. 1946'da Yunanistan'ın komunist komşularının da des
Papaghos'un sağcı ordusuna teslim olmak zorunda kal
Eames, Charles Eakins, Thomas
ABD'li mimar ve tasarımcı (Saint-Louis
1907-ay.y.
ABD'li ressam (Philadelphia 1844-ay.y. 1916). Jeffers son College'da tıp ve anatomi öğrenimi gören Thomas Eakins, Philadelphia'ya yerleşerek kendini sanata ve
1978). St. Louis'de mimarlık yapmaya başlayan Charles
nin pek azını ABD müzelerine satabildi.
rimıyla ün saldı. Birlikte çalıştığı eşi Ray Eames'le (kızlık
Eames, 1941'de New York Modern Sanat müzesinin
mobilya tasarımı yarışmasını kazanıp, özellikle Billy
öğretime adadı. Çağında pek anlaşılamadı ve tabloları
Wilder'in gerçekleştirdiği birçok koltuk ve iskemle tasa
Birçokaçıdan biröncüsayılanEakins, sanatını anato
soyadı Kayser) birlikte, birçok film (Bread (Ekmek,
minin çözümleme tekniğini, hareketin resimde canlan dırılmasına uygulamıştır. Ayrıca, fotoğrafçı Edward Muybridge'e hareketin fotoğrafla çözümlenmesi çalış
çekip, üç yılda bir verilen Milano ödülünü kazandıTa sanmini eşiyle birlikte gerçekleştirdiği (1949) Los Ange les yakınındaki evleri ve stüdyoları, Japon ev mimarlığı
muş ve bu yönüyle sinema sanatının tartışmasız öncü
larında kentçilik incelemelerine yöneldi,üniversite
miye dayalı bir gerçekliğe oturtmakla kalmamış, anato
malarında yardım ederek, bir tür görüntü dinamiği bul lerinden biri olmuştur. Daha genel anlamdaysa, ger
çekçiliğin yenilenmesine katkıda bulunmuştur: Başya piti olan Dr. Gross'un Kliniği (1875) tablosu, figürlerin
gerçekçiliğiniaydınlatmanın fantastiğiyle bağdaştırarak olağanüstü güçlükte bir dramatik etkiye ulaşır.Eakins, yaşamının son yıllarında da portre sanatını yenilemeye
girişmiş ve portreye bütün canlılığını katan ruhsal sim en güzel örneklerin geleri bulmayı başarmıştır. Bunun
den biri, manevi acinin resimde canlandırılmasının ger
çek bir trajedi düzeyine ulaştığı Ediht Mabon tablosu dur.
EAM
Yunanistan'da İkinci Dünya Savaşı'nda Italya-Alman is
1953), Powers of Ten (On'un Güçleri, 1969), vb.) de
ni çağrıştıran küçüklüğü ve yalınlığıyla savaş sonrası mi marlığının dönüm noktalarından biri sayıldı. Son yıl lerde konferanslar verdi.
Eanes, Antonio dos Santos Ramalho Portekizli subay ve devlet adamı (Castelo Branco 1935). Afrika'da sömürgelerde savaşan Antonio dos Santos Ramalho Eanes, kısa sürede generalliğe yüksel di. 25 Nisan 1974'teki demokratik darbenin hazırlayıcı
ları arasında yer alıp, önce Portekiz Televizyonu baş.
kanlığına, Aralık 1975'te de Genelkurmay başkanlığına atandı. Haziran 1976 seçimlerine bağımsız aday olarak katilip cumhurbaşkanlığına seçildi. 1980'de yeniden seçilip, 1986'da görev süresi dolunca cumhurbaşkanlı
ğından ayrıldı ve yerine Mario Soares seçildi.
214
EARHART, AMELIA
Earhart, Amelia
tav Fechner'in, deneysel yöntemi duyumlar ve algılarla
ABD'li kadın pilot (Atchison, Kansas 1898-Büyük Ok
nip, aynı yöntemi bellek araştırmalarına uygulayarak,
ilgili çalışmalara uyarladığı öncü yapıtlarından etkile
yanus'ta 1937). Atlas okyanusunu tek başına geçen ilk
yüksek zihinsel süreçlerin deneysel çalışmalara konu
kadın pilot olan Amelia Earhart, bu uçuşu 1932'de Newfoundland'dan İrlanda'ya uçarak gerçekleştirdi. 2
bellek üstündeki etkisinin önemsizliğini göstermek için
Temmuz 1937'de, ekvator yoluyla ilk dünya turunu
gerçekleştirmek amacıyla, kılavuzu Frederick J. Noo nan'la Yeni Gine'den havalandı ve bir daha ikisinden de haber alınamadı.
olabileceğini gösteren ilk bilim adamı oldu. Anlamın
telaffuz edilebilen, ama gerçek birsözcük olmayan un
süz-ünlü-ünsüz üçlüsünden oluşan anlamsız heceler (zat, wob, fij) buldu. Kendisini denek olarak kullandığı dikkatli ve eksiksiz deneylerinin sonuçlarını Über das
Gedächtnis (Bellek Üstüne, 1885) adlı kitabında açıkla
Eastlake, Sir Charles Lock
dı. Unutma eğrisini bulup, öğrenilenlerin toplamının,
İngiliz ressamı (Plymouth 1793-Pisa, Italya 1865). B.R.
1897'de ışığın ve renklerin algılanışıyla ilgili kuramını açıkladı ve zekâ ölçümüyle ilgili yeni bir yöntemi tanıttı.
öğrenme zamanıyla doğru orantılı olduğunu gösterdi.
Haydon'dan ders alan Sir Charles Lock Eastlake, tarih sel resim alanında ustalaştı. 1815'te Napolyon Belle rophon Gemisinde adlı tablosunu gerçekleştirip, Fran
sa ve İtalya'ya birçok yolculuk yaptı. Victoria dönemi
nin en beğenilen ressamları arasında yeralıp, konularını tarih, din, günlük yaşamdan alan tabloları ve portrele
riyle büyük ün kazandı.
ebe Gebelik döneminde gebeliğin teşhisi ve gözetimi ile
normal doğum yaptırmakla görevli kişi. Ebeler genellik le kadın olmakla birlikte, bazı Batı ülkelerinde erkekle.
re de ebelik hakkı tanınmıştır. Ebelik uygulamaları, dün ya ebeleri arasında belirgin farklılıklar gösterirse de, ge
Eastman, George ABD'li sanayici (Waterville 1854-Rochester 1932). Fo
toğrafçılık alanında çalışmalar yapan George Eastman, ilk jelatinli ve bromürlü plakaları hazırladı (1878) ve ya
pimına başladı(1880). Kodak şirketini kurup (1880), ka
ģit filmi (1884) ve nitroselülozlu saydam filmi (1889) gerçekleştirdi.
Eban, Abba
nellikle gebeliğin doğal, normal yanları üstünde yoğun laşır; ebeler doğum öncesi bakımı sağlar, doğumun gi dişini yönlendirir ve normal doğumları yaptırırlar. Ebelik, tarihin çok eski dönemlerinden bu yana uy
gulanan bir tibbi meslektir. Günümüzde de dünyanın
her yerinde, yalnızca tibbi bakımın çok kısıtlı olduğu uzak kırsal bölgelerde değil, bebek ölüm oranının çok düşük olduğu Japonya ve Hollanda gibi birçok gelişmiş ülkede de, bebeklerin çoğu ebeler tarafından doğurtul maktadır.
İsrailli siyasetçi (Kap 1915). Ortadoğu Arap işleri mer
kezi müdürlüğü (1944), Birleşmiş Milletler'de İsrail sü rekli temsilciliği, ABD'de elçilik (1950) yapan Abba
Eban, Mapai partisinden milletvekili seçildi (1959).
Devlet bakanlığı (1959), Eğitim ve Kültür bakanlığı
(Temmuz 1960), başbakan yardımcılığı (Haziran 1963) yapıp, Dışişleri Bakanlığına getirildi (1966). Ertesi yıl Bir leşmiş Milletler genel kurulunda, İsrail-Arap Savaşı'nda
Genellikle, ebeler doğum sancıları ve doğum sırası
da, yüksek teknoloji donanımlarından çok az yararla nırlar. Batı ülkelerinde birçoğu, epiziyotomi (dölyolu girişinin cerrahi yöntemle genişletilmesi) gibi girişimleri
güvenli biçimde yapmak için gerekli ek eğitimi görmüş. lerdir.
Ebelik eğitimiülkeden ülkeye, basit çıraklık eğitimin den ebelik konusunda ek eğitim gören diplomaliebele
İsrail'in tutumunu haklı göstermeye çalıştı. 1974'te Di
re, hemşire-ebelik diploması veren öğretime kadar de ğişir. Türkiye'de ebelik yapabilmek için Türk olmak ve
nizm ve Arap Dünyası (1947), Ulusçuluk Coşkusu (1959), Halkım, Yahudi Halkının Tarihi (1974).
ebe okullarından diploma almış olmak gerekir. Diplo
Ebbinghaus, Hermann
ya izin verir. Diplomasız ve belgesiz ebelik yapanlar,
Alman ruhbilimcisi (Barmen 1850-Halle 1909). Tarih
Ebelerin reçete yazmaları yasaktır.
feye ilgi duyup, bilinçdışı üstüne bir tez hazırladı. Gus
ebegümeci
şişleri bakanlığından ayrıldı. Birçok kitap yazdı: Siyo
mali ebe bulunmayan yerlerde, bir hastanede üç ay ça lışma sonunda alınan ebelik belgesi de, ebelik yapma
hafif hapis ya da hafif para cezalarıyla cezalandırılırlar.
ve filoloji öğrenimi gören Hermann Ebbinghaus, felse Alman ruhbilimcisi Hermann
Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'da yetişen, ebegümeci
yapıtları, yüksek
giller ailesinden bitki cinsi (Bil. a. Malva). Biryıllık ya da çokyıllık bitkiler olan ebegümeci cinsi üyelerinin (top
zihinsel süreçlere
lam 30 tür) yaprakları el biçiminde, çiçekleri mor, pem
Ebbinghaus'un
bilimsel yaklaşım olanağ bulunduğunu göstermiştir.
Ebbinghaus, sayısal bellek
be, bazı türlerde de beyazdır. Sebze olarak yenmeleri nin yanı sıra, eski çağlardan bu yana hekimlikte de kul lanılırlar. Türkiye'deki en yaygın türleri arasında büyük
ebegümeci (Malva sylvestis) ve küçük ebegümeci (Mal va neglecta) sayılabilir.
sınıflama tekniklerini
geliştirmiş ve
günümüzde
Ebelmen, Jacques Joseph
kullanılan
Fransız
tamamlama testini
1852). Madencilik okulunda profesörlüğe atanan
bulmuştur.
kimyacısı
(Beaume-les-Dumas
1814-Paris
(1845) Jacques Joseph Ebelmen, 1847'de Sèvres ya
EBRO
pimevinin yöneticiliğine getirildi. Sanayi fırınlarında yanmayı, demir metalürjisini, minerallerin özelliklerini ve ayrışmalarını, kuru yolla minerallerin bireşimini in celedi. Sèvres yapımevinde yakıt olarak odunun yerine
taşkömürü kullandırıp, büyük boyutlu parçalar elde et mek için kalıplama yöntemlerine ve porselen üretimine yenilik getirdi.
215
yince işini bıraktı. Alman Sosyal Demokrat Partisi'ne üye olup (1889), parti içinde hızla yükseldi. 1912'de
milletvekilliğine seçilip, Bebel ölünce partinin başkanlı ğına getirildi (1913). Imparatorluk rejiminin çökmesin
den (1918) sonra, Kurucu Meclis tarafından Almanya cumhurbaşkanlığına getirilip (1919), ılımlı ve muhafa zakar bürokratlar ile ordunun desteğiyle ülkeyi yönetti. Görevi süresi dolmadan öldü.
ebemkuşağı: Bk. GÖKKUŞAĞI. Eber gölü
Eberth, Karl Joseph Alman hekimi ve bakteribilimcisi (Würzburg 1835-Ber lin-Halensee 1926). Zürich ve Halle üniversitelerinde
İç Anadolu Bölgesi'nin batı kesiminde tatlısu gölū. Sul
ders veren Karl Joseph Eberth, tifo basilini (Eberth basili
seltide yeralan Eber gölü (104 km²), doğal bir çukur
ladı. Tifo basilini ayırma ve üretme yöntemlerini belirle
tan dağları ile Emir dağı arasındaki alanda, 967 m yük
lukta oluşmuş tektonik bir göldür. Afyon yöresin
den gelen Akarçay'la ve Sultan dağlarından inen küçük derelerle beslenir. Sularının fazlasını, bir ayakla 7 km
uzaklıktaki Akşehir gölüne boşaltır. Derinliği çok az olan, yaz sonunda yüzölçümü büyük ölçüde azalan,
çevresi bataklık ve sazlıklarla kaplı Eber gölü, balık ve kuş bakımından zengindir. Güneybatı kıyısından Af yon'-Konya karayolu ve demiryolu geçer.
Eberhard, Wolfram
:
Alman Çin tarihi ve Çince uzmanı (Potsdam 1909). An kara (1937) ve Berkeley (1949) üniversitelerinde çalı
şan Wolfram Eberhard, Göktürk-Çin ilişkilerini, Türk halk masallarını incelemiştir.
adı verildi) tanımladı ve hastalık nedeni olduğunu kanıt di.
Ebheri, el İslâm yazarı ve filozofu (öl. 1264). Yaşamı konusunda bilgi bulunmayan el-Ebheri (tam adı Esirettin Mufaddal
Bin Ömer el-Ebheri'dir, Poryhyrios'un Eisogose adlı
yapıtını Hidayet ül-Hikmet (Hikmet Kılavuzu) ve Kitab ül-İsagariadlı iki kitapta Islam düşüncesine uyarlamıştır.
Öbür yapıtları: Zübdetül-Keşf(Buluşların Özü), Keşf ül-Hakayık (Gerçekleri Bulma), Külliyat-ı Hams (Beşli Külliyat).
Ebla
Başlıca yapıtları: Çin'in Şimal Komşuları (Kultur und
Suriye'de arkeoloji alanı. Halep'in 55 km güneybatısın
birlikte yazdığı Typen Türkischer Volksmarchen (Türk
ve Akkad yazıtlarında Mısır ve Mezopotamya arasında
salları, 1955).
keologların 1964'te başlattığıkazılar sonucunda ortaya çıkarılmış, 1974'te 42 kil tablet bulunmuş, daha sonra
Siedlung der Randvölker Chinas, 1942), P.N.Boratav'la
da yeralan Ebla'dan (günümüzde Tel Mardih), Sümer
Halk Masalları Tipleri, 1953), Minstrel Tales from Sout haestern Turkey (Güneydoğu Anadolu Halk Şairi Ma
önemli bir ticaret merkezi olarak sözedilir. Italyan ar
saray arşivinin bulunmasıyla 19 000 tablet daha ortaya
Ebert, Friedrich (
Alman devlet adamı Heidelberg 1871-Berlin 1925). Bir terzinin oğlu olan Friedrich Ebert, bir eyercinin ya
ninda çalışmaya başlayıp, sosyalist görüşleri benimse
çıkarılmıştır.
Tabletlerde İ.Ö. 2500'e doğru kurulan ve altı kral ta rafından 60 yıl süreyle yönetilen bir krallıktan söz edilir. Krallığın çöküş nedeni bilinmemekle birlikte, Akkad ya zıtlarında, Ebla'nın İ.Ö. 2200'e doğru Akkad hükümda ri Naram Sin tarafından alınarak yıkıldığı belirtilmiştir.
Sümer abecesinin kullanıldığı yazıtlar, günümüzde
Eblaca diye adlandırılan bir Sami diliyle (Uygurca, İbra nice ve Fenikece'yle arasın büyük benzerlikler var
dir) yazılmışlardır. Ticaret antlaşmaları, kuş, balık ve taş adları, töresel ve mitolojik olaylar, diplomatik mektup lar, askeri olaylar, kişi ve yer adları içerirler.
Éboué, Félix Fransız sömürge yöneticisi (Cayenne 1884-Kahire 1944). Fransız sömürgelerinde valilige getirilen (1930) ilk siyah olan Félix Eboué, Çad valiliği yaptığı sırada
İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi ve Almanların
Fransa'yı işgali (Ağustos 1940) üstüne, General Charles de Gaulle'ün Özgür Fransa hareketini desteklediğini
açıkladı. Aynı yıl Fransız Ekvator Afrikası genel valiliğine
(
atanip, Brazzaville Konferansı'nda Ocak 1944) etkili rol oynadı.
Ebro
Ebegumeci cinsi üyelerinden Japon ebegümecisi (solda) ve bataklık hamisi (sağda).
Ispanya'da ırmak. Cantabria dağlarında dogan, güney
doğuya doğru akarak Tortosa'nın aşağı kesiminde Ak
216
EBRU
deniz'e dökülen Ebro, İspanya'nın en uzun irmağıdır (910 km); 85 470 km2'lik bir alanı akaçlar. Çığırında ku
rulmuş 35 baraj, İspanya'nın hidroelektrik üretiminin %
17'sini karşılar. Aragon bölgesinin sulanmasında da ya
rarlanılan ırmak, ulaşıma elverişsizdir. ebru
Düz kâğıdı özel bir yöntemle renkli ve dalgalı çizgilerle
süsleme sanatınınve bu yöntemle süslenmiş kâğıdın or tak adı.
Ebru sanatının kaynağı Türkistan'dır. Oradan İran'a
ve Türkiye'ye geçmiş, ülkemizde gerçek sanat değeri
olan çok başarılı örnekleri yapılmıştır. Bu örneklerin en! seçkinleri, Topkapı Sarayı Müzesi'ndedir. Ebru sözcüğü, farsça "bulut" anlamına gelen Ebr
sözcüğünden tūremedir. Ebru yöntemiyle düz beyaz
kağıtlar, bulutlar ya da damarli mermerler gibi renkli, dalgalı, hareli biçimler alır. Bu ebrulanmış kâğıtlar, kitap
ciltlerinin iç kapaklarında ya da hat sanatında, el yaz
ması levhalara fon olarak kullanılır. Türk ebrularının
özelliği, ebru ustalannın yalnızca kağıdı dalgalandıra
boyutlarda katılır), tabak, bir küçük havan, suluboya fır çası, kahve kaşığı, tahta kaşık, çanak, vb'dir.
Önce, derince bir kaba uygun ölçüde su konulur ve
bu suya kitreden bir bölüm atılır. Kaşıkla iyice eze eze karıştırılarak kitre eritilip, su boza kıvamına gelinceye
kadar kitre eklenir. Boyalar ayrı ayrı, iyice dövülerek in ce un haline getirildikten sonra, ayrı çanaklardaki bu
boyalara kitreli sudan konarak bal kıvamında bulamaç. lar oluşturulur ve bu bulamaçlar iyice karıştırılır. Bula
maçların içine, boya miktarına göre bir ya da iki kahve kaşığı öd katılıp, iyice karıştırılarak bulamaca yedirilir.
Ebrunun yapılacağı kaba, bir karış yüksekliği buluncaya
kadar, kitreli sudan konur. Sonra, hazırlanmış boyalar dan, bir suluboya fırçasıyla bir tutam alınarak kitreli su yun yüzüne salınır (boya salmaya koyu renklerden baş
lamak gerekir). Kitreli su, hem yoğun ve kalın, hem de
yapışkan olduğu için boyalar suyun yüzünde kalır (bo
yaların içindeki öd de dibe çökmelerini önler). Sanatçı, istediği boyaları suyun yüzüne yerleştirdikten sonra, bir iğne ucuyla boyalara dokunarak bunlara istediği biçimi, hareyi, dalgayi verir.
Kâğıdın ebrulanması için, boyayı kolay emen, biraz
rak süslemekle yetinmeyip, ebru üstüne motifler, çi çekler de yaparak zenginleştirmiş olmalarıdır. Ünlü us
kabaca bir yapıda olması gerekir. Ebrulanacak kâğıt ya
bi, ebruya bakanlar onun, kimin yapıtıolduğunu anla
ve kâğıdın bütün boyayı çekmesi önlenmelidir). Sudan
taların özgün üsluplarıböyle oluşmuş, tıpkı bir imza gi yabilir duruma gelmiş, böylece belli bir üsluba uyan eb
rular, o modeli ilk uygulayan ustanın adıyla anılmıştır.
Ebru yapmak için gerekli araç-gereç kitre (çalılardan çıkan bir tür zamk), toz boyalar (madensel ya da kimya sal olabilir. Eski boyaların en ünlüleri lahor, bedahşi, bengal, çivit, vb. boyalardı), taze sığır ödü (mezbaha
dan sağlanır; kâğıtlara, boyalara, gerekli suya uygun Mustafa Düzgünman'ın iki ebrusu.
vaşça suyun yüzüne bırakılıp, beş-on saniye sonra, yine aynı özenle su yüzünden kaldırılır (bu süre uzamamalı
çıkarılan kâğıt, suyu ve kitresi iyice süzülünceye kadar
bir köşesinden asılır. Sonra düz bir yüzeyde kurutulur
(kurutma işlemi, güneşte ya da sıcakta yapılmamalıdır). Boyalar bozulmamışsa, aynı suya ikinci bir kâğıt kona bilir.
Ebru desenleri günümüzde, basılı kâğıtlarda, duvar kâğıtlarında ve kumaş üstünde denenmekte ve bu çalış
EBU HAYYAN ET-TEVHİDİ 217 malardan çok olumlu sonuçlar alınmaktadır. Ebu Abdullah
kez koyun bağırsağıyla dikiş yaptı. Felsefe yapıtlarında Islam inancına ters düşen bazı görüşler savundu. Ebu Cehil
Girnata Emîrliği'nin son hükümdarı ve İspanya'daki Son Mağribli hükümdar (öl. 1527). Babasını devirerek
Hz.Muhammed'in düşmanlarından ve İslâm'ın yayıl
(Batı dillerinde Boabdil, iç savaşın patlak vermesi üstü
(Mekke 570-Bedir 624). Kureyşli ünlü Mahzun ailesin den olan Ebu Cehil (asıl adı Ebülhakem Amr Bin Hişam
(1482) Muhammet XI adıyla tahta çıkan Ebu Abdullah ne emîrlikten düşürüldü (1483). Yeniden tahta çıkmayı başardıysa (1486) da, iç savaştan yararlanarak saldırıya
geçen Katolik Krallar'a yenildi ve Gırnata'nın (günü müzde Granada) düşmesi (1492) üstüne, Fas'a kaçtı.
masını engellemeye çalışanlardan Mekkeli müşrik
Bin el-Mugire'dir),Hz. Muhammed aleyhine hazırlanan bütün hareketlere katıldı. Müslümanlara eziyet etti.
Peygamberi öldürmek için bir komplo düzenlediyse de, başaramadı (Ebu Cehiltakma adı peygamber tara
Ebubekir
fından takılmıştır). Bedir Savaşı'nda öldürüldü.
ilk İslâm halifesi (Mekke 572-Medine 634). Kureyş ka
Ebu Hanife
bilesinin Teym boyundan Ebu Kuhafe Osman ile Um
mülhayr BintSahr'in oğlu olan Ebubekir(asıl adı Abdul
Hanefi mezhebinin kurucusu ve kelam bilgini (Küfe
lah'tır), müslüman olmadan önce ticaretle uğraşıp, Hz. Muhammed'le dostluk kurdu.İslâm'ı ilk benimseyenler (bazı yazarlara göre ilk) arasında yer alıp, dini ve kural
699-Bağdat 767). Kûfe'de yetişen Ebu Hanife (asıl adı Numan Bin Sabittir; Imamiazam da denir), hafız ola rak, Arap edebiyatını ve dinbilgisini öğrendi; ünlü bil
yoğunu müslümanlık uğruna harcadı; müslüman köle
Mekke ve Medine'ye giderek bilgilerini genişletip,
larını kelimesi kelimesine uygulamaya çalışarak, varını
ginlerin (Hammat, vb.) derslerini izledi. Hac için sık sık
leri fidye ödeyerek serbest bıraktırdı. Hicret sırasında peygamberin yanında bulunup, onunla birlikte Sevr mağarasında üç güngeçirdi. Kızı Ayşe'yi peygamberle evlendirip, savaşlarda Hz. Muhammed'in yanından hiç ayrılmadı (Tebuk seferinde sancağı taşıdı). Hz. Muham med,cemaate namaz kıldıramayacak ölçüde hastala ninca, onun yerine imamlık yaptı. Hz. Muhammed ölünce (632), soğukkanlılığını yitirmeyerek müslüman
Hammat õlünce onun yerini alarak ders vermeye baş ladı (738). Emeviler ile Ali yandaşları arasındaki sava
şımda Ali yandaşlarını tutup, Emeviler sonunda üstün
lüğü sağlayınca, ününden ve halk içindeki saygınlığın dan yararlanmak için yapılan haznedarlığa ve kadılığa getirilme önerisini kabul etmemesi üstüne tutuklandıve işkence gördü. Kaçmayı başarıp, Mekke'ye giderek Abbasiler iktidarı ele geçirinceye kadar orada kaldı.
ların şaşkınlığına son verip, peygamberi öldüğü yere gömdürdü ve halife seçildi. Peygamberin vasiyetine uyarak Üsame komutasındaki orduyu Suriye sınırına
Ebu Cafer Mansur halife olunca Kufe'ye dönüp, yeni
kullanarak zekât toplayıp, kararlı bir siyaset güdeceğini
re de zehirlenerek öldürüldü.
gönderdi. Zekât vermek istemeyen kabilelerden zor
kanıtladı. Ordu dönünce, Halit Bin Velit'i başkomutan
den ders vermeye giriştiyse de, Abbasiler ehlibeyte eziyete başlayınca onlarla da çatıştı ve zindana atıldı.
Bir söylentiye göre işkenceyle, bir başka söylentiye go Ebu Hanife'nin fikiha yaptığı hizmetler büyüktūr: Fr
lığa getirip, yalancıpeygamberleri ve dinden dönenleri
kıhı soyutluktan kurtararak somut, sistemli bir bilim dalı
mimileri yendi. Hafızların büyük bölümü şehit düşün ce, Kur'an'ın gerçek biçiminden saptırılmaması için bir kurul oluşturup, başına Zeyd Bin Sabit'i getirdi: Böylece Kur'an gerçek biçimiyle korunmuş oldu (Kur'an'ın bu kurul tarafından toplanan metnine "mushaf" denir). Bahreyn ve Umman'daki ayaklanmaların bastırılmasın
Ebu Hanzele: Bk. EBU SÜFYAN BİN HARB BİN
ortadan kaldırmakla ya da yola getirmekle görevlendir di: Ordu, Fezarileri, Esedileri, Beni Halife kabilesini, Te
dan, Yemen ile Hadramut'un yeniden devlete bağlan
masından sonra, müslümanlığı yaymak için Bizans ve
Iran'a seferler düzenledi: Hire (Irak)alındı(633); Bizans
lular Ecnadeyn'de bozguna uğratıldı (634). Ecnadeyn zaferinden kisa süre sonra hastalanınca Ömer'i vekil se
çip, kendisinden sonra onun halife seçilmesini arkadaş
larına öğütledi.Vasiyetine uyularak Hz.Muhammed'in
haline getirmiş.yüz bini aşkın soruna çözüm bulmuştur. ÜMEYYE.
Ebu Hayyan Arap dilcisi (Girnata 1256-Metahsarre 1344). Gırna ta'da ve çeşitli İspanya kentlerinde hadis ve Arapça dil
bilgisi öğrenimi gören Ebu Hayyan (asıl adı Esirettin Mu hammet Bin el-Garnati dir) Mansuriye medresesinde
(Mısır) hadis dersi verdi. İbni Nahhas'ın dilbilgisi dersle rini izleyip, Ibni Nahhas ölünce onun yerine geçti
yanına gömüldü.
(1398). Oncelerizahiri mezhebindeyken, sonra safiiliği kabul etti. Çeşitli konularda yapıtların yanı sıra, Mısır'da
Ebubekir Razi
Araplara Türkçe öğretmekiçin birçok kitap yazdı: Ki
Türk filozofu, hekimi ve kimyacısı (Rey 854-ay.y. 925).
Felsefe, matematik, doğa bilimleri, astronomi, tip öğre nimi gören Ebubekir Razi (asıl adı EbubekirMuhammet Bin Zekeriya'dır), Rey ve Bağdat hastanelerinde çalıştı. Hekimlik alanındaki yapıtlarının birçoğu Latince'ye
devlet ve ordu yönetimi Türklerin elinde olduğundan, tab-ülİdraki Lisan ul-Etrak (Türklerin Dilini Öğreten Ki tap), El-Ef'al fi-Lisan it-Türk (Türkçe Dilbilgisinde Dil Hazinesi), Dürret ul-Muziye fi Lügat it-Türkiye (Türkçe
Sözlüğe Işık Tutan Inci).
çevrildi ve Avrupa üniversitelerinde XVII. yy'a kadar
Ebu Hayyan et-Tevhidi
na ilişkin risaleleri büyük ün kazandı. Uzun bir çalışma ürünü olan el-Havi adlı tip ansiklopedisini hazırlarken
Arap filozofu (? 922/923-Şiraz 1023). Ebu Süleymanel
landı. Sülfürik asit ve formik asidi tanımlayıp, tipta ilk
adı Ali Bin el-Abbas Ebu Hayyan et-Tevhididir), din
ders kitabı olarak okutuldu. Çiçek ve kızamıkhastalığı
eski Yunan ve Arap hekimlerinin yapıtlarından yarar
Mantiki'den ve Ebu Sait es-Sirafi'den dilbilgisi,Ebubekir
üş-Şafi'den fikih dersi alan Ebu Hayyan et-Tevhidi (tam
218
EBUİSHAKZADE ESAT EFENDİ
adamları ve ileri gelenleri tarafından beğenilmeyen dü
be Bin Hubab'ın öğrencisi olan Ebu Nuvas (asıl adı Ha
şüncelerinden ötürü Bağdat'tan kovulmuştur. Başlıca yapıtları:el-Ahbar is-Sufiye(Filozoflara İlişkin
san Bin el-Hani el-Hakemi'dir), geleneksel biçimlerde
lentiler), Kitabu Mesaib ül-Vezireyn (İki Vezirin Kusur
un saldı. Şiirlerinin büyük bölümü Divan'ında toplandı.
Risale), Kitabu Ahbar-il-Kudema (Eskilere İlişkin Söy ları), Zemm ūl-Vezireyn (Vezirlerin Yergisi).
Ebuishakzade Esat Efendi: BK. ESAT EFENDİ, EBUİSHAKZADE MEHMET. Ebu Kâmil Arap matematikçisi (??- Misir 951). Özellikle ikinci de
receye kadar denklemleri inceleyen Ebu Kamil, eski
Babil uygulamaları ile eski Yunan kuramını birleştirdi.
Başlıca yapıtlan: eş-Şamil fil-Cebr vel-Mukabele
(Genel Cebir ve Mukabele), Kitab ül-Asır (Zorluklar Ki
tabı), Kitab ül- Felah (Çözüm Kitabı), el-Mesahua vel
Hendese ve Kitab ul-Kifaye (Alan Geometri ve Derece Kitabı), Mifah ul-Felah (Çözüm Anahtarı).
Ebu Lehep Hz. Muhammed'in amcası(öl. 624).“ Alev babası", "ce
hennemlik" anlamlanna gelen takma adı peygambere
ve müslumanlığa ölünceye kadar karşı çıkmasından kaynaklanan Ebu Lehep (asıl adı Abdüluzza'dır), müs lümanlığın amansız düşmanı Ebu Süfyan'ın kızı Cumeyl
medhiyeler, hicivler, av şiirleri, mersiyeler, hattâ dinsel
şiirler yazdı; amaözellikle şavan üstüne yazdığı şiirlerle Ebu Sait Bahadır Han
İlhanlı hükümdarı(? 1305-? 1335).Atabek Sevinç'in gö zetiminde Horasan valiliği yapan (1313) Ebu Sait Baha
dır Han, babası Olcaytu ölünce tahta çıktı(1316) ve yaşı
küçük olduğundan yönetimi Çoban Noyan'a bıraktı.
İran'daki karışıklıklardan yararlanmak isteyen Çağatay
şehzadesi Yasavur, Horasan'ı ele geçirmek amacıyla Mazenderan'a yürüdü (1318), Tunus'u aldı; ama'emîr Hüseyin Celayir komutasındaki büyük ordu karşısında tutanamayıp, Maveraünnehir'e döndü. O sırada Misir
sultanı Meliken-Nasır Muhammet, Diyarbakır çevresini
ele geçirdi; Çoban Noyan, Altınordu hükümdarı Öz
bek Han'ın saldırısını Kür ırmağı yakınında durdurdu;
bu savaş sırasında gerekli özeni göstermeyen emirler
cezalandırılınca, Kurmuş Noyan ile eski Diyarbakır vali
si İrencin Noyan önderliğindeki bazı Moğol beylerinin
ayaklanıp, Çoban Noyan'ın öldürülmesini istemesi ūs tüne, Ebu SaitBahadır Han, Kurmuş Noyan ile irencin Noyan'ın ordusunu yenip, her ikisini de öldürttü
(1819). Mısır'la barış yaptıktan (1323) sonra, Asya'dan gelen akınları durdurup, iç düzeni sağladı. Çoban No yan'ın ayaklanan oğlu Timurtaş'ı yenilgiye uğratıp, tut
Binti Harb Bin Ümeyye'yle evlendi.Bedir Savaşı'ndan
sak aldıysa da, babasının hatırı için bağışlayarak, Ana
birkaç gün önce öldü
dolu valiliğine atadı. Bundan sonra maliyeyle ilgili so
Ebu Maşer Cafer Bin Muhammetel-Belhi
Anadolu'daki ayaklanmaları bastırdı
Horasanlı astronom (Belh 785'e doğr.-Vasit 886). Ha
Ebu Sait Fazlullah Bin Ebülhayr
lığı üstüne çalışmalar yapan Ebu Maser Cafer Bin Mu
İranlı filozof ve şair (Mayhana, Horasan 967-ay.y.
hammet el-Belhi, astrolojiye yönelip, Halife el-Muvaf
1049). Şafii bilginlerinden Ebu Abdullah el-Husri'den
kitap yazmıştır. Başlıca yapıtları. Kitab ul-Kıranat (gezegenlerin bir
Ebülhayr, Sufi Ebül Fazl Bin Hasan'la tanışmasından
runların çözümünü Gıyasettin Muhammet'e bırakıp,
dis, İran tarihi, Horasan'da konuşulan diller, Hint uygar fak Billah'ın müneccimliğine getirilmiş, birçok önemli
burçta birleşmesi üstüne), Kitab ül-Ekalim (İklimler Kita bi), Kitab ülEdvar (Devirler Kitabı), Kitabù İsbat-il-İlm
in-Nücum (Astrolojinin Kanıtlama Kitabı), astrolojinin
bütün konularını kapsayan Ziyc-i Kebir.
ve Ebu Bekir Kaffal'dan ders alan Ebu Sait Fazlullah Bin
sonra tasavvufa yönelerek, Nişapur'da Ebu Abdurrah man es-Sülemi'den hırka giydi. Büyük bir yol gösterici
olarak ün saldı ve çevresinde toplananların sayışı hızla arttı. Bir ara yedi yıl süreyle çöllerde, ot ve yaprak yiye rek yaşadı. Nişapur'da ders verip, Kur'an, tefsir ve hadis
Ebu Müslim el-Horasani
temellerine ters düşen davranışlarda bulunmakla,dans live müzikli toplantılara katılmakla suçlanarak Gazneli
Horasanlı komutan ve devlet adami(??-Medayin, Ru miye 755). Kökeni üstüne kesin bilgi bulunmayan, Isfa han'a yerleşmiş İranlı bir ailenin çocuğu olduğu sanılan
lukla simgeseldir ve anlam bakımından yoğundur.
Mahmut'a şikâyet'edildiyse de, şikâyet sonuçsuz kaldı. Şiirleriyle Mevlana Celalettin Rumi'yi ve Feridettin Attar'ı etkileyen Ebu Sait Fazlullah'ın rubaileri çoğun
Ebu Muslim el-Horasani, Ebu Davut Halit Bin Ibrahim'in
hizmetinde çalışıp, Horasan'daki halkı ayaklandırmak la görevlendirildi, Emevileri devirip, yönetimin Abbasi
lerin eline geçmesini sağlayarak (750), 754'e kadar Ho rasan valiliği yaptı. Halife Abdülabbas õlünce Ebu Cafer
halife olduysa da, yeni halifenin amcasının oğlu Şam valisi Abdullah Bin Ali'nin de halifeliğini ilan etmesi üs
tüne, Ebu Cafer'in ordusunun komutanlığına getirildi. Abdullah Bin Ali'yi tutsak alıp, hazinesini ele geçirdi (754); ama hazineyi halifeye göndermeyip, Şam valili
gini de kabul etmeyerek Horasan'a gitti. Bunun üstüne, Irak'a çağrılıp, halifenin buyruğuyla öldürüldü.
Ebu Nuvas Arap şairi (Ahvaz 762'ye d.-Bağdat 815'e d.). Şair Vali
Ebu Sait Mirza Bin Muhammet Bin Miran Şah Timurlular devletinin son hükümdarı (? 1427-Karabağ
1469). Timur'un torunu, Muhammet Mirza'nın oğlu olan Ebu Sait Mirza Bin Muhammet Bin Miran Şah, Ulug Bey'in yanında yetişip, iktidar savaşımına girişenlere katılarak, Uluğ Bey ile oğlu Abdullatif arasındaki anlaş mazlıktan yararlanmak istedi ve Semerkand'a yürüdü
(1449). Uluğ Bey ile oğlu öldürülünce Buhara'da hü
kümdarlığını ilan edip, Ozbek hanı Ebülhayr'la anlaşa
rak, Maveraūnnehir'i (1457), Horasan'ı (1459) aldı; Herat'ı başkent yaptı. Moğolları egemenliği altına alıp, Kabil ve Kandehar'ı topraklarına katarak, ülkesinin si
nırlarını Hindistan'dan Irak'a kadar genişletti. Hüseyin
EBU UBEYD 219 Ebu Sait Mirza Bin Muhammet
Bin Miran Şah.
medreselerinde, Bursa Sultaniyesi'nde (1526-1528),
Sahn-i Seman'da (1528) müderrislik, Bursa ve İstanbul
kadılığı (1533), Rumeli kazaskerliği (1537) yaptı. Şey
hülislâmlığa atanarak(1545),ölünceye kadar bu görev de kaldı.
Selim I, Kanuni Sultan Süleyman ve Selim II dönem lerinde gözden düşmeden görev yapmayı başaran Ebussuut Efendi, birçok önemli bilim adamı ve şair (şair
Baki, Aşık Çelebi, Hoca Saadettin, Bostanzade Meh met, Kınalızade Hasan, Hace-i Sultani Ataullah) yetiştir
miş, devlet yönetiminde aşırı akımlardan uzak durup, gelenek ve görenekleri dinin kurallarıyla bağdaştırmayı başarmış, Osmanlı öğretim sistemini düzenlemiş, şiirle
riniArapça, halka yönelik mektup ve cevapnamelerini Türkçe yazmıştır.
Başlıca yapıtları: Kanuni Süleyman'a sunduğu tefsiri
Irşad ül-Akl is-Selim (Sağduyunun Rehberliği), yalın
Türkçe ile yazdığı en önemli yapıtı Duaname, Hida ye'ye iki ek, Telvih ve Menar'a açıklamalar.
Ebu Süfyan Bin Harb Bin Ümeyye Mirza Baykara'nın saldırılarını durdurup, Irak ve Azer
Mekke ileri gelenlerinden Arap tüccarı (Mekke 597
gâr Muhammet'e teslim edildi ve öldürtüldü.
Harb Bin Ümeyye (Ebu Hanzele de denir), Hz. Mu hammed'e karşı çıkıp, Bedir Savaşı'ndan önce ölen Ebu
baycan'ı ele geçirmeyi tasarladı. Uzun Hasan'ın barış isteğini geri çevirdiyse de, yenilip, tutsak düşerek, Yadi Ebu Simbel: Bk. ABU SİMBEL.
Medine 653). Muaviye'nin babası olan Ebu Süfyan Bin
Cehil'in yerine Mekkelilerin başına geçti.Uhud savaşın da kazandığı başarı nedeniyle nüfuzu arttı. Hudeybiye barışının bozulmasını Mekkeliler açısından zararlı göre rek Hz. Muhammed'le görüşmek için Medine'ye gitti;
ama Hz. Muhammed'den yüz bulamadı. Kızı Ümmü
Ebussuut Efendi
Habibe'nin Hz. Muhammed'le evlenmesinden sonra,
Türk din bilgini ve şairi (İskilip 1490-İstanbul 1573). Tür
Medineli müslümanlar Mekke'yi almak için harekete
kistan'dan İskilip'e göçmüş bir ailenin oğlu olan Ebus suut Efendi, babasından, Müeyyetzade Abdurrah
geçince yenileceğini anlayıp, Mekkelileri ve kendisini bağışlatmak için yeniden Hz.Muhammed'in yanına gitti
II'nin dikkatini çekip, ulufe bağlanarak, İnegöl İshakpa şa medresesi müdderrisliğine getirildi. Sonra İstan bul'da Davutpaşa (1520-1522), Mahmutpaşa (1522
nin yararsızlığını söyleyerek Mekkelilerin teslim olması ni sağladı; müslümanlığı kabul etti. Hz.Muhammed'in
man'dan ve Mevlana Karamani'den ders aldı. Bayezit
1525), Gebze'de Çoban Mustafapaşa (1525-1526)
ve islam ordusu Mekke'ye girince, karşı koyma
Havazin, Huneyn ve Tạif (bir gözü kör oldu) seferlerine
katılıp, Necran valiliği yaptı. Yermük savaşında ikinci gözünü de yitirdi.
Ebu Talip Bin Abdimenaf Hz. Muhammed'in amcası, Halife Ali'nin babası (öl.
619). Müslümanlığı kabul edip etmediği kesin olmayan
(Ali yandaşları, ölürken müslümanlığı kabul ettiğini ileri
sürerler) Ebu Talip Bin Abdimenaf, yeğeni Hz. Muham
med'i korumuş ve büyütmüş, Hz.Muhammed'in yanın da Mekkelilerle savaşmıştır.
Ebu Ubeyd Bizans kökenli Arap hadis, fikih ve dil bilgini (Herat 770 Mekke ya da Medine 838). Bizanslı bir tutsağın oğlu olan Ebu Ubeyd (asıl adı Kasım Bin Sellam el-Bagda
didir), dil ve din bilimleri üstüne çalışmalar yapıp, As ma Ebu Zeyd el-Ensari, Ebu Ubeyde, Kisai velbnul Ara bi'den ders aldı. Horasan valisi Abdullah Bin Tahir'den
destek gördü ve ünlü yapıtı el-Musanner'i(Sınıflandınl
mış) valiye sundu. Tarsus'ta onsekiz yıl kadılık yapıp, hac yolculuğunda öldü. Başlıca yapıtları: Garib ül-Kur'an (Kur'an'dan Seç meler), Meani'l-Kur'an (Kur'an'ın Anlamları), el-Mü Ebussuut
Efendi'yi
zekker vel-Müennes (Eril ve Dişil), Kitab ul-Emsal (Ata sözleri Kitabı), Kitab ül-Eymal ven-Nüzür (Yeminler ve
canlandıran bir
Adaklar Kitabı), Garih ül-Hadis (Seçme Hadisler), Fezail
minyatür.
ül-Kur'an (Kur'an'ın Erdemleri).
220
EBU UBEYDE BİN EL-CERRAH
Ebu Ubeyde Bin el-Cerrah
Kudumiye (Süleyman l'e kadar olayları anlatan tarih ki tabı).
Sahabeden (Kudüs 571'e d.-Amvas 639). Bütün savaş lara katılan (bazı savaşlarda müslümanların komutanıy di), Ebi Ubeyde Bin el-Cerrah'a gösterdiği yararlıklar dan ötürü peygamber tarafından Emin lakabı takıldı.
Ebubekir'in halife olmasına katkıda bulunup, Ömer ha life olunca ordu başkomutanlığına getirildi; daha sonra
Halit Bin Velit'in komutasında görev alıp Halep, Antal ya, Şam ve Humus'un ele geçirilmesinde büyük yarar lik gösterdi.
Ebül Ferec Bin et-Tayyip Arap hekimi (??-Bağdat 1043). Bağdatlı hıristiyan bir ai lenin oğlu olan Ebül Ferec Bin et-Tayyip (asıl adı Abdul
lah Bin et-Tayyip el-Bağdadidir) katolik kilisesinde
kâtiplik yapıp, tip öğrenimi gördü. Adudüddevle'nin yaptırdığı hastanede birçok öğrenci yetiştirdi. Galenus, Porphyrios, Hippokrates ve Aristoteles'in yapıtlarını
Arapça'ya çevirdi.
Ebu Zeyyan Merini hükümdarı(öl. 1366). Amcası Ebu Salim'den ka
çarak önce Girnata'ya giden (1349) Ebu Zeyyan (tam adı Muhamet Bin Ebu Abdurrahman Ebu Zeyyan'dır),
sonra işbiliye'ye (Sevilla)geçerek Castilla kralinin koru
Başlıca yapıtları: Makale fi'l-Kuvvet üt-Tabia (Doğa Güçleri Üstüne Makale), Kitab ün-Nükhet ve's Simar
üt-Tibbiye (Tıbbın incelikleri ve Sonuçları).
Ebülfida, Imadettin Ismail Bin Ali Bin
yuculuğuna sığındı. Babası ölünce önce Ebu Ömer Taş
Mehmet
fin emir ilan edildiyse de, devlet ileri gelenlerinin isteği üstüne Fas tahtına çıkmaya çağrıldı. Amcasının çocuk larıyla savaşıp, Fas'ta hükümdar ilan edildi (1361). Ama
Eyyubi emîri, coğrafyacısı ve tarihçisi (Şam 1273-Ha
veziri Omer Bin Abdullah el-Yabani'yle anlaşmazlığa
düşünce, öldürüldü.
mat 1333). Moğol istilası nedeniyle ailesiyle Şam'a ka çan Imadettin Ismail Bin Ali Bin Mehmet Ebülfida, Misir
hükümdarlarının hizmetine girerek, Moğollara, Haçlı
Ebu Zeyyan IV
lara karşı yapılan savaşlarda görev aldı; Merkeb, Akka, vb. kalelerin ele geçirilmesinde rol oynadı. Hama valili yapıp, el-Melikülmüeyyet unvanıverildi.
Abdülvad emîri(öl. 1550). Babası ölünce Garp ocakları leventlerinin yardımıyla Tlemsen'de tahta çıkan (1540)
dar olayları ele alan el-Muhtasar fi Tarih-i Beşer(Insan lık Tarihinin özeti), Takvim ül-Büldan (Kentler Dizisi,
Ebu Zeyyan IV (asıl adı Ahmet Bin Ebu Muhammet Ab
dullah'tır), kardeşini destekleyen İspanyolları Vah ran'da yendi (1542). Öç almak için yeniden saldıran İs
Başlıca yapıtları: Dünyanın yaratılışından 1329'a ka 1321), et-Tarik ür-Reşat ila Tarifil-Melalik ve'l-Bilad(ÜI keleri ve Kentleri Tanıma kılavuzu).
panyollann Tlemsen'i yağmalayarak (1543) Ebu Mu hammet'i tahta çıkarmalarına karşın, İspanyolların geri
Ebülgazi Bahadır Han
dönerken Türklerin yönetimindeki Araplara ve Berbe
Özbek hükümdarı ve tarihçisi (Ürgenç 1603-Hive
rilere yenilmeleri üstüne, halk tarafından yeniden tahta çıkarıldı. Osmanlılara bağlanıp, Kanuni Sultan Süley man adına hutbe okuttu.
Ebülabbas Ilk Abbasi halifesi (724-Anbar 754). Şam'daki Emevi halifelerine karşı önce Horasan'ı, sonra Irak'ı ayaklan dıran Ebūlabbas, 750'de Kûfe'de halife ilan edilip,Eme vi halifesi Mervan'la savaşarak, yendi ve bütün Emevi
ailesini kılıçtan geçirtti (bu yüzden kan dökücü" anla minda es-Saffah lakabı takıldı). Başkent’i Şam'dan
Kûfe'ye taşıtıp, peygamberin geleneğine dönerek, hali
feliği siyasaldan çok dinsel bir önderlik haline ge tirdi.
1663). Cengiz Han soyundan Muhammet Han'ın oğlu
olan Ebülgazi Bahadır Han, babası Hive'yi başkent ya pinca, Kat'a vali atandı (1619). Babasına karşı ayakla
nan kardeşleriyle savaşıp, babasının öldürülmesi üstü ne Buhara hanına sığındı. Kardeşi Isfendiyar tahta çıkın
ca (1623) Ürgenç ona verildiyse de, Isfendiyar'ın aci masız eylemlerine karşı ayaklandı. Yenilip, Kazakis tan'a kaçtıktan sonra, Buhara ve Taşkent'e geçerek, as ker topladı ve Hive kalesini ele geçirdi; ama, Isfendiyar
Han'ın yaklaşmasıüstüne yakalanarak, Ebiverd'e sürül dü (1629). Isfahan'a gönderilip, kaçarak, Isfendiyar ölünce tahta çıktı (1645). Türkmenler ve Kalmuklarla savaştı.
Başlıca yapıtları: Şecere-i Terakime (Türkmenlerin
Şeceresi, 1659), oğlu Enuşe'nin tamamladığı, yarı des
tansı nitelikte bir şeyban Özbek hanları tarihi olan Şe
Ebülfazl Mehmet Efendi
cere-i Türk (Türk Şeceresi).
Türk devlet adamı ve tarihçisi (? ?-Şam 1574 ya da
Ebülhasan, Ali Bin Ebu Sait Osman
di, maliye tezkireciliği yapıp, Misir defterdarlığında ba
Merini hükümdarı (öl. 1351). Babası ölünce tahta çıkan
şarılı olunca başdefterdarlığa yükseltildi (1566). Kanuni Sultan Süleyman'ın bir buyruğunu yasalara aykırı bula rak istifa etti. Ikinci kez defterdarlığa getirilip (1562
(1331) Ali Bin Ebu Sait Osman Ebülhasan, bütün Kuzey
1573), Hacca giderken öldü.
komşusu Mısır'la ve güney komşusu Sudan'la dostluk
1575). Idrisi Bitlisi'nin oğlu olan Ebulfazl Mehmet Efen
Ebülfazl Mehmet Efendi, edebiyat, tarih, tip, tasav vuf alanlarında birçok kitap yazmış, çeviriler, özetler, yorumlar yapmıştır.
Başlıca yapıtları:Hz. Muhammed'in özgeçmişini an
latan Ceride-i Asar ve Haride'i Ahbar (Yapıtlar ve Ha
berler Dergisi), Moğol tarihine ilişkin yapıtı Tercüme-i Hulasa-i Tarih-i Vassal(Vassaf Tarihi Ozetinin Çevirisi),
Afrika'ya egemen oldu; Ispanya'ya el atıp, Tlemsen, Castilla ve Portekiz'e karşı güçlü olabilmek için, doğu
kurduktan sonra, Tlemsen'i aldı (1337). Oğlu Abdül
melik'i Ispanya'ya gönderip (1339), Abdülmelik'in Ce
belitarık kalesini aldıktan sonra ölmesi üstüne, büyük
bir donanma oluşturarak Tarifa'ya çıkarma yaptı; ama Portekiz-Castilla ordusuna yenildi (1340); böylece Is panya'daki müslüman Arapları kurtarmak için gerçek leştirilen son girişim de başarıya ulaşamamış oldu. Kay
EBÜZZİYA TEVFİK
revan yakınında da ağır bir yenilgiye uğrayınca, oğlu Ebülinan tarafından tahttan indirildi (1349).
221
met Bey, kayınbabasına karşı ayaklanan Keşkes Hüse yin Bey'i yenip, Şam'da halka zulüm yapan Şam valisi ne karşı harekete geçerek Şam'a girdi(1771). Kayınba
basıyla arası açılınca onu da yenip, şeyhülbeletliğini
Ebülhayr
Osmanlılara da onaylattı. Osmanlıların izniyle Yafa'yı
Özbek hani (? 1412-? 1468). Tura'da (Sibirya) han ilan
edilen (1429) Ebülhayr, Kipçak ülkesini ele geçirdi; Harzem'i yağmaladı (1430). Şahruh'un ölümünden
ele geçirip, düşmanları tarafından zehirlenerek öldu rüldü.
(1447) sonra sınırlarını iyice genişletip, güçlü bir devlet
Ebüzziya, Alev
lar tarafından yağmalanmasını engelleyemedi.
Türk seramikçisi (İstanbul 1938). Ortaöğrenimini Ingil
Ebülhayr Rumi
lışmalarına Füreya Koral atölyesinde başladı. Çalışma lanını Almanya'da sürdürüp (1958-1968), İstanbul Sera
kurdu ve Sığnak'ı başkent yaptı; ama ülkesinin Kalmuk
Türk yazarı(XV. yy.). Yaşamı konusunda bilgi bulunma
yan Ebülhayr Rumi, Rumeli'deyken Sari Saltuk'la ilgili söylentileri duyup, Cem Sultan'ın isteğiyle Saltukna me'yi yazmıştır (1474-1489). Çağın niteliklerine uygun
kahramanlık öykülerinden oluşan ve ilk yazarı belirsiz Osmanlı vakayinamelerine benzeyen yapıt, Türk dili ve edebiyatı açısından büyük önem taşır.
Ebülkasım Zehravi
tere'de tamamlayan (1954) Alev Ebuzziya, seramik ça
mik Sergisi'nde ikincilik ödülü aldı (1964). 1968'de Da nimarka'ya yerleşip, özel atölye açtı. Çalışmalarını Da nimarka'daki atölyesinde ve Paris'te açtığı (1970) atöl
yede sürdürüp, 1986'da Paris'te düzenlenen Uluslara rası Çağdaş Sanat Fuarı'nda Danimarka'yı temsil etti (bu fuara katılan ilk seramik sanatçısıdır).
Ebüzziya Tevfik Türk yazarı,yayıncısı ve gazetecisi (İstanbul 1849-ay.y.
Arap hekimi (öl. 1013). Abdurrahman III'ün özel he
kimliğini, Hakem Il'nin saray hekimliğini yapan Ebülka
sim Zehravi'nin (asıl adı el-Zehravi Halaf Bin Abbas'tır)
30 kitaplık ansiklopedisi et-TasrifLimen Acize an it-Telif (Tipta Telif Yapamayanlar İçin Kılavuz), yüzyıllar bo yunca, ilaç bileşimleri ve yapımı alanında temel yapit olarak kalmıştır. Her bölümü başka bir konuya ayrılan
yapıtta, maden ve bitkilerden yapılan ilaçlar, besinlerin sağlık açısından önemi, cerrahlık teknikleri,vb. anlatılır.
1913). Konya Koçhisar'dan Kâmil Efendi'nin oğlu olan
Ebüzziya Tevfik (tam adı Mehmet Ebüzziya Tevfik tir),
düzenli bir öğrenim görmedi. Maliye Nezareti mektu
bu kaleminde memurken tanıştığı Namık Kemal ve şi
nasi'nin çevresinde yetişti. Şinasi'nin ölümü üstüne
Mustafa Fazıl Paşa tarafından satın alınan basımevinin, Namık Kemal'le kendisine armağan edilmesi ve N. Ke mal'in hakkından vazgeçmesiyle, yayıncılık ve gazete
çalışmalarını etkilemiştir.
cilik yaşamına atıldı. Namık Kemal'le birlikte İbretgaze tesini çıkarıp (1872),daha sonra Hadika(Kasım 1872) ve Sirac (15 Mart 1873) gazetelerini çıkararak, Namık Ke
Ebülleys es-Semerkandi
sında çıkan olaylar yüzünden sürgüne gönderilenler arasında yeraldi (1873). Murat V tahta çıkınca, Ahmet
Birçok Batı diline çevrilmiş, Doğu ve Batı'daki hekimlik
mal'in Vatan yahut Silistre oyununun oynanması sıra
Hanefi fıkıhçısı (öl. 984 ya da 1002). Yaşamı konusun
daki bilgi bulunmayan Ebülleys es-Semerkandi'nin
(tam adı Nasr Bin Muhammet Ebülleys es-Semerkan didir) yapıtları bütün İslâm ülkelerine yayılmıştır: Kur'an Tefsiri, Büstan ül-Arifin (Arifler Bahçesi), Tenbih
Mithat'la birlikte sürülmüş olduğu Rodos'tan dönüp
(1876), Mecmua-i Ebuzziya ve Kütüphane-i Ebuzzi ya'yı kurarak yayıncılığı sürdürdü. Devlet memurluğu ile yayıncılığın bağdaşmadığı gerekçesiyle Konya'ya
sürülüp (1900), Meşrutiyet'ten sonra İstanbul'a döne
ül-Gafilin (Gafilleri Uyarma), Hasr ül-Mesail fi'l Füru üş
rek Antalya milletvekili seçildi. Yeni Tasvir-i Efkarı çı kardi (31 Mayıs 1909); Mecmua-i Ebuzziya'yı yeniden
Inceliklerine Ilişkin Sorunların Özeti), Muhtelef ür-Riva
yayınladı.
Şerhü Cami üs-Sagir (Cami üs-Sagir'in Açıklamasının ye fi Mesail il-Hilaf (Halifelik Sorunlarında Çeşitli Söy
lentiler); Mukaddime fi'l-Fikh (Fikiha Giriş), en-Nevadir ül-Fikh (Fikihta Az Görünen Durumlar), vb.
Ebülvefa el-Buzacani
(
Islâm matematikçisi ve astronomu Zacan, İran 940
Bağdat 998). Amcası Ebu Amr el-Muzgazili'den mate
matik, dayısı Ebu Abdullah Muhammet Bin Anbe se'den geometri dersi alan Ebülvefa el-Buzacani, özel likle trigonometri alanında çalışıp, tanjantı ilk olarak or taya koymuştur.
Başlıca yapıtları: Tefsir-i Kitabu Diofantos fi'l-Cebr (Diophantos'un Cebir Kitabı'nın Yorumu), Tefsir-i Kita
bu Hipparkos fi'l-Cebr (Hipparkhos'un Cebir Kitabının Yorumu).
Ebüzzehep Mehmet Bey Kölemen beyi (öl 1775). Kölesi olarak yanında yetiştiği
şeyhülbelet Ali Bey'in kızıyla evlenen Ebüzzehep Meh
Ebuzziya Tevfik.
222 ECCLES, SİR JOHN CAREW Tiyatro, edebiyat tarihi, ani türlerinde ürün veren
Ebüzziya Tevfik, tanzimatçıların kitaplarını basarak
edebi yeniliğin yayılmasına yardım ettiği gibi, Kütüpha ne-i Ebüzziya dizisinde edebiyat tarihimizle ilgili kitap
lar yayınlayarak kültür yaşamına da katkıda bulunmuş
tur. Çok azı kitap haline gelebilen yapıtları ve yazıları,
tanzimatçıların yaşamı üstüne ilk elden bilgi verdikleri
için, edebiyat tarihi açısından önem taşırlar.
Başlıca yapıtları: Numune-i Edebiyat-1 Osmaniye
(antoloji, 1876), Ecel-i Kaza(oyun, 1872),Lügat-i Ebüz
ziya (ancak birinci cildini yayımlayabildiği bu sözlüğü
25 000 sözcük olarak planlamıştı), Kemal Bey'in Tercü me-i Hali (1908), Yeni Osmanlılar Tarihi (Yeni Tasvir-i
Efkar'da tefrika edilmeye başlamış, ama tamamlanma mıştır).
Eccles, Sir John Carew Avustralyalı fizyoloji bilgini (Melbourne 1903). Tip Öğ.
renimini tamamlayan (1925) Sir John Carew Eccles, Sid
Ece Ayhan.
Melahat'e Iki El Mektup ya da Özel Bir Fuhuş Tarihi (1991), Aşk Düşü (1992), Şiirin Altın Çağı (konuşma ve yazılar, 1993).
Ecevit, Bülent Türk siyasetçisi (İstanbul 1925). Robert Kolej'i bitirip (1944), Londra basın ataşeliğinde kâtiplik yapan Bülent Sir John Carew Eccles.
ney'de tip araştırma laboratuvarı yöneticiliği (1937), Yeni Zelanda'da Otago Üniversitesi'nde (1944-1951),
Australian National University'de (1951), Canberra
Üniversitesi'nde fizyoloji profesörlüğü (1952), Avust ralya Bilim Akademisi yöneticiliği (19571961) yaptı.
Alan Lloyd Hodgkin ve Huxley Family'yle birlikte sinir
hücrelerine tuz çözeltisiyle dolu, çok ince cam tüpler bırakarak, sinaps hareketini (sinir uyarılarının iletiminde sinir hücrelerinin bulunduğu bölgedeki hareket) açıkla
dı. 1963'te ilk Nobel Tıp veFizyoloji ödülünü aldı.
Başlıca yapıtları: Reflex Activity of the Spinal Cord
(Omuriliğin Refleks Tepkisi, 1932), Neurophsiological Basis of Mind (Zihnin Nörofizyolojik Temeli, 1953), Physiology of Sinapses (Sinaps Fizyolojisi , 1963).
Ece Ayhan Türk şairi (Datça 1931).'Siyasal|Bilgiler Fakültesi'nibiti ren (1959) Ece Ayhan (tam adı Ece Ayhan Çağlar'dır),
Gürün, Alaca ve Çardak'ta kaymakamlık yaptı (1962 1966). Türk Sinematek derneğinde, bazı yayınevlerin de çalıştı. Yeni bir imge anlayışı, kapalı çağrışımlar ve
kendine özgü söyleyişiyle İkinci Yeni Akımı'nın başlıca şairleri arasında yeraldi. Başlıca yapıtları: Kınar Hanımın Denizleri (1959),
Ecevit, çeşitli gazetelerde çalıştı. Burslu olarak ABD'de
Harvard Üniversitesi'nde bir yıl incelemelerde bulu
nup (1957), aynı yıl CHP'den milletvekili seçildi. Kuru
cu Meclis'te üyelik (1961), CHP'nin koalisyon hüküme
tinde Çalışma bakanlığı yapıp (1961-1965), CHP genel
sekreterliğine getirildi (1966). "Ortanın solu" görüşü ağırlık kazanınca parti içindeki etkisi artıp, 12 Mart
Muhtırası'na karşı tavır aldı ve İnönü muhtırayı destek
ler bir tutumu benimseyince (1971), genel sekre. terlikten istifa etti. Kurultay tarafından yeniden genel
sekreter seçilmesi üstüne İnönü'nün, önce genel baş kanlıktan, sonra partiden istifa etmesinden sonra topla
nan olağanüstü kurultayda, genel başkanlığa getirildi (1971). 1973 seçimlerinde, CHP en çok milletvekili çı
karan parti olunca, uzun koalisyon pazarlıklarından ve partilerüstü bir hükümet döneminden sonra, CHP-MSP
koalisyon hükümetini kurup (Şubat 1974), başbakanlığı üstlendi. ABD'nin baskısı yüzünden yasaklanan haşhaş ekimine yeniden izin verip, Ege denizinde petrol araş
tırmalarını başlattı;|Cumhuriyet'in150.yılı nedeniyle bir genel af çıkardı. Kıbrıs'ta giderek artan bunalıma son
vermek, Kıbrıs Türklerini yokolmaktan kurtarmak için, bütün barışçı yolları denedikten sonra, “Kıbrıs Barış Ha rekâtı"nın başlatılması kararını aldı (Temmuz 1974). Er bakan ile arasında başgösteren ve gün geçtikçe artan anlaşmazlık nedeniyle başbakanlıktan istifa edip (Eylül
1974), Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullar bakımın
dan hemen seçime gidilmesini önerdi (ama öbür parti ler bu görüşü benimsemediler ve AP, CGP, MSP, MHP
Bakışsız Bir Kedi Kara (1965), Ortodoksluklar (1968), Devlet ve Tabiat (1973), Defterler (günlük, 1981), Kol
birleşerek “Milliyetçi Cephe" hükümetini kurdular).
suz Bir Hattat (konuşma ve yazılar,1987), Çanakkaleli
desteğini ve CHP üstü bir kişilik kazanıp, MC hüküme
Muhalefette kaldığı sürece barışçı tutumuyla halkın
ECEVİT, NAZLI 223
koalisyon hükümeti kurdu ve güvenoyu aldı (17 Ocak 1978). Ama 1979 Ekimi'nde yapılan ara seçimlerde CHP'nin büyük oy yitirmesi üstüne istifa etti. 12 Ey
lül'de Süleyman Demirel'le birlikte Hamzakoy'da gö
zaluna alınıp, 1982'de dışbasına demeçlerinden ötürü
iki kez tutuklandı. Öbür siyasal önderler gibi on yıl sü
reyle siyasetle uğraşması yasaklanınca, kurulan DSP'nin başkanlığını eşi Rahşan Ecevit üstlendi. Yasak
ların 1987'de yapılan referandumla kalkmasından son ra, Kasım 1987'deki seçimlerde adaylığını koydu; ama
seçilemedi. Bunun üstüne siyasetten çekildiğini açıkla dıysa da, Ocak 1989'da yeniden DSP genel başkanlığı ni üstlendi. Ekim 1991'deki seçimlerde milletvekili se
çilip, CHP'nin yeniden kuruluş çalışmaları sırasında (1992), görüşleri kabul edilmezse görev almayacağını
açıkladı ve yapılan kurultaya katılmadı.
Edebiyatla da uğraşan Bülent Ecevit, şiirler (Şiirler,
1976; Umut Yılı, 1977) yazmış, Tagor ve Eliot'tan çevi
Bülent Ecevit'in Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanlığı döneminde çekilmiş bir fotografi.
riler yapmış, kuramsal kitaplar yazmış (Ortanın Solu,
1966; Bu Düzen Değişmelidir, 1968; Atatürk ve Dev rimcilik, 1970), Milliyet gazetesi adına Bağdat'ta Sad
tindeki anlaşmazlıkların iyice belirginleşmesi nedeniyle
dam Hüseyin'le yaptığı röportajla, İstanbulGazeteciler Cemiyeti Röportaj Başarı Ödülü'nü (1990) almıştır.
ran 1977'de yapılan seçimlerde, CHP meclisteki millet vekili sayısını 189'dan 213'e çıkarınca, meclisteki en güçlü partinin başkanı olarak hükümeti kurmakla gö
Ecevit, Nazlı
AP'nin de erken seçime razı olması sayesinde 5 Hazi
revlendirildi. AP, MHP ve MSP'nin muhalefetine karşın, bir azınlık hükümeti kurmaya çalıştıysa da, güven oyu
Türk ressamı (İstanbul 1900-Ankara 1985). Bülent Ec evit'in annesi olan Darülmuallimat'ı (1915) ve Sanayi-i
alamayarak istifa etti (3 Temmuz). Süleyman Demirel
Nefise Mektebi Resim bölümünü bitiren (1922) Nazlı
başkanlığında kurulan ikinci MC hükümetine karşı du
yulan hoşnutsuzluk AP'den 10 milletvekilinin istifasına yolaçınca, azınlıkta kalan ikinci MC hükümetinin yapı
süre öğretmenlik yaptı. Devlet Resim ve Heykel sergile
lan güven oylaması sonucunda düşürülmesinin ardin dan (31 Aralık 1977), hükümeti kurmakla görevlendiril di: CGP, DP ve AP'den ayrılan 9 bağımsızın katıldığı bir Nazlı Ecevit'in Salacak'ta Kayıklar adlı tablosu.
Ecevit, İstanbul ve Ankara konservatuvarlarında uzun rine katılıp, tablolan Resim ve Heykel müzesine alındı. Istanbul Festivali Açıkhava Resim, Heykel ve Seramik
Sergisi'nde İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü tara findan başarı madalyası verildi (1975).
224 ECHEVERRIA, ESTEBAN
Echeverria, Esteban
liştı (mekanik panoların yerine elektronik alanları koya
Arjantinli şair (Buenos Aires 1805-Montevideo, Urugu
başarılı sonuç verince birlikte bilgisayar üretimine giri
ay 1851). 1826-1830 yılları arasında Paris'te yaşayan
şip, ticari yönden başarılı ilk elektronik dijital bilgisayarı
Esteban Echeverria, romantizm akımını benimsedi. Ar
rak, hesaplama hızını önemli ölçüde artırdılar). ENIAC ürettiler.
jantin'e dönünce, romantizmin düşüncelerini siyasal özgürlük ve ulusal konularda edebiyat eserleri yazarak yaymaya çalışan Mayıs Derneği'nin sözcülüğünü yapti.
Eckhel, Joseph Hilarius
1832'de İspanyolca ilk romantik şiirlerden Elvira'yı ya zip, Manuel de Rosas rejimine karşı çıktığı için Urugu
Avusturyalı eski paralar uzmanı (Enzersfeld 1737-Viya
ay'a sürüldü (1839). Pampaları anlattığı La Cautiva adlı
şiir kitabını yayınlayıp (1827), Rosas yönetimine karşı öykülerini El Matederol(1838) adlı kitabında top ladı.
Echeverria Alvarez, Luis Meksikalı devlet adamı (Mexico 1922). Avukatlık ya parken, siyasete atılan Luis Echeverria Alvarez, Dev
rimci Parti yürütme komitesi genel sekreterliğine getiril
di (1957). Lopez Mateos hükümetinde İçişleri bakanlığı yapıp (1964-1969), Diaz Ordaz'ın yerine cumhurbaş kanı seçildi (5 Temmuz 1970; göreve 1 Aralık 1970'te başladı). Yoksul halkın yaşama düzeyini yükseltmeye, kırsal bölgeleri kalkındırmaya, ulusal sermayeyi koru maya, uluslararası siyasette etkin olmaya, ABD'nin
ekonomik etkisini azaltmaya çalıştı. Nükleer deneme
lerin Latin Amerika'da yapılmamasını savunup, nükleer gücü bulunan devletlere (SSCB dışında), Tlatulelco Ant laşması'nı onaylatmayı başardı. Meksika'nın önerdiği
"devletlerin ekonomik hak ve görevleri yasası"nı bir çok devlete kabul ettirdi. Küba'yı da içine alan bir eko
nomik Latin Amerika blokunun kurulması için çaba har cadı. Görev süresi dolunca (1976) cumhurbaşkanlığın dan ayrıldı. Echo ABD yapımı iki haberleşme uydusunun ortak adı. 1959 ve 1960 yıllarında gerçekleştirilen dört başarılı yörünge
uçuşunun olumlu sonuç vermesi üstüne, 12 Ağustos 1960'ta Cape Canaveral'dan fırlatılan Echo 1, yerden 1 700 km yüksekte yörüngesine oturdu. 29 Mayıs 1968'de Yer'e düştü. Çapı 30 m büyüklüğünde plastik bir kūre biçimindeydi. 0,0127 mm kalınlığında alümin
yum kaplı yüzeyi radyo sinyalleri yansıtıcı görev yapı yordu. Daha kalın bir alüminyum karışımıyla kaplı Echo 2, 25 Ocak 1964'te fırlatıldı ve ABD ile Rusya arasında
ilk uydu bağlantılarını gerçekleştirdi. 7 Haziran 1969'da düştü.
Eckener, Hugo Alman bilgini (Flensburg 1868-Friedrichschafen 1954).
Graf Zeppel'in havacılık şirketi müdürlüğüne getirilen (1918) Hugo Eckener, havacılık sanayisinin gelişmesi için büyük çaba harcadı. Güdümlü balonların yapımın
daki gelişmelere önemli katkılarda bulundu. Graf Zep pelin (LZ 127) adlı hava gemisini yapıp, Güney (1928) ve Kuzey (1929) Atlas okyanusunu aştı.
Eckert, John Presper ABD'li bilim adamı (Philadelphia 1919). Pennsylvania
Üniversitesi'ni bitiren (1943) John Presper Eckert, Elek
tronik Sayısal Entegratör ve Hesap Makinesi'nin (ENİ AC) tasarım ve üretiminde ). W. Mauchly'le birlikte ça
na 1798). Viyana İmparatorluk Madalya koleksiyonu müdürlüğü(1774)yapan Joseph Hilarius Eckhel, Doctri na Numorum Veterium (Eski Paralar İlkesi, 8 cilt, 1792
1798) adlı, günümüzde bile birçok bakımdan geçerlili ğini koruyan ve eski para lişkin temel kuralları orta
ya koyan bir kitap yazmıştır.
Eckmann, Janos Macar türkologu (Keszthely, Macaristan 1905-Kalifor niya 1971). Türkiye'ye gelip (1936), Orta ve Güney
Anadolu ağızlarına ilişkin çalışmalar yapan Janos (ya da Yanoş) Eckmann, Bulgaristan'da Varna ağzını inceledi
(1938-1939). Türkiye'ye ikincikez gelip (1944), Ankara Dil ve Tarih-CoğrafyaFakültesi'nde Macarca okutmanli
ği yaptı; İstanbul Üniversitesi'nde uzman olarak çalıştı
(1953-1961). ABD'ye yerleşip (1961), Kaliforniya Üni versitesi'nde Doğu Türkçesi dersleri verdi. Başlıca yapıtları: Macar Edebiyatı Tarihi(1946), Cha
gatay Manual (Çağatayca Elkitabı, 1966), The Divan of Gadai (Gedai Divanı, 1970)
Ecstein, Albert Alman hekimi (Ulm 1891-Hamburg 1950). Ankara Nu mune Hastanesi Çocuk Hastalıkları servisini yöneten
(1935-1945) Albert Ecstein, Ankara Üniversitesi Tıp Fa
kültesi Çocuk Hastalıkları ve Sağlığı kliniğinde çalıştı. Almanya'ya dönünce Hamburg Üniversitesi Pediyatri kliniğinde profesörlüğe atanip (1950), çok geçmeden öldü.
Türkiye'de çalışırken noma hastalığının Türkiye'de
öbür ülkelere oranla daha yaygın olduğunu gözlemle
yen ve bu hastalığın sıtmayla ilişkisini belirleyen Ecstein, noma hastalığına yeni bir tedavi yöntemi uygulayarak, ölüm oranının düşmesini sağlamıştır. Başlıca yapıtları: Noma (1939), Türkiye'de Çocuk Hastalıkları ve Çocukların Korunması Problemleri (1947).
Eczacıbaşı, Nejat Türk kimyacısı ve işadamı (Izmir 1913-Philadelphia 1993). Süleyman Ferit Eczacıbaşı'nın oğlu, Şakir Ecza
cıbaşı'nın ağabeyi olan Nejat Eczacıbaşı, Chicago Üni
versitesi Yüksek Kimya bölümünü bitirip (1935), Berlin Üniversitesi'nde doktorasını verdikten (1938) sonra, bir süre Max Planck Enstitüsü'nde asistanlık yaptı. Yurda
dönünce İstanbul'da kurduğu (1939) küçük ilaçlabora
tuvarını hızla büyütüp, 1952'de Eczacıbaşı İlaç Fabri
ka'sını kurdu.Daha sonra çeşitli alanlarda(seramik, sağ lık gereçleri, vb.) fabrikalar kurup, 1969'da Eczacıbaşı Holding AŞ'yi oluşturdu. Birçok bilimsel araştırma ve
ödül fonu, bir vakıf, vb. kurarak toplumsal alana önemli
katkılarda bulundu. 1982'de anılarını (Kuşaktan Kuşa ga) yayınladı. 1987'de İtalyan hükümeti tarafından Cavaliere Ufficiale nişanı, 1991'de Türkiye Dışişlerilla kanlığı tarafından Üstün Hizmet Ödülü verildi.
EDAPHOSAURUS Nejat Eczacıbaşı.
225
eczacılık İlaçların hazırlanması, yapımı ve dağıtımıyla ilgili uygu lamalı bilim. En eski uygulamalar
Hindistan
ve
Çin'de yapılmış, bu uygarlıklarda hastalıkların iyileştiril
mesi, hastalığa bedendeki ruhların varlığının neden ol duğu inancına dayanmıştır. Babil, Asur, Mısır ve eski
Yunanistan'da günahlardan müshil alınarak arındırıla cağı inancı yayılmıştır. İ.S. II. yy'da Galenus, ilaçları, dörtbeden sivisi(kan, irinli iltihap sarı öd ve kara öd) us
tünde oluşturdukları varsayımsal etkiye göre sınıflandır mış, böylece, ilaçların seçilmesi bakımından sistemli, ama bilimsel açıdan yanlış bir kılavuz oluşturmuştur.
VII.lyy'dan Ortaçağ'a kadarkullanılabilecek ilaçlar ko nusundaki büyük bilgi birikimine, özellikle Arap bilgin leri katkıda bulunmuşlardır.
Yaklaşık 1240'ta imparator Friedrich II, tibbi eczacı liktan ayıran üç yönetmelik hazırlatarak, eczacılığa devlet denetimini ve eczacılara ilaçları güvenilir bir bi çimde hazırlamak için and içmek zorunluluğunu getir
miştir. O tarihten sonra eczacılık gün geçtikçe bir bilim
dalina dönüşmüş, 1910'da, merkezi Hollanda'da bulu nun Uluslararası Eczacılık Federasyonu kurulmuştur.
Türkiye'de eczacılık öğretimi 1839'da Tip Mekte
Eczacıbaşı, Süleyman Ferit Türk eczacısı (İzmir 1888-ay.y. 1973). İzmir Gureba
bi'nde ilk "ecza sınıfları"nın açılmasıyla bilimsel kimlik
hastanesinde çalıştıktan sonra, serbest eczacılığa başla
kazanmış, daha sonra çeşitli üniversitelere bağlı eczacı lik fakülteleri açılmıştır. Günümüzde eczacılık, Türki
hamamlarını kurdu. Kurduğu laboratuvarda bazı müs
tir.
yan (1910) Süleyman Ferit Eczacıbaşı, tifuse karşı halk
tahzarlar yaptı; Fransa'da parfüm üstüne incelemeler de bulunduktan sonra kolonya, losyon ve krem yapımı
na girişti. İzmir İl Genel Meclisi tarafından ömürboyu "Eczacıbaşılık” unvanı verildi (1909). Birçok hayır kuru luşu yaptırdı.
ye'de 11 yasa ve çeşitli yönetmeliklerle düzenlenmiş
Eça de Queiroz, Jose Maria Portekizli yazar (Povoa de Varzim 1845-Paris 1900).
Diplomatlik yapan Jose Maria Eça de Querioz, 1875'te Portekiz edebiyatının ilk gerçekçi romanını yayınladı:
Eczacıbaşı, Şakir Türk fotoğraf sanatçısı (İstanbul 1929). Londra Üniver sitesi'nde bir süre eczacılık öğrenimi gören (1949
1952) Şakir Eczacıbaşı, yurda dönünce Eczacıbaşı AŞ'de yöneticilik yaptı. Kurucu üyeleri arasında yeral dığı Türk Sinematek Derneği'nin başkanlığında bulu
nup (1965-1975), 1968'den başlayarak Eczacıbaşı Fo
toğraf Ajanda Yıllıkları'nı yayınladı. Yurtiçi ve yurt dışın da birçok fotograf sergisi açıp, fotoğraflarını içeren bir albüm (Anılar, 1983) yayınladı. 1985'te Fotoğraf Sanatı Uluslararası Federasyonu (FIAP) tarafından, "FIAP sa natçısı" unvanı verildi.
O Crime de Padre Amaro (Rahip Amaro'nun Günahı).
Döneminin toplumsal düzenine ve edebiyat
geleneklerine karşı çıkarak, Portekiz toplumu ve sana
tinda bir reform yapılması gereğini savundu. Portekiz
toplumunun üst-orta sınıfını yerdiği romanlar (Os Maias (Maialar, 1888), vb.) yayınladı.
Edaphosaurus Karbon döneminin sonunda ve Permiyen'de yaşamış
ilkel memeli sürüngen. Orta boylu, alçak, hantal göv
deli, kısa ayaklı ve uzun, ağır kuyruklu bir hayvan olan Edaphosaurus'un ağırlığı 180 kg dolayındaydı. En
Otçul bir sürüngen olan Edaphosaurus, etçil Dimetrodon'a oldukça benzerdi.
Şakir Eczacıbaşı.
226
EDB
önemli özelliği, ensesinden kuyruk başına kadar uza nan ibiksi çıkıntıydı. Omurgalardan çıkan kıkırdaklarla desteklenen bu ibiksi çıkıntı, beden sıcaklığını denetler di.
EDB
edebiyat İnsan ve toplum yaşamıyla ilgili duygu, düşünce ve ol guların, sözle ve yazıyla etkili biçimde anlatılmasını amaç alan sanat dali. (Bk. çeşitli ülkelerin edebiyatları
(TÜRK EDEBİYATI; FRANSIZ EDEBİYATI; İNGİLİZ EDEBİYATI, vb.) ve ÇOCUK EDEBİYATI.)
Bitkilerdeki asalakları öldürmek için geliştirilmiş kimya
sal bileşim (etilen dibromur). 1948'den başlanarak top rağı tahil tarımına elverişli duruma getirmek, turunçgil
edebiyat eleştirisi: Bk. ELEŞTİRİ.
ler ve öbür meyvelerdeki sinekleri öldürmek amacıyla kullanılan EDB'nin kansere yol açıcı bir madde olduğu anlaşıldı (1975). Bunun üstüne çevreci örgütlerin giriş
Edebiyatı Cedide: Bk. TÜRK EDEBİYATI.
ABD'de EDB kullanımı yasaklandı.
Edelman, Gerald Maurice
tikleri protestolar sonucunda 1980 yıllarının başında
EDB günümüzde kurşunlu benzinlerde katkı mad desi olarak kullanılmakta, kurşunsuz benzin tüketimi
nin artmasıyla da kullanımında gün geçtikçe azalma olmaktadır.
ABD'li hekim ve biyokimyacı (New York 1929). Rocke
feller Üniversitesi'nde ders veren Gerald Maurice Edel man, bazı antikor moleküllerinin yapısına ilişkin incele
meleri nedeniyle, 1972'de Nobel Fizyoloji ve Tıp ödü ed-Davha
lünü R. Porter'la paylaşmıştır.
Katar'da kent. Katar yarımadasının doğu kenarında,
Eden, Sir Anthony
Basra körfezi kıyısında yeralan, Katar'ın başkenti olan ed-Davha'nın (Duha da denir) nüfusu 217 294'tür. Bir
İngiliz siyasetçisi (Windlestone Hall, Durham 1897-Al
balıkçı köyüyken, 1939'da ülkede petrol bulunmasın
vediston 1977). Muhafazakar Parti'den milletvekili se
dan sonra hızla gelişen ed-Davha,Katar'ın başlıca liman
çilen (1923), Sir Anthony Eden, Dışişleri bakanlığına ge
kentidir.
tirildi (1935). Sert bir siyasetten yana olduğundan,
Eddington, Sir Arthur Stanley
İngiliz siyasetçisi Sir Anthony Eden, üç kez Dışişleri bakanlığı (1935-1938,
Ingiliz astronomu ve fizikçisi (Kendal 1882-Cambrid ge 1944). Greenwich gözlemevinde baş asistanlık (1906) yapan Sir Arthur Stanley Eddington, gök cisimle ri ile yıldızların fotoğraflarını çekmekle uğraştı. Yıldız
1940-1945,
hareketlerinin frekans analizini yapıp, harekete bağlı bir diyagram dizini oluşturdu. Profesörlüğe yükselip (1913), Cambridge gözlemevi yöneticiliğine getirildi (1914). Bir Alman astronomunun kuramını gelis
1951-1955) yapıp, 1955'te Sir Winston
Churchill'in yerine başbakanliga
tirerek, enerjinin iletimi konusunda ayrıntılı çalışmalar
yaptı (1916); yıldızların işık ve ısı biçiminde verdikleri
getirilmiştir.
nin gaz halinde olduğu sonucunu çıkarıp, bundan yola çıkarak, yıldızların kütle ve parlaklıkları arasındaki te
gösteremeyince,
Süveyş bunalımı sırasında başarı
enerjinin, isıyla iletildiğini algıladı; yıldızların iç kesimi
sağlık durumunu öne sürerek istifa
mel ilişkiyi ortaya koydu.
Başlıca yapıtları: Space, Time and Gravitation (Uzay, Zaman ve Yerçekimi, 1920), The Mathematical Theory of Relativity (Göreliliğin Matematiksel Kuramı, 1923), The Internal Constitution of the Stars (Yıldızların İç Ya
pisi, 1926), The Nature of the Physical World (Fizik
Dünyanın Özü, 1929), New Pathways in Science (Bi limde Yeni Yollar, 1935), The Philosophy of Physical Science (Fizik Biliminin Felsefesi, 1939).
elmiştir.
Chamberlain'in İtalya ve Almanya'yla anlaşma siyaseti ni desteklemeyip, görevden çekildi (Şubat 1938). Sö mürgeler bakanlığı (1939), yeniden Dışişleri bakanlığı
(1940-1945), Avam Kamarası başkanlığı (1942) yapıp,
Churchill kabinesinde üçüncü kez Dışişleri bakanlığına
ve Başbakan Yardımcılığına atandı (1951). Londra ve Cenevre konferanslarında arabulucu olarak etkili oldu.
ed-Diyarbekri: Bk. DİYARBEKRİ, ED.
Muhafazakar Parti başkanlığına ve başbakanlığa getiri
lip (1955), Süveyş bunalımı(1956) sırasında, Mısır'a as
kerî müdahalede bulunarak İngiltere'nin durumunu
Edebali, Şeyh
güçlendirmeye çalıştı. Başaramayınca, sağlık durumu
Osman Gazi'nin kayınbabası (öl. 1325). İslâm bilimle rindeki bilgisi ve düş yorumlarıyla ün salan Şeyh Edeba
Edessa: Bk. ŞANLIURFA.
li, düşünde, Osman Gazi'nin evinde konuk kaldığını, kendi göğsünden çıkıp onun göğsüne bir ay girdiğini, sonra da Osman Gazi'nin göğsünden bir ağaç çıkarak
dünyayı sardığını gördü. Bu düşü, Osman Gazi'nin bü
yük bir devlet kuracağı yolunda yorumlayıp, kızı Bala Hatun'u onunla evlendirdi.
nu öne sürerek görevden ayrıldı.
Edfu
Mısır'da kent. Asuan ilinde, Nil'in sol kıyısında yeralan Edfu'nun nüfusu 28 000'dir.
EDİNİLMİŞ BAĞIŞIKLIK SENDROMU 227 Eski Mısırlıların Cebu, eski Yunanlıların Apollinopolis
Magna adını vermiş oldukları Edfu'da, kral mezarların
dan özel konut niteliğinde Bizans evlerine kadar, pek
den Örnekler (antoloji, 1944), Ünlü Türk Bestekârları
(1962), Bizim Kuşak ve Ötekiler (anılar, 1968).
çok tarihsel kalıntı vardır. Görkemli Horus tapınağı,
Edinburgh
Misir tapınak mimarisinin en iyi korunmuş örneklerin
İskoçya'da kent. Forth halici kıyısında yeralan, İskoç ya'nin merkezi ve en büyük kenti olan Edinburgh'un
Ptolemaios döneminden (1.0. IV. - I. yy) kalmadır ve dendir. Bir ön avluya açılan çift pilonlu bir kapıdan giri
len tapınak, sütunlar üstünde yükselen bir diş, bir de iç hipostylos salon, bir sunak odası, bir merkez oda ve on
nüfusu 433 000'dir. Leith limanıyla denize açılan kentin
dua odasının açıldıkları bir koridorla çevrili asıl tapınak
bölümünden oluşur.
Edgü, Ferit Türk yazarı (İstanbul 1936). Devlet Güzel Sanatlar Aka demisi Resim bölümünü bitiren Ferit Edgü, bir süre Pa ris'te yaşadı (1958-1964). Yurda dönünce reklamcılıkla uğraştı.
Edebiyata şiirle giren (1952) Ferit Edgü, öykü ve ro manlarında daha çok aydın kişinin bunalımlarını, top lumla, çevresiyle çatışmasını işlemiş, çağrışımlarla yük lü kapalı bir anlatım geliştirmiştir.
Edinburgh Şatosu (arka planda), Princes caddesi bahçelerinin yanı başında yükselen tepede kurulmuştur. Princes caddesi, Edinburgh'un başlıca alışveriş merkezidir.
eski kesimi, XII. yy'dan kalma Edinburgh şatosunun bu
lunduğu tepenin yamaçlarında, yeni kesimi, tepenin kuzeyindeki Princes caddesinin ötesinde yeralir. Sa nayi kuruluşları (besin sanayisi, elektrikli ve elektronik gereçler yapımı, vb.) kuzeyde, Leith limanı çevresinde
toplanmıştır. Her şeyden önce bir öğretim merkezi (is koçya'daki üniversitelerin en büyüğü olan üniversitesi 1583'te kurulmuş ve çok erken bir tarihte, tip araştırma ları alanında önemli bir merkez haline gelmiştir) olan
kent, Edinburgh şatosu, gotik üslubunda St. Giles kilise Ferit Edgü.
si, Holywood Sarayı ve XVIII. yy'dan kalma evleriyle çok sayıda turist de çekmektedir.
Başlıca yapıtları: Kaçkınlar (öykü, 1959), Bozkurt
Adi Keltçe “Eidin'in Kalesi” anlamına gelen Dune-ei
(roman, 1977), Ah Min'el Aşk (şiir, 1978), Bir Gemide
deann'dan kaynaklanan Edinburgh, XII. yy'da Malcolm III (1093) tarafından yaptırılan şatonun çevresinde ge lişmeye başladı. Ingilizlerle yapılan savaşlardan önemli
(öykü, 1962), Av(öykü, 1969), Kimse (roman, 1976), O
(öykü, 1978; 1979 Sait Faik Hikâye Armağanı), Ders Notları (deneme, 1978, TDK Deneme ödülü), Çığlık
ölçüde zarar görüp, XV. yy'da İskoçya'nın başkenti
(öykü, 1982), Eylülün Gölgesinde Bir Yazdı (roman,
olunca gelişti. 1603'te İskoçya'nın Büyük Britanya'ya
1988 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat ödülü), Binbir Hece (deneme, 1991).
katılmasıyla eski önemini yitirip, XVIII. yy'dan başlaya rak yeniden hızla gelişti.
Ediboğlu, Baki Süha
Edinburgh, Philip Mountbatten Dükü
Türk şairi ve yazarı (Antalya 1915-Istanbul 1972). Evkaf
Büyük Britanya kraliçesi Elizabeth Il'nin eşi (Korfu
müdürlerinden Edip Ahmet Bey'in oğlu olan Baki Süha Ediboğlu, İstanbul Hayriye Lisesi'ni bitirip (1936), Tan,
1921). Yunanistan prensi Andreas ile Alice von Batten
berg'in oğlu, Yunanistan kralı Georgios l'in torunu, In
Akşam ve Cumhuriyet gazetelerinde çalıştı (1934 1940). Ankara Radyosu'nda ve Basın Yayın Genel Mü dürlüğü'nde görev alıp, İstanbul Radyosu'na geçerek
giltere kraliçesi Victoria'nın torununun torununun oğlu
Heceden geçerek yeni şiirin olanaklarını da denediği
Elizabeth'le evlendi ve Edinburgh Dükü unvanı verildi.
olan Philip Mountbatten, dayısı amiral Mountbatten ta
rafından yetiştirildi. Ikinci Dünya Savaşı sırasında Krallık
(1952), çeşitli görevlerde bulundu.
Donanması'nda görev alıp, 20 Kasım 1947'de prenses
şiirlerinde ses ve biçim kaygısının ağır bastığı Baki Süha Ediboğlu, iç uyuma önem vermiş, geçmişe dönük bir
Elizabeth'e' Şubat 1952'de tahta çıkmasından sonra pek çok gezisinde eşlik edip, 1957'de Birleşik Krallık
duyarlığı, aşk ve doğa temalarını dile getirmiştir. Şiir
kitapları: Cenup (1942), Gece Yağmuru
(1947),
Işaret (1953), Karanlıkta Geçen Gemiler (1958). Öbür yapıtları: Sel Geliyor (Öykü, 1944), Türk Şiirin
prensi unvanı verildi.
edinilmiş bağışıklık sendromu: Bk. AIDS.
228 EDİP AHMET YÜKNEKI
Edip Ahmet Yükneki Türk şairi (XII. yy.). Yaşamı konusunda bilgi bulunma yan Edip Ahmet Yükneki'nin Atabet ül-Hakayık adlı ya
pıtının sonunabaşkaları tarafından eklenen parçalarda Yüknekli olduğu, Mahmut Yükneki adlı birinin oğlu ol duğu belirtilmektedir (Yüknek kentinin bulunduğu yer
de kesin olarak belirlenememiştir). Günümüze kalan tek yapıtı Atabet ül-Hakayık (Hakikatlerin Eşiği), 256
beyitlik bir ahlâk kitabıdır. Kaşgar diliyle yazılan, özel
likle Türk dili tarihi açısından büyük önem taşıyan yapi tin bilimsel basımı, Prof. Reşit Rahmeti Arat tarafından
yapılmıştır (1951).
ninda, Tunca'nın Meriç'e ulaşmadan önce çizdiği bir büklümün içinde kurulmuştur. Ortasında bulunan Seli miye camisinin yeraldığı kesimde 75 m dolayında olan yükselti, kentin doğusunda 100 m'yi aşar. TARIH
Edirne'nin bulunduğu yerdeki ilk
kent
yerleşme
si, Trak kabilelerinden Odrisler tarafından kuruldu; da ha sonra Orestlere geçti. Bu nedenle de kent Odrisa ve Orestia diye anıldı. Roma döneminde önemli yollar üs
tünde bir konaklama yeri işlevi görüp, Roma imparato
ru Hadrianus'un buyruğuyla onarılarak aşağı yukarı ye
niden kurulunca, bu imparatorun adından Hadriana polis diye adlandırıldı (günümüzdeki Edirne adı, bu adın değişikliğe uğramış biçimidir).
Edip Harabi
Önemini Bizans döneminde de sürdüren Edirne, sık
Türk bektaşi şairi (Istanbul 1853-öl. 1915-1916). Yaşa
sık Hunların, Gotlarin, Bulgarların, Avarların, Peçenek lerin akınlarına uğrayıp, dönem dönem bu halkların eli
mi konusunda ayrıntılı bilgi bulunmayan Edip Hara
ne geçti. 1361'de Osmanlılar tarafından fethedilip, Os
bi'nin (asıl adı Ahmet Edip'tir) şiirlerinden, Mehmet Ali
Hilmi Dede Baba'ya genç yaşında bağlandığı, Bahriye
kâtipliği yaptığı anlaşılmaktadır. Kendi el yazısıyla altıyüz sayfalık bir Divan (basılma mıştır) düzenleyen Edip Harabi, yalnız nefesler, kalen deriler yazmakla kalmamış, divan şiirinin bütün biçim lerini de denemiştir. Bununla birlikte, şiirlerinin belli bir
düzeyin üstünde olduğu söylenemez.
kenti oldu. Bizans döneminde surlarının içine sıkışıp kalmış bir kentken, Osmanlı döneminde surların dışına
taşarak genişledi. Tunca irmağının batısındaki Yıldırım ve Eski Imaret semtleri XIV. yy. sonlarında, Gazi Mihal ve Orta imaret kesimleri XV. yy'ın ilk yarısında kuruldu.
İstanbul'un fethinden sonra, başkent işlevini yitirme sine karşın genişlemesi süren kentte, XV.yy.sonlarında
Bayezit II'nin yaptırdığı külliye çevresinde Yeni İmaret
Edirne (kent) Edirne ilinin merkezi. Edirne kenti Türkiye'nin Avrupa kıtasındaki topraklarını oluşturan Trakya'da, Tunca ve
Arda ırmaklarının Meriç ırmağına karıştıkları yer yakı Edirne'den görünüş.
تلا an)
பயப்பு nnnnnnn
ERS JUD
SU125
manli Imparatorluğu'nun Bursa'dan sonraki ikinci baş
mahallesi gelişti.XVI.yy'da pek önem verilmeyen kent, XVII. yy'da yeniden önem kazandı ve İstanbul'un yanı sira imparatorluğun ikinci başkenti işlevi gördü: Bu yüz yılın padişahlarından Ahmet I, Osman II, Murat IV, av
eğlenceleri nedeniyle uzun süreler kentte oturdular;
EDİRNE
229
tarihsel çarşılar, vb.) bulunduğu kent, Türkiye'ye kara
yoluyla giren yabancıların ilk duraklama yeri olarak, tu rizm açısından gün geçtikçe önem kazanmaktadır. mu
Edirne (il)
Marmara bölgesinde il. Yüzölçümü 6 276 km², nüfusu 1990 sayımında 404 599, merkezi Edirne kenti olan Edirne ili 9 ilçeye aynılmıştır: Merkez, Enez, Havsa, ip sala, Keşan, Lalapaşa, Meriç, Süleoğlu, Uzunköprü. Doğuda Kırklareli ve Tekirdağ, güneydoğuda da
Çanakkale illeriyle sınırlı olan Edirne ili, batida Yunanis tan, kuzeyde de Bulgaristan'la komşudur. Güneyden Ege deniziyle sınırlıdır. Edirne ilinde yüzey şekilleri ol
dukça siliktir.Trakya'nın kuzeydoğusunda uzanan Ist
ranca dağları, Edirne ili sınırları içinde yüksekliklerini
yayla görünüşü alırlar (bu kesime “Lalapaşa yitirerek bir yaylası" adi verilir).Istranca dağlarının güneyinde,
17.0 Edirne'de Yıldırım Bayezit Külliyesi.
Edirne ilinin en tekdüze görünüşlü kesimini oluşturan
Ergene havzası yeralır. Havzanın Ergene vadisi ile Ist ranca dağları arasında kalan kesiminde, kuzey-güney doğrultusunda uzanan geniş vadiler ile bunları birbirin
den ayıran, aynı doğrultuda sırtlar görülür. Aşağı Ergene
vadisi ile Meriç ırmağı arasında kalan ve güneybatıya
Mehmet IV (Avcı Mehmet), Venedik ve Lehistan sefer leri nedeniyle uzun süre ülkeyi Edirne'den yönetip, bir
doğru bir yarımada biçiminde uzanan kesimde de, al
ti; şehzadelerinin sünnet düğünü ile kızının günlerce
yükseltisi 150-200 m arasında değişen hafif dalgalı bir
tahttan indirilip, bazılarının tahta çıkarılışı da Edirne'de ki sarayda gerçekleşti.
Koru dağı ile Meriç deltası arasında kalan alanda en dik kati çeken olgu, çevrelerine göre yükseltileri oldukça fazla, tek tek tepeler bulunmasıdır.
yangında altmış kadar mahalle yandı; 1751'deki dep
Edirne, sert kara iklimi etkisindedir. Il merkezinde en soğuk ay ortalaması 1,9°C, en sıcak ay ortalaması 24,6
XIX. yy'daiyice küçülüp, imparatorluğun bir sınır kenti haline geldi.1828-1829Osmanlı-Rus Savaşı'nda Ruslar
°C, günümüze kadar kaydedilen en düşük sıcaklık
bir bölümünün bu işgalden kaçmasıyla nüfusu önemli
llin bitki örtüsünde, geniş alanlarda bozkır (step) go rünüşü egemendir. Ağaçlıklara daha çok vadi tabanla rinda ve sulak yerlerde raslanır. Kuzeydeki Istrancaların uzantısı olan kesimde, kayın ağaçları ve meşe çalılıkları
çok yabancı elçiyi İstanbul'da değil, Edirne'de kabul et
çak yaylalar ve basık tepelerden oluşan bir yüzeyşekli gözlenir. Ergene havzasının güneyinde uzanan alan,
süren düğününü de Edirne'de yaptı. Bazı padişahların
yayla halindedir. Bu yükselti, Koru dağına doğru artar.
XVIII. yy. ortalarındaki iki büyük yıkımdan (1745'teki
remde de pek çok bina yıkıldı) büyük zarar gören kent, tarafından işgal edilip (20 Ağustos 1829), halkın önemli
ölçüde azaldı. XIX. yy'ın ikinci yarısında, 1878-1879 Osmanlı-Rus Savaşı'nda("Doksanüç Harbi"), ikinci kez
Rus işgalinde kalıp, (20 Ocak 1878-13 Mart 1879) ma
hallelerinden çoğu yakılıp yıkıldı ve nüfusu daha da azaldı.
Balkan Savaşı sırasında Bulgarlar tarafından işgal edi
len (26 Mart 1913) Edirne, aynı yılın 21 Temmuzu'nda
geri alındı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında bu kez Yu nanlılar tarafından işgal edilip (Temmuz 1920), 1922'de kurtarıldı.
GÜNÜMÜZDE EDİRNE XIX. ve XX. yy'lardaki 4 işgalden sonra iyice küçülen ve nüfusu azalan (1927 sayımında nüfus 34 500'dü) Edir
-22,2 °C (25.1.1942), en yüksek sıcaklık 41,5 °C'tır (23,7. 1934); yıllık ortalama yağış 599 mm'dir.
görülür.
Edirne ilinin en önemli akarsuyu, büyük bir kesimin
de Yunanistan'la sınırı çizen Meriç ırmağıdır. Kaynakla ri Bulgaristan'da olan Meriç, Edirne yakınlarında, gene Bulgaristan'dan gelen Tunca çayını ve Yur istan'dan gelen Arda'yı alır. Daha güneyde de, Trakya topraklari
mızın eksenini oluşturan Ergene çayı, Meriç'e kavuşur. Edirne ilinin güneyinde, Meriç deltası yakınında ye
ralan irili ufakli göllerden en önemlisi Gala gölüdür. Öbür göller arasında Dalyan, Tuzla ve Bücūrmene göl
ne, İkinci Dünya Savaşı sırasında önce Almanların, da ha sonra da Sovyetlerin Bulgaristan'a girmeleri nede
leri sayılabilir. EKONOMI
ler yığılması nedeniyle nüfusu 1940 sayımında 45 000'i aştıysa da , savaş bittikten sonra askeri birliklerin çekil mesiyle 1945'te 30 000'in altına düştü. 1950 yılların
rılmıştır. Ekili alanların üçte ikisinde tahil ekilir. En çok
niyle sıkıntılı günler geçirdi. Bu dönemde askerî kuvvet dan sonra yeniden gelişmeye başlayıp, 1960'ta 40 000'e yaklaşan nüfusu, 1980'de 72 000'e, 1985'te 87 000'e ulaştı; 1990'da 100 000'i aştı (102 345). Yakın dönemde sanayi etkinliklerinin gelişmeye baş ladığı Edirne'de eski tarım ürünlerinin işlemesine (pey
nircilik, vb.), dokumacılık sanayisi eklenmiştir. 1982'de Trakya Üniversitesi'nin kurulması da eski kültür ve eği tim merkezi olma özelliğini Edirne'ye yeniden kazan dırmıştır.
Türk sanatının en seçkin yapıtlarından birkaçının
(ünlü Selimiye camisi, Eski cami, Üçşerefeli cami, çeşitli
Edirne ilinde toprakların yarıdan çoğu, tarla tarımına ay
yetiştirilen tahıl türleri, buğday (özellikle Ergene çevre sinde) ve pirinçtir. Sanayi bitkileri arasında başlıca yeri ayçiçeği ve şekerpancarı alır. Ayrıca susam ve halkın rapitsa" dediği kolza da yetiştirilir. Geniş alanlarda da kavun ve karpuz ekilir.
Ilin hayvan varlığında koyun ve kilkeçileri önde gelir.
Koyun cinsi, et niteliği yüksek olan kıvırcıktır. İlin Ege
denizi kıyılarında balıkçılık yapılır; Meriç deltasındaki kiyi gölleri dalyan olarak kullanılır; bu göllerden elde
edilen çeşitli balıklar arasında özellikle yılanbalığı (en çok Gala gölünde tutulur), Avrupa ülkelerine (başta Hollanda) satılmaktadır.
Edirne ilinde önemli yeraltı gelir kaynağı yoktur. Sa
230 EDİRNE ANTLAŞMASI
Edirne ilinde Meriç köprüsü.
nayi kuruluşları arasında yağ ve peynir yapımevleri ve dokuma fabrikaları başlıca yeri tutar. ULAŞIM
Edirne'nin yeri, ulaşım bakımından çok önemlidir. İlin merkezi, Türkiye'yi Avrupa'ya bağlayan yol üstünde bulunur. Buradan geçen demiryolundan başka, kara
yolu da büyük önem taşır. Keşan ve Ipsala'dan geçerek Yunanistan'a ulaşan karayolu da, son yıllarda önem ka zanmıştır.
le boğazlarından geçebilme, Karadeniz'de serbestçe çalışabilme haklari tanınacak, ayrıca, Osmanlı devleti
Yunanistan'ın bağımsızlığını onaylayacak ve Rusya' ya 11,5 milyon duka altını savaş tazminatı ödeye cekti.
Edirneli Emrullah Emri: Bk. EMRI, EDİRNELİ EMRULLAH.
Edirne antlaşması
Edirneli Nazmi
Osmanlı devleti ile Rusya arasında 14 Eylül 1829'da
Türk şairi (Edirne ? - 1555). Yaşamı konusunda ayrıntılı
Edirne'de imzalanan barış antlaşması. 1828-1829 Os manlı-Rus Savaşı'nda, şiddetli bir çarpışmadan sonra Rus ordularının Osmanlıların Batı cephesini yararak 20
Ağustos 1829'da Edirne'ye girmesi, Doğu cephesinde de Erzurum'un düşmesiüstüne, Mahmut II, Prusya elçi sinin arabuluculukönerisini kabul etmek zorunda kaldı ve Edirne'de 16 maddeden oluşan bir barış antlaşması
imzalandı. Osmanlıların Avrupa topraklarındaki gücü
bilgi bulunmayan Edirneli Nazmi'nin, "silahtarlar züm
resinden" olduğu, ahkam katipliği yaptığı Latifi tarafın dan belirtmiştir. Şiirlerinden Yavuz Sultan Selim'in Iran ve Misir seferlerine katıldığı, Kanuni Sultan Süleyman'ın ordusunda bulunduğu, Baba Efendi adıyla tanınan Nakşibendi Şeyhi Filibeli Mahmut Efendi'ye bağlandığı
ve şeyhin müridi Rüstem Paşa tarafından korunduğu
nü büyük ölçüde sarsan bu antlaşmanın başlıca madde.
anlaşılmaktadır. Yaşadığı çağın sanat anlayışı açısından, Edirneli Naz
Rumeli'de ele geçirdiği bütün toprakları geri verecek,
Mahremi'yi izleyen ve Türki-i Basit (Basit Türkçe) adlı
lerine göre, Rusya Tuna ağzındaki Yılan adaları dışında
Prut ırmağı iki devlet arasında sınır olacak, doğuda Ana
pa, Poti, Ahilkelek, Ahıska kaleleri Rusya'ya bırakıla
cak, Efiák ve Boğdan'a Osmanlı devleti, voyvodaları
ömür boyu koşuluyla atayacak ve bu topraklardan, iki yıl vergi almayacak, Sırp topraklarından ayrılacak altı
bucak Sırbistan'a katılacak, Rus tüccarlarına Türki ye'nin her yanında ticaret yapma, Istanbul ve Çanakka
mi'nin önemli bir şair olduğu söylenemez. Tatavlalı
akimin savunucularından olan şair, gerek çağında, ge rek daha sonraları, bir çeşit tezkire sayılabilecek Mec ma ün-Nezair adli derlemesiyle tanınmıştır. Yapıt, ge
rek kendisinden önceki, gerek elimizde çoğunun diva ni bulunmayan dönemindeki şairlerin ürünlerini kapsa
ması açısından önemlidir. Ayrıca, Divan'ı Fuat Köprülü
tarafından bulunmuş ve Milli Edebiyat Cereyanının Ilk
EDWARDI
Mübeşşirleri ve Divan-ı Türki-i Basit adlı kitabında ya yınlanmıştır.
231
na karşılık, bu etkiyi inceleyen ve diyot lambasını bulan J.F. Fleming oldu. Ayrıca çeşitli şirketler kurdu ve bu şir
ketlerin birleşerek rakip şirketleri de satın almasıyla Ge
Edirne'nin fethi
neral Electric Company ortaya çıktı.
Balkanlar'daki başlıca kentlerden Edirne'deki Bizans
garnizonu XIV. yy. başlarında iyice zayıflamış ve kent
halkıyla ilişkileri bozulmuş, 1345'te kentte patlak veren ayaklanma, savunma gücünü önemli ölçüde zayıflat mıştı. Murat l'in Edirne yolu üstündeki Çorlu ve Lüle burgaz'ı Evrenos Bey'in Malkara, Keşan ve İpsala'yı,
Hacı İlbey'in de Dedeağaç limanını ve Dimetoka'yı ele geçirmelerinden sonra Edirne'yle arasında engel kal
Ediz, Hasan Ali Türk yazarı ve çevirmeni (Priboy, Sırbistan-Avusturya sınırı 1905-Istanbul 1972). Tıp fakültesi sınavlarını kaza narak Askeri Tıbbiye'ye giren (1920) Hasan Ali Ediz,
Aydınlık dergisi sorumlularıyla birlikte tutuklanınca
mayan Osmanlı ordusu, Babaeski-Pınarhisar arasındaki
(1923), fakülteden çıkanldı. Takrir-i Sükun Kanunu is tanbul'da yürürlüğe girmediği için dava düşünce,Mos kova'ya giderek iktisat ve toplumbilim öğrenimi gördü
Sazlıdere'de karşılaştığı Bizans ordusunu yenerek,
(1924-1929). Yurda dönüşünden sonra, Son Posta
Temmuz 1362'de Edirne'ye girdi. Bir süre Edirne'de
(1937), Tan, Haber gazetelerine yazılar yazarak, çeviri ler yaparak yazı yaşamına auldı.
kalan Murat I, Lala Şahin Paşa'yı Rumeli beylerbeyliği
ne atayıp Edirne'de bırakarak, Dimetoka'ya gitti. Ota
rihten sonra gün geçtikçe büyüyen Edirne, İstanbul'un
fethine kadar, Osmanlıların Rumeli'deki başkenti oldu.
Edebiyat konularında, özellikle de Rus edebiyatı ko nusunda incelemeler yayınlamış, sürekli tiyatro eleştiri leri yazmış olan Hasan Ali Ediz, özellikle çevirileriyle ünlüdür. Puşkin, Gogol, Dostoyevskiy, Turgenyev,
Edison, Thomas Alva
Tolstoy, Çehov,Gorkigibi klasikleşmiş, ilya Ehrenburg,
Cengiz Aytmatov gibi çağdaş Rus yazarlannin yapıtları
ABD'li mucit (Milan, Ohio 1847-West Orange 1931).
ni Türkçe'ye kazandırmış, adına 1961-1970 arasında
Hollanda göçmeni bir ailenin oğlu olan Thomas Alva Edison, 12 yaşında ekmek parasını kazanmak zorunda kalarak, Port-Huron-Detroit demir yolu hattında çalı
Hasan Ali Ediz çeviri ödülü verilmiştir.
larından birine kolla çalışan bir baskı makinesi yerleşti
Kanada'da kent. Kuzey Seskatchewan irmağının her iki kıyısında yeralan, Alberta eyaletinin merkezi ve en bu yük kenti, Kanada'nın da beşinci büyük kenti olan Ed
şan trenlerde gazete sattı. Çok geçmeden, yük vagon rerek, kendi yazdığı gazeteleri basmaya başladı. Ayrıca
çok okuyor, vagonunda kimya deneyleri yapıyordu;
ama deneylerinden biri sırasında yangın çıkmasına yo
laçınca (1861), kulakları sağır oluncaya kadar dövül dükten sonra işinden kovuldu. Bir süre sonra aynı de
miryolu şirketinde telgrafçılık yapıp, 1864'te ilk büyük
buluşunu gerçekleştirdi: Aynı hatta karşıt yönlü iki tel
grafgöndermeyi sağlayan sistem. 1868'de Boston'a gi derek ilk laboratuvarını kurdu. Borsa kurlarını otomatik
olarak kaydeden bir makine bularak sattı ve yılda 600
Edmonton
monton'un nüfusu 616 741'dir. Kuzeydeki önemli ke
restecilik, çiftçilik ve madencilik bölgelerine bir geçiş yolu olan kentte, sanayi önemli ölçüde gelişmiştir. Pet rol rafinerileri, petrokimya sanayisi; besin sanayisi, vb.
Aynı zamanda da önemli bir öğretim (Alberta Üniversi tesi, vb.) merkezidir.
dolarlık bir gelir sağladı. Fonograftan (1877) elektrik
Edridge, Henry
dar çok çeşitli alanlarda 1500'e yakın berat aldı. 1883'te Edison etkisini (molekül boşluğunda ısıtılmış bir
İngiliz ressamı (Londra 1769-ay.y. 1821). Bir gravürcü nün yanında çalıştıktan sonra, Krallık Akademisi oku lunda öğrenim gören Henry Edridge, yeteneğiyle Rey
ampulüne, elektrik dinamolarina (1879) mikrofona ka telin elektron yayması olayı) buldu; ama adını taşıması
nolds'un ilgisini çekti. Karakalem, pastel, suluboya
gece çalıştıktan (1877) sonra bitkin halde görülmektedir.
portreleriyle ün kazanıp, saray tarafından korundu ve kral ailesinin portrelerini yaptı. 1817 ve 1819'da Avru pa'ya yaptığı yolculuktan sonra manzara ressamlığına
Edison'un 1500'ü aşkın buluşundan biri olan fonografta, ses izleri bakır bir levha üstüne kaydediliyordu (sonraki
kurucuları arasında yeraldı.
Edison bu resimde, fonografini geliştirmek için beş gün beş
modellerde balmumu diskleri kullanılmıştır). Fonograf, Edison'un buluşları arasında en önemlisi sayılmaktadır.
yönelerek, İngiliz romantik manzara resmi okulunun
Edward I İngiltere kralı (Westminster 1239-Burgh by Sands 1307). Babası Henry III'ten sonra tahta çıkan (1272) Ed ward I, Henry III döneminde parlamentonun ve baron ların sarsmış oldukları krallık gücünü yeniden kurmaya,
bütün Britanya adaları ile denizaşırı topraklara yayma ya uğraştı.On yıl süren bir savaşımdan sonra, Galler ul kesine (Wales bölgesi) kesinlikle boyun eğdirdi (1282) ve oğlu Edward'a Galler prensi unvanını verdi. İskoçya tahtının varisi Marguerite'in, oğlu Edward'la evlenmesi
dt
ni sağladıysa (1290) da, Marguerite'in ölümünden son ra büyük güçlüklerle karşılaştı: İskoçlar, onun atadığı kral John Baliol'a karşı sürekli ayaklandılar. Falkirk za feri (1298) ve İskoçya'nın 1307'de yeniden fethi de, et
kisini kalıcı biçimde yerleştirmeyi başaramadı. Avrupa kıtasında, Akitanya'yı Fransa kralinin müdahalelerin
232
EDWARD II Edward I.
tahta çıktıysa (1327) da, yaşı küçük olduğundan ülkeyi annesi yönetmeye başladı. Ergenlik çağına gelince an
nesini yönetimden uzaklaştırıp, annesinin aşığı Morti mer'ı öldürttü (1330). Yetenekleri sayesinde çok geç
meden soyluların bir bölümünü kazandı. Ama gençliği nedeniyle, 6 milyon nüfuslu bir krallığın yetersiz ordu
sunu, parlamentonun isteksizliğini ve ancak İtalyan
bankerlerinden alınan borçlarla dolan hazineyi düşün meden, iki büyük soruna aynı anda elattı ve bu girişimi,
ikili bir başarısızlıkla sonuçlandı: İskoçya'da, Iskoçlar Bruce'u geri çağırdılar (1341); Avrupa kıtasındaysa, de
niz zaferinin kazanılmasına karşılık (1341), Edward'a borç veren bankerler iflasa sürüklendiler. Bunun üstü
ne Ingiltere ağır bir iç bunalımla sarsıldı ve parlamento, siyaseti
denetleme hakkını krala yeniden kabul et
tirdi.
Bu deneyler, İngiltere kralının aynı anda iki düşman
la başa çıkamayacağını gösterdiğinden, Edward III, par
lamentodan yeniden para yardımı almayı başarınca,
tek bir alanda, Fransa'ya karşı savaşmayı seçti. Büyük den kurtarmak için açmak zorunda kaldığı savaş (1294 1298), bu eyaletin yitirilmesinden sonra, ancak statü
bir özenle hazırladığı ve oğlu Galler prensi Edward of
Woodstock'la (çok geçmeden “Kara Prens" lakabı ta kıldı) birlikte komuta ettiği seferde, Fransa kralına karşı
korunması antlaşmasıyla sonuçlandı. Savaşlar yüzün den para sıkıntısına düşen Edward I, sonunda parla
büyük bir zafer kazanıldı (Crécy, 1346) ve Calais ele ge çirildi (1347). Bu başarı, ülke nüfusunun üçte birinin öl
mentodan yardım istemek zorunda kaldı. Parlamen
mesine yolaçan veba salgınına (1348-1350) karşılık,
toysa bu yardımı ancak siyaseti denetlemek koşuluyla vereceğini bildirdi: Bu mali muhalefete, Lordlar Kama rası ile Avam Kamarası da katıldı (1301). Ama Edward I,
sonunda parlamentodan, başlıca seferlerine gerekli pa raları almayı başardı. Öldüğünde, güçlü, merkezles
miş, ama hazinesi bomboş bir krallık bıraktı. Edward II İngiltere kralı (Caernarvon
1284-Gloucestershire
1327). Babası Edward l'in yerine tahta çıkan (1307) Ed
ward II onun siyasetinin miras bıraktığı sıkıntılarla uğraş mak zorunda kaldı: Yeni kurulmuş Ingiliz etkisinden
kurtulmak isteyen İskoçya'nın çalkantısı; Fransa'yla sü regen anlaşmazlık; parlamentoyla gergin ilişkiler; bom
kralın İngiltere'de yetkisini sağlamlaştırdı. Kara Prens'in
Poitiers zaferini (1356) kazanması ve İyi Jean'ı tutsak
alarak İngiltere'ye göndermesi üstüne imzalanan Bré tigny antlaşmasıyla (1360), Fransa'nın bütün güneybatı si Ingiltere kralının egemenliği altına verildi. Bu arada, İskoçya'da tutsak düşen David Bruce da, lyi Jean gibi çok büyük bir fidye ödemeyi kabul etti. Edward III, Is koçya ve Fransa kralı olmayıbaşaramamıştı ama, zafer
lerinden sonra batının en güçlü hükümdarı haline gel
miş, krallığı, soyluları ve askerler zenginleşmişti. Ne var ki, Fransa'da tahta Charles V'in çıkması, durumu yavaş
yavaş değiştirdi. Charles V'in 1369'da yeniden başlatti
ğı savaşta, Ingilizler peşpeşe yenilgiye uğrayarak, Fran
sa'da ele geçirdikleri yerleri yavaş yavaş yitirdiler. Bu
arada parlamentodan daha çok para yardımı istemek
boş bir hazine. Kendisi gibi, yönetimin başına getirdiği gözde adamı Pierre de Gaveston'un da siyasetten anla
zorunda kalan Edward III'ün gücü sarsıldı: 1376 yılının
maması, bu sıkıntıları ortadan kaldırmak bir yana, soy
tim hakkını yeniden kabul ettirdi. Aynı yıl Kara Prens'in
luların başkaldırmasına yolaçtı. İskoçya'daki çalkanti nin önünü almak için parlamentodan para istemesin
oğlu), yalnız yönetime değil, tahta da göz dikti ve so
den yararlanan parlamento, bir denetim komisyonu
“İyi Parlamento"su, yönetimde parlamentonun dene
ölmesiyle meydanı boş bulan John of Gaunt (kralın 3.
kurulmasını (1311) ve Gaveston'un sürgün edilmesini kabul ettirdi. Bir süre sonra geri çağırdığı Gaveston'un
baronlar tarafından Scarborough'a kapatılıp, öldürül mesinden (1312) sonra, gelir kaynağı bulunmadığın
dan, Akitanya'nın gelirini rehin göstererek, papadan yardım istemek zorunda kaldı (iskoçyalıları yenerse,
yetkisini yeniden kurmayı başaracağını umuyordu).
Ama 25 Nisan 1314'te, Robert Bruce'a, Bannock
burn'de yenilmesinden sonra, bütün saygınlığınıyitirdi. 1324-1327 arasında Fransa'yla yaptığı savaş da başarı
sızlıkla sonuçlanınca, kraliçe Isabelle de France, onu sık sık aldatması bir yana, oğlu Edward III'ü babasına
karşı kışkırtarak, soyluları destekledi. Soyluların bir bö lümü açıkça genç prens Edward'ı tutmaya başlayınca,
İsabelle oğluyla Ingiltere'ye çıku (1326) ve Edward Il'yi
tutuklatarak, Kenilworth satosunda öldürttü. Edward III
Ingiltere kralı (Windsor 1312-Sheen, Richmond 1377). Edward Il'nin oğlu olan Edward III, babası öldürülünce
Edward III.
EDWARD OF WOODSTOCK 233 nunda, yönetimi babasından devralmayı başardı.
Edward of Woodstock
Edward IV
Galler prensi (Woodstock 1330-Westminster 1376). Edward III'ün oğlu olan Edward of Woodstock, Crécy
Ingiltere kralı (Rouen 1422-Westminster 1483). Henry VI'ya karşı ayaklanmış olan York Dükü Richard'ın oğlu
savaşında büyük yararlık gösterip, zırhının renginden
ötürü Kara Prens diye anılmaya başlandı. Akitanya'da Fransa kralına karşı savaşmakla görevlendirilip, Gas
cogneluların da katıldığı ordusuyla Poitiers zaferini ka
zanarak (1356), İyi Jean'ı tutsak aldı. Brétigny anlaşma sıyla (1360) sınırları çizilen Akitanya büyük prensliginin
(Loire'dan Pirenelere kadar) başına getirilip, zengin bir
başkent haline gelen Bordeaux'da oturmaya başladı. İspanya'da (1367)parlak zaferler kazandı.Akitanya'ya
ağır bir vergi koyması, Armagnac kontunun Fransa kra
lindan yardım istemesine ve Yüzyıl Savaşları'nın yeni
İngiltere kralı
Edward IV.
Edward III'ün
olan Edward IV, Fransa'nın fetihleri, Kral Henry Vi'nin
büyük oğlu
riksizce yönetimi yüzünden, krallığın güçlü bir toplulu
Fransa'da
akıl hastası olması ve Fransız kökenli kraliçenin bece
Edward of
Woodstock,
ğu York sülalesini başa geçirmeye karar verince, War
savaşırken zırhının
wick'in yönettiği bu topluluğun Towton zaferini kazan masından sonra, parlamento tarafından kral ilan edildi
renginden ötürü "Kara Prens' diye anılmaya başlanmış, 1362-1371
(4 Kasım 1461). Ama Anthony Grey'in dul karısıyla ev
lenerek (1464) eşinin kalabalık ailesini önemli mevkile
re getirmesi, Warwick'le arasının açılmasına neden ol
arasında Akitanya
du.
büyük prensligini yönetmiştir.
Louis Xl'in yardımıyla bir sefer hazırlayan Warwick,
Edward IV'ü Middelburg'a kaçmak zorunda bıraktı ve
Henry Vl'yı yeniden tahta çıkardı. Ne var ki, Kayınbira
deri Atak Charles'ın yardımıyla bir ordu toplayan Ed
ward IV, İngiltere'ye çıkıp, Barnet ve Tewkesbury (1471) zaferleriyle tahtını yeniden ele geçirdi. Pecqu
igny antlaşmasıyla (1475), Louis XI'le arasını düzelttik ten sonra, içte, parlamentoya gücünü kabul ettirdi. Edward VII
Büyük Britanya ve İrlanda kralı (Londra 1841-ay.y. 1910). Kraliçe Victoria ile Sachsen Coburg prensi Alb
recht'in oğlu olan Edward VII, Oxford ve Cambrid ge'de öğrenim görüp, çeşitli ülkelere yolculuklar yaptı. 1863'te Danimarka prensesi Alexandra'yla evlenip,
1901'de tahta çıkınca, meşruti kral rolünün dışına çık madı; ama ülkeleri ve insanları yakından tanıyarak
edindiği bilgiler sayesinde, yararlı öğütler vermekten
de geri kalmadı. Özellikle, İngiliz siyasetini “Dostluk
antlaşması"na yöneltti. Ayrıca, Almanya'yla bir deniz antlaşması, Rusya'yla da bir sömürge antlaşması imza lanması için çalıştı.
Edward VIII
Büyük Britanya kralı (Richmond Park 1894-Paris 1972).
George V'in oğlu olan Edward VIII, tahta çıktığında (1936) halk tarafından çok seviliyordu. Ama 1936'da
başlayan anayasa bunalımı ve dul bir ABD'li kadınla ev lenmek istemesi durumunu sarsınca, tahttan çekilerek,
yerini kardeşi George Vl'ya bıraktı. Windsor dükü un vanını alarak Ingiltere'den ayrılıp, ABD'li sevgilisi Mrs. Simpson'la Fransa'da evlendi (1937). Sonra, Bahama adaları genel valiliği yaptı (1940-1945).
den başlamasına yolaçınca, hastalandığı için savaşa ka tılamayarak, İngiltere'ye döndü.
1901'de annesi kraliçe Victoria l'in yerine tahta çıkan
Edward VII, eşi Danimarka prensesi Alexandra'yla birlikte.
234
EDWY, GÜZEL
Edwy, Güzel Anglosakson kralı (öl. 959). Edmund l'in büyük oğlu
olan Güzel Edwy (ya da Eadwig), amcasının yerine tah ta çıktı(955). Kuzey bölgesi halkının kardeşi Edgar'ı kral
seçerek ayaklanması üstüne (957), ülkenin iki kardeş arasında paylaştırılmasına karar verildi ve payına Tha mes irmağının güneyi düştü.
EEG: Bk. ELEKTROANSEFALOGRAF.
efedrin İlaç olarak kullanılan alkaloyit. Başlangıçta çeşitli deni zūzümü (Ephedra) türlerinden elde edilen, 1929'dan
bu yanaysa laboratuvarda hazırlanan efedrin, kimyasal
yönden epinefrine (Bk. ADRENALİN) yakındır. Bronş çukları genişletici etkisinden dolayı astım ve bronşitle
rin tedavisinde, gözbebeğini büyütücü etkisindenötü
Efes'te Celsus kitaplığının yıkıntıları.
rü göz damlası olarak, damar daraltıcı etkisinden ötürü
salip (BK. DÜNYANIN YEDİ HARİKASI), İ.Ö. 546'da
burun damlası olarak, merkez sinir sistemini uyarıcı et
Persler tarafından alındı. Daha sonra Delos Birliği'ne
kisinden ötürü kan basıncı (tansiyon) düşüklüğünde ve
katılıp, I.Ö. 334'te Büyük İskender'in imparatorluğuna katıldı. Lysimakhos tarafından I.S. 286'da büyük ölçü
kalp yetmezliğinde kullanılır. Bazı hastalarda kalp çar pintisina, iç sıkıntısına ve uykusuzluğa yol açma gibi yan etkileri görülmüştür.
de yeniden yapurilip, İ.Ö. 281'de Selefkilere geçti. Bir
süre de Bergama Krallığı'nın yönetiminde kalıp, i.Ö.
133'te Romalılar tarafından alındı. Aziz Paulus ve Aziz
Efes
Yuhanna'nın bir süre yaşadıkları, Meryem'in de öldüğü
Anadolu'da Eskiçağ kenti. Batı Anadolu'da lonia bölge
sonra Bizanslılar ve Türkler arasında el değiştirip,
körfez kıyısında yer alan Efes (kalıntıları günümüzde, Iz
İmparatorluğu topraklarına katıldı.
ruldu; hızla gelişip, I.S. VII. yy'dan başlayarak Batı Ana
müzde de sürdürülmekte olan arkeoloji çalışmaların
yanın yedi harikasından biri olan Artemis tapınağıyla ün
kitaplığı, Arkadiana caddesi, Kuretler caddesi, Domitia
sinde, Küçük Menderes irmağının denize döküldüğü
mir iline bağlı Selçuk ilçesindedir), İ.Ö. III. binyılda ku
dolu kıyı bölgesinin başlıca ticaret merkezi oldu. Dün Efes'ten görünüş.
12
kent, I.S. 262'de Gotlar tarafından yakılıp yıkıldı. Daha
1304'te kesin olarak Türklere geçti; 1426'da Osmanlı 1868'den başlayarak dönem dönem yapılan, günü
da, Efes'te Artemis tapınağının kalıntıları, agora, Celsus
EFLATUN
235
nustapınağı, Bizans konutları, büyük tiyatro, Hadrianus
me 1862'de Romanya'nın kurulmasıyla sonuçlandı.
mesi, Artemis heykeli, Meryemana evi, Meryemana ki lisesi, Yediuyurlar mağarası mezarlığı, vb. pek çok hey kel anit ve kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. Bulunan yapıt
Eflatun
tapınağı, Pers döneminden kalma surlar, Traianus çeş
Eski Yunan filozofu (Atina I.O. 428-ay.y. I.O. 348/347). bir öğrenim görerek, sanatın her dalında kendini gös
lar Ingiltere'de British Museum'da, Viyana müzesinde,
Soylu bir ailenin oğlu olan Eflatun (ya da Platon), parlak
sinde ve Efes Arkeoloji müzesinde sergilenmektedir.
terdi (çok genç yaşta şiirler, trajediler yazdı); Krati los'tan bilim dersleri aldı. Sokrates'le tanışınca (\.O. 407) felsefeye yönelip, gerek beden, gerek kafa yapısı
Istanbul Arkeoloji müzelerinde, Izmir Arkeoloji müze Eflak: Bk. EFLAK VE BOGDAN.
Eflak, Michel Suriyeli siyasetçi (şam 1909-Paris 1989). Ulusçu sos
yalist akımın öncülüğünü yapan Michel Eflak, Arap Kal kınma Partisi'ni kurarak (1940), parti genel sekre
terliğine (1942) ve başkanlığına (1947) getirildi. Bütün Arap devletlerini tek devlet halinde birleştirmeye çaba
harcayıp,Baas Partisi'nin kuruluşundagörev aldı. Birle şik Arap Cumhuriyeti kurulunca partilerin kapatılması
üstüne siyasetten çekilip, Suriye birlikten ayrılınca
(1961) yeniden siyasete atıldı. Suriye'nin bağımsızlığını
bir ölçüde koruyacak ve Irak, Mısır ve Suriye'den oluşa
cak bir federal devlet kurma düşüncesini ortaya attı. Ne
var ki bu tasarısı gerçekleşmedi ve Baas Partisi'nin Irak'ta iktidardanuzaklaştırılmasına (Kasım 1963) engel
olamadığı gibi, bir ayaklanma sonucu yurt dışına kaç
mak zorunda kaldı (1966). Bağdat, Latin Amerika ve
Beyrut'ta yaşayıp, 1970'te Baas'ın Bağdat kolu genel sekreterliğine seçildi. 1970'te Irak'tan ayrılıp, 1974'te yeniden Bağdat'a yerleşerek, Baas genel sekreterliğine yeniden seçildi.
bakımından siyasete yatkın olmadığından, o karışık yıl
larda siyasetten uzak kaldı. Demokrasiyi küçümserken, Otuzlar Meclisi'yle iktidara gelen dostlarının yönetimi
ni daha da beter buldu. Sokrates'in ölümünden sonra
Megara'da Eukleides'in yanına çekildi; sonra yolculuk lar yaparak Kyrene'de matematikçi Theodoros'la tanış ti. Mısır'a biryolculuk yapıp, Italya'ya giderek Tarento ve Lokroi'deki pythagorasçı çevrelerle ilişki kurdu. İ.Ö. 388'e doğru Dionysos'un kaynı Dion tarafından, Syra kusai tiranına erdem dersleri vermesi için Syrakusai'ye
çağrıldı; ama Dionysos'u pek etkileyemedi. Atina'ya dönerek, Akademi Gymnasionu'nda Yunanistan'ın dört bir yanından gelen öğrencilere ders verdi. İ.Ö. 367 ve İ.Ö. 361'de iki kez daha Sicilya'ya gittiyse de, Genç
Dionysos'u da etkilemeyi başaramadı ve felsefe ile ti ranlığı bağdaştırmaktan vazgeçti. Atinaya dönüp, Aka demi'de ders vermeyi sürdürerek, söylentiye göre, bir
şölen sırasında öldürüldü. YAPITLARI
Eflatun'un bütün yapıtları günümüze kalmıştır: Felsefe ve felsefeyle bağlantılı konularda yazılmış 26 diyalog. Karşılıklı konuşmalar biçiminde yazıldıkları için bunlara
“diyalog” denirse de, tümünü diyalog diye adlandır mak belki doğru olmaz; çünkü, sözgelimi Sokrates'in
mahkemede yaptığı konuşmayı içeren Savunma ve da Eflaki
ha birkaç yapıtı, temelde monologdur. Gene de, tarih
Türk şairi ve yazarı(??- Konya 1360). Yaşamı üstüne ye
kişilerin ağzından yapılan konuşmalar biçiminde yazdı
terli bilgi bulunmayan Eflaki'nin (asıl adı Şemsettin Ah met Dede'dir), astronomi ve matematikle uğraştığı, Ulu
Arif Çelebi'ye derviş olduğu, ondan kırk yıl sonra öldü ğü bilinir.
Farsça ve Türkçe şiirler yazarak mevlevi inancını
yansıtan Eflaki'nin en önemli yapıtı, Menakıb ül
Arifin'dir. Ulu Arif Çelebi'nin isteğiyle yazdığı bu kitap
sel kişilere dayansın ya da dayanmasın, bütün yapıtlarını ğı için, tümü bu anlamda tiyatrovaridir. Birkaçı dışında,
diyalogların tümünde, Sokrates odak kişidir.
Ilk diyaloglar. Diyalogların kesin tarih sırası belirsizdir;
ama üslup ve konu dikkate alınarak kabaca üç dönem
belirlenebilir. İlk diyaloglar (1.7. 399'dan sonra yazıl
mışlardır) Sokrates'in yaşamı ve öğretisiyle ilgilidirler.
Üçünde (Euthyphron, Savunma ve Kriton), Sokrates'in
ta, mevleviliğin yayılışı ve ilk mevleviler üstüne geniş bilgiler vermiştir. Anlattığıolayların çoğu kendi gözlem
daki ve mahkeme sonrasındaki tutumu anlatılır. Ilk ya
mıştır (1959-1961),
rilmemiş bir dizi kısa diyalogdan oluşur. Diyalog turu
Eflak ve Boğdan
nün özelliğine uygun olarak, Eflatun, Sokrates'e "X ne dir?" biçiminde sorular sordurur; Sokrates tartışılan ko nuya (X'e) ilişkin örnekler değil, X'in ne olduğunu, te
lerine dayanır. Yapıt Türkçe'ye çevirilerek, yayınlan
mahkemenin hemen öncesindeki, mahkeme sırasın
zılar, ortaya konan sorunlara açık ve belirli çözüm geti
Romanya'nın Osmanlı Imparatorluğu yönetiminde ol duğu dönemde, Romanya topraklarındakiiki prensliğin
mel doğasını yani biçimini bilmek istediğini israrla belir
vodalığı), 1417'den başlayarak Osmanlı topraklarına
nulan tartışılır. Bazı uzmanlar, Devletin ilk kitabının,
bul'dan gönderilen Fenerli Rum voyvodolar tarafından yönetildi. 1359'da kurulan Bogdan (Moldavya) Prensli ſi (ya da voyvodalığı), Kanuni Sultan Süleyman'ın Mo
diyalog olduğunu ileri sürmektedirler.
adi. XIV. yy. başında kurulan Eflak prensliği(ya da voy
katıldıysa da, sık sık ayaklanıp, 1716'dan sonra İstan
haçzaferinden (1526) sonra Osmanlı Imparatorluğu'na
bağlanıp, XVIII. yy'da, Eflak gibi Fenerli Rum voyvoda
tir. Kharmides'te "Olçülü olmak nedir?", Lakhes'te
"Cesaret nedir?", Euthyphron'da "Dindarlık nedir?" ko başlangıçta “Adalet nedir?" sorusuna ayrılmış bu tür bir
Diyaloglarda Sokrates, en önemli şeyin, her konuda
temelde yatan özü kavramak olduğuna inanır; ama kendisinin böyle bir anlayışa sahip olduğunu iddia et mez, "Bilmediğimi biliyorum" der. Sorular sorar; soru
lar tarafından yönetildi. Paris Antlaşması'ndan (1856) sonra Osmanli Imparatorluğu egemenliğinde kalan,
ları yanıtlar ve yeniden sorular sorar. Bu sorgulama
Bogdan, 1857'de Bogdan meclisinin voyvodalığa geç. tiği Alexandru Cuza'nın 1859'da Eflak meclisi tarafın
ortaya koyar. Genellikle karşısındaki tartışmacılar “ke
ama büyük Batı devletlerininkorumasına giren Eflak ve
dan yoyvoda seçilmesiyle, fiilen birleştiler ve bu birleş.
yöntemiyle, hem karşısındaki tartışmacının başlangıç taki sözlerinin çelişkilerini gösterir, hem de bilgisizliğini rametleri kendinden menkul uzmanlardır (sözgelimi Gorgias ile Protagoras'ın baş kişileri önde gelen sofist
236
EFLATUN
sonuçlanır. Bundan dolayı, akıl yönetimi bir tiranlık de
ğil, mutlulukla birleşmiş birey ile toplumun uyumlu yö netimidir.
Eflatun olgunluk dönemindeki yapıtlarında, varlığın ve anlamanın (anlık) özünü veren açıklamalar olarak,
ilk yazılarında gölgede kalan biçimler kuramını geliştir
miştir. Biçim, X varlığının bireysel örneğini açıklayan bir ilke olarak sunulur; kendinde şey olan bu X varlığı, X
adıyla anlam kazanır; bu da X olma anlayışının aşkın nesnesidir. Biçimler, bireysel değişen nesneler dünya
sini ve bağımlıolduğu değişmeyen varlık alanını oluştu rurlar. İyi'nin biçimi eşsiz bir konumdadır ve bir bütün olarak varlıktan ve düşünülür dünyadan sorumlu dur.
Theaitetos'ta anlamanın doğası açıklanır. Sözü edi len tanımların eleştirisi, anlamanın (ya da bilginin), şey
leri yalnızca algılama yada basit zihinsel fark edişle tani mayı değil, varlığıyla ilgili değerlendirmeleri de içerdiği ni gösterir. Phaidon ve Şölen, sırasıyla, ölüm ve sevgi
(aşk) konularını ele alan, dramatik bakımdan özenli
parçalardır. Sokrates'in son saatlerini anlatan Phaidon, ruhun doğası üstüne düşünceler ortaya koyar ve ruhun
bedenden ayrılarak ölümü hazırladığı sırada filozofun
portresini çizer. Dramatik bakımdan güçlü olan şö len'de, Sokrates sevgiyi, güzele ve iyiye yönelmiş yara tici çekim olarak tanımlar.
Son diyaloglar. Eflatun'un Syrakusai'den döndükten
sonra yazmaya başladığı diyaloglarda Sokrates geri plandadır. Sofistte ve Devlet Adamında baş kişi,
Elea'dan gelen adı belirtilmeyen biridir. Sofist, anlama
nin belirli bir görünümünün, varlık ve yokluk açıklama
larına nasıl dayandığını ve tikeller ile biçimlerin arasın Eski Yunan filozofu Eflatun'un, l.O. IV. yy'da yapılmış bir büstten kopya edilmiş (I.5. III. yy.) bustu. Eflatun, Bati
daki ilişkiyi gösterir. Parmenides'te, biçimler kuramı
düşünce tarihinde, birer kilometre taşı oluştururlar.
teren tartışmalar ortaya konur. Timaios, evrenin köke ninin ve doğasının yarı mitolojik bir betimlemesini verir,
tiz bir incelemeden geçirilir ve biçimlerin varlıklarını
uygarlığını en çok etkilemiş filozoflardan biridir. Diyaloglar'ı
açıkladıkları şeylerle aynı türden olamayacaklarını gös
Sokrates'in öğrencisi olan Eflatun, I.O. 387'de Atina'da Akademi'yi kurmuş ve ders vermiştir. (Louvre, Paris.)
Philebos, iyi yaşamdaki hazzın yeri üstüne düşünceler
içerir. Eflatun'un en uzun ve son yapıtı olan Yasalar'da lerdir), bu yüzden de sözcüklerin doğru tanımını ver
medeki yetersizlikleri özellikle dikkat çekicidir. Savun ma'da Sokrates kendi görevinibu bilgisizliği sergilemek
biçiminde tanımlar ve gerçek bilgeliğe ulaşmak için bu sergilemeyi zorunlu bir başlangıç olarak görür. Diya loglar bilgisizlikle, yani tartışmalar bir sonuca ulaşma dan bitiyor gibi görünse de, her yapıtın tartışarak karşıt
düşüncelerden doğruya varma yöntemi olan diyalektik
(Nomoi), ülküsel bir kent-devlet için örnek bir anaya
sayla ilgili düşünceler ortaya konur. DÜŞÜNCELERI Eflatun'un düşüncelerinin merkezi akıldır; ona göre
akıl, hem değişen görünür dünyanın algılanısını ve bu
dünyaya egemen olan düzeni açıklar; hem de siyasal
ve bireysel düzeyde uyumlu ve mutlu bir yaşam yaratır. Sokrates'in, "erdemin anlamının (anlık'ın) bir biçimi ol
yapısı, tartışılan kavramlara ilişkin çok yönlü ve ince bir
duğu ve iyi yaşamanın da bilgide temellenmesi gerekti
Olgunluk dönemi diyalogları. Akademi'nin kuruluşun dan sonra yazılmış olan bu diyaloglarda, Sokrates'in
sında bir uyum sağladığı, aklın arzulara yabancı bir şey
anlayışın varlığını ortaya koyar.
konuşmalarında kesin ve net öğretiler daha açık biçim de belirmeye başlar. Eflatun'un en büyük yapıtı sayılan
Devlet de bu dönemdeki diyalogların içindedir. Adale
tin özü üstüne bir tartışmayla başlayan bu diyalog, ülkü selleştirilmiş bir siyasal topluluk tasarısı ile böyle bir top luluğun hükümdarlarına uygun eğitimden söz eder.
Adalet, her şeyin doğasına en uygun işlevi yerine getir
ği yolundaki görüşü, felsefe eğitiminin akıl ile tutku ara
olarak değil, onun doğalrehberi ve kaynağı olduğu de netimli bir yaşam görüşü olarak özetlenebilir. Anımsa
ma öğretisine göre, öğrenme, ruhun yaratılıştan önce sahip olduğu bilgeliğin anımsanmasıdır. Bu, Eflatun'da kapalı kalmış bir görüştür; çünkü akıl da, onun açıkladı
ği görünür düzende, insan ruhuna yabancı değildir. Bu düzen (Eflatun bu düzeni hem varlığın, hem de
olarak açıklanır. Siyasal açıdan bu ilke, yurttaşların ken
görünür dünyanın algılanmasının açıklaması olarak gö rüyordu), biçimler kuramında açık olarak anlatılmıştır. Biçimler hem dünyadaki varlıkların ve dünyanın kendi
lumda somutlaşır; bireysel insan ruhu açısından bu ilke,
hem de varlığın bu örneklerinin insan tarafından anlaşıl
mesinin bir ilkesi, eylemin ve varlığın özel yargı ilkesi
dilerine en uygun görevleri yerine getirdikleri bir top ruhun her bölümü özel bir uygun işlevini yerine getirdi
ğinde ortaya çıkacaktır. Her ikidurumda da akıl, yöneti
ci olmalıdır; ama hem siyasal toplulukta, hem de birey sel ruhta, adalet ile ölçülülük, uyum ve kendini denetle
me, ülküsel biçimde bir arada bulunurlar; bu da bütün öğelerin yapılması gerekenler üstünde anlaşmalarıyla
ni şu ya da bu varlığın örneği olarak sunmasının ilkeleri,
masının ilkeleridir. Eflatun'a göre, görünür dünyanın
doğası ve algılanabilirliği, ancak biçimler dünyası olan
varlığın kendisinin gerckten algılanabilir yapısının bir
imgesi olarak kavranmasıyla açıklanabilir. Eflatun bi çimler ile tikeller ya da varlik dünyası ile görünür dünya
arasındaki ilişkiyi, anlaşılması güç bir sorun sayar. An
EGE BÖLGESİ
cak, Herakleitos'un göreceliğine ya da Parmenides'in monizmine av olmadan hiçbir kuramın dünyanın bu iki özelliğini kavrayamayacağı konusundaki görüşü kesin dir.
İyi'nin biçiminin yönettiği varlıklar dünyasını Eflatun, değerin kaynağı ve kişisel arzunun nesnesi olarak gö rür. Böylece filozof, biçimlere, yani gerçek haliyle dün
237
zevi yaşamları üstüne yazılmış öykülerdir.Bunların en bilineni Altın Efsane'dir (XIII. yy.).
Kral Arthur ya da Roland destan çevrimindeki Char
lemagne gibi birçok efsanevi kişi, ulusal kahramanlar
olduklarından, bu kişilerin yaşamlarındaki gerçek ile fantezinin birbirine karıştığı olağanüstü serüvenler,
kendilerini adadıkları erdemler için verdikleri savaşım
lar, birer efsane çevrimine dönüşmüştür. Kral Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri efsanevi kibarlıkları ve yiğit
yaya âşık biçimde resmedilir. İçindeki varlıkların gerçek ilkesini akış dünyası aracılığıyla görme isteği, temelde bir sevgi (aşk) eylemidir. Bu sevgi iyiye doğru basit bir
likleriyle, Robin Hood ve adamlarıysa bağlılıkları ve
rine dönük yönüyle bu, eğitimin gücüdür ve Sokrates'in
cer'ın İyi Kadınların Efsanesi (1380-86) adlı yapıtı, ya
çekim değil, iyiyi yaratmanın yaratıcı gücüdür. Öbürle
ezilen insanları savunmalarıyla ünlüdürler. G. Chau
çevresindeki gençlerle ilişkilerinde resmedildiği gibi,
şamları ya da ölümleri, aşka tutkulu bağlılıklarının tanığı
ğumunu sağlamaktır. Yunan geleneğinde genellikle olduğu gibi, Efla
sık rastlanır. Türklerin Oğuz kağan, Ergenekon, Türeyiş
diyalektik süreç aracılığıyla anlamanın ve erdemin do tun'da da akıl kendini en açık biçimde Logos'ta (“bilgi")
olmuş tarihteki tanınmış kadınların öykülerini anlatır.
Türk edebiyatında efsanelere, özellikle destanlarda
gibi destanlarında çeşitli efsaneler aktarılır. Dede Kor
gösterir; bu sözcük ve "dil” sözcüğü, akılile varlığı bir
kut Kitabinda Oğuz Türklerinin efsanelerine yer veril
numdadır. Eflatun, dilin hem dünyanın algılanması, hem de dünyanın gerçek varlığını gizlemesi gücüne sa
lerde din adamları birer ermiş olarak sunulur. Evliya Çe
leştiren araçlar olarak, diyaloglarda hep merkezi ko
miştir. Bazı halk masallarındaki haksızlıklara başkaldır miş kişilerin öyküleri de efsane havası taşır, bazı öykü
hip olması olgusundan etkilenmiştir. Sürekli olarak, dili
lebi'nin ünlü Seyahatnamesi, birçok yerel efsane akta
bağlılığını nasıl sağlamalı, sorularını ortaya atar. Ona
ve malzeme sağlayan bir kaynak olmuşlardır.
birbirinden kaçınılmaz biçimde ayrıldığı hastalıklı bi
Eftim I: Bk. ERENEROL, PAVLİ EFTİM.
aldatıcılığından nasıl arındırmalı, sözcüklerin dünyaya
rir. Çağdaş edebiyatta efsaneler pek çok sanatçıya esin
göre, kötü şiir de, kötü söylev de, sözcük ile dünyanın çimlerdir. Eflatun bu ayrılığın nasıl giderileceği sorusuy
la ilgilenir ve bu amaç için düşündüğü temel araç, diya
lektiktir; diyalektik, konuşmanın ve anlamanın gerçek biçimini ve eğilimini arındınp geliştiren ve açıklığa ka
vuşturan diyalogdur. Diyalektik, diyalogların içinde su nulmuştur; dolayısıyla diyaloglar, filozofun görüşlerinin basit bir biçimde sunulması değil, işbaşındaki filozof ile belirgin biçimde insani ve çok uygar akılcı konuşma ey
lemiyle uğraşan insanların betimlenmesidir. EFLATUN GELENEGI Eflatun'un düşüncelerinin etkisi, Eflatuncu geleneğin sonraki yüzyıllarda da süren canlılığında görülür. Hele nizmin daha sonraki başlıca filozofları, özellikle Ploti nos ve Proklos, eflatuncudurlar. Akademi'nin kapan masından sonra, Bizans'ta ve İslâm dünyasında yeni ef
latunculuk gelişmiş, Ortaçağ boyunca da Italya'da önemli rol oynamıştır. Rönesans döneminde Batı'da, eflatuncu düşünce yeniden canlanmış, Bizanslı filozof Plethon'un (1355-1452), Eflatun'un yapıtlarını Floran
sa'ya sokması ve Ficino, vb'nin daha sonraki çeviri ve
yorumları, Floransa Akademisi'nde eflatuncu düşünce
okulunun gelişmesine elverişli ortamı sağlamıştır. XVII.
yy'da Ingiltere'de “Cambridge eflatuncuları" adı veri
Eftim II: Bk. ERENEROL, TURGUT.
Egas Moniz, A.C.A. Freire Portekizli sinir hastalıkları uzmanı (Avanca 1874-Liz
bon 1955). Tip öğrenimi gören Antonio Caetano de Abreu Freire Egas Moniz, Bordeaux ve Paris'te sinir hastalıkları dalında uzmanlaştı. Lizbon'da yeni açılan
nöroloji kürsüsünün başına getirilip (1911), birkaç kez
milletvekili seçildi; Paris Barış Konferansı'nda (1918 1919) Portekiz'i temsil etti. Beyin damarları üstüne ça
lışmalar yapıp (1927-1937), damar iç hastalıklarının saptanmasına ilişkin etkili bir yöntem buldu. Alin lobla rinda akmaddenin zarar görmesiyle ortaya çıkan bazı
akil bozukluklarını ameliyatla iyileştirmeye çalışıp, bu ameliyatlarla o güne kadar iyileştirilmesi olanaksız sayı lan hastalıkların bile iyileştirilmesini sağladı. 1949'da
Nobel Tıp ödülünü W.R. Hess'le paylaştı.
len akılcı ilahiyatçılar, düşüncelerinin çoğunu Eflatun'a
Ege Bölgesi
leri, romantizm akımı üstündeki etkisinin yanı sıra, güç. lü bir eflatuncu bilim geleneğinin doğmasına yol açmış
Türkiye'nin 7 coğrafi bölgesinden biri. Anadolu Yar
dayandırmışlardı. XIX. ve XX. yy'larda Eflatun'un görüş tir.
madası'nın batısında yer alan, adı batıda açıldığı Ege denizinden kaynaklanan, kuzeyden Marmara Bölgesi, doğudan İç Anadolu Bölgesi, güneyden Akdeniz Böl
Eflatun Nuri: Bk. ERKOÇ, EFLATUN NURİ.
gesi'yle çevrili olan Ege Bölgesi İzmir, Manisa, Aydın, Uşak, Kütahya illerini ve Muğla, Denizli, Afyon illerinin
büyük bölümü ile komşu bölgelerden bazı ilçeleri içine efsane
alir (illerinin bazı ilçeleri de komşu bölgelere taşar). Yu
Bazı tarihsel gerçekleri yansıttığına inanılan kişiler ya da
yerlerle ilgili uzun soluklu öyküya da birbirinebağlı öy külerbütünü. Mitolojiyse, tanrısalya da doğaüstü olan
(Aydın dağları, Bozdağlar, Horoz dağı, Baba dağı) ile dağlar arasında uzanan vadi oluklarından oluşur; kıyıda Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes
efsaneler sık sık birbirine karışır (efsanevi kişilerin Yu
uzanır. Kiyi ovalarıyla aynı adı taşıyan akarsular tarafın
lailgili öykü ya daöyküleri konu alır.Genede mitler ile
nan mitolojisindeki tanrılarla çatıştığı Odysseia öyküle rinde olduğu gibi). Ortaçağ'da Avrupa'daki efsaneler, azizlerin muci
zeyşekilleri doğu-batı doğrultusunda uzanan dağlar
ovaları, iç kesimlerde Kütahya ovası ve Afyon ovası
dan sulanan bölgede, iki önemli göl yer alır: Bafa gölü; Marmara gölü. Yazları sıcak ve çok kurak, kışları ilık ve yağışlı Akdeniz iklimi etkisindeki Ege Bölgesi'nde bitki
238
EGE DENİZİ
Ege Bölgesi'nin başlıca kenti Izmir'den görünüş.
örtüsünde, dağların alt yamaçlarında maki türleri (def ne, delice, mersin, kocayemişi, zakkum, vb.), yüksek lere doğru kızılçam, karaçam ve fıstıkçamı ormanları
edildiği Ege Bölgesi'nde, yeraltı gelir kaynaklarının baş
sanayi bitkilerinden tütün, pamuk,keten,şekerpancari,
reye bağlanan bölgede, İzmir başlıca deniz ve hava li
ağır basar. Tarımda tahıllardan buğday, arpa ve mısır,
yağ çıkarılan bitkilerden susam ve ayçiçeği ekilir. Dikili
alanlarda başlıca yeri zeytinlikler ve üzümbağları tutar.
Hayvancılık (koyun, kilkeçisi) pek önemli değildir. Sa nayinin özellikle Izmir yöresinde toplanmış dokuma sa nayisi, makine yapımı ve besin sanayisi kollarıyla temsil Ege denizi kıyılarından görünüş.
licaları arasındalinyit, zımparataşı, mermer, borasit ve manganez yatakları sayılabilir.
Karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayoluyla çev manıdır.
Ege denizi
Akdeniz'in Anadolu ve Balkan yarımadaları arasına
EGE UYGARLIĞI 239 uzanmış kolu, Çanakkale boğazıyla Marmara denizine
(ve Karadeniz'e) bağlanan, yakın geçmişte büyük bir
kara parçasının sular altında kalmasıyla oluşan Ege de nizinde (214 000 km²), ortalama derinlikler 350 m'yi
Lemon
lara rastlanır. Ortalama %o 38 olan tuzluluk oranı, gü
EGE DEN
aşmazsa da, yer yer derinliği 2 000 m'yi aşan çukurluk
ANADOLU
neyden kuzeye doğru azalır: Karadeniz'in 40 cm kadar yüksek olan az tuzlu ve hafif yüzey suları Marmara de
Onthon
nizi üstünden Ege denizine boşalırken, Akdeniz'den
Worces SOSYUNANISTAA
gelen daha tuzlu ve yoğun sular da, dip akıntısı halinde
Marmara denizine geçer. Yüzey sularının sıcaklığı kış
Lema
Kread of us
mevsiminde kuzeyden (8 °C) güneye (15 °C) doğru ar
Boo
Pyik.co
tan Ege denizinde, yaz mevsiminde sıcaklık her yerde 23 °C'tır; derinlerdeyse hiçbir mevsimde değişmez: 13
LOS
AKDENIZ
dan esen, "Eteziyen rüzgârları" adı verilen rüzgârların
Hagha Trace
zengin değilse de, büyük akarsuların ağızlarında bol
Uzunada ve Hekimada İzmir iline, Salih adası ve Karaa da Muğla iline bağlıdır.
Ege denizi kıyılarında çok sayıda önemli liman yera
lır. Bunların başlıcaları Türkiye'de İzmir, Yunanistan'da Pire ve Selanik limanlarıdır.
Ege denizinin önemli özelliklerinden biri, gemilerin
PATHOS
stoszakos
EGE UYGARLIĞI Minos denetimindeli yerler
LO. 1700ed-10 1450 ved.
nırları içinde kalanların başlıcalarından Gökçeada ve
Bozcaada Çanakkale iline, Alibey adası Balıkesir iline,
GIRIT M
egemen olduğu deniz, genel olarak balik bakımından
Toplam yüzölçümü 23 000 km?'yi bulan çok sayıda adanın yeraldığı Ege denizindeki adalardan ülkemiz si
ONIKIO
finom
Akrotiri
THOMA Kastri
°C. Genellikle yaz mevsiminde kuzey ve kuzeydoğu
miktarda göçmen balık avlanır.
ON
Delphia
Myleri dencamindelu yerler
10. 1450 yed0.1250 ye d.
1.0. XX. yy. ile 1.0. XII. yy. arasında gelişen Ege Tunç Devri'nde önce Girit adasındaki Minoslular, sonra da
Yunanistan yanmadasındaki Mykenaililer ağır basmıştır.
Minoslulann ve Mykenaililerin etkisi, kolonileştirme ve ticaret yoluyla yayılmıştır.
karayı uzun süre gözden kaybetmemeleridir. Bu özel lik, Eskiçağ'da denizciliğin gelişmesine olumlu etki ya parak Ege denizi kıyıları arasında gidiş-gelişi kolaylaştır
adadaki başlıca Tunç Devri merkezi olan Knossos'un
LIĞI) gelişmesine katkıda bulunmuştur.
ne hastanesinde asistanlığa başladı (1923). Ordu Sağlık
Yunanistan'ın eski adı Hellas'a dayanılarak Hellas uy garlığı diye adlandırılır. Bu uygarlıkların gelişme aşama larıysa, özellikle çömlekçilik üsluplannda açıkça görü len değişikliklere göre, ilk, orta ve son diye evrelere ay rilir. Yunanistan yarımadasındaki Mykneai'den kaynak lanan uygarlığın adıysa,Tunç Devriuygarlığının Yunanis tan yarımadasındaki, bazen de bütün Ege bölgesindeki
danışmanlığına (1927), Ankara Merkez hastanesi iç
son aşaması için kullanılır.
hastalıkları şefliğine getirilip (1927),İstanbulTıp Fakül
tesi'nde doçentlige (1933), profesörlüge (1940), ordi
Krallık, Orta Krallık ve Yeni Krallık dönemleriyle kabaca
kanlık yaptı; 1965'te rektör seçildi. Kalp ve karaciğer
ler de Mısır'la olan ilişkilere dayanılarak, ayrıca zaman
uluslararası kongreye katıldı, uluslararası tıp dernekleri
nilarak belirlenmiştir.
miş ve kıyılarında ortak bir uygarlığın (Bk. EGE UYGAR Egeli, Ekrem Şerif
Türk hekimi (Bandırma 1901-İstanbul 1980). İstanbul
Tıp Fakültesi'nibitiren (1922) Ekrem Şerif Egeli, Gülha
efsanevi kralı Minos'un adından Minos uygarlığı adını
vermiştir. Kyklades adalarındaki Tunç Devri uygarlığı Kykladlar uygarlığı, Yunanistan yarımadasındaki de
Ege uygarlığının üç ana evresi eski Mısır'daki Eski
naryüs profesörlüğe (1952), yükseldi; birçok kez de
aynı tarihlere rastlar. Ege uygarlığıyla ilgili yaklaşık tarih
hastalıklarına ilişkin incelemeleriyle ün salıp, birçok
belirlemede kullanılan bilimsel yöntemlerden yararla
ne üye oldu. 1973'te Tip Fakültesi'ndeki görevinden
BİLGİ KAYNAKLARI
emekliye ayrıldı.
Sonraki Yunanlılar, kendilerinden önceki, demirin bi
Klinikten Notlar (1957).
tunçtan yapıldığı daha önceki çağdan
Başlıca yapıtları: Kalp ve Damar Hastalıkları (1948),
Ege uygarlığı
1.7. 3000-1000 yılları arasında, Ege denizinin Anadolu
kıyılan ile Yunanistan yarımadasında ve Ege denizinde ki adalarda gelişmiş Tunç Devri uygarlığına verilen ad.
Ege uygarlığının temel coğrafi bölgeleri günümüzdeki
Girit adası, Kyklades adaları(ya da "Kykladlar")ve Yuna nistan'dır.
linmediği ve Homeros'un anlattığına göre silahlann
haber
dardılar. Efsanelerinde bu çağdan kalma bazı adlar ve bazı gelenekler korunmuştur. Mykenai ve Tiryns'teki gibi, Tunç Devri'nden kalma dev boyutlu surlarla ilgili
gerçek bilgilerse, ancak XX. yy'da yapılan kazılar sonu
cunda elde edilmiştir. 1876'da Heinrich Schliemann, Mykenai'de, içlerin de görkemli altın hazineleri de bulunan, sütunlu kral mezarları ortaya çıkarmış, buradaki, Tiryns'teki ve Yu nanistan yarımadasının en güneydeki bölgesi olan Pe
Konumu ve verimli niteliği nedeniyle Girit başlangıç
loponnesos'un başka yerlerinde ortaya çıkarılan yapit
raklarındaki ilk gelişmiş uygarlık, Girit'te 1.0. III. binyil da doğmuştur. Bu uygarlığın doğuşunu sağlayan etme nin, Anadolu ya da Suriye'den gelen göçmenlerin bakı
garlığı konusunda pek çok şey öğrenilmiştir. Söz konu
ta bu uygarlığın en önemli bölgesi olmuş, Avrupa top rin ve tuncun işlenmesini de birlikte getirmeleri olduğu sanılmaktadır. Sir Arthur Evans, Girit'teki Tunç Devri uygarlığına,
lardan, Tunç Devri'nin son dönemindeki Mykenai uy su kalıntıların bazıları arasında saraylar, konsollu ve to
nozlu,
kovan
biçiminde etkileyici' mezarlar
("tholps"lar) sayılabilir. 1890 yıllarında Kyklades adala rinda da kazılar yapılmış ve Melos adasındaki Phylako pi'de Tunç Devri'nden kalma eksiksiz bir kent ortaya çı
240 EGE UYGARLIĞI
(Üstte) Knossos'taki Minos sarayında yapılan kazıda, geniş setleri, törenler için
yapılmış merdivenaralıkları ve iç tesisatı bulunan şaşırtıcı birçok katlı yapı ortaya çıkartılmıştır. (Sağda) Yılan tanrıçayı canlandırdığı sanılan bu pişmiş topraktan heykelcik (yaklaşık olarak 1.O. 1600'den kalma), Knossos'taki tapınakta
bulunmuştur. Tanrıça, minos kadınlarnin giysisiyle canlandırılmıştır. kartılmıştır. 1900'den başlayarak dikkatler Girit'e yönelmiş, Sir
Arthur Evans'ın Knossos kralı Minos'un büyük sarayını
ortaya çıkarmasından sonra, adalarda Mykenai uygarlığından daha eski ve ona kaynaklık etmiş bir Minos uy-
garlığı gelişmiş olduğu anlaşılmıştır. İki dünya savaşı arasındaki dönemde Yunanistan yarımadasında da çalışmalara başlanmış ve Carl Blegen 1939'da Pylos'ta
(Navarin), Nestor'un iyi korunmuş sarayını bulmuştur.
Son yıllarda da Nikolaos Platon, Girit'in doğusundaki
vardır. Nitekim Girit'in bazı yerlerinde, bütün bir klanın birkaç kuşak boyunca ölülerini gömmeleri için daire bi çiminde kirişli ve tonozlu mezarlar yapılmış, buna kar şılık Yunanistan yarımadasında, daha küçük bir ailenin ölülerine yetecek büyüklükte mezarlar yapılmıştır. Kyklades adalarındaysa, bireysel mezarlar ağır basmış tir.
MINOS UYGARLIĞI
İ.Ö. yaklaşık 2500'den başlayarak Girit'te, yazının ge
yerleşme merkezi bulmuştur.
liştirilmesiyle ve yazılı taşların yaygın kullanımıyla dik kati çeken bir uygarlık ortaya çıkarak gelişmeye başladı. Kyklades adalarında ve Yunanistan yarımadasında (özellikle de Lerna) da, büyük bir olasılıkla yazı kullanıl maya başlanmıştı. Ama doğudan ve kuzeyden gelen
İLK EGE HALKLARI
halkların akınları bu bölgelerde uygarlığın gelişmesini
Cilalıtaş Devri'nde Yunanistan yarımadasında ilkel avcı topluluklar yaşıyorlardı. İ.Ö. VI. binyılda (ya da daha
geciktirdi. Anadolu'dan gelen halklar İ.Ö. 2200'e doğru Kykla des adalarının çoğunu ele geçirip, Yunanistan yarıma
Zakros'ta bir Minos sarayı ortaya çıkarmış, Spyridon Marinatos, yanardag kökenli Thera (Santorini) adasındaki Akrotiri'de, küller altında kalmış zengin bir Minos
öncesinde) Anadolu'dan ve daha doğudan (Mezopo-
tamya'dan) gelen halk toplulukları Ege denizine ulaşıp, Girit'e ve Yunanistan yarımadasının bazı yerlerine yer-
leştiler. Bu topluluklar, taştan yapılmış aletler kullanmayı sürdürüyor, ama tarım yapmayı da biliyorlardı. Tunç Devri'nin başlarında, İ.Ö. 3000'e doğru doğudan yeni göçmenlerin Ege bölgesine geldikleri sanılmaktadır. Ege bölgesinde Tunç Devri'ndeki ilk yerleş-
me merkezleri genellikle küçük, ama iyi savunulabilecek konumlarda yapılmış yerlerdi; çevreleri de sağlam
duvarlarla çevrilmişti. Bu yerleşme merkezi biçimi, o dönemde küçük saraylarda oturan reisler tarafından
yönetilen çok sayıda bağımsız küçük devlet bulundu ğunu düşündürmektedir. Tunç Devri'nin sona erdiği ve Ege bölgesinin birbirleriyle sürekli savaşan küçük toplu-
dasında da Lerna'ya ve Peloponnesos'un doğu kesi
mindeki başka yerleşme merkezlerine yerleştiler. Bir
kaç yüzyıl sonra Balkanlar'dan gelen halkların da Pelo ponnesos'a girdikleri ve Lerna'da izler bıraktıkları sanıl maktadır. Bu kuzeyden gelen halkların, bir Hint-Avru pa dili konuşmuş olabilecekleri, bunun da Yunanca'nın ilk biçimi olabileceği düşünülmektedir. Bu akınların Girit'e ulaşmadığı sanılmaktadır. Bu sa yede de Minos uygarlığının gelişmesi sürmüş, Phaistos,
Knossos, Mallia ve Zakros'ta büyük saraylar kurulmuş tur. Knossos ve Phaistos'da kurulan ilk saraylar, İ.Ö. 1700'e doğru, belki de Girit devletleri arasındaki savaş lar sırasında yakılıp yıkılmıştır. 1.0. 2000'den daha ön ce, Girit ile Peloponnesos arasındaki Cerigo (Kythera)
luklara bölündüğü 1.6. yaklaşık 1000 yıllarında da, du-
adasındaki Kastri'de bir Girit kolonisi kurulmuş, I.O.
rum aşağı yukarı aynıdır.
1700'den sonraysa, Kyklades adalarının çoğunda, bu arada Thera'daki Akrotiri'de, Milos'taki Phylakopi ve Kea'daki Haghia Irini'de çok sayıda Giritli yerleşmeci görülmeye başlanmıştır. Kyklades adaları ile Yunanistan yarımadasının bazı
Knossos ve Tiryns gibi merkezlerin adlarının, Hint-
Avrupa kökenli olduğu sanılmakta ve Tunç Devri'nin
başlangıç döneminden ya da daha öncesinden kaldıkları düşünülmektedir. İlk Ege halklarının ortak bir dili ya da birbirleriyle akraba dilleri (bunların daha önce Ana-
dolu'da konuşulmuş dillerle de bağları vardır) konuşu-
yor olmaları, yüksek bir olasılıktır. Ayrıca, Ege bölgesin
de tunçtan yapılma aynı tip aletler ve silahlar kullanıl mış, altın ve gümüş kuyumculuğunda da aynı üsluplar
egemen olmuştur. Buna karşılık, özellikle çömlekçilikte ve gomme geleneklerinde, önemli yerel farkliliklar
kesiminin de bu dönemde Girit'e haraç ödemiş olduk
ları sanılmaktadır. Nitekim, Kyklades alarini yönet miş olan kral Minos'un oğullarıyla ilgili efsanelerde ve Atina'ya kabul ettirilmiş gençlerle ilgili haraç konusun daki efsanede, bundan söz edilmektedir. Mykenai'deki
1.Ö. XVI. yy'dan kalma sütunlu mezarlar ve içlerinde bulunan bol miktarda eşya, söz konusu dönemden kal
EGE UYGARLIĞI
241
WA TUTTE
(Üstte) Knossos
sarayında ortaya
çıkanlmış bu freskte (1.0.
yaklaşık 1500), bir
gencin Minoslular için dinsel önemi
olduğusanılan
tehlikeli bir sporu
yaparak boğanın üstünden atlayışı canlandırılmıştır.
(Solda) Kyklades adalanndan Thera'da ortaya
çıkarılmış, balıkçı bir genci canlandıran fresk. 1.0. 1628'deki
büyük yanardag
püskürmesiyle
adanın kentleri lavlar ve küller
altında kalmıştır.
madır. Mezarlarda bulunan görkemli kılıçlar, kakmalı hançerler, üstlerine savaş ve av sahneleri kazılmış altın
da yapılan uzun ev modeline uygun, büyük bir merkezi ocağı ve sütunlu bir girişi bulunan geniş bir galeri yera
lir. Homeros'un Odysseia'sında bu tür saraylar betim
lenmiş ve söz konusu galeri tipine "megaron" adı veril miştir. Megaronun sütunlu girişinin önünde, çeşitli oda ların ve büroların açıldığı bir avlu bulunur. Minosluların saraylarıysa dikdörtgen biçiminde geniş bir avlunun
çevresinde kurulmuşlardır; bu avlu, belki de dinsel ne denlerle, kuzey-güney yönündedir. Girit'i ele geçiren Mykenaililer Phaistos, Mallia ve Zakros saraylarını yık
mışlar, buna karşılık Knossos'taki sarayı yıkmayıp, ken dilerine uyarlamışlardır. Phaistos yakınındaki Haghia Triada'daysa, küçük bir Minos sarayının kalıntıları üstü
ne, yarımada tipi bir saray kurduklan sanılmaktadır. Yeni gömme gelenekleri ve çömlekçilikteki değişik likler de, 1.6. yaklaşık 1450'den sonra Knossos gibi yer leşme merkezlerinin Yunanistan yarımadasından gel me toplulukların eline geçmiş olduklarınıgöstermekte dir. Üstünde yazılar bulunan çok sayıda levhanın orta
ya çıkarıldığı Knossos'ta, Girit'in Mykenaililer tarafın
dan ele geçirilmesinden önce kullanılan çizgisel A'dan
ayırt etmek için çizgisel B diye adlandırılan bir yazı kul
lanılmıştır. 1952'de, bu levhalardaki yazılar Mikhail
Ventris tarafından çözülmüş ve Yunanca oldukları anla
şılmıştır. Bu sonuç kabul edilirse, Girit'i ele geçiren
Mykenaililerin Yunanca konuştukları ve Dor olmayan Yunanlılardan oldukları sonucuna varmak gerekir.
1.6. 1450 yılından başlayarak ve sonraki yıllarda
yüzükler, vb. çok değerli buluntuların pek çoğunun, Giritli sanatçılar tarafından yapıldığı sanılmaktadır.
Mykenai egemenliğinde olan Ege bölgesinde, tekbi çimli bir uygarlık oluşmuşsa da, yerel farklılıklar (özel
Yakın dönemekadar arkeologlar, Thera'daki yerleşme
gibi yerleşme merkezlerindeki ve Girit'teki Knossos'ta
MYKENAI UYGARLIĞI
merkezlerinin İ.Ö. yaklaşık 1500 yıllarındaki bir yanar
likle çömlek süslemeüsluplarında) sürmüştür. Yunanis
tan yarımadasında, Mykenai, Tirgos, Pylos ve Thebai
dag püskürmesi sonucunda lavlar altında kaldıklarını düşünüyorlardı. Ama gelişmiş tarih belirleme teknikleri sayesinde, söz konusu püskürmenin İ.Ö. 1628'e doğru
ki saraylar, çok sayıda bağımsız devletin birarada yaşa
yerleşme merkezlerinde yaşamın sonaermesinin ne denleri karanlıkta kalmayı sürdürmektedir. Daha sonra, 1.O. 1450'ye doğruysa Girit'i Yunanistan yarımadasın dan gelen istilacılar ele geçirmiş, Kyklades adalarını da işgal ederek, Melos adasındaki Phylakopi'de eski bir sa rayın yerinde yeni bir saray yapmışlar ve kentin çevresi ni savunma duvarlarıyla çevirmişlerdir. Phylakopi'deki gibi, Yunanistan yarımadasında ya pılmış saraylar da, Minosluların saraylarından farklıdır. Bu sarayların ortasında, orta Tunç Devri'nde yarımada
Knossos'taki sarayın, son olarak 1. O. XIV. yy'da yıkılmış olduğu düşünülmektedir.
gerçekleştiği anlaşılmıştır. Bu durumda, söz konusu
mış olduklarını ortaya koymaktadır. Büyük bir olasılıkla,
bu devletlerin bir bölümü, Tunç Devri'nin sona erme
sinden önce ötekiler tarafından yutulmuştur. Özellikle
Kral cenazelerinin gömüldüğü daire biçiminde ve tonozlu "tholos"ların en büyüklerinin (bunların arasın da Atreus hazinesi de vardır) bulunduğu Mykenai'nin,
1.0. XVIII. yy'da Ege bölgesinin büyük bölümünü de netimi altında tutan minyatür bir imparatorluğun baş kenti olduğu sanılmaktadır. Günümüzde Anadolu'da
bulunmuş Hitit metinlerinde geçen “Ahhiyava" ile Ho meros'un Truva'yı kuşatan Yunanlılara verdiği ad olan
242
EGGLESTON, EDWARD (Sağda) Bir Mykenai askerini
canlandıran bu resim, İ.Ö. 1400 1200 yıllarından
kalma bir Mykenai mezannda
bulunmuş
yabandomuzu dişinden miğfere ve zırha
dayanılarak
yapılmıştır. Kalkan, öküz derisinden ve
8 biçimindedir.
(Üstte) Mykenai'deki kral mezarlanndaki mumyalanmış bir kralın yüzünde bulunan bu dövme altından ölü maskesi,
1.O. XVI. yy'dan kalmadır. Maskede, Mykenaililerde yaygın bir moda olduğu anlaşılan, tam sakallı ve bıyıklı bir adamın
yüzü canlandırılmıştır. (Ulusal Múze, Atina.)
zisinin Yunanca olduğu görüşüyle bağdaşmamaktadır.
“Akhaioi"nin aynı sözcük olduğu sanılmaktadır; bu
cek başka bir öğe de, Peloponnesos'a giren en son Yu nan dalgasını oluşturan Dorlardır; ama Dorların da böl
doğruysa, söz konusu Mykenai Imparatorluğu'nun ya
geye, daha sonra gelmiş oldukları düşünülmektedir.
da daha küçük bir devletin varlığı da doğrudur. O tarih
Misir'a da saldırmış olan Deniz Halklarının akınlarının
lerde
Mykenai uygarlığının yok olmasına yol açmış olabile
Mykenaililer, Anadolu'nun batıkıyısındaki, Mi
ve bunların yanı sıra uzun süreli kuraklık ve kıtlığın bir
nosluların kendilerinden önce kolonileştirdikleri Mile tos gibi merkezleri de egemenlikleri altına almışlardır.
boşluk yarattığı, bu boşluğu daha sonra Dorların dol durduğu da ileri sürülmektedir. Bir başka kurama görey se, çökmenin nedeni, Mykenai devletleri arasındaki sa vaşlardır.
EGEUYGARLIĞININ ÇÖKÜŞÜ
1.Ö. 1200'e doğru Yunanistan yarımadasındaki saraylar yıkılmış ve bir daha da yapılmamıştır. Ama Mykenai,
Tiryns ve Girit'teki Knossos gibi kentlerde, daha küçük boyutlarda da olsa, yerleşme sürmüştür. Uzmanlar sarayların yıkılmasıyla ve Mykenai uygarlı ğının ortadan kalkmasıyla ilgili çeşitli kuramlar öne sür müşlerdir. Bir görüşe göre, Mykenaililer, kuzeyden ge len Yunanlı işgalcilerin topraklarna yerleşmeleri sonu cu ortadan kalkmışlardır; ama bu durum, çizgisel B ya
Yıkımlardan hemen sonra, Peloponnesos'tan gelen Mykenaili sığınmacılar Kyklades adalarına ve Girit'e göçmüşler, hattâ Kıbrıs'a ulaşmışlardır. Bununla eşza manlı olarak, Mykenai dünyasının kuzey sınırlarının
ötesinden gelen halkların, İ.Ö. 1200 yıllarından sonra Yunanistan yarımadasının güney kesimlerine yerleş meye başladıkları, yeni gömme geleneklerini ve giyim
biçimlerini de birlikte getirdikleri açıkça bilinmektedir. Doğal olarak bu yeni gelen halklar, yerli nüfustan arta
kalanlarla karışmışlar ve Mykenai uygarlığının bazı yan larını benimsemişlerdir. Mykenai uygarlığının bu taklit biçimleri, yerel farklılıklar göstererek, Tunç Devri'nin
sonuna kadar sürmüştür. O tarihten sonraysa, 1.0. XI.
yy'a doğru söz konusu karma uygarlık, bazı bölgelerde, özellikle Attike'de gelişerek, klasik Yunan uygarlığının temelini oluşturmuştur.
Mykenai dünyasının çökmesine neyin yol açtığı, Ege uygarlığıyla uğraşan uzmanların önünde duran en bilin
meyen ve çözülmesi en güç sorundur. Tunç Devri'nin Girit'teki ve Ege bölgesinin öbür merkezlerindeki baş langıcından öğrenilecek çok şey vardır. Ayrıca Thera
adasındaki Akrotiri'de ve Mykenai, Tiryns ve Knossos gibi yerleşme merkezlerinde sürdürülmekte olan kazi
lardan görkemli sonuçlar alınmaktadır.
Eggleston, Edward Mykenai uygarlığının önde gelen merkezlerinden Mykenai kalesini çevreleyen ve 1.0. yaklaşık 1250 yıllarında yapılmış duvarın batı girişini oluşturan "Aslanlı
ABD'li yazar ve dinbilimci (Indiana 1837-New York
başları kopmuş olan iki aslanın yükseklikleri 3'er m'dir.
samların gerçekçiliğini aktarmayı düşündü ve bu yönte mi uygulayarak çağının toplumunu betimlemeye girişti.
Kapi". Gerek kapı, gerek duvar, harç kullanılmadan biraraya getirilmiş büyük taşlardan oluşur. Günümüzde
1902). Din öğrenimigörerek rahip olan Edward Eggles ton, Taine'in etkisinde kalarak, romana Hollandalı res
EGZERSİZ
243
1871'de yayınladığı, The Hoosier Schoolmaster (indi
analı Öğretmen) romani, edebiyatta devrimci bir olay
sayıldı. Sonra, romanı bir tür örf ve adetler tarihi olarak görme anlayışını vurgulamak için, ABD'de Yaşamın Ta rihi adlı bir yapita başladı; ama iki cildini tamamladıktan
sonra öldü. Ayrıca, The Begginners ofa Nation (Bir Ulu su Kuranlar, 1896) adlı bir tarih kitabı vardır.
Egk, Werner Alman bestecisi (Aachsesheim 1901-Bavyera 1983). Frankfurt ve Münih'te müzik öğrenimi gören, Werner
Egk, genç yaşta operaya yönelip, 1935'te ilk operasi Büyülü Keman'ı (Die Zaubergeige) sahneletti. Konula
rini Ibsen'den (Peer Gynt, 1938), W. B. Yeats'den (Co
lumbus, 1941; Irlanda Efsanesi (Irische Legende, 1955]), Gogol'dan (Müfettiş (Der Revisor, 1956]), vb. aldığı operalarıyla ün saldı. egzama Örtü
ya da plaklar biçiminde gelişen kaşıntılı, kızartılı,
içi sivi dolu kesecikli deri hastalığı. Nedeni tam olarak açıklığakavuşturulamamış olan, yalın biçimleri organik
eksiklikler sırasında ortaya çıkan egzamanın, "yapısal
Yerleşik yaşam süren kişilerin uygulayabilecekleri en elverişli egzersiz çeşitlerinden biri yüzmedir.
ve bedeni daha sağlıklı kılmak için yapılan çalışmalara
verilen genel ad. Egzersiz terimi maraton koşularından, zorlu yürüyüşlere kadar her şeyi, profesyonel atletlik
yapılı birinden, bedenini geliştirmek isteyen oturarak Bacaklarda yaygın bir egzamanın görünüşü.
çalışan bir kişiye kadar herkesiiçine alabilir. Bir boş za
egzama" ya da "nedeni bilinmeyen egzama" dive nite
taya çıkmış bir gelişmedir. Geçmişte, evin içindeki ve
nümlü süt bebeklerinde ortaya çıkar. Bunun dışındaki egzama çeşitleri, saç boyalari, anestezi maddeleri, gü neş ışınları, vb. pek çok sayıda dış etmenle temas sonu
rektirirken, günümüzde oldukça az sayıdamesleğin bu tür bir çaba gerektirmesi, genellikle oturarak çalışan ki şilerin, boş vakitlerinde bedenlerini çalıştırmak için çe
davide,asitborikli su gibi kaşıntı önleyici sıvılarla pansu mana, çinko oksit, vb. maddeler içeren merhemlere,
Egzersizde başlıca fizyolojik olgu, iskelet kaslarının ya
man etkinliği olarak egzersiz, oldukça yakın tarihte or
lenen biçimleri, kalıtımsaldır. Genellikle saglıklı görü
dışındaki yaşamın birçok yanı bedensel çalışmayı ge
cu ortaya çıkar ve "alerji kökenli” diye nitelenirler. Te
şitli çalışmalar yapmalan gereğini doğurmuştur. TEMEL EGZERSİZ FİZYOLOJİSİ
alerji yapıcı maddenin belirlenebildiği durumlarda da genel duyarlık azaltıcı maddelere başvurulur. egzersiz
Güç ve dayanıklılık kazanmak ya da bunları sürdürmek
da istemli kaslar diye adlandırılan kasların kasılmasıdır.
Kaslar bir dizi esmerkezli kasılma ya da dişmerkezli
uzama aracılığıyla hareket ederler. Esmerkezli kasılma
lar, kas telciklerini kısaltarak kasların iki ucunu birbirine
çekerken, dişmerkezli kasılmalar, kas telciklerini uzata
rak, etkin kasların uçlarını birbirinden uzaklaştırır. Eş.
244
EGZERSİZ
merkezli kasılmalar bir nesneyi yukarı kaldırır; dişmer kezli kasılmalarsa o nesneyi aşağı indirir. Eşmerkezlikas
performansını ölçmek için kalp veriminden yararlanır
kasılmaları, dişmerkezli egzersize oranla daha çok
Kasılan kas hücreleri, toplam isi üretimini normal be
enerji kullanır. Bir kas kasıldığı zaman, içindeki kan da
den sıcaklığının 10-20 katına çıkarabilir; dolayısıyla da,
da, egzersiz yapan kastaki kan akışı otuz kat kadar artar. Bu fazla oksijenin çok hızlı bir biçimde etkin hücrelere taşınması ve karbon dioksidin de aynı biçimde çok hızlı
caklığı yükselerek, beyindeki ısıya duyarlı hücrelerin et kinleşmesine yol açar; bunun sonucunda, deri damar
marlarına baskı yapar; buna karşılık, iki kasılma arasın
olarak uzaklaştırılması gerekir. Dolayısıyla dolaşım ve
solunum hızlarında artış ortaya çıkar.
Egzersiz için gerekli enerji, farklı tipte etkinlik göste
ren iki sistemden gelir. Oksijene gereksinme duymayan anaerobik sistem, orta yoğunluktaki etkinlik için gerekli enerjiyi sağlar; yakıt kaynağı olarak besinlerdeki gliko jeni (glikoz) kullanır. Egzersizin ilk bir buçuk dakikası için gerekli enerjinin başlıca kaynağını anaerobik sistem
oluşturur. Egzersizin ikinci dakikasından sonra, etkinli ğin sürmesi için, oksijen kullanan aerobik sistem devre ye girer.
Aerobik sistem, yakıt kaynağı olarak glikojeni,
yağları ve proteinlerikullanır. Güç ve dayanıklılığa bağlı egzersizlerde aerobik sistem kullanılır ve bunun kalp damar sağlığına büyük ölçüde katkıda bulunduğu sap tanmıştır. Az güç gerektirdikleri ve uzun sürelerle orta
ya çıktıklan için, gündelik etkinliklerin çoğu aerobiktir;
buna karşılık ağır emek harcama gerektiren işler, genel likle hem aerobik, hem de anaerobiktir. Kas etkinliğinin başlangıç enerjisi, adenozin trifosfa tin (ATP) üretilmesiyle sağlanır. ATP'nin yıkılmasıyla açığa çıkan enerjiyle, kas hücreleri kasılır. Bu sistem, ki sa, patlamalar biçiminde oluşan hızlı etkinlik patlamala rinin enerjisini sağlar ve yoğun egzersizin ilk 20-30 sani
yesinin başlıca güç kaynağını oluşturur. Bunun ardın dan aerobik ve anaerobik sistemler devreye girer. Kalp atış hızı arttıkça, kalp verimi artar ve dolaşım sistemi içindeki atardamar basıncında (tansiyon) yük selme olur. Egzersiz, kan akışının artmasına yol açar; bu da kasların çalışması için gerekli oksijen sağlanımını ar tirir. Egzersiz programında bedenin bir alanı kullanılmi
yorsa, çevre direnci, kullanılmayan bu bölümlerdeki kan basıncını eşitler. Egzersiz sırasında beden, oksijeni iki farklı yoldan tü ketir; bunların biri bedenin toplam gereksinmesi için, öbürü kalp kası içindir. Bedenin iş görürken tükettiği
oksijen miktarı VO? diye adlandırılır. Toplam solu
num oksijentüketimi(VO?), azami kalp veriminin, atar damarlar ile toplardamarlardaki oksijen arasındaki aza
mi farkın çarpımıyla gösterilir. Kalp verimi, kalbin atım hacminin (yani kalbin her atiminda ya da kasılışında ka
rinciktan fışkırtılan kan miktarı) ve kalp atış hızının ürü nüdür; egzersize katlanma oranını belirlemek ve kalp Halter gibi ağır egzersizler yapmak isteyen kişilerin, mutlaka hekim denetiminden geçmeleri gerekir.
15KG
lar.
beden isısını düzenleyen düzeneklere önemli görevler yükler. Bir süre egzersiz yapıldıktan sonra, beden si larına giden sempatik uyarı akışının sinire yüklenmesi ketlenir. Bu da, ter bezlerindeki sinir telciklerini uyarıp, söz konusu bezleri genişleterek terin salgılanmasını ve beden sıcaklığının düşmesini sağlar. EGZERSIZIN YARARLARI Egzersizin hem bedensel, hem de ruhsal yararları var dır. Düzenli egzersizin bedensel yararları arasında kas
gücünün ve gerginliğinin gelişmesine ve beden ağırlığı
nin denetim altında olmasına yardım etmesi sayılabilir.
Düzenli egzersizin, kalp dahil, bütün kasları güçlendir mesinin yanı sıra, kemiklerin kalsiyum tutumunu artıra
rak güçlenmelerini sağladığı düşünülmektedir; atarda
mar basıncı yüksekliği (yüksek tansiyon) ile kolesterol düzeylerini azalttığıda kanıtlanmıştır. Düzenliegzersizin ruhsal yönden de kişinin kendini iyi hissetmesine, ayrı ca stres azalmasına yardımcı olduğu düşünülmektedir . Düzenli egzersiz, kilonun korunması, kalp hızı, akci
ger kapasitesi ve kolesterol ile atardamar basıncı dü zeyleri bakımından sağlıklı kalmaya yardımcı olur. Dü zenli olarak egersiz yapan kişiler bu etkinliklerini ömür boyu sürdürebilirler; üstelik kişiler yaşlandıkça, düzenli egzersizin yararları daha da artar. Yaşlanma sonucu or
taya çıkan olumsuz durumlarda genetiğin rolü olmakla birlikte, egzersiz, yaşlanan beden üstünde yararlı etki ler yapar; bedenin uygun yapısının korunmasına yar dımcı olur ve yaşlanmanın fiziksel etkilerini geciktirir. Yaşla birlikte bedenin koşullarında bozulma oluşur ve
gerekli egzersizler yapılmazsa, kaslarda, kemiklerde, kalp-damar sisteminde önemli sorunlar ortaya çıkar.
Kaslar erir ve gerginliklerini yitirir; kas kirişlerinin kılıfla rinda yırtılmalar olması kolaylaşır ve sıklaşır; kemikler
zayıflar ve gevrekleşir, dolayısıyla da kolayca ve sık sık kırılırlar. Kalp-damar sistemi açısından da yaşlılık, her hangi küçük bir çabada nabız ve atardamar basıncının yükselmesine, dolayısıyla da damar sertliğinin daha er
ken gelişmesine yol açar.
Kalp-damar hastalıklarının gelişmesinde atardamar yüksek basıncı, kalp hastalığı ve kolesterol yüksekliği
ortak etki gösterirler. Düzenli egzersiz yapmanın kalp damar hastalıklarından, özellikle de miyokart enfarktü sünden (kalp krizi) koruduğuna inanılmaktadır. Egzersi zin, kolesterol düzeylerinidüşürürken, “iyi" kolesterol
ler diye adlandırılan yüksekyoğunluklu lipoproteinle rin (HDL) düzeyini artırdığı da kanıtlanmıştır.
Eski koşuculara, tenisçilere ve yüzücülere ilişkin fiz
yolojik bulgular, bu etkin grup arasında, aynı yaş gru: bundaki başka kişilere oranla daha yüksek bir dinçliği ortaya koymaktadır. Incelemeler, iyice etkin bireylerin
kalp-damar sağlığında ortalama % 4 oranında kayıp
olurken, etken olmayan kişilerin % 8 bir kaybı olduğu
nu göstermektedir. Düzenli egzersiz, yaşa bağlı beden sel kapasite azalmasını, yaklaşık % 50 oranında gecik tirmekte ya da ertelemektedir.
EGZERSİZ VE KİLO YITIMI
Şişmanlığın başlıca nedenlerinden biri, bedensel hare
ketsizliktir. Günümüzdeki en geçerli kilo verme prog
ramlarında, fazla kiloloları yavaşça ortadan kaldırmak için, perhiz ile egzersizin birleştirilmesi önerilmektedir.
Bu ideal kilo verme, kadınlarda haftada 0,45-0,9 kg, er
keklerde 0,9-1,35 kg'dır. 0,45 kg'lık saf yağ yitimi için,
EGZİSTANSİYALİZM 245 fazladan 350 karbonhidrat kalorisi harcanması gerekir.
Kalori eksikliğinin, günde 2 000-2 500 karbonhidrat ka
lorisini ya da haftada 1,8 kg yağı aşmaması gerekir ve
hem artmış kalori harcanmasını (egzersiz aracılığıyla),
hem de azalmış kalori alımını temsil etmelidir. İstenen
kiloya erişilince,bunu sürdürebilmek için haftada üç kez, günde 20 dakikalık bir egzersiz uygulanmalıdır. EGZERSİZ PROGRAMLARI
Bir egzersiz programını uygulamaya başlamadan önce,
kişinin hekim incelemesinden geçmesi ve bu tür bir el
kinliğin olumsuz etkilere yol açmayacağından emin olunması gerekir. Program, kişinin çalışma kapasitesi
çevresinde tasarlanmalı, bu kişiyi iyi durumda tutmak için gerekli egzersizin yoğunluğu tahmin edilmelidir. Çalışma kapasitesi birkaç yolla belirlenebilir. En doğru
yöntem, azami oksijen alımının, yani çalışma sırasında kullanılan en yüksek oksijen oranının belirlenmesidir. Bu test, özel ve pahalı donanımı gerektirdiğinden, çalış
ma kapasitesi genellikle, daha basit tekniklerle ölçü lür. En yaygın yöntemler, ayak tekerleği ya da bisiklet ergometresi kullanılmasıdır.
Bedensel çalışma kapasitesi belirlenince, kişinin sag lığı bakımından gerekli egzersiz miktarı hesaplanabilir.
Genellikle, bir egzersiz programı azami oksijen alımı nin % 70-75'i dolayında olmalıdır. Bedensel etkinlik,
etkinlik sırasındaki kalp hızıyla da belirlenebilir. Bu kalp
hızı, çalışma (işgörme) yoğunluğuna bağlıdır. Kalp hi zindan egzersiz yoğunluğunu hesaplama formülü şöy ledir: Düşük koşul KH (Kalp Hızı) - (maksimum KH dinleme KH'si) X % 60 + dinlenme KH'si; üst koşul KH-(maksimum KH - dinlenme KH'si) x % 80 + din lenme KH'si.
İyi bir egzersiz programının üç ana bileşeni, isinma
dönemi, aerobik egzersiz dönemi ve soğuma dönemi
dir. Isınma, sakatlanmaları önlemek bakımından çok önemlidir, çünkü kaslara kan getirir ve onları egzersize
(ister yürünecek, koşulacak, bisiklete binilecek ya da yüzülecek, ister bir spor karşılaşması yapılacak olsun) hazırlar. Isinmanin, kaslardaki ve kas kirişlerindeki yır
tılmaları önlemek için, gerilme ve esneklik hareketleri içermesi gerekir.
Bir egzersiz programı,kişiyi yavaşça istenilen biçime sokmalıdır. Sağlığı geliştirmek vekorumak için ne kadar
Özellikle orta yaşlarda uygulanabilecek en güzel
egzersizlerden biri golf oynamaktır.
egzersizin yeterli, hangi tip egzersizin en uygun olduğu
dönemi içinde düzenlenmiş bir hız içinde yapılmalan
le,egzersiz iki günde bir yapılmalıdır vehedefi kalp atı
sında hızlı yürüme, koşma (jogging), yüzme, aerobik,
rak gereken yoğunlukta olacak biçimde 15-60 dakika
de anormal sonuçlar elde edilmiş 60 yaşın altındaki kişi
yapılmalıdır.
Beden çalıştırması sırasında kullanılan egzersizin bi
programının başlangıç aylarında gözetim altında tutul
de kaslarını içine almalıdır. Böyle bir egzersiz sürekli,
şıldıktan sonra, gözetim olmadan da egzersizler sürdü
da, en başından, kişinin durumuna bağlıdır. Genellik
daha doğru olur. Bu tür kişilere uygun egzersizler ara
mini, azami kalp atım rezervinin % 60-90'ına çıkarmak olmalıdır. Etkinlik, her egzersiz dönemi için sürekli ola
bisiklet, tenis ve golf sayılabilir.
çimi ya da türü, büyük kas gruplarını, bacak ve üst göv
ritmik ve aerobik nitelikte olmalıdır. Bu tür egzersizler
arasında koşmak (Jogging), yürümek (uzun yürüyüş), yüzmek, hızlı yürümek, bisiklete binmek, aerobik dans, vb. sayılabilir.
40 yaşın altındaki sağlıklı kişiler ve kalp-damar hasta
Kalp-damar hastalığı riski yüksek ya da eforlu testler
lerde ve 60 yaşın üstündeki bütün kişilerde, egzersiz
ması gerekir. Belirli bir beden uygunluğu düzeyine ula
rülebilir. Belirlenmiş kalp-damar hastalıklar bulunan hastaların ve miyokart enfarktüsü ya da kalp damarları ameliyatı geçirmiş hastaların, gözetim altında bir "eriş kin beden sağlığıkalp rehabilitasyon programı" izleme leri gerekir.
lığı riski düşük, bir egzersiz testinden normal çıkmış 60
SONUÇ
rini taşıyan kendi düzenledikleri bir programı izleyebi
sağlam, gerek bedensel durumu pek iyi olmayan kişi
yaşın altındaki kimseler, genel beden çalıştırma çizgile
Bir egzersiz programı dikkatle planlanmalı ve gerek
lirler. Egzersizin yoğunluğu, işgöremeyecek duruma getiren bitkinliği önleyecekbiçimde sınırlanmalıdır ve her kişi kendi sınırlarınıbelirleyebilir. Egzersiz sırasında ya da egzersizin hemen ardından baygınlık ya da baş dönmesi, etkinliğin aşırı nitelikte olduğunu gösterir. Yerleşik yaşamsüren kişilerin çoğuna hemen her eg zersiz yararlı olmakla birlikte, hareketlerin bir zaman
lerde, yüksek düzeyde uyumlu bir beden gelişmesiyle sonuçlanmalıdır. Yaşlı kişilerin işlevsel kapasitesindeki azalmayı yavaşlatmalı ve durumları bozulmuş kişileri yeniden sağlıklı duruma kavuşturmalıdır.
egzistansiyalizm: Bk. VAROLUŞÇULUK.
246 EGZOSFER
egzosfer Dünya atmosferinin 450-600 km yüksekliğin ötesinde
bulunan en dış bölümü. Bu bölgedeki atmosfer gazları nin atomları, birbirleriyle çarpıştıktan sonra kolayca
uzaya dağılırlar. 1 000 km yükseklikte 1 milimetre küp havadaki 540 atom, çarpışmalar arasındaki 22 dakikalık
sürede ortalama olarak saniyede 2,3 km hızla hareket eder. Egzosferde en bol bulunan gaz helyumdur. 850 km'nin üstünde, atom halindeki hidrojen, atom halin
deki oksijenden daha sık bulunur; daha yükseklerdey
se moleküler azot (N2), moleküler oksijen (O2) ve argon oldukça seyrekleşir. Egzosferde sıcaklık yaklaşık 700
°C'tır; ama güneş lekelerinin etkisinin en az ve en çok
olduğu dönemlere göre bu sıcaklık 300 °C-1 700 °C
arasında değişebilir.
egzos sistemi Bir taşıtın egzos sistemi, yanma ürünlerini yolcu bölü
kanslarından ve çeşitli parçaların yankılaşımının neden olduğu geniş kapsamlı "beyaz gürültü"den oluşan kar
maşık bir sestir. Susturucu, gürültüyü üç yolla azaltır: "Helmholtz akort hücreleri" denilen iç bölümler, belirli frekansların. yankılaşımını yok edecek biçimde ayarlanır; "geniş bant dağıtıcısı" denilen öbür susturucular, ses atimlari nin enerjisini azaltarak geniş bir alanı kapsayan frekans ları zayıflatacak biçimde tasarlanır; susturucunun ses emen yüzeyleri, gürültüyü emerek, tıpkı ses geçirmez
duvar ve tavan panoları gibiişlev görür. Tipik bir "üç ge
çişli” tasarımla, egzos akımı, belirli frekansları zayıflata cak biçimde ayarlanmış ayrı ayrı bölümlerden geçer
ken, iki kez doğrultu Egzos gazları en sonun da, sıcaklığı, basıncı ve gürültüsü büyük ölçüde azaltıl mış olarak kuyruk borusundan atılır.
egzotermik tepkime: Bk. ISIALAN VE ISTVEREN TEPKİMELER.
münden uzağa yöneltir, yanma gürültüsünü azaltır ve
egzos dumanındaki zararlı kirleticileri genellikle azaltır.
Motorun egzos manifoldu, egzos susturucusu, bunları
birbirine bağlayan boru ve atıkları artan katalitik dö nüştürücü (konvertör), sistemin başlıca parçalarıdır.
eğimölçer Dikey duran, bölümlenmiş bir daireden ve yatay bir ek
tüsünü azaltır ve sistemin sonraki bölümlerine isi akta
sene serbestçe asılmış manyetik bir ibreden oluşan me kanik aygıt. Eſimölçerle dünyanın manyetik alanının yerel ufka göre derinliği ya da eğimi ölçülür. Ayrıca, bir
rarak, yanmamış hidrokarbonların ve karbon monoksi tin süregiden yükseltgenmesine destek olur. Bu neden le manifold, egzos gazlarının sistemin daha gerisine
uçağın ufka göre durumu da belirlenebilir.
Eğirdir gölü
önce, bir ölçüde atık gaz denetimi sağlar. Susturucunun temel işlevi, motorun sesini kabul edi
Akdeniz Bölgesi'nde göl.Göller yöresinde, Isparta ili si
Egzos manifoldu, motorun atık gaz çıkışlarını siste
me bağlamanın ötesinde bir işlev görür. Yanma gürül
yerleştirilmiş katalitik dönüştürücüye ulaşmalarından
lebilir bir düzeye indirmektir. Motor gürültüsü, yaklaşık 100-400 hertz (1 hertz-1 devir/saniye) arasında deği şen temel ateşleme frekanslarından, bunların ara fre
nırı içinde yeralan, doğal bir çukurlukta suların birikme siyle oluşmuş tektonik bir göl olan Eğirdir (ya da Eğridir)
gölünün(488 km²), kuzey-güney doğrultusunda uzun Tuğu 50 km'yi, genişliğiyse kuzey kesiminde 10 km'yi, güney kesiminde 16 km'yi bulur; buna karşılık orta ke
siminde genişliği en çok 2 km'dir. Kuzey kesimine Hoy Bir boru (1), egzos gazlarını motor manifoldundan katalitik dönüştürücüye (2) iletir; burada kirleticiler giderilir. Sonra, susturucu (3), atık gazların, kuyruk borusu (egzos borusu)
aracılığıyla egzos sisteminden çıkmadan önce üstündeki
delikliborularda genleşmesine olanak sağlayarak, gürültü düzeyini düşürür.
ran gölü adı verilen, büyükbir bölümünde derinliği 6-7
m olan, en derin yeriyse 13 m'yi bulan Eğirdir gölunun suları, buharlaşmanın şiddetlenmesi ve kollarında sula
rin azalmasıyla haziran ayı başında alçalmaya başlaya rak, eylülayında en düşük düzeye iner; çok geçmeden yeniden yükselmeye başlayarak ilkbaharda en yüksek düzeye ulaşır. Güney kesiminde iyice darlaşarak 16 km uzunluğunda, 2,5 km genişliğinde bir olukla (Boğazo
va) Kovada gölüne bağlanan gölde, balıkçılık (tatlisu Eğirdir gölünden görünüş.
EĞİTİM 247
levreği) oldukça gelişmiştir. Güneybatı kıyısı önündeki 2 küçük adadan Yeşilada'nın (öbürü Canada) üstünde
Hindistan'daki eski toplumlar 1.O. 2000 - 1.0. 1500
arasında büyük ölçüde Ari toplulukların egemenliğine
Eğirdir kentinin mahallelerinden biri yeralır.
girmişler, Ariler, toplumu kastlara ayıran kutsal yazılar
eğitim Bir çocuk ya da bir erişkinin herhangi bir alanda yetişti rilmesi. Tarih boyunca toplumlar, mal ve hizmet üretil mesi için, dünyalarına etkin ve yaratıcı bir tepki göstere
babadan oğula geçmekteydi; kişi yalnızcabiçimsel öğ
bilmek için, meraklarını ve estetik itkilerini tatmin et
mek için, üyelerini eğitmeye çalışmışlardır. Bu amaçlar dan herhangi birine ulaşabilmek için, insanlara bilgi ve sistemli düşünme yeteneği gereklidir. EĞITIMIN TARİHÇESİ
İnsanlık tarihi boyunca eğitim, iki biçimde görülmüştür.
Düzenli eğitim; düzenli olmayan eğitim. Önde gelen fi
lozoflar, zihinsel çalışmanın ve somut deneyim kazan
manın da eğitimsel değerini kabul etmişlerdir. Toplum
ların çoğu, üyelerinin davranışlarını standartlaştırmak istemiş, başvurdukları eğitim biçimlerinden biri gençle rin yetişkinliğe hazırlanması olmuştur. Bu yüzden de çoğunda çıraklık sistemleri oluşmuş, gençler çıraklıkta belirli bir grubun görüş ve davranışlarını taklit etmeyi
öğrenmişlerdir. Düşünce okullarında, dinsel kuruluş larda, manastırlarda, vb. örgütlenmelerde de, öğret
menler istenilen kanıları, bilgiyi ve davranışı oluşturmak
için çalışmışlardır. Buddha, Konfüçyus, Pythagoras, Ísa,
Musa, Hazreti Muhammed ve Karl Marx gibifelsefi ve dinsel önderler, zorunlu olmayan örgütlenmeler yoluy la yandaşlarını eğitmişlerdir.
binyıldan başla
Eskiçağ'da eğitim. Yakındoğu. İ.Ö. III. yarak Mısır'da ve Sümerlerde eğitimin nasıl olduğu, ar keoloji buluntuları sayesinde bilinmektedir: Gençler din adamı, memur, eğitimci ve siyasal yönetici olmaları
için seçilip, yazı yazma, matematik, astronomi, mimar
lik ve devlet yönetimiyle ilgili bilgileri tapınaklardaki okullarda, din adamlarından öğreniyorlardı; bu din adamları aynı zamanda eğitimi denetliyorlardı. İbranilerde eğitim, Tevrat'ın incelenmesi, içerdiği öğ reti ve ilkelerin benimsenmesi konusunda yoğunlaş mıştı. Tevrat, Lut gölü elyazmaları gibi belgeler sayesin de, eski Filistin'deki eğitim konusunda çok daha fazla
bilgi edinilmiştir. Bir Yahudi kastı olan Leviler, başlangıç döneminde tapınaklarda hizmet vermiş ve yasaları öğ retmişlerdir. Daha sonra, önceleri hattat, bir süre sonra
da haham diye adlandırılan bilginler, sinagoglarda ders vermişlerdir. Ama Ibrani toplumunda, çocukların eğiti minden büyük ölçüde sorumlu olanlar aslında ana babalardı.
Çin ve Hindistan. Çin'de Eskiçağ'da kültürü yönlen
direnler, çeşitli kralliklardaki sarayların çevresinde top
lanmışlardı. Çinli tarihçiler, İ.Ö. 1000 dolaylarındabu saraylarda “yüz düşünce okulu"nun ortaya çıktığını yazmışlardır. 1.Ö. yaklaşık600yılına kadar, düzenlieği
tim yalnızca hükümdarlara ve soylulara verilmiş, daha
sonraysa devlet görevlileri ve varlıklı sınıflar arasında yaygınlaşmıştır. 1.O. 400 dolaylarında büyük ölçüde evlerde yürütülen eğitimi, dört düşünce okulu biçim
lendirmiştir: Konfüçyüsçülük, taoculuk, moculuk ve yasacılık (“yasalar okulu").
Han sülalesi döneminde (İ.Ö. 202 - I.S. 220) konfüç
yüsçülüğün ağır basmasıyla, eğitime ve zihinsel etkin liklere olan ilgi de hızla artmış, I. S. 124'te devlet hiz metine girmek isteyenleri eğitmek amacıyla bir yüksek okul kurulmuştur: Adaylar, Çin'de XX. yy'a kadar ge çerli olacak sıkı bir seçme sisteminden geçiriliyorlardı. Buddhacılık ve taoculuk da, Çin'de önemli eğitim güç
leri olmuşlardır.
olan Veda'ları geliştirmişlerdir. Hinduluğun ayrılmaz birparçası olan kast sisteminde, kişinin toplumsal işlevi retim ve çıraklıkla bazı şeyleri öğrenmek değil, aynı za
manda ahlak kuralları yoluyla başka şeyleri de öğren
memek zorundaydı. Savaşçılar kastının üyesi olan prens Siddhartha Gautama (1.0. yaklaşık 566-480) ya da Buddha, manevi bir yaşam aramış ve buddhacılık
adıyla tanınan temel kuralları geliştirmiştir. İ.Ö. III. yy'da öğrencileri, Hindistan'ın her yanını büyük ölçüde etkilemişler, İ.S.l. yy. ile VII. yy. arasında da buddhaci
lik Tibet, Çin, Japonya ve Güneydoğu Asya'da önde ge len din ve eğitim güçlerinden biriolmuştur. Eski Yunanistan ve Roma. Eski Yunanistan'da top
lumsal değerleri aktarmanın çeşitli yolları vardı. İlyada ve Odysseia adlı epik şiirlerde, fetihte bulunmaya, hu kümdarlık etmeye hazırlanan kişilerin ideal davranış bi
çimleri betimlenmiştir. Miletoslu Thales, dinsel yöne
limli bir inanç sistemi kuran Sisamlı Pythagoras ve siya set ile ekonominin alını çizen devlet adamı Solon gibi
öğretmenlerin çevresinde, düşünce okulları oluşmuş. tur.
Isparta'da erkek çocuklar, özellikle savaş sanatına
yönelik olarak eğitilmişler, özelvasiler de akademik bil giler Öğretmişlerdir. ObūrYunan site-devletlerindeyse,
erkek çocuklar askeri eğitime başlamadan önce genel
bir eğitim görmüşler, özellikle Atinalılar eksiksiz birey yetiştirmeye önem vermişler, ana-babalar çocuklanna geniş bir konular yelpazesini öğretmeleri için öğret menlere başvurmuşlardı.
V. yy. Atinası'nda ücret karşılığı ders veren öğret menler olan sofistler, egitimin bir açığını kapamışlardır. Matematik, siyaset, ahlak ve metafizik dersleri veren fi
lozof ve belagatçi Protagoras ile öbür sofistler, özellikle devlet adamları için önemli bir konu olan belagat ders leri vermişlerdir. Atinalı büyük filozof Sokrates, sofist
lerden biradım ileri giderek, öğrencileriyle ahlâk ve si
yaset konularında söyleşiler (diyaloglar) yapmış ve bu nun karşılığında ücret istememiştir.
Sokrates'in öğrencisi Eflatun'un İ.O 387'ye doğru
kurduğu Akademi, tanınmış bilginlerin öğrenci leriyle birlikte ciddi araştırmalar yaptıklar yer ola rak kabul edilirse, ilk üniversitelerden biri sayılabilir. Bu
tip bir başka üniversite de 1.Ö. 335'te Aristoteles'in kur
duğu Lykeion'dur ("lise"). Eflatun ve Aristoteles'in fel sefeleri pek çok yüzyıl boyunca eğitici düşünceye ege
men olmuşlardır ve günümüzün eğitimini de belirli bir
ölçüde etkilemişlerdir.
Birçok Romalı onder de eğitim görmek için Yunanis
tan'a gitmişler, ayrıca İ.O. III. yy'ın ortasından sonra, Roma'da Yunan okulları örnek alınarak okullar kurul
muştur. Roma'da mühendislik, mimarlık ve hukuk
dersleri veren öğretmenler de yetişmiştir. Romalılarda erkek çocuklar edebiyatın, dilbilimin, astronominin,
geometrinin, müziğin, mantığın, tarihin ve felsefenin
öğrenilmesini de içeren genel bir eğitimden geçirilmiş lerdir (kızlarsa yalnızca bir ilk eğitim görmekteydiler). Eski Yunan ve Roma eğitimlerinin Batı kültürü üstün de güçlü ve uzun süreli bir etkisi olmuştur. Tıp alanında Sakız adasında Hippokrates'in öncülüğünde araştırma
ya yönelik bir okuloluşturulmuş, onu çok daha sonra Romalı hekim Galenus izlemiş ve uzun yüzyıllar bo
yunca Hippokrates ile Galenus'un tibbi, Bati'nin en ileri
tip bilimi olarak kalmıştır. Sokrates'in belagat okuluysa, Quintilianus gibi Romalılara örnek olmuş ve insan do
248
EĞİTİM
metinde çalışıyor, ancak ondan sonra şövalye olabili
yordu.Böyle bir gencin ahlâk kurallarını,“ saray adabı"nı
öğrenmek için de Roland Çevrimi ya da Kral Arthur
Çevrimi gibi destan çevrimlerini öğrenmesi gerekiyor du.
Gene bu dönemde Batı Avrupa'da en düzenli eği tim, kilise tarafından veriliyordu. İlk olarak İ.S. Vill. yy'da ortaya çıkan din dersi okullarında, hıristiyanlığın
temel ilkeleri öğretilmekteydi. Daha sonraki eğitimse
manastırlarda veriliyor, bu manastırların çoğunda Aziz Benedictus'un VII. yy'da Monte Cassino manastırında
yürürlüğe koyduğu kurallara uyuluyordu. Katedraller de de, papazların ve siyaseti, ekonomiyi yönetenlerin
eğitilmesi için okullar vardı. Bu okullarda ders programı
"trivium" ve "quadrivium'u temel alıyordu. Ayrıca, hıristiyanlık döneminin başlangıcından son ra, pek çok kişi çıraklık yoluyla tıp öğrenmekteydi. Is tanbul'da da, önemli bir akademik tip okulu vardı. İtal ya'da Salerno'da da XI. yy'dan başlayarak bir tıp okulu nun geliştiği sanılmaktadır. Montpellier, Paris ve Pado
va da Ortaçağ'da önemli tip merkezleri olmuşlardır.
Bologna'daki üniversiteyse, italya'daki ve Güney Avrupa'daki üniversitelerin ders programlarını ve yö Chardin'in Genç Öğretmen adlı bu tablosunun da yansıttığı gibi, eğitimde öğretmen ile öğrencileri arasında yakın, sıcak
bir ilişki kurulması önemlidir.
netimini etkilemiştir. İtalya'da eğitim kilisenin deneti minde değildi (bununla birlikte kilise okulları ve din
adamı Öğretmenler de vardı) ve klasik edebiyatın, kla sik metinlerin öğrenilmesi, dinsel öğrenime oranla ön celik taşıyordu. Bu durum XI. yy'da Bologna ve Par
ğasının incelenmesini uzun süre etkilemiştir.
ilk hıristiyanlar arasında hem dinsel hem de dünyasal
bir eğitim uygulanmıştır. Hıristiyanlar da, birlikte yaşa,
ma'daki hukuk ve tip okullarının gelişmesini kolaylaştır dı. Dönemin önemli bilginleri, büyük bir medeni hukuk bilgini olan İrnerius (yaklaşık 1055-yaklaşık 1130) ile ki
öğretimi görmüşlerdir. Ilk hıristiyanlıkta geliştirilen tan-
lise hukukunu öğreten Gratianus'tur. İtalyan öğrencileri de iyi örgütlenmişlerdi ve üniversitelerin yönetimine
ribilimlerile klasik felsefeler ve tektanrılı olmayan dinler
katılıyorlardı.
dıkları Yunanlılar ve Romalılarla aynı klasik dünyasal
arasında sıkı bağlar vardır.
Ortaçağ'da, 600 - 1400 arasında eğitim. İ.S. 476'da Batı Roma Imparatorluğu'nun çökmesinden sonra, Doğu
Fransa'da ve Kuzey Avrupa'da üniversitelerin geliş
mesi üstünde belirleyici etkiyi, Paris yaptı. Paris'teki ka
tedral ve manastırlarda büyük bilgin toplulukları gelişti.
Roma imparatorluğu bir zihinsel etkinlik ve eğitim mer-
Bu toplulukların en önde gelen üyelerinden biri, Notre
kezi olmayı sürdürmüştür. Klasik Yunan ve Latin edebi-
Dame katedral okulunda ders veren Pierre Abélard'dı.
yat, felsefe ve bilim metinleri ve gelenekleri Bizans'ta
Paris üniversitesiyse XII. yy'da bu okulun dışında geliş
korunmuş, bu konuların öğretilmesi eğitimin temelini oluşturmuştur. İlk Bizans eğitimcilerinin önde gelenle-
ti. Ünlü Sorbonne da yüz yıl sonra Paris'te kuruldu ve
rinden Martianus Capella, De Nuptiis Philologiae et
Mercurii (V. yy. ortaları) adlı kitabında, bilgiyi iki alana
ayırmıştır: “Trivium" (dilbilgisi, mantık ve retorik); "qu-
adrivium” (ariter etik, astronomi, geometri ve müzik);
bunlar günümüzde de "yedi liberal sanat" sayılmaktadırlar. Ayrıca günümüzün hukuk bilginleri de, imparator lustinianus'un Roma hukuku derlemesi olan Corpus
büyük bir eğitim, özellikle de tanrıbilim merkezi haline
geldi. Sorbonne'de ders veren Aziz Aquinolu Tomma so, Aristoteles felsefesinin hıristiyanlığa uygun bir bire şimini gerçekleştirdi ve bu bireşim, o tarihten başlaya
rak katolik felsefesine egemen oldu; ayrıca, Avrupa'da daha sonra ortaya çıkacak önemli eğitim felsefelerini
büyük ölçüde etkiledi.
Ingiltere'de Oxford ve Cambridge üniversiteleri de
Juris Civilisi (Medeni Hukuk, 529-35) okumaktadırlar.
Paris'tekine benzer bir gelişme gösterdiler. Nitekim,
paratorluğu'nun gelişmesine (yaklaşık 770) kadar uza-
bazıları Sorbonne'dan, Cambridge'inkiler de Ox
Batı Avrupa. Batı Roma'nın yıkılışından Karolenj Im-
nan “Karanlık Çağlar"da, Batı Avrupa'da eğitim aşağı
yukarı durma noktasına gelmiştir: Bu dönemde düzenli eğitim, dinsel nitelikteydi ve manastırlarda, özellikle de Irlanda ve Kuzey Ingiltere'de yapılıyordu. Ama Charle-
magne, bütün Germen halklarını kapsayacak büyük bir
hıristiyan imparatorluğu kurmak amacıyla, eğitimi des-
teklemiş, York'taki (Ingiltere) büyük katedral okulunun
Oxford'un ilk öğrencilerinden ve fakülte üyelerinden ford'dan geldiler.
İslâm dünyası. İslâm dini yüzyıl içinde inanılmaz bir
hızla yayıldı: VIII. yy ortalarında Yakındoğu'dan Hindis tan ve İspanya'ya kadar uzanıyordu. Bazı İslâm okulla rinda okuma, yazma ve matematik öğretiliyor, bazıla
rinda ayrıca toplumun geliştirilmesi dersleri veriliyor,
başkanı Alcuin'i bir saray okulu kurması için Aachen'a çağırmış (yaklaşık 781), Alcuin'in kurduğu saray okulu,
bazılarındaysa yalnızca tartışma yapılıyordu. Bağdat, Kahire, Iskenderiye, Kurtuba (Cordoba),vb. kentlerde araştırma merkezleri ve üniversiteler kurulmuştu. İslâm
lerine bir model olmuştur.
dislik, tıp, astronomi, mimarlık, coğrafya gibi dallar da
Charlemagne imparatorluğundaki öbür eğitim merkez Ortaçağ'ın başlarındaki Avrupa'da, savaş konusun
da beceri kazanmış olan soylular, eğitimin bazı yanları ni denetimleri altında tutmuşlardır. Doruk noktasına
XIII. yy'da ulaşan şövalyelik sisteminde, genç bir er
kek önce nedimlik yapıyor, sonra bir şövalyenin hiz
eğitiminde Kur'an'ın incelenmesinin yanı sıra, mühen
yeralıyordu. Islâm bilginleriyabancıbilginlerin kendile rini ziyaret etmelerini teşvik ediyor, yabancı dillerdeki klasik yapıtları Arapça'ya çeviriyorlardı. Ayrıca, kendi bilimsel ders kitaplarını da Latince'ye çevirerek, bu bil gileri Batılı bilginler için ulaşılabilir kılıyorlardı.
EĞİTİM
249
Benozzo Gazzali'nin, çocuk yaştaki Aziz Augustinus'un öğretmenine verilişini canlandıran bir freskinden aynnti. Islâm dünyasının uçsuz bucaksızlığı da, çeşitli ülke
duğuna inanıyorlardı. Her ikisi de devletten bir eğitim
yük ölçüde gelişmesini sağladı. İslâm matematikçisi el
leri, herkesin okuma yazma öğrenebileceği ilkokullar
ler arasında düşünce alışverişleri yoluyla, eğitimin bū
sistemi kurması isteğinde bulundular. Calvin'in izleyici
Harizmi (öl. yaklaşık 835), ilk olarak Hindistan'da geliş tirilmiş olan, daha sonra "Arap sayı sistemi" diye adlan dırılacak sayı sistemini kullanıma sokarak, matematik biliminde büyük ilerleme sağladı. İslâm tip bilimcileri er
kurmaya çalıştılar. Luther'in arkadaşı Philipp Melancht
rini büyük ölçüde geliştirdiler. Meymuni ve İbni Rüşt.
reformun önderlerinden ignatius Loyola, 1534'te Isa
kileri incelediler. Pek çok kuşak boyunca musevi ve hi
pa'nın her yanında okullar ve din okullan kurdular.
riyle yan yana çalıştılar.
ristiyan Biraderler" tarikatı, yoksullar için geniş bir kato
hon, yeni ulusal ders verme biçimlerini savunmada et kili oldu.
Razi (I.S. 865-925) ile İbni Sina, Galenus'un düşüncele
O sıralarda katolik kilisesinin içinde de bir tür reform oldu (genellikle karşıreform" diye adlandırılır). Karşı
Aristoteles felsefesi, hıristiyanlık ve İslâm arasındaki iliş
Derneği'ni kurdu. Bu derneğe bağlı Cizvitler, Avru
ristiyan bilginleri, Bağdat ve İspanya'da Islâm bilginle
XVII. yy'da Jean Baptiste de la Salle'ın oluşturduğu “Hi
Yeniçağ. XV. yy'da değiştirilebilir harflerin geliştirilme siyle (yaklaşık 1436), daha çok sayıda kitap yayınlamak ve bilgiyi daha çabuk olarak daha geniş alanlara
lik okulları sistemi kurdu. Reims'te de, öğretmen yetişti
yaymak olanağı ortaya çıktı. Avrupa'da uygulamaya konan başka buluşların da, eğitim üstünde büyük etkisi oldu.
Avrupa'da Rönesans ve Reform. Hümanist edebi yatta Rönesans, XIV. ve XV. yy'larda en güçlü biçimde özellikle Italya'da ve Hollanda'da gelişti, Italya'da Pet rarca, Hollanda'da Erasmus, hümanizmin başlılca tem silcileri oldular. Nicolo Machiavelli'nin Hükümdar'ı,
Baldassare Castiglionne'nin || Cortegiano'su (Saray
Adamı), (1516) ve Erasmus'un Bir Hıristiyan Prensinin Eğitimi(1516) gibi denemeler, ayrıca François Rabelais ve Michelde Montaigne'in yazıları, eğitimde yeni yapı
ları zorunlu kıldı. O sıralarda İtalya, Fransa ve Ingilte
re'de soylu sınıfın çocukları için hümanist okullar, Al manya'da da Gymnasium kuruldu. Ayrıca aristokrat ol mayan ailelerin çocukları için de bazı okullar ortaya
çıkti.
XVI. yy'da Jean Calvin ve Martin Luther'in öncülü
ğünde protestan reformu gerçekleşti. Calvin de, Luther
de, Kutsal Kitap'ı okumanın hıristiyanlar için önemli ol
rilen bir okul açtı.
Onyedinci yüzyıl. XVII. yy'da ortaya çıkan çok sayı da kuramcı, eğitimi sürekli biçimde etkilediler. Söz ko nusu kuramcıların başlıcaları
Francis Bacon, John
Amos Comenius ve John Locke'tur. Bacon, dönemin
bilimsel devrimini yürekten destekleyip, bilginin ilerle
mesinin genel olarak insan toplumunun yararına oldu
ğunu çok sayıda eğitimcinin kavramasına katkıda bu lundu. Comenius, hangi tip bilginin daha önemli oldu ğu konusunda ansiklopedik bir görüş yarattı ve fizyolo jik duyular ile düşünce biçimleri arasındakiilişkiden söz etti. Locke, her insanın yalnızca olguları ve ilkeleri
anımsayarak değil, aynı zamanda deney, çağrışım ve duyumsal algılama yoluyla dünyayla ilgili bilgiedindiği ni savunuyordu.
Mikolaj Kopernik, Galilei, Willam Harvey, Johannes Kepler, Isaac Newton gibi bilim adamlarının buluşlar,
çeşitli bilimlerin öğretilmesini etkiledi. 1700'e kadar okullarda, hatta üniversitelerde verilen eğitimde bili min payı azdı. Ders programları genellikle yazma, oku ma, dilbilgisi, tarih, matematik, müzik ve dinden olu şuyordu. 1700'den sonraysa, pek çok okul ve üniversi
250
EĞİTİM
tede, ileri düzeyde bilimsel ve matematik bilgi öğretil meye başlandı.
Bati kültürünün Amerika kıtasına yayılması. Kuzey
Amerika'daki İngiliz kolonilerinde ilk kurulan okulların ders programları, din üstünde yoğunlaşmıştı. 1642'de Massachusetts kolonisinde, "Kutsal Kitap'ı anlamak için
gerekli bir beceri" olarak, çocuklara okuma öğretilme ye başlandı. 1647'de her küçük cemaatin bir ilkokul kurması, daha büyük cemaatlerinse bir ortaöğretim
okulu kurması zorunlu kılındı. İngiliz Kuzey Ameri kası'nda kurulan ilk yüksekokullar Harvard (1636), Wil liam and Mary (1693)ve Yale (1701) oldu. Amerika'da
ki ilk yüksekokul öğrencileri dilbilgisi, mantık, felsefe,
ahlâk, geometri, aritmetik, Eskiçağ tarihi, Yunanca, La
tince ve İbranice öğreniyorlardı. Latin Amerika'da İspanyol misyonerleri XVI. yy'da
Kızılderililer için ilkokullar kurdular. Kızılderili soyluları nin ve İspanyol kökenlilerin çocukları için de, az sayıda
ortaöğretim okulu kuruldu. İlk üniversiteler Meksika
(1551), Peru (1551), Kolombiya (1573), Arjantin
(1613), Bolivya (1624) ve Guatemala'da (1676) yerel
krallık yönetimleri tarafından, papalıktan gerekli izinler
alınarak kuruldu.
Onsekizinci yüzyıl.Ulusal eğitim sistemlerinin ilk belirti leri, XVIII. yy'da ortaya çıkmaya başladı. Fransa'da Jean
Jacques Rousseau çocukların doğal biçimde büyüyüp
rin ve gönüllülerin kurdukları okullar herkese açıktı;
ama bunlarda yalnızca temel eğitim veriliyordu. Eton, Harrow, Winchester gibi kamu (yani bağımsız) okulla rinda klasik bir eğitim veriliyordu ama, bu okullar yal
nizca ders ücretlerini ödeyebilenler içindi. İlköğretim
Kararnamesi'nin kabulüyle (1870) İngiltere'nin her ya
ninda gönüllü okullar güçlendi, eğitimin yönetimi yerel düzeye verildi ve çocukların ailelerinin isteğine aykırı
olarak dinsel eğitim görmemeleri güvence altına alındı. On yıl sonra da ilköğretim zorunlu kılındı. Üniversiteler açısındansa, İngiltere'de altıncı üniversite olan Edin
burgh Universitesi'nin kurulmasından (1583) sonra, bu
ülkede XIX. yy'ın ortalarına kadar yeni üniversite açıl
madı; o tarihten sonraysa, gelişmekte olan sanayi böl gelerinde devlet parasiyla kamu üniversiteleri kuruldu.
XIX. yy'ın sonlarında da çok sayıda öğretmen okulu ve teknik okul açıldı.
Fransa'da 1833'te mahalle ve köylere ilkokul kurma
hakkı tanıyan bir yasa kabul edildi. Ortaöğretimde dil
ler, edebiyat, tarih, coğrafya, sanat, müzik, bilim ve ma
tematik okutuluyor, kizlar da, onlar için açılan ortaöğ retim kurumlarında, erkeklerin gördüğü eğitimin biraz
farklı bir biçimini alıyorlardı. XIX. yy'ın ortalarında Fran
sa, eğitimde 16 yönetim bölgesi kurdu. Bunlardan her birinin başında bir üniversite vardı. Bu üniversiteler,
kendi bölgelerinde ortaöğretimi ve yükseköğretimi
gelişmeleri gereğini savundu; bu görüş, varolan eğitim yöntemleriyle taban tabana çelişmekteydi. Rous
sağlamakla görevliydiler.
sonra kiliseden bağımsız bir evrensel eğitim arayanlara
düldü ve bu amaca ulaşabilmek için ücretsiz ve zorunlu ilköğretim yürürlüğe kondu. Okullarda din de öğretili
seau'nun Emile'de (1762) açıkladığı düşünceleri, daha esin kaynağı oldu. Napolyon Savaşları sırasında Almanlar, Alman kültū
rūnūn ayırt edici öğelerini öne çıkaran öğeler aramaya başladılar. Bu ulusal hareket içinde yeralanlardan Jo hann Gottlieb Fichte, yalnızca ahlâksal eğitim ve ba
ğımsız düşüncenin desteklenmesi yoluyla, hem erkek,
hem de kız çocukları kapsayan, anlamatemelinde egi timi savundu. Wilhelm von Humboldt, üniversite öğ
rencilerinin ve öğretmenlerinin, herhangi bir misille meye uğrama korkusundan uzak olarak, bir dine uyup uymamakta ve yalnızca devlete hizmet için değil, kendi
kendilerini de geliştirmek için humanist bir eğitim uygu lamakta serbest olmaları gerektiğini vurguladı. Ingiltere'de Andrew Bell ve Joseph Lancaster, bir il kokul sisteminin kurulmasına katkıda bulundular. Bell,
sistemli eğitici sistemini geliştirdi, Lancaster bunda de ğişiklik yaptı: Buna göre çocuklar, sınıfta birbirlerine öğretiyorlardı. Ama bu sistem yaratıcı eğitimi destekle
miyordu; çünkü bu tür yığınsal eğitime katılan öğrenci lere, yalnızca kendilerine verilen bilgiyi belleklerinde
tutmaları öğretiliyordu. Ondokuzuncu yüzyılda eğitim. XIX. yy'da çeşitli ulusal
okul sistemleri modern anlamıyla ortaya çıkmaya baş ladı. Yeni eğitim kurumları geniş alanlarda etkili oldu.
Batı Avrupa.XIX. yy'ın en etkili eğitimcisinin İsviçreliJo
hann Pestalozzi olduğu söylenebilir; eğitimle ilgili ku ramları modern ilköğretimi derinlemesine etkilemiştir. Pestalozzi, eğitimin zihinsel ve fiziksel yetenekleri ge
liştirip, tam ve iyice bütünsel bir kişilik yaratması gerek
tiğini savunmuştur. Gene etkili bir eğitimci de, "kindergarten" (çocuk yuvası) hareketini başlatan Friedrick Frobel'dir. Bir bi lim olarak pedagojinin kurucusu olan Johann Friedrich Herbart, eğitimi ideal olarak, öğrencinin çıkarlarını ve toplumsal deneyimini, öğrenilecek konularla bütünleş
tiren bir süreç olarak görmüştür. XIX. yy'ın başında Ingiltere'de birbiriyle bağlantılı bir ilköğretim ve ortaöğretim sistemi yoktu. Hayırseverle
Almanya'da herkesin okur-yazar olması amacı gü
yordu.Almanya'da üç tip ortaöğretim vardı:Bir gyman sium'da verilen klasik ortaöğretim; eski bilgilere daha az ağırlık verilen yarı klasik ortaöğretim; ve bilimlere
ağırlık verilen ortaöğretim. Berlin (1809) ve Bonn üni
versiteleri, bilimdeki ilerlemelere ayak uydurabilmek için ders programlarının değiştirilip genişletilmesinde
öncülük ettiler. Araştırma ile eğitim, ustaca ve başarıyla bir araya getirildi ve bu üniversiteler eğitimde yeni bir dünya standardı oluşturdular.
ABD.ABD'de yerel düzeyde yönetilmesi sürdürülen il
köğretim ve ortaöğretim, bir eyaletten öbürüne büyük farklılıklar gösterdi. New England'da, kamu okullarının
ön habercisi olan ortaokullarda bütün çocuklara ücret siz ilköğretim sağlandı. Bir eyalet eğitim dairesi kurularak kamu eğitiminin iyice yaygınlaştırılması, 1837'de Massachusetts'de, bü
yük ölçüde Horace Mann'ın çabalarıyla başladı. Henry Bernard da, Rhode Island ve Connecticut'da kamu
okullarının öncülüğünü yaptı. Kısa süre sonra öbür eya
letler de bu örnekleri izlediler. Kamu liseleri düşüncesi
1870 yıllarına kadar ele alınmadıysa da, 1821'de Bos
ton'da bu nitelikte bir okul açıldı. 1870'ten sonra birçok
başka kamu lisesi kurulduysa da, XIX. yy. boyunca ABD'de ortaöğretim, genellikle paralı özel okullarda si nırlı kaldı.
Yüzyılın sonlarında, gerek Avrupa'daki, gerek
ABD'deki okul ve yüksekokullarda, André Ampère,
Charles Darwin, Michael Faraday ve Louis Pasteur gibi bilim adamlarının yeni buluşları öğretilmeye başlandı. Kurumsal ve deneyselaraştırmalarıyürütmek için daha
ileri yöntemler geliştirildi. Thomas Malthus, Karl Marx,
David Ricardo ve Adam Smith gibi toplumbilimcilerin
ve iktisatçıların yapıtları ders programlarına alındı.
Dünyanın başka yerleri . Afrika'da sömürgeleriolan Bü
yük Britanya,Fransa, Belçika, Almanya, Italya gibi dev letlerin yöneticileri, sömürgelerinde, ülkelerindeki eği tim sistemlerini temel alanilkokullar, ortaokullar, daha sonra da yüksekokullar kurdular. Temel amaçları sö
EĞİTİM
251
Öğrencilerin, öğrendiklerini deneylerle sınadıkları çağdaş ortaöğretim kurumlarından birinde deney yapan öğrenciler. mürgelere din adamı, öğretmen, hekim, hemşire, vb. yerli kadroları sağlamaktı. Bu arada sömürge halkların
dan bazı bireyler, Avrupa'da ortaöğrenim ve üniversite öğrenimi gördüler. 1857-58'de Hindistan'ın bütünüyle Bůyük Britanya yönetimine girmesiyle, ilköğretim ve
ortaöğretim yaygınlaştı, Bombay, Kalküta ve Madras'ta üniversitelerkuruldu (1857). Hintli önderlerin çoğunun
Ingiltere'de eğitim görmüş olmalarına karşın, bazıları nin Hint kültürünü koruyacak bir eğitim sistemini sa
vunmaları, XIX. yy'ın son çeyreğinde Hindistan'da bu amaca yönelik çok sayıda yüksekokul kurulmasını sag
ladı.
Yirminci yüzyılda eğitim. XX. yy'da dünyanın her yanında eğitimde önemli ilerlemeler
gerçekleştiril
di. Okullardaki ders programları, öğrencilerin bi
lim ve teknolojideki gelişmelere ayak uydurmasını sağ
ladı. Eğitimdeki yeni ülküler Eflatun, Aristoteles, Kon füçyüs, Rousseau, vb'nin düşüncelerinin değişiklik ge
çirmiş biçimlerinin yanı sıra, Marx, Mao ve Gandhi'nin
öğretileri gibiyeni felsefelerin, Ivan Pavlov, G. Stanley Hall, Sigmund Freud, Carl Jung, Edward Thorndike, B.F. Skinner ve Jean Piaget gibi bilim adamlarını geliştir
dikleri yeni ruhbilim sistemlerinin etkisinde kaldı. John Deweyve William James'in sistemleri gibi, bütün ulus
ları etkileyen yeni sistemler geliştirildi. "Herkese eği
tim" düşüncesi, pek çoktoplumsal ve siyasal önderin
birleştikleri nokta oldu: Özellikle, okur-yazarlık orani
nin çok düşük olduğu yeni devletlerin (eski sömürgeler)
önderleri bu düşünceyi benimsediler. XX. yy'ın ikinci yarısında dünyadaki devletlerin çoğu, kendilerini bütün çocuklara eğitim sağlamakla yükümlü kıldılar.
Batı Avrupa ülkelerinde, XX. yy'ın başında çeşitli il köğretim ve ortaöğretim sistemlerinin denenmesi so
nucunda, bütün çocuklara bu düzeylerde eğitim sağla ma konusunda gerçek ilerlemeler gerçekleştirildi. Ikin ci Dünya Savaşı'ndan sonra siyasetçiler ve eğitimciler,
herkese yüksek nitelikli ortaöğretim sağlama konusun
daki çabalarını yenilediler. Büyük Britanya, Fransa, Al
manya, Türkiye, vb. ülkelerde ilköğretim bütün çocuk lara zorunlu kılındı. Yüksekokul, universite ve özelens.
titülerin yaygınlaşmasıyla, eğitimin en yüksek düzeyleri
daha çok kişiye açıldı.
Rusya'da XIX. yy'ın ortalarında gerçekleştirilen top
lumsal reformlar sayesinde, her sınıftan çocuk okula gitmeye başladı. Yüzyılın sonlarına doğruysa, yaygın eğitime karşı bir tepki oluştu; bunun sonucunda, 1917
Devrimi patlak verdiğinde, Rus halkının yarısından ço
ğu okuma-yazma bilmiyordu. Devrimden sonra komü nist eğitimciler ücretsiz ve zorunlu eğitimin kurulması
ni, ayrıca yükseköğretim ve meslek eğitiminin yaygın
252
EĞİTİM
laştırılmasını planladılar. Bunu yaşama düzeyinin yük
ilgilenirler. Tutucu eğitim felsefecilerinin eğitimi bir
lerine ulaşması için gerekli işçileri yetiştirmenin tek yolu sayıyorlardı. Yüzyılın başında Çin'de geleneksel sınav sistemi kal
olarak görme eğiliminde oldukları söylenebilir. Bazı
seltilmesi ve SSCB'nin bilim, tarım ve sanayideki hedef
dırılarak, yerine okul sistemi kondu. Son yıllardaysa da
ha çok insanın eğitimden yararlanması sağlandı ve oku ma-yazma oranı yükseltildi. Eğitimin ana amacı, ülke nin ekonomik hedeflerine ve Çin komünizminin idea
list amaçlarına ulaşması için gerekli becerileri edinmiş insanlar yetiştirmek oldu.
ürün, ilerici eğitim feslefecilerininse özellikle bir süreç eğitim felsefecileriyse, ürün ile sürecin birbirinden ayrı
lamayacağını savunmaktadırlar.
Eğitim felsefecileri insanın doğasıyla ilgili farklı ku ramlar öne sürmüşlerdir. Bunlardan eğitimle, siyasetle ve uygulamayla ilgili sonuçlar çıkarılabilir. Aşağıda yay
gin etkili dört kuram özetlenmiştir. Eflatuncu idealizm. Eflatun'a göre gerçek, geçici, bir çok kişinin gerçekle özdeşleştirdiği fiziksel nesnelerin
XX. yy'ın başında Japonya'daki 4 yıllık zorunlu eği
asıl doğasını oluşturan ideal biçimlerde bulunuyordu.
tim, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra zorunlu 9 yıla çıka Çeşitli mezheplerin yanı sıra, devlet tara dan
Böyle bir şeyi çok az kişi anlayabilecek yetenekte olsa da, Eflatun'a göre eğitimin amacı, bu ideal biçimleri al gılamaya ve anlamaya çalışmak olmalıydı. Eflatun, in
Günümüzde bütün ülkelerde, eğitim sistemleri o
sanların eğitimde başarılı olup olamamalarına göre ka tegorilere ayrılabilecekleri kanısındaydı. Devleľte ve Yasalar'da çizdiği aşamasırası modeline göre, en yete nekliler en çok eğitimi alacak ve toplumun egemenleri
üniversiteler kuruldu.
toplumun ekonomik, siyasal ve toplumsal gereksinme ve hedeflerine uygun biçimde değiştirilmektedir. Geliş
mekte olan ülkelerde eğitim çoğunlukla, okur-yazarlık
oranlarının yükseltilmesi ve gereksinme duyulan alan
ya da koruyucuları olacaklardı. Daha az zihinsel yene
larda ekonomik ve teknolojik eğitimin sağlanması üs tünde yoğunlaşmıştır.
teği olanlar, savaşçı olacaklardı. En az yeteneklilerse,
EĞITIM FELSEFESİ
Eğitim felsefesi, yöntemi felsefi, konularıysa eğitsel olan uygulamalı bir bilgi edinme alanıdır. Anlaşılırve eksik siz biçimde düşünmeye, konuşmaya ve yazmaya çalış mak, felsefe yönteminin özünde vardır. Eğitim felsefesi, insanları eğitimdeki önemli konular konusunda daha
bilinçli kılmaya yardımcı olmaya çalışır. Bazı eğitim felsefecileri, alanlarının yukarda tanımla nanın dışında başka bir uygulaması ya da konusu olma
en az miktarda eğitim görecekler ve işçi olacaklardı.
Batı'daki eğitim sistemlerinin çoğu, Eflatun'un mo delini örnek almış, eğitim büyük ölçüde soyut ve ente
lektüel olmuştur. Birçok öğrenci bu tür konuları kendi
gerçek dünya anlayışlarıylabağdaştırmakta zorluk çek tiğinden, bu sürece en az yatkın olanlar eğitimi bırak maktadır. Bu bırakmalar da çoğunlukla ekonomik aşa
masırasında en alt basamaklarda kalmaya yol açmakta dır. Aşamasırasına dayalı elemeci ve ayırımcı eğitim sis
temleri, önemli bir parçasını oluşturdukları toplumların
ması gerektiğini ileri sürmektedirler. Sözgelimi analitik
bir yansıması olmakta ve bu toplum biçimlerini kalıcı
filozoflar, eğitim felsefesinin görevinin yalnızca eğitime
laştırmaya yaramaktadır. Marksçılık. Karl Marx, insan doğasını ideal olarak ya
ve eğitsel sorunlara yaklaşımları incelemeye ve açıkla
maya çalışmak olduğunda ayak diremektedirler; ama
bu alan, önemli filozofların eğitim konusunda geçmişte yazdıklarını incelemek gibi daha geniş alanları da kap
sar. Eğitim felsefesi ile eğitimin tarihi, kesin bir çizgiyle
birbirinden ayrılamaz.
Birçok eğitim felsefecisi de, eğitim felsefesinin yal nizca zihinsel bir alıştırma olmakla kalmayıp, eğitimle
ilgili kararların, değerlerin ve yöntemlerin geliştirilmesi
bancılaşmadan yaşamaya ve işbirliği halinde çalışmaya
göre yaratılmış saymış, ne var ki insanların, kapitalizm
tarafından sömürüldüklerini, baskıya uğratıldıklarını ve
insanlıktan çıkarıldıklarını savunmuştur. Marx, arı bir
toplum, yabancılaşmamış bir çalışma ve eğitim tasarla
mış, bunun da ancak komünizme ulaşmayı sağlayacak
bir proleter devrimiyle gerçekleşebileceğini ileri sür
müştür. Ona göre, komünizm aşamasında bireyin öz
ne öncülük etmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Eğitim
gürlüğü ile toplumun otoritesi arasındaki anlaşmazlık
ilişkiyle, yani kuramın nasıl uygulanıp sinandığıyla ve
özdeşleşecektir: Marx'ın ideali, toplumsal ilişkilerden kaçmak yerine, özgürlüğe bu ilişkilerle ulaşan, sorum
felsefesi, eğitsel kuram ile eğitsel uygulama arasındaki
uygulamanın kuramı nasıl geliştirdiğiyle yakından ilgili dir. Gene birçok eğitim felsefecisi, eğitim sorunlarının daha açık biçimde ele alınabilmesi için, felsefe ile başka inceleme alanlarını bağdaştırabildikleri doğrultulara ilgi göstermişlerdir.
"Eğitim" teriminin çok çeşitli tanımları vardır. Okul larda ve üniversitelerde yürütülen düzenli eğitim etkin
likleri, eğitim konusundaki geleneksel görüşün bir anla timidir. Daha iyi bir tanıma göreyse, eğitim, düzenli öğ
retimin yanı sıra televizyon seyretme, başkalarıyla ilişki
ler, aile yaşamı gibi çoğu zaman okullardaki biçimsel
öğretimden daha çok zaman alan ve daha güçlü etkileri
olan başka deneyimleri de kapsayan ve yaşam boyu sü ren bir süreçtir.
Eğitim bir ürün olarak da, bir süreç olarak da, her ikisi birden olarak da görülebilir. Bir ürün (öğretimin ve öğ
ortadan kalkacak, bireyin çıkarları ile grubun çıkarları luluk taşıyan kamusal kişidir.
Davranışçılık. Insan davranışını bilimsel biçimde ince
leyen bilim adamları, bundan insanın doğasıyla ilgili
önemlisonuçlarelde etmişlerdir; bu sonuçların da eği tim uygulamaları üstünde önemli etkileri olmuştur.
Ruhbilimciler, deney koşullarında insanın bazı davra nışlarını önemli biçimde denetim altına almayı başar mışlardır ve belirli bir uyarı karşısında kişinin nasıl yanıt
vereceğini doğru olarak tahmin edebilmektedirler. Davranışçılığın(ya da behaviorculuk) başlıca temsilcisi
B.F. Skinner, insanların özgür kişiler olduklarına karşıçı kip, herkesin denetim altında olduğunu, sorunun yal nizca bu denetimin kimin tarafından yapılacağıolduğu nu ilerisürmüş,bu denetimi daha iyibiçimde yerine ge:
renme etkinliklerinin ürünü) olarak eğitimin üstünde
tirmenin iş, siyaset ve din etmenlerinden daha önemli olabileceğini savunmuştur. Davranışçı görüş açısından,
defler, uzmanlık, etkili öğretim ve standartlar gibi et
insanların davranışlarını bilim ve eğitim yoluyla dene tim altına almaya çalışmamak, sorumsuzluktur.
, özellikle naçlar, he yoğunlaşan eğitim felsefecileri
menlere önem verirler. Eğitimi bir süreç olarak gören lerse, öncelikle öğrenenin deneyiminin niteliğiyle, eği tim yöntemlerinin yapısıyla, öğretmenler ile öğrenciler arasındaki ve öğrencilerin kendi aralarındaki ilişkilerle
Varoluşçu hümanizm. XX. yy'da insanın doğasıyla ilgili bilimsel görüşe karşı, insanları gözlemlenen, sınıflandı rilan, haklarında öngörülerde bulunulan ve denetle nen, nesneler olarak gören bilimsel görüşe karşı bir tep
EĞİTİM ki oluşmuş, bu tepkiye en önemli katkıları varoluşçu hü manistler yapmışlardır. Martin Buber, Martin Heideg ger, Gabriel Marcel, Jean-Paul Sartre, vb. filozoflar, ba şına buyruk bir "ben" anlayışını desteklemişler ve öz
gürlük, sorumluluk, aslına uygunluk, yeğleme gibi kav
253
oluşturan bireylerin yaşam niteliğinde bulan bir yapı olarak görür. Bu görüş açısından eğitimin öncelikli ama
Ci, bireyin gereksinmelerine hizmet etmektir. Bu görüş yelpazesi, John Holt ve Edgar Friedenberg gibi aşın bi
reycilerin ve Ivan Ilyiç gibi okul karşıtları"nın yeniro
ramları eğitim tartışmasının merkezine oturtmuşlardır.
mantizminden, ilerici okulların daha ılımlı bireyciligine
Buber her kişinin biricikliği ve eğitimin büyük bölümü
kadar uzanır.
nün diyalogla olduğu düşüncesini vurgulamıştır.
Eğitim ve bilginin doğası. Bilginin doğası konusunda
Humanist eğitimciler toplumu, üyelerinin yaptığı katkılarla değişen bir şey olarak görürler. Hümanist eği
eğitim felsefecileri arasında genellikle görüş ayrılıkları vardır. Bilgi özümlemenin eğitimin ana işlevlerinden bi ri olduğunu tümü kabul etmektedir; bununla birlikte,
tim programlarında yaratıcılığın geliştirilmesi, farklı dü
şeyin nasıl olduğunu bilmek" arasında ayırım yapmak
me eğilimi gösterirler ve dünyadaki kaynakları koruma
"bilgi"nin neden oluştuğu konusunda anlaşamamakta dırlar.Bazı eğitim felsefecileri,"bir şeyi bilmek"ile "bir
şünme, eleştirici değerlendirme ve değişikliğe yol aça cak becerilere ağırlık verilir. Hümanist eğitimciler öğ.
renciyi, ulusal bir grubun üyesi olmaktan çok bir birey olarak gördükleri için, toplumu dünyayla özdeşleştir
tadırlar. “Bir şeyi bilmek” ürünü, eğitim programı sona
da, özen göstermede, hümanist-çevreci bir tutum alır
edinilmiş bilgiyi vurgulamaktadır. "Bir şeyin nasıl oldu
YETİŞKİN EĞITIMI Standart eğitimini tamamlamış insanların beceri, bilgi
erdiği zaman öğrenenin yeniden üretmesi beklenen ğunu bilmek"se süreci, öğrenenin gelecekteki öğren
me durumlarında uygulayabileceği edinilmiş teknikleri vurgulamaktadır.
Tutucu eğitimciler, bilgiyi hareketsiz ve değişmez bir
lar.
ve niteliklerini artırmayı hedef alan eğitim etkinliği, ye tişkin eğitimi diye adlandırılır; çeşitli eğitim programları ni kapsar. İlk, orta ve yükseköğretim programlarını
şey saymaktadırlar. Öğretmen bilen, öğrenciyse bilme
içermesinin yanı sıra, bunların dışında, sürekliliği olan
rencileri az ilgi duydukları ya da hiç ilgi duymadıkları konuları öğrenmeye isteklendirmek için öğretmenin bu
minde verilen yetişkin eğitimi, birçok insan için elveriş lidir. Yetişkin eğitimi ayrıca kütüphaneler ve müzeler
si gereken, ama bilmeyen kişi olarak kabul edilir. Öğ.
eğitimi de kapsar. Akşam ve hafta sonu dersleri biçi
konuda teknikler edinmeye gereksinmesi vardır.
gibi kurumlar, toplumsal örgütler ve televizyon, radyo
İlerici eğitimcilerse bilgiyi değişen ve yaratılabilir bir
şey saymaktadırlar. İlerici eğitim temel olarak öncelik le, Charles Sanders Pierce tarafından kurulan ve Willi am James ile John Dewey tarafından geliştirilen prag
gibi araçlarla da sağlanabilir. HEDEFLER
Toplumsal bakımdan istenen bir amaca hizmet olarak
yetişkin eğitiminin kökü, XIX. yy'a dayanır. Yetişkin
matizme dayanır. Dewey'in geliştirdiği bilgiyleilgili go rüş, ilerici eğitim hareketinin odak noktası olmuştur.
okulları üstüne yazıldığı bilinen ilk yapıt, Thomas Po
giç noktası olarak kabul etmiştir. Konular öğretmen ta
mek amacıyla,yetişkinlegitim programları çoğunlukla
Dewey öğrencinin çıkarlarını eğitim sürecinin başlan
le'un 1814'te yayınlanan bir kitabıdır.
Toplumu ilgilendiren bazı temel sorunları hafiflet
rafından geleneksel akademik bilim dallarından alın
yerel olanaklarla yürütülür. Özellikle Batı ülkelerinde yetişkin eğitiminin gelişmesine, sankieğitim suçun azal masını güvenceyealıyormuş gibi, “Bir okul açan, bir ha pishane kapatır” türünden sloganlar kullanılarak destek
ları ve deneyimleri konusunda kendisi üstündeki en
sözde bir çözüm olarak yatırım yapılmıştır (verilen eğiti
mamalı, öğrencilerin kendi deneyimleri konusunda dü şünmelerini sağlayacak etkinliklerden oluşmalıdır. Hümanist eğitimci, bireyi en önemli bilgi kaynağı sa yar. Her bir kişi, özellikle kendialgıları,tepkileri, duygu önemli otoriteyi oluşturur. Ama bu kişisel bilginin baş
verilmiş, işsizliğin arttığı zamanlarda yetişkin eğitimine min düzeyindeki bazı eksikliklerin işsizliği üreten koşul
kalarının algıları ve geçmişin mirası gibi başka ölçütlerle
ları yarattığına inanılıyordu).
rekir. Tipik bir bilgi yaratma, oluşturma ve iletme yönte
re uygun görülen işlere kadınları hazırlamak, olanakları
öğrenci, üst-ast rollerinin tersine, katılanlar arasında
re işçi yetiştirmek için de yetişkin eğitiminden yararla
sinanması, doğruluğunun denetimden geçirilmesi ge mi, söyleşidir (diyalog); söyleşi, geleneksel öğretmen eşitlik sağlamaya açıktır.
Batı ülkelerinde, geleneksel olarak yalnızca erkekle
kıt bu toplumsalkesime yardım etmek ve yenisanayile nılmaktadır. Üçüncü Dünya ülkelerindeyse, yetişkin
eğitimi, çağdaşlaşmanın ve sanayileşmenin önemli bir
Eğitim ve toplumun doğası. Eğitim felsefesi, toplumun doğasıyla ilgili düşüncelerle ve bu düşüncelerin eğitim
parçasıdır; çünkü okur-yazar oranı artırılmadıkça bu
reysel yaşama destek oluşturan, geleneksel bilgi ve de
Yetişkin eğitiminden ayrıca, bir fırsat eşitliği sağla mak için yararlanılmaktadır. Bu eğitimin akademik ol
olarak görür. Bu görüşe göre eğitimin öncelikle amacı,
maktan çok, pratik, kuramsal olmaktan çok, uygulama
kip, onları taklit ederek öğrenirler, Bu öğrenme genel
ya yönelik olması gerektiği başlangıçtan bu yana vurgu lanmışsa da, birçok yetişkin, kurslara, yalnızca bilgisini artırmak amacıyla katılmaktadır.
üstündeki etkileriyle ilgilenir. Tutucu görüş, toplumu bi
ğerleri temsil eden ve bunları gençlere aktaran bir yapı
hedeflere ulaşılamayacaktır.
toplumun gereksinmelerine hizmet etmektir. Tarım ve zanaat toplumlarında ağırlık, taklide ve çıraklığa verilir. Çocuklar ve gençler, kendilerinden yaşlı olanlara ba
li, olguların bilgisini edinmekten çok, beceri kazanma
likle bilgi ya da iş bağlamında olur; çocuklar ve gençler
YETİŞKİN EĞITIMINDEKİ ENGELLER Engellerden biri, yetişkinlerin gençler kadar iyi öğrene medikleri yolundaki yanlış anlayıştır. E. L. Thorndike'ın Adult Learning (Yetişkin Oğrenimi, 1928) adlı önemli çalışması, yetişkinlerin en 70 yaşına kadar iyi öğrenebil
genellikle deneme-yanılma yöntemiyle öğrenirler. Bu, bir toplumdaki beceri ve bilgi birikimini aktarmanın iyi ce etkili bir yoludur. Sanayi toplumlarındaysa, eğitim
daha düzenlidir ve okullarda gerçekleştirilir. Tutucu gö
rüşaçısından, okulun işlevi okuma-yazma bilen,uysal,
diklerini ortaya koymuştur. Daha sonra, araştırmacıla rin birçok ülkede yaptıkları çalışmalar da, 90 yaşındaki
tim idealleri, yaratıcılığın artırılmasında ya datoplumsal yenilenmelere gidilmesinde genellikle etkili olmaz. ve anlamını kendisini
ve daha yaşlı insanların, yabancı dil, vb. güç konuları bi
etkili ve “azla yetinen" işçiler yetiştirmektir. Bu tür eği. llerici görüş, toplumu, amacını
le öğrenebildiklerini ortaya koymuştur. Son yıllarda Ba ti ülkelerinde, birçok lise ve üniversite, yaşlılar için özel
254
EĞİTİM RUHBİLİMİ
programlar hazırlamaktadır. Birçok araştırma, tam zamanlı yetişkin eğitimindeki
başlıca engelin, harcamalar olduğunu göstermektedir. İlgi duymasına karşın sistemli öğrenime katılamadığını söyleyen yetişkinlerin yaklaşık yarısı, parasal olanaksız liktan söz etmektedir. En önemli ikinci engelse, zaman
tesi'nde yürüttüğü yoğun araştırmalarıyla, eğitim ruhbi liminin kurucusu sayılmaktadır. Thorndike, öğrenmede
ödüllendirmenin etkilerini, yararlarını vurgulamış, ye tişkin eğitimi konusundaki araştırmalara öncülük etmiş ve ders öğretim yöntemleri, araçları geliştirmiş, eğitime ve ruhbilime istatistik yöntemlerini sokmuştur.
Batı ülkelerinde yetişkin eğitiminin karşı karşıya bu
Eğitim ruhbiliminin eğitimdeki önemi, XX. yy'da gün geçtikçe artmıştır. Yaklaşık 1960'tan bu yana, bilgi ve
lunduğu en inatçı sorun, toplumdaki en az eğitimli
beceri, çağdaş toplumlarda gerek bireysel eğitimde,
grupların katılımının olmamasıdır. Okur-yazar olmayan
gerek toplu eğitimde gün geçtikçe daha çok başarının anahtarları sayılmaktadırlar. Öğrenme olayı, kreşler ve anaokullarıyla okulöncesine kadar uzanarak, eğitimin
sızlıktır.
yetişkinler, eğitimi yaşama koşullarını geliştiren bir araç olarak görmemekte, bu yüzden de genellikle söz konu su programlarla ilgilenmemektedirler.
eğitim ruhbilimi
çok daha erken başlamasına yol açmıştır. Öte yandan,
eğitim, öğretim temelli birçok yeni ve yoğun uğraşın
yardımıyla, yaşam boyu sürer duruma geldiğinden, so nuçta, orta ya da yükseköğretimden de çok ötelere
Ruhbilimin ilke ve yöntemlerini eğitim sorunlarının ço
uzanmıştır. Eğitim ruhbilimcileri, öğrenciler için çocuk
zümü amacıyla kullanarak eğitim uygulamalarını geliş tirmeyi amaç alan bilim dalı. Eğitim ruhbiliminin başlıca
luktan yaşlılığa kadar yeni eğitim programları oluştur
araştırma ve uygulama alanları genel ruhbilimin konu
makta, varolan programları da yeniden değerlendir mektedirler.
landır: (1) Davranış, öğrenme ve güdüler; (2) bireysel
Kuram ve uygulama. Eski Yunanlılardan bu yana, “öğre
farklılıklar, gelişme ve öğrenme; (3) kalium ve çevre; (4) insanın özellik ve davranışlarının ölçümü ve çözümlen
nen"in ruhsal yapısı, eğitim kuramını ve uygulamasını etkilemektedir. Eğitim ruhbilimi araştırmalarında, öğ.
mesi.
renmeyi geliştirmenin yollarını arayan eğitimciler için
Eğitim ruhbilimcileri, çoğunlukla yükseköğretim ku
bazı yararlı sonuçlara ulaşılmıştır. Son yıllarda, geniş
rumlarının pedagoji ya da ruhbilim bölümlerinde öğre
çaplı eğitim incelemeleriyle ve öğrenmede etkili öğeler
tim üyesidirler; dolayısıyla araştırmaları yönetir ve eği
timci de yetiştirirler. Eğitim ruhbilimcilerinin bir bölümü de, kurumlarda, sanayide, orduda, devlet kesiminde
üstüne binlerce çalışmanın bireşiminin yapılmasıyla pek çok atılım gerçekleşmiştir. Bütün bu çalışmalar, öğ renme yeteneğini artıran dokuz temel etmenin varlığını
ve özelkesimde çalışarak eğitim programları hazırlar ya da bunların değerlendirmesini yaparlar. Eğitim ruhbili
ortaya çıkarmıştır. Güçlü, kapsamlı ve büyük ölçüde
mine yakından bağlı alanlar, eğitim testleri, eğitim reh
toplanabilir: Öğrencinin yeteneği; öğretim; ruhsal çev
berliği ve okul ruhbilimidir. Bu dallar, sözgelimiöğren
me güçlüklerinin teşhisi ve tedavisi gibi eğitsel hizmet ler verirler.
Eğitim ruhbiliminin gelişmesi. Yeryüzündeki başlıca uy
garlıklar, bilgi birikimlerinin, becerilerinin, deneyimle rinin ve kültür mirasının, kuşaktan kuşağa geçmesine
çalışmışlardır. Eskiçağ'dan bu yana aile bu amaca hiz
met etmişse de, öbür eğitim kurumları, özellikle okullar ve üniversiteler, yüzyıllar boyunca eğitimde gün geçtik
çe daha çok ve daha özgül sorumluluklar üstlenmişler dir.
Eski Yunan filozofları Eflatun ve Aristoteles, eğitim ruhbilimindeki çağdaş görüşleri etkileyen düşünce ve
genelleştirilebilir nitelikteki bu dokuz etmen üç öbekte re. Oğrencinin yeteneğil(1) notlar ya da eğitim testle riyle ölçülen yetenek düzeyini ve belirlenen başarıyı, (2) kronolojik yaş ya da ergenleşme evreleriyle belirle
nen gelişme düzeyini, (3) kişilik testlerinde ve öğrenile
cek konularda öğrencilerin başarma isteğinde yansı yan, güdülenme ya da öz-beğeni olgusunu içerir. Öğrenim, (4) öğrencinin, öğrenme süreciiçinde har cadığı toplam zaman ve (5) öğretim deneyiminin niteli ği olarak düşünülebilir; konunun yöntem (ruhbilimsel), içerik (ders programi) gibi yanlarını kapsar. Ruhsal çev
reyse%6) "ev eğitim programı", (7) sınıfın moral duru
mu, (8) okul dışındaki benzer eğitici gruplar ve (9) tele
vizyon izlemeye ayrılan boş zaman miktarı gibi konula
sorunların çoğunuilk ortaya atankişilerdir.Eflatun, öğ
ri kapsar.
mi olduğunu ilk kez görmüş, öğretmeni, öğrencilere
okula ilişkin, içsel, duygusal ve davranışsal öğrenmeyi
renmenin bir anımsama, yeniden belleğe getirme edi
yönelttiği ustalıklı sorularla onlara öğrenmiş olduklarını anımsatan, belleklerini tazeleyen bir düşünce ebesi"
diye nitelendirmiştir. Aristoteles'se, öğrenmeyi, dene
yimler ve eğitim yoluyla bazı bilgileri edinme, düşünce ye, bir dünya görüşüne ulaşma saymıştır. Gene Aristo
teles'e göre, düşünceler, bilgiler, bellekteki başka dü
Bu etmenler okulda başarıyı, daha geniş biçimde de,
etkileyen temel etmenlerdir. Etmenlerin birçok yönü ne, özellikle de, öğrenimin niceliği ve niteliğine eğitim ciler tarafından değişiklikler getirilebilir. Eğitimciler dik katlerini özellikle,zayıf öğrencilerin eğitimdeki başarı larını artırmaya yöneltmişlerdir.
şüncelerle, bilgilerle çağrışım yaptıklarında daha iyi
Ilk beş etmen-başarı, gelişme,güdülenme,öğretimin niceliği ve niteliği- her tür okul öğrenimi için kaçınıl
Modern eğitim ruhbilimiyse, XIX. yy. sonu ile XX. yy.
öğrenmesine yol açar. Sözgelimi, öğretimin niceliği ne
anımsanırlar.
başında özellikle ABD'de gelişmiştir. William James, ruhbilimi, felsefeden bağımsız, bir bilim dalına dönüş
türmüş, her ne kadar zihne, etkin, kendiliğinden ve se
çici birrol vermişse de, alışkanlığı temel öğe sayılmıştır.
Ünlü Talks to Teachers on Pyschology an to Students on Some of Life's Idealste (Öğretmenlerle Ruhbilim,
Öğrencilerle de Bazı Yaşamsal Ülküler Üstüne Konus malar, 1899), ruhbilimin eğitim sorunlarına uygulanma sina öncülük etmiştir.
James'in Harvard Universitesi'nden öğrencisi Ed ward L. Thorndike, Columbia Universitesi Eğitim Fakül
mazdır. İçlerinden birinin yokluğu bile, öğrencinin az
kadar fazla olursa olsun, öğrencilerin güdüleri zayıfsa
ya da hiç yoksa, hemen hiç sonuç vermez. Son dört
ruhsal çevre etmeni de, gene aynı biçimde öğrencinin öğrendiklerinin niceliğini de büyük ölçüde artırır. Sini fin moralinin yüksek olması, siniftaki öğrenci grubunun zihinsel algılama yeteneğini artırır. Okul dışı benzer ni
telikteki gruplar ve uyarıcı, yüreklendirici ev ortamı, öğ
renme süresini artırıp, etkililiğini yükselterek öğrenme ye yardımcı olur. Televizyon, ev ödevinin, okumaya
ayrılacak sürenin ve öbür uyarıcı etkinliklerin yerini ala bilir.
EĞİTİM TESTLERİ 255 Eğitim ruhbilimi araştırmaları, öğrenmenin nasıl iyi leştirileceğini göstermiştir. |Araştırmalar, ana-babaları,
eğitimcileri ve öğrencileri, var olan uygulamaları değiş
ği gibi, hiç geçmez" de vermeyebilir; bir başkasıysa “10” vermezken, birçok da "geçmez" verebilir. Bu tür değerlendirmeler, öğrencilerin başarıları kadar, belki
tirmeye çağırmaktadır.
ondan da çok, öğretmenin kişiliğini yansıtır. Bu sorun,
eğitim testleri
lay diploma alınır" diye, bazı öğretmenlerin "notu bol" bazılarının da “notu kit" diye nitelendirilmeleriyle, sū
Eğitimde ölçüm, testler ya da başka yöntemler kullani larak öğrencilerin yeteneklerinin belirlenmesine, nasıl,
rüp gitmiştir.
bazı ortaöğretim ve yükseköğretim kurumlarının “ko En yaygın testler, sınıf öğretmeni, vb. tek bir öğret
rin, orta ve yükseköğretime girişteki seçiminde, bazı ül
menin uyguladığı testlerdir: Bunlar genellikle kısa ve ya kın dönemde öğrenilen konulara ilişkin, bir çırpıda ha zırlanmış testlerdir. Öğrenciye sorularda boş bırakılmış
uzmanlık öğrenimine başlama aşamasında, öğretmen
rilen yanıtlar arasından doğru olanı seçtirerek, yani
ya da görev yerlerinin ve görevlerinin belirlenmesinde
meline dayanır.
ne kadar öğrendiklerinin ölçülmesine, eğitim program
larının etkililiğinin belirlenmesine dayanır. Öğrencile kelerde, avukatların baroya alınmasında, hekimlerin
lerin yeterlik sınavlarında, memurların işe alınmasında
de eğitim testleri uygulanır. Ortaöğretim düzeyinde, özel öğretim veren okullara ya da askeri okullara giriş
te, ayrıca özel beceri ve yetenekler gerektiren meslek
lere aday seçiminde de gene eğitim testleri uygulanır. Eğitim testleri sonuçlarından ayrıca, okullardaki eğitim
uygulamalarının ya da toplumsal siyasetlerin belirlen
mesinde büyük ölçüde yararlanılır; böylece çoğu kez
bölümleri doldurtarak öğretileni anımsatmak ya da ve
"çoktan seçmeli" yöntemle doğru yanıtı buldurmak te STANDART TESTLER
Öğretim kuruluşlarıverdikleri eğitimin niteliği açısından aralarında büyük farklılıklar gösterirler. Bu soruna bir çözüm getirmek için standart testlere gereksinme var dır.
Standart testler, sinif testlerinden daha tekbiçimli,
tekdüze koşullarda uygulanır. Bu testlerin, öğrenciler
kaynak tasarrufu sağlanmış olur. Yalnızca ABD'de her
tarafından da, öğretmenler tarafından da önceden bi
STANDARTLAŞMAMIŞ TESTLER
açıklamalar, hazırlayıcı sorular ve test süresi tekbiçimli
yıl yaklaşık 300 milyon standart test, sayısı milyarlara varan sinif ara testleri uygulanmaktadır.
linmemeleri gerekir (ancak uygulama, her zaman idea le uygun olmaz). Test öncesinde öğrencilere yapılacak
Eğitimde test denebilecek belki de en eski ölçüm, ateş
olmalı, öğrencilerin test sırasında konuşmasına izin ve
pilot eğitiminde, daktilo ya da bilgisayar yazımında,
Standart testler de bir ön denemeden geçirilir; soru lar, zorluk ya da kolaylık açısından eşitlenir. Sorular öğ
da uygulanan testler de aslında birer beceri, başarı testi
başarılı ve başarısız öğrencileri belirlemelidir.
testleri, bedensel başarı yerine sözel başarıyı temel al mış, sözlü sınav uygulaması dünyanın çoğu yerinde
genellikle bakışımlı değildir (buna "ham not" denir);
yakmak ya da mizrak atmak gibi insan becerilerini ölç meye yöneliktir. Müzikte, sanatta, beden minde,
rilmemelidir.
muhasebede, ev ekonomisinde ve birçok sanayi dalin
renciler arasındaki bilgi düzeyi farkını ortaya çıkarmalı,
dir. ilk yazılı belgelerle birlikte, resmi eğitim ve eğitim
Notlar ve ölçütler. Standart testler belirli ölçütlere göre değerlendirilir. Verilen notlar doğru yanıtların sayısıyla
önem kazanmış ve günümüze kadar gelmiştir. Birçok eğitimci ve öğretmen, öğrencilerin verilen bilgiyi kavra masını değerlendirmek için sözlü sınav uygularlar. Bir
notlar genellikle, yanıtların ait olduğu soru obeğine go
ğunlukla, kişinin zihinsel yeteneğini, bilgisini ve kişiliğini değerlendirmeye yarar; yükseköğretim sonrası lisans üstü, doktora, doçentlik sınavlarında, yazılı tezin sözlü olarak da savunulması gerekir. Ne var ki öncü eğitimci
tirmeye yarar.
kuyla bakar olmuşlardır. ABD'li eğitimci Horace Mann,
okul ya da ülke çapında bir değerlendirmeye gidilebilir.
biçimde göstermiştir; Mann değerlendirmesini ruhbi
dürlerine ve öğrenci seçme merkezlerine iletilebilir. Bazı ülkelerde hızlı test değerlendirme merkezleri, bu işlemleri çok düşük bir maliyetle gerçekleştirir. Kullanışlı olabilmesi ve akılcı karşılaştırmalara gidile bilmesi için, değerlendirme, ölçüt gruplarına göre de yapılır. Değişik bölgelerde, aynıdüzeydeki öğrencilere
işe alınırken yapılan “mülakat" ya da sözlü sınav, ço
re ağırlıklı olarak hesaplanır (bunada "ağırlıklınot de nir). Ağırlıklı notlar öğrencilerin büyük çoğunluğunu or
ta sıralara, çok azını da en üst ya da en alt sıralara yerles Günümüzde standart testler, değişmez bir biçimde,
seçmeli olarak yapılır. Bu yöntem, not vermeyi otoma tikleştirir; bilgisayarla değerlendirme olanağı sağlar;
ler, 1850 yıllarının başlarında, sözlü sınav olgusuna kuş
notların, ölçüt gruplarda yorumlanması sağlanarak,
yazılı testin sözlü teste oranla üstünlüğünü başarılı bir
Sonuçlar, öğrencilere, eğitim danışmanlanna, okul mü
limsel ölçümün geçerlilik, güvenilirlik gibi temel kav
ramları açısından yapmıştır. İngiltere'de de, G. Fisher,
daha 1864'te, eğitimdeki başarının, nesnel sayısal bir
biçimde değerlendirilmesini savunmuştur. Zekâ testle
rinin ve farklılıklar ruhbiliminin kurucusu sayılan Sir
Francis Galton, bedensel ölçümler ile duyu ve zekâ õl çümlerinde öncülük yapmıştır. İstatistiksel eğitimin ve ruhbilimsel ölçümün öbür öncüleri arasında, Ingilte re'de Cyril Burt, Charles Spearman (1863-1945), Karl
Pearson (1857-1936) ve 'Godfrey Thomson (1881 1955), ABD'de, James Mckeen 'Cattell, Edward L. Thorndike ve L.L. Thurstone sayılabilir.
uygulanan testlerin sonuçları, sözgelimi ulusal ölçekte
birbiriyle karşılaştırılabilir. Böylece sözgelimi ulusal çapta bir test kuruluşu, aynı düzeylerdeki öğrencileri değerlendirmek için bir test uygulayabilir; sonuçları ulusal ölçekte temsili nitelikte olabilir. Bunun tersine,
farklı eyalet, bölge ve kentler için, yalnızca kız ya da er kek öğrenciler arasında, farklı ırksal ve etnik gruplara
Ruhbilimsel ölçüm kuramı geliştikçe, dikkatler bu tırmacılar, gerek ortaöğretim,gerek yükseköğretim dü
göre farklı ölçütler getirilebilir. Dil Öğretiminde, "yazılı
menler arasında büyük farklılık gösterdiğini belirlemis lerdir. Belirli bir sınıfta bir öğretmen, öğrencilerin yarısı nin sınavdaki düzeyini “10”'la değerlendirir ve hiçbiri
belirlenen 92 gibi bir sonuç, öğrencinin bulunduğu grup içinde öğrencilerin yüzde 91'inden üstün oldugu
kez değerlendirmeye, not vermeye çevrilmiştir. Araş
zeylerinde derecelendirmenin, not vermenin öğret
ne "geçmez" vermezken, bir başkası hiç "10"vermedi
kavrama" testi uygulanan bir öğrenci, sözgelimi4,5 gibi bir sonuç aldığında, bu onun her sınıf içindeki yerini hem de en yüksek nota yakınlığını belirtir. Yüzde olarak
nu gösterir.
Oğretim kurumlarına giriş testleri. Lise ve kolejlere giriş
256 EĞRELTİLER testleri başvuruda bulunan öğrenci gruplarına ve bun
ların düzeylerine göre standartlaştırılır. Her gruba ya da
öğrenciye göre hem farklı değerlendirme, hem de top lu değerlendirmeler yapılır. Çeşitli meslek okullarına gi rişte de benzer test uygulamaları vardır.
eğreltiler Tohumlarla değil,sporlarla çoğalan çiçeksizbitkiler şu besi (Pteridophyta). Damarları bulunan (çiçeksizbitki lerde başka örneğine rastlanmayan özellik), bazı uz
manlar tarafından borulu çiçeksizbitkiler diye de adlan dırılan eğreltiler şubesi üyeleri, tıpkı karayosunları, su yosunları, atkuyruk gibi, yaşam çevrimleri sırasında birbirini izleyen iki ayrı biçime girerler. Çevrimin ana
w
bölümünde eğrelti, toprakaltındaki kısa bir saptan (kök sap) oluşur ve saptan çıkan kökler toprak içinde aşağı,
"yaprakları"ysa yukarı doğru büyür. Bu evreye, "yap rak lanın içyüzündeki spor keselerinde spor üretildiği için "sporlubitki kuşağı" adıverilir. Sporlar havaya saçılır ve nemli bir toprağa düşerlerse çimlenip, "õnçim" adı verilen, 2-3 m eninde kalp biçimli bitkiler üretirler. Ön çimler, ancak mikroskop altında görülebilecek kadar
küçük yumurta hücrelerive spermalar taşıyan cinsel or ganlar içerirler. Önçim nemli olduğu zaman spermalar yüzerek yumurtayı döllemeye çalıştıkları için, eğreltiler yalnızca nemli bölgelerde eşeyli üreme gerçekleştire
Eğreltilerin Marattia cinsi, tropikal bölgelerde ve Yeni
Zelanda'da yetişen 60 tür içerir. İlkel Marattiales takımına bağlı olan bu cinsin bütün üyelerinde, spor keseleri yaprakların iç yüzlerinde, çift çift yeralırlar.
eğreltilerin bazıları fosil örneklere yakından benze
bilen bitkilerdir. Döllenmeden sonra yumurta hücresi
mekle birlikte, türlerin çoğu, oldukça büyük bir evrim
gelişir ve yeni bir sporlubitki ortaya çıkar. Bazı eğrelti türleri, eşeysiz üremeyle yaprak sürgün
geçirmiştir. Tropikal bölgelerdeki ağaçsı eğreltilerin bo yu 25 m'yi aşmaktadır.
pek çok eğrelti fosilinde, günümüzdeki eğreltilerin ter sine, tohumlar bulunduğu görülmüştür. Günümüzdeki
eğri
leri ve köksaplan aracılığıyla çoğalabilirler. Elde edilen
Uzayda hareket eden bir noktanın geometrik yeri. Düzlemde bir eğri, kalemi käğıttan kaldırmadan çizilen
Kral eğreltisi (Osmunda regalis), Kuzeybatı Avrupa'nın ve Kuzey Amerika'nın nemli, bataklık bölgelerinde yetişir. Elverişli koşullar altinda boyu 1,8 m'yi aşabilir. Tüysü, açık
kahverenkli spor taşıyıcı yaprakçıklar (1), verimli yaprakların ucunda yeralırlar. Kısır yaprakçıklar (2), ince uzundurlar ve aralıklı olarak dizilmişlerdir.
bir şekildir. Eğri bir düzlemin alt kümesidir; yani eğrinin bütün noktaları düzlem içinde bulunur.Bir düzlem için de bulunmayan eğriye çarpık eğri,bükülmüş eğri ya da uzay eğrisi denir. Düzlemde bir eğri, f(x,y)-0 denkle
mini ya da x-f(t) ve y-g(1) parametrik denklemini sağ layan x,y noktalari kümesidir. Uzayda bir eğri, f(x,y,z)-Odenklemini ya da x-f(t), y-g(t)ve z=h(t)pa
rametrik denklemini sağlar; f(x,y) ya da f(x,y,z) bir poli nomsa, eğriye cebirsel eğri denir; tersi durumda tran sandantaldir.
Eğri, hiçbir nokta bir defadan fazla çizilmeyecek bi
çimde çiziliyorsa, başlama ve bitirme noktaları dışında,
basit bir eğridir. Ayrı noktalardan fazlasının üstünden geçmeden,aynı noktada başlayıp bitecek biçimde çizi
liyorsa kapalı bir eğridir. Bütün poligon ve daireler, ba
sit kapalı eğrilerdir. Jordan eğri kuramı (Fransız mate matikçisi Camille Jordan'ın adından), düzlemde her hangi bir basit kapalı eğrinin, düzlemi üç ayrı kümeye ayırdığını belirtir: Eğrinin kendisi, iç bölge, dış bölge.
Eğriboz Ege denizinde Yunanistan'a bağlı ada. Yunanistan'ın
ikinci büyük adası olan Eğriboz (Yunanca Evvoia, Orta çağ'da Negroponte), Yunanistan'ın doğu kıyısına 38
m'ye kadar yaklaşır. Yakınındaki adalarla birlikte bir yö netim bölgesi oluşturur; yüzölçümü 3 654 km2, nüfusu
188 410'dur. Dağlık olan adada, yükselti Dhirfis tepe
sinde 1 742 m'yi bulur. Demir, bakir, manyezit, linyit ve
mermer yatakları işletilmektedir. 1.0. 506'da Atinalılar tarafından alınan, I.O. 194'te Romalıların eline geçen Eğriboz, 1470'te Türkler tara
fından fethedilmiş, 1830'da Yunanistan'a katılmıştır.
EHRAMLAR 257
Eğridir gölü: Bk. EĞİRDİR GÖLÜ.
Eğrikapılı Mehmet Rasim Türk hattat ve şairi (İstanbul 1687-ay.y. 1755). Babası Imam Yusuf Efendi'den sülüs ve nesih yazıyı, Saray-1
Amire yazı hocası Yedikuleli Emir Efendi'yle, Imrahor
camisi Imami Seyyid Abdullah Efendi'den alti çeşit yazı öğrenen Eğrikapılı Mehmet Rasim, 18 yaşında icazet
name alıp, Galatasaray-ı Hümayun'a yazı hocası atandı
(1714). Ahmet II, Mahmut , Damat Ibrahim Paşa ve
da bir bölgede (deltanın güneyinde, Havara ile Ebu Ru veyş arasında) bulunurlar. Ehramlar, mezar üstüne ya
pilan alçak, dikdörtgen biçiminde bir taşyapı olan Mas taba'dan geliştirilmişlerdir. Bilinen en eski ehram (1.0. yaklaşık 2650), Kral Coser'in Sakkara'daki Basamak), Ehram'ıdır; göbeğinde geniş bir mastaba vardır ve üst üste konmuş, gittikçe küçülen altı sekiden oluşmuştur.
Özenle yapılmış bir yapılar bütünüyle çevrili olan bu ehram, günümüzde kısmen onanlmışur.
Bundan sonraki gelişme aşaması, Meydun'da bulu
nan 93 m yükseklikteki ehramla temsiledilir; bu ehram, IV. sülalenin (1.0. yaklaşık 2613-2493) kurucusu Snef
ru'nun buyruğuyla yapılmış, önce basamaklı bir piramit
lendi. Kendiside tezhip sanatıyla ilgilenerek Sultanse
tırılmıştır. Tabanı ile tepesi arasında yarı yolda eğimi de
Regvanı), Bursalı hattat ve müzehhip Mehmet Efen
Misir ehramlarının ayırt edici özelliklerinden biri (buna Snefru'nun yaptırdıkları da dahildir), bir tapınak yapılan
I
Musahip Mehmet Paşa tarafından korunup, sarayda ya zı hocalığına getirildi (1737). Tanınmış bir hattat olduğu
için yapıtları, döneminin müzehhipleri tarafından süs
limli Mustafa Reşit'ten, Üsküdarlı Rugani'den (ya da di'den ders aldı. Müzelerde ve özel koleksiyonlarda
olarak tasarlanıp, sonra basamakları kireçtaşıyla kap lanmıştır. Dehşur'daki ehram da Snefru tarafından yap
ğişir; böylece kıvrılıyormuş gibi görünür. Bütün klasik
çok sayıda el yazmaları bulunmaktadır. Nuriye camisi kapı yazmaları ile Mahmut l'in annesi tarafından yaptırı
bütünü oluşturmuşlardır; söz konusu yapılar bütünü, ehramdan biraz uzakta bulunan alçak bir tapınak ile eh
bendi tarikatına bağlanarak Rasim mahlasıyla tasavvuf
oluşur. Tapınak yapı topluluklannin örneği, günümüz
lan çeşme, sebil, mektep kitabeleri de onundur. Nakşi şiirleri yazmış, bir Divan düzenlemiştir (basılmamıştır). ehramlar
Piramit biçiminde yapılmış anıtsal yapılar. Ehramların
en ünlüleri Mısır'dadır. Orta Amerika'da ve Meksika'da da kolomb-öncesi dönemden kalma ehramlar vardır.
Misir ehramlan. Misır'daki ehramlar, firavunlar ve yakın akrabaları için yapılmış anıtkabirlerdir. Çoğu Eski Impa
ratorluk döneminden (1.0. yaklaşık 2686-2181) kalma
dir ve Nil'in batı kıyısında, yaklaşık 100 km uzunluğun
ramın yanında, bir geçidin birleştirdiği lahit tapınaktan
deki Kahire yakınındaki Cize'de (ya da Gize) bulun
muştur. Burada IV. sülaleden Keops, Kefren ve Mikeri nos adlı firavunların birbirine yakın ehramlar bulunur.
Keops ehramil.6. yaklaşık 2500'de yapılmıştır; dünya nin en büyük ehramıdır: Kenarlarının uzunluğu 230 m,
yüksekliği 147 m. Bütün Cize külliyesi, I.S. X. yy'dan başlayarak Kahire'nin yapımında inşaat malzemesi ola rak kullanılmış, bu yüzden ehramların üçünün de öz gün dış kaplamaları sökülmüştür. Tek istisna, oldukça iyi korunmuş granitten yapılan Kefren tapınağıdır. Eski imparatorluğun en büyük ehrami, VI. sülale do
Cize'deki I. sülale döneminden kalma ehramlar, Misir mimarlann ulaştıgı teknik kusursuzluğu yansıtmaktadır. Yapıldıklan dönemde beyaz kireçtaşıyla kaplanmışlar, sonradan bu kaplamalar sökülmüştür.
258
EHRENBURG, İLYA GRIGORİYEVİÇ da Roma'daki Cestius ehramıdır (İ.Ö. 12); tribunus Gai
us Cestius'un anıtkabri olan bu ehram, yüzyıllar
içinde Avrupa'da Mısır üslubunda yapılmış tek örnektir. XVIII. yy. sanatının yeni klasik dönemi sırasında, Fran Gur :
siz mimarı Étienne Louis Boullée ve İtalyan heykelcisi
Antonio Canova, ehram (piramit) biçimli birçok anıtka bir tasarımı yapmışlardır. Kolomb-öncesi Amerika. Kolomb-öncesi dönemdeki
bütün ehramlar kesik piramit biçimindedirler; merdi venlidirler (basamaklıdırlar) ve tapınaklara temel işlevi görürler. En büyükleri genellikle Misir ehramlarından
daha az diktir; ama küçük olanları çoğunlukla daha dik
tir. Basamaklar ehramin yanlarına doğru kıvrılarak tapi naklara gider.
Maya, Toltek ve Aztekler tarafından yapılmış bu tapi
naklar Meksika, Honduras, Guatemala ve Salvador'da
ki birçok bölgede ortaya çıkarılmışlardır. Çoğu, klasik
dönem (İ.S. 300-900) ile bu dönemi izleyen klasik son 인
a
100 m 400 11
Büyük Keops ehrami, Cize'deki üç ehramin en büyüğüdür.
İçinde bağımsız üç oda yeralır. Yeraltındaki oda (1) ile
"kraliçe odası' (2) adı verilen odanın yapımı, "kral odası"nın (3) yapımına başlanmasıyla yarıda bırakılmıştır. Giriş (4), yanda bırakılmış bu yeraltı odasına açılan bir
koridora (5) ulaştırır. Yukarı çıkan bir koridor (6) büyük galeriye |(7) kadar uzanır; bu galeri de "kral odası'na açılır.
Kral odasına, üstündeki ehramin ağırlığını taşıması için beş sıra taş sütun (8) yerleştirilmiştir. Kral odasından dışarı açılan iki havalandırma bacası (9) vardır.
neminde (İ.Ö. yaklaşık 2345-2181) yapılan Pepi II'nin
rası dönemde (900-1542) yapılmıştır. Veracruz'un (Meksika) kuzeyinde IV.-IX. yy'lar arasında yapılmış El Tajin ehrami görkemli bir yapıdır. Sekilerinin her birinin
üstünde, kurbanların sunulduğu sanılan gömme bö
lümleri vardır. Palenque'deki (Meksika) gene klasik dö
nemden kalma Yazıtlar Tapınağı'nda, tapınağın zemini
altında bir geçit bulunmuştur; buradan ehramın derin
liklerindeki zengin döşenmiş bir yeraltı mezarına gidil
mektedir. Orta Amerika'daki en büyük ehramlardan bi
ri, Teotihuacan'daki (Meksika) 66 m yükseklikte Güneş Ehrami'dir (İ.S. II. yy.). Sonraki sivil-resmî merkezlerde yapılan klasik dönem sonrası Maya-Toltek dönemin
den kalma Chichen Itza ve Uxmal gibi tapınak-ehram yapı toplulukları, genellikle fazla yüksek olmayan ve te pesi kesik piramitlerdir; bu nedenle genellikle gerçek ehramlar sayılmışlardır.
ehramıdır. Bu sülaleyi izleyen çalkantılı dönemde (Bi
rinci Ara Dönem, I.Ö. yaklaşık 2181-2040) hemen hiç ehram yapılmamış, ama XI. sülale firavunlarından Men tuhotep li iktidarı ele geçirince (İ.Ö. yaklaşık 2060), eh ram yapımına yeniden başlanmıştır. XI. ve XIII. sülaleler
döneminde, 1.7. 1786'ya kadar ehram yapımı sürmüş (Dehşur ve el-Fayyum'da), ama daha sonra kesme taş tan yapılmış mezarlar yeğlenmeye başlanmıştır. Eski Misir ehramları taklit edilerek yapılan ilk yapılar,
1.0. yaklaşık 700-İ.S. 350 arasında Nubye ve Meroe krallıklarında gerçekleştirilmiştir. Meroe ve Napata (Su dan) kentlerinin yakınında küçük, dik ehramlarbiçimin
de bir dizi krallık mezarı bulunur. İlgi çekici eh
Tapınaklara temel oluşturmak amacıyla yapılan Kolomb-öncesi dönemdeki ehramlar, basamakli
biçimleriyle ayırt edilirler. Orta Meksika'daki büyük din ve
ticaret merkezi Teotihuacan'daki Günes ehrami,
Kolomb-öncesi mimarlığın en başarılı örneklerindendir.
1
Ehrenburg, Ilya Grigoriyeviç Sovyet yazarı (Kiev 1891-Moskova 1967). Toplumcu
görüşü benimseyen İlya Ehrenburg, 1911-1941 arasın da dönem dönem Batı Avrupa ülkelerinde yaşayıp, Sovyet gazetelerine yazılar yolladı; ayrıca, Sovyet top
lumunun kurulması için girişilen bayındırlık çalışmala
rinda görev alan işçileri ve İspanya İç Savaşı'nda çarpı şanları yücelttiği romanlar yazdı: Den Vioroy (ikinci
Gün, 1934); Ne Perevodya Dihaniye (Nefes Nefese,
1935); vb. Daha sonra yurtseverlik konularını işleyip (Padenia Pariza (Paris Düşerken, 1941); Dipten Gelen
EIFFEL KULESİ
259
Stalin dönemini ilk eleştiren yazarlar arasında yer aldı:
nitelenen yapılarıyla, büyük ün kazandı: Frankfurt'ta Neckermann binası (1960), Washington D. C'de Batı
Buzların Çözülüşü (Ottopel, 1954).
Almanya elçiliği binası (1964), vb.
Ehrlich, Paul
Eiffel, Alexandre Gustave
Alman hekimi ve bilgini (Strehlen, Silezya 1854-Bad
Fransız mühendisi (Dijon 1830-Paris 1923). Mühendis lik öğrenimi gören Alexandre Gustave Eiffel, Bati de
Dalga (Deviatiy val, 1952]), Stalin'in ölümünden sonra,
Homburg 1915). Strasbourg'da tıp öğrenimigören Paul
Ehrlich, 1896'da Berlin yakınındaki Streglitz Enstitüsü
yöneticiliğine getirilerek tarım araştırmaları yaptı. Hüc re ve dokuların anilin boyayıcılarıyla boyanmasıyla ilgi lenip, özel boyayıcılar yardımıyla akyuvarların çeşitli
tiplerini buldu; kandaki normal ve hastalıklı hücreleri inceledi. 1872'de eritrofagositoz olayını gözlemleye
rek, betimledi. Arsenobenzenlerin frengi üstündeki et
kisini buldu. Antijen ve antikorları inceleyip, 1908'de
Nobel Fizyoloji ve Tıp ödülünü Meçnikov'la paylaştı.
von Eichendorff, Joseph, Freiherr Alman şairi ve yazarı (Lubowitz, Silezya 1788-Neisse
miryollarında çalışmaya başladı. Sonra Nepweu ve Or
takları şirketine geçerek, metal Bordeaux köprüsünü
yaptı. Birkaç yıl sonra kendi şirketini kurarak metal ya pimlardauzmanlaştı.1867'den sonra, gerek Fransa'da, gerek yabancı ülkelerde (Romanya, İsviçre, İspanya,
Avusturya, Portekiz, Misir, Peru, vb.), metal iskeletli köprü ve yapılar gerçekleştirdi. New York körfezindeki Özgürlük Anıtı'nı taşıyan metaliskeleti yaptı. 1889 Paris
Evrensel Sergisi için başyapıtını ortaya koydu: Eiffel ku
lesi. Panamakanalının yapımında çalıştı ve patlak veren
rezalette şirket yöneticileriyle birlikte suçlandıysa da,
dava temyizden döndü. Ömrünün son yıllarını aerodi namik, fizik ve uçak yapımı araştırmalarıyla geçirdi.
1857)Breslau Lisesi'nde öğrenim gören Joseph Freiherr von Eichendorff, 1805'te kardeşiyle, Halle Üniversite si'nde hukuk öğrenimine başladı. Ağustos 1806'da kar
deşiyle tatillerini geçirmek için Lubowitz'e gidip, Na
polyon'un istilasıyle bu tatilin beklenmedik ölçüde uza ması üstüne, 1807'de Heidelberg'e giderek Kont Lö
ben, Arnim, Brentano, Novalis gibi şairlerle tanıştı ve
Alman halk efsanelerine eğildi. 1808'de Paris'e gönde rilerek, Alman efsanelerini elyazmalarından kopya etti. Sonra Lubowitz'e dönerek, Ekim 1809'a kadar baba
ocağında kaldı ve özyaşamöyküsü sayılabilecek bir ro man yazdı; ama bu romani hiçbir ilgi uyandırmadı.
Sonra içten, halk tarzında lirik şiirler yazmaya başlayıp, Kasım 1809'da Berlin'e, Ekim 1810'da Viyana'ya gitti
ve Schlegel kardeşlerle, Theodor Korner'le tanıştı.En başarılı şiirlerini 1810-1813 arasında yazıp, 1813'te
Prusya ordusuna gönüllü girdi. Sonra Breslau hüküme
tinde naiplik danışmanlığı (1816-1819), Berlin Milli Eği tim Bakanlığıdanışmanlığı (1831-1849) yaptı. Başlıca yapıtları: Das Marmorbid (öyküler, Mermer
Heykel, 1815), Bir Haylazın Hayatı (öyküler, Aus dem
SERIES
Leben Eines Taugenichts, 1826), Schloss Durande (Öy. küler Durande Şatosu, 1837), Wanderlieder(şiirler, Yol Şarkıları, 1837), Sängerleben (şiirler, Şair ve Yaşamı, 1837), Zeitlieder (şiirler, Günün Şarkıları, 1837). Eichmann, Adolf
Alman nazi görevlisi (Solingen 1906-Ramla, İsrail 1962). Himmler yönetimindeki Güvenlik servisine gi rich'in yardımcısı olarak Polonya'ya gönderildi. Heyd rich ölünce (1942), onüç ülkede Yahudilerisürgün et ren Adolf Eichmann, Yahudileri yoketmek için Heyd
GOOG0220
me ya da ortadan kaldırma işiniyürüttü. Savaştan sonra
Arjantin'e sığındıysa da, 1960'ta İsrailliler tarafından ka çırıldı ve İsrail yüksek mahkemesinde ölüm cezasına çarptırılıp, idam edildi. Eiermann, Egon
Alman mimarı (Neuendorf 1904-Baden Baden 1970).
Hans Poelzig'inöğrencilerinden olan EgonEiermann, mimarlığa 1930'da Berlin'de başladı; amalkinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar, büyük bir başarı gösteremedi. O tarihten sonraysa, Bauhaus geleneğini izleyen, çoğu çelik vecamdan yapılmış, işlevsel bir estetik kaygısıyla
Alexandre Gustave Eiffel'in 1889 Paris Sergisi için yaptığı Eiffel kulesi.
Eiffel kulesi Alexandre Gustave Eiffel'in 1889 Paris Sergisi için yapti
260 EIGEN, MANFRED ği kule. Eiffel'e plan çalışmalarında Maurice Koechlin ve Emile Nouguier adlı mühendisler ile mimar Stéphen Sauvestre yardımcı oldukları, dönemin bilim ve teknik
teki başarılarını dile getirmek için yapılan 300 m yük sekliğindeki Eiffel (okunuşu Eyfel Kulesi açıkta duran kafes biçiminde demir payandalarla yapılmıştır. Birbi
Eindhoven
Hollanda'da kent. Kuzey Brabant ilinde, Rotterdam'ın 85 km kadar güneydoğusunda yeralan Eindhoven'in nüfusu 192 900'dür. Onemli bir sanayi merkezi (elek trik ve elektronik gereçler yapımı) olan kent, Ikinci
Dünya Savaşı'nda büyük zarar görmüş, savaştan sonra
rinden gözle görülür biçimde ayrılan iki bölümden olu şur: Birbirinden ayrı dört ayak (pilon) üstünde duran bir
aşağı yukarı bütünüyle yeniden yapılmıştır.
ikinci bir platformun üstünde tek bir sütun gibi yükselen kıvrımlarin yukarı doğru incelmeleriyle oluşturulmuş
Einem, Gottfried von
platformdan oluşan taban; bunun üstünde yer alan,
ince kule. 40 yıl sonra Empire State Building yapılıncaya kadar, Eiffel kulesi dünyanın en yüksek yapısı olarak kalmıştır.
Avusturyalı besteci (Bern 1918). XIX. yy. sonu romantik müziğinin öğeleri ile caz ve uyumsuz müzik gibi mo dern öğeleri birleştirerek özgün bir üslup geliştiren
O dönemde yüksek yapı aerodinamiğinin Avru
Gottfried von Einem, iki operasıyla ünlüdür: Georg
Eiffel, kulesinin yapımında, rüzgârın eğici ve kesici güç lerinin giderek baskı yapici güçlere dönüşeceğini, böy
yanarak bestelediği Dava (1953). Öbür yapıtları arasın
pa'daki başlıca otoritelerinden olan Alexander Gustave lece kıvrımların daha iyi direnmesini sağlayacağını he
saplamıştır. 1960'tan sonra dünyanın her yanında yük selen büyük gökdelenleri çoğu, büyük ölçüde aynı ilke
lere göre yapılmıştır.
Eigen, Manfred Alman kimyacısı (Bochum, Ruhr 1927).Göttingen Üni versitesi'nde öğrenim gören Manfred Eigen,Max Planck Enstitüsü'nde çalıştı; New York'ta Cornell Universite si'nde konferanslar verdi; Bunsen Fiziksel Kimya ve Fa
raday Kurumları ile ABD Ulusal Bilimler Akademisi'ne üye seçildi. Çalışmalarını etkin kimyasal değişiklikler üs tünde yoğunlaştırıp (inorganik maddenin organik hale
dönüşmesi), kimyaya katkılarından ötürü Harvard, Chi cago, Washington ve Saint-Louis üniversitelerinden takdirnameler aldı. Enerjinin dengeyi bozması sonucu
oluşan çok hızlı tepkimeler üstüne çalışmalarıyla, 1976'da Nobel Kimya Ödülü'nü Ronald G.W. Norrish ve George Porter'la paylaştı.
Büchner'in bir oyununa dayanarak bestelediği Dan ton'un ölümü,(1947) ve Franz Kafka'nın romanina da da orkestra için besteler (özellikle Philadelphia Senfo
nisi, 1960, Viyana Senfonisi,1977, vb.), bale müzikleri, şarkılar, koro için yapıtlar, vb. sayılabilir.
Einstein, Albert Alman asıllı ABD'li fizikçi (Ulm 1879-Princeton 1955).
Yahudi bir ailenin çocuğu olan Albert Einstein'ın çocuk luğu, babasının küçük bir elektrik fabrikasını yönettiği Münih'te geçti. Bir süre Milano'da okuyup, sonra Zü
rich mühendislik okulunu bitirerek, 1901'de İsviçre uy ruğuna geçti. Bir süre sıkıntı çektikten sonra, Bern Be ratlar Bürosu'nda küçük bir iş bulup, boş vakitlerinde fi zik sorunlarının çözümüyle uğraşarak 26 yaşında, fizik bilimlerinin birçok kesimindedevrim yapan üç muhtıra
yayınladı (1905): Bunların birincisinde görelilik kurami
ni kuruyor, ikincisinde işık kuantaları ya da fotonlor hi
poteziyle fotoelektriği açıklıyor, üçüncüsündeyse Brown hareketinin yasalarını
ortaya
koyuyordu.
1907'de Zürich Üniversitesi'nde ders vermeye başla
yıp, sonra Prag Üniversitesi'nde, yeniden Zürich Üni
Eijkman, Christiaan Hollandalı fizyoloji bilgini (Nijkerk 1858-Utrecht 1930). Amsterdam Üniversitesi'ni bitiren Christiaan
Eijkman, Berlin'de Robert Koch'un yanında bakteribi lim çalıştı Batavia Patoloji Enstitüsü yöneticiliği (1888 1896), Utrecht Universitesi'nde beden sağlığıve adlitip
profesörlüğü (1898-1928) yapıp, Hollanda'da Krallık
Bilim Akademisi'ne üye seçildi (1907). Beslenme eksik liğinin yolaçtığı beriberi hastalığı üstüne yaptığı çalışma larla vitaminlerin bulunmasına yolaçıp, 1929 da Nobel
Fizyoloji ve Tip Ödülü'nü Ingiliz biyokimyacısı Sir Fre derick Gowland Hopkins'le paylaştı.
Einaudi, Luigi
Italyan devlet adamı ve iktisatçısı (Cavru, Piemonte
1874-Roma 1961). 1900'den başlayarak Torino Üni
versitesi'nde maliye dersi veren Luigi Einaudi, 1919'da senatörlüğe seçildi. Görüşlerinden ötürü faşist yönetim tarafından tutuklanacağını anlayınca 1943'te kaçıp, ül kesinin Müttefikler tarafından kurtarılmasından sonra
Italya'ya dönerek, Italyan Merkez Bankası başkanlığı (1945-48), Maliye bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı
(1947) yaptı. 1948'de Italya Cumhuriyeti'nin ilk seçim le gelen cumhurbaşkanı olarak göreve başlayıp, görev süresi dolunca (1955) yerini Giovanni Gronchi'ye bi raktı.
Albert Einstein, 1905'te görelilik kuramını yayınlayarak
fizikte bir devrim gerçekleştirmiş, o tarihten sonra kendini bilimin ve barışın geliştirilmesine adamıştır.
EKBER ŞAHI 261 Dwight David
versitesi'nde ve Berlin Üniversitesi'nde profesörlük
Eisenhower,
yaptı. Yirmi yıla yakın süre oturduğu Berlin'de oldukça içine kapanık bir ömür sürüp, Birinci Dünya Savaşı sıra sında her çeşit siyasal etkinlikten uzak durarak,
1905'ten beri uğraştığı sorunları derinleştirdi. 1916'da kuantalar kuramına önemli katkılarda bulunup, genel
görelilik kuramını kurarak, çekim güçlerini aşağı yukarı
geometrik bir biçimde açıkladı ve 1921'de Nobel Fizik
Ödülü'nü aldı. Siyonist hareketi savunarak, nasyonal
sosyalizmin gelişmesi karşısında günden güne artan baskılara göğüs gerdi. ABD'ye bir yolculuk yaptığı sıra da Hitler'in iktidarı ele geçirmesi üstüne Almanya'ya
dönmeyip, Fransa'da Collège de France'ta kısa bir süre
ders verdi. Sonra yeniden ABD'ye gidererek, Prince
ton'da profesörlüğe ve İleri incelemeler Enstitüsü yö neticiliğine getirildi. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sağlığı bozulunca enstitü yöneticiliğinden çekildi; ama
Princeton'daki çalışmalarını aynı alanda birleştiren bir
kurami a priori olarak hazırladı. Ayrıca atom bombası
nin ne büyük bir tehlike olduğunu bildiğinden, bütün
gücüyle atom enerjisinin uluslararası denetim altına ve rilmesi için çalıştı.
einsteinyum
Uranyum ötesi kimyasal element. Aktinitler dizisinden radyoaktif bir metal olan, adı A. Einstein'ın adından kaynaklanan einsteinyumun (okunuşu aynştenyum) simgesi Es, atom sayısı 99, en kararlı izotopunun atom
ağırlığı 254'tür. Doğada bulunmaz. İlk olarak, Büyük Okyanus'un güney kesiminde 1952'de gerçekleştirilen “Mike” termonükleer patlamasının artıkları içinde bu lunmuştur. Bilinen bütün izotopları radyoaktiftir; yarı
lanma süreleri (ortalama ömürleri) birkaç saniye ile yak laşık 1 yıl arasında değişir.
Einthoven, Willem Hollandalı fizyoloji uzmanı (Samurang, Cava 1860-Lei
den 1927). Kalbin elektrik etkinliğini kaydeden elektro
kardiyografı bulan Willem Einthoven, 1924'te Nobel
(1941). Kuzey Afrika Müttefik Orduları komutanlığına getirilip (11 Şubat 1943), Tunus savaşını, İtalya'ya yapı lan çıkarmaları yönetti. Londra'daki Batı Avrupa'yı kur tarmakla görevli birliklerin başkomutanlığına, Almanla
rin teslim olmasından (7 Mayıs 1945) sonra da, ABD
Genelkurmay başkanlığına atandı Askerlikten ayrılıp,
Columbia Universitesi rektörlüğü yaptıktan (1948) son
ra, yeniden orduya döndü ve ABD Kurmay Başkanları Kurulu başkanlığı, Truman'ın askerî danışmanlığı, NA TO Yüksek Karargâhı komutanlığı, Avrupa Müttefik Kuvvetleri Genel Karargâhı (SHAPE) komutanlığı
(1950-1952) gibi görevlerde bulundu. Cumhuriyetçi Parti adayı olarak cumhurbaşkanlığına seçilip (1953),
nükleer çalışmaları denetlemekle görevli bir örgüt ku
rulmasını önerdi (Aralık 1953). Avrupa devletleriyle iyi
ilişkiler kurmaya çalıştı; Batı Avrupa Savunma Birliği'ni
(CED), ABD'nin güvencesi altına aldı (Nisan 1954).
SSCB'ye karşı sert, ama saldırgan olmayan bir siyaset
güdüp, irk ayrımısorununa çözüm aradı ve işçi-patron
Eire: Bk. IRLANDA, TARİH.
anlaşmazlıklarında devletin aracılık yapmasını sağladı. Zaman zaman dış müdahalelere girişti: Lübnan'a deniz birliklerinin çıkarılması (Nisan 1958); Formoza savun ması. Dış gezilere çıktı (1959'da Türkiye'ye de geldi).
Eirene
ABD'yi askeri ve iktisadi müdahaleyle yükümlü kılan
Fizyoloji ve Tip Ödülü'nü almıştır.
Bizans imparatoriçesi (Atina 752'ye d.-Midilli 803). Le
on IV'ün eşi (768),KonstantinosVi’nın annesi olan Eire
ne, eşi ölünce (780) oğluna naiplik yapıp, din sorunla
riyla uğraştı.Oğlunun ergenlik çağına girmesi üstüne, Taştırıldı (790). Sonra yeniden işbaşına çağrılıp (792),
görevini bırakmak istemediği içinordu tarafından uzak oğlunun gözlerine mil çektirdi (797) ve imparatorların
kullandığı basileios unvanıyla tahta çıktı. Charlemag ne'la evlenerek ikiimparatorluğu birleştirmeyi tasarla
dığı sırada, Nikephoros i tarafından devrildi (802).
Eisenhower, Dwight David ABD'li general ve devlet adamı (Denison, Texas 1890 Washington 1969). West Point askeri okulunu bitiren (1915) Dwight David Eisenhower, Birinci Dünya Sava
şı'nda Fransız cephesine gönderilenbirliklerin örgüt
lenmesinde önemli görevler başardı. Filipinlere görevli
gidip (1935), pilot olarak, tuğgeneralliğe yükseltildi
Komünist ülkelerden birinin tehdit ya da saldırısına uğ rayan bir Ortadoğu ülkesi ABD'den yardım istediğinde, öğretiyi (Eisenhower öğretisi adı verildi) ortaya attı. Gö rev süresi dolunca (1961), Pennsylvania'da çiftliğine çekildi.
Eisenstein, F.G. Max Alman matematikçisi (Berlin 1823-ay.y. 1852), Mate
matikle 19 yaşında ilgilenmeye başlayan Ferdinand
Gotthold Max, 29 yaşında öldü. Ama bu kısa sürede ma tematiğe büyük katkılarda bulunmayı başardı. Başlıca çalışmaları 3. ve 4. sıradan ikili biçimler kuramıyla, sayr lar ve fonksiyonlar kuramıyla ilgilidir.
Eisenstein Sergei Mikhailovich:
Bk.
AYZENŞTAYN, SERGEY MIHAYLOVİÇ. Ekber Şah 1 Türk-Hint Imparatorluğu'nun üçüncü hükümdari
262
EKİM DEVRİMİ Ekinbitlerinden
Bu minyatürde
soğan ekinbiti
yabani bir fili
(Thrips tabaci),
evcilleştirmeye
dünyanın her
çalışırken
canlandınlmış
RES
olan Ekber Şah 1
SW
(at üstünde),
yerinde yaşar. Erişkinleri yumurtalarini
Türk-Hint
soğan, lahana,
Imparatorluğu'nun
tütün, vb. tarım
bitkilerinin üstüne
üçüncü hükümdandır.
bırakırlar.
Büyük bir fatih olmasının yanı sıra, felsefeyle
larvalar (resimde
Yumurtadan çıkan gösterilmemiştir)
yakından
bitkinin özsuyunu
ilgilenmiş, kendi dinini kurmuştur.
emerek beslenirler.
(Ömerkut 1542-Fethpur Sirki 1605). Hümayun'un oğ
MOT
lu, Babur'un torunu olan Ekber Şah I (tam adı Ebülfeth
Celalettin Muhammet Ekber Şah I'dir.) İskender Şah'ı
yenip (1555), Pencap valiliğine atandı. Babası ölünce
tahta çıkıp (1556), ilk yıllarda, yaşının küçüklüğünden yararlanmak isteyen iç ve dış düşmanlarla savaştı. Çitor
ortak ad. Uzun tüylerle çevrili ince kanatları bulunan,
emici ağızlarıyla bitkilerin özsuyunu emerek beslenen
ekinbitlerinin dişilerinde ya çok ince bir yumurta hortu
mu ya da bu hortumun yerine, karınlarının alt bölümün
ile Ecmir kalelerini (1567), Udh ile Kvalior'u(1570), Ka
de uzun, silindir biçiminde bir uzantı vardır. Kanatsız
bil (1581), Keşmir (1587), Sind (1592) ve Kandehar'ı
ekinbitleri toprak üstünde, kanatlılar çiçekler üstünde yaşar, türlerin çoğu bitkilere büyük zarar verir, ayrıca
(1594) aldı. Dekkan ve Bengal'e egemenliğini kabul et tirdi. 1573'te geniş bir islahat hareketini başlatıp (zea metleri hükümdara bağlı devlet toprağı statūsūnū kur
hastalıklara yola açan virüsler taşırlar.
du; memurların derecelerini ve gelirlerini düzenledi),
ekin kargasi
yerine Todar Mal'ı getirdi. Devlet yönetimini özel gö revleri olan kuruluşlara bıraktı (1583). Halk arasındaki
Avrupa ve Asya'da yaşayan kargatürü (Bil a. Corvus fe
din ayrılıkları sorununa çözüm getirmeye, din kavgala rina son vermeye çalışıp, bütün inanışları bir hoşgörü çizgisinde toplamak ve bağdaştırmak amacıyla yeni bir din kurmaya karar verdi. Şeyh Selim Çisti'nin ve Ebül
tüysüz, beyaza çalan bir boşluk bulunur. Ağaçların te
islahata karşı tavır alan başveziri Muzaffer Türbeti'nin
rugilegus). Yaklaşık 50 cm büyüklüğünde olan ekin kar
gasının tüyleri parlak siyahtır; yetişkinlerinin yüzünde
pelerinde toplu halde yuvalanır, tarlalara zarar verirler.
Fazl'ın etkisiyle müslümanlığa duyduğu kuşkular gide rek arttı ve başkent yaptığı Fethpur Sirki'deki sarayında,
eklem
dinsel konuların tartışıldığı bir divanhane kurup (1575),
Birbirine komşu kemikler arasındaki birleşme yeri. Bir eklemdeki kemikler birbiri üstünde hareket edebilir ya
zerdüşt dinbilimcisi Mahyarci Rana'ya büyük saygı gös terdi. Güneşe saygı gösterilmesini, kandille ayinler ya
pılmasını buyurunca, zerdüşt dinine girdiği konusunda söylentiler yayıldı ve halk arasında hoşnutsuzluk başla di.Bunun üstüne, halkı yatıştırmak için Ecmir'e gidip, Is lam dininin gereklerini yerine getirdiğini göstermeye
çalıştı. Fethpur Sikri'ye gelen cizvitlere ilgi gösterip (1580), kilise kurmalarına izin vererek, çocuklarına hi
ristiyanlığı tanımalarını buyurdu; ama kendisi hıristiyan lığı benimsemedi. Bütün dinlere hoşgörülü olmasına
karşılık müslümanlara karşı katı davranması,
Bihar ve
Bengal'de ayaklanmalar çıkmasına yolaçınca, ayaklan
maları bastırıp, Şeyh Mübarek'in etkisinde kalarak ken
di dinini (Din-i ilahi) ilan etti (1582) ve müslümanlara
büyük baskı yaptı (1582-1585). Yeni din taraftar bula
mayıp, Ebül Fazl ile Ekber ölünce unutulduysa da, Hin distan yaşamına iki önemli katkısı oldu: Kocaları ölen Hindu kadınların diri diri gömülmesi ve çocukların ev
lendirilmesi geleneklerinin ortadan kalkması. Ekim Devrimi: Bk. RUS DEVRİMİ. ekinbiti
Kirpikkanatlılar sınıfından çok küçük böceklere verilen
da etmeyebilir. Insan bedenindeki birçok eklem, biçim ve yapı bakımından farklıdır ve eklemler yapı bakımın dan üç öbekte toplanırlar: Lifsi, kıkırdaksi, sinovyal. Ek lemleri inceleyen bilim dalına eklembilim (artroloji) adı verilir.
Eklemlerin yukardaki sınıflandırması, komşu kemik
lerin birbirine bağlanma biçimine dayanır. Lifsi eklem
lerde kemikleri yalnızca bir tip lifsi bağdokusundan olu
şan bağlar birbirine tutturur. Kıkırdaksi eklemlerde, ke
mikler birbirine, farklı bir bağdokusu tipi olan kıkırdakla bağlanır. Sinovyal eklemlerse serbestçe hareket eder ve "oynar eklem" diye de adlandırılırlar. Bu eklemler de, kemik uçları kıkırdakla örtülüdür, ama kıkırdakların
arasında eklem boşluğu adı verilen bir aralık vardır ve
bu yapının tümü bir eklem kılıfıyla kuşatılmıştır. Bu kılıf
çok dayanıklı, lifsi bir dış tabaka ile, sinovya zari adı ve.
rilen daha ince bir iç tabakadan oluşur. Boşluğun içi, "sinovya sıvısı" adı verilen ve bir bakıma yumurta akına benzeyen hafif ağdalı bir sıvıyla doludur. Lifsi eklemler. Lifsi eklemlerin iki alt tipi vardır: Sindez mozlar ve suturalar. Sindezmozlarda kemikler, kemik lerarası bir zar ya da bağla birbirine bağlıdır ve biraz ha
reket edebilirler. Omurgadaki omurların dikensi çıkın tıları arasındaki birleşme, bu tür eklemlere örnek göste rilebilir. Suturalar (“dikiş" anlamında latince sözcük),
EKLEM
263
lerden bazılarında (diz eklemi dahil), eklem boşluğunu
kısmen ya da bütünüyle iki boşluğa ayıran lifsikikırdaksi
bir disk (ya da menisküs) vardır. Bu eklemlerdeki hare sutura (ya da dikis)
sindezmoz
ketler bir ya da iki eksen çevresinde ya da herhangi bir eksene bağlı olmadan ortaya çıkabilir.
Hareket, tek bir eksen çevresinde ya da enine ya da
boyuna tek bir düzlemle sınırlı olarak ortaya çıktığı za
man, bu tek eksenli bir eklemdir. Tek eksenli eklemle
rin bir tipi, menteşemsi eklemlerdir (ginglysmus). Dir sekteki üstkol-dirsek kemiği eklemi, her iki yana doğru biraz harekete olanak vermekle birlikte, tek bir enine
eklem çevresinde oluşan harekete örnek gösterilebilir. Makara eklemler adı verilen döner eklemlere (troko
geçici sürekli (simfiz)
yit), dirsekte, önkol dönerkemiği ile dirsek kemiği ara
sında yeralan eklem örnek gösterilebilir. Burada önkol
dönerkemiğinin başı, dirsek kemiği içindekihalkamsı bir bağ ile yuvanın oluşturduğu halka biçiminde bir yapı içindedöner.
Birbirine dik açılı enine iki eksen çevresinde hareke
te olanak veren eklemlere "iki eksenli eklemler" denir.
Bueklemlerde uzunlamasına eksen çevresinde dönüş yoktur. Altçene kemiği ile kafatasının şakak kemiği ara sinovyal
Yapıları bakımından eklemler üç tiptir: Lifsi (en üstte), kıkırdaksi (ortada) ve sinovyal (altta) eklemler. Lifsi eklemler önkoldaki dönerkemik ve dirsek kemiğinin sınırları arasındaki eklem gibi sindezmozlani, kafatası
kemiğinde bulunan suturaları (hareketsiz, oynamayan) içerir. Kikırdaksı eklemler (ortada), büyüyen kemiğin ucu ile gövdesi arasındaki geçici (solda) ve eklem ile omurlararası disklerdeki gibi sürekli (ya da simfizler) / (sağda) eklemleri içerir. Bedendeki eklemlerin çoğu sinovyaldır (altta) Sinovyal eklemlerin temel özellikleri, bir eklem boşluğu ya da eklem boşluğunu bölen menisküsle
daha çok eklem boşluğu bulunmasıdır. Bu boşluklarda eklemi koruyan ve yaglayan bir sivi vardır.
3
kafatası kemikleri arasındaki eklemlerde görülür; ke
miklerin eklemleşen uçlarında, farklı tip eklemlerde birbirlerine farklı derecelerde bağlanan kemiksi çıkıntı
lar bulunur; kemiksi çıkıntılar arasında da dikişsel bir
bag ya da zar yeralır. Suturalar arasında hareket ya çok
azdır ya da bütünüyle hareketsizdirler (bu yüzden "oy namaz eklemler" diye de adlandırılırlar). Çene kemi
ğindeki diş yuvalarına uyan dişlerin kökleri de suturalar
dır: Diş kökü ile bu kökün kemik çeperi arasındaki diş
çevresi zarı, diş hekimine bir süre uygulayacağı hafif baskılamayla, dişi yeniden yerine yerleştirme olanağını sağlar.
Kıkırdaksı eklemler. Kıkırdaksı eklemler de iki alt tipe
ayrılırlar: Birincilleklemlerfikincil eklemler. Birincil (ya
da geçici) eklem, üstkol kemiği gibi büyüyen uzun bir
kemiğin ucu (epifiz) ile gövdesi(diyafiz) arasında bulu nur. Normal olarak bu epifiz kıkırdağı zamanla, kemik
tam büyüklüğüne ulaşınca sertleşerek kemikleşir. Bazı
kemiklerde bu değişme, o kişi ilk gençlik döneminin sonlarına varıncaya kadar görülmez. İkincil (ya da sü rekli) kikırdaksı eklemlerin en iyi örneklerinden biri,
Eklemlerin sınıflandırılması, olanak verdikleri hareket türüne dayanır. Dirsek (1) temelde mesteşemsi bir
omurgadaki omur gövdeleri arasındaki eklemlerdir.
eklemdir; tek bir yanlamasına eksen üstünde harekete olanak verir. Dönerkemiğin (2) ūst ucu ile dirsek kemiği
dakla kaplıdır ve birbirine daha yumuşak, daha esneye.
arasında bulunan döner eklem (ya da trokoyit), uzunlamasına eksen çevresinde harekete olanak verir. Resimde iki aynı konumu gösterilmiştir. Altçene ile kafatası arasındaki gibi lokmamsı bir eklem (3) ve
Bunlarda eklemleşen kemiklerin uçları, hiyalin kıkır bilen lifsi kıkırdakla bir arada tutturulmuş ve bağlarla güçlendirilmiştir.
Sinovyal eklemler. Sinovyal eklemler daha serbest ha reket edebilen eklemlerdir ve yapıları bakımından öbür eklemlerden değişiktirler. Bu eklemlerin sınıflandırma si, eklemleşen yüzeylerin biçimlerinin yanı sıra, olanak verdikleri hareketlerin türlerine de dayanır. Bu eklem
başparmaktaki gibi egersi bir eklem (4), iki eksenli eklemlerdir. Yumrulu-yuvalı tipten olan kalça eklemi (5)
sonsuz sayıda eksen içinde hareket edebilir. Omurların eklemleşen yüzleri (6) ya da omurga, kayar (ya da eksensiz) eklemlere örnek gösterilebilir.
264
EKLEMBACAKLILAR
nılarak, çok küçük kesilerle mikrocerrahi işlemleri yapı
9
labilmektedir. Bu daha az kesili cerrahi işlemler, hasta
13
ların hastanede yatmasını gerektirmez ve geleneksel cerrahiye oranla çoğunlukla daha hızlı bir iyileşmeye olanak sağlarlar. Eklemler çok fazla hastalandıklarında ve cerrahi tedaviyi gerekli kılan bir yaralanma geçirdik lerinde, protez eklemler kullanılabilir. Yaşlılarda ve at
6
letlerde,eklem ağrılarını gidermek ve hareket kolaylığı ni sağlamak için, kalça, diz ve parmak eklemlerinin pro
11
tezleri kullanılmaktadır.
14 7 3
10
12
8
5
eklembacaklılar Eklemli bedenleri genellikle kitinli bir örtüyle korunan, yavruları deri değiştirerek ve başkalaşma geçirerek bū-. yüyen hayvanları içeren şube (Bil. a. Artropoda). Ek
lembacaklılar şubesi Chilopoda, kırkayaklar (Diplopo da), kabuklular (Crustacea), böcekler (Insecta), akarlar (Acarina), akrepler (Scorpionidea), örümcekler (Arane
ida), vb öbekleri kapsar. Bilinen hayvan türlerinin yak laşık % 75'ini içerir (içerdiği türlerden 930 000 kadarı Diz eklemi, insan bedenindeki en büyük ve en karmaşık
tanımlanmıştır; ama, şubenin toplam olarak 6 milyon
eklemdir. Uyluk kemiği (1) ve kavalkemiği (2), kemik dışzannın (4) uzantısı olan kılıfbağlanıylal(3) arkadan ve yanlardan birleştirilir. Onde, dizkapağı baği(5) ve uyluk donbaşlı kasının kirişi (6) dizkapağına (7)|bağlanır. Sinovya
kadar tür kapsadığı sanılmaktadır). Eklembacaklıların bedeni "kutikula" adı verilen ve bir dışiskelet oluşturan dayanıklı bir örtenekle kaplıdır; bedenleri bölütlüdür ve birbirine eklemlenmiş eklenti
sıvısıyla dolu keseler (8,9), ve eklem boşluğu (10), tıpkı
leri (adları da buradan kaynaklanır) vardır. Öbeğin öbūr
kemiklerin eklemleşen yüzeylerini örten kıkırdakk 11) gibi, eklemin hareketliliğini artinr. Menisküsler (12) ve bağlar, dizin kararlı duruşunu sağlarlar. Uyluk ikibaşlı kası (13)
dizin bükülmesini ve dışa doğru dönüş hareketini denetler; gastroknemius kasd (14), topuğun bükülmesini sağlar.
sindaki eklem, iki eksenli bir eklemdir. Başparmağın el
tarağı kemiği ile el bileğindeki bilekkemiği arasındaki eklemlerse,"eğersi eklem" tipindedir. Eğersi eklemler de eklem yüzeyleri bir eğerin yüzeylerine oldukça ben zer biçimdedirler ve birbirlerine karşılıklı olarak uyar
özellikleri arasında, ikiyanlı bakışımlılık göstermeleri,
deri (ya da kabuk) değiştirerek büyümeleri, kutikulala rinda özel duyu organlarının bulunması, bedenlerinin içinde kan dolu boşluklar (kan boşluğu) ve küçük genel boşluklar (sölom) olması sayılabilir. Karada yaşayan bi
çimlerin çoğunda solunum trakeleri ya da serbest akci ğerler vardır. Gözleri yalın ya da bileşik olabilir; ayrıca
aynı hayvanda her iki tip göz bulunabilir.
Yeryüzünde hayvan yaşamının başlamasından bir kaç milyon yıl önce, o dönemin okyanuslarında eklem bacaklıların ilk örnekleri yaşıyorlardı. Eklembacaklılar,
Yumrulu yuvalı (enartroidal) eklemler, çok eksenli
büyük bir olasılıkla, daha ilkel, bölütlü, günümüzdeki çokkıllı halkalısolucanlara benzeyen bazı biçimlerden
eklemlerdir. Bu eklem tipinde hareket. sonsuz sayıda eksen çevresinde oluşur. Kalça eklemi ve omuz ekle
türemişlerdir; ne var ki, atalarından hiçbir fosil örneği günümüze kalmamıştır. Bu yüzden genel olarak, ek
lar.
mi, yumrulu yuvalı eklemlere örnek gösterilebilir. Bir
kemiğin yarıküresel ya da küresel çıkıntısı, bir başka ke
lembacaklıların kökenini birçok soya bağlayan bir var sayım kabul edilmektedir; bu varsayıma göre, ayırıcı
miğin fincan biçimindeki yuvasına uyar. Böyle bir ek lemde, yalnızca eklem bağları ve kaslar gibi yumuşak
özelliklerin bazıları (dişiskelet, trakeli solunum, boşaltı
mı sağlayan Malpighi borulari, bileşik gözler, vb.), ek
dokularla ve kemik boşluğunun kenarlarıyla sınırlanan
her türlü hareket oluşabilir. Eksensiz (ya da düz) eklemlerde bir kemik üstünde düz ya da hafifçe bombeli bir yüzey, öbür kemiğin us
lembacaklıların en azından üç ayrı soydan geldiği izle nimi yaratmaktadır.
Soyların evrim çizgileri. Bedenleri kurtçuğa benzeyen atalardan yola çıkan evrim çizgisi, soyu tükenmiş trilo
da hafifçe içbükey yüzeye değer. Bura
bitlere ve zehirçengellilere ulaştı. Trilobitler. Kambri
recesi yalnızca eklem bağlarıyla ya da hem eklem bağ. larıyla, hem de eklem yüzeylerini çevreleyen kemiksi çıkıntılarla sınırlanır. Omurların eklemleşen yüzeyleri, elbileğindeki kemiklerin arasındaki eklemler, ayaktaki ayakbileği kemikleri arasındaki eklemler, bu tür eklem lere örnek gösterilebilir.
yaygın deniz hayvanlarıydı. Yassı bedenleri, boylama sına üç loba ayrılıyor, bölütlerin her biri bir çift eklenti
daki hareket kayma ya da hafif kaymadır. Hareketin de
Eklem yaralanmaları ve hastalıkları. Bedendeki bú
tün eklemlerde yaralanmalar ve eklem iltihabı, kemik
erimesi, vb. hastalıklar görülebilir. Diz eklemlerindeki
ve öbür eklemlerdeki yaralanmaların teşhisi, 1970'te
Japonya'da artroskop adı verilen aygıtın geliştirilmesiy le büyük ölçüde kolaylaşmıştır. Artroskop, daha kesin bir teşhis sağlamak için, eklemin içine sokulabilen ve orada bir teleskopunkineoldukça benzer bir biçimde iş
gören fiber optik bir alettir. Günümüzde, daha dageliş tirilmiş ve bazı değişiklikler yapılmış artroskoplar kulla
yen'de günümüzden 570-500 milyon yıl önce) çok (
tündeki düz ya
taşıyordu. Zehirçengelliler (Chelicerata), örümceğimsi
ler (Arachnoidea) sınıfını (yalancıakrepler, Opilionidea,
akarlar, akrepler, böğler ve örümcekler) ve Xiphosura,
Pycnogonida Eurypterida (günümüzde soyları tüken
miş olan, akreplere benzeyen iri deniz hayvanları) õbeklerini kapsar. Bir zehirçengellinin bedeni iki bölge
ye (ya da tagmata) ayrılır: Ön kesimde bulunan başlıgö güs (ya da prosoma); arkada bulunan karın (ya da opis
tosoma). Kafa bedenden ayrıdeğildir. Başlıgöğüste du
yarga bulunmaz, keliser adı verilen çengeller ve duyu
ayakları (pedipalpus) vardır. Bunlar, tipki akreplerde ve
yalancıakreplerde olduğu gibi kıskaç biçiminde olabi
lir; dokunma duyu organı gibi ya da yiyecekleri ağıza taşımak için (böğler, akarlar) ya da çiftleşme organı ola
EKLEMBACAKLILAR
265
Eklembacaklılar
hemen her çevrede
yaşamaya büyük bir
başarıyla
Orümcek çekirge
uyarlanmışlardır. Resimde eklembacakllar
şubesinin bazı örnek tipleri yer almaktadır: Böcekler sınıfından
bir çekirge türü (Omocestus viridulus);
o'rūmceğimsiler sınıfından Sitticus
palustris;
kabuklulardan bir
yengeç türü (Portunus
pelagicus); Chilopoda sinifindan bir çiyan türü (Scolopendra heros).
yenges
yan
rak (erkek örümcekler) kullanılırlar.
tuslarda bulunur ve böceklerde, çokayaklılarda ve ba
İkinci evrim çizgisikabuklulara (Ostracoda, supirele
zi örümceklerde başlıca solunum organını oluştururlar.
pavuryalar. vb.) ulaşmıştır. Karada yaşayan eşayaklılar, bazı yengeçler ve az sayıda başka biçim dışında, ka
benin evrim süreci içinde, trakelerin bir değil, birçok
ri, kürekayaklılar, sülūkayaklılar, istakozlar, böcekler,
buklular suda yaşarlar ve solungaçlarla solurlar. İkil çift ; gözleri (bulunduğunda) saplı ya da duyargaları vardır
Eklembacaklıların geçirdiği evrimle ilgili çalışmalar, şu kez körelip yok olduğunu göstermiştir.
Beslenme açısından eklembacaklılardaki farklılık, solunum açısından olandan çok daha fazladır. Bazıları
sapsız olabilir; eklentileri özel görevler üstlenir. Kabuk
bitkicil, öbürleri etçildir; birçok kabuklu suyu sūzerek beslenirken, bazıları bitkilerde ya da hayvanlarda asa
pısında birçok değişiklik gerçekleşmiştir.
lak yaşar; ayrıca başka bazı öbeklerde, sindirim organi
hayvanlardan türemiştir; bunlar halkalısolucanların bir
tak) değişiklik geçirerek, bir pompa gibi çalışmaya baş
luların çoğu asalaklaşmıştır ve bedenlerinin iç ve dış ya Eklembacaklıların son öbeği, Peripatus'a benzeyen
nin bir bölúmü (böceklerde ve örümceğimsilerde yu
çok özelliğini taşırlar ve kırkayakların, Symphyla takımı nin, bazı böceklerin, vb atasıdırlar. Bu öbeğin bütün üyelerinde bir çiftduyarga ve hem yalın, hem de bileşik
lamıştır.
mıyla beslenirlerse de, aralarında belirgin bir fark var
hayvanın bedeninin arka tarafına doğru ilerler. Her bö
uğramış bir eklentinin dip kesiminden yararlanırken,
ler bu düğümlerden çıkar. Gözler dışında, bütün ek lembacaklılarda duyu organı olarak derinin bütün bi çimlerine rastlanır: Deri hem dokunma, hem kimyasal algılama, hem işitme hem de iç dürtüleri algılama orga nidir. Renk değiştirme, büyüme, deri değiştirme, baş kalaşma ve cinsel olgunluğa erişme, vb. olguların tümū,
Sinir sisteminin ana şemasıysa şöyledir: On kesimde
ve sırtta bulunan bir beyinden bir çift sinir çıkararak ka
gözler bulunur; tıpkı kabuklular gibi iki altçene yardı
rin kesiminde barsağa girer ve hep karın kesiminde
: dır
lūt için bir çift dügüm bulunur ve eklentilere giden sinir
Kabuklular yiyecekleri çiğnemek için değişikliğe
bazı öbekler ucu isırmak için kullanılabilen bir eklenti
nin bütününden yararlanırlar. Kabuklular, boşaltma or
ganları bakımından örümceğimsilere benzerler: Koksa bezleri sölom borularından, buna karşılık, böceklerin
ve yukarıda sözünü ettiğimiz başka öbeklerin Malpighi
boruları, dışarı doğru bükülen beslenme borusundan
hormonların denetimindedir.
çıkar.
Eklembacaklılarda eklentiler kaslarla hareket ettirilir; sõlom boşluğu çok küçüktür; buna karşılık kanı kapsa
beden çeperleriyle solurlar. Kabuklularda gaz alış verişi
yan kan boşluğu gelişmiştir. Deri ya dakabuk değiştir
Anatomi. Küçük bedenli ilkel eklembacaklıların çoğu
farklı yerlerde gerçekleşir; birçok örümceğimsi, doğru dan kitapsolungaçlarından türemiş, birçokyapraksi tel cikten oluşan kitapakciğerleriyle solurlar. Birçok başka
eklembacaklıdaysa, oksijenin bedene girdiği başlıca yollar trakeler ve trakeollerdir (doğrudan dokulara açı lan ince trake borucukları). İlkel trakeoller, Peripa
me zamanı gelince. eklembacaklılar hava ya da su bi
riktirirler; biriken su ya da havanın yarattığı basıncı kan bütün bedene yayar; böylece yeni kutikulanın sertleş. mesinden önce bütün beden genişler. Üreme ve yaşamaçevrimi. Birkaç ender tür dışında ek
lembacaklılarda eşey ayrılığı vardır. Peripatus'larda, çi
266
EKLEM İLTİHABI
yanlarda ve böceklerde eşey açıklıkları bedenin arka
hafifleten bir su ortamı içinde bulunmadıkları için, bu
örümceğimsilerde bedenin ortasına açılır. Pycnogoni
de zorunlu duruma gelmiş, ama bu sorunun çözümü hiç de kolay olmamıştır: Birçok omurgasız öbeğinin
bölümlerine, kabuklularda göğsün sonuna, kırkayak larda, Pauropoda'larda, Symphyla'larda başın yanına,
görevi yapabilecek koruyucu bir sistem geliştirmeleri
da’larda karın çok küçük olduğundan beslenme kanali nin ancak uç bölümünü kapsayabilir ve eşeysel bezler ayakların yakınındaki bölütlerde bulunur. Spermalar genellikle sperma keseleri (spermatofor)
yalnızca suda, öbürlerininse yalnızca karada yaşıyor ol
lar çevredeki suya karışmamış olur; karada yaşayan tür
şiklik başka bazı sorunlar çıkarmıştır. Sözgelimi, su yiti mini önlemek için bir örteneğin oluşması solunum so
bazen, bir kur yapma töreninden sonra gerçekleşirse
runları yaratmış ve bu sorunu çözmek için de trakeler ve kitapciğerler gelişmiştir. Sert örteneğin yarattığı be
içinde durur. Böylece, suda yaşayan türlerde, sperma
lerdeyse apansız su yitimlerinden kurtulur. Çiftleşme,
de, bazı sıçrarkuyruklularda erkekler spermatoforu rastgele bırakır ve daha sonra bu spermatoforu herhan. gi bir dişi bularak değerlendirir.
ması bunun kanıtıdır.
Eklembacaklılar, karaların çeşitli çevrelerinde yaşa maya uyarlanma konusunda da başarılar elde etmişler
dir. Kara yaşamına uyarlanırken geçirdikleri her deği
densel büyüme sınırlaması, deri ya da kabuk değiştir
melerle aşılmıştır; ama bu kez örtenek, bedenin belli
Eklembacaklıların çoğu yumurtlayarak ürerse de,
bir boyutun üstüne çıkmasını engellemiştir. Birçok ilkel
bazıları küçük canlı yavrular doğururlar. Yavrular ya.
eklembacaklıda, örteneğin dışında su yitimini önleyen
şamlarının ilk evrelerinde, genellikle hem dış görünüş. leri hem de davranışları bakımından erişkinlerden çok farklıdır. Kabukluların çoğu larva gelişmeleri sırasında
mumsu tabaka yoktur (böcekler ve örümceğimsiler di
şında). Dolayısıyla bu türler, nemli yerlerde yaşamak ya da gün boyu saklandıktan sonra, nem oranının nisbeten
plankton yaşamı sürerler; daha sonra türün yayılmasını sağlayan asalak biçimler evrelerinden geçerler. Bazı
daha yüksek ve sıcaklığın daha düşük olduğu geceleri
nüşlüdür ve başkalaşmaların gerçekleştiği bir pupa ya
den içi koşullarını belli bir düzeyde tutmak zorundadır. Suda yaşayan eklembacaklılar, amonyak gibi zehirli
böceklerin larvalarıerişkinlerden bütünüyle farklı görü
da kundaklanma evresinden geçerler. Buna karşılık,
bazı böceklerin yavruları, nem evresinde erişkinlere çok benzerler.
Büyüme sının. Sağlam, kalın, hattá zırh gibi sert bir dışis kelet, eklembacaklıların varlıklarını sürdürmelerini sağ. layan temel özelliklerden biridir. Suda yaşayan türler
de, dışiskelet geçişme olayının düzenlenmesine yar
dımcı olur; buna karşılık karada yaşayan türlerde, geçir
dışarı çıkmak zorunda kalmaktadırlar. Hem dışkılama işlevi, hem de geçişme düzeni, eklembacaklılarda be maddeleri serbestçe dışarı atabilirler; ama, yaşadıkları çevrenin gereği olarak elden geldiğince az su yitirmek zorunda olan karada yaşayan türler, bu maddeleri katı halde dışarı atmak zorundadırlar. Eklembacaklılarda
bu sorun, bazı erimeyen ve zehirli olmayan maddele rin oluşturulmasıyla çözümlenmiştir: Çokbacaklılarda ve böceklerde ürik asidin, örümceğimsilerde guaninin
gen olmayan bir mum tabakası sayesinde su yitimini
oluşması.
doğal olarak, ancak kabuk ya da deri değiştirerek be.
eklem iltihabi
olursa hayvan ölebilir ve bu dönemde eklembacaklıla
Yerel bir enfeksiyon ya da daha çok kıkırdakların bozul ması, bağışıklık bozuklukları sonucunda eklemlerde yerleşen iltihaplı hastalıklara verilen genel ad. Aslında eklem iltihabı adı altında toplanan yaklaşık 100 kadar
önler. Sert bir dışiskelet içine hapsolmuş bu hayvanlar,
densel hacimlerini büyütebilirler. Kabuk değiştirme tehlikeli bir süreçtir: Yolunda gitmeyen herhangi birşey rin yaşamlarını yitirme oranları çok yüksektir. Yalnızca suda yaşayan eklembacaklılar, çok iri be denli olabilirler ve ağırlıkları çok büyük boyutlara ulaşa
bilir: çünkü suyun kaldırma kuvvetinden yararlanarak
hastalıkta başka yapılar da hastalanır; bu yüzden söz konusu hastalıkları belirlemek için romatizma, romatiz
ağır bedenlerine karşın kolay hareket etme olanağı bu
ma hastalıkları gibi geneladlar da kullanılır. Bu hastalık
olur) çok ağırdır: Suyun dibinde yaşayan hayvanlar için
döküntülü lupus (lupus eritomatozus), kireçli omurlar arası bağ iltih (ankilozan spondilartrit), yozlaştırıcı
lurlar. Kabukluların orteneği, kapsadıkları bol miktarda kalsiyum nedeniyle (bu sayede örtenekleri çok sağlam
lar, yukardaki adlarla belirtilen hastalıkların yanı sıra,
ağır beden bir avantajdır. Karada yaşayan eklembacak
eklem hastalığı (osteoartrit) ve doğası ile nitelikleri yakın
dayanıklı ve sağlam hale gelir, üstelik bu arada ağırlıkla
dönemde ortaya konan Lyme hastalığı da dahil daha başka birçok hastalığı içerir. Bağışıklık sistemi tepkileri nin ve yaşlanmanın getirdiği yıpranma ve örselenmenin
ni da artmaz.
genellikle bu bozuklukların nedenleri arasında yer al
Oksijenin bedendeki dağılma sürecini çok yavaşlat
masına karşılık,araştırmalar çoğunlukla, sinir sisteminin
tığı için, trakelerle soluma özelliği de beden boyutları
de bunlar kadar sorumlu olabileceğini ortaya koymuş
lilarin (çıyanlar, böcekler ve örümceğimsilerde olduğu gibi) kutikulaları bir kabuklaşma sürecinden geçerek.
nin büyümesini engelleyen başka bir etkendir. En iri be
tur.
denli eklembacaklılarınya kızböcekleri ve peygamber develeri gibi ince uzun bedenli ya da bokböcekleri gibi kalın ve tıknaz bedenli olmalarının nedeni budur. Ki tapciğerleriyle soluyan en iri örümceğimsilerde, bu si nırlama yoktur: Çünkü kanlarında hem oksijen veren, hem de hızlı ve apansız hareketler yapabilme olanağı sağlayan bir solunum pigmenti bulunur.
İLTİHAPLI BAGDOKUSU HASTALIKLARI
caklılar, sudayaşan türlerin karşılaşmadığı birçok güç.
açık bir bağışıklıktepkisidir (bedenin, istilacı mikroor
Bu öbekte toplanan çeşitli hastalıklar bağdokularında, özellikle de eklemlerde iltihaba yol açarlar. İltihaplan ma belirtileri (yanma ve sıcaklık duygusu, kızarıklık, şiş.
me ve ağrı) belirgin olabilir. Doku bozukluklarına ilişkin
Kara yaşamına uyarlanma. Karada yaşayan eklemba
mikroskopik incelemelerde, genişlemiş kan damarları, anormal akyuvar birikimleri ve farklı derecelerde iyileş miş yaraların izleri görülür. Bazı hastalıklarda iltihap,
lüğe göğüs germek ve birçok sorunu çözümlemek zo
ganizmalara karşı savunması). Öbürleriyse başka ya da
runda kalmışlardır: Iri bedenli olanlar etkili bir yapısal desteğe gerek duymuşlardır; solunum organlarının de ğişiklik geçirmesi ve havayı soluyabilecek durumagel
mesi gerekmiştir. Ayrıca, artık dışkılarının zehirli etkisini
bilinmeyen nedenlerden ileri gelmektedir.
Enfeksiyon kökenli eklem iltihabı. Bu hastalık en çok ya
şi ilerlememiş erişkinlerde görülür. Bir eklemdeki ilti
haplanmaya, çoğunlukla, o ekleme kendi kan damarla
EKLEM İLTİHABI 267
kemik
zarı sinovya boşluğu sinovya
dir. Iltihaba daha çok, kan dolaşımında bulunan ürik kilif
kemik
asitin eklemde birikmesi yol açar. Ivegen damla (gut)
hastalığı nöbetine, çökelen ürik asitin igneye benzer billurcuklar oluşturması yol açar. Akyuvarlar bu billur
cukları yutunca, hücreler iltihaplan kışkırtan enzimler salgılar.
Urik asit, pürin metabolizmasının normal bir yıkım
eklem kıkırdagi
kemik kaynaşması
normal eklem kalınlaşmış eklem kilifi kemik
ürünüdür. Damla hastalığında eklem iltihabına neden olan kanda anormal olarak yükselmiş olan ürik asit dü zeyleri, ya ürik asit üretiminin aşın artmasının ya da úrik
asitin böbreklerden boşaluminin azalmasının sonucu
dur. Kanda ürik asit düzeyinin yükselmesine (hiperuri kemi) ve damla hastalığına bilinen bazı enzim yetersiz.
likleri neden olur. Birçok kişide de hastalık şişmanlıkta ortaya çıkan metabolizma değişiklikleriyle ilgilidir. kemik
kalınlaşmış eklem zarı
iltihaplı eklem
Damla hastalığına yol açan olaylar aşırı olduklan za
man, ürik asitin büyük çökeltiler (ya da tofuslar) halinde birikmesiyle sonuçlanır.
'Eklem iltihabı, ağrılı, yozlaştırıcı bir hastalıktır; eklemler
sertleştiği ve iltihaplandığı zaman ortaya çıkar. Normalde, iki kemik, eklem kıkırdağıyla tamponlanmış ve bir eklem
Ivegen nöbetler, hastaya iltihaplanmayı giderici ilaç. lar verilerek yatıştırılır. Ondan sonraki nöbetler, kolşi
sinle önlenir. Kolşisin, ürik asit billurcuklarının akyuvar
Sivisıyla yağlanarak kayganlaşır. Iltihaplı eklemde, kıkırdak
lar tarafından yutulmasını ketleyen bir ilaçtır. Serumda kiürik asit düzeyleri kilo vermeyle ve gerek pūrinin oluş
şişer ve kayganlaştırıcı sıvı yokluğu nedeniyle tahriş olur.
rin benzeri bir ilaç olan allopurinolla aşırı ürik asit üreti
kilifi ile sinovya zanı içine alınmıştır. Sinovya zan, sinovya
yıpranır ve kemikler birbiriyle kaynaşır. Kilif ile sinovya zanı
rindan gelerek yerleşen bakteriler ya da başka mikroor
ganizmalar neden olur. Birkaç saat ya da birkaç gün
masını, gerek ürik asit biçiminde yıkımını ketleyen pu
minin denetim altına alınmasıyla düşer ve tofuslar ço zünür. Bu hastalık genellikle 40 yaşın yukarısındaki er keklerde görülür.
Yalancı damla hastalığının belirtilerinin damla hasta
içinde eklem (genellikle diz ya da dirsek eklemi), ilti
lığınınkilerle aynı olmasına karşılık, bu hastalığı kasiyum
eklem sıvısı) bulanık olabilir ve çok sayıda akyuvar içe
ürik asit billurcuklarından polarizasyon mikroskopu
haplanır. Anormal ölçüde biriken sinovya sivisı (ya da
fosfat billúrcukları başlatır. Kalsiyum fosfat billurcuklan,
rir.
aracılığıyla ayırt edilir. Hastalık iltihap giderici ilaçlarla
Belsoğukluğunun bir ihtilatı olan belsoğukluğu ko
kenli eklem iltihabı, enfeksiyon kökenli eklem iltihapla
rinin en yagın biçimidir. Antibiyotiklerle tedavi ve si
novya sivisinin çekilmesi, genellikle çabuk etki eder ve eklemde çok küçük bir hasar kalır. Bazıdurumlardaysa,
tedavi edilir.
Romatizmamsı eklem iltihabı. Romatizmamsı eklem il
tihabının (romatoid artrit) belirtileri, bagdokusunun ilti haplanmasından kaynaklanır ve en azından bazı hasta
enfeksiyon uzar ve eklem yıkımına yol açarak, cerrahi
larda, bu tür eklem iltihabı ara nöbetlerinin başlaması, daha önceki enfeksiyonlara bağlıdır.
eklem
buğu, süregen biçimde iltihaplanır. Sinovya sivisi çoğa
iltihabı biçimi olan ateşli romatizmaya, bir bakteri olan
larak, sonunda eklemi ve komşu yapıları yıkıma uğratır.
kenli eklem iltihabinin tersine, 5-15 yaş arasındaki ço
lar, kalp, akciğerler gibi başka dokuların iltihaplanması
girişimi zorunlu kılabilir.
Ateşli romatizma. Bir başka enfeksiyon kökenli
alyuvar yıkıcı streptokok yol açar. Tipik enfeksiyon kö
cuklar arasında yaygın olan bu hastalık, streptokok en
feksiyonunun saldırısından haftalarca sonra ortaya çı
kar ve laboratuvar incelemelerinde sinovya sivisindan
streptokok ayırılamaz. Iltihap süreci kalpte ihtilat sonu cu, kalp hastalığına neden olabilir. Ateşli romatizmanın belirtileri, şiddetli bir streptokok kökenli bademcik iltihabından sonraki 2-3 haftada or
taya çıkar. Birkaç günlük bir dönem süresince eklem
Hastalıklı sinovya zarları yani eklem kılıflarının iç ka
Yaygın iltihap süreci, kan damarları, deri, sinirler, kas
na da yol açabilir. Bunun sonucunda, eklemlerde ağn, hareket yitimi, yaygın ağrılar ve ruhsal çöküntü ortaya çıkar.
Romatizmamsı eklem iltihabı, öncelikle 20-60 yaşlar
arasındaki kadınlarda görülen bir hastalıktır. Birçok kişi
de, tibbi bakıma gereksinme duymayacaklar kadar ha fif bir biçimde bulunabilir. Hastalık teşhisi koyulan tipik hastalar, aylardır sabah kalktıktan biraz sonra ortaya çı
den ekleme yayılanşiddetli bir ağrı ve şişme olur. 3 ay. dan daha az süren iltihap, genellikle aspirinle ve yatak
kan ve bir saat kadar süren yaygın ağrılardan ve kas sert
maya neden olmaz. Streptokok kökenli bademcik ilti habıbulunan çocukların % 1'denazında ateşliromatiz
geceleri uyumakta zorluk çekmekten yakınan 35 yaşın da kadınlardır. Etkilenen eklemleri duyarlıdır. Parmak
dinlenmesiyle denetim altına alınabilir ve kalıcı yozlaş
ma oluşur ve bunların çok küçük bir bölümünde kalp
hastalığı ihtilatı gelişir. Bademcik iltihabı erken davrani larak bir antibiyotikle tedavi edilirse, romatizma köken li kalp hastalığı çok ender görülür.
Ateşli romatizmada eklemlerin ve kalbin iltihaplan
masının, streptokokun zarar verdiği dokulara bedenin bağışıklık tepkisi göstermesi nedeniyle ortaya çıktığı sa yılmaktadır. Bu nedenle, ateşli romatizma, özbağışıklık hastalıkları arasında sınıflandırılmaktadır. Damla hastalığı ve yalana damla hastalığı. Bu hastalık larda görülen iltihap süreçleri, enfeksiyona bağlı değil
liğinden (özellikle parmak, el, bilek ve dirseklerinde sertlikten), ikindiye doğru sıkıntı verici yorgunluktan ve
ları, kemiklerinin uç eklemlerindeki şişkinlikler nede niyle sosise benzer bir görünüm almıştır. Bilekler de si novya sivisinin aşırı birikmesi sonucu şişmiştir. Kan in celemelerinde, bağışıklık sisteminin hastalığa yanıt ola rak ürettiği proteinler saptanabilir.
Romatizmamsı eklem iltihabı, enfeksiyon kökenli ol
duğu kanıtlanabilmekle birlikte,alışılmış türden bulaşı cı bir hastalık değildir. Bazı incelemeler, süregen roma tizmamsı eklem iltihabının gelişmesine, bazı genlerin varlığının neden olduğunu göstermiştir. Yersiz bağışık lık yanıtlarının önemli olduğu da açıkça görülmektedir:
268
EKLEM KESESİ İLTİHABI
Romatizmamsı etkenler (anti-antikorlar), iltihabı başla
alınmasıyla ve ağrı dindirici ilaçlarla ortadan kaldırılami
sinovya zarları dahil, dokuların şişmesine neden olur. Birsistem hastalığı olan döküntülü lupus (lupus erito
yorsa, diskin cerrahi girişimle alınması gerekebilir. Bu yozlaştırıcı süreçler, bir ölçüde yıpranmaların ve aşınmaların sonucudur. Öncelikle bedenin ağırlığı taşı yan eklemlerini ve travmaya uğramış ya da anatomik
tan bağışıklık ihtilatları oluşturur ve lenfosit birikmeleri, matozus) romatizmamsı eklem iltihabının onda biri
yaygınlıkta bir hastalıktır. Özellikle doğurganlık çağla rindaki kadınlarda raslanır. Kan damarlarının iltihaplan masına, ayrıca bazı doku ve organlarda (özellikle deri,
eklemler, böbrekler, akciğerler, kalp, sinir sistemi ve kan hücrelerinde) ihtilatlara yol açma olasılığı vardır.
Bazı hastalar böbrek hastalığı, sinir sistemi hastalığı ya
da eşlik eden enfeksiyonlar nedeniyle yaşamı tehdit edici nitelikte ateşli bir hastalıkla ağır biçimde hastala nırlar. Çoğunlukla hastalarda, biçim bozukluklarıyla so nuçlanmayan eklem iltihabı ile orta derecede hareket yitimine, deri döküntülerine ve halsizliğe neden olan
daha ilimli bir hastalık görülür.
Döküntülü lupusta da, romatizmamsı eklem iltiha
binda olduğu gibi, bedenin, istilacı mikroplara karşı ol
maktan çok, kendi kendine karşı tepki göstermekte ol
duğu sanılmaktadır. Anti-antikorlar sağlam kan hücre
leriyle, hücre bileşenleriyle ve kan damarlarının çeper leriyle tepkimeye girerler. Hastanın kanında oluşan
kompleksler, deri tabakalarının altında, böbreklerde ve sinir sisteminde çökelerek, iltihaba yol açar.
Romatizmamsı eklem iltihabının çocuklarda görülen
bir çeşidi, genellikle 5 yaşında ya da daha büyük yaşta
çocuklarda ortaya çıkar. Hastaların çoğunda, yapılan
test negatiftir ve hastalık 15 yaşlarına gelindiğinde, etkin olmaktan çıkar. Kireçli omurlararası bağ iltihabı kadın
konumları bozulmuş eklemleri etkiler. Ayrıca başka bir
eklem iltihabı biçiminden zarar görmüş eklemler, daha
sonra yozlaştırıcı eklem hastalığından etkilenmeye yat kındırlar. Heberden düğümleri, sağ elini kullanan in
sanlarda ve daktiloların parmaklarında daha belirgin
dir. Travmalar eklem yüzeylerini örten kıkırdakta küçük kırılmalara neden olur, bunun sonucu alttaki ham ke
mik açıkta kalır. Bunun üstüne, kemik hücreleri kemiğin
protein ve polisakarit bileşenlerini yıkan enzimler salgı
lar. Tarazlanmış kıkırdak parçaları akyuvarlar tarafın dan yutulabilir, bunun sonucunda da iltihaba yol açan ek bir öğeye dönüşebilirler. EKLEM ILTIHABININTEDAVISI
Hastanın yakınmaları dinlendikten sonra beden mua
yenesinin ve laboratuvar testlerinin incelenmesinden
elde edilen sonuçlarla teşhis koyulup, uygun tedavi be lirlenir. Enfeksiyon kökenli eklem iltihabı, uygun antibi yotiklerle kolayca iyileştirilebilir. Enfeksiyon kökenli ol mayan iltihaplarsa iltihap giderici ilaçlarla tedavi edilir.
Bu ilaçlardan çoğunun (sözgelimi aspirin, indometasin ve ibuprofeninin), iltihaplanmaya aracılık eden pros taglandinlerin bireşimini engelleyerek etki gösterdikleri
sanılmaktadır. Bazı kortizon türevleri de güçlü iltihap engelleyicilerdir; ama, yan etkileri, yararlarını sınırla
maktadır. Bu arada istenmeyen iltihabı engelleyen ilaç
lardan çok erkeklerde görülür. Özellikle omurgayı ve
ların, istenen iltihap yanıtlarını da engelleyebileceğini,
ma gelir.
masıyla karşılaşılabileceğini unutmamak gerekir. Dam la hastalığında olduğu gibi daha özgül tedavi, hastalık
sağrı-böğür eklemlerini etkiler. Hastalık sonucunda omurlar birbiriyle kaynaşır ve omurga hareketsiz duru ILTIHABA BAĞLI OLMAYAN BAĞDOKUSU HASTALIKLARI
Eklemlerde ve öbür bağdokularında, travma, içsalg bozuklukları, metabolizma bozuklukları, doğuştan bi çim bozuklukları, vb. hastalık süreçleri de hastalığa yo laçabilirler. Bunların en önemlilerinden biri yozlaştırıcı eklem hastalığıdır (osteoartrit). Yozlaştırıcı eklem hastalığı. En yaygın eklem iltihabı bi
çimi olan yozlaştırıcı eklem hastalığı, neredeyse bütün
yaşlı erişkinleri şu ya da bu derecede etkiler. Hastaların
çoğunda bu hastalıkla ilgili belirtiler ya hiç yoktur ya da azdır ve ancak X-ışınlarıyla omurlarda mahmuz biçi
minde niteleyici oluşumlar görüldüğü zaman ya da par
mak kemikleri arası uzak eklemlerde kemik çoğalmala riyla parmaklar düğüm düğüm bir biçim aldığı zaman
farkedilir. Bazı hastalarda, mahmuz biçimi çıkıntılar omurilik kanalından çıkarken sinirlere bası yaparak, si nir kökü sendromlarına yol açarlar. Bazılarındaysa kas bağlarındaki gerilmelereve anormal kas gerginliklerine neden olan, konumu bozulan eklemlerdir. Bunun so
bunun sonucunda da sık sık ikincil enfeksiyonlar oluş. yapıcı etkenlerin kesin biyokimyasal mekanizmlarına
ilişkin bilgiye dayanır. Yozlaştırıcı eklem hastalığı, yıpranma ve aşınma kö kenine karşın, iltihaba karşı ilaçlar başlığı altında topla nan ilaçlarla tedavi edilebilir. Bu ilaçların öncelikle ağrı
dindirici olarak ya da eklem travmasını izleyen ikincil il
tihabı azaltarak etki yaptıkları düşünülmektedir. eklem kesesi iltihabı
Eklemlerin birbirine sürtündükleri noktalarda bulunan
ve içinde sıvıbulunan kapalı keseler biçimindeki eklem
keselerinin (bursa) iltihaplanması. Eklem kesesi iltihabı birkaç eklemde görülebilirse de, en yaygın olarak gö rüldüğü yer omuz eklemidir. Eklemle ilgili bağların üs
tündekalsiyum (kireç) çökeltileri oluşması, genellikle il tihabın ortaya çıkmasını hızlandıranbir nedendir. Kalsi
yum çökeltilerinin yol açtığı iltihap, yöredeki keseye yayılır hattâ yırtılmasına neden olabilir. Eklem kesesi ilti
nucunda, gün geçtikçe kötüleşen ağrılar ortaya çıkar.
hablivegen ya da süregen olabilir. Ivegen eklem kesesi iltihabında, omuz bölgesinde, çoğunlukla boyuna ve
bilir. Yıkıma neden olan süreç, kalça ekleminin hareke
kolun üst tarafına yayılan apansız bir sancı ortaya çıkar;
Hastalığın şiddetli bir biçimi, kalça eklemlerini etkileye. tinin kısıtlanmasıyla ve çok acı verici ağrılarla sonuçla nip, önemli bir cerrahi girişimi gerektirebilir. Bu ameli yatta, zarar görmüş doku alınarak yerine plastikten ya
ağrı yüzünden omuz hareketi kısıtlanır. Tedavisinde
genellikle, ağızdan verilen iltihap giderici ilaçlar ve ağrı Kesiciler kullanılır. Hastaların çoğunda bu durum bir
pilmiş yeni bir eklem yerleştirilir.
kaç gün içinde hafifler; ama şiddetli durumda, kalsiyum
omurlar arası diskleri de etkiler. Disk dışarı kayarsa, disk
doğruya eklemin iltihaplı bölgesine iğneyle iltih gide
fıtığı (ya da disk kayması) adı verilen belirti ortaya çıkar. Ortayaşlı erkeklerde yaygın olan disk fıtığı genellikle bel omurlarında görülür;sinir kökütahrişine ve bağların ge rilmesine neden olur; sırt ve bel ağrılarına, ayrıca sinir sel aksaklıklara yol açar. Belirtiler hastanın dinlenmeye
Ekman, Vagn Walfrid
Hastalıkta yozlaştırıcı süreçler, omurga bağlarını ve
çökeltilerini cerrahi girişimle çıkarmak ya da doğrudan rici ilaçlar vermek gerekebilir.
Isveçli denizbilimcil(Stockholm|1874-Gostad 1954).
EKONOMİK BUNALIM, BÜYÜK 269 Okyanus dalgalarının dinamiğiyle ilgili çalışmalarıyla ta ninan ve modern okyanusbilimin kurucusu sayılan
Vagn Walfrid Ekman'ın başlıca çalışması, sürüklenen buzulların rüzgâr yönünden sapmasının, rüzgâr ile de niz yüzeyi arasında ve su tabakaları arasında oluşan sür tünmelerin dengesinden ve Yer'in kendi çevresinde
dönmesinden kaynaklanan Coriolis gücünden ileri gel
diğini ortaya koyduğu çalışmasıdır. "O!ü sular"la ilgili
çalışması da oldukça ilgi çekicidir: Eriyen buzun oluş turduğu ince tatlısu tabakası ile yoğunluğu farklı tuzlusu arasında oluşan dalgaların, yavaş hareket eden tekne lerin haraketine büyük bir direnç oluşturduğunu ortaya koy
ekmekağacı Dutgiller ailesinden tropikal ağacın (Artocarpus altilis)
ve meyvesinin ortak adı. Malaysia, Büyük Okyanus
küçük ölçekli ekonometri modeline örnek gösterilebi lir.
Petrol sanayisi gibi belirli sanayi dallanında istem,
üretim ve sunuyla ilgili istatistiksel çözümlemelerde de ekonometriden yaygın biçimde yararlanılmaktadır. ekonomi: Bk. İKTİSAT.
Ekonomik Bunalım, Büyük 1930 yıllarında ABD'de başlayıp, öbür ülkeleri de hızla
etkileyen ekonomik bunalımı belirten terim. Büyük Ekonomik Bunalım, boyutları ve sonuçları açısından,
günümüze kadar yaşanmış en büyük bunalımdır. Do ruğa ulaştığı 1933 yılında, ABD'de her 4 işçiden biri işsiz kalırken, öbür ülkelerde de işsizlik % 15-% 25 arasında
artmış, dolayısıyla Büyük Ekonomik Bunalım, Batı kapi talizmini ve toplumlarını kökünden sarsmıştır.
Ekonomik yönü. 1920'lerin bolluk döneminde Başkan
Calvin Coolidge, "Amerika'nın işi ticarettir" demişti.
Ama 1920 yıllarında ticaretin büyük ölçüde gelişmesi ne karşın, özellikle tarım kesiminde bazı duraklamalar vardı. Darboğaza giren öbür kesimler kömür çıkarma,
demiryolları ve dokuma sanayisiydi. 1920 yıllarında,
yılda ortalama 600 banka ve binlerce işyeri kapanmaya başlamıştı. 1928'de inşaat kesiminde çalışmalar tam
anlamıyla durmuştu. 1924-29 yılları arasında borsa en dekslerinin hızla tırmanmasının aslında gerçek anlam
da ekonomik durumla ilgisi yoktu. Üstelik borsa ve em lak piyasasındaki gelişmeler birçok sorunu da birlikte
getirmişti. 24 Ekim 1929'da New York borsasının çök Doğu Asya kökenli olan ekmekagacının (Artocarpus
dactilis), dayanıklı odunundan çeşitli işlerde yararlanılır.
Çiçegi nişastalı bir meyveye dönüşür. Pişirilerek yenilen ya
da öğütülerek un elde edilen meyvesi, tropikal bölgelerde önemli bir besin kaynağıdır.
adaları ve Güney Amerika'nın bazı bölgelerinde yetişti rilen ekmekağacının oval biçimli yeşil meyvelerinin ça
pi 20 cm'yi bulur; ekmeğe benzeyen etli bölümleri %
mesi, birçok uzman tarafından Büyük Ekonomik Buna lim'ın başlangıcı sayılmasına karşın, aslında bunalımın
başlangıcı değildi; yalnızca, varolan bunalımı gözler önüne sermişti.
1930'da bunalımın daha da şiddetlenmesine karşın, çok az insan durumun ciddiliğinin farkındaydı. Oysa ekonomik gelişme durmuş, iflaslar ve panikler başgös
termişti. Teknoloji, sağladığı iş olanağından çok, işsizlik yaratmıştı. Piyasada istenenin üstünde sunu durumu
yaşanıyordu. Dış ticaret durmuştu. Işyerlerinin birbiri
30-40 oranında karbonhidrat içerir ve yetiştiği bölgeler
ardına kapanması ve işsizliğin artması sürdükçe, ABD'deki ekonomik çöküntü, ulusun büyük bir bölü
de önemli bir besin oluşturur.
mü tarafından hissedilmeye başlandı. Bu arada Birinci
Dünya Savaşı'nın yaralarını henüz saramayan birçok ekonometri
Avrupa devleti, bunalımdan daha da ciddi boyutlarda
Iktisadın, ekonomik değişkenler arasındaki ilişkileri ölç
Bunalım, Herbert Hoover'ın başkanlık döneminin (1929-33) sonuna doğru daha da hızlandı. Milyonlarca
tiksel olarak dile getirilen iktisat kuramı ile istatistik yon temlerini birleştiren ekonometri, incelenen iktisadi ve
kişi evlerini, işlerini, paralarını yitirdiler. 1930-1933 ara
dan yararlanır.
toplam kaybı iki milyar dolar dolayındaydı. Yıllık ortala ma büyüme hızı % 3,5 düzeyinde olan GSMH, 1929
ekonometri çözümlemesinin en iyi bilinen örnekleri
32 yılları arasında % 10'luk düşüş gösterdi. Tanımdaysa durum tam anlamıyla bir yıkımdı: Çiftlik fiyatlar aynı
meyi ve bağıntıları belirleyici amaç alan dalı. Matema
rileri sistemli biçimde çözümlemek için bilgisayarlar Batı ülkelerinde geliştirilen ulusal iktisat modelleri,
dir. İktisadi dalgalanmaları çözümlemek, ulusal gelir deki ve istihdamdaki değişiklikleri kestirmek için yarar
lanılan bu modeller, iktisadın çeşitli kesimlerindeki fi
yatlar, ücretler, verim, istihdam ve sermaye yatırımı arasındaki ilişkileri tanımlayan denklemlerden oluşur.
Elde edilen yanıtlar, doğal olarak denklemlerin dayan dığı varsayımlara bağlıdır. Ekonometri modelleri geç
etkilendi.
sinda borsada % 8O'lik bir düşüş yaşandı. 1929-32 yıl ları arasında 11 000 ABD bankası iflas etti. Bankaların
dönemde % 53 düştü, Başkan Hoover, ekonomik bunalım için hükümetin yardım fonu düşüncesine karşıydı. En önemli girişimi, kurduğu Mali Yapılanma Birliği (1932) aracılığıyla,bat maya yüz tutan şirketlere kredi vermek oldu. Ama bu
birlikte, içerdikleri öngörülerin, özellikle de iktisadin
önlem yeterli olmadı ve 1932 seçimlerini Franklin D. Roosevelt'e karşı yitirdi. Yeni Düzen. Bunalım yalnızca gelirleri değil umutlar da
doğru çıkacağı konusunda kesinlik yoktur. Konut üreti
(Mart 1933) Roosevelt, "korkmamız gereken tek şey
mişte kazanılan deneyimlerin sınavından geçirilmekle
bütününe ilişkin öngörülerin, gelecekte her zaman miile faiz oranları arasındaki ilişkiyi gösteren bir model,
azaltmıştı. Başkan olarak yaptığı ilk konuşmasında
korkunun kendisidir" demekle işe başladı. Ama uygula
270 EKOSFER Ben Shahn
Öbür ülkeler. Öbür ülkelerde bunalımın etkileri çok da
tarafından
ha derin oldu. Uluslararası ticaret azaldıkça, ülkeler
hazırlanan bu
poster, ABD hükümetinin bunalımdan
etkilenen çiftçilere yardım amacini
güden Yeniden Yerleşme Programı'nın reklamını yapmak için kullanılmıştır.
ekonomilerini güçlendirmek amacıyla kapalı ekonomi izleme yoluna yöneldiler. Siyaset alanındaysa aşırı sağ ve sol uçlara doğru bir kayma yaşandı. Almanya'da Adolf Hitler sahneye çıkarken, öbür Avrupa ülkelerin
desolkanat güçlendi. Büyük Ekonomik Bunalım ayrıca, kişiler ve hükümetler arasında güvensizliklere yol açtı
ve ikinci Dünya Savaşı öncesi gerginliği artırdı. Bunun la birlikte, savaş sırasında yapılan büyük askerî harca malar, dünya ekonomisinin canlanmasını ve bunalımın sona ermesini sağladı.
ekosfer: Bk. BİYOSFER.
eksantriklik Matematikte, konik kesit eğrisinin bir özelliği. Eksantrik
lik (e), koniğin noktalarından herhangi birinin (PL
"odak" denilen değişmez bir noktaya olan uzaklığı ile maya koyduğu Yeni Düzen (New Deal) sorunları azalt
doğrultman" denilen değişmez bir çizgiye olan uzaklı
Roosevelt önce, Ulusal Güçlenme Vakfı yoluyla, as gari ücret ve adil rekabetkonularını ele aldı. Üretime is tikrar kazandırmak ve 1929'dan sonra dalgalanmaya başlayan fiyatları dondurmak amacı güden tasarısı, kü çük sanayi kuruluşlarının birleştirilmesini öngörüyordu.
koniğin biçimini belirler. Bu e değeri O'a eşit olduğun
makla birlikte, köklü bir çözüm getiremeyecekti.
Ne var ki, Yüksek Mahkeme bu uygulamayı Anayasa'ya aykırı buldu (1935) ve tasarı yürürlüğe koyulamadı. Roosevelt'in ikinci tasarısı, toplumsal hizmetler ve
öbür hükümet harcamalarıyla ilgiliydi. Bu tasan da
ği arasındaki değişmez orandır. Eksantrikliğin değeri,
da, konik, bir daire (ya da bir nokta) olur; e, 0 ile 1 ara sinda (O