119 32 489 MB
Turkish Pages [420]
GROLIER INTERNATIONAL
AMERICANA
Encyclopedia
SABAH
OLIE
TONAI GROLIER MILIONA
SABAH
ATIONAL
SABAH
AMER
SABAH
AME
ERNATION
ANTE CAN EK RION
RELIATIONAL
OLIP)
SAH
SABAH
ICANS
SABAH
LIVEIRA ?
ATIONA
NTERA
KIERINTERNA101 AM
RNATI
SABAH
|
AME
LIERTALERNANTIONA
SABAH
INA
OLIER
NA
SABAH
AMT
INTEK
OLIE
SABAH
AMER
ER
TRNATION
INTER
SERATION
SABAH
SABAH
ILONA
GROLIER.
SABAH
AMERISINA
CAN ERA
GROLIER
ERN17 10
SABAH NA
SABAH
ROLIER) NATIONAL GROLIE SABAH
S
okul kütupanesine at
GROLIER INTERNATIONAL
AMERICANA
Encyclopedia CİLT 12
Grolier Incorporated - SABAH Danbury, Connecticut - İstanbul
Copyright © 1993 by Grolier Incorporated Copyright © 1993 Medya Holding A.Ş. Copyright © by Grolier Incorporated. 1992, 1991, 1990, 1989, 1988, 1987, 1986, 1985, 1984, 1983, 1982, 1981, 1980.
Copyright © Philippines by Grolier International, Inc. 1993, 1992, 1991, 1990, 1989, 1988, 1987, 1986, 1985, 1984, 1983
Copyright © Republic of China by Grolier International, Inc. 1993, 1992, 1991, 1990, 1989, 1988, 1987, 1986, 1985, 1984, 1983
Also published under the title Academic American Encyclopedia.
All rights reserved. No part of this book may be reproduced or transmitted in any form by any means electronic, mechanical, or otherwise, whether now or hereafter devised, including
photocopying, recording, or by any information storage and
retrieval system without express written prior permission from the publisher.
Translation and Adaptation Made By MEDYA HOLDING A.Ş ISBN 0-7172-9646-6 (set) ISBN 0-7172-9647-4 (vol. 1)
Library of Congress Catalog Card Number 92-11011
4
SALZBURG
SOVYET UZAY İSTASYONLARI
Uzay istasyonu (adı)
Fırlatılış tarihi
19 Nisan
Salyut 2
Salyut 3
3 Nisan 1973 11 Mayıs 1973 25 Haziran 1974
Salyut 4
26 Aralık
Salyut 5 Salyut 6
Salyut 7 Mir
1971
1974
11 Ekim
1971
28 Mayıs 22 Mayıs
1973 1973
25 Ocak
1975
260-270 km
3 Şubat 1977 8 Ağustos 1977
Soyuz 14,15
340-350 km 220-290 km
Soyuz 17, 18, 20
1982
340-350 km
1991
219-278 km
Soyuz 24'ten 40'a ve Tl'den T4'e
22 Haziran 1976 29 Eylül 1977 19 Nisan 1982
29 Haziran
20 Şubat
Hala yörüngede
1986
6 Şubat
üstüne arızalanıp, 1991'de Arjantin'in güney kesimine
düştü; yerini, daha gelişmiş bir Sovyet uzay istasyonu olan Mir aldı.
Salyut istasyonlan. Salyut istasyonlarının ilki olan Salyut
1, uzaya ilk giden insan olan Yuriy Gagarin'in, bu ilk uçusunun onuncu yıldönümünde (19 Nisan 1971), So
yuz 10 uzay aracıyla yörüngeye yerleştirildi. Sonra, So yuz 1 1'in taşıdığı kozmonotlar, Salyut l'e geçip, 7-29
Haziran 1971 arasında istasyonda kaldılar; ama Soyuz 1 1'in komuta modülündeki bir arızadan ötürü, geri dö nerken öldüler. 1973'te yörüngeye oturtulan Salyut 2,
hiçbir zaman istendiği gibi çalışmadığından, kozmonot gönderilmedi. 25 Haziran 1974'te, yörüngeye oturtu lan Salyut 3'e, aynı ay Soyuz 14'le ulaşan iki kozmonot,
istasyonda 15 gün kalıp, Yer'e döndüler; dönmelerin den sonra da Salyut 3, altı aydan uzun süre yörüngede kalmayı sürdürdü. 26 Aralık 1974'te yeni bir ekip Salyut
3'e (askeri ekip) ve Salyut 4'e (bilim adamları ekibi) ulaştı (Salyut 4, iki yılı aşkın süre yörüngede kaldı). 22 Haziran 1976'da yörüngeye oturtulan Salyut 51 yıl, 29
Eylül 1977'de yörüngeye oturtulan Salyut 6 da 5 yıl
yörüngede kaldılar ve gerek askeri, gerek bilimsel gõz lemleriçin kullanıldılar. Salyut 7, 19 Nisan 1982'de yö
rüngeye oturtulup, birçok kez gözlem için kullanıldık
tan sonra, 6 Şubat 1991'de düştü ve yerini 20 Şubat 1986'da fırlatılmış olan, daha gelişmiş Mir istasyonu al di.
1991'de
Kenetlenen
Yörüngesi
uzay araçları
Salyut 1 Cosmos 557
Düşüş tarihi
SSCB'nin
dağılmasından
sonra,
eski
250-270 km 260-290 km
Soyuz 10, 11 Yok
yörüngeye oturamadı
çeşitli yörüngeler
Soyuz 21, 23, 24
Soyuz T5, T6, T7 ve T9'dan T15'e Soyuz T15, TM ve TM-2'den TM15'e
samannezlesi Göz ve burun zarlarının çiçektozlarından etkilenmesiy le ortaya çıkan alerji tepkisi. Nezle belirtileri ve gözler
de sulanma biçiminde yansıyan samannezlesi, çoğun lukla aynı ailenin birkaç bireyinde astım ve egzama gibi
rahatsızlıklarla birlikte görülür. Çiçektozu özlerinin iğ neyle verilmesiyle sağlanan duyarsızlaştırma, nöbetleri
önleyebilir; ama mevsiminden önce uygulanması ge rekir. Histamin karşıtı ilaçlardan da oldukça başarılı so nuç elde edilir.
Samanoğulları IX.-X. yy'larda Horasan ve Maveraünnehir'de egemen lik sürmüş İran asıllı aile. Saman köyünden Saman Hu dat adlı bir toprak sahibinin soyundan gelen Samano ğulları ailesi, Abbasi halifeliğinin zayıflamasından yarar lanarak, Nasr I döneminde Maveraünnehir'e egemen oldu. Ailenin en güçlü hükümdarı Nasr 11 (914'ten
943'e), devletin sınırlarını Sistan, Kirman, Cürcan, Rey ve Taberistan'a kadar genişletti. Son hükümdar Abdül
melik Il'nin Gazneli Mahmut'a yenilmesiyle (999), Sa manoğulları ailesinin egemenliği sona erdi.
Samanyolu Yıldızlı gökyüzünü kuşatan, beyazımsı renkte, bulanık
SSCB'nin uzay programını, Rusya sürdürmeye başladı ve 1995'te yeni bir Mir'in yörüngeye oturtulacağını açıkladı.
ve düzensiz kuşağın yaygın adı. Bir gökada olan (Bk.
Salzburg
dir. Ilk olarak 1610'da Galilei tarafından gözlenen Sa
Avusturya'nın orta-kuzey kesiminde kent. Alp dağları nin eteğinde, Almanya sınırında, Viyana'nın 270 km batısında yeralan, aynı adlı eyaletin merkezi olan Salz burg'un nüfusu 139 000'dir. Adı zengin tuz çökeltileri
nin bulunduğu bir bölgede yeralmasından kaynaklanan
GÖKADA), öbür gökadalardan ayırmak için gökbilim de büyük harfle yazılarak Gökadamız adı verilen Sa manyolu, Güneş sistemini içerir ve bir disk biçiminde manyolu'nun, sonradan yapılan gözlemler sonucunda
yaklaşık 100 000 ışık yılı çapında bir disk biçiminde ol duğu, Güneş'in diskin merkezinden yaklaşık olarak ya
riçapın üçte ikisi ölçüsünde dişmerkezli bir konumda yeraldığı hesaplanmıştır.
kentin yakınında altın, gümüş ve bakır çıkarılır. Başlıca sanayi kolları arasında çalgı yapımcılığı, bira yapımcılı gi, dokuma sanayisi, çeşitli makineler ve elektrikli ge
Samara
reçler yapımı, basımcilik ve yayıncılık, vb. sayılabilir.
mağının Volga'ya karıştığı noktada yeralan Samara'nın
Ama başlıca gelir kaynağını turizm oluşturur: Kentte
doğmuş olan Mozart'ın evi; her yıl düzenlenen Salz
burg Mūzik Festivali; 1077'den kalma, çok iyi korun
muş Hohensalzburg kalesi; Sankt Peter manastırı; Fran ziskaner katedrali, Kollegien kilisesi; XVI.-XVIII. yy'lar
dan kalma birçok kilise; başpiskopos-prenslerin sarayı;
Rusya'da kent. Volga irmağının sol kıyısında, Samara ir (eski Kuybişev) nüfusu 1 257 300'dür. Büyük bir ırmak
limanı, Volga vadisinin en büyük kenti, önemli bir sana yi ve ulaşım merkezi olan Samara'da, başlıca sanayi
kolları arasında petrol çıkarımı araç-gereçleri, yapi sa
nayisi, otomobil yapımı, kimya sanayisi, vb. sayılabilir.
Leopoldskron şatosu; birçok müze; vb.
Güneybatısındaki Novokuybişevsk uydu kenti,önemli
Samaniler: BK. SAMANOĞULLARI.
mi ve kimya sanayisibüyük ölçüde gelişmiştir.
bir petrol arıtılması ve petrokimya sanayisi merkezidir. Kuzeybatısındaki Togliatti kentinde de otomobil yapi
1586'da Moskova devletinin doğu sinirini ve Volga
SAMOA
5
resinde gelişen Samara, İkinci Dünya Savaşı'ndan baş layarak hızla bir sanayi merkezine dönüştü. 1935'te Sovyet iktisatçısı Valeryan Kuybişev'in onuruna "Kuy
kâtiplik (1881-1885), İstanbul İstişare Odası'nda me murluk (1885-1901) yaptı. Polis tarafından izlenmeye başlanınca Paris'e kaçıp (1901), Jon Türkler'in yayınla dıkları Şura-yı Ümmete başyazılar yazdı. İkinci Meşru
1943) SSCB'nin geçici başkenti oldu. 1991'de adı yeni
Madrid elçiliğine getirildi (1909). Birinci Dünya Savaşı
üstünde taşımacılığı korumak için kurulan kalenin çev
bişev" diye adlandırılıp, Alman istilası sırasında (1941
den Samara'ya çevrildi.
Samarra: BK. SAMERRA.
samaryu
Lantanitler dizisinden kimyasal element. Periyodik çi
zelgenin IIIB grubunda yeralan samaryumun simgesi Sm, atom sayısı 62, atom ağırlığı 150,4'tür (birçok doğal izotopunun ortalama ağırlığı). Çok sert, gümüş beyazı
renkli bir element olan samaryumun doğal izotopların dan üçü (1475m, 1405m ve '95m) radyoaktiftir.
1879'da Lecog da Boisbaudran'ın samarskitten yalit
tığı samaryum, 1 077 °C'a doğru ergir. Kızılaltı ışınlarını
tiyet ilan edildikten (1908) sonra İstanbul'a dönüp,
yıllarını İsviçre'de geçirip, ateşkes imzalandıktan sonra emekliye ayrılarak, 1921'de yurda döndü. Makaleler, söyleşilerle edebiyata giren Samipaşaza
de, bir oyun denemesinden sonra öyküler yazmış, ama
özellikle, romantizmden gerçekçiliğe geçişin ilk başarılı örneklerinden sayılan tek romanı Sergüzeştle un sal
mıştır. Romanda Namık Kemal etkisi görülmekle birlik
te, kölelik kurumu ve insan satışı, gözleme dayanan
gerçekçi betimlemelerle verilmiş, kişilerin, çevrenin ve gündelik yaşamın verilişindeki başarı, olayların öyküle nişindeki yalın, doğal anlatımla pekiştirilmiştir. Konuları ve kişileri günlük yaşamdan alınmış küçük öyküleriyle de, dönemin Batı çizgisine en çok yaklaşan yazarıdır. Başlıca yapıtları: Şir (oyun, 1887), Küçük Şeyler (oy kü, 1892), Sergüzeşt(manzum, 1889), Rumuz ül-Edep
soğuran camların yapımında ve nükleer reaktörlerde
(söyleşi, anı, gezi yazıları, eleştiriler, 1900), Iclal(söyle
yararlanılır.
Samiriye
Samerra
Filistin'de Eskiçağ kenti. Günümüzdeki İsrail devletinin
Irak'ta tarihsel kent. Dicle irmağının sol kıyısında, Bağ
kentlerine giden yol üstünde, günümüzdeki Nablus
nötronların soğurulmasında kullanılır. Kobaltla oluştur duğu alaşımdan, yüksek güçlü miknatıslar yapımında
şiler, mektuplar, 1923).
kuzeydoğu kesiminde, Kudüs'ten Şam'a ve Fenike
dat'ın 110 km kuzeybatısında yeralan Samerra'nın (ya da Samarra) bulunduğu bölgeye, ortaya çıkarılan boya
kenti yakınında yeralan, İ.Ö. 880'e doğru Omri tarafın
doğru yerleşilmiştir. Abbasi halifesi Mutasım'ın Türk
rafından yıkıldı. Büyük Herodes l'in buyruğuyla yeni den yapılıp (İ.S. I. yy.), adı Sebaste'ye çevrildi. Romalı
889'a kadar halifelik merkezi olmuş, XIII. yy'da aşağı
lara karşı ilk ayaklanmada (İ.S. 66-70) yakılıp, yıkıldı.
li çanak çömleklerden anlaşıldığına göre, İ.Ö. 5 000'e komutanlarından Eşnas tarafından kurulan (836) kent, yukarı bütünüyle yıkıntıya dönüşmüştür.
Mutasım'dan başlayarak Mutemit'e kadar yedi hali
fenin oturduğu, irmak boyunca 30 km uzanan saraylar,
camiler, bahçeler ve köşklerle donatılmış kentte,
1910'dan başlanarak yapılan kazılarda ortaya çıkarılan ve onarılan çok sayıda İslâm sanat anıtlarının başlıcaları arasında Mütevekkil camisi (ya da Samerra camisi) ve
sarmal bir rampanın dolandığı minaresi (Melviye), Ebu Dulef camisi, Kubbet üs-Süleybiye türbesi, vb. sayılabi
dan kurularak İsrail Krallığı'nın merkezi olan Samiriye (İbranice Şameron), 1.0.721'de Asur kralı Sargon II ta
1908-1910 arasında başlatılan kazılarda, krallık mahal
lesi ve çevresindeki surların yıkıntılarının yanı sıra, Feni
ke üslubunda 500 parçayı aşkın fildişi eşya, Fenike abe cesiyle yazılmış İbranice yazıtlar (İ.Ö. VIII. yy.) ve İ.S. II.-III. yy'larda yapıldıkları sanılan çeşitli Roma dönemi kalıntıları (forum, Augustus tapınağı, vb.) ortaya çıkarıl dı.
Samitler: Bk. LAPONLAR.
lir.
Sami: Bk. SAMİLER.
Samnitler Italya'da, Samnium'da yerleşmiş eski halk. Sabinlerin
Sami dilleri: Bk. HAMI-SAMİ DİLLERİ. Samiler Sami dillerini konuşan çeşitli halk topluluklarına verilen ad. Adları, soyundan geldiklerine inandıkları Nuh'un oğlu Sam'ın adından kaynaklanan Samilerin (Araplar,
Yahudiler, vb.) göçebe ataları, Arabistan'dan Mezopo
soyundan geldikleri sanılan, Osk dili konuşan Samnit ler, Roma'ya karşı, 4 kabileden oluşan bir konfederas
yon oluşturup, 1.0. 343-1.0, 290 arasındaki Samnit Sa vaşları'nda Romalılara şiddetle direndiler. İ.Ö. 290'da ağır bir yenilgiye uğramaları üstüne, topraklarında bir
çok Roma kolonisi kuruldu. Toplumsal Savaş (İ.Ö. 91 1.0.87) sırasında Gaius Marius'un yanında yeraldılar ve 1.0.82'de Lucius Sulla komutasındaki birlikler karşısın da bozguna uğrayıp, daha sonra Romalılarla karıştılar.
tamya, Akdeniz kıyıları ve Nil deltasına göçmüşlerdir.
Samoa
Samipaşazade Sezai
Büyük Okyanus'un güney kesiminde takımada. Hono lulu ile Sidney arasındaki yolun tam ortasında yeralan, tümü yanardağ kökenli olan Samoa adalan, ABD'ye
(Ayrıca Bk. HAMI-SAMI DİLLERİ.)
Türk yazarı (İstanbul 1860-ay. y. 1936). Abdurrahman Sami Paşa'nın oğlu olan Samipaşazade Sezai, özel öğ renim gördükten sonra, Evkaf Nezareti Mektubi Kale mi'nde (1880) memurluk, Londra elçiliğinde ikinci
bağlı Samoa (Amerikan Samoası) ile Bati Samoa arasın da bölüşülmüştür: ABD'ye bağlı Samoa'nın (altı ada) yüzölçümü 199 km², nüfusu 43 052, merkezi Tutuila
adasındaki Pago Pago'dur. Batı Samoa'nın yüzölçümü
6
SAMOS
2 831 km?, nüfusu 190 346, başkenti Upolu adasındaki Apia'dır. (Ayrıca Bk. BATI SAMOA.)
Sarp dağlarla kaplı, yıllık sıcaklık ortalamasının 27 °C, yıllık yağış ortalamasının 2 540 mm olduğu Samoa ada larında, başlıca gelir kaynaklarını tarım, balıkçılık, or
mancılık ve turizm oluşturur. 1722'de Hollandalı gezgin Jacob Roggeveen'in bul duğu Samoa adaları, 1900'de ABD ile Almanya arasın
uzun saçlarıyla, Filistilere karşı kazandığı başarılarla (bir
eşeğin çenekemiğiyle 1 000'den çok Filistiyi öldürdü) ün saldı. Filisti kadınlarından Dalila'ya aşık olup, gücü
nün uzun saçlarında olduğunu öğrenerek uykuda saç lannı kesen Dalila tarafından Filistilere teslim edildi.
Tutsaklığı sırasında saçları yeniden uzayınca, teşhir edildiği tapınağın sütunlarını yıkarak, çöken tapınağın altında düşmanlarıyla birlikte öldü.
da bölüşülmüş, Almanya'nın payına düşen günümüz deki Bati Samoa, 1914'ten 1962'ye kadar Yeni Zelanda
tarafından yönetilip, o tarihte bağımsızlığa kavuşmuş
Samsun (kent) Samsun ilinin merkezi. Samsun kenti, Kızılırmak ve Ye
tur.
şilırmak deltaları arasında yeralan Samsun körfezi kıy sinda, batıda Fener (Kalyon) burnu ile doğuda Mertir mağı adı verilen küçük bir akarsu ağzı arasında uzanır.
Samos: Bk. SİSAM.
TARİH
Samosatali Lukianos: LUKIANOS, SAMOSATALI.
Samothrake: Bk. SEMADİREK.
Ilk olarak günümüzdeki yerinin kuzeybatısında Fener
burnuyla sona eren sırtin üstünde ve yamaçlarında Amisos adıyla kurulan kent, Karadeniz kıyılarını Mu sul'un doğusundaki ünlü Ninova kentine bağlayan önemli ticaret yolu üstünde olduğundan kısa sürede
gelişti. 1.7. V. yy'da Atinalılar tarafından, İ.Ö. 370'e
doğru Persler tarafından alınıp, Büyük İskender döne
minde bağımsızlığa kavuştu. 1.0.76'da Romalı komu
Samoyed köpeği
tan Lucullus tarafından Roma topraklarına katılıp,
Kuzey kutbu bölgelerinde kızağa koşulan orta boylu köpek ırkı. Adi Sibirya'da yaşayan Samoyed halkından
önemli bir ticaret merkezine dönüştü. Bizans dönemin de de önemli bir liman kenti olarak etkinliğini sürdürüp, sık sık müslüman Arapların saldırısına uğradı ve Malatya
emiri Ömer komutasındaki bir ordu tarafından 863'te
yağmalandı. Türklerin Anadolu'ya girmelerinden sonra Daniş
mentoğullarının akınlar düzenledikleri Amisos'un ya kınlarına, XII. yy'da Kılıç Arslan II döneminde Selçuklu
lar yerleşerek, korumaları altına aldılar ve yanı başında, deniz kıyısında Samsun adlı yeni bir kent kurdular: Ami Kuzey kutbu
bölgesinde kızak çekmede kullanılan
sos ve Samsun kentleri uzun süre yan yana yaşadı. Yil dirim Bayezit döneminde Samsun kenti Osmanlılar ta rafından alınırken (1394), Amisos, Cenevizlilerin elinde
Samoyed köpeği,
kaldı. Ankara Savaşı'ndan sonraki karışıklık döneminde Candaroğlu İsfendiyar Bey, Samsun'u ele geçirdiyse
yetiştirilmektedir.
de, kısa süre sonra Çelebi Mehmet tarafından yeniden alındı. Yanı başındaki Amisos da düşmek üzereyken, Cenevizlilerin kenti ateşe vererek, denize açılmalarıy
günümüzde özellikle ev köpeği olarak
kaynaklanan Samoyed köpeği, beyaz uzun tüylü, kü çük sivri kulaklı, sırtına doğru kıvrık bol tüylü kuyruklu, çok güzel bir köpektir. Erkeklerinin ağırlığı 20,3-24,9 kg'ı, omuzdan yere yüksekliği 53,3-59,7 cm'yi bulur. 1900'den sonra Avrupa'ya götürülmüştür ve günü müzde özellikle ev köpeği olarak yetiştirilmektedir.
Samoyedler Rusya'da halk. Ural dil ailesinden Samoyedce öbeği
dillerini konuşan, Rusya'nın tundralarla ve ormanlarla
kaplı kuzey kesiminde, Kola ve Taymir yarımadaları arasında yaşayan Samoyedlerin toplam nüfusu, 50
000'in alundadır. Nentsiylar, Entsiylar, Sel'kuplar ve
Nganasanlar gibi topluluklara ayrılmışlardır. Atalarının
1.S. I. binyılda Sayan dağlarından bölgeye göçettikleri sanılmaktadır. İçlerindenbüyük bölümü hâlâ, ataları gi
bi yaz mevsiminde tundraya, kış mevsiminde ormanlık
bölgeye çederek rengeyiği yetiştiriciliğiyle geçin mektedirler.
la, Amisos bütünüyle yandı.
Osmanlı yönetim örgütünde Trabzon iline bağlı Ca
nik sancağının merkezi olan Samsun bir süre
Anadolu ile Kırım arasındaki deniz ticaretinde önemli
rol oynayıp, daha sonra da çevresinde tütün ekiminin
yaygınlaşmasıyla, hızla gelişti. 1869'da bir yangında
büyük kesimi yandıysa da, Fransa'dan getirilen bir mi marin yaptığı plana göre yeniden kurulup, Birinci Dün ya Savaşı sırasında 1915'te dört kez, Ruslar tarafından topa tutuldu. Mondros Mūtarekesi'nin imzalanmasın
dan sonra Ingilizler tarafından kıyılarına asker çıkarıl dıysa da, 19 Mayıs 1919'da Atatürk'ün limanına ulaş masıyla, Kurtuluş Savaşı'nın simgesi haline geldi.
GÜNÜMÜZDE SAMSUN Cumhuriyet döneminin başında aynı adlı ilin merkezi olan Samsun kentinin, 1927'deki ilk nüfus sayımında 30
333 olan nüfusu, ilk olarak 1965'te 100 000'i aşıp (107
510), 1990 nüfus sayımında 303 979'a yükseldi.
Nüfus artışına paralel olarak alanı da genişleyen
Samsun, günümüzde kıyı boyundaki dar kıyı şeridin den taşarak, bu şeridi kuşatan yamaçlarda 100 m'yi
Samson
aşan yüksekliklere kadar yayılmıştır. En önemli sanayi
İsrail hâkimlerinden biri (I.O. XII. yy.). Tevrat'ta anlatıl dığına göre Dan kabilesinden olan Samson, gücüyle,
arasında un, salça, bitkisel yağ, süt ürünleri, sigara,
kuruluşunun bakır ve pirit filizlerini işleyen Karadeniz Bakır İşletmeleri olduğu kentte, öbür sanayi tesisleri
SAMSUN
7
Samsun'dan
görünüs
yem, orman ürünleri, çimento, gübre, azot ve sülfürik
asit fabrikaları sayılabilir. Aynı zamanda da 19 Mayıs Üniversitesi'nin merkezidir.
Samsun
il
Karadeniz Bölgesi'nin Orta Karadeniz Bölümü'nde il. Yüzölçümü 9 579 km², nüfusu 1990 sayımında 1 158 400, merkezi Samsun kenti olan Samsun ili, 15 ilçeye bölünmüştür: Merkez, Alaçam, Asarcık, Ayvacık, Baf ra, Çarşamba, Havza, Kavak, Ladik, Ondokuzmayıs,
Salıpazarı, Tekkeköy, Terme, Vezirköprü, Yakakent.
Kuzeyde Karadeniz kıyıları, doğuda Ordu, güneyde Tokat ve Amasya, güneybatıda Çorum, batıda Sinop il
leriyle sınırlı olan Samsun ili toprakları, Kuzey Anadolu
kıyı dağlarının orta kesimlerini içerir. Doğu Karadeniz ve Batı Karadeniz bölümlerindeki dağlara oranla çok daha alçak olan, “Canik dağları" adı verilen bu dağlar, yükseltileri genellikle 1 000-1 500 m'yi geçmeyen ba
sik, yuvarlak, dar sırtlar biçimindedir; bu özelliklerinin
sonucu olarak, Karadeniz kıyısı ile iç kesimler arasında
ki ulaşımda güçlüğe yol açmazlar. İlin yüzey şekillerinin en dikkat çekicisi, Karadeniz'e doğru üçgen biçiminde uzanan Kızılırmak ve Yeşilırmak deltalarıdır. İlin kıyı kesimleri yağışlı, kışları ılık geçen bir iklimin
etkisindedir. İl merkezindeki meteoroloji istasyonunun uzun süreli verilerine göre, en soğuk ay ortalaması 6,9
°C, en sıcak ay ortalaması 23,2 °C, günümüze kadar kaydedilen en düşük sıcaklık -9,8 °C (9.2.1929), en yüksek sıcaklıksa 39°C'tır (15.8.1938). Yillik yağış tutar
boşalır: Sular ya doğrudan doğruya Karadeniz'e inerler
ya da ilin iki büyük ırmağı Kızılırmak ve Yeşilırmak'a ka
rışarak onlar aracılığıyla Karadeniz'e ulaşırlar. Doğudan batıya doğru başlıca akarsular arasında Terme suyu,
Yeşilırmak, Aptal suyu, Mert ırmağı, Kürtūn suyu ve Kı zılırmak sayılabilir.
Başlıca göller, ilin iç kesimindeki, Tersakan çayının çıktığı Ladik gölü ile kıyı kesimlerinde, Yeşilırmak ve Kı
zılırmak deltasında yeralan delta gölleridir. Yeşilırmak deltasındaki göllerin başlıcaları, Akgöl, Dumanlıgöl ve Semenlik gölü, Kızılırmak deltasındaki başlıca göllerse
Karabogaz gölü, Liman gölü, Balık gölü ve Uzun göl'dür. EKONOMI Samsun ilinin ekonomisi, büyük ölçüde tarıma dayanır. Tahıl türleri arasında en çok mısır yetiştirilir (en çok mısır
yetiştirilen ilçeler Çarşamba ve Terme'dir). Misirdan
sonra, ikinci sırada buğday yeralır; baklagillerden fasul
ye de önemli yer tutar. Sanayi bitkileri arasında tütün ve şekerpancarı önemlidir (tütün en çok Bafra'da, şeker pancan en çok Havza (ilin toplam şekerpancarı üreti minin yarıya yakını) ve Vezirköprü ilçelerinde yetiştiri lir). Ayçiçeği üretimi de gelişmektedir. Ayrıca, Vezir köprü ilçesinde az miktarda kenevir ekilir. Meyve ağaç, ları arasında, sayı bakımından fındık ağaçları (ildeki fin dik ağaçlarının yarıdan çoğu Terme ilçesindedir) birinci sırada yeralır. Elma ve şeftali üretimi de önemlidir.
Samsun ilinde hayvancılık da gelişmiştir. Gelemen Tarım İşletmesi'nde hayvan soyunun geliştirilmesi için
ları, kıyı kesiminde batıdan doğuya doğru ilerlendikçe
çalışmalar sürdürülmektedir. Kıyı kesimlerinde balıkçı lik yapılan ilde, Kızılırmak ve Yeşilırmak ağızlarında av
artar: Alaçam'da 653 mm, Bafra'da 726 mm, Sam
lanan balıklardan havyar elde edilir.
mm
ya ili sınırlarına yakın kesimdeki linyit yatakları ile Havza
sun'da 735 mm, Çarşamba'da 937 mm, Terme'de 975
Samsun ili, Türkiye'nin orman örtüsü bakımından
Samsun ilinin yeralti gelir kaynakları arasında, Amas
ve Ladik ilçelerindeki sıcak su kaynakları sayılabilir.
Başlıca sanayi kuruluşlan, il merkezindeki azot ve
zengin sayılabilec illerindendir. llin iç kesimlerinde ve ovalık yerlerde orman örtüsü aşağı yukarı bütünüyle
sülfürik asit fabrikaları ile Murgul ve Küre'den getirilen
seltiye kadar meşe, gürgen, kayın, kestane, dişbudak
leri'dir. Samsun kentinde aynca Tekel sigara fabrikası,
yok edilmiş olmakla birlikte, eğimli yerler 1 200 m yük
bakır ve pirit filizlerini işleyen Karadeniz Bakır işletme
gibi yayvan yapraklı ağaçlardan, 1 200 m'den yukarılar da da iğneyapraklı agaçlardan oluşan ormanlarla örtü
yem fabrikası, vb. kuruluşlar, Bafra ve Vezirköprü'de
lüdür.
Samsun ilinin suları, sık bir akarsu ağıyla Karadeniz'e
de kereste fabrikalan vardır.
ULAŞIM
Samsun ilinde ulaşım kara, hava, deniz ve demiryolla
8 SAMUELSON, PAUL A. rıyla sağlanır. Il merkezi batıda Sinop'a, doğuda Or du'ya, güneyde Çorum ve Amasya'ya düzgün karayol larıyla bağlanır. Samsun'u yurdun iç kesimlerine bağla yan Samsun-Sivas demiryolu, cumhuriyet döneminde
yapılmış, Samsun limanı da modern görünüşünü 1960
yıllarının başında almıştır. Ayrıca il merkezi, uçak sefer
leriyle Ankara ve İstanbul'a bağlanmıştır.
Samuelson, Paul A. ABD'li iktisatçı (Gary, Indiana 1915). Harvard Üniversi tesi'ni bitiren Paul A. Samuelson, John Maynard Key
yükseltide yeralan Sana'nın nüfusu 500 000'dir. I.S. I.
yy'dan başlayarak Yemen'in başlıca siyaset ve din mer kezi olan kent, önemli bir karayolları kavşak noktası ve ticaret merkezidir (kahve, meyve, vb.). Dokuma sana
yisi (pamuklu kumaş yapımı) dışında, sanayi pek geliş memiştir.
San Antonio ABD'de kent. Texas eyaletinin orta-güney kesiminde, aynı adlırmak kıyısında yeralan, Bexar yönetim bölü münün merkezi olan San Antonio'nun nüfusu 935
nes'in etkisinde kalıp, Foundations ofEconomic Analy sis (İktisat Çözümlemesinin Temelleri, 1947) adlı dok tora çalışmasıyla, matematik ilkelerinin iktisada uygu
933'tür (çevre belediyelerle 1 302 099). Önemli bir ir
lanmasının ilk örneklerinden birini ortaya koydu. Mas
rikaları, bira fabrikaları, hazırgiyim sanayisi, petrol rafi
sachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde ders verip, bir yan dan da çeşitli hükümet komisyonlarında görev yaptı. 1970'te Nobel iktisat Ödülü'nü aldı. samur
Sansargiller ailesinden memeli hayvan türü (Bil. a. Mar tes zibellina). Sibirya'nın orta kesimindeki çam orman larında yaşayan, yaklaşık 60 cm boyunda bir hayvan olan samur, ağaçlara tırmanarak avladığı sincaplar, kuş
lar ve kuş yumurtalarıyla beslenir; ayrıca tohum ve zarlı meyve de yer. Koyu kahverengi ile siyah arasında deği şen kürkü çok değerli olduğundan, yüzyıllardan bu ya
mak limanı ve yumuşak iklimiyle büyük bir turizm mer kezi olan kentte, sanayi de oldukça gelişmiştir: Un fab nerileri, vb. sanat
Bir güzellik, uyum ülküsünü dile getiren yapıtlar yaratıl masını amaç alan insan etkinliği. Sanat düşüncesi, doğanın kendiliğinden üretimi kar şısına, insan tarafından yaratılmış bir güzelliği çıkarır. Bir
başka tanımıyla sanat, insanlığın açıklanamayan yanla rina duyarlı ve kesin bir biçim verebilmek için insanın
kullandığı yaratı teknikleri bütünüdür.
Tarihöncesi'nden kalma belgelere bakıldığında, sa
na acımasızca avlanmaktadır.
natin köklerinde büyünün önemli yer tuttuğu görülür. Mağara duvarlarında ilk insanlar tarafından yapılmış bi zon resimlerini, asıllarından ayırmak çok güçtür. Bu re
samuray
simler tehlikeli bir avın başarısını temsil eder. Sanat, başlangıçta doğaya sahip ve egemen olmanın ilk yolu
Eski Japonya'da bir derebeyinin hizmetindeki savaşçı lara verilen ad. 1156'dan başlayarak hükümet işlerine
olmuştur.
karışmaya başlayan samuraylardan (ya da samurailer) Taira no Kiyomori, yönetim işlerine egemen oldu. Yori tomo, 1185'te, ülkenin siyasal yaşamına egemen ola
cak ilk askeri hükümeti (şogunluk) kurdu. Tokugava ai
lesinin şogunluğu sırasında, samuraylar sınıfı, askeri bü rokrasiye dönüştü. Üyeleri, Japon toplumunun seçkin
üyeleri olarak, “savaşçıların yolu" (buşido) adı verilen
onur yasasına, kesin olarak uymak zorundaydılar. Sana
Zanaatçı kendisine verilen bir gereçle çalıştığı za man, baskı altındadır ve benimsediği teknik çözümler, yararcı bağlamlarından kurtulabilirse, sanata, yolların
dan birini belirtmede yardımcı olur. Teknik bir araştır ma, birçok sūs motifinin ortaya çıkışıyla sanata dönüşe bilir.
Kuşkusuz bu teknik, yineleme, bakışım, tersyüz et me, ritim gibi yalın ve ilkel sanat kavramlarını belirtir. Zanaat alanındaki çalışmalar aynı zamanda, en az ça bayla bir biçimin araştırılmasına da kılavuzluk eder ve çağımızda "dizayn" ya da "tasarım" diye adlandırılan şey, Tarihöncesi insanlarının çakmaktaşından aletlerin
Yemen'in başkenti. Yemen'in batı kesiminde, 2 350 m
de de görülür. En yararlı biçim, kuşkusuz en güzel de
Michelanglo'un, Roma'da Sistina
capellasının tavanındaki Adem'in
Yaratılışı'ndan ayrıntı. Bu yapit, sanatçının
düşgücünün yaratıcılığının en güzel örneklerinden biri
sayılmaktadır.
SANAYİ
9
Constantin Brancusi'nin
ğildir; ama bu konudaki araştırma, bir biçimi yalınlaştır mayı, onu gereksiz ayrıntılarından arındırmayı öğretir.
tunçtan Uzamda
SANAT VE TOPLUM
Kus (1924'e d.)
Sanatçıyı, yapıtlarını yalnızlık ve başkaldırı içinde yara
adlı yapıtı. Ayni konuyu birçok
tan "bir kişi" gibi görmek yanlıştır. Sanatçının işlevi bü yük ölçüde toplumsaldır. Yapıtları ortak inançlara
kez işleyen Brancusi, uçuş ve
adanmıştır; teknik gelişmeyi yansıtır ve bir uygarlığa
katkıda bulunur. Çeşitli dönemlerde sözgelimi Pheidi
hareket
kavramlarını soyut
as, Brunelleschi ya da Léger gibi sanatçılar toplumda
biçimde temsil
öncü işlevi üstlenmişlerdir.
etmeye çalışmıştır.
Bu anlamda, biçim ve üslupların gelişmesini irdele
(Philadelphia
yen sanat tarihi, genel uygarlık tarihinin özel bir bölü münü oluşturur. Sanat, gerçekte belirli bir dönemin
Sanat müzesi.
duyma ve düşünme biçimlerini gözler önüne serer. Bu
dönemlerin toplumsal aşamasının, insan tiplerini yansı tır.
Tarihsel ve toplumsal çevre, sanat yaratılarını yöne
tirse de, bunun bir de karşılığı vardır: Sanat, ortak du
yarlılığın güçlü bir oluşturucusudur. Herkese, olası duy guların somut biçim ve modelini sağlar.
Özet olarak, sanat, bir uygarlığın değer ve serüven
lerini açıklamaya elverişli biçimlerin listesi gibidir. Bu
nedenle bir bakıma, insan dengesi için önemli bir öğe
dir. Çünkü insanda, dizginlenmediği anda toplumsal
yaşamı ve kişisel dengeyi bozacak tutku, şiddet ve öl çüsüzlükler vardır. İnsan bu tutkuları sanatla taklit ede
rek, düşgücünde yaşatarak, onlara sanat yoluyla ege men olur ve onlardan kendini arındırır.
Sanat yapıtlarında ilk algılanan nitelikler, renk ve bi
çim, ritim, hacim ya da çizgidir. Ancak, burada söz ko
nusu olan dolaysız ve yalın bir izlenimdir. Yapıt yalnız ca "hoşa gider" ya da "gitmez" ve durum, sıradan nes
nelerin algılanışından hiç de farklı değildir. Müze reh beri ya da konser yorumcusu, sanatçının kendi konu sundaki yeteneğini, sözgelimi bir bestedeki ustalığı ya
da mimari bir dengenin uyumunu anlatabilir. Ama bir
fabrika, laboratuvar ya da barajı gezenlere anlatılanlar
da pek değişik değildir. Yapıtın konusu insanları daha
dir. Mimarlar da esnek biçimlere, vb. yönelmişlerdir. Bu arada, yüz yıl önce akla gelmeyen öğeler, çağdaş
yapıtlarda kullanılmaya başlanmış, elektrik işığından,
çok ilgilendirir; Brueghel'in bir sahnesindeki sevinç,
elektronik kaynaklarından ve enerji kaynaklarından ya
da Fra Angelico'nun bir kişisinin yüzünden okunan iyi
çekleştirilmiştir.
ya da sıradan kişilerin portresindense, sırasında bir “tip"
uygarlığımızı oluşturan hız, sanatçıların tutumunu de ğiştirmiş, sanatın her dalında hareket önem kazanmış
Poussin'in bir manzarasındaki görkemli düzenleniş ya
lik, sanatçının geçici bir izlenime kesin ve kalıcı bir bi çim vermeyi bildiği gerçek belgelere benzer. Orta halli doğar. Sanat yapıtı hiçbir zaman bitmiş değildir. Izleye nin, onu yeniden yaşayarak, her seferinde yeniden keş fetmesi gerekir. MODERN SANATIN DURUMU
Yirmi yüzyılı aşkın sürede oluşan bu sanat anlayışını, modern sanat yeniden gündeme getirmiştir; sürekli ev
rimle bu değişmeyi yansıtmaktadır. XIX. yy'ın başından
rarlanılmış, devingenler (mobiller), çevreseller, vb. ger Modern insanın algıladığı duyumların çokkatlılığı ve
tır: Yapıtlar hem hareketi dile getirmiş, hem de kendile ri hareket içine girmişlerdir.
Günümüzde sanat araştırma ve girişimleri dünyanın
bir ucundan öbürüne yayılmaktadır. İletişim çabuklu ğu, haberalma ve yayma kolaylıklan, dünyanın günlük
yaşantıdaki uzaklıklarını yakınlaştırmıştır. Buna bağlı olarak, sanat üretimi, dünya ölçüsünde bir türdeşlik ka
bu yana sanatçılar, Rönesans'tan başlayarak ortak ola
zanmaktadır.
kurtulmak adına, özellikle herkesçe tanınan bir "ger
sanayi
rak benimsenen her şeye karşı çıkmışlar, kurallardan
çekçilik"in sadık bir kopyası gibi anlaşılan belirli bir “gerçek” anlayışına başkaldırmışlar, böylece “gerçek" ve "güzel" kavramları birbirlerinden ayrılmıştır.
Hammaddelerin işlenmiş madde haline getirilmesi ve
kullanılması yoluyla maddi servetler üretilmesini sağla
XX. yy'da sanatçılar, yüzyılımıza kadar önemsenme
yan iktisadi etkinlikler bütünü. Sanayide (endüstri, ikin ci kesim de denir), maden çıkarma sanayisi (sözgelimi
lerin çok beğendikleri ilkel sanatlar; Fernand Léger'nin ve Pop art sanatçılarının esinlendikleri, reklam teknikle
kömür, ham petrol, demir filizi üretimi) ile genellikle ilk
plastik araştırmaları
mı yapılabilir. Imalat sanayileri çok sayıda ve farklı nite
miş ya da hor görülmüş alanlara yönelmişlerdir: Kübist
ri; ya da soyut sanatın biçimler ve maddeler üstündeki
biçimlerinde kullanılmaya elverişli olmayan hammad
delerin değerlendirilmesini içeren imalat sanayisi ayrı
Sanayinin gelişmesive sanatçılara çok degişik gereç. ler sunmasıyla, ressamlar ve heykelciler, tekniklerini de
liktedir; amaçlarına göre iki dalda toplanabilirlir: Dona
şılmamış gereçleri bir araya getirmişler, plastik, vinil, re çine ve akrilik ürünlerinin özelliklerini benimsemişler
hammadde olarak değil, fiziksel sermaye olarak kulla nir. Sanayide yapılabilecek bir başka ayrım da, maden
aşırı biçimde çeşitlendirmişler, en beklenmedik ve alı
nim malları sanayisi, tüketim mallan sanayisi. Tüketim
malları sanayisi, donanım malları sanayisinin üretimini
10
SANAYİ DEVRİMİ
çıkarma etkinlikleri ile ilk imalatı kapsayan temelsanayi (ya da ağır sanayı)ile hemen her zaman tüketim sanayi
XIX. yy. Fransız romancılannin en
sini kapsayan hafif sanayiler ayrımıdır.
ünlülerinden biri
olan George
sanayi devrimi
Sand, yazdigi aşk ve tutku
romanlarında,
Ekonominin sanayileştirilmesi yoluyla geleneksel top
kadının geleneksel
lumların modern toplumlara dönüşmesini belirten te
cinsel kimliğinden
rim. Kavram olarak, ilk kez Engels'in kullanmış olduğu sanayi devrimi (endüstri devrimi de denir), XVII. yy'da
kurtulması
gerektiğini
Ingiltere'de başlamış, ardından öbür ülkelere yayılmış. tır. Temel niteliği, fabrikalardaki üretim tekniklerinin ge liştirilmesiyle kişi başına üretimin olağanüstü ölçüde
savunmuştur.
artması olmuştur. Toplumdaki başlıca yansımasıysa,
köy toplumlarının, sanayileşmiş kent toplumlarına dö nüşmesidir.
sancak: Bk. BAYRAK. sancak Osmanlı devletinde eyalet ile kaza arasında yeralan yö
netim birimine verilen ad. Coğrafya ve tarih koşulları
sonucunda oluşmuş, özellikle Osmanlı devletinin ti marlı sipahi sistemine uygun düşen yönetim birimleri
olan sancaklar, bir sancakbeyi tarafından yönetilir ve
ru-Rollin'in yanında siyasal eylemlere girişti. Haziran 1848'deki olaylardan sonra demokrasi düşleri yıkıla rak, Nohant'a çekildi ve birkaç yeni aşk romanı yazdık tan (le Marquis de Villemer [Villemer Markisi, 1861); El
le et lui(O Kadın, O Adam, 1859); vb.) sonra, çocuklu
ğunun geçtiği kır çevresine düşkünlüğünü dile getirdi:
Şeytanlı Göl (La Mare au Diable, 1846), François le
belirli sayıda tımarlı sipahiyi beslemeleri gözönüne alı
Champi(1847-1848), la Petite Fadette (Küçük Fadette,
narak düzenlenirlerdi. Sancakbeyleri, sancaklarının en yüksek yöneticileri olmalarının yanı sıra, özel görevler için sancaklarına gelen öbür devlet görevlilerine yar
sandıkbalığı
dımcı olmakla, görevlerini kolayca yapmalarını sağla makla görevliydiler. Birkaç sancağın biraraya gelmesiy le bir beylerbeylik oluşturulurdu.
Sancak örgütü, dirlik sisteminin önemini yitirmeye başlamasıyla gerilemiş ve 1921'de kaldırılmıştır. Sancho III Navarra kralı (? 992-? 1035). Babası Garcia III Sanchez
Il'nin yerine Navarra tahtına çıkan (1000'e doğru) Sanc ho III, Navarra, Pirenelerin vadileri, Aragon, Ribagorza ve Sobrarbe'yi, Castilla kontu Sancho I Garces'in kızıy la evlenmesi ve kayınbiraderinin öldürülmesi sayesin de de Castilla Kontluğu'nu (1028) ele geçirip, Ispan ya'da ilk kez, Rex Ibericus(iberlerin Krali) unvanını aldı.
Ölümünden önce, bir vasiyetnameyle topraklarını dört oğlu arasında bölüştürdü.
1849), vb.
Sandıkbalığıgiller ailesinden bazı kemikli balıkların or
tak adı. Atlas okyanusunda ve Büyük Okyanus'ta yaşa yan sandıkbalıklarının adı, baş ve gövdelerinin kemiksi pullardan oluşan bir zırhla korunmuş olmasından kay
naklanır. Bu zırhtan ötürü ağır yüzerler. En büyük türle rinin boyu 50 cm'yi bulabilir. Bazı türleri, renklerinin
güzelliği nedeniyle akvaryumlarda yetiştirilir.
San Diego ABD'de kent. Los Angeles'in 160 km güneybatısında, Meksika sınırına 20 km uzaklıkta yeralan, Kaliforniya eyaletinin ikinci büyük kenti ve aynı adlı yönetim bölü
münün merkezi olan San Diego'nun nüfusu 1 110
549'dur (çevre belediyelerle 2 498 016). San Diego
körfezi kıyısında önemli bir liman ve balıkçılık merkezi olan kentte, sanayi de büyük ölçüde gelişmiştir: Balık
konservesi fabrikaları, uzay araçları parçaları ve elek Sand, George
tronik gereçler yapımı, vb. Aynı zamanda da önemli bir
Fransız kadın yazar (Paris 1804-Nohant 1876). Soylu
versitesi, vb.) merkezi ve garnizon kentidir (ABD Deniz
bir ailenin kızı olan George Sand (asıl adı Aurore Du
pin'dir), aile çevresinden uzaklaşmak için baron Casi mir Dudevant'la evlenip (1822), iki çocuk doğurduktan sonra Paris'e kaçarak (1831; eşinden 1836'da ayrıldı)
Jules Sandeau'yla ilişki kurdu. Onun verdiği George
Sand takma adıyla tutku dolu romanlar yayınlayıp (Indi ana, 1832; Valentine, 1832; Lélia, 1833), tavırlarıyla, çoğunlukla erkek tipi giyinişiyle skandallara yol açtı. Musset'yle ilişki kurup (1833; ertesi yıl Venedik'te ayril dılar), yeniden aşk ve tutku romanları (Mauprat, 1837)
yayınladıktan sonra, Pierre Leroux ve La Mennais'nin
düşüncelerinin etkisiyle ülkücü bir sosyalizm anlayışını
benimsedi: Spiridon (1838), Consuelo (1842-1843),Le Meunier d'Angibault (Angibaultlu Değirmenci, 1845),
vb. Chopin'le firtinalı bir aşk yaşayıp (1837-1847), Led
öğretim (San Diego Üniversitesi, San Diego Devlet Üni Kuvvetleri tesisleri).
Sandinistalar
Nikaragua'da 1979'da Somoza ailesinin diktatörlük yö
netimini deviren Sandinistalar Ulusal Kurtuluş Cephesi üyelerine verilen ad. 1934'te Anastasio Somoza Gar
cia'nın buyruğuyla idam edilen devrimci önder Augus to Cesar Sandino'nun adı verilmiş olan Sandinista Ulu sal Kurtuluş Cephesi, 1962'de kuruldu ve Somoza aile
sine karşı savaşıma girişti. Üyeleri, 1978'de genel ayak
lanma çağrısında bulunduktan sonra, Anastasio Somo
za Debayle'nin Ulusal Muhafızlar'ını yenerek, Nikara.
gua'da iktidarı ele geçirdiler (1979). Önderleri Daniel
Ortega Saavedra'nın başkanlığını yaptığı cunta, bazı sa
SAN JOSE
nayi kollarını ulusallaştırıp, ABD'nin desteklediği Kont raların saldırılarına direndi. Uzun savaştan sonra, Mart 1990'da, Kontraların silahlarını bırakmayı kabul etme
lerinin ardından yapılan seçimlerde, muhalefetin adayı Violeta Barrios de Chamorro, Saavedra'yı altederek
cumhurbaşkanlığına seçildi ve böylece Sandinistaların yönetimi sona erdi.
Sandwich adaları: Bk. HAWAII.
11
70'ten büyük bölümünün derinliği 3,6 m'nin altındadır)
bir körfezdir ve üstünde birçok ada yeralır. Ilk olarak 1579'da, İngiliz gezgini Sir Francis Drake tarafından bu lunduğu sanılmaktadır.
Sangallo, Giuliano da İtalyan mimarı ve heykelcisi (Floransa 1443'e d.-ay.y.
1516). Birçok mimar yetiştiren bir aileden olan Giulia
no da Sangallo (asıl adı Giuliano Giambertidir), Ro ma'da ve Toscana'da mimarlık yaptı: Mediciler için
yaptığı Poggio villası, Santa Maria delle Carceri kilisesi
San Francisco
(Prato), San Spirito kilisesinin sakristisi (Floransa), vb.
ABD'de liman kenti. Kaliforniya kıyısında, aynı adlı ünlü
Kardinal Della Rovere'nin (daha sonra Julius I adıyla pa pa oldu) hizmetine girip, onunla Fransa'ya gitti. Bra
köprüyle aşılan Golden Gate boğazının güney kenarin
da yeralan San Francisco'nun nüfusu 1 603 678'dir (çevre belediyelerle 6 milyonun üstünde). 43 tepe üs tünde kurulmuş olan kent, her şeyden önce bir turizm ve öğretim (San Francisco, San Francisco-Kaliforniya ve
mante ölünce (1514) San Pietro bazilikasının mimarlığı
de önemli ölçüde gelişmiştir: Petrol rafinerileri, tersa neler, otomobil yapımı, vb.
Sanger, Frederick
San Francisco Eyalet üniversiteleri) merkezidir. Sanayi TARIH
1776'da kurulan İspanyol kalesinin çevresinde gelişen
na getirilip, Raffaello'yla birlikte Latin haçı biçimli planı
hazırladı (kısa süre sonra bu plandan vazgeçildi). Flo ransa'da San Lorenzo'nun cephesi için projeler çizdi.
Ingiliz biyokimyacısı (Rendcombe, Gloucestershire
1918). Cambridge'de St John's College'i bitiren (1939)
Yerba Buena yerleşmesinin (1835), Meksika Savaşı'nda
Frederick Sanger, doktorasını verip (1943), Cambridge
çevrilmesinden sonra, 1849'da Kaliforniya'da altın bu
tünün Protein Kimyası bölümū laboratuvarının yöneti
başlanmasıyla hızla gelişen kent, 18 Nisan 1906'daki
tirerek ensülin molekülünün yapısını açıklayıp (1955),
gın çıkmasıyla, büyük ölçüde yandı. Ama hızla yeniden
nükleotit bölümlerinin belirlenmesi için hızlı bir yön
ABD birlikleri tarafından alınıp, adının San Francisco'ya
Tip Araştırma Enstitüsü üyeliğine (1944-1951) ve ensti
lunmasıyla ve 1859'da gümüş yataklarının işletilmeye
ciliğine getirildi(1951).Aminoasitleri ensülinle etkinleş
büyük depremi izleyen ve 3 gün süren korkunç bir yan
kurulup, Ikinci Dünya Savaşı sırasında büyük bir askerî liman haline geldi. 1989'da yeni bir depremden önemli
ölçüde zarar gördüyse de, onarıldı. San Francisco körfezi
1958'de Nobel Kimya Ödülü'nü aldı. DNA ve RNA'nın
tem geliştirip (yöntemi, genetik mühendisliği teknikleri nin geliştirilmesine büyük katkıda bulundu), bu çalış masıyla da 1980'de Nobel Kimya Ödülü'nü P. Berg, W. Gilbert ve R. Hoffmann'la paylaştı.
sanidin: Bk. FELDİSPAT.
ABD'nin batı kıyısında körfez. Kaliforniya kıyısında, San Francisco kentinin doğusunda yeralan San Francisco körfezinin uzunluğu 77 km, genişliği 5-19 km'dir. Gol den Gate köprüsünün aştığı dar Golden Gate boğazı
aracılığıyla Büyük Okyanus'a bağlanır. Oldukça sığ (%
San Jose (ABD) ABD'de kent. Kaliforniya eyaletinin batı kesiminde, San
Büyük Okyanus'u San Francisco körfezinden ayıran Golden
Gate bogazi üstündeki ünlü Golden Gate
köprüsü, San
Francisco kenti ile kuzeydeki banliyölerini
birbirine baglar.
12
SAN JOSE
Francisco'nun 64 km güneydoğusunda yeralan, Santa Clara yönetim bölümünün merkezi olan San Jose'nin
nüfusu 782 248'dir (çevre belediyelerle 1 497 577). San Francisco körfezinin güneydoğusunda, Santa Clara
vadisinde yeralan, San Francisco körfezi kentleşme ala
ayakkabı yapımı, dokuma sanayisi, arsenik fabrikaları,
vb. Ayrıca, sömürge döneminden kalma yapıları, yapı mina 1670'te başlanmış katedrali ve barok üslubunda kilisesiyle, turist de çekmektedir.
ninin bir bölümünü oluşturan kentte, sanayi gelişmiştir:
San Luis Potosi (eyalet)
pimi, boya fabrikaları, plastik maddeler ve alüminyum
Meksika'nın kuzeydoğu kesiminde eyalet. Boydan bo
Üniversitesi) merkezidir.
ya Doğu Madre dağları tarafından aşılan dağlık bir eya
Besin sanayisi, şarap fabrikaları, elektronik gereçler ya sanayisi, vb. Ayrıca önemli bir öğretim (San Jose Devlet San Jose (Kosta Rika)
Kosta Rika'nın başkenti. Ülkenin dağlık iç kesiminde yeralan San Jose'nin nüfusu 292 300'dür. Yönetim iş
levlerinin yanı sıra, önemli bir sanayi (dokuma sanayisi; kahve, kakao, şeker ve sigara fabrikaları; vb.) kenti olan
San Jose, aynı zamanda da büyük bir öğretim (Kosta Ri ka Üniversitesi, vb.) merkezidir.
San Juan Porto Riko'nun merkezi. Adanın Atlas okyanusuna ba
let olan San Luis Potosi'nin yüzölçümü 63 068 km2, nü fusu 2 001 966, merkezi San Luis Potosi kentidir. Büyük yaylalarla ve küçük, verimli alçak topraklarla örtülü olan eyalette, XVII. yy'dan bu yana gümüş, altın, bakır, kurşun, çinko, antimon, arsenik çıkarılır. Yüksek kesim
lerde başlıca gelir kaynağını hayvancılık oluşturur. Hu astec ve Chichimec Kızılderililerinin yaşadıkları bölge,
1520'den sonra İspanyollar tarafından ele geçirilmiştir.
San Marco bazilikası
Venedik'te (Italya) kilise. San Marco meydanı kenarin da yeralan, Dukalar sarayı, kitaplığı, vb. yapılarla çevrili
kan kuzey kıyısında yeralan San Juan'ın nüfusu 437 745'tir (çevre belediyelerle 1 milyonun üstünde). Porto Riko'nun başlıca limanı ve en büyük sanayi merkezi (şeker fabrikaları; petrol rafinerileri; ilaç, çimento, içki,
sigara fabrikaları; hazırgiyim sanayisi; basımcılık; meta lürji; kuyumculuk; vb.) merkezi olmasının yanı sıra, ku marhaneleri,güzel kumsalları ve yumuşak iklimiyle çok büyük sayıdaturist de çekmektedir.
İspanyol gezgini Juan Ponce de Leon'un kurdurduğu (1508) Caparra yerleşme merkezi çevresinde gelişen
San Juan, 1898'de ABD-İspanya Savaşı sırasında, ABD birlikleri tarafından alınmıştır.
451232
Sankt Gothard geçidi İsviçre Alpleri'nde geçit. İsviçre'nin orta-güney kesi minde, Locarno'nun 45 km kuzeybatısında yeralan Sankt Gothard geçidinin en yüksek noktası, 2 108 m'yi bulur. Oldukçageniş bir karayolu, 1872-1882 arasında
San Marco bazilikasının cephesindeki tunc atlar (“Aziz
yapılan Sanki Gothard tüneli (İsviçre'yi İtalya'ya bağlar)
sırasında İstanbul'dan getirilmiştir.
ve 1980'de açılan, dünyanın en uzun (16,3 km) otomo bil tüneli tarafından aşılır. Sanlar Afrika'nın güney kesiminde halk. Günümüzde 30-100 kişilik küçük topluluklar halinde yaşayan, geleneksel avcılık-toplayıcılıkla geçinen Sanlar (ya da Boşimanlar),
bölgeye Hoy-Hoy ve Bantu dilleri konuşan topluluklar
gelinceye (XII. yy'a doğru) kadar bütün Güney Afri ka'da yaşarken, o tarihten sonra ve XV. yy'dan başlaya
rak Avrupalılar, Boerler tarafından büyük ölçüde yok
Marcos'un 4 atı"), 1204'teki Dördüncü Haçlı seferi
olan San Marco bazilikasının (ya da kilisesi) yapimina
830'da başlanmış, 1063'ten başlanarak yeniden yapı lip, otuz yıl sonra hizmete girmiştir. Yunan hacı biçimi bir planla yapılan kilisenin ana kubbesinin çapı 13
m'dir; ayrıca, haçın 4 kolunda, daha küçük 4 kubbe ye ralır. Çeşitli yerlerden getirilmiş 500'ü aşkın sütunla
(kubbeleri taşırlar) süslüdür. Aziz Marcos'un 829'da İs
kenderiye'den getirilmiş olan kalıntılarının bulunduğu ana mihrabın arkasında, 976'da yapılmış, 1345'te ona rılmış ünlü Pala d'Oro (Altın Sunak) yer almaktadır.
edilerek, iç kesimlere püskürtülmüşlerdir. Günümüz de, Botsvana, Namibya ve Angola'da yaşamaktadırlar. Toplam nüfuslarının 50 000 kadar olduğu sanılmakta
San Marino
dır.
olan, Roma'nın 220 km kuzeyinde yeralan San Marino,
San Luis Potosi (kent) Meksika'da kent. Meksika'nın iç kesimindeki yaylada,
1 880 m yükseltide yeralan, aynı adlı eyaletin merkezi olan San Luis Potosi'nin nüfusu 525 819'dur. Önemli
bir tarım ve madencilik bölgesinde yeralan kentte, sa
nayi oldukça gelişmiştir: Metalürji, hazırgiyim sanayisi,
Avrupa'da devlet. Bütünüyle İtalya topraklarıyla çevrili
dünyanın en eski ve en küçük cumhuriyetlerinden biri dir. YÜZEYŞEKİLLERİ, TOPLUM YAPISI VE EKONOMI
San Marino topraklarının büyük bölümünü, Apennin
dağlarına bağlı Titano dağı oluşturur. Üç doruktan olu şan Titano dağının yükseltisi 739 m'yi bulur. Yıllık sıcak
lık ortalamalarının 10 °C-16 °C arasında değiştiği ülke
de, yıllık yağış tutarı 889 mm'dir.
SANNAZARO, IACOPO 13 SAN MARINO
12.50
Cero
Buyuk Keritsel Alanlar
La Dogan
En Yuksek Nokular
C.
Olcek
Serra Og
Patista Ve Nuova
Cog Acqua
Dons Vagone
Congo,
"Borgo Maggiore San Marino
. Montefotogno
43 53
Food
ITALYA Nonto
Fiorentino Montego
SAN MARINO CUMHURİYETİ
Casinova #MORNA 49116-17
Said 12:25
17:30
.
seçilen iki naip-başkan, yürütme gücünün başıdır. Dev
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 61,2 km². Başken ti: San Marino (2 339 nüf.; 1991). En büyük kenti:
let Konseyi, hükümet işlerini üstlenmiştir.
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991): 23 300; nüfus
Marino'nun adı, metinlerde ilk olarak VIII. yy'da, dağda
Serravalle/Dogano (4 643 nüf.; 1991).
Geleneğe göre İ.S. IV. yy'a doğru kurulmuş olan San
limi (1991): Kentlerde % 90,1; kırsal kesimde %
kurulmuş bir hisar olarak geçer.Hisanın çevresinde geli şen küçük yerleşme merkezi, zaman içinde dönem dö
Italyanca. Başlıca dinler: Katolik.
düklerinin koruması altında yaşamış, sık sık bağımsızlı
yoğunluğu (1991): Km?'ye 380,7 kişi. Nüfus dağı
9,9. Yillik nüfus artışhızı(1991): %0,5.Resmî dili:
EGITIM VE SAĞLIK. Okumayazma oranı (1992): Etkin nüfusun % 98'i. Üniversite sayısı (1992):
nem, Papalık Devleti'nin ya da Urbinolu Montefeltro
ğını ortadan kaldırmaya yönelik saldırılarla karşılaşmış sa da, Italya'daki kent devletleri arasında ustalıklı bir
Yok. Hastane yatak sayısı (1991): 163. Hekim sa yısı (1991): 70. Ortalama ömür: Kadınlarda-79;
denge siyaseti izleyerek, ayakta kalmayı başarmıştır.
canlı doğumda 8.
EKONOMI. GSMH (1991): 400 milyon dolar; kişi
görmüş, 1992'de Birleşmiş Milletler üyeliğine kabul
limi (1991): Sanayi- % 34,1; ticaret- % 16,3 kamu görevlileri ve savunma-% 16,4; yapı sa
San Martin, Jose de
erkeklerde-74. Bebek ölüm oranı (1991): 1 000
başına ulusal gelir: 17 000 dolar. Etkin nüfus dağı
nayisi ve bayındırlık hizmetleri-- %7,6—hizmet ler- % 6,5; tarım- % 2,3; finans ve sigortacı
lik—%5; geri kalanlar-%13,1.Dış ticaret (1991):
Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: İtalya. Para birimi: 1 Italyan lireti = 100 centesimi.
DEVLET YAPISI. Türü: Cumhuriyet. Yasama gü
cü: Büyük ve Genel Konsey. Yönetim bölümlen
mesi: 9 yönetim birimi. ULAŞIM. Demiryolları (1991): Yok. Karayolları (1991): Toplam 240 km. Başlıca limanları: Yok. Başlıca havaalanlar: Yok.
1862'de İtalya Krallığı'yla bir dostluk antlaşması imzala yan ülke, İkinci Dünya Savaşı'nda yansızlığını ilan et
mesine karşın, Müttefiklerin hava saldırılarından zarar
edilmiştir.
Arjantinli subay ve siyasetçi (Yapeyu 1778-Boulogne
sur-Mer, Fransa 1850). İspanyol ordusunda Fransızlara karşı savaştıktan (1791-1811) sonra yarbaylığa yükse lip, Arjantin'e dönen (1812) Jose de San Martin, kendini Latin Amerika'nın kurtuluşuna adadı. Buenos Aires hü kümetinin birliklerine komuta ederek, San Lorenzo'da
İspanpyolları yendi (1813). Once Kuzey ordusunun (1814), daha sonra da Cujo eyaleti ordusunun başına
geçti. Şilili mülteci yurtseverlerle, “Andlar Ordusu"nu örgütleyip, İspanyollarla anlaşmak isteyen Carlos de Al
vear'ı devirdikten sonra, Rio de la Plata Birleşik-Eyalet
leri'nin bağımsızlığını ilan etti. Chacabuco zaferini (12 Etnik açıdan Italyan olan San Marinoluların aşağı yu karı tümü ltalyanca konuşur ve katoliktir. Cumhuriyetin
Şubat 1817) kazanarak Şili'yi de bağımsızlığa kavuştu
temeli, turizmdir. Ayrıca, çimento sanayisi, deri eşya
ayrılığına düşünce (1822), istifa ederek (20 Eylül 1822)
rup (1818), Peru'yu kurtarmak için yola çıkarak (Li
yurttaşlarının yaklaşık yarısı ülke sınırları dışında yaşar. Geçmişte başlıca gelir kaynağını tarım ve taşocakla rinin işletilmesi oluştururken, günümüzde ekonominin
ma'nın alınması, 12 Temmuz 1821), "koruyucu"luğu altında Peru'nun da bağımsızlığını ilan etti. Kuzeye dog ru ilerlerken, Guayaquil'de karşılaştığı Bolivar'la görüş
yapımı, dokuma sanayisi, seramikçilik gibi hafif sanayi
önce Hollanda'ya, sonra Fransa'ya (1823) çekildi.
yoncular için posta pulları satışı ile Italyan hükümetinin
Sannazaro, lacopo
DEVLET YAPISI VE TARIH
Italyan şairi ve hümanisti (Napoli 1456-ay.y. 1530). Ya şamının büyük bölümünü Napoli'deki İspanyol sülale sinin sarayında geçiren lacopo Sannazaro, Vergilius, Ovidius, Theokritos ve Petrarca'nın etkisinde şiirler, monolog biçiminde oyunlar yazdı. Şiir ve düzyazının içiçe geliştiği Arcadia (1502) adlı yapıtıyla, Avrupa'da
kolları önemli ölçüde gelişmiştir. Yurt dışına koleksi tütün ve petrol tekelleri için ödediği paralar da önemli bir ek gelir kaynağıdır. San Marino ile Italya arasında, gümrük birliği antlaşması vardır. San Marino'nun Anayasa'sı 1600'e doğru hazırlanmış
tır: 1926'da çıkarılan Seçim Yasası da, Anayasa'nın bazı
bölümlerini yeniden düzenlemiştir. Üyeleri genel oy sistemiyle seçilen 60 üyeli Büyük ve Genel Konsey, ya sama gücünü oluşturur; üyeleri arasından 6'şar ay için
barok edebiyatın ve pastoral roman tūrünün gelişmesi ni önemli ölçüde etkiledi.
14 SAN PIETRO BAZİLİKASI San Pietro bazilikası
fından korunup, Kyoto'da Kano okulunun sürekliliğini
Vatikan'da, hıristiyan tapınaklarının en büyüğü. Ro ma'da, Tevere irmağının sağ kıyısında yeralan San Piet
sağladı (Daikaku-ci tapınağının kapılarındaki resimler, vb.).
sanrı
Kişinin bütünüyle inandığı nesnesiz algı. Sanrılara, yani kişinin gerçekten bulunmayan sesler, görüntüler, koku
lar ve tatlar algılamasına, bazı psikozlarda ve alkoliklik te çok sık rastlanır. Bununla birlikte, sanrıların varlığı
mutlaka bir psikoz bulunduğunu göstermez: Normal bir insan da, uykuya dalma ya da uyanma anında sanri
algılayabilir. Ayrıca sanrılar, merkez sinir sisteminin ya da duyualıcılarının bazı organik hastalıkları sırasında da ortaya çıkabilir; ama bu durumda hiçbir zaman hastala
rin gerçek sanmasına (yanılsamaya) yol açmazlar. San ni uyandırıcılar diye adlandırılan belirli maddelerin
TO Roma'da, San Pietro bazilikasının Bernini'nin XVII. yy'da yaptığı görkemli sütun dizilerinin çevrelediği San Pietro meydanı, Meydanın ortasında, I.S. I. yy'da Roma'ya getirilen bir Misir dikilitaşı yeralmaktadır.
alınması da, sanrılara yol açabilir. Sanrı uyandırıcıların
başlıcaları arasında peyobil, psilosibin, liserjik asit (LSD ya da LSDLS), dimetoksi-metil-amfetamin (DOM ya da
STP) sayılabilir. Peyobil ve psilosibin, birer mantardırlar ve sanriuyandırıcı etkileri, eskiden dinsel törenler sira sında kullanıldıkları Orta Amerika'da uzun süredir bilin
mektedir. LSD (liserjik asit), 1938'de rastlantıyla bulun
muş sentetik kimyasal bir maddedir; özellikle işitsel ve
görsel sanrılara yol açar. ro bazilikası (San Pietro in Vaticano, Vatikan bazilikası da denir), Aziz Petrus'un olduğu ileri sürülen bir meza rin üstünde (günümüzde “Vatikan Mağaraları") Cons
San Salvador: Bk. SALVADOR.
XV. yy'da papa Nicolas V'in yeni bir bazilika yaptırma ya karar vermesiyle yapıldı. 1450'de B. Rossellino'nun
sansar
tantinus'un buyruğuyla yapılmış bazilikanın yerinde,
planlarına göre başlanan yapım çalışmaları, Julius II dö
neminde Bramante'nin planlarına göre yeniden ele alı narak, yüzyıla yakın sürdü. Bramante'nin planlarına gö re, Yunan hacı biçiminde geniş bir hacim, bir kubbeyle
örtülerek, orta noktaya Julius II'nin mezarı (Michelan
gelo'ya ismarlanmıştı) yerleştirilecekti. Ama Braman
te'nin ölümünde çalışmalar çok az ilerlemiş olduğun
dan, yerine getirilen Raffaello ve G. da Sangallo, parça
ları bölmelendiren bir ara çözüm geliştirdiler. 1547'de
çalışmaların başına getirilen Michelangelo, her şeyi görkemli kubbe eksenine göre yönlendirerek, güçlü bir
Sansargiller ailesinden 8 türün üyelerine verilen ortak
ad. Kuzey yarıkürenin ilıman bölgelerinde yaşayan kü
çük başlı, uzun burunlu ve bıyıklı, yuvarlak kulaklı hay
vanlar olan sansarların tümü etçildir; ağaçlıklarda avla narak sincap, vb. küçük memelilerle, kuşlarla ve tavuk larla beslenirler. En yaygın tür olan ağaç sansari ya da zerdava (Martes martes), Avrupa ve Asya'daki orman larda yaşar; uzunluğu 60 cm'yi, ağırlığı 1 kg'i bulur. Av rupa'da yaşayan, göğsü beyazımsı olan kaya sansari ya
da ev sansarindan (Martes foina), göğsünün sarımsı ol masıyla ayırt edilir.
biçimde vurgulanan, basit, merkezi plana geri döndü; kubbeyse, yüzyılın sonunda, G. Della Porta tarafından
San Sebastian
inşa edildi. Paulus V'in buyruğuyla, C. Maderno, XVII.
yy'da bazilikaya bir sahın ve görkemli bir cephe ekleye rek Yunan haçını Latin hacı biçiminde uzattı. 1626'da kutsanan anit, çok geçmeden, Bernini'nin barok bir
perspektif veren sütun dizileriyle çevrelendi. Günümüzde San Pietro bazilikası önemli sanat ya
pitları barındırmaktadır; bunların başlıcaları arasında Bernini'nin dev boyutlu baldakeni, Arnolfo di Cam bio'nun yaptığı sanılan ve Aziz Petrus'u otururken gös teren tunç heykel, “San Pietro kürsüsü" (Karolenjler dö
neminden kalma, Bernini'nin heykellerle donattığı pis kopos koltuğu), Michelangelo'nun bir Pieta'sı (1499),
çok sayıda papa mezarı, heykeller, mozaikler ve tablo lar sayılabilir. Sanraku Japon ressamı (Gamo 1559-Kyoto 1635). Ressam Kano Eitoku tarafından evlat edinilen Sanraku (Kano Sanraku
da denir), evlat edindiği oğlu Sanetsu'yla (1590-1651) birlikte, Momoyama döneminin gözalıcı üslubunun son temsilcileri arasında yeraldı. Şogun Hideyoşi tara
İspanya'nın kuzey kesiminde kent. Fransa sınırına 16
km uzaklıkta, Urumea irmağının Vizcaya körfezine dö
küldüğü yer kıyısında yeralan, Guipazcoa ilinin merke zi olan San Sebastian'ın nüfusu 184 000'dir. Başlıca ge lir kaynağını turizmin oluşturduğu (limana bakan tepe üstündeki XVI. yy'dan kalma Mota hisarı, 1507'den kal
ma San Vicente kilisesi, vb. tarihsel anıtlar) kentte, me talürji ve elektrikli gereçler yapımı da gelişmiştir. XI. yy'da kurulan San Sebastian, 1813'te İngilizler ile
Portekizliler arasındaki çarpışmalar sırasında aşağı yu karı bütünüyle yıkılmış, sonradan yeniden kurulmuştur.
Sanskritçe: Bk. HİNT EDEBİYATI; HINT-IRAN DİLLERİ.
Sansovino, 11
Italyan heykelcisi ve mimari (Monte San Savino, Arez zo 1460-ay.y. 1529). Pollaiolo'nun yanında yetişen 11 Sansovino (asıl adı Andrea Contucci'dir), Floransa vaf
SANTANDER
15
tizyerinin doğu kapısı üstündeki İsa'nın Vaftizi (tunç,
nı ilan edince, ayaklanmayı bastırmak istediyse de, San
ve ince bir ülküleştirmeye yöneldi. Roma'da S. Maria
ve Texas'ın Meksika'dan ayrılmasını onaylamak zorun
nunda (Julius II için, 1506'ya d.) ve 1510'dan sonra Bra
başkanlığa gelip, 1845'te devrilerek Küba'ya sürgün edildi. ABD'yle savaş başlayınca geri çağrılıp, Jalapa'da
1503'e doğru) adlı kompozisyonunda, biçimde arılığa
Jacinto'da ABD birliklerine yenilerek tutuklandı (1836)
del Popolo kilisesindeki iki büyük mezar kompozisyo
da kaldı. 1841'de Bustamente'yi devirerek yeniden
mante'nin anlayışına uygun olarak yapımını yönettiği
Loreto'daki Santa Casa'da (Bakire Meryem'in Yaşamı
alçakkabartmaları), daha ince ve daha rahat bir üslup ortaya koydu.
Sansovino, Il
yenilerek Kaliforniya, Texas ve New Mexico'nun
ABD'ye satılmasını öngören antlaşmanın imzalanma sindan (1848) önce görevden çekildi ve Venezuela'ya yerleşti. 1853'te yeniden geri çağrılıp, kendini ömür boyu diktatör ilan ettiyse de, 1855'te devrildi ve Kü
ba'ya yerleşti. 1874'te Meksika'ya dönüp, yoksulluk
İtalyan heykelcisi ve mimarı (Floransa 1486-Venedik 1570). Yanında yetiştiği Il Sansovino'nun adını alan 11 Sansovino (asıl adı Jacopo Tattidir), Roma'da Eskiçağ
içinde öldü. Santa Cruz
heykel sanatının, Raffaello'nun, daha sonra da Miche langelo'nun etkisinde kaldı. 1527'de Roma'nın yağma
Bolivya'da kent. La Paz'ın 550 km doğusunda yeralan,
lanmasından sonra Venedik'e yerleşip, kentin başmi
aynı adlı eyaletin merkezi ve ülkenin ikinci büyük kenti
marlığına getirildi ve ikinci Rönesans dönemi sanatını
olan Santa Cruz'un nüfusu 529 200'dür. 1561'de kuru
Venedik geleneğine uyarladı: Corner sarayı(1537), San
lan, ama çevreden kopukluğundan ötürü yüzyıllar bo
yunca küçük bir kasaba olarak kalan Santa Cruz, 1950
Marco meydanındaki görkemli loggetta (1537-1540), Libreria Vecchia (1537-1554), çok sayıda heykel, vb.
yıllarının başlarında tamamlanan karayolları yapımın dan sonra, hızla gelişerek, büyük petrol ve doğal gaz
Santa Ana (ABD)
yatakları ile demir filizi ve magnezyum yatakları bulu nan bir bölgenin başlıca ticaret ve sanayi merkezine
ABD'de, Kaliforniya eyaletinin güney kesiminde kent.
dönüşmüştür.
ge yönetim bölümünün merkezi olan Santa Ana'nın
Santa Cruz, Andres
Los Angeles'in 55 km güneydoğusunda yeralan, Oran nüfusu 293 742'dir. Önemli bir hafif sanayi (konserve
cilik; dokuma sanayisi; parfüm sanayisi; elektronik ge
reçler yapımı; vb.) merkezidir.
Bolivyalı devlet adamı (La Paz 1792-Saint Nazaire, Fransa 1865). Ispanyol ordusunda çarpışan bir melez
olan, çok geçmeden Jose de San Martin'in yönettiği
ayaklanmacılara katılan Andres Santa Cruz, 1826-1827
Santa Ana (Salvador)
Salvador'da kent. Başkent Salvador'un 55 km kuzeyin
de yeralan, ülkenin ikinci büyük kenti olan Santa
Ana'nın nüfusu 239 045'tir. Bir kahve ve şekerkamışı
yetiştiriciliği bölgesinde yeralan kentte, dokuma sana
yisi, besin sanayisi, mobilya yapımı ve deri eşya yapımı gelişmiştir.
arasında, Bolivar'ın yardımcısı olarak Peru'yu yönetti. 1829'da Bolivya cumhurbaşkanlığına seçilip, liberal bir
program uygulamaya koyuldu. 1836'da Peru başkanı
general Agustin Gamarra'yı devirerek Peru-Bolivya Konfederasyonu'nu kurdu ve Büyük Okyanus kıyısın daki Güney Amerika ülkelerini birleştirmeyi amaç aldı.
Ordusunun Şilili general Manuel Bulnes tarafından Yungay'da yenilmesi (1839) ve konfederasyonun par çalanması üstüne, Fransa'ya kaçarak, orada öldü.
Santa Anna, Antonio Lopez de
Santa Cruz de Tenerife
(
Meksikalı devlet adamı Jalapa 1794-Mexico 1876). İs
panyol yönetiminin hizmetinde çalışan bir küçük me
murun oğlu olan Antonio Lopez de Santa Anna, Ispan yol ordusunda göreve başlayıp (1810), generalliğe yük seltildi. 1821'de Agustin de Iturbide'nin bağımsızlık ha reketine
katılıp, Iturbide'nin
1823'te
Iturbide'nin
yardımcılığını
devrilmesinde
rol
yaptı.
oynayıp,
1833'te kendini başkanlığa seçtirdi. Texas bağımsızlığı
İspanya'ya bağlı Kanarya adalarından Tenerife adasın da liman kenti. Aynı adlı Ispanyol ilinin merkezi olan Santa Cruz de Tenerife'de, turizm önemli ölçüde geliş miştir. Aynı zamanda da önemli bir ticaret (işlenmiş ta
rim ürünleri) limanı olan kentte, bir petrol ratinerisi de kurulmuştur.
Santander İspanya'nın kuzey kesiminde kent. Atlas okyanusu kıyı sinda, Bilbao'nun 80 km batısında yeralan Santander'in nüfusu 194 220'dir. Güzel kumsallanyla, yumuşak ikli yaşamına 30 yıl
miyle ve yakınındaki Tarihöncesi dönemden kalma du var resimleriyle süslü Altamira mağaralarıyla önemli bir
süreyle egemen
turizm merkezi olan kentte, sanayi de büyük ölçüde
olan Antonio
gelişmiştir: Demir-çelik sanayisi, balıkçılık sanayisi, kimyasal ürünler ve çimento sanayisi, besin sanayisi,
Meksika'da siyaset
Lopez de Santa Anna, 1855'te kesin olarak
devrilmiş ve 1855-1874 arasında Küba'da
vb.
Romalılar tarafından kurulan Portus Victoriae'nin ye
rinde geliştiği sanılan Santander, XVIII. yy'da Ameri ka'yla deniz ticaretinin başlıca merkezlerinden biri hali
sürgünde
ne gelmiş, orta kesimi 1941'deki bir yangından büyük
yaşamıştır.
zarar görmüştür.
16
SANTANDER, FRANCISO DE PAULA
Santander, Francisco de Paula Kolombiyalı devlet adamı (Rosario de Cucuta 1792
anıtlarıyla (XVI. yy'dan kalma, Kristof Kolomb'un me zarının bulunduğu Santa Maria la Menor bazilikası; Ko
lomb'un oğlu Diego'nun 1510'da yaptırdığı saray, vb.)
Bogota 1840). Hukuk öğrenimi görürken İspanyollara
çok sayıda turist de çekmektedir.
Paula Santander, Boyaca Savaşı'nda (1819) büyük ya rarlık gösterdi. 1821'de Bolivar'ın kurduğu Büyük Ko
ğuyla kurulan Santo Domingo, uzun süre bir korsan ya
karşı savaşan çetecilere katılan (1810) Francisco de
lombiya Cumhuriyeti'nde Bolivar'ın başkan yardımcılı ğına getirildi. Bolivar'ı eleştirmeye başlaması üstüne görevden alınıp, hemen ardından Bolivar'a düzenle nen bir suikastın hazırlayıcısı olmakla suçlanarak, ölüm cezasına çarptırıldı. Ama yeterli kanıt bulunamayınca,
Kristof Kolomb'un kardeşi Bartholomeo'nun buyru tağı olmuş, 1916-1924 arasında ve 1965'te ABD birlik
lerinin işgalinde kalmıştır. Santos
cezası sürgüne çevrildi. Büyük Kolombiya Cumhuriye
Brezilya'da liman kenti. 80 km içerde yeralan Sao Pau
Yeni Granada (Kolombiya ve Panama) cumhurbaşkan
nin en işlek limanı (petrol, çeşitli metaller, makine ve iş
ti'nin parçalanmasından sonra Kolombiya'ya dönüp, lığı yaptı (1833-1837).
Santiago Şili'nin başkenti. ülkenin orta kesiminde, Mapocho ir mağı kıyısında, verimli orta vadide yeralan, başkent iş
levinin yanı sıra, aynı adlı ilin de merkezi olan Santia
go'nun nüfusu 5 134000'dir (çevre belediyelerle birlik
te). Şili'nin başlıca sanayi (çelik sanayisi, besin sanayisi, hazırgiyim sanayisi, kimya sanayisi, çeşitli makineler
lo'nun limanı olan Santos'un nüfusu 425 000'dir. Ülke
lenmiş ürünler dışalımı; kahve, portakal, pamuklu ku
maş ve muz dışsatımı) olan kentte, bir petrol rafinerisi
ve çelik sanayisi tesisleri de kurulmuştur.
Santos Dumont, Alberto Brezilyalı pilot (Palmira (günümüzde Santos Dumont) 1873-Sao Paulo 1932). İlk yönetilebilir balonların ve ilk uçakların gelişmesine katkıda bulunan Alberto Santos
Dumont, denemelerine Paris'te başlayıp (1897), De
yapımı, vb.) ve öğretim (Şili Üniversitesi, Katolik Üni
Dion-Bonton benzin motoru takılmış yönetilebilir üç
versitesi, vb.) merkezi olan kentte, sık sık depremler den zarar görmesinden ve nüfusun hızla artışından
lül 1898'de gerçekleştirdi; ilk iki yönetilebilir balon ka
balon yaptırdı ve bunları denedi (ilk havalanmayı 20 Ey
(1940-1975 arasında iki kattan çok artmıştır) ötürü, ko nut sıkıntısı ciddi bir soruna dönüşmüştür.
zaya uğradıysa da, üçüncüsü birçok kez havalandı).
panyol Pedro de Valdivia'nın buyruğuyla 1541'de ku
sında gidip gelerek, Deutsch de la Meurthe ödülünü ka
Picunche Kızılderililerinin yaşadıkları bir bölgede İs
rulan Santiago, Ispanyollara karşı bağımsızlık hareketi
nin başlıca merkezlerinden biri olmuştur.
Santiago de Cuba Küba'nın ikinci büyük liman kenti. Adanın güney kıyı sında yeralan Santiago de Cuba'nın nüfusu 405 354'tür.
Sonraki yıllarda üç başka model yaptırıp, 19 Ekim 1901'de altıncı aracıyla Sain-Cloud ile Eiffel kulesi ara
zandı. 23 Ekim 1906'da çift kanatlı bir uçakla Avru
pa'da resmen onaylanan ilk uçuşu gerçekleştirip (60 m), 1909'da çok hafif uçaklar yaptırdı. 1928'de Brezil
ya'ya dönüp, ertesi yıl intihar etti.
santral: Bk. GÜÇ ÜRETİMİ; NÜKLEER REAKTÖR.
Çevresindeki dağlarda çıkarılan bakır, manganez ve demirin işlendiği önemli bir sanayi ve öğretim (Oriente
Üniversitesi) merkezi olan kentin limanında, İspanya ABD Savaşı sırasında İspanyol donanması batırılmıştır (1898).
Santiago de los Caballeros Dominik Cumhuriyeti'nin ikinci büyük kenti. Adanın kuzey kesiminde, Atlas okyanusu kıyısından 40 km içerde, 222 m yükseltide yeralan Santiago de los Cahal
leros'un nüfusu 309 000'dir. Bir sanayi (sigara, rom, kahve ve mobilya fabrikaları) ve öğretim (üniversite)
merkezi olan kent, 1564'te ve 1824'te iki depremden
santur
Tellerine bir çift küçük tokmakla vurularak çalınan çal
gl. Teknesi (ses kutusu) genellikle ikizkenar yamuk biçi minde yapılan santurda, teller teknenin kısa kenarları arasında genellikle çift çift gerilir ve biri ortada, öbürü yanda olan iki eşik üstünden geçer. Önce İran'da, sonra
Türkiye'de kullanılmış, daha sonra Rusya, Macaristan, Yunanistan, Çin, vb. ülkelere yayılmıştır.
Santuri Ethem Efendi: Bk. ETHEM EFENDİ, SANTURI.
büyük zarar görüp, aşağı yukarı bütünüyle yeniden ya pılmıştır.
Sao Francisco irmağı
santigrad: Bk. CELSIUS DERECESİ.
Brezilya'nın doğu kesiminde irmak. Uzunluğu 2 900
Santo Domingo Dominik Cumhuriyeti'nin başkenti ve başlıca limanı. Antil denizi kıyısında yeralan Santo Domingo'nun nüfu su 1 600 000'dir. Bir ticaret, sanayi (besin sanayisi; deri
işlenmesi; vb.) ve öğretim (Batı yarıkürenin en eski üni versitesi olan,1538'de kurulmuş Santo Domingo Özerk Universitesi) merkezi olan kent, güzel iklimi ve tarihsel
km olan Sao Francisco irmağı, Minais Gerais eyaletinde doğar. Kuzeye, kuzeydoğuya ve doğuya doğru akıp, 630 000 km?'lik bir alanı akaçladıktan sonra, Recife'nin 300 km güneyinde Atlas okyanusuna dökülür. Pirapo ra'dan Juazeiro'ya kadar 1 600 km boyunca ulaşıma el verişliyse de, daha sonra birçok çağlayanla kesilir.
Saône irmağı
Fransa'nın doğu kesiminde ırmak. Uzunluğu 480 km
17
SAO TOME VE PRINCIPE
olan Saône ırmağı, Nancy'nin 65 km güneyindeki Fau
cilles tepelerinde doğar. Verimli bir ovada güneybatıya
ve güneye doğru akıp, Lyon'da Rhône ırmağına karışır. Çığırının 375 km'lik bölümü ulaşıma elverişli olan ir mak, kanallarla Loire, Sen ve Ren havzalarına bağlan
**
mıştır.
Sao Paulo
Brezilya'nın güneydoğu kesiminde kent. Tiete irmağı kıyısında, Brezilya'nın en işlek limanı olan Santos'tan SAO TOME VE PRINCIPE DEMOKRATIK CUMHURİYETI GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 964 km². Başkenti ve en büyük kenti:Sao Tome (25 000 nüf.; 1991).
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 128 499;
MIMI
nüfus yoğunluğu: Km?'ye 133 kişi. Nüfus dağılımı (1991 tah.): Kentlerde % 39; kırsal kesimde % 61. Yillik nüfus artış hızı (1991): % 3,9. Resmi dili: Portekizce. Başlıca dinler: Katolik, protestan.
EGITIM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991);
Yetişkin nüfusun %59'u. Üniversite sayısı (1992):
Yok. Hastane yatak sayısı (1989): 730. Hekim sa
yısı (1987): 40. Ortalama ömür (1991): Kadınlar Güney Amerika'nın en büyük kenti Sao Paulo, 1554'te iki cizvit rahibinin girişimiyle kurulup, yüz yıla yakın süreyle
da- 68; erkeklerde - 64. Bebek ölüm oranı (1991): 1 000 canlı doğumda 60.
küçük bir kasaba olarak kalmış, daha sonra nüfusu 200 kat artarak, Brezilya'nın toplam sanayi üretiminin % 40'ını
başına ulusal gelir: 380 dolar. Etkin nüfus dağılımı
üreten bir sanayi merkezine dönüşmüştür.
55 km içerde yeralan, Brezilya'nın ve Güney Ameri ka'nın en büyük kenti, aynı adlı eyaletin de merkezi olan Sao Paulo'nun nüfusu 10 997 473'tür (çevre bele
diyelerle 15 280 375 nüf.). Ülkenin en büyük sanayi ve
finans merkezi olan Sao Paulo'da, başlıca sanayi kolları arasında dokuma sanayisi, kimya sanayisi, ilaç yapımı,
çeşitli makineler ve takım tezgâhları yapımı, besin sana
yisi, vb. sayılabilir. Aynı zamanda da ülkenin başlıca öğ
retim (Sao Paulo Katolik Üniversitesi, Mackenzie Üni versitesi, Sao Paulo Üniversitesi) merkezidir. Nüfusu
yılda 150 000 kişiye yakın bir hızla artmakta olan kent
EKONOMI. GSMH (1990): 47 milyon dolar. Kişi
(1988): Tarım-% 40; ticaret, madencilik, sanayi
ve bayındırlık - % 5; yapı sanayisi- % 4; kamu görevlileri ve hizmetler- % 18; geri kalanlar %30.Dış ticaret(1990):Dışalım-26,8 milyon do lar; dışsatım-5,9 milyon dolar. Ticaret yaptığı
başlıca ülkeler: Almanya, Portekiz, Angola. Para birimi: 1 dobra-100 centimos.
YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Ulu sal Halk Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 7 yöne tim birimi.
ULAŞIM. Demiryollar (1990): Yok. Karayollan
(1989). Toplam 360 km. Başlıca limanları 1. Başlı ca havaalanlan: 1.
te, hava kirliliği ciddi boyutlara ulaşmıştır. TARIH
1554'te Cizvit rahipleri tarafından kurulan Sao Paulo, XVII. ve XVIII. yy'larda Portekizlilerin iç kesimlere yer
leşmelerinde üs olarak kullanıldı. 1822'de imparator
Pedro l'in Brezilya'nın bağımsızlığını ilan ettiği kent, 1880 yıllarında başlayarak,büyük bir kahve tarımı böl
gesine dönüşen aynı adlı eyaletin başlıca ticaret merke zi haline geldi. Daha sonra kahve yetiştiriciliğinin yerini
soyafasulyesi tarımı aldı ve yakın dönemdeki gelişme siyle, sanayi başlıca etkinlik haline geldi. Sao Paulo de Loanda: Bk. LUANDA.
kaplı adalarda, yıllık sıcaklık ortalaması 25 °C, yıllık ya ğış tutarı 5 100 mm'nin üstündedir. Başlıca gelir kayna ğını tarım ve ormancılık (kereste üretimi) oluşturur.
Karışık bir etnik yapısı olan halk, adalara getirilmiş Al
rikalı kölelerin, Cabo Verde adalarından göçenlerin ve
Avrupalıların soyundan gelir (Portekizlilerin çoğu, ba ğımsızlıktan sonra adalardan ayrılmıştır). Aynı adlı ada
daki Sao Tome kenti, ülkenin başkenti ve en büyük
kentidir. Princine adasındaki San Antonio, ülkenin başı lica limanıdır.
Ekonominin temeli, tarım ürünleri (kakao, hindis
tancevizi içi, muz) ve ormancılık ürünleri (degerli ke
resteler) dışsatımına dayanır. Turizm ve balıkçılık sana
Sao Tome ve Pirincipe
yisi de gelişmektedir.
Afrika'da adalar üstünde kurulu devlet. Gine körfezin
İlk olarak 1493'te Portekizlilerin yerleştikleri, o dönem
de, Gabon kıyısının 130 km açığındaki iki büyük ada ile birçok kayalık adacıktan oluşan Sao Tome ve Principe, 1975'e kadar Portekiz'in "denizaşırı toprak”larından biri olmuş, o tarihte bağımsızlığa kavuşmuştur.
YÜZEYŞEKİLLERİ, TOPLUM YAPISI VE EKONOMI Yanardağ kökenli olan, büyük bölümü sık ormanlarla
TARIH
de issız olan Sao Tome ve Principe adalarına, çok geç.
meden şekerkamışı tarımı işletmelerinde çalıştırılmak için Afrika'dan köleler getirildi. Sao Tome adasının 1522'de, Principe adasının da 1573'te Portekiz tahtina bağlanmasından sonra, sert bir sömürge yönetimi uy
gulanmaya başlandı. 1951'de adaların Portekiz'in de
18
SAP
Çark suyu aracılığıyla Sakarya ırmağına boşaltan gölün
SAO TOME VE
PRINCIPE
PRINCIPE
Sundy Santo Antonio Esperança
En Yüksek ve Alçak Noktalar
Caroco Adasi
Bajkenderin alb silmiyor
suları, nisan ayında en yüksek düzeydedir; hazirandan
başlayarak alçalır ve kasım ayında en düşük düzeye iner. Çevresinde, turizm hızla gelişmektedir.
Pedras Tinhosas
Olçek 11454100
Adaban HO
HO
saparna
HD km
Zambakgiller ailesinden, yaklaşık 350 türü bulunan
1Rand
& Co
A-S4100-12
S40 10
ATLAS
Gine
Kortezi
Cruzzi Bunu
Amerika olan saparna cinsi üyeleri, dikenli gövdeli, ye şilimsi çiçek açan, kırmızı renkli üzümsü meyveler ve
ren bitkilerdir. Üyelerinden nemçe saparnası (Smilax aspera) bahçelerde yetiştirilir. Köklerinde saponin bu
Dao Tong Sao Tome
lunan bazı türler de, eczacılıkta kullanılır.
Santa Catana
OKYANUSU
çokyıllık bitki cinsi (Bil. a. Smilax). Anayurdu Güney
Sanong Alo Douro
Grande
Ekvator
09
Botas Atrs
7
nizaşırı topraklarından biri haline getirilmesinin ardın
dan, 1960'ta kurulan Sao Tome ve Principe'in Kurtulu şu örgütü, bağımsızlık savaşımına girişip, 1972'de adını Sao Tome ve Principe'nin Kurtuluşu Hareketi'ne
(MLSTP) çevirerek, kanlı bir savaşım yürütmeye koyul
du. 1974'te, Portekiz'deki diktatörlük rejiminin çökme
sapinç
Göz optik sisteminin yarattığı görüntü bozukluklarına
verilen ad. Optik sistemlerdeki sapınçlar ikiye ayrılır:
Stigmatizm kusurlarından ileri gelen geometrik sapinç lar (küresel sapinç, koma, astigmatlik, vb.); ışığın dağıl masından ileri gelen kromatik sapınçlar. Her iki çeşit sa pinç da, kırılma indisleri farklı camlardan yapılan yakın
sak ve iraksak mercekler birarada kullanılarak tedavi
sinin ardından, yeni Portekiz hükümeti MLSTP'yi tanıdı
edilir.
MLSTP'nin o tarihten başlayarak sosyalizme yakın bir rejimle yönettiği ülkede, 1990'da bir anayasa değişikli
Sapir, Edward
ve ülke 21 Temmuz 1975'te bağımsızlığa kavuştu.
ğiyapılarak, cumhurbaşkanının genel oy sistemiyle se çilmesi, art arda iki kezden çok seçilememesi ve yürüt
Alman asıllı ABD'li dilbilimci (Lauenburg, Almanya
ğımsızlıktan başlayarak ülkeyi yönetmiş olan başkan
ğını ondan öğrenen Edward Sapir, Kalifomiya Pennsyl
me gücünü başbakanla paylaşması ilkesi getirildi. Ba
Manuel Pinto da Costa, yapılan ilk çok partili seçimler de MLSTP'nin ağır bir yenilgiye uğraması üstüne, gö
revden çekildi ve yerine Miguel Trovoada cumhurbaş kanlığına seçildi (3 Mart 1991). Uygulamaya koyduğu
ekonomik önlemlere karşı eleştirilerin artması üstüne,
Nisan 1992'de hükümeti görevden alıp, başbakanlığa Noberto Costa Alegre'yi atadi.
1884-New Haven, ABD 1939). Franz Boas'la tanışıp,
klasik dilbilimin Hint dillerini açıklamada yetersiz kaldı
vania, Chicago ve Yale üniversitelerinde ders verdi. Ka
nada Ulusal Müzesi Antropoloji bölümü yöneticiliğinde
bulundu (1910-1925). Language: an Introduction to the Study ofSpeech (Dil: Konuşma Üstüne Çalışmalara Giriş, 1921) adlı yapıtıyla yeni bir dilbilim kurma konu
sundaki girişimi başlatıp, bir halkın dünya görüşünün
konuştuğu dilde yeralan kavramlar aracılığıyla oluştu
ğunu öne süren “Sapir-Whorf" varsayımını ortaya attı. sap
Bitkilerin yaprakları taşıyan bölümü. Yaprakların tersi
ne, bitkinin yaşadığı sürece büyümeyi sürdüren sap. genellikle toprak üstünde gelişir; ama köksaplarda, çi çek soğanında olduğu gibi toprak altında da gelişebilir.
Çokyıllık otsu bitkilerde, pek çok "sap", belirli bir boya geldiklerinde çiçek açtıkları için, bir çiçek başakçığı ola
rak görülebilir. İlk büyümeye başladığında sapın rengi
yeşildir ve ışılbireşim yapabilir. Yaşlandıkça daha daya nikli bir dokuya gereksindiği için, tohumlu bitkilerde
daha odunsu bir yapıya, ağaçlarda kalın bir gövdeye dönüşebilir. Sapın köp doğrultusunda yukarı doğru bü yüyen bölümüne anasap, ana sapın kökle birleştiği
noktaya kökboynu, sapın yanında kökten çıkan saplara
da yansaplar denir.
Sapanca gölü Marmara Bölgesi'nde göl. Sapanca ilçesi sınırları için
de, Sakarya-Kocaeli illeri sınırında, İzmit körfezinin do guya doğru uzantısını oluşturan çukur alanda, 31 m
Sappho
Eski Yunanlı kadın şair (Midilli İ.Ö. VII. yy: sonu-ay.y. 1.6. VI. yy. başı). Adadaki siyasal çekişmelere karıştığı
gerekçesiyle bir süre sürgünde (Sicilya'da) yaşamak zo runda kalan Sappho, Midilli'ye dönünce genç kızlar
için bir şiir okulunun başına geçti. Yeni ritimler yarattığı, aşk, ölüm ve güzellik konularını işlediği şiirleriyle ün sal di: Üstünde resmi bulunan paralar basıldı. Horatius'un ve Ovidius'un hayranlıkla söz ettikleri 9 şiir kitabından
günümüze, yalnızca 650 dize kaldı.
Sapporo Japonya'da kent. Hokkaido adasının güneybatı kesi minde, Japon denizi kıyısındaki Otaru liman kentinden
40 km içerde yeralan, adanın en büyük kenti olan Sap poro'nun nüfusu 1 671 765'tir. Önemli bir sanayi (kim
ya sanayisi, tarım makineleri yapımı, seramik yapımı,
besin sanayisi), öğretim (1874'te kurulan Hokkaido
Üniversitesi) ve kış sporlari (1972 Kış Olimpiyatları Sap
yükseltide yeralan Sapanca gölü (47 km²), doğal bir çu kurlukta suların birikmesiyle oluşmuş tektonik göller
poro'da yapılmıştır) merkezidir.
sinda, Sapanca kenti açıklarında derinliği 61 m'yi bulur.
sara
dendir. Çevreden ortaya doğru derinleşir ve doğu yarı Dağlardan inen derelerle beslenen, sularının fazlasını
Beyinde gerçekleşen apansız elektrik boşalmaları ne
SARDEIS
19
deniyle bilinç yitimi nöbetlerine yol açan, genellikle ne
deni bilinmeyen ve "yapısal" diye nitelendirilen sinir
hastalığı. Birkaç saniye süren dalgınlıktan, çok uzun ve korkutucu çırpınmalarla gelişen şiddetli biçimlere ka
dar çok çeşitli olabilen sara (epilepsi de denir) nöbetle
rini, hasta, denetim altına almayı başaramaz. Çeşitli ka za ve hastalıkların etkisiyle beyinde ortaya çıkan bo
zukluklar da saraya yol açabilirler: Bu durumlarda nö
bet, beynin zarar gören bölgesine bağlı organlarda gö rülür. Tedavi genellikle barbitürik asit türevleri verilme sine dayanır.
DER
Saraç, Tahsin Türk şairi ve çevirmeni (Muş 1930-İzmit 1989). Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca bölümünü bitiren (1952) Tahsin Saraç, devlet bursuyla Paris'e gönderile rek, Sorbonne Üniversitesi'nde öğrenim gördü (1953 54; 1957-59). Yurda dönünce Gazi Eğitim Enstitü
sü'nde Fransız dili ve edebiyatı dersi verip, 1971'de emekliye ayrıldı. Şiirlerinin yanı sıra sözlük çalışmalarıy la tanınıp, birçok Türk edebiyatçısının yapıtlarını Fran
Saraybosna'da, 1530'da yapılan, içi kalem süsleriyle süslü Gazihüsrevbey camisi (Begova camisi de denir). Kent,
Sırpların saldınlarından, özellikle 1992'de büyük zarar görmüştür.
Trebevic dağının eteğinde yeralan Saraybosna'nın nü
sızca'ya çevirdi.
fusu 525 980'dir (1991 tah.). Halkının büyük bölümü müslüman olan (XV. yy.-1878 arasında Osmanlı İmpa
Kavgası (1968), Direnmeler (1973; 1970 TRT Büyük
neminden kalma çok sayıda anit içermektedir:
Şiir kitapları: Bir Ölümsüz Yalnızlık (1965), Güneş
ratorluğu'na bağlı kalmıştır) Saraybosna, Osmanlı dö
ödülü), Güvercin Kasapları(1978), Çıplak Kayada Çim
1458'den kalma Hünkar camisi (Ebulfeth camisi, Eski
lenmek (1990).
Antoloji: Günümüz Fransız Şiiri (1963; 1964 TDK
Çeviri ödülü).
Sözlük: Fransızca-Türkçe Sözlük (1976; birçok kez
yeniden basıldı). Saratov
Rusya'da kent. Volga ırmağı kıyısında, Moskova'nın gü neydoğusunda yeralan, aynı adlı yönetim bölgesinin merkezi olan Saratov'un nüfusu 920 000'dir. Volga ir mağının aşağı vadisinde önemli bir sanayi (takım tez
gâhları ve çeşitli makineler yapımı; elektrikli aletler ya pimi; petrol rafinerileri; petrokimya sanayisi; vb.) ve
öğretim (Politeknik Enstitüsü) merkezi olan kent,
1590'da, Volga kıyılarındaki ticareti korumak için bir
askeri üs olarak kurulmuştur.
cami de denir), 1530'dan kalma Gazihüsrevbey camisi
ve külliyesi, 1560'tan kalma Alipaşa camisi, 1561'den
kalma Ferhatpaşa camisi, vb. 1878'de Osmanlı yönetiminden Avusturya yöneti
mine geçen (1908'e kadar Osmanlı toprağı sayıldı) Sa raybosna, Avusturya-Macaristan arşidükü Franz Ferdi nand'ın kentte bir Sırp terörist tarafından öldürülmesiy le, Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasında önemli rol oynadı. Savaştan sonra yeni kurulan Yugoslavya'ya ge çip, Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nin başkenti oldu. Yu
goslavya'nın parçalanma sürecinde, Boşnak - Hırvat çoğunluğun bağımsızlık ilan etmesiyle (Ekim 1991) baş layan iç savaşta, Saraybosnali Sırpların ayrı bir Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti ilan etmelerinden ve Sırbis
tan'ın yardımıyla kente art arda saldırılar düzenlemele rinden büyük zarar gördüyse de, saldırılara direnmeyi
günümüze kadar (Mart 1995) sürdürdü. (Ayrıca Bk. BOSNA-HERSEK.)
Saravak
Malaysia'da eyalet. Borneo adasının kuzeybatısında
sardalya
yeralan Saravak'ın yüzölçümü 124 450 km², nüfusu
Sardalyagiller ailesinden balık türü (Bil. a. Sardina pilc
bölümü Dayaklardan oluşan, Güney Çin denizi kıyıla rindaki dar kiyi ovası ile gerisindeki dağlarda yayılan
bütün denizlerde yaşayan sardalya (ateş balığı da de
rinin büyük bölümü yok edilmiştir. Başlıca gelir kayna ğını tarım oluşturur. Ayrıca az miktarda kauçuk ve pet
Deniz yüzeyi ile derinliği 55 m'yi aşmayan kesim ara
1 669 000, merkezi Kucing kentidir. Halkının büyük
eyalet topraklarını eskiden kaplayan yağmur ormanla rol üretilir.
XV. yy'da Brunei sultanlığına bağlı bir il olan Saravak
eyaleti toprakları, 1841'de sir James Brooke'a bırakıl
mış ve 1941'e kadar, raca unvanını almış olan ). Broo
hardus). Baltık denizi dışında, Avrupa'yı çevreleyen
nir), yaklaşık 20 cm uzunluğunda, ig biçimli, iri pullu,
sırtı yeşilimsi, karnı ve yanları gümüşi renkli bir balıktır. sında sürü halinde gezer ve planktonla beslenir. Eti lez zetlidir.
Sardegna: Bk. SARDİNYA.
ke'un soyundan gelenler tarafından yönetilmiş, İkinci
Dünya Savaşı'nda Japon işgalinde kalıp, 1946'dan son ra bir Ingiliz sömürgesi olmuş, 1963'te Malaysia'ya ka tılmıştır.
Saraybosna Bosna-Hersek Cumhuriyeti'nin başkenti. Miljacka ir
mağının Dinar dağları arasında oluşturduğu dar vadide,
Sardeis
Batı Anadolu'da Eskiçağ kenti. Izmir'in 80 km doğusun
da yeralan, Lidya (Lydia) Krallığı'nın başkenti olan Sar deis, Karun döneminde büyük ölçüde gelişip, I.O.
546'da Pers kralı Keyhüsrev I tarafından alınarak, bir satraplık merkezi oldu. Daha sonra sırasıyla Büyük is
kender, Selefkiler, Romalılar ve Bizans'a geçti. Anado
20
SARDİNYA
lu'nun Türkler tarafından fethinden sonra, boşaltıldı. İlk olarak ABD'li arkeologların başlattıkları (1910) kazılar dan sonra, 1958'den başlayarak yeniden girişilen kazı
ların ve onarım çalışmalarının günümüze (1995) kadar
sürdürüldüğü kentte, oldukça iyi korunmuş bir Artemis tapınağı, yüzlerce kaya mezarı, İ.S. III. yy'dan kalma bir sinagog, çok sayıda ev ve pişirilmiş topraktan insan ve hayvan figürleri ile bitki motifleriyle süslü duvar kapla ması levhaları ortaya çıkarıldı.
Sardinya Akdeniz'de İtalya'ya bağlı ada. İtalya yarımadasının ba tisinda, Korsika'nın güneyinde yeralan Sardinya (Ital
yanca Sardegna) adası, yakınındaki birçok küçük aday
la birlikte, Italya'nın aynı adlı bölgesini oluşturur. Sicil ya'dan sonra Akdeniz'in ikinci büyük adası olan adanın
yüzölçümü 23 813 km?, nüfusu 1 664 373, merkezi
Cagliari kentidir. Dağlık bir ada olan, güzel kıyıları ve
Sargon
Akkad kralı (İ.Ö. 2340'a d.-I.Ö. 2284'e d.). Dünya tari hindeilk olarak birsülale ve imparatorluk kuran kişiler den biri olan Sargon (ya da Şarrukin), İ.Ö. 2350'ye doğ
ru Mezopotamya'nın aşağı kesimindeki bütün siteleri
egemenliği altına aldı.Agade adlı yeni bir başkent kur
durup, Sümer ülkesinin güney kesimini ve Mezopo tamya'nın yukarı kesimini de ele geçirdi. Düzenlediği
akınlarla çevredeki krallıkları vergiye bağlayıp, 56 yıl
egemenlik sürdükten sonra öldü.
Sargon 11 Asur kralı (öl. İ.Ö. 705'e d.). Bir ayaklanma sırasında kaybolan kral Salmanasar V'in kardeşi olduğunu ileri
süren Sargon II, Samiriye'nin ele geçirilmesinden (1.Ö. 722'ye d.) sonra kral unvanını alıp, Suriye'de patlak ve
ren ayaklanmayı bastırdı (İ.Ö. 720). Misir ordusunun
yun, keçi) ve balıkçılık başlıca gelir kaynaklarını oluştu
desteklediği Gazze kralını yenilgiye uğratıp, Anado lu'ya bir sefer düzenleyerek, Hitit devletlerini kendisine bağladı. Tabal kralını gönderdiği orduyla tutsak aldırıp,
1.Ö. 800'e doğru Fenikelilerin yerleştikleri Sardinya adası, İ.Ö. 238'de Romalılar, V. yy'da Vandallar, VI.
dan bir yıl sonra, Kimmerlerle çarpışırken öldü.
yumuşak iklimiyle çok sayıda turist çeken Sardinya'da, tarım (buğday, arpa, üzüm ve zeytin), hayvancılık (ko rur. Sanayi pek gelişmemiştir.
yy'da Bizanslılar tarafından alındı. Ortaçağ boyunca Pi
sa ve Cenova arasında çekişmelere yol açıp, XV. yy.
başlarında İspanyollara geçti. 1713'te Avusturyalılara bırakılıp, 1720'de Savoia sülalesine verildi ve ailenin öbür topraklarıyla birlikte Sardinya Krallığı'nı oluşturdu. 1861'de İtalya Krallığı'na katıldı.
sardunya
Güney Afrika ve Avustralya kökenli çokyıllık bitki cinsi (Bil. a. Pelargonium). Yaklaşık 300 türü bulunan, iliman
Urartu topraklarını yakıp yıktı. Dur Şarrukin'de (günü müzde Horsabad) yaptırdığı sarayın tamamlanmasın
Sarhoş Abdi: Bk. ABDİ, SARHOŞ.
Sarhoş Selim: BK. SELİM II. Sari Abdullah Efendi Türk şairi, yazarı ve mutasavvıfı (İstanbul 11584-ay.y. 1660). İstanbul'a yerleşmiş Seyyit Muhammet adında bir Mağrib (Tunus ve Cezayir) şehzadesinin oğlu olan
Sari Abdullah Efendi, annesinin amcası olan Halil Pa
şa'nın ilgilenmesiyle, dönemin ileri gelen bilginlerinden ders aldı. Genç yaşta melamiliği benimseyip, Halil Pa
şa'nın ikinci sadrazamlığı sırasında (1626-1628) tezki
reci olarak Doğu seferine katıldı. Seferde ölen reisül
küttabın yerine getirilip (1627), Halil Paşa ölünce
(1630), bir süre devlet hizmetinden uzak kaldı.
1638'de yeniden reisülküttaplığa getirilip, Anadolu
(1640) ve Cizye muhasebeciliği, piyade mukabeleciliği (1650), mensuh mukataacılığı (1654) gibi görevlerden sonra emekliye ayrıldı.
Bayrami melamilerinden olan Sari Abdullah Efendi, en önemli yapıtı sayılan Cevahir-i Bevahir-i Mesne vi'sinin (Mesnevi'nin birini cildinin şerhi; 8 cilt, 1870
1871) yanı sıra, bayramilik ve tasavvufla ilgili çeşitli kitaplar yazmıştır.
sariasmagiller Yaklaşık 300 türü bulunan sardunya (Pelargonium) cinsi
üyelerinin çoğu, çokyıllık bitkilerdir. Çeşitli renklerde
Özötücüler takımından, 28 türü bulunan kuş ailesi (Bil.
bahçelerde yetiştirilirler.
yan sarıasmagiller ailesi üyelerinin erkekleri genellikle
iklimlerde salon ve sera çiçeği olarak yetiştirilen sar dunyaların çeşitli renklerdeki çiçekleri düzensiz sivri
da yaşar ve yüksek ağaçlarda yuvalanırlar.
büyük, katmerli çiçekleri için, salonlarda, balkon ve
a. Oriolidae). Eski Dünya'nın sıcak bölgelerinde yaşa
sarı ya da parlak kahverengi, kanatları siyah, dişileri ge nellikle zeytin yeşiline çalan koyu renklidir. Ormanlar
kümeler halindedir. Başlıca türleri arasında sardunya
Sarıca, Ayşegül
müşi sardunya (Pelargonium argentium), vb. sayılabi
Türk kadın piyano virtüözü (İstanbul 1935). Altı yaşında piyanoya başlayan Ayşegül Sarıca, İstanbul Belediye
(Pelargonium zonale), Çin sardunyası (Pelargonium si nensis), sakız sardunyası (Pelargonium peltatum), gü lir.
Konservatuvarı'nda F. Statzer'den ders aldı. Paris Kon
SARIYAR BARAJI VE HİDROELEKTRIK SANTRALI 21 servatuvarı'nın piyano ve oda müziği bölümlerini biti
aşırı derecede yıkımına bağlıdırlar. Başlıcaları arasında
dünyanın başlıca müzik merkezlerinde pek çok konser
ki kan uyuşmazlığına bağlı olarak yeni doğmuş bebek lerde görülen alyuvaryıkımlı sanılık, vb. sayılabilir. Ser
rası'nın solistleriarasında yeraldı. 1971'de devletsanat
ronik asitle birleşmesindeki bir bozukluğa (ailesel Gil
rip, Marguerite Long-Jacques Thibaud yarışmasında Paris Kenti Ödülü'nü kazandı (1959). Türkiye'de ve
Minkowski-Chauffard hastalığı, dölütile anne arasında
verip, 1968'de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkest
best bilirubinli sarılıklar, bilirubinin karaciğerde glükü
çisi unvanı verildi. Sarı Deniz
bert hastalığı) bağlı olarak da ortaya çıkabilirler. Birleşik bilirubinli sanılıklar, normal koşullarda kara ciğer tarafından bireşimi yapılan bilirubinin, safrayla ve terli miktarda atılamayıp, organizmada tutulmasının so
re arasında yeralan, uzunluğu 800 km, genişliği 700 km
nucudurlar. Safra yollarındaki bir yıkımdan (koledok kanalı taşı, pankreas kanseri) ya da bir karaciğer iltiha
sırasıyla Bohay, Liaodung ve Kore körfezlerine bağla
ilaçlara bağlı olabilirler) kaynaklanabilirler.
ların döküldüğü Sarı Deniz'in kıyılarındaki başlıca li
birleşik biçimleri yükselir (sirozlara bağlı sarılıklar).
Lüda limanlarıdır.
sanlık dönemi süresince hastanın yatak dinlenmesine
Büyük Okyanus'un batı kesiminde sig deniz. Çin ile Ko olan Sarı Deniz, güneyde Doğu Çin denizine, kuzeyde
nır. Sarı Irmak, Yalu, Liao, Huay, Bay gibi büyük ırmak
manlar, Kore'nin İnchon limanı ile Çin'in Çingdao ve sarıhumma
Afrika'nın tropikal bölgelerinde ve Güney Amerika'nın kuzey kesiminde görülen tehlikeli virüs enfeksiyonu. Sivrisinekler aracılığıyla bulaşan sarıhumma, karaciğeri bozarak sarılığa neden olur; ayrıca böbreklere de zarar verdiğinden, tedavi edilmezse ölümle sonuçlanır. Aşi lama, en az 10 yıl süren bir bağışıklık sağlar.
bindan (virüslere, bakterilere, zehirlenmelere ya da
Karma sarılıklar'da, bilirubinin hem serbest, hem de
Tedavi, sarılığa yol açan hastalığa yöneliktir; ayrıca,
alınması ve normal kalorili, yağsız, alkolsüz bir beslen me rejimi uygulanması gerekir.
Sarı Lütfi: Bk. MOLLA LÜTFİ. sarımsak: Bk. SARMISAK. sarısabır
Sarı Irmak: Bk. HUANG HI.
Sarıkamış Harekâtı
Zambakgiller ailesinden çokyıllık bitki cinsi (Bil. a. Alo es). Yaklaşık 200 tūrü ve melez irki bulunan sarısabır
Birinci Dünya Savaşı'nda Türk kuvvetlerinin, Kafkas Cephesi'nde Ruslara karşı giriştikleri çarpışmalara veri len ad. Ruslarla Kafkas cephesinde yapılan ilk çarpış
malardan sonra, 14 Aralık 1914'te Başkomutan vekili
Enver Paşa'nın Köprüköy'e giderek Rusların elinde bu
lunan Sarıkamış'a saldırı karan vermesiyle ve saldırının ilkbahara bırakılmasını öneren 3. Ordu Komutanı Ha
san Izzet Paşa'yı görevden alarak ordu Komutanlığını üstlenmesiyle başlayan savaşta, Sarıkamış'a girildiyse (29 Aralık) de, elde tutulamadı ve ağır kış koşulları, has
talık, erzak-cephane eksikliği ile kötü yönetimin birara ya gelmesi sonucunda, harekât Türk kuvvetlerinin bü yük kayıplar vererek çekilmesiyle sonuçlandı. Enver
Paşa, komutanlığı Hafız Hakkı Paşa'ya bırakarak, İstan bul'a döndü. 80 000'e yakın Türk askerinin şehit düştü
ğü bu ağır yenilgiden sonra, bütün Anadolu Rus tehlike siyle karşı karşıya kaldı ve çok geçmeden Erzurum,
Van, Muş ve Bitlis, Rus birliklerinin eline geçti. sarıkanat: Bk. LÜFER. Sari Kenan Paşa: Bk. KENAN PAŞA, SARI, TOPAL, UZUN. sarılık
Alyuvarların aşırı olunda yıkımı, bir karaciğer hastalığı
(siroz gibi) ya da safra akışının tıkanması sonucunda, derinin ve dokuların sarı renk alması. Sarı rengin nede
ni, alyuvarlardaki hemoglobinin yıkımıyla ortaya çıkan
pigmentlerin, karaciğerde toplanıp safrayla birlikte sal
gılanmasıdır.
Serbest bilirubinli sarılıklar, genellikle alyuvarların
Evlerde yayg! biçimde yetiştirilen bir sansabır türü.
cinsi üyelerinin yaprakları etli ve kalındır; çoğunlukla gövdeyi rozet biçiminde sarar ve acı bir özsu içerirler, Bazı türleri sarı, turuncu ya da kırmızımsı-yeşil çiçekler açar. Çeşitli türlerinin yapraklarının özsuyu, safra söktürücü, bağırsak yumuşatıcı, vb. olarak kullanılır.
sarısalkım Baklagiller ailesinden ağaççık tūrū (Bil. a. Cytisus sco parius). Anayurdu Avrupa olan, yaprakların koltukaltın dan sarkan salkım biçiminde güzel kokulu san çiçekler açan sarısalkım, bahçelerde ve parklarda yetiştirilir.
Sarı Selim: Bk. SELİM II.
Sarıyar barajı ve hidroelektrik santralı İç Anadolu Bölgesi'nde baraj ve hidroelektrik santrali.
22 SARKAÇ Ankara kentinin 120 km batısında, Nallıhan ilçesine bağlı Sarıyar köyü yakınlarında, Sakarya ırmağının dar
bir boğaz içinde aktığı yerde kurulan (1950'de projeleri
hazırlanarak 1956'da hizmete girmiştir) Sarıyar baraji nin yüksekliği 90 m (temel tabandan başlayarak 110 m), göletinin yüzölçümü 80 km'dir. 1,5 km önünde, 4 je
kireçtaşı, buharlaşma etkisiyle çökelir ve tavanda sarkıt lar, yerde de dikitler oluşturur. Genel olarak "damlata
şı" adı verilen sarkıt ve dikitler, uzunluklarının artması
sonucunda birleşip sütunlar oluşturabilirler.
naratörle çalışan hidroelektrik santralı yeralır. Taşkın
sarkom
baraj ve hidroelektrik santralı, Sakarya ırmağının dü
Kanserli bağ dokusu urlarına verilen ad. Kemiklerde, lenf düğümlerinde ve deride gelişebilen sarkomların kötücüllükleri büyük ölçüde değişir.
denetimi ve elektrik üretimi amacıyla kurulmuş olan
zensiz akışını önemli ölçüde düzenlemiştir ve Kuzey batı Anadolu'nun enerji ağına büyük katkıda bulun maktadır.
sarmaşık
sarkaç
Sarmaşıkgiller ailesinden bitki cinsi (Bil. a. Hedera).
Bir nokta ya da bir eksen çevresinde hareket eden ve
Özellikle tropikal bölgelerdeki yağmur ormanlarında
yen yatay eksene göre hareketli her ağır cisim, bir sar
tırmanıcı bitkilerdir. Bahçelerde kameriye, çardak, vb.
Eksen üstündeki sürtünme ve havanın direnci nede
sarmaşığı (Hedera helix), odun gövdeli, tırmanıcı bir ağaççıktır. Karadeniz Bölgesi'ndelyaygın biçimde rast
Denge konumundan aynı yönde iki geçiş arasında
Sarmatlar
ağırlığının etkisiyle salınan katı cisim. Saat zembereği, salıncak, terazi oku gibi, ağırlık merkezinden geçme
yetişen sarmaşık cinsi üyeleri, yeşil yapraklı, şemsiye bi çimi küçük çiçekler açan, etli üzümsü meyveler veren
kaçtır; salınımları kendi ağırlıkları tarafından doğurul duğu için, bu tür cisimlere "ağırlık sarkaçları" adı verilir.
yapmak için yetiştirilirler. Başlıca türlerinden orman
niyle, salınımlar giderek sönümlenir; genliği küçülür ve sonunda sarkaç, denge konumuna girerek durur.
lanır; ayrıca bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilir.
kalan süreye, "sarkacın devri" denir. Bu süreyi duyarlı olarak saptamak için, çok sayıda devir kronometreyle
İ.Ö.IV.yy.-I.S. III. yy. arasında Karadeniz ve Azak deni
ölçülür ve toplam süre, devir sayısına bölünür.
zinin kuzey kıyıları boyunca uzanan ovada (Sarmatia)
V77g formülüyle hesaplanır. Yani devir, uzunluğun ka
göçeden Sarmatlar, İskitlerle uzun süre çarpıştılar. So nunda bölgeyi ele geçirip, en güçlü dönemlerinde Rus
Mekanikte / uzunluğunda yalın bir sarkacın T devri, gnin yerçekimiivmesinigöstermesi koşuluyla, T-270
yaşamış halk. I.Ö. VI. yy'dan başlayarak Orta Asya'dan
re köküne göre değişir. 25 cm uzunluğunda bir sarka
ya'nın güney kesimine egemenliklerini kabul ettirdiler.
cin devri, yaklaşık 1 saniyedir. Dört kat büyük, yani 1 m uzunlukta bir sarkaç için devir, 2 saniyeyi bulur.
topraklarına akınlar düzenlediler. Daha sonra Hunlarla
Devir ve uzunluk özenle ölçülürse, bu formülle, be lirli bir yerdeki yerçekimi ivmesi (g) hesaplanabilir. Bu nedenle, Yerküre'deki g değerleri, sarkaç yöntemiyle saptanmıştır ve kutupta g-9,83 m/sn/sn, ekvatorda 8-9,78 m/sn/sn'dir. Sonuç olarak, belirli bir sarkacin
devrinin, farklı yerlerde aynı değerleri vermediği söyle
I.S. I. yy'ın başlarında Tuna kıyılarına yerleşerek, Roma
ve Gotlarla karıştılar. sarmısak
Zambakgiller ailesinden soğanlı bitki türü (Bil. a. Allium
sativum). Dünyanın hemen her yanında yetişen sarmı
nebilir.
Yalin sarkacın yanı sıra, konik sarkaç, burgu sarkaç,
bileşik sarkaç, vb. sarkaç türleri de vardır.
Konik sarkaç, bir koni çizen ağırlık sarkacıdır; tele bağlı kütle, yatay bir çemberi değişmez bir hızla aşar ve koni
nin düşey ekseni ile telin yaptığı açı, değişmez bir değer taşır. Bu sarkacın devri, bir tur yapmak için harcadığı sü redir. 1 m uzunluk ve 10%'lik bir sapma açısı için devir
1,98 saniye, 300'lik açı için 1,86 saniyedir.
Burma sarkaç'ta, düşey konumunu sürekli koruyan bir telin alt ucuna asılmış, yatay bir volan bulunur. Telince
olursa, volan birkaç saniyelik devirlerle, her iki yönde
almaşık olarak dönel hareket yapar.
Bileşik sarkaç, birçok yalın sarkacı birleştiren karmaşık bir türdür. Bir halkaya bağlı metal bir çubuğa, bir tel ve
ağırlıktan oluşan yalın bir sarkaç asılarak elde edilir. İki
sarkaç sisteminin karşılıklı salınımları birbirini etkiledi ginden, hareketin incelenmesi daha güçtür. Bütünün hareketi düzensiz görünür; yavaşlar; durdu sanılır; son ra, olaya katılan güçlerin bileşimi sonucunda, yeniden
Anayurdu Orta Asya olan sarmısak (Allium sativum),
hareket eder.
çokyıllık bir otsu bitkidir. Dişleri, baharat olarak
sarkıt ve dikit Mağaraların tavanında ve zemininde oluşan kireçli çö-' kelti oluşumlarını belirten terim. Karstlı kütlelerde, yağ
mur suyu kayanın içinden süzülürken, kireçtaşını eritir. Daha sonra yağmur suyu mağaralara rastlarsa, içindeki
günümüzde dünyanın hemen her yanında
yetiştirilmektedir. Yaklaşık 20 soğancık (diş) içeren,
kullanılmasının yanı sıra, antiseptik, idrar söktürücü,
tansiyon düşürücü, iştah açıcı, kurt düşürücü etkilerinden ötürü, yaygın biçimde tüketilmektedir.
sák (ya da sarımsak), dik saplı, yeşilimsi ya da morumsu
çiçekli bir bitkidir. Keskin kokusuna karşın, tıbbi yararla rindan (özellikle tansiyon düşürücü ve bağırsaklarda
SARTRE, JEAN PAUL
mikrop kırıcı özellikleri) ötürü Eski Mısır döneminden bu yana yetiştirilmekte, gerek taze, gerek kuru olarak,
23
Le Mensonge (Yalan, 1966), İsma Ou Qui S'Appelle Ri en (İsma ya da Hiç Denen Sey, 1970). Pour un Oui ou
baharat gibi kullanılmaktadır.
Pour un Non (Bir Evet ya da Bir Hayır için, 1982), vb.
Sarmiento, Domingo Faustino
Sarre: BK. SAARLAND.
Arjantinli gazeteci, yazar ve devlet adamı (San Juan
1811-Asuncion, Paraguay 1888). Köy öğretmenliği ya pan Domingo Faustino Sarmiento, diktatör Juan Manu el de Rosas'a karşı etkinliklerinden ötürü yurt dışına
kaçmak zorunda kalıp (1840), Şili'de birçok okul kurdu
ve gazeteler çıkardı. 1852'de Arjantin'e dönüp, Justo
Jose de Urquiza'nın Rosas'ı devirmesine katkıda bulun
Sarrebruck: BK. SAARBRÜCKE.
Sarto, Andrea del: Bk. ANDREA DEL SARTO.
du. 1853'te Comentaries de la Constitucion (Anayasa
Üstüne Yorumlar) adlı yapıtını yayınlayıp, 1868'de
cumhurbaşkanlığına seçilerek, Paraguay'a karşı savaşa (1865-1867) son verdi ve eğitim sistemini yeniden dü zenletti.
Sartre, Jean Paul Fransız filozofu ve yazarı (Paris 1905-ay.y. 1980), Fel
sefe öğretmenliği yapan Jean Paul Sartre, Bulantı (La
Sarnath
Nausée, 1938), Duvar (Le Mur, 1939) adlı yapıtlarıyla
Hindistan'da arkeoloji alanı. Benares'in kuzeyinde,
lik, 1943) adlı yapıtında, varoluşçu felsefenin ilkelerini ortaya koydu. Düşüncelerini savunmak ve açıklamak
kutsal Varanasi kentinin 8 km kuzeyinde yeralan Sar
ün kazandıktan sonra L'Être et le Néant (Varlık ve Hiç
nath, Buddha'nın, ilk vaazını verdiğine inanılan Ceylan
için Les Temps Modernes dergisini yayınlamaya koyu
lar Bahçesi'yle ünlüdür. Buddha'nın vaazını verdiği yer, buddhacılığın 4 kutsal hac yerinden biridir. Yapılan ka
mins de la Liberté) dizisi) ve oyunlarıyla (Sinekler (Les
zılarda, Maurya imparatoru Asoka'nın yaptırdığı"yazıt
li ayak", çok sayıda manastir yapısı, birçok heykel, vb. ortaya çıkarılmıştır.
larak, felsefi romanlarıyla (Hürriyetin Yolları (Les Che Mouches, 1943); Gizli Oturum (Huis Clos, 1944); Say gili Yosma (La Putaine Respectueuse, 1946); Kirli Eller
(Les Mains Sales, 1948]; Şeytan ve Yüce Tannille Diable et le Bon Dieu, 1951), vb.) ve denemeleriyle (Varoluş
Sarney, Jose
çuluk Bir Hümanizmadır [l'Exitentialisme est un Huma
Brezilyalı devlet adamı (Sao Luis 1930). Hukuk öğreni mi görüp, bir süre gazetecilik yapan Jose Sarney, siya
on Juive, 1947); Situations (Durumlar, 1947, 1949, 1964); Saint-Genêt, Comedien et Martyre (Saint-Ge
sete atılarak 1965'te Maranhao eyaleti valiliğine, 1970'te senatörlüğe seçildi. 1978'de yeniden seçilip,
1984'te askeri yönetimi destekleyen Demokratik Par ti'den ayrılarak, Tancredo Neves'in başkan adaylığını destekleyenlere katıldı. Seçimleri kazanan Neves'in
nisme, 1946); Yahudi Meselesi (Réflexion sur la Questi nêt, Komedi Oyuncusu ve inanç Kurbanı, 1952]) felse fesini açıkladı ve düşüncelerini yaydı. 1960'ta yayınla dığı Critique de la Raison Dialectique'te Diyalektik Ak
lin Eleştirisi) felsefesini yeniden açıklamaya çalışıp, 1964'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü geri çevirdi. Stock
yardımcılığına seçilerek, Neves'in görevi devralmadan ölmesi üstüne, cumhurbaşkanlığını üstlendi. Ekonomik
holm'de “Russell Mahkemesi”ne başkanlık edip, Mayıs 1968 olayları sırasında siyasal eylemlere girişti. Marks
sorunları çözmeye uğraştıysa da, başaramayıp, Kasım
çı-leninci görüşlerisavunan La Cause du Peuple(Halkın
1989'daki seçimlerde adaylığını koymayarak, Mart 1990'da görevden ayrıldı.
Saroyan, William ABD'li yazar (Fresno, Kaliforniya 1908-ay.y. 1981). Duygusal bir iyimserlikle dolu romantik, ama aynı za manda da alaycı bir üslupla romanlar, öyküler, tiyatro
oyunları yazan William Saroyan, özellikle özyaşamöy küsüne dayalı Aram Derler Adıma (My Name is Aram,
1940) adlı yapıtıyla ve Yoksul Insanlar (The Beautiful People, 1941) adlı oyunuyla ün saldı.
Davası) dergisini yönetip, le Secours Rouge (Kızıl Yar dım) derneğine üye oldu. Libération (Kurtuluş) gazete sini kurup, 1974'e kadar yönetimini üstlendi.
Felsefesi. "Varoluş, öz'den önce gelir" ilkesine daya nan varoluşçuluk akımının Fransa'daki başlıca temsilci si olan Sartre, varoluşçuluğun "bireyin kişiliği hiçbir za man o bireyin, alınyazısı değildir" ahlâksal ilkesini, salt özgürlük ve “kendinde”nin yadsınması anlamına gelen
bir“kendi için" ontolojisine dayandırmıştır. Sartre'a gö re, “kendinde", dünyada ve insanda verilmiş olan, yani
Sarraute, Nathalie
hazır bulduğumuz her şeydir; "kendisi için"se, yete neklerini, eğilimlerini, alışkanlıklarını "hiçleştirerek kendini ortaya koyar; salt karar gücünün yarattığı buna lim duygusunda kendi bilincine vanır; bu nedenle Tanrı
Fransız kadın yazar (İvanovo, Rusya 1900). Geleneksel
deney, başarısızlık deneyidir. Sartre'ın varoluşçuluğu
roman kahramanı anlayışını yıkmaya çalışan Nathalie Sarraute, nesneler dünyasının çekiciliğinden kurtulma ya çalışan, yalnız ve acımasız kahramanlar yarattığı ya
pıtlarıyla ün saldı: Tropismes(Yönelişler, 1939), Portrait d'Un Inconnu (Bilinmeyen Birinin Portresi, 1949), Kuş
ku Çağı(L'Ére du Soupçon, 1956), Les Fruits d'Or(Altin
Meyveler, 1963), Vous les Entendez? (Onları İşitiyor
ya da varlık ile kaynaşmada, başkalarını tanımada temel en olgun biçimine, diyalektik maddecilikten esinlenen tarih felsefesinde ulaşmıştır. Siyasal eylemleri, Sartre'ı, öbür varoluşçular ile ara sındaki düşünce aynlıklarını daha kesin biçimde ortaya koymaya yöneltince, çeşitli kuramsal incelemeler ya yınlayıp, özne kavramının özerkligini korumuş ve yal
nizca Marx'ın değil, Freud'un da temel düşüncelerini bu özerkliğin birer kuramı olarak yorumlamıştır. Psika
musunuz?, 1972), Enfance (Çocukluk, 1983), Tu ne m'aimes pas (Beni Sevmiyorsun, 1989), vb. Ayrıca bir
nalizin sonsuz katkısından hiçbir ödün vermeye razı ol
çok tiyatro oyunu da yazdı: Le Silence(Sessizlik, 1966),
mamakla birlikte, her şeyden önce türeme, girişim öz
24 SARUHANOĞULLARI Varoluşçuluğun önde gelen temsilcilerinden
Jean Paul Sartre,
Ò
felsefe
yapıtlarında, romanlarında,
öykülerinde ve
Yezdigird III'ün (632'den-651'e) yakalanarak öldürül mesiyle sona erdi.
Saskatchewan Kanada'da eyalet. Kanada'nın Prairie bölgesi eyaletle rinden biri olan, batıda Alberta eyaletiyle, kuzeyde Ku
oyunlarında
varoluşçuluğun kavramlarını
açıklamış, 1964'te
Nobel Edebiyat
Ödülü'nügeri çevirmiştir.
gurlugune, etkene, özneye saygı ”yı savunmuştur. L'idiot de la Famille (Ailenin Budalası, 1971-1972)
adlı yapıtında Sartre, insanbilimi siyasal bir temele
oturtmaya, tarihsel gelişme ile insanın gelişmesi arasın
daki uygunluğu ortaya koymaya çalışıp, marksçılığın psikanalizin kavramlarından saptırdığı yeni bir kavramı,
yani “yaşantı kavramı"nı oluşturmuştur: Yaşantı, ruhsal diyalektik sürecin bütünüdür; bu süreç, bilinci de bü
tünleştiren sürekli bir bütünleştirme olduğundan, ister istemez kendi kendine kapalıdır. Bu evrede, psikanali zin "ruhsallık” kavramı ile marksçı “diyalektik” kavramı
ni kaynaştırarak, öznenin bütünlüğüne ulaşmıştır.
Saskatchewan eyaletinin merkezi Regina'dan görünüş.
Saruhanoğulları
zeybatı Toprakları eyaletiyle, güneyde ABD'nin Mon tana ve Kuzey Dakota eyaletleriyle, doğuda Manitoba eyaletiyle sınırlı olan Saskatchewan'ın yüzölçümü 652
Anadolu Selçuklu devletinin zayıflamasından sonra ku
rulan Anadolu beyliklerinden biri. Anadolu Selçuklula rinin hizmetinde uç beyi olarak (1302) çalışan Saruhan
Bey'in (öl. 1345) Manisa'yı ele geçirerek (1313) bağim sızlığını ilan etmesiyle kurulan Saruhanoğulları Beyliği
(merkezi Manisa'ydı), çok geçmeden Menemen, Gör des, Nil, Turgutlu, Foça ve çevresini egemenliği altına aldı. Hızır Bey döneminde Yıldırım Bayezit i tarafından
ele geçirildiyse (1390) de, Ankara Savaşı'ndan (1402) sonra Timur tarafından yeniden kuruldu ve Saruhano
ğulları'ndan Orhan Bey'e verildi. Ama 1410'da Çelebi
Mehmet tarafından kesin biçimde Osmanlı toprakları na katıldı ve Manisa bir sancak haline getirildi. Sasaniler 224/226-651 arasında İran'da egemenlik sürmüş ulu sal sülale. 224'te son Arsaki hükümdarı Artaban IV'ü
yendikten sonra İran İmparatorluğu'na egemen olan (226) Ardaşir l'le (226'ya doğru-241) tahta çıkan Sasa niler (Sasani sülalesi de denir), Şapur I (241-272) döne
minde topraklarını sürekli genişlettiler. Behram || (276
293) ve Nersi (293-302) dönemlerinde zayıflayıp, Gür cistan'a kadar ilerleyen Roma'nın üstünlügünü kabul
etmek zorunda kaldılar. Saray çekişmeleriyle geçen bir dönemden sonra tahta çıkan Şapur II (310-379 döne minde Roma'yla çatışmalar hem siyasal, hem dinsel bir boyut kazandı. Hüsrev l'in (531-579) tahta çıkmasıyla
yeniden toparlanan sülale, uzun bir savaştan sonra, Bi zans imparatoru lustinianos'la barış imzaladı (562). Hüsrev il (591-628) de, Hüsrev l'in başarılı siyasetini sürdürüp, Mısır'da, Filistin'de, Suriye'de, Anadolu'da
330 km², nüfusu 988 928, merkezi Regina kentidir. Ku zeyden güneye doğru ilerlendikçe ocak ayı sıcaklık or
talamalarının -31 °C ile -18°C, temmuz ayı sıcaklık orta
lamalarınınsa 14 °C ile 18 °C arasında değiştiği eyalette, toplam yağış tutarı 279 mm dolayındadır ve aşağı yuka
ri tümü yaz mevsiminde düşer. Petrol, potas, uranyum,
vb. yeraltı gelir kaynakları bakımından zengin olan Sas
katchewan'da, sanayi önemli ölçüde gelişmiştir: Meta lürji, petrol arıtılması, ormancılık, balıkçılık sanayisi, vb. Tarımsa (ülkenin buğday üretiminin % 80'i), önemini
korumakla birlikte, eskiye oranla gerilemektedir. TARİH
Athabasca, Algonquin ve Sioux dillerini konuşan Kızıl derililerin yaşadıkları günümüzdeki Saskatchewan top
raklarına, Avrupalılar ilk olarak 1690'a doğru ulaştılar. 1880 yıllarında Kanada'nın orta kesimine bağlanmasını sağlayan demiryolu hattının döşenmesiyle gelişmeye başlayan bölge, 1965'te bir eyalete dönüşüp, o tarihten sonra hızla gelişti.
Saskatchewan irmağı Kanada'nın orta kesiminde ırmak. Güney Saskatche wan(885 km) ve Kuzey Saskatchewan(1 225 km) kolla rindan oluşan Saskatchewan irmağı, Alberta ve Sas
katchewan eyaletlerinde akıp, iki kolun Prince Al bert'te birleşmesinden sonra, 547 km daha akarak, Winnineg gölüne dökülür. Yaklaşık 383 300 km'lik bir
alanı akaçlayan irmağın havzasında, madenkömürü ve doğal gaz çıkarılır. Ayrıca, önemli ölçüde buğday ve kereste üretilir.
savaşarak topraklarını genişlettiyse de, Herakleios l'in 627'deki karşı saldırısı sırasında yenildi ve öldürüldü. O tarihten sonra, müslüman Arapların saldırılarıyla top rakları sürekli küçülen sülale, Merv'e sığınan son üyesi
Saskatoon
Kanada'da kent. Saskatchewan eyaletinin en büyük
SATRANÇ 25 kenti olan, eyaletin orta kesiminde, Güney Saskatche wan irmağı kıyısında yeralan Saskatoon kentinin nüfusu 186 058'dir. Önemli bir ırmak limanı ve demiryolları
otoyollar kavşağı olan kentte, çevresindeki bölgede çı
karılan potas ve petrol işlenmektedir. Ayrıca büyük un fabrikaları ve et konserveleme tesisleri kurulmuştur.
Aynı zamanda da bir öğretim (Saskatchewan Üniversi tesi) merkezidir.
dımcılığını üstlenip, 1973-1974'te Devler bakanlıgı ve başbakan yardımcılığı yaptıktan sonra, 1974'te swaset. ten çekilerek, çeşitli bankaların yonetim kurullanında görev aldı.
Satie, Erik Fransız bestecisi (Honfleur 1866-Paris 1925) Paris Konservatuvarı'na giren (1879) Erik Satie, cok geçme.
Sassari
İtalya'da kent. Sardinya adasının kuzeybatı kesiminde
ki Sassari ilinde yeralan, ilin ikinci büyük kenti olan Sas sari'nin nüfusu 119 717'dir. Demiryolu ve karayoluyla Asinara körfezi kıyısındaki Porto Torres'e bağlanmış
Frans
bestecilerinin en
onemlilerinden
olan kent, çevresindeki tarım bölgesinin ürünlerinin
un savlan Erik
(şaraplık üzüm, zeytin, meyve, sağmal inek ve koyun
Salle
yetiştiriciliği (peynir yapımı]) ticaret merkezidir.
Parade adli
balesinde, daktilo makinesi Candra dudugu ucak
Sassetta
pervanes vapur
dudugu gibi
İtalyan ressamı (Siena 1382'ye d.-ay.y. 1450). XV. yy. Siena resim okulunun başlıca temsilcilerinden olan Sas setta (asıl adı Stefano di Giovannidir), 1436'da Osser vanza kilisesi için bir mihrap resmi yaptı. Borgo San Se
polcro'da yaptığı Aziz Francesco Mihrap Arkalığıyla
(1444) başyapıtını ortaya koyup, Siena'daki Roma kapi si üstüne Meryem'in Taç Giyişi'ni yaparken öldü (yapıtı
ververmistir
den konservatuvardan çıkarılarak, çeşitli kabarelerde piyano çaldı ve besteler yaptı. 1905'te, kırk yaşına gel mişken Schola Cantorum'a girerek (Vincent d'Indy ve Albert Roussel'in ögrencisi oldu) öğrenimini tamamla
yıp, duruluk, özlülük ve mizahtan oluşan yeni bir müzik anlayışı önerdiği yapıtlarıyla un saldı ( Parade Geçit tö (
en iyi öğrencisi Sano di Pietro tamamladı).
alışılmamis seslere
Satı Bey Arap eğitimcisi ve siyasetçisi (Sana, Yemen 1880-Bag dat 1968). İstanbul'da Mülkiye Mektebi'ni bitiren
reni, 1917) balesi; Socrate (Sokrates) senfonik dramı,
vb.). Ömrünün sonuna doğru, kendisi pek istemediği halde bir müzik okulunun önderi sayılıp, Altılar Gru bu'nu etkiledi.
(1900) Sati Bey (Satı el-Husride denir), çeşitli yerlerde
öğretmenlik, kaymakamlık yaptı. Yüksek Muallim Mek tebi'nde müdürlük ve pedogoji öğretmenliği yapıp
(1908-1912), modern eğitim yöntemlerini uyguladı.
Toplumbilim, pedagoji ve siyaset konularındaki tartış
ma yazıları ve konferanslarıyla, döneminin düşünce ya şamına önemli katkılarda bulunup, spencerciliğin Tür kiye'deki başlıca temsilcileri arasında yeraldi. Osmanlı İslâm geleneklerine bağlı kalınması ve Osmanlı bütün lüğünün korunması koşuluyla batılılaşmayı savunup, 1919'dan sonra Türkiye'den ayrılarak, Suriye, Irak ve Mısır'da yaşadı. Arap ulusçuluğunu destekleyip, Suriye (1919-1920) ile Irak'ta (1920-1921) Eğitim bakanlığı, profesörlük, dekanlık yaptı.
Başlıca yapıtları: Fenn-i Terbiye (pedagoji, 1909), Ilm-i Akvam (etnografya, 1911), Vatan İçin (beş konfe rans, 1913).
Satlec irmağı Hindistan'da ve Pakistan'da irmak. Pencab'ın beşirma
ğının en uzunu olan (1 600 km) Satlec (Ingilizce Sutlej)
irmağı, Tibet'in güneybatısındaki Manasarovar gölün den, 4 570 m yükseltide doğar. Himalayalar arasındaki derin boğazlarda kuzeybatıya ve batıya doğru akıp, Hindistan'ın kuzeybatı kesimini aşar, gunevbativa do nüp, Pakistan'ın doğu kesiminde akarak, Çenab irma
ğıyla birleşir ve Pancnad ırmağını(80 km ötede Indus ir mağına karışır) oluşturur. Hindistan'daki kesiminde su lama ve hidroelektrik üretimi amaçlı barajlar kurulmus tur.
satlıcan: Bk. ZATÜLCENP.
Satır, Kemal
Sato Eisaku
Türk siyasetçisi (Adana 1911-İstanbul 1991). İstanbul
Japon siyasetçisi (Tabuse, Yamaguci ili 1901-Tokyo
Tıp Fakültesi'ni bitiren (1936) Kemal Satır, bir süre ser
1975). Liberal Demokratik Parti'nin tutucu önderleri
seçilip, 1949'da Ulaştırma bakanlığına atandı. 1952 se
arasında yeralan Sato Eisaku, 1948-1964 arasında, çe şitli bakanlıklarda bulundu. 1967-1972 arasında başba kanlık yapıp, ABD yanlısı bir siyaset izledi ve Okina
mamlayıp, 1957'de yeniden milletvekilliğine seçilerek partisinin genel sekreter yardımcılığında bulundu.
va'nın, Ivo Cima'nın, Bonin adalarının Japonya'ya geri verilmesini (1972) sagladı. Nükleer silahlann azaltılması
sekreterliğine seçilip, 1963-1965-arasında başbakan
aldı.
yetçi Parti'yi kurarak genel başkanlığına seçildi ve ertesi yıl partiyi Milliyetçi Güven Partisi'yle birleştirdi (Cum huriyetçi Güven Partisi). Yeni partinin genel başkan yar
satranç
best hekimlik yaptı. 1943'te CHP'den milletvekilliğine
çimlerini yitirince radyoloji dalinda uzmanlık stajını ta 1960'ta Kurucu Meclis üyeliğine, 1961'de CHP genel
için gösterdiği çabalarla 1974'te Nobel Barış Ödülü'nü
yardımcılığı yaptı. 1972'de CHP'den ayrılıp, Cumhuri
Iki oyuncunun 64 kareli bir tahta üstünde, değerleri ve
26
SATURN
adları değişik 16'şar taşla oynadıkları oyun. V. yy'a doğ
ru Hindistan'da bilinen, Iran'ı fetheden Araplar tarafın dan geliştirilen ve oyun kuramının temeli atılan satranç, IX. yy'da Avrupa'da da yaygınlaşmış, günümüzdeki ku
ralları Rönesans döneminde belirlenmiştir.
Oyun, bir beyaz, bir siyah 64 kareden oluşan bir sat
ranç tahtası üstünde, başlangıçta belirli bir düzenle sıra
lanan ve belirli kurallara göre oynatılan ayrı biçimlerde
32 parça taş yardımıyla oynanır; yani her oyuncunun 16 taşı(2 kale, 2 at, 2 fil, 1 vezir, 1 şah ve 8 piyon) vardır. Amaç, rakibin şahını ele geçirmek, yani mat etmektir.
Hem bir bilim, hem bir sanat sayılan satranç, geniş ölçü de düşünme ve beceri gerektirir. Başlıca satranç şampiyonları arasında Adolf Anders
sen, Wilhelm Steinitz, Emanuel Lasker, Jose Capablan
ca, Aleksandr Alehin, Max Euwe, Mihail Botvinnik, Va siliy Smislov, Tigran Petrosyan, Boris Spaskiy, Bobby
Fischer, Anatoliy Karpov, Gariy Kasparov, vb. sayılabi lir.
Türkiye'de çok eski tarihlerden bu yana oynanan
satranç, 1954'te kurulan Türkiye Satranç Federasyo nu'nun çatısı altında toplanmış, federasyon 1962'de, Uluslararası Satranç Federasyonu'na bağlanmıştır. Türk satranççılarından Nevzat Süer ve ilhan Onat uluslarara si usta, Turhan Yılmaz ve Suat Soylu FİDE (Uluslararası
Satranç Federasyonu) ustası unvanlarını almışlar, Suat
Atalık da, 1988'deki Satranç Olimpiyatı'nda dünya üçüncüsü olmuştur. Türk satranç takımı, 1992'de Ma nila'da yapılan olimpiyatlarda, 37. sırayı almıştır. Saturn: Bk. APOLLO PROGRAMI. Saturnus Eski Italya ve Roma tanrısı. Tarım tanrısı olan, daha son ra eski Yunanlıların Kronos adlı tanrısıyla birtutulan Sa turnus'un, dünyayı yönetirken Zeus tarafından tahttan indirilince İtalya'da Latium bölgesine yerleştiğine ve
Satürn (gezegen) Güneş sisteminin, kütle ve hacim bakımından Jüpi
ter'den sonra ikinci büyük gezegeni. Güneş'ten uzaklık
sıralamasına göre altıncı gezegen olan Satürn'ün gör kemli halkasıyla Güneş sisteminin harikası olduğu söy lenir. Eskiçağ'da, burçlar kuşağının takımyıldızları ara sında en yavaş yer değiştiren gezegen olması nedeniy le, zaman tanrısını simgelemiştir. Gerçekten de, Sa türn'ün yıldız yılı, yani Güneş çevresindeki dolanım sü resi, Yer yılından 29,5 kez uzundur. 1 427 000 000 km
olan Güneş'e ortalama uzaklığı, aşağı yukarı, Jüpiter'in uzaklığının iki katına ulaşır (Güneş'e en büyük uzaklığı 1
511 000 000 km, en az uzaklığıysa 1 346 400 000
km'dir). Ekvatorundaki çapı Jüpiter'e oranla daha belir gin bir elips biçimindedir. Satürn günü, yani yıldız dön me dönemi, gezegenin ekvatorunda 10 saat 14 dakika sürer.
Satürn'ün hacmi, Yer'in 744 katına ulaşır. Oysa ge zegeni oluşturan maddelerin çok hafif olması nedeniy le, ortalama yoğunluğu sudan daha azdır ve kütlesi
Yer'in 94 katı kadardır.
Satürn'le ilgili bilgilerin büyük bölümü, 1980 ve 1981'de, sırasıyla 124 000 km ve 101 000 km yakının dan geçen iki Voyager (ABD yapımı) sondasından elde
edilmiştir. İç yapısı,büyük ölçüde Jüpiter'inkine benze
mektedir Büyük bölümü, hidrojen-helyum karışımın dan oluşur. Merkezdeki katılaşmış hidrojen-helyum
çekirdeğinin çevresi, sivi bir tabakayla (su, metan ve amonyak) çevrilidir. Jüpiter'inkigibi, Satürn'ün gömleği
de ekvatorda paralel kuşaklar oluşturur ve bu görünüm Satürn'de atmosfer hareketlerinin varlığını gösterir. Ama söz konusu kuşakların rengi, Jüpiter'e oranla daha soluk, leke sayısı da daha azdır. Yapılan ölçümler, bu
lutsu tabakaların dış yüzeyinde sıcaklığın sıfırın altında 180 °C'a düştüğünü göstermektedir. Ama kuşak ve le kelerin kanıtladığı atmosfer hareketlerinin doğması için, derinlerde kalıntı isinin bulunması gerekir.
Donuk amonyak bulutunun üstünde parıldayan hal
yerli halka tarımı öğreterek, bölgeye "altın çağ"ını ya şattığına inanılırdı. Her yıl aralık ayında onuruna yapı lan, Saturnalia adı verilen şenliklerde “altın çağ"daki
kalar, tikız bir yapı göstermezler. Uzaklıkları nedeniyle
eşitlik dönemini yansıtmak amacıyla, köleler ile efendi
ile bir dağ arasında değişen boyutlarda donmuş amon
leri aynı sofrada yemek yerlerdi. Sonradan adı Satürn gezegenine verildi.
bir bütün gibi görülen, çok küçük cisimlerden, çok kü çük uydulardan oluşmuş yağmurlardır ve bir kum tanesi
yak kütleleri söz konusudur. Bütün bu mikrouydular, eşmerkezli halkalar oluşturur. 1969 yılına kadar üç hal
Satürn'ün, Voyager 2 tarafından 21
milyon km uzaklıktan çekilmiş bu "gerçek renkli fotoğrafında, uydularından Tetis (solda) Dione
(ortada) ve Rea da görülmektedir. Halka düzleminde, Tetis'in gezegen
üstündeki gölgesi de seçilmektedir.
SAVAŞ ka bulunduğu sanılmaktayken, aynı yılın ekim ayında P.
Guérin, sözü geçen üç halka içinde bir dördüncüsünü
27
Sava irmağı
belirlemiş, 1970 yıllarının sonunda da belirlenen halka ların sayısı, 6'ya çıkmıştır. Ama 1980 ve 1981'de Vo
Slovenya, Hırvatistan ve Sırbistan'da irmak. Sloven
rinin, esmerkezli bir halkacıklar dizisinden oluştuğunu
arasında akıp, Lyublyana ve Zagreb'den geçtikten son. ra, Belgrad'da Tuna irmağına karışır. 96 000 km²'lik bir
yager sondalarıyla alınan veriler, bu halkaların her bi ortaya koymuş, böylece halkaların toplam sayısı bin leri bulmuştur. Satürn halkaları sisteminin dış çapı 272 000 km'yi
ya'da, İtalya sınırı yakınında Alp dağlarında doğan Sava
irmağı, boğazlar, yaylalar, bataklıklar ve tarım alanları alanı akaçlayan irmağın 580 km'si ulaşıma elverişlidir.
bulur; ama kalınlığının 15-16 km, belki de daha küçük olması, şaşırtıcı bir çelişki doğurur. Gezegen ekseninin,
savana
bir bu yüzünü, bir öbür yüzünü göstermesine neden
rülen, tek tük ağaçlar serpili büyük çayırlardan oluşan
yörünge düzlemine göre belirgin olan eğimi, halkaların olur.
Uydular. Satürn'ün 1979'a kadar 9 uydusu bulunduğu sanılırken, 1980'den sonra daha birçok küçük uydusu
bulunduğu anlaşılmıştır. Bunlardan altısı teleskopla gö
Kurak mevsimin uzun sürdüğü tropikal bölgelerde gö
bitki topluluğu, Güney Afrika ve Doğu Afrika'da başlıca
bitki topluluğu olan savana (savan da denir), boylan yer
yer 2 m'yi bulabilen köksaplı bitkilerden ve bugdaygil lerden oluşur.
rülebilir. Uydulardan en büyüğü olan Titan'ın çapı
Ay'ınkinden büyüktür ve metandan bir atinosferle ku
Savannah
donmuş dev amonyak kütlelerinden oluştuğu sanıl
ABD'de liman kenti. Georgia eyaletinde, Savannah ir
şatılmıştır. Öbürleri çok daha küçüktür ve bazılarının
maktadir. Uyduların en büyükleri, gezegene yakınlık si
rasıyla şunlardır: Mimas, Enceladus, Tetis, Dione, Rea, Titan, Hiperion, Japet, Phoebe.
mağının Atlas okyanusuna döküldüğü yer kıyısında ye
ralan, Chatham yönetim bölümünün merkezi olan Sa vannah'ın nüfusu 137 560'tır. Georgia eyaletinin başlı ca limanı olan kentte, liman etkinliklerinin yanı sıra, sa
Satürn (füze): Bk. APOLLO PROGRAMI.
nayi de gelişmiştir: Dünyanın en büyük kâğıt fabrikaları,
kimya sanayisi, tersaneler, lastik ve plastik maddeler yapımı, vb. Aynı zamanda da bir turizm merkezidir.
Saussure, Ferdinand de Isviçreli dilbilimci (Cenevre 1857-Vufflens-le-Château, Vaud kantonu 1913). Leipzig'de dilbilim öğrenimi gö ren Ferdinand de Saussure, doktora çalışmasını ta mamladıktan sonra, Paris'te, École des Hautes Étu
des'de karşılaştırmalı dilbilgisi profesörlüğü yaptı (1880-1891). Cenevre'ye dönüp, ölümüne kadar Sans
kritçe, karşılaştırmalı dilbilgisi ve genel dilbilim dersleri verdi; karşılaştırmalı dilbilgisine ilişkin kitaplar yayınla dı. Ölümünden sonra öğrencileri Ch. Bally ve A. Séche
haye'in çabalarıyla 1916'da yayınlanan, 1957'de R.
Godel'in tamamladığı Genel Dilbilim Dersleri (Cours
de Linguistique Générale) adlı ders notlarıyla, modern dilbilimin ve yapısalcılığın kurucusu sayıldı.
Modern dilbilimin evriminde temel rol oynayan Ge nel Dilbilim Dersleri'nde, Ferdinand de Saussure, “söz" ile "dil” ayrımını, "gösterge"nin tanımını (ses imgesi "gösteren" + düşünceyi belirten "gösterilen"), eşza manlılık ile artzamanlılık arasındaki ayrımı, göstergenin
Savarona
Atatürk'ün yatı. 1931'de denize indirilen, döneminde dünyanın en büyük (6 130 ton) yatı olan Savarona, sipa
rişi veren ABD'li işadamının vergi yüksekliğinden ötürü teslim almaması üstüne, 1 Mart 1938'de Türkiye Cum
huriyeti tarafından satın alınarak, cumhurbaşkanlığı hiz metine verildi. Sağlığı bozulmuş olan Atatürk'ün Dol mabahçe sarayından yata geçerek, iki aya yakın süre
içinde yaşadıktan sonra ölmesinden sonra da, cumhur
başkanlığı hizmetinde kaldı. 1951 ortalarından başla
narak, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından eğitim gemisi olarak kullanılıp, 3 Ekim 1979'da çıkan yangin dan (nedeni aydınlatılamamıştır) büyük zarar görünce, hizmet dışı bırakıldı. Daha sonra özel bir şirkete kirala nip, 30 Nisan 1993'ten sonra turistik amaçla kullanıl maya başlandı.
saymacalılığını, sentagma ve paradigma ilişkilerini, vb.
savaş
muştur.
Devletler ya da halklar arasında silahlı çatışma. Çok çe şitli biçimleri olan ve halkların, devletlerin coğrafi ko numlarıyla, ordularının gücüyle ve teknik düzeyiyle il gili olan savaş, Clausewitz'e göre, “siyasetin başka araçlarla sürdürülmesi"dir. XVII, ve XVIII. yy'larda as
getirerek, modern dilbilime büyük katkılarda bulun
İsviçreli dilbilimci Ferdinand de Saussure,
ölümünden sonra öğrencilerinin Genel Dilbilim Dersleri adı
altında biraraya
getirdikleri ders notlarıyla, modern dilbilimin ve yapısalcılığın kurucusu
sayılmaktadır.
ker sayısı çok az olan ordular tarafından sürdürülen ve halkın düşük oranda katıldığı kuşatma savaşının yerini, Fransız Devrimi'yle birlikte halkların savaşı almış, halk
ların savaşı da yerini, iki büyük Dünya Savaşıyla, XIX. yy. sonlarında Alman germenbirlikçileri tarafından ta sarlanan topyekûn savaş'a bırakmıştır. Amacı rakibin yok edilmesi olan topyekun savaş, maddi ve manevi di reniş olanaklarını azaltmayı hedef alan ideolojik savaşla ve ekonomik savaşla birlikte yürütülür.
Teknik ilerledikçe, savaşlarda ölenlerin sayısı da gün
geçtikçe artmıştır. Sözgelimi, Napolyon Savaşları do
neminde (1798-1815), günde ortalama 233 asker ölür ken, bu sayı Kırım Savaşı'nda (1854-1856) 1 075'e, Bi
28
SAVİMBİ, JONAS leri dos Santos'un kazanması (Eylül 1992) üstüne, yeni
den savaşa girişerek, 20 Ocak 1993'te Soyo kentini ele
geçirdi ve saldırılarını sürdürdü. Savoia sülalesi
Avrupa'nın en eski hükümdarlık sülalelerinden biri. 1861'de bütünlüğü sağlanan İtalya Krallığı'nı 1946'da cumhuriyet ilan edilinceye kadar yönetmiş olan Savoia sülalesi, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu'na ba ğımlı olarak Savoia kontu olan (1003'ten 1051'e)
Umberto I tarafından, Leman gölünün (İsviçre) güney kıyısındaki bölgede kuruldu. Yerine geçenlerin kontlu
İkinci Dünya Savaşı'nda Almanya'nın Bremen limanına
tonlarca bomba birakan ABD yapımı bir B-17 ("uçankale") filosu.
rinci Dünya Savaşı'nda, 7 738'e çıkmış, Hiroşima'ya
ğun topraklarını sürekli genişleterek günümüzde Fran sa, İtalya ve İsviçre'de kalan geniş tarihsel Savoie bölge sini topraklarına katmalarından sonra, Amadeo VIII (1391'den 1440'a), dük unvanını aldı. XV. yy'da sülale nin zayıflamasıyla, 1536'da toprakları Fransa tarafından
işgal edildi. Cateau-Cambrésis Antlaşması'yla sülaleden Emanu
atom bombası atılmasıyla (6 Ağustos 1945), 80 000 kişi ölmüştür. Nükleer savaşı başlatan Hiroşima'ya atılan bomba
ele Filiberto'nun (1538'den 1580'e) yeniden düklüğe
nin gücü 20 kilotonken (20 000 ton T.N.T'nin patlama gücünde), günümüzde, atom çekirdeğinin parçalan
te'ye (Italya) aktarıldı. XVII. yy'da Fransa'nın Habsburg
Atom teknolojisi, 1963'te atmosfer denemelerini ya
saklayan antlaşmaya karşın duraklamamış, araştırmalar sonunda, tam anlamıyla temiz olan, yani radyoaktif çö keltisi bulunmayan ve yalnızca canlılara zarar veren
nötron bombası geliştirilmiştir. Günümüzde ayrıca, atom silahının yanı sıra, kimya sal silahların sayısı da artmış, 1914'teki göz yaşartıcı
obüslerden, tahriş edici ya da yakıcı gazlardan, klor ga zindan ve ilk olarak 1917'de kullanıldığı leper kentin den adını alan iperit gazından sonra, yenileri bulun muştur.
Ayrıca, daha korkunç olan biyolojik silahlar (bakteri ve virüsler) bulunmuş, bir yandan da “klasik" diye nite lendirilen silahlar sürekli geliştirilmiştir. Özellikle Viet nam Savaşı sırasında Vietnam toprakları, ayrıntılı saldırı konusunda birçok tekniğin denenme alanı olmuştur: Napalm ile klasik bombaların etkisini birleştiren CBU bombaları; misketli ya da çelik ve plastik oklu parçalı
bombalar; ağ biçiminde sekiz metrelik sekiz tane nay lon ipten oluşan örümcek mayınlar; bir mendil ya da
pansuman gibi görünen çakıllı mayınlar; delici bomba lar; lazer işınlarıyla yönetilen "pürüzsüz portakallar”, vb.
Savimbi, Jonas Angolalı siyasetçi (Muhango 1934). Angola'daki ba ğımsızlık savaşına katılan Jonas Savimbi, 1961'de An gola Ulusal Kurtuluş Cephesi (FNLA) önderi Holden Roberto'nun yardımcılığına getirildi. 1966'da örgütten
ayrılıp, Angola'nın Tam Bağımsızlığı İçin Ulusal Birlik'i (UNITA) kurarak, önce Çin'in, daha sonra da Güney Af
rika Cumhuriyeti ve ABD'nin desteğini sağladı. Porte kiz'in Angola'nın bağımsızlığını tanıması üstüne, FNLA önderi Holden Roberto'yla birlikte yeni devletin ortak
başkanlığına seçildi. Angola Halk Cumhuriyeti'nin ba
ğımsızlığını ilan eden Agostinho Neto'ya (daha sonra da Edourdo dos Santos'a) karşı çarpışarak ülkenin gü
ney kesimine çekilip, oradan yoğun bir gerilla savaşını yönetti. 1991'de dos Santos'la bir anlaşma imzalaya
rak, yapılan başkanlık seçimlerine katıldıysa da, seçim
lar imparatorluğuna karşı savaşımına katılan ve toprak larını önemli ölçüde genişleten sülaleden Vittorio Ama deo II, Utrecht Barışı'yla (1713-1714) Sicilya kralı ilan edildi. 1792-1793'te Savoie bölgesinin Fransızlar tara
fından işgalinin ardından, Napolyon'un yenilgiye uğra ması sonucu, Vittorio Emanuele
I
ması yoluyla değil, ergime yoluyla, 20 megatonluk (20 milyon ton T.N.T. gücünde) bombalar yapılmıştır.
getirilmesinin ardından, merkezci bir yönetim kurulup, düklüğün merkezi Chambéry'den (Fransa), Piemon
(1812'den 1821'e)
devletlerinin tümüne yeniden kavuştu. XIX. yy'da dev
rimci hareketin topraklarında yayılması üstüne iktidarı ni iki meclisle paylaşmak zorunda kalan Carlo-Al
berto (1831'den 1849'a), Avusturya'ya karşı girişilen savaşın yenilgiyle sona ermesi üstüne, oğlu Vittorio Emanuele II yararına tahttan çekilmek zorunda kaldı (1828). Vittoria Emanuele II döneminde (1849-1878)
parlamenter sistemin kabul edilmesinden ve başbakan Cavour'un Lombardia'yı ele geçirmesinden (1860; bu na karşılık, Nice ve Savoia'yı Fransa'ya bıraktı) sonra, yapılan halkoylamalarıyla İtalya'da bütünlüğün sağlan masıyla, Vittorio Emanuele II, İtalya kralı ilan edildi
(1861). O tarihten sonra İtalya kralı unvanıyla egemen lik süren Umberto I, Vittorio Emanuele III ve Umberto
II'nin ardından, İtalya halkının 1946'da cumhuriyet
yönetimini seçmesiyle, Savoia sülalesinin egemenliği sona erdi.
Savonarola, Girolamo İtalyan vaizi (Ferrara 1452-Floransa 1498). Dominiken tarikatına giren (1475) Girolamo Savonarola, 1482'de
Floransa'da San Marco manastirinin vaizliğine atandı
ve Medici ailesini açıkça eleştirmeye başladı. Vaazla rinda yeni bir Keyhüsrev'in gelip, İtalya'da yeni bir dü zen kuracağını bildirerek, Fransızların İtalya'yı istila et
meleri ve Charles VIII'in görkemli bir törenle Floran
sa'ya girmesi üstüne, kehaneti gerçekleşmiş sayılarak büyük ün kazandı ve Medici ailesini etkisi altına alarak,
gerçek bir diktatörlük kurdu (1494-1497). Yarı teokrasi ye-yarı demokrasiye dayalı bir düzen kurmaya çalışıp,
papalığa karşı çıkması üstüne aforoz edildi (1497) ve
asıldıktan (1498) sonra, cesedi yakılıp, külleri Arno ir mağına savruldu. sayaç
Bir niceliği ölçmeye ve kaydetmeye yarayan aygıtların
SAYGUN, AHMET ADNAN genel adı. En çok kullanılan sayaçlar, su, gaz ya da elek trik tüketimini kaydeden saatlerdir. Bu aygıtlar, kullani
1941'de yeni kurulan Lübnan devletine verildi.
cinin tüketiminin belirlenmesinde, özellikle dağıtıcı ku
Saydam, Refik
ruluşun ücretleri faturalamasında büyük kolaylık sağlar.
29
Bütün sayaçlarda, tüketimi okumak için büyük ölçü
Türk devlet adamı (İstanbul 1881-avy. 1942). Askeri
de birbirine benzeyen düzenekler kullanılır. Su, gaz ya da elektrik akımının geçişiyle çalışan motorun eksenin de, dişli bir çark bulunur; bu çark, birinci kadranın gös
Tıbbiye'yi bitiren (1905) Refik Saydam, Berlin Askeri
tergesine bağlı bir başka çarkı hareket ettirir. Her iki çar kın çapları, göstergenin en küçük ölçü birimini göster mesini sağlayacak biçimde çaplanmıştır.
Sözgelimi, motor ekseninin bir turunda 1/3 litre su
geçiyorsa, iki çarkın çapları arasındaki oran bire üçtür.
Böylece, motorun her üç turunda tüketilen her litre su için, gösterge bir tur yapar.
Ondalık birimleri okumak içinse, çap ve dişleri ara
sındaki oran 1/10 olan bir başka dişli takımı bulunur; bu takım, ondalik kadran üstündeki göstergeyi harekete geçirir.
Mustafa Kemal
Paşa'yla birlikte 19 Mayıs 1919'da
Samsun'a çıkanlar
Göstergeli sayaçların okunması belirli bir güçlük gös terdiğinden, dolaysız okuma sağlayan rulolu sayaçlar yaygınlaşmıştır; bunların kadranları kilometre sayaçla
arasında yeralan
Retik Savdam çeşitli
rinin kadranlarına benzer. Mekanizmalarıysa, göster
bakanlıklarda
geli aygıtlar gibidir. Dişli çarklar O'dan 9'a kadar bütün
bulunduktan
rakamları içeren bir dizi ruloyu çevirir. Her rulo, bir on
sonra, 1939 dan
dalık düzen birimini gösterir.
ölümüne kadar
Sayar, Abbas
vapmıştır.
Türk romancısı (Yozgat 1923). İlk ve ortaöğrenimini
Yozgat'ta tamamlayan Abbas Sayar, parasal sıkıntıların dan ötürü, öğrenimini sürdüremedi. Askerliğini bitirdik ten sonra, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk
başbakanlık
Tip Akademisi'nde kurs görüp (1910-1912), Balkan Sa
vaşı patlak verince yurda döndü (1912) ve cepheve
gönderildi. Birinci Dünya Savaşı'nda da askeri hekimlik
yapıp, Mustafa Kemal Paşa'yla Anadolu'ya geçerek (19
Dili ve Edebiyatı bölümüne girdiyse de, gene aynı ne
Mayıs 1919), İlk TBMM'de Doğubeyazıt milletvekili
denlerle öğrenimini yarım bırakıp, Yozgat'a dönerek gazete satıcılığı, kitapçılık, matbaacılık, çiftçilik yaptı. Edebiyata şiirle giren Abbas Sayar, daha sonra yayın ladığı, anlatımının özgünlüğü ve yalınlığıyla, gözlemle
Başbakanlığa atanip (25 Ocak 1939), görevini ölümüne
rinin gerçekliğiyle, şematik köy romanlarının dışına ta şan konularıyla dikkati çeken romanlarıyla ün salmıştır. Başlıca yapıtları: Gönül Sandali (şiirler, 1946), Yilkı Ati(1970; TRT Roman Başarı ödülü), Çelo (1972; TDK
olarak görev aldı. Sıhhat ve İçtimai Muavenet bakanlığı (1922),birçok kez Sağlık bakanlığı, İçişleri bakanlığıya pip, CHP Genel sekreterliğinde bulundu (1922-39). kadar sürdürdü.
saydam tabaka
1973 Roman ödülü), Can Şenliği(1974; 1975 Madaralı
Gözyuvarının saydam ön bölümü. Bol sinir iplikleri içe
Roman armağanı), Yorganımı Sıkı Sar (öyküler, 1977),
ren, ama damar bulunmayan kalın bir zar olan saydam
Dik Bayır (roman, 1977), Tarlabaşı Salkım Saçak (ro man, 1987), Anılarda Yumak Yumak (ani, 1990), Nok talar (özdeyişler, 1991), vb.
tabakada (kornea da denir), çeşitli hastalıklar ortaya çı kabilir. Bunların başlıcaları olan saydam tabaka iltihap
Sayda Lübnan'da liman kenti. Akdeniz kıyısında, Beyrut yakı
ları (keratitler) ikiye ayrılır: Yüzeysel iltihaplar, derin ilti
haplar. Yüzeysel saydam tabaka iltihapları, mikrop ya da virüs (çoğunlukla sık sık tekrarlanan uçuk) kökenli dirler; ağrılı bir yaraya yol açarlar. Derin saydam tabaka iltihaplarıysa frengi, verem, uçuk, vb. kökenlidirler.
ninda yeralan Sayda'nın nüfusu 70 000'dir.
Eskiçağ'da Sidon adıyla Fenikeliler tarafından kuru lan Sayda, Sur kentinin yanı sıra, Fenikelilerin deniz ti caretinin başlıca kentlerinden biri haline geldi. En par lak dönemini İ.Ö. 1300'e doğru yaşayıp, 1.7. IX. yy'a
doğru Sur'a bağımlılığı kabul etmek zorunda kaldı. Asur
Saygı, Fikret Mualla: Bk. FİKRET MUALLA. Saygon: Bķ. HO Şİ MİNH KENTİ.
kralı Asarhaddon tarafından yıkılıp (İ.Ö. 637'ye doğru),
yeniden yapıldıysa da, Babil yönetimi sırasında gerile di. Salamis Deniz Savaşı sırasında (İ.Ö. 480) Pers do
nanmasına çok sayıda denizci verip, Perslere karşı bir
ayaklanma denemesinden sonra yakıldı (İ.Ö. 351). On sekiz yıl sonra, Büyük İskender'e çarpışmadan teslim olup, daha sonra bir süre Haçlıların işgalinde kaldı. XVI. yy'da Osmanlı egemenliğine girip, XVII. yy'da Osmanlı devletine ayaklanan Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Pa
şa tarafından alındı. 1918'de Ingilizler tarafından işgal edilip, bir süre Fransız mandasıyla yönetilerek,
Saygun, Ahmet Adnan Türk bestecisi (Izmir 1907-İstanbul 1991). ilk müzik
derslerini Ismail Zühtü Bey, Rossati (1920) ve Macar
Tevfik Bey'den (1922) alan Ahmet Adnan Saygun, is tanbul'da da Hüseyin Sadettin Arel'den armoni dersleri aldı. İzmir'de ilkokullarda (1925) ve liselerde (1926
1928) müzik öğretmenliği yapıp, devlet bursuyla Fran
sa'ya gönderilerek (1928), Paris'te Schuola Canto rum'da Vincent d'Indy ve Eugène Borrel'in öğrencisi
30
SAYI
oldu. Yurda dönünce Ankara Musiki Muallim Oku
lu'nda kontrapunto ve armoni dersleri verip (1931), Ri yaseticumhur Filarmoni orkestrası yöneticiliğine atandı (1934). İstanbul Belediye Konservatuvarı'nda öğret menliğe getirilip (1936), Türk folkloruna yönelik çalış
malara başladı. Halkevleri denetçiliğine atanip (1939),
Ses ve Tel birliğini kurarak konserler verdi (1940). Türk Halk müziğinden derlemeler yapıp, Ankara Devlet
Konservatuvarı bestecilik öğretmenliğinde ve Milli Eği
tim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğinde bulun du; 1973'ten sonra İstanbul Devlet Konservatuvarı'nda
ders verdi. 1971'de devlet sanatçısı, 1985'te profesör (YÖK tarafından) unvanı verildi.
sayma düzenine çok yakındı.
Eski Yunanlılar, Mısırlıların sayma düzenine çok ya
kın bir düzen kullanıyorlar, işaret olarak da, Yunan abe cesinin harflerini kullanıyorlardı. Romalılarınsa, ilke olarak Yunanlıların sayılamasına oldukça yakın bir say ma düzenleri vardı: 1
1
III
IV
V
VI
VII
VIII
IX
1
2
3
4
5
6
7
8
9
X
L
C
D
M
10
50
100
500
1000
Bu sayılamayla, sözgelimi 1 538 MDXXXVIII, 1974 – MCMLXXIV biçiminde yazılıyordu. Mayaların
Çoksesli bestelerinin yanı sıra halk müziği derleme
sayılama düzenleri, Babillilerde olduğu gibi 20 tabanlı
leri, Kars ve Artvin yöresinin müzik ve çalgıları üstüne
bir konum düzeniydi. Birim üstüne yirmilik demet, da ha üste yirmi yirmilik demet, vb. yazılıyordu. VI. ya da VII. yy'da Hindistan'da, sıfır sayısını kulla
araştırmaları, Anadolu halk oyunlarının gizemci özellik
lerine yönelik çalışmaları, müzik kuramlarına ilişkin ya pıtları da bulunan, Türk Beşleri'nin en tanınmış üyele rinden biri olan Ahmet Adnan Saygun, çoksesli Türk müziğinin dış ülkelerde tanıtılmasına katkıda bulun muş, beste ve çalışmalarıyla İnönü Armağanı'nı (1948),
nan, bütünüyle günümüzdeki yazıma benzeyen, on ta
banlı konum yazımı ortaya çıktıktan sonra, IX. yy'da Arap matematikçiler, on tabanlı yazma düzenini be nimsediler ve Batı'ya aktardılar. Kullanılan işaretler, ön
Palmes Académiques nişanını (1949), Stella della Soli
ce matbaanın bulunması, sonra da yazımın büyük ka
darita Italiana ve Jean Sibelius beste madalyalarını al
rarlılık gerektirmesi nedeniyle, günümüzdeki biçimleri
mıştır.
ni aldı.
Başlıca yapıtları: Divertimento (1931, orkestra için), Sezişler (1932, iki klarnet için), Feridun (1934, ilk adı Özsoy, opera), Bir Orman Masalı (1939-43, bale), Yu
züyle bakılmış ve bu ayrıcalık, XIX. yy'ın ikinci yarısında
nus Emre Oratoryosu (1946, oratoryo), 5 senfoni, Kö
vurgulanmış, Kranecker işi, “Tanrı tamsayıyı yarattı, ge
roğlu (1973, opera), Atatürk ve Anadolu'ya Destan
risi insanın işidir" demeye kadar vardırmıştır. O dönem
(1985), vb.
de tamsayı kavramı matematik çözümlemeyle doğru
Pythagoras'dan bu yana tamsayılara üstün sayı gö
"matematiğin aritmetikleştirilmesi” hareketiyle daha da
lanamaz görünür ve aritmetik yalnızca tamsayıların sayı
Canlı ya da cansız varlıkların sayılmasında, nesnelerin sınıflandırılmasında, niteliklerinin belirlenmesinde kul lanılan kavram. Insanoğlu Eskiçağ'dan başlayarak, say
ma ve sayıları yazma gereksinmesi duymuştur. Avcı ve
balıkçılar avlarını değerlendirmek, çobanlar sürülerini gütmek, oymak beyleri bölüşmeyi kolaylaştırmak, tüc
özelliklerini sıralamakla yetinirken, XIX. yy'ın sonunda Frege ve Cantor, problemin verilerini değiştirmişlerdir. Frege, Fondements de l'Arithmétique (Aritmetiğin Te melleri, 1884) adlı yapıtında mantıksal bir tanım ver miştir: n sayısı, n öğeli bir kümeye denk (Frege bunu,
"eşsayılı" diye belirtmiştir) bütün kümelerden oluşan kümeyi gösterir. Cantor'sa, sayma sayısını "öğelerinin türünü ve bize veriliş sırasını düşünmeden, bir Mküme
carlar mal degiş tokuşunu sağlamak için sayılardan ya
sine uyguladığımız akıl çalışmalarıyla elde edilen genel kavram" diye tanımlanmıştır.
içinde sürekli geliştirilmiştir.
Sayın, Niyazi
yandan doğal tamsayılardan başlayarak, ondalık, oran
Türk ney virtüözü ve ebrucusu (İstanbul 1927). Halil
rarlanmışlardır. Tamsayıların bir kez bulunduktan sonra hiç değişmemelerine karşılık, yazma biçimleri zaman Sayılar topluluğu, zamanla dev ölçülere ulaşmış, bir
sal ve gerçek sayılardan geçip, karmaşık sayılara kadar, Öte yandan da tamsayılardan başlayıp, orandışı ve üs
Dikmen'den ney çalmayı öğrenip, İstanbul Belediye
letilmiştir. Sayıları göstermek için kullanılan ilk ve hiç
ti'nde çalıştı. Necdet Yaşar'la birlikte hazırladığı radyo
yı değeri kadar düşey çizgiyle yazmak olduğu sanılır. Sözgelimi başlangıçta 14 sayısı, ||||||||||||| biçiminde ya
nilik getirdi (bu ikili, sonradan İhsan Özgen'in katılma
Konservatuvarı'nda öğrenim gören Niyazi Sayın, İstan
tün sayılardan geçerek, sonlu ötesi sayılara kadar geniş
bul Radyosu'nda, Belediye Konservatuvarı İcra Heye
değilse görünürde en yalın düzenin (sayılama) her sayı
programlarında, çalgı yapıtlarının yorumuna büyük ye
zılmaktaydı. Ama böyle bir düzenin en azından iki sa
kincası vardı: Uzun ve komşu iki sayıyı birbirinden ayır mak güçtü; bu tür yazma biçimi çok yer tutuyordu. Bu
sıyla, yurt dışında da tanınan bir üçlü oldu). Bir yandan
da geleneksel ebru sanatının da günümüzdeki ustaları arasında yeraldı. 1976'dan başlayarak İstanbul Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı'nda ders verip, 1980'de
sakıncaları gidermek için çeşitli uygarlıklarda, bir çizgi ler grubu yerine, bir tek işaret kullanma yoluna gidildi.
radyodaki görevinden emekliye ayrıldı. 1980-1982 arasında Seattle'da Washington Universitesi'nde Türk
met varsa o kadar işareti yazmanın yeterli olduğu bu
ri'nda öğretmenliği sürdürdü.
lükle karşılaşılmaz; ama çarpma için aynı şey söylene
Saz, Leyla: Bk. LEYLA HANIM.
Birçok onlu ya da yüzlü demeti elde etmek için, kaç de
sayma düzeninde, toplama ve çıkarmada büyük güç. mez.
müziği dersi verip, daha sonra İstanbul Konservatuva
TARIHÇE
Mezopotamya'da 60 tabanlı bir düzen kullanılıyor
sazan
o dönemde başlamıştır), ama o dönemde sıfır sayısı bi
Sazangiller ailesinden balık türü (Bil. a. Cyprinus car
(saatin 60 dakikaya, dakikanın 60 saniyeye bölünmesi,
linmiyor, bu yüzden de bazı yazımlar karışıklığa yola çıyordu. Gene de, bu düzen, günümüzdeki on tabanlı
pio). Tuna irmağı ile Karadeniz havzası arasındaki ir
maklarda yaşayan sazanın, yüzünün iki yanında 2'şer
SCHEELE, KARL WILHELM 31 sa ve özgündür. Düzenler, armoniler, yazımdaki ayrın tılar, buluşlarla ve özgün bir kişilikle yüklüdür.
Scarron, Paul Fransız yazarı (Paris 1610-ay.y. 1660). 1629'da rahip olup, 1633'te Mans piskoposunun kätipliğine getirilen Paul Scarron, piskoposla birlikte Roma'ya gitti (1635). Sazan (C. carpio), ağırlığı 15 kg'ı bulabilen lezzetli etli bir balık olduğundan, birçok alttürü yetiştirilmektedir. Bu alttürlerinden birinin bedeni bütünüyle pullarla kaplıdır (solda), öbürünün bedeninde pullar seyrektir ve daha
iridir (sağda) ve pullu bölgeler ile pulsuz bölgelerin oluşturdukları şekil nedeniyle 'aynalı sazan" diye adlandırılır.
den 4 tel sakalı bulunur; sırt ve anús yüzgeçlerinin birin ci işınları dikenlidir. Su bitkileriyle, böcek larvalarıyla ve
su salyangozlarıyla beslenir. Uzunluğu 1 m'yi, ağırlığı 15 kg'ı bulabilir. Eti lezzetli olduğundan, alttürler biçi minde dünyanın her yanında yetiştirilmektedir.
Scarlatti, Alessandro İtalyan bestecisi (Palermo 1660-Napoli 1725). Ro ma'da Carissimi'den ders alan Alessandro Scarlatti, 19
yaşındayken ilk oratoryosunu ve ilk operasını bestele yip, kısa bir süre, İsveç kraliçesi Christina'nın capella
yöneticiliğini üstlendi. 1684'te Napoli'ye geçip, Santa Maria di Loreto Konservatuvarı'nda capella yöneticiliği ve öğretmenlik yaptı. Aynı yıl Napoli sarayının capella
yöneticiliğine de getirilip, Roma'da Santa Maria Maggi ore kilisesi capellası yöneticiliğinde ve kardinal Ottobo ni'nin müzik yöneticiliğinde bulundu (1707-1708). Ye
niden Napoli sarayındaki görevine dönüp, ömrünün son üç yılını evine kapanarak geçirdi. 115 opera, 500'ü aşkın kantat, madrigaller, 200 missa, 200'ü aşkın motet,
20 oratoryo bestelemiş olan Alessandro Scarlatti'nin
ses için bestelerinin başlıca özellikleri arasında ezgi gür lüğü, biçim, armoni ve orkestralama bakımından yeni likler sayılabilir. Yapıtlarında dramatik anlatım belirgin
dir ve Napoli müzik okulunun başlıca temsilcisi kabul edilir. Çalgı için yaptığı besteler (12 senfoni, süitler, org
parçaları, toccatalar, vb.) daha az önemlidir.
Scarlatti, Domenico Italyan bestecisi (Napoli 1685-Madrid 1757). Alessan dro Scarlatti'nin oğlu olan Domenico Scarlatti, babasın dan, Gasparini'den, Pasquini'den ders aldı. Händel'le tanışıp, Vatikan'da capella yöneticiliği (1715-1719) yaptıktan sonra, Händel'le giriştiği org ve klavsen yanış
masıyla (orgda Händel, klavsende Scarlatti kazandı) ün
saldı. Il Narciso (Narkissos) adlı operasını besteledikten
sonra, Lizbon sarayında, Portekiz prenseslerinin klav
sen öğretmenliğine atandı. Prenseslerden Maria-Tere
sia Barbara'nın İspanya veliahtı Fernando'yla (VI) ev lenmesinden ve Fernando Vi'nin tahta çıkmasından
(1746) sonra, eski öğrencisi kraliçe tarafından, Madrid
sarayına çağrıldı (1746) ve ölümüne kadar kraliçenin hizmetinde kaldı.
Felç geçirince Paris'e dönüp (1640), 1644'te Fransız edebiyatındaki ilk burlesk şiiri yazdı: Le Typhon (Tay
fun). Kısa sürede moda olan bu gülünç şiirleri, Virgile Travesti (Kılık Değiştirmiş Vergilius, 1648-1652) adlı şiir kitabını yazdıktan sonra bırakıp, yergili şiirler ve birçok
oyun (L'Écolier de Salamanque (Salamancalı Öğrenci,
1654), Le Gardien de Soi-Même (Kendinin Bekçisi, 1655), vb.) yazdı. Başyapıtı sayılan, gezgin komedi
oyuncularının yaşamını anlattığı Roman Comique (Ko mik Roman, 1656) adlı romanı yazdıktan (1651-1657) sonra öldü.
Schally, Andrew Victor Polonya asıllı ABD'li biyokimyacı (Vilna, Litvanya
1926). İngiltere'de öğrenim gören Andrew Victor
Schally, ABD'ye yerleşip, 1969'da Roger Guille
min'den bağımsız olarak ilk hipotalamus hormonunu
(+RH) bulup, 1977'de Nobel Tıp ve Fizyoloji Ödülü'nü Guillemin'le paylaştı. Başka hipotalamus hormonları da bulup, hipofiz bezinin işlevini nasıl etkilediklerini or taya koydu.
Scheel, Walter Alman siyasetçisi (Solingen, Rheinland 1919). Bankacı
lik yaparken siyasete atılan Walter Scheel, Liberal Par
ti'den milletvekilliğine (1953) seçildi. "Üçüncü Dünya Ülkeleri" konusunda uzmanlaşıp, İktisadi İşbirliği ba kanlığına getirilerek (1961) az gelişmiş ülkelere yapılan
teknik ve para yardımı konusunda etkili oldu. 1967'de Meclis ikinci başkanlığına getirilip Konrad Adenau er'in yalnızca Batı'ya dönük dış siyasetine karşı çıkarak,
Liberal Parti'nin sola açık bir parti haline gelmesi için ça ba harcadı. Liberal Parti başkanlığına seçilip (Ocak 1968), çağdaş bir sosyal liberalizm anlayışını benimse yerek, Sosyal Demokrat Parti'yle bir koalisyon hükü meti kurdu ve hükümette Başbakan yardımcılığı ile Di
şişleribakanlığını üstlendi (1969).Doğu Bloku ülkeleriy le iyi ilişkiler kurmaya çalışıp, W.Brandt'ın "ostpolitik" siyasetini destekleyerek, iki Almanya arasındaki ilişkile rin düzelmesine katkıda bulundu. Sosyalistlerle yapılan koalisyon nedeniyle partisinin tutucu kesiminde ortaya
çıkan anlaşmazlıkları çözmeyi başarıp,
15 Mayıs
1974'te, Federal Almanya cumhurbaşkanlığına seçildi.
Görev süresi dolunca (1979), yeniden adaylığını koy mayarak, görevini devretti.
Scheele, Karl Wilhelm İsveçli kimyacı ve eczacı (Stralsund 1742-Köping 1786). Eczacılık öğrenimi gören Karl Wilhelm Scheele,
bir süre Uppsala'da dönemin en ünlü kimya profesör lerinden Bergmann'ın yanında çalıştı. Parasal sıkıntılar
Domenico Scarlatti'nin çok güzel birkaç operası (Irena, Iphigenia, Tetide in Sciro, vb.), dinsel müzik ya
yüzünden, Köping'de eczacılık yapmaya başlayıp, bir
pitları, kantatları bulunmakla birlikte, özellikle 600'e
hidrojeni ayırdı, 1774'te manganez oksitin metal oksit özelliğini bulup, üç yıl süreyle havanın bileşimini ve ok
yaklaşan klavsen parçalarıyla ünlüdür. Klavsen parçala ni, bir ya da çok tema üstüne tek bir muvmandan oluşur; bazı yapıtları sonatları anımsatır. Temalar genellikle kı
yandan da kimya araştırmalarına girişerek, 1768'de
sijenin özelliklerini inceledi. 1776'da Bergmann'la aynı zamanda ürik asidi, 1776'da laktik asidi, 1775'te molib
32
SCHEFER, CHARLES HENRİ AUGUSTE Karl Wilhelm
atandı. Doğayı Fichte gibi bir "şey" olarak değil, teme linde canlı bir evren ve karşıt güçlerin bireşimi olarak
Scheele, oksijen,
görüp, G. H. Schubert gibi öğrencileri aracılığıyla, Al
Isveçli kimyacı
@
azot, manganez ve tungsteni ilk
man romantiklerini etkiledi.
ayıran kimyacılar arasında yeralmış,
sefesi, 1792-1799), Philosophische Untersuchungen
arsenik asidi, sitrik
Başlıca yapıtları: İdentitas Philosophie (Özdeşlik Fel über das Wesen der Menschlichen Freiheit (Insan Öz
asidi, molibdik
gürlüğünün Özü Konusunda Felsefe Araştırmaları,
asidi, ürik asidi
1809), Die Weltalter (Dünyanın Çağları, 1813), vb.
bulmuştur. Bakır onuruna "Scheele
Schiaparelli, Giovanni
yeşiliadi
İtalyan astronomu (Savigliano 1835-Milano 1910). Sa
arsenite, onun
verilmiştir.
dik asidi, 1779'da gliserini, 1780'de sitrik ve oksalik asitleri, 1781'de tungstik asidi buldu. 1782'de Prusya mavisi üstüne incelemelere girişti. 1783'te gliserini, 1785'te malik asidi, 1786'da gallik asidi buldu.
Schefer, Charles Henri Auguste Fransız doğubilimcisi (Paris 1820-ay.y. 1898). İstan bul'da baş tercümanlık yapan (1853) Charles Henri Au guste Schefer, Paris Doğu Dilleri Okulu'nda Farsça öğ
vigliano ve Torino'da öğrenim gören Giovanni Schia
parelli, Milano gözlemevinde çalışırken, küçük Hespe ri gezegeninibulup (1861), gözlemevinin yöneticiliği ne getirildi. Özellikle gezegenlerin yapısı konusunda birçok buluş ortaya koyup, bazı göktaşı kümelerinin kuyrukluyıldızlarla aynı yörüngeyi izlediklerini kanıtla dı. Eskiçağ astronomi tarihi üstüne önemli çalışmalar
yapıp, Mars'ta "kanallar" bulunduğunu savundu.
Schiele, Egon Avusturyalı ressam (Tulln, Viyana yakını 1890-Viyana 1918). Başlangıçta Klimt'in büyük ölçüde etkisinde ka
retmenliğinde (1857), daha sonra da okulun yöneticili
ğinde bulundu. Voyages d'Outremer (Denizaşırı Gezi ler) adlı dizide, 10 gezginin yapıtlarını, birer önsöz ya
Avusturyalı dışavurumcu ressam Egon Schiele'nin,
zarak yayınladı (dizinin ilk kitabı, Osmanlı toprakların da 1432-1433 arasında geziye çıkmış Bertrandon de la
Broquiere'in seyahatnamesidir). Ayrıca, 1672-1673
Frederike Beer'in
yıllarında İstanbul'da yaşayan Antoine Galland'ın Jour nal ini(Günlük, 1881), Bayezit II ve Selim I dönemlerin
Portresi (1914) adlı
yapiti, duygu ve gerginlik yüklü, rengarenk, keskin
de Osmanlı topraklarında yaşayan Théodore Spando uyn Castacasin'in Petit Traité de l'Origine des Turcqz
çizgili ve çoğunlukla
(Türklerin Kökenlerine ilişkin Küçük İnceleme Kitabı)
erotik anlamlar
adlı kitabını yayınladı. Chrestomathie Persane (Iran Kla
çağrıştıran
sik Yazarlarından Seçmeler, 2 cilt, 1883-1885) adlı bir
kitap yazdı.
yapıtlarının en güzel örneklerinden biridir. Schiele, daha
Scheler, Max
yumuşak havalı yapıtlar vermeye ve ününü
Alman filozofu (Münih 1874-Frankfurt am Main 1928).
yaygınlaştırmaya
başladığı sırada, bir
Yahudi asıllı olan Max Scheler, küçük yaşta katolikliği
Köln, Frankfurt üniversitelerinde ders verip, Husserl'in
grip salgınında ölmüştür. (Özel
görüngübilimini benimsemekle birlikte, tarihsel bir var
York.)
benimseyip, Eucken'in etkisinde kaldı. Jena, Münih,
koleksiyon, New
Tik olan insanın, önsel (a priori) ve nesnel değerlerin kar
şısında, duyarlılığını zamanla değiştirdiğini savundu. 1925'te katoliklikten ayrıldı.
Başlıca yapıtları: Der Formalismus in der Ethik und
lan Egon Schiele, çok geçmeden bu etkiden kurtularak,
keskin çizgilerle, estetik amaçları pek önemsemeyerek
die Materiale Wertethik (Ahlâkta Biçimcilik ve Maddeci
gerçekleştirdiği portreleriyle dışavurumculuğa bağla nan özgün bir üslup geliştirdi: Frederike Beer'in Portre
(Değerlerin Tersine çevrilmesi Üstüne, 1919), Vom
Solomon R. Guggenheim müzesi, New York), kendi
Üstüne, 1921), Die Stellungen des Menschen im Kos mos (Insanın Evrendeki Yeri, 1928), Die idee des Ewi
(ve manzaralardan) sonra, 1915'ten başlayarak daha
gen Friedens und der PazifismusS(onsuz Barış Düşün
galerisi, Viyana), vb.
Değer Ahlákı, 1913-1916), Vom Umsturz der Werte Ewigen im Menschen (Insanlardaki Sürekli Özellikler
cesi ve Barışçılık, 1931).
Schelling, Friedrich Wilhelm Joseph von Alman filozofu (Leonberg 1775-Bad Ragaz, İsviçre
1854), Tübingen'de felsefe öğrenimi gören (Hegel ile aynı sınıfta) Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling, 25
yaşında Jena Üniversitesi'nde felsefe profesörlüğüne
si (1914), kayınbabası Johann Hans'ın Portresi (1916;
portreleri, vb. Erotik bir gerginlik yüklü bu portrelerden yumuşak havalı yapıtlar verdi: Aile (1918; Avusturya
Schiller, Friedrich von Alman yazarı (Marbach 1759-Weimar 1805). Emekli
bir askerî cerrahın oğlu olan Friedrich von Schiller (tam
adı Johann Christoph Friedrich von Schiller'dir), küçük
yaşta dinbilim ve tarih öğrenimine yöneltilmesine kar şin, bir yandan da tiyatroya tutkuyla bağlandı. 1773
SCHLEGEL, FRIEDRICH VON 33 Alman şairi,
(Çanın Türküsü, 1799), vb. Ama şiir anlayışını, özellikle
tiyatro yazari,
tiyatronun hizmetine verdi: Wallenstein (1796-1799), Maria Stuart (1800), Orléans Kızı(Die Jungfrau von Or léans, 1801), Messinalı Gelin (Die Braut von Messina,
tarihçisi ve filozofu Friedrich
von Schiller, tiyatro oyunlarında,
1803), Wilhelm Tell (1804), vb.
insanligin ilerlemesini iyilik
ve güzellik uğruna harcanacak kişisel çabalann sağlayacağı inancını, şiir yüklü bir anlatımla yansıtmıştır.
1780 arasında hukuk ve tip öğrenimi görmüş, edebiyat meraklısı arkadaşlarıyla birlikte, Goethe'nin Genç Werther'ini, Sturm und Drang okulu şairlerini, Klops tock'un yapıtlarını okudu; özel bir hayranlık duyduğu Jean-Jacques Rousseau'nun etkisiyle "doğa ve özgür lük" idealine yöneldi. İlk lirik dramı Haydutlar'ı (Die Räuber, oynanışı 13 Ocak 1782; söz konusu haydutlar, gerçekte insani ve insan kişiliğini ezen, yokeden bir
topluma başkaldırmış isyancılardı) yazıp, çok kısa bir
süre maddeciliğe yöneldiyse de, daha sonra idealizmi benimsedi (ölünceye kadar bu düşünce sistemine bağlı kaldı ve bir yüce düzenin kurulmasına yönelik oyunlar yazdı).
22 Eylül 1782'de Mannheim'a gidip, bütün dostla riyla arası açıldığı için arkadaşlarından birinin annesinin çiftliğine yerleşerek, Kasım 1782-Temmuz 1783 ara sında orada yaşadı.
Dalberg
tarafından
kendisine
Mannheim tiyatrosu resmi şairliği önerilince, Ocak
1784'te zorbalık yönetimine saldırdığı Die Verschwö rung des Fiesko zu Genua'yı (Fiesko'nun Genua'ya An
di, 1783) sahneye koydurdu. Haydutlar'ın 15 Nisan 1784'te Mannheim'da büyük başarı kazanmasından sonra, Alman toplumundaki önyargıları (bir subayın halktan bir kızla evlenmesinin yasak olması, vb.) eleşti
ren Hile ve Aşkı(Kaballe und Liebe, 1784; günümüzde de zaman zaman sahnelenmektedir) yazdı. Metresi Charlotte von Kalb sayesinde Weimar dükü
Schinkel, Karl Friedrich Alman mimarı ve ressamı (Neuruppin 1781-Berlin 1841). Mimarlık ve resim öğrenimi gören (D. ve F.
Gilly'nin öğrencisiydi) Karl Friedrich Schinkel, 1815'te Prusya başmimarlığına atanarak, Berlin'e yeni görünü münü kazandırdı: AskeriMahkeme binası (1816), Kral
lik tiyatrosu (1818), Altes Museum (Eski Muze, 1819 1821; 1951-1966 arasında onarılmıştır), vb. Yaptığı ba zı kiliselerde yeni gotik üslubu kullandıysa da, şatoların da ve kır evlerinde seçmecilik eğilimi ağır bastı. 1820'den başlayarak Berlin Akademisi'nde ders verdi ve birçok öğrenci yetiştirdi.
Schlegel, August Wilhelm von Alman yazarı (Hannover 1767-Bonn
1845). Kardeşi
Friedrich'ten dört yaş büyük ve çok daha çalışkan ol
masına karşın, kardeşine oranla romantizm tarihinde çok daha az önemli yer tutan, yaratıcı olmaktan çok halka inmeyi bilen bir yazar olarak dikkati çeken August Wilhelm von Schlegel, Goethe ile Schiller'in çıkardıkla ri Horen (Saatler) dergisine başarısız manzumeler, bu
na karşılık ustaca yazılmış makaleler gönderdi (1792 1795). Jena Üniversitesi'nde ders verip, özellikle 1797'den başlayarak Shakespeare'den yaptığı çeviri lerle ün kazandı. Ayrıca, Calderon'un yapıtlarını, İtal
yan, İspanyol, Portekiz yazarlarının yapıtlarını Alman
ca'ya çevirdi. 1801-1804'te Berlin'de, 1809-1811'de Viyana'da verdiği dersleri topladığı Vorlesungen über Dramatische Kunst und Literatur (Dram Sanatı ve Ede
biyat Üstüne Dersler, 1808-1809) adlı yapıtıyla ūnūnū Avrupa'da yaygınlaştırıp (yapıt romantizm akımına öz gü düşüncelerin yayılmasında başlıca rolü oynadı), Mme de Staël'le tanışarak (1804), onunla Iskandinavya ve Almanya'ya gitti. Fransız klasisizmine ve Schiller'in
nün danışmanlığına getirilip (Aralık 1784), Weimar'da
idealizmine karşı çıktı. Öbür yapıtları: Comparaison entre la “Phèdre de
Herder ve Weiland'la tanıştı. 1789'da Jena Üniversite si'nde tarih profesörlüğüne atanıp, Geschichte des Ab falls der Vereinigten Niederlande von der Spanischen
der Deutschen Sprache und Poesie (Alman Dili ve Al
Racine et celle d'Euripide (Racine'in Phèdre'i ile Euripi des'in Phaidra'sının Karşılaştırılması, 1807), Geschichte
Regierung (Hollanda'nın İspanyol Yönetiminden Ayrıl masının Tarihi, 1788) ve Otuzyil Savaşları'nın Tarihi
man Şiiri Tarihi, 1818-1819), vb.
(Geschichte des Dreissigjährigen Krieges, 1791-1793)
Schlegel, Friedrich von
adlı yapıtlarını yazdı. Kant felsefesini ve estetiği incele di: Über die Tragische Kunst (Trajedi Sanatı Üstüne,
1792), Über Anmut und Würde (Doğru Yol ve Onur
Üstüne, 1793), Insanın Estetik Eğitimi ÜzerineMektup lar (Briefe über die Ästhetische Erziehung des Mensc
hen in Eina Reiche von Briegen, 1793-1794), Über Nai
Alman yazarı ve bilgini (Hannover 1772-Dresden
1829). August Wilhelm von Schlegel'in kardeşi olan Fri edrich von Schlegel, önce ticaretle uğraşıp, sonra yen gesi Caroline'in etkisiyle, eski dilleri öğrenmeye yönel di. Goethe'nin Wilhelm Meister Wanderjahre (Wil
ve und Sentimentalische Dichtung (Naif ve Duygusal Şiir Üstüne, 1795). Insanlığın ilerlemesinin, toplumsal
helm Meister'in Yolculuk Yılları, 1821) adlı yapıtının
ve siyasal dönüşümler sonucu değil, iyilik ve güzellik uğruna harcanacak kişisel çabalarla olanaklı hale gele
Schiller ile Goethe'nin dergisi Horen'de yazmaya baş
bileceğini savunup, bu düşünceleri Goethe ile araların da yakınlaşma ve dostluk kurulmasına yolaçtı (1794):
neleme sanatının en büyük ustası" diye nitelendirildi.
Schiller'in Weimar'a yerleşmesi (1799) dostluklarını
sa ömürlü olmasına karşın dergi, romantizmin anlaşıl masına büyük katkılarda bulundu), 1799'da yayınlanan
sağlamlaştırdı ve birlikte Xenien'i yazdılar; Horen der
zenginliğini gençlere anlatmaya çalışıp, ağabeyi gibi layarak, çok geçmeden “şairlerin şairi ve romantik tersi
1798'deağabeyiyle Athenäum dergisiniçıkanp(çok kı
gisini birlikte yönettiler. Bu arada birçok lirik şiir ve ba lad yazdı: Der Taucher (Dalgıç), Der Ring des Polykra
Lucinde adlı romanıyla büyük tartışmalara yol açtı.
tes (Polykrates'in Yüzüğü), Das Lied von der Glocke
geçirip, 1800'de Ulusal Kitaplık'taki Hindu elyazmala
1799-1800 yıllarını Jena'da "ilk romantik”lerle birlikte
34 SCHLEICHER, KURT VON rini incelemek için Paris'e gitti. Dönüşünde Alarcos
(1802) oyununu, 1808'de de Über die Sprache und die
Weisheit der Indier'i (Hint Dili ve Bilgeliği Üstüne) ya
yınladı. Viyana'da başarılı konferanslar verip, Viyana Üniversitesi'nde verdiği dersleri Geschichte der Alten und Neuen Literatur (Eski ve Yeni Edebiyat Tarihi,
gerçekleştirip, Nazilerin iktidara gelmeleri üstüne, ders vermesi yasaklandı. •
Schleswig-Holstein
Schleicher, Kurt von
Almanya'da eyalet. Jutland yarımadasının güney yarı sında yeralan, kuzeyde Danimarka'yla, doğuda Baltik deniziyle, batida Kuzey deniziyle, güneyde Elbe irma ği, Hamburg, Aşağı Saksonya ve Mecklenburg-Vor pommern'le sınırlı olan Schleswig-Holstein'ın yüzölçü
Alman generali (Brandenburg 1882-Potsdam 1934).
dir. Batıkesimi denizden kazanılmış, bentlerle korunan
Prusya kökenli olan Kurt von Schleicher, 1905'ten baş layarak orduda görev alıp, 1913'te Genelkurmay'da
topraklarla, doğu kesimi fiyordlarla yarılı kayalık kıyı
1815) adı altında topladı. Metternich'in koruyuculu ğunda, Concordia adlı dergiyi yönetti (1820-1823).
mü 15 729 km?, nüfusu 2 595 000, merkezi kiel kenti
bölgesiyle, orta kesimi tarım alanlarıyla kaplı olan eya
görevlendirildi (1917'de Doğu cephesinde aldığı kısa
lette, tahıl, şekerpancarı, patates yetiştirilir ve hayvancı
bir görev dışında, bütün meslek yaşamı Genelkur
lık yapılır. Büyük kentlerde sanayi de oldukça gelişmiş tir: Tersaneler, çeşitli makineler yapımı, dokuma sana yisi, besin sanayisi, elektrikli makineler yapımı, vb.
may'da geçti). Kassel'deki Genelkurmay karargâhı ile Berlin şansölyeliği arasında irtibat subaylığı (1918 1919) yapıp, serbest birliklerin ve Reichswehr'in örgüt
lenmesinde, Kızılordu genelkurmayıyla yürütülen pa
TARIH
zarlıklarda etkin rol oynadı. Von Steeckt'in görevden
Danimarka'ya bağlı bir düklük olan Schleswig ile Kutsal Roma-Germen imparatorluğu'na bağlı bir kontluk
ayrılmasından sonra, Hindenburgʻu etkisi altına alıp,
(1474'te düklük oldu) olan Holstein, 1460'ta Danimar
sekreterliğine getirilip (1929), Saldırı Kıtaları'yla (S.A.)
ka králi Christian l'in kişisel mülkü haline getirildi. XVI. yy'da Holstein'ın, krallık sülalesinin küçük kollarından Holstein-Gottorp ailesine verilmesinin ardından, Viya
bağlantı kurdu: Hindenburg-Hitler görüşmesini sağladı
na Kongresi'nde (1815), Holstein ve Lauenburg dük
(1931). Brüning hükümetinin düşmesinde (1932) ve
lükleri, Norveç'e karşılık Danimarka kralına bırakıldı.
von Papen'in şansölyeliğe (başbakanlığa) getirilmesin
Düklükler Savaşı'ndan sonra Danimarka tarafından
ordu ile Naziler arasında bağlantı kurarak, Nazilere ikti
dar yolunu açtı. Milli Savunma bakanı Groener'in genel
memesi üstüne (Ocak 1933), istifa etmek ve yerini Hit
Avusturya ve Prusya'ya bırakılan (1864) Schleswig ve Holstein, Avusturya-Prusya Savaşı'ndan sonra Prusya tarafından ilhak edildi (1866) ve Schleswig-Holstein adı altında birleştirildi (1867). Birinci Dünya Savaşı'ndan
ler'e bırakmak zorunda kaldı. 30 Haziran 1934'teki te
sonra Danimarka'ya katılan Schleswig'in kuzey kesimi
mizlik hareketinde, Hitler'in buyruğuyla, evinde eşiyle
(güney kesimi Almanya'da kaldı), 1949'da Almanya ta
birlikte öldürüldü.
rafından ilhak edildi.
Schlemmer, Oskar
Schlieffen, Alfred, Kont von
Alman ressamı ve heykelcisi (Stuttgart 1888-Baden
Alman mareşali (Berlin 1833-ay.y. 1913). Orduya girip
giren Oscar Schlemmer, dönemin öncü sanatçılarıyla ilişki kurdu. Insan figürüne dayalı geometrik soyutlama
Alfred Schlieffen, 1891'de Genelkurmay başkanlığına
de rol oynayıp, Reichswehr bakanlığına getirildi (1932).
Von Papen düşürülünce, şansölyeliğe atanip (2 Aralık 1932), Hindenburg'dan istediği yetkilerin kabul edil
Baden 1943). Berlin'de genç yaşta sanatçı çevrelerine
larıyla ün salip, 1921-1929 arasında Bauhaus'ta ders verdi. Katı bir biçimde sıralanmış geometrik silüetler bi çiminde çizgisel insan figürleriyle doldurduğu yapıtlar
(1853), Fransa seferine katılan (1870-1871) Kont von
atanınca, "Schlieffen planı” adı verilen, Fransa'yı istila etmeyi amaç alan bir plan hazırladı (bu plan, küçük de
ğişikliklerle Birinci Dünya Savaşı'nda uygulandı). Feld mareşalliğe yükseltilip (1911), düşmanı yok etmek için en etkili yolun yandan ve geriden saldırmak olduğunu savundu.
Oskar Schlemmer'in Bauhaus'la işbirliğini (1921-1929)
yansıtan, uzamı çizgisel, geometrik silüetler biçiminde insan figürleriyle doldurduğu yapıtlarının en ünlülerinden, Düşsel Bir Mimaride Ondörtlü Grup (1930) adlı yapiu. (Wallraf-Richartz mūzesi, Köln.)
Schliemann, Heinrich Alman arkeologu (Neubukow, Mecklenburg 1822-Na poli 1890). Hollanda ve Rusya'da tahıl ticareti yapan Heinrich Schliemann, önemli bir servet kazandıktan
sonra, kendini arkeolojiye adadı. Yunanistan'a yerleşip (1868), Homeros destanlarında adları geçen yerleri bulmaya çalışarak, Truva'nın yeri olduğunu düşündüğü Hisarlık'ta kazılar yaptı (1870) ve birbiri üstünde kurul muş dört kentin kalıntılarını buldu. Mykenai, Orkhome
nos, Tiryns ve Ithake adasında kazılar yapıp, Mykenai uygarlığının kalıntılarını buldu.
Başlıca yapıtları: Ithaka, der Peloponnes und Troya
(Ithake, Peloponnesos ve Truva, 1869), Troyanische
Altertümer (Truva Kalıntıları, 1875), Mykenae (Myke nai, 1878), Tiryns (1886).
Schmidt, Helmut Alman siyasetcisi (Hamburg 1918). İkinci Dünya Sava
SCHÖNBERG, ARNOLD 35 Federal Almanya
Cumhuriyeti'nin
beşinci başbakani Helmut Schmidt, SSCB ilc Ba! arasındaki
yumuşama siyasetini
desteklemiş ve uluslararası konferanslarda,
Batı Avrupa'nın
başlıca sözcüleri arasında yeralmış, 1990'da anılarını
yayınlamıştır.
şı'na katılan Helmut Schmidt, savaştan sonra Hamburg Üniversitesi'nde iktisat öğrenimini tamamlayıp (1949),
penhauer, 1793'te Prusyalıların Danzig'i almaları üstü ne, ailesiyle Hamburg'a göçtü. 9 yaşında, Fransızca ög renmesi için Le Havre'a (Fransa) gönderilip, 1799'da Hamburg'a dönerek özel bir okulda öğrenimini sürdür dü.
1803'te İngiltere, Paris, Lyon, Cenevre, Toulon, Sa voie ve Bavyera'ya uzun bir yolculuk yapıp, 1805'te bir süre Danzig'de kaldıktan sonra Hamburg'a döndü ve ti caret öğrenimine başladı. Bu arada babasının intihar et mesi üstüne, annesi Weimar'a çekilerek çevresine bir
çok sanatçı ve yazarı (bu arada Goethe) toplayınca,
Schopenhauer de ticaret öğrenimini yarım bırakarak Weimar'a gitti ve eski dilleri öğrendi. 1809'da Göttin
gen ve Berlin'de tıp öğrenimine başlayıp, kantçı felsefe
yi öğrenerek, Fichte'nin deneylerini izledi. 1813'te, Je na'da Über die Vierfache Wurzel des Satzes von Zure ichenden Grunde (Yeterli Nedenin Dört Kökü Üstüne)
adlı teziyle doktorasını verip, Weimar'a dönerek Goet
siyasete atılarak Sosyal Demokrat Parti'den milletvekil liğine (1953) seçildi. Partinin başkan yardımcılığına ge
he'yle dostluk kurdu ve doğubilimci Friedrich Maier'in etkisiyle Hint felsefesini öğrendi. Annesiyle arası açıldı ğı için Dresden'e giderekdört yıl kalıp, çeşitli ülkelere
muhalefet etmesine karşın, kurulan koalisyon hüküme
yolculuklar yaptıktan sonra, Berlin Universitesin'de do çentliğe getirildi.Bir kolera salgının patlak vermesi üstü
tirilip (1968), Liberal Parti'yle koalisyona gidilmesine tinde Savunma bakanlığına atandı (Ekim 1969). Maliye bakanlığına (Temmuz 1972) getirilip, W. Brandt istifa edince Sosyal Demokrat Parti başkanlığına seçilerek,
ne Frankfurt'a yerleşti.
Mayıs 1974'te başbakanlığa getirildi. Petrol bunalımı ve para sorunları konusunda ABD savlarını destekleyip, Fransa'yla ilişkileri düzeltmeye çalıştı. Türkiye'ye yapti ğı resmi ziyaretinde (Mayıs 1976), Alman sermayesine
Alman filozofu Arthur
kolaylık gösterilmesi karşılığında, iki ülke arasındaki ikti
Schopenhauer,
sadi ilişkilerin geliştirilebileceğini söyledi; Kibris konu
iradenin her şeyden
sunda çözümün gerçekleşmesi için, Türkiye'nin ödün vermesi, Yunanistan'ın da anlayışlı davranması gerekti
anlatimi olduğunu,
önce yaşamın
dolayısıyla da
ğini ileri sürdü. 1976 ve 1980 seçimlerini de partisinin kazanmasıyla görevini sürdürüp, partinin yerel seçim lerde uğradığı yenilgilerden (1981-1982) sonra, koalis
yalnızca bilincin etkinliğine
indirgenemeyeceğini,
yon ortağının desteğini çekmesi üstüne, 1 Ocak
aynı zamanda da
1982'de düşürüldü.
bilinçdışını kapsayan bir yaşama isteği
olduğunu
Schnitzer, Edward: Bk. EMİN PAŞA.
savunmuştur.
Schoenberg, Arnold: Bk. SCHÖNBERG, ARNOLD
nin sonucudur; bilinç, karmaşık bir nedenler sistemi ku
Schongauer, Martin Alsaceli
ressam,
desinatör ve gravürcü
Schopenhauer'in felsefesinin çıkış noktası Kant'ın yapıtıdır; ama kantçılığın Batı ahlakçı ve pietist yanlarını reddetmiş, Kant'ın dünya sezgisini en son sonuçlarına ulaştırmıştır: Kavranabilir tek gerçek, bilincin çalışması rar; bu nedenlerin iradenin ürünü olmaktan başka de
(Colmar
1450'ye d.-Brisach 1491). Casnar Isenmann'ın yanında
çıraklık yaptığı sanılan Martin Schongauer, özellikle Ro
gier van der Weyden'in etkisinde kaldı. Gereksiz çizgi lerden kaçınarak, çeşitli durumların dramatik yoğunlu
ğunu büyük bir başarıyla yansıttığı yapıtlarıyla, Ren böl gesi Ortaçağ gizemciliğinin son büyük temsilcisi ve re
simde Flaman “rönesansı"nın mirasçısı sayıldı. Resim
ğeri yoktur. Bilincin temeli olan bu irade, özgür irade
değil, olma eğilimidir; bütün varoluşun özüdür. Varlık ların çokluğu, bir yansımanın sonucudur. Aslında var
likların her biri iradenin geçici bir yansımasıdır. Doğal olarak, bu öğretinin sonucu, kötümserliktir; bütün in sansı çözüm, ana "değer"lerin kesin suçlanmasıdır. Yal nizca sanat, birkaç ayrıcalıklı an ve nesnede, iradenin
bir an için büründüğü sonsuz tipleri açıklayarak, insana
biraz huzur verir. Schopenhauer'in kantçı yadsımacılı
lerinin çok azının (Meryem Gül Fidanlığında, 1473,
ğının arkasında, Eflatun'un etkisi sezilir.
karşılık, desenleri ve kazı kalemiyle yapılmış 100'ü aş
da İrade Üstüne, 1836), Über die Freiheit des Mensch
kin gravürü (İsa'nın Çilesi, Meryem'in Yaşamı dizileri;
lichen Willens (Insan iradesinin Özgürlüğü Üstüne,
Colmar, Sankt- Martin kilisesi; vb.) korunabilmesine vb.) günümüze kaldı.
Başlıca yapıtları: Über den Villen in der Natur (Doğa 1839), Die Beiden Grundprobleme der Ethik (Ahlâkın İki Temel Sorunu, 1841).
Schopenhauer, Arthur Alman filozofu (Danzig 1788-Frankfurt am Main 1860).
Danzig'e (günümüzde Gdansk) yerleşmiş Hollanda
asıllı zengin bir tüccar ailesinin oğlu olan Arthur Scho
Schönberg, Arnold Yahudi asıllı Avusturyalı besteci (Viyana 1874-Los An
geles 1951). Gençlik yılları parasal sıkıntılar içinde ge
36
SCHRİEFFER, JOHN ROBERT
çen Arnold Schönberg (ya da Schoenberg), büyük öl
XIX. yy.
çüde kendi kendini yetiştirdi. Berlin'de Wolzogen tiyat
başlarında yaşamış
rosunda yöneticilik yapip (1901-1902), Viyana Müzik
Avusturyalı
Akademisi'nde ders vermeye başladı. Birinci Dünya
besteci Franz
dıktan sonra, Naziler tarafından sınırdışı edilerek, bir
senfoniler, oda müziği, operalar, vb. de bestelemis olmasına karşın,
Schubert,
Savaşı'na katılıp, 1925-1933 arasında Berlin'de yaşa
süre İspanya ve Fransa'da kaldı. Sonra, ABD'ye yerle şip, Boston'da Malkin Konservatuvarı'nda ders verdi (1933-36). Los Angeles'te Kaliforniya Üniversitesi mü
özellikle sayıları
zik bölümü yöneticiliği yaptı (1936-1944). Başlangıçta romantizm-sonrası müziğine bağlanan Arnold Schönberg, daha sonra eksensel müziğe yöne lip, tonal seslerden bütünüyle uzaklaşmış, 1920'ye
650'yi bulan, en ünlü Alman
şairlerinin şiirlerine dayanarak
bestelediği liedleriyle ünlüdür.
doğru kromatik gamın on iki sesini eşit olarak kullanma ya dayanan "dizisel müzik” tekniğini geliştirmiştir.
Başlıca yapıtları: Pellias ve Melisande (senfonik şiir), Asma Bahçeler Kitabı (21 şarkılık melodram, 1912), Musa ve Harun (opera, yarım kalmıştır), 4. yaylılar dört
Schubert'in ses yapıtlarının sayısı çoktur. Rosamun de'nin (1823) bazı bölümleri dışında, sahne yapıtlarıy
lüsü (1938), Napolyon'a Od (1942), De Profundis
sa, önemsizdir. Dinsel yapıtları 6 missa, 2 stabat mater,
(1950), vb.
korolar, kantatlar ve mezamirler içerir. Gerçek yaratıcı si sayıldığı romantik liedlerinin (650'ye yakın lied) başlı caları arasında Kızılağaçlar Kralı, Yolcu, Genç Kız ve Ölüm, Gretchen Çıkrık Başında, Thule Kralı Mignon,
Schrieffer, John Robert ABD'li fizikçi (Oak Park 1931). Illinois Universitesi'nde
Alabalık,GüzelDeğirmenciKız,Kış Yolculuğu, Kuğunun
doktora çalışmasını tamamlayan (1957) John Robert
Şarkısı sayılabilir.
Schrieffer, aynı üniversitede ders verdi (1959-1962). Pennsylvania
Üniversitesi'nde profesörlüğe atanip
(1962), magnetizma konusunda uzmanlaştı. Leon Co oper ve John Bardeen'le işbirliği yaparak, aşırı iletkenlik kuramı üstüne çalışmalar sonucunda, 1972'de Nobel
Ayrıca piyano için sonatlar, empromptüler, altı par çalık Moments Musicaux, orkestra için ilgi çekici bir
çoksesliliğe ulaştığı 15 dörtlü, 3 Üçlü, iki keman, alto ve iki viyolensel için 1 beşli ve 10 senfoni bestelemiştir. nilerinin en ünlüleri Beşinci Senfoni ve Bitmemiş
Fizik Ödülü'nü çalışmaya arkadaşlarıyla paylaştı.
Senfoni de denen Sekizinci Senfoni' dir.
Schrödinger, Erwin
Schulz, Charles M.
Avusturyalı fizikçi (Viyana 1887-ay.y. 1961). Viyana ve Jena üniversitelerinde öğrenim gören Erwin Schrödin
ABD'li çizgiroman ressamı (Minneapolis 1922). Gelmiş geçmiş en başarılı çizgiroman sayılan Peanuts'ın yaratı
ger, Stuttgart (1920), Breslau (1921), Zürich (1921), Berlin (1927) üniversitelerinde ders verdi. Naziler ikti
dara gelinceİngiltere'ye geçip (1933), Oxford Üniver
cisi olan Charles M. Schulz'un, bu çizgiromandaki kah ramanları (Snoopy adlı köpek; Charlie Brown, Lucy, Schroeder adlı çocuklar, vb.) kısa sürede dünyanın her
sitesi'nde çalışmaya başladı. İrlanda Krallık Akademi
yanında tanınmış, çizgifilm olarak televizyona da uyar
Kuvantum mekaniğinin kurucularından olan Erwin Schrödinger, De Broglie'nin dalga mekaniği kuramını
Schuman, Robert
vantum sisteminin dalga fonksiyonunu belirleyen, gö
Moselle 1963). Genç siyasete atılıp, 1919'dan
si'nde kuramsal fizik profesörlüğüne (1940) getirilip, 1945'te Viyana'ya döndü.
genişleterek, atom yapısı sorununa eğilmiş ve bir ku
relilik kuramına uymayan diferansiyel denklemi ("Schrödinger denklemi") ortaya koymuş, ayrıca rad yum ve renk kuramları konusunda da çalışarak, 1933'te Nobel Fizik Ödülü'nü P.A.M.Dirac'la paylaşmıştır.
Başlıca yapıtları: Study on Wave Mechanics (Dalga
Mekaniği Üstüne Çalışma, 1927), What is Life ? (Yaşam Nedir ?).
lanmıştır.
Fransız siyasetçisi (Lüksemburg 1886-Scy-Chazelles,
başlayarak Moselle'den milletvekilliğine seçilen Robert Schuman, Cumhuriyetçi Halk Hareketi'nin (MRP) kuru cuları ve başlıca yöneticileri arasında yer aldı. Maliye
bakanlığı (1946-1947), başbakanlık (1947-1948),
Di
şişleri bakanlığı (1948-1953)yapıp, Almanya'yla uzlaş maya bağlı bir Avrupa kurulmasını savundu ve J. Mon
nettarafından sunulmuş olan planı yeniden düzenleye
rek ("Schuman planı"), 1951'de, Ortak Pazar'a giden
Schubert, Franz Avusturyalı besteci (Lichtenthal, Viyana yakını 1797
Viyana 1828). Öğretmen olan babasından keman çal
yolu açan Avrupa Kömür Çelik Birliği'nin kurulmasında önemli rol oynadı. Avrupa Savunma Birliği projesinin meclisten geçmemesi üstüne istifa edip, daha sonra
mayı öğrenen Franz Schubert, Viyana sarayı capella
Adalet bakanlığı(1955-1956) ve Avrupa Parlamentosu başkanlığı (1958-1960) yaptı.
ri'den armoni dersleri aldı. Sesi bozulunca capelladan
Schumann, Robert
verdi. 1818 ve 1824 yazlarında Zelesz'de (Macaristan)
Alman bestecisi (Zwickau, Saksonya 1810-Endenich, Bonn yakını 1856). Sağlam bir müzik eğitimi gören Ro
sında burslu olarak öğrenim görüp (1808-1819), Salie
ayrılıp, üç yıl süreyle Lichtenthal'deki okullarda ders kont Esterhazy'nin sarayında müzik dersleri verdiyse
de, Viyana'da resmi bir görev elde edemedi ve ömrü boyunca yalnızca bir tek konser verdi (1827). Henüz 31 yaşındayken tifüsten öldü ve liedlerini çok beğenmiş olan Beethoven'in yanına gömüldü.
bert Schumann, hukuk öğrenimini yarım bırakarak, 12
yaşında başladığı piyano eğitimini F. Wieck ve
Dorn'dan ders alarak sürdürdü. Kendi bulduğu bir me kanizmayla çalışırken parmaklarından biri sakatlanip.
SCHÜTZ, HEINRICH Romantizm
döneminin başlıca Alman bestecilerinden
Robert Schumann, liedlerinde,
piyano
parçalarında, oda
37
pitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi, 1942); vb.), girişim
cinin rolü, yenilik ve büyümenin mekanizması üstünde
durarak, kapitalist iktisadın evrim sürecini tarihsel ve
istatistiksel açıdan inceledi ve birbirini izleyen üç çevri min (uzun vade, orta vade, kısa vade) etkisine dayan dırdı.
müziğinde ve senfonilerinde, en
Schuschnigg, Kurt von
üstün ve derin
Avusturyalı siyasetçi (Riva, Garda gölü 1897-Muters,
duyguları
lumturaksız, ince,
şiirsel, özlem dolu bir biçimde yansıtmıştır.
Innsbruck yakını 1977). Hukuk öğrenimi gören Kurt
von Schuschnigg, bir süre avukatlık yaptıktan sonra si
yasete atılıp, Sosyal Hıristiyan Parti'den milletvekilliği ne seçildi (1927). Adalet (1932-1933), Milli Eğitim
(1933)bakanlıklarında bulunup, başbakanlığa atanarak (1934), ülke iktisadını düzene koydu. Almanya'yla
sol elini kullanamaz duruma gelmesi üstüne, bestecili
ğe ağırlık verdi. 1834'te Neue Zeitchrift für Musiki (Ye ni Müzik Dergisi) kurup, 1835-1844 arasında piyano yapıtları, liedler besteledi. 1840'te Clara Wieck'le (Cla
dostluk ilişkileri geliştirmeye çalıştı: Hükümete bazı
limli Nazileri alarak, Avusturya'ya dokunulmayacağı konusunda Almanya'dan söz aldı. Ama, Habsburg sū lalesini yeniden tahta çıkarmayı tasarlaması üstüne Hit
ra Schumann) evlenip, liedler, senfonik yapıtlar beste lemeye başladı. Mendelssohn'un yeni kurduğu Leipzig
ler'i öfkelendirip, Hitler tarafından Berchtesgaden'e çağrılarak (12 Şubat 1938), askeri müdahaleyle tehdit
Konservatuvarı'nda öğretmenliğe getirilerek (1843), eşiyle birlikte Rusya'da bir konser turnesinden sonra, Dresden'e yerleşti (1844). Düsseldorf kenti müzik yö
bırakmayı, Seyss-inquart'ı İçişleri bakanlığına getirmeyi
neticiliğine atanip (1850), geçirdiği sinir bunalımlarının
gerçek bir akıl hastalığına dönüşmesi (ilk akıl hastalığı nöbeti 1854'te geldi) sonucunda, kendisini Ren ırmağı na attı. Kurtarılarak Endenich akıl hastalıkları hastanesi
ne kapatıldı ve iki yıl sonra orada öldü. Schumann'ın ses müziği yapıtları birkaç oratoryo ve
opera (Cennet ve Peri, 1841-1843; Goethe'nin Fa
ust'undan Sahneler, 1844-1853; Manfred, 1849), bazı ları çevrim oluşturan (Kadının Aşkı ve Yaşamı; Şairin Aşkları) yaklaşık 250 lied, vb. içerir. Heine ve Goet he'nin şiirlerine dayalı bu yapıtlarında, ezgi çizgisi ve pi
edildi ve cezaevindeki Avusturyalı aşırı Nazileri serbest
kabul etmek zorunda kaldı. Almanlarla yaptığı antlaş
manın hiçbir işe yaramayacağını anladığından, "bağım siz, sosyal-hıristiyan ve birleşik" bir Avusturya'nın sür dürülmesi için, bir halkoylamasına karar verdiyse (9 Mart) de, Hitler'in bu halkoylamasına karşı çıkıp, istifa etmesini istemesi (11 Mart) üstüne, Fransa ve İngilte
re'den destek bulamayacağını anlayınca istifa etti. Al
manların Viyana'yı işgal ederek, "Anschluss" u (ilhak) gerçekleştirmeleri (12 Mart) üstüne Dachau toplama
kampına kapatılıp, savaşın sonunda ABD birlikleri tara fından kurtarıldı (Mayıs 1945) ve ABD'ye gitti(1948). Ülkesine dönmeden önce Saint Louis Universitesi'nde
yano ustalığı, metnin anlatımını sürdürüp, genişletir; üs lup, büyük bir genişlik, fantezi ve acılı duyarlılıkla yo
ders verdi.
ğunlaşır.
Schütz, Heinrich
me bölümü bulunmayan, Couperin'in yapıtlarını anım
Alman bestecisi (Köstritz, Gera yakını 1585-Dresden
Piyano için, sınırlı çerçeve içinde geçen, uzun geliş
satan parçalarında, en içten ve derin duyguları, bütün yapıtlarının ortak özelliği olan tumturaksız, ince, şiirsel ve özlem dolu bir biçimde anlatmıştır: Kelebekler (1829-1832), Senfonik Etüdler (1834), Karnaval(1834
1835), Çocuk Sahneleri (1838), Gençlik İçin Albüm
1672). Daha çocuk yaşta Kassel sarayı capellasının ko rosuna giren Heinrich Schütz, Collegium Maurici
um'da öğrenim gördü. Bir süre hukuk derslerini izledik ten sonra, Italya'da müzik öğrenimi için bir burs bula rak, Venedik'te Giovanni Gabrieli'nin öğrencisi oldu
(1848), Ormandan Sahneler (1848-1849), vb. Oda müziği besteleri arasında keman ve piyano için
(1609-1612), Kassel sarayında orgculuk, daha sonra da
2 sonat, 3 üçlü, yaylılar için 3 dörtlü ve ünlü beşlisi,
seçici prensinin sık sık izin vermesi sayesinde uzun sū reler İtalya'da ve Danimarka'da kalarak, Montever
uvertürler, Beethoven'in etkisinde 4 senfoni (bunlar
dan Üçüncü Senfoni (1840) güzel orkestralaması ve
büyük ritim gücüyle dikkati çeker) viyolonsel ve orkest ra için Birinci Koncerto, yazılış ve şiir nitelikleri bakımın dan romantizm dönemi yapıtlarının en başarılı örnekle rinden biri olan La Minör Koncerto (piyano ve orkestra için) sayılabilir.
Schumpeter, Joseph Alois
Dresden'de saray capellası yöneticiliği yaptı. Saksonya di'yle tanışmak olanağını buldu ve Kopenhag capella
sında yöneticilik yaptı.
Alman müziğinin evriminde çok önemli rol oynayan
Heinrich Schütz, barok dönemin başlangıcında yetiş miş en büyük Alman bestecilerinden biri sayılmaktadır.
Özellikle monodi üslubunun, yorum üslubunun ve ses müziğinin çeşitli biçimlerine yaptığı etkiler çok önemli
dir (Bach, Schütz'ün kalıplarını genişleterek kullanmış tir).
Avusturyalı iktisatçı (Trest, Moravya 1883-Salisbury,
Din dışı müzik bestecisi olarak ilk Alman operasi
ABD 1950). Viyana Üniversitesi'nde öğrenim gören Jo
Dafne'nin (1627) yanı sıra, partisyonları kaybolmuş bir
seph Alois Schumpeter, üniversitelerde ders verip,
opera-bale (Orpheus ve Euridike) ve çoksesli kontra
versitesi'nde (1925) ve ABD'de Harvard Üniversite
puntolu bir madrigal derlemesi yazmış olmakla birlikte, her şeyden önce bir dinsel müzik bestecisidir: İki koro lu mezamirler, Diriliş (1623), tek sesli havalar ya da bü
bankacılık ve Maliye bakanlığı (1919) yaptı. Bonn Üni
si'nde (1932'den başlayarak) ders verip, yapıtlarında Theorie der Wirtschaftlichen (Iktisadi, Evrim Kuramı, 1912); Business Cycles (İş Yaşamındaki Çevrimler,
1939); Kapitalismus, Socialismus und Democratio (Ka
yük korolor içeren Kutsal Şarkılar, bir çeşit kantat olan Küçük Ruhani Konserler(1636-1639),bir motet derle mesi, Bach'ınkilerin öncüsü olan 4 Passion, vb.
38 SHWARZENBERG, FELIX, PRENSİ
Schwarzenberg, Felix, Prensi
Schwerin
Avusturyalı devlet adamı (Krumau 1800-Viyana 1852).
Almanya'nın kuzeydoğu kesiminde kent. Schwerin gö lü kıyısında, Baltık denizinden 32 km içerde, Ham
Karl Philipp'in yeğeni olan Schwarzenberg Prensi Felix,
Napoli büyükelçiliğinde bulunup (1846-1848), Pie monte'ye karşı savaştı. Mareşalliğe yükseltilip, başba kanlığa (şansölye) atanarak (21 Kasım 1848), Franz-Jo
seph'in tahta çıkmasına yardımcı oldu. Bir anayasa ha zırlatarak (4 Mart 1849) meclisi feshedip, 31 Aralık 1831'de Anayasa'yı askıya aldı ve Macar devrimcileri
ne karşı Rusya'nın desteğini sağladı, Parma, Modena ve
Floransa'da Avusturyalı arşidükleri yeniden tahta çıkar mayı başarıp, Almanya'da imparatorluk tahtına Prusya
kralının çıkarılması üstüne, Frankfurt'taki milletvekille rini geri çağırarak, Prusya kralını tahttan vazgeçmek zo
runda bıraktı. Prusya'yı yıkmak için tasarılar hazırlayıp, Prusya başbakanı Manteuffel'e, Frankfurt Diyet Mecli
si'nin kurulmasını kabul ettirdi (29 Kasım 1950); Ger men konfederasyonunu örgütlemek için, Dresden Konferansı'nı topladı; ama, Prusya ile küçük devletlerin
burg'un 115 km doğusunda yeralan, Mecklenburg
Vorpommern eyaletinin merkezi olan Schwerin'ın nü
fusu 130 685'tir. Bir karayolları-demiryolları kavşağı ve çevresindeki tarım-hayvancılık bölgesinin ticaret mer
kezi olan kentte, sanayi de gelişmiştir: Tarım araç-ge reçleri yapımı; ilaç fabrikaları; plastik maddeler yapımı;
kimya sanayisi; mobilya ve seramik yapımı; vb. Ayrıca,
yapımına XIII. yy'da başlanan katedrali ve değerli tab
lolar (büyükdüklerin koleksiyonu) içeren müzesiyle tu rist de çekmektedir.
Adına ilk olarak 1018'den kalma metinlerde rastla
nan Schwerin, 1358'den başlayarak Mecklenburg
Schwerin Büyükdüklüğü'nün merkezi, 1949-1990 ara sında da Doğu Almanya'nın Schwerin yönetim bölü münün merkezi olmuştur.
işbirliği yapmaları (Aralık 1850) sonucunda amacına
Schwinger, Julian Seymour
kavuşturmada başarılı oldu.
ABD'li fizikçi (New York 1918). Columbia Universite
ulaşamadı. Bununla birlikte, Avusturya'yı eski gücüne
Schwarzkoppf, Norman: Bk. KÖRFEZ SAVAŞI.
si'nde öğrenim görüp, doktora çalışmasını tamamlayan
(1939) Julian Seymour Schwinger, kısa bir süre ). Robert Oppenheimer'la çalıştı. 1945'ten başlayarak Harvard
Üniversitesi'nde ders verip, elektromagnetik alana ku vantum kuramını uygulayarak elektronun magnetik
Schwarzwald: Bk. KARAORMAN.
momentini hesaplamayı başardı. 1965'te Nobel Fizik
Ödülü'nü Feynman ve Tomonaga'yla
paylaştı.
1972'de, Los Angeles'te Kaliforniya Üniversitesi'nde fi
zik profesörlüğüne getirildi.
Schweitzer, Albert Fransız hekimi, protestan tanrıbilimcisi, orgcusu ve mü
zikbilimcisi (Kaysersberg 1875-Lambaréné, Gabon
Schwitters, Kurt Alman ressamı, heykelcisi ve yazarı (Hannover 1887
Ambleside, İngiltere 1948). Portreler, manzaralar ve Tannbilimci ve mūzikçi olarak ün
kazandıktan sonra tıp öğrenimi gören
Albert Schweitzer,
günlük yaşam sahneleri yaparak sanat yaşamına başla yan Kurt Schwitters, çok geçmeden Hannover'daki da
da akımına katıldı. Çeşitli nesnelerden kolajlarıyla öncü
sanata, özellikle de dada akımına önemli katkılarda bu
Gabon'da
lunup, rastlantı sonucu, yırtılmış bir ilandan alarak ilk
Lambaréné hastanesini
sözcüğünden) hecelerini bütün çalışmalarının genel
kurarak (1913), ömrünün sonuna kadar orada kalmış, bu arada
1952'de Nobel
Barış Ödülü'nü almıştır.
kolajlarından birinde kullandığı (Kommerz ("ticaret")
adı haline getirdi (tablo-Merz'ler, heykel-Merz'ler, özellikle de Hannover'deki evinin boyutlarında ger çekleştirdiği çevre-asamblaj çalışması Merzbau (yıkıl
mıştır]). Bu arada, 1923-1932 arasında Merz dergisini
yayınladı. 1932'de Paris'e yerleşip, konstrüktivizmle
de ilgilenerek, Çember ve Kare, daha sonra da Soyutla
1965). Bir protestan rahibin oğlu olan Albert Schweit zer, 9 yaşından başlayarak köy kilisesinde orgculuk
XX. yy. başındaki öncü sanatın gelişmesini önemli
yaptı. Müzik öğrenimini Mühlhausen'de ve Paris'te sür dürüp, 18 yaşında Strasbourg Üniversitesi'ne girerek, 1899'da felsefe doktorasını, 1942'de tanrıbilim dokto rasını verdi. Strasbourg'da Saint Thomas din okulu yö neticiliğine getirilip, 1906'da görevinden ayrılarak, tip öğrenimi gördü. Bir yandan da, J. S. Bach Derneği'nde
orgculuk yaptı. Müzikle ().-S. Bach, 1905), tanrıbilimle (Geschichte der Leben Jesu Forschung (İsa'nın Yaşamı
Üstüne Araştırmaların Tarihi, 1906); vb.) ilgili kitaplar
yayınlayıp, tıp öğrenimini tamamlayınca misyoner he
kim olarak Gabon'a gitti (1913) ve kurduğu Lambaréné
hastanesiyle (ömrünün sonuna kadar hastanenin başın
ölçüde etkilemiş olan Alman ANO
sanatçısı Kurt Schwitters'in, Merzbild (1922)
GRI
adlı yapiti geometrik kuruluşuyla, kübist ressamların
çalışmalarını da çağrıştırmaktadır. (Burton Tremaine
da kaldı) büyük ün kazandı. 1952'de Nobel Barış Ödü
koleksiyonu,
lü'nü aldı.
Meriden,
Connecticut.)
SCOTT, ROBERT FALCON ma-Yaratma adlı Paris sanat topluluklarının etkinlikleri ne katıldı. 1937'de yapıtlarının Naziler tarafından “yoz
39
ni'na son veren Zama Savaşı'nı kazanıp (1.O. 202), Ro ma'da zafer töreniyle karşılanarak (1.7.201), Africanus
Norveç'e göçüp, daha sonra İngiltere'ye yerleşti.
(Afrikali) unvanı verildi. 1.6. 199'da Princeps senatus ("senatörlerin birincisi") unvanı verilip, 10. 194'te ye
Scipio Aemilianus, Publius Cornelius
yıp, kendisi de legatus olarak kardeşiyle giderek, Luci
laşmış sanat” ürünlerinden sayılması üstüne, Paris'ten
niden konsüllüğe seçildi. Kardeşi lucius'un Suriye krabi na karşı gönderilen orduya komutan atanmasını sağla
(? İ.Ö. 184'e d.-Roma İ.Ö. 129). Paulus Aemilianus'un
oğlu olan Publius Cornelius Scipio Aemilianus (Ikinci Afrikalıda denir), evlatlık olarak Cornelia ailesine alınıp,
Scipio Africanus tarafından torun olarak kabul edildi.
Yunanlı öğretmenler tarafından eğitilip, Roma'nın bü
yümesi sonucu ortaya çıkan ahlâk sorunlarıyla ilgilendi.
Konsül Licinius Lucullus'la askerî tribunus olarak Ispan
ya'ya gidip (1.0. 151), kral Massinissa'ya elçi gönderil di. 1.8. 147'de konsül seçilip, Afrika savaşını yönet
mekle görevlendirilerek, Kartaca'yı aldı (1.Ô. 146) ve bütünüyle yıktırdı. Roma'nın Afrika eyaletini örgütle
us'un öğütleri sayesinde Magnesia savaşını kazandı.
Ama çarpışmalar sırasında hasta olduğu için savaş ala ninda bulunamadığından, Antiokhos'la anlaşmakla suçlandı ve zafer, harekâtın sonuçlanmasından kısa sü re önce görevden alınmış olan Lucius Scipio'ya mal
edildi. 1.8. 187'de, Cato'nun kışkırtmaları sonucunda,
iki kardeş, Suriye savaşı ganimetlerinden sağlanan pa rayı kendilerine saklamakla suçlandılar. Bu suçlama ka nitlanamadıysa da, Scipio Africanus, Liternum'daki evi ne çekildi.
yip, yeniden konsüllüğe (İ.Ö. 142), daha sonra da cen
Scola, Ettore
nip, Roma'nın en etkili kişisi haline geldi. Gracchus'un ölümünden sonra çıkan kargaşada Gracchus yandaşla
İtalyan sinema yönetmeni (Trevico, Campania 1931).
sorluğa (İ.Ö. 134) seçildi. Başkaldıran Numantia'yı ye rinin karşısında yeraldı ve odasında ölü bulundu.
Bir süre gazetecilik ve senaryoculuk yaptıktan sonra yö
netmenliğe başlayan (1964) Ettore Scola, birbirini izle
yen ilgi çekici filmleriyle çağımızın başlıca sinema usta ları arasında yeraldi: Öylesine Sevmiştik ki (C'eramo
Scipio Africanus, Publius Cornelius
Tanto Amati, 1974); Özel Bir Gün (Una Giornata Parti
Romalı general (? İ.Ö. 235-Liternum İ.Ö. 183). Publius
Cornelius Scipio'nun oğlu olan Publius Cornelius Sci
colare, 1977); Teras (La Terrazza, 1979); Varennes Gecesi (La Nuit de Varennes, 1982); Balo (Le Bal,
1983); La Famiglia (Aile, 1988), Saat Kaç? (Che Ora è?,
1988), il Viaggio di Capitan Fracasse (Kaptan Fracas se'ın Yolculuğu, 1990), vb.
Scorsese, Martin Romalı general Publius Cornelius
ABD'li sinema yönetmeni (New York 1942). İlk filmle
Scipio Africanus, Ikinci Pön Savaşları
lan Kim?, 1968]; Mean Streets (Anacaddeler, 1973])
rinden (Who's That Knocking at My Door? [Kapımı Ça
(1.0. 218-1.7.201) sırasında, Kartaca'nın
başlayarak özyaşamından öğelere, ABD büyük kentle
İspanya'daki
çük insanların sorunlarına eğilen Martin Scorsese, bir
rinin vahşi gece yaşamından konulara, yoksulların, kü
topraklarını ele geçirerek, Annibal'i
çok eleştirmen tarafından, yakın dönemin en önemli birkaç ABD'li sinema yönetmenlerinden biri sayılmak
Italya'dan Kartaca'ya dönerek kenti savunmak zorunda
tadır.
bırakmış, l.O. 202'de
keli Boğa (Raging Bull, 1980), Komedi Kralı (King of Co
Başlıca filmleri: Taksişoförü (Taxi Driver, 1976), Öf
Annibal'i Zama'da
medy, 1983), Paranın Rengi (The Color of Money,
yenerek, Ikinci Pön Savaşları'na son
1986), Günaha Son Çağrı (Last Temptation of Christ, 1988), Sıkı Dostlar (Goodfellas, 1990; 1990 Venedik Film Festivali Büyük Ödülü'nü aldı), Korku Burnu (Cap
vermiştir. (Ulusal Müze, Napoli.)
Fear, 1991), The Age of innocence (Masumluk Çağı,
.
1993), vb.
İspanya prokonsüllüğüne getirildi(İ.Ö. 211). Bir baskin
la Kartaca'nın İspanya yarımadasındaki en önemli üssü
Carthago Nova'y! (Yeni Kartaca) alip (İ.Ö. 209), Karta
Scotland: Bk. İSKOÇYA.
calıların elindeki İspanyol rehineleri kurtararak halkın
sevgisini kazandı. 1.7. 203'de, Annibal'in kardeşi Has
Scott, Robert Falcon
rek Annibal'le buluşmasına engel olamadı. 1.6. 207'de
İngiliz gezgini (Devonport 1868-Antarktika 1912).
konsüllüğe seçilerek, savaşı Afrika'da sürdürmek istedi.
1880'de donanmaya katılan Robert Falcon Scott, An tarktika'ya düzenlenen bir keşif gezisine (1901-1904) başkanlık etti. 1910'da Güney Kutbu'na ilk olarak ulas.
drubal'i Baecula Savaşı'nda yendi;ama, İtalya'ya gide
İlpa'da iki Kartaca ordusunu daha yenip, I.Ö. 205'te
Senato'nun bir bölümünün karşı çıkmasına ve halkın baskısına karşın, Sicilya'ya gitme ve gerekli gördüğün
mak amacıyla yeniden yola çıktıysa da, kutba ancak
de Afrika'ya geçme iznini aldıysa da, bu çıkarma hare
kâtı için zorunlu malzemeyi elde edemedi. Bunun üs
Roald Amundsen'den birkaç hafta sonra varabildi (18 Ocak 1912). Dönüş yolculuğunda yol arkadaşlarıyla
tüne, gönüllüllere ve İtalyan kentlerine çağrıda buluna rak Kartaca'ya saldırma olanaklarını sağlayıp, 1.O.
birlikte donarak öldü (cesetleri sekiz ay sonra bulundu).
204'te Utica yakınına çıkarma yaptı. Birçok çarpışma
dan sonra, Annibal'e karşı İkinci Pön (Kartaca) Savaşla
Yolculuğu sırasında tuttuğu günlük, 1913'te 2 cilt halin de yayınlandı: Scott's Last Expedition (Scott'un Son Se feri).
40 SCOTT, SIR WALTER
Scott, Sir Walter
İskoç yazarı (Edinburgh 1771-Abbotsford şatosu 1832). Hukuk öğrenimi görüp, avukatlık yapmaya baş
ya'da Berkeley Üniversitesi'ni bitiren Glenn Theodore Seaborg, 1937'de doktora çalışmasını tamamlayarak, aynı üniversitede öğretim üyesi olarak görev aldı.
1940'ta Edwin McMillan'la birlikte ilk uranyum ötesi
elementi (neptunyum, atom sayısı 93) ve atom sayısı 94 olan plutonyumu buldu. 1942'de Chicago Üniversite
si'ne geçip, ekibiyle 1944'te amerikyumu (atom sayısı XIX. yy. başındaki
Ingiliz edebiyatının en
95) ve küriyumu (atom sayısı 96), 1946'da Berkeley
Üniversitesi'ne dönerek, ekibiyle 1949'da berkelyumu
(atom sayısı 97) ve kaliforniyumu (atom sayısı 98) bul
ünlü yazarlarından Sir Walter Scott,
du. 1951'de Nobel Kimya Ödülü'nü Edwin McMil lan'la paylaşıp, ekibiyle çalışmalarını sürdürerek, 1952
Waverly (1814),
1955 yılları arasında atom sayıları 99, 100 ve 101 olan
Ivanhoe (1820),
elementleri ayrıştırdı: Aynştaynyum (Albert Einstein'in
vb. romanlarıyla tarihsel roman
türünün gerçek kurucusu sayılmaktadır.
layan (1792) Sir Walter Scott, bir süre sonra edebiyata yönelerek, önce İskoçya'nın sözlü baladlarını ve efsa nelerini derleyip, Minstrelsy of Scottish Border (İskoç
Sınır Şarkıları, 1802) adı altında yayınladı. Sonra şiirleri
ni içeren kitaplar (The Lay ofthe Last Minstrel (Son Halk
adından), fermiyum (Enrico Fermi'nin adından), men delevyum (Mendeleyev'in adından). Aynı zamanda
nükleer bir yakıt olarak değeri kanıtlanan uranyum
233'ü ayrıştırmak için çalışıp, 1961'de Atom Enerjisi Komisyonu başkanlığına getirildi (bu göreve getirilen ilk
bilim adamıdır). 1971'de Berkeley'deki görevine dö nüp, 1974'te 106 sayılı elementi buldu (1974). Başlıca yapıtları: Chemistry ofthe Actinide Elements
(Aktinitler Dizisinden Elementlerin Kimyası, 1957), Transuranicum Elements (Uranyum Ötesi Elementler,
Şairinin Baladı, 1805), Marmion(1808); The Lady of the
1958), vb.
sa da, Byron'un başarılarının gölgesinde kalınca, türde ğiştirmeye karar vererek, romana yöneldi. XVIII. yy.so
SEATO
Lake (Göldeki Kadın, 1810), Rokeby(1813) yayınladıy
nunda geçmişi anlatmanın moda olmasına karşın, Ma dame de la Fayette ve Walpole gibi yazarlardan farklı
biçimde, tarihi basit bir çerçeve olarak ele almayıp, ro manların gerçek konusu haline getirdi; betimlemeleri ve aşk entrikalarını ikincil bir role itti. Halktan kişileri
de gözler önüne seren bu tarihsel romanlarıyla, yeni bir edebiyat türünün doğmasına yol açtı. Başlıca romanları: Waverly (1814), Guy Mannering (1815),
The Antiquary (Antikacı, 1816), Rob Roy
(1818), A Legend of Montrose (Montrose Efsanesi,
1819), XII. yy'da İngiltere'de Normanlar ile Saksonlar arasındaki çekişmeyi anlatan ve başyapıtı sayılan Ivan hoe (1820), Elizabeth I döneminde geçen Kenilworth
(1821), Cromwell çağını anlatan Woodstock (1826), XIV. yy. burjuvaları arasındaki çekişmeleri ele alan The
İngilizce Southeast Asia Treaty Organization'un ("Gü neydoğu Asya Antlaşması Örgütü") kısaltması. ABD, Avustralya, Fransa, İngiltere, Yeni Zelanda, Pakistan, Fi
lipinler ve Tayland arasında 1954'te Manila'da imzala nan bir savunma ittifakı olan SEATO, 1972'deki Hindis
tan-Pakistan Savaşı'nın ardından Pakistan'ın çekilme sinden sonra, 1973'te ABD'nin Vietnam'daki yükümlü
lüğünü bırakması üstüne, 1977'de feshedilmiştir. Seattle
ABD'nin kuzeybatı kesiminde kent. Washington eyale tinde, Puget boğazı (batıda) ile Washington gölü (doğu
da) arasındaki dar kıstakta yeralan, King yönetim bölü
Fair Maid of Perth (Perthli Güzel Kız, 1828), vb.
münün merkezi olan Seattle'ın nüfusu 516 259'dur (çevre belediyelerle birlikte 1 972 961 nüf.). Orta kesi
Scotus, John Duns: Bk. DUNS SCOTUS,
gölünün (iki köprüyle aşılır) kuzeyine, güneyine ve do ğusuna yayılan kent, doğuda Cascade dağlarıyla, bati
Scribe, Eugène Fransız tiyatro yazarı (Paris 1791-ay.y. 1861). Bir kumaş
da Olympics dağlarıyla sınırlıdır. Önemli bir liman olmasının yanı sıra, büyük bir sanayi (tersaneler, Boe ing uçak yapımı şirketi, kereste sanayisi, balıkçılık sa
nayisi, vb.) ve öğretim (Washington ve Seattle üni versiteleri) merkezidir.
I
JOHN
mi kistak üstünde yeralan, ama banliyöleri Washington
tüccarının oğlu olan Eugène Scribe, yazarlığa otuz ya şında başlayıp, üç yüze yakın kısa tiyatro oyunu ve ko medi (bazılarında başka yazarlarla işbirliği yaptı) yazdı:
Seba
L'ours et le Pacha (Ayı ve Paşa, 1821); Bertrand et Ra
rulduğu sanılan, başkenti Marib olan Seba (ya da Saba)
ton (Bertrand ve Raton, 1832), La Camaraderie (Arka
Yemen'in doğu kesiminde eski krallık. İ.Ö.XI. yy'da ku Krallığı, İ.Ö. VIII. yy'dan başlayarak parlak bir uygarlık
daşlık, 1837), Le Verre d'Eau (Su Bardağı, 1844), Adri enne Lecouvreur (1849), vb. Ayrıca çağının burjuvazi
geliştirdi (Maribbaraji; Marib ve Sirvah tapınağı; vb.; In
sinin ahlâk sorunlarını, toplumsal çatışmalarını entrika
man peygamberi ziyareti anlatılır). İ.Ö. 1. binyılda Kızıl deniz'deki ve Hint okyanusundaki deniz ticaretine ege
lara bağlayan opera librettoları (Robert le Diable (Şey
tan Robert, 1831]; les Huguenots (Huguenotlar, 1836);
cil'de Seba Melikesi Belkıs'ın Kudüs'e gidişi ve Süley
vb.) kaleme aldı.
men olup, I.S. I. yy'dan başlayarak, kabileler arası çe kişmeler sonucunda, Himyerilerin egemenliğine girdi.
Seaborg, Glenn T.
Sebastiano del Piombo
ABD'li kimyacı (Ishpeming, Michigan 1912). Kaliforni
Italyan ressamı (Venedik [?] 1485'e d.-Roma 1547). Ve
SEDAT, ENVER 41 nedik'te Giovanni Bellini'nin ve Giorgione'nin yanında yetişen Sebastiano del Piombo (asıl adı Sebastiano Lu
cianidir), 1511'de Roma'ya yerleşerek Michelange
lo'yla dostluk kurdu ve etkisinde kaldı. Rekabete girişti ği Raffaello'yu portreleriyle (Papa Clemens VIII, 1526;
Capodimento müzesi, Napoli; vb.) etkileyip, konuları ni dinden alan birçok tablo yaptı: Aziz Crisostomo ve Başka Azizler (1510-1511, San Giovanni Crisostomo
metinden yasaklı olanlar oy kullanamazlar. Seçim günü
saat 8-18.00 arasında oylar kullanıldıktan sonra, her
sandık hazır bulunanlar önünde açılarak, zarflar sayılır ve geçerli oy pusulaları, tutanakları, vb. belgeler, bagli olunan ilçe seçim kuruluna teslim edilir. İlçe seçim ku rulu, ilçedeki bütün sandık tutanaklarını birleştirip, dú
zenlediği tutanağı il seçim kuruluna gönderir. Il seçim
kilisesi, Venedik), Lazarus'un Dirilmesi (1517-1519;
, ilçe seçim tutanaklarına dayanarak il seçim tu kurulları tanaklarını düzenler ve birleştirme sonucunu gösteren
National Gallery, Londra), vb.
tutanağı ilan ederler.
Sebastiao
seçki: Bk. ANTOLOJİ.
Portekiz kralı (Lizbon 1554-Alcaçar-Quivir 1578). Kral Joao III'ün torunu olan Sebastiao, babası doğumundan önce öldüğü için, dedesinin yerine tahta çıkıp (1557), bir Haçlı seferi düzenlemeyi saplantı haline getirerek,
Sedat, Enver
1578'de büyük bir orduyla Fas kıyılarına çıktı. 4 Ağus
hire 1981). Askeri Akademi'yi bitirip (1938), orduda
tos 1578'de Alcaçar-Quivir ovasındaki Kasr el-Kebir'de
Mısırlı devlet adamı (Mit Ebulkum, Menufiye 1918-Ka
bozguna uğrayarak, adamlarının çoğuyla birlikte öldü.
1970'ten bir suikastta
Varisi bulunmadığından, amcası Kardinal Enrique'nin
öldürüldüğü 1981'e
kısa süreli yönetiminin (1578-1580) ardından, Portekiz
kadar Mısır'ın
60 yıl süreyle İspanya'ya bağımlı kaldı.
cumhurbaşkanligini
Seber, Cemal Süreya: Bk. CEMAL SÜREYA.
1978'de İsrail'le barış görüşmelerini
yapan Enver Sedat,
başlatarak, 1979'da İsrail'le tarihsel bir
Sebük, Namık İsmail: Bk. NAMIK İSMAİL.
barış antlaşması
imzalamıştır. Bu nedenle Batilda
sebze
büyük hayranlık uyandırmasına
Genellikle pişirilerek yenen yeşil bitkiler ile tanelerini
karşılık, Arap dünyasının büyük
belirten ortak ad. Protein bakımından zengin olan seb
bölümünü kendisine
zelerin tohum kılıfları, tohumları ya da yaprakları, dün
düşman etmiştir.
yanın her yanında insanların besin maddelerinin önem
li bir bölümünü oluştururlar. Sebzelerin proteinleri, ta hillarin proteinlerininkinden farklı bir aminoasit içerir.
görev alan Enver Sedat, Temmuz 1952'deki askeri dar
Bütün sebzeler, havadan aldıkları azotu, çeşitli bileşen
yeraldı. 1955-1956 arasında Devlet bakanlığı yapıp,
lere ayırarak kullanır, sonunda da protein bireşimini
gerçekleştirirler.
Sebzeler yenen bölümlerine göre sınıflandırılabilir:
Yaprakları (salata, lahana, ispanak, semizotu, vb.) ve yaprak sapları (pazı, kereviz) yenenler; kökleri (havuç, turp, pancar, vb.) ve yumruları (patates, yerelması, vb.) yenenler; meyvesi yenenler (domates, hıyar, patlıcan, vb.); tazeyken badıçları ya da kuru taneleri yenenler (bakla, bezelye, fasulye, vb.); soğanları yenenler (so
ğan, sarmısak); bürgüleri (enginar), sap ve tomurcukları (kuşkonmaz) yenenler. Türkiye'de yıllık sebze üretimi
15 Mt'u, sebze ekili alanların toplamı da 650 000 hekta ni bulmaktadır.
seçim
Yurttaşların, aralarından bazı kimseleri kamu işlerinin
yürütülmesi için seçmeleri. Türkiye'de seçimler ser best, eşit, tek dereceli genel ve gizli oy temeline göre,
yargı denetiminde yapılmaktadır. 10 Haziran 1983 ta rihli ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'na göre,
beyi gerçekleştiren on bir "bağımsız subay" arasında 1957'de Arap Sosyalist Birliği'nin genel sekreterliğine getirildi. Bir yandan da Millet Meclisi Başkan yardımcılı ğı ve başkanlığı (1960-1969) görevlerini yürütüp, 20 Aralık 1969'da Cumhurbaşkanı yardımcılığına atandı, Nâsır ölünce cumhurbaşkanlığını üstlenip (Ekim 1970),
partinin sol kanadı tarafından, iç siyasette çok ılımlı, dış siyasetteyse kararsız olmakla suçlanmasına yol açan bir siyaset izledi. Partinin merkez komitesinde azınlıkta
kaldığını görünce, bir temizlik hareketine girişip, Şaravi
Cuma ve Ali Sabri'nin önderlik ettikleri muhalefeti saf
dışı etti (Mayıs 1971). Başbakanlığa getirdiği Aziz Sul ki'nin İsrail'e çok ılımlı davranması üstüne protesto gös
terileri ve grevler başlayınca (1972), karışıklıklara son
vermek için, hükümetin ve ordunun yönetimini de üst lendi (1973); ama Eylül 1974'te hükümet başkanlığını Abdülaziz Hicazi'ye devretti. Dış siyasette Libya'yla
bütün ilişkileri kesip (1973), ABD'ye yakınlaşmaya ça lıştı ve SSCB'yle ilişkileri giderek kopardi (1971'de im zalanan 15 yıllık dostluk ve işbirliği antlaşmasını tek yanlı olarak bozdu (1976)).
Kasım 1977'de İsrail'le barış görüşmelerini başlat
seçimlerde nispi temsil sistemi uygulanmakta (seçile
mak için Kudüs'e gitmesi (bu girişiminden ötürü, 1978
örgütlenemeyen ya da örgütlendikleri halde eksiksiz
gin'le paylaştı), Arap ülkelerinin çoğu tarafından tepkiy
cek milletvekili sayısı 450 olarak belirlenmiştir), 36 ilde
aday gösteremeyen partiler, seçimlere katılamamakta dır. Seçimlerin yapıldığı yılda, yirmi yaşına giren (ay ve
Nobel Barış Ödülü'nü İsrail başbakanı Menahem Be
le karşılandığı halde, Israil'le barış antlaşmasını imzaladı
(26 Mart 1979). İçte gerek dinci (Kopt kilisesi önderinin
gün hesabına bakılmaz) her Türk vatandaşı, oy kullan
görevden alınması), gerek siyasal (İşçi Partisi'nden İbra
Ama erler, askeri öğrenciler, kısıtlı olanlar ve kamu hiz
saneyn Heykel'in de aralarında yeraldığı 1 500 kişinin
ma hakkına sahiptir (her seçmen oyunu kendi kullanır).
him Şükrü ve el-Ahram gazetesinin eski başyazarı Ha
42
SEDEF
tutuklanmaları) muhalefete baskı uygulayıp, 6 Ekim 1981'de İsrail Savaşı'nın yıldönümünü kutlama tören lerinde, başlarında Halit el-istambuli'nin bulunduğu
üniformalı bir suikastçılar topluluğu tarafından açılan
ateşle öldürüldü.
laya dağlarına kadar uzanan bölgede yetişen sedir (se
dirağacı da denir) cinsi üyelerinin boyları 40 m'yi, çap lari 3 m'yi bulabilir; iğneyapraklarını dökmezler; yu murta biçimli kozalaklarının boyu 10 cm'yi bulur. Cin
sin üyelerinden Lübnan sediri ya da Toros sediri (Ced rus Libani) eskiden Lübnan, Suriye ve Toros dağlarının
sedef
büyük bölümünü kaplarken, günümüzde yalnızca az
Birçok yumuşakça türünün kavkısında bulunan, beyaz,
(Cedrus atlantica) türü, Kuzey Afrika'daki ormanların
miktarda Toros dağlarında bulunmaktadır. Atlas sediri
gökkuşağı pırıltısında sert madde. Yumuşakçaların ör teneğinin dış epitelyumu tarafından salgılanan sedef,
ince yaprakçıklar halinde tabakalanır. Osmanlılarda se def kakmacılığı, "sedefkar" adı verilen sanatçılar tara findan ayn bir süsleme sanatı dalina ("sedefkari") dö
nüştürülmüştür. Kuyumculukta, sedefçilikte, lüks eşya yapımında, vb. kullanılır.
büyük bölümünü oluşturmaktadır. Himalaya sediri (Cedrus deodara) Himalayalar, Afganistan ve Belucis
tan'da, Kıbrıs sediri (Cedrus brevifolia) yalnızca Kıb ris'ta yetişmektedir
Seeckt, Hans von Alman generali (Schleswig 1866-Berlin 1936). Orduda
sedef hastalığı Üstü gümüş rengi pullarla kaplı kırmızı lekelerle yansı
hızla yükselen Hans von Seeckt, Galiçya'daki (1915) ve Sırbistan'daki ordunun kurmay başkanlığında bulundu.
1917'den başlayarak Osmanlı Genelkurmayı'nı yönet
yan, nedeni bilinmeyen deri hastalığı. Sedef hastalığı
ti. Ateşkesin koşullarının uygulanışını görüşen komisyo
nin (ya da psoriasis) lekeleri, çoğunlukla kaşıntısız ol duklarından, hastayı yalnızca görünüş açısından rahat sız ederler; ilaçla geçirilebilinirlerse de, bir süre sonra yeniden belirirler. Bazı hastalarda sedef hastalığı, bir
nun başkanlığına atanıp (Kasım 1918), Alman ordusunu yeniden örgütleyerek, 100 000 kişilik yeni Alman ordu
eklem iltihabıyla birlikte görülmektedir.
sunun başına getirildi (1920) ve orduyu siyasete karıştır mamaya çalıştı(1920-1923). Hükümetten yeni yetkiler alarak fiili bir diktatörlük uygulayıp (1923-1924), Versa illes Antlaşması'nın dişına çıkarak orduyu saldırı savaşı
Sedefkâr Mehmet Ağa
na hazırladı (Versailles Antlaşması'na göre Alman ordu sunun görevi, iç güvenliği sağlamak ve sınırları koru
Türk mimarı (öl. İstanbul 1618). Rumeli'de devşirilip
maktı). Gizlice Genelkurmay'ı kurdu (kurmay subay
(1562), sarayda musiki, sedefkârlık ve mimarlık öğre nen (Mimar Sinan'ın öğrencilerindendir) Sedefkâr Mehmet Ağa, sekiz yıl İstanbul su nazırlığı yapip (1598
1606), Dalgıç Ahmet Paşa ölünce baş mimarlığa atandı (1606). Birçok yapıtı onarıp, Sultanahmet külliyesini ya
parak (1606-1617), Osmanlı İmparatorluğu'nun Mimar Sinan'ın yapıtlarından sonra en büyük yapıtlarından bi rini gerçekleştirdi.
yetiştirmek Versailles Antlaşması'na göre yasaktı). Veli ahtın oğullarından birinin manevralara katılmasına izin
verdiği için görevden alındıysa (1926) da, subaylar üs
tündeki etkisini sürdürdü. Milletvekilliğine seçilip (1930-1932), Nazilerin görüşlerini destekledi. Çankay şek'in ordusunu yeniden örgütlemek için 1934-35 ara sında Çin'de kaldı.
sefalosporin: Bk. ANTİBİYOTİKLER.
sedir
Çamgiller ailesinden, 4 türü bulunan kozalaklı ağaç cin si (Bil. a. Cedrus). Akdeniz çevresi ülkelerinden Hima
Sefaradlar XV. yy'da uğradıkları ağır baskılar sonucunda İspanya
ve Portekiz'den göçetmek zorunda kalan Yahudilerin Lübnan sediri ya da Toros sediri (Cedrus libani), eskiden
bütün Yakındoğu'da, özellikle de Lübnan'da yaygınken, günümüzde yalnızca Toros dağlarında yetişmektedir. Boyu 30 m'yi bulabilir.
soyundan gelenleri belirten terim. Adları İbranice Se
fardi (çoğulu Sefardim) sözcüğünden türetilmiş olan Sefaradlar, Germen topraklarına göçmüş Aşkenazlar dan farklı olarak, Filistin Yahudilerinin geleneklerinden
çok, Babil Yahudilerinin geleneklerini sürdürdüler ve Ladino ya da İspanyol Yahudicesi adı verilen ayrı bir dil
(İbranice, Ortaçağ Castilla lehçesi, Arapça, vb. dillerin karışımı) oluşturdular. 1492'de İspanya'dan, 1497'de
de Portekiz'den çıkarıldıktan sonra, Osmanlı İmpara torluğu'nun çeşitli bölgelerinde ve Kuzey Afrika'da
topluluklar oluşturdular. Daha sonra İtalya, Fransa, Ku
zeybatı Avrupa (özellikle Amsterdam), Anglosakson ül
keleri ve Amerika'da da topluluklar oluşturup, özellikle
ticaretle uğraşarak, uluslararası ticaretin gelişmesinde önemli rol oynadılar.
Seferis, Gheorghios Yunan şairi (Izmir 1900-Atina 1971). Ailesiyle 1914'te Atina'ya göçüp, Paris'te hukuk öğrenimi gören Ghe orghios Seferis (asıl adı Gheorghios Seferiadhis tir), Di şişleri Bakanlığı'nda görev aldı. Bir yandan diplomatlık yaparken, bir yandan da halk diliyle, süssüz ve yalın bir
SEKOYA
anlatımla çağdaş Yunanistan'daki günlük yaşamı dile getiren şiirler yazdı. 1957-1962 arasında Yunanistan'ın
Ingiltere büyükelçiliğinde bulunup, 1963'te Nobel
43
vinden alınınca (1938) ABD'ye göçtü. Kaliforniya Uni
versitesi'nde ders verip, çalışma arkadaşlarıyla atom sa yısı 85 olan astati (1940) buldu. Los Alamos Bilim Labo
Edebiyat Ödülü'nü aldı.
ratuvarı'nda atom silahları üstüne araştırma yapan bilim
niç, 1932), Poiimata (Şiirler, 1963), vb.
den üniversitedeki görevine döndü ve plutonyumun
Segal, George
berlain'le birlikte Kaliforniya Universitesi'nde betatron
Başlıca yapıtları: Strophi(Kitalar, 1931), / Sterna(Sar
ABD'li heykelci (New York 1924). New York Universi tesi'nde öğrenim gören George Segal, 1956'da ilk ser
CINEMA
ABD'li heykelci
adamları ekibinin başkanlığını yapıp(1943-1946), yeni
bir izotopunu (plūtonyum-239) buldu. Owen Cham
üstüne çalışarak, bakır atomlarını yüksek enerjili proton bombardımanına tutup, çok sayıda atomdan, az sayıda
antiproton ayırmayı başardı (1958; bu buluşlarıyla 1959'da Nobel Fizik Ödülü'nü paylaştılar).
Seine irmağı: Bk. SEN IRMAĞI.
George Segal
R Sinema'da (1963)
adlı bu yapıtında da
görüldüğü gibi, alçıdan kaliba
dökerek ham halde
bıraktığı bembeyaz insan figürlerini
gerçekçi dekorlar içine yerleştirerek,
sanki günlük yaşamın akışı içinde
mumyalaştırılmışlar etkisi uyandırmaktadır.
Sekbanicedit
Nizamicedit Ocağı'nın kaldırılmasından sonra Alemdar Mustafa Paşa'nın kurduğu (1808) ordu. Senedi İttifak'ın
imzalanmasından sonra yeni bir düzenli ordu kuran ve Nizamicedit adının (Bk. NİZAMICEDİT) Yeniçeriler arasındaki olumsuz etkisinden kaçınmak için Sekbani cedit adını veren Alemdar Mustafa Paşa, büyük bölümü Rumeli'den gelen askerlerden oluşan bu orduyu Le vent Çiftliği'ne ve Üsküdür'daki kışlalara yerleştirdi.
Ama Yeniçerilerin ayaklanmalarından ve Mustafa Pa
(Albright-Knox Sanat
şa'nın Alemdar Olayı'nda ölümünden (Bk. ALEMDAR
galerisi, Buffalo, New York.)
OLAYI) sonra, Sekbanicedit Ocağı dağıtılıp, kışlaları ateşe verildi.
gisini açtı. Soyut dışavurumculuğa karşı harekette yera lip, 1962'de New York'ta Sidney Janis galerisinde açı lan "Yeni Gerçekçiler” sergisine katıldı. Asamblaj ve
pop art tekniklerinden yararlanmakla birlikte, insan fi gürüne bağlı kalıp, alçı kalıba dökerek ham haliyle bi
Sekizinci, İbnürrefik Ahmet Nuri: Bk. İBNÜRREFIK AHMET NURİ.
raktığı bembeyaz insan figürlerini, gerçekçi dekorlar
sekizli
nat galerisi, Minneapolis), vb.
Diyatonik skalada, aralarında sekiz derece bulunan iki
Segovia, Andres
ile üstündeki ya da altındaki ikinci carasındaki aralık bir
İspanyol gitar virtüözü (Linares, Andalucia 1893-Mad
ayrıca, sekiz partili bir müzik parçasını ve sekiz çalgı ya
içine yerleştirdi: Akşam Yemeği (1964-66, Walker Sa
rid 1987). Kısa bir süre piyano, keman ve çello çalışıp,
sonra klasik gitara yönelen Andres Segovia, büyük öl
uyumlu ses arasındaki aralık. Sözgelimi, herhangi bir c
sekizlidir (oktav da denir):\cdefgabec'; vb. Sekizli terimi
da şarkıcıdan oluşan topluluğu belirtmede de kullanıl maktadır.
çüde kendi kendini yetiştirdi. 1909'da profesyonel ya
şamına başlayıp, 1924'ten sonra Paris ve ABD'de ver
Sekondi-Takoradi
diği konserlerle, o dönemde biraz gözardı edilmiş olan klasik gitara yeniden saygınlık kazandırdı. SSCB ve Uzakdoğu'da da konserlere çıkıp, Albeniz, Paganini,
Gana'da liman kenti. Gine körfezi kıyısında, Akkra'nın 180 km batısında yeralan, ülkenin ikinci büyük limanı
Schubert, Chopin, vb. birçok bestecinin keman ya da
piyano için bestelerini büyük bir başarıyla klasik gitara uyguladı. Pono, Turina, Villa-Lobos, Castelnuovo-Te desco, vb. çağdaşı bestecilerin kendisi için yazdıkları parçaları yorumlayışıyla, gelmiş geçmiş en büyük gitar ustalarından biri sayıldı.
ve beşinci büyük kenti olan Sekondi-Takoradi'nin nü fusu 255 000'dir. Önemli bir demiryolları kavşağı ve Gana'nın boksit dışsatım limanı olan Sekondi-Takoradi, iki ayrı kentken, 1946'da tek bir belediye haline getiri
lip, 1963'te birleştirilmiştir. Kentte liman etkinliklerinin
yanı sıra, sanayi de oldukça gelişmiştir: Tersaneler, de
miryolu araçlarını onarım atölyeleri, kereste fabrikaları,
Segre, Emilio
besin sanayisi, vb.
Italyan asıllı ABD'li fizikçi (Tivoli, Roma yakını 1905-La
sekoya
co Fermi'nin öğrencisi olan Emilio Segre (tam adı Emilio Gino Segre'dir), aynı üniversitede Fermi'yle birlikte ça lıştı. Yapay üretilen elementler konusuna eğilip, okul
Amerika'da yetişen sekoyaların her iki türü de çok uzun
fayette, Kaliforniya 1989). Roma Universitesi'nde Enri
arkadaşı C. Perrier'yle birlikte insanın gerçekleştirdiği ilk yapay elementi (atom sayısı 43 olan teknetyum)bul
du (1937). Palermo Üniversitesi'nde ders vermeye
(1938) başlayıp, faşist İtalyan hükümeti tarafından göre
Taxoideae ailesinden iki ağaç türünün ortak adı. Kuzey
ömürlü, yüksek, kozalaklı ağaçlardır. Sekoya ya da kıyı sekoyasının (Sequoia sempervirens) anayurdu Kalifor niya'nın güney kesimidir (Büyük Okyanus kıyıları);
uzunluğu 117 m'yi bulur. Anayurdu Kaliforniya'daki Nevada dağları olan dag sekoyası ya da dev sekoyaysa
44 SEKRETERKUŞU (Sequoiadendron giganteum) boyu 99 m'yi, çapı 9 m'yi
bulan bir ağaçtır. Her iki türün de yumuşak, ince da marlı keresteleri, yapı sanayisinde ve marangozlukta kullanılır. sekreterkuşu Tek başına sekreterkuşugiller ailesini oluşturan kuş türü (Bil. a. Sagittarius serpentarius). Yalnızca Afrika'da, Bü
yük Sahra'nın güneyindeki otluk alanlarda yaşayan sek
reterkuşunun boyu 1,5 m'yi bulur; bedeni, kanatları ve butları siyah renklidir; tepeliğinde, kulak arkasına takıl mış tüy kalemi andıran (adının bundan kaynaklandığı
sanılmaktadır) seyrek tüyler yeralır. Uzun bacaklarıyla
yerde kovalayarak avladığı yılan ve kertenkelelerle
beslenir. Dişisi, ağaçlann üst dallarında yaptığı yuvaya 2 ya da 3 yumurta bırakır.
Selahattin Eyyubi Eyyubi devletinin ve sülalesinin kurucusu (Tekrit, Irak
levinin (tarım ürünleri, ipek, tütün ve manganez dışsati mi) yanı sıra, ülkenin ikinci büyük sanayi merkezi olan
kentte, başlıca sanayi kolları arasında deri eşya yapımı, dokuma sanayisi, sabun fabrikaları, bira fabrikaları, şa rap fabrikaları , yapı gereçleri yapımı, vb. sayılabilir. Ay
ni zamanda da, pek çok tarihsel anıtıyla, çok sayıda tu
rist çekmektedir: III. yy'dan kalma sur kalıntıları ve ak
ropolis; VI. yy'a kadar saray olarak kullanılan yapının
yıkıntıları; saray ile yuvarlak bir yapıyı (sonradan kilise
ye ve camiye dönüştürülmüş bir anıt mezardır; V. yy.)
birbirine bağlayan Galerius takı; Bizans ve Osmanlı dö nemlerinden kalma kaleler; Bizans döneminden kalma
birçok kilise (Akheiropoietos bazilikası, 431'den sonra; freskler ve ilgi çekici mozaiklerle süslü Aghios Demetri os bazilikası; Aghia Sophia kilisesi, VIII. yy.; vb.); Os
manlı döneminden kalma pek çok cami, mescit, çeş
me, tekke, hamam, vb.; Atatürk'ün doğduğu ev(10 Ka
sım 1953'ten bu yana Atatürk müzesidir); vb. TARIH
İ.Ö. 315'te Makedonya kralı Kassandros'un buyruğuy
Necmettin Eyüp'ün oğlu olan Selahattin Eyyubi, babası
la kurulan ve eşi Thessaloniki'nin adı verilen kent, Ro ma ve Bizans dönemlerinde büyük bir refah içinde ya şadı. Latin Krallığı'nın ve Epeirosdespotluğunun (1224 1246) merkezi olup, yeniden Bizanslılara geçtikten
hizmetine verilen amcası Şirkúh'un yanında Mısır'a
fethedildi (1374). Birkaç kez Türkler ile Bizanslılar ara
1137/1138-Şam, Suriye 1193). Suriye atabeyi Nurettin
Zengi'nin hizmetine girerek Şam valiliğine getirilen
tarafından Haçlılarla savaşması için Fatimi halifesinin
gönderildi ve Mısır'ın ele geçirilmesinde yararlık gös terdi. Şirkûh ölünce ordu tarafından komutan ilan edilip
(1246) sonra, Çandarlı Hayrettin Halil Paşa tarafından
(1169), halife tarafından vezirliğe atanarak, Mısırlı ve
sında el değiştirdikten sonra, Murat II döneminde kesin olarak Osmanlı topraklarına katıldı (1430) ve adı Sela nik'e dönüştürülerek Rumeli eyaletine bağlandı.
fiili yönetimi ele aldı. Haçlıların Dimyat'a düzenledikle ri saldırıları püskürtüp, karşı saldırıya geçerek Gazze ile
sı'yla Yunanistan'a bırakılıp, 1916-1918 arasında Müt tefiklerin Doğu ordularının harekât üssü olarak kullanıl
Sudanlı şii askerlerin ayaklanmasını bastırdıktan sonra, Aila'yı ele geçirdi (1170). Halife Adil ölünce Eyyubi sü
1913'te Balkan Savaşı'na son veren Bükreş Antlaşma
di.
lalesini kurup (1171), kendisini ölen (1174) Suriye ata beyi Nurettin Zengin'in mirasçısı sayarak, Şam'ı aldık tan sonra Nurettin'in dul eşiyle evlendi ve Suriye'nin kendisinde, Musul ile Halep'in Zengi sülalesinde kal ması konusunda Zengilerle anlaştı. Haçlılara karşı Sel
Selanikli Ahmet Efendi: Bk. AHMET
çuklu hükümdar Kiliç Arslan I'le anlaşarak (1180), Nu
Selanikli Mustafa Efendi: Bk. MUSTAFA
rettin Zengi'nin oğlu Ismail ölünce Halep'i de ele geçir
di (1183). Haçlıları yıllık vergiye bağlayarak dört yıllık bir barış antlaşması yapıp (1185), Trablusşam komuta ninin bu antlaşmayı bozması, bir müslüman kervanını
yağmalaması ve artık vergi ödemeyeceğini bildirmesi
EFENDİ, SELANİKLİ.
EFENDİ, SELANİKLİ.
Selanikli Tevfik: Bk. TEVFİK, SELANİKLİ.
(1187) üstüne, Türk-müslüman bütün savaşçıları çevre sine toplayıp, bir Haçlı ordusunu Hattin'de yenerek Sa
miriye, Sayda, Beyrut, Akká, Gazze ve Kudüs'ü ele ge çirdi (1187). Kudüs'te Mescidi Aksa'yı yeniden ibadete
açıp, kuzeye doğru ilerleyerek, Sur, Trablusşam ve An talya kaleleri dışındaki bütün toprakları aldı (1188).
Üçüncü Haçlı seferi ordusunun önce Akka'yı, iki yıllık (1189-1191) bir kuşatmadan sonra da Yafa'yı (1192) ele geçirmesinin ardından, Haçlı ordusunun başındaki
Ingiltere kralı Arslan Yürekli Richard'ın barış önerisini kabul ederek (1192), Sur'dan Yafa'ya kadar uzanan kıyı
şeridinin hıristiyanlarda, Kudüs'ün de müslümanlarda
kalmasını onayladı. Dinlenmek için Şam'a çekilip, çok geçmeden ağır bir hastalığa yakalanarak, ülkesini oğul ları arasında bölüştürdükten (1193) sonra öldü.
Selanik Yunanistan'ın kuzey kesiminde liman kenti. Makedon
ya'da, Selanik körfezi kiysında yeralan, aynı adlı yöne
tim bölgesinin merkezi, Yunanistan'ın ikinci büyük li manı ve en yüksek nüfuslu kentlerinden biri olan Sela nik'in (Yunanca Thessaloniki), nüfusu 377 951'dir (çev
re belediyelerle 700 000'in üstünde). Önemli liman iş
Selanik olayı Berlin memorandumana neden olan uluslararası sorun
(1876). Müslüman olmak istediğini bildirerek İslâm ka
dınları gibi giyinen ve Avrathisarı'ndan Selanik istasyo nuna gelenbir Bulgar kızının, Selanik'teki ABD konso
losu ile 150 kadar Bulgar ve Rum tarafından, hükümet konağına götürmekte olan 3 zaptiyenin elinden zorla
alınmak istenmesiyle başlayan olayda, yardıma koşan birkaç müslüman yaralandı ve Bulgar kizi konsolosluk
arabasıyla ABD konsolosluğuna götürüldü. Ertesi gün 5
000'e yakın müslüman Selimpaşa camisinde toplana rak, kızın hükümete teslimini istedi ve kendilerini yatış
tırmaya gelen Selanik valisi Baytar Mehmet RefetPaşa ile vilayet görevlilerini caminin medrese odalarına ka
patarak, ABD konsolosluğunu basmalarına engel olma ya çalışan Fransız ve Alman konsoloslarını linç etti. Ingi liz konsolosunun işe karışmasıyla Bulgar kızının Türk
yetkililerineteslimi sonucunda olaylar yatıştıysa da, Rus elçisi Ignatiev başkanlığında İstanbul'da toplanan bü yük devletlerin elçilerinin aldıkları karar uyarınca, bü yük devletler gerekirse karaya asker çıkarmaları için Se
SELÇUKLULAR 45 lanik'e birer filo gönderdiler. İstanbul hükümetinin,
konsolosları öldürenlerden 6 kişiyi idam ettirip, olaya
şarkıları (Beyaz güvercin, İspanyol meyhanesi, Sen ner. desin, vb.); yaylı çalgılar için Paris Mektupları üflemeli
karışanlardan çoğuna ağır cezalar vermesi ve valiyi gö
çalgılar ve arp için Bentler; Tarih Merdiveni bale süiti;
oldu.
Kare Düşünceler popoperası, vb.). 1991'de Yaşar Ne
revden almasıyla, gemilerin asker çıkarması önlenmiş
Mevlana, bale süiti; Üç Istanbul, TV dizisi için müzik;
Yaşar Ne Yaşamaz adlı opera müziğiyle Turhan Dilligil
Selasiye, Haile: Bk. HAİLE SELASİYE.
"en iyi müzik" ödülünü aldı.
Selçuk, Turhan
Selçuk, Ilhan Türk gazetecisi ve yazarı (Aydın 1925). Turhan Sel çuk'un kardeşi olan İlhan Selçuk, İstanbul Hukuk Fakül
Türk karikatürcüsů (Milas 1922). İlhan Selçuk'un ağa beyi olan Turhan Selçuk, Adana Erkek Lisesi'ni bitirip.
tesi'ni bitirip (1950), bir süre avukatlık yaptıktan sonra,
ağabeyiyle mizah dergileri çıkardı; çeşitli gazetelerde
köşe yazarlığı yaptı. 1962'den başlayarak köşe yazarlı ğını Cumhuriyet gazetesinde sürdürüp, yazılarından
ötürü birçok kez kovuşturuldu ve tutuklandı. Yazılarını ve gezi notlarını derlediği kitapların (Uzak Komşu Rus ya'dan, 1966; Mustafa Kemal'in Saati, 1968, Ata
türkçülüğün Alfabesi, 1981; Ziverbey Köşkü, 1983; Düşünüyorum Öyleyse Vurun, 1984; Japon Gülü, 1989; vb.) yanı sıra, Selahattin Yurtoğlu'nun anıların dan yararlanarak Yüzbaşı Selahattin'in Romani (1973 1975, 2 cilt) adlı bir roman yayınladı.
Selçuk, Münir Nurettin Türk bestecisi (İstanbul 1899-ay.y. 1981). İlkokulday ken sesinin güzelliğiyle dikkati çeken Münir Nurettin
Turhan Selçuk.
Selçuk, daha on bir yaşındayken Rauf Yekta Bey'in ara
cılığıyla dönemin ünlü müzikçilerinden ders aldı. Kadı köy Darüttalimi Musiki Cemiyeti'ne girip, 1917'de Da
rülelhan'a geçerek, Zekai Dedezade Ahmet Efendi'nin
öğrencisi oldu. Şark MusikiCemiyeti'nin kurucuları ara sında yeralıp (1918), Mütareke yıllarında Muzikayı Hü
mayun'da çalıştı. Cumhuriyet'in ilanından sonra Riya
Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ndeki sanat ta
rihi öğrenimini yarıda bırakarak Akbaba, Aydede (1947) dergilerinde, Yeni İstanbul gazetesinde karika türler çizdi; sanat anlayışını yansıtan yazılar yazdı. Kar deşi İlhan Selçuk'la birlikte Dolmuş ve 41 Buçuk mizah
seticumhur Musiki Heyeti'ne katılıp (1925-1929), Pa ris'te şan öğrenimi gördü (1929-1930). İlk önemli kon
dergilerini çıkardı (1956). Özellikle önce Milliyet, sonra
İstanbul Belediye Konservatuvarı İcra Heyeti şefliği
romanıyla (tiyatroya uyarlandı) ün salip, yurt içinde ve uluslararası yarışmalarda birçok ödül (1956'da Bordig hera Altın Palmiye, 1970'te Ipo Compo, 1975'te Veral
serini İstanbul'daki Fransız tiyatrosunda verip (1930),
yaptı (1952-1976). 15 plak doldurup, üç filmde (Al lah'ın Cenneti; Çoban Kızı; Sadullah Ağa) oynadı. ilk bestesini 1922'de yapan Münir Nurettin Selçuk
150'yi aşkın bestesiyle klasik ve çağdaş Türk müziğinin
başarılı örneklerini vermiştir (aralanında Fuzuli, Nedim, Yahya Kemal gibi şairlerin şiirlerinin besteleri de yera lir). Solo konserleriyle de, Batı'nın şan resitali geleneğini
başlatmıştır.
uygulayarak, solo ve soloculuk akımını Başlıca besteleri: Endülüs'te raks (güfte: Yahya Ke mal Beyatlı), Aşıka Bağdat sorulmaz (güfte: Behçet Ke mal Çağlar), Dönülmez akşamın ufkundayız (güfte:
Yahya Kemal Beyatlı), Aziz Istanbul(güfte;Yahya Kemal Beyatlı), vb.
Cumhuriyet gazetelerinde yayınladığı (yayını günü müzde (1995) de sürmektedir) Abdülcanbaz adlı çizgi
li, 1984'te Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar ödülleri;
vb.) kazandı. Karikatürleri Diogenes, Atlas (New York), Los Angeles Times, Il Trovase gibi yabancı basın organ larında da yeraldı. Karikatürlerinden ötürü birçok kez
kovuşturmaya uğrayıp, Ankara Sanatçılar Derneği tara fından "halkın sanatçısı" seçildi (1971). Avrupa Konse
yi'nin 1993'te açtığı “kitap ve okuma” kampanyası için basılan afişlerde, Barış ve Kitap adlı karikatürü logo ola rak kullanıldı.
Karikatür albümleri: Turhan Selçuk'un Karikatür Al bümü (1950), 140 Karikatür (1959), Turhan 62 (1962),
Hiyeroglif(1964), Hal ve Gidiş Sıfır(1969), Söz Çizginin
Selçuk, Timur
(1980), Klasik Sanatın Büyük Ustası (1989).
Türk bestecisi ve orkestra yöneticisi (İstanbul 1945).
Selçuklular
lediye Konservatuvarı'nda F. Statzer'den ders aldı. Ga latasaray Lisesi'ni bitirip, Paris'te Ecole-Normale de Musique'in kompozisyon ve orkestra yönetimi bölüm lerinde öğrenim gördükten sonra, bir süre hafif müzik
XI. yy. başlarından XIV. yy. başlarına kadar İran, Irak,
sı'nda, Semiha Yankı'nın seslendirdiği Seninle bir daki
ka adlı parçasını çalan orkestrayı yönetti. 1977'de is
ayrılarak Siriderya (Seyhun) irmağının sol kıyısındaki Cend kentine yerleşen Selçuklular, kent çevresinde ba ğımsız bir devlet oluşturdular. Selçuk Bey'in Islâm'ı be
nema filmi ve TV dizisinin müziklerini yazdı (hafif müzik
nimseyerek, şamanlığa bağlı Oğuzlarla uzun süre sa
M. N. Selçuk'un oğlu olan Timur Selçuk, İstanbul Be
şarkıcılığı yaptı. 1975'te Eurovision Şarkı Yarışma tanbul Oda Orkestrası'nı kurarak, çok sayıda oyun, si
Kirman, Suriye ve Anadolu'ya egemen olan Türk süla lesine ve kurdukları devletlere verilen ortak ad. X. yy'ın
ikinci yarısında Oğuzların Kınık boyundan Selçuk Bey'in komutası altında Hazar (ya da Oğuz) beyinden
46
SELÇUKLULAR
vaştıktan sonra ölmesinin ardından, yerine oğulların dan Arslan Yabgu geçerken, öbür oğulları Yusuf ve Mu sa beyler ile savaşta ölmüş olan dördüncü oğlu Mika
il'in oğulları Tuğrul ve Çağrı beyler, Arslan Yabgu'nun
egemenliğini tanımakla birlikte, eski Türk geleneğine göre her biri kendilerine bağlı Türkmen topluluklarıyla
Maveraūnnehir bölgesine indiler. Karahanlı hükümdan
Ali Tigin ve Gazne hükümdarı Gazneli Mahmut arasın
daki anlaşmadan (1015) sonra, Arslan Yabgu'nun birhi leyle Semerkand'a çağrılıp Gazneli Mahmut tarafından
tutuklanması (1025) ve Hindistan'daki Kalincar kalesin
de yedi yıl tutsak kaldıktan sonra ölmesi (1032) üstüne,
öndersiz kalan Türkmenler dağılırken, Tuğrul ve Çağrı
beyler 1035'te Horasan'a girerek Gaznelileri Nesa'da
yendiler (Haziran 1035) ve Gazne sultanı Mesut'tan Fe
rave (Musa Yabgu), Dihistan (Çağr Bey) ve Nesa'da (Tuğrul Bey) özerk birer devlet kurma izni aldılar. Sonra Belh ve Sistan'a akınlar düzenleyip, onlar Horasan'dan
Çift başlı Selçuklu kartalı.
duyu da Serahs yakınlarında yenerek (1038), Hora
Ocak 1058'de halifenin elinden taç giymesi ve "Doğu
çıkarmak isteyen Sultan Mesut'un gönderdiği ikinci or san'a egemen oldular. Ülkeyi aralarında bölüşüp Çağrı Bey'in Merv'i, Musa Yabgu Bey'in Serahs'ı, Tuğrul Bey'in de Nişapur'u almasıyla oluşturdukları devletin başına geçen ve Haziran 1038'de Nişapur'da tahta çı
kan Tuğrul Bey, devleti kısa sürede örgütleyerek, Abba si halifesi tarafından "Horasan hakimi ve bütün Türk
nun ve Batının hükümdarı" ilan edilmesiyle, Büyük Sel çuklu İmparatorluğu kurulmuş oldu.
Büyük Selçuklu Imparatorluğu. Ömrünün geri kalan
günlerini bazı iç ayaklanmalarla uğraşmakla geçiren Tuğrul Bey'in yetmiş yaşında ölümünden (1063) sonra,
Kutalmış ile yaptığı taht çekişmesini kazanarak yerine
menlerin başı" olarak tanındı. Ama durumu öğrenen Sultan Mesut'un gönderdiği büyük ordunun karşısında
geçen (1064) oğlu Alparslan, yüksek görevlere kendi
Tuğrul, Çağrı ve Musa beylerin ordusu tutunamayıp da
eden kardeşi Kavurd'u önce yendi; sonra bağışladı.
Ne var ki çekildikleri çöllerden sürekli akınlar düzenle yen Selçuklular, ertesi yıl Gaznelilerle çarpışmaya karar
vurd'u bir kez daha yendi. 1066'da Nişapur'a girip, Ka
ğılınca, Sultan Mesut, Nişapur'a girmeyi başardı (1039).
verip, peşlerinden çektikleri Gazneli ordusunu yol bo yunca kuyuları doldurarak susuz bırakıp güçten düşür düler ve 22-24 Mayıs 1040'ta yapılan Dandanakan Sa
vaşı'nda ağır bir yenilgiye uğrattılar: Yalnızca 100 kadar adamıyla kaçmayı başaran Sultan Mesut, Hindistan yo lunda kendi adamları tarafından öldürüldü. Tuğrul
adamlarını yerleştirmekle işe başlayıp, tahtta hak iddia
1064 ilkbaharında sefere çıkıp, Ani kalesini (16 Ağustos 1064) ve Kars'ı ele geçirerek, yeniden ayaklanan Ka
vurd'un yeniden ayaklandığını haber alınca Kirman'a yönelerek ayaklanmayı bastırdı. Komutanlarının Malat
ya, Ahlat, Ergani, Siverek, Amid (Diyarbakır), Silvan, Harran, Antakya yörelerine düzenledikleri' art arda
akınlardan tedirgin olan Bizans'ta imparator ilan edilen (1065) Romanos Diogenes, Anadolu'ya düzenlediği iki
yeniden aralarında bölüşen Tuğrul Bey, Çağrı Bey, Mu
seferden (1068 ve 1069) sonra, Selçuklu akıncılarının Denizli dolaylarına uzanarak Marmara denizi kıyılarına
sa Bey, Yusuf Bey'in oğlu İbrahim Bey, Arslan Bey'in
ulaşmaları üstüne üçüncü bir sefer düzenledi (1071).
oğlu Kutalmış Bey, Çağrı Bey'in oğlu Kara Arslan Ka
Komuta ettiği büyük ordunun, Alparslan komutanısın daki Selçuklu ordusuna Malazgirt Meydan Savaşı'nda
Bey'in Selçuklu sultanı ilan edilmesinden sonra, ülkeyi
vurd, paylarına düşen bölgelerde fetihlere girişerek devletin sınırlanını genişletmeye koyuldular. Harzem (Harizm) bölgesinin (1043'e doğru), Rey'in, Heme
dan'ın (1046), Azerbaycan'ın ve Doğu Anadolu'da ba zı yörelerin ele geçirilmesinden sonra, Bizans impara
torunun harekete geçerek asker göndermesi üstüne, Tuğrul Bey'in Ibrahim Inal, Kutalmış ve Musa Bey'in oğ
lu Hasan komutasında gönderdiği ordu, 1046'da Gaz
ne yakınındaki savaşta Bizans ordusunu ağır bir yenilgi
ye uğrattı ve Selçuklu kuvvetleri Erzurum ovasına kadar ilerlediler. Bizanslıların Hasankale yakınında bir kez da
ha yenilmelerinden (1048) sonra, Erzurum'u ele geçi rerek Van-Trabzon arasındaki alana yayıldılar ve Bi zans'ı barış istemek zorunda bıraktılar (1050). Büvey
hoğullarından Fars, Huzistan, el-Cezire ve Ahvaz'ın alınması sırasında, Selçukluların savaşta olmasından ya rarlanan Bizanslılar, yeni bir ordu göndererek Gence'yi
kuşatmış olan Kutalmış'ı Tebriz'e geri çekilmek zorun da bırakınca, Tuğrul Bey Bizans'a savaş açıp 1054'te
Gence, Bargiri ve Erciş'i alarak Malazgirt'i kuşattıysa da,
kışın yaklaşması üstüne, geri dönerek, Anadolu seferi nin başında Çağrı Bey'in oğlu Yakuti'yi bıraktı. Sonra,
yeniden Büveyhoğulları'nın üstüne yürüyüp, 17 Ocak
(26 Ağustos 1071) yenilmesi ve kendisinin tutsak düş
mesiyle, Anadolu Türklere açılmış oldu. Zaferden son ra Rey'e dönerek Maveraünnehir seferine çıkan Al
parslan, tutsak alınan bir kale komutanı tarafından han
çerlenerek ölünce (1072), yerine geçen oğlu Melikşah, sultanlığını tanımayarak ayaklanan amcası Kavurd'u
yenip (1073) tutsak aldıktan sonra, Karahanlılar ve Gaz
neliler üstüne yürüyerek barış yapmak zorunda bıraktı.
Sonra devlet merkezini Rey'den Isfahan'a taşıyarak,
çevreye gönderdiği ordularla Filistin bölgesi ve Kudüs
(1072), Şam (1076),Suriye (1077), kıyı bölgeleri dışında
bütün Anadolu (1078), Kars, Oltu ve Erzurum (1080),
Trabzon ve Karadeniz kıyıları (1089), Hicaz, Yemen ve
Aden'i (1092) Büyük Selçuklu İmparatorluğu toprakla rina kattı. Alamut Kalesi'ni ele geçirmeyi tasarlayarak
orduyu harekete geçirdiği sırada, oğlu Berkyaruk'un yerine üvey oğlu Mahmut'u veliaht yapmak isteyen eşi
Terken Hatun tarafından zehirletilerek (21 Kasım
1092), ardında Çin Seddi'nden İstanbul kıyılarına, Kaf kaslar'dan Hint okyanusuna ve Yemen'e kadar uzanan
uçsuz bucaksız bir imparatorluk bırakarak öldü. Ölü
1055'te Bağdat'a girerek, Büveyhoğulları sülalesini or
tadan kaldırdı. Musul'a doğru yürüyüp, Musul ile Şirvan
mününden sonra imparatorluk, birbiri ardına taht çe kişmeleriyle, dört devlete bölündü: Anadolu Selçuklu
bölgesini ele geçirdikten sonra Bağdat'a dönerek, 25
Suriye Selçukluları.
ları; Irak ve Horasan Selçukluları; Kirman Selçukluları;
SELÇUKLULAR 47 Anadolu Selçukluları. Anadolu Selçukluları devleti, da ha Melikşah'ın tahta çıktığı yıllardaki taht kavgaları sıra
sında, Konya ve çevresini ele geçirerek Iznik'i alıp
(1078) merkez yapan ve hükümdarlığını halifeye de
onaylatan Süleymanşah (Arslan Yabgu'nun torunu) ta
rafından kuruldu. İstanbul Boğazı çevresi ve Üsküdar'ı denetim altına alan Süleymanşah, başlangıçta Bizans'la
dostça ilişkiler kurduysa da, daha sonra arası bozuldu ve 1080'de İznik'e bir sefer düzenleyen Bizans impara
torunu yendikten sonra, İstanbul Boğazı'nın Anadolu kıyılarını ele geçirerek, boğazdan geçen gemilerden
vergi almaya başladı. 1083'te Kilikya dolaylarına yürü
yüp, Adana, Tarsus, Misis, Anazarba ve Antakya'yı al dıktan sonra, Halep önünde Tutuş'la yaptığı bir çarpış
mada yenilince (1086) intihar etmesiyle, taht bir süre
boş kaldı ve devlet Ebulkasım tarafından yönetildi. Me
likşah'ın ölümüyle (1092) Büyük Selçuklu devletinde
patlak veren iç çekişmeler sırasında Süleymanşah'ın
oğullarının serbest bırakılmasıyla, Iznik'e gelerek baba sinin yerine geçen (1092) Süleymanşah'ın büyük oğlu
I
Kılıç Arslan , Bizans imparatoruyla anlaşarak, İzmir'i
Erzurum'da, Anadolu Selçukluları döneminden kalma, Çifteminareli medrese.
elinde tutan Çaka Bey'i ortadan kaldırdı (1094). Böyle ce bati sınırlarını güvenlik altına aldıktan sonra, doğuya
(1192). Oğulları arasında patlak veren taht kavgasında
yöneldi ve Malatya'yı kuşattı (1096); ama Haçlı ordula rinin Anadolu'ya girdiğini haber alınca İznik'e döndü. Haçlıların 7 ay kuşattıkları İznik'in 6 Haziran 1097'de bir anlaşmayla Bizans'a bırakılmasından sonra, Haçlıla ri baskın savaşlarıyla yıpratarak Anadolu'nun iç kesim
Gıyasettin Keyhüsrev I, Konya'yı ele geçirerek sultanlı
(1102) yok edip, Bizanslılarla barış imzalayarak, Malat ya (1102), Harran, Silvan, Diyarbakır ve Musul bölgele rini topraklarına kattı; ama Habur suyu kıyılarında Artu
kaçan Bizans imparatoru Aleksios Komnenos'u yene rek (1206), Karadeniz yolunda güvenliği sağladı ve An talya'yı (1207) aldı. Ama İznik kralıyla yaptığı savaşta
yenilerek, suyu geçmeye çalışırken boğularak öldü
Antakya'yı geri aldı (1216). Eyyubilerin üstüne yürüdü
rülmesiyle tahtın 2 yıl boş kalmasından ve bundan ya
kubat I, bir donanma kurarak Alanya kalesini denizden
geçirmesinden sonra, serbest bırakılan (1110) Şehin şah, Malatya'ya döndü. Ama kardeşi Mesut'la yaptığı
mayı Kırım'a göndererek Sudak'ı topraklarına kattı
lerine doğru çekilip, Konya'yı başkent yaptı. Iki Haçlı ordusunu Amasya ve Konya Ereğlisi yakınlarında
ğını ilan ettiyse (1192) de, kardeşlerinden Süleyman
şah'a yenilerek (1196) Bizans'a sığındı. Saltukoğulları
Beyliği'ni ortadan kaldıran (1201) Süleymanşah'ın ölü mü üstüne (1204) yerine geçen yeğeni Kılıç Arslan Ill'ü
devirerek yeniden tahta çıkan (1205) Gıyasettin Key hüsrev 1, Latinlerin eline geçen İstanbul'dan Trabzon'a
koğulları, Halep meliki ve Büyük Selçuklu sultanı Mu hammet Tapar'ın Musul valisi Çavlı'nın ortak ordusuna
çarpışırken öldū (1211). Yerine geçen oğlu İzzettin
(1107). Oğlu Şehinşah'ın yakalanarak Isfahan'a götü
gü sırada ölmesi (1220) üstüne tahta çıkan Alaettin Key
rarlanan Bizans'ın birçok kenti (bu arada Konya'yı) ele
kuşatarak ele geçirdi (1223). Sinop'ta yaptırdığı donan
savaşı yitirmesi üstüne, Danişmentoğullarının yardı
mıyla Konya’yı geri alan Mesut, Konya'da Mesut I unva
nıyla tahta çıkti (1116). Bir süre Danişmentoğullarının
etkisinde yaşayıp, 1143'ten sonra Ankara,Çankırı, Kas
tamonu'yu geri alarak, topraklarında bütünlüğü yeni den sağladı. Bizans imparatorunu Konya önlerinde ye
nip, Anadolu'ya giren yeni Haçlı ordusunu Ceyhan ya
kınlarında bozguna uğrattı (1147) ve Haçlıların elindeki
Keykavus, 1214'te Sinop'u ele geçirerek, ayaklanan
(1226). Doğu seferine çıkıp, Kâhta, Adıyaman ve Çe mişkezek'i ele geçirerek (1226), Eyyubilerle anlaşma imzaladıktan sonra Erzincan, Kemah ve Şebinkarahi sar’ı aldı (1228). Yassıçimen Savaşı'nda (1231) Celalet
tin Harzemşah'ın ordusunu bozguna uğratıp, Anado lu'ya akınlar düzenlemeye başlayan Mogollara karşı si nırları tahkim ettirdi. Ahlat'ı ele geçirmesi (1232) üstüne Eyyubilerle arası açılınca, Eyyubilerin Anadolu'ya gön derdikleri orduyu yenerek Harput, Urfa, Harran ve
Maraş, Göksu, Antep dolaylarını ele geçirdi. Ölümün
Rakka'yı aldıysa da, Eyyubilerin Mardin'i yakıp yıkma
deşleriyle savaşıp, ortanca kardeşinin ölümünden ve
(1237). Yerine geçen Gıyasettin Keyhüsrev II dönemin
lu'ya giren Bizans kuvvetlerini Eskişehir yakınlarında
püskürttü (1159). Bizans imparatoruyla 1162'de anlaş
Ishak ayaklanmasından sonra, Kosedağ'da Moğollara karşı uğranılan yenilgiyle (1243) hızlandı. Antalya'ya
ma yapıp, Yağıbasan'la birleşmiş olan Şehinşah'ın kuv
kaçan Keyhüsrev Il'nin ölümünden (1246) sonra oğul
vetlerini yenerek (1163) Elbistan, Darende, Kayseri, Sa
ları arasındaki çekişmede, 1277'ye kadar yönetimi elin
mantı, Malatya, Ankara ve Çankırı'yı ele geçirdi. 1174'ten sonra da Sivas, Niksar, Tokat'ı alarak Daniş mentoğulları Beyliği'ni ortadan kaldırdı. Frank, Sırp, Macar, vb. birliklerini de çevresine toplayan Bizans im
de tutan vezir Muinettin Süleyman Pervane, düzeni ko
den (1151) sonra yerine geçen oğlu Kılıç Arslan II, kar
küçük kardeşi Şehinşah'ın kaçmasından sonra, Anado
paratorunun ordusunu, 1176'da yapılan Myriokepha
lon Savaşı'nda yok edip, ağır bir tazminat alarak serbest
bıraktığı Bizans imparatorunun Anadolu'yu geri alma
düşlerine son verdi. Ege kıyılarına kadar uzanan toprak ları ele geçirdikten (1184).onra, ülkeyi 11 oğlu arasın da bölüştürüp (1185), oğullarının birbirlerine düşmeleri üstüne Uluborlu melikinin yanına sığınarak, orada öldü
ları üstüne, sefer hazırlıklarına başladığı sırada öldü de başlayan çöküntü, güçlükle bastırılan (1241) Baba
rumayı bir ölçüde başardıysa da, İlhanlı hükümdani
Abaka Han'ın Anadolu'ya girerek, Selçuklu ileri gelen lerini ortadan kaldırmasından sonra, hiçbir etkileri kal
mayan Selçuklu sultanları birbirlerini izlediler ve 1308'den sonra, zayıflayan Mogol baskısına karşı di renmeye başlayan Türk uç beyleri, Anadolu beylikleri ni oluşturdular. Kirman Selçuklular. Çağrı Bey'in oğullarından Kara Arslan Kavurd'un Kirman'ı alarak (1038), Büyük Sel
çuklu sultanına bağımlı olarak kurduğu Kirman Selçuk
48 SELEFKİLER
Melikşah'ın buyruğuyla idam edilmesi (1073) üstüne,
1.Ö. 64'te Pompeius tarafından ortadan kaldırıldı ve toprakları Roma'nın Suriye eyaletini oluşturdu.
şah, Melikşah'a bağımlı yaşadılar. Eğlence düşkünü Tu
selentereler
yakalanıp öldürülmesinden sonra tahta çıkan Arslan
Eski omurgasız hayvanlar şubesi. Üyeleri işınsal bakı
luları devletinde, Kavurd'un iki kez ayaklandıktan sonra sırayla yerine geçen oğullarından Kirmanşah ve Turan
ranşah'ın halkın ayaklanması üstüne kaçmasından ve
şah, Kirman Selçukluları devletine en parlak dönemini
yaşattı. Ama ölümünden sonra yeğenleri ve oğulları
şımlı, sindirim boşluklarının bir ucu kapalı hayvanlar
arasındaki çekişmelerle zayıflayan devlet, son melik
olan selentereler şubesi, eskiden knidliler ve taraklıları içerirken, günümüzdeki sınıflandırmalarda yalnızca
Bey'in Kirman'ı ele geçirmesiyle (1187) ortadan kalktı.
miyle eşanlamlı olmuştur.
Irak ve Horasan Selçukluları. Büyük Selçuklu devletinin devamı sayılan Irak ve Horasan Selçukluları devletinde, Melikşah'ı öldürten Terken Hatun'un oğlu Mahmut'u
selenyum
sultan ilan ettirmesi üstüne ayaklanan veliaht Beryaruk,
Periyodik çizelgenin VIA grubunda (kalkojenler grubu)
Muhammetşah II döneminde Oğuz beylerinden Dinar
önce Tutuş'la, sonra ayaklanan kardeşi Azerbaycan
meliki Muhammet Tapar'la yaptığı savaşların ardından, genç yaşta öldü (1104). Yerine geçen oğlu Melikşah
Il'yi ortadan kaldırarak tahtı ele geçiren (1105) Muham met Tapar, Anadolu'da bağımsızlığını ilan eden Kılıç Arslan l'le ve batınilerle savaştıktan (1105-1108) sonra, Haçlılarla savaşa giriştiyse (1111) de, Suriye ve dolayla
rina yerleşmelerine engel olamadı. Ölümünden (1118)
knidlileri içerdiğinden selentereler terimi knidliler teri
yeralan kimyasal element. Simgesi Se, atom sayısı 34,
atom ağırlığı 78,96 olan selenyum, 1817'de JönsJacob Berzelius tarafından tellürle birlikte bulunmuştur. 217
°C'ta ergiyen, 685 °C'ta kaynayan, yoğunluğu 4,79 olan bir katıdır. Kimyasal özellikleri kükürtünkilere ben zer; havada mavi bir alevle yanarak katı selenet anhid riti verir. Isı ve elektriği iyi iletir. Seramik yapımında,
sonra yerine geçen oğlu Mahmut, amcası Horasan me
camların renklendirilmesinde ve ışıl hücreler (fotosel ler) yapımında kullanılır. Kendisi zehirli olmamakla bir
liki Sencer'e tutsak düşünce (1119), Sencer'e bağımlı
likte, bileşikleri (hidrojen selenür: H2Se) son derece ze
kalma koşuluyla imparatorluğun batı kesimlerini aldı. “Büyük Sultan" unvanı verilen Sencer, Merv'i merkez
yaparak Irak, Azerbaycan, Afganistan, Maveraünnehir ve Kaşgar'ı egemenliği aluna alırken, Mahmut da Isfa han'ı merkez yaparak Irak Selçukluları devletini kurdu.
hirlidir ve arsenik zehirlenmesine benzer belirtilere yol açar.
Seleukos: BK. SELEFKİLER.
Sencer'in Karahıtaylar'a (1141) ve Belh yakınında
Oğuzlar'a yenilerek (1153) tutsak düşüp, 1157'de ser
Selim I
Oğuzların eline geçti. Irak Selçukluları devletiyse, uzun
Türk padişahı (Amasya 1470-Çorlu yakınları 1520). Sul
ra, Sultan Tuğrul'un Harzemşahlardan Alaettin Tekir'e
Sultan Selim denir), babasının sağlığında kardeşleri Ah
best bırakılmasından bir yıl sonra ölmesiyle, Horasan,
süre Azerbaycan devletlerine bağımlı yaşadıktan son
Rey yakınlarında yenilerek (1194) öldürülmesiyle, orta dan kalktı.
tan Bayezit II ile Ayşe Hatun'un oğlu olan Selim I (Yavuz met ve Korkut ile taht çekişmesine girişti ve Trabzon
sancakbeyliğine atandı (Korkut'sa önce Antalya'ya,
sonra Manisa'ya atandı; tahtı ele geçirmek için Mem Selefkiler 1.Ö. 312/305 -1.0.64 arasında Asya'da egemenlik sür
müş helenistik sülale. Sülalenin kurucusu Seleukos
(1.0. 305'e doğru - 1.Ö. 280; sülaleye onun adından Seleukoslar da denir), Antigonos Monophtalmos'u
yendikten sonra egemenlik alanıni Hindistan'dan Ak deniz'e kadar genişletti; Trakya ve Makedonya'yı ele
geçirmeye çalışırken, I.O. 280'de öldürüldü. Yerine geçen oğlu Antiokhos 1(İ.Ö. 280'den İ.Ö. 261'e), kral
luklara yaptığı yardım çağrısı ve İstanbul'a gelerek yap tığı yandaş toplama girişimi sonuçsuz kaldı). Hem padi şah, hem de devlet adamları tarafından desteklenen şehzade Ahmet'se Şahkulu ayaklanmasını bastırmada
başarılı olamayınca Yeniçerilerin desteğini ve güvenini yitirdi. Sert ve hırçın şehzade Selim, babasının tahttan çekileceğini öğrenir öğrenmez İstanbul'a yakın bir yere alınmasını isteyerek Kefe'ye gelip (1510), Trabzon'a
dönmesi buyruğunu dinlemedi ve Menteşe sancağını
da kabul etmeyerek, Rumeli'deki sancaklardan birini
Tik topraklarının parçalanmasına engel olamayıp Bithy nia, Pontos ve Kappadokia'nın bağımsızlıklarını ilan et-.
istedi; ama geleneğe aykırı olduğu için isteği kabul edil
1.0.246'ya), Mısır Ptolemaioslarının Suriye'ye saldırıla
bildirdikten sonra, Edirne yakınlarındaki Çukurçayır'a kadar ilerledi. Ahmet'i tutan devlet adamlarının engel
melerine, Galatların Frigya'ya yerleşmelerine göz yum mak zorunda kaldı. Antiokhos II Theos (1.0, 261'den
rini önlemeye çalıştıysa da, Baktriane ve Parth ülkesini yitirdi. Seleukos lii (1.O. 223'ten - 1.0. 187'ye), Ptole maios IV'e Raphia'da yenilmesine (I.O. 217) karşın, Doğu'da sülalenin saygınlığını yeniden sağlayıp, Mi
sır'ın Suriye'nin güney kesimiüstündeki hak iddialarına
medi. Bunun üstüne kayınbabası Mengli Giray'dan as ker yardımıalıp Kili'ye giderek (1511), ayaklanma ama cıyla değil, babasına saygılarını sunmak için geldiğini
lemesi nedeniyle babasıyla görüşemediyse de, gelene
ğe aykırı olmasına karin, Rumeli'de Semendire sanca
ğının kendisine verilmesini sağladı. Bayezit Il'nin tahti
son vermeyi başardı (İ.Ö. 198); ama Roma'nın saldırı
bırakma kararını öğrenince 40 000 kişilik bir orduyla Uğraş köyüne (Çorlu) kadar ilerleyip, babasının ordu
püskürtülülerek, Apameus Barışı'nı (İ.Ö. 188) imzala mak zorunda kaldı. Zayıf kişilikli bir insan olan Seleu kos IV'ten (İ.Ö. 187'den 1.0.175'e) sonra tahta çı kan Antiokhos IV Epiphanes (1.7. 175'ten 1.Ö. 164'e), Yahudilerin direnişiyle karşılaştı (Makkabiler Ayaklan ması, I.O. 167). Sürekli küçülen krallıkta üstünlüğü ele
runda kaldı. Ahmet ve Korkut'un Istanbul'a gitmeleri, ama Selim'in padişah olmasını isteyen Yeniçerilerin gösterilere başlamaları üstüne, Ahmet, Anadolu'ya çe kilmek zorunda kaldı (Eylül 1511); Korkut'sa Yeniçeri
sıyla Halys (Kızılırmak) irmağına ve Toroslar'ın ötesine
geçirmek için birbiriyle savaşan iki kola bölünen sülale,
suyla yaptığı Uğraşderesi Savaşı'nı yitirince (Ağustos
1511), kayınbabası Kırım hanının yanına kaçmak zo
Ocağı'na sığındı. O sırada Anadolu'da karışıklıklar pat
lak vermesi ve Ahmet'in düşüncesiz bir hareketle Kon
SELIMI 49
Devlet adamlarının ağzından Korkut'a mektuplar yaza
rak onun da tahtta gözü olduğunu öğrenince, Korkut'u
yakalatarak boğdurup (Kasım 1512), ordusuyla Yenise hir ovasına ilerleyen Ahmet'i yenerek, idam ettirdi.
Tahta çıkışını kutlamaya gelen Venedik, Macar, Mem luk, vb. elçileriyle barış antlaşmalar yaptı. Böylece Bau sınırlarını güvenlik altına alıp, Anadolu'da kışkırtmalara girişmiş olan Şah İsmail tehlikesini ortadan kaldırmayı
tasarlayarak, Iran'a sığınmış olan kardeşi Ahmet'in oğullarından üçünün (ikisi de Mısır'a sığınmıştı), kendi sine teslim edilmesi isteğinin geri çevrilmesi üstüne, Iran seferine çıktı (1516). Ordu Erzincan'a ulaşınca, se
ferin uzaması, yiyeceğin azalması, şiilerin ordu içine si zarak yaptıkları propagandalar nedeniyle Yeniçeriler
geri dönmek istedilerse de, Yavuz Sultan Selim, etkile yici bir konuşmayla bu ayaklama başlangıcını yatıştırıp, Tebriz üstüne yürüyüşü sürdürerek, Çaldıran ovasında Şah İsmail'in ordusuyla karşılaştı.
Yapılan savaşta (Bk. ÇALDIRAN MEYDAN SAVAŞI)
Iran ordusunun bozguna uğratılmasından sonra, Teb
riz'e girip bin kadar Tebrizli sanatçı ve bilim adamını ya
nina alarak, dönüş yolculuğuna başladı. Kış başlayınca Amasya'da kışlayıp, İstanbul'a dönmek için ayaklanan Yeniçerileri kışkırtmış olduğunu öğrendiği Dukakinza de Ahmet Paşa'yı hançerleyerek öldürdükten (1515) SELİM I
sonra, Kemah kalesini ele geçirdi. Komutanlarından
9. Türk padişahı (24 Nisan 1512-22 Eylül 1520)
lukların müttefiki Alaüddevle Bozkurt'u yenip, Dulka
Lakabı: Yavuz
bul'a döndü. Sefer sırasındaki yeniçeri ayaklanmaların
Doğumu: 1470, Amasya
Babası: Bayezit 11 Annesi: Ayşe Hatun
Hadım Süleyman Paşa'nın Turnadağı Savaşı'nda Mem
dıroğulları beyliğini ele geçirmesinden sonra, İstan
dan sorumlu tuttuğu birçok devlet adamını öldürtüp, Memluklara karşı seferi kaçınılmaz saydığından, Piri Pa
şa'yı yeni bir tersane kurmakla görevlendirdi. Bu arada
Padişah olan çocukları: Süleyman !
da, hazırlıkların ikinci İran seferi için yapıldığını yayıp,
Yavuzselim, Istanbul
Memluk sultanı Kansu Gavri'ye değerli hediyeler gön derdi. 40 000 kişilik bir orduyla Maraş'a gönderdiği
Ölümü: 22 Eylül 1520, Sırt köyü, Çorlu yakınları Gömüldüğü yer: Yavuzsultanselim türbesi, Sadrazamları:
Koca Mustafa Paşa (1512) Hersekzade Ahmet Paşa (1512-1514;
Memlukların Halep naibi Hayır Bey'le anlaşma yaptı;
(1516 ilkbaharı) sadrazam Hadım Sinan Paşa'nın, Fırat'ı
aşarak Diyarbakır'a gitmek için Memluk beylerinden is tediği geçiş izninin verilmemesini bahane ederek Misir
1515-1516)
seferine çıkıp, Memluk sultanı Kansu Gavri'yi Mercida bik Meydan Savaşı'nda (Bk. MERCIDABIK MEYDAN
Dukakinoğlu Ahmet Paşa (1514-1515)
SAVAŞI) yenerek (Kansu Gavri savaşta öldü), Halep,
Hadım Sinan Paşa (1516-1517)
Hama, Humus, Şam, Nablus, Kudüs, Avun, Gazze ve
Yunus Paşa (1517)
Safed'i ele geçirdi. Kansu Gavri'nin yerine geçen To
Piri Mehmet Paşa (1518-1520)
manbay Il'yi de Ridaniye Savaşı'nda (22 Ocak 1517) bozguna uğratıp (Bk. RİDANİYE SAVAŞI), parlak bir tö
renle Kahire'ye girerek, Mekke ve Medine'nin anahtar
ya'yı ele geçirmesi sonucunda, Ahmet'i desteklemekte
olan bazıdevlet adamlarının kendisinden yana dönme
lerinden yararlanan Selim, Rumeli kuvvetlerinin başına
larının Hicaz emiri tarafından kendisine verilmesinden,
Venediklilerin, Kibris için Memluklara ödedikleri vergi yi Osmanlılara ödemeyi kabul etmelerinden sonra, kut
geçip, Yeniçeriler ve Sipahilerin çağrısıyla Istanbul'a gitti ve çaresiz kalan Bayezit II'nin çekilmesiyle, doku
sal emanetler, Kahireli birçok sanatçı, bilim adamı,
gönderilmek için yola çıkarılan Bayezit II, yolda öldü
retmesiyle, halife unvanı aldı (o tarihten sonra halifelik,
Padişahlığının ilk yılı kardeşleri ve yeğenleriyle çekiş melerle geçen Yavuz Sultan Selim, kardeşleri kendisine karşı eyleme geçmedikleri sürece onlara dokunmama
(1519) ilk Celali ayaklanmasını Şehsuvaroğlu Ali Bey'e
Saruhan'a dönmesine izin verdi. Ne var ki, Ahmet,
ni vererek Cezayir'i bir Osmanlı eyaletine dönüştür dükten sonra, Macarların Bosna'ya baskın düzenleme
mutasındaki bir orduyu Bursa'yı almaya gönderdi. Bu
leri üstüne, ordunun başında İstanbul'dan Edirne'ye doğru yola çıktı; ama hamamda sıktırmış olduğu sırtın
şeyh ve Abbasi halifesi Mütevekkil'le birlikte İstanbul'a
zuncu padişah olarak tahta çıktı (1512). Dimetoka'ya
döndü. İstanbul'da halifenin unvanını, kendisine dev
(bir söylentiye göre, Selim'in buyruğuyla zehirlendi).
Osmanlılarda kaldı).
konusunda babasına verdiği sözü tutarak, Korkut'un
Konya'da hükümdarlığını ilan ederek oğlu Alaettin ko arada Iran hükümdarı Şah Ismail'den de yardım istedi.
Selim l'in Bursa'ya yürümesi üstüne, Alaettin komuta
sindaki ordusu geri çekilince, Selim l'e anlaşma yapma
yı önerdiyse de, önerisini kabul etmeyen Selim I, Ah met'i tutan sadrazam Koca Mustafa Paşa'yı idam ettirdi.
Bozoklu Celal adlı şeyhin Anadolu'da başlattığı
bastırtıp, bir elçi aracılığıyla bağlılığını bildiren Barbaros Hızır Reis'e (Barbaros Hayrettin Paşa) beylerbeyi unva
daki çıbanın şirpençeye dönüşmesi sonunda, Çorlu
yakınlarında öldü (ölümü, oğlu Süleyman Çorlu'ya va
rincaya kadar gizli tutuldu). Cenazesi İstanbul'a getirile
rek, yaptırmış olduğu caminin (Sultanselim camisi) ya
50
SELİM II
nindaki türbesine gömüldü.
Osmanlı İmparatorluğu'nun en başarılı padişahların dan biri olmasının yanı sıra, edebiyatla da ilgilenen Ya vuz Sultan Selim, Farsça şiirlerini bir Divan'da toplamış,
aynca Selimi mahlasıyla Türkçe şiirler de yazmıştır. Selim II
men'de (İmam Mutahhar ayaklanması) de ayaklanma
ların patlak verdiği döneminde, Sokullu Mehmet Paşa, Iran savaşlarında ordunun gereksinmelerini daha kolay sağlamak ve Astrahan ile Kazan'ın Rusların eline geç mesi sonucu Osmanlılar zararına bozulan dengeyi dü zeltmek için, Don ve Volga ırmaklarının bir kanalla bağ lanmasını tasarladı. Ne var ki, kanalın üçte biri kazıldığı sırada Rus çarı İvan IV, Selim Il'ye elçi göndererek tahta
Türk padişahı (İstanbul 1524-ay.y. 1574). Kanuni Sul
çıkışını kutlayıp (1570), dostça ilişkilerin sürdürülmesi
sancakbeyliğine (1542), şehzade Mehmet ölünce de
aldırmayan Selim Il'nin, Kıbrıs'ın alınmasına karar ver
tan Süleyman ile Hürrem Sultan'ın ikinci oğlu olan Se lim II (Sarhoş Selim, Sari Selim de denir), önce Konya Manisa sancakbeyliğine getirildi. Babasının şehzade
Mustafa'yı öldürtmesinden (1553) sonra, şehzade Ci
hangir'in de ölmesiyle, tahtın varisi olarak yalnızca ken disi ve kardeşi Bayezit kaldı. Bayezit'in ayaklanarak Konya'ya yürümesi üstüne, babasının gönderdiği ek
kuvvetlerle gücünü artırarak, Bayezit'i yenip (1559), İran'a kaçmak zorunda bıraktı. Bayezit'in, dört oğluyla
birlikte İran'da öldürülmesiyle tek vâris olarak kalıp, Ka nuni Sultan Süleyman ölünce tahta çıkarak (1566), dev letin yönetimini damadı sadrazam Sokullu Mehmet Pa
şa'ya bıraktı. İlk iktisadi sıkıntıların başladığı, Anado
lu'da yer yer olayların, Arabistan yarımadasında ve Ye
dileğini bildirince, tasan yarım bırakıldı. Bazı devlet ileri gelenlerinin kışkırtmasıyla, Sokullu'nun karşı çıkmasına
mesiyle, önce Lefkoşe (9 Eylül 1570), sonra da bütün Kibris ele geçirildi (1 Ağustos 1571). Ne var ki, bu fetih,
Sokullu'nun korktuğu olayların patlak vermesine yol açtı: Venedik, Papalık ve İspanya'nın Osmanlılara karşı birleşerek oluşturdukları donanma, İnebahtı'da Os manlı donanmasını ateşe vererek yok etti (1571; Bk.
İNEBAHTI DENİZ SAVIŞI). Sokullu'nun ve yeni kapta
niderya Kılıç Ali Paşa'nın çabalarıyla yeniden güçlü bir donanma oluşturulmasının ve bu donanmanın karşısı na çıkma cesaretini gösteremeyen müttefik devletler den Venedik'in savaş tazminatı ödemeyi kabul etmesi
nin ardından, İspanyolların eline geçmiş olan Tunus kenti ile bazı küçük limanlar alınarak, Tunus bir eyalet haline getirildi (1574). Bu olaylardan kısa süre sonra Se lim Il öldü.
Selim III
Türk padişahı (İstanbul 1761-ay.y. 1808). Mustafa III ile Mihrişah Sultan'ın oğlu olan, amcası Abdülhamitlölün ce (1789) tahta çıkan Selim III, saraydaki altın ve gümüş
eşyaları erittirip para bastırarak, iktisadi durumu düzelt meye çalıştı. Devlet adamlarının uyarılarına karşın Avusturya'yla savaşı sürdürdüyse de, Bükreş'in ve Belgrad'ın Avusturyalılara geçmesinden sonra Zistovi Antlaşması'nı (1791), Kili, Ismail, Ishakçı, vb. kalelerin
Rusların eline geçmesinden sonra da Yaş Antlaşması'nı
(1792) imzalamak zorunda kaldı. Dış sorunların ancak
iç sorunların çözülmesiyle çözümlenebileceğini anla dığından orduyu düzenlemek için, Fransa ve İsveç'ten
subaylar getirilmesinin yanı sıra, Nizamicedit adlı yeni
bir ordunun kurulması için çalışmalara girişip (Bk. Nl ZAMICEDİT), bu ordunun giderlerini karşılamak için "İradi cedit" adlı yeni bir hazine oluşturarak yeni vergi
ler koydu. Mühendishanei Bahrii Hümayun'u genişlet tirip, Mühendishanei Berrii Hümayun'u kurdurarak,
döneminin bilim adamlarından İsmet Bey başkanlığın
da bir heyete 72 maddelik bir islahat programı hazırlat SELİM II
11. Türk padişahı (24 Eylül 1566 13 Aralık 1574)
Lakabı: Sari, Sarhoş
Doğumu: 30 Mayıs 1524, Istanbul Babası: Süleyman ! Annesi: Hürrem Sultan
Padişah olan çocukları: Murat III Ölümü: 31 Aralık 1574, İstanbul
Gömüldüğü yer: Selim Il türbesi, Ayasofya camisi
avlusu, Sultanahmet, Istanbul Sadrazamları:
Sokullu Mehmet Paşa (1566-1574)
ti. Osmanlı devleti tarihinde ilk kez Londra'ya (Agâh
Efendi), Paris'e (Esseyid Ali Efendi) ve Viyana'ya (Münip
Efendi)sürekli elçiler atayıp, bu arada ayan ayaklanma
larıyla (Yanya'da Tepedelenli Ali Paşa, Vidin'de Paz
vantoğlu, Silistre'de Yılıkoğlu Süleyman, vb.) ve bağım
sızlık için ayaklanan Sırplar-Karadağlılarla uğraşmak zorunda kaldı. Fransa'nın Mısır'a asker çıkarması
(1798) ve Napolyon'un Kahire'ye girmesi üstüne, Rus
ya ve İngiltere'yle anlaştı: Rus donanmasıyla birleşen
Osmanlı donanmasının Zenta, Kefalonya, Parga ve Preveze'yi ele geçirmesinden sonra, Akka'yı kuşatan Napolyon, CezzarAhmat Paşa komutasındaki Nizami
cedit ordusu karşısında başarıgösteremeyerek (1801) Fransa'ya dönmek zorunda kaldı. Ne var ki, Nizamice
dit ordusunun bu başarısına karşın, şeyhülislam Ataul
lah Efendi ile Köse MusaPaşa'nın kışkırtmalarıyla Istan
bul boğazı kalelerindeki yamakların ayaklanmaları (Ka bakçı Mustafa Ayaklanması), Selim ill'ü, kardeş kanı
SELMAN REIS
51
Selim Giray I, Hacı Kırım Hanı (öl. Bahçesaray 1704). Bahadır Giray'ın oğlu olan Hacı Selim Giray !, Adil Giray ölünce Kırım tahtına
çıkıp (1671), Şeytan Ibrahim Paşa'yla Çehrin kalesini ele geçirmekle görevlendirilerek, başaramayınca han liktan alındı (1678). İkinci kez hanlığa atanınca (1684),
Balkanlar'da patlak veren ayaklanmaları bastırıp, Po
lonya kuvvetlerini ve Kamaniçe'de Avusturya ordusu
nu yenilgiye uğrattı. Avlonya'nın Venediklilerden alin
ması sırasında Fazil Mustafa Paşa'yla görüş ayrılığına düşerek hanlıktan çekilmek zorunda kaldıysa (1691)
da, ertesi yıl aynı göreve atandı. Petrovaradin kuşatma sına katılıp (1694), Avusturya seferi sırasında yararlık gösterdi (1695). Petro l'e karşı kazandığı zaferle (1695) kuşatmadan kurtardığı Azak kalesinin, Karlofça Antlaş ması'ndan (1699) sonra Ruslara verilmesi üstüne, kendi
isteğiyle tahttan çekildi. 1702'de dördüncü kez hanlığa getirildi.
Selimi: Bk. SELİM I.
Selimiye camisi Edirne'de cami. Selim Il döneminde Mimar Sinan tara
fından yapılan (1569-1575), Osmanlı mimarlığının baş
yapıtı sayılan, Mimar Sinan tarafından da "ustalık ese rim" diye tanımlanmış olan (80 yaşındayken yapmıştır)
Selimiye camisi, 2 475 m²'lik alan üstünde 1 575
m’'lik yer kaplar. Dev boyutlu merkez kubbesi (çapı SELİM III
31,28 m; örttüğü alan 45 m x 36 m; yüksekliği kilit taşına
28.Türk padişahı (7 Nisan 1789-29 Mayıs 1807)
bağlanmış, dördü bağımsız sekiz payeye dayandırıl
Lakabı: Halim
relenmiş, merkez kubbenin köşelerine yivli, üçer şere
Doğumu: 24 Aralık 1761, Istanbul
feli, 70,89 m yüksekliğinde dört ince minare yerleştiril miştir. Duvarları, XVI. yy. Iznik çinilerinin en güzel ör nekleriyle kaplıdır. Dış avluda darülkurra, darülhadis,
Babası: Mustafa III
Annesi: Mihrişah Sultan
kadar 43,28 m), 6 m genişliğinde kemerlerle birbirine
mıştır. Avlusu on sekiz kubbeyle örtülü revaklarla çev
Ölümü: 29 Temmuz 1808, İstanbul
sübyan mektebi ve medrese (günümüzde Edirne Türk
Gömüldüğü yer: Laleli külliyesi türbesi, Laleli,
ve İslâm Eserleri müzesi) yeralmaktadır. 73 tonozla ör tülü yolun iki yanındaki 124 dükkânlı arasta (Çarşı), Mu rat Ill'ün buyruğuyla camiye gelir sağlanması için mi
Istanbul Sadrazamları: Koca Yusuf Paşa (1789; 1791-1792)
mar Davut Ağa'ya yaptırılmıştır.
Cenaze Hasan Paşa (1789)
Selimoğlu, Zeyyat
Cezayirli Palabıyık Gazi Hasan Paşa (1789-1790)
Çelebizade Şerif Hasan Paşa (1790-1791) Damat Melek Mehmet Paşa (1792-1794)
Safranbolulu Izzet Mehmet Paşa (1794-1798) Kör Yusuf Ziya Paşa (1798-1805)
Bostancıbaşı Hafız Ismail Paşa (1805-1806) Keçiboynuzu Ağa Ibrahim Hilmi Paşa (1806 1807)
Türk yazarı (Istanbul 1922). İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitiren (1952) Zeyyat Selimoğlu, avukatlık,armatörlük
yaptı. "Bir Yurt Yazısı" konulu yarışmada Yunus Nadi Armağanı'nı kazanarak (1950) ilgiyi çekip, öyküleriyle, radyo oyunlarıyla tanındı. Konularını denizden, deniz adamlarının yaşamlarından alan öykülerinde toplumsal gerçekliği, kişilerinin iç dünyalarını başarıyla yansıttı. Ayrıca, çeviriler yaptı. Yapıtları: Kavganın Sonu ve Başı (1955), Direğin Te pesinde Bir Adam (1969; 1970 Sait Faik Hikâye Arma
dökülmesini önlemek için Nizamicedit ordusunu bir
fermanla kaldırmak (1807) zorunda bıraktı; ama bunu
yeterli görmeyen ayaklanmacılar tarafından tahttan in dirilip, yerine geçirilen Mustafa IV'ün buyruğuyla öldü
ğanı), Koca Denizde iki Nokta (1973; 1974 TDK Öykü Ödülü), Karaya Vurdu Deniz (1975), Deprem (1976), Tutkunun Köşeleri (roman, 1982), Bir Şarkı Gibiydi (1987), Aramızdaydı O Gün (1990), Martılar Adası (1990), Denizlerin Istanbul (1992).
rülerek, babası Mustafa III'ün İstanbul Laleli'deki türbe sine gömüldü.
Selman Reis
İlhami mahlasıyla şiirler yazmış, birçok beste yapması
Türk denizcisi (öl. 1527). Mora seferine katılan (1499
yeni makam bulmuştur.
1500) Selman Reis, Manisa sancakbeyi şehzade Kor kut'un hizmetine girip (1501), şehzadeyle birlikte Mi
Sanata son derece düşkün bir padişah olan Selim III,
nin yanı sıra, suzidilara, şevkefza, evcara, vb. on dört
52
SELÜLOZ
sır'a sığındı (1509). Birlikte geri dönüp (1510), şehzade Korkut'un tahta çıkan kardeşi Yavuz Sultan Selim tara fından öldürtülmesi (1513) üstüne, Memluk sultanı
Kansu Gavri'ye sığınarak Süveyş'te yeni bir tersane kur du. Yavuz Sultan Selim'in Kahire'ye girmesi üstüne (1517) denizcileriyle Cidde'ye kaçıp, kenti ve limanını
"hu" çekmeleri, şeyhin verdiği sesli selamın aracı dede tarafından yanıtlanması, şeyhin postunda niyaz etmesi (dervişler de katılırlar) ve semahaneden ayrılmasıyla sona erer.
Portekizlilere karşı başarıyla savundu. Kanuni Sultan
Semadirek
(1525), Süveyş tersanesini büyük ölçüde genişlettirdi Aden'i ele geçirip (1527), Hindistan seferine çıkmaya
Ege denizinin kuzey kesiminde Yunanistan'a bağlı ada. Trakya kıyıları ile Gökçeada arasında yeralan Semadi rek'in (Yunanca Samothraki; Semendirek de denir) yü zölçümü 178 km2, nüfusu 3 000, merkezi kuzeybatıkı
dü.
yısı yakınındaki Semadirek kasabasıdır.
Süleyman döneminde Misir komutanlığına atanip ve 45 parçalık bir donanma yaptırdı. Bu donanmayla
hazırlanırken, denizcilerinden biri tarafından öldürül selüloz
Bitki hücrelerinin çeperlerini oluşturan yapısalmadde
ye verilen ad. Çok uzun glikoz moleküllerinden (polisa karit) oluşan selüloz, öbür karbonhidratların tersine, su
da çözünmez. Selüloz zincirleri genellikle paralel yön de dizilerek sağlam, çok küçük boyutlu lifçikler oluştu rur, ağaçlarda olduğu gibi odun tabakasına gömüldük
leri zaman, daha sağlam bir yapı kazanırlar. Karıncadan
Cilalıtaş Devri'nde yerleşildiği sanılan, İ.Ö. 700'e doğru eski Yunanlılar tarafından alınıp, bir din merkezi ne dönüştürülen ada, 1456'da Osmanlılar tarafından
fethedilmiş, 1913'te Türk yönetiminden çıkmıştır. Ol dukça iyi korunmuş Eskiçağ kalıntıları arasında Büyük
Tanrılar tapınağının yıkıntıları (İ.Ö. VI.-İ.Ö. III. yy.), Pto lemaios II ile eşi tarafından yaptırılmış Ptolemaion ve
Arsinoeion yapılarının kalıntıları, tiyatro, vb. sayılabilir.
Semai: Bk. DİVANE MEHMET ÇELEBİ.
gevişgetirenlere kadar bütün otçul hayvanlar, sindirim
sistemlerinde bulunan belirli bakterilerin ve birhücreli
lerin yardımıyla selülozu sindirirler. Otçul hayvanlar di
şında hiçbir organizmada, selülozu sindirmek için ge rekli enzimler bulunmaz.
selvi: Bk. SERVİ.
Semarang
Endonezya'da liman kenti. Cava adasının kuzey kıyısın da yeralan Semarang'ın nüfusu 1 269 000'dir. Liman et
kinliklerinin yanı sıra bir karayolları ve demiryolları kav
şak noktası olan kentte, balıkçılık sanayisi, tekne yapı mi, makine yapımı, dokuma sanayisi gibi sanayi kolları
sema
Mevlevi devrvişlerinin dönerek yaptıkları ayin. Kudüm, ney, nisfiye gibi çalgılar eşliğinde, özel giysilerle, döne
da gelişmiştir. Kahve, şekerkamışı, tütün ve kauçuk dış satımı yapılan limanı, iyi korunmamış olduğundan, mu
son mevsiminde (kasım-nisan) çalışmamaktadır. semazen: BK. SEMA.
sembolizm: Bk. SİMGECİLİK.
semendergiller Kuyruklular takımının en yaygın üyelerini kapsayan iki yaşayışlı ailesi. Avrupa, Asya ve Kuzey Amerika'da ya
şayan, bir iç döllenme sistemiyle üreyen semendergil
ler (Bil. a. Salamandridae) ailesi üyeleri, karada ve de nizde yaşayan birçok türe ayrılırlar. Ailenin en sık rastla
nan üyelerinden benekli semender (Salamandra sala
mandra), yaklaşık 20 cm boyunda, siyaha yakın koyu Sema sırasında semazenler.
renkli sırtı rastgele sarı beneklerle kaplı bir hayvandır.
Dişisinin suya bıraktığı larvalar, erişkinlik dönemine ula
şana kadar akarsularda yaşarlar. Yaklaşık 8 cm uzunlu
döne yapılan sema, dervişlerin bekledikleri semahane ye şeyhin gelmesinden sonra namaz kılınması, Mesne viden bir ders okunması, şeyhin oturarak dua etmesi
ve neyzen başının ney taksimiile o gün için belirlenmiş makamda bir parça çalınmasının ardından, şeyh ve dervişlerin sema yerini, salat okuyarak üç tur dolaşma larından sonra başlar. Dervişler (semazenler), hırkala
ğundaki gözlüklü semender (Salamandrina terdigitata),
koyu kahverengi başının üstü benekli bir hayvandır. Apennin dağlarının yamaçlarında yaşar.
Semendirek: BK. SEMADİREK.
rini çıkarıp, birer birer şeyhin huzuruna gelerek niyaz
Semerkand
("feyz-i akdes": "Hak'tan alınanı, halka verme") dön
Özbekistan'ın güney kesiminde kent. Zeravşan ırmağı nin vadisinde, Taşkent'in 275 km güneybatısında yera lan Semerkand'ınnüfusu 566 000'dir. Önemlibir sana
ettikten sonra, sağ avuç yukarı, sol avuç aşağı açılarak
meye koyulurlar. Tören, sema bitiminde oturulup, se
mazelerin hırkalarını giymelerinden sonra, aşr-i şerif
okunması, aracı dedenin dua etmesi, ayağa kalkılarak şeyhin gülbank okuması ve dervişlerin hep bir ağızdan
yi (otomotiv sanayisi; traktör yedek parçaları yapımı;
besin sanayisi; gübre fabrikaları; dokuma sanayisi; vb.)
SENCER
ve öğretim (Semerkand Üniversitesi) merkezi olan kent, Timur döneminde kalma tarihsel anıtlarıyla (Bibi hanim medresesi, 1399-1404; Timur'un türbesi Gur
Emir, 1405; Ulug Bey, (1420), Şir Dâr ve Tilla Kari (XVII. yy.) medreseleri; Registan meydanı; XIV. ve XV. yy'lar da yapılmış Şah Zinde türbeleri; vb.) çok sayıda turist de
çekmektedir. TARIH
Eskiçağ'da yerleşilen, İ.Ö. 329'da Büyük İskender tara findan alınan Semerkand, 712'de müslüman Araplar
53
Semper, Gottfried Alman mimarı (Hamburg 1803-Roma 1879). Göttin
gen, Münih ve Paris'te öğrenim gören Gottfried Sem per, İtalya ve Yunanistan'da Eskiçağ sanatını incelediği
yolculuklar (1830-1833) yaptı. Dresden Akademi
si'nde ders vermeye başlayıp (1834), eski örneklerin körü körüne taklit edilmesini eleştirdi. Dresden Opera
sı'nı yapip (1837; 1871'de yeniden yaptı), Londra ve Zürich'te de çalışarak, Münih'te Wagner temsilleri için
tarafından fethedilip, Samanoğulları döneminde iktisa
yapılması kararlaştırılan tiyatroyla ilgili çizimler gerçek
yakılıp yıkıldıktan sonra, Timur'un başkent yapmasıyla
yeni imparatorluk şatosunun ve yeni Rönesans üslu
di açıdan hızla gelişti. 1220'de Cengiz Han tarafından
leştirdi. 1871'de danışman olarak Viyana'ya çağrılıp,
(XIV. yy.) yeniden önemli ölçüde gelişti ve önemli bir
bunda Burgtheater'in planlarını hazırladı.
mik atölyeleri; kumaş ve halı yapımı; vb.). 1500'de Öz
Semyonov, Nikolay Nikolayeviç
kültür merkezine dönüştü (minyatürcülük okulu; sera bekler tarafından alınıp, 1868'de Ruslara geçerek Tür
kistan'a bağlandı. 1924'ten 1930'a kadar Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin başkenti oldu. Seminoller
Kuzey Amerika'da Kızılderili halk. Beyazların ilerleme
sine şiddetle direnen Seminoller, birçok kanlı çarpışma
sonucu büyük ölçüde yok edilmiş, sağ kalanlar Flori da'daki (günümüzde yaklaşık 1 500 nüf.) ve Oklaho ma'daki (günümüzde yaklaşık 4 000 nüf.) rezervlere
sürülmüşlerdir.
Semiramis
Rus kimyacısı (Saratov 1896-Moskova [?] 1986). Lenin
grad Universitesi'ni bitiren Nikolay Nikolayeviç Sem yonov, Leningrad Politeknik Üniversitesi'nde ders ver di. 1931'den başlayarak Leningrad Kimyasal Fizik Ensti tüsü'nün yöneticiliğini yapıp, 1943'te Moskova Enstitü
sü'nün yöneticiliğine atandı. Kimyasal tepkimelerin ki
netiğine ilişkin çalışmaları nedeniyle, 1956'da Nobel Kimya Ödülü'nü C. Hinshelwood'la paylaştı. senbernar
İri ve güçlü köpek ırkı. İsviçre Alpleri'nde çığ altında ka lanları kurtarmasıyla ünlü olan senbernar, Isviçre'deki
Mezopotamya mitolojisinde Asurlu kraliçe. Efsaneye
göre, annesi balık tanrıça Derceto tarafından terkedilen
Semiramis, güvercinler tarafından büyütüldü. Nino va'nın kurucusu Ninus'la evlenip, eşi ölünce küçük oğ.
lunun yerine ülkeyi yöneterek, Pers ülkesi, Misir, Libya
ve Etyopya'ya seferler düzenledi; oğlunun kendisine
bir komplo düzenlemesi üstüne, güvercin kılığına gire rek uçup gitti.
semizotu
Semizotugiller ailesinden bitki türü. Iliman bölgelerde
yetişen semizotu ya da bahçe semizotu (Bil. a. Portula ca olaracea), bahçelerde yetiştirilerek, sebze olarak tü ketilir. Vitamin ve mineraller yönünden zengin bir bitkin dir.
Semmelweis, Ignac Fülop Macar hekimi (Buda 1818-Viyana 1865). Viyana'da
büyük parasal sıkıntılar içinde hekimlik öğrenimini ta
mamlayan Ignac Fülop Semmelweis, Klein'ın servisin
de staj yaparken, öğrencilerin girip çıktığı koğuşlarda loğusa hummasının ve hummadan ölen kadınların sayı
İsviçre Alpleri'nde yetiştirilmiş olan senbernar, sıg alunda kalanları kurtarmasıyla ünlüdür; dagda fırtınada yollarını kaybedenleri aramada da kullanılır. Ev köpeği olarak da yetiştirilmektedir.
sinin arttığını gördü. Öğrencilerin gerekli temizlik kural
Saint-Bernard manastırı rahipleri tarafından yetiştiril
yerek, loğusa hummasının bulaşıcı olduğunu ortaya
nin omuzdan yere yüksekliği 70 cm'yi, dişilerininki 65 cm'yi bulur. Ağırlığı ortalama 63-77 kg arasında (90 kg'i
larini yerine getirmeden koğuşlara girdiklerini belirle
koydu. Her çeşit muayeneden önce ve sonra araçların temizlenmesi, ellerin mikrop kırıcı bir sıvıyla yıkanması
sayesinde, loğusa hummasından ölüm oranının düşe
miş, postu alacalı (kırmızı ve beyaz) bir irktır. Erkekleri
bulabilir) değişir.
ceğini kanıtladıysa da, görüşlerini Klein'a kabul ettire
Sencer
nun değerinin anlaşılmamasının yol açtığı sinir bunalım
Büyük Selçuklu hükümdarı (Sincar 1086-Merv 1157). Melikşah'ın oğlu olan Sencer (tam adı Muizzettin Sen
meyince, Buda'ya döndü. Aşırı çalışmanın ve buluşu ları sonucunda, akil hastanesinde öldü.
sempatik sinir sistemi: Bk. SİNİR SİSTEMİ.
cer'dir), küçük yaşta devlet işleriyle ilgilenip, babasının ölümünden (1092) sonra sırayla tahta çıkan ağabeyleri Berkuyaruk ve Muhammet Tapar dönemlerinde Hora
54 SENDAI
san valiliği yaptı. Karahanlıları ve Gaznelileri yenerek, Selçuklulara başladı. Muhammet Tapar ölünce yerine geçen (1118) oğlu Mahmut'un hükümdarlığını tanıma yıp, yeğenini yenerek Büyük Selçuklu tahtına çıktı
(Mahmut'a da Irak Selçukluları topraklarını verdi ve ve liaht seçti). Başkenti Horasan'a taşıyıp, arasının açıldığı
Abbasi halifesi Müsterşit'in üstüne yeğeni Mahmut'u göndererek, bir Abbasi ordusunun yenilmesini sağladı.
Yeğeni Mahmut ölünce (1131), Irak Selçuklularının ba şına geçmek isteyen Mesut'u Dinever Savaşı'nda boz guna uğratıp (1132), yeğeni Tuğrul'u Irak Selçukluları tahtına çıkardı. Öbür yeğeni Davut'un, Mesut'la birle şerek, Tuğrul'u yenmesi ve Tuğrul'un ölmesi üstüne, kendisine bağlı kalmak koşuluyla Mahmut'un Irak Sel çukluları tahtına çıkmasını kabul etmek zorunda kaldı. Yillik vergisini ödemeyen Gazne hükümdan Behram
Şah'ı (1136), ardından da Harzemşahlar sultanı Atsız'ı (1138) yenip, Karahanlılara yardım için, Karahıtaylara
savaş açtı; ama Katvan'da yenildi (1141). Yeniden
ayaklanan Harzemşahlara iki seferle (1143-1148) bo
yun eğdirip, Gur sultanı Alaettin Cihansuz'u yenerek
tutsak aldi (1152). Ne var ki, ayaklanan Oğuzlara Belh'te yenildi ve tutsak düştü (1153-1156). Serbest bi rakıldıktan kısa süre sonra öldü.
Sendai
ile sermaye arasındaki savaş durumunda bir zorunlu. luktur" cümlesiyle belirlenmiştir. Ne var ki, sendikacılı
ğın hedefi zaman içinde, işçilerin satınalma gücünü ko rumaya, işsizliğe karşı savaşa yönelik korporatif bir sa
vunmadan, daha genel, ülkelere ve dönemlere göre
değişen bir anlayışa doğru gelişmiştir.
Sendikacılığın tarihinde, sendikalar ile işçi partileri nin ilişkileri konusunda dört temel görüş ayırt edilir:
Sendikaların her tür siyasal partilerden bağımsız olma larını savunan anarko-sendikalizm ya da anarşist-sendi
kacılık; sendika örgütünü bir işçi partisi aracılığıyla ya da doğrudan doğruya temsil edecek üyelerle parlamento
da sendikacı bir siyasetin söz hakkını savunan trade
unionculuk; işçilerin siyasal dilekleri konusunda sosya
list partiye üstünlük ve öncelik tanıyan, sendikalar ile parti arasında işbölümüne dayanan sosyal demokrat
görüş; sendikanın parti ile işçi kitlesi arasında aracı ol masını, yönetici rolü Komünist Parti'nin üstlenmesini öngören leninci görüş.
Türkiye'de, ilk önemli işçi örgütü 1894'te, Tophane
işçileri tarafından OsmanlıAmele Cemiyeti adıyla gizli
olarak kurulduysa da, çok geçmeden dağıldı. İkinci Meşrutiyet'in (1908) getirdiği özgürlük havası içinde iş
çi grevleri birbirini izlerken, çeşitli kentlerde birçok işçi derneği kuruldu ve Selanik'te Sosyalist İşçi Federasyo nu oluşturuldu. Birinci Dünya Savaşı'nda bu federasyo nun dağılmasından sonra, cumhuriyet döneminde ilk
Japonya'da kent. Honşu adasının kuzey kesiminde, adanın Büyük Okyanus kıyısının ortalarında, Tok
ciddi işçi kuruluşu 1923'te, Istanbul Umum Amele Birli
day) nüfusu 918 380'dir. Önemli bir sanayi (demir-çelik
kalarda örgütlenmeleri yasaklandı. 1946'da çıkarılan
seramik yapımı; vb.), öğretim (Tohoku Üniversitesi) ve
dika kurulmasını, 1947'de Türkiye'de ilk sendikalar ya sasının çıkarılması (ama bu yasa, sendikaların siyasetle uğraşmalarını yasaklamasının yanı sıra, grev ve toplu
yo'nun 320 km güneyinde yeralan, Miyagi ilinin ve To hoku bölgesinin merkezi olan Sendai'nin (ya da Sen sanayisi; kimya sanayisi; dokuma ve besin sanayileri; turizm (Rinnoci parkı, yakınındaki Matsuşima Ulusal
Parkı, vb.) merkezi olan kent, Tohoku bölgesinde yapı lan tahtadan oyma bebekleriylede ünlüdür. sendika
Üyelerinin ortak çıkarlarını korumak için kurulmuş meslek örgütü. Türkiye'de sendika kurma hakkı, Ana yasa ve Sendikalar Kanunu'yla düzenlenmiştir. Anaya sa'ya göre, işçiler ve işverenler, sendika kurma hakkina sahiptirler. 5 Mayıs 1983 tarih ve 2821 sayılı Sendikalar
Kanunu'na göreyse, sendikalar bir iş kolundaki işyerle rinde çalışan işçiler tarafından kurulabilir ve farklı işkol
larından en az beş sendika biraraya gelerek konfede rasyonlar oluşturabilirler. Sendikalar da, konfederas
yonlar da, tüzel kişilikli kuruluşlardır. Sendikalara üye
olmak ya da üyelikten ayrılmak serbesttir ve hiçbir işçi sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorla
namaz. Işçilerin sendikalara ödedikleri aylık aidatları bir günlük çiplak ücretlerini aşamaz. Sendikalar siyasal amaç güdemez, siyasal partilerle işbirliği yapamazlar.
TARİHÇE
Aynı meslekte çalışan kişilerin,çıkarlarını korumak için kurulmuş sendikalarda toplanma hareketi, yani sendi kacılık, sanayi devrimiyle İngiltere'de ("trade
union"culuk) ortaya çıkmış ve tarihi, iktisadi liberalizme paralel gelişmiştir ; iktisadi liberalizm başlangıçta, iki ki şinin aralarında bir iş sözleşmesi yapma özgürlüğü ola rak düşünülmüştür.
Sendikacılığın eylem yollarından en önemlisi grey
ği adıyla kuruldu. Gerek bu kuruluşun, gerek kurulan yeni örgütlerin çeşitli aralıklarla dağılmasından sonra, 1936'dan başlanarak çıkarılan yasalarla, işçilerin sendi
yasayla bu yasağın kaldırılmasından sonra, birçok sen
sözleşme haklarına da yer vermiyordu) izledi. 1952'de
Türk-İş'in (Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu)
kurulmasından ve 1961 Anayasası'nda sendika özgūr
lüğüne yerverilmesinden sonra, yeni bir döneme giren
sendikacılık hareketi hızla gelişirken (bu arada işveren
ler de 1962'de Türkiye İşveren Sendikaları Federasyo nu'nu kurdular), 274 sayılı Sendikalar Kanunu (1963)ve 275 sayılı Grev, Lokavt ve Toplu iş Sözleşmesi Kanu
nu'yla, sendikacılığın yasaklari gerçek anlamda kaldırıl dı. Türk-İş'in Altıncı Genel Kurul'unda Türk sendikacılı
ğına en uygun siyasetin “partilerüstü politika" olduğu nun açıklanması (1966) üstüne, bu görüşe karşı çıkan
bazı Türk-İş üyesi sendika yöneticilerinin ve bağımsız sendika yöneticilerinin biraraya gelerek DİSK'i (Dev
rimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) kurmalarıyla sendikacılık hareketi iki kola ayrıldı. 1973'ten sonra
MISK ve Hak-iş adlı iki konfederasyon daha kurulduysa da, 12 Eylül hareketiyle sendika etkinlikleri durduruldu
ve DİSKile MİSK'in yönetimi kayyumlara verildi: DISK
yöneticileri tutuklandı. Bu arada çıkarılan 2364 sayılı
yasayla Yüksek Hakem Kurulu uygulamasına geçilip,
1982 Anayasası ve 2821 ile 2822 sayılı yasalarla, çalış ma yaşamına devlet müdahalesi artırıldı. DİSK yönetici
leri uzun süre tutuklu olarak yargılanıp, çeşitli cezalara
çarptırıldılarsa da, Türk Ceza Kanunu'nun 141. ve 142.
maddelerinin kaldırılmasından sonra, Askerî Yargıtay tarafından aklandılar (1991) ve sendika çalışmalarına döndüler.
dir. 1868'de, Brüksel'de Birinci Enternasyonal'in III.
durulmasının sınırı, "Grevler, işçiyi bütünüyle özgürlü
Kongresi'nde, K. Marx'ın hazırladığı metinde işin dur
Seneca, Lucius Annaeus
ğe kavuşturmanın bir yolu değil, günümüzde, işgücü
Latin filozofu (Cordoba, Ispanya I.Ö. 4'e d.-Roma I.S.
SENEGAL
65). Ünlü bir belagatçi olan Hatip Seneca'nın (1.0.60'a
d.-1.0, 39'a d.) oğlu olan Lucius Annaeus Seneca (ba
basından ayırmak için Filozof Seneca da denir), Ro
55
yazan, ama parasızlıktan ötürü bastıramayan Alois Se
nefelder, bu duruma çözüm ararken, vernige batırılmış
resim fırçasıyla bakır levha üstüne harfler çizmeyi, lev
ma'da felsefe dersleri alıp, yeni pythagorasçı Sotio'nun etkisiyle bir süre vejetaryenliği benimsedi; ama ergen
hanın öbür bölümlerini asitle aşındırmayı ve böylece yazının bir kabartmasını elde etmeyi tasarladı; sonra
rindan birinin yanına gitti. Dönünce (I.S. 32'ye d.), siya
sonunda taşbaskı yöntemini buldu.
lik çağında sağlığı bozulunca, Mısır valisi olan akrabala
bakır levha yerine kireçtasından yararlanmayı deneyip,
sete atıldıysa da, bazı siyasal temkinsizlikleri ve impara
tor Caligula'nın kıskançlığı nedeniyle, bir süre evine çe
Senegal
süre sonra (İ.Ö. 41'de), Caligula'nın kızkardeşlerinden biriyle evlilik dışı ilişki kurmakla suçlanarak Korsika'ya
guda Mali, kuzeyde (Senegal ırmağının kuzeyinde) Mo
Agrippina imparatoriçe olunca Roma'ya dönebildi.
okyanusuna açılan Senegal, 1960'a kadar bir Fransız sömürgesiyken, o tarihte bağımsızlığa kavuşmuştur. Başkenti Dakar, Batı Afrika'nın en büyük limanların
kilmek zorunda kaldı. Claudius'un tahta çıkışından kısa
sürülüp, sık sık yinelediği bağışlanması ricalarına karşın, ancak 49'da, Messalina öldürülüp, Claudius'la evlenen
Sonradan Neron adıyla tahta çıkacak olan Domitius Ahenobarbus'un eğitmenliğine atanip, etkisini koruya
bilmek için Britannicus'un ve Agrippina'nın öldürülme
lerine katlanmak zorunda kaldı. 62'ye kadar Neron ta
Batı Afrika'da ülke. Güneyde Gine-Bissau ve Gine, do
ritanya'yla sınırlıolan, batıda 600 km'lik bir kıyıyla Atlas
dandır.
YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR
Aşağı yukarı bütünüyle kırmızımsı topraklarla örtülü al
rafından desteklendiyse de, o tarihte Burrus'un ölü
münden sonra, etkisi azaldı ve emekliliğini istedi. "Li beral" siyasetin temsilcisi olduğu için bu isteği geri çev
rildiyse de, fiilen görevinden çekilerek saraya uğrama
maya başladı. Üç yıl sonra gelenekçi senatörlerin Pi son'un önderliğinde Neron'a karşı hazırladıkları darbe ye adı karıştırılıp (fesatçılar onu imparator yapmayı ta
sarlamışlardı), 65'te komplo açığa çıkarılınca, Ne ron'un buyruğuyla bileklerini keserek intihar etti. Başlıca yapıtları: Yedi ciltlik bir fizik kitabı olan Quaes tiones Naturales (Doğal Sorunlar), iki ahlâk incelemesi
(De Clementia (Acima Üstüne); De Beneficiis (lyilikler Üstüne]), diyalog ve incelemeler (Consolatis ad Helvi am Matrem (Helvia Ana'ya Avutmalar); Consolatio ad
Polybium (Polybus'a Avutmalar]), söyleşiler (De Brevi
tate Vitae (Yaşamın Kısalığı Üstüne); De Providentia (l
nayet Üstüne); De ira (Oike Üstüne); De Tranquieltate Animi [Ruhun Sükûnu Üstüne)), trajediler (Hercules Fu rens (Öfkeli Herakles); Troades (Truvalılar]; vb.).
SENEGAL CUMHURİYETİ
Senedi Ittifak
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 196 192 km². Baş
Mahmut Il döneminde merkezi hükümet ile ayan ara
sında yapılan sözleşme (7 Ekim 1808). Mahmut Il'yi
tahta çıkardıktan sonra sadrazamlığa getirilen Alemdar
Mustafa Paşa'nın, İstanbul'a çağırdığı żyan üyelerinden
bir bölümü ile merkezi yönetimin temsilcileri arasında
Kağıthane köşkünde yapılan toplantı sonucunda, ali nan kararlar, "Senedi Ittifak" adı verilen sözleşmeyle belirlenip, mühürlendi. Osmanlı tarihinde padişahın
kenti ve en büyük kenti: Dakar (1 500 000 nüf.; 1991).
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 7952 657; nüfus yoğunluğu: Km?'ye 41 kişi. Nüfus dağılımı (1991): Kentlerde % 40; kırsal kesimde % 60. Yıl
lik nüfus artış hızı (1991): % 3,1. Resmi dili: Fran sızca. Başlıca dinler: İslâm, hıristiyan, geleneksel dinler.
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990
haklarini kısıtlayan ilk belge olan Senedi Ittifak'a göre,
tah.): Yetişkin nüfusun % 38'i. Üniversite sayısı (1990): 2. Hastane yatak sayısı (1989): 6127. He
ri olacağını, kapıkulu ocaklarının bu işe karışma hakkı
kim sayısı (1989): 407. Ortalama ömür (1991):
lenleri elbirliğiyle bastırmayı kabul ediyordu; padişah
oranı (1991): 1 000 canlı doğumda 86.
dyan yeni yöntemlerle toplanan askerin de devlet aske olmadığını, sadrazam ve padişahın yetkilerine karşı ge da, ayan ailelerinin hukukunu tanımayı ve öbür ayan ai
lelerinin onayını almaksızın bir ayana karşı zor kullan mamayı kabul etmekteydi. Bazı hukukçuların İlk Türk Anayasa belgesi saydıkları, bazı hukukçularınsa, ayan üyelerinin zorbalık yönetimini yasallaştıran bir belge ol duğunu ileri sürdükleri Senedi Ittifak, çok geçmeden Alemdar Mustafa Paşa'nın bir yeniçeri ayaklanmasında ölmesiyle (Bk. ALEMDAR OLAYI), Mahmut II'nin ayan
ileri gelenlerini ve Yeniçeri Ocağı'nı ortadan kaldırma sıyla, kâğıt üstünde kalarak, hiçbir zaman uygulanmadı.
Senefelder, Alois Çek mucidi (Prag 1771-Münih 1834), Tiyatro oyunları
Kadınlarda- 56; erkeklerde- 54. Bebek ölüm
EKONOMI. GSMH (1990): 5, 26 milyar dolar; kişi başına ulusal gelir: 710 dolar. Etkin nüfus dağılımı
(1988): Tarım-% 77; devlet ve kamu hizmetle ri- % 14; özel kesim ücretlileri- % 9. Dış ticaret (1989): Dışalım- 1 milyar dolar; dışsatım 801 milyon dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: ABD,
Fransa, Nijerya, Fildişi Kıyısı. Para birimi: 1 CFA frangi-100 centime.
YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil let Meclisi, Yönetim bölümlenmesi: 10 bölge. ULAŞIM. Demiryolları (1988): Toplam 905 km. Karayolları (1988)): Toplam 14 117 km. Başlıcali manları: 1. Başlıca havaalanları; 1.
56 SENEGAL Ranca
SENEGAL Demiryolu
MORİTANYA
2000
35
1000
30
500
29
200
2
0
19
200
10
En Yüksek Noktalar Meder
Baskenderin alt
ATLAS
çizilmiştir
Alunda
Richard Tos
DOVANOSU
Mborg
tinguito
alla
Sebaby
10
Dakar
Dlourbel .
D
Kayes Govda
Kova Daoud
Kate
Kaolack
Kad
Taubere Bact
Gungunda
aylık sıcaklık ortalamaları, mavi
Youngheul
KU Tembacounda
ka
GADA
PS
DAMIRA Falakouro.
Diouloulou Marwanson
Go
Mising
Corsa
Kolda.
MAL
Bondioko Gemon
Veingen
Dporou
Nole Shen
keba
Korento
Mato
Saray
Katakan Tankey
Ziguinchor
Kedougou
Notas
Menada
12
Blonay
GINE
dikdörtgenlerle de aylık yağış ortalamaları verilmiştir. Büyük Sahra'nın güneyindeki Cabo
Verde'de ("yeşil burun") yeralan
Dakar, kurak bozkır iklimi
etkisindedir: Sıcaklıklar sürekli
yüksektir; yalnızca yağışlı mevsimde vagış alır,
Keunde
GINE-BISSAU
Senegal'in başkenti ve başlıca limanı
Dakar'da, kırmızı dikdörtgenlerle
Kousand
Bale
du Ripo
Berta
T
30
Fera
Bow
Nara
Dombering
05 MN MHTAICKA
9
75
Diamongue
vengan
Touba
MDOur Teen
(Bathurst)
10 km
Rodrou
ONDECO
Gousan
Fondos
SO
15
Dana
Nemert,
Combole
11
10
Dared
Rulisque Dakar
Banly
25
Mate
Yang Yen
Thround
36
1
Olçek 16.529.000 Tilogna
Louga
95
D
Saint Louis
Kemer Ndando
F.
5
2000
Q
Dethio
Thier
Cº
Metre
TANGLE
KOUTLET
çak ovalardan oluşan Senegal (en yüksek noktası gü
neydoğu kesimindeki Futa Calon kütlesinde 498 m'yi bulur), bir kurak (ekim-haziran), bir de yağışlı(temmuz
ekim) iklimi bulunan tropikal iklim kuşağındadır. Yağış
lar kuzeyden güneye doğru ilerlendikçe azalır: Yağış
mevsiminde ortalama yağış Senegal ırmağının aşağı ke
siminde 356 mm, Casamance irmağının aşağı kesimin deyse 1 270 mm'nin üstündedir. En yükseksıcaklıklar çoğunlukla nisan- haziran ayları arasında görülür ve 35
°C'i bulur; en düşük sıcaklıklar (14°C dolayı) ocak ayın
Hükümetin okul sistemini ve sağlık hizmetlerini ge
liştirmesine karşın, her iki alanda da henüz istenen so nuçlara ulaşılamamıştır. EKONOMI
Senegal'in ekonomisi balıkçılık ve tarıma dayalıdır. Ta rima elverişli toprakların yaklaşık % 40'ında yetiştirilen yerfıstığının büyük bölümü yurt dışına satılır. Iç tüketi
me yönelik ürünlerin başlıcaları arasında sorgum, darı
ve fasulye sayılabilir. Hükümet yakın dönemde dışsatı
dadır. Güneydoğu kesimdeki düzlüklerde doğan Gam
ma yönelik tarımı çeşitlendirme çabalarına girmiştir. Günümüzde balık (özellikle ton balığı) ve kabuklu
ca akar.
deniz ürünleri (özellikle yengeç) dışsatımı, yerfıstığı dış
biya, Senegal ve Casamance ırmakları bütün yıl boyun Büyük bölümü ağaçlı savanalarla kaplı olan Sene
gal'de, güneyden kuzeye doğru ilerlendiğinde ağaçlar seyrekleşir ve boyları kısalır.Güney kesimdeki ağaçlı
savanada, kıyıya yakın kesimlerde büyük limon ve yağ
palmiyeleri, orta kesimde banbap ağaçları ağır basar;
kuzeye doğru ilerlendikçe yerlerini önce İspanyol ardi ci, daha kuzeydeyse akasya ağaçları ve buğdaygiller alır.
Senegal'in yeraltı gelir kaynaklarının başlıcaları ara sinda demir filizi, mermer, altın, petrol, doğal gaz ve
uranyum yatakları sayılabilir; ama yatakların büyük bir bölümü işletilememektedir. Uzun süredir dışsatımıya
pılmakta olan fosfat, ülkenin gelişmekte olan kimya sa
nayisinde de kullanılmaktadır. TOPLUM YAPISI
Senegal'de toplam nüfusun % 44'ünü Voloflar (ya da Uoloflar) oluşturur; Volof dili de nüfusun %70'inden
çoğu tarafından konuşulur (resmî dil Fransızca'dır). Obūr önemli topluluklar arasında Pöller, Sererler, Tu kulörler, Diplalar ve Malinkeler sayılabilir. Toplam nü
fusun %95'ine yakınının müslüman, geri kalanların ço
ğununsa hıristiyan olduğu ülkenin, güney kesiminde,
geleneksel dinlere inanan bazı küçük topluluklar da vardır. Kültür farklılıkları, yakın dönemde Casaman
ce'ta yeniden ayrılıkçı bir hareketin oluşmasına elverişli bir ortam yaratmıştır.
satımının önüne geçmiştir.
Sanayinin komşu ülkelere oranla geliştiği (GSMH'nin % 20'sini sağlar) ülkede, başlıca sanayi kolları arasında
yerel ürünlerin (özellikle yerfıstığı, balık) işlenmesine
dayalı besin sanayisi, pamuklu dokuma sanayisi, tüke tim eşyaları yapımı, kimyasal maddeler üretimi ve pet
rol sanayisi sayılabilir. Bununla birlikte, dış ticaret açığı
bir türlü kapatılamamakta ve ekonomik sorunlar, siya sal huzursuzlukları beslemektedir.
DEVLET YAPISI VE TARIH
Çokpartili demokrasiyle yönetilen Senegal'de bağım sızlıktan bu yana, zaman zaman güçlü yetkilerle dona
tılmış başkanlık yönetimi dönemleri ve yürütme gücü
nün başbakanda olduğu dönemler yaşanmıştır.
1991'de Anayasa'da yapılan değişikliklerle seçmen ya
şi 18'e indirilmiş , başbakanlık görevi yeniden oluşturul muş ve tek dereceli seçim sistemiyle halk tarafından 7
yıllığına seçilen cumhurbaşkanının yetkileri sınırlanmış tir. Başbakan, üyeleri 5 yıl için seçilmiş olan Millet Mec lisi'ne karşı sorumludur.
XIV. yy'da Mali Imparatorluğu'na katılan günümüz
deki Senegal topraklarında, Voloflar, XV. yy'da küçük
Volof devletlerini Volof Imparatorluğu'nda biraraya getirdiler. 1631'den başlayarak Fransız tüccarların tica ret ilişkileri kurdukları imparatorluk topraklarında, Fransızların 1658'de Senegal irmağı kıyısında Saint
Louis kentini kurmalarının ardından, XVIII. yy'da Fran
SENGHOR, LÉOPOLD SÉDAR 57 Senegal'in başkenti ve en büyük
kenti olan, Atlas okyanusu kıyısında
yeralan Dakar, 1857'de kurulmus, o tarihten bu yana sürekli gelişerek, Bali Afrika'nın başlıca limanlanndan biri olmuştur.
sızlar ile Ingilizler arasında sürekli çekişmelerden sonra,
severlere ne kadar şaşırtıcı gelirse gelsin, ilk bakışta
1895'te merkezi Dakar olan Fransız Batı Afrikası Fe
senfonileri) akla getiren senfoni, sınırları kesinlikle belir lenmiş bir müzik biçimi değildir. Bir senfoninin başlıca
derasyonu'nun oluşturulmasından sonra, 1902'de Se negal valiliği kuruldu. 1945'te Fransa Parlamento su'ndaki iki Senegalli milletvekili Léopold Sédar Seng
birden çok yorumcunun yeralmasıdır. Senfoni ilk olarak İtalya'da, daha sonra da Fransa, Al
Viyana Antlaşması'yla (1816) "Senegal ve Senegal'e bağlı yerler" (Gorée adası, vb.) Fransa'ya bırakıldı.
hor ve Amadu Lamine Gueye'nin etkin çabalarıyla ku rulan Fransız Batı Afrika Topluluğu içinde bir cumhuri yet haline getirilen (1958) Senegal, Ocak 1959-Ağustos 1960 arasında Mali'yle birlikte Ocak 1960'ta Mali Fe derasyonu'nu oluşturdu.
O tarihte tam bağımsız bir cumhuriyet olarak fede rasyondan ayrılan ülkede, ünlü şair Léopold Sédar
önemli yapıtları (Mozart'ın, Haydn'ın, Beethoven'in
özelliği, tınıların çok çeşitliolması ve her çalgı çeşidiiçin manya ve Avusturya'da ortaya çıkmış, terim, XVII.
yy'da, insan sesi için yapılan bestelerde yalnızca çalgı larla ilgili bölümleri, uvertürleri, ara müzikleri belirtme de kullanılmış, XVIII. yy'da üç bölümlü Fransız operası uvertürleri (grave-allegro-grave) ve yine üç bölümlü Italyan operasi uvertürleri (allegro-adagio-allegro) orta ya çıkmıştır. Lully, Rameau, Purcell ve Händel Fransız
Senghor cumhurbaşkanlığına seçildi. 1980 sonuna ka
operasi uvertürleri türünden, Alessandro Scarlatti ve Jommelli'yse İtalyan operası uvertürleri türünden ör
1981'de istifa etmesinden sonra cumhurbaşkanlığına seçilen Abdu Diuf döneminde, Gambiya ile Senegal, savunmalarını, ekonomilerini ve dış siyasetlerini, 11 Aralık 1981'de Senegambiya Federasyonu'nda birleş
nekler vermişlerdir.
dar cumhurbaşkanlığı yapan Senghor'un, 1 Ocak
Daha sonra Sammartini, Stamitz ve Johann Christian Bach'ın örnek yapıtlarının ardından, senfoni XIX. yy.
boyunca Beethoven, Schubert, Mendelssohn, Schu
tirdiler. 1988'de Diuf'un yeniden başkanlığa seçilmesi
mann ve Brahms'la en parlak dönemini yaşamıştır. Be
nin ardından, federasyon antlaşması 1989'da bozuldu
ethoven bir yenilik yaparak, Dokuzuncu Senfonisine koroyu eklemiş, bunu Berlioz ve Liszt de benimseyerek uygulamışlar ve senfonileri seslendiren orkestralan, üf lemeli çalgılarla zenginleştirmişlerdir.
rinde yaşayan binlerce kişi öbür ülkeye geçmek zorun da kaldı. 1991'de muhalefet temsilcilerinin de hükü
Senfonigeleneği XX. yy'da da önemini yitirmemiş ve Sibelius, Prokofyev, Şostakoviç, Malipiero, vb. ünlü
mete alındığı Senegal'de, Abdu Diuf, Şubat 1993'te ye
bestecilerin yapıtlarıyla varlığını sürdürmüştür. Dünya
niden cumhurbaşkanlığına seçildi.
ca ünlü senfonilerin başlıcaları arasında Beethoven'in
ve iki ülke yeniden ayrıldı. Aynı yıl etnik topluluklar ara sında patlak veren çatışmaların ardından, Moritan ya'yla ilişkiler bozuldu ve her iki ülkenin sınır kesimle
Pastoral Senfonisi ve Egmont uverturů, Mendels
Senegal irmağı Batı Afrika'da ırmak. Uzunluğu 1 700 km olan Senegal
sohn'un Bir Yaz Gecesi Rüyası ve İtalyan Senfonisi, Ber lioz'un Romeo ve Jūlyet'i ile Fantastik Senfonisi sayıla bilir.
irmağı, Gine'nin orta kesiminde Bafing irmağı adıyla
doğup, Mali'nin kuzey kesimine girerek, gene Gi ne'den gelen Bakay ırmağıyla birleşir. O noktadan son
Senghor, Léopold Sédar
ra Senegal ırmağı adıyla kuzeybatıya doğru akıp, Sene
Senegalli şair, yazar ve devlet adamı (Joal, Dakar yakını
neyinde Atlas okyanusuna dökülür. Sularının yükselme
hor, Fransa'da öğrenim görüp, Antil adaları kökenli si yahlarla ilişki kurarak, "zencilik” konusunda özgün bir
gal-Moritanya sınırınıizleyerek, Saint Louis kentinin gü mevsiminde (ağustos-ekim ortaları), denize döküldüğü yerden başlayarak 900 km boyunca ulaşıma elverişli dir. Çığırı üstünde, akışını düzenlemek ve sulamada ya rarlanmak amacıyla iki baraj kurulmuştur.
1906). Sererler kabilesinden olan Leopold Sédar Seng
görüş geliştirdi ve birçok deneme ile ilk şiirlerini yayın
ladı. Oğrenimini tamamlayınca öğretmenlik yapıp. 1945'te Kurucu Meclis'te Senegal milletvekili olarak
yeraldı. Ertesi yıl milletvekilliğine seçilip, Konsey baş senfoni
Her çalgı partisini yorumlayanların çokluğuyla ve tinila
rinin çeşitliliğiyle nitelendirilen orkestra sonatı, Müzik
kanlığı ve Devlet başkanlığı(1955-56) yaparak,Mali Fe
derasyonu'nun kurulmasına katkıda bulundu (1959).
Mali Kurucu Meclisi başkanlığına ve Senegal cumhur başkanlığına (Eylül 1960) seçilip, 1962'de bütün yetki
58
SENNETT, MACK
leri elinde topladı. Cumhurbaşkanının yetkilerini geniş leten, üst üste iki beş yıllık dönem için cumhurbaşkanı
Septimius Severus Roma imparatoru (Leptis Magna 146-Eburacum (günü
seçilebilmeyi olanaklı kılan, başbakan seçme ve görev den uzaklaştırma yetkisini cumhurbaşkanına bırakan bir yasayı önce meclise (Aralık 1969), sonra bir halkoy
müzde York) 211). Roma'da hukuk öğrenimi gören
lamasıyla halka (22 Şubat 1970) onaylatıp, 1973'te ye niden cumhurbaşkanlığına seçildi. İki parti daha kurul masına izin vererek çokpartili rejime geçişin ilk adımla
Senato üyeliğine getirildi. İmparator Commodus döne
niniatıp, 1 Ocak 1981'de istifa etti. 1984'te Fransız Aka
demisi'ne üye seçildi (üye seçilen ilk Afrikalı edebiyat çıdır).
Septimius Severus (tam adı Lucius Aurelius Antonius
Septimius Severus'tur), Marcus Aurelius döneminde minde gözden düşüp, Atina'ya giderek, İ.S. 193'te yu
karı Pannonia valiliğine getirildi. Imparator Pertinax öl dürülünce, askerleri tarafından imparator ilan edilip, Emesus (Humus) rahibinin kızı Julia Domna'yla evlendi.
Şiir kitapları: Chants d'Ombre (Gölge Türküleri,
1945); Nocturns (Nokturnler, 1961); Élégies Majeures
Suriye'deki lejyonların Pescennius Niger'i, Bretagne ordusunun da Clodius Albinus'u imparator ilan etmele
(Büyük Ağıtlar, 1979); vb.
ri, Roma'daki praetorların, imparatorluk görevini Didi
Sennett, Mack
us Julianus'a satmaları üstüne, Roma'ya yürüdü. Sena to'nun Roma'da duruma egemen olup, Didius Julia
ABD'li sinema yönetmeni (Richmond, Kanada 1880
anlaşıp, ona "caesar" unvanını vererek, yönetime ortak
Hollywood 1960). Bir süre küçük rollerde oynayıp,
etti; ardından, İ.Ö. 194 başında Doğu'ya yöneldi. Öl
sonra D. W. Griffith'in asistanlığını yapan Mack Sennett
dürtmüş olduğu Pescennius'un Bizans'taki yandaşları
(asıl adı Michael Sinnott'tur), 1912'de "Keystone" adlı kendi stüdyosunu kurarak ilk filmini yönetti. Charlie
na karşı harekâta girişip, sonunda barış imzaladı. İ.Ö.
nus'u ölüm cezasına çarptırmasından sonra, Albinus'la
Chaplin, Frank Capra gibi sinema dehalarını "keşfe
dip", çektiği filmlerle burlesk türünü yarattı. Sesli si
196'da geri dönerek, kendisine karşı entrikalar çeviren
Albinus'u Lyon'da yendi (17 Şubat 197) ve intihar et
mek zorunda bıraktı. Haziranda Roma'ya dönüp, aynı
nemanın bulunmasıyla bu tür filmler gözden düşünce, çağa ayak uydurmayı başaramadığından, bütün ser
yılın sonlarına doğru yeniden Doğu'ya giderek, Parth
vetini yitirdi. 1937'de, "komedi filmlerine katkısından" ötürü özel bir Oscar ödülü verildi.
letini örgütledi. Roma'ya dönüp (İ.Ö. 202), Büyük Bri tanya'ya açtığı (İ.Ö. 208) sefer sırasında öldü.
Senozoyik: Bk. ÜÇÜNCÜ ZAMAN.
septisemi
sentetik lif: Bk. LİF, YAPAY.
tip terimi. Halk arasında "kan zehirlenmesi" denen sep
larla savaştı (İ.Ö. 197-İ.Ö. 202) ve Mezopotamya eya
Kana hastalık taşıyan bakterilerin karışmasını belirten
tisemiye, aşağı yukarı bütün bakteriler yol açabilir; ya
yıldıkları dokularda bozunlara ve toksin salgılanmasına Senufolar Batı Afrika'da halk. Fildişi Kıyısı,"Burkina Faso ve Ma li'de yaşayan, Nijer-Kongo dilleri öbeğinin Volta dilleri ailesinden dört aynı dil konuşan Senufoların nüfusu 2
milyon dolayındadır. Geleneksel siyasal ve ekonomik
neden olurlar. Zatürree gibi yerel enfeksiyonları ciddi leştiren ve oldukça tehlikeli olan septisemide, antibi yotik tedavisiyle, başarılı sonuçlar alınmaktadır.
septisizm: Bk. KUŞKUCULUK.
birimlerini oluşturan köylerde yaşar, tahıl tarımıyla ge çimlerini sağlarlar. Demirden yaptıkları ve tahtadan oy dukları heykellerle (genellikle at üstünde erkek ve ka din figürleri) ve güzel tö maskeleriyle salmışlar dır.
sera etkisi Atmosfer bileşenlerinin morötesi ışınları ve görünür
sepet yapıcılar: Bk. ANASAZİ.
Sera etkisi, yeryüzünün, Güneş'in ışınlarını soğurup, sonra
seppuku: Bk.HARA-KİRİ.
bileşenlerinin, uzun dalga boylu kızılaltı işınımları tutmaları, yeryüzündeki sıcaklığınartmasına yol açar.
uzun dalga boylu kızılaltı ışınlar biçiminde yeniden yansıtmasıyla ilgilidir. Atmosferin su buharı ve karbondioksit
Septe sinda, Cebelitarık'ın karşısında yeralan Septe'nin
kisha
panyolca Ceuta), nüfusu 69 000'dir. Haço dağını kara ya bağlayan dar bir kıstak üstünde kurulmuş bir serbest liman olan kentin limanı, balıkçı filolarının yanı sıra, açık deniz gemilerinin girmesine de elverişlidir. Fenikelilerin kurdukları Septe, sırasıyla Kartacalıla rin, Romalıların, Vandalların, Bizanslıların, Arapların ve
Portekizlilerin eline geçti. 1580'de Ispanyollar tarafın dan alınıp, 1956'da bağımsızlığını kazanan Fas'ın sü rekli hak iddialarına karşın, günümüze kadar Ispan
ya'ya bağlı kalmayı sürdürdü.
Güney enlar
ارالابSinum
ma
geri yansıtılan Trum
SERAMİK
59
1.0.480'den
işınları geçirip, kızılaltı işınları tutan cam bir sera işlevi görmesine verilen ad. Güneş'in yayınladığı kısa dalga
kalma seramik bir eski Yunan
boylu işınlar, atmosferdeki gazlar tarafından soğurul
amforası. Üstündeki mouit
mayıp, yeryüzüne ulaşarak sıcaklığı yükseltirler. Ama yeryüzünün yeniden yaydığı uzun dalga boylu kızılaltı işınlar, atmosferdeki karbondioksit (CO2), su buharı
lanniça Athena'y canlandırmaktadır. (Ciba koleksiyonu,
(H2O) ve metan (CH2) tarafından büyük ölçüde soğuru
lup, yeniden yeryüzüne gönderilir. Yani atmosfer, bir
Basel, Isviçre)
tür "battaniye" işlevi görür: Atmosfer olmasa, yeryü zündeki ortalama sıcaklık 15 °C değil, -28 °C olurdu.
Sera etkisinde en önemli rolü oynayan atmosferdeki su buharı olmakla (yağışlı bölgelerde sıcaklığın geceleri kurak bölgelere oranla daha düşük olmasının nedeni
budur) birlikte, atmosferdeki karbondioksit oranında
değişiklikler de, iklim değişikliklerinde önemli rol oy nar. Bu yüzden çevrebilimciler, büyük ölçüde fosil ya kıtların kullanılması sonucu olarak son yıllarda atmos
ferde karbondioksit oranının artmasının, Yer sicaklığın
da önemli artışlara yol açacağı konusundaki kaygılarını belirtmektedirler.
RAX
seramik
Killerin, suyla karıştırıldıklarında kuruyunca sertleşerek
istenen biçimde nesneler yapılmasına olanak veren bir
hamura (çömlekçi çamuru) dönüşme ve pişirildikten
sonra sert, değişmez bir yapı kazanma özelliklerinden yararlanılan çanak-çömlek üretme sanatı. "Seramik" terimi, bazı dört ayaklı hayvanların boynuzlarını belir
maktadır; yerlerini aşağı yukarı her yerde, elektrikli fi
deni de, kilden elde yapılan ve güneşte kurutulan ilk
Seramikler iki büyük türe ayrılır: Birinci türe, pişmiş toprak, sırlı çömlekler, fayanslar ve ince fayanslar girer;
ten Yunanca "keramos" sözcüğünden türetilmiştir. Ne
çömleklerin, boynuz biçiminde olmasındandır. Daha
sonra "seramik" terimi, kilden yapılan bütün nesneleri belirtmede kullanılmıştır. Günümüzde de pişmiş top
rakla ilgili bütün sanatlar ve sanayi dalları bu sözcükle belirtilir.
Seramiklerin tümünde kullanılan gereç, değişik oranlarda kuvarsli kum ve "kaolinit" denilen sulu alü
rinlar ya da propan fırınları almıştır.
ikinci türdeyse kumtaşı parçalar ve porselenler yeralır. Gevrek olan pişmiş toprak yapıların yüzeyi donuk ve morumsu bir renktedir. Eski çömlekçiler, çömlek çuku runa yeşil renk vermek için bakır oksit karştırıp 1 000°C dolayında pişirirler, sırlı seramiklerin yüzeyine pişirme
min silikat bileşimi bir toprak, yani kildir. Elenip su kati
den sonra kurşunlu bir sır vurarak, parlak görünüm ve rirlerdi. Kırsal alanlarda mutfak eşyalarının çoğunu, sırlı
çamura (hamur), çömlekçi istediği biçimi verebilir. Eski
şunun doğurduğu sakıncalan açıklayınca, birçok ünlü
larak yoğurulduktan sonra plastik özellikler kazanan bu
çömlekler oluşturuyordu. XVIII. yy'da kimyacılar kur
Çinli çömlekçiler, çamuru yıllarca bozunmaya bırakıp, sonra ayakla çiğneyerek yoğurup işlemişler, ilk çöm
seramik atölyesi kapandı.
lekçiler çamur topağının ortasına bir oyuk açıp, oyuk
çeperinin setini giderek inceltmişlerdir. Daha sonra, içi boş silindir biçiminde parçaları duvar taşları gibi üst üste
koyup, çeperlerini elle perdahlamayı öğrenmişlerdir.
Bazı çömlekçiler halâ bu yöntemle çalışırlarsa da, ço
Fayanslar (emaylı çömlekler), birinci pişirmeden sonra renksiz ya da metal oksitler katılarak renk verilmiş kalay temelli bir sırla kaplanır ve ikinci pişirmeden geçi rilerek sırın camlaşması sağlanır. Ince fayansların beyaz ve sert bir yapısı vardır ve zamanla yüzeylerinde ince
gu, eski çağlardan bu yana bilinen tornayı (çark) kulla nırlar. Torna, merkezinden dönel mile bağlı tahta ya da
çatlaklar belirir. Rönesans'tan XVIII. yy. sonuna kadar İtalya'da, özellikle fayansın beşiği olan Faenza'da (Ravenna yakı
metalden yapılmış bir tabladır. Çömlekçi, çamur topa
ni), İspanya'da, Hollanda'da ve Fransa'da, düşük ya da
ğını tam ortaya koyar, ayağıyla tornayı döndürürken el leriyle çamura biçim verir. Günümüzde bu aygıtlar elektrik motorlarıyla çalıştırılmaktadır. Bir başka biçim verme yöntemiyse, XVIII. yy. sonun da bir seramik işçisinin bulduğu döküm yöntemidir. Bu
yüksek sıcaklıkta pişirilmiş çok güzel seramikler yapıl mış, bu parçaların çamuru, biçimi ve süsleri, her ya pimevinin kişiliğin yansıttığından, heriyapımcı, mesle
ğiyle ilgili gizleri büyük bir kıskançlıkla saklamıştır. Kumtaşı parçalar saydamsız ve geçirimsizdir. 12 000
yöntemde, sulandırılmış kil, bir alçı kalıba dökülür; ka
°C-13 000 °C arasında sıcaklıklarda pişirilir. Kumtaşlı
kasının oluşmasına yolaçar. Ister elde ya da çarkta biçim verilmiş, ister dökülmüş
rulmuş, yüzyıllar boyunca çiftliklerde ve süt üretiminde
lip, suyu soğurarak, çeperlerinde ince bir çamur taba
olsun, seramik parçaların, kuruduktan sonra fırında pi şirilmesi gerekir. İlk fırınlar meşe, gürgen ya da reçineli
ağaç odunlarıyla bir ya da birkaç gün sürekli isitilan odun fırınlarıyken (30 ya da 40 m'lük finnlar yılda iki üç kez yakılırdı ve ateşleme işlemine çömlekçinin bü
tün ailesi katılırdı. Ateşin zayıflamaması zorunluydu. Kötü hava, güçlü bir esinti, bir fırın dolusu çömleği bo
zabilirdi), günümüzde odun fırınlarına çok az rastlan
toprağın bulunduğu her yerde çömlek yapımevleri ku
kullanılan çömlekler yapılmış (pişirme işleminin bitimi ne doğru çömlekçiler, parçalara ışıltılı bir görünüm ver
mek için fırınlara deniz tuzu atarlardı); birçoğu, pişme den önce ya da iki pişirme arasında emaylanmıştır. Porselen yanı saydam, ince, sert, sedefimsi bir sera
miktir. 1 280 °C-1 400 °C arasında pişirilen porselen ça murunu işlemek güçtūr; kurutulduğunda ya da finna
verildiğinde kendini çeker”. Porselen, Çinliler tarafın dan bulunmuş ve Vasco de Gama tarafından XV. yy'da
60
SERBEST FIRKA
Hindistan yoluyla Avrupa'ya getirilmiştir. İki yüzyıl bo yunca Doğu porselenini yapmaya çalışan seramikçiler,
ancak gevrek porselen üretebilmiş, kaolenden ilk sert porselen, Saksonya seçici prensinin sarayında gerçek leştirilmiştir. Fransa'da Limoges yakınlarında bir kaolen
yatağının bulunması, sert porselenin geniş ölçüde üreti
mini sağlamış, Fransa'da Sèvres'de ve Paris'te, Alman
ya'da Meissen'de ve İtalya'da Capodimonte'de, Çin
porselenleriyle boy ölçüşecek seramikler üretilmiştir. XX. yy'da plastik maddeler seramiğin yerini alma
eğilimi göstermişse de, nükleer sanayide, uzay araştır
malarında ve elektronik sanayisinde seramik yeniden ilgi çekmeye başlamıştır. Bu alanlardan gelen istek uya ninca, günümüzde çarpmalara karşı dirençlerden, si
caklık değişikliklerine dayanıklı gereçlere ve yüksek ni telikli elektrik yalıtkanlarına kadar çok çeşitli yeni ürün
serigrafi Delikli dokuma gerilmiş bir çerçeveden oluşan şablon
yardımıyla gerçekleştirilen baskı yöntemi. Serigrafide delikli dokuma (ipek, naylon kumaş ya da metal dalına) üstünde, basılacak resmi oluşturacak delikler açık bıra kılıp, öbür deliklerin bir zamk çözeltisi ya da lakla tıkan masıyla oluşturulan şablon, herhangi bir taşımalık (kâğıt, metal, plastik, cam, fayans, ağaç, vb.) üstüne aparatlanır. Kauçuk bir rakleyle sürülen mürekkep ya da boya, açık gözlerden geçip, baskı yapılacak yüzeye
yayılır. Tekniğinin basitliğiyle amatörlerin de kullanabil
mesine elverişli olan yöntem, günümüzde yarı-otoma tik makinelerle de uygulanmakta, bu durumda baskı
yapılacak yüzeylerin giriş ve çıkışına, çerçevenin indi rilmesine ve raklenin hareketlerine makineyle komuta
lerin yapımında seramik kullanılmaktadır. Bu gereçler,
edilmektedir. Yöntem yakın dönemde, Pop art sanatçı
den birinin kullanılmasına karşın, "seramik” adıyla ani
lari (Warhol, vb.), kinetik sanatçılar (Vasarely, vb.) ve afiş sanatçıları tarafından da ilgi görmüştür.
hamurlarında eski kilin yerine genellikle bileşenlerin
lırlar. Söz konusu bileşenler arasında, 1 000 °C sıcaklığa kadar dayanıklı nesneler için silis, 2 000 °C'a kadar tek başına ya da grafit ve teflon gibi yalıtıcılarla karışım ha linde alümin sayılabilir. (Ayrıca Bk. PORSELEN.) Serbest Fırka
Türk siyasal partisi. Atatürk'ün çok partili yaşama geçiş
Serkin, Rudolf Avusturyalı piyano virtüözü (Eger 1903-Guilford, ABD 1991). Daha 13 yaşındayken Mendelssohn'un bir kon
çertosunu yorumlayarak dikkatleri çeken Rudolf Ser kin, 1920'den başlayarak Berlin'de konser piyanistliği
yaptı. Çoğunlukla kemancı Adolf Busch'la (sonradan
için bir deneme olarak, eski başbakanlardan Paris bü
kayınbabası oldu) birlikte müzikaller çevirip, özellikle
tos 1930) Serbest Firka'nın (tam adı Serbest Cumhuri
yükelçisi Ali Fethi (Okyar) Bey'e kurdurduğu (12 Ağus
Beethoven'in müziğini yorumlayışıyla
ün saldı.
yet Firkasıdır) kurucuları arasında 13 Cumhuriyet Halk
1939'da ABD'ye yerleşti ve Philadelphia'da Curtis Ens titüsü'nde ders verdi. 1968-1977 arasında da aynı kuru
Partisi milletvekili ile Atatürk'ün kızkardeşi Makbule
mun yöneticiliğini yapıp, pek çok öğrenci yetiştirdi.
beral bir anlayışı savunmaya başlayan Serbest Firka, kı
Sermüezzin Rifat Bey: Bk. RİFAT BEY,
Atadan da bulunuyordu. CHP'nin devletçiliğine karşıli
sa sürede geniş halk kitlelerini etkilemeye başladıysa
da, genel başkanı Fethi Bey'in İzmir'i ziyareti sirasında patlak veren olaylar (toplanan halkın CHP binasını taş
SERMÜEZZİN.
laması, vb.) üstüne, Meclis'te ağır eleştirilere uğradı. Partisine gericilerin sızmasından da kaygılanmaya baş lamış olan Fethi Bey, eleştirilerin şiddetlenmesi üstüne,
serotonin
Meclis'te yaptığı bir konuşmayla, partisinin siyasal et
mine özgü kimyasal aracı olarak etki gösteren amin.
bakanına gönderdiği bir mektupla, partinin feshedildi ğini bildirdi (17 Kasım 1930).
Formülü C, H,2N20 olan serotonin (5-hidroksitripta min de denir), memelilerde sindirim sistemindeki hüc relerde üretilip, hipotalamusta ve orta beyinde de bulu nur. Özellikle organların uyarılmasında ve kan damar
kinliği sürdürmesinin olanaksızlığını açıkladı ve İçişleri
serçe
Dokumacıkuşugiller ailesinden kuş türü. Dünyanın her yanında yaşayan serçe (Bil. a. Passer domesticus), yak laşık 15 cm boyunda, kahverengi çizgili, erkeklerinde
yer yer kızıl kahverengi ve siyah lekeler bulunan, göğüs bölümü kirli kremrengi bir kuştur. Insana yakın bir hay
vandır ve genellikle evlerin çevresinde yaşar. Oyuklar da ya da sık bitki örtüsü arasında, çeşitli bitkilerden der ma çatma, kubbeli yuvalar yapar.
serdariekrem Osmanlı devletinde, padişahın katılmadığı seferlerde ordunun başına getirilen sadrazama verilen unvan. Ge
niş yetkilerle ordunun başına getirilen serdariekrem, Divanı Hümayun kayıtları ile atama ve görevden alma defterlerini de yanında götürür, sefer süresince bütün
atama, görevden alma, sürgün ve idamları, padişaha sormadan uygulardı. Serdariekrem unvani, Tanzi mat'tan sonra da, asker sınıfından başkomutanlar için kullanılmıştır.
Organizmanın birçok dokusunda bulunan, sinir siste
larının daralmasında etkilidir. Bu nedenle, şoklara yol
açar. Ince bağırsak kanserleri sonunda görülen bozuk lukların (ishal, vb.) ortaya çıkmasında ve yarımbaşağrı larında (migren) da etkisi olduğu düşünülmektedir. sertlik Darbelere, çarpmalara, basınca dayanıklılık gösteren
maddelerin niteliği. Bir maddenin sertliği, yabancı bir
cismin çizmesine karşı gösterdiği dirençle belirlenir. El mas, bilinen maddelerin en sert olanıdır ve bütün mad
deleri çizer;yalnızca kendi tozuyla'tıraşlanıp parlatılabi lir. Bir cismin sertliği, taneciklerinin (atomlarının) mad
de içindeki fiziksel dizilişine bağlıdır; bu dizilişin de
kimyasal bağlarla yakın ilişkisi vardır. Sözgelimi, elma sin çok sert bir madde olmasının nedeni karbon atom
larının, düzenli biçimde, düzgün bir küpün köşelerinde
yeralmalarıdır. “Kübik düzen" denilen bu tür billurlaş
mada, karbon bağları çok güçlüdür. Oysa grafitte, kar bon atomları, birbiri üstünde kolayca kayabilen çok in
ce levhalar halinde üst üste binmiş düzgünaltıgenlerin
köşelerine yerleşir. Dolayısıyla, grafitin sertliği elmasın
kinden düşüktür.
SESBİLİM
Metaller ve alaşımlar, iç içe girmiş billurlardan olu
şur; bu nedenle billur yüzeyi düz değildir; basamaklı bir
61
Servet-i Fünun: Bk. TÜRK EDEBİYATI.
biçimdedir. Bu basamaklar, ana billurun oluşumu sıra
sinda, bir dizi daha küçük ek billurun doğmasına yola
servi
kasyonların birbiri üstünde kayması ne kadar güç olursa o ölçüde serttir ve çizilmeye karşı yüksek direnç göste
cinsi. Akdeniz çevresi ülkelerinde yaygın biçimde yeti
çar ve olaya "dislokasyon" adı verilir. Bir cisim, dislo rir.
Sanayide metallerin ve alaşımların sertlik oranlarını
belirtmek için, ampirik bir sertlik ölçüsü tanımlama yo luna gidilmiştir. Brinell ya da Rockwell ölçekleriyle oranlar saptanır. 1 cm çapında küçük bir bilye, düzlem yüzeyli metal ya da alaşım örneği üstüne konur ve Fgücünde bir ba
sinç uygulanır. İşlem sonucunda bilye yüzeyi S'yle gös
terilen bir çukur oluşturur. Brinell ölçeğine göre Fkg,
Sde mm² cinsinden alınarak sertlik, B-F/S formülüyle hesaplanır. Fgücü, metalin sertliği uyarınca 500- 3 000
kg arasında değişebilir. Bu ölçeğe göre kurşunun sertliği 6, 7, alüminyumunki 38, çinkonunki 46, bakırınki 74, demirinki 120'dir. Rockwell ölçeğine göre sertlik ölçü münde, bilye yerine, tepe açısı 120° olan koni kullanılır. Alaşımlar genellikle, kendilerini oluşturan metaller den daha serttir. Kurşuna arsenik (av kurşunu) ya da an timon (baskı harfleri) katılarak, sertliği artırılır. serum
İçinden fibrinin ayrılmış olduğu kan plazması. Serumun başlıca bileşenleri, serum globulinleri ya da immunog lobulinlerdir. İmmünoglobulinler, bedenin bağışıklık
tepkisiyle ilişkili (Bk. BAĞIŞIKLIKBİLİM; BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ) proteinlerdir. Serum ayrıca, birçok tuz, gli koz, aminoasitler ve hormonlar içerir. Tedavide kulla nilan serumları üretebilmek için, kan plazması merkez kaçlanarak, fibrin plazmadan ayrılır.
serval Kedigiller ailesinden yabankedisi türü. Afrika'da, Bü yük Sahra'nın güneyinde kalan kesimde yaşayan serval
Servigiller ailesinden, 12 türü bulunan kozalıklı ağaç
şen servi (halk arasında selvide denir)cinsi (Bil. a. Cup
ressus) üyeleri, ceviz iriliğinde esmer kozalaklı, yüksek ağaçlardır; genellikle rüzgâr siperi olarak dikilirler. Odunlarından yapı sanayisinde ve marangozlukta ya
rarlanılır. Cinsin örnek türü servi ya da selvi (Cupressus
sempervirens) uzun ömürlü, odunu hoş kokulu bir ağaçtır; ülkemizde Akdeniz bölgesinde, daha az ölçü de de Karadeniz kıyılannda yetişir; bahçelerde de ye.
tiştirilir. Piramit servi (C. sempevirens var. pyramidalis), daha çok mezarlıklara ve cami avlularına dikilir. Türki ye'de yetiştirilen öbür servi türleri arasında, doğal ola rak en çok yetişen tür olan dallı servi (C. sempevirens
var, horizontalis), Arizona servisi (C. arizonica), kokulu
servi (C. goweniana) sayılabilir. seryum
Lantanitler dizisinden kimyasal element. Simgesi Ce, atom sayısı 58, atom ağırlığı 140,12 olan seryum, lanta nitlerin en bol bulunanıdır: Pek çok mineralde, özellik le de monazitte ve bastnezitte bulunur. 1803'te birbir
lerinden habersiz olarak M. H. Klaproth ve).J. Berzelius
ile W. Hisinger tarafından bulunmuştur. % 50 oranında öbür ender metallerle karıştırılmasından oluşan alaşım
dan, oksijen taşımacılığında kullanılan vakum tüpleri yapılır. ses (fizyoloji)
İnsan dahil bütün hayvanların iletişim kurmak ama
cıyla çıkardıkları, perdeleri, yüksekliği ve alçaklığı değişen karmaşık hava titreşimleri dizisine verilen ad. Ötücükuşlar ve yunusbalıkları, çok daha sınırlı ol makla birlikte, insanla karşılaştınlabilecek nitelikte ses
çıkarabilirler. İnsanda soluk borusunun üst bölü münde, kıkırdak çeperler arasındaki gırtlak boşlu ğunda oluşan ses, kadında ve erkekte farklıdır: Eriş kinlik döneminde erkek cinsellik hormonlarının etki
siyle erkeklerin ses telleri uzadığı için, sesleri de ka dınlarınkinden daha kalındır.
ses (fizik): Bk. SES VE AKUSTİK.
Serval (F. serval) son derece çevik ve hızlı koşabilen bir yabankedisidir. Çoğunlukla yerde koşarak avlanmasına karşın, ağaçlara da büyük bir ustalıkla tırmanır.
(Bil. a. Felis serval), ince uzun bedenli, uzun bacaklı, uzun boyunlu, küçük başlı, geniş ve dik kulaklı, kısa kuyruklu bir hayvandır. Erkeğinin uzunluğu 1 m'yi (kuy ruğununki 30 cm), ağırlığı 11 kg'ı, omuzdan yere yük sekliği 58 cm'yi bulur. Kısa tüylü postu, sarımsı üstüne
siyah benekli ve çizgili, karın bölümüyse beyazdır. Geceleri tek başına dolaşarak genç antilopları, kuşları ve kemiricileri avlar.
Server Bedi: Bk. PEYAMİ SAFA.
sesbilgisi Dilin sesçil öğelerinin ve sözlü bildirişim süreçlerinin in
celenmesi. Dilbilimin dallarından biri olan sesbilgisi(io netik de denir), kendi içinde üçe ayrılır: Seslerin üreti mini, sesletim sırasında ses organlarının hareketlerini
inceleyen söyleyiş sesbilgisi; havanın titreşimleriyle ak
tarılışı sırasında sesin fiziksel nitelikli özelliklerini (yūk
sekliğini, sıklığını, yoğunluğunu) inceleyen fiziksel (ya da akustik) sesbilgisi; sesçil birimlerin (fonemler) algıla nişini aydınlatmayı amaç alan işitim sesbilgisi. sesbilim
Doğal dillerin ses sistemlerinin bilimsel incelenmesi.
"Seslerin dil sistemlerindeki işlevleri açısından incelen
62
SES VE AKUSTİK
mesi" diye de tanımlanan sesbilim (fonoloji de denir), 1870'e doğru Baudouin Courtenay'in ruhsal sesbilgisi ve fizyolojik sesbilgisi ayrımını öngörmesinden sonra,
kahverengi İrlanda seteri; siyah üstüne kızıl benekli Gordon seteri. Herlüçlık günümüzde, ev köpeği olarak da yetiştirilmektedir.
F. de Saussure'in Genel Dilbilim Dersleri'ndeki (Cours
de Linguistique Générale) kavramlann (dil/söz ayrımı, sistem, değer, gösteren ve gösterilen, dizim ve dizi kav
ramları) uygulanmasıyla, sesbilgisinden ayrılmıştır.
Kendi içinde ikiye ayrılır: Sesbirimleri (fonomler) ince
Seti XIX. sülaleden Mısır firavunu (öl. İ.Ö. 1298). Ramses
leyen sesbirimbilim; parçaüstü özellikleri, bir başka de yişle, sesbirimlerle birlikte gerçekleşen ve dil sistemin
l'in oğlu olan, babasının yerine 1312'de tahta çıkan Seti
celeyen bürūmbilim. Sesbirimbilim çözümlemesinin
durdurdu. Krallar vadisindeki mezarı çok renkli, kabart
de ayırıcı özellikleri olan öğeleri (vurgular, titremler) in amacı, incelenen dildeki sesbirimlerin listesini çıka mak, sınıflandırmak ve birleşimlerini incelemektir.
ses ve akustik İşitme duyusu, kulak zarının hareketinin sonucudur. Bu
hareketi, bir ses kaynağından yayılan çevre havasındaki titreşimler doğurur. Alışılmış söyleyiş biçimiyle,"ses ha
I(ya da Sethi 1, birçok anıt yaptırdı. Misir egemenliğini
Filistin ve Fenike'ye yerleştirip, Libyalıların akınlarını malarla süslüdür.
Seul Kore Cumhuriyeti'nin (Güney Kore) başkenti ve en bü
yük kenti. Han ırmağı kıyısında, Güney Kore'nin kuzey batı köşesinde, Sarı Deniz kıyısındaki limanı İnçon'dan 32 km içerde yeralan Seul, 605 km?'ye yayılan bir yer
vada yayılıyor" denir. Gerçekte hava sesi değil, boyla masina mekanik titreşimleri iletir ve ses, yalnızca, yalın
leşme merkezi oluşturur; çevre belediyelerle birlikte
Bir sesin yüksekliğini, doğurduğu işitme duyusunun
nin başlıca ticaret, sanayi (dokuma sanayisi, makine ya
bir fizyolojik duyumdur.
nüfusu 10 700 000'dir (dünyanın en büyük 10 yerleşme merkezinden biri). Yönetim işlevlerinin yanı sıra ülke
kalınlık ya da inceliği belirler ve bu yükseklik, uzlaşmalı
pımı, kimya sanayisi, besin sanayisi,vb.) ve öğretim (Se
olarak sesin frekansıyla ölçülür. Titreşim frekansı 20 Hz (en kalın ses) ile 20 000 Hz (en ince ses) arasında kaldığı sürece, ses işitilir. 20 Hz'in altındaki sesler (sesaltılar) ve
Üniversitesi, vb.) merkezi olan kentte, turizm de büyük ölçüde gelişmiştir: Birçok saray, müzeler, vb.
20 000 Hz'den yüksek sesler (sesüstüler) işitilemez. Ses, titreşimleri iletecek ortam bulunmadığı için boş
lukta yayılamaz, Ay'da bu nedenle ses duyulmaz. Buna karşılık katılar, sesi oldukça iyi iletirler. Bir göl ya da bir kanal suyu gibi sıvılarsa, sesi çok iyi ileten ortamlar oluş
tururlar. Birçok deneyci, çeşitli ortamlarda sesin yayıl ma hızını ölçmüştūr: 15 °C sıcaklıkta havada, bu hız 340 m/sn, 8 °C suda 1 435 m/sn'dir. Kati cisimlerden
ul Ulusal Üniversitesi, Hanyang Üniversitesi, Yonsei XI. yy'dan başlayarak önemli bir merkez olan Seul,
1394'e doğru, Yi sülalesini kuran, kral Taejo tarafından
başkent ilan edildi. 1910-1945 arasında Japon işgalinde kalip, Kore Savaşı (1950-53) sırasında birçok kez taraf lar arasında el değiştirdi ve önemli bir bölümü yıkıldı. Savaştan sonra onarılıp, özellikle 1986 Asya Olimpiyat
ları ve 1988 Yaz Olimpiyatları için pek çok yeni yapıyla donatıldı.
dõkme demirde 3 500 m/sn, çelikte 5 200 m/sn, cam da 3 000-6 000 m/sn hızlara ulaşılır.
Seurat, Georges
Gazlar içinde sesin yayılmasi, özellikle sıcaklık ve yoğunluğa bağlıdır. Sıcaklık yükseldikçe hız yükselir,
Fransız ressamı(Paris 1859-ay.y. 1891). Paris'te Ulusal
gaz yoğunlaştıkça hız düşer. Havada hız 0 °C'ta 331 m/sn'dir. 50 °C'ta 360 m/sn'ye çıkar. Öte yandan, 15 "C'ta 340 m/sn olan ses hızı, aynı sıcaklıkta daha düşük
orges Seurat, Lyon müzesinin süslenmesi çalışmaların da Puvis de Chavannes'a yardım etti. Chevreul'ün
yoğunlukta olan hidrojende 1 300 m/sn'ye ulaşır. Müzikte, gamın notalarını oluşturan, kesinlikle belir lenmiş frekanslar kullanılır; her gam, frekans yüksekliği ne göre değişen bir numara taşır. Ses aralıkları, iki nota
nin frekans oranıdır. Sözgelimi do-sol ya da fa-do gibi herhangi bir beşli aralığın değeri 1,5'tur; do-mi ya da la do (majör üçlū) gibiherhangi bir üçlü aralık, 1,25 dege rindedir. Oktav aralığıysa 2'dir.
Çeşitli çalgılar bütün notaları çıkaramazlar; her biri nin kendine özgü bir perdesi vardır. Org, en kalınından en incesine kadar işitilebilen bütün seslerden yararla
nır. Piyano la2-27 Hz ile la6 -3 480 Hz arasında kalan sesleri kullanır. Insan seslerinin de kendilerine özgü ses
perdeleri vardır; bunlar bas, bariton, tenor, kontralto,
mezosoprano, vb. biçiminde sınıflandırılır.
Sesyılmaz, Burhan: Bk. HAFIZ BURHAN.
Yüksek Güzel Sanatlar Okulu'nda öğrenim gören Ge
renklerin eşzamanlı karşıtlığı yasalarını, optikle ilgili çe şitli konuları ve Delacroix'nın kuramlarını incelemesi
sonucunda yeni izlenimciliği yarattı: Kompozisyonu nun (ister duragan, ister eğik ve eğri çizgilerle hareket
lendirilmiş olsun) ve resim tekniğinin sistemli bir düzen lemeye bağlanması; renklerin bölünüp, seyircinin gö
zünde optik karışım yaratacak biçimde yan yana força vuruşlarıyla kullanılması (Yıkanma, 1884, Tate Gallery, Londra; GrandeJatte Adasında Yaz Mevsiminde Bir Pa
zar Günü, 1884-1886, Art Institute, Chicago; Poz Ve ren Kadınlar, 1887, Barnes Vakfı; Sirk Geçidi, 1887 1888, Metropolitan Museum, New York; Le Chahut, 1890, Kröller-Müller müzesi, Otterlo; Sirk (tamamlan mamıştır), Louvre müzesi). Bu arada, desenlerinde (tas
lakniteliğinde ya da bağımsız çalışmalar) de çarpıcı ışık
gölge etkileriyle yalın bir kesinliğe ulaşıp, bütün bölme cileri, kübizmi, fütürizmi, De Stijl grubunu ve Bauhaus
konstruktivislerini önemli ölçüde etkiledi.
seter
Sevengil, Refik Ahmet
Uzun tüylü av köpeği ırkı. Ingiltere'de yetiştirilmiş uzun
Türk yazarı (Bingazi, Libya 1903-İstanbul 1970). Özel
tüylü, ferma köpekleri olan seterlerin üç çeşidi vardır: Çeşitli renklerde (kızıl ve siyah, beyaz, kahverengi ve
beyaz, vb.) olabilen İngiliz seteri; koyu kırmızı ya da
öğrenim gören Refik Ahmet Sevengil, gazetecilik, ede
biyat öğretmenliği, İstanbul Şehir Meclisi üyeliği (1930), Tokat milletvekilliği (1943-1946), Basın-Yayın Genel
SEVİLLA müdürlüğü, TRT Yönetim Kurulu üyeliği (1964) ve ge
nel müdür danışmanlığı yaptı. Öykü ve roman türlerin de de ürünler vermekle birlikte, özellikle Türk edebiyat ve tiyatro tarihine ilişkin çalışmalarıyla tanındı. Başlıca yapıtları: Türk Tiyatrosu Tarihi (5 cilt, 1959
1968), Eski Şiirimizin Ustaları(1964), Yüzyıllar Boyunca Halk Şairleri (1965), Çağımızın Halk Şairleri (1967).
63
Sévigné, Madame de Fransız kadın yazar (Paris 1626-Grignan şatosu 1696).
Babası Bourgognelu köklü bir aileden olan Madame de Sévigné (kızlık adı Marie de Rabutin-Chantal dır), 1644'te Sévigné markisi Henri'yle evlendi. Eşinin
1651'de ölmesiyle iki çocuğuyla dulkalıp, dilediği gibi
yaşamaya başlayarak, çevresine birçok hayran topladı.
Severini, Gino
Kızını kont Grignan'la evlendirip, kontun Provence va
İtalyan ressamı (Cortona 1883-Paris 1966). Roma'da
yirmi beş yıl boyunca kızına mektuplar yazdı.
liliğine atanmasıyla çok sevdiği kızından ayrı düşerek,
öğrenim gören Gino Severini, Roma'da Umberto Boc cini ve Giacomo Balla'yla tanışarak, bölmecilik tekniği ni öğrendi. Paris'e yerleşip (1906), öncü sanatçılar çev
resine girerek, fütürizm akımına katıldı. Paris'teki ilk
sergisinde (1912) sergilediği Tabarin Balosunun Dina mik Hiyeroglifi (Modern Sanat müzesi, New York) adlı
Mme Sévigné'nin Charles de Sévigné, Rabutin, Cou langes'lar, Madame de la Fayette, Madame Pomponne
gibi dostlarına ve özellikle de kızına yazdığı mektuplar, Louis XIV döneminin Versailles sarayı, taşra soyluları
nin yaşamı, vb. üstüne çok değerli bilgiler içerir. İlk kez 1726'da basılan Mektupları (Lettres), o tarihten bu ya
tablosunda seyirciyi resmin içindeki harekete çekme ustalığını kanıtladı ve fütürizmin başlıca sanatçıları ara
na birçok kez basılmış, birçok dile çevrilmiştir.
sında yeraldı. 1921'den sonra mozaik çalışmaları da
Sevilen, Mehmet Muhittin: Bk. HAYALİ KÜÇÜK ALI.
yaptı.
Severn irmağı İngiltere'nin en uzun (290 km) irmaklarından biri. Wa les bölgesinin orta kesiminde, 610 m yükseltide doğan Severn irmağı, Midlands bölgesinde akıp,
11
265
km'lik bir alanı akaçladıktan sonra Bristol kanalına dö külür; başlıca kolu Avon irmağıdır. Halicinde (Reach ley'de) kurulmuş 988 m uzunluğunda bir köprü, Bristol
ve Newport kentlerini birbirine bağlar.
Severus, Septimius: Bk. SEPTİMİUS SEVERUS.
Sevilla İspanya'nın güneybatı kesiminde kent. Andalucia ova sinda, Guadalquivir ırmağının sol kıyısında, Atlas okya
nusu kıyısındaki Cadiz limanının 100 km kuzeydoğu sunda yeralan, aynı adlı ilin merkezi, Güney Ispan ya'nın başlıca kenti ve ülkenin dördüncü büyük kenti olan Sevilla'nın nüfusu 678 218'dir. Cadiz limanının dış
liman işlevi görmesinin yanı sıra, irmak limanı da açık
deniz gemilerinin ulaşmasına elverişli olan kentten,
çevredeki bölgede yetiştirilen şarap, tahıl, tütün, ma
Grande Jatte Adasında Yaz Mevsimi'nde Bir Pazar Günü (1884-1886) adlı bu tablosu, George Seurat'nın gerçekleştirdiği büyük boyutlu yapıtlarının en etkileyicisi sayılmaktadır. Seurat'nın "bölmecilik" ya da "noktacılık" diye adlandınlan tekniği, renklerin bölünüp, bakanın gözünde optik karışım yaratacak biçimde yan yana firça vuruşlarıyla kullanılmasına dayanır.
BE
64 SEVR ANTLAŞMASI
nuçlanıp, Mondoros Mütarekesi'nin imzalanmasından
(1918) sonra, Osmanlı topraklarını paylaşmak isteyen İtilaf Devletleri, Sèvres'de toplanarak, Osmanlı devleti ne, Paris Barış Konferansı'na delegelerini göndermesini bildirdiler (22 Nisan 1920). Eski sadrazamlardan Ahmet
Tevfik Paşa başkanlığında Dahiliye nazırı Reşit Bey, Maarif nazırı Fahrettin Bey ve Nafia nazırı Cemil Pa
şa'dan oluşan Osmanlı heyeti, 10 Mayıs 1920'de ken
disine bildirilen barış koşullarını çok ağır bularak red
detti ve İstanbul'a döndü. Bu arada Mustafa Kemal Pa
şa, TBMM hükümetinin kurulduğunu Avrupa devletle
2014
rine bildirip (30 Nisan 1920), Osmanlı devletiyle yapıla
cak bir barışın yeni yönetimi etkilemeyeceğini duyur muştu. İtilaf Devletleri'nin istilacı Yunan birliklerini sal
dırıya geçirerek Balıkesir, Bursa ve Uşak'ı işgal ettirme leri (22 Haziran) üstüne, sadrazam Damat Ferit Paşa, İti laf Devletleri'ne önerilmiş koşulları İstanbul hükümeti nin kabul edeceğini bildirdi. Bağdatlı Hadi Paşa, Rıza
Tevfik ve Bern büyükelçisi Reşat Halis'ten oluşan yeni heyet, 10 Ağustos 1920'de antlaşmayı imzaladı. Ne var Sevilla, dolambaçlı sokaklan, beyaza boyalı evleri ve
müslümanlardan kalma anıtlarıyla, İspanya'nın güney kesimindeki kent mimarlığının kusursuz bir örneğidir.
ki, bütün Arabistan ve Mezopotamya'nın İngiltere'ye, Urfa, Mardin, Antep, Maraş ve Suriye'nin Fransa'ya, Gökçeada, Bozcaada ve bütün İzmir bölgesi ile Kara deniz kıyısında Midye'nin doğusunda Podima'dan
Andalucia bölgesinin başlıca irmak limanı olan kent,
Marmara kıyısındaki Kalikratya'ya kadar uzanan çizgi
den filizleri, portakal, üzüm gibi ürür dışsatımı ya
Giresun'un doğusundan başlayarak bütün Doğu Kara deniz ve Doğu Anadolu'nun bir bölümünün kurulacak bağımsız Ermenistan'a verilmesini, Doğu Anadolu'da
tarihsel anıtlanıyla büyük ölçüde turist çekmektedir.
pilir. Sanayi de oldukça gelişmiştir: Çanak-çömlek ve silah yapımı, tersaneler, besin sanayisi, vb. Ama her şeyden önce, bir turizm kentidir: Romalılardan kalma yapıtların sergilendiği Arkeoloji müzesi; eski kentte XIII. yy'dan kalma Torre del Oro (Altın Kale); krallık sa rayı Alcazar; kiliseye dönüştürülmüş birçok cami; eski
nin batısında kalan Trakya topraklarının Yunanistan'a,
ayrıca bir Kürt devleti kurulmasını, Boğazlar'ın deneti
minin İtilaf Devletleri'ne bırakılmasını, kapitülasyonla
rin sürmesini, vb. içeren Sevr Antlaşması, Kurtuluş Sa
vaşı'nın zaferle sonuçlanmasıyla, hiçbir zaman yürürlü ğe koyulamadı ve Lozan Antlaşması'yla (24 Temmuz 1923), kökünden bozuldu.
Ulucami'nin yerinde yapılmış katedralde dev boyutlu minare la Geralda (XII, yy.
sonu); birinci Rönesans
döneminden, klasik dönemden (Juan de Merrena'nın
planlarına göre yapılmış Lonja) ve barok dönemden (Leonardo Figueroa'nın yaptığı hastane; S. Telmo rahip
Sevük, İsmail Habip Türk yazarı ve edebiyat tarihçisi (Edremit 1892-İstanbul 1954). İstanbul Hukuk Mektebi'ni bitirdikten sonra Kas
okulu; vb.) kalma anıtlar, katedralde, kiliselerde ve Gü
tamonu (1914), Balikesir, Ankara liselerinde edebiyat
zel Sanatlar mūzesinde (eski La Merced manastırı) Se
öğretmenliği yapan İsmail Habip Sevük, cumhuriyet
villa heykel (Martinez Montanes, vb.) ve resim (Juan de las Roelas, Yaşlı Herrera, Zurbaran, A. Cano, Murillo,
Valdes, Leal, vb.) okullarının pek çok yapıtı. TARIH İberler tarafından "Hispalis" adıyla kurulan Sevilla, Se zar tarafından ele geçirilerek, Baetia eyaletinin merkezi
oldu. Vizigotlar tarafından alınıp, önemli bir din ve kül tür merkezine dönüştü. Müslümanlar tarafından fethe dilince (712), önce Kurtuba (Cordoba) karşısında öne
mini yitirdiyse de, XI. yy'da Kurtuba'yı gölgede bıraka rak, XIII. yy. sonunda Muvahhitlerin başkenti oldu.
1248'de Castilla kralı Fernando III tarafından müslü
manlardan alınıp, XVI. yy'da Amerika kıtasıyla ticaret
tekelini ele geçirdi ve şaşılacak hızla zenginleşti. Ama İspanyol İmparatorluğu'nun çökmesi ve XVII. yy'da Cadiz'in liman olarak gelişmesi karşısında, belirli bir öl
çüde geriledi. İspanya iç savaşının (1936-1939)başlan giç döneminde, Franco'nun birlikleri tarafından alın
döneminden sonra Edirne, Antalya ve Adana'da (1928-1936) maarif müdürlüğü yaptı. Sinop milletve
killiğinde bulunup (1943-46), Galatasaray Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu'daki çeşitli gaze
telerde başyazarlık yapan İsmail Habip Sevük, Ada na'da bulunduğu yıllarda Maarif (sonradan Memleket) dergisini çıkarmıştır (1928-1931). Öznel tutumuyla, kendine özgü anlatımıyla dikkati çeken edebiyat tarihi
çalışmalarıyla ün salmıştır. Başlıca yapıtları: Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi (1924), Edebi Yeniliğimiz (2 cilt, 1931-1932; aynı yapit genişletilmiş olarak Yeni Edebi Yeniliğimiz, Tanzimat
tan Beri Edebiyat Tarihi (c. 1), adlarıyla yayınlandı
(1940), Avrupa Edebiyatı ve Biz (2 cilt, 1940-1941),
Edebiyat Bilgileri (1942).
dıysa da, savaştan pek zarar görmedi.
Seychelles adaları: Bk. SEYŞEL ADALARI.
Sevr Antlaşması
Seyda, Mehmet
Osmanlı hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında Paris'in
Türk yazarı(İstanbul 1919-ay.y. 1986). Lise öğrenimini. yarıda bırakarak (1936) gazete muhabirliği, işçilik ya
banliyölerinden Sèvres'de (okunuşu Sevr) imzalanan
antlaşmaya verilen ad. Birinci Dünya Savaşı'nın Os manlı İmparatorluğu ve müttefiklerinin yenilgisiyle so
pan Mehmet Seyda, Zonguldak Kömür, Divriği Demir
madenleri işletmelerinde (1937-1946), Merzifon'da bir
SEYŞEL ADALARI 65 bankada, İstanbul Belediyesi'nde ve Basın İlan Kuru
mu'nda çalıştı. Çeşitli gazetelerde fikra yazarlığı yaptı. Takma adla yazdığıilk öyküsü (Mum) Yüceldergisin de (1936), kendi adıyla yayınlanan ilk öyküsüyse Yeni Adam dergisinde (1937) yayınlanan Mehmet Seyda, öykülerinde önceleri gözlemci bir gerçekçilikle Zon
guldak yöresinin yaşamı kömüre bağlı insanlarını, Ana dolu'yu anlattı; sonra, toplumsal değişiklikler sonucu değer yargılarını yitirmiş kent insanının dünyasını yan
sıtmayı amaç aldı. Aynı kişiler çevresinde kurulmuş, bü
yük bir ailenin toplumun gelişmesine paralel serüvenini
işlediği romanlarında, ruhsal çözümlemelere ağırlık ve rerek yeni anlatım biçimleri denedi.
SEYŞEL ADALARI CUMHURİYETİ
me Zamanı (1963; 1964 Sait Faik Hikaye Armağanı), Anahtarcı Salih (1969), Kör Şeytan (1974).
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 453 km'. Başkenti
Öyküleri: Zonguldak Hikâyeleri (1962), Başgöz Et
Romanları: Yaş Ağaç(1958), Ne Ekersen (1958; Yu nus Nadi Armağanı üçüncülük ödülü), Cinsel Oyun (1966), Bir Gün Büyüyeceksin (1966; 1964 Doğan Kar deş Çocuk Romani Armağanı), Süeda Hanımın Ortanca Kızı (1970), Yanartaş (2 cilt; 1970 TRT Roman Başarı Ödülü), ihtiyar Gençlik (1971; 1968 May Edebiyat
Ödülü), İçe Dönük ve Atak (1973; 1974 TDK Roman Ödülü).
Öbür yapıtları: Karagöz Oyunu (1968 Karacan Ar
mağanı ikincilik ödülü), Edebiyat Dostları (çağdaş 24
yazarın yaşamöyküsū, sanat anlayışı, 1970).
ve en büyük kenti: Victoria (25 000 nüf.; 1991 tah.).
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 68 932; nu
fus yoğunluğu: Km'ye 152 kişi. Nüfus dağılımı (1992): Kentlerde- %52; kırsal kesimde % 48.
Yıllık nüfus artış hızı (1992): %1,6. Resmidili: Kre olce. Başlıca dinler: Katolik.
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990): Yetişkin nüfusun %85'i. Üniversite sayısı (1992): Yok. Hastane yatak sayısı (1990): 436. Hekim sa
yısı (1990): 48. Ortalama ömür (1992): Kadınlar da- 74; erkeklerde- 65. Bebek ölüm oranı
(1992): 1 000 canlı-doğumda 13.
Seydi Ali Reis: Bk. ALİ REİS, SEYDİ.
EKONOMI. GSMHO 318 milyon dolar; kişi
başına ulusal gelir 4 670 dolar. Etkin nüfus dağılımı (1990): Tarim-%9; madencilik, sanayi ve yapı
Seyhan Akdeniz Bölgesi'nde ırmak. Samantı suyu ve Gök su'nun Güllüce dağının güneyinde birleşmesiyle olu
şan Seyhan ırmağı (uzunluğu 560 km), Adana ovasında
Çakıt suyunu alip, Adana kentinden geçer; güneybatı ya doğru büklümler çizerek akip, toplam 20 731 km'lik bir alanı akaçladıktan sonra , Akdeniz'e dökü
lür. Çığırı üstünde Seyhan barajı ve hidroelektrik santra li kurulmuştur.
sanayisi- %18; ulaşım ve haberleşme- %16;ti caret - %14; devlet görevlileri, finans ve hizmet ler- %38. Dış ticaret (1989 tah.): Dışalım- 164 milyon dolar; Dışsaum-31 milyon dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Fransa, İngiltere, Güney
Afrika Cumhuriyeti. Para birimi: 1 Seyşel rupisi 100 cent.
YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil let Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 23 yönetim bölümü.
ULAŞIM. Demiryolları (1992): Yok. Karayollan
Seyhun: Bk. SİRİDERYA.
(1989): Toplam 285 km. Başlıca limanları: 1. Baş
lica karayolları: 1.
Seyit Abdülkadir Belhi: Bk. ABDÜLKADİR BELHI, SEYİT.
Seyit Ali Efendi: Bk. ALİ EFENDİ, MORALI.
Seyit Battal Gazi: Bk. BATTAL GAZİ. Seyit Mehmet Haşimi: Bk. HAŞİMİ, SEYİT MEHMET.
helles Adaları), 1976'ya kadar İngiltere'nin bir sömür gesiyken, o tarihte bağımsızlığa kavuşmuştur. YÜZEYŞEKİLLERİ, TOPLUM YAPISI VE EKONOMI 92 ada ve adacıktan oluşan bir takımada olan Seyşel
adalarının en büyük adaları Mahé ve Praslin'dir. Adala rin yaklaşık yarısı yanardağ kökenlidir ve dar kıyı şeritle
ri ile ortalarındaki yükseltileri 914 m'yi bulan tepe dizi lerinden oluşur. Geri kalan yarısıysa, mercan atollerin den oluşur ve çoğu issizdir. Mahé adasındaki Victo
ria'da yıllık sıcaklık ortalaması 27 °C, yıllık yağış tutarı 2 337 mm'dir.
Halkı Avrupa, Asya ve Afrika kökenlilerin karışımı olan adalarda, Fransızca'dan türeme bir dil olan Kreol
Seylan: Bk. SRI LANKA.
ce, 1981'de resmi dil olarak Fransızca ve Ingilizce'nin
Seyşel Adaları
rinde sağlanır. 1974'ten bu yana, 9 yıllık ilköğretim zo
Hint Okyanusunda adalar üstünde kurulu devlet. Afri
Halkın büyük bölümünün, iç tüketime yönelik tarım ve balıkçılıkla geçindiği ülkede, dışsatima yönelik başlı
ka'nın doğu kıyılarının 1 450 km kadar açığındaki aynı adlı takımadada yeralan Seyşel Adaları (ya da Seyc
yerini almıştır. Toplam nüfusun %90'ının katolik oldu ğu ülkede, sağlık hizmetleri devlet hastane ve klinikle runlu ve ücretsizdir.
ca tarım ürünleri arasında hindistancevizi, tarçın, vanil
66 SEZAR bütün Roma imparatorlarına verilen unvan. Hadria + En yolsek ve uçak Noktalar
nus'tan (117'den 138'e) başlanarak, imparatorların vá ris seçtikleri kişilere sezar (Latince caesar) unvanı veril
Baskenderin alt çizilmiştir S
10
15
20
5330
m
meye başlanmıştır. Germen imparatorlarının kayzer, Rus çarlarının çar unvanları da, Latince caesar sözcü
16
Andes
دنالل
Curse Bet MRD SorterDatu Sirdar
Olçek 11.48100
Praslin Adası
HINT
ğünden türetilmiştir.
Fiche Asas Marie And
OKYANUSU Kutty Acest
Sezar
lo Ogat Silhouetta
Was Ades
403
Victoria
• Red Atas
. SL Are Acasa
Frigata Asas
Conception Adas Aroma Atas These Adnan
nir), Cinna'nın kızı olan eşini boşamasını isteyen (İ.Ö.
Mahe Adası
82) Sulla'ya karşı çıkarak, Asya'ya gitmek zorunda kal
TO
di. Diktatörün ölümünden (İ.Ö. 78)sonra Roma'ya dö
56
Rand Visco
4. 10 O
200
PORUS
20
HINT OKYANUSU
Adalan
Atasi
Pom St JosephAdam
Ades
Pata Adas
maximus seçilip, kışkırtıcılara (Clodius) ve senatoya
karşı bir ayaklanma tasarlayan Catilina ile suç ortakları
na belirli bir hoşgörüyle davranarak, halkın yanı sıra,
Alphonse
Bjouter les
3. Fancois Acas
+6744
nüp, I.Ö. 68'de quaestorluğa, İ.Ö. 65'te aedilis curulis liğe getirildi. Düzenlettiği görkemli oyunlarla halkın sevgisini kazandıktan sonra, Marius'un heykel ve zafer
anıtlarını Capitolinum'dan kaldırttı. İ.Ö. 63'te pontifex
Amirantes
Olçek 1 15.000
soyundan geldiğini ileri süren patricius ailesinden olan
Sezar (asıl adı Caius Julius Caesar'dır; Jül Sezar da de
[Tier
Car Aces
Termay Bury
Romalı devlet adamı (Roma 1.Ö. 100 ya da 101-ay.y. İ.Ö. 44). Venüs'ün torunu ve Aineias'ın oğlu İulius'un
C) Burne
Corty Adasi
son etkili tribunusları da kendi safına çekmeyi başardı.
Askerî dehasını İspanya'da birkaç başarıyla (İ.Ö.61)
kanıtlayıp, Roma'ya döndükten sonra M. Licinius Cras susile Pompeius'u barıştırarak, Birinci triumvirlik'i (“üç Abad Ads
Assumption Agatan
lü yönetim") oluşturdu (1.0.60). Bu özel ortaklık antlaş
Providena Ada
Coordedo Atalan Aston Atas
Cart Ados GüneySto) farguar
52
1 Rand AST
& Co
58
ya ve paçuli (parfüm yapımında kullanılır) sayılabilir.
Sanayi, besin sanayisi ve hafif tüketim eşyası üretilme siyle sınırlıdır. 1975'ten bu yana, turizm gelirleri, eko nomide başlıca yeri tutmaya başlamıştır: Adalarının gü zel kumsallan, sıcak iklimi, görkemli doğal görünüşü, yılda ortalama 85 000 turist çekmektedir. Balıkçılık, ba
likçılık sanayisi ve yengeç yetiştiriciliği de gün geçtikçe
gelişmektedir. TARIH
İlk olarak Arap tüccarların uğradıkları, 1505'te de Por tekizli denizcilerin ulaştıkları Seyşel Adaları, 1742'de
Fransızlar tarafından alındı ve 1770 yıllarından başlaya
rak birçok Fransız göçmen yerleşti. 1814 Paris Antlaş
ması'yla İngiltere'ye bırakılan Seyşel Adaları, gerek
Fransızların, gerek Ingilizlerin yönetimleri sırasında, 1
800 km kadar, güneybatısında yeralan Mauritius adası na bağlı bir bölge sayıldı. 1903'te bir İngiliz sömürgesi
ne dönüştürülüp, 1970 yıllarında gelişen bağımsızlık
hareketi sonucunda, 29 Haziran 1976'da bağımsız bir
cumhuriyet oldu. Cumhurbaşkanlığına seçilen J. R. Mancham'ın, 1977'de başbakan F. Albert René tarafın
dan devrilmesinin ardından, 1976 Anayasası'nı askıya alarak, değişiklikler yaptıran Albert René, tek partili bir devlet yapısı getiren yeni Anayasa'yı Mart 1979'da yü
rürlüğe koydu. 1979'da ve 1984'te yeniden cumhur başkanlığına seçilip, 1991'de çokpartili düzene geçe rek, 1992'de yeni bir Anayasa hazırlamakla görevli bir
Kurucu Meclis seçtirdi. Hazırlanan yeni Anayasa'nın halkoylamasıyla kabulünden (Haziran 1993) sonra, ya pılan çokpartili seçimlerde, Seyşel Adaları Halkı İlerici
Cephesi, 33 milletvekilliğinden 27'sini kazanarak ikti dara gelirken, Albert René de 27 Temmuz 1993'te dör
düncü kez cumhurbaşkanlíğına seçildi. sezar
Önce Sezar'ın ailesinden imparatorlara, daha sonra da
ması sayesinde 1.0.59'da konsüllüğe seçilip, iki toprak yasasıyla pleblerin desteğini sağladıktan sonra, toplantı
tutanaklarını yayınlatarak senatonun özgürlüğünü kısıt
ladı. Görev süresi dolunca, Gallia Cisalpina, illlyria ve Narbonensis prokonsüllüğüne atanmasını sağlayıp, Pompeius'un başarısına eşit başarılar sağlayacak bir or du kurduktan sonra, Helvetlerin istilasına karşı Aedui
halkının yardım istemesiyle, Galya'ya müdahale fırsatı ni buldu (V.Ö. 58) ve Helvetleri durdurarak, Ariovistus'u
Keltler ile Germenler arasında sınır olarak saptadığı Ren ırmağının ötesine püskürttü. Belçika halklarına ve Ve
netlere karşı başarılı seferlerle, Roma korumasını Gal ya'nın hemen her yanına yayıp (1.Ö. 56), Eburonların
ayaklanmasını (İ.Ö. 54-53) ve Vercingetorix'in yönetti
ği genel Galya ayaklanmasını bastırmayı (Vercingeto rix, Alesia'da teslim olmak zorunda kaldı) başardı(I.O.
51). Bu savaş sayesinde kazandığı ünü, Commentarii
(Galya Savaşı üstüne yorumlar) adlı yapıtı yazarak daha
da yaygınlaştırdı. Önce kızı Julia'nın (Pompeius'un eşi), sonra da Crassus'un ölmeleriyle aralarındaki ilişkinin
gerginleştiği Pompeius'un, İ.Ö. 52'de anarşiyi önlemek amacıyla Senato tarafından tam yetkiyle tek konsül se çilmesi üstüne, İ.Ö. 50'de sona erecek olan askeri ko
mutanlığını, yasayla yeniden konsül seçilebileceğil.O.
49'a kadar uzatmak için izin istediyse de, bu isteğisena
to tarafından reddedildi ve tersine, bir kararnameyle
bütün yetkileri kaldırıldı. Böylece, iç savaş ile siyasetten
kesin olarak uzaklaşma arasında seçim yapmak zorun
da kalıp, eyaletini Italya'dan (yarımada) ayıran Rubicon Irmağını aşmaya karar vererek (Ocak 49), Roma'ya
yürüdü (patlak veren bu iç savaşı yeni Commentarii ya da De Bello Civili (İç Savaş Üstünejadlı yapıtında anlat
mıştır). Hazırlıksız yakalanan Pompeius'un bir ordu toplamak amacıyla Doğu'ya kaçması üstüne Roma'ya
girip, I.Ö. 49ve ſ.Ö. 47'de diktatörlüğe, I.Ö.48 vel.O. 46'da konsüllüğe(1.0.46'da üç yıl için censorluk göre vini delüstlendi) seçildi. İ.Ö.45 ve 1.0.44'te hem kon
süllük, hem diktatörlük görevlerini elinde toplamasına
karşı çıkan Pompeius'un yandaşlarıyla imparatorluğun
aşağı yukarı bütün eyaletlerinde savaşıp, egemenliğini
SHAFTESBURY, ANTHONY ASHLEY COOPER, ÜÇÜNCÜ KONTU 67 Roma tarihinin
başlıca kişilerinden biri ve skerlik alanında
bir "dahi" sayılan Sezar, Galya'y!
ele geçirip, başlıca
rakibi Pompeius'u yenerek, Doğu'ya da egemen
olmuş, l.O. 44'le ömür boyu diktatörlüge getirilmiştir. Ama aralarında evlatligi
Sezyum, suyla kolayca tepkimeye girer ve nemli ha.
vada açıkta bırakılırsa kendiliğinden alev alabilir. Bazı fotosellerin yapımında kullanılır. Sfaks
Tunus'ta liman kenti. Tunus kentinin 240 km güneyinde
yeralan, ülkenin ikinci büyük kentive başlıca ticaret-ba lıkçılık limanı olan Sraks'ın nüfusu 232 000'dir. Lima nindan, yakınındaki Gasra'da çıkarılan fosfatlar ile zey
tinyağı ve hurma dışsatımı yapılan kent, eski kesiminde ki X. yy'dan kalma camiyle ve IX. yy'dan kalma surlarıy ünlüdür.
Brutus'un da
bulundugu komplocular
Sforza ailesi
tarafından,
1450-1535 arasında Milano ve Lombardia'yı yöneten
Senato'da
aile. Adı, kurucusu Muzio Attendolo'nun (1369-1424)
hançerlenerek ölmüştür.
Italya'nın her yanına ve İspanya'ya yaydıktan sonra, Pompeius'un güçlü bir ordu topladığı Doğu'ya yöneldi. Pharsala'da yendiği (İ.Ö. 48) Pompeius'un Misir'a ka çarak orada öldürülmesinden sonra, Mısır'da güçlü bir koruma rejimi kurup (Kleopatra'yı kraliçeliğe getirdi),
Pompeius'un son yandaşlarını Afrika'da Thapsus'ta
(İ.Ö. 46) ve İspanya'da Munda'da (İ.Ö. 45) yenerek, Roma'ya döndü. Senato'dan savaş ve barışa karar ver
lakabı"Sforza"dan kaynaklanan Siorza ailesinin başlıca üyelerinden Francesco I Sforza (San Miniato 1401-Mi lano 1466), evlilik dışı oğlu olduğu Muzio Attendo lo'nun ölümünden (1424) sonra, sadık ordusuyla ba
gimsız bir güç olarak ortaya çıkıp, Milano halkı tarafın dan Milano dūkü seçildi (11 mart 1450). İmparatorun düklüğünü tanımamasına karşılık, Cosimo de Medi ci'nin desteğini kazanıp, Lodi Barışı'nda (1456) düklü günü onaylatmayı başardı. Milano'yu iktisadi açıdan önemli ölçüde geliştirdi. Ludovico Sforza'nın (Bk. LU
DOVICO SFORZA) ikinci oğlu Franceso Il Sforza
me yetkisini, "tribunus kutsallığı"nı, seçim meclislerini
(Milano 1495-ay.y. 1535), Papa Leo X ile Karl X'un
yönetme ve yüksek görevlileri seçme hakkını elde
desteğiyle dük ilan edilip (1521), reformlar yaptı. İm
edip, İ.Ö. 44'te ömür boyu diktatörlüğe seçilerek, fiili bir imparatora dönüştüyse de, Lupercus şenliklerinde
paratorluk yandaşları tarafından hainlikle suçlanıp,
Como'ya sürüldükten (1526) sonra, bir vasiyetname
Antonius'un önerdiği hükümdarlık tacını açıkça red
detti. Ama iktidarı tek başına kullanması sonucunda, 1.7. 15 Mart 44'te, evlatlığı Brutus ile Cassius'un yönet
hazırlayarak veraset hakkını Karl V'e devretti ve bunun
karşılığında düklüğünü yeniden elde etti (1529).
tikleri bir komploda hançerlenerek, Senato'da Pom
Shaanxi: Bk. ŞAANŞİ.
Sezer, Necdet
Shackleton, Sir Ernest Henry
peius'un heykeli önünde öldü.
Türk hekimi (Kıbrıs 1907-Istanbul 1971). İstanbul Tip Fakültesi'ni bitiren Necdet Sezer, çeşitli yerlerde hükü
met doktorluğu, Ankara Numune hastanesinde asistan lik (1934) yaptı. Göz hastalıkları dalında uzmanlaşıp (1936), Malatya Trahom hastanesi başhekimliğinde bu lundu (1936-1942). İstanbul Tıp Fakültesi'nde doçent
liğe yükselip (1942), Trahom hastanesi yöneticiliğine atanarak (1950), Behçet hastalığının virüsünü (dünya tip literatürüne “Sezer virüsü" adıyla geçti) buldu. “Epi demik keratokonjonktivit" adlı göz hastalığının virüsü
İngiliz denizcisi ve gezgini (Kilkee, Irlanda 1874-Güney Georgia 1922). Scott'un Antarktika seferine katlan
(1901-1904) Sir Ernest Henry Shackleton, Güney kut
bunu keşfetmek için düzenlediği seferde (1908-1909), 33° 23' enlemine kadar ilerledi. Endurance adlı gemiy le yeniden Antarktika seferine çıkıp (1914), gemisi
Weddell denizinde buzullara çarparak parçalanınca (1915), bir balina gemisiyle Güney Georgia'ya ulaşa
rak, bir adaya sığınmış olan tayfalarına yardım getirmeyi başardı. Antarktika'ya düzenlediği (1921) yeni bir sefer
todu), Dünya Sağlık Örgütü Eksperler Komitesi'ne se
sırasında, gemisinde kalpten öldü. Başlıca yapıtları: The Heart of the Antarctic Antarkti
çildi (1954). İstanbul Tıp Fakültesi göz hastalıkları kliniği başkanlığı yaptı (1967-1971).
Last Expedition, 1914-1917 (Güney: Shackleton'un
nü yumurta zarında ilk kez üretmeyi başanp (Sezer me
Başlıca yapıtları: 'Oftalmolojide Günün Konuları
ka'nın Kalbi, 1909), South: The Story of Shackleton's
1914-1917'deki Son Seferinin Öyküsü, 1919).
(1947), Karanlık Adaptasyon (1947).
Shaftesbury, Anthony Ashley Cooper, sezyum Alkali metallerden kimyasal element. Simgesi Cs, atom
sayısı 55, atom ağırlığı 132,905 olan sezyum, yumuşak,
gümüş beyazı bir metaldir. 1860'ta Robert Bunsen ve Gustav Kirchoff tarafından bulunmuştur. Kararlı izoto
pu "Cs, dogada bulunur. Radyoaktif izotoplarının ço gu, laboratuvarda elde edilir. Yarı ömrü 33 yıl olan
"Cs'den, gama ışınımı kaynağı olarak yararlanılır.
Üçüncü Kontu
İngiliz filozofu (Londra 1671-Napoli 1713). Once
Avam Kamarası'na (1695) sonra Lordlar Kamarası'na
üye seçilen Üçüncü Shaftesbury Kontu Anthony Ashley Cooper'ın, ölümünden kısa süre önce yayınladığı Cha racteristicks of Men,Manners, Opinions and Times (in
sanların, Davranışların, Düşünüşlerin ve Çağların Özel
likleri, 1711) adlı derlemesi, XVIII. yy. Avrupa düşünce
68 SHAKESPEARE, WILLIAM
sinin en önemli bazı yönlerine kaynak oldu. Montes quieu ve Voltaire'i önemli ölçüde etkileyip, "tanrıcı lik"ın kurucuları arasında yeraldı.
tidarın halk yararına kral tarafından kullanılması sorunu nu ele almıştır (aynı temalan, daha sonra büyük trajedi
lerinde yeniden ve daha derinliğine bir kez daha işle miştir). Bir Yaz Gecesi Rüyası (A Midsummer Night's Dre
Shakespeare, William Ingiliz tiyatro yazan ve şairi (Stratford on Avon, War wickshire 1564-ay.y. 1616). Bir tüccarın oğlu olan Wil liam Shakespeare, on sekiz yaşındayken, Anne Hatha way'le evlenip, bir süre sonra çalışmak için Londra'ya gitti: Önce tiyatro oyunculuğu yapıp, daha sonra ünlü
"Globe" ve "Blackfriars" tiyatrolarına ortak oldu. Baş
kalarının yazdığı oyunları düzelterek oyun yazarlığına ilk adımını atıp,kısa süre sonra kendi oyunlarını yazma ya başladı (1590). Veba salgını çıkınca (1592) Lon
dra'dan aynldıysa da, 1594'te dönerek, 1613'e kadar Londra'da yaşadı.
İki uzun şiir (Venüs and Adonis [Venüs ile Adonis, 1593); The Rape of Lucrece (Lucretia'nın Kaçırılışı),
1594]) ve çok büyük bir yaratıcı anlatım özellikleri taşı yan, sanat ve yaşama ilişkin felsefesinin, duygularının,
kuşkularının ve insan olarak tutkularının anlaşılmasında
anahtar görevi yapan 154 sone (Sonnets) yazmış olan
William Shakespeare, gelmiş geçmiş en büyük tiyatro
yazarlarından biri sayılır; büyüleyici, zengin ve yüce dili nedeniyle oyunlarını "Şiirsel dramlar" diye nitelendi
am, 1595), Kuru Gürültü (Much Ado About Nothing, 1598),Beğendiğiniz Gibi (As You Like It, 1599), Onikin ci Gece (Twelfth Night, 1600-1601), All Well That
Ends Well(lyi Biten Her Şey İyidir, 1602) gibi komedile rinde, hem olağanüstü bir mizah duygusu ortaya koy muş, hem de insanların kusurlarını gözler önüne ser miştir. Basit bir çizgi çevresinde gelişen ve mutlu sonla
biten bu komediler, insanların çılgınlıklarını alaylı bir çerçeve içinde vurgulamayı bilen eleştirici bir zekânın
ürünüdür. Venedik Taciri (The Merchant of Venice, 1596) ve Kısasa Kısas (Measure for Measure, 1604) gibi komedilerindeyse, acıklı olaylara da rastlanır.
Ama özellikle, trajedileriyle ünlüdür: Romeo ile Jül
yet(Romeo and Juliet, 1594-1595), Jül Sezar (Julius Ca
esar, 1599), Hamlet (1600), Othello (1604), Macbeth
(1605), Kral Lear (King Lear, 1606), Coriolanus (1607), vb.
Shakespeare'e göre, dayanılmaz tutkular insanları korkunç olaylara sürükler; ne var ki tutkuların yola çıktı
ği olayların sonucuna yalnızca birey değil, toplum da
katlanır: Baş kahramanın ayağı sürçünce, toplum da
renler bile olmuştur. Bazı oyunları, yalnız şiirsel biçim leriyle değil, būtün öğelerindeki derin ve geniş insan
sūrçer; onun kötülüğü, yaşadığı çevrenin de kötülüğü
lik şeyleri ve soylu şeyleri, masumluğu ve vahşiliği, ko
da ortaya çıkar ve insan, yaşadığı toplumun dramını sergiler. Temelde iyi olan doğada da, insanda da bir kö tülük göze çarpar: Çok yetenekli, soylu ve iyi olan baş kahramanlarının bile bazı kusurları vardır; bu kusurlar kahramanın kişiliğini kemirir ve yıkılmasına neden olur.
yapısı anlayışıyla da büyüleyicidir. Shakespeare, aşağı mik olayları ve çok ciddi olaylar gözler önüne sermeyi,
günlük olaylardan alışılmamış olaylara rahatça geçmeyi
bilmiş, halktan olsun, soylu sınıftan olsun, bütün insan
ve toplum tiplerini gözler önüne sermeyi başarmış, hem bireysel, hem toplumsal düzeydeki ahlâk sorunla rıyla ilgilenmiştir. Her çeşit insan çılgınlığının ve girişimi
nin anlatılması ve betimlenmesinden çok, yaşamın ya
raticisi olan doğayı sergilemeye çalışmıştır. Bazen insan
olur. Başka bir deyişle, Shakespeare'in trajedi anlayı şında dram, yalnızca insanlığın değil, doğanın kucağın
Kötülükten kurtulmak, yeniden sağlıklı olmak için, do
ğa en soylu ve en yüce öğeleri feda etmelidir: Trajedi de budur.
Shakespeare, son yapıtlarında (Cymbeline, 1609;
dünyasını daha karanlık, acımasız ya da gülünç yanla rıyla anlatmışsa da, temelde, yaşamı bütün görünümle
Kış Masalı (The Winter's Tale, 1610; Firtina (The Tem
riyle yüceltmiştir.
değiştirerek, kötülüğü ortadan kaldırmayı bilen bir sağ
William Shakespeare'in yapıtları üç öbekte toplana
bilir: Tarihsel dramlar, komediler, trajediler. İlk yapıtları Henry IV (1590, 1592) Richard III Faciası (Richard III,
1596) ve Henry V te (1598)siyasaltemaları işleyerek ik M. WILLIAM
SHAKESPEARES COMEDIES,
HISTORILS, & TRAGEDIES
Belli Onyes
William
Shakespeare'in Martin Droeshout
tarafından yapılmış gravüründen basılma bu portre, oyunlarının ilk toplu basiminin birinci
peste, 1611) önceki yapıtlarındaki acıklı görünümleri
duyu ve felsefeye yer vermiştir.
Öbür yapıtları: Yanlışlıklar Komedyası (Comedy of
Errors, 1592), Titus Andronicus (1593), Hırçın Kız (The
Taming of The Shrew, 1593-1594), Veronali Iki Centil
men(The Two Gentlemen of Verona, 1594), Love's La bours Lost (Boşa Giden Aşk Çabaları, 1594), Wind sor'un Şen Kadınları (The Merry Wives of Windsor, 1599), Troilos ile Kressida (Troilus and Cressida, 1601),
Atinali Timon (Timon of Athens, 1607), Perikles (Peric les, 1608), Henry VIII (1612), vb.
Shanxi: Bk. ŞANSİ.
baskısından
alınmıştır. Bazı uzmanlar,
Shakespeare'in cahil bir oyuncu
Irlandalı yazar (Dublin 1856-Ayot Saint Lawrence,
olduğunu, adının bir takma ad olarak
gazeteciliğe başlayan George Bernard Shaw, toplumcu
kullanıldığını ve yapıtlarının Francis Bacon, Christopher Marlowe ya da
Onyedinci Oxford LONDOA
They are a 10)
Shaw, George Bernard
Kontu Edward de Vere tarafından
yazıldığını ileri sürmektedirler.
Hertfordshire 1950). Çeşitli işlere girip çıktıktan sonra
düşünceleri benimseyerek, bir aydınlar topluluğu olan
Fabian derneğinde etkin görevler aldı ve derneğin ma nifestosunuyazdı (1884). Toplumsal ve siyasal yapıtlar yayınladı: The Impossibility of Anarchisme(Anarşizmin Olanaksızlığı , 1891), Fabianism and the Empire (Fabi
ancılık ve Imparatorluk, 1904), Genç Bir Kadına Sosya lizm ve Kapitalizm Üstüne Öğütler (An Intelligent Wo man's Guide to Socialism and Capitalism, 1928), vb.
SHELLEY, PERCY BYSSHE 69 60'tan çok tiyatro oyunu yazmış olan Bernard Shaw'un denemeleri ve müzik eleştirileri de
Ünlüdür. Müzik eleştirilerini
Dublin'den Londra'ya göçüşünden (1876)
sonra yazmaya başlamış, dönemin
müzik yazılarındaki anlaşılmaz terimleri
bir yana bırakıp, yazdıklannin daha
geniş halk kitleleri tarafından
anlaşılmasını sağlamıştır.
Bu arada pek ilgi görmeyen romanlar An Unsocial
ABD'li presizyonist ressam Charles Sheeler'in, Yatlar ve
Socialist (Toplumdan Kaçan Bir Toplumcu, 1884), The
Yatçılık Üstüne (1922) adlı tablosu. Charles Sheeler,
Irrational Knot (Akıldışı Bağıntı, 1885), Cashel Byron's Profession (Cashel Byron'ın Meslegi, 1886]) yazıp, der
çoğunlukla konularının (sanayi yapıları ya da kır görünümleri) fotografını çekip, sonra bu fotoğraflardan yola çıkarak, şematik, soyut tablolar ortaya koymuştur.
gilerde yayınladığı müzik ve sanat eleştirileriyle adını duyurdu. Ama en iyi yapıtlarını tiyatro alanında verip, ilk yapıtlarını (Silahlar ve Kahraman ya da Çikolata As ker(Arms and the Man, 1894), Candida (1894),Hiç Belli Olmaz (You Never Can Tell, 1895-1896)) "Eğlenceli
Oyunlar" genel başlığı altında topladı. Bazı yapıtlarınıy sa "Sıkıcı Oyunlar” adı altında birleştirdi: Windower's Houses (Dul Erkeklerin Evleri, 1892), The Philanderer
(Çapkın Adam, 1893). Üçüncü bir oyunlar grubunu da, “Püritenler İçin Oyunlar” başlığı altında topladı: The Devil's Disciple (Şeytanın Çömezi, 1877), Sezar ile
Kleopatra (Caesar and Cleopatra, 1901), vb. 1925'te
Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.
G. B. Shaw oyunlarında düşünce ve eylem adamı
kimliğini yansıtmıştır: Aşağı yukarı bütün oyunları bir sa va dayanır ve başlarında yeralan uzun önsözler, yaza
rin oyunu hangi amaçla yazdığını açıklayan bir bildirini
teliği taşır. Çağın olaylarını anlatan oyunlarını güçlü mi
zah öğeleri, özlü diyaloglarla donatmayı çok iyi başar mış, geniş betimlemelere yer vererek, hem roman, hem oyun sayılabilecek yepyeni bir edebiyat türü ya ratmıştır.
Öbür yapıtları: Insan, Üstün İnsan (Man and Super man, 1903), Yüzbaşı Barbara (Major Barbara, 1905), Doktorun Derdi (The Doctor's Dilemma, 1906), An drokles ve Aslan (Androcles and the Lion, 1912), Bir Kadın Yarattım (Pygmalion, 1912), Kırgınlar Evi (The Heartbreak House, 1919), Ermiş Jeanne (Saint Joan, 1923).
Shaw, Irwin ABD'li yazar (New York 1913-Davos, İsviçre 1984). Hemen her türde yazan Irwin Shaw, öyküleriyle (Short Stories (Kısa Öyküler, 1978) adı altında toplanmıştır),
savaş karşıtı tiyatro oyunu Burns the Dead'le (Ölüleri
Gömün, 1936), özellikle de, pek çok dile çevrilen
Genç Aslanlar (The Young Lions, 1948; 1956'da sine maya uyarlandı) ün salmıştır.
Sheeler, Charles ABD'li ressam (Philadelphia 1883-Dobbs Ferry, New York 1965). Başlangıçta fovizmden etkilenen Charles Sheeler, 1913'te bu anlayışa yakın tablolardan oluşan
ilk sergisini açtı. Daha sonra, 1920 yıllarında Shaker
mobilya fabrikalarının resimlerini çekip, bu görüntüleri resimlerinde kullanarak, modern sanayi görünümleri
nin biçimlerine özgü basitleştirilmiş çizgiler, düzlemler
ve hacimlerle, “kübist-gerçekçi" ya da "presizyonizm diye adlandırılan akımın kurucuları arasında yeraldı. Sheffield İngiltere'de kent. South Yorkshire bölgesinde, Lon dra'nın 225 km kuzeybatısında yeralan Sheffield'in nü fusu 500 500'dür. Bir sanayi (demir-çelik sanayisi; kim yasalmaddeler ve boya yapımı; vb.) ve öğretim (Sheffi eld Üniversitesi) merkezi olan kentte, turizm (XII.
yy'dan kalma şato ve kilise) de gelişmektedir.
XII. yy. başlarında kurulan Sheffield, XIV. yy'dan başlanarak bir bıçak ve sofra takımları yapımı merkezi oldu: Pennine dağlarının çok ince kumları ve asitli sula
ri, çeliğe su vermede kullanılıyordu. 1752'de Thomas
Boulsover'ın kentte gümüş ve bakır eritmek için yeni bir yöntem bulmasından, 1856'da Henry Bessemer'in çe
lik üretim yöntemini geliştirmesinden ve 1876'da de
miryolu hatlarının döşenmesinden sonra, hızla bir ağır sanayi merkezine dönüştü.
Shelley, Percy Bysshe Ingiliz şairi (Field Place, Horsham yakını, Sussex 1792
La Spezia körfezi 1822). Küçük burjuva kökenli bir aile
nin çocuğu olan Percy Bysshe Shelley, Eton Koleji'nde tuhaf bir öğrenci olarak kabul edildi; arkadaşları tarafın dan sık sık alaya alınıp, hirpalanması, her çeşit toplum
sal disipline karşı büyük hinç duymasına yolaçtı. Ox ford Universitesi'nde öğrenimini sürdürürken, The Ne cessity of Atheism (Tanrıtanımazlığın Gerekliliği, 1811) yapıtını yayınlayınca, üniversiteden kovuldu. Lon
dra'ya gidip, dewimci aydınlarla ilişki kurarak, filozof
WilliamGodwin'in çevresine girdi.
Ilk büyük şiiri Queen Mab'te (Kraliçe Mab, 1813)
başkaldırısını dile getirip, kızkardeşlerinin arkadaşların dan onaltı yaşındaki Harriet Westbrook'u kaçırdı ve ev lendi; ama kısa süre sonra eşini terketti. William God
win'in on beş yaşındaki kızı Mary Godwin'le kaçıp
(1814), Harriet intihar edince (1816) Mary'yle evlendi. Başkaldırma ve dünya deneyimlerinin ağırlık kazandığı
70
SHENZHEN Ingiliz romantizminin
büyük isyancisi, XIX. yy'daki
"lanetli şairler'in atası Shelley, romantizmin dar
çerçevesini kırarak
1891). Bir yargıç olan babasını 9 yaşında yitiren Williana
Tecumseh Sherman,Missouri'de etkili bir siyasetçi olan
Thomas Ewing tarafından evlat edinildi. 1840'ta West Point Askeri Akademisi'ni bitirip, Meksika Savaşı'na ka
tilarak (1846-1848), savaştan sonra tugay Komutanlığı na getirildi ve 1864'te birliklerini "Büyük Yürüyüş" le At lanta'dan Savannah'a ulaştırarak büyük ün kazandı.
ruhsal bir
1869'da Grant'in yerine Birlik ordularının başkomutan
deneyim sayılan
lığına getirilip, 1884'te emekliye ayrıldı.
şiirsel deneyimi
çok ilerlere götürmeyi başardığı
Sherrington, Sir Charles Scott
yapıtlanyla,
İngiliz fizyoloji uzmanı (Londra 1857-Eastbourne
Ingilizce'nin en büyük şairlerinden
biri sayılmaktadır.
ilk şiirinde (Alastor or The Spirit of Solitude (Alastor ya c
da Yalnızlık Ruhu, 1816]) şairlik mesleği ile insan ger
çekliği arasındaki çelişkiyi vurgulayıp (bu tema, sonraki şiirlerinin temel konusudur), 1818'de, sorunlarına ço
züm getirmek umuduyla İngiltere'den aynlarak, gör kemli görünümlerine hayran kaldığı İsviçre'de (en gü
1952). Cambridge'de doğal bilimler ve tip öğrenimi gören Sir Charles Scott Sherrington, Londra Üniversi tesi'nde patoloji profesörlüğü (1891), Liverpool (1895 1913) ve Oxford (1913-1935) üniversitelerinde fizyo
loji profesörlüğü yaptı. Jackson'la birlikte İngiliz sinirbi lim okulunu kurup, omurilik sinir köklerinin bölgesel
dağılımını buldu; derin duyumlara bağlı kas refleksleri ni tanımladı; beyin kabuğunun topografyasını çıkardı; refleks ve toplanma kavramının sinirbilimdeki önemini
Intellectual Beauty, 1817; Mont Blanc, 1817) bir süre
ortaya koydu. Sinir sistemine ilişkin çalışmaları nede niyle 1932'de Nobel Fizyoloji ve Tip Ödülü'nü Edgar
kaldıktan ve Byron'la tanıştıktan sonra, İtalya'ya yerles
Douglas Adrian'la paylaştı.
Eskiçağ'a doğru duyduğu ilgi nedeniyle Eflatun'un yapıtlarını büyük bir tutkuyla okuyup, Eflatun'un şö
Shikoku: Bk. ŞİKOKU.
zel şiirlerinden birkaçına esin kaynağı oldu: Hymne to ti.
len'ini İngilizce'ye çevirdi. 1819'da yazdığı Promethe us Unbound (Zincirsiz Prometheus) adlı şiiriyle Alman yazarı Hölderlin ile Fransız yazarı Gérard de Nervale
Shimazaki, Toson: Bk. ŞİMAZAKİ TOSON.
esin kaynağı olan romantik yeni-paganlığın başlıca
temsilcilerinden biri haline geldi. Cenci (5 perdelik tra jedi, 1819), Keats'ın ölümünden esinlenerek Adonais (1821), ünlü yapıtı Ode to the West Wind(Batı Rüzgârı
na Od, 1821), özgürlük ve güzellik idealini dile getiren Ode to a Skylark (Tarlakuşuna Od), Defense of Poetry (Şiirin Savunması, 1821) adlı yapıtlarını yazdıktan son
ra, bir yelkenli gezisinde deniz kazası sonucu öldü. Ce sedi yakılarak kulleri Roma'daki protestan mezarlığına gömüldü.
Shenzhen: Bk. ŞINCIN. Shenzhou: Bk. ŞINCOU.
Shi Tao: Bk. ŞI DAO.
Shockley, William Bradford ABD'li fizikçi (Londra 1910-Palo Alto, Kaliforniya 1989). Kaliforniya Üniversitesi'nde ve Massachusetts
Teknoloji Enstitüsü'nde öğrenim gören William Brad ford Shockley, Bell Telefon Laboratuvarı'nda çalışma
ya başladı (1946). Çalışma arkadaşları John Bardeen ve
Walter Brettain'la birlikte, yarıiletkenler (germanyum
ve silikon) üstüne araştırmalar yaparak, 1956'da Nobel Fizik Ödülü'nü onlarla paylaştı. Şirketin transistörler bölümünün başına getirilip (1953), transistörlerin ve
transistor tekniğinin gelişmesinde önemli rol oynadı. Başlıca yapiti: Electrons and Holes in Semiconduc.
Shepard, Alan Bartlett
tors (Yarıiletkenlerde Elektronlar ve Delikler, 1950).
ABD'li pilot ve astronot (East Derry, New Hampshire
SHP: Bk. SOSYALDEMOKRAT HALKÇI PARTİ.
1923). ABD Deniz Akademisi'ni bitiren (1944) Alan Bartlett Shepard, bir destroyerde subaylık yaptıktan
sonra, Deniz Kuvvetleri'nde deneme pilotluğuna baş
ladı (1950). İlk yedi astronot arasına seçilip (1954), 5
Shreveport
Mayıs 1961'de Mercury kabiniyle uzaya fırlatılarak, uzaya giden ilk ABD'li olarak 15 dakikalık uçuşta, 187,4
ABD'de kent. Louisiana eyaletinin kuzeybatı kesimin
1971'deki ikinci uzay uçuşunu Apollo 14'ün komutanı
sas, Louisiana ve Texas eyaletlerinin ticaret, dağıtım ve
km yükseklikte 497,2 km uçtu, 31 Ocak-9 Şubat
olarak yapıp, Ay'da yürüyen beşinci insan oldu. 1963
de, Red ırmağı kıyısında yerden Shreveport'un nüfusu 198 525'tir (çevre belediyelerle 334 341 nüf.). Arkan
1969 ve 1971-1974 arasında Johnson Uzay Merke zi'ndeki astronotlar servisinin şefliğini yapıp, 1974'te
amiral rütbesiyle emekliye ayrıldı.
sanayi (çeşitli makineler yapımı, petrokimya sanayisi, vb.) merkezi olan kent, aynı zamanda da önemli bir öğretim (Louisiana Centenary College, Louisiana Dev let Üniversitesi'nin bazı fakülteleri) merkezidir.
Sherman, William Tecumseh
Shumway, Norman Edward
ABD'li general (Lancaster, Ohio 1820-New York
ABD'li cerrah (Kalamazoo,Michigan 1923). Kalp cerra
SIĞIR hisi dalında uzmanlaşan (1956) Norman Edward Shum
way, Stanford Universitesi'nde profesörlüğe yükseldi (1965). ABD'de insana ilk kalp aktarımını (dünyada 4.
kalp aktarımı) gerçekleştirdi (6 Ocak 1968). Açık kalp
cerrahisi alanıda, kalp kapakçıkları aktarımında büyük ilerlemeler sağladı.
sıcak çarpması Sıcakta, genellikle güneş altında (güneş çarpması), ter
lemeyle yeterli ölçüde ısı atılmaması nedeniyle, beden sıcaklığının tehlikeli biçimde yükselmesi. Sıcak çarp masina genellikle, sıcaklık artmasına yeterince alışıla madan aşırı hareket etmek ve bedenin sıvı yitirmesi yol
açar. Beden sıcaklığı 40,5 °C'i aşabilir. Eksilen sıvı ve elektrolitler verilmez, beden soğutulmazsa, ölümle so nuçlanabilir.
sıcakkanlı hayvanlar: Bk. BEDEN
71
da sıçan (Rattus rattus), 500 gr'a yakın ağırlıkta, doymak bilmeyen bir hayvandır: Evlere, ahırlara, ambarlara gi
rer; yiyecek bulamayınca kurşun boruları bile kemirir.
Dişisi yılda birkaç kez, her doğumda 5-12 yavru yapar Siçuan
Çin'in orta-güney kesiminde il. Yangdzı ırmağı kıyısın da yeralan, Çin'in yüzölçümü (569 000 km²) bakımın
dan en büyük illerinden biri, nüfus bakımından 107 218 173 nüf.) da en büyük ili olan Siçuan'ın (Çince Szech
wan) merkezi Çıng Du, en büyük kenti Çongçing'tir. Kuzeybatı ve güney kesimleri dağlık olan (batı kesimin
deki Şigang yaylasının ortalama yükseltisi 4 500 m'dir) ilin, orta-doğu kesiminden yeralan Siçuan havzası, ul
kenin geri kalan kesiminden dağlarla ayrılmıştır. Top raklarının üçte birinden çoğu tarıma elverişli olan, yu
muşak iklimli, uygun yağışlı, çok iyi sulanan ilde, önemli miktarda pirinç, buğday, bezelye, tatlı patates, pamuk,
SICAKLIĞI.
vb. yetiştirilir. Ayrıca, madenkömürü, demir filizi ve ba
sıcaklık
Siffin Savaşı
Soğuk ve sıcak duyumunu yansıtan büyüklük. Sıcaklık
Halife Ali ile Muaviye arasında yapılan savaş (657). Ha life Osman ölünce (656) yerine Ali'nin seçilmesine kar
ve isi terimlerini birbirine karıştırmamak gerekir. Her ne
kır yatakları işletilmektedir.
enerji durumudur ve iş birimleriyle ölçülür. İki cisim bir biriyle aynı sıcaklıkta oldukları (sıcaklık bakımından
şin, Şamlılar tarafından halife olarak tanınan Muavi ye'nin, Osman'ın katillerinin kendisine teslim edilmesi isteğini kabul etmeyen Ali'nin üstüne yürümesiyle, iki
dengede oldukları) halde, isıları birbirinden çok farklı olabilir. Herhangi bir x büyüklüğü seçilip, değişmezleri (a ile b) ortak bir t-ax+b sıcaklık ölçeği belirlenir. Sivi
ordu Rakka'nın batısında, Fırat kıyısındaki Siffin denilen alanda karşı karşıya geldi. Savaş sırasında Muaviye'nin
kuvvetleri, karargâhlarına kadar çekilmek zorunda ka
kadar sıcaklık ile ısı birbirleriyle bağlantılı olsa da, isi, bir
termometrelerde (sıcaklıkölçer), x bir cam tüp içindeki
linca, Muaviye, Amribnūlas'ın öğüdüyle, öncü kuvvet
relerdeyse bir gaz kütlesinin değişmez hacimdeki ba
mazlığın savaşla değil hakem yoluyla çözülmesini iste diklerini bağırttı. Ali'nin komutanı Eşter, askerlerinin
belirli miktar bir sivinin görünür hacmi, gazlı termomet
sincıdır; a ve b değişmezleri iki konvansiyonel sıcaklıkla saptanır. Yüzdelikli ölçeklerde, Ove 100 değerleri, nor mal basınç altında ergiyen buzun ve kaynayan suyun si caklıkları sayılmıştır. Resmi ölçek, x büyüklüğü değiş. mez hacimde tutulan ideal bir gazın basınç değeri yüz delikli bir ölçektir. Sıcaklıklar bu ölçekte Celsius dere cesi (C) olarak okunur.
lerinin mızraklarına Kur'an'dan sayfalar astırdı ve anlaş
baskısı sonucu geri çekilmek zorunda kalıp, kimin hali fe olacağının hakemler aracılığıyla belirlenmesi ka bul edildi. Ezruh'ta yapılan görüşmeler sonucunda, Muaviye'nin hakemi Amribnülas'ın, Ali'nin hakemi Ebu Musa el-Eşari'yi bir hileyle oyuna getirmesi sonucunda,
Muaviye halife ilan edildi.
Mutlak ölçek, değişmez hacimdeki ideal bir gazın
basıncına orantılı bir T sicaklığı belirler. Bu sayı, resmi
dereceye, 273,15 sayısının eklenmesiyle elde edilir.
Dolayısıyla T-1+273,15'tir. Bu ölçek, Carnotilkesinin
tanımladığı termodinamik ölçeğin eşidir ve kelvinle (K) ölçülür.
sığa: Bk. KAPASİTANS. sığır
Hava sıcaklığının ölçülmesi, meteoroloji ve iklimbili min temel öğelerinden biridir. Yeryüzünde, dünyanın
Boynuzlugiller ailesinden, 7 tūrü bulunan gevişgetiren
lerle, atmosferde de sonda balonlarıyla ölçülür. Ölçü len sıcaklıklar, aynı sıcaklıkların birleştirilmesiyle eşsı
de, hem dişilerde dökülmeyen boynuzlar bulunur; ça
birçok yerindeki istasyonlarda kaydedici termometre
caklık (izoterm) eğrilerinin çıkarılmasını sağlar. Bir istas yon, günlük, aylık ya da yıllık ortalama sıcaklığı ve en yüksek-en düşük sıcaklıklar arasındaki sapma değeriyle
hayvan cinsi. Dünyanın her yanında yaşayan sığır (Bil. a. Bos) cinsi üyelerinin bütün türlerinde, hem erkekler taltırnaklı, yani parmakları eşit uzunlukta hayvanlardır.
Cinsin en yaygın türleri olan evcil sığırlar (Avrupa sığırı (Bos taurus) ve Hint sığını ya da Zebu (Bos indicus]), gü
nümüzde soyu tükenmiş olan yaban sığırından (Bos pri
tanımlanır.
migenius) türetilmişlerdir. Binlerce yıldan bu yana kirsal
sıcaklıkölçer: Bk. TERMOMETRE.
ğırların bazı irklarından koşum hayvanı olarak, bazıla
yaşamın ve tarımın temel ögelerinden biri olan evcil si rindansa kasaplık (Arqus sığırı, Shereford sığını, Short
horn sığırı, vb.) ya da sağmalhayvan (Jersey sığırı, Hols siçan
tayn sığını, Friz sığın, vb.) olarak yararlanılır. Erkeğine
boga, burulmuş erkeğine öküz, dişisine inek, yavrusu
Sıçangiller ailesinden, 850 türü bulunan kemirici cinsi
na dana denir. 18 ay - 3 yaş arasında cinsel olgunluğa
arasında “siçan" denmesine karşın, hayvanbilimcilerin
se de, yavrusu kendisine gösterildiği ve sağıldığı sürece
labilen iri kemiricilerdir. Cinsin örnek türü evsiçani ya
litreyi aşar. Bu kadar çok süt üretebilmek için çok ye
(Rattus). Genellikle fare cinsi üyelerinin irilerine de halk
erişen inek, normal olarak, yavrulan küçükken süt ver
ayrı bir cins saydıkları siçanlar, boyları 60-70 cm'yi bu
süt vermeyi sürdürür: Yıllık süt üretimi genellikle 9 000
72
SIĞIRCIKGİLLER Doğu Afrika'da bir sığır sürüsünü güden Masailer, Sığırlarini
beslemek için mevsimlere bağlı olarak sürekli
göçebe yaşayan
Masailer, sığırların etinden, sütünden, kanından ve derisinden
yararlanırlar.
Ayrıca, kişinin
sahip olduğu sigir
sayısı, ekonomik ve toplumsal konumunu da
belirler.
mesi gerektiğinden, yaklaşık 8-9 saat süreyle otlar ve 70 kg kadar ot yer. Günün geri kalan 16 saatindeyse dinle
nir ve geviş getirir. Türkiye'de yetiştirilen sığır sayısı,
1991 verileriyle 11 973000 baştır (yaklaşık 6,5 milyonu
inek).
sığırcıkgiller
sinif Hayvanların ve bitkilerin sınıflandırılmasında şubenin altında yeralan, takımlar içeren öbek. Her sınıfın üyele
ri, ortak evrim gelişmesini belirleyen özellikler gösterir lerse de, sınıfı belirleyen sınırlar, biyoloji uzmanları ara sinda genellikle tartışma konusu yaratmaktadır.
Özötücüler alttakımından, 110 tūrü bulunan kuş ailesi (Sturnidae). Eski Dünya'da yaşayan sığırcıkgiller ailesi
sınıflandırma
üyelerinin uzunlukları 18-40 cm arasında değişir; siyah, mor ya da yeşil renkli parlak tüylü kuşlardır. Meyve bahçelerine, özellikle de vişne ürününe büyük zarar verirler. Başka kuşların seslerini taklit edebilmeleriyle
Bitkibilimde ve hayvanbilimde, her çeşit hayvanın ve bitkinin uluslararası tanımını sağlayacak doğru bir ad ta
ūnlüdürler. Ailenin örnektūrů sığırcık (Sturnus vulgaris),
yana geliştirilen çalışmalar, uluslararası bir komisyon ta
yaklaşık 20 cm boyunda, siyaha çalan yeşilimsi üstüne açık renk benekli bir kuştur.
şıması için oluşturulmuş sistem. Organizmaların adlan dırılması Linnaeus tarafından başlatılmış, o günden bu rafından,kurallara bağlanmıştır. Linnaeus'un dönemin de bilim dili olan Latince'yle yapılan sınıflandırmanın
temeli, bir türün doğru adıdır. "Bilimsel ad" denilen bu
sığır ve sığır yetiştiriciliği: Bk. SIĞIR. Sikkım
ad, iki sözcükten oluşur, ilk sözcük, cinsin adını gösterir
ve büyük harfle başlar. İkinci sözcük, türün özgün adını
gösterir ve küçük harfle yazılır. Alttürler, tür adına bir üçüncü' sözcük eklenmesiyle gösterilirler. Aile adları
cinsin adının köküne eklenen -idae ekiyle, altaileler,
Güneydoğu Himalayalar'da yeralan Sikkım'ın yüzölçü
cins adının köküne eklenen -inae ekiyle, üst ailelerse cins adlarının köküne eklenen -oidae ekiyle belirtilir.
(eyaletin tek kenti). Batıda Singablu dağlarıyla (başlıca doruğu Kangçencunga'dır) Nepal'den, kuzeydoğuda
karara varılır.
Hindistan'da eyalet. Asya'nın orta-güney kesiminde, mu 7 096 km², nüfusu 405 505, merkezi Gangtok'tur
Takımdan şubeye kadar uzanan öbeklerde bu kurallar uygulanmayıp, uzmanlar arasında görüş birliğiyle bir
Donthya dağlarıyla Tibet'ten ayrılan Sikkim toprakları,
bir dizi yüksek dağ ile aralarındaki vadilerle kaplıdır: Yükseltiler 6 000 m'nin üstünden 210 m'nin altına (gu
Sırbistan
ney kesimindeki vadilerde) değişir. Musonlara bağlı
Balkanlar'da cumhuriyet. Eski Yugoslavya'nın parça
olarak bol yağış alan (yılda 3 560 mm) eyalette, halkın
yarısından çoğunu Nepalliler, geri kalanın büyük bölü münü Bhutidler ve Lepçalar oluşturur. Etkin nüfusun %
lanmasından sonra Karadağ'la birlikte yeni Yugoslavya
Federal Cumhuriyeti'ni (1992) kurmuş olan Sırbistan'ın
90'a yakının çalıştığı tarımda (genellikle yükseltisi 2 100
yüzölçümü 88 360 km?, nüfusu 9 721 177 (1991), mer kezi Belgrad'dır. Bulgaristan, Macaristan, Hırvatistan,
sında pirinç, mısır, dari, patates ve meyve (özellikle tu
sınırlı olan ülke, iki özerk il (Kosova ve Voyvodina) içer
m'nin altındaki kesimlerde yapılır), başlıca ürünler ara
runçgiller) sayılabilir. El sanatları (yünlü kumaş, vb.) da gelişmiştir. TARIH
1890'da İngiltere'nin himaye bölgelerinden birine dö
nüştürülünceye kadar Tibet kökenli bir ailenin yönettiği bir krallık olan Sikkim, 1950'de, bağımsızlığı tanınmış
olan Hindistan'ın himayesine verildi. 1975'te, Hindis
tan'a katılarak, ülkenin 22. eyaleti oldu.
Bosna-Hersek, Karadağ, Arnavutluk ve Makedonya'yla mektedir. Nüfusun yaklaşık % 14'ünü oluşturan Arna vutların büyük bölümü Kosova'da yaşamaktadır. Dinar
dağları, Kuzey Arnavutluk dağları ve Balkan dağlan ara sındaki güney kesimi dağlık olan, Tuna irmağı ile kolları (Sava, Morava ve Tisza) tarafından sulanan Sırbis
tan'da, başlıca gelir kaynağı tarımdır: Tahıl, sebze, tü
tün ve meyve yetiştiriciliği. Madenkömürü, bakır, de mir filizi, kurşun, çinko ve antimon yataklarının işletil
SIRBİSTAN 73 Sırbistan 1992'de
Karadağ'la yeni
AVUSTAVA
YugoslavyaFederal
You can
KRYEMIA
CUTER
Cumhuriyeti'ni oluşturmuştur.
ROUAN
Doud YUM
ULVA
DOO
AORYA
HRTOK
TUNISTAN
ve cam fabrikaları, tarım makineleri yapımı, vb. TARIH
başlayarak
başardı; ama Osmanlılara ve Avusturya'ya düşmanca tutumu nedeniyle tahttan indirildi (1858). Yeniden ikti dara gelen Obrenoviç ailesinden Milos'un (öl. 1860) yerine geçen Mihailo (1860'tan 1868'e), Türk birlikleri rakipleri tarafından öldürüldü.
mesi, sanayinin gelişmesini sağlamıştır: Metalürji, kâğıt yy'dan
özerkliğini büyük devletlerin güvencesi altına aldırmayı
nin ellerindeki kentlerden çekilmelerini sağladıysa da,
UNIDONYA ARMUTLUX
VII.
(1842'den 1858'e), Sırpların bağımsızlığı sorununu Av. rupa'ya benimsetmek için kıtadaki 1848 Devrimi'nden yararlanarak, Paris Kongresi'nde (1856) Sırbistan'ın
günümüzdeki
Sırbistan
Yerine geçen yeğeni Milan Obrenoviç, bir diktator lük rejimi kurarak sosyalist ve radikal partilerin gelişme sini önlemeye çalışıp, Berlin Kongresi'nde (1878) Sır
bistan'ın bağımsızlığının onaylanmasından sonra, kral tacını giydi (1882). Ama Avusturya'yla gizli bir ittifak
topraklarına, özellikle de Morava irmağının vadisine
yapması ve boşanmış bir kadınla evlenmesi sonucun
kurdular. Bulgar Krallığı'na karşı etnik ve siyasal kimlik
setini ve dıştaki Avusturya'ya bağlanma çizgisini sür
yerleşen Sırplar, IX. yy'da Bizans Imparatorluğu'nun et kisiyle hıristiyanlığı benimseyerek, X. yy'da bir prenslik
da, tahtı oğlu Aleksandr'a (1889'dan 1903'e) bırakmak zorunda kaldı. Aleksandr'ın babasının içteki baskı siya
lerini korumak için savaşa giriştilerse de topraklarının
dürmesiyse, 1903 Haziranı'nda kral ailesinin, "Kara El"
büyük bölümünü yitirdiler ve Bizans'ın koruması aluna
girdiler. XI. yy'da Nemanjiç (ya yda Nemanyiç) sülalesi nin kurucusu Stefan Nemanja (1170'ten 1196'ya), Bi
adlı gizli örgüt üyesi subaylar tarafından öldürülmesiyle
sonuçlandı. Krallık tahtına çıkarılan Petar Karayorgiye viç !(1903'ten 1921'e), liberal bir Anayasa hazırlatıp,
zans imparatoru Manuel Komnenos'un ölümünden
ülkeyi Avusturya yörüngesinden çıkardı. 1908'de Bos
larını güneybatıya (Zeta (Crna Goral]) doğru genişletti. Yerine geçen oğlu Stefan Nemanjiç (1196'dan
kalmasına karşın, öbür Balkan ülkeleriyle ittifak yaparak Osmanlı İmparatorluğu'na karşı Balkan Savaşı'nı (Bk. BALKAN SAVAŞI) başlattı ve Makedonya'nın büyük bölümünü Sırbistan sınırlarına katmayı başardı (Bükreş
(1180) sonra bağımsızlığını ilan edip, devletinin toprak 1227'ye), hem papanın elinden (1217), hem de orto
doks ayin usulüne göre (1220) taç giyip, bağımsız orto doks Sirp kilisesinin kurulmasını sağladı. Sonraki krallar
döneminde iç savaşlarla sarsılan krallık, Stefan VI Uros Il Milutin (1282'den 1321'e) ve Stefan VIII Uros III De
çanski'nin (1321'den 1331'e) dönemlerinde yeniden güçlenip, Stefan IX Uros IV Duşan döneminde (1331. 1355) en parlak çağını yaşadı. Bizans'a karşı savaşlarla egemenliğini Korinthos körfezine kadar yayan Stefan IX Uros IV Duşan, yeni başkent Üsküp'te imparator ilan edilip (1346), bir yasalar derlemesi hazırlattı (1349). Ama ölümünden sonra yerine geçen oğlu Stefan X
Uros V'in, Çirmen Savaşı'nda (1371) Türklere yenilme.
sinden sonra, tahta çıkan Lazar Hrebeljanoviç'in de Ko
sova Meydan Savaşı'nda (1389) yenilmesiyle, Sırbis
tan'ın Türkler tarafından fethi süreci başladı. Ayakta kal
mayı başaran birkaç prenslikte, Macarlardan aldığı
Belgrad'ı başkent yapan Stefan Lazareviç (1389'dan 1427'ye) ve Burad Brankoviç (1427'den 1456'ya) Os
manlıların üstünlüğünü kabul ederek, Macarların da desteğiyle Sırbistan'ın fiili özerkliğini sürdürdülerse de,
na'nın Avusturya'ya katılmasını kabul etmek zorunda
Antlaşması, 1913). Saraybosna'da Avusturya arşidūkū
nün öldürülmesi (28 Haziran 1914) üstüne Avustur
ya'nın verdiği ultimatomu geri çeviren Sırbistan, Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında başarıyla direnmesine
karşın, çok geçmeden Almanlar ve Bulgarlar tarafından işgal edildi (1916). Savaştan sonra Petar l'in Sırp, Hırvat ve Slovenlerin kralı ilan edildiği (1918) ülkede, yerine
geçen oğlu Aleksandr I (1921'den 1934'e), Yugoslavya kralı unvanını aldı (1929). İkinci Dünya Savaşı'ndan
sonraysa, kurulan Sırbistan Cumhuriyeti, Yugoslavya
Federatif Sosyalist Cumhuriyeti'ni oluşturan cumhuri yetlerden biri oldu. O tarihten sonraki tarihi Yugoslav
ya'nın tarihiyle birleşen Sırbistan'da, 1990 yıllarından başlayarak cumhurbaşkanı Slobodan Milosevic, Yu goslavya'nın parçalanmasını ve federasyonu oluşturan
cumhuriyetlerin birer birer bağımsızlıklarını ilan etme lerini, silah zoruyla engellemeye çalıştıysa da, başara
madı. Karadağ'la Yeni Yugoslavya Federal Cumhuriye
ti'ni oluşturup, Bosna-Hersek'teki Boşnaklara kanlı sal
Türk fetihlerinin 1441'de yeniden başlamasıyla, Sırbis
tan'ın büyük bölümü çok geçmeden tam anlamıyla
Türk egemenliğine girdi (1459'da başkent Smedere
vo'nun (Semendire) fethi). Osmanlı-Avusturya savaşlan sırasında halkının bir bölümü Avusturya'nın elindeki
bölgelere (Voyvodina) çekilen Sırbistan'da, 1797'de
Kara Yorgi'nin önderliğinde başlatılan ayaklanmada
(BK. SIRP AYAKLANMASI) Sırplar, o sırada Osmanlı İm
paratorluğu'yla savaşmakta olan Rusya'nın da deste ğiyle Belgrad'ı ele geçirdilerse de, ayaklanma, Ruslar ile Türkler arasında Bükreş Antlaşması'nın imzalanması üstüne (1813), Kara Yorgi'nin kaçmasıyla sonuçlandı. Ama Milos Obrenoviç'in önderliğindeki yeni bir ayak
lanma (1815) sonucunda, Sırbistan belirli bir özerklik kazanırken, Miloş, padişah tarafından, vâris prens ola
rak tanındı (1830). Içte bir baskı siyaseti uygulamaya
başlayan (Kara Yorgi'nin öldürtülmesi, vb.) Miloş'un,
yerel önderlerin baskısıyla tahttan çekilmek zorunda kalmasından (1839) sonra, yerine geçen ikinci oğlu Mi
hailo'yu deviren (1842) Aleksandr Karayorgiyeviç
Birinci Dünya Savaşı'nda, Avusturyalılar, Bulgarlar ve Almanların ortak saldınsı sonucunda (Kasım 1915) bozguna
uğrayan Sırp askerlerinin, geri çekilişi.
74
SIRP AYAKLANMASI
dırılar başlatan Bosnalı Sırpları yoğun biçimde destekle mesi ve kışkırtması üstüne dünya kamuoyunun tepkile rini çekmesi, Birleşmiş Milletler'in Sırbistan'a ekonomik
ambargo koymasıyla (1992) sonuçlandı. Ama bu uygu lamaya karşın, Bosnalı Sırpların kanlı eylemlerine des
teğini günümüze (1995) kadar sürdürüp, bu arada içte,
22 Ekim 1993'te Sırbistan Parlamentosu'nu feshetti. 19
Aralık 1993'te yapılan seçimlerden partisinin (Sırbistan Sosyalist Partisi) birinci çıkmasına karşın, Parlamen
to'da çoğunluğu elde edememesi üstüne, bir koalisyon hükümeti kuruldu ve devlet başkanlığını yeniden Mi loşeviç üstlendi.
uzanır. Seyrek tüylü kuyruklarının uzunluğu 30 cm'yi
bulur. Aynı yandaki ön ve arka ayak aynı anda ileri ha reket ettiği için, yuvarlanır gibi yürürler. Genellikle leşle
beslenirlerse de, kendi avladıkları hayvanları da yerler.
Ailenin başlıca türlerinden benekli sırtlan (Hyaena cro cuta), kahkahayı andıran bir çığlık attığından, gülen sırt
lan diye de adlandırılır. Geceleri birkaç bireylik toplu
luklar halinde dolaşır. Öbür sırtlan türleri gibi leşle bes
lenmekle birlikte, aç kalınca canlı hayvanların en bü yüklerine (yaşlı aslan ve gergedanlara kadar) bile saldı rabilir. Çizgili sırtlan (Hyaena hyaena), Hindistan'dan Kuzey Afrika'ya kadar uzanan alanda yaşar.
Sırp Ayaklanması
sitma
Sırbistan'da Osmanlı egemenliğinden çıkmak için giri
şilen silahlı harekete verilen ad. Vidin kyanı Pazvantoğ lu Osman'ın uyguladığı aşırı baskıya karşı Kara Yorgi
adında bir domuz tüccarının başkanlığında ayaklanan
(1797) Sırplar, önce Avusturyalılardan,sonra Ruslardan (1804) aldıkları yardımla güçlendiler. Osmanlı hükü
metinin 13 Aralık 1806'da ayaklanmayı bastırmakla gö
revlendirdiği Bosna valisi Ebubekir Paşa'nın, Sırplarla
Akyuvarlar içinde asalak yaşayan birhücreli hayvanla nin yol açtığı bulaşıcı hastalık. Sıtmaya (malarya da de nir) yolaçan Plasmodium türünden asalak, insanın ve
çeşitli hayvanların alyuvarlarında ürer; alyuvarların par çalanmasıyla kana karışır; milyonlarca alyuvarın hep birlikte parçalanıp erimesi, belirli aralıklarla ortaya çı kan, üşüme, ateş ve terleme evreleriyle gelişen niteleyi
işbirliği yaparak Pazvantoğlu'nun adamlarını yok etme
ci nöbetlere yol açar. Alyuvarların azalmasıyla ayrıca, kansızlık da başlayabilir.
macıların üstüne gönderilen Niş valisi Hafız Paşa yenil di. Semendire'yi ve Belgrad'ı elegeçiren Kara Yorgi, Sır
neklerin dişileri taşır: Sivrisineğin midesinde çoğalan
sinin ardından, ayaklanma büsbütün yayıldı ve ayaklan
bistan'ın bağımsızlığına kadar çarpışmayı sürdüreceği
ni ilan etmesine karşın, Bükreş Antlaşması'nın imzalan masıyla Rusya ve Avusturya'nın desteğini yitirdi ve sad razam Hurşit Paşa komutasındaki Türk kuwetleri karşı sında tutunamayarak, Avusturya'ya sığınmak zorunda
Sitmayı, insan kanıyla beslenen anofel türü sivrisi
asalaklar, soktuğu kişilere de bulaşır. Yalnızca sivrisi neklerin üredikleri yerlerin yok edilmesiyle ortadan kal dınlabilen hastalığın, nöbetleri, çeşitli ilaçlarla hafifleti lebilir.
kaldı (1813).
Sivas: Bk. SİVAS.
Sırpça-Hırvatça: Bk. İSLAV DİLLERİ.
SIVI ve sivi hal Bulunduğu kabın biçimini alan, akan ve akma eğilimi olan cisimlere “sivi" adı verilir. Maddenin üç halineden
Sirpsındığı Savaşı
biri, sıvı haldir. Sıvılar yer değiştirme yeteneği yüksek
Osmanlı ordusu ile Haçlı orduları arasında 1364'te
maddelerdir. En küçük bir direnç göstermeden biçim
Sirpsındığı'nda yapılan savaşa verilen ad. Osmanlı dev
değiştirir, içinde bulundukları kabın biçimini alırlar. Her
laması üstüne, papa Urbanus V'in çabalarıyla bir araya
mi vardır ve buharlaşmaya ya da katılaşmaya elverişli
letinin Avrupa'daki topraklarını hızla genişletmeye baş
sivinin, basınç değişikliğine pek bağlı olmayan bir hac
gelen Macaristan, Sırbistan, Bosna ve Eflak kuvvetleri, Macar kralı Layoş'un komutasında ilerleyerek, Edir ne'nin kuzeydoğusundaki bölgede (Sirpsindığı) Meriç
dir. Sıvıların katılardan daha çok sıkıştırılabildikleri ve
kıyısında konakladılar ve Osmanlıların kısa süre önce
elegeçirmiş oldukları Edirne'yi tehdide başladılar. Or duyla Bursa'da bulunan Murat l'den yardım isteyen Ru meli beylerbeyi Lala Şahin Paşa'ya padişahın 12 000 ki şilik gazi-derviş kuvvetleriyle gönderdiği Hacı İlbey'in,
100 000 kişiyi aşkın Haçlı ordusuna düzenlediği gece baskınında, büyük Osmanlı ordusunun geldiğini düşü nen Haçlı kuvvetleri paniğe kapılarak dağıldı.
Sırri Hasan Efendi: Bk. HASAN EFENDİ.
mez. Sıkışabilme niteliği, sıvının sıcaklığına göre değişir
ve uçuculuğuna bağlıdır. Sözgelimi eter, suya oranla üç
kat daha uçucu bir sıvıdır; dolayısıyla daha çok sıkışabi lir. Moleküllerin birbirine sürtünmesinden doğan ağda lilik, sivinin akışına karşı koyar ve yağlama yağlarında bu özellik büyük önem taşır; ayrıca, denge halindekibir sivinin yüzeyi belirli bir gerilim altındadır; kılcallık etkisi
de bu gerilimle açıklanır. Sıvı hal, çoğunlukla katı hal ve gaz hali arasında geçiş hali olarak düşünülürse de, ken dine özgü nitelikleri vardır.
Gazlarla ilgili bilgiler, molekülleri arasında çok güçlü
etkileşim bulunan sıvılar için geçerli değildir. Dolayısıy la, sıvılarıincelemede, gazlara benzer bir yaklaşıma gi
rilemez. Bu nedenle sıvıları, özel katılar olarak göz önü
sırtlan Sintlangiller ailesinden
çok az da olsa esneklikleri bulunduğu genellikle bilin
ne alma yoluna gidilmiştir. Gerçekten, sıvıların yoğun memeli hayvan altailesi. Eski
Dünya'da yaşayan sırtlan (Bil. a Hyaeniae) alt ailesi üye
leri, seyrek postları sarımsı gri ya da siyah üstüne düzen
siz serpiştirilmiş siyah ya da kahverengi lekeli, geniş ka falı, iri ve yuvarlak kulaklı hayvanlardır. Omuzdan yere
yükseklikleri 80 cm'yi bulur. On ayakları arka ayaklarin
dan uzun olduğu için, gövdeleri arkaya doğru alçalarak
luğu, katılarınki gibi çok yüksektir (bu iki yoğunluk birbi
rine çok yakındır). Billur yapılı bir katıda, moleküller dü
zenli biçimde sıralanırlar ve geometrik biçimlerin, söz gelimi bir küpün, köşelerinde yeralırlar; katı, bu küple rin yığılmasıyla oluşur. Bu açıdan bakıldığında, sıvılar bir katı biçiminde ele alınabilirler; çünkü sıvılarda da
moleküller, katılarda olduğu gibi, birbirine aynı uzaklık
tadır; ama düzenli ve bakışımlı sıralanma görülmez.
SICILYA
75
Sivi halin ağdalılık gibi özelliklerini, yani sivi içinde
lerde kumanda uç iletişim süreçlerini inceleyen bilim.
pısını inceleme yoluna gidilmiştir. X işınlarıyla yapılan deneyler, moleküllerin birbirine dokunduğunu, biçimli bir molekül çevresinde belirli sayıda molekülün düzen li biçimde yeraldığını ve bu sayının molekülden mole
ni ile makineler gibi, doğal ya da insan yapısı çeşitli me
moleküllerin diziliş biçimini daha iyi açıklamak için, ya
küle değiştiğini göstermiştir; dolayısıyla, sıvı halin, mad
denin bütünüyle düzensiz bir hali olmadığı anlaşılmış. tur.
Moleküllerarası uzaklık bir ya da iki molekül çapı ka dar olursa, düzenli yapıda bir sıvı elde edilir. Bu uzaklık
birçok molekül çapına ulaştığında düzenin kalmaması,
billursu katıya karşıt görüln sine yolaçan niteliktir. Do layısıyla sıvı halin, moleküllerarası uzaklık küçük olursa
Daha kolay anlaşılır bir tanımla, sibernetik, insan bede
kanizmaların çalışma biçimleri arasındaki benzerlikleri inceler. “Bir amaca doğru yönlendirilmiş etki bilimi" di
ye de tanımlanan sibernetik, erişilecek amaca ilişkin mekanizmaları inceleyen bir "klasik" bölüm ile sistemin evrimine yön verecek amacın oluşturulmasıyla ilgili bir
bölümden oluşur. Bir sistem, evrimine eşlik eden bek
lenmedik olgular ne olursa olsun, önceden belirlenmiş yeni bir duruma doğru evrim gösterdiği zaman, bir
amaca yönlendirilmiştir. Bir amaca doğru yönlendiril miş bütün etki süreçleri, iki mekanizmayla gerçekleşe bilir: Geri besleme mekanizması; bellek mekanizması.
"düzenli", büyük olursa "düzensiz" olduğu söylenebi
Norbert Wiener, 1948'de yayınladığı Cybernetics or
lir. Bu durum, moleküllerin birbiri üstünde ve birbirinin yerini alarak kaymasını engellemez.
ne (Sibernetik ya da İnsan ve Makinede Denetim velle
sivi yağlar: Bk. KATIYAĞLAR VE
(Sibernetik ve Toplum) adlı yapıtlarında, bütün etki su
SIVIYAĞLAR.
Control and Communication in the Man and the Machi
tişim) ve 1950'de yayınladığı Cybernetics and Society reçlerinin yapısal bütünlüğünü ve çok farklı süreçler(bir
güdümlü merminin yönlendirilmesinden, kandaki kar
bondioksit oranının düzenlenmesine kadar) arasındaki
benzerlikleri ortaya koymuştur. Bununla birlikte, mad
Sibelius, Jean
di sistemler ile yaşam mekanizmaları arasında temel
Finlandiyalı besteci (Hämeenlinna 1865-Järvenpää
1957). Helsinki, Berlin ve Viyana'da müzik öğrenimi
Finlandiyalı besteci Jean Sibelius, Finlandiya
yurtseverligi ile Alman romantizm
geleneğini büyük bir başanyla
bağdaştırdığı yapıtlar vermiş, yoğun orkestra armonileri ve
folklor ögeleri kullandığı 7 senfonisiyle,
bazı farklılıklar bulunduğunu da unutmamak gerekir; sözgelimi, sinir sisteminin çalışması ile bir bilgisayann çalışması arasında hiçbir ortak nokta yoktur.
Sibirya Rusya'nın en büyük bölgesi. Rusya'nın Asya bölümünü oluşturan, batida Ural dağlarından doğuda Büyük Ok
yanus'a kadar uzanan Sibirya (Rusça Sibir), kuzeyde Kuzey Buzdenizi'yle, güneyde Kazakistan, Moğolistan ve Çin'le sınırlıdır. Yüzölçümünün (yaklaşık 13 milyon km?) Rusya'nın % 76'sını oluşturmasına karşılık, nüfus yoğunluğu düşüktür ve Sibirya'yı baştan sona aşan de miryolu hattı(Transsibirya Hattı), boyunca toplanmıştır.
Batı Sibirya uçsuz bucaksız, yer yer bataklıklarla ve ormanlarla kaplı bir ovadır; Obi ırmağı ile başlıca kolu İntiş ırmağı tarafından akaçlanır. Yenisey irmağının do ğusunda kalan Doğu Sibirya, daha yüksektir; Amur ve
Mahler'in yanı sıra
Lena irmaklarının havzalarini içerir ve "Rusya'nın
XX. yy'in en
Uzakdoğusu" diye adlandırılır.
başarılı senfoni
Büyük Okyanus'un yumuşatıcı etkisinin görüldüğü Uzakdoğu kesimi dışında, kışları sert ve çok soğuk, yaz ları serin kara iklimi etkisindeki Sibirya'da, yıllık sıcaklık ortalamaları -18 °C ile 4 °C arasında, yıllık yağış tutan 500 mm ile 250 mm arasında değişir. XV. yy'da bağımsız Sibirya Hanlığı'nın kurulduğu Si
bestecisi
sayılmıştır.
gören Jean Sibelius (asıl adı Johan Julius Christian'dır),
Helsinki'ye dönerek (1893), Finlandiya'nın gerek kül
tür, gerek siyaset açısından bağımsızlığa kavuşmasını
amaç alan sanatçılar ve yazarlartopluluğuna katıldı. Fin
destanı Kalavela'dan esinlenerek yurtseverce orkestra
yapıtları bestelemeye (Kullervo Senfonisi, 1892; Dort
Destan, 1892-1895; vb.) koyulup, bir yandan da Hel
sinki Konservatuvarı'nda ders verdi. Hükümetin bir
ödenek bağlamasıyla kendini bütünüyle bestelerine
adayıp, özellikle Debussy'yi örnek alarak, Rus ve Al
man etkilerinden arınmış, kişisel ve son derece tutarlı
bir üslup geliştirdi. 1899-1994 arasında, Mahler'inkiler
birya'ya Ruslar,1581-1582'de Sibirya hanına karşı du
zenledikleri seferle girdiler ve 1592'de hanı kesin yenil giye uğratarak, XVII. yy. boyunca bölgeye yerleşmeyi
sürdürdüler. XVIII. yy. başında maden yatakları işletil meye başlanan bölge, ayrıca o dönemden başlayarak,
yüzyıllar boyunca kürek ve sürgün cezalarına çarpur
lanların gönderildikleri bir yer oldu.
Sica, Vittorio De: Bk. DE SICA, VITTORIO.
le birlikte XX. yy'da bestelenmiş senfonilerin en önem lileri arasında sayılan 7 senfoni besteleyip, 1926'da
Sicilya
rinden sonra yapıt vermedi.
Akdeniz'de İtalya'ya bağlı ada. Italya yarımadasının gü
bestelediği, başyapıtı sayılan Tapiola adlı senfonik şii sibernetik
Teknolojik, biyolojik, toplumbilimsel ve iktisadi sistem
ney ucundan Messina boğazıyla ayrılan, güneyde Ak deniz, doğuda lon denizi, kuzeyde de Tirren deniziyle sınırlı olan, komşu adacıklarla birlikte İtalya'nın yan özerk bölgelerinden birini oluşturan Sicilya'nın yüzöl
76
SIDE
müzde Siracusa), adanın dörtte üçüne egemen olduysa da, Sicilya İ.Ö. III. yy'dan başlayarak Roma ile Kartaca.
arasında bir savaş alanına dönüştü. Siracusa'yı M. Clau
dius Marcellus'un ele geçirmesinin (İ.Ö. 212) ardından kesin olarak Roma yönetimine girip, Roma'nın "buğ day ambarı"na dönüştü ve yöneticileri tarafından aci
masızca sömürülerek, gerilemeye başladı. İ.S. V. yy'da Vandallar ve Ostrogotlar tarafından istila edilip, 1.Ö.
535'te Bizanslılar tarafından alınarak, IX. yy'da Araplar tarafından fethedildi. Çok geçmeden de Normanların
yönetimine girerek (1091), Sicilya Krallığı'na dönüştü rüldü (1130). Önce Hohenstaufen sülalesinin (XII. yy. sonu),daha sonra Anjou sülalesinin eline geçip, Sicilya Kiyimlan (1282) diye adlandırılan ayaklanmada bin
Sicilya'nın doğu kıyısındaki, birçok Eskiçağ kenti
yıkıntılannın bulunduğu Taormina'da, I.O. III. yy'dan kalma
bir Yunan tiyatrosunun yıkıntılan. Arka planda seçilen Etna dağı, Avrupa'nın en yüksek etkin yanardağıdır,
çümü 25 709 km², nüfusu 5 172 785'tir. Dokuz ile bö lünmüştür: Agrigento, Caltanissetta, Catania, Enna,
Messina, Palermo, Ragusa, Siracusa, Trapani. Apennin
dağlarının uzantıları sayılan Peloritani, Nebrodi ve Le Madonie dağlarının yükseldikleri Sicilya adasının en yüksek noktası, Etna yanardağıdır (3 345 m). Kurak Ak
lerce Fransızın öldürülmesinden sonra Anjou egemen liğinden kurtuldu ve Aragon sülalesine başvurarak, sü lalenin ele geçirdiği Napoli Krallığı'yla birlikte, İki-Sicil ya Krallığı'nın (1442) bir bölümü oldu. 1458'de Napo li'den ayrılıp, Aragon sülalesinde kaldıysa da, 1713'te Savoia'ya, 1718'de Habsburg sülalesine, daha sonra Bourbon soyu için yeniden kurulan İki-Sicilya Krallı
ğı'na katıldı (1734). Devrimci ayaklanmalarla sarsılıp (1820-1848), Garibaldi tarafından ele geçirilerek, bir halkoylamasıyla Piemonte Krallığı'na (sonradan İtalya Krallığı'na dönüştü) bağlandı (Ekim 1860). 1948'de,
İtalya Cumhuriyeti içinde özerklik tanındı.
deniz iklimi etkisindeki adada, halkın %25'inin uğraştı
ğı tarımda, buğday, hurmagiller, sebze, zeytin ve şarap lik üzüm yetiştirilir. Başlıca sanayi kolları arasında petrol rafinerileri, tersaneler, kimya sanayisi, ilaç yapımı, be
sin sanayisi, gübre fabrikalanı, vb. sayılabilir. Uç büyük
limanından (Catania, Messina ve Palermo) yapılan ba
lıkçılık önemli bir gelir kaynağıdır. Ama halkın yarısı, hizmetler kesiminde çalışır. TARİH
Tarihöncesi dönemden başlanarak yerleşilen, I.O. IX. yy'da Fenikeliler, I.Ö. VIII. yy'da da Yunanlılar tarafın
dan sömürgeleştirilen Sicilya, siteleri bunalıma sürükle
yen ve tiran (Agrigento'da Phalaris (İ.Ö. 570'e doğru Í.O. 554); Syrakusai'de Gelon (1.Ö. 540-1.0. 478)) re jimlerinin kurulmasına yol açan ayaklanmalara karşın,
uzun bir refah dönemi yaşadı. I.O.V. ve I.O. IV. yy'lar da, Kartacalıları püskürten (İ.Ö. 480) Syrakusai (günü
Side
Anadolu'da Eskiçağ kenti. İ.Ö. VII. yy'da Aiolis kentle rinden Kyme'den gelenler tarafından Pamphylia bölge sinde, Antalya körfezinin doğu kıyısında (kalıntıları gü
nümüzdeki Side beldesi (Manavgat ilçesi) ve çevresin
dedir) kurulan Side, 1.6. 333'te Büyük İskender tarafın dan alındı. Ptolemaios sülalesinin ve Selefkilerin ege
menliğine girip, 1.0.11. vel. yy'larda Roma'yla iyi geçin
mesi sonucunda güçlendi. En parlak dönemini I.S. II. yy. ile III. yy'ın ilk yarısında yaşayıp, Roma İmparatorlu
ğu'nun genel gerileme döneminde yavaş yavaş gerile di. Müslüman Arapların akınlarından (VII. yy'dan başla
yarak) büyük zarar görüp, X. yy'da boşaltıldı. Side'de XIX. yy. sonlarında başlatılan araştırma ve kazılar, o tarihten günümüze (1995) kadar sürdürülmüş
Side'de I.S. II.
vy'dan kalma liyatronun vikintilan.
SIENKIEWICZ, HENRYK ve pek çok anıt, yıkıntı, kalıntılar ortaya çıkarılmıştır:
Surlar ve sur kapıları (büyük bölümü I.O. II. yy'dan, kenti ikiye bölen bölümül.S. IV. yy'dan kalma); sütunlu
yollar (İ.S. II. yy.); su kemerleri (I.5. II. yy.; III. yy. başın da onanılmıştır); agora (İ.S. II. yy.; 90,80x94,00 m); ti
yatro (Roma tipi, I.S. II. yy.); agora hamamları (İ.S. V.
77
Üniversitesi'nde öğrenim görüp, aynı üniversitede fizik okutmanlığına getirilen (1911) Karl Manne Siegbahn, elektrik ve magnetizma konusunda araştırmalaryapıp, yeni tayf dizileri buldu (1916). Profesörlüğe yükselip
(1923), Uppsala Universitesi'ne geçerek,(1923), X-ışın
larının tayflarına ilişkin araştırmalara girişti ve bu işınla
17,55 m); Apollon (İ.S. II. yy'ın ikinci yarısı) ve Athena
rin kırınımını bularak, 1924'te Nobel Fizik Ödülü'nü al dı. 1937'de Stockholm'da yeni kurulan Nobel Deney
minden çeşitli yapı kalıntıları; vb.
emekliye ayrıldı. Oğlu Kai Sieghbahn (Lund 1918),
siderit
bir gerecin yüzeyinin ince çözümlemesini X-ışınlarıyla
Yy.; günümüzde müzedir); Dionysos tapınağı (7,23 x
(I.S. II. yy'ın ikinci yarısı) tapınakları; Bizans döne
Doğal demir karbonat. Avusturya'da ve İngiltere'nin
bazı kesimlerinde bulunan siderit (FeCO,), en önemli
sel Fizik Enstitüsü'nün yöneticiliğine getirilip, 1964'te Uppsala Üniversitesi'nde profesörlük yaptı. Ekibiyle,
yapan elektron spektroskopisi düzeneğini bulup, 1981'de Nobel Fizik Ödülü'nü çalışma arkadaşlarıyla paylaştı.
demir filizlerinden biridir. Sertliği 31/2-4, özgül ağırlığı
3,8-3,9'dur. Bullurlarının, üçlü eksen doğrultusuna gö
Siemens, Werner von
miknatıslanma özelliği taşımasından ötürü, magnetik
Alman mühendisi ve sanayicisi (Lenthe 1816-Berlin
re, bu eksene dik bütün öbür doğrulardan daha çok
Sidi Halil: Bk. HALİL BİN İSHAK.
1892). Topçu subayı olarak Prusya ordusunda görev alan Werner von Siemens, Danimarka saldırılarına karşı Kiel limanını savunmakla görevlendirildi. Telefon ve
sidik: Bk. İDRAR.
araçları yapan bir şirket kurdu. 1846'da kadranlı telgra
alanların ölçülmesinde kullanılır.
telgrafla ilgilenerek Prusya'da telgraf sisteminin kurul
masına katkıda bulunup, 1849'da G. Halske'yle telgrat
fı, 1850'de kayıt makineli telgrafı, 1856'da adını taşıyan
indüksiyonlu makineyi, 1857'de elektromagnetik tel sidik borusu: Bk. İDRAR KESESİ. sidik torbası: Bk. İDRAR KESESİ.
graf makinesini, 1862'de otomatik telgraf makinesini
buldu. 1858-1867 arasında iletkenlerde akımın yayıl
masını inceleyip, denizaltı telgraf kablolarının döşen
mesiyle ilgilendi. 1879'da ilk elektrikli lokomotifi yaptı. Soyundan gelenler, kurduğu şirketin (Siemens) günü müzün en büyük elektrik ve elektronik şirketlerinden
sidik yolu: BK: İDRAR KESESİ.
Sidney, Sir Philip Ingiliz yazarı (Penshurst, Kent 1554-Arnhem, Hollanda 1586). Soylu bir ailenin oğlu olan Sir Philip Sidney, sa
rayda yetişti. Fransa, Almanya ve İtalya'da uzun yolcu
luklar yaptıktan sonra, kraliçe Elizabeth'in hizmetinde
çeşitli diplomatik görevlerde bulundu. Kraliçenin An jou düküyle evlenmesine karşı çıktığı (1580) için göz
den düşünce, kendini edebiyata adadı. Hümanist idea
le bağlı kalarak belirli bir türde ustalaşmaktan kaçındı ve
edebiyatı hem bir eğlence kaynağı, hem bir bilgelik ola rak gördü. Sağlığındayayınlamadığı, ama daha yazdığı
sırada, el yazmasından yapılan kopyalarla edebiyat çevrelerinde ve soylu sinif arasında tanınan büyük ta rihsel ve pastoral romani Arcadia'yi (1590'da yayınlan
di) kaleme aldı. Apologie for Poetrie (Şiire Övgū, 1598'de yayınlandı) adlı incelemesinde, bir yandan şa irliği ve şiiri savunurken, bir yandan da şiirin gelişmesi için gerekli teknik ve estetik koşulları belirleyip, sonra,
kuramlarını kanıtlamak istercesine şiirler yazmaya ko
yuldu: Astrophel and Stella (Astrophel ve Stella, 1591'de yayınlandı) adlı kitabında toplanan 110 sone
biri haline gelmesini sağladılar.
Siena Italya'da kent. Toscana bölgesinde, Chianti tepelerin de, Floransa'nın 65 km güneyinde yeralan Siena'nın nüfusu 61 000'dir. Şarap fabrikaları (ünlü Chianti şarap
ları), gübre fabrikaları, kimya sanayisi gibi sanayi kolları nin da bulunmasına karşın, titizlikle korunan Ortaçağ
görünümüyle kent, İtalya'nın en önemli turizm kentle rinden biridir: Yapımına XI. yy'da başlanan katedral; yüksek çan kulesiyle Torre del Mangia; birçok kilise;
Belediye sarayı (günümüzde müzedir); surlar; katedra lin vaftiz yerini, belediye sarayını, vb. süsleyen en ünlü İtalyan heykelcileri ve ressamlarının yapıtlari; vb.
Augustus'un buyruğuyla kurulan bir Roma kolonisi (Sena lulia) olan Siena, Germen göçleri sırasında önem kazanıp, karayollarının kavşağında bulunduğundan büyük bir ticaret ve bankerlik merkezine dönüştü. VIII. yy'da bir Lombard valisinin, IX. yy'da bir Frank kontlu
ğunun merkezi olup, XII. yy'da serbest komün statüsü kazandı. Ama Floransa'yla çekişme sonucunda ticaret
şirketlerinin (özellikle Buonsignori şirketinin) iflas etme siyle ve 1348'de patlak veren kara veba salgınıyla geri ledi. Bununla birlikte sanat ve kültür merkezi olarak
ve 12 şarkı. 1585'te Hollanda'ya gönderilip, Axel Sava
önemini korudu. 1555'te imparatorluk kuvvetleri tara
sonucunda 32 yaşında öldü.
fından ele geçirilip, Felipe Il tarafından Cosimol de Me dici'ye verilerek, Toscana Büyükdüklüğü'ne katıldı.
Sidon: BK. SAYDA.
Sienkiewicz, Henryk
şı'nda büyük yararlık gösterdikten sonra, aldığı yaralar
Polonyalı yazar (Wola Okrzejska 1846-Vevey, Isviçre
Siegbahn, Karl Manne İsveçli fizikçi (Örebro 1886-Stockholm 1978)). Lund
1916). Gazeteciliğe başlayan (1869) Henryk Sienkie wicz, Polonya köylülerinin yaşamını anlatan Öyküler yazdı (Na Marne (Boşuna, 1870]; Stary Sluga (Yaşlı Hiz
78
SIERRA LEONE
metçi, 1875); Selim Mira (1876); Szkice Weglem (FC zenTaslaklar, 1877]). Uzun gezilere çıkıp (1876 1879), bu gezilerden esinlenerek, birçok yeni öykü v roman yayınladı: Sisty z Podrozg (Yolculuk Mektupla
ri), Latarnik (Fener Bekçisi, 1880), Z Pamietnika Poz
nanskiego Nauczyciela (Bir Poznan Eğitmeninin Gün
lüğü, 1879), Bartek Zwyciezca (Galip Bartek, 1882
Tutucu Slowo (Söz) gazetesinin yönetmenliğine getir
lip (1882), o tarihten sonra özellikle Polonya tarihinden esinlendiği romanlar yayınladı: Ogniem iMeczem(Çe lik ve Ateş, 1884), Potop (Tufan, 1886), Pan Wolody
jowski (Wolodyjowski Beyefendi, 1888), Rodzina Po lanieckich (Polanieckich Ailesi, 1894), Kovadis (Quo
Vadis, 1895), vb. Poznan'ın almanlaştırılmasını engel
lemek için Wilhelm Il'ye bir mektup yazıp, Polonya hal ki tarafından 1900'de bir jūbilesi düzenlendi ve arma ğan olarak Oblegorek köşkü verildi. 1905'te Nobel
Edebiyat Ödülü'nü alip, Birinci Dünya Savaşı sırasında
İsviçre'de Polonyalı savaş kurbanları için çalışmalar yaptı ve Vevey'de öldü. Kemikleri, 1924'te, törenle Varşova'ya taşındı.
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 73 326 km2. Baş
kenti ve en büyük kenti: Freetown (500 000 nüf.;
Sierra Leone
1991 tah.).
Batı Afrika'da ülke. Kuzeyde ve doğuda Gine'yle, gü
neydoğuda Liberya'yla sınırlı olan, güneybatıda Atlas
okyanusuna açılan Sierra Leone, 1961'e kadar bir İngi liz sömürgesiyken, o tarihtebağımsızlığa kavuşmuştur. YÜZEYŞEKİLLERİ, BİTKİ VE HAYVAN
Sierra Leone toprakları, birbirinden oldukça farklı dört bölgeye ayrılabilir: Yaklaşık 50 km genişliğindeki batak lık kıyı kesimi; arkasındaki yüksek otlar ve seyrek or manlarla kaplı ova; daha doğuda, ülkenin en yüksek
dağı olan Lomas dağının (1 948 m) bulunduğu dağlar ve
yaylalar bölgesi; batı kıyısında, okyanusa çıkıntı yapa
rak, başkentFreetown'ın dünyanın üçüncü büyük do gal limanı olan limanını oluşturan dağlık Sierra Leone yarımadası. Büyük bölümü demirli, dolayısıyla da pek verimli olmayan topraklarla kaplı olan ülkede, doğal or india Frate
GINE
GINE
Kome
Dated
Forecare
Samor
Banten
Baron
Kond
Barish
wei
Port .La
Makon,
Loni volan BU Freetown
tota
Leon People
Torbandel
luty
Baran
Bombon Tero,
Adalen. Boere
Petor
Pey Go
Mob
LIBERYA
. Tewas
Bendaja
IT
SIERRA LEONE
Metre
2000
Demiryolu En Yuksek ve Alçak Nobular HU
Ger
BACO
ORAC
Olçek17.01
Kenemar
Senen
Sherbro Adalart
ANT
10
(1991): 1 000 canlı doğumda 151.
EKONOMI. GSMH (1989): 1,302 milyar dolar; ki
şi başına ulusal gelir 325 dolar. Etkin nüfus dağılı
mi (1986): Tarim-%8; madencilik %9; sana yi- %12; yapı sanayisi- %12; bayındırlık hiz
metleri, ulaşım ve haberleşme- %12; ticaret ve
finans- %8; devlet görevlileri ve hizmetler %31. Dış ticaret (1990): Dışalım- 144 milyon dolar; dışsatım, 138 milyon dolar. Ticaret yaptı ği başlıca ülkeler: Hollanda, Ingiltere, ABD, AI manya, Çin. Para birimi: 1 leone - 100 cent.
ları: 2. Başlıca havaalanları: 1.
1000
Metre 0
200
200 0
Altinda 2010
manlar tarla açmak için yok edilmiş, günümüzdeki bü
yük palmiye ormanları sonradan yetiştirilmiştir. Hayvan
tube
Banda
-Harry
ATLAS OKYANUSU
Pennou
Lugo B6
Tutte
0
nyby
care
and
Adelen Sreng
da- 48; erkeklerde- 42. Bebek ölüm oranı
valor
Magamba con
Bawy
si (1987): 292. Ortalama ömür (1991): Kadınlar
.
Por
Y
ering
Yetişkin nüfusun %21'i. Üniversite sayısı (1992): 2. Hastane yatak sayısı (1987): 4754. Hekim sayı
rayolları (1987): Toplam 8 300 km. Başlıca liman
vo
Bema
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991):
ULAŞIM. Demiryolları (1988): Toplam 84 km. Ka
kan
Vaban . лау
ce. Başlıca dinler: Geleneksel dinler, İslâm, hıristi
lümlenmesi: 4 il.
KAO DA
Bursa
VET
Lung
lik nüfus artış hızı (1991): %2,6. Resmî dili: İngiliz
let Meclisi (1992'de dağıtılmıştır). Yönetim bö
TORU
Sed
hun
(1985): Kentlerde % 28; kırsal kesimde % 72. Yil
YÖNETIM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil
Kanek
Ke
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 4 274 543; nüfus yoğunluğu: Km?'ye 58 kişi. Nüfus dağılımı
yan.
TOPLULUĞU, İKLİM
Sau
SIERRA LEONE CUMHURİYETI
topluluğunda maymunlar, aslanlar, parslar, suaygırları, vb. pek çok böcek, kuş, balık türü sayılabilir. Tropikal iklim etkisindeki(yağış mevsimi mayıs-ekim
ayları arasındadır)Sierra Leone'de, yıllık sıcaklık ortala maları 20°C-30°C arasında (dağlık bölgelerde 20 °C'in
daha altında), yıllık yağış tutarı 2 030 mm (kuzeydoğu kesimde) ile 3 810 mm'nin üstü (yarımadakesiminde) arasında değişir. Büyük Scarcy, Küçük Scarcy (Gi ne'deki adları Kolente ve Kaba'dir), Rokel, Jong, Waan je, Sewa, Moa, Mano, vb. başlıca irmakların çoğu, do ğudaki Gine dağlık bölgesinde doğup, Sierra Leone topraklarında güneybatıya doğru akarak, Atlas okyanu suna dökülür.
SIERRA LEONE F
C
15 71
23
60
20
59
19
79
(Solda) Sierra Leone'nin başkenti ve en büyük kenti Freelown'da, kırmızı
dikdörtgenlerle aylık sıcaklık ortalamalan, mavi dikdörtgenlerle de aylık yagıs
ortalamaları verilmiştir. Atlas okyanusu kıyısında, ekvatorun 10° kuzeyinde yer alan ve Batı Afrika'nın başlıca limanlarından biri olan Freetown (altia), bir yagışlı, bir de kurak mevsimi bulunan tropikal iklim etkisindedir.
50
13
5
O
S M NMHT
A
E
E
KA
32
0
5
10 15 10 25
35 10
IS
49
20
10
99
-
22
-
25
0
65 70 15
ינפ
20
-
J
20
-
35
35
.
85
Freetown
TOPLUM YAPISI
Reislik, gizli dernekler, atarekil aile yapısı, vb. pek çok ortak kurumu paylaşmasına karşın, Sierra Leone halkı, dilleri ayrı kökenden geldikleri izlenimini uyandıran iki temel topluluğa ayrılır: Toplam nüfusun % 30'a yakını
ni oluşturan Mandeler; toplam nüfusun %30'a yakınını oluşturan Temneler. Azat edilmiş siyah kölelerin torun
ları olan melezler, Freetown ve batı kesimde yoğunlaş
mışlardır ve İngilizce ile çeşitli Afrika dillerinin karışımı bir dil olan Kreolce (ülkenin ticaret dili haline gelmiştir) konuşurlar. Resmî dili Ingilizce olan ülkede, halkın bü yük bölümü geleneksel canalikla (animizm) ilintili din
da Portekizlilerin küçük kaleler kurmalanndan sonra,
XVII. yy'da Ingilizler, Portekizlileri çıkararak yerleştiler.
XVIII. yy. boyunca yoğun bir köle ticareti uyguladıklan
ülkeye, İngiltere'de ve Antil adalarında serbest bırakı
lan eski kölelerin yerleştirilmesi için Freetown'ın kurul masından (1786) sonra, Nova Scotia'dan ve Jamai
ka'dan “kaçak köleler" geldi. 1807'de Ingiliz Parlamen tosu'nun kararıyla köleciliğin yasaklanmasıyla, o tarihe kadar Sierra Leone Şirketi'nin mülkü olan Sierra Leone,
Ingiltere Krallığı'nın sömürgelerinden birine dönüştü.
XIX. yy'da İngiltere'nin Liberya ve Fransız Ginesi sınır
çizgisi üstünde bir himaye yönetimi oluşturmasından
lere bağlı, % 40'a yakını da müslümandır. Ayrıca, bü
sonra, 1924'te çıkarılan Anayasa'yla, Yasama Kuru
yükçe bir hıristiyan topluluğu da vardır.
lu'nda hem himaye bölgesinin, hem de sömürgenin
Nüfusun en yoğun olduğu yer, iklim koşulları ve top
temsilcilerinin yeralması kabul edildi. 1951'de demok
(km²'ye 100 kişiden çok). Bütün Afrika'da yaygın olan,
ratik parlamenter bir yönetim kurulan ülke, daha sonra, Sierra Leone Halk Partisi'nin eylemleri sonucunda
rakların pirinç tanımına elverişli olduğu batı kesimidir ama Sierra Leone'de çok daha yoğun yaşanan kırsal ke
simden kentlere göç olayı, Freetown'i ve yarımada ke
1961'de bağımsızlığa kavuştu ve 1954'te başbakanlığa seçilmiş olan Milton Margai, görevini bağımsızlıktan
simini ülkenin en yoğun nüfuslu bölgesi haline getirmiş
sonra da sürdürdü. Milton Margai'nin ölümünden son
tir. Dışsatıma yönelik tarım ve madencilik (özellikle el
ra başbakanlığa getirilen kardeşi Albert Margai, 1967
mas ve boksit) yapılan doğu kesimde de nüfus yoğun lukları oldukça yüksektir.
seçimlerini yitirince, görevini muhalefet onderi Siaka
EKONOMI
Andrew Juxon-Smith'in yönettiği bir askeri darbeyle devrildi. Nisan 1968'de yeni bir darbeyle Juxon-Smith'i deviren askerler tarafından yeniden iktidara getirilen Si
Sierra Leone'nin ekonomisi büyük ölçüde tarıma daya nir. Dışsatıma yönelik tarım ürünlerinin başlıcaları ara
sında tahıl, kakao, hurma, yerfıstığı, zencefil, çeşitli
meyve ve sebzeler sayılabilir. İç tüketime yönelik başlı
ca tarım ürünleriyse pirinç, manyoka, sorgum ve dari dır. Elmas, boksit ve titan dioksit (rutil) dışsatımı da, son derece önemlidir (toplam dışsatım gelirlerinin %50'si).
Açık deniz balıkçılığı gün geçtikçe gelişmektedir. Bu nunla birlikte, 1970 yıllarının başlarında yüksek enflas
yon, karaborsanın yaygınlaşması, altyapının gerilemesi ve komşu Liberya'daki iç savaştan kaçan çok sayıda in
sanın ülkeye sığınması, ekonomiye büyük zarar vermiş, 1992'de ordu, “yolsuzluk ve yetkilerin kötüye kullanıl
masına son vermek, ekonomiyi yeniden yapılandır mak" savıyla iktidara el koymuştur. TARIH
1460'a doğru. Portekizli Pedro de Sintra'nın ulaşarak Serra Lyoa (“Aslan Dağı") adını verdiği dağlık yarımada
Stevens'e devrettiyse de, kısa süre sonra Stevens, albay
aka Stevens, ülkedeki çeşitli etnik topluluklar arasında bütünlüğü sağlamak için büyük çaba harcadı. Ama
1980 yıllarında fiyatların artması, besin sıkıntısı ve çeşitli
yolsuzluklar nedeniyle hükümetinin gün geçtikçe artan
bir muhalefetle karşı karşıya kalması üstüne, Kasım
1985'te istifa etmek zorunda kaldı. Tüm Halklar Birliği
Partisi'nin (1978-1991 arasında tek parti) kongresinde,
yerine Genelkurmay başkanı tuğgeneral Joseph Saidu Momoh getirildiyse de, Stevens, ölünceye kadar
(1988) parti başkanlığını elinde tuttu. 1991'de, Momoh'un Liberya'ya yollanan Batı Afrika barış gücünü desteklemesine öfkelenen Charles Taylor
yönetimindeki Liberyalı ayaklanmacıların ülkeyi istila etmelerinin ardından, kısa süre önce siyasal reform is
teklerini istemeye istemeye de olsa kabul etmiş ve çok
partili seçimlere gidilmesini öngören yeni bir Anayasa
80
SIERRA MADRE
hazırlatmış olan Momoh, askerî bir darbeyle devrile rek, Anayasa askıya alındı. Darbenin önderi yüzbaşı Valentine Strasser, kurulan Ulusal Geçici Yönetim Kon
seyi'nin başkanlığını üstlenip, yakın bir gelecekte parla menter demokrasiye geçileceğini açıkladı.
linde, Fra Angelico'nun taslaklarını çizdiği freskleri ta
mamladı: Cehennem, Diriliş, Cennet, vb. Monte Olive
to manastırında 9 freske başlayıp (tamamlamadı), sonra Cortona'ya çekildi.
XV. yy. sonlarında Toscana'nın başlıca fresk ustası
olan Signorelli'nin, yapıtlarıyla Michelangelo'yu etkile Sierra Madre: Bk. MADRE DAĞLARI.
Sierra Nevada (ABD): BK. NEVADA
diği öne sürülmektedir.
siğil
DAĞLARI (ABD).
DNA'lı bir virüsten kaynaklanan ya da yağlı keratozlu bir sıvıyla kaplı (seboreli siğil) iyicil deri urlarını belirten tip terimi. Siğiller (genellikle çok sayıdadırlar), çoğun
Sierra Nevada (İspanya): Bk. NEVADA
lukla belirli bir boyuta ulaşıncaya kadar büyür, birkaç ay
DAĞLARI (İSPANYA).
süreyle değişmeden kaldıktan sonra, çoğunlukla kendi
Signac, Paul
edilirler. Siğillerin kansere dönüşme tehlikesi yoktur.
Fransız ressamı (Paris 1863-ay.y. 1935). Ailesi mimar
Sihanuk, Norodom: Bk. NORODOM
olmasını isterken 1880'de Monet'nin bir sergisini gez
liklerinden yok olurlar. Ya da tibbi yöntemlerle (yakıcı maddelerle, kriyoterabiyle, elektrokoagülasyonla) yok
SİHANUK.
sih dini Hindistan'ın dört büyük dininden biri. Hindistan'ın ku zeybatı kesimindeki Pencab’da, Guru Nanak (1469 1539) tarafından kurulan sih dininin inananları (sihler),
Hindistan nüfusunun % 1,8'ini (yaklaşık 16 milyon nü fus) oluştururlar. Ayrıca İngiltere, Kanada, ABD, Malay
sia ve Doğu Afrika'da da küçük topluluklar oluşturmuş lardır. Guru Nanak'ın hindular ve müslümanları tek bir din
de toplamak amacıyla kurduğu sih dini, tek gerçeklik olan yaratıcı bir tek tanrının varlığını duyurur; bütün in
sanların kardeş olduklarını, dolayısıyla kastlara ayrıla mayacaklarını ileri sürer; tek gerçeklik olan tanrıya, adı nin sürekli yinelenmesiyle, övücü ilahiler okunmasıyla, bir guru (üstet) yönetiminde düşünmeyle ulaşılacağını savunur. Guru Nanak'ı 9 guru (sonuncusu 1675-1708 Paul Signac'ın Félix Fénéon'un Portresi (1890) adlı tablosu, çok küçük noktalar yoluyla renklerin bölünmesine dayanan bölmecilik okulunun niteleyici örneklerindendir. (). Logan
arasında guruluk yapan Gobind Singh'tir) izlemiş, son ra, sih dininin yasasıolan Adi Granth "yaşayan guru" sa
koleksiyonu, Modern Sanat müzesi, New York.)
yılmıştır. Sih dininin kutsal tapınağı olan Amritsar'daki Altın
dikten sonra resme yönelen Paul Signac önce izlenim
Tapınak, dördüncü guru Ram Das (1574-81 arasında guru) tarafından yaptırılmış dinin yasasını, yedinci guru Arcun (1581-1606 arasında guru) hazırlamıştır.
ciligi benimsedi; 1884'te Seurat'yla tanışınca, onun ça
lışmalarından etkilenerek, yeni izlenimci topluluğun kuramcısı oldu. Fransa kıyılarını, özellikle de Bretagne ve Provence kıyılarını tekneyle dolaşarak, son derece içtenlik ve tazelik dolu suluboya resimler yaptı.
Başlarına bir sarık saran sihler, saçlarını kesmez, içki ve tütün kullanmazlar. Müslümanlar ve hinduların sal dırılarına karşı, 1679'dan başlayarak Keşmir, Multan ve Peşaver'de bir tür askerî diktatörlük kurmuşlar, “Sih Sa vaşları" adı verilen savaşlar (1845-46; 1848-49) sırasın
1889'da kuramsal bir inceleme (D'Eugène Delacroix
da Ingilizlerle çarpışıp, sonunda yenilmişler, Hindistan
Izlenimciliğe, 1899]), 1927'de de Jongkind üstüne bir
ile Pakistan'ın ayrılmasından sonra, Pencab iki ülke ara sında bölüştürülünce, Pakistan'da kalanlar müslüman
au Néo-Impressionisme (Eugène Delacroix'dan Yeni inceleme yayınladı.
larla kanlı biçimde çarpışmışlar ve yaklaşık 2,5 milyon sih Hindistan'a göçmüştür. 1982'de, siyasal partileri
Signorelli, Luca
Akali Dal aracılığıyla daha çok özerklik istemeye koyul
İtalyan ressamı (Cortona 1445'e d.- ay.y. 1523). Anne tarafından Vasari'nin akrabası olan Luca Signorelli, aile si Arezzo'ya yerleşince, Piero della Francesca'nın ya
nin tapınağa saldırmaları, sihler arasında büyük tepkile
muşlar, sih militanların Altın Tapınak'ı karargâh haline getirerek bağımsızlık istemeleri üstüne, Hint askerleri re yol açmış ve sonunda başbakan Indira Gandhi, ertesi
ninda yetişip, ustasıyla birlikte çalışmaya başladı. Baş
yıl özel muhafız birliğindeki iki sih tarafından öldürül
(Pan'ın Eğitimi; 1489; vb.), 1492'den sonra birçok din sel tablo yaptı. Sistina kilisesinde Musa'nın Yaşamından
Siirt (kent)
de freskleryapıp, 1499-1504 arasında Orvieto katedra
Siirt ilinin merkezi. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde
langıçta Botticelli ve Pollaiolo'nun etkisinde kalıp
Sahneler, daha sonra Perugia'da Sant Onofrio kilisesin
müştür.
SİİRT 81 Siirt'ten görunus
yaklaşık 900 m yükseltide az eğimli bir ovada kurulmuş olan Siirt'in çevresi, üç yandan az yüksek tepelerle ku şatılmıştır. Yalnızca batı yönü açıktır: Bu yönde 32
km'lik bir karayoluyla Kurtalan demiryolu istasyonuna bağlanır. TARIH
Ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu konusunda bilgi bulunmayan, Siirt kenti ve çevresi, Eskiçağ'da Asur
devletinin sınırları içinde yer alıyordu. Daha sonra Kim merler ve İskitlerin akınlarının ardından, Medlerin ve Perslerin egemenliğine giren yöre, Pers egemenliğinin ardından Büyük İskender'in, ondan sonra da Selefkile
Siirt (il)
Bir bölümü Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, bir bölü
mü Doğu Anadolu Bölgesi'nde il. Yüzölçümü 5 406
km², nüfusu 1990 nüfus sayımına göre 243 435 olan Si irt ili, 7 ilçeye bölünmüştür: Merkez, Aydınlar, Baykan, Eruh, Kurtalan, Pervari, Şirvan,
Kuzeyde Bitlis, kuzeydoğuda Van, güneyde Şırnak,
batıda Batman illeriyle sınırlı olan Siirt ilinin doğu ve ku dag sira zey yarısını“Güneydoğu Toroslar" adı verilen ları kaplar (bazı doruklarının yükseltisi 3 000 m'ye yak
laşır); batı kesimi, yani Güneydoğu Anadolu Bölgesi sı
rin eline geçerek, Ortaçağ başlarında İran'ın etki alanı
nırları içinde kalan kesimiyse daha alçaktır. Tepelik ve
katılan kent ve yöresi (Hazreti Osman döneminde el
urmağının kolu olan Botan çayının vadi tabanında, yük selti yer yer 500 m'nin altına iner; bununla birlikte yük seltileri 1 000 m'yi aşan tepelere de raslanır.
na girdi ve Bizans ile Sasaniler arasında sık sık el değiştir di. 639'da Halife Ömer döneminde İslâm topraklarına
Cezire vilayetine bağlı Diyarbakır amilliğinin sınırları içindeydi), XI. yy'da Mervani Beyliği'nin elindeyken, Türkmen akınlarına uğradı ve 1042'de kısa bir süre
yaylalık bir arazi görünümünde olan bu kesimde, Dicle Genellikle sert kara iklimi etkisindeki Siirt ilinin batı
kesiminde yazlar çok sıcak, kışlar soğuk geçer; yıllık ya
çuklu topraklarına katılıp (1085), sırayla Suriye Selçuk
ğış oldukça yüksektir. Il merkezi Siirt kentinde yapılan meteoroloji gözlemlerine göre, en soğuk ay ortalaması
bağlandı. Eyyubiler ile Selçuklular arasındaki savaştan
kaydedilen en düşük sıcaklık – 19,3 °C (16.1.1950), en
ra da Moğolların egemenliğine girdi ve büyük zarar gör
yağış tutarı 765 mm'dir. Yazların çok kurak geçtiği ilde,
egemenliğinde kalan Siirt ve çevresi, 1514'te Yavuz
18 gün yerde kalır.
Osmanlı yönetim örgütünde önce Diyarbakır eyaletine
arasında, büyük ölçüde bozulmuş kurakçıl ormanlara
Türklerin elinde kaldı. Melikşah döneminde Büyük Sel
luları, Inaloğulları, Hisnikeyfa Artukluları ve Eyyubilere
2,5°C, en sıcak ay ortalaması 30,4 °C, günümüze kadar
sonra, 1240'ta Anadolu Selçuklularınageçip daha son
yüksek sıcaklık 42,7 °C'tir (19.7.1962). Yıllık ortalama
dü. XIV. ve XV. yy'larda Akkoyunluların ve Safevilerin
ortalama olarak yılda 7 gün kar yağışı olur ve yagan kar
Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katıldı.
bağlı Siirt sancağının merkezi olan kent, daha sonraki
llin dağlık kesimlerinde, 1 200-2 500 m yükseltiler
dönemlerde Diyarbakır iline bağlı bir sancak merkezi
(meşe, yabani fıstık ve ardıç ağaçları ağır basar)rastlanır; alçak kesimlerindeyse, yaz mevsiminde kuruyan otsu bitkiler ağır basar.
GÜNÜMÜZDE SIIRT
Siirt ilinin başlıca akarsuyu, Batman ili ile arasındaki sinin izleyen Dicle irmağıdır (ilin bütün akars top
oldu. 1884'te Bitlis vilayetine bağlandı.
Cumhuriyet döneminin başlarında aynı adlı ilin merke
zi olan Siirt'in nüfusu 1927'de 15 000'i bulmazken (14
830), 1985'te 50 000'i aştı (53 884); 1990 nüfus say minda 70 000'e yaklaştı (68 320).
Günümüzde eski kesimleri yamaçlardaki eğimli yü
zeyde bulunan kentin yeni kesimleri, batıdaki düz ala na doğru yayılmaktadır.
lar). Dicle'nin kollarından olan Botan çayı, çoğunlukla, asıl Dicle'den çok daha fazla su taşır. EKONOMI
Siirt ilinin ekonomisi tarıma ve hayvancılığa dayanır. Ekili alanların yüzde 90'ından çoğu tahıl tarimina ayrılmıştır. Tahıl türleri arasında en çok buğday eki
82 SİKELLOTES DIODOROS lir, sonra arpa gelir; ayrıca az ölçüde çeltik de ekilir (Eruh, Şirvan ilçelerinde ve daha az miktarda merkez il çede). Sanayi bitkilerinden yalnızca tütün ve susam ye
tiştirilir. Meyve ağaçları arasında ceviz, nar ve son yıllar
da büyük gelişme gösteren fistik ("Siirt fıstığı" türü)
ağaçları sayılabilir. Hayvan varlığında koyun sayısı baş ta gelmekle birlikte, kilkeçisi ve tiftik keçisi sayısı da ol dukça yüksektir. Pervari ilçesi ballarıyla ünlüdür. Şirvan ilçesindeki tuz yatakları dışında önemli sayıla
bilecek yeraltı gelir kaynağı bulunmayan Siirt'te, sanayi
tesisleri çevrenin orman ürünlerini işleyen "Siirt Kereste Sanayisi" işletmesiyle sınırlıdır: geleneksel kilim ve bat taniye (yöresel önemi olan "Siirt battaniyesi") dokuma cılığı günümüzde de sürdürülmektedir. ULAŞIM
Siirt ili, karayolu ve demiryolu ulaşımından yararlanır. Diyarbakır'dan doğuya yönelen demiryolu, 1944'te
Kurtalan'a ulaşmış (Siirt kentine karayoluyla bağlıdır), karayolu ulaşımında da büyük gelişmeler sağlanmıştır.
kırın, tuncun (bakırdan ve kalaydan yapılıyordu) ve de
mirin bulunmasıyla, bu maddelerden silahlar yapılma ya başlanmış, zamanla geleneksel silahlar daha da ge liştirilerek, kılıç ve iki tekerlekli savaş arabası gibi araçlar ortaya çıkmış, kuşatmalarda kullanılan koçbaşı ve man cinik gibi ortaklaşa silahlar da kullanılmaya başlanmış tır.
ATEŞSİZ SİLAHLAR "Ateşsiz silahlar" terimi, ağzıyla ya da ucuyla vurmak
yoluyla kullanılan hançer, süngü, kılıç gibi uzun ya da kısa silahları belirtir. Ateşsiz silahlar, doğrudan doğruya
Tarihöncesi'nde ya da Eskiçağ'da kullanılan silahlardan
kaynaklanmışlardır ve biçim bakımından nlardar pek farklı değillerdir. XV. yy'a kadar savaş alanlarına
egemen olan bu silahların yerini o tarihten sonra büyük ölçüde ateşli silahlar almıştır. Ateşsiz silahlar şöyle sınıflandırılabilir:
1. Elle kullanılanlar (hançer, kılıç, savaş baltası).
2. Dövücüler (gürz, topuz, lobut, çekiç). 3. Dürtücüler (mızrak, baltalı mızrak).
Sikellotes Diodoros: Bk. DIODOROS, SİKELLOTES.
4. Elle atılanlar (kargılar).
5. Araçla atılanlar (ok ve yay, kundaklı yay, büyük sa
panlar ve mancınıklar).
6. Kişisel korunmada kullanılanlar (kalkan, başlık ve siklamen
tolga, zırh, örgü zırh, hafif zırh, baldır zırhı, vb.).
Çuhaçiçeğigiller ailesinden, 16 türü bulunan bitki cinsi.
lahlar, süsleme öğesi olarak (askeri üniformaların kılıç
Anayurdu Akdeniz çevresi ülkeleri olan siklamen (Bil. a.
men) cinsi üyeleri, kalp biçiminde, üstü lekeli
Uzun süredir kullanılmadıkları halde, bazı ateşsiz si
ları gibi), bazıları da göğüs göğüse çarpışmanın yardım
ci silahları olarak (kasatura) ya da koruyucu olarak
pembe ya da beyaz çiçekler açan soğanlı bitkilerdir.
(çelik başlıklar) varlıklarını günümüze kadar sürdür
Evlerde süsbitkisi olarak yetiştirilirler.
müşlerdir. ATEŞLİ SİLAHLAR
siklon ve antisiklon
XIII. yy. ortalarından başlayarak yaygınlaşan ateşli silah ların ilkesi, bir patlamanın gazlarının itici gücünün kulla nılmasına dayanır. Metal mermileri çok büyük bir hızla
Atmosferdeki hava dolaşımı sistemlerini belirten terim. Siklonlar (alçak basınç alanları) ve antisiklonlar (yüksek basınç alanları), Ekvator ile kutuplar arasındaki yüksek
atan ateşli silahlar, tabancaları, tüfekleri, makineli tüfek leri, topları, vb. içerirler. Daha büyük hasar verebilme
ve alçak basınç bölgelerinden kaynaklanırlar. Siklonda,
leri için, mermilerin içine de patlayıcı konabilir: Bom
reketi Güney yarıkürede saat ibrelerinin hareketi yö nünde, Kuzey yarıküredeyse saat ibrelerinin hareketi
ler.
gözlenir. Siklonlar ve antisiklonlar şiddetli fırtınalara yol
matik tüfekler, makineli tüfekler, havan topları, bazu
merkez basınç, çevreden daha düşüktür ve dolaşım ha
nin tersine yöndedir. Antisiklondaysa, tam tersi durum
balar, humbaralar, torpiller, obüsler, füzeler ve roket
Modern ateşli silahlar dört büyük bölüme ayrılabilir. 1. Taşınabilir ateşli silahlar (tabancalar, tüfekler, oto
açarlar. (Bk. ATMOSFER.)
kalar).
silah
lan füzeler ya da roketler, vb.).
Saldırı ya da savunma amacıyla kullanılan her türlü ci
torpiller, mayınlar, vb.).
sim, aygıt ve aracı belirten genel terim. Silahın tarihi, yır.
tıcı hayvanlar karşısında savunmasız durumda bulunan
ve beslenmek için avlanmak zorunda olan insanoğlu nun yeryüzünde ortaya çıktığı zamana kadar uza nir. Taşlar ve kalın sopalar, kullanılan ilk silahlar olmuş,
Tarihöncesi insanları, daha etkili kılmak için taşları, ke
mikleri ve hayvan dişlerini yontmayı kısa sürede öğren miş, ardından saldırı sırasında hedefi uzaktan vurmak için kargılar, oklar yapılmıştır.
Başlangıçta silahlar yalnızca av amacıyla kullanılır
ken, verimli bölgelerde, özellikle de Nil, Tuna, Indus,
Gani gibi büyük ırmaklar boyunca tarımcı yerleşik top lulukların ortaya çıkmasının ardından, ilk önemli savaş
2. Toplar (birkaç kişi tarafından kullanılırlar).
3. Kendinden itmeli ateşli silahlar (bir rampadan ati
4. Geri kalan ateşli silahlar (el bombaları, bombalar,
Ateşli silahlar, özellikle XX. yy'da daha büyük ateş
sıklığı, hız ve etki uzaklığı sağlanarak ve otomatik atış
için gaz basıncından ve "tepme"den yararlanılarak, bü yük ölçüde geliştirilmiş, 80 cm çapında, birkaç tonluk mermileri 10 kilometreye ya da daha küçüklerini 30 ki lometreye atan toplara, zehirli gazlar, biyolojik ve bak teriyolojik silahlar, aley makineleri, napalmlar, nükleer bombalar, uzun erimli füzeler eklenmiştir. (Ayrıca Bk.
ATEŞLİ SİLAHLAR; NÜKLEER SİLAHLAR; ORDU.).
Silahi Nasuh Efendi: Bk. NASUH EFENDİ, MATRAKÇI.
ların patlak vermesiyle, saldırı silahlarına savunma si lahları da eklenmiş, çarpışmada çok etkili bir rol oyna
yan, sol kolla kullanılan ve yuvarlak ya da dörtgen biçi
minde olan kalkanın yanı sıra, koruyucu başlıklar ve baldır zırhları ortaya çıkmıştır. Tahtadan yapılan bu silahların ardından, sırasıyla ba
Silahlı Kuvvetler Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri ve Jandarma Genel Ko
mutanlığı'ndan oluşan Türk Silahlı Kuvvetleri'ni belirten terim. Barış döneminde, eğitim sevk ve idare bakımın
SİLİKAT MİNERALLERİ
83
dan Genelkurmay Başkanlığı'na bağlı olan Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komu
tanlıkları idare ve ikmal bakımından Milli Savuma Ba
kanlığı'na, Jandarma Genel Komutanlığı'ysa İçişleri Ba
kanlığı'na bağlıdır. Savaş sırasındaysa, dört kuvvetin her türlü yönetimi, Başkomutanlık'a verilir. Kara Kuvvetleri, Silahlı Kuvvetler'in en büyük bölü
münü oluşturur. En büyük ve yetkili amiri, Kara Kuvvet leri komutanıdır. Piyade, zırhlı birlikler, sahra topçusu,
hava savunma topçusu, istihkam, muhabere sınıflarını ve sıhhiye, ordudonatım, levazım yardımcı sınıflarını
kapsar. Genel olarak iki ana bölümde toplanabilecek
olan Kara Kuvvetleri'nin birinci bölümünü Personel
Başkanlığı, Harekât Başkanlığı ve Lojistik Başkanlığı
oluşturur; ikinci ana bölümse, birliklerden oluşan or dulardır.
Deniz Kuvvetleri, Silahlı Kuvvetler'in deniz gücüdür.
En büyük ve yetkili amiri Deniz Kuvvetleri Komutanıdır.
Gerektiğinde Kara ve Hava Kuvvetleriyle işbirliği ya pan Deniz Kuvvetleri'nin denizlerdeki gücü, Donanma
Komutanlığı'nın emrindeki muhripler, refakat gemileri, denizaltılar, hücumbotlar, karakol ve avcı botları, ma
yın dökücü ve tarayıcı gemiler ile çeşitli yardımcı gemi ler ve araçlardan oluşur.
Hava Kuvvetleri, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hava gü
cünü oluşturur. En büyük ve yetkili amiri Hava Kuvvet leri komutanıdır. Hava Kuvvetleri Komutanlığı, bünye sinde 1. Hava Kuvvet Komutanlığı'nı (Eşkişehir'de), 2. Hava Kuvvet Komutanlığı'nı (Diyarbakır'da) ve Eğitim Komutanlığı'nı (İzmir'de) toplar.
Jandarma Genel Komutanlığı, yurdun her yanında
ulusal güvenlik, aşayış ve inzibatın sağlanmasıyla ve her çeşit kaçakçılıkla savaşımla görevlidir. En yetkili amiri
Jandarma genel komutanıdır. Komutanlık, askerî eği tim ve öğretimle ilgili buyrukları Genelkurmay Başkan
lığı'ndan almakla birlikte, görevlerini yerine getirmek
bakımından doğrudan doğruya İçişleri Bakanlığı'na bağlıdır.
silahsızlanma
Bazı silahların üretimini ya da kullanımını yasaklamayı
Nükleer silahların sınırlandınlmasını öngören SALT antlaşmalarından ikincisinin, Brejnev ile Jimmy Carter arasında imzalanması. Bu antlaşma ABD senatosu
tarafından onaylanmamış, ama içeriğine SSCB de, ABD de büyük ölçüde uymuşlardır.
sonra doğrudan görüşmelere geçerek, 1959-1972 ara sında sınırlı düzeyde bir dizi anlaşma imzalamışlardır:
Daha sonra, Nixon ile Brejnev arasında başlaulan, An
dropov ve Gorbaçovile Carter ve Reagan arasında sür dürülen SALT antlaşmalarıyla, nükleer silahların sinir
landırılması konusunda önemli gelişmeler gerçekleşti rilmiştir.
silahtar
Osmanlı devletinde padişah, sadrazam, vezir, vb. yük
sek görevlilerin silahlarını korumak ve bakmakla yü
kümlü devlet görevlilerinin unvanı. İlk olarak Yıldırım
Bayezit döneminde (1389-1402) atanan, Hırkai Saadet dairesini temizlemek, Kur'an okumak, tören ve alaylar
da padişahın kılıcını taşımakla görevli olan silahtarlar,
XVIII. yy'dan sonra hattı hümayunları yerine ulaştırma yı da üstlendiler ve Enderun'un bütün işlerine bakmak la görevlendirildiler. Ama 1830'da Mahmut I'nin saray
düzeninde yaptığı değişiklikler sonucunda, silahtar Gi ritli Ali Ağa'nın ölümünden (1830) sonra, silahtarlık kal dırıldı ve yetkileri Hazine kethüdasına aktarıldı.
ya da sınırlandırmayı amaç alan eylem. Siyasal uzlaş
Silahtar Ali Paşa: Bk. ALİ PAŞA, SİLAHTAR.
ram günlerinde savaşı kesme ilkeleriyle bu çabaların öncüsü olurken, Din Kurulları da yıkıcı silahların kulla nimini yasaklamış, XIX. yy'ın ortalarında uluslararası
Silahtar Mehmet Paşa: Bk. MEHMET
mazlıkların etkilerini önleme ya da sınırlandırma çaba ları savaşlar kadar eskidir. Ortaçağ'da kilise, dinsel bay
PAŞA, SİLAHTAR.
barış kurultayları ve Kızılhaç Örgütü doğmuş. 1899'da
toplanan Lahey Konferansı'nda orduların güç indirimi ve sürekli çalışacak bir Adalet Divanı'nın (1901'de oluş.
silikat mineralleri
kurulmuşsa da, barışı sağlamayı amaç alan, hakemlik
Yerkabuğunun %95'ini oluşturan büyük mineral ailesi. Silis (oksijenli silisyum bileşiği: SiO2), susuz ya da sulu bir silisyum dioksittir. Genellikle doğada başka oksitlerle
turuldu) zorunlu hakemliği önerileri getirilmiştir. 1919'da Versailles Antlaşması'yla bir Milletler Cemiyeti
güvenlik silahsızlanma ilkelerini benimseyen bu örgü
tün çabaları, Almanya'nın 1933'te Milletler Cemiye
birleşerek, silikat minerallerini (silikatlar da denir) oluş
ti'nden ayrılıp, ikinci Dünya Savaşı'na yolaçacak bir di
turur.
Birleşmiş Milletler Örgütü'nün temel amaçları arası na, nükleer çağa girilmesiyle yeni bir boyut kazanan si lahsızlanmanın sınırlandırılması ve denetimini de kat
rinde silisyum ve oksijen oranının az da olsa değiştiği
nan silahsızlanma komite ve konferanslarından (1954
sijen atomları, üçgen prizmanın köşelerinde yeralır. Prizmaların birbirine bağlanma biçimlerine göre, sili
re'de) somut bir sonuç alınamamıştır.1961-1962'de Küba bunalımı, ABD ile SSCB'nin nükleer alanda ulaş
katlar altı büyük grupta toplanır. Nezosilikatlar, sorosili
zi güç gösterisine girişmesiyle sonuçsuz kalmıştır.
masından (1945) sonra, yaklaşık 20 yıl boyunca topla 1956 arasında Lancaster House'da, daha sonra Cenev
tıkları güç eşitliğinin doğurduğu tehlikeyi ortaya koyun ca, Washington ve Moskova yöneticileri, o günden
Kimyasal çözümleme sonucunda, silikat mineralle saptanmıştır; bu nedenle, yapısal ölçütlere dayanan bir sınıflandırma önerilmektedir. Söz konusu bileşiklerde silisyum atomu, dört oksijen atomuyla çevrilidir ve ok
katlar, siklosilikatlar, inosilikatlar, filosilikatlar, tektosili katlar.
Nezosilikatlar'ın belirgin niteliği, prizmaların (S10.)
84
SİLİKON
oksijen atomundan ortaklaşa yararlanmak için birleş meyerek, yapı içinde bağımsız kalmalarıdır; prizmalar
arasındaki bağlar, köprü görevi yüklenen katyonlarla
sağlanır. En çok raslanan nezosilikatlar, olivinler ve gre nalardır.
Sorosilikatlar, bir ya da iki köşesinden birbirine bağ
lan değerli bir cam üretilir; bu cam hem isıya dayanıklı dır, hem de isı ve elektriği çok iyi yalıtır. Üstelik, genleş. me katsayısı da çok düşüktür; yani isitma ya da soğutma sırasında biçim değiştirme miktarı çok önemsizdir ve si caklık değişikliği apansızın olsa bile, kırılma görülmez.
lanan ve bu köşelerdeki bir oksijen atomunu ortak kul lanan iki prizmadan oluşur.
Silistre
Siklosilikatlar, aynı ilke içinde 3-4 ya da 6 prizmanın bağlanmasından doğar. Bu bileşiklerde de, gruplararası bağları, serbest oksijen atomlarına bağlanan katyonlar
Bulgaristan'da kent. Dobruca bölgesinde, Romanya si nirinda, Tuna'nın sağ kıyısında yeralan Silistre'nin nüfu
Inosilikatlar'da, prizmalar (SiO2) birbirine belirli doğ
ların, Avarların, Kiev Prensliği'nin, yeniden Bizanslıların
sağlar.
rultuda doğrudan bağlanarak, billurlarin prizma biçi
minde gelişmesine olanak veren bir zincir oluştururlar.
Bu grubun en önemli iki dizisi, piroksenler ve amfibol
lerdir; bitişik prizma zincirleri arasındaki bağları, Ca, Mg, Fe, Al gibi katyonlar gerçekleştirir.
Filosilikatlar'da, prizmalar tabakalar oluşturur. Her prizma, öteki üç prizmayla ortaklaşa olarak üç oksijen
kullanır; serbest oksijen atomlar da, bir buğday tarla sındaki başaklar gibi aynı yöne dönüktür.
Filosilikatların çoğunda, iki tabakanın serbest oksi jen atomlan yüz yüze bulunur ve tabakalararası bağlar Fe, Mg, Al gibi katyonlarla kurulur. Tabakalar kümesi,
“istif" diye adlandırılır. Mikalar gibi başlıca filosilikatlar da K, Na, Ca atomlarıyla birbirine bağlı ve üst üste, pek çok sayıda istif bulunur. Filosilikatların öbür önemli gruplan, kloritler, talk ve başlıca kil mineralleridir.
Tektosilikatlar'da, her prizma dört oksijen atomunu,
su 52 000'dir.
Çok eski dönemlerde kurulan, Romalıların, Bizanslı ve Bulgarların (1197) eline geçen Silistre, 1388'de Türkler tarafından fethedildi. 1392'de ve 1402-1413 arasında Eflak voyvodası Mircea'nın eline geçip, 1768 1774 Türk-Rus Savaşı sırasında Ruslar tarafından kuşa
tıldıysa da, Gazi Osman Paşa'nın parlak savunmasıyla, Rusları püskürtmeyi başardı. 1810-1812 ve 1829-1836 arasında Rus işgalinde kalıp, Kırım Savaşı sırasında Rus lar tarafından yeniden kuşatıldı (15 Mayıs-24 Haziran 1854); ama Silistre Savunması adı verilen 41 günlük
kahramanca direnmeden sonra, Rus ordusu kuşatmayı kaldırmak zorunda bırakıldı. 1877-1878 Türk-Rus Sa
vaşı sırasında yeniden Ruslar tarafından işgal edilerek, Berlin Antlaşması'yla (1878) Bulgaristan'a bırakıldı.
silisyum
öbür dört prizmayla ortak kullanır; dolayısıyla, uzamin
Periyodik çizelgenin IVB grubunda yeralan kimyasal element. Simgesi Si, atom sayısı 14, atom ağırlığı
ba giren feldispatlar ve feldispatoyitler, en önemli mi
28,086 olan silisyum, doğada çeşitli kayaçlarda silikat lar ya da silis halinde bulunan ve 1 410 °C'ta ergiyen, çok sert, gri bir maddedir. Silisyum billurlarında atomlar
her yönünde gelişen gerçek bir yığılma gösterir. Bu gru
neraller arasında yeralırlar. silikon
düzenli biçimde dağılır ve her birinin çevresinde bakı şımlı olarak, ayrıca dört atom yeralır; bu çevre atomları
Genel formülü R2SiO olan silisyum bileşiklerinin genel
da, gene dört atomla kuşatılmıştır. Söz konusu yapı,
adı. Metil, etil ya da fenil silisyumun polimerleştirilme
dır; dolayısıyla, karbon ve silisyum atomları arasında
siyle elde edilen silikonlar yağ, gres, kauçuk, reçine ya
da kalıp tuzu, özel yağlayıcı, isiya dayanıklı vernik, vb. olarak kullanılırlar. Başlıca özellikleri arasında ateşe da yanıklılık, atmosfer etkenlerine dirençlilik, yüksek di
elektrik özelliği, vb. sayılabilir (Ayrıca Bk. SILISYUM). silikoz
• Meslek hastalıklarının en eskilerinden biri. Silis içeren tozların ya da kuvars tozunun (silikoz dioksit) solunma sindan kaynaklanan silikoz, yaygın bir akciğer sertleş
mesiyle sonuçlanır. Tozların solunmasından yaklaşık 20-30 yıl sonra ortaya çıkan solunum sorunları, bazen amfizemle sonuçlanabilir. Hastalığa veremin de eklen
mesi (silisli verem), çoğunlukla ölümle sonuçlanır.
silis Doğada çok bol bulunan oksijenli silisyum bileşiği. Genel formülü SiO, olan silis, 1710°C'ta eriyen çok sert bir maddedir. Kaynar halde sodyum hidroksit çözeltisiyle tepkimeye girer ve suda çözünen sodyum silikatı oluş
turur. Sodyum silikat çözeltisine hidroklorik asit katilir
sa, jelatinsi sulu silis çöker. Bu çökelek, zayıf bir asit olan silis jelidir; silikat mineralleri (silikatlar) de, bu asi din tuzlarıdır. Silis, çeşitli türlerde cam ve emaye üreti
minde kullanılır. Kalker, sodyum karbonat ve silis içe renkum eritilerek, bildiğimiz pencere camı elde edilir.
Erimiş silisten, laboratuvarlarda ve sanayide kullanı
karbon atomlarının elmas billurundaki dizilişinin aynı büyük bir benzerlik vardır.
Günümüzde silisyum ve oksijen atomlarının almaştı ğı çok uzun zincirlerden oluşan bileşikler elde edilmek
tedir. “Silikon" adı verilen bu maddelerden yağlar, es nek bileşikler, su geçirmeyen yalıtkanlar üretilir.
Sillanpää, Frans Eemil Finlandiyalı yazar (Hämeenkyrö 1888-Helsinki 1964). Romanlarıyla ün salan Frans Eemil Sillanpää, romanla
rinda Finlandiya köylülerinin yaşayışını gerçekçi bir an layışla yer yer alaylı, yer yer lirik bir üslupla anlattı. Öykü kitapları da yayınlayıp, 1939'da Nobel Edebiyat Ödü lü'nü aldı.
Başlıca romanları: Elama ja Aurinko (Yaşam Güneşi, 1916); başyapıtı sayılan Muhteşem Yoksulluk (Hurskas
Kurjuus, 1919), Maan Tasalta (Toprağa Yakın, 1924), Silja eli Nuorena Nukkunut (Silja ya da Kısa Bir Kader, 1931),Paovo (1922), Virran Pohjalta (Akıntının Dibin de, 1933), Ihmiset Suviyössa (Yaz Gecesinde insanlar, 1935), vb.
Sillitoe, Alan
Ingiliz yazarı (Nottingham 1928). İşçi sınıfından gelen
Alan Sillitoe, "Öfkeli Gençler" grubunun önderliğini
yaptı. Şiirlerinde, yergili öykülerinde (The General (Ge neral, 1960); Travels in Nihilon (Nihilon'a Yolculuklar, 1971]), öykülerinde (The Loneliness of the Long Dis
SİMENON, GEORGES 85 Alan Sillitoe, 1950
de adlı bir dergiyle basın yaşamına atıldı. İlk konulu
yıllarının sonlarında
Türk filmlerini yönetip (Pençe, Casus, 1917), günlük
yayınlamaya
başladığı
yapıtlarıyla kısa
sürede uluslararası
ün kazanmıştır. Roman ve
Öykülerinin büyük bölümünde,
Ingiltere'deki
yabancılaşmış işçi sinifi gençliğinin dramını yansıtmış ve geleneksel İngiliz toplumuna
duyduğu tiksintiyi dile getirmiştir.
tance Runner (Uzun Mesafe Koşucusunun Yalnızlığı,
1959]) ve romanlarında (Saturday Night and Sunday
Dersaadet gazetesini yayınladı (1920). Güleryüz dergi siyle Kurtuluş Savaşı'nı destekleyip, cumhuriyet döne
minde çeşitli dergilerden sonra, Yedigün dergisini ya
yınlamaya başladı (1933). Hürriyet gazetesini kurarak (1948) yüksek tirajlı gazeteciliğin temelini attı. Karikatürler çizen, oyun, öykü, roman, fıkra ve ma
kaleler yazan Sedat Simavi, Türk basınına katkılarıyla günümüze kalmıştır. Adına kurulan vakıf tarafından 1977'den bu yana her yıl çeşitli dallarda ödüller dağıtıl
maktadır (1995)., Yapıtları tek kitapta toplanmıştır: Se dat Simavi-Eserleri (üç oyun, bir roman, bir inceleme, 1973).
Simaynalı Bedrettin
Türk din bilgin ve ayaklanma öncüsü (Simavna, Edirne 1359- Serez 1427'den sonra). Simavna kadışı İsrail'in
Morning (Cumartesi Gecesi, Pazar Sabahı, 1958]) işçi sınıfının yoksunluklarını ve geleneksel İngiliz toplumu
oğlu olan Simavnalı Bedrettin (tam adı Simavna Kadisi
na duyduğu tiksintiyi dile getirdi.
Kahire'de öğrenim gördü. Timur'un bilginler arasında düzenlettiği kartışmalara katılıp, şeyhi Seyit Hüseyin ölünce yerine geçti. Musa Çelebi tarafından kazaskerli ğe getirilip, Çelebi Mehmet padişah olunca İznik'e sü
Siloe, Diego de Ispanyol mimarı ve heykelcisi (Burgos 1495'e doğr. Granada 1563). İspanya'ya yerleşmiş Flaman heykelci
oğlu Şeyh Bedrettin Mahmuttur), Simavna, Konya ve
rüldü ve halkı ayaklandırmak için propagandaya başla dı. Müridi Börklüce Mustafa'nın yardımıyla Aydın ve
si Gil de Siloe'nin (1486-1501) oğlu olan Diego de Si loe, İtalya'dan esinlenen yeni bir teknikle Luis de Acu na'nın mezarını ve Burgos katedralinin iç merdivenini
çerek Silistre, Deliorman ve Dobruca dolaylarında da
planlara bağlı kaldığı, yalnızca tonoza kaburgalı bir
lerinden Torlak Kemal Manisa'da, Börklüce Mustafa
yaptı. 1524'te Granada'ya çağrılarak kentin katedralini yapmakla görevlendirildi. Enrique de Egas'ın çizdiği
kubbe eklediği bu katedral, sonradan Malagna, Jaen ve Cadiz mimarları tarafından örnek alındı.
Silone, Ignazio Italyan yazarı ve siyasetçisi (Pescina, Aquila 1900-Ce nevre 1978). Genç yaşta İtalyan Komünist Partisi'nin
kurucuları arasında yeralan (1921) Ignazio Silone (asıl adi Secondo Tranquillidir), faşizme karşı olduğundan yurt dışına kaçmak zorunda kaldı. İtalya'da Mussolini
yönetimine karşı girişilen yeraltı eylemlerini Mosko va'dan yönetip, 1931'de Komünist Parti'yle ilişkisini
kesti ve ertesi yıl parti üyeliğinden atıldı. İsviçre'ye yer leşerek Fucino bölgesi köylülerinin yaşamını ve özgür
lük uğruna savaşımlarını anlattığı romanlar yazdı, 1944'te Italya'ya dönüp, bir süre sosyalist Avanti gaze tesinin yöneticiliğini yaptıktan sonra, yeniden Güney Italya'nın iç çatışmalarını ve kendi öz kaygılarını sergile diği romanlar yayınladı.
Başlıca yapıtları: Fontamara (1930), Ekmek ve Şarap (Pane e Vino, 1937), Il Seme Sotto la Neve (Kar Altında
Tohum, 1940), La Scuola dei Dittatori(Diktatörler Oku
lu, 1938), Una Manciata di More (Bir Avuç 'Böğürtlen, 1952), Il Segreto di Luca (Luca'nın Gizemi, 1956), La Volpe e le Cammelie (Tilki ve Kamelyalar, 1960), l'Av ventura di un Povero Cristiano (Yoksul Bir Hıristiyanın
Serüveni, 1968), vb.
Siluryen Dönemi: Bk. BİRİNCİ ZAMAN. Simavi, Sedat Türk yazarı ve gazetecisi (Istanbul 1896-ay.y. 1953).
Galatasaray Lisesi'ni bitiren (1914) Sedat Simavi, Han
Karaburun çevresini etkisine alıp, gizlice Trakya'ya ge
düşüncelerini yaydı. Bir devlet kuracağını, din ayrımını kaldıracağını, toprakların eşitçe paylaşılacağını öne sü ren düşüncelerine dayanarak halkı ayaklandıran mürit Karaburun'da yenilince, üstüne gönderilen Bayezit Pa şa tarafından yakalandı ve Serez'e getirildi. Bir bilim ku rulu tarafından yargılanıp, Mevlana Haydar Acemi'nin
fetvasıyla Serez çarşısında asıldı. Kemikleri, 1924'te İs tanbul'a taşınıp, 1961'de Sultanmahmut türbesi avlusu na gömüldü.
SimavnaliBedrettin'e göre, Tanrı'nın özü (zat) ile ya
ratılanlar (mahlukat) birdir; varlık ve oluş bakımından ayrılıkları yoktur. Evren yaratılmamıştır, yok da olmaya caktır. Tanrı iradesi, bir varlığın özünde olanı, gerçekle
şebilecek güç ve nitelik taşıyanı Tanrı'nın istemesinden başka şey değildir. Varlık (vücut) âlemi birdir. Dünya ile ahret iki ayrı varlık değildir; bu nedenle ölümden sonra dirilme ve dünya dışında başka bir âlem yoktur; cennet ile cehennem birer kavramdır. Kur'an'da sözü edilen kavramlar birer örnektir. Gerçek amaç, insanlara dog
ruyu göstermektir. Dünyadaki bütün mallar, insanların ortaklaşa yararlanması içindir. Yeryüzünde doğal sınır lar yoktur; bu yüzden insanlar arasında bölünmüş top rakların bulunması da yanlış olur. Ruh, bedenden ba
ğımsız bir varlık değildir; beden dışında özel bir yaşamı yoktur.
Başlıca yapıtları: Varidat, Şerh-i Füsus ül-Hikem (Fü
sus ül-Hikem (Hikmetler İncisi] Yorumu), Meserret ül Kulûb (Kalplerin Sevinci), Cami ul-Fusuleyn (iki Faslın Derlemesi), Letaif ül-İşarat (İşaretlerin En Seçkinleri), Ukud ül- Cevahir (Mücevher Gerdanlıklar), Nur ül-Ku lûb (Kalplerin Nuru), vb.
Simenon, Georges Fransızca yazan Belçikalı yazar (Liège 1903-ay.y.
1989). Bir süre gazetecilik yapan Georges Simenon,
1932'den başlayarak polisiye romanlar, serüven ro manları, öyküler, tiyatro oyunları, vb. 200'ü aşkın yapıt
86 SİMGECİLİK Georges Simenon,
özellikle, polisiye roman türüne
inandırıcılığı ve
psikolojik derinliği getirmesiyle ün salmış, ama
edebiyatın hemen her türünde,
T. Mann gibi sanatçılar da katıldılar. Simgecilik
akımının
öncüsü
olarak
Baudelaire
(1821-1867) gösterilmektedir. Ama akımın kuramını
Mallarmé hazırlamış ve akım, onun çevresine toplanan gençlerin verdikleri yapıtlarla yaygınlaşmıştır. Regnier, P. Valéry de simgeciliği benimseyen şairlerdendir. Simgeci şairlere göre, gerçeği olduğu gibi anlatmak olanağı yoktur; çünkü duyularımız, dış dünyayı olduğu
200'ü aşkın yapıt
gibi değil, değiştirerek bize ulaştırmaktadır. Bu yüzden
vermiştir.
biz de, dış dünyayı anlatmak yerine yalnızca izlenimle
rimizi anlatmış oluruz; bu anlatım da kişiden kişiye de
ğişen bir özellik gösterir. Simgecilikte evren bir bütün olarak görülmüş, bütün duyuların birbiriyle bağlantılı olduğu görüşü benimsenmiş, insanın iç dünyası ile dış
dünya arasındaki ilişkiler konu edinilmiş, dış dünyanın
insan duyuları üstündeki etkisi açıkça anlatılmayıp oku
(ayrıca, takma adla yazdığı birçok romanı vardır) yazdı. Özellikle öyküleri (Le Bateau d'Emile[Emile'in Gemisi, 1954);vb.), tiyatro oyunları(La Neigelįtait|Sale[Kar Kir liydi, 1950), vb.) ve yarattığı komiser Maigret tipiyle bir
yucunun duyularına seslenilerek sezdirilmeye çalışıl mış, müziğe özel bir önem verilmiş, okuyucunun duyu
Clochard (Maigret ve Serseri, 1963); l'Ami d'Etance de
kin etmelidir. Nesnelerse yalnızca, dış dünya ile iç dün ya arasındaki bağlantının birer simgesidir. Bu yüzden,
birine bağlanan polisiye romanlarıyla (Maigret et le
Maigret (Maigret'nin Çocukluk Arkadaşı, 1968]; vb.)" uluslararası ün kazandı.
simgecilik Avrupa'da XIX. yy. sonu ile XX. yy. başında gelişen ede
biyat ve sanat akımı. Fransa'da parnasseçılığa (ya da
parnasizm) tepki olarak doğan simgeciliğin (sembolizm
de denir) hazırlayıcısı, dekadizm (“çöküşçülük”) akımı oldu. Edebiyat geleneklerini yıkma amacını güden de kadizm akımı yandaşları (dekadanlar), ince ve tuhaf bir
güzellik kaygısı güttüler; benzersiz ve yapma şeylere
özlem duydular; “burjuva bayağılığı"nın ve klasik dü
zenin dışına çıkmaya çalıştılar; yapıtlarında hayal, aşırı
duyum, kötümserlik gibi temaları işlediler; yeni ve anla şılması güç sözcükler uydurdular (bu yeni sözcükler
için, küçük bir sözlük bile hazırlanıp yayınlanmıştır). Verlaine, Baudelaire, Mallarmé gibi ünlü şairlerin öncü
lük ettiği dekadizme, sonralar T. Gautier, O. Wilde ve
larına seslenilirken müzikten (düşünceler ve duyular ile
sözcükler arasındaki uyum) yararlanılmıştır. Simgecile
re göre şiir, nesnelerin insanda uyandırdığı duyarlığıtel simgeci şairler, mecazlı anlatıma, imgeye oldukça sık
başvurmuşlar, simgelerin ve imgelerin yetersiz kaldığı
durumlarda, bilinen sözcüklere yeni anlamlar yükle
mişler, yeni sözcükler uydurmuşlar, böylece şiirleri an lam yönünden kapalı duruma getirmişlerdir. “Herkesin
okuyunca kendine göre bir anlam verdiği şiirin gerçek şiir olduğu" görüşünü savunan (simgecilere göre, an
lam bir araçtır) simgeci şairler, anlam kapanıklığını sağ lamak için yarı aydınlık temalar kullanmışlar (akşamlar,
ay ışığı, durgun sular, sararmış yapraklar, sessizlik, uzak ülkelerde yaşama özlemi, vb.), ayrıca, klasik nazım bi çimlerini bırakarak, daha çok müstezat ve serbest na zim biçimlerinden yararlanmışlardır. Türk edebiyatında, simgeciliğin ilk izlerine Cenap
Şahabettin'in bazı şiirlerinde raslanır. "Dekadan" söz
cüğünüyse, ilk kez Ahmet Mithat Efendi servetifünun cular için kullanmıştır: Servetifünuncular, alışılmış anla tım biçimlerine ters düşen yeni imgeler, yeni tamlama lar, yeni söyleyişler, yeniden canlandırılmak istenen es
ki sözcükler getirmeye çalışıyorlar, özetle, “sanat sanat Paul Gauguin Jacob Wrestling (1888; ayrıntı) adlı tablosunu,
Ingiltere'ye yaptığı yolculuktan sonra gerçekleştirmiştir.
Gauguin, 1889'da simgecilerin ilk sergisini düzenlemiştir.
(İskoçya Ulusal galerisi, Edinburgh.)
içindir" ilkesine dayalı, topluma kapalı bir edebiyat
oluşturuyorlardı. Fecriati dönemi şairlerinden Ahmet Haşim, simgeciliğin Türk şiirinde gerçek temsilcidir. Ay rica bazı Cumhuriyet dönemi şairlerinin (Ahmet Hamdi
Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Muhip Dranas) ya pıtlarında da, simgeciliğin izleri görülmektedir. RESIM
Resimde simgecilik, Fransa'da Gustave Moreau, Puvis de Chavannes, Odilon Redon, P. Gauguin. M. Sérusier
tarafından temsil edildi. Belçika'da James Ensor, Fer nand Khnopff, Leon Spilliaest, Jean Delville, Norveç'te Edward Munch, İsviçre'de Ferdinand Hodler, Avustur
ya'da Gustav Klimt, Ingiltere'de Aubrey Beardsley,
Hollanda'da Jan Toorop, vb. sanatçıların uluslararası bir akıma dönüştürdükleri simgecilik, sonradan Pablo
Picasso, Henri Matisse ve fovistleri, Kandinsky ve Al
man dışavurumcuları, nabiler, artnouveau, daha sonra da gerçeküstücülüğü önemli ölçüde etkiledi.
simgesel mantık: Bk. MANTIK. Simon, Claude
Fransız yazarı (Tanararive (günümüzde Antananarivo),
SİNAN PAŞA, HADIM 87 Madagaskar 1913). İlk romanlarında (LeVent (Rüzgar,
kuru yönteminden ya da camcılığın yaş yönteminden
landres Yolu, 1960); Histoire (Tarih, 1967); vb.) ve ti
bütün hastalıkları iyileştirerek ölümsüzlük kazandıraca ğına inandıklan felsefe taşını (ya da bilgelik taşı) oluştur maya çalıştılar. En ünlü temsilcilerinden biri Paracelsus
1957); L'Herbe (Çayır, 1958); La Route des Flandres(F
yatro oyunlarında (La Séparation (Ayrılık, 1963)) gele neksel olay örgüsünden uzaklaşarak, olaylar dünyasın dan anılara ve düşler dünyasına kayan kişileri anlatan
Claude Simon, "yeni roman" akımının başlıca temsilci leri arasında yeraldı. Daha sonra denemelerinde (Ori
on Aveugle (Kör Orion, 1970]) ve yeni öykülerinde (Les Corps Conducteurs (İletken Cisimler, 1971); Leçon de Choses (Eşyanın Dersi, 1975); vb.), edebiyat uzamının
yararlanarak, sıradan metalleri altına dönüştüreceğine,
(1493-1531) olan simyacıların, alun elde etmeye uğra şırlarken elde ettikleri veriler, sonradan modern kimya nin temelini oluşturdu.
sinagrit: Bk.SİNARİT.
yeni bir biçimde nasıl kullanılabileceğini (parçalara ay
rilan gerçekliğin, resim diline yakın bir ritim anlayışıyla
yeniden düzenlenmesi) ortaya koyup, 1985'te Nobel
Sinan, Mimar: Bk. MİMAR SİNAN.
Edebiyat Ödülü'nü aldı.
Simon, Herbert A. ABD'li iktisatçı (Milwaukee, Wisconsin 1916). Chicago
Üniversitesi'nde siyasal bilim öğrenimini tamamlayan
Herbert Alexander Simon, çeşitli kamu kuruluşlarında
çalışıp, 1943'te doktora çalışmasını tamamladı. 1947'de yayınladığı Administrative Behavior (Yönetsel
Sinan, Ümmi: Bk. ÜMMİ SİNAN. Sinanoğlu, Oktay Türk biyokimyacısı (Ankara 1935). Kaliforniya Univer
sitesi'nde kimya öğrenimi gören Oktay Sinanoğlu, aynı
Davranış) adlı yapıtında, klasik iktisat kuramına karşı çı
üniversitede ders vermeye başlayıp, 1959'da doçentli ğe yükseldi. Yale Universitesi'nde yardımcı profesörlūk
yönetim, ruhbilim ve bilgisayar profesörlüğü yaptı.
profesörlük yapıp, Yale Universitesi'nde kimya profe
kıp, 1949'dan sonra Carnegie-Mellon Üniversitesi'nde
1950'den sonra sorun çözmenin ruhsal mekanizmasını inceleyip, sınırlı rasyonallik kavramını derinleştirdi. 1978'de Nobel İktisat Ödülü'nü aldı.
Simonov
Rus şairi ve yazarı (Petersburg 1915-Moskova 1979). İş
çilik yapan Simonov (asıl adı Kiril Mihailoviç Konstan tin'dir), kendi kendini yetiştirdi. Devrimci şiirler yazdık
tan sonra, İkinci Dünya Savaşı'ndaki savaş muhabirliği
deneyiminden yararlandığı lirik şiirler, ulusal bir oyun ve savaşı anlattığı birçok roman ve öykü (Silah Arkadaş ları\[Tovarişçi po Orujiyu, 1946); Günler ve Geceler (Dni i Noçi, 1943-1944);Yaşayanlar ve Ölüler liviye i Myortviye, 1959-1971); vb.) yayınladı. 1950'de Sov yetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi üyeliği ne, daha sonra da milletvekilliğine seçilip, 1954-1957 arasında Noviy Mir adlı derginin yayın yönetmenliğini
(1960-1962), Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde konuk
sörlüğüne atandı(1963). Çok elektronlu atom vemole
küllerin kuvantum kavramına getirdiği yenilikler nede niyle TÜBİTAK Bilim Ödülü'nü alıp (1966), ODTÜ'de yeni bir Teorik Kimya bölümü kurdu (1968). İstanbul
Boğaziçi Üniversitesi'nde danışman profesörlük (1973) yapıp, ABD Bilim ve Sanat Akademisi'ne üye seçildi (seçilen ilk Türk bilim adamıdır). 1973'te Alexander
von Humboldt Ödülü'nü, 1978'de kuvantum fiziği da
linda geliştirdiği kuramla (adı verilmiştir) Sedat Simavi Vakfı Ödülü'nü aldı.
Sinan Paşa Türk yazarı, bilgini ve devlet adamı (Bursa 1440'a d.. Edirne 1485). İlk İstanbul kadısı Hızır Bey'in oğlu olan Sinan Paşa (asıl adı Yusuf Sinanettin'dir), Bursa'da mu
yaptı. 1974'te Lenin Edebiyat Ödülü'nü aldı.
derrislik yapıp, Fatih Sultan Mehmet tarafından sarayda sultan hocalığına getirildi. Matematik ve astronomi, ke lam, fıkıh, vb. konularla ilgili kitaplar yazıp, vezirliğe
Simplon geçidi
(1470), sadrazamlığa (1476) yükseldi. Bazı olayları din dışı öğelerle açıklamasının kızdırdığı din adamlarının
İsviçre Alpleri'ndeki en büyük geçitlerden biri. İsviç re'nin güney kesiminde, Leone dağının batı yamacın
da, Italya sınırının 8 km kuzeybatısında, 2005 m yüksel tide yeralan Simplon geçidinin uzunluğu 40 km'dir. XIII. yy'dan başlayarak önem kazanan geçitte, Napol
etkisiyle görevden alınıp, kısa bir süre tutuklandı. Bazı
bilginlerin desteği sayesinde serbest bırakılarak Sivrihi sar müderrisliği ve kadılığına atandı (1476). Beyazıt il
döneminde Edirne darülhadisinde müderrisliğe getiril di (1481).
yon'un mühendisleri Fransız ordusunun Kuzey Italya'yı
Sinan Paşa, matematik ve astronomi alanlarında, ça ğını çok aşan çalışmalar yapmış, döneminin ünlü bilgin
yolu açmışlar (1800-1805), daha sonra da Leone dağın
leriyle (Ali Kuşçu, vb.) tartışmalara girişmiştir. Üçgenleri ve açılarını inceleyip, bir üçgenin iki kenannın açılma
denetim altında tutmasını kolaylaştırmak için bir kara da açılan Simplon karayolu tüneli (uzunluğu 20 km) 1906'da hizmete girmiştir (1970'e kadar, dünyanın ikinci uzun karayolu tüneliydi).
simya
Doğanın işlemlerini taklit ederek ve hızlandırarak ariol
mayanı arılaştırmayı, böylece maddeyi kusursuzlaştır
sıyla ortaya çıkan açıların durumunu inceleyen bir risale yazmıştır. Tazarruname adlı yapıtıyla Türkçe düzya zinin gelişmesine katkıda bulunmuştur.
Sinan Paşa, Cigalazade: Bk. CIGALAZADE YUSUF SİNAN PAŞA.
mayı amaç alan sanat. I.S. II. ve III. yy'larda İskenderi
ye'de ortaya çıkan, Araplar aracılığıyla Batı'ya geçen
simya, Ortaçağ boyunca, bütün öbür bilimlerin ilkesini
içeren kusursuz bilim sayıldı. Simyacılar, çömlekçiliğin
Sinan Paşa, Hadım: Bk. HADIM SİNAN
PAŞA.
88 SİNAN PAŞA, KOCA Sinan Paşa, Koca Türk devlet adamı (Arnavutluk 1520-İstanbul 1596).
Arnavutluk'tan devşirilip, Enderun'da yetişen Koca Si nan Paşa, Kanuni Sultan Süleyman'ın çeşnigirbaşılığına
başarılara karşın, Osmanlı kuvvetleri amaçlarına ulaşa madılar.
Sinatra, Frank
yükselip, daha sonre çeşitli yerlerde sancakbeyliği yap
ABD'li şarkıcı ve sinema oyuncusu (Hoboken, New Jer
nup, Yemen'de Imam Mutahhar'ınçıkardığı ayaklan
sey 1915). Kendi kendini yetiştirerek, 1939'da Harry Ja
ti. Erzurum, Halep ve Mısır beylerbeyliklerinde bulu
mayı bastırarak, Aden ve Sana'yı alinca (1569), "Ye men Fatihi” unvanıyla anılmaya başlandı. Yedinci ve
zirliğe getirilip (1573), Tunus kentinive Halkülvad kale
sini ele geçirerek Tunus'un fethini tamamladı (1574).
Dördüncü vezirliğe getirilip, Şah Tahmasp ölünce,
bundan yararlanılarak İran'a sefer düzenlenmesini
önerdi ve Sokullu Mehmet Paşa'nın karşı çıkmasına
karşın önerisini kabul ettirdi (1577). Iran serdarlığına atanip (1579), sefer sırasında sadrazamlığa getirildi
ABD'li şarkıcı ve sinema oyuncusu
(1580). Ne var ki, seferde başarılı olamayıp, serdarlık
Frank Sinatra,
tan ve sadrazamlıktan alınarak, Malkara'ya sürüldü
1940 yıllarından
(1582). Daha sonra Şam beylerbeyliğine getirilip
başlayarak
(1586), ikinci kez sadrazamlığa (1588) atanarak, eski
dünyanın en iyi
maden ocaklarından birçoğunu yeniden işletmeye aç
kısık sesle
ti; bölgesel darphaneler kurdurarak para ayarını düze
söyleyen
(1591), yeniden Malkara'ya sürüldü. Siyavuş Paşa'nın
yeralmış, 1955'te
ne koydu. Karşıtlarının kışkırtmalarıyla görevden alınıp
şarkıcıları arasında
yerine üçüncü kez sadrazamlığa getirilip (1593), vergi vermek istemeyen Avusturya'ya karşı savaş açtı ve ser
"en iyi oyuncu" dalında Oscar
Ödülü'nü almıştır.
danekrem olarak ordunun başına geçti. Mehmet III tah
ta çıkınca (1595), bir kez daha görevden alınarak Mal kara'ya sürüldü (1595); ama aynı yıl dördüncü kez sad
razamlığa atandı. Ferhat Paşa'yı idam ettirip, Avusturya
mes'in orkestrasında şarkıcılığa başlayan Frank Sinatra,
yumuşak söyleyiş tarzıyla çok geçmeden büyük ün ka
cephesi serdarlığına oğlu Mehmet Paşa'yı getirdi. Baş
zanip, The Voice (“Ses") lakabıyla anılmaya başlandı. Bir yandan da çeşitli filmlerde rol alıp, Insanlar Yaşadık
görevden alınarak yeniden Malkara'ya sürüldü. On gün
"en iyi erkek oyuncu" dalında Oscar Ödülü'nü aldı.
kaldıran Eflak voyvodasına karşı başanlı olamayınca,
sonra beşinci kez sadrazamlığa getirilip, sefer hazırlık
ça (From Here to Eternity, 1953) adlı filmdeki rolüyle
Öbür filmleri: Altın Kollu Adam (The Man with the
ları yaparken öldü.
Golden Arm, 1955), High Society (1956), vb.
Sinantropus
sincapgiller
Pekin yakınında bulunmuş insan fosillerini belirten te
rim. 1927-37 arasında Pekin yakınındaki Çukudien ar
keoloji alanında ortaya çıkarılan 44 Sinantropus (Pekin Insanı da denir) fosilini oluşturan kemikleri inceleyen
uzmanlar, yörede günümüzden 460 000-230 000 yıl önce yaşamış olduklarını ortaya koymuşlardır.
1950'den sonra, Çinlilerin yürüttükleri kazılarda, daha
pek çok Sinantropus fosili bulunmuştur.
sinaps: Bk. SİNİR SİSTEMİ. sinarit Carangidae ya da Sparidae ailesinden benekli balık tű
rü. Orta sularda (400 m derinliğe kadar) yaşayan sinarit (ya da sinagrit), bedenin yanları yassı, ağzı bedeninin tam ucunda bulunan bir balıktır. Dibe yakin sularda do
laşan balıklarla ve omurgasızlarla beslenir.
Sina Savaşları Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı kuvvetlerinin Sina
cephesindeki savaşlarına topluca verilen ad. Türk ve Alman kurmayları tarafından ortaklaşa hazırlanan, amacı Süveyş ve Mısır'ın ele geçirilerek Ingilizlerin Hin
distan'la bağlantısının kesilmesi olan Sina Savaşları, 14 Ocak 1915'te başlatıldı ve Mondros Mütarekesi'nin im
zalanmasına (1918) kadar sürüp gitti. Yer yer kazanılan
Kemiriciler takımından, 267 türü bulunan hayvan ailesi.
Avustralya, Madagaskar, Güney Amerika ve Arabistan
yarımadası dışında dünyanın her yanında yaşayan sin capgiller (Bil. a. Scinuridae) ailesi üyelerinin ağaçlarda yaşayan türlerinin, dinlenirken yukarı kaldırarak dik tut
tukları kuyrukları, uzun ve saçaklıdır. Toprak altında kazdıkları tünellerde yaşayan türleri daha kısa ve daha
az saçaklı kuyrukludurlar. Topluluk halinde yaşayan hayvanlar olan sincapgiller ailesi üyelerinin örnek türü
sincap (Sciurus vulgaris), yaklaşık 25 cm boyunda, kuy rukuzunluğu 22 cm'yi bulan, çevik gövdeli, geniş alınlı,
hafifçe fırlak gözlü, geniş kulaklı bir hayvandır. Bol tüylü kuyruğunu, sırtına doğru kıvrık tutar. Ağaçlara çok hızlı tırmanarak fındık, ceviz, çamfıstığı ve bazı ağaçların to
humlarıyla beslenir. Ot, çalı, ağaç kütüğü parçalarıyla
yapıp, yosunla döşediği yuvasında, kış için yiyecek bi riktirir. Dişisi, 40 gün süren gebelik dönemi sonunda
3-6 yavru doğurur ve yılda 2-3 kez doğum yapar. Sinclair, Upton
ABD'li romanci (Baltimore 1878-Bound Brook, New
Jersey 1968). Sosyalist görüşleri benimseyen Upton
Sinclair, Chicago kentinin mezbahalarını anlattığı Chi cago Mezbahaları (The Jungle, (1906) adlı romanıyla büyük ün kazandı. O tarihten sonra peş peşe yayınladı ğı romanlarında, kapitalizmin sert bir eleştirisine girişti. Hıristiyanlığın ikiyüzlülüğünü (The Profits of Religion (Dinin Çıkarları, 1918)), siyasetçilerin yozlaşmışlığını ve
SİNDİRİM SİSTEMİ 89 Chicago Mezbahaları (1906) adlı romanından
başlayarak ABD'de sanayi, siyaset, din
ve eğitimi acımasız
bir dille eleştiren Upton Sinclair,
1943'te Pulitzer
Ödülü'nü almıştır.
atıkların atılmasıdır. Başlıca bölümleri yemek borusu,
mide, incebağırsak, pankreas, karaciğer ve kalınbağır saktır.
SINDIRIM SİSTEMİ HASTALIKLARI
Sindirim sistemiyle ilgili rahatsızlıklar ve belirtiler hasta
ların en yaygın şikâyetleri arasında yer alır. Çoğunlukla tibbi açıdan ciddi bir önem taşımazlarsa da, bazı du
rumlarda ciddi hastalıkların ilk belirtileri olabilirler. Sin
dirim sistemi hastalıkları (mide-bağırsak hastalıkları),
sindirim sisteminin her noktasında ortaya çıkabilir
ler. Enfeksiyonlardan, bağışıklık hastalıklarından, kan serden ya da incebağırsakların düzenli kas kasılmala
rindaki bozukluklardan kaynaklanırlar ve kabızlık ya da ishal gibi belirtileri de içerebilirler (Ayrıca Bk. İSHAL; KABIZLIK).
Yemek borusu. Yemek borusu insanda yaklaşık 20 cm
uzunluğunda düz bir borudur; kas kasılmaları aracılı
toplumsal adaletsizlikleri (Sacco-Vanzetti davasını ele aldığı Boston, 1928; vb.), şiddetle eleştirdi. 1934'te yazmaya ara verip, Demokrat Parti'den Kaliforniya va liliğine adaylığını koyduysa da, az bir oy farkıyla seçim leri yitirdi. 1940'ta, 62 yaşındayken, 11 kitaplık Lanny
Budd dizisini yayınlamaya başlayıp, dizinin üçüncü ki tabı olan, Hitler'in iktidara gelişini anlatan Dragon's Te
eth'le (Ejderha'nın Dişleri, 1942) Pulitzer Ödülü'nü al dı.
ğıyla besinleri ağızdan mideye doğru iter. Diyafram dū zeyindeki yemek borusu alt büzücü kasi, midenin için deki maddelerin geri gelmesini engelleyen yemek bo rusu kas kasılmalarına neden olur. Mide ekşimeleri ya
da mide yanmaları, bu kasın gevşemesi ya da zayıf ol
ması sonucunda, mide asidinin yemek borusuna geç
mesi durumunda ortaya çıkar. Ekşimeler ve yanmalar, midenin üst yanında, diyaframdaki deliğin genişleme sinden kaynaklanan bir mide fıtığı durumunda da görü lebilir. Ayrıca, mide asidinin yemek borusuna geçmesi
ya da yemek borusu spazmı,göğüs ağrısına yol açabilir. ve bazen bu ağrıyı kalp krizi (kalp enfarktüsü) sancısın
sindirim Canlılarda besinlerin beden tarafından emilecek biçim
de parçalanma işlemini belirten terim. Sindirim genel
likle, biri mekanik, öbürü kimyasal 2 evrede gerçekle şir. Mekanik evrede, dişlerin ezip parçaladığı besinler, ağızda iyice ufalandıktan sonra midede öğütülür. Gene
ağızda başlayan kimyasal evrede, tükürükte bulunan enzimler besinleri şeker, yağ, protein, vb. bileşenlerine ayınırlar.
Örümcek gibi hayvanlarda kimyasal sindirim ağzın
dışında başlar. Omurgalılardaysa, kimyasal sindirimin
önemli aşamaları sindirim sisteminde gerçekleşir. In
sanda ve otçul hayvanlarda bu işlemler mide, pankreas
ve karaciğer salgılarının yardımıyla olur. Midelerinde
ayrı bölümler bulunan geviş getiren hayvanlarda, bak teriler ve birhücreli hayvanlar, bitkilerin mayalanmasını
sağlarlar. Besinler ağızdan mideye, mideden de hamu
l
rumsu halde bağırsaklara geçerken, hormonların ve si nir sisteminin denetiminde gerçekleşen bir dizi kimya sal işlemin etkisinde kalırlar.
Omurgalıların çoğunda besinleri görmek, tatmak ya da koklamak mideden asitli bir sıvı salgılanmasını başla
tan refleksleri uyarır. Böylece, besinler mideye ulaştık larında, işlenmelerini sağlayan salgılar ile proteinleri ay
riştıran enzimler hazır olur. Mideden belirli aralıklarla onikiparmakbağırsağına geçen asitli sıvılar orada pan kreas suyu ve safra ile karışır. Pankreas enzimlerinin ni
şastaları, protein türevlerini ve yağları daha yalın bile şiklere dönüştürmeleri için yansız bir ortam gerekir. Bu
bileşenler daha sonra bağırsaklardan emilerek kana ka
rışırlar (Ayrıca Bk. SİNDİRİM SİSTEMİ HASTALIKLARI). sindirim sistemi Ağızdan anüse (makata) uzanan, düz kaslarla çevrilmiş
uzun boru. Sindirim sisteminin (mide-bağırsak kanali da denir) başlıca işlevi besin maddelerinin, suyun ve elektrolitlerin sindirilmesi ile emilmesi, bunun yanı sıra
dan ayırt etmek güç olabilir. Yutma zorluğu (disfaji) ya
da ağrılı yutma (odinofaji), yemek borusunun urlarla ya da mide asidinin yemek borusuna sık sık geri gelmesi
nin yolaçtığı nedbelerle daralmasından kaynalanabilir. Mide. Mide hem bir “depo", hem de sindirim sürecini
başlatan hidroklorik asidi salgılayan sindirim organıdır. Salgıladığı asidin kendisine zarar vermesini önleyen do ğal bir engelle örtülüdür. Bu koruyucu engelin yıkılma sı, iltihaba (mide iltihabı ya da gastrit) ya da ülserlere
(yaralaşmalara) yol açabilir (Bk. GASTRİT). Mide hasta lıklarının belirtileri karnın ortasının üst bölümünde san ci, şişkinlik duygusu, bulantı ya da kusmadır. Ama, bun
lar aynı zamanda da, mide kanserinin belirtileridir: Mi de kanseri, dünyada en çok ölüme yol açan hastalıklar dan biridir. Erken farkedilmesi durumunda, tedavide
(midenin kanserli bölümünün ameliyatla çıkarılması), genellikle çok başarılı sonuçlar elde edilmektedir. Mide
aynı zamanda, B,2 vitaminin emilmesi için gerekli bir protein olan özetkeni (ya da entrensek faktör) üretir. Pernisiyõz kansızlıkta, mide mukozasının yozlaşması,
özetkenin yitimine neden olur; bu da B, vitamini eksik liğiyle sonuçlanır (Ayrıca Bk. MİDE).
Incebağırsak. Yaklaşık 3,6 m boyunda olan incebağır sak (ya da incebağırsaklar) onikiparmakbağırsağı, baş bağırsak (jejunum) ve kıvnmbağirsak (ileum) bölümle
rinden oluşur. Besin sindiriminin ve emiliminin gerçek leştiği yer olan incebağırsaklar, boylu boyunca, "villūs"
adı verilen mikroskopik büyüklükte, parmağa benze yen uzantılarla örtülüdür; incebağırsaklardaki birçok
kıvrimin ve incebağırsakların uzun olmasının yanı sıra, villüsler de, besinlerin emilme alanını genişletirler. "Ki sa bağırsak sendromu" adı verilen, herhangi bir neden le bağırsağın ameliyatla çıkarılması sonucu emici yüze yin azalması ya da villüslerin kansere karşı ilaç tedavisi, işınım tedavisi gibi işlemlerden zarar görmesi, emilme bozukluğuna yolaçabilir.
İncebağırsakların ilk 26,4 cm'sini onikiparmakbağır
sağı (duodenum) oluşturur. Pankreas sivisi ile karaciğer
tarafından salgılanan safra, incebağırsaklara girerek be
90
SİNDİRİM SİSTEMİ
asidi salgılanmasını azaltan ilaçlar) alınınca yatışır. On ikiparmakbağırsağı ülserleri, bağırsak delinmesi, şokla sonuçlanan kanama gibi yaşamı tehdit edici ihtilatlara yol açabilirler. Geçmişte oldukça yaygın olan cerrahi
tedaviye, mide asidi salgısını azaltan yeni etkili ilaçların bulunmasıyla günümüzde daha az başvurulmaktadır.
Crohn hastalığı, en çok incebağırsakları etkileyen, karın ağrısına, ishale, kilo yitimine ve bağırsak tikanma sına yol açan iltihaplı bir hastalıktır. Nedeni ve tedavisi 2
bilinmemektedir: Antibiyotiklerle, sulfasalizinli, korti zonlu ilaçlarla ya da cerrahi yoldan tedavi, uzun süreler içinde yinelemelerle sonuçlanabilir. İncebağırsak urla
rinaysa, sindirim sisteminin başka yerlerinde görülen
urlardan daha ender raslanır. Incebağırsaklarda en çok görüldükleri yer kıvrımbağırsaktır.
İncebağırsakta, çeşitli enfeksiyon hastalıkları görüle
bilir. Kolera bakterisi (Vibrio chlorae) bulaşmış içme su yuyla yayılan, salgınlara yolaçabilen bir hastalık olan kolera, yaşamı tehdit eden, bağırsaklarda sivi emilimini
azaltarak ve sivi salgısı çoğaltarak öldürücü su yitimine yol açan, çok şiddetli bir ishalle gelişir. Tedavisi, sıvı yiti mine karşı, sıvı ve elektrolitlerin yanı sıra antibiyotikler
verilmesine dayanır (Ayrıca Bk. BAĞIRSAK; KOLERA). Pankreas. Pankreas, sırasıyla proteinleri, nişastayı ve
DAS
yağları sindiren tripsin, amilaz ve lipaz gibi enzimler üreten ve salgılayan önemli bir sindirim organıdır. Al 5
kol, safrataşları ya da kabakulak virüsü enfeksiyonu,
pankreas iltihabına (pankreatit) yolaçabilir. Süregen
pankreas iltihabı, emilim bozukluğuyla sonuçlanır. Yaş li kişilerde ve alkoliklerde daha çok rastlanan Pankreas
kanserinin belirtileri sarılık, karın ya da sırt ağrısı, kilo yi timi
ya da iştahsızlıktır. Bu kanser genellikle ölümcül dür; ama ameliyatla bazen başarılı sonuçlar alınmakta dir (Ayrıca Bk. PANKREAS). Karaciğer. Karaciğer, sindirimi ve emilimi kolaylaştır mak için yağların asıltı haline gelmesine yardım eden 6
safra tuzları üretir ve salgılar. Bir incebağırsak hastalığı ya da incebağırsağın ameliyatla çıkarılması sonucu saf ra tuzlarının emiliminde oluşan bozukluk, "steatore" adı verilen safra tuzları yitimine ve yağ emiliminin bo zulmasına yol açabilir. Safra kanalinin safra taşları ve
8
Sindirim sistemi insanda besinlerin alınıp, sindirildiği yerdir. Ağızdan alınan besinler, yemek borusu (1) aracılığıyla, mideye (2) ulaşır. Midede, mide asidinin etkisiyle
sindirilmeleri başlar ve karaciğer (3) ile pankreasın (4) gönderdikleri enzimler yardımıyla besinler yani sivi bir kitleye dönüşür. İncebağırsaga (5) geçince besinler, bağırsaktan emilir ve kan dolaşımıyla bedenin çeşitli bölgelerine gönderilir. Arta kalan besin maddesi,
kalınbağırsakta (6) sivi ve elektrolitleri emildikten sonra, kaulaşmış bir dışkı kitlesine dönüşür ve
gödenbağırsağından (7) geçerek, anüsten (8) dışarı atılır. sinlerdeki besin maddelerinin emilmesine olanak vere
cek olan birçok enzim tepkisini başlatır (Bk. ENZİM).
Onikiparmakbağırsağı mukozası, mide asidinden etki
lenmeye yatkındır; böyle bir durumda, özellikle aşırı asit üretiminin nedeni stres, sigara kullanımı ya da kalı
tim sonucu ortaya çıkan yatkınlıksa, onikiparmakbağır
sağı ülseri ortaya çıkabilir. Aspirin ve alkol de, onikipar
pankreas urları gibi sorunlar sonucu tikanması, sanılıkla sonuçlanan safra birikmesine neden olur. Karaciğer
kanseri çoğunlukla siroz gibi başka karaciğer hastalıkla rıyla birlikte olduğu için, çoğunlukla ölümcüldür (Ayri ca Bk. KARACİĞER; SİROZ).
Kalnbağırsak. Arta kalan besin maddesi, incebağırsak tan kalınbağırsağa (ya da kalınbağırsaklar; kolon), sivi biçiminde girer. Kalınbağırsaklar besindeki siviyi ve
elektrolitleriemip, katılaşmış bir dışkı kitlesi oluşturur.
Dışkının, kalınbağırsağın en alt noktası olan gödenba ğırsağından (düzbağırsak; rektum) dışarı atılmasını anüs
(makat) büzücü kasi denetler. Kabızlık, çoğunlukla ye
tersiz miktarda lif ve sıvı alınmasından kaynaklanan yaygın bir şikâyet konusudur. Buna karşılık süregen ka bızlık, yaşlılarda kalınbağırsak kanserinin bir belirtisi
olabilir vemutlaka, değerlendirme yapılmasını gerekti rir. Kalınbağırsak kanseri, “polip" adı verilen iyicil urlar
dan gelişir; düzenli tıp incelemeleriyle ve poliplerin kanserleşmeden alınmasıyla önlenebilir.
Tedavisi,
kanserli bölümün ameliyatla çıkarılması ve kalan kalın
bağırsak bölümlerinin birbirine dikilmesidir. Gödenba
makbağırsağı ülserine yol açabilir. Bir onikiparmakba
ğırsağının en alt bölümünde kanser oluşmadıkça, ko
taya çıkar ve bir şeyler yenince ya da antasitler (mide
sak urlarının belirtilerinden biri olabilir; ama kanamalar çoğunlukla, kabızlıkla ilgili basurdan (hemoroit) ya da
ğırsağı ülseri belirti vermeyebilir ya da geğirme, hazım sızlık, hafif mide üstū bölgesi rahatsızlığı gibi küçük be linilere yol açabilir. Bu belirtiler çoğunlukla geceleri or
lostomi (bağırsaktan dışa açılan bir delik açılması) çok ender gerekir. Gödenbağırsağı kanamaları, kalınbağır
SİNEMA 91 anüs çatlaklarından (anüs mukozasında yırtılmalar) kaynaklanırlar. Basur da, kabızlık da, sıcak suya otur
ma, dışkı yumuşatıcılar kullanımı ve beslenme rejimin de lifli besinlere ağırlık vermekle, tedavi edilirler.
parak havada asılı kalabilmeleriyle nitelenirler; büyük
lükleri 6 cm-20 cm arasında değişir. Büyük bölümüpar
lak yeşil renklidir; türlerin çoğunda tepelik bulunur. Ha vada asılı dururken, ince uzun gagalarinin içindeki çok
Ishalli gödenbağırsağı kanamaları ivegen ya da süre
uzun dilleriyle yaladıkları balözüyle beslenirler; bazı
ğırsak iltihabı) kaynaklanabilirler. İvegen kolit, Shigella ya da Campylobakter gibi bakterilerin yol açtığı çoğun
küçük, düzenli biçimde örülmüş yuvalara beyaz renkli 2 yumurta bırakırlar. Algerdanlı sinekkuşu (Archilochus
gen kalınbağırsak iltihabından ya da kolitten (kalınba lukla kendi kendini sınırlayan bir hastalıktır. Süregen ya
ralaşmalı kolit, ciddi sakatlığa yol açan, özel bakım ge rektiren ve hastalıktan yıllarca sonra artan kalınbağırsak
türler böcekleri ve küçük örümcekleri de yer. Dişiler
colubris) türü, ABD'nin doğu kesiminde ve Kanada'da
yaşar; kış yaklaşırken Orta Amerika ve Güney Ameri ka'ya göçer.
kanserine dönüşme tehlikesi taşıyan bir hastalıktır.
Aşırı duyarlı kalınbağırsak sendromu belki de mide bağırsak şikâyetlerinin en yaygın nedenidir. "Spastik
sinekler
namaya ya da kalınbağırsak iltihabının öbür belirtileri
Dünyanın her yanına dağılmış 85 000 türe ayrılan sinek
kolon" diye de adlandırılan bu durum, kilo yitimine, ka
olmaksızın birbirini izleyen ishale ve kabızlığa, karın kramplarına, şişkinliğe neden olabilir. Çoğunlukla stres
Ikikanatlılar takımı üyelerini topluca belirten genel ad. duyargalar
le ve belirli besinlerin alınmasıyla alevlenen bağırsak ların düzenli kasılmalarındaki bozukluklardan kaynak
on bacak
bileşik göz
landığı sanılmaktadır.
göğüs kafesi
Kalınbağırsak çeperlerinde çok sayıda küçük çıkıntı
ların bulunduğu divertikülöz, yaşlılarda çok sık görülen
bir durumdur ve aşırı duyarlı bağırsak sendromuna benzer belirtilere neden olabilir. Bu çıkıntılar (ya da di
vertiküller), enfeksiyon (divertikül iltihabı ya da diver
kanat
külit), çok şiddetli gödenbağırsağı kanaması gibi ciddi
orta bacak
ihtilatlara yol açabilir (Ayrıca Bk. BAĞIRSAK; BASUR; DİVERTİKÜLOZ; KABIZLIK).
arka hacak
Teşhis alanındaki ilerlemeler. X-ışınlarına saydamsız
baryum yıllarca mide-bağırsak borusunun dolaylı ola rak gözlenmesine olanak vermiş olmakla birlikte, mo dern fiber-optiği ve video endoskopisi, sindirim sistemi
hastalıklarının teşhis ve tedavisi alanında bir devrim
yapmıştır. Endoskopla sindirim sisteminin üst bölümü
nün gözle doğrudan gözlemlenebilmesi, ülserlerin, ur
ların ve iltihaplı bozunların belirlenmesine ve biyopsisi ne (laboratuvarda incelemek için örnek alınmasına) olanak vermektedir. Üst endoskopinin tedavi amaçlı uygulamaları arasında nedbelerin genişletilmesi, polip lerin çıkarılması ve kanama alanlarının tedavisi sayılabi
lir. Kalınbağırsağa endoskopla bakma (kolonoskopi), poliplerin, kanserlerin ve iltihabın doğrudan gözle in
celenmesine olanak vermektedir. Poliplerin kolonos
kopi sırasında çıkarılması (polipektomi), kalınbağırsak
karin
Sinekler takımı üyelerinin erişkinlerinin büyük bölümünün anatomisi, ev sineğininkine (Musca domestica) benzer.
Boyları 1 cm-5,5 cm arasında degişir; genellikle yumuşak
bedenleri, emici ağızları, bileşik gözleri ve duyargalan vardır. Kanatlan ince damarlar agıyla donanmıştır. ler, öbür böceklerden yalnızca bir çift kanatları bulun masıyla ayrılırlar. Öbür böceklerdeki arka kanatlar da, sineklerde değişiklik geçirmiş ve davul tokmağı biçi
minde bir organa dönüşmüştür. Genellikle başlanı ve gözleri büyüktür; çok çeşitli ortamlarda, birbirinden çok farklı biçimlerde yaşarlar: Büyük bölümü balozüy le, bazı türler bitkilerle, bazıları kan emerek, bazıları da
kanserinden korunmada önemli bir yöntemdir.
başka böcekleri avlayarak beslenirler. Yetişkinlerde emici ağız, işlevlerine göre sivrisineklerde olduğu gibi
sinek: Bk. SİNEKLER.
delici, ev sineklerinde olduğu gibi yalayıp yutucu özel
lik almıştır. Tam başkalaşma geçiren böcekler olan si neklerin, larvaları bacaksızdır ve türlerin tümünde güç.
sinekkapangiller Özötücüler alttakımından, 134 türü bulunan kuş ailesi. Eski Dünya'da yaşayan sinekkapangiller (Bil. a. Musci
lü çeneler ya da keskin ağız çengelleriyle donanmışlar dır. Büyük bölümü, çürüyen organik maddeyle, bazıla ri bitkilerle beslenir, bazıları da toprakta, suda ya da bit ki örtüsü içinde başka küçük böcekleri avlarlar.
capiadae) ailesi üyelerinin boyları 23 cm'yi aşmaz; bü yük bölümü kahverengi tüylüdür. Dallara tüneyip bek
ler, çevrelerinden uçarak geçen böcekleri apansızın atılarak havada avlarlar. Ailenin Avrupa'da yaygın üye
lerinden çizgili sinekkapan (Muscicapa striata),yaklaşık
15 cm boyunda, kahverengi-gri tüylü, tepesinde ve
göğsünde koyu renk çizgiler bulunan bir kuştur. Or manlık ve yarı ormanlık alanlarda yaşar.
sinema
Sinema filmleri tasarlama ve gerçekleştirme sanatı. 28 Aralık 1895 günü, Paris'te Capucines bulvarındaki Grand Café'de seyirciler, dünyanın ilk filmlerini izledi
ler. Uzun süredir yapılmakta olan çeşitli araştırmalar ve
deneyler, o gün sonuçlanmış ve çağa damgasını vuran buluşlardan sinema, o gün başlamış oldu.
sinekkuşugiller Sağanlar takımından, 320 türü bulunan kuş ailesi. Yeni Dünya'da yaşayan sinekkuşugiller (Bil. a. Trochilidae)
ailesi üyeleri, özgün yapılı kanatlarını çok hızlı ve sık çir
Bir kâğıdın bir yanına kuş, öbür yanına kafes resmi
yapılır, sonra bunlar hızla çevrilirse, göz, ayrı ayrı kuş ve
kafes resimlerini görmez. Kuşu, kafesin içinde görür. Si nema, en yalın biçimiyle, buna dayanır. Göz, gelen go
rüntüyü hemen yitirmez. O görüntü varken bir görüntü
92
SİNEMA
daha gelirse, ikisini kendiliğinden birleştirir. Gözün “ağtabaka izlenimi” denen bu özelliği İ.Ö.
XX. yy. başında
IV. yy'dan başlayarak bilinmekle birlikte, bilimsel ola
filmler, elle çevrilerek
rak 1824'te ortaya konmuş ve sonraki yıllarda geliştiril
gösterilirdi. Elle çalıştırılan
miştir. Fotoğraf da aynı yıllarda bulunmuş, ilk fotoğraf
kamera
(12 saatlik bir ışıklandırmayla) 1824'te çekilmiştir. Ağtabaka izleniminin ortaya konması ve fotoğrafın
projektörler,
Edison'un
bulunmasıyla, sinema alanında önemli bir yol alınmış
kinetoskopundan
oldu. Ağtabaka izlenimine göre, bir hareket çeşitli par
türemiş, Fransa'da
çalara bölünüp, bunlar belirli bir hızla yansıtılırsa, "ha
Lumière kardeşler
reketli resimler" elde edilebilirdi. Öte yandan, tek tek
tarafından
fotoğraf çekmek olanağı da vardı. Poz verme süresi de,
geliştirilmiştir.
sonradan yapılan çalışmalarla iyice kısaltılmıştı. O yıl larda, sonradan sinemanın ortaya çıkışında etkili olacak
birçok deney yapıldı. Sözgelimi Muybridge, 24 kulübe
ye, 24 fotoğraf makinesi koyup, bunların deklanşörleri
ni iplere bağlayarak, koşan bir at bu ipleri geçerken, ay
ni atın hareket halinde 24 ayn resmini elde etti. Jann sen, peş peşe fotoğraf çeken bir "fotoğraf tabancası” yaptı. Marey aynı işi bir tüfekle denedi ve bu "tüfekle",
tek bir cam plaka üstüne saniyede 12 resim aldı. Emile
Reynaud'ysa, gösterim denemelerine girişerek, “Optik Tiyatro"yla, 500-700 metrelik filmleri perdeye yansıttı.
Çağın en büyük mucitlerinden Edison da bu yeni buluş la ilgilenerek tek kişinin izleyebileceği "kinetoskop"ları yaptı. Sonra bunu, fonoğrafa bağlayarak ilk “sesli film" denemelerini gerçekleştirdi. Sonradan "sinemanın si
hirbazı" diye adlandırılacak olan Méliès'in de devreye girmesiyle sinema, ilk adımlarını atmaya başladı.
Bu ilk dönem, sonraki yıllarda görülecek gelişmele rin bir özeti gibi oldu. İlk gösteriyi yapan Lumière kar deşler, arada Sulanan Sulayıcıgibi güldürü filmlerine de yer vermekle birlikte, daha çok belgeci anlayışla çalışı yorlardı. Sinemaya onlardan sonra başlayan Méliès'se sinemaya fanteziyi, düşgücünü getirdi.
Sinema, sonraki yıllarda genel olarak bu iki ayrı yön
temle gelişti. Gene aynı dönemde görülen tekelleşme eğilimleri (Fransa'da Pathé tekeli, ABD'de Edison'un
sonradan “Patent Savaşı" adı verilecek savaşımlara yo
laçacak tröst kurma girişimi) de, çok sonra büyük yapı mevlerinin büyük sermaye, dev dağıtım örgütleri, bü
yük filmler ve yıldız oyuncularla kuracakları bir tür fiili tröstün, ilk adımları oldu.
Sinemanın bu ilk döneminin en ilgi çekici sanatçısı, Georges Méliès (ünlü sihirbaz Houdini'nin yanında ça lışmıştı; hayal ve fanteziyi çok seviyordu)birçok sinema
hilesini buldu. O yılların kısıtlı olanaklarıyla Aya Seyahat gibi filmler gerçekleştirdi.
Sinema, Birinci Dünya Savaşı'na kadar olan dönem de, şaşırtıcı bir gelişme gösterdi. Fransa'da bir sanat filmleri çağı açılmasıyla, dönemin ünlü tiyatro sanatçıla
ni, ünlü oyunları perdeye getirdiler. Bu filmlerin aydın
sonra kurgu (montaj), sinemanın başlıca öğeleri arasına girdi.
1926'da sinemaya, “bütün sorunlarını çözmüş" gö züyle bakılıyordu. Griffith'le birlikte bütün çekim öl
çekleri bulunmuş, Kuleşov'un “film çevrilmez, kurulur" sözüyle kurgunun önemi anlaşılmış, bu alanda önemli gelişmeler elde edilmiş, hemen her ülkede film çekimi başlamıştı. Ayrıca, türler belirlenmiş, seyircinin tanıdığı sinemaoyuncuları ortaya çıkmış, ilk zamanlar bir pana yır eğlencesi sayılan sinema, kendine özgü tarihi, tekni
ği, estetiği, kurallarıyla “yedinci sanat" diye anılmaya başlanmıştı. 1926'da sesli sinemanın bulunmasıyla bir den her şey değişti ve birçok şeye yeniden başlamak gerekti. SESLI SİNEMA DÖNEMİ
Sinemaya sesin girişi Edison'un ilk deneyleriyle başla mış, sonraki yıllarda sinema salonlarına bir piyano yer
leştirilerek, görüntülere piyano eşlik etmişti. Bu yöntem
sonradan geliştirilmiş, birçok filme özel beste yapılıp, filmle birlikte notalar da yollanmış, sinemalarda orkest
ralar, film oynarken besteleri seslendirmişlerdi. 1926 27'de yapılansa, bunlardan çok farklı bir şeydi. Artık sa
lonun bir köşesinde piyano ya da orkestra yoktu. Ses, doğrudan doğruya filme bağlanmıştı. Daha önce ko nuşmaların ya da olayların gelişmesini belirtmek için
kullanılan ara yazılar, bütünüyle ortadan kalkmıştı. Ar tik seyirci, filmde oyuncuların konuşmalarını okumu yor, duyuyordu. Doğal olarak, bütün bunlar, sinemada
pek çok şeyin, değişmesini gerektiriyordu. Ayrıca yep
yeni bir sorun ortaya çıkmıştı: Halkin beğenip sevdiği
oyunculardan bir bölümü seslerinin uygun olmamasın dan ötürü, sesli sinema çağında zorunlu olarak sinema
dışına itildiler ve yerlerine yeni yıldızlar yetiştirilmesi
gerekti.
Bu durumdan en az etkilenen ingiliz sineması oldu.
seyircileri sinemaya çekmesiyle, seyirci sayısı arttı. ABD'de Griffith, birkaç kısa filmden sonra Bir Ulusun
Ingiltere'de Brighton okulu (belgeciler), bu yeni du
Doğuşu ve Hoşgörüsüzlük adlı klasikleri gerçekleştirdi. Danimarka'da, özellikle de İsveç'te, yeni birsinema ve
ruma en kolay uyan yer oldu. Sesli sinema öncesinde
sinema anlayışı doğdu. İlk üstün yapımlarsa Italya'da
gerçekleştirildi. Bu arada Mack Sennett, ABD'de yeni bir güldürü anlayışı yarattı ve kısa bir süre sonra ona,
düşündürücü yanı daha ağır basan filmlerle Charlie
Chaplin (Şarlo) katıldı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında da, gelişme sürdü ve
Almanya'da, dışavurumcu akımın etkisinde kalan sa natçılar, ilgi çekici örnekler verdiler. ABD'de Flaherty
ilk önemli belgeselleri ortaya koydu. Rusya'da Kuleşov, sinema için çok önemli bazı deneylere girişti. Bu de
neylerle elde edilen sonuçların en önemlisi, "kur gu"nun öneminin iyice anlaşılması oldu. O tarihten
rumdan fazla rahatsız olmadı. Hollywood'sa, yeni du Ayzenştayn'ın Potemkin Zırhlısıyla gelmiş geçmiş en iyi filmlerden birini ortaya koymuş olan Sovyet sinema
sıysa, bir süre sessiz kalmayı yeğledi. 1944 yıllarında
Ayzenştayn, Aleksandr Nevskiy, Korkunçivan gibi film lerle yeni bir atılıma girişti. Bu filmler görüntü-ses birliği ni sağladılar.
Ikinci Dünya Savaşı yıllarında sinema, eski canlılığını
büyük ölçüde yitirdi. Sinemacılar daha çok belgeseller
ya da konusunu savaştan alan filmler yaptılar. Ne var
ki, sinema tarihinin etkileri açısından en önemli film lerden biri olan Yurttaş Kane de, ABD'de o dönemde (1941'de) yapıldı. Bu filmle,sinemada birdönem kapa
niyor, sahne derinlikleri, anlatımı, oyuncu yönetimi,
SİNEMA 93
BRO/ WAY CHARLIE
CHAPLIN I
THIS
CITY
LIGHTS
WEONESDAY NIC
ADDED BOBBY JONES THE PUTTER GALA STACE SHOW ULOVEOULETTERKUNDE
MLDT
Charlie Chaplin'in ilk sesli filmi Şehir Işıkları'nın (1931), Broadway Tiyatrosu'ndaki ilk gösterimine, büyük bir seyirci kitlesi toplanmıştı. Bu filmi Charlie Chaplin, konuşmalara yer vermemekle birlikte, müzikli çekmiştir.
Sinema'nın ilk dönemine bazı oyuncular ve yönetmenler damgalarını vurmuşlardır. Valentino Şeyh (1921; solda), vb. filmleriyle
romantizmin, Charlie Chaplin Şehir Işıkları (1931; ortada) gibi filmleriyle komedinin, De Mille On Emir (1923; sağda); vb. filmleriyle görkemli dekorlarda kalabalık figüranlarla çekilen filmlerin tartışılmaz temsilcileri olmuşlardır.
vb'yle yeni bir sinema anlayışı doğuyordu. Savaş sonrasında çeşitli ülkelerde yeni bir gelişme
başladı. Bu ülkelerin sinemacıları, evrensel sinema sa natından yola çıkıyor, çeşitli ülkelerdeki sanatçılardan etkileniyor, ama ulusal bir sinema kurmak için çalışıyor lardı. Söz konusu ülkelerin başlıcaları, başından beri kendine özgü bir yol izleyen Iskandinav sinemasının
yanı sıra, Meksika, Polonya, Çin, özellikle de Japon ya'ydı.
Italyan “yeni gerçekçilik” akımı, Mussolini dönemin
de her şeyi toz pembe gösteren filmlere bir tepki olarak ortaya çıktı ve yalnızca ltalya'yıdeğil, dünya sinemasını
da büyük ölçüde etkiledi. Rossellini, Visconti, De Sica gibi yönetmenler, sıradan insanların günlük yaşamda başlarına gelebilecek olayları ele alıp, dozu iyi ayarlan mış şiirsel anlatımlarla perdeye yansıttılar. 1950 yıllarında Japonya'da ortaya çıkan bir başka tarz da, fantastik öğelere ağırlık veren, gerçeği bunun
içinde vermeye çalışan yönetmenlerin elinde büyük başarıya ulaştı. Kurosava, Mizoguçi gibi yönetmenler, "yeni gerçekçilik" akımının bu farklıtürünün öncüleri oldular.
1939'da ortaya çıkan, sonra hızla yayılan renkli film
ler, televizyonun ortaya çıkmasıyla apansız büyük önem kazandı. İkinci Dünya Savaşı'ndan önce ortaya
çıkan, savaş sonrasında hızla yayılan televizyona karşı, renkli film, sinemanın ilk silahı oldu, onu, geniş perde sistemleri izledi.
1960 yıllarına doğru, Fransa'da bir genç sinemacılar
grubunun üyeleri, iki yıl içinde peş peşe ilk filmlerini çektiler. "Sinemada en önemli şey mizansendir" diyen bu gençler, sinemaya kendi sinema anlayışlarını ve kendi oyuncularını da getirmişlerdi. “Yeni Dalga" adı
verilen bu akım, sinemaya film zamanlaması ve kurgu alanında da önemli yenilikler ekledi.
Hollywood, sinemada dev sanayi olma niteliğini her zaman korudu. Alman sinemasının gelişmesi, özellikle
İkinci Dünya Savaşı sırasında durdu. Sonraki yıllardaki çalışmalar da, pek etkili olmadı. İngiltere'de belgecian
layış geçerliliğini sürdürdü. İki devlet sinema okuluna
sırtını dayayan Polonya sineması, Avrupa'nın en ilgi çe kici sinemalarından biri haline geldi.
1960 yılları tamamlanırken, genel olarak “Üçüncü
Dünya sineması" adı verilen bir sinema da, sesini du
yurmaya başladı. Hindistan'da Satyacit Ray'in Yol Des
tanı adlı üçlemesiyle başlayan hareket, sonraki yıllarda
sesini hızla duyurdu. Daha önce kendi sınırlan içinde
kalan Tunus, Senegal, Cezayir, vb. ülkelerin filmleri, ka tıldıkları çeşitli şenliklerde ödül üstüne ödül aldılar. 1970 yıllarından sonra ortaya çıkan
bir değişiklikle, filmler salonlardan, evlere taşınmaya başladı. Videolar la, sinema kendine yeni bir pazar buldu.
Televizyonun ortaya çıkışı ile videolar arasında kalan
dönemde, sinemanın gündemindeki en önemli sorun
TV rekabetine karşı nasıl ayakta durulacagı oldu. TV, seyircilerin çoğunu kendine çekince, sinema da bu se yircileri yeniden salonlara getirebilmek için çeşitli yon
temler denendi. Renkli filmler, birçok yıldızın bir arada
94
SİNEMA
İkinci Dünya Savaşı sırasında Mucize (1948, solda) gibi filmleriyle Rossellini, Umberto D (1952, ortada) gibi filmleriyle Vittorio
De Sica, Rasomon (1950;sağda) gibi filmleriyle Kurosava, gerek teknik denemeleriyle, gerek toplumsal konulara el átışlarıyla sinemayı önemli ölçüde yenilemişlerdir.
oynadığı kalabalık kadrolu filmler yetmeyince, etkili bir
kim yapabilir. Ayrıca, kameranın hareketi, kaydırmayla
deneye girişildi: En büyüğü o dönemde 61 cm olan TV
da sağlanabilir. Bir film genellikle 15-20 ayrımdan, bu ayrımlar da
lu cinerama, vistavision, cinemascope, vb. BİR FILM NASIL GERÇEKLEŞTİRİLİR?
toplam 500-2000 m çekimden oluşur. Bunlar senaryo
ekranlarınakarşı,sinemaperdesi büyütüldü: Üç boyut
Sinemalarda gösterilen filmler, uzun süreli bir çalış
manın ürünüdür. Bu çalışmanın çeşitli aşamaları var dır, bu aşamalarda çeşitli sanatçı ve teknisyenler görev alırlar.
Bir filmin çekimi için önce bir senaryo gereklidir. Bu
senaryo özgün bir çalışma olabileceği gibi, bir uyarla ma da olabilir (romandan, oyundan, vb). Senaryonun
daki sıraya göre gerçekleştirilmezler. Sözgelimi, aynı
dekorda geçen, ama biri filmin başında, biri sonunda yeralan iki ayrı çekim varsa, bunlar aynı gün peş peşe
yapılır. Bütün bu çekimler, kurgu sırasında senaryodaki yerlerine konur. Filmin ritmi ve temposu da, büyük öl
çüde kurgu sırasında sağlanır.
Sinema, başlangıcından bu yana pahalı bir iş olmuş
tur. Günümüzde bir filmin maliyeti milyarla ölçülmek
yazımı için çeşitli yöntemler vardır. Bunlardan en yaygı ninda, önce filmin 5 sayfalık bir öyküsü yazılır. Sonra bu
tedir. Sözgelimi | Jaws adlı film 8 milyon dolara mal ol
çıktığı, başlıca konuşmaların yeraldığı, başı, ortası, sonu ve aradaki bütün önemli olayları içeren 40, 50, 60...
olan, ama gene her ürünü milyonlarca kişi tarafından iz
bölümlere ayırılır; her bölümde yeralacak çekimlerin
dan bir güzel sanat dalı, bir yandan dev bir sanayidir.
muş, ama 133,5 milyon dolar hasılat toplamıştır. Yani
öykü genişletilir. Böylece önemli gelişmelerin ortaya
günümüzde sinema her ürünü milyarlarca liraya mal
sayfalık ikinci bir metin elde edilir (treatment). Sonra
lenen büyük bir iş, dev bir sanayidir. Sinemanın ikilemi de burada başlar. Sinema bir yan
listesi yapılır (eşel). Bundan sonra senaryo yazımına ge çilir. Yazım sırasında kağıt, yukardan aşağıya ikiye ayrıl.
miş varsayılır. Bütün hareketler, tarifler kâğıdın sol yani na, konuşmalarsa, sağ yanına yazılır. Yönetmen, senaryoyu kendi yazmamış ya da yazım
Seçilmiş bir seyirci grubuna seslenen ve adına yanlış da
olsa “sanat filmleri" denen bir tür, hep yapılagelmiştir;
ama asıl ilgiyi çeken, kalabalıkları toplayan filmler, ticari sinemanın ürünleridir. Bunlar ünlü oyunculardan olu
şan kadrolarıyla, çekim aşamasında başlayan ve sürdü
çalışmalarına katılmamışsa, filmin çekimine senaryo üs
rülen etkili reklam kampanyalarıyla geniş yığınlara ses
onun yazdığı çok daha ayrıntılı bir senaryodur. Hemen
FİLM TÜRLERİ
tünden başlar. Aynı senaryoyu bir kez daha yazar. Ama
lenirler.
her plandakamera hareketlerine, çekim ölçeklerine, vb. yer verilmiştir. Buna "çekim senaryosu" denir.
Sinemada başlıca film türleri, sinemanın
yalnızca bir insanı değil çevreyi de gösteren çekimdir.
mi, türler arasında duygusal film de vardır, güldürü filmi
çekim oyuncuyu göğüsten alır. Perdede bir oyuncunun yalnızca başı görülüyorsa, buna "baş çekimi" denir.
Ama bu filmlerde güldürünün ve duygunun payı her za
Boy çekimi insanı bütünüyle gösteren çekimdir. Yakın
Omuz çekimindeyse, perdede bir oyuncunun başı omuz düzeyine kadar görünür. Ayrıntı çekim, oyuncu
nun yalnızca gözlerini, elini ya da elinin bir parmağının hareketini gösteren çekimdir. Sinemada hareket, başlıca üç ana grupta toplanır. Bir
başka deyişle, sinemada hareket ya oyuncuların hare
de. Bazı filmlerdeyse, her iki türün de izleri görülür. Bunlar genellikle duygusal güldürü diye adlandırılırlar.
man eşit değildir. Bu yüzden, birinin "duygusal film"
dediği bir filme, bir başkası (filmde güldürünün de oldu ğunu belirterek) duygusal güldürü" diyebilir. Genel "
Çekim ölçekleri insana göre tarif edilir. Genel çekim,
başlan
gıcıyla birlikte doğmuştur. Bunlar günümüzde de sür mektedir. Ama bu alanda kesin sınırlar yoktur. Sözgeli
çizgileriyle, sinemanın bazı türler ayırt edebilir.
Belgesel filmler. 28 Aralık 1895'te yapılan ilk gösteride yeralan filmlerden ikisi (Lumière'lerin fabrikasından iş
ketiyle ya kameranın hareketiyle ya da ikisinin birden
çilerin çıkışını gösteren film ile bir trenin gara girişini
hareketiyle sağlanır. Yapılışı gereği kamera 4 yöne ha
gösteren film) ilk belgesel filmlerdi. Bu tür, Birinci Dün ya Savaş'ına kadar kralların özel yaşamlarını belgeledi;
reket edebilir. Sağa; sola; yukarı;aşağı. Kameranın sa ga, sola hareket yeteneği 360°, yukan ve aşağı hareket
yeteneğiyse 180°'dir. Çekim sırasında bunlardan biri yapılabilir. Ayrıca değişebilir odaklıklı mercekler kulla nilarak (zoom), konu, hareket etmediği halde büyütü
lūp, küçültülebilir. Bunlara plonje çekimler de eklenir. Kamera istenirse yüksekçe bir yere çıkarılıp çekim yapi labilir, ya da oyuncular üste çıkarılıp, kamera alttan çe
daha sonra da haber filmleri alanında ürünler verdi. Bi
rinci Dünya Savaşı'nın başlamasıyla, büyük önem ka zanan türün ilk büyük ustaları Flaherty ile Vertov oldu lar. Bunlardan Vertov, sinema-göz kuramını öne sürdü.
Buna göre sinema, yaşamı ve olayları, önceden hazırlık yapmadan dekor ve aksesuvara gerek duymadan, ol duğu gibi saptamalıydı; sinemacının görevi, bundan
SİNEMA
sonraki aşamada başlıyordu. Sinemacı, doğadan aldığı
malzemeyi, kurgu yardımıyla sanatsal bir yapıta çevire
bilirdi. Flaherty'yse belgesellere, lirik bir açıdan yakla şiyordu.
95
filmlerle, daha çok kendi ülkesinde etkili oldu. Peter Sellers'den Norman Winsdom'a kadar farklı anlayışlar daki güldürü sanatçılarının filmleri, İngiltere dışında pek etkili olamadı. Bu yüzden İngiliz asıllı güldürü oyuncu
sinema tekniğine yaslanan İngiliz belgecileri, filmlerin
ları, yabancı ülkelerde, özellikle de ABD'de yaptıkları filmlerle daha geniş seyirci kitlesine açılma olanağı bul
de yalnızca saptamayla yetinmediler; sorunlarıele alıp,
dular.
Türe en çok eğilen ülke de Ingiltere'ydi. Sağlam bir
derinlemesine işlediler.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında belgesel türü, bir altın çağ daha yaşadı. Sinemanın propaganda alanında taşı
Güldürütürünün en büyük ustası Chaplin (Şarlo), In giliz asıllıydı. Sinemada unutulmaz bir çift oluşturan
Stanley Laurel-Oliver Hardy çiftinden asıl beyin olan
dığı büyük gücü gören Mussolini, Roma'da Cinecitta
Laurel de öyle. Bu ikili, ikili modasının uzun ömürlü ol
stüdyolarını kurdurdu. Hitler Almanyası da, propagan
masını sağladılar. sonradan Bud Abbott-Lou Costello,
da filmlerine eğildi.
Bir Hollandali (Joris Ivens) da, belgesel türün en ilgi
çekici örneklerini vererek, İkinci Dünya Savaşı öncesin
Jerry Lewis-Dean Martin gibi birçok ikili daha ortaya
çıktı; ſama hiçbiri Lorel-Hardy kadar sevilmedi. İtalya'da güldürü her biçimiyle ele alındı. Toto, yaşa
di. Konulu filmler, kamerayı insanın iç dünyasına tutar
dığı dönemde filmleri geniş kitleler tarafından izlenen, ama pek ciddiye alınmayan bir sanatçıydı. Ama 1970 yıllarından sonra, filmleri yeniden değerlendirilmeye başlandı. Bazı İtalyan yönetmenler de (özellikle Ger
ken, belgeciler de dış dünyayı vermeye başladılar. Bel
mi), kusursuz hiciv örnekleri verdiler.
gesel film, sinemada özellikle 1960 sonrasında, Jacqu
Olümünden sonra keşfedilen bir başka oyuncu, Bus ter Keaton oldu. Yaşadığı sürece Chaplin'in gölgesinde
de, belgesellere derinlik katan birçok film yaptı. Fran
sa'da psikolojinin konulu filmlerdeki egemenliğinin art ması oranında, belgesel filmler bir seçenek olarak belir
es-Yves Cousteau'nun filmleriyle yeni bir çıkış yaptı. Belgesel filmciler, hemen her alanda ürün verdiler; haber filmlerinden denizlerin dibine, futbol şampiyo nalarından olimpiyatlara, tarihsel olaylardan ünlü sa
kalan sanatçı, öldükten sonra filmleriyle yeniden de ğerlendirildi ve gerçek yerine oturtuldu. Harold Llyod
da güldürü türünün ünlü sanatçılarından biriydi.
kadar her alana eğildiler. Televizyonun ortaya çıkışın
Obür ülkelerde de güldürü türünde filmler yapıl di, ama onlar da İngiliz güldürülerinin alınyazısını
dan sonra belgeseller (başta haber filmleri) büyük önem kazandı. Genel olarak kısıtlı bir pazarı olan bu türde, pazar birden genişledi. Bu gelişme, temeli sine ma olan, ama anlatımda televizyonla gelen yenilikler
ülke dışına taşamadılar. Her türde olduğu gibi güldürüde de, çeşitli tavırlar olabilir. Sırf güldürmek amacıyla çevrilen filmlerin yanı
natçıların (özellikle ressam ve bestecilerin) yapıtlarına
den önemli ölçüde etkilenen bir yeni biçim ortaya çı kardı.
Belgesel filmlerin sinema için özel bir önemi daha
vardır. Birçok sinema ustası, işe kısa belgesellerle baş lar; bu dalda ustalaştıktan sonra, konulu filmlere geçer. Yani belgesel sinema, sinemada aynı zamanda bir okul gibi çalışır. Güldürü filmleri. İlk gösterime sunulan filmlerden biri Sulanan Sulayıcı adlı filmdi ve tarihin belki en sık kulla nılan güldürü öğesini taşıyordu. Bir bahçıvan, bahçeyi
sularken, küçük bir çocuk suyu kesiyor, bahçivan ne ol du diye hortuma bakarken çocuk suyu açınca, adamın üstü başı su içinde kalıyordu. Bu tür, sonraki yıllarda da geçerliliğini sürdürdü. Güldürü filmleri, sinemanın vaz
geçemediği türlerinden biri oldu. Charlie Chaplin türün ilk sanatçısı değildi; ama gül dürü, onun filmleriyle ciddiye alınmaya başlandı. Altına
Hücum adlı filmi, gelmiş geçmiş en iyi filmler arasına
girdi; sonra onu öbür filmleri izledi. 1940 yıllarında Frank Capra, sinemaya yeni bir güldürü anlayışı getirdi. Sonradan “Amerikan usulü güldürü" diye adlandırıla cak bu tarz, konularını günlük yaşamdan, kahramanla
rini herkesin çevresinde görebileceği sade kişilerden
seçiyordu. Capra, güncel olayları birer fantezi olarak ele alıyor, filmleri baştan sona iyimser bir hava taşıyor ve mutlu bir sona ulaşıyordu.
Fransa'da güldürü türü, Fransız sinemasının genel
çizgilerini izledi. Fernandel gibi ünlü komedyenler, "gag" lar (filmde beklenmeyen, apansız komik değişik lik) ile duyguların birleştiği filmlerle seyircileri güldürdü
ler. Zamanla sinemada bakış açıları değişip, tempo hız lanınca, Louis de Funès bu yeni akımın perdedeki sim
gesi oldu. Ondan önce Jean Paul Belmondo'lu filmler ve benzerleriyle duygusal filmlere güldürü öğeleri ek
lendi. Bourvil gibi sanatçılarsa, Fernandel geleneğini sürdürdüler.
Ingiltere, kendine özgü bir güldürü anlayışını taşıyan
paylaştılar: Genellikle, kendi ülkeleriyle sınırlandılar;
sıra, güldürürken düşündürmeyi amaç alan filmler var
dır. Başka bir türde ortaya konması olanaksız ya da çok güç bazı konuları güldürü kalıpları içinde ele almak için de, bu tür filmler yapılabilir. İçlerinde en kalıcı olanları, güldürürken düşündürmeyi başaranlardır.
Serüven filmleri. Bu genel adin çerçevesi içine, birçok film yerleştirilebilir. Sözgelimi, son yıllarda ayrı bir tür olarak beliren savaş filmeleri bir yorumla bu tūre soku
labilir. Bir dram-avantür, bu tür içinde sayılabilir. Kov boy filmleri, korsan filmleri, balta girmemiş ormanlarda
geçen filmler, Tarzan, vb. filmler, "serüven filmleri" ge nel adı altında toplanabilir.
Ama bu ad, genellikle, gerçek serüven filmleri için
kullanılmaktadır. Bu türde genellikle bir kişi (kahraman)
ya da bir olay ele alınır. Söz konusu bu kişi ya da olay, herhangi bir yerinden ele alınır; gerilim ve çatışma veri lir; sonuca ulaşılıp film orada bırakılır: Seyirci kahraman
ya da olayı tutmuşsa, devamı gelecektir kuşkusuz.
1930 yıllarında çok tutulan gangster filmlerinin en iyi örneklerinden biri olan Halk Düşmanı'nda, James Cagney (elinde silah tutan). MRAMM ENIH
96
SİNEMA
lar hemen yıldız olmuş, gene bu tür, ideal çiftler yarat mıştır. Türün değerli, unutulmayan, başarılı birçok ör
neği vardır; ama önemli filmi azdır. Bu da, söz konusu
türde akıl ve mantığı, duyguların gerisine atmanın getir diği bir sonuçtur.
Méliès'le başlayan, Jules Verne'in yapıtları ve Tarzan
filmli dizisiyle belirli bir seyirci topluluğu yaratan kurgu bilim türü, yakın dönemde yeni bir atılım yapmıştır;
SS
Geçmişi ilk Frankestein filmine dayanan korku filmleri de yakin dönemde büyük bir atılım gerçekleştirmişler dir.
Yukarda da belirtildiği gibi, sinemada film türlerinin
kesin ayrımları yoktur. Bir film, bir yoruma göre bir türe,
başka bir yoruma göre öbür türe girebilir. TÜRK SİNEMASI
Türkiye'ye sinemanın hangi tarihte girdiği kesin olarak
İlk sessiz filmlerden günümüze, sinema tekniğinde büyük
gelişmeler gerçekleştirilmiştir. Walt Disney Şirketi'nin Tron (1982) adlı filminin yansı, bilgisayarla gerçekleştirilmiştir.
Ayrı bir tür olan kovboy filmleri (westernler), önce ABD'de ortaya çıkmış, özellikle John Ford'un filmleriy le ciddiye alınmaya başlanmıştır. İlk kovboy filmi olan
bilinmemektedir. Ama ilk gösterinin sarayda yapıldığı
kesindir. Halka açık ilk gösteriyse, 1896 sonunda ya da
en geç 1897 başlarında, Galatasaray'daki Sponeck Bi rahanesi'nde yapılmıştır.
Türk sinemasının bu ilk döneminde, en çok Sigmund Weinberg adına rastlanır. Halka açık ilk gösteriyi yapan,
ilk yerleşik sinema salonunu açan, odur. Türkiye'de ya
Büyük Tren Soygunu'ndan sonra, uzun yıllar bu tür,
pılan ilk film çekiminin tarihleriyse daha da eskidir. Lu mière kardeşlerin yetiştirdiği çeşitli kişiler (özellikle Pro
hesapta olmayan bir durum ortaya çıkmış ve İtalyan si
nay'sa, Ayastefanos Abidesinin Yıkılışı adlı belgeselle,
Hollywood'a özgü olarak kalmış, 1960 yıllarında hiç
mio) zaman zaman gelip, film çekmişlerdir. Fuat Uzki
neması, Po ovasında "western"ler çevirmeye başlamış tır. Önceleri bu girişim “Spaghetti westernleri" diye ala ya alınmışsa da, Sergio Leone türün başarılı örneklerini
Türkiye'de film çekimini başlatan kişidir. ilk dönem. Ayastefanos Abidesinin Yıkılışıadlı filmle
kovboy filmleri türü, sonraki yıllarda Peckinbah ve öbür
büyük bir canlılık görüldü. Merkez Ordu Sinema Daire
başlayan ilk dönem, 8 yıl sürdü. Birinci Dünya Savaşı ile
verince, alaylar kesilmiştir. Ford'dan Leone'ye uzanan
Kurtuluş Savaşı yıllarını da kapsayan bu ilk dönemde,
yönetmenler tarafından yeniden ele alınarak, westerne
si'nin kurulmasıyla (1915), özellikle belgesel film ala
Dramlar, salon filmleri. Sinema göze ve kulağa seslenir;
yani ilk dönemin sonunda, ilk özel film yapımevi olan
kavuşamayan sevdalıları, büyük acıları işleyen filmlerle
ninda görüldü. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı
da serüven (duygusal serüven, dram-avantūr) gibi ekler de yapılmıştır.
geri çok büyük filmler çekildi. ilk konulu filmler de, bu dönemde ortaya çıktı. Ön ceden başlanan ama tamamlanmayan iki film bir yana, ilk konulu filmler Pençeve Casus 1917 yılında çekilme
kü türün yapısı gereği, filmlerde belirli tiplere yaslan mak zorunluluğu vardır. Bu tipleri canlandıran oyuncu
ye başlandı ve o yıl tamamlandı. Bu iki filmin yönetme ni, o sırada 18 yaşında olan, sonradan özellikle basin
yeni boyutlar katılmıştır.
ninda değerliçalışmalar yapıldı. Aynı yıllarda, 1922'de,
ama, asıl hedefi duygulardır. Bu yüzden duygusal film ler, sinema için en kolay araç olmuştur. Aşk öykülerini,
Kemal Film kuruldu.
yetinilmemiş, duyguya, güldürü (duygusal güldürü) ya
yıllarında, kameralar da cepheye taşınarak, tarihsel de
Óbür būtün türler sinemaya yararken, yalnızca bu tür sinemadan çok, sinema yıldızlarına yaramıştır. Çün
Bu dönemde asıl önemli çalışma, belgesel film ala
alanında adını duyuracak olan Sedat Simavi'ydi. Mü
rebbiye gibiuyarlamalar, Bican Efendi gibi serial dene meleri de, bu dönemde yapıldı.
Ikinci dönem. Kemal Film'in kuruluşu ve Muhsin Er
tuğrul'un bu yapımevi adına film yapımına başlamasıy la, Türk sinemasında ikinci döneme geçildi. Muhsin Er
tuğrul, 1922-39 arasındaki 17 yılda tek yönetmen ola rak kaldı.
ikinci dönemin filmleri arasında Bir Millet Uyanıyor,
Francis Ford
Coppola'nın, Vietnam Savaşı'yla ilgili çarpıcı filmi
Bataklı Damın Kızı Aysel (1935) gibi önemli filmlere rastlansa da, bu 17 yıl, genellikle olumsuz bir bilançoyla
kapandı. Muhsin Ertuğrul, bir yandan olanaksızlıklar
içinde sinema yapılabileceğini, sinemanın Türkiye'de
Kıyamet'in (1979)
yaşayabileceğini kanıtladı; ama öte yandan, sinemayı
çekilişinden bir
tiyatroya sımsıkı bağladı. Çevirdiği filmlerin çoğu, daha
görünüş Coppola'nın kameramani Vittorio Storaro,
bu filmle en iyi
önce tiyatroda oynanan piyeslerden uyarlanmıştı. Da
ha da önemlisi , bu filmler tiyatrodan sinemaya gelirken
bir anlayış değişikliği olmamış, oyunlar aynı anlayışla si . Böylecedönemin bütün filmlerine nemaya aktarılmıştı
görüntü
(bir-ikisi dışında) “tiyatroya özgü bir hava" egemen ol
yönetmeni dalında Oscar Ödülü'nü almıştır.
dönem, sinema yazarları tarafından "geçiş dönemi" di
du.
Üçüncü dönem. 1939-51 yılları arasını kapsayan bu
SİNEMA
97
Muhsin Ertuğrul'un
yönettiği, Bataklı Damin Kızı Aysel (1935) adlı filmde Talat Artemel ile Cahide Sonku.
ye de adlandırılır. Çeşitli ve çok yönlü gelişmeler ger
1969; Duygu Sağıroğlu'nun Bitmeyen Yolu, 1964; Akad'ın Hudutların Kanunu, 1966), Fevzi Tuna, Erdo
çekleştirilen bu dönemin ilk yıllarında, Muhsin Ertuğ. rul'un yanında yetişen, tiyatro çıkışlı yönetmen ve
ğan Tokatlı, Bilge Olgaç gibi genç yönetmenler de ilgi
oyuncular çoğunluktaydılar ve genellikle Ertuğrul'u iz
çekici çıkışlar yaptılar. Bu arada H. Refiğ (Haremde
leyen filmler yaptılar. Ama aynı dönemde, o güne ka
Dört Kadın, 1965) ve M. Erksan (Sevmek Zamani,
dar tiyatroyla ilişki kurmamış, yurt dışında sinema ya da sinemaya yakın dallarda öğrenim görmüş bazı gençler
1966) "halk sineması" anlayışından yola çıkarak bir "ulusal sinema” kuramı geliştirdiler.
(Şadan Kâmil, Baha Gelenbevi, vb.) sinemaya girdiler.
Yönetip oynadığı Umutla (1970) toplumsal gerçek
ilk grup eski anlayışı sürdürürken, bu ikinci grup, "sine
çiliğe dönüş yolunda önemli bir adım atan Yılmaz Gü
mayı, sinemaya yakınlaştırma çabalarına girişti.
ney, bu atılımını Ağit (1977), Arkadaş, (1974) gibi film
Üçüncü dönemde Türk sinemasını etkileyen öğeler
lerle sürdürürken, L. Akad (Gelin-Düğün-Diyet üçle
den biri de, İkinci Dünya Savaşı'nın başlaması oldu. Sa
mesi, 1973-74). Atıf Yılmaz Batibeki ve SüreyyaDuru da ilgi çekici filmler gerçekleştirdiler. 1973'te Türkan Şo
vaşla birlikte Avrupa ve ABD'den getirtilen filmlerde önce bir azalma görüldū; sonra bu filmler hiç gelmez oldu. Böylece ortaya çıkan boşluk, Mısır filmleriyle dol duruldu. Bu arada savaş nedeniyle, malzeme sağlama açısından da önemli sıkıntılar çekildi. Gene bu dönemde, başka gelişmeler de oldu. 1948'de Yerli Film Yapanlar Cemiyeti kuruldu ve aynı yıl ilk sinema festivalini düzenledi. Çeşitli sıkıntılara kar şın, birçok olumlu adımın atıldığı bu dönemin en ilgi çe
kici sinemacıları, Şakir Sırmalı ile Orhon Murat Aribur nu'ydu.
Dördüncü dönem. Sinemacılar çağıdiye de adlandi rilan bu dönem, klasik bölümleme içinde en uzun süre
yi kapsar ve günümüze kadar uzanır. Bu dönemin baş
langıcında, film sayısı artarken, seyirci sayısı da çoğaldı; film sanayisinde önemli gelişmeler gerçekleştirildi. Dönem 1951'de, Lütfi Ömer Akad'ın Kanun Nami
na adlı filmiyle başladı. 1951'den 27 Mayıs 1960'a ka dar olan dönemde, hemen her tür film görüldü. Lütfi Ömer Akad, Metin Erksan, Yılmaz Güney, Osman Se
den, Memduh Ün gibi yönetmenler, bu dönemde yap tıkları filmlerle hemen ön plana çıktılar. Dönemin önemli sinema olaylarından biri, Metin Erksan'ın Susuz Yaz adlı filminin Berlin Şenliği'nde bü
yük ödülü kazanması oldu. 27 Mayıs Devrimi'nden he men sonra başlatılan sinema yasası tasarıları, bu başarı
üstüne yeniden gündeme geldi, toplantılar düzenlendi, ama herhangi bir sonuca ulaşılamadı. 1960 öncesinde başlayan toplumsal gerçekçilik egi limleri, 1966'ya kadar etkisini sürdürürken (Metin Erk san'ın Yılanların Öcü, 1962; Halit Refiğ'in Gurbet Kuş. ları,
1964; Ertem Göreç'in Karanlıkta Uyananları,
ray(Dönüş), 1974'te Ömer Kavur (Yatık Emine) ve Şerif Gören (Endişe) ile Avrupa'da çektiği Otobüs'le (1974 76) Tunç Okan, ilk uzun filmleriyle başarı kazanırlar ken, Yücel Çakmaklı da, sağcı ve islâmcı görüşlere da
yalı filmleriyle adını duyurdu. Ertem Eğilmez'se, önce küçük insanların dünyasına iyimserlikle yaklaşan bir “pembe gerçekçilik"in temsilcisi oldu; daha sonra, Ha
babam Sınıfı dizisiyle bir "komedi okulu” yarattı. 1978
1982 arasında daha çok kırsal kesim sorunlarına yöne
lik gerçekçi çizgide filmlerle yeni bir genç kuşak patla ması yaşanırken (Zeki Ökten ve Şerif Gören'in yanı sıra, Yavuz Özkan, Erden Kiral, Ali Özgentürk, Ömer Kavur, Korhan Yurtsever, Sinan Çetin), Zeki Ökten, Y. Gü ney'in senaryosundan çektiği Sürū'yle (1978) dönemin ilk büyük uluslararası başarısını kazanarak Locarno
Şenliği büyük ödülünü aldı ve hemen onun ardından
Türk filmleri, dış şenliklerde peş peşe ilgi uyandırmaya başladılar (Y. Güney'in senaryosundan Gören'in çekti gi Yoľun 1982 Cannes Şenliği'nde birincilik ödülü, Er den Kiral'ın Hakkari'de Bir Mevsim'inin, 1983 Berlin Şenliği'nde jūri özel ödülü alması; vb.)
1970-80 döneminin sonlarında İstanbul, Eskişehir ve Izmir'de, sinema öğrenimine de yer veren fakülte ve enstitüler açıldı. 1978'de Kültür Bakanlığı bünyesinde kurulan sinema dairesiyle, bürokraside sinemaya ilk kez resmi bir yer verildi.
Bu arada 1982'de Istanbul Festivaliçerçevesinde altı
günlük bir etkinlik olarak başlatılan Sinema Günleri, 1983'te etkinliğin festival süresine yayılmasından son ra, 1985'te ayrı bir gösteri olarak düzenlenmeye başla di (1989'da dünyadaki en önemli kırk film festivali ara
98
SİNGAPUR
Asya'nın yaşama düzeyi en yüksek ülkelerinden biridir.
YÜZEYŞEKILLERI, IKLIM, DOĞAL KAYNAKLAR
Toplam yüzölçümünün % 93'ünü Singapur adasının, geri kalan % 7'sini 50 küçük adanın oluşturduğu Singa pur'da, en büyük ada Singapur, birçok kısa akarsu tara
findan akaçlanır. Bunların en uzunu (yaklaşık 14,5 km) Seletar irmağıdır.
Ekvatorun yaklaşık olarak 110 km kuzeyinde yeralan
Singapur, yağışlı tropikal iklim etkisindedir. Sıcaklık or
talaması ocak ayında 26 °C,temmuz ayında 28 °C, yıllık
yağış tutarı 2 413 mm'dir. Ekvatorun çok yakınında ye
raldığı için, sıcaklıklar ve yağışlar yıl boyunca aşağı yu karı aynıdır.
Singapur'un temel zenginlik kaynağı, Singapur bo ğazına egemen stratejik konumu ve çalışkan halkıdır.
Eskiden ormanlardan ve mangrovlardan oluşan doğal bitki örtüsü, aşağı yukarı bütünüyle yok edilmiştir ve gü
nümüzde ülke topraklarının yalnızca % 5'i ormanlıktır. TOPLUM YAPISI
Singapur çokuluslu bir ülkedir. Nüfusun yaklaşık % 78'i
Atıf Yılmaz'ın, başrollerini Türkân Şoray ile Cihan Ünal'ın oynadıkları Mine (1982) adlı filminden birsahne.
sına girip, adı İstanbul Uluslararası Film Festivali'ne çev rildi).
Çinli, % 14'ü Malezyalı, % 8'iyse Hintli, Pakistanlı, Sri
Lankalı ve başka uluslardandır. Resmi dillerin en önem
lisi olan ingilizce, yetişkin nüfusun %25'inden çoğu ta rafından konuşulur. Dinlerin dağılımı da etnik yapıyı yansıtır: Çinlilerin çoğu buddhacı ya da tao dininden,
1980'den sonra genç yönetmenlere, senaryoculuk tan gelen Yavuz Turgul ile TV'den sinemaya geçen
Yusuf Kurçenli, Nesli Çölgeçen, Nisan Akman, vb. ek lenirken, birçok düzeyli filmde kadının toplumdaki du rumu ve sorunları ele alınmaya başlandı (Atıf Yılmaz'ın
6:
Mine, Bir Yudum Sevgi ve Dağınık Yatakı; Tunç Okan'ın Cumartesi-Cumartesi'si; Bilge Olgaç'ın Kaşık Düşmanr; vb.).
1990 yıllarının başında, Türk sineması içte seyircinin
azalması, birçok sinema salonunun kapanması ve yılda
çekilen film sayısının büyük ölçüde azalmasıyla ciddi
bir bunalıma girerken, yurt dışıödüller açısındansa yeni bir atılım yaptı: Tunç Başaran'ın Uçurtmayı Vurmasın
SINGAPUR CUMHURİYETİ
lari (1991'de Lyon Çocuk Filmleri Şenliği'nde birincilik
GENELBİLGİLER. Yüzölçümü: 618 km2. Başkenti
ödülü) ve Piano Piano Bacaksızı (1991'de Frankfurt
Uluslararası Çocuk Filmleri Şenliği'nde ve Kanada
Uluslararası Gençlik Filmleri Şenliği'nde birincilik ödü
ve en büyük kenti: Singapur (ülke, aynı ayrı kentle ri bulunmayan bir kent-devlettir). TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 2 800 000;
lü), Füruzan ve Gülsün Karamustafa'nın Benim Sinema lanım'ı (1991'de Tahran Film Festivali'nde iözel ödül),
nüfus yoğunluğu: Km’'ye 4 531 kişi. Nüfus dagili
ya'da Uluslararası Çevre ve Doğal Yaşam Filmleri Festi
(1992): %1,4. Resmi dilleri: Ingilizce, Malayca, Çince, Tamilce. Başlıca dinler: Buddhacılık, tao
Nesli Çölgeçen'in Imdat ile Zarife'si (1991'de Ispan
mi (1992): Kentlerde % 100. Yillik nüfus artış hızı
vali'nde en iyi film ödülü), Ömer Kavur'un Gizli Yüzü
culuk, Islâm, hindudini, hıristiyan.
ler ödülü ve Montreal Sinema Festivali'nde en iyi film
Yetişkin nüfusun %88‘i. Üniversite sayısı (1992);
(1991'de Bastia Akdeniz Film Festivali'nde Eleştirmen
ödülü), Yeşim Ustaoğlu'nun Otel adlı kısa filmi (1992'de Montpellier Akdeniz Film Festivali'nde birin
cilik ödülü), Sinan Çetin'in Berlin in Berlin'i (1993'te
Moskova Film Şenliği'nde en iyi kadın oyuncu (Hülya
Avşar) ödülü), Yavuz Özkan'ın iki Kadın'ı (1993'te Is kenderiye Film Festivali'nde en iyi senaryo (Yavuz Öz kan) ve en iyi kadın oyuncu (Serap Aksoy) ödülleri), Memduh Ün'ün zıkkımın Kökü, adli filmi (1993'te As turias Film Festivali'nde en iyi yönetmen ödülü), vb.
Singapur Güneydoğu Asya'da adalar üstünde kurulu devlet. Ma lakka yarımadasının ucu açığında yeralan Singapur, bir Ingiliz sömürgesiyken Malaysia Federasyonu'na katıl miş, 1965'te de bağımsızlığını ilan etmiştir. XIII. yy'da Sumatra'dan gelen yerleşmecilerin Singa Pur (Sanskrit
çe "Aslan Kenti") adını verdikleri yoğun nüfuslu ülke,
EGITIMVE SAGLIK. Okuma yazma oranı (1990):
2. Hastane yatak sayısı (1988): 7 358. Hekim sayı si (1988): 3 166. Ortalama ömür (1992): Kadınlar da- 77; erkeklerde - 72. Bebek ölüm oranı (1992): 1 000 canlı doğumda 6,7 EKONOMI. GSMH (1990): 34,6 milyar dolar; kişi
başınaulusal gelir: 12 700 dolar. Etkin nüfus dağı limi (1990): Ticaretve hizmetler %62; sanayi
%27, yapı sanayisi-- %6; devlet memurları ve bayındırlık, %5. Dış ticaret (1990): Dışalım
60,6 milyardolar; dışsatım 52,5 milyar dolar. Ti caret yaptığı başlıca ülkeler: ABD, Japonya, Ma
laysia. Para birimi: 1 Singapur doları – 100 cent.
YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Par
lamento. Yönetim bölümlenmesi: Yok.
ULAŞIM.Demiryolları (1990): Toplam 26 km. Ka rayolları(1989):Toplam 2 760 km. Başlıca liman ları: 1. Başlıca havaalanları: 2.
COHOR
Cotor Bar
Sembung AVALT
Soodlands MALARI Unted
SINGAPUR Ponggol
ghg Hon Manda?
DO Soon
Chu Kang
171
pang
FC
Buku
Pancing
Selangoo
OM KO
Buh
Chu Kang
Mit
Yara
PAYA LEBAN
Pay Low
berg
ng Des Ad
One
• Mod uta
Choes
Kold
Udined
MUM
Uw Pandan
WUSMAAD
Jurong Toa Payoh
Timah
SINGAPUR
Bedok
otv
TATA
SAITNSGIYAAPUR
TSITA
Bukit
LUGE
Qaristow
Depth
Katherine
"
Pese Act
SINGAPUR
Merimau Ad.
Singapur
Pancang
O
Okçek'LD
Chawan Ad
ertan sa 10351
BOGARI
I wangetan 72
Butun Al Güney Add
SİNGAPUR Buyuk kenbe Alan
CIN
Ceu Alan ya da
BANGLADES (MYANMAAud
Oman
MANO BUY) Sarnatau Ad
TAVLANO
KUSTA
Malezyalılar ve Pakistanlılar müslüman, Hintlilerin ço ğunluğu hindu, Avrupalı ve Avrasyalıların çoğuysa hiris tiyandır.
Yıllık nüfus artış oranı Güneydoğu Asya'daki en dü şük oran olan ülkede, bu sonuca devlet desteğiyle uy
ücretsiz ve herkese açıktır.
EKONOMI
Hong Kong, Tayvan ve Güney Kore'yle birlikte “As
ya'nın Dört Küçük Kaplanı" diye adlandırılan ülkeler den biri olan Singapur, dünyada ekonomisi son yıllarda en hızlı büyüyen ülkelerden biridir. Ekonomideki başa rılarını stratejik konumuna ve limanına borçludur. Baş
ةنطفلا
Karayolu ya da Avro Demiryolu
BAUNE
ןוליא
HALAYSIA
Singapur Bomeo
Uluslarare singlar Kent Senin
Sumatra
gulanan ciddi aile planlaması programıyla ulaşılmış, ama 1990 yıllarının başında hükümet, görüş değiştire
rek, halkı daha çok çocuk yapmaya teşvik etmeye baş lamıştır. Eğitimin zorunlu olmadığı ülkede, ilköğretim
Opel ligi Alan VETIUM
Ozellgi Yen DNOONETYA
Yalnuca Onemlerde Belirtilmiga
mento'da en çok milletvekili bulunan parti, hükümeti kurar. 1959'dan 1990'a kadar başbakanlık yapan Lee Kuan Yew'in başkanı olduğu Halk Eylemi Partisi (PAP)
siyasete bütünüyle egemendir. 1991'de Anayasa'da yapılan değişikliklerle,cumhurbaşkanının yetkileri arti rilmiş ve halk tarafından seçilmesi ilkesi getirilmiştir. Hükümet, etnik topluluklar arasındaki uyumu, istikran ve ekonominin modernleştirilmesini yakından denetle
langıçta bir yük aktarma merkezi olarak kurulan lima
mektedir.
mi yapılmaya başlanmasıyla, sanayi hızla gelişmiştir:
pur'da, XI. yy'da Temasek adında bir kent bulunduğu bilinmektedir. 1819'da Sir Thomas Stamford Raffles adaya ulaşınca konumunun sağladığı avantajları anla
lığın ilanından sonra, gelişmiş bir altyapısı bulunan ülke,
hükümet ile iş çevreleri arasında sıkı bir işbirliğiyle yö
miş ve İngiltere'den bu toprakları satın almasını istemiş, 1824'te kurulan Singapur kenti, kısa sürede güneydoğu Asya'da önemli bir Ingiliz ticaret merkezine dönüşmüş.
netilerek, önemli bir sanayi ve finans merkezine dönüş
tür. Çok sayıda Çinli ve Hintli tüccar, sözleşmeli işçi
Ticaretinin %45'ten çoğu ABD, Japonya ve Malay
sayısı bütün öbür topluluklarınkini aşmıştır. 1830'da
sia'yla yapılan Singapur, Güneydoğu Asya Ulusları Birli
ği'nin (ASEAN) kurucu üyesidir ve günümüzde toplam
Straits Settlements adlı İngiliz ticaret merkezleri birligi nin bir bölümünü oluşturan Singapur, Şubat 1942'de
ticaretinin yaklaşık %25'i öbür ASEAN üyeleriyle yapıl
Japonlar tarafından işgal edilip, 1945'te Ingilizler tara
nindan, XX. yy'ın başlarında işlenmek için hammadde -özellikle Malezya'dan getirilen kauçuk ve kalay-dışalı Petrol rafinerileri, kauçuk işleyen tesisler, besin sanayi si, elektronik gereçler yapımı, tersaneler, vb. Bağımsız
müştür. Limani, aktarılan tonaj bakımından dünyanın en büyük limanlarından biridir.
maktadır. İşlenmiş ürünlerin dışsatım ve dışalımın yak
laşık %75'ini oluşturduğu ülkede, başlıca dışalım mad
deleri, çeşitli makinelerve ulaşım araçları, başlıca dışsa
tim ürünleriyse elektronik gereçler, büro makineleri ve
arıtılmış petrol ürünleridir. Tarım ürünlerinin çoğu yurt
dışından satın alınır. Balıkçılık sanayisi önemli ölçüde
gelişmiştir; turizm de hızla gelişmektedir. DEVLET YAPISI VE TARIH
Parlamenter bir cumhuriyet olan Singapur'da, Parla
Eski tarihi konusunda yeterli bilgi bulunmayan Singa
(Hintli) ve Malezyalının gelmeye başlamasıyla, nüfusu
da hızla gelişmeye başlamış, 1836'ya doğru Çinlilerin
findan ayrı bir Ingiliz sömürgesine dönüştürülmüştür. 1959'da içişlerinde özerklik tanınmış, 1963'te Malaysia
Federasyonu içinde yarı-özerk bir eyalet olmuş, 9 Ağustos 1965'te Malaysia'dan ayrılarak, İngiliz Com
monwealthü üyesi bağımsız bir cumhuriyet olmuştur. O tarihten bu yana Asya'daki yaşama düzeyi en yük
sek ülkelerden birine dönüşen Singapur'da (hükümet
ekonominin yönetiminde önemli rol oynar), 1980 yılla ri başlarında ekonomide hafif bir yavaşlama olması, hü
100
SINGER, ISAAC BASHEVIS
C
F
3
71
19
3
41
O
$
MNMN
TA
9 ta TS
Singapur
(Üstte) Çizelgede kırmızı dikdörtgenlerle aylık sıcaklık ortalamalan, mavi dikdörtgenlerle de yağış ortalamaları verilmiştir. Yağışlı tropikal iklim
etkisindeki Singapur'da, sıcaklıklar ve yıllık yağış tutan yüksektir. (Sağda) Singapur kentinin tarihsel ticaret
merkezi Raffles meydanı.
kümetin uyguladığı siyasetlerin gün geçtikçe eleştiril
mesine yol açmış ve 1984 ile 1988 seçimlerinde muha lefet partilerinin toplam oylarını % 35'in üstüne çıkar
sinirsel iştahsızlık: Bk. ANOREKSİYA NEVROSA.
malarının ardından, 30 yılı aşkın süre başbakanlık yap
mış olan Lee Kuan Yew, Kasım 1990'da istifa etmiş
(ama kabinede kaldı), yerine Goh Chok Tong başba
kanlığa, Lee'nin oğlu Lee Hsien Loong da başbakan
yardımcılığına getirilmiştir. 31 Ağustos 1991 seçimle rinde PAP oyların %61'ini alarak Parlamento'daki 81
milletvekilliğinin 77'sini kazanmıştır. Ağustos 1993'te
yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, On Teng Che ong cumhurbaşkanlığına seçilmiştir.
Singer, İsaac Bashevis İngilizce ve Yiddiş dilinde yazan ABD'liyazar (Radzy min, Varşova yakını 1904-Miami, Florida 1991). ABD'ye göçen (1935) Isaac Bashevis Singer, New
sinir sistemi
Duyu sinirleri ve hareket sinirleri aracılığıyla organiz manın dış dünyayla ilişkisini sağlayan, ayrıca, bedenin
çeşitli bölümleri arasında bilgileri ileten, sinir hücreleri
ve liflerinden oluşan bütünü belirten tip terimi. Sinir sis temi genellikle iki bölümde incelenir: Merkez sinir sis
temi;özerk sinir sistemi. Beyin ve omurilikten oluşan merkez sinir sistemi, çevre sinir sistemine gelen bilgiler
ile sistemin bunlara yanıtlarını dengeler. Gelişmiş canlı lardaki bazı omurilik refleksleri, omurgalıların sinir sis teminin iki bölümlü yapısını yansıtır; bazı reflekslerse beyinden doğar. Özerk sinir sisteminin etkinliği bütü
şe yazarlığı yaptı. Roman ve öykülerinde, geleneksel
nüyle istemsiz, refleksler biçimindedir. Bütün üstün yapılı hayvansal yaşam biçimlerinde bu lunan sinir sistemini, sinir hücreleri (nöronlar, nevron
anlatıp (The Family Moskat (Moskat Ailesi, 1950); The
oluşturur. Bu hücreler çevreden, alıcıları aracılığıyla bil
York'ta Yahudilerin çıkardığı Forward gazetesinde kö
Yahudi anlatıcıların ritmiyle çocukluğunun Polonya'sını
Magician of Lublin (Lublin Büyücüsü, 1960); Passions
lar) adı verilen son derece düzenli bir hücre topluluğu gi toplar, topladıkları bilgileri , birleştirme (ya da bütün
[Tutkular, 1974); vb.),1978'de Nobel Edebiyat Ödü
leştirme) adı verilen bir süreç aracılığıyla organizmanın
lü'nü aldı. Birçok çocuk kitabı da yazdı. 1987'de yayın
iç etkinlikleriyle eşgüdümlerler. Aynı zamanda da, bel
ladığı, Enemies: A Love Story (Düşmanlar: Bir Aşk Hika
lek (Bk. BELLEK) yeteneğiyle bilgi depo eder ve uyum sal davranış kalıpları oluştururlar. Sinir sistemlerinde,
yesi) adlı romanı 1989'da sinemaya uyarlandı.
sinir: BK. SİNİR SİSTEMİ.
biçim ve karmaşıklık bakımından türden türe büyük de ğişiklikler gözlenir. Değişiklikler, medüzler gibi selente
relerin basit sinir ağlarından daha üstün yapılı omurga
sızların ve omurgalı türlerinin çoğunun karmaşık, bölüt sinir akısı: Bk. REFLEKS.
lenmiş bir biçimde düzenlenmiş ve iki yanlı bakışımlı yapılarına kadar uzanır.
Birhücreli hayvanlarda sinir sistemi bulunmaz. Çev
sinirbilim Sinir sisteminin anatomisini, fizyolojisini ve hastalıkları ni inceleyen tip dalı. Sinirbilim (nöroloji) uzmanları, si
nir sistemi hastalıkları konusunda ayrı bir uzmanlık öğ
renimi görmüşlerdir. (Ayrıca Bk. SİNİR SİSTEMI HAS TALIKLARI.)
sinir hücresi: Bk. SİNİR SİSTEMİ.
relerine eşgüdümlenmiş yanıtlar üretebilirlerse de, üs tün yapılı hayvanların derece derece ince yanıtları ve yanit birleşimlerine, bu hayvanlarda rastlanmaz. Pori
fera cinsinden süngerler gibi basit çokhücreli hayvan
lar, çeşitli uyarı türlerine yerelleşmiş yanıtlar verebilir
ler; buna karşılık, bunlarda sinir sistemleri bulunmadığı için, sinyalleri ve yayınları, hareket birliğine ve esnekli ſe erişebilecek bir biçimde birleştirme yetenekleri yok
tur. Bununla birlikte, söz konusu basit hayvanlarda,
elektrik yüklü kimyasal maddelerin (iyonların) geçmesi ne seçimli olarak olanak veren zarlarla çevrilmiş hücre
SİNİR SİSTEMİ 101 ler bulunur ve bir dereceye kadar davranışsal yanıtı uyarırlar.
Sinir sistemi bulunan hayvanlarda, her sinir hücresi nin zar özellikleri son derece uzmanlaşmıştır. Bunun
sonucu olarak elektrokimyasal sinyallerle bir sinir hüc resinden (nöron; nevron) öbürüne, çoğunlukla karma
şık kalıplar ve birleşimler halinde bilgi taşınabilir. Ayrı
ca, hayvansal yaşamın daha çok evrim geçirmiş biçim lerinde, hem uyarma hem de ketleme içeren çeşitli tip
lerde sinyaller ortaya çıkar. Bu hayvanlarda, sinir siste
Bir sinir hücresinin uzanuları anatomi temelleriyle hemen ayırt edilemiyorsa, bu sinir hücresi"aynıkutup lu" (isopolar) diye adlandırılır. Aynı kutuplu sinir hücre
leri, görünüşe göre en ilkel sinir hücreleridir. Sözgelimi selenterelerin (medūz, vb.) sinir ağlarında yaygındırlar. Üstün yapılı omurgalılarda da, insan gözünün ağtaba kasında bulunan amakrin (ya da uzantısız) hücreler gibi bazı aynı kutuplu sinir hücreleri bulunur. Bütün bu sinir
hücresi tiplerinin, sınırlı bir uyanılabilme ve uyarma ye. teneği bulunan epitel hücrelerinden (deri ve organ zar
levler için özelleşmiş bölgeler de gelişmiştir. Insan gibi daha üstün yapılı organizmaların sinir sis
larının hücreleri) gelişmiş oldukları düşünülmektedir. Aliqlar. Alıcalar, sinir sistemine bilgi getiren sinir hücre leridir. Duyum algısı, klasik olarak beş duyuya ayrılır: İşitme, görme, dokunma, tatma ve koklama. Ama gü
mi ile geri kalan sinir dokularından oluşan ayrı bir çevre
nümüzde alıcılar, daha yaygın olarak, kendilerini uya
mi içinde görme, işitme, beslenme ve çiftleşme gibi iş
temi, beyin ve omurilikten oluşan bir merkez sinir siste
(yani çizgili kaslara), deriye ve eklemlere sinirler gönde
ran fiziksel uyarı biçimine göre kimyasal alıcı, elektrik sel alici, mekanik alıcı, işık alıcısı ve isi alıcısı diye sınıf landırılmaktadır. Ağrı alıcıları (nocireceptor) da, doku larda oluşan zedelenme tarafından uyarılır.
temelde, kalp vuruşu gibi istemsiz hareketleri eşdüzen
Aşamalı potansiyel. Fiziksel çeşitliliklerine karşın, sinir
sinir sisteminden oluşur (Bk. BEYİN; OMURİLİK). Mer kez sinir sistemi, bütün olarak sistemin etkinliğini eşdü zenler. Hareket (motor) sinir sistemi, iskelet kaslarına
rir ve istemli hareketleri denetler; özerk sinir sistemiyse,
ler.
SINIR HÜCRESI
Sinir sisteminin temel yapıtaşı, organizmanın içine ve
İŞLEV
hücrelerinin çoğu aynı biçimde iş görür: “Aşamalı po
tansiyeller" ve "diken ya da sivri (spike) yük boşalmala
ni" diye adlandırılan iki temel elktrokimyasal sinyal çeşi
dışına bilgi iletilmesi için özelleşmiş bir hücre olan sinir
dini doğurur ve taşırlar. Sinir hücresi zarında bazı iyon
beyninde yaklaşık bir trilyon bireysel sinir hücresi var
olmayan bir sinir hücresinde, hücrenin içinin, dışına gö re negatif yüklü olduğu bir potansiyel ("dinlenme po tansiyeli” diye adlandırılır) vardi hücresi kutup
hücresidir (nöron, nevron da denir). Yalnızca insan
dır; bu hücrelerden her birinin sistemin içindeki öbür si
nir hücreleriyle doğrudan birkaç bin bağlantısı buluna
ların (Na+, K+, Cl-, Ca* ) eşitsiz dağılımı nedeniyle etkin
bilir.
laşmasını yitirince, iç ile dış arasındaki bu potansiyel far
Yapı ve işlev. İnsan beyninin bir sinir hücresinde üç ana bölge bulunur: Hücre gövdesi (soma); dendritler (alıcı
ki azalır ve sinir hücresi, lifin ucuna bir itki (akı) yaymaya
uzantılar); akson (iletici uzantı). Çapı 2-500 mikron ara
başlar. Kutuplanma yitiminin neden olduğu aşamalı potansiyel yük, dallardan hücre gövdesine doğru hare
sında değişen hücre gövdesi, hayvan hücrelerinin ço
ket eder.
ğunun temel yapı öğelerini içerir: Çekirdekçikler ve kromozomlar içeren bir çekirdek, ribozom, mitokon
Sivri yük boşalmaları. Toplam kutuplaşma yitimi yeteri
driler, hücre içi ağ tabakası (endoplazmikretikülüm). Dendritler, hücre gövdesiyle sitoplazma sürekliliği bu
lunan dallanmış yapılardır. Öbür sinir hücrelerinden sinyaller alma işlevi görürler. Akson, uzun bir liftir (bazı balinalarda uzunluğu 9 m'yi bulur); çapı bakımından nispeten birbiçimlidir ve çoğunlukla bir miyelin kılıfla kaplıdır. Normal işlevi, bir sinir hücresinden komşu sinir hücresine bilgi iletilmesine yardımcı olmaktır.
Birçok hayvanın sinir hücrelerinde, farklı işlevlere hizmet eden özelleşmiş yapılar da bulunur. Nissl cisim
leri, ribonukleoproteinler içerirler ve özellikle protein
bireşimiyle ilgilidirler. Telcikli yapılarda, sinir telcikleri (nörofilamentler) ve çok küçük borucuklar (mikrotü büller) vardır ve çeşitli maddeleri bütün sinir hücresine taşıma işlevine katıldıkları sanılmaktadır. Çoğunlukla aksonun son ucunda bulunan sinaps tomurcukları yu
varlak, yassılaşmış kesecikler içeren saydam şişkinlik
lerdir; sinir akılarının aktarılmasında rol oynadıkları sa nılmaktadır.
Kutupluluk. Bir sinir hücresi, hücre gövdesinden (soma dan) kaynaklanan birçok süreci anlatmak için, çoğun lukla çok kutuplu olarak, bu süreçler anatomi açısından
birbirlerinden farklı oldukları için (aksonlar ve dendrit ler) de karşı kutuplu olarak düşünülür. Çok kutuplu ve
ayrı kutuplu sinir hücreleri, omurgalıların merkez sinir sistemindeki sinir hücrelerinin başat olan sınıfıdır. Duyu sinir tünellerinin çoğu iki kutupludur ve çevre sinir siste
minde bulunurlar. Böcekler gibi üstün yapılı omurga
sızlarda, sinir gövdesine bağlı tek uzantılısinir hücreleri, genellikle hem ara sinir hücreleri, hem de hareket sinir
kadar büyükse, aksonun tabanında bir ya da iki sivri bo şalma doğarak, sinaps terminaline doğru taşınır. Sivri
uçlar (spike) biçiminde yük boşalma frekansları, sinya lin şiddetini kodlar. Sivri boşalımlar, sinaps tomurcukla rina ulaştıklarında, kesecikler içine depo edilmiş özel kimyasal ileticilerin salgılanmasını uyarır ve sinir hücre sinin dentritlerinde ya da gövdesinde, aşamalı, sinaps
sonrası potansiyellerini doğurabilirler.
Aşırı kutuplaşma. Dinlenme potansiyeli arttığı zaman, sinir hücresi aşırı kutuplaşır; bu aşırı kutuplaşma, sinir hücresinin mesaj taşımaya daha az elverişli duruma
gelmesine yol açar. Bunun sonucunda sinir hücresi,
uyanlacak yerde, ketlenir. Bazı ileticiler uyarıcıdırlar; sinir-akı yayılımını uyarırlar; öbürleriyse aşırı kutuplaş manın ortaya çıkmasına yol açarak, ketleyici etki yapar lar.
MİYELIN
Yapısı ve işlevi. Birçok omurgalının sinir aksonlan, mi yelin bir kılıfla kaplıdır. Bu kılıf, bir teli yalitan üst tabaka gibi iş görür ve sivri boşalmaların iletim etkililiğini büyük ölçüde artırır. Yalıtıcı kılıf, yani miyelin, glia hücrelerin den yapılmıştır. Omurgalılarda, merkez sinir sistemin deki glia hücreleri "oligodendroglia" diye, çevre sinir
sistemindekilerse "Schwann hücreleri" diye adlandırı
lırlar. Omurgasızlarda, gerçek miyelin kılıf bulunmaz; buna karşılık, toprak solucanları ile çalı karideslerinin hızlı iletimli dev lif sisteminde, miyeline benzer örtüler bulunur. Miyelin kılıflar, sinir-akı iletiminin hızını ve gü
venilirliğiniartırırlar.
Ranvier düğümleri. Miyelinli liflerde birbiri ardına dizili
hücreleri olarak işlev görürler ve "tek kutuplu" diye si
glia hücreleri arasında, “Ranvier düğümleri" adı verilen küçük boşluklar yeralır. Eylem potansiyeli, "sıçramalı
niflandırılırlar.
iletim" adı verilen bir süreçle bunların birinden öbürü
102 SİNİR SİSTEMİ
5
6
Hareket sinir sistemi, iskelet kaslarının istemli etkinliklerini denetler. Omurilikteki, beyin sapındaki, beyincikteki ve beyin kabuğundaki hareket merkezlerinden gelen bütünlenmiş mesajlar, durum alışı ve hareketi eşgüdümler. Akıları (itkileri)
kaslara ileten birçok sinir hücresi, beyin kabuğunun yüzeyine yakın hareket bölgelerinde (beynin kesitinde, A; üstte sağda), özellikle de "hareket beyinkabuğu" diye adlandırılan bölgede yerleşmişlerdir. Insanda hareket sisteminde (B) gözlenilen beden bölümleri, beyin kabuğundaki o yerlerde kalan sinir hareketi tarafından denetlenir. Her beden bölümünün
büyüklüğü, ona hizmet edenkabuk alanının miktarıyla orantılıdır. Beyin kabuğundan gelen sinir telcikleri, omurilikte toplanarak piramitsi (ya da beyin kabuğu-omurga) yollarla aşagı inerler. Telciklerin %75. %90'ını içeren iki yan piramitsi
yolun (1), soganilikte (2) kesişerek çaprazlanması nedeniyle, her beyin yarıküresi, temelde bedenin bir yanındaki kaslan
denetler. Her biri bir milyondan çok telcik içeren piramitsi yollar, omuriliğin her düzeyinde dışanı telcikler (3) salarlar. Bu
Telcikler, sinir akılarını, mesajları, doğrudan doğruya iskelet kaslarının tellerine taşıyan omurilik sinirlerinin (5) köklerine (4) dağıtırlar. Gösterilen (6) iki sempatik sinir sistemi, düz kaslar ile kalp kasının istemsiz hareketlerini denetleyen ve salgı bezlerinin etkinliğini düzenleyen özerk sinir sistemine aittir.
ne sıçrar. Insanda miyelin yetmezliği, sinir sistemi işlev
lerinde, iletim hız ve güvenliklerindeki azalma nede niyle, ciddi bozukluklara yol açabilir (sözgelimi, mültipl skleroz).
SINAPS
Sinaps yanğı. Sinir hücreleri arasındaki en yakın birleş.
me ve işlevsel bağlantı noktalarına “sinaps" adı verilir.
Gerçekte, sinir hücrelerinin çoğu, birbirlerine doğru dan anatomik temasla sinyal vermezler. Normalde,
yaklaşık 200 angströmlük küçük bir sinaps yarığıyla bir
birlerinden ayrılmışlardır (bir angström santimetrenin yüz milyonda birine eşittir). Sinaps öncesi sinir uçların dan (terminal) sinaps yarığına, sinir ileticileri (akıların
gerçekleşmesini sağlayan kimyasal maddeler) salgıla nır. Bunlar, alıcı sinir hücresinin sinapsötesi zarı tarafın
dan alınır. Zaman zaman ortaya çıkan sıkı bağlantı du
rumunda, bir sinir hücresinden öbürüne bilgi iletimi, kimyasal yolla değil, öncelikle elektriksel yolla olur. En çok rastlanan sinapslar, gönderici hücrenin aksonu ile alıcı hücrenin dendritleriya da gövdesi arasında oluşan
SİNİR SİSTEMİ sinapslardır. İki akson, dendritler ya da gövdeler arasın.
da da sinapslar bulunduğu bilinmektedir. Birbirine komşu hücrelerin arasındaki özel sinaps yerleri, iletilen
sinyallerin tipini etkileyebilir. Ayrıca, üstün yapılı hay vanlarda sinapslar, yalnızca tek bir yönde bilgi taşıyabi lir; bu da sinirsel kodların karmaşıklığını büyük ölçüde artırır.
SINIR SISTEMI TİPLERİ
Aşağı yapılı organizmalar. Selenterelerin sinir ağları gibi ilkel sinir sistemlerinde, ganglionlar ya da gerçek beyin ler halinde kümelenmiş sinir hücresi gövdeleri bulun maz. Tek tek sinir hücreleri az farklılaşmıştır ve miyelin
kılıflarla yalıtılmamışlardır; sinyaller bir sinaptan her hangi bir yöne doğru ilerleyebilir.
Yassisolucanlarda iki yapılı bakışımı bulunan daha
103
deki refleksler, karmaşık karşılıklı uyarma ve ketleme kalıpları içinde birbirlerini etkilerler.
Geri besleme. Sinir sistemi reflekslerinin incelenmesin de ortaya çıkan en ilgi çekici özellik, duyusal girdiler ile hareketsel çıkular arasındaki çok sıkı ve son derece kar
maşık bağlantıdır. Genel geri besleme denetim ilkesi
nin, karmaşık sinir sistemi işlevleri için önemli olduğu
düşünülmektedir. Sözgelimi, memelilerin kas telcikleri, o andaki kasılma durumlarına ilişkin bilgileri omuriliğe
ileten özelleşmiş duyu hücreleri (iğ organları) içerirler. Bu kaslara hem omurilikten, hem beyinden gelen çıktı
lar, bir ölçüde iſ telciklerinden gelen sinyallere dayanır.
Ayrıca, beyin, götürücü sistem aracılığıyla, özel sinyal ler gönderebilir; bu sinyaller kaslardaki iğlerin yönünü seçimli bir biçimde değiştirir ve kasın hareket sinir hüc
leri, ganglionlar biçiminde bir araya gelmişler, aksonlar
relerinin sinyallerine yanıt verme yeteneğini etkiler. Böylece, duyu sinyalleri hareket yanıtlannı, hareket ya
lucanlar iyice farklılaşmış duyu organları aracılığıyla
Sinir hücrelerinin çalışma biçimi. Omurgalıların sinir sis
gelişmiş bir sinir yapısı gözlenir. Böceklerde, kabuklu
larda ve yumuşakçalarda son derece karmaşık ve çok
tılarını, bir doğrudan aktarım sürecini doğurabilirler. Daha yaygın olarak, duyumsal girdinin ayrıntıları, getiri
ket sinir telleri, omuriliğin çeşitli bölütleri içinde birbir
ve hareket sinir hücrelerinin o andaki yanıt verme duru muna dayanır. Getirici sinyaller, aynı zamanda yanıtları
rılmış sinaps bölgelerinde, hücre gövdeleri (bozmad
melde, uyanlan yapının doğasından kaynaklanır. Son
akson bölgeleri (akmadde) bulunur. Büyük, iyi düzen
yumsal girdilerin bulunmadığı durumlarda bile, kendi
ler.
ların omuriliği, normalde beyinle işbirliği halinde iş gö
Omurilik. Bir omurgalı hayvanın omuriliğinin kesiti, boz bir kelebek görünümündedir (hücre gövdelerinden oluşan bozmadde ile birleşmiş sinapslar, getirici ve gö
rür.
lenmişlerdir). Her bölütte, getirici duyu sinir telleri arka
yeridir. Beyin ile omurilik arasındaki büyük sinir demet leri, yolları, soğaniliğin içinde kesişerek çaprazlanır. Be denin ve iç organların çeşitli işlevlerine hizmet eden 12 kafa siniri çiftinin giriş ve çıkış noktaları soğanilikte, bu nun yanı sıra da, onun biraz üstünde olan Varol köprü
yüksek düzeyde bir sinir sistemi bulunur. Hücre gövde
da bir araya gelerek sinirleri oluşturmuşlardır. Yassiso
nitları da duyu sinyallerini etkiler.
çevreden bilgi alırlar. Halkalı yuvarlaksolucanlarda, gerçek bir beyin tarafından denetlenen daha çok yönlü
teminde, ayırt edilebilen en az beş çalışma biçimi var dır. Birincisi, duyumsal girdiler özel hareket yanıt ayrın
yönlü gelişmiş sinir sistemi örgütlenme kalıpları vardır. Omurgalılar. Çeşitli omurgalı türlerinde, duyu ve hare
ci sinir uyarısına, bunun yanı sıra ara sinir hücrelerinin
lerinden ayrılmışlardır. Birbirlerinden kesin sınırlarla ay
başlatmak işlevi de görürler; yanıtların özellikleri, te
de) ve aynı biçimde sınırları iyice belirlenmiş miyelinli
lenmiş bir beyin, bütün sinir sistemi işlevlerini eşdüzen
türücü aksonları içeren beyaz bir ovalin içinde düzen
köklerde toplanmıştır; arka kökler, omuriliğin dışındaki ilgili düğümlere bağlıdır. Götürücü sinir telleri ön kök lerde toplanmıştır. Omuriliğin boyun, gövde, karın ve sağrı bölgeleri, birbirini izleyen beden bölümlerine iliş
kin getirici, birleşici ve götürücü sinir işlevlerini denet ler.
Ozerk sinir sistemi. Omurilik bunun yanı sıra, istemsiz
olarak, bütünleştirici ve hareket ettirici hücreler, du liklerinden yanit uyarabilirler. Her durumda, omurgalı BEYİN
Soğanilik. Beyin, omuriliğe, soğanilikte (miyelansefal de) bağlanır. Soğanilik, daha ilkel düzenleyici işlevlerin
sünde ("halkamsı tümsek”) yerleşmiştir.
Arka beyin, beyincik, orta beyin. Varol köprüsü (arka beyin ya da metansefal) ve beyincik, duyu ve hareket
(bilinçsiz) düz kas hareketlerini ve salgıbezlerini denet leyen özerk sinir sisteminin iki ana dalını da barındırır ve
eşgüdümünün birçok temel görevlerinden sorumlu
sinir sistemidir. Omuriliğin gövdeve bel bölütleri, sem patik sinir sistemi sinirlerini içerir. Sempatik sinir sistemi,
fal) duyu-hareket süreçlerinin çok daha karmaşık işlev lerinden sorumludur. Beyin sapı (soğanilik, Varol kop rüsü ve orta beyin), birbirinden ayrı birçok duyu ve ha
korur. Bu iki dal, sempatik sinir sistemi ve parasempatik
organizmada acil durumlarda "dövüş ya da kaç" tepki
sini uyaran adrenerjik bir işlev görür. Kafatası ve sağrı bölütlerinde yerleşmiş olan parasempatik sinir siste
miyse, organizmanın gevşemesini sağlayan, öncelikle kolinerjik bir işlev görür. REFLEKS
Omuriliğin daha ilgi çekici ve daha önemli özelliklerin
den biri, beyinden ayrıldıktan sonra, "refleks" adı veri
len bütünleyici temel işlevleri denetleyebilmesidir. Bir
refleks, şematik olarak bir duyu (alıcı ya da getirici) hüc resinin bir ara sinir hücresini uyarması, onun da bir ha
reket (götürücü) sinir hücresini uyarması biçiminde ta sarlanabilir. Uyarı ile yanıt arasında geçen değişken sü re, refleks getirici hücreler tarafından taşınan sinyali is leme koymak için gerekli zamanı yansıtır. Yanıtın gücü,
zaman içindeki, aynı zamanda da farklı sinir yollarında
ki bir birikime bağlıdır. Standart bir sinyale yanıtın tam
gelişebilmesi, biraz zaman alabilir. Sinyal ortadan kalk tıktan sonra, yanıt bir süre devam edebilir. Sistem için
dur. Beynin ikinci düzeyi olan orta beyinse (mezanse
reket işlevini birleştiren karmaşık bir yapı olan ağsı olu şumu barındırır. Ağsı oluşum aynı zamanda genele ya yılan bilinç düzeylerini (uyuma ve uyanma çevrimleri dahil) de etkiler.
Ara beyin. Ara beyin (diansefal), karmaşık birleştirici ya pilar içerir: Birçok duyum sinyalini eşgüdümleyen tala
mus; beslenme, çiftleşme ve dövüşme gibi güdülenmiş
davranışlarda önemli bir rol oynayan hipotalamus; vb.
Hipotalamus, sinir sistemini epifiz ("kozalıksı bez de
denir) aracılığıyla içsalgı sistemine bağlayan başlıca sinir salgı yeridir.
Büyük beyin. Büyük bölümüyle beyin (telensefal) çok gelişmiş ve karmaşık beyin yapısının doruğunu oluştu rur ve kuşkusuz çok ince duygusal, eşgüdümsel ve an liksal işlevlerde başlıca rolü oynar. Son derece karma şık yapıdaki dış bölümü (beyin kabuğu) üç ana bölgeye ayrılır. Çok büyük bir kesinlikle düzenlenmiş olan sinir
sistemi işlevlerinin en çarpıcı yönleri, beyin kabuğu dü zeyinde temsil edilir.
104
SİNİR SİSTEMİ HASTALIKLARI
BÜTÜNLEŞTİRME Sinir sistemi “mimarisinin" kesinliğinin ve karmaşıklığı
grubunu içine alır. Bu hastalığa enfeksiyon, kan bozuk
lukları, metabolizma yetmezlikleri, oksijensiz kalma
nin en iyi örneği, memelilerde başın arka yapısında ye
(anoksi) ya da travma gibi etkenler yol açabilir. Kalitim
ralan, çeşitli duyu-hareket eşgüdüm biçimlerinde önemli rol oynayan büyük bir yapı olan beyinde gözle
sal metabolizma kusurları (sözgelimi fenilketonüri), za
nir. Beyinde beş sinir hücresi çeşidi (Purkinje hücreleri,
Golgi hücreleri, yıldızımsı hücreler, sepet hücreler ve tanecikli hücreler) yerleşmiştir ve beceri isteyen çeşitli
rar verici kimyasal maddelerin anormal birikmeleriyle sonuçlanan özel enzim eksikliklerine yol açarlar. Bu aşırı kimyasal madde birikintileri, çoğunlukla zeka geri
liğinin temelindeki nedeni oluşturur. Önemli birçok ze
işlevlerin denetimi için uyarma ve ketlemeye olanak verecek biçimde, birbirleriyle tam bir ilişki içinde her
ka geriliği hastalığından biri, döllenme olayı sırasında
yana dağılmış durumdadırlar. Buna benzer düzenli bir
ya da Down sendromudur.
oluşan kromozom anormalliğinin yol açtığı mongolizm
karmaşıklık, omurgalıların gözlerinde, ağtabakadaki beş hücre çeşidi arasında gözlenir: Işık alıcı hücreler,
Yozlaştırıa hastalıklar. Yozlaştırıcı hastalıkların çoğu
yatay hücreler, iki kutuplu hücreler, uzantısız hücreler,
lıkları, beyin kabuğu hücrelerinin sürekli yitimi ve bu nun sonucunda beyin körelmesinin ortaya çıkmasıyla ayırt edilir. Zihinsel işlevlerin yitimi (bunama), davranış ve kişilik değişmeleri, konuşma ve algı eksiklikleri, sara
ağtabaka gangliyon hücreleri. Bu hücreler arasındaki son derece düzenli etkileşmeler, görsel çevrenin zen gin ayrıntılannı işlemden geçirir. Üstün yapılı hayvanla
rin tümünde, başka alıcılarda ve sinir sistemi yapıların da, buna benzeri etkileyici uzmanlaşmalara rastlanır.
nun nedeni bilinmemektedir. Alzheimer ve Pick hasta
nöbetleri, hareket bozuklukları yaygındır. Parkinson hastalığı da, oldukça sık rastlanan yozlaştı rici bir hastalıktır. Beynin merkez bozmaddesini etkile
sinir sistemi hastalıkları Sinir sisteminde, nedenleri, sinir sisteminin etkilenen
yerleri ve yol açtıkları işlev bozuklukları bakımından farklı bir dizi hastalık ortaya çıkabilir. Beyin, omurilik ve
çevre sinir sisteminin bütün düzeyleri etkilenebilir. Bu hastalıkların belirtileri arasında, kas gücünde, kaslarda zayıflamayla birlikte olan ya da zayıflama olmadan or taya çıkan azalma, duyu algısının bozulması, hareket
yerek, sinir ileticisi dopaminin yetmezliğiyle sonuçla nir. Beyin iltihabı geçiren kimselerde, ihtilat olarak orta
ya çıkabilir. Merkez sinir sistemini etkileyen birçok psi kotrop ilaç, manganez, öbür toksinler ve oksijensiz kal
ma sonucu oluşan beyin yıkımı da, parkison belirtileri ne yol açabilir. Belirtiler, kendiliğinden hareketlerin azalmasını, kas gerginliğinin azalmasını ve dinlenme
durumunda ritmik titremeyi içerir.
lerde eşgüdümsüzlük, bağırsak, idrar kesesi işlevlerin
Multipl skleroz, miyelinli sinir liflerinde sınırları iyice belirgin, çoğunlukla küçük yozlaşma alanlarıyla (plak
de ya da cinsel işlevlerde bozukluklar sayılabilir. Kalp atışı, kan basıncı (tansiyon) ve solunum düzensizlikleri
lar) nitelenir. Bu plakların sayısı giderek artar ve yaygın
oluşabilir. Hareketler azalabilir ya da anormal bir bi
güdümsüzlük, zayıflık, görme bozuklukları ve uyuşuk
sinir kopukluklarıyla sonuçlanır. Hastalığın belirtileri eş
çimde (ya da istemsiz olarak) artabilir.
luktur. Ilıman iklimlerde yaşayanlarda daha sık görül
Beyin bozukluklan. Beyin yarıkürelerindeki bozukluk
mektedir. Gelişmesi sırasında, uzun süreli belirtisiz dö
lar sara nöbetleriyle, zihin işlevinde azalmayla, yon bo
nemler (duraklama dönemleri) gözlenebilir.
zukluğuyla ve anlama ya da konuşmada ya da yazmada derin bozukluklarla ayırt edilir. Anormallikler arasında biçimsiz gelişme kusurları, normal dışı beyin kabuğu
fik lateral skleroz, hareketin başlatılmasından sorumlu olan beyin ve omurilik bölgeleri içindeki hücrelerin hız
kıvrımları (giruslar)ve anlıksal bozulmayla ya da yaşam beklentisinin azalmasıyla sonuçlanan bir dizi işlev bo
zukluğu sayılabilir. Beyin-omurilik sivisinın kafatası
boşluğu içinde dolaşımının ya da emiliminin bozulma sinin yol açtığı hidrosefali, beyin karıncıklarının genişle mesiyle, beyin kabuğunun incelmesiyle ve zekâ gerili giyle sonuçlanır. Doğuştan hastalıklar ve gelişme hastalıkları. Doğumla rin az bir yüzdesinde görülen doğuştan hastalıklar ya da gelişme bozuklukları, düşünülebilecek hemen her olu şum ve işlev bozukluğunu içine alır. Sözgelimi, yarık
omurga (spina bifida), embriyonun sinir kanalının tam kapanmamasından kaynaklanır ve omurga tavanının
eksik kalmasıyla sonuçlanır. Omurilik ve uzantıları ile
kökleri, kemik aralıklarından dışarı sarkabilir; bacakla
nin, bağırsağın ve idrar kesesinin felcine yol açar. Me nenjit (beyin zarları iltihabı) gibi bir enfeksiyon, yaşamın
erken bir aşamasında ortaya çıkarak şiddetli sinirsel bo zukluklara, hatta ölüme yol açabilir. Omurilikte ilerleyi ci bir kovuğun oluşmasından ileri gelen sirengomiyeli,
ağrı ve isi algısının yitimiyle, daha sonra da kasların za
yıflaması ve yıkımıyla sonuçlanır. Beyindeki kan da. marlarının kusurlu bir biçimde gelişmesi, daha sonra
anevrizmaların ya da damar urlarının gelişmesine temel
oluşturur (her iki durum da beyin kanamalarına yol aça bilir).
Yeni doğmuş 1 000 bebekten yaklaşık 2'sinde görü len beyin felci, gelişmekte olan dölütün beynindeki bir kusurdan kaynaklanan geniş bir gelişme bozukluğu
Hareket sinir hücresi hastalıkları, sözgelimi amyotro
li tükenişiyle nitelenir. Bunu kas zayıflığı ve felçle so nuçlanan kas yozlaşması izler. İlerleyici kas körelmesi, Öncelikle omuriliğin hareket hücrelerinin etkilendiği bir
bozukluk biçimidir. Kas distrofisi, yozlaşmanın yalnızca kasla sınırlı kalması ve genellikle kalıtımsal olarak akta rılması bakımından, hareket sinir hücresi hastalıkların dan farklıdır.
Genetik hastalıklar. Huntington koresi, temelde yetiş kinleri etkileyen, ama kalıtımla aktarılmış bir bozukluk tur. Bunama, davranış bozuklukları ve anormal, kası limli-sıçramalı hareketler (kore) başlıca belirtileridir;
beyin kabuğundaki ve bazal çekirdeklerdeki değişiklik
leri yansıtırlar. Kalıtımsal omurilik ataksileri (istemli kas
hareketlerinde düzensizlikle sonuçlanan eşgüdüm bo zukluğu), öncelikle çocukları ve genç yetişkinleri etki
ler. Başlıca belirtileri beceriksiz ve aksak yürüyüş, eşgü dümsüzlük, kas zayıflığıdır. Wilson hastalığı, bakır me
tabolizmasını etkiler. Aşırı bakır çökeltileri,beyinde de
ğişikliklere, eşgüdüm bozulmasına (ataksi), titremelere
ve karaciğer yetmezliğine yol açar.
Enfeksiyonlar. Akla gelebilecek bütün enfeksiyona yol açan organizmalar (bakteriler, mantarlar, virüsler, ma
yalar ve birhücreli hayvanlar), sinir sisteminde hastalık
lara yol açabilirler. Bazı organizmalar, sözgelimi, pnö
mokoklar, sinir sistemine sık yerleşirler. Organizmanın
sinir sistemine yerleşmesi, yaralardan girerek ya da bü tün dolaşım sistemine dağılarak doğrudan doğruya ola
bilir. Enfeksiyon, belirli bir hastalık etkenine ve konağın
bağışıklık yanıtına bağlı olarak, şiddetli ya da nispeten
SINN FEIN
105
hafif olabilir. Menenjit, enfeksiyona yol açan organiz
Metabolizma bozukluklar. Sistemik metabolizma bo
manın beyne, omuriliğe, beyin zarlarına ve yardımcı kan damarlarına yerleştiği bir hastalıktır; beyin iltihabın
zuklukları, sinir sisteminde çok kapsamlı etkilere yol
daysa (ensefalit), organizma yalnızca beyne yerleşmiş.
açarlar; karaciğer hastalığında, böbrek yetmezliğinde
ve şeker hastalığında görülen dona kalma (stupor) ya da
tir; bu iki hastalığı birleştiren meningoensefalite, olduk ça sık rastlanır. Beyin ya da omurilik apsesi, iltihap hüc releri ve nedbe dokusu çeperiyle çevrili irin dolu yerel bir kovuktur. Kuru hastalığı ile Creutzfeldt-Jacob hasta lığını da içeren birkaç hastalık konusundaki araştırma
lar, yoğun biçimde sürdürülmektedir. Söz konusu iki
hastalığa yol açan etkenler, bilinen virüslerden önemli ölçüde farklıdırlar: Kendi kopyalarını üretme (eşlenme
koma durumu, bunlara örnek verilebilir. Kan kalsiyum
düzeyinde değişiklik olması, çırpınmalara yol açabilir. Kan potasyumdüzeyinin yükselmesi bir dönemsel kas felci tipine yol açabilir.
Zehirlenme. Bir tür besin zehirlenmesi olan botulizm,
kas felcine yol açabilir. Kurşun, civa ya da arsenik zehir lenmesi, beyin ya da çevre sinir sistemi hastalıklanna yol açabilir. Alkol (etil alkol), aşırı alındığı zaman son
ya da replikasyon) yeteneği bulunan virüslerdir ve alışı
derece güçlü bir zehirdir. Uzun vadeli etkilerini, eşlik
ler; farklı ve kendilerine özgü kimyasal özellikleri var
la güçtür. Alkoliklerde sara nöbetlerinin yanı sıra, çevre
lagelmiş mikroptan arındırma yöntemlerine dirençlidir
dır. Nedeni henüz bilinmeyen öbür sinir sistemi hasta
lıklarına da, bu tür etkenlerin yol açma olasılıkları bu
lunduğu düşünülmektedir. Dolaşım bozuklukları. Sinir sistemi, yüksek enerjiye ge reksinmesi olduğu için son derece gelişmiş bir damar
eden beslenme bozuklugundan ayırt etmek çoğunluk sinir sistemi, beyin sapı, beyincik, beyin ve görme siniri
bozuklukları görülebilir. Metil alkol zehirlenmesi, dog rudan görme siniriüstündeki etkisiyle körlüğe yol açar. Yaralanmalar. Yaralanmalar da, sinir sistemininin her
düzeyini etkilemektedir. Bel omurları arasındaki disk
yatağıyla ve zengin bir kan sağlanımıyla donanmıştır.
hastalığında (halk arasında "disk kayması" denir),
Bu yüzden, kan dolaşımında bozukluk oluşmasına ya
omurilik sinir kökleri ezilir ve ağrıya, uyuşmaya, bacak
da oksijen ya da glikoz sağlanımında eksikliklere, du
ların güçsüzleşmesine yol açar. Omurga kırıkları, her iki
yarlıdır. Inme, yöresel dolaşım bozulmasından kaynak lanır. Beynin, beyin sapının ya da omuriliğin belirli bir bölgesini besleyen önemli bir atardamarın (daha ender
bacağın felçolmasına (parapleji) ya da boyundan aşağı sinin yani kolların ve bacakların felç olmasına (kuadrip
leji) yol açabilirler. Beyin yaralanmaları, sara nöbetle
olarak da bir toplardamarın) tıkanması sonucu ortaya çıkar. Inme geçirenler, doku yıkımı nedeniyle geri dö nülmez beyin işlev yitimine uğrarlar. Damar çeperinin
riyle ve zihin, hareket, duyu, görme ve konuşma bo
sertleşmesi ya da kan pıhtısı oluşumu sonucu, normal
mesi, cerrahi girişimle düzeltilmezse, ölüme yol açabi
kan akışında tıkanma da ortaya çıkabilir. Bir pıhtı, dola
lir.
zukluklarıyla sonuçlanabilir. Kafa içi damarlarından bi rinin yırtılması sonucu çıkan kanın beyin üstünde birik
şim sisteminin bir bölümünden kurtularak, beyne gide
Daha az ciddi olan, ama gene de insanın hareketleri
bilir ve orada "ambolizma" adı verilen tıkanmaya ne den olur. Kanamalı inme, özellikle, uzun süredir kan
ni kısıtlayan bir yaralanma, özellikle mūzikçilerde ve
basınçları (tansiyonlar) yüksek olan kişilerde görülür. Bu durumda kan, yıkıma uğrayan atardamardan basınç altında dışarı çıkarak, kitlesel bir biçimde beyne girer ve beyin dokusunu bozar. Ayrıca, kanama, bir damar anormalliği olan bir anevrizmadan ya da pıhtılaşma mekanizmasındaki bir bozukluktan kaynaklanabilir.
Urlar. Sinir sistemi urları, beynin ya da omuriliğin içinde oluşabilir ya da bedenin başka dokularında oluşarak, “metastaz" (yayılma) adı verilen süreçle sinir sistemine
taşınabilirler. Gliomlar, sinir sisteminin "glia" adı verilen mikroskopik destek dokusundan doğdukları sanılan
kötücül urlardır. Bütün sinir sistemi urlarının % 40
45'ini oluştururlar. Meningomlar ve nöromlar, beynin
ve omuriliğin destek yan oluşumlarından kaynaklanır lar ve genellikle kõtücül değillerdir. Sinir sisteminde, bunlardan başka birincil urlar da görülebilir; bunlar, sözgelimi epifiz urları ve damar urları gibi kaynaklan
bilgisayar işlemcilerinde görülen el bileği tüneli sendro mudur. El bileğindekikemik yapısında bulunan el bileği tüneli içindeki kas kirişleri şişer ve başparmak ile ilk üç parmağın kan dolaşımını engelleyerek uyuşmaya, ba zen de ağrıya yol açar. Çoğunlukla, yinelenen el ve bi lek hareketlerinden kaynaklanır. Sinir sistemi hastalıklarının teşhisi, hastanın baştan
aşağı eksiksiz bir incelenmesinin ardından, hastalık be
lirtilerinin dikkatle çözümlenmesine dayanır. Bilgisa
yarlı eksenel tomografi (CAT taraması)günümüzde, ka faiçi yapılarının Xışınlarıyla eskiye oranla çok daha açık
biçimde görüntülenmesine olanak sağlar ve hastayı
çok az rahatsız eder. Teşhis ve araştırma alanlarında ya
kin dönemde gerçekleştirilen ilerlemeler arasında magnetik rezonans görüntülemesi, pozitron emisyon tomografisi ve anjiyografik dijital subtraksiyonu sayıla bilir.
dıkları dokuya göre adlandırılırlar. Sinir sisteminde me tastaz sonucu ortaya çıkan urlar, genellikle kötücüldür
Sinn Fein
ler; bununla birlikte, kaynaklandıkları yere (Öncelikle
Irlanda'da ulusçu ve cumhuriyetçi hareket. 1905'te
akciğer, meme ve melanom adı verilen deri kanseri) bağlı olarak,doku tipi bakımından değişiklik gösterirler.
Sara. Sara, beyin uyarılabilirliğini de içeren dönemsel nöbetler halinde ortaya çıkan bir bozukluktur. Belirtile
ri çoğunlukla aşırı hareket etkinliğiyle ya da duyumsal algıların bozulmasıyla görülen bir bilinç yitimidir. Nö betler sırasında ve nöbetler arasında beyin kabuğunun anormal elektriksel etkinliği, elektroensefalogram
(EEG) aracılığıyla belirlenebilir. Sara nöbetleri, hastalık
olarak değil, bir belirtiler topluluğu olarak kabul edilir
ler. Beyin kabuğunun uyarılabilirliğini değiştiren çok
çeşitli etkenlerden kaynaklanırlar; bununla birlikte, bi
reysel nöbetlerin klinik özellikleri birbiçimli olma yö
nündedir; kişiler arasında da son derece benzerlik gös terir.
Arthur Griffith tarafından kurulan Sinn Fein(Gaelce "biz
kendimiz”), 1916 Paskalya bayramındaki ayaklanma
lardan sonra tutumunu sertleştirdi. Eamon de Vale
ra'nın önderliğinde bağımsızlık ve cumhuriyet yanlılan
ni saflarında toplamaya başlayıp, 1918 seçimlerinde büyük bir başarı göstererek, de Valera'nın başbakanlı gi altında geçici bir cumhuriyet hükümeti oluşturdu (1919) ve IRA adlı askeri örgütü kurdu. Ne var ki,
1921'de Ingiltere'yle imzalanan Londra Antlaşması'nı izleyen karışıklıklar sonucunda çözülmeye başladı ve de Valera'nın 1927'de yeniden serbest Irlanda parla mentosunda yeralıp, Fianna Fail adlı yeni bir parti kur masıyla fiilen sona erdi. 1968'den başlayarak Kuzey Ir
landa'da gelişen kangiklıklarla yeniden canlandı ve
106
SİNOP
İRA'nın siyasal kolunu oluşturdu. 1970'te İRA'nın “ge çici" ve resmî yönetimleri arasında çıkan bölünmeden ötürü ciddi biçimde zayıflamasına karşılık, 1981'de se çimlere katılma yoluna yöneldi ve 1982'de Kuzey Ir
şı'ndan sonra da Timur'un, Sinop ve çevresini İsfendi yar Bey'e vermesinin ardından, 1461'de Fatih Sultan
Mehmet, Trabzon seferi sırasında Sinop'u kesin olarak Osmanlı topraklarına katti. Osmanlı yönetim örgütü
landa'da yapılan bölgesel seçimlerde beş temsilcisini seçtirmeyi başardı. Yeni önderi Gerry Adams, 1983'te ve 1987'de Bati Belfast milletvekili olarak İngiltere Par
içinde önceleri Kastamonu'ya bağlı olan Sinop, XVII.
lamentosu'na girmeyi başardıysa da, 1992 seçimlerin de seçilemedi.
nanması için kışlak haline getirildi ve Anadolu ile Kirim
Sinop (kent) Sinop ilinin merkezi. Karadeniz Bölgesi'nin Batı Kara
deniz Bölümü'nde, Karadeniz kıyısındaki aynı adı taşı yan küçük yarımadanın dar ve az yüksek kıstağı üstün de yeralan Sinop'un, yarımadanın güneyinde, rüzgârla
yy'ın sonlarında, merkezi Samsun olan Canik sancağı
na bağlandı. Bu arada tersanesi onarılarak Osmanlı do
arasındaki deniz ticaretinde önemli rol oynamaya baş ladı. XVII. yy'da birkaç kez Don Kazaklarının saldırısın dan zarar görüp, Tanzimat'tan sonra yeniden Kastamo
nu'ya bağlandı. 1853-1856 Kırım Savaşı sırasında, Si nop limanındaki Türk filosuna saldıran Rus donanması, kentin yarısının yanmasına yol açtı (30 Kasım 1853). Itti
hat ve Terakki döneminde Sinop, yönetime karşı olan
ların gönderildiği bir sürgün yeri ve cezaevi (Sinop kale
ra karşı iyi korunan limanina "iç liman" adı verilir. Yari
si) kenti oldu.
madanin kuzeyinde, rüzgârlara karşı korunmayan ve denizcilik açısından pek önem taşımayan ikinci limanı
GÜNÜMÜZDE SINOP
Cumhuriyet döneminin başlarında aynı adlı ilin merke
da "dış liman" diye adlandırılır. TARİH
zi olan Sinop kentinin nüfusu, ilk nüfus sayımında (1927), 5 006'ydı. Bu sayı, 1935 sayımında (4 872 nüf.)
Ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmeyen, eski Yu nan efsanelerine göre adıSinope adlı amazondan kay
ve 1940 sayımında (4 838 nüf.) daha da azalmakla bir likte, sonra yavaş yavaş artmaya başladı. 1960'ta 10
naklanan Sinop'ta, İ.Ö. VII. yy'da Miletoslu tüccarlar,
000'i (10 214), 1990 nüfus sayımında da 25 000'i (25
bir ticaret ve denizcilik merkezi kurdular. Daha sonra
537) aştı.
Frigya, Lidya ve Pers egemenliklerinde kalan Sinop ve
yöresi, İ.Ö. 220'de Pontus Krallığı'na geçti ve Mithrida tes VII döneminde önemli tapınaklar ve tersaneler ya
Sinop (il)
pıldı. İ.Ö. 47'ye doğru Roma topraklarına katılıp, daha
Karadeniz Bölgesi'nin Batı Karadeniz Bölümü'nde il.
sonra Bizans egemenliğinde (395-1204) ve Trabzon
Yüzölçümü 5 862 km², nüfusu 1990 sayımına göre 265 153, merkezi Sinop kenti olan Sinop ili, 9 ilçeye ayrıl
Rum İmparatorluğu'nun (1204-1214) egemenliğinde
kaldı. Anadolu Selçuklu Sultanı İzzettin Keykavus I, ta rafından alınıp, yüzyılın sonuna doğru Pervaneoğulları nin, 1322'de de, Pervaneoğulları Beyliği'ni ortadan kal dıran Candaroğullarının eline geçti. 1392'de Yıldırım Bayezit, Candaroğulları topraklarını Osmanlı toprakla
mıştır: Merkez, Ayancik, Boyabat, Dikmen, Durağan, Erfelek, Gerze, Saraydüzü, Türkeli. Kuzeyde Karadeniz kıyılarıyla, doğuda Samsun, gü
neyde Çorum, batıda Kastamonu illeriyle sınırlı olan Si
nop ilinin denize yakın kesimlerinde yükselti genellikle
rina katmakla birlikte, Candaroğulları beyi İsfendiyar
200 metreyi geçmemekle birlikte, arazi, vadilerle sık
Bey'in Osmanlı yönetimine bağlılığı nedeniyle, Sinop'u
biçimde yarıldığı için engebeli bir görünüş almıştır. Bu kesimin gerisinde "İsfendiyar dağları" adı verilen dağ sı
İsfendiyar Bey'in yönetiminde biraktı. Ankara Sava
Sinop'tan görünüş.
SİPAHİ
rası yükselir (başlıca dorukları Dranas, Çangal ve Zin dan dorukları). Ilin güney kesimine, Ilgaz dağları dizisi
107
deniz'deki Rus filosunun etkinliklerini durdurmak ama
cıyla Patrona Osman Paşa komutasında İstanbul'dan
nin fazla yüksek olmayan kuzeydoğu uçları sokulur. İs fendiyar dağları arasında, tabanı yer yer genişleyen Gö
yola çıkarılan ve hafif gemilerden oluşan Osmanlı filo
Sinop ilinde kıyıdan içeri doğru gidildikçe, birbirin den oldukça farklı iklim şeritleri seçilir. Kıyı kesiminde
Sinop açıklarına varması üstüne, limanda savaş düzenie
kırmak vadisi yeralır.
oldukça yağışlı, yaz kuraklığı önemsenmeyecek dere cede azalmış, yaz-kış sıcaklık farkı fazla olmayan bir ik
lim ağır basar. Dağlık kesimlerde yağış daha da artar;
su, firtinaya yakalanınca Sinop limanına sığınmak zo runda kaldı (Ekim 1853). Birkaç gün sonra Rus filosunun
ne geçen Osman Paşa, Babıâli'den aldığı Ruslar ateş aç madıkça çatışmaya girmemesi buyruğuna uyunca, 30 Kasım'da limana bir baskın veren amiral Nahimof ko
mutasındaki Rus donanması, ateşe başladı ve bir buçuk
kar yağışı ve karın yerde kalma süreside fazlalaşır. Da
saat kadar süren savaş sonrasında, Osmanlı filosu yok
ha güneydeki Gökırmak vadisinde, daha sert bir kara
edilirken, yaklaşık 2 000 Türk denizcisi şehit düştü. Ayağından yaralanan Osman Paşa da, Ruslar tarafından
iklimi belirir; mevsimler arasındaki sıcaklık farkları faz
lalaşır. Il merkezindeki meteoroloji istasyonunun verilerine göre, en soğuk ay ortalaması 7,1 °C, en sıcak ay ortala
tutsak alındı. Olay, İngiltere ve Fransa'nın, Osmanlı
ması 22,8 °C olduğu halde, Gökırmak vadisindeki Bo yabat'ta bu değerler 2,4 °C ve 23,4 °C'tır. Günümüze
sinüs
kadar kaydedilen en düşük sıcaklıklar Sinop'ta -8,4
Organizmadaki çeşitli boşluklara verilen ad. Yüzdeki si
°C (7.3.1942), Boyabat'ta -10,5 °C (6.2.1965 ve 2.2.1967), en yüksek sıcaklıklarsa Sinop'ta 34,5 °C (17.7.1940), Boyabat'ta 41 °C'tır (19.7.1968). Sinop'ta 680 mm olan yıllık yağış tutarı, Ayancık'ta 1 metreyi aşar (1 003 mm); Gökırmak vadisindeyse, 500 mm'nin altına düşer (Durağan'da 474 mm, Boyabat'ta 389 mm).
Kıyı kesimindeki yağışlı iklim, doğal bitki örtüsü bakı mindan gür ormanların yetişmesine elverişlidir. Ne var
ki, yüzyıllardır yok edilmesi sonucu, Sinop'a yakın al çak kesimlerde, orman örtüsü bütünüyle ortadan kalk
mıştır. Arta kalan ormanlarda, alçak kesimlerde kayın, gürgen ve meşe gibi yayvan yapraklılar, yüksek kesim lerdeyse iğne yapraklılar (köknar) ağır basar. İlin bütün suları Kızılırmak ya da Duragan yakınında
Kızılırmak'a ulaşan Gökırmak aracılığıyla, bazı küçük boylu akarsular (Sarsakçay; Karasu; Ayancık suyu; vb.) da doğrudan doğruya, Karadeniz'e dökülürler. Başlıca
göller, Sinop yarımadasındaki Sülük gölü ile biraz daha
devleti yanında Ruslara karşı savaşa girmesine yol açtı.
nüsler hava boşluklarıdır ve yüz kemiklerinin kalınlığı
içine oyulmuşlardır; yüzün iki yanında yeralırlar (alın, üstçene, kamamsı kemik, kalbur kemiği sinüsleri). Bu boşlukları örten mukozaların iltihaplanması (sinūzit ya da sinüs iltihabı), antibiyotiklerle, kortizon türevleriyle
ve şırıngalarla sinüs içinin temizlenmesiyle tedavi edilir.
Bazı hastalarda cerrahi girişime başvurmak gerekebilir. Bedendeki öbür sinüslerin başlıcaları arasında şahda mari sinüsü, embriyodaki kalp sinüsü, kafatasındaki toplardamar sinüsleri, kemik sinüsleri, vb. sayılabilir.
sinüzit: Bk. SİNÜS.
Siouxlar: Bk. SİYULAR.
sipahi
büyük olan Sarikum gölüdür.
Osmanlı ordusunda ikiye ayrılmış atlı asker sınıfı. Murat
Tahıl türleri içinde en çok buğday ekilir. Onu misir iz
lan, başlangıçta 2 bölükken sonradan 6 bölūk haline geldiği için “altı bölük halkı”, kırmızı bayrak kullandıkla
EKONOMI Sinop ilinin ekonomisi büyük ölçüde tarıma dayanır. ler. Pirinç üretiminin yarısına yakını Boyabat ilçesinde elde edilir. Sanayi bitkileri arasında, tütün ve şeker pancarı, az miktarda da keten ekilir. Baklagil türleri a rasında fasulye (en çok Ayancık ilçesinde) başta gelir.
Meyve ağaçları arasında sayı bakımından kestane a gaçlarını, elmave fındık ağaçları izler. Kıyı kesimlerin de zeytin ağaçlarına ve az sayıda turunçgile rastlanır.
Hayvan sayısı fazla olmayan Sinop ilinde en çok ko yun beslenir. Kümes hayvancılığı ve yumurtacılık geliş.
miştir. Balıkçılık önemli değildir.
Önemli sayılabilecek yeraltı gelir kaynağı bulunma
yan Sinop ilinde, başlıca sanayi kuruluşları arasında merkezdeki çeltik, un, süt ürünleri, dokuma, pg, tuğla,
kereste fabrikaları, Ayancık'taki kereste fabrikası, Bo
yabat'taki çeltik fabrika ve atölyeleri, Gerze'deki tütün işleme tesisleri, vb. sayılabilir. ULAŞIM
İlin başlıca karayolları Sinop'u Boyabat üstünden Kas tamonu'ya, Gerze üstünden Samsun'a bağlar. Il mer kezini kıyıdan batıya bağlayan karayolu da, oldukça iyi durumdadır. Deniz ulaşımı, pek önemli değildir.
I döneminde Timurtaş Paşa tarafından kurulduğu sani
riiçin "kırmızı bayrak bölüğü" de denen sipahi sınıfı, ka pikulusipahilerive timarlı sipahiler olarak ikiye aynlırdı. “Dergâh-ı Ali Sipahileri" de denilen kapıkulu sipahileri, kapıkulu askerleri arasında ayrıcalıklı yer tutar, bütün kapıkulları gibi önceleri devşirmelerden toplanır ve altı bölükte yetiştirilirler, “Sipahi Ağası" denilen bir komu tan tarafından yönetilir, yeniçerilerden farklı olarak ev
lenebilirlerdi: Oğulları da sipahi olarak yetiştirildi. Dirlik sisteminin işlerliğini koruduğu yıllarda Osmanlı ordusu
nun en kalabalık gücünü oluşturan timarlı sipahilerse, devşirme sisteminden geçmeyen Türk ya da müslü
manlardan toplanır, ücret almayıp, kendilerine timar olarak verilen ve yıllık geliri 1 000 akçeden 20 000 ak çeye kadar olan bir toprağın gelirini alır, bunun karşılı ğında da savaşlara katılmakla yükümlü olurlardı. San cak yönetiminde bölüklere ayrılan, "subaşı", "bayrak tar" ve "çavuş" adı verilen subaylar tarafından yöneti
len (savaş durumunda on bölük birleşerek "alaybe
yi"nin komutasına girerdi) ve Osmanlı ordusunun bel kemiğini oluşturan timarlı sipahiler, Osmanlı iktisadının
ve dirlik sisteminin bozulması, ateşli silahlann yaygın bi
Sinop baskını
çimde kullanılmaya başlanması üstüne önemlerini bü yük ölçüde yitirdiler. Anadolu'da birçok ayaklanmada
Kırım Savaşı sırasında Rus donanmasının Sinop limanın daki Osmanlı filosuna yaptığı baskına verilen ad. Kara
kalktılar.
temel rol oynadıktan sonra, 1847'de Abdülmecit'in
fermanıyla son kalanların emekli edilmesiyle, ortadan
108 SIQUEIROS, DAVID ALFARO Siqueiros, David Alfaro Meksikalı ressam (Chihuahua 1896-Cuernavaca 1974).
Santa Anita açıkhava okulunda öğrenim gören David
Alfaro Siqueiros, Devrim'e katılıp, Avrupa'da geziler
yaptı (1919-1922). Barcelona'da bir bildiri yayınlaya rak Avrupa'nın çağdaş estetik anlayışına karşı çıktı ve ulusal, toplumsal bir sanat anlayışını savundu. Meksi
ka'ya dönünce Ressamlar ve Heykelciler Sendikası'nı
kurup, duvar resmi akımının başlıca temsilcisi oldu. İs panya iç savaşında Cumhuriyetçilerin ordusunda bir tu gaya komuta etti. 1939'da Meksika'ya dönüp, Troç.
sından sonra, birçok ülkede sirkler kuruldu. XX. yy'da özellikle ABD'de Ringhing Bros ve Barnum & Bailey
sirkleri büyük ün kazandı. 1950 yıllarından sonra, SSCB
(Moskova sirki), Çin (Pekin sirki) ve öbür Doğu bloku ül keleri dışında yerleşik sirkler ortadan kalkarken, çeşitli
ülkelerden gezici sirkler (Almanya'da, Hagenbeck, Sar
rasani, vb.; İngiltere'de Chipperfield; Italya'da Togni,
Orfei; İsviçre'de Knie; ABD'de Barnum ve Bailey-Ring hing Broş; Fransa'da Bouglione, Amar; Çekoslovak
ya'da Humberto; Japonya'da Kozo Kinosita; vb.) gös terilerini sürdürdüler.
ki'ye karşı suikasta karışmakla suçlanarak tutuklandıysa
sirke
katilip, tutuklandı (1960-1962) ve sekiz yıl hapis cezası
İçkilerin ya da alkolle sulandırılmış içeceklerin maya
da, serbest bırakıldı. 1960'taki kanlı sokak gösterilerine na çarptırıldı; ama 1964'te serbest bırakıldı.
Plastik maddeden dev boyutlu heykeller de yapan
Siquerios'un başlıca resimleri arasında Devler (1932), Bir Feryadın Yankısı (1937), Irkların Eşitliği Alegorisi (1943), İhanetin Yüzü (1947), Biçimlerin kasılması (1947), Cuauhtemoc'un Yüceltilmesi (1951), Cuerna
vaca kenti bahçesi için gerçekleştirdiği 4 600 m²'lik du var resimleri ve 1 700 m²'lik tavan resimleri sayılabilir.
lanmasından elde edilen sulu çözelti. Sirke bakterisinin (Mycoderma aceti) alkolü yükseltgeyerek asetik asit ve
suya dönüştürmesi sonucunda oluşan sirkelerin dere
cesi, asetik asit oranına göre belirtilir: 100 ml sirkedeki
toplam saf asetik asidin gram olarak miktarı. Sirkeler çe
şitli yemeklere çeşni vermekte, turşu yapımında, salata larda, vb. kullanılır. Ayrıca, eczacılıkta ve bazı deterjan ların yapımında yararlanılır.
Siriderya
sirkesineği
Orta Asya'nın en uzun ırmağı. Tian Şan dağlarında Na
Sirkesineğiller ailesinden sinek cinsi. Çürümekte olan
rin ırmağıadıyla doğan, Kırgızistan'ı aştıktan sonra Öz
bekistan'da Kara Derya'yla birleşen ve Siriderya (eski
Seyhun) adını alan ırmak, batıya ve kuzeybatıya doğru akıp, Tacikistan ve Kazakistan'da aktıktan sonra, bir
bitkilerin ve meyvelerin çevresinde rastlanan sirkesine gi (Bil. a. Drosaphila) cinsi üyelerinin larvaları genellik le, çürüyen meyvelerin üstünde ya da içinde gelişir, meyve bahçelerine ve meyve depolarına zarar verirler;
çok hidroelektrik santralı ve sulama barajı kurulmuştur.
bazı türlerin larvaları yaprakları oyarak, az sayıda türün kilerse başka organizmaları avlayarak beslenir ya da asalak yaşarlar. Cinsin örnek türü sirkesineği (Drosop
sirk
bezlerinde büyük kromozomlar bulunduğu için, gene
deltayla Aral gölünün kuzeybatı kesimine dökülür. Uzunluğu Narin'le birlikte 3 019 km'dir. Çığırında bir
Eğitilmiş hayvanların ve cambazların, akrobatların, pal
yaçoların, çeşitli hayvanların gösteri yaptıkları, çoğun
hila melanogaster) kolaylıkla üretilebildiği ve tükürük tik incelemelerinde kullanılmaktadır.
siroz
lukla yuvarlak ve üstü kapalı alan. Kökenleri eski Yu
nanlılardaki, özellikle de Romalılardaki at yarışlarının, hayvanlarla boğuşmaların, gladyatör dövüşlerinin ye
raldığı sirklere (circus) dayanan modern sirklerin ilki, 1769'da Londra'da eski bir seyis olan Philip Astley tara fından kuruldu: Üstü örtülü yuvarlak bir alanda bir at gösterisi düzenleyen Astley, on yıl sonra bu alanı basa mak basamak tribünlerle kuşatarak Astley Royal Amp hitheater of Arts (Astley Kraliyet Sanat Amfitiyatrosu)
adını verdi. Astley'nin 1783'te Paris'te bir şube açma Bir sirkte, gösteri yapan palyaçolar,
Karaciğer hücrelerinin yıkımıyla ve karaciğer işlevleri nin bozulmasıyla nitelenen karaciğer hastalığı. Hangi nedenlerden kaynaklanırsa kaynaklansın, karaciğer
hücrelerinin ilerleyici yıkımıyla sonuçlanan siroz, ge nellikle belirti vermeden gelişir. Sonra, karaciğerin bü
yümesiyle, karaciğer hücrelerinde bozuklukla, karaci ğer içinde sertleşmeyle, karaciğer iltihabı belirtileriyle ortaya çıkar. Daha sonra karaciğer küçülür ve kapıtop
lardamarı basıncı yüksekliği ile ağır karaciğer yetersizli ği belirtileri gözlenir. Karaciğer toplardamarında basınç artışı da dalak büyümesine, karında yan toplardamar
larda dolaşımın belirmesine, midede asit toplanmasına
ve yemek borusu ile midede varislere (yırtılmaları çok ciddi kanamalara neden olur) yol açar.
Sirozun başlıca nedenleri arasında alkolizm, safra
yollarının zarar görmesi, kalp hastalıkları, karaciğer ilti habi, demir birikimi hastalığı (hemokromatoz), alkolle
ilgili olmaksızın beslenme eksikliği (az gelişmiş ülkeler
de görülür), vb. sayılabilir. Ayrıca, görünürde bir neden
olmaksızın ortaya çıkabilir ve çocukluk çağı, metabo lizma ya da oluşum bozuklukları kaynaklı olabilir. Tam
anlamıyla iyileştirici tedavisi yoktur. Tedavide, evrimin
geri dönmez duruma gelmesinden önce, nedenin (ge nellikle alkol) ortadan kaldırılmasıyla yetinilir; ayrıca tuzsuz bir beslenme rejimine, sidik söktürücü ilaçlara, karinboşluğundan iğneyle sivi almaya başvurulur. Kapı toplardamarındaki yüksek basıncı tedavi etmek için,
hastanın genel durumu iyiyse, kapı toplardamarı-ana
SİVAS
109
toplardamar ağızlaştırma ameliyatı uygulanabilir.
yer hareketlerini ölçmede kullanılan aygit. Sismograflar
Sisam
trikle indüklenebilen bir metal ile metali çevreleyen bir
Ege denizinde Yunanistan'a bağlı ada. Türkiye kıyıları
kayıtları doğrudan banda alabildikleri gibi, bilgisayar larla çözümleyebilirler. Deprem dalgalarını her yönde
açığında yeralan Sisam'ın (Yunanca Samos) yüzölçümü
(depremölçer, depremyazar da denir), genellikle, elek bölümden yapılmışlardır; son derece duyarlıdırlar ve
(Kerketeos dağında yükselti 1 433 m'yi bulur) kaplıdır.
ölçecek bir sigmograf yapmak olanaksızdır. Ama bir deprem gozlemevinde, yer hareketlerinin düşey ve ya tay yönlerdeki bileşenlerini kaydetmek için en az iki sis
Başlıca gelir kaynağını tarım (zeytin, pamuk, tütün, sa raplık üzüm yetiştiriciliği) oluşturur.
mograf bulunur. Daha da doğrusu, yatay bileşen iki ayrı
doğrultuda olabileceği için, üç sismograf kullanmaktır.
adası, sırasıyla eski Mısırlıların, Perslerin, Romalıların,
sistit
502 km², nüfusu 41 850'dir; uzunluğu 42 km'yi, genişli
ği 19 km'yi bulur. Büyük bölümü tepeler ve dağlarla
T.Ö. XI. yy'da eski Yunanlıların yerleştikleri Sisam
Bizanslıların, Cenovalıların egemenliğine girdi. XVI.
yy'da Osmanlılar tarafından fethedilip, Balkan Savaşı sırasında Yunanlılar tarafından işgal edildi. Lozan Barış
İdrar kesesinin iltihaplanması. Tek başına ortaya çıkabi
len ya da idrar yollarındaki bir hastalığın belirtisi olabi
Antlaşması'yla Yunanistan'a bırakıldı.
len sistit (idrar kesesi iltihabı da denir), çoğunlukla bir bakteri enfeksiyonunun sonucudur; idrardaki kalsiyum
Sisamlı Aristarkhos: Bk. ARİSTARKHOS,
fosfat billurcuklarının sonucu da olabilir. Çoğunlukla
SİSAMLI.
ilaçlardan da kaynaklanabilir. Başlıca belirtileri idrar çı
Sisamlı Konon: Bk. KONON, SİSAMLI.
kadınlarda, özellikle de gebelik sırasında görülür. Bazı
karırken ağrı, sık sık idrara çıkma, idrarda irin ya da kan bulunmasıdır. Genellikle ilaç tedavisiyle kısa sürede iyi
leşir. İyileşmezse, ender bir olasılık olmakla birlikte, id
rar kesesinde bir kanser bulunup bulunmadığını anla
Sisley, Alfred Fransız ressamı(Paris 1830-Moret-sur-Loing 1899). Pa
ris'e yerleşmiş bir İngiliz tüccarının oğlu olan Alfred Sis
mak için, ürografiye (idrar kesesi ve yolları filmi çekme) başvurmak gerekir.
Sisyphos Korinthos'un efsanevi kralı. İlyada'da insanların en kur nazı olarak tanımlanan Sisyphos, efsanelere göre, ölüm tanrısı Thanatos'un yasalarına uymak istemediği için ya da bazı başka nedenlerle (efsaneden efsaneye değişir),
iri bir kayayı bir dağın doruğuna çıkarmakla (ama kaya
doruğa varmadan yeniden geri yuvarlanır) cezalandırıl mıştır.
sitoplazma Hücrenin, kendisinden daha çok farklılaşmış bütün or gancıkları içeren temel maddesi. Ökaryot organizmala rin (protistalar, üstün yapılı bitkiler ve hayvanlar) sito
plazması (hücre plazması da denir) mitokondriler, klo roplastlar (yeşil bitkiler), Golgi aygıtı, lizozomlar, hücre
Alfred Sisley'in Orman Kenarındaki Yol (1883) adl tablosu.
Izlenimci manzara ressamı Alfred Sisley, yaşadığı dönemde
pek ilgi görmemiş ve sürekli sıkıntı içinde yaşamış,
ölümünden sonraysa, bölünmüş firça darbeleriyle yaptığı
tablolar, izlenimciliğin en önemli yapıtlarından sayılmıştır.
ley, aşağı yukarı bütün yaşamını Gatinais'de, Loing kıyı larında geçirdi. Resme başladığı ilk yıllarda Corot, Bou din ve Jongkind'in, sonraki yıllarda da Monet'nin büyük ölçüde etkisinde kalıp, 1870 yıllarından başlayarak kendi üslubunu geliştirdi ve izlenimcilerin başlıca tem silcileri arasında yeraldı.
Başlıca tabloları: Kestane Agaçlı Yol, Anthony Ana
nin Meyhanesi, Su Baskınında Kayık, Kanal, Argenteuil Meydanı, Bougival Bendi, Yelken Yarışları, vb.
içi ağtabakası ve ribozomlar gibiorgancıklar içerir. Pro karyot organizmaların (bakteriler ve mavi-yeşil suyo sunları) hücreleriyse, çekirdeğe benzer bir cisim ile çevresindeki sitoplazmadan (ribozomlar dışında or gancik içermez) oluşur.
sitrin: Bk. KUVARS.
Siva: Bk. ŞIVA. Sivas (kent) Sivas ilinin merkezi. İç Anadolu Bölgesi'nde, Kızılırmak
vadisinin sağ kıyısında, irmağa 3 km uzaklıkta, 1 275 m
yükseltide yeralan Sivas'ın (Sivas da denir), bu noktada
kurulmasında, çeşitli yönlere giden yollanın burada ke
sişmesi ve bu kesişme yerinde de kale kurmaya elverişli
dik yamaçlı bir tepenin (günümüzde Kale parkının bu
sismograf
lunduğu tepe) bulunması önemli rol oynamıştır.
Deprem dalgalarıyla (BK. DEPREM) yayılan çok küçük
Kuruluşu çok eski dönemlere dayanan, günümüzdeki
TARIH
110
SIVAS Sivas'tan görünüş.
laute
adi Roma dönemindeki adı Sebasteia'dan türemiş olan
Günümüzde Sivas kentinin eski çekirdeği, Tavra su
Sivas, Roma İmparatorluğu döneminde gelişip, daha
yunun iki kıyısında yeralır. Vilayet konağı önündeki
sonra Bizans döneminde de önemini korudu. Iustinia
nos döneminde büyük bir eyaletin merkezi oldu ve sur
meydan ve bu meydana kavuşan İstasyon, Atatürk, Ke penek ve İsmetpaşa caddeleri, en canlı kesimleridir.
larla kuşatıldı. VII. yy'ın ilk yarısında Sasanilerin, ikinci
Son yıllarda daha çok batıya ve güneye doğru genişle
yarısında da müslüman Arapların eline geçip, kısa sü
mesi sürmektedir.
re sonra Bizanslılar tarafından geri alındı. XI. yy'ın orta
larında kısa bir süre Selçuklulara geçip, Malazgirt Sava şı'ndan (1071) kısa süre sonra, Selçuklu komutanların
Sivas (il)
dan Danişment Gazi tarafından alındı ve Büyük Sel
Büyük bölümü İç Anadolu Bölgesi sınırları içinde, ku
çuklu Imparatorluğu'na bağlı olarak kurduğu Daniş
minde (1256-1353) çok önemli anıtlarla donatılarak, il
zeydoğuda kalan kesimleri (Suşehri, Akıncılar, Doğan şar, Gölova, Koyulhisar ilçeleri) Karadeniz Bölgesi'nde, doğu ve güneydoğu kesimleri (Divriği ve Gürün ilçeleri) de Doğu Anadolu Bölgesi'nde il. Yüzölçümů 28 488 km² (bu bakımdan, Konya'dan sonra Türkiye'nin ikinci ilidir), nüfusu 1990 sayımına göre 767 481, merkezi Sivas kenti olan Sivas ili, 17 ilçe ye bölünmüştür: Merkez, Akıncılar, Altınyayla, Divriği,
hanlıların Anadolu'daki en önemli kentlerinden biri ha
Doğanşar, Gemerek, Gölova, Gürün, Hafik, İmranlı,
line geldi (XIV. yy'ın ikinci yarısında, Sivas'a uğrayan
Kangal, Koyulhisar, Şuşehri, Şarkışla, Ulaş, Yıldızeli, Za
mentoğulları Beyliği'nin merkezi oldu. 1174'te Kılıç Aslan II tarafından Danişmentoğulları
Beyliği'nin yıkılmasıyla Anadolu Selçuklularına geçen kent, yeniden gelişmeye başladı ve 1221'e doğru surla n onarıldı. Moğol saldırısında ve Kõsedag Savaşı (1243)
yenilgisinden sonra Moğollara geçip, ilhanlılar döne
Arap gezgini İbni Battuta, İlhanlıların Anadolu'daki en büyük kenti olduğunu belirtmiştir). İlhanlı valilerinden Eretna Bey'in bağımsızlığını ilan ederek, Eretna Beyli ği'ni kurmasıyla bu beyliğin merkezi olup, beyliğin merkezinin Kayseri olmasından sonra da önemini ko rudu. Eretna Bey'in ölümünden sonra yeni bir beylik kuran Kadi Burhanettin devletinin merkezi olan Sivas, Kadı Burhanettin'in Akkoyunlu Beyi Karayülük Os
ra.
Doğuda Erzincan, güneydoğuda Malatya, güneyde Kahramanmaraş, güneybatıda Kayseri, batıda Yozgat,
kuzeyde Tokat ve Ordu, kuzeydoğuda Giresun illeriyle sınırli olan Sivas ili, İç Anadolu'nun Doğu Anadolu'ya
yakın kesiminde yeraldığından, İç Anadolu'nun en yük sek ve en engebeli yöresini oluşturur. Yörenin başlıca düzlükleri Kızılırmak vadisi boyunda, ilin en önemli
kümdarı Uzun Hasan tarafından işgal edilip, Otlukbeli
dağları da bu vadinin kuzeyinde sıralanır. Söz konusu dağların başlıcaları, doğudan batıya doğru şunlardır: Ki zıldağ (3 025 m); Kösedağı (2 812 m); Tekelidağ (2643 m); Asmalıdağ (2 416m); Dumanlıdağ (2 447 m); Yıldız dağı (2 552m). Kızılırmağın güneyinde kalan dağlarsa kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanırlar: Gür
Savaşı'ndan (1478) sonra yeniden Osmanlı yönetimine
levik dağı (2 688 m), Tecer dağı (2 262 m), vb.
man'la yaptığı savaşta ölmesi üstüne, halkı tarafından
Yıldırım Bayezit'e teslim edildi (1398). 1400'de 18 gün lük bir kuşatmadan sonra Timur tarafından ele geçirilip,
1404'te Osmanlılar tarafından geri alındı. Osmanlı- Ak koyunlu çekişmesi sırasında 1464'te, Akkoyunlu hü
girdi ve büyük bir eyaletin merkezi oldu. XVII.-XIX.
Yy'lar arasında Anadolu'daki çeşitli ayaklanmalardan zarar görüp, XX. yy. başında, Kurtuluş Savaşı'nın ha zırlık döneminde, ülke tarihinde önemli rol oynadı: Kentte 4 Eylül 1919'a Sivas Kongresi toplandı.
GÜNÜMŐZDE SIVAS
Cumhuriyet döneminin başlarında Sivas kentinin 30 000'i bulmayan nüfusu (1927 sayımında 29 700 nüfus),
Sivas ili, iklim bakımından, İç Anadolu'nun kışları en soğuk ve en sürekli, yazlari en serin kesimidir. Sivas
kentinde, en soğuk ayın sıcaklık ortalaması, -3,6 °C, en sıcak ayın ortalaması 19,7 °C, günümüze kadar kay dedilen en düşük sıcaklık -34,4 °C (3.2.1947 ve
6.2.1950),en yüksek sıcaklık 38,3 °C'tır.(19.7.1962). Il merkezinde, yıllık ortalama yağış tutarı 411 mm'dir. Bu yağışın büyük bölümü ilkbahar mevsiminde düşer. Si
kentin demiryoluyla Ankara'ya (1930) ve Karadeniz kı yısındaki Samsun'a (1932) bağlanmasından sonra arta
gün yerde kalır.
000), 1990'da 200 000'i aştı (221 512).
mak vadisinin kuzey ve batısındaki dağların üstünde or
rak, 1950'de 50 000'i (52 000), 1965'te 100 000'i (108
vas'ta ortalama olarak 31 gün kar yağar ve yağan kar 62 Sivas ilinde orman örtüsü seyrektir. Daha çok, Kızılır
SİVRİSİNEKGİLLER man kalıntılarına raslanır. Geri kalan kesimlerde kurak
bozkır görünüşü egemendir. İlin en önemli ormanları
Zara'nın kuzeyindeki Şerefiye çevresinde, ayrıca Hafik ve Yıldızeli çevrelerindedir.
Il sularının büyük bölümü, Kızılırmak aracılığıyla Ka
radeniz'e akar. Ilin kuzey kesiminin sularını Yeşilır mak'ın en büyük kolu olan Kelkit ırmağı toplar. Yeşilır mak'ın ana kolu olan Tozanlı çayının kaynakları da, Si vas ilinin kuzey kesimindedir. İlin güney ve güneydoğu kesimlerinin suları, Tohma ve Çaltı suları aracılığıyla Fi rat irmağına karışarak Basra körfezine ulaşır. Seyhan
irmağının ana kolu olan Samantı suyunun kaynakları da, Sivas ili sınırları içindedir.
Sivas ili sınırları içinde dışarı akışı bulunmayan bazı küçük göller vardır. Alçıtaşlı (jips) arazi içindeki erime
çukurlarında biriken sularla oluşmuş bu göllerin başlı caları arasında Zara ile Hafik arasındaki Tödürge (De miryurt) gölü, Hafik gölü, ona yakın olan Lota gölü ve
Sivas-Çetinkaya demiryolu kenarındaki Karagöl sayıla bilir.
EKONOMI
Sivas ilinin ekonomisi, tahıl tarımı ile küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine dayanır. Tahıllardan, en çok buğday eki lir (ama verim, yıldan yıla önemli değişiklikler gösterir). Baklagillerden, hayvan yemi olarak kullanılan fiğ, sana
yi bitkilerindense en çok şekerpancarı (toplam şeker pancarı üretiminin aşağı yukarı yarısı, Suşehri ilçesinde)
ekilir.Meyvecilik pek gelişmemiştir; yalnızca, Kelkit va disi gibi kışları ilık geçen kesimlerde çeşitlilik gösterir. Hayvancılıkta, en çok koyun beslenir; keçi sayısı çok
geriden gelir. Büyükbaş hayvan sayısıysa gerilemekte dir. Buna karşılık arıcılık önemlidir.
Yeraltı gelir kaynakları bakımından zengin olan ilde,
Divriği'deki demir yatakları, 1938'den bu yana işletil mektedir (en önemli yataklar, Divriği yakınındaki Çürek ve Demirdağ yatakları). Gemerek ilçesindeki linyit ya takları da, önemli bir gelir kaynağıdır. Büyük sanayi kuruluşları il merkezinde cumhuriyetin
ilk dönemlerinde açılmaya başlamış (1939'da kurulan
111
ğünün bütün ülkeyi ve ulusu kapsayacak biçimde de
ğiştirilerek kabul edilip, adının Anadolu ve Rumeli Mü
dafaii Hukuk Cemiyeti'ne dönüştürülmesi; Erzurum
Kongresi'nde ulusal sınırlar konusunda alınan kararın
yeniden onaylanması; geçici bir hükümet kurma karan
alınması; 9 kişilik Heyeti Temsiliye üyelerinin sayısının
16'ya çıkarılması; Batı Cephesi komutanlığına Ali Fuat
Paşa'nın atanması; padişah tarafından dağıtılan İstanbul meclisinin acele toplanması isteğinin tekrarlanması; vb.
Sonra, Heyeti Temsiliye'yi seçerek dağıldı (11 Eylül 1919).
Sivastopol Ukrayna'da kent. Kırım yarımadasında, Karadeniz kıyı sında yeralan Sivastopol'un nüfusu 356 000'dir. Balik çılık sanayisi, şarap fabrikaları, vb. bazı sanayi kollarının da gelişmiş olmasına karşın, her şeyden önce, Ukrayna donanmasının (eski SSCB donanması) merkezidir.
Doğal bir liman oluşturan derin ve uzun (6 km) bir
haliç kıyısında yeralan Sivastopol, Eskiçağ'da bir ticaret
merkezi olarak eski Yunanlılar tarafından kuruldu.
XVIII. yy'da Kırım Savaşı sırasında, Rus kuvvetlerini 11
ay süreyle kentte kuşatan Türk-Fransız-İngiliz ve Sar
dinya birlikleri tarafından büyük ölçüde yıkıldı. 1870 yıllarında yeniden yapılıp, büyük tersaneler kuruldu. İkinci Dünya Savaşı'nda Almanların kuşatmasına 250
gün süreyle direndikten sonra, Almanlar tarafından iş gal edildi. Savaştan sonra yeniden SSCB'ye geçip, Sov yet donanmasının başlıca üssü oldu. SSCB'nin parça lanmasından (1991) sonra, hem Rusya'nın, hem de Uk
rayna'nın hak iddia ettikleri kent, 1992'de Ukrayna hü kümetinin denetimine girdi
Sivastopol Savaşı Kırım Savaşı sırasında Sivastopol kenti çevresinde yapı lan çarpışmalara topluca verilen ad. Osmanlı devleti, İngiltere, Fransa ve Sardinya ittifakı ile Rusya arasındaki
DDY'ye bağlı demiryolları fabrikası; 1943'te kurulan çimento fabrikası), sonradan et ve süt ürünleri fabrika
Kırım Savaşı'nın başlamasından kısa süre sonra, İngiliz,
ları, un ve un ürünleri fabrikaları, vb. kurulmuştur. Halı ve kilim dokumacılığı, geleneksel bir sanayi kolu olarak
rinin merkez ağırlık noktası olan Kırım yarımadasındaki
önemini günümüzde de sürdürmektedir.
Fransız, Osmanlı donanması ve orduları, Rus kuvvetle
Sivastopol'u kuşattılar (Eylül 1854). Sivastopol'u kuşat madan kurtarmak için yola çıkan Menşikov komutasın
ULAŞIM
daki Rus ordusunun Balaklava ve Inkerman'da yenil
ralır. Yozgat'tan gelerek Erzincan üstünden doğuya gi
mesinden ve 2 Mart 1855'te Rus çarının ölmesinden sonra, müttefik kuvvetler, saldırılarını daha da şiddet
Sivas, önemli karayolları ve demiryolları üstünde ye
den (Iran'a) devlet yolu, Yıldızeli-Sivas-Hafik-Zara-Im ranlı'dan geçer. Ayrıca Eskiçağ'dan bu yana önem ta
şıyan ve Mezopotamya'yı Karadeniz kıyısında Sam
sun'a bağlayan diyagonal yol (Eskiçağ'ın Ninova-A misos yolu; Ortaçağ'ın ünlü Diyarbakır-Harput-Sivas Samsun yolu) da Sivas'tan geçer.
1930'dan bu yana demiryolu ulaşımından da yararla
nan il merkezinde, bir havaalanı da vardır.
Sivas Kongresi Kurtuluş Savaşı'nın başlangıcında, Erzurum Kongre si'nden sonra Sivas'ta toplanan kongreye verilen ad.
Kurtuluş Savaşı içindeki son ulusal kongre olan ve Tür
kiye Büyük Millet Meclisi'nin kurulmasına yönelik çalış
lendirdiler. 8 Eylül 1855'te Sivastopol kalesinin en güç lü bölgesi olan Malakof tabyasının şiddetli çarpışmalar la ele geçirilmesinin ardından, Ruslar 9 Eylül'de kenti boşaltmak zorunda kaldılar.
sivrisinekgiller İkikanatlılar takımından, 1 600'ü aşkın türü bulunan si
nek ailesi. Dünyanın hemen her yanında yaşayan sivri sinekgiller (Bil. a. Culicidae) ailesi üyeleri, ince yapılı, uzun bacaklı, üstünde tüyler ve pullar bulunan ince ka natlı sineklerdir; iki kanat arası açıklıkları 3 mm - 15 mm
arasında değişir. Uzun duyargalannda sarmal biçimin
de sarılmış tüyler yeralır. Ağızları, delmeye ve emmeye
maları hızlandıran Sivas Kongresi, 4 Eylül 1919'da 25'e
elverişli bir değişiklik geçirmiştir ve türlerin çoğu me melilerin ya da kuşların kanini emerek beslenir. Dişile
genin katılmasıyla başladı. Itilaf Devletleri ile Elazığ vali
murtalardan çıkan larvalar suda yaşar, fırça gibi ağızla
yakın (sayıları sonradan katılanlarla 38'e yükseldi) dele
rin kümeler halinde ya da tek tek suya bıraktıkları yu
si Ali Galip'in önleme çabalarına karşın, çalışmalarını
rıyla sudaki mikroskopik planktonları ya da kırıntıları sü zerek beslenirler. Bazıları gövdelerini suyun içine sala
başarıyla sürdürerek, yeni bir dönemi başlatan kararlar alındı: Şarki Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti tüzü.
rak, bazıları su yüzeyine paralel durarak, kuyrukların
112 SİYAH AMERİKALILAR daki solumaya elverişli değişiklik geçirmiş organlarla soluk alıp verirler. Pupa evresinde, kuyruklarındaki ge lişmiş kaslarla hareket eder, göğüslerindeki trompet bi
nayetle suçlanan önderlerinden Huey P. Newton, Kü ba'ya kaçtı. O tarihten sonra hareket etkisini yitirdi.
çiminde organlarla soluk alırlar. Türlerinin çoğu sarı humma, filarya hastalıkları, vb. hastalıklar taşıyan sivri
Siyam: Bk. TAYLAND.
sinekgiller ailesinden, sıtma sivrisineği ya da anofel (Anopheles maculipennis), bitki bakimindan zengin
durgun sularda yaşar; insana sıtma hastalığını bulaştırır.
Siyam kavgacıbalığı
Siyah Amerikalılar: Bk. AMERİKALILAR,
Cennetbalığıgiller ailesinden balık türü. Anayurdu Tay land (eski Siyam) olan, dünyanın her yanında akvar
SİYAH.
yumlarda beslenen Siyam kavgacıbalığının (Bil. a. Betta
Siyah Amerikan Edebiyatı: Bk. AMERİKAN
splendens) adı, 2 erkeğin karşılaştıkları zaman biri ölün ceye kadar dövüşmelerinden kaynaklanır. Doğada ha vuzlarda, sulama kanallarında, mendereslerin durgun
EDEBİYATI, SİYAH.
siyahcisim: Bk. KARACİSİM İŞIMASI.
sularında yaşar; sıtma taşıyıcı sivrisineklerin larvalarını
yiyerek önemli bir yarar sağlar. Yaşadığı sular genellikle oksijen bakımından yetersiz olduğundan, solungaçları nin üstündeki bir solunum organıyla soluk alıp verir. Di
şisi, yumurtalarını, erkeğin yaptığı hava kabarcıkların
dan oluşmuş "yuva"ya döker: Böylece yavrular, ilk
Siyahkalem Mehmet: Bk. MEHMET SİYAHKALEM.
günlerde “yuva" daki bol oksijenden yararlanırlar.
Siyam kedisi
Siyah Müslümanlar
Uzakdoğu kökenli, kısa tüylü kedi irki. Kaslı bedenli ve çevik, ince bacaklı, ince-uzun kuyruklu olan Siyam ke
ABD'de ulusçu siyahlar hareketi, Wallece D. Fard tara
disinin yüzü, bacakları ve kuyruğu koyu esmer, geri ka lan bölümü kreme çalan kızılkahverengidir; gözleri ko
fından 1930'da kurulan Siyah Müslümanlar (Ingilizce
yu mavi renklidir. Yavruları külrengi doğar; renkleri bü
yüdükçe değişir.
Siyanoz: Bk. MORARMA. Siyah Müslümanlar hareketinin önderi
Elijah Muhammad.
Özellikle aynlıkçıve siyahlara ekonomik bağımsızlık
tanınması ağırlıklı bir
öğretiyi savunan Muhammad'ın
ölümünden (1975) sonra, hareket yön değiştirmiş ve
1985'te oğlu tarafından
dağıtılmıştır.
Black Muslims) hareketi, özellikle Fard'ın ölümünden
(1934) sonra yerine geçen Elijah Muhammad'ın yöneti minde gelişti ve yandaşlarının sayısı 200 000'e yaklaştı.
1947'de, cezavevindeyken harekete katılan Malcolm
siyaset bilimi Otoriteyi, iktidarı ve bunların gerçek dünyadaki uygula
mayla (özellikle hükümet konusunda) ilgili fiili ilişkileri ni inceleyen bilim dalı. Siyaset biliminin alanı, çeşitli uz manlar arasında tartışma konusudur. Bunların bazıları, siyaset biliminin inceleme alanının, kurumların işleyişi olduğunu (bu durumda siyaset bilimi, özellikle bu ku rumları incelemekle yükümlü kamu hukukunun karşısı
na çıkarılmaktadır) ileri sürmekte, bazıları da "iktidar" olgusunun ortaya çıktığı bütün örgütlenme biçimleri nin, siyaset biliminin inceleme alanına girdiğini savun maktadırlar.
Günümüzde siyaset bilimi, çeşitli inceleme yöntem lerine başvurmakta, düşünce ve soyutlamadan geniş
ölçüde yararlanmasının yanı sıra, olayların kesin gözle
X, serbest bırakıldıktan sonra, 1960 yıllarının başında harekete önemli katkılarda bulunduysa da, Mart 1964'te Elijah Muhammad'la bozuşup, 11 ay sonra öl dürüldü. 1980'de Amerikan Müslüman Misyonu adını
mi, açıklanması ve sayılarla belirtilmesi gibi temellere dayanan, öbür bilimlerin yöntemleriyle benzerlikler
alan hareket, Elijah'ın yerine geçen oğlu W. D. Muham
siyatik
mad tarafından 1985'te dağıtıldı.
gösteren yöntemlere da başvurmaktadır.
Omurlararası diskin baskı altında kalması sonucunda si
Siyah Panterler ABD'de siyahlara özgürlük isteyen hareket. 1966'da Oakland'de Huey P. Newton ve Bobby G. Seale tara fından kurulan Siyah Panterler (Ingilizce Black Pant hers) hareketi, bir yandan üyelerine beyaz polislerin
baskılarına karşı silahlanmak çağrısı yaparken, bir yan dan da siyahların mahallelerinde okullar ve dispanser
ler açtı. Üyelerinin polisle silahlı çatışmalara girişmele
rinden sonra, 1974'te bir sokak kavgasından ötürü ci
yatik siniri kökünün tahrişine halk arasında verilen ad.
Siyatik (siyatik ağrısı da denir), büyük siyatik çentiğin den geçerek leğenden çıkıp, önce kabaet içinde uylu
ğun arka yüzünde ilerleyerek dizardı çukuruna inen, o
noktada iki kola (daha aşağıda her biri iki dala ayrılır) ay rılarak, aşağı doğru inen siyatik sinirinin (ya da büyük si yatik siniri), Be,-Bes ya da Beş-Sa, omurları arasındaki
bir diskin omurga kanalı içinde çıkıntı ya da fıtık yapma
si sonucunda, Bez ya da Sa, köklerinden birine sıkışma sıyla ortaya çıkar; şiddetli ağrıyla belirti verir. Ayrıca,
SKİNKILLER disk fıtığı dışında bazı nedenler de, siyatik sinirinin baskı
altında kalmasına, dolayısıyla da siyatiğe yol açabilirler:
113
Sjaelland: Bk. ZEELAND.
Çeşitli kırıklar; travmalar; omurga veremi; kemik iltiha
bi; gut hastalığı; şekerhastalığı; vb. Tedavide, ağrıkesici ilaçlara, nedene bağlı olarak yerel iltihap gidericilere, alçılı korseye, hastanın tam dinlenmeye alınmasına, elektrik tedavisine başvurulabilir. Bazı durumlarda (si
Skagerrak
yatik felce yol açmışsa, tedaviye yanıt vermiyorsa, vb.) ameliyat gerekebilir.
Kuzey denizinin Danimarka (güneyde) ile Norveç (ku zeyde) arasındaki kolu. Uzunluğu 240 km, genişliği 130-145 m olan Skagerrak boğazı, Kattegat'la baglan dığı Baltık denizine giriş yolunu oluşturur.
Siyavuşgil, Sabri Esat
skandiyum
Türk şairi ve yazarı (İstanbul 1907-ay.y. 1968). Istiklal
Geçiş elementleri grubundan kimyasal element. Sim gesi Sc, atom sayısı 21, atom ağırlığı 44,956 olan skan
Lisesi'ni bitiren (1926) Sabri Esat Siyavuşgil, İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisiyken Fransa'ya felsefe öğre
nimine gönderildi. Dönüşünde İstanbul Edebiyat Fa kültesi'nde Umumi Psikoloji doçentliğine (1933) ve
diyum, hafif bir metaldir (yoğunluğu 3); 1 541 "C'ta er gir. Bu özelliklerinden ötürü uzay araçları yapımında
kullanılır. Bilinen onbir izotopundan yalnızca biri doga
profesörlüğüne (1942) yükseldi.
da bulunur.
lan (1928) Sabri Esat Siyavuşgil, daha sonra şiiri bıraka
Skibine, George
ilk şiirlerinin ardından Yedi Meşale topluluğuna katı
rak (1936) ruhbilim, eğitim, folklor konularında çalış
mış, Yeni Sabah gazetesinde günlük fıkralar yazmıştır
(1948-1964). Edmond Rostand'dan manzum olarak
yaptığı Cyrano de Bergerac çevirisi (1942) en ünlü ça lışmasıdır.
Başlıca yapıtları: Odalar ve Sofalar(şiir, 1933), İstan
bul'da Karagöz ve Karagözde Istanbul(1938), Karagöz (1941), Folklor ve Milli Hayat (1943), Roman ve Oku yucu (1944).
siyonizm Filistin'de bir Yahudi devleti kurma amacı güden hare ket. Yahudi halkının Filistin'e dönme umudunun uzan
Rus asıllı ABD uyruğuna geçmiş dansçı ve koreograf
(Yasnaya Polyana, Ukrayna 1920-Dallas, ABD 1981). Monte-Carlo Rus Balesi'nde dansçılık yapan George
Skibine, toplulukla gittiği (1939) ABD'de çalışmaya baş ladı. 1947'de Cuevas markisinin topluluğuyla Avru
pa'ya dönüp, bir yandan topluluğun başdansçılığını ya
parken, birçok koreografi düzenlemesi de gerçekleştir
di (Kafkas Mahpusu, 1951; Annabel Lee, 1951; Gri Me lek, 1953; vb.). Eşi balerin Marjorie Talchenefi'le birlik te Paris Operası'na girip, yıldız dansçı olarak, koreogra
fisini de yaptığı Daphnis ve Chloe'de (1959), būyük ba şarı kazandı. 1967'de kesin olarak ABD'ye yerleşip, çe
tisini oluşturan, Yahudilerin 1.Ö. VI. yy'da Babil'den sü
şitli topluluklarla çalıştıktan sonra, 1969-1981 arasında Dallas Civic Ballet topluluğunun yöneticiliğini yaptı.
naklanır), çağlar boyunca dönem dönem alevlenip,
skinkgiller
düşmanlığından kaçan Harkovlu gençler, Filistin'de bir
Kertenkeleler takımından, 600'ü aşkın tūrü bulunan sū
rülmeleriyle başlayan siyonizm (adı, Musa'nın Tanrı buyruklarını aldığı Kudüs'teki Sion adlı tepeden kay
XIX. yy'da yeniden canlandı ve Rusya'daki Yahudi
Yahudi kolonisi kurdular. Yüzyılın sonunda, Theodor
Herzl'in çabaları ve Die Welt gazetesinin düzenlediği
(1897) Birinci Dünya Siyonist Kongresi'nin (Dünya Si
yonist Örgütü'nü oluşturdu) çalışmalarıyla hareket ge
lişti ve 1901'de Filistin'deki toprakların yeniden satın
alınması için Ulusal Yahudi Fonu kuruldu. Filistin'de
rüngen ailesi. Bütün kıtalarda, özellikle tropikal bölge lerde yaşayan skinkgiller (Bil. a. Scincidae) ailesi üyele ri, uzunlukları 5-30 cm arasında değişen, silindir biçimi
gövdelerinin üstü kemiksi levhalarla kaplı, büyük bölü mü karada yaşayan, çevik ve hızlı hayvanlardır. Çoğu, toprak altında tüneller oyar, genellikle böceklerle bes
ulusal bir Yahudi merkezi kurulmasını öngören Balfour
lenirler. Toprak altında yaşayan türlerin ayakları ya çok küçülmüş ya da bütünüyle körelerek yalnizca izleri
sı'nda (1920) benimsenmesinden sonra, Filistin'e göç
arttıysa da, Filistin'deki Yahudi, Arap ve İngilizlerin ara
kalmış, buna karşılık kuyruklarının uzayıp kalınlaşma sıyla yılana benzer bir görünüş almışlardır. Ailenin en yaygın türlerinden beş çizgili skink (Eumeces fasciatus),
konmasında büyük güçlük çekildi ve Araplar ile Yahu
koyu mavi renkli, sırtında adının da belirttiği gibi enle
Bildirisi'nden (1917) ve bunun San Remo Konferan
larındaki ilişkiler nedeniyle bu bildirinin uygulanmaya
diler arasında birçok çatışmapatlak verdi (1929-1938). İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan aşırı Yahudi ör gütlerinin (Irgun, Stern grubu), Ingilizlere karşı terör ey lemlerine girişmelerinin ardından, İsrail Devleti'nin ku
rulmasıyla (1948) siyonizm amacına ulaşmış oldu.
Kuzey Amerika'da yaşayan beş çizgili skinkin (Bil. a. Eumeces fasciatus) yavrusunun, uzun, parlak mavi bir kuyruğu vardır; bir düşmanla karşılaştığında, düşmanı genellikle bu dikkat çekici kuyruğa saldınır, yavru skink de
kuyruğunu bırakıp, kaçarak kurtulur.
Siyular
Kuzey Amerika'da Kızılderili halk. Kuzey Amerika'nın
batı kesimindeki büyük ovalarda, Atlas okyanusu böl gesinde ve Mississippi'nin aşağı kıyılarında yaşayan Si
yular (Ingilizce Sioux), Beyazların birçok soykırım girişi mine uğradılar. 1890'da Wounded Knee'de büyük öl çüde yok edilmelerinden sonra, ABD ve Kanada'daki
çeşitli Kızılderili rezervlerine dağıtıldılar. Günümüzde toplam nüfusları 70 000 dolayındadır.
114
SKOLASTİK
mesine 5 açık mavi çizgi bulunan, kuyruğuyla birlikte yaklaşık 10 cm boyunda bir hayvandır.
skolastik Avrupa'da X.-XVI. yy'lar arasında egemen olan felsefe Öğretiminin ve bu anlayışa dayanan öğretinin ortak adı. Özellikle Aristoteles'in öğretisinden kaynaklanan dil
bilgisi, mantık ve varlıkbilim kavramlarına dayanan, hi
ristiyan dogması ile Vahiy'i söz düzeyinde kusursuz bir biçimsellikle geleneksel felsefeye bağlayan skolastiğin,
XIII. yy'a kadar başlıca temsilciliğini, augustinusçu dog. rultudan yola çıkan Alcuinus, Anselmus, Abélard ve Petrus Lombardus yaptılar. Akıma doruğuna ulaştığı XIII. yy'da, aristotelesçiliği hıristiyan dogmasıyla bütün
leştirerek, İbni Sina'nın ve İbni Rüşt'ün kavramlarını eleştiren Albertus Magnus ile Aquinolu Tommaso dam
galarını vurdular. XIV. yy'da başlayarak skolastik, adci
lığın ortaya çıkmasıyla sarsıldı. Son iki temsilcisi Ock hamlı William'ın inancılığa, R. Lulle'ün de tötolojiye yaklaşan düşünce oyunlarına yönelmelerinden sonra, Rönesans döneminde Rabelais'yle ortadan kaldırıldı.
skolyoz Omurganın yana eğrilmesi. Tek başına ya da kambur lukla, lordozla birlikte olabilen skolyozlar, başlıca iki
öbekte toplanabilir: Hasta öne eğildiğinde dışbūkey
eğriliğin yanında bulunan çıkıntı ya da kamburluklarla belirti veren kemiksel skolyozlar; çıkıntı ya da kambur
luklar görülmeyen, çoğunlukla okul çağında yanlış du ruşlara bağlıolan, skolyozumsu duruş'lar. Erken teşhisin
çok önemli olduğu tedavide hareket tedavisine, çeşitli
Astronotları istasyona götürüp, geri getiren Apollo
araçlarının birinden çekilmiş Skylab'in fotografi.
aygıtlarla düzeltmeye başvurulur. Ciddi durumlarda cerrahi girişim gerekebilir.
Skopje: Bk. ÜSKÜP. Skryabin, Aleksandr Nikolayeviç Rus piyano virtüözü ve bestecisi (Moskova 1872-ay.y. 1915). Moskova Üniversitesi piyano bölümünü altin
yıs'ta gelen 3 astronot tarafından onarıldı. Birbirini izle. yen üç yolculukta (birincisi 25 Mayıs 1973'te; ikincisi 28 Haziran 1973'te; üçüncüsü 16 Kasım 1973'te) üçer
astronotluk ekiplerin çalışma yaptıkları istasyon, 11 Temmuz 1979'da atmosfere girerek, Hint okyanusu ile Avustralya üstünde parçalandı.
Slav dilleri: Bk. İSLAV DİLLERÍ.
madalya alaark bitiren, ama beste bölümünü bitirme
den ayrılan Aleksandr Nikolayeviç Skryabin, bir yandan piyano resitalleri verirken, bir yandan da besteler yaptı.
Slavlar: Bk. İSLAVLAR.
Moskova Konservatuvarı'nda ders verip, 1904'te ayrı
larak, 1904-1910 arasında Avrupa ve ABD'de turnele re çıktı.
Slavonca: Bk. İSLAV DİLLERİ.
Wagner'den çok büyük ölçüde etkilenen Aleksandr
Nikolayeviç Skryabin, önce Chopin'in mirasçısı olarak
ün salmış, daha sonra kişisel üslubunu oluşturmuştur. Klasik armoniye karşı çıkıp, Debussy'nin etkisiyle, ar moni merdivenlerini genişleten ve genellikle dörtlü aralık üstüne kurulu bir armoni sistemi geliştirmiştir.
Başlıca yapıtlari: On piyano sonatı, beş senfoni (Ilahi
Şiir, 1902-1904; vb.), senfonik şiirler (Esrime Şiirleri, 1905-1908; Prometheus ya da Ateş Şiiri, 1908-1910), piyano yapıtları, vb.
Skylab ABD'nin geliştirdiği uzay yörünge istasyonu. Apollo
uzay aracının uzaya gönderilmesi için kullanılan Saturn Vin üçüncü katini oluşturan'S-IVB roketinden geliştiri
len Skylab, 14 Mayıs 1974'te fırlatıldı ve 450 km yüksel
tide, ekvatora 56° eğik bir yörüngeye oturtuldu. Fırlatil ması sonunda oluşan hasar, bir Apollo aracıyla 25 Ma
Slavonya Hırvatistan'da tarihsel bölge. Günümüzdeki Hırvatistan Cumhuriyeti'nin doğu bölümünde yeralan Slavonya,
XV.-XVII. yy'lar arasında Osmanlı egemenliğinde kal mıştır. Bölgedeki başlıca kentler Osijek, Vinkuvci ve Slovanski Brad'dır.
Slovak Cumhuriyeti Orta Avrupa'da devlet. Yüzölçümü 49 035 km², nüfusu 5 274 335, merkezi Bratislava (442 197 nüf.; 1991) olan
Slovak Cumhuriyeti, 1 Ocak 1993'te eski Çekoslovak ya'dan ayrılarak bağımsız bir cumhuriyete dönüşmüş. tür.
YÜZEYŞEKİLLERİ VE EKONOMI
Büyük bölümü Karpat dağlarıyla (en yüksek noktaları
SLUTER, CLAUS 115 Çeklere çok yakın bir batı Islav halkı olan Slovakların
yurdu Slovak Cumhuriyeti'nin
POLORYA ALMANYA
başkenti Bratislava, 1541-1784 arasında Macaristan'ın
SLK CUMHURIYETI
başkenti olmuştur. Günümüzde de
AVUSTURYA
Macar asıllılar,
MACARİSTAN
Slovak
ROMANYA
Cumhuriyeti nüfusunun %
10'undan çoğunu oluşturmaktadır.
Gerlachovsky doruğunda 2 663 m'yi bulur) kaplı olan Slovak Cumhuriyeti'nin güney kesiminde Tuna irmağı
SLOVENYA
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 20 251 km². Baş
(kıyılarındaki düzlüklerde ülkenin en verimli toprakları
kenti ve en büyük kenti: Lyublyana (323 291 nüf.;
ve Kosice ülkenin en büyük kentleridir.
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 1 985 000;
yayılır), Macaristan'la sının oluştur. Başkent Bratislava Sanayinin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra geliştiği ül
kede, başlıca sanayi kolları arasında çeşitli makineler
yapımı, metalürji ve kimya sanayisi, vb. sayılabilir. De
mir filizi çıkarımı da önemli bir gelir kaynağıdır. Tarım da, güney kesimde buğday, sebze, şekerpancari, misir
ve meyve, yüksek kesimlerde yulaf, patates, çavdar ve
keten yetiştirilir. Hayvancılık, turizm ve ormancılık ol dukça gelişmiştir.
TARIH İ.S. I. yy'da illyrialılar, Keltler ve Germenlerin yerleştik
leri günümüzdeki Slovak Cumhuriyeti toprakları, Slo vakya adıyla, IX. yy'da Büyük Moravya İmparatorlu
ğu'nun bir parçası oldu. XI. yy'da Macaristan toprakları
1991).
nüfus yoğunluğu: Km”'ye 5 kişi. Nüfus dağılımı lik nüfus artış hızı (1991): % 0,3. Resmî dili: Slo (1991). Kentlerde % 49, kırsalkesimde % 51. Yıl vence. Başlıca dinler: Katolik.
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1989):
Yetişkin nüfusun % 99,2'si. Üniversite sayısı
(1992): 2. Hastane yatak sayısı (1989): 13 753; hekim sayısı (1989): 9 071. Ortalama ömür (1987): Kadınlarda- 75,1, erkeklerde- 67,2. Bebek ölüm oranı (1989): 1 000 canlı doğumda 8,9.
EKONOMI. GSMH (1990): 20,3 milyar dolar; kişi
yy'da ulusçu hareketin gelişmesinin ardından, 1918'de
başına ulusalgelir: 10312 dolar. Etkin nüfusdağı limi (1990): Tanm- % 2,5; sanayi ve madenci lik- % 49; yapısanayisi— % 6,5; bayındırlık ça
bağımsız Çekoslovakya devletini oluşturdular. İkinci Dünya Savaşı'nda Slovakların Almanları destekleme
5,9; ticaret- % 12,5; finans- % 4,7; geri kalan lar-% 17. Dış ticaret (1990): Dışalım: 48,8 mil
na katılıp, 1526'da Macaristan'la birlikte Habsburgların yönetimine girdi ve sık sık Türk akınlarına uğradı. XIX. Slovaklar, Bohemyalı ve Moravyalı Çeklerle birlikte,
siyle, 1939-1944 arasında Alman yanlısı bağımsız Slo vakya devletinin kurulduğu Slovakya, savaştan sonra
lışmalan- % 1,8; ulaşım ve haberleşme, %
yar dolar, dışsatım- 42,9 milyar dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Almanya, İtalya, ABD.
Çekoslovakya Cumhuriyeti'nin içinde, Ulusal Meclis'i
Rusya. Parabirimi: Tolar.
ya'da komünist rejimin çökmesinin ardından, Haziran 1992'de ulusçu Vladimir Meciar'ın Slovakya başbakan
Başlıca limanları: 1. Başlıca havaalanları: 1.
bulunan özerk bir birim oldu. 1989'da Çekoslovak
lığına getirilmesini, Çeklerle anlaşma sonucunda, Çe
ULAŞIM. Karayolları (1990): Toplam 14 553 km.
koslovakya'nın Ocak 1993'te Slovak Cumhuriyeti ve Çek Cumhuriyeti adıyla iki ayrı cumhuriyete bölünmesi
TARİH
izledi. (Ayrıca Bk. ÇEKOSLOVAKYA.)
leri günümüzdeki Slovenya toprakları, VIII. yy'da Al manların egemenliğine girdi, XIII. yy. ile Birinci Dünya Savaşı arasında Avusturya-Macaristan İmparatorlu
Slovakça: Bk. İSLAV DİLLERİ.
VI. yy'da güney Islav halklarından Slovenlerin yerleştik
'ğu'na bağlı kalıp, 1918'de Yugoslavya Krallığı'na katıl
dı. İkinci Dünya Savaşı'nda Alman, Italyan ve Macar
Slovenya Avrupa'da devlet. Eski Yugoslavya Federatif Sosyalist
birlikleri tarafından istila edilip, 1946'da Yugoslav
ya'nın cumhuriyetlerinden biri oldu. 1980 yıllarının so nunda Yugoslavya'daki merkezi yönetim zayıflamaya
Cumhuriyeti'ni oluşturan cumhuriyetlerden biri olan
başlayınca, bağımsızlığını ilan edip (Temmuz 1990), fe deral orduyla kısa süreli bir çatışmadan sonra, Avrupa
YÜZEYŞEKİLLERİ VE EKONOMI
Topluluğu'nun bağımsızlığını tanımasıyla (1992), Yu
Slovenya, 1991'de bağımsızlığını ilan etmiştir.
Kuzeyde Avusturya, batıda Italya, güneyde Hırvatistan, doğuda Macaristan'la sınırlı olan Slovenya, batı ve ku zey kesimleri Alp dağlarına bağlı dağ sıraları tarafından
goslavya da bağımsızlığını onaylamak zorunda kaldı.
önemli yeri tuttuğu ülkede, sanayi de oldukça gelişmiş tir: Dokuma sanayisi, elektrik donanımı yapımı; kimya
Flaman asıllı Fransız heykelcisi (Haarlem 1340-1350'ye d.- Dijon 1405 ya da 1406). Brüksel'de taş yontucuları loncasına katılan Claus Sluter, 26 yaşında, Atak Philip
aşılan bir ülkedir. Ekonomide tarım ve ormancılığın sal maddeler üretimi; vb.
Sluter, Claus
116
SMETANA, BEDRICH Flaman asıll.
okulun kurucusu sayıldı. 1787'de Glasgow Üniversitesi
Fransız ressami
rektörlüğüne atandı.
Claus Sluter'in,
Champmol manastırında yaptigi
heykellerden,
Adam Smith, insan etkinliğinin (emek), her türlü ser
vetin kaynağı olduğunu, işbölümünün bu zenginliği ar tırdığını, sunu ve istemin serbest işleyişine bağlı kişisel çıkarın, iktisadı düzenleyen mutlu bir iktisadi düzeni
ünlü Musa'nın
oluşturduğunu, buna karşılık, "rant ve kâr" ücreti ke
Kuyusu
mirdikleri, "yukarı sınıflar aşağı sınıfları ezdikleri" için,
kabartmasından
servetin bölüşülmesinde durumun farklı olduğunu sa
aynnti.
vunmuştur.
(Champmol
manastiri, Dijon, Fransa.)
Smith, Bessie ABD'li zenci kadın blues şarkıcısı (Chattanooga 1894 Clarksdale 1937). Ma Rainey'le sahneye çıkan Bessie Smith, 1920 yıllarında meslek yaşamının en parlak dö nemini yaşayarak "blues imparatoriçesi" diye anıldı. Bir otomobil kazasında ölümünü, Edward Albee The De
Date pe'in sarayında Jean de Marville'in yardımcısı oldu.
1389'da Marville'in ölümüyle boşalan saray heykelcili ğine getirildi ve o tarihten sonra kendini Champmol
manastırındaki çalışmalarına adadı. Cephe kapısındaki būtün heykelleri (Jean de Marville'in yaptığı sanılan Meryem dışında) ve ünlü Musa'nın Kuyusu kabartma
sini gerçekleştirdi. 1404'te başladığı Atak Philippe'in mezarını, ölümünden sonra yeğeni Claus de Werve ta
ath of Bessie Smith (Bessie Smith'in Ölümü, 1960) adlı tiyatro oyununda işledi. Başlıca plakları: Down hearted blues (1923); Saint Louis blues (L. Armstrong'la 1925); Black water blues
(1927); Nobody knows you when you're down and out (1929), vb.
Smith, lan D. Rodezyalı siyasetçi (Selukwe 1919). Milletvekilliğine seçilen (1948) lan Douglas Smith, Rhodesian Front
mamladı.
Party'nin kurucuları arasında yeraldi (1961). Başbakan
Smetana, Bedrich
Dünya ülkelerinin baskılarına direnip, İngiltere'yle sür
Çek bestecisi ve piyanocusu (Litomysl 1824-Prag 1884). Bir süre Lizst'ten ders alan, daha sonra kendi
kendini yetiştiren Bedrich Smetana, Prag'da bir müzik
okulu açtı. 1856'da, Göteborg Filarmoni Orkestrası'nı
yönetmesi için İsveç'e çağrıldı. Prag'a dönünce Ulusal tiyatro'nun orkestra yöneticiliğine getirildi. Yaşamının
son yıllarında sağır olup, bir süre sonra bunadı ve bir akıl hastanesinde öldü.
Yapıtlarında halk temalarından ve ülkesinin atmosfe
lığa getirilip (1964), ülkenin bağımsızlığını tek yanlı ola rak ilan etti (11 Kasım 1965). Ingiltere'nin ve Üçüncü
dürülen görüşmeler sonuçsuz kalınca, yeni bir Anayasa hazırlatarak cumhuriyet ilan etti (2 Mart 1970). Nisan 1979 seçimlerinden sonra, başbakanlığı ılımlı ulusçu
partiden piskopos Muzorewa'ya devredip, 1987'de
partisinde yalnizca 10 milletvekili kalınca, parti başkan
lığından istifa ederek siyasetten çekildi. Smolensk
rinden yararlanan Bedrich Smetana, ulusal bir besteci dir. Başlıca operası olan Satılmış Nişanlı(1867), tutku
Rusya'da kent. Dnieper irmağı kıyısında, Beyaz Rusya siniri yakınında, Moskova-Varşova yolu üstünde yera lan, aynı adlı ilin merkezi olan Smolensk'in nüfusu 341
lu anlatm gücü, orkestralamanın renkliliği ve ezgilerin
000'dir.
özgünlüğü bakımından,son derece güzel senfonik say
Rusya'nın en eski kentlerinden biri olan, adına ilk olarak 862'den kalma metinlerde rastlanan Smolensk,
falar kapsar. Öbür operaları arasında Brandenburglular
Bohemya'da (1866), Dalibor (1868), Öpücük (1876), Libuse (1881) ve Şeytanın Duvarı (1882) sayılabilir. Senfonik şiirleri, kesinlikle romantik bir esinle bestele
XII. yy'dan kalma kiliseleriyle ve 1600'de yapılmış
kremliniyle (surlarla çevrili kale) ünlüdür.
miştir: Wallenstein'ın Ordugâhı, Yurdum, Bayram Mar şi, vb. Ayrıca dörtlüleri ve birçok piyano parçası (Bo
Smollett, Tobias G.
hemya Ulusal Dansları, Baladlar, vb.) vardır.
İskoç yazarı (Dalquhurn, Dumbartonshire 1721- Livor no yakını 1771). Glasgow Üniversitesi'nde tıp öğrenimi
Smith, Adam İskoç iktisatçısı (Kirkcaldy 1723-Londra 1790). Glas gow ve Oxford üniversitelerinde öğrenim gören Adam
Smith, Glasgow Universitesi'nde mantık (1751) ve ah lák felsefesi profesörlüğüne getirildi. Serbest mübade
leyi savunup, genç Buccleugh dükünün eğitmenliğine getirildi ve öğrencisiyle birlikte Avrupa'da uzun (1764 66) bir yolculuk yaparak, Fransa'da ansiklopedicilerle
ve fizyokratlarla dostluk kurdu. 1774'te yayınladığı Mil
letlerin Zenginliği (Inquiry into the Nature and Causes
of the Wealth of Nations) adlı yapıtında iktisada bilimsel
yöntemi uygulayıp, modern iktisat biliminin ve liberal
gören Tobias George Smollett, 1739'da hekimlik yap
mak, ama aynı zamanda da kendine edebiyat dünya
sinda bir yer açmak amacıyla Londra'ya gitti. Her iki amacını da gerçekleştiremeyip, büyük umut bağladığı
bir trajedisi hiçbir ilgi görmeyince, askerî cerrah olarak
Jamaika'ya gitti. Bir süre sonra Londra'ya dönerek he
kimlik yapmaya başlayıp, edebiyatta da tiyatrodan ro
mana yönelerek, pikaro serüven türünü seçti. Bu türü
özyaşamöyküsünden olaylarla ve duyguyla zenginleş
tirerek, peş peşe romanlar yayınladı: The Adventures ofRoderick Random (Roderick Random'un Serüvenle
ri, 1748), The Adventures of Peregrine Pickle (Gezgin
Pickle'ın Serüvenleri, 1751), TheAdventures ofLance
SODOMA, İL 117
lot Greaves (Lancelot Greaves'in Serüvenleri, 1760
1762), The Expedition of Humphry Clinker (Humphry Clinker'ın Seferi, 1770).
1792'de başladığı Banka'nın Stock Office'inin yapımı ni, 1796'da, en özgün yapıtı sayılan kubbeyle tamamla dı. Sonraki yıllarda, kendi evinin yapımıyla uğraşıp (gü nümüzde Soane müzesi), bu evin cephesinde, mimar
Smuts, Jan
lik dehasının en iyi kanıtını ortaya koydu.
Güney Afrikalı siyasetçi (Boveplaats, Kap 1870- Irene
leştirmeyi başaran Sir John Soane, Inigo Jones ve Chri
Romantizmin ve yeni-klasisizmin bireşimini gerçek
1950). Boyer savaşında görev alan (1899-1902) Jan
Güney Afrikali siyasetçi Jan Smuts, Ingilizler ile Afrikanerler arasında işbirligini savunmuş,
1916'da Doğu
Afrika'da Itilaf Devletleri kuvvetlerine
komuta etmiş, Ikinci Dünya
Savaşı öncesinde ikinci kez
başbakanligi üstlenmiştir.
Smuts (tam adı Jan Christiaan Smuts' tur), İçişleri (1910) ve Savunma (1912) bakanlıklarında bulundu. Boyer
cumhuriyetleri ile Güney Afrika'daki Ingiliz sömürgele
rini birleştirmeye çabalayıp, başkomutanlığa atanarak
(1914), De Wet ayaklanmasını bastırdı. Londra'ya çağ
rilip (1916), İngiliz silahlı kuvvetlerinin yeniden örgüt
stopher Wren'in yanısıra, çağının mimarlarının en bü yüklerinden biri sayılmaktadır.
Soares, Mario Portekizli siyasetçi (Lizbon 1924). Birleşik Demokratik Muhalefet hareketinin önderleri arasında yeralan Ma rio Soares, birçok kez tutuklanıp, 1970'te Paris'e göç mek zorunda kaldı. 1973'te Paris'te Portekiz Sosyalist
Partisi'ni kurup, genel sekreterliğine seçilerek, Porte kiz'de Nisan 1974'te yapılan hükümet darbesinden
sonra, cunta tarafından geçici hükümetin Dışişleri ba kanlığına atandı ve "deniz aşırı iller" deki ulusçu hare ketlerin temsilcileriyle görüşmeleri yürüttü. 1976-1978 arasında başbakanlık yapıp, IMF'yle işbirliği içinde bir istikrar programı uygulamaya başladı. 1983 erken se çimlerini sosyalistlerin kazanmaları üstüne Sosyal-De mokrat Parti'yle bir koalisyon hükümeti kurup, koalis yon dağılınca istifa etti (13 Haziran 1985). Ertesi yıl, Sos yalist Parti'den aday gösterilerek cumhurbaşkanlığına
seçildi (Şubat 1986). 1991'de ikinci kez seçildi.
Sobieski, Jan III: Bk. JAN III SOBIESKİ.
lenmesine katkıda bulundu. 1919'daki barış konferan
sında, yenik devletlerin sömürgelerine manda sistemi nin uygulanmasını önerdi. Güney Afrika başbakanlığı
Société adaları: Bk. CEMİYET ADALARI.
zog Partisi'ni birleştirip, böylece doğan Birleşik Par
Soçi
(1933). Almanya'ya savaş açılınca (1939) Hertzog'dan
Rusya'da kent. Kafkas dağlarının eteğinde, Karadeniz kıyısında, Gürcistan sınırı yakınında yeralan Soçi'nin nüfusu 337 000'dir. 130 km boyunca uzanan kumsalla
distan ve ABD'nin ırk ayrımı konusundaki sert eleştirile
tedavi (sanatoryumlar) merkezi olan kentte, hafif sanayi
yapıp (1919-1924), Ingiltere'yle işbirliğine önem verdi. Başkanlığını yaptığı Cumhuriyetçi Birlik Partisi ile Hert ti'nin kurduğu hükümette Adalet bakanlığına getirildi
ayrılıp, başbakanlığı üstlendi. Ingiltere'de mareşalliğe yükseltildi (1941) ve Londra'daki savaş kabinesi üyeliği ne getirildi. Savaştan sonra Birleşmiş Milletler'de, Hin rine karşı ülkesini savunup, 1948'de iktidarı aşırı ulus
çulara bırakmak zoruda kaldı. Snorri Sturluson
Izlandalı yazar ve siyasetçi (Hvammur 1179'a d.-Reyk
holt 1241). Iki kez yasa koyuculuğa seçilen Snorri Stur
luson, dostu Norveç kralı Haakon IV'e, Izlanda'yı ona bağlayacağı konusunda söz verdiyse de, daha sonra kralla çatıştı. Ayaklanan damadı tarafından öldürüldü.
Yapıtlarında (Heimskringla (Norveç Kralları Destani); Düzyazı Edda (Snorre Edda; vb.]), Izlanda dilini büyük bir ustalıkla kullandı.
Soane, Sir John Ingiliz mimarı(Goring-on-Thames 1753-Londra 1837).
Bir duvarcı ustasının oğlu olan Sir John Soane, 1776'da Krallık Akademisi'ni birincilikle bitirdi. Ertesi yıl gönde
rildiği İtalya'da iki yıl kalıp, 1778'de Fransız etkisindeki
'albümlerini Designs in Architecture (Mimarlık Tasarım
ları) adı altında yayınladı. 1750'ye kadar büyük ölçüde
ni ve sağlığa elverişli iklimiyle ülkenin başlıca turizm ve
tesisleri de kurulmuştur. soda: Bk. KARBONAT MİNERALLERİ; SODYUM.
Soddy, Sir Frederick İngiliz kimyacısı ve fizikçisi (Eastbourne 1877-Brighton 1956). Oxford Universitesi'ni bitiren (1898) Sir Frede
rick Soddy, Montreal'de Mc Gill Universitesi'nde Rut
herford'la çalışmaya başladı (1900). Londra'da William
Ramsay'in asistanlığına getirilip (1902), atomların par çalanma mekanizmasını açıkladı; radyoaktif element lerin soy zincirini gösteren yasayı (Soddy yasası) buldu (1902). Glasgow (1904-1914), Aberdeen (1914), Ox
ford (1919) üniversitelerinde ders verdi. Üç radyoaktif elementin (toryum X, mezotoryum I, aktinyum X) peri yodik sınıflandırmada radyum ile aynı yeri aldıklarını gözleyerek izotopluk olayını bulup, 1921'de Nobel Kimya Ödülü'nü aldı.
Fransız yeni-klasik akımının etkisinde yapıtlar verdi.
Sodoma, 11
mesi, meslek yaşamında bir dönüm noktası oldu.
İtalyan ressamı (Vercelli, Piemonte 1477-Siena 1549).
1788'de Ingiltere Bankası'nın yapımıyla görevlendiril
118
SODYUM
Bir ayakkabıcının oğlu olan Il Sodoma (asıl adı Giovanni
Antonio Razzidir), pek tanınmamış bir ressam olan
sofistler
Martino Spunzotti'nin yanına çırak girdi. Milano'ya gi derek Leonardo da Vinci'nin yapıtlarını inceledikten sonra, 1499 ya da 1500'de Siena'ya yerleşerek, İsa'nın
Eski Yunanistan'da belirli bir konudaki ustalıklarını bilgi
Signorelli'nin yarım bıraktığı Monte Oliveto manastın
lerin sözlerinin değersizliğini ve “ahlaksızlıkları"ni, amaçlarının gerçeğe ulaşmak değil, yalnızca ne pahası na olursa olsun tartışmayı kazanma isteği olduğunu or
Doğumu ve Haçtan Indiriliş tablolarını yaptı. 1503'te
nin fresklerini tamamlamakla görevlendirildi. Roma'da Farnesina villasının süslenmesine katkıda bulunup (ya tak odasının duvarlarını İskender ile Rüşenk'in Düğünü freskiyle süsledi), San Bernardino kilisesinin süslenme
sinde çalıştı (Ziyaret, Meryem'in Taç Giymesi). 1525'te Siena'ya dönerek San Domenico manastirinin Santa
Caterine kilisesinde freskler yaptı (Azize Caterina'nın Yaşamı). Omrünün geri kalan bölümünü Volterra, Pisa ve Lucca'ya yolculuklarla geçirdi.
sodyum Periyodik çizelgenin 1A grubunda yeralan kimyasal
element. Simgesi Na, atom sayısı 11, atom ağırlığı 22,9898 olan sodyum, alkali metallerdendir. Isıyı çok
iyi iletir. 97,5°C'ta ergir; 880 °C'ta kaynar. Bu iki sıcaklık arasında, sıvı halde bulunur. Bu nedenle, bazı nükleer
santrallarda, özel çelikten yapılmış borularla sıvı halde dolaştırılır ve atom pilinin sağladığı ısı enerjisini iletme
görevi yapar. Normal sıcaklıkta, sodyum, bıçakla kesilebilen yu
ye dönüştürüp, bu bilgiyi parayla öğreten uzman kişile re (felsefeciler, hekimler, matematikçiler, vb.) verilen ad. Eflatun, Söyleşiler'inde Sokrates'in ağzından sofist
taya koymuş, ondan sonra terim, küçültücü bir anlam da kullanılmıştır. Eflatun'un tanıttığı sofistlerin en ünlü
leri arasında, Abderali Protagoras, Elisli Hippias, Keoslu
Prodikos, özellikle de Leontiumlu Gorgias sayılabili
Sofiya Alekseyevna Rusya naibi (Moskova 1657-ay.y. 1704). Çar Aleksey
Mihailoviç'in kızı olan Sofiya Alekseyevna, Fyodor Ill'ün ölümünden (1682) sonra, üvey kardeşi Petro l'in (Büyük Petro) çar ilan edilmesine karşın, onun ayağını kaydırmayı ve hastalıklı kardeşi İvan V'i tahta çıkartma
yı başardı. Kardeşinin naipliğini yürütüp, din ayrılıkları na son vermeye çalıştı. Rus yayılımcılığını destekledi.
Petro I Moskova'yı kuşatınca (1689), naiplikten çekil mek zorunda kaldı ve bir manastira kapatıldı.
Sofokles: Bk. SOPHOKLES.
muşak bir katıdır; ama deri ve mukozalar için tehlikeli
olduğundan, kesme sırasında dikkatli olmak gerekir. Yeni kesilen yüzey çok parlaktır ve metal pırıltısı taşır.
Sofu Mehmet Paşa: Bk. MEHMET PAŞA,
Ne var ki, çok çabuk yükseltgenmesi nedeniyle, kısa sürede ince ve beyaz bir sodyum oksit tabakasıyla örtü
SOFU.
saklanır.
Sofya
lür. Bu yüzden vazelin ya da gazyağı içine koyularak
Su, sodyuma şiddetle etki eder. Küçük bir sodyum
parçası su yüzeyine konursa, su, islik sesi çıkararak bu har yaymaya başlar; sodyum tanesiyse bütünüyle yite ne kadar zikzaklar çizerek yer değiştirir. Bu tepkime si
Bulgaristan'ın başkenti ve en büyük kenti. Verimli bir
havzada, 550 m yükseltide yeralan Sofya'nın nüfusu 1 14] 145'tir. Ülkenin başlıca siyaset, ticaret, eğitim (Sof
rasında, bir yandan hidrojen açığa çıkarken, öte yan dan sodyum hidroksit oluşumu sonucunda bir baz ço
zeltisi ortaya çıkar. Tepkimenin nedeni, sodyum ato mundaki on bir elektrondan, en dış tabakada tek başına
yeralan elektronun, suyun etkisiyle kolayca atomdan aynlarak, arti elektrik yüklü Nat iyonunun doğmasına
yol açması, böylece, sodyumun yükseltgenmesi, suyun da indirgenmesidir.
Bu indirgeyici nitelik, sodyumun temel özelliğidir.
Oksijen içinde sari alevle yanarak aynı türde bir tepki
me doğurduğu gibi, klora da benzer biçimde etki eder, Sözgelimi, bir kaba sodyum konup tutuşturulduktan sonra, klor taşıyan bir başka kaba daldırılırsa, yanma sü
rer ve sodyum klorür (NaCl) taneciklerinden oluşan bir buhar görülür. Elde edilen bu tuz, Na+ sodyum iyonu ile Cl- klor iyonunun birleşmesi sonucunda ortaya çı
kar. Sodyum, 300 °C dolayında hidrojenle de birleşir ve sodyum hidrür (NaH) verir. Asetilen karbürler, alkoller
ve fenoller gibi bazı organik bileşiklerle tepkimeye gire rek, hidrojenin yerini alır.
Karbon ve azota doğrudan etki etmez; ama kolayca
yükseltgenmesi nedeniyle, bu maddelerin oksitlerini
indirgeyebilir. Sözgelimi, karbon monoksit ya da kar
bon dioksitle tepkimeye girerek, sodyum karbonat ya
da soda (Na,CO,) verir.
sofi: Bk. SUFI.
Sofya'nın başlıca anıtlarından Ulu Cami (XVI. yy.; ön planda) ve Aleksandr Nevskiy katedrali (1876-1878; arka planda)
SOKRATES
ya Üniversitesi) ve sanayi (metalürji, ağır makineler ya pımı, dokuma sanayisi, besin sanayisi, deri eşya yapımı, kağıt ve kimyasal ürünler fabrikaları, vb.) merkezi olan kent, tarihsel anıtlarıyla da ünlüdür: IV. yy'dan kalma
119
zenekleriyle karbondioksidi emmesi, bir kökün suyu
kabuğunda toplaması gösterilebilir. Bu üç durumda da,
emilen besin henüz ne ayrışmış, ne de dönüşmüştür;
hatta, geri atılabilir (arı midesinin balõzünü başka anla
Sveti Georgi kilisesi, VI. yy'dan kalma Sveta Sofiya kili
rin kullanması için yeniden ağza getirmesi).
sesi, Mimar Sinan'ın yaptığı, sonradan kiliseye dönüştü rülmüş Kara Cami (Imaret camisi ve Cuma camisi de
lukla özümleme diye adlandırılmakla birlikte, tam anla
denir); Banyabaşı camisi (1566); vb. TARİH
Dolaşım sıvılarına geçişi sağlayan sogurma, çoğun
mıyla bir soğurmadır. Hayvanlarda kan, bitkilerde besi
suyu, gerçek "iç ortam"ı oluşturur. Besinler, toplarda
II. yy'da bir Roma kolonisine dönüşen (Ulpia Serdica)
marların içine geçmeden önce, önemli aynşmalara, büyük değişikliklere, özellikle suda erimeyen büyük
oldu. 809'da Bulgarlar tarafından alınıp, adi Sredece
suda eriyebilir hücrelere (sözgelimi şeker) dönüştüren
Traklar tarafından kurulan (Sardica ya da Serdica), İ.S.
Sofya, III. yy'da Dacia Mediterranea eyaletinin merkezi (ya da Sredets) çevrildi. XIV. yy'da adı Sofya'ya (merke
organik molekülleri (sözgelimi nişasta) daha küçük ve
bir hidroliz olayına (sindirim) uğrarlar. Bu evrede hay
zindeki Sveta Sofiya (Ayasofya) kilisesinin adından) dö
vanlarda bağırsak engeli, köklerde içderi engeli, yap
Niş Savaşı sırasında Haçlı ordusu tarafından ele geçirilip
rin dolaşıma katılmasını denetler. Hücrelere giriş. Bu son evrede, çoğunlukla oksijen ve besinler, hücrelerdeki yoğunlukları kandakinden ve
nüştürülüp, 1413'te Osmanlılar tarafından fethedildi. (1443), Murat I tarafından yeniden Osmanlı toprakları
na kauldı (1444). 1877-1878 Türk-Rus Savaşı sırasında
Ruslar tarafından işgal edilip, 1879'da kurulan Bulgaris tan Prensliği'nin başkenti oldu. 1908'de Bulgaristan Krallığı'nın bağımsızlığını ilan etmesiyle Türk yöneti minden çıktı.
raklarda soymuk kanalları çevresindeki doku, besinle
besisuyundakinden daha düşük olduğundan, hücrele resizarlar (geçişme). Bununla birlikte, hücrelerin besin lerini seçebildiklerini ve geçişme yasalarına karşın,
enerji gerektiren bir etkin taşıma yoluyla gerekli mo lekülleri tutabildiklerini unutmamak gerekir.
soğan
Sokrates
Zambakgiller ailesinden saçakköklü bir bitkinin ve top rak altındaki yenebilen etli bölümünün ortak adı, Ana
Eski Yunan filozofu (Alopeke, Artikel.O. 470'e d.-Atina
yurdu Orta Asya olan soğan (Bil. a. Allium cepa), günü
müzde iliman bölgelerin her yanında yaygın biçimde
yetiştirilir. Bol miktarda C vitamini içeren yenebilen bö lümünün bileşiminde uçucu, acı bir yağ bulunduğu için
göz yaşartır. Tat vermek için pişirilen yemeklere katılır ya da çiğ olarak tüketilir
soğanilik: Bk. SİNİR SİSTEMİ. soğukkanlı hayvanlar: Bk. BEDEN SICAKLIĞI.
399). Heykelci Sophroniskos ile ebe Phainarete'nin og Eski Yunan filozofu
Sokrates, gerçeğe yalnızca ortak bir çabayla
ulaşılacağına inandığından, karşılıklı konuşmalara
dayanan, zihinleri doğurtma' adını verdiği tekniğiyle,
konuştuğu kişinin
içindeki gerçeği doğurtmayı amaç almıştır.
soğuk savaş
Düşünceleri günümüze, Ellatun,
Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD ve müttefiki Batı
Aristoteles'in
sındaki stratejik ve siyasal savaşıma verilen ad. 1948
kalmıştır.
Avrupa ülkeleri ile SSCB ve öbür komünist ülkeler ara 1963 arasındaki döneme damgasını vuran soğuk sava
şin yerini, 1963'ten başlayarak ABD ile SSCB arasında
nükleer denemelerin sınırlanması konusundaki anlaş manın imzalanmasından sonra, yavaş yavaş "yumuşa
ma" diye adlandırılan dönem almış, Stratejik Silahların
Sınırlandırılması (SALT) antlaşmalarından sonra yumu
şama daha da gelişip, Mihail Gorbaçov'un 1985'ten
başlayarak uygulamaya koyduğu glasnost siyaseti so nucunda 1989'da Berlin Duvarı'nın simgeselyıkımıyla, soğuk savaş tam anlamıyla sona ermiştir. soğurma Bir madde ya da bir ortamın, sıvı ya da gaz durumunda
başka bir maddeyi ya da herhangi bir enerji biçimini
emmesi. Fizyolojide soğurma (absorpsiyon da denir), üç evrede gerçekleştirilir: Doğrudan soğurma; dolaşım
sıvılarına geçişi sağlayan soğurma; hücrelere giriş. Dogrudan soğurma'ya örnek olarak insanın ağzın
daki lokmayı (besin maddesi) yutması, bir yaprağın gö
Ksenophon ve yapılan aracılığıyla
lu olan Sokrates (Sokratda denir), başlangıçta babası gi bi heykelcilikle uğraşıp, sonra sofistlerin fizik ve astro
nomiye yönelik araştırmalarıyla ilgilendi; ama çok geç. meden bu araştırmaların boşluğunu anlayarak, insan ruhunu kavramaya çalıştı. Delphoi tapınağında yazılı
"Kendi kendini tanı" özdeyişinin, felsefenin temelkura
li olduğuna inanıp, her kişinin, içinde tanrının yerleştir miş olduğu düşünceleri bulabileceğini, böylece tann sali tanıyabileceğini düşünerek, böylece, annesi gibi
bedenleri değil, ruhların kapsadıkları gerçekleri "do ğurtmaya" karar verdi (öğretim yöntemi olan bu do gurtma sanatına, maieutike adı verilir). Peloponnesos Savaşı döneminde ve Atina'nın 404'te uğradığı bozgu nu izleyen karışıklık yıllarında demokratların düşmanlı ğını çeken genç soylular arasına katılmak yanlışını işle yip, yeni düşünceler yayan kişilere duyulan güvensizliği üstüne çektive 1.3.399'da Melatos, Anytos, Lykon'un
açtıkları davada, yeni tanrılar getirip, gençleri baştan çı
karmakla suçlandı. Olüm cezasına çarptırılıp, zengin
120 SOKULLU MEHMET PAŞA dostu Kriton'un kaçma önerisini kabul etmeyerek, dostlarının arasında, ruhun ölümsüzlüğü üstüne bir ko
dostluğun yeniden kurulmasını istedi. Ama papanın gi
nuşmadan sonra baldıran zehiri içerek öldü. Sokrates, yazmayıp, çevresindeki kişilerle konuşa
ittifaktan sonra oluşturulan hıristiyan donanması, Ine
rak öğrettiğinden, felsefesiyle ilgili bilgiler Eflatun'un, Ksenophon'un, bir ölçüde de Aristoteles'in yapıtların dan elde edilmiştir. Ama Eflatun, hocasına onda bulun
mayan bir metafizik mal etmiş, felsefeden çok askerliğe yönelik bir kişi olan Ksenophon'sa, zaman zaman tuhaf
soruların altında gözlenen düşüncesinin gerçek zengin
liğini anlayamamıştır. Hiçbir şey bilmediğinden başka şey bilmediğini söyleyen Sokrates, hazır öğreti sun
maksızın, konuştuğu kişileri, bir tūmevarim yöntemiyle peş peşe sorular sorarak, ahlâk kavramlarınıdaha iyi ta nimayı sağlayan tanımlar bulmaya sürüklemiştir.
rişimiyle İspanya, Venedik ve Papalık arasında kurulan bahtı'da Osmanlı donanmasını ağır bir yenilgiye uğrattı.
Bu bozgundan sonra Venedik'le barış olanaklarını araş tiran Sokullu Mehmet Paşa, Venedik balyozuna söyle
diği ünlü cümlesinde ("Biz sizden Kıbrıs'ı alarak kolu nuzu kestik, siz bizim donanmamızı yenerek sakalımızı tıraş ettiniz. Kesilen kol yerine gelmez, tıraş edilen sa
kalsa daha gür çıkar") belirttiği gibi, gerçekten, yoğun bir çalışma sonucunda kısa süre içinde yeni bir donan ma kurarak, Ispanya'dan yardım göremeyeceğini anla yan Venedik'i barışı kabul etmek (Mart 1573) zorunda bıraktı. Bu arada Piyale Paşa ve Kılıç Ali Paşa komutasın
daki donanmayı göndererek, İspanyollardan Tunus ve Halkülvad'ın alınmasını (1574) sağladı. Tahta çıkan Mu
Sokullu Mehmet Paşa
rat III (1574) tarafından da sadrazamlıkta bırakılıp, gü vendiği adamları ve akrabalarını kilit noktalarına yerleş
Türk devlet adamı (Sokol, Bosna 1505-İstanbul 1579).
Bosna'da devşirilip, Enderun'da yetişen, çeşitli görev
lerden sonra, Barbaros Hayrettin Paşa ölünce kaptanı deryalığa getirilen (1546) Sokullu Mehmet Paşa, Rume
li beylerbeyliğine atanıp (1549), Erdel seferiyle görev lendirildi (1551). 80 000 kişilik bir orduyla Slanka men'den yola çıkıp (7 Eylül 1551), Erdel'e girerek, 12
kaleyi ele geçirdi. Eğri kalesi alınamadan kış bastırınca orduyla Belgrad'a çekilmesi üstüne, görevden alınarak, serdarlığı ikinci vezir Kara Ahmet Paşa'ya devretti. Ru
meli askeriyle birlikte Tokat'a gönderilip (1553), Nahçi van seferinde gösterdiği yararlılık sonucunda üçüncü vezirliğe yükseltildi. Kanuni'nin en güvendiği devlet adamları arasına girip, şehzade Selim ile şehzade Baye zit arasındaki çekişmede Selim'i tutarak, iki kardeşin Konya ovasında yaptığı savaşta (1559) Selim'in zafere ulaşmasında ve İran'a kaçan Bayezit'in öldürülmesinde
(1561) önemli rol oynayarak, ikinci vezirliğe yükseltildi (1561); Semiz Ali Paşa ölünce de sadrazamlığa (1565) getirilip, Avusturya'nın vergileri ödememesi ve Erdel
sorununa olumlu bir yaklaşımda bulunmaması üstüne Avusturya'ya savaş açılmasını önererek, Kanuni Sultan Süleyman çok yaşlandığından, savaşın yönetimini baş
tan sona kadar üstlendi. Zigetvar'ın alınmasından bir gün önce padişah ölünce, ölümünü gizleyip, Kütah ya'daki Yavuz Sultan Selim'e bir mektup göndererek çağırttı. Ordu Belgrad'a yaklaşınca padişahın öldüğünü açıklayıp, askeri yatştırdıktan sonra, tahta çıkan Yavuz Sultan Selim tarafından, aynı görevde bırakıldı. Yemen ve Basra ayaklanmalarını bastırıp, uzun görüşmelerden
sonra Avusturya'yla banş antlaşması imzaladı. Komşu
devletlerle ilişkileri düzeltip, Asya'daki müslüman dev letlerin sorunlarıyla ilgilenmeye başladı: Portekizlilerin
tirdi. Tahmasp'ın ölümü üstüne Iran'da karışıklıklar baş layınca, Van beylerbeyi Köse Hüsrev Paşa'nın İran'a sefer açılması önerisinin sakıncalarını anlatmaya çalış tiysa da, söz geçiremedi ve sefer açıldı. O sırada Lehis
tan tahtı boşalınca, Avusturya, Rusya ve Osmanlı devle tinin kendi adaylarını tahta çıkarabilme savaşımında, Erdel voyvodası Bathory'i tahta çıkarmayı başardı: Bat hory, Osmanlı devletinin koruyuculuğunu tanıdı; Kırım
hanına vergi ödemeyi kabul etti. Öte yandan, İngilte re'yle bir ticaret antlaşması imzalanmasını sağlayıp, is panya'ya elçi göndererek barış önerdi (ama barış ölü münden sonra gerçekleşti). Fas'taki saltanat çekişmesi ne de el atıp, Trablusgarp beylerbeyi Ramazan Paşa'yı sorunu çözümlemekle görevlendirdi (Ramazan Paşa, Abdülmelik'i tutarak, Mustansır'ı ve ona yardım eden Portekiz kuvvetlerini Vadisseyl'de yendi, 1578). Ama
bütün bu başarılarına karşın birçok kişide düşmanlık uyandırıp, bir ikindi divanından çıkarken, derviş kılığın da biri tarafından hançerlendi ve iki saat sonra öldü.
Sokulluzade Hasan Paşa: Bk. HASAN PAŞA, SOKULLUZADE.
Soljenitsin, Aleksandr Rus yazarı (Rostov-na-Donu 1918). Küçük yaşta öksüz
kalan Aleksandr Soljenitsin (tam adı Aleksandr Isayeviç Soljenitsin'dir), 1939'da Moskova'ya giderek üniversi
tede edebiyat ve felsefe derslerine girdi. İkinci Dünya Savaşı'nda çarpışıp (1941-1945), topçu. subaylığına
yükseldi. 1945'te bir arkadaşına yazdığı bir mektupta Stalin'i eleştirmesi ve mektubun ele geçmesi üstüne,
saldırısı karşısında Osmanlılardan yardım isteyen Açe hükümdarı Alaettin'e yardım için Kurtoğlu Hızır Bey
kamplarında kaldı. 1953'te cezasını tamamlamasına
komutasında bir miktar kuvvet gönderildi; Asya'daki
karşın, yeni bir sürgün cezasına çarptırılıp, Mart 1956'
Türk devletleriyle bağlantının gerçekleştirilebilmesi
için, Hazar denizini Karadeniz'e bağlamak amacıyla Don ve Volga irmaklarını bir kanalla birleştirme tasarısı
ortaya atıldı (ne var ki, Rusların devamlı saldırıları, Kırım hanının gerekli çabayı göstermemesi sonucu bu tasarı gerçekleştirilemedi).
Kıbrıs sorunu ortaya çıkınca (1570), Avrupa devlet leriyle ilişkilerin bozulabileceğini düşünen Sokullu Mehmet Paşa, savaşa karşı çıktıysa da, bazı paşaların ve vezirlerin sözlerine kanan Yavuz Sultan Selim, Kıbrıs'ı
aldı. Adanın fethinden sonra, Venedik'le barışı yeniden
sağlamak ve Avrupa devletlerinin Osmanlılara karşı bir leşmesini engellemek için girişimlerde bulunan Sokullu Mehmet Paşa, Fransa kralı Charles IX'a başvurarak eski
Doğu Prusya'da tutuklanıp, sekiz yıl çeşitli toplama
da bağışlandı. Matematik ve fizik öğretmenliği yapıp,
1962'de Ivan Denisovic'in Bir Günü (Odin den Ivana
Denisoviço) adlı romanını yayınlamayı başardı. Sovyet Yazarlar Birliği'yle ters düşüp, sonunda Birlik'ten çıkarı larak, 1963'ten sonra SSCB'de hiçbir yapıtını yayınlaya madı. İlk Çember (V. Kruge Pervom, yazılışı 1955-58)
ve Kanserliler koğuşu (Rakoviyi Korpus, yazılışı 1963 1966) adlı romanlarını 1968'de yabancı ülkelerde ya
yınlamasıyla, ünü hızla yayıldı. Sovyet yönetiminin yurt
dışında yaşama önerisini kabul etmeyip, 1970'te veri
len Nobel Edebiyat Ödülü'nü almak için İsveç'e gitme
diyse de, Ağustos 1914 romanınıve Gulag Takımadala
ri(Arhinelag Gulag) adlı yapıtını yurt dışında yayınlama
si üstüne, 13 Şubat 1974'te Sovyet yurttaşlığından ve
SOLUCANLAR
SSCB'den çıkarıldı. ABD'ye yerleşip, yapıtlarını yayın
lamayı sürdürerek, 1990'da, yeniden Rus vatandaşlığı na kabul edildi.
SOLOMON ADALARI
PAPUA YENGINE
En Yüksek ve Acah Noktalar Puca
Okek
1
Chosad
15 BD D01 20
0
Solomon Adaları Büyük Okyanus'ta adalar üstünde kurulu ülke. Büyük
Okyanus'un batı kesiminde kuzeybatı-güneydoğu
Santa Isabel
IN Gito
Sporo
Now George
ve ormanlarla kaplı olan ülkenin en yüksek noktası, başkent Honiara'nın bulunduğu Guadalcanal adasın daki Popomanasiu dağında 2 240 m'yi bulur. Yıllık yağış tutarı 2 500 mm'yi aşar; sıcaklık ortalaması bütün yıl boyuna 27 °C'tır.
Halkın büyük bölümünü Melanezyalıların oluş
turduğu adalarda, devlet, temel sağlık hizmetlerini
Culli
Meclar
Tangers
ve çok sayıda küçük adadan oluşan Solomon adaları nin, en kuzeydeki adalarının (Papua-Yeni Gine'ye bağ
YÜZEYŞEKİLLERİ, TOPLUM YAPISI VE EKONOMI Adalarının büyük bölümü yanardağ kökenli, dağlık
Reina Valata
Ada bo
doğrultusunda 1 500 km boyunca uzanan, yedi büyük lidırlar) dışında kalanlarını içeren Solomon Adaları, in giliz Commonwealthü üyesi bağımsız bir devlettir.
121
Gardalana Kira Kira San Castobal Sarea 1900 Randy& Co
sağlamak için klinikler yaptırmaya başlamıştır; ama verem ve cüzam hâlâ oldukça yaygındır. Ekonomisi tarıma dayalı olan Solomon Adaları'nda hindistancevizi, kakao ve pirinç yetiştirilir. Hayvancı lik, balıkçılık, ormancılık da gelişmiştir. Büyük boksit,
bakır, fosfat ve nikel yatakları bulunmakla birlikte, önemli sayılabilecek ölçüde işletilmemektedir. TARİH VE DEVLET YAPISI
1568'de İspanyol denizcisi Alvaro de Mendana de
Neyra'nın ulaştığı ve Kudüs'teki Süleyman tapınağının yapımında kullanılan altınların buradan getirildiğini
sandığı için İspanyolca Süleyman anlamında “Solo
mon" adını verdiği adalara, yerli halkın savaşçılığı ne
deniyle Avrupalılar uzun süre yerleşemediler. Sonun da, takımadanın güney adaları 1893'te Ingiltere'nin hi maye bölgelerinden biri haline getirildi. Ikinci Dünya
Savaşı'ndan sonra başlayan İngiliz egemenliğine karşı muhalefet hareketi, 1976'da özerklik tanınmasıyla,
1978'de de Commonwealth içinde bağımsızlıkla (Ingil
tere hükümdarını temsil eden genel vali devlet başkani SOLOMON ADALARI
dir; yürütme gücü Parlamento tarafından seçilen baş
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 29 785 km². Baş
bakandadır) sonuçlandı. Ülkenin ilk başbakanı Peter Kenilorea'nın, bağımsızlığı izleyen on yılın büyük bölü
kenti ve en büyük kenti: Honiara (30 499 nüf.; 1989).
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 300 000;
nüfus yoğunluğu: Km'ye 10 kişi. Nüfus dağılımı (1989 tah.): Kentlerde % 9; kırsal kesimde % 91. Yıllık nüfus artış hızı (1991 tah.): %3,6. Resmîdili: İngilizce. Başlıca dinler: Anglikan, katolik, protes
münde iktidarı elinde tuttuğu Solomon Adaları'nda, 1986'da Namutayfunu, büyük yıkıma yol açtı. 1981'de
Kenilorea'nın istifa etmesinden sonra başbakanlığa ge
tirilen. S. Mamaloni, 1986 ve 1989 seçimlerinden sonra da görevini sürdürüp, 16 Mayıs 1993 seçimlerini muha
lefet koalisyonunun kazanması üstüne, başbakanlığı Francis Billy Hilly'ye devretti.
tan.
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1989):
Yetişkin nüfusun %60'1. Universite sayısı (1991): 1. Hastane yatak sayısı (1989): 827. Hekim sayısı
(1989): 42. Ortalama ömür (1991): Kadınlarda
72; erkeklerde - 67. Bebek ölüm oranı (1991 tah.): 1 000 canlı doğumda 39. EKONOMI. GSMH (1989): 156 milyon dolar; kişi
başına ulusal gelir: 570 dolar. Etkin nüfus dağı
limi (1989): tarım, %34; devlet memurları ve
hizmetler- %30; ticaret- %11; ulaşım ve ha
berleşme: %9; sanayi %7; yapı sanayisi- %6.
Dış ticaret (1990): Dışalım-92,2 milyon dolar;
dışsatım 70 milyon dolar. Ticaret yaptığı başlıca
ülkeler: Japonya, Avustralya, Ingiltere. Para biri mi: 1 Solomon Adaları doları - 100 cent.
YÖNETİM. Türü: Ingiliz Commonwealthü içinde
parlamenter devlet. Yasamagücü: Millet Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 4 yönetim bölümü.
ULAŞIM. Demiryolları (1987): Yok. Karayolları
(1989 tah.): Toplam 2 100 km. Başlıca limanları; 3.
Başlıca havaalanları: 3.
Solon
Atinalı devlet adamı (İ.Ö. 640'a d.-1.Ö. 558). Yunanis tan'ın "yedi bilge" sinden biri olan Solon, bir süre lo nia'da yaşayıp, Attike'ye dönünce (İ.Ö. 612), Sala
mis'in ele geçirilmesi kararını aldırdı (bu seferde, ordu
ya Solon'un komuta ettiği sanılır), Arkhonluğa getirilip
(1.Ö. 594), birçok yasa (Solon yasaları) çıkardı. Bu top
lumsal ve iktisadi önlemlerine, Atina demokrasisini dü zenleyen siyasal reformlar da ekledi: Bir senato kurul ması; Halk Meclisi'nin örgütlenmesi, vb. Yasalarının on yıl süreyle değiştirilmeyeceği ilan edilince, Atina'dan ayrılarak Mısır'a bir yolculukyaptı. Ömrünün son yılla
rinda, Peisistratos'un aşırı tutkularına karşı yurttaşlarını uyarmaya çalışıp, kendisine önerilen krallik tacını kabul etmedi.
solucanlar Sert dış kabukları bulunmayan, ince-uzun, yumuşak ve
genellikle pembemsi kahverengi gövdeli omurgasız hayvanları belirten genel ad. Solucanların toprağı oy
122
SOLUK BORUSU
maya, yılan gibi kıvrılarak hareket etmeye, yüzmeye, özellikle de başka hayvanların ya da bitkilerin sindirim
bir hücre tabakasından, damar bakımından son derece
yollannda asalak yaşamaya son derece elverişli olan
lerde solungaçlar vardır. Örümceklerin kitap akciğerle
gövde biçimleri, karada yaşamaya pek uygun değildir. Bu nedenle, ancak yarı karasal hayvanlardır ve içlerin den yalnızca Peripatus cinsinden türlerin yalın ayakları
vardır: Bu ayakların yardımıyla aşırı sürtünme olmaksi zin sert toprakta hareket edebilirler.
soluk borusu
Memelilerde gırtlağın altından başlayarak yemek boru
sunun önünde aşağı doğru uzanan, silindir biçiminde, kassi-zarsi boru. Insanda erkekte 22 cm, kadında 16 cm
kadar uzunlukta olan soluk borusunun iç yüzü, yabancı cisimleri ciğerlerden uzağa sürükleyecek biçimde dal
galanan tüycüklerle kaplı ve nemlidir. Çeperlerindeki
12-16 kıkırdak yapılı halka, açık kalmasını ve ezilmesini
önler. Soluk borusu, alt bölümünde, 4. sırt omuru dü zeyinde, sağ ve sol bronşlara giren 2 kola ayrılır.
solungaç Suda yaşayan hayvanların çevrelerindeki sudan oksijen almalarını sağlayan organı belirten hayvanbilim terimi. Kan dolaşım sisteminin bir uzantısı olan ve oksijen
özümleyen alanı genişletmeye yarayan solungaçlar,
omurgasızların çoğunda kalın, ibik gibi birer çıkıntı ha
zengin üstüste yığılmış tabakalara kadar, değişik biçim
ri, kitap yaprakları biçiminde doku levhalarından olu şur; hava, karındaki deliklerden girerek, bu levhalar arasında dolaşır. DERI, SOLUNGAÇLAR ve AKCİĞERLER Başarılı bir biçimde evrim geçirmiş bütün solunum sis
temlerinde, ortak bazı özellikler bulunur. Bunların bi
rincisi, kan ile dış ortam arasında etkili gaz yayınımına
(difüzyona) olanak veren, damar bakımından son dere
ce zengin, büyük ve ince bir solunum zarıdır. İkincisi,
beden dokularına yeterli oksijeni taşıma ve oradan kar bon dioksidi alma yeteneği bulunan dolaşım sistemidir.
Üçüncü özellik, bu sistemlerde, solunum yüzeyiile do laysız temas durumunda olan oksijeni yenileme yete neği bulunmasıdır.
Bu bağlamda, omurgalılarda üç çeşit solunum siste mi gelişmiştir: Solungaçlar, akciğerler ve özel işlev ka
zanmış deri bölgeleri (örtü). Akciğerler (Bk. AKCİĞER
LER) ve solungaçlar, embriyo evresinde içi dışına dön
müş bağırsak bölümlerinden oluştuğundan, bu organ lardaki solunum zarı, beden içinde iyi korunmuş bir du rumdadır. Zarda, oksijen kaynağı ile kan arasında bulu
nan akciğerlerde 0,36-2,5 mikronluk ve solungaçlarda
ki 0,30-3,0 mikronluk çok küçük uzaklık, yeterli gaz
alışverişini güvence altına alır. Gerek akciğerlerde, ge
lindedirler. Büyük boyutlu omurgasızlarda, sözgelimi
rek solungaçlarda, çevreye açılan delikler vardır. Akci ğerler bronş borularına, bronş boruları da ağız ve burun
lık gibi omurgalılarda, solungaçlar, “solungaç yuvası" adı verilen gövde boşluğu içinde, çevreden korunmuş
rişi, akciğerlerin içindeki hava keseciklerinde (alveol
ikiçenetlilerdeyse, gelişmiş ve karmaşık yapılıdırlar. Ba lardır. Solungacın bir solunum organı olarak başarıyla işlev yapması için, yüzeyinin üstünde sürekli bir su akı
mi gereklidir. (Ayrıca Bk. SOLUNUM SİSTEMİ.) solunum sistemi
Havayla yaşayan canlılarda, enerji oluşturmaya yara yan fiziksel ve kimyasal işlemleri gerçekleştiren sistein.
Havayla yaşar (aerob) bir organizmanın, yaşam işlevle
rini sürdürebilmesi için çevresindeki havadan ya da su dan oksijen alması gerekir. Oksijen (O2) alış ve hücresel
atık ürünü karbon dioksidi(CO2)çevreye salış sürecine, "solunum" adı verilir. Birhücreli çok küçük bir organiz ma, edilgin yayınım aracılığıyla hücre zarından yeterli
miktarda oksijen alabilir ve aynı anda karbon dioksit sa labilir. Buna karşılık, çokhücreli organizmalar, dokula rina O, sağlamak ve CO2 fazlasını atmak için, evrim ge
çirerek özel solunum sistemleri geliştirmek zorunda
kalmışlardır. Bu sistemler en az enerji harcayarak, geniş bir metabolizma gereksinmeleri dizisine ilişkin işlevleri yerine getirebilirler.
Omurgasız hayvanlarda, temelde ilkel olan gaz alış
veriş sistemleri vardır; bu hayvanlardan süngerler ve
yassisolucanlar gibi en basitleri, solunum gereksinme
lerini beden yüzeyinden gaz değiş tokuşuyla sağlarlar.
Toprak solucanı gibi daha karmaşık beden yapıları bu
lunan omurgasızlarda, beden yüzeyleri aracılığıyla gaz değiş tokuşunun yanı sıra, oksijenlenmiş kanı bedenin daha derin kesimlerine taşıyan basit bir dolaşım sistemi
de bulunur. Böcekler gibi eklembacaklılarda, beden yüzeyine açılan ve iç dokularla bağlantılı soluk borula
rindan oluşan ağ biçiminde bir yapı vardır. Su böcekle rinin ya da larvaların soluk boru sistemleri, sudan oksi
jeni alma özelliğini kazanmıştır. Denizyıldızında gaz alışverişi, boru ayağında olur. Birçok omurgasızda, be den yüzeyinden dışarı bir çıkıntı biçiminde uzanmiş tek
boşluklarına açılan soluk borusuna bağlıdır. Gaz alışve ler) gerçekleşir. Solungaçlar, ağzın arka tarafında yera lor; ağızdan giren su, solungaçlardan geçerek, solungaç yarıklarından dışarı çıkar. İkiyaşayışlılarda ve bazı balık larda, derinin özel bir yapı kazanmış bölgeleri, solu num zarı işlevi görür. Kan ve oksijen ulaşımı. Bir solunum organı içinden akan
kan, yeterli miktarda oksijen yüklenerek, onu organla
ra, oradan da karbon dioksit yüklenerek, geriye, solu num organına taşır. Kanin oksijeni taşıması, hemoglo
bin aracılığıyla olur. Hemoglobin, Antarktika balıkları dışındaki bütün omurgalılarda bulunan bir maddedir; iyonlaşmış demir molekülleri içerir; oksijen, dokulara
taşınması sırasında geçici olarak bu demir iyonlarına bağlanır. Türüne bağlı olarak, kan, her 100 ml'de 5-25
ml oksijen yüklenebilir. Metabolizma sırasında doku
larda oluşan karbon dioksit, kan plazmasında, çözüne
bilir bikarbonat iyonları (HCO, -) biçiminde taşınır. Solunum pompası. Su/hava arayüzeyinde oksijen, bir
solunum pompasının etkisiyle, sürekli olarak sağlanır ve karbon dioksit atılır. Solunum zarina taze havayı ya
da suyu bu pompa sağlar (soluk alma); buna karşılık,
pompalama, oksijeni azalmış ve karbon dioksidi çoğal mış suyu ya da havayı uzaklaştırır (soluk verme). Soluk
alma ve soluk alma çevrimine "havalanma" (akciğer içindeki hava ile dışardaki havanın, değiş tokuşu) adı verilir. Çevrimin yinelenmesi sırasında, içeri çekilerek zardan geçen havanın ya da suyun bir dakikada geçen miktarına dakika hacmi" denir; dakika hacmi, bir daki
ka içindeki solunum (solunum hızının) ile her soluk alış ta geçen su ya da hava miktarının (gelgit hacmi) ürünů
dür. Solunum hızında, gelgit hacminde ya da her ikisin
de oluşan değişiklikler, gaz alışverişini, hayvanın deği
şen metabolizma gereksinimlerine uyum sağlayacak biçimde düzenler. BALIKLAR
Balıkların çoğu, ağızlarının içine ve solungaçlarının ara sina neredeyse hiç kesilmeyen bir su akışı sağlayan bir
SOLUNUM SİSTEMİ Akciğerler hava soluyan omurgalıların ana solunum
123
Oksijen bakımından zengin, karbon dioksit bakımından yoksul hava
organlarıdır. Çizimlerde Kurbaga (A), tavşan (B) ve ördekte (C) çeşitli
Karbon dioksit bakımından zengin oksijen bakımından
solunum çevrimleri temsili olarak
yoksul hava
gösterilmiştir; akciğer kesitlerinde (D), bir ikiyaşayışlı, bir memeli ve bir
kuştaki solunum yüzeyinin yapısı görülmektedir. Gaz alışveriş yüzeyi yaklaşık 70 m² olan bir çift insan
akciğerine oranla, kurbağanın nispeten basit olan akciğerlerinin
yüzey alanı, yaklaşık 100 cm'dir. Kurbağa, soluk alıp vermek için bir pozitif basınç mekanizmasına
bağımlıdır. Ağız tabanı alçalarak (A1) havayı burun deliklerinden içeri, ağız boşluğuna çeker. Daha önce şişmiş olan akciğerler, oksijen bakımından yoksun havayı ağız boşluğundan (taze havayla asgari bir karışmayla)
geçirerek, burun deliklerinden dışan atar (A2). Ağız tabanı kasılırken (A3),
B
burun delikleri kapanarak, akciğerlere taze hava pompalayan pozitif bir basınç yaratır. Ağız
boşluğu ile akciğerler arasındaki hava yolu kapanarak (A4) havayı akciğerlerde tutar ve burun delikleri açılır, sonra çevrim yinelenebilir.
Memelilerde akciğerlerin, gaz
alışverişi için geniş bir hava kesecikleri yüzeyi ve karmaşık bir
D
yapısı vardır. Solunum kaslarının kasılması (B1), diyafram ile gögüs kafesinin, göğüs boşluğunu genişletmelerine neden olur; bunun sonucu olarak oluşan negatif basınç
Son il
| દ્વિરી
(emme), havayı burun deliklerinden
içeri çekerek akciğerlere doldurur. Kaslar gevşeyince (B2), diyafram ve göğüs kafesi havanın akciğerlerden dışan atılmasını sağlar. Bu, soluk
memeli
ikiyayayış
kus
alma-soluk verme çevrimi sürer
(B3-4). Kuşlarda solunum sisteminde, iki hava kesecikleri dizisi vardır. Gaz alışverişi için bir kılcaldamar sistemini içeren,
nispeten daha az esnek akciğerler, toplam hava yüzeyinin yalnızca 9-17'sini oluşturur. Soluk almayı sağlayan kasların kasılması,
göğüs ve karın boşluklarını genişletir; azalan basınç, taze havayı arka hava keseciklerine (C1), akciğerlerdeki bayatlamış havayı da on keseciklere (C3) çeker. Soluk vermeyi sağlayan kaslar kasıldığı zaman, taze havayı arka keseciklerden (C2), akciğerlere iter; bayatlamış hava, ön keseciklerden (C4) burun deliklerinin içine yollanır.
çifte pompalama sisteminden yararlanırlar. Soluk alma
sırasında, ağız boşluğunun tabanı negatif bir basınç oluşturarak, suyun ağzın içine girmesini sağlar. Solun gaç kapakları kapanır ve solungaç arkası boşluğu geniş leyerek, solungaç arkasında daha da büyük bir negatif
basıncın oluşmasını sağlar. Böylece, suyun solungaç yaprakları arasından geçmesine olanak veren bir ba
sinç farkı oluşur. Sonra, ağız tabanı yükselerek, ağız boşluğu içinde bu basınç farkını ve suyun akmasını sür dürendaha pozitif bir basıncın oluşmasına yol açar. So lungaç arkası odacığının içindeki basınç, çevredeki su yun basıncını aşınca, solungaç kapakları açılarak, ba
yatlamış su dışarı atılır. Birçok balik, solunum için havaya da bağımlıdır. Sözgelimi, yayınbalığı, kara üstündeki göçleri sırasında
yaşamını deri solunumuyla sürdürür. Durgun sularda yaşayan bazı balıklar, yüzey yayınımı dolayısıyla oksije nin oldukça yoğun olarak bulunduğu su-hava arayüze yine yakın durumda kalırlar. Daha başka türlerde, akci
ğerleri andıran yardımcı solunum organları gelişmiştir ve kanları, yüksek derecede oksijen içerir.
IKIYAŞAYIŞLILAR
İkiyaşayışlılar solunum için, deriden ve akciğerlerden,
iribaşlar ve semendergiller gibi bazılarıysa solungaçlar
dan yararlanırlar. Bir türde genellikle yaygın olan sis
tem, o türün çevresine dayanır. Sözgelimi, temelde su
ya bağımlı bir ikiyaşayışlı olan sukertenkelesi, oksijeni nin %75'ini derisi aracılığıyla, geri kalan %25'ini de ak
ciğerleri aracılığıyla sağlar. Ağaçkurbağasıysa, oksijeni
nin %75'ini akciğerleri aracılığıyla, gerikalan %25'iniy
se derisi aracılığıyla sağlar. Karakurbağasının solunu mu, akciğerlerinin şişmesini sağlayan pozitif basınç pompasına dayanır. Ağız tabanı alçalarak, hava burun
deliklerinden içeri emilir. Sonra burun delikleri kapa nir; ağız tabanı yukarı kalkar ve havanın akciğerlerin içi
ne girerek, akciğerleri Şişirmesini sağlar. Soluk verme,
akciğerlerin edilgin biçimde büzülmeleriyle gerçekle şir. SÜRÜNGENLER Sürüngenler, temelde akciğer solunumu gerçekleştirir ler. Bu yüzden, akciğerlerinde gaz alışverişine uygun
büyük bir iç yüzey vardır. Esnek teller ve düz kas telleri,
akciğerin şişmesini ve sönmesini kolaylaştırır. Karmaşık
solunum yolları, bir soluk borusu ile bronşlardan olu
şur. Sürüngenlerde solunum pompası, ağız boşluğu
kullanılarak değil, akciğerlerdeki hava basıncının, at
124
SOLVAY, ERNEST (Solda) Insanın temel solunum organları,
akciğerlerdir. Soluk almayla hava, soluk borusca
B
içinden geçerek, salkımlar biçiminde küçük hava keseciklerinde (alveoller) son bulan kollara
aynlan borular aracılığıyla akciğerlere dolar.
Hava kesecikleri, kılcaldamarların oluşturduğu
ağla çevrilidir; kan, solukla alınan havadaki
oksijeni alır ve atık karbon dioksit gazını salar.
(Sağda) Solunum süreci, akciğerlerin alt yanında yer alan güçlü bir kas (turuncu renkle
gösterilmiştir) olan diyafram tarafından sağlanır.
Soluk alma sırasında (A), diyafram ve göğüs kafesi
göğüs boşluğunu genişletir, soluk verme sırasında (B) diyaframve göğüs kafesinin kaslan gevşeyerek, akciğerlerin içlerindeki havayı boşaltmalarını sağlar.
mosfer basıncının altına düşürülmesiyle yaratılan em
larında son bulan üçüncül bronşlar tarafından taşınır.
me gücüyle harekete geçirilir: Kaburgaların ve göğüs
Hava kılcaldamarları, memelilerdeki hava kesecikleri
boşluğunun kaslar aracılığıyla genişletilmesi. Bir sürün
gibi işlev görür: Her ikisi de gaz alışverişinin gerçekleşti ği yerdir. Bayatlamış hava, akciğerlerden önhava kese lerinin içine dolar ve soluk borusu aracılığıyla dışarı atı
genin solunum çevrimi, ūçevreden oluşur: Soluk alma, solunumun bir süre durması (apne), soluk verme. Soluk
alma sırasında kaburga kafesi genişler ve gırtlak aralığı açılır; çevre havasının basıncına oranla, karnın ve akci
ğerlerin içindeki basınç düşerek, havanın akciğerlere akmasını sağlar. Hiçbir solunum hareketinin bulunma
dığı solunumun bir süre durması evresinde, gırtlak yarı ğı açılır; solunum kasları gevşer. Soluk verme, genellik le akciğerlerin edilgin biçimde büzülmesi sonucu olu
şur. Bununla birlikte, deniz kaplumbağalarında ve kara
kaplumbağalarında, akciğerlerin esnek büzülmesini
önleyen katı kabuklar bulunduğundan, soluk verme ve soluk alma sırasında, enerji kullanmaları gerekir. MEMELİLER
Memeliler, soluk borusundan, bronşlardan ve akciğer
hava keseciklerinde sonlanan yaygın bronşçuklardan oluşan çok gelişmiş bir solunum sisteminden yararlanır
lar. Hava kesecikleri, aşağı yapılı omurgalılarınkine oranla çok daha küçüktür; bunun sonucu olarak, gaz alışverişi için önemli miktarda daha büyük bir nispi yü
zey alanı vardır. Akciğerlerin şişmesi, solunum kasları
nin kasılmasıyla sağlanır. Solunum kasları kasıldıkların da, göğüs boşluğunu genişleterek akciğer içi basıncını
lır. Taze hava, hem soluk alma sırasında, hem de soluk
yerme sırasında hava kılcaldamarlarından geçer. Soluk alma sırasında, solunum kasları göğüs-karın boşluğunu genişleterek, bütün hava keseciklerinin içindeki basıncı düşürür. Taze hava, ön kesecikler dışında, bütün hava keselerine girer. O sırada bir miktar hava akciğerlere gi
rerken, akciğerlerdeki bayat hava da, ön keseciklere geçer. Soluk verme, göğüs-karın boşluğundaki hava basıncını yükselten solunum kaslarıyla gerçekleştirilir.
Bayat hava dışan, çevreye salınır ve taze hava, hava ke seciklerinden arka hava kesecikleri yoluyla akciğerlere itilir. Kuşlarda bu sürece, başından sonuna, kadar kas tabakası yerine, bağdokusundan yapılma ince bir zar
olan diyafram yardımcı olur. Diyafram, göğüs çeperine yapışan kaslara bağlanır ve bu kasların kasılmasıyla, düzleşir. Kuşlarda diyafram, soluk alma sırasında akci ğer hacmini azaltırken, soluk verme sırasında genişletir.
Kuşların akciğerleri, memelilerinkine oranla daha
katı olduğundan, soluk alma ile soluk verme sırasında,
akciğer hacminde az bir değişme olur. Buna karşılık, hava kesecikleri solunum sırasında önemli miktarda şi
alçaltır ve havanın akciğerlere girmesine olanak sağlar
şer ve söner. Uçuş sırasında, kuş kanat çırparken soluk
lar. Memelilerin soluk almaları sırasında en önemli kas
alma kanatlar yukarı kalkarken, soluk vermeyse kanat lar aşağı inerken olur. Kanatların inmesi göğüs kafesini bastırır ve bayatlamış havanın, ön keseciklerden soluk borusu aracılığıyla dışarı atılmasını sağlar.
ları, diyaframdır. Diyafram, karın ve göğüs boşluklarını birbirinden ayıran, kubbe biçiminde, büyük bir kas ta
bakasıdır. Çaba harcamaksızın solunum, solunum kas
larının ve akciğerlerin gevşemeleriyle edilgin bir biçim de gerçekleşir. Hızlı(ya da zorlamalı)solunum zorunlu luğu durumunda, solunum kaslarının da çalışması gere kir.
KUŞLAR
Kuşların solunum sistemi, yüksek metabolizma hızına,
uçma nedeniyle yüksek enerji harcanmasına ve büyük yükseltilerde yeterli oksijen sağlama gereksinmesine, başka hiçbir canlıda rastlanmayan bir kusursuzlukla uyum sağlamıştır. Aşağı yukarı sürekli bir gaz alışverişi sağlayan bu sistem, isıl düzenleme ve iletim bakımın dan da önem taşır. Sistem, iki akciğer ile iki uzun hava kesecikleri dizisinden oluşur. Göğüs ve karın boşlukla
rinin büyük bir bölümünü dolduran hava kesecikleri, kemiklerdeki, akciğerlerden daha büyük bir hacim
oluşturan yardımcı hava boşluklarına bağlıdırlar.
Kuşların, iki ana bronşa ayrılan soluk borusu, taze havayı akciğerlerden iki karin keseciğine iletir. Öbür hava keseciklerine havayı, ikincil bronşlar taşırlar. Ha
Va, daha sonra akciğer dokusuna geçerek, damar bakı
mindan son derece zengin çeperli küçük hava kanalla Hinin oluşturduğu sık bir ağ halindeki hava kılcaldamar
Solvay, Ernest Belçikalı sanayici ve hayırsever (Rebecq-Rognon 1838 Brüksel 1922). Sodyum klorürü amonyak ve karbon ga
zıyla çözerek “Solvay sodası" adı verilen sodyum kar bonati elde etme yöntemini bulan (1873) Ernest Sol
vay, 1855'te Schloesing'in bulduğu ama işletemediği bu yöntemle büyük bir servet topladı.Servetini çeşitli
vakiflar (Brüksel' ve Paris'te fizyoloji ve toplumbilim
enstitüleri) kurmaya adadı. En ünlü bilginlerin birer haf ta süreyle en önemli fizik ve kimya sorunlarını tartıştık ları uluslararası bilim toplantıları düzenledi.
somak: Bk. SUMAK. Somali
Afrika kıtasının doğu ucunda ülke. Afrika kıtasının “Afri ka'nın boynuzu" adı verilen en doğu ucunda yeralan,
Cibuti, Etyopya, Kenya, Aden körfezi ve Hint okyanu
SOMALİ
125
YEMEN 45 (ADEN)
Grouri
Cou
Der
Hargelsa
bira Dara
De
B
OGADEN
ETYOPYA
pero
SSD
Morte
Blog von
A
+
HINT
Baydion
Bago KENYA Eslage
SOMALİ DEMOKRATİK CUMHURİYETİ
BEVOR
D
OKYANUSU
Gr
AR
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 637 657 km². Baş kenti ve en büyük kenti: Mukdişo (eski Mogadişu;
Mukdiyo Marka
Camaro
Diretor
ho
Kismay
(500 000 nüf.; 1991 tah.). TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 7 700 000; nüfus yoğunluğu: Km'ye 12,1 kişi. Nüfus dağılımı (1989 tah.): Kentlerde- % 33; kırsal kesimde
DG
% 67. Resmî dilleri: Somali dili, Arapça. Başlıca
dinler: Islâm.
EĞITIM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990):
Yetişkin nüfusun %12'si. Üniversite sayısı (1990): 1. Hastane yatak sayısı (1985): 5536. Hekim sayı
SOMALI
Metre 1000
Metre
+
En Yüksek ve Alçak Noktalar
2000 1000
Oiçek IHH IU
a
SI (1987): 323. Ortalama ömür (1990): Kadınlar
20
Alondy
500
im
2000
200 0
da- 54; erkeklerde— 53. Bebek ölüm oranı
(1990): 1 000 canlı doğumda 125.
(1985): Tarım- %74; sanayi, madencilik, yapı sanayisi ve altyapı hizmetleri- %9; devlet me
F*
10
35
30 23 20
15
wa
murları, ticaret ve hizmetler- %17. Dış ticaret (1989): Dışalım-354 milyon dolar; dışsatım 58 milyon dolar. Para birimi: 1 Somali şilini - 100
C
10
mürge yönetiminden sonra, 1960'ta bağımsızlığına ka vuşmuştur.
YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR Somali toprakları, iki temel bölgeye ayrılabilir: Kuzey
kesimdeki çöl; güney kesimdeki kıyıovaları ve yaylalar.
Kuzey kesimdeki çöllerle kaplı ovalar bölgesi, bir dizi
tepeden sonra, yükseltileri Surud Ad'da 2 408 m'yi bu lan Ogo ve Migiurtinia dağlarına ulaşır. Bu dağların gü
neyinde, Ogo yaylası, Haud yaylası adı verilen otlaklar
bölgesine kadar yayılır. Güney kesimde, kumluk ve ku rak kıyı ovalarının arkasında, daha yumuşak iklimli Şe beli-Juba düzlükleri ve yaylası yeralır.
Yillik toplam yağış tutarının kuzey kesimde 76
mm'den, güney kesimde 300-500 mm'ye değiştiği ül kede, kuzeydoğu kıyısında yazlar son derece sıcak ge
çer; sıcaklık ortalamaları 35 °C-38 °C arasında değişir. Güney kesimde yıllık sıcaklık ortalaması 28 °C dolayın dadır ve nem oranı çok yüksektir.
dikdörtgenlerle aylık sıcaklık
ortalamalan, mavi dikdörtgenlerle de aylık yağış ortalamalan
ע
kryl ovasında
verilmiştir. Kurak
YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü:
suyla sınırlı olan Somali, Italyanların ve İngilizlerin sô
Mukdişo'da, kırmızı
50
cent.
Halk Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 18 bölge. ULAŞIM, Demiryolları (1991): Yok. Karayolları (1985): Toplam 17 215 km. Başlıca limanları: 4, Başlıca havaalanları: 1.
Somali'nin başkenti
s 1u
başına ulusal gelir 170 dolar. Etkin nüfus dağılımı
194
EKONOMI. GSMH (1989): 1,7 milyar dolar; kişi
03
M
N
и
н
т
А
Е
0 5 3 10
Mukdiso
yeralan Mukdiso, bozkır iklimi etkisindedir.
Somali'nin başlıca akarsuları Hint okyanusuna akar.
Ana akarsu sistemini, Etyopya'dan gelip güneye doğru akan Juba ve Vehbi Cebeli irmakları oluşturur. Kuzey deki en büyük iki akarsu Daror ve Nugaaleed (eski No gal), yılın kısa bir döneminde akar, geri kalan dönemde
kururlar. Topraklarının yalnızca % 13'ü tarımaelverişli olan ülkede, uranyum, toryum, demir filizi, kalay, çin ko, bakır, petrol ve ender toprak mineralleri yatakları
bulunmakla birlikte, hiçbiri işletilmemektedir.
Somali halkı, Afrika'nın öbür ülkelerinde pek rastlan
mayan bir etnik türdeşlik gösterir: Somalililer, nüfusun %98'ini oluşturur. Bununla birlikte kuzey kesimdeki
Isaaklar, güney kesimdeki Ogadeniler ve orta kesimde
ki Haviyeler gibi çeşitli klanlar arasında, köklü anlaş
mazlıklar vardır. Insan hakları açısından dünyanın en kötü yönetiminden biri olan Muhammet Ziyat Bar
re'nin yönetimi (1969-91), bu anlaşmazlıkları iyice kö rüklemiştir. TOPLUM YAPISI VE EKONOMI
Somalililerin yaklaşık %70'i göçebedir ve sürüleriyle
Somali, Kenya ve Etyopya'da dolaşırlar. Halkın aşağı
126
SOMATOTROPIN
karşı silahlı savaşımı başlattıysa da, ayaklanma kanlı bi
çimde bastırıldı. Ama hükümet karşıtı savaşıma klan te melinde örgütlenmiş başka gruplar, özellikle de Haviye
Birleşik Somali Kongresi (USC) ile Ogaden-Somali Yurt
sever Hareketi'nin (SPM) de katılması üstüne, Ziyat Bar re 27 Ocak 1991'de yurt dışına kaçtı. Çok geçmeden
çeşitli ayaklanmacı topluluklar arasında, özellikle de
geçici cumhurbaşkanlığına seçilmiş olan Ali Mehdi Mu hammet'in USC'si ile rakibi Muhammet Farah Aidit'in
topluluğu arasında çatışmaların patlak verdiği ülkede,
SNM mayısta Somaliland Cumhuriyeti adıyla Kuzey So mali'nin bağımsızlığını ilan etti. Kanlı çarpışmalar so
nunda, Ağustos 1992'de Somalililerin üçtebirinden ço
ğu açlık nedeniyle ölümle karşı karşıya kalırken, yakla Somali'nin başkenti, en büyük kenti ve Hint okyanusu kwyısındaki limanı Mukdiso, iç savaş nedeniyle 1990
yıllarının başında aşağı yukan bütünüyle yıkılmıştır.
şık 1 milyon kişi de Kenya, Etyopya, Cibuti ve Yemen'e sığındı. Birleşmiş Milletler'in bir barış anlaşması için gö
rüşmeler yapılması ve gönderilen yardımların korun ması çabalarına karşın şiddet olaylarının sürmesi üstü ne, Aralık 1992'de besin yardımının sürmesini güvence
altına almak için, BM'nin görevlendirdiği, büyük bölü yukarı tümü Somali dili (1972'de yazıya uygulanmıştır)
konuşur; Arapça da yaygın biçimde kullanılır. Halkın
aşağı yukan tümü sünni müslümandır. Eğitimin ücretsiz ve zorunlu olmasına karşın, okuma yazma oranı düşük tür. Sağlık hizmetleri de gelişmemiştir.
mü ABD askerlerinden oluşan 25 000 kişilik kadar bir
kuvvet, Somali'ye gönderildi. Türkiye'nin de 300 kişilik bir birlik gönderdiği (9 Aralık 1992) bu BM kuvvetinin komutanlığına, daha sonra korgeneral Çevik Bir getiril di. 5 Haziran 1993'te BM kuvvetlerine M. Farah Aidit'e
Başlıca dışsatım maddesi, göçebelerin yetiştirdiği hayvanlar ve hayvancılık ürünleridir; tanm ürünleri ara
bağlı gerillaların saldırmaları ve izleyen aylarda BM
maddeleri mısır ve sorgumdur. Sanayi yalnızca, deri se
gi de Şubat 1994'te yurda döndü.
kuvvetleri ile çeteciler arasında patlak veren silahlı ça
sında başlıca dışsatım ürünü de muzdur. Temel besin
tışmaların ardından, bu kuvvet geri çekildi ve Türk birli
pileme yerleriyle, ayakkabı atölyeleriyle ve dokuma yapımevleriyle temsiledilir. 1978-81 arasındaki kurak lik, 1980 yılların ortasındaki ikinci bir kuraklık ve bunla
somatotropin: Bk. BÜYÜME HORMONU;
ra eklenen Somali ve Etyopya'daki iç savaşların yol açtı
ğı çok büyük sığınmacılar topluluğu, ekonomiye büyük zararlar vermiş, 1991'de, Somali nüfusunun yarısından çoğu, dış yardımlar olmasa yaşayamayacak duruma gelmiştir.
HORMON.
sombalığı Alabalıkgiller (Salmonidae) ailesinden balık türü. Atlas okyanusu, Baltık denizi ve Kuzey denizinde yaşayan
TARIH
VII. yy'da Aden körfezi ve Hint okyanusu kıyılarında
Arapların ve Iranlıların küçük ticaret merkezleri kur
dukları ülkeye, X. yy'da Somalili göçebeler ve Etyop
ya'nın güneybat kesiminden gelen Gallalar yerleştiler.
Sonraki 900 yıl boyunca, Somalililerin her yanına yayıl dıkları ülke, 1880 yıllarında Ingilizler ve Italyanlar tara fından işgal edilerek, İkinci Dünya Savaşı'na kadar, in giliz Somalisi ve İtalyan Somalisi sömürgelerini oluştur
sombalığı ya da somon (Bil. a. Salmo solar), koni biçimi
iri dişli, geniş ağızlı bir balıktır. Irmaklarda ürer; büyü yen yavrular denize göçüp, 1-4 yıl süreyle denizde ya şadıktan sonra, güneşe bakıp yön saptama yoluyla, doğdukları irmağın ağzını bularak, bol akıntılı, zengin oksijenli yukarı kesimine dönerler. Dişinin dipteki taşlar
arasında kazdığı yanm metrelik çukura döktüğü yumur
du. 1941'de Ingiltere'nin Italyan Somalisi'ni de işgal et
taların üstüne, erkek spermalı sıvıyı akıtır. Son derece lezzetli bir besin kaynağı olan sombalığına, ülkemiz su
ğunluğunun Somalili olmasına karşın Etyopya'ya ver
lerinde yetiştirilmeye başlanmıştır). Avlanan bireylerin
mesinin, 1948'de de Ogaden bölgesini, nüfusunun ço
mesinin ardından, 1950'de Birleşmiş Milletler kararıyla
larında çok ender rastlanır (yakın dönemde balık çiftlik uzunluğu da 50 cm'yi (Atlas okyanusundakilerin yakla
Somali'ye bağımsızlık hakkı tanındı ve 1960'ta iki eski
şık 1,5 m) geçmez.
let oldu.
Somerset
sömürge, Somali Cumhuriyeti adıyla bağımsız bir dev 1969'a kadar siviller tarafından yönetilen Somali'de,
o tarihte askeri bir darbeyle iktidarı ele geçiren Ziyat
Ingiltere'de yönetim bölümü. İngiltere'nin güney kesi
Barre, kendini cumhurbaşkanı seçtirerek, sosyalist bir
rejim kurdu. Cibuti, Ogaden ve Kenya'nın kuzeydoğu
minde, Bristol kanalı kıyısında yeralan Somerset'in yü zölçümü 3 451 km², nüfusu 459 100, merkezi Taunton
su gibi öncelikle Somalililerin yaşadıkları bölgelerin,
kentidir. Orta kesimi alçak denizlerle, batı ve doğu ke
"yitirilmiş
Somali toprakları" olduğunu açıkladı.
1977'deSomali birlikleri Ogaden'i işgal ettilerse de, Et
yopya, bölgede denetimi yeniden sağladı; ardından Somali'deki Sovyet birlikleri, Etyopya'yıdestekledikleri
için ülkeden çıkarıldı. O tarihten sonra ABD ve öbür Ba ti ülkelerinden yardım (büyükölçüde sığınmacılar için
besin yardımı biçiminde) alınmaya başlandı. Etyop
ya'yla çatışmaların 1988'e kadar dönem dönem aley
lendiği ülkede, 1988'de kuzey kesimde, Isaaklara da
yanan Somali Ulusal Hareketi (SNM), Ziyat Barre'ye
simleri tepelerle kaplı olan Somerset'te, başlıca gelir
kaynağını sağmal hayvan yetiştiriciliği (ünlü Cheddar
peynirleri) oluşturur. Sanayi (yünlü kumaş ve deri eşya yapımı) ile turizm de oldukça gelişmiştir.
Somme irmağı Fransa'nın kuzey kesiminde ırmak. Uzunluğu 240 km olan Somme irmağı, Saint Quentin'in batısında doğup,
batıya doğru akarak, Amiens'ten geçtikten sonra Mans
SONGHAYLAR
denizine dökülür. Çevresindeki vadide, Birinci Dünya Savaşı'nda ve İkinci Dünya Savaşı'nda şiddetli çarpıs malar (Somme Savaşları) olmuştur.
127
orada bir Sandinista militanı tarafından öldürüldü. sonar
Sommerfeld, Arnold
Çalışma ilkesi sesõtesi dalgaların denizaltında yansıma
Alman fizikçisi ve matematikçisi (Königsberg 1868-Mü nih 1951). Aachen Teknik Okulu'nda (1900-1906) ve
Münih Üniversitesi'nde (1906'dan sonra) ders veren Arnold Sommerfeld, elektromagnetik dalgaların yayıl ma ve kırılmaları, serbest elektronların madenler içinde dağılmaları kuramlarıyla ilgili araştırmalar yaptı. Kuvan
ta kuramıyla birlikte görelilik mekaniğini de atoma uy gulayıp, tayf çizgilerinin “ince yapısı"nı açıkladı. Atom ların elips yörünge kavramını ortaya attı ve açıklığın ku vanta sayısını tanımladı. Çalışmalarıyla modern işınım kuramlarının hazırlanmasına büyük katkıda bulundu.
sına dayanan aygıt. Radarla aynı ilkeye dayanan, akus tik işaretlerin denizde yayılmasıyla algılamada, ölçüm
lerde ve iletişim kurmada yararlanılan sonar, 1940'ta
Ingiltere'de ortaya çıktı ve denizaluların yerini bulmada
kullanıldı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra geliştirilerek "asdik"in yerini aldı. 1965'ten sonra, erimi ortalama 10
000 m'lik daha karmaşık yapılı sonarlar gerçekleştirildi. sonat
Bir solocu ya da bir çalgılar topluluğu için yazılmış, ri timleri farklı birkaç bölümden oluşan mūzik parçası. Senfoni, koncerto ve yaylı çalgılar dönlūsūnūn yanı sı
somon: BK. SOMBALIĞI.
ra, çalgı müziğinin başlıca büyük formlanndan birini
Somoza ailesi
tek çalgıyla seslendirilen yalın parçaları belirtmek için kullanılırken (sonata), XVII. yy'da birçok değişik tema
Nikaragua'yı 1933-1979 arasında yöneten aile. Anasta
ve ritim hareketi içeren ve sonunda süitle birleşen bir formu belirtmeye başladı. İkisi solocu, biri destek bası
sio Somoza Garcia (San Marcos 1896-Panama 1956),
üç çalgı için bestelenen üçlü sonatların (sonata a tre)
belirten sonat terimi, XVI. yy'da İtalyanlar tarafından,
XVIII. yy. boyunca büyük ilgi görmesinden sonra, Co relli, Vivaldi gibi, aynı zamanda da birer keman virtüö
zü olan Italyan bestecilerinin, çalgılarının teknik ola naklarına uygun sonatlarını, Couperin, Bach, Händel,
Leclair, vb. besteciler tarafından, bütün çalgılar için, ay ni modelde sonatlar bestelenmeye başlanması izledi. 1967-1979
arasında devlet
Bu arada XVIII. yy. ortasından başlayarak, bir sonattaki
başkanlığı yapan
bölüm-dolayısıyla ritim-sayısı, üç ya da dört olarak ke sinleşti: İki tema üstüne bir allegro; canlı bir adagio; bir
Somoza Debayle,
menuetto; bir final. Haydn ve Mozart'ın benimsedikleri
general Anastasio Sandinistalanin
bu plan, bir solocu çalgı yerine, gruplaştırılmış iki, üç,
ayaklanmasi sonucunda Paraguay'a
dört, beş, altı, yedi, sekiz çalgıya uyarlandı (bütün bir orkestraya uyarlandığındaysa, senfoni diye adlandınl
kaçmak zorunda
di). Sonat formunu serbestleştirip, daha canlı, daha ge niş sonatlar besteleyen Beethoven'in yapıtlarına daya
kalmış ve orada bir suikastta
öldürülmüştür.
ülkeyi 1912'de işgal etmiş olan ABD birliklerinin ayrıl ması (1933) üstüne, Ulusal Muhafızların komutanı ola rak, iktidarı ele geçirip, halk ayaklanmasının önderi ge
neral Augusto Cesar Sandino'yu idam ettirdi. 1937'de
kendini cumhurbaşkanı seçtirip, 1947'de görevden ay
nan Schumann, Brahms, Franck, vb. besteciler, "ro mantizm dönemi sonatları"nın en başanlı örneklerini
verdiler. Debussy, Ravel, Hindemith, Bartok, Scriabin,
Prokofyev, Boulez gibi XX. yy. bestecileri de sonat for
munda birçok yapıt vermekle birlikte, formu kişisel es tetiklerine uygun biçimsel zorlamalara uğrattılar.
Songaylar: Bk. SONGHAYLAR.
nildiysa da, denetimi elinde tuttu. 1950'de yeniden
cumhurbaşkanlığına seçilip, bir suikastta öldürüldü (1956). Büyük oğlu Luis Somoza Debayle (Lede 1922
Managua 1967), Millet Meclisi başkanlığı yapıp, babası öldürülünce cumhurbaşkanlığını üstlenerek, katı bir
diktatörlük kurdu. Kardeşi Anastasio Somoza Debayle (Leon 1925-Asuncion, Paraguay 1980), Genelkurmay başkanlığı yapıp, ağabeyi ölünce cumhurbaşkanlığını
üstlendi (5 Şubat 1967). Genel af çıkarıp, castroculuga ve komünizme karşı tutumundan ötürü, solun yoğun
muhalefetiyle karşılaştı. Muhafazakar Parti'yle bir an
laşma yapıp, cumhurbaşkanının ikinci kez seçilmesine olanak vermeyen Anayasa'yı askıya alarak, bir Kurucu Meclis topladı ve 1972-1974 arasında iktidarın üçlü bir yönetime bırakılmasını sağladı. Eylül 1974'te yapılan
seçimlerde altı yıl için yeniden cumhurbaşkanlığına se
çilip, üçlü yönetime son verdi. 1978'de Sandinista Ulu sal Kurtuluş Cephesi'nin başlattığı silahlı ayaklanma so
nucunda, Paraguay'a kaçmak zorunda kaldı (1979) ve
Songhay Imparatorluğu Batı Afrika'da eski imparatorluk. Nijer vadisi kıvrımının
Sahil bölümünde kurulan, ilk başkenti Kukya olan (XI. yy. başında başkenti Goa oldu) Songhay (ya da Songay) İmparatorluğu, XIII. yy'da Mali'nin egemenliğine girdi. XV. yy. başında, Mali egemenliğine son veren Sonni Ali Ber tarafından yeniden kurulup, yeğeni Askia Muham
met döneminde (1492-1528) topraklarını önemli ölçü de genişletti. Askia Davut döneminde (1549-1582) ge rilemeye başlayıp, XIX. yy'da Pöllerin, Tuareglerin, Tu kulörlerin saldırılarıyla zayıfladı ve Fas sultanının saldırı sıyla yıkıldı (1591).
Songhaylar
Afrika'da özellikle Mali, Nijer ve Yukarı Volta'da yaşa yan halk topluluğu. Günümüzde toplam nüfusları 2 mil
128
SONORA
yon dolayında olan Songhaylar (ya da Songaylar), etnik
Tiyatro tekniğini önemli ölçüde yenileyen ve gelişti
açıdan, çok karışıklardır; Sudan dillerinden birini konu
ren Sophokles'in getirdiği yeniliklerin başlıcaları arasın da oyuna üçüncü oyuncuyu katması, korocuların sayı
şurlar. Büyük bölümü İslâm'ı benimsemiştir.
sini on ikiden on beşe çıkarması, birbirine bağlı üç dramdan oluşan üçlü yerine, her dramın bağımsız bir
Sonora Meksika'nın kuzeybatı kesiminde eyalet. Kaliforniya körfezi kıyısında, ABD sınırında yeralan Sonora'nın yü zölçümü 184 934 km², nüfusu 1 822 250, merkezi Her
mosillo kentidir. Ülkenin yüzölçümü bakımından ikinci büyük eyaleti (ama nüfus yoğunluğu km?'ye 8 kişinin al
tındadır) olan, büyük bölümü dağlarla kaplı Sonora'da, başlıca gelir kaynağını madencilik (gūmūş, altın, kurşun yatakları) ve tarm (buğday, misir, pirinç, pamuk) oluş. turur.
Yaqui ve Seri Kızılderililerinin yaşadıkları günümüz deki Sonora eyaleti toprakları, XVI. yy'da İspanyollar tarafından sömürgeleştirilmiş, 1830'da Meksika'nın eyaletlerinden biri olmuştur.
bütün oluşturduğu serbest üçlüyü yaratması, kişilik in celemelerini derinleştirerek ve kişilikleri eylemi başlatı ci gücün temeli durumuna getirerek trajik kavramının anlamını değiştirmesi, vb. sayılabilir. Yazdığı 123 trajediden günümüze, imparatorluk dö
nemi dilcilerinden birinin yaptığı yedi oyunluk seçme kalmıştır: Aias (İ.Ö. 450'ye d.), Trakhis (I.O. 445'e d.), Antigone (İ.Ö. 442'ye d.), Kral Oidipus (Oidipus Tyran nos,İ.Ö. 430'dan kısa süre sonra), Elektra (İ.Ö. 415'e
d.), Philoktetes(İ.Ö. 409), Oidipus Kolonos'ta (Oidipus epi Kolono, İ.Ö. 401). soprano Çocukta ve kadında en tiz ses kategorisi. Normal geniş
Sontag, Susan
liği 2 oktav olan soprano sesler ikiye ayrılır: Daha ince,
ABD'li kadın yazar (New York 1933). Fransız öncü
gun ve güçlü olan dramatik ve lirik soprano. Soprano ile
akımlarından ve Franz Kafka'nın yapıtlarından etkile nen Susan Sontag, romanlar (The Death Kit, 1967; vb.),
kontralto arasındaki ses kategorisine “mezzosoprano",
esnek olan coloratura (ya da hafif) soprano; daha dol
eleştiri kitapları (A Roland Barthes Reader (Bir Roland Barthes Okuyucusu, 1982, vb.) yayınladı. Ayrıca iki film
senaryosu yazdı ve yönetmenliklerini yaptı: Duet for Cannibals (Yamyamlar İçin Düet, 1969), Brother Carl (Carl Kardeş, 1974).
dramatik ve lirik sopranolar arasındaki ses kategorisine de "spinto" adı verilir.
soreksgiller Böcekçiller takımından, 200'ü aşkın türü bulunan me meli ailesi. Avustralya dışında bütün kıtalarda yaşayan
soreksgiller (Bil a. Soricidae) ailesi türlerinin çoğu, kü
Sophokles
çük yapılı, sivri burunlu, sık tüylü, anüs çevresi bezlerin
Atinalı trajedi yazarı (Kolonos, Atina yakını İ.Ö. 496 ya da 494 -Atina İ.Ö. 406). Sophillos adlı zengin bir silah
den keskin, misk kokusuna benzer bir koku salgılayan hayvanlardır. Böceklerle ya da küçük omurgalılarla
beslenirler; bazıları leş de yer. Türlerin büyük bölümü
karada yaşar, toprakta tüneller kazarlar. Kuzey Ameri ka'da yaşayan bataklık soreksi (Sorex palustris) gibi az sayıdatürse,su içinde yaşamaya uyarlanmıştır: Ayakla
rindaki ve kuyruklarındaki kıl demetleri arasında kalan hava, su yüzeyinde durmalarına yardımcı olur. Avrupa
ve Asya'da yaşayan orman soreksi (Sorex arancus),
uzun kafalı, küçük gözlü, kısa kulaklı, kuyruğuyla birlik Eski Yunanistan'ın
yetiştirdiği en
te 11 cm uzunlukta bir hayvandır. Kendisinden iri fare lere saldırmaktan çekinmez.
büyük trajedi yazarlarından biri sayılan Sophokles,
Sorel, Georges
devlet adamlığı ve
Fransız yazarı ve toplumbilimcisi (Cherbourg 1847-Bo ulogne-sur-Seine 1922). Politeknik Okulu'nda öğrenim gören Georges Sorel, bir süre mühendislik yaparak, iş
komutanlık da yapmış, oyuna
üçüncü kişiyi katması, vb. yeniliklerle, trajedi
tekniğini önemli ölçüde geliştirmiştir.
yapımcısının oğlu olan Sophokles (Sofokles de denir),
gerek müzik, gerek beden eğitimine yatkınlık göstere
rek, Salamis zalerinden sonra, zaferi kutlayan bir deli kanlılar korosunda halkın önünde dans edip çalgı çala rak adını duyurdu. Eşi Nikostrate ile metresi Sikyonlu
Theoris arasında mutlu bir ömür sürüp, 1.Ö. 443'te,
müttefiklerin Atina'ya ödedikleri verginin yeniden gõz
den geçirilmesinde görev aldı. İ.Ö. 440'ta strategosluğa
getirilip, Perikles'le Samos (Sisam) seferine katıldı. Öm rünün son yıllarında eşi ve metresi arasındaki çekiş meler yüzünden sıkıntılı günler geçirdi.
çileri yakından tanıma olanağını buldu. Mouvement Socialiste (Sosyalist Hareket) gibi dergilerde işçilerin ik
tidara gelmesi için gerekli koşulları belirtip, işçilerin kendi uygarlıklarını kurmak için sendikalar aracılığıyla
savaşıma girişmeleri gerektiğini öne sürdü. Makaleleri ni Réflexions sur La Violence (şiddet Üstüne Düşünce ler, 1908) adlı kitabında toplayıp, şiddetin sürekli uygu lanması konusundaki görüşleri ve reformcu demokrat
lara yönelttiği eleştirileriyle, XX. yy. başlarında birçok
kişiyi etkiledi.
Öbür yapıtları: La Ruine du Monde Antique (Eskiçağ Dünyasının Yıkılışı, 1898), Les Illusions du Progrès (Ge lişme Yanılsamaları, 1908), Matériaux d'une Théorie
du Prolétariat (Bir Proletarya Kuramı Için Gereçler). Sorensen: Bk. SÖRENSEN.
SOSYALİZM
sosyal antropoloji Antropolojinin, toplumsal sistemlerin karşılaştırmalı in celemesini konu alan dalı. Öncelikle toplumsal kurum ların (evlilik, akrabalık, din, vb.) işlevleri üstünde yo
ğunlaşan işlevselciliği yöntem olarak kullanan sosyal
129
ve eleştirilen parti, Mart 1994'te yapılan kurultayda CHP'yle birleşerek, kendini feshetti ve CHP genel baş kanlığına seçilen Hikmet Çetin, koalisyona devam ka rarı alınmasından sonra Murat Karayalçın'ın yerine bas
bakan yardımcılığına getirilirken, Dışişleri bakanlığına da Erdal İnönü atandı.
antropolojinin, Fransız toplumbilimcisi Émile Durkhe
im tarafından kurulduğu kabul edilmektedir. Öbür ku ramcıları arasında A. R. Radcliffe-Brown, Bronislave
sosyalizm
Malinowski, Fred Eggar ve Raymond Firth sayılabilir.
Toplumsal örgütlenmenin adalet ölçüsüne göre düzen
Sosyaldemokrat Halkçı Parti Türk siyasal partisi. Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) ile Halkçı Parti'nin (HP) birleşmesiyle kurulan (3 Kasım
1985) Sosyaldemokrat Halkçı Parti'nin (SHP genel baş kanlığına Aydın Güven Gürkan getirildi. 1 Haziran
1986'daki ilk genel kongresinde genel başkanlığa geti rilen Erdal İnönü'nün, 1986 Eylülü'nde yapılan ara se
lenmesini amaç alan kuram. "Sosyalizm” sözcüğü, iş bölümü temeline dayanan ve sanayi kapitalizmi geliş
mesine bağlı olan toplumlarda, üretim araçlarına sahip
olmayanların, bunlara sahip olanlara karşı ileri sürdük leri hak iddiasını belirtmek için, 1820 yıllarına doğru or
taya çıkmışsa da, marksçı açıdan sosyalizm, komunist
toplumun ilk evresidir ve mübadele araçlarının, kamu
ya ait olması, mal varlığının herkesin emeğine göre da
ğıtılmasıdır. Marx ve Engels'e göre, iki tür sosyalizm
çimlerde milletvekilliğe seçilmesinden sonra, Aralık 1986'da milletvekillerinden yirmisinin ayrıldığı (18'i
vardır: Kendi öğretileri olan, tarihsel maddecilik temeli ne dayanan “bilimsel sosyalizm; bunun karşıtı saydıkla
DSP'ye geçti) parti, 63 milletvekiliyle mecliste sosyal demokrat görüşü temsil edip, 1987 genel seçimlerinde oyların % 24,74'ünü alarak (99 milletvekili) ana muha lefet partisi konumunu sürdürdü. Temmuz 1988'de ge
ri, Robert Owen, Charles Fourier, Saint-Simon, Proud
nel sekreterliğine Deniz Baykal getirilip, Mart 1989'da
hon tarafından temsil edilmiş olan ütopik sosyalizm. 1889'da, marksçılıktan esinlenen II. Enternasyo
nal'in Paris'te toplanması, bilimsel sosyalizmin yaygın laşmasına yolaçmış, On yıl sonra, Avrupa'nın büyük
yapılan yerel seçimlerde birinci parti durumuna gele rek (oyların yüzde 28,8'i), otuz dokuz ilin (Ankara, İs tanbul ve İzmir dahil) belediye başkanlıklarını kazandı. Eylül 1990'da, Deniz Baykal'ın İnönü'yle görüş anlaş mazlığına düşerek istifa etmesinin ardından, Erdal İno nü yeniden genel başkanlığa seçilip, Hikmet Çetin de
sosyalist partilerinden çoğu marksçılığı benimsemiştir. Jules Guesde, Fransa'da Fransız İşçi Partisi'ni kurup, Al
genel sekreterliğe getirildi. 20 Ekim 1991 seçimlerinde Halkın Emek Partisi'yle (HEP) bir seçim ittifakı yapan
düşüncelerinden ve etkin bir komünizmden esinlen miştir. Millerand ve Jaurès gibi bazı bağımsız sosyalist
SHP, 88 milletvekili çıkardı ve Süleyman Demirel baş kanlığında kurulan koalisyon hükümetine 12 bakanla
lerse, seçimler yoluyla ilerlemeyi savunmuşlar ve Fran sa'da 1889'da 12, 1902'deyse 43 milletvekilliği elde et
katılırken, Erdal İnönü başbakan yardımcılığına, Hik
mişlerdir. Ingiltere'de marksçılık, kapitalizmi yıkmaktan çok, kitlelerin yaşam koşullarını iyileştirmek için ondan ya
met Çetin de Dışişleri bakanlığına getirildi. Hemen ar
dindan HEP kökenli milletvekillerinin eski partilerine dönmelerinden, Eylül 1992'de de bir grup milletvekili
nin yeniden açılan CHP'ye geçmelerinden sonra mil letvekili sayısı 54'e düşen partinin IV. olağan kurultayın
manya Devrimci İşçi Partisi'ne karşı, önceliğin sendika eylemlerine ve grevlere değil, siyasal iktidarın ele geçi rilmesine verilmesi gerektiğini ileri sürmüş, Edouard
Vaillant'ın Devrimci Sosyalist Partisi'yse, Blanqui'nin
rarlanmaya çalışan işçi birliklerinde, yani Trade-Uni
on'larda, başlangıçta hiçbir başarı gösterememiş. Sid ney Webb ve Bernard Shaw'un etkisindeki Fabian Der
da, Erdal Inönü adaylığını koymayınca, Murat Karayal
neği'nin daha çok sosyalizme yakın olan görüşleri, Keir
çin genel başkanlığa seçildi ve başbakan Yardımcılığına
Hardy'nin 1893'te kurduğu Bağımsız Emekçi Partisi ta
getirildi. Koalisyon ortaklığı boyunca sürekli yıpranan
Kuramlarıyla "bilimsel" ya da "marksçı" sosyalizmi önemli ölçüde etkilemiş olan Vladimir Ilyiç Lenin'in, bir gösteride konuşurken çekilmiş fotografi.
rafından benimsenmiştir. Ama 1906'da bu dernekten
Gustave Courbet'nin Proudhon ve Çocuklan (1865'e d.) adlı tablosu. Proudhon, ütopik sosyalizmin başlıca temsilcilerindendir. (Petit Palais sarayı, Paris.)
130 SOSYOLOJİ doğan İşçi Partisi (Labour Party), çoğunlukla liberalleri desteklemeyi sürdürmüş, İngiltere'nin en erken sanayi leşmiş ülke olmasına karşılık, bu ülkede, sosyalizmin
1780). Zengin bir tüccarın oğlu olan Jacques Germain
Soufflot, genç yaşta Roma'ya giderek mimarlık öğreni mi gördü. Fransa'ya dönünce, Lyon'da Saint-Bruno
yalnızca çok ılımlı bir biçimi gelişebilmiştir.
Les Chartreux kilisesinin kubbe planini (1747) ve Bele
zig'de Alman Emekçileri Genel Birliği'ni kurmuş, bu
birlik, genel oy vermehakkının sağlanması için savaşan,
1749'da Krallık Mimarlık Akademisi'ne üye seçilip, er tesi yıl yeniden İtalya'ya giderek, 37 yaşında yaptığı bu
ama koyu bir ulusçuluğu benimseyen ve üretim koope
ikinci yolculuktan, birincisine oranla daha çok etkilen
ratiflerinin kurulmasında devlet müdahalesini kabul
di. Lyon'a dönünce, Büyük Tiyatro'nun yapımına baş
eden ilk sosyalist parti olmuştur. Lassalle'ın Bismarck'la
layıp (1754), krallık yapıları başdenetçiliğine getirilerek,
Emekçileri Sosyal Demokrat Partisi'ni kurmuşlar ve so
dern Paris'in temellerini attı. 1757'de başyapıtı sayılan Sainte-Geneviève kilisesinin (günümüzde Panthéon)
Almanya'da, Eylül 1863'te Ferdinand Lassalle, Leip
anlaştığı sırada Liebknecht ve Auguste Bebelde, Alman nunda her iki parti, 1875'te Gotha Kongresi'nde, Las
salle'ın etkisinin açıkça görüldüğü, Marx tarafından
diye sarayının cephesi ile görkemli kubbesini yaptı.
Paris kenti için hazırladığı değişiklik tasarılarıyla mo
yapımına başlayıp, kubbesi çap ve yükseklik bakımın
kısına karşın gelişen yeni parti, Karl Kautsky tarafından
dan Roma'daki San Pietro bazilikasından büyük olan bu yapıtında, gotik yapıların hafifliği ile eski Yunan mi marlığının görkemini birleştirmeye çalıştı.
oluşturmuştur.
Souphanouvong: Bk. SUPHANUVONG.
eleştirilen bir program üstünde birleşmiştir. Devlet bas. 1890'da, marksçılığa daha yakın bir doğrultuda yeni den örgütlenerek, Alman Sosyal Demokrat Partisi'ni Köylü sınıfının ağır bastığı Rusya'da Plehanov tarafın
dan savunulan marksçılık, ütopik sosyalizm ile Rus ge
leneğini bağdaştırmaya çalışan popūlizmle çatışmış, II.
Southampton
en etkini olan, 1898'de Minsk Kongresi'nde kurulan
İngiltere'de liman kenti. Hampshire bölgesinin güney kesiminde, Test ve İtcher irmaklarının birleşerek Sout
Enternasyonal'e bu ülkeden üç parti katılmış, bunların Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi, çok geçmeden bolşevikler ve menşevikler arasında bölünmüş, Le nin'in önderliğindeki bolşevikler, Prag Kongresi'nde (1912) kendi bağımsız örgütlerini kurarak, 1917'de Ekim Devrimi'yle iktidarı ele geçirmişlerdir.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra, görüşlerde belirli bir değişiklik ortaya çıkmış ve birbirinden gün geçtikçe
ayrılan iki düşünce akımı oluşmuştur. Birinci akıma bağ lananlar, sosyalizmin, burjuva demokrasisi içinde yasal
bir biçimde yapılacak reformlarla ve adım adım ger
çekleştirilmesi gerektiğini savunurlarken, bu görüşü be nimseyenlere "reformist" diyenler, sosyalizmin, ancak Rusya ya da Çin'deki gibi bir devrim sonucunda ger
çekleşebileceğini ileri sürmüşlerdir.
sosyoloji: Bk. TOPLUMBİLİM.
hampton Water halicini oluşturdukları yer kıyısında ye
ralan Southampton'un nüfusu 199 100'dür. Önemli bir ticaret limanı olan kentte, gemi yapımı (özellikle savaş gemileri) ve onarımı da büyük ölçüde gelişmiştir. Ayrı
ca, önemli bir öğretim (Southampton Üniversitesi)mer kezidir.
VI. yy'a doğru Saksonların kurdukları Southampton,
Normanların işgalinden (1066) sonra, Ingiltere'nin baş lica liman ve deniz üssü haline geldi. 1840'ta demiryo
luyla Londra'ya bağlanmasından ve modern dokların
yapılmasından sonra, önemli ölçüde gelişti. İkinci Dün ya Savaşı'nda Alman uçaklarının bombardımanların dan büyük zarar gördü.
Souvanna Phouma: Bk. SUVANNA PHUMA.
Sotatsu
Japon ressamı (Kyoto 1576-ay.y. 1643). 1606-1620 arasında hattat ve şair Koetsu'yla işbirliği yapan Sotatsu (tam adı Tavaraya Sotatsu'dur), 1620'de inceton oyun
larıyla ve boş alanların resim içinde dağıtımı yoluyla ha reketin değerlendirilmesine yöneldi.
Sotiriu, Dido
Sovyet edebiyatı: Bk. RUS EDEBİYATI. Sovyetler Birliği: Bk. SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ.
Sovyet müziği: Bk. RUS MÜZİĞİ.
Yunan kadın yazar ve gazeteci (Aydın 1910). Kurtuluş
Savaşı'ndan sonra ailesiyle Atina'ya göçen (1922) Dido
Sotiriu, öğretmenlik yaptı. Komünist Partisi'ne üye olup, Alman işgaline (1940-1945) direnmeyi kışkırtan
Sovyet sanatı ve mimarlığı: Bk. RUS SANATI VE MİMARLIĞI.
gazetelerde çalıştı. Kurtuluş Savaşı öncesinde Anado lu'da Türk ve Rum toplumlarının birarada yaşayışını be
timlediği, savaşın her iki topluma verdiği acıları işlediği Benden Selam Söyle Anadolu'ya adlı romanıyla 1982' de Abdi İpekçi Türk-Yunan Dostluk Ödülü'nü aldı. Öbür yapıtları: İlektra Anagenisis (Yeniden Doğuş, 1961), Katedalfizamethal (Yıkılıyorduk, 1982), vb.
Soufflot, Jacques Germain Fransız mimari (İrancy, Auxerre yakını 1713-Paris
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Avrupa ve Asya'da eski devlet. Ülkenin coğrafyası ve
1918'den önceki tarihi için Bk.: RUS DEVRIMI, 1905; RUS DEVRİMİ, 1917; RUSYA. TARIH.
Iç savaşlar dönemi. Devrim gerçekleştirildikten sonra, Rus toplumunun içindeki çatışmalar ve ülkenin gelece
ğiyle ilgili görüşlerdeki derin ayrılıklar nedeniyle, çarın
birleştirici kişiliğinin ortadan kalkmasıyla, iç savaştan sa
SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ 131 kınma şansı pek yoktu. Silahlı çatışma 1918'de başladı
ve Bolşevik yönetimine yönelik tehditlerin çeşitliliği ne deniyle, çok geçmeden bir "iç savaş" değil"iç savaşlar" özelliği aldı. Bolşevik yönetimine yönelik tehdit kay nakları birkaç gruba ayrılıyordu. Temelde, "Çarlık Rus
yası"nın seçkin sınıflarına dayanan Beyazlar, Sibirya'da Aleksandr Kolçak'ın, güney kesimde de Anton Deni kin'in komutasında silaha sarılmışlardı. Bu arada ulusal
azınlıklar da, merkezi otoritenin geçici olarak yıkılması ni fırsat bilerek bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi: Bunlar dan Polonya, Finlandiya ve Baltık devletleri gibi bazıla ni, başarılı oldular; öbür ulusal azınlıklıklarsa, çok geç
dar deneyimi, yüksek örgüt disiplininin gerekliliği konu
sunda partide daha önce belirmiş olan düşünceleri doğrulamış oldu.
KOMŪNIŻME YÖNELİK İÇ TEHDİTLER
1924'te, ülke, geçen on yılın yaratmış olduğu yıkımdan
toparlanmaya başlamıştı. O tarihe kadar partinin karsi sindaki tehlikeler öylesine büyüktü ki, bunlarla nasıl ba
şetmek gerektiği konusunda, pek fazla görüş ayrılığı or taya çıkmamıştı. Oysa artık, Bolşevikler daha zor seç. meler yapmak zorundaydı.
Köylüler. Ekonomik toparlanma dönemi yaklaşırken, Komünist Partisi bir sanayileşme stratejisi seçmek zo
ayaklanmacılar da silaha sarılmışlardı. İngiltere, Fransa,
rundaydı. Ekonomik dönüşüm, desteğinin yaşamsal önem taşıdığı hissedilen köylülerin sırtına, yeni sıkıntılar yüklemek anlamına geliyordu. Parti'nin yeni bir yola girmesi duygusu, Lenin'in 1924 başlarında ölmesiyle
ABD ve Japonya gibi büyük devletler de, Bolşevik reji
güçlendi.
meden yeniden Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birli ği'nin (Sovyetler Birliği, SSCB de denir), sınırları içine alındılar. Ayrıca, topluca "Yeşiller" adı verilen köylü
mini devirmek amacıyla, duruma müdahale ettiler.
Bu değişikliklerin temelinde yatan gerçek, Bolşevik
Bolşevikler, düşmanları arasındaki çıkar çatışmaları ve
lerin geliştirdikleri stratejinin, işe yaramamasıydı.Bolse
karşın ayakta kalmayı başardılarsa da, Birinci Dünya Sa
de, proletarya (yani sanayi işçileri) diktatörlügünün
eşgüdüm yoksunluğu nedeniyle, bütün bu saldırılara vaşı'nın ve iç savaşların yol açmış olduğu yıkım, normal toplumun işleyişinde eşi görülmemiş bir çöküşe yol aç.
vikler kendilerini, lezici çoğunluğu köylü olan bir ülke marksçı ideoloji tarafından görevlendirilmiş güvencesi
olarak görüyorlardı. İlerlemiş Batı ülkelerinde çok yakın
seferberlik siyasetleri, ekonomik sıkıntıları daha da ağır laştırdı. 1920 yıllarında iç savaşların durulmaya başla masının ve sona ermesinin ardından, Volga bölgesinde 1921-22'de patlak veren kitlikla, toplum daha da za yıfladı.
bir dönemde sosyalist bir devrim gerçekleşmesi olasılı ğının bulunmadığı anlaşıldığından, Bolşeviklerin köylü leri kazanmaları için iç kaynaklardan yararlanmaları ge rekiyordu. Kuramsal olarak bu iş, kısa vadede, sosyalist sanayininin üstün başanlı çalışmasıyla, uzun vadede de, köylülerin gönüllü olarak, "ilkel bireyciler" olmak
tı. Birbiriyle çatışan bütün güçlerin izledikleri amansız
Bolşevikleri iktidara getiren koşulların, uzun vadede
tan çıkıp, teknoloji açısından ileri ortakçılara" dönüş
de birçok sonucu oldu. 1917 Rus Devrimi, askeri yenil ginin sonucu olarak patlak vermişti ve Bolşevik yöneti
meleriyle gerçekleştirilecekti. Temeldeki güçlük, sosyalistleştirilmiş kesimin veri
min temel işlevi, ülkenin varlığına yönelecek benzer bir tehdidin yeniden ortaya çıkmasınıönlemekti. Bolşevik
minin, Bolşeviklerin umutlarını haklı çıkarmamasıydı. Bunun dış kredi sağlanamamasından, sanayi üretkenli
ler, bu amaca ulaşmak için, toplumu toptan seferber et
ginin düşüklügüne kadar, birçok nedeni vardı. Bolşe vikler, dinamik bir sanayi büyümesi olmaksızın köylü
mek, artsız arasız propaganda ve ekonomiyi merkez den düzenleme tekniklerine başvurdular. Komünist Partisi'nin en önemli başarısı, eski çarlık
ordusunun yıkıntılarından yeni bir Kızıl Ordu'nun ku rulması (büyük ölçüde Lev Trocki tarafından) oldu. Bu önceden kestirilemeyecek bir başarıydı; çünkü Komü nist Partisi, militarizme ve Almanya'yla savaşa şiddetle karşı çıkmış bir işçi sınıfının partisiydi. Yeni Ekonomi Politikası (NEP), Kızıl Ordu'nun kurulma
sini sağlayan tutum değişikliğine paralel olarak, ekono mi alanında 1921'de Yeni Ekonomi Politikası (NEP)
ilan edildi. NEP'in özünü, önceliklerdeki değişme oluş
turuyor, seferberlik nedeniyle halka uygulanmış ağır baskı siyasetinden, ortak çalışma ve üretimin artırılma sini etkin biçimde destekleme siyasetine geçiliyordu.
NEP. çoğunlukla, Bolşeviklerin seferberlik siyasetlerine
daha sonra verilmiş olan adıyla “savaş komünizmi" köktenciliğinden, keskin bir dönüş olarak gösterilir; bu na
karşılık,
pek
çok
bakımdan, olaylara bakışta,
1917'den başlayarak süregelmekte olan değişikliğin ta mamlanmasını oluşturur. Bolşevikler, iktidarı ele geçir melerinden önce, sinif savaşımına öncelik tanıyan ve
bütün sorunların suçunu “seçkinlerin sabotajina“ yük
leyen bir partinin üyeleriyken, iktidarı ele geçirdikten sonra, ulusal sorunların sorumluluğunu üstlenmek, köylülerle ve "burjuva uzmanlar" (profesyoneller) gibi
topluluklarla birlikte çalışmak zorunda kaldılar. Bu "or tak" çalışmacı bakış açısı, geçmişten devralınan militan
sınıfsal bakış açısıyla, huzursuz bir beraberlik içinde ya
şama geçirildi.
Bolşeviklerin yıkılışın ve toplumsal çöküşün orta ye
rinde ayakta kalma savaşımı, partinin tartışmasız birliği ve disiplini üstünde önemle durmalarına yol açtı. Ikti
lerin kendilerine sadık kalmasını bekleyemezlerdi. Ūs
telik, düşük büyüme hızı, Rusya'yı, “düşman" kapitalist dünyanın saldırılarına enikonu açık bırakmış gibi görü nüyordu.
Uluslar. Ülkedeki uluslarla ilgili Bolşevik stratejisi de
benzer ikilemler karşısındaydı. Lenin, çarlık imparator luğu gibi büyük bir siyasal birime bağlı olmanın, ekono
mik yönden mantıklı olduğuna inanıyordu. Küçük ulus ların bağımsızlık istemeleri kuşkusuz, anlaşılabilir bir şeydi: Çarlık döneminde bu uluslar, büyük baskılar al tinda kalmışlardı. Lenin, rahatsız edici etken olan ulus lar üstündeki baskının kaldırılması durumunda, insanla
rin kendilerini artık öncelikle Gürcü ya da Özbek, vb
olarak görmekten çıkacaklanna, işçi sınıfının bir parçası
olarak "gerçek” kimliklerinin bilincine varacaklarına inanıyordu.
Çarlık imparatorluğunun, bir Sovyet Sosyalist Cum
huriyetleri Birligi halinde yeniden örgütlenmesinin ar kasında yatan düşünce buydu. 1922'de Rusya Ukray na, Transkafkas Cumhuriyeti ve Beyaz Rusya arasında bir antlaşma imzalandı. En büyük cumhuriyet olan Rus ya içinde, her ulusal topluluğun bir düzeyde yönetimde
söz hakkına sahip olmasını sağlamak için bir girişimde
daha bulunuldu. Ne var ki Bolşevikler, son amaçlarının
ulusallığı aşmak olmasına karşın, çelişkili olarak, ulus çuluğu yeni devletin örgütlenme ilkesi haline getirdil Bu stratejiyi yoğun bir tehlike izliyordu: Ulusçu bilinç,
beklendiği gibi sönüp gitmemesi durumunda, yeni yö netim çerçevesi içine iyice yerleşecek ve sosyalist dev
let için gerekli olan birlik ve merkezciliğe sürekli bir teh dit oluşturacaktı.
Partinin önderliği. Lenin'in ölümünden sonra Komü
132
SOVYET SOSYALIST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ
nist Partisi, bolşevikliğin ilk kurucusunun bulunmadığı bir ortamda birliği korumak gibi bir ikilemle daha karşı laştı. Sosyalist yapılanmanın güçlükleri kendini göster meye başlayınca, çeşitli topluluklar, parti çoğunluğu nun siyasetlerine muhalefetlerini dışa vurmaya başladı lar. Uygulanan siyasetler konusundaki görüş ayrılıkları na, çok geçmeden, en üst aşamadaki görevliler arasın
nitelendirdiği yiyecek ve tarım hammaddeleri biçimin
de bir vergi alınmasında israr etti. Bu "vergi"nin, köylü lerle dostluk ilişkilerinin sürdürülmesiyle bağdaşmama
si sorununa bir çıkış yolu ararken de, çok önemli bir ka rar verdi: Sanayileşmenin böyle bir değişme için gerekli elektriklendirme ve traktörler biçiminde zorunlu teknik
temelini sağlamasından önce, köylülerin kolektif çiftlik
da bölünmeler eklendi. Bu önderler bir ortaklaşa ön derlik” içinde çalışamadılar. Oysa, partinin birliği, mu
ler oluşturmaları zorunluluğunu getirdi.
halifler de dahil, bütün parti üyeleri tarafından paylaşı lan bir istekti. Partinin birliği konusundaki bu israr, parti içindeki muhalefeti sonunda etkisiz duruma getirdi. Lev Trocki, Grigori Zinovyev ve Lev Kamenev, 1927'de
yaşama biçiminde, bir altüst oluşa yol açtı. Zor yoluyla ve üstünde pek fazla düşünülüp taşınılmadan yürürlüğe
partiden çıkarıldılar. 1927'den sonraki merkezci siya
yesi” kararnamesini yayınladı (kulak, her türlü sıkıntının günah keçisi haline gelmiş olan hali vakti yerinde köylü
setin karşıtları (başlıcaları Nikolay Buharin ve Aleksey Rıykov), tutumlarını parti yüksek organlarının dışına ta şırmak yolunda hiçbir çabada bulunmayınca, kolayca
yenilgiye uğratıldılar ve sorumlu görevlerden uzaklaştı
Zorunlu kolektifleştirme, çağlardır süregelmiş köylü koyulan kolektifleştirme, sürecin maliyetini daha da ar tırdı. 1929 sonlarında Stalin "kulakların sinif olarak tasfi
lere, Bolşeviklerin verdiği addı). Milyonlarca köylü, topraklarından koparılarak uzak bölgelere sürüldü. Ki şisel çiftliklerin yerini kolektif çiftliklerin alması öylesine
nildılar.
hızlı gerçekleştirildi ki, bunun sonucu olarak, kitlesel bir
STALİN REJİMİNİN PEKİŞMESİ
Bu parti içi çatışmaların sonunda, kazanan Stalin oldu. Öbür önderler ülkeyi dolaşarak söylevler vermekle uğ
karışıklık doğdu. Geçici geri adımlara karşın, kolektif leştirme zorla ve amansız biçimde uygulandı. Devletin baskıyı gevşetmeye, hatta bir sorunun var olduğunu ka
raşırlarken, Stalin, parti genel sekreteri olarak günlerini,
bule yanaşmaması, 1933'teki kötü hasadı, milyonlarca
parti yönetiminin somun ve civataları üstünde çalış makla, yani dev boyutlu Sovyet devlet sisteminin bütün aşamalarına kendisine bağlı kişiler atamakla ve siyasal
insanın yok olduğu bir kıtlığa dönüştürdü. Temizlik hareketi. Stalin, bu köktenci ve çok ağır bedel
eşgüdüm sağlamakla geçiriyordu. Karşıtlarının meka
çok kişinin yoğun bir kuşkuyla baktığının farkındaydı.
nik bir siyaset olarak gördükleri şeyi, Stalin'in destekçi
leri parti birliği için yapılması gereken pratik iş olarak görmekteydiler. Stalin, dinleyicilerini peşinden sürük leyen bir hatip değildi; ama partinin "tek ülkede" -Rus ya'da- sosyalizmi kurarak, ileri Batı ülkelerine “yetiş
mek ve onları geçmek" isteğini kişiliğinde somutlaştır mıştı.
1929'a varıldığında, denetim tartışma götürmez bi
çimde Stalin'in eline geçmiş, genel sekreter partinin
karşısına çıkan ikilemlere kendi başına çözüm yolu
önerecek konuma gelmişti. Bunun üstüne Stalin, Bolşe
viklerin temel bazı hedeflerinin, bütün öbürlerinin fe
da edilmesi pahasına, kesinlikle korunması gerektiğine karar verdi. Söz konusu hedefler hızlı sanayileşme, par
ti ve toplum içinde birlik, sınıf düşmanları karşısında
ödenerek gerçekleştirilen siyasetlere, parti içinde pek
Partide birlik konusundaki bağnazca israrının, kuşkucu ve kindar kişiliğiyle birleşmesi, onu 1937-38'de doruk noktasına ulaşan "Büyük temizlik” adı verilen terör
kampanyası aracılığıyla, muhalefetle hesaplaşmaya yö neltti. Ülkenin siyasal ve ekonomik seçkinlerinin yok edilmesi, buzdağının yalnızca su üstünde görünen bö
lümüydü: “Temizlik hareketi" sırasında milyonlarca Sovyet vatandaşı ya idam edildi ya da zorunlu çalışma
kamplarına sürüldü.
Birlik ve merkezden denetim konusundaki zorlama, partiyle sınırlı kalmadı. Yönetim açısından özerklik ka zanmak yolunda gösterilen her çabayı ulusçuluk" ola
rak gören Stalin, bu "ulusçuluğun" bütün belirtilerini yok etmeye yöneldi. Kültür yaşamı, Yazarlar Birliği gibi merkezi örgütlerin denetimi altına sokuldu; yazarlara
uyanıklıktı.
ve sanatçılara, "sosyalist gerçekçilik"in izin verilen tek
ülkeyi sanayileşmeye zorladı. Rusya'nın bir sürü düş
Stalin ve destekçileri, kulakların yokedilmesi ve "Bü yük temizlik" gibi siyasetlerin içerdiği şiddeti, "hain ve her köşeye pusulanmış sınıf düşmanlarına" karşı uya
yüme hızına ulaşması gerektiğini ileri sürdü. Eşitlik ya da demokrasi gibi öbür sosyalist değerlerin, “ilkel sosyalist
niklığın gereği olarak haklı görüyorlardı. “Uyanıklık" konusundaki bu yoğun çaba, Devrim'in ilk günlerinde
Sanayileşme. Stalin, partide hiç kimsenin daha önce gerçekleşebileceğini aklına bile getirmediği bir hızla, manı tarafından yıkılmak istemiyorsa, insan üstü bir bü
üslup olduğu anlatıldı.
birikim" döneminin tamamlanmasına ve Rusya'nın ba
sabotajlarla ve karşıdevrimcilerle uğraşmak için kurul muş olan gizlipolis örgütünün, gün geçtikçe güçlenme sine yol açtı. Bu örgüt, Sovyetler Birliği'nin bütün tarihi
hızda tutmak için, köylülerden, geçici bir "vergi" diye
boyunca değişik adlar (son olarak Bk.KGB) altında var
şarıyla ilerleyen bir sanayi ekonomisi haline gelmesine kadar, beklemesi gerektiğinibildirdi. Büyümeyi istenen
1935'te, üretim
kotasını aşmasıyla
Sovyet işçilerinin
örneği olarak gösterilen Aleksandr Stohanov'un,
maden işçilerini "stohanovcu
olmaya çağıran bir konuşması
sırasında çekilmiş bir fotoğraf
SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ 133 lığını korudu. 1930 yıllarının olağan dışıterörü nedeniy le, gizli polis görevlileri, milyonlarca insanın, insanlık di şi koşullarda çalıştırıldığı bir zorunlu çalışma kampları
imparatorluğunun yöneticileri haline geldi. Çalışma
her türlü Alman yayılmacılığını önlemek umuduyla, Al manya'nın düşmanlarının saflarına katılmak. Çarlık yö netimi, sonunda ikinci seçeneğe eğilmiş, bu da Rus
ya'nın Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisine, sonunda
Yoluyla Islah Kampları Genel Yönetimi'nin (Rusça
da çarlık rejiminin çökmesine yol açmıştı.
adinin kısaltması olan GULAG adı, Aleksandr Soljenis tin'in bu kamp sistemini ayrıntılı biçimde anlattığı Gulag
Glavnoye Upravleniye Ispravitelno Trudovih Lagerey)
Iç savaşlar sona erdikten sonra, SSCB, Almanya'yla barışma yolunu izledi: Uluslararası sistemin içinde, Al manya da, SSCB de neredeyse birer "parya" sayıldıkla
Takımadaları (1973) adlı kitabıyla, sonradan bütün dünya tarafından öğrenildi.
rindan, ortak çıkarlar söz konusuydu. Rapallo Antlas ması'yla (16 Nisan 1922), iki ülke arasındaki ilişkiler
SOVYET DIŞ SİYASETININ OLUŞTURULMASI
Ülkedeki birliği sağlama çabasının ülke dışındaki karşılı gi, "komünizmin düşmanları" arasına düşmanlık to humları ekme çabası oldu. Bolşevikler, "düşman kapi talist devletler" tarafından kuşatılmış yoksul, yanıp yıkıl
resmileştirildi ve gizli bir askeri işbirliğinin yolunu açtı. Ama 1930 yıllarının başlarında Adolf Hitler'in iktidara
gelmesi, işbirliğinin daha ileri götürülmesini engelledi. Hitlerin komünizm düşmanlığı ve doğuya doğru geniş leme yönündeki açık istekleri, SSCB'yi ikinci seçenege,
mış bir ülke olan Sovyetler Birliği'nin zayıflığının ve çok
yani Almanya'yı yalıtma seçeneğine yönelmek zorun
kolay çökertilebilecek bir durumda olduğunun farkın
da bıraktı.
daydılar. Devrim düşmanlarının SovyetlerBirliği'ni ezip
geçememelerinin nedeninin, söz konusu düşman ülke lerin kendi iç çatışmalarından başka şeyle uğraşamaya cak durumda olmalarından kaynaklandığını düşünü yorlardı. Bu yüzden Sovyet dış siyasetinin, bu çatışma ları kullanarak, devrime soluk alma olanağı sağlaması
SSCB, “kolektif güvenlik” adı verilen bir siyaset izle
yerek, Almanya'ya yayılma çabalarının kazanç getir meyeceğini anlatmak için, Fransa ve İngiltere'yle işbirli ği yapma girişiminde bulundu. Ne var ki, Sovyetler Birli gi ile kapitalist demokrasiler arasında etkili bir işbirliği
gerektiğine karar verdiler.
kurulması konusunda var olan tek cilız olanak da, 1938'de ortadan kalktı ve 1939'da Münih konferan
Savaştan çekilme. 1917 Rus Devrimi'nden sonra, yeni
si'nin ardından Hitler, Çekoslovakya'yı işgal etti. Bunun
Sovyet yönetiminin dış siyasetteki ilk eylemi, dünya
emekçilerine kendi yönetimlerini, acil, eşitlik temeline
üstüne Stalin,
dayalı bir barış yapmaya zorlamaları çağrısında bulun
daha hızla yön değiştirerek, Ağustos 1939'da Alman ya'yla bir saldırmazlık pakti (Nazi-Sovyet Paktı) imzala
mak oldu. Bu çağrı yanıtsız kalınca, Lenin ve çalışma ar
dı. Böylece iki cephede birden savaşma korkusundan kurtulan Hitler, hemen Batı Polonya'ya saldırırken, Sovyetler de Doğu Polonya'yı işgal ettiler. Bunun sonu cu, İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesi oldu. Stalin,
kadaşları, Almanya'yla savaşı sürdürüp sürdürmeme
konusunda karar vermek zorunda kaldılar. Ordunun
dağılması ve ekonominin çöküşü, Bolşevikleri savaşı
başarıyla yürütme konusunda önceki Rus yönetimle rinden daha da güçsüz bir duruma düşürmüştü. Bunun
farkında olan Almanlar da, barış için son derece ağır ko şullar ve önemli toprak istekleri öne sürdüler.
1918 başlarında, küçük bir sınır kasabası olan Brest Litovsk'ta Bolşevikler, bu ağır koşulları kabul eden bir antlaşma imzaladılar. Lenin, antlaşmanın imzalanma
sından sonra bile, partinin onaylaması için bütün etkisi ni kullanmak zorunda kaldı. Rusya'nın zayıflığı konu
sunda yapmış olduğu ciddi değerlendirme, daha sonra,
dış ilişkilerdeki en önemli başarısı olarak kabul edildi. Bu arada henüz yerleşmemiş olan Sovyet yönetimi, Al
manya Kasım 1918'de öbür kapitalist devletler tarafın dan yenilinceye kadar, ayakta kalmasına yetecek soluk
Hitler'in cesaretlendirmesiyle, bir kez
Almanya ile Batı devletleri arasında uzayıp giden bir sa vaş beklemiş olsa bile, çok geçmeden düşkınıklığına ug
radi. Hitler, Avrupa kıtasını hızla egemenliği altına alıp, gözlerini doğuya dikti.
Komünist Enternasyonal. Dıştan gelen tehdidin būtu nüyle ortadan kaldırılması, ancak dünya sosyalist devri miyle gerçekleşebilirdi; oysa Sovyetler, daha 1920 yıl
larinda bunun yakın bir gelecekte gerçekleşmesi umu
dunu bırakmışlardı. Bununla birlikte, dıştaki Komunist
Partiler, kapitalist ülkeler içindeki toplumsal çatışmayı, Sovyetlerin yaranına çevirmeye çalıştılar; Lenin tarafın
dan 1919'da kurulan Komünist Enternasyonal (ya da Komintern) içinde bir araya geldiler.
Komintern'in anlamını ve önemini yalnızca Sovyet
alma olanağını bulmuş oldu. Ama Almanya'yla ayrı bir
dış siyasetinin bir aracı olmak derecesine indirmek hak
barış imzalanması, bunu bir "ihanet" sayan İtilaf Dev
sız olmakla birlikte, SSCB Komünist Partisi'nin dev bo yutlu saygınlığı ve maddi kaynaklar sayesinde Komin
letleri'nin eline, sonradan patlak veren iç savaşlarda
Bolşeviklere karşı müdahalede bulunma kozunu da vermiş oldu. Ne var ki, müdahaleleri, büyük ölçüde kendi aralarındaki rekabet yüzünden, sonuçsuz kal di.
Uluslararası tanınma. iç savaşlar dönemi kapanırken, öbür devletler arasındaki sözü edilen rekabet, Sovyet
ler Birliği'nin ticaret ilişkileri kurma ve diplomatik olarak tanınma sürecini hızlandırdı. Yenilgisinden sonra yalıtıl mış bir durumda bulunan Almanya, SSCB'yle ilk bağ kuran büyük devlet oldu (1922). ABD'nin, SSCB'nin
Milletler Cemiyeti'ne kabul edileceği 1934 yılına kadar sürdürdüğü tanımama tutumuna karşın, Almanya'yı öbür devletler izledi.
Almanya'yla ilişkiler. İki dünya savaşı arasındaki yıllar da, Almanya'nın yükselen gücüne nasıl karşılık verile
ceği, Sovyetler Birliği'nin dış siyasetinin ikilemini oluş turdu. Bu, çarlık döneminden miras kalmış bir ikilemdi. Çarlık yönetimin iki seçeneği vardı: Başka yerlere yayı
lacağı umuduyla Almanya'yla dostluk bağları kurmak;
tern'e kolayca egemen olduğu da bir gerçektir. Bütün üye partilere Sovyetler Birliği'ni savunma görevi verilir ken, Komintern'in varlığı SSCB'ye ikili (biri devletler
arasında uluslararası ilişkiler düzeyinde; öbürü partiler
arasındaki ilişkiler düzeyinde) bir diplomasi izleme ola
nağını sağladı (bununla birlikte Komintern, Stalin'in
İkinci Dünya Savaşı'ndaki müttefiklerinin isteklerine uymasıyla, 1943'te dağıtıldı).
1939-1941 arasındaki dönemde, SSCB, Doğu Po
lonya'yı, Baltık ülkelerini (Letonya, Estonya ve Litvan ya), Karelya'yı ve Besarabya'yı topraklarına katmıştı. Bu
yeni toprakların çoğu, daha önce Rusya Imparatorlu
ğu'nun bir parçasıydı. Sovyet yetkilileri, daha başlan
gıçta, Bati sınırları üstündeki küçük devletlerin kapitalist
devletler tarafından kolayca Sovyet düşmanlığının aleti olarak kullanılabileceğini sezmişler, 1920 Polonya
Sovyet Savaşı, bu sezgiyi pekiştirmişti. Nazi-Sovyet
Paktı, Stalin'e bu tehlike kaynağını ortadan kaldırma fir satını sağladı.
134
SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ
İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI 1931'de Stalin yüksek ekonomik büyüme hızını, "Biz,
ilerlemiş ülkelerin elli yıl gerisindeyiz. Bu arayı on yılda kapatmalıyız. Ya kapatırız ya da bizi ezip geçerler," sözleriyle savunmuştu. Tam on yıl sonra, İkinci Dünya
Savaşı'nın 22. ayında, SSCB toprakları Almanya birlikle ri tarafından istila edildi ve Stalin yönetiminin ölüm ka lim sınavı başladı.
Bu sınav hiç de umut verici bir biçimde başlamadı. 22 Haziran 1941'de Hitler, birliklerine sınırı geçmeleri
larından 1943 başlarına kadar bu kenti ele geçirmek için en seçme birliklerini cepheye sürdü. Ne var ki, Al man ordusunun Şubat 1943'te Stalingrad'da teslim ol
mak zorunda kalması, Üçüncü Reich'in sonunu başlat
mış oldu.
Ardından Kızıl Ordu, kanlı çarpışmalarla, Berlin'e doğru amansız biçimde ilerledi: Mayıs 1945'te, Sovyet
bayrağı, Almanya'nın başkentindeki Reichstag binası nin yıkıntıları üstünde dalgalanmaya başladı; ABD ve Sovyet orduları da o sırada Elbe ırmağı kıyısında buluş
buyruğunu verdiğinde, neredeyse tam bir sürpriz yap
tular. Almanya'nın yenilgisinin ardından, ABD ve İngil
şansızlığı, toprak istilalarını kamufle etmek, hava saldırı
di.
mayı başarmıştı. Stalin'in haber alma konusundaki ba larını kamufle etmekten daha zor olduğundan, ertesi yıl
gerçekleşecek Japonların ABD'ye karşı Pearl Harbour baskınındakinden daha da korkunçtu. Alman orduları,
Sovyet ordularına korkuç kayıplar verdirmeyi ve ülke
tere'nin isteğiyle SSCB, Japonya'ya karşı savaşa da katıl
STALIN YÖNETİMININ SON DÖNEMİ Stalinin resmi biyografisine göre, Büyük Yurtseverlik Savaşı (Sovyetler'in İkinci Dünya Savaşı'na verdikleri
ad), "Sovyet devletinin maddi ve manevi güçlerinin,
nin iç kesimlerine derinlemesine ilerlemeyi başardılar.
dayanıklılık ve yaşama gücünün çetin bir sınavı oldu.
Bunda Stalin'in, 1937-38'de Kızıl Ordu'nun en üst ko
Sovyet sosyalist devleti, savaş sınavından yüzünün
muta kademesini ortadan kaldırtmış olmasının da bü
akıyla, her zamankinden daha güçlü ve daha dayanıklı olarak çıktı". Stalin, hızlı sanayileşme, kolektifleştirme ve uyanıklık siyasetlerinin haklılığının kanıtlandığını dü şünmekteydi: Çarlığı yenilgiye uğratmış olan Almanya, Sovyetler Birliği tarafından yerle bir edilmişti. 1945'te pek çok insana, kuşku ve baskı dönemi çok yakında sona erecekmiş gibi görünüyordu. Ne var ki, bu umutlar çok kısa sürede kırıldı: Parti yöneticileri, ekonomik yeniden yapım ve ulusal güvenlik için, men geneyi sıkıştırmak gereğini duymuşlardı. Savaşın yol aç tığı yıkım ve devletin uyguladığı amansız baskı, 1940
yük payı oldu.
iç cephede varlığı korumak gereksinmesi, her şeyin önüne geçti ve Sovyet sisteminin kaynakları seferber etmek, çok sıkı öncelikler belirlemek, hoşnutsuzluğu
etkisizleştirmek gibi özelliklerinin gelişmesini sağladı. Fabrikaların ve işçilerin yerlerinin değiştirilmesinde
gösterilen başarı, kargaşanın orta yerinde, etkileyici bir
yönetim yeteneğinin kanıtı oldu. Ingiltere'nin ve SSCB'nin, Almanya'yla savaş halinde
bulundukları bu durumda, gerçek bir ittifak oluşturmak konusunda önlerinde pek az engel kalmıştı. ABD de, 1941'de savaşa girmek zorunda kalınca, bu ittifaka ka uldı. Ödünç Verme ve Kiralama Yasası gibi programlar
la Batılı müttefikler, SSCB'ye oldukça büyük malzeme
yardımı yaptılar. Alman ve Sovyet birliklerinin karşı kar
yıllarının ikinci yarısını, ülke tarihinin en güç dönemle rinden biri haline getirdi.
Savaş sonrasındaki baskı siyaseti. Ülkenin sanat ve kül tür yaşamı, bu dönemde en düşük düzeyine indi. Sta lin'in destekçilerinden Andrey Jdanov, yapıtları resmi
siya geldikleri Doğu cephesindeki savaş, Batı cephesin dekinden kat kat daha vahşice ve barbarca oldu. Savaş
parti ölçütlerine göre yetersiz bulunan ülkenin en iyi iki edebiyatçısını (öykü yazarı Mihail Zoşçenko ile şair An
sırasında ABD basını da, SSCB'ye karşı farklı bir tutum aldı. Mart 1943'te Life dergisi, kapağında Stalin'in fo
Bilim alanındaki durumsa, daha da kötüydü. Trofim Li
toğrafı bulunan bir SSCB özel sayısı yayınladı ve içinde ki makalelerden birinde, “Kızıl önderler"... "sağlam, sa
dik, yetenekli yöneticiler" diye tanımlandı. Life'ın baş yazarı, “Tarihte bu kadar çok şeyi,bu kadar az zamanda hiçbir ulusun başaramamış olduğunu söylemek yerin dedir. Sovyet önderleri bize bu işin yapılması için haber denetiminin gerekli olduğunu söylüyorlarsa, şimdiki
durumda bu sözü doğru kabul edebiliriz" yorumunu yaptı.
na Ahmatova) suçlayarak, döneme damgasını vurdu. senko, genetik yasalarının yadsınması koşuluyla tarım da mucizeler yaratılabileceğine, partinin en üst yöneti cilerini inandırmayı başardı. Genetiğin, SSCB'de "sahte
bir burjuva bilimi" olarak nitelendirilmesiyle, biyoloji nin en önemli kollarından biri bütünüyle yok sayıldı. Stalin'e göre, savaş, SSCB'deki uluslar çeşitliliğinin, artık çarlık dönemindeki gibi bir zayıflık kaynağı olma.
dığını göstermişti. Gene de, kuşkucu öfkesi, en çok ulu sal azınlıklarla olan ilişkilerde kendisini gösterdi. Sava
1941 sonlarında Almanlar, Moskova'yı ele geçirme
şin sonuna doğru Stalin, ülke sınırları içindeki bazı halk
tirdiler. Dönüm noktası, Volga kıyısındaki Stalingrad'da
ların Almanlarla işbirliği yapmış olduklarına karar verdi ve bunun üstüne, Kırım Tatarları gibi uluslar, topluca SSCB'nin başka bölümlerine sürgün edildi. Rus halkını
yi başaramayınca, savaşı hızla sona erdirme şansını yi
aylarca süren uzun çarpışmalar oldu. Hitler, 1942 orta
Ikinci Dünya Savaşı sırasında, Stalingrad
(Volgograd)
yıkıntıları arasında
Alman mevzilerine
sald Sovyet askerleri. Alu ay
boyunca çok çetin
çarpışmaların
yapıldığı Stalingrad Savaşı, Sovyetlerin zaferiyle sona ermiştir (Şubat 1943).
SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ 135 yücelten irkçı propaganda, ülkenin her yanını sardı; pek de gizlenmeyen bir Yahudi düşmanlığı, basın kam
panyalarında gün geçtikçe daha göze batar duruma geldi. Winston Churchill'in ortaya attığı "Demir Perde” deyimi, Stalin'in SSCB'yi ve uydularını dünyanın geri kalanından ayırma siyasetini tanımlamaya son derece
uygun düşüyordu. Doğu Avrupa'da Sovyet siyaseti. Savaşta çekilen acılar ve sıkıntılardan sonra, SSCB yöneticileri, Doğu Avru pa'da dost yönetimlerin işbaşına gelmesinde ayak dire diler. Uygulamada bu, bütün Doğu Avrupa ülkelerinde (Avusturya dışında) Kızıl Ordu'nun denetiminde Sovyet tarzı rejimlerin kurulması anlamına geldi. 1948'de, Do ğu Avrupa'da çeşitliliğin yerini, birbiçimlilik ve tam bir Sovyet denetimi aldı. Tek istisna, Kızıl Ordu'nun doğru
dan yardımı olmaksızın iktidara gelen bir Komünist Par tisi'nin bulunduğu tek ülke olan Yugoslavya'ydı. Yugos lav komunistlerinin önderi Tito, Stalin'e başarıyla kafa
tutarak, bağımsız bir siyaset izlemeyi başardı.
değil, aynı zamanda onun başarılarından yararlanmak gereğini de gündeme getiriyordu.
Ekonomi alanında, Stalin döneminde yaratılan sis.
tem, verimlilik ve tüketici egemenliğinden çok, topluca
seferber olmaya ve merkezden denetime agırlık veri
yordu. Sovyet sisteminin mantığı, varolan kaynakların üretken biçimde kullanılmasının sonucu olan yoğun
büyümeden çok, yeni kaynakları işletmeye açmaya da
yanan yaygın büyümeyi hedef alıyordu. Yaygın sistem,
ulusal önceliklerin açık-seçik olduğu, geniş hammadde kaynaklarının büyük verim düşüklüklerine katlanma olanağı sağladığı durumlarda (Stalin yönetimindeki du
rum), en iyi biçimde işleyen bir sistemdi. Buna karşılık, hammaddeleri kıtlaşmış, tüketici gereksinmelerinin es
nek bir verimlilikle karşılanmasının gerekli duruma gel
diği savaş sonrası dünyasının getirdiği zorunlulukları karşılayamazdı. Stalin ülkeye, ürkütücü bir nükleer si lah cephaneliği ve son derece saygın bir uzay progra
mini yaratmak için gerekli sanayi ve teknoloji temelini
Önceki yılların kapitalist kuşatmasının yerini, bu kez SSCB'nin Bati sınırlarını koruyan sosyalist bir çember al
miras bırakmıştı. SSCB'nin dünya ölçeğinde bir süper güç durumuna gelmesini sağlayan da bu olmuştu. Ama
mıştı. Birçok SSCB vatandaşının bunu Stalin'in en bü. yük dış siyaset başarısı saymasına karşın, ödenen bedel oldukça yüksekti: Sovyet önderleri hiçbir zaman, hem
uzun vadede dünya ölçeğinde rekabet, Sovyet siste
SSCB'ye sadık, hem de yöre halkları tarafından kabul edilebilir yönetimler kurmayı başaramadılar.
minde pek de bulunmayan bir ekonomik ve kültürel canlılık gerektiriyordu. Siyaset alanında, Sovyet önder
leri alışılagelmiş bir ikilemle karşı karşıyaydılar: Halkais
Doğu Avrupa'nın SSCB'nin egemenliğine girmesi
teklerini ve acılarını özgürce dile getirmesine olanak verilmesi durumunda, sistemin bunun sonuçlarıyla ba
SSCB ile Batı arasında 1940 yıllarının sonunda gelişen
şa çıkamaması olasılığı vardı. Toplumsal sorunların tar
şı'ndaki "müttefiklik" anısı hızla silinerek, yerini Batı'nın
tışılmasına izin verilmemesi durumundaysa, birçok so runun çözülmeden kalmaya devam etmesinin yanı sı
soğuk savaşın başlıca etkeni oldu. İkinci Dünya Sava Sovyet yayılmacılığı ve Batı Avrupa için içerdiği tehdit
ra, Sovyet vatandaşlarının iç yabancılaşması artacaktı.
konusundaki korkuları aldı. Bu arada, Doğu Avrupalı uydularındaki süregen huzursuzluğun, SSCB'yi bu hu
Bu temel ikilemi, çeşitli ulusal azınlıkların toplumsal ge lişmenin çok farklı düzeylerinde bulunmalan, daha da
zursuzları düzenli biçimde bastırmak yolunda müda
keskinleştiriyordu.
halelere yöneltmesi, Batı'nın güvensizliğini bir ölçüde
haklı çıkardı.
Stalin'in ölümü. 1940 yıllarının sonları ile 1950 yıllarının başlarında, Sovyet atom ve hidrojen bombalarının ger çekleştirilmesi, Çin'de komünist yönetimin kurulması ve Güney Kore'nin, Komünist Kuzey Kore tarafından is
tilası, dünyada komünizmin ilerlediği görüşünü doğru
lar gibi görünüyordu. Ne var ki, Stalin, ilerlemiş kapita list ülkeler karşısında Sovyetler Birliği'nin kolayca yara lanabilir durumda olduğu duygusunu taşımaktaydı. Ömrünün son yıllarında, kişiliğinin olumsuzyanları da ha da belirgin duruma geldi. 1930 yıllarının sonlarında başlatılan “kişiye tapma kültü", savaş sonrası yıllarında
yeni yeni boyutlara tırmandı. Stalin,"halkların babası", "insanlığın akıllı öğretmeni”, “bütün çağların ve yerlerin en büyük dâhisi" nitelendirmeleriyle alabildiğince övüldü. Paranoyasının son patlayışlarından birinde, ço
ğu Yahudi olan kendi doktorlarının onu zehirlemek için fesat kurdukları kuşkusuna kapılan (bu ara dönem, “Doktorlar Suikastı" diye adlandırılır) Stalin, bu doktor
lar ve belki de yakınındaki pek çok insan için büyük bir talih eseri olarak, Mart 1953'te apansızın öldü.
KURUŞÇEV DÖNEMİ Stalincilikten kurtulma hareketi, Stalin ölür ölmez baş ladı. İlk işareti, “Doktorlar Suikastı"nın düzmece bir olay olduğunun açıklanması oldu. Onu Haziran
1953'te, sıradan vatandaşlar kadar, parti seçkinlerinin de çekindikleri gizli polis şefi Lavrenti Beria'nın tutuk lanması izledi. Beria gizlice yargılanarak, idam edildi.
Stalin'in suçlanması. Stalincilikten kurtulma hareketi, Sovyet yöneticileri arasındaki çekişmeler için patlatıcı
işlevi görme potansiyelini taşıyordu; çünkü en üst go
revlilerin tümü, Stalin'in suçlanına katılmışlardı. Stalinci likten kurtulma silahını en ustaca kullanan kişi, yeni par ti sekreteri Nikita S. Kruşçev oldu. Stalin'e duyduğu kişi sel nefreti, atak bir siyasal taktik duygusuyla birleştiren 12 Nisan 1961'de
kozmonot Yuriy Gagarin'i uzaya
götüren Vostok 1 adh uzay gemisinin hidlatılışı sırasında çekilmiş
SOVYET SİSTEMININ IKINCI İÇ BUNALIMI
bir fotoğral.
Stalin'in ölümü, parti ileri gelenleri için hem bazı yeni fırsatlar, hem de bazı tehlikeler yarattı. Gerçekleştiril
uzay yolculuğu
mesi gereken ilk iş stalincilikten, yani sistemin Stalin'in kişisel zorbalığıyla doğrudan özdeşleşmiş aşırılıkların
Tarihte ilk insanl olan bu yolculuk dünyada būvük
yankılar
dan kurtulmaktı. Ne var ki, stalincilikten kurtulma hare.
uyandırırken, olayı
keti, dünya ölçeğinde rekabetini sürdürebilecek, kendi
Sovvet
ayakları üstünde duran bir sistem yaratma işinin, olum
teknolojisinin
nizmin ilk iç bunalımınına yanıt olarak, her şeyi, Sovyet
işareti olarak degerlendiren ABD'de büyük
suz yanını oluşturuyordu. 1920 yıllarında Stalin, komū toplumu için bir sanayi temeli yaratmaya bağlamıştı.
İkinci iç bunalım, yalnızca Stalin'in suçlarını kınamayı
üstünlügünün bir
kaygılar yaratmıştır.
136
SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ
Kruşçev, partinin 1956'daki 20. Kongresi'nde Stalin'i "cani bir zorba" olarak suçladı. Bu sözde gizli söylev, çok geçmeden dünyanın her yanında öğrenildi ve dün ya komünist hareketinde, bir dönüm noktası oluşturdu.
Sözlerine uygun biçimde davranmaya koyulan Kruş. çev, milyonlarca tutuklunun çalışma kamplarından ser
best bırakılmasını sağladı. Stalin terörünün bunca kur banının dönüşü, Sovyet toplumunu kalıcı biçimde de ğiştirdi.
Geri dönen kişilerden biri, Aleksandr Soljenitsin'di.
Soljenitsin, 1962'de, zorunlu çalışma kampında yatan
yerel yöneticiler, yıkımın boyutlarını Moskova'daki
merkezi yönetimden gizlediler. 1960 yıllarının başın da, "el değmemiş topraklar" alanının büyük bölümü,
toz fırtınalarıyla kavrulan, ot bitmeyen çorak, kurak bir bölgeye dönüştü. Kruşçev'in denemeleri, parti ileri gelenlerinden bü yük bölümünü de ona düşman etti. 1963'te partiyi ikiye
bölerek yarısına sanayinin, öbür yarısına da tarımın so
rumluluğunu vermesi gibi tasarıları, görevden alınması eğilimini güçlendirdi. Gerçekten de, parti ileri gelenleri arasındaki bir uzlaşma sonucunda, Ekim 1964'te gö
sıradan bir işçiyi kısa, abartısız ve dokunaklı bir biçimde betimleyen İvan Denisoviç'in Yaşamında Bir Gün adlı romanını Kruşçev'in desteğiyle bastırmayı başardı.
revden alındı. Ama görevden alınması, aynı zamanda
Ama yukarda sözü edilen ikilemler nedeniyle, Krus
di; idam edilmedi; yalnızca bir pansiyona yerleştirile rek, halkın gözünden uzak tutuldu. Bu dönemde yazdı ğı anıları, yurt dışına kaçırılarak, ölümünden (1971) ön
çev'in stalincilikten kurtulma hareketi ve genel olarak
kültürün özgürleştirilmesi karşısındaki tutumu, hem ka rarsız, hem de tutarsızdı.
Dış siyaset. Kruşçev'in yönetiminde, Sovyetler Birliği ilk kez, Üçüncü Dünya'da etkili bir rol oynamaya başladı. Kruşçev, sosyalizmin, geleceğin dalgası olduğuna iç tenlikle inanmıştı; bağımsızlıklarını yeni kazanan birçok eski sömürgede yöneticilerin benimsedikleri Batı-karşı
ti siyasetler, onun görüşünü doğrular gibi görünüyordu. Ne var ki, uzun vadede düşünüldüğünde, kimin kimi kullandığı pek belli olmadı. Sovyetler Üçüncü Dünya önderlerini kullandılarsa da, onlar da Batı'ya karşı SSCB'yi kullandılar. Sonuçta SSCB kendini, sürdüreme
yeceği, dünya ölçeğinde bir rekabetin içinde kilitlenmiş durumda buldu. Kruşçev'in, Küba'daki Castro rejimine
desteği, ABD ile SSCB'yi karşı karşıya getiren Küba bu nalımına (1962) yol açınca, SSCB geri adım atmak zo runda kaldı.
iç siyaset. Kruşçev'in iç siyaseti, sistemli bir reform ger çekleştirmekten çok, her şeyi olduğu durumda tutma arayışıyla nitelenir. Önemli tasarılarından biri "el değ
memiş topraklar" kampanyasıydı. 1923'te uygulamaya konan bu tasarıda, Kazakistan, Batı Sibirya ve Güney
Urallar'daki çok büyük işlenmemiş toprakları tarıma açarak, tahıl üretimini artırmak amaç alınmıştı. İlk bir
kaç yıl başanlı sonuçlar elde edildiyse de, ardından sis temin korkunç sınırlılığı ortaya çıktı: Topraklar aşırı iş lendi; toprak aşınması hızla yayıldı ve kaygıya düşen Nikita Kruşçev'in, 5 Şubat 1956'da Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin 20. Kongre'sinde, "Stalin döneminin suçları"nı açığa vurması sırasında çekilmiş bir fotoğrafı. Altı
saatlik bu "gizli konuşma", stalincilikten kurtulma sürecinde, çok önemli bir adım olmuştur.
da, getirmiş olduğu bazı temel ilkelerin başarıya ulaş
masını temsil ediyordu: Yargılanmadı; partiden atılma
ce yayınlandı.
BREJNEV VE DURAKLAMA DÖNEMİ Kruşçev'i işbaşından uzaklaştıran parti oligarşisi, onun yerine Leonid Brejnev'i getirdi. Brejnev'in halkla arası iyi, başlıca tutkuları domino ve av olan bir uzlaşma ada
yı olarak seçilmiş olduğu söylenir. Oysa, Brejnev, ken
dinden hiç beklenmeyen siyasal beceriler gösterdi ve 1970 yıllarının ortalarında, karşıtları partinin üst yöneti
minden uzaklaştırılmış, bir tür “mini kişiye tapma" kül tü, hızla uygulanmaya başlanmıştı. Uzmanlaşma ve akılcılık. Brejnev'in, komünizmin Sta
lin-sonrası bunalımına başlıca yanıtı, profesyonelleştir me ve akılcılık girişimi oldu. Profesyonelleşmeye (yani uzmanlaşmaya), yönetimin siyasetlerini dikkatle tartış
maya, bürokrasiye hızlanmasını sağlayacak bir biçim
kazandırmaya, uzun vadeli stratejilere ağırlık veren Brejnev, ülkeyi XX. yy'ın ikinci yarısına bu yolla ulaştır mayı umuyordu. Geçmişin mantıksızlıkları reddetme girişiminin simgelerinden biri, Lisenko'nun görüşlerin
den kesin biçimde vazgeçilmesi oldu. Ne var ki, akılcılığın öbür yüzü, önceden kestirile meyen şeylerden ve istikrarsızlıktan nefretti; bu da
Brejnev'i, aşağıdan gelecek her türlü reform girişimine büyük bir kuşkuyla bakmaya yöneltiyordu. 1968'de, Çekoslovakya'da Komūnist Partisi tarafından başlatılan reform hareketinin (Prag Baharı), Sovyet tankları tara
fından ezilmesi, bu tutumu açıkça ortaya koydu. Buna, Batı'da “Brejnev öğretisi" diye adlandırılan şeyin dile getirilmesi eşlik etti: Sovyetler Birliği, sosyalizmin temel
ilkeleri tehdit altına girerse, başka ülkelere müdahale etme hakkının olduğunu ileri sürdü.
1966'da Andrey Sinyavski ve Yuri Daniel'in yargılan maları da, özgürleşme yolundaki reformların duracağı ni açıkça ortaya koydu. Bu iki romancının suçları, yapit
larını basılmak için yurt dışına göndermiş olmaktı. Brej nev yönetimi, baskıya yeni bir boyut getirdi: Kuralları çiğnememiş sıradan bir vatandaşın, tutuklanma tehlike
sinden korkmasına gerek yoktu.
Yumuşama. Brejnev'in yumuşama siyasetine de, akılcı
lik ile denetimin birleştirilmesi damgasını vurdu: Brej nev'in amacı ABD'yle ilişkileri düzeltmek ve dünya ti caretinden, gereksinme duyulan ekonomik yararları
sağlamak, buna karşılık, toplumsal ve ekonomik dene
timi elden kaçırmak tehlikesi bulunduğundan, Sovyet toplumunu pek de dışa açmamaku. Bu yüzden, ABD
başkanları Nixon, Ford ve Carter'la yaptığı birçok zirve toplantısına karşın, Üçüncü Dünya ülkelerinde, Batı'yla Kruşyçev'in başlatmış olduğu rekabeti sürdürdü.
Siyasetin felce uğraması. Brejnev'in akılcılık çabaları, çürümüş stalinci sistem içinde kendi kendini ayakta tu
tacak bir dinamiğin bulunmamasını, ödünleyemedi.
SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ
137
mu, hem geçmişinden, hem de geleceginden kopmuş görünüyordu. Geçmişin gerçek bir tartışmasının riskle rini göze alamayan Sovyet yönetimi, Stalin'i ne eleştiri
yor ne de savunuyor, yalnızca adını anmamakla yeti niyordu. Bolşevikliğin eski düşü, yok olup gitmişti. Sov
yet önderlerinin onun yerine koyabildikleri tek şey Rus ya Cumhuriyeti'ne (ya da Rusya Federasyonu) agırlık tanıyan bir ulusçuluktu. Gerek ulusal, gerek kişisel bir gelecek umudu kalmayınca, insanlar, kendi özel kaygı larının içine gömüldüler.
1982 sonunda, Brejnev'in öldüğü sırada, köklü re
formlar gerekli olduğu yolunda yaygın bir kanı yerles mişti. Sonraki iki önder, Yuri Andropov ile Konstantin
Çernenko, ancak iki yıl dayanabildiler. Ardından, ülke nin kaderi 1985'te, genç, dinamik bir önderin, Mihail
Gorbaçov'un ellerine teslim edildi.
GORBAÇOV VE SSCB'NIN SON İÇ BUNALIMI
Gorbaçov, Sovyet sisteminin hastalıkları için hazırla dığı reçeteye, perestroyka ("yeniden yapılanma“) adı Leonid Brejnev (ortada) ve ABD Başkanı Richard Nixon'ın
(karşısında), Moskova'da Mayıs 1972'de SALT (Stratejik
Silahların Sınırlandırılması Görüşmeleri) antlaşmalarını imzalamak için buluşmalan sırasında çekilmiş bir fotoğraf.
Nükleer silahlara sınırlama getiren bu antlaşmalar, Brejnev'in Batı'yla yumuşama siyasetini yansıtıyordu.
ni vermişti. Perestroyka, Sovyetler Birliği için zama nin geçmekte olduğu duygusuna, “ya şimdi ya da hiç" duygusuna dayanıyordu: Ya sosyalizmin vaat ettikleri ne ulaşılacak ya da SSCB, önemsiz bir “üçüncü sinif devlet durumuna düşecekti. Perestroyka'nın en çarpıcı
öğesi, glasnost ("açıklık") anlayışıydı. Rusça "ses" sözcüğüyle ilgili olan glasnostun amacı, Sovyet toplu
Brejnev dönemi sürerken, parti yönetiminin en üst ba
muna, yapıcı eleştiriler işitme umuduyla, sesini yeniden
samaklarında siyasetin felce uğraması, bu durumu açık ça gözler önüne serdi. Brejnev'in kendisi de, 1970 son
kazandırmaktı. Buna karşılık Gorbaçov'un ekonomik
larında geçirdiği felçten sonra, bir daha sağlığına kavu şamadı. Döneminde, "kadrolara güven” sloganı gere ğince, en üst görevlerde çok az personel yenilenmesi oldu: Sistem "otomatik pilota" bağlanmış görünüyor du.
Rejim karşıtları hareketi. Toplumun durumu, devlet ve
partide gün geçtikçe artan durgunluğa uymuyordu. Tam tersine, resmi çevredeki felç durumuna karşılık,
Sovyet vatandaşları, kişisel hedeflerinin peşinde koş
makta çok büyük bir eneji gösteriyorlardı. Bu hareketli
liğin dışavuruluş biçimlerinden biri, sisteme eleştiriler yöneltmek, reform düşüncelerini tartışmak ve yolsuz
lukları açıklamak konusunda yukardan gelecek baskıla ri göze alan rejim karşıtları hareketi oldu. Hareketin ya
zarlarının yapıtları "samizdat” ("kendi kendine yayın")
aracılığıyla dolaştırılıyor, el yazmaları elden ele geçirili
yor ya da evlerdeki yazı makineleriyle özenle kopya
edilerek çoğaltılıyordu. Karaborsacılar ve gün geçtikçe
beliren yeraltı ekonomisinin üyeleri, aynı derecede et kinleşmişlerdi.
Brejnev'in son yılları. Durgunlaşma, dış siyasette de
gözlenmekteydi; Sovyet yönetimi verimsizliği açıkça ortaya çıkan dış siyasetini değiştirme gücünü bulamıyor
gibi görünüyordu. SSCB'nin batı kesimine nükleer baş
liklı füzelerin yerleştirilmesinin sürdürülmesi, Batı Avru pa'ya güven verme yolunda harcanan önceki çabaları boşa çıkardı. Kruşçev döneminde Çin'le başlamış olan anlaşmazlıksa, sınır bölgelerinde ciddi silahlı çatışmala ra tırmandı. Brejnev'in son yıllarında, yıkımla sonuçla
nacak bir karar da alındı: 1979 sonlarında, Sovyet bir
likleri, Afganistan'a müdahale ettiler ve bir anda kendi lerini, hem ekonomik, hem de siyasal yönden son de
rece pahalıya mal olacak uzun bir savaş batağına bat mış buldular.
1980 yıllarının başında, uzun süredir temel sorunlara
gösterilen kayıtsızlık, bütün sistemin genel bir bunalıma
girmesine yol açtı. Ekonomik büyüme, durma noktası na kadar geriledi. Çok daha tehlikeli olansa, büyüyen
toplumsal (gerçekte manevi) bunalımdı. Sovyet toplu
hedefleri, daha az atılgandı: Brejnev'e özgü akılcılık ile özünde küçük özel işletmeler olan kooperatiflerin ya
sallaştılması gibi yenilikçi öğeleri birleştiriyordu. iç siyasette Gorbaçov, ağırlığın partiden devlete ak tarılmasını, yani, seçilmemiş, "yol gösterici“ partinin elinde olan iktidar tekelinin, yasama gücünün sorumlu luğuna ve hukuk devletine aktarılmasını istiyordu. Dış
siyasetteyse, Gorbaçov ve dışişleri bakanı Eduard Şe varnadze, karşı karşıya gelmek yerine, karşılıklı bağım
lilik ve işbirliğini vurgulayan “yeni düşünüş”ün dünya ölçeğinde sözcüleri oldular. Gorbaçov'un tutkulu yeni den yapılanması, sistemin yadsınması değil, leninciide allere inancı koruyacak kökten bir stalincilikten kurtul
ma olarak tanımlanıyordu.
Perestroyka'nın gelişmesi. Gorbaçov, bu son derece iddialı programının ana çizgilerini açıkladığı zaman, yurt içinde ve yurt dışında ilk tepki, gerçekten ciddi ol duğundan kuşkulanılması oldu. İlk işaretler pek açık de
ğildi. Nisan 1986'da, Çernobil'de patlak veren nükleer
"faciada”, gizlilik ile cılız açıklama girişimleri birbirine geçmiş durumdaydı. Bununla birlikte, Gorbaçov'un
Çernobil'i eski düzenin günahlarının bir simgesi olarak
kullanması ve “neredeyse" tam bir açıklama siyaseti us
tünde ayak diremesi, glasnostun onurunu kurtardı. 1986 sonunda Gorbaçov, Gorki (Nijni Novgorod) ken tinde yaşamını gözaltında (iç sürgün) sürdüren Andrey
Saharov'u serbest bıraktırdı. Saharov, Brejnev döne minde rejim karşıtlığıyla ve insan haklarını korkusuzca
savunmasıyla un salmış parlak bir bilim adamıydı. Brej nev yönetimi onu, Afganistan'ın istilası sırasında Gor
ki'ye sürerek susturmuştu.
Kökten reformların en açık sözlü savunucusu Boris
Yeltsin'in, 1987 sonbahannda politbürodaki görevle
rinden alınması, Batı'da perestroykanın yavaşlamakta olduğu yolundaki görüşleri doğrular gibi olduysa da, 1988'de, Gorbaçov reformlarının gerçekliği konusun daki bütün kuşkular silindi. Glasnost bütün hızıyla ilerli yor, yalnızca Stalin döneminin suçlarını ortaya dök mekle kalmayıp, ülkenin içinde bulunduğu bunalımın
korkunç boyutlarını da açıkça gözler önüne seriyordu.
138
SOYA
ele geçirmelerine karşın, Yeltsin'i ve Rusya Federasyo
nu yönetimini devirmenin olanaksızlığını gördüler. Darbe birkaç gün içinde başarısızlıkla sonuçlandı ve Komünist Partisi, yasa dışı ilan edildi.
Ağustos darbesi, Sovyetler Birliği'nin merkezi yöne
timinin ne kadar zayıflamış olduğunu ortaya koymuştu.
Çok geçmeden de bundan, gereken sonuçlar çıkarıldı. Aralık'ta Rusya, Ukrayna ve Beyaz Rusya önderlerinin oluşturduğu bir başka topluluk, Sovyet Sosyalist Cum
huriyetler Birliği'nin yerini, Bağımsız Devletler Toplulu
ğu'nun alacağını ilan etti. Gorbaçov kaçınılmaz olana
boyun eğerek yıl sonunda görevinden çekildi. Sovyet ler Birliği'nin 74 yıllık tarihi sona ermişti. soya
SSCB'nin son devlet başkanı Mihail Gorbaçov'un, Sovyet sistemini demokratikleştirme girişiminin bir parçası olarak sıradan vatandaşlarla konuşurken çekilmiş bir fotografi. Gorbaçov'un perestroyka programı, sonunda SSCB'nin
çözülmesine yol açan süreci başlatmıştır.
Gorbaçov, bundan sonra, daha etkili bir ulusal meclis oluşturma planlarına geçti. Yeni kurallar, gözden düş
müş Yeltsin'in saygınlığını yeniden kazanması ve parti
örgütüne karşın (ya da onun sayesinde) yasama meclisi üyeliğine seçilmesiyle, çarpıcı biçimde kanıtlandı. Sa harov, vb. birçok açık sözlü eleştirici de, milletvekilliği ne seçildiler. Dışta, silahlanmanın sınırlandırılması konusunda bü
yük ilerlemeler gerçekleştirilmesinin yanı sıra, Sovyet birlikleri Afganistan'dan çekildi. En görkemli gelişmey se, 1989'da uydu ülkelerde komünist rejimler art arda
çökerek, bağımsız yönetimler kuruldukça, Gorba çov'un SSCB'nin Doğu Avrupa üstündeki denetiminin
uçup gitmesine göz yumması oldu. SSCB'nin parçalanması. Tek olumsuz yön, ekonomik
reformun hızının kesilmiş görünmesi, ekonomik per formansın uzun bir inişe geçmiş olmasıydı. 1990'da de
netimin bütünüyle yitmiş olduğu konusunda başka be lirtiler de ortaya çıktı. 1990 başlarında, Komünist Parti si'nin resmi iktidar tekeli sona erdi. Bu hareket, çoğulcu
siyaset yolunda bir adım sayıldıysa da, aslında birleştiri ci öğe olarak partinin yerini almaya hazır hiçbir güç yoktu. Mar 1990'da, Litvanya bağımsızlığını ilan etti. Bu küçük Baltık cumhuriyetinin yürekli girişiminden (SSCB'nin baskısıyla, bağımsızlık ilanını askıya almak zorunda kaldı) belki daha da önemli olan, Rusya Fede
rasyonu'nda ve Ukrayna'da uzun süredir uyku duru munda olan bağımsızlık duygularının, yeniden alevlen mesi oldu. Haziran 1990'da Rusya Federasyonu'nun
cumhurbaşkanlığına seçilen Yeltsin, merkezden yöne timin başlıca karşıtı haline geldi. Bu arada Gorbaçov,
"birliği sürdürme" düşüncesini, bir takınak haline geti
rerek, birliğin çözülmesini bekler görünen köktenci de mokratlardan kuşkulanmaya başladı. 1990'ın sonların da, sağa dönüş, Şevardnadze'nin bir diktatörlük tehli kesi konusunda uyarıda bulunarak Dışişleri bakanlı
ğından istifa etmesine yol açacak kadar belirginleşti. 1991 ilkbaharinda Gorbaçov, birliği korumak için tek şansının, birliği oluşturan cumhuriyetlerin başkanla
rini karşısına almak değil, onlarla birlikte çalışmak oldu gunu kavradı. Bu arada partinin birçok sadık üyesi ile güvenlik güçlerinin, ordunun ileri gelenleri, sanayi ku ruluşlarının, kolektif çiftliklerin yöneticileri, ülkenin da
gılmanın eşiğine gelmiş olduğunu anlamışlardı. Bunun sonucunda, Ağustos 1991'de bir darbe girişiminde bu lunulduysa da, darbeciler, merkezi hükümeti kolayca
Kelebekçiçeğigiller ailesinden bir bitkinin ve tohumları nin ortak adı. Fasulyeye benzeyen tohumları protein ve yağ bakımından zengin olan soya (soya fasulyesi de de nir), Uzakdoğu'da üç bin yıldan bu yana yetiştirilen bir
bitkidir. XX. yy'ın ikinci yarısında özellikle ABD ile Bre zilya, vb. Latin Amerika ülkelerinde, yakın dönemde de
Türkiye'de (1991'de 110 000 ton ürün) yetiştirilmeye başlanmıştır.
soy gazlar Periyodik çizelgenin 0 grubunda yeralan elementleri
belirten kimya terimi. Fiziksel ve kimyasal özellikleri
büyük ölçüde birbirine benzeyen soy gazlar (asal gaz lar da denir), atom sayılarıyla helyum (2), neon (10), ar gon (18), kripton (36), ksenon (54) ve radondur (86).
Hep birlikte atmosferin, yer yüzeyine yakın kesiminde
yalnızca % 1 hacmini oluştururlar. Kimyasal açıdan ele
alındıklarında, büyük bir kimyasal eylemsizlik içinde ol dukları ve son derece türdeş bir aile oluşturdukları gö
rülür: Öbür cisimlerle çok zor birleşirler. Argonun adı
(Yunanca, "etkin olmayan") bu eylemsizliği tam anla mıyla açıklamaktadır. Soy gazların atomları, moleküller oluşturmak için
aralarında bile birleşemezler. Bunun nedeni, bir soy gaz atomunun dış tabakasının, elektronlarının başka ci
simlerinkilerle birleşmesine izin vermeyecek bir denge durumunda bulunmasıdır.
Soyinka, Wole İngilizce yazan Nijeryalı yazar (Abeokuta 1934). Biafra Savaşı'na karşı olduğu için 1967-1969 arasında ceza
evinde yatan Wole Soyinka, 1958'den başlayarak ya yınladığı oyunları (Opera Wonyosi, 1979; From Zia
with Love (Zia'dan Sevgilerle, 1991]; vb.), şiir kitapları (Poems From Prison (Cezaevinden Şiirler, 1969); vb.),
romanları (The Interpreters (Çevirmenler, 1965); vb.)
ve denemeleriyle (Myth, Literature, and the African
World (Efsane, Edebiyat ve Afrika Dünyası, 1976); vb.) uluslararası ün kazanmış, 1986'da Nobel Edebiyat Ödülü'nü almıştır.
soymuk: Bk. BİTKİ.
soyoluş
Birbirinden türeyen ve bir soy oluşturan hayvan ya da
bitki türlerinin birbirini izlemesini belirten terim. Evrim
kuramının, aynı türlerin ortak soylardan geldikleri temel tezinden yola çıkan soyoluş (filojeni de denir), XIX. yy.
SÖĞÜT 139 sonunda, Alman bilgini Ernst Haeckel tarafından, em
renk uyumlardır ya da tam tersine renk karşıtlıklarının
briyoların karşılaştırmalı incelemesi sonucunda gelişti
gücüdür. Bazen maddenin etkisi, bazen de sanatçının
rilmiştir.
titiz bir biçimde plastik araçlardan yararlanarak yansıl
soyut dışavurumculuk
durgunluk) göre, hacimlerin, kütlelerin, çizgilerin ritmi ağır basar. Bazı sanatçılar, yapıtın bütün yüzeyine yayıl mis renkli bölümlerin zincirlenişine önem verirken, ba zıları içinse, geçerli olan yalnızca matematik ilkeleridir. Sanat tarihçileri, soyut sanat alanında türleri, okulları
mak istediği izlenime (saflık ya da kabalık, şiddet ya da
ABD'de 1940 yıllarının başlarında ve 1950 yıllarında gelişen sanat akımı. İlk olarak 1929'da New York Mo dern Sanatlar müzesinin kurucusu Alfred H. Barr Jr'ın,
Kandinsky'nin ilk yapıtlarını belirtmek için kullandığı
soyut dışavurumculuk akımı, resim etkinliğinin kendisi ne, jeste ve doğuştan yaratıcılığa öncelik tanır. Başlıca temsilcileri Gorky, de Kooning, Hoffmann, Pollock, Gottlieb, Newman, Rotho ve Stamos'tur.
soyut sanat
ve üslupları birbirinden ayırt ederler: Lirikler (ilk döne mindeki yapıtlarıyla Kandinsky, vb.); Avrupa'da kesin lik ve açıklığa, ABD'deyse yoğunluk ve yalınlıga önem
veren geometrikler (Mondrian, Magnelli, Dewasne, Vasarely, Franck Stella, vb.);çabukluğa, çizginin içtenli ğine öncelik tanıyan hareketçiler (Kline, Hans Hartung, George Mathieu); 1950 yıllarında ortaya çıkan soyut di
savurumcular. (Bk. SOYUT DIŞAVURUMCULUK.)
XX. yy'da ortaya çıkan, gerçekliği betimlemeyi ve hare ket noktası almayı reddeden sanat akımı. Soyut sanat,
figüratif sanat gibi dış dünyayı belirlemek, ona öykün mek ya da onuyeniden üretmek çabasında değildir. Bi
çimlerin yaşamında gerçek bir kopmayı temsil eder. 1908-1910 yıllarına doğru, çeşitli ülkelerde çeşitli res samların aynı zamanda, yalnızca resmi ilgilendiren so runlara eğilip, resimle ilgili olmayan her şeyin kaldırıl masını
istemelerinin
sonucunda
ortaya
Soyuz Pilotlu uzay gemileri ailesi. 1967'de hizmete giren So yuz'lar öncelikle, Yer çevresinde yörüngeye yerleş
tirilmiş Salyut ve Mir uzay istasyonlarına kozmonotlan götürüp getirmekte kullanılmıştır. (Ayrıca Bk. SAL YUT.)
çıkmıştır.
1910'da Kandinsky'nin bir suluboya tablosuyla başla
söğüt
an, klasik tipte figuratif resimlerden (sözgelimiçiçek aç
Sögütgiller ailesinden, 300'e yakın türü bulunan, ya
mış bir ağaç) yola çıkarak, yalın bir çizgiler bütününe in dirgenmiş motifin altındaki gizli yapıyı ortaya çıkarmak için, ayrıntı ve renkleri azaltmış, giderek bu çizgiler dü
Asya dışında dünyanın her yanında yetişen sögūt cinsi (Bil. a. Salix) üyeleri, genellikle su kıyılarında ya da ba
şey ve yatay biçimde daha da küçülmüş, ağaçlar, çan
taklıklarda yetişirler; bazı türleriyse tayga ve tundra böl
kuleleri, deniz kıyıları, beyaz fon üstüne siyah artı ve
gelerinde bitki örtüsünün önemli bölümünü oluşturur.
eksi işaretlerinden oluşmuş haç biçiminde tek bir çizi
Meyveleri kapsül biçiminde, tohumları uzun tūycūklü, çiçekleri silindirimsi ağaçlardır. Başlıca türleri arasında
mış, aynı yıllarda soyut sanatın öncülerinden Mondri
me indirgenmiştir. Bu girişimi daha da ileri götüren Ma
raklarını döken ağaç cinsi. Avustralya ve Güneydoğu
leviç, 1919'da Beyaz Fon Üstüne Siyah Kare adlı yapı
liman bölgelerde yetişen aksögūt (Salix alba) ile sarkık
Önemli olan tablonun ya da heykelin dengesi, yapısı,
dalları ve uzun yapraklarıyla çok güzel görünüşlü bir ağaç olan salkımsöğüt (Salix pendula ya da Salix baby lonica) savılabilir.
tinda, kompozisyonu her türlü fazlalıktan arındırmıştır. Soyut sanatta, renk ve biçimlerin işlevi temel işlevdir.
Soyut sanahn başlatıcısı kabul edilen
Kandinsky'nin Emprovizasyon 33
(1913) adlı tablosu. (Stadelijk Museum, Amsterdam.)
140
SÖKMEN, TAYFUR
Sökmen, Tayfur Hatay cumhurbaşkanı ve Türk siyasetçisi (Gaziantep 1892-İstanbul 1980). Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra
İskenderun sancağı Fransızlar tarafından işgal edilince
ilk direnme hareketini örgütleyenler arasında yeralan Tayfur Sökmen, Fransızlar tarafından ölüm cezasına çarptırılınca, Adana'ya kaçtı ve İskenderun ve Havalisi
Müdafaai Hukuk Cemiyeti'ni kurarak, başkanlığını üst lendi. 1934'te Gaziantep milletvekilliğine seçilip, Hatay
Fransız egemenliğinden çıkarak bağımsız devlet haline gelince, Hatay Cumhurbaşkanı oldu (1938). Hatay'ın Türkiye Cumhuriyeti'ne katılmasından (23 Haziran 1939) sonra, Antalya (1939-50) ve Hatay (1950-54)
milletvekilliklerinde bulunup, 1969'da kontenjandan Cumhuriyet Senatosu üyeliğine getirildi. Görevi sona erince siyasetten çekildi (1975).
ler, sözgelimi Senegalliler, Almanlara korku saldılar. Sömürgelerin ekonomik kaynakları, sömürgeci devlel lerin savaş sanayisine büyük katkıda bulundu. Savaştan Almanya yenik çıktığından, sömürgeleri Fransa, İngilte
re ve Japonya arasında bölüşüldü. Üstelik Fransa, Suri
ye ve Lübnan'a, İngiltere de, Filistin, Maverai Ürdün ve
Irak'a himayelerini kabul ettirdiler. İki Dünya savaşı ara sindaki dönemde, sömürge dünyasında, henüz pek ör gütlü olmayan ve birbirinden kopuk hak isteği hareket
leri başladı. Fransa, Fas'ta Abdülkerim'in ayaklanmasını bastırdı (1924-1925); ama Çinhindi'nde de büyük karı
şıklıklar patlak verdi. Bunlar, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra genelleşecek geniş bir kurtuluş hareketinin öncü
belirtileri oldu ve İtalya'nın 1936'da Habeşistan'ı işgali, aynı zamanda da sömürgeciliğin son atılımı oldu. İkinci
Dünya Savaşı'nın sona ermesinden başlayarak, sömür
gelerin tümü, birbiri ardına bağımsızlıklarına kavuştu lar.
sölom
Hayvanlarda sindirim sistemi ile deriyi ayıran, içi sivi
Sömürge İmparatorluğu, Fransız
dolu gövde boşluğu. Sölom, sindirim sistemindeki or ganların bağımsız gelişmesini sağlamasının yanı sıra, bir
Eskiden Fransa tarafından yönetilmiş denizaşırı ülkele
sivi dolaşımına da olanak verir. Sölomsuz hayvanlar,
1608'de Québec'i kurmasıyla oluşmaya başlayan Fransız Sömürge İmparatorluğu'nun yayılması, Riche
genellikle küçük ve yalın yapılıdırlar; halkalılar, eklem bacaklılar, derisidikenliler ve kordalılar gibi sõlomlu
hayvanlarsa, daha büyük ve özel işlevli organlarıyla da ha karmaşık yapılıdırlar. Sert iskeleti bulunmayan hay vanlar, özellikle de halkalıkurtlar gibi gövdeleri bölütlü olanlar, hidrostatik destek sağlamak için sölomlarından yararlanırlar.
sömürgecilik Zenginlik ve güç kaynağı olarak görülen ülkeleri ele ge çirerek yönetmeyi ve iktisadi, siyasal çıkarlar sağlamayı öngören öğreti. Sömürgeciliğin ilk örneklerine 1.6. 11. binyılda Fenikelilerde, daha sonra da eski Yunanlılar ve Romalılarda'rastlanmakla birlikte, gerçek anlamda sö
mürgecilik, Amerika'nın bulunmasıyla (1492) başladı.
Yeniçağ'ın iki büyük sömürgeci devleti İspanya ve Portekiz, 1494'te (Tordesillas bölüştürmesi) Papa Ale xander Vi'nin bu iki devletin dünyayı 46° boylamından geçen düşsel bir çizgiyle ayrılan iki etki bölgesine ayır malarını onaylamasıyla dünyayı bölüştüler. Bu düşsel
çizginin batısında kalan her yer Ispanya'ya, doğusunda
kalanlarsa Portekiz'e verildi. Böylece İspanyollar Orta Amerika'ya (1521) ve GüneyAmerika'nın batı bölümü ne (1534), Portekizliler de Brezilya (1532), Afrika, Hin distan, Endonezya ve Büyük Okyanus adalarına yerleş tiler.
XVI. yy. sonunda üç yeni devlet, sömürgeciliğe atıla
rak İspanyol ve Portekiz üstünlüğünü çökerttiler. Bun ların birincisi Hollanda'ydı. 1602'de kurulan Hollanda Doğu Hindistan Şirketi, Portekiz'le rekabete başladı. Hollandalılar Seylan'a (günümüzde Sri Lanka), Ameri ka'ya (1625'te New Amsterdam'ı kurdular), Afrika'ya
(Kap. 1652) yerleştiler. Onu Ingiltere (Bk. SÖMÜRGE İMPARATORLUĞU, İNGİLİZ) ve Fransa (Bk. SÖMÜR
GE İMPARATORLGU, FRANSIZ) izlediler. Birinci Dünya Savaşı başlamak üzereyken, Avrupa ulusları, dünyanın her yanına yayılmışlar, önceki sö
mürgeci devletlere, Almanya (Togo, Kamerun, Doğu
Afrika ve Güneybatı Afrika) ve İtalya (Eritre ve Somali) ile Belçika (Kongo) da eklenmişti.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, savaşa katılan devlet ler, sömürge yerlilerinden birçoğunu silah altına aldılar. Fransız ordusunda sömürge halklarından kurulu birlik
rin tümünü belirten terim. Samuel Champlain'in lieu ve Colbert dönemlerinde de sürdürüldü. Bu arada
Antil denizinde Martinik, Guadeloupe ve Haiti, Kuzey Amerika'da Louisiana ele geçirildi. Afrika'da 1659'da Senegal'de Saint-Louis kuruldu. Asya'da Fransız Hin
distan Şirketi önce Surat (1668) ve Pondiçeri'de (1701),
sonra da Dekkan yarımadasının her 'yanina (1741 1754) yerleşti. Ama bu imparatorluk XVIII. yy'da çöktü ve büyük bir bölümü İngilizlere bırakıldı. XIX. yy'ın birinci çeyreğinden sonra, bu kez Afrika
ve Uzakdoğu'da, bir Fransız Sömürge Imparatorluğu kuruldu (1830-1958) ve Cezayir, Fildişi Kıyısı, Gabon, Senegal, Çinhindi, Tonkin, Kamboçya, Laos'un ele ge çirilmesiyle, iki dünya savaşı arasında en geniş boyutla rina ulaştı (Avrupa dışındaki bütün kıtalarda, 12 milyon
km²'yi aşkın bir alanda 70 milyon nüfus). Ama yerli halkları fransızlaştırma siyasetinin başarısızlığı ve Fran sa'nın İkinci Dünya Savaşı'nda Almanya'ya teslim ol ması (1940), sömürgelerde bağımsızlık hareketinin ge lişmesine yol açtı ve 1945'te başlayan sömürgelikten
kurtulma hareketi, çok geçmeden eski sömürgelerin
aşağı yukarı tümünün bağımsızlığa kavuşmalarıyla so nuçlandı.
Sömürge Imparatorluğu, Ingiliz XVII. yy. ile XX. yy'ın ikinci yarısı arasında Ingiltere'nin sömürgelerine topluca verilen ad. 1600'de Ingiliz Do
ġu Hindistan Şirketi'nin kurulması, İngiltere'nin, Ispan
yolların ve Portekizlilerin kıtalararası ticaret tekeline
son vermek isteğinde olduğunu ortaya koydu. Gerçek ten, çok kısa bir süre içinde Ingilizler, güçlerini bütün okyanuslarda kabul ettirerek, Hindistan'da Madras (1639) ve Bombay'a (1662) yerleşip, Kalküta'yı kurdu
lar (1690). XVIII. yy'da, Fransız ticaret merkezi Çander
nagor'u ele geçirip (1757), Bengal eyaletinin bir bölü
münü işgal ederek, Fransızları Dekkan'dan çıkardılar (1761). Amerika'da, daha XVII. yy'da, Antil adalarına,
özellikle de Kuzey Amerika'ya (Virginia, Maryland, Ku
zey Carolina ve Güney Carolina)yerleştiler. Hollandalı
ların elindeki toprakların ele geçirilmesi (New-Amster dam, 1664), Amerika'daki Ingiliz sömürgelerinin bir bütün oluşturmalarını sağladı. XVIII. yy'da Utrecht Ant laşması'yla (1713) Acadie, Newfoundland ve Hudson
SPELEOLOJİ
141
körfezi kıyısındaki topraklar, Paris Antlaşması'yla (1763) da bütün Kanada, Ohio vadisi ve Louisiana'nın
Spaak, Paul Henri
doğu kesimi İngilizlerin egemenliğine girdi. Ama ABD'nin bağımsızlığını onaylayan 1783 Versailles Ant laşması'yla Kuzey Amerika'daki 13 sömürgenin yitiril mesi, İngiliz sömürgeciliğinin birinci evresini sona er
Belçikalı siyasetçi (Schaerbeek 1899-Brüksel 1972). Bir
süre avukatlık yapan Paul Henri Spaak, Sosyalist Par Belçika, Hollanda
dirdi.
ve Luksemburg
İkinci evre, XIX. yy'ın başında, Büyük Okyanus (Avustralya, Yeni Zelanda), Akdeniz (Malta, 1800), Gü ney Afrika (Kap), Seylan (günümüzde Sri Lanka) ve Ara bistan'ın güney kesimine yayılmayla başlayıp, yüz yıl
imzalanmasını
arasında Benelux antlaşmasının
saglayan Paul Henri Spaak
boyunca sürdü: Asya'da Pencab (1849) ve Birmanya
1957'de Avrupa
(1852) ele geçirildi; Afrika'daysa, XIX. yy'ın sonunda
Ortak Pazarı'nın kurulmasını
Sudan, Kenya, Güney Afrika ve Batı Afrika'ya (Nijerya,
Saglayan Roma
Altın Kıyısı) yerleşildi. 1918'de İngiliz Imparatorlu ğu'nun en geniş sınırlarına (32 milyon km?'yi aşkın bir alan) ulaşmasından sonra, “beyaz" sömürgelerine (Ka
Konferansı'nda Belçika heyetinin
başkanlığını yapmıştır.
nada, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Afrika Cum huriyeti) özerklik tanımaya başlayan İngiltere, çok geç
meden Commonwealth (İngiliz Uluslar Topluluğu) çer
çevesi içinde bağımsızlıklarını onaylamak zorunda kal dı. 1947'de Hindistan'ın bağımsızlığını kazanmasıysa,
ti'den milletvekilliğine seçildi (1932). Çeşitli hükümet lerde bakanlık yapıp, üç kez başbakanlıkta (1938 1939; 1946; 1947-1949) bulundu. Dışişleri bakanı
İngiliz Sömürge İmparatorluğu'nun parçalanmasını
(1946-1949) olarak San Francisco Konferansı'nda Bel
devletlerin çoğu, Commonwealth içinde yeralmayı se
çika heyetine ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun ilk oturumuna başkanlık yaptı (1946). Avrupa hareketi
. Bununla birlikte, imparatorluktan ayrılan yeni başlattı
çerek, İngiltere'yle kültürel ve iktisadi bağlarını sürdür düler.
sönmüş diller: Bk. ÖLÜ DİLLER. Sörensen, Sören Peter Lauritz Danimarkalı kimyacı (Havrebjerg 1868-Kopenhag 1939). Kopenhag'da Carlsberg Laboratuvarı yöneticili gi yapan Sören Peter Lauritz Sörensen (ya da Soren sen), bir çözeltinin asitliğini belirlemede yararlanılan
pH terimini ortaya attı. Ayrıca, proteinlerin fiziksel özel likleriyle ilgili çalışmalar yaptı.
ni destekleyip, Benelux antlaşmasının onaylanmasında
ve Belçika'nın NATO'ya girmesinde önemli rol oynadı. Avrupa Konseyi Danışma Meclisi (1949-1951) ve AET
(1952-1954) başkanlığı, NATO genel sekreterliği
(1957-1961) yapıp, Sosyal Demokrat Parti ile Sosyalist Parti'nin kurdukları hükümette Dışişleri Bakanlığında bulundu (Nisan 1961-1966). Siyasetten çekildikten (27 Temmuz 1966) sonra saray danışmanlığı yaptı.
Spagnoletto, Lo: Bk. RIBERA, JOSE. Spallanzani, Lazzaro İtalyan biyoloji bilgini (Scandiano, Modena yakını
Sözel, Halil: Bk. HALİL PAŞA.
1729-Pavia 1799). 15 yaşında Reggio'da cizvitlerin ya ninda belagat ve felsefe öğrenimi gören Lazzaro Spal
lanzani, papaz olduktan sonra Bologna Universitesi'ne
sözlük
geçti. Akrabası ünlü fizikçi Laura Bessi'nin etkisiyle bili
Belirli bir sıraya (çoğunlukla abece sırasına) göre dizil
de biyoloji dersi verdi. Kurbağagillerde üreme meka
tici yapıt. Sözlükler öğretici amaçlarına göre genel ola
yapay döllenmeleri (1777) gerçekleştirdi; dokuların so
me yönelip, Reggio, Modena ve Pavia üniversitelerin
miş birbirlerinden bağımsız maddelerden oluşan ögre.
nizmasını ilk olarak eksiksizce açıklığa kavuşturup, ilk
rak ikiye ayrılır: Tek dilli sözlükler; çok dilli (genellikle iki dilli) sözlükler. Tek dilli sözlükler de kendi içlerinde
kurucularından biri sayılmaktadır.
lemeyi ve açıklamayı amaç alan ansiklopedik sözlük
Sparta: Bk. ISPARTA.
ikiye ayrılır: Sözcüklerin belirttikleri kavramlari betim
luma olayını ortaya koydu. Karşılaştırmalı biyolojinin
ler; dilbilimsel bilgiler (sözcüklerin söyleniş biçimi, kö
kenbilimi, anlamları, eşanlamları, vb.) içeren dil sözlük leri.
sözsüz iletişim: Bk. İLETİŞİM, SÖZSÜZ. sözyitimi Sözlü anlatım yeteneğinin yitirilmesini belirten tip teri
mi. Çoğunlukla, beynin sol yarıküresindeki özel bir böl genin zarar görmesinden kaynaklanan sözyitimi (afazi de denir), uygun sözcükleri bulamamak biçiminde de görülmekle birlikte, daha çok, konuşulanı ve yazılanı anlama güçlüğüyle yansır.
Spaskiy, Boris Vasilyeviç Rus satranç oyuncusu (Petersburg 1937). Çocuk yaşta satranca başlayan Boris Vasilyeviç Spaskiy, 1955'te bü
yük usta unvanı aldı. 1961'de SSCB şampiyonu olup, 1969-71 arasında dünya satranç şampiyonluğunu elin
de tuttu. 1971'de ABD'li satranççı Bobby Fischer'a ye nildi.
spektroskopi: Bk. TAYFÖLÇÜMÜ. speleoloji: Bk. MAĞARABİLİM.
142
SPEMANN, HANS
Spemann, Hans
ilk üç şiirini, 1596'da sonraki üç şiirini yayınlayıp, Irlan
Alman biyoloji bilgini (Stuttgart 1869-Freiburg im Breis gau 1941). Kurbağalar ve embriyolar üstünde incele
meler yapan Hans Spemann, embriyonun gelişmesi
nin, çeşitli bölümlerinin karşılıklı etkileriyle gerçekleşti
ğini ortaya koyup, 1935'te Nobel Fizyoloji ve Tip Ödü lü'nü aldı.
da'da Kilcolman şatosunun yöneticiliğine atandı. 1598'de Irlanda'da Ingilizlere karşı kanlı bir ayaklanma
patlak verince, saldırıya uğrayan Kilcolman şatosunun
ateşe verilmesinin ve yapıtının son altı şiirinin yanması
nin ardından, İngiltere'ye döndü ve ertesi yıl öldü. Son
bölümünün eksik kalmasına karşılık, The Faerie Que
enne, şiirde romantikliğin başyapıtlarından biri sayıl maktadır.
Spencer, Herbert Ingiliz filozofu (Derby 1820-Brighton 1903). Babası
sperma
hasta olduğu için, 1833'te amcalarından birinin yanına
Omurgalılarda sperma hayvancıklarını içeren ve ka mıştan boşalan sivi. Prostatın ve erkeğin üreme siste
gönderilen Herbert Spencer, 1837'de Stephenson'un
yönettiği demiryolu şirketinde çalışmaya başlayıp, bir
yandan da kendi kendini yetiştirdi. 1835'ten sonra peş peşe yayınladığı yapıtlarıyla evrimci öğretisini açıkla yıp, sağlığı bozulunca İsviçre, Fransa, İtalya, Misir ve
ABD'ye yolculuklar yaptı.
Darwin'in evrimci felsefe, özellikle de evrimci ahlak
konusunda öncülerinden saydığı Herbert Spencer'ın felsefesi, olguların doğru gözlenmesine dayanması açı
sindan olumlu, amacının mutlağı ve bilinmeyeni ara mak olması açısından da metafiziktir. Evrim'in madde nin bütünleşmesi ve hareketin buna uygun olarak dağıl
ması olduğunu savunmuş, yapıtlarıyla biyoloji, ruhbi lim, toplumbilim ve antropolojinin gelişmesini önemli ölçüde etkilemiştir.
Başlıca yapıtları: The Principles of Psychology (Ruh
bilimin ilkeleri, 1855), ilk Prensipler (First Principles, 1862), The Principles of Biology (Biyolojinin ilkeleri,
1864), Descriptive Sociology (Betimleyici Toplumbi lim, 1873), The Principles of Sociology (Toplumbilim Il keleri, 1877-1896), The Man Versus the State (Devlete
Karşı Insan, 1884), The Data of Ethics(Ahlâkın İlkeleri).
Spenser, Edmund
minde yeralan öbür organlarin salgılarından oluşan
sperma, sperma hayvancıklarının (Bk. SPERMA HAY
VANCIĞI) yaşamasına elverişli bir ortam oluşturur;
içerdiği fruktoz, sperma hayvancıkları tarafından ener jiye dönüştürülür. Sperma, ayrıca, dölyatağını henüz
tam olarak bilinmeyen bir biçimde etkileyen başka maddeler de içerir.
sperma hayvancığı Dişilerdeki yumurtanın erkekteki karşılığını belirten te
rim. Erbezleri çok sayıda sperma hayvancığı (sperma
hücresi de denir) üretirler. Bir sperma hayvancığındaki
kafa, içinde normal kromozom sayısının yarısı bulunan
bir çekirdeği içerir. Kafaya bağlı kuyruk, sperma hay vancığının yumurtaya doğru ilerlemesini sağlar. Yu
murta çeperini yalnızca bir tek sperma hayvancığının kafası deler ve yumurtayı döller. Döllenmeden sonra,
yumurtanın gelişme süreci başlamış olur.
Sperry, Roger W. ABD'li sinir biyolojisi uzmanı (Hartford, Connecticut
Ingiliz şairi (Londra 1552-ay.y. 1599). Bir tüccarın oğlu olan Edmund Spenser, genç yaşta hūmanist şiirle ilgi
1913). Chicago Üniversitesi'nde hayvanbilim öğrenimi gören Roger Wolcott Sperry, aynı üniversitede, Sinir
Hastalıkları Enstitüsü'nde ve Kaliforniya Teknoloji Ensti tüsü'nde çalıştı. Beynin büyümesiyle ve çalışmasıyla il
gili çalışmalara önemli katkıda bulunup, özellikle bey nin iki yarıküresinin işlevlerinin farklı olduğunu ortaya
koyarak, 1981'de Nobel Fizyoloji ve Tip Ödülü'nüDa vid Hubel ve Torsten Wiesel'le paylaştı. Elizabeth dönemi Sairlerinin en
Spielberg, Steven
büyüklerinden biri sayılan Edmund
ABD'li sinema yönetmeni (Cincinnati, Ohio 1947). Su garland Express (Sugarland Ekspresi, 1974) adlı televize
Spenser, başyapıtı The Faerie
Queene'de, Ingiliz şiirinde yeni bir vezin düzeni
denemiştir.
lendi. Cambridge Universitesi'nde okurken eflatuncu
luğu benimseyip, sevgi ile güzellik üstüne iki övgü şiiri yayınladı. Bu arada Petrarca ve Du Bellay'nin şiirlerini
ingilizce'ye çevirdi. Öğrenimini tamamlayınca, İngilte
re'de Pleiade şairlerinin deneyini yenilemek isteyip,
yirmibeş yaşını doldurmasından kısa süre sonra, “Aero pages" şairler topluluğunun başlıca kişisi haline geldi.
1579'da The Shepheardes Calendar (Çobanın Takvimi) adlı şiir kitabını yayınlayıp, kendisini başyapıtı The Fae rie Queene'i (Periler Kraliçesi) yazmaya adadı (1580).
1539'da Sir Walter Raleigh'in öğüdünü tutarak kitabın
yon filmini çeken Steven Spielberg, 1975'te çektiği De nizin Dişleri ya da Jaws'tan başlayarak, her biri gişe re
korları kıran filmleriyle, “sinemanın dahi çocuğu" diye anılmaya başlandı: Üçüncü Türden İlişkiler (Close En
counters of the Third Kind), E.T. (1982), Kamçılı Adam
(Indiana Jones and the Temple of Doom, 1984), Güneş Imparatorluğu (Empire of the Sun, 1987), Tavşan Rab bit (Who Framed Roger Rabbit, 1988), Hook (1991),
vb.
spina bifida: Bk. OMURGA ÇATLAKLIĞI. Spinola, Antonio Sebastiao Ribeiro de
Portekizlisubayve siyasetçi (Estremoz 1910). İçsavaşta (1936-1939) Franco'nun saflarında savaşan Antonio
SPUTNİK Sebastiao Ribeiro de Spinola, Portekiz'in Gine valiliğin de (1968-1972) ve Genelkurmay ikinci başkanlığında
143
Spontini, Gaspare
Italyan bestecisi (Maiolati, Ancona 1774-ay.y. 1851).
(1974) bulundu. "Denizaşırı topraklar"ın sorunlarını si yasal yönden çözümlemeyi öneren bir kitap yayınla yınca emekliye ayırılıp (25 Nisan 1974), bir darbe yapa rak (25 Nisan 1974) kendini cumhurbaşkanı ilan ettirdi
Ailesi rahip olmasını istediği için, evden kaçarak bir ak. rabasının yanına sığınan ve ondan ilk müzik derslerini alan Gaspare Spontini, birkaç yıl Napoli Konservatuva
(15 Mayıs). Ne var ki kabinedeki bazı üyelerle anlaş mazlığa düşmesi üstüne istifa edip (eylül), yeni bir hü kümet darbesi yapmayı denedi ( 11 Mart 1975). Başara
sahneye koydurmayı başardı. Palermo, Roma, Vene
mayinca, Brezilya'ya kaçtı.
ri'nda okuduktan sonra, Roma'ya giderek ilk operasını
dik ve Marsilya'da birçok fars besteledikten sonra, Pa
ris'e yerleşip, ilk yapıtları ilgi görmeyince, imparatorice
Josephine'in müzik yönetmenliğini yaptı. 1807'de, Vesta Rahibesiadlı operasıyla, Napolyon'un her on yıl
Spinoza, Baruch
da bir verdiği büyük beste ödülünü alıp, sonra, Ferdi
Hollandalı filozof (Amsterdam 1632- Lahey 1677). En
gizisyondan kaçarak Hollanda'ya sığınmış bir İspanyol
nand Cortez (1809) adlı operasını sahneletti ve Paris'te
Italyan Operası'nın yöneticiliğini yaptı (1810-1812).
Louis XVIII'in saray besteciliğinde, Berlin'de Friedrich Wilhelm Ill'ün besteciliğinde bulunup, ömrünün son
Düşünce Özgürlügünün ilk Savunucularından biri olan XVII. yy. rilozolu Baruch
Spinoza, 1656'da
yıllarını doğduğu yere çekilerek geçirdi. Prusyalılarla
anlaşamadığı için Paris'e döndü. Sonra İtalya'ya çekil di.
Öbür operaları: Pelagius ya da Barış Kralı, Rakip Tan
nilar, Alcidor (1825), Agnes von Hohenstaufen (1829), vb.
Anisterdam'da Yahudi dininden
cikarilnis, o Tarihten sonra
spor
Bedenin dayanıklılığını, güçlülüğünü artırmayı amaç
parasal sıkıntılar içinde yaşamasına
alan ve genellikle oyun, yarışma anlayışıyla yapılan be
karsin, hiçbir koruyuculuk ya da görev kabul
(1.3. 2500), çeşitli yüzyıllarda farklı biçimlere bürünen
etmemiştir.
densel etkinlik. Daha Mısırlılar döneminde başlayan
spor, çağdaş biçimiyle XIX. yy'da doğmuş, XX. yy'da gün geçtikçe, yalnızca yarışmaya indirgenme eğilimita şıyan bir uygarlık olgusuna dönüşerek, başlangıçta içer
Yahudi ailesinin oğlu olan Baruch Spinoza(Benedictus
diği amatörlük anlayışını büyük ölçüde yitirmiştir. Uzak
de Spinoza da denir), babasının isteğiyle hahamlık öğ renimine başladı. Ama çok geçmeden öğrendikleri ko
kentler arasında ilişkiyi kolaylaştıran ulaşım araçlarının ve kitle iletişim araçlarının (özellikle de televizyon) ge
nusunda kuşkuya düştü. Yahudi filozofların yapıtlarını
lişmesi, sporun uluslararası bir nitelik kazanmasına kat
inceleyip, bir Alman öğretmenden Latince öğrenerek,
kıda bulunmuş, çeşitli dallarda olimpiyat oyunları ve
Latince bilgisini Van den Enden'in yanında geliştirdi. Stoacılarla ilişki kurup, Giordano Bruno'nun etkisinde
dünya şampiyonaları gibi büyük yarışmalara ilgiyi arti
kaldı; Descartes'ın yapıtlarını okudu. Böylece, giderek
rirken, bu uluslararası olma niteliği bir yandan da dün yanın her yerinde ve her dalda, açık ya da gizli bir pro
Yahudi dininden uzaklaşıp, babasının ölümünden son ra, serbest düşünceleri yüzünden Yahudilikten atıldı.
dallarının maddeleri;CİMNASTİK; OLİMPİYAT OYUN
Ailesi tarafından reddedilmesi ve mirastan payının ve
LARI.)
rilmemesi üstüne dava açarak kazandıysa da, payını al maktan vazgeçerek, bir süre Ouwerkerk'te mikroskop
sporlar
camları perdahlayarak geçimini sağladı. Sonra Amster
dam'a dönüp, 1663'te Vooburg'a yerleşerek, Ch. Huy gens ve Jan de Witt'le dostluk kurdu. 1670'te Tractatus
Theologica-Politicus (Dinsel-Siyasal İnceleme) adlı ya pitini yayınlayıp, bu yapıtın yolaçtığı saldırıların şiddeti karşısında, ömrü boyunca başka kitap yayınlamayarak,
kendini daha güven altında duyduğu Lahey'e gitti. Ya
pılan bütün aylık baglama önerilerini ve Heidelberg
Üniversitesi'nde ders vermeyi reddedip, Athica (Ahlak)
fesyonelleşmeye yol açmıştır. (Ayrıca Bk. Çeşitli spor
Çiçeksiz bitkilerdeki ve bazı mikroskopik organizma
lardaki, yeni bitkiler üretebilen çok küçük üreme or ganlarını topluca belirten bitkibilim terimi. Eğreltiler, ci ğeryosunları, suyosunları, mantarlar, bakteriler, vb. or
ganizmalar tarafından üretilen sporlar, mikroskopsuz görülemeyecek ya da çıplak gözle güçlükle görülebile
cek kadar küçük, eşeysiz üreme araçlarıdırlar ve co ğunlukla küçük birer hücre halindedirler. Tohumlar gibi
adlı yapıtını yazdı (1660-1675). Tractatus Politicus (Si yaset Incelemesi) adlı kitabını yazmaya başlayıp, ta
embriyo içermeyip, yalnızca az sayıda hücreden oluş
Spinoza'nın yapıtı bir akılcının yapıtıdır. Dünyada ve onu oluşturan varlıklarda, tek, zorunlu ve ölümsüz tan
yük uzaklıkları aşabilirler. Suyosunlarının çoğunun ve bazı mantarların sporlarıysa, kamçılarından yararlana
mamlayamadan veremden öldü.
rinin özünü görmüş, bundan, evrensel bir zorunluluk çıkarmıştır. Özgünlüğü, görüşlerini kanıtlamakta yarar landığı yöntemindedir: Felsefeye matematik yöntemini uygulamış, böylece çok güzel kurulmuş, kusursuz ke sinlikte bir açıklama ortaya koymuştur.
Spitzberg: Bk. SVALBARD.
makla birlikte, her biri yeni bir bitki olarak büyüyebilir.
Genellikle havada uçabilir ve hava akımlarıyla çok bü rak suda yüzebilirler. Ayrıca bazı sporlar, üretildikleri yerde kalıp uykuya yatarlar". Bakterilerin "uykudaki"
sporları, bilinen en uzun yaşayan canlı maddelerdir ve
aşırı sıcaklık değişikliklerine, kuraklığa dirençlidirler. Sputnik
SSCB'nin 1957 ve 1958'de uzaya fırlattıgı üç yapay uy
144
SRI LANKA
dunun ortak adı. Sırasıyla 84,519 ve 1 351 kg ağırlıkta
60
olan bu bilimsel amaçlı uydular, ABD ile SSCB arasın
daki uzaya egemen olma yarışını başlattılar. Sputnik 1,
HINDISTAN 10
4 Ekim 1957'de Baykonur'dan fırlatıldı; yalnızca bir ter
Pak
Bedro Burnu
mometre ve bir radyo taşıyordu. Ertesi ay fırlatılan Sput nik 2'deki Laika adlı köpek, uzaya fırlatılan ilk canlı oldu
+ HOS
+
Jatines Dell
ve 10 gün yaşamayı başardı. 15 Mayıs 1955'te fırlatılan
Aday
BENGAL
Sputnik 3, uzaydaki ışınımları ölçmek için karmaşık ay:
Mullan
gıtlarla donatılmıştı.
Mankulam
Tamam
Acorn
pro Monat womer Admi
Eramadoo Pulmodda
Sri Lanka
Ku care
Vinuriya
Manna
Güneydoğu Asya'da ada devleti. Hint okyanusunda,
SRI LANKA
Korten
ekvatorun hemen kuzeyinde, Hindistan yarımadasının
Trincomalee
Anuradhapura
Kapo
güney ucu açığındaki aynı adlı adada yeralan Sri Lanka (eski Seylan), günümüzdeki adını 1972'de almıştır.
Kathwave
Puttalamo
YÜZEYŞEKİLLERI, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR
Orta kesimi dağlık (Pindurutalapala dağının yükseltisi 2 524 m'yi bulur), geri kalan kesimleri kıyı ovalarıyla kaplı
KÖRFEZI
Pican
Osigur
pati
Cambusa
HINT
OKYANUSI
Batticaloa
NO
Clav
Kurunegala Majale
olan Sri Lanka'da, muson yağışlarına bağlı iki farklı iklim
Negombo
vke
Kandy
Kegata
GALLarapettu
Then
weiger
Colombo
Badula
De bhwala. Mount Lavinia Moratuwa
20
Pottuvil. Panama
Patnapura
Panadura Kalutard
Anbalangad
Kunda Hambantota
Galles
Matara
Weligama 60
Donan Tepesi
SRİ LANKA
Metre 0 (1) Altında
En Yüksek ve Alçak Noktalar Olçek 1 111
0 110
1
1980 Rand UNIC 4.SOLO.773 2
Metre
Demiryolu
SRI LANKA DEMOKRATİK SOSYALIST CUMHURİYETİ
Tangalla
in
. 0
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 65 610 km². Baş
kenti ve en büyük kenti: Colombo (623 000 nüf.; 1992 tah.).
egemendir. Adanın geri kalan kesimiyse kıyı ovaların dan oluşur.
Adanın güneybatı köşesini ve dağlık orta kesiminin
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 17 600
büyük bölümünü kaplayan bol yağışlı bölgede, yıllık
dağılımı (1992): Kentlerde %22; kırsal kesimde
yağış tutarı 3 700 mm'yi aşar. Kuzey ve doğu kesimleri
000; nüfus yoğunluğu: Km?'ye 268,3 kişi. Nüfus % 78. Yillik nüfus artış hızı (1992): % 1,5. Resmi
kaplayan “kurak” bölgedeyse, yılın yalnızca üç ayında
dilleri: Seylanca, Tamilce, Ingilizce. Başlıca din
dönemler nedeniyle, “kurak" bölgede, yağışlı bölgede
ler: Buddhacılık, hindu dini, Islam.
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1992):
Yetişkin nüfusun %87'si. Üniversite sayısı (1991):
8. Hastane yatak sayısı (1988): 44 454. Hekim sa
yısı (1988): 2 316. Ortalama ömür (1992): Kadın larda-73; erkeklerde- 68. Bebek ölüm oranı (1992): 1 000 canlı doğumda 19,4. EKONOMI. GSMH (1990 tah.): 6,6 milyar dolar;
kişi başına ulusal gelir: 380 dolar. Etkin nüfus dağı limi(1990): Ticaret ve hizmetler-%28; sanayi
%13; tarım ve balıkçılık - %47; yapı sanayisi %6; devlet memurları ve bayındırlık, %2. Dış ti
1 500 mm'nin biraz üstünde yağış alınır. Uzun yağışsız
ki sık bitki örtüsüne rastlanmaz. Kıyı ovalarında yıllık si
caklık ortalaması 28 °C'dir.
Sri Lanka'da grafit ile safir ve yakutu içeren değerli
taşlar dışında yeraltı gelir kaynağına rastlanmaz. Top rakları, tropikal ölçülere göre son derece verimlidir. TOPLUM YAPISI
Yüzölçümünün küçüklüğüne karşın etnik yapısı karma
şık olan, bu yüzden de silahlı çatışmaların sürekli birbi
rini izlediği Sri Lanka'da, büyük bölümü orta ve güney batı kesimlerde yaşayan Seylanlılar (Sinhaliler), toplam nüfusun yaklaşık % 74'ünü oluşturur, Hint-Avrupa dil
caret (1990): Dışalım-2,6 milyar dolar; dissa
lerinden olan ve yalnızca Sri Lanka'da kullanılan Sey
keler: ABD, Almanya, Japonya, Suudi Arabistan. Para birimi: 1 Sri Lanka rupisi – 100 cent.
yük kentlerde yaşayan Tamiller (ya da Tamullar), nüfu
tim- 1,9 milyar dolar. Ticaret yaptığı başlıca ül YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil let Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 8 il.
ULAŞIM. Demiryolları (1990): Toplam 1 667 km. Karayolları (1988): Toplam 75 263 km. Başlıcali manları: 3. Başlıca havaalanları: 1.
lanca konuşurlar (çoğu Ingilizce de bilir); büyük bölü mü buddhacıdır. Kuzey kesimde, doğu kesimde ve bü
sun yaklaşık % 12'sini oluşturur, Dravid dillerinden Ta milce konuşurlar; çoğu hindu dinindendir. Sömürge döneminde, tarım işletmelerinde çalıştırılmak için Hin
distan'dan getirilmiş Hindistan Tamillerinin soyundan
gelirler. Ülkedeki üçüncü azınlık topluluğu, Arap tüc
carların soyundan gelen Mağriblilerdir; toplam nüfusun %7'sini oluştururlar. Çoğu Tamilce konuşur ve müslü
SRİ LANKA C
35
F
S:i Lanka'da,
95
Colombo ve Trincomalee'nin
25
30
11
2 20
9
15
59
10 21
5
yıllık iklim
çizelgeleri adadaki başlıca
iklim bölgelerini
de yansıtmaktadır. Kırmızı
O
5
м
н
и
н
т
A
E
E
dikdörtgenlerle
к
aylık sıcaklık ortalamaları, mavi
10
dikdörtgenlerle aylik yağış
15
70
ortalamaları
25 10
verilmiştir.
15
Ülkenin başkenti
10
10
ve Hint okyanusu kivisındaki önemli
Colombo
limani C" 30
F
Colombo'da
36
muson iklimi,
25
Bengal körfezi
20
kıyısındaki 59
15
10
50
5
41
32
0 S
M
NM
H
TACE KA
0
Trincomalee'deyse bir yağışlı-bir kurak mevsimi
bulunan tropikal iklim egemendir.
5
10 15
145
Sri Lanka'da, kurak bölgede 1.O. V. yy'da sulamayla ta
rima dayalı gelişmiş bir uygarlığın kalıntıları ortaya çıka
rılmıştır. I.S. yaklaşık 1200'e kadar süren bu uygarlık, o tarihte bilinmeyen bir nedenle gerilemiş ve nüfus ku zeydeki Jafna yarımadasına, güney kıyısına ve dağlık bölgeye doğru yer değiştirmiştir.
1505'te Portekizlilerin ulaştıkları, 1658'de Hollan
dalıların Portekizlileri 1796'da da Ingilizlerin Hollanda
loları çıkardıkları Sri Lanka'da, İngilizler orta bölgedeki dağlarda yer alan ve uzun süre Avrupalılara direnen Kandi Krallığı'nı 1815'te yıkular. Yerel bir meclisle hal
kina bazı yetkiler tanınan adada, 1920 ve 1930 yılların
da, oy kullanma hakkı genişletildi ve 1931'de SriLanka, Asya'da kadınlara oy kullanma hakkı tanınan ilk ülke ol du. Ingilizlerin Güney Asya'dan çekilmeleri sonucun da, 4 Şubat 1948'de ülkeye bağımsızlık tanındı. Ingiliz yönetimi sırasında da yerel mecliste çoğunlu
ğu ellerinde tutan İngilizce konuşan seçkinlerin partisi Birleşik Ulusal Parti (UNP), bağımsızlıktan sonra yeni
hükümeti kurduysa da, 1956 seçimlerinde, Solomon W. R. D. Bandaranaike'nin Sri Lanka Özgürlük Partisi
(SLFP) iktidara gelmeyi başardı. İlk iş olarak Seylanca'yı resmi dil ilan etmesi, nüfusun Tamilce konuşan, ama
çoğu İngilizce bilen kesiminde büyük bir huzursuzluğa yol açtı.
İki topluluk arasındaki gerginliğin artmasına karşın,
demokrasinin titizlikle korunduğuve iktidarın iki rakip parti arasında birkaç kez el değiştirdiği ülkede, eşinin
1959'da öldürülmesinden sonra SLFP'nin başına geçen
20 13
25
12
Sirimavo Bandaranaike, dünyanın ilk kadın başbakanı
oldu (1960-65; 1970-77 arasında bu görevde bulun du). UNP'li J. R. Jayawardene'nin 1977 seçimlerinden
35 20
Trincomaloo
mandır. Özellikle doğu kıyısında ve kentlerde yerleş. mişlerdir. Yetişkin nüfusun büyük bölümü okuma yaz
ma bilen ülkede, devlet tarafından hazırlanan program
larla, sağlık hizmetleri de önemli ölçüde geliştirilmiştir. EKONOMI
Nüfusun yaklaşık yarısının geçimini tarımdan sağladığı adanın büyük bölümünde,pirinç, güneybatı kesimde hindistancevizi ve kauçuk, kurak kesimdeyse biber ve mercimek yetiştirilir. Dağlık bölgelerdeyse domates, patates, elma, portakal, çay, vb. çeşitli tarım gelişmiştir. Adanın güneybatı köşesindeki aşırı kalabalığı önlemek için, ülkenin en uzun irmağı Mahaweli'nin sularının ku rak bölgeye yönlendirilmesiyle, pirinç ve hidroelektrik
enerji üretimi artmış, petrol ve pirinç dışalımları azal mıştır.
1977'de Sri Lanka hükümeti yabancı şirketleri ülke
ye çekebimek için başkent Colombo'nun kuzeyinde bir serbest bölge oluşturmuştur. Sanayi nispeten sınırlı olmakla birlikte, günümüzde işlenmiş ürünlerin (doku ma sanayisi, petrol ürünleri, vb.) dışsatım gelirlerindeki
sonra başbakanlığa, 1978'deki Anayasa değişikliğin
den sonra da cumhurbaşkanlığına seçilmesinin ardın dan, 1982'de yeniden seçilen Jayawardene'nin
1988'de seçimlere katılmamasıyla, yerini UNP'den Ra
nasinghe Premadasa aldı.
UNP ile SLFP kırsal yörelerdeki Seylanlılarn oylan
için çekişirlerken, Tamillerin hoşnutsuzluğu artmaktay
dı. 1970 yıllarında Tamil gençlerinin hükümet kuruluş larına ve hükümet yandaşlarına saldırılarından ve 1983'teki Tamil karşıtı kanlı gösterilerden sonra, anlaş mazlık bir iç savaşa dönüştü ve Hindistan ile Sri Lanka
arasında 1987'de imzalanan barış antlaşması uyarınca Hint birlikleri adaya çağrıldılar (1990'a kadar adada kal
dılar). Antlaşma uyarınca Tamilce ve İngilizce yeniden resmi dil ilan edildi ve Tamillerin yaşadıkları bölgelere daha çok özerklik tanınması sözü verildi.
Hint birliklerinin adadan 1990'da ayrılmalarından sonra, kuzeyde ve doğuda kısa bir barış dönemi yaşan dıysa da, Haziran 1990'da ayrılıkçı Tamil Kurtuluş Kap
lanları'nın silahlı saldınları adayı yeniden karıştırdı. Şid det olayları tırmanarak binlerce kişinin ölmesine yol açarken, huzursuzluklar öbür kesimlere de sıçradı ve
payı, tarım ürünlerininkini (çay, kauçuk ve hindistance
1987- 1990 arasında Seylanlılar Halk Kurtuluş Cephe
yapılmakta, balıkçılık önemini korumayı sürdürmekte
sonucunda, hareketin önderleri yakalanıp öldürülün
vizi) aşmıştır. Ayrıca grafit ve değerli taşlar dışsatımı da
si'nin hükümeti devirmek için yürüttüğü kanlı harekat
dir. Buna karşılık iç savaş, turizmi olumsuz yönde etki
ceye kadar (1989 sonu), her kesimden binlerce genç
lemiştir.
Seylanlı çarpışmalara katıldı. Nisan 1993'te muhalefet
DEVLET YAPISI
önderi Lalith Athulathmudoli'nin bir seçim gezisinde,
menter sistem kurulan ülkede, 1978'de yeni bir Anaya
törenleri sırasında öldürülmeleriyle sürüp giden olay
Bağımsızlıktan sonra İngiliz örneğine uygun bir parla
sa'yla Fransız örneği benimsenerek, 6 yılda bir tek de receli seçim sistemiyle seçilen cumhurbaşkanının yet
kileri önemli ölçüde genişletilmiştir. Milletvekilleri nispi seçim sistemiyle seçilmektedir. TARIH
Yaklaşık olarak İ.O. 10 000'e doğru yerleşildiği sanılan
cumhurbaşkanı Ranasinghe Premadasa'nın da 1 Mayıs
lar, Tamil gerillalarının 1 Ekim 1993'te, ülkenin kuzey
kesiminde bir garnizona düzenledikleri saldırıyla (yak
laşık 300 kişi öldü) daha da tırmandı. Bu arada, 7 Mayıs
1993'te parlamento, öldürülen cumhurbaşkanının ye
rine Dingiri Banda Wijetunge'yi cumhurbaşkanlığına getirdi.
146 SRINAGAR
Srinagar
Stalin
Hindistan'ın kuzey kesiminde kent. Keşmir vadisinde, Cihlam irmağı kıyısında, 1 593 m yükseltide yeralan,
Sovyet devlet adamı (Gori, Gürcistan 1879-Moskova 1953). Gürcü asıllı olan Stalin (asıl adı Yosif Visaryono
Cammu ve Keşmir eyaletinin yazlık merkezi olan Srina
gar'ın nüfusu 588 000'dir. Kıyılarındaki güzel bahçele riyle ünlü Dal gölüyle ve tarihsel anıtlarıyla (Keşmir'in
en eski camisi olan, 1402'de tamamlanmış CumaMes cidi;XV. yy'dan kalma kale; Türk-Moğollimparatorluğu
Lenin'in ölümünden
döneminden kalma bahçeler; vb.) çok sayıda turist çe
diktatörce yöneten
ken kentte, geleneksel sanayiler de sürdürülmektedir:
sonra SSCB'yi
Halıcılık, ipekli kumaş yapımı, ağaç oymacılığı, vb.
Stalin, bir tarım toplumunu hızla bir sanayi toplumuna
SSCB: Bk. SOVYET SOSYALİST
dönüştürmeyi sağlayan önlemleri
CUMHURİYETLER BİRLİĞİ.
almış, ikinci Dünya Savaşı'ndan da
Stäel, Madame de Fransız kadın yazar (Paris 1766-ay.y. 1817). Maliye ba
zaferle çıkmayi başarmıştır. Ama
uyguladığı sert baski yöntemleri, temizlik
kanı Necker'in kızı olan Madame de Stāel (asıl adi Stāel
hareketleri ve terör
Holstein Baronu Germaine Necker' dir), 1786'da Pa
yüzünden,
ris'teki İsveç büyükelçisi Baron Staël- Holstein'la evle
nip, aynı yıl Sophie ou les Sentiments Secrets (Sophie ya da Gizli Duygular) adlı yapıtını yayınladı. Edebiyatçı lardan çok siyasetçilerin toplandığı bir salon açıp, kral
lık yönetimi devrilince, Savaş bakanı Narbonne kon tuyla dostluğundan ötürü İsviçre'de Coppet'ye çekildi (1792); sonra İngiltere'ye geçti. 1793 Mayısı'nda Cop pet'ye dönüp, ertesi yıl Benjamin Constant'la uzun yıl
ölümünden sonra,
şiddetle suçlanmıştır. viç Cugaşvili dir), Tiflis Meslek Okulu'na girip (1894),
gizlice Marx'ın yapıtlarını okudu. Gürcü sosyalist gru buna katıldığı (1898) anlaşılınca okuldan atılıp, Tiflis
gözlemevinde memurluk yaptıktan sonra, profesyonel devrimciliğe başladı. Batum'da tutuklanıp (1902), sü
rüldüyse de, kaçarak Tiflis'e döndü (1904) ve Devrimci
lar sürecek bir gönül ilişkisine girdi. Barışı sağlamakla devrimin akışını durdurabileceğini sanarak Réflexions
Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin kurulmasına katıldı.
sur la Paix, Adressées a M. Pitt et aux Français yi (M. Pitt
holm (Nisan 1906) ve Londra (Mayıs 1907) kongrele
ve Fransızlara Yöneltilmiş Barış Üstüne Düşünceler, Cenevre, 1795) yayınladı. Sık sık Coppet ile Paris ara sında gidip gelerek, 1802'de Paris'te Delphine adlı ro
manını yayınladı; muhalefetin toplanma yeri haline ge
len salonu Napolyon tarafından kapatılıp, ertesi yıl Pa ris'ten sürülünce, Almanya'da Goethe'yle tanıştı. İtal
ya, Almanya, Avusturya, Rusya ve İngiltere'de geçen uzun sürgün yıllarından sonra, Almanya'ya Dair (De
l'Allemagne), adlı kitabını yayınlayıp, Napolyon yeni lince Paris'e döndüyse de, Yüz Gün sırasında Italya'ya sığındı.
Öbür yapıtları: Corinne ou L'Italie (Corinne ya da İtalya, 1807), Dix Ans d'Exil(Sürgünde On Yıl, 1821'de
yayınlandı), vb. Staffordshire
Ingiltere'de yönetim bölümü. West Midlands bölgesin
de yeralan Staffordshire'ın yüzölçümü 2 716 km-, nü fusu 1 101 300, merkezi Stafford kentidir. Büyük bölü
mütepelerle kaplı olan, Trentirmağı tarafından akaçla nan bölgede, hayvancılık ve sanayi (demir-çelik sanayi si, bira fabrikaları, cam fabrikaları, dokuma sanayisi,
kimya sanayisi, vb.) gelişmiştir.
1905 Rus Devrimi'ne katılıp, Lenin'le tanışarak, Stock
rinde büyük toprakların paylaştırılması savini ortaya at 11. Tutuklanıp, sürüldüyse (1908-1911) de, yeniden ka
çıp, Lenin tarafından Pravda'yı çıkarmakla görevlendi rildi. Yeniden tutuklanıp (Mayıs 1912), bir kez daha ka çarak (Haziran) Viyana'ya gitti ve Marksizm ve MilliMe sele (Marksizmi Voprasıy lazikoznaniya) adlı kitabını yayınladı. Kuzey Sibirya'ya sürülüp (23 Şubat 1913), 1917 Rus Devrimi'ne kadar orada kaldı. Devrim'den
sonra Politbüro üyeliğine getirilip, Pravda'nın başya
zarlığını yaparak, sosyalist ve liberal Kerenskiy hükü metine karşı Ekim ayaklanmasını düzenledi. Halk Ko miserleri Meclisi'nde Uluslar komiserliği (1917-1922), daha sonra Savaş Komitesi üyeliği yapıp, Nisan 1922'de parti genel sekreterliğine getirildi. Lenin'in si yasal vasiyetnamesinin, aşırı diktatörce eğiliminden ötürü uzaklaştırılmasını öngörmesine karşın, Lenin
ölünce, Zinovyev ve Kamenev'le üçlü yönetimi (“troy
ka“) kurup, sürekli ve evrensel devrimden yana olan Troçki'yle çatıştı ve ona karşı görüşlerini savunduğu Le
ninizmin İlkelerini (Printsipliy Leninizme, 1924) yayın
ladı. Komünist Enternasyonal başkanlığına getirilip (1925), yavaş yavaş rakiplerini ortadan kaldırarak, polit büroyu yönetimi altına aldı (1929). SSCB'yi devlete da
yalı ve planlı bir üretim siyasetine yöneltip, sanayileş meyi desteklemek için birçok önlem getirdi. Kirov'un
stafilokok
öldürülmesi üstüne (1 Aralık 1934) muhaliflerini orta
Mikroskop altında salkım biçiminde görülen Gram po zitif bakteri cinsi. Stafilokok (Bil. a. Staphylococcus) cin
1936'da, mareşal Tuhaçevskiy 1937'de, Buharin ve Rıykov 1938'de), yeni bir Anayasa hazırlatarak (1936),
si üyeleri, en sık rastlanan hastalık etkenlerindendirler. Hem havalı, hem havasız ortamda, suda, tozlarda, ha
vada ve toprakta yaşar, kan çıbani, şirpençe, çeşitli ap seler, kulak iltihabı, anjin, zatürree, menenjit, vb. pek
çok hastalığa yol açarlar. Besin zehirlenmelerinin ço
ğunda da rol oynarlar.
dan kaldırmaya başlayıp (Kamenev ve Zinovyev
yönetimi bütünüyle ele geçirdi. Hitler Almanyası'yla
saldırmazlık paktı imzalayıp (1939), İkinci Dünya Sava
şı'nın başlamasından yararlanarak Polonya'nın doğu kesimini (17 Eylül 1939) ve Finlandiya (12 Mart 1940)
ile Romanya'dan (26 Haziran 1940) birçok toprak par çasını SSCB ordularına işgal ettirdi. Saldırmazlık paktina
STANLEY, WENDELL MEREDITH 147 karşın Almanya SSCB'ye saldırınca (22 Haziran 1941), Halk Komiserleri Meclisi başkanı olarak bütün yetkileri
elinde toplayıp, yurttaşlarından her yeri yakıp yıkarak
geri çekilmelerini, düşmanın ardında partizan birlikleri kurmalarını, düşman güçten düşünceye kadar bu takti ğin sürdürülmesini isteur. Sovyetler Birliği mareşalliğine (Mart 1943) ve en büyük generalliğine (1 Ocak 1945)
yükseltilip, Churchill ve Roosevelt'le askeri ve si yasal konferanslara katıldı: Tahran (1943), Yalta (Şubat 1945) ve Potsdam (Temmuz 1945) konferansları, Müt
tefiklerin korkularını gidermek için Komintern'i dağıtıp,
8 Ağustos 1945'te Japonya'ya da savaş ilan etti. Avru
pa'da halk demokrasilerinin kurulmasını sağlayıp. SSCB'nin batı sınırlarının sosyalist devletlerle çevrilme sini sağladı. Ölümünden sonra şiddetle eleştirilip, yo ğun bir "stalincilikten kurtulma kampanyası" başlatıldı
yonunun arasını bulmaya çalıştıysa da başaramadı.
1768-1774 Türk-Rus Savaşı başlayınca, konfederasyon
yandaşları tarafından tahttan indirilip (1770), Polon ya'nın birinci paylaşılmasıyla (1772), hiçbir yetkisi kal madı. O tarihten sonra kendini eğitim sorunlarına verip, Polonya'nın üçüncü kez paylaşılmasından sonra tahtta ki haklarından vazgeçti (25 Kasım 1795) ve Pavell tahta çıkıncaya kadar Grodno'da gözaltında yaşadı.
Stanley, Sir Henry Morton Ingiliz gazetecisi ve gezgini (Denbigh, Wales 1841
Londra 1904). Bir gemide muçoluk yaparken New Or
ve Ekim 1961'de, mumyalanmış cesedi Lenin'in anit kabrinden alınarak, rejim ileri gelenlerinin gömüldüğü
Gazeteci ve
Kremlin'e aktarıldı.
L'ezgin Sir Henry Martin Stanley, Afrika'ya ilk
Stalingrad Savaşı
gezisinde, üç vildır haber
İkinci Dünya Savaşı'nda Stalingrad (günümüzde Vol gograd) önlerinde yapılan çarpışmalara topluca verilen ad. Friedrich von Paulus komutasındaki VI. Alman or
alınamayan David Livingstone'u bulmuş, sonraki
dusunun 17 Haziran 1942'de kente saldırmasıyla baş
seferlerinde
layan Stalingrad Savaşı, kenti savunan Sovyet birlikleri
Airika'nın is hesimini
nin direnmesiyle, sürüp gitti. 19 Kasım 1947'de Sovyet
hestederek, Kongo irmağını
kuvvetlerinin kuzeyden ve güneyden Alman birliklerini kuşatmaları sonucunda, Almanlar teslim olmak zorun
havnagından Atlas ok vanusuna kadar izlemiştir.
da kaldılar. Sovyetlerin 750 000 kişi, Almanların 850 000 kişi yitirdikleri Stalingrad Savaşı'nın sona ermesi,
savaşın genel gidişinde bir dönemeç noktası oldu.
Stamboliski, Aleksandr Bulgar siyasetçisi (Slavovica 1879-ay.y. 1923). Çiftçi
Partisi'nin başkanlığına seçilen (1908) Aleksandr Stam
boliski, savaşa karşı çıktığı için Birinci Dünya Savaşı yıl larını (1915-1918) cezaevinde geçirdi. Savaştan sonra
başbakanlığa getirilip (1919), bir “yeşil diktatörlük" kur
du; Neuilly Antlaşması'nı imzaladı (1919); sosyal re formlar yaptı. Bir süre komunistlere yaklaşıp, 9 Haziran
1923'teki hükümet darbesinden sonra kurşuna dizildi.
Stamitz, J. W. Anton Alman kemancısı ve bestecisi (Nemecky Brod 1717 Mannheim 1757). Pfalz seçici prensinin oda müziği or kestrasında çalışan Johann Wenzell Anton Stamitz,
sonra bu orkestranın baş kemancılığına ve yöneticiliği ne getirildi. Senfonilerine minuettoyu, orkestrasına ye
ni çalgıları sokup, 1755'te Paris'e giderek, Fransız çalgi müziği bestecilerini, özellikle de Rameau'yu büyük öl
çüde etkiledi. Keman için sonatlar, ikililer, üçlüler, ke
man koncertoları besteledi. Kurucusu olduğu Mannhe im okulu, Haydn ve Mozart'ın orkestra estetiğini büyük
ölçüde etkilemiştir.
leanslı tüccar Stanley tarafından evlat edinilen Sir Henry Morton Stanley (asıl adı John Rowlands dir), Ayrılık Sa
vaşı'nda, Konfederasyon yandaşları ordusunda savaştı.
Gazetecilik yapıp, üç yıldır haber alınamayan Livings tone'u bulmakla görevlendirilince, önce Zengibar'a (Ocak 1871), sonra Ucici'ye giderek, Livingstone'u
buldu (10 Kasım 1871). Livingstone ölünce, onun keşif
lerini sürdürmek için yeniden Zengibar'a dönüp (1874
sonu), Ekvator Afrikası'nı doğudan batıya aştı; Victoria
Nyanza gölünü ve Uganda'yı keşfetti, Ruwenzori'yi ve Albert-Nyanza gölünü buldu. Tanganyika, Zaire ve Kongo'yu dolaşıp (1877), Belçika kralı Léopold Il'nin
kurduğu (1876) Uluslararası Afrika Derneği'nin hizme tine girerek, büyük bir gezi heyetinin başında Stanley Pool'a (günümüzde Malebo Pool) ulaştı (1879-1884). Leopold gölünü bulup, yerli kabilelerin şefleriyle anlaş malar yaparak, Kongo irmağının sol kıyısının Afrika
Derneği'nin malı olmasını sağladı. Vadeley bölgesinde kuşatılan Emin Paşa'yı kurtarıp (1888), gezginlikten
vazgeçerek Ingiltere'ye döndü ve Avam Kamarası'na üye seçildi.
Başlıca yapıtları: How I Found Livingstone (Livings
tone'u Nasıl Buldum?, 1872); Through the Dark Conti nent(Siyahlar Kitasında, 1787); in Darkest Afrika (Kara
Afrika'da, 1890); Through South Africa (Güney Afri ka'da, 1898).
Stanislaw II
Son Polonya kralı (Wolczyn 1732-Petersburg 1798). Stanislaw Poniatowski'nin oğlu olan Stanislaw II August
Poniatowski, büyük düşes Yekaterina'yla (ll) gönüliliş kisi kurup (1755), Yekaterina Rusya tahtına çıkınca (1762), onun baskısıyla Polonya kralı seçildi (Eylül 1764). Ruslar ile Türklerin desteklediği Bar konfederas
Stanley, Wendell Meredith ABD'li biyokimyacı (Ridgeville 1904-Salamanca 1971).
Illinois, Harvard, Kaliforniya üniversitelerinde öğrenim
gören Wendell Meredith Stanley, Rockefeller Tip Araş. tırmaları Enstitüsü'nde çalıştı. Steroller üstüne önemli
çalışmalar yapıp. tütündeki mozaik hastalığının virüsü
148 STANLEYVILLE
nü billur halinde elde etti (1935). Sonra bu billurdan yo
la çıkarak nükleik asiti ayırıp (1936), nükleik asidin virü
sün etkinliğinde önemli rol oynadığını kanıtladı (1937).
1946'da Nobel Kimya Ödülü'nü). H.Northrop ve ). R.
Summer'la paylaşıp, Kaliforniya Üniversitesi Virüsler
Araştırma Laboratuvarı'nın yöneticiliğine (1947).
atandı
Stanleyville: Bk. KİSANGANİ.
mini yarıda bırakarak orduya yazılıp, kraliçe Mary'nin ölümü üstüne yazdığıbir şiir beğenilince(1695),subaylı ġa yükseltildi. 1705'te ordudan ayrılıp, 1709'da Addi son'la The Tatter (Geveze), 1711'de gene Addison'la
The Spectator dergilerini kurdu. Avam Kamarası'na
üye seçildiyse de (1713), bir eleştiri yazısı yüzünden
parlamentodan çıkarıldı (1714).
Şiirlerinin ve eleştiri yazılarının yanı sıra oyunlar da yazan Sir Richard Steele, Restorasyon döneminin hafif,
açık-saçık komedilerinin yerini alacak ahlâk dersi verici
bir komedi türü yaratmaya çalışmıştır: The Lying Lover
Stark, Johannes Alman fizikçisi (Schickenhof 1874-Traunstein 1957). Münih Üniversitesi'ni bitiren (1898) Johannes Stark,
Hannover Teknik Okulu'nda öğretmenlik yaptı. Kanal işınları üstündeki Doppler etkisini bulup (1905), elek
trik alanı etkisi sonucu tayf çizgilerinin ikiye bölündüğü
nü gözlemleyerek (Stark etkisi), 1919'da Nobel Fizik
(Yalancı Sevgili, 1703), The Conscious Lovers (Bilinçli Sevgililer, 1727), vb.
Steen, Jan Hollandalı ressam (Leiden 1626-ay.y. 1679). Zengin bir tüccarın oğlu olan Jan Steen, Utrecht'te Nicolas Knup
Ödülü'nü aldı. Würzburg Üniversitesi'nde kürsü baş kanlığına atanip (1920), Jahrbucherfür Radio Aktivitat und Electroniki (Rakyoaktiflik ve Elektronik Yıllığı) ya yınladı.
Starr, Ringa: Bk. BEATLES, THE. statik Mekaniğin, maddesel sistemlerin dengesini belirli bir
karşılaştırma sisteminde inceleyen dalı. Bir karşılaştır ma sisteminde, başlangıçta hareketsiz olan bir cisim,
birçok kuvvetin etkisinde her zaman harekete geçme yip, bazen hareketsiz kalır ve bu durumda "dengede" diye nitelenir. Statiğin konusu, dengenin incelenmesi dir. Bu inceleme, uygulamalı mekanikte (yapıların ka rarlılığı; gereçlerin dayanıklılığı; vb.) son derece önem lidir.
Statzer, Ferdi Avusturya asıllı Türk piyano virtüözü (Viyana 1906-İs tanbul 1974). Salzburg (1925) ve Viyana'da (1932) mü zik öğrenimi gören Ferdi Statzer (asıl adı Friedrich von Statzer'dir), çeşitli Avrupa ülkelerinde konserler verdik
ten sonra İstanbul'a yerleşti (1932). Belediye Konserva
tuvarı'nda piyano öğretmenliği velstanbul Şehir Orkest rası'nda yöneticilik yapıp, 1944'te Türk uyruğuna kabul
edildi. Birçok öğrenci (Verda Erman, Gülay Uğurata, Er gican Saydam, Ayşegül Sarica, vb.) yetiştirdi.
XVII. yy. Hollandalı ressamlarından Jan Steen, Soyunan
Kadın (1636), vb. konularını günlük yaşamdan aldığı tablolarıyla ün salmuştır. (Özel koleksiyon.)
fer'den, Haarlem'de Adriaen Van Ostade'den ders al
Staudinger, Hermann
dı. 1648'de Leiden Ressamlar Birliği'ni kurdu. 1649'da Lahey'de ressam Van Goyen'in öğrencisi oldu ve kızıy
Alman kimyacısı (Worms 1881-Freiburg im Breisgau 1965). Yüksek polimerlerin, alışılmış kimyasal bağlarla
meye başlayıp, konusunu günlük yaşamdan alan tablo
birarada tutulan dev moleküller oldukları görüşünü ilk savunanlar arasında yeralan Hermann Staudinger,
nü, Hasta Kadın, Doktorun Ziyareti, İstiridye Yiyen Genç Kız, Düğün, Köy Cerrahı, Yemek, vb.) yaptı.
makromoleküllerin özgün bir madde olduklarını ortaya
la evlendi. Geçimini sağlamak için 1673'te bir han işlet
lar ve aile yaşamını öven tablolar (Bayram, Doğum Gü
koydu; yapılarını belirleyip, özelliklerini inceleyerek, 1953'te Nobel Kimya Ödülü'nü aldı.
Stein, Gertrude
Steele, Sir Richard
ABD'li kadın yazar (Alleghany, Pennsylvania 1874
Irlandalı yazar (Dublin 1672-Camarthen, Wales 1729).
Çocuk yaşta babası ve annesi ölünce Ormond düküta
rafından yetiştirilen Sir Richard Steele, Oxford'da öğre nim görürken Joseph Addison'la arkadaş oldu. Öğreni
Neuilly-sur-Seine, Fransa 1946). Radcliffe College'ı bi tirip (1897), John Hopkins Tıp Fakültesi'nde dört yıl öğ. renim gören Gertrude Stein, bir miras kalınca öğrenimi ni yarım bırakarak, 1903'te Paris'e yerleşti. 40'i aşkın öykü kitabı, eleştiri kitabı, vb. yayınlayıp, kimlik sorunu
nun içinde uyandırdığı sıkıntının izlerini taşıyan, roman
STENDHAL
149
Fransız psikolojik
larıyla Hemingway'i ve "yitik kuşak” romancılarının sa natını etkiledi (Three Lives (Üç Yaşam. 1909): The Ma.
romanının kurucusu sayılan Stendhal, Kızıl ve Kara (1830),
king of Americans (Amerikalıların Oluşu, 1925); The
Autobiography of Alice B. Toklas (Alice B. Toklas'ın Ya şamöyküsü, 1933); vb.).
Parma Manastiri (1839), vb. ünlü
romanlarının yanı
Stein, William Howard
sıra, birçok yolculuk anlatısı ve çeşitli
ABD'li biyokimyacı (New York 1911-ay.y. 1980). Co
müzikçilerin özyaşamöykülerini
lumbia Universitesi'nde doktora çalışmasını tamamla
yazmıştır.
yan (1938) William Howard Stein, New York Rockefel ler Enstitüsü'nde biyokimya asistanlığına başlayıp
(1939), profesörlüğe yükseldi (1952). Kromatografi yöntemlerinden yararlanarak aminoasitler ve protein
ler üstüne araştırmalar yapıp, Stanford Moore'la birlikte ribonukleazın yapısını belirledi ve yüze yakın proteinin
yapısını açıkladı. 1972'de Nobel Kimya Ödülü'nü Stan ford Moore ve Christian Anfinsen'le paylaştı.
Steinbeck, John ABD'li yazar (Salinas, Kaliforniya 1902-New York 1968). Yükseköğrenim görebilmek için birçok işte çalı
ta annesi ölünce, sevmediği babasının yanında hüzünlü
bir ömür sürmeye başlayan Stendhal (asıl adı Henri Beyle'dir), hiç sevmediği öğretmeni rahip Baillon'a tep ki olarak devrimci düşünceleri benimsedi. Yeni kurulan
(1796) Grenoble Lisesi'ni bitirip, özellikle matematik derslerinde başarılı olduğu için, 1799'da Paris'te mu hendislik öğrenimi görmeye gittiyse de, okula gitmek yerine başıboş bir yaşam sürmeye ve "komediler yaz
mayı” tasarlamaya başladı. Hastalanınca uzak akraba ları tarafından bakıp, akrabalarından albay Pierre Da ru'nün önemli bir görevde bulunduğu Savaş Bakanlı
ğın'da çalışmaya koyuldu. Sonra, Daru'yle İtalya ordu suna katılarak İtalya'ya gidip, 1800 sonunda süvari su ABD'li yazar John Steinbeck, 1930
yıllarının ortalannda
üne kavuşmadan önce, çeşitli işlerde çalışmış, Gazap
Üzümleri (1939), vb.
yapıtlarında,
yoksulların karsi karşıya oldukları
toplumsal
adaletsizliği betimlerken, kişisel deneyimlerden yararlanmıştır.
şan John Steinbeck, Kaliforniya'da yaşayan basit insan ları yakından inceleme ve tanıma olanağı buldu.
İlk romanı olan, korsan Henry Morgan'ın yaşamını anlatan Altın Kadeh'ten (The Cup of Gold) sonra, artar
da, Kaliforniya insanlarının yaşayışını yalın, yapmacık siz, zorlamaya başvurmadan anlattığı romanlar ve öykü
kitapları yayınlayıp, 1962'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.
Başlıca yapıtları: Cennet Çayırları (The Pastures of
Heaven, 1932), Bilinmeyen Bir Tanrıya (To a God Unk
nown, 1933), Yukarı Mahalle (Tortilla Flat, 1935), Kali
forniya'daki tarım işçileri grevini anlatan Bitmeyen Kav
ga (In Dubious Battle), Fareler ve insanlar (Of Mice and Men, 1937), Al Midilli (The Red Poney, öyküler, 1937),
The Long Valley (Uzun Vadi, öyküler, 1938), başyapıtı Gazap Üzümleri(The Grapes of Wrath, 1939), Ay Batti (The Moon Is Down, 1942), Sardalye Sokağı (Cannery Row, 1944), Aşk Otobüsü (The Wayward Bus, 1947), İnci (The Pearl, 1947), Alev (Burning Bright, 1950),
Cennet Yolu (East of Eden, 1952), Uğurlu Perşembe (Sweet Thursday, 1954), Macera Yolcuları (Travels With Charley, 1960), vb.
Stendhal Fransız yazarı (Grenoble 1783-Paris 1842). Küçük yaş
baylığına yükseldi. Fransa'ya dönünce ordudan ayrılıp (1802), babasından aldığı küçük bir parayla geçinerek, tiyatro oyuncularının dünyasına karıştı. Yeniden or duya yazılıp. 1809'da Avusturya Savaşı'na katıldı.
1810'da Paris'e dönerek, Danıştay yardımcı üyeligine getirilip, görevle Rusya'ya gönderildi (1812), Fransız
ordusunun büyük çekilişi sırasında yedek güçlere erzak
sağlamakla görevlendirilip, Paris'e ancak 31 Ocak
1813'te dönebildi. Napolyon'un yenilgisinden sonra iş
siz kalıp, Caspari'nin J. Haydn üstüne bir incelemesini
Fransızca'ya çevirerek imzasız yayınladı. Yeni bir İtalya
yolculuğundan sonra Stendhal adıyla Rome, Naples et
Florence en 1817(1817'de Roma, Napoli ve Floransa, 1817) adlı yolculuk anlatısını yayınlayıp, aynı yıl ablası
Pauline'le Milano'ya bir yolculuk yaptı ve bir Polonyalı
subayın eşi olan İtalyan asıllı Mathilde Visconti Dem
bowski'ye aşık oldu. Karşılık görmeyen sevgisinin el kisiyle De l'Amour (Aşk Üstüne, 1822) adlı kitabını ya zip, Fransa'ya dönerek (Haziran 1818), Merimée vb.
sanatçılarla dostluk kurdu. Londra ve İtalya'ya yolcu
luklar yaptı. Racine et Shakespeare (Racine ve Shakes peare, 1832'da yayınladı) adlı yapıtında romantizmin
tanımını yapıp, yayınladığı Armano (1827) adlı ilk ro
manı hiç ilgi uyandırmadıysa da, vazgeçmeyerek,
1829'da Roma'da Gezintiler (Les Promenades dans
Rome), 1830'da Kızıl ile Kara (Le Rouge et le Noir) adlı
romanlarını yayınladı. Para sıkıntısı sürdüğü için Tem muz monarşisi hükümetinden görev isteyip, Trieste
konsolosluguna atandı. Atanması Avusturya hükümeti tarafından onaylanmayinca, Civita-Vecchia konsolos luğuna getirilip (1831), görevini titizlikle yerine getirdi
ve düşkırıklığıyla sonuçlanan birçok gönül serüveni ge çirdi. 1836'da izinli olarak üç yıl Paris'te kalip Les Mé
moires d'un Touriste (Bir Gezginin Anıları, 1838), Par
ma Manastiri(La Chartreuse de Parme, 1839), Italya Hi kayeleri(Chroniques Italiennes, 1839), Castro Rahibesi
(L'Abbesse de Castro, 1839) adlı kitaplannı yayınladı. Birkaç ay sonra yeniden Civita-Vecchia'ya gittiyse de.
hastalanarak Fransa'ya döndü (1841) ve bir kalp krizin
den öldü.
Yüzyılının türünde tek yazarı olan Stendhal, yapıtla
150
STEP
rinin döneminde pek anlaşılmamasına karşılık, estetiğe
yeni, siyasal bir boyut kazandırarak, maddi değerlere bağlı kalmaya karşı çıkmış ve tek silahı edebiyat olan bir özgürlük peşinde koşmuş, yapıtlarıyla sonraki yazarları önemli ölçüde etkilemiştir. step: Bk. BOZKIR.
zenlenişini inceleyen dalı. Organik kimyada Le Bel ve Van't Hoff tarafından tasarlanan stereokimya, dört de
ğerlikli karbonun dörtyüzlü konumda bileşik vermesi ne, bunun sonucu olan bakışımsız karbon kavramına
ve hareketli bag ilkesine dayanır.
Stern, Otto Alman asıllı ABD'li fizikçi (Zory, Polonya 1888-Berke
Stephenson, George
ley 1969). Breslau Üniveritesi'nde fiziksel kimya dokto
İngiliz mühendisi (Wylam, Newcastle yakını 1781-Tap ton House, Chesterfield 1848). Bir maden işçisinin oğlu olan George Stephenson, çeşitli işlerden sonra bir ma den ocağında makinist olarak çalışmaya başlayıp,
Einstein'la birlikte çalıştı. Zürich'te, Frankfurt am-Ma
rasını veren (1912) Otto Stern, Prag Universitesi'nde
1814'te Blucher adı verilen ilk buharlı lokomotifi yaptı. On yıllık bir süre içinde, madenlerde kullanılması için 14 lokomotif üretti (bu lokomotiflerde, pistonun hare keti kollar aracılığıyla tekerleklere aktarılıyordu). Hel
ton-Sunderland arasında 13 500 m'lik bir demiryolu
döşemekle görevlendirilip, 1822'de hizmete giren bu hatta, o dönemde kullanılan çeşitli çekme yöntemlerin den yararlandı:Lokomotif, kabloyla çeken sabit makine vb. Çok geçmeden, hemen her yerde benimsenecek olan 1,424 m'lik ray açıklığını bulup, 1822-1825'te Stockton-Darlington hattını hizmete soktu (bu hatta
yalnızca lokomotifler kullanılıyordu ve ilk kez olarak trene yolcu vagonları bağlanmıştı). 1822'de Newcast le'da dünyanın ilk lokomotif fabrikasını kurup, Rain hill'de birçok lokomotif arasında açılan yarışı, The Roc ket adlı lokomotifiyle (bu lokomotifte Marc Seguin'in borulu isitma ilkesini uygulamış, ayrıca çekişi hızlandır
mak için egzosu boruya bağlamıştı) düzenli olarak saat te 27,5 km hız yaparak açık farkla kazandı (1829).
Stephenson, Robert İngiliz
mühendisi
(Willington
in'da (1914) fiziksel kimya okutmanlığı, Rostock Üni
versitesi'nde kuramsal fizik profesörlüğü, Hamburg
Üniversitesi'nde fiziksel kimya profesörlüğü (1923 1933) yaptı. ABD'ye göçüp, Carnegie Teknoloji Ensti
tüsü'nde ders verdi (1933-1945). Emekliye ayrılınca (1945) Berkeley'e (Kaliforniya) yerleşti.
Gazların kinetik kuramının dayandığı gaz molekül hızlarını ölçen Otto Stern, W. Gerlach'la birlikte, mag netik momentin uzaysal kuvantalamasını bulmuş, ayrı
ca hidrojen ve helyum atomlarından elektron tayflarına benzer tayflar elde edilebileceğini ortaya koymuş, ağır
taneciklere bağlı dalgaların varlığını kanıtlamış, 1945'te Nobel Fizik Ödülü'nü almıştır.
steroyitler iç salgı bezleri tarafından salgılanan sterol türevi hor monların genel adı. Biyokimya açısından son derece
önemli olan sterollerin başlıcası olan kolesterolün çe kirdeği siklopentanofenantren, birçok yapıda ortaktır.
Bu ortak sterol çekirdeğinden türeyen steroyitler, çekir degin bazı karbonlarındaki kimyasal öbeklerin durum larıyla ayırt edilirler. Başlıcaları arasında cinsellik hor monları (östrojen, progesteron, testosteron, vb.), böb
reküstü bezi hormonları (kortikosteroyitler), vb. sayıla Quay
1803-Londra
1859). George Stephenson'un oğlu olan Robert Step henson, 1828'den sonra babasının yardımcılığını yaptı.
Babasının emekliye ayrılmasından sonra İngiltere'deki büyük demiryolu hatlarının yapımını (özellikle New castle üstünden İskoçya'yı Londra'ya bağlayan hat) yö
netti. Bu hatlarda, kendi buluşu olan borulu köprüler
yaptırdı. New York-Kanada hattı üstünde 2 740 m'lik bir köprü yapımını yönetti.
stereo Ses kaynaklarının uzaydaki dağılımını yeniden oluştur
ma olanağı sağlayan ses iletim ya da kayıt ve üretim tek nigi. Stereo (ya da stereofoni), dinleyici için ses kaynak
larının algılamasını sağdan, ortadan ve soldan düzen ler. Sesin doğrudan yeniden üretimi, iki tam iletim hatti
bilir.
Stevenson, Robert Louis İskoç yazarı (Edinburgh 1850-Vailima, Batı Samoa ada si 1894). Edinburgh Üniversitesi'nde hukuk öğrenimi görürken yazmaya başlayan Robert Louis Stevenson,
vereme yakalanınca Fransa'ya bir yolculuk yaptı (1873). Öğrenimini tamamlayıp, kendini yazarlığa ada yarak An Inland Voyage (Kitaya Yolculuk, 1878), Tra vels with a Donkey in Cevennes (Cevennes'de Bir Eşek
le Yolculuk, 1879), vb, romanlarından sonra, serüven romanlarıyla (Define Adası (Treasure Island, 1883];
vb.) ve korku romanlarıyla (İki Yüzlü Adam (The Stran ge Case of Dr. Jekyll and Mr. Hyde, 1886); vb.) uluslara rası ün kazandı.
ni gerekli kılar: Ses kaynağının sağına ve soluna yerleşti
Stewart, James
katör; iki hoparlör. Magnetik bant üstüne kayıt, iki ka fayla, iki "pist" (yol) üstüne gerçekleştirilir. Plak üstüne
kayıtta, aynı iz üstüne iki yol,+45'lik ve-450'lik açılarla
ABD'li sinema oyuncusu (Indiana, Pennsylvania 1908). Kısa bir süre tiyatro oyunculuğu yapan James Stewart, Frank Capra'nın filmlerinde oynayarak (Para Beraber
rilmiş iki mikrofon ya da mikrofonlar dizisi; iki amplifi
kaydedilir. Bu iz, pikabin tek iğnesi tarafından okunur.
Gitmez (You Can't Take It With You, 1938); Bay Smith
Her iki işaret, iki ayrı hoparlörü besler ve iki hoparlör ile
Washington'a Gidiyor (Mr. Smith Goes to Washington,
dinleyicinin başının sınırladığı alan içindeki doğrultular da stereo ses oluşur.
delphia Story (Philadelphia Öyküsü) adlı filmle Oscar Ödülü'nü alıp, 1945'ten sonra özellikle Alfred Hitck
stereokimya
Kimyanın, atomların moleküller içindeki üçhoyutlu dü
1929); vb.) uluslararası ün kazandı. 1940'ta The Phila
cock'un filmlerinde büyük beğeni kazandı: Ölüm Kara n (The Rape, 1948), Arka Pencere (Rear Window, 1954), Ölüm Korkusu (Vertigo. 1958), Bir Cinayetin Anatomisi(Anatomy of a Murder, 1959), vb.
STRABON
151
Stijl, De: Bk. DE STİJL.
Stolıypin, Pyotr Arkadyeviç
St. Louis: Bk. Saint Louis.
Rus siyasetçisi(Dresden 1862-Kiev 1911). Taşrada vali lik yaparken Nikolay II tarafından İçişleri bakanlığı ve
başbakanlığa getirilen (1906) Pyotr Arkadyeviç Stoliy
pin, muhalefete sert bir baskı uygulayarak, Haziran
stoacılık Kitionlu
Zenon
1907'de Duma'yı dağıttırdı. Sınıfsal eşitsizlikleri artıran tarafından
kurulan
felsefe
okulu.
Khrysippos, Seneca, Epiktetos ve Marcus Aurelius tara fından bölünmez bir bütün halinde geliştirilen stoacılık,
tümtanrıcı ve maddecidir. Belagat ve diyalektik nitelik
leriyle tanımlanır: İyi söz söyleme sanatı olarak belagat tir; önermelerin içeriğine başvurmaksızın akıl yürütme
nin biçimsel geçerliliğine ilişkin kuralları ve koşulları ha
zırladığı ölçüdede diyalektiktir. Söz konusu içerik, yani madde, duyularla algılanır ve fiziğin konusunu oluştu rur. Stoacılara göre, doğanın biricik varlıkları cisimler dir; ama cisimlerin hiçbirinde, madde, güçten, yani ci simlerin evriminin dinamik ilkesinden ayrılamaz. Dün
yadaki cisimler arasında bağ kurarak dünyanın uyumu
nu sağlayan bu güç, dünyanın ruhudur; tanrıdır. Stoaci
ahlaka göre erdemin amacı ruhun mutlak dinginliği ol
duğundan, insan için en büyük mutluluk kendisiyle, benzerleriyle ve doğa ile uyum içinde yaşamaktır. Stockholm
İsveç'in başkenti ve en büyük kenti. Baltık denizi kıyı sında, Mälanen gölü ile deniz arasındaki ulaşıma elve
rişli bir su yolu kıyısında yeralan Stockholm'un nüfusu 672 187'dir. Yaklaşık 20 ada ile birçok yarımada üstüne
yeni bir seçim yasası hazırlatıp, yeni bir toprak sahibi köylüler sinifinin oluşmasını destekledi. 1911'de hem Duma'yla, hem de imparatorla görüş ayrılığına düşüp,
çok geçmeden iki yanlı bir ajan tarafından öldürüldü.
Storm, Theodor Alman şairi ve yazan (Husum 1817-Hademarschen, Holstein 1888). Hukuk öğrenimi gören Theodor Storm, 1851'de Sommargeschichten und Lieder(Yaz Öyküle ri ve Şarkıları) adlı şiir kitabını yayınladı. Danimarka ege
menliğine karşı manzum küçük oyunları yüzünden
Schleswig-Holstein'den kaçmak zorunda kalıp, Pots dam'da ve Thüringen'de yargıç yardımcılığı yaptı.
Schleswig-Holstein'ın Prusya tarafından ilhaki üstüne Husum'a dönüp, Pole Poppenspäler (Kuklacı Pole,
1874), Renate (1877-1888), Eekenhof (1879), Die Söh ne des Senators (Senatörün Oğulları, 1879) adlı öykü lerini yayınladıktan sonra, emekliye ayrılarak Hade marschen'e çekildi. 1886-1888'de Kır Atli (Der Sc
himmeltreiter) adlı öyküsünü yayınladı.
Stoss, Veit
yayılan, bu yüzden "Kuzey'in Venedik'i" (gondollar ye.
Schwaben asıllı olduğu sanılan heykelci (? 1440'a d. Nürnberg 1533). 1477'de Krakow'a giderek Marien
rine feribotların çalıştığı su yolları) diye anılan Stock
kirche'nin mihrap arkalığında çalışan Veit Stoss (Lehçe
ho m'un çeşitli kesimleri, birçok köprüyle birbirine bag lanmıştır. Ülkenin başlıca sanayi (metalürji, makine ya pimi, otomobil yapımı, iletişim araçları yapımı)kentive
ikinci büyük limanı olan kent, aynı zamanda da her yıl Nobel ödüllerinin (Norveç'te Oslo'da verilen Nobel
Barış Ödülü dışında) merkezidir. Doğal güzellikleri ve tarihsel anıtlarıyla (XIII. yy'ın sonlarından kalma Riddar holmen kilisesi; XV.-XVII. yy'lar arasında yeniden ya pılmış Storkyrkan kilisesi. XVII.yy ortalarından başlana rak yapılmış Riddarhuset (Soylular sarayıl; vb.) çok sayıda turist de çekmektedir. TARIH
Wit Stwosz), o güne kadar alışılagelmiş yapıtlarin tersi
ne, resmin ikinci planda rol oynadığı bu mihrap arkali
ğında, tahta üstüne Meryem'le ilgili sahneler oydu. Kra kow'da ayrıca, Kazimierz IV Jagellon'un ve Wloclawek
başpiskoposunun lahitlerini yapıp, 1496'da Nürn berg'e dönerek, Sankt Lorenz kilisesinde Meleklerin
Selamını ve Karmelit kilisesinin mihrap arkalığını (gü nümüzde Bamberg'de) yaptı.
Veit Stoss, tahtanın daha derin oyulmasıyla elde et
tiği siyah etkileriyle, işık-gölge oyunlarını destekleyen kırık çizgilerle, tahta oymacılığının eşine az rastlanır ör neklerini vermiştır.
1250'ye doğru günümüzde eski kesimini oluşturan ada
üstünde kurulan savunma merkezi çevresinde gelişen Stockholm, Ortaçağ'da Hansa birliğine üye olarak
Stowe, Harriet Beecher: Bk. BEECHER
önemli bir ticaret merkezine dönüştü. 1523'te İsveç
STOWE, MRS.
(1611-32) yapılan çalışmalar sonucunda, Avrupa'nın başlıca limani haline geldi. Kraliçe Christina dönemin
Strabon
Krallığı'nın başkenti olup, Gustav II Adolf döneminde
de (1632-54), aynı zamanda da önemli bir düşünce ve
kültür merkezine dönüştü.
Stokes, Sir George Gabriel Irlandalı matematikçi ve fizikçi (Skreen 1819-Cam bridge 1903). Cambridge'de ders veren Sir George Gab riel Stokes, belirli bir yüzey integralini bir eğri integra
line dönüştürme olanağı veren formülü buldu (1849).
Eski Yunan coğrafyacısı ve tarihçisi (Amaseia (Amasya)
1.0. 65-? İ.S. 21'den sonra), Sağlam bir öğrenim gör
dükten sonra stoacılığı benimseyen Strabon (Latince
Strabo), Roma İmparatorluğu'nun büyük bölümünü, Anadolu'yu, Ege adalarını, Mısır'ı dolaştı; birçok kez Roma'ya gitti. Historika Hypomnemata (Tarihsel Ani lar) adlı günümüze kalmayan 47 kitaplık yapıtında, II. yy'a kadar dünyanın başlıca dönemlerinin kısa bir öze
Krallık Derneği üyeliğine seçilip (1851), sıvıların için
tini yaptıktan sonra, 1.6.146'dan imparatorluğun kuru
de katı cisimlerin düşüş yasasını buldu. Işık kırınımı ve
biçimde günümüze kalan Geographika (Coğrafya) adlı
flüorışı konularında kuramlar ortaya atıp, X işınlarının elde edilişinden yola çıkarak, bu işınların görünür
işıkla ayni kökten geldiğini, yalnızca dalga boylarının
daha küçük olduğunu kanıtladı (Stokes yasası).
luşuna kadar Roma tarihini anlattı. Aşağı yukan eksiksiz 17 kitaplık yapıtında, yalnızca uzmanları ilgilendiren
şeyleri bir yana bırakarak, "her okumuş kişinin bilmesi
gereken şeyleri" (aslında fiziksel, beşerî've tarihsel cog. rafyanın konularını) kısaca ve açıkça anlattı.
152
STRADIVARIUS
Stradivarius
İtalyan, keman yapımcısı (Cremona yakınları 1644 Cremona 1737). Niccolo Amati'nin yanında yetişen
Stradivarius (asıl adı Antonio Stradivari dir),daha güçlü bir ses elde etmek amacıyla, daha geniş ve daha düz
kemanlar yaptı. Altı çocuğundan Francesco (1671
1741) ve Omobono (1679-1742) da babalarının işini
sürdürdüler ve aile üyelerinin yaptıkları 1 100'e yakın
ünlü "Stradivarius" kemanından 650 kadarı günümüze kaldı.
Strasbourg Fransa'nın kuzeydoğu kesiminde kent. Ren irmağının
batı kıyısında, Paris'in 400 km doğusunda yeralan Stras
bourg'un nüfusu 255 937'dir. Trafiğiyılda 15 Mt'u bu lan limanı sayesinde önemli bir ticaret merkezi olan
kentte, sanayi de gelişmiştir: Petrol rafinerileri, metalür
ji, besin sanayisi, çeşitli makineler yapımı, vb. Aynı za
manda da Avrupa Konseyi'nin ve Avrupa Parlemento su'nun merkezidir.
Keltler tarafından kurulup, daha sonra Romalılar ta rafından alınarak Argentoratum adıyla tahkim edilen
yapıp, Münih sarayı orkestra şefliğine (1894), Berlin Sa rayı opera orkestra şefliğine, ardından da genel müzik
yöneticiliğine getirildi (1908). Daha 1900'dan önce yedi senfonik şiiriyle (Don Ju an, 1889; Macbeth, 1890; Ölüm ve Değişim, 1890; Till
Eulenspiegel, 1895;Zerdüşt Böyle Dedi, 1896; Don Ki şot, 1898) büyük ün kazanmış olan Richard Strauss, ilk iki operasıyla (Salome, 1905, Elektra, 1908) öncü sanat çılar arasına girmiş. ama sonraki operalarıyla, yeni-kla
sik akıma katılmıştır: Güllü Şövalye (1911), Ariadne Naksos'ta (1912), Gölgesiz Kadın (1919), Intermezzo
(1924), Arabella (1933), Sessiz Kadın (1935), Barış Gü nu (1938), Daphne (1938), Danae'nin Aşkı(1940), vb.
Öbür yapıtları arasında 1900'den sonra yazdığı senfo nik şiirler(Bir Alp Senfonisi,1915; vb), baleler, sonatlar,
dörtlüler, koncertolar, liedler,koro parçaları, vb. sayıla bilir.
Strauss ailesi Avusturyalı besteciler ve kemancılar ailesi. Ailenin ku rucusu Johann Strauss (Viyana 1804-ay.y. 1849),
kent, V. yy'da Franklar tarafından ele geçirildi ve Strete
Strauss ailesinin
burgum adı verildi. XIII. yy'da Kutsal Roma-Germen
başlıca temsilcisi Johann II Strauss,
Imparatorluğu içinde özgür kent olup, 1681'de Fran sızlar tarafından işgal edildi. 1870 Savaşı'ndan sonra Al
özellikle Güzel
Mavi Tuna (1867),
manya'ya bırakılıp, 1919'da yeniden Fransa'ya geçti. İkinci Dünya Savaşı'nda Almanlar tarafından işgal edi
vb. valsleriyle tanınır. İlk valsini
lip, çevresinde yapılan şiddetli çarpışmalardan büyük zarar gördü.
henüz altı
yaşındayken
bestelemiş, on
dokuz yaşında
Strasbourglu Gottfried: Bk. GOTTFRIED,
kendi orkestrasını yönetmeye
STRASBOURGLU.
başlamıştır. Valslerinin yani
Strathclyde
sıra, Çingene
İskoçya'nın batı kesiminde yönetim bölgesi. Yüzölçü mü13 568 km', nüfusu 2 398 000, merkezi Glasgow kenti olan Strathclyde'da, sanayi büyük ölçüde geliş
vb. operetleriyle
Baron, Yarasa, de ünlüdür.
miştir: Tersaneler, hafif ve ağır makine sanayisi, vb.
kendi kendini yetiştirip, arkadaşı Lanner'le bir dörtlu oluşturduktan sonra, 1825'te kendi orkestrasını kurdu.
stratosfer
Valsler, marşlar, polkalar, kadriller, vb. besteleyip, sa
Atmosferin troposferin üstünde yeralan bölgesi. 12-40 km yükseltide yeralan stratosferde, sıcaklığın yükseltiy le birlikte artması, tabakalar biçiminde yatay akımlara (stratlar) ve büyük bir düşey kararlılığa yolaçar. Aşağı
yukarı bütün ozon, özellikle 25 km'ye doğru, stratos ferde oluşur.
stratus bulutları: Bk. BULUT.
ray balolarında orkestra yöneticiliği yaptı ve orkest rasıyla Avrupa'nın aşağı yukarı bütün büyük kentlerin
de konserler verdi. Oğlu Johann II Strauss (Viyana 1825-ay.y. 1899), on dokuz yaşında kendi orkestrasını
kurup, Viyana kenti müzik yöneticiliğine getirildi. Ba
bası ölünce iki orkestrayı birleştirip, onun yerine saray baloları yöneticiliğine atandı (1863). İki yüzü aşkın
vals (Güzel Mavi Tuna, 1867; vb.), operetler (Yarasa,
1874; Çingene Baron, 1885; vb.) besteledi. Kardeşi Joseph Strauss (Viyana 1827-ay.y. 1870) ve Eduard
Strauss (Viyana 1835-ay.y. 1916), saray baloları yo Strauss, Johann: STRAUSS AİLESİ.
neticiliğine atanmasından (1863) sonra ağabeylerinin
orkestrasını yönettiler ve çok sayıda dans müziğ bes telediler.
Strauss, Richard
Stravinski, Igor
Alman bestecisi ve orkestra yöneticisi (Münih 1864 Garmisch-Partenkirchen 1949). Saray müzik yöneticisi
Rus bestecisi (Oranienbaum, Petersburg yakını 1882 New York 1971). Babasının zorlamasıyla önce hukuk
Meyer'den ders alan Richard Strauss, 13 üflemeli çalg, için Serenadinin (1882) Hans Bülow tarafından tanıtıl
masından sonra, 1885'te Meiningen orkestrasının yö neticiliğine atandı Weimar'da saray müzik yöneticiliği
öğrenimi gören Igor Stravinski (ya da Stravinskiy), sonra birkaç yıl Rimskiy-Korsakov'dan ders alarak çalgılama da ustalaştı. 1910'da Diaghilev'in Rus Baleleri toplulu
ğu için yazdığı Ateş Kuşu'ylabir anda büyükün kazanıp,
STRINDBERG, AUGUST 153 XX. yy. bestecilerinin
en Unlulerinden Igor
Stravinski, çeşitli uyruklara geçtikten sonra, ABD'ye
yerleşmiştir. Yaşamı boyunca çeşitli
da zincirleme dizili hücreler halinde görülen strepto
kok (Bil. a. Streptococcus) cinsi üyelerinin bazıları, insa nin ağız boşluğunda, bağırsağında, dölyolunda, vb.ya şar ve hiçbir rahatsızlığa yol açmazlar. Bazılarıysa ateşli
eklem romatizması, kızıl, bademcik iltihabı, böbrek yu
macıkları iltihabı gibi hastalıklara neden olurlar.
müzik akımlarını
denemiş, sanat
yapıtının, özel bir
streptomisin: Bk. ANTİBİYOTİKLER.
duyarlılığın anlatımı değil, bir zanaatçının
elinde işlenmiş bir nesne olduğunu savunarak,
romantizme şiddetle karşı çıkmıştır.
stres
Bireylerde denetimleri dışındaki olaylar yüzünden olu
şan bozuklukları ve olumsuz etkileri belirten ruhbilim terimi. Duyarlı kişilerde ruhsal çöküntüye ve kaygıya
yol açabilen stres, aşırı durumlarda yüksek tansiyon, kalp krizi, inme, vb. bedensel hastalıklara da neden ertesi yıl çok beğenilen Petruşka adlı dramatik balesiyle ününü pekiştirdi. 1913'te Diaghilev'in topluluğunun
olabilir.
Paris'te oynadığı Bahar Ayini, balesinin yeniliği ve atak lığıyla büyük yankılar uyandırıp (yapıt XX. yy'ın ilk yarı sında, armoni yenilikleri ve çalgılama etkileri bakımın
Stresemann, Gustav
dramını besteledi. Rus Devrimi'nden sonra İsviçre'ye
Alman devlet adamı (Berlin 1878-ay.y. 1929). Sakson ya Sanayicileri Birliği başkanlığı yapan (1902-1918) Gustav Stresemann, milletvekilliğine seçildi (1907).
göçüp, Tilki(1917) ve Düğün (1917) balelerini, Askerin Öyküsü (1918) adlı sahnemüziğini besteledi. 1920'de
Ulusal Liberal Parti'nin başkanlığına seçilip (1917), Halk Partisi'ni kurdu (1920). Başbakanlığa ve Dışişleri bakan
dan eşsizliğini korumuştur), 1914'te Bülbüladlı müzikli
Pulcinella balesinde Pergolesi'nin temalarini yeniden
liğina (1923) atanip, Ruhr'un işgaline karşı girişilen pasif
ele alarak yeni-klasisizmi deneyip, 1921'de Fransa'ya yerleşerek, 1927'de Kral Oidipus ve ApollonMusage les balelerini besteledi. 1928'de Perinin Öpücüğü, 1937'de İskambil Oyunu balelerini besteleyip, 1939'da
direnişe son verdi. Aristide Briand'la birlikte (daha son ra, 1926'da, Briand'la Nobel Barış Ödülü'nü paylaştı)
ABD'ye göçerek bir kez daha uyruk değiştirdi. Bir süre Harvard'da ders verdikten sonra daha çok dinsel yapıt
(1926), Briand Kellogg pakti (1928). Alman borçlarını
lar besteledi. 1950'den sonra dizisel müziğe yöneldi.
ması'nın getirdiği güvencelerin başarısızlığını gösteren Young Planı'nı imzaladıktan (1929) sonra öldü.
Öbür yapıtları: Piyano için sonat ve etüdler, yaylılar
Fransız-Alman yakınlaşmasını sağladı: Locarno Paktı (1925); Almanya'nın Milletler Cemiyeti'ne girmesi
düzene koyan ve 1919'da imzalanan Versailles Antlaş
dörtlüsü için Koncertino, keman ve piyano için Duo
Concertantis, Fantastik Scherzo, Şenlik Ateşi, Bülbülün
Şarkısı, Sirk Filleri İçin Polka, yaylı çalgılar için re major
striknin
koncerto, ses ve piyano için Dört Rus Şarkısı, ses ve çal gi için Kantat, Agon (1957), Threni (1958), piyano ve
Kargabükenden elde edilen çok zehirli alkaloyit. Doğal
orkestra için Moumevents (1959), A Sermon, a Narrati
sıcı ilaçların en etkilisidir. Zehirlenmeye yol açabildiğin den tedavide çok küçük dozlarda ve sülfat biçiminde
ve a Prayer, Gesualdo Monumentum (1960), The Flo
od (1962) operası, Requiem Canticles (1966), vb.
bir alkaloyit olan (formülü C, H, N,O,) striknin, kas ka kullanılır. Striknin zehirlenmesi, havaleler, kaslarda
Streep, Meryl
sertleşme, kesik solunum, kalp ateş ritminde düzensiz lik, çırpınmalar ve çığlıklarla gelişir; son bir çırpınma ve
ABD'li kadın sinema oyuncusu (Basking Ridge, New
nir. Panzehir olarak tanen, bol miktarda kahve ve kus
Jersey 1949). Önce opera, sonra tiyatro öğrenimi gören Meryl Streep (asıl adı Mary Louise Streep'tir), 1977'de
sinemaya başlayarak, art arda oynadığı filmlerle döne.
minin en güçlü kadın oyuncuları arasında yeraldı: Avci (The Deer Hunter, 1979); Kramer Kramer'e Karşı (Kra
mer Vs.Kramer,l1979;,"en iyi yardımcı kadın oyuncu" dalında Oscar Ödülü'nü aldı); Fransız Teğmenin Kadmi (The French Lieutenant's Women, 1981), Sophie'nin
Seçimi (Sophie's Choice, 1982, "en iyi kadın oyuncu" dalında Oscar Ödülü'nü aldı); Bolluk (Plenty, 1985); Benim Afrikam (Out of Africa, 1985); Karanlıkta Bir Çığ
lık (A Cry in the Dark, 1989; Cannes Film Festivali'nde "en iyi kadın oyuncu" ödülünü aldı), vb.
streliça: Bk. CENNETKUŞU. streptokok Küre biçimli Gram pozitif bakteri cinsi. Mikroskop altın
ölümle (öldürücü doz erişkinde 20-30 mg'dir) sonuçla turucu ilaçlar verilir. Günümüzde özellikle fare zehiri olarak kullanılmaktadır.
Strindberg, August Isveçli yazar (Stockholm 1849-ay.y. 1912). Uppsala
Üniversitesi'nde okurken, parasızlık yüzünden öğreni mini yarıda bırakan August Strindberg, gazeteciliğe
başladı. 1869'dan sonra yazdığı tiyatro oyunları (Fritan keren (Özgür Düşünür, 1869), Hermione, 1869; Olot Hoca (Master Olof, 1872]) ilgi görmediyse de, 1879'da Kızıl Oda (Röda Rummet) adlı romanıyla, büyük ün ka
zandı. Stockholm'daki bohem yaşamını alaylı bir dille anlattığı bu romani Gilets Hemlighet (Gilet'in Gizi, 1880), Lycko Pers Resa (Şanslı Pers'in Gezisi, 1882), Herr Bengts Kustru (Bay Bengt'in Kansı, 1882) adlı
Oyunları ve toplumdaki ikiyüzlülükleri acımasızca ye ren Yeni Ülke(Det Nya Riket, 1882) adlı romanı izledi.
1882 sonbaharında bir süre Paris'te kalip, 1884'te İsviç
re'ye giderek Rousseau ve John Stuart Mill'in etkisinde
154 STROHEIM, ERICH VON İsveçli yazarAugust
yy'dan bu yana etkinliğini sürdürmektedir. Son büyük
Strindberg tiyatro
püskürmesi 1921'de olmuştur; ama dumanlar saçmayı
dışavurumculuğunun ve doğalcılığının yanı
stronsiyum
oyunları ve romanlarıyla Alman
sıra, bütün Avrupa tiyatro ve romanını
etkilemiştir.
(geceleri alev) sürdürmektedir.
Toprak alkali metalleri grubundan kimyasal element. Simgesi Sr, atom sayısı 38, atom ağırlığı 87,62 olan stronsiyum, 1790'da Crawford tarafından Strontian (İs
koçya)kurşun ocaklarından çıkarılan bir mineral içinde bulunmuş, 1808'de Davy tarafından arı olarak elde edilmiştir. Fiziksel ve kimyasal özellikleri kalsiyumunki ne benzeyen beyaz renkli bir elementtir. Çok çabuk yükseltgenir. 800 "C'ta ergir (yoğunluğu 2,5). Baryum
tuzlarına benzeyen iki değerlikli tuzları, alevi kırmızıya
boyadıklarından, havaifişek yapımında kullanılırlar.
Strut, John William: Bk. RAYLEIGH, LORD. kaldı ve bu etkiyi yansıtan barışcı, toplumcu görünüm lü öyküler yazdı. Mutsuzlukla sonuçlanan evliliğinin ya rattığı düş kırıklıklarını Fransızca Bir Delinin itirafları (Plaidoyer d'un Fou, 1887-1888) adlı kitabı ile Baba (Fadren, 1887) ve Matmazel Julie (Frölen Julie, 1888)
adlı yapıtlannda dile getirdi. 1880 yıllarının sonuna doğru, yazıştığı Nietzsche'nin ve eleştirmen Georg
Struve, Friedrich Georg Wilhelm von Rus astronomu (Altona, Holstein 1793-Petersburg 1864). Altona'da ve Dorpat gözlemevinde çalışan Fri edrich Georg Wilhelm von Struve, 1818-1894 arasında
Brandes'in ikili etkisi altında kalıp, maddeci sosyalizm
gözlemevinin yöneticiliğini yaparak, çok kesin iraklık
den bencilce bireyci düşünce soyluluğu yandaşlığına yöneldi (Açık Deniz Kıyısında(I Havsbander, 1890) adlı
kovo gözlemevini yönetip, birçok araçla donattı. Başlı
açısı gözlemlerinde bulundu. 1839-1858 arasında Pul
romanı, vb.). Balzac ve Peladan'ın yapıtlarını inceleyip. Cehennem (Inferno, 1887) ve Legender (Efsaneler, 1898) adlı romanlarından sonra, İsveç krallarıyla ve lut hercilikle ilgili tarihsel dramlar yazdı: Gustav Vasa
ca çalışmaları arasında çift yıldızlar, üç küre inceleme
Dansı (Dödsdansen, 1900), Paskalya(Pask, 1901), Kris
Rus asıllı ABD'li astronom (Harkov 1897-Berkely
(1899), Erik XIV (1899), Gustav Adolf (1899), Ölüm
leri ve gözlem derlemeleri sayılabilir. Struve, Otto von
tina (1903), Gustav III (1903). Rüya Oyunu (Ett Dröms
1905). Friedrich George Wilhelm von Struve'nin toru
pel, 1902) adlı romanıyla epik türe dönüp, Gotik Oda
nunun oğlu olan Otto von Struve, 1921'de ABD'ye go çüp, Chicago Universitesi'ni bitirdi (1923). Aynı üniver
lar (Götiska Rummen, 1904) adlı romanını ve Siyah
Bayraklar (Svarta Fanor, 1904-1907) adlı taşlamasını yayınladı. Stockholm'de intima Teatern'in yöneticiliği
sitede ders verip (1927-1947), bir yandan da 1932'de
atandığı, üniversitenin Yerkes gözlemevi yöneticiliğini
Branda Tomten (Yanmış Ev), Hayaletler Sonali (Sö
sürdürdü. 1959-1962 arasında Ulusal Radyoastronomi gözlemevini yönetti.
pekssonaten), Pelikanen (Pelikanlar), vb. Strindberg, Alman anlatımcılığını ve doğalcılığını,
strüktüralizm: Bk. YAPISALCILIK.
ne getirilip, yeni dramlarını sahneletti: Oväder(Fırtına),
daha genel olarak da bütün Avrupa tiyatro ve romanini önemli ölçüde etkilemiştir.
Stroheim, Erich von Avusturya asıllı ABD'li sinema yönetmeni ve oyuncusu
(Viyana 1885-Maurepas, Paris yakını 1957). ABD'ye göçüp (1909), D. W. Griffith'in Bir Milletin Doğuşu
Stuart, Gilbert ABD'li ressam (North Kingston, Rhode Island 1755 Boston 1828). 18 yaşında Irlanda'ya giderek Irlanda ve Ingiltere'de resim öğrenimi gören Gilbert Stuart, Rey
(Birth of a Nation, 1915) ve Hoşgörüsüzlük (Intoleran
ce, 1916), vb. filmlerinde asistanlık ve sanat danışman
lığı yapan Erich von Stroheim, 1918'den başlayarak son
derece tutarlı filmler çekti: Foolish Wives (Çılgın Eşler, 1921); Greed (Tutku, 1923); The Marry Widow (Şen Dul, 1925); The Wedding March (Düğün Marşı, 1927);
Queen Kelly (Kraliçe Kelly, yarım kalmasına karşın gösterime sunuldu, 1928). Yapımcıların anlayışsızlı
ğıyla karşılaşınca oyunculuğa yönelerek, Hollywood ve Fransa'da birçok filmde rol aldı.
XVIII. yy. sonunda ABD'de yetişmiş ressamların en
Stromboli Tirren denizindeki Eolie adalarından Stromboli adasın.
da etkin yanardağ. Yüzölçümü 13 km²olan adanın bü yük bölümünü kaplayan Stromboli yanardağı, İ.Ö. VI.
büyüklerinden biri sayılan Gilbert Stuart'ın, Flütçů (1795'e d.-1798) adli portresi.
(Özel koleksiyon.)
SU
nolds ve Gainsborough'nun etkisinde kaldı. Londra'da
155
tutacak olan romantik at temasını başlattı.
portreci olarak ün kazanıp, 1792'de ABD'ye dönerek, New York ve Philadelphia'da portre tekniğini geliştirdi.
Sturm und Drang
niş renk tabakalarıyla çalıştığı portreleriyle büyük ün
1770-1790 arasında Alman edebiyatını önemli ölçüde
Tuval üstüne doğrudan fırçayla yaptığı ve yanyana ge saldı. Bine yakın portre (Josefde Jaudenes, Mathilde de Jaudenes, George Washington, Nebot, John Adams,
etkileyen edebiyat akımı. Adı Friedrich Maximilian von
vb.'nin portreleri) yapmasına ve müşterilerinin beğeni
seau'nun düşüncelerinden ve K. P. Moritz'in eleştiri denemelerinden etkilenerek akılcılığa ve klasisizme karşı bir tepki oluşturan Sturm und Drang ("Firtina ve
lerine bağlı kalmasına karşılık, özellikle canlı ve renkli
üslubu sayesinde gerçek sanatçı kişiliğini korudu.
Klinger'in bir trajedisinin başlığından alınan, J. J. Rous
Aulim") akiminin başlıca temsilcileri arasında H.L.Wag
Stuart sülalesi
ner, Lenz, Klinger, Herder Bürger, Hamann özellikle de gençlik dönemlerinde Goethe ve Schiller sayılabilir.
1371'den başlayarak İskoçya'yı, 1603'ten 1774'e ka dar Ingiltere'yi yöneten kral sülalesi. XII. yy. başında İn giltere'ye Bretagne'den (Fransa) giden Alan'ın soyun
Stuttgart
dan gelen Stuart (eski belgelerde Stewart, Steuart biçi minde de yazılmıştır) sülalesinin kurucusu Walter (öl. 1177'ye doğru), Davit l'in verdiği İskoçya yöneticisi ("Stewart of Scotland") unvanıyla İskoçya'ya yerleşti.
Sülalenin altıncı üyesi Walter (öl. 1326), kral Robert !
Bruce'un kızı Marjory'yle evlendi(1315) ve kayınbaba sının bulunmadığı dönemlerde İskoçya'yı yönetti. Oğlu Robert (1316-1386), váris bırakmadan ölen amcası Da vid II Bruce'un yerine tahta çıkıp (Robert II), iç savaşlar
Almanya'nın güneybatı köşesinde kent. Neckar ırmağı
nin vadisinde, Fransa ve İsviçre sınırlarına 130 km uzak likta yeralan, Baden Württemberg eyaletinin merkezi olan Stuttgart'ın nüfusu 571 000'dir. Çevresindeki sa nayi banliyöleriyle birlikte eyaletteki başlıca sanayi merkezi(çeşitli makineler yapımı; motorlu araçlar yapı
mi; kimyasal ürünler, kağıt, bira ve fotoğrafçılık ürünleri fabrikaları; optik araçlar yapımı; büro aletleri yapımı;
dokuma sanayisi; madensuyu şişeleme fabrikalar; vb.)
la çalkalanan krallığında barışı sağlayamadı. Büyük oğlu
olan Stuttgart, aynı zamanda da önemli bir basımcılık
John (1337-1406), 1386'da "Robert Il" adıyla onun ye
merkezi ve Ren vadisi ile Güney Almanya arasında bu
rine tahta çıkıp, sağlığı pek yerinde olmadığından yöne
yük bir demiryolları kavşagıdır. Aynı zamanda da sana yi fuarlarıyla, kitap fuarıyla çok sayıda turist çekmekte
timi erkek kardeşi Albany dükü Robert Stuart'a (1340'a doğru - 1420) bıraktı. James I (1394-1437), 1406'da tahta çıktıysa da, Ingiltere'de on dokuz yıl tut sak kaldıktan sonra, İskoçya'yı ancak 1424'ten başlaya rak yönetip, krallık topraklarını yeniden ele geçirdi. Soylularla etkili biçimde savaşıp, 1437'de öldürüldü.
Yerine geçirilen oğlu James III (1430-1460), ergenlik çağına gelince yönetimi ele alıp, soyluların ayaklanma sını başarıyla bastırdı (1455). Fransa'yla dostluk antlaş masını yenileyip. Ingiltere'deki siyasal kargaşadan (İki Gül Savaşı) yararlanarak, İngilizlerin İskoçya'da ellerin
de tuttukları son toprakları da geri aldı. Roxburgh kuşat
dir.
X. yy'da kurulan hara (Almanca "stuttgarten"; kentin adı buradan kaynaklanır) çevresinde gelişen Stuttgart, XIII. yy'da Württenberg ailesine geçip, 1482'de Würt tenberg kontlarının merkezi oldu. 1849'da Frankfurt
Parlamentosu'nun kısa bir süre toplandığı (sonradan Frankfurt am Main'a taşındı) kent, İkinci Dünya Sava
şı'nda bombardımanlardan büyük zarar gördü ve tarih
sel anıtlarının çoğu yıkıldı.
ması sırasında genç yaşta öldü. Oğlu James III (1452
Stwosz, Wit: Bk. STOSS, VEIT.
1488), ülkeyi halka dayanarak yönetmek istediyse de, ayaklanan soylulara Sauchieburn'de yenildi (1488) ve
Styks
öldürüldü. Yerine geçen oğlu James IV (1473-1513), ül
keyi barışa kavuşturmaya çalışıp, adalet mekanizmasını
yeniden örgütleyerek, ticareti destekledi. Dışta, Fran sa'yla dostluğu korumasına karşılık, İngiltere kralı Henry VIII'le çatışmak zorunda kaldı ve Flodden çar
pişmasında vurularak öldü. Henüz bir yaşında olan
oğlu James V(1512-1542), onaltı yaşında fiili iktidarı ele alip, Ingiltere'ye savaş açtıysa da, Solway Moss'da (1542) yenildi ve birkaç gün sonra öldü. Marie de Gui
se'le evliliğinden olma kızı Mary Stuart (Bk. MARY || STUART), Iskoçya tahtına onun oğlu da James I adıyla Ingiltere tahtına çıktı (Bk. JAMES I).
Stubbs, George Ingiliz ressamı (Liverpool 1724-Londra 1806). Daha gençliğinde at resimleri yapmaya başlayan George
Stubbs, 1754'te İtalya'ya giderek, atların önemli rol oy
nadığı gösterilerden, ama özellikle Michelangelo'nun
yapıtlarından etkilendi. İngiltere'ye dönünce, o sıralar
Eski Yunan mitolojisinde Cehennem irmagi. Olüler
dünyası Hades'i canlılar dünyasından ayırdığına inani lirdi.
su
Normal sıcıklık ve basınç altında sıvı halde bulunan renksiz, kokusuz ve tatsız madde.
Dogada çok bol miktarda su vardır: Atmosferdeki
nem, bulutlar, yağmur, kar, dolu, yeraltı kaynakları, ir
maklar, göller, denizler, buzullar yeryüzünün % 70'ini kaplayan suyun çeşitli görünümleridir.
Hayvanlar dünyasında memelilerin dokularının %
63'ünü oluşturan su, bazı bitkilerde %95'e ulaşır. Mi
nerallerde bile su bulunduğu bilinen bir gerçektir. Yaşa
min gerçek desteği sayılan su, yiyecek ve içeceklerin
bileşimine girdiği gibi, ter, gözyaşı, tūkürük, kan, bitki özsuları, çiçektozları ve meyve sularında da yeralır.
Yeryüzünde suyun, Prekambriyen'de, ortaya çıktığı
çok gözde olan "spor" resimleri yapmaya koyuldu.
anlaşılmaktadır. Geçirimsiz kayaç kovuklarında, az da
riyla (Bir Aslanla Dövüşen At, vb.) Eugène Delacroix'ın
Deniz ve ırmak suları, kimyasal bakımdan an degil lerdir; çözelti halinde çeşitli tuzlar içermelerinin yanı sira, mikroplar, organik artıklar ve suda çözünmeyen
Çok güzel yarış atı tablolarının yanı sıra, düşsel tablola romantizminin habercisi oldu. İngiltere'de, sonradan
Gericault ile Delacroix'ın yapıtlarında çok önemli yer
olsa, fosil sulara rastlanmaktadır.
156
SUAREZ, HUGO BANZER
madde tanecikleriyle yüklüdürler. Sodyum klorür kap sayan deniz suları, denizkulaklarındaki acı ve tuzlu su lar, madensel tuzlar bakımından yoksul tatlı sular, belir
gin su tūrlerini oluştururlar. Büyük oranlarda kalsiyum,
magnezyum ve demir tuzları içeren sulara "sert sular"
suaygırıgiller Domuzumsular alttakımından, 2 türü bulunan memeli hayvan ailesi. Yalnızca Atrika'da yaşayan suaygirigiller
denir.
Suayginigiller
Dogada buhar ve buzun önemli bir yeri vardır. Ge
ailesininörnek türü suaygiri
nellikle, katılaştırıldıklarında sıvıların hacimleri küçülür; ama su, bu ilkenin dışında kalır: En yüksek yoğunluğa 4 "C sıcaklıkta ulaşması nedeniyle, donduğunda hacmi
(H. amphibius), filden sonra ikinci
ağır kara
büyür. Ağzına kadar damıtık suyla doldurulmuş ve ağzı
hayvanıdır: Ağırlığı
iyice kapatılmış bir şişe, 0 °C sıcaklığa kadar soğutulur sa, suyun buza dönüşmesi sonucunda çatlar. Bunun
4 tonu bulabilir; derisinin altında,
nedeni, donan suyun, şişenin iç çeperlerine cm''ye 1 000 kg'ın üstünde bir basınç yapmasıdır; aynı biçimde, otomobil radyatörüne doldurulan suya, donmayı önle yen özel bir madde katılmazsa,donma, çatlamalara yo laçar. Gözeneklerine su sızmış kayaçlar, kış aylarında
ağırlığı 450 kg
buz oluşumu sonucunda parçalanırlar.
çok karada vakit
bulan kalın bir yağ tabakası vardır. Ailenin ikinci türü cüce suaygiri, daha
küçüktür ve daha
Buz, suya dönüşmek için çok miktarda isi soğurur.
geçirir.
"Ergime isısı" adı verilen 0°C sıcakta, bir gram buzun si
caklığı değişmeden sıvılaşması için gerekli ısı miktarı, 79,5 kaloridir. Öbür maddelerin ergime ısılanyla karşı
laştırıldığında, bu sayı oldukça yüksektir. Dolayısıyla, ilkbaharda kar ve buzlar yavaş yavaş eriyerek kaynakla
ra ya da irmaklara, düzenli bir debi sağlarlar.
Normal basınç altında su, 100 °C sıcaklıkta kaynar;
ama kapalı kaplar içinde, daha yüksek sıcaklıklara ka
dar, kaynamadan isitılabilir; su yüzeyinde doğan at mosfer basıncından daha yüksek basınç, kaynamayı
engeller. Kabın kapağı açılarak basınç düşürülürse, su
hemen kaynamaya başlar. Basıncın düşük olması ne
deniyle, açık kaplarda suyun kaynama sıcaklığı 80,70 hatta 60 °C'a iner.
Normal basınç altında su buharı, kendisini doğuran sudan 1 700 kat daha büyük bir hacim doldurur. Bütün
gazlar gibi, buhar da sıkıştırılabilir, genleşebilir ve es
nektir. Esnekliği, sıcaklığın yükselmesiyle birlikte artar (bu özellikten buhar makinelerinde yararlanılır). KİMYASAL ÖZELLİKLERİ
Uzun süre suyun yalın bir element olduğu sanılmış ama
1781'de İngiliz bilgini Cavendish, hidrojeni incelerken
suyunilk kimyasal çözümlemesini yapmıştır. Aynı çağ da Fransız bilgini Lavoisier suyun bileşimini belirlemiş
ve kimyasal bireşim yoluyla su elde etmeyi başarmıştır. Bu iki bilgin, suyun, iki hacim hidrojenin bir hacim
oksijenle bileşmesi sonucunda doğduğunu ve 18 gram suda 2 gram hidrojen ile 16 gram oksijen bulunduğunu
belirlemişlerdir. Yakın dönemde yapılan kimyasal çö zümlemelerle, bu iki gaz oranının 18,016 gram suda 2,016 gram hidrojen ve 16 gram oksijen olduğu kanıt lanmıştır. Günümüzde suyun kimyasal çözümlemesi, elektrolizle kolayca yapılmaktadır. Arı suyun yoğunlu
ġu 1 olarak alınır ve öbür maddelerin yoğunluklarını he saplamada yararlanılır. Günlük yaşamda, arı suya oranla iki kat oksijen taşi
yan oksijenli su, sık sık kullanılır. Mikropkırıcı madde olarak kullanıldığı gibi, saçlar için ve sanayide, renk gi derici olarak yararlanılır.
Ayrıca "ağır su" adı verilen bir su türü daha vardır ve yoğunluğu 1,1'dir. Bu su, oksijen ile normal hidrojenin yerini alan ağır döteryumdan (“ağır” denmesinin nede.
ni çekirdeğinin, normal hidrojenden bir nötron fazla içermesidir) oluşur.
Suarez, Hugo Banzer: Bk. BANZER SUAREZ, HUGO.
(Bil. a. Hippopotamidae), ailesi üyeleri, kafaları büyük, burunları şişkin, bedenleri fıçıyı andıran biçimli, bacak ları kısa ve etli hayvanlardır. Ağırlığı 4 000 kg'ı, boyu 3,5
m'yi, omuzdan yere kadar yüksekliği 1,4 m'yi bulan su
aygırı (Hippopotamus amphibius) türü, iriliğine ve ağır lığına karşın son derece çeviktir ve koşan bir insanı ge
çecek kadar hız yapabilir. Burun, gözler, kulaklar gibi duyu organlarının tümü kafasının üst yüzeyinde yer al diği ve burun delikleri kapanabildiği için, suda yaşama
ya kolayca uyum sağlamıştır ve ömrünün büyük bölü münü suda geçirir: Suyun yüzeyinde yatar, dibe gömů
lür ve çamurda yürür. Eskiden Afrika'nın büyük gölle rinde, irmaklarında, hatta yarı-tuzlu sularında çok yay
ginken, günümüzde daha sınırlı alanlarda görülmekte dir ve sayısı oldukça azalmıştır. Geceleri, 20-30 birey den oluşan sürüler halinde yiyecek aramaya çıkıp, su boyunca 40 km kadar ilerleyerek su içindeki ve çevre
sindeki otlarla, kamışlarla beslenir. Memeliler içinde ağzı en büyük olan hayvandır: Alt köpekdişlerinin boyu 60 cm'yi bulur. Dişisinin doğurduğu tek yavru, su için.
de süt emer ve yürümeyi öğrenmeden önce yüzmeyi
öğrenir; sudayken annesininsırtına biner. Ailenin ikinci
türünü oluşturan cüce suaygırı (Choeropsis liberiensis), aşağı yukarı iri bir domuz büyüklüğünde bir hayvandır; omuzdan yere yüksekliği 90 cm'yi bulabilir. Bali Afrika
ormanlarındaki irmaklarda ya da bataklıklarda yaşar.
subakireleri: Bk. KIZBÖCEKLERİ.
su böcekleri Gerek larva dönemlerinde, gerek yetişkinlik dönemle rinde tatlısuda yaşayan böcek türlerinitopluca belirten hayvanbilim terimi. Büyükbölümü etçil olan su böcek
lerinden, 4 cm uzunluğundaki Diytiscus marginalis tü
rů, küçük balıklarla beslenir; su yüzünde kalabilmek için, gövdesinin arka ucunu suyun yüzeyine sürterek kanat kapakçıklarının altına hava kabarcığı doldurur.
Bitkilerle beslenen 5 cm uzunluğundaki esmer su bö ceğiyse (Hydrophilus piceus ), gövdesinin ön tarafıyla suyu hareket ettirerek karnının aluna çektiği hava ka
barcığının yardımıyla su yüzeyinde kalır. Sucou
Çin'in güney kesiminde kent. Ciangsu ilinde, Büyük Ka
SUDAN
157
nal kıyısında, Şanghay'ın 85 km batısında yeralan Su cou'nun (Çince Suzhou) nüfusu 1 100 000'dir. Önemli
bir ipek sanayisi merkezi olan kent, suyolları, güzel bahçeleri, kanallarıyla ("Çin'in Venedik'i" ve "Bahçeler Kenti" diye anılır) çok sayıda turist de çekmektedir. Sucre
Bolivya'nın yasal başkenti (hükümet merkezi La Paz'dır). Ülkenin güney kesiminde, 2 790 m yükseltide yeralan Sucre'nin nüfusu 86 609'dur. Çevresindeki ta rim bölgesinin ticeret merkezi olan kentte, sanayi de
gelişmektedir (petrol rafinerisi, çimento fabrikası, vb.). Ayrıca ülkenin yasama merkezi (1825'te Bolivya'nın bağımsızlık antlaşmasının imzlandığı Adalet sarayı) ve önemli bir öğretim (1624'te kurulmuş Francis Xavier Üniversitesi) merkezidir.
1538'de İspanyollar tarafından Chuquisaca adıyla kurulan kent, 1809'da başlayarak, İspanyol sömürgeci
SUDAN CUMHURİYETI
lere karşı bağımsızlığın merkezi oldu. 1840'ta adı, ba
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümů: 2 505 065 km'.
ğımsızlık savaşının önderi ve ülkenin ilk cumhurbaşkanı
general Antonio Jose de Sucre'nin anısına, Sucre'ye
Başkenti: Hartum (476 280 nüf.; 1991 tah.). En büyük kenti: Omdurman (526 282 nüf.; 1990
çevrildi.
tah.).
suçiçeği Genellikle 2-7 yaşlar arasındaki çocuklarda görülen bu
laşıcı enfeksiyon hastalığı. Aynı zamanda zona hastalı
ğına da neden olan suçiçeği virüsünün (Poxvirus vari
cellae) yol açtığı suçiçeği, küçük, kırmızı, düz lekeler halinde niteleyici bir döküntüyle ve sıvı dolu kesecikler
oluşumuyla gelişir. 4.-5. günlerde keseciklerin üstü ka
şinti isteği uyandıran bir kabukla örtülür; 10. gün, çocuk
hiç kaşımamışsa, kabuk hiçbir iz bırakmadan kahveren
TOPLUM YAPISI. Nüfusu 1991 tah.): 25 900 000; nüfus yoğunluğu: Km'ye 10 kişi. Nüfus da
ğılımı (1989): Kentlerde % 35; kırsal kesimde % 65. Yillik nüfus artış hızı(1990): %2,9. Resmi dili:
Arapça. Başlıca dinler: İslâm, cancılık, hıristiyan lik,
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991): Yetişkin nüfusun %25'i. Universite sayısı (1989): 5. Ortalama ömür (1990): Kadınlarda- 55; er
keklerde— 51. Bebek ölüm oranı (1990): 1 000 canlı doğumda 107.
gi pullar halinde dökülür; kaşımışsa, kabukların yerinde
EKONOMI. GSMH (1990): 8,5 milyar dolar; kişi
talıktır; yani, ikinci kez yakalanılmaz. Suçiçeği virüsü bazen, bedende yıllarca hastalığa neden olmadan ba
(1989): Tarım-%64; sanayi, madencilik ve yapı
küçük izler kalır. Suçiçeği bağışıklık kazandıran bir has rindıktan sonra, apansızın etkinleşerek zona hastalığına yol açabilir.
Sudan
başına ulusal gelir: 330 dolar. Etkin nüfus dağılımı sanayisi- %8; hizmetler, ticaret ve devlet me
murları, %23. Dış ticaret (1990 tah.): Dışalım
1 milyar dolar; dışsatım— 465milyon dolar, tica
ret yaptığı başlıcaülkeler: Suudi Arabistan, ABD, Ingiltere,Mısır. Para birimi: 1 Sudan lirası - 100 piyastr.
Afrika'nın yüzölçümü bakımından en büyük ülkesi. Kı tanın kuzeydoğu kesiminde yeralan, kuzeyde Misir,
doğuda Etyopya, güneyde Kenya, Uganda ve Zaire, batıda Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad ve Libya'yla sınırlı olan, doğuda Kızıldeniz'e açılan Sudan, uzun süre Ingi liz-Misir ortak yönetiminde kalmış, 1 Ocak 1956'da ba
ğımsızlığa kavuşmuştur. YÜZEYŞEKİLLERI, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR Nil ırmağının kıyıları dışında, Sudan'ın büyük bölümü geniş, kurak ya da yarı kurak bir ovayla kaplıdır. Ova doğuya, güneye ve batıya doğru ilerlendikçe yavaş ya
vaş yükselir: Ülkenin orta kesimindeki büyük Kordofan
YÖNETİM. Türü: Askeri yönetim. Yasama gücü:
Millet Meclisi (1989'da kapatılmıştır). Yönetim
bölümlenmesi: 9 eyalet. ULAŞIM. Demiryolları(1988): Toplam 5 503 km.
Karayolları (1985): Toplam 6 599 km. Başlıca li
manlan: 1. Başlıca havaalanlari: 1.
mevsiminde). Güneye doğru ilerlendikçe yağışlar ve
nem artar. Güneybatı kesim sıcak ve yağışlıdır: Ortala ma sıcaklıklar yıl boyunca 26 "C dolayında, yıllık yağış toplamı 1 000 mm'nin üstündedir.
yaylasında yükseltiler 600-900 m dolayındadır; batıda Cebel Marra'da ve güneyde Uganda sınırı yakınların daysa 3 000 m'yi aşar (ülkenin en yüksek dağı Kinye ti'de 3 187 m). Ülkenin doğu kenaninda, Etyopya dağla
Sudan toprakları Nil ırmağının iki kolu tarafından akaçlanır. Ülkeye güneyde Uganda'dan gelen Beyaz
rinda ve Kızıldeniz kıyılarında da, daha alçak daglar ye
Beyaz Nil'se, sularının büyük bölümünü güney kesim
ralır. Güneydoğu ve doğu kesimlerinde topraklar ge
nellikle bazözellikli,güneybatı kesimde lateritli (kırmızı
Nil, Hartum'da Mavi Nil'le birleşir. Etyopya daglann
dan gelen Mavi Nil, debinin büyük bölümünü getirir. deki Sudd bölgesini kaplayan bataklık alanda yitirir.
topraklarlar), geri kalan kesimlerdeyse kumludur.
354 km'lik Congley kanalıyla Beyaz Nil'in Sudd bölge sinde dağılması önlenip, Kuzey Sudan ve Mısır'da sula
zeyindeki çöl bölgesinde, yıllık yağış tutarı 100 mm'nin
ları kesintiye uğratmıştır.
Sudan'da üç iklim bölgesi ayırt edilir. Hartum'un ku
altındadır ve yaz mevsiminde gündüz sıcaklıkları sık sık 40 °C'ı bulur. Kızıldeniz kıyılarında sıcaklıklar daha dü
şük, yağışlar biraz daha fazladır (büyük bölümü kış
mada yararlanılması tasarlanmış, ama iç savaş, çalışma Dogal bitki örtüsü, güneydeki alçak kesimde batak lik çayırlardan, yüksek bölgelerde tropikal yagmur or manlarından, güneydoğu kesimde savanalardan, ku
158
SUDAN Cº
$
MESIR
Fº 134 M
LIBYA
DEN 20"
AAN
77
For Sudan
Dong
(kırmızı), ve aylık
Alcara
yağış ortalamaları (mavi) verilmiştir. Güney Sudan'daki Vav'da, bir yağışlı-bir kurak
Sond
SAD
Omdurman Hartum
Dom Nyala
D-Ubeda
o
5
1.
Η
2Α
Η
Τ
Α
Ε
Ε
Κ
Α
Ured
BOD,
Ofaser
mevsimi bulunan
Medan
tropikal iklim
kut
Sandes
KORDOFAN
egemendir. Mavi
Dang
ban
Nil ve Beyaz Nil
O
Um
irmaklarının
Vav
U.
FO
anang alakal
ketak
Bent
TORTA
AFRIKA
ikliminin EG
Var
CUMHURIYETI
birleştikleri yerde bulunan başkent Hartum, çöl
Wenche Gabr
sıcaklık
ortalamaları
(SCALANS
ENER SANIT
ve Hartum
kentlerinin aylık
NER
BOYUKSAHRA
Çizimlerde Sudan'daki Vav
Por
11
Poul.
etkisindedir.
Yanga
WR
51
53
ZURE KENYA
1. UGANDA
SUDAN
Metre Uwunde
Demiryolu
05
NMHTA
E
EK
A
JZ
Metre
Hartum
In Yuksek Noktalar Ahinda
Olge ריזרזח
201 L
el-Ubeyd'dir. Nüfusun en yoğun olduğu kesim Nil vadi sidir; kuzeybatı kesimdeki çöllerse aşağı yukarı issizdır.
Okuma yazma oranının düşük olduğu Sudan'da,
zey kesimdeyse yarı çorak alanlardan oluşur. Özellikle güney kesimdeki ormanlarda ve savanalarda hayvan topluluğu çok sayıda yaban hayvanı içerir: Filler, gerge
danlar, arslanlar, parslar, zebralar, zürafalar, timsahlar, suaygırlari, maymunlar, antiloplar, ceylanlar, vb. Elverişsiz ulaşım koşulları, ülkedeki küçük demir fili
devletin yönettiği ilkokullarda, öğretim dili Arapça'dır.
Hartum Üniversitesi'nde ve Kahire Üniversitesi'nin Hartum şubesinde İngilizce, Omdurman'daki İslâm
Üniversitesi'ndeyse Arapça öğretim yapılır.
EKONOMI
Kızıldeniz kıyıları açıklarında bir petrol yatağı bulun
Sudan topraklarının %37'sinin tarıma elverişli olmasına karşılık, toprakların yalnızca %5'i işletilmektedir. Nüfu sun yarısından çoğunun çalıştığı iç tüketime yönelik ta rimda pamuk, susam, yerfıstığı, buğday, misir, hurma ve yağ çıkarılan ürünler yetiştirilir. Özellikle Mavi Nil ile
TOPLUM YAPISI
muk, dışsatıma yönelik başlıca tarım ürünüdür (ama gü
Sudan nüfusu, etnik bakımdan iki büyük bölgesel top
nümüzde toplam dışsatım gelirlerinin yalnızca % 43' ünü sağlamaktadır). Dünyanın Arap zamkı gereksini
zi, bakır, manganez, kromit ve alçı yataklarının gerekti
ğince işletilmesini engellemektedir. Yakın dönemde, muştur. Ülkede ayrıca, az miktarda altın çıkarılır.
luluğa ayrılır: Kuzey kesimdeki Arap-Afrikalılar; güney kesimdeki Nilotlar. Ülke topraklarının üçte ikisini kapla yan ve kentlerin çoğunun bulunduğu 12 kuzey ilindeki en önemli etnik topluluklar, deve yetiştiriciliğiyle geçi nen Kababiler, irmakların kıyılarında yerleşmiş Caalin ler ve Şakiyalar, kuzey Nil kıyılarındaki Nubiler, Kordo
fan yaylasında yaşayan Nubalar ve batı kesimdeki Fur
lardir. Kuzeyde yaşayanların çoğu Arapça konuşurlar
ve müslümandırlar. Güney bölgesinde Dinkalar, Anu aklar, Nuerler ve Şilluklar, bölgenin batı kesimlerinde Azandeler, Borlar ve Co Luolar, en güney kesimde de
Acoliler ve Lotuholar yaşar. Bu topluluklar Afrika dilleri
konuşurlar ve çoğu cancılıkla ilintili yerel dinlere bağlı
dırlar; ayrıca hıristiyan bir topluluk da vardır (ülke nüfu sunun % 73'ü müslüman, % 17'si cancı, % 8'i hiristi yandır). Resmi dil Arapça'nın ve Afrika dillerinin yanı sı ra, güney kesimde Ingilizce de olduça yaygındır. Kuzey ile güney arasındaki siyasal anlaşmazlıklar ve kültür
farklılıkları, ulusal bütünlüğü uzun süredir ciddi biçim de tehdit etmektedir.
Kentlerin çoğu küçüktür. Hartum, Kuzey Hartum ve
Omdurman yerleşme alanlarının dışındaki büyük kent ler, Kızıldeniz kıyısındaki Port Sudan ile Kordofan'daki
Beyaz Nil arasındaki Cezire bölgesinde yetiştirilen pa
minin büyük bölümünü karşılayan Sudan'da, ayrıca deve ve koyun dışsatımı da yapılır. Sanayi çimento, do
kuma, ilaç, ayakkabı fabrikaları ve besin sanayisiyle si nırlıdır.
Sudan, uzun süre Afrika'nın buğday ambarı sayılmış,
ama kötü yönetim, donanım yetersizliği ve eskiliği, ula şım yollarının kısıtlı oluşu gelişmeyi engellemiştir.
1983'ten bu yana iç savaş ekonomiye -özellikle güney
kesimin bütünüyle tarıma dayalı ekonomisine - büyük zarar vermiş, taraflar besin maddelerini silah olarak kul
lanmışlardır (500 000 kadar kişinin açlık yüzünden öl
düğü hesaplanmaktadır). Gelişme fonları da savaş için
kullanılmış ve çarpışmalar, Congley kanalı çalışmalari nin da, Sudan'ın dev dış borçlarını azaltması beklenen
petrol dışsatımının da durmasına yol açmıştır. DEVLET YAPISI
1969'dan başlayarak ülkeyi yöneten Muhammet Cafer
Numeyri'yi Nisan 1985'te deviren darbeyle, 1973 Ana yasası askıya alınmış, Millet Meclisi ile 1971'den başla
yarak ülkenin tek yasal siyasal partisi olan Sudan Sosya
list Birliği kapatılmış, Aralık 1985'te ülkenin adı Sudan
Cumhuriyeti olarak değiştirilmiştir. Mayıs 1986'da geçi
SUKARNO
159
ci bir Anayasa'yla, iktidardaki askerî konsey, yetkilerini
pone 1.5.69'a d.-? 126'ya d.). Asker bir tribunusun oğlu
ama 1989'da yapılan askeri darbeyle, Anayasa yeniden
lustur), 97'de Genç Pilinius'la dostluk kurup, askerlik hizmetinden kurtulmak için onun etkisinden yararlan
seçimle iş başına gelen Millet Meclisi'ne karşı sorumlu olan başbakanın yönettiği sivil hükümete devretmiş,
olan Suetonius (tam adı Caius Suetonius Tranquil
askıya alınmıştır. TARİH
dı. O tarihten sonra kendini öğrenime verip, koruyucu
Bazıları l. yy'dan başlayarak varlıklarını sürdüren küçük
katipliğine getirildi (119). Saraydaki görevi sırasında ar
ve bağımsız Sudan devletlerini ilk olarak Mısır, 1820 21'de birleştirdi. Ardından, dinci bir ayaklanmaya on derlik eden ve kendisini mehdi ilan eden Muhammet
Ahmet, 1883'te el-Ubeyd'i, 1885'te de İngiliz generali
larından C. Septicius Clarus'un desteğiyle, imparatorun
şivleri tarayarak De Vitae Cesarum (Sezarlann Yaşamı
Üstüne) adlı yapıtını kaleme aldı (120'ye d.). İyi bilin meyen bir olay sonucu Hadrianus'un gözünden düşün
ce saraydan ayrıldı. De Viris illustribus (Ünlü Adamlar
Charles George Gordon'un öldürüldügü uzun bir ku
Üstüne) adlı bir yapıtı daha vardır.
şatmadan sonra Hartum'u ele geçirdi. Mehdi'nin aynı yıl ölümünden sonra, yandaşlarının kurdukları otokrasi
Suffolk
ye dayalı devlet, 13 yıl sonra Lord Kitchener'ın yöneti mindeki İngiliz-Mısır birlikleri tarafından yıkıldı (1898)
ve Sudan, İngiltere ile Mısır'ın ortak yönetimine girdi. 1 Ocak 1956'da bağımsızlığın ilanından sonra, iktidarın sivil ve askeri hükümetler arasında el değiştirmesini, 25
Mayıs 1969'da yapılan darbeyle generalCaferen-Nu meyri'nin iktidara el koyması izledi. Arap-İsrail çatışmasında Araplanın yanında yeralan ve 6 Haziran 1967'de İsrail'e savaş açarak ABD'yle de ilişkilerini kesen Sudan'da, SSCB'yle yakın ilişkiler ku rulmasının ardından, Temmuz 1971'de komünistler bir
darbeyle Numeyri'yi devirdilerse de çok geçmedenik tidarı yeniden ele geçiren Numeyri, bu kez yardım için ABD'ye yöneldi. Hıristiyan ve cancı güney kesim ile müslüman kuzey kesim arasında 17 yıldır sürmekte
olan iç savaş, 1972'de güney kesime büyük ölçüde özerklik tanıyan barış anlaşmasıyla sona erdi.
1979 Mısır-İsrail barış antlaşmasını destekleyen az sayıda Arap önderinden biri olan Numeyri, pek çok darbe girişimini atlatarak, 1977'de ve 1983'te yeniden
cumhurbaşkanlığına seçildi. 1983'te güney kesimini 3 ile bölmesi ve bütün ülkenin şeriat yasalarıyla yönetil
mesi kararı alması üstüne yeniden patlak veren iç savaş sırasında, Numeyri'nin yanlış tutumları, Sudan toplu munun aşağı yukarı bütün kesimlerinde şiddetli bir mu halefete yol açtı. Sonunda, Numeyri, ABD ve Uluslara
İngiltere'nin doğu kesiminde yönetim bölümú. Kuzey
denizi kıyısından iç kesime doğru yayılan Suffolk'un yü zölçümü 3 807 km?, nüfusu 638 000, merkezi Ipswich kentidir. Kuzeyde Waweney ırmağıyla, güneyde Stour
irmağıyla sınırlanan bölgenin ekonomisi, tarima (tahil ve sebze yetiştiriciliği) ve hayvancılığa (Suffolk atlanı ve Suffolk koyunları yetiştiriciliği) dayanır. Besin sanayisi
ve turizm de oldukça gelişmiştir.
sufi Tasavvuf akımına sıkıca bağlı kimse. İbni Haldun'un el Mukaddime adlı yapıtında, sufilerin (sofi de denir) züh de (dünya nimetlerinden el çekmeye) yönelmeye,
halktan uzaklaşmaya ve kendilerini bütünüyle ibadete yönelik bir yaşama biçimine (sonradan tasavvuf diye
adlandırılmıştır) vermeye yöneldikleri belirtilmiştir. Ta
savvuf tarihi boyunca bu ilkelere uygun yaşayan sufile
re göre, Allah'a ulaşmanın (vuslat) dört yolu vardır: Şeri
at (yükselmenin ilk basamağı); tarikat (Allah'a uzanan tasavvuf yolu); hakikat (ulaşılmak istenen temel ger çek); marifet (Allah gerçeğinin bilgisi).
Suharto
rası Para Fonu'nun (IMF) isteğiyle uygulamaya koyduğu kemerleri sıkma siyasetlerini protesto için ülke çapında patlak veren gösterilerden sonra, askeri bir darbeyle
Endonezyalı general ve devlet adamı(Cogcakarta yakr
devrildi (Nisan 1989). Asker yöneticiler, Libya'yla ilişki leri geliştirdilerse de, ABD ve Mısır'la bozulmuş olan ilişkilerin, daha da kötüye gitmesine neden oldular: Mi
Batı Yeni Gine kuvvetleri Komutanlığına (1962) atandı.
sır'la 1982'de imzalanmış bütünleşme anlaşması uya rinca kurulmuş kurumlar, 1986'da kapatıldı. Aynı yıl, 1968'den sonraki ilk çok partili seçimlerin ardından ikti dara gelen Sadık el-Mehdi başkanlığındaki sivil koalis yon hükümeti, güneydeki ayaklanmayı bastırmayı ba şaramadı ve 30 Haziran 1989'da general Ömer Hasan
Ahmet el-Beşir'in yönetimindeki aşırı dinci özellikli dar beyle devrildi. Yeniden şeriat uygulamasına geçen ve Mart 1990'da Libya'yla bir bütünleşme deklarasyonu imzalayan Beşir, iç savaşı durdurmayı başaramazken
(güneyin büyük bölümü fiilen ayaklanmacıların deneti mindeydi), 1991'de yeni bir kuraklık dalgası, halkın yaklaşık üçte birini açlıktan ölme tehlikesiyle karşı karşı ya bıraktı. Bu arada el-Beşir'in, Batı karşıtı tutumu ve 1990-91 Körfez bunalımı sırasında Irak'ı desteklemesi,
durumu daha da kötüleştirdi. Şubat 1994'te ülke tari hinde ilk kez, el-Beşir'in yardımcılığına, hıristiyan azın
ni 1921). Bağımsızlık savaşına katılan (1945-1949) Su
harto, Genelkurmay başkanı yardımcılığına (1960) ve 30 Eylül 1965 darbesi sırasında başkenti kuşatarak dar beyi önleyip, Savaşbakanlığı ve Genelkurmay başkan lığına getirildi (Ekim 1965). Komünist Parti üyelerinin ve
komünist eğilimlilerin öldürülmeleri hareketini örgütle
yip, başkan Sukarno'ya baskı yaparak iktidarı fülen ele
geçirdi (12Mart 1966). Sukarno'yu gözden düşürmek için yoğun bir propaganda kampanyası açıp. Parlamen
to'nun (9 Şubat 1967) ve Halk Danışma Meclisi'nin (12 Mart 1967) Sukarno'nun unvan ve görevlerini geri al
masından sonra, vekaleten cumhurbaşkanlığına getiril di. Malaysia'yla ilişkileri düzeltmeye (Bangkok Antlaş ması, 1 Haziran 1966) ve Çin'in etkilerini ortadan kal
dırmaya çalışıp, ülkenin ikinci cumhurbaşkanlığına se çilerek (27 Mart 1968), komünizm karşıtı siyasetini sür dürdü. İktisadi kalkınmaya önem verip, Avrupa ülkele rine ziyaretler yaparak dış ticareti geliştirmeye çalıştı (1970-1972). 1973'ten başlayarak düzenli olarak cum hurbaşkanlığına (en son 1993'te) seçildi.
liktan George Kengon Arop getirildi.
Sukarno
Suetonius
Endonezyalı devlet adamı (Surabaya, Cava 1901-Ca
Latin tarihçisi ve yaşamöyküsü yazarı (Ostia ya da Hip
karta 1970). Mühendislik öğrenimi gören Sukarno, si yasete atılarak, Ulusçu Parti'yi kurdu ve başkanlığına
160
SU KİRLENMESİ Hollandalılara
karşı bağımsızlık hareketini
başlatıp, 1945'te Endonezya'nın
bağımsızlığını ilan eden Sukarno, zaman içinde
Sulavesi Endonezya'nın doğu kesimindeki Büyük Sunda adala rinda yanardağ kökenli ada. Çevresindeki küçük ada
ciklarla birlikte yüzölçümü 227 650 km', nüfusu 12 570 650 olan Sulavesi (eski Celebes), adasının başlıca kent
leri Manado ve Makasar'dır. Parmaklar gibi uzanan
diktatörce bir
dört dağlık yarımadadan oluşan adanın en yüksek nok
rejim kurup,
tası 3 455 m'yi bulur. Büyük bölümü Malezya yarıma dası kökenli olan halkın başlıca gelir kaynağı tarımdır:
General Suharto'nun
komunistlerin düzenledikleri bir
darbe girişimini bastırmasından
sonra, iktidardan uzaklaştılmıştır.
seçildi (1927). Hollandalılar tarafından tutuklanıp (1929-1932), Flores'e sürülerek, Japonlar tarafından
serbest bırakıldı (1942). Endonezya Cumhuriyeti'ni ilan edip (Ağustos 1945), cumhurbaşkanlığını üstlendiyse de, yeniden tutuklandı (Aralık 1948). Çok geçmeden
görevine dönmeyi başarıp, hükümetinde komunistlere de görev verdi (1957). İki suikasttan kurtulup (1957 ve
1960), “güdümlül demokrasi" adı altında yavaş yavaş
bir çeşit dikta rejimi kurdu ve 1959'da yapılması gere ken seçimleri süresiz erteledi. Dış siyasette sömürgeci
likle savaşıma girip, Hollandalıların Batı Yeni Gine ve Endonezya'dan çıkarılmalarını sağladı (1963). Endo nezya'yı Birleşmiş Milletler Örgütü'nden çıkardı (Aralık 1965). Izlediği siyaset sayesinde halkın sevgisini kaza nip, ordunun muhalefetine karşın, yönetimi bütünüyle ele alarak (1960), kendini süresiz cumhurbaşkanlığına seçtirdi (1963). Komünistlere yaklaşma siyasetine, ko münistler tarafından hazırlanan başarısız hükümet dar
besinden (30 Eylül 1965) sonra son verip, kaderini dar be girişimini bastırmış olan orduya bağlamak, Çin yanlı
si siyasetini değiştirmek, Malaysia'ya karşı saldırılarını durdurmak zorunda kaldı. Ordunun iktidarı ele almaya karar vermesi üstüne, halkın sevgisine karşın, direnme
yi başaramadı ve yetkilerini Suharto'ya bıraku (12 Mart 1966). Fiili yönetimin, yavaş yavaş Suharto'nun eline
geçmesi sonucunda Parlamento ve Halk Danışma Meclisi tarafından bütün unvan ve görevleri geri alındı (1967).
su kirlenmesi: Bk. ÇEVRE KİRLENMESİ.
Misir, pirinç, hindistancevizi, kahve, tütün ve kakao ye
tiştiriciliği. Ayrıca kükürt, demir, nikel, altın ve elmas ya takları işletilir. Ormanların değerli keresteleri (sedir, abanoz, tek, vb. ağaçları) yurt dışına satılır.
1512'de Portekizlilerin ulaştıkları, 1607'den başla yarak Hollandalıların ele geçirdikleri Sulavesi, İkinci Dünya Savaşı'nda Japonlar tarafından işgal edilmiş, 1949'da Endonezya'ya katılmıştır.
Sulavesi denizi: Bk. CELEBES DENİZİ. Sulla, Lucius Cornelius Romalı general ve siyasetçi(? İ.Ö. 138-Cumae l.6.78). Soylu Cornelia ailesinden olan Lucius Cornelius Sulla,
iyi bir öğrenim görüp, Marius'un quaestorluğuna getiril di (1.Ö. 106). Jugurtha'nın Moritanya kralı Bocchus Ita
rafından kendisine teslim edilmesini sağlayıp, Mari
us'un Kimberlere ve Tötonlara karşı seferlerine katıla
rak, praetorluga (İ.Ö. 97), Kilikya'da propreatorluğa ve konsüllüğe (1.0.88) getirildi. Sosyal Savaş'ta önemli rol oynayıp, Senato tarafından Mithridates'e karşı savaşa
cak ordunun komutanlığına atandı (İ.Ö. 88). Marius'un onu bu görevden yasaya aykırı olarak alması üstüne,
Campania ordusunun başına geçerek Roma'yı ele ge çirdi (Marius kaçtı) ve rakibini yasa dışı ilan ettirdi. Ar
dindan, Doğu'ya yürüyüp, Mithridates'i yenerek, İtal
ya'ya dönünce (İ.Ö. 83) yeniden Marius yandaşlarıyla savaştı. Sacriportus'ta Genç Marius'un ordusunu yenip
(1.7. 82), Roma'ya giderek, Collina Porta Savaşı'ndan
(1 Kasım 1.O. 82) sonra, kendini ömür boyu diktatör
ilan ettirdi. Yeni rejime karşı gelenleri sürgüne gönde rip, kurumlarda büyük değişiklikler yaparak (yüksek devlet görevlilerinin sayılarının azaltılması; pleb tribu
nuslarının Senato'yu toplantıya çağırma ve yasama
haklarının kaldırılması; atlı sınıfın ayrıcalıklarının azalul masi; eyalet yönetimlerinin ve komutanlıklarının prae.
torlar ile konsüllerden alınarak, prokonsüllere ve prop Sukutra Hint Okyanusunda Yemen'e bağlı ada. Arabistan yarı
reatorlara verilmesi; ahlaksızlıkla savaşım; vb.), Ro
ma'yı bir anlamda yeniden kurduysa da, muhalefetin artması ve iç savaşın yeniden başlaması üstüne, iktidarı
madasının güney kıyısı açığında, Somali'nin 225 km
bırakıp (1.Ö. 79) Campania'da Cumae'ye çekildi.
adasının yüzölçümü 3 580 km', nüfusu 10 000, merke
Sullivan, Louis
dağlarla kaplı olan adada, başlıca gelir kaynakları tütün
ABD'li mimar (Boston 1856-Chicago 1924). Massachu
doğusunda, Aden körfezinin girişinde yeralan Sukutra
zi ve en büyük kenti Tamrida'dır. Dar kıyı ovası dışında
ve hurma yetiştiriciliği, balıkçılık, hayvancılık ve inci av
cılığıdır. suküre Yer sularını topluca belirten terim. Okyanuslar, deniz
ler, göller, akarsular ve yeraltı sularını içeren sukürede ki su hacmi, yaklaşık 1.5 milyar km "tür; bunun % 99'u
okyanuslar ve denizlerdedir. Geri kalanı yeraltı suları, buzullar, göller subuharı ve ırmaklara bölünmüştür.
setts Teknoloji Üniversitesi'nde öğrenim gören Louis
Sullivan, ilk gökdelenin mimarı W. Le Baron Jenney'nin yanında çalıştı. Paris'e giderek Güzel Sanatlar Oku
lu'nda Waudremar'ın derslerini izledi. ADB'ye dönün ce, hayranlarından olduğu şair Walt Whitman'ın şiirle
rinden mimarlık felsefesinin özünü çıkardı: “Modern yaşama, demokrasiye ve Batı'ya uygun birimler ve kü
meler". Böylece, akustiğe elverişli parabol biçimli tava nive eğri çatısıyla 6 bin kişilik Auditorium (Chicago) gibi denemelere girişti. Modern işlevciliğin temel kurucuları arasında yeralıp, akımı şu ünlü formülle tanımladı: "Bi
SULUBOYA Louis Sullivan'ın Saint Louis'deki
Wainwright binası
(1890-91), "biçim
işlevden sonra gelir" formülünün kusursuz bir
örnegidir.
161
Sultanahmet meydanında düzenlenen mitingler. Yak laşık ikiyüz bin kişinin katıldığı birinci mitingde (23 Ma
yıs 1919), halkın tepkisi Halide Edip (Adivar), Mehmet Emin (Yurdakul), Hamdullah Suphi (Tanriöver), Şukule Nihal (Başar) ve Nakiye'nin (Elgün) ateşli konuşmalarıy la dile getirildi. 30 Mayıs 1919'da düzenlenen ikinci mi tingde, Halide Edip, Rıza Nur, Mithat Kemal'den oluşan kurul, İstanbul halkının işgali şiddetle kınadığını belirten
bir muhtırayı İtilaf Devletleri temsilcilerine verdiler.
Sultan dağları Anadolu Bölgesi ile Akdeniz Bölgesi sınırlarında dag
sırası, Kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda yaklaşık
100 km boyunca uzanan Sultan dağları, yükseltileri 2
000 m'yi aşan birçok doruk taşırlar: Topraktepe (2 519 m), Hacıalabaz dağı (2 340 m), Kızıltepe (2 210 m), Ka radag (2 115 m). Yamaçlarında orman örtüsü, yer yer yok edilmiştir.
çim, işlevden sonra gelir". 1892'de yardımcısı Frank Lloyd Wright'la, başyapıtını (Saint-Louis'de Charnley konağı) ortaya koydu. 1899-1904 arasında bir bütünlük
Sultan Ibrahim:
Bk. İBRAHİM.
ve kusursuzluk başyapıtı sayılan Carson, Pirie Scott and
Co. mağazalarını yaptıktan sonra, kendini içkiye verdi
ve yoksulluk içinde öldü.
Sultan Velet, Bahattin Muhammet Türk şairi ve mevlevi tarikatının kurucularından (Kara
Sully, Thomas
man 1226-ay.y. 1312). Mevlana Celalettin Rumi'nin
ABD'li ressam (1783-1872). Philadelphia'da ilbert
olan Bahattin Muhammet Sultan Velet, babasından
Stuart'ın atölyesine giren (1806) Thomas Sully, 1810'da
ders aldıktan sora Şam'da medrese öğrenimi görerek,
İngiltere'ye giderek
Arapça'yı, Arap edebiyatını ve Islam bilimlerini öğren
büyük oğlu, Sultan ul-ulema Bahattin Velet'in torunu Thomas
Lawrence'la
tanıştı.
ABD'ye dönünce, özellikle kadın portreleriyle ūn salıp (Fanny Komble'ın Portresi, vb.), XIX. yy'ın sonuna ka
di. Anadolu'ya dönüp, tasavvuf çalışmalarına yönele
rek, babasının düşüncelerini yaymaya çalıştıysa da,
dar, ABD'de portre sanatını büyük ölçüde etkiledi.
onun yerine geçmeyi kabul etmedi; yalnızca Hüsamet tin Çelebi ve Kerimettin Bektemur'a postnişinlik yaptı.
Sully Prudhomme
Başlıca yapıtları: Maarif (Bilgiler), Mesnevi-i Veledi der Beyan-ı Esrar- Ehadi (Birlik Sırlarının Açıklanışı Us
Fransız şairi (Paris 1839-Châtenay-Malabry 1907), Mü hendislik öğrenimi gören Sully Prudhomme (asıl adı Re ne François Armand Prudhomme'dur), 1865'te Stan
tüne Velet'in Mesnevisi), İbtidaname (Başlangıç Kitabı), İntihaname (Bitiş Kitabı), Rebapname (Rubai Kitabı), Divan.
ces et Poèmes (Kıtalar ve Şiirler), 1866'da Les Epreuves
(Çileler), 1869'da Les Solitudes (Yalnızlıklar) adlı şiir ki taplarını yayınladı. 1872-1888 arasında yayınladığı şiir
kitaplarında, toplumsal emellerine ve bilimsel görüşle
Sultanzade Gazi Hüsrev Bey: Bk. GAZI HÜSREV BEY, SULTANZADE.
rine yer verdi: Les Destins (Yazgılar, 1872), Les Veines Tendresses (Boşa Giden Sevecenlikler, 1875), La Justi
Sulu adaları
Sultanahmet külliyesi
Filipinler'e bağlı takımada; Borneo ile Mindanao ara sında, aynı adlı denizin Celebes deniziyle sınırında yer
ce (Adalet, 1878), Le Bonheur (Mutluluk, 1888).
Istanbul'da Sultanahmet meydanında külliye. Cami,
medrese, arasta, darüşşifa, bimarhane, imaret, sübyan mektebi, sebiller, dükkanlar ve türbelerden oluşan Sul tanahmet külliyesinin yapımına Sedefkar Mehmet Ağa tarafından 1606'da başlanmış,camisi 1617'de ibadete
açılmıştır. Bezemelerinden ötürü Batı ülkelerinde Mavi Cami denen Sultanahmet camisi, 2 700 m'lik ana me
kan üstünde, dört yarım kubbeyle ve köşelerde yivli
kubbeli ağırlık kubbeleriyle desteklenmiş 23,50 m ça
pinda, 43 m yüksekliğinde kubbeyle örtülüdür. Duvar
ları, kayıtlara göre 21 043 levhadan oluşan, beyaz ze min üstüne çeşitli renklerde çiçek ve kıvrık dal motifli
çinilerle süslüdür.
Sultanahmet mitingleri İzmir'in Yunanlılar tarafından işgaline karşı İstanbul'da
alan Sulu adalarının yüzölçümü 2688 km', nüfusu 555
240, merkezi Colo (ya da Jolo) kentidir. 400'e yakın ya
nardağ kökenli ada ile mercan adalarından oluşan Sulu
adalarında, başlıca gelir kaynağı pirinç, şekerkamışı ve hindistancevizi tarımıdır. Inci istiridyesi ve deniz kabuk ları avcılığı da önemli bir ek gelir kaynağıdır. suluboya Suyla karıştırılarak genellikle kağıt üstüne sürülen hatit
boyanın ve bu boyayla yapılmış resmin ortak adı. Sulu boyanın çekiciliği, guvaşın tersine, altın kağıdın be yazının görünmesine olanak vermesine, yani saydamlı ğına dayanır. Batı'da özellikle XV.-XVIII. yy'lar arasında
desenlere kabartı vermede kullanılan suluboya resim, XIX. yy'da John Sell Cotman (1782-1842), Bonington,
Turner, vb. Ingiliz manzara ressamlarıyla özerk bir türe dönüşmüş, bu ressamlar, suluboyada deniz yüzeyleri
162
SUMAK
nin, sis ve değişken gökyüzü görüntülerinin "resimsel
karşılığını" bulmuşlardır. Romantizm dönemi Fransız ressamlarının (önce Delacroix, sonra Jongkind ve Bou
Sumner, James B.
din) da benimsedikleri suluboyadan, daha sonra izle
ABD'li biyokimyacı (Canton 1887-Buttalo 1955). Har vard Üniversitesi'nde öğrenim gören James Batcheller
nimciler, Cézanne, yeni izlenimciler, fovistler ve soyut
Sumner, Cornell Universitesi'nde (Ithaca) biyokimya
ressamlar da yaygın biçimde yararlanmışlardır. Türklerde özellikle minyatürcüler tarafından gelişti rilen, Anadolu Selçuklularından Osmanlılara geçen, üs
tü bez kaplı bir kağıt üstüne yumuşak kedi tüyleriyle ya
pılan suluboya, Tanzimat döneminde Bati etkisinde
Türk resminin başlamasından sonra da, Osman Hamdi, Hoca Ali Rıza, vb. birçok ressam tarafından kullanılmış
profesörlüğüne yükseldi (1929) ve aynı üniversitenin enzimler kimyası laboratuvarını yönetti (1947'den son ra). Enzimi arı billur halinde ayırmayı ilk kez başarıp,
1946'da Nobel Kimya Ödülü'nü W.M., Stanley ve ). H. Northrop'la paylaştı.
Sunay, Cevdet Türk subayı ve devlet adamı (Trabzon 1899-İstanbul
sumak
Anstepfıstığıgiller ailesinden, yaklaşık 250 tūrü bulunan bitki cinsi. Astropikal, sıcak ve ılıman bölgelerde yeti şen sumak (ya da somak) cinsi (Bil. a. Rhus) üyeleri, ye şilimsi küçük çiçek açar, siyah üzüm biçimi meyveler
verirler. Ülkemizin her yanında yetişen sumakagacı tü
1982). Kuleli Askeri Lisesi'nde öğrenim görürken Filis
tin cephesine gönderilen (1918) Cevdet Sunay, yara landı ve İngilizlere tutsak düştü. Serbest bırakılınca Kur
tuluş Savaşı'na katılıp (1920), Maraş-Gaziantep çarpış malarında yararlık gösterdi (1921). Eskişehir ve Sakarya muharebelerine, Büyük Taarruz'a, Başkomutanlık Meydan Savaşı'na ve İzmir'in kurtarılmasına katıldı.
rünün (Rhus Coriaria) boyu 2-3 m'yi bulabilir. Meyveleri baharat olarak, tanen içeren yaprakları da sepicilikte
Tuğgeneralliğe yükselip (1949), Genelkurmay Harekât
kullanılır.
yükselip (1958), Genelkurmay ikinci başkanlığına, 27
Dairesi başkanlığı yaptı (1950 ve 1957). Orgeneraliğe
Sumatra
Endonezya'da ada. Malezya yarımadası açığında yera lan, Büyük Sumatra adalarının en büyük, dünyanın da altıncı büyük adası olan Sumatra'nın yüzölçümü 474 000 km², nüfusu 35 000 000 (komşu küçük adalarla bir likte), başlıca kentleri Medan ve Palembang'dır. Kiyi
kesiminde yükseltileri 3 800 m'yi bulan yanardağ kö
kenli Barisan dağlarının yükseldiği sıcak, yağışlı iklimli ada, gür bir bitki örtüsüyle kaplıdır. Bataklar, Malezyali
lar, Minangkabaular gibi halk topluluklarının yaşadığı Sumatra, doğal kaynakları bakımından Endonezya'nın en zengin adalarındandır: Pirinç, mısır ve kahve tarımı;
petrol, kalay, demir, maden kömürü çıkarımı. VII.yy.-XIV. yy. arasında güçlü Srivicaya İmpara
torluğu'nun merkezi olan ada, kıyılarında Hollandalıla rin 1660'ta yerleşmemerkezleri kurmalarına karşın, an cak 1824'te būtúnüyle Hollanda'nın egemenliğine gir di. 1942-1945 arasında Japonlar tarafından işgal edilip,
1950'de Endonezya'ya katıldı.
Sumatra seferi Osmanlı devletinin Sumatra adasına düzenlediği deniz
harekatı (1569). Portekizlilere karşı yardım isteyen Su
matra (Açe) hükümdarı Alaettin'e yardımla görev lendirilen Mısır kaplanı Kurtoğlu Hayrettin Paşa komu
CEVDET SUNAY
ele geçirdikten sonra Sumatra'ya ulaşan Kurtoğlu Hay
Türkiye Cumhuriyeti'nin 5. cumhurbaşkanı
dı. Yerli orduya silah kullanmayı öğrettikten sonra, Türk askerleri, uzmanları ve top döküm ustalarının çoğunu
Doğumu: 1899, Trabzon
sumiğferi
ölümü: Mayıs 1982, Istanbul
tasındaki 22 parça gemiyle düzenlenen seferde, Aden'i
rettin Paşa, Açe sultanlığına girmiş Portekizlileri çıkar adada bırakıp, filosuyla İskenderiye'ye döndü.
(28 Mart 1966-28 Mart 1973)
Babası: Islâm Sabri Efendi Annesi: Hatice Hanım
Yagotugiller ailesinden, 120 türü bulunan etçil bitki cin
Gömüldüğü yer: Devlet mezarlığı, Ankara
si. Dünyanın her yanında rastlanan sumiğleri (Bil. a. Ut
Döneminin başbakanları:
çük keseciklerle avladıkları küçük su hayvanlarını, su
Nihat Erim (Mart 1971-Mayıs 1972) Ferit Melen (Mayıs 1972-Mart 1973)
ricularia) cinsi üyeleri suda ya da bataklıklarda yetişirler. Yapraklarının üstündeki, dokunulduğunda büzülen kü
yun çarpmasıyla emerek beslenirler.
Süleyman Demirel (Mart 1966-Mart 1971)
SUPERİLERİ Mayıs'tan sonra da, önce Kara Kuvvetleri Komutanlığı na, sonra da Genelkurmay Başkanlığına (Ağustos 1960)
getirildi. Emekliye ayrılınca (14 Mart 1966), kontenjan dan Senato üyeliğine getirilip (16 Mart), cumhurbaş
kanlığına seçildi (28 Mart). Süresi dolunca görevini Fah ri Korutürk'e devredip (28 Mart 1973), Cumhuriyet Se natosu tabii üyeliği yaptı. 12 Eylül 1980 darbesinden
sonra siyasetten çekildi.
163
(1923). Böylece Pekin hükümetine egemen olup
(1924), kısa süre sonra öldü. Çin'in ilk çağdaş devlet adamı sayılan Sun Yatsen, vasiyetnamesinde üç temel
evrede gerçekleştirilecek bir program oğütledi: Askeri fetih, Guomindang'ın diktatörlüğü, bir Anayasa hazır lanması.
Suomi: Bk. FİNLANDİYA.
Sunda adaları Endonezya'da takımada. Malaysia ile Yeni Gine arasın
da yeralan, Büyük Okyanus'u Hint okyanusundan ayi ran Sunda adaları, ikiye ayrılmıştır: Borneo, Cava, Sula vesi ve Sumatra adalarını içeren Büyük Sunda adaları;
Bali, Timor, vb. adaları içeren Küçük Sunda adaları.
Sunda boğazı Büyük Sunda adası ile Sumatra ve Cava arasında boğaz. Hint okyanusunu Cava denizine bağlayan Sunda boga
zinin genişliği, en dar yerinde 26 km'dir.
Superior gölü Kuzey Amerika'da göl. Büyük Göller'in en batıda olanı
ve en büyügü (82 410 km) olan Superior gölü, Kanada ile ABD arasında bölüştürülmüştür. Batıda Minnesota, güneyde Wisconsin ve Michigan eyaletleriyle (ABD),
doğuda ve kuzeyde Ontario eyaletiyle (Kanada) sınırlı olan Superior gölü, Batı yarıkürenin en büyük gölüdür; uzunluğu doğudan batıya 563 km'yi, genişliği kuzey
den güneye 257 km'yi, en derin yeri 393 m'; i bulur. Sa int Mary irmağı aracılığıyla Huron gölüne bağlanır. Kıyı larında Duluth (ABD), Thunder Bay (Kanada), vb. bir
çok liman yeralır.
Sunda dili: Bk. MALEZYA-POLİNEZYA DİLLERİ.
Suphanuvong, Prens Laoslu siyasetçi (Luang Prabang 1909). Suvanna Phu
sunu ve istem Ekonomide bir mal ya da hizmetin belirli bir fiyatla piya
saya sürülmüş ve istenen miktarı (sunu) ile tüketicilerin, belirli bir sürede ve bir fiyat karşılığında elde etmek iste dikleri ürün ya da hizmetleri (istem) dile getiren kav ramlar. Genel olarak sununun büyüklüğü (hacmi), su nulan mal ya da hizmetin fiyatıyla doğru orantılıdır.
Üretici, fiyatın artışına paralel olarak sunuyu artırdığın
ma'nın üvey kardeşi olan Prens Suphanuvong (ya da
Souphanouvong), Paris'te öğrenim gördü. Savunma bakanlığı görevindeyken, “özgürlük ordusunu" kurarak (1945), ulusal hareketin öncülerinden biri oldu. Patbet
Lao hareketinin başına geçip (1954), direniş hükümeti nin başkanlığına seçilerek (1958), ertesi yıl tutuklandı. Kaçıp, Cenevre Konferansı'nda Pathet Lao'nun temsil
ciliğini (1961) yaparak, Suvanna Phuma ile Bun Um'u barıştırdı ve ülkeye huzurun gelmesini sağladı (1962).
nir. Sunu miktarlarını belirleyen öbür etkenler arasında
İktisat bakanlığına (1962) getirilip, ertesi yıl Suvanna Phuma'nın ABD yanlısı koalisyon hükümetine katılma
üretim kapasitesi, üretimde kullanılan teknik yöntem ler, sanayi ilişkilerindeki değişmeler, vb. sayılabilir.
yı reddederek, Kuzey Vietnam'ın desteğiyle askerî ha.. rekatı sürdürdü ve ülkenin büyük bölümünü denetimi
Istem, klasik okuldan bu yana, istenilen malın fiyatıy la ters orantılıdır. Cournot, istem ile fiyat arasındaki iş
ra, Suvanna Phuma'yla geçici "Ulusal Birlik hüküme
dan, sunu fiyatın “artan fonksiyonu"dur diye tanımla
levsel bağıntıyı matematiksel bir biçimde ortaya koy
muş, Walras ve Marshall'sa bu yaklaşımı yeniden ele al mışlardır. Marshall, istemin "esnekliği" (yani bir fiyat de
gişikliğine bağlı olarak istemin aldığı biçim) kavramını
geliştirmiştir. Istem yalnızca fiyatla değil,aynızamanda gelirle ve çeşitli tüketim ve yatırım eğilimleriyle de ba
altında tuttu. Ateşkesi kabul ettikten (Şubat 1973) son
ti”nin kurulmasını öngören bir anlaşma imzalayıp, Ulu sal Siyaset Konseyi başkanlığına getirildi. 1975'te krallı ga son verip, Laos Demokratik Halk Cumhuriyeti'ni ku rarak, ilk cumhurbaşkanlığına seçildi. 1986'da cumhur başkanlığından, 1991'de de parti başkanlığından istifa etti.
ğıntılıdır. Bir malın belirli miktarının piyasaya sürülebile
ceği fiyat, "istem fiyatı" diye adlandırılır.
supireleri
Sun Yatsen
Kabuklular sınıfından tatlısu hayvanları alttakımı. Dün
Çinli devlet adamı (Şiang şan, Guangdung 1866-Pekin 1925). Çin'de, Honolulu'da ve Kanton'da (tip) öğrenim
gören Sun Yatsen (Sunvin da denir), Kanton'da devrim
yanın her yanında yaşayan supireleri alttakımı (Bil. a.
Cladocera) üyeleri, saydam kabuklu, gagalı, uzun du
yargalı, çıkık gözlü, bedenlerinin arkasında dikenler
bulunan çok küçük boyutlu (uzunluklan 0,1 mm- 1 mm
neği"ni kurup (1894), Kanton'a yardım girişimi başarı
arasında değişir) hayvanlardır. Duyargaları, sıçramalar ni sağlamalarının yanı sıra, inişte de paraşüt işlevi görür.
sızlıkla sonuçlaninca (1895) sürgün edildi. Japonya, Amerika ve Avrupa'da yaşayıp, Devrim patlak verince
Ayaklarının kabugun içinden geçen sudaki besinleri
süzmesiyle beslenir, ilgi çekici bir biçimde ürerler; Dişi
seçildiyse (1911) de, ertesi yıl görevini Yuen Şikay'a bi rakmak zorunda kaldı ve hükümetle ilişkisini kesti. Kan ton ve ayaklanan güney illeri tarafından başkomutanlı ga seçilip, 1921'de cumhurbaşkanlığına seçilmeyi ba
yumurtalardan yalnızca dişiler, sonbahardaki yumurta
lerden yardım alip, partisine komünistleri kabul etti
nin de örnek türüdür.
cilerle ilişki kurdu. Honolulu'da "Çin'i Kalkındırma Der
Çin'e dönerek, Nankin'de geçici cumhurbaşkanlığına
şardı. Batı ülkelerinden yardım sağlayamayınca Sovyet
lerin ilkbaharda döllenmesiz üremeyle yumurtladıkları
lardansa hem erkek, hem dişi yavrular çıkar; bunların olgunlaşınca çiftleşmelerinden, sonraki ilkbaharda açı lacak yeni yumurtalar üretilir. Takımın örnek türü supi resi (Daphnia pulex), supiresigiller (Daphniidae) ailesi
164
SUR
Sur
Lübnan'da liman kenti. Akdeniz kıyısında; Sayda ile Akká arasında yeralan Sur'un nüfusu 45 000'dir.
Fenikeliler tarafından kurulan, adına İ.Ö. XIX. yy'dan
kalma Mısır metinlerinde rastlanan (Tir ya da Tyrus) Sur, XV. yy'da Misir egemenliğine girdi. Deniz Halkları'nın
istilasından sonra bağımsızlığa kavuşarak (XIII. yy.), Ak deniz kıyılarında çok sayıda ticaret merkezi (özellikle
Kartaca, İ.Ö. 814'e doğru) kurdu ve büyük rakibi Say
da'ya (Sidon) üstünlüğünü kabul ettirdi. Asurluların ba
tiya doğru yayılmalarıyla gerilemeye başlayıp, yedi ay lık bir kuşatma sonucunda Büyük İskender tarafından
alındı (İ.Ö. 322). Yerli bir kralın yönetimine bırakılarak çok geçmeden yeniden canlanıp, Iskenderiye'nin re kabetine karşın, zengin bir ticaret ve kültür merkezi olarak önemini korudu. I.S. 638'de Araplar tarafından
fethedildi. 1089'da Selçuklular tarafından alınıp, 1124
SURINAM CUMHURİYETI
1291 arasında Haçlıların yönetiminde kaldıktan sonra, Memluklar tarafından geri alındı.
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 163 270 km'. Baş
Surabaya
kenti ve en büyük kenti: Paramaribo (246 000 nüf.; 1990).
Endonezya'da kent. Cava adasının kuzey kesiminde,
nüfus yoğunluğu: Km'ye 2,4 kişi. Nüfus dağılımı
aynı adlı boğazın ve Mas irmağının kıyısında yeralan, Doğu Cava ilinin merkezi olan Surabaya'nın nüfusu 2
(1989): Kentlerde % 45; kırsal kesimde % 55. Yıl
500 000'dir. Ülkenin ikinci büyük kenti, en önemli li
landaca. Başlıca dinler: Hindu dini, İslam, katolik,
manı ve büyük bir sanayi (tersaneler, petrol rafinerisi, kimya sanayisi, vb.) merkezi olan Surabaya, 1942'ye kadar Hollanda Doğu Hindistanı'nın merkezi olmuştur.
protestan.
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1990 tah.): 422 000;
lik nüfus artış hızı (1991): %2,1. Resmî dili: Hol
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991): Yetişkin nüfusun %70'i. Universite sayısı (1990): 1. Hastaneyatak sayısı (1988): 1964. Hekim sayi SI (1985): 219. Ortalama ömür (1991): Kadınlar
Surinam
da-71; erkeklerde - 65. Bebek ölüm oranı (1991): 1 000 canlı doğumda 40.
Güney Amerika'nın kuzey kıyısında ülke. Doğuda
EKONOMI. GSMH (1989): 1,3 milyar dolar; kişi
Fransız Guyanası, batıda Guyana, güneyde Brezil ya'yla sınırlı olan, kuzeyde Atlas okyanusuna açılan Su rinam, Hollanda Guyanası adıyla bir Hollanda sömür
başına ulusal gelir: 3 400 dolar. Etkin nüfus dağılı mi (1988):Tarım ve ormancılık -% 16,8; maden cilik- %4,7; sanayi- %11,1; ticaret- %12,9;
gesiyken, 1975'te bağımsızlığa kavuşmuştur.
YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE TOPLUM YAPISI
devlet görevlileri- % 40,5; hizmetler- %5,9.
Kıyı kesiminde yaklaşık 80 km genişliğinde verimli bir ova bulunan, ovanın güneyindeyse sık ormanlarla kaplı dağlık bir bölge yükselen Surinam'da, dağlık bölgedeki
Dış ticaret (1988): Dışalım 370 milyon dolar; dış satım 415 milyon dolar. Ticaret yaptığı başlıca ül keler: ABD, Hollanda, Norveç, Trinidad ve Toba
Juilantop doruğunun yükseltisi 1 280 m'yi bulur.Coura
go. Para birimi: 1 Surinam guldeni - 100 cent.
nijn, Surinam, Nickerie irmakları tarafından sulanan, yağışlı tropikal iklim etkisindeki ülkede, yıllık sıcaklık or talaması 27 °C, yıllık yağış tutarı Paramaribo'da 2 210
YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil let Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 9 yönetim bölümü.
mm, iç kesimlerde daha da yüksektir. Etnik yapısı çok karmaşık olan Suninam'da, nüfusun
ULAŞIM. Demiryolları (1988): Toplam 167 km.
Karayolları (1987); Toplam 8 889 km. Başlıca li
yaklaşık %30'unu Afrikalı köleler ile çeşitli ırkların karış masından gelen melezler, yaklaşık %15'ini Endonez yalılar, yaklaşık % 37'sini Hintliler oluşturur. Ayrıca Ki
manları: 1. Başlıca havaalanları: 1.
zılderili, Avrupalı ve Çinli azınlıklar vardır. Hollanda'da
da 200 000 kadar Surinamlı yaşamaktadır.! Hollandaca'nın resmi dil olduğu ülkede, İngilizce ve
33
yerel bir dil olan Sranang Tongo (ya da Taki-Taki) da
21
yaygın biçimde konuşulur. 12 yıl süren ilköğretim,
29
1876'dan bu yana ücretsiz ve zorunlu olduğundan,
9
77
· Surinam'ın başkenti Paramaribo'da, » kırmızı
11
1
okuma yazma oranı yüksektir. EKONOMI Uzun süre Latin Amerika'nın en varlıklı ülkelerinden bi
40
05
M
N
Μ
Η
Τ
Α
Ε
Ε
Κ
Α
ortalamaları, mavi
ri olan Surinam, aynı zamanda dünyanın başlıca boksit
dikdörtgenlerle
dışsatımcısı ülkesiyken, 1980 yıllarının sonlarında baş
aylık yağış
layan hükümet karşılı gerillaların saldırıları, ekonomiye,
özellikle de madencilik ve boksit çıkarımına büyük za rar vermiş, boksit ve boksit türevleri dışsatımın yaklaşık
%80'ini oluşturduğundan, bu durum dış ticaret bilan çosunda önemli bir açığa yol açmıştır. Ülke toprakları nin yalnızca %0,4'ünü oluşturan tarıma elverişli top
dikdörtgenlerle
» aylık sıcaklık
20
ortalamalari verilmiştir. • Paramaribo, Güney Amerika ülkelerinin
10
3 10
çoğunda görülen yağışlı tropikal
iklim etkisindedir.
56 Saalden
Nieuw Nickerie Waterloo
ATLAS OKYANUSU
Paramar)bo Forasidaburo He Groningen NGA Berdam
Toinet
Wageningen
Bonding
Voing
Onrecho Parnan
Albina
Conta
Paint
Laurent
Saloegrond
duMaron
Dergonom
Brokopondo Ales Pausing FRANSIZ
GOM
70
GUYANASI
Dergron
WONOTOR
CAGLAYANLI Doende • Stornog
od Berra
SURİYE ARAP CUMHURİYETİ QUYANA
.
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 185 180 km Baş kenti ve en büyük kenti: Şam (1 378 000 nüf.; BREZİLYA
Abronco
way -
SURİNAM Denuryolu En Yüksek Noktalar -
11
LU
11
TUMUC HUMAC
DAGARIN D
Metre
000. Nüfus yoğunluğu: Km”'ye 70 kişi. Nüfus da ğılımı (1990): Kentlerde %50, kırsal kesimde % 50. Yıllık nüfus artış hızı (1991): % 3,8. Resmidili:
Arapça, Başlıca dinler: Islam (sünni ve şii), hıristi
Baskentlenn Alni Cizumista
yan.
Yalnuca Onemli kendler Belirtilmiştir
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1992):
1.1
Olçek 1. WIN
1991 tah.).
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 12 965
0
Yetişkin nüfusun %64'ü. Üniversite sayısı (1988): 4. Hastane yatak sayısı (1991); 15 434. Hekim sa yısı (1991): 9625. Ortalama ömür (1991): Kadın
raklarda pirinç, yag palmiyesi, şeker, kahve, meyve ve sebze yetiştirilir. Ormanların büyük bölümü işletilme mekte, buna karşılık balıkçılık gelişmektedir. Sanayi,
besin sanayisiyle ve tüketim eşyası üretimiyle sınırlıdır. TARİH
XVII. yy'da İngilizlerin ve Hollandalıların yerleştikleri Surinam, 1667 Breda Antlaşması'yla İngilizler tarafın dan, Manhattan adası karşılığında Hollanda'ya bırakıl
dı. Avrupa'daki Napolyon Savaşları sırasında Ingilizler
tarafından işgal edildiyse de, 1815'te yeniden Hollan dalılara geçti. XVIII. ve XIX. yy'larda büyük bölümü Af rika'dangetirilen kölelerin çalıştırıldığı tarım işletmeleri kurulan ülkede, 1863'te köleliğin kaldırılmasından son
larda, 71; erkeklerde-68. Bebek ölüm oranı (1991): 1 000 canlı doğumda 37.
EKONOMI. GSMH (1990): 20 milyar dolar; kişi başına ulusal gelir: 1600 dolar. Etkin nüfus dağılı
mi (1988): Tarım, %32; sanayi ve yapı sanayi si- % 32; hizmetler, %36. Dış ticaret (1990):
Dışalım-7,5 milyar dolar; dışsatım-7,3 milyar
dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Avrupa Birli
ği ülkeleri, Türkiye, Rusya. Para birimi: 1 Suriye li rasi-100 kuruş.
YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Halk Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 13 il (mu hafaza) ve 1 valilik.
ra Doğu Hint adalarından ve Hindistan'dan gelen üc
ULAŞIM. Demiryolları (1984): Toplam 2013 km.
retli işçiler çalıştırılmaya başlandı. 1920 yıllarından baş layarak boksit çıkarılmasının ekonomiyi temelden de giştirdiği sömürge, 25 Kasım 1975'te tam bağımsızlığa
lanmamış 6 294 km. Başlıca limanları: 2. Başlıca
Karayolları(1985): Asfaltlanmış 16 338 km; asfalt havaalanları: 2.
kavuştu.
Seçimle işbaşına gelen başbakan Henck Arron'un
bir askeri darbeyle devrilmesinin ardından, askeri kon
seyin cumhurbaşkanlığına doktor Hendrik Chin Ar Sen'i getirdiği, ama yarbay Desim Bouterse'nin fiili ikti danı elinde tuttuğu ülkede, Bouterse birbirini izleyen
birkaç sivil hükümet kurmakla birlikte, 1985'te askerle rin yetkilerini önemli ölçüde artıran bir Anayasa hazır
lattı. 1987'de yürürlüğe konan yeni Anayasa uyarınca
Millet Meclisi'nin atadığı sivil cumhurbaşkanı Ramse vak Shankar, 1990'da istifa etti. Meclis'in cumhurbaş
kanlığına getirdiği Johan Kroag, 1991 seçimlerinden
sonra, görevini Ronald Venetiaan'a devretti. Bütün bu
süre boyunca, 1986'da ülkenin doğu ve güney bölge. lerinde başlamış olan gerilla hareketi, etkinliklerini sür dürdü.
Suriye'nin günümüzdeki sınırları, Birinci Dünya Sava
şı'ndan sonra çizilmiştir. Buna karşılık Suriye adı, yüzyıl lar boyunca Akdeniz'in doğusunda kalan çok daha ge niş toprakları belirtmek için kullanılmıştır.
YÜZEYŞEKİLLERİ VE DOĞAL KAYNAKLAR
Suriye, büyük bölümünün çöllerle kaplı olmasına kar şın, yüzeyşekilleri bakımından çeşitli bölgelere aynlabi
lir. Kıyı şeridindeki dar ovanın hafifçe girintli çıkıntılı kumsalları, yer yer kayalık burunlarla kesilir; Druz dağı
(Cebeli Druz) ve Cebeli Şarki dagi. Kıyı kesiminin gü
neybatısında, ülkenin en yüksek dağı olan Heromun (ya da Havran) dağında, yükselti 2 814 m'yi bulur. Bū
yük bölümü bir yayladan oluşan iç kesimde, yayla ku zeybatıdan kuzeydoğuya doğru uzanan bir tepeler di
zisiyle ikiye bölünür.Güneydoğuda, çöller yayılır. Suriye
Ortadoğu'da ülke. Asya'nın güneybatı kesminde yera lan, kuzeyde Türkiye, doğuda Irak, güneyde Ürdün, Is rail ve Lübnan'la sınırlı olan, batıda Akdeniz'e açılan
Kıyı ovaları boyunca, Akdeniz'in yumuşatıcı etkisi
sayesinde, yaz mevsiminde yağışlı ve sıcak, kış mevsi
minde ilık ve kurak bir iklim görülür; yıllık sıcaklık orta lamaları ocak ayında 7 °C'tan ağustos ayında 27 °C'a kadar, yıllık yağış ortalamalara da 750 mm-1 000 mm
166
SURİYE Cс
TORKIYE Adana
MACE
Demi
F.
104
Gaziantep
Porta
பேர
Coynen
35
35
30 TE
hlanderen
Vero
Ante
?!
-Hasero
Hva Com
roleh
Tell At
Halep
11
20 15
Hab
to
KIBRIS
5
Ae
Larkly Celeb
0
Deyrizor
Basa Hama.
Trablussani
CM
Sam
BOUW
ROID
VILE Serveyde
Demiryolu
i1
Ny
bir biçimi egemendir.
PADIYATOSSOM URDUN
Tel Aviy-Yala
Topraklar
Sam
ortalamaları, mavi dikdörtgenlerle de aylık yagış ortalamaları verilmiştir. Şam'da, Akdeniz'e yakınlığı dolayısıyla bozkır ikliminin yumuşak
IRAK
Panaya
Israil lygandela
32
dikdörtgenlerle aylık sıcaklık
Ne
Bu
SURİYE
ΕΕ
Suriye'nin başkenti Şam'da, kırmızı
LANAN Beyrut
Shrala
HTA
Pa
Ebu Kemal
Me
(Triplus
ISRAIL
M
10
Tomo
Hayti
N
YOU
Hemus
All
M
CU
a ser
KROON
5
San
1960 Rast
30
En Yuksek ve Alçak Noktalar Başkentlerin Ali
Cuzilmistir Olcek.
AVON
Meere uu 10
Metie 41
In) WI
Alninda
Petrol Boru Han
Buyuk Petrol Yauag
arasında değişir. Ama, Suriye'nin büyük bölümünde
tinde) vardır. Nüfus dağılımı büyük ölçüde sudan yarar
toplam yağış miktarı250 mm'yi aşmaz ve iç kesimlerde bu miktar 100 mm'nin altına düşer. İç kesimde kışlar,
lanma olanaklarına bağlıdır. En yüksek nüfus yoğunluk
özellikle kuzey kesimde soğuk geçer ve sıcaklıklar ço ğunlukla donma noktasının altına düşer. Yaz mevsimiy se, özellikle doğu kesimde sıcaktır. Günlük en yüksek
sıcaklıklar, iç kesimlerin büyük bölümünde temmuz ağustos ayları arasında 40 °C'in üstündedir.
Suriye'de doğan büyük ırmak bulunmamakla birlik te, Türkiye'den gelen Fırat, Habur, Belih (Türkçe Balik
lic)ırmaklarının ve Lübnan'da doğan Asiirmağının (Tür
kiye'de Akdeniz'e dökülür) suladığı ülkede, özellikle
ları, kuzeyden güneye inen bir kuşak görünümünde
Halep, Hama, Humus ve Şam (başkent) kentlerini birbi rine bağlayan Lazkiye ile Tartus limanları arasındaki kıyı kesiminde ve Halep'in doğusundaki ırmak vadilerinde görülür. Güney ve doğudaki çöl kesiminde, yalnızca
göçebe Bedevi toplulukları yaşar.
Suriye'de doğum oranı yüksekliğini korumakla bir
likte, ölüm oranı büyük ölçüde düşmüştür. Bunun so nucu olarak, yıllık nüfus artış hızı % 4 dolayında, top lam nüfusun % 47'si de 15 yaşın altındadır. Kırsal ke
Fırat'tan su toplayan tesislerin hizmete sokulmasıyla,
simden kentlere göç olayı nedeniyle, kentler büyük bir
geniş alanların tanıma açılması sağlamıştır.
hızla büyümektedir.
Verimli topraklar, kıyı boyunca kuzeyde ve ırmak
Eğitim olanakları 1960 yıllarının ortalarından bu yana
meşe ormanları dahil) çağlar boyunca yok edilmiştir. Hayvan topluluğu ceylan, antilop, geyik, sincap, ya
her düzeyde büyük ölçüde genişletilmiş olmakla birlik te, özellikle yaşlı Suriyeli erkek ve kadınlar arasında, okuma yazma oranı hâlâ düşüktür. Ödeme güçlüğü içinde olanlar için sağlık hizmetleri ücretsizdir. Hastane
bankedisi, tavşan, çeşitli kuşlar ve küçük çöl sürüngen leri gibi yaban hayvanlarını içerir. Yeraltı gelir kaynakla
dışında, sağlık hizmetleri de yeterli değildir.
rifosfat ve petrol yataklarıyla sınırlıdır; petrol yatakları,
EKONOMI
Ortadoğu standartları gözönünde tutulduğunda kü
Yakın döneme kadar Suriye ekonomisi tarıma dayan
TOPLUM YAPISI
tarım yapılır ve bu alanların üçte ikisinde de buğday ve
vadilerinde yeralır. Doğal bitki örtüsünün büyük bölü
mü (eskiden dağlık bölgeleri kaplayan geniş çam ve
çüktür.
Toplam nüfusun %85-90'ının Arapça konuştuğu ülke de, Türkçe, Çerkesçe, Ermenice, Aramca, vb. konuşan
küçük topluluklar da vardır. Bu azınlıkların ikinci dili de Arapça'dır. Dinsel ayrılıklar siyasal ve toplumsal açı dan önem taşır. Toplam nüfusun % 85'i müslüman ol makla birlikte, çeşitli mezheplere bölünmüşlerdir: Toplam nüfusun kabaca % 70'i sünni, geri kalanlar şii, ismaili, dūrzi, vb. mezheplere bağlıdır. Şiiler, 1963'ten bu yana orduda ve Baas Partisi'nde önemli görevleri el lerinde tutmaktadırlar. Müslüman olmayan nüfusun büyük bölümü hıristiyandır (özellikle ortadoks) ve ge nellikle şam ile Halep'te toplanmıştır. Ülkede ayrıca 260 000 kadar Filistinli sığınmacı (üçte ikisi Şam vilaye
ve personel sayısındaki artışa karşın, büyük kentler
makla birlikte, ülke topraklarının üçte birinden azında
arpa yetiştirilirdi. 1970'e kadar başlıca dışsatım ürünü nü oluşturan pamuk yetiştiriciliği, günümüzde gerile mektedir. Öbür tarım ürünleri arasında sebzeler, tu
runçgiller, zeytin, tütün ve şekerpancarı sayılabilir. Ko yun ve keçi yetiştiriciliği, önemli bir ek gelir kaynağıdır.
Suriye sanayisi geçmişte büyük ölçüde tarım ürünle
rinin işlenmesine ve hafif tüketim malları üretimine da yanırken, 1970 yıllarından başlayarak uygulamaya ko yulan hızlı sanayileşme programı sonucunda, sanayi
üretiminin yıllık artış hızı günümüzde % 10'un üstüne
çıkmıştır. Başlıca sanayi kolları arasında demir-çelik sa nayisi, kimya sanayisi, buzdolabı ve televizyon yapımı,
vb. sayılabilir.
SURİYE
167
sonra çizilmiş olmasına karşılık, Ebla'da yapılan son ka
zılar, günümüzdeki Suriye topraklarında 1O. 3. binyıl.
dan çok daha eski Nil vadisi ve Mezopotamya uygarlık
larıyla ticaret ilişkisine girişmiş büyük bir devlet bulun duğunu ortaya koymuştur. Kuzeyde Tell el-Ebyed'de Focrcr
yapılan arkeoloji kazılan da,bölgeye 1.0.5000'e doğru yerleşilmiş oldugunu ortaya koymuştur. Bazı arkeolog lar, Şam'ın dünyanın sürekli yerleşilmiş en eski kenti ol
duğunu ileri sürmektedirler.
"Büyük Suriye" (günümüzde Suriye, Lübnan, İsrail ve Ürdün'ü içerir) adı verilen tarihsel bölge, Akdeniz ile
Mezopotamya ve Asya'nın güneybatısı ile Afrika'nın kuzeydoğusu arasındaki ana ticaret ve istila yolları üs
tünde yeraldığı için Fenikeliler, Filistinliler, Ibraniler, Aramiler ve Arabistan yarımadasından gelen göçebe Amurrular, vb. çeşitli Sami halklarının verleşmelerin
den sonra da Mısırlıların, Hititlerin, Asurluların, Persle rin ve Makedonyalıların egemenliğinde kalıp. 1.0. 63'te Roma İmparatorluğu topraklarına katıldı. I.S. 4. Suriye'nin güneybatı kesiminde yeralan Şam'ın dünyanın kalıcı olarak yerleşmeye açık en eski kenti olduğu ileri
sürülmektedir. Stratejik konumundan ötürü İsrail kralı Davut, Büyük İskender, Timur, vb. komutanların işgaline uğramıştır.
Toplam dışsatım gelirlerinin %70'ten çoğunu petrol
oluşturmakla birlikte, Suriye ham petrolunun büyük
yy'da Roma Imparatorluğu'nun ikiye bölünmesinden
sonra, Bizans İmparatorluğu'nun bir parçası oldu. Arabistan yarımadasındaIslâm'ın doğmasının ve ge lişmesinin ardından, I. S. 633-640 arasında müslüman Arapların ele geçirdikleri Suriye bölgesi, kısa süre için de Islâm'ın yayılmasıyla, araplaştırıldı ve 661-750 ara sında Şam kenti, Emevi İmparatorluğu'nun başkenti ol
du. Emevilerin 750'de Abbasiler tarafından devrilmele
ham petrol dışsatımı yapılır (söz konusu kentlerin çev
rinin ardından, halifelik merkezi Şam'dan Bağdat'a ak tarıldı; Suriye bölgesi de, daha sonra, Kahire'yi başkent çeşitli müslüman sülalelerin (Tolunoğullar, İhşi yapan
fat yatakları, kimya sanayisinin (gübre fabrikalari) teme
Selçuklu İmparatorluğu topraklarına katılıp, 1098'den
masi
yy'da Haçlıları kesin olarak bölgeden çıkaran Selahattin
bölümü ağır ve çok kükürtlü olduğundan, Humus ve
Baniyas'taki rafinerilerde karıştırmak için İran'dan hafif
resinde, petrokimya sanayisi de gelişmiştir). Zengin fos lini oluşturur. Özel kesimin ekonomide etkin rol oyna özendirilmekle
birlikte,
kamu
kesiminin
GSMH'deki payı beşte üçü bulmaktadır.
Suriye ekonomisi geçmişte yetersiz ulaşım sistemi yüzünden büyük sıkıntı çekmiş, ama günümüzde bu sorun çözülmüştür. Lazkiye ve Tartus'ta modern liman lar oluşturulmasının yanı sıra, bütün büyük kentler geniş bir demiryolu ağıyla ve modern otoyollarla birbirine
bağlanmıştır. 1978'de Fırat üstünde büyük bir hidroe lektrik santralı kurularak, 1984'te enerji üretimi beş ka
tina çıkarılmış olmakla birlikte, hızlı sanayileşmeve kır
sal kesimleri elektriklendirme programı nedeniyle enerji sıkıntısı çekilmektedir.
Kağıt üstünde sosyalist bir ülke olan Suriye, yakın dö neme kadar eski SSCB'yle sıkı siyasal ve askeri bağlar
kurmuş olmakla birlikte, günümüzde petrol dışındaki
dışalımlarının büyük bölümünü Batı Avrupa ülkeleri ve
Japonya'dan yapmakta, dışsatım ürünlerinin çoğu Ro
diler, Fatimiler vb.) yönetimine girdi. XI. yy'da Büyük
sonra yer yer Haçlıların denetimine girdiyse de, XII. Eyyubi, Mısır ve Suriye'yi içeren güçlü bir devletin te mellerini attı. Eyyubilerden sonra XIII. yy. ortalarından
XV. yy. başlarına kadar Memlukların egemenliğine gi ren Suriye, 1401'de Halep ve Şam kentlerini yağmala
yan Timur ordularının yolaçtığı büyük yıkımın ardın dan, Memluklann hızla gerilemeleriyle, 1516'da Yavuz Sultan Selim I tarafından fethedildi ve o tarihten Birinci
Dünya Savaşı'na kadar, yani yaklaşık 400 yıl boyunca, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası oldu. Birinci Dünya Savaşı sırasında Araplanin, Ingilizlerin
kışkırtmasıyla ayaklanmaları sonucunda, Ingilizbirlikle ri, Hicaz'da oluşturulan bir Arap ordusunun desteğiyle, 1918'de Suriye'yi ele geçirdiler. Ama savaş sona erin ce, bağımsızlık Arapların umduğu gibi savaştan hemen
sonra gerçekleşmedi. İngilizlerin ve Fransızlanın Orta doğu'nun Türkler'den alınan bölümünü
aralarında
manya, Italya ve Rusya'ya satılmaktadır. Dışsatımdaki
atılıma karşın, dış ticaret bilançosundaki geleneksel
paylaşmalar sonucunda Suriye'de kurulan Fransız manda yönetimi, 1922'de Milletler Cemiyeti tarafından
açık sürmektedir.
resmen onaylandı.
DEVLET YAPISI
1973 Anayasası'na göre Suriye'de siyasal iktidar yürüt
me, yasama ve yargılama güçleri arasında bölüşülmüş.
tür; ama uygulamada bütün yetkiler, başbakanı ve ba kanlar Kurulunu atayan, iktidardaki Baas Partisi genel
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, tam bağımsızlığa kavuşan (1946) Suriye, hemen ilk Arap-İsrail Savaşı'na sürüklenmesinin ardından, 1949-1962 arasında birbi
rini izleyen hükümet değişiklikleriyle ve birçok askeri darbeyle (Albay Hüsnü Zaim, Albay Sami Hinmavi, Al
sekreterliğini ve silahlı Kuvvetler başkomutanlığını da elinde tutan devlet başkanındadır. Halk Meclisi'nin bü
bay Edip Çiçekli, 1949; Albay Faysal Atasi, 1954; sağcı
de gerçek bir muhalefet olmadığı gibi, Halk Meclisi de bağımsız davranma gücünden yoksundur. Baas rejimi,
şitli planlann başarısızlığa uğramasının, 1958'de Birle şik Arap Cumhuriyeti'ni oluşturmak için Misir ile Suri
as Partisi'nin bölge Komutanlığı ya da ordu yüksek ko
lanmasının ardından, laik ve sol bir programı temel alan
tün üyeleri Baas Partisi'nden olmamakla birlikte, ülke
bütünüyle orduya dayalıdır ve ortak temel kararlar, Ba muta konseyi tarafından alınır. TARIH
Suriye devletinin sınırlarının Birinci Dünya Savaşı'ndan
subaylar, 1961; Baasçı subaylar, 1963; vb.) sarsıldı. Bu
istikrarsızlık ortamında, Irak'la birleşmeye yönelik çe
ye'nin birleşmelerinin de, 1961'de başarısızlıkla sonuç. ulusçu Baas Partisi'nin, özellikle öğrenciler, orduda ağırlıklı bir yer tutan şiiler, köylüler ve azınlıklar arasında
gün geçtikçe güçlenmesi sonucunda, 1963'te Baas Par
168 SURİYE ÇÖLÜ tisi'ni iktidara getiren askeri darbe gerçekleştirildi ve Su
riye tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu. Bu süreç te toprak reformları ve geniş kapsamlı kamulaştırmalar
yoluyla ülkede refah düzeyi yeniden ayarlanıp, gele neksel yönetici sınıfın güç olanakları elinden alındı. Kır
sal kesimlerden ve küçük kasabalardan gelen genç şii subaylar yeni seçkin sınıfı oluşturdu. Bu arada, parti içi
çekişmeler sonucunda 1966'da Albay Salih Cedid'in
gerçekleştirdiği yeni bir darbeyle, Baas Partisi'nin kök tenci sosyalist koluna dayalı bir askeri rejim kuruldu. Bu
sayede Körfez ülkelerinden oldukça yüklü para yardı mi aldı. 1992'de, ABD tarafından başlatılan savaş son
rası bölgesel barış görüşmeleri sırasında, İsrail, Suri ye'yle barış karşılığında Golan tepelerinin hiç değilse az bir bölümünü geri vermeye istekli olduğunu açıkça belirtti. Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerse, Esat'ın
GAP projesi tamamlanınca yeterli su alamama kaygıla rindan ve terör örgütü PKK'yı açıkça kabul etmemesine karşın el altından desteklemesinden ötürü, belirsizlik
içinde kalmayı sürdürdü.
rejimin halk tarafından tutulmaması ve 1967 Arap-İsrail Savaşı sonunda Suriye'nin elindeki Golan Tepeleri'nin
Israil işgali altına girmesi, 13 Kasım 1970'te şii kökenli Hafız Esat'ın yeni bir askeri darbeyle iktidara gelmesini kolaylaştırdı.
Anayasa'da bir değişiklik yaptırarak, devlet başkani nin genel oy sistemiyle seçilmesini getiren ve 12 Mart
1971'de cumhurbaşkanlığına seçilen (bu arada, 87 üyesi Baas Partisi'nden gelen 173 üyeli bir Halk Meclisi kuruldu) Hafız Esat, ekonomiyi liberalleştirmeye ve Su riye'nin Arap komşularıyla ilişkilerini düzeltmeye girişti.
1970 yıllarında petrol yataklarının da artmasının des
teklediği hızlı bir ekonomik büyümeye giren ülke, 1973 Arap-İsrail Savaşı'nda, yitirdiği toprakları geri alamadıy
Suriye çölü Bati Asya'da çöl. Suriye'nin kuzey kesimi, Ürdün'ün kuzeydoğu kesimi, Irak'ın batı kesimi ve Suudi Arabis tan'ın kuzey kesimini içine alan Suriye çölünün büyük bölümü kayalık ve çakıllı bir yayladır. Yılda 125 mm ya ğış alır; temmuz ayı sıcaklık ortalamaları 38 °C'ın üstün dedir. Bir dizi geçici akarsuyun doğuya, Fırat'a doğru aktığı, ama çoğunun irmağa ulaşamadan kuruduğu Su
riye çölünde, bitki örtüsü dikenli çalılardan ve yağışlı mevsimde yeşeren otlardan oluşur. Hayvan topluluğu ceylan, çakal, vb. yaban hayvanlarını içerir. Büyük bö
sa da, Suriye kuvvetlerinin düzenli bir ordu görünümü
lümünde Bedevilerin göçebe hayvan yetiştiriciliği (ke çi, koyun, Arap atları) yaptıkları çölde, vahalarda hur
vermesi, Esat'ın Arap dünyasındaki ve ülke içindeki
ma, üzüm, zeytin ve incir yetiştirilir.
başlayarak Esat rejimi sorunlarla karşılaşmaya başladı.
Surlu Guillaume: Bk. GUILLAUME, SURLU.
saygınlığını artırdı. Ama 1970 yıllarının ortalarından
Komşusu Lübnan'da sürüp gitmekte olan iç savaşa ge
rek askeri, gerek siyasal açılardan uzun süredir el atmış olan Hafız Esat, ilk olarak 1976'da, Lübnan'a müdahale eden Arap barış gücüne verdiği birlikler aracılığıyla Su
Surrey
riye askerlerini Lübnan'a soktuktan sonra, askerlerini
İngiltere'nin güney kesiminde yönetim bölümü.Lond
1979'da öbür Arap birlikleriyle birlikte Lübnan'dan
çekmeyi reddedip, iktidara gelmek için çekişen hemen her Lübnanlı hizibi destekledi. Aynı zamanda İsrail'le
stratejik eşitlik peşinde koşması nedeniyle, askeri har camaların gün geçtikçe ağır bir yük oluşturması sonu
cunda, bu yükün altından kalkabilmek için öbür Arap ülkelerinin önemli para yardımlarının yanı sıra, 1980'de imzalanan dostluk antlaşmasına dayanarak,
eski SSCB'den de 1990 yıllarına kadar silah yardımı al
ra'nın hemen güneybatısında, Thames irmağı kıyısın
da yeralan Surrey'in yüzölçümü 1 655 km², nüfusu, yaklaşık 1 milyon, merkezi Kingston upon Thames ken tidir. Wey ve Mole irmaklarının akaçladıkları bölgede, başlıca gelir kaynaklarını tarım ve hayvancılık (özellikle ünlü yarış atları yetiştiriciliği) oluşturur. Büyük kentlerde uçak yapımı ve radar-radyo yapımı tesisleri kurulmuş. tur.
di.
Hafız Esat rejimi, sağlam görüntüsüne karşın, içte de, bağımsız sünni çevrelerden kaynaklanan ve gün geçtik
çe büyüyen bir iç muhalefetle karşı karşıya kaldı. Hem
devlet yönetiminde, hem de orduda kilit görevleri şii azınlığın elinde tutmasına karşı çıkan bu muhalefetin
aracı olan Müslüman Kardeşler Örgütü, 1976'da bir su
ikastlar ve bombalamalar dalgası başlattı. 1980'de Ha
lep'te çıkan büyük karışıklıklardan ve 1982'de Ha
ma'da patlak veren ayaklanmadan sonra, rejimin sert baskı önlemlerine başvurması sonucunda, binlerce si
susam
Susamgiller ailesinden, 16 türü bulunan biryıllık bitki cinsi. Anayurtlari Afrika olan susam (Bil. a. Sesamum)
cinsi üyeleri, boyları 2 m'yi bulabilen, dik saplı, tüylü yapraklı bitkilerdir; tohumları genellikle hayvan yemi
olarak kullanılır. Cinsin örnek türü susam ya da Hint su
samının (Sesamum indicum) beyaz, kahverengi ya da Susam cinsinin
vil, ordu birlikleri tarafından öldürüldü. 1983'te Hafız
örnek türü susam ya
Esat'ın bir kalp krizi geçirmesi, rejimin geleceği konu sunda sorulara yol açtıysa da, kısa sürede iyileşen Esat,
dünyada tanımı
1985'te yedi yıllık üçüncü bir dönem için, 1991 sonun da da yedi yıllık dördüncü bir dönem için yeniden seçil meyi başardı. Bu arada, 1980 yıllarının sonlarına doğru, Batı'yla ve
Batı yanlısı Arap ülkeleriyle ilişkileri düzeltmeye yönel
di: Mısır'la 1977'de bozulmuş olan diplomatik ilişkiler,
1990'da yeniden kuruldu; Lübnan'datutulan bazı Bati
li rehinelerin serbest bırakılmasında, Hafız Esat önemli
rol oynadı ve 1991'de Ararat'ın Şam'daki bürolarını ye niden açmasına izin verdi. 1991 Körfez Savaşı'nda Irak'a karşı ABD önderliğindeki çokuluslu kuvvetlere asker veren Arap ülkeleri arasında yeralan Suriye, bu
da Hint susami (S. indicum),
yapılan en eski
bitkilerden biridir. Eski Dünya'nın
tropikal bölgeleri
kökenlidir; Afrikalı
siyah köleler tarafından Amerika kitasına da
götürülmüştür.
Günümüzde başlıca susam üreticisi
ülkeler Çin, Hindistan ve Sudan'dır.
SUTOPU
169
siyah tohumlarından sıvı yağ ve katı yağ elde edilir. Ay
suteresi
kelerinde (Türkiye dahil) pasta, ekmek, simit, vb. yapi
Turpgiller ailesinden çokyıllık bitki türü Anayurdu Avru
rica, kabuğu soyulmuş tohumları, özellikle Akdeniz ül minda kullanılır.
susamurları Sansargiller ailesinden, 12 türü bulunan memeli hayvan altailesi. Kutup bölgeleri ve okyanus adaları dışında,
dünyanın her yanında yaşayan susamurları (Bil. a. Lutri nae) altailesi üyelerinin boyları 1,4 m'yi bulabilir. Uzun gövdeli, kısa bacakları ve perdeli ayaklarıyla yüzmeye
elverişli yapılı, geniş ve esnek kuyruklu, koyu kahve rengi su geçirmez postlu hayvanlardır. Irmaklarda ve
göllerde yaşarlar. Yüzerken hizları saatte 20 km'yi bula bilir ve balık avlamak için dalınca burun kanatlarını ka
patarak 4 dakika, hatta daha uzun süre su altında kala bilirler. Altailenin örnek türü susamuru (Lutra lutra), ko
layca eğitilebilen, balık avlamaya alıştırılabilen bir hay
pa olan suteresi (Bil. a. Nasturtium officinale), genellik le su kıyılarında yetişen, yaklaşık 40 cm boyunda bir bit kidir. Bol vitaminli, hafifçe baharlı yeşil yaprakları, iştah açıcı olarak taze yenir ya da salatası yapılır.
Sutherland, Earl Wilbur ABD'li biyokimyacı (Burlingame, Kansas 1915-Miami 1974). Washington Universitesi'nde farmakoloji ve bi yokimya dersleri veren (1940-1953) Earl Wilbur Sut herland, Vanderbilt Üniversitesi'nde fizyoloji profesör
lüğüne getirildi. Hormonların etki mekanizmasına iliş
kin araştırmaları (hormon salgılayan organdan hedef
hücrelerin zarına özgül bir biyolojik işaret ileten hor
monların hücresel etkisinde, çevrimsel adenozinmo nofosforik asidin yaptığı genel görevi belirledi) sonu
vandır; dişisi, 9 ay süren gebelik dönemi sonunda 2-3
cunda 1971'de Nobel Tıp ve Fizyoloji Ödülü'nü aldı.
li olan yavrularına yaklaşık 9 aylık oluncaya kadar ba
Sutlej: Bk. SATLEC.
yavru doğurur ve doğdukları sırada dişsiz, gözleri kapa
kar.
Sussex İngiltere'de tarihsel bölge. Manş denizi kıyısında yayı
lan Sussex bölgesi, 1974'te iki yönetim bölümü arasın
da bölüştürülmüştür: Yüzölçümü 1 795 km?, nüfusu 700 000 dolayında olan Doğu Sussex; yüzölçümü 2 016 km², nüfusu 710 000 olan Batı Sussex.
Susurluk çayı Marmara Bölgesi'nde akarsu. Ege Bölgesi'nde Şaphane
dağında doğan ve Simav çayı adıyla akan Susurluk (ya da Susurlu) çayının uzunluğu 321 km'dir; Marmara Böl
sutopu Su içinde yapılan takım sporu. Amacı rakip kaleye gol atmak olan sutopu, 1860'a doğru Ingiltere'de ortaya
çıkmış, 1900'de olimpiyat oyunları arasına alınmıştır. Sutopunun oyun alanı olan havuz, 20-30 m uzunluk ta, 8-20 m genişliktedir; derinliği en az 1,8 m'dir. Beyaz
tahta kalelerin genişliği 3 m, su düzeyinden yüksekliği
90 cm'dir. Plastik maddeden yapılan topun ağırlığı 400 450 gr, çevresi 68-71 cm'dir.
Oyun 5'er dakikalık dört devreden oluşur. Devreler arasında 2'şer dakikalık dinlenme dönemi vardır ve her
devre sonunda takımlar kale değiştirir. Her takım 7
gesi'ne girince Sındırgı yakınlarında kuzeye döner. Su surluk ilçe merkezinin kuzeyinde Karacabey ovasına
girerek, Ulubat gölünden gelen Ulubat suyu ile Manyas
Uluslararası kurallara göre bir sutopu takımı 11 oyuncudan (4'ü yedek) oluşur. Takım oyuncuları, başlıklanyla (1) avirt
gölünden gelen Kocaçay'ı alır. Kuzeye doğru akarak,
edilir. Oyun, hakemin (2), topu orta çizgiden (3) suya atmasıyla başlar. Oyuncular kendi kale çizgilerinden (4)
Marmara denizine dökülür. Çığırında, Susurluk kenti
başlayarak topa doğru yüzerler. Hücum sırasında, bir oyuncu, 2 m çizgisini (5) topsuz geçemez. Sert lauller, kaleye m uzaklıktaki çizgiden (6) penaltı atışıyla
Bursa ovasından gelen Nilüfer suyunu aldıktan sonra,
yakınlarında Susurluk barajı kurulmuştur.
cezalandırılır.
susuzluk: Bk. AÇLIK VE SUSUZLUK.
su tedavisi Suyun insan bedeninde, tedavi amacıyla dıştan kullanı
20 m
mi. Insanlar, tarihin başlamasından bu yana, doğal sıcak
su kaynaklarının ve soğuk su örtülerinin sularından ban
yolar biçiminde yararlanmışlardır. Ama günümüzdeki su tedavisi (hidroterapi de denir) havuzları, küçük, sığ,
doğal olarak sıcak sularla ya da ısıtılmış sularla (ya da so ğuk sularla) doldurulmuş havuzlardır. Bazılarında, su yun beden çevresinden akışını sağlamak için jakuzi, vb.
düzenekler geliştirilmiştir. Özellikle yardım almadan kollarını, bacaklarını hareket ettiremeyen ya da tam an
lamıyla hareket ettiremeyen kişiler, fizik tedavinin yanı
co
30 m
8
8 3
8
sıra uygulanan su tedavisinden büyük yarar görürler. Si
cak su, başlangıçta uyarıcı etkiler yapsa da, sonradan
kasları gevşetir; ayrıca ağrıları azaltır ve dolaşımı hızlan dırır. Soğuk suysa, beden isısının düşmesiyle, kan dola şimini yavaşlatıp, kas ağrılarını azaltır ve kas gerginliğini artırır.
8
11.8m
170
SUUD BİN ABDÜLAZİZ
oyuncudan oluşur: Kaleci; iki savunma oyuncusu;
bir
orta saha oyuncusu; üç hücum oyuncusu. Ayrıca, 4 ye dek oyuncu vardır. Sutopu, Türkiye'ye 1908-1910 yılları arasında gir miş, Türkiye sutopu takımı 1934'te kurulmuş, ilk ulusal
maç, 1937'de Macaristan ulusal takımıyla yapılmıştır.
Suud Bin Abdülaziz Suudi Arabistan kralı (Kuveyt 1902-Atina 1969). Abdü laziz Bin Suud'un oğlu olan Suud Bin Abdülaziz, baba sinin yerine tahta çıkıp (1953), aşırı harcamalarıyla, bü yük petrol gelirlerine karşın, Suudi Arabistan ekonomi
sini bunalıma soktu: Kardeşi prens Faysal tarafından yö netimden uzaklaştırıldıysa (22 Mart 1958) da, Faysal'ın sert bir yönetim kurması üstüne, yeniden yönetimi ele almayı başardı (22 Aralık 1960). Ama yoğun muhalefet sonucunda yavaş yavaş yönetimi kardeşi Faysal'a bıra kip, 2 Kasım 1964'te, tahtı Faysal'a devretmek zorunda kaldı ve yurt dışına sürüldü.
Suudi Arabistan Arabistan yarımadasının (Bk. ARABİSTAN) beşte dör dünü kaplayan ülke. Kuzeyde Ürdün, Irak ve Kuveyt,
güneyde Yemen ve Umman, doğuda Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar ve Umman'la sınırlı olan, ba tida Kızıldeniz'e, doğuda Basra körfezine açılan Suudi Arabistan'ın, yalnızca kuzey sınırları Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'yle sınırları ve Yemen sinirinin küçük bir bölümü belirlenmiştir. Irak ile arasındaki 7 000 km'lik yansız bölge (kalıcı yapı ya da askeri tesisler ya pılamaz; ama her iki ülkenin göçebeleri otlaklardan ve kuyulardan yararlanabilir), 1975'te bir antlaşmayla iki
ülke arasında eşit olarak bölünmüştür. Kuveyt'le arasın daki 5 770 km2'lik paylaşılmış bölgenin güney yarısı Su udi Arabistan yönetimindedir; ama bölgenin tümünde
ki petrol zenginlikleri iki ülke arasında paylaşılır. YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR Suudi Arabistan, yüzeyşekilleri bakımından 4 bölgeye ayrılabilir: Kızıldeniz kıyısındaki ova; hemen arkasında
ki dağlar; Nüfud ve Küçük Nüſud (Dahna) çöllerinin de bulunduğu orta yayla; Basra körfezi kıyısındaki ovanın güney kesimindeki Rubülhali çölü.
SUUDİ ARABİSTAN KRALLIĞI GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 2 149 690 km². Başkenti ve en büyük kenti: Riyad (1 380 000 nüf. 1991 tah.).
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 16 100
000; nüfus yoğunluğu: Km”ye 7,5 kişi. Nüfus da ğılımı (1990 tah.): Kentlerde % 77,3; kırsal kesim
de %22,7. Yillik nüfus artış hızı (1992): %3,5.
Resmî dili: Arapça. Resmi dini: İslâm.
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990): Yetişkin nüfusun %62,4'ü. Üniversite sayısı (1990): 7. Hastane yatak sayısı (1989): 32 271. Hekim sayısı (1989): 15 347. Ortalama ömür (1992): Kadınlarda- 66; erkeklerde-64. Bebek
ölüm oranı (1992): 1 000 canlı doğumda 65.
EKONOMI. GSMH (1991): 79 milyar dolar; kişi başına ulusal gelir: 4 800 dolar. Etkin nüfus dağılı
mi (1992): Devlet memurları- %34; sanayi ve
petrol çıkarımı-%28; hizmetler- %22; tarım
%16. Dış ticaret (1989 tah.): Dışalım- 19,2 mil yar dolar; dışsatım 28,3 milyar dolar. Ticaret yap tığı başlıca ülkeler: ABD, Japonya, Singapur, Fran sa. Para birimi: 1 Suudi riyali 100 halala.
YÖNETİM. Türü: Krallık. Yasama gücü: Yok. Yö netim bölümlenmesi: 13 eyalet. ULAŞIM. Demiryolları (1989): Toplam 893 km.
Karayolları (1988): Toplam 92 802 km. Başlıca li manları: 7. Başlıca havaalanları: 7.
Kızıldeniz kıyısında yaklaşık 1 450 km boyunca uza nan kıyı ovası, kuzeyde, Akabe körfezi yakınında yük
seltileri 610 m'yi bulan tepelerle arkasındaki dağlık böl geden ayrılır. Güneyde, kıyı ovasına bitişik Asir daglik bölgesinde ülkenin en yüksek noktası Cebeli Sevda'nın
yükseltisi 3 133 m'yi bulur. Genişliği 485 km olan orta yaylada, yükseltiler 1 065-1 370 m arasında değişir. Kuzeyde kızıl kumlarla
kaplı Nüfud çölüyle, doğuda dar bir kum şeridi olan Kü çük Nüfud (Dahna) çölüyle, güneyde de Cebeli Tuveyk dağlarıyla sınırlıdır. Doğuda, Basra körfezi kıyısında, Kuveyt ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında yeralan, uzunluğu 565 km do layında olan ova alçak tepeler, tortul taşlar, kumlar ve
çamurlarla kaplı bir bölgedir (ülkenin petrol rezervleri bu ovadadır). Güneydeki Rubülhali çölü, dünyanın en büyük kesintisiz kum kütlesidir (yüzölçümü 647 500 km²). Bütünüyle issiz olan bu çöl, yüzlerce km uzunlu
ğunda kum sırtlarıyla ve dag denebilecek yükseklikte (150-300 m) kumullarla kaplıdır.
İklim büyük ölçüde, yağmur ve serin hava getiren rüzgârların kış aylarında güneye doğru yer değiştirme lerine bağlıdır. Ülkenin büyük bölümü yılda 100 mm'den az yağış alır ve Rubülhali'de, on yıl boyunca
hiç yağmur yağmadığı olur. Batı kıyısında, alçak basın
alanları biraz daha çok yağışa yol açar: Asir dağlık böl
gesi bazen, yılda 255 mm'nin üstünde muson yagmur
ları alır. Yazlar bütün ülkede çok sıcak geçer ve gündüz sıcaklıkları sık sık 49°C'i aşar. Kış mevsiminde ortalama
sıcaklıklar Cidde'de 23 "C, Riyad'da 14 "C'tir.
Sürekli akan akarsu bulunmamasına karşın Suudi
Arabistan'da "vad" adı verilen, yağmur mevsiminden
sonra akıp, sonra kuruyan çok sayıda sel suyu özellikli
akarsu vardır. Bitki örtüsü cılızdır ve büyük bölümü ku
rakçıl otlar ile çalılardan oluşur. Hayvan topluluğu dag
keçisi, yaban kedisi, kurt, dağlık bölgelerde de sırtlan gibi yaban hayvanlarını içerir. Vahalarda küçük kuşlar
bulunur; kıyı açıklarındaki sularda tropikal balıklar ya şar.
Toprakların yalnızca % 1 kadarının tanıma elverişli
olmasına karşılık, Suudi Arabistan, yeraltı gelir kaynak
ları bakımından olağanüstü ölçüde zengindir: Ortado ğu'nun en büyük petrol üreticisidir (dünyada bilinen
petrol rezervlerinin %25'inden çoğu). Alun, gümüş, demir, bakır, çinko, manganez, tungsten, kurşun, kü kün, fosfat, sabun taşı, amyant ve feldispat yataklarıysa, yeterince işletilmemektedir. Ülkenin su gereksinmesi
SUUDİ ARABİSTAN
AHMA
IRAN
171
SUUDİ ARABİSTAN MERE
IRAK
Kudos
TOD
Horem
adana
SRAIL
20
Demiryolu Peurd Baru Hun
Baua
ORDON
Abadan KUVEYT
0
Buruk Petrol Yakları
KUU
Carl
O
En Yuksek ve Alcak Noktalar
Anch COM Gm
IO
BOYOK NOFUD Okr 50
n
Tand
RD
ID
Damerany
NOMIE DOMAIN
Buroyde.
. Any
சமாய
MM KATAR 60
B3:
LoDa
Duca
Korter
Hediye
Abu za
Medine
Alaston
BU
Yandu
MISIR Wand-Darde,
KIZILDENIZ
Cidde
Abu Dabo
Rlyad
BIRLEŞIK ARAP EMIRLIKLERI
Yengeç Donances
Mokko TA 20
. Huide
RUBOLHALI
20
Port) Sudan
Med
+1
UMMAN
SUDAN AGEN
Sabe.
Frases de les
On
Aamera,
YEMEN
ARAP
DEVIZI
ETYOPYA CNC אבטומ
F
Suudi Arabistan'ın
başkenti Riyad'da, kırmızı dikdörtgenle aylık sıcaklık
35 20
ortalamaları, mavi
41 12 N
0
verilmiştir. Arabistan
yörelerde de çoğunlukla nüfus yoğunlukları düşüktür.
yarımadasının büyük bölümünü
kaplayan Suudi
Arabistan, çöl iklimi
5 10
Rlyad
Nüfusun büyük bölümü Riyad (başkent), Cidde, Mekke, Taif, Medine, Dahran, Damman ve Hutui gibi
ortalamaları
aylık yagis w
kadar azdır.
büyük kentlerde toplanmıştır. Kırsal kesimde, göçebe Bedevilerin sayısı, yerleşik tarımcılarınkinden yüksek tir. Rubülhali ve Nüfud çölleri bütünüyle issızdır; öbür
dikdörtgenlerle de 15
cinsiyet ayrımı uygulanır ve kadın hakları yok denecek
etkisindedir.
nin büyük bölümü, deniz suyunu aritan tesislerden el de edilir. TOPLUM YAPISI
Suudi Arabistanlıların büyük bölümünü, yerli kabilele rin soyundan gelen Araplar (kabile bağları hâlâ çok güç
lüdür) oluşturur. Basra körfezi kıyısında bir Iranlı azınlık topluluğu yaşar. Yabancı işçilerin sayısında 1980-1990 yılları arasında büyük bir azalma olmakla birlikte, eko
nomi yabancı işgücüne bağımlı durumdadır.
Resmi dil olan Arapça ve çeşitli lehçeleri, bütün nü fus tarafından konuşulur. Nüfusun yaklaşık %85'i sünni
müslümandır; bunların çoğu da, çok katı olan vahhabi tarikatındandır; % 15 kadarıysa (ülkenin doğu kesimin
de) şiidir. Şeriat yasalarıyla yönetilen ülkede, katı bir
Bali kıyısında, Riyad çevresinde ve doğudaki petrol alanlarındaysa, biraz daha yüksektir.
Yakın dönemde eğitimde önemli ilerlemeler ger çekleştirilen ülkede, her düzeyde öğretim ücretsizdir.
Üç İslâm Üniversitesi'nin yanı sıra, modern üniversite ler de kurulmuştur: Kral Suud Üniversitesi (eski Riyad Üniversitesi, 1957); Dahran'da Kral Fahd Petrol ve Mi
neral Üniversitesi (1963); Cidde'de Kral Abdülaziz Üni versitesi (1967); vb. Sağlık hizmetleri bütün yurttaşlar için ücretsizdir; ama kırsal kesimde yetersizdir. EKONOMI
1936'da petrol bulunmasına kadar ekonomisi Mekke
ve Medine'yi ziyarete gelen hacılara ve hurma dışsati
mina bağımlı olan Suudi Arabistan'ın, bu gelirleri günü müzde de sürmekle birlikte, ekonomisinin temeli pet rola dayanır. Hükümet, petroldan elde edilen gelirleri Suudi Arabistan'ı çok çeşitli bir sanayi ülkesine dönüş
türmek için gerekli altyapıyı yaratmakta kullanmıştır. Ham petrol ve petrol ürünlerinin, devlet gelirlerinin
172
SUVANNA PHUMA, PRENS lunduğu, ama İkinci Dünya Savaşı'na kadar ciddi bir ku
yu açma çalışması yapılmayan ülkede, Abdülaziz III Bin
Suud'un ölümünden (1953'te) sonra, yerine geçen og. lu Suud Bin Abdülaziz, 1964'te Suudi aile meclisinin ka
rarıyla tahttan indirildi ve yerine kardeşi Faysal geçirildi (2 Kasım 1964). Ülkeyi modernleştirme girişimlerine
başlayan Faysal'ın 1975'te yeğenlerinden biri tarafın dan öldürülmesinden sonra, yerine geçen kardeşi Ha
lit, 1979 Mısır-İsrail Barış Antlaşması'na şiddetle karşı çıkmakla birlikte, Arap-İsrail anlaşmazlığında ılımlı bir siyaset izledi. Halit'in 1982'de ölmesiyle yerine oğlu
Fahd geçti. Kızıldeniz kıyısındaki Cidde, Suudi Arabistan'ın en büyük
İran'daki İslam devriminden ve 1979'da Mekke'deki
kentlerinden biridir ve Mekke'nin limanı işlevi görmektedir. Eskiden ekonomisi büyük ölçüde hacılara bağlı olan kent,
Kabe'nin şeriatçı müslümanlar tarafından ele geçiril
günümüzde bir petrol ve demir-çelik sanayisi merkezidir,
göstericiler ile güvenlik güçleri arasında çatışmalar pat lak verdi. İran-Irak Savaşı'nda (1980-88) İran'a karşı
mesinden sonra, 1987 Hacci sırasında Mekke'de İranlı
bölümünü çıkaran ARAMCO şirketinde Suudi ailesinin
Irak'ı destekleyen Suudi Arabistan, Ağustos 1990'da Irak'ın Kuveyt'e girmesini güvenliğine yönelik bir tehdit olarak değerlendirdi ve Körfez Savaşı (1991) sırasında,
payı 1973'te % 25'ken, 1974'te %60'a, 1980'de de
Irak'a karşı ABD yönetimindeki çokuluslu kuvvetler
%100'e yükseltilmiştir.
(aralarında 45 000 Suudi askeri de vardı) tarafından üs
%90'dan çoğunu oluşturduğu ülkede, petrolun büyük
Basra körfezi kıyısındaki Cuhail ve Kızıldeniz kıyısın
daki Yanbu'da kurulan yeni ve büyük sanayi merkezle rinde, enerji kaynağı olarak petrol yataklarından boruy
la getirilen doğal gaz kullanılmaktadır. Petrol yataklari,
olarak kullanıldı.
Körfez Savaşı sonrasında, varolan siyasal ve toplum sal durumu korumak isteyen güçlü dinsel önderler ile
petro-kimya sanayisi ve yapay gübre üretimi gibi sanayi kollannin yanı sıra demir-çelik sanayisi, çimento sana
siyaset ve toplumu modernleştirip, bir ölçüde de daha özgürleştirmek isteyen yeni kuşak Suudiler (çoğu Ba ti'da öğrenim görmüştü) arasında baş gösteren çekiş
yisi, besin sanayisi, vb. dallar hızla gelişmektedir. Tarım alanında, hükümet, besin ürünleri alanında
me, bir ölçüdede olsa yenilik yapılması yanlılarının üs tünlüğüyle sonuçlandı (Bk. DEVLET YAPISI bölümü)
dışsatıma bağımlılığı azaltmak için, tarım üretimini des
Bu arada, Mayıs 1992'de Kudüs'teki İslâm'ın kutsal yer
teklemektedir. Yakın dönemde, balıkçılık da gelişmeye başlanmıştır.
lerini kimin koruyacağı konusunda çıkan anlaşmazlık,
DEVLET YAPISI
yeniden canlandırdı. Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesini des.
Suudi Arabistan, şeriat yasalarının Anayasa olarak kabul edildiği bir krallıktır. Hem yürütme gücünü, hem yasa
ma gücünü elinde tutan kral, Bakanlar Kurulu'nu kendi
atar ve kararlarını veto etme hakkı vardır. Yönetimle il
gili önemli kararların aşağı yukan tūmü, Suudi ailesi ta
Suudi ve Ürdün sarayları arasındaki eski gerginlikleri teklemiş olan Yemen'le ve Filistin Kurtuluş Örgütü'yle (FKÖ) ilişkiler de kötüleşti.
Suvanna Phuma, Prens
rafından alınır. Siyasal parti de, yasama organı da bu lunmamakla birlikte, her yurttaş"meclis“ diye adlandı nilan düzenli dinleme oturumlarına doğrudan başvura
Laoslu siyasetçi (Luang Prabang 1901-Vientiane 1984).
rak krala şikâyetlerini iletebilir, yardımını isteyebilir.
Çinhindi
1 Mart 1992'de, bir dizi krallık kararnamesiyle ülke
nin siyaset sistemi bir ölçüde modernleştirilmek isten
miştir. Yeni kurulan sistemin odak noktası, 60 kişilik Da nişma Konseyi'dir. Ayrıca, bir Anaya hazırlanması, kral
Fransa'da mühendislik öğrenimi gören Prens Suvanna Phuma(ya da Souvanna Phouma), 1931-1951 arasında
Bayındırlık
Hizmetleri
Servisi'nde
çalıştı.
1950'de Çalışma bakanlığına, 1951'de, Meclis başkan
liği, Milli Savunma bakanlığı ve başbakanlığa getirile rek, 1951-1954, 1956, 1960 ve 1962-1975 arasında başbakanlık yaptı. 1974'te ülkenin kuzeyini ele geçir
lik veraset sistemini düzenleyen yeni bir sistem oluştu
rulması, yerel yönetim organlarına daha çok özerklik
miş olan komünist Pathet Lao örgütüyle ateşkes ant laşması imzalayıp, Nisan 1974'te bir ulusal birlik hükü
tanınması kararı alınmıştır.
meti kurarak, hükümet başkanlığını sürdürdü. Aralık
TARİH
1975'te üvey kardeşi Suphanuvong tarafından görev den uzaklaştırıldı.
Arabistan yarımadasının büyük bölümünde binlerce yıl
boyunca göçebe bir kabile yaşamı sürdürüldü. Hz.
Muhammet'in 571'deMekke'de doğması, dünya tari hinde yeni bir çağı başlatarak, Arabistan'ın önemini ar tırdıysa da, Abbasileri deviren Emevi sülalesinin, Şam'ı
başkent yapmasıyla, İslam dünyasının ağırlık merkezi
Suriye'ye kaydı (692). O tarihten sonra, kati vahhabita rikatının geliştiği Arabistan yarımadasının büyük bölü mū, XVI. yy'dan Birinci Dünya Savaşı'na kadar, Os
manlı yönetiminde kaldı. XVIII. yy. başlarından sonra
vahhabi tarikatından Suudi ailesinin gün geçtikçe güç.
lendiği yarımadada, 1902'den başlayarak Necit emiri
ve vahhabi imamı olan Abdülaziz III Bin Suud, Türkler
den Hasa'yı aldıktan (1913) sonra, 1921-26 arasında
Hail, Mekke, Cidde ve Asir'i ele geçirerek topraklarını
genişletti ve 1926'da Hicaz kralı, 1932'de Suudi Ara
bistan kralı ilan edildi. 1936'da ilk petrol yatağının bu
Suvorov, Aleksandr Vasilyeviç, Kont Rusmareşali (Moskova 1729-Petersburg 1800). Yediyel
Savaşı'nda yararlık gösterip, albaylığa yükseltilen (1762) Kont Aleksandr Vasilyeviç Suvorov, Polonya se
ferinde (1768-1772) generalliğe yükseltildi. 1773
1774'te Türklere karşı birçok başarı kazanıp, daha son.
ra Pugaçev yandaşlarının son kalıntılarını yok etti
(1775). Türklere karşı Kılburun ve Özi çarpışmalarında (1787-88), Focşani'de (1789) yeni başarılar elde edip,
Ismail kasabası halkını kılıçtan geçirtti. Varşova’yı alıp (1794), feldmareşalliğe yükseltildi. Kuzey Italya ve İs viçre'de Fransızlarla savaştı; ama Masséna'ya yenildi.
Franz Il'yle görüş ayrılığına düştüğü için, Pavell tarafın
dan geri çağırıldı.
SÜDET DAĞLARI
suyılanıgiller Yılan türlerinin % 75'ini içeren yılan ailesi. Dünyanın her yanında yaygın biçimde yaşayan suyılanıgiller (Bil. a. Colubridae) ailesi üyelerinin ortak özellikleri arasın
da bir tek akciğerleri bulunması, karınlarında bir tek pul
dizisi bulunması (her pul bir omura bağlıdır), kafanın tek sert kesimini kafatasının oluşturması, çenelerinin çok
esnek olması, pis kokulu bir anūs salgısı çıkarmaları sa
yılabilir. Türlerin büyük bölümünün zehirsiz olmasına
173
taya çıkar. Dünyanın çeşitli bölgelerinde görülen kızıl
gelgit" olayı, kırmızı işılbiresim pigmentleri yoğun olan
suyosunu tomurcuklanmalarıdır. Irmakları ya da golleri besleyen kolların belirgin özelliği olan yeşil renk de çok sayıda plankton suyosunu içermelerinden kaynak.
lanır. Suyosunu tomurcuklanması sırasında duyulan
kötü koku, suyosunu hücrelerinin sudakı bütün oksijeni
tüketip, hidrojen sülfür gibi gazları dışarı atmalarının so nucudur.
Suyosunlarının çoğu, hem hayvanlarla, hem bitkiler
karşın, bazılarının üst çenelerinin arkasında, zehir salgı layan yivli dişler yeralır. Ailenin başlıca üyeleri arasında,
le ortak özellikler taşıdıkları için, sınıflandırılmaları bi yoloji uzmanları arasında sürekli tartışmalara yol açmış. tir. Suyosunu türlerinin çoğunda, bitki hücrelerinin te
sişen çizgiler bulunan gerçek suyılanı (Natrix siredon)
lerse, işılbireşim yapabilmekle birlikte, besin tanecikle
suyla ayrışma: Bk. HİDROLİZ.
aynı bir öbek olarak tanımlamışlardır. Günümüzdeyse.
boyu 1,5 m'yi bulan yeşil suyılanı (Natrix cyclopion), arka kesiminde pembemsi kestane rengi, birbiriyle ke ve gerdanlıklı suyılanı (Natrix natrix) sayılabilir.
mel özelliği olan selüloz hücre çeperi yoktur. Bazı tür
rini de özümlerler. Bu nedenle, bazı biyoloji uzmanlan
suyosunlarını bitkiler içinde sınıflandırırken, bazıları da
suyosunları bakterileri, mantarları ve birhücreli hayvan ları da içeren birhücreliler (Protista) öbeğinır. bir parçası
Suyolcu Latif Ağa: Bk. LATİF AĞA, SUYOLCU.
suyosunları
olarak tanımlanmaktadırlar.
Suy sülalesi: Bk. ÇİN (TARIH). Suzhou: Bk. SUCOU.
Denizlerde ve tatlısularda yaşayan 13 000 türü bulunan çiçeksiz bitki alışubesi. Canlı organizmaların başlıca öbeklerinden birini oluşturan, ışılbireşim yoluyla kendi
besinlerini kendileri ürettikleri için, genellikle "yalın bit
Suzuki, Harunobu: Bk. HARUNOBU SUZUKİ.
kiler" diye tanımlanan suyosunları (Bil. a. Algae) alışu
besi üyeleri, bütün deniz yosunları ile planktonların te
mel bileşikleri olan çok sayıda mikroskopik birhücreli türü içerirler. “Kamçi" adı verilen ve kürek gibi hareket
Südet dağları
eden çok küçük kıllar aracılığıyla yer değiştiren sporlar
Polonya ve Çek Cumhuriyeti'nde dag sırası. Polonya
la ürerler. Gerek denizlerde, gerek tatlısularda yaşayan
Çek Cumhuriyeti sınırında 300 km boyunca uzanan, yoğun ormanlarla kaplı Südet dağlarının (ya da Süder
plankton organizmalar olduklarından, çoğunlukla üre me patlamaları gösterirler. "Suyosunu tomurcuklan ması" denen patlama evreleri, bulunduklan göl, irmak ya da denizdeki besin düzeyinin artması sonucunda or
len yükseltisi, Korkonozse (Krkonose) dağında 1 602 m'yi bulur. 1946'ya kadar halkının büyük bölümü Al
manlardan oluşurken, o tarihte Almanlar Almanya'ya (Alta) 'Anne-baba'dan ayrılmış bir Volvox kolonisi (336 kez büyütülmüştür). Suyosunlan
altailesinden Volvox cinsi ūveleri,
küre biçimi bir zar içindedirler.
ABD'de Catskill dağlarındaki bir gölün yüzeyini örten suyosunu "Tomurcuklanması".
Suyosunları türlerinin bir bölümü, bitkiler gibi ışılbireşim yapabilirler; bir bölümüyse, hayvanlar gibi sudaki besin taneciklerini özümlerler.
174 SÜHREVERDİ göçmüş, yerlerine Çekler ve Polonyalılar yerleşmiştir. Sühreverdi
Işrakiye felsefesinin kurucusu (Sühreverd 1155-Halep 1191). Sağlam bir öğrenim gören Sühreverdi (tam adı
Şihabettin Ebülfütuh Yahya Bin Habeş Bin Emirek es
Sühreverdi dir), Anadolu'ya gelerek Kılıç Arslan'ın ve
Artukoğlu Kara Arslan'ın saraylarında yaşadı. Irak ve Suriye'ye gidip, Halep'te din bilginleriyle tartışmalara girişmesi üstüne dinsizlikle suçlandı ve Selahattin Eyyu
bi'nin buyruğuyla öldürüldü. Sühreverdi, felsefe, Zerdüşt dini, Eflatun, yeni efla
tunculuk, tasavvuf, sünni ve şii inançlarının bir karışımı olan öğretisinde, tasavvufla ilgili sezgiyi güneşe benzet miş, başlıca yapıtı Hikmet ul-işrakiye'de, güneşin doğa
rak varlıkları görünür kılması gibi, tasavvufla ilgili sezgi
nin de eşyayı akla esinleterek ortaya çıkardığını savun muştur.
Süleyman
İbranilerin üçünců kralı ve Kur'an'da adı geçen pey
gamberlerden (? İ.Ö.970'e d.-?İ.Ö.931). Davut ile Bat şeba'nın oğlu olan Süleyman, babasının bıraktığı mirası korumak için surlar yaptırıp, orduyu güçlendirerek, sü vari birlikleri ve savaş arabalarıyla destekledi. Misir türü
SÜLEYMANT
bir bürokrasi oluşturarak devleti örgütleyip, Fenike devletleriyle işbirliği sayesinde güven sağlanan tica
10. Türk padişahı (22 Eylül 1520-7 Eylül 1566)
reti geliştirerek, İbrani devletini büyükölçüde zengin leştirdi ve Kudūs tapınağını yaptırdı (İ.Ö. 969'a d.-L.O. 962). Güney kabilelerine ayrıcalıklı davranmasının Ku
zey kabileleri arasında yarattığı hoşnutsuzluk sonucun da, ölümünden sonra krallık ikiye bölündü. Kur'an'daki ve İslam kaynaklarındaki bilgilerle bes lenen dinsel-destansı yaşamını konu alan yapıtlarda
(Uzun Firdevsi'nin Süleymannamesi, XV. yy.; vb.), Sü leyman'ın hayvanların dilinden anladığı, Saba melikesi Belkıs'la evlendiği, vb. anlatılır. Kur'an'da, Süleyman'ın ne kadar yaşadığı belirtil mez. Kısası Enbiya'daysa, yaşamıyla ilgili Kur'an'da ye
ralmayan bazı bilgilere rastlanır: 12 yaşında babasının
yerine geçtiği, babasının vasiyetine uyarak Mescidi Ak
sa'yı yaptırmaya başladığı anlatılır. Süleyman ! Türk padişahı (Trabzon 1494-Zigetvar 1566). Yavuz
Sultan Selim ile Hafsa Sultan'ın oğlu olan Süleyman | (Kanuni Sultan Süleyman, Muhteşem Süleyman da de
nir), Kefe sancakbeyliğine getirilip (1509), taht savaşı mina giren babasına asker ve silah yardımında bulun
Lakabı: Kanuni, Muhteşem Doğumu: 6 Kasım 1494, Trabzon Babası: Selim ! Annesi: Hafsa Sultan
Padişah olan çocukları: Selim II
Ölümü: 7 Eylül 1566, Zigetvar
Gömüldüğü yer: Kanunisultansüleyman türbesi,
Süleymaniye, İstanbul Sadrazamları:
Piri Mehmet Paşa (1520-1523) Makbul (ya da Maktul) Frenk ibrahim Paşa (1523-1536)
Ayas Mehmet Paşa (1536-1539) Lütfi Paşa (1539-1541) Hadım Süleyman Paşa (1541-1544)
Kehleiikbal Rüstem Paşa (1544-1553; 1555-1561)
Kara Ahmet Paşa (1553-1555) Semiz Ali Paşa (1561-1565)
Sokullu Mehmet Paşa (1565-1566)
du. Babası tahta çıkınca (1512) İstanbul'a çağrılıp, ertesi
yil Saruhan sancakbeyliğine getirildi. Çaldıran ve Mısır seferleri sırasında Rumeli'yi savunmakla görevlendiri
lip, babasının ölümü üstüne tahta çıktı (1520). Hüküm
darlığını ilan ederek Şam'ı ele geçiren Canberdi Gaza li'ninayaklanmasını Ferhat Paşa komutasındaki orduyla bastırıp (1521), Türk elçisi Behram Çavuş'un öldürül mesi üstüne, Macaristan'a savaş açarak, Böğürdelen,
Zemlin, Belgrad, vb. birçok kalenin alınmasının ardın
dan, İstanbul'a döndü ve Venedik'le yeni bir anlaşma
imzaladı (1521).. Akdeniz ticaretini tehlikeye sokan,
hacca gidenleri taşıyan gemilere saldıran Rodos şöval yeleri üstüne bir sefer düzenleyip, yönettiği kuşatmayla
Rodos'un ele geçirilmesinin (Aralık 1522) ardından,
Rodos'a bağlı adaları da ele geçirerek (1523) İstanbul'a döndü.
Sadrazam Piri Mehmet Paşa'yı yaşının çok ilerlemiş olmasından ötürü emekliye ayırıp (1523), sadrazam ol
ması gereken ikinci vezir Ahmet Paşa'yı Mısır valiliğine
atayarak, yerine hasodabaşı İbrahim Ağa'yı sadrazam
lığa getirdi. Bu haksızlığa öfkelenen Ahmet Paşa'nın,
bazı Memluk beyleriyle anlaşarak (1523) bağımsızlığını ilan etmesi, papadan ve şövalyelerden yardım isteye
rek, Kahire'yi alması (Ocak 1524), ancak yanında bulu nan ama padişaha bağlı kalan Kadızade Mehmet Bey
tarafından öldürülmesine karşın, Mısır'daki karışıklıklar sona ermeyince, sadrazam İbrahim Paşa'yı düzeni sağ laması için Mısır'a gönderdi (gerekli önlemleri alan, ye
ni yasalar çıkaran Ibrahim Paşa, görevi Hadım Süley
man Paşa'ya devrederek İstanbul'a döndü). Macaristan sınırındaki karışıklıkların (Bali, Sinan ve Hüsrev beyler
SÜLEYMANT
175
Macaristan'a akınlar düzenliyorlardı) sürmesi üstüne,
V ve Ferdinand'ın, Zapolya'nın ölümünden sonra tahta
100 000 kişilik bir orduyla Macaristan seferine çıkıp (Ni san 1526), Salankamen ve Petervaradin kalelerinin
mamalari ve Budin'i kuşatmaları üstüne, önce, Rumeli
alınmasından (Macar kralı Layos II Avrupa devletleri nedn yardım istedi) sonra, Mohaç Meydan Savaşı'nda Macaristan ordusunu yok edip (29 Ağustos 1526), sa
vaşmaksızın teslim olan Macaristan'ın başkenti Budin'e
çıkarılan yeni doğmuş oğlu Sigismund'un krallığını tanı
beylerbeyi Sokullu Mehmet Paşa'yı Budin'in yardımına gönderen Süleyman 1, 1541'de kendi de sefere çıktıysa da, Belgrad'a ulaştığında, Budin'in kurtarıldıgı haberini aldı. Tuna yoluyla gelen donanmanın Peşte'yi ele geçir
girdi. Yanos Zapolya’yı Macar kralı seçtirdikten sonra,
mesinden, Macaristan'ın Zapolya'nın payına düsen
ması, vb. ayaklanmaları bastırtarak, iç düzeni sağladı.
mund'un büyüyünce Macar tahtına oturtulacağının açıklanmasından sonra geri dönüp, Ferdinand'ın Pes te'yi kuşatması (ama Bali Bey'in savunmasını kıramadı)
Istanbul'a dönüp (1526 sonu), Anadolu'da patlak ve ren Baba Zünnun ayaklanması, Kalender Şah ayaklan
Habsburg sülalesinden Viyana arşidükü Ferdinand'ın
bölümünün Osmanlı yönetimine girmesinden ve Sigis
Macaristan'a girerek (1527) Zapolya'yı yenmesi ve Bu
jstüne, 1543'te yeniden Macaristan seferine çıkararak,
çıktı (10 Mayıs 1529). Budin'i alıp, Zapolya'ya kral tacı
ve barış istemek zorunda kalan Avusturya'yla (Avustur ya yılda 30 000 duka altını vergi ödemeyi kabul etti) 5
din'i ele geçirmesi üstüne, Zapolya'nın yardım çağrısı na uyarak, 200 000 kişilik orduyla Avusturya seferine
ni giydirdikten sonra, Estergon kalesi ve Viyana'yı ku şattı (Eylül 1529); ama havalar bozduğundan kuşatmayı
kaldırmak zorunda kaldı. Bazı Macar beylerinden des tek gören Ferdinand'ın, Estergon, Visegrad ve Uraç'ı
alıp, Budin'i kuşatması, ama Bosna ve Semendire bey
lerinin Zapolya'nın yardımına koşmalarıyla geri çekil
mek zorunda kalması üstüne, yeniden savaş kararı ala
rak, 250 000 kişilik bir orduyla yola çıktı (Nisan 1532).
Karl V'in, Ferdinand'ın Macaristan kralı olması kabul
Estergon, Peçuyve Istolni Belgrad (1543) kalelerini aldı yıllık bir barış antlaşması yaparak geri döndü. Şirvan va
lisi Elkas Mirza'nın, ağabeyi Şah Tahmasp'a karşı ayak lanarak Osmanlılara sığınması sonucunda patlak veren
(1548) Osmanlı-İran Savaşı'nda, Tebriz üçüncü kez ele geçirilip, İranlıların eline geçmiş olan Van geri alındı. Osmanlıların bu başarılarından ötürü korkuya kapılan Tahmasp'ın meydan savaşını göze alamaması üstüne, Elkas Mirza'yı İstahan yöresine akın yapmakla görev lendiren Süleyman I, Halep'e gittiyse de, Tahmasp'ın
edilirse 100 000 altın vergi ödeme önerisini geri çevirip. Egeszeg ve Siklos kalelerini vireyle, Berzence, Köszeg,
saldırıya geçtiğini haber alınca, kışı Halep'te geçirerek,
malarına karşin, Karl V'in bir meydan savaşından kaçın ması üstüne, orduyla İstanbul'a döndü (Mart 1533).
geçtiğini öğrenince, sadrazam Rüstem Paşa'yı İran us
Belovar kalelerini savaşla aldıktan sonra bütün zorla
Iran'la savaş olasılığı belirdiği için, Ferdinand'ın barış
önerisini kabul edip (Macaristan, Ferdinand ile Zapolya arasında paylaşıldı ve Ferdinand vergi ödemeyi kabul etti; 1533), İranlıların Bağdat valisi Zülfikar Han'ın Bag
dat'ın anahtarlarını kendisine göndermesi üstüne Iran şahı tarafından öldürültülmesinin ardından, Sadrazam
Ibrahim Paşa'yı Iran seferine çıkarıp (1533), ertesi yıl
sadrazamla buluşarak Bagdat komutanı Tekeli Mehmet Han'ın, Osmanlı ordusunun yaklaştığını öğrenince kaç.
1549 ilkbaharında, İranlılarla işbirliği yapan Gürcüler
üstüne sefer düzenletti. Tahmasp'ın yeniden saldırıya
tüne gönderip, kasıtlı olarak çıkarılan şehzade Musta
fa'nın isyan edeceği söylentisine inanarak, kendi de sefere çıktı (Ağustos 1553) ve oğlu Mustafa'yı bog
durduktan sonra, kışı Halep'te geçirerek, ilkbaharda İran'a girdi; şahın gene savaşmaktan kaçınması üstüne,
Revan, Karabağ ve Nahçıvan yörelerini ele geçirip, geri
dönerek, Tahmasp'ın barış önerisini kabul etti ve Amasya Antlaşması'nıimzaladı (1555;Tebriz ve Doğu Anadolu, antlaşma uyarınca Osmanlılarda kaldı).
Sağ kalan iki oğlu (Selim ve Bayezit) saltanat çekiş
Karl V'e karşı yardım isteğini ve Fransa'nın Doğu'dakiti
1536'da İstanbul'a dönüp, Fransa kralı François l'in
mesine girişince, kardeşler arasında bir çatışma çıkma sini önlemek için Bayezit i Kütahya sancakbeyliğinden alarak Amasya sancakbeyligine atadıysa da, Bayezit'in
caret ayrıcalıklarının sürdürülmesi dileğini kabul ede rek, kapitülasyonları başlatan ilk antlaşmayı imzaladı
büyük bir ordu kurma çabalarını sürdürmesi üstüne, Selim'i destekleyerek, Anadolu beylerbeyine ve bazı
(1536). Bu arada, Iran seferi öncesinde Osmanlı hizme
sancakbeylerine Selim'e yardım etmeleri buyruğu ver
tine girmesi sağlanarak, Cezayir beylerbeyliğine ve
dive asker toplaması için Selim'e 600 000 akçe gönder di; Bayezit ve çevresindekilerin öldürülmesi için müftü
güçlü bir donanma kurarak İtalya kıyılarını vurmasının
Ebussuut Efendi'den fetva aldı. Iki kardeşin Konya'da
ardından, Barbaros'u Otranto kıyılarına göndererek, kendisi de karadan yola çıktı ve Puglia kıyısına Lütfi Paşa
yaptığı savaşı Selim'in kazanmasından (Iran'a sığınan Bayezit, Tahmasp ile yapılan yazışmalardan sonra, Os
komutasında çıkarılan ordu Otranto'yu aldı. O sırada
manlılara teslim edildi ve öldürüldü) sonra, 1562'de
Barbaros da Sica, Patmos, Naksos adalarını elegeçirdi.
Avusturyalılarla yapılan 8 yıllık barış antlaşmasıyla Avusturya'nın Erdel işlerine karışmaması sağlanınca,
masıyla, Bağdat'ı savaşsız ele geçirdi (Aralık 1534).
kaptanıderyalığa atanan Barbaros Hayrettin Paşa'nın,
Kuşatılan Korfu'nun direnmesi ve kışın bastırması üstü
ne, Bogdan voyvodasının Erdel'e saldırdığını ve Zapol ya'ya karşı Ferdinand'la anlaştığını da haber alan Süley
Akdeniz'deki Osmanlı egemenliğini tehlikeye düşüren Malta adasının alınması için bir sefer açılarak (1565),
man I, İstanbul'a dönerek, hemen Bogdan seferine çık ti: Bogdan'ın merkezi Suceava ile Yaş alındı; Stefan La
serdar Mustafa Paşa ve kaptanıderya Piyale Paşa adayı
karışıklıkların ardından, Petru, voyvodalığı yeniden ele
hit düştü (1565).
custa voyvodalığa getirildi (ama, kısa süre sonra çıkan
geçirdi). Bu sırada Barbaros, Preveze'de Andrea Doria giye
komutasındaki hıristiyan donanmasını büyük bir yenil
almakla görevlendirildi; ne var ki Malta kuşatmasında başarı sağlanamadı; üstelik ünlü denizci Turgut Reis se Ferdinand'ın ölümü (1564) üstüne tahta çıkan Maxi
milian l'in yıllık vergiyi ödemeye yanaşmaması, Os
Kızıldeniz'den
da
Paşa
Süleyman
valisi
larını ele geçirmek istemesi yeni bir Osmanlı-Avusturya
Misir
yola çıkıp Hint seferini gerçekleştirerek, Portekizlilere
,
manlıların koruyuculuğundaki Erdel kralı Yanos Sigis
getirirken
uğratarak (1538), Akdeniz'i Osmanlı gölü haline
mund'un da Avusturya egemenliğindeki Erdel toprak
karşı Gucerat hükümdan BahadırŞah'ın yardımına koş tu ve birçok kaleyi aldı (ama Bahadır Şah'ın ölümü ve
anlaşmazlığına yol açınca, Sokullu Mehmet Paşa'nin
üstüne, Hint seleri amacına ulaşmadan sona erdi). Karl
duğundan, Zigetvar'ın düştüğü haberini alamadan ol
yerine geçen Mahmut III'ün Portekizlilerle anlaşması
savaşa girilmesini istemesi üstüne, Süleyman 1 Zigetvar seferine çıktı (1566); ama sağlığı günden güne bozul
176 SÜLEYMAN II
dü. Ölümünün yaratacağı olumsuz koşulları düşünen
Avusturya savaşında Eğri, Lipva kalelerinin Avusturyalı
kadar ölümünü ordudan gizlemesinden sonra, cenaze
rin (1688) eline geçmesini, Belgrad'ın Avusturyalılar ta rafından kuşatılmasını önleyemedi. Sadrazamlığa getir diği Köprülüzade Fazıl Mustafa Paşa'nın çabalarıyla
Sokullu Mehmet Paşa'nın, Selim Belgrad'a gelinceye si İstanbul'a getirilerek Süleymaniye camisinin avlusu na gömüldü.
46 yıl süren döneminde, Osmanlı devletini dünyanın en güçlü devleti haline getiren Süleyman I, uzun ve bir
birini izleyen savaşlara karşın, bayındırlık işlerine de
önem vererek, Mimar Sinan'a pek çok anıt yaptırmış (Süleymaniye, Şehzade, Mihrimahsultan, Hasekisul
tan camileri; külliyeler; Büyükçekmece köprüsü; med
ların (1687), Thebai ve Kinin kalelerinin de Venediklile
Belgrad ve Niş geri alındıysa da, Süleyman II, bu savaş lar sırasında öldü ve Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesi
ne gömüldü.
Süleyman Askeri
reseler; imaretler; vb.), ayrıca Muhibbi mahlasıyla şiir ler de yazmıştır.
Türk subayı (öl. Basra 1914). Kurmay yarbay olarak or
Süleyman II
arasında yeralan Süleyman Askeri, Bingazi ve Bağdat'ta önemli görevlerde bulundu. Kaymakamlığa yükseltilip (1914), Basra fırkası komutanlığına atanarak, Birinci
Türk padişahı (İstanbul 1642-Edirne 1691). Sultan İbra
him'in ikinci oğlu olan Süleyman II, ağabeyi Mehmet IV döneminde sarayda gözaltında yaşadı. Mehmet IV tahttan indirilince tahta çıkıp (1687) sürmekte olan
duya katılıp, Manastır'da Şemsi Paşa'nın öldürülmesine karışarak, Ikinci Meşrutiyet'in ilanını sağlayan subaylar
Dünya Savaşı'nda Ingilizler bölgeye asker çıkarınca, cephe komutanlığını üstlendi. Arapların ihanetleri so
nucu yenileceğini anlayınca, düşmana tutsak düşme mek için intihar etti
Süleyman Bey, Baltaoğlu: Bk. BALTAOĞLU SÜLEYMAN BEY. KIASI
YANCE
Süleyman Çelebi: Bk. EMÎR SÜLEYMAN.
SOLIMAN
AEHTI
SULTAN
Süleyman Çelebi Türk şairi (Bursa 1351'e d.-ay.y. 1422). Yaşamı konu sunda yeterli bilgi bulunmayan Süleyman Çelebi'nin,
Orhan Gazi döneminin ileri gelen bilginlerinden Şeyh
Mahmut'un torunu olduğu bilinir. Öğrenimi konusun da kaynaklarda bilgiye rastlanmazsa da, yapıtı ve bu lunduğu görevler, iyi bir dinsel öğrenimden geçtiğini gösterir. Yıldırım Bayezit'in, Divanı Hümayun imamlı ğını yapmış, Emîr Buhari'nin tavsiyesiyle, 1400'de yapı mi biten Ulu Cami'nin imamlığına getirilmiştir. Mezarı Bursa'da, Çekirge yolu üstündedir.
Süleyman Çelebi'nin tek yapıtı Vesilet ün-Necat adlı mesnevisidir. Mevlit (ya da Mevlut) adıyla bilinen bu
yapıt, sonraki yüzlerce benzeri arasından günümüze kadar gelmiştir ve hala okunmaktadır.
Süleyman Hüsnü Paşa Türk subayı ve yazarı (İstanbul 1838-Bağdat 1892). Gi SÜLEYMAN II 20. Türk padişahı (8 Kasım 1687 22 Haziran 1691)
Doğumu: 15 Nisan 1642, Istanbul
rit isyanının bastırılmasında yararlık göstererek, kayma kamlığa (1872) ve mirlivalığa (1873) yükseltilen Süley
man Hüsnü Paşa, askeri okullar nazırlığına getirilerek,
askeri okulların yönetmeliğinde büyük değişiklikler yaptı. Abdülaziz'in tahttan indirilmesinde önemli rol oynayıp, Abdülhamit II tarafından Bosna-Hersek ko
Annesi: Saliha Dilaşup Sultan
mutanlığına atanarak İstanbul'dan uzaklaştırıldı (1876). Karadağ ayaklanmasını bastırıp, 1877-1878 Türk-Rus
Gömüldüğü yer: Kanunisultansüleyman türbesi, Süleymaniye, Istanbul
"Sipka kahramanı" diye anılmaya başlandı. Tuna ve
Babası: Ibrahim
Ölümü: 22 Haziran 1691, Edirne
Sadrazamları: Köprülüdamadı Abaza Siyavuş Paşa
Savaşı'nda, Şupka geçidinde Rusları bozguna uğratarak,
Balkan orduları komutanlığına getirilip, savaşın yenil
giyle sonuçlanması üstüne Abdülhamit II tarafından
mahkemeye verilerek, rütbeleri geri alındı ve Bağdat'a
(1687-1688)
sürüldü (14 yıl sürgünde yaşadı).
Tekirdağlı Bekri Mustafa Paşa (1688-1689)
leyman Hüsnü Paşa, Türklerin dilinin Osmanlıca degil
Nişancı Ismail Paşa (1688)
Köprülüzade Fazil Mustafa Paşa (1689-1691)
Tanzimat dönemininbüyük türkçülerinden olan Su.
Türkçe olduğunu savunmuştur. Tarih ve dille ilgili kitap ları vardır. Ayrıca, Hüsnü mahlasıyla şiirler de yaz miştır.
SÜLFÜRİK ASİT 177
Süleymaniye külliyesi İstanbul'da Süleymaniye semtinde külliye. Kanuni Sul
aynı yıl Sedat Simavi Vakfı Erol Simavi Özel Ödülü'nu aldı. 1994'te Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafın
dan "yüzyılın en güçlü sporcusu" seçildi. İstanbul'da
yapılan (1550-1557)Süleymaniye külliyesi, Süleymani
yapılan Dünya Halter Şampiyonası'nda 64 kg'da yan sip, 5 dünya rekoru kırarak, koparmada 147,5, silkme.
rültıp, darüşşifa-bimarhane, darülkurra, sübyan mekle
Sedat Simavi Vakfı Spor Ödülü'nü kazandı.
tan Süleyman'ın buyruğuyla Mimar Sinan tarafından
ye camisi, türbeler, türbedar dairesi, üç medrese, da
de 182,5, toplamda 330 kgʻla 3 altın madalya aldı ve
bi, imaret, tabhane, kervansaray, hamam, kitaplık ve pek çok dükkândan oluşur. Osmanlı döneminin en
Süleyman Şah I, Kutalmışoğlu
önemli selatin külliyesidir. Osmanlı mimarlığının en
anıtsal yapıtlarından olan camisinin ana mekânı (63 mx 68 m), 26,50 m çapında 53 m yüksekliğinde, kuzey ve güneyden iki yarım kubbeyle ve ikişer çeyrek kubbeyle
desteklenmiş büyük bir kubbeyle örtülüdür. İç avlu, yir mi sekiz kubbeyle örtülü revaklarla çevrelenmiş, köşe lerine dikey yivli dört ince minare yerleştirilmiştir.
Süleyman Nazif
Anadolu Selçuklu devletinin kurucusu ve ilk hükümdari (öl. Ayn Seylem, Halep yakını 1086). Kutalmış'ın oğlu, Arslan Yabgu'nun torunu olan Kutalmışoğlu Süleyman
Şah I, Malazgirt Meydan Savaşı'ndan (1071) bir süre sonra Melikşah'la anlaşmazlığa düşerek, Anadolu'ya girdi (1075) ve Konya ile Izmit'i ele geçirdi. İzmit'i kuşa
tan Bizans (1080) ordusunu bozguna uğratıp, Karade niz ve Marmara denizi kıyılarını ele geçirerek, barış im zaladı (1081). Adana, Tarsus, Manisa, Anazarba ve An
Tarihçi Diyarbakırlı Sait Paşa'nın oğlu olan Süleyman
takya'yı alması ve bağımsızca davranmaya başlaması üstüne, Melikşah'la arası iyice bozuldu. Mervani emiri
den ötürü Paris'e kaçtı (1897). Yurda dönünce vilayet
savaşta öldü), Halep'e yürüdüyse de, kentin yardımına
Türk şairi ve yazarı (Diyarbakır 1870-İstanbul 1927).
Nazif, özel öğrenim görüp, padişah karşıtı görüşlerin
mektupçuluğu göreviyle Bursa'ya sürgün gönderilip,
İkinci Meşrutiyet'in ilanından (1908) sonra Ebüzziya Tevfik'le Tasvir-i Efkar'ı çıkardı. Basra, Kastamonu,
Şerefüddevle Müslim'i Amik ovasında yenip (Müslim
koşan Melikşah'ın kardeşi Tutuş'un komutasındaki Sel çuklu ordusuyla Ayn Seylem'de çarpışırken öldü.
Trabzon, Musul, Bağdat valiliklerinde bulundu. Devlet
Süleyman Şah II, Rüknettin
işgali üstüne yazdığı yazıları ve işgale karşı çıkan ko nuşmaları nedeniyle Malta'ya sürüldü (1920). Sürgün dönüşü (1922) gazeteciliği sürdürdü.
Anadolu Selçuklu sultanı (öl. 1204). Babası Kılıç Arslan ll'nin ölmeden önce ülkeyi onbir oğlu arasında paylaş.
görevinden ayrılarak yazarlığı seçip (1915), İstanbul'un
Serveti Fünun'a katılmakla birlikte, Tanzimat şairleri
nin, daha çok da Namik Kemal'in etkisinde şiirler yaz
mış olan Süleyman Nazif, düzyazılarında da süslü, ağır
tirmasıyla payına Tokat ve çevresi düşen Rüknettin Sü leyman Şah II, babasının sağlığında kardeşleriyle taht çekişmesine girişerek, öbür kardeşleri Malatya meliki
bir dil kullanmış, ulusal edebiyat akımını benimsemiştir.
Kayserşah ile Ankara meliki Mesut'un topraklar dışın da, Selçuklu ülkesine egemenliğini kabul ettirdi. Devlet
tün yeniliklere karşı çıkmıştır.
ötesine püskürterek (1199), kardeşi Kayserşah'tan Ma
Kurtuluş Savaşı'ndan sonraysa, başta cumhuriyet, bu Şiir kitapları: Gizli Figanlar (1906), Batarya İle Ateş
(düzyazıyla karışık (1918), Firak-ı Irak (1918),Malta Ge celeri (1924).
Öbür yapıtları: Çal Çoban Çal(1922), Tarihin Yilan
Hikâyesi (1922), İmana Tasullut-Şapka Meselesi(1925), Yıkılan Müessese (1927), vb.
içinde birliği sağlayıp, Kilikya Ermenilerini Toroslar'ın
latya'yı aldı (1201). Elbistan, Divriği ve Erzincan'ı alıp,
Erzurum ve Kars'ı ele geçiren Gürcülerle savaşa girişe rek, Erzurum'u geri aldı (1201); ama, Sarıkamış yakının da Gürcülerin baskınına uğrayarak yenildi. Ankara'yı
ele geçiren kardeşi Mesut'un üstüne yürüyüp, kenti geri aldıktan (1204) beş gün sonra, bir barsak enfeksiyonun dan öldü.
Süleymanoğlu, Naim Türk haltercisi (Mestanlı, Bulgaristan 1967). Haltere 10
yaşında başlayan Naim Süleymanoğlu, Bulgaristan milli
süleyman taşı: Bk. GRENA.
takımına seçilip, 1983'te ABD'de yarışırken gençler ka
sülfürik asit
nu kırdı. O tarihten başlayarak rekorlarını sürekli yenile yip, Aralık 1986'da Türkiye'ye sığındı. 1988 Seul Olim piyat Oyunları'nda Türkiye adına yarışarak 60 kg'da,
Kimya sanayisinde kullanılan en önemli bileşiklerden biri olan renksiz, ağdalı sivi. Formülü H2SO, olan sültū rik asit, çeşitli fosfatların, birçok organik bileşiğin, patla
tegorisinde silkmede 160 kg'la büyükler dünya rekoru
koparmada 150,5 ve 152,5 kg, silkmede 188,5 ve 190
yıcı ve boyarmaddelerin, hidroklorik asit ve nitrik asidin
kg, toplamda 341 ve 342,5 kg kaldırarak, 6 kez dünya
hazırlanmasında, ayrıca, kurşun levhalı akümülatörler. de kullanılır. Kükürt dioksidin(SO2),vanadyum oksit ko.
ya ve Avrupa Halter Şampiyonası'nda koparmada 145 kg, silkmede 172,5 kg ve toplamda 317,5 kg kaldırarak
kenli bir katalizör eşliğinde oksijenle yükseltgenip, son ra sulandırılmasıyla elde edilir.
ve olimpiyat rekorları kırdı. Eylül 1989'da yapılan Dün
Dünya ve Avrupa şampiyonu oldu. 30 Eylül 1991'de
Almanya'da yapılan Dünya Halter Şampiyonası'na ka tılarak üç altın madalya daha aldı. Aralık 1991'de Bar celona'da düzenlenen Dünya Kupası'nda koparmada
(132,5 kg), silkmede (165 kg)ve toplamda (297,5 kg) üç birincilik elde etti. 1992 Barcelona Olimpiyatları'nda
koparmada 147,5, silkmede 177,5, toplamda 320 kg'la altın madalyaya ulaştı. 15 Kasım 1993'te Avustralya'da
yapılan Dünya Halter Şampiyonası'nda 3 altın madalya alip, toplamda ve silkmede dünya rekorlarını kırdı ve
Derisik sülfürik asit, deriye değerse ciddi yanıklara yol açar. Odun üstüne birkaç damla damlatılırsa, odun, su yitirerek bozunur ve karanır; içindeki organik mad deler bütünüyle parçalanır. Hatta, kaynar halde sülfürik asit içine daldınlırsa, odunun bileşimindeki karbon bile
yükseltgenir. Bu tepkimeler, sülfürik asidin çok güçlü bir yükseltgeyici olduğunu gösterir. Fosfor, sülfürik asit buhanına tutulursa, alev olarak daha da şiddetli bir yük
seltgenme-indirgenme tepkimesi ortaya çıkar (asit in dirgenir).
178 SÜLÜKLER
Sülfürik asit, sodyum hidroksit, potasyum hidroksit
Sümbül cinsinin
ve amonyak gibi bazlara etki ederek sülfatları oluşturur:
başlıca türü olan
Sodyum sülfat (Na2SO.), hidrojen sülfat (NaHSO ), vb.
Doğu sümbülü ya da sümbül
sülükler
(H. orientalis)
Halkalısolucanlar şubesinden omurgasız hayvan sınıfı.
biçimi, güzel
türünün, salkım
kokulu, çeşitli
Bazı çöl bölgeleri ile Büyük Okyanus adaları dışında
renklerde çiçek
dünyanın her yanında yaşayan sülükler (Bil. a. Hirudi
açan pek çok
nea) sınıfı üyelerinin büyük bölümü tatlısularda, bazıları
çeşidi üretilmiştir.
tuzlusularda, az sayıda tūrüyse karada, nemli yerlerde
Kış mevsiminde
yaşayar. Boyları 1 cm-25 cm arasında değişir. Kılsız ve
dikilen
yassi olan bedenlerinin bir ucunda ağız açıklığı çevre
soğanlardan,
ilkbahar başında
sinde bir vantuz, öbür ucunda da daha küçük bir vantuz bulunur; bu iki vantuz hem beslenme sırasında tutun
yetişirler.
mada, hem de yürümede kulanılır. Sülüklerin büyük bölümü, omurgasızların ya da balık gibi soğukkanlı hayvanların kanını emerek, bazı türlerse memelilerin
kanını emerek beslenirler. Memelerin kanıyla beslenen
türlerin başlıcası olan tip sülüğü ya da sülük (Hirudo medicinalis), beden hacminin 3-10 katı kadar kan eme
bilir. Kan emerken kanın serbestçe akmasını sağlamak amacıyla pıhtılaşmayı önleyen bir salgı çıkardığı için,
eskiden yaygın biçimde, hastalardan kan almada kulla
cinsi. Anayurdu Akdeniz çevresi ülkeleri olan sümbül (Bil. a. Hyacinthus; sünbül de denir) cinsi üyeleri, çok güzel kokulu, salkım biçimi çiçekli bitkilerdir. Kırmızı,
mavi, vb. renklerde çiçek açan birçok çeşidin tümü, melezleme yoluyla Doğu sümbülü ya da sümbül (Hya cinthus orientalis) türünden üretilmiştir.
nılmıştır.
Sümen, Meriç
sülünler
Sülüngiller ailesinden, 25 türü bulunan kuş altailesi. Gü ney Amerika'nın güney kesimi, çok yüksek alanlar ve Kuzey Afrika ile Ortadoğu'nun kurak yerleri dışında dünyanın hemen her yanında yaşayan sülüngiller (Bil.
a. Phasianiae) ailesi üyeleri, genellikle tavuk büyüklü
Türk balerini (Edirne 1943). Ankara Devlet Konservatu
van Bale Bölümü'nü bitiren (1962) Meriç Sümen, Dev
let Opera ve Balesi'nde dansçılık yaptı. SSCB, Polonya,
Japonya, İngiltere, vb. ülkelerde sahneye çıktı. 1981'de
"devlet sanatçısı" unvanı verildi ve Devlet Opera ve Ba lesi genel sanat yönetmenliğine getirildi. Görevini
1991'e kadar sürdürüp, bu arada Moskova Koreografi
günde, uzun kuyruklu kuşlardır. Türlerin bazılarının er kekleri, en güzel kuşlar arasında yer alırlar. Bütün türle rin boyunları halka biçimi tüylüdür. Altailenin örnek tü
Okulu'nu bitirdi (1987).
rü sülün (Phasianus colchicus), erkeği 66-89 cm boyun da, kahverengi üstüne sarı ve beyaz kırçıllı, boynu yeşil
Sümer: Bk. SÜMERLER.
halkalı, yüzü kırmızı, uzun kuyruğu bej üstüne kahve rengi çizgili, eti çok lezzetli bir kuştur.
Sümer, Ayetullah
sümbül
Türk ressamı(İzmir 1905-İstanbul 1979). Marsilya Tica
Zambakgiller ailesinden, yaklaşık 30 tūrü bulunan bitki
ret Okulu'nu (1928) ve devlet bursuyla okuduğu Paris Yüksek Fresk Okulu'nu bitiren (1932) Ayetullah Sümer,
Sülünler altailesinin örnek türü sülün (P. colchicus), tohumlarla ve
úzümsü meyvelerle beslenir. Erkeğine oranla renkleri daha gösterişsiz olan dişisi, yumurtalarını çoğunlukla doğrudan dogruya yere bırakır.
SÜNBÜL SİNAN EFENDİ 179 Paris'teyken katıldığı bir yarışmada gümüş madalya al dı. Yurda dönünce Devlet Güzel Sanatlar Akademi
ri, güneşte kurutulmuş tuğladan yapıyor, yeri de pişmiş topraktan döşeme taşlarıyla kaplıyorlardı. Sümer mi
si'nde fresk atölyesini kurup (1933), halkevleri tarafın
marlığının en başarılı anıtlari,"ziggurat’adı verilenkade
dar görevlendiren ressamlar arasında yeralarak, Afyon yöresini yansıtan manzara resimleriyle ilgi çekti. Daha sonra Eskiçağ eşyaları düzenlemelerinden oluşan na
m'yi bulan zigguratlar yapılmıştır.
türmortlar ve portreler yaptı.
Sümer, Dinçer Türk tiyatro oyuncusu, yönetmeni, yazarı ve şairi (İzmir 1938). Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümü
meli piramitlerdir: Ur gibi bazı kentlerde, yüksekliği 20
Zamanla, Sami irkindan olan komşuları Akkadlar,
Sümer ülkesine sızdılar ve I.O. 2350'ye doğru büyük Sargon, Akkad ve Sümer ülkesini içine alan bir krallığın
başına geçti. Böylece Sümerlerin egemenliği sona erdi.
Ne var ki, işgalciler tarafından benimsenen Sümer uy garlığı, yayılmasını sürdürdü. Akkad-Sümer Krallığı Gutiler tarafından işgal edilince, İ.Ö. 2038'e doğru ikin
nü bitiren Dinçer Sümer, Devlet tiyatrosunda çalıştı. Bir
ci Ur sülalesini kuran Ur Nammu, Sümerlere eski gücü
Radyo oyunları, senaryolar ve bir roman (Bozuk Bir
hükümdarlar yetiştiyse de, sülalenin son hükümdarı Ibi
yandan da çeşitli dergilerde şiirler, öyküler yayınladı.
nü yeniden kazandırdı. III. Ur sülalesinden de güçlü
Şey, 1977)yazdı. 1970'te, Küpe Çiçeğinin Ölümü oyu
Sin, Amurruların istilasına karşı koymayınca, Sümerler, o tarihten sonra yerli halklarla ve istilacılarla kanşarak,
nuyla radyo oyunları dalında, Gecenin Bir Yerinde adlı
oyunuyla televizyon oyunları dalında, 1971'de Serçe adlı öyküsüyle öykü dalında TRT başarı ödüllerini ka zandı. 1977'de Eski Fotoğraflar (1976) adlı oyunuyla TDK Oyun Ödülü'nü aldı.
Öbür oyunları: Altın Küpeli Kız(1970), Gecenin Kul
lan (1987), Maviydi Bisikletim (1987), vb.
Başlıca şiir kitapları: Günebakan (1955), Denize çı
kan Cadde (1957), Küçük Kızın Adı Ayşe (1965), vb.
ortadan kalktılar.
sümsükkuşu Sümsükgiller ailesinden deniz kuşu türü. lliman bölge
lerde yaşayan sümsükkuşu (Bil. a. Sula bassana), yapı bakımından ördeğe benzer: Uzun kuyruklu, perde ayaklı, sivri kanatlı, koni biçimi güçlü gagalı bir kuştur. Denizin üstünde sürü halinde alçaktan uçar; suya dalıp
Sümer, Güner
balık avladıktan sonra, su üstünde durabilme özelliğin
Türk tiyatro yazarı ve yönetmeni (Nallıhan 1936-Anka
issiz kıyılardaki ağaçlarda, kayalıklarda ya da toprağın
ra 1977). Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitiren Güner Sü
mer, Paris'e giderek (1960) tiyatro öğrenimi gördü.
den yararlanarak kolayca havalanır. Adalardaki ya da üstünde koloniler halinde yuvalanır. Çalı çırpıyla ya da suyosunlarıyla yapılan derme çatma yuvaya, dişisi 1-3
Yurda dönünce Ankara Sanat Tiyatrosu'nda 1963'ten
yumurta bırakırsa da, 1'den çok yavruyu başarıyla bū
başlayarak oyunculuk, yönetmenlik ve sanat yönet
yütmesine çok ender rastlanır.
menliği yapıp, bir yandan da oyunlarında birey-toplum uyuşmazlığını, büyük kente göçen ailenin çözülüşünü işledi.
Oyunları: Yarın Cumartesi (1962), Bozuk Düzen (1965), Baba ile Oğul(oynanışı 1984), Hüzzam (oyna
nişi, 1985).
Sümerler
Aşağı Mezopotamya'da Dicle ve Fırat ırmaklarının aşa ğı çığırlan arasında yeralan bölgeye adlarını veren (Sü
mer Ülkesi) ve 1.0. IV.- III. binyıllar arasında zengin bir uygarlık geliştiren halk.
Iran'dan geldikleri sanılan Sümerler, yerli halkı kısa
sürede egemenlikleri altına alarak, birbirleriyle sürekli
çatışan kent-devletler kurdular (Ur, Uruk, Lagaş, Eridu, vb.) Kent-devletler, hem siyasal, hem de dinsel açıdan tam yetkili bir önder tarafından yönetiliyordu; ama
sümüklüböcek Karındanbacaklılar sınıfından, akciğerli yumuşakça cin si. Salyangozlarla aynı öbekten olan, ama salyangozlar daki sarmal kavkıyı yitirmiş olan sümüklüböcek (Bil. a. Limax) cinsi ūyeleri, gövdelerinin kurumayacağı nemli dönemlerde ortaya çıkar, kurak günlerde, ince-uzun
gövdeleriyle duvar çatlaklarına gizlenirler. Aşırı sıcak dönemlerdeyse toprak altına çekilir ve beden isisinin % 80'ini yitirseler bile yaşamlannı sürdürebilirler. Türlerin çoğu, çok küçük diş dizileriyle bitki yapraklarını ve kök lerini kazıyarak ufaladıkları taneciklerle beslenir; bazı türlerse, solucanları ve başka sümüklubocek türlerini yerler.
sünbül: Bk. SÜMBÜL.
“kral(lugal) ya da “prens" (ensi) adı verilen bu önder,
kentin koruyucu tanrısına saygı göstermek zorundaydı. Dinde üçlü tanrı sistemi egemendi: Gök tanrısı Anu;
Sünbül Sinan Efendi
dünyasının koruyucusu Enkin. Kentler, krallık sarayının,
Türk şairi (Merzifon 1475'ten sonra- Istanbul 1529]. Il köğrenim gördükten sonra İstanbul'a gelen Sünbül şi
rüzgâr ve fırtına tanrısı Enlil; toprak tanrısı ve Sümer
koruyucu tanrinin sarayının ve bir çeşit kademeli pira mit biçiminde zigguratın çevresinde kuruluyordu.
Sümerler, daha 1.0. 3300'de maden işlemeyi, çöm
lekçi çarkını, birkaç yüzyıl sonra yazılı edebiyatın dog masını sağlayacak olan çivi yazısını ve bir saatin altmış dakikaya, bir dakikanın altmış saniyeye bölünmesini bulmuşlardır. Hükümdarlar tarafından sanatçıların sü rekli desteklenmesi sayesinde, üstün sanat yapıtları
(1.7. III. binyıla kadar uzanan boğa başları, altın arplar, vb.) ortaya koymuşlar, ayrıca, mimarlığı geliştirmişler,
ülkede pek bulunmadığı için taştan yararlanmamaları na karşılık, toprağı çok iyi kullanmayı bilmişlerdir: Evle.
nan Efendi (asıl adı Yusuf Sinan'dır), dönemin ünlü bil
ginlerinden Eldalzade'nin öğrencisi oldu. Şeyh Cema
lettin Halveti'ye bağlanıp, dört yıl hizmet ettikten sonra,
şeyhinin isteğiyle Mısır'a gitti (1494). Şeyhinin ölüm ha berini alınca, vasiyetine uyarak İstanbul'a dönüp, kızıy la evlendi ve yerine geçti. Fatih ve Ayasofya camilerin de vaazlar verdi; Kur'an tefsiri yaptı. Zeynettin lakabıyla da tanınan Sünbül Sinan Efendi,
mecmualarda rastlanan ilahilerinden çok, halvetiliğin
sünbüliye kolunu kurmuş olmasıyla tanınır. Özellikle din ve tasavvuf alanında yapıt vermiştir. Başlıca yapıtları: Risalet ül-Etvar, Risalet ül-Tahkiki
:
180 SÜNBÜLZADE VEHBİ ye, Risale-i Sünbül der Hakk-1 Zihr-ü Devran (Risalet
ül-Tahkikiye'nin özetlenerek Türkçe'ye çevirisi), vb.
dığı şeyleri içeren takriri sünnet. Fikihtaysa sünnet, Hz. Muhammet'in yapmayı alışkanlık edindiği ibadet anla minda kullanılır. Kur'an'da birçok ayette, sünnetin, Is
Sünbülzade Vehbi
lâm hukukunun bağlayıcı kaynağı sayılması gerektiği belirtilmiştir.
Türk şairi (Kahramanmaraş ?-İstanbul 1809). Müderris
lik, kadılık yapan Sünbülzade Vehbi (asıl adı Meh
meltir), hacegânlık görevinden (1768-1775) sonra İran'a elçi gönderildi (1775). Görevinin bitiminde Bag
dat'a dönüp (1776), vali Ömer Paşa'yla arası açıldı. Iha
netle suçlanarak, öldürülmesine ferman çıkınca İstan
bul'a kaçıp, bağışlandıysa da, uzunca bir süre görev
alamadı. Daha sonra çeşitli yerlerde kadılıklarda bulun du.
Eğlenceye, dünya zevklerine düşkün biri olarak nite
lenen Sünbülzade Vehbi, bu eğilimini şiirlerine de yan
sıtmış, yerel konular seçip, günlük yaşayışa ilişkin de
yimlerden ya da yerel deyişlerden yararlanmıştır.
Başlıca yapıtları: Divan (1837), Lütfiye-i Vehbi (manzum nasihatname), Tuhfe-i Vehbi (Farsça'dan Türkçe'ye manzum sözlük), Nuhbe-i Vehbi (Arap ça'dan Türkçe'ye manzum sözlük), Şevkengiz (cinselli
ği ve eşcinselliği tartışan iki kahraman çevresinde geli şen bir mesnevi; Enderunlu Fazıl'ın mesnevileriyle bir
likte basılmıştır, 1869).
Sündiken dağları İç Anadolu Bölgesi'nde dağ sırası. Yukarı Sakarya Bölü mü ile Batı Karadeniz Bölümü arasında doğu-batı dog. rultusunda uzanan, Porsuk ve Sakarya vadilerini birbi
rinden ayıran Sündiken dağlarının yükseltisi, Sündiken tepesi'nde 1770 m'yi, Taştepe'de 1 685 m'yi bulur. Bū
yük bölümleri çıplak, doğu kesimleri karaçam ormanla rıyla örtülüdür.
sünnet (folklor) Erkeklik organının baş bölümünü örten derinin (sünnet derisi) çepeçevre kesilmesi işlemi. Bütün İslâm ülkele
rinde dinsel bir gereklilik olan erkek çocukların ergenlik çağında sünnet edilmeleri, eski Mısır'da, İ.Ö. III. binyıl
da ortaya çıkmış bir gelenektir. Kenanlılardan İbranile re geçmiş, Hz. Muhammet tarafından da korunarak, bir hadisle öğütlenmiştir. Günümüzde, müslümanların ve musevilerin yanı sıra, birçok Batı ülkesinde de, temizlik
amacıyla çocuklarını sünnet ettirenlerin sayısı artmak
tadır. Türkiye'de geleneksel olarak sünnet, bir düğünle gerçekleştirilir. Sünnetin gerçekleştirilmesinden sonra, düğüne katılanlar çocuğa çeşitli armağanlar verir.
sünnilik Ehli sünnet mezhebi. Yaygın anlayışa göre şiiliğin karşıtı bir mezhep olan sünnilik, Hz. Muhammet'in sünnetini tam bir saygı ve bağlılıkla izlemekle nitelenir. Bu yüz
den sünnilik, Kur'an ve sünnetin felsefi kurgularla saptı rılmasına karşı çıkar; metafizik konularda, felsefe ku
ramları yerine, Kur'an ve sünnette verilen bilgilerin ol
duğu gibi benimsenmesini savunur. Hilafet konusun
daki anlaşmazlıkları, dinsel değil, siyasal olaylar sayar ve geçmişte kaldıklarını, sürdürülmemeleri gerektiğini
savunur. İki ana kolu eşariye ve maturidiyedir; ibadet
ve hukukla ilgili görüşleri, dört mezhepte (hanefilik, şa fiilik, malikilik, hanbelilik) ortaya konmuştur.
süngerler
süperiletkenlik
Denizlerde yaşayan ilkel çokhücreli organizma şubesi. Hücreleri arasında hemen hiçbir eşgüdüm bulunmadı
Mutlak sıfıra 25 dereceden daha yakın sıcaklıklarda or taya çıkan, maddenin elektrik direncini yitirmesi olayı.
ğı için bazı uzmanların “koloni halinde yaşayan birhüc
Geçiş sıcaklığı (Tc) denilen sıcaklıklarda, madde içinde
reli hayvanlar" diye de tanımladıkları süngerler (Bil. a. Porifera) şubesi üyelerinde, ağız, sindirim boşluğu, si nirler, kaslar, hareket yeteneği yoktur. Ama bütün bun
ki bütün elektrik direnci ortadan kalkar. Bu sıcaklık dü
lara karşın, biçimleri ve yapıları oldukça özgün çokhüc
hal“). Geçiş sıcaklığının altındaysa, “süperiletkenlik ha
reli organizmalardır. Tatlı suda yaşayan 150 tür dışında, süngerler şubesi üyelerinin çoğunluğu denizde yaşar;
li” ortaya çıkar; direnç ortadan kalkığı için, malzeme den geçen elektrik akımları ısı vermezler. Dolayısıyla,
bazılarının genişliği 1 m'yi bulursa da, büyük bölümü kayalar üstünde küçük ve düzensiz yığınlar oluşturur.
Obūr hayvanlardan çok farklı biçimde yaşayan sünger ler, bütün yüzeylerini kaplayan gözeneklerden koloni ye giren su akıntılarının getirdiği yiyecek tanecikleriyle
beslenirler; içlerindeki kanallarda bulunan ve bazı bir hücrelilerdekine çok benzeyen çok küçük boyutlu
kamçılı hücreler, bu tanecikleri sudan süzüp, su dalga sini dışarı atarlar. Yapıları, kalsiyum ya da silisten oluş muş iskeletsi iğneciklerle ya da bir lif örgüsüyle destek lenmiştir.
sünnet (din) Hz. Muhammet'in söz, davranış, uygulama ve onayla ri. Kur'an'dan sonra İslam'ın ikinci kaynağı olan sünnet,
hadis biliminde üçe ayrılır. Hz. Muhammet'in sözle koyduğu kurallar olan kavli sünnet (sünnet-i kavliye); Hz. Muhammet'in yaptığı iş ve uygulamalarla koyduğu fiili sünnet (sünnet-i fiiliye). Hz. Muhammet'in onayla
zeyinin üstünde, süperiletkenlerin (aşırıiletkenler de denir) özellikleri, öbür metallerinkine benzer ("normal
süperiletkenler, hiçbir enerji yitimine neden olmaksı zin, büyük miktarda akım iletebilirler.
Süperiletkenlik, 1911'de Kamerlingh Onnes tarafın dan bulunmuş ve temel özelliklerinin ideal olduğu dü
şünülmüş, ancak 1933'te Meissner, süperiletkenliğin,
güçlü magnetik alan uygulandığında bozulabildiğini or taya koymuş ve kritik alan değeri (Hc) altında, magnetik
Bazı Süperiletkenler ve Kritik Alan Değerleri Metal Kadmiyum
Çinko
Aliminyum
Indiyum Kalay Civa
Kurşun
Geçiş sıcalığı
Kritik alan değeri
(T; kelvin)
(Hc; örsted)
0,56
30
0,88
53
1,19
99
3,407
283
3,722 4,15
306
7,18
803
411
SÜT akının süper iletken malzemeden uzaklaştığını göster miştir. Başka bir deyişle, süperiletkenler, kritik bir sıcak lik ve magnetik alan içinde, idealdiamagnetik malzeme halini alırlar. Kritik magnetik alanın bir sonucu olarak,
181
süsen
Süsengiller ailesinden, 200 türü bulunan bitki cinsi. Ku
zey yarıkürenin iliman bölgelerinde yaygın biçimde ye
süperiletkenden geçen en büyük akım sınırlı kalır; çün kü elektrik akımıyla birlikte bulunan magnetik alan, ya
vaş yavaş süperiletkeni normal hale getirir. Bununla bir
likte, bir milyon amper/cm²'ye yaklaşan akımlar, düşük
magnetik alanlarda, bazı süperiletken maddeler tara fından iletilebilmektedir. Ayrıca, sıcaklık düştükçe, sü
periletkenin kritik alan değeri artar ve bu cisimler, kritik
sıcaklığın çok altındaki sıcaklıklarda da kullanılabilirler.
süperrealizm: Bk. FOTOGERÇEKÇİLİK. Süphan dağı Doğu Anadolu Bölgesi'nde sönmüş yanardağ. Van gö
lünün kuzey kenarında yükselen (4058 m), Türkiye'nin Ağrı dağından sonra en yüksek yanardağı olan Süphan dağının doruk kesiminde, çapı 400 m'yi bulan bir krater çukurundan, büyük bir buzul dili sarkar. Yamaçları bozkır bitkileriyle örtülüdür.
Sürelsan, İsmail Baha
Çok çeşitli renklerde melez çeşitleri yetiştirilen sūsen cinsi
üyelerinin, bazı çeşitlerinin çiçekleri görünüş bakımından orkideleri andınır. Günümüzde birçok sūsen türünün
köksaplarından parfüm sanayisinde yararlanılmaktadır.
Türk bestecisi (Bursa 1912). Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi'ni bitiren Ismail Baha Sürelsan, Ziraat Bakanlı
ğı'nda çeşitli görevlerde çalıştı. Zirai Donatım Kurumu başdanışmanlığında bulundu. Arel Okulu'nun en başarılı temsilcilerinden sayılan
İsmail Baha Sürelsan'ın besteleri, Batı müziği öğeleri ile
tişen süsen (Bil. a. İris) cinsi üyelerinin boyları 80 cm'yi
bulabilir; büyük ve gösterişli çiçekler açarlar. Parklarda ve bahçelerde süsbitkisi olarak yetiştirilirler.
Türk makam ve motiflerinin bir bileşimidir. Ezgileri çok sesli bir yapıtın bir bölümü izlenimini verir.
süsleme sanatları
Yaz günleri (nihavent), Güle sor (buselik), vb.
eşyalar, süsleme öğeleri üretmeyi amaç alan sanatları topluca belirten terim. Mobilyacılık, sanat seramikçiliği,
Başlıca şarkıları: Sandal (acemaşiran), Rakkas (rast),
sürrealizm: Bk. GERÇEKÜSTÜCÜLÜK.
Estetik bir amaç taşıyan, kullanıma yönelik (ya da değil) duvar halıcılığı, vitraycılık, mücevhercilik, vb. pek çok dalı içeren süsleme sanatlarını, öbür sanat dallarından
ayırmak zordur. Zaten pek çok sanatçı da, asıl sanat
sürüngenler Bedenleri genellikle kuru, pullu bir deriyle ya da kemik
plakalarla kaplı omurgalı sınıfı. İkinci Zaman'da ortaya
çıkan, dinozorlarla aynı atadan türedikleri sanılan sü
rüngenler (Bil. a. Reptilia) sınıfının günümüzdeki temsil
dallarının yanı sıra, süsleme sanatlarıyla uğraşmışlar, sözgelimi Raffaello duvar halısı desenleri çizmiş, Picas
so seramik üstüne resimler yapmıştır.
süspansiyon
cilerini kertenkeleler, yılanlar, ikiyönlü kertenkelegiller,
Taşıtlarda, yol üstündeki düzensizliklerin yol açabile
rurlar. Memeliler ve kuşlar gibi, embriyoyu sıvı dolu bir
dingillere dağıtan yay, gövde, vb. parçalar bütünü. Sūs pansiyon otomobilde, aracın ilerlemesine katkıda bu
timsahlar, kaplumbağalar ve noktalıkamadişler oluştu kesede tutan zarlar içeren yumurtalar üretirler (bu ortak
ceği darbelerin etkisini azaltmak için, taşıtın ağırlığını
özellikleri nedeniyle sürüngenler, kuşlar ve memeliler,
lunmayan hareketsiz kütleler ile tekerlekler arasına gi
yumurta, ikiyaşayışlıların çoğunda görülen üreme biçi minden çok önemli bir farklılık taşır: Ikiyaşayışlıların ço
titreşimler gibi hareketlerle karşı karşıya kalabilir. Bun
"amniyo keseliler" diye tanımlanırlar). Amniyo keseli
ğunun yavruları, belirli aşamalardan sonra yetişkinlerin
ren esnek bir sistemle sağlanır. Çalışma durumunda otomobil, sıçrama ve ağırlık merkezi çevresinde açısal lar, ağırlık merkezine eklemli ve hareketli düzenekten
görünümünü alırken, yumurtadan çıkan sürüngen yav
oluşan bir içbağlantı kullanılarak ve süspansiyonlar şasi
mündedirler; dolayısıyla sürüngenler suda yaşayan lar
bağlanarak önlenebilir. Demiryolu taşıtlarındaysa, dü
kanlı olmaları yönünden, ikiyaşayışlılara benzerler: Sü rüngenlerin beden sıcaklıkları da, çevre sıcaklığını em
her dingil kutusu arasına yerleştirilen yaprak yaylardan, bojili gereçlerde de boji şasisi ile dingillerin arasına yer leştirilen sarmal ya da yaprak yaylardan oluşmuştur.
ruları, ana-babalarının minyatür birer kopyası görünü
nin aynı tarafındaki tekerleklerin önüne ve arkasına
va (iribaş) evresini atlamış olurlar. Buna karşılık, soğuk
şey doğrultulu süspansiyon, şasi ile dingilli vagonlarda,
melerine bağlı olarak değişir. Oysa kuşlar ve memeliler sıcak kanlıdırlar. Görüldüğü gibi, yalnızca sürüngenlere özgü hiçbir yapısal özellik yoktur ve aslında sürüngen
süt
noktada yer alırlar.
Memelilerin dişilerinin yavrularını beslemek için ürel
ler, ikiyaşayışlılar ile kuşlar ve memeliler arasındaki bir
182 SÜT ASİDİ
tikleri besin değeri yüksek sıvı. Başlıca bileşenleri su, süt şekeri (laktoz), yağ ve protein olan süt, yüksek oranda kalsiyum ve vitamin içermesine karşılık, demir bakımın dan yoksuldur. Meme bezlerinde karmaşık bir kimya sal ve fiziksel tepkimeler dizisi sonucunda oluşur. Ge belik sırasında, meme bezleri hormonların etkisiyle bü yür; aynı zamanda, salg, hücreleri ile süt kanalları da, yavrunun doğumundan sonra süt üretip salgılamaya hazırlanırlar. Hayvan sütlerinin tümü son derece besle
yici olmakla birlikte, her türūn sütünün bileşiminde, yavruların büyüme düzenine ve yaşlarına göre farklılık lar gözlenir. Sözgelimi, tavşan sütü protein açısından
zengin olduğundan, yavru tavşanların ağırlığı bir hafta içinde doğum ağırlıklarının 2 katına çıkar. Oysa insan
Süveyş Mısır'da liman kenti. Süveyş körfezi kıyısında, Süveyş kanalının güney ucunda, Kahire'nin 130 km doğusun da yeralan, aynı adlı ilin merkezi olan Süveyş'in nüfusu 395 000'dir. Liman işlevlerinin yanı sıra, önemli bir pet
rol sanayisi (rafineriler, petrokimya fabrikaları, vb.) merkezi olan Süveyş'te, öbür sanayi tesisleri arasında
gübre fabrikaları, kâğıt fabrikaları, iplik fabrikaları, vb. sayılabilir. Süveyş Kahire'ye bir demiryolu ve bir kara yoluyla bağlıdır.
Süveyş kanali
sütü öbür sütlerden daha az protein içerir ve bebekle rin ağırlıklarının doğuma oranla 2 kat artması, yaklaşık 6
Süveyş körfezi (Kızıldeniz'in kuzeybatı ucu) ile Akde niz'i birbirine bağlayan kanal. Güney ucundaki Süveyş
ay sürer. İnsanda, doğumdan yaklaşık 2 gün sonra me melerdeki süt kanallarından süt gelmeye başlar; "ko
kenti ile kuzey ucundaki Port Said kenti arasında yera
lostrum" adı verilen sarımsı ilk salgı, bebeği enfeksiyon lardan korur.
süt asidi: Bk. LAKTİK ASİT.
Sütçü İmam Türk Kurtuluş Savaşı direnişçisi (Kahramanmaraş 1884 ay.y. ?). Uzunoluk camisinde, müezzinlik yapan Sütçü Imam (Hacı İmam da denir), Mondros Mütareke
si'nden sonra kenti işgal eden Fransız askerlerine reh
berlik yapan birkaç Ermeni gencinin, mahalle hama mindan çıkan kadınlara sarkıntılık etmeleri ve engel ol mak isteyenleri yaralamaları üstüne, içlerinden birini öldürüp dağa çıktı(31 Ekim 1919). Birkaç yakınını öldü
ren Fransızların, direnişin yaygınlaşması üstüne Kahra
manmaraş'ı birkaç ay sonra boşaltmak zorunda kalma
larıyla, kente döndü. Kahramanmaraş'ta kurulan üni
Suvers hanalından geçen bir genu.
lan, uzunluğu 161 km olan Süveyş kanalının trafiği, İkin
ci Dünya Savaşı'ndan sonra, Ortadoğu'dan Batı Avru
versiteye adı verildi.
pa'ya petrol taşımacılığının artışına bağlı olarak büyük
sütleğen
karşılık, derinliğinin (10,30 m) aynı kalması nedeniyle, Süveyş bunalımı'nın ardından 1975'te yeniden açılma sından sonra, trafikte önemli bir düşme görülmüştür.
Sütleğengiller ailesinden, 1000'i aşkın türü bulunan bit
ki. Iliman ve tropikal bölgelerde yetişen sütlegen (Bil a. Euphorbia) cinsi üyeleri, otsu ya da odunsu, biryıllık ya da çokyıllık bitkilerdir. Ortak özelliklerinin başlıcası, sü
bir artış göstermiş, ama tankerlerin sürekli büyümesine
Bu yüzden, günümüzde de önemini korumakla birlik te, Asya ile Avrupa arasındaki deniz ulaşımı tekelini yi tirmiştir (ulaşım, büyük ölçüde, Kap burnu yoluna yö nelmiştir).
tü andıran renk ve kıvamda, son derece zehirli bir özsu
TARİH
salgılamalarıdır. Yapraklı otsu türleri, Avrupa'da ve Ak deniz çevresi ülkelerinde, bahçelerde bordür bitkisi
Fransız Ferdinand de Lesseps'in 1854'te Misir hıdivi Sa
olarak kullanılır.
kanalın açılışından sonraki 99 yıl için işletme ayrıcalığı)
it Paşa'dan, Süveyş kıstağı'nda bir kanal açma izni (ve alarak, 1858'de Evrensel Süveyş Deniz Kanalı Şirketi'ni
sütun
kurmasından sonra, İngiltere'nin muhalefetine karşın,
Çembersi ya da çembere yakın kesitli gövdesi düz, yiv
çalışmalar 1859-1863 ve 1866-1869 yılları arasında sürdürüldü. Kanal 1869'da, Fransız imparatoriçesi Eu génie tarafından hizmete açıldı. 1875'te hidiv İsmail Pa şa'nın hisselerini satın alan ingiliz hükümeti, Süveyş şir.
sütun, tek başına taşıyıcı olarak kullanılabileceği gibi,
keti'nin en büyük hissedarı olduysa da, kanalın askeri denetimini üstlenmiş olan İngiliz birliklerinin 1954
bir öğe olabilir. Eski Mısır'da sütunlar genellikle lotus ya
Temmuz 1956'da kanalı ulusallaştırdı. Bunun üstüne
Üstünde genellikle, sütun başlığı adı verilen bir başlık bulanan ve çoğunlukla bir tabana oturan düşey taşıyıcı,
li, kabartılı, halkalı, çeşitli biçimlerle bezeli, vb. olabilen bir dizi biçiminde yinelenen ikiz, gõmme ya da yapışık
da papirüs biçiminde, çok renkli olarak yapılmış (göv
deleri demet biçimindeydi), Ahemeniler döneminde
Iran'da, başlığı, arasına bir tavan kirişinin oturduğu iki
boğa ya da kartal başı ve ön ayaklarından oluşan anıtsal
bir sütun tipi geliştirilmiştir. Ama sütuna gerçek bir bi çim ve ölçüler düzeni kazandıran eski Yunan mimarlığı
olmuş, onu Roma mimarlığı ve Avrupa'da klasisizm dö nemi mimarlığı izlemişlerdir.
1956 arasında Mısır'dan ayrılmalarından sonra, Nasır,
Ingiltere ve Fransa'nın bu karara karşı çıkarak İsrail'i 29
Ekim 1956'da Sina yarımadasına saldırıya geçirmeleri,
ardından da 5 Kasım 1956'da Ingiliz ve Fransız birlik
lerinin Port Said'e çıkarma yapmaları, uluslararası bir
bunalımın (Süveyş bunalımi) patlak vermesine neden oldu.
ABD ile SSCB'nin baskıları ve Birleşmiş Milletler'in
çabalarıyla durum bir ölçüde yumuşadi, Birleşmiş Mil
SVAZİLAND
183
letler kuvvetleri, yeni bir askeri müdahale olasılığını ön lemek için, kanal bölgesine yerleştiler; kanalı devletleş.
tirmiş olan Misir da, şirket hissedarlarına tazminat öde meye başladı. Ama Süveyş kanalının yeniden trafiğe açılması, savaş sırasında Mısır kanaldaki gemileri batıra rak trafiği kesmiş olduğu için, özel çalışmalardan sonra, ancak 1975'te gerçekleştirilebildi.
Svalbard
Kuzey Buzdenizi'nde Norveç'e bağlı takımada. Nor
veç kıyılarının 645 km kuzeyinde yeralan Svalbard ada
larının yüzölçümü 62 700 km², nüfusu 3 700, merkezi Spitzberg adasındaki Batı Spitzberg kentidir. Spitzberg,
Kuzeydoğu Toprağı, Barenis adası, Prins Karl adası, Kö nig Karl adası ve Bear adasının yanı sıra, birçok küçük
ada içeren Svalbard adaları, adlarının 1194'ten kalma
metinlerde geçmesine karşın, ilk olarak 1596'da Willi
SVAZİLAND KRALLIĞI
lunmuş, XVIII.-XIX. yy'larda balina avcılığı üssü olarak
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 17 363 km. Baş
kır, demir filizi, fosfat, çinko, madenkömürü, vb.) ötürü
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 859 000;
yeti'nin 1920'deki kararıyla Norveç'e verilmiş, ama
(1990): Kırsal kesimde % 70; kentlerde % 30. Yil
ABD'nin (1925'ten sonra da SSCB'nin), madenler üs tündeki hakkı güvence altına alınmıştır.
gilizce, siSvati. Başlıca dinler: Hıristiyan, gelenek
am Barents ve Jacob van Heemsberck tarafından bu
kullanılmıştır. Çok sayıda maden bulunmasından (ba
çeşitli ülkelerin hakiddia ettikleri adalar, Milletler Cemi Danimarka, İtalya, Hollanda, İsveç, İngiltere ve
Svaziland
kenti: Mbabane (95 000 nüf.; 1991 tah.).
nüfus yoğunluğu: Km'ye 49 kişi. Nüfus dağılımı lik nüfus artış hızı (1991): % 3,2. Resmi dilleri: In
sel dinler.
EĞİTİM VE SAĞLIK, Okuma yazma oranı (1990): Yetişkin nüfusun % 65'i. Üniversite sayısı (1990):
1. Hastane yatak sayısı (1987): 1608. Hekim sayi
Afrika'nın güney kesiminde küçük krallık. Denize kıyısı
si (1987): 80. Ortalama ömür (1991): Kadınlar da- 59; erkeklerde- 51. Bebek ölüm oranı
ları bütünüyle Güney Afrika Cumhuriyeti topraklarıyla
(1991): 1 000 canlı doğumda 101.
bulunmayan, Mozambik'le kısa bir sınır dışında toprak çevrili olan Svaziland, Ingiltere'nin himaye bölgelerin
den biriyken, 6 Eylül 1968'de bağımsızlığa kavuşmuş. tur.
EKONOMI. GSMH (1991): 563 milyon dolar; kişi başına ulusal gelir: 900 dolar. Etkin nüfus dağılımı
(1989): Tanm-% 36; hizmetler- % 20; sana
YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR
yi- % 14; yapı sanayisi- % 9; geri kalanlar- %
lir: Highveld (“yüksek topraklar"); Middleveld (“orta
lar; dışsatım- 543 milyon dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Güney Afrika Cumhuriyeti, Ingil
dağlarının uzantısı olan Highveld'de, ülkenin en yüksek
tere, ABD. Para birimi: 1 lilangeni- 100 cent.
Svaziland, yüzeyşekilleri bakımından üç bölgeye ayrı topraklar"); Lowveld (“alçak topraklar"). Drakensberg
21. Dış ticaret (1990): Dışalım-651 milyon do
doruğu olan Emlemhe'nin yükseltisi, 1 862 m'yi bulur.
YÖNETİM. Türü: Meşruti monarşi. Yasama gücü: Parlamento. Yönetim bölümlenmesi: 4 yönetim
ma, vb. birçok irmak doğar. Orta kesimdeki Middle
bölümü.
Bölgenin batı kesiminde, Usutu, Umbulezi, Ngwavu veld, savanalarla kaplı, hafif dalgalı bir yayladır. Doğu kesimdeki Lowveld'se, ortalama yükseltisi 200 m dola
yında kurak, ıssız bir bölgedir. Kenarında, ülkenin doğu sınırı boyunca uzanan Lebombo dağları, bölgeyi Mo
ULAŞIM. Demiryolları (1989): Toplam 370 km. Karayolları (1989): Toplam 2 853 km. Başlıca li manlan: Yok. Başlıca havaalanları: 1.
zambik kıyı ovasından ayırır. Yıllık yağış tutarı High
veld'de 1 651 mm'nin üstünde, Lowveld'deyse 686
Svaziland, yeraltıgelir kaynakları bakımından zengin
mm, yıllık sıcaklık ortalamaları Highveld'de 15 °C,
bir ülkedir. Özellikle Highveld'in batı kesiminde çok
Lowveld'de 22 °C'tır.
büyük Havelock amyant yatağı, demir filizi yatakları, al tin ve kalay filizi yatakları yeralır. Mpaka'da bitümlü ko mür çıkanlır. Maloma'da da antrasit yatakları bulun muştur. Middleveld'deki savanalar, hayvancılığa elve
F
co
131 19
17
2
1
1
10
Svaziland'ın başkenti Mbabane'de, kırmızı
rişlidir; ayrıca, dışsatıma yönelik tarım yapılır.
dikdörtgenlerle aylık sıcaklık
şan Svazilerin oluşturduğu ülkede, resmi diller ingilizce
ortalamalan, mavi
ve siSvati dilidir.
dikdörtgenlerle de aylık yagus 0
SM
NMT
ortalamalari
verilmiştir.
Güneydogu Afrika'da yeralan
10
Svaziland, bozkır
etkileri taşıyan yağışlı astropikal Mbabane
iklim etkisindedir.
Toplam nüfusun % 90'dan çoğunu Nguni dili konu
Svaziland ekonomisinin bütün kesimlerinde, ikili bir yapı gözlenir: Tarim, ormancılık, sanayi ve ticareti içe
ren modern kesim, bütünüyle beyazlanın denetiminde
dir; Svazilerin uğraştıkları geleneksel kesimse, iç tüketi me yönelik tarım (özellikle mısır ve darı) ile hayvancılık tan oluşur. Başlıca dışsatım ürünü, şekerkamışıdır. Ayrı ca meyve, pamuk, et, ormancılık ürünleri, amyant ve
kömür dışsatımı da yapılır. Özellikle tarım ve orman ürünlerinin işlenmesine dayalı sanayi, GSMH'nin yakla
184 SVEDBERG, THEODOR on
което
Duran ایبول اب
Barberton Linube
Haveloc!
Rock ands
P991 Peaks
Tuhanen Mhlume
Raavanaa
Oshoes for
Marute,
Natha
bölümünde önemli keşifler yaptı. Bela Vista,
ORTA VELO Musobno
Lobinhoa HIGHVELDS
MOZAMBIK
Sites
Salamanga
Manap Par
Buna Wema Amsterdam
Nankang NICO
ple Rete!
Spheus
AŞAGI VED Catene
Big Bend
Kuun 2 stebe Hallo Nuoga. NBC
Maduta
Manga
Voor
GONEY AFRIKA
hlangang Labha
CUMN
ZULULAND
SO
LORON
Ootea
autoelen burdes
10 RandWNY& Co M100-777
SVAZİLAND
Metre
000
Başkentlerin alti çizimit
Demiryolu En Yuksek Nokulai
belirtilmiştir
Svevo, italo İtalyan yazarı (Trieste 1861-Motto di Livenza 1928).
Una vita (Bir Yaşam,1892) ve Senilita (Yaşlılık, 1898) ad li romanlarının ilgi görmemesi üstüne kayınbabasının
sanayi işletmesinin yöneticiliğini üstlenen Italo Svevo
(asıl adı Ettore Schmitz dir), yayınlamamakla birlikte kı
sa öyküler, oyunlar ve güncesini yazmayı sürdürdü. Dostluk kurduğu Joyce'un yüreklendirmesiyle, Birinci
Dünya Savaşı sırasında incelemiş olduğu Freud'un etki sinde, özyaşamöyküsünden etkilendiği içe bakış roma ni Zeno'nun Bilincini (La Conscienza di Zeno, 1923)
yayınladı. Oyunlar içeren Commedie (Oyunlar) ve Sag gi e Pagine Disperse (Denemeler ve Dağınık Sayfalar)
Im
Yalnuca Onernli kentler
Olçek !!)
mek için yeniden yola çıktı(1898). Parry adasının doğu
Gota
Mbabang clothes
pan Otto Neumann Sverdrup, Nansen'le birlikte Kuzey kutbu seferine çıktı: Fram gemisini hasara uğratmadan geri getirmeyi başarıp (1896), aynı gemiyle kutba git
adlı kitapları 1960'ta yayınlandı.
1)
im
0
şık dörtte birini sağlar. Güney Afrika Cumhuriyeti Bots
vana ve Lesoto'yla gümrük birliği oluşturmuş olan Sva
ziland'ın dışalımının büyük bölümü ya Güney Afrika Cumhuriyeti'nden gelir ya da bu ülkeden geçmek zo rundadır; zaten ekonomi de Güney Afrika Cumhuriye ti'ne sıkıca bağımlıdır. TARİH VE DEVLET YAPISI XIX. yy. başlarında Svazilerin yerleştikleri günümüzde ki Svaziland toprakları, 1879'da altın bulunmasından
sonra, Avrupalıların akınına uğradı ve 1894'te Boerle
rin Transvaal Cumhuriyeti'ne bağlandı. İngilizlerin Bo erleri yenmelerinden sonra, Ingiltere'nin himaye böl gelerinden birine dönüştürülen (1903) ülkeye, 1968'de bağımsızlık tanındı ve meşruti bir krallık kuruldu. 1921-1982 arasında ülkeyi yöneten kral Sobhu
za'nın, 1973'te Anayasa'yı yürürlükten kaldırıp, bütün yetkileri üstlenmesinden sonra, 1978'de çıkarılan yeni
Anayasa'yla üyelerinin bir bölümü iki dereceli seçim sistemiyle seçilen, bir bölümü de kral tarafından atanan bir Millet Meclisi kuruldu; ama alacağı her türlü kararın, kral tarafından onaylanması zorunluluğu getirildi. Sob huza'nın ölümünü izleyen iktidar çekişmesinden son
ra, yerine geçen oğullarından Makhosetive, Nisan 1986'da kral Mswati III adıyla taç giydi.
Svedberg, Theodor Isveçli kimyacı (Valbo 1884-Koppanberg 1971). Upp sala, Groningen, Harvard ve Oxford üniversitelerinde
Svoboda, Ludvik Çek subayı ve devlet adamı (Moravya 1895-Prag 1979). Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Avusturya-Ma
caristan ordusunda görev alan Ludvik Svoboda, sonra Ruslar tarafına geçip Çek alayına katıldı. Çekoslovakya
Cumhuriyeti kurulunca yurduna dönüp (1920), İkinci Dünya Savaşı'nda, Polonya ordusundaki Çek birliğini kurdu. Polonya Almanlar tarafından istila edilince SSCB'ye gidip, Çek tugayını oluşturdu. Savaştan sonra
Çekoslovakya Savunma bakanlığına getirilip, stalinci temizlik hareketi sınırında tutuklandıysa (1950) da, kısa
süre sonra serbest bırakıldı; ama geri planda kaldı. 28 Mart 1968'de cumhurbaşkanlığına seçilip, Varşova Paktı ülkelerinin Çekoslovakya'ya müdahalesinden
sonra da görevde kaldı. 1975'te cumhurbaşkanlığın dan ayrıldı.
Swift, Jonathan Irlandalı yazar (Dublin 1667-ay.y. 1745). Uzak akrabası sir William Temple'ın katipliğini yapan Jonathan Swift, anglikanlığı benimseyerek The Tale of a Tub (Bir Fıçının
Öyküsü, 1704) adlı yapıtında, kiliselerin uzlaştırılmasını
savundu. Eskiler ile Yeniler tartışmasına katılıp (The Battle of the Books (Kitapların Savaşı, 1704)), Ester
Johnson'ın eğitmenliğini yaparak, Journal to Stella(Stel la'ya Günlük, 1784'te yayınlandı) adlı yapıtını onun için yazdı. Siyaset kavgalarına karışıp, Irlanda'nın özgürlü
ğü davasını savunarak, birçok yergili yazı yayınladıktan
(Drapier's Letters (Kumaşçının Mektuplari, 1924]) son
öğrenim gören Theodor Svedberg, Uppsala (1912) ve Wisconsin (1923) üniversitelerinde ders verdi. Koloyit ler, molekül ağırlığı, yüksek çözeltiler ve maddenin ya
ra, kilise yaşamında ve duygusal yaşamında uğradığı
Kimya Ödülü'nü aldı.
klasik Ingiliz edebiyatının başlıca yazarları arasında
Sverdlovsk: Bk. YEKATERINBURG.
Obür yapıtları: A Meditation Upon a Broomstick (Bir Süpürge Sapı Üstüne Düşünceler, 1710), Argument
pısına ilişkin çalışmaları sonucunda, 1916'da Nobel
düş kırıklıklarının etkisiyle, Ingiliz toplumunu ve ça
ğinin uygarlığını eleştiren yergili romani Gulliver'in
Seyahatleri'ni (Gulliver's Travels, 1726) yayınlayarak, yeraldı.
Against Abolishing Christianity (Hıristiyanlığın Yürürlük
Sverdrup, Otto Neumann
ten Kaldırılması Üstüne Kanit, 1708), The Conduct of the Allies (Müttefiklerin Tutumu, 1711), Verses on the
Norveçli denizci ve gezgin (Bindal, Helgoland 1854
1731), Rhapsody on Poetry (Şiir Üstüne Rapsodi,
Oslo 1930). Kuzey denizine ve Grönland'a seferler ya
Death of Dr. Swift (Dr. Swit'in Ölümü Üstüne Dizeler, 1733), vb.
SZCZECIN
185
Swinburne, Algernon Charles
ya'nın güneydoğu kıyısında yeralan, Yeni Güney Galler eyaletinin merkezi olan Sydney'in nüfusu 3 657
Ingiliz şairi (Londra 1837-ay.y. 1909). Bir amiralin oğlu olan Algernon Charles Swinburne, Eton ve Oxford'da
000'dir. Liman etkinliklerinin (yılda 30 Mt trafik) yanı sı
öğrenim görüp, Oxford'da Raffaello öncesi akımın
petrol rafinerileri, dokuma sanayisi, vb.) önemli ölçüde
temsilcilerinin ve Browning'in etkisinde kaldı. Eskiçağ
ra sanayinin (metalürji, besin sanayisi, kimya sanayisi,
geliştiği kent, aynı zamanda da önemli bir kültür (Avus
edebiyatına ve yabancı edebiyata eğilerek, eski Yunan
turalya müzesi, Yeni Güney Galler Galler Uygulamalı
Victor Hugo'dan) de etkilendi. 1865'te yayınladığı ilk önemli yapıtı Atalanta in Calydon'la (Atalanta Kaly don'da) İngiliz şiirinin köklü bir yenilemeden geçeceği
(Sydney Universitesi, Yeni Güney Galler Universitesi,
yazarlarından ve Fransız romantizminden (özellikle
umudunu uyandırıp, manzum bir tarihsel dram yazma
denemesine girişerek, dev bir üçlü ortaya koydu: Chas telard (1865), Bothwell (1874), Mary Stuart (1881).
Ama aynı zamanda da, büyük bir verimlilikle şiiri yeni leme denemesine girişti: Poems and Ballads (Şiirler ve
Sanatlar ve Bilim müzesi, vb. birçok müze) ve öğretim
Macquarie Universitesi) merkezidir.
1788'de kaptan Arthur Phillip tarafından bir ceza so mürgesi olarak kurulan Sydney, 1830'dan sonra Ingilte re'den ve çeşitli ülkelerden gelen göçmenlerin yerles
mesiyle gelişmeye başlayıp, 1830 yıllarında ülkede al tin bulunmasından sonra nüfusu hızla arttı. XX. yy. baş larında nüfus bakımından Melbourne'ın gerisinde kal
Baladlar, 1866). Bu arada İtalya'da bütünlüğün sağlan masından esinlenerek, devrimci ateşlilikle dolu siyasal
dıysa da, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yeniden
ve kavgacı bir şiir kitabı yayınladı: Songs Before Sunrise
geldi.
ni sira, imgeler ve uyaklar aracılığıyla dili yenileştirme
Synge, John Millington
(Şafak Şarkıları, 1871). Bu yapıtında, eşsiz lirizminin ya çabasının en güzel örneklerini verdi. Öbür yapıtları: The Queen Mother (Ana Kraliçe, 1860), A Song of Italy (Bir İtalya Şarkısı, 1867), Ode on The Proclamation of the French Revolution (Fransız
Cumhuriyetinin İlanı Üstüne Od, 1870), The Sisters (Kız kardeşler, 1892), vb.
Sydenham, Thomas İngiliz hekimi (Wynford Eagle 1624-Londra 1689). "Hekimlik sanatının ancak uygulaya uygulaya öğreni
lebileceğini" savunduğu için “Ingiltere'deki Hippokra tes” diye adlandırılmış olan Thomas Sydenham, aile
hekimlerinin öğüdüyle tip öğrenimi görüp, Westmins
Avustralya'nın nüfus bakımından en büyük kenti haline
Irlandalı tiyatro yazarı (Rathfarnham, Dublin yakını 1871-Dublin 1909). Uzun süre Paris'te yaşayan John
Millington Synge, Yeats'in öğütlerine uyarak İrlanda'ya, ülkenin en uzak bölgelerinden biri olan Aran adalanna
dönüp, Irlanda folkloruyla ve köylülerle içiçe yaşaya rak, önce anlatı ve şiirler yayınladı; sonra kendine en uygun biçim olan tiyatroyu seçerek, kısa ama verimli meslek yaşamında, güçlerini günümüzde de koruyan birçok oyun yazdı.
Başlıca yapıtları: In The Shadow of the Glen (Dere
nin Gölgesinde, 1903), Riders to The Sea (Denize Gi den Atlılar, 1904), Babayiğit (The Playboy of the Wes tern World, 1907), The Aran Island's (Aran Adaları,
ter ve Londra'da hekimlik yaptı. Observationes Medi
1907), vb.
cae (Tip Gözlemleri, 1676) adlı yapıtında, tedavi ettiği salgın hastalıkları betimledi ve sıtma tedavisinde kına ki na verilmesini önerdi. Çocukluk çaği koresini (Syden
Synge, Richard Laurence Millington
ham koresi) tanımlayıp, kendinin de tutulduğu damla hastalığıyla ilgili önemli bir inceleme yazdı.
Sydney Avustralya'nın en eski ve en büyük kenti. Avustral Sidney'in dış limanı Port Jackson'un girişinde, Danimarkalı mimar Jörn Utzon'un planlarını çizdiği Sidney Operasi. Opera'nın ucunda bulunduğu dar kıstakta, Krallık Botanik bahçesi, Parlamento ve Hükümet binası da yeralmaktadır.
Ingiliz kimyacısı (Liverpool 1914). Cambridge'i bitirdik ten sonra üniversitenin kimyasal araştırma laboratuvar da çalışan (1941-1943) Richard Laurence Millington
Synge, 1943'te Leeds yūn sanayisi laboratuvarına geçti.
Aminoasitlerin ve peptitlerin analiz sorunlarına eğilip, gevişgetiren hayvanlarda proteinlerin sindirilmesini in celedi. Bucksburn'deki Rowett Araştırma Enstitüsü'nün
protein kimyası bölümünün başkanlığına atanip, canlı hücrelerde, proteinler içindeki aminoasitleri ayırmak
için A. J. P. Martin'le birlikte kâğıt kromatografisini buldu ve 1952'de Nobel Kimya Ödülü'nü A. J. P. Martin'le paylaştı.
Syrakusaili Dion: Bk. DION, SYRAKUSAILI. Szczecin
Polonya'da liman kenti. Odra (Oder) irmağı kıyısında,
Baltık denizinden 50 km kadar içerde yer alan Szcze cin'in nüfusu 413 000'dir. Liman işlevlerinin (Silezya'da
çıkarılan madenkömürünün dışsatım limanı) yanı sıra bir sanayi (tersaneler; besin sanayisi; kimya sanayisi;
dokuma sanayisi; vb.) merkezi olan kent, aynı zaman da da önemli bir ulaşım yolları kavşağıdır. VIII. yy'da İslavların kurdukları bir balıkçı köyünün
yerinde gelişen Szczecin, XII. yy'da Pomeranya'nın
başlıca kenti haline geldi. 1360'ta Hansa birliğine katı lip. 1720'de Prusya'ya geçerek, 1945'e kadar Alman
186 SZECHUAN ya'da kaldı. O tarihte Polonya tarafından ilhak edilip, Alman halkı sınır dışı edildi ve yerlerine Polonya'nın do
ğu kesiminden getirilen Polonyalılar ile Ukraynalılar yerleştirildi.
imzalanan anlaşmaya verilen ad. 1443'te bir Haçlı or dusunun başına geçen Macaristan kralı Laszlo IV'ün
Osmanlı kuvvetlerini Niş'te ve Izladi derbendinde yen
diği sırada, Karamanoğlu İbrahim Bey'in de Anado lu'nun orta kesiminde saldırıya geçmesi üstüne, Murat
II, Batı cephesini kapatmak isteyerek Macaristan kralı
Szechuan: Bk. SIÇUAN.
Laszlo IV'e barış önerdi. Bu önerinin kabul edilmesiyle
Szeged
Szeged kentinde imzalanan (12 Temmuz 1444) barış antlaşmasıyla, Sırbistan özerk, ama Osmanlılara bağım
Macaristan'ın güney kesiminde kent. Tisza irmağı kıyı sında, Budapeşte'nin 160 km güneydoğusunda yeralan
geri verilen Eflak üstünde Macaristan'ın egemenlik hak
Szeged'in nüfusu 189 000'dir. Bölgedeki tarım ve hay
li bir devlet olarak yeniden kuruldu ve Macaristan'a 70 000 duka altını ödenmesinin yanı sıra, Vlad Drakul'a kı da kabul edildi.
vancılık (ünlü salamlar) ürünlerinin ticaret merkezi olan
kentte, sanayi de oldukça gelişmiştir: Kimya sanayisi; dokuma sanayisi; kereste, cam ve mobilya fabrikaları; deri işçiliği; vb. Ayrıca, bir turizm (12 000'den çok bo rulu bir org bulunan katedral; XIII. yy'dan kalma kilise yıkıntıları; vb.) merkezidir. 1529'dan XVI. yy. sonuna kadar Osmanlı egemenli ğinde kalan Szeged, 1879'da ırmağın bir taşkınıyla bü
yük ölçüde yıkılmış, çok geçmeden yeniden yapılmış tır.
Szent-Györgyi, Albert von Macar biyokimyacısı (Budapeşte 1893-Woods Hole, ABD 1986). Budapeşte Tıp Fakültesi'ni bitiren (1917)
Albert von Szent-Györgyi, Avrupa'nın çeşitli üniversite lerinde farmakoloji, kimya, biyokimya çalışmaları yap ti. Cambridge'te kimya doktorasını tamamlayıp (1927),
Szeged (1931) ve Budapeşte (1945) üniversitelerinde tibbi ve organik kimya dersleri verdi. Organizmanın
kimyasal tepkilerini ve kas büzülmelerini inceledi. As
Szeged Antlaşması
korbik asidi (C vitamini) bulması ve biyolojik yanmaya
Osmanlı devleti ile Macaristan Krallığı arasında 1444'te
Ödülü'nü aldı.
ilişkin incelemeleri nedeniyle, 1937'de Nobel Kimya
ش
KÛFİ
ش
MUHAKKAK
ش
REYHANi
SS
CELİ TALİK
رش
☺
TALİK ☺ CELİ DİVANİ
DiVANi یش
RIKA
ş
maden yataklarını içeren Şaba ilinin yüzölçümü 496 965 km², nüfusu 4 548 825, merkezi Lumumbaşi kenti
Türk abecesinin yirmiüçüncü harfi. Latin abecesinde
dir. Yükseltisi Kundelurgu doruğunda 1 600 m'yi bulan
bulunmayan ş/ş harfi, Türk abecesinde, Göktürk abe
bir yaylada yeralan ilde, bakır, maden kömürü, altın,
cesinden (yalnızca sözcük sonunda) başlayarak görü
kobalt, gümüş, kalay ve manganez çıkarılır. Tarım da
lür.
gelişmiştir: Tütün, pamuk, yağ palmiyesi, vb. yetiştirici
Sesbilgisi açısından, ş sesi daraltici, dişeti damaksıl, ötümsüz bir ünsüzdür. Türkiye Türkçesi'nde ön hece
ligi.
de az, iç ve son hecelerde sık rastlanır.
Şadli Bin Cedid
Şaanşi Çin'in orta-doğu kesiminde il. Yüzölçümü 195 800
Cezayirli subay ve devlet adamı (Butelca, Annaba yakı
(Çinçe Shaanxi) ilinin dağlık güney kesiminde, yükselti ler Daba Şan dağlarında1 500-2 400 m arasında deği şir; Çin Ling Şan dağlarındaysa ortalama 2 400 m dola
tıldı. Devrim Konseyi üyeliğine getirilip, 1969'da albay
km², nüfusu 32 882 403, merkezi Şian kenti olan Şaanşi
yındadır. Ona kesimi Viy Hi vadisiyle kaplı olan ilin ku zey kesimindeki yaylanın yükseltisi ortalama 900 m'dir.
Voy Cing, Han, vb. armakların suladığı Şaanşi'de, başlıca gelir kaynaklarınutarim (tahil, meyve, tütün, vb.) ve ma
dencilik (demir filizi, maden kömürü ve petrol yatakları)
ni, 1929). Bağımsızlık savaşında çarpışan Şadli Bin Ce
did, 1964'te Oran askeri bölgesi komutanlığına getirile rek, Ben Bella'yı deviren (1965) hükümet darbesine ka
lığa yükseltilerek, Bumedyen'in ölümünden sonra Ulu sal Kurtuluş Cephesi genel sekreterliğine atandı. 1979,
1984 ve 1988'de üstüste cumhurbaşkanlığına seçilip,
1989Şubat'ında yeniAnayasa'yı oylatarak çok partili re
jimi başlattı. Aralık 1991'deki genel seçimlerin ilk turun da aşırı dinci FIS'in büyük bir başarı kazanması üstüne istifa etti.
oluşturur.
Şaba Zaire'nin güneydoğu kesiminde il. Afrika'nın en zengin
Şafii, eş Şafii mezhebinin kurucusu (Gazne 765-Fustat 820). Ku
reyş kabilesinin Haşimi soyundan olan eş-Şafii (tam adı
ŞAHİN GİRAY 187 Imam Ebu Abdullah Muhammet BinIdris eş-Şafii dir),
Mekke ve Medine'de öğrenim gördü. 796'da Yemen'e giderek devlet memurluğu yapıp, alevilerle ilişki kur
makla ve zeydi imami Yahya Bin Abdullah'a biat el
mekle suçlanarak tutuklandı; ama, halife Harunurresit tarafından bağışlandı. Rakka'da ünlü hanefi fıkıh bilgini
Muhammet Bin Hasan Şeybani'nin yapıtlarını incele yip, 804'te Mısır'a giderek ders verdi. 811'de dönüp,
yeniden Mısır'a ve Mekke'ye gitti. Adıyla anılan şafiilik mezhebini kurdu.
Başlıca yapıtları: Risale, Kitab ul-Umm (Ana Kitap, 7
cilt), Kitabu Vasiyet üş-Şafii (Şafii'nin Vasiyet Kitabı), Kitabü Fikh ül-Ekber (En Büyük Fıkıh Kitabı).
Şah Cihan Türk-Hint hükümdarı (Lahor 1592-Agra 1666). Cihan
gir'in oğlu olan, Dekkan valiliği yaparken Marathaların
ayaklanmasını bastırdığı (1616) için adı babası tarafın dan değiştirilen (asıl adı Hürrem'dir) Şah Cihan,
1622'de babasına karşı ayaklanıp, yenilince bağışlan
masını istedi (1626). Babası ölünce (1627) adamların dan Asaf Han'ın kardeşi Şehriyar'ı öldürtmesiyle tahta çıktı (1628). Ayaklanan Bundelkent racasını ve Afgan
beylerinden Cihan Ludi'yi ortadan kaldırıp, Nizamşah lar devletiyle savaşarak, Devletabad'ı kuşattı (1630); ama, ülkedeki kıtlık yüzünden, kuşatmayı bir süre sonra kaldırmak zorunda kaldı. 1631'de eşi Mümtaz Ma
Şahin cinsinin örnek türü şahin (B. buteo), ormanlarda yuva
yapmakla birlikte, açık alanlarda svladigi küçük kemiriciler,
sürüngenler ve ikiyaşayışhlarla beslenir.
memelileri avlarlar. Cinsin örnek türü şahin ya da fare
şahini (Buteo buteo), yaklaşık 50-55 cm boyunda, ge nellikle kahverengi üstüne beyaz kırçıllı bir kuştur.
hal'in doğum yaparken ölmesi üstüne, onun mezarı üs
Şahin Bey
egemenliğini kabul ettirip, Osmanlı-İran Savaşı'ndan
Türk subayı (Gaziantep 1890-ay.y. 1920). Birinci Dün ya Savaşı'nda Yemen cephesinde er olarak çarpışan Şahin Bey (asıl adı Mehmet Saittir), yararlılıklarından
tünde dünyaca ünlü Tac Mahal'i yaptırıp, 1632'de Devletabad'ı almayı başardı. Golkanda ve Bicapur'a
yararlanarak İran'a saldırdı ve Kandehar'a kadar ilerle
di. Iran'ın Osmanlı devletiyle Kasrışirin Antlaşması'nı imzalamasından sonra, oğlu Dara Şüküh komutasında ki bir ordu ile büyük bir Iran ordusu karşı karşıya geldi lerse de, Iran şahı Safi'nin ölmesi, savaşı önledi.
1636'da Bedehşan bölgesinin ve Belh'in ele geçirilme sinden sonra, Özbeklerin çete savaşlarıyla orduyu yıp ratmaları üstüne barış yapıldı ve Belh ile Bedehşan geri
verildi. 1648'de İran şahı Abbas'ın Kandehar'ı geri al ması ve Şah Cihan'ın kenti yeniden almak için yapti Ši üç seferin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından,
1653'te Dekkan'a gönderilen şehzade Evrengzib, Hay darabad'ı aldı; ama babasının buyruğuyla Kutupşahlar la barış yaptı. 1657'de babasının hastalandığını haber alınca kardeşleri Dara Şüküh ve Şüca'yı yenip, Murat bahş'ı öldürttükten sonra, babası Şah Cihan'ı da Agra
sarayına kapatarak, tahta çıktı (21 Temmuz 1658).
ötürü subaylığa yükseltildi. Savaş sona erince Antep ve
dolaylarında, Fransız birliklerine karşı Kuvayi Milliye'yi
örgütleyip, Antalya bölgesi Kuvayi Milliye komutanı
olarak Antep-Kilis yolunda baskınlar düzenledi ve Kızıl
burun'da 150 arabalık bir Fransız konvoyunu püskürte rek, Antep'teki Fransız garnizonunu erzaksız bıraktı. Fransızların büyük bir kuvvetle Antep'ten çıktığını öğre nince, Kızılburun'da ikinci bir pusu kurdu; ama düşma
nin üstün gücü karşısında Bostancık değirmenine kadar
çekilmek zorunda kaldı ve bir yanına Karayılan ile arka
daşlarını, öbür yanına Boynooğlu Memiş'in kuvvetleri ni alarak mevzilendi. Şiddetli ateş karşısında iki yan ka
nadı çekilmek zorunda kalınca, arkadaşlarının çekilme önerisini kabul etmeyerek, Elmalı köprüsünde tek başı
na son kurşununa kadar savaştı ve şehit düştü (28 Mart 1920). Adina tūrkūler, destanlar yazıldı,
şahdamarı
Şahin Giray
Kanı başa ve beyne götüren aort dallarından her biri.
Kirim hani (õl. Rodos 1787). Sahip Giray döneminde veliahtlığa getirilen (1772) Şahin Giray, Ruslarla antlaş
Şahdamarları(karotis de denir), her iki yanda üçer tane dirler: Ana şahdamarı, iç şahdamarı, dış şahdamanı. İç
şahdamarı, bir aterom plağı tarağından daraltılırsa, bey
ma yapmak amacıyla Petersburg'a giderek, Kırım'ın Rusya'ya bağlanması için bir senet imzaladı. Kinm'a
yatla düzeltilebilir.
dönüp (1774), Rusların yardımıyla gerçekleştirdiği dar beyle hanlığı ele geçirdiyse (1772) de, Osmanlı hükü metinin onu tanımayarak, Kırım'a eski han Sahip Giray'ı
şahin
göndermesi üstüne, Rusya'ya kaçmak zorunda kaldı.
nin kansız kalmasına neden olabilir. Daralma, ameli
Gündüzyırtıcılarıgiller ailesinden, 26 türü bulunan kuş cinsi. Avustralya ve Malezya yarımadası dışında dünya nin her yanında yaşayan şahin (Bil. a. Buteo) cinsiüyele ri, büyük kanatli, ağır uçan, gündüzleri avlanan kuşlar
dır. Havada süzülerek uçabilmelerine karşın, genellikle
kayalıklarda ya da ağaçlarda tüneyerek av kollar ve
apansızın dalış yaparak sürüngenleri, küçük boyutlu
Osmanlı devleti ile Rusya arasında imzalanan Aynalika vak Tenkihnamesi'yle (1779) ömür boyu han olmasının kabul edilmesinin ardından, 1782'de Kınmlılar tarafın
dan kovuldu. Kınm'ı işgal eden Ruslar tarafından yeni
den hanlığa getirildiyse de, çok geçmeden Kırım Rusya tarafından ilhak edildi (1782). Bunun üstüne hanlıktan
indirilip, bir süre sonra Osmanlılara sığınan Şahin Giray, Rodos'a gönderilerek, orada idam edildi.
188 ŞAHİN PAŞA, LALA Şahin Paşa, Lala
dolu'ya gönderdiği Nur Ali Haliſe, Tokat'a girerek Şah
Türk subayı (öl. Niş 1376). Şehzade Murat'ın lalalığına getirilen, öğrencisi tahta çıkınca beylerbeyliğe atanan (1362) Lala Şahin Paşa, Edirne'yi almakla görevlendiril di. Bulgar ve Rum kuvvetlerini yenerek Edirne (1363), Filibe ve Zagra'yı ele geçirmesi üstüne bir Haçlı ordusu
başlattığı ayaklanma (Bk. ŞAHKULU AYAKLANMASI) güçlükle bastırıldı. Yavuz Sultan Selim'in şehzadeler
İsmail adina hutbe okuttu; yandaşlarından Şahkulu'nun
gönderildiğini haber alınca, Hacı İlbey komutasında bir keşif birliği gönderdi (Hacı İlbey, Meriç'i geçen Haçlı birliklerini Sirpsındığı'nda bir baskınla yendi, 1364).
Sonra harekete geçip, Eskiboğa ve Filibe'yi aldı (1364). Murat l'in Bizans seferinde Ferecik kalesini alıp, Niş ku şatması sırasında öldü.
Şah İsmail İran'da Safevi devletinin kurucusu (Erdebil 1486/1487
Serab, Azerbaycan 1524). Uzun Hasan'ın damadı olan Şah İsmail (Ismail Safevi de denir), babası Şeyh Hay dar'ın Şirvan hükümdarı Ferruh Yesar ve müttefiki Ak
koyunlu hükümdan Yakup Bey'le yaptığı savaşta olme si (1488) üstüne, kardeşleriyle birlikte Şiraz'da İstahr ka lesine kapatıldı. Akkoyunlu tahtına çıkan Rüstem Bey
tarafından serbest bırakılıp, ağabeyi Ali'nin Rüstem Bey tarafından öldürülmesi üstüne, mūritleri
tarafından
Geylan hükümdarı Mirza Ali'nin yanına kaçırıldı. Rus tem Bey'in öldürülmesinden (1497) sonra, çevresine
topladığı yedi Türk oymağından müritleriyle Erdebil
bölgesini ele geçirip (1500), babasının öcünü almak için Şirvan hükümdarı Ferruh Yesari'ye saldırdı ve yapı
lan savaşta onu yenerek idam ettirdi. Bakü'yü alarak,
Akkoyunlu hükümdarı Elvend Mirza'yı Nahçivan do
laylarında yenip (1502), Tebriz'e girerek tac giydi ve şah unvanını aldı. 1503'te, Sultan Yakub'un oğlu Murat
Bey'i yenip, peşine düşerek Şiraz'ı ele geçirdi (1504). Kazerun, Firuzkůh, Yezd, Isfahan ve Kazvin'i (1505) ele
geçirip, Dulkadıroğlu Alaüddevle'yi yenerek Erciş, Ah lat, Bitlis, Harput ve Diyarbakır'ı aldı. Elbistan bölgesine
kadar ilerledikten sonra, Irak'a yönelerek Bağdat'ı di
renmeyle karşılaşmaksızın ele geçirdi (1508-1509).
Güçlenmesinden ürken Özbek hanı Muhammet Şey
bani'nin Horasan'a girmesi üstüne elçiler gönderip, çe kilmesi önerisini kabul etmeyen Muhammet Şeyba ni'nin üstüne yürüyerek, Merv dolaylarında, Murgab
arasındaki çekişmeyi kazanarak tahta çıkmasından (1512) sonra, Anadolu'daki Şah İsmail yandaşlarının çoğunu öldürtmesi ve İran'a sefer açması üstüne, 25 Ağustos 1514'te Çaldıran'da yapılan savaşta ağır bir ye
nilgiye uğradı ve eşini, tahtını birakarak kaçmak zorun da kaldı.Tebriz'e giren Yavuz Sultan Selim'in, 15 Eylül 1514'te kentten ayrılmasından sonra, kente döndüyse de, kendini içkiye verdi ve Azerbaycan'da öldü.
Hatayi mahlasıyla Türkçe tasavvuf şiirleri yazmış olan Şah İsmail'in, bir Divan'ı, bir Nasihatname'si ve Aşık ve Maşuk adı altında toplanmış gazelleri vardır.
Şahkulu Ayaklanması Bayezit II döneminde Anadolu'da şii ayaklanması, Safe
vi devletinin kurucusu Şah Ismail'in yoğun propagan
dası sonucunda, Teke yöresinde Tekeli Şahkulu Ba ba'nın (1459-1511) başlattığı (Nisan 1511) Şahkulu
Ayaklanması, Teke sipahilerinden çoğunun da katılma sıyla hızla yayıldı. Antalya subaşısı Hasan Bey ile Şehza de Korkut'un defterdarının komuta ettikleri kuvveti ye nen ayaklanmacılar, Karagöz Paşa'nın gönderdiği bir
likleri de yenerek, Burdur'u bir baskınla elegeçirdiler. Karagöz Paşa'nın Kütahya önlerinde yenilip öldürül mesinden sonra, Bursa'ya doğru ilerledilerse de, Ha
dım Ali Paşa tarafından Kızılkaya boğazında kuşatıldı
lar. Tekeli Şahkulu Baba, Sivas'a doğru çekilirken peşi ne düşen Hadım Ali Paşa'ya Gedikhan'da yakalandı; ama çarpışmada her ikisinin de ölmesi üstüne, iki tara
fin kuvvetleri de dağıldı. İran'a kaçan ayaklanmacılar Sulevi ordusuna alındı.
Şahruh Mirza Timurlu
sülalesinin
ikinci
hükümdarı
(Semerkand
1377-Fişaverd, Rey yakını 1444). Timur'un en küçük oğlu olan Şahruh Mirza, küçük yaşta Semerkand ve
çevresi valiliğine atandı (1394); sonra, Horasan, Sistan ve Mazenderan genel valiliğine (1397) getirildi. Babası
suyu yakınında yendi ve öldürttü (1509). Anadolu'ya
nin ordusunda Halep kuşatmasına ve Ankara Savaşı'na
bir şii propagandası yapurmaya girişti: Osmanlı şehza
darlığını ilan etti. Rakiplerini ortadan kaldırıp, Belh'e se
adamlarını göndererek alevileri örgütlemeye ve yoğun deleri arasındaki taht çekişmesinden yararlanarak Ana
(1402) katılıp, Timur ölünce (1405). Herat'ta hüküm
fer düzenleyerek (1408), ayaklanan Pir Ali Taz'ı öldürt tú ve Sistan'ı ele geçirdi. Maveraünnehir'deki karışıklık ları bastırıp (1409), Şiraz'ı alan Baykara'yı yendi (1416) ve Hindistan'a sürdü. 1427'de Herat Ulu camisinde bir
suikast girişiminden kurtulup, 1429'da ayaklanan İs kender ile kardeşi Cihanşah'ın üstüne yürüdü. Altı yıl süren uzun bir savaştan sonra İskender'i yakalatarak,
öldürtüp, Cihanşah'a da hükümdarlığını kabul ettirdi. Son yıllarını barış içinde geçirip, Herat'ta büyük bir ki taplık kurdurdu.
Şaka Safevi devletinin
kurucusu Şah Ismail, şairliği ile de tanınmış, Hatayi
mahlasıyla yazdığı Türkçe şiirleri,
Azeri edebiyatının
Zulu önderi(? 1787-? 1828). Küçük bir Zulu kabile reisi nin oğlu olan Şaka (ya da Çaka), Zulu önderi Dingisva
yo'nun sarayında büyüyüp, savaşlarda yararlık göster
di. Dingisvayo'nın öldürülmesi üstüne tahta çıkıp
(1816), Zulu devletini ve ordusunu yeniden örgütleye
XVI. yy'daki en güçlú ürünleri
rek, Zimbabve ve Tanzanya'ya kadar saldırılar düzen
arasına girmiştir.
metiyle iyi ilişkiler kurup, üvey kardeşleri Dingaan ve
ledi. Bölgesindeki beyazlarla, özellikle de Kap hükü
ŞAMANLIK Mhlangana'nın düzenledikleri bir komploda başkomu tani Dukuza tarafından öldürüldü.
189
Beyrut ve Amman'a, özel taşıtlarla aşılabilen bir çöl yo
luyla da Irak'a bağlanan kent, demiryolu hattıyla da Ha
lep'e ve Ürdün sınırı yakınındaki Dara'ya bağlanmıştır. 31 km doğusundaki el-Mazza havaalanı, uluslararası
şakrakkuşu
bağlantıyı sağlamaktadır.
Ötleğengiller altailesinden kuş türü. Avrupa ve Asya'da yaygın biçimde rastlanan şakrakkuşu (Bil. a. Pyrrhula pyrrhula), yaklaşık 15 cm boyunda bir kuştur. Erkeğinin sirti gri, butları beyaz, karnı pembe, dişisi zeytin yeşili, butları beyazdır. Ağaçlık alanlarda yaşar; tohumlarla beslenir.
TARIH
Eskiçağ'da bir Arami krallığının başkenti (1.6. XI.-VIII.
yy'lar) olan Şam, Arap fethinden sonra (635-36) sonra
Emevi İmparatorluğu'nun merkezi olunca (660), Di
maşk üş-Şam (ya da kısaca Dimaşk, Dimuşk) adıyla
önemli ölçüde gelişti. Eyyubiler (1176-1260) ve Mem luklar (1260-1516) dönemlerinde, Kahire'den sonra
imparatorluğun ikinci kenti olarak önemini sürdürüp,
şalgam
Yavuz Sultan Selim'in Mercidabik zaferinden (1516)
Turpgiller ailesinden bitki türü. Anayurdu Avrupa olan,
sonra Osmanlı topraklanna katıldı. 1832-1840 arasında
günümüzde dünyanın her yanında yaygın biçimde ye
Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın birlikleri tarafından işgal
edilip, Türk birliklerinin Birinci Dünya Savaşı'nda Nab lus Meydan Savaşı'nda yenilmelerinden sonra Türk egemenliğinden çıktı. Bir süre Fransız işgalinde kalıp, Suriye devletinin başkenti oldu. GÜNÜMÜZDE ŞAM
Barada irmağından derivasyon kanallarıyla akıtılan su ların meyve bahçelerini suladığı Guta vahasının ortasın da yeralan Şam'ın tarihsel kesimi Barada irmağının gü ney kıyısında, modern kesimiyse sağ kıyısında yayılır.
Başkent işlevlerinin yanı sıra, ülkenin başlıca ticaret ve sanayi merkezi olan kentte, geleneksel el sanatlarının Şalgam (B. rapa) yenilebilir kökleri ve yaprakları için,
yüzyıllardan bu yana
yetiştirilmektedir.
tiştirilen şalgam (Bil. a. Brassica rapa), parçalı ve tüylü
(halı tezgâhlari; ipekli kumaş ve pamuklu kumaş doku macılığı; bakır işçiliği; vb.) yanı sıra, modern sanayi kol ları (çimento sanayisi, besin sanayisi, mobilya yapımı, cam fabrikaları, hazırgiyim sanayisi, deri fabrikalar, ba
simcilik, vb.) da gelişmiştir. Ayrıca önemli bir öğretim (şam Üniversitesi, Arap Akademisi, vb.) merkezidir. Tarihsel anıtlarıyla çok sayıda turist de çekmektedir: Emeviler döneminde kalma, yapımına 705'te başlan
yapraklı, sarı çiçekler açan ikiyıllık bir bitkidir. Yenebi
miş, mozaiklerle süslü Ulu cami (kubbesi 1082'de, Sel
len yumuşak, şişkin ve tatlı kökleri ile yaprakları için, çok eski çağlardan bu yana yetiştirilir.
çuklu döneminde yapılmıştır); birçok medrese (Zahiri ye, Selahiye, Aziziye, Adiliye, vb. medreseleri), türbe ve cami; Osmanlı döneminden kalma Süleymaniye tekkesi (1555), Azm sarayı (1749), Dervişiye camisi
Şam
(1571), Sinaniye camisi (1585), vb.
Suriye'nin başkenti ve en büyük kenti. Barada ırmağı kı
yısında, yükseltisi 730 m olan Guta (Ghuta) vahasında, Cebel Kasiyun'un eteğinde yeralan, aynı adlı ilin mer kezi olan Şam'ın nüfusu 1 378 000'dir. Düzgün yollarla
şamanlık Eskiden Asya'nın kuzey ve orta kesimlerinde yaşayan Şam'da, Emeviler döneminden kalma
Ulu cami, VII. yy. başında, halife
Velit'in buyruğuyla yapılmaya başlanmıştır.
Kubbesi, Selçuklular döneminden
kalmadır.
190 ŞAMERON halklarda dinsel-büyüsel inançlar, uygulamalar bütünü.
Altay halkları arasında şamanlık (şamanizm de denir) inancına göre, dünya sonluydu. Insanların sayısının azalması, günahların ve kötülüklerin artması sonucun
da, iyilikler tanrısı Ülgen (göktanrı), dünyayla ilgisini ke
ovalarla kaplı olan Şandong ilinde, başlıca gelir kayna ğını tarım (pamuk, tütün, buğday, vb.) oluşturur. Ayrı ca, önemli ölçüde alüminyum, maden kömürü ve de
mir filizi çıkarılır.
secek, kötülükler tanrısı Erlik her şeye egemen olacak,
Şanghay
herkesin ölmesiyle Ülgen tek başına kalacak ve bir süre
Çin'in nüfus bakımından en büyük kenti. Yangdızı ir mağının denize döküldüğü yer kıyısında yeralan, dün yanın en büyük dördüncü limanı olan Şanghay, 6 200
iyi tannlar ile kötü tanrılar arasındaki savaşlar sırasında sonra, bütün ölülerin dirilmesini buyuracaktı. Şamanlı ğın din adamlarının (şamanlar), kendilerinden geçme yoluyla doğaüstü güçlerle ilişki kurduklarına inanılırdı.
Eski Türkler din adamları için, şaman sözcüğünün yeri ne, kam sözcüğünü kullanmışlardır.
Şameron: BK. SAMİRİYE.
şamfıstığı: Bk. ANTEPFISTIĞI.
lediyelerle birlikte). Pekin ve Tiancin gibi doğrudan doğruya merkezi hükümet tarafından yönetilen Şang. hay, ülkenin başlıca ticaret (limanından, Çin'in toplam dış ticaretinin dörtte birinden çoğu yapılır) ve sanayi merkezidir. Başlıca sanayi kolları arasında demir-çelik
sanayisi, çeşitli makineler yapımı, ulaşım araçları yapı mi, tersaneler, kağıt fabrikaları, ilaç fabrikaları, duyarlı
aygıtlar yapımı, dokuma sanayisi, basımcılık ve yayıncı lik sayılabilir. Aynı zamanda da önemli bir öğretim (çok
Şamir, Izak İsrailli siyasetçi (Polonya 1915).
m'lik bir alana yayılır; nüfusu 13 941 896'dır (çevre be
sayıda üniversite ve yüksekokul) merkezidir. TARİH
Kudüs'e göçüp, bir
sūre Irgun'da çalışan Izak (ya da Yitzhak) Şamir, İsrail
Özgürlük Savaşçıları örgütūnū (Stern grubu) kurdu. 1946'da tutuklanarak Eritre'ye sürülūp, İsrail devleti ku
rulunca sürgünden dönerek, Herut Partisi'nin başkanlı ģina (1970) ve milletvekilliğine (1973) seçildi. 1983 1984'te başbakanlık, 1984-1986 arasında Başbakan
Adina IX. yy'dan kalma belgelerde rastlanmasına kar
şin, ancak Afyon Savaşı'ndan (1839-45) sonra limani nin dış ticarete açılmasıyla gelişmeye başlayan Şang hay, 1871'den sonra Kanton'u geride bırakarak, Çin'in
başlıca limanı haline gelmiştir.
yardımcılığı ve Dışişleri bakanlığı yapıp, 1986'da yeni
Şang sülalesi: Bk. ÇİN (TARİH).
den başbakanlığa atandı. 1992 seçimlerinde çoğunlu ğu yitirince, görevini İzak Rabin'e devretti.
Şanizade Ataullah Efendi: Bk. ATAULLAH
Şamlı Apollodoros: Bk. APOLLODOROS, ŞAMLI.
EFENDİ, ŞANİZADE.
Şankar, Ravi
Şandong
Hintli sithar virtüözü ve besteci (Benares 1920). Çocuk
Çin'in orta-doğu kesiminde il. Kuzey Çin ovasında, Hu anghı'nın (Sarurmak) aşağı kesiminde yayılan Şan
dans topluluğuna katılan Ravi Şankar, daha sonra sithar çalmayı öğrenip, 1950 yıllarından başlayarak Avrupa
yaşta ağabeyi Uday'ın Batı ülkelerinde turnelere çıkan
dong'un (ya da Şandung) yüzölçümū 153 300 km', nu
ve ABD'de çıktığı turnelerle, Hint müziğinin Batı'da ta
fusu 80 392 830, merkezi Cinan kentidir. Tepelik Şan
ninmasına önemli katkılarda bulundu. 1962'de Bom
dong yarımadası(Bohay körfezini Sarı Deniz'den ayırır) ile yükseltisi 1 520 dolayındaki orta kesimi dışında
bay'da, 1967'de Los Angeles'te bir okul kurup, sithar
için koncertoların yanı sıra, baleler besteledi; film mü
Şanghay'ın Vusong
irmağı kıyısındaki
modern kesiminden
görünüş. Çin'in nüfus bakımından en büyük kenti ve başlıca ticaret,
sanayi merkezi olan Şanghay'ın
limanından, ülkenin toplam dış ticaretinin dörtte
birinden çoğu
yapılmakiadır.
ŞANLIURFA
191
TOMM SN DIE ONTACT US 03
Şanlıurfa'nın doğal güzelliklerinden biri olan Halilürrahman gölünden ve aynı adla anılan camiden görünüş. zikleri yazdı. 1968'de özyaşamöyküsünü yayınladı: My
yerle bir edildikten sonra, yeniden kuruldu. Selçuklu
Music, My Life (Müziğim, Yaşamım).
Sultanı Alparslan'ın 1070'te kuşattıgı, ama 50 gün süren bu kuşatma sonunda almayı başaramadığı Urfa, Malaz
şankr
girt Savaşı'ndan (1071) sonra Türkler tarafından iethe
Deride ve mukozalarda gelişen, özellikle cinsel bir has
reyle Urfa Kontluğu'nun merkezi oldu. 1144'te Musul
20 gün sonra (hastalığın birinci evresi), mikrobun girdiği yerde, özellikle de cinsel organ mukozası üstünde
kümdarı Karayülük Osman, 1514'te de Safeviler tara
talık kökenli yara. Frengide mikropla temastan yaklaşık sankr belirir (Bk. FRENGI).
dildi. 1098'de Haçlılar tarafından alınıp, 50 yıl kadar sü
hükümdarı İmadettin Zengi, 1404'te Akkoyunlu hū
fından alınıp, 1517'den sonra Osmanlı topraklanna ka
tıldı.
Frengi şankrinin tersine, genel bir hastalık olan, Duc
Osmanlı yönetiminde zaman zaman Diyarbakır eya
rey basilinden kaynaklanan yumuşak şankr, mikroplu yerle temastan 2-3 gün sonra ortaya çıkar; sülfamitlerle
letine, zaman zaman da Rakka eyaletine bağlanan Ur
ya da streptomisinle tedavi edilir. Daha ender rastlanan öbür sankrlar arasında verem şankri, uyuz şankri, vb.
fa, XIX. yy'ın ikinci yarısındaki yeni vilayetler sistemin de, Halep vilayetine bağlı bir sancağın merkezi oldu:
XIX. yy'ın başlarında, nüfusu 50 000 dolayındaydı. Bi
sayılabilir.
rinci Dünya Savaşı'ndan sonra İngiliz kuvvetleri taratin
Şanlıurfa (kent)
Fransızlara bırakıldı. Halkının Fransızlara karşı ayaklan
Şanlıurfa ilinin merkezi. Güneydoğu Anadolu Bölge
dan işgal edilip (7 Mart 1919), yedi ay kadar sonra, masının (9 Şubat 1920) ardından, 10 Nisan 1920'de iş galcilerden kurtuldu.
si'nde, hafifçe dalgalı Urfa yaylasının ortasında, 540 550 m yükseltide yeralan Şanlıurfa kenti, eski kalesinin bulunduğu tepenin yamaçlarından başlayarak, aşağı
GÜNÜMÜZDE ŞANLIURFA
TARIH
1950'de ancak 39 000'i buldu. Sonra 1960'ta 60 000'e
Cumhuriyetten sonra Urfa ilinin merkezi olan Uria'nın, 1927'de yapılan cumhuriyet döneminin ilk sayımında
daki düzlüklere doğru yayılır.
29 918 olan nüfusu, önceleri yavaş yavaş artarak,
Uzak geçmişi ve ne zaman kurulduğu konusunda ye
yaklaşıp, 1970'te 100 000'i aşarak, 1990 nüfus sayımın
terli bilgi bulunmayan Şanlıurfa kenti, çevresindeki yo
reyle birlikte, sırasıyla Hurrilerin, Asurluların, Perslerin, sonra da Büyük İskender'in yönetimine girdi. 216'da
da 300 000'e yaklaştı (276 528) ve Gaziantep ile Divar bakır'dan sonra Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin nüius bakımından üçüncü büyük kenti haline geldi. Bu arada,
Edessa'ydı), daha sonra Sasanilerin saldırısına uğradı.
12 Haziran 1984'te Şanlıurfa'ya çevrildi.
Caracalla döneminde Roma topraklarına katılıp (adı
Ortaçağ'da çok sık el değiştirip, Bizanslıların egemenli
adı, Kurtuluş Savaşı'nda Fransızlara direnişinin onuruna
Günümüzde kalenin çevresindeki eski mahalleler
ğindeyken, iustinianos döneminde büyük ölçüde yeni
nin düzensizliğine karşılık, yeni gelişen mahalleleri mo
adı el-Ruda'ya (bu ad, zaman içinde Urfa'ya dönüştů) çevrildi. 971'de yeniden Bizanslılar tarafından alinip.
(XII. -XVI.yy. arasında yapılmış pek çok cami, medre se, han, vb.), gerek Anadolu'nun geleneksel mimarlı
den yapıldı. Müslüman Araplar tarafından alınıp (639)
dern görünüşlü olan Şanlıurfa, gerek tarihsel antian
192 ŞANLIURFA Siverek (546 mm) ve Viranşehir'deyse (566 mm) 500 mm'yi aşar.
Şanlıurfa ilinde yağışların azlığı, yazların kurak geç. mesi ve birçok yerde toprağın geçirimli olması nede
niyle, doğal bitki örtüsü cılız kalmıştır. Yer yer çalı kü melerine rastlanır.Yaygın görünüş,yazın sararan ve ku ruyan otsu bitkiler topluluğudur (bozkır görünüşü). Şanlıurfa ilinin suları, bütünüyle Fırat ırmağı havza
sında toplanır. İlin batı sınırını izleyen Fırat ırmağına, Şanlıurfa ili içinde kavuşan akarsular önemli değildir. Bazı akarsularsa, Şanlıurfa ili sınırları içinde doğarak Belih çaya aracılığıyla, Suriye topraklarında Fırat'a ka
22요
rişırlar. EKONOMI
Şanlıurfa ilinin ekonomisi tarıma ve küçükbaş hayvancı liga dayanır. Ekili alanların büyük bölümü tahıl ekimine ayrılmıştır. Tahıl çeşitleri arasında buğday ilk sırayı alır.
İkinci sırada arpa, üçüncü sırada çeltik gelir. Baklagil çe şitleri arasında mercimek, bu kategorinin öbür türleriy le karşılaştırılamayacak kadar fazla yetiştirilir. Ayrıca, sanayi bitkilerinden pamuk ve susam (az miktarda) üre tilir. Meyve türleri çeşitlidir. Antepfıstığı, özellikle ilin
Şanlıurfa'dan görünüş.
batı kesiminde geniş ölçüde yetiştirilir. Üzüm üretimi
Merkez, Hilvan ve Birecik ilçelerinde toplanmıştır. Zey tin ağaçlarına en çok Birecik ve Halfeti ilçelerinde rastla
ğında özel bir yeri olan eski evleri, gerek İbrahim pey gamberle ilgili pek çok efsanede adının geçmesi nede niyle, çok sayıda turist çekmektedir. ULAŞIM
Şanlıurfa düzgün yollarla Birecik üstünden Gazian tep'e, Viranşehir üstünden Mardin'e, Siverek üstünden Diyarbakır'a bağlanır. Doğru çizgiyle Suriye sınırına 40 km uzaklıktadır.
Şanlıurfa (il) Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Orta Fırat Bölü mü'nde il. Yüzölçümü 18 584 km', nüfusu 1990 sayı
mina göre 1 001 455, merkezi Şanlıurfa kenti olan Şan liurfa ili 11 ilçeye ayrılmıştır: Merkez, Akçakale, Birecik, Bozova, Ceylanpınar, Halfeti, Harran, Hilvan, Siverek, Suruç, Viranşehir. Güneyde Suriye toprakları, batıda Gaziantep, ku
zeybatıda Adıyaman, kuzeydoğuda Diyarbakır, doğu da Mardin illeriyle sınırlı olan Şanlıurfa ilinin yüzeyşekil
lerinde, hafifçe dalgalı yayla düzlükleri ağır basar. Ku
zeydoğu kesiminde, Diyarbakır ili sınırı üstünde yükse
len Karacadağ, sönmüş bir yanardağ kütlesidir (bu küt lenin en yüksek noktası olan,yükseltisi 1 957 m'yi bulan
nir. Atatürk barajının ve Şanlıurfa tünelinin tamamlan ması sayesinde, ilin tarımında büyük gelişmeler beklen mektedir.
Küçükbaş hayvancılığın önemli olduğu Şanlıurfa ilin de, koyun sayısı 1 milyonu aşar; keçi sayısıysa bunun
1/3'ini bulmaz. Ayrıca, Şanlıurfa geçmişten bu yana at yetiştiriciliğinin önemli olduğunu bir ildir. Şanlıurfa ili sınırları içinde önemli yeraltı gelir kayna ğına rastlanmaz. Bununla birlikte Siverek'te petrol izle rine rastlanmıştır.Büyük sanayi kuruluşları da bulunma
yan ilde, sanayi tesisleri, yağ-peynir yapım yerleriyle ve deri işleyen atölyelerle sınırlıdır. ULAŞIM
ilin başlıca ulaşım ekseni Gaziantep'ten gelip, Birecik köprüsüyle Fırat ırmağını aştıktan sonra Şanlıurfa kenti ne ulaşan, orada ikiye ayrılarak biri Siverek üstünden
Diyarbakır'a, öbür Viranşehir üstünden Mardin'e yöne len karayoludur. Güney demiryolu da, Şanlıurfa ilinin güney sınırını izler.
Şansi Çin'in kuzeydoğu kesiminde il. Yüzölçümü 157 100 km, nüfusu 28 759 065, merkezi Tayyüen kenti olan
Şanşi (Çinçe Shanxi) ili, yükseltisi 300 m dolayında olan
Kollubaba doruğu, Diyarbakır ili sınırları içinde kalır).
bir yaylada yeralır. Çevresi dağlarla kuşatılmış olan, Hu
Karacadağ'dan güneye ve güneybatıya doğru, il top rakları alçalır ve Suriye sınırları yakınında, yükselti 450
yaylada, başlıca gelir kaynağını maden kömürü ve de
m'nin altına düşer. Bu kesimlerde, Harran ovası gibi
mir filizi çıkarımı oluşturur. Ayrıca tahil, pamuk, tütün,
düzlüklere rastlanır.
yerfıstığı ve meyve yetiştirilir.
Kara iklimi etkisinde olan Şanlıurfa ilinde, kışlar ol
an hi (Sarurmak), Fın hı, Hutuo hırmaklarının suladığı
dukça sert ve uzun, yazlar çok sıcak ve kurak geçer. Fazla olmayan yağışlar, genellikle kış aylarında düşer. Il
şap
merkezindeki meteoroloji istasyonunun gözlemlerine
İki
göre, en soğuk ay ortalaması 5,1 °C, en sicak ay ortala
dur- sülfatları ile hidrat içeren bileşiklerin (çift sülfatlar)
ması 37,7 °C, günümüze kadar kaydedilen en düşük sı caklık -12,4 "C (9.2.1932), en yüksek sıcaklık 46,5
"C'tir (19.7.1962). İlin güney kesiminde yeralan Cey
lenpınar'daysa, günümüze kadar kaydedilen en yük
sek sıcaklık, 47,6 °C'tur (19.8.1962). Il merkezinde 473 mm olan yıllık yağış tutarı, ilin güney kesiminde 400 mm'nin altına düşer (Akçakale'de 331 mm, Suruç'ta
361 mm, Ceylanpınar'da 328 mm). Hilvan (511 mm),
ayrı metalin -bunların biri çoğunlukla alüminyum
genel adı. Genel formülleri M,SO,. M,(SO.), 241,0 olan çift sülfatların ticari açıdan en önemlileri alümin
yum potasyum şapı ve alüminyum amonyum şapıdır.
Asıl şap (Al,[SO]s, 24H,0), kübik sistemde sekizyüzlü ler biçiminde billurlaşan, şekerli ve buruk tatlı, sıcakta soğuğa oranla daha çok çözünen renksiz bir katıdır. Boyacılıkta, derilerin korunmasında, kağıt hamurunun zamklanmasında, alçının sertleştirilmesinde kullanılır.
ŞARET, MOŞE 193
Şapka ve Kıyafet Devrimi: Bk. TÜRK DEVRİMİ.
Şapur ! İran Sasani hükümdarı (öl. 272). Ardaşir l'in oğlu olan
Şapur I, tahta çıkınca (241) babasının Roma'ya karşı başlatmış olduğu savaşları sürdürdüyse de, imparator
Gordianus'un karşısında yenilgiye uğradı (243). Savaşı
ma yeniden girişip (256), Antakya'yı ele geçirerek, im parator Valerianus'u Edessa'da (Urfa) yendi ve tutsak aldı (260). Bu zaferinden sahneleri Nakş-i Rüstem'deki
kayaya oydurarak ölümsüzleştirip, Valerianus'u birkaç
yıl sonra öldürttü. Saraylar yaptırıp, Romalılarla savaşan
Palmyra kraliçesi Zenobia'ya yardıma gitmeye hazırla
nırken öldü.
Şapur 11 İran Sasani hükümdarı (öl. 379). Hürmüz'ün oğlu olan (babası doğumundan önce ölmüştür) Şapur II, ulusal bir din meclisi toplayarak Avesta'nın kesin metnini be lirletti (325): O tarihten sonra, Batı Roma imparatorluğu ile Doğu arasındaki savaş, dinsel bir özellik kazandı. Constantinus l'in ölümünden (338) sonra patlak veren
savaşta, Nizip'i (Nizipis) kuşatıp (340), kendisine bağlı
门) Misir'da bir mezar duvarındaki, üzüm toplayıcılarni
gösteren resimden ayrıntı. Üzüm yetiştiriciliğine Nil kıyılarında, 1. firavun sülalesi döneminde (1.0. 3000'e d.) başlanmıştır.
bir kral yerleştirerek, imparator Konstans Il'yle ateşkes
imzaladı. Konstans Il'den sonra tahta çıkan imparator
Julianus, Ktesipton'a kadar ilerlediyse (336) de, ordusu yorulunca barış imzalayarak, Dicle ve öbür beş eyaleti
Dünyada şarap üretimi yılda 350 milyon hektolitreyi
bulmaktadır. Her biri yaklaşık 70 milyon hektolitre üre
Şapur Il'ye bıraktı.
ten Fransa ve İtalya, dünyanın en büyük şarap üreticile
şarap
tan, vb. eski SSCB'yi oluşturan cumhuriyetler, Arjantin, ABD, Portekiz ve Almanya izler.
Üzümden ya da üzüm şırasından yapılan mayalı içki.
Çok eski dönemlerden (eski Mısırlılar ve eski Yunanlı lar, şarabı ve şarap yapmayı çok iyi biliyorlardı) bu yana
bilinen şarap yapma, elde edilmek istenen şarabın çeşi
ridir. Onları Ispanya ile Moldavya, Gürcistan, Kazakis
Türkiye'de şarap üretimi, Tekel Genel Müdürlü
ğü'nün şarap fabrikaları ve özel kesim fabrikaları tara
fından yapılır. Üretimin (1992 yılı verileriyle toplam 64,9 milyon litre) yaklaşık 34 milyon litresi yurt dışına
dine göre ve bağdan bağa değişmekle birlikte, temel
satılır.
sıkılarak şırası çıkarılır (şıra, üzümler beyazsa sarımsı, üzümler siyahsa kırmızı renkte olur). Suyun yanı sıra,
şarbon
kurallar bakımından yalın bir işlemdir. Önce üzümler
şekerler, mineral maddeler, tuzlar, asitler, özellikle de
üzüm çekirdeğinin kabuğunda bulunan ve alkol maya lanmasına yolaçan mayalar içeren şıranın hazırlanma
sından birkaç hafta sonra, şekerlerin ve mayaların etki siyle mayalanma başlar.
Şıradaki şeker oranı ve maya miktarı şarabın az ya da
Koyun ve sığırlarda görülen, hasta hayvanların derisi, tüyü ve dışkısı yoluyla insana da bulaşabilen tehlikeli hastalık. Koyunların barsağında yaşayan şarbon bakte risinin (Bacillus anthracis ya da Bacteridium anthracis) yol açtığı şarbon hastalığı, insanda akciğerleri ve deriyi etkiler; tedavi edilmezse çeşitli ihtilatlar sonucu ölümle
na yardım edecek en elverişli sıcaklık, işlenmekte olan
sonuçlanabilir. Antibiyotiklerin bulunmasından bu ya na, etkili biçimde tedavi edilmektedir.
bulunan asit oranı, süreci önemli ölçüde etkiler; tanenli
Şaret, Moşe
çok alkollü olmasını sağlar. Tam bir alkolmayalanması
çeşitli şıra tiplerine göre, 15 °C- 30 °C arasıdır. Sırada luzların varlığıysa, miktarıyla orantılı olarak, şarabın ta dini ve rengini etkileyebilir. Mayalanma sonunda şarap,
İsrailli siyasetçi (Kerson, Ukrayna 1894-Kudüs 1965),
tortudan (mayaların oluşturduğu katı maddeler ve sık
Osmanlılar yönetimindeki Filistin'e göçen Moşe Şaret
bulunduğu kaptan başka bir kaba aktarılır. Bu sürecin
Hukuk Fakültesi'nde okudu. Birinci Dünya Savaşı pat
madan kaynaklanan artiklar) ayırmak için, birkaç kez,
(asıl adı Moşe Şertok tur), İstanbul'a gelerek bir süre
sonunda elde edilen yeni ya da taze şarap, fıçılanır. Al kol oranı oldukça yüksek bir düzeye ulaşırsa, şarap "es
lak verince, Osmanlı ordusunda tercüman subaylık ya pip, savaş sona erince Londra'da iktisadi ve siyasal bi limler öğrenimi gördü. Yahudi Ajansı Siyasal bölümü nün yöneticiliğine getirilip (1931), Birleşmiş Millet
kime" (ya da “yıllandırılma") evresine girebilir; bunun için, iki yıldan dört yıla kadar ağaç fıçılarda bırakılır. Şarapların alkol derecesi en az 100'den, en çok
220'ye kadar değişir. Alkol derecesi, şaraptaki saf alkol
yüzdesiyle belirtilir. Şaraplar, renklerine (beyaz, kırmı 21, pembe ya da roze) göre, şekerliliklerine (brüt, sek,
dönisek, tatlı, vb.) göre ve alkol derecelerine göre sınıf landırılırlar.
ler'deki Yahudi delegasyonunun başkanlığını yaptı (1947) ve İsrail'in bağımsızlık antlaşmasını imzaladı.
Milletvekilliğine seçilip (Mayıs 1948), 1953-1955 ara sında başbakanlık yaptıktan sonra, Uluslararası Siyonist
Yürütme Kurulu başkanlığına atandı ve görevini ölümü ne kadar sürdürdü.
194 ŞARK ÇIBANI
Şark çıbanı: Bk. LAYŞMANYA HASTALIKLARI.
sırada, büyük Batı devletlerinin imparatorluktan pay al
ma çekişmelerine Batılıların verdikleri ad. İlk olarak Vi
yana Kongresi (1815) sırasında Ruslar tarafından ortaya atılıp, Napolyon'un Mısır'a çıkarma yapmasıyla (1798)
şarkı (edebiyat)
başladığıkabul edilen Şark Meselesi (Doğu Sorunu da
Divan edebiyatında, bestelenmek amacıyla yazılmış şi ir türü. Halk şiirindeki koşma ve türkünün etkisiyle orta
ye ayrılmalarına yol açtı: Bazıları toprakları önemli öl
ya çıkan bir tür olduğu ileri sürülen şarkının, konusu, ga zelde olduğu gibi "sevgi"dir. Dönlükler halinde, aruz ölçüsüyle yazılır: 3-5 dörtlükten oluşur. Çoğunlukla ilk
dörtlüğün 2. ve 4. dizesi ile öbür dörtlüklerin son dize leri yinelenir. Bu yinelenen dizeye "nakarat" adı verilir. Divan şairlerinden Nedim ve Enderunlu Vasif, şarkı tü
rūndeki şiirlerin çok başarılı örneklerini vermişlerdir.
şarkı (müzik) Türk müziğinde din dışı sözlü ürünler arasında en çok kullanılmış form. 4-6 dizeli ya da 3 dizeli şiirlerin küçük
denir), büyük Batı devletlerinin, çözüm konusunda iki
çüde küçülecek bir Osmanlı İmparatorluğu'nun varlığı ni sürdürmesini, bazıları da parçalanarak bütünüyle or
tadan kalkmasını savunuyordu. Bunun sonucunda, Avusturya, özellikle de Rusya giderek, Balkanlar'a doğ-
ru yayılma yolları ararken, İngilizler, Rusya'nın Boğaz lar'ı ele geçirmesinin sömürge imparatorluklarını tehdit edeceğini düşündüklerinden, Osmanlı İmparatorlu ğu'nu dönem dönem destekleyerek, bu yayılmaları en gelleme yolunu seçtiler. Yunan Ayaklanması'yla (1821 1839) ve Mısır'da Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın ayak lanmasıyla (1821'den başlayarak), çeşitli savaşlar, ant
laşmalar, konferanslarla gelişen Şark Meselesi, önce Balkan Savaşları'nın, ardından da Birinci Dünya Sava
usullerle bestelenmesiyle oluşan şarkıda, büyük form
şı'nın patlak vermesiyle daha da karmaşıklaştı ve savaş sonunda Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilerek orta
mu zemin (a),nakarat(b),meyan(c),nakarat (b) biçimin de olmakla birlikte, XX. yy. başlarından bu yana zemin,
dan kalkmasıyla, sona erdi.
nakarat ve meyanın belirli biçimde ayrılmadığı şarkılar
Şarlken: Bk. KARL V.
yapıtlarındaki uzun terennümler bulunmaz. Şarkı for
(fantezi) da bestelenmektedir. Şarkı formuna klasik bi
çimini Haci Arif Bey kazandırmış ve gerek döneminin, gerek sonraki dönemlerin şarkı bestecilerini önemli öl
Şarlo: Bk. CHAPLİN, CHARLİE.
çüde etkilemiştir.
şarkıcıkuşugiller
Şarrukin: Bk. SARGON.
Özötücüler alttakımından, 13 türü bulunan kuş ailesi.
Şastri, Lal Bahadur
dae) ailesi üyelerinin uzunlukları 12-18 cm arasında de
Hintli siyasetçi (Mughal Saray, Benares 1904-Taşkent 1966). Dinsel öğrenim gören Lal Bahadur Şastri, genç
Es...vūnya'da yaşayan şarkıcıkuşugiller (Bil. a. Prunelli
ğişir; tüyleri kahverengi kurşuni ya da kestane rengi üs tüne çizgili ve lekelidir. Üyelerinin büyük bölümü kaya
lik ya da dağlık alanlarda yaşar. Alçak yerlerde yaşayan tek tür olan çit serçesine (Prunelle modularis), Avrupa ve Anadolu'da yaygın biçimde rastlanır; tek çift, iki er kek-bir dişi, iki dişi-bir erkek ya da iki çift halinde yaşar;
dişleri dallardan, liflerden ve kıllardan ördükleri yuva lara açık mavi renkli 2-5 yumurta yumurtlarlar.
Şarki Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti
yaşta siyasete atılıp, Kongre Partisi'ne üye olarak, bir kaç kez cezaevinde yattı. Partinin genel sekreterliğine getirilip, milletvekilliğine seçilerek (1952), Ulaştırma
(1952-1956), Ticaret ve Sanayi (1957-1961), İçişleri (1961-1963) bakanlıklarında bulundu. 1964'te sandal
yesiz bakanlığa atanip, Temmuz 1964'te Nehru'nun
yerine başbakanlığa ve Dışişleri bakanlığına getirildi (ama temmuz ayından sonra Dışişleri bakanlığından çekildi). Ülkenin Nepal, Birmanya ve Sri Lanka'yla iliş
kilerini düzeltip, Çin'in ortak sınırla ilgili isteklerine di
Yunanlıların İzmir'e asker çıkarmaları (15 Mayıs 1919)
üstüne Anadolu'da kurulan derneklerden biri. Erzu
rendi. Pakistan'la Keşmir yüzünden başlayan savaşa (1965) son vermek için Eyüp Han'la buluşup, Taşkent Bildirisi'ni imzaladığı gece kalp krizinden öldü.
rum'da Erzurum Kongresi üyeleri adına Mustafa Kemal Paşa, Rauf (Orbay) Bey, Servet ve Eyüpzade Izzet bey
şaşılık
ler, Sadullah Bey, Raif Bey, Bekir Sami Bey, Şeyh Feyzi
Efendi, Hacı Musa Bey, Cevat Bey tarafından kurulan (24 Ağustos 1919) Şarki Anadolu Müdafaai Hukuk Ce miyeti, Doğu Anadolu illerinin örgütlenmesi ve Sivas'ta genel bir kongre toplanması için çalıştı. Sivas Kongre si'nde alınan bir kararla, tüzüğü örnek alınarak kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin Er
zurum şubesini oluşturdu (Eylül 1919).
Şarkikarahisarlı Abdi: Bk. ABDI,
İki gözün görme eksenlerinin paralel olmamasından kaynaklanan sürekli sapma. Şaşılık yakınsak (gözler içe,
burna bakar) yada ıraksak (gözler dışa dönüktür) olabi lir; bir şaşı göz "tembelleşebilir". Tedavide şaşı bakan
gözün kapatılması, gözlükler üstüne kısmi engeller yer leştirilmesi gibi yöntemlerle çift gözle görmenin düzel
tilmesine çalışılırsa da, çoğunlukla kesin bir iyileşme el de edebilmek için, cerrahi girişime başvurmak gerekir.
ŞARKİKARAHİSARLI.
Şatıroğlu, Veysel: Bk. ÂŞIK VEYSEL.
Şark Meselesi
Şattularap
Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküntü dönemine girdiği
Yakındoğu'da ırmak. Dicle ve Fırat ırmaklarının el-Kur
ŞEKERLER 195 na'da birleşmeleriyle oluşan Şattularap'ın (adı "Arapla rin irmağı" anlamına gelir) uzunluğu 193 km'dir. Basra,
rek tahta çıkıp (1110), ayaklanan kardeşi Mesut'la yedi
yıl boyunca savaştı. Konya'nın kuşatılması üstüne kaça
Hürremşehr ve Abadan'dan geçerek, Basra körfezine
rak (1116), İstanbul'a sığınmaya çalışırken Akşehir ya
dökülür. Kıyılarında çok büyük hurma bahçeleri yeralır. İran ile Irak arasında 1975'te imzalanan, 1990'da yeni den onaylanan anlaşmayla ortasından İran-Irak siniri
zindana kapatıldıktan sonra, Mesut l'in buyruguyla öl
geçer.
şebboy Turpgiller ailesinden çokyıllık bitki cinsi. Dik saplı, gü zel kokulu bitkiler olan şebboy (Bil. a. Cheiranthus) cin
kınlarında yakalandı. Konya'da gözlerine mil çekilip
dürüldü.
Şehit Hasan Rıza: Bk. HASAN RIZA, ŞEHİT.
Şehla Hasan Çelebi: Bk. HASAN ÇÈLEBİ, ŞEHLA.
si üyelerinin beyaz, sarı, turuncu, kırmızı ve katmerli
çeşitleri, sarı şebboy (Cheiranthus cheiri) türünden üre tilmiştir. Aslında çokyıllık bitkiler olmalarına karşın,
Şehrizade Mehmet Sait Efendi: Bk.
bahçelerde yaz başında ekilip, ertesi ilkbaharda çiçek
MEHMET SAİT EFENDİ, ŞEHRİZADE.
şeftali
Şehsuvaroğlu Ali Bey: Bk. ALİ BEY,
açan ikiyıllık bitkiler olarak yetiştirilmektedirler.
Gülgiller ailesinden bir ağacın ve meyvesinin ortak adı.
ŞEHSÜVAROĞLU.
Anayurdu Çin olan şeftali (Bil. a. Prunus persica) ağacı,
şeker: Bk. ŞEKERLER. Şeker Ahmet Paşa: Bk. AHMET PAŞA, ŞEKER.
şeker hastalığı Pankreasın yeterince insülin hormonu salgılamamasına dan kaynaklanan hastalık. Şekerlerin hücre içine sokul masıyla görevli olan insülinin eksikliği, kan şeker düze yinin yükselmesine ve idrarda şeker bulunmasına (gli koziüri ya da glikozişeme) neden olur. Şeker hastalığı,
körlük, atardamar iltihabı, damar sertliği ve yarım felç, böbrek yetmezliği, vb. ciddi ihtilatlara yol açabilir. Te davide, hastalığın ciddilik derecesine göre uygun bes Güzel çiçekler açan şeftali agacı, lezzetli meyveleri için
lenme rejimine ya da insülin iğnelerine başvurulur.
yapraklarının kaynatılmasıyla elde edilen sudan, halk
şekerkamışı
ilman bölgenin her yanında yetiştirilir. Çiçek ve
hekimliğinde yatıştırıcı olarak, kann ağrısına karşı ve şeker hastalığına karşı yararlanılır.
günümüzde iliman bölgelerin her yanında yetiştirilir. A vitamini bakımından zengin olan etli, lezzetli meyvele
ri, gerek taze tüketilir, gerek reçel, komposto, vb. yapı minda kullanılır. Türkiye'de 1991 verileriyle 350 000 ton dolayında şeftali üretilmektedir.
Şehabettin Ahmet Bey: Bk. AHMET BEY, ŞEHABETTİN.
Şehbenderzade Ahmet Hilmi: Bk.
Buğdaygiller ailesinden çokyıllık bitki türü. Anayurdu Güneydoğu Asya olan şekerkamışı (Bil. a. Saccharum
officinarum), boyu 6 m'yi bulabilen, gövdesi bol mik tarda şeker içeren bir bitkidir. Günümüzde özellikle Brezilya, Küba, Mauritius adası, Antil adalan, Hawaii ve
Avustralya'daki büyük tarım işletmelerinde yetiştirilir. Çiçek açtıktan 3 ay sonra olgunlaşan kamışlar kesilip, yaprakları ve üst uçları ayıklandıktan sonra şeker fabri
kalarına gönderilir. Türkiye'de Çukurova dolaylannda az miktardaşekerkamışı yetiştirilmekte ve pekmez ya
pımında kullanılmaktadır.
şekerler
AHMET HİLMİ, ŞEHBENDERZADE.
Büyük bölümü tatlı suda çözünür karbonhidratları be
Şehinşah
varlıklann başlıca besinlerinden biri olan "şekerler"den glikoz, nişasta, selüloz gibi bazıları, sözgelimi dogada çok yaygın olan glikoz (bal,meyve sulari) tatlıdır; ama
Anadolu Selçuklu hükümdarı (? 1097-Konya 1118). Ki liç Arslan l'in büyük oğlu olan Şehinşah, babası ölünce (1107) Musul'a giren emir Çavdar tarafından yakalanıp, Büyük Selçuklu hükümdarı Mehmet Tapar'ın yanında üç yıl tutuklu kaldı. Serbest bırakılınca Konya'ya gide
lirten ortak terim. Proteinler ve lipitlerin yanı sıra, canlı
öbürlerinin özel bir tadı yoktur
Şeker sözcüğü tekil olarak kullanılırsa, sakaroz anla
mina gelir. Şekerpancarından ve şekerkamışından elde
edilen sakaroz (ya da şeker), suda çok, alkolde çok az eriyen, fruktoz ve glikoz bileşiminden oluşan, beyaz
196 ŞEMPANZE (bazen sarımsı) bir cisim görünümünde, billurlaşmış,
Şemsettin Sami
madde (karamel) haline gelir; 190°C'ta, kömürleşerek
Türk yazarı ve dilcisi (Fraşeri, Yanya 1850-Istanbul
tatlı karbonhidrattır. Kalori değeri çok yüksektir. Akça
Şemsettin Sami (Fraşerili Sami Bey de denir), Yanya'da
şeker elde edilebilir.
mi'nde çalıştı. İstanbul'a gelerek (1872) Matbuat Kale
sert bir maddedir. 160°C'ta eriyerek, akışkan esmer bir yanar. Şeker, doğrudan doğruya en iyi özümlenen, en
ağaç, hindistancevizi özsuyu ve mısır şurubundan da Şeker, çeşitli biçimlerde tüketime sunulur: Parça,
kristal, ince toz, vb. Rafine şeker, pastacılıkta, şekerci likte ve eczacılıkta kullanılır. Rafine olmamış şekerler den reçel, komposto, şurup yapımında yararlanılır. Bi
raz şeker eklemek, şaraplaştırma işlemlerini de kolay laştırır.
Şeker fabrikalarının artıkları, sözgelimi küspe, gerek
doğrudan doğruya, gerek sıkıştırma levha yapmak için selülozu alındıktan sonra, hayvan yemi olarak kullanılır.
Kristalleşmeyen tortu olan melastan da, bira mayaları,
alkol, esterler (cilalanin, kozmetiklerin, patlayıcıların ilk
maddesi) ve eterler (yumuşatıcılar, kaplama ve yapıştır
ma maddeleri) elde edilir. Ayrıca, şekerkamışı şerbeti
nin damıtılmasından rom, şekerpancan şerbetinin da miulmasından da alkol elde edilir ve bu içkiler, çeşitli
maddelerin katılmasıyla hoş bir kokuyla kokulandınla bilirler.
1904). Timar beylerinden Fraşerli Halit Bey'in oğlu olan Rum lisesini bitirip (1871), kısa bir süre Mektubi Kale mi'ne girip, bir yandan da Hadika gazetesinde çalıştı.
Namık Kemal ve arkadaşlarının sürgüne gönderilmesi nedeniyle gazeteciliğe ara verip, sonra Trablusgarp'a giderek Vilayet gazetesini yönetti (1874). İstanbul'a dö
nünce Sabah gazetesinin başyazarlığını yapıp (1876), Sava Paşa'nın mühürdarı olarak Rodos'a gitti (1877);
Yanya'da Sevkiyat-ı Askerîye Komisyonu başkâtipliği yaptı. İstanbul'a dönünce Tercüman-1Şark gazetesinde başyazarlık yapıp (1878), gazetenin kapanması üstüne
Aile(1880), Hafta(1881-82) dergilerini çıkardı. Sarayda
kurulan Teftiş-i Askerî Komisyonu kâtipliğine (1882) ve başkâtipliğine (1883) getirildi.
ilk Türk romanı sayılan Taaşşuk-i Talat ve Fitnati ya zan (1872) Şemsettin Sami, tiyatro alanında da ürün
vermiş, Sefiller, Robinson çevirileriyle roman türünün
ünlü örneklerinin tanınmasına katkıda bulunmuştur.
Ama özellikle Türk dili konusundaki yazıları, araştırma ları, sözlük ve ansiklopedi çalışmalarıyla, Türkçe'nin
şempanze
yalınlaşmasını savunan bilinçli çabalarıyla ün salmıştır.
İnsansımaymungiller ailesinden maymun tūrü. Eski
Fransızca-Türkçe, 2 cilt, 1882), Kamus-i Fransevii(Fran sizca Sözlūk, Türkçe-Fransızca, 1895), Kamus-i Arabi (Arapça Sözlūk, Arapça-Türkçe, 1898), Kamus-i Türki (Türkçe Sözlūk, 2 cilt, 1899-1901).
Dünya'da yaşayan şempanzenin (Bil. a. Pan troglody
Sözlükleri: Kamus-i Fransevi (Fransızca Sözlük,
Öbür yapıtları: Seyyit Yahya (oyun, 1875), Besa ya hut Ahde Vefa (oyun, 1875), Gave (oyun, 1876), Ka mus ül-Alam (tarih, coğrafya ve ünlü kişileri kapsayan ansiklopedi, 6 cilt, 1889-1898), Kutadgu Bilig (1902), vb.
Şemsettin Yaman Candar Candaroğulları Beyliği'nin kurucusu (öl. Eflani 1309). Selçuklu sultanı Gıyasettin Mesut Il'nin komutanların
dan olan Şemsettin Yaman Candar, Rüknettin Kılıç Ars lan ile Muzafferettin Yavlak Arslan'ın ayaklanmasında tutsak düşen Gıyasettin Mesut Il'yi kurtarıp, Muzaffe rettin'i öldürdü (1242). Bunun üstüne Kastamonu valili dallan termit yuvalarına sokup, dalın yardımıyla çıkardıkları
gine getirildiyse (böylece Candaroğulları Beyliği kurul muş oldu) de, Kastamonu'yu Muzafferettin'in oğlun
Termitleri yerler. Bazı antropoloji uzmanlan bunu, çok basit bir alet kullanma olarak yorumlamaktadırlar. Anne ile
geçirebildi.
Şempanzeler (P. troglodytes), yapraklarni soydukları ince
dan almayı başaramayıp, yalnızca Eflani dolaylarını ele
yavrusu (resmin solunda) arasında da, insan dışında hemen
hiçbir canlıda görülmeyecek kadar yakın bir ilişki vardır.
Şemsüddevle
tes) yüzü, gene Eski Dünya'da yaşayan öbür maymun
Būveyhoğulları hükümdarı (XI. yy.). Babası Fahruddev le ölünce, 4 yaşındaki kardeşi Mecdüddevle tahta çıka
tūru gorilinkinden küçüktür ve insan yüzüne benzer. Yüz çizgileri uzun, çenesi çıkık, kulakları büyük ve ge nellikle açık renktir. Gövdesi, oldukça seyrek, siyah kıl larla örtūlüdür. Derisi, yavruyken et rengi, gençken
rilan, anneleri Seyyide de vasiliğe getirilen Şemsüddev le (tam adı Ebu Tahir Bin Fahruddevle Şemsüddev
le'dir), Hemedan ve Kirmanşah valiliğine atandı. Büyü
tunç rengi, yetişkinlik döneminde siyahtır. On ayakları
yen kardeşinin, annesini yönetimden uzaklaştırmak is temesi üstüne, Rey'e yürüyerek, Mecdüddevle'yi tu
Disisinden daha iri olan erkeğinin ağırlığı 50 kg'i, boyu
tukladı ve tahta çıkti (1006). Ertesi yıl hapisten çıkarılan Mecdüddevle yeniden başa geçirilince Hemedan'a
arka ayaklarından uzundur ve dört ayak üstünde yürür. 90 cm'yi bulur. Genellikle meyveyle beslenen, ama
yaprak, kabuklu yemiş, ağaç kabuğu, karınca, hatta et de yiyen şempanzeler, 80 bireyi bulabilen topluluklar halinde yaşar, aralarında çeşitli hareket ve seslerle anla şırlar. Dişi şempanze, 225 gün süren gebelik dönemi nin sonunda tek yavru doğurur ve doğduğunda 9kg ka
. dar olan yavrusunu, ilk zamanlar karnının üstünde taşır
dönüp, Büveyhoğulları tahtına yeniden çıkmayı başa ramadı.
Şemsülmülk
Batı Karahanlıları hükümdarı (öl. Buhara 1080). İbrahim l'in büyük oğlu olan, 1068'de tahta çıkan Şemsülmülk
ŞEVARDNADZE, EDVARD 197 (tam adı Ebul Hasan Nasr Bin Ibrahim Şemsülmülk tür), Tirmiz'i aldı. Belh'e kadar yürüdüyse de, Melikşah'ın
Semerkand'a doğru harekete geçtiğini haber alınca ba
rış istedi ve Alparslan'ın kızı Ayşe'yle evlendi.
Şen, Bimen Türk bestecisi (Bursa 1872-İstanbul 1943). Ermeni asıllı
olan Bimen Şen, sarraflık yapıp, nota ve hiçbir çalgıyı
şeriat
Kur'an'a dayanan İslam hukuku, Ozel olarak Allah'ın Hz. Muhammet aracılığıyla insanların eylemlerini dü
zenlemek için koyduğu yasalar anlamına gelen şeriat, fıkıh bilimi tarafından incelenir. Şeriatta sorunların ço zümü, özellikle Kur'an'da ve hadislerde aranır. Bu iki
kaynakta sorunla ilgili açık bir hükme rastlanamazsa,
hüküm bulunan başka bir sorunla kıyaslama yoluyla
çalmasını bilmemesine karşın, müzik tutkusu yüzün
çözüm araştırılır.
sazını sen sevdiceğim (sultaniyegâh), Bir haber ver ey
MUHİTTİN.
şerbetçiotu
şeritler Yassisolucanlar şubesinden omurgasız hayvan sınıfı.
den fasıllara katılmaya başladı. Hacı Arif Bey'in aracılı ğıyla İstanbul'a yerleşip, 700'e yakın şarkı besteledi:'AI saba (acemaşiran), Yıllar ne çabuk geçti (hicaz), vb.
Isırgangiller (Urticaceae) ailesinden çokyıllık bitki türü. Tropikal ve iliman bölgelerde yetişen şerbetçiotunun
Şerif Muhittin: Bk. TARGAN, ŞERÍF
Başka hayvanların sindirim sistemlerinde asalak yaşa
yan şeritler (Bil. a. Cestodes; tenyalar da denir) sınıfı üyelerinin başlarında, tutunmalarını sağlayan emici
ağızlı çengeller yer alır; gövdenin geri kalan bölümü, Günümüzde bira
yapımında kullanılan
şerbetçiotundan
(H. lupulus), geçmişte Bati ülkelerinde, yaprakları ve
çiçekleri kaynatılıp suyu içilerek,
uykusuzluga ve kan dolaşımı bozukluklanna
karsi yararlanılmıştır.
parçalı bir şerit gibi yassı, dörtgen biçiminde parçalar
dan oluşur: Bu parçaların her birinde üreme organlari bulunur. Şeritler, gövdesine girdikleri hayvanın aldığı
besini, bu işleve uyum sağlamış olan gövde çeperleri den doğrudan doğruya özümleyebildikleri için, sindi
rim sistemleri yoktur. Gövdelerinin olgunlaşan parçala ri kırılır ve içinde yaşadıkları hayvanın dışkısıyla birlikte
yumurtalarını dışarı atar. Başka hayvanlar, çoğunlukla da belirli bir aracı hayvan, bu dışkının bulaştığı yiyecek
lerle birlikte yumurtaları da alır. Omurgalı ya da eklem bacaklı bu ikinci taşıyıcının içinde çatlayan yumurtalar
dan çıkan larvalar büyür ve ikinci taşıyıcı, daha büyük
bir hayvan tarafından yenince, larvalar da gerçek ko naklarına geçmiş olurlar. Şeritler, iyi pişmemiş etlerle insana da bulaşabilirler.
(Bil. a. Humulus lupulus), boyu 10 m'yi bulabilir; tırma
nici, sarilgan bir bitkidir. "Lüpülin” adı verilen acı ve ko
Şerşel
çekleri, bira yapımında kullanılır.
Cezayir'de liman kenti. Akdeniz kıyısında, Cezayir ken
Şeref Hanım
800'dür. Roma döneminden kalma yıkıntılarıyla (bir
Türk kadın şair (İstanbul 1809-ay.y. 1861). Babasının,
ve iki halk hamamının yıkıntıları; kent mūzesinde sergi
kulu bir madde kapsayan kozalakçık biçiminde dişi çi
vakanüvis Halil Nuri Bey'in oğlu kadı sınıfından Meh met Nebil Bey olduğu dışında, yaşamıyla ilgili ayrıntılı
bilgi bulunmayan Şeref Hanım'ın, yalnızca, Yenikapı mevlevihanesi şeyhi Osman Selahettin Dede'ye bag landığı bilinir. 200 kuruşmaaş bağlandığı da şiirlerinden
tinin 96 km batısında yeralan Şerşel'in nüfusu 36
çok tapınak, tiyatro, amfitiyatro, hipodrom, sukemeri lenen çokrenkli mozaikler koleksiyonu; vb.) ve birkaç km uzağındaki kral Juba ll'nin anıtmezarıyla çok sayıda turist çekmektedir.
Herakles sütunlarına giden yol üstünde Kartacalılar tarafından dol adıyla kurulan Şerşel, I.Ö. 33'te Romalılar
öğrenilmektedir. Yenikapı mevlevihanesine gömül
tarafından alınıp, 1.Ö. 25'te adi Caesarea'ya çevrildi ve
müştür. Divan'ı iki kez basılan (Divan-ı Şeref Hanım, 1867,
di. III. ve IV. yy'larda gerileyip, 429'da Vandallar tara
1875) Şeref Hanım, eski şiir geleneğine bağlı, tasavvuf
Mauretania Caerasiensis eyaletinin merkezi haline gel fından yağlamalanarak, yerle bir edildi.
ve aşk şiirleri yazmıştır.
Şertok, Moşe: Bk. ŞARET, MOŞE. Şeria irmağı Ortadoğu'da ırmak. Lübnan'da Heremun dağında do
Şevardnadze, Edvard
Golan tepelerinin batı kenarında akarak, Taberiye gö
Gürcü siyasetçisi (Mamati Leçkutskiy, Gürcistan 1928).
gan Şeria irmağı (Ürdün ırmağı da denir), Israil'e girip,
lünü aştıktan sonra, İsrail ile Ürdün arasında sınırı oluş
turur; başlıca kolu Yarmuk'a alır ve Lut gölüne dökülür. Uzunluğu 360 km, Lut gölüne döküldüğü sırada debisi
37 m/sn'dir. Sularından sulamada ve elektrik üretimin
de yararlanma çalışmaları, Israil ile Ürdün arasında an laşmazlıklara yol açmıştır (1967 Arap-İsrail Savaşı).
Öğrenimini Gürcistan'da tamamladıktan sonra Komü nist Parti'ye üye olan (1948) Edvard Şevardnadze, parti
içinde hızla yükselip, çeşitli görevlerden sonra, Gürcis tan Komünist Partisi birinci sekreterliğine getirildi (1972). Sovyet Komünist Partisi Merkez Komitesi'ne
(1976) ve Yüksek Sovyet'e (1978) seçilip, SSCB Dışişleri
198 ŞEVÇENKO, TARAS GRIGORİYEVİÇ bakanlığına ve Politbüro üyeliğine getirildi (Temmuz
1985). Mihail Gorbaçov'un uluslararası alanda izlediği yumuşama siyaseti doğrultusunda çalışmalar yapıp,
ABD ile SSCB arasındaki silahsızlanma görüşmelerinin
başlamasını sağladı. Gorbaçov'la görüş ayrılığına dü
şüp, ülkenin bir diktatörlük rejimine doğru gittiği uyarı sında bulunduktan sonra, Aralık 1990'da Dışişleri ba kanlığından, Temmuz
1991'de de Komünist Parti'
den istifa etti. Gürcistan'a dönüp, Mart 1992'de Devlet Konseyi başkanlığına getirildi. Ekim 1992'de yapılan genel seçimlerde, Gürcistan Cumhuriyeti devlet baş
dan Mustafa Reşit Bey'in oğlu olan Şeyh Galip (asıl adı Mehmet'tir; Galip Dede de denir), babasından Farsça öğrendikten sonra, mevlevi şairi Neşet'ten ders alıp,
Mevlevi tarikatı içinde öğrenimini geliştirdi. Önce Esat, sonra Galip mahlaslarıyla şiirler yazıp, Konya'da Mev
lana dergâhında başladığı çilesini, İstanbul Yenikapı
mevlevihanesinde tamamlayarak (1787), Galata (mev levihanesi şeyhliğine getirildi (1791).Selim III'ün yakın
dostluğunu kazanarak, sarayda yapılan söyleşilere ka tıldı.
kanlığına seçildi.
Divan şiirinin tasavvuf alanında son büyük şairi olan Şeyh Galip, aşağı yukarı bütün türlerde yazdığı şiirlerin
Şevçenko, Taras Grigoriyeviç
de, üslupçu bir anlayışla, simgelerle ve mazmunlarla yüklü bir şiir dili kullanarak, sebk-i hindi denilen simgeci
Ukraynalı şair (Morintsiy 1814- Petersburg 1861). Bir
toprak kölesinin oğlu olan Taras Grigoriyeviç Şevçen
ko, 1832'de Petersburglu bir ressama satıldı. Dostları nin yardımıyla 1838'de özgürlüğünü kazanıp, 1841'de
baladlar içeren Kobzar adlı kitabını yayınladı. Gizli bir derneğe üye olduğu için 1847-1857 arasında çeşitli bölgelerde sürgünde yaşayıp, bir yandan da köleciliğe
karşı, İslav halklarını başkaldırmaya çağıran ! şiirler yazdı. 1856'da öykülerini içeren Hudozik adlı kitabını
yayınladı. Modern Ukrayna edebiyatının kurucusu sa yılmaktadır.
Şevki Bey Türk bestecisi (İstanbul 1860-ay.y. 1890). Muzikayı
ve kapalı şiir anlayışının başlıca temsilciliğini yapmıştır.
Hüsn ü Aşk (1783,1968'de yeniden basıldı) adlı' mes
nevisi ilk bakışta bir genç kızla bir delikanlının aşkını an
latan bir yapıt olmasına karşılık, aslında şair bu yapıtın da, mecazi olarak tanrıya varmak için çekilen çilelerin insan istemini güçlendireceğini, böylece insanın tanrı
nin özünü anlayabilecek yeteneği kazanacağını vurgu lamak istemiştir. Öbür yapıtları arasında Divan (Misir, 1836; 1971'de Abdülbaki Gölpınarlı tarafından yeni
basımı yapıldı); Şerh-i Cezire-i Mesnevi, vb. sayılabilir.
Şeyh Hamdullah Türk hattatı (Amasya ?-İstanbul 1520). Sühreverdi tari
katı şeyhlerinden Mustafa Dede'nin oğlu olan Şeyh
Hamdullah, medrese öğreniminin yanı sıra, Hayrettini
Hümayun'da Hacı Arif Bey'den ders alıp, hanendelik yapan Şevki Bey, bir süre sonra saraydan ayrıldı. Güm
Marasi'den yazı dersleri aldı. Amasya valiliğine atanan
rūk Nezareti'nde kâtiplik yapıp, 1000'e yakın şarkıbes.
dersleri verdi. Bayezit padişah olunca (1481) İstan
teledi.
Şehzade Bayezit'in yakınları arasına girip, ona yazı bul'a gelerek, sarayda yazı öğretmenliği yaptı.
Bestelerinden 265 kadan günümüze kalmış olan
Şeyh Hamdullah, XIII. yy. Abbasi hattatlarından Ya
Şevki Bey'in en çok uşşak makamı kullandığı bestele
kut el-Mustasami'nin o döneme egemen olan yazı us
rinde, aşk temaları çevresinde lirizm egemendir: Kim
seler gelmez senin feryad-1 ateş barına, Kış geldi firak açmadadır sineme yare, Ülfet etsem yâr ile ağyare ne, Hicran oku sinem deler, Mey içerken düştü aksin cami
lubunu geliştirerek, Türk hat sanatında adıyla anılan ye ni bir üslup yaratmış, "aklam-ı sitte" denilen altı tür yazı
daki ustalığıyla sonraki yüzyıllarda yetişen hattatlara ör nek olmuştur.
ma, Dil yaresini andıracak yare bulunmaz, vb.
Şeyba: Bk. ABDÜLMUTTALİP BİN HAŞİM.
Şeyh Abdülali Efendi: Bk. ABDÜLALİ EFENDİ, ŞEYH.
Şeyh Abdülbaki Nâsır Dede: Bk. ABDÜLBAKİ NASIRI DEDE, ŞEYH.
Şeyhi: Bk. ABDÜLMECİT SIVASİ. Şeyhi: Bk. MEHMET CELALETTİN DEDE.
Şeyhi Türk şairi (Kütahya?-ay.y. 1431 ?). Türkmen asıllı oldu
ğu sanılan, Germiyanoğlu sarayına yakın bir ailenin ço cuğu olan Şeyhi (asıl adı Yusuf Sinan'dır), Kütahya'da
medrese öğrenimi gördükten sonra, İran'a giderek ta
Şeyh Bedrettin: Bk. SİMAVNALI BEDRETTİN.
savvuf, tıp okudu. Dönüşünde Ankara'da Hacı Bay
ram'a bağlanıp, Germiyanoğlu beyi Yakup II'nin he kimliğine getirildi. Karaman seferi sırasında hastalanan
Mehmet l'i tedavi edip (1415), özel Tokuzlu köyü ken
Şeyh Bedrettin Ayaklanması: Bk. SİMAVNALI BEDRETTİN.
Şeyh Edebali: Bk. EDEBALİ, ŞEYH.
disine tımar olarak verildi.
Tasavvuf kültürü ile klasik İran şiirinin ortak özellikle
rini ustaca birleştirerek divan edebiyatının gelişmesine
katkıda bulunan şeyhi, dili, imgeleri ve canlı betimle meleriyle, çağının en büyük şairlerinden sayılmaktadır.
Tokuzlu köyüne giderken timarin eski sahiplerinin ken disine saldırmaları üstüne yazdığı, semiz bir öküzün
Şeyh Galip Türk şairi (İstanbul 1757-ay.y. 1799). Mevlevi tarikatın
boynuzlarına imrenen eşeğin başına gelenleri anlattığı
Harname (1971'de basılmıştır) adli mesnevisi,
gerek
öykülemedeki başarısıyla, gerek toplumsal yaşayış bi
çimini alaycı bir dille eleştiren içeriğiyle, Türk hiciv ede
ŞEYH ŞAMİL 199 birliklere 'nakşibendi tarikatı şeyhlerinden Şeyh Sait'in
biyatının önemli yapıtlarındandır. Husrev ü Şirin (bili nen basımı 1963) adlı mesnevisi de benzerlerinin en
buyruğuyla ateş açılmasıyla başlayan 11 Şubat 1925)
iyisi sayılmaktadır. Attar'ın Habname'sini çevirdiği ve Neyname adlı bir mesnevisi daha bulunduğu bildiril
yayıldı. Önceleri Ali Fethi (Okyar) Bey başkanlığındaki
mişse de, ele geçirilememiştir. Divan (tıpkıbasımı 1942'de Ali Nihat Tarlan tarafın
dan yapılmıştır. Şeyhi Divanini Tetkik (1964'te basıldı).
Şeyh-i Kebir: Bk. SADRETTİN KONEVÍ.
ayaklanma, hızla Genç, Elazig ve Diyarbakır yörelerine hükümet tarafından önemsenmediyse de, ayaklanma
cıların Varto'yu elegeçirmeleri, Şeyh Sait'in de yaklaşık 5000 kişilik bir kuvvetle Diyarbakır'a yürümesi üstüne, Ali Fethi Bey hükümetinin istifa etmesinden sonra baş
bakanlığa getirilen İsmet İnönü) Paşa başkanlığındaki hükümet, Doğu'da bölgesel seferberlik karan alarak,
orduyu, ayaklanmayı bastırmakla görevlendirdi. 9 Şeyh Muhsin Fani: Bk. HÜSEYİN KAZIM. KADRİ.
Mart'ta Diyarbakır'a ulaşan hükümet kuvvetleri, ayak lanmacıların eline geçen yerleri (Hani, Muş, Varto, vb.)
geri alıp, Şeyh Sait ve yakın adamlarını Varto'nun güne
yindeki Carpuh köprüsünde sıkıştırarak yakaladılar (15
Şeyhoğlu Sadrettin Mustafa Türk şairi (? 1340'a d.-? 1409'dan önce). Yaşamı konu sunda yeterli bilgi bulunmayan Şeyhoğlu Sadrettin Mustafa'nın Germiyan Beyliği bölgesinde yetiştiği, bir yapıtında belirttiğine göre, Germiyan sarayına yakın
soylu bir aileden geldiği, genç yaşta saray çevresiyle iliş kisi olduğu ve korunduğu, Hoca Mesut'tan ders aldığı bilinmektedir. Süleyman Şah'ın (öl. 1387) nişancılığını
Nisan). Kurulan Istiklal Mahkemeleri'nde yargılanan
Şeyh Sait ve 47 adamı ile Ingilizlerin de desteklemiş ol
dukları ayaklanmayı perde arkasından yönetmiş olan Kürdistan Teali Cemiyeti başkanı Şeyh Abdülkadir ve
-5 arkadaşı idam edildiler.
Şeyh Sani: Bk. HAFIZ OSMAN EFENDİ.
ve defterdarlığını yapmış, koruyucusunun ölümü üstü
Şeyh Şamil
ne, Yıldırım Bayezit'e bağlanmış ve Osmanlı sarayı çev
Dağıstanlı halk kahramanı ve önderi (Gimri, Dagistan
resine girmiştir. Yıldırım Bayezit'in Timur'a yenilmesiy
le başlayan (1402) ve Çelebi Mehmet'in devletin bü tünlüğünü yeniden sağlamasıyla son bulan Fetret Dö nemi'nde ne yaptığı konusunda bilgi bulunmamakta,
1797/98- Medine 1871). Gençlik yıllarını Karkasya'yı
Rus egemenliğinden kurtarmak isteyen Molla Muham met'in yanıda geçiren Şeyh Şamil, onunla birçok çar
Emîr Süleyman'ın çevresinde bulunduğu sanılmakta
pişmaya katıldı. Dağıstan'da yapılan ve Molla Muham
dır. Hatiboğlu bir yapıtında (Bahr ül-Hakayık), yetiştiği, ama göremediği şairler arasında Şeyhoğlu'nu da andığı için, 1409'dan önce öldüğü düşünülmektedir.
Molla Muhammet'in yerine geçen Hamza Bey'in Hacı Murat tarafından öldürülmesi üstüne, imam seçildi
XIV. yy'da, mesnevi alanında Hoca Mesut'tan son
ra, en usta şair sayılan Şeyhoğlu Sadrettin Mustafa'nın şiirleri pek duyarlılık taşımamalarına karşın, söyleyiş ve teknik açısından kusursuzdur. Kaynaklarda adı geçen yapıtlarından bazıları günümüze kalmamıştır. Başlıca yapıtları: Hurşitname (mesnevi), Kenz ūl Kübera (düzyazısıyla siyasetname), Farsça'dan Marzu
banname ve Kabusname çevirileri.
Şeyh Osman Dede: Bk. OSMAN DEDE, KUTB-I NAYİ.
Şeyh Sait
met'in ölümüyle sonuçlanan son çarpışmada (1832), ağır yaralı olarak kaçmayı başarıp, iyileştikten sonra, (1834). Hacı Murat'ın Rus çarıyla anlaşması sonucunda Ruslar Kafkasya'da birçok koldan saldırıya geçince, Aşilta dolaylarında general Ivançeviç'i yendi ve öldürt tü (1831). Çeçenler, Çerkezler ve Abazaları bütünüyle
kendine bağlayıp, Ruslar Aşilta'yı geri alınca, iki tarafın da üstünlük sağlamayamadığı bir savaştan sonra, bir ateşkes antlaşması yaparak Rusların Hunzak'a çekilme lerini sağladı. Rus ordulannın dört koldan yeniden sal
diriya geçmeleriyle, Ahulgo'da toplanan birliklerinin general Grabbe tarafından kuşatılması ve uzun bir sa
vaştan sonra Ahulgo'nun düşmesi (1834) üstüne, oğlu nu Ruslara rehine vererek, yeni bir antlaşma yaptı. Hacı
Murat'ın kendisine katılmasıyla gücünü artırıp, bağım
Nakşibendi şeyhi ve Şeyh Sait Ayaklanması'nın başlatı CISI (Palu 1865-Diyarbakır 1925). Medrese öğrenimi gören Şeyh Sait, Hinis ilçesinde şeyhliğinden yararlana
rak birçok sürü sahibi oldu. Sürülerini satmak için sık sık
Halep'e gidip, bu yolculukları sırasında kürtçülük akı mini benimsedi. Oğlu Ali Rıza aracılığıyla İstanbul'daki kürtçülerle ilişki kurup, bölücü eylemlere girişerek, adıyla anılan ayaklanmayı başlattı (Bk. ŞEYH SAIT AYAKLANMASI) ve yönetti. Yakalanıp, Şark İstiklal Mahkemesi'nde yargılanarak (26 Mayıs 1925), öbür
ayaklanmacılarla birlikte idam edildi (29 Haziran 1925).
Şeyh Sait Ayaklanması Cumhuriyetin ilk yıllarında Doğu Anadolu Bölgesi'nde ayaklanma. Piran (Elazığ) köyünde saklanan suçluları
aramaya gelen bir jandarma teğmeni komutasındaki
Dagistanlı halk kahramanı Şevh
Şamil, Ruslara kars 1830'dan 1859'a kadar
bagımsızlık savaşımını yürütmüş, o tarihte teslim olmak
zorunda kalmıştır.
200 ŞEYHÜLİSLÂM sızlık savaşımını bütün Dağıstan bölgesine yayarak, de netimi altındaki bölgeyi naipliklere ve vilayetlere böl dü; vilayetlerin başına komutanlar, naipliklerin başına
de, baştan çıkarıcı bir yılan olarak insanoğlunun cen
yasal gücü ellerinde tutuyor, naipler vergileri toplaya
göre, insanın topraktan, meleklerinse nurdan yaratılmış
da naipler getirdi (komutanlar vilayetlerde dinsel ve si rak, adli işleri yönetiyorlardı). Merkezi Darga'ya iki kez
saldıran general Grabbe'nin, birliklerine ağır kayıplar
verdirmesi sonucunda, tutunamayacağını anlayınca
dağlara çekilip, Darga'yı alan Rus birliklerine, dönüşle
rinde çeteleriyle ağır kayıplar verdirdi. Bu arada Hacı
Murat'ın yeniden Ruslara sığınmasıyla, durumu sarsıldı. Kırım Savaşı'nın başlamasıyla bölgedeki Rus birlikleri nin azalması üstüne Osmanlılardan yardım istediyse de, olumlu yanıt alamayıp, Kırım Savaşı'nın sona erme
netten kovulmasına yol açtığı anlatılan şeytanın, genel
olarak insanları kötülüğe yönelttiğine, insanları çarpa
rak çeşitli saplantılara sürüklediğine inanılır. Kur'an'a
olmalarına karşılık, şeytan ateşten yaratılmış, Allah'ın Adem'i yarattıktan sonra, şeytana ve meleklere Adem'e secde etmelerini buyurması üstüne, kendisi
ateşten yaratılmış olduğu için Adem'den üstün olduğu nu savunarak Allah'ın buyruğuna karşı çıkmış, bu yüz
den cennetten atıldığı için de, insan soyunun düşmanı olmuştur.
siyle, durumu daha da kötüleşti. Bütün müslümanlar
Şeyyat Hamza
dağlara kaçmak zorunda kalınca, 400 kadar askeriyle
Türk şairi (XIII. yy.) İlk olarak Fuat Köprülü'nün söz ettiği Şeyyat Hamza'nın yaşamı konusunda bilgi yoktur. Şey yat sözcüğünün, XIII. ve XIV. yy'larda yüksek sesle şiir ler okuyup, dinleyenleri coşturan kimselere verilen bir
dan kanlarının son damlalarına kadar çarpışmalarını is teyip, birçok savaştan sonra, Vedeno kalesine çekil diyse (1859) de, ağır topçu ateşi karşısında askerleri Gunib'e sığındı. 30 Ağustos 1839'da kuşatılıp, düşma
nin sayıca üstünlüğü karşısında, iki oğluyla teslim olmak
zorunda kaldı (6 Eylül 1859). Çar Aleksandr II tarafın dan kabul edilip, Kaluga kentinde oturmasına izin veril
di. 1869'da hacca gitme izni alıp, Medine'ye yerleşti.
şeyhülislâm Osmanlı İmparatorluğu'nda, en yüksek din görevlisi. Il miye sınıfının başı olan şeyhülislamlar, saltanat vekili sa yılan sadrazamlarla eş tutulur, genellikle Rumeli kazas
kerliğinden sonra bu göreve getirilirlerdi. Siyasal konu larda (savaş açma dahil) ve kamuya ilişkin konularda
fetva verdiklerinden, siyasal açıdan da görevleri son derece önemliydi. Siyasal işlevleri XIV. ve XV. yy'larda
önemli ölçüde azaldı ve son Osmanlı hükümetinin isti
fasıyla, şeyhülislâmlık da ortadan kalktı.
Şeyhülislâm Yahya| Türk şairi (Istanbul 1561-ay.y. 1644). Şeyhülislâm Bay ramzade Zekeriya Efendi'nin oğlu olan 'Şeyhülislam
Yahya, babasından ve döneminin bilginlerinden ders
aldı. Atikalipaşa (1587), Hasekisultan (1590), Şehzade (1595), Valide medreselerinde müderrislik yaptıktan sonra kadılığı seçip, Halep (1596), Şam (1597), Misir
(1598), Bursa, Edirne (1602), Istanbul (1603) kadılıkla rinda bulundu. Anadolu ve Rumeli kazaskerliğine geti
rilip (1604), sadrazam Derviş Mehmet Paşa'ya divanda karşı çıkınca görevden alındı. Yeniden Rumeli kazas kerliğine, daha sonra da şeyhülislamlığa getirilip (1622), iki kez kısa sürelerle görevden alınmakla birlik te, 1644'e kadar 20 yıl şeyhülislâmlık yaptı. Cinci Ho ca'nın sarayda etkisinin artmasından duyduğu üzüntü den hastalanarak öldü.
Nedim'in, gazelde Baki'yle eş tutarak yücelttiği Şey
hülislam Yahya, bir din adamı olmasına karşın, din dışı şiirin en başarılı temsilcilerindendir. Gazelde, Baki'yi Nedim'e bağlayan zincirin halkası sayılır.
Başlıca yapıtları: Divan (İbnülemin Mahmut Kemal
İnal'ın önsözüyle Maarif Nezareti tarafından basıldı, 1916), Fetava (fetvalar), Nigaristan tercümesi (İbni Ke
mal'in yapıtının çevirisi), Şerh-i Feraiz (Muhsin-i Kayse ri'nin Feraiz manzumesinin şerhi).
şeytan
Din kitaplarına göre, Tanrı'ya baş kaldırmış meleklerin ve kötü ruhların başı. Kutsal Kitap'ın Yaratılış bölümün
ad olmasi ve Lamii Çelebi'nin Letail inde bir fıkrada, Nasrettin Hoca'yla çağdaş olduğunu belirtmesi, XIII. yy'da yaşadığını düşündürmekte, şiirlerindeki dil özel
likleri de, xlii. yy. ile XIV. yy'ın başlarında yaşadığını
doğrulamaktadır. Günümüze kalan şiirleri sayı bakı mindan az olmakla birlikte, gerek konu, gerek dil ve bi çim açısından çeşitlilik gösterir: Öğreticibir amaçla ya zıldığıbelli olan şiirlerinin yanı sıra, dörtlüklerle yazılmış
gerçekçi lirik bir şiiri ve remizlerle örülmüş, Arapça
Farsça sözcüklerle karışık âşıkane bir gazeli vardı. Asıl
önemlisi, şiirlerinde Doğu Türkçesi'ni de kulllanması, dörtlüklerle yazılmış şiirlerininse Ahmet Yesevi'ye nazi re olmasıdır. Böylece Anadolu dışındaki Türk şiiri ile
Anadolu'da gelişen şiir arasında bir bağ kurmaya çalış mıştır.
Başlıca yapıtları: Yusuf ile Züleyha (tipkibasımı 1946); Dasitani Sultan Mahmut (Gazneli Mahmut ile
yoksul bir derviş arasındaki münazara; insanın kendi
nefsine egemen olabilmesinin önemini konu alır).
Şi Dao Çinli ressam, yazı ustası, şair ve sanat kuramcısı (?
1641'e d.-? 1710'a d.). Çing sülalesi döneminin başla
rinda, çağının gelenekselciliğine tepki duyan "bireysel
cilerin" en yaratıcısı sayılan şi Dao (Çince Shi Tao), ak
rabası olduğu Minglerin devrilmesinden sonra, çok
genç yaşta bir manastira girdi. Fırça kullanımındaki us
talıkla, manzarayı içinde bulunduğu ruh haline uygun bir biçimde yansıttı. Ayrıca resimle, fırça kullanma tek niğiyle ilgili kuramlar geliştirdi.
Şincin Çin'de kent. Guangdung ilinde, Inci ırmağının deltası kıyısında yeralan Şıncın'ın (Çince Shenhzhen) nüfusu 2 milyondur. 1979'da oluşturulan Çin'in Özel Ekonomik Bölgeleri'nin ilki (Şıncın, Cuhay, Sandu ve Siamın kent
lerini içerir), içinde yeralan Şıncın'da, hafif sanayi ve dışsatıma yönelik liman etkinlikleri hızla gelişmektedir.
Feribot, karayolu ve demiryoluyla Hong Kong'a, bir
Otoyolla da Guangcou'ya (Kanton) bağlanmıştır. Şincou
Çinli ressam (Sucou 1927-? 1509). Geleneksel konfüç. yüsçü öğrenimi görmesine karşın hükümette resmi bir
görev almayı başaramayan Şincou (Çince Shen Zhou),
ŞIRNAK 201 kendini manzara resmine adadı. Geçmişle ilgili yapıtla
rin yorumuna dayalıyapıtlarından çok sayıda büyük ru lo ve albüm yaprakları günümüze kaldı.
Şinyang Çin'in kuzeydoğu kesiminde kent. Mançurya'da, Liao
GÜNÜMÜZDE ŞIRNAK
Şırnak'ın cumhuriyet döneminin ilk sayırında (1927) 1
962 olan nüfusu, 1940'ta 5 000'i geçmiş, ama sonra ye
niden 4 000'in altına düşmüş (1955'te 3 278 nüfus), 1975'te 10 000'i aşmıştır (10 587). 1990'da çıkarılan 3
647 sayılı yasayla aynı adlı ilin merkezi olan (o tarihe ka
dar Siirt iline bağlı bir ilçe merkeziydi) kentin nüfusu,
irmağı vadisinin doğu kesiminde, Pekin'in 450 km do
1990 sayımında 25 000'i aşmıştır (25 059).
yang'ın (Mançu dilinde Mukden), nüfusu 3 520
Şırnak (il)
filizi, Fuşun'da maden kömürü yatakları) sayesinde
olan kentte, çeşitli makineler ve ulaşım araçları yedek
Bir bölümü Doğu Anadolu Bölgesi'nde (Merkez, Bey tüşşebap ve Uludere ilçeleri), bir bölümü Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde (Idil, Cizre ve Silopi ilçeleri) il. Yü
nayi kolları büyük ölçüde gelişmiştir. 1623-1643 arasında Mançuların başkenti olan Şin
ğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri sının us
(1644-1911) kurmalarından sonra da önemini korudu.
Batida Mardin, kuzeydeSiirt ve Van, doğuda Hakka ri illeriyle, güneyde de Irak ve Suriye topraklarıyla sınırlı
ğusunda yeralan, Lianoning ilinin merkezi olan Şin 200'dür. Yakınındaki maden yatakları (Ansan'da demir
Çin'in kuzeydoğu kesiminin başlıca sanayi merkezi parçaları yapımı, besin sanayisi, metalürji, kimya sana yisi, elektrikli gereçler yapımı, dokuma sanayisi, vb. sa
yang, Mançuların Çin'i istila ederek Çing sülalesini 1941-1945 arasında Japon işgalinde kaldı.
Şipka Kahramanı: BK. SÜLEYMAN HÜSNÜ PAŞA
zölçümü 7 172 km², nüfusu 1990 sayımına göre 262 006, merkezi Şırnak kenti olan Şırnak ili 7 ilçeye aynil
miştir: Merkez, Beytüşşebap, Cizre, Güçlükonak (Do
tünde), Idil, Silopi, Uludere.
olan Şırnak ilinin batı ve güneybatı kesimleri düzlükler le kaplıdır. Doğu ve kuzeydoğu kesimleri dağlık alan lardan oluşur. Yer yer 3 000 m'yi aşan bu dağların en
yüksek dorukları, doğu kesimdeki Alun dağı (3 358 m)
ile kuzeydoğu kesimdeki Karacadağ'dır (3 275 m). llin
Şırnak (kent) Şırnak ilinin merkezi. Doğu Anadolu Bölgesi'nde, Mar din'i Hakkâri'ye bağlayanyol ile Siirt'i Hakkari'ye bağlı yan yolun kesiştiği yerde, eğimli bir yüzeyde, Güney
dağları arasında, Cudi dağının fazla yüksek olmadığı halde, özel bir önemi vardır: Şırnak kentinin güneyinde bulunan Cudi dağı, Islam inanışına göre Tufan'dan son
ra Nuh'un gemisinin indiği yerdir. Elips biçiminde bir
doğu Toroslar'a bağlı Namaz dağının (1 990 m) güney
dağ olan Cudi dağının, doruklarındanbirinin yükseltisi 2 114 m'yi bulur. “Nuh peygamber ziyareti" doruğu
muş olan Şırnak'ın yukarı mahallelerinin yükseltisi 1
mini kaplayan düzlükler, Suriye sınırına doğru alçalır ve
batıya bakan yamaçlarında (1 350 m yükseltide) kurul
nun yükseltisi de 2017 m'dir. İlin batı ve güneybatı kesi
400 m'yi aşar.
bu sinirin ötesinde de devam ederler.
TARIH
Tarihi'yle ilgili yeterli bilgi bulunmayan Şırnak kenti, Nuh'un gemisinin Tufan'dan sonra karaya oturduğu yer
sayılan Cudi dağına yakın bir yerde kurulduğundan, başlangıçta Şehr-i Nuh (Nuh'un kenti anlamında) adıyla anılmış, bu ad zamanla bozularak "Şernah“ biçiminde söylenmeye başlanmış, daha sonra da “Şırnak"a dö nüşmüştür..
Şırnak ilinin Doğu Anadolu Bölgesi sınırlan içinde ka
lan doğu kesimlerinde kışların sert geçtiği bir iklim, Gü
neydoğu Anadolu Bölgesi'nde kalan kesimlerindeyse,
kışları daha ilık, ama yazları aşırı sıcak bir iklim görülür.
Sözgelimi, Cizre'de en soğuk ay ortalaması 6 °C, en si cak ay ortalaması 33,7°C, günümüze kadar kaydedilen en düşük sıcaklık -9°C (18 Ocak 1973), en yüksek sı caklık 48 °C'ur (17 Temmuz 1978; Dalaman'da 19
Şırnak'tan görünüş.
202 ŞAMİN Temmuz 1973'te ölçülen 48,5 °C'lik sıcaklıktan sonra, Türkiye'de ölçülmüş ikinci yüksek sıcaklık).
Orman örtüsü bakımından yoksul olan Şırnak ilinde,
düz alanların doğal bitki örtüsü, bozkır görünüşündedir. Güneydoğu Toroslar'da yer yer bozulmuş meşe toplu
luklarına, daha yüksek kesimlerinde de ardıç topluluk
Kanton limanının yeraldığı irmak, denize döküldüğü yerden 275 km içeriye kadar açık deniz gemilerinin ula şimina elverişlidir.
Şicinler: Bk. CİNLER.
larına rastlanır. Yabani fıstık (“bittim") ağaçları da dağ larda belirli yüksekliklere kadar çıkar.
ilin sulannı toplayan Dicle ırmağı, Şırnak ili toprakla
rini kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda keşer; Ciz re'yi geçtikten sonra, Türkiye-Suriye sınırının bir bölü münü izler. Dicle'nin önemli kollarından Habur çayı da, Şırnak ili ile Irak arasındaki sinirin bir bölümünü oluşturur.
EKONOMI Şırnak ilinin ekonomisi, tanm, hayvancılık ve sınır tica retine dayanır. Tanımda, tahıl türleri arasında buğday ve
arpa, baklagiller arasında mercimek baş sırayı alır. İlin Güneydoğu Anadolu Bölgesi sınırları içinde kalan ke simleri, tarımsal çeşitlilik göstermesi bakımından Doğu
Anadolu bölgesinde kalan kesimlerinden ayrılır. Özel
Şihabüddevle Mesut: Bk. MESUT I,
ŞİHABÜDDEVLE.
şi Huangdi İlk Çin imparatoru(öl. İ.Ö. 210). Çing adıyla Çinler ülke
sinin kraliyken, İ.Ö. 221'de egemenliğini Çin'in her ya
nina yayıp "ilk yüce'hükümdar” anlamına gelenşi Hu angdi adını aldı. Ölünce, vasiyeti gereği, dev boyutlu bir tümülüsün (1971'de bir bölümü kazılmıştır) altına gömüldü.
likle Cizre ve Silopi ilçelerinde tarım üretimi çok çeşitli
şiilik
dir: Yükseltileri 450 m'nin altında olan bu iki ilçede, sa nayi bitkilerinden pamuk ekimi ve zeytin ağaçları da
Ali yandaşlarının oluşturdukları mezhep. Hz. Muham
yaygınlaşır; çeşitli meyveler (özellikle yüksek nitelikli
nar ve üzüm) yetiştirilir. Yakın dönemde yabani fıstık
ağaçlarının aşılanıp geliştirilmesiyle elde edilen “Siirt fıstıgı"nın özel bir yeri vardır.
Kış mevsimini ilin alçak kesimlerinde, yaz mevsimini yükseklerdeki yaylalarda geçiren göçerlerin uğraştıkla ri hayvancılıkta, en çok kılkeçisi, koyun ve yöreye özgü
kahverengi tüylü tiftik keçisi beslenir.
met'ten sonra Ali Bin Ebu Talip'in nas ve vasiyet yoluyla
halife atandığına inandıkları için Ebubekir, Ömer ve Os man'ın halife seçilmelerine karşı çıkan Ali yandaşlarının oluşturdukları şiilik, İslam dünyasında ortaya çıkan ilk dinsel ve siyasal nitelikli mezheptir. Güncelliğini İslam
tarihi boyunca hiç yitirmemiş ve kendi içinde yüzlerce
kola bölünmüştür. Ama bütün kollarında ortak ilke,
Ali'ye aşırı bağlılıktır. Önemli kollarının tümünde fikih
Şırnak ilinde yeraltı kaynaklarının başlıcaları Şırnak Cizre arasındaki asfaltit ve Şırnak kentinin yakınındaki
konularıyla ilgili görüşlerin büyük ölçüde hanefilikle ve
yindedir: Kilim (özellikle Beytüşşebap ilçesinde), halı
leşmesini (müt'a nikâhi)geçerli sayar, ezan metnine ba zi sözler ekler, çıplak ayak üstüne meshetmeyi ve öğle,
kunan Şırnak şallari.
ikindi, akşam namazlarının birleştirilerek dört vaktin iki vakitte kılınmasını caiz sayarlar.
linyit yataklarıdır. Sanayi, geleneksel el sanatları düze ve heybe dokumacılığı; koyun ve keçi tüylerinden do ULAŞIM
Şafiilikle aynı olmasına karşılık, söz konusu sünni mez heplerden farklı olarak şiiler, geçici ve süreli evlilik söz
ilin güneyinden geçen ve Habur kapısııdan çıkarak
Türkiye'yi Ortadoğu'nun önemli merkezlerine bağla
şiir
ticaretinden geniş ölçüde yararlanmaktadır.
Sanat değeri taşıyan, okuyanda ve dinleyende estetik
Şiamin: Bk. AMOY.
en güç edebiyat türlerinden biridir. Bu yüzden de çeşitli
yan karayolu üstünde bulunan Cizre ve Silopi, yol boyu
duygularuyandıran manzum yazı. Şiir, tanımlanması
Şian
şairler ve edebiyatçılar tarafından “şiir" tanımları yapıl mış, birçok şair ve edebiyatçıysa, şiirin tanımlanamaya cağını söylemişlerdir. Sözgelimi Baudelaire, “şiirin ilke
Çin'in orta kesiminde kent. Çin Ling dağlarının eteğin
tirmiş, Goethe, şairin "dünyayı kendine mal etmesini ve
deki önemli bir alüvyon ovasında, Huang hurmağı kıy sinda, Pekin'in 920 km güneybatısında yeralan, Şaanşi ilinin merkezi olan Şian'ın (Çince Xian, Hsi-anda denir) nüfusu 1 884 900'dür. Çeşitli makineler yapımı, elektrik
donanımı yapımı, dokuma sanayisi gibi sanayi kollari
nin geliştiği kent, özellikle görkemli tarihsel anıtlarıyla
ünlüdür: Ona kesimini çevreleyen XIV.-XVI. yy'lardan kalma surlar, birçok pagoda; biraz doğusunda, Çin sü
lalesinin kurucusu şi Huangdi'nin mezarı (1967'de bu lunmuştur); biraz kuzeyde, Han sülalesinden impara
si, insanın üstün bir güzelliği özlemesidir" tanımını ge
bunu dile getirmesini bilen insan" olduğunu söylemiş.
tir. Paul Valéry, "gerçek şiirin, asıl sanat yapıtının kendi varlığından başka bir amacı olmadığını, kendisiyle baş layıp, kendisiyle bittiğini, bütün soyluluğunun da bura dan geldiğini” ileri sürmüş, Edgar Allan Poe, “şiir, zarif bir düşünceyle kaynaşmış müziktir. Düşüncesiz müzik,
yalnızca müziktir; müziksiz düşünce de yalnızca düz yazıdır" demiştir. Sait Faik, şiiri “insanı insana yaklaştı ran, sevdiren şey" olarak, Ahmet Hamdi Tanpınar da
"sözcüklerin birleşmesinden doğan ritim, uyum, vb.
tor Çing Di'nin mezarı (1990'da bulunmuştur); vb.
aracılığıyla günlük dille anlatımı olanaksız olan iç hare
Şi Ciang
ketlerimizi, coşkularımızı, sevinç ve üzüntülerimizi dile getiren ve böylece bizde estetik ilgi dediğimiz büyüyü oluşturan bir sanat” olarak tanımlamışlardır. J. Coco teau'ysa “bir şiirde önemli olan ne söylenendir, ne söy
Çin'in güney kesiminde irmak. Uzunluğu 2 000 km olan, 330 000 km²'lik bir alanı akaçlayan şi Ciang (Çin
ce Xi Jiang). Yünnan ilinde doğup, genellikle doğuya
doğru akarak, Güney Çin denizine dökülür. Deltasında
leyiştir, ne anlamdır, ne de müziktir; başka bir şeydir,
tanımlanamaz" demiştir.
Şiir, seçilen bir konuda duyguların, düşüncelerin, iz
şiir 203
rik) adları verilen iki yön bulunur. Şiirde "biçim" sözüy
yazıldığı da görülür ve bu tür şiirlere düzyazı şiir" (mensur şiir) adı verilir. Şiir tarihinde bazı tiyatro yapıtla rinin (sözgelimi trajedi) ya da öykülerin, şürsel biçimler de (fabl, manzum öykü) yazılmış örnekleri de vardır.
le anlatılmak istenen, nazım birimi (dize, beyit, üçlük, dönlük, vb.), nazım biçimi (gazel, kaside, koşma, sone,
Şiirin nerede ve nasıl doğduğu konusundaki görüşler
lenimlerin, olayların, durumların, nesnelerin... sözcük
lerle kurulan bir kompozisyonudur. Kendine özgü bir kurgusu olan bu sanat yapıtında, "biçim" ve "öz" (içe
vb.), uyak örgüsü, ölçü (aruz, hece), vb'dir. Her çağın,
DÜNYA EDEBİYATINDA ŞIIR
farklıdır. Bazı kuramcılaragöre dinden, bazı kuramcıla
her şiir akımının ya da hemen her şairin benimsediği bi
ra göre büyüden ortaya çıkmıştır. George Thomas'a
çim özellikleri vardır. Bazı şiirlerde bütün bu biçim özellikleri görülürken, bazı şiirlerde bunların ya bir bö
dans bir yana birakılınca, türkü ortaya çıkmış (türküde
lümü kullanılmakta (sözgelimi yalnızca uyak örgüsü,
göre, başlangıçta dans, müzik, şiir, tek bir sanatken, şiir müziğin özü, mūzik de şiirin biçimiydi), daha sonra
nazım birimi ya da nazım biçimi,vb.) ya da hiçbiri kul
şiir ile müzik de birbirinden ayrılmıştır.
rarlanıp, yeni biçim özellikleri geliştirmektedirler.
gelenek, bir de yazılı gelenek vardır. Yazının bulunma
lanılmamaktadır. Bazı şairlerse, klasik biçimlerden ya Şiirin özünü (içeriğini) oluşturan öğeler konu, tema,
bakış açısı, duygular, düşünceler, gözlemler, izlenim
Dünyadaki bütün ulusların edebiyatlarında, bir sözlü
sından önceki gelenekte, şiir önemli bir yer tutmuş, top lu törenlerde en etkin iletişim aracı şiir olmuş, halk
ler, vb'dir. Hemen her şey, şiirin konusu olabilir. Şair konu seçiminde özgürdür; bir başka deyişle her şey,
ozanları bazı güncel olaylari, tarihsel olayları ya da bi
nuya yaklaşımı, bakış açısı, farklılıklar gösterir. Sözgeli
tadır.
şairin esin kaynağı olabilir. Her şairin ele alıp işlediği ko mi, sevgiyi bazı şairler sürekli üzüntü kaynağı olarak gö rürken, bazı şairler insancıl bir duygu olarak alır yücel tir, bazı şairlerse cinsellik olarak dile getirebilirler. Şair ayrıca sevgi, üzüntü, nefret, acıma gibi duyguları yansit
reysel duygularını, çeşitli biçimlerde şiire dökmüşler dir. Destan, şiir türlerinin en eskilerinden biri sayılmak
Çağdaş Batı şiirinde görülen özelliklerin kökeni, eski
Yunan şiirine dayanır. Eski Yunan edebiyatının ana kay nağı sayılan Homeros'un İlyada ve Odysseia'sı birer
epik şiirdir. Eski Yunan edebiyatında Hesiodos didaktik
mayı amaç alabilir ya da siyasal, toplumsal, evrensel bir
türün, Sappho ve Pindaros lirik şiirin, Aisopos (Ezop)
düşünceyi, şiirinin temeli yapabilir. Yalnızca bir gözle
fabltürünün önde gelen kişileridir. Latin şiirinde de Ho
mini iletmekle ya da bir olayı, bir durumu, bir nesneyi aktarmakla, anlatmakla, tanımlamakla yetinebilir.
ratius (lirik şiir), Ovidius, Vergilius (pastoral şiir) ve Sene ca (yergi türü) başlıca şairlerdir.
Şiirde biçim ile öz arasında çok yakın bir ilişki vardır.
Hemen her şair, kendi şiirinin özüne uygun bir biçimi
yeğlemekte, geleneksel biçimleri olduğu gibi kullan makta ya da yeni bir biçim oluşturma denemesine gire bilmektedir.
Şiirler niteliklerine ve içeriklerine göre şöyle sınıflan dırılır: 1) Lirik şiir (her çeşit duyguyu, özlemi, dileği cos kun bir biçimde dile getiren şiir türü); 2) epik şiir (savaş, yiğitlik gibi olayları övüp yücelten şiir türü); 3) dramatik
şiir (olayları kişilerin yaşamından birer kesit olarak yan
sıtan şiir türü); 4) öğretici (didaktik) şiir (öğretmeyi amaç alan şiir türü); 5) pastoral şiir (doğa güzelliklerini sevdir
meyi amaç alan şiir türü); 6) yergi şiiri (yergi ve eleştiri yönü ağır basan şiir türü). Şiirler ayrıca, edebiyat akım
larına göre (“klasik şiir”, “romantik şiir”, “gerçekçi şiir", “toplumcu-gerçekçi şiir", "fütürist şiir", "parnasseçı şi
ir", "gerçeküstücü şiir”, “varoluşçu şiir”, vb.) de sınıflan
dırılabilirler. Zaman zaman düzyazı biçiminde şiirler Charles Baudelaire.
Avrupa'da Ortaçağ edebiyatını, kilise önemli ölçüde etkilemiş, din, doğa, yiğitlik gibi konular işlenmiş, halk
şiirleri, destanlar, şövalyelikle ilgili şarkılar yazılmıştır. Rönesans'la birlikte Avrupa şiiri kilisenin etkisinden
kurtulmaya başlamış, o dönemden günümüze, klasi sizm, romantizm, gerçekçilik, doğalcılık, parnasseçılık,
dadacılık, simgecilik, gerçeküstücülūk, varoluşçuluk gi bi sanat akımlarının (Bk. sözü geçen akımların madde leri) etkisiyle, biçim ve içerik yönünden zengin bir yapı
ya kavuşmuştur. Söz konusu bu akımlar, Avrupa dışın
daki uluslarin edebiyatlarında da etkisini göstermiş ve şiir sanatının bütün insanların ortak sesi olması yolunda
ki çabaya katkıda bulunmuştur. Dünya edebiyatının en ünlü şairleri şunlardır: İtalyan edebiyatında D. Alighieri, F. Petrarca, Ariosto, G. Leo pardi, G. Ungaretti, S. Quasimodo, C. Pavese, vb.; Fransız edebiyatında F. Villon, P. de Ronsard, A. de La martine, A. de Vigny, V. Hugo, C. Baudelaire, S. Mallar
Louis Aragon
Gabriel Garcia Marquez.
204
şiir
U
Namık Kemal.
Tevfik Fikret.
mé, P. Verlaine, A. Rimbaud, P. Valéry, G. Apollinaire,
A. Breton, P. Eluard, T. Tzara, L. Aragon, vb.; Ingiliz edebiyatında W. Shakespaare, W. Wordsworth, L. Byron, P.B. Shelley J. Keats, T.IS. Eliot, D. Thomas.; Al man edebiyatında W. von Goethe, F. von Schiller, H.
Yahya Kemal Beyatlı.
nin yerini sevgi, doğa, gurbet, yiğitlik gibi temalar almış, geleneksel biçim ve kalıplar (hece ölçüsü, koşma, na
zim biçimi, vb.) içinde duyarlılığı yansıtan halk ozanları nin, gezici oldukları ve kendileri yazılı belge bırakma dıkları için, şiirlerinin önemli bir bölümü günümüze kal
Heine, F. Nietzsche, B. Brecht, G. Grass, vb.; Ispanyol edebiyatında F.G.Lorca; Macar edebiyatında S. Petöfi;
mamıştır. Karacaoğlan, Aşık Ömer, Dertli, Gevheri,
Rus edebiyatında M. Y. Lermontov, N. A. Nekrosov, B.
halk şiirinin başlıca temsilcileridir.
Emrah, Dadaloğlu, yakın dönemde de Aşık Veysel,
Pasternak, i. Ehrenburg,V.V. Mayakovskiy,K.IM. Simo nov, Y. Yevtuşenko; Iran edebiyatında Firdevsi, Ömer Hayyam, Sadi, Hafız; Hint edebiyatında Tagor; ABD edebiyatında E. A. Poe, W. Whitman, H. W. Longfel
Başlangıçta Fars şiirinden büyük ölçüde etkilenen di van şiiri (XIII. yy.-XIX. yy.), gelenekçi ve kuralcı bir tür
low, E. Pound; Latin Amerika edebiyatında P. Neruda, vb.
(konular; türler; gazel, kaside, mesnevi, vb. nazım bi
TÜRK EDEBİYATINDA ŞİİR Türklerde günümüze kadar gelen zengin bir sözlü ede biyat geleneği vardır. Bu gelenekte ortaya konulan ya pitların çok az bir bölümü yazıya geçmiştir (Türkçe'nin ilk yazılı belgeleri olan Orhun Yazıtları'nın şiir diliyle ya
zıldığını ileri sürenler vardır). Eski Türk şiirinde (Ona As
olarak gelişmiştir: Her şair geleneğe ve kurala uymak
zorundaydi; gelenek, sanatçıya malzeme ve tekniğin çimleri; aruz ölçüsü) bütününü hazır olarak sunuyordu; şairlerin işi, yeni deyiş biçimleri bulmak, yani yetenek lerini sergilemekti. Toplum sorunlarıyla hemen hiç ilgi
lenmeyen divan şairleri, “Osmanlıca" adı verilen karma
bir dille (Türkçe-Arapça-Farsça) tasavvuf düşüncesini ya da sevgi, üzüntü gibi din dışı konuları, özellikle saray
çevresinin beğenisini kazanmak amacıyla anlatmayı il
ya Türk edebiyatında şiire "koşuk”, “yır", “küğ”, “ko jon" gibi adlar veriliyordu) din, doğa, yiğitlik, sevgi baş lica temalar olmuş, hece ölçüsü kullanılmıştır. Şiir dilin
ke almışlardı. Divan şairlerinin başlıcaları arasında Şey
irlerinin bir ümü günümüze kalan Uygur şairleri ara
minin başlangıcında (Tanzimat şiiri), biçim ve öz
de hemen hiçbir yabancı sözcük bulunmamaktadır. Şi sinda Çuçu, Aprinçur Tigin, ki-ki, Kül Tarkan vb. sayıla
hi, Ahmet Paşa, Necati, Fuzuli, Baki, Zati, Yahya Bey, Nef'i, Ruhi, Nabi, Nedim, Şeyh Galip sayılabilir. Bati uygarlığı etkisinde gelişen Türk edebiyatı döne
Türklerin Islam dinini benimsemesiyle, Türk edebi
bakımından özellikle Fransız şiirinden yapılan çevirile rin etkisinde kalmış, sone, terza rima, ottova rima gibi nazım biçimleri kullanılmaya başlanmış, bu nazım bi çimlerinin etkisiyle gazel, kaside gibi klasik nazım bi çimlerinde değişiklikler yapılmış, yeni bir şiir dili oluşur
Has Hacip'in Kutadgu Bilig, Edip Ahmet Yükneki'nin
ken, bazı yabancı sözcükler Türkçe'ye girmiştir. Klasi sizm, romantizm, gerçekçilik, parnasseçılık, simgecilik
bilir. Kaşgarlı Mahmut'un Divanü Lügat it-Türk (XI. yy.)
adlı yapıtında da, eski Türk şiirinden (halk şiirinden) ba zi örnekler yeralmaktadır.
yatında Islam öğeleri görülmeye başlanmıştır: Yusuf
Atabet ül-Hakayık adlı yapıtlarında, Islâm kültürü öğe
leri açıkça görülür. Büyük Selçuklular ve Anadolu Sel
gibi edebiyat akımlarından etkilenilmiş, yeni düşünce ler, imgeler, kavramlar görülmeye başlanmıştır. Tanzimat şiirinin (1860-1896) birinci kuşağından
çukluları dönemlerinde Farsça, kültür ve edebiyat dili olarak yaygınlaşmış, pek çok Türk yazar ve şairi (sözge limi Mevlana) yapıtlarını Farsça yazmışlardır. Anadolu Beylikleri ve Osmanlılar döneminde şiir iki ana kolda
olan Şinasi, "uygarlık, adalet, yasa" gibi toplumsal içe rikli kavramları Türk şiirine sokmuş, Namık Kemal ile Zi
kendi içinde iki kola ayrılmıştır: Aşık şiiri, tekke şiiri. Özellikle mevlevilik, bektaşilik, bayramilik gibi tarikat
ikinci kuşağından Recaizade Mahmut Ekrem ile Abdül
gelişmeye başlamıştır: Halk şiiri, divan şiiri. Halk şiiri de ların çevresinde gelişen tekke şiirinde|(XIII-XV. yy.),
tasavvuf düşüncesi, sözlü geleneğin malzeme ve tekni
giyle yaygınlaştırılmaya çalışılmıştır. Yunus Emre, Kay gusuz Abdal, Eşrefoğlu Rumi, Hatayi, Pir Sultan Abdal, tekke şiirinin başlıca temsilcileridir. XVI. yy'dan sonra
görülmeye başlanan âşık şiirinde, tasavvuf düşüncesi
ya Paşa'ysa, “özgürlük ve vatan" kavramları çevresinde bir bilinç yaratmaya çalışmışlardır. Tanzimat şiirinin
hak Hamit'se, konulara yönelmişlerdir.
Siyasal baskının etkisiyle özellikle toplumdan kopuk
bir sanat anlayışına bağlı kalan Servetifünun (1896 1901) şairleri, (Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin, vb.), seçkinlere özgü bir edebiyat oluşturmuşlar, hemen her şeyi şiirin konusu yapmışlar, Türkçe'de o güne kadar kullanılmayan Arapça ve Farsça sözcükleri kullanmak
ŞİKOKU 205 tan çekinmemişlerdir. Fecriati (1908-1911) şiirinin önde gelen temsilcisi
fat, Ilhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Su reya, Ece Ayhan, vb.), özgür çağrışım yöntemini kullan
Ahmet Haşim, simgecilik akımının etkisiyle çocukluk anılarını, aşk ve doğayı şiirlerine konu edinirken, top
mişlar, aklın kurallarını çiğneyerek gerçegin niteliğini
bozmuşlar, sözdizimini de bozarak anlam bakımın
lumsal sorunlara İslâmcı dünya görüşü çerçevesinde çözümler aramıştır.
dan kapalı şiirler" yazmışlardır.
1960 yıllarından sonra Türk şiiri özellikle toplumcu
1
"Milli edebiyat” dönemi (1911-1923) şiiri, “yerlileş. me”nin başlangıcı olmuş, sade Türkçeyle ve hece ölçü süyle halk şiirinin nazım birimi ve nazım biçimlerine uy gun şiirler yazan Beş Hececiler, kişisel gözlem ve izle nimlerine dayanarak, yurt sorunlarını, güzelliklerini ve sevgisini dile getirmişler, romantik bir ülke edebiyatı "oluşturmaya çalışmışlardır".
bir içerikte gelişmiş, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde
yaşayan insanların ya da toplumun emekçi sınıfından
olan insanların doğayla, toplumsal güçlerle savaşımı,
bazen hırçın bir üslupla, bazen dengeli bir duvarlılıkla, bazen de gizemci bir anlayışla anlatılmıştır. Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde, halk şiiriniyse özellikle Aşık Vey sel neredeyse tek başına temsil etmiştir. Aşık Veysel,
Cumhuriyet dönemi. "Mektepten memlekete formu
geleneğe dayanmakla birlikte, çağdaş şiirden aldığı
lüyle" cumhuriyet dönemi şiirinin başlangıcına yön ve
esinleri de bazen kuru, bazense lirik bir üslupla şiirleş.
den yararlanıp, Türk tarihine, Istanbul'a, doğaya, sevgi
sal içerikli şiire yönelmişlerdir.
ren Yahya Kemal, eski şiirimizin söyleyiş özelliklerin
tirmiştir. Aşık İhsani gibi halk ozanlanıysa, özellikle siya
Cumhuriyet döneminin başlıca şairleri arasında Ah
ye, metafizik düşüncelere ilişkin şiirler yazmıştır. Gene
cumhuriyet dönemi Türk şiirine yön veren şairlerden biri olan Nâzım Hikmet, Anadolu insanını, toplumsal sorunları, ince bir duyarlılıkla, serbest nazmin geniş ola naklarıyla bağdaştırmayı başararak, toplumcu-gerçekçi
met Hamdi Tanpınar, Arif Nihat Asya, Ahmet Kutsi Te
cer, Cahit Sıtkı Taranca, Behçet Kemal Çaglar, Kemalet tin Kamu, Ömer Bedrettin Uşaklı, Hasan Izzettin Dina mo, Ilhami Bekir Tez, Ceyhun Atur Kansu, Selahattin
oluşturamamışlardır) 1940 kuşağına bağlayanlardan
Batu, Can Yücel, Necip Fazıl Kısakürek, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Attila İlhan, Turgut Uyar, Mehmet Başaran, Edip Cansever, Ahmed Arif, Necati Cumalı, Gülten
Ahmet Muhip Dranas ile Cahit Sıtkı Tarancı, özellikle
Akin, Metin Eloğlu, Sezai karakoç, Ümit Yaşar Oğuz
Baudelaire simgeciliğinden yararlanmışlar, şiirde ses ve
can, Tahsin Saraç, Ülkü Tamer, Kemal Özer, Cemal Sü reya, Ali Püsküllüoğlu, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Te
şiirin öncüsü olmuştur. Bu arada Yedi Meşaleciler'i (1928'e doğru ortaya çıkmış sürekli ve etkili bir topluluk
müzik öğesine önem vermişlerdir. Cumhuriyet dönemi
şiirinde en büyük yeniliği yapan şairlerse, Garip akımı temsilcileridir (Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Oktay Rifat). Ölçüsüz ve uyaksız yazan, söz ve anlam oyunlarından sıyrılan bu üç şair, anlamı ön planda tut
kin Sönmez, Hilmi Yavuz, Eray Canberk, Ataol Behra
moğlu, Süreyya Berſe, Refik Durbaş, Yaşar Miraç, Enis Batur, Ismail Uyaroğlu, Hüseyin Yurttaş, Tugrul Tanyol, Küçük İskender, vb. sayılabilir.
muşlar, şiiri bütünlüğe kavuşturmuşlardır. Geleneksel
Türk şiiriyle bağlarınıkoparıp, çağdaşları Batı şairlerine
Şikâri Ahmet Bey
runları ve yurt gerçekleriyle pek ilgilenmemişler, yal
nizca toplumun hor görülen kesiminden gelen insanla
Türk şairi ve tarihçisi (ol. 1584). Mora beyi Ahmet Bey'in oğlu olan şikâri Ahmet Bey, saray şairlerinden
rin dramını yansıtmışlardır. Belirli bir topluluğa bağlan
Yarcani'nin yazdığı şehnameyi, Türkçe'ye çevirdi (Şi
(özellikle gerçeküstücülere) ilgi göstererek, toplum so mayan şairlerden Cahit Külebi, Anadolu insanının yaşa mini, sorunlarını gerçekçi gözlemlere dayalı olarak an
latmış, Behçet Necatigil, bireyin yaşam kavgasındaki iniş-çıkışlarını dramatik örgü içinde yansıtmış, Fazıl
Hüsnü Dağlarca'ysa, metafizik konulardan, bireysel, toplumsal ve evrensel konulara açılan yelpazede ken dini sürekli yenilemiştir. Garip akımına tepki olarak doğan İkinci Yeni akımı
(1955-1965), siyasal ve toplumsal baskının etkisiyle bir “kaçış şiiri" oluşturmuştur. Ikinci Yeni şairleri (Oktay'Ri Oktay Rifat.
kâri'nin Karamanoğullan Tarihi adıyla 1916'da yayın landı). Karamanoğulları tarihinin yanı sıra, Anadolu Beylikleri'nin bazılarının tarihini ve Selim II dönemi
olaylarını da içeren yapıtın bazı bölümleri, Almanca'ya çevrildi. Ayrıca, tamamlayamadan öldüğü bir mesnevi
(Yusuf ile Züleyha) yazdı.
Şikoku Japonya'da ada. Dört büyük Japon adasının en büyügu
Attila lihan.
Eray Canberk
206 ŞİLİ olan, Honşu'nun güneyinde, Kyuşu'nun kuzeydoğu sunda yeralan Şikoku'nun (Japonca Shikoku) yüzölçü
mu 18 780 km², nüfusu 4 200 000'dir. Doğu ve güney kıyıları Büyük Okyanus'a bakan Şi koku adasının en yüksek noktası, Işizuçi dağında 1 980
m'yi bulur. Başlıca kentleri Koçu, Matsuyama, Taka
matsu ve Tokuşima'dır. Halkın büyük bölümünün kıyı
boyunda yerleştiği ve başlıca gelir kaynağını balıkçılığın
oluşturduğu Şikoku'da, tahıl ve sebze de yetiştirilir; ay
rica, ormancılık (kereste üretimi) yapılır. Sanayi pek ge lişmemiştir. Güzel kumsalları ve eski tapınaklarıyla, ya kin dönemde turist çekmeye başlamıştır.
Şili Güney Amerika'nın batı kıyısında ülke. Peru'dan kıta nin güney ucundaki Horn burnuna kadar 4 200 km'yi aşkın bir şerit halinde uzanan, kıtadan Macellan boğa ziyla aynlan Tierra del Fuego ("Ateş Ülkesi”) adalarını da içeren Şili'nin ortalama genişliği 177 km'dir. Açık de
nizdeki topraklar arasında Paskalya adalan, Juan Fer
nandez adaları ve Büyük Okyanus'taki bazı adalar ye ralır.
YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR Şili, yüzeyşekilleri bakımından, kuzeyden güneye doğ
ru 3 bölgeye aynlabilir: And dağları, orta vadi, kıyı dag
ŞİLİ CUMHURİYETİ GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 756 945 km². Baş
lan. Ülkeyi Arjantin ve Bolivya'dan ayıran And dağları,
kenti ve en büyük kenti: Santiago (5 134 000; 1991
6 000 m'yi aşan doruklar taşıyan bir set oluşturur (Bk. AND DAĞLARI). And dağlanndan inen çok sayıda ir
tah.).
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 13 385 000;
nin arasına gömülmüş çok sayıda vadiden oluşan bir
(1990): Kentlerde % 84; kırsal kesimde % 16. Yıllık
mağın suladığı, toprakları verimli orta vadi, dağ sıraları
nüfus yoğunluğu: Km2'ye 17,7 kişi. Nüfus dağılımı
bölgedir. En yüksek dorukları arasında, Batı yarıkürenin ikinci yüksek dağı olan Ojos del Salado (6 863 m), Tu pungato (6 800 m) ve Maipu (5 322 m) sayılabilir. Kıyı
nüfus artış hızı (1990): %1,7. Resmî dili: İspanyol
ve güneydeki pek çok adayı da içerir.
23. Hastane yatak sayısı (1990): 43 184. Hekim sa
kede enlemesine üç ayrı iklim bölgesi oluşmasına yol
(1991): 1 000 canlı doğumda 6.
niz Şilisi diye adlandırılan, ülke yüzölçümünün yakla
başına ulusal gelir: 2 130 dolar. Etkin nüfus dağılımı
dağları bölgesi, Büyük Okyanus'a sarp yalıyarlarla iner
Şili' nin Büyük Okyanus boyunca dar bir şerit halinde uzanması ve Peru akıntısının soğuk sularının etkisi, ül
ca. Başlıca dinler: Katolik.
EĞITIM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991): Yetişkin nüfusun %92'si. Üniversite sayısı (1990): yısı (1990): 13 930. Ortalama ömür (1991): Kadın
larda— 77; erkeklerde- 70. Bebek ölüm oranı
açmıştır. Şilililerin yaklaşık %70'i, orta Şili ya da Akde
EKONOMI. GSMH (1990): 27,8 milyar dolar; kişi
şık %20'sini oluşturan bölgede yaşar. Bu bölge La Sere
(1989): Tarım- %18,3; sanayi— %16; madenci lik, %2,2; yapı sanayisi— %6,4; bayındırlık, ula-, şim ve haberleşme- %6,9; ticaret %16,2; finans
na'dan Osorno'ya kadar uzanır ve orta vadi ile Valpa
raiso'daki güzel limanı da kapsar. Concepcion adlı sa
nayi kentinin güneyinde yeralan kesimde, kışın şiddetli
firtinalar patlak verir; yazlar serin geçer. Bölgedeki or
manlar, göller ve Temuco'nun çevresinde yükseltileri 4 267 m'yi bulan dorukları karlarla kaplı dağlar, ülkenin en önemli tatil bölgesidir.
Yaklaşık 1 127 km uzunluğundaki kuzey bölgesi,ku
rak havzalardan oluşan bir bölgedir: İçinden yalnızca
birkaç akarsu geçer; Atacama çölü de bu kesimde ye ralır. Antofagasta, Arica ve Iquique liman kentleri, kiyi
daki sarplikta yeralırlar. Ülke yüzölçümünün yaklaşık %40'ını oluşturmasına karşılık, bu bölgede nüfusun yalnızca %15'i yaşar.
%4,1; geri kalanlar-%5,6. Dış ticaret (1990): Di
şalım-7,2 milyar dolar; dışsatım 8,6 milyar dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Avrupa Birliği ülkele
ri, ABD, Japonya, Brezilya. Para birimi: 1 peso 100 centavo.
YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Ulu sal Kongre. Yönetim bölümlenmesi: 12 bölge, 1 kentsel yönetim bölümü.
ULAŞIM. Demiryolları (1989): Toplam 6 888 km.
Karayolları (1989): 10 324 km (asfalt ya da stabili
ze); 68 806 km (geri kalanlar). Başlıca limanları: 5. Başlıca havaalanları: 7.
Nüfusun gene yaklaşık %15'inin yaşadığı ülkenin
güney üçte biri, ormanlardan, göllerden, fiyortlardan
ve adalardan oluşan, Chiloe adasından güneye Horn burnuna kadar uzanan dar bir şerittir.
Peru akıntısı, ülkenin gerek orta, gerek kuzey kesim
lerinde, sıcaklıkları düzenleyici etki gösterir. Santia go'da en sıcak ay (ocak) ortalaması 21 °C, en soğuk ay lremmuz) ortalaması 9 °C, yıllık yağış ortalaması 356
mm'dir (büyük bölümü mayıs-eylül arasında). Daha kurak olan kıyı bölgelerinde yaprak dökmeyen ağaçlar yetişir, 900-2 150 m arasında kayın ağaçları, kozalaklı ağaçlar ve defneler ağır basar. Kuzey kıyısındaki çöl
bölgesindeyse yoğun ve devamlı sis, sıcaklıkların yaz mevsiminde 21 °C, kış mevsiminde de 16 °C dolayında
kalmasına yol açar.
Güney bölgesinde, yıllık ortalama yağış Puerto
Montt'ta 2 000 mm ile Punta Arenas'ta ve Macellan bo
ğazında 500 mm arasında değişir. En güneydeki kalıcı
soğuk ve rüzgârlı hava koşullarında, yalnızca çimenler,
kara yosunları ve eğreltiotları yetişir. Yeraltı gelir kaynakları bakımından çok zengin olan
Şili, dünyanın en önemli bakır üreticilerinden biridir.
ŞİLİ 207
TAcha2 BOLIVYA Pone "Arica
Yugoslav toplulukları yerleşmiştir. Rio-bio irmağının güneyindeki ormanlarda, ülkenin yerlileri olan Arau
Başlıca Kentsel Alanlar
kan Kızılderililerinin soyundan gelen yaklaşık 150 000
Demiryolu
Pragua, TODOS
20°
lere küçük Alman, İsviçreli, Italyan, İngiliz, Fransız ve
ŞİLİ
PERU Charm
20
Iquique
kişi yaşamaktadır.
Burul
Aşağı yukarı bütün nüfusun resmi dil İspanyolca'yı
En Yuksek ve TO ON
konuştuğu (yalnızca bazı Kızılderililer hâlâ kendi dilleri
Alçak Noktalar
ni konuşmaktadırlar) ülkede, halkın yaklaşık %80'i ka
Metre
Ostunde
ChuaLici mala
Tocopilla
Calama
toliktir.
00)
1966'dan bu yana sekiz yıllık ilköğretimin ücretsiz
Mooney
Oglak Dönences Antolagasta
1000
La De
ve zorunlu olduğu Şili'de (Güney Amerika'da, okuma
500 Good
BÜYÜK
yazma oranının en yüksek olduğu ülkedir),ortaöğretim
200
Q
dört yıllık liselerde ya da iki (ya da üç) yıllık teknik li
0
OKYANUS
selerde ve meslek liselerinde verilir. En büyük yük
200
Altında 2000
seköğretim kurumu, Şili Üniversitesi'dir (kuruluşu
Chenarai
1738). 1973'ten sonra, Allende hükümetinin uygula
Pon Caldere
z Copiapo
Oos
Olçek 119051.000
De 10
TE
11
0
m
Carrizal Bajo
Tinogasts
Huasco
Cadero 30
achat
AR Muenleraugu
San Juan
devletleştirilmiş olan büyük bakır madenleri, günü
Tables Bumd
San
Folpo
Mendoza
Valparaíso
en
San Antonio
Online
32
Derud
ge
Pando ZA
Ratas
Curico
11
Talca
Vina
"pages
Lote Concepcion Los Angeles Angol
Tomuco
del Mar
duitpud
Valparaíso Santiago cuecane Maipu
colorec
Zapalo
Tolen
San
Algarroba (San Cartagerte . Talagante Bernard Antonio Melipua
Torg Bunny
Neuquen
Valdive
-40*
SanFelpa
La Calera Zorluola Arm
Cauquenesugadas Talcahuano Chupa ARJANTIN Leo
müzde de devletin denetimindedir. Ayrıca molibden, demir filizi, altın, gümüş, nitrat, lityum, vb. dışsatımı ya
.Pe
Sonllagg
Rancagua
Rancagua
34
Rengo
40
Osolno
Puertd
Monti
Pichen BUYUK SO
San Cados de Bariloche
San
Trando
CONDID
C. Ancud
OKYANUSLice
Case
Curico
Hae Vichuano
over
Putus Coronto San Rath Patahud
ruan
NUEVO
Talca
Consitucions
Docka
M
Empaddiod
La
Linares
• Chance
Charol
amigal Puert
Santo
Ana
Comodoro
Rwadavia
Logar
Cauquenes
lang
Pura
360
Cabo decor
.
San Carlos
Nowhe
Puesto Deseado
"Chillan
SM
Tumbus Tamaris Burun Talcahuano Fenya
Santa Concepcion
Maru 50 Adasi pero
ATLAS
Coronel
Lota Symbol.
Y OKYANUSU Cauca
Angeles 134in
lebo
tanete
Angol
La
309
for ne Victoria Traquen
Sante Ines Adası
174. Mocha
FINAL 10Rand MCo
Mulchen
Nga
Virgenes Burnley
A0800-12.11
120.com
Curaneve
Rio Gallegos
Punta Arenas
Picura
Los.
i Grand
Puerto Natales
hom
cilik, toplam dışsatım gelirlerinin yaklaşık yarısını sağlar. Şili 1982'de ABD'yi geçerek dünyanın en büyük ba
kır üreticisi haline gelmiştir. Allende yönetimi sırasında
See
72
Huentalaualen Curcuma
yürürlükten kaldırılmıştır. EKONOMI
Şili ekonomisinin temeli, madenciliğe dayanır: Maden
CU
La Serena Ovallo
dığı "sosyal refah sistemi" kısıtlanmış, pek çok program
dar
Adas
Lautaro
Temuco
Bunu 180Hardcore
Ayrıca, demir filizi, madenkömürü, sodyum nitrat, iyot,
boraks, molibden, altın, gümüş, kurşun, çinko ve kü kürt yatakları işletilmektedir. TOPLUM YAPISI
Şili nüfusunun yaklaşık üçte ikisini mestizolar (Kızılderi liler ile ülkenin beyazların karışmasından gelen melez ler) oluşturur. XIX. ve XX. yy'larda orta ve güney kesim
pılır. Güneydeki petrol yataklar, ülkenin petrol gerek
sinmesinin yaklaşık yarısını karşılar. Başlıca sanayi kol ları arasında otomobil yapımı, kimyasal maddeler üreti
mi, çimento sanayisi, vb. sayılabilir. Ormancılık ve ba lıkçılık da 1970 yıllarının ortalarından bu yana hızla ge lişmektedir.
Sömürge döneminden kalma toprak mülkiyeti siste mi(1955'te toplam alanların %86'sı, toplam çiftliklerin % 9,7'sindeydi; buna karşılık, toprakların % 3'ū, top
lam çiftliklerin % 85'e yakını arasında bölüşülmüştü), 1967'de toprak reformu yasasının çıkarılmasıyla değiş tirilmiş, 1972'de devlet 7 milyon hektan aşkın toprağı özellikle kooperatiflerde örgütlenmiş olan 40 000'den
çok aileye dağıtmıştır. Pinochet yönetimiyse, bu top
rakların bir bölümünü yeniden eski sahiplerine geri ver miş ve küçük çiftçilere yapılan yardımı durdurmuştur. Günümüzde kırsal alanların çoğunda başlıca etkinlik
hayvancılıktır. Başlıca tarım ürünleri buğday ve öbür ta hillar ile sebzedir. DEVLET YAPISI
1973'teki hükümet darbesinden sonra general Augusto
Pinochet'nin başkanlığında bir cunta tarafından yöneti len Şili, 1990'dademokratik yönetime dönmüştür. Yü rütme gücü, tek dereceli seçim sistemiyle halk tarafın
dan seçilen cumhurbaşkanında, yasama gücü, iki mec lisli Ulusal Kongre'dedir.
TARIH
İlk olarak 1535'te Diego de Almagro'nun ulaştığı günü
müzdeki Şili topraklarında yaşayan Araukan Kızılderili leri ile İspanyollar arasında uzun süreli çatışmalardan sonra, 1541'de Pedro de Valdivia, aralarında Santia
go'nun da bulunduğu çok sayıda yerleşme merkezi kurdurdu. Bununla birlikte, Araukanların direnmesi, daha uzun yıllar sürüp gitti (Valdivia, Lautaro adlı bir Ki
zılderili tarafından öldürüldü). Şili doğumlu Ispanyolla rin, 18 Eylül 1810'da özerkliklerini ilan ederek yönetici
bir cunta oluşturdukları ülkede, Ispanyol birlikleri de
netimi yeniden ele geçirdilerse de, Bernardo O'Higgins ve Jose San Martin yönetimindeki Şilililere ve Arjantinli
lere yenilmelerinin ardından, 12 Şubat 1818'de bağım
sızlık ilan edildi ve O'Higgins "yüce yönetici" seçildi.
1830'da O'Higgins'in bir darbeyle devrilerek sürgüne
208 ŞİLi с 30
30
20
2! 20 19
17
15
59
25
8
10
50
20
27
41
15
99
10
50
0
32
10
50
5
41
-3
23
5
32
-10
D
Ο
5
Μ
Ν
Μ
Η
Τ
Α
Ε
Ε
Κ
Α
5
32
10
0
90
O
$
A
M
0
0
5
0$
M
N
M
H
T
A
E
E
K
A
0
0
2
10
Santiago
2
10
10
Punta Arenas
Arica
Çizimlerde kırmızı dökdörtgenlerle Şili'nin başlıca iklim bölgelerindeki aylık sıcaklık ortalamaları, mavi dikdörtgenlerle de aylık yağış ortalamaları verilmiştir. Verimli orta vadinin kuzey ucunda yeralan Santiago, Akdeniz tipi bir iklim etkisindedir. Macellan boğazı kıyısındaki Punta Arenas, ilımlı yağış alır, sıcaklıklar da düşüktür (batı kıyısı iklimi). Atacama çölünün kuzey ucunda yeralan Arica, çöl iklimi etkisindedir (bölgenin bazı kesimleri, hiç yağış almaz).
gönderilmesini, general Prieto'nun başkanlık dönemi
nochet'nin yönettiği bir askerîdarbe sonucunda, Baş
ve tutucu büyük toprak sahipleri ile tüccarların hazırla
kanlık sarayında vurularak öldü (11 Eylül 1973). Pinoc
dıkları Anayasa'nın yürürlüğe girmesi (1833) izledi. Bo livya ve Peru'yu Büyük Okyanus Savaşı'nda yenen Şili
het yönetimindeki sağcı cunta, Parlamento'yu dağıtıp, “marksçılık kanseri” nin kökünü kurutacağını açıklaya
ordusunun, Araukanların direnmesini de sonunda kira rak, Kızılderili savaşlarına son vermesinin ardından, 1920'de cumhurbaşkanlığına seçilen Arturo Alessan dri, cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçil mesini, kilise ile devletin birbirinden ayrılmasını ve zo
rak, bir yandan bütün sosyal etkinlikleri yasaklar ve ağır
runlu ilköğretimi getiren yeni bir Anayasa hazırlattı.
rakların büyük bölümünü yeniden eski sahiplerine ver di. Ücretlerin sınırlanması ve işsizliğin büyük ölçüde
1930 yıllarında bütün dünyayı etkileyen Büyük Eko nomik Bunalım'dan sonra, birbirini izleyen hükümet
ler, enflasyonun, ABD şirketlerinin denetledikleri bakır
fiyatlarındaki dalgalanmaların ve toprak mülkiyeti siste
bir baskı yönetimi uygularken (pek çok kişi öldürüldü ya da kayboldu; binlerce Şilili yurt dışına kaçmak zo
runda kaldı), bir yandan da pekçok fabrika ve bankayı yeniden özelleştirdi; yoksul köylülere dağıtılmış top artması pahasına, ekonomide belirli bir toparlanmanın (enflasyon % 700'den % 25'e düştü) ardından, 1982
83'ten başlayarak yeni bir ekonomik bunalımın patlak
minin yol açtığı sorunları çözmeyi başaramadılar. Hıris tiyan Demokrat Parti'den cumhurbaşkanlığına seçilen
vermesi, muhalefetin güçlenmesine elverişli koşulları
Eduardo Frei, 1964'te ABD bakır şirketlerini satın alma
canlanmanın başladığı ülkede 1988'de Pinochet, bü tün olağanüstü hal uygulamalarını kaldırıp, yurt dışında ki siyasal sürgünlerin geri dönmelerine izin verdi.
ya ve toprak mülkiyetini değiştirme çabalanna giriştiyse de, çeşitli kesimlerin muhalefetiyle karşı karşıya kaldı. 1970'te Sosyalist Parti, Komünist Parti ve Radikal Par
yarattı. 1980 yıllarının ortalarında ekonomide yeni bir
5 Ekim 1988'de yapılan halkoylamasında, halkın % 53'ü, Pinochet'nin bir dönem daha aday olmasını iste
ti'nin oluşturdukları Halk Birliği'nin adayı Salvador Al lende, cumhurbaşkanlığına seçilerek (Batı yarıkürede, bir bağımsız devlette seçimle işbaşına gelmiş ilk marks
mediğini belirttiyse de, Pinochet bu yenilgiye ve yo ğunlaşan istifa etmesi isteklerine karşın, Aralık 1989'da
tırılması sürecini tamamlayıp, özel bankaları devlet
ayrılmayacağını açıkladı. 14 Aralık 1989'da yapılan
çı cumhurbaşkanı), ABD bakır şirketlerinin ulusallas leştirdi ve köklü bir toprak reformuna girişti. Ama eko nomik durumun bozulması, CIA'nın rejime yönelik
tepkileri desteklemesi sonucunda, general Auguste Pi
yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimine kadar iktidardan başkanlık ve Kongre seçimlerinde, muhalefetin arasın
da birleşmesiyle kurulan Demokrasi Için Partiler Koalis yonu'nun adayı Patricia Aylwin'in cumhurbaşkanlığını (Solda) şili'nin başkenti ve en kalabalık kenti Santiago, And dağlarının eteklerindeki geniş bir ovada yeralır.
Ispanyol Pedro de Valdivia'nin
buyruğuyla kurulan kentin ilk adı
Santiago del Nuevo Extremo'ydu (Yeni Sinir Santiagosu).
(Altta) Adi "deniz kıyısındaki bağ"
anlamına gelen Vina del Mar, Büyük Okyanus kıyısında, Valparaiso'nun
biraz kuzeydoğusunda yeralır. Güzel
kumsalları ve kumarhaneleriyle, hızla
gelişmekte olan bir turizm kentidir.
ŞİNTO DİNİ 209 11 Mart 1990'da devralmasına karşılık, Pinochet ordu
ya'da orkestra yönetimi konusunda iki kez öğrenim go
başkomutanlığını elinde tutmayı sürdürdü. 1990 so nunda Allende yandaşlarının gömülmüş olduğu yüzler
yönetti. Yurt dışında birçok ülkede konserler yönetip,
rüp, uzun yıllarCumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nı
ce gizli mezarın ortaya çıkarılması üstüne, Yüksek Mah keme bu cinayetlerle ilgili olarak adli soruşturma açıl
plaklar doldurdu; "devlet sanatçısı" unvanı ve Macaris
masını isterken, Pinochet'nin yüzlerce kayıp siyasal tu tuklunun durumunu aydınlatmasına ve olayın sorumlu
demisi Plak Ödülü'nü aldı. 1986'da Cumhurbaşkanlığı
luğunu üstlenmesine yönelik istekler arttı. Başkan Ayl win'in, 1973-78 arasında kaybolan ya da idam edilen siyasal tutuklulara ilişkin kanıtları incelemekle görevli
bir komisyon oluşturmasıyla, Pinochet'yle aralarında
tan tarafından Liszt nişanı verildi. 1985'te Fransız Aka
Senfoni Orkestrası yöneticiliğinden istifa edip, Kültür ve Sanat bakanlığı danışmanlığına getirildi.
Şinasi
bir gerginlik başladıysa da, hükümet bir geri adım ata
Türk şairi ve yazarı (İstanbul 1824-1827 arası-ay.y.
rak, yalnızca en ağır suçların mahkemelerde kovuştu
1871). Tophane Müşirliği Mektubi Kalemi'nde çalışır
rulmasını kabul etti. 13 Aralık 1993'te yapılan seçimler
de, iktidardaki merkez-sol koalisyonun adayı Eduardo
ken Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenen Şinasi tam adı İbrahim Şinasi dir), devlet tarafından Paris'e gönde
Frei (eski başkanlardan Eduardo Frei'nin oğlu), cum hurbaşkanlığına seçildi
rih alanlarında çalışmalar yaptı. Yurda dönünce (1854)
Şimazaki Toson Japon yazarı (Magome, Nagamo ili 1872-Oiso, Kana
rilerek (1849) maliye, matematik, toplum bilimleri, ta
MeclisiMaarif üyeliğine atanip (1855), Tercüman-i Ah.. val(Agâh Efendi'yle, 1860), Tasvir-i Efkâr (1862) gaze
telerini çıkardı. Devleti eleştirdiği gerekçesiyle görevi
ne son verilip (1863), gazetesini Namık Kemal'e bıraka
gava ili 1943). Yedi çocuklu bir ailenin en küçük çocu
rak Paris'e gittiyse (1865) de, Paris'teki Jön Türkler'in si
ğu olan Şimazaki (ya da Shimazaki) Toson (asıl adı Şi mazaki Haruki'dir), şiirler yazarak adını duyurdu. Son ra, Japonya'da doğalcı roman türünün en güzel örneği sayılan Hakaiyi (1906) yayınladı. Daha sonra konuları
İstanbul'a dönünce (1869) bir basımevi açıp, kendi ya pıtlarının basımına girişti.
ni özyaşamöyküsünden aldığı romanlar (Haru, 1908; Şinsei, 1919; vb.), öykü kitapları, denemeler yazdı.
şimşek Bir sağanak sırasında, atmosfer elektriğinin gözle görü
len boşalmasına denk düşen parlak ışık. Fotoğraflarının
yasal etkinliklerine katılmayıp, sözlük çalışmaları yaptı.
Bati edebiyatı yolunda ilk örnekleri veren, Batı ede biyatı türlerini tanıtan Şinasi, Türkiye'de yeni edebiyatın kurucusudur. Batı şiirini tanıtmak amacıyla Fransız şair lerinden çeviriler yapmış, eski nazım biçimleriyle yeni
düşüncelerini dile getirmiş, öz ve biçim bakımından bütünüyle yeni şiirler de yazmış, şiirinin belirli bir dū şünce çevresinde gelişmesini amaç alarak, konu birliği ne de önem vermiştir. Düzyazıdaysa, halkın anlayacağı bir dille yazmak gerektiğini savunmuş, kısa, yalın, anla
şılır düşünce cümlesini geliştirmiş, Şair Evlenmesiyle Bati tekniğine uygun tiyatronun ilk örneğini vermiş, ko nuşma dilini başarıyla kullanmıştır. Şiirde yaptığı yeni liklere karşın öğreticiliğin getirdiği kuruluktan, söyleyiş kusurlarından kurtulamadığından, özellikle düzyazı akımında öncü sayılmaktadır.
Başlıca yapıtları: Tercüme-i Manzume (şiir çevirileri, 1859; yeni basımı 1960). Şair Evlenmesi (tek perdeli komedi, 1860; yeni basımı 1959), Muntahabat-ı Eş'ar (şiirlerinden seçmeler, 1862; yeni basımı 1945), Du rub-ı Emsal-i Osmaniye (atasözleri, 1863), Makaleler (1960'ta basıldı). Bu şimşek fotogralı ABD'de Green River (Wyoming)
kentinde çekilmiştir. Şimşek, atmosferin iki noktası (bulut ve yer ya da iki bulut) arasındaki elektrik gerilimi yüksek bir
degere ulaştığı zaman ortaya çıkar. çekilmesi, şimşeğin dallı, kıvrımlı, külâh, vb. çeşitli bi çimlerde olabildiğini ortaya koymuştur. Şimşek 1/100 saniyelik aralarla gerçekleşen kismielektrik boşalmala
rindan (3-40 arasında) oluşur. Boşalmalar, azalan, yük selen ya da gidip gelen çizgi biçimindedir. Özellikle kü mülonimbüs bulutları,elektrik yükleri pozitif yükler üst te, negatif yükler altta olacak biçimde ayrıldığı için, şim şek oluşturmaya elverişlidirler.
Şinciang: Bk. DOĞU TÜRKİSTAN.
şinto dini Japonya'nın geleneksel dini. VI. yy'a doğru, ülkeye buddhacılık girmeden önce yayılan şinto dini (iki din
sonradan birbirlerini karşılıklı etkileyerek ryobu-şinto
adı verilen bir karışıma yol açtı), başlangıçta evrenin do gal güçleri simgeleyen tanrılarla (Amaterasu gibi) dolu
olduğunu ileri süren cancılık (animizm) özellikli inanış lar ve ayin törenleri bütününden oluşuyordu. Impara
tor Temmu döneminde (672-686) kesin ayin törenleri kurallarının belirlenmesinin ardından, resmi din ilan
Şimşek, Hikmet
edildi. Imparatorun tanrıların bir temsilcisi olarak be Inimsenmesiyle, XIV. yy'da ulusal nitelik taşıyan bir siya
Türk orkestra yöneticisi (Pervari, Siirt 1924). H. F. Alnar
cu mezheplerin buddhacılıkla bütün bağları koparma
ve A. Saygun'un öğrencisi olduğu Ankara Devlet Kon servatuvarı Besteleme sınıfını birincilikle bitiren (1953)
Hikmet Şimşek, aynı okulda öğretmenlik yaptı. Alman
sal akıma dönüşmeye başlayıp, XVII. yy'da, yeni şinto
larından sonra bir devlet dini, imparatorun siyasal gücü
nü destekleyen bir ideoloji biçimini aldı (Tanrı-impara tora tapınmaya
dayanan imparatorluk şintosu).
210 ŞİRAZ 1946'da devletin resmî dini olmaktan çıkmasına karşın,
çeşitli mezhepler halinde, ülkedeki etkisini sürdürdü.
Şiraz İran'da kent. Zagros dağları arasındaki bir havzada, 1 500 m yükseltide yeralan, Fars ilinin merkezi olan şi
raz'ın nüfusu 848 289'dur. Sanayinin gelişmekte oldu ģu (halıcılık, elektrikli gereçler yapımı, kimya sanayisi,
vb.) kent, bahçeleriyle, Sadi ve Hafız'ın ölümlerinden çok sonra yapılmış türbeleriyle ve XVI. yy'da gelişmiş minyatürcülük okuluyla ünlüdür.
Şirazi İranlı felsefeci (Şiraz?-Basra 1640). Geçmişteki felsefe cilerin el attıkları birçok sorunu kendine göre çözümle
tanrı Vişnu'yla yarışanı. İnananlara göre en son gerçek liğin görünümü ya da brahma sayılan Şiva (ya da Siva),
şivacılık mezheplerinin yanı sıra, birçok hindu tarafın dan da çeşitli adlar altında saygı görür. Eşi Parvati ve oğullarıyla Klailasa dağında oturduğuna inanılır. En yay
gin canlandırılış biçimlerinden biri hareketleriyle dün yayı yaratan dans kralı (nataraca) biçimidir,
şizofreni Başlıca psikoz türlerinden biri olan ciddi akıl-ruh hasta
lığı. Şizofreni nöbetindeki hasta, gerçeklerden koparak garip düşünceler ileri sürer; sesler duyduğunu sanır; düşüncelerine karışıldığına, bedeninin ve aklının dış
güçler tarafından yönetildiğine inanır; giderek içine ka panır. Nedeni bilinmeyen, ama ortaya çıkmasında kalı
timsal etmenlerin ve streslerin payı olduğu sanılan şi
yen Şirazi (tam adı Sadrettin MuhammetBin İbrahim Şi
zofreni, bazı hastalarda belirli ölçüde tedavi edilebil
razidir), işrak, meşşai (gezinimci) görüşlerinden ve Mu
mektedir.
hittin Arabi'nin tasavvuf felsefesinden yararlanarak yeni
bir felsefe sistemi oluşturdu. Tanrı'nın bir nur, bu nur dan gelen işınların da onun bireyleri olduklarını savun du. Şeriat ile felsefenin birbirlerine karşıt olmadıklarını kanıtlamaya uğraştı.
şist Yapraksı görünümlü, kolayca ince tabakalara ayrılabi len kayaçtürü. Şistlere tortul, döküntü kökenli, killi şist ler ya da başkalaşmış kayaçlar halinde rastlanır. Durgun sularda oluşan killi şistler, ince ve düzenli yataklar orta
ya çıkarır;renkleri kurşuni ya da siyahımsıdır.Killi şistler ve kil tabakaları, feldispat bakımından zengin kayaçlar dan luşur. Koyu renkli şistler, hornblent ve kuvars, ye şil renklilerse klorit kapsar. Kuvarslı şistler, başkalaşmış saf kuvars kapsayan şistlerdir. Bitümlü şistler, katı hidro karbür içeren kurşuni, kahverengi ya da siyah renkli ka tılaşmış şistlerdir.
şogun Japonya'da Aynulara karşı savaşan komutanların ve 1192-1868 arasındaki askeri diktatörlerin ortak unvanı.
Heyan dönemi boyunca imparatorların komutanlara bir savaş süresince verdikleri şogun unvanı, 1192'de
Minamoto ailesinin başı Yoritomo'ya ömür boyu ve ba badan oğula geçecek biçimde verildi. Meyci dönemi ne kadar (1868) üç şoğun sülalesi (Minamotolar, Aika
galar ve Tokugavalar),imparatorluk sülaleleri yanında, Japonya'da fiili iktidarı ellerinde tuttular.
şok Kalbe kan akımının büyük ölçüde azalmasından dolayı bedenin yaşam açısından önemli işlevlerinin tehlikeye düşmesini belirten tip terimi. Aşırı kan yitimi, kalp krizi ya da kandaki bir enfeksiyon nedeniyle ortaya çıkan şok durumu, acil tedavi uygulanmazsa ölümle sonuçla
Şişman Karl: Bk. KARL III, ŞİŞMAN.
şişmanlık Yaygın inanışın tersine, bir metabolizma bozukluğun
dan çok, kalori bakımından çok zengin ve dengesiz
beslenmeye bağlı yağ dokusu artışını belirten terim. Ki şinin ideal beden ağırlığından % 15-20 daha ağır olma sıyla tanımlanan şişmanlığa genellikle orta yaşlı kişiler de rastlanır; tedavi edilmezse birçok ihtilata yol açabi
lir. Tedavide tek etkili yöntem, düşük kalorili bir beslen
me rejimi ve beden egzersizleridir. Ayrıca, daha ender rastlanmakla birlikte, merkez sinir sistemindeki organik
bir bozukluğa bağlı şişmanlıklar, zihinsel ve duygusal bir travmadan sonra gözlenen şişmanlıklar, içsalgı siste
mindeki bozukluklara (miksödem; Cushing sendromu)
bağlı şişmanlıklar da vardır. Belirli bir nedene bağlana
nabilir.
Şolem Aleyhem Yiddiş dilinde yazan romancı (Pereyaslav, Ukrayna
1859-New York 1916). Din Öğrenimi görüp, bir süre hahamlık yapan Şolem Aleyhem (asıl adı Şolem Rabi noviç'tir), Yiddis dilinde skeçler ve öykülerle edebiyata başladı. Aydınlanma Çağı yazarlarının eleştiri anlayışı
nin ve hasidlik felsefesi bağnazlığının etkisinde kalıp,
Yahudilerin Orta Avrupa gettolarındaki yaşama koşul larını, “yurtlarından kopmuşluk"larını halk diliyle, des tansı bir biçimde dile getirdi (Damdaki Kemancı (Tevie der Milkhiguer,[1899-1911); vb.).
Şolohov, Mihail Aleksandroviç
mayan ve “yapısal" ya da "bünyesel” diye nitelenen şiş
Kazak asıllı Rus romancısı (Veşenskaya, Ukrayna 1905 ay.y. 1984). Çocuk yaşta Devrim'e katılan Mihail Alek
ni araştırmak gerekir.
sandroviç Şolohov, 1922'de Moskova'ya giderek öğre nimini tamamladı. “Proleter yazarlar”a katılıp, kızıllar
manlıklarda, gizli şeker hastalığı bulunup bulunmadığı
Şişman Louis: Bk. LOUİS VI, ŞİŞMAN.
ile beyazların çarpışmalarını anlatan Don Hikayelerini (Donskiye Raskaziy, 1926) yayınladı. Sovyet edebiyatı
Şiva
hi Don, 1928-1940) adlı romanında, Birinci Dünya Sa vaşı öncesi ve sonrası ile iç savaş sırasında Kazakların yaşamını anlattı. Kolektifleşmeye ilişkin gerçek bir bel
Hindu dininde en büyük tanrılar üçlüsünün saygınlıkta
nin başyapıtlarından sayılan Ve Durgun Akardı Don (Ti
ge niteliğinde olan yapıtı Uyandırılmış Toprak (Podni
ŞÜPHECİLİK 211 yataya Tzelina) adlı romanının ilk bölümünü 1932'
de yayınladıysa da, ancak 1960'ta tamamlayabildi. 1965'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldı.
Şostakoviç, Dmitriy Dmitriyeviç Rus bestecisi (Petersburg 1906-Moskova 1975). Lenin grad Konservatuvarı'nda Nikoleyev'in piyano, Steyn Sovyet döneminin en çok saygı
Sören bestecisi Dmitriy
Dmitriyeviç
Sostakovic,, romantizm sonrası
üslupta besteledigi Mtsenskli Lady Macbeth (1934)
operasıyla,
ğındaki askeri darbe girişimine verilen ad. 1961 seçim lerinden sonra bazı subayların bir askeri müdahalede bulunmak gerektiğine karar vermeleri üstüne yaptıkları
toplantılar hükümet tarafından haber alınınca, olaya karışan subayların ordudan çıkarılmaları kararlaştırıldı. 21 Şubat sabahı Albay Talat Aydemir, Albay Selçuk Ata
kan ve Albay Necati Ünsalan'ın görevlerinin değiştirile
ceğinin bildirilmesi üstüne, Genelkurmay başkanı Cev
det Sunay'a bir muhtıra gönderen Talát Aydemir, karar dan vazgeçilmesini, Kara Kuvvetleri Komutanının duru munun incelenmesini ve Hava Kuvvetleri'ndeki alarma emekli olduklan halde üniformalı katılan MBK üyelerin
den Mucip Ataklı ve Haydar Tunçkanat'ın cezalandırıl
malarını istedi. Sonra Harp Okulu'ndaki asteğmen rüt
beli 600 öğrenciye durumu bildirip, görevini devralma ya gelen generali tutuklatarak, ayaklanmayı başlatmış oldu. Ankara yakınındaki bazı birliklerin ve Meclis Mu hafız Taburu'nun da buyruğuna girmesinden sonra, TBMM'nin feshini ve atamaların durdurulmasını istedi.
modern müzik vazma karannin ilk büyük ürünlerinden birini
Bu arada, Çankaya Köşkü'nü kuşatarak, toplantıda bu lunan cumhurbaşkanı, başbakan, parti önderleri, genel kurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının tutuklanma
ortaya koymuştur.
uygun bulmadı. Cumhurbaşkanının Mürted üssüne,
berg ve Glazunov'un beste sınıflarında öğrenim gören
Dmitriy Dmitriyeviç Şostakoviç, 1925'te ilk senfonisini
besteledi. Bu senfoniyi piyano parçaları (Aforizmalar, 1927), baleler (Altın Çağ, 1930), iki yeni senfoni (Ekim
Senfonisi, 1927; Bir Mayıs Senfonisi, 1931) izledi. Mo
den müzik yazmaya karar vererek öncü yapıtlar beste
lemeye koyuldu: Burun (1928) ve Mtsenskli Lady Mac beth (1934) operaları; piyano, trompet ve yaylı çalgılar orkestrası için koncerto (1933): vb. Bu dönemin so
nunda yazdığı. Dördüncü Senfoniyi, halkın anlamaya
cağı kadar karmaşık olduğuuna karar vererek çaldırma yıp, 1937'de daha klasik ve daha kolay teknikli Beşinci
Senfonisini yazdı. İkinci Dünya Savaşı'nda Leningrad
savunmasına katılıp, Yedinci Senfonisini (Leningrad Senfonisi, 1941) besteledi. Jdanov raporunun (1948)
öğütlerine uyarak SSCB'nin toplumsal ve tarihsel açı dan önemini anlatan besteler yapmaya koyulup, iki ye ni senfoni (1945-1946) ve piyano için Yirmidört Prelüd ile Fuga'yı besteledikten sonra, bir süre yalnızca müzi gin toplumsal rolü üstüne yazılar yayınladı. 1954'te
Onuncu Senfoniyi besteledi. Öbür yapıtları arasında
birçok film müziği, üçlüler, bir dörtlü, bir beşli, bir se kizli, Onüçüncü Senfoni, vb. sayılabilir.
Şotoku-Taişi Japon imparatoru Yomei'nin ikinci oğlu Umayado'ya ölümünden sonra verilen unvan. 600-621 arasında na
iplik yapan Şotoku Taişi, Çin ve Kore'den gelen budd
hacılığı ülkede yaygınlaştırarak, Japon uygarlığının ge
lişmesine büyük katkıda bulundu; 593-624 arasında 46
tapınak ve manastır yaptırarak, bunlarda 1 500'a yakın rahip topladı. Devrin yöneticilerine ahlâk öğütleri ve
ren 17 maddeli bir yasa hazırladı (664). Ayrıca iki tarih
kitabı (Terno-ki, Koku-ki) yazdı.
Şubat Devrimi: Bk. RUS DEVRİMİ, 1917,
Şubat Olayı, 21-22 Harp Okulu komutanı Albay Talat Aydemir başkanlı
sını öneren yardımcısı Binbaşı Fethi Gürcan'ın önerisini
başbakan İnönü ve parti önderlerinin Hava Kuvvetleri karargâhına gitmelerinden sonra, Aydemir'e bağlı bir likler Etimesgut'takiAnkara Radyosu verici istasyonunu ele geçirdilerse de,geç saatlerde Esenboğa havaalanın daki vericiden İnönü'nün konuşması yayınlandı ve 22
Şubat gecesi 01.00'de Harp Okulu'na gönderilen bir
heyet, İnönü'nün yazılı güvencesiyle, harekete katılan
lara, kan dökülmeden teslim olurlarsa hiçbir ceza veril meyeceğini bildirdi. Ne var ki, Aydemir'in razı olması üstüne, 23 Şubat günü Harp Okulu tatil edilerek, öğren cilerin kentlerine gönderilmelerinden sonra Aydemir, sonraki günlerde de arkadaşları tutuklandılar ve toplam 73 subay emekliye aynldı.
şube
Hayvanbilim ve bitkibilim sınıflandırmalarında, sınıfları içeren öbek. Genel olarak içerdikleri hayvanların temel
hayvan özellikleri taşıması dışında, öbür şubelerle her hangi bir gelişme bağlantısı bulunmayan öbekler olan şubeler, sınıflara ayrılırlar; ama bazı çok geniş şubeler de, sınıflardan önce, alışubelere ayırmaya gidilir. Şube lerin adlandırılması, herhangi bir kurala uyulmak yeri
ne, bilim adamları arasındaki görüş birliğine da yanılarak yapılır.
Şükûfe Nihal Türk kadın şair ve yazar (İstanbul 1896-ay.y. 1973). Is tanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya bölü münü bitiren (1919) Şüküfe Nihal, çeşitli okullarda,
özellikle de Istanbul Kız Lisesi'nde uzun yıllar coğrafya ve edebiyat öğretmenliği yaptı. Aruzla yazdığı ilk şiirle rinde Tevfik Fikret'in etkisinde kalıp, sonraları milli ede
biyat akımını benimseyerek heceye geçti. Öyküler, ro manlar da yazdı.
Başlıca yapıtları: Tevekkülün Cezası (öykü, 1928),
Renksiz Istırap (roman, 1928), Çöl Güneşi (roman, 1933), Çölde Sabah Oluyor(roman 1951), Şüküfe Ni
hal-şiirler (yedi kitabından seçmeler, 1975'te basıldı).
şüphecilik: Bk. KUŞKUCULUK.
+ FENIKE DİLİ X İBRANICE X ARAMCA
X THERA YUNANCASI T KLASİK YUNANCA
ETRÜSKÇE T
Tt MODERN LATİNCE
T
Türk abecesinin yirmiūçüncü harfi. Tharfinin biçimi (T/ t), Latin abecesinden alınmıştır. Romalıların da bu harfi, Etruskler aracılığıyla Batı Yunan abecesinden aldıkları düşünülmektedir. Yunanlılar tau adını verdikleri t harfinin adını (Sami
yazı sistemlerinde tav), biçimini ve abecedeki yerini,
abecelerinin geri kalan harflerinin çoğuyla birlikte eski
ARKAİK LATİNCE T KLASİK LATİNCE T
RUS-KIRIL T
ALMAN-GOTİK T
riye gölünün (Celile denizi de denir) uzunluğu 21 km, en geniş yeri 12 km, en derin yeri 48 m'dir. Kıyılarında birçok kent (en büyüğü, batı kıyısındaki Taberiye) yera lan gölde, balıkçılık gelişmiştir. Ayrıca sularından, ka
nallar ve tüneller aracılığıyla Necef'e (İsrail'in güney ke
siminde) kadar su iletmede yararlanılır. tabu
bir Sami yazı sisteminden almışlardır. Birçok uzman, söz konusu abecenin Fenike abecesi olduğunda birleş
Bazıtoplumlarda bir nesne, kişi ya da davranışın, toplu
mektedir; ama bazı uzmanlar da, Aramca abecesi ol
yol açan özellikleri. Polinezya dilinde “yasak", "kutsal"
duğunu ileri sürmektedirler.
Türkçe'de, sesbilgisi açısından t, kapantılı, uçdişyu vasıl ve ötümsüz bir ünsüzdür. Sözcük başında, içseste ve son seste bulunur.
tabakabilim Yerbilimin yer tabakalarının zaman boyunca birbirini izleyişini inceleyen dalı. Yeryüzünü etkilemiş olayların bir kronolojisini (ya da tabakabilim ölçeği) çıkarmak
amacı güden tabakabilim, bu amacı gerçekleştirebil mek için özellikle, yer tabakalarının içerdikleri ve tarih lerinin belirlenmesini sağlayan fosillerin niteliğinden
luk üyeleri tarafından yasak ya da tehlikeli sayılmasına anlamına gelen tabu sözcüğünün anlamı, antropoloji uzmanları tarafından kutsal bir güçle donatılmış ve çig nenmesi kötü sonuçlara yol açan yasaklar içeren nes ne, yer, kişi ya da davranışları belirtmek amacıyla yay
gınlaştırılmıştır. Alışılmamış ve normalin dışındaki her şey tabu sayılabilir. Tabuların varlığı, dünya ve insanlar üstünde bir denetim kurma isteğini ortaya koyar: Tabu, kurulu toplumsal düzenin korunmasını sağlar.
Tacettin Bey: TACETTİNOĞULLARI. Tacettin Ibrahim Bin Hızır: Bk. AHMEDİ.
yola çıkar. Tabakanın açığa çıkarılışı, paleontolojiye uy
gulandığında, bir yerleşme yerinin, orada yerleşilmiş
olduğu sürece -hattâ geçici olarak boşaltıldığı zaman
Tacettinoğulları
verir. Ayırımların birbirini izlemesi, başka yöntemlerin
Anadolu Selçuklu devletinin yıkılmasından sonra, Kel kit yöresinde egemenlik sürmüş (1308-1415) beylik.
birikmiş kalıntıların (nesneler, döküntüler, vb.) düzeyini
yanı sıra, goreli bir kronolojir belirlenmesine yardım ci olur.
Tabanıyassı Mehmet Paşa: Bk. MEHMET PAŞA, TABANIYASSI.
Taberi, et-' İran asıllı Arap tarihçisi ve hukukçusu (Amul 839-Bag dat 923). Rey ve Bağdat'ta öğrenim gören et-Taberi (tam adı Ebu Cafer Muhammet Cerir Bin Yezit et-Tabe.
Canik emiri Tacettin Bey (öl. 1386) tarafından 1378'e
doğru kurulan, merkezi Niksar olan beylik, Tacettin Bey'in ölümünden sonra, dört oğlu arasındaki taht çe kişmelmeriyle sarsıldı. Kardeşi Alparslan Bey'i ortadan kaldırtarak beyliğe egemen olan Mahmut Bey, Sivas ve
Tokat dolaylarını ele geçirdikten sonra, Osmanlı devle tinin hizmetine girdi; ama ayaklanan şehzade Musta fa'yı tutması üstüne, 1423'te Murat II'nin adamları tara findan öldürüldü. Oğullarından Hasan Bey, Samsun ve
Çarşamba yörelerinde beyliği sürdürmeyi denediyse de, toprakları Lala Yörgüç Paşa tarafından Osmanlı top raklarına katıldı.
ridir), Suriye ve Mısır'a (876) kısa yolculuklardan sonra,
Bağdat'a yerleşerek, müderrislik yaptı. Evrenin yaratılı
Tacikistan
hinin (asıl adı Kitabū Ahbar ir-Resul ve'l-Mülük tur
Orta Asya'da devlet. Güneyde Afganistan, batıda Öz
şindan 914'e kadar geçen olayları anlatan Taberi Tari
[Peygamberler ve Hükümdarlar Üstüne Bilgiler Kitabil) yanı sıra, tefsir ve fıkıhla ilgili birçok kitap yazdı. Taberiye gölü İsrail'in kuzeydoğu kesiminde göl. Deniz düzeyinin
212 m altında yeralan, yüzölçümü 166 km olan Tabe
bekistan, kuzeyde Özbekistan ve Kırgızistan, doğuda Doğu Türkistan'la (Çin) sınırlı olan Tacikistan,eski
SSCB'yi oluşturan cumhuriyetlerden biriyken, 1991'de bağımsızlığını ilan etmiştir.
YÜZEYŞEKİLLERI, IKLIM VE TOPLUM YAPISI
Topraklarının % 90'dan çoğu dağlık olan Tacikistan'ın doğu kesimini, "dünyanın çatısı" diye adlandırılan Pa
TACİKLER
213
KAZAKISTAN Taskent
KIRGIZISTAN Namangan
ÖZBEKISTAN
Maand
TASDAGAR
40
Semerkand
Dusanbo
TACIKISTAN
1989 tah.).
Meu Sort
AFGANISTAN
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 5 210 000;
nüfus yoğunluğu: Km'ye 36,4 kişi. Etnik bileşimi:
Tacikler (%62,3), Özbekler (%23,5), Ruslar (%7,6). Resmi dilleri: Tacikçe, Rusça. Başlıca din: Islam. EĞİTİM VESAĞLIK. Yükseköğretim kurumları: 10 (ayrıca 42 teknik yüksek okul). Hastane yatak sa yısı (1989): 54 900. Hekim sayısı (1989): 14 900.
EKONOMI. Başlıca ürünler: tarımda pamuk, tahıl, meyve, sığır; sanayide çelik, alüminyum, ağaç, çi mento, dokumacılık ve hazır giyim sanayisi ürün
leri; madencilikte taşkömürü, uranyum, doğal
gaz, petrol. Para birimi: Ruble. YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil let Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 3 bölge, 1
özerk yönetim bölgesi.
ULAŞIM. Demiryolları (1990): 480 km. Karayolla n (1990): 28 500 km.
PAKISTAN
13 Tom
weve
TACİKİSTAN Deminolu
Busindern An Cumar
Ustunde
Yalnuca Onemle Center
Bund En Yukset Noktalar
Belangor I
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 143 095 km². Baş kenti ve en büyük kenti: Duşanbe (595 000 nüf.;
Olçek 1 1000000
menliğine girdi. 1917 Rus Devrimi'nden sonra bir süre
Özbekistan içinde özerk bir bölge olup, 1929'da Taci
kistan SSG adıyla, SSCB'yi oluşturan cumhuriyetlerden birine doctūştú; ama Taciklerin bir bölümünün Özbe
kistan Cumhuriyeti sınırları içinde kalması (Özbekistan nüfusunun yaklaşık % 5'i), Özbeklerin bir bölümünün
de Tacikistan sınırları içinde kalması (Tacikistan nüfusu
nun yaklaşık % 24'ü), iki halk arasında hep bir huzur suzluk kaynağı oldu.
SSCB'yi oluşturan öbür ülkelerde olduğu gibi, Şubat 1990'dan başlayarak ulusçuluk hareketinin hızla gelişti
mir dağları oluşturur (en yüksek noktası Komünizm do ruğunda 7 495 m). Güney sınırında Amuderya'yla birle
şen Piyanc ve Vahş ırmakları tarafından sulanan ülke nin, kuzey ucundaki bölge, Tacikistan'ın komşuları Kır
gızistan ve Özbekistan'la paylaştığı verimli Fergana va disine açılan dar bir toprak şerididir. Kara iklimi etkisin
deki Tacikistan'da, yazlar çok sıcak, kışlar çok soğuk geçer. Yıllık yağış tutarları, Pamir dağlarında 225-380
mm ile yarı kurak doğu kesimde 210 mm arasında deği şir.
Halkın büyük bölümünü oluşturan Tacikler, sünni müslümandırlar ve komşuları gibi Türk kökenli değil,
Iran kökenlidirler. Aralarında tarihsel rekabetler bulu
nan alt topluluklara ayrılırlar: Ülkenin doğu kesiminde
ki Badahşan Özerk Bölgesi'nde (63 700 km²) yaşayan
ģi Tacikistan'da, önemli iç karışıklıklar yaşandı. Tem muz 1991'de Moskova'daki darbe girişiminin başarı sızlıkla sonuçlanmasından sonra, Rastohez (Yeniden
doğuş) hareketinin, Demokratik Parti'nin ve İslam Yeni den Doğuş Partisi'nin (İYDP) oluşturdukları komünizm
karşıtı koalisyon, yeni gösteriler düzenlenirken, Komü nist Partisilönderi Kakhar Makhamov'u istifaya zorladı.
Geçici cumhurbaşkanlığına seçilen Kadrettin Asla nov'un, eylülde komünist militanlar tarafından görev den uzaklaştırılmasından sonra, Komünist Partisi baş kanlığına getirilen Rahman Nabiyev, oyların %57'sini alarak cumhurbaşkanlığına seçildi (Aralık 1991). Mart 1992'de patlak veren yeni kanşıklıkların ardın dan, İYDP ve müttefikleri, Duşanbe'de bir dizi gösteri düzenleyip, hükümet binalarını işgal ettiler. 5 Mayıs'ta
Doğu Tacikleri (yaklaşık 160 000 nüfus), Bati Tacikle ri'yle tarih boyunca sürtüşmüşlerdir.
Nabiyev'in göstericileri dağıtmak için ordu birliklerini
EKONOMI
ölmesini, gösterilerin gerçek bir iç savaşa dönüşmesi iz
1989'da bütün Sovyet cumhuriyetleri arasında kişi ba şına ulusal gelirin en düşük olduğu Tacikistan, yoksul bir ülkedir. Geleneksel ekonomisitarıma ve ipekli kumaş
ledi (eylul). Nabiyev'in başkanlık sarayından kaçarak ülkedeki Rus birliklerinin kışlasına sığınmasının ardın dan, yerine başkanlığa vekâleten Ali Rahmanov getiril
kullanması üstüne patlak veren olaylarda birçok kişinin
dokumacılığı, çanak-çömlek yapımı,deriişlenmesi gibi
diyse de, iç savaş sūrüp gitti ve 1993 başlarında Nabi yev, silahlı milislerin de desteğiyle, ülkenin bir bölü
lektrik santrallarıyapılması sayesinde pamuk tarımı bū
münde denetimi ele geçirmeyi başardı. Ağustos
kaynağı günümüzde de hayvancılıktır (koyun ve ipek
Doğuş Partisi önderlerinden Molla Ayık'ı vatana ihanet
el sanatlarına dayanır. Sovyetdönemisırasında hidroe yük ölçüde gelişmiştir . Bununla birlikte, başlıca gelir böceği yetiştiriciliği). TARIH VE DEVLET YAPISI
1993'te Tacikistan Yüksek Mahkemesi, Islami Yeniden
suçundan ölüm cezasına çarptırdı. Bu arada Tacikistan, Şubat 1992'de BM üyeliğine alındı.
XIX. yy. ortalarına kadar Buhara ve Kokand hanlıklarına
bağlı olan günümüzdeki Tacikistan toprakları, Rusların 1805'te Buhara Hanlığı'nı, 1876'da Kokand Hanlığı'nı,
1895'te Pamir yaylasını ele geçirmeleriyle, Rus ege
Tacikler
Orta Asya'da halk toplulugu. Iran asıllı olan, Farsça'nın
214 TACITUS değişmiş bir biçimini konuşan Tacikler, Orta Asya'nın en eski (İ.Ö. 3000'e doğru bölgeye yerleştikleri sanılır)
Tacoma
halklarındandırlar. VII. yy'da Arapların, XIII. yy'da Mo
ABD'de kent. Washington eyaletinin orta-batı kesimin de, Puget boğazının kollarından biri kıyısında yeralan,
gollann, XIX. yy'da Rusların egemenliğini kabul etmiş lerdir. Günümüzde toplam nüfusları 8 milyon dolayın dadır. Bunun yaklaşık 4 milyonu Afganistan'da, 3 mil
Pierce yönetim bölümünün merkezi olan Tacoma'nın nüfusu 176 663'tür (çevre belediyelerle 586 203 nüf.).
yonu Tacikistan Cumhuriyeti'nde, 1 milyona yakını Öz
Önemli bir liman ve karayolları kavşağı olan kentte, ke
bekistan'da, birkaç bini de Doğu Türkistan'da (Çin) ya şamaktadır.
reste fabrikaları, tersaneler, vb. sanayi tesisleri kurul muştur. Tacoma kentini Olympic yarımadasına bag layan köprü, ABD'deki en uzun asma köprülerden bi
Tacitus
ridir.
Latin tarihçisi (? İ.S. 55'e d.-2120'ye d.). Hitabet sanatı öğrenimi gören Tacitus (tam adı Publius Cornelius Taci
Tafari Makonnen: Bk. HAILE SELASİYE.
tus'tur), Vespasianus döneminde siyasete atıldı. 88'de praetor, Titus döneminde quaestor, Domitianus dône
taflan
minde tribunus oldu. C. Julius Agricola'nın kızıyla evle
nip (77 ya da 78), taşrada çeşitli illerde yöneticilik yaptı.
93'te (Agricola'nın ölümü) Roma'ya dönüp, bir süre gölgede yaşadıktan sonra, 110'a doğru Asya eyaleti va
Gülgiller ailesinden ağaççık türü. Bodur (en çok 5-6 m), koyu yeşil yapraklı, beyaz çiçekli bir ağaççık ya da çalı olan taflan (Bil. a. Prunus Laurocerasus), makasla kolay
liliğine getirildi.
ca budanarak biçim verilebildiği için, süs bitkisi olarak
Başlıca yapıtları: Dialogus de Oratoribus (Hatipler Söyleşisi, bazı bölümlerini onun yazmadığı ileri sürü
ve çit oluşturmak için yetiştirilir. 8-10 mm boyundaki aynı adlı meyvesi (karayemiş ve laz kirazı da denir) Ku
lür). Agricola (98), Germaniae (98), Historiae (Tarihler, 109'a d.): Augustus'un tahta çıkışıyla Neron'un devril
zeydoğu Anadolu'da yenir.
mesi arasındaki dönemi anlatan ve günümüze ancak
Taft, William Howard
bazı parçaları kalan Yıllıklar (Annales).
ABD'li devlet adamı (Cincinnati, Ohio 1857-Washing.
Tacizade Cafer Çelebi: Bk. CAFER ÇELEBİ, TACİZADE.
Tac Mahal Türk-Hint imparatoru Şah Cihan'ın, çok sevdiği eşi Mümtaz Mahal için anısına Agra'da (Hindistan) yaptır
diği (1631/1632-1643) türbe. Renkli taş kakmalı, da marlı beyaz mermerden oluşan Tac Mahal, çok dilimli kemerleri, kasnak bölümünde daralan çift çeperli kub besi, tirabzan parmaklığı biçiminde sütun gövdeleri, üçer şerefeli dôn minaresiyle Türk-Hint mimarlığının en kusursuz örneklerindendir. Yapıyı, Anadolulu ya da
Şirazlı olduğu sanılan Üstat Muhammet İsa'nın ger
çekleştirdiği kabul edilir.
Türk Hint İmparatorluğu'nun en güzel yapıtlarından Tac
Mahal, damarlı mermerden yapılmış, beyazlığını
vurgulamak için, iki yanına, bakışımlı düzende kırmızı kunitaşından iki kanatleklenmiştir.
ABD'nin 27. cumhurbaşkanı William Howard Tatt.
ton 1930). Çinninnati Hukuk Fakültesi'ni bitiren Willi
am Howard Taft, bir süre avukatlık yaptıktan sonra,
Ohio Yüksek Mahkemesi üyeliğinde bulundu. 1901 1904 arasında Filipinler genel valiliği yapıp, Savunma bakanlığına atanarak (1904), Küba ayaklanmasını
(1906) bastırmakla görevlendirildi. 1909'da Cumhuri
yetçi Parti'den cumhurbaşkanlığına seçilip, 1912 se
çimlerinde Demokrat Parti adayı T. W. Wilson'a yenil di. Bir süre Yale Universitesi'nde anayasa hukuku ders.
leri verip, Yüksek Mahkeme başkanlığına atandı (1921).
Tagalog: Bk. MALEZYA-POLİNEZYA DİLLERİ.
TAHMASPI
215
adası. Büyük Okyanus'ta, Avustralya'nın 5 600 km ka dar doğusunda yeralan Tahiti'nin yüzölçümü 1 041
Tagor, Rabindranath Hintli şair ve yazar (Kalküta 1861-Santiniketan, Batı
Bengal 1941). Soylu bir ailenin on dördüncü çocuğu
km², nüfusu 115 820, merkezi Papaete'dir. Taravao
kıstağının bağladığı iki yanardağ konisinin (yükseltisi 2 237 m olan Orohena ve yükseltisi 1 332 olan Roniu ya
nardağları) başlıca engebeleri oluşturduğu Tahiti'de, yıllık yağış tutarı 1 750-2 500 mm, yıllık sıcaklık ortala maları 24 "C-29 "C arasında değişir. Hindistancevizi, Hindistan'ın
başlıca şairlerinden ve tiyatro
yazarlarından Rabindranath Tagor, yapıtlarındaki Bati
şekerkamışı, vanilya ve kahve de yetiştirilmekle birlikte,
başlıca gelir kaynağını turizm oluşturur. Önce İngiliz gezginleri Samuel Wallis (1767), James Cook (1769, 1773, 1777) ve William Bligh'ın (1788) ug
radiklan Tahiti adasında, İngiliz misyonerleri yerli halk (Polinezyalılar) arasında anglikanlığı yaymaya başladı. larsa (1797) da, Louis Antoine de Bougainville'in
geleneklerini
1768'de hak iddia etmiş olduğu adaya XIX. yy'da yerle şen Fransız misyonerlerinin etkisiyle, halkın büyük bö
birleştirme çabalarıyla,
sine giren Tahiti, 1880'de Fransa tarafından ilhak edildi
ve Doğu
uluslararası ün
kazanmış, 1913'le Nobel Edebiyat
Ödülü'nü almıştır.
olan Rabindranath Tagor, Batı kültürüne açık bir ortam da yetişti. Hukuk öğrenimi için İngiltere'ye gönderildiy se (1878) de, edebiyat ve müziğe yönelip, yurduna döndükten sonra Yurop-Pravasir Patra (Bir Avrupa Yol
cusunun Mektupları, 1881), Valmiki'nin Dehası (mu zikli dram, 1882) ve Trajik Av(müzikli dram, 1882) ya
pıtlarını yayınladı. Akşam Türküleri ve Sabah Türküleri adlı şiirlerinde (1882-1883), panteist bir din anlayışıyla
coşkulu bir doğa sevgisijortaya koyup, 1901'de Santini
ketan'da Vişva Bharati okulunu açtı (okul, daha sonra
bir üniversiteye dönüştürüldū). Biryandan da kitaplan ni (Çitra, 1896; Dakghar (Postane]) yayınlayıp, eşinin
(1902), kızının (1903), yakın öğrencisi Satir Candra Roy'un (1904), babasının (1905) ve oğlunun (1907) art
arda ölmeleriyle büyük bir sarsıntı geçirdiyse de, yaz mayı sürdürdü. Siyasal eylemlerinden ötürü üniver siteden atılan öğrencilere yeniden okuma hakkı ve
rilmesi için çaba harcadı. 1913'te Nobel Edebiyat Ödü
lümü katolikliği benimsedi. 1843'te Fransa'nın himaye
ve Fransız Polinezyası "denizaşın toprağı"nın bir bölü münü oluşturdu.
Tahmasp ! İran şahı (Isfahan 1514-Gazvin 1576). Safevi devletinin kurucusu olan babası Şah İsmail ölünce tahta çıkan (5
Mayıs 1524) Tahmasp I, önce iç anlaşmazlıklarla, Öz bek baskılanyla uğraştı. Osmanlıların Avusturya'yla antlaşma imzaladıktan sonra, İran'a savaş açmalarının ve Adilcevaz, Erciş, Van, Tebriz'in Ibrahim Paşa tarafın
dan alınmasının (1535) ardından, Tebriz ve Van'ı kuşa
tarak geri almak istediyse de, Bağdat'ta kışlamakta olan
Kanuni Sultan Süleyman'ın Azerbaycan seferine çıka rak Tebriz'e ulaşması üstüne, Van kuşatmasını kaldıra
rak çekilmek zorunda kaldı. İsteği üstüne imzalanan barış antlaşmasına, Kanuni Sultan Süleyman'ın Diyar
bakır'a geçmesinin ardından uymayıp, Van ve Erciş'i al
dıysa da, Tebriz seferine çıkan (31 Mart 1548) Kanuni
Sultan Süleyman'ın karşısında yenilgiye uğrayarak, Tebriz'in Osmanlılara geçmesine (26 Temmuz) göz
yummak zorunda kaldı. 1552'de, Osmanlı ordusunun
lü'nü alip, 1915'te verilen “sir unvanından, İngilizlerin
Pencab ayaklanmasını kanlı biçimde bastırmaları üstü ne vaz geçti (1919).
Öbür yapıtları: Gitancali(şiirler, 1910); Büyüyen Ay (The Crescent Moon, şiirler, 1913); Meyve Zamanı(şiir ler, Fruit Gathering. 1916); Yurt ve Dünya (roman,
Ghae Bhaire, 1919); vb.
tahil Dünya nüfusunun büyük bölümünün temel besin mad delerini oluşturan buğday, mısır, çavdar, arpa, vb. bitki
leri ve tanelerini belirten ortak terim. Tümü biryıllık, sert
saplı, aynı yıl içinde ekilip ürün veren bitkiler olan tahıl ların tohumlari, genel olarak % 70 oranında karbonhid ral, % 9-14 oranında protein içerirler; ama temelde karbonhidrat kaynağı olmakla birlikte, çok büyük mik tarlarda tüketildiklerinden, dünyanın protein gereksin mesinin % 70'ini karşılarlar.
Tahir Paşa Çengeloğlu: Bk. ÇENGELOĞLU TAHİR PAŞA. Tahiti Fransız Polinezyası'nın ve Cemiyet adalarının en büyük
Besin maddelerinin en önemli öbeklerinden birini
oluşturan tahılların başlıcalanı bugday (A), sert bugday (B), pirinç (C), dari (D), sorgum (E), muisir (F), arpa (G), yulaf(H)
ve çavdardır (1).
216
TAHMASP II
Tamışvar'ın fethiyle ve Eğri kuşatmasıyla uğraşmasın
TARIH
dan yararlanarak Doğu Anadolu'ya girip, Erçiş, Adilce vaz, Van, Muş, Bitlis ve dolaylarını yağmalayarak, Ahlat
Rey'in kuzey banliyösünde bir tarım köyü olarak kuru
Nahçivan, Erivan, Karabağ'ı ele geçirmesi karşısında, yeniden barış istemek zorunda kaldi (1 Haziran 1555)
ve o tarihten sonra, Osmanlı İmparatorluğu'yla ilişkile
vi'nin yönetimi merkezleştirme çalışmaları sonucun da büyük ölçüde genişledi ve nüfusu önemli ölçüde ar tarak, 1922'de 200 000'ken, 1960'ta 2 milyona yaklaş
rini bozmamaya çalıştı. 1574'te hastalanması ve yerine
tı. 1943'te kentte Stalin, Churchill ve Roosevelt'in katil
oğullarından hangisinin geçirileceği konusunda emirler
dıkları Tahran Konferansı yapıldı.
kalesini ele geçirdi. Bunun üstüne Kanuni Sultan Süleyman'ın yeniden İran seferine çıkması ve kışı Halep'te geçirdikten sonra,
lan, Rey'in Moğollar tarafından yakılıp yıkılmasından
sonra Kaçar sülalesi hükümdarları tarafından başkent yapılan Tahran, XX. yy. başlarına kadar çok yavaş bir tempoyla gelişti(1922).1925'ten sonra, Rıza Şah Pehle
arasında anlaşmazlık çıkınca, zehirlenerek öldürüldü.
Tahmasp 11 İran şahı? 1704-Sebzevar 1740). Şah Hüseyin'in oğlu olan, babası Afganlılara tutsak düşünce tahta çıkan
tahtakurusu Yarımkanatlılar takımından böcek türü. Dünyanın he
men her yanında rastlanan tahtakurusu (Bil. a. Cimex
(1727) Tahmasp II, Afganlılarla savaşımı sürdürüp, ye nilince Osmanlılardan yardım istedi. İsteğine yanıt ala
Tahtakurusu
mayinca, Rusya'ya bir elçi göndererek, Afganlıların
(
C. lectularius), beş dakika içinde beden ağırlığına eşit
İran'dan çıkarılmasına karşılık Çar Petro'ya Gilan, Ma zanderan ve Esterabad'ı vermeyi kabul etti. Bunun üs
miktarda kan emebilir.
Doyduktan sonra, yeniden kan emmeden aylarca
tüne Osmanlıların, Rusların Hazar kıyılarına inmesini önlemek için harekete geçerek Kirmanşah ve Heme
yaşayabilir.
dan'ı almalarının ardından, Afganistan kralı Eşref Şah'ın Kandehar hâkiminin bir baskınında öldürülmesiyle
(1729) en büyük rakibinden kurtulunca, Osmanlılara
savaş açtı (1732'ye kadar süren savaş, barış yapılmasıy la ve Şirvan ile Karabağ'ın Osmanlılarda kalmasıyla so
nuçlandı); ama hemen ardından, tahttan indirildi. Tahran
İran'ın başkenti. Elburz dağlarının güney eteğinde, do
rukları her zaman karlarla kaplı Demavend dağı yakı ninda, 1 200 m yükseltide yeralan Tahran'ın nüfusu 6 300 000'dir (çevre belediyelerle birlikte), Ülkenin baş
lica sanayi merkezi olan kentte (İran'ın toplam sanayi
üretiminin yaklaşık yarısı), besin sanayisi, makine yapi
mi, otomotiv sanayisi, vb. sanayi kolları önemli ölçüde
gelişmiştir. Ama her şeyden önce, bir ticaret ve hizmet ler kesimi kenti, önemli bir öğretim (Tahran Üniversitesi
ve Ulusal Üniversite) merkezidir. Tahran'dan görünüş,
lectularius; tahtabiti de denir), oval, yassı bir böcektir.
Gündüzleri duvar ya da döşeme çatlaklarında gizlenir; geceleri ortaya çıkıp, insan dahil omurgalıların kanını
emerek beslenir. Isırdığı yer kaşınıp kızardığı için rahat sız edici bir böcek olmakla birlikte, hastalık taşımaz. Böcek öldürücü ilaçların gelişmesiyle dünyadaki tahta kurusu sayısı büyük ölçüde azalmıştır.
Tahtalı dağı Akdeniz Bölgesi'nde dag. Antalya Körfezi'nin batı kıyı
sinda, Kemer'in güneybatısında yer alan Tahtalı dağının yükseltisi 2 375 m'yi bulur. Ülkemizde deniz kıyısında apansızın yükselerek bu yükseltiye erişen tek dağdır.
Tahtalı dağları Akdeniz Bölgesi'nde dağ sırası. Adana ilinin kuzey sini rindan başlayıp, doruk dizileri halinde Uzunyayla'nın güneyine kadar uzanarak İç Anadolu Bölgesi'ne soku lan Tahtalı dağları, Seyhan ırmağının kolları tarafından
derinlemesine yarılmışlardır. Yükseltileri Bey dağında
3 075 m'yi, Bakır dağında 2 707 m'yi bulur. Kuzey doğu kesimleri aşağıyukarı çıplak, güney kesimleri ormanlarla örtülüdür.
Taif
Suudi Arabistan'da kent; Hicaz'da, Mekke'nin doğu
sunda yeralan Taif'in nüfusu 300 000'dir. Bahçelerle çevrili olan kent, Hicaz zenginlerinin yazlık merkezidir.
Yavuz Sultan Selim tarafından bütün Hicaz bölgesiy
le birlikte Osmanlı topraklarına katılan (1517) Taif, 1803'te Vahhabiler tarafından alındı. Tosun Paşa tara
fından geri alınıp, yeniden Osmanlı toprağı olarak Mek ke şeriflerinin yönetimine verildi. Abdülhamit II döne
minde sürgün yeri olarak kullanıldı (Mithat Paşa ve Da mat Mahmut Celalettin Paşa Taif zindanında öldürüldü ler). Birinci Dünya Savaşı sırasında Mekke şerifi Hüse
yin Bin Ali'nin denetimine girip (1916), savaşın biti minde Hicaz melikliğinin topraklarına katıldı (1918). 1924'te Vahhabilere geçti.
TAKIMYILDIZ
Taiga, Ike No Japon ressamı (Kyoto 1723-ay.y. 1776). Çinlilerden öğ renilen manzara resmi tekniklerini geliştiren İke No Tai ga, Nanga okulunun başlıca temsilciliğini yaptı. Manza ra resimlerinin yanı sıra, yazı ustalığıyla da ün saldı.
Taine, Hippolyte Fransız filozofu, eleştirmeni ve tarihçisi (Vouziers 1828 Paris 1893). Çeşitli liselerde ders veren Hippolyte Tai ne, Essai sur les Fables de La Fontaine (La Fontaine'in Fablları Üstüne Deneme, 1853) adlı çalışmasıyla edebi
yat doktorasını verip, 1855'ten sonra çeşitli dergilerde
yazılar yayınladı.1856'da Essaisur Tite-Live (Titus Livius
Üstüne Deneme) adlı edebiyat tarihi çalışmasını yayın layıp, çeşitli ülkelere yolculuklar yaparak arşivleri tara
di. Derlediği bilgilerle Nouveaux Essais de Critique el d'Histoire (Yeni Eleştiri ve Tarih Denemeleri, 1858),
Philosophes Francais au XIX ème Siècle (XIX. yy. Fransız Filozofları, 1857) ve Histoire de la littérature Anglaise (ingiliz Edebiyatı Tarihi, 1864) adlı kitaplarını yayınladı. 1866'da Güzel Sanatlar Okulu'nda sanat tarihi dersleri
verip (1882'de ders notları La Philosophie de l'Art (Sa
nat Felsefesi) adıyla yayınlandı), 1870'te De l'Intelligen ce (Zekâ Üstüne) adlı denemesini yayınladı. 1870 Fran siz-Alman Savaşı'ndan sonra, Origines de la France
Comtemporaine (Çağdaş Fransa'nin Kökenleri) adlı ki tabını yazmaya başladı (1893'te yayınlandı)
Taipei Bk. TAYBEY.
217
neraller (1silişlemle kesme) de işlenebilir.
Talaş kaldırarak çalışan takım tezgahlarından başlı caları arasında planya tezgâhı, freze tezgâhı, torna,
matkap tezgahı, taşlama tezgâhı, bileme tezgâhı, biç me tezgâhı, vb., gerecin biçimini değiştirme ilkesine dayanan takım tezgahlarının başlıcaları arasında da so guk çekme presleri, merdaneler, sac kesme makinele. ri, sac kıvırma tezgahları, kesme presleri, makaslar, zimbalar, vb. sayılabilir.
takımyıldız Gökyüzünde uzlaşmaya dayalı, belirgin bir şekil çizen
ve çizdiği şekle göre özel bir ad verilen yıldızlar toplulu
ğu. Yıldızlarla dolu gökküreyle büyülenen Eskiçag in sanları, görünüşte hareketsiz duran takımyıldızlara, bi çimlerine uygun düştüğü ölçüde hayvan, eşya ya da mi
toloji kahramanlarınınadlarını vermişlerdir. Bu adlar
dan bir bölümü hâlâ kullanılmaktadır. Ptolemaios 48 ta
kımyıldız saymış ve bunlan parlaklıklarına göre sınıflan dırmış, en parlak takımyıldızları "birinci büyüklük”, en
sönük olanları “altıncı büyüklük” kavramlarıyla belirle miştir. Bu sınıflandırma, yeni bulgularla genişletilerek sürekli kullanılmış. Sununda Ptolemaios'un "büyüklük” kavramı, yerini "kadir" kavramına bırakmıştır. Bu kav ram, görme duyusu yasalarına göre değerlendirilir ve bir gök cisminin standart uzaklıkta verdiği parlaklıkla belirtilir. Söz konusu sınıflandırmada yapılan değişiklik
ler, büyük ölçüde optik aygıtların gelişmesine dayan maktadır. Doğal olarak, kadirin gerçek parlaklıkla ilişki si yoktur: Çok uzak dev yıldızlar, çok zayıf görülebile ceği gibi, tersi de olabilir.
Kuzey gökkūrede en ünlü takımyıldız Büyükayı'dır.
Tajo irmağı İber yarımadasının en uzun (1 000 km) irmağı. Mad
rid'in 130 km doğusunda, Albarracin dağlarında doğan Tajo (Portekizce Tejo) ırmağı, güneybatıya doğru akıp, Toledo'dan geçer; 50 km boyunca İspanya-Portekiz si nirini oluşturup, Portekiz'e girerek, batıya doğru akar;
güneybatıya dönüp, Santarem'den ve Lizbon'dan ge çerek Atlas okyanusuna (Lizbon körfezine) dökülür. Yaklaşık 86 600 km²'lik bir alanı akaçlayan irmaktan ve
başlıca kollarından (Jamara, Tajuna, Alberche, Alagon, Tietar, Guadiela ve Zezere ırmakları), sulamada ve hid
roelektrik üretiminde yararlanılır. Lizbon'dan Abran
tes'e kadar küçük gemilerin, Santarem'e kadar da bū yük gemilerin ulaşımına elverişlidir.
takım Hayvanbilim ve bitkibilim sınıflandırmalarında aileleri içeren, sınıftan küçük öbek. İki ya da daha çok sayıda aile kapsayan takımlar, genellikle alttakımlara ayrılır. Her takım ya da alttakımın üyeleri, ortak kalıtımsal ev rim özellikleri taşırlar ve daha büyük öbeklerdeki üye
Kutupyıldızı'ysa Küçükayı'nın bir parçasıdır. Büyüka
yı'nın iki arka yıldızını birleştiren sanal çizgi uzatılır ve üstünde, bu iki yıldızın birbirine uzaklığının beş kati ali nırsa, Kutupyıldızı bulunur. Kuzey kutbunda Kutupyıl dızı aşağı yukarı tam başucu noktasında görülür. Gök kürenin yarısı ve görünüşte Kutupyıldızı çevresinde hiç
batmadan dönen bütün yıldızlar, sürekli gözlemlenebi lir.
Büyükayı'nın iki arkayıldızı ile Kutupyıldızı'nıve Kol
tuk takımyıldızını birleştiren düşsel çizgi, yaz geceleri nin en güzel yıldızlarından biri olan Vega'yı bulma ola
nağı verir; bu yıldız, söz konusu çizgiye inilen dikme üs tünde yeralır; mavimsi bir işıltıyla parıldayan kuzey göklerinin bu en parlak yıldızı, Çalgı (Şilyak) takımyıldı
zinin bir parçasıdır. Yer üstünde Ay ve Güneş çekiminin
etkisiyle "limların devinmesi" denilen bir olay sonu
cunda ve 12 000 yıl sonra, bu yıldızın Kuzey kutbunu göstereceği sanılmaktadır. Güzel yaz akşamları, Çalgı, aşağı yukarı başucu nok
tasından geçer. Biraz doğuda Gökadamız'la kesişen ve dört yıldızdan oluşan büyük haç biçiminde, uzun boy nu, açık kanatlarıyla Kuğu takımyıldızı ortaya çıkar. Bi
ler arasındakilerden çok daha fazla ortak yanları vardır.
rinci kadirden çok parlak ana yıldızı Uçucu'yla, Kartal takımyıldızı da uçar gibidir. Gökadamız (Samanyolu)
takım tezgâhi
kımyıldızıyla, güneybatıda Akrep takımyıldızıyla karşı laşılır. Akrep takımyıldızı, batıya dönük kıskaçlan, eğik
Uygun güçlerin etkisi altında uygun biçimde hareket et
reği'ni taşıyan gövdesiyle kolayca tanınır.
tirilerek, bir takımın yardımıyla bir gereci işlemede kul lanılan makine. Takim tezgahları, kesici takımlarla ge
reçten talaş kaldırarak, gerecin biçimini değiştererek ya da gereçte bir durum değişikliği oluşturarak çalışırlar.
Işlenen gereç genelliklemetaller olmakla birlikte,takım
tezgâhlarıyla tahta ve plastik maddeler, hatta bazı mi
boyunca inilirse, ufuk yakınında güneydoğuda Yay ta
uzun kuyruğu ve birinci kadirden kızıl yıldız Akrep Yü
Yer'in yıllık hareketi sırasında izlediği tutulum düzle mi boyunca on iki takımyıldız (Koç, Boga, Yengeç, ikiz
ler, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova ve Balık) içeren Burçlar Kuşagı yeralır. Yer'in ekseni tulu
lum düzlemi üstüne eğildiğinden, Boga ve İkizler ta kimyıldızları, ufkun çok üstünde bulunur.
218 TAKİYETTİN Sonbahar, Oğlak, Kova, Balık ve Koç takımyıldızları ni ara konumlarıyla görme olanağı verir. Balık takımyıl
rin ayaklarına yerleştirilmiş çember kadranlara, ölçek
dızının kuzeyinde Büyūkayı'nın büyük bir kopyası olan
ler halinde işaretlenir. Bir gök cisminin koordinatları bi linirse, gökyüzünde bulunması kolaylaşır.
doğusunda, Andromeda'nın yakınında, değişken yıldız
Takiyettin
Kanatliat takımyıldızı görülür. Samanyolu'nun kuzey tūru Umacı'yı taşıyan Perse takımyıldızı yeralır.
Bu takımyıldızla birlikte kış göğü başlar ve Gökada
Türk astronomu ve matematikçisi (Kahire 1526-İstan
aşar. Gökyüzünde çok yükseklerde beşgen biçiminde
bul 1585'e d.). Mısırlı bilgin Muhammet Bin Maruf'un oğlu olan Takiyettin, Mısır'da bir süre müderrislik yap
miz, yaz mevsiminde olduğu gibi, būtün gökkūreyi Arabaa takımyıldızı görülür; özellikle, yıldızlarından
Kopella çok parlaktır. Onu Boğa takımyıldızı izler; Bo
ga'nın sağrı yönünde yeralan yıldız öbeği Ülker, Küçü
kayı'yı anımsatır. Birinci kadirden turuncu yıldız Alde baran, Boğa'nın gözü"nü oluşturur. Daha güneyde, aşağı yukan düzgün dev bir dörtgen biçiminde Oriyon uzanır. Bu takımyıldızda, kızıl dev İkizlerevi ve ak yıldız Ayak'la birlikte, çok parlak yıldızlar yeralır. Ayrıca üç
yıldızdan oluşmuş bir kemer taşıyan Oriyon'a, Büyük köpek ve Küçükköpek takımyıldızları eşlik eder. Gök kūrenin en parlak yıldızı Akyıldız, Büyükköpek takım yıldızına bağlıdır.
Ilkbaharda Yengeç ve Başak takımyıldızlar arasında
tuktan sonra İstanbul'a geldi. Müneccimbaşılığa atanip
(1571), Uluğ Bey'in Zic'inin düzeltilmesi ve tamamlan
masıyla görevlendirildi ve yeni bir zic hazırlayabilmesi
için Tophane sırtlarında bir gözlemevi yapıldı (1576). Ama bir kuyrukluyıldızın görünmesi ve büyük bir veba salgını gözlemevinin uğursuzluğuna bağlanınca, gõz lemevi yıktırıldı (1579); gözlem çalışmaları da yasak landı.
Takiyettin, gözlemlerde kullanmak için birçok aygıt yapmıştır: Yıldızların yüksekliğini ve açıklığını ölçen bir
aygıt; yıldız tutulumunu ölçen bir aygıt; vb. Bir tek kitabı vardır: Alat- RasadiyeiZic-i Şehinşahiye (Hükümdarla rin Zayiçesi İçin Gözlem Aygıtları).
Aslan takımyıldızı görülmeye başlanır. Regulus, As
lan'ın kalbini oluşturur. Başak takımyıldızında yeralan Başak, mavimsi beyaz renkte çok güzel bir yıldızdır.
Taklamakan çölü
Büyükayı'nın uzantısı üstünde çok parlak, kızıl renkli dev yıldız Arkturus'u taşıyan Çoban takımyıldızı yeralır. Çoban'ın önünde ve Büyükayı'nın hemen güneyinde,
Çin'in kuzeybatı kesiminde çol. Doğu Türkistan'da ye ralan, kuzeyde, güneyde ve batıda Tian Şan dağlarıyla sınırlı olan Taklamakan çölünün yüzölçümü 323 740
oldukça sönük bir takımyıldız olan Avköpekleri uzanır. Büyükayı'nın doğusundaysa, iki yamuk çizen Herkūlve Yilancı gözlemlenir. Büyük bölümü güneye kayan Yo
lancı, gene az çok güneyde bulunan Yılan takımyıldızı ni tutar gibidir.
Yer'in güney yankūresinde yeralan bir gözlemci, yu karda anlatılan takımyıldızları göremez; ama bu kez Er boğa, Hintli, Kuğu, Tukan ve Sunak'la karşılaşır. Güney
kutbunu belirleyen hiçbir önemli yıldız yoktur. Ama kutba yaklaşık 30' de yeralan ve dört yıldızdan oluşan haç biçiminde Güney Hacı'yla yon çizilebilir. Astronomi uzmanları, her yıldızın gökkūrede konu munu belirlemek için, coğrafyacılar gibi, kendilerine
km'dir. Tarım ırmağının geçtiği çõl, Asya'nın en kurak
çõlüdür. Sıcaklık ortalamaları yaz mevsiminde 38 "Cile kış mevsiminde -9 °C arasında değişir. Taksila
Pakistan'da arkeoloji alanı. Peşaver'in kuzeydoğusun da, Ravalpindi'ye 32 km uzaklıkta yeralan Taksila'da, 64 km²'lik bir alanda üç ayrı kentin yıkıntıları ortaya çı
karılmıştır. Başlıca buluntuları arasında, Buddha hey kelleri ve stupalar, Gandhara üslubunda yapılmış Buddha resimleri, vb. sayılabilir.
özgü koordinatlardan yararlanırlar. Gök boylamina bahar açısı' adı verilir ve 0 saat ile 24 saat arasında he
takvim
zey yarıkürede +, güney yarıkūrede –işaretli olacak bi çimde, 0 ile 90 arasında derece türünden hesaplanır.
dönüşlerini tamamlama süresine bağlı olan, günleri, ay
saplanır; enlemiyse “yükselim" diye adlandırılır ve ku Bu parametreler, astronomide kullanılan opiik aygıtla
Yer'in Güneş çevresindeki ya da Ay'ın Yerçevresindeki
ları, yılları ayırmayı sağlayan sistem. Eski Yunanlılardó
OOOOO
Papa Gregorius XIll'ün huzurunda, yeni takvimi hazırlamak için yapılan
çalışmaları canlandıran bir tablo. (Siena Devlet arşivi.)
TALLEYRAND-PÉRIGORD, CHARLES MAURİCE DE 219 neminde başlanan takvim hazırlama girişimleri, yavaş yavaş gelişmiş ve günümüzde benimsenen Güneş tak vimi, Ay takvimleri ve Ay-Güneş takvimleri ortaya çık
mıştır. Bunlar, Yer'in Güneş çevresinde dönmesine (365 gün, 5 saat, 48 dakika, 46 saniye), Ay'ın evrelerine ya da her ikisine birden dayanılarak ortaya konmuştur.
Günümüzde kullanılan takvim, başlangıçta 365 gün
den oluşuyor, nitekim Mısırlılar ve Persler, 30 günlük 12 ay sayıp, bunlara 5 gün ekliyorlardı. Ama hesaplanma mış olan çeyrek gün, dört yıl sonunda bir günlük farka yolaçıyordu. Her dört yılda bir, bu günü de eklemek gerekmekteydi.
İ.Ö. 45'te Jül Sezar döneminde gerçekleştirilen re formla, şubatın 28 gün yerine 29 gün sayıldığı 366 gün lūk artık yıllar ortaya çıkmış, ama bir yilda tam olarak
1/4 gün fazlalığı olmadığı için, Ortaçağ'da, mevsim
çevrimlerine oranla takvimin önemli ölçüde (10 gün)
geri kaldığı görülmüştür. Bu nedenle, 1582'de, Papa Gregorius XIil tarafından ikinci bir reform gerçekleştiril
miş ve gecikmeyi kapatmak için 4 Ekim 1582 perşembe
kanlığı(1912) yapıp,gönüllü olarak Birinci Balkan Sava şı'na katıldı. Babiali baskınını düzenleyenler arasında
yeralıp, Edirne Bulgarların eline geçince, orduyu hare
kete geçirerek kentin geri alınmasını sağladı. Istan
bul'da yapılan barış görüşmelerinde başdelege olarak
Osmanlı hükümetini temsil edip, Sait Halim Paşa kabi
nesinde İçişleri bakanlığına atandı (1913). Sait Halim Paşa istifa edince sadrazamlığa getirilip (4 Şubat 1917), Rusya'yla imzalanan Brest-Litovsk Banş Antlaşması go
rüşmelerinde Osmanlı devletini temsil etti (1918).Meh. met V tahta çıkınca da görevini sürdürüp, ateşkes imza
lanmasını kolaylaştırmak için istifa etti (17 Temmuz 1918). Birinci Dünya Savaşı sona erince, 'millete hesap vermek için geri döneceğini belirten bir mektup bıra karak Almanya'ya gidip Berlin'e yerleşti. 15 Mart
1921'de, oturduğu apartmanın yakınlarında bir Erme
ni militanı tarafından tabancayla vurularak öldürüldü.
Berlin'deki müslüman mezarlığında gömülü kemikleri
Şubat 1943'te İstanbul'a getirilip Hürriyeti Ebediye te pesindeki şehitliğe gömüldü.
gününden 15 Ekim 1582 cuma gününe geçilerek, her yüzyıl sonu, artık yılların dördünden ücünün sayılma masına karar verilmiştir. Böylece, ortodoks kilisesinin
günümüzde benimsemeyi sürdürdüğü Jūlyen takvi minden daha yaygın olarak kabul edilen Gregoryen
Talbot, William Henry
İngiliz fizikçisi (Lacock Abbey 1800-ay.y. 1877). Varlık
takvimine geçilmiştir.
li bir ailenin çocuğu olan William Henry Talbot, geniş bir kültür edindi (özellikle matematik ve arkeoloji dalla
Talat Paşa
düşünüp, 1837'de gümüş tuzuna ve tuzlu suya batınl
rinda). Ekrandaki görüntüleri kağıt üstüne saptamayı
Türk devlet adamı (Edirne 1874-Berlin 1921). Edirne
Posta ve Telgraf İdaresi'nde kätiplik yaparken, genç
mış kağıt kullanarak denemelerine başladı. Ertesi yıl, on
dakikalık pozdan sonra, kâğıt üstüne fotograf almayı
başardı (Daguerre o sıralarda ancak madeni levha ustu ne görüntü alabiliyordu). Ocak 1839'da, elde ettiği so
nuçları, özellikle potasyum iyodūre görüntü saptama
yöntemini Krallık Derneği'ne sunup, ertesi yıl yöntemi
ni geliştirdi ve “kalotip" adı alunda beratını aldı: Poz sū
resi 1 dakikaya düşmüştū; görüntü bromur potasyumla
saptanıyordu; pozitifler gümüş nitratlı kağıt üstüne ali niyordu. Kalotip yöntemi, Ingiltere'de bir süre kullanıl dıysa da, Talbot'un peşpeşe aldığı yeni beratlar yüzün
den yaygınlık kazanamadı.
Talleyrand-Périgord, Charles Maurice de Fransız siyasetçisi (Paris 1754-ay.y. 1838). Din Öğreni mi görüp, papaz olan (1779) Charles Maurice de Tal leyrand-Périgord, Autun piskoposu oldu (1788). Ra
hipler sınıfından États Généraux'ya ve Kurucu Mec
lis'e üye seçilip (1789), kilise mallarının ulusallas
tırılmasını destekledi. Devrim yönetiminin atadığı pis. Talat Paşa.
yaşta siyasetle ilgilenen Talat Paşa (asıl adı Mehmet Ta
larur), Abdülhamit Il'nin baskı rejimine karşı çalışmala ra katıldığı için tutuklandı (1895). Selanik'e sürülüp
(1898), Selanik Posta ve Telgraf Müdürlüğü'nde önce
gezici memur, sonra başkâtip olarak çalıştı. Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'nin (sonradan İttihat ve Terakki Fır
kası adını aldı) kurucu üyeleri arasında yeralıp (1906),
koposları kutsadığı için papa tarafından kinanip, kilise
hizmetinden ayrılarak, bir süre Ingiltere ve Amerika'da yaşadı. Fransa'ya dönünce (1796), Direktuvar tarafın dan Dışişleri bakanlığına getirildi (1797) ve 18-19 Bru maire komplosuna karışıp, Lunéville (1801), Amiens
(1802), vb. antlaşmalann görüşmelerini yürüterek, Be nevento prensliğine yükseltildi (1806). Napolyon'a
Avusturya'yla ilişkileri koparmamasını öğütlediği için
özgürlük ve devrim propagandası yaptığı için saraya jurnal edildi ve Anadolu'ya sürülmesi kararlaştırıldı
görevden alınıp (1807), Erfurt Görüşmeleri'nde (1808) ikili oynadığı için gözden düştü (1809). Napolyon'un tahttan çekilmesinden hemen önce, geçici hükümetin başkanlığına getirilip (1 Nisan 1814), iktidara gelen Lou
karar uygulanmadı). Iki kez İstanbul'a giderek ittihat ve
is XVIII tarafından Dışişleri bakanlığına atanarak, Viya
(ama başmüfettiş Hüseyin Hilmi Paşa'nın yardımıyla
ve Terakki'nin şubesini kurup, ikinci Meşrutiyet ilan edilince (1908) Edirne milletvekilliğine seçildi. İkinci
Hüseyin Hilmi Paşa kabinesinde İçişleri bakanlığı (1909-1911), Sait Paşa kabinesinde Posta ve Telgraf ba
na Kongresi'nde Fransa'yı tam yetkiyle temsil etti ve
müttefikleri birbirine düşürmeyi başardı. Waterloo ye nilgisinden sonra etkisi azalıp, Louis-Philippe tarafın
dan Londra büyükelçiliğine atandı (1830).
220 TALLINN Tallinn Estonya'nın başkenti ve en büyük kenti. Finlandiya kör
hazırladığı Toprak reformu tasarısını yumuşatarak mec lislerden geçirip, Devlet Güvenlik Mahkemeleri'ni kur
durdu. 1973 seçimlerinde hiçbir parti iktidara geleme
000'dir. Önemli bir liman olan kentte, elektrikli motor lar ve kablo yapımı, çeşitli elektrikli aletler yapımı ve
yince, Ecevit başkanlığında CHP-MSP koalisyonu kuru luncaya kadar (7 Şubat 1974) görevini sürdürdü. Kon tenjan senatörlüğü sona erince (1976), Akbank yöne
balıkçılık sanayisi önemli ölçüde gelişmiştir.
tim kurulu başkanlığına getirildi.
fezinin girişi kıyısında yeralan Tallinn'in Inüfusu | 482
1219'da Danların yerleştikleri Tallinn (adı Eston ca'da “Dan hisarı" anlamına gelir), Hansa Birliği'ne katı
larak, XIII.ve XIV. yy'larda önemli bir ticaret merkezine dönüştü. XVIII. yy'da Rusya tarafından işgal edilip, XIX. Yy. sonlarında sanayisi gelişmeye başladı. 1918-1919 arasında ve 1941-1944 arasında Alman işgali altında kaldı.
Talu, Ercüment Ekrem Türk romancısı (İstanbul 1888-ay.y. 1956). Recaizade Mahmut Ekrem'in (BK. RECAİZADE MAHMUT EKREM)
oğlu olan ErcümentEkrem Talu, Galatasaray Lisesi'ni bi tirip (1905), bir süre Paris Siyasal Bilgiler okulunda öğre nim gördü. Yurda dönünce Düyunu Umumiye'de mü tercimlik (1906) yapıp, Ayan Meclisi mütercimliğine
geçerek (1908), Babiali Teşrifat memurluğuna getirildi. Damat Ferit Paşa'nın sadrazamlığı sırasında Matbuat Umum müdürlüğüne atanıp (1919), beş ay kalabildiği bu görevden işgal kuvvetleri temsilcilerinin şikâyeti so nucu alındı ve bir süre cezaevinde yattı. Ankara hükü meti tarafından aynı göreve getirilip (1923), Riyaseti Cumhurbaşkâtipliği (1924), Varşova Elçiliği müsteşarlı
ģi (1931), Siyasal Bilgiler Okulu (1936) ve Gazi Eğitim
talyum Periyodik çizelgenin IIIA grubunda yeralan kimyasal element. Simgesi TI, atom sayısı 81, atom ağırlığı 204,3 olan talyum, fiziksel özellikleri kurşununkine, kimyasal özellikleri de potasyumunkine benzeyen bir ağır me
taldir. 1862'de birbirlerinden bağımsız olarak İngiliz
kimyacı Crooks ve Fransız kimyacısı Claude-Auguste Lamy tarafından bulunmuştur. Grimsi beyaz renkli, yu muşak,303°C'ta ergiyen bir metaldir(yoğunluğu 11,8). Bileşiklerinde iki ya da üç değerliklidir. Bileşiklerinden
talyum sülfür, bazı işilelektrik fotosellerin yapımında kullanılır.
Tamaulipas Meksika'nın dağlık kuzeydoğu kesiminde eyalet. Yu
zölçümü 79 598 km², nüfusu 2 244 208, merkezi Victo ria kenti olan Tamaulipas'ta, başlıca gelir kaynağı XX.
yy. başında bulunan petroldur. Ayrıca tahıl, pamuk, şe kerkamışı, tütün ve kahve yetiştiriciliği gelişmiştir.
Enstitüsü (1937) Fransızca öğretmenliği,Galatasaray Li
tambur
üyeliği gibi görevlerde bulundu.
den (gövde, göğüs, sap) oluşan tamburun (tanbur da
(1904) Ercüment Ekrem Talu, Meşrutiyet'ten sonra çe
şitli dergi ve gazetelerde yayınlanan makaleleri, fikrala
dan, göğsü genellikle köknardan, sapi (104-106 cm) kemikten yapılır. Sapın üstündeki perdelere parmak uçlarıyla basılıp, tellerine (üç çift) mizrapla vurularak
Mütareke döneminde Aka Gündüz'le birlikte bir mizah
çalınır.
met Rasim-Hüseyin Rahmi Gürpınar geleneğine bağlı
Tamburi Büyük Osman Bey: Bk. OSMAN
sesi edebiyat öğretmenliği (1943), Istanbul Şehir Tiyat roları Edebi Heyeti üyeliği, Sular İdaresi idare meclisi
İlk yazıları Çocuklara Mahsus Gazete'de yayınlanan
ni, söyleşileri, mizah öyküleri ve romanlarıyla tanındı.
Türk müziğinde ses alanı en geniş çalgı. Üç ana bölüm denir) gövdesi maun, ceviz, gül, kestane, vb. ağaçlar
dergisi (Alay, 1920-1922) çıkardı. Romanlarında Ah kalarak toplumsal konuları ele alip, mizah yoluyla bazı sorunları incelemeye yöneldi. Yalnızca güldürmeyi
BEY, TAMBURİ BÜYÜK.
amaç alan yapıtlar da verip, özellikle Meshedi dizisisiy le un saldı.
Romanları: Asriler(1922), Gün Batarken (1922), Ko
puk (1922), Sabir Efendi'nin Gelini (1922), Kundakçı
Tamburi Cemil Bey: Bk. TANBURI CEMİL BEY.
(1926), Meshedi ile Devriâlem (1927), Gemi Arslani
(1928), Meshedi Arslan Peşinde (1934), Kodaman (1934), Bu Gönül Böyle Sevdi(1941). Çömlekçioğlu ve Ailesi (1945), vb.
Tamburi Fuat Efendi: Bk. FUAT EFENDİ, TAMBURİ.
Öyküleri: Teravihten Sahura (1923), Sevgiliye Ma
sallar (1925), Güldüren Kitap (1927), Meşhedi'nin Hi kayeleri (1927).
Tamburi İsak: Bk. ISAK, TAMBURI.
Talu, M. Naim Türk iktisatçısı ve siyasetçisi (İstanbul 1919). İstanbul
Tamburi İsmet Ağa: Bk. İSMET AĞA, TAMBURİ.
Üniversitesi İktisat Fakültesi'ni bitiren (1943) M. Naim
Talu, Sümerbank'ta ve Merkez Bankası'nda çalıştı.
Merkez Bankası genel müdürlüğü (1967) ve yönetim
kurulu başkanlığı yapıp, ikinci Erim (1971-1972) ve Me len (1972-1973) hükümetlerinde Ticaret bakanlığında
Tamburi Küçük Osman Bey: Bk. OSMAN BEY, TAMBURI KÜÇÜK.
bulundu. Bakanlığı sırasında Cumhurbaşkanı Sunay ta
rafından senatörlüğe getirilip (1972), Melen hükümeti
çekilince, CGP ve AP'nin ortak adayı olarak yeni hükü
meti kurdu (15 Nisan 1973). Daha önceki hükümetlerin
Tamburi Mustafa Çavuş: Bk. MUSTAFA ÇAVUŞ, TAMBURİ.
TANCA
Tamburi Osman Bey: Bk. OSMAN BEY,
TAMBURİ BÜYÜK; OSMAN BEY, TAMBURI
221
Tammerfors: Bk. TAMPERE.
KÜÇÜK. Tampa
Tamer, Ülkü
ABD'de liman kenti. Florida eyaletinin orta-batı kesi
Türk şairi, yazarı ve çevirmeni (Gaziantep 1937). Ro
bert Kolej'i bitiren (1958) Ülkü Tamer,özel tiyatrolarda oyunculuk, çevirmenlik yaptı. Milliyet yayınlarını yöne
tip, Milliyet Çocuk Dergisi'ni çıkardı. İkinci Yeni duyar lılığını paylaşan, soyutlamalara yönelik bir imge şiirinin yanı sıra, ironiyle beslenen denemeler yayınladı. Edith Hamilton'dan Mitologya çevirisiyle 1965 TDK Çeviri Ödülü'nü aldı.
Başlıca yapıtları: Soğuk Otların Altında (1959), Vir gülün Başından Geçenler(1965), İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür (1966; 1967 Yeditepe ŞiirArmağa ni), Pullar Savaşı(çocuk öyküleri, 1975), Gün Işığı Hoş çakal (çocuk öyküleri, 1976), Alleben Öyküleri(öykü ler, 1991; Yunus Nadi Öykü Ödülü), vb.
minde, Tampa körfezi kıyısında yeralan, Hillsborough yönetim bölümünün merkezi olan Tampa'nın nüfusu 280 015'tir (çevre belediyelerle 2067 959). Önemli bir
sanayi merkezi olan kentte, besin sanayisi, kimya sana
yisi ve puro yapımı büyük ölçüde gelişmiştir. Tampere
Finlandiya'nın güneybatı kesiminde kent. Helsinki'ye
160 km uzaklıkta yeralan Tampere'nin (İsveççe Tam merfors) nüfusu 171 608'dir. Finlandiya'nın dokuma sanayisi merkezi olan kentte, ağır makineler yapımı, ka
ģit hamuru ve kağıt yapımı da büyük ölçüde gelişmiştir. Gölleri, güzel bahçeleri ve parklarıyla çok sayıda turist de çekmektedir.
Tamışvar
Tanaka, Kakuei
Romanya'nın batı kesiminde kent. Banat ovasında ye
Japon siyasetçisi (Futada (günümüzde Nişiyama)
ralan, Timiş bölgesinin merkezi olan Tamışvar'ın (ya da Temeşvar, Romence Timişoara) nüfusu 338 920'dir.
Önemli bir sanayi (metalürji; motor yapımı; kimya sa nayisi; dokuma sanayisi; vb.) ve öğretim (üniversite) merkezidir.
Ahmet Paşa tarafından 1552'de 28 günlük bir kuşat ma sonucunda fethedilen Tamışvar, 1716'da Avustur
ya birliklerinin kuşatmasına 40 gün direndikten sonra
teslim oldu. Pasarofça Antlaşması'yla resmen Avustur ya'ya bırakılıp, daha sonra Romanya'ya katıldı. Tamiller
1918). Liberal Demokrat Parti'den milletvekilliğine se
çilen (1947) Kakuei Tanaka, Adalet Bakanı yardımcılığı (1948), Posta ve Haberleşme bakanlığı (1957), Maliye bakanlığı (1962-1965), Dış Ticaret ve Sanayi bakanlığı (Temmuz 1972) yaptı. Liberal Demokrat Parti'nin baş
kanlığına seçilip, başbakanlığa atanarak (Temmuz 1972), Çin'le yeniden ilişki kurdu; SSCB'yle işbirliği an
laşması yaptı(1973); ABD'yle anlaşmaları sağlamlaştır di(1974). Ama iktisadi büyümeyi denetim altına almayı
başarmadı. Kişisel servetinin kaynağıyla ve seçim öde neklerini kullanışıyla ilgili eleştiriler de başlayınca, hem
başbakanlıktan, hem parti başkanlığından çekildi (Ka
Hindistan'ın güney kesiminde ve Sri Lanka'da yaşayan halk. Dravid dillerinden birini konuşan Tamillerin yak laşık 32 milyonu Hindistan'ın Tamil Nadu eyaletinde,
sım 1974) ve uzun bir yargılamadan sonra, dört yıl ha
pis cezasına çarptırıldı (1987).
yaklaşık 5 milyonu Sri Lanka'da yaşar. Ayrıca Malaysia,
Tananarive: Bk. ANTANANARIVO.
mil toplulukları vardır. Sri Lanka Tamilleri, 1980 yılların dan başlayarak, ülkede çoğunluğu oluşturan Seylanli
tanbur: Bk. TAMBUR.
Tamil Nadu
Tanburi Ali Efendi: Bk. ALİ EFENDİ,
Afrika'nın çeşitli ülkeleri ve Mauritius adalarında da Ta larla sık sık çatışmışlardır. (Bk. SRI LANKA.)
TANBURİ.
Hindistan'ın güneydoğu kesiminde eyalet. Koroman ,
del kıyısında (Bengal körfezi kıyısı) yayılan Tamil Na du'nun (eski Madras) yüzölçümü 130 000 km nüfusu 48 408 000'dir. Kerala, Karnataka ve Andhra Prades eyaletleriyle sınırlı olan Tamil Nadu'da, nüfusun dörtte
üçünü oluşturan Tamiller özellikle pirinç, darı, yerfıstı
gl, şekerkamışı , pamuk yetiştiriciliğiyle geçinirler. Bü
yük kentlerde (merkez Madras, vb.) dokuma sanayisi,
besin sanayisi, otomotiv sanayisi, vb. sanayi kolları ge lişmektedir.
Tamm, Igor Yevgenyeviç Rus
fizikçisi
(Vladivostok
1895-Moskova
Tanburi Cemil Bey Türk tambur ve kemençe virtüözü, bestecisi (İstanbul 1871-ay.y. 1916). On yaşından başlanarak müzikle ilgi
lenip, henüz yirmi yaşına gelmeden tambur çalışıyla ün salan Tanburi (ya da Tamburi ) Cemil Bey, tamburun ya
ni sıra, kemençede de virtüözlük derecesinde ustalaştı.
Mülkiye'yi bitirip, Dışişleri Bakanlığı'nda memurluk yaptı. Tamburi Ali Efendi'nin romantizme kayan üslu bundan etkilenmekle birlikte kendine özgü bir üslup (bol mızrapla calma tekniği) geliştirdi. 60 kadar taksimin
1971).
1937'de Frank'la birlikte Çerenkov etkisi üstüne bir ku
ram geliştiren Igor Yevgenyeviç Tamm, yüksek yüklü parçacıkların madde içinde hareketini ve durmasını in
celedi. 1958'de Nobel Fizik Ödülü'nü Çerenkov ve Frank'la paylaştı.
yanı sıra, 18 saz eseri, 18 şarkı besteledi: ŞeddiAraban Saz Semaisi, Mahur Peşrev, Suzidilara Saz Semaisi, vb. Tanca Fas'ın kuzeydoğu kıyısında liman kenti. Cebelitarık bo
222
TANER, HALDUN Fas'ın kuzeydoğu kıyısında, Cebelitarık
bölgesinin oluşturduğu bir koy kenarında yeralan Tanca, 1923-1940 ve 1952-1956
arasında
uluslararası rejimle yönetilen yansız bir bölge olmuş, 1956'da Fas'a
katılmıştır.
gazının bati ucunda, İspanya kıyılarının 30 km kadar gü neyinde yeralan Tanca'nın nüfusu 385 000'dir. Her şeyden önce bir turizm merkezi olan kent, demiryolları ve karayollarıyla, Fas'ın öbür turizm merkezlerine (Ca
York Herald Tribune gazetesinin düzenlediği uluslara
rası yarışmada Türkiye birinciliğini Şişhaneye Yağmur Yağıyordu adlı öyküsüyle kazanarak (1953) adını du yurdu. Öykülerinde büyük kentin çeşitli kesimlerinden
Ayrıca, dokuma sanayisi ve balıkçılık, önemli ek gelir
seçtiği değişik tipleri, davranış tutarsızlıkları, çelişkileri, içtensizlikleriyle yansıtıp, gerçekliği alaycı, yergici bir
kaynaklarıdır. Kartacalılar tarafından bir ticaret merkezi (Tingi) ola
lerinin dışına çıkarak biçimsel yenilikler de denedi.Dra
sablanca, Fas, Meknes, Rabat kentleri) bağlanmıştır.
anlatımla sergiledi. Bazı yapıtlarında, geleneksel öykü
rak kurulan Tanca, Romalılar tarafından alınıp (Tingis),
matik türün başarılı örneklerini verdiği ilk oyunlarından
du. Vandallar ve Bizanslılar tarafından işgal edilip, VII.
le "gecekondu ortamında bir kahramanlık mitosunun
yy'ın sonunda müslüman Araplar tarafından fethedildi.
parodisini veren" Keşanlı Ali Destanıyla, Türk tiyatro
1471'de Portekizliler tarafından ele geçirilip, Bragança ailesinden Caterina ile Charles Il'nin evlenmesi üstüne
sunda bu türün ilk örneğini ortaya koydu. Daha sonra
siyasal-toplumsal taşlamanın ağır bastığı oyunlar yazdı.
Ingiltere'ye geçti. 1864'te İngilizler tarafından Fas'a ge
sonra, epik tiyatro denemelerine girişip, kendi deyimiy
Öykü kitapları: Yaşasın Demokrasi 1949), Tuş (
daha sonra Mauritania Tingitana eyaletinin merkezi ol
ri verilip, 1923'te uluslararası bir bölge oldu. İspanyol
(1951), Şişhaneye Yağmur Yağıyordu (1953). Ayışığın
yeniden uluslararası bölge ilan edildi. 1956'da uluslara rası rejimin yürürlükten kaldınlmasıyla Fas'a katıldı.
ik Hikaye Armağanı), Konçinalar (1967), Sancho'nun
Taner, Haldun
Vakfı Edebiyat Ödülü), vb.
lar tarafından işgal edilip (1940-1945). 1952'den sonra
Türk öykü ve oyun yazan (İstanbul 1915-ay.y. 1986).
da Çalışkur(1954),On Ikiye Bir Var(1954; 1955 Sait Fa
Sabah Yürüyüşü(1969; Bordighera Avrupa Mizah Fes
tivali Oykü Ödülü), Yalıda Sabah (1983,Sedat Simavi Oyunları: Günün Adamı (1953), Fazilet Eczanesi (1960), Bu Şehri Stanbul ki (1961), Huzur Çıkmazı
Galatasaray Lisesi'ni bitirip (1935), Almanya'da Heidel
(1961), Keşanlı Ali Destanı (1964), Vatan Kurtaran Şa
gören (1936-38) Haldun Taner, İstanbul Üniversitesi
(1964), Zilli Zarife (1966), Astronot Niyazi (1970), Ser
bitirip (1950), aynı üniversitede sanat tarihi asistanı ol
Aşk,u Sevda (1972), vb.
berg Üniversitesi'nde iktisat ve siyasal bilgiler öğrenimi
Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı bölümünü
ban (1967), Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım
sem Kocanın Kurnaz Karısı (1971;TDK Tiyatro Ödülü),
du. Viyana'ya giderek tiyatro öğrenimi görüp (1955 57), Edebiyat Fakültesi ve Gazetecilik Enstitüsü'nde ti yatro, edebiyat, estetik dersleri verdi. Gazetelerde fik
Tanganyika: Bk. TANZANYA.
kadaşıyla Devekuşu Kabare Tiyatrosu'nu kurdu (1967).
Tanganyika gölü
ra, başyazı, söyleşi türlerinde yazılar yayınlayıp, dört ar
Edebiyata öyküyle giren (1945) Haldun Taner, New
Haldun Taner.
Doğu Afrika'da gol. Büyük Rift vadisinde yeralan, de
rinlik (en derin yeri 1 436 m) bakımından dünyanın ikin ci gölü olan Tanganyika gölünün yüzölçümü 32 900 km?, uzunluğu 680 km, en geniş yeri 70 km'dir. Doğu
da Tanzanya, batıda Zaire, kuzeydoğuda Burundi, gü
neyde Zambiya'yla sınırlı olan Tanzanya gölü, önemli bir su yoludur ve kıyılarında birçok liman (Bucumbura, vb.) kurulmuştur. Ayrıca, önemli bir balıkçılık alanıdır. Tange Kenzo
Japon mimarı ve şehircisi (Imabari 1913). Le Corbusi
er'nin öğrencilerinden Maekava Kunio'nun yanında
çalışan Tange Kenzo, 1945'ten başlayarak modernist
akıma uygun yapıtlar gerçekleştirdi: Imabari Belediye
sarayı (1957-1958), vb. 1960'ta Tokyo için bir “gelişme planı hazırlayıp, bir yandan İspanya'da ve Batı ülkele
TANRIBİLİM 223
rinde şehircilik planları (Üsküp planı, vb.) yaparken, bir
si 125 000 m'ü bulmaktadır. Isı almayan sarnıçlarda
yandan da şehircilik dersleri vererek birçok öğrenciyetiştirdi. 1961-1969 arasında Tokyo'da Olimpiyat Spor-
korunan sıvılaştırılmış gaz, fazladan basınç olmaksızın, -160°C sıcaklıkta, 600 kez azalmış bir hacimle taşınır.
Merkezi'ni yaptı. 1987'de Pritzker Mimarlık Ödülü'nü
Tanpınar, Ahmet Hamdi
ları Stadyumu'nu, 1964-1967 arasında Kofu'da Basın
aldı.
Türk şairi ve yazarı (İstanbul 1901-ay.y. 1962). Antalya
Tang sülalesi: Bk. ÇİN (TARİH).
kadılarından Hüseyin Fikri Efendi'nin oğlu olan Ahmet
Hamdi Tanpınar, Antalya Sultanisi'ni, İstanbul Üniversi tesi Edebiyat Fakültesi'ni bitirdi (1923). Erzurum, Kon
tanı: Bk. TEŞHİS.
ya, Ankara (1927) liselerinde, Gazi Eğitim Enstitüsü'nde
(1930), Kadıköy Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği ya
pip, Istanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde sanat tarihi
tank
Motorlu, tirtilli palet üstünde hareket eden, topla donatılmış savaş aracı. Zırhlı araçlar sınıfının en güçlü öğesi
öğretmenliğine getirildi (1934). Edebiyat Fakültesi'nde yeni Türk edebiyatı profesörlüğüne atanip (1939), Ma raş milletvekilliğinde (1942-1946) bulundu. Milli Eğitim
bakanlığı müfettişliğine atanip (1946), daha sonra Aka demi'deki (1948) ve Edebiyat Fakültesi'ndeki (1949)
olan tank, temelde, zırhlı bir kasa ile iki dişli tekerlek ta rafından hareket ettirilen palet zincirinden oluşur; mo
görevine döndü (1949).
giri bulabilir. Silahi (90-1 200 mm'lik top, makineli tu
Hamdi Tanpinar, edebiyata şiirle başlamış (1920), eleş.
tor (benzinli, dizel ya da karma yakıtlı) gücü 1 000 beyfek), ön tarafta zırh altına ya da kule altına (çoğunluk
la) yerleştirilir; gelişmiş türlerinde ("AMX 30"), lazerli telemetreler duyarlı nişan almayı, kızılaltı vericilerin
Tiyatro dışında hemen her türde ürün veren Ahmet
tiri ve incelemeleriyle un salmış, "en uyanık bir gayret
ve çalışma ile dilde rüya halini kurma biçiminde tanım
ladığı şiire ulaşmak için, hece ölçüsünü seçmiştir. Öy
kullanılması da gece ateş etme olanağını sağlamıştır.
külerinde insanın iç dünyasını, nesnelerle ilişkilerini za
tanker
bilinçaltına yönelen bir anlatımla vermiştir.
Dökme sıvı yüklerin taşınmasında kullanılan gemi. Şa rap, vag gibi besin ürünleri, vb. taşımak için yapılmış
man ve düştemalarının güdücülüğünde, zaman zaman
Romanlarında batılılaşmanın, uygarlık değişiminin yarattığı çalkantıları, eski-yeni çatışmasını yaşayan ay
dinların aranışlarını, toplumsal yaşayıştaki yabancılas
mayı, Türk toplumunun yapısını da irdeleyen bir tutum
la sergilemiştir. Denemeleri ve edebiyat tarihine ilişkin
çalışmalarıysa, Doğu ve Batı bireşimini gerçekleştirmiş
geniş bir kültürün, çözümleyici bir yöntemin ürünüdür.
Romanları: Huzur (1949), Saatleri Ayarlama Enstitü
sü(1962), Sahnenin Dışındakiler (1973), Mahur Beste (tamamlanmamıştır; 1975).
Öykü kitapları: Abdullah Efendi'nin Rüyaları(1943),
Yaz Yağmuru (1955).
Şiir kitapları: Şiirler(1961; genişletilmiş basımı Bütün
Şiirleri adıyla, 1976).
Deneme-inceleme: Beş Şehir (1946), XIX. Asır Türk
Edebiyatı Tarihi (1949), Edebiyat Üzerine Makaleler (1969), Yaşadığım Gibi (1970). tanrıbilim
Tanrısal varlığı ya da genel olarak dini konu alan incele S. S. Manhattan buzkiran tankeri, Kuzeybatı geçidini başarıyla aşan ilk büyük tankerdir.
tankerler de bulunmakla birlikte, günümüzde tankerlerin başlıcaları, petrol tankerleri ve gaz tankerleridir. Sıvı
hidrokarbonları taşımak için özel olarak yayılan petrol tankerleri'nin taşıma kapasitesi ortalama 250 000-300 000 tondur; ama 500 000 tonu aşan petrol tankerleri de yapılmaktadır. Bir petrol tankerinde, bütün gövde, sar
nıçlardan (dikdörtgen biçiminde tanklar) oluşur; yükle-
me-boşalma çok güçlü pompalarla hızla gerçekleştirilir ve birbiri ardına boşalan tanklara, geminin dengesini sağlamak için deniz suyu doldurulur. Büyük petrol tan
kerlerinde yönetim, geniş ölçüde bilgi işlem araçlarına
başvurularak, büyük ölçüde otomatikleştirilmiş ve mü-
rettebat yaklaşık otuz kişiye düşürülmüştür. Gaz tankerleri de, petrol gemileri gibi sıvılaştırılmış
gazların (bütan, propan, etilen) taşınması için özel olarak yapılmışlardır ve en gelişmişlerinde taşıma kapasite-
me. Tanrıbilimin ilahiyat, teoloji de denir) inceleme alanı, çeşitli dinlerde değişir.
Islâm tannbilimi. İslam tanrıbiliminin konusu, Al
lah'ın varlığının kanıtlanması, içerik ve nitelikleri, Allah ile öbür varlıkların ilişkileri gibi sorunların incelenmesi
ne dayanır. Bütün Islam filozoflarının ilke olarak benim
sedikleri Allah'ın varlık ve birliğinin temel kanıtlarından "iman delili"ne göre, evrende, Allah dışında hiçbir şe yin varlığı zorunlu değildir; evren ve evrendeki bütün varlıklar, zorunlu değil, sonradan olma varlıklardır; var lik olarak ortaya çıkmalarını Allah sağlamıştır. Aynca,
evrendeki eşsiz düzen ve uyum da, güçlü, iradeli, bilge Allah'ın varlığını ortaya koyar. Katolik tannbilimi. Eski Yunan-Roma felsefesi ve bi
limsel gelenekleriyle beslenmiş olan katolik tanrıbilimi, çoktanrıcılığın mirasını, Ibrani peygamberlerinin ön. sezileriyle ve Eski Ahit'in yasa öğretisiyle bağdaştı ran ilk hıristiyan filozoflarıyla gelişmeye başlamış, "Kili se Babaları"nın çabalarıyla kesin biçimini almıştır. Her iki Ahit'te yazılanlar üstüne derin derin düşünen, her
224
TANRI DAĞLARI
türlü metafizik ve Yahudilik karşıtı ikiciliği ve her türlü gnostiği reddeden, kurtuluşunu bu dünyada özgürce
gerçekleştirebilecek insan ilkesine saygı duyan bu tan
ribilim, Roma ile İstanbul arasındaki kopmadan (1054) sonra, Batı'da skolastiğin (XII.-XIII. yy.) şiddetle etkisin de kalmış, özellikle aziz Aquinolu Tommaso'yla, kutsal metinlere ve yetkili yorumcularına duyulan saygı ile
reddeden maddeci felsefe akımı. Başlıca temsilcileri Herakleitos, Demokritos, Epikuros, Lucretius, Koper nik, Galilei, Spinoza ve XVIII. yy. ansiklopedicileri olan tanrıtanımazlik (ateizm de denir), tarih boyunca iktidarı
ellerinde tutan güçlerin, özellikle de kilisenin baskısına uğramış, XIX. yy'da Marx, Engels ve Nietzche'nin etki , Marx ve izleyicileri tarafından, insanın siyle yenilenmiş
gerçekler için aklın mutlak geçerliliğine olan güveni
özgürleşme koşullarından biri olduğu savunularak, mi
bağdaştırmıştır. Protestan Reformu patlak verince (XVI. yy.), Ortaçağ okulu tanrıbilimcilerinin biçimci ve tüm dengelimci mantığının karşısında, insan gerçeği konu sunda daha içgüdüsel, daha sezgici bir görüş ortaya çık
litan bir düşünce akımı oluşturmuştur.
mış, bunun üstüne Trento din meclisi (1545-1563) tara fından hazırlanan katolik reformu (ya da Karşı Reform),
insan" tarafından dile getirilirse anlam taşıyacağını vur
katolik tanrıbilimine polemiğin izlerini taşıyan inanç
kuraminin gelişmesi, yeni gerekçelerin ışığında, tanrita nimazlığı belirli ölçüde güçlendirmiştir.
özelliklerini katmaya çalışmıştır. Birinci Vatikan din meclisine (1869) kadar katolik inancı, çağdaş insanlığın tarihsel ve bilimsel deneyimi açısından değil de, skolas
tik tannbilimciler tarzında, biçimsel olarak açıklanan akla göre tanımlanmıştır. İkinci Vatikan din meclisinin (1962-1965), günah çıkartmanın koruyucu engelini kaldırması, günümüzde “katolikliğin" özgün bir yeni
den yorumunu zorlayan bir bunalıma yol açmıştır.
Nietzche, “Tanrı'nın ölmesi" gerektiğini ilan etmiş, ama bunun tanrı yerine kitle sevgisini koyan "sıradan in san" tarafından değil de, yaşama kivancıyla dolu "üstün
gulamıştır. XX. yy'da, bilimlerin, psikanalizin ve bilgi
tansiyon: Bk. KAN BASINCI. tansiyon, yüksek Atardamar ya da toplardamar (kapı toplardamarı) sis
Ortodoks tanrıbilimi. Uzun süre İsa'nın kişiliği ve
temlerinde, kafatası ya da göz yuvarı (Bk. GLOKOM)
yaptığı işler konusunda karşıt düşüncelerin (V.-IX.
içinde kan basıncının yükselmesi. Yüksek tansiyon (hi
yy'lar), daha sonra kutsal-Ruh'un "tecellisi"ne ilişkin tar
pertansiyon da denir), görüldüğü yere göre, farklı bi
XII. yy'lar) ortodoks tannbilimi, daha sonra çok zengin bir manevi tanrıbilim olarak gelişmiş, İstanbul'un fet
Atardamar yüksek tansiyonu (halk arasında kısaca yük sek tansiyon denir), yatar durumda bir bireyde dinlen
de, XIX. yy'da Rusya'da yeniden canlanmıştır. Tanrıko
eşit ya da daha yüksek sayılarla tanımlanır. Başlıca iki bi
lamaz aşkınlığını sürekli yineler ve insanı hiçbir zaman
tansiyon; nedeni bilinmeyen yüksek tansiyon.
gelen kutsallığının dışında düşünmez.
dukça ender rastlanır. Başlıca belirtileri arasında, do
Kutsal Kitap'a dayanan protestan tanrıbilimi, hıristiyan
açılmasıyla yüksek tansiyon geriler), iç salg, bezi hasta
tişmalann ve kilisebilim sorunlarının izlerini taşıyan (IX.
hinden (1453) sonra, protestanlığın etkisine girmişse
çimlerde değerlendirilir.
medurumundaölçülen 150/100 mm civa yüksekliğine
nusunda, ortodokstanribilimi, tanrının mutlak ve anlatı
çimi vardır: Belirli bir nedenden kaynaklanan yüksek
Tanrı'ya adanmışlığının ve İsa'yla bütünleşmesinde dile
Belirli bir nedene bağlanabilen yüksek tansiyona, ol
Protestan tanrıbilimi. Biricik doğru tanıklık saydığı
ların havarilik sorumluluğu eksenine oturtulmuştur.
Tanrı dağları: Bk. TIEN ŞAN.
ğuştan aort boynu darlığı (erken evrede cerrahi yoldan
lıkları (Cushing hastalığı, feokromositoma, vb.), her iki
böbreği (ivegen böbrek iltihapları. Bright hastalığı) ya
da tek böbreği (hidronefroz, doğuştan böbrek körel mesi, böbrek atardamarı darlığı; bu durumlarda hasta
böbreğin çıkarılmasından ya da böbrek kan dolaşımı
nin düzeltilmesinden sonra, yüksek tansiyon gerileye
Tanriöver, Hamdullah Suphi Türk şairi ve yazarı (İstanbul 1885-ay.y. 1966). Abdülla
bilir) ilgilendiren böbrek hastalıkları, gebelik dönemin de ortaya çıkabilen geçici yüksek tansiyonlar, vb. sayı labilir.
ver, Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra, Ayasofya
Çok daha yaygın biçimde (Türkiye'de her 5 yetişkin den 1'inde görülmektedir) ve özellikle erkeklerda rast
hitabet, Fransızca, edebiyat dersleri verdi. Uzun yıllar
yon, henüz aydınlatılmamıştır. Çoğunlukla yolaçtığı
tif Suphi Paşa'nın oğlu olan Hamdullah Suphi Tanriö Rüştiyesi'nde (1906), Darülmuallim'de, Darülfünun'da
Türk Ocakları'nın (1912) başkanlığını yapıp, Kurtuluş
Savaşı sırasında Anadolu'ya geçerek, ilk TBMM'ye (1920) Saruhan milletvekili olarak katıldı. İki kez Maarif vekilliği (1920-1925), Bükreş elçilği (1931-1944) ya
pip, üç dönem (1946, 1950, 1954) de milletvekili se
lanan nedeni bilinmeyen (ya da bünyesel) yüksek tansi
bozukluklar (ihtilatlar) sonucunda ya da başka amaçlı
bir muayene sırasında anlaşılır; yolaçtığı bozuklukların başlıcaları kalple (sol ya da tam kalp yetmezliği, koro
ner yetmezliği), böbrekle (her zaman ağır gelişen böb
Galatasaray Lisesi'nde öğrenci olduğu yıllarda şiir
rek yetmezliği), beyinle (baş ağrısı, beyin kanaması, be yin-beyin zarları kanaması,vb.), gözle (göz kararması, görmekeskinliğinin azalması) ve kulakla (kulak uğultu
lerini amcası Samipaşazade Sezai'nin Paris'te çıkardığı Şūra-yı Ümmet gazetesinde yayınladı. Fecri Ati ve Milli
tedavisinde, genellikle nedenin tedavisi, yüksek tansi
çildi.
yazmaya başlayan Hamdullah Suphi Tanriöver, ilk şiir Edebiyat akımlarına katılıp, şiirlerini kitap olarak topla madı.
Başlıca yapıtları: Dag Yolu (2 cilt, 1929-1931), Gü
su, çınlaması, baş dönmesi) ilgilidir. Belirli bir nedenden kaynaklanan yüksek tansiyonun
yonu da geriletir. Nedeni bilinmeyen yüksek tansiyo
nun tedavisi, tuzsuz beslenme rejimine, titizlikle uy
nebakan (1929).
gulanması gereken bir yaşama düzenine ve genellikle idrar söktürücülerle birlikte kullanılan tansiyon düşü
tanrıtanımazlık
Kafa içi yüksek tansiyonu. “Kafa içi basınç artışı" da de
rücü ilaçlara dayanır.
Tanrı'nın varlığını yadsıyan ve her tür ikicilik ile aşkınlığı
nen kafa içi yüksek tansiyonu, beyin-omurilik sivisi ba sincinin yükselmesinin belirtisidir. Baş ağrısıyla, kus
TANZANYA 225 mayla ve tedavi edilmezse ölümle sonuçlanabilen ko
maya dönüşen uyku durumuyla belirti verir. Hidrosefa liden, bir beyin ödeminden, bir kafatası travmasından, bir atardamar yüksek tansiyonundan, vb. kaynaklana bilir.
tantal Üçüncü geçiş metalleri dizisinden kimyasal element. Simgesi Ta, atom sayısı 73, atom ağırlığı 180,9479 olan tantal, filizlerinde birlikte bulunduğu niyobyuma ben zer bir metaldir. 1844'te Heinrich Rose, niyobyumden farklı bir element olduğunu ortaya koymuştur. 2 996
"C'ta ergir; yoğunluğu 16,6'dır. Yüksek dereceli bazı alaşımların hazırlanmasında kullanılır.
TANZANYA BİRLEŞİK CUMHURİYETI
Tanyol, Cahit
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 945 087 km². En
Türk toplumbilimcisi, şairi ve yazarı (Nizip 1914). Anka ra Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat bölümünü bitiren (1935) Cahit Tanyol, çeşitli illerde öğretmenlik yaptık. tan sonra, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fel
tah.); başkenti Dodoma (230 000 nüf.).
sefe bölümünü bitirerek (1944), aynı fakültede öğre
nim görevliliğine başladı. 1961'de toplumbilim profe
sörlüğüne yükselip, 1982'de emekliye ayrıldı. Şiirleri
nin yanı sıra, çeşitli gazetelerde toplumbilimle, şiirle ve güncel konularla ilgili yazılar yayınladı.
Başlıca yapıtları: Sanat ve Ahlâk (1949), SosyalAh lâk(1960), Atatürk ve Halkçılık (1981), Laiklik ve irtica (1989), Çankaya Dramı (1990), Son Liman (şiir, 1991).
Tanzanya Doğu Afrika'da ülke. Tanganyika ve Zengibar adası adlı bağımsız devletlerin Nisan 1964'te birleşmeleriyle olu
şan Tanzanya (Tanzaniya da denir), güneyde Mozam
bik ve Malavi, batıda Zambiya, Zaire, Burundive Ruan da, kuzeyde Uganda ve Kenya'yla, doğuda Hint okya nusuyla sınırlıdır.
YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR Tanzanya'nın kıtada kalan parçasının (eski Tanganyika)
büyük bölümünü, ortalama yükseltisi 1 050 m'yi aşan, hafifçe dalgalı bir yayla oluşturur. Ortalama genişliği 30
km'yi aşmayan dar kıyı ovasının hemen arkasında baş
büyük kenti: Darüsselam (1 380 000 nüf.; 1990
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 27 400
000; nüfus yoğunluğu: kmye 29 kişi. Resmi dili: Svahili. Başlıca dinler: Geleneksel dinler, hıristi yan, Islam. EĞITIM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991): Yetişkin nüfusun %85'i. Üniversite sayısı (1990):
2. Hastane yatak sayısı (1987): 24 200. Hekim sa
yısı (1987): 1 300. Ortalama ömür (1992): Kadın
larda- 54; erkeklerde- 49. Bebek ölüm oranı
(1992): 1 000 canlı doğumda 105.
EKONOMI. GSMH (1990): 5,9 milyar dolar; kişi
başına ulusal gelir: 210 dolar. Etkin nüfus dağılımı
(1989): Tarm- %82; madencilik, sanayi, yap
sanayisi ve bayındırlık hizmetleri %5; ticaret, fi nans, devlet memurları, savunma ve hizmetler %13. Dış ticaret (1990): Dışalım 1,2 milyar dolar; Dışsatım 380 milyon dolar: Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Almanya, Ingiltere, Japonya, Italya. Para
birimi: 1 Tanzanya silini - 100 cent. YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil
let Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 25 bölge.
ULAŞIM. Demiryolları (1989): Toplam 2 580 km.
Karayolları (1989): Toplam 82 114 km. Başlıca li manları: 5. Başlıca havaalanlar: 4.
layan yaylada, bir dizi küçük sıradağ ve tek tek yanar dağlar yükselir (Afrika'nın en yüksek dağı olan Kenya si nirindaki Kilimancaro'nun yükseltisi 5 895 m'dir) Ku
yılabilecek yeraltı gelir kaynağına rastlanmaz.
zeybatı kesiminde dünyanın ikinci büyük gölü olan Vic
TOPLUM YAPISI
toria gölünün bulunduğu ülkenin batı kesiminde, derin
Tanzanya nüfusunun yaklaşık % 99'u Afrikalılardan
lik bakımından dünyanın ikinci gölü olan Tanganyika gölü, güney kesiminde de Nyasa (ya da Malavi) gölü nün bir bölümü yeralır. Ülkenin karadaki kesiminden 35 km genişliğindeki
oluşmakla birlikte, Afrikalılar 120 kadar etnik gruba
(97'si toplam nüfusun yalnızca üçte birini oluşturur) ay rilmışlardır. En büyük etnik topluluğu oluşturan Suku
maların nüfusu, toplam nüfusun dörtte birinden azdır.
bir boğazla ayrılan Zengibar'ın yüzölçümü 1 658
Dört ayn dil öbeğinden dillerin konuşulduğu ülkede,
adası (984 km2) da, Tanzanya'ya bağlıdır.
95'ini oluşturur. Obür dil öbekleri güney kesimdeki, Ni lot dili ve Hoysan'dır. Resmi dil, Arapça ve ve Bantu dil lerinden öğeler içeren bir ticaret dili olan Svahili'dir.
km'dir. Zengibar'ın 48 km kuzeybatısındaki Pemba
Tropikal konumu nedeniyle sıcaklıkların yükseltilere bağlı olarak büyük ölçüde değiştiği Tanzanya'da dağlık alanlar daha çok yağış alır; orta kesime 610 mm'den az yağış düşer. Yillik sıcaklık ortalamaları dağlık bölgeler de 20 °C ile kıyıda 32 °C arasında değişir.
Başlıca irmağı Hint okyanusuna dökülen Rufijiurmağı
olan ülkede, ormanlara yalnızca dağlık bölgelerde rast
lanmakla birlikte, toprakların büyük bölümü seyrek ve
kısa ağaçlardan oluşan topluluklarla ve mangrovlarla (kıyı kesiminde) örtülüdür. Hayvan topluluğu, antilop
tan zebraya, file kadar çok çeşitli yaban hayvanı türleri
içerir. Shinyanga'daki elmas yatağı dışında, önemli sa
Bantu dilleri öbeğinden dilleri konuşanlar nüfusun %
Nüfusun yaklaşık üçte biri geleneksel dinlere inanır; üç te biri hıristiyan, üçte birinden çoğu da müslümandır.
Bağımsızlıktan sonra eğitim ve sağlık hizmetlerinde gösterilen çabalar sayesinde, Tanzanya günümüzde,
Afrika'da okuma yazma oranının en yüksek olduğu ül
kelerden biridir. Yükseköğretim, Darüsselam Üniversi
tesi'nde ve Şokoine'deki Tarim Universitesi'nde veril mektedir.
EKONOMI
Tanzanya'da toprakların yalnızca % 6'sının tarıma açıl
226 TANZANYA cº
UGANDA
Nairobi
GOU RUANDA
F
13
4345
Munua
KENYA
BRENGT OVAN
WA
BURUNDI
Arthaa
Buum
varavas 13
V0VU Mogi
ONDO Mungen
Mombasa
MASAI
ZAIRE
BOZKIRI
Tanga!
Pensa
1
Aas Kalemi
GOU
Dodoma
Zengids
MITUMBA
PU Gol
Darusselam
Darüs selam
LUGURU DAGLAR
dlunga
Wala Aus
Tanzanya'nın 1990'a kadar başkenti olan Darüsselan'da, kırmızı
HINT
cou
dikdörtgenlerle aylık sıcaklık
OKYANUSU
Tube
ZAMBIYA
10"
Mivara MALAVI
ortalamaları, mavi dikdörtgenlerle de aylık yagış ortalamalar verilmiştir. Hint Okyanusu kıyısında yeralan Darüsselam, bir yağışlı, bir de kurak mevsimi olan tropikal iklim etkisindedir.
Ured
A.
MOZAMBIK
49
TANZANYA Inthe
HunHAMI (tu
I woul
۱ ۱۹ ردh = 1 دا رار۱۳ اب
Inbuntu
NU
mis ulmasına karşılık, tarım kesimi GSMH'nin yaklaşık
üçte ikisini sağlar. Dışsatıma yönelik ürünlerin başlıcala
(1977), uzun süren kuraklık (1981-84), dış ticaret açığı nin artması, devlet şirketlerinin iyi yönetilmemesi ve çe
ri arasında kahve, çay, pamuk, kenevir, nezleotu, tü
şitli yolsuzluklar ile Tanzanya'nın 1979'da Uganda'yı
tün, karanfil (Zengibar'ın dışsatım gelirlerinin yaklaşık %45'ini sağlar) sayılabilir. İç tüketime yönelik tarım ürünlerinin başlıcaları manyok ve mısırdır. Sanayi bü
işgal etmesinin yol açtığı harcamalar gibi bir dizi etme nin bir araya gelmesi sonucunda, 1978-1984 arasında kişi başına ulusal gelir % 30 oranında düşmüştür. 1980
yük ölçüde, tarım ürünlerinin işlenmesine dayalı hafif
yıllarının ortalarında sosyalist ekonomi siyasetinin yu
sanayiyle sınırlıdır.
muşatılmaya başlanmasına, özel girişime daha önemli
1967 Aruşa Bildirisi'yle Tanzanya ekonomisinde
bir rol verilmesine, tarım üretimini artırmak için teşvik
önemli sanayi kolları ve ticaret ulusallaştırılıp, milyon
ciddi girişimlerde bulunulmasına karşın, Tanzanya eko
sosyalist planlama uygulanmaya başlanarak, bankalar, larca köylü tarım kooperatifleri kurulan
uygulamasına geçilmesine ve turizmi geliştirmek için
yerleştirilmiş, bu uygulamalar sonucunda ekonomi,
nomisi günümüzde, büyük ölçüde dış yardımlara ba ğımlıdır.
hızlı nüfus artışı, Doğu Afrika Topluluğu'nun dağılması
1977 Anayasası uyarınca, yürütme gücü cumhurbaşka
1977'ye kadar istikrarlı biçimde büyümüştür. Ne var ki,
DEVLET YAPISI
Tanzanya'nın en
büyük kenti ve Hint Okyanusu
kıyısındaki başlıca limanı olan
Darüsselam, .
Muut
1862'de Zengibar sullanının
buyruguyla kurulmuştur.
TANZİMAT DÖNEMİ 227 nindadır; bu görevini hükümet ve cumhurbaşkanı yar chimicisinin danışmanlığında yürülür. Gene Ansya
sa'ylai, cumhurbaşkanı Tanganyikalıysa cumhurbaşku.
ki siyahların kurtuluş hareketlerini destekleyerek,
1979'da cliktatör İdli Amin'i görevinden almak için
Uganda'yı işgal ettirdi (Uganda'daki son Tanzanya bir
ni yardımcısının Zengibarlı, cumhurbaşkanı Zengibar
likleri, 1981'le geri çchildi). 1985'te cumhurbaşkanlı
tir. Yasina gucü 165 üyeli Millet Meclisi'ndedir. 1992'de Anayasa'da yapılan değişiklikle, otrihe kadar
bar cumhurbaşkanı olan Ali Hasan Mvinyi vekaleten
liysa yardıncisinin Tanganyikalı olması kuralı getirilmiş. tek parti olan Tanzanya Devrimci Partisi'nin Chama
Cha Mapinduzi) yanı son yeni partilerir: kurulmasına izin verilmiştir. Zengibar, 1965'ten bu yana isislerinde
özerktir ve yerel yürütme-yasama organları vardır. TARİH
Cilalıtaş Devri'ndle kıyı kesimlerine yerleşileliği sanılan
gından istila etmesi üstüne yerine 1984'ten beri Zengi
geçip, 1990ʻcia cumhurbaşkanlığına seçildi. Ağustos 1990, kadar parti başkanlığını clinde tutan Nyere re'nin, o tarihte siyasalveckonomik reformların yolunu simak için bu görevden de çekilmesinin ardından, 1992'de cok partili rejime geçildi ve 1995'10 çokpartili
seçimler yapılması kararlaştırıldı. Bu arada, 1990'da kı
yı kesimindeki Darüsselam'ın yerine, ülkenin iç kesi
Tanzanya kıyılarında, Ortaçağ boyunca Arap tüccarlar,
mindeki Dodom, başkent ilan edildi.
ye yerleşn:eye başlayan Bantu halkları, XII. yy.-IV. yy. arasında ülkenin doğu ve güncy kesimlerine doğru ya yılmayı sürdürdüler. 1498'de Vasco de Gana'nır. Tanzanya kıyılarına
Tanzimat Dönemi
yoğun bir baharat ticareti yürültüler. X. yy'a dogru ülke
ulaşmasından sonra, 1698'e kadar kıyısla ticaret mer kezleri kuran Portekizliler, o tarihte Ummanlı Araplar iarafından çıkarıldılar. 1850 yıllannda Avrupalı misyo
Osmanlı Imparatorluğu'nda Tanzimai Fermanı'nın ilu
nıyla başlayan reformlar dönemine verilen ad. 3 Kasım
1839'da Hariciye nazırı Mustata Reşit Paşa'nın Tanzi mat Fermanı'nı İstanbul'da Gülhane Parkı'nda okuma sıyla başlayan Tanzimat Dönemi'yle (Tanzimatı Hayri
vede denir), batılılasına yönürde önemli bir adım atıla
nerlerin ve David Livingstone gibi gezginlerin gircikleri bölge, İngilizler ile Almanlar arasında yapılan anlaşma larla (1886,1900), günümüzdeki Kenya-Tanzanva smi
rak, mahkeme kararı olmaksızın kimsenin idam ettirile
müzdeki Tanzanya) yönetimi, Almanya'ya bırakıldı.
mayacağı irk ve din farkı gözetilemeyeceği, vb. karara
muhalefetin artması sonucu patlak veren dinselõzellik
meclis kurularak (18571 devlet yönetiminde yetki ve so rumlulukların paylaşılması amaç alındı.
rina göre bölüşüldü ve günevde kalan kesimin (günü
Once Alman Doğu Airika Şirketi taratindan yöneti len 1891'de Almanya'nın himaye bölgelerinden biri ha: line getirilen Tanzanya'da, yabanci egemenliğine karşı
li Maji Maji ayaklanmasının (1905-1907) Almanlar tara fından güçlükle de olsa bastırılmasının ardından, Birinci Dünya Savaşı sonunda, eski Alman Doğu Airikası'nın
yönetimi İngiltere'ye geçti (1920). Yavaş yavaş ulusçu
meyecegi, sürülemeyeceği ve cezalandırılamayacagi.
vergilerin yasalarla düzenlenecegi, angarya yapinla
bağlandı. Devlet ve orduda birçok yenilik hareketine girişilip, Meclisi Vila'yı Ahkimi Adliye adli sürekli bir Kırım Savaşı'nın(1854-1855)sonunda,bu savaşa Os
manlı İmparatorluğu'yla birlikte katılan ülkelerin yap tıkları baskı sonucunda, ilan edilen Islahat Fermani'yla,
Tanzimat Fermanı'nda yeralan temel ilkelerin yinelen
luğun gelişmesi, 1961'cle Tanganyika'ya bağımsızlıkla ninmasını sağladı ve bağımsızlık savaşımının önderi,
mesinin yanı sıra, azınlıklara bazı medeni ve siyasal
Nyerere, devlet başkanlığına seçildi. 1963'te bağım
sında önemli yenilikler yapılmış, vilayetlerin idari ve
Tanganyika Afrika Ulusal Birliği Partisi'nin başkanı Julius sızlığa kavuşan Zengibar'ın, 1964'le Tanganyika'ya ka tılmasıyla, ülkenin adı 1965'te Tanzanya'ya çevrildi.
Afrika'nın en saygın önderlerinden Nyerere, eğitim ve sağlık hizmetlerini yaygınlaştırıp, Rodezya (günü müzde Zimbabve) ve Güney Afrika Cumhuriyeti'nde
haklar da saglandı.
Tanzimat sürecinde, özellikle 1839-1876 yılları ara mali işleri merkeze baglanmis, 1856'daki Paris Antlaş ması'yla Osmanlı devleti, Avrupa devletleri arasında sayılmış ancak, Batı devletleri kapitülasyonlardan vaz
geçmediler), toprak mülkiyeti sistemi değiştirilerek, özel mülkiyete geçiş başlamış, çağdaş hukuk anlavışı
Tanzimat Fermanion 3
Kusim 1839'dil Gülhane Parkı'nda okunuşunu
canlindiran, o
clönemde wapılmış bir resini
228
TANZİMAT EDEBİYATI
benimsenmiş ve yeni bir adliye örgütü kurulmuştur.
Milli eğitim alanında ortaokullar ve liseler, “Encümen-i Daniş" adlı Osmanlı Bilimler Akademisi açılmış, devlet
memuru yetiştirmek için Mülkiye Mektebi ve Avrupa
yöntemiyle öğretim yapan Galatasaray Sultanisi (Gala
tasaray Lisesi) açılmış (bütün bu okullara, müslüman Türklerin yanı sıra, mūslüman olmayanların çocukları da alınıyordu), 1869'da Maarif-i Umumiye Nizamna mesi yayınlanarak, bütün eğitim hizmetleri toplu ve ge nel bir devlet hizmeti biçimine sokulmuş, 1868'de il köğretimi zorunlu kılan bir beyanname hazırlanmış, 1873'te yetim ve yoksul müslüman çocuklarını yetiştir
mek amacıyla Darüşşafaka (Darüşşafakat ül-İslâmiye)
açılmıştır. Tanzimat döneminin bitiş tarihi konusunda, yazarla rin görüşleri farklıdır. Bazı yazarlara göre Tanzimat, Bi rinci Meşrutiyet'in ilanıyla (1876), bazılarına göreyse İkinci Meşrutiyet'in ilanıyla (1908) son bulmuştur. Ama Tanzimat hareketinin, hiç değilse siyasal yönünün, Bi
rinci Meşrutiyet'te sona erdiğini kabul etmek gerekir. Abdülhamit, Osmanlı-Rus Savaşı yenilgisini Meclis'e yükleyip, Meclis'i tatil etmekle ve Anayasa'yı askıya al makla, Tanzimat hareketini siyasal ve hukuksal çerçe
vesiyle dondurmuştur. Tanzimat hareketi, genel olarak bakıldığında, em
peryalist Batı devletlerinin sömürge siyasetlerinin bir uzantısı olarak gerçekleşmiş ve Osmanlı ülkesinde giri
şilen düzenleme hareketlerini kendine en uygun za man ve zemin olarak seçen bu siyaset, sonunda Os manlı devletinin Birinci Dünya Savaşı sonunda parça
lanmasına yolaçmıştır. Ama bütün bu olumsuz sonuç. larına karşın, Tanzimat hareketi, Osmanlı ülkesinin Ba
to'yla hemen her düzeyde, çarpık ve tutarsız da olsa, ya
kın ilişki kurmasına yolaçmış, Türk toplumunun kaderci dünya görüşünden sıyrılıp, gerçekçi, sonra da bilimci
dünya görüşünü benimsemesine olanaklar hazırlamış tur.
Tanzimat edebiyatı: Bk. TÜRK EDEBİYATI.
Atalarına yiyecekler sunan taocular. Taoculuk atalara tapmayı içermemekle birlikte, bu uygulama eski Çin folklorundan taoculuğa girmiştir.
garlığı üstünde yaptığı çok önemli etki, felsefi ve dinsel görünümlerinden ileri gelir. Felsefe. Eskitaoculuğun iki büyük temsilcisi Laozi(ya
da Laozi) ile Cuangzı'dır (ya da Cuangzi). Laozı'ya göre insanın özü yoktur. İnsan yalnızca vardır ve amaç, onu Tao'nun gerçek dünyasına, yani kendisiyle gizemci bir deney içinde birleşeceği varoluşa ulaşması için, yaşadı ği dünyadan kurtarmaktır. Cuangzi'ya göreyse, insan ancak, Tao'nun dışında bir amaç güderek değil, Tao için yaşayarak mutlu olabilir. Kurtuluş yolu eylemsizlik
tir; çünkü insan, temelinde gereksizdir; toplumun bas. kısından kurtulmasına olanak sağlayan da bu gereksizli gidir. Mutluluk, Tao'yla bir olmak, onunla sürekli birlik
içinde yaşamak amacıyla ölümsüzleşmektir. I.O. II. yy. ile imparatorlukta bütünlüğün sağlandığı İ.S. 589 ara
Tanzimat Fermanı
Osmanlı tarihinde Tanzimat Dönemi diye adlandırılan, hızlı bir Batı'ya açılma siyasetinin yürürlüğe konduğu
sındaki toplumsal-siyasal karışıklıklar, taoculuğun,ken
dilerini tehdit altında gören bireylere dünyadan kaçış önerdiği ölçüde, yayılmasını kolaylaştırmış, II. yy'dan başlayarak yeni taoculuk ortaya çıkmış, gizemci taocu luk, eylemsizlik anlayışına sıkı sıkıya bağlı olarak meka nik gerekirciliğe yakın bir felsefeye dönüşmüştür.
dönemi başlatan ferman. Osmanlı devletinin yayınladı ſi fermanlar içinde, uyrukların canını, dinsel inancını
Din. Taoculuğun felsefi gizemciliği, içrekçi nitelikte
sine değil yasalara bağlayan ilk ferman olan, aynı za
bir dinsel olayda anlatımını bulmuş, inananlar, aydınla ringizemsel deneyiminin gizinibulmaya ve ölümsüzlü
güvence altına alan ve bu güvenceyi padişahın otorite
manda da bir anayasaya yönelik ilk belge sayılan Tanzi
mat Fermani, 3 Kasım 1839'da Sultan Abdülmecit, ve zirler, yabancı elçiler, Ermeni ve Rum patrikleri, Yahudi hahamı, ileri gelen devlet görevlileri ve büyük bir halk
ſe erişmeye çalışmışlar, bu ölümsüzlüğü, manevi ola rak değil, gerçek olarak görmüşlerdir. Dinsel sistem
olarak babadan oğula geçen bir rahipler topluluğu ara
topluluğunun katıldığı törende, Gülhane Parkı'nda
cılığıyla uygulanan bu dinin amacı, sürekli ve gözlemle nebilen bir değişme içindeki doğanın temeli olan meta
rak (bu nedenle Gülhane Hattı Hümayunu da denir)
fizik yolu, yani mutlak Tao'ya ulaştıran doğru yolu gös
Mustafa Reşit Paşa (Büyük Reşit Paşa) tarafından okuna ilan edilmiştir.
Tanzimatı Hayriye: Bk. TANZİMAT DÖNEMI.
termektedir.
Tarih boyuncadönem dönem uğradığı baskılara kar şin Çin uygarlığı üstünde derin bir iz bırakan taoculuk,
önemli bir edebiyata da kaynaklık ederek, birçok sa
natçıya esin kaynağı olmuş, komünist yönetimin kurul
masından sonra, büyük ölçüde gerilemiştir.
taoculuk
tapirgiller
Çin'de büyük dinlerden biri. Tao'ya (evrenin birliğini sağlayan düzen ilkesi) dayalı felsefe biçiminde 1.0. VI.
Tekparmaklılar takımından, 4 türü bulunan toynaklı hayvan ailesi. Güney Amerika'nın kuzey kesiminde ve Güney Asya'da yaşayan tapirgiller (Bil. a. Tapiridae) ai
yy'da doğan taoculuğun (daoculuk da denir), Çin uy
TARÇIN
229
güzelliğini dile getirdi. Büyük kentte yalnız bir gencin iz
lenimlerini anlattığı öyküleri Selahattin Onerli tarafın
dan toplandı: Cahit Sıtkı Tarancı'nın Hikayeciliği ve Hi kayeleri (1976).
Şiir kitapları: Ömrümde Sükût(1933), Otuz Beş Yaş
(1946), Düşten Güzel (1952), Sonrası (1957). Mektupları: Ziya'ya Mektuplar (Ziya Osman Saba'ya yazdığı mektuplan, 1957). Taranto Hint tapirinin (T. indicus) yavrusunun bedeni, siyah üstüne beyaz çizgili ve beneklidir. Yaklaşık 1 yaşına geldiğinde,
sırtı ve yanları beyaza, geri kalan kesimleri siyaha dönüşür.
Italya'nın güney kesiminde liman kenti. Puglia bölge sinde, Roma'nın 430 km güneydoğusunda, Taranto körfezi kıyısında yeralan Taranto'nun nüfusu 245 000'dir. Önemli bir deniz üssü olan kentte, tersaneler,
balıkçılık sanayisi, besin sanayisi, demir-çelik sanayisi
lesi üyeleri, kahverengi ya da siyah-beyaz renkli, boyla ri 1,5 m'yi, ağırlıkları 200 kg'i bulan hayvanlardır. Bu
gibi sanayi kolları da gelişmiştir. Ayrıca, tarihsel anıtla
bulur; ucunda burun deliklerinin yer aldığı bu uzantı
katedrali, Aragon sülalesi tarafından yeniden yaptırılan
runları kısa, esnek, hortuma benzeyen bir uzantıyla son
riyla (XI. yy'dan kalma roman üslubunda San Cataldo
dalları, yaprakları, filizleri tutup ağıza götürmede kulla
Bizans döneminde kalma kale, vb.) çok sayıda turist çekmektedir.
leri için yaşayan fosiller sayılan tapirgiller ailesi üyelerin
Yunanistan'ın başlıca kentlerinden olan Taranto, 1.0.
nılır. Evrim süreçleri boyunca çok az değişiklik geçirdik
den Amerikan tapiri (Tapirus terrestris), dağ tapiri (Tapi
rus pinchaque) ve Baird tapiri (Tapirus bairdi) türleri, Güney Amerika'da yaşarlar. Eski Dünya'da yaşayan tek tapir türü olan Hint tapiri (Tapirus indicus), sırtı ve yanla
rı beyaz, geri kalan bölümleri siyah, omuzdan yere ka
dar yüksekliği 1,5 m'yi, ağırlığı 200 kg'i bulan ürkek bir hayvandır.
VIII. yy'da Ispartalılar tarafından kurulan, eski Büyük
272'de Romalılar tarafından alındı. İkinci Pon Sava
şı'ndan sonra gün geçtikçe bir Latin kentine dönüşüp, imparatorluk döneminin başlangıcına kadar eski zen ginliğini bir ölçüde de olsa korudu.Lombardlar, Bizans lilar, Araplar tarafından işgal edilip, geri alınarak bir prensliğin merkezi oldu (1321). Türkler tarafından beş kez kuşatıldıysa (1594-1671 arasında) da alınamayıp, 1801'de Fransızlar tarafından işgal edildi. Daha sonra
Tar: Bk. TAR ÇÖLÜ.
İtalya Krallığı'na katıldı.
tarak
Tarcan, Bülent
Taraklımidyegiller ūstailesinden çeşitli ikiçenetli yumu şakça türlerine verilen ortak ad. Sıcak ve iliman bölge lerin denizlerinde yaşayan, pek çok ülkede değerli bir besin oluşturan taraklar, çenetlerini açıp kapatarak yu
zen, ayakları silindir biçiminde, sifonsuz, büyüklükleri
genellikle 5-8 cm arasında değişen yumuşakçalardır. Çenetlerinin kenarlarındaki kıvrımlar, ağız çevresinde
ki 30-40 küçük göz ve duyargayı örter.
Tarancı, Cahit Sıtkı
Türk bestecisi (İstanbul 1915-ay.y. 1991). İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitiren (1937) Bülent Tarcan, aynı üniversi
tede öğretim görevliliğine başlayıp, profesörlüğe yük seldi (1961) ve nöroşirurji kürsüsü başkanlığına getirildi (1967). Bir yandan da Karl Berger'den müzik dersleri
alip, Cemal Reşit Rey ve Adnan Saygun'la çalışarak, is
tanbul Konservatuvarı Filarmoni Orkestrası'nda, Radyo Orkestrası'nda keman çaldı. Özellikle Türk ezgilerine
ve halk müziğine dayalı çok sesli besteler yaptı: Han
çerli Hanım (bale, 1965), Keman koncertosu (1967), Deli Dumrul (bale, 1978), vb.
Türk şairi (Diyarbakır 1910-Viyana 1956). Galatasaray Lisesi'ni bitiren (1931) Cahit Sıtkı Tarancı, Mülkiye'de
(1931-1935), Yüksek Ticaret Okulu'nda (1935-1938),
Tarcan, Selim Sırrı
Paris'te Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde (1938-40)) okudu. İkinci Dünya Savaşı başlayınca, öğrenimini yarıda bıra karak Türkiye'ye dönmek zorunda kalıp, Ankara'da Anadolu Ajansı'nda, Toprak Mahsulleri Ofisi'nde, Ça
Türk spor eğitimcisi (Yenişehir, Mora 1874-İstanbul
vi için götürüldüğü Viyana'da öldü. Türkiye'ye getiri
yaygınlaştırılmasına önemli katkılarda bulundu. Türki
lışma Bakanlığı'nda çevirmenlik yaptı. Bir inme nede niyle konuşma yeteneğini, belleğiniyitirip (1954), teda lerek Ankara'da gömüldü. Lise yıllarındabaşladığı (1930) şiirlerinde, hece vez
nini alışılmış durakların dışında yeni bir uyumla kulla nan Cahit Sıtkı Tarancı, CHP Şiir yarışması'nda Otuz Bes Yaş adlı şiiriyle birincilik kazanınca (1946) ününü yay
1956). Galatasaray Lisesi'ni bitirip, orduda istihkam su
baylığının yanı sıra, çeşitli okullarda beden eğitimi ög retmenliği yapan Selim Sırrı Tarcan, ordudan ayrılarak,
Isveç'te beden eğitimi dalında uzmanlaştı (1908 1910). Yurda dönünce okullarda İsveç jimnastiğinin
ye Olimpiyat Komitesi'nin kurucu üyeleri arasında ye
ralıp, 1930'a kadar başkanlığını da üstlendi. Milli Eğitim Bakanlığı başmüfettişliğinden ayrılıp, 1935-1946 ara sında milletvekilliğinde bulundu.
gınlaştırdı. Garipçilerle gelen yeniliklere uyarak serbest
tarçın
kadar farklı akımlara açık, uyumu ve biçimi gözeten,
Defnegiller ailesinden, 50'ye yakın türü bulunan bitki
şiiri de denemekle birlikte, romantizmden simgeciliğe
duygulu, ölüm-yaşam, geçmiş-şimdi karşıtlıklarıyla beslenen kendine özgü bir şiir geliştirdi. Rahat, akıcı bir söyleyişle ölüm korkusunu ve acisini, yaşamın, sevginin
cinsi. Anayurtları Sri Lanka olan tarçın (Bil. a. Cinnamo mum) cinsi üyeleri, yapraklarını dökmeyen kokulu ağaçlardır. 3-4 yıllık dallarının kesilip kurutulmasıyla el
230
TAR ÇÖLÜ
de edilen parçalar, çubuk va da toz olarak reçel, sicak şarap, komposto, vb. yapımında koku verici olarak, kaynatılarak da çay gibi içecek olarak kullanılır.
Tarhuncu Ahmet Paşa: Bk. AHMET PAŞA,
Tar çölü
Tarık Bin Ziyad
Hindistan'ın kuzeybatı kesimi ile Pakistan'ın güneydo ğu kesiminde yeralan çöl. Batıda Indus irmağı, dogucla
Nusavr laratından, ispanya'yı fethetmekle görevlendi
Aravalli dağları, kuzeyde Pencalovası ve Sallecirmagi, güneyde Kuç bataklığıyla sınırlanan Tar çölü, 250 000
leri Tarık Bin Ziyad, cogurluğu Berberi olan 7000 kişilik orciusuvla Ispanya'ya gecip, gemilerini vaktırarak as
km'lik bir alana yayılır. Yıllık yağış ortalamaları batıke
kerlerinin geri dönme umudunu ortadan kaldırcıktan sonra, Cartagena ve Algeciras kentlerini aldı (711). Got
siminde 100 mm ile doğu kesiminde 500 mm arasında
değişir. Büyük bölümü, yükseltileri 150 m'yi bulabilen kumullarla kaplıdır. Göçebe koyun, sığır ve deve yetiş tiriciliği yapılan Tar çölünde, madenkömürü, alçılaşı ve tuz yatakları işletilmektedir.
TARHUNCU.
Berberi asıllı Arap komutanı (öl. Sam 720). Musa Bin
kralının büyük bir ordu topladığını haber alınca, Musa
Bin Nusayr'dan yardım isteyip, gönderilen 5000 kişilik yardımcı kuvveti de alarak, Got kralın. Vadii Bekka'da (Rio Barbate) ağır bir yenilgiye uğrattı. Başarısını kıska
nan Musa Bin Nusavr'ın, İspanya'ya geçerek, daha laz
tardigradlar
la ilerlememesini bildiren bir mektup göndermesi üstü nc, beklerse hıristiyanların ordu toplama fırsatı bulaca.
Eklenibacaklılar şubesinden, 350 türü bulunan omur
ğından çekindiğinden, buyruğu dinlemeyerek ilerle
gasız hayvan sınıfı. Dünyanın hemen her vanında yaşa
movi sürdürdü ve Toledo'yu aldı. Kurtuba (Cordoba)
yan tardigradlar (Bil. a. Tardigrada sinili üyeleri, cili
ve Elvira ya birlikler gönde:cli. Bu yüzden Musa Bin Nu
gövdeli, 4 çift güdük bacaklı, çıplak göze görülemeye
sayr tarafından kırbaçlanurak kısa bir süre hapse auldiy sa da, Haliic Velit'in araya girmesiyle barışmalarının ar
ri ve likenleri çevreleyen ince su tabakası içinde, az sa
yaşar. Yaşadıkları çevre kuruyunca buruşup büzülerek
dindan, Zaragoza, Aragon ve Leon kentlerini ele geçi rerek, birlikte Suriye'ye döndüler. Aralarının yeniden açılmasının ardından, Musa Bin Nusayr'ın İspanya'yı asıl ele geçirenin kendisi olduğunu ileri sürmesi, ama gerçeğin anlaşılması üstüne, haliic, Nusayr'ı görevden
canlanır ve bitki hücrelerinden beslenme ve kovulurlar.
almakla birlik!c Tarih Bin Ziyad'a da başka görev ver
cek kadar küçük hayvanlardır. Büyük bölümü, yosunla
yıda tür denizlerde ya da tatlısularda, bazıları cia karada bir tür mumyaya dönüşür, böylece kuraklık dönemini suya gereksinim duymadan atlattıktan sonra yeniden
mcdi.
Targan, Safiye Ayla Türk kadın ses sanatçısı (İstanbul 1907). Çapa Kız Ög retmen Okulu'nu bitiren Satiye Ayla Targan (kısaca S.
liye Ayla denir), ilkokul öğretmenliği vapmaya başladı
(1925). Bir yandan da müzik dersleri alıp, 1921'de ög retmenlikten ayrılarak, çeşitli gazinolarda çalisti; pek
cok plak doldurdu. Yuniuşak, tatlı sesiyle Arap ülkele
rinde de büyük ilgi görüp, 1950'de Şeri Muhittin Tar gan'la evlendi.
Targan, Şerif Muhittin Türk ut virtüözü ve bestecisi istanbul 1892-ay..
1967). Mekke şerili vezir Ali Haydar Paşa'nın oğlu olan
Şerif Muhittin Targan (kısaca Şerif Muhittin denir), kü çük yaşta müziğe başlayıp, henüz on üç yaşındayken
Tarık Dursun K.: Bk. K., TARIK DURSUN. tarım
Bitkisel üretim amacıyla topragı işlemeve davanan in
san etkinliklerini topluca belirten lerim. İlk insanlar du gada buldukları meyveleri, kökleri, yumruları devşiri
vor, cook bol olan yaban hayvanlarını avlayarak et elde
edivorlardı. Nüfusun artmasivlar, insanlar veterli ölçüde dersirilech besin bulamımaya basladılar; Jv havvan Tarmda da azalma görüldü. Bunun üstüne, hayvan ye
listirmie ve veterimla uğraşmawa koyuldular. Günümüz dchi ilkel halkların duruniuna bakılarak, hayvancılık ile larmin wyni anda ve birbirlerinden bağımsız olarak ge
listikleri düsünülmchidir.
Hüzz.im Saiz Semisi'ni besteledi. (esitli çalgıları ög
renmekle birlikte, özellikle viyolansel ve ulla ustalasip (New York'ta bu iki çalgıda solo konserler verdi),
1934'te Bagdat Konservatuvarı'nı kurdu. Uzun yıllar is
tanbul Belediye Konservatuvarı'nda dersler verip, 1950'de Saliye Ayla'yla evindi.
Öbür yapıtları: Ferahteza Saz Semaisi (1921), ut ctüelleri (Kapris Inim solyan, Kirpris Iľniuri Solyan), vb. Tarhan. Abdülhak Hamit: Bk. ABDÜLHAK HAMIT.
1.10011 lunch holm bir list Merindir
tarhun
Whilmis Pou
Bileşikgiller ailesinden biryıllık bitki türü. Anayurdu Si birya olan tarhun Bil. 2. Artemisia draculus), veralu
men ilke
sürgünleriyle cog...an olsu bir bitkidir. Güzel kokulu yaprakları, baharat olarak kullanılır.
hiskelute,
biri lulin
bir dillu
TARIM
231
Washington eyaletinde (ABD) buyuk
bir çiftligin topraklarını, bugday lanımı için süren araçlar. ABD'de ve obur
gelişmiş ülkelerde, günümüzde tanm,
bütünüyle makineleştirilmiştir.
TARIHÇE
Arkeoloji kazılarına dayanılarak Anadolu ile Yakındo
gu'nun en eski buğday tarımlarının ortaya çıktıkları yerler oldukları düşünülmektedir. Buğday tarımı İ.Ö. 6000'den sonra Batı Avrupa'ya ve Akdeniz havzasi na yayılmaya başlamış, Çin'de başlayan pirinç tarımı,
İ.Ö. 2 000'e doğru Güney Asya ve Doğu Asya'ya sıçra
mış, daha sonra da Afrika'nın, Güney Amerika'nın ve
dar çok gümrük engeli nedeniyle, ticari degiş tokuşun genel olarak azalması sonucunda, her küçük topluluk, besinden kumaşa, metalden pişmiş topraklara kadar,
yaşamasına gerekli her şeyi üretecek biçimde örgütlen di.
TARIMDA DEVRİM
Avrupa'da XVIII. yy'da yeni tarım teknikleri ortaya çıktı. Ingiltere'de, irkların özelliklerini geliştirmek için,
Orta Amerika'nın bazı bölümlerinde uygulanmaya
evcil hayvanların yapay seçimine (hayvan irklarının ka
başlanmıştır. Hintdarısı ve mısırsa, daha sonra yetiştiril meye başlanan ürünlerdir: Amerika kıtasında büyük öl çüde yetiştirilen misir, 1500'de Avrupa'ya getirilmiş,
di. Ama tam anlamıyla “tarim devrimi”, aynı anda hem
sonra Güneydoğu Asya ile Afrika'da (Büyük Sahra'nın
güneyinde) ekilmeye başlanmıştır.
TARIM TEKNİKLERI Tarım tekniklerinin evrimi yavaş olmuştur ve ilk tarımcı
riştırılması) ve tarımda makine kullanma yolunda ilk ça lışmalara başlandı. Bunlar, yenilenmenin ilk belirtileriy Italya'da (Lombardia bölgesinde), hem de Ingiltere'de
uygulamaya koyulan almaşık ekimle başladı. Almaşık ekim, verimliliğini yeniden kazanması için
toprağı dönem dönem dinlendirmek ve bu dönemler
ların toprağı altüst etmek, kökleri sökmek için, kullan dıkları sivri tahta parçasından, karasabana nasıl geçildi ği bilinmemektedir. Başlangıçta insanların koşulduğu sabanlar, sonradan koşum hayvanlarına çektirilmeye
de doğal bitkilerin yetişmesine izin vermek yerine, aynı
gu'nun görkemli çağında, büyük ölçüde gelişmiştir.
düşmesini önlemek gerekir. Bu da iki yolla saglanır:
likte, organik gübrelerin (hayvan gübresi) azlığından
yoluyla; ekilen bitkileri dönem dönem değiştirmek yo
parselde yapılan tanmın düzenli olarak değiştirilmesiy le, eldeki bütün toprağın sürekli ekimine dayanır. Na das dönemlerini kaldırmak, işlenen yüzeyleri çoğalt
başlanmıştır. Tarım ve hayvancılık, Roma Imparatorlu
mak demektir. Ama bunun için, toprağın verimliliğinin
Toprakların verimini artırma yöntemi bilinmekle bir
Hayvan gübreleriyle ve gübre şerbetiyle gübreleme
ötürü toprağı doğal verimliliğine yeniden ulaştırmanın
luyla. Klasik bir almaşık ekim, toprağı çıplak bırakarak ya
ancak dinlenmeye bırakmakla sağlanabildiği yaygın (ekstansif) tarım döneminden sonra, yüzyıllar geçtikçe
tarımda, nadas sisteminin benimsenmesiyle yeni bir ilerleme gerçekleştirildi: İki yıl arka arkaya tahıl tarımın
dan sonra, topraklar bir yıl dinlendiriliyor, tarlaları kap layan otlardan yalnızca hayvan otlatmada yararlanılı
ban otlarının ayıklanmasını ve toprağın sık sık havalan dinlmasını sağlayan mısır, patates, tütün, domates, şe
kerpancan gibi, “capa bitkileri" denen bitkilerin yetişti
rilmesiyle başlar. Ertesi yıl, toprağın azotunu büyük öl çüde gideren bir tahıl (buğday, arpa, yulaf) ekilir. Tahıl
yordu.
larla almaşmalı olarak ya da ertesi yıl, birkaç yıl toprakta
ma tekniklerini ve yeni tarım bitkilerini getirmeleriyle,
bitkiler (acı bakla, yonca, kabayonca) ekilir. Yemlik bit
Avrupa'nın güney kesimini fetheden Arapların, sula
kalacak ve havadaki azotu topraga bağlayacak yemlik
sinirli bir alanın en verimli biçimde işlenmesine daya
nan yogun (ekstansif) tarım, önce oldukça küçük yü
kiler, son derece gelişen kökleriyle, toprağın derin ta bakalarına işlerler
çoğunlukla da hayvanların ya da akarsuların çalıştırdığı
mıştır. Bölgelere, üretim gereksinmelerine, tarım işlet
sağlanmaktaydı. Ayrıca yer yer, yeni teknikler doğmak
vardır; ama ilke hep aynıdır.
zeylerde gelişti. Tarlaların sulanması, bazen insanların,
ustaca düşünülmüş yöntemlerle (bostan kuyusu gibi)
Günümüzde almaşık ekim çok daha karmaşıklaş
melerinin örgütlenişine göre değişen pek çok biçimi
taydı.
KIMYANIN YARDIMI
pa'da tarım, feodalite rejiminin yerleşmesiyle gerile
ması, almaşık ekimin günümüzde birçok yerde bırakıl
Bununla birlikte, genel olarak bakıldığında, Avru
meye başladı: Ulaşım güçlükleri ve sayılamayacak ka
Kimyasal gübrelerin bulunması ve kullanılmaya başlan
masını sağlamıştır. Çünkü artık, tarımın topraktan aldık
232
TARİH Kaliforniya'da (ABD) bir çiftlikte, domates toplayan bir makine. Bu tür
makineler, yüzlerce tarım işçisinin işini görebilmektedir.
lanı, ona yeniden kazandırılabilmektedir. Tarım teknik leri, büyük ölçüde gelişmiş, bir yandan topraktan en iyi
şeyden önce belgelere dayanmak zorundadır. Belge
biçimde yararlanma yolları öğrenilirken, bir yandan da daha üretken ve çeşitli bölgelere daha iyi uyabilen yeni
özelliklerdir. Bunun yanı sıra tarihçiler, kaynakça, filo
lerde de güvenilirlik, özgürlük ve tamlık, aranan temel
bitki cinsleri bulunmuştur. Doğal yıkımlarla, bitki hasta
loji, kronoloji, paleografi, epigrafi, arkeoloji, coğrafya, toponomastik (yer adları), edebiyat, toplumbilim, ruh
lıklarıyla ve asalaklarla savaş gelişmiştir. Bu zararlı et
bilim, vb. pek çok bilim dalından yararlanırlar.
kenlerin üreme çevrimleri bulundukça, onlarla savaş
ma yolları da ortaya konmuş, ayrıca, ırkların yapay seçi
mi ve düzeltilmesi sayesinde, özel olarak hazırlanmış yeni besinler ve hastalıkların önlenmesi sayesinde, hay
van yetiştiriciliğinde büyük gelişmeler gerçekleştirilmiş tir.
Ama tarımdaki en büyük gelişmeler, makineleşme
sayesinde gerçekleştirilmiş, daha güçlü ve daha kolay kullanılır çekim araçlan ve her türlü tarım işlemi için
özel makineler sağlanmıştır. İlkel karasabandan ve bel den, günümüzde güçlü traktörlerin çektiği çoksabanlı araçlara, günde yüzlerce kental buğday işleyebilen bi çerdöverlere, domates ya da bezelye toplayabilen ma kinelere ulaşılmış, deyim yerindeyse, insan çalışması nin verimini artıracak biçimde makineleştirilmemiş hiç.
Tarihçiler, yüzyıllar boyunca yalnızca otayları ince
lemekle yetinmişler, son çağlardaysa, bütün bilim ve
sanat dalları, geçmişi araştırmaya yönelmiştir. Böylece tarih "yatay tarih" (siyaset, askerlik, diplomasi) ve "dü şey tarih” (iktisadi tarih, sosyal tarih, kültür tarihi, sanat tarihi, edebiyat tarihi, felsefe tarihi, vb.) olarak ikiye ay rılmıştır.
En ünlü tarih yazarları arasında, Eski Yunan tarihçile rinden, Herodotos ve Thukydides, Latin tarihçilerinden Titus Livius ve Tacitus, Arap tarihçisi Taberi, İlhanlılar dönemi tarihçilerinden Cüveyni ve Reşidettin, hıristi yanlığın ilk dönemlerinde Kassiodoros (480-575), Rö nesans döneminde Petrarca (1304-1374), daha sonra
bir tarım etkinliği kalmamıştır.
da Leibniz, Italyan tarihçisi L. A. Muratori, Fransız tarih çisi Jules Michelet. vb. sayılabilir. TÜRK DÜNYASINDA TARIH
tarih
eskiye dayanır. Osmanlıtarih yazarları arasında Aşıkpa
Türk dünyasında tarih çalışmalarının geçmişi oldukça
şazade, Ibrahim Peçevi, Naima özellikle anılabilir. Os
Insanlığı ve toplumların geçmişleriyle ilgili bilgileri yeni
den ele alıp inceleyen bilim dalı. "Insanlığın, başlangı
cindan günümüze kadar olan evrimi üstüne edinilen bilgiler toplamı" diye de tanımlanan tarihin, bir başka açıdan, bugünü anlamak ve açıklamak için, içinde bu lunulan koşulların hangi evrim sürecinden geçtiğini,
hangi ilişkilerin sonucu olduğunu öğreten bilim dalı ol duğu da söylenebilir.
En eski anlatı türlerinden biri olan tarih, ancak XIX.
yy'da bağımsız bir bilim dalına dönüşmüştür: O döne
me kadar tarih, başlangıçta bir "efsane" olarak sunul muş (insanların kökeni,tanrılarla olan ilişkileri), sonrala riysa prenslerin, hükümdarların yaptıklarının övgüsü durumunda olan “vakayınameler" (kronikler) yazılmış tır. Bu arada, birçok filozofun, genel ve karşılaştırmalı tarih olaylarına egemen olan yasaları belirlemeye çalış malarıyla, felsefenin "tarih felsefesi" adı verilen dalı da
1.0. V. yy'da yaşamış eski
oluşmuştur.
kitaplarından biri
Tarih, olgulara dayanan bir bilim olduğu için, her
Yunan tarihçisi
Thukydides, Peloponnesos
Savaşları adli
yapıtıyla ünlüdür. Yapili, gerçek
anlamda ilk tarih
sayılmaktadır.
TARİHÖNCESİ SANATI manlı devletinde 1663'te kurulan vakanüvislik, resmi
233
1908'de
Avusturya'da
tarihçilik anlamına gelmis, vakanüvisler, padişahların
bulunmus olan
tarihlerini yazmakla görevlendirilmişlerdir. Tanzimat
Wellendorf Venusu
döneminden sonra, Ahmet Cevdet Paşa, Namık Kemal
(10 30000-1.0.
ve Abdurrahman Şeref Bey, tarih çalışmalarına modern
25000), heykelcilik
bir anlayış kazandırmaya çalışmışlar, özellikle Abdur
sanatının ilk
rahman Şeref Bey, uygarlık tarihine de yer vererek, mo dern tarih görüşünün ülkemizde yaygınlaşmasında et
biridir. Abartılmış,
Örneklerinden
aşın iri biçiminin,
kili olmuştur.
dogurganlig,
Cumhuriyet döneminde tarih çalışmaları Türk ve
vurguladigi duşunulmektedir.
dünya tarihi olarak geniş bir alana yayılmıştır. Ata
türk'ün desteğiyle kurulan Türk Tarih Kurumu (1931) ve
(Doğa Tarihi
üniversitelerimizin tarih bölümleri, Türk tarihi, İslam ta
müzesi, Viyana)
rihi ve dünya tarihine ilişkin yayınlar yapmaktadırlar.
Cumhuriyet döneminde yetişen tarih yazarlarının başlı caları arasında Mehmet Fuat Köprülü, Ahmet Rasim,
Mustafa Akdağ, Mukrimin Halil Yınanç, Hikmet Bayur, Zeki Velidi Togan, Ismail Hakkı Konyalı, Enver Ziya Ka
ral, Necati Lugal, Ömer Lütfü Barkan, Mustafa Ça
ğatay Uluçay, Hüseyin Namik Orkun, Arif Müfit Man sel, Reşat Ekrem Koçu anılabilir. Bazı yabancı tarihçiler
(P. Wittek, L. Cahun, J. F. Hammer, F. J. W. Gibb, Bart hold, Eberhard, vb.) de, Türk tarihiyle ilgili önemli çalış malar yapmışlardır.
tarihöncesi
üslupları sayesinde belirlenebilmektedir.
Tarihõncesi sanatıyla ilgili ilk bilgiler, amatör bir yer. bilimci olan Brouillel'in Fransa'da Chafaud (Vienne)
mağarasında, Keltlerden kaldığı sanılan ilk işlenmiş ke
miği bulmasıyla başlamış, 1860-1864 arasinda Edou
ard Larlet, gene Fransa'da Ariège ve Dordogne'da 1.O. 13000 - 8000 yıllarında bir süsleme sanatının bulun duğunu gösteren küçük oymalı eşya ve gravürleri orta
ya çıkarmıştır. 1879'da Marcellino de Sautuola, Altami
İnsanlık tarihinin yazının ortaya çıkmasından önceki dönemi. Tarihöncesi'yle (prehistorya da denir) ilgili ça
ra (İspanya) mağarasının tavan resimlerini bulmuş,
lışmalar, XIX. yy'ın ilk yarısında Boucher, Perthes, Lar tet, Mortillet'nin çabalarıyla bilimsel nitelik kazanmış,
vürleri bulunmuştur.
daha sonra Breuil, birbirini izleyen taş ve maden dö
nemlerinin genel görünümlerini niteleyen fosillerin yönlendirdiği bir sınıflandırma yöntemi önermiştir. Gerçekleştirilen çalışmalar sonucunda, dünyamızın ya şının 75000 dolayında olduğu sanılırken, 4 milyar yıla
1894'te La Mouthe (Dordogne, Fransa) mağarasi gra Geometrik süslemeler ve süs eşyası, Yontmataş Dö nemi'nin başında (İ.Ö. 40000'e d.) ortaya çıkmıştır. Şa
telperoniyen döneminde, delinmiş hayvan dişleri, düz gün aralıklı yarıkları bulunan kemik eşya yapılmıştır. Bu basit sanat şekilleri, Orinyasiyen dönemine ve figuratif
sanat örnekleriyle birlikte Magdaleniyen dönemi sonu na kadar devam etmiş, dişlerden, deniz hayvanlarının
yaklaştığı anlaşılmış ve en eski insan türlerinin varlığını gösteren birçok kanıttan biri olan Neandertal insanının
kabuklarından yapılmış kolyeler çoğalmış ve I.O. 13
ve önce 1924'te Afrika'da, daha sonra Oldovai, Aou
yaygınlaşmıştır (Labastide'in dağ keçisi başları kolyesi).
ach ve Omo'da Australopithecus'un bulunması izle
Çeşitli sahnelerle süslü eşyalar oldukça geç ortaya çık
miştir.
mıştır ve en iyi örnekleri ancak Magdaleniyen dönemi
bulunmasını, ilk Pithecanthropus'un, Sinantropus'un
Arkeolojinin yardımcı tekniklerinin gelişmesi ve
000'e doğru kemikten oyulmuş hayvan başlarıyla iyice
nin sonlarına doğru görülür. Hayvan resimleri (özellikle
bulguların çoğalmasıyla, tarihöncesi uzmanları, bulu
at, dag keçisi, rengeyiği, daha seyrek olarak mamut ya
nan aletleri inceleme ve türlerine göre sınıflandırma
da bizon), günlük yaşamda sürekli olarak kullanılan iki
olanağına da kavuşmuşlardır. Leroi-Gourhan'ın nce vent'da yaptığı "etnolojik kazı" girişimini, Braidwo
tür eşyayı süslemede kullanılmıştır: "İticiler"in (mızrak
od'un yaptığı gibi, ilk insanların çevreleriyle ve “çevre
ların ilk hızını artırmaya yarayan çubuklar) çengelleri;
“delikli değnekler" (geyik boynuzundan yapılan ve
sistemleri"yle ilgili bilgilerinin ortaya konması izlemiş, ayrıca, Lewis Binford'un etkisiyle yeni ABD okulunun gerçekleştirdiği gibi, “kültürel süreçler"le ilgilenilmesi, hayvanların evcilleştirilmesi, tarımın, yazının, madenci
egik olan mızrakları sıcakta doğrultmak için kullanılan
liğin başlaması, vb. büyük buluşların nedenlerinin açık lanmasını, böylece yok olmuş toplumların, toplumsal ve insanlararası davranışlarının anlaşılabilmesini sağla
Fildişinden, rengeyiği boynuzundan ya da yumuşak taştan oyulmuş kadın heykelcikleri, Orinyasiyen sonu,
delikli bir rengeyiği boynuzu). Av sırasında sık sık kay
bolan mızraklar da, geometrik çizgiler ve sadeleştiril miş figürlerle süslenmiştir.
Gravesiyen, Solütreyen ve Eski Magdaleniyen dönem
mıştır.
lerinin üst üste bulunduğu ya da birbirini izlediği orta
tarihöncesi sanatı
lindeki büyük heykelciliğin gelişmesiyle çağdaştır ve
Genel olarak günümüzden 35000-12000 yıl önce Av
"Doğalcı" diye nitelendirilen Tarihöncesi yapıtlarının
rasya'da yaratılmış resimler, gravürler, oymalar ve hey kelleri belirten terim.
Tarihöncesi sanatının kronolojisi henüz bütün yapit lar için açıkça belirlenememiştir. Süslü eşyayı ya da top
devirden kalmadır. Bu heykelcikler, alçak kabartma ha
birçoğu bu tekniğin en iyi yapıtları arasında yeralır.
birçoğu gibi, bu yapıtlarda da baş, el ve ayak boyutları büyük ölçüde üsluplaştırılmıştır; beden boyutlarında da aynı şişkinlik görülür; bu yüzden, resimlerdeki in
sanları belirli bir ork tipine sokmaya çalışma, günümüz
rak tabakalarında birarada bulunmuş yapıtları tarihlen
deki şişman kadınların görünüşüyle karşılaşurma çaba
duvar resimlerinin tarihleri ancak çeşitli yapıtların rast
resim sanatından sonra ortaya çıkan başka bir yapıtlar
dirmek olanağı bulunmakla birlikte, boyalı ya da kazılı lantı sonucu üst üste yapılmış olması sayesinde ya da
lanı olumlu sonuçlar vermemiştir. Süslü levhalar, duvar
kategorisi oluşturur. Bunlar, yumuşak taş, kemik, fildişi,
234
TARİHSEL DİLBİLİM Fransa'da Pech-Alerle'deki
magaralari süsleyen resimlerde
(10.19000).
1.0. 15000), hayvan ve insan
figurleri işlenmiştir. Ai figürlerinin çevresi siyahla
belirginleştirilmiş, çevrelerinc,
büyüyle ilgili bir
anlam taşıdıkları sanılan el figürleri çizilmiştir.
bazen de yassı çakıl taşından yapılmış, üstleri ovulmuş
ya da boyanmıştigürlerle kaplı levhalardır: Ayni arkeo
loji alanında, hu levhalardan yüzlercesinin bulunduğu
resmedilmiştir; öbür hayvanlar endercir. Magara eserlerinin tarihlendirilmesi çok güçtür ve hili büyük ölçüde varsayınlarla yetirilir. İlkel görünüş.
olur. Bazı levhalarda birbirine bağlı birçok figür veral
te bazı figürlerin, benzerleri olan Orinyasiyen'in geç
ması, bu levhaların birer "kroki doitcri" olabileceğini
düşündürmüştür; ama daha çok, dinsel değerleri oldu
döneminden ya da Gravesiyen döneminden kalma süslü levhalarla aynı dönemde yapıldıkları sanılmakta
ğu sanılır. Levhalar, en eski figūratii sanat vapıtlarıdır : Orinyasiyen döneminin ortalarında yapılan az savidaki
dır. Sığınaklardaki çok renkli büyük heykelciliğin ben zerleri, Lascaux (Fransa) ve başka birçok mağaradaki
levhanın üslubu sert ve kurudur; Gravcsiven cinemin
büyük resimlerdir. İ.Ö. 13000'den sonra, iticiler ve de
de levhalar daha ustaca işlenmiş, Solūtreyen ve Magda
likli çubuklarla kesin bir tarihlendirme yapmak olasılıgı
leniyenden sonraysa tam bir ustalığa ulaşılmıştır. Yontulmuş sığınaklar süslü levhalarla doğrudan dog.
vardır; bu sayede birkaç önemli merkezin, Magdaleni
ruya ilişkilidir. Bu büyük hacimli levhalardan bazıları,
yen doneminin ikinci yarısından kalma olduğu anlaşıl mistir.
Solütreyen döneminde mağaraların girişinde va dala
vanı yuvarlak sığınaklarda, duvarlar bovunca gerçek frizler oluşturur. Çokrenkli, büyük alak habartmalar
sanali (rastlanan ender örneklerinde olağanüstü plastik
nitelikler görülür), 1.Ö. 20000 ile 15000 arasında geliş miştir. Çakmaktaşı kalemiyle derin biçimde oyulmus Gravesiyen dönemi figürleri, yavaş yavaş daha kusur
suz bir biçini kazanmış ve Magdaleniyon döneminin ba şinda, daha yakın dönem sanatlarının en güzel yapıtla
riya boy ölçüşecek değere ulaşmıştır. Mağaralar, sıgi naklardan çok, tap görünüşündedir. Boyalı ya da
oyulmuş yapıtlar, girişten belirli bir uzaklığa çoğunluk la 100 m'den, bazen de 1 km'den öleye) yerleştirilmiş
tir. Bu mağaralarda kilden yapıtlara da rastlanır; ama al
çak kabartmalar bulunmaz; bu durum, alçak kabartma Janin uzun hastalar süren bir çalışmayı gerektirmesi ve
magaraların dibine kadar gitme olanağı bulunmamasıy la açıklanabilir. Bütünlerin anlaşılmasına engel olan üst
tarihsel dilbilim Dilbilimin, clillerin geçirdiği değişiklikleri inceleyen dalı. Tarihsel dilbilim, dilleri belirli dönemlerinde incele ven betimlevici dilbilgisinden büyük ölçüde yararlan
makla birlikte, dillerin geçirdikleri çeşitlenmcyi öğren met için toplumsal dilbilimden, dilin insan clüşüncesi Taratindan nasıl değiştirildiğini anlamak için de ruhsal dilbilimden yararlanır. Tarihse! dilbilin, birden çok clö nemi ele aldığı için, çoğunlukla bütünleyici ya da essu
remli dilbilimin karşıtı olarak, “artsüremli dilbilim" diye
adlandırılır. Başlıca aracı, karşılaştırmalı yöntemdir. Hint-Avrupa dillerinin karşılaştırmalı incelemesini 1786'cla Sir William Jones, Sanskritce, eski Yunancave
Latince arasındaki yakınlıkları araştırarak başlatmış, 1822 de Jacob Grimm, Germence ile öbür Hint-Avru
uste rigürlere karşın, yapıtlarda belirli bir kompozisyon
pa dilleri arasındaki benzer sesleri belirleyerek, adının verileliği yasayı ortaya koymuştur.
izleyen dişi ve erkek hayvanlar (atlar, mamullar, bizon
Tarim irmağı
anlayışı açıkça görülür; karşılıklı yerleştirilmiş birbirini
ları bütün irizi kaplar. Her hayvan türü, hayvanların do gal davranışlarından esinlenilerek yapılmış resim grup Tarıyla temsil edilmiştir. Yer yer, çeşitli geometrik işaret lere ve clizlerine rastlanır; hayvan ve insan ligürlerinde
sık sık mızraga ya da yara izlerine yer verilmiştir. Yapila
har las (anaklardan lambaların işığında yapılmış, sade
gravürler ya da boyalı resimler için çakmaktaşı kalem
Çin'in batı kesiminde ırmak, Kasmir sınırındaki Karaku
rum dağlarında Yarkend adıyla doğan Tarim irmagi
Taklamakan çölünde akip, Tien şan ve Kunlun dagla
rindan inen kolları aldıktan sonra, birçok kol halinde Lob Nor canağına ulaşır. Toplam uzunluğu 2 179
km'dir ve 350 000 km'lik bir alanı akaclar. Sularından,
kullanılmıştır. Boya malzemesi, rengi mavicien mora
cgiri boyundaki vahaların sulanmasında yararlanılır.
landırılan hayvan cinsleri at ve bizondur; daha seyrek olarak rengcyigi, öküz ve dag keçisine yer verilmiştir;
tarla faresi
kadar değişen aşıboyası ve nianganezclir. En cok con
mamut, ayı ve aslana da sık rastlanır; gergecan daha az
Girlaksıcangiller ailesinden kemirici hayvan türü. Avru
TARTİNİ, GIUSEPPE 235 pa, Anadolu ve İran'da yaygın biçinde rastlanan tarla Caresi (Bil. .l. Microtus agrestir va do Microlus talis), yaklaşık 10 cm boyunda bir hayvandır; yeralunda kaze digi, 5-6 girişi bulunan yuvalarda yaşar. Kökler, lancler
ve vesil bitkilerle beslenir.
Tarquinius Superbus
Roma'nın yedinci ve son kralı (İ.Ö. 534'e d.-1.0.509*a d.). Servius Tullius'un kızıyla evlenen Tarquinius Super
bus, kayınbabasını öldürerek tahtı zorla ele geçirmekle suclandı. Gabii'yi ele geçirip, oglu Sextus'un, Tarquini lis Collatinus'un karısına tecavüz etmesinin yol açtığı
tarlakuşugiller
avaklanmada devrilerek, Cumae'ye sığındı ve Roma'ya
Özötücüler alttakımından, 75'e yakın türü bulunan kuş
dönme çabaları başarısızlıkla sonuçlandı.
ailesi. Dünyanın her yanında yaşayan terlakusugiller
Tarragona
İspanya'nın kuzeydoğu kesiminde kent. Katalonya bõl
yesinde, Akdeniz kıyısında, Barcelona'nın 80 km gü neybatısında yeralan Tarragona'nın nüfusu 113 000'dir. Limanından şarap dışsatımı yapılan kentte, be sin sanayisi tesisleri ve sigara fabrikası da bulunmakla
birlikte, her şeyden önce bir turizm (Romalılardan kal Turlikusugiller Jilesinin örnek türü lirl.husu wa dalarla Town (A. arvensis)
hirupa'da en çok 1.stanhus Türlerdendir. Boru lish 18cm'vi
bulur. Gün ölüsüvle unlüdür.
(Bil... Mouclicies ailesi unclerinin çoğu, sırtı grinisi va
dla sarımsı kahverengi üstüne sivah çizgili, karınları acık
ma amfitiyatro, su kemeri ve forum; XII.-XIII. yy'lardan kalma katedral, vb.) ve öğretim (üniversite) merkezidir. Tarsus çayı
Akdeniz Bölgesi'nde akarsu. Orta Toroslar'a bağlı Bol kar dağlarının güney yamaçlarından inen derelerin bir
lesmesiyle oluşan Tarsus çayı, Tarsus kentinin doğu sunda bir çağlayanı aştıktan sonra, Ceyhan ırmağının agzı yakınında denize dökülür; uzunlugu 142 km'dir. Çukurova'nın sulanmasında yararlanılan çayın, Kadın cik deresi kolu üstünde bir baraj ve hidroelektrik santra
renk ve uz cizgili, kuyruklarının kenarı genellikle beyaz renkli kuşlardr. Uzunca, sivri uclu gagalarıyla böcek ya
li kurulmuştur.
dla tohum viverek beslenirler. Türlerin çoğunun boyu
Tartaglia
20 cm'den küçüktür. Ailenin örnek türü tarlakuşu ya da
Tarla toygarina Irlauda arvensis), Avrupa ve Asya'nın Cavırlık kesimlerinde vaygın biçimde rastlanır. Havada ivice yükselince, uçmadan duruyormus asina süzülür; bir yandan da çok güzel bir ölüşle öter.
Italyan matematikçisi (Brescia 1499'a d.-Venedik 1577), Brescia'ya Fransız birliklerinin girişi sırasında ya ralanan (1512) Tartaglia (asıl adı Niccolo Fontana'dır;
aldıgı yaradan ötūrü sözcükleri iyi söyleyemediği için "Kekeme" anlamına gelen Tartaglia adıyla anılmaya
Tarlan, Ali Nihat
başlanmıştır), kendi kendini yetiştirerek Verona, Vicen
Türk yazarı İstanbul 1898-IV.X. 1978). Darültünun'un
di. Birçok bilimsel tartışmaya katılıp, bunlardan biri sıra
Lisan bölümüne girerek Fransızca ve Farsça bölümleri ni bitiren (1919) Ali Nihat Tarlan, Türk edebiyatı bölü münden de diploma alchi. Islim Edebiyatı'nda Levlave
za, Brescia, Venedik'te (1535) matematik dersleri ver
sinda üçüncü dereceden denklemin çözüm yöntemle rini geliştirdi. Balistik sorunlarının incelenmesine mate matigi ilk olarak uygulayıp, XV. yy'daki matematik ko
doktora veren öğrencisi oldu (1920). Veta, Nişantaşı,
nusunda ilgi çekici bilgiler veren bir inceleme yayınladı: General Trattato di Numeri et Misure (Sayıların ve Ol
Davutpaşa, Galatasaray liselerinde Türkçe, Farsça ve
(ülerin Genel İnceleme Kitabı, 1556-1560).
Alecnun Mesnevisi teziyle Edebiyat Fakültesi'nin ilk
Edebiyat öğretmenliği yapop, üniversite reformundan
sonra Edebiyat Fakültesi metinler serhi doçentliğine ge tirildi. 1941'de profesörlüğe yükselip. 1972'de Eski Türk edebiyatı kürsüsü başkanlığından emeklive avril ch.
Sebab, Seneti Fünun, Edebivat Gazetesi, Gündüz,
Gençlik dergilerinde şiirler de yayınlamış olan Ali Nihat Tarlan, özellikle edebiyat türleri alanındaki çalışmala
rivla tanınır. Divan şiirinin biçim ve özü üstüne araştır
maları, çözümleme çalışmaları, metin incelemelerinin yanı sıra, İran ve Pakistan cdebiyatlarından yaptigi cevi rilerle de uluslararası ün kazanmış, Iran Muarii Nezareti Laralindan takdirmame 11947), Pakistan hükümetilana
indan da Sitare-i imtiyaz nişanı verilmiştir (1961).
Başlıca yapıtları: Edebi Sanatlara Dair (1930), Şeyhi
Divanını Tedkik (2 cilt, 1934-1936), Divan Edebivatin
da Muamm. (1936), Divan Edebiyatında Tevhidler (4
Tasikül, 1936), İran Edebivati (1944), Şiir Mecmualar
cha Divan Şiiri (XVI. ve XVII. vy., Hlasikül, 1948).
Tartini, Giuseppe Italvan kemancisi, bestecisi ve müzik kuramcısı (Pira no, Istria 1692-Padova 1770). Ailesi fransisken rahibi
olmasını istediği halde, Padova'ya giderek hukuk öğre
nimine başlayan Giuseppe Tartini, bir yandanda keman
çalışmaya koyuldu. Bir kardinalin yeğenini kaçırarak
gizlice evlendiği için Assisi'ye kaçarak iransisken rahip lerinin yanına sığınmak zorunda kalınca, manastırda
Czernohorski'den beste dersleri aldı. Veracini'nin bir
konserini dinledikten sonra, eşini ailesinin yanına gön
derip, kendini Ancona'da müziğe adadı. İki yıl süreyle
Prag'da kont Kinsky'nin oda orkestrasında çaldı. Pado
va'ya dönerek solo kemancılık ve orkestra yöneticiliği
yapii. Sonra bir keman yüksek okulu kurarak çağının en
bir sük virtüözlerini yetiştirdi. Birçok sonat (özellikle il
Trillo del Diavolo), keman koncertoları, yaylı çalgılar için dörtlüler ve beşliler besteleyip, aynca, beste, ke
236 TASAVVUF man ve ses akustiği konularında birçok kuramsal kitap yayınladı: Arte dell'Arco (Yay Çekme Sanatı), Trattato di Musica Seconda la Vera Scienza dell'Armonia (Ger çek Armoni Bilimine Göre Müzik İncelemesi, 1754), vb.
tasavvuf Tanrı ile evren ve Tanrı ile insan ilişkileri konusunda in san aklının çözemediği soruları, din kitaplarındaki ilke
ve kurallara göre değil de, bağımsız düşünce yoluyla
açıklamaya çalışan felsefe sistemi. Tasavvufa uygun dü şünenlere "sofi" (sufi) ya da "mutasavvıf" denir.Tasav vuf sözcüğü, yunanca sotos sözcüğünden Arapça'ya uydurulmuş, sofi sözcüğü de tasavvuf sözcüğünden tu
retilmiştir. Bu sözcüklerin I.S. VIII. yy'da ortaya çıktıkla rı ileri sürülmektedir.
Tasavvuf felsefesi, VIII. yy'da Araplar tarafından ku
özellikle Iran ve Türkedebiyatlarında zengin bir tasav vuf edebiyatının doğmasına yolaçmıştır.
Ayrıca, tasavvuf düşüncesinin gelişip yayılmaya baş
lamasıyla, İslâm dünyasında dergâhlar, tekkeler kurul
maya başlanmış, her dergâhın kendine özgü töreleri,
giyim kuşamı oluşmuş, tasavvuf konularını ayrı açılar dan görüp yorumlayan tarikatlar kurulmuştur.
Tasavvuf, İslam dini çerçevesi içinde ortaya çıktığı için hem onunla beslenmiş, hem de bu dinin dogmala rini ve kurallarını, pek az değişikliğe uğratarak ve don
durup olduğu gibi kabul ederek en küçük kuraldan çık
mayı bile din sapkınlığı olarak gören "ehli sünnet" anla yışıyla çatışmıştır. Yüzeysel ve aldatıcı dünya nimetle
rinden ve değerlerinden yüz çevirdiği, kişinin öz yaşan
tısını, sezgisini gerçek bir yaşama ulaşmanın temelleri
olarak kabul ettiği, bireyin hem kendisi, hem çevresiyle
sürekli bir çatışma ve hesaplaşma içinde bulunmasını il ke olarak benimsediği için, tasavvuf, felsefi düşüncenin
rulan ilk tekkeden ("derviş" adı verilen tasavvuf ehlinin toplandığı, zikrettiği, kendi törenlerini yerine getirdikle
ve davranışın özüne uygun, ilgi çekici ve bir dereceye
ri yapı, kuruluş) sonra, daha çok İran ve Türkiye'de ge lişmiştir. Eski Yunan felsefesinden de bazı etkiler alan tasavvuf sistemleri arasında en üstün ve yaygın olani,
rin ve kuralların, körü körüne kabul edilmiş inançların
Vahdet-i Vücut (Varlık Birliği) kuramıdır. Bu kurama gö re, "var olanların kaynağında Tanrı vardır ve her şey
kadar özgün bir düşünce çabasıdır. Bu çaba, dogmala
ve yalnızca biçimsel düşüncelerin ötesinde, insanoğlu nun daha adaletli ve doğru bir toplum düzeni istemesi, iyilik özlemleri ve beklentileri ile bu amaçlara götüre
cek eylemin bir bütün oluşturması gerektiğini çoğun
Tanrı'nın varlığından ibarettir". Bu anlayış “tūmtanrıcı
lukla açıkça ortaya koyması, toplumsal kaynaşmalara
lik" (panteizm) adı verilen ve Tanrı ile evrenin özdeş ol duğunu ileri süren görüşün bir tür yorumudur. Kurama
ve değişikliklere yol açması (sözgelimi, Anadolu'da Os
göre daha "zaman" ortada yokken, Tanrı kendi gizliev
da ayrıca ilgi çekicidir.
manlı dönemindeki çeşitli ayaklanmalar) bakımından
reninde yalnızdı. "Vücud-u Mutlak“ (Tanrı), aynı za
manda kusursuz bir güzelliğe sahipti (Hüsn-i Mutlak). Kendi güzelliğini görüp tanıyacak ve bağlanacak varlık
Tasman, Abel Janszoon
lar (hayaller) yarattı. Bu varlıklar arasında insan. Tan
Hollandalı denizci (Lutjegast, Groningen 1603-Batavia 1659). Güney denizinde bir keşif gezisi yapan (1924) Abel Janszoon Tasman, Van Diemen toprağını(1885'te Tasmanya adı verildi) ve Yeni Zelanda'nın batı kıyıları
ri'nin pek çok özelliğini (güzelliği gören gözler, güzelli
ği seven gönül, vb.)kendinde toplayan bir hayaldi.
"Mutlak Vücut"tan kopmuş olan insan varlığı, aslın
da ona doğru bir çekiliş, yöneliş içindedir. Ama "adem" (yokluk), buna engel olmak ister. Tanrı'ya yöneliş güç
lüyse, mutlak varlığa katılmak kolaydır. Insanı maddeye
ni, sonra da Tonga ve Ficiadalarını buldu. 1643'te Bata via'ya dönüp, 1644'te Avustralya kıyılarını keşfetti.
(çirkinliğe, yokluga) mahkûm eden nefsidir. Nefis, bü
Tasman denizi
ulaştıran en büyük güç kaynağıdır. Aşk iki türlüdür. Ge
Büyük Okyanus'un batıda Avustralya, doğuda Yeni Ze
yük bir irade ve aşkla yenilebilir. Aşk, insanı Tanrı'ya
çici aşk, yeryüzündeki güzelleri sevmek anlamına gelir;
gerçek aşk, geçici aşkın Tanrı aşkına dönüşmüş biçimi dir. Geçici aşk, gerçek aşka ulaşmada yalnızca bir baş langıçtır.
Müridi Tanrı'ya ulaştırmada üç yol vardır: Fikir ve na
zar yolu (şeriatçıların tuttuğu bu yolun aracı “akıl"dır.
landa, kuzeyde Mercan denizi, günevde Güney Buz denizi arasında kalan bölümü. Genişliği 2 250 km olan
Tasman denizinin en derin yeri, 5 200 m'yi bulur. Şid detli rüzgârlar esen ve sık sık fırtınalar patlak veren bir denizdir.
Şeriatçılar, dinin bütün kural ve koşullarını ſoruç tut mak, namaz kılmak, vb.) yerine getirmekle Tanrı'ya ka
Tasmanya
vuşmaya çalışırlar. Ancak, tasavvuf ehline göre, bu yol
da aşk olmadığı için, buradan Tanrı'ya ulaşmak çok
Avustralya'nın güney kıyısı açığında ada. Victoria eya
güçtür); tasfiye ya da zevk ve şuhut yolu (bu yola giren
leti kıyılarının 240 km güneyinde yeralan Tasmanya'nın
ler çile çekerler, yani nefislerini maddi zevklerdenarin
yüzölçümü 68 329 km², nüfusu 457 000, merkezi Ho
dırmaya çalışırlar); seyr ve seyahat yolu (bu yolun tek
aracı, "aşk"tır. Bu yoldan yürüyenler, yani geçici aşkı,
bart kentidir. Avustralya'nın altı eyaletinden biri olan dağlık Tasmanya adasında, yükseltileri 1 500 m'yi aşan
ne göre, amaçlarına daha kolay varırlar.
temmuz ayı sıcaklık ortalaması 7 "C'tır. Çok sayıda göl
kaulmasına, "iena fillah katına ulaşma" denir. Bu kata
ökaliptus ağaçları) kaplıdır. Hidroelektrik gücünün yanı
(sözgelimi Hallac-i Mansur, Azeri şairi Nesimi),ölümle
si, kâğıt sanayisi, dokuma sanayisi, vb. sanayilerin geliş mesini sağlamıştır. Tarım (patates, elma, vb.) ile hay
gerçek aşka, Tanrı aşkına dönüştürenler), tasavvuf ehli Tasavvufta, insanın nefsini yenerek mutlak varlığa
doruklar yükselir. Ocak ayı sıcaklık ortalaması 16 °C, bulunan adanın, büyük bölümü ormanlarla (özellikle
ancak ölümden sonra kavuşulabilir. Bazı büyük sofiler
sira, kurşun, çinko, bakır ve kalay yataklarının işletilme
rinden önce bu kata ulaştıklarını ileri sürmüşler, “Enel hak" (Ben Hakk'ım, Ben Tanrı'yım, Ben Tanrı'dan kop
vancılık da önemli gelir kaynaklarıdır.
muş bir parçayım) demeleri sonucu, bu sözün gerçek anlamını bilmeyenlerce "küfür"le suçlanıp, ölümle ce zalandırılmışlardır.
Tasavvufun, geniş açılı, dogmalardan arınmış bakışı,
Tasso, Torquato İtalyan şairi (Sorrento 1544-Roma 1595). Genç yaşta,
TAT ALMA VE KOKU ALMA
Orlando (1562) adlı şiirini yazan Torquato Tasso, 1556'da Ferrara sarayında önce kardinal Luigi'nin,son
ra Este dükü Alfonso II'nin hizmetinde çalıştı. 1571'de dükün kızkardeşinin hizmetinde Urbino'ya gidip, sonra
237
taşıt tutması Bazı kimselerde otomobil, uçak va da gemi yolculuğu
Ferrara'ya dönerek kardinal Luigi d'Este'yle Fransa ve
sırasında ortaya çıkan baş dönmesi, bulantı, kusma, uyuklama, solgunluk ve terlemeden oluşan belirtiler
Roma'ya yolculuklar yaptı. 1572 yazında Aminta adlı pastoral masalıyla Ferrara sarayında büyük beğeni ka zanıp (bu başarısı bir çok taklide, özellikle Battista Gua
bazı kimselerin etkilenmesinin, bazı kimselerinse etki lenmemesinin nedeni açıklığa kavuşturulamamıştır.
rini'nin Pastor Fido'suna yolaçtı), ilk Haçlı seferinde Ku düs'ün alınmasıyla ilgili başyapıtı Gerusalemme Libera ta'nın (Kurtulmuş Kudüs) ilk taslağını tamamladı(1575). Bir sinir bunalımına kapılarak Ferrara'dan ayrılıp, Tori
no ve Mantova'ya gittikten sonra, Ferrara'ya dönünce,
1579-1586 yılları arasında Sant'Anna akıl hastanesinde yattı. Sağlığının düzeldiği kısa dönemlerde Dialoghiyi (Söyleşiler, 1579) yazıp, Gerusalemme Liberata'nın ilk ondört şiirini yayınladı (1580). Dükün kayınbabası
bütünü. Taşıt tutmasından (hareket hastalig, da denir),
Taşıt tutmasının, iç kulaktaki dengeorganlarınınaşını de
recede uyarılması sonucu ortaya çıktığı, ruhsal etkenle
rin de rol oynadıkları düşünülmektedir. Uzun bir yolcu luk sırasında, taşıl tutması belirtileri kendiliklerinden yok olabilirler. Bulantıyı azaltmak için, baş hareketlerini
azaltmak ve yüzükoyun yatar konuma geçmek gibi ba
zı önlemler alınabilir. Antihistamin, dimenhidrat (Dra. mamin) gibi ilaçlar ya da kulagın arkasına, skopolamin içeren küçük bir yakı yerleştirilmesi, taşıt tutmasına iyi
Mantova prensi tarafından hastaneden çıkarılıp (1586),
gelebilir. Yatıştırıcı ilaçlar da oldukça iyi sonuç vermek
Mantova'ya götürülerek, orada il Re Torrismondo (Kral
tedir.
Torrismondo, 1589) adlı dramını tamamladı. Ama yeni bir bunalımla yollara düşerek Bologna, Roma ve Napo
li'ye gitti (Napoli'de dinsel şiiri IlMondo Creato'yu (Ya ratılmış Dünya, 1607'de basıldı) yazdı). Yeni yolculuk lardan sonra, Sant'Onofrio manastırında öldü.
Öbür yapıtları: Discorsi dell'Arte Poetica (Şiir Sanatı
Taşkent Özbekistan'ın başkenti. Tien Şan dağlarının eteklerin de, Çirçik irmağının suladığı bir vahada yeralan, Orta Asya'nın nüfus bakımından en büyük kenti olan Taş
Üstüne Söylevler, 1566), Lettere (Mektuplar, 1588), Le
kent'in nüfusu 2 113 300'dür. Başkent işlevlerinin yanı
Rime (Dizeler, 1593), vb.
sıra ülkenin en büyük ulaşım ve sanayi merkezi olan
taşbaskı
gereçleri yapımı, eksavatör yapımı, kompresor yapımı,
kentte, dokuma (pamuklu kumaş) sanayisi, tarım araç.
Yağlı bir maddeyle kireçtaşı üstüne çizilmiş biçimlerin baskı yoluyla çoğaltılması. XIX. yy. boyunca büyük öl
mermi yapımı, elektrik ampulü ve kabloları yapımı, vb. sanayi kolları büyük ölçüde gelişmiştir. Aynı zamanda da ülkenin başlıca öğretim (universite, konservatuvar, vb. birçok yüksekokul) merkezidir.
1.O. II. yy'a doğru kurulan Taşkent. VIII. yy'da İslâm'ın yayılmasından sonra, Ortaçağ'da bölgenin başlıca İslâm uygarlığı ve ticaret merkezi haline geldi.
OULIN ROUGE CONCERT
OULIN ROUGE BAL OULIN ROUGE
1865'te Ruslar tarafından alınıp, 1898'de Rusya'nın çe
TOUS Las SOIR
şitli kesimlerine bağlandığı demiryolu hatlarının döşen mesinden sonra hızla sanayileşti. İkinci Dünya Sava
LA GOULUE
şı'nda, sanayi tesislerinin önemli bir bölümünün Rus Fransız ressami Henri de Toulouse-Lautrec,
ya'nın Avrupa kesimine aktarılmasıyla bir ölçüde geri lediyse de, savaştan sonra yeniden hızla gelişti. 1966'da bir depremden büyük zarar görüp, önemli bir
bölümü yeniden yapıldı.
La Goulue
Moulen-Rouge'da (1892) gibi
alişleriyle, taşbaskının bir
sanat dalı haline gelmesine önemli katkılarda
Than
bulunmuştur. (Toulouse-Lautrec mūzesi, Albi,
taşkıran Taşkırangiller ailesinden, 30 türü bulunan bitki cinsi.
Anayurdu Kuzey yarıküredeki dağlık alanlar olan taşkı
ran (Bil. a. Saxifraga) cinsi üyeleri, üç parçalı rozet biçi mi yapraklı, türlere göre bayaz, san, pembe, kırmızı
renklerde çiçekler açan bitkilerdir. Kayalık bölgelerde ki bahçelerde, süsbitkisi olarak yetiştirilirler.
Fransa.)
taşkömürü: Bk. KÖMÜR. çüde gelişen, daha sonra yerini aynı ilkeye dayanan of set baskıya (Bk. BASIM) bırakan taşbaskıda (litografi,
taşbasma da depir), basılacak şekil, koyu kıvamdaki
mürekkebi alır; basılmayacak bölümlerse, islak olduk larından üstlerinde mürekkep tutmaz. Taşbaskı, günü müzde hâlâ harita, afiş ve sanat baskılarında kullanıl makta ve sanat baskılarında, sanatçıya, yaratı bakımın
taşküre: Bk. LITOSFER.
Taşlıcalı Yahya: Bk. YAHYA, TAŞLICALI.
dan zengin bir anlatım çeşitliliği sunmaktadır.
tat alma ve koku alma
Taş Devri: Bk. CİLALITAŞ DEVRİ; YONTMATAŞ DEVRİ.
Çeşitli maddelerin tatlarını ve kokulanını ayırt etmeyi sanglayan duyumlar
238
TATARCIK
Tat alma, tükürükte çözünen maddelerin dilin üstün
de ve boğazda yeralan özel tat goncalarındaki sinir uc larını uyarmasıyla ortaya çıkan duyumdur. Tat goncala
ya'yla federasyon anlaşması imzalamayı reddetti. 5 kg sim 1992'de Tataristan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriye ti'ni tanıdığını açıkladı.
nnin her biri yalnızca belirli maddeleri algılar. İnsanda
dört temel tat duyusu ayirt edilir: Tatlı; ekşi: ace; tuzlu.
Asitlerin aşağı yukarı tümü ekşi, yemek tuzu, vb. inorga
nik maddelerin çoğu tuzlu, şeker ve birçok kimyasal bi leşik de tatlıdır. Koku alma, insanda kokuların ayırt edilmesini sağla yan, birçok hayvandaysa ayrıca, yiyecek bulma, eşara ma ve çevreyi tanıma amacıyla kullanılan önemli duyu
dur. Koku alma havada bulunan maddelerle, tat almay
sa, genellikle besinlerle ilgili olmakla birlikte, her iki du yu da çevredeki havada ya da besinlerde bulunan kim yasal maddeleri algılamanın sonucudur. Kokunun algi lanması, koku organlarına (hayvanların büyük bölü
münde burun) gelen moleküllerin sinirleri uyararak be
yindeki koku merkezlerine elektrik uyarıları gönder meleriyle gerçekleşir. Sazan balığı gibi bazı balıkların
bedenlerinde koku alıcılar bulunur. Böceklerdeyse, koku ve tat alıcılar özellikle duyargalarda yeralır, ama bedenin başka yerlerinde de bulunabilirler. Bazı perva nelerin çatallı duyargalan, dişiye özgü bir tek koku mo
lekülünü bile algılayabilir. Sürüngenler ile ikiyaşayışlıla rin ağızlarının tavanında, ağıza dolan havanın taşıdığı kokuları ayırt eden hücreler bulunur. Yılanlar da, çatallı
dillerini uzatarak havadaki molekülleri "yakaladıktan" sonra, dili, içinde koku organlarının yeraldığı boşluklara çekerler.
Insanda koku alma duyusu birçok hayvanınki kadar gelişmemiş olmakla birlikte, birkaç bin farklı kokuyu ayırt etmeyi sağlar. Kedi ve köpek gibi memelilerdeyse koku çok daha büyük önem taşır: Dolaştıkları yerleri
Tatarlar Cengiz Han ordusunu oluşturan çeşitli uluslara, Bati ta rihçilerinin, özellikle de Rus tarihçilerinin Çin kaynakla rindan esinlenerek verdikleri ad. Rusya'da Sovyet reji
mi kurulduktan sonra, çeşitli Mogol ve Türk halkları kendi adlarıyla anılmaya başlanmış (Özbekler, Tunguz: lar, Kazaklar, vb.), Tatar adı yalnızca, Türkçe konuşan birkaç topluluğu (Kırım Tatarları, Kazan Tatarları Tataristan Cumhuriyeti'nde yaşayan Tatarlar), Türki
ye'ye göçmüş Tatarlar, vb.) belirtmek için kullanılmıştır.
Tati, Jacques Fransız sinema yönetmeni (Le Pecq 1907-Paris 1982). Bir sure mūzikhol sanatçılığı yapan Jacques Tati (asıl adı
Jacques Tatischefftir), kısa filmlerde rol aldı. 1946'dan başlayarak çektiği, çağdaş dünyanın tuhal yanlarını vur gulayan filmleriyle büyük ün kazandı: Tour de Fête (Bayram Günü, 1948), Les Vacances de Monsieur Hu lor (Bay Hulot'nun Tatili, 1953), Amcani (Mon Oncic.
1958), Playtime (Oyun Zamanı, 1966). Tratic (Trafik, 1969), vb.
tatlı patates Kahkahaçiçeğigiller ailesinden bir yıllık bitki türü. Ana
yurdu Güney Amerika olan, günümüzde özellikle As.
özel kokulu sidikleriyle işaretlerler; dişiler, çiftleşmeye hazır olduklarını yayınladıkları kokularla belirtirler. Som (ya da somon) balığı gibi bazı hayvanlar, göçleri
boyunca geçtikleri yerleri sudaki kokulardan belirleye rek, yumurtlamak için aynı yerlere dönerler.
tatarcık Guvemsisivrisinekgiller ailesinden sinek türü. Sıcak bölgelerde yaşayan tatarcık (Bil. a. Phlebotomus papa tasii), kan emici, isırdığı yeri acıtan ve kaşındıran, çok
küçük bir sinektir. Kuzey Afrika, Güney Amerika, Gü ney Asya, Güneydoğu Anadolu vb. sicak bölgelerde kala-azar, şark çıbanı gibi hastalıklara yol açan organiz maları taşır.
Tataristan Özerk Cumhuriyeti Rusya'da özerk cumhuriyet. Yözölçümü 68 000 km, nüfusu 3 680 000, başkenti Kazan kenti olan Tataristan Özerk Cumhuriyeti, alçak ve engebeli bir ovada yayılır. 'Nüfusunun % 49'a yakını Kazan Tatarlarından, geri ka lani Ruslardan oluşur. Geniş petrol yatakları bulunan
("İkinci Baku" diye adlandırılan yataklar) ülkede, takım
tezgahları yapımı, karbüratör yapımı, tarım araç-gereç. leri yapımı, tibbi araç-gereç ve saat yapımı, vb. sanayi kolları büyük ölçüde gelişmiştir. TARIH
XIX. yy'da Tatarların yerleştikleri günümüzdeki Tataris
Tath patates (l. batatas), Güney Amerika kökenli bir bitki
olmakla birlikte, patates gibi kullanılan vumruları için, günümüzde ilman bölgelerin hemen her and yetiştirilmektedir.
ya'da yaygın biçimde yetiştirilen tatlı patates (Bil. a. Ipo. mea batatas), sürüngen gövde ve dallı bir bitkidir. Yu
varlak, şişkin, kırmızı ya da morumsu renkli, elli bölümü
nişasta bakımından zengin yumrulari, palates gibi kulla nilir.
lan Özerk Cumhuriyeti toprakları,kuzeydekurulan ka zan Hanlığı'nın denetimine girip, 1552'de Ivan IV'ün
tatlısu istakozu
Rusya Cumhuriyeti içinde Tataristan Ozerk Cumhuri
rü. Tatlısu istakozunun (Bil. a. Astacus iluviatilis; kerevit
Kazan'ı ele geçirmesiyle Rusya'ya bağlandı, 1920'de
yeti'ne dönüşüp, SSCB'nin parçalanmasından (1991) sonra, 20 Mart 1992'de bağımsızlığını ilan etti ve Rus.
Kabuklular sınıfının örnek türü sayılan eklenbacaklıtū
de denir), baş parçası üçgenimsi, göğsünün son halkası
hareketlidir. Diş iskeleti kitin, protein ve kalsiyum kar
TAVUK bonattan oluşmuştur. 10 ayaklı, öndeki ilk ayak çiftinin
uçlarında hem saldırı, hem savunmada kullanılan bir
çift makas bulunan bir hayvandır. Kalkerli bölgelerdeki
239
yan'dan alıp, keman çalmada ustalaştı. Pek çok beste sinden 61 i(+7'si şarkıdır) günümüze kaldı: Gamzede yim dew bulniani (gültesi de kendisinindir), Bu akşanı
akarsularda yaşar. Geceleri ya da sabah ve akşam ku
gün bulurken gel(gütlesi Ahmet Rasim'indir), vb.
ya da taşların arasında saklanır. Özellikle ölü hayvanlar
Taube, Henry
ranlığında ortaya çıkar; gündüzleri dipleki çukurlarda
la beslenir. Eti çok lezzetlidir.
Tatti, Jacopo: Bk. SANSOVINO, IL.
Kanada usilli ABD'li rizikci (Neudori. Saskatchewan 1915). Kaliforniya üniversitesi'nde doktora çalışmasını
tamamlayan (1940) Henry Taube, iki yıl sonra ABD uv
ruguna geçin, 1961'e kadar Staniord Üniversitesi'nde
ders verdi. Metal komplekslerde aktarma tepkimeleri
tatugiller
konusundaki calismalarıyla,
Dişsizler takımından, 20 türü bulunar memeli hayvan
1983'te Nobel Kimya
Odülü'nü aldı.
ailesi. Amerika'nın tropikal bölgelerinde yaşayan ialu
Tavaraya Sotatsu: Bk. SOTATSU. Titugulier ailesi lycerinden dokuz
tavla
kemerli lalu (D. novenicinctus)
din karsin, aslında i degil, 8-11 kemerlidir. ABD'nin
Karşılıklı on ikişer haneye ayrılmış özel bir tahta üstün de, iki Zar ve iki ayrı renkte on beşer pulla oynanan
oyun. Bir Doğu oyunu olan, günümüzde Batı ülkelerin
güneyi ile Arjantin
de de oynanan lavla oyununun birçok çeşidi vardır; basli alini arasında düz tavla ya da kūşat, hapis ya da
y.lylr..
mahpus, gülbahar ya da hepyck, Izmir tavlası (müstecir
rasindaki alanda
ya da müptecil), kız tavlası ya da yahudi tavlası, otuzbir, giller (Bil. a. Dasypodidae) ailesi üyeleri, bedenin bü
yük bölümünün, derinin kalınlaşıp sertleşerek nasırlaş masıyla oluşan birbirine eklemli, sent levhalarla kaplıol
masıyla nitelenirler. Güçlü pençeleriyle hem içine gire cekleri kovukları kazar, hem de böcekler, örümcek ve
akrep gibi eklembacaklıları, küçük sürüngenleri avlar ya da yaprakları koparırlar. Tümü çokembriyoludur, yani bir tek döllenmiş yumurtadan, genetik olarak birbi rinin eşi 2 ya da daha çok yavru üretebilirler, tūrlerin ço gunda dişiler + yavru yapar; ama bazı türlerde yavru sa yısı 12'yi bulur. Genellikle sırtlarındaki kemer dizileri nin sayısıyla adlandırılan türlerin başlıcaları arasında se
kiz kemerli tatu (Chaetophractus vellerosus), dokuz ke merli tatu (Dasypus novemcinctus), boyu 1,5 m'yi bu lan dev tatu (Priodontes maximus) ve ancak 12 cm bo
yunda olan küçük pikiciyego (Chlamiphorus truncatus)
sayılabilir.
Tatum, Edward ABD'li biyoloji bilgini (Boulder 1909-New York 1975). Wisconsin Universitesi'nde felseie doktorasını veren (1937) Edward Tatum, Staniord Üniversitesi'nde biyo
vb. sayılabilir
tavşan Tavşangiller ailesinden memeli hayvan türü. Orta Avru pa ve Güney Avrupa'nın her yanında yaşayan tavşan
(Bil. u. Lepus europaeus), son derece çevik, hızlı ve çok ivi zıplayan bir hayvandır. Boyu, yaklaşık 10 cm uzun
luğundaki kuyruğuyla birlikte 50-70 cm arasında degi şir. Başı küçük, kulakları uzun (9-14 cm), gözleri iri ve parlak, bacakları uzundur. Kesici dişleri üst dudaktaki yarıktan görünür. Dişisi, yılda 3-4 kez dogurur ve yakla
sik Ivy süren bir gebelik dönemi sonunda 2-4 yavru ya par
tavşandudağı Üst dudakta bir ya da iki yanlı yarık biçiminde, doğuştan oluyum bozuklugu. Dölütün yüz tomurcuklarının bir
leşme noksanlığından kaynaklanan tavşandudağının cerrahi tedavisinden (doğumdan sonraki ilk altı ay ile iki yıl arasında uygulanır), çok başarılı sonuçlar elde edil mektedir.
loji araştırmalarına başladı (1937). Aynı üniversitede profesörlüğe ve kürsü başkanlığına yükselip, araştırma
larında çoğunlukla, George W.Beadle'la işhirliği yaptı. Genler ve genlerin kalitımda oynadığı role ilişkin çalış malarıyla, 1958'de Nobel Tip ve Fizyoloji Ödülü'nü G.W. Beadle ve Joshua Lederbergʻle paylaştı. lat ve koku alma: Bk. TAT ALMA VE KOKU
tavşan hummasi Pasteureli Tularensis adlı bakterinin yol açtığı bulaşıcı
hastalık. Birçok havvanda, ama özellikle tavşanda gö rülen tavşan hummasii Tularemide denir), insana has
taliga yakulanmış bir hayvandan geçer. Ateş yükselme
siyle ve koltukaltında iri ve ağrılı bir lent dügümü büyü
ALMA.
mesiyle belirti verir. Tedavi edilmezse leni dügümü
Tatyos Efendi
tavuk
Türk bestecisi (İstanbul 1858-ay.y. 1913). Ermeni asıllı
Sülüngiller ailesinden evcil kümes hayvanı türü. Ana
olan Tatyos Eiendi (asıl adı Tatyos Enkserciyan'dır), çi
lingirlik ve gümüş işlemeciliği yapıp, bir yandan da mü zikle uğraştı. Ilk müzik derslerini dayısı Moises Papaz.
irinlenir. Tedavide antibiyotiklere başvurulur.
yurdu Güneydoğu Asya olan, dünyanın hemen her ya ninda yetiştirilen tavuğun (Bil. a. Gallus domesticus),
1.Ö. 3000 yıllarında yabantavuğunun(Gallusgallus)ev
240
TAVUK KARASI
km içerde yeralan Taybey'in (Çince Tai Pei) nüfusu 2
724 829'dur (çevre belediyelerle yaklaşık 5 milyon).
Çevresi dağlarla kuşatılmış olan,banliyösündekiÇilung limanından yararlanan kent, başkent işlevlerinin yanı sı
ra, ülkenin başlıca ticaret, sanayi (dokuma ve hazırgi yim, vb.) ve öğretim (üniversite) merkezidir.
Tay dili: Bk. ÇİN-TİBET DİLLERİ. yetiştirilenidir. Çeşitli Tavuk ırklarından legorn (sağda horozu
Tavuk, bütün evcil hayvanlar arasında, en yaygın
tayf
görülmektedir) en çok yumurta veren irktir.
Bir ışığın ya da daha genel olarak karmaşık bir işımanın
ayrışmasından kaynaklanan tekrenkli ışınlar kümesi. In cilleştirilmesinden sonra pek çok ırkı türetilmiştir. Irkla
ce beyaz ışık işini, cam prizmadan geçerse, farklı işi
rina göre, iri ya da orta büyüklükte, küçük başlı, kısa ve kūt kafalı, başının üstünde etten biribik, alt gagasının al
rülen yansımış demet, incelenen işığın tayfını sağlar.
tinda da sakal gibi iki et parçası bulunan bir hayvandır;
erkeğine horoz, dişisine tavuk, yavrusuna civciv, genci
ne piliç denir. Çeşitli ayıklama çalışmaları sonucunda eti ya da yumurtası için yetiştirilen çok çeşitli tavuk ırkla rindan yüksek verim elde edilir. Ülkemizde yetiştirilen başlıca irklar arasında, gerze, denizli, hacıkadın, le
gorn, rodayland, plimut, vb. sayılabilir.
tavuk karası: Bk. GECE KÖRLÜĞÜ. tavus
nimlar, farklı sapmalar gösterir. Bir ekran üstüne düşü
Burada, en az sapan kırmızıdan, morakadar gökkuşağı nin bütün renkleri görülür.Tersine,tayfın farklışınımları
nin çakıştırılmasıyla, beyaz ışık yeniden elde edilebilir. Akkor durumda katıların ve sıvıların tayfları genellik le süreklidir; gazlarsa tersine, durumları yayıcı atoma
özgü çizgi tayfi verirler. Işığın yolu üstüne bir madde konursa, bazı ışınımları yutar ve soğurma taytı diye ad landırılan tayfta karanlık çizgiler gözlenir. Uzaydaki gök cisimlerinin tayfları, dağılmış ışınımların tümünü görün tü biçiminde alarak kaydeden tayfçeker'lerle(spektro graf) incelenir. Bir maddenin yayınladığı elektromag netik işınımlardan ya da parçacıklardan oluşmuş işi
nimlarin incelenmesi, tayfölçümü (spektroskopi) diye
Sülungiller ailesinden kuş cinsi. Anayurtları Hindistan ve Sri Lanka olan tavus (Bil. a. Pavo) cinsi üyeleri, narin Mavi tavusun (P. cristatus) anayurdu,
adlandırılır ve tayfölçer (spektrometre) adı verilen ay
gitlarla gerçekleştirilir. (Ayrıca Bk. TAYFÖLÇÜMÜ.)
tayfölçümü
Hindistan ve Sri Lanka'dır. Erkeği (resimde), dişiye gösteriş için yarım daire biçiminde açtığı, normal zamandaysa ardından
Tayfların tayfölçerler yardımıyla incelenmesi. Tayföl
güzelliğiyle ünlüdür.
(spektrometre) adı verilen aygıtlarla yapılır. Beyaz ışık ışınına tutulan bir cam prizmanın arkasına
sürükleyerekyürüdüğü ſeleklerinin
çümü (spektroskopi, tayfgözlem de denir), tayfölçer bir ekran yerleştirilirse, kırmızıdan mora kadar gökku şağının bütün renkleri elde edilebilir. Bu, Newton'un
ortaya koyduğu, "görünen işık tayfı"dır. Dolayısıyla,
elektrik lambasından ya da Güneş'ten gelen beyaz ışık, farklı renklerde ışıkların, yani belirli dalga boyları (titre şim genliği) olan işınımların üst üste gelmesiyle oluşur.
gövdeli, parlak tüylü, iri hindi büyüklüğünde kuşlardır.
Erkeklerinin çok uzun, süslü kuyruk telekleriyle nitele
nirler. üyelerinden mavi tavusun (Pavo cristatus) başı ve
boynu parlak mavi, sırtı siyah üstüne parlak yeşildir.Asıl
kuyruğu örten, her birinin boyu 1,5 m'yi bulan 250'ye
yakın teleği ardından sürükleyerek yürür. Dişiye gösteri
için, her birinin ucunda göz gibi yuvarlak, hareli, yeşil benekler bulunan bu telekleri yarım daire biçiminde
açar. Bu türün, bembeyaz tüylü beyaz tavus, düz siyah tüylü siyah tavus, vb. birçok çeşidivardır. Cinsin öbür türlerinden tepeli tavus ya da Cava tavusu (Pavo muti cus), adının da belirttiği gibi Cava ve Birmanya'da, kuy
ruğu kısa olan Kongo tavusu (Afropavo congensis), tro pikal Afrika'da yaşar.
Bu alanda, dalga boyu ölçü birimi olarak, 10 cm dege rinde angström kullanılır. Bu birimle yapılan ölçümler. de, kırmızı işığın dalga boyunun 7 600 angström, mo
runkininse 3 800 angström olduğu anlaşılmıştır. Bir ışık kaynağından yayılan işınımların bildiri niteliği
taşıması nedeniyle, tayfin çözümlenmesi, büyük önem
kazanır. Bütün cisimlerin tayfı aynı değildir ve yaydıkları işınların belirgin niteliklerinden, atom yapıları öğrenile
bilir. Sözgelimi, yıldızlardan gelen ya da gezegenlerin yansıttığı ışıklar, atmosferlerinin bileşimini bulma ola
nağı verir.
Üç tür tayf vardır: Birincisi akkor halde katıların, söz
gelimi bir ampul filamanınin yaydığı kesiksiz tayftır.
İkinci tur kesiksiz, zayıf bir fon üstünde elde edilen tayf
çizgileridir (sodyum alevi tayfi) ve birbirinden ayrılmış farklı şiddetlerde ışık çizgileri biçiminde görülür; tayf
tay: Bk. AT.
çizgilerinin kaynağı, yayınlayıcı maddeninatomlarıdır.
Taybey
siksiz tayf görünümü verir; bu tür tayfları, moleküller
Tayvan'ın başkenti ve en büyük kenti. Tayvan'ın kuzey kesiminde, Tanşuyormağının doğu kıyısında, kıyıdan 24
Üçüncü sırada şerit tayflar yeralır; tayf çizgileri aşırı öl çüde birbirine yaklaşarak, şerit halinde gruplaşır ve ke yayar (iyot buharı).
Tayf çözümlemesi bazı maddelerin atom yapılarını
bulma olanağı vermiştir. Bu yöntemle ilk kez, bir çekir
TAYLAND 241 dek ile bir elektrondan oluşan hidrojen atomunun yapı
si saptanmıştır. Bir cam tüpte düşük basınç altında, bu
gaz içinden bir elektrik arkı geçirildiğinde, yayımladığı
işık çözümlenirse, beyaz ışık tayf çizgilerinin birbirin den ayrıldığı görülür. Bu işınların dalga boyları büyük
bir duyarlıkla ölçülmüştür ve 30 kadarının belirgin nite likleri bilinmektedir
tayfun: Bk. KASIRGA VE TAYFUN. tayga Eskiden Sibirya'nın doğu kesimini, günümüzdeyse ku
zeyde ılıman çam ormanlarıyla, güneyde tundra alanıy
TAYLAND KRALLIĞI
mi ve üstündeki bitki örtüsünü belirten terim. Kesintisiz
GENEL BİLGİLER.Yüzölçümü:513 115 km'. Baş
la sınırlı olan (Avrasya'nın ve Amerika'nın kuzeyi) kesi bir kuşak biçiminde uzanan kozalaklı ormanlarıyla kap
litayga, öncelikle ladin, Sibirya köknarive Sibirya mele zi ağaçlarından oluşur; yer yer huşağaçları ve kavak ağaçları da içerir. (Ayrıca Bk. ORMAN.)
Tayland
kenti ve en büyük kenti:Bangkok (5 716 779 nüf.; 1990).
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 56 300
000; nüfus yoğunluğu: Km'ye 109,7 kişi. Nüfus dağılımı (1992): Kentlerde % 18; kırsal kesimde
% 82. Yillik nüfus artış hızı (1992): % 1,4. Resmi dili: Tayca.
Başlıca dinler: Buddhacılık, İslâm.
Güneydoğu Asya'da ülke. Batıda ve kuzeybatıda Bİr
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990
neydoğuda Kamboçya, güneyde Malezya'yla sınırlı
nik yüksekokul sayısı (1988): 16. Hastane yatak
manya (Myanmar), doğuda ve kuzeydoğuda Laos, gü
olan, Malakka yarımadası verilen bölümü ince bir şerit
halinde güneye doğru uzanan (Tayland körfezi ile An
daman denizi arasında) Tayland'ın adı, 1939'dan önce ve 1945-1949 arasında Siyam'ken, o tarihte "özgür kişi
lerin ülkesi” anlamına gelen Tayland'a çevrilmiştir.
Kauçuk ve yeraltı gelir kaynakları bakımından zengin olmasına karşın, Batılıların hiçbir zaman sömürgeleşti remedikleri Tayland, 1350'den bu yana bağımsız bir krallık olarak varlığını sürdürmektedir.
YÜZEYŞEKİLLERİ, İKLİM VE DOĞAL KAYNAKLAR
Tayland büyük kita bölümü ile dar bir şerit biçiminde güneye doğru uzanan Malakka yarımadasından oluşur. Kuzeyden güneye yaklaşık 1 700 km, doğudan batıya da yaklaşık 800 km boyunca uzanır. Yaklaşık % 28'i or manlarla, yaklaşık % 39'u da ekili alanlarla kaplıdır.
Tayland'da yüzeyşekilleri bakımından dört ana böl
ge ayırt edilir. Bunların en önemlisi iç kesimdeki ova
bölgesidir: Ülke topraklarının yaklaşık üçte birini kaplar ve Tayland'ın “pirinç çanağı" diye adlandırılan, Çao (ya alüvyonlu çok verimli ovala da Chao) Phraya ırmağının
tah.): Yetişkin nüfusun % 93'ü. Üniversite ve tek sayısı (1988): 102 374. Hekim sayısı (1988): 11
260. Ortalama ömür (1992): Kadınlarda-69; er keklerde-64. Bebek ölüm oranı (1992): 1 000 canlı doğumda 39.
EKONOMI. GSMH (1990 tah.): 79 milyar dolar:
kişi başına ulusal gelir: 1 400 dolar. Etkin nüfus da ğılımı (1990): Tarim-% 58; ticaret ve hizmet
ler- % 10; sanayi- % 8; yönetim ve kamu go revlileri- % 6; yapı sanayisi- % 3; geri kalan
lar-% 15. Dış ticaret(1990): Dışalım-32 milyar
dolar; dışsatım- 23 milyar dolar. Ticaret yaptığı
başlıca ülkeler: Japonya, ABD, Singapur, Alman ya. Para birimi: 1 baht - 100 satang.
YÖNETİM. Türü: Meşruti monarşi. Yasama gücü: Parlamento. Yönetim bölümlenmesi: 7 bölge.
ULAŞIM. Demiryolları (1989): Toplam 3 924 km. Karayolları (1989): Toplam 77 609 km. Başlıca li manları: 5. Başlıca havaalanlar: 4.
rini içerir. Kuzeydeki dağlık ve ormanlık bölgede, ülke nin en yüksek noktası olan Inthanon dağınınyükseltisi 2
595 m'yi bulur. Kuzeydoğu bölgesi ya da Koratyaylası, kırmızı killi verimsiz topraklarıyla, yoksul bir bölgedir.
tancevizi, ananas sayılabilir. Tayland aynca, dünyanın en büyük kauçuk üreticilerinden biridir. Tek agacı gibi
Güney bölgesi ya da Malakka yarımadası kesimi, kau
çuk tarım işletmeleri ve kalay yataklarıyla ülke ekono
sert tahtalı ve reçineli agaçlardan oluşan geniş yağmur ormanları, tarla açma çalışmaları nedeniyle, büyük öl çüde zarar görmüştür. Yeraltı gelir kaynakları bakımın
misinde önemli rol oynar.
dan da zengin olan ülkede, kalay (Tayland dünya kalay
Laos sinirinin büyük bir bölümü boyunca akan Me.
üretiminde üçüncü sırada yeralir), tungsten, kurşun,
ırmağı, doğu kesimindeki, Mekong'un kolu olan Mun
rindaki zengin doğal gaz yatakları da, yurt dışından satın
kal muson iklimi etkisindedir. Kurak mevsim ekimden
lanmıştır.
kong irmağı, iç kesime canlılık kazandıran Çao Phraya
flüorit ve linyit yatakları işletilir. Tayland körfezi açıkla
irmağı gibi ırmaklar tarafından sulanan Tayland, tropi
alınan petrola bağımlılığı azaltmak için, işletilmeye baş
şubata kadar, yağışlı mevsim marttan eylüle kadar, sü
TOPLUM YAPISI
rer. Birmanya sınırı boyunca yılda yaklaşık 5 590 mm'yi
Tayland nüfusunun % 80'ini Taylar, % 12'sini Çinliler, % 4'ünü de büyük bölümü Malakka yarımadasında ya şayan Malezyalılar oluşturur. İç kesimlerde dağınık
yu 24 °C-30 °C arasında değişir.
Mon toplulukları, ülkenin kuzeydoğu kesiminde Bir manya sınırı boyunca uzanan bölgelerde Khmerler ve
nin tarım potansiyelidir. İç kesimdeki verimli ova bölge
öbür "dağ halkları" yaşar. Toplam nüfusun yaklaşık %
bulan yıllık yağış tutarı, Çao Phraya havzası ile Korat yaylasında 1 522 mm'nin altına düşer. Sıcaklıklar yıl bo
Tayland'ın doğal gelir kaynaklarının başlıcası, ülke
si, düzenli olarak ülkenin gereksindiği pirinçten fazlası ni üretir. Öbür tarım ürünleri arasında, manyok, hindis
97'si Tayca konuşur. Malayca, Çince, Laosça, vb. diller
de azınlık toplulukları tarafından konuşulmaktadır. Yö
242
TAYLAND
1004 mund
VIETNAM
M4
BIRMAYA
LAOS
Muar
Hong Soh
More
Phayao
30
Bangkok'la kirmizi
E6
dikdörtgenlerle aylık
11
19
53
19
50
781
11
Vinh o
S
Ν
Ν
Μ
Η
Τ
Α
Ε Ε Κ
Α
3
un
Udon
Cartoon
Thani! Along Net
POR
Nang
10
Pag Te Roti
Savan The
che
sao 1991
Bua
Nabon افد ةسا
Auream le
Reçasima
CORINT
Bangkok Nanog Petrom 'Gau Pramon Send
son -
நel
KAMBOÇYA
Combur Battambang
77
Rayong
Hua Hin
Tere Sap
CANONDALAM
Kampong Thun
Longope
Team
Cang Phnom Penh 05
Tayland Körfez
TAYLAND Demiryolu
TAG
Sun
En Yüksek ve Alçak Nokular
Ingata
'
.Ranong Tung Kapo
Samul Ad Baskendern Alte
SuratThan
Tawar
Guilmit
Don San
fpol
Nahon Si Thammaret
Yalnuca Onemli Kentler
DS
Belintir
ngang on the
Fuket
Metre
Lang Kering
Andaman
Songna
Alor
Ida, A Co
LogIT.
Butterworth
Olcek III III MALAYSIA
ker, sigara, dokuma, oyuncak, vb. fabrikaları). Ulaşım ağının odak noktası olan Bangkok, su ve de miryollarıyla ülkenin hemen her kesimine bağlanmıştır. Karayollarının büyük bölümüyse, yalnızca kurak mev
simde geçit verir. Ülkenin başlıca limani Bangkok'tan, Tayland'ın dış ticaretinin % 90'ına yakını yapılır. Tu rizm de gün geçtikçe gelişmektedir. DEVLET YAPISI
Meşruti bir krallık olan Tayland'da kralın (1946'da aga beyinin ölümü üstüne tahta çıkan ve 1950'de taç giyen
Bhumibol Adulyadec) yetkileri son derece sınırlıdır. Anayasa'ya göre, yürütme gücü başbakan ile bakanlar kurulunda, yasama gücü ikimeclisli (üyeleri ordu tara findan atamayla işbaşına gelen Senato ve üyeleri tek
yönetim başladıktan sonra, ordu sık sık müdahalelerde bulunarak iktidara el koymuş, 9 Aralık 1991'de yürürlü
botar
ENDONEZYA
lıklı olan fabrikaların büyük bölümü, tarım vemadenci lik üretiminin işlenmesine dayalıdır (besin sanayisi; şe
yönetimde büyük bir ağırlığı vardır. 1932'de meşruti
Lam
Sumain
yasaklanmıştır.
Meclisi) parlamentodadır. Ama uygulamada, ordunun
* Bun
Penang (George Town),
tiştirilir. Balıkçılık, oldukça önemlidir. Ticari amaçlı or
dereceli seçim sistemiyle halk tarafından seçilen Millet
Hatay Panar
Deno
egemendir.
Gün geçtikçe gelişmekte olan sanayinin GSMH'ye katkısı % 25'i bulmaktadır. Genellikle hafif sanayi ağır
Croan Khan
Tavoy
12
mancılık, çevre sorunlarının artması nedeniyle 1989'da
SAR
DANAREN QUE
n Nahonsi Ayutthaya
Bangkok
Selaphun
Yasothon Cumarch Udon Recap
verilmiştir. Tayland körfezinin kuzeyinde,
tropikal iklim
25
La
Nano
yağış ortalamalari
mevsimi bulunan
70
Tea
ROY non
15
Reen
Hon Keon
dikdörtgenlerle de
kıyısında yeralan Bangkok'ia, bir yağışlı, bir de kurak
10
Son Narron
Korn To
Lan LEKE
.
Fisendok
Uansa MR
on
sıcaklık ortalamaları, mavi
Çao Phraya irmağı
.Me
Sarang
Tayland'ın başkenti
95
25
NOU
Nan
ren
35
200
Luang Prabang o
F
10.9
Luang Namtha
Mang
11.1
100
netimde ve ticaretteyse, Ingilizce kullanılır. Toplam nü
fusun yaklaşık %95'inin Teravada buddhacılığına bağlı olduğu ülkede, Malezyalılar müslümandır. Yoğun yerleşimli Çao Phraya deltasında bile, nüfus
yoğunlukları genel olarak pirinç yetiştiren öbür Asya ül
ğe giren yeni Anayasa, orduya gereğinden çok yetki verdiği için geniş çevreler tarafından anti demokratik sayılarak eleştirilmiş ve Haziran 1992'de, gelecekte başbakanların parlamento üyeleri arasından seçilmesi
kuralını getirecek biçimde değiştirilmiştir. Ayrıca, üye
leri ordu tarafından atanan Senato'nun yasalarla ilgili oy
kullanması yasaklanmış ve iki meclisli yasama organi
başkanının, halk tarafından seçilen Temsilciler Mecli
si'nden olması gerektiği vurgulanmıştır.
kelerine oranla düşüktür. Tayland nüfusunun büyük bölümü kırsal kesimde yaşar. En büyük kent Bang
TARIH
kok'u, kuzey kesimdeki Ciangmai izler. 7-14 yaş grubundaki çocuklar için ilköğretimin zo
tarihi tam anlamıyla bilinmemektedir. Tayland'ın ku zeydoğu kesiminin Asya'da pirinç yetiştiriciliğinin ilk
runlu olduğu ülkede, sağlık hizmetleri de nispeten ge lişmiştir. EKONOMI
1961'den bu yana 5 yıllık kalkınma planları uygula
nan Tayland'da, yedinci 5 yıllık planda (1992-1996 dönemi) büyük ölçüde ülkenin altyapısını geliştirmeye
ağırlık verilmiştir. GSMH'deki payı % 15 olan tarımda, başlıca ürün pi
rinçtir. Özellikle Çao Phraya havzasında yetiştirilen pi rinç, kurak mevsimde de sulama uygulanması sayesin
de yılda iki kez ürün vermekte ve elde edilen ürünün fazlası, başlıca dışsatım mallarından birini oluşturmak
tadır. Gene önemli bir dışsatım ürünü olan kauçuk, Ma
lakka yarımadasındaki küçük tarım işletmelerinde ye
Tayland'ın Tayların bölgeye yerleşmelerinden önceki
merkezlerinden biri olduğu ileri sürülmüş, bölgede ya pilan kazılar, Ran Çing kuyumcularının, 1.Ö. 2000 do
laylarında tuncu işlemeyi bildiklerini ortaya koymuştur. Bölgeye III. yy'dan sonra Funan İmparatorluğu, 675'ten sonra başkenti Nakom Pathom olan Dvaravati
adlı Mon Krallığı egemen olmuş, Dvaravati Krallığı XI.
yy'da Khmer Imparatorluğu'na bağlanmıştır.
Sulamayla pirinç yetiştiren ve sulak Çao Phraya hav
zasının tarım potansiyelinin çekiciliğine kapılan Taylar,
XI. yy'da Çin'in güney kesiminden bölgeye göçmeye
başladılar. Eski Dvaravati Krallığı topraklarına egemen olup, Suhotay Krallığı'nı kurarak(1238),çok geçmeden Khmerleri bölgeden püskürttüler. XIV. yy'da Ayutthaya
adlı Tay krallığı(1350-1767),Suhotay Krallığı'nı ve öbür
TAYLOR, FREDERICK WINSLOW 243 Tyland' buşkenti ve en
büyük kenti
Bangkok'la Ball mimarlıgının ve Tay mimarlıgının
çekici bir karisimi
görülür. Özellikle 100'ü aşkın
tapinagiyla ünlü olan kentteki
lupinaklanin en güzellerinden biri, Vat Arun'dur
(Şafak tapınağı).
küçük Tay krallıklarının denetimi altına almayı başardı.
horn Kongsompongönderliğindeki kansız bir darbeyle
1511'den başlayarak bölgeye Portekizli gezginler ulaş
devrildi. Mart 1992'de yürürlüğe giren yeni Anayasa
tılarsa da, Güneydoğu Asya'nın geri kalan kesiminin
uyarınca yapılan seçimlerden sonra, halk tarafından se
tersine, Tayland hiçbir zaman Avrupa devletlerinden birinin sömürgesi olmadı. Birmanların 1767'de Tay başkentini yıkarak, Ayutt haya dönemini sona erdirmelerinin ardından, Ayuttha ya'nın 65 km kadar güneyinde, Çao Phraya'nın günü
müzdeki Bangkok'un karşısına düşen kıyısında, Thon Buri'de yeni bir başkent kurulmasıyla, Bangkok dönemi
(1767-1932) başladı (günümüzdeki krallık sülalesi, bu dönemin ikinci kralı general Çakri'nin soyundan gelir). XIX. yy'da, mutlak bir hükümdar olarak hüküm süren kral Mongkut ya da Rama IV'ün (1851-1868) başlattığı Tayland'ı modernleştirme çabasını, oğlu Çaulalong korn ya da Rama V (1868-1910) de sürdürerek,köleliği kaldırdı; demiryollarını, telgrat hizmetini ve bilimsel
eğitimi başlattı. Batıdan gelen bu yeniliklerden esinle nen ve monarşi yönetimine karşı gün geçtikçe güçle nen muhalefet hareketi, 1932'de kansız bir darbeyle
kralı meşrutiyet rejimini kabul etmeye zorladı. Darbenin ardından, sivil topluluklar ile ordu komu tanlarının yönetimi ele geçirmek için birbirleriyle çekiş
meye başladıkları ülkede, İkinci Dünya Savaşı sırasın daki Japon isgalinin ardından, Seni Pramoj başkanlığın da kurulan sivil hükümet, 1945-1946 arasında ülkeyi
yönetti. 1947'de kansız bir askeri darbeyle iktidarı ele
geçiren mareşal Phibul Songgram'ı deviren (1957) Sarit Thanarat'ın 1963'te ölümünden sonra yerine geçen
general (daha sonra mareşal) Thanom Kittikachorn, muhalefetin baskısı karşısında 1968'de sivil yönetime
dönülmesine izin verdiyse de, şiddet olaylarının tir
manması sonucunda, 1971'de ülkede sıkıyönetim ilan
etti. 1973'te Sanya Dharmasakti başkanlığında sivil bir
geçici hükümet kurulmasının ardından, 1975'te yapı
lan genelseçimlerde hiçbir siyasal parti çoğunluğu ka
zanmayı başaramadı ve sırasıyla Seni Pramoj ve Kukrit Pramoj başkanlığında kurulan koalisyon hükümetleri
çilmemiş asker bir başbakanın atanmasının, geniş kap samlı kitle protestolarına yol açtığı ülkede, gösterilerin ordu birlikleri tarafından silah gücüyle bastırılmasına karşın muhalefetin artması, başbakanı görevden çekil mek zorunda bıraktı ve kral, geçici bir sivil başbakan atadı. Eylül 1992'de yapılan seçimleri, demokrasi yanlı si partiler koalisyonu küçük bir çoğunlukla kazanarak, başbakan Chuan Leakpai başkanlığında sivil bir koalis
yon hükümeti kuruldu.
Tayland körfezi Güney Çin denizinin kolu. Batıda Tayland, kuzeyde
Kamboçya, doğuda Vietnam'la sınırlı olan Tayland kör fezinin (eski Siyam körtezi) yüzölçümü 238 000 km-"dir. Birçok ada bulunan, önemli bir balıkçılık alanı
olan körfezin kıyısındaki başlıca liman kenti, Bang kok'tur.
Taylor, Elizabeth Ingiliz asıllı ABD'li kadın sinema oyuncusu (Londra 1932). On yaşında sinemaya başlayan (Korkusuz Lassie
(Lassie
Come
Home,
1942))
Elizabeth
Taylor,
1951'den sonra peşpeşe çevirdigi filmlerle, sinemanın
en ünlü kadın oyuncuları arasında yeraldı: Devlerin Aş ki (Giants, G. Stevens, 1956), Bir Yaz Macerası (Sud
denly Last Summer, I. Mankiewicz, 1959), Kleopatra (Cleopatra, J. Mankiewicz, 1963), Kim Korkar Hain Kurttan (Who's Afraid of Virginia Woolf, M. Nichols, 1966, aynı yıl en iyi kadın oyuncu dalında Oscar Ödü
lü'nü aldı); Hırçın Kız(The Taming of the Shrew, F. Zeffi relli, 1967); The Blue Bird (Mavi Kuş, G. Cukor, 1976), vb. 1981'de ve 1983'te, Broadway'de sahneye çıktı.
nin ikisi de, ülkede huzuru sağlayamadı. Seni Pramoj
1976 seçimlerinde yeniden başbakanlığa geldiyse de, 1980'de istifa etmesiyle yerine General Prem Tinsula nonda getirildi. 1981 ve 1985'te iki darbe girişimini at
Taylor, Frederick Winslow
da başbakanlığı sürdürdü. 1988 seçimlerini de kazan
layan Frederick Winslow Taylor, üç yıl sonra Midvale Çelik Şirketi'ne geçip, bir yandan da Stevens Teknoloji
latan Tinsulanonda, 1981 ve 1986 seçimlerinden sonra
masına karşın istifa etmesinin ardından, yerine getirilen Chatichai Choonhaven, Şubat 1991'de general Sunt
ABD'li mühendis (Philadelphia 1856-ay.y. 1915). On sekiz yaşında Philadelphia'da makinistlik yapmayabaş
Enstitüsü'nde öğrenim görerek, 1883'te mühendis ol
244
TAYVAN
du. Taylorculuk (ya da taylorizm) diye adlandırılan
113.
120
Fucou.
araştırmalar bütünüyle, çalışmanın bilimsel olarak ör
gütlenmesinin öncülüğünü yaptı.
1220
Mutu Adas
Harton AL
Pulien
Quincou
nin 185 km açığında yeralan Tayvan (eski Formoza),
Vuçu Adan
verilmiş, komünistlerin Çin'de yönetimi ele geçirmeleri
TAYVAN
1895'te Japonlar tarafından ele geçirilip, 1945'te Çin'e AMO noy
üstüne, Çankayşek'in kendisine bağlı birliklerle göçme si sonucunda, Milliyetçi Çin (Çin Cumhuriyeti) hüküme
Cilong
BOĞAZI
Büyük Okyanus'ta ada devleti. Güneydoğu Çin kıyıları
Pancial
Sudo
AT
sang
Trening
Land
24
Crunghus
24
sus From
Berkangs
progether Adai YangoçDönencos! Pestas
De
Clay
Firgan
Po
Pacao.
ayrıca, yakınındaki 15 küçük ada, Pescadores adaları 164 ada), Quemog adası ve Ma-dzu adasını da içerir;
ASS
Yra Guana
Taynan
ama bunların tümü çok küçüktür) üçte ikisi dağlarla
GÜNEY ÇIN DENIZI
kaplıdır. Doğu kıyısında dağlar apansızın yükselir ve
Copy
Duryna
varorna Cason
Gaoşiong
60'i aşkın doruğun yükseltisi 3 050 m'yi aşar. Adanın en
dong
Pingdong
Code Dongeng
Dama
DENIZI
From
Lan Adam
Mingu.
-22 # 1050 Rand 'Nary & Co A-343 700-772-16-2
118
TAYVAN Denuryolu
و Lu Adast
FIUPINLER Daru
2017+
Manara congueu 120
Metre Metre 0
SU
En Yuksek Noktalar
0
Alunda
Olçek 13
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 36 002 km². Baş
Vian
Cuan
TO
YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR
TAYVAN (ÇİN CUMHURİYETI)
Taybey
Sincu Hourg
Cingur
tinin merkezi olmuştur.
genişliği 145 km olan Tayvan adasının (Çin Cumhuriyeti
DOĞU ÇIN DENIZ?
GIN
Tayvan
Kuzeyden güneye uzunluğu 400 km, doğudan batıya
26
yüksek noktası, Çinggao doruğunda 3 997 m'yi bulur. Astropikal muson iklimi etkisindeki Tayvan'da, rüz
gârlar mevsime göre değişir. Kış mevsiminde esen Si birya kökenli soğuk ve kurak rüzgârlar, Doğu Çin deni
kenti ve en büyük kent: Taybey (2 724 829 nüf.;
zini geçerken bir ölçüde de olsa nem yüklenirler ve az
1991 tah.). TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 20 800
miktarlarda yağış bırakırlar. Yaz mevsimindeyse, gü neyden esen sicak ve nemli rüzgârlar, bol miktarda ya
000; nüfus yoğunluğu: Km'ye 578 kişi. Nüfus da ğilimi (1992): Kentlerde % 71; kırsal kesimde %
ğış bırakır: Yıllık yağış ortalaması 2 590 mm'yi aşar. Si
29. Yillik nüfus artış hızı (1992): % 1,1. Resmi dili: Mandarin Çincesi. Başlıca dinler: Taoculuk, buddhacılık, hıristiyan.
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990):
caklık ortalamaları kış mevsiminde (aralıktan marta) 15 "C, yaz mevsiminde (hazirandan eylüle) 30 °C'tır. Ada
yılda en az bir kez tayfundan zarar görür.
Doğal kaynakları sınırlı olan Tayvan'da, toprakların
yalnızca % 28'i tarıma elverişlidir. Adanın yaklaşık %
Yetişkin nüfusun % 91'i. Üniversite sayısı (1988):
55'ini kaplayan ormanların büyük bölümü de, ticari
16. Hastane yatak sayısı (1989): 86 639. Hekim
açıdan işletilmeye elverişsizdir. Çok sayıda irmak üs
sayısı (1989): 20 835. Ortalama ömür (1992): Ka dinlarda-76; erkeklerde-71. Bebek ölüm ora
tünde birçok baraj ve hidroelektrik santralı kurulmuş ol makla birlikte, bu enerji kaynakları da ülkenin hızlı artan
ni (1992): 1 000 canlı doğumda 6,2. EKONOMI. GSMH(1990): 161,5 milyar dolar; ki
enerji gereksinimini karşılayamamaktadır. Yeraltı gelir
şi başına ulusal gelir: 7 970dolar. Etkin nüfus dağı
rü, petrol ve doğal gaz yatakları sayılabilir. Ayrıca, de
limi (1990): Tarım ve madencilik— % 13; sanayi
-% 32; yapısanayisi —%8;bayındırlık,ulaşım ve haberleşme- % 6; ticaret- % 20, finans —% 4; memurlar, savunma ve hizmetler -- %17.Dış ti
caret (1990): Dışalım: 54,7 milyar dolar;dışsatım;
kaynaklarının başlıcaları arasında küçük maden kömü Cº
55 JO
G 17
20 LE
67,2 milyar dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler; ABD, Japonya, Almanya, Hong Kong. Para birimi: 1 yeni Tayvan doları – 100 cent.
55 يلا 21
YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil let Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 16 yönetim
bölümü, 2 özel belediye, 5 belediye. ULAŞIM. Demiryolları (1989): Toplam 4 600 km.
F
Ο 5 Μ Ν Μ Η Τ Α Ε Ε Κ Α
37
Taybey'de, kırmızı
dikdörtgenlerle aylık sıcaklık
ortalamaları, mavi dikdörtgenlerle de
aylık yağış
10
ortalamalari
15
Karayolları (1989): Toplam 19 998 km. Başlıca li
manlari: 5. Başlıca havaalanları: 2.
Tayvan'in başkenti
verilmiştir. 10
Tayvan, yagışli
astropikal iklim etkisindedir.
245
niz suyundan tuz elde edilir ve az miktarda altın, bakır, kükürt, mermer çıkarılır. TOPLUM YAPISI
Toplam nüfusun yaklaşık % 84'ünü Tayvan doğumlu Çinlilerin (XVIII. ve XIX. yy'larda adaya göçen Çinli
TEB
mürgeleştirilip, 1945'te yeniden Çin'e verildi. Çin'de komünistlerin iktidarı ele geçirmelerinden sonra,
1949'da Çankayşek ve Guomindang üyelerinin yerles mesiyle, Milliyetçi Çin'i oluşturdu. Çin'i yeniden elege
çirme düşüncesinden hiçbir zaman vazgeçmeyen
lerin soyundan gelirler) oluşturduğu ülkede, bu büyük
(ABD tarafından yoğun biçimde desteklenmiştir) Çan
topluluk Fucian ilinden gelmiş olan atalarının lehçesini konuşmayı sürdürmektedir. İkinci büyük topluluğu (%
dımcısı Yen Çin Gao üstlendiyse de, fiili yönetimi, Çan
14) oluşturan Çankaysek'le gelenler (ve soylarından ge len kuşak), konuştukları Mandarince'nin ülkenin resmi dili olmasını sağlamışlardır. Ayrıca dağlık kesimlerde, Çinlilerin adaya göçmelerinden önce yaşayan Endo nezyalı bir halkın soyundan gelen küçük (% 2) bir top
luluk yaşamaktadır. Çinlilerin çoğu buddhacı ve taocu dur. Konfüçyüsçülüğü de bir ahlâk kuralları bütünü ola rak benimserler. Yerli azınlık arasında cancilik (ani
mizm) yaygındır. Ayrıca, adada hıristiyan bir topluluk da vardır.
10 yıllık ilköğretimin zorunlu olduğu ülkede, okuma yazma oranı yüksektir. Ayrıca, ilkokul öğrencilerinin
yaklaşık % 60'ı, ortaöğretim ve meslek okullarında öğ renimini
sürdürmektedir.
Ülkedeki üniversite sayısı
16'yı bulmuştur. EKONOMI
XVIII. yy'dan başlayarak tarım açısından kendine yeter
li duruma gelen Tayvan, Japonlar tarafından sömürge leştirilince (1895-1945) önce pirinç, daha sonra da se
kayşek'in ölümünden sonra, cumhurbaşkanlığını yar
kayşek'in büyük oğlu olan Çiangcing Guo elinde tuttu. 1971'de Çin Halk Cumhuriyeti'nin BM'e üye olmasıyla BM'den çıkarılan, 1978'de de ABD-Tayvan güvenlik
antlaşmasının ABD tarafından tek yanlı olarak feshedil mesiyle uluslararası alanda desteksiz kalan Tayvan (ama ABD ile Tayvan arasındaki resmi ilişkiler sürdürül dü), içte, ekonomideki gelişmelerin de desteğiyle ya.
vaş yavaş, daha serbest bir rejime yöneldi. 1949'dan
beri uygulanmakta olan sıkıyönetim 14 Temmuz
1987'de resmen kaldırılarak, kita Çin'ine seyahat ve ti
caret yasakları hafifletildi.
1988'de ölen Çiangcing Guo'nun yerine cumhur
başkanlığınıüstlenen Lee Teng-Hui'nin siyasal özgürleş
me sürecini sürdürmesiyle, 1948'de ilan edilen ve cumhurbaşkanına Anayasa'da değişiklikler yapmak gi
bi geniş yetkiler veren olağanüstü hal de, 1 Mayıs 1991'de kaldırıldı. Aynı yıl Lee, Tayvan'la Çin arasında kırk yıldır süren "iç savaş"a teknik olarak son veren bir
belgeyi imzaladı.
kerkamışı,muz, ananas ve çay dışsatımı yapan bir ülke ye dönüştürülmüştür. 1949'dan sonra sanayileşmenin hızla gelişmesiyle, 1980 yıllarından başlayarak modern bir sanayi ürünleri dışsatımcısı olmuştur.
Tayyareci Fethi Bey: Bk. FETHİ BEY, TAYYARECI.
Sanayi kollarının çoğu emek-yogundur ve Tayvan'ın okumuş, teknik bakımından uzmanlaşmış işgücünden yararlanır. Başlıca sanayi kolları arasında dokuma ve hazırgiyim sanayileri, elektrikli aletler yapımı, ayakkabı
Tayyareci Sadık Bey: Bk. SADIK BEY,
ipek, bambu ve kâğıttan eşya yapımı gibi geleneksel el
Tayyarzade Ata Bey: Bk. ATA BEY,
TAYYARECI.
ve oyuncak yapımı, gemi yapımı, vb. sayılabilir. Ayrıca sanatları sürdürülmektedir.
Tayvan'ın dış ticareti 1964-1974 arasında on kattan
TAYYARZADE.
çok artmıştır ve hâlâ hızla artmayı sürdürmektedir. Ayrı
ca Tayvan bandrası altında çalışan gemilerden, deniza şırı ülkelerde yaşayan Çinlilerin yolladığı paralardan ve turizmden de önemli ek gelirler elde edilmektedir. DEVLET YAPISI
Tayvan'daki Çin Cumhuriyeti, Kita Çini'nde 1946'da kabul edilmiş Anayasa'ya göre yönetilmektedir. Cum
hurbaşkanı ve başbakan, 1988'de cumhurbaşkanı Çi angcing Guo'nun ölmesiyle vekâleten yerine geçen ve 1990'da seçilen Lee Teng-Hui'dir. Cumhurbaşkanına
bağlı beş kurul (yürütme, yasama, adalet, inceleme ve denetim
kurulları)
tarafından
yönetilen
ülkede,
1989'da muhalefet partilerinin yasama organı seçimle
tazi
Ince uzun gövdeli, çok hızlı koşan çeşitli köpek ırkları na verilen ortak ad. Başlan ve burunlan uzun, yüksek
bedenli, güçlü kaslı köpekler olan lazılanın başlıcalan arasında, arap tazısı, argan tazısı, iran tazısı, ingiliz tazı si, italyan tazısı, vb. sayılabilir. Tümü çok hızlı koştuğu
için, canli tavşan avında kullanılır ya da tazı yarışmalan
için "koşu" köpeği olarak yetiştirilirler. Tbilisi: Bk. TİFLİS.
rine katılmalarına ilk kez izin verilmiş, Guomindang
(Milliyetçi Parti) başlıca siyasal güç olmayı sürdürmüş tür. Kıtada seçilen ve ömür boyu bu görevde kalma
hakkı verilmiş üyelerin, 1992'de istifa etmek zorunda
TBMM: Bk. TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ.
bırakılmasıyla, Tayvan'da ilk kez yasama ve denetim kurullarının bütün üyeleri için seçim yapılabilmiştir. TARİH
XIII. yy'da Portekizlilerin “çok güzel" anlamında For moza adını verdikleri günümüzdeki Tayvan adasının bazı kesimlerinde, XVII. yy'da İspanyollar ve Hollanda lilar küçük yerleşmeler kurdularsa da, 1661'de Koşinga
Teb
Mısır'da Eskiçag kenti. Yukarı Mısır'da, Nil kıyısında,
Kahire'nin 714 km güneyinde yeralan Teb (Yunanca Thebai), XI. yy'da yerli prens sülalesinin Misir tahtına
adlı korsan tarafından adadan çıkarıldılar. 1644'te de Çin'de tahttan indirilen Ming sülalesi yandaşlarının si
çıkmasıyla önem kazandı. İ.Ö. 1580-1.0. 1085 arasın
Cing (Mançu) sülalesinin egemenliğine girdi ve Çin-la
Ramses'in (XIX. sülale) delta bölgesinde oturmaya baş.
gındıkları ada, 1683'te, Çin'de yönetimi elinde tutan
da Firavunlar Krallığı'nın siyasal ve dinsel (Amon dini) merkezi oldu. Akhenaton'un dinsel reformundan ve
pon Savaşı'ndan sonra, 1895'te Japonlar tarafından sö
lamasından sonra geriledi. Büyük Amon rahiplerinin
246
TEBEŞİR DÖNEMİ ortadan kaldırılmasıyla (1946) yeniden İran'a katıldı.
Tecer, Ahmet Kutsi Türk şairi ve oyun yazarı (Kudüs 1901-İstanbul 1967). Duyunu Umumiye müdürlerinden Hacı Hasanzade Abdurrahman Bey'in oğlu olan Ahmet Kutsi Tecer, Hal
kalı Yüksek Ziraat Okulu'nu bitirip (1923), bir süre Pa
ris'te Sorbonne Üniversitesi'nde öğrenim gördü. İstan bul Üniversitesi Felsefe bölümünü bitirip (1929), Anka ra ve Sivas liselerinde edebiyat öğretmenliği, Sivas Milli Eğitim müdürlüğü (1930-1934), MEB Yüksek Tedrisat müdürlüğü, Talim Terbiye Kurulu üyeliği gibi göre ler
de bulundu. Uria milletvekilliği (1942-1946), Türkiye Teb'de, Nil'in doğu kıvısındaki Amon-Ra lapinağının yıkıntılarından görünüş. Teb'deki saraylar, tapınaklar ve
anilmezarlar bülünü, günümüzün 2 000 yıl öncesinden kalmadır.
Halkevleri Şefliği, Ülkü dergisi müdürlüğü yaptı. Daha sonra Ankara Devlet Konservatuvarı öğretmenliğine getirildi (1946). Fransa Bölgesi öğrenci müfettişliği ve Paris kültür ataşeliğine atanip (1949), yurda dönünce Galatasaray Lisesi, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, İstanbul Belediye Konservatuvarı'nda ders verdi (1951 1966).
kendilerini Misir kralı ilan etmelerine (XXI. sülale) kar
şın, eski gücüne bir daha kavuşamayarak, Persler tara fından birçok kez yağmalandı ve Ptolemaios sülalesi
döneminde boşaltıldı.
Teb anıtlarının önemli bir bölümü, oldukça iyi ko
İlk yazısı Bolu'da çıkan Dertli gazetesinde (Selan, 1919), heceyle yazdığı ilk şiirleriyse Dergâh ve Milli
Mecmua'da (1921-1925) yayınlanan Ülkü dergisini yö nettiği yıllarda halk şiiri geleneğine bağlı bir sanat anla yışını yaymaya çalışan Ahmet Kutsi Tecer, aşk, ölüm,
runmuştur. Bunlann başlıcaları arasında, Nil'in doğu kı yısındaki kerpiçten saraylar, yönetim yapıları ve taş ta pınaklar (Luksor, Karnak, vb.) sayılabilir. Daha IX. ve X. sülale hükümdarları döneminde bir yeraltı mezarlığı, XI. sülale dönemindeyse bir mezarlar būtūnū kurulan
günlük yaşam olayları ve yurt görünümlerini konu al
batı kıyısındaki bölümündeyse, sonraki firavunların
tir), Köşebaşıſoyun, basımı 1947; İngilizce çevirisi, The Neighbour Hood, Nüvit Özdoğru, 1964), Bir Pazar Gü
Krallar vadisine gömülmesi geleneğinin sürdürülmesiy
le yapılan anıtmezarlar (Tutankhamon, vb. firavunların çok güzel resimlerle, kabartmalarla süslü mezarları), ta
pinak-mezarlar (Ramses II ve Ramses III'ün tapınak mezarları) ve tapınaklar (Amenofis tapınağı) sayılabilir.
mış, Türk tiyatro edebiyatına dramatik yapısı sağlam oyunlar kazandırmıştır.
Başlıca yapıtları: Şiirler (1932), Köylü Tenisilleri (in celeme, 1940), Yazılan Bozulmaz (oyun, basılmamış nü (oyun, basımı 1959), Koçyiğit Köroğlu(oyun, basımı 1969), Satılık Ev (oyun, basılmamıştır).
Teftazani, Sadettin: Bk. SADETTİN TEFTAZANI.
Tebeşir Dönemi: Bk. İKİNCİ ZAMAN. Tebriz
Teilhard de Chardin, Pierre
İran'ın kuzeybatı ucunda kent. 1 350 m yükseltide, kū
Fransız yerbilimcisi ve filozofu (Orcines, Puy-de-Dô. me 1881-New York 1955). Bir cizvit okulunda öğ
çük bir akarsu kıyısında yeralan, Doğu Azerbaycan ili nin merkezi olan Tebriz'in nüfusu 995 000'dir. Önemli
renim gören Pierre Teilhard de Chardin, 1912'de dok
bir karayolları ve demiryolları kavşak noktası olan kent, halılarıyla dünyaya ün salmıştır. Ayrıca, dokuma sanayi
tora tezini vererek, Paris Katolik Enstitüsü'nde yer
si, deri işlenmesi, sabun ve boya yapımı, besin sanayisi, vb. sanayi kolları gelişmiştir.
Kuruluş tarihi konusunda kesin bilgi bulunmayan Tebriz, 642'de müslüman Araplar tarafından, 1055'te Selçuklu devletinin kurucusu Tuğrul Bey tarafından fet hedildi. Gürcüler (1120), Ildenizliler (1139), Celalettin Harzemşah (1225) tarafından alınıp, Mogollara geçti
bilim profesörlügüne atandı. Çin, Etyopya, Hindistan, Birmanya ve Güney Afrika'ya giderek degerli fosilbilim
belgeleri derledi. Cava'da Pithecanthropus, Çin'de Si pantropus fosillerini içeren tabakalar üstünde çalıştı.
İkinci Dünya Savaşı'na kadar Çin'de kalıp, o tarihte Pa
ris'e dönerek, bir süre sonra, New York'a yerleşti ve
Werner-Gren insanbilim Araştırmaları Vakii'nda çalıştı.
(1230). Hulagu'nun kurduğu İlhanlı devletinin (1263),
Fosilbilim alanında, tabakabilim anatomi araştırma larının geleneksel çerçevesini aşarak insan sorunuyla il
ların (1468) merkezi oldu. Şah İsmail tarafından baş
de Chardin, biyosfer kavramından yola çıkarak "noos.
daha sonra da Karakoyunluların (1446) ve Akkoyunlu
gilenmeyi düşünce alanına kadar genişleten Teilhard
kent yapılıp (1501), XVI. yy'da başlıca temsilciliğini Bih
ier" kavramını ortaya atmıştır.
Saicviler arasında birçok kez el değiştirdikten sonra,
Olayı, ölümünden sonra yaymlandı).
baglandi. Ruslar (1909) ve Türk kuvvetleri (1918) tara
Tejo irmağı: Bk. TAJO IRMAĞI.
Ordu tarafından işgal edilip, Sovyetler tarafından kuru
Tek, Vedat
(1941) da, bu cumhuriyetin şah Rıza Pehlevi tarafından
Türk mimari (İstanbul 1873-ay.y: 1942). Paris'te École
zad'ın yaptığı minyatür okuluyla ün saldı. Osmanlılar ile
Türkmençay Antlaşması'yla (1828) kesin olarak İran'a
findan ele geçirilip, Mondros Mütarekesi'nden sonra Iran'a geri verildi (1919). İkinci Dünya Savaşı'nda Kızıl
lan Azerbaycan Özerk Devleti'nin merkezi olduysa
Başlıca yapiti: Le Phemnomène Humaine (Insan
TEKİRDAĞ Centrale'de matematik, Güzel Sanatlar Okulu'nda mi marlık öğrenimi gören Vedat Tek, Fransızlar dışındaki
247
tekerleklikurtlar
lere açık olmayan Roma Ödülü'ne Fransa cumhurbaş kanının özelizniyle katılıp, hazırladığı çalışmadan ötürü Légion d'Honneur nişanı verildi. Yurda dönünce, Şeh
Dünyanın her yanında Jatlısularda ve tuzlusularda yaşa yan, 1 500 türü bulunan, omurgasız havan şubesi (Roti
remaneti Posta ve Telgraf Nezareti mimarlığı, Emanet
fera). Tekerleklikurtlar (rotatorlar da denir) şubesi üye. lerinin adları, gövdelerinin üstünde yer alan, ekseni
Heyeti Fenniye başkanlığı, Harbiye Nezareti Kitaat-1
çevresinde dönen bir tekerleği andıran, kirpiklerle çev
Fenniye başmimarlığı yaptı, Güzel Sanatlar Akademi
rili başlıktan kaynaklanır; çokhücreli hayvanların en kü
si'nde ve Yüksek Mühendislik Okulu'nda ders verdi.
çükleri arasında yeralırlar. Bir yere yapışmadan yaşa
Klasik Osmanlı yapılarının süsleme özelliklerinden yola
çıkarak ulusal mimarinin yaratılmasına çalıştı. Yapıların
da plana önem vererek, mekânı en iyi biçimde değer lendirdi.
Başlıca yapıları: İstanbul Büyük Postane binası, De
nizyolları acentası, Haydarpaşa iskelesi, Moda iskelesi,
Ankara'da eski TBMM binası, eski Ankara Palas, pek
çok özel köşk (Cemil Topuzlu köşkü, vb.), villa (Leyla Hanım villası, vb.) ve apartman, vb.
yan üyeleri, başlıklarını hareket etmede, bir yere yapı
şarak yaşayan üyeleriyse, plankton organizmalarını emip çekmede kullanırlar. Tümünde çeşitli dokular,
karmaşık duyu organları ve gözler bulunur; davranış bi çimleri ve kendi kendilerine hareket edebilme yete nekleri gelişmiştir. Büyük bölümü sudaki taneciklerle beslenir; bazılarıysa, boyutlarının küçüklüğüne karşın yırtıcı birer etçildir. Dişileri, erkekleri vardır ve üreme cinsel yolla gerçekleşir; ama yavruların çoğu döllenme siz üreme yoluyla dünyaya geldiğinden, dişilerin sayısı erkeklerinden fazladır.
tekeböceğigiller Kinkanatlılar takımından, 20 000 türü bulunan böcek
ailesi. Dünyanın her yanında yaşayan tekeböceğigiller
tek hörgüçlü deve: Bk. DEVE.
(Bil. a. Cerambycidae) ailesi üyeleri, ince-uzun, genel
likle çarpıcı renklerde gövdeli böceklerdir. Adları, be
Tekirdağ (kent)
rak ve çiçeklerle beslenir, larvalarıysa ağaçları delerek
Tekirdağ ilinin merkezi. Tekirdağ kenti, Marmara Böl gesi'nde, Trakya'nın Marmara denizi kıyılarında, kıyı
den uzunluğuna eşit uzunlukta, boynuza benzer du yargaları bulunmasından kaynaklanır. Yetişkinleri yap
büyük zarar verirler. Ailenin en iri türlerinden dev te
çizgisinin doğu-batı doğrultusundan kuzey-güney dog rultusuna geçtiği yerde, yarım daire biçimli bir koy kıyı
bilir.
sında kurulmuştur. TARIH
keböceğinin (Titanus giganteus) boyu, 14 cm'yi aşa
Eskiçağ'da "Raidestos”, daha sonra "Rodosto" adını ta
tekel Base cinsinden Alman köpek ırkı. Kısa bacaklı, uzun
gövdeli, tıknaz köpekler olan tekel (dachsund da denir)
şıyan kentin adı, bir ara Osmanlı döneminde "Rodos çuk” biçiminde kullanılmış, daha sonra güneybatısinda yükselen Tekir dağının adı verilmiştir.
Tarihçi Herodotos'a göre Sisam (Samos) adasından
gelen göçmenler tarafından kurulan Tekirdağ, Iustinia nos döneminde sağlam sınırlarla kuşatıldı. Latinlerin is Tekel, kısa bacaklı,
tanbul'u işgal ettikleri (1204) sırada Venediklilere ge
uzun gövdeli bir köpektir. Omuz
çip, 1275'te Bizanslılar tarafından geri alındı. Osmanlı ların Rumeli'ye geçmelerinden kısa süre sonra iethedi
başından yere yüksekliği çeşitlerine göre 13-23 cm arasında,
ağırlığı 4,5 kg-11 kg
arasında değişir.
irki üyeleri, özellikle yeraltı avcılığında ("dachsund"
lip (1357), Gelibolu sancağına bağlı bir kaza merkezi oldu. Rüstem Paşa'nın buyruğuyla Mimar Sinan'ın yap tığı han, hamam, cami ve imaretle donatılıp, hızla geli şerek, XVI.-XVIII. yy'lar arasında Trakya ovalarının ürünlerinin yüklendiği işlek bir limana dönüştü. Mah mut II döneminde sürgün yeri olarak kullanılıp, "Dok sanüç Savaşı" denen 1877-1878 Türk-Rus Savaşı'nda
adı, "porsuk köpeği" anlamına gelir) yeteneklidirler. Evlerde yaygın biçimde süs köpeği olarak da yetiştirilir
Rus birlikleri tarafından işgal edildi. 1878'de imzalanan
ler.
kilip, Balkan Savaşı'nın birinci aşamasında (1912) Bul garlar tarafından işgal edildi. İkinci Balkan Savaşı sırasın
Tekeoğulları
da geri alınıp (14 Temmuz 1913), Birinci Dünya Sava
Berlin Anlaşması'yla yeniden Osmanlı yönetimine bıra
Anadolu Selçuklu devletinin yıkılmasından sonra, kuru
şı'ndan sonra Yunan birlikleri tarafından işgal edildi (20 Haziran 1920). Kurtuluş Savaşı sonunda kurtarıldı (13
Anadolu'ya gelerek Elmalı, Kaş, Karahisar, Teke ve Fini
GÜNÜMÜZDE TEKİRDAĞ
lan Anadolu beyliklerinden biri. Mogol istilası sırasında
Kasım 1922).
ke yörelerine yerleşen Oğuzların Üçok koluna bağlı
Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde Edirne vi
keoğulları Beyliği'nin merkezi Antalya'ydı. 1390'da
cumhuriyet döneminin başlarında aynı ilin merkezi ol
Türkmenlerin önderi Teke Bey tarafından kurulan Te
Bayezit l'in Antalya'yı ele geçirmesiyle Osmanlı top raklarına katıldı. Ankara Savaşı'ndan (1402) sonra ye
niden kurulup, Tekeoğlu Osman Bey'in Karaosman
oğullarıyla birlikte Antalya'yı kuşatmasından, ama Os
manlı komutanı Hamza Bey'in verdiği bir baskında öldürülmesinden sonra, kesin biçimde Osmanlı top raklarına katıldı.
layetine bağlı bir sancağın merkezi olan Tekirdag,
du. 1927 sayımında nüfusu 15 000'i bulmazken (14
397), 1950'den başlayarak hızla arttı ve 1960'ta 24
000'e yaklaştı. 1980'de 50 000'i (52 093), 1990 sayı minda 80 000'i aştı (80 442).
Günümüzde, İstanbul dışta tutulursa, Edirne'den
sonra Trakya'nın ikinci büyük kenti olan Tekirdag kenti nin bir bölümü vadi yamaçlarında, bir bölümü de yalı
248
TEKİRDAĞ
yönelerek, Ergene aracılığıyla Meriç ırmağına (yani, Ege denizine) gider.
EKONOMI
Tekirdağ ili topraklarının yarıdan çoğu (% 52'si), ekili dikili alanlarla kaplıdır. Tahıllar arasında başlıca yeri
buğday tutar (Tekirdağ, buğday üretimi bakımından
Marmara Bölgesi illeri arasında birincidir). Buğdaydan sonra en çok ekilen tahıl türleri, sırasıyla arpa ve yulaftır.
Baklagiller ve patates ekimi önemli değildir. Kuru seb zelerden soğan çok ekilir. Sanayi bitkilerinden ayçiçeği
ve şekerpancarı tarımı da önemlidir. Ekim alanı ve üre tim açısından ayçiçeği birinci sırada, şekerpancarı ikinci
sırada yeralır. İlin Marmara kıyılarında zeytin ağaçlarına rastlanırsa da, zeytincilik, bu kesimde daha yaygın olan
bağcılık karşısında gerilemiştir. Dikili alanların büyük kesimini kaplayan üzüm bağları, özellikle Şarköy-Mü
refte-Tekirdağ arasında yaygındır. Kavun-karpuz bos tanları da büyük yer tutar.
İlin hayvan varlığında içinde koyun ve sığır (sığır sayı sı günden güne azalmaktadır) ağır basar. Bal üretimi de önemlidir: Çanakkale ve Balıkesir illerinden sonra, Tekirdag dan görünüş.
yarlar üstünde birbirini izleyen basamaklar halinde gü
neye doğru yayılmaktadır. Kentin iş merkezi ile bazıta rihsel yapıları, kıyı gerisindeki ilk basamaktadır. Son yıl
larda büyük ölçüde gelişen kıyı kesiminde, çağdaş ko nutlar ile karayolu boyunca sıralanan gazinolar yeralır. Eskiden tarım ürünlerinin işlenmesine (özellikle şarap fabrikası) dayanan sanayi, yakın dönemde hızla çeşit
Marmara Bölgesi'nin en çok bal üreten ili Tekirdağ'dır. İlin başlıca yeraltı gelir kaynağını oluşturan linyit ya takları, güneybatı ve kuzeydoğu (Saray ilçesi) kesimler de yeralırlar.
Tekirdağ'ın il olarak Türkiye sanayisindeki payı gide
rek artmaktadır. Başlıca sanayi tesisleri arasında, Te kirdağ ve Mürefte'deki şarap fabrikaları, ilin çeşitli
yerlerindeki bitkisel yağ fabrikaları ve peynir yapım yerleri ile Çerkezköy'deki "soğutucu" üreten tesisler sayılabilir.
lenmeye başlanmıştır.
ULAŞIM Tekirdağ ilinin başlıca ulaşım ekseni İstanbul'u Tekir
Tekirdağ (il)
dağ ve Malkara'dan geçerek Çanakkale boğazı kıyısına bağlayan yoldur. Bu yoldan il sınırları dışında, Keşan' dan ayrılan bir yol da İpsala sınır kapısına ulaşır ve
Marmara Bölgesi'nin Trakya kesiminde il. Yüzölçümü 6 218 km', nüfusu 1990 sayımına göre 468 842, merkezi Tekirdağ kenti olan Tekirdağ ili, 9 ilçeye ayrılmıştır:
Merkez, Çerkezköy, Çorlu, Hayrabolu, Malkara, Mar mara Ereğlisi, Muratlı, Saray, Şarköy. Güneyde Marmara denizi, doğuda İstanbul, kuzey de Kırklareli, batıda Edirne illeriyle, güneybatıda da kısa
bir alanda Çanakkale iliyle sınırlı olan, ayrıca, Karadeniz kenarında, haritalarda gösterilemeyecek kadar kısa bir kıyısı bulunan (Kasatura koyu kıyıları) Tekirdağ ilinin toprakları, güneydeki Işıklar (eski adı Ganos) dağı (924 m) ve Koru dağından (649 m), kuzeydeki Ergene vadi
sine doğru alçalan bir yayla görünümündedir. Oldukça derin vadilerle yarılmış ve dalgalı bir görünüş almış bu
yaylada, pek yüksek olmayan basık tepeler yükselir. İlin Şarköy ile Kumbağ arasındaki Marmara kıyıların da, zeytinliklerin ve üzüm bağlarının yayıldığı ince bir
Türkiye'yi komşu ülkelere bağlayan bir ulaşım kanalı oluşturur.
İlin kuzeydoğu kesiminden geçen İstanbul (Sirkeci) Edirne demiryolu üstünde Çerkezköy, Çorlu ve Murat li'nin istasyonları yeralır.
Tekiş: Bk. ALAETTİN TEKİŞ BİN ARSLAN.
tekke: Bk. TASAVVUF.
tekke şiiri: Bk. ŞİİR.
şerit üstünde, Akdeniz iklimi egemendir. Kuzeydoğuya doğru, Tekirdag-Silivri arasında, Balkan yarımadası iç lerinden gelen soğuk baskınları nedeniyle kışlar sertles
Teksas: Bk. TEXAS.
merkezindeki meteoroloji istasyonunun verilerine gö
TEKTONİGİ.
-13,5 "C (3.1.1942), en yüksek sıcaklık 37,6 "C'tir
Tel-Aviv
meye başlar; iç kesimlerdeyse daha da sert geçer. Il
re, en soğuk ay ortalaması 4,3'C, en sıcak ay ortalaması 23,5 'C, günümüze kadar kaydedilen en düşük sıcaklık (17.7.1940). Yillik yağış ortalaması 591 mm'dir.
Doğal bitki örtüsü, Işıklar ve Koru dağı kütlelerinde
orman, Marmara kıyı şeridinde maki görünüşündedir.
Işıklar dağı üstünde meşe ormanları, Koru dağında kı zılçam ormanları ağır basar,
Tekirdağ ili sularından Marmara denizine ulaşanlar, önemsiz derelerdir ve dar bir alanin sularını Marma
ra'ya boşaltırlar. İlin büyük kesiminin sularıysa kuzeye
tektonik dilimler: Bk. LEVHALAR
İsrail'in başlıca kenti. Akdeniz kıyısında, Kudüs'ün 55
km batısında yeralan Tel-Aviv'in (Telaviv, Tel-Aviv.
Yafa da denir) nüfusu 339 400'dür (çevre belediyelerle
1 032 000 nüf.).
1909'dan başlayarak Arap kenti Yafa'nın kuzeydo
gusunda bir Yahudi semti olarak gelişen Tel-Aviv, Israil devletinin kurulmasıyla başkent olup, 1950'den sonra
TELESKOP
249
günden bu yana yaygın bir tüketim malı, insanın haber leşme gereksinmesini karşılayan zorunlu ve yeri başka
şeyle doldurulmaz bir aygit haline gelmiş, yakın dö
nemde araçlara takılan ve cepte taşınan çeşitleri ortaya
çıkmıştır. Telefon, temelde, insan sesinin akustik işaret
lerini elektrik işaretlerine çeviren bir mikrofon, tersine
bir işlem gerçekleştiren bir kulaklık, iletim hattının kulla
nılmasını sağlayan bir komütatör çengeli ve ağa (şebe keye) istenen telefonun adresini vermeye yarayan bir
kadrandan oluşur. Bir telefon ağının iki abonesi arasın
da iletişim, telefon santralından, çeşitli teknikler (kablo
lar, Hertz demetleri, optik lifler, uydular, vb.) kullanılan iletişim hatları sayesinde kurulur. Günümüzde otoma tik santralların, ses frekanslı numara çevirme işaretlerini
kabul edecek düzeye gelmesiyle (dijital santrallar) dar be verici kadranlarının yerini, kullanılması çok daha ko lay olan tuşlu klavyeler almıştır.
Ayrıca yenilikler arasında aranan kimseyi daha ça buk çağırma olanağı veren kisa numaralar, meşgul olan bir telefon hattı açılır açılmaz yeniden çağırma olanağı
sağlayan çağrı yineleme düzeneği, birçok abone ara
sında konuşma olanağı veren toplu bağlantı, toplam
ücretlendirmeyle konuşma trafiğinin denetimi, vb. sa yılabilir. Bir ekran ve bir kamerayla donatılan ekranlıte lefon aygıtlari (konuşma süresince arayan ile arananın
birbirlerini görmesini sağlamaktadır) da, yavaş yavaş İsrail'in başlıca kenti ve sanayi merkezi olan Tel-Aviv, Akdeniz kıyısında yayılır. Güney kesimindeki Yata, 1950'de kent sınırları içine alınmıştır.
Yafa'yı da içine alan büyük bir yerleşme merkezine dö nüşmüş, İsrail devletinin başkentinin Kudüs'e aktarıl
masından sonra da ülkenin iktisat (çeşitli sanayi kolları), ticaret ve kültür (üniversite, müzeler, vb.) merkezi ol
mayı sürdürmüştür. Buna karşılık, zaten önemsiz olan liman etkinlikleri, 1965'te Aşdod yapay limanının ya pılmasından sonra bütünüyle durmuştur.
yaygınlaşmaya başlamıştır.
teleks: Bk. TELGRAF.
Telemann, Georg Philipp Alman bestecisi (Magdeburg 1681-Hamburg 1767). Kendi kendine müzik öğrenen Georg Philipp Tele
mann, hukuk öğrenimini yarıda bırakarak, üniversite
öğrencilerinden oluşan Collegium Musicum adlı koro yu kurdu. Leipzig Operası'nın yöneticiliğine getirilip,
Almanya'nın çeşitli kentlerinde ve saraylarında capella Tel Basta: Bk. RUBASTIS.
yöneticiliği yaptı. 1722-1738 arasında Hamburg Ope
rası'nın yöneticiliğinde bulundu. Hemen her türde ya
teleferik: Bk. KABLOLU TAŞITLAR.
pıtlarıyla (suitler, sonatlar, koncertolar, uvertürler, vb.) İtalyan, Fransız ve Alman üsluplarının başarılı bir biresi mini ortaya koydu.
telefon
teleskop
Temel olarak sözlü bilgi alışverişine yarayan iletişim ay
Çok uzak gök cisimlerini büyüterek gözlemleme olana
giti. 1876'da Graham Belltarafından bulunan telefon, o
ğı veren aygıt. Teleskoplar (optik teleskop da denir)yal
nizca mercek kullanılarak ya da merceklerden ve ayna
lardan oluşan bir düzenden yararlanılarak, iki ayrı bi çimde yapılabilir. Birinci türden gözlem araçlarına, işık
1877'de Alexander Graham Bell, telefonu
bulduğunu, Salem'de
(Massachusetts)
bir topluluk
önünde, 29 km uzaktaki Boston'da bulunan
vardimcisi to
Thomas A. Watson'la
konuşarak
kanıtlamıştır.
merceklerden geçerken kırınıma uğradığından, “kıncı dürbün" ya da "gök dürbünü”, ikinci türden olanlara,
işık bir ya dabirkaç aynadan yansıdığı için “yansıtıcı te leskop" ya da kısaca “teleskop" denir.
Ama her iki tipin de yapım ilkesi aynıdır: Birmercek
ten ya da içbükey bir aynadan oluşan objektif, gözlem lenecek gök cisimlerinin ters görüntüsünü verir; göz
lemcinin baktığı uca yerleştirilen bir göz merceği bugo
rüntüyü alır, büyütür ve bir ekrana yansıtma gereği ol maksızın bütün ayrıntılarıyla görme olanağını sağlar.
Galilei'nin gök dürbünü, objektif yerine yalın bir
mercek, gök merceği yerine de iraksak ikinci bir mer
cek yerleştirilmiş bir gözlem aracıydı; günümüzde as tronomi gözlemlerinde hiç kullanılmayan bu düzen, büyütme gücü çok düşük tiyatro dürbünlerinde hala
kullanılır. Göz merceği olarak yakınsak bir mercek kul
250
TELEVİZYON Hawaii'de, Mauna
Kea'da, cap, 10 m olan dev boyutlu W. M. Keck
(Keck I) yansıtmalı Teleskopu. 1996'da II
gözlemevinde
vine yerleştirilen 5 m çapında bir aynayla donatılmış
yansıtıcı teleskop, dünyanın en büyük teleskopu olarak bütün öbürlerini geride bırakmıştır.
Ardından, bu yöndeki çalışmalar her geçen gün ge
liştirilerek, 1992'de Hawaii'de Mauna Kea'da çapı 10 m olan W. M. Keck yansıtmalı teleskopu hizmete gir
miştir. (Ayrıca Bk. RADYOTELESKOP.).
Keck II vansıtmalı
Teleskopunun da hizmete
koyulması tasarlanmıştır.
televizyon Hareketli ya da hareketsiz görüntülerin, kablolarya da elektromagnetik dalgalar yardımıyla iletilmesini sağla
yan iletişim biçimi. Bir bilgiyi çok uzaklara iletmek için
radyoelektrik dalgaları kullanılır. Bu dalgalar, maddi bir destek (iletken) gerektirmeden, ışık hızıyla, yani yakla şık 300 000 km/sn hızla yayılır. Güçlük, iletilecek bilgiyi elektrik akımına dönüştürmekten ve bu akımın bir an tenle elektromagnetik dalgalar yaymasını sağlamaktan
lanılmasını öneren Kepler'in bu düşüncesi, sonradan
kaynaklanır. XX. yy'ın başından bu yana, sesin iletimin de birçok sorun ortaya çıkmıştır; ama görüntünün ileti mi söz konusu olduğunda, teknik güçlükler çok daha
dünyanın her yerinde benimsenmiştir.
karmaşıklaşır.
Bu uygulamadan sonra, dürbünün geri kalan tek ku
Bir görüntüyü çok sayıda küçük karelere ya da nok
surunun, objektifin, görüntü çevresinde renk saçakları
talara bölme olanağı vardır ve bu noktalar, yan yana
oluşturarak netliği bozmasının (“renk sapması" denilen
geldiklerinde, o görüntüyü yeniden oluşturabilirler.
bu olay, mercekten az da olsa, pirizma gibi işığı ayırma sindan ileri gelir) giderilmesine çalışılmış ve objektifler de objektif açıklığından (ya da objektifin çapından) çok
daha büyük bir odak uzaklığı uygulanmaya yönelinmiş tir.
Jüpiter gezegeninin yüzeyindeki aydınlık ve karanlık
Öte yandan, siyah-beyaz bir görüntū, siyah ve beyaz noktaların birleşimi olarak göz önüne alınabilir; ancak,
bu nokta sayısının yeterli olması ve birleştiklerinde göz de, görüntüyle aynı etkiyi yapması gerekir. Televizyon kamerasında, yayınlanacak nesnenin
görüntüsü, her biri işılelektrik (fotoelektrik) hücre olan
bölgeler ile Mars'taki lekelerin ilk kez gözlemlenmesi,
çok küçük levhacıklardan oluşmuş bir yüzey üstüne
Satürn'ün çevresinde gezegenden kopmuş bir halka
düşürülür. Her hücre, görüntünün bir noktasını karşılar
nin varlığının kanıtlanması, bu "dürbün"lerle gerçekleş tirilmiş, 1758'de İngiliz optik uzmanı Dollond, görüntü lerin çevresinde renk saçaklarının oluşmasını engelle yen ilk renksemez objektifi gerçekleştirerek, renk sap ması sorununu çözmüştür.
Objektif açıklığı giderek büyüyen kırıcı dürbünlerin yapılması, gelişmeler zincirinin yeni bir halkası olmuş, bu arada, gözlemevi yapım tekniklerinin de optik geliş meleri izlemesiyle, dürbünü taşıyan alt donanımlar,
gün geçtikçe işlevlerine daha uygun, gözlem kuleleri
de daha büyük yapılmaya başlanmıştır. XIX. yy'ın ilk ya
ve hücre işık almıyorsa siyah noktayı, ışık alıyorsa beyaz
noktayı verir. Işığın etkisiyle, her işilelektrik hücre, bir
elektrik akımı doğurur. Ayrıca, görüntünün her noktası ni, bu noktanın aydınlığıyla orantılı bir akım karşılar. Görüntüyü elektrik akımı halinde yorumlama soru nu böylece çözülür. Ne var ki, en güç sorun bu değildir. Yüz binlerce noktanın birleşiminden dogan bir görün
tüyü yeniden oluşturmak için, her noktanın sırayla be lirmesi çok önemlidir. Dolayısıyla, söz konusu noktaları kesin ve belirli bir düzen içinde bir tür denetimden ge çirmek zorunludur. Bu işlem bir elektron demetiyle ya
risinda, en büyük dürbünlerin objektif açıklığı 25-38 cm arasında değişirken, yapımcılar, metreyi aşmayı denet lemişler. 1888'de Kaliforniya'daki büyük Lick gözlem
pılır; demet, soldan sağa (yatay) ve yukardan aşağı (di
evine, 91 cm çapında ve 18 m uzunluğunda objektifi
noktası, ekranı soldan sağa ve yukardan aşağı aşar. Gö zün, ekranda yer değiştiren işık görüntüyü algılaması
olan bir kırıcı dürbün yerleştirilmiştir.
Bu teleskop, tam 9 yıl boyunca dünyanın en büyük
teleskopu olma özelliğini korumuş, sonra, Chicago yakınlarında Yerkes gözlemevine 102 cm çapında, 19
m uzunluğunda yeni bir teleskop yerleştirilmiştir. Ar
dından, bu kadar gelişmiş merceklerin işlenmesinde
karşılaşılan güçlükler, işlemlerin mekanik yönüne ve renk sapmasının giderilmesine ilişkin sorunlar, araştır macıları bu kez yeni bir yola, büyük yansıtıcı teleskop
key) bütün satırları izleyerek tarar.
Alıcının ekranı üstünde görüntüyü çizmek için birışık
gerekir. Kısa süreli işık parıltısını algıladığı zaman, duyu hemen yitmez, yaklaşık 1/90 saniye sürer. Bu süre, işık izinin, gözün ağlabakası üstünde kalma süresidir.
Dolayısıyla, alıcının ekranında yer değiştiren bir işık noktası görmek istenmiyorsa, bu noktanın ekranın tü münü, 1/20 saniyenin altında aşması ve görüntüyü
oluşturması gerekir. Böylece , ışık noktası ekranın sağ alt yanına ulaştığında, ekranin sol üst yanındayken ağtaba
Uzun çalışmalardan sonra, Fransız fizikçisi Foucault, gümüş sırla kaplı cam aynası olan ilk teleskopu tasarla
ka üstünde doğurduğu etki sürecek ve göz, görüntüyü bütünü içinde algılayacaktır. Antenle alınan elektromagnetik dalgalar, ses ve gö
kaldırmasının yanı sıra, gerçek anlamda yansıtıcı teles
li olmasını sağlayan işaretler taşır. Alıcı, bu dalgaları, do
ların yapımına yöneltmiştir.
mış, böylece, alaşımların yarattığı sakıncaları ortadan koplar dönemini de başlatmıştır.
1908'de ABD'de, çapı 150 cm'yi bulan bir teleskop
aynası yapılmış, bu yeni teleskopla donatılan Mouns
Wilson gözlemevi, Yerkes gözlemevinin rekorunu bū yük bir farkla kırmıştır. Gelişmelerle dolu 40 yıl daha
geçtikten sonra, 1948'de Palomar dağındaki gözleme
rüntü işaretleri ile özellikle ses ve görüntünün eşzaman layısıyla da vericinin yayınını, modülasyona (kipleme.
ye) uğratarak elektrik akimina dönüştürür. Verici, temel
olarak yapısında ileri ölçüde vakum bulunan bir katot lambasından oluşur. Bir elektron demeti bu lambadan
geçerek, fluorışıl bir maddeyle kaplanmış bir yüzeye, yani ekrana çarpar.
TEL HARİRİ
251
OW NUD CM
ABD ile ünlü haber hinali CNN ile bir haber programm
Ulkemizde de gösterilen Cosby Ailesi adlı dizinin bir
cekimi.
sahnesinin çekinunden görünüş.
Demet, ekranı soldan sağa ve yukardan aşağı 1/25
saniyede tarar (819 ya da günümüzde standart dalga
olarak kullanılan 625 satır); sonra, hızla ilk hareket nok
tasına döner ve alınan dalganın kiplenmesine (modü lasyonuna) göre şiddetini değiştiren bir izgaradan ge cer.
Siyah bir noktayı, ekrana ulaşan çok az sayıda elek
tron karşılarken, beyaz noktayı çok sayıda elektron
oluşturur. Izgara, söz konusu elektronları sınırlama gö
revini üstlenir ve bu işlevini, antenin yakaladıgı dalga
uyarınca, belirli bir düzen içinde yürütür.
telgraf Kodlu işaretler kullanarak yazılı bildirileri iletmeye ya
rayan haberleşme sisteminin ve bu yolla iletilen yazılı bildirinin ortak adı.
Sayısız deneylerden sonra 1843'te Samuel Mor
se'un, elektriği işaret iletiminde kullanmayı başarmasıy la ve elektromıknatısla çalışan ilk aygıtın patentini alma
sıyla ortaya çıkan telgraf aygıtı, Wheatstone, Hughes ve Raudot'nun çalışmalarıyla geliştirilmiştir.
En yalın telgrat sistemi, iki merkez arasında çekilen
RENKLİ TELEVİZYON
iletken bir hat, bu hattı bir elektrik akımı kaynağına bag
Renkli televizyonun getirdigi sorunlar yakın dönemde
layacak akımı iletme ya da kesmeye yarayan bir iletici
çözümlenmiştir. Her şeyden önce mavi, yeşil ve kırmızı
(maniple) ve bu akımı alan bir alıcıdan oluşur. Mors sis
gibi üç temel rengin çeşitli oranlarda üst üste getirilme siyle, herhangi bir renkli ışık yeniden oluşturulabilir. Öyleyse, renkli bir görüntü elde etmek için mavi, yeşil ve kırmızı üç görüntüyü üst üste getirmenin yeterli ola cağı kabul edilebilir.
Kamerada, yayın için bir tek optik sistem ile üç sinyali
göz tarafından istenen orantıda veren renk tiltreli üç çö zümleyici tüpü kullanılır; bu işarete işıldama sinyaliin denir. Görüntü vericisine uygulanan ışıldama sinyaliy le, siyah-beyaz alıcıda düzgün bir görüntü sağlanır. Es zamanlama ve ses sinyalleri değişmez.
Renk için, 4,43 MHz'lik alt-taşıyıcı bir dalga üstüne,
görüntünün renkliliğini ve doygunluğunu veren iki bü yüklüklü renklendirme işareti çakıştırılır. Üç temel renk söz konusu olduğuna göre, üç ayrı sinyal gereklidir:
teminde, vericide, elle kasıldığında devreyi kapayan bir
maniple, alıcıda da bir elektromiknatis bulunur. Bu muknatis, vericiden gelen akım etkisiyle özel bir düze
neği çeker ve düzeneğin mürekkepli ucu, saat hareketi yönünde dönen bir kağıt şeride dayanır. Verici istas yonda manipleye kısa ya da uzun süre basılmasına, ya ni hattan geçen akımın kısa ya da uzun süreli olmasına göre, mürekkepli uc, kağıda bir nokta ya da bir çizgi çi
zer. Böylece, “Mors altabesi" denilen kodlarla yazılmış bir bildiri metni ortaya çıkar. Baudot tarafından uygulamaya konulan Hughes'un yöntemindeyse, her harf ve sayı simgesine, "moment"
adı verilen beş ikili oge (nokta ve çizgiler) karşılık getiril miş, telgrat işaretleri o günden bu yana değişmemiştir.
Işıldama işareti (Y=K+Y=M toplamı) ile iki renk farkı
Daha önce "noktalar ve çizgiler" diye adlandırılan ikili sistemin iki farklı durumu, elektriksel bakımdan iki olası
sinyali (kırmızı farkı K-Y ve mavi farkı M-Y). Işıldama sinyali eksi iki renk sinyali, yeşili verir. Güçlük, iki fark
moda dönüştürülür: "Anahtar" tarafından elektrik dev
sinyalini aynı 4,43 MHz'lik alt-taşıyıcı dalga üstünde
ciya kumanda eden terminal alıcının çekilip bırakıl
iletmededir. SECAM sisteminde bu iki sinyal birbiri
ardına iletilir; ama, tüp (ekran) üstünde üç rengi de
resinin her açılıp kapanmasına karşılık gelerek, yazı
masının sağladığı yalın akımlı mod; "iki işaret sistemi
nin", akımın bir ya da öteki yönde geçişine karşılık
görmek için, her an üç işareti de kullanmak gerekir. Bu
geldiği çift akımlı mod.
yüzden, eksik olan işareti kaydeden ve geri veren bir belleğe gerek vardır: Bir satırın tarama süresi olan 64/
Telgraf aygıtlarının büyük bir evrim geçirmesinden sonra, telgrat ve telefon sistemlerini birleştiren teleks'ler
saniyelik gecikme satırı. Vericide, Y + kırmızı farkı KF,
birinci satırda, sonra Y + mavi farkı MF ikinci satırda
iletilir. Alicida, birinci satırda, KF tüpe ve gecikme satırına uygulanır. İkinci satırda, tüp üstünde doğrudan
ışıldama işareti Y + MF, artı gecikme satırından gelen
KF bulunur. Üçüncü satırda, doğrudan Y + KF, artı ge cikme satırından gelen MF bulunur ve bu böylece sü
rüp gider. Renklendirme işaretinin verilme ve alınma
sinda, satır işaretleriyle sağlanmış eşrenklilik aç-kapası
gereklidir. (Ayrıca Bk. RADYO VE TELEVİZYON YA YINCILIĞI.)
ortaya çıkmıştır. Teleks hatları, "telem" adı verilen, yazı
makinesine benzer aygıtlarla donatılmıştır. Verici telem klavyesinin tuşlarına basılarak, alıcıdaki teleme bildiri
yazdırılır. Bildiriyi alan abone, hemen aynı yolla yanıt verebilir.
Ayrıca, bir bildiriyi birçok aboneye aynı anda
yazdırma olanağı vardır ve bir abone bir başkasıyla otomatik bağlantı kurabilir.
Tel Hariri: Bk. MARİ.
252
TELL ATLASLARI
Tell Atlasları: Bk. ATLAS DAĞLARI.
ve sıcak su kaynakları bulunması, henüz tam anlamıyla sönmemiş olduğunu ortaya koymaktadır.
Teller, Edward
Tène, La
Macar asıllı ABD'li fizikçi (Budapeşte 1908). Leipzig
İsviçre'de ikinci Demir Devri'nin ikinci evresine (1.6.
Üniversitesi'nde doktora çalışmasını tamamlayıp (1930), Göttingen Universitesi'ndeki araştırmalara katı lan (1931-1933) Edward Teller, Hitler'in iktidara gel mesi üstüne Danimarka ve İngiltere've gidip, 1935'te ABD've yerleşti. Washington (1935), Chicago (1936 1949; 1951-1952), universitelerinde ders verip, ikinci
450-İ.S. I. yy.) adı verilmiş köy. Neuchâtel gölünün ku zey kıyısında yeralan La Tène'de, 1858'den başlanarak
yapılan kazılarda, bir Kelt uygarlığına özgü öğeler, kır
sal bir yerleşme ve çeşitli üsluplardaki mezarlar içeren bir mezarlık ortaya çıkarılmış, ölülerin yakıldığı ya da
mezarlara bol miktarda eşyayla birlikte gömüldüğü an
Dünya Savaşı sırasında Los Alamos laboratuvarında
laşılmıştır. İtalya ve Yunanistan'dan gelme eşyalar içe
alom bombası ilkelerini geliştiren gruba katıldı. 1952'den sonra Kaliforniya Universitesi'nde ders verip,
iki tekerli savaş arabalarına yatırılmıştır. Çıkarılan silah
bir vandan dia hidrojen bombasının hazırlanmasıyla il
lar arasında üçgen biçimli küçük hançerler, oldukça kı
gili denevler vapti.
ren onder mezarlarında (“savaş arabalı mezarlar"), ölü,
sa kılıçlar, mızraklar, kargılar, bıçaklar, ortasında eliko ruyucu metal bir parça bulunan tahta kalkanlar, zırh
tellür
başlıkları, vb. sayılabilir. Silahlar, koşum takımı parçala ni ve mücevherlerde, özgün Kelt süslemelerinin en sık
Periyodik çizelgenin VIA grubunda yer alan kimyasal clement. Simgesi Te, atom sayısı 52, atom ağırlığı 127,61 olan tellür, 449,5 "C'ta eriyen, metal görünüm lū, beyaz renkli bir katıdır (yoğunluğu 6,2). 1782'de F.J.
kullanılan öğeleri arasında girift bezemeler, kıvrımlar, “üç bacaklı" süsleme motifleri, vb. sayılabilir.
M.von Reichenstein tarafından bulunmuştur.Kükürt ve selenyumunkilere benzeyen bileşiklerinin başlıcaları arasında hidrojen tellürür (H.Te), tellur dioksit ya da tel lurõz asit (Te0.), tellürtrioksit ya da tellürat asidi (Teo) tellürik asit (H TO.), vb. sayılabilir. Tellürden çelik ve
bakır alaşımlarının hazırlanmasında, ayrıca cam ve se ramiklerin renklendirilmesinde yararlanılır.
Tel Mardih: Bk. EBLA.
tembelhayvangiller Dişsizler takımından memeli hayvan ailesi. Güney Amerika ve Orta Amerika'da yaşayan tembelhayvan
giller (Bil. a. Bradypodidae) ailesi üyelerinin adlari, çok yavaş hareket etmelerinden kaynaklanır. Ağaçlarda ya
şamaya uyum sağlamışlardır: Ayakları, özellikle de ön
ayakları uzundur; parmaklarındaki kıvrık pençeler, dal
Tenerife: Bk. SANTA CRUZ DE TENERIFE. tenis İki oyuncu ya da iki çift oyuncu arasında, raketlerle vu rulan topu filenin üstünden geçirerek karşı alana gön dermeye dayanan spor. Günümüzdeki biçimiyle XIX.
yy'ın sonunda İngiltere'de doğan tenis, iki kişi (tekler) ya da dört kişi (çiftler) arasında, açık havada ya da salon
larda, çim, sıkıştırılmış toprak ya da sentetik zemin üs tünde oynanır. Kumaşla kaplı kauçuktan yapılan topların çapının 6,35-6,67 cm, ağırlıklarının 56,70-58,47 g, olması ve 2,54 m yükseklikten beton bir zemine düştüklerinde en az 1,34 m en çok 1,47 m sıçramaları gerekir.
Kazanılan ilk vuruş 15 puan, ikincisi 30 puan, üçün cüsü 40 puan getirir; dördüncü sayıysa "oyun" kazan
dırır; taraflar karşılıklı olarak 40 puana ulaşmışlarsa,
“berabere" denip, daha sonra yapılan sayı, yapan
lara tutunup başaşağı sarkmalarını sağlar. Beden sıcak
oyuncu yararına avantaj olarak kabul edilir; avantaji el de eden oyuncu bir sayı daha alırsa oyunu da almış
melilerden ayrılan aile üyeleri, bitkilerle beslendiklerin
olur; avantajda sayıyı karşı oyuncu alırsa, yeniden bera bere olur ve oyun oyunculardan biri arka arkaya iki sayı
lıklarının düşük (24-27 "C) olması bakımından öbür me
den, dişlerinin yüzeyi öğütücü yapıdadır; mideleri de gevişgetirenlerinki gibi birkaç bölmeye ayrılmıştır. Aile nin örnek tipi üç parmaklı tembel hayvanın (Bradypus tridactylus) boyu 60 cm'yi bulur; katası küçük ve yuvar laktır, kulakları grimsi kahverengi postunun içine yarı
yarıya gizlenmiştir. Dallar üstünde dakikada en çok 4
m, yerdeyse dakikada 2 m hızla hareket edebilir. Dişisi 4 ay süren gebelik döneminin sonunda tek yavru doğu
rur ve yavrusunu, emzirme süresince karnına yapışmış
durumda taşır. İki parmaklı tembel hayvanın (Choloe pus didactylus) boyu 70 cm kadar, postu zeytinimsi kurşuni renklidir.
Temeşvar: Bk. TAMIŞVAR. Tendürek dağı
Doğu Anadolu Bölgesi'nde dag. Van gölünün kuzeyin
de yükselen bir yanardağ konisi olan Tendürek dağının
yükseltisi 3 542 m'yi bulur. Yer yer sıcak gazlar çıkması
Bayanlarda gelmis geçmiş en iyi
oyunculardan biri
sayılan Çek isille Martina
Navratilova'nın
1984 Wimbledon tenis turnuvasinda
çekilmiş bir fotografi. Navratilova, leklerde arka arkaya 74 mas kazanarak tenis tarihinde bir rekor
kırmıştır.
TEODOR KASAP
alıncaya kadar sürer. Altı oyunu ilk kazanan oyuncu se. ti, üç seti alan oyuncu da maçı kazanmış olur. Rakipler den her biri beş oyun kazanmışsa, birinin seti alması için oyun sınırlaması olmaksızın, rakibinden iki oyun
253
Tennyson, Alfred, Lord Ingiliz şairi (Somersby, Lincolnshire 1809-Aldworth,
Siirrov 1892). Oniki cocuklu bir anglikan papazının
daha çok kazanması gerekirse de, günümüzde maçla rin aşırı uzamasını önlemek için "tie-break" denen uy gulamaya başvurulur. Bunda iki rakip (ya da iki takım), bir sette altışar oyun kazanmışlarsa belirli sayıdan olu
şan bir oyun daha oynarlar.
Yapıtlarında
1894-1924 yılları arasında Olimpiyat sporları arasın
Victoria dönen
da yer alan, 1988'de yeniden Olimpiyat Oyunları kap samına alınan tenis, FİLT (Uluslararası Tenis Federasyo nu)
tarafından
dünya
ölçeğinde
idealine uygun bir
erdem yoluyla yeniden dogus
örgütlenmiştir.
anlayisini un
1900'den bu yana düzenlenen Davis Kupası, ulusal ta kımların katıldığı en büyük karşılaşmadır. Başlıca tenis turnuvaları arasında Wimbledon (Ingiltere), Flushing Meadows (ABD), Roland-Garros (Fransa) ve Avustralya
Lord Alired
Tennyson'un. 11 11 Maugesson tarafından
şampiyonaları sayılabilir.
vapilnus portresi.
Türkiye'de tenis, XX. yy. başında, Türkiye'de yaşa
(National Portrait Gallery, Londra
yan İngiliz aileierin öncülüğünde başlamış, 1924'te Türkiye Tenis Federasyonu'nun, 1940'tan sonra Anka ra ve İstanbul'da Tenis-Eskrim-Dağcılık Kulüpleri'nin
kurulmasıyla gelişmiştir. Uluslararası yarışmalarda ba şarı gösteren Türk tenisçilerinin başlıcaları arasında Nazmi Bari (1951-1965 arasında Türkiye şampiyonlu ğunu elinde tuttu), Suzan Gürel, Remzi Aydın ve Kemal Ambar sayılabilir.
Tennessee
ABD'nin güneydoğu kesiminde eyalet. Doguda Apalas dağlarından batıda Mississippi irmağına kadar uzanan, kuzeyde Kentucky ve Virginia, doguda Kuzey Carolina, batida Arkansas ve Missouri, güneyde Georgia, Alaba
ma ve Mississippi eyaletleriyle sınırlı olan Tennes see'nin yüzölçümü 109 158 km-, nüfusu 9 877 185,
merkezi Nashville-Davidson'dur. Kışlanılık (daglik ke
dördüncü oğlu olan Lord Alired Tennyson, Cambrid
ge'te Trinity College'da öğrenim görürken ilk şiir Kitabi ni (Poems by Two Brothers (iki Kardeşten Şiirler, 18271)
yayınladı. 1831'de babası ölünce ögrenimini yarını bi rakıp, 1833'te yayınladıgi Poems (Şiirler) adlı iki ciltlik kitabı ağır eleştirilerle harşılaşınca, on yıl süreyle kitap
yayınlamadı. 1872'de
The Delense of Lucknow
(Lucknow Savunması), Ulysse (Odisseus) vb. şiirlerini
kapsayan şiir kitabıyla büyük başarı kazandı. 1850'den
başlayarak saray şairligi vapup, art arda şiir kitapları
Idylls of the King (Kralın idilleri, 1859), Ballads and ot her Poems(Baladlar ve Başka Şiirler, 1880), The Promi se ofMay (Mayıs'ın Vaadi, 1882), vb) ve tiyatro oyunları (Queen Mary Kralice Mary, 1875); Harold, 1876; The Cup (Kadeh, 1881); Becher, 1881, vb.) yayınladı.
simi dışında), yazları çok sıcak ve çok yağışlı bir iklim et kisindeki eyalette, başlıca gelir kaynağı tarım (soyata
tenor
sulyesi, tütün, pamuk, mısır, vb.) ve hayvancılıktır (sığır;
Tiz erkek sesini ve sesi böyle olan erkek şarkıcıyı belir
ünlü Tennessee atlaru ırkı). Zengin yeraltı gelir kaynakla rinin başlıcaları arasında madenkömürü, çinko, tosiat,
bakır, mika, vb. yatakları sayılabilir. Sanayi (kimya sana yisi, besin sanayisi, makine yapımı, ulaşım araçları ye dek parçaları yapımı, dokuma sanayisi, vb.) gün geçtik
çe gelişmektedir. Ormancılık da önemli bir ek gelir kay nagıdır. TARIH
İlk olarak İspanyol gezgini Hernando de Soto'nun ulas tiği(1541) günümüzdeki Tennessee eyaleti toprakların
da, ilk sürekli yerleşmeler ancak 1772'de kuruldu. 1796'da 16. eyalet olarak ABD'ye katılıp,Ayrılık Savaşı sırasında güneyliler satında yeraldı. Savaştan sonra, ye niden Birlik'e alınan ilk güney eyaleti oldu.
Tennessee irmağı ABD'nin doğu kesiminde ırmak. Tennessee eyaletinde
Knoxville yakınında Holston ve French Broad ırmakla rinin birleşmesiyle oluşan Tennessee irmağı, Tennes see, Alabama ve Kentucky eyaletlerinde 1 049 km bo
yunca akıp, sol kıyısından Ohio irmağına karışır. Seller
le beslenen sularının taşkınlara yolaçmasından ötürü, 1933'te oluşturulan federal kuruluş Tennessee Valley
Authority tarafından çığırında düzenlemeler yapılmış, debisini düzenlemek, ulaşıma elverişli duruma getir
mek ve hidroelektrik enerji üretmek amacıyla otuza ya kın baraj kurulmuştur.
ten sözcük. XII. yy'da çoksesli koro müziginde koro nun bölümlerinden biri olarak kullanılan tenor sözü gü, koro seslerinin tenor ve bas cliye ikiye bölünmesin den sonra, günümüzdeki anlamını kazanmıştır.
tenyalar: Bk. ŞERİTLER.
Teodor Kasap Türk gazetecisi ve yazan (Kayseri 1835-İstanbul 1905).
Rum asıllı olan, İstanbul'a gelerek, Kayserili bir Rum
tüccarın yanında çıraklık yapan Teodor Kasap, bir süre
Kuruçeşme Rum okuluna devam etti. Kırım Savaşı sıra
sındaİstanbul'da bulunan bir Fransız subaymın yanında Fransa'ya gidip (1856), Paris'te öğrenimini tamamlaya rak, yurda dönünce bir süre özel Fransızca dersleri ver
di. Diyojen'i çukurarak gazetecilige atılıp (1870), Divo
jen kapatılınca (mgiraklı Tatar'ı (1873), ardından Ha
yali (1873), 1873'te de günlük siyasal gazete İstikbali
(1875) yayınladı. Hayalde yayınlanan ve basında san
sürü eleştiren bir karikatür nedeniyle üç yıl hapis cezasi na çarptırılıp (1877), Hayal ve istikbal'in yerine başka bir gazete çıkarması koşuluyla serbest bırakıldı ve Avru
pa'ya kaçtı. Birkaç yıl sonra dönmesine izin verilerek, Mabeyin kütüphanecisi göreviyle Saray'a alındı.
Teodor Kasap, Türkiye'de ilk mizah gazetesi Diyo
254 TEOLOJİ jen'i çıkarması ve gazeteciliğinin yanı sıra, Türk tiyatro sunun, ortaoyunu gibi yerli kaynaklardan beslenmesi
gerektiğini savunmuş, ayrıca Batı yazarlarının oyunla
anlatılışı, kişilerin ruhsal çözümlenmesi açısından
başarılı olan romanın, yayınlandığı yıllarda değil de, cumhuriyetten sonra dikkati çekmesi, bir dönemin
rindan uyarlamalar yapmıştır: Pinti Hamit (Moliè re'den, 1873), İşkilli Memo (Molière'den, 1874), Para
gerçeklerini yansıtmasındandır.
Meselesi (Alexandre Dumas Fils'den, 1875), Lükresya
Tarihler-Ebubekir Hazım Tepeyran'ın Hatıraları (anı, 1946), Zalimane Bir İdam Hükmü (ani, 1946), Kul
Borciya (Hugo'dan, 1875).
Öbür yapıtları: Eski Şeyler (öykü, 1910), Canlı
teoloji: Bk. TANRIBİLİM.
Çiçekleri-Les Fleurs Degenerees (Türkçe-Fransızca siirler), Sanihat (makaleler). Belgelerle Kurtuluş Sur Vaşi (1982'de basıldı), vb.
Teotihuacan
tepkime: Bk. KİMYASAL TEPKİME.
Meksika'da arkeoloji alanı, Mexico eyaletinin kuzey
doğu kesimindeki kalıntıları geniş bir alana yayılan Teo tihuacan kenti, I.O. IV. yy'da kurularak, egemenliğini El Tajin'den Tikal ve Kaminaljuyu'ya kadar uzanan geniş
bir alana yaymış, en parlak dönemini İ.Ö. III.- İ.Ö. VI. yy'lar arasında yaşamış, VIII. yy'da boşaltılmıştır. 32 km'lik bir alana yayılan kalıntıları arasında Ölüler Yo
ter
Derideki ter bezlerinin salgıladığı berrak, sulu sivi. Beden sıcaklığının normalin üstüne çıkması sonu cunda beyne ulaşan uyarılarla salgılanmaya başla
lu'nu oluşturan eksen boyunca düzenlenmiş birçok pi
nan ter, derinin üstüne fışkırır; buharlaşması, deriyi ve altındaki damarlardan geçen kani serinletir. Çok
ramit ve tapınak (yüksekliği 63 m olan Güneş tapınağı,
sıcak havalarda saatte 4 litre ter atılabilir ve beden
vb.) ile mitolojiden alınma sahnelerden oluşan çok sa yıda duvar resimleri ve alçak kabartmayla süslü saraylar
önemli oranda su, tuz yitirir.
sayılabilir. Pişmiş topraktan doğalcı bir üslupla yapılmış
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası
heykelcikler, sert taştan maskeler ve boyalı seramikten
üç ayaklı silindir biçimi bir vazo, el sanatlarının önemli
ölçüde gelişmiş olduğunu ortaya koyar.
Türk siyasal partisi. Cumhuriyetin ilanından sonra kurulan (17 Kasım 1924) ilk muhalciet partisi olan,
kurucu üyeleri arasında Kāzım Karabekir Paşa (bas.
Tepedelenli Ali Paşa: Bk. ALİ PAŞA, TEPEDELENLÍ.
kan), Dr. Adnan (Adivar), Raut (Orbay) Bey, Ali Fu at (Cebesoy) Paşa, Erzurum Milletvekili Rüştü Paşa, İstanbul Milletvekili İsmail Canbulat, Erzincan Millet vekili Sabit, Izmir Milletvekili Sükrü, Trabzon Millet
tepeli akbaba
vekili Muhtar, Sivas Milletvekili Halis Turgut, Bursa Milletvekili Necati ve Ordu Milletvekili Faik beylerin
Yenidünya akbabasıgiller ailesinden kuş türü. Ame rika'da yaşayan tepeli akbaba (Bil. a. Vultur grynhus), yaşayan en büyük kuştur. Kanat açıklığı 3 m'yi, ağırlığı
yer aldıkları Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, mec liste Halk Firkası'ndan ayrılan 29 milletvekiliyle tem
12 kg'ı bulur. Genellikle dağların yükseltisi 6 000 m'ye kadar olan kesimlerinde yaşar. Sayısı azalmış oldu
ğundan koruma altına alınmıştır.
Tepeyran, Ebubekir Hazım Türk romancısı (Nigde 1854-İstanbul 1947). Nigdeli
Murat Paşa soyundan Bekirzade Hasan Eiendi'nin
sil edildi. Kısa süren muhaleiet çalışmalarından son ra, tüzüğündeki "parli düşünceye ve din inanışına saygılıdır" cümlesinin CHP yöneticileri tarafından kendi partilerinin dinsizlikle suçlanması biçiminde yorumlanması ve Şeyh Sait yaklanmasının patlak vermesi üstüne,
3
Mayıs
1925'te
Bakanlar
Kuru
lu'nun “irticayı körüklediği" kararıyla kapatıldı.
teramisin: Bk. ANTİBİYOTİKLER.
oğlu olan Ebubekir Hazım Tepeyran, çeşitli devlet
görevlerinden sonra, Sivas, Ankara valiliklerinde, is tanbul Şehreminliğinde, Hicaz ve Beyrut valiliklerin de, Şurayı Devlet Mülkiye ve Maarif dairesi reisli
Terazi
ğinde, Bursa valiliğinde bulundu. Mütareke yılların
Güney yarıkürede bir takımyıldızın ve burçlar kuşa
da iki kez dahiliye nazırlığı yapıp, Damat Ferit Paşa hükümeti döneminde, Bursa valisi ve Dahiliye nazi riyken, Kuvayı Milliye'ye yardım ettiği suçlamasıyla
parlak yıldızları, Alta Terazi ve Beta Terazi'dir.
gindaki bir burcun ortak adı. Güneş, Terazi burcun da sonbahar gündönümüne girer. Takımyıldızın en
Divanı Harp'e verildi ve idam cezasına çarptırıldı (1920). Cezası müebbet küreğe çevrilip, Teviik Pa şa sadrazam olunca hükmün Askeri Temyiz Mahke
terbiyum
lu'ya geçti. Ankara hükümeti tarafından önce Sivas,
atom sayısı 65, atom ağırlığı 158,925+ olan terbi
sonra Trabzon valiliklerine getirilip, cumhuriyet dö
yum, çok ender bulunan, gümüşümsü gri renkli bir
neminde üç dönem Niğde milletvekilliği yaptı.
mctaldir. 1843'te C. G. Mosander taralindan bulun muş, ani halde 1905'10 G. Urbain taratindan elde
mesi tarafından bozulması üstüne, gizlice Anado
Ebubekir Hazım Tepeyran, tek romanı Küçük Pa
şa'yla (1910; kısaltılmış ve sadeleştirilmiş basımı,
Lantanitler dizisinden kimyasal element. Simgesi Tb,
edilmiştir. Sanayide henüz kullanılmamaktadır.
1947) edebiyatımızda önemli yer tutar. Küçük Paşa, Nabizade'nin Kara Bibik'inden sonra, köyü ve köy
tere
Salih'in ve annesinin dramı, çevrenin ve olayların
Turpeiller ailesinden biryıllık bitki cinsi. Anayurtları
lüyü edebiyatımıza sokan ikinci romandır. Küçük
TERMOİYONİK YAYIM Asya olan tere (Bil. a. Lepidium) cinsi üyeleri, otsu bitkilerdir.
Büyümeye
bırakılırlarsa keskin
larda yaşayan terliksihayvan (Bil.
255
Paramecium)
kokulu,
cinsi üyeleri, birhücreli hayvanların en karmaşık ya
küçük, beyaz çiçekler açarlar. Cinsin tere (Lepidium
pılılarıdır; boyları 0,15 mm'yi aşmaz. Hızlı yüzer,
sativum), suteresi, vb. türleri ticle halindeyken topla nip yenir ve salatası yapılır.
ağızları ve gırtlaklarıyla çok küçük yiyecek tanecik lerini yutarlar. Üstleri birbiriyle bağlantılı olan ve eş.
güdümlü hareket eden kirpiklerle, kil kesecikleriyle Terentius
kaplıdır. Zehirli olan kıllar, hem zehir fışkırtarak ko
Latin komedi vazarı (Kartaca l.Ö. 185'e d.-? 1Ö.
Türlerin çoğu, ikiye bölünerek üremenin yanı sıra,
159). Çocukluğunda köle olarak Atrika'dan Ro ma'ya götürülen Terentius (tam adı Publius Aler Ter rentius'tur),
efendisi
senatör
Terentius
tarafından
runmayı sağlar, hem de tutunmaya yardım ederler. "birleşme" denilen eşeyli üreme yolunu uygularlar: Cinsel açıdan birbirine uyum gösteren iki terliksi
hayvan bir araya gelip, ağız bölgelerini birbirlerine
azat edildi ve Yunanlı öğretmenlerden sağlam bir
yapıştırırlar; bu bütünleşme sırasında birbirlerine ge
eğitim gördü. Scipio Acmilianus'la dostluk kurup, “yeni komedi" tarzında yazan Menandros, vb. Yu
ta çizgileri boyunca bölünerek, + yeni hayvan olus
nan şairlerini örnek aldı. Bazı oyunları halk taratin
tururlar.
rekli genetik maddeleri aktardıktan sonra ayrılıp, or
dan Plautus'unkiler kadar tutulmadıysa da klasik ya mıştır: Andros Güzeli (Andria, 166), Kaynana (Hecyra, 165), Özü'nün Celladı (Heautontimorume nos,
163), Formio (Phormio,
161), Hadım (Eunuc
hus, 161), Kardeşler (Adelphae, 160).
Tereşkova, Valentina Vladimirovna
termitler Dünyanın her yanında yaşayan
1
zarlar tarafından övüldü. Günümüze altı oyunu kal
200'e yakın türü
bulunan böcek takımı. Türlerinin çoğu canlı ya da
cansız ağaç yiyen, ahşap eşyaya çok büyük zarar veren termitler (Bil. a. Isoptera) takımının türlerin den çoğu toprak yer, topraktaki organik maddeleri
Sovyet kadın kozmonot (Yaroslavl 1937). 1961'de
sindirip, sindiremedikleri çamuru yuvalarının üstüne yogarlar: Taş gibi sert kümbetler oluşturan bu yığın
özel kozmonot programına seçilen Valentina Vladi
ların yüksekliği, Afrika'da ve Güney Amerika'da bir kaç metreyi bulur.
Una gönderilen ilk had l. Wilentia I ladimiron
Tereshow. 10 Haziran 1967
Vostok V 117.11
Termit kolonileri, genellikle bir kral, bir kraliçe, kısır ve kanatsız işçiler ile yavrulardan oluşur; bütün kolonilerde hem
dişilere, hem
erkeklere rastlanır.
Koloninin oluşması, yutulduktan sonra geri çıkarılan besin ve salya aktarımıyla kimyasal olarak düzenle nir; ayrıca kraliçenin dışkıları da koloni üyelerine aktarılarak, kısır olmayan dişilerin üremesi önlenmiş olur.
roningene curark. 7.al iti dakikach፡
Münya çevresinde +8 he doncühlen Miere
mitir
mirovna Tereşkova, uzaya gönderilen ilk kadın ola nk, 16 Haziran 1963'te Vostok Vryla yörüngeye girdi. Aracıyla dünya çevresinde 48 kez dondükten
(uzayda yaklaşık 5 gün kaldı) sonra yere indi.
tereyağı: Bk. KATIYAĞLAR VE SIVIYAĞLAR.
Terkos gölü
termodinamik Sıcaklık ve isi kavramlarıyla ilgili sistemlerin özellik lerini inceleyen fizik dalı. Termodinamikte, bir do nüşüm geçirirken clışardan pozitif ya da negatit Q Isisi ve pozitif ya da negatif W mekanik isi alan bir
madde sistemi incelenir. Sistemin son durumu baş.
langia durumuna özdeşse, dönüşüm "kapalı çev rim" diye, değilse “açık çevrim" diye adlandırılır.
Termodinamik iki ilkeye dayanır: Eşdegerlik ilkesi, Carnot ilkesi.
Eşdegerlik ilkesi. Kapalı çevrim dönüşümünde Q ve W ters işaretlidir. Aralarındaki oran, sistemin ve dönüşümlerin cinsine bağlı olmaksızın değişmezdir. IQ + W - 0 (kalori başına / - 4,185 jul'dur). Açık dönüşüm için, IQ + W miktarı ancak ilk ve son
duruma baglidir.
Marmara Bölgesi'nde göl. Trakya kesiminde, İstan bul kentine 50 km uzaklıkta, Karadeniz kıyısı yakı
ninda yeralan Terkos gölü (Durusu gölü de denir), eski bir koyun alçak bir setle denizden ayrılmasıyla
oluşmuştur; yüzölçümü 25 km"dir; en derin yeri 11
m'yi bulur. Batı kıyısından dökülen Istranca de
resi, vb. derelerle beslendiğinden tatlı olan sulanı, doğu kesimindeki Terkos köyünde 1885'te kurulan tesiste temizlenir ve İstanbul kentinin bir kesiminin
Carnot ilkesi. Bir sistem izotermal (tekdüze bir si
caklıkta isi alışverişi) çevrime uğratılırsa, dışan me
kanik iş veremez. Bir çevrim sırasında sistemin dışa
ni mekanik iş verebilmesi için, dışarıyla olan isi alış
verişinin fariklı sıcaklıklarda yapılması gerekir. En yalın durumda sistem, sıcak kaynaktan isi alacak,
bunun bir bölümünü soğuk kaynağa verecek, ara
daki fark işe dönüşecektir.
Tersinir bir çevrim için, termik motorun verimi
su gereksinmesini karşılar.
yalnızca iki kaynağın sıcaklığına bağlıdır.
terliksihayvan
termoiyonik yayım: Bk. ISILİYONSAL
Kirpikliler sınıfından birhücreli hayvan cinsi. Tatlısu
YAYIM.
256
TERMOKİMYA
termokimya: Bk. ISIL KİMYA.
cio'ya Karşı, 207-212) adlı yapıtında, mezhep sap
termokupl: Bk. ISILÇİFT.
Terzaghi, Karl
kinliklarini tartışmıştır.
Avusturya asıllı ABD'li mühendis (Prag 1883-Winc hester, ABD 1963). Temel toprağının mekanik özel
termometre Sıcaklık ölçmede kullanılan aygıt. En yaygın termo
liklerini incelemekte uzmanlaşan Karl Terzaghi, is tanbul (1916-1926), Boston (1926-1929), Viyana'da
metreler, Galilei tarafından bulunan (1597'den ön ce) sivili termometrelerdir. Alunda haznesi bulunan,
(1930-1938) ders verdi. ABD'ye yerleşip, birçok li
içi kısmen civa ya da alkol dolu bir cam borudan
mühendislik yaptı. Temel toprağının incelenmesini
oluşurlar. Borunun üstünde genellikle yüzdelik de recelendirme
(genellikle
man, havaalanı,
baraj, vb. yapımında danışman
sağlayan aygıtlar yaptı ve deney yöntemleri buldu.
Celsius derecelendirmesi)
işaretleri bulunur. Maksimumlu ve minimumlu ter mometreler'de, borunun içinde civanın itmesiyle sü rüklenen, civa düzeyi düştüğü zaman ulaşmış oldu
Tesla, Nikola
ğu yükseklikte kalan küçük cam bir gösterge bulu
1857-New York 1943). Graz Üniversitesi'ni bitiren
nur. Gazlı termometre, sıcaklıkla az ya da çok eği
Nikola Tesla, Budapeşte'de elektrik mühendisliği yaptı. New York'a yerleşince (1887) alternatör üre
Yugoslav
elektrik mühendisi (Smiljan,
Hırvatistan
len ve bu şekil değişikliğini kaydedici bir iğneye ak taran, içi gaz dolu yassı bir metal borudan oluşur. Gaz, civali manometreye bağlı metalden hazne
ten bir şirket kurdu. Yüksek frekans tekniği ve elek
içindedir. Basıncın değerinden sıcaklık hesaplanır ve
di: Döner alanlı asenkron motoru, çok fazla akım
troteknik alanında birçok önemli buluş gerçekleştir
bu değer Celsius derecesiyle gösterilmek için dü
ları, yıldız montajı, komütatörleri buldu. Karşılıklı in
zeltilir. Duyarlı pratik termometreler'in başlıcaları arasında 180 "C-600 "C arasında kullanılan platin
düklemeyle iki devrenin bağlanmasını tasarladı. Bu düşüncesinden, Hertz dalgalarıyla çalışan ilk sanayi
dirençli termometre, 600 "C-1 100 °C arasında kul
üreteçlerinin yapımında yararlanıldı.
lanılan platin-radyumlu platin isıl çifti, daha yüksek sıcaklıklar için kullanılan monokromatik optik piro metre sayılabilir.
Çok düşük sıcaklıklar, 1 K'e kadar inen sivi helyu
mun doymuş buhar basıncıyla çalışan termometrelerle ölçülür; daha da düşük sıcaklıklar için, paramagnetik
testeregagali Kuzey yarıkürenin hemen her yanında yaşayan ör dek cinsi. Adları ince-uzun, uca doğru sivrileşen ga galarinin alt ve üst kenarlarında testere dişine ben
maddelerin magnetik miknatıslanmalarından, vb. ya
zeyen dişler sıralanmasından kaynaklanan testerega
rarlanılır.
gali (Bil. a. Mergus) cinsi üyeleri genellikle tatlısular
da yaşar, yılanbalığı, kurbağa ve balıklarla beslenir. Terör Dönemi: Bk. FRANSIZ DEVRİMİ. Testeregagali cinsi üvelerinden, kızılgerdanl testeregagali
terörizm Bireylerin ya da örgütlerin şiddete dayanan siyasal eylemi. Cinayet, rehine alma, patlayıcı yerleştirme,
soygun, sabotaj, uçak kaçırma, vb. çeşitli biçimler
de uygulanan terörizme karşı, vrupa Konse Dış
işleri Bakanları yetkilileri 10 Kasım 1976'da teröriz min önlenmesi konusunda bir Avrupa Konvansiyo
nu kabul etmişlerdir. Buna göre, özellikle hava kor sanlığı, diplomatlara karşı girişilen saldırılar, rehin al ma eylemleri ya da genel olarak insan yaşamına ve
özgürlüğüne karşı girişilen şiddet olayları adi suç sa
yılmış, suçluların geri verilmesi kararlaştırılmış, bazı durumlarda konunun, suçu işleyenin ya da işleyen
lerin bulunduğu ülkenin adli makamları tarafından ele alınabileceği karara bağlanmıştır. Tertullianus
Latin yazarı ve dinbilimcisi (Kartaca 155'e d.-ay.y.
220'ye d.). Hıristiyan Latin edebiyatının kurucusu sayılan Tertullianus'un yaşamı konusunda, bir yüz başının oğlu olduğu, Roma'da öğrenim gördüğü, hi ristiyanlığı kabul ettiği (195'e d.) ve elli yaşına dog.
ru rahip olduğu dışında bir şey bilinmez. Hem çok tanrıcılığın eleştirisini yapan (Ad Nationas, 197), hem de hıristiyan inancını savunan (Apologeticum, 197) kitaplar yazmış, Adversum Marcionem (Mar
türünün erkegi.
TEXAS
testosteron: Bk. CİNSEL HORMONLAR.
257
okullarda tarih dersleri veren Selanikli Tevtik, Fran
siz yazarlarından çeviriler yaptı. Çeşitli konularda
kitaplar (Musavver Hindistan Seyahatnamesi, 1900; vb.) ve Bir Kelime... Müthis Felaket (1909) adlı bir
teşhis Karşılaşılan hastalığı belirlemeyi ve adını koymayı sağlayan işlemler bütünü. Hastalıkların teşhisinde (tanı da denir) kullanılan araçlar, temel bilimlerdeki
(fizik, biyokimya, hücrebilim, vb.) buluşlardan ya
rarlanılması sayesinde XX. yy'da büyük ölçüde ge
lişmiş olmakla birlikte, beden muayenesinin sağladı
ği veriler vazgeçilmezliğini korumaktadır. Titiz bir
sorgulama da, hastanın ailesinin ya da kendisinin geçmişindeki hastalıkla ilgili olabilecek durumları öğrenmeyi ve hastalığın geçmişle bağlantısını aydın latmayı sağlar.
Hekimin yalnızca duyularıyla -görme (gözle mua yene), dokunma (elle muayene), dinleme (parmakla vurarak ve aletle dinleme), hatta koku alma- ger
çekleştirdiği beden muayenesi, her zaman, çok de ğerli bilgiler verir; çoğunlukla kesin bir yönelim sag lar; bazen de kesin teşhisin anahtarını ortaya koyar.
tiyatro oyunu yazdı.
Tevfik Fikret
Türk şairi (İstanbul 1867-ay.y. 1915). Mutasarnıf Hü seyin Efendi'nin oğlu olan Tevfik Fikret (asıl adı Mehmet Tevfik tir), Aksaray Valide Rüştiyesi'nde
başladığı öğrenimini, Galatasaray Lisesi'nde birinci
likle tamamladı (1888). Hariciye Nezareti istişare
Odası'na girip, bir süre sonra ayrılarak, Gedikpaşa Ticaret Mektebi'nde yazı ve Fransızca, Galatasa
ray'ın
ilkokul
bölümünde
Türkçe
öğretmenliği
(1892) yaptı. Bütçe açığını kapatmak için memur aylıklarından kesinti yapılınca istifa edip (1895), Ser vet-i Fünun dergisinin yönetimini üstlendi (1896). Bir yandan da Robert Kolej'de Türkçe öğretmenligi
yapıp, derginin sahibi Ahmet İhsan'la çalışınca "Aşi
yan" adını verdiği evine çekildi (1901) ve baskı yö
Böyle olmadığı durumlarda (ya da beden mua
netimini eleştiren şiirlerini yazdı. Meşrutiyet'in ila
yenesiyle varılan teşhisi doğrulamak amacıyla) ka nin, idrarın, beden salgılarının, alınan hücre ya da dokuların (biyopsi) incelenmesine dayanan ek labo ratuvar incelemelerine, röntgene ve elektriksel araş tırmalara (kalp elektrosu, beyin elektrosu, vb.), en
nindan (1908) sonra, Hüseyin Cahit'le Tanin gaze
doskopiye, katerizasyona (sonda uygulama), radyo
(1910) ve Robert Kolej'deki öğretmenliği dışında,
aktif izotoplarla yapılan incelemelere (gamagrafi,
tesini çıkarıp, gazetenin ittihat ve Terakki'yi tutması üstüne kısa süre sonra ayrıldı. Galatasaray Lisesi'nin
müdürlüğüne getirildiyse de (1909) Maarif nazını
Emrullah Efendi'yle görüş ayrılığına düşünce ayrıldı ölümüne kadar başka görev almadı. Mezan, Istan
dokuların tuttuğu radyoaktif madde miktarının sap tanması, vb.) başvurulur. Böylece, bir hastalığın,
bul Rumelihisarı'nda, günümüzde müze olan evi
varlığını doğrulayan teşhisi, benzer hastalıklardan ayırılmasına dayanan ayırıcı teşhisi ve ortaya çıkma
Biçim ve özde Türk şiirine getirdiği yeniliklerle döneminin en büyük şairlerinden sayılan Tevfik Fik
teşhisi belirlenmiş olur.
ret, Serveti Fünun hareketinin öncüsü olduğu gibi, batılılaşmayı savunmuş bir düşünce savaşçısıdır. İlk
sına yol açan neden ve koşullarla ilgili nedensel Birçok hastalıkta erken teşhis, etkili tedavinin
vazgeçilmez koşulu olduğundan, ciddi hastalıkları (verem, kanser, kalp-damar hastalıkları, vb.) başlan
gıçta teşhis etmek, bu hastalıklara yol açabilecek etmenleri (gizli şeker hastalığı, kan yağları yüksekli gi, alkol ve tütün kullanımı, vb.) ortaya koymak ve çare bulmak amacıyla, tek tek kişilere ya da toplu
luklara uygulanan sistemli muayenelere (çekap) yö nelme, gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır. tetanos
Çogunlukla toprakta bulunan Clostridium tetani adlı bakterinin yol açtığı enfeksiyon hastalığı. Son dere ce dirençli olduklarından uzun süre toprakta kalabi
len Clostridium tetani bakterisi sporları, bir yara içi
ne girince toksin salgılamaya başlarlar; sinirler bo yunca beyin merkezlerine kadar çıkan toksin, ağrılı kramplara ve vakit geçirmeden tetanos serumu ve rilmezse, genellikle havasızlıktan boğulma, yutma güçlüğü, vb.
Aşiyan'dadır.
şiirlerinde karamsar bir dünya görüşüyle bireysel duygulanımlarını dile getirmiş, sonra yoksullara, ezi lenlere karşı acima duygularıyla yaklaştığı toplumsal konulu şiirlerini, Sis'ten başlayarak yönetimin, düze
nin eleştirildiği, kurtuluşun gençlerden, Batı'nın bi lim ve tekniğinden beklendiği bir düşünce şiiri izle
miş, haksızlıklara karşı çıkan, direnen, özgürlūk iste yen bir kavga şiiri geliştirmiştir. Biçimdeyse, ilk şiir
lerinden başlayarak, anlamın beyitte tamamlanması anlayışını bütünüyle kırmış ve dizeden yola çıkarak, anlamı şiirin bütününe yaymıştır. Divan şiirindeki müstezat biçimini değişik kullanışlarla serbest şiire yaklaştırmış, şiirsel uyumu bozmadan düzyazıya ya
kın bir söyleyişe ulaşmıştır. Ama dilde Osmanlıca'ya bağlı oluşu, şiirlerinin yazdığı biçimiyle yaşarlığını
sürdürmesini engellemiş, yakın dönemde, yapıtları günümüz Türkçe'sine uyarlanmıştır. Başlıca yapıtları: Rübab-ı Şikeste (1900),
Ha
luk'un Defteri (1911). Şermin (çocuklar için şiirler, 1914), Son Şiirleri (1958'de basıldı).
nedenlerle ölüme yol açar. Aşılama,
hastalıktan korunmayı sağlar.
tetrasiklinler: Bk. ANTİBİYOTİKLER.
Tevfik Paşa: Bk. AHMET TEVFİK PAŞA. Tevrat: Bk. KUTSAL KİTAP.
tetrot: Bk. ELEKTRON TÜPÜ. Texas
Tevfik, Selanikli
ABD'nin güney kesiminde eyalet. ABD'nin Alaska
Türk yazarı (Selanik 1860-Viyana 1910). Çeşitli
denir) yüzölçümü 695674 km-, nüfusu 16 986 510,
dışında en büyük eyaleti olan Texas'ın (Teksas da
258
TEZGEN
merkezi Austin, en büyük kenti Houston'dur.
Doğuda Mississippi körfezini çevreleyen alüvyon ovalarına bağlı topraklar üstünde, batıdaysa, Kayalık
Dağlar'ın eteğinde yeralan ve Büyük Ovalar'ın gü neyball_ucunu oluşturan yaylalar üstünde yayılan
Tezonar, Haluk Türk seramikçisi ve heykelcisi (Çorlu 1942). İstanbul
Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nu bitiren (1965) Haluk Tezonar, aynı okulda asistanlık ve öğ
eyalette, iklim bakımında yağışlı doğu kesimi (Dal las'ta yaklaşık 900 mm, Houston'da 1 m'yi aşkın ortalama yağış) ile kurak batı kesimi (El Paso'da 200 mm yağış) arasında, büyük karşıtlık gözlenir:
retim üyeliği yaptı. Seramik çalışmalarının yanı sıra heykel sanatıyla da ilgilenip, yurt içi ve yurt dışında
Bitki örtüsünde de aynı karşıtlık görülür ve batıdan
amaç alan bir anlayış uyguladı. Başlıca yapıtları: Yalova Atatürk Anıtı (1971), Po
doğuya ilerlendikçe, bozkırlar ve çayırlardan, meşe
birçok sergiye katıldı; yarışmalarda birincilik ödülleri aldi. Yapıtlarında insanın iç dünyasını da yansıtmayı
ve çam ormanlarına geçilir. Sulama sayesinde alanı
latlı Sakarya Şehitleri Özgürlük Aniti (1972), Keşan
önemli ölçüde genişlemiş (yaklaşık 3 000 hektar) olan tarımda, pamuk, soya, yerfıstığı, pirinç, vb. ye tiştirilir. Hayvancılık (15 milyon baştan çok sığır 3,5 milyona yakın koyun) önemli ölçüde gelişmiştir. Ye raltı gelir kaynakları bakımından zengin (büyük pet
Atatürk Devrimleri Aniti (1982), vb.
rol, doğal gaz ve maden kömürü yatakları, vb.) olan eyalette, özellikle Dallas ve Houston kentlerin
Thackeray, William Makepeace İngiliz yazarı (Kalküta 1811-Londra 1863). Ingilte re'de öğrenim görüp, gazetecilik ve karikatürcülük
de sanayi büyük ölçüde gelişmiştir: Kimya sanayisi,
Victoria dönemi Ingiliz yazarlarının
tarım ürünlerinin işlenmesine yönelik besin sanayisi, uçak yapımı, elektronik aygıtlar yapımı, metalürji,
en ünlülerinden
vb.
William
TARIH
Makepeace Thackeray'in Samuel Laurence
Eski bir İspanyol sömürgesi olan Texas, 1821'den sonra Meksika Cumhuriyeti'nin eyaletlerinden birini
tarafından
oluşturdu. 1836'da ayaklanıp, fiilen bağımsız bir cumhuriyete dönüşerek (Texas Cumhuriyeti),
yapılmış portresi. Thackeray, ingiliz
1845'te 28. eyalet olarak ABD'ye katıldı. ABD Meksika arasındaki savaştan (1846-1848) sonra, Hi
toplumunun,,
dalgo Antlaşması'yla (2 Şubat 1848) Meksika tara
ikiyüzlülüklerini, gülünçlüklerini
findan kesin olarak ABD'ye bırakıldı.
eleştirmesiyle un salmıştır.
te_gen: Bk. KATALİZÖR. tezhip Boya ve altın yaldızla, elyazması kitap sayfalarını ve hat sanatı ürünlerinin kenarlarını süsleme sanatı. İlk olarak Mısır'da 1.Ö. III. binyıla doğru ortaya
çıkan tezhip, Mısırlılardan eski Yunanlılara geçmiş,
Ortaçağ'da bu Eskiçağ geleneğini, Bizans sürdür
müştür. Ama tezhip sanatı, özellikle İslâm dünya sında, elyazması Kur'an sayfalarını süsleme biçimin de geliştirilmiş, Selçuklular ve Osmanlılar dönemin de gerçek bir kusursuzluğa eriştirilerek, XVI. yy'da
en güzel örnekleri verilmiştir (XVI. yy. tezhipçiliği Kara Mehmet'in (Kara Memi) yapıtlarıyla simgelenir). Osmanlılarda “müzehhip" adı verilen tezhip sa
natçıları, daha çok sarayda çalışır, padişah ferman
yapan William Makepeace Thackeray, Vanity Fair (Övünmeler Kitabı, 1847-1848) adlı romanıyla bū yük başarı kazandı. Romanlarında (The History of
Pendennis (Pendennis'in Öyküsü, 1848-1850); vb.),
tarihsel öykülerinde (The History of Henry Esmond (Henry Esmond'un Öyküsü, 1852); vb.) ve konfe
ranslarında (The English Humourists of the Eighte
enth Century (XVIII. yy. Ingiliz Mizahçıları, 1853]), İngiliz toplumunun ikiyüzlülüklerini ve gülünçlükleri ni eleştirdi
Thales Eski Yunan filozofu, geometricisi, astronomu ve fi zikçisi (Milet İ.Ö. 625'e d.-? 1.Ö. 547'ye d.). Kis men ticari amaçla yaptığı Mısır gezilerinde Doğu
larını, yabancı hükümdarlara giden mektupları, hat
matematiğini ve astronomisini öğrenen Thales, loni ali fizyologlar okulunu kurarak, evrendeki bütün
dıkları gereçler, kendi yapımları olan toprakboyalar,
öğelerin sudan türediğini ileri sürdü. Güneş tutul
zamkıyla karıştırılır, uzun süre parmakla ezilerek
rinden yola çıkarak, kuramsal bir bilimin ana çizgi
resine tek kıllı samur fırçalarla sürülürdü. Sonra,
soktu. Ters açıların eşit oldukları tanımlamasını geti
tatların düzenledikleri levhaları süslerlerdi. Kullan varak altın ve samur firçalardı. Varak altın, arap
malarının açıklamasını yaptı. Deneysel Doğu bilgile
yaldız boya haline getirilir ve çiçek motiflerinin çev
lerini belirledi. Yunan dünyasına geometri bilimini
"mühre" adı verilen ve deniz böceklerinin kabu
ğundan yapılan parlatıcı, bu motiflere sürülerek, al tin yaldız parlatılırdı. Bu doğal boya ve yaldız uygu
laması öyle ileri bir teknik düzeye ulaşmıştı ki, ara
dan yüzyıllar geçmesine karşın, tezhiplerin renkle rinde en küçük bir bozulma ve solma olmuyordu.
Elyazması kitapların yerini basma kitapların alma
rip, adının verildiği teoremi (bir üçgende bir kenar
ortasından geçen bir doğru, yalnızca üçüncü kena
rin ortasından geçerse, ikinci kenar taşıyıcısına para
lel olur) ortaya koydu. Başlıca katkıları, matematik
bilimlerinin mantıksal dayanağını anlaması ve evreni tüm olarak açıklama denemesi oldu.
sıyla, tezhip sanau yavaş yavaş gerilemiş, deri üstü
Thames irmağı
ortadan kalkmıştır.
Ingiltere'nin güney kesiminde irmak. Gloucestershi
ne aynı teknikle yapılan süslemelerse, bütünüyle
THEODORICHT re'de Cotswold tepelerinde doğan Thames irmağı,
259
de ve AT Parlamentosu seçiminde partisinin yenilg -
doğuya doğru akarak, Londra'dan geçip, bir haliçle
ye uğraması üstüne, kabinesinden 21 bakanı degis
uzunluğu da 90 km'dir. 1982'de yapımına başla
feze gemiler ve uçaklar gönderdi. Kasım 1990'daki
Kuzey denizine dökülür. Kaynağından Londra köp rüsüne kadar uzunluğu 248 km, oradan açık denize
tirdi. 1990'da Irak'ın Kuveyt'i isgaliyle patlak veren
Körfez Savaşı'nda, ABD'nin yanında yeralarak, kör.
doğu banliyosü) açılabilen hareketli barajı sayesin
Muhafazakar Parti Kongresi'nde, yeniden başkanlığa seçilmesi için gerekli çoğunluğu sağlayamayınca,
de, gelgitlerden etkilenerek taşması önlenmiştir.
başbakanlıktan da çekildi.
Thant, U
Thebai (Mısır): ek. TEB.
nan, 1984'te hizmete giren Woolwich (Londra'nın
Birmanyalı
siyasetçi
(Pantanau
1909-New
York
1974). İstihbarat bakanlığı yapan U Thant, 1957'de
Birleşmiş Milletler'de Birmanya temsilciliğine atandı. Birleşmiş Milletler genel sekreterliğine getirilip (Ka
sım 1961), Vietnam Savaşı şiddetlenince görevinin
Thebai (Yunanistan)
Yunanistan'da Eskiçag kenti. Boiotia'da, günümüz
deki Thebai kasabasının yerinde bulunan, efsaneve
uzatılmasına karşı çıktıysa da, beş yıl için yeniden seçildi (2 Aralık 1966). Kongo (1961 ve 1967), Kü
göre Fenikeli Kadmos tarafından kurulan Thebai,
1965 ve 1967), Keşmir ve Rodezya (1965), Ortado
değiştirip, Epaminondas'ın Isparta ordusunu Leuke
ba (Ekim 1962), Yeni Gine (1962), Kıbris (1963,
ğu (Haziran 1967) anlaşmazlıklari sırasında arabulu
culuk görevini başarıyla yürüttü; Vietnam Sava şı'nda, savaşan taraflara yaptığı barış önerilerinde
(1966 ve 1967), Kuzey Vietnam'ın bombalanmasına son verilmesini ilk koşul olarak öne sürdü. Mayıs
1971'de, ABD, SSCB, İngiltere, Fransa ve Çin Halk
Cumhuriyeti'ne dünya barışının korunması ve silah sızlanma konularının görüşüleceği bir zirve konfe ransı çağrısında bulundu. Görev süresi dolunca, ge nel sekreterlikten ayrıldı (1 Ocak 1971).
Med Savaşları sırasında Perslerle ittifak yaptı. İki güçlü rakibi Atina ile Isparta arasında birçok kez el
ra'da yok etmesinden (1.0. 371) sonra, Arkadhia
Birliği'nin merkezi oldu. Epaminondas'ın Mantineia
zaferini kazandıktan sonra ölmesi (İ.Ö. 362) üstüne
bölgedeki egemenliğini yitirip, Büyük İskender tara findan alındı ve yerle bir edildi (1.6. 336). Kassan dros'un buyruğuyla yeniden yapıldıysa (1.0. 316) da, eski önemine bir daha kavuşamadı.
Themistokles Atinalı devlet adamı (Atina 1.Ö.
Thatcher, Margaret Ingiliz kadın siyasetçi (Grantham 1925). Muhafaza kar Parti'den milletvekilliğine seçilen (1959) Marga
ret Thatcher, 1970-1974 arasında Eğitim ve Bilimsel
528'e d.-Manisa
1.Ö. 462'ye d.). Arkhonluğa seçilen (İ.Ö. 493) The mistokles, Marathon Savaşı'nda başkomutanlık yaptı
(İ.Ö. 490). Pire limanını düzenletip, Alina filosunu
yeniden örgütleyerek, Salamis Deniz Savaşı'nın ka
zanılmasıyla (1.0. 486) Atina'yı Pers tehlikesinden
na seçilip, Mayıs 1979 seçimlerinden sonra başba
kurtardı. Yunanistan davasına ihanet eden adalıları cezalandırmak için seferler düzenlemesi hoşnutsuz
siyasetini, işsizliğin büyük ölçüde artması pahasına
luk yaratınca, anlaşamadığı Kimon'un kışkırtmaları nin da etkisiyle Atina'dan sürgün edildi ve Artak
Işler bakanlığı yaptı. Şubat 1975'te parti başkanlığı kanlığa getirilerek, enflasyonu düşürmeye yönelik
uyguladı; pek çok devlet kuruluşunu özelleştirdi.
serkses'e sığındı.
Arjantin'le Falkland çatışmasındaki kararlı tutumuyla
kamuoyunun önemli bir bölümünü kazanıp, partisi nin 1983 seçimlerindeki büyük başarısı üstüne yeni
den başbakanlığa atandı. İRA'nın Muhafazakar Parti
Kongresi sırasında düzenlediği bir suikasttan kurtu
lup, madenciler grevini sert bir tutumla çözüme bağladıktan sonra, Haziran 1987'de erken genel se
çimlere giderek, Avam Kamarası'nda yeniden ço ğunluğu sağladı. Haziran 1989'daki yerel seçimler Ingiliz kadın siyasetçi Margaret Thatcher, Mayıs 1979 seçimleri
Thénard, Louis Jacques, Baron Fransız kimyacısı (La Louptière 1777-Paris 1857). Vauquelin'in laboratuvarında çalışan Baron Louis Jacques Thénard, Vauquelin'in ölümünden sonra Collège de France'ta onun yerine ders verdi. Me talleri sınıflandırıp, oksijenli suyu (1818) ve Guy
Lussac'la birlikte boru buldu. Baronluğa yükseltilip. 1827-1832 arasında milletvekilliği. 1845-1852 ara
sında Paris Universitesi şansölyeliği (rektor) yaptı. Theodora
öncesinde, halkı
Bizans imparatoriçesi (İstanbul
selamlarken. Bu
548). Iustinianos'un metresi olan Theodora, bir süre
seçimlerin ardından başbakanlığa
VI. yy. başi-ay.y.
sonra evlendiği lustinianos'u, tahta çıkmasından
getirilen Thatcher,
(527) sonra önemli ölçüde etkiledi. 532 de lustinia nos'un İstanbul'da kalıp, Nika Ayaklanması'nı (532)
seçimlerinden sonra
bastırmasında büyük rol oynadı.
1983 ve 1987
da görevini sürdürerek, 150 yılı
aşkın süredir
Ingiltere'de art arda üç seçim kazanan ilk başbakan olmuştur.
Theodorich I Ostrogotlar kralı (Pannonia 454'e d.-Ravenna 526). Zenon'un Doğu Roma imparatoru olmasına yardım
eden (476) Theodorich I, Gotların yarattığı karışıklık
260
THEODOSIOS II
imparatoru rahatsız edince,
Italya'yı Odoaker'in
elinden almakla görevlendirildi (488). Beş yıl süren
savaştan sonra Odoaker'i yenip, öldürterek, Ostro gotlar tarafından kral ilan edildi (493). Halkını Ku zey Italya'ya yerleştirip, bütün çevreyi egemenliği altına aldıktan sonra, imparatorluk kurumlarını ya
şatmaya çalışarak, Romali görevlileri ve aydın sena törleri çevresine topladı. Roma, Ravenna ve Vero na'yı anıtlarla süsletti.
Dış siyasette, kızlarıyla evlendirerek kendine bağ ladığı çevredeki Germen prensleri arasında bir den ge kurmayı ve İtalya'yı savunmayı amaç alip, Alaric
Theophrastos Yunan bilgini ve filozofu (Midilli adası İ.Ö. 372'ye d.-Atina 1.6. 287). Atina'da felsefe öğrenimi görme.
ye giden Theophrastos, İ.Ö. 347'ye kadar Efla tun'un, daha sonra da Aristoteles'in derslerini izledi. Aristoteles'in tanrılara saygısızlıkla suçlanarak Khal kis'e kaçarken, kitaplığını ve okulunun yönetimini ona bırakması üstüne, okulu otuzbeş yıl süreyle yö
netti ve ikiyüzü aşkın kitap yazdı. Bunlardan yalnız ca ikisi, oldukça eksiksiz biçimde günümüze kal
mıştır: Bitkiler Üstüne Araştırmalar, Bitkilerin Ne.
ll'nin Clovis'e yenilmesi (507) üstüne, yeni kralı ko ruyuculuğu altına aldı. 524'e kadar Doğu Roma'yla
denleri.
iyi ilişkileri sürdürüp, o tarihte senatörler ile impara
Theravada buddhacılığı: Bk. HİNDİSTAN
tor lustinnianos | arasındaki ilişkilerden kuşkulana rak, iki senatörü öldürttü (524). Ölümünden sonra im
(DİN).
paratorluğu fazla yaşamadı.
Thibault, Anatole France: Bk. FRANCE,
Theodosios 11
ANATOLE.
Doğu Roma imparatoru (? 401-? 450). Arcadius'un oğlu olan Theodosios II, 408'de Doğu Roma tahti na çıkıp, yönetimi 414'e kadar Anthemius'un, sonra da kızkardeşi Pulkheria'nın (414-416) ellerine bırak
ti. Başkenti savunmak için 6 km uzunluğunda yeni surlar yapurip, bir üniversite kurdurdu ve adını taşı yan yasaları hazırlattı. Pers tehlikesini başarılı bir se ferle ortadan kaldırıp (421), “Yüzyıl barışı"nı imzala
Thiers, Adolphe Fransız siyasetçisi ve devlet adamı (Marsilya 1797 Saint-Germain-en Laye 1877). Avukatlık ve gazete
di (ama barış 441'de bozuldu). Aydın, sanatsever, dindar bir kral olduğundan barışı korumak için her yola başvurdu: Attila'ya elçiler göndererek, vergi
ödemeyi kabul etti (447).
Fransız devlet
adamı Adolphe Thiers, Şubat
Theodosius I Flavius
1821'de hükümet
baskanlığına
Roma imparatoru (Cauca, Galicia 347'ye d.-Milano
gelinlip
395). General Flavius Theodosius'un oğlu olan Theodosius | Flavius (Būyük Theodosius da denir),
Prusyahlarla bans imzalamış ve Paris
babasının idamından (376) sonra İspanya'ya çekilip,
Komunu'nun silahla bastinimasi
379'da Gratianus tarafından augustus ilan edildi ve
Doğu'nun yönetimiyle görevlendirildi. Önce Sela nik'e, sonra İstanbul'a (380) yerleşip, Gratianus'u öldürmüş ve imparator Valentinianus Il'yi Italya'dan
(1871) buyrugunu
kovmuş olan Maximus'u Aquileia'da tutsak alarak
Cumhurbaşkanligi
öldürttü
(388).
Sonra,
Valentinianus
Il'yi
ortadan
kaldıran Arbogast'ın imparator ilan e!miş olduğu Eugenius'un da savaş sırasında ölmesiyle (394), Ro
ma Imparatorluğu'nun tümünde egemenlik süren son hükümdar oldu. Milano'da hastalanıp, Doğu Roma'nın yönetimini Rufinus'un naipliğinde büyük oğlu Arcadius'a, Batı Roma'nın yönetimini de Stilic
ho'nun naipliğinde küçük oğlu Honorius'a bıraktik tan sonra öldü.
apmıştır.
cilik yapan Adolphe Thiers, Histoire de la Revoluti on (Devrim'in Tarihi, 1823-1827) adlı yapıtıyla ün
saldı. Kurduğu Le National gazetesi aracılığıyla
1830 Devrimi'nin başlatılmasında rol oynayıp, mil letvekilliği (1830), Maliye bakanlığı (1830-31), İçişle
ri bakanlığı (1832-33, 1834-36) yaptı. 1836-1840
arasında hükümet başkanlığında bulunup, özellikle
lefete geçince, ortanın solunun önderi olarak Gui şairi ( rukusai 1.Ö. 300'e d.-? 1.Ő. Yaşamı onusuda çok fazla şey bi
linmeyen Theokritos un V.Ö. 275'te İskenderiye'ye geçerek, Ptolemaios'un ve Philaladolphos'un saray çevresinde yeraldığı, tahun värisini alaya aldığı için
öldürtüldüğü sanılmaktadır. Sonradan idiller adı al tinda toplanan, gelişmiş bir uygarlıkta “doğal yaşa
ma" olan özlemini dile getirdiği, biçim ve konu açı
sindan çeşitli (epigramlar, diyaloglu mimler, ilahiler,
vb.) şiirleriyle, Theokritos, pastoral şiirin yaratıcısı sa yılmaktadır.
1871-1873 arasinda
Ingiltere'ye karşı bir saygınlık siyaseti izledi. Muha
Theokritos Eski Yunan 250'ye d.).
vermis
zot yönetimine muhalefet edip, İkinci Cumhuriyet
döneminde Muhafazakar Parti'nin önderliğini üst lendi. 1831 hükümet darbesiyle siyasetten uzaklaştı
rilinca, Histoire du Consulat et de l'Empire (Konsül
lüğün ve İmparatorluğun Tarihi, 1845-1862) adlı ya
pitini tamamlayıp, 1863'te ve 1869'da yeniden mil letvekillige seçilerek, 1870 Fransız-Alman Savaşı'na karşı çıktı. Şubat 1871'de Ulusal Meclis tarafından
hükümet başkanlığına getirilip, Ağustos 1871'de cumhurbaşkanlığına seçilerek, Fransız-Alman Sava şı'na son verirken (Frankfurt Antlaşması, 1871 Mayi si), bir yandan da Paris Komünü'nü şiddetle bastir
THOREAU, HENRY DAVİD 261 Modern lizigin
dı. 1873'te işgal birliklerinin Fransız topraklarından
onculerinden Sir
bütünüyle çekilmelerini sağladıysa da, gün geçtikçe
Joseph John
daha tutucu bir cumhuriyetçi siyaset izlemesi sonu
Thomson, 1895 le
cunda, meslisteki monarşi yanlıları ve din adamlarının
elektronu bularak
tepkisi karşısında istifa etmek zorunda kaldı (1873).
varolan alom Yopisi
kuramlında bir
Thieu, Nguyen Van: Bk. NGUYEN VAN
devrim
THIEU.
gerçekleştirmis, 1106 da Nobel Fizik Odulu'nu
Thomas Becket, Aziz
almıştır.
Ingiliz din adamı (Londra 1118-Canterbury 1170).
Paris ve Bologna üniversitelerinde tanrıbilim öğreni mi gören Aziz Thomas Becket (ya da Beckett), 1154'te Canterbury başdiyakosluğuna getirildi. 1155'te İngiltere şansölyeliğine atanıp, Kral Henry
li'yle yakın dostluk kurarak, 1162'de Canterbury
başpiskoposu oldu. Bir süre sonra krala karşı kilise nin çıkarlarını savunmaya girişip, 1164'te kilisenin yargi sistemini krallık yargı sistemine bağlı kılan Cla rendon yasasına şiddetle karşı çıkması üstüne, Fran
sa'ya sürgüne gitmek zorunda kaldı ve oradan
Henry II ile yandaşlarını aforoz etti. Bunun üstüne kral tarafından yeniden başpiskoposluk önerilip, 1170'te İngiltere'ye döndüyse de, birkaç ay sonra
kralın şövalyeleri tarafından katedralinde öldürüldü. Thomas More, Aziz
Ingiliz devlet adamı ve hümanisti (Londra 1478
ay.y. 1535). Hukuk öğrenimi gören Aziz Thomas
1856-Cambridge 1940). Cambridge'de Trinity Col
lege'da öğrenim gören Sir Joseph John Thomson, Cavendish Laboratuvarı'nda deneysel fizik profesör
lüğüne atandı (1884). İlk çalışmalannda kütle ile
enerjinin ilişkilerini inceleyerek, Einstein'ın yirmibes yıl sonra geliştireceği ilk verileri ortaya koyup, 1890-1897 arasında, Crooks'un bulmuş olduğu ka
tot işınlarını inceledi (1895'te elektronu buldu). Crooks'un tüpünün boşluğunu geliştirerek, doğalanı çeşitli tartışmalara yolaçan bu işinların elektrostatik bir sapınca uğradıklarını, dolayısıyla Jean Perrin'in de göstermiş olduğu gibi, negatii elektrik yüklü ol
duklarını kanıtladi (bu çalışmaları sırasında katot
işınlı osilografi buldu). Elektrik yükü ve elektronun
More (ya da Morus), parlamentoya girdiyse (1504)
kütlesi arasındaki e/m oranını ortaya koyup, havada
de, kral Henry VII'ye karşı çıktığı için bir köşeye çekilmek zorunda kaldı. Henry VIII'in tahta çıkma sından (1509) sonra hızla yükselip, 1515-1516'da
trolizdeki
yerine krallık şansölyeliğine getirildi. Katolikliğe bag.
iyice
olağanüstü elçiliğe,
1529'da kardinal Wolsey'nin
X işınlarının ürettiği iyonların elektrik yükünün, elek hidrojen iyonlarının yüküne
uyduğunu
gösterdi. Araştırmalarında ilk olarak fotoğrafçılıktan yararlandı ve ayni elementin ağırlıkları farklı, ama tanımlanmış
atomlardan oluştuğunu
buldu
lilığından ötürü Henry VIII'in boşanma işinde kralı kınaması üstüne, 1532'de görevden çekilmek zo
(izotoplar). Bütün bu çalışmalarıyla elektrik kuramı
runda kaldı ve bir süre sonra ihanetle suçlanarak
aldı.
nin temellerini atıp, 1906'da Nobel Fizik Ödülü'nü
idam edildi (1535). Ideal bir yönetim sistemini an
lattığı, Ütopya (Utopia, 1516) adlı önemli yapıtıyla, sonraki kuramcıları büyük ölçüde etkilemiştir.
Thomsen, Wilhelm Ludvig Peter Danimarkalı dilbilimci ve türkolog (Kopenhag 1842
ay.y. 1927). Klasik diller, Kuzey dilleri filolojisi, kar
şılaştırmalı dilbilim dersleri veren Wilhelm Ludvig
Peter Thomsen, Kopenhag Üniversitesi'nde profesör
lüğe yükseldi (1875). Karşılaştırmalı dilbilim alanında
önemli yapıtlar verdiyse (Sprogvidenskabens Historie (Dilbilim Tarihi, 1902]) de, özellikle Orhun yazıtla
rindaki eski Türk yazısını çözmesiyle (1893) ün saldı. Başlıca yapıtları: Déchiffrement des Inscriptions de l'Orkhon et de l'lenissei, Notice Preliminaire
(Orhun ve Yenisey Yazıtlarının çözülmesi, Giriş
Thomson, William, Lord Kelvin İngiliz fizikçisi (Belfast 1824-Netherhall 1907). Gaz ların genişlemesiyle dogan soğumayı bulan (1852) Lord Kelvin William Thomson (kısaca Kelvin de de
nir), sıcaklıkların kuramsal derecelendirilmesine kat kıda bulundu. Elektrikte, nometreyi ve kaydedici
hareketli miknatıslı galva sifonu tasarlayıp, salınım
yapan devreler kuramını ortaya koydu. 1876'da di
ferensiyel denklemlerin mekanik çözümünü sağla yan ilk integrasyon düzeneğini yaptı.
Thoreau, Henry David ABD'li yazar (Concord, Massachusetts 1817-ay.y.
1862). Emerson'dan esinlenerek, yapıtlarında halk
Notları, 1893), Inscriptions de L'Orkhon Déchiffrées (Çözülmüş Orhon Yazıtları, 1896), Une Lettre Mė.
deyişlerine, günlük dile geniş yer veren Henry Da.
zıtlarında Bilinmeyen Harfler, 1912), Turcica (Türk
gulamaya koydu (Walden or Life in Woods (Wal
çe, 1916), vb.
den ya da Ormanda Yaşam,
connue des Inscriptions de L'lènissei (Yenisey Ya
vid Thoreau, hindu gizemcilerinin ve Alman idea
listlerinin etkisiyle, "dogaya dönüş" öğretilerini uy 1854);
The Maine
Woods (Maine Ormanları, 1864'te yayinlandi; vb.)).
Thomson, Sir Joseph John Ingiliz fizikçisi (Cheetham Hill, Manchester yakını
Yaşamının büyük bölümünü kültür değeri üstüne
düşünmekle geçirip, sürekli olarak içe bakış yönte mini uyguladı.
262 THOREZ, MAURICE Thorez, Maurice
Atina'nın zengin
Fransız siyasetçisi (Pas-de-Calais 1900-Karadeniz'de
ailelerinden
ve soylu
birinin çocugu
1964). Küçük yaşta maden ocaklarında çalışmaya
olan Thukydides,
başlayan Maurice Thorez, kuruluşu sırasında Fransız
Peloponnesos
Komünist Partisi'ne üye olarak, 1930'da genel sek reterliğine getirildi. 1932'de milletvekilliğine seçilip,
Savaşları adli tarihinde,
Halk Cephesi'nin kurulmasında önemli rol oynadı.
yöntemindeki
1939'da askere alınıp, Enternasyonal'in buyruğuyla
kesinlikle, dogru
askerden kaçarak SSCB'ye gittiği için, 1940'ta Fran
bilgi verme
siz yurttaşlığından çıkarıldı. 1944'te geçici hükümet tarafından bağışlanınca, Fransa'ya dönüp, 1945'te yeniden milletvekilliğine seçildi. 1945-1946 arasında
kaygısıyla, uyanık
eleştiri anlayışıyla, gerçek bir bilim yapıtı ortaya
Devlet bakanlığı, Başbakan yardımcılığı görevlerini
koymuştur.
üstlenip, 1947'de öbür komünist bakanlarla birlikte hükümetten ayrıldı. Mayıs 1964'te partinin genel sekreterliğinden ayrılarak,
başkanlığına getirildi ve
çok geçmeden öldü.
Thorndike, Edward Lee ABD'li ruhbilimci (Williamsburg, Massachusetts 1874-Mortrose, New York 1949). Middletown'daki Wesleyen Üniversitesi'ni bitiren (1895) Edward Lee
Thorndike, New York'ta Columbia Universitesi'nde
doktora çalışmasını tamamladı (1898). Western Re serve, Cornell, John Hopkins ve Yale üniversitele rinde ders verip, Ruhbilim Enstūtüsü (1912), New York Bilimler Akademisi ve ABD Bilimsel ilerleme
Kurumu (1934) başkanlıklarında bulundu. Eğitim ku ramları geliştirip, toplumun gereksinmelerini gözö
araştırdığı olaylardan dersler çıkarmaya uğraşmış, günün okuyucularının beğeneceği süslü bir yapıttan
çok, her zaman geçerli olacak bir kaynak yaratmayı
amaç almıştır. Özellikle savaşın önemli anlarında
başlıca kişilerin ağzından verdiği söylevlerle, olayla rin gelişmesinde Perikles gibi büyük adamların rolü nü aydınlatmış, olayları belirlerken siyasal ve iktisadi
nüne alan ve deneye dayanan ruhbilim kuramları
koşulları da hesaba katmış ve Atina emperyalizmi
(istem, gereksinme, ilgi, yetenek saptanması) ortaya
nin savaşın temel nedeni olduğunu kanıtlamıştır.
koydu. Hayvan aklı, özellikle de maymunların dav ranışları üstüne önemli çalışmalar yaptı.
timar
Thornhill, Sir James
Osmanlı İmparatorluğu'nda toprak kullanım sistemi
Ingiliz ressamı ve mimarı (Melcombe Regis, Dorset
Memluklardaki "ikta" kurumunun Selçuklu döne
1675 - ay.y. 1734). Londra'da Highmore'dan ders alan Sir James Thornhill, kitaya geçerek, öğrenimini
Hollanda, Belçika ve Fransa'da tamamladı. Büyük ölçüde Le Brun'ün etkisinde kalıp, onun üslubunu
Ingiltere'de yayarak, Londra'da Saint Paul katedrali nin kubbesini süslemekle görevlendirildi. Bu göre vinde gösterdiği başarıdan ötürü kralın başressam
lığına getirilip, başlıca yapıtı olan Greenwich hasta
nin
en yaygın türüne verilen
ad.
Selçuklular
ve
mindeki biçiminden etkilenen timar (timar da de nir), genellikle bölünmez bir bütün kabul edilir, bir ya da birkaç köyün köylüleriyle birlikte oluşturduğu
timarlar, timarli sipahilere bir padişah fermanıyla (berat) bağışlanır, geliri az olan timarlarsa eyalet va
lileri tarafından verilebilirdi. Merkezi yönetimin da
ğıttığı tımarlara “tezkireli", yerel yönetimin dağıttığı
timarlara da "tezkiresiz" timar denirdi (tezkiresiz ti
nesinin süslemelerinde ondokuz yıl çalıştı (bunlar
mar sistemi 1530'da kaldırıldı). Timarlar hukuksal
Ingilteredeki tek büyük fresk örneklerdir).
konumlarına göre de "serbest" ve "serbest olma
Thukydides Eski Yunan tarihçisi (Atina 1.0.460'a d.-? 1.Ö. 395'ten sonra). Zengin ve soylu bir ailenin çocuğu olan Thukydides, 1O. 424'te Trakya'yı savunmak
göreviyle strategosluğa getirildi. Brasidas'ın Amphi polis'i ele geçirmesini önleyemeyince ölüm cezası na çarptırılıp, kaçmak zorunda kalarak, bu sayede kendisini Peloponnesos Savaşları'nı anlatan tarihi için
belgeler toplamaya adadı. 10. 404'te Atina'ya dö
nüp, tarihini (Peloponnesos Savaşları) tamamlaya madan bir kazada öldü.
Anaksagoras, Georgias, Antiphon ve Prodikos'tan
felsefe ve belagat dersleri almış olan Thukydides,
Herodotos'un yapıtlarını okuduktan sonra tarihe
yan" timarlar diye ikiye ayrılır, serbest timarin sipa
hisinin kendi timar halkı üstündeki yetkileri daha
fazla olurdu. Timarlar ayrıca gelirleri bakımından üçe ayrılır, yılda 1 000 akçeden 19 999 akçeye ka dar gelir sağlayanlara “timar", 20 000 akçeden 49 999 akçeye kadar gelir getirenlere "zeamet", 50 000 akçeden çok gelir getirenlere "has” denirdi.
Uzun süre Osmanlı toprak düzeninin temelini oluş turan ve gerek iktisadi, gerek askeri bütün yapıları
etkileyen timar sistemi, Osmanlı İmparatorluğu'nun
duraklama dönemine girmesiyle bozulmaya başla
mış, 1839'da Tanzimat Fermanı'yla timar hükümle rinin resmen kaldırılmasından sonra, 1858 Arazi Ka.
nunu'yla son izleri de silinerek, yerine yeni toprak kullanım hükümleri getirilmiştir.
merak salmış, ve Peloponnesos Savaşı başlar başla
tip
Yapıtında hoşa gitmekten çok derin nedenlerini
Geniş anlamda konusu insanda görülen bütün bo
maz bu savaşın tarihini yazmaya karar vermiştir.
TIP, TARİH 263 zuklukların, hastalıkların incelenmesi ve hastalıkların iyileştirilmeye çalışılması ile ölümün geciktirilmesi
olan bilim dalı. Tarihsel gelişme süreci içinde tip, iç
hastalıkları, cerrahi, kadın-doğum, göğüs hastalıkları,
kulak-burun-boğaz, ortopedi, onkoloji (kanserbilim), kanbilim, ruh hekimliği (psikiyatri), çocuk hastalıkla
ni, kalp-damar hastalıkları, patoloji, göz hastalıkları,
röntgen, vb. birçok uzmanlık dalina, bur uzmanlık
dalları da kendi içlerinde alt dallara ayrılmışlardır.
(Üstte) Babil rahipleri,
(Ayrıca Bk. Çeşitli uzmanlık dallarının maddeleri ve TIP, TARİH.)
insanda hastalıkların
gelişmesi konusunda
kehanette bulunmak için, kilden yapılmış bir koyun ciğeri modeli
tip, geleneksel: Bk. TIP, TARİH.
kullanıyorlardı, bu yönteme "hepatoskopi
tip, tarih
(karaciğer bakısı) adi veriliyordu. Hasta kişi, canlı bir koyunun burun
Tip insanoğlunun en eski uğraşlarından biridir. Toplu luk halinde yaşamın ilk izlerinde, dinsel tören aracılığıy
deliklerinin içine solugunu uflüyor, rahip koyunu öldürerek karacigerini
la "şifa verme" uygulamasının kanıtlarına rastlanır; bu,
din ile ilkel bilimi birleştiren bir uygulamadır. XVIII. yy'a
çıkarıyor ve bu karaciğeri kilden yapılmış modeldeki
kadar, dünyanın başlıca kültürlerinde tip bilimi ve tip
i teknolojisi, nispeten yavaş ve istikrarlı bir hızla gelişmiş,
işaretlerle karşılaştırıyordu.
modern bilimin doğması ve Sanayi Devrimi'nin başla 'masıyla birlikte, gelişmesi hızlanmıştır.
(Solda) XIX. yy'da
yapılmış bu Japon
İLKEL TIP
bebeğinde, Çin kökenli
Insanların topluluklar oluşturdukları her yerde, bazı ki şiler, hastalıkları önlemeyi ve hastaları iyileştirmeyi
amaç alan “şifa vericilik” işlevini benimsemişlerdir. Bu
görevlerinde sık sık sihir, büyü, tılsım ve okuyup üfle meye başvurmuşlar, cesaret kazanmak için yenilen as lan yüreği ya da bir organdaki bozuklukları tedavi et
akupunkturun noktaları gösterilmiştir.
baskı uygulama, göz, kalp ve öbür iç organ hastalıkları
na ilişkin bölümler gibi, günümüzde de geçerli olan
cerrahi bilgiler içerir. Verilen hastalık tanımları, belirtile
mek için yenilen, biçimleri insan bedenindeki organla
rinin anlatımı, muayene sonucunda hekimin belirleye
ra benzeyen yapraklar gibi sihirli simgelere, dünya ça
ceği şeyler, tedavi önerileri ve teşhis koyma gibi uygula malar, ana çizgileri bakımından modern tibbinkine
pinda başvurulmuştur. Çağlar boyunca şamanlar ve
büyücüler ve insanları iyileştirme konusunda bazı de ğerli bilgiler edinmişler ve bunları kuşaktan kuşağa ak
tarmışlardır. Bu bilgilerin, elden geldiğince din adamları arasında saklı tutulmasına karşın, temel sağlık bilgileri nin büyük bölümü, dışarı kaçarak, kulaktan kulağa ak tarılarak öğrenilen ortak bilgi haline gelmiştir. Bununla
birlikte, hastalıkların tedavisi, özellikle büyücüler ve din
adamlarının oluşturduğu çevrenin sınırları içinde ko
runmuştur: XVIII, yy. gibi yakın bir tarihte, Ingiliz hekimi
benzer. En büyük Mısırlı hekim, aynı zamanda Sakkare
Basamaklı Piramidi'nin mimarı da olan İmhotep'tir (İ.Ö. 2800'e d.). ORTADOĞU'DA TIP
1.Ö. y. 2000'de, Amurrular, Fırat ve Dicle irmaklarının vadilerinde yaşayan halkları ve kabileleri birleştirdikten sonra, Babil kentini kurmuşlar, gerek bilim,gerek sanat açısından çok gelişmiş bir uygarlık (özellikle en büyük
kralları Hammurabi döneminde) geliştirmişlerdir. Bū
William Withering, yüksükotundan elde edilen dijitali
yük bir dikilitaşın üstüne kazılmış kapsamlı yasalardan
bir kadın büyücüden öğrenmiştir. Günümüzde de tü
tanımların (hekimin neleri tedavi edebilecegi, ücretinin
(günümüzde de kullanılan en önemli ilaçlardan biridir),
oluşan Hammurabi Yasaları, hekimin davranışına ilişkin
mü de kullanılmakta olan morfin, kinin, efedrin ve zak
ne olması gerektiği gibi) yanı sıra, kötü hekimlik uygula
kum gibi ilaçlar, kulaktan kulağa aktarılan eski bilim ön
maları için verilecek cezalan da içerir. Aşağı yukan aynı
cesi çağın ortak bilgisinin günümüze aktardığı ilaçlardır. İlkel büyücüler (dönemin, deyim yerindeyse "tip adamları"), kırık kemikleri onarmayı öğrenmişler, hatta
dönemde gelişen Ibrani uygarlığında da, kamu sağlığı ile sağlık korumaya büyük ağırlık verilmiş, bu uygula
kafatasına pencere açma (trepanasyon) ameliyatı gibi
le yasalaştırılmıştır. İbranilerde tip uygulaması, rahiple
karmaşık yöntemleri uygulamışlardır. Bütün yazılı tarih
malari, Musa tarafından Tevrat'ta tanımlandığı biçimiy rin görevlerinden biri olmuştur.
boyunca, akılcı ve büyüsel yaklaşımlar, yanyana varlığı ni sürdürmüştür. ESKI MISIR'DA TIP
DOGU TIBBI
Eski Mısır'daki tip uygulamaları konusunda bilinenler, temelde, I.O. 1600'e doğru yazılmış, bulucularının ad
alışverişinde bulunmuşlardır. I.O. 900'e doğru Hindis tan'da yazılmış olan Ayurveda'da, hastalık tanımları ile
larını taşıyan iki büyük papirüs parçasından (Ebers papi
otlar ve büyülerle ilgili bilgiler biraraya getirilmiştir. Bili
rüsü ile Smith papirüsü) gelmektedir. Ebers papirüsün deki metin, birçok kaynaktan yapılmış bir derlemedir. Smith papirüsüyse, 1.0. y. 2500'de yazılmış bir metnin
hekimlik yapmış, I.S. V. yy'da Susruta, sitma ile sivrisi
kopyasıdır. Ebers papirúsü özel hastalıklar için sihirli
sözler, bunun yanı sıra tanrılara yakarılar, çok dikkatli yapılmış hastalık tanımlamaları, müshil olarak hintyagi
ve yanıklar için tanen (tanik asit) gibi değerli reçeteler
içerir. Smith papirüsüyse, kanamayı durdurmak için
Hindistan. Hintliler tarihlerinin büyük bölümünde, Persler, Yunanlılar ve Çinlilerle temas etmişler, bilgi
nen ilk büyük Hintli hekim Çaraka, 1.0, 1000'e doğru nekler ve veba ile fareler arasındaki ilişkiye değinmiş, 700'den çok şifalı bitkinin ve 100'den çok cerrahi aleti nin tanımını vermiştir. Ayrıca, kırıklan tedavi ettiği, urla ni ve böbrek taşlarını ameliyatla çıkardığı, bebeklerin doğumunda, gerektiğinde sezaryen ameliyatına baş.
vurduğu bilinmektedir.
264
TIP, TARİH
Çin. I.Ö. III. yy'da yazıldığı sanılan Ney Cing'de (ya da
Sarı İmparator'un Tip Kitabı), kan dolaşımı da dahil, in san anatomisi ayrıntılı biçimde anlatılmıştır. O dönem de Çin'de, tıp uygulamasının büyük bölümü yin-yang il kesine, yani etkin ile edilgin, sıcak ile soğuk, erkek ile di şi arasındaki dengeye dayanıyordu. Çinli hekimin başlı
ca rolü, hastadaki yin ile yang arasındaki uyumu yeni den oluşturmaktı. Aynca masaj yapmayı da Çinliler ge
liştirmişler, akupunkturu ve çiçek hastalığına karşı aşıyı
bulmuşlardır. İ.Ö. 300'de hekim Hua Do, ameliyatlar
da uyuşturmanın kullanılmasına öncülük etmiş, dalağın
çıkarılması dahil, çeşitli karın ameliyatları yapmıştır. İ.S. III. ya da IV. yy'larda başlanıp, XVI. yy'da ta mamlanmış olan Bencao Gang Mu adlı kitapta, būyük bölümü günümüzde de kullanılmakta olan yaklaşık 1
000 kadar ilaç (kroton yağı, afyon, ravent, demir, efed rin, vb.) tanımlanmıştır. Ama Çin tibbi, en parlak döne mini, imparator Çienlong'un döneminde yaşamış, bü tün tip bilgisi, Tıbbın Altın Aynası(1743) adlı 40 ciltlik bir ansiklopedide toplanmıştır. Hemen ardından da, Avru
pa düşünceleri Çin'e girmeye başlamış, modern ve ge leneksel up, yanyana uygulanmaya başlanmıştır.
Birbirlerinden ayrı yüzyıllarda doğan iki eski Yunan hekimi Galenos ile Hippokrates'i konuşurlarken canlandıran bir fresk. Galenos'un insan fizyolojisi üstüne kuramları
yüzyıllarca tartışmasız kabul edilmiştir. Hippokrates, teşhis ve tedavinin yol gösterici kurallarını hazırlamıştır.
Japonya. I.S. VII. yy'dan önceki Japon tibbi konusunda
mak, denemek ve neden ile sonucu incelemekten olu
çok az bilgi vardır. I.S. VII. yy'da tıp uygulamasına Çin
şur.
etkisi egemen olmaya başlamış, 1600 yıllannda Porte kizli misyonerler, Batı tıbbını Japonya'ya sokmuşlardır.
ROMA'DA TIP
Japonya tip ve bilim alanında hızla ilerleyerek, XX.
Eski Roma'da tıp uygulamalarında, kamu sağlığına ağır lik verilmiştir. Gerçekten de Roma'daki sağlık koruma, lağım ve su sistemleri, Batı dünyasında XIX. yy.öncesi
yy'da bütün gelişmiş ülkelerin düzeyine ulaşmıştır.
ne kadar bütün izlenenlerin üstündedir. Tıp öğrencile
Gezgin Perry'nin Batı'yla ilişkileri kurmasının ardından, ESKI YUNAN TIBBI
Eski Yunanistan'da iyileştirme, “şifa verme" sanatı, adı
rinin öğretimi devlet tarafından karşılanmış, yoksullara ücretsiz hekim ve tedavi olanakları sağlanmış, silahlı
na Delphoi'deki kehanet merkezi kurulmuş olan Apol lon kültüyle özdeşleşmişti. Efsaneye göre, Apollon, tıb bi Kheiron'a öğretmiş , o da bu bilgiyi Asklepios'a (Latin
kuvvetlere ve hastanelere devlet tarafından hekimler atanmıştır.
ce adı Aesculapius) aktarmıştır. Asklepios'un İ.Ö. 1200'e doğru gerçekten yaşamış bir hekim olduğu sa nılmaktadır; ama sonradan bir tanrı sayılmış ve şifa tapi naklarında kendisine tapılmıştır. Bu tapınaklarda, din
yük katkıları Celsus ve Galenos yapmışlardır. Romalı bir patrici ailesinin çocuğu olan Aulus Cornelius Celsus'un
lenme, beden eğitimi, beslenme rejimi ve büyüden
oluşan hastalık tedavisi kayıtları bulunmaktadır.
Hippokrates. I.Ö. 460'ta Istanköy (kos) adasında doğan Hippokrates'le (Hipokrat da denir) ilgili bilgiler, kendisi, öğrencileri ve sonraki hekimler tarafından yazılan yak laşık 70 kitap aracılığıyla günümüze kalmıştır. Hippo krates'in çok önemle üstünde durduğu ilkelerin başlı caları şunlardır: (1) Hekim kişisel kazanç için değil in sanlık sevgisi için çalışmalı, ciddi, temiz, ağzı sıkı ve al
çakgönüllü olmalıdır; (2) hastalık, uygun teşhisin koyu
labilmesi için görme, tatma, dokunma, işitme ve kokla
ma duyularından yararlanılarak çok titiz ve dikkatli bir
gözlemle incelenmeli ve olgular dikkatle kaydedilerek, evrimine ilişkin bir sonuca varılmalıdır; (3) hastalık ço
ğunlukla çevresel güçlerin - beslenme rejimi, iklim ve
mesleğin- sonucudur ve (4) hekim, dikkatli bir beslen me rejimiyle ve gerektiğinde cerrahi müdahaleyle ta mamlanan basit tedaviye ağırlık vermelidir. Hekimlerin
tutumunun ne olması gerektiği, günümüzde tip fakülte lerini bitiren hekimlerin ettikleri Hipokrat yemininde
özetlenmiştir (Bk. HIPOKRAT YEMINI).
Aristoteles.l.Ö.IV. yy'da, Eflatun'un öğrencisi ve Büyük
Iskender'in öğretmeni Aristoteles (Aristo da denir), bir çok tür üstünde teşrih (ölünün kesilerek incelenmesi)
çalışmaları yapıp, böcekleri ve hayvansal davranışları büyük bir doğrulukla inceleyerek, embriyobilimin te
mellerini atmış ve evrim düşüncesini öne sürmüştür.
Aristoteles'in önemi, bilimsel yöntemin, daha büyük
bilimsel bilgiye götürmesine olan inancından ileri gelir. Ona göre, bilimsel yöntem, dikkatle gözlemde bulun
Celsus. Roma İmparatorluğu döneminde, tıbba en bū
(1.S. 10-37) yazdığı De Re Medica (Tıp Üstüne) adlı 8 ciltlik tip ansiklopedisi, döneminde pek yankı uyandır
mamakla birlikte, XV. yy'da Batı'da yeniden keşfedil miş ve dönemin bilimsel düşüncesini derinlemesine et kilemiştir. Sekiz kitaptan altısında, çeşitli hastalıklar ta
nimlanmış ve beslenme rejimi, ilaçlar, elle yapılan iş lemler kullanılarak uygulanan tedaviler tartışılmıştır.
Son iki kitapta, cerrahlığa ilişkin konular ele alınmıştır: Bademcik ameliyatları ve göz kataraktının alınması ta
nimlarının yanı sıra guatr, fıtık ve mesane taşları ameli yatları, vb. Celsus, aynı zamanda, nişastayla sertleştiril miş sargılarla kırık tedavisini de önermiştir. Galenos. Yunan asıllı olan Galenos (I.s. 131'e d.-200), Roma imparatoru Marcus Aurelius'un hizmetinde ça lışmış, yazdığı 500 kitaptan 80'i günümüze kalmıştır.
Galenos, insan anatomisinin bir hekim için temel önem taşıdığını belirtmiş olmakla birlikte, anatomiyle ilgili bil gileri, hayvanlar üstündeki teşrihlerden elde ettiği için,
insan anatomisine uygulandığında, birçok yanlış içerir.
Bununla birlikte,birçok sinirin işlevini tanımlamış, sem patik sinir sistemini bulmuş ve beynin çıplak gözle gö rülebilen bütün yapılarını tanımlamıştır. Buna karşılık,
kalpte kanı sağ karıncıktan sol karıncığa geçiren çok kü
çük delikler bulunduğu konusundakiyanlış görüşü,bū tün Avrupa'da bin yıldan uzun süre kabul edilmiştir. ISLÂM DÜNYASINDA TIP
1.S.V. yy'da Batı Roma Imparatorluğu'nun ortadan
kalkması ile XV. yy. (Rönesans) arasında, tıbbı geliştir me işlevini, Islâm dünyası üstlenmiştir. Son derece seç. meci olan, yani, çeşitli başka sistemlerin en doğru öğe lerini biraraya getiren Islâm tibbi, Nesturi keşişleri aracı lığıyla getirilen eskiYunan tibbindan, Talmud'daki tipla
TIP, TARİH 265 XI. yy'da yazılmış
ilgili bilgilerden, özellikle de ilaçların kullanılmasına iliş
bir Arap
kin ek ve yorumlar içeren eski Mısır'ın ve Doğu'nun as
elyazmasının
troloji öğretilerinden, önemli ölçüde etkilenmiştir. İs lâm dünyasında bütün bilgiler yazıya geçirilirken, kod
Iran'da yapılmış bir kopyasında, bu
gebe kadın çizimi
lanarak, klinik denemeler sinirli bir dereceye kadar de
de yer almaktadır.
ğerlendirilmiş, damitma, billurlaştırma ve süblimleşme
Islam dünyasının,
(uçunum) dahil temel kimyasal süreçler keşfedilmiş, al
özellikle de müslüman
kol, şurup, vb. pek çok Arapça sözcük, sonradan yapı lan çeviriler aracılığıyla Batı dillerine girmiştir. İslâm dünyasının en büyük hekimleri, çiçek hastalığı ni kızamıktan ayırt eden Razi (Ebubekir Razi, 860'a d. 930) ile Bağdat'taki ünlü hastanenin başhekimi olan "Hekimler hükümdarı" İbni Sina'dır. Ibni Sina, tibbi
İspanya'nın hekimleri, sonradan Bali tibbini büyük
ölçüde etkilemişlerdir.
metinlerinde, olanaksızı denemiş, yani, algularını Ga lenos ve Aristoteles sistemleriyle bağdaştırarak, bütün
ubbı düzenlemeye çaba göstermiş, Avrupa düşüncesi
ni yüzyıllar boyunca etkilemiştir. Emeviler döneminin en büyük hekimleriyse, Kurtubalı (Cordobalı) İbni Zühr (Latince adı Avenzoar) ve İbni Meymun'dur. İbni Zühr, Rönesans'tan önce Galenos'un yazılarına karşı çıkma
cesaretini gösteren ender hekimlerden biridir. Gene
Kurtubali Yahudi asıllı bir hekim olan Ibni Meymun'sa,
Montpellier. Salerno'dakinden kısa süre sonra, Fran
birçok kitabının yanı sıra, yüzyıllar boyunca etkisini sür
sa'da Montpellier'de de bir tıp okulu kuruldu. Düşünce
Islâm dünyasında, Ortaçağ'da ayrıca, Batı'da izine bile rastlanmayan pek çok hastane kurulmuştur. Bunla
Chauliac (1300'e d.-1370) gibi hekimleri yetiştirdi. Aynı
düren bir sağlık kılavuzu yazmıştır.
rin en büyükleri, üç yüzyıl boyunca etkinliğini sürdür müş olan Şam'daki (kuruluşu 1160) hastane ile Kahi
re'deki el-Mansur hastanesidir (1276); Bilime, eğitime ve kamu hizmetine önem veren ilk hastane olan el
Mansur hastanesinde, kadınlar, çocuklar ve nekahet dönemindeki hastalar için ayrı ayrıkoğuşlar, özel hasta
lıklara ayrılmış koğuşlar, geniş bir kitaplık ve ayakta te davi gören hastalar için klinikler vardı.
AVRUPA'DA ORTAÇAĞ DÖNEMİ
açısından İslam tıbbına dayanan bu okul, XIII. yy'da Or taçağ cerrahlarının en ünlülerinden biri olan Guy de yy'da Bologna'da ve Padova'da tıp okulları kuruldu. Bologna'da hekim Taddeo Alderotti (1223'e d.-1303),
ölümden sonra ceset üstünde teşrih yapılması uygula masının yerleştirilmesinde başlıca rolü oynadı; ayrıca,
genç ve daha deneyimsiz hekimlere bazı önerilerde bulunduğu, tip olgularını derleyen Consilia’yı ilk gelişti ren kişilerden biri oldu. Ortaçağ ubbi, sihir, din ve ampirik (görgül) araştırma nin bir karışımıydı. Bunun en iyi örneği, Avrupa'da ilk
Ortaçağ'da Hıristiyan tanrı biliminin etkisi, tıbbı da çe
olarak 1348'de ortaya çıkan “Kara Ölüm” (hıyarcıklıve ba) salgını karşısındaki farklı tepkilerde görülür: Veba,
hastalara ve yaralıya ilgi gösterilmesine verdiği önem, çoğunlukla manastir tarikatlarına bağlı olan ve bu ma nastırlar tarafından yönetilen hastaneler kurulmasına
pek çok hekim tarafından Yahudilerin kuyularından
şitli biçimlerde etkilemiş, hıristiyanlığın hayırseverliğe,
yol açmıştır.
Ne var ki, hıristiyan tannbiliminin kaygısı, bedenden
çok ruhu “şifaya kavuşturmak” olmuş, hastalıklar, kö keninde genellikle doğaüstü olarak kabul edilip, dinsel
araçlarla tedavi edilmeye çalışılmış, bunun sonucu ola
rak, tip araştırmaları yasaklanmıştır. Bununla birlikte,
yükselen pis havalara, buğulara, zehirlere, günahlara karşı tanrısal cezaya ve tümü düşgücü ürünü daha pek çok nedene bağlanmıştır; buna karşılık, Chauliac, has talığın iyi bir tibbi tanımını yapmış ve veba felaketi, Ve nedik Cumhuriyeti'nin üç kamu sağlığı koruyucusu ata
masıyla (bunlar ilk kamu sağlığı görevlileridirler) sonuç lanmıştır. RÖNESANSTA TIP
çeşitli manastırlardaki keşişler, egemen dinsel düşün
Rönesans, bilimler, sanatlar ve bütün düşünce etkinlik lerinde olduğu gibi, tıp düşüncesinde de bir devrim ger
ve belgeleri (özellikle Galenos ve Aristoteles'in yapıtla ri) kopya etme yoluyla çoğaltmışlardır.
çekleştirdi. Bilgilerin yayılmasına, büyük ölçüde, baskı
ceyle tutarlı olduğu düşünülen bilimsel elyazmalarını Salerno. Avrupa'da ilk tıp okulu VII. yy'da Italya'da Na
poli yakınlarındaki Salerno'da kuruldu: Bölge, hâlâ Bi
makinesinin gelişmesi yardımcı oldu. Brüksel'de do
gan, Padova'da anatomi profesörlüğü yaparken De Humanis Corporis Fabrica (Insan Bedeninin Yapısı Ūs
zans Imparatorluğu'nun bir parçası olduğundan, elde
tūne, 1513) adlı yapıtını yazan Andreas Vesalius, ilk
Yunanca birçok metin vardı. Fakülte, öğretimini birkaç
doğru anatomi metni olan ve Galenos'un yanlışlarını
kaynaktan sağlıyor ve kadın öğretim görevlileri (en ta
düzelten usta işi çizimler içeren bu yapıtıyla, Padova'da
ninmışları Trotula, ebelik üstüne bir elkitabı yazan bir
kadın hastalıkları uzmanıydı) bulunması gibi olağandışı
bir özgürlükten yararlanıyor, öğretilen anatomi, domu zun anatomisine, fizyoloji ile patoloji de Galenos'un görüşlerine dayanıyordu. Ama aynı zamanda da, öğre
tim üyeleri, araştırma düşkünlüğüyle ün salmışlardı. XI.
yy'da, Avrupa'da tıp bilgisinin merkezi haline gelen Sa
lerno Tip Okulu'nda, öğretim süresi beş yıldı; ardından, hekimlik uygulamasına geçmelerine izin verilmeden önce, öğrenciler bir sınavdan geçiriliyorladı. Okul, XII.
yetişecek büyük anatomi bilginleri kuşağının (Hieroni mus Fabricius, Gabriel Fallopius, vb.) ilk bilgini oldu. Fransız hekimi Ambroise Paré'yse, cerrahide bir
devrim yaptı. Hastalanni insana değer veren bir tutumla
tedavi edip, kesilerde kanamayı önlemek için kızgın
yağla ya da kızgın aletlerle dağlamak yerine, damarları bağlamak ya da bir bölümü sıkmak için bağlar kullandı:
Dönemin önemli bilginlerinden Aureolus Paracelsus,
geleneksel düşünce okullarına karşı çıkarak, hastalıkla rin tedavisinde laudanum (afyondan elde edilen bir
yy'dan sonra gerilediyse de, anlayışı, Rönesans döne
ilaç) gibi kimyasal maddeler kullanılmasını savundu.
okullarına aktarıldı.
bulaşıcı hastalıklarla ilgili değerli çalışmalar yaptı,
minin en büyük tıp okullarından Bologna ve Padova tip
Italyan hekimi Girolamo Fracastro, özellikle frengi, vb.
266 TIP, TARİH ONYEDINCI YÜZYIL
XVII. yy'da Ingiliz nekimi William Harvey, Padova'da
Fabricius'un yanında öğrenim gördükten sonra, bir yandan, Londra'da anatomiprofesörlüğü yaparken, bir
yandan da kanın bütün bedendeki dolaşımını tanımla yan De Motu Cordis (Kalbin Hareketi Üstüne,1620) adlı
çalışmasını yayınladı. Biyolojik bir olgunun ölçülmesi
düşüncesinin ilk uygulaması olan bu yapıt, tıbbi bir so runu çözüme bağlayışıyla, gerçek bilimi sergiliyordu.
Nitekim, önemi, Harvey'in çağdaşları tarafından çabu
cak kavrandı. Kalbin isi kaynağı, akciğerlerin de kalbi serinleten araçlar olduğu yolundaki galenosçu düşün ce, Ingiliz bilginleri Richard Lower (1631-91) ile John
Mayow'un (1640-79) kusursuz deneyleri karşısında ge
çerliliğini yitirdi. Mayow, toplardamar kanını akciğer lerden geçirerek, renginin koyu kırmızıdan açık kırmızı ya değişmesinin, havadan alinan bir maddeyle ilgili ol
duğunu kanıtladi (bu gözlem, söz konusu maddenin, yani oksijenin, henüz bulunmamış olduğu bir dönem de yapılmış olması bakımından son derece önemlidir). Yüzyılın en büyük klinik hekimlerinden Thomas Syden
ham, çevre etkenlerinin sağlık üstündeki etkilerine ilgi
duyup, hastaların tedavisinde insancıl bir yaklaşım ser giledi. Hummalar ve damla (gut) konusundaki kitapları,
klinik ayrıntıları ve doğrulukları bakımından, tip klasik leri arasına girdi.
XVII. yy. ayrıca, mikroskopun geliştirilmesi açısın
dan da olağanüstü önem taşır. Hollandalı bilgin A. van
Leeuwenhoek, mikroskoptan yararlanarak alyuvarları,
hücreleri, bakterileri ve birhücreli canlıları buldu; bu nun yanı sıra kasin mikroskopik görünüşünü tanımladı.
Yüzyılın mikroskopla çalışan en büyük bilgini Marcello Malpighi, civcivin embriyo gelişmesini tanımladı ve
Harvey'in ileri sürdüğü kan dolaşımını kılcaldamarların tamamladığını Leeuwenhoek'in kavramasına karşılık,
kılcaldamarları gören ilk kişi oldu. XVII. yy'da iki felsefi tip okulu ortaya çıktı ve her ikisi
de bilime katkıda bulunmalarına karşılık, aşırı katılıkları nedeniyle, aynı zamanda da bilimin ilerlemesinin ya vaşlamasına da neden oldular. Bunlardan “yatrofizik" okulu, būtün fizyolojik olayların fizik yasalarının katı so
nuçları olduklarını savundu (matematikçi René Descar XVII. yy'da yayınlanmış bir tip kitabından alınan
bu gravürde, bir hastadanalınan kanın yerine koyun kanı verilmesi görülmektedir. Bu türden ilk kan aktarımı
girişimleri, Harvey'in büyük kan dolaşımını bulmasından
sonra gerçekleştirilmiş, ama çeşitli sorunlarla karşılaşılması, uygulamanın XIX. yy'a kadar birakılmasına yol açmıştır.
tes, bu okula bağlıydı) ve en büyük temsilcisi, Giovanni
Borelli, çalışmalarının çoğunun geçerli olmasına karşı lik, sindirimin yalnızca mekanik bir öğütme ve ezme sü reci olduğu gibi yanlış düşünceler de ileri sürdü. Fla
man kimyacısı Johannes Baptista von Helmont tarafın dan kurulan "yatrokimya" okuluysa, karmakarışık bir çok yanlış tanımlanmış düşünceden yola çıkıyordu. Bu
nunla birlikte, savunduğu tıpta kimyanın önemli olduğu düşüncesi sonradan, idrarı ayrıntılı olarak çözümleme den geçiren ve şeker hastalarının idrarında şekerin var lığını belirleyen Ingiliz fizikçisi Thomas Willis'in (1621 75) çalışmalarıyla anlam kazandı. Hollandalı fizikçi Regnier de Graaf (16 -73) da, pankreas sivisini topla
yıp, besinlerin mekanik değil, kimyasal yollarla sindiri minde önem taşıdığını kavradı.
Tip biliminin gelişmesiyle birlikte, tip alanında bir sü rü şarlatanlık da ortaya çıktı. Mısır tanrısı Thoth'un "öğ
retileri" ne ve Zerdüşt ile Gül-Haç Biraderlerinin (Rosic rucian) öğretilerine dayanan "tedavi bilimi" okulları, sa
raylarda büyük saygı gördüler. Doğru tibbi tedavinin ancak araştırma aracılığıyla zaman içinde bulunabile
cek nedenlere dayandığı gün geçtikçe artan bir biçim
de benimsenirken, bir yandan da, çeşitli kişiler, bilim çeşnisi vermeye yetecek kadar mantıklı biçimde işle
dikleri, böylece geçerlilik kazandırdıkları sahte sistem ler geliştirdiler.
XVII. yy'ın en saygın tıp okulları Leyden, Paris ve Montpellier okullarıydı. Aynı dönemde Londra'da
Krallık Derneği, Paris'te Bilimler Akademisi, Alman ya'da Collegium Naturae Curiosorum kuruldu. Bilimin gelişmesine adanmış bu tür derneklerin kurulması, bu
dernekler aracılığıyla düşünce değiş tokuşunun sağlan ması, bilim dergileri yayınlanması yoluyla, bilgileri Av
rupa'nın her yanına yaydı. ONSEKIZINCI YÜZYIL
XVIII. yy'da, Halle'de tip profesörlüğü yapan ve kimya
da flojiston kuramını geliştiren Georg Ernst Stahl, bütün canlı sistemlerde hareketin, anima ("ruh") adı verilen şeyden kaynaklandığını öne sürdü. Bu kuram, bütün
canli biçimlerinin, maddesel olmayan bir “yaşam gü
cü"ne sahip olduklarını öne süren Fransız hekimlerin den Paul-Joseph Barthez (1734-1806) tarafından iyice
geliştirildi ve Eduard Bechner ile kardeşinin, karbonhid
ratların mayalanmasının yalnızca öğütülmüş mayanın
süzülmüş sıvısı kullanıldığı zaman oluşabileceğini kanit lamalarına kadar etkisini sürdürdü. Ardından, bu süre
cin canlı sistemlerin bir işlevini sergilediği, ama yaşam içermediği kabul edildi.
Tedavi kuramları. Bir önceki yüzyılın çeşitli şarlatanlık
sistemleri, XVIII. yy'da daha "cilalanmış" ve incelmiş bir hal aldı. Sözgelimi, “yaşam gücü" okulunun görüşlerini
benimsemiş olan Iskoç John Brown (1735-85), bütün hastalıkların aşırı uyarıdan da ya da uyarı yoksunluğun
dan kaynaklandıkları sonucuna vardı. Çok büyük doz
larda yatıştırıcılar ya da uyarıcılar kullanılmasına daya nan tedavi sistemini geliştirdi: Tedavi yönteminin teme li yanlış olduğundan, hastalara çok zarar verildi. Gene çok kapsamlı, ama Brown'ınkinin karşıtı olan bir sistem de, Samuel Hahnemann (1755-1843) tarafın
dan geliştirildi. Hahremann, hastayı, geçirdiği hastalığa 70
özgü belirtileri ortaya çıkaran bir ilaçlatedavietmeyi sa vunuyordu. Doz ne kadar az olursa, ilacın o kadar etkili
olacağını belirten ikinci ilkesi olmasa, bu uygulama fe laket verici sonuçlara yol açacaktı; neyse ki, ikinciilke sine uygun olarak, hastalara zararvermeyecek dozlar da ilaçlar verildi. Hahnemann, aynı zamanda, ilaçların, yüzyıllarca moda olduğu biçimde tehlikeli karışımlar halinde değil de, ayrı ayrı verilmelerini savunuyordu.
TIP, TARİH 267
ur, arı kimyasal billurların birbirlerinden, bir cisim ile ay nadaki görüntüsü gibi farklıiki biçimde varolabilecekle rini gösterdi: Bu çalışmanın tip alanındaki önemi, bede nin aminoasitler ve şekerler gibi yapıtaşlarının yalnızca
bir biçimiyle kullanılabilir oldukları, aynadaki görüntü
biçiminde kullanılamayacaklarıdır. Pasteur ayrıca, bir
çok bitki ve hayvan hastalığının maya ve bakterilerden ileri geldiğini kanıtlayan karmaşık birçok deney yapıp,
daha önce tiptaki bútün ilerlemelerin sağlamış oldu
gundan çok daha fazla kişinin yaşamını kurtarmayı sağ
layan bir yöntem olan bağışıklık kazandırma (aşılama) yöntemini buldu. Ayrıca, çalışmaları, daha sonra başka bilim adamları tarafından gelişurilerek, pastörizasyon
yoluyla tehlikesiz süt ve besin, daha iyi kimyasal mad XVIII. yy'ın sonuna doğru yapılan bu karikatürde Edward
Jenner'in çalışmaları alaya alınmıştır : Inek çiçeğiyle aşılanan insanlar, gerçek ineklere dönüşmektedir. Bütün alaylara
karşın, Jenner'in tedavisi, her yıl yüzbinlerce kişiyi öldüren çiçek salgınlarını önlemiştir.
deler ve ilaçlar üretme yöntemlerinin bulunmasına ola nak verdi ve tarım üretimini artırdı.
Bakteribilim, önemli birçok hastalığın nedenlerinin teşhis edildiği XIX. yy'ın son çeyreğinde hızla gelişti. Bu alanda çalışan çok sayıda bilim adamının en büyükle
rinden biri olan, Pasteur'un yanı sıra bilimsel bakteribili
min kurucusu sayılan Robert Koch, şarbon, verem ve
"Homeopati" adı verilen sistemi, dünya çapında ho
kolera yapan organizmaları özütleyip, bakteri labora
meopati okullarının, hastanelerinin, derneklerinin ku
tuvarlarındaki plaklarda yıllarca kullanılacak jõleye
karşın. XX. yy'da bile tam olarak ortadan kaldırılamadı. Tipta ilerlemeler. Hollandalı hekim Hermann Boerhaa ve, uygulamaları, öğrettikleri ve kitapları aracılığıyla,
müzde agar almıştır). Ayrıca, gerektiği gibi izlenilmeleri
kerî cerrahi James Lind, C vitamini eksikliğinin yolaçtığı
nıtları) da geliştirdi.
rulmasına yol açtı ve etkisini zaman içinde yitirmesine
Leyden'i, dünyanın tip merkezi haline getirdi. Ingiliz as
benzer besi ortamını buldu (bu maddenin yerini günü
koşuluyla, hasta bir insanda basit bir biçimde bulunan
larin yerine, belirli bir organizmanın hastalığın gerçek nedeni olduğunu kanıtlayabilen bazı kurallar (Koch ka
iskorbut hastalığını, denizcilerin turunç ve limon suyu
Modern cerrahinin doğuşu. XIX. yy'da modern cerrahi
içmeleri gerektiğini ortaya koyarak tedavi etti. Edward
nin ortaya çıkmasını sağlayan iki büyük buluş gerçek
Jenner, hafif bir hastalık olan inek çiçeği hastalığının çi
leştirildi: Güvenli uyuşturma (anestezi), yaraların mik
çek hastalığını önleyeceğini gösterdi (bunun sonucu olarak, aşılama kampanyaları sayesinde çiçek hastalığı
rop kapmasının önlenmesi. Bostonlu diş hekimi Willi
am Morton, dietil eterin kişinin bilincini ortadan kaldıra
ortadan kalktı). Ingiliz hekimi William Withering (1741 99), kalp hastalığının tedavisinde belki de en yararlı ilaç
rak ağrıyı algılamaz bir duruma getirdiğini buldu ve bu luşunu 1846'da, Massachusetts Genel Hastanesi'nde,
olan dijital kullanımını buldu. Avusturyalı hekim Leo
cerrah John C. Warren'ın bilinci yitirilmiş bir hasta us tünde ameliyat yapmasını sağlayarak kanıtladı. Bunun la birlikte, cerrahlar daha uzun ve daha karmaşık ameli yatlar yapmak için uyuşturmaya başvurmaya başladık
pold Auenbrugger (1722-1809), göğüs boşluğu içinde sivi toplandığının ve başka hastalık belirtilerinin, göğüs kafesine elle hafif hafif vurma yoluyla belirlenebileceği ni buldu. Ingiliz cerrahi John Hunter (1728-93),kesin ve
ayrıntılı anatomi bilgisine verdiği önemle ve deney üs tündeki ısrarıyla ün saldı. Italyan anatomi bilgini Gio vanni B. Morgagni (1682-1771), patolojik anatomiyi
larında, bakterilerin kan dolaşımına girmeleri sonucu enfeksiyonlann artmasıyla, Morhon'un buluşunun ya rarlan azalmaya başladı. Viyana'da Macar hekimi Ignaz
Semmelweis, bazı kadınların çocuk doğurduktan sonra
kurdu: Fransız fizyoloji bilgini Marie François Bichat
geçirdikleri ve o dönemde ölümle sonuçlanan bir en
(1771-1802), dokubilimi geliştirdi. ONDOKUZUNCU YÜZYIL
feksiyon olan loğusa hummasının, doğum kanalına,
XIX. yy'a kadar tip, yavaşça artan bir hızla ilerlemişti.
mikroplardan ileri geldiğini savunduysa da, kurami, o sırada bunu destekleyecek hiçbir bilimsel kanıt bulun madığından, alayla karşılandı. Ama, Pasteur'un havada
Buna karşılık, bilimsel uygulamanın temeli XIX. yy. için
de yaratıldı. Temel tip bilimleri kurularak, XX. yy'da kli
nik uygulamada gerçekleştirilecek dev boyutlu atılımla
hastaneye devam eden öğrencilerin ellerinden bulaşan
ve ellerin üstünde bulunan mikroorganizmaların hasta
rin yolunu hazırladılar. Tip biliminde ilerleme. XIX. yy'da, Jacob Henle, böbre gin, idrar oluşturma işlevini yerine getiren çok küçük
lık yapabileceklerini kanıtlaması üstüne, Ingiliz cerrahı Joseph Lister, enfeksiyon konusundaki çığır açıcı çalış.
borucuklar içerdiğini ortaya koydu. Ayrıca, gözün ve beynin mikroskopik yapısına ilişkin tanımları , yapının (anatomi), işlevle (fizyoloji) ilişkili olduğunun düşünül
fenol gibi mikropkırıcılar kullanılmasıyla daha tehlikesiz
Wirchow, mikroskop kullanımını yaygınlaştırıp, beden
odasının bütün donanım ve gereçlerinin mikroplan
mesine yol açtı. Hücre patolojisinin kurucusu Rudolf
deki bütün doku ve organlarin hücrelerden ve bunların ürünlerinden yapılmış olduğunu, hücrelerin başka hücreler tarafından üretildiklerini ve bir hastalığın hüc
relerin görünüşüyle teşhis edilebileceğini kanıtladı. Ça lışmaları, günümüzün hastalık anlayışının temelini oluş. turdu.
Mikrobiyoloji bilimi, kimya öğrenimi gören ve maya lanmanın kimyasal temeline ilgi duyan Louis Pasteur ta rafından kuruldu. Kimya alanındaki çalışmasında Paste
masina başladı: 1867'de yayınlanan yapıtı, ameliyatla
rin, cerrahi donanımlarda ve ameliyat yapılan ortamda
duruma getirilebileceğini gösterdi. Bunun ardından, mikroptan arındırma yöntemi zaman içinde, ameliyat arındırılmasına, cerrahların ve birlikte çalıştıkları kişile
rin mikroptan arındırılmış gömlekler giymelerine ve
hastanın, yalnızca ameliyat yapılan yeri açık kalacak bi
çimde örtülmesine kadar genişletildi ve cerrahi açısın dan olağanüstü sonuçlar verdi.
Bedensel teşhis. Hastanın hastalık öyküsünü (kendisinin
ve yakınlarının geçmişte geçirdikleri hastalıklar) aldık tan sonra dikkatli bir beden incelemesini içeren teşhis
süreci, XIX. yy'da kusursuzlaştınldı. Bu gelişmeye özel
268 TIP, TARİH likle Viyana okulu katkılarda bulundu. Bu okula, üyele ri, o zamanlar bilinen tedavi yöntemlerinin çok yetersiz
olduğunu düşündüklerinden kendilerini tedavi yerine,
ΑΕκαι τον
LOMTCE103
lavs
teşhise adadıkları için “nihilistler" adı verilmişti. Bu tutu mun iyi ve kötü yanları ne olursa olsun, başlıca savunu cusu Çek hekimi Joseph Skoda (1805-81), günümüzde bilinen biçimde teşhis koyma yönteminin temellerini attı.
Ruh hekimliği. Modern ruh hekimliğinin (psikiyatri)
NU
INT
1
APPLY IES
kökleri, Fransız hekimi Philippe Pinel'in (1745-1826) psikozlu hastaların tedavisini değiştirmeye giriştiği
XVIII. yy'ın son yıllarına kadar uzanır. Bu tür hastalar, 1798'e kadar "tımarhanelere" kapatılıyor ve duvarlara zincirleniyordu. 1798'de Pinel, Paris'teki Bicêtre Has
tanesi'nde hastaların zincirlerini çözdürüp, psikozlu ki şilerin birer hasta oldukları, ruh hekimliğinin de bir ceza
bilimi değil, tıbbın bir alanı olduğu anlayışını yaymaya
koyuldu. Görüşleri, XIX. yy'ın son çeyreğine kadar ya vaş yavaş geliştirilip, o tarihte Almanya'da Emil Kraepe lin ile Viyana'da Sigmund Freud, ruh hekimliğine dam galarını vurdular. Kraepelin'in çalışması, ruh hekimliği
dalının, tıbbın öbür dallarıyla aynı kesin standartlara ba
Modern tip araştırmalarında, ileri teknolojiden yararlanılmaktadır. Fotoğrafta, tip fiziği uzmanı Michel
Ter-Pogossian, 1965'te Washington Universitesi Tıp Fakültesi'nde kısa ömürlü radyoizotopların tip alanında kullanılması araştırmaları için hazırlamış olduğu siklotronun başında görülmektedir.
ğımlı tutulabileceğini göstermesi bakımından önemliy
di. Freud'sa, bilinç dışı zihin ve nevroz ile kaygı, iç sıkın
tisi (anksiyete) hastalarının tedavisi anlayışını kökünden değiştirdi. Freud'un bilinç dışının rolüne ve düşlerin
önemine ilişkin düşünceleri, ruh hekimliğinin ardından
bütün tıbbı etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda antro poloji, toplumbilim ve güzel sanatları da etkiledi.
YİRMİNCİ YÜZYIL XX. yy'da tıbbın temel dallarında dev boyutlu başa
rilar elde edildi. Ayrıca, bilim ve teknoloji alanında ger çekleştirilen aynı ölçüde büyük adımlardan tam olarak
yararlanılabilmesi için, tıbbın alanı da genişletildi. (Tıb
bin XX. yy. içindeki gelişmeleri kısaca özetlenemeye
cek kadar büyük olduğundan Bk. tıbbın uzmanlık dal larıyla ilgili maddeler.)
Antibiyotikler. XX. yy. tıbbındaki en önemli ilerleme
alanlarından biri, ilaç sanayisi, özellikle de antibiyotik lerin bulunması ve geliştirilmesi oldu. Bu alanda öncü
rihten sonra gelişmeler hızlandırılarak, bağışıklık sis temleri normal olan kimselerdeki bakteri enfeksiyonla
rinin çoğuna biri ya da öbürü etkili olan pek çok antibi yotik kullanıma sokuldu.
Aşılar. XX. yy'da, aşılama yoluyla bazı hastalıklar bütü nüyle ortadan kaldırıldı: Daha önce de belirtildiği gibi
çiçek hastalığı aşağı yukarı bütünüyle ortadan kaldırıl
mıştır; gelişmiş ülkelerin çoğunda, çocuk felci, kızamık, kızamıkçık, kuşpalazı (difteri) ve kabakulak gibi çocuk luk hastalıkları artık çok ender ortaya çıkmaktadır. Grip gibi hastalıklara karşı aşılar da geliştirilmiştir; ama gribin ve bazı başka hastalıkların denetim altına alınmaları, vi
rüslerinin birçok çeşidinin bulunmasından ve değşinim
geçirme yetenekleri olmasından ötürü, henüz gerçek leştirilememiştir. Günümüzde öldürücü bir hastalık
lük eden Alman bakteribilim uzmanı Paul Ehrlich, par
olan AIDS'e (edinilmiş bağışıklık yetmezliği sendromu na) karşı bir aşının hazırlanmasında da aynı güçlüklerle
lak meslek yaşamına, birçok hücrenin, o sıralar Alman
karşılaşılmaktadır. Araştırmacılar bu nedenle, yalnızca
kimya sanayisi tarafından geliştirilmekte olan özel bo
yarmaddeleri bağladıklarını bularak başladı. Bu yolla, bedenin bazı akyuvarlarını bulup, verem basilini boya
mayı başardı (bu başarısı, vereme yol açan organizma nin teşhisinde ve hastalığı denetim altına alma yollarının
geliştirilmesinde çok önemli bir adım oluşturdu). Sonra, 1909'da frenginin etkeni Treponema pallidum organiz masını yok edebilen bir ilaç olan arsefenamini laboratu varda hazırlamayı başararak, antibiyotiklar ve kimyasal
tedavi (kemoterapi) çağını başlattı. Biçimlerinin birbiri ni tümleyici olması durumunda, moleküllerin birbirleri ne yapışacakları anlayışı, genel beden kimyasının oldu
ğu kadar bağışıklıkbilimin de temel anlayışlarından biri haline geldi. Ehrlich'ten sonra, Alman hekimi Gerhard Domagk,
streptokoklarına yolaçtıkları hastalıkların tedavisinde
kullanılan ilk faydalı Sülfa ilacını (ya da sülfamit) buldu.
1929'da İngiliz bakteribilim uzmanı Alexander Fle ming, bakterileri yok eden penisilini buldu. İkinci Dün ya Savaş yıllarında penisilin büyük miktarlarda üretildi
AIDS bakımından değil, romatizma, romatizma köken li eklem iltihabı ve döküntülü lupus gibi başka hastalık lar nedeniyle de, bağışıklık sistemini tam anlamıyla an
lamak için yoğun bir çabaya girmişlerdir. Ayrıca birçok kanser hücresinin, özgül antikorlarla birleşme yeteneği
taşıdıkları gösterilmiş olduğundan, hiç değilse bazıkan
serlerin, eninde sonunda aşı gibi bağışıklıkla ilgili yön.
temler aracılığıyla iyileştirilebilmesi olasılığı belirmiştir. Tıbbi genetik. XX. yy'da, bağışıklık sistemi gibi, hücre düzeyinde yapılan araştırmalar da, genetik tekniklerin de sağlanan ilerlemeler sayesinde gerçekleştirilebilmiş tir. Birçok hastalığın nedenleri, kusurlu kromozomlara ya da kromozomlar üstündeki belirli genlere kadar iz
lenmiştir. Bu tür hastalıkların, sonunda, genetik mühen disliği tekniklerinden yararlanılarak doğrudan müdaha leyle tedavi edilebilecekleri umut edilmektedir. Söz
konusu teknikler aracılığıyla, ensülin, interferon, pihti
çözücü enzimler ve insan büyüme hormonu gibi bede
nin birçok doğal kimya maddesi, fazla miktarlarda elde
edilebilmektedir. Tıp araştırmacıları, bütün insan geno
ve belsoğukluğu, frengi, menenjit dahil, pek çok hasta lığın tedavisinde güvenle ve etkili biçimde kullanılabile ceği kanıtlandı. 1943'te mikrobiyoloji uzmanı Selman
munun (genetik yapıyı oluşturan genlerin toplamı) hari
etkilemediği bazı bakteriler üstünde de etkilidir). Ota
olarak belirtilmesiyeterlidir: Röntgen. X ışınlarının bu
Waksman, vereme karşı etkili ilk antibiyotik olan strep tomisini buldu (streptomisin, aynı zamanda, penisilinin
talanmasını önermişlerdir. Tıp teknolojisi. Bilim ve teknolojinin öbür alanlarının, XX. yy. tibbina ve cerrahisine katkıları öylesine çok sa yıda olmuştur ki, bunlardan yalnızca bir alanın örnek
TIRTIL
269
lerinde kullanılmalarına yol açmış ve tip araştırmaların
sinin altına girer. Tırnak dibindeki yarım ay biçimli açık renk bölüm, tırnak kökü ile gövdenin birbirine sıkica
küllerin yapısının aydınlatılmasına olanak sağlanmıştır.
olarak günde yarım mm uzarlar.
lunması, büyük bir hızla çeşitli teşhis ve tedavi yöntem da kullanılmaları DNA, proteinler, vitaminler gibi mole Temel tip bilimi ayrıca, radyoaktif izotopların kullanıl
masından da önemli ölçüde yararlanmakta, bu izotop lar aracılığıyla biyokimya maddelerinin beden içinde çeşitli biyosentetik süreçleri ve yıkımı aydınlatılabil mektedir. Bu izotoplar ayrıca, beden dokularında, baş ka yollarla saptanmasına olanak bulunmayacak kadar
az yoğunluklarda bulunan moleküllerin saptanmasını ve ölçülmesini olanaklı kılmıştır. Modern teşhis araçları günümüzde çok geniş bir aygıtlar yelpazesi içermekte
yapışık olduğu sınırı belirtir. Insanda tırnaklar düzenli Omurgalıların bazılarında, tırnakların yerini pence
almıştır. En yalın biçimiyle parmakların bir bölümünü içine alan pençe, "V" biçiminde ve ucu sivridir; avı tut mayı, tüyleri timar etmeyi, yere ya da ağaca tutunmayı
sağlar. Kedinin pençeleri, avina sessizce yaklaşmasını
sağlayabilmek için geri çekilerek deriden bir kılıf içine girer.
Tırnak ve pençeyle aynı yapıda olan toynaga, at, si gir, koyun, keçi, antilop gibi parmaklarının ucunda yū rüyen memelilerde rastlanır. "Toynaklılar" diye adlan
dir.
dirilan bu memelilerde, parmak kemiği genişlemiş,
tırmanıcı bitkiler
pençe, değişiklik geçirerek, kemiği çevreleyecek bir bi
Sapları yeterince sert olmadığı için belirli bir dayanağa, genellikle de başka bir bitkiye dayanarak ışığa doğru büyüyen bitkileri belirten genel terim. Tırmanıcı bitki
toynak ortaya çıkmıştır.
çim almış, altında da dolgun bir etli bölüm oluşmasıyla,
ler, tırmanmaya yardımcı pek çok uyarlanma geçirmiş
lerdir: Ek kökler; kancalar; dikenler; genellikle yapış kan diskleri bulunan "sülük"ler; sarilgan gövdeler. Sarıl gan gövdeli tırmanıcı bitkiler, gerek sağa, gerek sola doğru, ama hep aynı yönde (sözgelimi, kahkahaçiçeği hep sola, şerbetçiotu hep sağa döner) sarmal biçimi
kıvrılarak yükselirler.
tırmaşıkkuşugiller Özötücüler alttakımından, 5 türü bulunan kuş ailesi. Kuzey yarıkürenin serin bölgelerindeki ormanlarda ya
Gerek pençe, gerek toynak, gerek tırnak, keratinleş
miş yapılardır ve altlarındaki ya da diplerindeki bir hüc re tabakasından sürekli būyürler. Saçların ve kılların da yapısal proteini olan keratin, lifli bir proteindir.
tirpana Özkedibalığıgiller ailesinden kemikli balık türü. Avrupa kıyılarında, Akdeniz'de ve kuzey denizlerinde yaşayan torpananın (Bil. a. Raja batis), uzunluğu 2-5 m arasında değişir; ağırlığı 80 kg'i bulabilir. Bedeni dikensiz ve pul suz, kuyruk ve başı dikenli, sırtı kurşuni, karnı kirli beyaz
ve koyu mavi bir balıktır: Derinliği 200 m'yi aşmayan sularda başka balıkları avlayarak beslenir. Dişisi yumur
talarını, 10x15 cm boyutlarında, her köşesinde sivri bi rer çıkıntısı bulunan dikdörtgen kılıflar içinde dõker. Eti
lezzetli olduğundan, aşını avlanma nedeniyle sayısı
azalmaktadır.
tirtal Kelebeklerin, pervanelerin ve bazı sinek türlerinin lar
valarına verilen ortak ad. Görünüş açısından bölütlü
kurtçuklara benzeyen, ama birkaç çift bacakları ve güç
lü çeneleri bulunan tırtıllar, böcekolma hazırlığında, yi
Timmasthkusugiller ailesinin
başlıca türlerinden orman tırmaşıkkuşu (C. familiaris),
praklarını dökmeyen Linclardan oluşan
ormanlarda yaşar.
şayan tırmaşıkkuşugiller(Bil.a. Certhiidae) ailesi üyeleri nin boyları 12,5-17 cm arasında değişir. Sırtları kahve rengi, karınları açık renkli, gagalan ince uzun ve kıvrık, kuyrukları uzun ve katmerlidir. Kuyruklarından da des tek alarak ağaçlara ya da kayalara tırmanır, yarıkların içindeki böcek, örümcek, vb. küçük hayvanları avlar
lar. Ailenin başlıca türleri arasında orman Itırmaşık kuşu (Certhia familiaris) ve bahçe tırmaşık kuşu (Certhia brachydactyla) sayılabilir.
tırnak, toynak ve pence Insan dahil omurgalıların çoğunda, el ve ayak parmak larının ucundaki boynuzsu tabakalar. Deri gibi gelişen
tırnaklar, çoğunlukla deriyle kaplı olan ve "tirnak kökū” denilen ayırıcı hücrelerin özel bölümlerinden ince deri
üstünde uzanır, kenarlarıysa daha ince bir deri tabaka
yecek depo ederler: Bazı pervaneler, yetişkinlik döne minde besin almayıp, tırtıl evresinde yağ olarak beden lerinde depolamış oldukları besinle beslenirler.
Tırtılların gövdeleri halka biçiminde bölümlerden
oluşur. Halkaların ilk üçünde yaprakları tutmaya yara
yan, birer çift pençeli bacak yeralır. Geri kalan halkalar da pervane ve kelebek tırtıllarında 5 çift, sinek tırtıllarin
da 6-8 çift bacağa benzer etli çıkıntı bulunur. Genellikle tabanlarında ince çengeller bulunan bu çıkıntılar, bitki
gövdelerini kavramaya yaramalarının yanı sıra, yürü meye de yardımcı olurlar. Ayrıca, her halkada, gövde
nin her yanına dağılan kanallara bağlı soluk alma delik
leri yeralır. Yalın gözlerin ve ipek iplik salgılayan çok kü çük kanalların yanı sıra, baştaki en önemli organ, düz
olan sindirim borusuna ya da bağırsağa bağlanan yan dan açılan çenedir.
Derileri uzun ya da gövdeyi tüysüz gösterecek kadar kısa tüylerle kaplı olan tırtıllarda, deri değiştirme belirli aralıklarla olur ve tırtılın yaşamı boyunca 4-6 kez yine lenir. Tırtılların çoğu ağır hareket eder, kendilerini koru
yup savunmak için, koruyucu renklerinden yararlanır.
lar. Ayrıca, bazılarında kötü koku yayan ya da zehir fis kırtan organlar, bazılanndaysa büyük boynuzlar ya da dikenler bulunur. Bir bölümüyse, koruyucu koza için de yaşar.
270
TIANJIN
Tianjin: Bk. TIENCİN.
Tian Şan: Bk. TIEN ŞAN. JUISI
Tiberius Roma imparatoru (Roma İ.Ö. 42'ye d.-Misena I.S. 37). T. Cladius Nero ile Livia'nın oğlu olan Tiberius (tam adı Julius Caesar Tiberius'tur), annesinin Octavius'la evlen
mesi (İ.Ö. 38) üstüne, Octavius'un ailesine girip, Au gustus'un verdiği çeşitli diplomatik ve askeri görevleri
başarıyla yerine getirerek, T.Ö. 13'te ve 1.0.7'de kon süllüğe seçildi. T.Ö. 6'da ilk tribunusluk yetkisini alıp, imparatorun vârisi sayılan Caius ile Lucius Caesar'ı kis kandığından Rodos'a çekildi (İ.Ö. 6). İki genç prensin ölmesinden sonra Roma'ya dönüp (I.S.2), Augustus ta
They
TOKULU
rafından evlat edinildi (I.S. 4) ve ikinci kez tribunus yet
kisi verilerek, kendisi de yeğeni Germanicus'u evlat edinmeye zorlandı. 4-5 yıllarında Germania'ya başarılı bir sefer yapıp, 6-9 yılları arasında Dalmaçya-Panno nia'da patlak veren ayaklanmayı bastırdıktan sonra, im
Tibet'in merkezi Lhasa'da, dalay lamaların eski sarayı. 14.
dalay lamanın Hindistan'a sığınmasından (1959) sonra,
Saray, Çin hükümeti tarafından müzeye dönüştürülmüştür.
paratorluğa eşit bir yetkiyle (12) ve üçüncü kez tribu nusluk yetkisiyle donatıldı (13). Agustus õlūnce (14) herhangi bir güçlükle karşılaşmadan onun yerine geçip,
eyaletlerde valilerin aşırılıklarını önlemeye çalıştı ve devlet giderlerini kısıtladı; senatoya çok saygılı davra
nip, yasama yetkisiniartırdı. Dışta, Galya (21) ve Afri
ka'daki (17-24) ayaklanmaları sertlikle bastırıp, Germa nicus'un seferleriyle (14-16) Kappadokia'nın Roma topraklarına katılmasını (18) Kommagene'nin Suriye'ye
bağlanmasını sağladı. Gün geçtikçe kimseye güvenme
meye başlayarak, işlerin bir bölümünü Roma'ya vali atadığı bir görevliye, bir bölümünü de Seianus'a bıraktı
ve Capri adasına çekildi (27). Oğlunun Seianus tarafın
dan zehirlendiğini öğrenip, Seianus'un öldürülmesin den sonra acımasız bir siyaset uyguladı ve Avrupa'da
bir yolculuk sırasında öldü
derleri arasında bölünmesinden sonra, Hintli buddhacı
din bilgini Atişa'nın Lhasa'ya gelmesiyle, Buddha ma nastırları büyük ölçüde geliştive toprak aristokrasiyle rekabete giren birer merkeze dönüştü. 1207'de Cengiz Han'la bir ittifak antlaşması yapılmasının ardından, Ku
bilay Han'ın dinselve siyasal yönetimi Sa-skya manasti ri başrahibi Phags-Pa'ya bırakmasıyla gerçek bir teokra sinin kurulduğu bölgede, Tsong-kha-pa'yla (1355'ten 1417'ye değin) lama iktidarı kuruldu ve 1447'de
Tsang'da kurulan Taşilhunpo manastirinin önderi, pan çen-lama unvanını aldı. Ama 1580'e doğru, Moğol hü
kümdarı Altun Han, lamacılığı benimseyerek, Lha sa'daki Sarı Takkeliler tarikatının önderine dalay lama unvanını verdi. Dinsel ve siyasal güçleri XVII. yy'da,
önemli ölçüde artan dalay lamaların yetkisi de genişledi
ve pancen lamalar, dalay lamaların üstünlüğünü kabul Tibet
etmek zorunda kaldılar. Bu arada Çinliler, Nepallileri yenerek, Tibet üstündeki "koruyucu"luklarını pekiştir
Çin'in beş özerk bölgesinde biri. Çin'in nüfus yoğunlu
diler ve ülkeyi yabancı etkilerden (Hint, Nepal ve Ingiliz
km², nüfusu 2 196 000, merkezi Lhasa'dır.
etkileri) uzak tutmaya çalıştılar. Bununla birlikte İngiliz ler, Tibet'e bağlı bir eyalet olan Sıkkım'ı koruma altına
gu en düşük bölgesi olan Tibet'in yüzölçümü 1 221 700 Topraklarının dörtte üçü yükseltileri 3 500 m'yi bu
lan yaylalar (kuzeyde Kunlun dağlarında, güneyde Hi
malaya dağlarında yükseltiler 6 000 m'yi aşar) üstünde
yeralan, genel olarak sert kara iklimi (ortalama sıcaklık
4 °C) etkisindeki Tibet'te, halkın büyük bölümü, ikli min biraz daha yumuşak olduğu yukarı Brahmaputra vadisinde (arpa ve sebze yetiştiriciliği) toplanmıştır. Gö
çebe hayvancılık (koyun), aşağı yukarı tek gelir kaynağı ni oluşturur. TARIH
Hint ve Çin uygarlıklarının geçiş bölgesinde yeralan, Ta
rihõncesi dönemiyle ilgili yeterli bilgi bulunmayan Ti bet'te, kral Namuri'nin (VII. yy. başı) zehirlenerek öl mesinden sonra yerine geçen oğlu Strong-btsan-Sgam po (641'den 649'a) biri Çinli öbürü Nepalli iki prensle
evlenerek, Lhasa kentini kurdurdu ve krallığında mer
kezi örgütlenmeyi başlattı. Tibet monarşisine en parlak
dönemini yaşatan Khri-srong-ide-btsan'ın (755'ten 797'ye) yönetiminde, Tibet buddhacılığı, Hint öğretile
aldıktan sonra (1861), Lord Curzon
komutasında
dinsel önderlere üç pazar-kent açılmasını zorla kabul
ettirdiler. Ingilizlerin çekilmesinden sonra Lhasa'yı işgal
eden Çinlilerin tahttan indirdikleri dalay lama Hindis
tan'a çekildiyse (1910) de, Tibetlilerin Ingilizlerin yardı mıyla, Çinlileri ülkeden çıkarmalarından (1912) sonra geri döndü. 1949'da Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurul
masıyla, Tibet'in "Çin topraklarının ayrılmaz bir parça sı" oludğunu savunan Çin birliklerinin 1950 Ekimi'nde
Tibet'e girmelerinin ardından, Pekin Antlaşması'yla (23 Mayıs 1955) ülkedeki yerel hükümetlere özerklik tanın
dı. 1959'da yerel hükümetin Çinlilere karşı başlattığı ayaklanmanın bastırılması üstüne dalay lama, hükümet üyeleriyle birlikte Hindistan'a sığınmak zorunda kaldı
(17 Mart 1959). Tibet, kendi meclisi bulunan özerk bir
bölgeye dönüştürülürken, sürgündeki Tibetli topluluk
lar, dalay lamanın önderliğinde, bağımsızlık çabalarını
ri ile tantracılığın bir karışımı olan vacrayana buddhaci
sürdürdüler.
bon-po yandaşları arasındaki çekişmeler sonucunda krallığın çökmesinden ve ülkenin dinsel tarikatların ön
Tibet dili: Bk. ÇİN-TİBET DİLLERİ.
lığına dönüştü. 850'ye doğru buddhacılar ile yerel din:
si
lahlı bir kuvvet göndererek, Moğolistan'a sığınan (1909'a kadar orada kaldı) dalay lamanın yokluğunda,
TIFO 271 Tiencin Çin'de kent. Hay irmağı kıyısında, Pekin'e 120 km uzaklıkta yeralan Tiencin'in (Çince Tianjin) nüfusu 5
700 000'dir. Pekin ve Şanghay gibi doğrudan merkezi hükümete bağlı bir "özel belediye" oluşturan kent, Bo Hay körfezinden 40 km içerde bulunmasına karşın,
Tanggu önlimanının genişletilmesi sayesinde Çin'in üçüncü büyük limanına dönüşmüştür. Aynı zamanda da önemli bir sanayi (dokuma, besin ve kimya sanayile
ri; metalürji; vb.) merkezidir.
Valmarana villasında ve cizvitlerin kilisesinde çalıştı. Ti cino kontunun İsveç'e giderek kral sarayının süsleme
lerini yapması önerisini geri çevirip, 1751'de Würzburg
piskoposunun çağrısını kabul ederek, oğullarıyla birlik
te Friedrich Barbarossa'nın yaşamını anlatan süsleme
leri ve merdiven kubbesinin süslemelerini gerçekleştir di (1752). Venedik'e dönerek çeşitli villa ve sarayların
süslenmesinde çalıştı. Ayrıca Este Kentini Veba'dan Kurtaran Azize Theresa gibi dinsel tablolar yaptı. Vene dik'te Pieta kilisesinin tavanını Inancın Zaferiyle, Pisani ailesinin Stra'daki villasını da Pisani Ailesinin Zaferiyle
süsleyip, 1862'de İspanya kralı Carlos III'ün çağrısıyla
Tien Şan
Madrid'e giderek saray ressamlığına atandı ve oğulla
rıyla birlikte krallık sarayının çeşitli salonlannı süsledi.
Orta Asya'da dağ sırası. Kuzeyde Kırgızistan'dan, Mo
1767'de Aranjuez'e giderek kent kilisesi için yedi tablo
ğolistan sınırına kadar (Çin'in Doğu Türkistan Özerk
yapti.
bölgesinden geçerek) uzanan Tien Şan'ın (Türkçe Tanni Dağları; Tian Şan da denir) en yüksek noktası, Kırgızis tan-Doğu Türkistan sınırındaki Pobyedıy doruğunda 7
Bütün yapıtları bir ışık ve sevinç kaynağı olan Giam
battista Tiepolo, pembemsi grilerini ve büyüleyici açık
renklerini, modern sayılacak bir teknikle birkaç soğuk
444 m'yi bulur; ayrıca yükseltileri 5 000 m'yi aşan pek çok doruk taşır.
tonla çevrelemiştir. Ayrıca gravürler yapmış ve aynitek
Tiepolo, Giambattista
Tierra del Fuego
Italyan ressamı ve gravürcüsü (Venedik 1696-Madrid
Güney Amerika'nın güney ucundan Macellan boğazıy
1770). Bir ticaret gemisinin kaptanı olan babası ölünce
la ayrılan takımada, 530, 56° güney enlemleri arasında
(1697) beş kardeşiyle birlikte annesi tarafından yetiştiri len Giambattista Tiepolo, Piazetta'dan ders aldı. Vero nese'nin tablolarını inceledikten sonra onun aydınlık üslubunu benimseyip, 1722'de Scalzi'de Azize There sa'nın Yüzaki tablosunu gerçekleştirdi. 1726'da Udi
nikle işığı yansıtmaya çalışmıştır.
yeralan Tierra del Fuego (Ateş Ülkesi de denir) adaları, Arjantin ile Şili arasında bölüşülmüştür. Büyük bölümü
ormanlarla örtülü olan adalarda, doğal gaz yatakları iş letilmekte, kıyıları açığında da petrol arama çalışmaları yürütülmektedir.
ne'de kent katedralini ve piskoposluk sarayını süsleyip,
1736'da Bergamo'ya giderek, Colleone kilisesinin ta van süslemelerini yaptı. Sonra yeniden Venedik'te,
tifdruk baskı: Bk. BASIM.
Gimbattista Tiepolo nun, Venedik'le Labia sarayında
Tiflis
Taptigi de boyutlu fresklerden bir ayrıntı (Antonius ile
Kleopatra'nın Buluşması, 1745'e d.-1750). Tiepolo, Halvanim rokoko üslubunu en ivi uvgulanus ressamı
szyılmaktadır.
Gürcistan'ın başkenti. Dağlar arasındaki bir havzada, 406-522 m yükseltide, kura irmağının her iki kıyısında yeralan Tiflis'in (Gürcüce Tibilisi) nüfusu 1 279 000'dir. Önemli bir karayollan ve demiryollan kavşağı olan Tif lis'te, sanayi de önemli ölçüde gelişmiştir: Elektrikli lo
komotifler yapımı, içki fabrikaları, takım tezgahları ya pimi, besin sanayisi, vb. Aynı zamanda da önemli bir
öğretim (üniversite, konservatuvar, Güzel Sanatlar Akademisi, Gürcistan Bilimler Akademisi, vb.) merke zidir.
I.S. IV. yy'da kurulan, VI. yy'dan başlayarak Karl li'nin başlıca merkezi olan kent, VII. yy. ortalarında
müslüman Araplar tarafından fethedildi. David'in yeni den bütünlüğünü sağladığı Gürcistan Krallığı'nın mer kezi olup (1122),Moğollar(1234) ve Timur (1396) tara fından yakılıp yıkıldı. Safeviler ile Osmanlılar (1578 1603; 1723-1734) arasında el değiştirip, 1801'de Rus
lar tarafından ele geçirildi. Mayıs 1918-Şubat 1921 ara sinda Bağımsız Gürcistan'ın, 1922-1936 arasında Kal kasya Cumhuriyeti'nin, o tarihten sonra da Gürcistan'ın
başkenti oldu. tifo
Eberth basili (Salmonella typhi) adlı bakterinin yol açtığı bulaşıcı enfeksiyon hastalığı. Hasta kişilerin dışkısıyla kirlenmiş besin ve sularla bulaşan tifo hastalığı, yüksek ateş, başağrılan, bitkinlik, sindirim sistemi bozuklukla
rıyla belirti verir; bazen karın derisinde mercimeği an diran pembe lekeler de gözlenir. Tedavi edilmezse,
272 TİFTİK KEÇİSİ hastaların çoğunda 2-4 haftada kendiliğinden iyileşir; ama nekahet dönemi 3-4 ay sürer ve hasta bitkindir.
Ciddi biçimlerinde, bağırsak kanamaları, kalp-damar
bozuklukları, safra kesesi-safra yolları iltihapları, hatta beyin iltihabı gibi ihtilatlar sonucu ölüme yol açabilir.
kuyruklu hayvanlardır. Etçildirler; mevsime göre mey ve de yerler. En çok tanınan türler arasında tilki ya da
Avrupa kızıl tilkisi (Vulpes vulpes), cúce tilki (Vulpes macrotis), kutup tilkisi ya da mavi tilki (Alopex lagopus), çöl tilkisi (Fennecus zerda) sayılabilir.
Modern tedavi yöntemleriyle, eski tehlikesi ortadan kalkmıştır. Ayrıca, aşılama da hastalıktan korunmayı
timar: Bk. TIMAR.
sağlar.
tiftik keçisi
timbal
Evcil keçi ırklarından biri. Tiftik keçisi (Bil. a. Capra Hir
Vurmalı çalgılar ailesinden çalgı. Üstüne zar geçirilmiş yarıküre biçiminde bakır, tahta ya da çömlek bir tekne
cus angoriensis, Ankara keçisi de denir), yaklaşık 35-40 kg ağırlığındadır. Uzun, ipek gibi beyaz tüyleri ("tiftik" adı verilir) için yetiştirilir. Bir hayvandan ortalama 2-3 kg (tekelerden 6 kg'a kadar) tiſtik alınır. Türkiye'de tiftik
keçisi yetiştiriciliği gün geçtikçe gerileyerek, 1,5 mil yon baş dolayına düşmüştür.
den oluşan timbal, genellikle çift olarak kullanılır: Yari kürelerden her biri farklı seslere akort edilir (la-re, sol
do, vb.). XVII. yy'da derilerin gerginliğini denetim altın da tutmak için, vidali kasnaklardan yararlanılmaya baş lanmış, bunun sonucunda senfonik orkestralara girmiş tir.
tifüs
"Riketsiya” adı verilen, bakterilerin tersine ancak hüc
Timişoara: Bk. TAMIŞVAR.
relerin içinde çoğalabilen mikroorganizmaların yol aç
tığı enfeksiyon hastalığı. Genellikle insandan insana be den biti aracılığıyla bulaşan tifüs, göz sümüksel zarların da kızarklık, başağrısı, yüksek ateş ve bel bölgesinde
kas ağrılarıyla belirti verir. 4-7 günde göğüs, karın, kol ve bacaklarda yerleşen, önceleri açık renkli, sonraları
koyu kırmızıya dönüşen lekeler belirir. Ayrıca, huzur
Timor
Endonezya'nın doğu kesiminde ada. Malezya takıma
dalarına bağlı Küçük Sunda adalarının en büyüğü ve en
doğuda yeralanı olan Timor'un yüzölçümü 33 850 km², nüfusu 1 600 000, merkezi Kupang kentidir. Bü
suzluk, bilinç yitimi ortaya çıkabilir. Antibiyotiklerin bu lunmasından önce beyin, kalp kası ve böbrek ihtilatları
yük bölümü dağlarla kaplı olan, tropikal iklim etkisinde
sonucunda ölüme yol açabilen hastalık, günümüzde
bilelerden oluşan halkın başlıca geçim kaynağı, ormanı
2-3 günde iyileştirilebilmektedir.
yakarak tarla açma yöntemiyle uygulanan tarımdır.
ki (sık sık tayfunlardan zarar görür) Timor'da, çeşitli ka
1520'de Portekizlilerin yerleştikleri, XVII. yy'da bati
Tijuana
ucu Hollandalılar tarafından işgal edilen Timor'da, uzun çekişmelerden sonra Portekizliler ile Hollandali
kesiminde, San Diego'nun (ABD) 20 km güneyinde ye
lar arasındaki sınır, ancak 1904'te kesin olarak belirlen di. 1942'de Japonların işgal ettikleri adanın, Batı kesi
ralan Tijuana'nın nüfusu 742 686'dır. Meksika'ya
minde, önce Hollandalıların elindeki bölüm, Porte
Meksika'da kent. Baja California eyaletinin kuzeybatı
ABD'li turistlerin başlıca giriş kapılarından biri olan
kiz'deki rejim değişikliğinden sonra da Portekizlilerin elindeki kesim (1975) Endonezya'ya katıldı. Bağımsız
besin sanayisi, kimya sanayisi, vb.
lık yanlısı devrimci cephenin (Fretilin) denetimindeki Doğu Timor da, kanlı çarpışmalardan sonra Aralık
kentte, sanayi de oldukça gelişmiştir: Dokuma sanayisi, tilki
1979'da Endonezya'ya katıldıysa da, direnme hareketi,
iç kesimlerde günümüze kadar süregeldi.
Köpekgiller ailesinden çeşitli cinslerin üyelerine verilen
ortak ad. Avustralya ve Güneydoğu Asya dışında dün
yanın her yanında yaşayan tilkiler, köpeği andıran, uzun ve sivri burunlu, sivri kulaklı, uzun ve bol tüylü Tilki ya da Avrupa kızıl tilkisi (V. vulpes), çok eski
dönemlerden bu yana, edebiyatta kurnaz bir yaratık olarak canlandınlmıştır. Kümes hayvanlarına saldırdığı için ve kürkü için aşın avlanması yüzünden, Sayısı oldukça azalmıştır.
Timoşenko, Semen Konstantinoviç Rus mareşali (Besarabya 1895-Moskova 1970). Çarlık
ordusunda assubayken Devrim'e katılan Semen Kons
tantinoviç Timoşenko, tümen Komutanlığına getirilip,
Çariçin bölgesinde Stalin ve Voroşilov'la Vrangel'in
kuvvetlerine karşı çarpıştı. Komünist Partisi'ne üye olup (1919), parti merkez komitesinde görev alarak, Polon ya'nın işgalini yönetti (1939). MilliSavunma komiserli
ğine ve mareşalliğe (Temmuz 1940) getirilip, cephenin orta bölgesi komutanlığına atanarak (Temmuz 1941),
Almanları Smolensk önünde yendi ve Rostov'u geri al
dı. Ama Harkov'da yenildi (Mayıs 1942) ve görevinden alınarak, Çin'e gönderildi (1945-1947; Mao'nun birlik
lerini yeniden örgütledi). Minsk bölge komutanlığı ya pip (1951-1960), Kazakistan'dan milletvekilliğine seçil di (1962)
timsahgiller Gavialgiller ve aligatorgillerle birlikte, soyu tükenmiş ar
TÍNBERGEN, NİKOLAAS 273 kozorlar altsınıfının günümüzdeki temsilcilerini oluştu ran sürüngen ailesi. Amerika, Afrika, Asya ve Avustral ya'ya yayılmış olan timsahgiller (Bil. a. Crocodylidae)
ailesi üyeleri, suda yaşama uyum sağlamak için değişik likler geçirmişlerdir. Sözgelimi, burun delikleri burun uzantısının tepesindedir ve kas hareketiyle kapanabilir; boğazlarındaki iç kapakçıklar, akciğerlere su dolmasını önler: Böylece timsahlar, suyun altındayken ağızlarını rahatça açabilirler. Türlerin tümü etçildir ve kendilerin den küçük bütün hayvanlara saldırır, bazı türler insan eti de yerler. Genellikle geceleri dolaşır, gündüzleri
kum setlerinde, yarı yarıya suya gömülüp geçirirler. Di
şileri yumurtalarını ırmak kıyılarındaki kumluk kesimle re bırakır, yavrular yumurtadan çıkacak duruma gelin ce, çok uzaklardan duyulabilen sesler çıkararak, yuvayı
açması için annelerini çağırırlar. Ailenin başlıca türleri
arasında uzunluğu 7 m'yi bulan Nil timsahı ya da timsah (Crocodylus niloticus ya da Crocodylus vulgaris), boyu 5 m'yi bulan Amerika timsahı (Crocodylus acutus) ve
boyu 4 m kadar olan Hint timsahı ya da bataklık timsahı (Crocodylus palustris) sayılabilir.
vas'ı yakıp yıktı. Ankara Savaşı'nda (1402) Osmanlı or
dusunu bozguna uğratıp, Bayezit'i tutsak aldıysa da, kendi adına fetihlere girişmeyerek, Anadolu'yu kendi sine sığınan Anadolu beyleri arasında paylaştırdı ve Se
merkand'a döndü. Çin'e yeni bir sefer düzenleyip (1405), Otrar'a varınca kurultayı toplayarak torunu Pir
Muhammet'i veliaht atadıktan kısa bir süre sonra öldü.
Timur Imparatorluğu Timur tarafından XIV. yy. sonlarında kurulan devlete
verilen ad. En geniş döneminde batıda Balkanlar'dan
doğuda Orta Asya'ya, kuzeyde Volga irmağı kıyıların dan güneyde Hint okyanusuna kadaruzananTimur im paratorluğu, Timur'un ölümünden (1405) sonra, so
yundan gelenlerin (Timurlular ya da Timuroğulları) bir birine komşu bölgelerde kurdukları devletlere ayrıldı. Olümünden kısa süre önce veliaht atadığı torunu Pir
Muhammet, ayaklanan kardeşlerinden Miranşah'ın oğ
lu Halil'e yenildikten sonra, veziri tarafından öldürüldü
(1406). Bunun üstüne harekete geçen Timur'un dör
düncü oğlu Şahruh, Halil'i yenip (1407) Semerkand'ı
Timuçin: Bk. CENGİZ HAN. Timuçin, Afşar Türk şairi ve yazarı (Akhisar 1939). İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Filolojisi ve Felsefe bölümle
rinde başladığı yükseköğrenimini Kanada'da Montréal
Üniversitesi Felsefe Fakültesi'nde tamamlayan (1967)
Afşar Timuçin, Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde ve Marmara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı'nda öğre
tim üyeliği yaptı. Bir yandan da Felsefe Dergisi'ni çıka
ele geçirerek (1408), Anadolu, Arabistan ve Suriye di
şında imparatorlukta bütünlüğü yeniden sağladı. Şah
ruh'un ölümünden (1447) sonra yeniden tahtçekişme
lerinin patlak verdiği imparatorlukta, oğullarından Uluğ Bey tahtı ele geçirdi. Ölümünden sonra Horasan ve
Maveraünnehir'in Özbeklerin eline geçmesi üstüne, Timur'un soyundan Babur, Afganistan'a göçmek zo runda kalarak, Türk-Hint İmparatorluğu'nu kurdu (1526'ya doğru).
Timurlenk: Bk. TİMUR.
rip, yayın işleriyle uğraştı. Heykel adlı öyküsüyle edebiyata giren (Vatan gaze tesi, 1956) Afşar Timuçin, şiir, çeviri ve denemeleriyle tanınarak, temelde toplumcu dünya görüşüne bağlı,
ama şiirin gereklerinden kopmayan, öz ve biçim olarak bütünleşmiş bir şiir geliştirmeye çalışmış, A. Kadir'le şiir
çevirileri yapmıştır: Vietnam Şiiri (1973), Filistin Şiiri
Timurlular: Bk. TİMUR İMPARATORLUĞU.
Timuroğulları: Bk. TİMUR İMPARATORLUĞU.
(1974), Portekiz Sömürgeleri Şiiri (1975), vb.
Başlıca yapıtları: Çöl(şiirler, 1968), Descartes (Des
cartesçı Bilgi Teorisinin Temellendirilişi, doktora tezi,
1972), Böyle Söylenmeli Bizim Türkümüz kişiir, 1974; 1970 TRT Şiir Başarı ödülü), Yarına Başlamak (roman, 1975), Nâzım Hikmet'in Şiiri (inceleme 1978; 1979
TDK İnceleme ödülü), Gerçekçi Düşünme Kaynakları (inceleme, 1986), Bu Sevda Böyle Gider (şiir, 1992), vb. Timur
Timur Imparatorluğu'nun ve Timurlular sülalesinin ku rucusu ve ilk hükümdarı (Keş, Semerkand yakını 1336 Otrar 1405). Barlas oymağının Gürkan obası başbuğla
rindan Taragay'ın oğlu olan Timur, bir gece baskını sıra sında ayağından yaralanarak topal kaldığından Timur lenk(“Aksak Timur") diye anılıp, Çağatay Hanlığı valile
rinden Kazgan Han'ın buyruğuna girerek, hanın torunu Olcay Türkan'Hatun'la evlendi. Kazgan Han öldürülün
ce iyice güçlenip,Çağatay hükümdarı Tuğluk Hantara
fından doğrudan hizmete alındı. Ülkedeki iç çekişme
lerden yararlanarak Belh'te bağımsızlığını ilan edip, Se merkand'da bir kurultay toplayarak kendini hükümdar seçtirdi (1370). Art arda seferlerle Altınordu Devleti'ni ortadan kaldırıp, İran ve Irak'ı ele geçirdikten sonra, Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezit'le uzun süreli sert ya zışmaların ardından Anadolu'ya girerek, Erzincan ve Si
timüs bezi
Omurgalılarda boynun alt bölümünde yer alan organ. Dalak, bademcik ve lenf bezleri gibi lenf dokusundan yapılmış olan timüs bezi, doğumdan ergenlik çağına
kadar büyüdükten sonra, erişkinlerde gün geçtikçe kü
çülür. İşlevi tam olarak bilinmemekte, bedende yaban
ci maddelere karşı bağışıklık, kendi hücrelerine karşı da alışkanlık gelişmesini sağladığı sanılmaktadır.
Tinbergen, Jan Hollandalı iktisatçı ve istatistikçi (Lahey 1903). Rotter dam Üniversitesi'nde kalkınma planlaması dersleri ve ren Jan Tinbergen, Lahey'de Merkez Planlama Bürosu başkanlığı (1945-1955), Birleşmiş Milletler Kalkınma
Planlama Komitesi başkanlığı yap! (1960). Türkiye'ye gelip (1961), Devlet PlanlamaTeşkilatı danışmanlığın da bulundu. Ekonometriye önemli katkılar yapıp.
1969'da Nobel Ekonomi Ödülü'nü Ragnar Frisch'le
paylaştı.
Tinbergen, Nikolaas Hollandali etoloji uzmanı (Lahey 1907). Doğal koşul
274
TINTORETTO, IL
lardaki hayvanların içgüdüsel davranışlarıyla ilgili ayrın
tili gözlemleriyle nesnelci etolojinin kurucuları arasında yeralan Nikolaas Tinbergen, 1951'de içgüdü hiyerarşisi konusunda önemli bir kuram geliştirdi. 1973'te Nobel Tip ve Fizyoloji Ödülü'nü K. Lorenz ve K. von Frisch'le
tiroit: Bk. TİROYÍT. tiroksin: Bk. TİROYİT.
paylaştı.
Tintoretto, il İtalyan ressamı (Venedik 1518-ay.y. 1594). Tizia no'nun yanında kısa süre çalışan il Tintoretto (asıl adı la copo Robustidir), sonra kendi atölyesini açtı. Roma'ya
bir yolculuk yaparak Sistina kilisesindeki Son Yargi yı görüp (1546'da Madonna dell'Orta'da yaptığı Son Yar gida bundan esinlendi), Vicenza yakınlarında bir saat kadranına freskler çizdikten sonra, Rialta kıyısında bir
evin cephesini süsledi. Kardeşi ile kendinin mum işıkla nyla aydınlatılmış bir tablosunu yapıp (bu işık-gölge oyunundan yararlanmayı ömrü boyunca sürdürdü), Santa Maria dei Servi kilisesinde çalıştı. Sonra ilk başya
pitlarını verdi: Yemek (1547), Kölenin Mucizesi (1548),
vb. Büyük süslemeler yapmak için Santa Maria dell'Or ta manastırının hizmetine girip, Altın Dana, Sina Dağın da Musa, Son Yargıyı yaptı. Aziz Marco'yu bulutlardan inerken gösteren Aziz Marco'nun Mucizesi şiddetle
eleştirilince tabloyu geri aldıysa da, çok geçmeden ünü yaygınlaşınca, tablo istenmekle kalmayıp, aynı türde
yenilerini yapması önerildi. 1556'da Veronese'yle bir likte Venedik Dukalık sarayının meclis salonunu sūsle
mekle görevlendirilip, Friedrich Barbarossa'nın Taç Giymesi ve Aſoroz Edilmesi, Son Yargı fresklerini yaptı.
Tirol
Avusturya'nın batı kesiminde il. Alp dağları arasında, lon irmağının yukarı havzasında yeralan Tirol'un yüzöl çümü 12 649 km?, nüfusu 630 358, merkezi İnns
bruck'tur. Başlıca gelir kaynağını turizmin (Kitzbühel, vb. ünlü kış sporları merkezleri) oluşturduğu ilde, hay
vancılık (sığır yetiştiriciliği) ve sanayi (metalürji; dokuma ve besin sanayileri) de oldukça gelişmiştir.
Rhaetialıların yaşadıkları, İ.Ö. 15'ten başlayarak ro malılaştırılan Tirol bölgesi, VI. yy'dan sonra Bavyeralılar tarafından sömürgeleştirildi. Ortaçağ'da bir kontluk ha line getirilip, 1363'te Habsburglara bağlandı. XVI. yy'da önemli ayrıcalıklar elde edip, 1805'te Bavyera'ya birakıldı. Bavyeralılara karşı bir halk ayaklanmasının, önderi Andreas Hofer'in (1767-1810) Mantova'da kur
şuna dizilmesiyle bastırılmasından sonra,
1814'te
Avusturya'ya geri verildi. Tirol Kontluğu'na, dili ve kül türü İtalyan olan Trento piskoposluğunun bağlanma
sından sonra, İtalya'nın bölge üstünde hak iddia etme ye başlaması sonucunda, Saint-Germain Antlaşma sı'yla (1919), Trentino ve Bolzano ilini oluşturan kesimi İtalya'ya bırakıldı.
1564'te, Scuola'nın tavanını süslemek için Venedikli
tiroyit
sanatçılar arasında açılan yarışmaya Aziz Marco'nun uriinrütablosunu karşılıksız olarak gönderince, bütün
Omurgalıların boynunda yeralan salgı bezi. Boynun
yapının süslenmesiyle görevlendirildi. 1587'ye kadar orada çalışarak altmışiki tablo yaparken, bir yandan da,
Dukalık sarayının süslemesini sürdürdü: Adaletin Elin
den Kılıç ve Teraziyi Alan Duka Prioli, Venedik'e Dün
ya İmparatorluğunu Veren Jüpiter, Denizler Kraliçesi Venedik, Riva Savaşı, Argenta Savaşı, Inebahtı Savaşı,
Gelibolu Savaşı. 1568-1592 arasında San Marco kilise
sinin mozaikleri için karton taslaklar yapıp, Veronese
ölünce büyük meclis salonunu bir Cennet freskiyle süs lemekle görevlendirildi.
Öbür yapıtları: Yaratılış, Adem ile Havva, Çobanla nin Tapınması, Vebalları İyileştiren Aziz Augustinus, Mısır'a kaçış, Azize Magdalena, İsa'nın Vaftizi, Çarmi ha Geriliş, Bakkhos ve Ariadne, Vulcanus ile Kykloplar, Battista Marossini, vb.
tipo baskı: Bk. BASIM. Tir: Bk. SUR. Tiran
Arnavutluğun başkenti ve en büyük kenti. Ülkenin batı
ön-alt bölümünde, soluk borusunun önünde yeralanti
royit (tiroit, kalkan bezi de denir), ortada birbirine bağlı iki loptan oluşur; iki farklı hormon salgılar. Bunlardan iyot içeren tiroksin hormonunun salgılanmasını, hipod
fizden salgılanan tirotropin adlı hormon düzenler. Ti roksin, sinir sisteminin gelişmesi için gerekli olmasının
yanı sıra, metabolizmaya katılan dokularda isı oluşu munu artırır; eksikliği guatra, fazlalığı aşırı ısı üretimine
ve huzursuzluğa yol açar. İkinci hormon kalsitonin, yavru hayvanlarda kandaki kalsiyum düzeyi normalin üstüne çıktığı zaman salgılanır. Tirren denizi Akdeniz'in Italya yarımadası, Sicilya, Sardinya ve Korsi ka arasında kalan bölümüne verilen ad. Genişliği 300 km, en derin yeri 2 000 m olan Tirren denizinin (Tiren denizi de denir), kıyılarında Napoli, Salerno, Palermo, vb. limanlar yeralır.
tirsibalığı Sardalyagiller ailesinden balık cinsi. Akdeniz'in batı, At
las okyanusunun kuzeydoğu kesimlerinde yaşayan tir sibalığı cinsi (Bil. a. Alosa) üyeleri iri, ağır gövdeli balık
kesiminde, Adriya denizi kıyısından 30 km kadar içerde
lardır. Ağızları eğri, yüzleri kısa, kuyruk yüzgeçleri par
olan kent, ülkenin başlıca sanayi (dokuma sanayisi, si
navutluk'un başlıca limanı Draç'a demiryoluyla bağlı
(Alosa fallax nilotica).
ve öğretim (universite) merkezidir.
Tirso de Molina
Tiren denizi: Bk. TİRREN DENİZİ.
Ispanyol tiyatro yazarı (Madrid 1583'e d.-Soria 1648).
yeralan Tiran'ın (ya da Tirana) nüfusu 238 100'dür. Ar
gara ve ayakkabı fabrikaları, süt ürünleri fabrikaları, vb.)
lak renklidir. Türkiye sularında, cinsin iki türü yaşar: Ka radeniz tirsibalığı (Alosa bulgarica), benekli tirsibalığı
Merced'tarikatına girip (1601), dönemindeki edebiyat
TITUS
275
tartışmalarına katılan Tirso de Molina (asıl adı Fray Gab
sinirinda, 3810 m yükseltide yeralan, dünyanın en yük
kısa öykülerini taklit eden anlatılar (Los Cigarrales de Toledo (Toledo'nun Bahçeleri, 1621'e d.); vb), entrika
300 km', en derin yeri 280 m'dir.
riel Tellez' dir), gongoracılığı şiddetle eleştirdi. Italyan
sekte yeralan golü olan Titicaca golunün yüzölçümü 8
komedileri (Don Gil de Las Calzas Verdes (Yeşil Poturlu Don Gil, 1617); vb.), tarihsel dramlar (La Prudencia en
Tito
La Mujer (Kadinda Temkinlilik, 1635]), aşk konulu
Yugoslav devlet adamı (Kumrovec, Hırvatistan 1892
dramlar (Don Juan tipinin ilk taslağını çizdiği El Burlador de Sevilla (SevillalıKadın Avcısı, 1625'e d.); Los Aman tes de Teruel (Teruel Âşıkları, 1635); vb.) ve dinsel
Lyublyana 1980). Avusturya-Macaristan ordusunda
dramlar (El Condenado por Desconfiado (Inançsızlığı
1945'ten olumune
Yüzünden Cezalandırılan 'Mahkûm 1635); vb.) yazdı.
(1980) kadar
Lope de Vega'dan sonra en başarılı İspanyol tiyatro ya
Yugoslavvay
zani sayılmaktadır.
yöneten Tito
Tiryaki Hasan Paşa: Bk. HASAN PAŞA,
ülkelerin tersine. SSCB'ye karsi
obur sosyalist
TİRYAKİ.
bagımsız bir
siyaset izleyerek Batı ülkeleriyle dostça ilişkiler
Tiryaki Mehmet Paşa: Bk. MEHMET PAŞA,
kurmuş, kendine
TİRYAKİ.
özgü
merkeziyetçilikten uzak bir sosyalizm
Tisza
anlayışı
geliştirmiştir.
Orta Avrupa'da ırmak. Ukrayna Karpatları'nda doğan Tisza (Çekçe Tisa), bir süre Macaristan-Slovakya sinirini
izleyip, Macaristan'da aktıktan sonra, Sırbistan'a gire rek, Belgrad'ın 45 km kuzeyinde Tuna irmağına karışır. Uzunluğu 997 km olan ırmağın, 725 km'si ulaşıma el verişlidir.
çarpışırken Ruslara tutsak düşen (1915) Tito (asıl adı lo
sip Broz dur), Kızılordu'ya katıldı (1917-1923). Yugos
lavya'ya dönünce Komünist Partisi'nin kuruculan ara
sında yeralıp, birçok kez tutuklandı (özellikle 1928 1934 arasını cezaevinde geçirdi). Serbest bırakılınca
Moskova (1934) ve Paris'e gidip (1936), İspanya iç sa Titan: Bk. TİTANLAR.
titan
Periyodik çizelgenin IVB grubunda yeralan kimyasal element. Simgesi Ti, atom sayısı 22, atom ağırlığı 47,9
olan titan (titanyum da denir), beyaz renkli, çok sert bir katıdır (yoğunluğu 4,5); 1 660 "C'a doğru ergir; soğukta
yüzeysel olarak yükseltgenir. 1791'de William Gregor
tarafından bulunmuş, 1831'de Liebig tarafından rutil den elde edilmiştir. Rutilin ana bileşeni olan titan dioksit ya da titanik asit anhidriti (TiO,), 1600°C'ta ergiyen, çö
zünmeyen, titan beyazı" adiyla boyacılıkta kullanılan
beyaz bir katıdır. Başlıca filzleri rutil (TiO2) ve ilmenit ten (FeTiOs) elde edilen titan ve alaşımlarından, yıp
ranmaya karşı direnci, özgül ağırlığının düşük olması ve ilgi çekici mekanik özellikleri nedeniyle havacılıkta
ve uzay sanayisinde, ayrıca tepkili motor parçaları, füze, vb. yapımında yararlanılır.
Titanlar
Eski Yunan mitolojisinde, Olympos tannlarından önce ki tanrılar. Altısı erkek, altısı kadın on iki tanrı oldukları na, Zeus tarafından yenilerek (Titanlar Savaşı), dünya
nin yönetimini Olympos tanrılarına bıraktıklanna inani
vaşına uluslararası tugayların gönderilmesini düzenle
di. Yugoslav Komünist Partisi genel sekreteri olarak ül kesine dönüp (1937), İkinci Dünya Savaşı'nda işgalcile re ve işbirlikçilere karşı gerilla savaşını başlattı. Partizan larla gerçek bir ordu kurarak, 1944'te Kızıl Ordu'yla
Belgrad'a girip, cumhuriyet ilan edildikten (29 Kasım
1945) sonra, hükümet başkanlığına ve başkomutanlığa
getirildi (7 Mart). Öbür halk cumhuriyetleriyle dostluk anlaşmaları imzalayıp (1946 ve 1947), Atina hükümeti ne ayaklanan Yunan komunistlerini destekledi (1946).
Kominform'un buyrultularına karşı çıkarak (1948), SSCB ve öbür halk demokrasilerine karşı bağımsız bir
tutum takınıp, Batı ülkelerinden ve ABD'den para yar dımı aldı (1951). Türkiye'yle Ankara (1953), Yunanis
tan'la Bled (1954) antlaşmalarını imzaladı. SSCB'yle iliş
kilerini düzeltmekle birlikte (1955), Batı devletleriyle iyi ilişkilerini sürdürüp, Belgrad (1961-1963) ve Kahire
(1962) konferanslarıyla, "bağlantısız ülkeleri bir araya toplamaya uğraştı. Yugoslavya Federasyonu'nun bū
tünlüğünü ve ülkenin bağımsızlığını korumak için, Ko
münist Partisi'nde azınlıklara seslerini duyarma olana ğını tanıyıp (Mart 1969), çeşitli devlet başkanlarını (R. Nixon gibi) kabul etti; kendisi de yabana ülkeleri ziya ret etti. 16 Mayıs 1974'te, Anayasa'ya uygun olmayan
olağanüstü bir kararla ömür boyu cumhurbaşkanı ilan edilip, Haziran 1976'da Türkiye'yi ziyaret etti.
lirdi.
Titus
titanyum: Bk. TİTAN.
Roma imparatoru (Roma I.S. 39-Aquae Cutiliae, Sabina
Titicaca gölü Güney Amerika'da göl. And dağlarında, Bolivya-Peru
81). Vespasianus'un büyük oğlu olan Titus (tam adı Ti
tus Flavius Sabinus Vespasianus'tur), Neron'un sarayın da Britannicus tarafından yetiştirildi. Germania ve Bre lagne'de askeri tribunusluk yapıp, Neron õlünce, Ves
pasianus'u iktidara getiren olaylarda önemli rol oynadı.
276
TITUS LIVIUS
Kudüs'ü alıp (70), Roma'ya dönünce (71), iktidarı ba basıyla paylaşarak, babası ölünce (79) Roma'da yapım larını babasının başlattığı birçok anıtı (Colsseum, Ves pasianus tapınağı, vb.) tamamlatu.
Titus Livius Romalı tarihçi (Padova İ.Ö. 59-Roma I.S. 17). Uzun sü
re Padova'da yaşadıktan sonra Roma'ya giden Titus Li
vius, Augustus'un sarayının gözde kişileri arasına girdi. Başlıca yapıtı olan 142 kitaplık Roma Tarihinde, kuru
luşundan I.S. 9 yılına kadar Roma İmparatorluğu'nun
tarihini
Ama, yansız bir tutumla yazılmış bu
yapıtından günümüze yalnızca, kuruluştan İ.Ö. 293'e kadar geçen olayları ve ikinci Pön Savaşı'ndan Üçüncü
Makedonya Savaşı'nın sonuna (l.Ö. 167) kadar geçen olayları anlatan birkaç kitap ile bazı ayrıntılar kaldı.
tiyatro Bireyin toplumsal ya da bireysel yaşayışından çeşitli ke sitlerin, gerçeklere uygun bir biçimde ve kurmaca bir yapıda sahnede gösterilmesi ilkesine dayanan sanat da
li. Tiyatro terimi ayrıca, dram, trajedi, komedi, vb. tiyat
ro türlerinin topluca belirtir; tiyatro oyunlarının oynan dığı yere de "tiyatro" denir.
1.0. II. yy'dan kalma bu mozaikte, sahneye çıkmaya
Tiyatro, çoğunluğa yönelen bir sanattır; bu yönüyle de tam bir halk sanatıdır. Bireysel özellikleri ve toplum
Müze, Napoli.)
sal konumuyla ele alınan insan, iyi ya da kötü yanlarıyla belirli bir bakış açısından, belirli düşünceleri dışa vur mak için olaylar dizisi içinde açımlanır, sergilenir. Tiyat
kimselerdir. Hemen her yapıtta bir ya da birkaç önemli kişi vardır; bütün olaylar dizisi bu kişi ya da kişilerin çev
ronun eğlendiriciliği ile öğreticiliği iç içedir; ama bu öğ reticilik, sanatsalkaygılar gözetilerek gerçekleştirilmeye çalışılır. Seyirci edilgin değil, etkin bir tutum takınmaya yöneltilir. Tiyatro araştırmacıları, tiyatronun kaynağını ikili öze
bağlarlar: Tarihsel õz; evrensel öz. Tarihselöz, toplum halinde yaşayan insanın ilişkilerini, düşünce, siyaset, toplum ve kültür eğilimlerini inceler,lirdeler, eleştirir.
Evrensel öz, insanın varoluşunu, degişmez özellikleri ve tarihsel gelişmesi içinde değerlendiren, seyirciyi dü şünmeye, yargılamaya ve karar vermeye yönelten bir eğilimdir. Tiyatronun edebiyatın bir türü mü yoksa edebiyattan ayrı bir tür mü olduğu konusu çok tartışılmıştır. Bazı
araştırmacılar tiyatroyu edebiyattan ayırmazken, bazi ları tiyatronun edebiyattan ayrı, kendine özgü kuralları ve özellikleri bulunan bir yaratma eylemi olduğunu ileri
sürmektedirler. Tiyatronun ayrı bir yaratma olduğunu ileri süren araştırmacıların dayandıkları en önemli sav,
edebiyaun tek kişinin yaratıcılığının sonucu olarak orta
ya çıkması, tiyatronunsa bir ekip çalışmasının ürünü ol masıdır. Gerçekten de, seyirciye sunulan bir tiyatro ya pitinda, birçok kimsenin emeği vardır. Oyun yazarı, or taya belirli bir metin koyar; yönetmen, bu yapıtta işle
nen bireysel, toplumsal, siyasal konu ve sorunlardan
hangisinin vurgulanacağını belirleyip, bazı yerleri de
giştirir; hatta yeni bölümler ekler (özetle, ikinci bir yazar
gibidir). Dramaturg, oynanacak oyunların seçiminden
sorumludur; ayrıca basın sözcülüğü yapar; tiyatro yö
neticisine yardımcı olur; tiyatro dergisinin (varsa) so rumlusudur; yönetmen ve oyunculara danışmanlık ya
par; oyun yazarlarına yardımcı olur.
Tiyatroda kullanılan “oyun", "piyes” sözcükleri hem
yazılı metni, hem de sahnelenen yapıtı anlatır. Bir tiyat ro oyununda üç önemli öğe vardır: Olay; kişiler; yer ve
zaman. Olay, günlük yaşamdan, tarihten ya da herhan
gi bir alandan alınabilir. Kişiler, olayların içinde yeralan
hazırlanan tiyatro oyuncuları canlandırılmıştır. (Ulusal
resinde geçer. Yer ve zaman öğesi, çeşitli biçimlerde
belirtilir.Yazılı metinde, tiyatro yazarı, özel bölümler halinde yer ve zaman konusunda bilgiler verir; sahne
lenen yapıttaysa, bunlar çeşitli tekniklerle (eşyalar, sah ne düzenlemesi, ışık oyunları, film, slayt, vb.) anlatılır.
Bir tiyatro yapıtında olaylar genellikle üç evrede ta
mamlanır: Serimde, kişiler ve konu tanıtılır; düğümde,
olaylar karmaşık bir hal alır ve seyirciyi meraka sürük ler; çözümdeyse, olay kesin bir çözüme ulaşır. Ama her tiyatro yapıtında bu bölümler görülmez; bazen ti yatro yazarı ya da yönetmeni, olayların çözümünü se yircinin düşgücüne bırakabilir. Tiyatro yapıtları, olayların gelişmesine göre bazı bö lümlere ayrılır: Perde, ana bölümleri gösterir; sahne,
ana bölümler içindeki her bir parçayı belirtir. Tiyatro yapıtlarında konuşmalar da özel adlarla anılır: Karşılıklı konuşmaya, “diyalog", bir kişinin tek başına konuşma sina, "monolog", tek tek kişilerin uzun, coşkulu konuş. malarına, "tirad" adları verilir.
Tiyatro sanatının iki temel biçimi vardır: Benzetmeci
nitelikteki dramatik tiyatro; göstermeci nitelikteki epik tiyatro. Benzetmeci nitelikteki dramatik tiyatro, oyunun metni kadar, sahneleme, oynanış ve sahne düzeni tek
niği bakımından da, oynanmakta olan oyunda gerçek yaşamın yanılsamasının yaratılmak istendiği tiyatro tū
rüdür. “Dramatik tiyatro" terimi, Bertolt Brecht'in aris totelesçi tiyatroyu belirtmek için kendi "epik tiyatro" kavramına karşıt olarak ortaya koyduğu bir terimdir.
Dramatik tiyatro, Aristoteles'in ortaya koyduğu “üç bir lik kuralı"na göre kurulan, gelişen ve içinde trajik görü
şü barındıran, kapalı tiyatro özellikleri taşıyan tiyatro
anlamında kullanılır. Dramatik tiyatroda, seyirci, olay
ların akışı içine sokulur; dünya nasılsa öyle kabul edilir; gerçekliğin düşüncede belirlendiği benimsenir.
Göstermeci nitelikteki epik tiyatro'da, seyirci, sah
nede gösterilecek olanlardan eleştirel sonuçlar çıkar maya yöneltilir. Brecht, toplumsal gerçeği, somut bir
TİYATRO
277
konuşmalara ya da sıradan sözlere yer verilmez.
biçimde yaşayan tablolar halinde canlandırmayı, seyir ciyi bu gerçekler üstünde düşünmeye, yargı vermeye yöneltmeyi ve toplumsal düzeni değiştirme çabasına sokmayı amaç almıştır. Epik tiyatroyu, kökleri Çin tiyat
yunanca, “tragos” (keçi) ve “odos“ (tūrkü) sözcüklerin
"açık biçim" özelliklerinden ve Piscator'un siyasal tiyat
rambos” korosunun okuduğu türküler, trajedinin doğ
rosundan yararlanarak oluşturmuştur. Epik tiyatroda en önemli öğe yabancılaştırmadır. Yabancılaştırma şu
anlatan ve anlattıklarını oynayan bir oyuncu çıkarmış,
rosuna kadar uzanan göstermeci tiyatro özellikleri ile
yönden önemlidir: Bir kimse, bir oyuncuyla kendini öz deş kılarsa, ne olup bittiğini tam olarak göremez; oysa
olayın dışında seyirci durumunda olan bir kimse, neler olup bittiğini daha iyi anlar ve sağlıklı sonuçlar çıkarıp bir karara varabilir. Dolayısıyla her an, tiyatro binasının
içinde bulunduğunun ve bir tiyatro seyrettiğinin bilin cinde olmalıdır. Bunun için de, duygunun desteğinde,
Trajedinin tarihçesi. Trajedi (ya da tragedya) terimi,
den türetilmiştir. Şarap tanrısı Dionysos adına yapılan
şenliklerde keçi ayaklı satirlerin kılığına giren "dithy
masına yolaçmış, İ.Ö. VII. yy'da Thespis, sahneye olayı
böylece diyalog ve ilk tiyatro doğmuştur. Aiskhylos, sahneye ikinci oyuncuyu çıkarıp, koronun önemini
azaltarak, diyaloglara daha çok önem vermiştir. Sop
hokles, oyuna üçüncü kişiyi eklemiştir. İ.Ö. VI.yy'ın or
talarına doğru Atina tiranı Peisistratos, "Büyük Diony sos" şenliklerinde yarışmalar açtırmış, Thespis, trajedi
yarışmasında birinciliği almış ve bu gelenek sonraki yıl
ön planda akıl olmalıdır. Buna paralel olarak, tiyatro yapıtları ikiye ayrılır: Ka
larda da sürüp gitmiştir.
özgü bir yöntemdir. Kapalı biçimde olay, yer, zaman
edebiyatında Racine ve Corneille, Elizabeth dönemi
palı biçim; açık biçim. Kapalı biçim, dramatik tiyatroya
Eski Yunan edebiyatında Aiskhylos, Sophokles, Euri
pides, eski Latin edebiyatında Seneca, Fransız klasik
bağlantılı olarak gelişir. Oyundaki her bölüm, birbirine
İngiliz tiyatrosunda Shakespeare, başlıca trajedi yazar larıdır. Daha sonraki çağlarda trajedi, düzyazı biçimine
arasında kapalı ve doğrudan bir iletişim vardır; seyirci
rüp gitmiştir.
birliği vardır. Olaylar belirli bir sona doğru, birbiriyle neden-sonuç ilişkileriyle bağlıdır. Oyuncu ile seyirci
nin sahnede olanları “yaşaması sağlanır (hiç değilse
amaç alınır). Açık biçim, göstermeci nitelikteki epik tiyatroya öz gü bir yöntemdir. Olaylar belirli bir bitişe doğru gitmez;
dönüşmüş, insanlık durumlarını anlatan bir içerikte sü Komedi. Olayların ve insanların gülünç yanlarını konu
edinen oyun türüne “komedi", ("komedya", "güldürü"
de denir) adı verilir. Komedide de öğretici bir amaç go
rülür: Toplumda ya da insanlarda görülen bazı bozuk
oyunun bölümleri arasında organik bir bağ yoktur; sah nelemede montaj tekniği uygulanarak film, belge, pro jeksiyon gibi tiyatro dışıöğler kullanılır. Oyuncu,seyirci lere doğrudan seslenir ya da şarkılar yoluyla, olup bi tenler konusunda bilgi verilir. Oyuncular her davranış
luklar gülünç yönleriyle ortaya koyularak, seyircileri
larıyla sahnede rol yaptıklarını gösterirler. Seyircinin
ve üslupta soyluluk aranmaz, kaba ve teklifsiz sözler
olayları yaşaması değil, olayları dıştan görüp değerlen dirmesi, eleştirmesi ve yargılaması sağlanmaya çalışılır. Tiyatro yapıtları edebiyat akımlarına göre de sınıflan
güldürürken, düşünmeye ve doğruyu bulmaya yönelt mek. Bunun için konular, içinde yaşanılan çağdan ve
çağdaş kişilerden alınır. Kişiler halktan kimselerdir. Acıklı olaylar seyircinin gözü önünde canlandırılır. Dil kullanılabilir.
Komedinin kökeni, I.Ö. V. yy'da, eski Yunanistan'da
dırılabilir: Dışavurumcu tiyatro; eleştirel gerçekçi tiyat
yapılan Dionysos senliklerindeki toplu danslara, "phal los" geçit törenlerine ve türkülerine dayanır. Önceleri
ro; gerçekçi tiyatro; gerçeküstücü tiyatro; izlenimci ti
yalnızca Lenaia (Kır Dionysosu) şenliklerinde oynanır
yatro; doğalcı tiyatro; saçma tiyatrosu ya da uyumsuz tiyatro; vb.
ken, sonraları "Büyük Dionysos" şenliklerindeki yans malara da alınmıştır.
Tiyatro yapıtları, yazı türlerine göre ikiye ayrılır:
Komedinin tarihçesi. Eski Yunan komedisi üç evreden
Manzum tiyatro; düzyazı tiyatro. Tiyatroda önceleri şiir
geçmiştir: Eski komedi; orta komedi; yeni komedi. Eski
(nazım) ağır basmış, eski Yunan trajedilerinin tümünde,
Elizabeth dönemi Ingliz tiyatro yapıtlarında nazım, bas lica oyun dili olmuştur. XVIII. yy'dan sonraysa tiyatro da, düzyazı önem kazanmaya başlamıştır.
BAŞLICA OYUN TÜRLERİ
komedinin etkisi altında gelişen Latin Rönesansı'ndan
beri komedi, bütün dünya edebiyatlarında yaygın bir tür olmuş ve kendi içinde alt türlere ayrılmıştır: Karak ter komedisi (insanın gülünç ve aksayan yönlerini konu edinir); tõre komedisi (toplumun belirli bir döneminde
Trajedi. Ilk örnekleri eski Yunan edebiyatında görülen,
bozuk, tutarsız töreleri, anlayışları ele alır); entrika ko
seyircide “acıma ve korku” duyguları uyandırarak ruhu tutkulardan arındırma (katharsis: "iç arınma") amacıyla
medisi (oyun düzeninde bazı karışık durum ve olayların
ortaya çıkmasıyla, çoğunlukla güldürmeyi amaçlar); fars (güldürücü motifler, kulak ve zihinden çok, göze ve
verilir. Trajedide konular, mitolojiden ya da tarihten
duyumlara seslenir); entrika komedisinin bir çeşidi olan
"
yazılan oyun türüne trajedi" ("tragedya" da denir) adı alınır. Kişiler doğaüstü varlıklardan (tanrılar, tanrıçalar, yarı tanrılar) ve soylu sinif insanlarından (krallar, ünlü
kahramanlar) oluşur. Öğretici ve eğitici bir amaç be nimsenmiştir; erdem ve ahlâksal değerler yüceltilir. A
cikli olaylar (yaralama, öldürme, vb.) sahnede geçmez;
konuşmalarla, haberciler aracılığıyla verilir. Üç birlik kuralına uyulur: Olay birliği (tek bir ana olayın anla tılması); yer birliği (olayın başından sonuna kadar aynı yerde geçmesi); zaman birliği (olayın 24 saat içinde geçtiği izleniminin verilmesi). Eski Yunan trajedileri,
diyalog ve koro bölümlerinden oluşur. Diyaloglar, ya pitin dramatik bölümleri, koronun okuduğu şarkılarsa lirik bölümleridir. Koro, olayın akışına karışmaz; hal
kın görüşünü ve sağduyusunu temsil eder; kişilere çe şitli olaylar ya da tutumlarla ilgili öğütler verir. Man zum olan trajedilerde ciddi bir üslup kullanılır; kaba
vodvil (kaba saba şakalar, entrikalar, söz oyunları ve yanlış anlamalar büyük bir yer tutar; opera-komik, vod vilden türemiştir). Dünya edebiyatının en ünlü komedi yazarlarının
başlıcaları arasında eski Yunani edebiyatında Aristop hanes, Menandros, Latin edebiyatında Plautus, Teren
tius, Fransız edebiyatında Molière, Ingiliz edebiyatında Ben Jonson, Shakespeare, Oscar Wilde, Bernand Shaw, Alman edebiyatında Kleist, Lessing, İtalyan ede biyatında Goldoni, Pirandello, Rus edebiyatında Go gol, Çehov sayılabilir. Dram. "Dram" terimi XVIII. yy'dan sonra trajedi ve
komedi türleri dışında, üçüncü bir oyun türünü belirt mek için kullanılmıştır.
Dramin tarihçesi. Eski Yunan tiyatrosunda, trajedi
ile komedi arası bir tür olan satirik dram bulunmakla
278
TİYATRO
Pirandello, C. Bertolozzi, Norveç edebiyatında H. Ib sen, İsveç edebiyatında A. Strindberg, ABD edebiyatın da T. Williams, A. Miller sayılabilir. TÜRK TİYATROSU Eski Türk toplumunda aşağı yukarı tümü dinsel içerikli olan seyirlik oyunların yanı sıra bazı toplumsal olaylar
da danslı, taklitli oyunlar biçiminde sergilenmiştir. Türk edebiyatında Karagöz ve Ortaoyunu, hattâ meddah, komedi temeline dayanır. Batılı anlamda ko
mediyse, Türkiye'de Tanzimat döneminde, özellikle Molière çeviri ve uyarlamalarıyla (Ahmet Vefik Paşa, Ali
Bey, Teodor Kasap, Şinasi) ortaya çıkmıştır. Daha son raki dönemlerde İbnürrefik Ahmet Nuri (vodvil), Musa hipzade Celal (töre komedyası), Reşat Nuri Güntekin,
Ahmet Kutsi Tecer, modern komedi anlayışıyla yapit Victor Hugo'nun manzum dramı Hernani'nin 25 Şubat 1830'da Paris'te ilk kez sahnelenişini canlandıran bir resim. Klasik dramın kurallanni altüst eden Hernani, yeni klasisizm yandaşlar ile romantizm yandaşları arasında bûyük
tartışmalara yol açnuştır. (tek örneği Euripides'in Kyklops'dur) birlikte, Latin ede
biyatında dram örnekleri görülmez. XVIII. yy'da Fran
sız filozofu ve yazarı Diderot'nun oluşturduğu oyun tü rūne, "burjuva dramı" ya da "ciddi tür" adı verilmiştir. Burjuva dramında, günlük olaylar işlenmiş, orta sınıf halkın duygularına ve beğenilerine seslenilerek erdem ler yüceltilmiş, düzyazı dili yeğlenmiştir. İngiltere'de Shakespeare, klasik tiyatronun konu birliği dışındaki
bütün kurallarını yıkmış, zaman ve yer birliğini gözet memiş, acıklı olaylar ile komik olayları iç içe girmiş bi çimde sahnede seyircilere sunmuş, yüksek kişilerin ya ninda halktan kişilere de yer vermiş, nazım ile düzyazıyı birlikte kullanmıştır. Diderot'nun düşünceleri, Alman edebiyatında da etkili olmuş ve Lessing, Goethe, Schil ler, burjuva dramı ile "tarihsel dram"ın başlıca örnekle rini ortaya koymuşlardır.
Fransa'da XIX. yy'ın ilk yarısında klasisizme tepki olarak doğan romantizm akımı içinde, tiyatro alanında
Shakespeare'den, Alman dram sanatından ve İtalyan ti yatro yazan Manzoni'nin tiyatroyla ilgili kuramlarından etkilenilmesiyle, "romantik dram" türü doğmuştur. Bu akımın öncüsü olan Victor Hugo, Cromwell adlı yapı
tinin önsözünde romantik dramı şu sözlerle tanımla
mıştır: "Dramın özelliği'gerçek'tir. Gerçek, iki tipin, yü
ce ile gülüncün birleşmesinden doğar; bu iki tip,dram da olduğu kadar, yaşamda ve yaratılışta da karşı karşıya
gelirler." Romantik dram, psikolojiden çok lirizme yö nelmiş, tarihin herhangi bir döneminden ya da günlük
yaşamdan alınan konuları işlemiş, klasik tiyatronun üç birlik kuralına (özellikle yer ve zaman birliği) uymamış,
kişilerini her sınıftan insanlar arasından seçmiş, "yerli
renge" önem vermiş, hem nazımla, hem de düzyazıyla yazılmıştır.
Romantizmden sonraki gerçekçilik, doğalcılık, sim
gecilik, gerçeküstücülük, varoluşçuluk gibi edebiyat
akımları etkisinde yazılan dramlarda, çeşitli biçim ve
içerik değişiklikleri yapılmış ve dram (çağdaş dram),
"ciddi oyun” türünün anlatım aracı olarak yaygınlaşmış. tur.
Dünya edebiyatında çağdaş dram (ciddi oyun) tü ründe başarılı yapıtlar veren tiyatro yazarları arasında
Fransız edebiyatında A. Salacrou, J. Anouilh, J. Coc
teau, Alman edebiyatında G. Hauptmann, G. Büchner,
Rus edebiyatında A. Çehov, N. Gogol, L. Tolstoy, M.
Gorki, Turgenyev, A. Ostrovski, Irlanda edebiyatında). Synge, B. Shaw, S.OʻCasey, Italyan edebiyatında Luigi
verenler arasında da Haldun Taner, S. Kudret Aksal,
Turgut Özakman, Refik Erduran, Aziz Nesin, Cahit Atay, vb. sayılabilir.
Batı tiyatrosu etkisinde gelişen Türk tiyatrosu üç dö nemde ele alınarak incelenebilir: Tanzimat tiyatrosu (1839-1908); Meşrutiyet tiyatrosu (1908-1923); Cum
huriyet tiyatrosu (1923'ten günümüze).
Tanzimat tiyatrosu. Batı tiyatrosu Türk toplumunda, ya
bancı tiyatro toplulukları aracılığıyla tanındı. İstanbul, İzmir gibi kentlerde çeşitli tiyatro binaları yapıldı; özel likle Ermeni azınlıklar, önce Ermenice, daha sonra da
Türkçe oyunlar sergilediler. Saray da bu oyunlara ilgi gösterince Çırağan, Dolmabahçe ve Yıldız saraylarında
tiyatro binaları yapıldı. Asya Tiyatrosu'nun kurucusu olan Güllü Agop, bu tiyatrosunu Osmanlı Tiyatrosu'na dönüştürerek, Gedikpaşa Tiyatrosu'nda temsiller ver meye başladı. Türk yazarlarının (Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Abdülhak Hamit, Ali Bey, Ebüzziya Tev fik) tiyatro türünde yapıtlar vermesine, Türk sanatçıları
nin sahneye çıkmasına büyük katkıda bulunan Gedik paşa Tiyatrosu, Namık Kemal'in Vatan yahut Silistre ad li oyununun seyircide coşkunluk yaratması üstüne, ön ce denetim altına alındı; Ahmet Mithat Efendi'nin Çer
kez Özdenleri adlı oyununun saraya jurnal edilmesi so nucunda da, yıktırıldı (1882).
Dönemin ikinci önemli girişimi de, Ahmet Vefik Pa şa'nın Bursa valiliği sırasında kurduğu Bursa Tiyatrosu oldu. Oyuncuları arasında Tomas Fasulyeciyan, Ahmet Fehim ve Küçük İsmail Efendi'nin yeraldıkları Bursa Ti. yatrosu topluluğu, Molière'in birçok oyununu sahnele di. Ne var ki, birkaç yıl sonra saraya jurnal edilmesiyle, bu tiyatroda da çalışmalar durduruldu. Bu arada, suflör le oyun oynamak izninin Güllü Agop Kumpanyası'na
verilmesi üstüne, tuluatçılar bu tekelin dışında kaldıkla rini söyleyerek, Tuluat Tiyatrosu'nu kurdular (ortao
yuncusu Kavuklu Hamdi'nin öncülüğünde). Çağın ünlü
bestecisi Dikran Çuhacıyan da, kurduğu Opera Tiyatro su'nda, tekelin dışında bırakılan müzikli oyunları oyna maya başladı. Mardiros Minakyan, “Osmanlı Dram Kumpanyası" adlı topluluğuyla, önceleri Güllü
Agop'un izinde yürüdü; ama baskı yönetiminin ağırlaş
ması üstüne, pek edebi değeri olmayan yerli oyunlar sahneye koymaya başladı. Tanzimat dönemi tiyatro sunda yerli oyunlar, genellikle komedi ve dram türün deydi.
Meşrutiyet tiyatrosu. İkinci Meşrutiyet'in ilan edilmesi
1908). Anayasa'nın yürürlüğe girmesi ve parlamento
nun açılması, tiyatro çalışmalarına da geniş özgürlükler
getirdi. Dönemin iktidar partisi olan Ittihat ve Terakki Partisi de, tiyatroyu geniş ölçüde destekledi. Minakyan, Benliyan, Binemeciyan gibi bu öncü tiyatro adamları
nin yanı sıra, gerçek ünlerini cumhuriyet döneminde
kazanacak olan Burhanettin Bey, Raşit Riza, Muhsin Er
TOCCATA
279
tuğrul, Şadi Fikret de bu dönemde yetiştiler. Afife Jale hanım, aynı dönemde bütün baskılara karşın, sahneye
di yapısını yansıtmaya özen gösterdiler; bunun yanı
1914'te İstanbul Belediye başkanı Cemil (Topuzlu) Paşa, ünlü tiyatro adamı André Antoine'ı, Istanbul'a ça
örneklerinin (özellikle B. Brecht'in yapıtları) yanı sıra,
çıkan ilk Türk kadını oldu.
ğırarak, İstanbul'da bir konservatuvar kurmasını istedi. "Darülbedayi-i Osmani" adıyla kurulan tiyatro, günü
müzün İstanbul Şehir Tiyatrosu'nun temelini oluşturdu. Bu dönemin başlıca tiyatro yazarları arasında Hüseyin
sıra, konularını genel insanlık sorunlarına yaymayı
başardılar. 1970 yıllarından sonra, çeviri epik tiyatro
yerli epik tiyatro örnekleri de görülmeye başlandı. Cumhuriyet dönemi tiyatro yazarlarının başlıcaları arasında Selahattin Batu, Nâzım Hikmet, Ahmet Kutsi
Tecer, Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Muhip Dranas,
Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, Haldun.Taner, Na
Suat (Yalçın), Cenap Şahabettin, Halit Ziya (Uşaklıgil),
zim Kurşunlu, Orhan Asena, Çetin Altan, Refik Erduran,
seyin Rahmi (Gürpinar), Şahabettin Süleyman, Refik
Bilginer, Orhan Kemal, Aziz Nesin, Suat Taşer, Saba hattin Kudret Aksal, Behçet Necatigil, Tarık Buğra, Hi dayet Sayın, Cahit Atay, Yaşar Kemal, Talip Apaydın,
Ali Ekrem (Bolayır), Saffeti Ziya, Faik Ali (Ozansoy), Hü
Halit (Karay), Izzet Melih (Devrim), Reşat Nuri (Günte
kin), İbnürrefik Ahmet Nuri (Sekizinci), Musahipzade
Celal, vb. sayılabilir. Dönemin oyun türleri de komedi ler, manzum oyunlar, siyasal ve belgesel oyunlar, tarih sel dramlar, savaş oyunları, toplumsal dramlar ve aile dramları, duygusal dramlar ve müzikli oyunlardır. Cumhuriyet tiyatrosu. Cumhuriyet tiyatrosu özellikle tek parti döneminde, devletin yakın ilgi ve desteğini gördü. 1949'da kuruluşunu tamamlayıp çalışmaya baş layan Devlet Tiyatro ve Operası'na Alman yönetmen Prof. Karl Ebert ve Muhsin Ertuğrul büyük emek verdi
ler. Bu arada, halkevlerinin de, tiyatronun yurt düzeyi
Turgut Özakman, Nezihe Meriç, Necati Cumalı, Recep
Güngör Dilmen Kalyoncu, Sermet Çağan, Adalet Ağa oğlu, Başar Sabuncu, Turan Oflazoğlu, Güner Sümer,
Atilla Alpõge, Vasif Öngören, Mehmet Akan, vb. sayıla bilir.
Tiziano
İtalyan ressamı (Pieve di Cadore, Veneto 1489'a d.-Ve nedik 1576). Çok genç yaşta Venedik'e giden Tiziano
(tam adı Tiziano Vecellio'dur), Bellini kardeşlerin atöl
ne yayılmasında büyük katkısı oldu. İstanbul Şehir Ti
yesinde çalıştıysa da, özellikle Giorgione'den etkilendi.
yanı sıra, 1950 yıllarında özel tiyatrolar da, özellikle bü
d.), klasik Rönesans dönemindeki duru güzellik ideali
yatrosu ve Devlet Tiyatrosu gibi iki ödenekli tiyatronun
ilk başyapıtı Kutsal Aşk ve Dindışı Aşkta (1515-16'ya
yük kentlerde perdelerini açmaya başladılar: Kent
Oyuncuları; Gülriz Sururi-Engin Cezzar Topluluğu; Ul vi Uraz Topluluğu; Devekuşu Kabare Tiyatrosu; Dor
nin kusursuz bir örneğini ortaya koyup, Santa Maria dei Frari kilisesindeki Meryem'in Göğe Yükselişi'nde (1515-1518) güçlü renk uyumuyla dikkati çekti. Aynı
men Tiyatrosu; Dostlar Tiyatrosu; Ankara Sanat Tiyat
dönemde çeşitli saraylarda süsleme çalışmalarına baş
rosu; vb.
layıp (Ferrara dükü için Bakkhos ile Ariadne, 1538, Uffi
Oyun yazarlığı açısından cumhuriyet dönemi tiyat
zi; vb.), çok geçmeden uluslararası ün kazanarak bu sü reç içinde fırça vuruş özgürlüğüne, konturların hafifle
rattığı geniş özgürlükler, devlet desteği, topluma yeni
tilmesine, sıcak ve soğuk renk tonlarını dengeleyen da
yatro türünde de yapıtlar ortaya koymaya yöneltti.
portre: Karl V, Prado; Urbino Venüs'ü, Uffizi, vb.). 1540-1545'e doğru, özenticilik etkisinde (ince uzun bi
rosu özel bir önem taşır. Yeni cumhuriyet rejiminin ya bir kimlik kazandırma çabaları, pek çok edebiyatçıyı ti
ha incelikli bir uyum araştırmasına yöneldi (çok sayıda
Cumhuriyet dönemi tiyatro yazarları, oldukça farklı dünya görüşleri taşımalarına karşın, özellikle cumhuri
çimler, güçlü renkler) bir üslup geliştirdiyse (konulan
yetin ilk yıllarında, ulusçuluk anlayışıyla toplumsal-ulu
sal konulara yöneldiler; ulusal birlik ruhunu oluşturma
ya çalıştılar. İkinci Dünya Savaşı yıllarında toplumsal olaylar, ahlâk kurallarının yanı sıra ekonomik ve siyasal temelleriyle ele alındı; çok partili döneme geçişte de, ti yatroda köy sorunları ağırlık kazandı. 27 Mayıs 1960' tan sonra, tiyatro yazarları toplumun eleştirisine yö
neldiler, Türkiye'nin dünya siyasetindeki yerini, iktisa Türk tiyatrosunun gelişmesine gerek yönetmenliği, gerek
oyunculuğuyla kaikıda bulunmuş olan Haldun Dormen (onde, kanepeye uzanmış) rol arkadaşlarıyla birlikte
Hangisi Karısı adlı oyunun bir sahnesinde.
kutsal kitaptan alınma tablolar) de, daha sonra zarif renk uyumlar içinde, din dışı konulara yöneldi (Danae, 1554, Prado, vb.). Yaşlılık döneminde daha etkileyici havalı, ağır ağır çalışılmış bir boya tabakası içinde biçi
min eridiği, kırık, sıcak ve değişken tonların işık parıltıla ni arasında neredeyse bir tayf görüntüsü oluşturduğu tablolar gerçekleştirdi (Kendi Portresi, 1569'a d., Prado müzesi; Pieta, Genç Palma tarafından tamamlandı, Ac
cademia, Venedik). Yapıtlarıyla Batı resim sanatının ge lişmesinde önemli rol oynayarak, özellikle Velazquez,
Rubens, Van Dyck, Rembrandt, Renoir, vb. sanatçıları etkiledi.
Tobago: Bk. TRİNİDAT VE TOBAGO. Tocantins irmağı Brezilya'da ırmak. Uzunluğu 2 700 km olan Tocantins irmağı, Brezilya'nın kuzey kesimindeki Goias eyaleti
nin orta-güney kesiminde doğar. Kuzeye ve kuzeybatı ya doğru akıp, yaklaşık 836570km'lik bir alanı akaçla diktan sonra, Amazon deltasının kollarından Para irma
ğına karışır. Çığırındaki çok sayıda çağlayandan ötürü, ulaşıma elverişli değildir. toccata
Genellikle klavyeli çalgılar için bestelenmiş tek bölüm
280
TODD, SIR ALEXANDER ROBERTUS
lü parça. Adı İtalyanca toccanre (dokunmak) fiilinden türetilmiş olan toccata, başlangıçta üflemeli çalgılar için
Komünist Partisi'ni Moskova'nın etkisinden çıkararak,
"stalincilikten kurtulma" yanlısı bir tutum benimsedi ve
(Monteverdi'nin Orfeo uvertür toccatası), XVII. yy'dan
komünist partilerin eşitliğini, "cokmerkezliliği" savun
sonraysa hemen yalnızca klavyeli çalgılar için bestelen
du.
di. XVIII. yy'daki en güzel örneklerini Sweelinck, Fres
cobaldi, Muffat, Froberger ortaya koydular. J. S. Bach'ın bir bölümlü serbest sonati anımsatan klavsen
için toccatalarından sonra Schumann, Ravel, Debussy, Prokofyev, vb. piyanocu-besteciler ve Gigout, Widor,
Togo
Batı Afrika'da devlet. Gine körfezinin güneyinde, ekva
çevresinde düzenlediler.
torun hemen kuzeyinde yeralan, doğuda Benin, batıda Gana, kuzeyde Burkina Faso'yla sınırlı olan Togo, 1960'ta bağımsızlığa kavuşmuştur.
Todd, Sir Alexander Robertus
Yaylalar ve ovalardan oluşan Togo topraklarında, 48
Vierne gibi orgcu- besteciler, toccatayı sürekli bir ritim
YÜZEYŞEKİLLERI, IKLIM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ
km genişliğindeki kiyi ovasının hemen arkasında, orta
Ingiliz kimyacısı (Glasgow 1907). E ve B1 vitaminlerinin bireşimini gerçekleştiren Sir Alexander
Robertus
lama yükseltisi 60-460 m arasında değişen (en yüksek
noktası, Baumann doruğunda 986 m'yi bulur) ve ülke
Todd, 1955'te B12 vitamininin yapısını açıkladı. Nuk
leotitlerin yapısı konusundaki çalışmalarıyla, sonradan James Watson ve Francis Crick'in DNA'yı betimlemele
rinin yolunu hazırlayıp, 1957'de Nobel Kimya Ödü lü'nü aldı. 1983'te özyaşamöyküsünü yayınladı.
Togan, Ahmet Zeki Velidi Türk tarihçisi ve siyasetçisi (Sterlitamak, Başkırdistan
1890- İstanbul 1970). Kazan Üniversitesi'nde öğrenim gören Ahmet Zeki Velidi Togan, Kazan ve Ufa'da og retmenlik yaparak, Sagay Türklerinden profesör Niko lay Katanov'un kitaplığının satın alınmasında ve Türki ye'ye getirilmesinde önemli rol oynadı. Çarlık döne minde Duma'da milletvekilliği (1916), devrimden son
ra da Başkırdistan Devlet başkanlığı (1920) yapıp, Sov yet yönetimiyle görüş ayrılığına düşünce Türkistan, Pa ris ve Berlin'e gitti. Türkiye'ye gelip, Istanbul Üniversi
tesi Edebiyat Fakültesi'nde genel Türk tarihi dersleri
TOGO CUMHURİYETI
verdiyse (1927-1932) de, resmi tarih teziyle uyuşma yan görüşlerinden ötürü görevden alınınca, Viyana'ya
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 56 785 km'. Baş
gitti ve doktora tezini tamamladı. Bonn ve Göttingen
üniversitelerinde ders verip (1935-1939), Türkiye'ye dönerek, yeniden İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakül
tesi'nde öğretim üyeliği yaptı. Turancılıktan yargılan dıysa (1944-1947) da aklandı.
Başlıca yapıtları: Umumi Türk Tarihine Giriş (1946);
Horezmce Tercümeli Mukaddemet ul-Edep (Khorez
kenti ve en büyük kenti: Lomé (375 000 nüf.; 1992 tah.).
TOPLUM YAPISI.Nüfusu (1992 tah.): 3 800 000; nüfus yoğunluğu: Km"ye 67 kişi. Nüfus dağılımı (1992): Kentlerde % 24, kırsal kesimde % 76. Yol lik nüfus artış hızı (1992): %3,7. Resmî dili: Fran sızca. Başlıca dinler: Geleneksel dinler, hıristiyan,
mien Glossary ofthe Muqadimat al-Adab, 1951); Oğuz
Islam.
Destani(“Reşidettin Oğuznamesi'nin Tercüme ve Tahli
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma-yazma oranı (1992):
li", 1972'de basıldı).
Togliatti, Palmiro
Yetişkin nüfusun %43'ü. Üniversite sayısı (1992): 1. Hastane yatak sayısı (1987): 3655. Hekim sayı SI (1987): 230. Ortalama ömür (1992): Kadınlar
da- 57; erkeklerde - 53. Bebek ölüm oranı
İtalyan siyasetcisi (Cenova 1893-Yalta 1946). Birinci Dünya Savaşı'na katılıp, kısa süre sonra çürüğe çıkarı
(1992): 1 000 canlı doğumda 99.
organi Avantik dergisinin başyazarlığını (1919) yaptı.
(1989): Tarım-%70; madencilik, sanayi, yapı
ralıp (1921), 1924'te Moskova'da Komünist Enternas
haberleşme, ticaret, finans, devlet görevlileri, sa
narak (1926) dört ay cezaevinde yatıp, aynı yıl yeniden
Dışalım- 344 milyon dolar; dışsatım 341 milyon
getirildiği (1927) Italyan Komünist Partisi'ni (1926'da Italya'da yasaklanmıştı) yurt dışından yöneterek, İspan
landa, Ingiltere, ABD. Para birimi: 1 CFA frangi
lan (1915) Palmiro Togliatti, İtalyan Sosyalist Partisi'nin
EKONOMI. GSMH (1989): 1,36 milyar dolar; kişi
başına ulusal gelir: 390 dolar. Etkin nüfus dağılımı
Italyan Komünist Partisi'nin kurucu üyeleri arasında ye
sanayisi ve bayındırlık hizmetleri- %11; ulaşım,
yonal başkanlığına seçildi. İtalya'ya dönünce tutukla
vunma ve hizmetler %19. Dış ticaret (1989):
Komintern başkanlığına seçildi. Genel sekreterliğine
ya iç savaşı sırasında Komintern tarafından görevle İs panya'ya gönderildi (1937-1939). Fransa'ya geçip
dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Fransa, Hol 100 centime.
YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil let Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 21 il.
(1939), tutuklandıysa da, 1940'ta serbest bırakılarak,
ULAŞIM. Demiryolları (1990): Toplam 537 km.
ya'ya dönüp, Başbakan yardımcılığında (1944-1945)
manları: 2. Başlıca havaalanları: 2.
1944'e kadar Moskova'da kaldı. Savaş sona erince ital
ve Adalet bakanlığında (1945-1946) bulundu. Italyan
Karayolları (1989): Toplam 7 545 km. Başlıca li
TOHUM
BAO
BURKINAFASO
TOGO
Dapango
„
Biwu
Demiryolu
wo no
பகப் "Bogou
En Yuksek Nodulah
Bojkenlerin Albi (ul
Schuan Mango
tegu
Yalnica Onemli bender
osobe
Geron
and
GU
belirtilmente
10
Mam tougou.
Metre
2 goud
Camer
110
simdeyse Cabraislerdir.
Resmi dilin Fransızca olduğu ülkede, Eve dili de nu
fusun yaklaşık yarısı tarafından konuşulur. Halkın yakla şık % 35'i hıristiyan, % 15'i müslüman, geri kalanlar ge leneksel Afrika dinlerine bağlıdır.
Altı yıllık ilköğretimin zorunlu ve ücretsiz olmasına karşın, okul çağındaki çocukların yalnızca dörtte üçü ilkokula gitmekte, üstelik bunların yalnızca dörtte biri hizmetleri yetersiz, ortalama ömür kısadır.
20
D.
de en büyük topluluklar Eveler ve Minalar, kuzey ke
ilkokuldan sonra öğrenimini sürdürmektedir. Sağlık
500
Key
Yend.
281
EKONOMI
Bassari
Etkin nüfusun yaklaşık üçte ikisinin tarımda çalıştığı ul
Terar
Sokoot
Allinda
kede, iç tüketime yönelik tarım ürünlerinin başlıcalan
GANA Karbon
F
Oksek 11H Stowa
0
dışsatıma yönelik ürünlerin başlıcaları arasında da kab
ve, kakao ve pamuk sayılabilir. Balıkçılık ve hayvancılık
25
Dobo
arasında manyok, mısır, fasulye, pirinç, danı ve sorgum,
da oldukça gelişmiştir. Başlıca sanayi kolları arasında besin sanayisi, Çırçır fabrikaları, fosfat işleyen fabrikalar
Savalpu
sayılabilir.
Tube .Badou
pame
Min
In
NJERYA
BENIN
Kartou
Vota cao
Abomey umeme Nuala
pando
So
Pober
care но
Too vid.
Begong ACOSOVO
Ouldan
Pro
Soose
LAM
Porte
Cotonou NOVO
Arocho
AhaoLomé
Kotoridus
Ging Kortez 10 Rand M&C
Anboga
A-700 om
Ülkenin dışsatım gelirlerinin yaklaşık % 45'ini oluş.
turan fosfat fiyatlarında, 1976'dan sonra baş gösteren düşüş, ekonomiyi olumsuz yönde etkilemiştir.
1993'te hükümet, ağır dış borçlardan kurtulabilmek
için, bir kemerleri sıkma programı uygulamaya başla
mış ve devlet tarafından işletilen birçok sanayi kurulu şunuözelleştirmeye koyulmuştur. TARİH VE DEVLET YAPISI
Eveler ile onlara yakın halkların XII.yy.-XVIII. yy.arasın da doğudan gelerek yerleştikleri günümüzdeki Togo
toprakları, 1884-1914 arasında Togoland adlı Alman
sömürgesinin bir bölümünü oluşturdu. O tarihten sonra
Fransa'nın mandasına verilip, 27 Nisan 1960'ta bağım fo Togo'nun başkenti - ve başlıca liman
с
kenti Lomé'de,
14
*
- kırmızı
dikdörtgenlerle aylık 11 13
9
Μ
Ν
Μ
Η
Τ
Α
Ε
Ε
Κ
Α
ortalamaları, mavi
dikdörtgenlerle de aylık yağış
•?
Ο
sicaklık
ortalamalari
•
körfezi kıyısında yeralan Lomé, bir
yağışlı, bir de kurak
av
TT
verilmiştir. Gine
mevsimi bulunan
tropikal iklim etkisindedir.
nin yarısından çoğunu kaplayan yayla yeralır. Yaylanın kuzeyinde Oti urmağının alüvyonlu ovası, doğusunday sa Mogo ovası uzanır.
Togo'da üç farklı iklim bölgesi ayırt edilir: Yağışların nispeten az olduğu ve ekim-kasım aylarında düştüğü güney kesimi (yıllık yağış tutarı 711 mm); yağışların
sızlığa kavuştu. Ülkenin ilk cumhurbaşkanlığına seçilen
Sylvanus Olympio'nun 1963'te yapılan darbede õldu
rülmesinin ardından, yerine geçen Nicolas Grunitzy.
Ocak 1967'de devrilerek yurt dışına kaçtı ve yerine ge
çen general Gnassinghe Eyadema, 1969'da Togo'yu tek partili bir devlete dönüştürdü. 1979'da yürürlüğe
koyulan Anayasa uyarınca tek dereceli seçim sistemiy le iş başına gelen bir Millet Meclisi'nin kurulduğu ülke de, Eyadema 1979'da ve 1986'da yeniden seçildiyse
de, muhalefetin gün geçtikçe şiddetlenmesi sonucun
da, Ağustos 1991'de yetkilerinin büyük bölümünden
vaz geçmek zorunda kaldı. Başbakan Koffigoh'un, Eya
dema'ya bağlı birliklerin hükümet sarayını kuşatmalan (Aralık 1991) üstüne, yetkileri yeniden Eyadema'yla
bölüşmesinin ardından, demokratikleşme süreci askıya alınarak(1992), çok partili seçimler belirsiz bir tarihe er telendi. Ocak 1993'te yoğun protesto gösterilerinin
başlaması üstüne, Koffigoh ve Eyadema, bir "bunalım hükümeti" oluşturmak konusunda anlaştılar ve Eyade ma, Ağustos 1993'te, muhalefet partilerinin boykot et
tikleri seçimde, yeniden cumhurbaşkanlığına seçildi.
temmuz-nisan ayları arasında düştüğü ve daha bol ol duğu yayla kesimi (yıllık yağış ortalaması 1 600 mm); yağışların yaylaya oranla daha az olduğu ve nisan-tem muz ayları arasında düştüğü kuzey kesimi (ortalama ya
Tohaku, Hasegava
ninda 26 °C dolayındadır.
düzenlemelerinin yanı sıra, tek renkli lavide de ustalas.
fından, kuzey kesimiyse Volta ırmağının kollarından Oti
çi'nin tekniğini Japon manzara ressamlarının lirizm an
ğış 1 143 mm). Sıcaklık ortalamalarıysa, ülkenin her ya
Togo'nun güney yarısı, Mono irmağı ve kolları tara
irmağı tarafından akaçlanır. Kumlu kıyı ovası kakao ve
palmiye agaçları ile mangrovlardan oluşanbirşeritle, iç kesimlerin büyük bölümü savanalarla örtülüdür. TOPLUM YAPISI
37 ayrı etnik topluluğun yaşadığı Togo'da güney kesim
Japon ressamı (Nanao, Nono ili 1539-? 1610). Momo
yama döneminde Kano Eitoku'yla yanşabilen tek res sam olan Hasegava Tohaku, tek renkli büyük bezeme
ti. Çinli ressam Muçi'den büyük ölçüde etkilenip, Mu layışıyla bağdaştırdı. tohum
Bitkilerde döllenme sonucunda yumurtacıktan gelişen,
282 TOHUMLUBİTKİLER koruyucu tohum kılıfı ile içindeki bitki embriyosundan
oluşan ve yeni bir bitki oluşturabilen organ. Tohumlar,
eyalet merkeziyken XIX. yy'da Sivas vilayetine bağlı bir
açıktohumlularda bir pulcuk üstünde açıkta, kapalito
kaza merkezi oldu. 1895'te vilayet merkezi haline geti rilip, 1918-1920 arasında bağımsız mutasarrıflık mer
aracılığıyla, çeşitli hayvanlar aracılığıyla ve su aracılığıy
GÜNÜMÜZDE TOKAT
humlulardaysa kapalı bir meyve içinde olurlar. Rüzgâr la çevreye yayılır, canlı bir “uyuşukluk” içinde çimlen meye elverişli zamanı bekler, sonra yeni bir bitki verir ler.
kezi oldu.
Cumhuriyet döneminde aynı adlı ilin merkezi olan To kat'ın, 1927 sayımında 20 430 olan nüfusu, uzun süre hemen hiç değişmedi (1940'ta 21 477, 1950'de 21
666); sonra oldukça yavaş biçimde arttı (1955'te 26
tohumlubitkiler
661), 1980'de 60 000'i (60 855), 1990 sayımında da 80 000'i (83 058) aştı.
Bitkiler evreninin iki temel öbeğinden biri. Çiçeksiz bit kilerin tersine sporlarda değil tohumlarda üreyen
humlubitkiler (Bil. a. Phanerogama ya da Sperma
Günümüzde kentin orta kesiminde yeralan Cumhu riyet meydanında, yükselti 623 m'dir; ama yukarı ma
bitkilerinin en büyük, en gelişmiş türleridirler; denizde
hallelerde 700 m'yi aşar; aşağı kesimlerdeyse 600 m'ye iner. Genellikle eski mahalleler yukarı kesimde, kalenin çevresinde kümelenmiş, yeni mahallelerse kuzeye,
Öbek, iki şubeye bölünür: Açıktohumlular; kapalito
Yeşilırmak'a doğru yayılmıştır. Yakın dönemde alanının oldukça genişlemesiyle, Yeşilırmak'ın öbür kıyısına ta
tophyta; çiçeklibitkiler de denir) öbeği üyeleri, kara bulunmazlar; çok az sayıda türse, tatlısularda yetişir. humlular.
şarak Kazova'ya doğru yayılmaya başlamıştır. Başlıca sanayi kuruluşu sigara fabrikası olan kentte, süt ürünle
Tokat (kent)
ri, un, şarap, konserve, yem, orman ürünleri, tarım araç ve makineleri, tuğla ve kiremit fabrikaları da vardır.
Tokat ilinin merkezi. Karadeniz Bölgesi'nin Orta Kara deniz bölümünün iç kesimlerinde yeralan Tokat kenti,
Tokat (il)
ortasından Yeşilırmak'ın (bu kesimde verilen adıyla To zanlıçayı geçtiği Kazova adlı bir düzlüğün güneyindeki dağlar arasından inen bir vadinin (Behzat deresi) iki ya macında kurulmuştur. TARIH
Karadeniz Bölgesi'nin Orta Karadeniz bölümünde il.
yüzölçümü 9 958 km?, nüfusu 719 251 (1990), mer
kezi Tokat kenti olan Tokat ili, 12 ilçeye bölünmüştür:
gi'nin sınırları içinde kalıp, daha sonra Anadolu Selçuk
Merkez, Almus, Artova, Başçiftlik, Erbaa, Niksar, Pa zar, Reşadiye, Sulusaray, Turhal, Yeşilyurt, Zile. Kuzeyde Samsun, kuzeydoğuda Ordu, güneyde Si vas, güneybatıda Yozgat, batıda Amasya illeriyle sınırlı olan Tokat ilinin kuzey kesimine sokulan Canik dağları
lu devletine bağlandı. Moğolların Anadolu'yu istila edişlerinden sonra İlhanlıların egemenliğine girip, il
illerinde yeralır), Kelkit vadisi üstüne inerler. İlin orta ke
Ortaçağ'dan önceki tarihi konusunda bilgi bulunmayan Tokat kenti ve yöresi, XI. yy'dan sonra Anadolu'nun
Türkler tarafından fethiyle, Danişmentoğulları Beyli
hanlıların Anadolu genel valisi Eretna Bey yörede bir
nin güney yamaçları (büyük bölümü Samsun ve Ordu
simlerinde yeralan akarsu boylarında, Tokat'ın başlıca
beylik kurunca, beyliğin sınırları içinde kaldı. Daha son
ovaları yayılır: Güneyde Çekerek suyu çevresinde Ar
ra Kadı Burhanettin'in eline geçip, onun öldürülmesin den sonra, Yıldırım Bayezit tarafından Osmanlı toprak
tova; ortada Tozanlı çayı çevresinde gelişen ve Turhal ile Tokat arasında uzanan Kazova; kuzeyde Kelkit vadi si çevresinde gelişen ve Erbaa'nın batısından başlaya rak Amasya ili sınırları içinde de devam eden Taşova.
larına katıldı. Timur istilasından sonra bir ara Osmanlıla
rin elinden çıkıp, sonra yeniden Osmanlı topraklarına katıldı. Fatih döneminde Uzun Hasan'ın birlikleri tara
llin en yüksek engebeleri, Yeşilırmak'ın güneyinde ka
fından yakılıp yıkıldı (1471). XVI. ve XVII. yy'larda da bazı ayaklanmalardan zarar gören kent, önceleri bir
lan kesimdedir.
Tokat'tan görünüş.
aylarının pek soğuk olmamasına karşılık, yazlar, çukur vadi içlerinde oldukça sıcak geçer. Il merkezindeki me
Tokat ilinin iklimi, Karadeniz Bölgesi iklimi ile İç Ana
dolu Bölgesi iklimi arasında geçiş özelliği gösterir. Kış
teoroloji istasyonunun gözlemlerine göre, en soğuk ay ortalaması 2,7 "C, en sicak ay ortalaması 22 "C, günü müze kadar kaydedilen en düşük sıcaklık 19,3 °C (20.2.1964), en yüksek sıcaklıksa 40 "C'tir (18.8.1962
ve 28.8.1969). Yillik yağış ortalamasının 455 mm oldu ġu Tokat'ta, yılda ortalama olarak 10 gün kar yağar ve
yağan kar, ortalama olarak 20 gün yerde kalır.
Orman örtüsü bakımından, ilin kuzey ve güney ke simleri arasında önemli farklılıklar görülür. Kuzey kesi minde orman örtüsü daha sıktır. Niksar ve Reşadiye il
çelerinde ormanlar geniş yer kaplar. Buna karşılık ilin is
Anadolu'ya komşu olan Zile ve Artova ilçelerinde, or man örtüsü iyice seyrekleşir. Ovalık kesimlerde otsu bozkır görünüşü, Kelkit ve Yeşilırmak vadi tabanlarında ağaçlı bozkır görünüşü egemendir.
Tokat ilinin sularınıYeşilırmak'ın üç önemli kolu top
lar: Yeşilırmak'ın ana kolu olan ve ilin orta kesiminin su
larını toplayan Tozanlurmağı (ya da Tokat suyu); ilin ku
zey kesimlerinin sularını toplayan Kelkit ırmağı; ilin gü ney kesimlerinin sularını toplayan Çekerek suyu. Yeşi lırmak üstünde, Tokat kentinin doğusunda 1966'da
TOKYO hizmete girmiş olan Almus barajının gerisinde, 32,5 km’ genişliğinde bir yapay göl oluşmuş ve bu sayede
enerji elde edildiği gibi, 20 000 hektarlık bir alanın taş kından korunması, ayrıca 14 000 hektarlık bir alanın su lanması sağlanmıştır.
EKONOMI Tokat ilinin ekonomisinde tarım ağır basar. Ekim alanla
lerden (özellikle bağırsaklarda, solunum yollarında ve orta kulakta yerleşmiş mikropların salgıladıkları toksin ler) kaynaklanan toksikoz, sindirim bozukluklarının ön planda olduğu bir su yitimiyle belirti verir. Apansızın
yerleşen klinik tabloda ateş yükselmesi, ishal, çırpınma lar ve bazen sindirim sistemi kanamaları gözlenir. Te
davide su ve elektrolit yitiminin giderilmesine ve antibi
ni içinde en geniş yer tahıl tarlalarına ayrılmıştır ve en çok buğday ekilir. Buğday üretiminde Merkez ve Zile il
yotik tedavisine başvurulur.
çeleri başta gelir. Baklagil çeşitleri arasında en çok, hay
toksin
van yemi olarak kullanılan "fiğ“ ekilir. Türkiye'nin ilk dört şeker fabrikasından biri olan Turhal fabrikasının kurulması, ilde şekerpancarı ekimini de geliştirmiştir. En
çok şekerpancarı, Zile ve Turhal ilçelerinde üretilir (bu iki ilçenin üretim toplamları, bütün Tokat ili şekerpan
cari üretiminin üçte ikisini aşar). Sanayi bitkilerinden tü tün üretimi de önemlidir ve il topraklarındaki geçmişi
daha eskidir. En çok Erbaa ve Niksar ilçelerinde ekilen
tütün, ünlü “Taşova tipi"ndendir.
Dikili alanların büyük bölümünü bağlar kaplar. İlin toplam üzüm üretiminin yarısına yakını, merkez ilçede elde edilir. Tokat kenti ile Turhal arasındaki Kazova, in
ce kabuklu, nitelikli sofralık üzümlerin başlıca yetişme
283
Bakteriler, asalaklar ve bazı mantarların ürettiği protein yapılı zehirleri belirten terim. Mikrop kökenli toksinler belirli bir mikroba özgüdürler ve bulaşıcı hastalıklar si rasında gözlenen çeşitli belirtilere yolaçarlar. Dış tok sinler (eksotoksinler) bakteriler tarafından dışarı doğru
salgılanır ve organizmaya yayılırlar. İç toksinlerse (en dotoksinler), bakteri hücresinin birleşimindedirler ve
yalnızca bakteri öldüğünde serbest kalırlar.
Toksinler, organizmada gözle görülür belirtilere yo
laçmadan etki gösterirler. Karbon dioksit, siyanür, eter,
uyuşturucu maddeler, merkez sinir sistemini ve dolaşı mi ketler, oksijenlenmeyi azaltarak ölümle sonuçlana
alanıdır. Üzümler taze olarak tüketildiği gibi, şarap ve
bilecek bir komaya yolaçarlar. Aşındırıcı toksinlerse,
pekmez (ünlü Zile pekmezi) yapımında da kullanılır. Ayrıca elma, armut, şeftali, kiraz, vb. yetiştirilir.
tersine, dokundukları yerde (deri, bronşlar, vb.) doku bozukluğuna neden olurlar. Bazı özel toksinler (sözge
Tokat ilinin hayvan varlığında, koyun önemli yer tu
tar. Büyükbaş hayvan sayısı daha önemsizdir. İlin en önemli yeraltı gelir kaynağı, Turhal'daki anti mon yataklarıdır. Artova ve Zile ilçelerinde de birkaç linyit yatağı işletilmektedir. ULAŞIM
Tokat, çevresine iyi yollarla bağlanmıştır. Samsun-Sivas karayolu Turhal ve Tokat kentlerinden geçer. Samsun Sivas demiryolu üstünde de Turhal, Zile ve Artova'nın istasyonları vardır. İlin Karadeniz kıyılarıyla bağlantısı, Tokat-Samsun karayolunun yanı sıra, Niksar-Ünye ve Reşadiye-Fatsa karayollarıyla sağlanır.
Tokay, M. Fehmi Türk bestecisi (İstanbul 1889-ay.y. 1959). Hendesei
Mülkiyei Şahane'yi bitiren (1920) Mehmet Fehmi To kay, çeşitli illerde mühendislik, Nafia müdürlüğü, Ba
yındır Bakanlığı Şose ve Köprüler Dairesi reis yardımcı liği yaptı. Hadi'den ve Yenişehirli Ferit Efendi'den mü zik, edebiyat, tasavvuf dersleri aldı. Yeni-klasik bestele
limi arsenik ve kurşun), çok küçük dozlarda bile, yaşam
için önemli bazı kimyasal tepkimeleri durdurabilirler: Metabolizma enzimlerinin çalışmasını önlemek gibi.
toksoplazma hastalığı Toxoplasma gondii adlı asalağın yolaçtığı hastalık. Mik
roplu, çiğ ya da kötü pişmiş etlerdeki kistlerin yutulma sıyla ya da kedi dışkısıyla temas yoluyla bulaşan tokso plazma hastalığı (toksoplazmoz da denir), genellikle
önemsizdir. Ama gebe kadınlara bulaştığında, dölūte aktarılarak bebekte görme ve sinir sistemi bozuklukları na, hatta ölüme yol açabilir. Tedavide, gebelik öncesin de sülfadoksimprimetamin karışımına, gebelik sırasın da spiramisine başvurulur.
Tokugava leyasu Tokugavalar şogun sülalesinin kurucusu (? 1542-? 1616). Hideyosi'nin oğlu Hideyori'nin vasiliğine getiri
riyle (100'ü aşkın bestesi vardır), bu akımın son temsil
len Tokugava leyasu, ülkeyi tam yetkiyle yönetmeye
cileri arasında yer aldı: Aşkı seninle tattı, hicranla yandı
koyuldu.
Hideyosi yandaşlarını
yenilgiye
uğratıp
gönül, vb.
(1600), kendisini yetkileri babadan oğula geçen şogun
tokoferol: Bk. E VITAMİNİ.
yoların gücünü azalttı. 1605'te görevini oğluna bırak
ilan ederek (1603), ülkeyi dış etkilere kapatti ve daim tiysa da, fiili iktidarı ölümüne kadar elinde tuttu. Soyun
dan gelenler, ülkeyi 1867'ye kadar yönettiler.
toksikoloji Zehirleri, zehirlerin incelenmesini ve organizmada yol
açtıkları etkileri konu alan bilim dalı. Toksikoloji, bütün maddelerin (besin maddeleri, sanayi maddeleri, ilaçlar,
vb.) zehirlilik payları açısından düzenli olarak incelen mesine, hayvanlar üstünde deneysel çalışmalar ve in
sanlarda zehir alışkanlığına yönelik araştırmalar yapıl
masına dayanır. Ayrıca, otopsiler sırasında önemli rol oynar.
toksikoz
Süt bebeklerinde görülen ciddi hastalık. Çeşitli neden
Tokyo Japonya'nın başkenti ve en büyük kenti. Honşu adasin
da, Büyük Okyanus'un kolu Tokyo körfezi kıyısında ye
ralan Tokyo'nun nüfusu 8 163 127'dir (çevre belediye lerle 11 854 987). TARIH
Metinlerde ilk olarak XII. yy'da “Edo” adıyla belirtilen,
1590'da Kanto'nun merkezi olan Tokyo, Tokugava şogunlarının merkezi olunca hızla gelişerek, çok geç meden imparatorluk merkezi Kyoto'yu geride bi raktı. Meici devrimiyle Tokugava sülalesinin devrilmesi (1868) üstüne, imparatorluğun tek başkenti haline ge
284
TOLBUHİN, FYODOR IVANOVİÇ Japonya'nın başkenti ve dünyanın en
büyük sanayi kentlerinden biri
olan Tokyo'nun liman kesiminden görünüş. NAV
Japonya'nın en büyük adalarından
Honşu'nun dogu kıyısında yeralan Tokyo, 1868'de imparatorların yerleşmesiyle Japonya'nın başkenti olmuş,
bu işlevini günümüze kadar sürdürmüştür.
lip. 1923'teki büyük depremden ve İkinci Dünya Sava
merkezi olan Toledo'nun nüfusu 54 300'dür. Gelenek
şı'ndaki bombardımanlardan büyük zarar gördü. 1956'dan başlayarak yeniden hızla gelişti. GÜNÜMÜZDE TOKYO
sel el sanatları (kılıç yapımı, metal işlenmesi, vb.) da sür
Depremlerle sık sık sarsılan ve zaman zaman kasırga lardan zarar gören bir kıyıda kurulmasına karşın, hızla gelişerek ülkenin en büyük, dünyanın da sayılı kentle rinden biri olan Tokyo, günümüzde körfezin batı kiyi
yanlar tarafından yapılmış surlar. Sonradan Cristo de la
sında Kavasaki ve Yokohama'yı içine alarak 30 km bo
yunca uzanan, nüfusu 30 milyona yaklaşan dev bir yer leşme alanının merkezidir. Yılda 50 Mt'u aşan limantra
fiğinin desteklediği sanayide, başlıca kollar arasında
dürülmekle birlikte, olağanüstü tarihsel anıtlarıyla (bazı bölümleri Vizigotlardankalma, müslümanlar ve hıristi Luz kilisesine dönüştürülmüş, 980'den kalma Bab ül
Merdum camisi. Mudejar üslubunda birçok kilise ve XIII. yy'dan kalma S. Maria la Blanca, XIV. yy'dan kalma el Transito sinagogları. Yapımına 1425'e doğru başla
nan XVIII. yy'a kadar sürekli zenginleştirilen görkemli katedral, Juan Guas'ın yaptığı, geç dönem gotik üslubu nun başyapıtlarından sayılan S. Juan de la Reyes kilisesi
elektrikli gereçler ve makine yapımı, besin, dokuma ve mobilya sanayileri, petrokimya sanayisi, demir-çelik sanayisi, otomobil yapımı, vb. sayılabilir. Bu gelişme sonucunda, dünyanın en büyük yerleşme merkezi ol ma konusunda New York'la (ABD) çekişmektedir ve
ve manastiri. Rönesans üslubunda San Cruz katedrali nin rahipler salonu ve hastanesi. Klasik Rönesans üslu
tipki New York gibi, önemli sorunlarla (hava kirlenme si; su sıkıntısı; vb.) karşı karşıyadır. Aynı zamanda da ül kenin başlıca ticaret, finans, öğretim (Tokyo Üniversite
biridir.
bunda S. Juan Bautista ya da Tavera hastanesi (günü müzde müze), 1577'de kente yerleşen El Greco'nun
birçok yapıtı), ülkenin başlıca turizm merkezlerinden
Eski Yunanlılar ya da Fenikeliler tarafından kurul
merkezidir. Ayrıca, pek çok müzesi, parkları, tarihsel anıtları ve dev boyutlu modern yapılarıyla (özellikle mi
duğu sanılan Toledo, Vizigotların din merkezi haline geldi. 711'de müslüman Araplar tarafından fethedilip, Kurtuba'nın gölgesinde kalması üstüne, sık sık ayak landı. XI. yy. başında özerk bir müslüman devletinin
mar
Olimpiyat
merkezi olup, 1085'te Leon ve Castilla kralı Alfonso VI
Oyunları yapıları ve ünlü katedral) ülkenin başlıca tu rizm merkezidir.
tarafından alınarak başkent yapıldı. 1561'de Felipe Il'nin Madrid'e yerleşmesiyle başkent işlevini yitirdi.
Tolbuhin, Fyodor İvanoviç
Toledo, Juan Bautista de
Rus mareşali (Androniki, Yaroslavl yakını 1894-Mosko
İspanyol mimarı ve heykelcisi (öl. Madrid 1567). Ro.
si'nin yanı sıra 100'ü aşkın üniversite ve yüksekokul) Tange
Kenzo'nun
gerçekleştirdiği
va 1949). Çarlık ordusunda piyade yüzbaşısı olan
ma'da mimarlıköğrenimigören Juan Bautista de Toledo,
di. Urallar'da bir süvari tümeninin komutanlığına atanip
girdi. 1559'da kral Felipe II tarafından Madrid'e çağrıl dı. Escorial'ın planlarını çizdi ve 1563'te başlanan Esco
(1917) Fyodor Ivanoviç Tolbuhin, Rus Devrimi'ne katıl
(1939), üçüncü Ukrayna cephesi komutanlığına getiri lerek (1942), Stalingrad'da başarıyla çarpıştı. Ertesi yıl
Almanların geri hatlarına saldırarak, eylül ayında Stali no'yu geri aldı. Saldırısını sürdürerek Besarabya, Bük
reş (Ağustos 1944) ve Sofya'ya (Eylül 1944) girip, Bul
gar hükümetini ateşkes istemek zorunda bıraktı. Ma reşalliğe yükseltilip, Belgrad'ı geri alarak, kuzeye yö
neldi ve Malinovskiy'le Macaristan ve Avusturya'yı iş
Napoli'ye giderek kral naibi don Pedro'nun hizmetine rial'ın yapımını, ölümüne kadar yönetti.
Tollu, Cemal Türk ressamı (İstanbul 1899-ay.y. 1968). Teğmen ola
rak katıldığı Kurtuluş Savaşı'ndan sonra Devlet Güzel
gal elti. 1945'te Avusturya'da ABD birlikleriyle birleşti.
Sanatlar Akademisi'ni bitiren Cemal Tollu, Münih ve Paris'te resim çalışmalarını sürdürdü (1929-1932). Yur
Toledo
Arkeoloji müzesi müdürlüğü yapıp, D Grubu'na katıldı.
Ispanya'nın orta kesiminde kent. Tajo irmağı kıyısında,
Levy'nin başyardımcılığını, daha sonra da Resim bölü
Madrid'in 70 km güneybatısında yeralan, aynı adlı ilin
da dönünce Erzincan Lisesi resim öğretmenliği, Ankara Önce DGSA Resim bölümünü yöneten Leopold
mü başkanlığına getirildi ve görevini emekliye ayrılın
TOMANBAY caya (1962) kadar sürdürdü.
285
1886), Kreutzer Sonat (Kreytserova Sonat, 1890), Usta
İlk resim sergisini 1927'de açan Cemal Tollu, plastik
sanatlara ilişkin eleştiri, inceleme yazıları yazmış, Yu nan Mitolojisi, Şeker Ahmet Paşa gibi kitaplar yayınla mıştır. Tablolarının başlıca özellikleri arasında biçimci liğe yönelen bir yerellik, kitle bütünlüğü, bağıran renk lerden değil, az sayıdaki renklerin tonlarından oluşan bir renk zenginliği sayılabilir.
Tolstoy: Bk. TOLSTOY, LEV NİKOLAYEVİÇ, KONT.
ve işçi (Hozyain i Rabotnik, 1895), Hacı Murat (1896
1904), Diriliş (Voskreseniy, 1899), Serj Baba (Otek Ser
giy, 1912'de yayınlandı), vb. ünlü romanlarını kaleme
aldı. Diriliş'le ilgili bazı bölümlerden ötürü 1901'de afa roz edilip, 10 Kasım 1910'da evinden kaçarak, birkaç
gün sonra Astapovo (günümüzde Lev Tolstoy) garinda öldü.
Toplumsal adaletsizliğe, resmi adalete, ahlâksal iki
yüzlülüge, savaşın bütün biçimlerine, her çeşit sinif on
yargısına karşı çıkan Tolstoy, Avurupa'da özel bir anla yış yaratarak kapitalizmin gerilemesini hızlandırmış, mülkiyet hakkına ve teknigin aşırı gelişmesine karşıtep
Tolstoy, Aleksey Konstantinoviç, Kont Rus yazarı (Petersburg 1817-Krasniy Rog, Çernikov
1875). Doğayı ve aşkıõven lirik şiirlerini 1862'de iki cilt te toplayan Kont Aleksey Konstantinoviç Tolstoy, man zum tarihsel dramlar (Smert loanna Groznago (Kor
kunç İvan'ın Ölümü, 1866): Tsar Fyodor ivannoviç Çar Fiyodor Ivanoniç, 1868); Tsar Boris (Çar Boris, 1890]), bir tarihsel roman (Knyaz Serebryanıy (Prens Serebrya
niy, 1862) yayınladı (bu son yapıtında, Korkunç İvan
kinin artmasına katkıda bulunmuştur.
Obür yapıtları arasında vÇyom Moya Vera (İnancım
Nedir, 1884), Tserkov i Gosudarstvo (Kilise ve Devlet,
1891), Tsarstvo Bojiye Vunutri Vas (Tanrı Gücü Sizde
dir, 1891-1893), Çio Takoye Iskustvo (Sanat Nedir,
1898) adlı düşünce yapıtları, Karanlığın Kudreti (Vlast
Tmiy, 1886), i Svet vo Tme Svetit (Işık, Koyu Karanlık larda Işık Saçar, 1900), Yaşayan Ölü (Jivoy Trup, 1900) adlı dramları, Üç Ölüm (Tri Smerti, 1898), Samimi Saa
det (Semeynoye Sçastye, 1859), Balodan Sonra (Posle
dönemini canlandırmaya çalıştı).
Bala), Halk İçin Hikayeler (Rosskazıy dyla Naroda) ve
Tolstoy, Lev Nikolayeviç, Kont
Toltekler
Rus yazarı (Yasnaya Polyana, Tula 1828-Astapovo (gü
Orta Amerika'da eski Kızılderili halkı. Uto-Aztek öbe.
Katya adlı roman ve öyküleri sayılabilir.
nümüzde Lev Tolstoy), Ryazan 1910). Zengin bir top
geğinden olan Toltekler, 935 ya da 947'de önderleri Mixcoatl ("Bulutlar Yılanı") yönetiminde, kuzeyden yo
Dünya edebivatinin başlıca
kişilerinden Kont Lev Nikolayevic Tolstoy, XIX. yy. sonu Rus lelselesini de derinlemesine
la çıkarak Culhuacan'a yerleştiler. Mixcoalt'ın oğlu To piltzin Quetzalcoatl'ın, Tula'yı başkent yaptıktan sonra,
efsaneye göre Kan ve Savaş tanrısı olan Tezcatlipo
ca'ya yenilerek Yucatan'a göçmesinin (orada Maya "Yeni İmparatorluğu" nu kurdu) ardından, Tezcatlipo
ve Barış
ca'nın yönetiminde, imparatorluklarını Büyük Okyanus kıyılarından Atlas okyanusu kıyılarına kadar bülün Orta Amerika'ya yaydılar. Ama 1168'de Chichimeclerin Tu la'yı yakıp yıkmaları üstüne dağılarak, Meksika ve Gua
(1865-69), Anna
temala'ya yayıldılar.
etkilemiştir. Savas Karenina (1875-77), vb.
w.pitlarıyla, günümüzde de en
Toltekler, yan yana yaşadıkları ve egemen oldukları
uygarlıkların özelliklerini kolayca benimsemelerine ve
karma bir kökenden gelmelerine karşın, özgün bir sa
olmayı
nat geliştirmeyi başarmışlardır. Onceki uygarlıklardan çok farklı olan mimarlık anlayışları ve heykel sanatı, sa vaşçının yüceltilmesini yansıtır. Canavarların yanı sıra
sürdürmektedir.
süsleyici öğeleri oluşturan kartal ve jaguar, askeri tari
çok okunan
Vazarlanndan biri
katları temsil eder. Sanatlarından mimarlık kalıntılan di
rak sahibinin oğlu olan Kont Lev Nikolayeviç Tolstoy
şında, günümüze yalnızca açık sarı zemin üstüne dalga
(kısaca Tolstoy da denir), önce hukuk ve Doğu dilleri
li çizgi biçiminde süslemeli seramikler (başlıca üretim merkezi Mayapan'dı) kalmıştır.
öğrenimi gördü. Sonra Yasnaya Polyana'daki toprakla rina çekilip, toprak köleliği rejimine tepki olarak bir tür
tarım ataerkilliği uygulamaya çalıştı. Kafkasya ordusuna katılarak Kırım Savaşı'nda çarpışıp, savaştan sonra, pes: peşe yazdığı Çocukluk (Detstvo, 1852), ilk Gençlik
(Otrçestvo, 1854) ve Gençlik (Yunost, 1857) adlı özya
şamöyküsüne dayalı yapıtlarını yayınladı. 1857'de Rus ya'da uzun bir yolculuğa çıkıp, Batı uygarlığı üstüne düşkırıklığı dolu izlenimlerle döndü. 1860-1861'de ye niden yurt dışına çıkarak yabancı ülkelerde eğitim üstü
ne bir soruşturma yaptı ve Polikuşka(1860) adlı yapıtın
da, bu eğitime tepkilerini ortaya koydu. 1862'de evle
nerek, 1865-1869 arasında Savaş ve Barış (Voynai Mir)
adlı, 1875-1876 yılları arasında da Anna Karenina adlı başyapıtlarını yayınladı. Sonra, bir tür dine dönüş yapa rak, 1879-1907 arasında öğretici incelemeler yazdı. Bu arada İvan İlyiç'in Ölümü (Smert Ivana Ilyiça, 1884
Tolunoğulları devleti Misir ve Suriye'de egemenlik süren Türk sülalesi. Abba
siler hizmetinde çalışan Türk komutanı Tolun'un oğlu Ahmet Bin!Tolun tarafından, valisi olduğu Misir'da ku
rulan (868) Tolunoğulları devleti. Çok geçmeden Suri
ye, Filistin, Lübnan ve Bingazi'yi ele geçirerek genişle
di.AmaAhmet'in ölümünden (884) sonra yerine geçen
hükümdarlar sırasında zayıtlayarak, 12 Aralık 905'te
halife ordusunun Fustat'a girmesiyle ortadan kalktı.
Tomanbay Misir Memluklarının son hükümdan (Halep 1473-Kahi
re 1517). Osmanlılarla çarpışmak için Suriye'ye giden
286 TOMASİ DI LAMPEDUSA, GIUSEPPE amcası Kansu Gavri'ye Kahire'de vekâlet eden Toman
bay (Tumanbay da denir), Kansu Gavri Mercidabik Sa
vaşı'nda ölünce (1516), hükümdar ilan edildi. Canberdi Gazeli'nin komutasında Gazze'ye gönderdiği ordu nun, Hadım Sinan Paşa tarafından Hanyunus'ta karşıla
kaltı yüzgeci gibi, giderek küçülen kılçıklarla son bulur. Yüzeyde yaşayan çeşitli balıklarla ve kalamarlarla bes lenir. Her yıl sürüler oluşturarak kuzeye, Norveç'e doğ
ru göçer. Eti çok lezzetlidir.
narak bozguna uğratılmasından (1517) sonra, Yavuz
Tonga
lerek (22 Ocak 1517) kaçmak zorunda kaldı. Osmanlı
Büyük Okyanus'un güney kesiminde, adalar üstünde
gece baskınında ele geçirdiyse de, sokak savaşları so
Krallığı, 4 Haziran 1970'te bağımsızlığa kavuşmuştur.
Sultan Selim komutasındaki orduya Ridaniye'de yeni
lara geçen Kahire'yi, çevresine topladığı kuvvetlerle bir nucunda kentin Türkler tarafından geri alınması üstüne,
yeniden kaçmaya çalışırken yakalandı ve Kahire mey danında idam edildi.
kurulu devlet. Eski bir İngiliz sömürgesi olan Tonga
YÜZEYŞEKİLLERİ, TOPLUM YAPISI VE EKONOMI
Fici adalarının 640 km kadar doğusunda kuzey-güney
doğrultusunda uzanan 150 kadar ada içeren (kuzeyde
Vavau, ortada Haapai, güneyde Tongatapu ada öbek
Tomasi di Lampedusa, Giuseppe
leri) Tonga'nın, batıdaki adalar dizisi yanardağ kökenli
İtalyan yazarı (Palermo 1896-Roma 1957). Ölümün den sonra yayınlanan tek romani Leoparla (Il Gatto
rinin kuzeydeki adalarda 24 "C ile güneydeki adalarda 23 "C arasında değiştiği ülkede, yıllık yağış tutarları da
pardo, 1958; 1963'te sinemaya uyarlandı) uluslararası
Vavau'da 2 286 mm'den Tongatapu'da 1 702 mm'ye
ün kazanan Giuseppe Tomasi di Lampedusa'nın ayrıca
kadar değişir. Polinezya asıllı olan, Samoa dilinden türemiş bir dil
bir öykü kitabı (Racconti, 1961'de yayınlandı) ve de nemeleri vardır.
dir; doğudakiler kalkerden oluşur. Sıcaklık ortalamala
konuşan Tongalıların büyük bölümü hıristiyandır. Eği
tim ve sağlık hizmetlerinin ücretsiz olduğu ülkede, oku
Tommaso, Aquinolu, Aziz
ma yazma oranı çok yüksektir.
Italyan tanrıbilimcisi (Aquino, Frosinone ili 1225-Fossa nova manastırı 1274). Monte Cassino'da ve Napoli'de
din öğrenimi gören Aziz Aquinolu Tommaso, Domini ken tarikatına girip, Paris'te(1245) Albertus Magnus'tan ders aldı. Summa Contra Gentiles (Paganlara karşı
Özetleme Kitabı, 1258 ve 1269) ve Summa Theologiae
(Tanrıbilim Özetleme Kitabı, 1266'ya d.-1273'e d.)
adlı başlıca yapıtlarında, aristotelesçilik ile hıristiyan
inancını bağdaştırmaya çalışarak, temel sorunun, akıl
ile inancı, felsefe ile tanrıbilimi uzlaştırmak olduğunu,
dogma ile uyuşmayan her felsefi yargının usavurma
yanlışından başka şey olamayacağını, dolayısıyla felse
fenin, tanrıbilimin egemenliği altındaki inancın "hiz
metçisi" olduğunu savundu. İbni Rüşt'ünkilerle birleşir
TONGA KRALLIĞI
piskopos Tempier tarafından suçlandıysa da, 1323'te
GENEL BİLGİLER.699 km². Başkenti ve en büyük kenti: Nukualofa (30 000 nüf. 1991 tah.).
görünen bazı görüşlerinden ötürü, yapıtları 1277'de aziz ilan edildi.
tomurcuk: Bk. ÇİÇEK.
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 102 000;
nüfus yoğunluğu: Km'ye 146 kişi. Nüfus dağılımı
(1990): Kentler'de % 32, kırsal kesimde % 68.
Yillik nüfus artış hızı (1991): % 2.2. Resmi dilleri:
tonbalığı
Tonbalığıgiller ailesinden balık türü. Sıcak ve ılık deniz lerde yaşayan tonbalığı (Bil. a. Thunnus thynnus; 'orki noz da denir),boyu 3 m'yi bulabilen bir balıktır. Derinli
ģi 100 m'yi aşan suların yüzeye yakın kesiminde yaşar.
Gövdesi iġ biçimi, kafası sivridir. İki sırt yüzgecinden bi
rincisi sırttaki bir oyuğa gömülüdür; ikincisiyse, kuyru Sıcak, ilik ve serince denizlerde yaşayan tonbalığı
(T. thynnus) eti lezzetli olduğundan yoğun biçimde avlanmaktadır.
Tonga dili, Ingilizce. Başlıca dinler: Hıristiyan. EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991): Yetişkin nüfusun %98'i. Üniversite sayısı (1989):
Yok. Hastane yatak sayısı (1988): 400. Hekim sa yısı (1988): 57. Ortalama ömür (1991). Kadınlar da- 70; erkeklerde - 65. Bebek ölüm oranı
(1991): 1 000 canlı doğumda 23.
EKONOMI. GSMH (1990): 89 milyon dolar; kişi başına ulusalgelir 750 dolar, Etkinnüfus dağılımı (1990): Tarım ve balıkçılık- % 75; geri kalan lar- % 25. Dış ticaret (1990): Dışalım-59 mil
yon dolar; dışsatım, 9,6 milyon dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Yeni Zelanda, Avustralya,
Japonya. Para birimi: 1 pa'anga (Tonga dolari)
100 seniti.
YÖNETİM. Türü: Meşruti monarşi. Yasama gücü: Millet Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 3 ada öbeği.
ULAŞIM. Demiryolları (1990): Yok. Karayolları
(1987): Toplam 433 km. Başlıca limanlar: 1. Baş lica havaalanları: 1.
TOPKAPI SARAYI 175
287
ğımsızlığını kazanmasına (682) katkıda bulunarak, Kut
1744
lug Kağan'ın danışmanlığına ve ordu Komutanlığına atandı. Oğuzları yenerek Ötüken'i ele geçirip (683),
VAN Satu .
Vavau Ada Obedi
Çin'e yürüyerek, art arda savaşlar sonucunda Pekin'in kuzeybatısına kadar uzanan bölgeyi aldı (687). Ötü ken'e dönüp, Mingya Savaşı'nda (706) Çin ordusunu
BÜYÜK
Haapai Ada Obeği
yok ettikien sonra Çiklere, Azlara ve Kırgızlara boyun
OKYANUS . Pange More
Obeği
Ada Obegi
Ayaklanan Onokların üstüne yürümeye hazırlandığı sı
.
18+
TONGA +
Nuk ualola Tui
Ada Obegi
Yalnuca Onemli kentler belirtilmtir
+ wa
Olsek 1
rada öldü.
En Derin Noktalar
Başkentlerin alt culmiştir
Tenuta u
Tangatapu
Han tarafından danışmanlığa getirilerek (716), Çinlileri
bozguna uğrattı ve bir barış antlaşması imzaladı (725).
Otu Tolu
Nomuka Ada
eğdirdi (710). Azların ikinci ayaklanmasını bastırama yınca görevden alındıysa (715) da, tahta çıkan Bilge
21
10 Rand UNE, & Co
top
Ağır ateşli silah. Başlangıçta birbirine kaynakla birleşti rilmiş ve demir bileziklerle tutturulmuş metal çubuklar
dan oluşan topun temel öğesi namlu, XV. yy'dan başla narak bronzdan döküldü ve yer değiştirmek için ateş
ağzı, yüksekliğinin de ayarlanmasına olanak sağlayan
Bir tarım ülkesi olan Tonga'nın başlıca dışsatım ürün
bir top kundağına oturtuldu. Ağızdan doldurulan, çapı 300-400 mm arasında taş gülle fırlatan bu toplanın erimi birkaç yüz metreyi buluyor, yüz kadar atış yaptıktan
ve balıkçılık sanayisi gelişmektedir. Turizm gelirleri ve
muş obüsler fırlatan havan toplarının, XVIII. yy'da da
176
A. S000772
174
leri hindistancevizi içi, muz ve vanilyadır. Küçük sanayi
yurt dışında çalışan Tongalı işçilerin gönderdikleri para lar da, büyük dış ticaret açığının bir ölçüde kapatılması
na yardımcı olmakta, Tonga ayrıca, önemli miktarda dış yardım almaktadır.
DEVLET YAPISI VE TARIH
İngiliz Commonwealthü içinde bağımsız bir krallık olan Tonga'da, yürütme gücü kral ile başbakanın yönettiği Devlet Konseyi'nde, yasama gücü 29 üyeli (18'i halk ta
rafından seçilir; geri kalanı kral tarafından atanır) Millet Meclisi'ndedir.
Kaptan James Cook'un 1773'te bulduğu ve “Dost
Adalar" adını verdiği Tonga adaları, kral George Tupou
l'in 1875'te meşruti bir krallık kurmasından sonra,
1900'de Ingiltere'nin himaye bölgelerinden birine dö
nüştürüldü. 1965'te kraliçe Salote'nin yerine Tau
fa'ahau Tupou IV'ün tahta çıktığı ülke, 4 Haziran 1970'te Ingiliz Commonwealthü içinde bağımsızlığa
sonra parçalanıyorlardı. XVII. yy'da patlayıcı doldurul
eğimli atışlar için, çok kısa namlulu obüs topunun orta ya çıkmasından sonra, XIX. yy'ın ikinci yarısında, yivler
ve çelik kullanılması, namlu dibinden doldurmanın, du
mansız barutun (1884) ve melinitin bulunması (1885),
hidropnömatik frenin gerçekleştirilmesi sayesinde, toplar modern biçimini aldı. XX. yy. başında yapılan 97 modeli seri atışlı iki topun Birinci Dünya Savaşı'nda bü yük ölçüde geliştirilmesinden sonra, İkinci Dünya Sava
şı'nda geri tepmesiz toplar ve tank şasisine oturtulmuş
toplar ortaya çıktı. 1945'ten sonra, uzaktan nişan alma
ve uzaktan kumanda yönünde gelişmeler gerçekleştiri
lirken, 1953'te ilk nükleer mermili toplar yapıldı. 1960 1975 yıllarında roketler ile füzelerin yaygınlaşması, bü yük kalibreli topların kullanımdan kalkmasına yol açtı.
Topal Ahmet Rifat Efendi: Bk. AHMET
kavuştu.
RİFAT EFENDİ, TOPAL.
Tonguç, Ismail Hakkı
Topal Carlo II: Bk. CARLO II, TOPAL.
Türk eğitimcisi (Silistre, Bulgaristan 1897-Ankara 1960).
Istanbul Erkek Öğretmen Okulu'nu bitiren (1918) İsma
Topal Kenan Paşa: Bk. KENAN PAŞA, SARI,
dıktan sonra, öğretmenlik, İlköğretim genel müdürlüğü
TOPAL, UZUN
il Hakkı Tonguç, öğrenimini Almanya'da tamamla
(1936-1946) yaptı: Köy Enstitüleri'nin kurulmasına ön cülük etti(1940). Daha sonra Talim Terbiye Heyeti üye
liğinde (1947) bulunup, Ankara Atatürk Lisesi resim ög
Topal Recep Paşa: Bk. RECEP PAŞA, TOPAL.
Başlıca yapıtları: Köyde Eğitim (1938); Canlandırılan Köy (1938);Eğitim YoluylaCanlandırılacak Köy (1938)
topaz
Pestalozzi Çocuklar Köyü (1960).
Değerli taş olarak kullanılan flüorlu alüminyum silikat.
Tonkin: Bk. VIETNAM.
da kahverengimsi renklerde bulunabilen sert (sertliği 8)
retmenliğinden emekliye ayrıldı (1954).
Öğretmen Ansiklopedisi ve Pedagoji Sözlüğü (1953);
Tonyukuk
Göktürk bilgesi ve komutanı (? 660-? 725). Yazıtında
anlatıldığına göre, 680'de Kutlug Kağan'ın hizmetine giren Tonyukuk, Doğu Göktürk devletinin yeniden ba
Formülü Al:(F,OH),SiO, olan topaz, sarı, mavimsi ya bir taştır. Çok kolay dilimlenir ve mücevher yapımında kullanılır. Çıkarıldığı başlıca yerler Saksonya (Almanya),
Ural dağları, Brezilya, Japonya, Meksika ve İskoçya'dır.
Topkapı sarayı İstanbul'da Sarayburnu sırtlarında saray yapıları toplu
288
TOPLARDAMAR İLTİHABI
lugu. 1475-1478 arasında “Yeni Saray” adıyla yapılan
Modern
Topkapı sarayı, 1853'e kadar padişahlık sarayı olarak
toplumbilimin
kullanıldı. O tarihte Dolmabahçe Sarayı'nın padişah sa
kurucusu Auguste
rayı olarak kullanılmaya başlanmasıyla, eski padişahla
Comte, "olgucu toplumbilim"
rin ailelerinin konutu haline geldi. Dış yapılarıyla birlikte
anlayışına uygun
700 000 m 'lik bir alana yayılan Topkapı sarayı, Bizans
olarak,
döneminde ve Fatih Sultan Mehmet döneminde yapıl mış surlarla çevrelenmiştir. Başlıca üç bölüm (Birun, En
toplumbilimin gerçek bir
derun, Harem) ile art arda dört avluyu çevreleyen yapı
"toplumsal fizik"
lardan (köşkler, kasırlar, camiler, devlet daireleri, di vanlar, vb.) oluşur. Atatürk'ün buyruğuyla onarılarak (1924) müzeye dönüştürülmüş (Topkapı Sarayı müze
olduğunu
si) ve halka açılmıştır.
statik"ten
savunmuş,
"toplumsal dinamik" ile "toplumsal
oluştuğunu ileri sürmüştür.
toplardamar iltihabı: Bk. FLEBIT.
toplardamarlar Oksijenini dokulara bırakan kanı kalbe geri taşıyan (yal nizca akciğerlerden kalbe oksijenli kan taşıyan akciğer
toplardamarı bu tanımlamaya uymaz) damarları belir
ten terim. Toplardamarların içindeki kanın basıncı daha
az olduğundan, kenarları atardamarların kenarlarından incedir. Bu iki damar öbeği, ince kılcal damarlarla bir birlerine bağlanırlar. (Ayrıca Bk. DAMARLAR.)
toplardamar trombozu: Bk. TROMBOZ.
XIX. yy'da, bilimsel sağlamlık kaygısıyla ve toplumbili
mi, "bilimlerin bilimi" durumuna getirmek amacıyla, kesin olarak felsefeden ayırmak gerektiğini ileri sürmüş, böylece toplumbilim, ayrı bir bilim dalına dönüşmüş tür.
A. Comte'un anladığı biçimde olgucu toplumbilim, gerçek bir "toplumsal fizik"tir. Bu bilim, "toplumsal sta
tik" ("toplumsal varlık"ın uzamsal boyutlarını ve yapısı ni dile getiren anatomi ve morfoloji) ile "toplumsal di
namik"ten (aynı gerçeğin, zamansal ve işlevsel yanını açıklayan fizyoloji) oluşur.
Toplumbilimsel araştırmanın bu iki büyük doğrultu
toplumbilim
su, daha sonra da sürekli olarak ele alınmış, bir yandan, toplu yaşamın yapıları ve biçimleri, öte yandan da top
Insan toplumlarıyla ve toplumsal olgularla ilgili bilimsel
reçler incelenmiştir.
incelemeler bütünü. Saint-Simon, Proudhon, Karl Marx
ve Auguste Comte tarafından kurulan toplumbilim (sos yoloji de denir), öbür insan bilimleri gibi XIX. yy'da or taya çıkmış, "sosyoloji" terimi, insan topluluklarını ve toplu yaşama olaylarını ele alan bilimi belirtmek ama cıyla Auguste Comte tarafından ortaya atılmıştır. Bu nunla birlikte, insanlar çok eski dönemlerden başlaya rak, toplumbilimin çeşitli konuları üstünde düşünmüş.
lerdir. Sözgelimi, Eflatun, Devlet adlı yapıtında, eski ku
rumlara ve kast sistemine bağlı kalan, akla uygun ve as keri açıdan örgütlenmiş bir toplum tasarısı ortaya atmış, Aristoteles'se, çeşitli kurumları karşılaştırarak, Atina
toplumu alarını öv (Atina'nın Anayasası), demokrasi ve değişmeyi savunmuştur. Bununla birlik te, eski filozoflar arasında yalnızca Arap tarihçisi İbni
Haldun (1332-1406), modern toplumbilimin gerçek öncüsü sayılabilir. İbni Haldun, insanın toplumsal duru
munu, yani uygarlığı, buna doğal olarak bağlı bulunan
olayları, halkların birbiri üstünde kurduğu üstünlüğün ayrımlarını, insanların çalışmalarını yönelttikleri uğraş ları ve varlıkların doğasının, toplumun temel özelliğin
de doğurabileceği değişiklikleri açıklamaya çalışmış, İs lám sülalelerinin tarihini ve devletlerin kuruluşları ile
çözülüşlerini anlatmanın yanı sıra, Kuzey Afrika'nın tö
relerini ve kurumlarını da ayrıntılarıyla gözler önüne sermiştir.
Ortaçağ'dan XIX. yy'a kadar Avrupa'da, birçok top
lumsal öğreti ortaya çıkmıştır: Rönesans döneminde
lumun gelişme yasaları, toplumsal değişiklikler ve sü İktisatçı Pareto'ya göre, toplum, "bütün ruhsal ve
maddi görünümleri eylemsizlik yasası tarafından yöne tilen dengelerin oluşturduğu bir sistem" dir; bu denge ler, çoğunlukla beklenmedik ya da raslantisal olayların etkisiyle değişirler; toplum, güçleri arasındaki ilişkiler
belirli bir bağlantıyı korudukları sürece ayakta durur; evrim önceden kestirilemez.
Marx, toplumsal dinamiği bambaşka bir biçimde ele
almıştır. Ona göre toplumu etkileyen güçler, insanoğ
lundan kaynaklanır ve özellikle üretim biçimleri tarafın
dan belirlenirler. Doğayla kurulmuş olan ilişki toplum dan geçer. İnsanlık tarihi, doğanın emekle değiştirilme sinin, gereksinimlerin emekle karşılanmasının ve top lumsal ilişkilerin kurulmasının tarihidir. Toplumun evri mi, herhangi bir önbelirlenime bağlı değildir; toplumsal dönüşümler, insanoğlunun kendinden gelir. Fransız toplumbilim okulunun öncüsü Durkheim,
çeşitli araştırmalardan en iyi yararlanmış, ama olgucu
luğun ilkelerine bağlılığını da yitirmemiş bir bilim ada mıdır. Çağının olaylarına büyük ilgi duyan Durkheim
(Paris Komünü, Fransa'da işçi sınıfına uygulanan baskı,
1870 bozgunundan sonraki ayaklanma isteği), özellikle
bunalımlıdurumlar üstünde durmuş ve “toplumsal pa
toloji” yi kurmuştur. Ayrıca, işbölümünün etkenlerini ve ortak bilinç olaylarını da incelemiştir.
Durkheim'ın başarısı, toplumbilimin inceleyeceği
konuyu belirtmesi ve sınırlamasıdır. Durkheim'a göre,
hümanizm; ütopyacılık (Thomas More); siyasal felsefe
“toplumsal olgu"nun ayırt edici özelliği, “dışta” olması ve kendini, bireye, bir zorlama ve kısıtlama olarak gös termesidir.
Adam Smith); “Aydınlanma Yüzyılı"nın kozmopolit gö
ler arasında bireşim (sentez) yapmasını istemiştir. Bir
(Machiavelli, Hobbes); toplumsal felsefe (Spinoza, Yo ung); fizyokratların kuramı ve liberal iktisat (Quesnay,
rüşü; Jean-Jacques Rousseau'nun, Fourier'nin ve daha sonra Proudhon'un idealizmi; vb.
Olguculuğun (pozitivizm) kurucusu Auguste Comte,
Durkheim, toplumbilimcinin, çeşitli toplumsal bilim
toplumsal olgu (sözgelimi aile), tarihe, insan coğrafyası na, etnografyaya, iktisadave istatistik çözümlerine göre ele alınması gereken bir olgu olabilir.
TOROS DAĞLARI 289 Toplumbilimin amacı, toplumları oluşturan ogelerin
ve bu ögelerin işleyişlerinin, kurumların içinde geliştiği
koşulların, toplumsal yapılar ile zihinsel yapılar arasın daki karşılıklığın ve toplumsal değişim etmenlerinin in celenmesidir. Ama bu bilim aynı zamanda, toplumsal bilimlerden her birinin açıkladıgı olayların birbirlerini
Torii Kiyonaga
Japon ressamı (Edo 1752-ay.y. 1815). Kiyomaitsu'nun yanında yetişen Tori Kiyonaga, Toni Kiyonobu'nun
kurduğu atölyenin başına geçti. Özellikle döneminin
Japon kadın oyuncularının alişleriyle ün salıp, 1780 yıl
nasıl etkilediklerini de ortaya koymak zorundadır. Bu
larında Ukiyo-e sanatının en iyi temsilcisi sayıldı.
güne çeşitlenmekte, uzmanlık dalları günden güne
Torii Kiyonobu
yüzden de, toplumbilim araştırmalarının alanı günden
artmaktadır. Bunlara örnek olarak toplulukların ve ku rumların örgütlenmesini inceleyen toplumbilim, siyasal
toplumbilim, iktisat toplumbilimi, çalışma toplumbili mi, kent toplumbilimi, kırsal toplumbilim,'din toplum
bilimi, eğitim toplumbilimi, dil toplumbilimi, kitle ileti
şim araçları toplunbilimi sayılabilir. Toplumbilim, bütün bu çeşitlenmelerin yanı sıra, ke sinlik ve nesnellik açısından da büyük ilerlemeler gös termektedir. Incelemek istediği olayları giderek daha iyi biçimde sınırlamakta, bilimsel yöntemleri daha sag. lam biçimde kullanmakta ve günümüzün matematik yönteminden geniş ölçüde yararlanmaktadır. Doğum ve ölüm oranını ve "ortalama insan" tanımlamasını or
taya koymak için Quetelet (1796-1874) tarafından or
taya atılmış olan istatistik bilimi de, toplumbilim için çok etkili bir araç haline gelmiştir.
Toplumbilim, artık Comte, Durkheim ve Spencer'in yapmış oldukları gibi pek de kesin olmayan bir toplum tipolojisi ortaya koyma çabalarını bir yana bırakıp, deği şimle, denge ve dengesizlik etkenleriyle uğraşmakta dır. Ayrıca, yöntemleri, birçok alanda (pedagoji; ada let; şehircilik; meslek seçimi; siyaset ve kültür etkinlik leri; Üçüncü Dünya ülkelerinin gelişmesi; haberleşme;
Japon ressamı (Osako 1664-Edo 1729). Ukiyo-e dalin da ustalaşan Torii Kiyonobu, Edo'da bir resim atölyesi
(Torii okulu) kurup, Kabuki tiyatrosu atişleri ve oyuncu
portreleriyle un saldı. Kurduğu okul, XVIII. yy. boyunca onun üslubunu sürdürdü.
torik: Bk. PALAMUT. Torino
Italya'nın kuzeybatı kesiminde kent. Po irmaginin sol kıyısında, Roma'nın 515 km kuzeybatısında yeralan, Pi
emonte Bölgesi'nin merkezi olan Torino'nun nüfusu 1
002 863'tür. İtalya'da otomobil sanayisinin başlıca merkezi olan kentte, dokuma sanayisi, uçak sanayisi,
oto lastiği yapımı, deri eşya yapımı, hazırgiyim sanayisi, radyo-televizyon alıcıları yapımı, vb. sanayi kolları da büyük ölçüde gelişmiştir. Ayrıca, önemli bir ogretim (üniversite) merkezidir.
vb.) uygulanmaya başlanmıştır.
Toronto
toplumdilbilim
Kanada'da kent. Ontario gölü kıyısında yeralan, Onta rio eyaletinin merkezi olan Toronto'nun nüfusu 635 395'tir(çevre belediyelerle birlikte 2 275 771). Ülkenin başlıca sanayi (hazırgiyim sanayisi, petrokimya sanayi si, metalürji, elektrikli aygıtlar yapımı, çeşitli makineler
Dilbilimin, dildeki ve dili konuşan insanların kullanımın
daki ayrılıkları hangi toplumsal etkenlerden kaynak landığını inceleyen dalı. Toplumdilbilimin alanı çok ge nistir: Bildirisim durumlarının incelenmesi (vericinin
ve/ya da alıcının, irk, toplum, meslek, kültür durumu); çeşitli toplum simitlarmın ürettiği söylev türleri ve dü zeyleri; bireylerin sözleriyle ilgili yargılar (dil cüzeyleri
ve kural sorunları); cilselplanlama sorunları(bazı Atrika
yapımı, ulaşım araçları yapımı, basımcılık ve yayıncılık,
vb.), öğretim (Toronto Universitesi. York Universitesi, vb.) ve finans merkezi olan kentte, turizm de gün gec tikçe gelişmektedir.
ülkelerinde birlik cili yaratımı); vb.
Toros dağları
Toprak, Ömer Faruk
Anadolu yarımadasının güney kesiminde doğu-bati
Türk şairi ve yazarı (İstanbul 1920-ay.y. 1979). Darüliu nun müderrislerinden İsmail Hakkı Toprak'ın oğlu olan Omer Faruk Toprak, Kütahya Lisesi'ni (1941) bitirip, Is
Anadolu'nun iç kesimi ile Doğu Anadolu ve Güneydo
tanbul Hukuk Fakültesi'ndeki öğrenimini yarım bıraktı.
Milli Eğitim Bakanlığı Neşriya: müdürlügünde (1945), Petrol Ofisi'nde çalıştı (1947).
Servet-i Fünun-Uyanış dergisinde çıkan (1937-1938)
ölçülü-uyaklı şiirlerle edebiyata giren Ömer Faruk Top
doğrultusunda uzanan dag sırası. Uzantılarına Dogu gu Anadolu bölgeleri arasında da rastlanan Toros dag ları (Toroslar da denir), genel olarak 3 kesime ayrılarak
incelenir: Batı Toroslar; Orta Toroslar; Güney Toroslar. Antalya körtezinin kuzeydoğusunda kıy: doğrultusun da uzanıp, kuzeye doğru birbirine yaklaşan Batı Toros
lar, genellikle kalkerden oluşmuşlardır ve yaygın karst oluşumları (magaralar, dolinler, polyeler, vb.) taşırlar;
toplumcu sanatı savunmuş,
başlıca kütleleri arasında Antalya körfezinin batısında Beydağları, kuzeyinde Sultan dağları, doğusunda Ge yik dağı ve Kızıldag sayılabilir. Doğu Akdeniz kıyısı bo yunca dağlık bir alan oluşturan Orta Toroslar, Dogu
1942-1943 arasında, toplumcu sanatçıların toplandığı Yürüyüş dergisini çıkarmıştır. Ölümünden sonra anisini yaşatmak için bir şiir
arasında Bolkar dagları, sistemin en yüksek doruklarını (Demirkazık tepesi, 3 756 m; Kaldı dağı 3 734 m) tasi
rak, romantik aşk şiirlerinden (Varlık, 1940) sonra top lumsal gerçekçi şiirleriyle tanınmış, 1940 kuşağının top
lumcu şiiri benimseyen adları arasında yeralmış, eleştiri ve denemelerinde de
Anadolu Bölgesi'nde de devam ederler; başlıca sıraları
ödülü konmuştur.
yan Aladağlar, Tahtalı dağları ve Binboga daglan sayıla
Yakanlar (şiirler, 1955), Susan Anadolu (şiirler, 1968), Duman ve Ven (günlük, ani-deneme, 1968), Ay Isigi
daglarıyla başlayıp, Doğu Anadolu Bölgesi'nde doğu
Başlıca yapıtları: İnsanlar (şiirler, 1943), Dagda Ates
(şiirler, 1973), Tuz ve Ekmek (roman, 1973).
bilir. Dogu Toroslar, 2 sıra halinde uzanırlar: Munzur
batı doğrultusunda uzanan iç sıra; Amanos dağlarıyla
başlayıp Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu böl
290 TORRICELLİ, EVANGELISTA geleri arasında bir yay çizerek Güneydoğu Toroslar'ı oluşturan ve Hakkari dağlarına doğru uzanan dış sira. Büyük bölümünde ormanların yok edilmiş olmasına karşın yer yer kurakçıl türlerden oluşan ormanlara rast
Kanada'da ingiliz
lanan Toros dağlarında, 500-600 m yükseltiye kadar
Kizilderili
makiler, yamaçlarda kızılçam, mese, gürgen, dişhu dak, akçaağaç gibi türlerden oluşan ormanlar, 1 200 m'den sonra karaçam, sedir ve köknar ağaçlarından
hövünde,
Kolombivast
(valetinde Vancouver henti Takımındaki bir
tahtadan ovulmus ve bovanmis bir
oluşan ormanlar ağır basar. Ormanın üst sınırını oluştu
tolem.
ran 2 100 n'den yukarısıysa, dağ çayırlarıyla kaplıdır.
Torricelli, Evangelista İtalyan fizikçisi ve matematikçisi (Faenza 1608-Floran
sa 16+7). Roma'da matematik öğrenimi gören Evange lista Torricelli,
Floransa'da kitipliğini yaptığı Gali
leiden etkilenip, tasarladığı mekanik ilkeleriyle ilgili dü süncelerini, De Motu Gravium Naturaliter Descanden
tium et Projectorum (1641) adlı inceleme yazısında açıkladı. Galilei'nin ölümünden (1642) sonra, Tos cana būyük dükünün matematikçiliğine getirilip, akış kanların ve katların hareketi üstüne çalışmalar yaptı. Matematikte, sonsuz küçükler hesabının ilk evresi olan
Cavalieri'nin bölünmezler kuramını geliştirdi. Ayrıca ci
valı bir borudan yararlanarak, atmosfer basıncının varlı gini ortaya kovdu ve barometreyi buldu. 1644'te Ope n Geometrica (Geometri Yapıtı) adlı kitabında, sikloi din alanını ortaya koydu. Birçok objektit yaptive birter mometre buldu.
benimsenen hayvan. Klanın birliğini simgeleyen ve kla na adını veren toteme inanma (totencilik), bazı antro
pologlar tarafından dinin ilk biçimi sayılmıştır. C. Levi Strauss, totemciligin, doğal dünyanın sınıflandırılması ile toplumsal örgütlenme arasındaki benzeşmeye da yanan ilkel düşüncenin, bu sınlandırmayı oluşturan cylemini dile getirdiğini ileri sürmüştür. Gene Strauss'a
Toscana
göre, totemcilik, toplumların benimsedikleri akrabalık sistemlerine ilişkin bir kurallar bütünüdür ve bütün sini
italya'nın orta-batıkesiminde bölge. Batida Tirren deni
landırmalan gibi, bazı yasaklamalara yol açar.
zi. Liguria deniziyle, doguda Marche ve Umbria böl geleriyle, kuzeyde Emilia-Romagna bölgesiyle, güney de Roma bölgesiyle sınırlı olan Toscana bölgesinin yü
zölçümü 22 992 km-, nütusu 3 565 280, merkezi Flo ransa kentidir. Verimli bir tarım alanı olan bölgede, şa
Toulouse Fransa'da kent. Garonne irmağı kıyısında, Paris'in 681
km güneyinde yeralan, Midi-Pyrenees bölgesinin ve
raplık üzüm (ünlü Chianti Şarapları) bağları ve zeytinlik
Haute-Garonne yönetim bölgesinin merkezi olan Tou
derece önemli olduğu bölgede, sanayi (makine yapı
ri; elektronik gereçler yapımı; vb.) ve kültür (Toulouse Üniversitesi ve birçok yüksekokul) merkezi olan kent, XIV. yy'dan kalma katedrali ve Rönesans döneminden
ler başlıca veri tutar. Turizmin gerek kıyı kesiminde (Vi areggio), gerek iç kesimde (Floransa, Pisa, Siena) son mi; dokuma, besin ve kimya sanavileri; camiabrikaları, vb.) de gelişmiştir
Toscanini, Arturo İtalyan orkestra yöneticisi (Parma
1867-New York
1957). Parma Konservatuvarı'nı bitirdikten (1885) son
ra, bir opera topluluğunda keman Çalan Arturo Tosca nini, toplulukla Brezilya'ya turneye çıkıp, orkestra yö neticisinin görevinden ayrılması üstüne, orkestrayı yö netmeye başladı (1886), İtalya'ya dönünce Puccini
ni'nin La Bohème operasını ilk kez sahneletip (1896), Milano'da Scala Operası'nın (1898) ve New York'ta Metropolitan Opera'nın (1908-1913) yöneticiliğini
louse'un nüfusu 365 933'tür. Önemli bir ticaret ve sa nayi (uçak yapımı; kimya, besin ve hazırgiyim sanayile
kalma çok sayıda konakla, turist de çekmektedir.
Toulouse-Lautrec, Henri de Fransız ressamı(Albi 1864-Gironde 1901). Soylu bir ai
lenin çocuğu olan, ondört yaşında art arda iki kez attan düşerek sakat ve cüce kalan Henri de Toulouse-Laut rec (tam adı Henri Marie Raymond de Toulouse-Laut
rec-Monfa'dır), resme başlayıp, Lewis Brown ile De
gas in etkisinde kaldı, Paris Güzel Sanatlar Okulu'nda,
yaptı. Yeniden Scala'nın yöneticiliğine getirilip, Pucci
Bonnat ve Cormon'un atölyelerinde çalıştı. Son derece özgün bir üslup geliştirip, Paris kahvelerinin, randevu
ni'nin Turandot'unu ilk kez sahneletti (1926). 1926 1939 arasında ve 1945'ten sonra New York Senfoni
oluşturduğu, özellikle desene ön planda yer verdiği
Orkestrası'nı yönelli.
Tosunzade Abdullah Efendi: Bk. ABDULLAH EFENDİ, TOSUNZADE.
evlerinin, kabare ve müzikhollerinin temel konuları
tablolarıyla, çağını ve söz konusu çevrelerin insanlarını
ölümsüzleştirdi. Ayrıca Moulin-Rouge kabaresi için atişçilik sanatının başyapıtları arasında sayılan afişler ve taşhamalar (Yıkanan Kadın, 1896, vb.) yaptı. Başlıca yapıtları: Fernando Sirkinde(1888), Çamaşır ci Kadın(1889), Moulin de la Galette Balosunda(1890).
totem
Bir toplulugun, bir bireyin atası ya da koruyucusu olarak
Iki Kadın Arasında Moulin Rouge'a Giren La Goulue (1892), Moulin Rouge'da (1892), Çorabını Çeken Ka dm (1895), Salonda (1894), Berthe Bady'nin Portresi (1897), Şapkacı Kız (1900), vb.
TRABLUSGARP SAVAŞI
291
Touré, Sékou: Bk. TURE, SEKU.
(tozaklanma da denir), bitkilerin çoğunda bir bitkiden
Townshend, Sir Charles, İkinci Vikontu
ceğin çiçektozunun aynı çiçegin dişiorgan tepecegine konmasınaysa, dogrudan tozlaşma rlenir.
öbürüne çiçektozu aktarılmasıyla gerçekleşir ve dolaylı tozlaşma ya da çapraz tozlaşmadiyeadlandırılır. Birçi
Ingiliz generali (Southwark 1861-Paris 1924). Birinci Dünya Savaşı'nda tümen Komutanı olarak Mezopo
tamya'da Türklere karşı çarpışan ikinci Townshend Vi kontu Sir Charles Townshend, 1916'da teslim oldu. Bir
sūre Türkiye'de tutsak kalıp, sonra Osmanlı devletinin isteğiyle, Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasında aracılık yaptı.
Tököli, İmre Kesmark kontu ve Macaristan prensi (Kesmark 1657 Izmit 1705), Protestan Macarların önderi olan Imre Tö köli (ya da Thökölv), Avusturya imparatorunun yaptigi
katolikliğe geçmesi önerisine karşı çıkarak ayaklandı (1676). Köprülü Fazıl Ahmet Paşa'ya Osmanlı himaye
toynak: Bk. TIRNAK, PENÇE VE TOYNAK.
sine girmek istediğini bildirip, olumlu yanıt alamadığı halde, ayaklanmayı sürdürerek, Yukarı Macaristan'ı ele
geçirdi(1678). Adamlarının çoğu dağılınca, yeni sadra zam Kara Mustata Paşa'dan Orta Macaristan kralıunva
Toynbee, Arnold İngiliz tarihçisi (Londra 1889-New York 1975). Oxford Üniversitesi'nde ders veren Arnold Toynbee, Dışişleri
nini almayı başarıp, Türklerden de yardım alarak Avus turyalıların birçok kalesini ele geçirdi. İkinci Viyana Ku şatması'ndan sonra, Türk birlikleri çekilince, aldığı kale leri yitirdi ve teslim olarak Viyana'ya götürüldü. Serbest bırakılınca, kendine bağlı kalanlarla Osmanlı ordusuna
katılıp, Türk- Tatar birliklerinin başında Erdel'e saldıra rak imparatorluk birliklerini yendi (1690) ve Erdel pren
si ilan edildi. Zenta yenilgisinden sonra sınır dışıedilince (1697), İzmit'e çekildi ve orada öldü.
Tör, Vedat Nedim Türk yazarı (İstanbul 1897-ay.y. 1985). Galatasaray Li sesi'ni bitiren (1916) Vedat Nedim Tor, Almanya'da ik
gelen tarih
tisat öğrenimi görüp. Berlin Üniversitesi'nde doktora çalışmasını tamamladı (1921). Yurda dönünce (1921), Ticaret Bakanlığı'nda çalışıp (1929-1933), Matbuat. Tu rizm ve Ankara Radyosu müdürlüklerinde bulundu
Icelecilerinden
(1933-194+). Bankalarda kültür danışmanlığı yaptı.
Imold Toynbee
Kadro dergisinin (1932) çıkarılışına katıldı. Deneme ve
IX. v'in önde
(o'rimsel bir
makalelerinin yanı sıra bir roman (Resim Öğretmeni,
e'lrmm hurm
1943) ve tiyatro oyunları İşsizler, 1924; Kör, 1935; De šişen Adam, 19+1; Hep ve Hiç, 1951; Sival-Bevaz,
Shelistirmiştir
1952; Sahte Kahramanlar, 1977) yazdı.
Bakanlığı'nda çalıştıktan (1914-1919) sonra, Manches ter Guardian gazetesinin muhabiri olarak Türkiye'de
Kurtuluş Savaşı'nı izledi (1921-1922). Londra Üniversi tesi'nde Bizans ve çağdaş Yunan araştırmaları profesör
lügü yapıp, tarih felsefesine yönelerek, çevrimsel bir evrim kuramı geliştirdi.
Başlıca yapıtları: Türkiye, Bir Devletin Yeniden Do juşu (Turkey, 1926); Study of History (Tarih İnceleme si, 12 cilt, 1934-1961, ilk iki cildinin özeti Tarih Bilinci
adıyla Türkçe'ye çevrildi); Medeniyet Yargılanıyor (Ci vilazation on Trial, 1948); Dünya ve Garp (The World and the West, 1953).
Toyotomi Hideyosi Japon subayı ve devlet adami (Nakamura 1536-Fuşimi 1598). Askeri diktatör ve başbakan olarak Japonya'yı
1582-1598 arasında yöneten Toyotomi Hideyoşi,icte barışı ve birliği sağladı. Dıştaysa, Kore'ye düzenlediği fetih seferlerinde (1592-1597) başarısızlığa uğradı.
Trablusgarp Libya'nın başkenti. Ülkenin kuzeybatı kesiminde, Ak deniz kıyısında yeralan Trablusgarp'ın nülusu 1 270
000'dir. Başkent işlevinin yanı sıra ülkenin başlıca lima ni ve karayolları kavşağı olan kentte, çevresindeki va
haların ürünlerinin (zeytin, turunçgiller, tütün) işlen mesine dayalı sanayi ile balıkçılık gelişmiştir.
Fenikeliler tarafından kurulan Trablusgarp, Kartaca
lilar ve Romalılara geçip, 634'te müslüman Araplar ta rafından tethedildi. Kuzey Afrika'da kurulan çeşitli Ber
beri devletlerinin egemenliğinde kalıp, 1510'da İspan
yollar taratından alınarak, 1530'de Malta şövalyelerinin
yönetimine verildi. 1554'te Hadım Sinan Paşa taratin dan fethedilip, beylerbeyliğine atanan Turgut Reis'in
yaptırdığı bayındırlık çalışmalarıyla büyük ölçüde geliş ti. 191 1'de İtalyanlar tarafından isgal edilip. Trablus garp Savaşı'ndan sonra İtalya'ya bırakıldı (1912) ve adı
Tripoli'ye çevrildi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransız
generali Leclerc komutasındaki kuvvetlerle birleşen tozlaşma
Montgomery komutasındaki İngiliz birlikleri tarafından
ele geçirilip, 1951'de bağımsız Libya'nın başkenti oldu.
Bitkilerde çiçektozu taneciklerinin başçıklardan saçıla
rak, açıktohumlularda yumurtayla, kapalitohumlularda tepecikle ilişkiye girmesini belirten terim. Rüzgår, su, böcekler, vb. çeşitli hayvanların aracılık ettiği tozlaşma
Trablusgarp Savaşı Osmanlı Imparatorluğu ile Italva arasındaki 1911-1912
292 TRABLUSŞAM savaşının, özellikle kara harekatı evresine verilen ad.
İtalya'nın 14 Şubat 1910'da Trablusgarp'ta istediği ayrı calıkların Osmanlı hükümeti tarafından reddedilmesi
üstüne bir nota vermesinden sonra, İtalyan donanması nin Tarablusgarp'ı bombalamasıyla (29 Eylül 1911) bas layan savaşta, kentteki zayıt Türk kuvvetleri ateşe karsi
lik veremediler ve 5 Ekim 1911'de İtalyanların karaya 20 000 asker çıkarmaları üstüne, kenti boşaltarak iç ke simlere çekilmek zorunda kaldılar. Bu ilk saldırının ya rattıgı tepkiyle, aralarında Enver (Paşa), Fethi (Okyar),
Mustafa Kemal Atatürk) beylerin de bulunduğu genç subaylar, gönüllü olarak Trablusgarp'a gidip savaşa ka tıldılar. Hem denizde, hem karada sürdürülen savaşta,
Osmanlılar denizde güçlü italyan donanması karşısında
başarı gösteremediler ve Onikiada Italyanlar tarafından
işgal edildi. Karadaysa Italyanlar, 3 Ekim'de Derne'yi, 5
Ekim'de Tobruk ve Trablusgarp'ı, 7 Ekim'de de Binga zi'vi işgal etmelerine karşın, Türk askerlerinin ve yerli
halkın büyük bir bölümünün direnmesi karşısında, uğradıkları baskınlarla yıprandılar. Kuvvetlerinin sayı
sini 50 000'den 100 000'e çıkarmalarına karşın kıyıda iç kesimlere ilerleyememeleri üstüne savaş, bir kale savaşına dönüştü. Ama Balkan Savaşı'nın patlak ver mesi, Osmanlıları barış istemek zorunda bıraktı ve 18
Ekim 1912'de imzalanan Uşi Antlaşması'yla, Trablus
geçmeden kıyıdan biraz içerde yeniden kuruldu. Mer
cidabik Savaşı'ndan (1516) sonra Osmanlı topraklarına katilip, 1832'de Kavalalı İbrahim Paşa taratından işgal edildi. 1841'de yeniden Osmanlı yönetimine girip, Bi rinci Dünya Savaşı sonunda Fransızlar tarafından işgal edildi (1918). Daha sonra Lübnan'a katıldı.
Trabzon (kent) Trabzon ilinin merkezi. Trabzon kenti, Karadeniz Böl
gesi'nin Doğu Karadeniz bölümünde, Değirmendere vadisinin denize ulaştığı noktanın batısında, Bozte pe'nin aşağı yamaçlarında kıyıya dik inen yarlar üstün de kurulmuştur.
TARİH
T.Ö. VIII. yy'da, daha önce Sinop'a yerleşmiş olan Mi
letli göçmenler tarafından kurulan Trabzon kentinin ilk kurulduğu ve kalesinin bulunduğu kesim, iki vadi (Za
ğanos ve Tabakhane vadileri) arasında üstü masa gibi
düz bir alan olduğundan “Trapezos" ("masa gibi düz" diye adlandırıldı. Bu ad bazı küçük değişiklikler geçire
rek (Trapezus, Trapezunda, Trabzon) günümüze kadar
geldi. Eskiçağ'da canlı bir ticaret merkezi olan Trabzon,
Pers egemenliğine girip, Büyük İskender'in Pers ege
garp bölgesi Italyanlara bırakıldı.
menliğini yıkmasından sonra da Pontus devletine bag.
Trablusgam
raylar, tapınaklar, su kemerleri ve liman yaptırdı), bir ara Gotlarn eline geçerek yakılıp yıkıldı. Doğu Roma
landı. Roma topraklarına katılıp (II. yy'la Hadrianus sa
Lübnan'ın kuzey kesiminde liman kenti. Akdeniz kıyı sinda, Beyrut'un kuzeyinde yeralan, Lübnan'ın ikinci büyük kenti olan Trablusşam'ın ( Tripoli de denir) nütu
su 500 000'dir. Bir ticaret merkezi olan kentte, sanayi de gelişmektedir.
Fenikeliler taralindan kurulan Trablusşan, İ.O. IV.
yy'da Sur, Sayda ve Arvad'ın yanı sıra önemli bir ticaret
limanına döndü. İ.Ö. I. yy'da Romalılar tarafindan ali nip, imparatorluğun bölünmesiyle U.S. 395) Bizans'ın payına düştü. 638'de müslüman Araplar tarafından iet
hedilip, 1109-1289 arasında Haçlılar tarafından kuru la Trablus Kontluğu'nun merkezi oldu. 1289'da Mem
luk sultanı Kalavun tarafından iethedilip, yıkılarak, çok
(Bizans) Imparatorluğu sınırları içine girelikten sonra özellikle iustinianus döneminde yeniden gelişip (surları onarıldı), 1204'te dördüncü Haçli scieri sırasında İstan
bul Latinlerin işgali altına girince, oradan ayrılan Kom nenos ailesinin Doğu Karadeniz'de kurdugu Trabzon Rum İmparatorluğu'nun başkenti oldu. 1206'da ve 1221'de Selçuklular tarafından, 1402'de de Timur
tarafından, kuşauldıysa da, alınamadı. Murat II ile Amasya sancakbeyi şehzade Bayezil'in kuşatmalarına
da direnip. 1461'de 40 gün sürenbir kuşatmadan sonra Fatih Sultan Mehmet taratindan iethedildi.
Osmanlı yönetim örgütünde, Doğu ve Orta Karade
niz şeridini kapsayan büyük bir eyaletin (Trabzon cya
leti) merkezi olan Trabzon, Doğu ülkeieriyle ticaret ya
1111110 ARMOR IN
Trabzon'dan görünüs,
TRABZON RUM İMPARATORLUĞU 293 pan işlek bir liman kentine dönüştü. Birinci Dünya Sa
da, doğal Çayırlar yeralır.
vaşı'nda Rus kuvvetleri tarafından işgal edilip (14 Nisan 1916), 24 Şubat 1918'de boşaluldı.
doruklardan kaynaklanan çok savida kisa akarsudan
GÜNÜMÜZDE TRABZON
Cumhuriyet döneminde aynı adlı ilin merkezi olan Trabzon'un 1927'de 24 634 olan nüfusu, önceleri ya
vaş (1945'te 29 824), daha sonra hızlı artarak, 1980'de, 100 000'i aştı (108 103), 1990'da 150 000'e yaklaştı (143 941).
Günümüzde Boztepe'nin eteklerinde basamaklar
Trabzon ilinde akarsu og gerideki yaylalardan ve
oluşur. Başlıcaları, doğudan bativa dogru Solaklıderesi, Manahos deresi, Karadere, Değirmendere ve Foldere. sidir.
İl sınırları içindebüyük boyutlu göl yoktur.Küçük göl
lerin bir bölümü, yüksek dag doruklarındaki buzul sirk
göllerinden oluşur: Trabzon kentinin günevine rastla van Çakırgöl dagındaki göller, vb. Oluşum bakımından
halinde yükselen taraçalar üstünde yayılan Trabzon, bu
farklı bir göl grubu da, toprak kayması sonucunda bir
leri) üç kesimc ayrılmıştır. Başlıca iş ve ticaret merkezi,
çesi sınırları içindeki Uzungöl. Trabzon kentinin 10 km
taraçaları yaranikidereyle(Zašanos ve Tabakhancdere
vadi önünün tıkanmasıyla oluşan göllerdir: Çaykara il
üstünde bir deniz ieneri bulunan Kale burnunun geri
kadar batısında yeralan Sera gölü de, daha yakın tarihte
sindedir. Bunun hemen doğusunda liman kuruluşları,
oluşmuş bir toprak kayması gölüdür: Şubat 1950'deki
daha doğuda genc birer taraca üstünde Karadeniz Tek nik Üniversitesi ile havaalanı yeralır. Özellikle doğu-ba
u doğrultusunda yayılmakla birlikte, bazı mahalleleri
bir toprak kayması Sera vadisini tıkamış ve kısa bir süre içinde sular birikerek, 4 kilometre uzunlugunduki bu göl oluşmuştur.
geriye, özellikle Zağanos deresi vadisi boyunca güneye dogru sokulur.
EKONOMI
Trabzon (il)
lu'nun öbür bölgelerinin temel tahılı olan buğdavin vc rini, burada mısır almıştır. Patates de çok yetiştirilen bir
Karadeniz Bölgesi'nin Doğu Karadeniz bölümünde il.
üründür. Sanayi bitkilerinden tütün, Akçaabat kıvıların
Yüzölçümü 4685 km-, nüfusu 1990 sayımına göre 795
da, merkez ilçede ve Maçka ilçesinde yetiştirilir. Dikili
849 olan Trabzon ili, 18 ilçeye ayrılmıştır: Merkez, Ak
alanlar arasında en önemli gelir kaynakları, fındık bah
Trabzon ilinde başlıca gelir kaynağı tarımdır. Yalnız, ta
rinin yapısı öhür bölgelerdekine benzemez. Anado
çaabat, Araklı, Arsin,' Beşikdüzü, Çarşıbaşı, Çaykara,
çeleri ile çay bahçeleridir. Fındık ağacı sayısının çoklu
Dernekpazarı, Düzköy, Hayrat, Köprübaşı, Macka, Oi,
gu bakımından Trabzon, Türkiye illeri arasında Gire sun ve Ordu'dan sonra) üçüncü sırayı alır. 1924'te Tur
Sürmene, Şalpazanı, Tonya, Vaktikebir, Yomra.
Kuzeyde Karadeniz kıyıları, doğuda Rize, Bayburt ve Gümüşhane, batida Giresun illeriyle sınırlı olan
Trabzon ilinin yüzeyşekillerini, Kuzey Anadolu dağları nin kıyı şeridi oluşturur. En yüksek noktaları güneyde, Gümüşhane ili sınırları üstünde yeralan bu dağların yükseltisi, bazı kesimlerde 3 000 m'yi aşar. Bu dağların öncüleri de, yüksek tepeler halinde kıyıya kadar iner ve deniz üstünde küt burunlarla sona ererler. Söz konusu
kiye'de ilk olarak Rize'de yetiştirilmeye başlanan çay, Trabzon iline 1945'te girmiş ve ilk olarak Oi ilçesinde çay tarımına başlanmıştır. Günümüzde Mac ka ve Ton
ya dışında, Trabzon'un ilçelerinin tümünde çay üretil mekte, en çok ürün Oiilçesinde elde edilmektedir. İlde
ayrıca, az sayıda turunçgil (özellikle mandalina) bahçe sine de rastlanır.
Hayvancılık, büyükbaş hayvan sayısının çoklugu ba
burunların en önemlileri Vaktikebir ile Akçaabat arasın
kımından dikkat çeker. Bu bakımdan da Trabzon, Ana
daki Fener burnu, Trabzon'un bulunduğu çıkıntı ve da
dolu'nun öbür bölgelerinden farklıdır. Ildeki sığırlardan
ha doğudaki Araklı burnudur.
ilin kıyı kesiminde, her mevsimi yağışlı, olık ve nemli
bir iklim egemendir. Buna karşılık, gerideki yüksek alanlara doğru çıkıldıkça, kış sıcaklıkları düşer; karya gışları artar ve yılın uzun bir bölümünde, toprak buz ve karla kaplı kalır.
üretilen yağlar, büyük kentlerde “Trabzon vagi" adı al
tinda satılır. Balıkçılık da önemli bir gelir kaynagidir (tu tulan balıkların yarısından çoğu hamsidir); ama Karade niz'in kirlenmesi sonucu, gün geçtikçe gerilemektedir. Trabzon ilinin yeraltı gelir kaynakları önemsizdir; Maçka ilçesinde manganez; Çaykara ilçesinde demir
il merkezindeki meteoroloji istasyonun verilerine göre en soguk ay ortalaması 7,3 "C, en sicak ay ortala
yatakları. Sanayi tesislerinin başlıcaları çimento tabrika
ması 23,1 "C, günümüze kadar ölçülen en düşük sıcak lik ;-7,4 "C (9.2.1929), en yüksek sıcaklık 38,2 "C'tir
ve balık unu fabrikasıdır. ULAŞIM
(25.5.1941 ve 29. 8.1947). Yağışların başlıca özelliği, ilin dogusundaki Rize'ye (2 357 mm) ve batısındaki Gi
Trabzon ilinin ulaşımında yakın döneme kadar deniz
resun'a (1 298 mm) oranla, oldukça düşük kalmasıdır:
iyileştirilmesiyle, ulaşım etkinligi karayollarına gecmis
823 mm.
Doğal bitki örtüsü genellikle tür bakımından çok zengindir. Kıyı şeridinden gerideki dağlara çıkıldıkça, iklim koşullarına bağlı olarak, bitki örtüsü de değişikliğe uğrar. Deniz kenarından başlayarak 700-800 metre
yükseltilere kadar, yayvan yapraklı ormanlardan oluşan "etek ormanları" kati yeralır; başlıca agaç türleri dişbu dak, meşe, karaağaç, kestane, kızılağaç ve akçaagaçtır. İkinci bitki katini, nemli dag ormanları oluşturur; 700
Si, çay fabrikaları, tindik kırma degirmenleri, balkvagy
yolları önemli rol oynarken, kıyıyı izleyen karayolunun tir. Kiyi yolu, Trabzon'u doğuda Rize'ye, batıda Gire
sun, Ordu ve Samsun'a baglar. Kıyıyı iç kesime bagla yan önemli volsa, Trabzon'dan başlavarak ili Zigana
geçidi (günümüzde tünelle geçilmektedir) üstünden
Gümüşhane'ye, oradan da kop geçidini aşarak Erzu
rum'a bağlar. Oi'u Soganlı geçidi üstünden Bayburt'a
baglayan yol pek iyi değildir ve kış aylarında uzun süre kapalı kaldığı olur.
800 ile 1 900-2 000 m arasında yeralan bu katta, 1250 m'ye kadar olan kesimlerde yayvan yapraklılar, 1 250-1 600 m arasında karışık ormanlar, 1 600 m'den
Trabzon Rum Imparatorluğu
yukarda da daha çok iğne yapraklı ormanlar görülür. Ig
bölgesinde kurulan (1204) devlet Yakınlarıyla İstan
ne yapraklılar arasında en yaygı agaç türü "dogu ladi ni" dir; daha sınırlı alanlarda köknara darastlanır.Bu yö
rede ormanın üst sınırı olan 1 900-2 000 m'den yukar
Latinlerin Istanbul'u işgalinden sonra Doğu Karadeniz
bul'a kaçan imparatorluk ailesinden Aleksios Komne
nos'un Ereğli-Batum arasındaki kıyı bölgesini ele geçi rerek Trabzon'da Aleksios Komnenos I unvanıyla tahta
294
TRAFALGAR DENİZ SAVAŞI
çıkmasıyla (1204) kurulan Trabzon Rum İmparatorlu ğu, İznik Rum imparatoru Thedoros Laskaris l'in Ana dolu Selçuklularıyla anlaşması üstüne, Trabzon'da ku şatılarak Selçuklulara tutsak düşen (1214) Aleksios'un, yıllık vergi ödemek ve sınırlarını daraltmak koşuluyla
serbest bırakılmasından sonra Selçuklulara bağımlı ya şadı; daha sonra da, Anadolu'yu denetimleri altına alan
Moğollar tarafından vergiye bağlandı. Ioannes Il done
minde (1280-1285) Giresun, Ordu ve Ünye'yi Türk menlerin ele geçirmelerinin ardından, Aleksios III dö neminde (1349-1390) sınırlarını güven altına aldı. Mu rat II döneminde (1421-1451) Osmanlılara vergi ver
meyi kabul etmek zorunda kalıp, David Komnenos'un
trakunya: Bk. ÇARPANBALIĞI. Trakya Balkan yarımadasının güncydoğu kesiminde tarihsel
bölge. Günümüzde Türkiye'nin Avrupa kıtasındaki kü
çükparçasını oluşturan bölüme Trakya (ya da Doğu Trakya), sınırlarımız dışında kalan kesimine de
Bati
Trakyai adı verilmektedir. Doğu Trakya ile Batı Trakya arasındaki sınır, Lozan Antlaşması'yla çizilmiştir ve Me riç ırmağının yatağını izler. Türkiye'nin Trakya (Doğu Trakya) bölgesi, günümüzdeki idari bölümlemeye gö
(1458-1461), Fatih Sultan Mehmet tarafından Trab
re, Edirne,Kırklareli ve Tekirdağ illerinin tamamı ile İs
zon'da karadan ve denizden kuşatılarak, teslim olmak zorunda kalmasıyla, ortadan kalktı.
tanbul ve Çanakkale illerinin bazı bölümlerini içine alır.
Trafalgar Deniz Savaşı 21 Ekim 1805'te Nelson komutasındaki Ingiliz donan masının, Amiral Villeneuve komutasındaki Fransız filo su ile Gravina dükū amiral Federico Carlos (1756-1806)
komutasındaki İspanyol filosu karşısında kazandığı za fere verilen ad. Savaş sırasında, İspanyol amiralinin yanı
sıra, Nelson da aldığı yaralar sonucunda ölmüştür.
tragedya: Bk. TİYATRO.
Çevresinin uzunluğu 1. 500 km'ye yaklaşan Trak ya'nın, büyük kesimi denizlerle kuşatılmıştır: Çevresi nin yüzde 65'ini deniz kıyıları, yüzde 34,9'unu kara si
nırları oluşturur. Trakya'nın kara sınırları, aynı zaman
da, Türkiye'nin Bulgaristan ve Yunanistan'la siyasal sı
nırlarıdır. Bunlardan Bulgar sınırı, Karadeniz kıyısında Rezve deresi ağzından başlar. Kapıkule yakınında Me riç ırmağının yatağına kavuşur. Bu noktada Türk-Yunan
sınırı başlar ve büyük kesimi Meriç vadisini izler; yalnız ca küçük bir kesimde, Edirne'nin yakınındaki Kara ağaç'ı Türkiye topraklarında bırakacak biçimde, Meriç irmağının batısından geçer.
Trakya'nın kıyılarını, Bulgaristan sınırının başlangıç
noktası olan Rezve deresi ağzından Rumelifeneri'ne
trahom
kadar Karadeniz kıyısı, Rumelifeneri ile Ahırkapı feneri arasında İstanbul boğazı kıyıları, Ahırkapı ile Gelibolu arasında Marmara denizi kıyıları, Gelibolu-Seddülbahir
Chlamydozoon trachomatis adlı virüsün yol açtığı bula
arasında Çanakkale boğazı kıyıları, Seddülbahir ile Me
şici göz hastalığı. Özellikle Afrika, Asya ve Ortadoğu'da yaygın olan trahom, genellikle çocukluk çağında yerle
riç'in ağzı arasında Ege denizi kıyıları oluşturur. Bu sinir
şen süregen bir hastalıktır. Gözde kesecikler, bir say
yon kişi yaşamaktadır.
dam tabaka yastığı ve yaralar oluşmasına yol açar. Te davi edilmezse körlükle sonuçlanır. Çocukluktan baş lanarak uygulanan tedavide, gözlere her gün antibiyo tikli merhemler uygulanır. Türkiye'de özellikle Güney doğu Anadolu Bölgesi'nde yaygınken, 1930'dan başla narak yürütülen trahom savaşı sayesinde, önemli ölçü
de gerilemiştir. Traianus Roma imparatoru (italica, İspanya 53-Selinus, Kilikya 117). Askeri tribunusluk yapıp, konsül(91) seçilen Trai anus (tam adı Marcus Ulpius Traianus'tur; Trajanus da
denir), Domitianus ölünce yukarı Germania genel vali liğine getirildi. Nerva taralindan evlat edinilip, caesar unvanıyla imparatorluğa ortak edilerek (97), üç ay son ra Nerva ölünce, tek başına imparator oldu. Tarima
önem verip, yardım işleriyle, özellikle de yoksul çocuk
ların okutulmasıyla uğraştı. Kralları Decebalus komuta sindaki Daçyalıların tehlikesini ortadan kaldırmak için Tuna'nın solkıyısına bir sefer düzenleyip (101), hareká u bazı aralıklarla, zafer elde edilene(105) ve Decebalus ölünceye kadar sürdürdü (bu savaşın anlatısı Roma'da
Forum yakınında Nerva tarafından yaptırılan, Traianus tarafından tamamlanan Traianus sütunu üstüne kazıl
lar içinde kalan 23 485 km'lik alanda, yaklaşık 6 mil
Trakyalı Dionysios: Bk. DIONYSIOS, TRAKYALI.
Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti Osmaniyesi Mondros Mütarekesi'nden sonra Edirne'de kurulan (15
Aralık 1918)dernek. Trakya'daki Türklerin haklarını ko
rumak ve bir saldırı durumunda silahla direnmek ama cıyla kurulan, Edirne ve çevresinde kısa sürede örgütle nen Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti Osmaniyesi, Lüle burgaz'da yaptığı ilk kongrede (Nisan 1920), Trak ya'nın silahla savunulmasını ve Ankara'yla sürekli ilişki
kurulmasını kararlaştırdı. Edirne'de yapılan ikinci kon
grede (9 Mayıs '1920), halktan asker toplama, TBMM'ye bağlı olma gibi kararlar alındı. İstanbul Me.
busan Meclisi'ne ve TBMM’ye milletvekilleri gönderil mesinden bir süre sonra, dernek Anadolu ve Rumeli
Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin şubesi oldu.
Tralleisli Anthemios: Bk. ANTHEMIOS, TRALLEISLI.
mıştır). Sonra Doğu'ya yönelip, 105'te Arabistan eyale tini ele geçirdi. Parthlara saldırıp (113), başkentleri Kte
siton'u aldıysa (116) da, ülkenin geri kalan kesimini ele geçiremeden öldü.
trajedi: Bk. TİYATRO.
tramvay: Bk. RAYLI SİSTEMLER. transformatör
Dalgalı akımın şiddet ve gerilimini degiştirmeye yara
TRENTINO-ALTO ADIGE yan aygıt. Transformatörün çalışma ilkesi, bir devreden öbürüne enerji aktarma olanağı veren elektromagnetik indükleme olaylarına dayanır. Bir transformatör temel
de, yumuşak demirden bir çekirdek ile çekirdeği çevre
leyen iletken iki sargıdan oluşur. Demir çekirdek, kütle si içinde indüklenmiş akımla (Foucault akımları) enerji yitimini azaltmak için, yumuşak demir levhalardan ya
pılır. Uçlarından akımla beslenen ilk sargiya “birincil
295
kamışı, pamuk) yetiştirilir. Ormancılık önemli bir ek ge
lir kaynağıdır. Bununla birlikte, besin ürünlerinin %90'1
yurt dışından getirilmekte ve bütçesinin %80'i Güney
Afrika Cumhuriyeti tarafından karşılanmakta, halkının büyük bölümü de Güney Afrika Cumhuriyeti'nde isci olarak çalışmaktadır.
Güney Afrika Cumhuriyeti tarafından ilk Bantu dey
leti ("bantustan") olarak kurulan (1959), 1979'da kendi
sargı" adı verilir. Bu sargi, demir çekirdekte magnetik
başına kalkınma programı çerçevesinde bağımsızlık ta
indükleme akısı doğurur; bu akı da, "ikincil sargı” adı verilen ikinci devrede, indüklenmiş akım oluşmasını
ninan Transkei'vi, hiç bir devlet tanımamıştır.
sağlar. İkincil devre kapalı olduğunda, iki sargının geri
Transvaal
limleri arasındaki oranın, sarım sayılarıın,, n.) arasında ki orana göre değiştiği deneysel olarak saptanmıştır.
İkincil devre açık olduğunda, yani bir elektrik devre sine bağlı bulunduğunda, transformatör "yüklü"dür.
Güney Afrika Cumhuriyeti'nin kuzey kesiminde il. Zim babve, Botsvana, Mozambik, Natal ve Özgür Orange
İkincil sargıdaki i akımı dalgılı akımdır ve frekansı birin
eyaletiyle sınırlı olan, yükseltisi 1 000 m dolayında yay lalar üstünde yayılan Transvaal'in yüzölçümü 283 917
cil sargıdaki akımın frekansına eşittir. İkincil devreden sarım sayısı, birincil devredeki n, sarim sayısından bü
kenti Johannesburg'dur. Toplam nüfusun "% 25'ini be
yük olursa, transformatör voltaj yükseltici etki yapar ve
ikincil devrede şiddeti daha düşük, ama gerilimi daha yüksek bir akım doğar.
km', nüfusu 8 630 396, merkezi Pretoria, en büyük
yazların oluşturduğu ilde, misir, bugday, hintdarısı, şe
kerkamışı, sebze, tropikal meyveler vetiştirilir. Hayvan
cılık gelişmiştir. Ama başlıca gelir kaynağı, altın, platin,
n'in n'den büyük olması durumundaysa, transtor matör voltaj düşürücü görev yüklenir ve birincil devre nin beslenme akımından daha düşük gerilimde, ama
krom, demir, özellikle de kömür yataklarının destekle
şiddeti daha yüksek bir akım verir.
dir: Ağır metalürji; kimya ve besin sanayileri; vb.
Transformatörler, özellikle elektrik dağıtımında kul lanılmaktadır: Enerji yitimini elden geldiğince aza indir
diği, tesislerinin büyük bölümü Witwatersrand'da (özellikle de Johannesburg'da) toplanmış olan sanayi
mek için elektrik akımı, üretim yerinden tüketim bölge
Traore, Musa
sine yüksek gerilimle iletilir ve kullanım bölgesinde,
Malili subay ve devlet adamı (Kayes 1936). Harp Oku
voltaj düşürücü transformatörlerle akımın gerilimi dü şürülür.
transistor Bir elektron tüpü gibi elektrik akımlarını yükseltebilen, elektrik salınımları oluşturabilen, kipleme ve algılama gibi işlevleri yerine getirebilen yarı-iletkenli düzenck. 1948'de ABD'li Bardeen, Brattain ve Schockley taratin
lu'nu bitirip, Fransız Ordusu'nda tegmenliğe kadar yük selen Musa Traore, 1960'ta Mali'ye dönerek, Mali Si
lahlı Kuvvetler Koleji'nde öğretmenliğe atandı. Bir cun
tanın başına geçerek cumhurbaşkanı Modibo Keita'yı devirip (19 Kasım 1968), devlet ve hükümet başkanlığı ni üstlendi. 26 Mart 1991'e kadar ülkeyi yönetip, o ta
rihte bir askeri darbeyle devrilerek, tutuklandı ve Şubat 1993'te idam cezasına çarptırıldı.
dan bulunan transistor (transistor da denir), P-N-P (Pti
pi) ya da N-P-NIN tipi) türünden karşıt yönlü ardışık iki eklem oluşturulmasiyla elde edilir. Ortadaki bölge ta ban, uçlardaki bölgeler işlevlerine göre "toplayıcı" ya da "verici" diye adlandırılır. Ptipi yarı-iletken olarak son
derece ari germanyum ya da silisyum, eklem olarak da alüminyum, indiyum, galyum (Ptipi) ya da arsenik, anti mon (N tipi) kullanılır.
Germanyum ya da silisyum atomu, dış yörüngesinde
dört elektron bulundurur; oysa N tipinde beş, P tipinde üç elektron vardır. N tipi atomların dört degerlikli ele
traverten Taşlaşmış ve boşluklu, kireçli tortul kayac. Kalsiyum
karbonat billurlarından oluşan travertenler (pamuktası da denir), genellikle magaralarda yükseklikleri 5 m'yi bulan birikintiler oluşturur. Kalsiyum karbonat bakımın
dan zengin suların bulunduğu yerlerde, toprak yüze yinde de tabakalar halinde traverten birikintileri oluşur.
Türkiye'deki en güzel traverten örnekleri, Denizli yakı
nindaki Pamukkale (Bk. PAMUKKALE) ve Antalya'da
mentlerin billur ağına sokulması, orada serbest elek tronlar oluşmasına yol açar; buna karşılık P tipi atomlar,
dır.
elektronların eksik olduğu "boşluklar" yani pozitif yük ler ortaya çıkanır. İletim, bu elektronlar ya da bu "boş
travma
luklar" aracılığıyla sağlanır.
Transistor bir triyot lambanın bütün işlevlerini yerine
getirdiğinden, üstelik çok daha küçük bir hacim kapla
Dıştan mekanik etkiyle bir dokuda ya da organda orta ya çıkan yerel bozunları belirten tip terimi. Yunanca "yara", "yaralanma" sözcüğünden kaynaklanan trav
dığından ve çok daha az beslenme gücü gerektirdiğin
ma terimi, psikanalizde de, bireylerin duygusal geliş
den, elektrikli ya da elektronik gereçlerde gün geçtikçe daha yaygın biçimde kullanılmaktadır.
melerini ve mutluluklarını etkileyen olumsuz olay ve deneyimleri belirtmede kullanılır.
Transkei
tren: Bk. RAYLI SİSTEMLER.
Güney Afrika'da “bağımsız" Bantu devleti. Lesotho ile Hint okyanusu arasında yeralan, Kap ili topraklarıyla
çevrili olan Transkei'nin yüzölçümü 41 002 km', nüfu su 3 301 000'dir. Bantu halklarından Kshosaların yaşa
clığı Transkei'de, astropikal ürünler (çay, kahve, şeker
Trentino-Alto Adige İtalya'nın kuzey kesiminde bölge. Kuzeybatıda İsviço
re'yle, kuzeyde Avusturya'yla sınırlı olan Trentino-Alto
296
TRIESTE
Adige'nin yüzölçümü 13 613 km', nüfusu 886 679, merkezi Trento kentidir.
Trento ve Bologna illerinin toprakları üstünde, dağlık
bir alanda (Alp dağları) yayılan bölgede, çeşitli tahıl, tü
tün, elma, üzüm yetiştirilir. Hayvancılık (sığır) gelişmiş
sarlanan açıya eşdeğerli alınması gerekir. Tanım geregi. bu açinin kosinüsü M noktasının absisi, sinüsüyse M noktasının ordinatıdır; açının tanjantini, sinüs ile kosi nüs arasındaki oran verir.
Bir gerçek sayı, birim türünden (radyan, derece ya
ca gelir kaynakları sanayi (hidroelektrik tesislerinin bes
da grad) bir tek açıyı gösterir. Trigonometrik çemberin her açısınıysa tersine, sonsuz sayı karşılar; bu sayılar, bir
ledigi alüminyum metalürjisi ve elektrokimya sanayisi)
tam turun bir tamsayı ile çarpımı kadar birbirinden deği
1363'te Habsburgların egemenliğine giren, 1805'te
şiktir; sözgelimi radyan türünden bir tamsayının iki katı, derece türünden bir tamsayının 360 katı, grad türünden bir tamsayının 400 katı fark bulunur. Temel hesaplarda,
gal edilip, 1816'da Tirol'a bağlandı. Birinci Dünya Sa
birimlerin eşdeğerlik çizelgesini ve en çok kullanılan açıların trigonometrik çizgilerini bellekte tutmak, kolay
tir. Ormancılık ek bir gelir kaynağı oluşturur. Ama başlı ile turizmdir.
Bavyera'ya bırakılan bölge, 1809'da İtalya Krallığı'na katıldı. 1813-14'te yeniden Avusturyalılar tarafından iş vaşı'ndan sonra İtalya'ya verilip (1918), Alto Adige ke simindeki (Bologna ili) nüfusun büyük bölümünün Al
lik sağlar.
man asıllı olmasından ve Almanca konuşmayı sürdür
triklorometan: Bk. KLOROFORM.
kadar süregelen huzursuzluklara yol açtı.
Trikupis, Nikolaos
Trieste
Yunan subayı? 1868-? 1959). Kurtuluş Savaşı sırasında
Italya'nın kuzeydoğu kesiminde kent. Trieste kõrtezi
mutanlığı yapan Nikolaos Trikupis (ya da Trikopis), sa
mesinden ötürü 1948'de özel bir statü tanındıysa da, Alman asıllı halkın İtalya'dan ayrılma isteği, günümüze
Batı Anadolu'ya giren Yunan ordusunda kolordu ko
kıvısında, Venedik'in 110 km kuzeydoğusunda yeralan
vaşın sonuna doğru başkomutanlığa atandı (22 Ağustos
Trieste'nin nüfusu 233 047'dir. Önemli bir liman olan,
1922). Başkomutan Meydan Savaşı'ndan sonra İzmir'e
tersaneler, balıkçılık sanayisi, metalürji, petrokimya sa
doğru çekilirken kuşatılarak tutsak alındı (3 Eylül 1922). Daha sonra serbest bırakılıp, Yunanistan'da tümgene
nayisi, petrol rafinerileri, vb. sanayi kollarının geliş tiği kent, aynı zamanda da bir öğretim (üniversite) mer kezidir.
ralliğe yükseltildi (1957). Anıları, General Trikupis'in Anıları adıyla Türkçe'ye çevrildi (1968).
Augustus döneminde Tergeste adıyla önemli bir Ro
ma kolonisi olan, aşağı yukan bütün Ortaçağ boyunca özerkliğini koruyan Trieste, 1382'de Habsburglar süla
lesinden Leopold III'ün koruması altına girdi. 1719'da serbest liman olarak, Avusturya'nın denize açılma kapı sini oluşturup, 1797'de Fransızlar tarafından işgal edile
rek, illyria Eyaletleri'ne bağlandı (1809). Avusturya'ya geri verilip (1814), iktisadi açıdan hızla gelişerek, büyük
bir ticaret limanına dönüştü. Halkının çoğu İtalyan ol
duğundan 1918'de İtalya'ya katılıp, 1943'te Almanlar tarafından işgal edildiyse de, 1945'te Tito'ya bağlı di
renmeciler tarafından kurtarıldı. Paris Antlaşması'yla (10 Şubat 1947) bir serbest bölgeye dönüştürülüp, 5
Ekim 1954'te serbest liman statüsüyle yeniden İtalya'ya
trilobitler Kambriyen Dönemi ile Permiyen dönemi arasında, ya ni günümüzden 570-245 milyon yıl önce yaşamış ve soyu tükenmiş eklembacaklı sinili Bir kata zırhı bulu nan, 20'yi aşkın gövde bölütünün her birinin altında bi rer çift bacak yeralan trilobitler (Bil. a. Trilobitoidea) si
nıfı üyelerinin bazı türlerinde birleşik gözler ve duyar galar vardı. Uzunlukları türden türe 2-30 cm arasında
değişir, bütün türler denizde vasarlardı.
Trinidad ve Tobago
bağlandı.
Antil denizinde adalar üstünde kurulu devlet. Venezu
trigonometri
ela'nın 11 km açığında yeralan Trinidad ve Tobago, Tri nidad adası (4 830 km) ile 31 km kuzeydoğusundaki Tobago adasından (300 km-) oluşur.
Matematiğin açıları inceleyen dalı. “Açı ölçü birimleri adı verilen kavrami tanımlayarak açılar ile gerçek sayı
lar arasında ilişki kuran trigonometri, ayrıca, açılar ile uzunluklar arasında, özellikle de üçgenlerin açıları ile kenar uzunlukları arasında oranlar bulur. Devirli olayla
rin birçoğunun incelenmesi için, fizikte olduğu kadar, öbür bilgi alanlarında da kullanılır. Uçakların, gemilerin ve yıldızların yerini belirlemede, vazgeçilmez başvuru aracıdır.
Bir açı, belirli bir yönde bir noktadan çıkan iki yarım
doğru verilerek tanımlanır ve (x Oy) biçiminde yazılır.
İki açı, öteleme ya da dönme sonucunda çakışırlar
sa, eşdeğerlidirler. Eşdeğerlik kavramı, aynı ölçüdeki açılar arasında bağıntı kurma olanağı vermesi nedeniy le temel kavramlardan biridir.
Belirli bir düzlemde, yarıçapı uzunluk birimini ta
nimlayan O merkezli çembere, "trigonometrik çem ber" adı verilir. Bu çemberi A, A' ve B, B' noktalarında
kesen, birbirine dik iki Ox ve Oy koordinat eksenleri se
çilir. Her a açısı, trigonometrik çember üstündeki bir M noktasıyla verilir; ama M noktasının AOM açısının, ta
YÜZEYŞEKİLLERİ VE TOPLUM YAPISI Trinidad adasının yüzeyşekillerinin temel özelliği, üç dağ sırası tarafından aşılmasıdır: Doğudan batıya doğru uzanan, ortalama yükseltileri 457 m olan Kuzey sırada
gi (ülkenin en yüksek doruğu El Cerro del Aripo'nun
yükseltisi 940 m'yi bulur); Kuzey sıradağına paralel uzanan, yükseltileri daha az olan Orta sıradağ ve Gü
ney sıradağı. Tobago adası da kuzeydoğu-güneybatı
doğrultusunda baştan sona uzanan bir sıradağ tarafın
dan aşılır. Tropikal bir iklim etkisindeki ülkede, yıllık si
caklık ortalaması 27 "C, yıllık yağış tutarı 1 780 mm do layındadır.
Halkının çoğu Afrikalı(% 43) ve Hintli (% 40) olan ül
kede, ilköğretimin yanı sıra, 1960'tan bu yana ortaög. retim ve sağlık hizmetleri de ücretsizdir. Trinidad ve Tobago'nun ekonomisi petrol ve doğal
gaz üretimine dayanır. Petrol ve petrol ürünleri, dışsa tim gelirlerinin yaklaşık %70'ini oluşturur. Ayrıca, Trini
dad'daki Pitch gölü, dünyanın en büyük doğal asfalt
kaynağıdır. Petrokimya sanayisi dışında besin ve çi
mento sanayilerinin geliştiği ülkede, tarım ürünlerinin
TROÇKİ 297 Trinidad ve
Tobago'nun 56
başkenti Port of
Spain'de, kirmizi 50 15
19
ortalamaları, mavi
10
4.
5
Ο $ Μ Ν Μ Η Τ Α Ε Ε Κ Α
Port of Spain,
15
yağışlı tropikal iklim etkisindedir.
20 25
nüf.; 1991 tah.).
yağış ortalamaları verilmiştir. Trinidad kıyısında yeralan
10
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 5 130 km'. Baş kenti ve en büyük kenti: Port of Spain (60 000
dikdörtgenlerle de
adasının bati
5
TRINIDAD VE TOBAGO CUMHURİYETİ
dikdörtgenlerle aylık sıcaklık
Port of Spain
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 1 300 000;
nüfus yoğunluğu: Km'ye 253 kişi. Nüfus dağılımı
(şeker, kahve, kakao, turunçgiller) de dışsatımda
lik nüfus artış hızı (1990): % 2,2. Resmi dili: Ingi lizce. Başlıca dinler: Hindu dini, hıristiyan, İslâm. EGITIM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990); Yetişkin nüfusun % 97'si. Üniversite sayısı(1991):
dan, Trinidad ve Tobago büyük ölçüde dışa bağımlıdır. Turizm, gün geçtikçe gelişmektedir.
1. Hastane yatak sayısı(1989): 4 599. Hekim sayı si (1989): 1 025. Ortalama ömür (1991): Kadınlar da- 72; erkeklerde- 68. Bebek ölüm oranı
ve Tobago adaları, İspanyollar tarafından sömürgeleşti rilip, 1797'de bir ingiliz sömürgesine dönüştü. Daha
(1991): 1 000 canlı doğumda 21.
netilip, 1814'te yeniden İngilizlere geçti. 1962'de ba ğımsızlığa kavuşan ülkede, 1987'de Tobago'ya içişle
(1991): Kentlerde % 64, kırsal kesimde % 36. Yıl
EKONOMI. GSMH (1989): 4 milyar dolar; kişi ba
şına ulusal gelir: 3 160 dolar. Etkin nüfus dağılımı (1989): Tarim, ormancılık, avcılık ve balıkçılık % 13; madencilik ve sanayi- % 15; yapı sanayi si- %13; ulaşım ve haberleşme - %8; ticaret ve
hizmetler- %51.Dış ticaret(1990):Dışalım-1,2
milyar dolar; dışsatım, 1,7 milyar dolar. Ticaret
önemli rol oynamasına karşılık, besin ürünleri bakımın
TARIH
Kristof Kolomb tarafından 1498'de bulunan Trinidad sonra sırasıyla Hollandalılar ve Fransızlar taranindan yo rinde özerklik tanındı. Temmuz 1990'da İslamcıların
hükümet darbesi girişimi, başarısızlıkla sonuçlandı.
tripanosoma hastalıkları Tripanasoma türünden birhücreli hayvanların yol açtık lari enfeksiyon hastalıklarını topluca belirten terim. Tri panosoma hastalıklarının başlıcaları, Atrika'da görülen, hasta hayvanlardan insana çeçe sineği aracılığıyla bula
yaptığı başlıca ülkeler: ABD, İngiltere, Kanada,
Barbados, Japonya, Jamaika, Nijerya. Para birimi: 1 Trinidad ve Tobago doları-100 cent.
YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil
şan uyku hastalığı ile Güney Amerika'da görülen, çeşitli taşıyıcı hayvanlarla bulaşabilen Chagas hastalığıdır. Uv ku hastalığı tehlikeli bir hastalıktır; ölümle sonuçlanabi lir. Chagas hastalığına yol açan tripanosoma türünün
let Meclisi ve Senato'dan oluşan Parlamento. Yo netim bölümlenmesi: 7 yönetim bölümü, 4 bele
diye. ULAŞIM. Demiryolları (1990): Yok, Karayolları
yaşam çevrimi, biri omurgalının kanında, öbürü de taşr yıcı canlının hücrelerinde iki evreden geçer. Hastalık
(1989): 8 000 km (4 100 km'si asfalt ya da stabili
ze). Başlıca limanları: 2. Başlıca havaalanları: 1.
pek tehlikeli değildir; ama, bazı hastalarda kalp ve ba ğırsak ihtilatlarına yol açabilir.
TRİNİDAD VE TOBAGO Demiryolu
TOBAGO
Robot kucuk
Buyuk Petrol Yataklar
Morg
Petrol Boru Hani Olçek
Tobago Seborough
1 ! VOTER
Tripoli: Bk. TRABLUSGARP; TRABLUSŞAM. Tristao da Cunha: Bk. CUNHA, TRISTAO
Clanbun Bunny
DA. 11
02.
Chupana Burnu
Penas Burn
quien Burro
Triyas Dönemi: Bk. İKİNCİ ZAMAN.
here
Port of
VENEZUELA
Te
upana
Spain
Arima
ATLAS
at ko
Tuna
OKYANUSU
Ang
triyot: Bk. ELEKTRON TÜPÜ.
Grape Chaguenas tarer Cou
Pana
Körtezi
TRINIDAD RO
San Fernando La Bio
Prince Care
Town
paraghave
Sipana
trizomi 21: Bk. MONGOLIZM.
MORE
bebe
Point For Aerial
Radiks Burtu bergue A
Bas Terre Gilmou Bunny
um
10 +64
Redonda Adası
ATLAS OKYANUSU
VENEZUELA ONGCOOLTAS
Martusa Adası
VAA
AGO?
Trocki Rus siyasetçisi (Yanovka, Herson ili 1879-Coyoacan,
Meksika 1940). Yahudi asıllı olan Trocki (asıl adı Lev
Davidovic Bronstein'dir), Odesa'da hukuk ögretimi
gördükten sonra, devrimci sosyalistlere katıldı. Tutukla
298
TROLEYBÜS
nip (1898), iki yıl cezaevinde yattıktan sonra, Sibirya'va sürüldüyse de Ingiltere'ye kaçtı (1902); Lenin ve Mar kov'la İskra gazetesini yönetti. 1905'te Rusya'ya dön
düyse de, aynı yıl yeniden Sibirya'ya sürüldü. Bir kez daha kaçarak, Viyana'da Pravda gazetesini kurdu (1908). Isviçre'ye sığınıp (1914), sosyalistleri bir araya toplayan Zimmerwald Konferansı'na katıldıktan (1915) sonra, bir yıl Paris'te yaşayıp, New York'a giderek
(Ocak 1917), Noviy Mir(Yeni Dünya) gazetesini yayin ladı. Rusya'ya dönüp (1917), Bolşevik çoğunluğa kati larak (Temmuz 1917), Ekim Devrimi'nde etkili rol oy
nadi. Lenin'le Halk Komiserleri Meclisi'ni kurup, Pet rograd Sovyeti'ne başkanlık yaptıktan sonra, Dışişleri
halk komiserliğine (bakanlığına) getirildi. Brest-Litosvk
görüşmelerini yönetip (1917), her ne pahasına olursa olsun barış yapılmasını isteyen Lenin'le görüş ayrılığına
düşerek, anlaşmayı imzalamadan istifa etti. Barıştan sonra çeşitli komiserliklerde bulunup, Askeri Devrim
den de yapılabilir) trompette, farklı sesler, pistonlara basılmasının yanı sıra, üfleyiş şiddeti de değiştirilerek el de edilir. Claudio Monteverdi, J. S. Bach ve Händel, trompeti bestelerinde yaygın biçimde kullanmışlar, Sostakoviç ve Jolivet'se, solo trompet için besteler yapmışlardır.
trompetçi kuğu Kuzey Amerika'da yaşayan kuğu türü. Adı ötüşünün
trompet sesine benzemesinden kaynaklanan trompet ci kuğu (Bil. a. Cygnus buccinator), en iri kuğu türüdür:
Uzunluğu 1,40 cm'yi, kanat açıklığı 2,5 m'yi bulur. So rumsuzca avlanma sonucu sayısı oldukça azalmış, ama
çıkarılan yasalarla koruma altına alınmasıyla, yeniden çoğalmaya başlamıştır.
Konseyi başkanlığına getirilerek (1918), Kızıl Ordu'yu
tropikal iklim
ayaklanmasını bastırdı (1921). "Savaş Komünizmi"nin
Dönenceler arasında kalan bölgelerde egemen olan ik
yeniden örgütledi ve "Beyazlar"la savaşıp, Kronstadt otoriter yöntemlerini sürdürmek isteyip, Yeni Ekono
mi'ye (NEP) karşı çıkarak, NEP başarılı olamayınca yeni bir üretim planı önerdiyse de, Stalin, Zinovyev ve Ka menev'in muhalefetiyle karşılaştı. Lenin'in ölümünden
sona etkisi azalıp, Stalin-Zinovyev-Kamenev troyka'sı (üçlü yönetim) tarafından bir kenera itildi ve Komünist
Partisi'nden çıkarıldı (1927). Önce Kazakistan'a sürü lūp, sonra sınır dışı edilince (Şubat 1925), 1933'e kadar
Türkiye'de, sonra Fransa'da, Norveç'te yaşayıp, Meksi
ka'ya yerleşti (1936). Stalinciliğe karşı savaşımını sürdü rüp, “sürekli devrim" savini savunarak, IV. Enternasyo
lim tipi. Kurak bir kış mevsimi, yağışlı bir yaz mevsimi ve
sıcaklığın her mevsimde yüksekliğivle nitelenen tropi kaliklim, ekvator iklimine geçilen aşağı enlemlere dog. ru daha yağışlı, çöl iklimine geçilen dönencelere doğru
daha kuraktır. Atmosier dolaşımı, alize rüzgarlarının et kisi altında gerçekleşir; kıtaların batı cephelerinde, ali zelerin yerini muson rüzgârı alır. Yağışların yoğunluğu
na göre, bitki örtüsü, sık orman ile savana arasında de gişir.
troposfer: Bk. ATMOSFER.
nal'in kurulmasını sağladı (1938). Stalin'in ajanı olduğu sanılan Ramon Mercader tarafından öldürüldü.
Başlıca yapıtları: Terrorizm i Kommunizm (Terörizm ve Komünizm, 1920), Istoriya Ruskoy Revolvatsiy (Rus
Trucial States: Bk. BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERÍ.
Devrimi Tarihi, 1932), vb.
troleybüs: Bk. RAYLI SİSTEMLER.
Trudeau, Pierre Elliott Kanadalı siyasetçi (Montréal 1919). Liberal Parti'den
trombon Bir sürgüsü bulunan bakır üflemeli çalgı Borusu silindir
biçimi, kalağı koni biçimi olan trombonun sürgüsü, içinde hava titreşen borunun uzatılıp kısaltılmasını, böylece yükseklikleri farklı sesler elde edilmesini sağ lar. Sürgün yerini pistonların aldığı bir çeşidi (pistonlu trombon) de vardır.
milletvekilliğine seçilen (1965) Pierre Elliott Trudeau,
Adalet bakanlığı ve Kanada başsavcılığına getirildi (1967). Liberal Parti'nin başkanlığına seçilip (1968),
Lester Pearson'ın yerine başbakanlığa atandı (1968) ve
Fransız asıllı olmasına karşın, ülke bütünlüğünü koru
maya çalışarak, Québec'teki ayrılıkçı eğilimlere karşı savaştı. 1979 seçimlerini Muhalazakar Parti'nin kazan
ması üstüne görevden ayrılıp, 1980 seçimlerini Liberal
Parti'nin kazanmasıyla yeniden başbakanlığa atandıysa
tromboz
da, 1984'te görevinden çekildi.
Canlıların damarlarındaki kanın anormal pıhtılaşması. Kanin sıvı halden katıya dönüşerek pihulaşması, nor
Truffaut, François
malde, kanamayı durdurur. Ama pıhtılaşma sağlam bir
Fransız sinema yönetmeni (Paris 1932-Neuilly-sur
damarda oluşursa, kan dolaşımını engelleyip, kalp krizi
ya da inme gibi ciddi sonuçlar doğurabilir. Özellikle
Seine 1984). Sinema eleştirmenliği yaparken, yazılarıy
uzun süre yataga bağlı kalan kişilerde rastlanan toplar damar trombozunda, oluşan trombozdan kopan pıhui
ramlarını uygulamakiçin yönetmenliğe başladı. Pespe
parçaları, akciğere ulaşarak akciğer ambolisine yol aça
bilirler. Trombozun öbür nedenleri arasında damar
sertligi, tütün kullanımı, vb. sayılabilir. trompet
Kendi üstüne bükülmüş, ucunda bir kalak bulunan silin
dir biçimi bir ses borusundan oluşan üflemeli çalgı. Ge
nellikle bakırdan yapılan (ama pirinçten ya da demir
la “yeni dalga" akımınıhazırlayan François Truitaut, ku şe çektiği filmlerle Fransız sinemasının ve dünyanın
başlıca yönetmenleri arasında yeraldı: Les Mistons (Yu murcaklar, 1958); 400 Darbelles Quatre Cents Coups, 1959); Tirez surle Pianiste (Piyanisti Vurun, 1960); De gişen Dünyanın insanları (Fahrenheit 451, 1966); Siyah
Gelinlik (La Mariée Était en Noir, 1967); Çalınmış Buse ler (Baisers Volés, 1968); Vahşi Çocuk (l'Enfant Sauva
ge, 1969); Evlenmekten korkuyorum (La Sirène du
Mississipi, 1969); Güneşle Gece La Nuit Américaine, 1973); Son Metro (Le dernier Métro, 1980); vb.
TUFAN
299
Truman, Harry S.
Truva Savaşı
ABD'li devlet adamı (Lamar 1884-Kansas City 1972).
Homeros'un eisanevi bir anlatımla ilyada'da dile getir
Kansas Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitiren Harry S.
diği savaş, Akhalar ile Truva kenti halkı arasındaki savaş, Truva kralı Priamos'un oglu Paris'in, Menelaos'un esi
Helena'yı kaçırmasıyla başladı. On yıl süren kanlı çar pişmalardan sonra, Odysseus'un öneristyle Yunanlila
rin tahta bir at (Truva atı) içine gizledikleri savaşçılann,
gece kent kapılarını içten açmaları sonucunda, Yunan lıların Truva'yı ele geçirmeleriyle sonuçlandı.
Tuaregler Malide, Nijer'de ve Büyük Sahra'da yaşayan halk toplu
luğu. Berberice konuşan, toplam nüfusları 1 milyonu
ABD'nin
33. bushani Ilarry S. Truman.
Truman, avukatlık yapmayıp, 1906'ya kadar aile çiftli gini yönetti. Sonra ticaretle uğraşıp, 1921'de siyasete
biraz aşan Tuaregler, uzun boylu (1,75 m) ve çok es
merdirler. Geniş yenli bol cübbeler giyerler; başlanna
alnın, yüzün alt bölümünün ve boynun büyük bölümü nü örten mavi renkli bir tür peçe sararlar (bu yüzden
"mavi adamlar", "yaşmaklı halk" diye de adlandırılmış lardır). Gümüşten yapılmış, çok ince işlemeli süs eşya
atılarak, 1935'te Demokrat Parti'den Missouri senatör lüğüne seçildi. Başkan Roosevelt'in yardımcılığına geti rilip, Roosevelt ölünce (Nisan 1945) başkanlığı üstlendi
lari takarlar.
ve atom bombası atılması kararı alarak, Japonya'yla sa
verdikleri Berberi lehçelerinden olan dillerini ve çokes ki tarihlere dayanan özgün altabelerini (titinas) koru
vaşın sona ermesini sağladı (Ağustos 1945). Yeniden
cumhurbaşkanlığına seçilip (1948), çeşitli yasalarla, ik tisadi durumu düzeltti; işsizlik ve grevlerin önünü aldı.
Rio de Janeiro Konferansı'nda (1947), Amerika devlet
lerine dış siyasette ABD'nin üstünlügünü onaylatıp, Ha ziran 1947'de, Dışişleri bakanı Marshall'ın düzenleme.
siyle Avrupa ülkelerine yardıma başladı. NATO'nun kurulmasını ve adını taşıyan yasayla ABD'nin NATO'ya
yardımını saglayıp, Kuzey-Güney Kore çatışmasında, Güney Kore'ye yardım için, ABD birlikleri gönderdi. 1951'de Filipinler'le, 1952'de Yeni Zelanda'yla ittifak
ve yardım antlaşmaları imzaladı. Başkanlığı döneminde çıkarılan (1954) bir yasayla başkanların üçüncü kez se çilmeleri olanağı kaldırıldığı için, görev süresi dolunca başkanlıktan ayrıldı.
Truva Anadolu'nun batı kesiminde Eskiçağ kenti. Günümüz deki Çanakkale kenti yakınında yer alan, Üçüncü bin yılda önemli ölçüde zenginleşen Truva (eski Yunanca Troia ya da ilion), çeşitli istilalardan ve doğal afetlerden
büyük zarar görmüş, I.S. V. yy'da boşaltılmıştır.
Çanakkale'nin merkez ilçesi İntepe bucağında, Tev
tikiye köyü yakınındaki Hisarlık'ta yapılan kazılarda (H.
Schliemann, 1870-1871; W. Dörpfeld, 1893-94; Carl
W. Blegen, 1932-38), üstüste dokuz yerleşme kenti or
taya çıkarılmış, bunlardan Truva l'in. 1.8. 3000-1.7. 2600 arasında, Truva IX'un I.S. 400'de yıkıldığı anlaşıl
Dağlar ve çöl ikliminin sertligi yabancılar için bir en gel oluşturduğundan geleneklerini, "tamabek" adını muşlardır.
Tudor, Antony İngiliz dansçisi ve koreograni (Londra 1909- New York 1987). Dansçılığa 1930'da başlayan Antony Tudor (asıl adi William Cook'tur), 1936'da Leylak Bahçesi,
1937'de Kara Ağıtlar, 1938'de Gala periormance kore ografileriyle dikkati çekti. ABD'ye yerleşip, başyapıtı Ateşten Sütun'u (1942) gerçekleştirerek, art arda dú zenlediği koreografileriyle döneminin başlıca koreo grafları arasında yeraldı. New York Metropolitan Ope ra'nın bale okulu, İsveç Krallık Balesi, New York City
Ballet, vb. birçok ünlü kuruluşta yöneticilik yapıp, 1974'te American Ballet Theatre'ın ortak yöneticiligine getirildi.
Tudor sülalesi
Ingiltere'de 1485-1603 arasında egemenlik süren Gal ya kökenli sülale. Adı ilk olarak, Henry V'in (öl. 1422)
dul eşi kraliçe Catherine de France'ın aşığı(belki de eşi) olan Owen Tudor'la (ol. Hereford 1461) duyulan sülale den, Owen Tudor'un büyük oglu Edmund Tudor
(1430'a d.-1456), Lancaster sülalesini destekleyip. Richmond düklügüne getirildi. Oğlu Henry (1457 1509), Ingiltere tahtının ikinci varisi olup, İkiGül Sava
mıştır. Truva II (İ.Ö.2600-İ.Ö. 2200), kenti çevreleyen
şı'nda Lancaster yanlılarının önderliğini yapan amcası
kuleli surlarıyla, Batı dünyasının belirli bir plana göre düzenlenmiş ilk kentlerinden sayılmaktadır. Bu tabaka
fort'un sayesinde, 1485'te Henry VII adıyla İngiltere
da, Schliemann'ın bulduğu ve Priamos'un hazinesi san dığı çok değerli altın ve gümüş eşyanın yanı sıra, Dorp feld'in "büyük megaron" diye adlandırdığı sütunlu av lulu saray, başlıca kalıntıları oluşturur. Çeşitli katlarda ortaya çıkarılan buluntular arasında çeşitli üsluplarda çanak-çömlekler ve evler, küp mezarlar, Athena tapi
1547), onun ölümünden sonra da torunlarından üçü çıktı: Edward IV, Mary Tudor ve Elizabeth I (1558'
naği (Truva VIII (İ.Ö. 700'den sonral), Roma dönemin den yapılar (Truva IX), vb. sayılabilir.
Truvalı Helen: Bk. HELENE.
Jasper Tudor'un (öl. 1495) ve annesi Margaret Beau
tahtına çıktı. Ölümünden sonra tahta küçük oğlu (bu yük oğlu Arthur daha önce ölmüştü) Henry VIII (1509.
den-1603'e).Sülale Elizabeth l'in väris bırakmadan ol
mesiyle sona erdi ve yerini Stuart sülalesi aldı. (Ayrıca
Bk. Sözü edilen kralların ve kraliçelerin maddeleri.) tufan
Kutsal kitaplarda ve eski Yakındoğu efsanelerinde anla
300 TUĞRA tilan evrensel su baskini. Tevrat ve Incil'in vani sira
lesi, Orta Amerika ve Güney Amerika ormanlarında ya
Kur'an'da iki avette belirtildigine göre, Allah, peygam
şayan tukangiller ailesi (Bil. . Ramphustidae) üyeleri,
ber olarak gönderdigi Nuh'a, halkının bir bölümünün inanmaması üstüne, bir gemi yapmasını, ailesi ile hal
boynuzlu kuşlarınki gibi dev boyutlu, parlak renklerle
hindan inananlar ve her tür hayvandan bir cilt alarak
süslü bir gagaları bulunmasıyla nitelenirler. Karga bü yüklüğünde, sivah va da vesil üstüne beyaz renkli, ya
gemiye binmesini buvurmuş, Nuh'un hazırlıkları tal
guları kırmızı ya da sarı lekeli kuşlardır. Ağac kovukla
mamlamasından sonra korkunç bir firtinanın patlak ver
rinda vuvalanır, meyvelerle, iri böceklerle, kertenkele lerle, vb. beslenirler.
miş olmakla birlikte, İslam tarihçileri, +0. gün sonunda
tuluat
mesiyle vervüzü sular altında kalmis, inancızların tü mübogulmuştur. Kur'an'da, Tufan'ın süresi belirtilme senden uçurulan bir güvercinin agzında bir zevtin da
livla döndügünü, bövlece suların echilmeye başladıgr
nun anlasıldıgını kabul emislerdir. Sular büvük ölçüde
cekilince gemi Cudi daginda harada oturmus ve kurtu lanlar, insan sovunun sürüp gitmesini sağlamışlardır.
Oyuncuların meine dayanmaksızın, belirli bir taslaga göre oynadıkları sahne oyunu. Orta oyununun başlıca özelliklerinden olan tulual, Tanzimat'tan sonra, Batti
vatrosunun örnchalan, ma tuluata dayanan bir türün
itulual livatrosul temeli olmuş, cumhuriyetten önce
tuğra
Hamdi, Abdürrezak, Küçük İsmail, kel Hasan, vb. sa natçılar taranindan temsil edilen bu tür, cumhurivetten
Osmanlı padisahlarının imza verine kullandıklan özel biçimli işaretlere verilen ad. Başlangrcta yalnızca ter
sonra Nosit (Ozon, İsmail Dümbüllü, Münir Özkul,
man gibi belgelerin bas taratina konurken, sonralari
hadar sürdürülmüsiür.
Nejat Uygur, Ferhan Sensov, vb. aracılığıyla günümüze
resmi kagitlara, devlet yapılarının cephelerine, paralara
da basılmaya başlanan tugralar, ok ve vavi simgeleven
genel bir kalıp içine usta hattatlar laratindan hazırlanır, nişancılar tarafından belgelere çekilirdi.
tulumlular Gömlekliler altsubesinden omurgasız hayvan siniti. Sığ denizlerde yaşayan görünüşleri jelatinimsi maddeden
Tuğluk Firuz Şah: Bk. FİRUZ ŞAH III, TUGLUK.
torbacıkları andıran tulumlular siniti (Bil. a. Ascidiacea)
üyeleri, biri agzın van ucunda, öbürü sirta doğru yera
lan iki deliklerinden girip çıkan suvu süzerek beslenir ler. İribasi andıran larvaları, kaslı kuyruklarından güç
Tuğrul Bey Büyük
Selçuklu
alarak hızla vüzerler.
devletinin
kurucusu
(? 993-Mery
1063), Selçuk Bey'in torunu, Mikail Bey'in oğlu olan
Tumanbay: Bk. TOMANBAY.
Tuğrul Bey (asıl adı Mehmet Tugrul dur), amcası Arslan
Yabgu'nun Gazneli Mahmut tarafından tutsak alınması (1025)üstüne, kardeşi Çağrı Bev'le birlikte Gaznelilerle
savaştı. 1038'de Nisapur'u ele geçirerek bağımsızlığını ilan edip, Çağrı Bey'e Horasan ile Merv'i verdi. Gazne lileri Dandanakan Savaşı'nda (1040) ağır bir yenilgive ugratıp, Harzem, Kirman, Taberistan ve Cürcan bölge lerini ele geçirdi. 1043'te egemenligini Azerbaycan,
Irak ve İran'a yayıp, Tahran yakınlarndaki Rev'i bas kent yaparak, 1051 Mayısı'nda Isiahan'ı aldı. 1055'te şii lere karşı kendisinden yardım isteven Abbasi haliicsinin
çağrısıyla Bağdat'a gidip, 1058'de halifenin din işleri di
şındaki bütün yetkilerini devraldı. Avaklanan kardeşi ibrahim İnal'i venip öldürttükten (1059) sonra, Arslan
Besasiri'nin ele geçirmiş oldugu Bagdat'ı geri aldı 110621. Rey'e dönmesinden kısa süre sonra öldü.
Tuhaçevskiy, Mihail Nikolayeviç Sovyet mareşali (Aleksandrovskoye 1893-Moskova 1937). Çar'in muhatiz birliğinde subavlik vapan Mihail
Nikolayeviç Tuhaçevskiy, Devrim'e katılarak, i savaş
la çarpıştı(1918-1920). Polonya-Solver Savaşı'nda Ba
11 cephesine komuta edip kızıl Ordu Kurmay başkanlığı
(Kızıl Ordu'nun gerçek kurucusudur) yaptı. 1931'de Savunma halk komiseri vardımcılığına atanarak,
1935'te mareşallige yükseltildi. Aydınlatılmayan ne
denlerden ötürü Nazi gizli servislerivle işbirliği vapmak
la suçlanıp, Stalin'in buyruguyla kursuna dizildi. 1961'de Kruscey buratindan savgmg geri verildi.
tukangiller
Ağaçkakanımsılar takımından, 38 türü bulunan kuş ai
Tumen: Bk. BUMİN KAĞAN. Tuna
Orta Avrupa'nın en uzun (2 850 km), Avrupa kıtasının
da Volga'dan sonra ikinci uzun irmagi. Almanya'nın gü neybatı kesimindeki Karaorman'da doğan Tuna (Al manca Donau, Çekçe ve Slovakça Dunau, Macarca
Duna, Romence Dunanrea), Almanya, Avusturya, Ma
caristan ve Romanya'yı aşıp (Çek cumhuriyeti, Slovak cumhuriyeti, Bulgaristan ve Ukrayna'nın da sınırlarını izler), Romanya'da üç kollu büyük bir delta oluşturarak
Karadeniz'e dökülür. Başlıca kolları Lech, İsar, Ir, Tis za, Drava ve Sava'dır. Havzasının yüzölçümü 801 000
km, ortalama debisi saniyede 6 500 m'tür. Orta Avru pa'nın ulaşıma en elverişli irmağıdır (Linz, Viyana, Bra
tislava, Budapeşte ve Belgrad arasında bağlantıyı sag
lar) ve kıyılarında birçok liman kurulmuştur. Ayrıca elektrik üretiminde ve sulamada yararlanılır. Tuna kültürü
Cilalıtaş Devri'nde. 1.0.V. binyılın ortalarına dogru Or. ta Avrupa ve Doğu Avrupa'da geliştirilen kültürü belir
ten arkeoloji terimi. Tuna irmağı boyunca yayılan Tuna
kültürü, özellikle Rossen (Almanya), Lengyel (Avustur yai, Tisza içek ve Slovak cumhuriyetleri) gibi merkez
lerde gelişmiş, Tunc Devri'nin başlamasıyla sona ermis.
lir.
Tunalı Hilmi: Bk. HİLMİ, TUNALI.
TUNCELİ
301
mis, veni kentin temelleri atlarak, önce büyük bir kışla,
Tunca
Balkan yarımadasının güneydoğu kesiminde irmak. Uzunluğu 330 km olan Tunca irmagi Kocabalkan'dan
memur lojmanları ve vatılı okullar yaptırılmış, zamanla kent, Munzur vadisinin iki wamijina da yayılmıştır. 25 Aralık 1935'te habul edilen ve Ocak 1936 tarihli Res
ve Karadağ'dan inen kolların birleşmesiyle Kizanlık ovasında oluşur. Önce güneye, sonra doguva dogru akarak Türkive topraklarına girip, Edirne vi kuzeyden ve batıdan kuşatuktan sonra, kentin günerbatisinda
mi Gazete'de vanimlanan 2197 sayılı yasayla kurulan
Meriç'e karışır.
GÜNÜMÜZDE TUNCELİ
Tuncel, Metin Türk coğraivacisi (Malatva 1933). Malatya Lisesi'ni ve
istanbul Üniversitesi Edebivat Fakültesi Coğrafya bölü münü
bitiren Metin Tuncel, aynı bölümde Türkive
Coğratyası kürsüsü'nde asistanlık yapip. 1956'da du Centlige, 1977 10 profesörlüğe yükseldi. 1982-1987
Tunceli ilinin merkezi olan hcotin vapımı tamamlanın
cava hadar, Tunceli ilinin valisi, bir süre komşu il Ela rig'da oturarak Tunceli ilini oradan yönetmiştir. Bir vönetim merkezi ve memur kenti olarak ancak 1960 yıllarından sonra büyümeye baslayan Tunce li'nin, 1935 savimunda 1 204 olan nüfusu, 1945'te 10've inmis, ilk kez 1975'10 10 000'i aşmış (11 637), 1990'da 25 000'( vaklaşmıştır (24 513).
Günümüzde hentin ana eksenini, kuzey-güney dog.
rultusunda uzanan ve iki yanında resmi binalar ile başlı w is verlerinin salandıgı Cumhurivet Caddesi oluştu
arasında karseri Erciyes Universitesi rektörlüğünde bu lunup, 1987'den sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi'nde Türkive coğrafyası prosesörlüğünü sür dürdü (1995). (esitli ansiklopedilerde Türkiye coğrul vasivla ilgili maddeleri vazdı. Atatürk Kültür, Dil ve Ta
rib Yüksek Kurumu'na bağli Cognalva Bilim ve Uygula
ma kolunun başkanlığını apti. Başlıca yapıtları: Göllerimiz (1975); Ege Bölgesi Coğrafyası (Besim Darkot'la birlikte, 1978 ve 1988); Çaldıran-Muradiye Depremi (Erer, Sergün ve Göç men'le birlikte, 1978); Yer Değiştiren Kentler (1978;
profesörlük çalışması); Marmara Bölgesi Coğrafyası
(Besim Darkot'la birlikte, 1981); Tarih Boyunca Tür kiye'de Kent Kuruluşları (1981).
Tunceli (kent) Bölgesi'nde, Munzur Çayının Pülümür tavı ile birleştigi ver vakınında. 1050 m yükseltide kurulmuştur. TARİH Cumhuriyet döneminde kurulmus veni bir kent olan
Tunceli'nin tarihsel bir geçmişi yoktur. 1935'te kurulan Tunceli iline merkez aranırken aşaği-vukarı boş olan ve Maneki
Doğu Anadolu Bölgesi'nde il. Yüzölçümü 7 774 km, nülusu 1990 Svinun göre 133 143, merkezi Tunceli henti olan Tunceli ili, 8 ilceye bölünmüştür: Merkez,
Cemishazek, 11at. uzgirt, Nazımive, Ovacık, Per tek, Pülümür.
Kuzeybatı ve kuzevde Erzincan, doğuda Bingöl, gü nevde Elazığ illerle sınırlı olan Tunceli ili, genellikle
claglik bir ildir.Dugu-batıdoğrultusunda uzanan dağla rin başlıcalari, huze de Tunceli-Erzincan il sinirları lüs
tünde uzanan Munzur dağlarıdır (yükseltileri 3 000 m'yi uşan doruklar lasrlar. Il toprakları güneve, yani Murat vadisine günümüzde keban baraj gölü altında kalmış tir) doğru alcalır ve vükselti 1 000 m'nin altına düşer.
Tunceli ilinin merkezi. Tunceli kenti, Doğu Anadolu
vakınında
Tunceli vil)
adlı bir köy bulunan ver, Malatya
Toprahlarm engebeliliğinden ötürü, ovalık kesimler az dır. İlin en önemli owsi, huzeybatı kesimindeki Ovacık Onasidir.
Tunceli'de, Doğu Anadolu'nun kışları soguk ve sü rekli, vazları çukurulanlarda (özellikle gündüzleri) çok sioak, vükseklerdesse serin iklimi egemendir. Ilmerke
zinde en soguk v ortalaması -2.9"C, on sicakav orta laması 26,9 C, günümüze kadar kaydedilen en düşük
ve Elazığ gibi büyük merkezleri Erzincan ve Erzurum'a
Siculik
baglayan vollarin geçtiği noktada yer aldığı için seçil
C'tur (20.8.1969). Il topraklarının daglik olması, yağış miktarının da, bol olmasını sağlar. Yillik yagış tutari, il
-19 C (2.2.1967), en yüksek sıcaklık 10,7
merkezinde 1 101 mm, Nazımive'de 932 mm, Ho
Tunceli'den görünüş.
zat'ta 796 mm'dir.
Dogulbitki örtüsü, mesclerin ağır bastığı,kurakçılor man tipindedir. Bazı kesimlerde orman ya bütünüyle
ortadan kalkmış va da çalılıklara dönüşmüştür.
ilin en önemli karsuları Munzur suvu ile Bingöl da gindan gelen l'eri susudur. Eskiden bu iki akarsu Murat
immagina dökülmeden birleşirlerken, günümüzde bu birleşme nohtasi heban baraj gölünün suları altında kal Miş ve adı gecen ormanların asagi cigirları, bu baraj gö lünün höneylerini oluşturmustur.
EKONOMİ
Tunceli ilinin chunomisi, küçükbaş hayvan yetiştiricili gine' ve tahıl üretimine dayanır. Ekili alanların yüzde 90'ına yakını, tahıl ekimine ayrılmıştır. Tahıl ürünleri
arasında buğda birinci sırada yer alır onu arpa izler. kuru sebzelerden patates larmı önemlidir. Sanayi bit
kilerinden en çok scherpancarichilir (Mazgirt ve Pertek ilçelerinde). Pamuk ve tütün üretimi önemsizdir. Mey
vecilik daha cok Pertek ve Cemiskezek ilçelerinde ya pilir. Agar savası bakımından badem, armut, elma, ce viz ve dut ağacları ağır basar.
Tunceli ilinin hayvan varlığında, küçükbaş hayvanla
302 TUNÇ ması dikkati çeker. Küçükbaş hayvancılıkla uğraşanlar
olan tungsten, 3 410 "C'ta ergiyen, özgül ağırlığı yüksek (19,3), beyaz ve sert bir metaldir. Başlıca filizi voltram
de ettikleri hayvancılık ürünlerini il sınırları dışındaki
de edilir. Isıya dayanıklığı (2 600 "C sıcaklığa kadar) ne deniyle, elektrik ampullerinin tilamanlarının yapımında
kent ve kasabalara satarlar. Tunceli ili sınırları içinde an
kullanılır.
rin çoklugu, buna karşılık büyükbaş hayvanların az ol
dan çoğu, yazı mevsiminde Munzur dağlarındaki yay lalara çıkar, kasım ayı başlarında yaylalardan inerek, el
dan (demir tungstat ile manganez tungstat karışımı) el
cılık da yapılır ve yüksek nitelikli bal üretilir. Il akarsula
Krom-lungsten alaşımı, elmastan sonra en sert mad
rinda alabalık avcılığı(özellikle Munzur ırmağının yuka
dedir. Karbonla bileşerek tungsten karbür oluşturur; bu
ni cığırında) oldukça gelişmiştir.
il sınırları içinde önemli yeraltı gelir kaynağı bulun madığı gibi, sanayi de gelişmemiştir. Başlıca sanayi ku
bileşik, 800 "C'a kadar bütün özelliklerini koruduğun dan cam, metal ya da plastik maddeleri işlemek için yüksek devirli kesici takımlar yapımında kullanılır.
ruluşları kereste fabrikası ve süt fabrikasıdır. Hozat, Per tek, Çemişkezek ve Ovacık ilçelerinde geleneksel kilim dokumacılığı sürdürülme edir.
Tunguzlar
ULAŞIM ilin en önemli ulaşım ekseni, Erzurum'u Elazığ üstün
Doğu Sibirya'da yaşayan halklar topluluğu. Büyük bő
den İskenderun'a bağlayan (Tunceli kentinden geçer)
yoldur. İlin güney kesimindeki Çemişkezek ve Pertek il çeleri, ekonomik bakımdan daha sıkı bağlı oldukları
Elazıgʻla ulaşımlarını, Keban baraj gölünde işleyen "ie ribot"lardan yararlanarak yapmaktadırlar.
lümü Doğu Asya kökenli olan Tunguzlar, Türkçe'ye ve Moğolca'ya yakın diller konuşurlar. XVII. yy'da Doğu Sibirya ile Mançurya'nın büyük bölümüne yayılmışlar,
Rus egemenliğine girdikten sonra hıristiyanlığı benim semişlerdir. Günümüzde toplam nüfusları 60 000 dola yındadır ve yerli halklarla karışmaktadırlar.
tuης
Tunus
Yüksek bakır oranlı bakır-kalay alaşımı. Bakır oranı ge
Tunus'un başkenti ve en büyük kenti. Tunus körfezinin
nellikle yüzde 80'in üstünde olan tunc(bronz da denir),
maktadır. Kalay oranlarına göre çeşitli tunclar, döküm
(Akdeniz'in kolu)güney kıyısından 10 km kadar içerde, Tunus gölünü tuzlu bataklıklardan ayıran bir kıstak üs tünde yeralan (göl, bir kolla Halk ül-Vad limanına bağ lanmıştır) Tunus'un nüfusu 630 000'dir (çevre beledi yelerle 1 250 000). Bağımsızlıktan bu yana nüfusu iki kat artan kent, başkent işlevinin yanı sıra, ülkenin başlı
den önce bakır ve kalayın yükyseltgenmiş bileşikleri
ca ticaret, sanayi (besin sanayisi, kimya ve çimento sa
nin, fostorla indirgenmesiyle elde edilir.
nayileri, halı ve kilim yapımcılığı, vb.), öğretim (Tunus Üniversitesi) merkezidir. Ayrıca, 732'de tamamlanan
Tunç Devri
(IX. yy'da yenilenmiştir) ez-Zeytune camisi (Büyük
kolay ergiyen, kalıpla kolayca biçim verilebilen, gümüş ve altına yakın renkli, parlak bir alaşımdır. Eskiçağ'dan bu yana, söz konusu özelliklerinden ötürü ev eşyası,
alet, silah ve heykel yapımında yaygın biçimde kullanıl
Bakır Devri ile Demir Devri arasındaki tarih dönemi.
Bölgelere göre 1.Ö. IV.-II. binyıllar arasını kaplayan Tunç Devri'nin (Bronz Devri de denir) adı, bu devirde bakır ve kalay alaşımı luncun yaygınlaşmasından kay naklanır. O devirde, altının ve gümüşün yanı sıra tunc,
tarihteki ilk büyük devletlerin (Sümerler, firavunlar Mi siri, Minos ve Mykenai, Çin) ortaya çıkmasını sağlayan servet birikimini oluşturmuş, ayrıca, henüz yazının bi linmediği bölgelerde yaşayan bazı topluluklar da, par
lak uygarlıklar geliştirmişlerdir (Atlas okyanusu tunç uy
garlığı: vb.).
Anadolu'da Tunc Devri'nde (yaklaşık İ.Ö. 3000-1.Ö.
1200), ilk siyasal örgütlenme başlamış ve Hatti beylikle
ri, Truva, Beycesultan, Demircihöyük, Arslantepe, Ala cahöyük, Hasanoğlu, Ahlatlıbel, Kültepe, vb. yerleşme merkezleri kurulmuştur.
Cami), Osmanlılar döneminden kalma birçok anıt, de gerli Roma kalıntıları içeren müzeler ve 19 km kuzey doğusundaki Kartaca kentinin yıkıntılarıyla, çok sayıda turist de çekmektedir.
Kartaca'yı savunmak için Kartacalılar tarafından as keri bir üs (Tynes) olarak kurulan, Araplar tarafından fet hedilip (VII. yy. sonu), Kayrevan'ın yıkılmasından sonra İfrikiye'nin başkenti olan (1160) kent, Hafsiler döne minde (1228-1574) parlak bir uygarlık merkezine dö
nüşüp, 1270'te Fransızlar tarafından kuşatıldı. 1534'te Barbaros Hayrettin Paşa tarafından fethedilip, Tunus vi layetinin merkezi oldu. Dayılar, beyler yönetiminde ül kenin yönetim merkezi olmayı sürdürüp, 1881'de Fransızlar tarafından işgal edildi. 1942-1943 arasında
Almanlar tarafından işgal edilip, savaştan sonra yeniden Fransızlara verilerek, bağımsızlıktan sonra ülkenin baş kenti oldu.
tundra
Tunus
Kutuplara yakın bölgelerde uzanan bitki örtüsünü belir
Kuzey Afrika'da, Akdeniz kıyısında ülke. Kuzey Afri ka'daki dört Mağrib ülkesinin en küçüğü olan Tunus,
len terim. Özellikle yosunlardan ve likenlerden oluşan lundra, yılın büyük bölümünde karla kaplı toprağın
donmuş olduğu kesimlerin aşırı iklim koşullarına daya
niklıdır. Kısa süreli yaz mevsiminde, yüzeydeki buz ve karlar erise de, alitaki kesimin buzlarının çözülmemesi
yüzünden, eriyen kar suları akaclanamaz; bu yüzden Tundrayla örtülü alan, çamurlu bataklığa benzer.
batida Cezayir'le, güneydoğuda Libya'yla sınırlıdır; do ğuda ve kuzeyde, uzunluğu 1 300 km'yi bulan bir kıyı
şeridiyle Akdeniz'e açılır. 70 yıldan uzun süre Fran sa'nın "koruması" altında kaldıktan sonra, 1956'da ba gimsızlığa kavuşmuştur.
YÜZEYŞEKİLLERİ VE DOĞAL KAYNAKLAR
Tunus, yüzeyşekilleri bakımından birbirinden farklı üç tungsten
Geçiş metallerinin ücüncü dizisinden kimyasal ele
ment. Simgesi W. atom sayısı 74, atom ağırlığı 183, 85
bölgeye ayrılır: Kuzey kesimindeki dağlık bölge, orta kesimindeki geniş bozkır bölgesi, güney kesimindeki
çöl bölgesi. Atlas dagları Tunus'un kuzeyine doğru uza narak, iki sıradağ sistemi oluştururlar: Kuzey Tel Atlasla
TUNUS
303
Tunus'un başkenti
Co 35
Tunus kentinde
kırmızı 75
dikdörtgenlerle aylık
10
sıcaklık ortalamalari, inavi dikdortgenlerle
15
10
90
de aylık yağış ortalamalar
32
0
S
M
NM
T
A
E
E
KA
verilmiştir. Kıyıda yeralan Tunus kenti, Akdeniz ikliminin etkisindedir.
10
Tunus
sindedir. Yıllık yagış ortalaması kuzeydoğu kesiminde
406 mm ile güney kesiminde 152 mm'nin altına kadar
degişir. Denizin etkisine bağlı olarak değişen sıcaklık,
ülkenin iç ve güney kesimlerinde, kıyılara oranla daha TUNUS CUMHURİYETİ GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 163610 km'. Baş kenti ve en büyük kenti: Tunus (630 000 nüf.; 1991 tah.).
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 8 400 000;
nüfus yoğunluğu: Km'ye 51 kişi. Nüfus dağılımı (1992): Kentlerde % 53, kırsal kesimde % 47. Yıl lik nüfus artış hızı (1992): % 2,1. Resmidili: Arap
ça. Başlıca din: İslam. EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990):
yüksektir. Denizin yumuşattığ! sıcaklıklar, kıyı kesimleri boyunca ocak ayında ortalama 7 "C ile ağustos ayında 32 C arasında değişir. Günlük ve yıllık sıcaklık ortala maları, öbür kesimlerde daha yüksektir. Büyük Sah ra'dan esen sicak ve kavurucu siroko rüzgarlarının etki
alanına giren güney kesim, tam bir çöl ikliminin etkisin dedir.
Akaçlama. Şiddetli yağmurlardan sonra geçici bazı akarsular oluşursa da, bozkırları geçerken zayıflarlar ve sularının buharlaşmasıyla, “şot" denen bir dizi sıg tuz
gölüne dönüşürler. Cezayir topraklarında dogarak Tu nus körfezine dökülen Mecerda irmagi, ülkenin en bü
yısı (1990): 4 313. Ortalama ömür (1992): Kadın larda- 66; erkeklerde- 65. Bebek ölüm oranı
yük ve yıl boyunca akan tek akarsuyudur. Yüzeyin iyice alçaldığı bozkırların güneyindeki bölgede, iki büyük tuz gölü bulunur. Bunların büyüğünün (Şott ul-Cerid), yükseltisi deniz düzeyi'nin 16 m altındadır ve batıda Cezayir sınırına doğru uzanır.
(1992): 1 000 canlı doğumda 44. EKONOMI. GSMH (1990 tah.): 10 milyar dolar;
Doğal kaynaklar. Petrol, fosfat ve demir filizi yataklar, Tunus'un başlıca yeraltı gelir kaynaklarıdır.
kişi başına ulusal gelir: 1 235 dolar. Etkin nüfus da
TOPLUM YAPISI
gılımı (1989): Tarım, % 22; sanayi- % 16; yapı sanayisi- % 11: taşımacılık ve ulaşım, ticaret, fi
şur. Avrupa kökenli azınlıkların büyük bölümü bagim
Yetişkin nüfusun % 65'i. Üniversite sayısı (1992):
3. Hastane yatak sayısı (1990): 15644. Hekim sa
Tunus nüfusunun çok büyük bölümü Araplardan olu
nans, devlet görevlileri ve savunma, hizmetler
sızlıktan sonra ülkeden ayrılmıştır. Resmi dilin Arapça,
% 34. Dış ticaret (1990): Dışalım- 4,8 milyar do lar; dışsatım- 3,3 milyar dolar. Ticaret yaptığı
resmi dinin İslam olduğu ülkede, orta dereceli okullar
da 1986'dan bu yana yeniden öğretilmeye başlanan
başlıca ülkeler: Fransa, İtalya, Almanya, Belçika. Para birimi: 1 dinar- 100 milim.
Fransızca, basinda, eğitimde ve kamu yönetiminde hâlâ yaygın biçimde kullanılır. Toplam nüfusun %1'in
YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Mil
den azını oluşturan Berberice konuşan halk, ülkenin
let Meclis, yönetim bölümlenmesi: 23 valilik.
ULAŞIM. Demiryolları (1998): Toplam 2 242 km. Karayolları (1989): Toplam 29 183 km. Başlıca li manları: 5. Başlıca havaalanları: 6.
güney kesiminde küçük vahalarda yaşar. Nüfus. Toplam nülusun yarıdan çoğunun kentlerde ya
şadığı ülkede, yıllık nüfus artış yüksekliginin de besledi gi (1992'de toplam nüfusun % 38'i 15 yaş grubunun al tindaydı) ciddi işsizlik sorunu günden güne büyümekte dir.
ri ve Yukarı Tel Atlasları (ülkenin en yüksek dorukları olan Cezayir sınırı yakınındaki yükseltisi 1 544 m olan
Şambi dağı ile güneybatıda, yükseltisi 378 m olan Mirhila tepeleri bu sistem içinde yeralırlar). Bu iki sıra dağ sistemini birbirinden ayıran Mecerda vadisi, verimli
alüvyon topraklarıyla örtülü bir dizi havzadan oluşur. Kuzey kesimindeki daglar, mantar meşeleri ve yaprak
larını dökmeyen ormanlarla kaplıdır. Ülkenin iç kesimlerindeki bozkır görünüşlü yayla, kı yı ovası doğrultusunda doğuya doğru alçalarak Lib ya'nın iç kesimine uzanır. Ortalama yükseltisi 457 m olan yüksek kesimi, alçak ve çiplak dağlarla çevrili alüv yonlu havzalardan oluşur. Ortalama yükseltisi 183 m'yi
aşmayan alçak kesimi, çakıllar ve kumla kaplı basık bir yayladır. Büyük Sahra'nın kuzeydeki uç kesimi, Tu
Eğitim ve sağlık. Eğitimin bütün aşamaları ücretsiz ol
makla birlikte, yalnızca ilköğretim zorunludur. Aşağı yukarı butun ilköğretim ve ortaöğretim okullan devlet tarafından yönetilir. Başlıca yükseköğretim kuruluşu, Tunus Üniversitesi'dir.
Çalışanların büyük çoğunluğunu kapsayan sosyal si
gorta sistemi emekli, dul ve yetim aylığının yanı sıra iş görmezlik, iş kazası, annelik ve hastalık yardımları ile
ücretsiz tedavi gibi hizmetleri de sağlamaktadır. Devlet bütçesinin yaklaşık yarısı eğitim, sağlık ve sosyal hiz metlere ayrılmıştır. EKONOMI
Tunus'un ekonomisi, dogal kaynakların korunmasına
ve ülkeyi kalkırdırmaya yönelik, devletçi yapıda bir ekonomidir. Yönetim, ekonomik büyümenin planla
nus'un en güney bölgesine kadar uzanır.
masında etkili rol oynar ve denetimi elinde tutar. Bu
la, sıcak ve kurak yazlarla nitelenen Akdeniz iklimi etki
büyüme sıkıntılarıyla karşılaşıldığı için, serbest pazar
Iklim. Tunus'un kuzey kesimi, yumuşak ve yağışlı kışlar
nunla birlikte, 1990'dan bu yana, kesimlerin çoğunda
304
TUNUS
sa'da çalışan yaklaşık 500 000 işçi)gönderdiği dövizler, dış yardımlar ve borçlanmalar yoluyla bir ölçüde kapa
16
AKDENIZ
Gais
Bryu
tilmaktadır.
Buon Bizerte
Menurut
.
Yatan-ülkell
Burgube
Buru
1959 Anayasası'na göre, yasama gücü, üyeleri 5 yıl için
Rare UVO
Anabo
Verrel Terme
Baca Hamm
alme Nebo
-30 ya
Sus
Ayn Deyse
Makan ol-Kelen
DAQLARI
ATLAS
More
Minin
Keur Essai
Carl
B
Sfaks
Serp Any
Ne.
Gabes
Tuu
Humer -Suk
34%
Cart Adas Mathata
seçilir (art arda 3 dönemden çok seçilemez). Başbaka nin yönetimindeki bakanlar Kurulu, cumhurbaşkanına karşı sorumludur. Bağımsızlıktan bu yana ülkenin siya sal yaşamına Demokratik Anayasal Ittifak (eski Düstur Sosyalist Partisi) egemen olmakla birlikte, 1981'de mu
halefet partileri kurulmasına izin verilmiş, 1988'de de TARİH
Gabes Korte
ni, 5 yıl için tek dereceli seçim sistemiyle halk tarafından
çok partili sistem yasallaştırılmıştır.
Aday
Negre
tek dereceli seçim sistemiyle iş başına getirilen 141 üyeli Millet Meclisi'ndedir. 1988'de yapılan değişiklikle
yetkileri büyük ölçüde genişletilmiş olan cumhurbaşka
Hammamet KAN
SU
Abro
DEVLET YAPISI
Eskiçag'da Kartaca devletinin bir bölümünü oluşturan Tunus, İ.Ö. 146'da Romalılar tarafından alınarak Afrika
Zario
eyaletinin önemli bir parçası haline geldi. 647'de başla yan Arap fethi sonucunda ele geçirilen ve "ifrikiye" di
Ben Gordane
ye adlandırılan günümüzdeki Tunus topraklarında 670'te kurulan Kayrevan, 698'de Kartaca kentinin yıkıl
masından sonra, müslüman İfrikiye'nin merkezi olarak
CEZAYIR DidTu
hızla gelişti. Sırasıyla Şam'daki Emevi ve Bağdat'taki
Abbasi halifelerine bağlanan Ifrikiye, yerel olarak da Aglebiler (800-909) ve Fatimiler tarafından yönetilip. Fatimilerin Mısır'ı ele geçirerek (969) başkentlerini Ka
Burs
Nau
hire'ye taşımalarından (972) sonra, Zirilerin yönetimine
girdi. Zirilerin 148'de Fatimilere karşı bağımsızlıklarını
BUYUKDOGUERGI
ilan etmeleri üstüne, Fatimilerin kışkırttıkları göçebe Beni Hilaller tarafından işgal edilen (Kayrevan 1057'de yakılıp yıkıldı) bölge, Beni Hilallere bağımlı küçük sul LIBYA
tanlıklara bölündü. Muvahhitlerin Sfaks'tan
Gabes'e
kadar uzanan kıyıdaki Normanları uzaklaştırmaların dan (1160) sonra, Muvahhitlere vergi ödeyen Hafsiler
Gadine
(1229'dan 1574'e) tarafından yönetilen Tunus, ticare Metre
TUNUS
JI)
Başkenderin alt
Demiryolu
Yalnuca Onemli kentler
bclinilmistir
En Yuksek Noktalar 11
1TM
di.
XVI. yy. başlarında Barbaros Hayrettin'in Tunus ken tini ele geçirmesinin ardından, Hafsi sülalesinden Ha san, Karl V'in yardımıyla kenti geri aldıysa da, Turgut
çudmisu
Petrol Boru Hattı
Buyuk Petrol Yatakları
tin gelişmesi sayesinde yeniden zenginleşmeye başla
0
Olsek
Reis'in Gafsa (1556) ve Kayrevan'ı (1558), Kılıç Ali Pa şa'nın da Tunus kentini (1569)
fethini,
Tunus'un
1574'te bir Osmanlı eyaletine dönüştürülmesi izledi.
ekonomisine geçiş programları yürürlüğü konmuştur.
Tarımda çalışan etkin nüfus oranının gün geçtikçe gerilemesine karşın, Tunus ekonomisi tarıma ve ma
denciliğe dayalıdır. Başlıca tanm ürünleri arasında bug day ve öbür tahıllar, zeytinyağı, hurma ve şarap sayıla
bilir. Hayvancılık büyük ölçüde koyun, keçi ve sığır be
siciliğine dayanır.
Turizm başlıbaşına en büyük gelir kaynağıdır. Geliş
me potansiyeli yüksek olan balıkçılık, yakın dönemde önemli ölçüde gelişmiştir. Sanayide, yabancı şirketlerin
1590'dan başlayarak yeniçerilerin seçtikleri dayılar ta rafından yönetilen Tunus, çok geçmeden dayıları ikinci plana düşüren beylerin yönetimine girdi ve 1705'te Hüseyin Bin Ali, dayılık görevini ortadan kaldırdı. XVI.
ve XVIII. yy'lardaki zenginliği sağlayan korsanlığın, Ce zayir'in Fransızlar tarafından işgalinden (1830) sonra ortadan kalkmasıyla, XIX. yy'da ciddi iktisadi ve mali
sorunlarla karşı karşıya kalan ülkede, limanların Avrupa
ticaretine açılmasıyla, yerli el sanatları da Avrupa ürün lerinin rekabeti karşısında geriledi. Ahmet Bey (1837'den
1855'e)
ve
Muhammet es-Sadık'ın
Tunus'ta fabrikalar kurmaları için özendirici bazı ön lemler alınması sonucu, sanayi çeşitlenmeye başla
(1859'dan 1882'ye) modernleştirme çalışmaları da,
sin sanayisi; metalürji; vb.
laçmasının ardından, Berlin Kongresi'nde (1878) Tunus
mıştır: Dokuma ve hazır giyim sanayileri; kâğıt fabrika ları; çimento fabrikaları; kimyasal gübre fabrikaları; be 1990'da dışsatımdaki payı % 20 olan petrolun öne
mi, rezervlerinin, tükenmeye yüz tutması ve iç istemin
artması nedeniyle gün geçtikçe gerilemektedir. Büyük dogal gaz yatakları bulunan Tunus'ta, ayrıca demir fili zi, fosfat, çinko ve kurşun yatakları da işletilmektedir. Dış ödemeler dengesindeki büyük açık, turizm gelirle
ri, yurt dışında çalışan işçilerin (büyük bölümü Fran
yolaçtıkları harcamalarla ülkeyi iktisadi iflasın eşiğine
getirdi. Borçların ve iflasların uluslararası İngiliz-Fran sız- İtalyan konsorsiyomunun kurulmasına (1869) yo
üstündeki özel çıkarlarını onaylatan Fransa, el-Marsa
sözleşmesiyle (1883), himaye rejimini kurmayı başardı.
Ama İtalyanların Trablusgarp'ı ele geçirdikleri(1911)si
rada ortaya çıkan ulusçumuhalefet, yavaş yavaş örgüt
lenerek (1920'de Destur'un, 1934'te Yeni Destur'un
kurulması), Tunus'un Alman işgali altında kaldığı (Kasım 1942-Mayıs 1943) İkinci Dünya Savaşı'nın ardından,
TURANCILIK
305
Tunus'un başkenti Tunus, Akdeniz'e
açılan bir denizkulagı boyunca uzanır. Eski Kartaca kentinin yıkıntıları vakınında
kurulmuştur.
ابالا
gün geçtikçe daha radikal bir kimliğe dönüştü.
ağır bir baskı uygulamaya koyuldu ve aşırı İslamcı Ne
1952'den başlayarak terör eylemlerinin artması, Fran
dah Partisi'ni tanımayı reddetti.
sa'yı Tunus'a 1954'te iç işlerinde özerklik tanımak,
1956'da bağımsızlığını onaylamak zorunda bıraktı. Lemin Bey'i devirerek (1957) cumhuriyeti ilan eden
Burgiba'nın, Komünist Partisi'ni ortadan kaldırıp (1963), öğrencilerin ve sendikaların muhalefetini bastı
Tunuslu Hayrettin Paşa: Bk. HAYRETTİN PAŞA, TUNUSLU.
rarak, Destur Sosyalist Partisi adını alan (1964) Yeni Destur'u tek partiye dönüştürdüğü ülkede, kurumları (eğitim, medeni kanun, vb.) laikleştirmeye yönelik bir
Turan, Selim
program uygulanmaya başlandıysa da, hazırlanan on
Akademisi'ni bitiren (1935) Selim Turan, öğrenimini
yıllık plan (1961-1969), kooperatiflerin kurulması ko nusunda karşılaşılan muhalefet yüzünden hedefine
ulaştırılamadı. 1977'de toplumsal gerilimin artması, sendikaların muhalefetinin şiddetlenmesi, Ocak 1978'de, hükümet güçlerinin şiddetle bastırdıkları gös
terilere yolaçtı.
Türk ressamı istanbul 1915-Paris 1994). Güzel Sanatlar
çeşitli Avrupa ülkelerinde geliştirdikten sonra, “Yeni ler" grubunun kurucuları arasında yeraldı (1941) ve 1946'ya kadar grubun etkinliklerine katıldı. 1946'da
Paris'e yerleşip, Yeniler grubu üyeliği döneminde uy
guladığı figüratif üslubu bırakarak, soyut resme yöneldi.
Dışta Cezayir Savaşı ve Bizerte'nin işgali (1961-63)
nedeniyle Fransa'yla bozulan ilişkiler, 1966'dan başla yarak yeniden düzeldi. Bu arada ABD'den de önemli
ölçüde iktisadi yardım alındı. Arap dünyası içinde Tu nus'un özgün bir yapısı bulunduğunu belirterek, özel
likle Nasır döneminde, Arap ulusçuluğu karşısında ilım li bir tutum izleyen Burgiba, Cezayir'le sınır sorunlarını çözüp (1968 ve 1983), Libya'yla birleşme tasarısının
başarısızlıkla sonuçlanmasından (1974) sonra, Arap
Birliği merkezinin ve FKÖ'nün yönetim organlarının ül
keye aktarılmasına izin verdi.
İçte petrol fiyatlarının düşmesi ve üretimin gerileme si sonucunda iktisadi durumun yeniden kötüleştiği ül kede, ekmek fiyatlarına yapılan zammın yolaçtığı gös terilerde (1983) yüzlerce kişinin ölmesi üstüne, Burgi ba, zamların ertelendiğini açıklayarak çatışmaları dur durmayı başardıysa da, grevlerin sürmesi, iktisadi duru
mu düzeltememekle suçlanan başbakan Mzali'nin gö
revden alınmasına yolaçtı. İçişleri bakanı general Zey nelabidin Bin Ali'nin başbakanlığa getirilmesinden (Ni
san 1987) sonra ömür boyu cumhurbaşkanlığına seçi len (Kasım 1987) Burgiba'nın, sağlık nedenleri ileri sü
rülerek görevden alınmasının ardından, Zeynelabidin cumhurbaşkanlığını üstlendi ve Nisan 1989'da yapılan
seçimlere tek aday olarak katılıp, oyların yüzde 99'unu alarak cumhurbaşkanlığına seçildi. Körfez Bunalımı
(1990) sırasında Irak'ın Kuveyt'i işgaline karşı çıkan, ama Körfez Savaşı'nda (1991) müttefik kuvvetlere katıl
mayı reddeden Tunus'ta, 1990'dan sonra, aşırı İslâmci
lar güçlenirken, yönetim müslüman militan örgütlere
Turancılık Yeryüzünün çeşitli ülkelerindeki Türkleri Turan adı ve rilen tek bir düşsel yurtta (Turan) ve tek bayrak altında birleştirmeyi amaç alan akım. XIX. yy'da Rusya'da İs
lavbirliği akımının gelişmesine ve Türklerin topluca ya şadıkları yerlere Rus göçmenlerin yerleştirilmesine tep
ki olarak Kırım (Gaspıralı Ali Bey'in çalışmaları) ve Azer
baycan'da (Ahmet Ağaoğlu'nun çalışmaları) temelleri atılan Turancılık akımı, ikinci Meşrutiyet'in ilanından (1908) sonra Osmanlı aydınları arasında da yayıldı. Rus
ya'dan Türkiye'ye göçen Yusuf Akçura'nın kurduğu
Türk Derneği adlı derneğin ve Türk Yurdu adlı derginin
çevresinde gelişip, Türk Ocakları'nın çalışmalarıyla, Rusya'daki Türkleri, Türkiye Türkleriyle birleştirmeyi amaç alan bir örgüte dönüştü ve Ziya Gökalp tarafın dan ilkeleri geliştirildi. Birinci Dünya Savaşı sırasında
devletin resmi öğretisi gibi benimsenip, 1920'den son ra, ulusal egemenlik anlayışının ağır basmasıyla gerile
di. İkinci Dünya Savaşı'nda Hitler ordularının Rusya'ya
girmesiyle yeniden canlanıp, savaşın sonuna doğru Na zilerin yenilecekleri anlaşılınca, yandaşlarından birço ğu (Zeki Velidi Togan, Nihal Atsız, Reha Oğuz Türk kan, Ferit Cansever, Alparslan Türkeş, vb.) kovuşturul duysa (1946) da, sıkıyönetim mahkemesinde yargılan diktan sonra aklandılar (1947). Yakın dönemde ilkeleri
Milliyetçi Hareket Partisi, yan kuruluşu Ülkü Ocakları ve MHP'nin devamı niteliğindeki Milliyetçi Çalışma Partisi tarafından benimsendi.
306
TURANI, ADNAN
Turani, Adnan
Turgut Reis
Türk ressamı (İstanbul 1925). Gazi Eğitim Enstitüsü'nü bitiren (1948) Adnan Turani, öğrenimini Almanya'da
Türk denizcisi (Menteşe yöresi 1485-Malta 1565). Kü
(1945-1948 ve 1953-1959) geliştirdi.Gazi Eğitim Ensti tüsü'nde, Hacettepe Üniversitesi'nde ve Bilkent Üni
versitesi'nde ögretim görevliliği yapıp, özgür bir fırça iş çiliğine, çeşitli boya dokularının ve kaligrafi işaretlerinin
çük yaşta bir korsan gemisine girip, reisliğe kadar yük selen Turgut Reis, Barbaros Hayrettin Paşa'nın yanında
birçok deniz savaşına katıldı ve Preveze Deniz Sava
şı'nda (18 Eylül 1538) yedek donanmaya komuta etti.
1540'ta Korsika'da Cenevizlilere tutsak düşerek forsa
görsel etkisine bağlı üslubuyla, lirik soyut akımın temsil cileri arasında yeraldı. İki kez Devlet Resim Ödülü alıp,
ya çakıldıysa da, 1543'te Barbaros Hayrettin Paşa'nın
birçok kuramsal kitap yayınladı.
çağrılıp, sancakbeyliğine yükseltilerek, Osmanlı do
Turco, el: Bk. MENEM, CARLOS SAUL.
beylerbeyliğinin ona bırakılacağı sözü verildi; ama ken
Sanat ve Sanatçılar dergisini(1969) yayınladı ve Güzel Sanatlar Sözlügü(1968), Dünya Sanat Tarihi(1971), vb.
Ture, Seku Gineli siyasetçi (Faranah 1922-Cleveland, ABD 1984). PTT personel sendikası genel sekreterliği yapan Seku
girişimiyle kurtarılıp, kurduğu donanmayla Akdeniz'de
korsanlığa başladı. Cerbe adasını merkez yapıp, Tunus kıyılannda birçok kenti ele geçirdi. 1551'de İstanbul'a
nanmasıyla Trablus'u almakla
rildi ve alırsa
ti ele geçirmesine karşın, beylerbeylik ona verilmedi. Akdeniz'de korsanlık yapıp, pek çok tutsak ve ganimet
alarak, 1554'te İstanbul'a dönünce, Trablusgarp bey
lerbeyliğine atandı. Piyale Paşa'yla Akdeniz'de birçok sefere çıkıp, Cerbe'nin alınmasına (1560) katıldıktan sonra, donanma kaptanlarından biri olarak katıldığı
Ture (Fransızca Sekou Toure), Afrika Demokratik Birli
Malta kuşatmasında, kaleden atılan bir mermiyle şehit
gi'nin kurucuları arasında yeraldi (1948). Zenci Afrika Emekçileri Genel Konfederasyonu başkanlığına (1950), Conakry belediye başkanlığına (1956) ve Fran
Turhan Sultan, Hatice: Bk. HATICE
sa Millet Meclisi'nde Gine milletvekilliğine (1956) seçil di.
düştü ve Trablusgarp'taki türbesine gömüldü. TURHAN SULTAN.
Gine bağımsızlığına kavuşunca (2 Eylül 1958), dev
let ve hükümet başkanlığına getirildi. 1961'de yeniden
seçilip, önce, sosyalist ülkelere yanaştı (Lenin Barış Ar mağanı'nı aldı, 1961). Ertesi yıl bu ilişkileri gevşeterek Fransa'yla ve ABD'yle yakın ilişkiler kurduysa da, Kasım 1966'dan sonra ABD'yle ilişkiler bozuldu ve ABD yar
umi kesildi. Yeniden cumhurbaşkanlığına seçilip (Ocak 1968), bir darbe girişimini sertlikle bastırdı (Ma yıs 1969). Gün geçtikçe daha baskıcı, diktatörce bir re jim uygulayıp, 1974'te yeniden seçilerek, ölümüne ka dar ülkeyi sertlikle yürütmeyi sürdürdü.
Turgenyev, Ivan Sergeyeviç Rus yazarı (Orel 1818-Bougival, Fransa 1883). Yirmi
yaşında yurt dışına uzun bir yoculuk (özellikle Berlin'de kaldı) yapan İvan Sergeyeviç Turgenyev, 1842-1844
arasında Petersburg'da İçişleri Bakanlığı'nda çalıştı. 1843'te Fransız sanat eleştirmeni Louis Viardot ve eşi Pauline'le dostluk kurup, aşık olduğu Pauline'in yakı ninda (Fransa'da Bougival'de) yaşayabilmek için göre vinden istifa etti. Batı dünyasına çarlık yönetiminde top
Turkana gölü Kenya'nın kuzeydoğu kesiminde (kuzey ucu Etyop
ya'da) gol. Yüzölçümü 9 100 kmolan Turkana gölü (eski Rudolf gölū), nispeten sığ (en derin yeri 73 m) bir göldür. 1888'de Teleki tarafından bulunmuştur.
Turku
Finlandiya'nın güneybatı kesiminde liman kenti. Aura joki ırmağının Botten körfezine döküldüğü yer kıyısın da, Helsinki'nin 160 km kuzeybatısında yeralan Tur
ku'nun (İsveççe Abo) nüfusu 159 180'dir. Liman etkin liklerinin yanı sıra, sanayinin (tersaneler, besin sanayisi,
demir-çelik tesisleri, vb.) de büyük ölçüde geliştiği
kent, aynı zamanda da önemli bir öğretim (İsveç dilinde eğitim veren Abo Üniversitesi ve Fince eğitim veren Turku Üniversitesi) merkezidir.
turna: Bk. TURNAGİLLER.
rak kölelerinin yaşamını anlatan Avcinin Notları (Zapis ki Ohotnika, 1852) adlı yapıtını yazıp, Rusya'ya dönün
ce Gogol'un ölümüyle ilgili bir yazısından ötürü toprak lanndan ayrılmama cezasına çarpurildi. 1856'da cezası kaldırılınca yeniden yurt dışına çıkıp, art arda romanlar
(Bir Azilzade Yuvası (Dvoryanskoye Gnezdo, 1859); Babalar ve Oğullar (Otkıyi Deti, 1862)) ve öyküler (Dva
Priyatelya [lki Dost, 1852); Postoyalıy Dvor (Han, 1854); İlk Aşk (Pervaya Lybov,1860]) yayınladı. Bougi
turnabalığı Turnabalığıgiller ailesinden balık türü. Avrasya ve Ku zey Amerika'da tatlısularda yaşayan turnabalığı (Bil. a.
Esox lucius), sırt ve kuyrukaltı yüzgeçleri kuyruk yüzge cine çok yakın, sivri kafalı bir balıktır; uzunluğu 1,5
m'yi, ağırlığı 30 kg'i bulabilir. Yavruları suda yaşayan
val'e yerleşerek romanlarını (Diym (Duman, 1867); Si
böcek larvalarını ve kabukluları, erişkinler de başka ba
(Stepnoy Korol Lir, 1870); Bahar Seli (Veşniye Vodil) ya yınlamayı sürdürdü. Ayrıca bir oyun (Köyde Bir Ay
turnagiller
Petersburg'a dönerek Puşkin'in cenaze töreninde bu
Bataklıkkuşları takımından, 14 türü bulunan kuş ailesi.
Turgenyev, yapıtlarıyla Avrupa'nın dikkatini Rus.
lurnagiller (Bil. a. Gruidae) ailesi üyeleri iri (bazı türleri
ginti (Nov, 1877]) ve öykülerini (Bozkırda Bir Kral Lear
(Mesjak v Derevne, 1879'da oynandı)) yazdı. 1880'de lunup, yeniden Bougival'e, Viardotların yanına döndü.
ya'ya çekmiş ve Balı yazarlarını, özellikle de doğalcı okul yazarlarını büyük ölçüde etkilemiştir,
lıkları avlayarak beslenirler.
Güney Amerika dışında dünyanın her yanında yaşayan nin boyu 1,5 m'yi bulur), uzun boyunlu, uzun bacaklı,
kısa gagalı kuşlardır. Renkleri beyaz ile mavimsi kurşuni
TUTULMA arasında değişir; ayrıca, siyah lekeleri vardır. Ailenin ör nek türü turna ya da Avrupa turnası (Grus grus) Avru
pa'da yuvalanır; sonbaharda niteleyici V biçimi düzen de uçarak Kuzey Afrika ve Güney Asya'ya göçer. Aile nin öbür türleri arasında telliturna (Antropoides virgo), tacliturna (Balearica pavonina) ve kara boyunlu turna
307
Tutankhamon
Amarna ailesinden Misir hükümdan (ol. 1346'ya d.).
Ağabeyi Semenkhare ölünce, Teb'e giderek eşi Ankhe senamon'la birlikte tahta çıkan (1.0.1354'e d.), Tutank
hamon, iç yönetimi, saray yöneticisine, orduların yöne
(Grus nigricollis) sayılabilir.
timini general Horemheb'e bıraku. Çok değerli eşyayla
Turner, Joseph Mallord William
Tutmosis III
İngiliz ressamı ve gravürcüsü (Londra
dolu mezarı 1922'de ortaya çıkanldı.
1775-ay.y.
yanında çalışan Joseph Mallord William Turner, Krallık
XVIII. sülaleden Misir hükümdarı (öl. İ.Ö. 1450'ye d.). Tutmosis II'nin oğlu olan Tutmosis III (ya da Tutmes III),
leksiyoncu Dr. Monro'nun çabalarıyla kısa sürede ün
de, ancak tahta el koyan annesi Hatsepsut'un ölümün
1851). Belgesel resim ustalarından Thomas Malton'un
Resim Akademisi'nde öğrenim görüp (1789-1793),ko
kazandı. İngiltere'nin kırsal kesimlerini, özellikle de Walles Bölgesi'ni ve kıyıları gezerek çeşitli tablolar yap ti. 1802'de Krallık Akademisi'ne üye seçilip, Avrupa'ya
giderek Alpler'i dolaştı ve bu yolculuk sonunda, “epik dönemi"ni başlatan çalışmalarını yaptı. 1810'dan sonra her yıl İtalya'ya, özellikle Venedik'e yolculuklar yapa
babasının yerine firavun ilan edildiyse (1.7. 1504'e d.)
den sonra, ülkeye tam anlamıyla egemen oldu (1.0. 1484). Orduyu düzene koyup, Nübye'yi yeniden Misir
egemenliğine sokarak, Asya kralları ortak ordusunu Megiddo'da yendi (1.Ö. 1483). Mitannileri kesin yenil
giye uğratıp, düzenlediği onyedi sefer sonunda Filistin, Suriye ve Fenike'ye, Mitannilere, Asurlulara, Babillile
rak, 1820'den sonra günümüzde en çok beğenilen, "Venedik tarzı" diye nitelendirilen tablolarını yapmaya
re, Kıbrıs ve Girit'e boyun eğdirdi.
başladı. Rengin gücünü biçim ve maddeleri yokedecek
Tutsiler: Bk. BURUNDI; RUANDA.
kadar genişleterek, izlenimci bir teknikle gerçek dışı bir sanat geliştirip, sanatının gelişmesine paralel olarak, özel yaşamında da insanlardan uzaklaşarak içine ka pandi. Chelsea'de sahte bir adla kiraladığı evde, her kesten uzak yaşayarak, büyük boyutlu tablolarını ve
binlerce suluboya yaptı. Fransız izlenimcilerini, özellikle de Claude Monet'yi
büyük ölçüde etkilemiş olan Turner'ın başlıca yapıtları arasında Kilchurn Şatosundan Görünüş (1802), Mısır'ın Onuncu Yarası (1805), Sis İçinde Güneşin Doğuşu (1807), Fort Rock Savaşı (1815), Roma'nın Vatikan'dan Görünüşü (1820), Baiae Körfezi (1823), Köln'den Gö rünüm (1826), Odysseus Polphemos'a Meydan Okur
ken(1829), Altın Dal(1834), Son Demir Alışında Yede
ğe Alınarak Çekilen Téméraire Gemisi (1838), Vene dik'ten Görünüm(1843), Yagmur, Buhar ve Hız(1844), Dogan Güneş İki Burun Arasında (1845), vb. sayılabilir.
Turner sendromu: Bk. GENETİK HASTALIKLAR.
Tutu, Desmond Güney Afrikalı din adamı (Klerksdorp. Transvaal 1921).
Anglikan papazı olup (1961), Lesotho piskoposluğuna yükselen (1970) Desmond Tutu, Güney Afrika Kiliseler
Konseyi'nin genel sekreterliğine getirildi. 1984'te lo hannesburg piskoposluğuna (bu göreve gelen ilk si yahtır) getirilip, ırk ayrımına karşı çıkarak, Nelson Man dela ve öbür siyah önderlerin serbest bırakılması için
kampanya açtı ve 1984'te Nobel Barış Ödülü'nü aldı.
1986'da Kap kenti piskoposluğuna seçilip, Güney Afri ka'da Anglikan kilisesinin başı haline geldi. 1988'de, kent katedralinin yönetim tarafından kapatılması üstü ne düzenlenen gösteri yürüyüşüne katıldığı için kısa bir süre tutuklandı.
tutulma Bir gök cismi ile Güneş arasına bir başka gök cisminin girmesi nedeniyle, söz konusu gök cisminin geçici ola
turp Turpgiller ailesinden, 10 türü bulunan bitki cinsi. Dün yanın her yanında yetişen turp cinsi (Bil. a. Raphanus) üyeleri, tüylü yapraklı, çeşitli renklerde çiçek açan bitki
lerdir. Türlere göre kırmızı, beyaz ya da siyah renkli, içi
beyaz, şişkin kökleri, çiğ olarak ya da salata biçiminde
tüketilir.
turunçgiller lliman ve sıcak iklimlerde yetişen 1 000'e yakın türü bu
lunan bitki ailesi. Türlerinin birçoğu portakal, greyfurt, limon, turunç (Citrus aurantium var. amara) gibi C vita
mini bakımından zengin meyveler veren turunçgiller ailesi (Bil. a. Rutaceae) üyelerinin büyük bölümünün anayurdu Asya'dır; ama günümüzde bütün ılıman ve si
cak iklimli ülkelerde yaygın biçimde yetiştirilirler. Aile nin örnek türü turuncun (Citrus aurantium) portakalı an dıran, acı ve ekşi meyveleri, reçel ve şurup yapımında
kullanılır; kabuğundan turunç esansı çıkarılır.
rak bütünüyle ya da yer yer görünmemesi olayı. Tutul ma olaylarının en çok bilinenleri Güneş ve Ay tutulma
larıdır. Yer, Ay ile Güneş arasına girdiğinde, yani Ay,
Yer'in bütünüyle ya da yer yer gölgesinde kaldığında, Ay tutulması ortaya çıkar. Bu tür tutulmayı Yer'in Ay'a dönük yarım küresinde bulunan bütün gözlemciler go
rebilir. Yer ile Güneş arasına Ay girerse, bu kez Güneş tutulması olayıyla karşılaşılır. Güneş'in kenarlarından
geçen işık ışınlarının yönünü incelemek ya da renkku renin çeşitli tabakalarındaki sıcaklığı belirlemek için uz manlar, Güneş tutulmasını yakından izlerler.
Daha önemsiz tutulmalar, yörüngesel hareketi sira
sinda yıldızların önünden geçerken Ay'ın onları örtmesi sonucunda ortaya çıkar. Ama bu olayları "tutulma"dan çok “örtülme" diye nitelendirmek daha yerinde olur.
Ayrıca, Jüpiter ve Saturn gibi büyük gezegen sistem lerinde de, benzer olaylar teleskopla gözlemlenebilir. Özellikle Jüpiter'in uydulan, gezegenin ardında ya da
gölgesinde kalmaları sonucunda, geçici olarak kaybo lurlar. Uydular. Jüpiter'in önünden geçtikleri sırada da,
gezegenin bulutsu kuşağı üstüne, yuvarlak kara lekeler
308
TUTUŞ
biçiminde gölgeleri düşer: Jüpiter üstünde yaşama ola nagi bulunsaydı, bu lekelerden biri ustunde yeralan
gözlemci, bir güneş tutulması gözlemlerdi. Tutuş
Suriye Selçuklularının ilk hükümdan? 1062-Rey yakını 1095), Alpaslan'ın oğlu, Melikşah'ın kardeşi olan Tutus
(tam adi lacüddevle Tutuş'tur), Melikşah tarafından Su
riye'ye, emir Atsız'ın yardımına gönderildi. Fatimilerin Şam'da kuşatmış oldukları Atsız'ı önce kurtarıp, sonra
öldürterek, Şam'ı ve Atsız'ın Suriye'deki topraklarni
ele geçirdi (1078) ve Selçukluların Suriye kolunu kurdu.
Kudüs'ü alıp, Kutalmışoğlu Süleymanşah'ı Halep yakın lanında yenerek (1086), Halep'i aldıysa da, iç kalelerini
TUVALU
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 26 km'. Başkenti:
ele geçirmeyi başaramadı. Humus'u ele geçirip (1090),
Funafuti (yaklaşık 3 000 nüf.; 1991 tah.).
sında Azerbaycan'a kadar ilerlemeyi başardıysa da,
fus yoğunluğu: Km'ye 358 kişi. Nüfus dağılımı
Melikşah'ın ölümünden (1092) sonra çıkan taht kavga Aksungur ve Bozan'ın kendisinden ayrılarak Berkya
ruk'a katılmaları üstüne Şam'a döndü (1093). Aksungur ve Bozan'ın ortadan kaldırılmalarından sonra Harran,
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 9317; nü
(1990); kentlerde % 38; kırsal kesimde %62. Yıllık
nüfus artış hızı (1991): %1,9. Resmi dili: Ingilizce. Başlıca din: Protestan.
Suruç, Una ve Azerbaycan'ı topraklarına katıp, Istahan
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990):
haliteye onaylattı.Ama Rey yakınlanndaki ikinci savas
Yok. Hastane yatak sayısı(1987): 36. Hekim sayısı (1986): 3. Ortalama ömür (1991): Kadınlarda
yakınlarında Berkyarul'u yendikten sonra, sultanlığını ta Berk yaruk'a venildi ve öldürüldü.
Tuvalar: Bk. TUVA ÖZERK CUMHURİYETİ.
Yetişkin nüfusun %90'1. Üniversite sayısı (1992): 63; erkeklerde- 61. Bebek ölüm oranı (1991):
1 000 canlı doğumda 33.
EKONOMI. GSMH (1989 tah.): 4,6 milyon dolar;
kişi başına ulusal gelir: 530 dolar. Etkin nüfus dağı Tuvalu
limi (1987): Sanayi- %14; balıkçılık %23;
devlet memurları ve hizmetler- %53. Dış ticaret
Büyük Okyanus'ta adalar üstünde kurulu devlet. Ekva
(1987 tah.): Dışalım- 2,8 milyon dolar; dışsa
Kiribati'nin (eski Gilbert adaları) hemen güneyinde ye ralan 9 adadan (eski Ellice adaları) oluşan Tuvalu'nun
ler: Avustralya, Yeni Zelanda, Fici. Para birimi: 1
nüyle iç tüketime yönelik tarım ve balıkçılığa dayanan
Parlamento. Yönetim bölümlenmesi: Yok.
tor ile gün değiştirme çizgisinin kesiştiği yer yakınında,
tim-1 milyon dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülke Avustralya dolari - 100 cent.
halkının büyük bölümü Polinezyalıdır. Ekonomisi būtu
YÖNETİM. Türü: Meşruti monarşi. Yasama gücü:
ülkenin, dış ticaret bilançosundaki büyük açığı, yurt dı şında çalışan Tuvaluluların yolladığı dövizler, yardım
ULAŞIM. Demiryolları (1992): Yok. Karayolları
yapan ülkelerin 1987'de oluşturdukları yardım fonu ve posta pulu dışsatımları, bir ölçüde kapatmaktadır. 1990'da bir honum, ülkede büyük zarara yol açmıştır. TARIH
Kuşaktan kuşağa aktarılan bilgilere göre ilk olarak Sa moalıların ve Tongalıların yerleştikleri adalar, 1568'de İspanyol denizcisi Alvaro de Mendana'nın ulaşmasın
dan sonra, 1892'de Ingiltere'nin, "koruması" altına alı
nip, 1916'da "Gilbert ve Ellice Adaları" adlı sömürge nin bir bölümünü oluşturdu. 1975'te içişlerinde özerk
(1987): Toplam 8 km. Başlıca limanları: 1. Başlıca havaalanları: 1.
TARİH
1757-1911 arasında Çin'e bağlı olan günümüzün Tuva Özerk Cumhuriyeti toprakları, 1921'de “Tannu Tuva“ adlı bağımsız bir cumhuriyet olup, 1944'te SSCB'ye ka uldı. 1961'de özerk bir cumhuriyete dönüştürülüp,
SSCB'nin parçalanmasından sonra, Rusya'yla ilişkilerini
lik tanınarak ayrı bir sömürge (Ellice adaları) haline geti
yeniden düzenleyen bir antlaşma imzaladı (1992).
rildi.
tuz
Tuva Özerk Cumhuriyeti Rusya'da özerk cumhuriyet Sibirya'da, Yenisey orma
Tal vermek için yiyeceklere katılan, dili yakıcı tatta, su da eriyebilen madde. Tuz, yani sodyum Klorür (NaCl) dogada bol miktarda bulunur. Deniz suyunun metre
kentidir
buharlaşması sonucu oluşmuş tuza (kayatuzu) rastla nir. Kübik sistemde billurlaşan tuzun yoğunluğu 2, 1 ile
rilip, 1987'de bağımsızlık tanındı ve adı Tuvalu'ya çev
gının yukarı havzasında, Rusya-Moğolistan sınırında yeralan Tuva Özerk Cumhuriyeti'nin yüzölçümü 170 500 km', nüfusu 314 000, başkenti Kızıl (80 000 nüf.) Halkının büyük bölümü Uygur Türkçesi konuşan
Türk asıllı Tuvalardan oluşan cumhuriyette, başlıca gelir
kaynaklanı hayvancılık ve maden ocaklarının (kömür, amyant, vb.) işletilmesidir.
Yapılan kazılarda, Göktürklerden kalına pek çok bu
küp başına yaklaşık 30 kg luz içermesinin yanı sıra, top rak altında da eski Yerbilim dönemlerindeki denizlerin
2,5 arasında değişir; sertliği 2,5'tur.
Tuz gölü
luntu, özellikle de kılıç kuşanmış savaşçı heykelleri ve
İç Anadolu Bölgesi'nde göl. Ankara, Konya ve Aksaray illeri sınırları içinde yeralan, doğal bir çukurlukta su Jarın birikmesiyle oluşmuş tektonik bir gol olan Tuz
edilmiştir.
gölü (Koçhisar gölü de denir), Türkiye'nin ikinci büyük
den ya da kumaştan yapılmış yuvarlak çantalar elde
TÜRBİN gölüdür (1 500 km'). Yağışlı mevsimde 2 m'yi bulan
fülaremi: Bk. TAVSAN HUMMASI.
derinliği, yaz mevsiminde büyük ölçüde azalır ve tuz luluk oranı çok yüksek (% 329 olan) olan sularının
309
ye.
rinde, 30 cm kalınlığında bir luz tabakası oluşur: Çev resindeki tuzlalardan, önemli olcude sofratuzu elde edilir. Çevresiyle birlikte büyük bir kapalı havza
tümdevre Çok sayıda etkin ve edilsin bilesen lasivan, kucuk bo
oluşturan, güneyden Melendiz çayı, doğudan Peçe neközü deresi gibi küçük akarsularla beslenen gölün çevresinde, özellikle de güneyden dökülen suların kı
yutlu devre Genellikle silisyumdan yapılan ince bir sx
levhası ustunde gerçekleştirilen tümdevreler (entegre
devre de denir), bilgisayarlarda, transistorlerde vb.
yılarında, flamingo, çamurcun, marti, ördek, kaz, vb.
yaygın biçimde kullanılmaktadır
kuş türleri büyük topluluklar oluştururlar.
tümör: Bk. UR
tuzla Güneş ve rüzgarın etkisiyle deniz ya da göl suyunun de
tünel
Türkiye'de 4 deniz tuzlası (İzmir Çamaltı yöresinde, İs
Bir ulaşım yolunun geçmesi için açılmış yeraltı galerisi,
tanbul'da, Edirne'de ve Adana'da), 3 göl tuzlası (ikisi
Çoğunlukla yuvarlak ya da yumurta biçiminde olan tü
rişmesi sonucunda doğal olarak tuz elde edilen işletme Ankara, biri Konya ilinde), 6 kaya tuzlası (Kars, Ankara ve Kayseri illerinde), 38 kaynak tuzlası (büyük bölümü
Doğu Anadolu Bölgesi'nde) işletilmektedir.
Tuzla Kıbrıs'ta köy. Salamis'in batısında yeralan Tuzla'nın
(Rumca Enkomi) yakınında yapılan kazılarda, bir Eski
çag kentinin yıkıntıları ortaya çıkmış, pek çok kalıntı ele
nellerin kesiti 15 ya da 20 m" den düşük olursa, yeraltı galerisi tam kesit olarak kazılıp, kaplama, kazma şanti
yesini olabildigince yakından izleyerek, silindirler ha linde yerleştirilir. Daha buyuk boyutlarda, kubbenin ki lit taşında küçük bir galeri kazmakla işe başlanır ve bu
radan yola çıkılarak toprak kazılıp, kazıldıkça kilit taşı, kubbe, duvar destekleri ve taban sırasıyla kaplanır Kaplama (püskürtme beton, prefabrike beton, vb.) ya
pimina başlanmadan önce, göçük tehlikesini önlemek
geçirilmiştir (altın, fildişi eşyalar, vazolar, pişmiş toprak
için, toprak duvarlara payandalar vurularak pekiştirilir,
tan tabletler, vb.). Buluntuların incelenmesiyle, kentin
Kaplama tamamlandıktan sonra, çeperlere çimento ve
1.0. 1075'e dogru boşaltıldığı anlaşılmıştır.
kumdan oluşan bir "harça sürülerek, kaplama ile toprak
arasındaki boşluklar doldurulup, toprak sağlamlaştırılır
tüberküloz: Bk. VEREM.
tüpte dölleme: Bk. IN VITRO DÖLLEME.
tüberküloz spondilit: Bk. POTT
tür
TÜBİTAK: Bk. TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNİK
Hayvanbilim ve bitkibilim simitlandırmalarında cinsin altında yeralan ve sinıtlandırma sistemlerinin temel biri mini oluşturan öbek. Birbirleriyle çiftleşebilen ve kısır
HASTALIĞI.
ARAŞTIRMA KURUMU.
olmayan yavrular üretebilecek bireyleri içeren turun üyeleri genetik, coğrafi ya da başka engellerden ötürü
Tüblek, Nehar Türk karikatürcüsü (Manastır, Yugoslavya 1924-İstan bul 1995). Çeşitli dergilerde ve gazetelerde 1943'ten başlayarak karikatürler yayınlayan Nehar Tüblek, Istan
bul Gazeteciler Cemiyeti'nin düzenlediği birçok yarış mada çeşitli ödüller ile Bordighera (1957), Gümüş Hur
ma (1963), Tolentino (1965),Marostica (1971), Gümüş Kupa (1973) birincilik ve özel ödüllerini aldı. Beygirna me (1969) ve Paşaname (1970) adlı iki karikatür albu
mü yayınladı.
tüfek: Bk. ATEŞLİ SİLAHLAR.
öbür türlerden ayrı bir topluluk oluştururlar. Her tür,
pek çok alttür, çeşit ya da ırk içerebilir. Ayıklama ya da
aşılama yoluyla yetiştirilmiş bitki çeşitleri de, yaşayabi lecek ürün vermeleri koşuluyla, tür kapsamına girebilir, Türlerin Latince adları iki sözcükten oluşur (sözgelimi,
insanın tür adi Homo sapiens'tir). Alttürü ya da tūrün al tindaki bir başka bölümü tanımlamak için, söz konusu iki sözcüge, üçüncü bir sözcük eklenebilir.
türbin
iş üreten hareketli çarkı, hareket ettirici bir akışkanın
enerjisiyle döndürülen turbomakine. Genellikle elek
trik üreteçlerini çalıştırmada kullanılan türbinler, üçe ayrılır: Hidrolik türbinler, buhar türbinleri, gaz türbinle n.
tükürük Kulakaltı, çenealtı ve dilaltındaki tükürük bezlerinden ağıza akan salgı. Tükürük renksiz, yapışkan, köpüklü bir
sivi görünüşündedir; başlıcası asitlerin (karmaşık) sindi rimini başlatan ptiyalin ya da pityalin türük amilazı) olan
birçok enzim içerir. Salgılanması (14 saatte 1 litre) sinir düzeneklerine bağlıdır. Çeşitli etmenlere (yerel iklimin
kuruluğu, sivi alınması, vb.) bagli olarak artabilir ya da azalabilir.
Hidrolik türbinler. Bir su düşüşünün potansiyel ya da ki
netik enerjisini kullanan, kuramsal verimleri çok yüksek olan (akışkan enerjisinin %90'ına kadar) olan hidrolik
türbinler de, kendi içlerinde çeşitlere ayrılırlar. Bunlar dan Pelton türbini, çok yüksekten (200 m'nin ustunde)
düşen sular için kullanılan, genellikle yatay eksenli bir
türbindir; temel parçalanı, dolap biçiminde kanatçıklan olan bir çark, igneli iki püskürtücü ve saptınadır.
Yatay eksenli bir türbin olan Francis turbini, 200
m'nin altındaki yüksekliklerden dusen sulara göre ha
310
TÜRBOMAKİNE
zırlanmıştır. Halka biçiminde iki dağıtıcısı vardır; dağıtı cılar arasında, dağıtıcı kanatçıklar ve geleneksel kanat
çıklı çark yeralır. Pervane türbinler, 5-15 m düşme düzeyleri için dü
şünülmüştür. Francis türbininden farkları, dağıtıcı ka natçıkların yerini bir pervanenin almasıdır. Kaplan türbini, pervane turbine oldukça yakındır;
ama çark kanatçıkları, poyra (göbek) üstünde hareketli dir. Düşük güçler ve değişken düşme düzeyleri için ha zırlanmıştır.
Buhar türbinleri. Belirli bir hacim içinde önceden ısıtıl
mış ve sıkıştırılmış su buharının iç enerjisini kullanan bu
har türbinleri, buharın hareketli dağıtıcının her yanına
ya da bir kesimi üstüne gelmesine göre ikiye ayrılırlar: Tam püskürtmeli; yer yer püskürtmeli. Laval türbi
ninde genleşme, buhar üreteci çıkışında doğar. Bu tür binler dakikada 10 000-30 000 tura ulaşır, dolayısıyla
hız küçültücü düzenekler gerektirirler. Curtis türbini,
enerji “katları", yani birçok güç evreleri içerir. Çok odalı
bir türbin olan Rateau türbini'nde, kanatçıklar mile bağlı disklerin çevresinde yeralır.
Aynca, isitma donatımını beslemek için yeterli ba
sınçla buhar boşaltarak verimi yükselten karşıt basınçlı karma türbin türleri ve kazan besleme suyunu isitmak
Ali İsmail Türemen'in bir tablosu.
için bir bölüm buharın alınmasına olanak veren türbin
ler vardır. Bütün modeller, binlerce beygirlik güç sağlar.
Gaz türbinleri. Soğuk ve sıcak kaynak arasında bir gazın
genleşmesiyle çalışan gaz türbinleri, buhar türbinleri il
kesine dayanırlar; ama kerojen, mazot ve kömür tozu gibi yakıtların yanmasından doğan gaz basıncından ya rarlanırlar. Yakıt, halka biçiminde bir odada ya da mo
tor çevresinde dizilmiş birçok odada, basınçlı hava akısı içinde yanar. 7-8 atmosfer arasında sıkıştırılmış gazın yüksek sıcaklığı, genleşmeye yolaçarak türbin kanat çıklarını besler. Bu türbinler, hava kompresörünün ça lışmasını ve motrik etkiyi sağlar. Bir türbinde genellikle kanatçıklar dakikada 20 000 tur yapar ve merkezkaç güç, sıcaklıkla (800 "C) birleşerek, kanatçıkların biçim
Sergisi'nde başarı ödülü, 1977'de İstanbul Arkeoloji müzesi Plastik Sanatlar sergisi ödülünü alıp, 1979'da Sedat Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü'nü Mehmet Güleryüz'le paylaştı.
Türemen, Berna Türk kadın ressam (İstanbul 1945). Devlet Tatbiki Gü zel Sanatlar Yüksekokulu'nu bitiren (1968) Berna Tūre
men, yurt içinde ve dışında birçok sergi açtı; karma ser gilere katıldı. Ankara Kadın Derneği (1975), DYO (1975), İstanbul Arkeoloji Müzeleri Sergisi (1976, 1977)
lerinin değişmesine yolaçabilir. Bu nedenle, hava katı
ve Gabrovo Bienali (1985) ödüllerini aldı.
püskürme borularında oluşur ve atmosfere doğrudan
Türgişler: Bk. TÜRKİŞLER.
larak gaz akışı seyreltilir. Genleşmenin büyük bölümü tepki yaparsa, bir türboreaktör (jet) elde edilir. Bir gaz
türbininin verimi, yakma havasını isitmayla, gazı değiş
mez sıcaklıkta sıkıştırmayla ve yavaş yanmayla artırılır.
Türk: Bk. TÜRKLER.
Gaz türbinleri, uçaklardan otomobile, enerji üretimin
den, petrol ya da doğal gaz hatlarına kadar pek çok alanda kullanılmaktadır.
türbomakine
içinde, çevresinde değişmez bir hızla dönen bir rotor
Türk-Afgan Dostluk Antlaşması Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara Hükümeti ile Afganis tan arasında imzalanan (1921) dostluk antlaşması. Kur
tuluş Savaşı'nın daha başlangıcında Türk hükümetini
ile sürekli akış durumundaki bir akışkan arasında enerji
desteklemeye koyulan Afganistan hükümeti, 1 Mart 1921'de Moskova'da bulunan Türk delegeleriyle Türk
nin kapsamına,"volumetrik" denen makineler girmez).
Afgan Dostluk Anlaşması'nı imzalayıp, Ankara Hükü
binler, buharlı türbinler, havamotoru) ya da üreticidir ler (vantilatörler, kompresörler, vb.)
ti'nin kazandığı ilk başarı oldu.
alışverişi olan bütün aygıtlara verilen genel ad (tanımi Türbomakineler, alıcı tipte (hidrolik türbinler, gazlı tür
meti'ni tanıyarak Ankara'ya bir elçi gönderdi. Bu antlaş ma, uluslararası diploması alanında Ankara Hüküme
Türemen, Ali İsmail
Türkali, Vedat
Türk ressamı ve seramikçisi (İstanbul 1942). İstanbul
Türk yazarı (Samsun 1919). İstanbul Üniversitesi Edebi yat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitiren
Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu'nu bi
(1968) Ali İsmail Türemen, aynı okulda, Eskişehir Ana
dolu Üniversitesi Uygulamalı Güzel Sanatlar Oku
lu'nda ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakülte
si'nde öğretim görevliliği yaptı. Tabloları ve seramik heykelleriyle yurt içinde ve dışında birçok sergi açtı ve karma sergilere, bienallere katıldı, 1975'te DYO Resim
(1942) Vedat Türkali (asıl adı Abdülkadir Pirhasan'dır),
Akşehir, Maltepe ve Kuleli liselerinde edebiyat öğrel
menliği yaptı. Siyasal eylemlerinden dolayı tutuklana rak (1951) askerimahkeme tarafından dokuz yıl hapisle
cezalandırıldı. Koşula bağlı olarak serbest bırakıldıktan (1958) sonra yayıncılık, senaryo yazarlığı, vb. yaptı.
TÜRK DEVRİMİ Senaryo yazarı olarak adını duyuran (1961) Vedat Türkali Karanlıkta Uyananlar filminin senaryosuyla An
talya Festivali'nde birincilik, Dallar Yeşil Olmalı adlı
oyunuyla 1970'te TRT Başarı Ödülü'nü, Bir Gün Tek
Başına'yla 1974'te Milliyet Yayınları Roman Yarışma sı'nda birincilik ödülünü,
1976'da da Orhan Kemal
Roman Armağanı'nı almıştır.
Öbür yapıtları: Eski Şiirler-Yeni Türküler (şiir, 1979),
Üç Film Birden (senaryo, 1979), Yeşilçam Dedikleri
311
teliği taşıyan yenileştirme hareketlerine topluca verilen
ad. Atatürk Devrimi, Atatürk İnkılabı Türk İnkılabı ya da
kısaca inkılaplar da denilen Türk Devrimi, ülke yaşamı
nin bütün alanlarını ilgilendirmekle birlikte genel olarak
beş bölümde incelenebilir: Siyasal alandaki devrimler
(saltanatın kaldırılması; cumhuriyetin ilanı; hilafetin kal
dırılması); hukuk alanındaki devrimler (Seriye ve Evkat
Vekaleti'nin kaldırılması; Medeni Kanun'un kabulü;
Ceza Kanunu'nun kabulü); din alanındaki devrimler
Türkiye (roman, 1987), vb.
(laikliğin kabulü; hutbe ve dualar ile ezanın türkçeleşti
Türkçe
patılması); toplumsal alandaki devrimler (kadın hakları
Ural-Altay dil öbeğinin başlıca, Türkiye Cumhuriye
rilmesi; tarikatların kaldırılması, tekke ve zaviyelerin ka
nin tanınması; şapka ve kıyafet devrimi; takvim, saat ve ölçülerde değişiklik; soyadı yasasının kabulü); eğitim
ti'nin de resmi dili. Günümüzde dünyanın çeşitli bölge
ve kültür alanındaki devrimler (eğitim ve öğretim devri
lerinde (Türkiye Cumhuriyeti, Kıbris, Orta Asya'daki Türk Cumhuriyetleri, Çin'in bir kesimi, Avrupa'nın
şında gerçeğe dönüş; dil devrimi).
güneybatısı, Ortadoğu) yaklaşık iki yüz milyon kişi tara findan konuşulan Türkçe'nin, dünya dilleriiçindeki yeri sürekli tartışmalara konu olmuştur. Finlandiyalı A. Cas
tren'in, Ural-Altay kuramına ve İsveçli J. von Strahlen berg'in Altay kuramına, Ramstedt, Ural-Altay öbeğini Ural ve Altay dil aileleri biçiminde ayırarak karşı çıkmış, N. Poppe'sa, Ural ve Altay dil aileleri arasında akraba lıklar bulunabileceğini ileri sürmüştür. Yakın dönemde
mi; harf devrimi; halkevlerinin kuruluşu; tarih anlayı Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922). Kurtuluş Sava şı'nın ilk yıllarında kurulan (23 Nisan 1920) Türkiye Bü yük Millet Meclisi, halktan kopuk Osmanlı yönetiminin yanında, halkın içinden seçilen temsilcileriyle "halkira desi"nin gerçek temsilcisi olmuş, iyice eskimiş ve yip
ranmış kişisel saltanatsa, TBMM'yi, yani ulusun ege
menliğini tanımamasının yanı sıra, Sevr Antlaşması'nı imzalamış, düşmanla işbirliği yapıp, çıkarttığı ayaklan
Alman Doerfer, Ural-Altay kuramına şiddetle karşı çı
malarla Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı engellemeye çalışmış.
karak, diller arasında akrabalıktan söz edilebilmesi için en az 400 ortak kok bulunması gerektiğini, Türkçe ve Moğolca arasında ancak 30-40 ortak kok bulunduğu
ti. 23 Nisan 1920'den başlayarak ulusal egemenliğe da yalı devletin kurulmasıyla kişisel saltanata kalkmış gö
için, akrabalıktan söz edilemeyeceğini savunmuştur. Bütün bu tartışmalar bir yana, Türk dili, tarihsel gelişme
Barış Konferansı'na Ankara hükümetinin yanı sıra Os
si içinde altı döneme ayrılarak incelenebilir: En eski Türkçe ve ilk Türkçe dönemleri (Türkçe'nin henüz leh çelere ayrılmadığı, elde yazılı belge bulunmayan dö nem: Hun Türkçesi; Bulgar Türkçesi; Hazar Türkçesi);
eski Türkçe dönemi (VI. - X. yy'lar: Göktürkçe ya da Or
züyle bakan stafa Kemal, Itilaf Devletleri'nin Lozan
manlı hükümeti temsilcilerini de çağırmaları üstüne, 1 Kasım 1922'de TBMM'de yaptığı konuşmada, ulus egemenliği yanında kişisel egemenliğin de sürmesinin akla aykırı olduğunu belirterek, saltanatın kaldırılmasını
istedi. Milletvekillerinin ateşli konuşmalarla Atatürk'ü
desteklemelerinden sonra, saltanatın İstanbul'un işgal
hon Türkçesi ve Uygurca); orta Türkçe dönemi (XI.-XV.
tarihinden (16 Mart 1920) başlayarak kalkmış olduğu
vy'lar: Karahanlı Türkçesi, Harzem Türkçesi; eski Ana dolu Türkçesi, Kıpçak Türkçesi, Azeri Türkçesi yazı dil leri); yeni Türkçe dönemi (XVI. XIX.yy'lar: Osmanlı, Azeri, Çağatay ve Özbek yazı dilleri); Çağdaş Türkçe
oybirliğiyle kabul edildi. Saltanatın kaldırılmasıyla Padi şahlık sıfatı kalkan Mehmet VI Vahdettin de, 17 Kasım
Azeri Türkçesi, Türkmence, Özbekçe, Kırgızca, Kazak ça, Taranca, yeni Uygurca, Sanı Uygurca, Nogayca, Çu
masının ve Lozan Barış Anlaşması'nın ardından,
dönemi (XIX. yy'dan günümüze: Türkiye Türkçesi,
günü Ingiliz komutanlığına başvurarak, bir İngiliz zırhli sıyla İstanbul'dan ayrıldı. Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923). Saltanatın kaldırıl
TBMM'de en çok tartışılan konulardan biri, yeni devle
vaşça, Yakutca, vb. yazı ve edebiyat dilleri). Türk dilleri
tin niteliği
nin ya da lehçelerinin sınıflandırılmasındaysa, Kaşgarlı Mahmut'un Divanü Lügat it-Türk'ün giriş bölümündeki
TBMM'nin aynı bir hükümeti ve bu hükümeti yönete
denemesi bir yana, Wilhelm Radloff'un siniflaması uyarınca, dört ana kol ayırt edilebilir: Doğu lehçeleri;
Bati lehçeleri; Orta Asya lehçeleri; Güney lehçeleri.
Bunun dışında Armin Vambery'nin etnik yapıya daya
nan sınıflandırması (Sibirya Türklerinin lehçeleri; Orta
Asya Türklerinin lehçeleri; Pontus Türklerinin lehçeleri;
Batı Türklerinin lehçeleri), Ramstedt'in sınıflandırması
(Çuvaş, Yakut, Kuzey grubu, Doğu grubu, Güney gru bu lehçeleri) ve Nemeth'in sınıflandırması (sözcük ba
şında s sesi kullanılan lehçeler; sözcük başında y sesi bulunan lehçeler) ve A. Samoylovic'in siniflandırması (R grubu, D grubu, Tav grubu, Tağlık grubu, Tagli gru bu, Ol grubu) sayılabilir.
Türk Devrimi Kurtuluş Savaşı'nın zaferle sonuçlanıp, ulusal bağımsız
sorunuydu.
Kendisi bir hükümet olan
cek bir başbakanı bulunmaması, meclis içinden bakan
ların seçiminde adayların gerekli oyu sağlamakta güç lük çekmeleri, sürekli sorunlara yol açmaktaydı. 27 Ekim 1923'te Ali Fethi (Okyar) Bey başkanlığındaki hü kümetin istifası ve Cumhuriyet Halk Partisi grubunun yeni hükümet listesi üstünde anlaşmaya varmaması üs tüne, Atatürk 28 Ekim gecesi arkadaşlarını toplayarak
sorunun gerçek çözümüyle ilgili düşüncesini açikladı ve İsmet İnönü'yle o gece, devletin niteliğinin cumhuri yet olduğunu saptayan bir yasa tasarısı hazırladı. Ertesi
gün TBMM, yapılan işin “çoktan doğmuş olan çocuğun
adını koymak" olduğunun milletvekillerine açıklanma
sindan sonra, saat 20.30'da Anayasa değişikliğini kabul ederek cumhuriyeti ilan etti ve oybirliğiyle alınan bu ka
rardan sonra cumhurbaşkanı seçimine geçerek, gene
oybirliğiyle Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı Türkiye Cum huriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı seçti. Hilafetin kaldırılması ( 3 Mart 1924). Saltanatın kaldırıl
lik ve özgürlüğün sağlanmasından sonra MustafaKemal
masından ve Mehmet Vi Vahdettin'in Istanbul'dan ay rılmasından sonra, TBMM'nin 18 Kasım 1922'de halife
garlık düzeyine yükseltmek amacıyla siyaset, kültür,
seçmiş olduğu Abdülmecit Efendi, eski rejim yanlıları
Atatürk'ün önderliğinde, Türk toplumunu çağdaş uy toplum, vb. alanlarda girişilen ve her biri bir devrim ni
nin tek umudu haline gelmiş, bundan güç alan Abdül
312
TÜRK DEVRİMİ Atatürk, Şapka Giyilmesi Hakkındaki Kanun'un
çıkanlmasından (25 Kasım 1925)
üç ay önce
Kastamonu'ya yaptığı bir gezide,
Taşköprü'de karşılanırken
mecit Eiendi de, yeniden törenler düzenlemeye, de
meçler vermeye bazı İslam ülkelerinin kendisine bağlı lik bildirmeleri üstüne, İslam dünyasının önderi tavrita
kınmaya başlamıştı. Bu durumun yeni kurulmuş cum
huriyet yönetimi için tehlikeli olabileceğini kavrayan Atatürk, İzmir'deki ordu tatbikatları sırasında ordu ko mutanlarına hilafetin kaldırılması konusunda düşünce
sini açıklayıp, yasanın meclis gündemine getirilmesini
kararlaştırdı. 1 Mart 1924'teki bütçe görüşmelerinde halifeye ve Osmanlı hanedanına verilecek ödenek ko
düştükçe halkı ayaklandırmaya koyulmuşlardı. Bu et kinliklerini cumhuriyetin ilanından sonra da sürdürme
ye kalkışmaları ve Menemen Olayı, Şeyh Sait Ayaklan
ması gibi şeriattan yana ayaklanmalara yol açmaları üs
tüne "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler
memleketi olamaz. Türkiye Cumhuriyeti her alanda
doğru yolu gösterecek, uyaracak güçtedir. Biz uygarlı ğın bilim vefenninden güç alıyoruz ve ona göre yürü
yoruz. Başka bir şeytanımayız" diyen Atatürk'ün sözle
1924'te kabul edilen yasayla, halifelik kaldırılıp, ilerde
ri işığında harekete geçilerek, 30 Kasım 1925'te çıkarı lan yasayla tekkeler ve zaviyeler kapatıldı. Laikliğin kabulü (1928-1937). Saltanatın kaldırılması,
saltanat ve halifelik iddiasında bulunmamaları için Os
hilafetin kaldırılması, Şeriye ve Evkaf Vekâleti'nin kaldı
manlı hanedanı üyelerinin de yurt dışına çıkarılmaları
yeni Türk toplumuna uyarlanamayacağının, eski ile ye
rılarak yalnızca din işleriyle uğraşacak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kurulması, tarikat ve zaviyelerin kapatıl ması aşamalarından geçen laikliğin tam anlamıyla yasal tabana oturtulması için, 1924 Anayasası'nda yeralan "Türkiye devletinin dini İslâm'dır" deyimini tartışmaya
ninin birarada yaşayamayacağının anlaşılması sonu
koyulan TBMM, 10 Nisan 1928'de Anayasa'nın ikinci
cunda, TBMM'nin hilafetin kaldırıldiği gün Şeriye ve Ev
maddesini değiştirip, 16. ve 38. maddeler gereğince
nusunun gündeme getirilmesinden sonra, 3 Mart
kabul edildi.
Şeriye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldınlması (3 Mart 1924).
Şeriat hükümlerine dayalı Osmanlı hukuk düzeninin
kaf Vekâleti'ni de kaldırmasıyla (3 Mart 1924), Türk hu kuk sisteminde yeni düzenlemeler yapılması gereği de
milletvekilleri ile cumhurbaşkanının ant içerken söyle
açıkça ortaya konmuş oldu. 20 Nisan 1924 tarihli ikinci Anayasa'yla birlikte, hukuka ilişkin bir dizi yasa yürürlü
mek zorunda oldukları "vallahi" sözcüğünü maddeler den çıkardı. Ayrıca, 26. maddedeki "ahkâmı şeriyenin tenfizi" (şeriat hükümlerinin yürütülmesi) sözcükleri de
ge girdi.
Anayasa'dan çıkarıldı, Inananların ibadetlerini kendi
Medeni Kanun'un kabulü (17 Şubat 1926). Osmanlı İm
paratorluğu döneminde hukuk işleri din kurallarına gö
dilleriyle yapmalarını doğal bir hak olarak gören Musta
fa Kemal'in, aydın din adamlarıyla yaptığı görüşmeler
re yönetilmekte olduğundan, çağdaştoplumlar düzeyi ne erişmek isteyen Türk toplumunun temel gereksin
den sonra, 3 Şubat 1928'de hutbelerin Türkçe okun
melerinin, söz konusu hukuk yapısıyla karşılanamaya
çevrilmesi çalışmaları izledi. 5 Şubat 1937'de Anaya
cağı anlaşılmıştı. Tanzimat Dönemi'nde hazırlanan Me celle, bazı yenilikler getirmekle birlikte, kişilerin hak ve borcları, aile kurumu, işleyişi ve sona ermesi, mülkiyet
ilişkileri, miras sorunları, kiralama, satın alma, ödünç
verme, vb. ilişkiler açısından, gerçek bir Medeni Kanun
sayılamazdı. Bu nedenle İsviçre Medeni Kanunu örnek
alınarak hazırlanan Medeni Kanun, 17 Şubat 1926'da
TBMM'de kabul edilerek, yürürlüğe kondu. Bunu,
öbür temel yasalar ile, ceza hukuku alanındaki boşluk
ları gideren Ceza Kanunu'nun kabul edilip (1 Mart 1926) yürürlüğe konması izledi.
Tarikatların kaldırılması, tekke ve zaviyelerin kapatılma si (30 Kasım 1925). Başlangıçta yalnızca din konularıyla
ilgilenen, farklı düşünce sistemleri geliştirerek taraftar larını çoğaltmaya çalışan tarikatlar, zaman içindesiya
sal olaylarda etkili rol oynamaya, çıkarları tehlikeye
masının kabul edilmesini, dualar ve ezanın Türkçeye sa'nın ikinci maddesinde laiklik ilkesine yer verilmesi ve
Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğunun ya
zılmasıyla, laiklik devrimi tamamlanmış oldu.
Kadın haklarının tanınması (1930-1933 ve 1934). Os
manlı toplumunda hemen hiçbir toplumsal ve siyasal
hakkı bulunmayan kadınlara Medeni Kanun'la bazı
haklar tanınmış olmakla birlikte, siyasal haklar açısın
dan bir değişiklik yapılmamıştı. Atatürk'ün girişimiyle
kadınların iktisadi ve siyasal yaşama katılmaları yönün de bir dizi değişiklik yapılarak, 1930'da belediye se
çimlerinde seçme, 1933'te çıkarılan Köy Kanunu'yla
muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 Aralık
1934'te Anayasa'da yapılan bir değişiklikle de milletve
kili seçme ve seçilme haklarının tanınmasıyla, Türk ka
dinio yıllarda Avrupa devletlerinin çoğundaki kadınlar
dan daha ileri haklar elde etti ve çok geçmeden top
TÜRK EDEBİYATI
313
lumda erkeklerin çalıştığı her alanda yerini aldı.
yola çıkan Atatürk'ün öncülügünde yapılan çalışmalar,
her alanda çağdaş ve uygar düzeye çıkarabilmek için
alan Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'nin kurulmasıyla so
Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925). Ülke halkını
değişiklikler tasarlarken, dış görünüşüyle de bunu vur gulaması gerektiğine inanan Mustafa Kemal'in, 25
Ağustos 1925'te Kastamonu'ya yaptığı bir gezide başı na şapka giyip “Buna şapka derler" diye halkışapka giy
meye özendirmesinden sonra, 25 Kasım 1925'te Şap ka Giyilmesi Hakkındaki Kanun çıkarılıp, dinsel giysiler le sokakta gezilmesi yasaklandı.
Takvim, saat ve ölçülerde değişiklik (1925 ve 1931). Cumhuriyet döneminden önce Batı uluslarından ayrı
12 Nisan 1931'de, sonradan Türk Tarih Kurumu adını
nuçlandı.
Dil devrimi(12 temmuz 1932). Osmanlılar döneminde
aydınların büyük ölçüde farsça ve arapça sözcük ve dil
bilgisi kuralı içeren Osmanlıca'yı kullanmalarından ötü rü, aydınlar ile halkın dil bakımından birbirlerinden kopmuş olmaları, Cumhuriyet öncesindeki dönemde de bazı aydınları rahatsız etmiş, Selanik'te çıkarılan
(1911) Genç Kalemler dergisinde “Yeni Dil“ hareketi
başlatılmış, ama dilde yabancı sözlüklerden yeterli bir
reti Muhammet'in Mekke'den Medine'ye göç ettiği ta
arınma sağlanamamıştı. Türkçe'nin özleştirilerek yeni Türk abecesiyle dünyanın en zengin dillerinden biri haline getirilmesini amaç alan Atatürk, 12 Temmuz
eski sayıları, ölçü olarak da okka, dirhem, arşın, enda
li Tetkik Cemiyeti'ni kurdurarak, Türkçe'nin gerçek
lumları arasındaki ilişkilerde büyük karışıklık ve güçlük
rini hızlandırdı.
kabul edilip, alaturka saat yerine Batı'da kullanılan alaf
Türk Dil Kurumu: Bk. TÜRK DEVRİMİ.
takvim, saat, sayı ve ölçülerin kullanılması, hafta nin cuma günü olması, takvimin başlangıcı olarak Haz rih olan 622 yılının alınması (hicri takvim), sayı olarak
ze, vb. ölçülerin kullanılması, Türk toplumu ile Batı top lere yol açmaktaydı. 26 Aralık 1925'te miladi takvimin
ranga saatin kabul edilmesiyle, 23 Mart 1931'de çıkarı
lan yasayla da gram, kilogram, ton, metre, kilometre gi
bi ölçülerin benimsenmesiyle, bir yandan Batı ülkele
riyle ilişkiler kolaylaştırılırken, bir yandan da yurdun her yerinde tutarlı bir ölçü ve ağırlık düzeni kurulmuş oldu. Soyadı yasasının kabulü (21 Haziran 1934). Soyadı bu
1932'de, sonradan Türk Dil Kurumu adını alan Türk Di
bir bilim, edebiyat ve sanat diline dönüşmesi çalışmala
Türk edebiyatı Türk edebiyatı tarihsel gelişmesine göre üç ana bölüm
lunmamasının günlük yaşamda yarattığı güçlük ve kan şıklıkların önüne geçmek amacıyla 21 Haziran 1934'te çıkarılan yasayla, her Türk kendine uygun bir soyadı al
de incelenir: İslam'dan önceki Türk edebiyatı; İslam uygarlığı etkisinde gelişen Türk edebiyatı; Batı uygarlığı etkisinde gelişen türk edebiyatı. ISLAM'DAN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI
makla yükümlü kılındı. 24 Kasım 1934'te çıkarılan bir
Eldeki bilgilere göre, Türklerin ilk anayurdu Orta As
yasayla da TBMM Mustafa Kemal'e Atatürk soyadını
ya'dır. Bu bölgede Türklerin yaşadıkları bazı yörelerde
verdi. Aynı yıl çıkarılan bir başka yasayla ayrıcalıkları
bulunan yazılı belgeler, Türk dili ve edebiyatı konusun
belirten eski unvanların yasaklanmasıyla, yasalar önün de eşitlik ilkesinin gerçekleştirilmesinde önemli bir adım atılmış oldu. Eğitim ve öğretim devrimi (3 Mart 1924). Osmanlı top
da önemli bilgileri günümüze iletmiştir. Türkçe en eski yazılı belgeler, VIII. yy'dan kalmadır (Göktürk yazıtla ri). Bu yazılı belgelerdeki dilin gelişmiş, içeriğinin zen gin olması, Türk edebiyatının çok daha eskilere dayan
lumundaki medreseler ile iptidai, rüştiye, idadi türünde okulların toplumun gereksinme duyduğu elemanları yetiştirme açısından özellikle sayı bakımından yetersiz kaldığını gözleyen, eğitimin önemini yaptığı konuşma larda sık sık vurgulayan Atatürk'ün yol göstericiliği altın da TBMM, eğitim ve öğretim işlerini Milli Eğitim Bakan
lığı'na verip, 3 Mart 1924'te çıkardığı Öğretimin Birleşti rilmesi yasasıyla, mahalle mektepleri ve medreseleri kaldırdı. Anadolu'nun çeşitli kentlerinde meslek okul lanı, teknik okullar, öğretmen okulları, ortaokul ve lise
dığını gösterir. Çünkü, ürünler yazıya geçirilmeden ön ce, uzunca süre sözlü gelenekte yaşamıştır. Bu bakım dan İslâm'dan önceki Türk edebiyatını da iki ana dalda incelemek gerekir: Sözlü gelenek; yazılı gelenek.
Sözlü gelenek (ya da sözlü edebiyat). Bütün ulusların edebiyatında olduğu gibi, Türk ulusunun da başlangıç tan günümüze süregelen bir sözlü edebiyat geleneği vardır. Sözlü geleneğin ürünlerinin tümü günümüze kalmamıştır. Kaşgarlı Mahmut'un, Divanü Lügat it Türk (Türk Dili Sözlügü) adlı yapıtındaki sözlü edebiyat
ler açılırken, çıkarılan Üniversiteler Kanunu'yla Darül
ürünlerine göre, Türklerde sözlü gelenekte şiir önde
son derece güç olan Arap abecesinin okuryazar sayısı
verilen ilk ozanlar, aynı zamanda "kopuz" denen bir çalgı da çalmaktaydılar. Hekimlik, büyücülük gibi gö
getirmede güçsüz
de görev alıyorlardı. Turfan kazılarında ilk Türk ozanla
fünun kaldırılıp, yerine İstanbul Üniversitesi kuruldu. Harf ya da yazı devrimi (1 Kasım 1928). Öğrenilmesi
nin artmasını engellediğini, ayrıca Türkçe sesleri dile kaldığını anlayan Atatürk'ün,
geliyordu. “Kam", "baksı", "ozan”, “şaman" gibi adlar revleri de olan bu ozanlar, şölen, sığır, yug gibi törenler
1926'dan başlayarak yaptırdığı araştırmalar sonucun
rindan bazılarının şiirleri bulunmuştur. Aprinçur Tigin, Çuçu, Kül Tarkan, Çısuya Tutung, Asig Tutung, Sungku
1 Kasım 1928'de çıkarılan Türk Harfleri Hakkında Ka
Seli Tutung, Kalım Keyşi adlı ilk Türk ozanlarının şiirle rinde, genellikle dörtlük nazım birimi, hece ölçüsü kul lanılmıştır. Bu şiirlerin dili de “öztürkçe" dir. Söz konu
tıldığı yaygınlaştırma çalışmaları sonucunda, kısa süre
su şiirlerde "koşug", "kojan", "aksut", "ir", "yır", “slok", "kavi", "başık" gibi adların kullanıldığı dikkati
Tarih anlayışında gerçeğe dönüş (12 Nisan 1931). Os manlı döneminde tarihçilerin aşağı yukarı yalnızca ya şadıkları dönemin olaylarını yazıya geçirmekle yüküm
çeker. Sözlü gelenekte oluşan türler arasında, destanlar
da, Türkçe'nin yapısına en uygun abece olduğuna ka rar verilen Latin abecesi alınıp,yeniden düzenlenerek, nun'la yürürlüğe kondu ve Atatürk'ün kendisinin de ka içinde benimsendi.
ilk sırayı alır. Sonra koşuklar (sevgi, doğa güzellikleri,
lü olmalarından ötürü, Türklerin eski tarihlerine ilişkin
vb. konuları işlerler), sagular (ölen bir kimsenin arkasın dan söylenen, onun yigitliklerini, ölümünden duyulan acıyı dile getiren şiirler) gelir. Kaşgarlı Mahmut'un söz
olduğu, "dünya uygarlığının oluşma ve gelişmesinde
lanmaktadır. Sözlü gelenekler pek çok biçimsel, bölge
çalışmalar yok denecek kadar azdı. Türkiye Cumhuri yeti'nin "önceki bütün Türk devletleriyle tarihsel bağı"
Türk uygarlığının önemli payı bulunduğu" görüşünden
lüğünde, eski Türk atasözleri (sav) örneklerine de rast
sel, vb. değişikliğe uğrayarak günümüze gelmiştir.
314
TÜRK EDEBİYATI
Yazılı gelenek ya da yazılı edebiyat. Yazının bulunma
sindan sonra, sözlü geleneğin yanı sıra, yazılı edebiyat da başlamıştır. Türkçe'de ilk yazılı belgeler, Vl. yy'dan
kalan Yenisey yazıtları ve VII. yy'dan kalan Göktürk ya zıtlarıdır. Bu yazıtlar arasında Kuzey Moğolistan'da bu lunan Kültigin yazıtı (dikilişi 732), Bilge Kağan yazıtı (di kilişi 7 35) ve Tonyukuk yazıtı (dikilişi 720) anı-söylev tü
rünün ilk örnekleri sayılır. Türk toplumunun devlet,
toplum, iktisat, siyaset, kültür yaşamlarıyla ilgili bilgiler
vermesi açısından büyük değer taşıyan bu yazıtlarda, gelişmiş bir Türkçe kullanılmış olması, yazılı geleneğin daha önceleri başladığı izlenimini uyandırmaktadır.
Uygur Türklerinden kalan yazılı ürünler arasında da, Al
tun Yaruk özel bir önem taşır. Çince'den Türkçe'ye çev
rilen bu kitap, buddhacılığın kutsal yapıtlarındandır. Öbür Uygurca öyküler arasında Cestani Bey Hikâyesi,
Kutsal Tavşan Hikayesi, Prens Kalyanamkara ve Pa pamkara Hikayesi sayılabilir. Dinsel niteliği önde gelen Uygur edebiyatında, çeviriler ağır basmaktadır.
ISLÅM UYGARLIĞIETKİSİNDE GELİŞEN
TÜRK EDEBİYATI
Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han'ın İslam dinini devlet dini olarak kabul etmesi (940), Orta Asya Türk boylarının yavaş yavaş İslam uygarlığının etkisine gir mesine yolaçtı. Çeşitli Türk boylarında Arap abecesi
benimsendi; Türkçe'nin yapısında Arapça ve Farsça
tek gören, ama topluma açılmayan divan edebiyatı, resmi bir edebiyat, daha doğrusu bürokratik bir edebi yat kimliğine büründü. Ahmet Paşa, Necati Şiir alanın
da, Mercimek Ahmet, Aşıkpaşazade ve Sinan Paşa
düzyazı alanında başarılı yapıtlar ortaya koydular.
Olgunluk dönemi (XVI. yy'ın başları-XVIII. yy'ın ikin ci yarısı). Bu dönem, Fars edebiyatı etkilerinin en aza in
diği, divan şairlerinin ve yazarlarının kendi kişiliklerini, yaratıcılıklarını en iyi biçimde gösterdikleri dönem ola rak kabul edilebilir. Divan şair ve yazarları bu dönem de, etkilenme ve esinlenme yerine, özgün yaratıma yö neldiler; biçim ve içerikte bazı yerli öğeler oluşturdular. Şairlerin bazıları (özellikle Şeyh Galip), “Sebk-i Hindi"
akımını tanıttılar ve bu akıma uygun şiirler yazdılar. Sa bit ve Nabi'nin başlattığı "yerlileşme"yse, Nedim'de ve onu izleyenlerde belirli bir bütünlük kazandı. Bu döne min şairleri arasında Fuzuli, Hayali, Baki, Bağdatlı Ruhi,
Taşlıcalı Yahya, Naili, Nabi, Nef'i, Nedim, Şeyh Galip, Koca Ragip Paşa, yazarları arasındaysa Sehi Bey, Aşık Çelebi, Evliya Çelebi, Kâtip Çelebi, Peçevi, Naima, Koçi Bey, Veysi, Nergisi, Yirmisekiz Mehmet Çelebi, vb. sa yılabilir.
Çöküş dönemi (XVIII. yy'ın ikinci yarısı- XIX. yy'ın ilk yarısı). Osmanlı toplumunda görülen yenileşme akım ları ve girişimleri, Batı dünyasıyla çeşitli alanlarda kuru lan yakın ilişkiler, gazete ve dergilerin Osmanlı ülkesin
sözcükler görülmeye başlandı. Orta Asya Türk edebi
de de yayınlanmaya başlanması, bazı Osmanlı aydınla
yatı, sırasıyla Karahanlı edebiyatı (Kaşgarlı Mahmut: Di vanü Lügat it-Türk; Yusuf Has Hacip: Kutadgu Bilig,
rinin Batı ülkelerinde öğrenim görmeleri, Batı toplumla
Edip Ahmet: Atabet ūl-Hakayık; vb.), Harzem-Altınor
şında da belirli bir etki uyandırdı. Diliyle, dünya görü
du edebiyatı (Kerderli Mahmut: Nehcül-Feradis (Cen
netlerin Açık Yolu); Şeyh Şerif Hoca: Muin ül-Mürit (Müritlerin Yardımcısı); Harizmi: Muhabbetname; Ali: Kissa-i Yusuf; vb.), Çağatay edebiyatı (Hüseyin Bayka ra; Ali Şir Nevai; Muhammet Şeybani Han; Babur (Ve.
kayiname); Ebulgazi Bahadır Han IŞecere-i Turk) vb.) evrelerini yaşadı (günümüzün Özbek edebiyatı, Çaga tay edebiyatının devamıdır). Doğu Türkçesi'nin ege men olduğu yörelerde gelişen bu edebiyatın yanı sıra, Batı Türkçesi çevrelerinde de Azeri edebiyatı (Molla
Penah Vakıf; Şehriyar; vb.), Türkmen edebiyatı (Mah dum Kuli, vb.) ve Anadolu Türk edebiyatı gelişti. XIII.
yy'dan başlayarak büyük bir gelişme gösteren Ana dolu Türk edebiyatı, divan edebiyatı ve halk edebiyatı kollarına ayrıldı.
Divan edebiyatı. Osmanlı ülkesinde, özellikle medre
seden yetişen aydın kimselerin Arap ve Fars edebiyatla rini örnek alarak oluşturdukları yazılı edebiyata, divan
edebiyatı" adı verilir. XIII. yy'dan XIX. yy'ın ortalarına kadar süren divan edebiyatı, adını, şairlerin şiirlerini topladıkları "divan” denilen kitaptan almıştır. Divan
edebiyatının tarihsel gelişmesi dört dönemde incelene bilir: Kuruluş dönemi; geçiş dönemi; olgunluk dönemi;
çöküş dönemi.
Kuruluş dönemi (XIII. yy.-XV. yy'in ilk yarısı). Bu dö nemde Sadi, Feridettin Attar, Nizami gibi İranlı şairlerin
yapıtları Türkçe'ye (Osmanlıca'ya) çevrildi. Bu çeviri
ler, biçim ve öz bakımından yeni bir edebiyat geleneği
nin kurulmasına ön ayak oldu. Gülşehri, Hoca Dehhani,
Nesimi, Ahmet Dai, Kadı Burhanettin, Şeyhi gibi şairler, bazen din dışı konuları, çoğunlukla da, çeviri yapıtların etkisiyle, tasavvuf konularını işlediler.
Geçiş dönemi (XV. yy'ın ikinci yarısı-XVI. yy'ın baş
ları). Saray ve çevresinde oluşan divan edebiyatı, bu
dönemde özellikle belirli bir sınıfın (saray ve çevresi)
edebiyalı olma niteliği aldı. Seçtikleri konular, genel
eğilimleri, dilleri ve dünya görüşleri, şairleri bu sınıfın hizmetine soktu. Saray ve çevresinden yakın ilgi ve des.
rini ve uygarlığını yakından tanımaları, edebiyat dünya
şüyle toplumdan kopuk olan divan edebiyatı, yeni Os manlı aydınları tarafından eleştirilmeye başlandı. Böy
lece, divan edebiyatının kendi çerçevesi içinde en gü zeli yaratma, en güzel deyişe varma anlayışı değişme ye, edebiyatı toplumun eğitilmesinde, ahlâkının düzel
tilmesinde, çevresini tanımasında ve değiştirmeye yö
nelmesinde etkin bir araç olarak görme eğilimi yaygı
laşmaya başladı. Divan edebiyatı, ilk sivil gazetenin çıkış tarihi olan 1860 yıllarında sona ermiş kabul edilmekte dir. Bu son dönemin şairleri arasında Enderunlu Vasif, Izzet Molla, Leskolçalı Galip, Hersekli Arif Hikmet, Ye nişehirli Avni, Leyla Hanım, vb. sayılabilir.
HALK EDEBİYATI
Türklerin XI. yy'dan başlayarak yurt edindikleri Anado lu'da sözlü geleneğin bir devamı olarak günümüze ka
dar sürdürülen sözlü edebiyata, "halk edebiyatı" adı verilir. Halk edebiyatı, kendi içinde üç bölümde incele nir: Anonim halk edebiyatı; tekke edebiyatı; aşık ede biyatı.
Anonim halk edebiyati. Anonim halk edebiyatı, yazanı ya da söyleyeni bilinmeyen bütün sözlü ve yazılı ürün
leri kapsar. Halk öyküleri (destansı öyküler, destanlar, tarihler, menkıbeler, âşık öyküleri, masallar, efsaneler,
fikralar), türküler, maniler, atasözleri, bilmeceler, seyir
lik halk oyunları (karagöz, ortaoyunu, meddah), ano nim halk edebiyatı kapsamına girer. Bütün halk ozanla
ri, bu tür anonim ürünlerin bir tür saklayıcısı, taşıyıcısı, ileticisi gibi görev yapmışlar, meraklı kimseler de, bu
ürünleri "cönk" adı verilen uzun defterlere yazmışlar dir.
Tekke edebiyatı (XIII-XVI. yy'lar arası). Anadolu'da
XIII. yy'daki iktisadi, siyasal ve toplumsal çalkantılar,
Anadolu insanını tasavvur ilkelerini yaymaya çalışan ta rikatlara yöneltti; medreseye karşıt tutumları, geniş hoş. görüleri, insan sevgisine verdikleri yüce değerle tarikat lar (mevlevilik, bektaşilik, bayramilik, vb.), birer çekim
merkezi haline geldi. Tarikatlar, ilkelerini yaymak için çeşitli sanat kollarından oldukça geniş biçimde yarar
TÜRK EDEBİYATI
315
新
Ahmet Mithat Efendi.
Yahya Kemal Beyatlı.
landılar; bu arada zengin bir tekke edebiyatı da doğdu. din ve tasavvuf konularını dinin kesin yasakları biçimin
de değil de “gönül işi, gönül yolu” biçiminde yorumla yan, halkın diliyle ve sözlü geleneğin biçimsel özellikle riyle dile getiren tekke ozanları, büyük bir etki alanı
oluşturdular. Şiirler tekke toplantılarında ilahi, nefes gi bi özel bestelerle okunuyordu.
Tekke edebiyatının ünlü temsilcileri arasında, XIII.
XIV. yy'larda Yunus Emre, XIV. yy'da Nesimi, XV. yy'da
Kaygusuz Abdal, Eşrefoğlu Rumi, Hacı Bayram Veli, XVI. yy'da Hatayi (Şah Ismail Safevi), Pir Sultan Abdal,
Kul Himmet, Aziz Hudai, XVII. yy'da Niyazi-i Misri ani
Halit Ziya Uşaklıgil.
ğının etkisinden yavaş yavaş çıkıp, Bati uygarlığı çevre sine girmeye başladı.
Batı uygarlığı etkisinde gelişen yeni Türk edebiyatı
nin başlangıcı olarak, ilk sivil gazete olan Tercüman-ı
Ahval in çıkış tarihi (1860) kabul edilir. Yeni Türk edebi yatinin gelişmesi konusunda, edebiyat tarihçilerinin be nimsediği sınıflandırma şöyledir: Tanzimat dönemi
Türk edebiyatı (1860-1896); Servetifünun dönemi Türk edebiyatı ya da Edebiyatı Cedide (1896-1901 (1901 1896 arasında Abdülhamit Il yönetiminin koyu baskısı
nedeniyle, hemen hiçbir edebi etkinlik topluma ulaştı
rilamamıştır)); Fecriati dönemi Türk edebiyatı (1908
labilir.
1911); Milli edebiyat (1911-1923); Cumhuriyet döne
Aşık edebiyatı (XIV. yy'dan günümüze). “Aşık" adı veri
mi ve sonrası Türk edebiyatı (1923'ten günümüze).
len ozanların geleneksel ürünlerinin oluşturulduğu
Tanzimat dönemi edebiyatı (1860-1869). Türk top
saz eşliğinde söylemelerinde ötürü, “saz şairi" diye de
adlandırılır. Aşıklar, başlangıçta halka yakın olan tekke
likleri, “Tanzimat edebiyatı" adı altında toplanır. “Batılı laşma" olgusunu gerek basın, gerek edebiyat yapıtları
fa yaklaşması sonucu ortaya çıktılar; eski destan gele neğini sürdürüyor, aşk ve doğaya ilişkin şiirler söylüyor,
yazarları, Batı şiir, roman ve tiyatrosundan oldukça et kilendiler. Bu etkilenmeler, özellikle çeviri yoluyla ger
edebiyata, “aşık edebiyatı" denir. Aşıklar, ürünlerini
lumunda, 1860-1896 yılları arasındaki edebiyat etkin
edebiyatının vakıflar düzeniyle güçlenerek yüksek sını
aracılığıyla yaygınlaştırmaya çalışan Tanzimat dönemi
sözlerine sazlarıyla eşlik ediyor, ustalarının geleneğini
çekleşti. Tanzimat yazarları sanat anlayışları bakımın dan ikiye ayrılabilir: Namık Kemal, Şinasi, Ahmet Mit
sürdürüyor, yaşadıkları çagın ve çevrenin bazı yönlerini
şiirlerine yansıtıyorlardı. Şiirlerini doğaçtan (irticalen)
hat Efendi, ve Ziya Paşa'yı kapsayan birinci kuşak (1860-1875); Recaizade Mahmut Ekrem, Samipaşaza
ve toplumdan kopmadıkları için, etkilerini bir ölçüde
de Sezai, Nabizade Nâzım ve Abdülhak Hamit'i kapsa yan ikinci kuşak (1875-1896). Birinci kuşak "sanat top
mektedirler. Aşık edebiyatının temsilcileri arasında da XVII, yy'da Karacaoğlan, Aşık Ömer, Gevheri, Gazi Aşık Hasan, XVIII. yy'da Aşık Nuri, Aşık Dertli, XIX. yy'da Dadaloğlu, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni,
lum içindir”, ikinci kuşak ise "sanat sanat içindir" ilkesini benimsemiştir. Tanzimat döneminde ilk olarak Batı edebiyatından bazı romanlar çevrilmiş, bu çevirileri örnek alan Tanzi mat romancıları, “Batılılaşma", "yanlış eğitim", "esirlik" gibi toplumsal kavram ve kurumları bazen alaycı, ba zen de gerçekçi bir biçimde işlemişler, romantizm (Na mik Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Şemsettin Sami) ve
söyleyen aşıklar, geleneksel yolu izledikleri, yaşamdan
yitirmiş olsalar da, günümüzde de sanatlarını sürdür
Aşık Seyrani, Tokatlı Nuri, Ruhsati, Sümmani, XX. yy'da
Kağızmanlı Hıfzı, Huzuri, Aşık Veysel Şatıroğlu, Ali Iz zet Özkan, vb. sayılabilir.
BATI UYGARLIĞI ETKİSİNDE GELİŞEN
TÜRK EDEBİYATI
gerçekçilik (Recaizade Mahmut Ekrem,
Nabizade
XVII. yy'dan başlayarak sırasıyla "duraklama" ve "geri
Názim, Samipaşazade Sezai) akımlarını benimsemiş
leme" dönemlerini yaşayan Osmanlı devleti, iç ve dış etkenler yüzünden kurumlarında bir dizi yenileştirme
başlamıştır. (Bk. TİYATRO.)
eylemlerine giriştiyse de, imparatorluğun gerilemesini ve giderek çökmesini önleyemedi.
lerdir. Ayrıca bu dönemde, Türk tiyatrosu oluşmaya
Tanzimat dönemi Türk edebiyatı, birçok eksikliğine ve yanılgılarına karşın, Batı örneğinde Türk edebiyatı
Batı ülkeleriyle ilişkiler yalnızca askeri, siyasal, iktisa
nin başlangıcını oluşturması bakımından önem taşır. Bu
di düzeyde kalmadi; Osmanlı aydınları, Batı kültür ve
dönemde Batı şiiri, romanı, tiyatrosu Türk toplumuna
sanatıyla da yakından ilgilenerek, imparatorluk için ye ni bir kültür ve sanat siyaseti oluşturmaya çalıştılar. Bu
tanıtılmaya çalışılmış, edebiyat yapıtları aracılığıyla top lumun eğitilmesine ve bilinçlendirilmesine önem veril
çalışmalar sonucu, Türk toplumu, Doğu (İslâm) uygarlı
miştir. Söz konusu dönemde çıkan gazete ve dergilerin
316
TÜRK EDEBİYATI
de, özellikle siyasal bilinçlenmede büyük katkısı olmuş, XIX. yy'ın sonlarına doğru, yeni yetişen ve özellikle
Fransız edebiyatından bazı etkiler alan genç kuşak, Ser. vet-i Fünun dergisinde toplanarak, yeni bir edebiyat dönemini başlatmıştır.
Servetiſünun dönemi Türk edebiyatı ya da Edebiyatı Ce dide (1876-1909). Tanzimat dönemi edebiyati, divan
edebiyatına tepki olarak doğmuş, ama divan gelene ginden de bütünüyle kopamamıştı. Batı edebiyatından
zar), Köprülüzade Mehmet Fuat, Müfit Ratip, Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) gibi şair ve yazarlar imzalamış. lardı.
Servetitünuncuları eleştirerek ve artık onların döne minin kapandığını ileri sürerek kamuoyuna kendilerini
tanıtan tecriaticiler, Sanat ve edebiyatın duyguların egi timine yardımcı olduğunu ileri sürerek, ulusun gelişme.
sini ilke edindiklerini bildirmişlerdir. Amaçları Türk edebiyatını Batı'ya Batı edebiyatını da Doğu'ya tanıt
gelişigüzel ve sıradan seçimler yapıldığı için, edebiyat
maktı.
etkinlikleri istenilen düzeye vardırılamamıştı. Servetitu
"Sanat sanat içindir" ilkesine bağlı kalan, "sanat, kişi sel ve saygındır"görüşünü savunanfecriaticiler, aslında, karşı çıktıkları servetitununcuların açtığı edebiyat gele neğini sürdürdüler; şiirlerinde, doğa ve aşk konularını genellikle romantik bir anlayışla işlediler, toplum sorun
nuncuların bir topluluk haline gelmelerinde Recaizade Mahmut Ekrem'in büyük payı oldu. R. M. Ekrem, Ser.
vet-i Fünun dergisinin sahibi Ahmel ihsan'ı, derginin bir
edebiyat ve kültür dergisi haline gelmesi gerektiğine inandırdı ve gene onun önerisiyle yazıişleri müdürlügü ne Tevfik Fikret getirildi. Yenilik yanlısı genç yazarların da katılmasıyla, servetitūnuncular bir topluluk olarak örgütlendiler. Servetitünun şiirinde Fransız edebiyatının parnasse çılık ve simgecilik akımlannın etkileri görülür. Parnasse
larını yüzeysel biçimde ele aldılar.
Meşrutiyetle canlanan tiyatro etkinliklerine, Şahs
bettin Süleyman, Mütit Ratip, Tahsin Nahit başarılı ya pitlarıyla katkıda bulundular. Şahabettin Süleyman ve Köprülüzade Mehmet Fuat, eleştiri ve edebiyat tarihi çalışmalarına "Batlı" bir nitelik kazandırmaya çalıştılar.
sıların "sanat sanat içindir" ilkesini benimseyen serveti
Fecriaticiler, kendilerini hem servetitünunculara,
fünuncular, seçkinlere özgü ("havassa mahsus") bir edebiyat oluşturdular. Her şeyin şiiri konu alabileceğini
hem de Selanik'te yayınlanmaya başlayan Genç Ka
ileri sürdüler; Fransız şiirinden biçim (sone, terza rima
lara karşı savunmak zorunda kaldılar. Genç Kalemler
gibi nazım biçimleri) ve içerik (yeni kavramlar, Fransız şiirine özgü duyuş biçimleri) bakımından etkilendiler; siyasal baskının etkisiyle de, özellikle ilk yıllarda, top lumdan kopuk bir sanat anlayışı getirdiler; yeni kavram
dergisi yazarlarına göre, tecriaticiler bireyci bir anlayışı
lemler (1911-1912) dergisi çevresinde toplanan yazar savunmaktaydılar; toplumdan kopuktular ve yapmacık
bir dil kullanmaktaydılar. Kısa bir süre sonra Ali Canip,
nazım biçimleriyle yazdılar; "sevgi, doğa, aile yaşamı"
Hamdullah Suphi, Celal Sahir gibi yazarların Genç Ka lemlere katılmasıyla, Fecriati topluluğu 1912 yılı sonla rina dogru dağılda, Genç Kalemler dergisinin çevresin de toplanan yazar ve şairler, yalın Türkçe'yle, toplum ve ülke sorunlarına öncelik tanıyan yeni bir edebiyat
gibi konular üstünde çeşitlemeler yaptılar. Servetitünün şairlerinin başlıcaları Tevfik Fikret ve Cenap Şahabet
Milli Edebiyat (1911-1923). İkinci Meşrutiyet'in ila
ve hayalleri anlatırken, Türkçe'de bulunmayan Arapça,
Farsça sözcükleri kullanmakla yapay bir dil oluşturdu lar. Ayrıca, serbest mustezat "la ve kendi buluşları olan
tin'dir.
Servetitunun döneminde Türk romanı gerçek kimli
gini buldu. Özellikle Fransız romancılarını yakından iz leyen Servetitunun romancıları, teknik bakımdan ol
akımı oluşturmaya başladılar.
nindan sonra, müslüman toplumları birleştirmek, kal kındırmak, hıristiyan dünyası karşısında denge kurmak amacını güden "islamcılık" ideolojisinin yanı sıra, önce edebiyat ve düşünce adamları tarafından ortaya atılan,
dukça başarılı, gerçekçilik akımına bağlı yapıtlar ortaya
sonradan siyasal bir nitelik kazanan "ulusçuluk" (milli
koydular; o günün toplumsal sorunlarını derinlemesi
yetçilik) akımı yaygınlaşmaya başladı. Ulusçuluk akımı
ne irdelemeseler bile, doğru bir biçimde yansıtmalarıy la, tipleri ruhsal yapıları ve toplumsal çevreleriyle ver meleriyle başarılı oldular. Dönemin romanlarında gö
yın organları (Türk Derneği, Türk Yurdu dernekleri ve
bir süre sonra, “Türkçülük" adı altında, dernekler ve ya
rülen bir başka özellik de, romancıların "sanatkárane
bu derneklerin çıkardığı aynı adlı dergiler) kurarak, si yasal örgütlenme yoluna gitti. Türk Yurdu derneğinin
mindan ilgi çekicidir. Servetitunun romancılarının başlı
lanmaya başlanan Halka Dogru dergisi, halkın düzeyi ne inmeyi hem ilke edindi; hem de savundu. Ulusçuluk
uslub"un peşinde koşmalarıdır. Bu tavır, Servititünün şiiri ile romanı arasındaki paralelliği göstermesi bakı
yerine, bir yıl sonra Türk Ocağı kuruldu. 1913'te yayın
caları arasında Halit Ziya (Uşaklıgil), Mehmet Raui, Hü
akımı, iktidar partisi ittihat ve Terakkitaralindan da des
seyin Cahit (Yalçın), Ahmet Hikmet (Müftüoğlu), Saiveti
teklendiği için kısa sürede yaygınlaştı.
Ziya sayılabilir. Fecriati dönemi Türk Edebiyatı (1909-1912). Fecriati
met ve tecriaticilerden bazılarının çıkardıkları Genç kız
edebiyatı, Servetitünun edebiyatına tepki olarak dog. muş bir akımdır. Servet-i Fünun dergisinin 1901'de Ab.
dülhamit dönemi sansürü tarafından kapatılmasıyla,
Selanik'te Ömer Seyfettin, Akil Koyuncu, Rasim Has. lemler (1911)dergisiyle, ulusçuluk akımı, edebiyat ala
nina da girmiş oldu. Genç Kalemler dergisi, ilk olarak
pek çok sanatçı İstanbul dışındakidergive gazetelerde
“milli edebiyat" deyimini ortaya attı ve böyle bir edebi yalın oluşturulmasıgöreviniüstlendi. Dergi çevresinde
likleri yok denecek kadar azaldı. Ikinci Meşrutiyet ilan
özleştirilmesi konusunda bazı ilkeler belirlediler (karşı
yeniden kültür ve sanat konularına açtılar. Dönemin
tamlamalar çözülecek; vb.). Roman, üykü, tiyatro ya
yazmak zorunda kaldılar. İstanbul'daki edebiyat etkin
ki yazarlar, dilin ulusallaştırılmasıyla işe başladılar: Dilin
edilir edilmez (1908), hemen bütün dergiler, sayfalarını
lığı olan yabancı sözcükler atılacak; Arapça, Farsça
genç edebiyatçıları, "Fecrati Encümeni Edebisi” adıyla
pitlarının, konularını ve kişilerini Türk toplumunun ya
bir topluluk kurdular ve kendilerine yer veren Servet
Fünun dergisinde bir bildirge yayınlayarak (24 Şubat
1909) kendilerini topluma tanıttılar. Bildirgeyi, Ahmet Haşim, Emin Bülent (Serdaroğlu), Hamdullah Suphi
Tanniöver), Şahabettin Süleyman, İzzet Melih (Dev rim), Ali Canip (Yöntem), Ali Süha (Delilbaş), Faik Ali (Ozansoy), Fazıl Ahmet (Aykac), Mehmet Behçet (Yu
şamından alması gerektiğini ilkeleştirdiler. Genç ka
lemler dergisi kapandıktan (Eylül 1912) sonra, yazarla rinin çoğu İstanbul'a gelerek, Türk Yurdu gibi ulusçu
dergilerde yazmaya başladılar.
Milli edebiyat dönemi şairleri, başlangıçta fecriatici
lerin şiir anlayışlarını sürdürdüler. Ziya Gökalp'in çağrısı
ve desteğiyle, yalın dil ve hece ölçüsüyle şiir yazmaya
TÜRK EDEBİYATI 317
Melih Cevdet Anday.
Fazıl Hüsnü Daglara.
başlayan "Beş Hececiler" (Orhan Seyfi. Halit Fahri, Enis Behiç, Yusut Ziya, Faruk Natiz), romantik bir ülke ede
biyatı oluşturmaya koyuldular. Kişisel gözlem ve izle. nimlere dayanarak yurt sorunlarını, yurt güzelliklerini,
yurt sevgisini dile getirdiler; kahramanlık duygularını konu edindiler; masal motiflerinden yararlandılar.
O sırada servetitünunculardan Tevfik Fikret ve Ce
nap Şahabettin hála usta” kabul ediliyor, Fecriati sair leri (Ahmet Haşim) de ünlerini sürdürüyorlardı. Hiç bir
Cemal Süreya.
Cumhuriyet dönemi Turk suininde biçim ve içenk yo
nünden büyük degişiklikler oldu. Beş Hececiler'in yo lundan giden bazı şairler, halk kaynağına yöneldiler,
Anadolu'yu ve Türk tarihini konu edinerek, ulusçuluk bilincini güçlendirmeye çalıştılar. Yahya Kemal'in "mektepten memlekete" diye özetlediği ilkeyi, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Muhip Dranas gibi şairler, he cenin degişik olanakları içinde şiire egemen kıldılar 1928'de "Yedi Meşale" adlı ortak bir kitap çıkaran ve
akıma katılmayan Mehmet Akit (Ersoy) de, dil bakımın dan oldukça eski, aruz ölçüsüyle yazılmış toplumcu çizgide şiirleriyle büyük ün yapmıştı. Rübap dergisinde
"Yedi Meşaleciler" adıyla anılan şairler (Kenan Hulusi
Tahsin, Orhan Seyti, vb.) "Neviler" adlı altında topla
lar. Cumhuriyet dönemişiirine yön veren şairlerden biri de, Nâzım Hikmet oldu. Toplumcu-gerçekçi şunn on
ki bazı genç şairler (Halit Fahri, Selahattin Enis, Hakkı nip, eski şairlerin şiirlerindeki içten, lirik ve gizemci al
Koray, Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Cevdet Kudret, Muammer Lütli, Sabri Esat Siyavuşgil, Vasti MJ hir Kocatürk) sürekli ve etkili bir topluluk oluşturamadr
mosferi şiirlerinde yeniden yaşatmak istediler; ulusal geçmişe bağlanarak edebiyatın ulusal olabileceğini sa
cüsü olan Nâzım Hikmet, yeni sure her şeyden önce bi
osmanoglu) de, “Nev-Yunanilik" adını verdikleri akım
Melih Cevdet Anday, Oktay Ritat), geleneksel Türk şii
vundular. Yahya Kemal (Beyath) ile Yakup Kadri (Kara
çim özgürlügü kazandırdı. Türk şairine 1940-1955 yılla
narasında egemen olan Garip akımı (Orhan Veli Kanık,
da, eski Yunan edebiyatını örnek alma yoluna gittiler.
riyle bağını kopardı; Batılı çagdas ozanlan, özellikle
Bu girişimlerden, beklenen sonuçlar alınamadı.
gerçeküstücülere ilgi gösterdi; ölçüsüz, uyahsız, söz ve
Milli edebiyat döneminin roman ve öykülerinde, ko
anlam oyunlarından uzak bir şiir turu geliştınldi. Ganp
nular çoğunlukla toplum sorunlarından alınmış, konus madil ve üslubunu yaygınlaştırma amaç edinilmişti. Ba
akımına tepki olarak dogan Ikinci Yeni akımı (Oktay Ri tat, ilhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Su reya, Sezai karakoç, Ece Ayhan, Ülkü Tamer, vb.) üye leri, özgür çağrışım yöntemini kullandılar, soyutlamava yönelerek, "anlaşılmaz bir şar" turu oluşturdular. Bu
zi romanlarda ve öykülerde, Istanbul dışındaki çevre lerde söz konusu olan toplumsal sorunlar işlendi (Ebu
bekir Hazim: Küçük Paşa; Refik Halit: Memleket Hiki yeleri; vb.); ulusçuluk siyasal bir ideoloji olarak yaygın
akımlardan herhangi birine kaulmayan bazı şairlerse
laştırılmaya çalışıldı (Halide Edip: Yeni Turan; Ahmet Hikmet: Gönül Hanım; vb.); Kurtuluş Savaşı'nın çeşitli
(Fazıl Hüsnü Dağlarca, vb.), bireyin yaşam kavga sindaki iniş-çıkışlarını dramatik görunumuyle anlat
görünümleri, ilgi çekici gözlem ve yorumlarla yansıtıldı
tilar, bazı evrensel konuları şiirlerinde gereç olarak
(Halide Edip; Ateşten Gömlek). Milli edebiyat dönemi
nin başlıca roman ve öykü yazarları arasında Halide
kullandılar. (Ayrıca Bk. OYKU; ŞİİR.) Cumhuriyet dönemi Türk romanı ve öyküsü, Anado
Edip (Adivar), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), Refik Ha
lu insanının gerçeklerine, sorunlarına yöneldi. 1930 vil
lit (Karay), Aka Gunduz (Enis Avni), Ömer Seyfettin,
larından sonra toplumcu-gerçekçi roman akımının
Reşat Nuri (Güntekin) sayılabilir. Milli edebiyat döneminde, Türk edebiyat tarihi ko.
dogması, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde yaşayan in
nusunda da verimli çalışmalar başladı. Köprülūzade Mehmet Fuat, Ali Canip (Yöntem), Mithat Cemal, İbra
yalı olarak yansıtma olanağı sağladı. Türk toplumunun geçirdiği siyasal, toplumsal, kültürel değişiklikler, bu de
sanlann yaşamını, sorunlarını gerçekçi gözlemlere da
him Alaettin (Gövsa), edebiyat tarihi ve monografi tü ründe çalışmalarıyla ün yaptılar. Donemin eleştiri ve
gişikliklerin insan üstündeki etkileri, yabancılaşma, ay
Kadri, Rali Necdet ön planda çıktılar.
cinsellik gibi geniş bir konu yelpazesi ortaya kondu (Aynca Bk. ROMAN.)
Türk Devrimi'nin başlatılmasının ardından, devlet kül
çalışmalar daha sağlam bir bilimsel temele oturtuldu,
türe, Türk toplumunun yerli sanat etkinliklerine büyük önem verip, destekledi ve yönlendirdi, Bati ve Doğu klasikleri Türkçe'ye kazandırıldı. Latin kökenli hartlerin
Türk edebiyatının aşagı yukan butun dönemleri, bu do
polemik yazarları arasında da Hamdullah Suphi, Yakup Cumhuriyet dönemi ve sonrası Türk edebiyatı (1923'ten günümüze). Cumhuriyet yönetiminin kurulmasının ve
kabulü ve dil devrimi, özellikle yeni Türk edebiyatının daha geniş kitlelere ulaşmasında büyük rol oynadı.
dinlarin edilginligi ve bunalımı, kentleşme olgusunun yarattığı bunalımlar, yurt dışına çalışmaya giden işçiler, Cumhuriyet ve sonrasında eleştiri ve edebiyat tarihi
nemlerle ilgili akımlar, topluluklar ve genel olarak ede biyatçıların yaşam öyküleri, vapitlan üstüne çeşitli ya
yinlar yapıldı. Edebiyatın çeşitli türleriyle ilgili araştırma
ve inceleme yapan eleştirmen ve edebiyat tanhçilen
318
TÜRKEŞ, ALPASLAN
nin başlıcaları şunlardır: Fuat Köprülü, İbrahim Necmi
Dilmen, İsmail Habip Sevük, İsmail Hikmet Ertaylan, Sadettin Nüzhet Ergun, Agah Sırrı Levent, Ahmet Ham
di Tanpınar, Mustafa Nihat Özön, Nihat Sami Banarlı,
Vasfi Mahir Kocatürk, Kenan Akyüz, Mehmet Kaplan, Cevdet Kudret, Metin And, Özdemir Nutku, Tahir
Alangu, Asım Bezirci, Rauf Mutluay, Memet Fuat, Meh
met Doğan, Fethi Naci, Hikmet Dizdaroğlu, Pertev Nai li Boratav, Vedat Gunyol, Konur Ertop, Suut Kemal Yet kin vb.
Türkeş, Alpaslan Türk subayı ve siyasetçisi (Lefkoşa, Kıbrıs 1917). Harp
Okulu'nu bitiren (1938) Alpaslan Türkeş (asıl adı Hüse yin Feyzullah'tır), yüzbaşı rūtbesindeyken turancılıkla
suçlanarak (1944) yargılandıysa da, aklandı (1945).
Harp Akademisi'ni bitirip (1948), çeşitli görevlerden sonra albaylığa yükselerek (1959). 27 Mayıs harekatını gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi'nde yeraldı. Komite içinde sivil yönetime dönülmesine karşı çıkan gruba
uygarlık ürünlerini mimarlık (Leşgeri Bazar sarayı, Gü
ney kasri) ve süsleme sanatı dallarında verdiler. Özellik le Gazneli Mahmut döneminde, başkent Gazne'de bir
çok önemli yapının yanı sıra, zengin kitaplıklar kapsa yan medreseler kuruldu ve dönemin en ünlü bilim
adamlan medreselerde toplandı. Türk-İslâm uygarlığında önemli yer tutan Selçuklular
döneminde, Anadolu kentleri zenginleşip, büyürken, yeni kentler (Aksaray, Kırşehir, Alaiye, vb.) kuruldu. Ti caret yollarının sıkı denetimi sonucu güvenli yolculuk yapma olanakları doğduğundan, Anadolu'da ticaret
canlandı; yol boylarında büyük kervansaraylar yapıldı; halkın yaşama düzeyi yükseldi. Selçuklular dönemi, bi lim bakımından da parlak bir dönem oldu. Nizamül mülk'ün Bağdat'ta yaptırdığı Nizamiye medresesinin
(1066) yanı sıra, imparatorluk çeşitli medreseler, şifaha neler, vb. mimarlık anıtlarıyla donatıldı: İsfahan Mesci di Cuma'sı (1080), Zevvare camisi (1135); Ardistama Mescidi Cuma'si (1160); Merv'deki Sultan Sencer tür
besi; Konya'daki Alaettin camisi (1155-1220) ve Sahi pata camisi; Afyon'daki Ulu cami; Sivrihisar'daki Ulu
(14'ler) katılıp, önce tutuklandı; sonralHindistan büyü
cami; Ankara'daki Aslanhane ve Ahievren camileri;
kelçiliğiyle Türkiye'den uzaklaştırıldı(Mart 1960). Yurda
Beyşehir'deki Eşrefoğlu camisi; Ayaş'taki Ulu cami;
dönünce (1963) Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne
(CKMP) girip, 1965'te genel başkanlığına getirildi ve milletvekilliğine seçildi. CKMP'nin adını Milliyetçi Ha reket Partisi'ne (MHP) çevirip, arkadaşlarıyla birlikte si kı disiplinli bir örgüte dönüştürdü ve yandaşları tarafın dan "Başbuğ” diye anılmaya başlandı. Türkçülük, ülkü cülük ağırlıklı görüşlerini “Dokuz Işık Doktrini" adı altın da toplayıp, 1980'e kadar art arda milletvekilliğine seçi lerek, Milliyetçi Cephe hükümetlerinde Başbakan yar
dımcılığı ve Devlet bakanlığı(31 Mart 1975-13 Haziran 1977; 1 Ağustos-31 Aralık 1977) yaptı. 12 Eylül'den
sonra tutuklanıp, partisinin üst düzey yöneticileriyle
Niğde'deki Sungurbey camisi; Kayseri, Sivas (Gök
medrese); Tokat, Amasya, Erzurum, Niğde, Konya (Ka ratay medresesi, İnceminareli medrese), Kırşehir (Ca
cabey medresesi), Afyon'da (Çay medresesi) yapılan
medreseler; Kırşehir'deki Melik Gazi kümbeti; Erzu rum'daki Emir Saltuk kümbeti; Kayseri'deki Dö ner kümbet; Niğde'deki Hüdavent Hatun kümbeti; ül
kenin her yanına yayılan hanlar, kervansaraylar, köşk
ler, saraylar. Ayrıca, bu yapılarda gerçekleştirilen süsle
meler ve halıcılık alanında verilen ürünler, zengin bir kültür birikiminin eşsiz örneklerini oluşturdu.
Anadolu Selçuklu devletinin güçsüz düşmesi ve yı
birlikte TCK'nin 149. ve 146. maddelerinden yargıla
kılmasıyla ortaya çıkan Anadolu Beylikleri döneminde
narak, 10 Nisan 1985'te tahliye edilip, 1987'de 11 yıl
de art arda verilen uygarlık ürünleri, Osmanlı devleti
hapis cezasına çarpunldı. 1987'de eski siyasetçilere haklarının geri verilmesinden sonra, MHP'nin devamı olan Milliyetçi Çalışma Partisi'nin genel başkanlığına getirildi. 1991'de Yozgat'tan milletvekilliğine seçildi. Başlıca yapıtları: 1944 Milliyetçilik Olayı(1968); Ye ni Ufuklara Doğru (1972); Temel Görüşler (1977); Do kuz Işık (1975).
Türk Galip: Bk. GALİP PAŞA.
Türk-Hint Imparatorluğu Babur’un Hindistan'da kurduğu devlet. 1526'da kuru
lan Türk-Hint Imparatorluğu(Hint-Türk İmparatorluğu da denir), 1858'de yıkılmıştır. Babur'dan sonraki baş lica hükümdarları Ekber Şah I ve Evrengzib'dir. (Bk. ső
zü geçen hükümdarların maddeleri.)
Türk-İslâm uygarlığı Türklerin, İslam'ı benimsemelerinden sonra Osmanlı Imparatorluğu'nun sonuna kadar geliştirdikleri sanat ve
mimarlık yapıtlarını topluca belirten terim.
döneminde doruk noktasına ulaştı. Osmanlı sanatı, Anadolu'nun öz damgasını vuran Selçuklu sanatının ve onu izleyen Anadolu Beylikleri sanatının birikimlerin
den ve Bizans sanatı örneklerinden güç alarak hızla ge lişti.
İznik'teki Yeşil cami (1378), Bursa'daki Yıldırımba
yezit camisi, Ulu cami, Yeşil cami, Muradiye camisi ve
Yeşil türbe, Edirne'deki Eski cami (1402-1414), Üçşere feli cami (1438-1447) ve Mimar Sinan'ın başyapıtların
dan Selimiye camisi, İstanbuldaki Fatih camisi (1462
1470) ile Mimar Sinan'ın başyapıtlarından Süleymaniye
(1550-1557) ve Şehzade (1543-1548) camileri, Sulta nahmet camisi (1609-1617), Yeni cami (1597-1663),
Sultanahmet çeşmesi (1728), Topkapı sarayı, Beylerbe yi sarayı (1864), Çırağan sarayı (1863-1866), Çinili köşk
(1472), Nuruosmaniye camisi (1748-1755), Laleli ca
misi (1759-1763) gibi yapıtlar, hem mimarlık özellikleri,
hem süslemeleri ve çinileriyle, Osmanlı sanatının eşsiz
örneklerini oluşturdular. Ayrıca, imparatorluğun her yanı medreseler, kervansaraylar, köşkler, kasırlar, ko naklar, hanlar, hamamlarla, donatıldı.
Müslümanlık resim ve heykel sanatına izin vermedi ğinden, Osmanlılarda minyatür önemli bir yer kazandı.
Fatih Sultan Mehmet döneminde temeli atılan Osmanlı
Abdülkerim Satuk Buğra Han döneminde (932-955)
minyatür sanatı, Mahmut III döneminde klasik üslubu
müslümanlığı kabul eden Karahanlılar, özellikle mi
na ulaştı. Klasik Türk minyatürünün düz çizgileri, canlı
Semerkand, Buhara, Ürgenç, Merv ve Tirmiz gibi kent
Avrupa resim sanatının etkisiyle önce yüzeyci anlayış.
kervansaraylar), türbelerle süslediler. Karahanlılarla çağdaş olan Gazneliler de, en önemli
(XV. yy.), Nakkaş Osman (XVI. yy.), Nakkaş Hasan
marlık ve süsleme alanlarında önemli yapıtlar verdiler;
leri, camilerle, kervansaraylarla (Türk mimarlığında ilk
renkleri, öykü anlatmaya dayanan üslubu, XVIII. yy'da,
tan sıyrıldı, sonra da bütünüyle ortadan kalktı. Nigari
(XVII. yy.), Levni (XVIII. yy.) bu sanatın başlıca temsilci
TÜRKİYE
319
leri oldular. (Ayrıca Bk. MINYATÜR.)
Osmanlılarda hat sanatına (güzel yazı) da büyük önem verildi ve 160 dolayında yazı çeşidi geliştirilmişti.
XV. yy'da olgunluk dönemine ulaşan bu sanatın en gü zel ürünleri, camilerdeki yazılar ve Kur'an yazmalarıdır. Türkistan
Ana hatlarıyla Türklerin yaşadıkları Orta Asya toprakla rinin tarihsel adı. Günümüzdeki Kazakistan'ın güney
kesimi, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenis
tan, Doğu Türkistan ve Afgan Türkistanı'nı (Afganis tan'ın kuzey kesimi) içeriyordu.
Türkistan, Doğu: Bk. DOĞU TÜRKİSTAN. Türk-iş Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun kısaltma
si. 31 Temmuz 1952'de çeşitli işçi sendikaları birlikleri
tarafından Ankara'da kurulan Türk-İş, 1961'de ulusla rarası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu'na (ICTFU)
üye oldu. 274 ve 275 sayılı işçi haklarına yönelik yasala rin çıkarılmasından (1961) sonra güçlenip, 1967'ye ka dar Türkiye'deki bütün sendikalı işçilerin temsilciliğini
TÜRKİYE CUMHURİYETI
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 779 452 km².
Başkenti: Ankara (2 559 471 nüf.; 1990 sayımı). TOPLUM YAPISI: Nüfusu (1990 sayımı): 56 473
035; nüfus yoğunluğu: Km²'ye 73 kişi. Nüfus da
ğılımı (1990): Kentlerde % 61,3, kırsal kesimde % 38,7. Yillik nüfus artış hızı (1990): % 2,1. Resmî dili: Türkçe. Başlıca dinler: İslâm.
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990):
Yetişkin nüfusun % 87'si. Hastane yatak sayısı
(1990): 115 000. Hekim sayısı (1990): 55 730. Ortalama ömür (1991): Kadınlarda- 72; erkek
lerde 68. Bebek ölüm oranı (1991): 1 000 canli
yaptı. 1967'de görüş ayrılıkları sonucunda DİSK'in ku rulmasıyla bir ölçüde zayıfladıysa da, 12 Eylül
doğumda 54.
derasyonu olarak, durumunu yeniden güçlendirdi.
başına ulusal gelir: 2 193 dolar. Etkin nüfus da ğılımı (1990): Tanm-% 46,7; devlet memurları
1980'den sonra çalışmaları durdurulmayan işçi konfe
Türkişler Orta Asya'da ili urmağı vadisinde yaşamış Türk boyu. Türk halklarından Onokların Tulu kolu boylarından biri
olan Türkişler (Türgişler de denir), 652-657 arasında
Çinlilerin, 710'dan sonra Göktürklerin egemenliğine girdiler. İki kola (San Türkişler; Kara Türkişler) ayrıldık tan sonra, 717'de Göktürklere karşı topluca ayaklana
rak, bağımsızlıklarını elde ettiler. Çin'e yürüyerek Ho
tin, Kaşgar, Karaşar, Tokmak'ı alıp (719), Çin imparato runu barış istemek zorunda bıraktılar. Kara Türkişler ile Sarı Türkişler arasındaki çekişmeler sonucunda zayıfla yıp, 766'da Karlukların egemenliğini kabul etmek zo runda kaldılar ve öbür Türk boyları içinde eridiler.
Türkiye Topraklarının büyük bölümü Asya'da (Anadolu yarı madası; % 97), küçük bir bölümü (Trakya, % 3) de Av rupa'da ülke. Doğu-batı doğrultusunda uzanan bir dik
dörtgen görünüşünde olan, kuzeybatıda Yunanistan ve Bulgaristan'la doğuda Gürcistan, Ermenistan Cumhuri yeti, Iran'la, güneydoğuda Irak ve Suriye'yle sınırlı olan,
EKONOMI: GSMH (1994): 133 milyar dolar; kişi
ve savunma- % 12,8; sanayi- % 11,5; ticaret % 9,8; yapı sanayisi- 4,1; ulaşım ve haberleş me % 3,8; finans- % 1,9- madencilik- % 0,9;
bayındırlık- % 0,2; geri kalanlar- % 8,3. Dış Ti caret (1990): Dışalım- 22,3 milyar dolar; dış satım- 12,9 milyar dolar. Ticaret yaptığı başlıca
ülkeler: Almanya, ABD, İtalya, İngiltere, Fransa, İran. Para birimi: 1 Türk lirası = 100 kuruş. YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: TBMM. Yönetim bölümlenmesi: 76 il.
ULAŞIM. Karayolları (1991): Toplam 367 608 km. Demiryolları (1991): 8 430 km. Başlıca li manları: 6. Başlıca havaalanlar: 6.
ni kapsar. Başka bir oran, 1 000 m'den yüksek alanların,
Türkiye topraklarının yarısından çoğunu (yüzde 55,5)
oluşturduğunu ortaya koyar. 2000 m'den yüksek alan ların kapladığı yer, toplam yüzölçümün % 10'unu aşar,
Türkiye yalnızca yüksek bir ülke olmakla kalmayıp, yüzey şekilleri de çeşitli bir ülkedir: Çoğu birbirine pa ralel sıralar halinde uzanan dağlar, tek başına, ya da bir
çizgi boyunca dizili sönmüş volkanlar, üstleri volkan
kuzeyde Karadeniz'e, batıda Ege denizine, güneyde
lavlarıyla ya da eskigöllerin bırakığıtortullarla kaplı, va dilerle yarılmış yayla düzlükleri, vadiler boyunca ya da irmak ağızlarında genişleyen tabanı alüvyonlu ovalar
YÜZEYŞEKİLLERI, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR Yüzeyşekilleri bakımından Türkiye'nin dikkati çeken ilk özelliği, yüksek bir ülke olmasıdır. Türkiye topraklarının
görülür. Ama, bu çeşitliliğe karşın, yüzeyşekilleri, ana
Akdeniz'e açılan Türkiye'nin sınırlarının uzunluğu 2 753 km, deniz kıyılarının uzunluğu 8 333 km'dir.
ortalama yükseltisi 1 130 m kadardır. Avrupa'nın orta
lama yükseltisi 330 m olduğuna göre, Türkiye'nin yük
kez fazladır ve Asya'nınkini seltisi, bu kıtanınkinden 3,5 (1 050 m) bile aşmaktadır.
çizgileriyle, belirli bir düzene uyarlar:
a) Ülkenin başlıca dag sıralanı, Türkiye'yi oluşturan
dörtgenin kuzey ve güney kenarları boyunca (yani ge nel olarak doğu-batı doğrultusunda) uzanan geniş yay lar çizerler (kuzeyde Kuzey Anadolu dağları, güneyde Toroslar);
250 m arasındaki alçak alanlar, Türkiye'nin ancak %
b) bu kenar daglar, ülkenin orta kesimlerinde (iç Anadolu) geniş yüksek düzlüklerle birbirinden ayrılır
10'u kadar bir yer kaplarlar. Buna karşılık, 500-1 500 m
c) kuzey ve güney kenar dagları, ülkenin dogusuna
Doğu Avrupa ülkelerinin tersine, deniz düzeyi ile
arasındaki alanlar, toplam yüzölçümün 3/5'üne yakını
lar;
320 TÜRKİYE
A
D
FOTOTE AL
b.io.
10
6.The lar
AN
21.11
li
1
UC
4183
Ankara ve İstanbul'un iklim
នា 11
9
05
çizelgelerinde, kırmızı dikdörtgenlerle aylık sıcaklık
75
ortalamaları, mavi dikdörtgenlerle de
20
aylık yağış ortalamaları verilmiştir. Anadolu yaylasında yeralan Ankara, bozkır tipi sert kara ikliminin etkisindedir. Marmara denizi
0
S
u
N
u
ת La
15
53
10
0
kıyısındaki İstanbul'da, Karadeniz
bölgesi iklimi ile Akdeniz iklimi arasında geçiş özelliği taşıyan bir
F
S
M
N Μ
Η Τ ΑΕΕ Κ Α
19
iklim çeşidi egemendir. Istanbul
Ankara
doğru birbirine yaklaşır ve sıkışırlar; bu yüzden, Doğu
Anadolu'da daha yüksek ve daha dağlık bir görünüm ortaya çıkar;
d) kuzey ve güney kenar dağlarının batı doğrultusun daki uzantıları da birbirine yaklaşır gibi görünürlerse de,
bunlarda, Doğu Anadolu'daki dağların yüksekliği ve
sürekliliği görülmez: “İçbatı Anadolu eşiği" adı verilen
bu eşiğin daha ötesinde, yerey, Ege ve Marmara deniz lerine doğru iner; bu kesimde kıyıya paralel dağ sıraları
görülmez: Ege ve Marmara bölgelerinde yüzey şekille rinin temel özelliği, bu bölgelerin doğu-batı doğrultulu
nüyle kurak geçmesiyle, buna karşılık kışların ilık olması
ve yağışlı geçmesiyle nitelenir. Adını aldığı deniz kıyıla rinda egemen olduğu gibi, Anadolu'nun batı yüzünde de (Ege ve Marmara bölgeleri) etkilidir (yalnız, bu ke
simlerde kışlar biraz daha soğuk geçer).
Her mevsimi yağışlı orta kuşak iklimi, Karadeniz kıyı
larını etkiler; yazlar pek sıcak geçmediği gibi, kışlar da soğuk olmaz. Doğu Karadeniz kıyılarında, kuzey rüz garlarını önleyen Kafkas dağlarının siper etkisiyle, kışlar
daha ılık geçer.
Bozkır (step) ya da sert kara iklimi, Türkiye'nin bütün
çukur alanlarla yayılmış olmasıdır; e) ülkede, orta kesimdeki İç Anadolu düzlüklerinden başka, Toros dağlarının doğu uzantısı dışındaki Güney
iç kesimlerinde egemendir; yazlar sıcak, kışlar çok so
doğu Anadolu düzlūkleri, kuzeybatıda çanak biçimli
Anadolu'da birbirinden çok az farklı değişiklikler göste
Trakya, çoğu ırmak ağızlarında ve başlıca vadiler bo yunda yeralan alüvyonlu ovalar (Adana ovası gibi) yera lir.
Iklim.Türkiye, orta iklim kuşağı içinde bulunmakla bir
likte, ülkenin deniz düzeyineoranla yüksekliği, kıyıya
paralel dağ sıralarının bulunması, denize yakınlık-uzak lik gibi nedenlerin katılmasıyla, iklimde önemli değişik likler gözlenir. Bununla birlikte, birbirine benzeyen ik lim tipleri bir araya toplanarak, üç ana iklim tipine ayrı labilir: Akdeniz iklimi; her mevsim yağışlı orta kuşak ik limi; bozkır (step) iklimi.
Akdeniz iklimi, yazların sıcak ve aşağı yukarı bütü
ğuk geçer; yağışlar az, çok yerde yaz mevsimi kuraktır.
Bu iklim İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu rir.
Bitki örtüsü. Türkiye'de ormanlar daha çok Karadeniz
Bölgesi'nde yaygındır.Her mevsimin yağışlı geçmesinin
ormanların gelişmesine uygun koşullar hazırladığı bu
bölgede, kıyı dağlarının denize bakan yamaçları gūror
manlarla örtülüdür. Deniz düzeyinden başlayan or
manlar, dağların yamaçlarında 2 000 m yüksekliğe ka dar çıkar, daha yükseklerde yerlerini dağ otlaklarına bi rakırlar. Deniz düzeyinden 1 000-1 200 m'ye kadar kı
şın yapraklarını döken ağaçlar (meşe, gürgen, kestane,
Ihlamur), yükseklerdeyse iğne yapraklı ağaçlar (çam çeşitleri, köknar, ladin)ağır basar. Karadeniz ormanları
TÜRKİYE
nin devamı, Marmara Bölgesi'ndeki dağlarda da görü
lür.Ege Bölgesi'ndekidağlarda ve Toroslar'da da orman
bulunmakla birlikte, belirli bir yüksekliğe kradar çıkan maki katından sonra başlarlar.
Toros dağlarındaki ormanlarda en çok kızılçam, ka raçam,Isedir gibi ağaçlara rastlanır. İç Anadolu,kurak lok yüzünden ormansız gibidir. Orman ancak yüksek dağ yamaçlarında, küçük lekeler halinde kalmıştır. Gü neydoğu Anadolu Bölgesi'nde de aynı durum gözlenir. Doğu Anadolu'da orman, yok denecek kadar azdır. Bu
yüzden, Türkiye'nin büyük bir bölümünü bozkır görü
321
da oldukça farklılık gösterir. Ülkedeki göllerin sayısı
200'ü, yüzölçümleri toplamı 9 000 km²'yi bulur. Bütün bu göllerin kapladığı alanın yarısından çoğunu (% 65) yalnızca 4 büyük göl kaplar: Van, Tuz, Beyşehir ve Egir
dir gölleri. Bunları İznik gölü, Acıgöl, Ulubat gölü, Man
yas gölü ve Burdur gölü izler. Büyük sayılabilecek bu göllere karşılık, yüzölçümleri 5 km?'den küçük olan göllerin sayısı 100'ü geçer. Bunların bazıları son derece küçüktūr: Uludağ, Doğu Karadeniz dağları ve Hakkâri dağlarındaki buzul gölleri gibi.
Türkiye'deki göllerin derinlikleri de birbirinden fark
nüşlü alanları kaplar. Bozkır görünüşlü kesimin bitki ör
lıdır. En derin olanları Van, Çıldır, Burdur, Hazar, Iznik
tüsü, otlardan, dikenlerden ve küçük çalılardan oluşur.
ve Sapanca gölleridir. Derinliği en az olan gölümüz Tuz (Koçhisar) gölüdür. Akşehir, Ulubat, Manyas gölleri de
İlkbahar başlangıcında yeşil renkliolan bozkır görünüş lü alanlar, kısa bir süre sonra yeşilliklerini yitirip sararır
pek derin değildir.
ve bütün bir yaz boyunca öyle kalırlar. Bu alanlar özel likle İç Anadolu düzlüklerinde, Güneydoğu Anado
dışarı akışları olup olmamasıdır. Tuz gölü, Van gölü,
Türkiye göllerini birbirinden ayıran bir başka özellik,
lu'da, Doğu Anadolu'nun çukur ovalarında yaygındır.
Burdur gölü ve Acıgöl gibi göller, dışarı akışı olmayan
Yeşilliğini kısa sürede yitiren bozkır bitkilerine karşı lik, Kars-Ardahan yaylasında, yeşilliğini yaz sonuna ka dar koruyan önemli bir yeşil çayır alanı yeralır. Akarsular. Türkiye'nin akarsu ağı sıktır. Bu akarsular çe
kapalı havzalar durumundadır. Buna karşılık, Güney
şitli havzalara yönelirler: Önem sırasıyla Karadeniz havzası, Basra Körfezi havzası, Akdeniz havzası, Ege havzası, Marmara havzası, Hazar havzası, kapalı hav zalar.
Akarsularımızın rejimleri (yataklarından geçen su
Marmara göllerinde olduğu gibi, Türkiye göllerinin ço ğunun bir ayakla dışanı akıntısı vardır. Dışan akışı olan göllerin suları tatlı, akıştan yoksun olanlann sularıysa tuzlu ya da acıdır.(Ayrıca Bk. AKDENİZ BÖLGESİ; DO GU ANADOLU BÖLGESİ; EGE BÖLGESİ;GÜNEYDO
ĞU ANADOLU BÖLGESİ; İÇ ANADOLU BÖLGESİ; KARADENİZ BÖLGESİ; MARMARA BÖLGESİ.) TOPLUM YAPISI
miktarının bir yıl süresince gösterdiği değişiklik), genel
1990'da yapılan son nüfus sayımına göre, Türkiye sınır
likle düzensizdir . Yaz mevsimi Türkiye'nin hemen her yerinde, akarsuların en yoksul olduğu mevsimdir. Ay larca süren bu yoksullaşma döneminde, bazı akarsular bütünüyle kurur, ancak suyu bol kaynaklarla beslenir
ları içinde 56 473 035 kişi yaşamakta, km?'ye 73 kişi düşmektedir. Bu nüfusun çok büyük bölümū mūslū
lerse, yataklarında çok su bulunabilir. Sonbahar yağ
EKONOMI Tanım. Sanayi ve hizmetler kesimlerinin de hızla geliş
murlarının başlaması ve buharlaşmanın azalmasıyla,
mandır ve tümü Türkçe konuşur. İlköğretim zorunludur ve okuma yazma bilenlerin oranı % 90'a yaklaşmıştır.
akarsu düzeylerinde yükselme belirir. Bu yükselme, ki yı bölgelerinde kış mevsiminde de sürer; yalnızca Do ğu Anadolu'da ve İç Anadolu'nun doğu kesiminde, kış yağışları kar biçiminde düştüğü için, bu mevsimde
mesine karşın iktisadın temelini hâlâ tanımın oluşturdu
akarsularda yeniden alçalma görülür. İlkbaharda, ülke nin her yanında hem yağışların sürmesi, hem buharlaş
manlarla kaplıdır; hiç ürün alınmayan yerlerse toplam
manın henüz artmamış olması, hem de karlarin erimesi nedeniyle, akarsu düzeyleri yüksektir. İlkbahar kabar
maları ülkenin batısında ve güneyinde daha erken baş
lar ve daha çabuk sona erer. Doğuya doğruysa daha
geç başlar ve daha uzun sürer (baharın geç gelmesi ve yüksek yamaçlarda karların erimesindeki gecikme ne
deniyle). Karadeniz Bölgesi'nde her mevsimin yağışlı geçmesi, bölgedeki akarsuların rejimini düzenli kılma ya yetmez. Çünkü, çoğunun yatakları eğimli, tümünün geçtiği arazi de dağlık olduğu için, bütün bu akarsular,
yağışlar sırasında şiddetle kabarır, yağışın kesilmesin
den kısa süre sonra yoksullaşır. Bu yüzden, düzeylerin de sık sık yükselme ve alçalmalar görülür. Göller. Türkiye'nin göllerinin yüzölçümüne dağılışın
da, büyük bir eşitsizlik gözlenir. Bazı bölgelerde çok sa yıda göl bulunmasına karşılık, bazı bölgeler göl bakı
mindan oldukça yoksuldur. Sözgelimi, Trakya'da kıyı boyunda yalnız birkaç kıyı set gölü vardır: Karadeniz Bölgesi'nin çok büyük bir kesiminde göle rastlanmaz;
Güneydoğu Anadolu, gölsüz bir bölge gibidir.Bunakar
şılık Marmara Bölgesi'nin doğu ve güney kesimleri, iç Anadolu, Doğu Anadolu, özellikle de Akdeniz Bölge si'nde “Göller yöresi" adı verilen yöre, göllerin küme lenmiş olarak görüldüğü alanlardır. Bazı kesimlerde,
ğu Türkiye'de, toplam yüzölçümün yaklaşık % 23 ka
dari ekili-dikili alanlarla, % 11 kadari nadasa bırakılan topraklarla, % 35 kadarı çayır ve otlaklarla, % 1,4'ü or
yüzölçümün % 17 kadarını kaplar. Başlıca tarım ürün
leri arasında tahıllar, özellikle de buğday (tahıllara ayn lan 13,5 milyon hektar kadar alanın 9 milyonunda bug
day yetiştirilir), arpa ve darı, sanayi bitkileri (başlıcaları pamuk, şekerpancar, tütün), yağ çıkarılan bitkiler (ay çiçeği, haşhaş, soya, susam, yerfıstığı), yumrulu bitkiler
(patates, kurusoğan ve sarmısak, pancar), çay, çeşitli meyve ve sebze, zeytin, vb. sayılabilir. Türkiye'de ta
nim büyük ölçüde çeşitlenmiş olmakla birlikte belirli
ürünlerin belirli bölgelere göre ağırlık taşıdıkları gözle
nir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye, sekiz tarım bölgesi ne ayrılabilir: Karadeniz kıyısı tarım bölgesi (çay, fındık, tütün, mısır); Akdeniz ve Ege kıyıları tarım bölgesi (pa muk, turunçgiller, zeytin, incir, çekirdeksiz üzüm, tü tün, susam, çeşitli meyve ve sebzeler); Marmara tarım
bölgesi (zeytin, tütün, üzüm, sebze ve meyve, ayçiçe gi); Karadeniz ardı tarım bölgesi (çavdar, buğday, pi rinç, meyve ve sebze); İç Anadolu tarım bölgesi (özel
likle buğday, arpa, meyve, üzüm);iç bölgeler ve çevre
si tarım bölgesi (tahıllar; sulanabilen yerlerde sebze ve
meyve); Erzurum-Kars tarım bölges; (az miktarda arpa, buğday, patates); Doğu Anadolu ve dağlık kesimler ta rim bölgesi (buğday, arpa, az miktarda meyve ve seb ze).
Söz konusu bölgeler tarım ürünleri bakımından in
haritada görülmedikleri halde çok sayıda göl bulundu ğu, yer adlarının gözden geçirilmesiyle anlaşılır: Bingöl
celendiğinde, bütün bölgelerde en geniş ve önemli yeri
dağları; Yedigöller; vb.
nir. 1991 verileriyle yaklaşık 19,5 milyon hektarlık alan
Türkiye'nin gölleri, büyüklük ve derinlik bakımından
tahılların, tahıllar arasında da buğdayın tuttuğu gözle
da yetiştirilen yaklaşık 20 milyon ton dolayında bugda
322
TÜRKİYE Türkiye'nin başkenti ve ikinci
büyük kenti Ankara'dan
görünüş..
yın büyük bölümü ülkede tüketilmektedir. Buğdaydan sonra en çok yetiştirilen tahıl olan, soğuğa ve sıcağa da
ha dayanıklı olduğundan dağlık yerlerde yetiştirilebilen arpanın yetişmesine elverişli olmayan yerlerde de çav dar ekilmektedir.
Tarımda ikinci büyük etkinlik olan hayvancılık geniş yaylaları ve dağ otlaklarıyla elverişli bir alan bulduğu Türkiye'de, hem beslenmede (et, süt, yağ, peynir, yo
gur, yumurta), hem de sanayi hammaddesi olarak
(yünlü dokuma, deri ve kösele yapımı) son yıllarda önemli rol oynamakta, yılda elde edilen et 500 000 to
nu, süt 10 milyon tonu, yumurta 7,5 milyarı, yapağı ve
(110 000 ton dolayında), tuz (1 300 000 ton dolayında) sayılabilir. Enerji kaynaklar. Türkiye'nin enerji kaynakları çeşitli ve oldukça boldur. Bunların başlıcaları arasında potansi
yeli son derece zengin olan su gücü, maden kömürü ve
linyit, petrol ve doğal gaz sayılabilir. Ayrıca yakın dö nemde jeotermal enerji, atom enerjisi ve güneş enerjisi
kaynaklarının değerlendirilmesi için çalışmalar yapıl maktadır.
Su gücü bitmek tükenmek bilmez zengin bir kaynak oluşturmakla birlikte, henüz % 10 oranında yararlanıla bilmektedir; ama GAP (projenin bir bölümünü oluştu
tiſtik 50 000 tonu bulmaktadır. Türkiye, 70 milyon ba şa yaklaşan hayvan sayısıyla (koyun, keçi, tiftik keçisi, kılkeçisi, sığır, manda, at, eşek, katır, deve) dünyada dokuzuncu, Avrupa'da Rusya hesaba katılmazsa birin
ran Atatürk barajı ve Urfa tüneli 1994-1995'te hizmete girmiştir), vb. büyük kapsamlı çalışmaların yakın dö
miktarları göz önünde tutulduğunda, hayvancılıkta uy
ile Akdeniz ülkeleri arasında birinci sırada yeralan Tur
ci sırada yeralmaktadır. Ne var ki, yukarda verilen ürün
gulanan yöntemlerin yetersizliğinden dolayı, verimin
oldukça düşük olduğu görülmektedir. Ormancılık, ba lıkçılık, arıcılık, ipekböcekçiliği, tavukçuluk gibi alanlar
da da, ülkenin üretim potansiyeli oldukça yüksek ol
masına karşın, elde edilen ürünlerin miktarı henüz yüksek değildir.
Yeraltı gelir kaynakları. Türkiye, her bölgesinde çeşitli
madenler bulunan ve bazı madenler bakımından zen
gin bir ülkedir. Ama zengin ve işletmeye elverişli ma
nemde tamamlanmasıyla, bu oranın önemli ölçüde
yükselmesi beklenmekiedir. Maden kömürü, açısından Yakındoğu ve Ortadoğu
kiye'de, başlıca üretim alanı, “Zonguldak Kömür Hav zası" da denen Kuzeybatı Anadolu Havzasıdır. 32 000
km'yi aşan bir alana yayılan bu havzada, toplam kalın
ligi 70 m kadar olan 50 kömür tabakası bulunduğu anla şılmış, rezervinin 1 milyar tonu aştığı hesaplanmıştır;
yıllık üretim 30 milyon ton dolayındadır. Ülkenin çeşitli
bölgelerinde bulunan, ama özellikle Kütahya, Manisa, Amasya, Birecik, Ege, Erzurum ve Elbistan'da (rezervi 3
milyar ton) işletilen linyitin, yıllık toplam üretimi 20 mil
denlerin tümü henüz yeterince işletilmemektedir. İkti
yon tonu aşmıştır. Ülkede petrol bulunduğu ve yer yer
başlıcaları arasında yeralan demir, yılda 5 milyon ton
araştırmalarla anlaşılmış ve Raman dağı antiklinali üs tünde yapılan 1 050 m derine inen ilk sondajla petrol yataklarına ulaşılmış (daha sonra bu bölgede Garzan
sadi açıdan bakıldığında yeraltı gelir kaynaklarımızın
kadar (filiz olarak) üretilmekte, yıkanmış ve ayıklanmış
demir üretimiyse 91 000 tonu aşmakla (rezervlerin 800
milyon tonu aştığı hesaplanmıştır), bakırūretimi yılda 4 milyon tonu bulmakta, Türkiye'nin dünyada en zengin ülkeler arasında yeraldığı kromun üretimi 1 milyon tonu aşmakta, boksitte üretim 700 000-800 000 ton arasında değişmekte, borda ise 2 milyon tona yak
laşmaktadır. İşletilen öbür madenler arasında boraks (35 000 ton dolayında), kurşun (2 500 ton dolayında fi liz), cıva (8 000 ton dolayında filiz), manganez (7 500 ton dolayında filiz), volfram (4 000 ton dolayında), anti mon (36 000 ton dolayında filiz), amyant (23 000 ton
dolayında), zımparataşı (35 000 ton dolayında), barit
zengin yataklar oluşturduğu son 50 yıl içinde yapılan
petrol yataklarına varılmıştır), 1954'te çıkarılan bir ya sayla petrol araştırmaları hızlandırılarak ülke 9 petrol
araştırma bölgesine ayrılmış, petrol yataklarının özellik
le Güneydoğu Anadolu bölgesinde yoğun olduğu anla şılmıştır. Günümüzde Raman, Garzan, Adıyaman (Kâh ta), vb. işletme alanlarında yıllık üretim 4 milyon tona yaklaşmıştır. Aynı biçimde ülkenin çeşitli yerlerinde do gal gaz da bulunduğu anlaşılmış, özellikle Trakya böl
gesindeki (Kırklareli) rezervin 400 milyon m' olduğu
hesaplanmış, üretimin (yılda 1 milyon m' dolayında) ar
tırılması için çalışmalara girişilmiştir.
TÜRKİYE Sanayi. Cumhuriyetten önce birkaç dokuma fabrikası, zeytin yağı, çırçır ve sigara fabrikası dışında büyük ve modern sanayi kuruluşu ve halı dışında yurt dışına sali lacak malı bulunmayan, aşağı yukarı bütün işlenmiş ürünlerin yurt dışından getirilmesi gereken Türkiye'de,
323
tanbul, İzmir, Ankara'da toplanmıştır.
Son otuz yıl içinde büyük bir gelişme gösteren doku
ma, deri ve giyim sanayisinde, gerek devletin, gerek
özel kesimin büyük pamuklu dokuma fabrikalan Istan bul, Adana, Kayseri, Nazilli, Malatya, Konya Ereğlisi, Er
cumhuriyetin daha ilk yıllarında Kayseri'de "Tayyare
zincan, Denizli, Tarsus, Antalya, Aydın, Manisa, Izmir,
Kayseri'de ve Konya Ereğlisi'nde büyük dokuma fabri
(ünlü battaniyeler) toplanmıştır; ayrıca, gerek eltezgan larında, gerek yeni kurulan halı fabrikalarında halıcılık
Tamir Fabrikası"nın, Kırıkkale'de askeri silah ve cepha ne fabrikalarının, Karabük'te demir-çelik fabrikasının, kalarının Alpullu, Uşak, Turhal, Eskişehir'de şeker fabri kalarının kurulmasıyla başlatılan sanayileşme çabası,
art arda yürürlüğe konan beş yıllık planlarla hızlandırıl mış ve dokuma, şeker, çimento, maden, kâğıt sanayile rinin temelleri atılmış, çabaları gün geçtikçe yoğunlaştı
rılarak, sanayi bir yandan geliştirilirken, bir yandan da
çeşitlenmiştir. Günümüzde Türkiye'deki sanayi kuru
luşları 8 ana dalda toplanabilir: Besin sanayisi; sigara ve
Karaman'da, yünlü dokuma ve yün ipliği fabrikaları, Hereke, İstanbul, Bursa, Kayseri (Bünyan) ve Siirt'te
(Isparta, Uşak, Gördes, Demirci, Kula, Bünyan, Kayseri, Konya, Sivas, Ladik) büyük bir atılım yapmış, Gemlik, Bursa ve İstanbul'da ipekli kumaş dokumacılığı, özel likle İstanbul'da deri sanayisi gelişmiştir.
Gene son otuz yıldır büyük bir atılım yapan maden cilik sanayisinde, ülkenin çeşitli yerlerinde çeşitli ma den dallarında çalışan sanayi tesisleri kurulmuş, dev de
içki sanayisi; dokuma, deri ve giyim sanayisi; maden sa
mir-çelik fabrikalarının (Kırıkkale, Karabük, Karadeniz
sanayisi; çimento, cam, seramik sanayisi.
motorlarından buzdolabına, sut makinesinden dikiş
nayisi; makine yapımı; kimya sanayisi; orman ürünleri
Ereğlisi, İskenderun) yanı sıra, birçok kentimizde su
Tarım ürünlerinin işlenmesine dayalı besin sanayi
inakinelerine, matkaplardan preslere, düdüklü tence
sinde, başlıca sanayi tesisleri arasında çeşitli illerimize dağıtılmış un ve makarna fabrikaları, konserve (meyve, sebze ve meyvesuyu) fabrikaları, çok sayıda yag fabri kası (margarin, zeytinyağı, rafine ayçiçeği ve rafine pa
reden her çeşit mutfak eşyasına kadar üretim yapan bir çok fabrika, gemi yapım tesisleri, Devlet Demiryollan fabrikaları, kara taşıtları fabrikalan, silah ve cephane
fabrikaları, tarım araç-gereçleri yapan fabrikalar, vb.
muk yağları), özellikle bol miktarda süt elde edilen yer
hizmete girmiştir.
lerde (Kuzeydoğu Anadolu'da Kars, Trabzon, vb.; Gü neydoğu Anadolu'da Diyarbakır, Şanlıurfa; vb.; Mar
minda, özellikle otomotiv sanayisi dalında büyük bir
Maden sanayisiyle yakından ilişkili olan makine yapı
mara Bölgesi'nde (İstanbul, Bursa, vb.) toplanmış süt,
gelişme gözlenmiş, Man, Otoyol, Otomarsan, Tofaş, Oyak-Renault, Otosan, BMC Sanayi ve Ticaret, TOE
kesimlerine dağılmış 21 şeker fabrikası, vb. sayılabilir.
(Türk Oto Endüstrisi) gibi fabrikalar kurulurken, yan sa nayi tesisleri de hızla gelişmiştir. Söz konusu tesislerin
İstanbul, İzmir, Samsun, Adana, Malatya, Bitlis, To
toplandığı başlıca iller arasında İstanbul, Ankara, Koca
süttozu, yağ, peynir, yoğurt fabrikaları ülkenin, çeşitli Tütün ve içki sanayisinde sigara fabrikaları özellikle
kat'ta, şarap, çeşitli içki ve bira fabrikaları özellikle is
eli, Bursa, Eskişehir, Gaziantep sayılabilir.
.
IN
Türkiye'nin en
büyük kenti
Istanbul'dan görünus.
324
TÜRKİYE
Izmit'te klor ve sudkostik fabrikalarının, Karabük'te
özel denizcilik şirketlerinin çabasıyla deniz ticaret filo
asit sülfürik, amonyum sülfat tesislerinin kurulmasıyla
malzemeleri yurt dışından getirilmektedir) büyük bir
sunun büyütülmesi için önemli çalışmalara girişilmiştir. Türkiye'nin en büyük ölçüde iş yapan dışsatım ve dışa lim limanı İstanbul, çok işlek bir deniz yolu olan Bo gaz'da (Karadeniz kıyısı ülkelerini Akdeniz ülkelerine
atılım yapmış, bu arada yerli boya sanayisinde önemli
bağlar) bulunmasından yararlanarak hızla gelişmiş ve
gelişmeye başlayan kimya sanayisi, yakın dönemde İs
tanbul çevresinde kurulan birçok ilaç fabrikasıyla (ana
bir gelişme gerçekleştirilerek, üretimin bir bölümü yurt
yılda limandan çıkan gemi sayısı 1 500'ü aşmıştır. İstan
dışına satılmaya başlanmıştır. Yarımca'da (Izmit) kuru
bul'dan sonra ikinci sıradaki İzmir, Türkiye'nin en bü
lan Pet-Kim tesislerinde de sudkostik, sivi gaz, fuel-oil
yük dışsatım limanıdır. Bu iki büyük limanı Samsun,
ve benzin, vb. 20 çeşit ürün elde edilmektedir.
Ormanlardan elde edilen ürünlerin işlenmesine da yanan orman ürünleri sanayisi, ormanlık bölgelerde
toplanmış olan Ayancık, Kastamonu, Bartın, Bolu, Ada pazarı, Bozüyük, Ardeşen, Akkuş, Bafra, Borçka, Cide,
Trabzon, İstanbul, Mersin (Türkiye'nin en büyük ve modern limanlarındadır), özellikle bir turizm limanı olan Antalya, vb. limanlar izlemektedir.
Türkiye'de hava ulaşımı Devlet Hava Yolları İşletme
ce kereste fabrikalarıyla ve İzmit, Çaycuma (Zongul
Devrek, Dursunbey, Düzce, Eskipazar, Ulupınar, Yeni
si ile küçük özel havacılık şirketleri tarafından sağlan makta, birçok kent arasında uçak seferleri yapılarak yolcu ve yük taşınmaktadır. 1992 verileriyle THY'nin
dak), Aksu (Giresun), Dalaman (Muğla), Balıkesir kağıt
uçak sayısı 40'ı, özel şirketlerin uçak sayısı 46'yı bul
fabrikalarıyla (yılda toplam 500 000 tona yakın üretim) temsil edilmektedir.
Çimento, cam, seramik sanayileri, yurdun hemen
muştur. Başlıca havalimanlarımızdan Atatürk Havali
manı'na (İstanbul) inis-kalkış yapan uçak sayısı günde
her bölgesindeki (özellikle İstanbul, Tarsus ve Bar
100-250 arasında değişmekte, pistine 330 ton ağırlığın daki dev Boeing uçakları bile kolayca inip kalkabilmek
tin'da) çimento fabrikalarıyla, porselen fabrikaları ve
tedir. Esenboga (Ankara), Çiğli (İzmir), Dalaman, Antal
seramik fabrikalarıyla (İstanbul, Çanakkale, Kütahya, Bozöyük) ve İstanbul (Paşabahçe, Çayırova), Trakya,
Sinop ve Kırklareli'deki şişe ve cam fabrikalarıyla hızla gelişmektedir. Ulaşım. Türkiye'de ulaşım karayoluyla, demiryoluyla,
havayoluyla ve denizyoluyla sağlanmaktadır. Sürekli yürütülen karayolu çalışmalarıyla, bütün deniz kıyıları boyunca kıyı boyu ve kıyı yakını karayolları yapılmış, iç
bölgeler düzgün karayollarıyla denizlere ve limanlara bağlanmıştır. Coğrafi koşulların gerektirdiği biçimde or taya çıkan işlek karayolu kavşaklarının başlıcası, 8 yöne uzanan yolların birleşme noktasındaki Ankara'dır; yol
ya havaalanları da gerek iç, gerek uluslararası düzeye hizmet vermekte, onları Adana, Erzurum, vb. havaa lanları izlemektedir.
Dış ticaret. Cumhuriyetin ilk yıllarından 1929'a kadar Türkiye, iktisat siyasetine uygun bir dış ticaret siyaseti
uygulamakta güçlük çekmiş, koruyucu önlemlere baş
vuramamış, gümrük tarifelerini kısıtlayıcı hükmün yū rürlükten kalkmasıyla 1929'da ilk bağımsız gümrük tari
fesi uygulanmaya başlanmıştır. 1933-1934'te ithalata
uygulanan kontenjan sistemine bir de kliring (ödeşme) ve takas (karşılıklı mal değiştirme) eklenince, dış ticaret
dengesinde olumlu bir durum gözlenmişse de, toptan
ların birkaç yöne uzandığı kavşak noktalarının başlıca ları arasındaysa Eskişehir, Konya, Afyon, Bursa, Balike sir, Manisa, Isparta, Nevşehir, Kayseri, Kastamonu, ço
ticaret hacmi küçülmüştür.
rum, Kahramanmaraş, Malatya, Gaziantep, Elazığ, Er
gidilmiş, dış pazarlara gönderilen mal miktarı az oldu
zurum, vb. sayılabilir. Bu arada ülkenin Asya ve Avrupa
1939-1949 arasındaki on yıllık dönemde dış ticarete
konulan yasaklar ve sınırlamalarla kesin bir korumaya gundan, dışalımda da bazı güçlüklerle karşılaşılmıştır.
parçaları, Istanbul Boğazı üstünde kurulan, Avrupa'nın en büyük köprüleri olan Boğaz köprüsü (1973'te hiz mete açılmıştır) ve Fatih Sultan Mehmet köprüsüyle
bestliğe yönelinmiş, ama yurt içi tüketiminin karşılana
(1988'de hizmete açılmıştır) birbirine bağlanmıştır; ay rica Istanbul ve Ankara'da metro çalışmaları başlatıl
Türk parasının değeri devalüe edilmiş, gümrük tarife
mış, Istanbul boğazının iki yakasını deniz altından bir leştirecek bir tünelin yapım görüşmeleri de yürütül mektedir.
Bütün bölgeleri demiryollarıyla birleştirilmiş bir ülke
olan Türkiye'de, demiryollarının toplam uzunluğu 8 500 km'ye yaklaşmıştır. Demiryollarının başlıca hatları arasında, Edirne'den Kars'a ve doğu sınırımıza uzanan
(Eskişehir-Ankara-Sivas-Erzurum üstünden) hat, Iz
mir'den Afyon'a, Konya'dan Adana'ya, Kahramanma
raş, Malatya, Elazığ, Tatvan, Van üstünden Türk-İran sı
nirina uzanan demiryolu hattı, Karadeniz kıyılarını Ak
deniz'e bağlayan Zonguldak-Çankırı-Kayseri-Niğde
Adana demiryolu hattı ve Samsun-Sivas-Malatya Adana demiryolu hattı, Elazığ yakınından ayrılarak Di
yarbakır üstünden Kurtalan'a uzanan demiryolu hattı
ve Kahramanmaraş yakınındaki Narlı'dan ayrılarak Ga
ziantep üstünden Karkamış'a uzanan ve Fevzipaşa-Ha
lep-Nusaybin hattına bağlanan demiryolu hattı sayılabi
lir. Bu hatlar üstündeki başlıca kavşak yerleri Eskişehir,
Afyon, Balikesir, Manisa, Ankara'nın doğusu (Irmak is
tasyonu), Kayseri, Sivas, Malatya, Elazığ (Yolçatı istas yonu), Ulukışla ve Fevzipaşa'dır. Türkiye'de denizyolu ulaşımı Devlet Denizyolları ta rafından üstlenilmiş, bu arada Denizcilik Bankası'nın ve
1946'dan başlanarak dış ticarette yavaş yavaş ser
bilmesi için bazı ürünlerin dışsatımı gene de kısıtlanmış, sinde resimler yükseltilmiş, sanayinin korunmasını sağ
layan bütün bu önlemler, 1947'den başlayarak dış tica ret bilançosunun açık vermesine yol açmıştır.
1950'den sonra dış ticaretrejiminde yeni kararlar alı
narak, Türkiye liberasyon (serbest bırakılma) sistemine girmiş, dışalım yüzde 65 oranında serbest bırakılmış,
dış ticaret açığı gün geçtikçe büyümüş ve 1953'te libe rasyona son vermek zorunda kalınmıştır.
1963-1980 arasındaki dönemde Türkiye'nin iktisadi
ve ticari durumu planlı kalkınma hedeflerine göre dü zenlenmiş, 1970'ię alınan ve Türk parasının değerini yüzde 66 oranında düşüren kararın önemli etkileri ol
muş, dışsatım ve dışalımda artış görülürken, işçilerimi zin dış ülkelerden gönderdiği dövizlerin buna eklen mesiyle altın ve döviz yedekleri artış göstermiştir. 1980'den sonra dışsatım ve dışsatımda yapılan köklü
değişikliklerle ve girişilen yeni pazarlar bulma çabasıy la, dışsatım önemli ölçüde artmaya başlamıştır. Turizm. Her yönüyle bir turizm ülkesi olan Türkiye'de turizm, var olan potansiyelin gün geçtikçe daha akılcı
biçimde değerlendirilmesi ve alt yapıya yapılan yatırım
ların sürekli artırılması sayesinde gün geçtikçe gelişme
ketedir. Söz konusu potansiyel temelde iki dogal başlık alunda toplanabilir: Doğal zenginlikler, tarihsel zengin likler
TÜRKİYE, TARİH Doğal zenginlikler açısından ele alındığında Türki
ye'de güneşli kıyılar ve kumsalların çok bol olduğu göz lenir. Akdeniz ve Ege kıyılarında yıl içinde 5-6 ay denize
girilebilir; Marmara denizinde ve Karadeniz kıyılarında da deniz mevsimi birkaç ay sürer; deniz suyu sıcaklıkla ri 20°C-25°C arasında değişir.Turizm potansiyelinin bu
yönü, özellikle Ege ve Akdeniz kıyılarında büyük ölçü
de değerlendirilmektedir ve Kuşadası, Fethiye, Bod rum, Marmaris, Kaş, Kemer, Antalya, vb. turizm mer kezleri dünyanın hemen her yanından turist çekmekte dir. Ülkenin her bölgesindeki şifalı sularsa (banyo, duş,
buğu, gargara, koklama, çamur banyosu gibi yararlan ma yolları), Yalova kaplıcaları, Pamukkale yöresindeki banyolar dışında yeterince değerlendirilememektedir; ayni biçimde, göllerden olduğu kadar, kayakçılık ve dağcılığa son derece elverişli dağlardan ve mağaralar dan (Damlataş, Kara in, vb. magaraları) da turizm açı
sından yeterince yararlanılamamaktadır. Buna karşılık, Denizli'de Pamukkale, Ürgüp'te peri bacaları, vb. do
gal güzellikler, yoğun biçimde turizme açılmıştır. Tarihsel zenginlikler açısından da Türkiye son dere ce zengindir ve İstanbul, Edirne, Bursa, Izmir, Konya, Kayseri, Sivas, vb. yörelerindeki, Hititlerden başlayarak
325
ve Batı'nın saat sistemi kabul edildi. 1928'de Arap abe cesi kaldırılarak Latin abecesini kaynak alan Türk abe
cesine geçildi. “Türk devletinin dini, din-i İslâm'dır' ta nimi Anayasa'dan çıkarılarak, laikleşme süreci hızlandı rildi. Kur'an ve ezan türkçeleştirildi (1932); soyadı yasa si çıkarıldı (1934); hafta sonu tatili 1936'da pazar günü ne alındı. (Ayrıca Bk. TÜRK DEVRİMİ.) . Cumhuriyetin ilk yıllarında, yeni yönetim, bazı mu
halefet hareketleriyle, ayaklanma ve suikast girişimle riyle de karşılaştı. Kurtuluş Savaşı'na katılmış bir grup
komutanın ve dönemin önde gelen sivil kişilerinin kur
duğu Terrakkiperver Cumhuriyet Firkası, bir ölçüde lu
tucu görüşlerin, bunun yanı sıra da tek dereceli seçi
min, iktisadi serbestliğin savunucusu oldu. Ama kurulu
şundan kısa bir süre sonra bakanlar Kurulu kararıyla ka patıldı. (Bk. TERAKKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI.) Doğu Anadolu'da Şeyh Sait öncülüğünde patlak veren ayaklanma (Şubat 1925) ordu tarafından bastırıldı. (Bk. ŞEYH SAİT AYAKLANMASI.) Bu arada, meclis “Takrir-i Sükun" yasasını kabul ederek (4 Mart 1925), her tür muhalefeti, sendikalaşmayı, basın eleştirisini yasakladı.
"İstiklal Mahkemeleri" harekete geçirilerek, büyük
çapta yargılamalara yönelindi. Öte yandan, 16 Haziran
1926'da İzmir'de Mustafa Kemal'e suikast düzenlene
eski Yunan ve Roma, Selçuklu, Osmanlı dönemlerine uzanan kalıntı ve anıtlar gün geçtikçe daha çok turist
ceğinin ortaya çıkması üstüne tutuklanan Terakkiper
en eskileri arasında restore edilerek turizme açılmış olan Boğazköy-Alacahöyük tarihsel ulusal parkı (Ço
kası yöneticilerinden Kazım Karabekir, Ali Fuat, Refet
çekmektedir. Söz konusu tarihsel çekim merkezlerinin rum-Sungurlu), Kayseri yakınındaki Kültepe, Malatya
yakınındaki Arslantepe, Selçuk (İzmir) ilçesindeki Efes
ver Cumhuriyet Firkası yöneticileri ile eski İttihatçılar dan 19 kişi idam edildi. Terakkiperver Cumhuriyet Fir
ve Cafer Tayyar paşalarsa, aklandılar. Muhalefetin ya saklanması, 1930'da Mustafa Kemal'in Fethi Okyar'a
Türkiye'de 1982 Anayasası'na (Bk. ANAYASA) göre,
kurdurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası'yla aralanır gibi oldu. Ama bu yeni partinin CHP (Bk. CUMHURİYET HALK PARTİSİ) karşısında hızla gelişmesi ve denetim
ve yöresi, vb. sayılabilir. DEVLET YAPISI
yasama gücü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (Bk.
den çıkma belirtileri göstermesi üstüne, yönetimin tavn
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ), yürütme gücü
değişti ve Serbest Cumhuriyet Fırkası kendini feshet
cumhurbaşkanı ile başbakan (Bk. BAŞBAKAN) ve ba kanlardan oluşan Bakanlar Kurulu'ndadır. Cumhurbaş kani, 40 yaşını doldurmuş ve yükseköğrenim görmüş
mek zorunda bırakıldı.(Ayrıca Bk. SERBEST FIRKA.) Cumhuriyetin ilk döneminde, misak-ı milli sınırla
olması koşuluyla, Millet Meclisi tarafından kendi üyeleri
arasından ya da bu nitelikleri bulunan ve milletvekili se
çilme yeterliğine sahip Türk vatandaşları arasından yedi yıl için seçilir. (Ayrıca Bk. CUMHURBAŞKANLIGI.)
Türkiye, edebiyat: Bk. TÜRK EDEBİYATI.
nnin gözetilmesine ve barışın sürdürülmesine dönük dikkatli bir dış siyaset başarıyla izlendi. Boğazların Türk savunma sistemi içindeki yerini resmen korumasınısağ layan Montreux Sözleşmesi(1936), komşularla iyi ilişki leri pekiştirmeye dönük Balkan (1934) ve Sadabat
(1937) paktları gerçekleştirildi. Barış siyaseti, Hatay'ın barışçı yollardan bağımsızlığını kazanmasına (2 Eylül
1938) ve Türkiye'ye katılmasına (29 Haziran 1939) ola nak verdi. Buna karşılık, Milletler Cemiyeti, Türkiye'nin
Türkiye, müzik: Bk. TÜRK MÜZİĞİ. Türkiye, tarih
hak iddia ettiği Musul ve Kerkük bölgelerinin, İngiliz yö netiminde kalmasını öngördü. Gene bu dönemde, cumhuriyet yönetimi, devraldığı zayıf iktisadi yapıyı güçlendirmek için, devletin iktisadi kuruluşlarını oluş turdu: Dokuma, şeker, alkol fabrikaları, demiryolları,
Türkiye'nin cumhuriyet dönemi öncesi tarihi için Bk.
kağıt ve demir-çelik sanayileri, vb. alanlarda yatırımlar
İMPARATORLUĞU; KURTULUŞ SAVAŞI. TÜRKİYE CUMHURİYETI
denetiminde olan işletmelerse, büyük çoğunluğuyla,
ANADOLU, ESKİÇAĞDA; SELÇUKLULAR; OSMANLI
29 Ekim 1923'te Türkiye Millet Meclisi'nin (TBMM) al dığı kararla, devlet biçiminin "cumhuriyet" olduğunu
belirleyen maddenin Anayasa'ya eklenmesinden son ra, yeni rejim, kendi programını uygulamaya koymak amacıyla devrimlere girişti. Cumhuriyetin ilanından dört ay kadar sonra halifelik kaldırıldı; daha önce zaten
artarken, devletin mali araçları olarak bankalar gelişti. Ayrıca, özel girişime de destek sağlandı. Yabancıların Lozan Antlaşması'nın koyduğu süre dikkate alınarak,
1930 yıllarında ulusallaştırıldı. Büyük önderlik nitelikle ri, sezgileri, toplumsal güç dengelerini ve dış etkenleri
çok akılcı biçimde değerlendirmesiyle yeni bir devlet biçimini gerçekleştirmiş, korumuş ve geliştirmiş olan Atatürk'ün ölümüyle (10 Kasım 1938) cumhuriyetin ilk
gerçekleştirilmiş olan saltanatın kaldırılması, böylece
dönemi kapanmış oldu.
lik bu girişimi, eğitimi laikleştiren ve şeriat mahkemele.
Inönü, hesaplı, ölçülü ve sakınımlı bir siyaset izledi.
tıldı; aşar vergisi kaldırıldı. Medeni Kanun'un kabulüyle
der"i ("Milli Şef”) sorumluluğunu taşıdı. Hem Türki
mesi öngörüldü. Kıyafet yasası çıkarıldı; miladi takvim
bu dönemde, iktisadi sorunlar, devletin iktisadi varlığı
kesin biçimde noktalandı. Laik devlet anlayışına yöne
Atatürk'ten sonra cumhurbaşkanlığını üstlenen İsmet
rini kaldıran yasalar izledi. Tekkeler ve zaviyeler kapa
Devlet ve parti başkanı olarak, bir dönemin “rek ön
(1926), toplumun Batı anlayışıyla yeniden düzenlen
ye'nin, hem de dünyanın bunalımlı yıllarını kapsayan
326 TÜRKİYE, TARİH
1
Muslala Kernal Atalurk.
Celal Bayar.
Ismet Inonu.
genişletilerek çözümlenmeye çalışıldı. İkinci Dünya Sa vaşı yaklaşırken, İnönü, Türkiye'yi savaşın dışında tut
maya dönük dengeli bir siyaset izledi. İngiliz ve Alman yanlılarının Türkiye içindeki baskılarının yönetimi etki
11. Kitlelere kendini CHP'nin “karşıtı” niteliğiyle ve bir "umut" olarak kabul ettirdi. DP'nin ilk büyük özelliği, ülke iktisadına ve halkın yaşamına gözle görülür bir ha
güvenliğini birkaç yönden sağlamlaştırmaya yönelik ol
reketlilik getirmesi oldu. Öncelikle tarır kesiminden, ticaret çevrelerinden, büyük toprak sahiplerinden, bu yük kentlerin yoksul kesimlerinden destek alan DP, do
du. Alman-Sovyet Saldırmazlık Antlaşmasumzalanınca
nemin dış gelişmelerini değerlendirerek, yararlanmayı
(23 Ağustos 1939), bu antlaşmanın Türkiye zararına so
da biidi: Kore Savaşı nedeniyle tarımsal ürünlerin dışsa
nuç yaratmasından çekinen Inönü, İngiltere ve Fran
timı büyük kazanc getirirken, yeni başlayan dış yardım lar da ek olanaklar sağladı. Bu çerçeve içinde DP köylü
lemesine izin vermedi. İnönü'nün siyaseti, ülkenin dış
sa'yla bir ittifak antlaşması yaptı (19 Ekim 1939). Daha
sonra, SSCB'den Türkiye'ye saldırılmayacağı güvence sini aldı (25 Mart 1941). Almanya ile de, bu ülkenin SSCB'ye saldırmasından birkaç gün önce (Haziran 1941) bir saldırmazlık antlaşması imzaladı. Bu dengeci
nün yol, su, elektrik gibi gereksinmelerine eğildi; yeni
siyaseti savaş boyunca sürdürüp, tarafların Türkiye'yi kendi yanlarında savaşa sokmak için giriştikleri bütün
bir değişiklik yaratırken, sanayileşme doğrultusunda da
çabalan ustalıkla geçiştirdi.
Türkiye gerçi savaştan kendini sakındı ama, savaş yıl ları büyük zorluklar içinde geçti. Her şeyden önce, ül ke, güçlü ve büyük bir orduyu silah altında tutmak zo runda kaldı. Bunun çıkardığı parasal sorunlar ve dünya nin zaten savaş iktisadi içinde olması, Türkiye'yi darlığa
alanlar tarıma açıldı; makineli tarımın ilk örnekleri belir
di; köylerin kapalı iktisadi yapısı, yer yer ve yavaş yavaş
dışarı açıldı. Söz konusu gelişmeler, köylü için önemli
adımlar auldi: Ticaret sermayesinin bir ölçüde sanayi
sermayesine dönüşmesi sürecinde gelişme sağlandı. DP döneminin bir başka özelliği, CHP iktidarının son yıllarında ilk belirtileri ortaya çıkmış olan yeni bir diş si
yasetin gelişmesi oldu. İnönü'nün başlattığı, Truman doktrini ve Marshall yardımı aracılığıyla Türkiye'nin ge
leneksel yansızlık siyasetinden uzaklaştırılması süreci
ve durgunluğa sürükledi. Birçok madde karneyle dağı
ni, DP hızlandırıp noktaladı: SSCB'nin savaş sonrasında
lan yayıldı. Köylüler ve işçiler çok güç duruma düştüler.
karşısında, İnönü, ülkenin güvenliğini Bali'yla daha ya
tilmaya başlandı. Fiyatlar yükseldi; karaborsacılık olay Hatta tatili engellendi; maden bölgelerinde yer yer zo runlu çalışma sistemi uygulandı; köylüden, ürünün on da birini devlete vermesi istenildi.
Bu olayların da etkisiyle, savaşın bitiminde CHP ve
Inönü'ye karşı yaygın bir hoşnutsuzluk belirdi. İnönü, bu durum karşısında sert bir tavır almadı. Tersine, dün
yada gelişen demokrasi anlayışının Türkiye'ye ulaşma
sini kolaylaştırdı. Tek parti sistemi, İnönü'nün hoşgörü
sü, hattá desteğiyle, çokpartili bir yapıya yöneldi. CHP
içindeki milletvekillerinden Celal Bayar, Adnan Men
deres, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan tarafından kuru lan (7 Ocak 1946) Demokrat Parti (kısaltmasi DP; ayrı
ca Bk. DEMOKRAT PARTİ), gelişmeye başladı; kısmen
katıldığı 1946 seçiminde adını duyurdu ve 1950 seçimi
ni kazanarak, Cumhuriyetin ikinci iktidar partisi oldu. Celal Bayar cumhurbaşkanlığına seçilip, Adnan Men deres'i başbakanlığa atadı. DP'nin bu gelişmesi ve 1954 seçimlerinde daha da kesin bir zafer kazanması, öncelikle halk kitleleri önün de CHP'nin yıpranmışlığından ileri geliyordu. Yeni par
ti, liberal bir iktisat anlayışının, bürokratik uygulamalara ve geleneğe karşı yeni bir yaklaşımın sözcülüğünü yap
Stalin aracılığıyla Türkiye'ye yönelttiği toprak istekleri kın siyasetlerde aramıştı. DP'yse, önce Kore Savaşı'nda Türk birliklerinin yer almasına karar verdi (BK. KORE
SAVAŞI) daha sonra (1952) NATO'ya kauldı. (Bk NA TO.)
DP iktidarı, 1957 seçimleri sonrasında bazı önemli
sorunlarla karşılaştı. Elverişli iktisadi koşulların dünyada ortadan kalkmaya başlaması, hesapsız uygulamalar, durgunluk gibi nedenler, iktidarın gücünü olumsuz yönde etkiledi. Döviz darlığı başladı; fiyatlar, özellikle büyük kentleri ve dar gelirlileri sarsacak düzeyde yük
seldi. Muhalefetin ve basının artan eleştirileri, günden
güne daha çok yankı uyandırmaya başladı. Bu olumsuz
gelişmelerle nerdeyse paniğe kapılan DP yönetimi, da
ha akılcı ve uzlaştırı siyasetler araştırmak yerine, mu
halefel hareketleri, basin ve muhaleleri destekleyen üniversiteler karşısında, hoşgörüsüz ve sinirli bir siyaset
izledi: Iktidar eliyle partizanlik körüklendi; radyolarhü kümet propagandasının başlıca aracı haline getirildi;
muhalefet önderi İnönü, yurt gezilerinde saldırılara ug. radı. 1960'ın ilk aylarında ciddi bir siyasal bunalıma gi
ren ülkede, basına karşı yayın yasakları ve iktisadi baskı
yöntemleri uygulandı; gençler ve üniversite öğretim
TÜRKİYE, TARİH 327
Cemal Gürsel.
Cevdet Sunay
Fahri Korulurk.
üyeleri suçlanmaya başlandı. Bu gelişmelerde bardağı
kuruluşların kendi içlerinden seçtikleri temsilcilerden
taşıran olay“... bir kısım basının ve muhalefetin faaliyet
oluşan Kurucu Meclis, çeşitli üniversitelerin hazırladığı
lerini soruşturmak" amacıyla, olağanüstü yetkiler taşi
yan bir araştırma komisyonunun kurulması oldu. DP'nin bu ortamda sıkıyönetim ilan etmesi, durumu
normale döndürmeye yetmedi.
DP'nin genel siyasetine zaten pek yakınlık duyma
yan, girişimlerinden bazılarını Atatürk ilkelerine aykırı bulan, 1950 sonrasındaki gelişmeleri onaylamayan su bayların çevresinde, partinin son uygulamaları büyük
tepkiyle karşılandı. Ordu içinde bazı devrim hareketleri belirdi. DP'yi görevden uzaklaştırmak, ülkeyi kurtar manın ön koşulu sayılmaya başlandı. Silahlı Kuvvet
ler'in çeşitli birimlerinde örgütlenen bu subaylar, 27 Mayıs 1960 gününün ilk saatlerinde, düzenli biçimde harekete geçtiler. İstanbul ve Ankara'nın stratejik nok talarını, radyoevini ele geçirerek ve ordu içindeki bü
tünlüğü koruyarak, Türkiye'nin yazgısına egemen ol dular.
anayasa taslaklarını görüştu ve bunlar arasından bir bü
tün çıkararak, Anayasa'yı hazırladı. Zaman zaman sert tartışmaların, görüş ayrılıklarının belirmesine karşın Anayasa'yı kabul ederek, 9 Temmuz 1961 günü hal koylamasına sundu ve Anayasa halkın büyük çoğunlu ğu tarafından kabul edilerek, yürürlüğe girdi. MBK kısa
bir süre sonra görevinibütünüyle sivillere devrederken,
Cemal Gürsel cumhurbaşkanlığına seçildi, MBK üyele riyse, Anayasa uyarınca. "tabii senatör" olarak yeni bir statüye geçtiler. Yıl sonunda yapılan genel seçimde,
hiçbir parti tek başına iktidara gelemedi. DP'nin devamı oldugunu ileri süren Adalet Partisi (AP; ayrıca Bk. ADA
LET PARTİSİ) ve Yeni Türkiye Partisi (YTP), toplam ola rak DP'nin 1957'de aldığına yakın oy toplarken, CHP oyları beklenen düzeye varamadı.
27 Mayıs dönemi, eski DP yöneticilerinin yargılandı gı duruşmaları da içerir. Yassıada'da gerçekleştirilen bu
27 Mayıs'ı gerçekleştirenler, gene sabahın ilk saatle rinden başlayarak, düşünce ve amaçlannı ülkeye açık ladılar; başlıca amaçlarının kardeş kavgasına son ver mek ve demokrasiyi kurtarmak olduğunu, demokra siye yeniden işlerlik kazandırılacağını, en kısa sürede
duruşmalar olağanüstü bir mahkemeçerçevesinde ya
seçimlere gidilecegini bildirdiler. Yeni yönetim, Türki ye'nin var olan dış antlaşmalara bağlı kalacağını da açıkladı. Radyolarda bu açıklama yapılırken, cumhur
lümü, Milli Birlik Komitesi tarafından çeşitli nedenlerle hafifletildiyse de, geçmiş dönemin başbakanı Adnan
başkanı, başbakan, bakanlar ve önde gelen yöneticiler
bakanı Hasan Polatkan'ın idam hükümleri yerine geti rildi. Ayrıca, DP'li eski milletvekilleri çeşitli cezalara
tutuklandı. (Ayrıca Bk. MAYIS HAREKETÍ, 27.)
27 Mayıs hareketi, kısa süre içinde kendi organlarını
oluşturdu 38 subaydan oluşan Milli Birlik Komitesi
pildi: "Yüksek Adalet Divanı". Mahkeme, çok sayıda DP sorumlusunu yargıladı (büyük bölümünü Anaya sa'yı çiğnemeyle ilgili suç iddialarıyla) ve çok sayıda
idam cezası ile ağır ceza verdi. Bu cezaların büyük bö
Menderes, Dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye çarpılarak, büyük bölümü Kayseri cezaevine kapauldi;
ama özellikle inönü'nün çabalarıyla, bu cezalar zaman
(MBK) bütün yasama ve yürütme gücünü bünyesinde topladı. Devrimin karar merkezi, MBK oldu. “MBK baş
içinde hafifletildi, bağışlandı ve sonuçta, eski DP'lilerin,
kanı” sıfatını da taşıyan orgeneral Cemal Gürsel, cum
(bu milletvekillerinden bir bölümü AP içinde yeniden
hurbaşkanlığı, başbakanlık ve genelkurmay başkanlığı görevlerini üstlendi. 27 Mayıs'ın hükümetiyse, daha
çok, teknisyen niteliğindeki sivillerden oluşturuldu. MBK üyelerinden çoğunun bir an önce seçimleri yapıp
görevi devretmekten yana olmasına karşılık, bazı üye
sonraki yıllarda özgürlüklerine kavuşmaları sağlandı siyasete atıldılar).
27 Mayıs sonrasının en büyük siyasal özelliği, Türki ye'de ilk kez koalisyonlar döneminin başlaması oldu.
1965-1971 arasındaki altı yıbın dışında, 1961-1981 ara
sında ülke, koalisyon hükümetleriyle yönetildi. 1961'i
ler, bu tarihin geciktirilmesini istediler; öncelikle bazı reformların gerçekleştirilmesini, seçimin daha sonra
hemen izleyen dönemde, AP, YTP, CKMP, bağımsızlar
MBK içinde 14 subayın (14'ler) görevden uzaklaştırıla
bu yıllarda, özellikle İnönü'nün büyük ustalığıyla, çeşitli
düşünülmesini savundular. Bu çerçevede beliren ikilik,
rak yurt dışında başka görevlere atanmasn la sonuçlan dı.
ve CHP arasında çeşitli koalisyon hükümetleri kuruldu.
Bir devrim sonrasının olağan çalkantılarına sahne olan
sorunların üstesinden gelindi ve demokrasi yolunda
adımlar atıldı. Nitekim, söz konusu dönemde girişilen
Bu arada oluşturulan “Kurucu Meclis”, yeni anayasa
iki askeri darbe denemesi (BK. MAYIS OLAYI, 21; ŞU
yi ve seçim yasasını hazırlamakla görevlendirildi. Çeşitli
BAT OLAYI, 21-22), Inönü'nün soğukkanlılığıyla etkisiz
328
TÜRKİYE, TARİH
bırakıldı. Bu yıllarda, DP'nin görüşü üstüne kurulmuş
SI, 12) vererek hükümetin çekilmesini ve kardeş kavga
olan AP hızla gelişti. DP'nin mirasçısı olduklarını ileri sü ren bazı başka partileri bünyesi içinde eritmeyi başaran AP, Menderes döneminin Devlet Su İşleri genel müdü rü Süleyman Demirel'in başkanlığında, 1965 seçimin de oyların yüzde 53'ünü alarak tek başına iktidara gel
sini önleyecek biçimde yeni bir hükümet kurulmasını
1965-1971 dönemi, Türkiye'nin çeşitli alanlarında
dan oluşturuldu. Ne var ki, 12 Mart Muhtirası'nın doğ
di.
istediler. Bunun üstüne, başbakan Demirel, cumhur
başkanına hükümetin istifasını sundu.
12 Mart Muhtırası'nda "reformları Atatürkçü bir an
layışla gerçekleştirmesi” öngörülen yeni hükümet, par tisinden istifa eden CHP milletvekili Nihat Erim tarafın
önemli gelişmelerin, olumlu ve olumsuz yanlarıyla yer aldığı bir dönem oldu. AP'nin tek başına iktidar olduğu bu yıllarda, iktisadi büyüme hızı yüksek bir orana (yılda % 7)ulaştı. Türkiye, sanayileşme yolunda ciddi adımlar
rultusunda, partili olmayan teknisyenlerden kurulan ve
attı. Ülke sanayisinin montajci yapısı ağırlığını korurken,
ġu ikinci hükümet, Ferit Melen hükümeti ve dönemin son hükümeti olan Naim Talu hükümeti izledi. Siyasal
daha köklü sanayi kuruluşlarının da temelleri atıldı. Dış iktisadi ilişkiler çok yönlü biçimde geliştirilerek, yardım
partilerüstü bir özellik taşıyan bu hükümet, hem meclis ten gelen muhalefet, hem de olayların artması nedeniy
le başarı gösteremeyerek istifa etti. Onu, Erim'in kurdú
ve yatırım olanaklan artırıldı. Gene bu yıllarda, bir mil
partilerin ikinci planda kaldığı bu dönemde, Anaya sa'da önemli değişiklikler yapılarak, özgürlüklerin kul
Almanya'ya giderek işçi olarak çalışmaya başladı. Bu
lanımına bir kısıtlama getirildi. 12 Mart'ı noktalayan 1973 seçimleri, yeniden bir
yonu aşkın Türk yurttaşı Avrupa'ya, özellikle Federal
durum, Türkiye'nin iktisadi ve toplumsal özelliklerini ciddi biçimde etkiledi. İşçilerin göndermekte olduğu döviz, Türkiye'nin dış iktisadi dengesini sağlayan büyük
bir güç durumuna geldi. Öte yandan, Anadolu köylüsü nūn apansızın Avrupa'ya açılması, bir milyonu aşkın ai leyi, ileri sanayi ülkelerinin gerçeğiyle karşı karşıya ge tirdi. Bu durum, görgü ve becerinin gelişmesine olumlu katkılarda bulunurken, çeşitli toplumsal sorunlar, bo
lünmüş aileler, Almanya'daki yaşama uyum göstere meyen kuşaklar yarattı.
koalisyonlar dönemini başlattı. Önce Demokratik Par ti'ye (DP), sonra yeni kurulmuş Milli Selamet Partisi'ne (MSP) önemli ölçüde üyesini ve desteğini kaptıran AP, 1973 seçimlerden ancak “ikinci" büyük parti olarak çık ti. “Birinci” parti durumuna yükselen CHP'yse, bu yeni
özelliğine karşın, tek başına iktidara gelecek oranda oy
alamamıştı. Bu durum, benzer biçimde ve CHP'nin da ha da güçlenmesine karşın, 1977 seçiminde de yine lendi.
Dönemin ilk hükümeti, CHP ve MSP ortaklığıyla, Bū
1965 sonrasında, toplumsal gelişmeler de hızlandı.
lent Ecevit'in başkanlığında kuruldu. Atatürkçü görüş
Anayasa'nın tanıdığı özgürlükler çerçevesinde, sendi
teki CHP ile islámci görüşteki MSP arasındaki bu uzlaş ma, ülkede daha barışçı ve uygar bir ortama doğru bazı adımlar aulmasını sağladı; ama, õnce petrol fiyatların
kacılık kökleşti; toplu sözleşme düzeni büyük ölçüde
benimsendi. Türkiye'nin çeşitli sorunları her düzeyde
enine boyuna tartışıldı ve çözüm önerileri oluşturuldu.
daki büyük artıştan kaynaklanan iktisadi sorunlarla, da
Genel görünümüyle, Türk toplumu, Batı Avrupa top
ha sonra da, Kibrıs sorunuyla karşılaşıldı. 1974 Haziranı'nda, Kıbrıs'ta Makarios'a karşı “eno sisçi" bir darbe yapılınca, Türkiye hemen harekete geç mek zorunda kaldı. Türkiye önce Kıbrıs statüsünün õte
lumlarının birçok özelliğini andıran “çoğulcu” bir top
lumsal yapıya doğru gelişmeye başladı. Bu çerçevede,
siyasal düzeyde de önemli yenilikler yaşandı. CHP'de 1965 seçiminin ardından “ortanın solu” arayışı başladı
ve Bülent Ecevit'in parti genel sekreteri olmasından
sonra, bu eğilim hızlandı. Başta Inönü'nün desteklediği
bu gelişme, 1969 sonrasında, farklı özellikler kazanma ya başladı. Ortanın solu hareketini "aşırı” bulan bir grup CHP yöneticisi, Ecevit'e cephe aldı. Ama bu yönetici
ki “garantör" devleti olan İngiltere'ye başvurarak ortak bir girişim önerdi. İngiltere böyle bir girişime katılmaya cağını belirtti. Öte yandan ABD'yle görüşmeler yapıla rak durumadikkati çekildi. Bu çabalardan bir sonuç alı
namayacağı belli olurken, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
gerçekleştirdiği "Barış Harekâtı”yla, Lefkoşa-Girne ara
ler, kurultayda yenik düşerek partiden ayrılmak zorun
sındaki stratejik kesim ele geçirildi ve kısa sürede ada.
da kaldılar. Ancak Ecevit de, 1971 sonrasında, parti ge
daki askeri birliklerin sayısı artırılarak, duruma egemen
nel başkanı İnönü'yle görüş ayrılığına düştü. İnönü ile Ecevit arasındaki anlaşmazlık CHP'nin 1972 kurultayın da bir hesaplaşmaya yol açtı ve kurultayda yenik düşen İnönü, önce genel başkanlıktan, sonra da 49 yıldır üye ligini, 34 yıldır genel başkanlığını yaptığı partisinden isti
ja etti. Dönemin bir başka siyasal özelliği, ilk kez bir sos
yalist partinin, Türkiye işçi Partisi'nin (TIP) mecliste tem sil edilmesi oldu. TIP, yürürlükteki seçim sisteminin
olundu. Ama, belirsizliklerin ve tehlikenin sürmesi üs
tüne, Türkiye ikinci bir askeri harekatla adanın kuzey kesimini denetimine aldı ve bir savunma hatu kurarak, Türk nüfusun güvenliğini sağladı. (Ayrıca Bk. KIBRIS BARIŞ HAREKATI.)
Kıbrıs Barış Harekatı'nın, Türkiye için çok önemli ik
tisadi ve siyasal sonuçları oldu. ABD ve Batı ülkeleri,
özellikleri çerçevesinde, aldığı oy oranına yakın ölçüde
Türkiye'ye karşı olumsuz bir yaklaşım içine girdiler. ABD'nin ilan ettiği askeri ambargo, hem ordunun silah
se girdi. 1969 seçimindeyse, hem seçim sisteminin de
maddi kaynaklar bulunmasını zorunlu kıldı. Öte yan
milletvekilliği kazanarak, 1965'te on beş üyeyle mecli
ğiştirilmiş olması, hem de iç çekişmeler nedeniyle başa
ri gösteremedi ve 12 Mar döneminde AnayasaMahke mesi'nin kararıyla kapatıldı.
1965 sonrasının bir başka gelişmesi, bir yandan sol görünüşlü serüvencilik özlemlerinin, öte yandan aşırı sag akımların gelişmesi oldu. Bu grupların bazı kesimle ri, silahlı saldırı ve çalışmalara da giriştiler. Durum, top
lumda yer yer kaygı yaratırken, bazı çevrelerde, ancak
bir ordu müdahalesiyle çatışmaların önlenebileceği gö
rüşü savunulmaya başlandı. Bu ortamda, 12 Mart 1971 günü, Silahlı Kuvvetler adına genelkurmay başkanı ve üç kuvvet komutanı, bir muhtıra (BK, MART MUHTIRA
gereksiniminin karşılanmasını güçleştirdi, hem de ek dan çeşitli Batı kuruluşları, Türkiye'nin dışsaum ürünle
rine karşı, resmen açıklanmamış bir ambargo uygula maya başladılar. Türkiye'nin Kıbrıs'taki askeri varlığının
Batı'da yarattığı tedirginlik ve petrol fiyatlarındaki artış, iktisadi çok güç durumda bıraktı. Gene Kıbrıs sonrasi
nin sorunlarından kaynaklanan bir anlaşmazlık, CHP MSP koalisyonunun dağılmasına yol açtı. 1974'ün sonlarında kurulan ve meclisten güven oyu
alamayan Sadi Irmak hükümeti de, dönemin dev so
runları karşısında çaresiz kaldı. Bu arada AP'den kop malarla kurulmuş olan DP'nin milletvekillerinden
önemli bir bölümü, yeniden AP'ye döndüler. Mecliste
TÜRKİYE, TARİH 329
Kenan Evren.
Turgut Özal.
ki milletvekili sayısı artan AP, böylece, MSP, MHP ve
Cumhuriyetçi Güven Patisi'nin (CGP) kaulmasıyla do nemin ikinci koalisyon deneyi olan Milliyetçi Cephe (MC) koalisyonunu gerçekleştirdi. MC döneminde ül
kenin sorunlarına yeterli çözüm getirilememesinin yanı
Süleyman Demirel.
gunluk meclislerde sağlanamadı; hükümeti destekle yen MSP'yse, sık sık bu desteği çekebileceği tehdidinde
bulundu. Birçok bilim adamından, gazeteciden, siya setçiden, sendikacıdan, avukattan, güvenlik görevlisi
ve gençten sonra, Temmuz 1980'de eski başbakanlar
sıra, 12 Mart dönemi sonrasında unutulmuş gibi görü
dan Nihat Erim, onun ardından da DİSK'in kurucusu ve
nen silahlı çatışmalar apansızın arttı.
eski genel başkanı Kemal Türkler terörün kurbanı ola
Bir çözümsüzlük ortamında ve genel seçim erkene alınarak gerçekleştirilen 1977 seçimi de, siyasal belir sizliği ortadan kaldıramadı. En çok oyu almış olan CHP, yetersiz milletvekili sayısına karşın, hükümeti tek başına
kurmaya çalıştı; ama güvensizlik oyuyla karşılaştı. Bu
rak yaşamlarını yitirdiler. Bu ortam sürerken, 12 Eylül 1980 de Türk Silahlı Kuvvetleri, yönetime el koydu. Genelkurmay başkanı orgeneral Kenen Evren, Milli Güvenlik Konseyi (MGK) başkanlığı ve devlet başkanlığı görevlerini üstlendi. Si
durumda, Demirel ikinci MC'yi kurdu. Ne var ki, gerek iktisadi sorunların, gerek güvenlik sorunlarının büyü
yasal ve toplumsal etkinlikler geçici olarak durdurulur
mesi sürüp gitti. On bir AP milletvekilinin 1977'nin son günlerinde partilerinden istifa etmeleriyle, hükümet,
için yeni önlemler getirildi. Bülend Ulusu başkanlığında
mecliste verilen bir güvensizlik önergesi sonucunda
revi MGK tarafından gerçekleştirildi. Yeni yönetim, si lahlı eylemlere karşı kapsamlı bir savaşıma girişti.
gimsız milletvekillerinden oluşan bir hükümetle girdi. Ama bu hükümet biçimi de beklenen çözümleri sagla
nin, milletvekillerinin siyasetle uğraşması yasaklandı.
düşürüldü. 1978'e Türkiye, Ecevit başkanlığında ve CHP ile ba
yamadı. Döviz darlığı iktisadi bunaltırken, 1978'in %
ken, iktisadı yeniden düzenlemek ve terörle savaşmak teknisyen nitelikli bir hükümet kurulurken, yasama go
1981'de siyasal partiler kapatıldı; eski parti başkanları (Ayrıca Bk. EYLÜL HAREKATI, 12.). 23 Ekim 1981'de Danışma Meclisi kurularak, çıkan
50 dolayındaki fiyat artışları daha da hızlandı. Döviz so
lan bir yasayla bütün partiler ve parti örgütleri feshedil
runu, ülkenin hammadde gereksinmesini etkiledi; sa
di. Danışma Meclisi'nde, Anayasa Komisyonu'nun ha zırladığı anayasa tasarısı, MGK tarafından halkoyuna
nayi üretimini düşürdü. Enerji bunalımı da üretimi ve genel yaşamı geriletti. Öte yandan, kanlı çatışmaların
sunulup kabul edildi (7 Kasım 1982). Aynı halkoylama
boyutu genişledi. 1979'da Ecevit hükümeti, Batı'nın ik
sıyla Kenan Evren de Türkiye'nin yedinci cumhurbaş:
tisadi kuruluşlarıyla, özellikle de Uluslararası Para Fo
kanı oldu. Anayasa'nın siyasal etkinliği serbest bırakma
nu'yla (IMF) daha uyumlu bir iktisat siyaseti izlemeye
başladı. Kibris konusunda da gene Batı'nın onayladığı bazı yaklaşımlarda bulunuldu. Bu durum, sonbahar
yaklaşırken ABD silah ambargosunun kaldırılması ve Balıkredilerinin açılması gibi sonuçlar yarattı.Ne var ki, bunalımın kitlelere yansıyan etkileri, Ekim 1979'da ya
pilan kısmi senato seçiminden CHP'nin büyük kayıpla, AP'ninse kazançla çıkmasına neden oldu.
Seçimin yarattığı bu yeni durum karşısında, Ecevit
hükümeti istifa etti. AP, Demirel'in başkanlığında ve
MSP ile Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) "dışardan
sıyla, siyasal partiler kuruldu. 6 Kasım 1983'te yapılan genel seçimleri Anavatan Partisi (ANAP; Bk. ANAVA TAN PARTISI) kazandı. Halkçı Parti (sonradan Sosyal
Demokrasi Partisi'yle (SODEP) birleşerek Sosyaldemo krat Halkçı Parti (SHPJadını aldı. Bk. SOSYALDEMOK RAT HALKÇI PARTI) ve Milliyetçi Demokrasi (MDP)
partileriyse muhalefet olarak meclise girdi. Turgut Özal'ın başkanlığında kurulan hükümet, iktisadi siyase tini "liberalizm" olarak belirledi ve 24 Ocak kararlarını izledi.
Bu kararlanın uygulanması Özal hükümetinin temel
desteği" ni alarak yeni hükümeti kurdu. Hükümet, ilk iş
iktisat siyasetini oluşturdu. Dışalım geniş ölçüde serbest
yük ölçüde değiştiren ve liberal bir anlayışa yaklaştıran
lanmasında yeni düzenlemelere gidildi. Birçok ülkeyle
olarak, Ocak 1980'de Türkiye'nin iktisadi sistemini bü
bırakılırken, dışsatımı artırıcı önlemler alındı, vergi top
kararnameler çıkardı. Ne var ki, iktisadi bunalının yı
siyasal ve iktisadi ilişkilerin iyileştirilmesi için girişimler
ginlar üstündeki etkisi hafiflemediği gibi, silahlı çatışma.
de bulunuldu. Başta Arap ülkeleri olmak üzere birçok ülkeyle yapılan ticaret, özellikle de dışsatım hacmi gi
rutürk'ten boşalan cumhurbaşkanlığı için gerekli ço
derek büyüdü.
lar da hızlı bir tırmanışı sürdürdü. Öte yandan Fahri Ko
330 TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ
Bu arada 1984'ten başlayarak terör örgütü PKK'nın Güneydoğu Anadolu'daki eylemlerini artırması, Mart
1987'de Irak hükümetinin izniyle sınır ötesitopraklarda
harekat yapılmasına yol açtı. 6 Eylül 1987'de yapılan referandumla, 12 Eylül'den sonra siyaset yapmaları ya saklanmış kişilerin bu yasaklanı kaldırılıp, 29 Kasım
1987'de genel seçimlere gidildi. Toplam oyların % 36'sini alan ANAP, 292 milletvekili çıkararak, TBMM'de %65'lik bir çoğunluk elde etti. Ne var ki, 26
Mart 1989'da yapılan yerel seçimler, ANAP'ın hızla oy kaybetmekte olduğunu ortaya koydu. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in cumhurbaşkanlığı süresi sona erince
(1989), adaylığını koyan ANAP genel başkanı ve başba
kan Turgut Özal, TBMM'de yapılan üçüncütur oylama
da cumhurbaşkanı seçilip. 10 kasım 1989'da başba
kanliga Yıldırım Akbulut'u atadı. Bu arada büyük kent
lerde terör olayları yeniden tırmanışa geçti. 31 Ocak 1989'da profesör Muammer Aksoy, 7 Mart 1990'da Hürrivet gazetesi genel yayın yönetmeni Çetin Emeç teröristler tarafından öldürüldüler.
Körfez bunalımı başlayınca (2 Ağustos 1990), Birles miş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarını benimseyen Türkiye, Irak'a karşı iktisadi ambargoya katılırken, Irak'tan gelen petrol boru hattını kapattı. ABD ve müt
tefiklerinin Irak'a askeri harekatı (Ocak 1991) başlayın
cada, incirlik ve Pirinçlik askeri üslerini müttefik uçakla
nina açtı (Ayrıca Bk. KÖRFEZ SAVAŞI). Haziran 1991'de yapılan ANAP büyük kongresinde, Mesut Yıl
maz'ın parti genel başkanlığına seçilmesi üstüne, aday lığını koymuş ama seçilememiş olan Yıldırım Akbulut başbakanlıktan istifa edince, yerine Mesut Yılmaz atan
dı. Mesut Yılmaz hükümetinin aldığı erken seçim kara riyla yapılan (20 Ekim 1991) seçimlerden, Doğru Yol
Partisi'nin (DYP) birinci parti olarak çıkması üstüne, par ti genel başkanı Süleyman Demirel, SHP'yle koalisyona giderek, yeni hükümeti kurdu (21 Kasım 1991) ve baş bakan yardımcılığına da Erdal İnönü getirildi. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın Orta Asya Türk cum huriyetlerine yaptığı on iki günlük geziden dönüşünden
iki gün sonra geçirdiği bir kalp krizinden ölmesi (17 Ni san 1993) üstüne, adaylığını koyan başbakan Süleyman
Demirel'in TBMM'de yapılan üçüncü tur oylamada
244 oyla cumhurbaşkanlığına seçilmesini (16 Mayıs 1993), yapılan DYP olağanüstü kongresinde genel baş
kanlığa seçilen (13 Haziran 1993) Tansu Çiller'in,
başbakanlığa atanması (25 Haziran 1993) izledi. 6 Temmuz 1993'te hükümeti güvenoyu alan Tansu Çil
ler, Türkiye'nin ilk kadın başbakanı olarak görevine başlayıp, öncelikle iktisadi sorunların ve terör olayları
nin çözümüne ağırlık vereceğini açıkladı. 1994'te de süren DYP-SHP koalisyon hükümetinde,
başbakan yardımcılığı görevini SHP'nin Eylül 1993'teki kurultayında Erdal İnönü'den genel başkanlık görevini devralan Murat Karayalçın sürdürdü. Bu arada 1994 başında Türk parasının yabancı paralar karşısında çok
büyük ölçüde değer yitirmesini izleyen 5 Nisan kararla nyla, Çiller hükümeti, kemerleri sıkma önlemleri alaca
ğini, özellikle de özelleştirmenin hızlandırılacağını açıkladı. Şubat 1995'te SHP ile CHP'nin, CHP Çatısı al
tinda birleşmesi üstüne genel başkanlığa Hikmet Çetin
rayalçın'ın yerini Hikmet Çetin'in almasıyla (Erdal Ino nülde Dışişleri bakanlığına getirildi) koalisyon hüküme tinin yönetimi sürdü. 20 Mart 1995'te Türk Silahlı Kuv
vetleri 35 000 kişilik bir kuvvetle, Irak sınırında, 200 km'yi aşan bir cephede, 40 km derinliğe kadar varan
bir kara ve hava harekâtı başlattı. Harekâtın amacının, "otorite boşluğundan yararlanarak Kuzey Irak'ta yuva lanan ve sık sık Türkiye'ye yönelik yıkıcı eylemlerde bu lunan PKK teröristlerini ortadan kaldırmak olduğu" açıklandı.
Türkiye Bilimler Akademisi: Bk. BİLİMLER AKADEMİSİ, TÜRKİYE.
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu
Başbakanlığa bağlı özerk devlet kurumu. Türkiye Bilim sel ve Teknik Araştırma Kurumu (kısaltması TÜBİTAK), 17 Temmuz 1963 tarihli ve 278 sayılı yasayla, pozitif bi
limler alanında temel ve uygulamalı araştırmaları geliş tirmesi, özendirmesi ve düzenlemesi amacıyla kurul
muştur. Başbakanlık tarafından atanan bir genel sekre ter ile on bir üyeden oluşan Bilimler Kurulu tarafından
yönetilir. Ayrıca, çeşitli bakanlıklar, meslek kuruluşları ve enstitülerin temsilcileri ile üniversite öğretim üyele
rinden oluşan ve yılda iki kez toplanarak yıllık etkinlikler konusunda ayrıntılı bilgi veren bir Danışma Kurulu var dır. Çalışma alanına giren bütün konularda benimsene
cek ilkeleri saptamakla, programlar hazırlamakla, araş tırma grupları oluşturmakla, enstitüler kurmakla, çeşitli alanlarda yürütülen çalışmaları izleyip denetlemekle görevlidir. Her yıl öğretim ve eğitim bursları vermekle,
uygun gördüğü bilimsel araştırmalara destek sağlamak ta, her yıl bilime katkıda bulunan bilim adamlarına “bi
lim", "hizmet" ve "teşvik" ödülleri vermektedir. Bağlı
temel birimleri arasında araştırma grupları (temel bilim ler, mühendislik, tip, veterinerlik, hayvancılık, tarım-or mancılık, araştırma ve bilim adamı yetiştirme), Marma ra Araştırma ve Endüstriyel Araştırma Enstitüsü, Yapı
Araştırma Enstitüsü, Bilim Politikası Ünitesi, Doküman tasyon Merkezi, Uygulamacılarla İlişkiler Ünitesi, Ulus lararası İlişkiler Bölümü sayılabilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye'de başlangıçta hem yasama, hem yürütme, da ha sonraları da yalnızca yasama yetkisini elinde bulun duran siyasal organ. Türkiye Büyük Millet Meclisi (kı
saltması TBMM), başlangıcından günümüze beş dö nemde incelenebilir.
Birinci dönem. Osmanlı İmparatorluğu'nun varlığını yi tirdiği sıralarda, 19 Mart 1920'de Mustafa Kemal Paşa,
Ankara'da bir meclis toplanmasını kararlaştırdı ve son
Istanbul Meclisi'ndeki milletvekillerini de bu toplantıya çağırdı. Böylece ilk TBMM, 23 Nisan 1920 Cuma günü,
en yaşlı üye olan Sinop milletvekili Şerif Bey tarafından
açıldı. Yapılan oylama sonucu ilk başkanlık görevini
ye'nin Avrupa Gümrük Birliği'ne alınmasına ilişkin ant
Mustafa Kemal Paşa'nın üstlendiği TBMM'nin, 24 Ni san'daki ikinci oturumunda oy kullananların sayısının
su tarafından oylanmasından sonra yürürlüge girmesi
mektedir. Gerçekte, TBMM'nin asıl kuruluş nedeni, Kurtuluş Savaşı'nı yürütmek olmakla birlikte, görevinin
getirilirken, koalisyon hükümeti Mart 1995'te Türki laşmayı imzaladı(1995 sonunda, Avrupa Parlemento
kararlaştırıldı). 5 Nisan kararlarının üstünden bir yıl geç
miş olmasına karşın ekonomide belirli bir düzelmenin
sağlanamadığı, özellikle enflasyonun % 100'lerin altı na çekilmesinin başarılamadığı bir ortamda, Murat Ka
120 olduğu söylenmekle birlikte, kesin sayı bilinme
ne olması gerektiği ve Kurtuluş Savaşı'nın nasıl yürütü leceği konusunda üyelerinin aynı görüşü paylaştıkları söylenemez. Hatta bazı siyasal gözlemcilere göre, bu meclis bir çelişkiler meclisidir: Bir yandan 1921 Anaya
331 sası yürürlüğe girerken, bir yandan da 1876 Anayasası yürürlükte kalmıştır; Osmanlı devleti, biçim yönünden
hala devam etmesine karşın, aslında yeni bir dönem başlamıştır. Birinci TBMM, önündeki başlıca sorunlar dan biri olan saltanat kurumunun ne olacağı sorununu, 1 Kasım 1922'de halifelik ile padişahlığı birbirinden ayı rip, saltanatı kaldırmakla çözüp, I Nisan 1923'te kendi
TÜRKMENISTAN
Türkiye Kızılay Derneği: Bk. KIZILAY DERNÉGI, TÜRKİYE
Türkiye-Rusya Muhadenet Ahitnamesi: Bk. MOSKOVA ANTLAŞMASI.
sini feshederek, Lozan Konferansı sürerken, seçime git me kararı almıştır. Ikinci dönem. İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2
Ağustos 1923'te açıldı. Başkanlığa 13 Agustos 1923'te yeniden Mustafa Kemal Paşa getirildi. İkinci TBMM'nin
aldığı en önemli karar, 29 Ekim 1923'te cumhuriyeti ilan etmek oldu. Meclis ayrıca, 4 Mart 1924'te halifeliği kaldırma kararını alıp, görevini Temmuz 1927'ye kadar sürdürdü.
Üçüncü dönem. Üçüncü Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Eylül 1927'de çalışmaya başladı. Bu dönemin en önemli olayı, “harf devrimi" ve "ulusal iktisat" çabala rinin başlaması oldu. 10 Nisan 1928'de, Anayasa'daki "Devlet dini, İslam dinidir" maddesi kaldırılarak, Ana
yasa bütünüyle laikleştirildi ve sırasıyla çeşitli devrimler yapıldı (BK. TÜRK DEVRİMİ). Bu arada Serbest Firka (Bk. SERBEST FIRKA) denemesi oldu; ama İzmir'de dü
zenlenen mitingde kanlı olaylar patlak vermesi nede. niyle, parti kapatıldı. 1945'e kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üye
leri tek partiden seçildi. 1946'da çokpartili rejime geçi lerek, Mayıs 1950'de yapılan seçimleri Demokrat Par
ti'nin kazanmasıyla, milletvekillerinin ağırlığı DP'ye kaydı. DP on yıl süreyle, 27 Mayıs 1960'a kadar iktidar da kaldı.
Dördüncü dönem. 27 Mayıs 1960'ta Türkiye Büyük Millet Meclisi kapatılarak, 38 üyeli Milli Birlik Komitesi (MBK) yönetime el koydu. Komite, 27 Mayıs 1960'tan, 6 Ocak 1961'e kadar TBMM adına yasama yetkisini kullandı ve o tarihte, yapılan büyük bir törenle, Kurucu
Türkler
Türk dillerini konuşan halklar topluluğu. Günümüzde
toplam nüfusları 200 milyon dolayında olan Türkler, Balkan dağlarından (bati) Büyük Okyanus'a (doğu), Ku zey Buzdenizi'nden (kuzey) Tibet'e (güncy) kadar uza nan alana yayılmışlardır.
Tarihte ilk olarak İ.Ö. III. binyıldan başlayarak Hunlar
adıyla ortaya çıkan, Türk adıyla ilk olarak 1.S. VI. yy'da günümüzdeki Moğolistan topraklarında bir devlet ku
ran (Göktürk devleti) Türklerin çeşitli boylan, XII. yy.
sonlarında Siriderya (Seyhun)ırmağı kıyılarından Yakın doğu, Anadolu, Hazar denizi kıyılarına göçerek, çeşitli
devletler kurdular. Anadolu Selçuklu devletinin par çalanmasından sonra Osmanlı devletinin kurulmasıyla Türk tarihinin en büyük imparatorluğunu, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra da Anadolu ve Trakya'daki topraklar üstünde Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturdular. Orta As ya'da kalmış Türk halklanysa, eshi SSCB'nin Avrupa ve Asya toprakları içindeki çeşitli cumhuriyetlerde toplan dılar. Günümüzde yaklaşık 20 milvon km²'lik bir alana yayılmış 200 milyonu aşkın Türk, ülkemiz dışında Ku
zey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Bulgaristan, Yunanistan, Iran, Irak ve Kerkük, Aiganistan, Suriye, Rusya, SSCB'nin 1990'da parçalanmasıyla kurulan 5 Türk cumhuriyeti (Azerbaycan, Kazakistan, Kirgizistan, Öz bekistan, Türkmenistan), Tacikistan ile Çin Halk Cum
huriyeti topraklarında Doğu Türkistan) yaşamaktadır.
Meclis'e devretti.
Bu dönemde, 1924 Anayasası kaldırılıp, bir Anayasa hazırlanarak, 1961'de halkoylamasıyla kabul edildi.
1961 Anayasası'yla, 1921 ve 1924 anayasalarında bu
lunan tek meclis ve güçlerin birliği sistemi kaldırılıp, Mil let Meclisi'nin yanında Cumhuriyet Senatosu kurula rak, her iki meclisin oluşturduğu bütüne "Türkiye Bü yük Millet Meclisi" adı verildi.
Beşinci dönem. 12 Eylül 1980'de Türk Silahlı Kuvvetle
ri'nin "devlet yönetimine el koymasıyla, TBMM dağıtıla rak, yönetim, Milli Güvenlik Konseyi'ne geçti. Yeni
Meclis Binası'nda görev yapan Konsey, yasama gücü
nü elinde topladı. 1981'de Danışma Meclisi toplana rak, çalışmalarına başladı. 6 Kasım 1982'de halkoyla masıyla kabul edilen yeni Anayasa uyarınca, Cumhuri yet Senatosu kaldırılarak, TBMM yeniden tek meclis
olarak düzenlendi. Mayıs 1993'te siyasal etkinliklerin serbest bırakılma sinin ardından düzenlenen seçimlere (6 Kasım 1982)ve
milletvekillerinin 14 Kasım 1985'te ant içmeleriyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına yeniden başladı. 1982 Anayasası'na göre, Türkiye Büyük Millet Mec.
lisi 450 milletvekilinden oluşur ve seçimler 5 yılda bir yapılır.
TBMM'nin başlıca görevleri arasında yasa koy mak, değiştirmek ve kaldırmak, cumhurbaşkanını seç mek, hükümeti denetlemek, bütçe ve kesin kararları
görüşmek ve kabul etmek, Bakanlar Kurulu'na belirli konularda kanun hükmünde Kararname çıkarma yetki si vermek, vb. sayılabilir.
Türkmenistan Orta Asya'nın batı kesiminde devlet. Ağustos 1990'a
kadar eski SSCB'yi oluşturan cumhuriyetlerden biri olan Türkmenistan, o tarihte bağımsız bir cumhuriyete dönüşmüştür. Kuzeyde Kazakistan ve Özbekistan, do
guda Özbekistan, güneyde Alganistan ve İran'la, batida Hazar deniziyle sınırlıdır.
YÜZEYŞEKİLLERİ, TOPLUM YAPISI VE EKONOMI Toplam yüzölçümünün %80'inden çoğu Karakum ço lüyle kaplı olan Türkmenistan'da, İran sınırında uzanan
Kopet dağlarının yükseltisi 2 991 m'yi bulur. Sert kara iklimi etkisindeki ülkede, yağışlar azdır. Ortalama sıcak
liklar ocak ayında 0 "C'tan temmuz ayında 32 'C'a ka dar değişir.
Ülke nüfusu doğu kesimde Amuderya irmagı kıyısın
daki vahalarda, Kopet daglarının eteklerinde ve Mur gan ile Teren irmaklarının kıyılarında toplanmıştır. Hal kın büyük bölümünü oluşturan Türkmenler, sünnimus lümandırlar ve Türkçe'nin güneybatı koluna bağlı Türk mence konuşurlar.
Başlıca gelir kaynaklarını petrol ve dogal gaz çıkanımı
ile hayvancılık (özellikle koyun) ve tarımın (özellikle pa
muk) oluşturduğu ülkede, Amuderya'nın suyunu çöle
taşıyan Karakum kanalıyla, tarım alanları biraz genişle
tilmiştir. Bağımsızlığın ilanından (1990) sonra, Türk ve
Avrupalı girişimciler, Türkmenistan'da yatırımlar yap maya başlamışlardır.
TARIH
Orta Asya'da Rusya'ya en son boyun egen Türk halkı
332 TÜRKMENLER olan Türkmenler, 1884-85'e kadar Rus egemenliğine direnip, Göktepe kalesinin 1881'de Rus kuşatmasına
uzun süre direnmesinin ardından, Rus egemenliğini ka bul etmek zorunda kaldılar. Rus Devrimi'nden sonra
1924'le Türkmen Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin ku rulmasıyla eski SSCB'yi oluşturan cumhuriyetlerden bi rine dönüşen Türkmenistan'da, 1930 yıllarında başla
narak kentleşme ve sanayileşme programları yürürlüğe kondu. 1980 yıllarında Gorbaçov'un uygulamaya koy duğu yeniden yapılanma siyasetinden, öbür cumhuri yetler gibietkilenen Tükmenistan, Ağustos 1990'da ba
ğımsızlığını ilan etti. Ekim 1990'da yapılan cumhurbaş kanlığı seçimini kazanan Komünist Partisi'nin önderi
Saparmurad Niyazov, 1991'de Türkiye'yi ziyaret edip,
çeşitli konularda işbirliği anlaşmaları imzaladı. Haziran 1992'de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini de, oyla rin % 100'e yakınını alarak yeniden kazandı.
Türkmenler Günümüzde büyük bölümü Türkmenistan Cumhuriye
TÜRKMENISTAN
ti'nde yaşayan Türk topluluğu, Selçuklularla birlikte Aral gölü ve Hazar denizi yörelerinden Maveraūnne
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 488 100 km². Baş kenti ve en büyük kenti: Aşkabad (398 000 nüf.;
hir'e, sonra da Horasan'a göçen Türkmenler, XI. yy'da
Azerbaycan ve Anadolu'ya yerleştiler. Horasan'da ka lanlar Büyük Selçuklu devletinin egemenliği altında ya
1990).
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 3 714 100; nüfus yoğunluğu: Km”ye 7,6 kişi. Resmi dilleri: Türkmence, Rusça. Başlıca dinler: Islam.
şarken, Anadolu'ya gelenler Danişmentoğulları, Artu
koğulları, Saltukoğulları, Ramazanoğulları gibi beylikler oluşturdular. Iran ve Doğu Anadolu Bölgesi'ne yerle
EĞİTİM VE SAĞLIK. Yükseköğretim kurumlan (1990): 9 (ayrıca 38 yüksek teknik okul). Hastane
şenlerse Akkoyunlular, Karakoyunlular ve Safevi dev letlerini kurdular. Anadolu'da kurulan beyliklerin tū
yatak sayısı (1989): 39 900. Hekim sayısı (1989):
münün Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılma sından sonra, yerli halkla büyük ölçüde karışıp, kaynaş tilar. Asya'da kalanlarsa 1873'ten sonra Ruslarla çarpış
12 800.
EKONOMI. Başlıca ürünleri: tarım-pamuk, mi
sir, sebze, koyun ve keçi; sanayi, dokumacılık
maya başlayarak, XIX. yy'da Rus egemenliğini kabul
ürünleri, kimyasal maddeler, tarım donanımı, çi mento, petrol ürünleri; madencilik- petrol, do
etmek zorunda kaldılar ve Sovyet devriminden sonra
Türkmenistan, Özbekistan, Türkistan (14 000 nüf.), vb. eski SSCB cumhuriyetleri ile Çin Halk Cumhuriyeti sınır. ları içindeki Doğu Türkistan bölgesinin halklarını oluş
gal gaz, madenkömürü, kükürt, tuz.
YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Par lamento. Yönetim bölümlenmesi: 5 bõlge.
turdular. Afganistan (200 000 nüf.), Iran (300 000 nüf.),
ULAŞIM. Demiryolları (1990): Toplam 2 120 km. Karayollan (1990): 22 600 km.
Irak, Suriye ve Ürdün sınırları içinde yaşayan Türk menler de bu ülkeler içinde varlıklarını günümüze ka dar korudular.
KAZAKISTAN
BO
Nukus
KIZILKUM
Tapata
Urgenç
rum
KAZ
süre direndikten sonra boyun
Dergara
Navoy
Durva
Buhara. Semerkand
KARAKUM
Karinck
Carcou
DEN
KAN
Karsi
HAVAA
Askabad KOVA
Man
byan AS YEN
Top
Mosbe IRAN
AFQANISTAN
Mete
TÜRKMENİSTAN
4000 2000
Demaryolu
Başkentlerin altı çizilmistu Olcck 112.00
Petrol Boru Hadi
Buyuk Petrol Yaualdan En Yukset Noktalar
Metre
1000
0
500
200
200 0
başlığıyla bir Türkmen.
Savaşçılıklarıyla ün salan Türkmenler, Rus egemenliğine ancak, çok uzun
ÖZBEKISTAN
Nebras LEGO
Geleneksel koyun yününden yapılmış
2000
eğmişlerdir.
TÜRK MÜZİĞİ
333
Türk müziği
okumasını sağladığı Bayram Tekbiri ve Salat-ı Ümmiye,
Günümüzde “Türk sanat müziği” ( ya da "klasik türk müziği"), “Türk halk müziği", "Çağdaş Türk müziği”, "Türk hafif müziği" ya da "Türk popu", "arabesk mü
başyapıtlarıdır. Osman Dede'nin Miraciye'si de çok
zik" adlarıyla anılan müzik etkinlikleri genel olarak
“Türk müziği” adı altında toplanmaktadır. Ama Türk müziği sözüyle daha çok, Tanzimat'tan sonra ülkemize giren Batı müziğinden ayırmak için "alaturka” diye de adlandırılan Türk sanat müziği anlatılmak istenir.
TÜRK SANAT MÜZIĞI
Elimizde notası bulunan ilk örnekleri XIV. yy'dan kalan
Türk sanat müziğinin başlıca özelliği, teksesliliktir. Türk sanat müziği, kökeni halk müziği olsa da, tarihi boyun
ca saray, köşk ve konaklarda, aydın kişilerin koruma ve desteğiyle serpilip gelişmiştir.
Batı müziğinin, çoksesliliğin pek çok olanağından yararlanabilmek için doğal koşulların zorlanmasıyla el de edilen eşit 12 aralığa dayanan tampere sistemine karşılık, Türk müziğinin sistemi, eşit olmayan 24 aralıkla
açıklanır. Batı müziğinde, herhangi bir ses ile oktavinin arası, 12'ye bölünmüştür; bu 1/12'lik aralığa "yarım aralık" denir. Türk müziğindeyse bu ara, 53'e bölün
müştür. Elde edilen 1/53'lük aralığa "koma", 9 komalık
Türk cami müziğinin, bütün İslam dünyasına yayılmış ünlüdür.
“Tasavvuf müziği" diye de adlandırılan Türk tekke
müziği, çeşitli tarikatların (başta mevlevilik) bünyesinde
doğup gelişmiştir. Bu kolun en önemli formları mevlevi ayini ve ilahidir. Mevlevilikte "sema ayini" sırasında ça
linip okunan ayinler, Türk müziğinin en seçkin parçala rindan sayılır. Türk tekke müziğinin, ilahinin yanı sıra
tevşih, durak, nefes, şugl gibi formları vardır. Tarihçe. Türk sanat müziği tarihi, altı dönemde incele nebilir:
Oldukça karanlık ve karmaşık başlangıcından, Ab dülkadir Meragi'ye kadar hazırlayıcı dönem; Mera
gi'den Buhurizade Mustafa Itri Efendi'ye kadar ilk klasik dönem
ibu
dönemin en
önemli
bestecisi
Hafiz
Post'tur); Itri'den Hamamizade İsmail Dede Efendi'ye kadar son klasik dönem (kuralların zorlandığı, yenilikçi hareketlerin görüldüğü bu dönemde, gelmiş geçmiş en büyük Türk bestecilerinden olan Itri'nin yanı sıra, Tam
buri Mustafa Çavuş, Ebubekir Ağa, Tabi Mustafa Eiendi, Dilhayat Kalfa gibi büyük besteciler yetişmiştir); Dede Efendi'den Zekai Dede'ye kadar yeni klasik dönem
daha geniş aralığa da "tanini" (ya da "tam aralık") adı
(Türk sanat müziğinin en parlak dönemidir. Dede Eren
verilir. Koma ve tam aralığın yanı sıra, Türk müziğinde kullanılan üç aralık daha vardır: Bakıye (4 komalık); kū
di, Selim III, Sadullah Ağa, Zeki Mehmet Ağa, Küçük
çük mücennep (5 komalık); büyük mücennep (8 koma
Bey gibi büyük besteciler de bu çağda yetişmişlerdir. Ayrıca, bu dönemde ortaya çıkan, önceki kurallara uyularak lirizmin geliştirildiği "Selim III okulu çok ünlü
Jik; uygulamada hiç kullanılmamakla birlikte, bazı ku ramsal açıklamaları kolaylaştırmada yararlanılır). Bati müziğinde, Türk müziğindeki makamlara karşılık ola
Mehmet Ağa, Tellalzade İsmail Efendi, Eyyubi Mehmet
dür); Zekai Dede'den Hüseyin Sadettin Arel'e kadar
rak kullanılan iki ana dizi vardır. Majör; minör. Türk mu
romantik dönem (başlıca özelliği, klasik kurallardan
ziğindeyse, günümüzde elde en az birer örneği bulu
çok, anlatıma önem vermek olan bu dönemde, Selim
nan 200'ü aşkın makam bilinmektedir. Bunlar üç sınıfta
III döneminden başlanarak üstünde ayrı bir önemle du
kamlar; mürekkep (bileşik) makamlar.Her makam sini finin elde ediliş yöntemi ayrıdır.
büyük bestecileri Hacı Arif Bey, Haci Faik Bey, Tamburi
incelenir: Basit (yalın) makamlar; şed (göçürülmüş) ma Türk sanat müziği önce, iki ana kola ayrılır: Dinsel;
dindışı. Söz müziği ve saz müziği olarak iki ayrı dalda
gelişen dindışı Türk müziğinde, başlıca sözlü beste formları, büyüklük sırasıyla şunlardır: Kår-i natk; kār;
beste (murabba); ağırsemai; yürüksemai; şarkı; türkü; köçekçe; fantezi. Şarkıya kadar sayılanlara "büyük
formlar" (ya da “klasik formlar"), öbürlerine "küçük formlar" denir. Büyük formlar, küçüklerden, bir büyük usulle bestelenmek, daha ağdalı ve zor anlaşılır bir ez gisel yapıda olmak gibi özelliklerle ayrılırlar. Aynı ma
kamdan ve değişik formlardan yapıtların peş peşe icra edilmesinden oluşan fasıllar, çoğunlukla koro icrası bi
çimindedir. Bir klasik fasılda, yapıtların form bakımın dan sıralanması şöyledir: Peşrev (yerini bazen medha le, bazen de baş taksime birakır); kâr; birinci beste; ikinci beste, ağırsemai; çeşitli usullerden şarkılar; yü rūksemai; sazsemaisi (ya da oyun havası). Çoğunlukla, ortada, “taksim" (sazlar içerir) ya da "gazel" (yorumcu için) adı verilen sololar da yeralır.
Yalnızca sazlar için yapılmış bestelerin oluşturduğu saz müziğinde, büyüklük sırasıyla başlıca formlar şun
lardır: Peşrev; medhal; sazsemaisi; sirto; longa; oyun havası. Bir saz sanatçısının, saptanmış ezgilere dayan madan, o anda bulduğu ezgileri bir ya da daha çok ma kamın başlıca özelliklerini göstermek için yaptığı solo ya "aksim" denir.
Aşağı yukarı bütünüyle sözlü olarak gelişen dinsel Türk müziği, ikiye ayrılır: Cami müziği; tekke müziği.
Cami mūziğinde başlıca formları, doğaçtan okunan Kur'an, ezan, sålâ, mevlit ve kaside oluşturur. Itri'nin besteleyerek camide toplanan kalabalığın bir ağızdan
rulan şarkı, başlıca form haline gelmiştir. Dönemin en Ali Efendi, Şevki Bey,
Rahmi Bey, Tamburi Cemil
Bey'dir); Arel'den bu yana reform dönemi (Türk müzi gini çokseslendirme çalışmalan da dahil, Batı müziğinin etkisiyle birçok alanda kendini gösteren reformların ye raldığı bu son dönemin başlıca bestecileri, Munir Nu
rettin Selçuk, Sadettin Kaynak, Cevdet Çağla, Selahattin Pinar, Refik Fersan, Ismail Baha Sürelsan, Alaettin Ya vaşça, Avni Anıl, Erol Sayan'dır. Koro ve solo icrasının
yeniden düzenlendiği bu dönemdeki en önemli olay,
Hüseyin Sadettin Arel ve Suphi Ezgi'nin, XIX. yy'in son çeyreğinden sonra görülen, Türk müziği sistemini bi
limsel olarak açıklama yolundaki çalışmaları hızlandıra
rak, “Arel-Ezgi sistemi" diye adlandırılan kuramı ortaya koymalarıdır). TÜRK HALK MÜZİĞI Halk sanatlarımız içinde önemli bir yeri olan Türk halk
müziği, bestecileri bilinmeyen yapıtlardan oluşur. Türk sanat müziğinden ayrı olarak değerlendirilen Türk halk müziği, saray, köşk ve konaklardan uzaklarda, hemen
hiçbir koruyucu desteği olmaksızın halk arasında, sanat
müziğinden etkilenerek ve onu etkileyerek gelişmiştir.
Kendine özgü gelenekleri olan kırsal koşullarla sınırlan mış, günlük yaşamı yansıtan, ezgi, ritim ve tonalite ba
kımlarından Anadolu'nun çeşitlibölgelerinde farklar
gösteren bu müziğin başlıca özellikleri, yalınlık, içtenlik ve duygululuktur.
Halk arasına giren derlemeciler eliyle (özellikle cum huriyetten sonra) toplanmış Türk halk müziği parçalan, önce iki kola ayrılır: Uzunhavalar; kırıkhavalar(ya da kı
sıkhavalar). Kırıkhavalar, usullü (ölçülü) parçalardır ve her tür türkünün oluşturduğu sözlü bölümün yanı sıra, oyunhavalarından oluşan sözsüz bölümleri vardır. Baş
334
TÜRK-RUS SAVAŞI, 1877-1878
lica kırıkhava formları arasında koşma, destan, varsağı, mani, divan, kalenderi, karşılama, yiğitleme, güzelle
me, taşlama, ninni, vb. sayılabilir. Uzunhavalarsa, Ana dolu'nun çeşitli yörelerinde farklı özellikler gösterirler ve "bozlak", "türkmani", "maya", "hoyrat", "divan", "ağıt" diye adlandırılırlar.
Türk sanat müziğinin büyük formları ve büyük usul
leri, Türk halk müziğinde hiç kullanılmaz. Halk müzi gindeki usuller, sanat müziğindeki küçük usuller arasın dadır. Halk müziği makamlarının tümü, sanat müziğin de de kullanılmış ve geliştirilmiştir. Büyük yerleşme merkezlerine yakın çevrelerde oluşmuş, sahibi bilin meyen türkülerin bazıları, dahi besteciler elinden çık
mış gibidir. Genel olarak altı bölgede (İstanbul ve Rumeli, Ege, Karadeniz, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Orta Anadolu) incelenen Türk halk müziği, özellikle son 40
yılda, günden güne artan bir önem kazanmış ve radyo, televizyon gibi yayın organlarında en çok yer verilen
müzik türlerinden biri haline gelmiştir. ÇAĞDAŞ TÜRK MÜZIĞI
1877-1878 Türk-Rus Savaşı'nın (Doksanüç Harbi de
denir) başlamasına, Kırım Savaşı (1853-1856) yenilgi sinden sonra Balkanlar'daki Türk egemenliğine son
verme siyasetini bir süre için bırakan Rusya'nın, 1871'den sonra Balkanlar'daki İslav birliği propagan dasına yeniden başlaması yol açtı. Bosna-Hersek'te ka rışıklıklar başlamasını (1875), Bulgarların ayaklanması (1876) ve Sırbistan ile Karadağ'ın Osmanlı hükümetine savaş açmaları (1 Temmuz 1876) izledi. Türklerin Sırp lara karşı art arda başarılar kazanmaları, Rusya'nın Os
manlı İmparatorluğu'na bir ultimatom vererek, hareka
tini durdurmasını istemesine yol açtı. Osmanlı İmpara torluğu'nun bu ültimatomu kabul etmek zorunda kal
ması üstüne, olaya karışan Batı ülkelerinin İstanbul'da topladıkları Tersane Konferansı'ndaki (22 Aralık 1876)
maddelerin ve Ingiltere'nin girişimiyle altı büyük devle tin hazırladığı Londra Protokolu'ndaki maddelerin, Os manlı hükümetinin Mebusan ve Ayan meclislerinde gö rüşülerek reddedilmesinden (10 Nisan 1877) sonra, Rusya Osmanlı İmparatorluğu'na savaş açtı. Rumi 1293
Cumhuriyetle birlikte, Türk halk ve sanat müziği biri
yılına rastladığı için Doksanüç Harbi de denen bu sa vasta, Türk kuvvetleri Rumeli cephesinde, elde ettikleri
kimlerinden yararlanarak ve Batı müziği sistemini ve Batı sazlarını kullanarak Batılı anlayışla oluşturulan mu
bazı başarılara ve Gazi Osman Paşa'nın Plevne'deki
ziğe, "çağdaş Türk müziği" adı verilir.
ne'ye kadar gerilediler ve general Gruko komutasında
olağanüstü başarılı direnmesine karşın, sonuçta Edir
Cumhuriyetin ilanından sonra birçok yönde gerçek
ki Ruslar ile müttefikleri Edirne'yi ele geçirdiler (20
leştirilen Türk Devrimi, yeni müzik okullarının açılma sıyla, öğrenim amacıyla Batı'ya yetenekli gençlerin gönderilmesiyle ve Batı'dan ünlü öğretmenlerin Türki
Ocak 1878). Anadolu cephesinde de, Rus birlikleri,
ye'ye getirilmesiyle müzik alanında da kendini göster
Ağustos) ile Yahniler (2 Ekim) çarpışmalarında Gazi Ah
miş, kısa sürede, yapıtları Bati orkestraları tarafından da
Halyazı'da (21 Haziran 1877), Erzurum-Kars arasındaki Zivin istihkamlarında (25 Haziran 1877), Gedikler (25
met Muhtar Paşa'ya yenilmelerine karşın, Dereboy
seslendirilen Adnan Saygun, Ferit Alnar, Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Nevit Kodallı gibi besteciler ve
nu'ndaki çarpışmada Gazi Muhtar Paşa kuvvetlerini
Leyla Gencer, Ayla Erduran, Suna Kan, Idil Biret, Ayşe
gül Sarıca gibi dünya çapında ses ve saz sanatçıları ye
lar ve Aziziye tabyalarında püskürtülmelerine (9 Ka sim) karşın, Kars'ı alarak (18 Kasım) Erzurum'u kuşattılar
tişmiştir.
(5 Ocak 1878). Bu arada Edirne düştüğü için, düşmana
TÜRK HAFİF MÜZİĞİ Batı müziğinin yaşamımıza girmesiyle, önce tangolar
biçiminde ortaya çıkan Türk hafif müziği (ya da Türk
pop müziği) bir süre yabancı bestecilerin tangolarına Türkçe sözler bulunarak yaygınlaştırılmaya çalışılır
ken, Türk sanatçıları (özellikle Fehmi Ege, Necdet Ko
yutürk, vb.) tarafından da bestelenmeye başlamıştır. Daha sonra "aranjman" adı verilen bestecisi yabancı, Türkçe sözlü yapıtların görüldüğü Türk hafif müziğin
bozarak (4 Kasım 1877), geri çekilmek zorunda bıraktı
karşı koyma olanağı kalmayan Osmanlı hükümetinin is
tediği ateşkes antlaşması, Edirne'de imzalandı (31 Ocak 1878) ve Erzurum Ruslar tarafından işgal edilerek
(8 Şubat), İstanbul'a da bir savaş filosu gönderildi (18 Şubat). Bunun üstüne Osmanlı hükümetinin imzalamak zorunda kaldığı barış antlaşmasının (3 Mart 1878), ko şulları çok ağır olduğu için hiçbir zaman uygulamaya
koyulmadı ve yerine Berlin Antlaşması (13 Temmuz 1878) imzalandı.
de, çıkış yeri Batı ülkeleri olan çeşitli akımlar taklit edil miş, 1900 yıllarından sonra, bestecisi Türk olan özgün hafif müzik yapıtları oluşturulmuş, Avrupa'nın çeşitli merkezlerinde düzenlenen hafif müzik yarışmalarına katılan şarkıcılarımızdan ödül kazananlar olmuştur. 1993'ten sonra, Türk hafif müziği ya da Türk pop müzi
ginde, büyük bir patlama görülmüştür. ARABESK MÜZİK En Çok Arap müziğine benzerlik gösterdiği için bu ad verilen Arabesk müzik, kaderci, edilgen bir ruh duru
munu dile getiren sözleri, üslup bakımından oldukça dağınık bir besteyle, Doğu ve Batı sazlarının oluşturdu
ğu karma bir orkestra eşliğinde okuyan bazı ses sanatçı
ları aracılığıyla, çok geniş bir kitlenin en sevdiği müzik
tūrü haline gelmişse de, gördüğü ilgi, değeri ve işlevi bakımından müzikbilimciler, toplumbilimciler ve ruh bilimciler tarafından tartışma konusu edilmesinin yanı sıra, 1993'ten sonra, Türk popundaki patlamanın da et kisiyle, gerilemeye başlamıştır.
Türk-Rus Savaşı, 1877-1878 Osmanlılar ile Ruslar ve müttefikleri arasında savaş.
Türk Tarih Kurumu: Bk. TÜRK DEVRİMİ. Türk ve Caicos adaları
Bahama adalarının güneydoğu uzantısını oluşturan adalar topluluğu. Yaklaşık 30 ada içeren Türk ve Caicos adalarının yüzölçümü 430 km', toplam nüfusu 11
696'dır. Yedisi dışında issiz olan adalar, 1512'de Juan
Ponce de Leon tarafından bulunmuş, 1776'dan sonra Ingiltere'nin yönetimine girmiştir. tütün
Patlıcangiller (Solanaceae) ailesinden bitki cinsi. Ana
yurtları Amerika olan, günümüzde dünyanın pek çok yerinde yetiştirilen tütün cinsi (Bil, a. Nicotiana) üyeleri,
yaklaşık 1 m boyunda, biryıllık bitkilerdir. Cinsin örnek
türütütünün (Nicotiana tobacum), "nikotin" adlı alkalo yiti içeren yaprakları, kurutulup kıyılarak keyif verici
madde olarak kullanılır. Türkiye'de yılda yaklaşık 180 000 ton tütün üretilmektedir.
UCCELLO, PAOLO 335 tüy
Twain, Mark
Kuşların örteneğini kaplayan, üstderi kökenli boynuzsu fanerlerin her birini ya da topluca tümünü belirten te rim. Karmaşık bir organ olan tüy, bir kök ile uzantısı
ABD'li yazar (Florida, Missouni 1835-Redding Con
lemde tüy dalları ya da sakallar yeralır. Her daldan bir
rak çalıştı. Ayrılık Savaşı'na katılıp, Virgina'daki Enterp
olan gövdeden oluşur; gövdenin iki yanında, aynı düz çok dalcık (ya da sakalcik) çıkar. Dalcıkların dibe yakın
yanda olanları çengelsiz, kenar yanda olanları çengelli
dir. Tüyler üçe ayrılır: Uçma tüyleri ya da telekleri; örtü tüyleri ya da telekleri; kuyruk tüyleri ya da telekleri. Bū tün bu tüyler, kuşun uçmasını, beden sıcaklığını degis mez tutmasını, havada manevra yapmasını(kuyruk tüy leri), bedenin korunmasını, vb. sağlarlar. Yavaş yavaş ve düzenli devrelerde dökülür ve yenilenirler (tüy de ğiştirme).
necticut 1910). Bir basımevinde çıraklık yapan Mark Twain (asıl adı Samuel Langhorne Clemens'tir), sonra
Philadelphia ve Saint Louis gazetelerinde muhabir ols
rise gazetesinde çalışırken Mark Twain takma adını aldı Çeşitli gazete ve dergilerde öyküler yayınlayıp (The Ce lebrated Jumping Frog of Calaveras County (Calaveras
County'nin Ünlü Zıplayan Kurbağası, 1867); vb.), Poli nezya ve Avrupa'ya yolculuklar yaptı. Tom Sawyer'in Maceraları (The Adventures of Tom Sawyer.
18761,
Mississippi'de Haval (Lite on Mississippi, 1883) ve Huckleberry Finn'in Serüvenleri (The Adventures of
Huckleberry linn, 1884) adlı romanlarıyla büyük ün kazandı.
Tüzün, Ferit Türk bestecisi (İstanbul 1929-Ankara 1977). Ankara Devlet Konservatuvarı Piyano (1949) ve Beste (1952)
bölümlerini bitiren Ferit Tüzün, Milli Eğitim Bakanlığıta rafındandan orkestra yöneticiliği öğrenimi için Alman
ya'ya gönderildi (1954). Dönüşünde (1959) Ankara
Devlet Orkestrası yöneticiliğine getirildi.
Türk çoksesli müziğinin usta işi örneklerini veren Fe
rit Tüzün'ün başlıca yapıtları arasında Çeşmebaşı (ba le), Midas'ın Kulakları (opera), Anadolu Süiti (orkestra
için), Kapriçyo, Hümoresk (ya da Nasrettin Hoca), vb. sayılabilir.
Tyndall, John Irlandalı fizikçi (Leighlin Bridge 1820-Hindhead, Surrey 1893). Buzun yeniden donması olayını (1871) bulan
John Tyndall, buzullanın yer değiştirmesini ve sonradan adının verildiği etkiyi (Tyndall olayın açıkladı. Yayınladi gi 180'i aşkın kitap ve makaleyle, bilimsel konuları ge niş halk yığınlarının kavramasına katkıda bulundu.
Tzara, Tristan Romen asıllı Fransız yazarı (Moineşti, Romanya 1896
Paris 1963). Zürich'te dada grubunun kurucuları arasın
Tver
da yeralan (1916), Tristan Tzara, amacının "toplumu ve
Rusya'da kent. Volga irmağı kıyısında yeralan Tver'in (1921-1990 arasında Kalinin) nüfusu 451 000'dir. Birir
mak limanı ve sanayi (dokuma sanayisi, makine yapımı,
ekskavatör yapımı, elektrikli aletler yapımı, vb.) merke
zi olan kent, otoyollarla ve demiryoluyla Moskova ile
Petersburg'a bağlanmıştır.
Y
FENİKE DİLİ
Y
İBRANICE
4 ARAMCA Y THERA YUNANCASI
Y KLASİK YUNANCA
dili" yoketmek olduğunu açıkladı (l'Homme Approxi matif (Yaklaşık İnsan, 1931); Le Coueur à Gaz (Gazlı Kalp, 1938)). Sonraki yapıtlarında, insanı, köleleştirici
bütün güçlere karşı koruma kaygısıyla, ahlaksal-düşün.
celer geliştirdi (La Fuite (Kaçış, 1947); Le Fruit permis (Mubah Meyve, 1957); La Rose et le Chien (Gül ve Ko pek, 1958); vb.).
Uu MODERN LATİNCE
ETRÜSKÇE Y ARKAİK LATİNCE V KLASİK LATİNCE V
RUS-KİRİL Y ALMAN-GOTİK U
Ubangi irmağı Türk abecesinin yirmibeşinci harfi. U harfinin biçimi(U/
u), Latin abecesindeki izleyen harf v'nin değişiklik ge
çirmiş bir biçimidir. Latinler konuşurken "u" ve "v" ses
lerini birbirinden ayırt etmişler, ama genellikle yazıda u, v ve w harfleri arasında bir ayrım gözetmemişlerdir. U
sesinin v sesinden ayrılması, Batidillerinde XVI. yy.son
Ekvator Afrikası'nda ırmak. Uzunluğu 1 160 km olan Ubangi irmağı, Zaire'nin kuzeydoğu kesiminde M'Bo
mu ve Vele irmaklarının birleşmesiyle oluşup, Zaire ile Orta Afrika Cumhuriyeti ve Zaire ile Kongo arasında si nını çizer; Cundu'da sağ kıyısından Zaire (Kongo) irma ğına karşır.
larında gerçekleşmiştir.
Türkçe'de ses bilgisi açısından dar, yuvarlak bir ar
tünlü olan u, 1928'de Türkiye'de Latin abecesini kay nak alan Türk abecesinin benimsenmesiyle, ince dar ve
yuvarlak ünlüyü (ü), kalın dar ve yuvarlak ünlüden (u)
ayırmak için kullanılmaya başlanmıştır.
Uccello, Paolo
Italyan ressamı ve mozaikçisi (Pratovecchio, Casentino
ya da Floransa 1397-Floransa 1475). Bir berberin oglu olan Paolo Uccello (asıl adı Paolo di Dono'dur), Ghi
336
UCUNGPANDANG
berti'nin yanında kuyumcu çıraklığı yaptı. 1425'te Ve nedik'e giderek San Marco kilisesinin yapımında moza
ikçi olarak çalıştı. Floransa'ya dönünce (1430), katedral için vitray örnekleri ve John Hawkwood'u at üstünde
gösteren bir fresk yaptı. Bir süre Padova'da çalıştıktan sonra Floransa'ya dönerek Santa Maria Novella'daki Tufan, Yaratılış, Nuh'un Kurban Vermesi, vb. büyük
kompozisyonlarını gerçekleştirdi. 1465'te Urbino'ya gidip, bir mihrap arkalığı yaptı. Özellikle tasarı geometri
alanındaki çalışmaları ve perspektif araştırmalarıyla ün saldı.
Ucungpandang Endonezya'da kent. Sulavesi adasının güneybatı kıyı
sında, yeralan Ucungpandang'ın (eski Makassar) nüfu su 1 100 050'dir. Ülkenin başlıca dışsatım limanların dan ve ticaret limanlarından biri olan kentte, sanayi de
gelişmektedir.
Küçük bir uçağın kumanda tablosundan görünüş. Büyük uçaklarda kumanda tablosu, çok daha karmaşıktır.
dadır. Herhangi bir nedenle denge bozulduğunda,
uçak
kendiliğinden, denge konumuna dönmesi gerekir.
Havadan ağır olan, kendi hareketinden doğan hava ba
sapma biçiminde ortaya çıkabilir. Uçağın kararlılığını
sincinin gövde ve kanatlarına yaptığı etkiyle havada tu tunarak uçan aygıt. Uçaklar, motorlu ya da motorsuz
(planõr) hareket edebildikleri gibi, karada ve su yüze yinde iniş-kalkış yapabilirler. Yolcu ve mal taşımacı
lığında ya da askeri amaçla kullanılırlar.
Kuşların uçusundan esinlenen insanoğlu, daha Eski
çağ'da, uçan makineler gerçekleştirmenin düşünü kur maya başlamış ve bu konuda yüzyıllar boyunca pek
Denge değişiklikleri yalpalama, başkıç vurma ve yana
artırmak için, kanatlara yatay doğrultuya göre bir açı ve rilir; böylece, her kanadın kaldırma gücü, gövdeye
doğru yakınsar. Ayrıca pilot, gerek yatay doğrultuda (eğri çizme ve dönüş), gerek düşey doğrultuda (dalış ve
tırmanma), uçağın yönünü değiştirebilmelidir. Bütün bu manevraları yapmak için uçak, kuyruk takımı ve flaplarla donatılmıştır.
Kuyruk takımı, uçağın kuyruğunda yeralır; hem dü
çok araştırma yapılmış, özellikle Leonardo da Vinci,
şey, hem yatay doğrultuda, hareketli ve sabit yüzeyleri
lar, kâğıt üstünde kalmıştır.
yalpalamayı, yani kanatların almaşık olarak yükselmesi ve alçalması biçiminde ortaya çıkan salınımları sınırlar.
önemli çalışmalar gerçekleştirmiş, ama bütün bu uğraş
Kısa bir uçuş için ayaklarını yerden ilk kesen kişinin Clément Ader mi, Wright kardeşler mi, Rus Popov mu
olduğu tartışmalıdır. Bununla birlikte, 9 Ekim 1890'da Ader'in, tekerlekleri birkaç metre yerden kesmeyi ilk
kez başardığı sanılmaktadır. Wright kardeşlerin gerçek
vardır. Kuyruk takımında yeralan yatay sabit kanatçıklar Düşey sabit kanatçıklar, yön kararlılığını sağlar, yani
uçağın merkez ekseni çevresinde dönme hareketini (yön değiştirmeye yolaçar) sınırlarlar.
Yatay hareketli sağ ve sol kanatçıklar, derinlik düme
leştirdiği "Wright Flyer" adlı uçak, 17 Aralık 1903'te 259
nini oluştururlar; yatay sabit kanatçıkların arkasına maf
ten bu yana uçaklar, sürekli geliştirilip, kusursuzlaştırıl mış, üst üste iki kanatlı, üç kanatlı ve dört kanatlı uçak lardan tek kanada, pervaneli iticilerden türboreaktörle
tırmanır; alçaldığında dalış yapar.
metre uçmayı başararak, uçak çağını başlatmış, o tarih
re, sesaltı hızlardan sesüstü hızlara geçilmiştir.
salla bağlanmışlardır. Uçaga yukarı ve aşağı doğru eğim verilmesine yararlar: Kanatçıklar yükseldiğinde uçak Düşey sabit kanatçıkların arkasına mafsalla bağlı olan
hareketli düşey yön dümeni, uçağın yatay yönde gü
UÇUŞ MEKANIĞI
dülmesine yarar: Dümen sağa kırılırsa uçak sağa, sola
Uçuş sırasında bir uçağın havada tutunmasını sağlayan
kırılırsa sola döner.
cum kenan", arka bölümüne “kaçış kenarı", üst yüzeyi ne "kanat sırtı", alt yüzeyine "kanat karnı" adı verilir. Kanatların profili hafifçe kabarıktır; yani yüzeyleri düz
nin dışına doğru iter ve istenen yörüngeden saptırmaya çalışır.
temel parça, kanatlardır. Kanatların ön bölümüne "hü
lem değildir. Uçak ilerlerken, kanatların üstünden ve al
tindan geçen hava akımı, karında itmeye, sırtta da em
meye yolaçar; bu iki olay, kanatları yukarı doğru iter;
dolayısıyla, hızla birlikte artan ve “kaldırma gücü" deni
len, ölçülebilir bir güç ortaya çıkar. Hızı belirli bir sınırı aşan uçağın kaldırma gücü, ağırlığını geçer ve uçak ha
valanarak, uçuş durumunda havada tutunur. Tersine,
kaldırma gücünün ağırlığın altına düştüğü noktaya ka
dar hız azalırsa, uçak alçalır ve iniş yapabilir.
Hava, kaldırma gücü dışında, kanatlar üstüne “sür
tünme" denilen ve harekete ters yönde, yatay doğrul
Uçak dönerken, merkezkaç güç, onu dönüş eğrisi
Aynı olay, bir otomobilin dönemeç almasında da görülür ve sapmanın önüne geçmek için, yola, döne mecin içine doğru eğim verilir. Uçaktaysa, kanatlara
enine bir eğim verilir; böylece havadan destek alan ka natlar, dönüş eğrisinin merkezine doğru bir itme gücü
kazanarak, merkezkaç gücü dengelerler. Bu manevra, her kanadın kaçış kenarına mafsalla
bağlanmış flaplarla sağlanır; bir kanattaki flaplar kalktı. ginda, öbür kanattakiler inerek, uçağa eğim verirler: Sol flaplar kalkarsa uçak sola, sağ flaplar kalkarsa sağa ya tar.
Kaldırma gücü, hıza olduğu kadar, kanat profiline de
tuda bir direnç uygular. İticiyle uçağa sağlanan yatay it
bağlıdır. Aynı hızda, değişik profillerle, farklı kaldırma
Dolayısıyla uçak, uçuş durumundayken dört gücün
değiştirmeden kaldırma gücünü artırmaya yarar. Bu parçalar, kanatlara mafsalla bağlanmış ve kaçış ya da hücum kenarları yakınında yerleştirilmiş hareketli yü
me ya da çekme gücünün, bu direnci yenmesi gerekir.
etkisiyle dengede kalır: Ağırlık ve kaldırma gücü (dü şey); ilme ve sürtünme (yatay). Bir uçak, kararlı denge konumunda olmak zorun
güçleri elde edilir. Yüksek tutunmapancurları, hızı pek zeyler oluştururlar.
UÇAK GEMİSİ 337 Normal uçuş sırasında bu parçalar, kanadın profilini
değiştirmezler; ama devreye girişleriyle kanatların ka barıklığını, dolayısıyla kaldırma gücünü, önemli ölçüde artırırlar. Bu donatım, düşük hızlarda tehlikesizce ça buk alçalma olanağı verdiğinden, inişlerde çok kullanı ITME GÜCÜ
Uçağa, havanın direncini yenip ilerlemesi için gerekli it
me ya da çekme gücünü sağlayan başlıca iki tür aygıt
Öyleyse pilotun, sesalu ve sesüstü hızların birinden öbürüne elden geldiğince çabuk geçerek, 'ses duvarı
ni" hemen aşması gerekir.
Bu alanda karşılaşılan bir başka sorun da isı duvan olayıdır. Çok yüksek hızlarda, hava moleküllerinin uça ğın dış yüzeyine sürtünmesi, güçlü bir isinmaya yola çar. Genellikle hava akımı, üretilen isiyı alıp yayarak isil bir denge sağlar ve sıcaklığın aşırı artmasını önler. Ne
motorla ya da gaz türbiniyle çalıştırılır. Poyra üstüne ka
var ki, 3 500 km/sn üstünde, isinma hızı soğutma hızını geçer ve hız hemen kesilmezse, yüzey sıcaklığı sürekli yükselir. Çok yüksek sıcaklıklara dayanıklı gereçler kul lanılarak, füzelerde isı duvarı aşılmıştır. Günden güne daha güçlü motorlardan yararlanan ve
pacak biçimde yerleştirilmiştir ve profilleri uçak kanadı
hızı sürekli artan uçaklar, günümüzde bir kavşak nokta sına dayanmışlardır: Doğurdukları gürültü, yüksek al
vardır. Pervaneli iticiler; türboreaktörler.
Pervane, çok yüksek hızla dönen bir mile ya da poy
raya bağlı, belirli sayıda kanattan oluşur; patlamalı bir
natlar, dönmeeksenine dik düzlemle küçük bir açı ya na benzer. Yüksek hızla dönen pervane, uçak kanatla rinin kaldırma gücüne eşdeğerde bir itme gücü sağlar.
mosferde yolaçtıkları kirlenme tehlikesi, havacılığın ge lişmesini sınırlamaktadır. Bunedenle, sessiz uçak ve ses
Mil ya da poyra aracılığıyla uçağa iletilen bu güç, perva
siz motor üstünde araştırmalar artmış, susturucular ya
Türboreaktör, bir silahla ateş edildiğinde omuzda
da vantilatör kavramı, araştırma bürolarının temel ug raşları haline gelmiştir. (Ayrıca Bk. HAVACILIK.)
nenin hava içinde yaptığı vida hareketinden doğar.
güçlü bir tepmeye yolaçan etki-tepki ilkesine göre çalı şır. Dolayısıyla, mermi yerine gaz atan bir silaha ben
zer; uçağın hareketine ters yönde, çok büyük hızla gaz püskürten bir aygıttır: Tepkiyle uçak itilir ve istenen hız da yer değiştirir.
Patlamalı motorda olduğu gibi, türboreaktörde de
dört zaman vardır: Emme; sıkıştırma; patlama (genleş. me); egzos. Hava, bir gaz türbiniyle çalışan vantilatörle emilip, dönel bir kompresörle sıkıştırılır. Genellikle ke
rojenden oluşan, toz haline gelmiş yakıt, havayla karış
uçak gemisi Üstünde uçak ve helikopterlerin inip-kalkmasına elve rişli platform bulunan, donanımlarıyla gerçek bir yüzer
hava üssü oluşturan büyük gemi. Bir uçağın bir gemius
tüne inmesi ilk olarak 1914'te gerçekleştirilmiş, ilk uçak
gemileri, büyük savaş kruvazörlerinin biçimlerinin de
giştirilmesiyle 1922'den sonra yapılmıştır. İkinci Dünya
tırılarak, yanma odasına püskürtülür. Yakıt karışımı,
Savaşı öncesinde büyük donanmalarda yalnızca 5-6 uçak gemisi varken, Japonların Pearl Harbor baskının
çıkararak yanar; bu gaz, türbinden geçerek, çok büyük
da (1941) kazandıklan başarıdan ve Midway hava-de
Türboreaktör çalıştığı sürece, yakıt karışımı, üretimi
olduklarının anlaşılmasından sonra,1944-45 yıllarında,
ve yanma, kesintisiz sürer. Uçak belirli bir hıza ulaştık tan sonra, hava kendiliğinden girer ve vantilatöre gerek
mileri(25 000 tondan büyük), hafifrefakat uçak gemile
yüksek sıcaklıkta ve basınç altında, büyük bir gaz kütlesi bir hızla dışarı püskürür.
niz savaşında (1942) hava üslerine göre çok daha etkili
düşman kuvvetlerine saldırmakla görevli ağır uçak ge
kalmaz.
Uygun düzenlere başvurulduğunda bir kompresöre
gerek kalmadan havanın kendiliğinden sıkışacağı anla şılmış, "statoreaktör" denilen ve dönel parçası bulun
mayan reaktör gerçekleştirilmiştir. Yanma ve gazın püs. kürtülmesinde öbür reaktörlerin ilkesinden yararlanan statoreaktör, yüksek bir nitelik gösterirse de, doğal ola
rak, belirli bir hızın altında ya da uçak dururken çalışa
maz. Bu nedenle, kalkışta ve düşük hızla uçuşta, yar.
dımcı iticiler gerekir.
Türboreaktörler, çok yüksek sıcaklıkta gaz boşaltır
lar. İlk türbinlerin 400 °C sıcaklığına karşılık, günümüz
de 1 200 °C'a ulaşılmıştır. Bu niteliklerin kazanılmasını
sağlayan çelik, alüminyum ve titan alaşımlarıdır.
SESÜSTÜ UÇAKLAR
Deniz düzeyinde saatte 1 228 km'nin üstünde, yani ses hızının üstünde hız yapan uçaklara, "sesüstü uçaklar" adı verilir. Bu uçaklar, geleneksel uçaklara oranla, özel likle "ses duvarı" nedeniyle, çok karmaşık sorunlar do
gurur.
Bir uçak ses hızının altında uçtuğunda, yolaçtığı ses
dalgalari, uçak hızından daha büyük bir hızla yayılır; dolayısıyla, dalgalar uçaktan uzaklaşır. Bu nedenle uçak, sürekli bu dalgaların ardında kalır. Oysa ses hızı na ulaştığında, dalgalar yoğunlaşarak sesi yayan uçağa eşlik eder. Uçağın önünde yığılan dalgalar, ağır bir te
dirginlik ve şiddetli sarsıntılar doğurur, harekete karşı
güçlü bir direncin oluşmasına, kuyruk takımının kilitlen
mesine ve ses patlaması denilen olaya yolaçarlar. Uçak
ses hızını aşınca, dalgaları ardında bıraktığından, uçuş normale döner.
Ikinci Dünya Savaşı'nda kullanılan uçak gemilerinden,
Ingiliz yapımı HMS illustrious, 23 000 ton agırlıkta. 230 m uzunluktaydı. 33-55 uçak ve 1 600 mürettebat taşıyabiliyordu.
338 UÇANBALIKGİLLER ri (7 000-12 000 ton arası) yapılmış, 1945'ten sonra, tepkili uçakların gemilere bindirilmesinin yarattığı so runlar, eğik kalkış pistin ve buharlı mancınığın yapıl
Uçuçböceğigiller ailesinin
masıyla çözümlenirken, bir yandan da gemiye iniş yön
zararlıları yiyerek
en çok tanınan türü
uçuşböceği (Coccinella
7-punctata) çeşitli
temleri geliştirilmiştir. 1955'te ABD'de, nükleer fırlat
beslendiği için, bahçe bitkilerine yararlıdır.
mayla gücü artmış gerçek bir üs niteliğindeki ilk stratejik
uçak gemisi (60 000 ton), 1961'de 75 000 tonluk En
terprise uçak gemisi, ardından da 95 000 tonluk Nimitz uçak gemisi yapılmış, bu arada 1960 yıllarında helikop terleriçin yapılmış kruvazörler ortaya çıkmıştır: Fransız
leri siyah üstüne kırmızı, kırmızı üstüne siyah ya da sarı
üstüne siyah beneklerle süslüdür. Yaprak bitleriyle ve
yapimiJeanne-d'Arc(10 000 ton, 1964); Sovyet yapımı
bitkilere zarar veren çeşitli küçük böceklerle beslendik lerinden, yararlıdırlar.
Moskova (20 000 ton, 1967); Ingiliz yapımı Blake (9 500 ton, 1968); vb.
uçuk
uçanbalıkgiller Zarganabalıkları takımından, 50 türü bulunan balık aile si. Tropikal ve iliman bölgeler denizlerinde yaşayan
Deride, mukozalarda ve göz sümüksel zarında kabar
coklar belirmesiyle yansıyan, döküntülü enfeksiyon hastalığı. Herpes simplex adlı virüsün yol açlığı uçuk, genellikle ağız çevresinde, bazen de yüzde beliren ka
uçanbalıkgiller ailesi (Bil. a. Exocoetidae) üyelerinin
barcık demetleri biçiminde ortaya çıkar ve zaman za
sırtları mavi, karınları gümüş rengidir. Gelişmiş göğüs yüzgeçleri, suyun üstüne sıçradıkları zaman birkaç yüz metre süzülmelerini sağlar. Ailenin örnek türü uçan ba lik (Exocoetus rondeleti ya da Cephalacanthus volitans)
Tedavide idoksüridin adli maddeyle başarılı sonuçlar
su üstünde 1 m yüksekliğe kadar sıçrayabilir.
man tekrarlar. Ayrıca, erkek ve kadınlarda üreme or ganları çevresinde küçük yaralaşmalara da yol açabilir. elde edilmektedir.
ud: Bk. UT.
uçantilkiler: Bk. BÜYÜKYARASALAR. Uda
uçma
Rusya'ya bağlı Başkırdistan Özerk Cumhuriyeti'nin
Kuşlar, yarasalar ve kanatlı böceklerin hareket yönte
başkenti. Urallar'ın batı kesiminde, Kama ırmağının ko lu Belaya ırmağı kıyısında yeralan Uda'nın nüfusu 1 097 000'dir. XVI. yy'da Ruslar tarafından kurulan bir kalenin
mini belirten terim. Az sayıda başka hayvan da havada
sūzülmeye uyum sağlamış olmakla birlikte, gerçek uc ...7, valnizca sözü geçen hayvanlara özgüdür. Kuşların kanat kesitleri, altına hava alabilecek biçimdedir: Üstü
çevresinde gelişen kent, günümüzde Rusya'nın en bü
yük petrol arıtma ve petrokimya sanayisi merkezlerin
dışbükey, altı içbükey. Kanatların altından ve üstünden
den biridir.
niz kırlangıçları, albatroslar, vb. kuşlar, rüzgârı ve yük
Udi Nevres Bey: Bk. NEVRES BEY, UDİ.
geçen hava, yukarı kaldırıcı bir etki yapar. Martılar, de selen hava akımını baştan alarak kolayca yükselir, böy lece uzun süre kanat çırpmadan süzülebilirler: Hava akımı olmadığı ya da biraz daha yükselmek gerektiği
zaman kanat çırpmaya başvurulur. Kanatlar, göğüs ke
Uganda
miği boyunca sıralanan ve uzun kirişlerle kemiğe bağla nan kaldırıcı kaslar yardımıyla yukarı kalkar; gene gö
Doğu Afrika'da denize kıyısı olmayan ülke. Kuzeyde Sudan, batida Zaire, güneyde Ruanda ve Tanzanya,
güs kemiği boyunca dizilen güçlü, indirici kasların yar
doğuda Kenya'yla sınırı olani Uganda, 1962'ye kadar
dımıyla aşağı ve geriye doğru hareket ederek, hem yük
bir Ingiliz sömürgesiyken, o tarihte bağımsızlığa kavuş.
selmeyi, hem de ilerlemeyi sağlayan itici gücü yaratır
muştur.
lar. Kanat kemiğinin gövde ile dirsek arasındaki bölü müne bağlı olan ikincil tüyler, kanada havada yüksel
YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR
meyi sağlayan kesiti kazandırır. Durma, dengeleme ve
tisi hafif bir eğimle azalarak 915 m'ye inen, güneyde, başkent Kampala yakınında 1 340 m'ye ulaşan tekdüze görünüşlü bir yayla üstünde yeralır. Güneybatı sınırın da, ekvator yakınında, yanardağ kökenli Virunga dağla
dümen işlevleriniyse, kuyruk tüyleri üstlenmiştir.
Yarasalar, kuşlardan ayrı bir evrim çizgisinde geliş miş olmakla birlikte, iskelet yapıları ve uçuş biçimleri kuşlarınkine benzer. Kanatları, uçmaya uyum sağlaya
cak biçimde değişiklik geçirmiş dirsek ve kol kemikle riyle desteklenmiştir; uçuş gücünü göğüs kemiğindeki
değil, kollardan ayaklara kadar uzanan deriyle gerçek
Cº
F
35
AS
&
20 15
4
10
Kinkanatlılar takımından, 5000'i aşkın türü bulunan bő
cek ailesi, Uçuçböceğiller ailesi (Bil. a. Coccinellidae; uğurböceğiller de denir) üyeleri, yumurta biçimi göy
deli, kanat kapakları dışbükey, başları küçük ve aşağı
yukarı bütünüyle öngöğüsle örtülü böceklerdir. Beden
ve en büyük kenti
5
0
$
M
N
M
H
T
A
15
ortalamaları, mavi
dikdörtgenlerle de aylık yağış verilmiştir. Kampala'da, bir yağışlı, bir de
.
Kampala
sıcaklık
ortalamalari
ΕΕ
10
20
dikdörtgenlerle aylık
»•i·
uçuşböceğigiller
Uganda'nın başkenti
Kampala'da, kırmızı
10
leşmesidir.
ri ile dorukları her zaman karlarla kaplı Ruvenzori dag. #»
büyük kaslar sağlar. Kuşlar ile yarasaların uçuşları ara sındaki temel fark, yarasalarda yükselmenin tüylerle
Uganda topraklarının büyük bölümü, kuzeyde yüksel
kurak mevsimi
bulunan tropikal
iklim egemendir.
UGANDA
339
SUDAN
A JAS
Aru
mus
ZAIRE od
Nakat
M
Nemangat
Kipya.
Fort
KENYA
Portal MA
os
Kama
Enator
Eritto
Bomba
Rusia
ர,மக Sesa Adaian
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 236 036 km². Baş kenti ve en büyük kenti: Kampala (773 000 nüf.; 1991 tah.). Ortak başkenti: Entebbe (42 000 nüf.; 1991 tah.).
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 17 500
000; nüfus yoğunluğu: Km'ye 74 kişi. Nüfus da
gilimi (1992): Kentlerde % 10, kırsal kesimde % 90. Resmi dili: Ingilizce. Başlıca dinler: Hıristiyan, yerel dinler, Islam.
Whirgano Ad
for
G
UGANDA CUMHURİYETİ
Bunny
Gore
TANZANYA
TANZANYA Muson
Bukoba ca
RUAND
UGANDA
Baskentlerin Ald
Metre
Çizimit Demiryolu
Ustunde
Yalnuca Onemli Kender Belirtilmiştir
En Yuloek Noktalar D
SO
100
Olçek 18.400.000
150
Am
1000
2000
1000 500
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991 tah.); Yetişkin nüfusun % 48'i. Üniversite sayısı (1992): 2. Hastane yatak sayısı (1989): 20 136. Hekim sayısı (1987). 850. Ortalama ömür (1992): Kadınlarda- 52; erkeklerde-50. Bebek ölüm
orani (1992): 1 000 canlı doğumda 96. EKONOMI. GSMH (1989); 4,254 milyar dolar; ki
şi başına ulusal gelir: 250 dolar. Etkin nüfus dağılı mi (1987); Tarım-%83; madencilik, sanayi, ya
pi sanayisi ve bayındırlık-% 5; ulaşım, haberles
me, ticaret, finans, devlet görevlileri ve savunma, hizmetler- % 12. Dış ticaret (1989); Dışalım
632 milyon dolar; dışsatım- 273 milyon dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Ingiltere, Almanya, Kenya. Para birimi: 1 Uganda şilini- 100 cent. YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Ulu sal Direniş Konseyi. Yönetim bölümlenmesi: 34 yönetim bölümü.
ULAŞIM. Demiryolları (1990): Toplam 1 240 km.
neybatıdaki dağlık kesimlerde 5 'C'a kadar düşer. Uganda'nın en değerli yeraltı gelir kaynağı, bakırdır;
ayrıca, küçük altın, tungsten, kalay, kurşun ve volfram yatakları da işletilmektedir. TOPLUM YAPISI
Farklı kökenli halkların buluştuğu bir ülke olan Ugan da'da pek çok etnik topluluk yaşar. Mobutu gölünün doğusundaki Nyorolar ve Victoria gölünün kuzeyi ile batısındaki Gandalar gibi toplulukların çok uzun bir ta
rihi vardır. Oysa Elgon dağındaki Gisular ve geniş alan
lara dağılmış Nübyeliler gibi topluluklar, sömürge yö netimi döneminde, siyasal nedenlerle yaratılmıştır. Or ta-kuzey Uganda'da Akoliler ve Langoları ile kuzeydo
ğu kesimde yaşayan Karamoconglar, küçük topluluklar oluştururlar.
Resmi dil Ingilizce olmakla birlikte, Svahili dili de yaygın biçimde konuşulur. Güney kesimdeki topluluk
Karayolları (1986): Toplam 28 332 km. Başlıca li manları: Yok. Başlıca havaalanları: 1.
lar da, Luganda dili konuşurlar. Toplam nüfusun yakla şık % 70'i hıristiyan, yaklaşık % 10'nu müslümandır. Geri kalanlar yerel dinlere bağlıdırlar.
ları (ülkenin en yüksek noktası olan Stanley doruğunda
de, özellikle AIDS hastalığının gün geçtikçe yayılması, çok ciddi bir tehlike oluşturmaktadır.
Eğitim ve sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğu ülke
yükselti 5 110 m'yi bulur) uzanır. Doğuda, yayla, sön
müş yanardağların oluşturduğu bir dağ sırasıyla (en yük sek noktası Elgon doruğudur) sınırlıdır. Toplam yüzöl
çümünün yaklaşık beşte biri göllerle kaplı olan ülkede, güneydeki ırmakların sularını toplayan ve dünyanın üçüncü büyük gölü olan Victoria gölünden Owen çağ.
layanıyla çıkan Victoria Nili, batıya doğru akarak Mobu tu gölüne (eski Albert gölü) dökülür. Ekvator kuşağında yeralan Uganda'nın büyük bölü
münde yükseltinin ve göllerin önemli ölçüde yumuşat
tığı tropikal iklim egemendir. Kuzey kesiminde martian
mayısa ve ekimden kasıma kadar süren iki yağış mevsi mi gözlenir. Yarı kurak kuzeydoğu kesimi nisan-agus tos ayları arasında 625-1000 mm yağış alırken, Victoria
gölü çevresinde yıllık yağış tutarı 1 500 mm'yi bulur. Si
caklık ortalamaları, Sudan sınırı boyunca 35 °C'tan, gu
EKONOMI
Bağımsızlıktan sonra ülkedeki Ingilizlerin büyük bölü münün ayrılmasının, 1972'de de ülke ticaretinin büyük bölümünü elinde tutan Hintlilerin sınır dışı edilmesinin ardından, Uganda ekonomisi büyük bir gerileme süre
cine girdi. Korkunç boyutlarda enflasyon ve düşük üc retlerin, yaygın bir yozlaşmaya, karaborsaya ve haydut
luğa gerekli ortamı hazırladığı ülkede, yabancı sermaye kaçışına yolaçan bu uzun istikrarsızlık döneminin ardın
dan, hükümet 1986'dan başlayarak, yabancı yatırımları özendirmeye ve korumaya yönelik ciddi önlemler al maya çalıştı. Bununla birlikte, özellikle ulaşım yolları
yetersizliğinin, yabancı yiyecek yardımlarının ulaştırıl masını engellediği kırsal kesimde, yoksulluk çok büyük boyutlara ulaşırken, Haziran 1994'te hükümet, “son üç
ay içinde en az 300 kişinin açlıktan öldüğünü" açıkladı.
340
UGARIT
TARIH
Çok eski dönemlerde balıkçılık ve tarımla geçinen Ban
yeralan Ugarit, çok eski dönemlerde kurulup, bir Amu
tu toplulukları ile Nil kıyısındaki hayvancılıkla geçinen
ru krallığının başkenti oldu. Çok geçmeden ticaretle büyük ölçüde zenginleşip, Misir'a ve Hititlere (1.0.
müzdeki Uganda topraklarında birçok küçük krallık ku
1366) bağlandı. Deniz halklarının istilasıyla (ya da bir depremle) 1200'e doğru yıkıldı.
rak küçük topluluklar halinde dalga dalga gelen Luolar
eron, M. Yon'un başkanlığında yapılan kazılarda, önce
kabilelerin yerleştikleri ve birbirleriyle karıştıkları günü
ruldu. Bunların en önemlisi Kitara, XV. yy'dan başlaya
tarafından yıkıldı. XVI. yy. boyunca çevredeki öbür krallıklara saldıran Bunyoro Krallığı, sonradan Buganda
Krallığı karşısında geriledi. 1860-1884 arasında protes
tan misyonerleri ve beyaz rahipleri ülkesine kabul eden
Buganda kralı Mutesa l'in (ölümü 1884) oğlu Muanga,
Ingiliz Doğu Afrika Şirketi'nin fiili egemenliğini önleme yi başaramayıp, iç karışıklıklar sonucunda, Ingiliz hima
ye yönetimini kabul etmek zorunda kaldı (1894). As ya'dan çok sayıda göçmen gelişinin de desteğiyle çok geçmeden iktisadi açıdan hızla gelişen Uganda'da, ül
kesine bağımsızlık için kesin bir tarih tanınmasını iste yen (1953) Buganda kralı Mutasa II, Ingiltere'ye sürgün
edildiyse de, 1955'te dönmeyi başardı ve Ingiliz yöne
ticilerinin yanı sıra, bir yürütme Kurulu ile 62 üyeli (34'ü
Afrikalı) bir yasama meclisi kuruldu. Londra Konferansı (1961) kararlarına uygun olarak, 9 Ekim 1962'de ba
ğımsızlık tanınan ülkede, yeni devleti (Uganda Federas yonu) oluşturan Buganda, Bunyoro, Toro ve Ankole
krallıkları arasında gerginliklerin güçlükle de olsa gide rilmesinden sonra, eski Buganda kralı Mutesa (II) devlet başkanlığına seçildi (1963). Ama, 1966'da Uganda Halk Kongresi Partisi'nin başkanı Obote, bir darbeyle
1929-1971 arasında yerinde C. Schaeffer, J. Margu bir rastlantı sonucunda, Ugarit'in Minet el-Beyza'daki limanı ortaya çıkarıldı; sonra kazılar, Ras Şamra'ya ka dar yayıldı. Ortaya çıkarılan çeşitli yerleşme tabakaları nin VC evresinde (1.Ö. 6500-6000) taş temel üstüne ya pılmış pişmemiş tuğladan evler, VB evresinde (V.Ö.
6000-1.0, 5700) seramikler ve ilk pişmiş toprak mü
hürler, III ve IIIB evrelerinde (1.0. 4300-1.Ö. 3000)
kerpiçten ve pişmiş tuğladan evler ortaya çıkarıldı. Son
raki evrelerden pek çok buluntu, özellikle de son Tunç
çağı evresinden (1.0, 1600-1.7. 1185) kalan Ugarit baş
rahibinin evi ve Ugarit yazısıyla yazılmış metinler, tung silah ve aletler, çeşitli dillerden edebi metinler elde
edildi; Dagan ve Baal tapınakları, krallık sarayı ve arşivi (diplomatik metinler), yeraltı mezarları, konutlar, vb. ortaya çıkarıldı.
Uğurata, Gülay Türk kadın piyano virtüözü (İstanbul 1940). Istanbul Belediye Konservatuvarı'nı ve Münih Devlet Müzik
Akademisi'ni bitiren (1961) Gülay Uğurata, iki Alman
anayasayı yürürlükten kaldırıp, askeri ve merkeziyetçi
arkadaşıyla Münih Üçlüsü'nü kurarak, Avrupa'nın çe
bir rejim kurmayı başardı (Mutesa, Londra'ya kaçmak
şitli kenlerinde konserler verdi. 1972'de "devlet sanat
lülü) eski krallıkları ortadan kaldırdı. Sert ve sosyalizm
rası'nda solist olarak çalışırken, bir yandan da Ankara
zorunda kaldı) ve hazırladığı yeni anayasayla (1962 Ey
çısı” unvanı verilip, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkest
ağırlıklı (ticaretin devletleştirilmesi, vb.) bir rejim uygu layan Obote'nin, yurt dışında bulunduğu bir sırada
Devlet Konservatuvarı'nda piyano öğretmenliği yaptı.
genelkurmay başkanı Idi Amin Dada tarafından devril
uğurböceğigiller: Bk.
mesinden (Ocak 1971) sonra, temel özgürlükler ve anayasa askıya alındı. Başlangıçta Batı'ya yaklaşan, ama
UÇUÇBÖCEĞİGİLLER
1972'den başlayarak İsrail, İngiltere ve Tanzanya'yla
ilişkileri bozulan Idi Amin, Tanzanya ordusunun Tem
muz 1978'de bir sinir anlaşmazlığını bahane ederek
Uganda topraklarına girmesi üstüne, ülkeden kaçmak zorunda kaldı (Nisan 1979) ve başkan Lule ile başkan Godfrey Binaisa'nın kısa süreli yönetimlerinin ardın dan, ülkeye dönenen Obote, yeniden devlet başkanlı ğına seçildi (1980). Tanzanya birliklerinin ülkeden çe kilmesinden (Haziran 1981) sonra patlak veren silahlı ayaklanmaları ve Ulusal Direnme Hareketi'nin eylem lerini, Obote'nin bir askeri darbeyle devrilerek Zambi
ya'ya sığınması (Temmuz 1985) ve başkomutan Tito Okelo'nun devlet başkanlığına getirilmesi izledi. Ulusal
Direniş Örgütü'nün sürdürdüğü ayaklanmanın, baş kent Kampala'nın ele geçirilmesiyle sonuçlanmasının
ve Sudan'a sığınan Okelo'nun yerine Ulusal Direniş Ör gütü önderi Yoveri Museveni'nin devlet başkanlığına getirilmesinin (Ocak 1986) ardından, Museveni yöneti mine karşı ayaklanmalar başladı (Ağustos 1986) ve ge
rilla hareketleri gün geçtikçe şiddetlendi. 1989'da yapı
lan parlamento seçimlerinden sonra, yönetimin görev de kalma süresi aynı yıl sonlarında 1995'e kadar uzatil
dı. Hükümetin bir genel af ilan etmesine (1993) karşın, kuzey ve doğu kesimdeki ayaklanmalar günümüze ka dar süregeldi.
Uhut Gazası Medine'deki müslümanlar ile müslüman olmayan Mekkeliler arasında savaş (625). Medine'nin kuzeyin deki Uhut dağı önünde yapılan Uhut Gazası (Uhut Sa vaşı da denir), Ebu Süfyan komutasındaki Mekke ordu
sunun Ikrime komutasındaki kolunun saldırısıyla başla
di. Ikrime'nin kuvvetleri karşı saldırıyla püskürtüldüler
se de, Hz. Muhammet'in dağın tepesine yerleştirdiği
okçuların, ganimet elde etmek için yerlerinden ayrıl maları üstüne, müslümanlar Halit Bin Velit komutasın
daki Mekke birlikleri tarafından kuşatıldılar ve Hz. Mu hammet bir okla kolundan yaralandı. Müslümanların karşı saldırısıyla Mekkelilerin yeniden püskürtülmele rinden sonra, Ebu Süfyan, Bedir Savaşı'nın öcünü alın
miş sayarak kuvvetlerini topladı ve Mekke'ye doğru çe
kildi. Müslümanların verdiği 73 şehit (aralarında pey
gamberin amcası Hamza da vardi), Hz. Muhammet'in
buyruğuyla, savaş alanına gömüldü.
Ukrayna Doğu Avrupa'da devlet. Kuzeyde Beyaz Rusya, kuzey de ve doğuda Rusya, güneybatıda Romanya ve Mol
Ugarit
davya Cumhuriyeti, batıda Macaristan, Slovakya ve Po lonya'yla sınırlı olan Ukrayna, güneyde Azak denizine
Suriye'de Eskiçağ kenti. Lazkiye'nin 16 km kuzeyinde,
pa'nın ikinci (birincisi Rusya'dır) büyük ülkesidir. Eski
günümüzdeki Ras Şamra (ya da Res Şamra) yakınında
ve Karadeniz'e açılır. Yüzölçümü bakımından Avru
SSCB'yi oluşturan cumhuriyetlerden biriyken, 1991'de
UKRAYNA
341
doğal bitki örtüsünün ve hayvan topluluğunun büyük
L
bölümü yok edilmiştir.
Iklim. Ukrayna'nın büyük bölümü kara ikliminin çok sert olmayan bir biçiminin etkisindedir. Bununla birlikte
Karpatlar'da yüksek dag iklimi, Kırım'ın bazı kesimle
rinde de astropikal iklim gözlenir. Sıcaklık ortalamaları ocak ayında kuzey kesiminde -8 °Cile güney kesimin de 4 °C, temmuz ayındaysa kuzey kesiminde 18 °C ile güney kesiminde 24 °C arasında değişir. Yıllık yağış tu tarlari da Karpatlar'da 1 500 mm'den, Karadeniz ve UKRAYNA
Azak denizi kıyılarında 300 mm'ye kadar değişir. Gü ney kesimde sık sık kuraklık olur. Doğal kaynaklar. Ukrayna'da büyük turba, doğal gaz
GENEL BİLGİLER. Yüzölçumü: 603 677 km². Baş
yatakları, enerji gereksinmesini karşılayamayacak ka
kenti ve en büyük kenti: Kiev (2 635 000 nüf.;
ve maden kömürü yatakları bulunmakla birlikte, petrol
dar kısıtlıdır Donets havzasında (Donbas) ve Dnieper
1991 tah.).
havzasında bol miktarda demir filizi, vb. maden yatak
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 52 800 000; nüfus yoğunluğu: Km?'ye 87,5 kişi. Resmi
ları vardır. TOPLUM YAPISI
dilleri: Ukraynaca, Rusça. Başlıca dinler: Orto
Ukraynalılar ve Ruslar, Ukrayna'daki iki büyük toplulu
doks, katolik.
ğu oluşturur: 1989'da Ukraynalılar nüfusun %73'ünü,
EĞITIM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı: Yetiş kin nüfusun % 100'e yakını. Yükseköğretim ku
simdeki kırsal alanların çoğunda, Ukraynalılar nüfusun
rumları (1990): 147 (ayrıca 738 yüksek teknik
okul). Hastane yatak sayısı (1989): 694 000. He kim sayısı (1989): 226 000.
Ruslarsa %22'sini oluşturuyordu. Batıdaki ve orta ke %90'ını, hatta daha çoğunu oluşturur; sanayileşmiş do
ġu ve güney kesimlerdeyse bu oran daha düşüktür (Donbas'ta % 50'inin biraz üstünde) ve Rusların büyük
EKONOMI. Başlıca ürünler: Tarim-bugday, ar pa, yulaf, çavdar, şekerpancar, patates, misir, si ſir, domuz, koyun, keçi, kümes hayvanları; sana
bölümü, bu kesimlerde toplanmıştır. Ayrıca, Rusların % 90'ı kentlerde yaşar ve pek çok büyük kentte, Rusça
makineler, otomobil ve kamyon, kimyasal mad deler, kâğıt, şeker; madencilik- madenkömürü,
naca'nın yaygınlaşmasına çalışmaktadır.
yi- metalürji ürünleri, tarım makineleri ve çeşitli
doğal gaz, demir, manganez, petrol. Para birimi: Hrivna.
YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Par lamento. Yönetim bölümlenmesi: 24 il, 1 başkent
yönetim bölgesi, 1 özerk cumhuriyet. ULAŞIM. Demiryolları (1990): Toplam 22 730
km. Karayollan (1990): toplam 227 000 km. Başlı ca limanları: 3. Başlıca havaalanlar: 2.
konuşanlar ağır basar. Bağımsızlıktan bu yana hükü met, Rusça'ya çok yakın bir Doğu İslav dili olan Ukray Yerli halkı oluşturan Kırım Türkleri'nin 1944'te SSCB'nin uzak bölgelerine sürüldükleri Kırım'daysa,
1989 verileriyle nüfusunun üçte ikiye yakını Rus, üçte biriyse Ukraynalıdır. Ama 1990'dan bu yana gün geç
tikçe daha çok sayıda Kırım Türkü, anayurtlarına dön
meye başlamışlardır. Ukraynalıların ve Rusların büyük bölümü hıristiyan, Ukraynahların büyük bölümü ve Ruslar ortodokstur;
ayrıca ülkede, katolik (Ukraynalıların bir bölümü), müs luman (büyük bölümü Kırım Türkleri) ve Yahudi toplu luklar vardır.
Eğitim ve sağlık hizmetleri. XX. yy'ın ortalarından bu ya bağımsızlığını ilan etmiştir.
YÜZEYŞEKİLLERI, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR
Ukrayna'nın büyük bölümü düz ovalarla ve hafif dalga
lar oluşturan tepelerle kaplıdır. Yükseltiler genellikle
güneydeki Karadeniz bölgesinden kuzeye doğru iler
na okuma yazma oranı % 100'e yakındır ve yükseköğ retim dahil, öğretimin bütün aşamalan ücretsizdir. Zo runlu ilköğretim süresi, 8 yıldır. Sağlık hizmetleri de üc retsizdir; bununla birlikte, 1970 yıllarından sonra, belir li bir ölçüde gerilemiştir.
lendikçe artar; bununla birlikte, ülkenin en kuzey kesi
EKONOMI
yük bir düzlüktür. En batı kesimdeki Karpat dağları ile Kırım'ın güney kesimindeki Yayla dağları dışında dag
posu" diye tanınması, tarımın ülke ekonomisindeki ge
minde yeralan Polezya bölgesi, bataklıklarla kaplı bü
bulunmayan ülkenin, başlıca irmağı, çok sayıda kolla
Ukrayna'nın geçmiş yüzyıllarda “Avrupa'nın tahu de leneksel önemini yansıtmaktadır. Sanayileşmeyse, XIX.
beslenen ve Ukrayna'yı geniş bir yay çizerek ikiye ayır
yy'ın sonlarında başlamış ve Sovyet yönetimi sırasında, daha çok Donbas'ta ve Dnieper'in orta kesimi çevre
büyük akarsular arasında, gene Karadeniz'e dökülen
len planlama, iş kolları arasında dengesizlikleryaratmış
külen Donets sayılabilir.
rak, bağımsızlıkla birlikte ciddi sorunlar ortaya çıkmış,
Bitkiörtüsü ve toprak. Ukrayna'nın bitki örtüsünde, ku
Ukrayna hükümetinin pazar ekonomisine geçiş projesi çok ağır ilerlemiştir: Ozelleştirmeyle ilgili yasaların 1992'de çıkarılmasına ve hizmetler kesiminde bu dog rultuda belirli bir ilerleme sağlanmasına karşılık, tarım
dıktan sonra Karadeniz'e dökülen Dnieper'dir. Öbür
batı kesimindeki Dniester ve güney kesimindeki Rug (Roh) irmakları ile doğu kesimindeki Azak denizine dö
zeyden güneye doğru üç kuşak ayırt edilir: Orman (ko
zalaklı ve yapraklarını dökmeyen) bölgesi, orman-boz kır bitkileri karışımı bölge, bozkır. Ormanlar ülkenin %15'inden biraz azını kaplar. Ukrayna'nın aşağıyukarı yarısı (bozkır kuşağı ve orman-bozkır bitkileri karışımı
kuşağı), dünyanın en verimli toprağı olan kara toprakla kaplıdır. Bu yüzden de, tarım büyük ölçüde gelişmiş, buna karşılık, yerleşmeye açma çalışmaları sonucunda,
sinde yoğunlaşmıştır. Ne var ki, Moskova'dan yöneti ve ülkeyi, öbür eski Sovyet cumhuriyetlerinden gele cek belirli mallara bağımlı kılmıştır. Bunun sonucu ola
aşağı yukarı bütünüyle kolektif kalmayı sürdürmüş, fab rikaların başındaki devlet tarafından atanmış yöneticiler de yerlerini korumuşlardır, DEVLET YAPISI
Ukrayna 1990 Temmuzu'nda egemenliğini ilan ettikten
342
UKRAYNA
Yarsova
-BEYAZ RUSYA
Prik
Varest
40
Gomel
Vorono)
B
Radon
Lublin
PA
Kley Tyylv)
cone
JOTK
A
Harkov
Belaya Tserkov
Berdige 1 Turopol
mennsley
varis Prankovsk
kantin
Vinnitsa
Krivol Rog
.Bay ROMANYA
UKRAYNA
Yes
MOLDAVY
Usiçansk
Scarano
Zaporoly
Gorlorko
bu Tagenrog!
Misool, SC Bare
Nikolayev
M
Lugonsk
Kom
Donetskoekbyerke?
Votresensk
KISIA
Metre
Slevyt Kramatprak
DolopradzarinskDniepropetrovsk
MACARISTANO Obroen
lyun
ke
Kemencia
mu
Kuryansk Staroberen
Poltava
Pass
Sony
Rostov: na-Donu
Pelayu
Mariupolo Berdyarsk,
Loop
4000
Herton
AD
2000
1000
Gall
0
KARADENIZ
Olçek 1.9.000.000 50
100
150
Azak
Косоо
En Yolsek Noktalar
200
Odesa Becoradº Drefrompoy
Demiryolu
500
Altında 2000
Sumy POTY
ergorod
Lvov
ove
RUSZA
Konotop orpelan
200
Loskel
Corniga
POLONYA
ng
Stady
kura
Yevpatiye
ARIM
Krasnodar Per
200
km
Simferopol
Shvastopol C1902 and
Co.
A710 ITIA
sonra, Mayıs 1991'de Leonid Kravçuk'un Ukrayna
Yüksek Sovyeti başkanlığına seçilmesinin ardından, Ağustos 1991'de bağımsızlığını ilan etmiş ve Komünist
Partisi'nin yasaklanmasıyla da, bir düzineyi aşkın yeni siyasal parti kurulmuştur. 1991 yazında parlamentoda yapılan bir oylamayla cumhurbaşkanlığı görevi oluştu rulmasından sonra, ilk cumhurbaşkanı seçimi Aralık
1991'de yapılmış ve Leonid Kravçuk cumhurbaşkanlı
ğına seçilmiştir. Yürütme gücü, cumhurbaşkanı tarafın
dan atanan ve parlamento tarafından onaylandıktan
sonra göreve başlayan başbakan ile Bakanlar Kurulun dadır.
TARIH
“Rus ülkesi”ni oluşturan Kiev devletinin (IX. yy. sonu XII. yy.) yıkılmasından sonra küçük prensliklere bölü nen günümüzdeki Ukrayna toprakları, XII. yy. ortala nnda Peçeneklerin ve Kıpçakların akınları ile 1240'taki Moğol istilası sonucunda issızlaştı. Yerli halk çevre böl gelere (Galiçya, Volhinya, vb.) sığınırken, X. ve XI. yy'dan başlayarak Karpatlar bölgesini ele geçirmiş olan
Macarlar, topraklarını genişlettiler. XIV. yy'ın ikinci yarı sinda Litvanya, Doğu Ukrayna'yı (Kiev ve Çernikov böl geleri, Doğu Volhinya ve Doğu Podolya), Polonya'ysa Batı Ukrayna'yı (Galiçya, Batı Volhinya, Batı Podolya) ele geçirdiler. XV. yy. sonlarından başlayarak, Mosko va ile Polonya-Litvanya devletleri sınırında ortaya çıkan
yarı bağımsız Kazak toplulukları, Polonyalılarla savaşlar
(1625-1637; 1648-1654) sonucunda, hetmanları Bog
dan Hmelnitskiy döneminde, Moskova'nın korumasını kabul etmek zorunda kaldılar (Pereyaslav Antlaşması,
1654). Andrusovo Antlaşması'yla (1667) Ukrayna'nın
Rusya (Dnieper'in sol yakası ve Kiev bölgesi) ile Polon
ya arasında bölüşülmesinin onaylanmasından sonra,
Dniester'in doğu yakasında kalan kesimi Osmanlıların
egemenliğine girdi. Rusya egemenliğindeki doğu kesi
miyse, yavaş yavaş tam anlamıyla Rus devletinin būn
yesi içine alındı. Mazeppa'nın Polonya ve İsveç devlet
leriyle özerk ve birleşik bir Ukrayna kurma girişiminin,
Poltava yenilgisiyle (1709) başarısızlıkla sonuçlanması
nin ardından, Büyük Petro'nun 1764'te hetmanlık ku
rumunu kaldırmasını, Yekaterina Il döneminde Ukray
na'nın yönetim açısından bütünüyle Rusya'ya bağlan ması izledi. Bu arada Polonya'nın art arda bölüşülmesi sonucunda Galiçya, Bukovina ve Karpatardı Rutenyası Avusturya'ya bağlandı. XIX. yy'da ulusçu akımın hızla
geliştiği, 1917 Rus Devrimi'nden sonra iki ayrı yönetim
(Kasım 1917'de Kiev'de kurulan ve Ocak 1918'de ba
ğımsızlığını ilan eden Ukrayna Halk Cumhuriyeti; Aralık 1917'de Harkov'da kurulan Ukrayna Sovyet Cumhuri yeti) arasında bölünen ülke, uzun iç savaş döneminden sonra yeniden birleştirildi ve Ukrayna Sovyet Cumhuri
yeti, Aralık 1922'de federal cumhuriyet olarak SSCB'ye
katıldı. 1939'da Alman-Sovyet Antlaşması uyarınca
Doğu Galiçya, Batı Podolya ve Kuzey Bukovina'nın
SSCB tarafından ilhakıyla, aşağı yukarı bütün Ukraynalı
ların yaşadıkları toprakları içeren Ukrayna SSC, Ikinci Dünya Savaşı'nda Alman işgalinde kalıp (1941-1944), savaş sonunda geri alındı ve 1945'te Karpatardı Ruten
yası Çekoslovakya tarafından SSCB'ye (Ukrayna'ya) bi
rakılırken, Kırım da 1954'te Ukrayna'ya bağlandı.
Ukrayna Komünist Partisi yöneticisi Petro Şelest'in
döneminde (1963-72) Ukrayna'da ulusçu bir hareket
gelişmeye başladıysa da, Şelest'in görevden alınmasıy la ve rejim karşıtları ile aydınların büyük bölümünün tu tuklanmasıyla, bastırıldı.
1989'da, muhalefet hareketlerinin (özellikle, Ukray. na Halk Hareketi) gelişmeye başladığı ülkede, Mosko
va'da Gorbaçov'a düzenlenen darbenin başarısızlıkla
sonuçlanmasından sonra, 24 Ağustos 1991'de bağım
sızlık ilan edildi ve 1 Aralık 1991'de yapılan halkoyla masında, seçmenlerin %90'ı tarafından onaylandı. Aynı gün eski Komünist Partisi önderi Leonid Kravçuk da oy ların %62'sini alarak cumhurbaşkanlığına seçildi. SSCB'nin dağılmasından sonra Bağımsız Devletler Top luluğu'na üye olan Ukrayna'da, Kırım'ın kimin olacağı ve eski Sovyet Karadeniz filosunu kimin yöneteceği ko
nusunda Rusya'yla başgösteren anlaşmazlıklar, Krav
çuk ile Rusyacumhurbaşkanı Boris Yeltsin arasında Ha ziran-Ağustos 1992'de imzalanan antlaşmalarla çözü me kavuşturuldu. Eylül 1991'de özerk bir cumhuriyete
ULUDOĞAN, NAIM
343
dönüştürülmüş olan Kırım'ın bağımsızlık ilanıysa (Mayıs 1992), Kiev parlamentosu tarafından kabul edilmedi.
masti suyuyla beslenir; sularının fazlasını Ulubat deresi aracılığıyla Susurluk çayına boşaltır. Üstünde irili ufaklı
ve işbirliği antlaşması imzaladı. Ardından, Temmuz 1994'te yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini, ülkede
Ulubatlı Hasan
Haziran 1994'te Ukrayna, Avrupa Birliği'yle bir ortaklık
ki Rus azınlığın temsilcisi Ivan Yemetz kazanarak, baş
kanlığı Kravçuk'tan devraldı.
Ukrayna dili: Bk. İSLAV DİLLERİ.
adalar (Manastır, Heybeli ve Kız adaları) vardır.
Türk askeri (öl. Istanbul 1453). Osmanlı ordusunun is
tanbul kuşatmasındaki son gününde (29 Mayıs Salı), surlara ilk kez çıkmayı başaran Ulubatlı Hasan, Topkapı surunun üstüne belinde taşıdığı sancağı dikti. Yaralan masına karşın, otuz kadar arkadaşının da surlara çıkma
ulam: Bk. KATEGORİ.
sına yardım edip, aldığı yaralardan ötürü surlardan dü
Ulan Batur
Uluç, Ömer
şerek şehit oldu.
Moğolistan'ın başkenti ve en büyük kenti. Moğolis tan'ın orta-kuzey kesiminde yeralan Ulan Batur'un
Türk ressamı (İstanbul 1931). ABD'de mühendislik ög
ları kavşağı ve öğretim merkezi (Çoybalsan Üniversite
gilerine katılıp, yurt içinde ve yurt dışında birçok kişisel
("Kızıl Kahraman") nüfusu 584 400'dür. Bir ulaşım yol si, Bilimler Akademisi, vb.) olan kentte, sanayi de geliş
miştir: Dokuma ve kereste sanayileri; deri işleme; çi mento fabrikalari; ilaç fabrikaları; vb.
Ulanova, Galina Sergeyevna
renimi gören (1953-57) Ömer Uluç, yurda dönüncere.
sim çalışmalarına başladı. "Tavanarası Grubu"nun ser
sergi açtı. TRT Sanat Ödülleri Yanşması'nda Resim Ödülü alıp (1970), İstanbul Atatürk Kültür Merkezi'nde sanat danışmanlığıyaptıktan (1978-1980) sonra, Paris'e yerleşti (1982).
Uluç Ali Paşa: Bk. ALİ PAŞA, KILIÇ.
Rus kadın dansçı (Peterburg 1910). Dansçı Maria Ro manova'nın kızı olan Galina Sergeyevna Ulanova, once annesinden, sonra Agrippino Vaganova'dan ders alıp,
Petersburg'da Kirov Balesi'nin okulunu bitirdi (1928).
Aynı balede dansçılık yapıp, 1944'te Moskova'da Bolşoy balesine geçerek, 1951'de Avrupa'ya düzen lenen bir turnede uluslararası ün kazandı. Sonradan
Avrupa'da pek çok turneye çıkıp, 1962'de dansçılığı bırakarak, Bolşoy Dans Okulu'nda öğretmenlik yaptı.
Ulbricht, Walter Alman devlet adamı (Leipzig 1893-Berlin 1973). Ma
rangozluk yaparken Sosyal Demokrat Parti'ye üye olan
(1912) Walter Ulbricht, spartakusçular hareketine katıl dı. Komünist Partisi'nin kurucu üyeleri arasında yeralıp (1919), milletvekilliğine seçildi (1928). SSCB'ye göçüp (1938), Berlin'e dönerek (1945), sosyal demokratlar ile
komünistleri Birleşik Sosyalist Parti'de birleştirdi. Eylül 1960'ta Alman Demokratik Cumhuriyeti Devlet Konse yi başkanlığına (cumhurbaşkanlığı) getirilip, parti genel sekreterliğini 1971'de E. Honecker'e bıraktıysa da,
cumhurbaşkanlığını ölümüne kadar sürdürdü. Ulster Irlanda'nın kuzey kesiminde tarihsel bölge. Donegal koyu ile İrlanda denizi arasında yayılan Ulster bölgesi,
günümüzde Ingiltere'ye bağlı Kuzey Irlanda (Bk. KU ZEY IRLANDA) ile Irlanda'ya bağlı Ulster ili (bati uçtaki
bölümü) arasında bölüşülmüştür.
Ulu Arif Çelebi: Bk. ARİF ÇELEBİ, ULU.
Ulubat gölü Marmara Bölgesi'nde göl. Bursa ili sınırları içinde, 10 m
yükseltide yeralan, doğal bir çukurlukta suların birik
mesiyle oluşmuş tektonik göllerden olan Ulubat gölü nün (eski Apolyont gölü) yüzölçümü 134 km’'dir. Kir
Uludağ Marmara Bölgesi'nde dag. Bursa ili sınırları içinde yera
lan, eteklerinde Bursa kentinin yayıldığı Uludağ'ın yük seltisi, en yüksek noktası olan Karatepe'de (kuzey ya macında Aynalıgöl, Karagöl, Kilimlioğlu gölü gibi buzul
gölleri yeralır) 2 543 m'yi bulur. Bitki örtüsünün etekten doruklara doğru yükseltiye göre sıralanması, bilimsel açıdan önem taşır: 200 m'ye kadar Akdeniz bitki örtüsü
türlerinden zeytin ve kızılçam ağaçları; 200-500 m ara sinda kestane ağaçları ve karaçamlar; 600 m'ye doğru kayın ağaçları; 1 600- 2050 m arasında ardıç ağaçları; 2 050 m'den yukarda yüksek dag bitkileri. 2 200-2 300 m
yükseltide işletilen zengin volfram yatakları bulunan Uludağ ayrıca, ülkemizin başlıca kış turizmi ve sporları merkezidir.
Uludoğan, Naim Türk subayı ve ressamı (İşkodra 1911). Kara Harp
Okul'unu bitiren Naim Uludoğan, Cumhurbaşkanlığı Naim Uludogan'ın Sarı Kasımpatı adlı tablosu.
344
ULUĞ BEY
Muhafız Alayı'nda ve Harita Genel Komutanlığı'nda
görev aldı. Bir yandan da resim çalışmaları yapıp,
1950'de Gazi Eğitim Enstitüsü'nü dışardan sınavla bi tirerek (1950) resim öğretmenliği belgesi aldı. Yurt için de ve yurt dışında pek çok sergi açıp, 1984'te Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından "Türk Kültür ve Sanatı'na
and Space Administration (kısaltması NASA) olan kuru
luş, 1915'ten başlayarak
yürüttüğü
çalışmaları,
1958'den sonra hızlandırmış , 1960-1986 arasında pek
çok uzay programı (Gemini, Mercury, Skylab, vb. prog
ramları) yürüttükten sonra, 1986'da Challenger uzay
Hizmet Plaketi", 1988'de Istanbul Belediyesi'nin "Sa
aracının fırlatılışı sırasında patlaması üstüne şiddetle eleştirilmiş ve 1988'de, programları askıya alınmıştır.
nata 50 Yıl Hizmet Plaketi", 1911'de Oyak Plaketi, 1991'de, Gesam'ın “Türk Kültür ve Sanatı'na Hizmet
Uluslararası Adalet Divanı
Plaketi", 11991'de Plastik Sanatlar Derneği'nin Onur Odülü verildi.
Birleşmiş Milletler Örgütü'nün yargı organı. Milletler
Cemiyeti'nin Uluslararası Sürekli Adalet Divanı'nın ye
Uluğ Bey Timurlu hükümdarı ve astronomu (Sultaniye 1394-Se merkand 1449). Timur'un torunu, Şahruh'un oğlu olan Uluğ Bey (asıl adı Muhammet Turgay dır),sarayda özel öğrenim görüp, çağının eğitim ve geleneğine uyarak
dinbilim, mantık ve astronomiye yöneldi. 1447-1449
rine kurulan (1945), merkezi Lahey'de bulunan Ulusla rarası Adalet Divanı (Lahey Adalet Divanı, Dünya Mah
kemesi de denir), 9 yıl için işbaşına getirilen 15 yargıç. tan (her devletten yalnızca bir yargıç) oluşur. Yetkisini
kabul eden devletler arasındaki uyuşmazlıkları inceler ve BM organlarının ya da danışma kuruluşlarının isteği ne bağlı olarak, danışma niteliğinde görüş bildirir.
arasında valilik yaptığı Maveraūnnehir'i gerçek bir hü
kümdar gibi yönelip, babası ölünce tahta çıktıysa da, ayaklanan oğlu Abdullatif'e yenildi ve öldürüldü.
Döneminin en ünlü bilginlerini (matematikçi Mesut
Uluslararası Af Örgütü
el-Kaşi; Kadızade Rumi ve Ali Kuşçu gibi astronomlar;
Siyasal ya da dinsel görüşlerinden ötürü tutuklanan kişi lere yardım amacı taşıyan örgüt. Merkezi Londra'da
vb.) sarayına toplayan Uluğ Bey, eski Yunan ve Arap bilginlerinin gök gözlemleriyle ilgili yapıtlarını asılların
olan Uluslararası Örgütü (Ingilizce adı Amnesty In ternational), 1977'de Nobel Barış Ödülü'nü almış,
dan okuyarak, bu yapıtlardaki yanlışları düzeltmiş,
1980 ortalarından başlayarak 60'a yakın ülkede (Türki
1420'de Semerkand'da yaptırdığı gözlemevinde ger
ye dahil) şubeler oluşturmuştur.
Bey ya da Zic-i Cedid-i Sultani adlı önemli astronomi
cetvelleri yapıtı, XVIII. yy'da önce İngilizce'ye çevrile
Uluslararası Çalışma Örgütü
rek Ingiltere'de, sonra aşağı yukarı bütün Batı dillerine çevrilerek çeşitli ülkelerde basılmış ve Batı üniversitele
ca kurulmuş uluslararası örgüt. Merkezi Cenevre'de
çekleştirilen gözlemler sonucunda hazırladığı Zic-i Ulu
rinde ders kitabı olarak okutulmuştur. Döneminde Se merkand İslâm uygarlığının başlıca merkezlerinden
biri olmuştur.
Ulunay, Refi Cevat Türk yazarı (şam 1890-Istanbul 1968). Galataray Lise
si'ni bitirerek (1909) gazeteciliğe başlayan, Refi Cevat Ulunay, Alemdar gazetesini çıkardı. Sadrazam Mah
1919'da Versailles Antlaşması'nın XIII. bölümü uyarın olan Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (Ingilizce adı In ternational Labor Organization; kısaltması İLO) çalış
malarına, işveren ve işçi kesiminden temsilciler katılır.
"Uluslararası Çalışma Konferansı" adlı bir meclisi var dır. Çalışma saatleri, ücretli izin, sosyal sigortalar, vb.
alanlarda uluslararası standartlar yerleştirme çabaların dan ötürü, 1969'da Nobel Barış Ödülü verilmiştir.
mut Şevket Paşa'nın vurulması olayından sonra, İttihat
Uluslararası Kalkınma Ajansı
ve Terakki'ye karşı olduğu için Sinop, Çorum, Kon
ABD'de 1961'de kurulmuş devlet dairesi. Uluslararası
ya'da sürgünde yaşadı(1914-1918). Ulusal Kurtuluş Sa
vaşı'nı eleştiren yazılarından ötürü Yüzellilikler Liste
Kalkınma Ajansı (Ingilizce Agency for International De
velopment; kısaltması AID), özellikle az gelişmiş ülke ler için ekonomik kalkınma programları hazırlamakta,
si'ne alinip (1922), yurt dışına çıkarıldı. Aftan yararlana rak dönüp (1938), YeniSabah ve Milliyetgazetelerinde fikra yazarlığı (ölümüne kadar sürdürdü) yaptı. Fıkrala
ABD Tarım Bakanlığı'yla işbirliği için tarım araç ge
ler yaptı. Dilde yenileşmeye karşı tutumuyla tanındı. Başlıca romanları: Enkaz Arasında(1945), Sayılı Firti
Uluslararası Kalkınma Bankası: Bk.
rinin yanı sıra, tiyatro eleştirileri, romanlaryazdı; çeviri
nalar (1958), Daglar Kralı (1963), Bir Başka âlem
reçleri yardımı yapmaktadır.
DÜNYA BANKASI.
(1964).
ulus
Aynı topraklar üstünde yaşayıp, aynı kökten gelen, tarih kültür ve gelenekleri ortak, genellikle aynı dili konuşan
insanlar topluluğu. Ulus (ya da millet) sözcüğü ayrıca, Türklerde ve Mogollarda, oymakların birleşmesinden
oluşan topluluğu belirtmek için de kullanılmıştır.
Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi ABD'de, havacılığın ve uzay teknolojisinin geliştirilme.
siyle görevli kuruluş. Ingilizce adı NationalAeronautics
Uluslararası Para Fonu
1944'te Bretton-Woods Antlaşmaları'yla kurulmuş
uluslararası kuruluş. Uluslararası Para Fonu'nun (Ingiliz ce International Monetary Fund; kısaltması IMF) mer
kezi Washington'dadır. Yılda bir kez toplanan bir Gu vernörler Meclisi, bir müdür ve bir sekreter tarafından
yönetilir, üye devletlerin kambiyo siyasetleri arasında uyum sağlamaya çalışır. Üye ülkelerin kota paylarından
sağladığı döviz kaynaklarını, güç durumdaki üye ülke lere yardım olarak verip, isteyen devletlere uzman gön
derir. Üye ülkelerin devalüasyonları üstünde gözetim hakkı vardır.
UMMAN
Umbria
345
dir); arkasındaki Cebel Ahdar dağlarının (en yüksek
Italya'da bölge. Ülkenin orta kesiminde, Apennin dağ
noktası eş-Şam doruğunda 3 035 m) yükseldiği yayla; batı kesimindeki çöllerle kaplı (Rubülhali çölü) alan. Si
ria'nın yüzölçümü 8 456 km², nüfusu 820 316, mer
maları 18 °C ile 34 °C arasında, yağış tutarları 76-102
müş olan bölgede, tarım (buğday, üzüm, zeytin) büyük ölçüde gelişmiştir. Ayrıca, Assisi, Orvieto, Perugia, Spo
kadar Hintli ve Pakistan işçi dışında) oluşan ülkede, hal
larında, Roma'nın kuzeydoğusunda yeralan Umb
kezi Perugia kentidir. Terni ve Perugia illerine bölün
leto gibi Ortaçağ görünümlerini koruyan kentleriyle önemli bir turizm bölgesidir.
cak ve kurak bir iklim etkisindeki ülkede, sıcaklık ortala mm arasında değişir.
Nüfusunun aşağı yukarı tümü Araplardan (300 000
kın büyük bölümü müslümandır (sünniliğin ibadiye ko
lu). 1972'den sonra eğitim ve sağlık hizmetleri oldukça
geliştirilmiş ve 1986'da bir üniversite (Sultan Kabus Üni
Umman
versitesi) açılmıştır.
Arabistan yarımadasının güneydoğu ucunda ülke. Bir
%99'unu sağlayan petrola dayalıdır. 1970'ten sonra
Umman ekonomisi bütünüyle, dışsaum gelirlerinin
leşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan (sınırları belirsiz
petrol gelirleriyle yollar, konutlar yapılmış, elektrik sag
ğımsız bir sultanlıktır.
ötürü, toplam yüzölçümün % l'inden azında tarım ya
Umman, yüzeyşekilleri bakımından, 3 bölgeye ayrıla
alınmaktadır.
dir) ve Yemen'le sınırlı olan, Umman körfezine ve Um man denizine açılan Umman, 1650'den bu yana ba
lanmış, sulama yaygınlaştırılmış, sanayi geliştirilmiş ve balıkçılık sanayisi modernleştirilmiştir. Su azlığından
YÜZEYŞEKILLERI, IKLIM VE EKONOMI
pılabilmekte ve tarım ürünlerinin çoğu yurt dışından
bilir: Umman denizi kıyısındaki 2 100 km'yi aşkın kıyı
TARIH
boyunca uzanan kıyı ovası (genişliği 19 km dolayında
Eskiçağ'da günlük (ya da günnük) üretimiyle zenginle şen, yeraltı kanalları sistemiyle sulu tarım yapılanUm man toprakları, 750'ye doğru ibadiye mezhebi imam
ları tarafından yönetilmeye başlandı. 1508'de yanma danın limanlarını (Maskat ve Zufar) ele geçiren Por
tekizlilerin, 1649-1650 arasında çıkarılmalarından ve F
Umman'ın başkenti Maskat'ta, kırmızı
JS
30
dikdörtgenlerle aylık
11
21
sıcaklıkortalamalan,
20
mavi dikdörtgenlerle
30
15
de aylık yağış
Sa
10
ortalamalan verilmiştir. Umman
41
denizi kıyısında
S MNM HTA EEK A
UMMAN SULTANLIGI
yeralan Umman'da, çöl iklimi egemendir.
2
S
10
Maskat
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 212 457 km². Baş
kenti ve en büyük kenti: Maskat (100 000 nüf.;
UMMAN
1991 tah.).
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1990 tah.): 1 467 000; nüfus yoğunluğu: Km'ye 6,9 kişi. Nüfus dağılımı (1988): Kentlerde % 9; kırsal kesimde % 91. Yıllık
IRAN
Buyuk Petrol Yatalan En Yoksek ya da
Alçak Noktalar
nüfus artış hızı (1990): %3,1. Resmî dili: Arapça. Resmi dini: Islâm.
UMMAN
Metre
Dubey
1000 2000
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990):
BAE
1000
Yetişkin nüfusun %41'i. Üniversite sayısı (1990):
500
1. Hastane yatak sayısı (1987): 4016. Hekim sayı si (1987): 1 243. Ortalama ömür (1990): Kadınlar da- 58; erkeklerde— 56. Bebek ölüm oranı
200
UmmanKortez NOMMEN
Matra
Yorgpanonood
0
Maskat
200 Alonda 2000
(1990): 1 000 canlı doğumda 105.
EKONOMI. GSMH (1990 tah.): 7,6 milyar dolar;
kişi başına ulusal gelir: 5 220 dolar. Etkin nüfus da
Bands Abbas
Petrol Boru Hann
Olek 12.000.000 0
50
100
150
200 250
km
ğılımı (1988): Tarim-%23; sanayi- %28; dev let memurları ve hizmetler- %17; ticaret ve fi
nans- %28. Dış ticaret (1989 tah.). Dışalım: 1,9 milyar dolar; dışsatım 3,6 milyar dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Japonya, Ingiltere, Güney Kore. Para birimi: 1 Umman riyali - 1000 baiza.
SUUDI
ARABISTAN
SVEURS
Marvel Nalune Mereka un
YÖNETİM. Türü: Sultanlık. Yasama gücü: Yok. Yönetim bölümlenmesi: 50 il.
ULAŞIM, Demiryolları (1991): Yok. Karayolları (1988): Toplam 20 749 km. Başlıca limanları: 2
Başlıca havaalanları: 2.
Serbul lurte YEMEN
Huyo Musya AR
UMMAV DENIZI
(ADEN) Mord
CA
346
UMMAN DENİZİ
Mombasa, Kilva, Zengibar ve Pemba'nın alınmasından sonra, Maskat ve Umman Sultanlığı, 1891'de Ingiliz ko rumasına girdi. 1970'te Zufar'da patlak veren kanşıklık
şamın Acılığı Üstüne, 1911), La Agonia del Christianis mo (felsefi deneme, Hıristiyanlığın Can Çekişmesi, 1924), vb.
lardan sonra, babası Sultan Sait Bin Teymur'u devirerek (23 Temmuz 1978) yerine geçen sultan Kabus Bin Sait,
UNESCO
1967'de başlamış olan petrol dışsatımından elde edilen gelirlerle, ülkesini modernleştirmeye girişti. 1973'ten
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün
başlayarak İran ve Ürdün birliklerinin de yardım ettikle
ri (Íran da şahlık rejimi 1979'da devrilince, İran birlikleri
ülkeden çekildi) Umman Halk Kurtuluş Cephesi'nin ey
lemleriyle uğraşmak zorunda kalıp, 1979'da İran ile Mi
sır arasında imzalanan barış antlaşmasını onayladı ve 1980'de ABD'yle bir iktisadi ve askeri işbirliği antlaşma si imzaladı. 1981'de öbür 6 Basra körfezi ülkesiyle, Körfez İşbirliği Konseyi'ni kurdu. 1990'da Irak'ın Ku veyt'i işgalinden ve onu izleyen Körfez Savaşı'ndan ya
rarlanarak, petrol gelirlerini daha da artırdı.
Umman denizi Hint okyanusunun kuzey kesimine verilen ad. Arabis tan yarımadası ile Hindistan yarımadası arasında uza nan Umman denizinin yüzölçümü 7 500 000 km², orta
lama derinliği 2 734 m'dir. En derin yeri Umman kıyısın
(Ingilizce United Nations Educational Scientific and Cultural Organization) kısaltması. Merkezi Paris'te bu
lunan UNESCO'nun, tüzüğündeki kuruluş amaçları “Bilginin korunmasına, geliştirilmesine ve yayılmasına yardım etmek, eğitime ve bilimin yaygınlaşmasına güç. lü bir atılım sağlamak, ulusların birbirini tanımalarını ve
anlamalarını kolaylaştırmak"tır. Üye devletlerin temsil cilerinden oluşan bir Genel Kurul, Yönetim Kurulu (Ge nel Kurul tarafından seçilir) ve Sekreterlik aracılığıyla
çalışmalarını yürüten kuruluş, eğitim alanında, öğret men yetiştirilmesi, eğitimin planlanması, okuma yazma seferberliği, vb. konularda etkinlik gösterir. Öncelikle azgelişmiş ülkelerin çağdaş bilim ve teknolojinin ola naklarına kavuşturulma yollarında çaba harcar. Kültür alanında, insanlığın ortak sanat ve kültür mirasının ko runmasına çalışır: Assuan barajının yapımı nedeniyle
sular altında kalma tehlikesiyle karşılaşan Nübye anıtla
daki Uniman körfezi'dir. Kıyılarında birçok liman (Bom bay, Karaçi, Maskat, vb.) yeralır.
rinin kurtarılması için, elli ülke, toplam 2 milyar TL yar
Umm Durman: Bk. OMDURMAN.
UNICEF
Umur Bey I, Gazi
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu'nun (İngiliz
Aydınoğulları Beyliği'nin üçüncü hükümdarı (Selçuk 1309-İzmir 1348). Aydınoğulları Beyliği'nin kurucusu Gazi Mehmet Bey'in oğlu olan Gazi Umur Beyl(Aydı noğlu Umur Bey de denir), beyliğin donanmasına ko muta ederek, 1320'de İzmir'iBizanslılardan aldı. Baba sinin beyliği öbür kardeşleriyle arasında bölüştürmesin
dimda bulunmuş, bu sayede 22 tapınak, yerlerinden sökülerek Nil ırmağının kıyısında yeniden kurulmuştur.
ce United Nations Children's Fund) kısaltması. Birleş miş Milletler Genel Kurulu'nun 1946'daki ilk oturu munda kurulan UNICEF, başlangıçta yalnızca İkinci
Dünya Savaşı'nda zarar görmüş ülkelerdeki çocuklarla ilgilenirken, 1950'den sonra, çalışmalarını azgelişmiş ülkelere genişletmiştir. Hükümetlere çocuk sağlığıyla
ve bakımıyla ilgili programlar hazırlanmasında yardım
den (1328) sonra, payına düşen İzmir'de oluşturduğu güçlü donanmayla Bozcaada'ya (1328-29), Gelibolu yanımadasına (1330), Semendirek adasına (1332), Gü mülcine, Ege adaları, Eğriboz adası, Yunanistan kıyıları
ci olmasının yanı sıra, gerektiğinde doğrudan doğruya yardımda (besin ve ilaç yardımı) bulu naktadır. Kuru
bası ölünce (1334), kardeşlerinin onayıyla beyliğin ba
unutmabeni
şına geçip, 1336'da Bizans imparatoru Kantakuze nos'la Foça'da görüşerek, Bizans'ın iç sorunlarında im paratoru destekledi. Haçlı donanmasının bir baskınla
Hodangiller ailesinden, 40'a yakın türü bulunan bitki
İzmir limanını ele geçirmesi ve beyliğin donanması ile tersanesini ateşe vermesi (1344) üstüne, yeni bir do
ya da pembe çiçekler açan otsu bitkilerdir. Bazı türleri,
ve Mora kıyılarına (1333-34) baskınlar düzenledi. Ba
nanma oluşturarak Izmir'i kuşattıysa da, çarpışmalar si
luşa, çalışmalarından ötürü, 1965'te Nobel Barış Ödülü verilmiştir.
cinsi. Avrupa, Avustralya ve Yeni Zelanda'da yetişen
unutmabeni cinsi (Bil. a. Myosotis) üyeleri, mavi, beyaz bahçelerde süsbitkisi olarak yetiştirilir.
rasında şehit düştü.
Unamuno, Miguel de Ispanyol yazarı (Bilbao 1864-Salamanca 1936). Sala
manca Üniversitesi'nde Yunanca profesörlüğüne getiri len (1891) Miguel de Unamuno, şiirleri, oyunları, ro
manları, özellikle de denemeleriyle büyük ün kazandı. 1914'te Salamanca Üniversitesi rektörlüğüne atanip,
Primo de Rivera'nın diktatörlüğü sırasında Kanarya adalarına sürüldü (1924). Oradan Fransa'ya geçip,
1930'da İspanya'ya dönerek, devrime katıldı ve iç sa
vaşın başlamasından kısa süre sonra öldü.
Başlıca yapıtları: Poesias (şiirler, 1907), Paz en la Gu erra (roman, Savaş içinde Barış, 1897), De Mi Pais (ro man, Ülkemden, 1903), Vida de Don Quijote y Sancho
(inceleme, Don Kişot ile Sancho'nun Yaşamı, 1905),
Del Sentimiento Tragico de la Vida (felsefi deneme, Ya
Uppsala Isveç'te kent. Fyrisan kıyısında, Stockholm'un 70 km
kuzeyinde yeralan Uppsala'nın nüfusu 170 743'tür. Ül
kenin başlıca öğretim (İsveç'in en eski yükseköğretim kurumu olan, 1471'de kurulmuş Uppsala Universitesi)
merkezi olan kentte, sanayi de gelişmiştir: Makine yapı
mi, hazırgiyim sanayisi, çalgı yapımı, besin sanayisi, ba simcılık ve yayıncılık, vb. Ayrıca, XV. yy'dan kalma ka tedraliyle (filozofEmanuel Swedenborg ve bilim adamı
Linnaeus'un mezarları) ve 5 km kuzeyindeki, Vikingler den kalma Gamla Uppsala banliyösüyle, çok sayıda tu rist de çekmektedir. ur
Hücre çoğalması sonucu dokularda ortaya çıkan, bü
URANYUM
347
yüme eğilimi gösteren yumru. Urlar (tümör, neoplaz mada denir), genel olarak ikiye ayrılır: Yayılmayan, do
kuların genel yapısının bozulmadığı iyicil urlar; ameli yatla çıkarılmalarından sonra da tekrarlayabilen kötü cül (habis) urlar ya da kanserler. Bir urun kötücül mü,
iyicil mi olduğu, yalnızca laboratuvar incelemeleriyle
anlaşılabilir.
Urabi Paşa, Ahmet: Bk. ARABİ PAŞA, AHMET.
Ural-Altay dilleri Altay dilleri ve Ural dillerinden oluşan dil ailesi. Türk çe'nin de içinde yeraldığı (Bk. TÜRKÇE) Ural-Altay dil leri öbeğinin, Ural dilleri öbeğinin başlıca dilleri arasın da, Fince, Uygurca, Macarca, Veps dili, Vatian dili, Li
vonya dili, Laponca ve çeşitli lehçeleri, Samoyed dille ri, vb. sayılabilir. Altay dilleri öbeğiyse Türkçe, Çuvaş ca, Moğolca, Mançu-Tunguz dili, vb. dilleri içerir. Uranüs'ün Voyager 2 tarafından çekilmiş bir fotografi.
Ural dağları Rusya'da sıradağ. Kuzey Buzdenizi'nden Hazar denizi ne kadar 2 000 km boyunca uzanan ve Avrupa ile Asya
(Sibirya) arasında geleneksel sınırı oluşturan Ural dağla
rinin (Urallar da denir) en yüksek noktası, Narodnaya doruğunda 1 895 m'yi bulur. Baltık denizinden gelen alçak basınçlar sayılmazsa, batı yamaçları yılda ortala ma 1 000 mm yağış alırken, doğu yamaçlarında yağışlar 500 mm'ye kadar düşer. Yaklaşık 680 400 km'lik bir alana yayılan ve 16 milyona yakın kişinin yaşadığı Ural dagları bölgesi, günümüzde, önemli yeraltı gelir kay naklarının (güney ve orta kesimlerinde demir, bakır,
boksit, vb.; bati ucunda petrol ve doğal gaz) ve komşu bölgelerden (Kuzbas ve Karaganda) sağlanan maden kömürünün beslediği önemli bir sanayi bölgesine dö nüşmüştür. Başlıca sanayi kolları arasında demir-çelik
sanayisi, demir dışı madenler (alüminyum, bakır) meta lürjisi, makine yapımı (otomobil sanayisi), Sverdlovsk,
Çelyabinsk, Magnitogorsk, Perm, Ufa, vb. başlıca kent lerde toplanmış ağır kimya sanayisi (gübre, sodyum), vb. sayılabilir.
Ural dilleri: Bk. URAL-ALTAY DİLLERİ.
ve amonyak bulutları bulunur. Amonyağın büyük bölü mü donmuş haldedir. Bulutsu atmosferin görünen dış tabakası, büyük bir hidrojen kütlesi ile seyreltik metan
dan oluşur; bu nedenle gezegen yeşil görünür.
Beş uydunun (sırasıyla Ariel, Umbriel, Titania, Obe
ron ve Miranda) en büyüğü olan Titania'nın çapı 1 100 km, en küçüğü olan Miranda'nın çapı yaklaşık 300 km'dir. Uranüs'ün gecesi, bu beş "ay"a karşın, çok az aydınlıktır.
uranyum
Periyodik çizelgenin III B grubunda (aktinitler dizisi) ye ralan kimyasal element. Simgesi U, atom sayısı 92, atom ağırlığı 238,029 olan uranyum, demire benze yen, ağır (Özgül ağırlığı 19,07\bir metaldir; kimyasal tep
kinliği çok yüksektir. Uranyum filizi peşblend ya da pekblendden (uraninit), önceleriyalnız radyum üretilir
ken (tibbi amaçlarla), 1896'da fizikçi Henri Becquerel,
uranyumun önemli bir radyoaktif madde olduğunu or taya koymuş, ama uranyumun gerçek önemi ancak,
atomu parçalama çalışmalarının, atom bombasının, atom pilinin ve nükleer reaktörün gerçekleştirilmesin den sonra anlaşılmıştır.
Mendeleyev'in sınıflandırma çizelgesinde doğal ele
Urallar: Bk. URAL DAĞLARI.
mentlerin sonuncusu olan uranyumun, çekirdeğinde 92 proton vardır; çekirdeğin çevresinde 92 elektron
yeralır. Çekirdekteki nötron sayısıysa değişebilir. Bir Uranüs
çok türü olan bu çekirdekler arasında en bol rastlanan uranyum 238'dir ve çekirdeğinde 196 nötron bulunur;
dolayısıyla nükleon sayısı (proton ve nötron toplamı),
Güneş sisteminin Satürn'den sonraki gezegeni. 1690'dan başlanarak gözlemlenen ve o tarihlerde yıl
288'dir. Bir başka türden uranyumun (uranyum 235)
dız sanılanUranüs'ün, 13 Mart 1781'de William Hersc
Söz konusu çekirdek türlerinin tümünde, çevrel elektron sayısı eşittir; dolayısıyla, aynı atom numarasını
hel'in gerçekleştirdiği bir dizi gözlem sonucunda geze
gen olduğu anlaşılmıştır. Beş uydusu bulunan, metan ve amonyak bulutlarıyla örtülü bu dev gezegen (ekva
143 nötronu vardır.
taşıyan ve aynı kimyasal özellikleri gösteren izotoplar
dır. Uranyumun, tümü radyoaktif olan 14 izotopu var
tor çapı 50 800 km, yani Yer'inkinin dört katı), Güneş
dır.
sisteminde, aşağı yukarı kendi yörünge düzleminde ye ralan bir eksen çevresinde dönmesiyle, yörüngesi üstü ne “yatmış" görünümlü tek gezegendir. 10 Mart
yavaş yavaş ve kendiliğinden parçalanır; belirli bir mik
Uranyum 238 izotopunun, atomları uzun sürede,
tarda uranyumun yarısı, 4,5 milyar yılda bir, helyum çe
1977'de yapılan gözlemlerde, çevresinde on halka be
kirdeğinden oluşan a tanecikleri yayımlayarak, toryum atomlarına dönüşür. Gene radyoaktif bir madde olan
nüs, hidrojen bakımından çok zengindir; ayrıca metan
toryum çekirdeği, bu kez bir elektron çıkarıp, protak
lirlenmiştir. Çok soğuk (-170 °C)bir gezegen olan Ura
348
URANYUMÖTESİ ELEMENTLER
tinyum haline gelir. Böylece, art arda parçalanmalar, bir kurşun izotopuyla sona erer. Uranyum 235 izotopuysa, radyoaktif elementler di zisinde ilk sırayı alır ve yavaş parçalanmalar sonucun da, bir başka kurşun izotopuna dönüşür. 1939'da ger
çekleştirilen 'nükleer fisyon" (Bk. FİSYON) 'olayı nede niyle, önemi son derece artmıştır. Tipik bir fisyon tepki mesi şöyle gerçekleşir:
40 + in → U Kr + '32Ba + 3bn Dünyada başlıca uranyum üreticileri ABD, Rusya, Kanada, Türkistan ve Güney Afrika Cumhuriyeti'dir. Iş letmeye açılmış başlıca yataklar, Colorado'da (ABD), Blind River'de (Kanada), Türkistan ve Urallar'dadır (Rusya). Araştırmalar sonucunda Avustralya ve Arjan tin'de de önemli uranyum yatakları bulunduğu anla şılmıştır.
Urmiye gölü İran'ın kuzey kesiminde tuzlu göl.Iran Azerbeyca nı'nda, dağlar arasındaki bir çöküntüde, ortalama 1 297 m yükseltide yeralan Urmiye (ya da Urumiye) gölünün yüzölçümü 4 790 km²'dir; en derin yeri 16 m'yi geç mez. Kış ve ilkbaharda ırmakların getirdiği sularla tas
ması sonucu, geniş alanları su altında bırakır.
Uruguay: Bk. URUGUAY IRMAĞI. Uruguay Güney Amerika'da ülke. Batıda Arjantin, doğuda Bre zilya'yla sınırı olan, güneyde Atlas okyanusuna ve Rio de La Plata halicine açılan Uruguay, yüzölçümü bakı mindan Güney Amerika'nın ikinci küçük ülkesidir.
uranyumötesi elementler
YÜZEY ŞEKİLLERİ, DOĞAL KAYNAKLAR
Elementlerin periyodik çizelgesinde uranyumdan son ra gelen ve artan sayıları 92'den büyük olan kimyasal elementler. Bu kısa ömürlü, radyoaktif elementler, do gada bulunmaz, yapay olarak elde edilirler. Atom sayı
Uruguay topraklarının büyük bölümü, alçak yaylalar ve ovalar üstünde yayılır. Kuzeydoğu kesiminde, Brezil ya'daki dağların uzantısı olan bir tepeler dizisi uzanır. Kiyi ovaları dar, ama güzel kumsallarla kaplıdır.
ları 93'ten 105'e kadar olan uranyumötesi elementler neptūnyum, plūtonyum, amerikyum, curium ya da kür
Uruguay ve Negro irmakları tarafından sulanan, ya ğışlı astropikal iklim etkisindeki ülkede, Montevideo'da
yum, berkelyum, kaliforniyum, aynştaynyum ya da
ocak ayı ortalaması 22,6 °C, temmuz
einsteinyum, fermiyum, mendeleviyum, nobelyum, lavrensiyum, ruterfordiyum ya da kurcatovyum vehah niyumdur; bunlara henüz adlandırılmayan 106, 107 ve
12,5 °C, ortalama yağış 1 490 mm'dir. Bitki örtüsünde,
109 sayılı elementleri de eklemek gerekir.
VE EKONOMI
ayı ortalaması
akarsu kıyılarında uzanan galeri ormanlarıyla kesilen Çayırlar ağır basar. Aşağı yukarı bütünüyle İspanyol sömürgecilerinin soyundan gelme beyazlardan oluşan nüfusun yarıya
Uraz, Ulvi
yakını başkent Montevideo'da yaşar. Başlıca gelir kay
Türk tiyatro ve sinema oyuncusu, yönetmeni (Istanbul
liği), özellikle de büyük çiftliklerde yaygın yöntemlerle uygulanan hayvancılığın (koyun ve sığır) oluşturduğu ülkede balıkçılık da önemli bir ek gelir kaynağı oluştu rur. Hidroelektrik tesislerinin desteklediği sanayi, hay
1921-ay.y. 1974). Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyat ro bölümünü bitiren (1943) Ulvi Uraz, Tatbikat Sahnesi
ve Devlet Tiyatrosu'nda oyunculuk yapti. Devlet bur
suyla Paris'te kalıp (1951-1953), yurda dönünce Türki ye Komünist Partisi üyesi olmakla suçlanarak yargılandı ve bir süre cezaevinde yattı. Haldun Dormen Toplulu
ğu'nda, İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda oynayıp, 1960 yıl larında Dost Oyuncular Topluluğu'nu (1964'te adı Ulvi
Uraz Tiyatrosu'na çevrildi) kurdu. 1959'da ve 1965'te
nağını tarımın (buğday, mısır, sebze ve keten yetiştirici
vancılık ürünlerinin işlenmesiyle sınırlıdır (et, yün ve de
ri, dışsatımın yüzde 80'ini oluşturur). Önemli sayılabile cek yeraltı gelir kaynağı bulunmayan Uruguay'da, hal kın yaşama düzeyi pek yüksek değildir; üstelik derin
toplumsal eşitsizlikler sürmektedir. TARIH
İlhan İskender Armağanı'nıaldı. 1976'dan sonra her yıl adına Ulvi Uraz ödülleri (en başarılı yönetmen ve en başarılı oyuncuya) verilmeye başlandı.
Montevideo'nun kurulmasından (1724) başlayarak, is
Urduca: Bk. HİNT-İRAN DİLLERİ.
ulusal hükümeti kurdu) her iki etkiye de direnmeyi ba.
panyol (Arjantin) ve Portekiz (Brezilya) etkilerinin te. mas ve çatışma noktası olan günümüzdeki Uruguay toprakları, Jose Artigas'ın yönetimi altında (1815'te ilk şardıysa da, Artigas'ın 1820'de Portekizlilere yenilerek Paraguay'a sığınmak zorunda kalmasından sonra, Por
Urey, Harold Clayton
tekiz tarafından sömürgeleştirildi. 1825'te "Otuz Üç
ABD'li kimyacı (Walkerton, Indiana 1893-La Jolla, Kali forniya 1981). Montana Üniversitesi'ni bitirip (1917), aynı üniversitede ders veren (1917-1919) Harold Clay
manın ardından, Ingiltere'nin desteğiyle bağımsızlığını
ton Urey, sonra Baltimore'deki John Hopkins Univer sitesi'nde (1925) ve New York'taki Columbia Univer sitesi'nde (1929) ders verdi. Atom bombasının başlıca
kaynağı döteryumu ve ağır suyu bulup, karbon, oksi jen, nitrojen ve sülfürün ağır izotoplarını ayırarak, 1934'te Nobel Kimya Ödülü'nü aldı.
Başlıca yapıtları: Atoms, Molecules and Quanta
(Atomlar, Moleküller ve Kuvanta; Ruark'la birlikte,
Olümsüz"ün Arjantin'den gelerek başlattıkları ayaklan
Brezilya'ya da, Arjantin'e de kabul ettiren (Doğu Cum
huriyeti adıyla) Uruguay, 1838'de Arjantin'in (Montevi deo birkaç kez kuşatıldı) ve Brezilya'nın (1851) müda
halelerinekarşın, bağımsızlığını korumayı başardı. Bre
zilya'nın desteklediği muhafazakarların 1865'e kadar
iktidarı ellerinde tuttukları ülke, 1865'te iktidara gelen
liberal başkan Venancio Flores'in (1809-1868) yöneti mi altında, Brezilya ve Arjantin safında Paraguay'a karşı savaşa katıldı (1865-1870).
Bu karışık dönem boyunca, Avrupa'dan gelen göç
1930), The Planets (Gezegenler, 1952).
dalgasının önemliölçüde arttığı ülkede, koyun yetiştiri
Urfa: Bk. ŞANLIURFA.
ledi ve 1903-1907 ile 1911-1915 arasında başkanlık yapan Jose Battle y Ordonez'in (1854-1929) yönetimi
ciliğinin başlamasını (1830), et sanayisinin gelişmesi iz:
URUGUAY SI
349
DORNO
Curur
Urugualen
Cuata
Aleople
Monda Catered
13
Garte
ARJANTİN BREZİLYA
Avramento DOU
ConcordSanto Chapcs Quebracho
Pandu
no
Sorenom
Concepci
des Urugua
Young
Gdalaguay
Nogle
Fre
Jagudo
Pasode ros
Mercedes
Banic
Malo
Francia
Canon
Ver
re
Saren
cal
Duraznot GOR
Dolores Trinigadº
e Torred
Panche
San Jose
Zarata
de Mayo.
Cool
Vicolo Second Loots Buenos
URUGUAY CUMHURİYETİ
Florida
Santa Lucia
Juan
34
Ainas Rocha opet Poion Burns 9
Lacaze Piedras Pando La Pa
laPlata
Alres La Plata 799
und
COM ng
cu
Sta Maria Bunu
ATLAS OKYANUSU
Daldonado
Im Montevideo vuodes Bunu
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 176 270 km². Baş
kenti ve en büyük kenti: Montevideo (1 500 000 nüf.; 1991 tah.).
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 3 116 802; nüfus yoğunluğu: Km?'ye 17,7 kişi. Nüfus dağılımı (1990): Kentlerde % 86; kırsal kesimde % 14. Yil
lik nüfus artış hızı (1991): %0,7. Resmidili: Ispan yolca. Başlıca dinler: Katolik.
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991): Yetişkin nüfusun % 96'sı. Üniversite sayısı(1989): 1. Hastane yatak sayısı (1987): 24 000.Hekim sa yısı (1986): 5 900. Ortalama ömür (1991): Kadın larda— 76; erkeklerde- 69. Bebek ölüm oranı
(1991): 1 000 canlı doğumda 17.
Buyuk Kentsel Alanlar
Metre 1000
Baskenderin Ald Fuzilmiştir
500
200
Demiryolu
Olçek 1741h00
0 Im 200
En Yüksek Nolatalar
altında, Uruguay modern, demokratik, laik, ileri top lumsal yasaların benimsendiği bir ülkeye dönüştü (Ís viçre'yi örnek alarak kurulan, dokuz üyesinden üçü muhalefetten seçilen Yürütme Konseyi, 1917-1933 ve
1951-1966 arasında ülkeyi yönetti). Iktisadi durumun, 1929'daki bütün dünyayı etkileyen Büyük Ekonomik
başına ulusal gelir: 2 970 dolar. Etkin nüfus dağılı mi(1987): Sanayi- % 20; devlet memurları %
Bunalım'ın etkisiyle hızla bozulmasının yolaçtığı askeri yönetimle kesilen (1933-1942) bu dönemden sonra, 1966'da devlet başkanlığı sistemi getirildi. İlk devlet
18; tarım-% 16; ticaret-% 12,bayındırlık, ya pi sanayisi, ulaşım ve haberleşme-% 12; öbür
ladıktan (Mart 1967) on ay sonra ölmesiyle (Aralik
EKONOMI. GSMH (1990): 9,2 milyar dolar; kişi
hizmetler- % 22. Dış ticaret (1990): Dışalım 1,2 milyar dolar; dışsatım, 1,4 milyar dolar. Ti
caret yaptığı başlıca ülkeler: Brezilya, Arjantin, ABD, Avrupa Birliği üyeleri. Para birimi: 1 yeni Uruguay pezosu - 100 centesimo.
YÖNETİM.Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Ulu sal Kongre. Yönetim bölümlenmesi: 19 yönetim bölgesi.
ULAŞIM. Demiryolları (1987); Toplam 3 000 km.
Karayollari (1987): 12 000 km asfaltlanmış, 40 000 km stabilize. Başlıca limanları: 1. Başlıca ha vaalanları: 2.
Fº 95
30
26
11
20
u
15 10
53 41
32
S
MN M
HT
başkanlığına seçilen general Gestido'nun, göreve baş 1967) yerine geçen J. Pacheco Areco, 1962'de kuru
lan Uruguay Ulusal Kurtuluş Hareketi'nin (Tupamaros) eylemlerini artırmalan üstüne, 1968'de sıkıyönetim ilan etmek zorunda kaldı. 1971 seçimlerinde iktidara gelen Juan Maria Bordaberry'nin 1973'te parlamentoyu dağl tan ordu tarafından görevden alınmasından (19 Hazi ran 1976) sonra, yarı askeri-yarı sivil bir kurul olan Millet
Konseyi, başkanlığa Aparicio Mendez'i getirdi. Asker lerin, seçmenlere sundukları anayasa reformu tasarısı nin (1980), oy verenlerin yüzde 80'i tarafından redde
dilmesine karşın, Mendez'in yerine devlet başkanlığına getirdikleri (Eylül 1981) general Gregorio Alvarez ara
cılığıyla iktidarı ellerinde tuttukları ülkede, 1984'te bir çok partinin kurulmasına yasal olarak izin verilmesin den sonra yapılan seçimlerde, Julio Sanguinetti cum
cº
O
URUGUAY
А
E
E
KA
Uruguay'ın başkenti ve en büyük kenti Montevideo'da, kırmızı
dikdörtgenlerle aylık sıcaklıkortalamalan,
mavi dikdörtgenlerle de yağış ortalamalan verilmiştir.
Montevideo
uygulamaya başlayarak, basındaki sınırlamaları kaldırdı
· (Mart 1983); öğrenci örgütlerinin, sendikaların yeni
den kurulmasına izin verdi. Siyasal tutuklular için af çı
karılıp, askeri yönetim döneminde insan haklarını çiğ nemiş subayların da af kapsamına alınması, yapılan re ferandum (Nisan 1989) sonucunda halk tarafından
Montevideo, yağışlı
onaylandı. 1989 sonunda yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerini, kazanan Luis Alberto Lacalle, i Mart
etkisindedir.
Gonzolo Aguirre Ramirez'i atadı.
astropikal iklim
10
hurbaşkanlığına seçilip, bir demokratikleşme siyaseti
1990'da göreve başlayıp, başkan yardımcılığına Dr.
350
URUK
Uruk
Uşak (kent)
Mezopotamya'nın aşağı Fırat kesiminde (günümüzde Irak'ta) Eskiçağ kenti. 1.8. 5000'e doğru yerleşilen, I.O. 2700'e doğru efsanevi kral Gilgamış tarafından yöneti
Uşak ilinin merkezi. Uşak kenti, içbatı Anadolu'nun en
len (Bk. GILGAMIŞ), I.S. 75'e doğru boşaltılan Uruk'un (Erek de denir) yeri, XIX. yy. ortalarında belirlenmiştir. 1921'den başlayarak Alman arkeologların yaptıkları
kazılarda, I.O. VI. binyıla kadar inen 18 yapı katı ve 8
uygarlık evresi ortaya çıkarılmıştır. Kalıntıların başlıcala n arasında, üç tepeden biri üstündeki, çeşitli dönemler de yenilenmiş Anu ziggurati, Eanna tapınağı (1.Ö. 3700'e d.), Beyaz tapınak (1.7. 3500-1.0. 3300 arası), Selefkiler ve Parthlar döneminden kalma Bit Reştapina
ğı (sırlı tuğlalarla süslüdür) ve Gareustapınağı, çok süslü konutlar, yüksekkabartmalarla süslü vazolar, heykeller
("Uruk Hanımı", vb.), tekrenkli seramikler, silindir mū hürler, çivi yazılı tabletler, vb. sayılabilir.
Urumiye gölü: Bk. URMİYE GÖLÜ. uskumru
Uskumrugiller ailesinden balık türü. Karadeniz, Mar mara denizi, Ege denizi, Akdeniz ve Atlas okyanusunda yaşayan uskumru (Bil. a. Scomber scombrus ya da Scomber scomber), boyu 50 cm'yi bulabilen, sırtı me
kik biçiminde, mavi yeşilimsi üstüne > biçimi çizgili bir balıktır. Yaz mevsiminde yüzeye yakın kesimlerde (kış mevsiminde diplere iner) sürü halinde dolaşarak, ken
yüksek dağı olan Murat dağının (2 309 m) öncüleri olan tepelerin güneybatı eteklerinde, Dokuzsele deresinin her iki kıyısında kurulmuştur. TARIH
Ne zaman kurulduğu konusunda bilgi bulunmayan, Es
kiçağ'da Anadolu'da ilk siyasal birliği kuran Hitit devle tinin batıdaki sınır kentlerinden birinin yerini alan Uşak kenti ve yöresi, İ.Ö.VIII.yy'da Kimmerlerin istilasına uğ.
radi. I.Ö. VII. yy'ın başlarında Frigyalıların, aynı yüzyılın
sonlarında Lidyalıların eline geçip, I.O.VI. yy'da Persle
rin, daha sonra da sırasıyla Büyük İskender ve mirasçıla
rinin, Bergama Krallığı'nın Roma İmparatorluğu'nun (“Flaviopolis" adıyla), Bizans'ın egemenliğinde kaldı. Haçlı seferleri sırasında bir sınır kenti olarak Anadolu
Selçukluları ile Bizanslılar arasında birkaç kez el değişti rip, 1221'de Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaettin Keykubat I tarafından fethedildi. Selçuklu İmparatorlu ğu parçalanınca, merkezi Kütahya olan Germiyanoğul ları Beyliği'nin sınırları içinde kalıp, 1390'da Yıldırım Bayezit tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Ankara Savaşı'ndan (1402) sonra, Timur tarafından eski sahip
leri Germiyonoğullarına verilip, 1429'da Germiyanoğ lu Yakup Bey'in ölümünden sonra, kesin olarak Os
manlı topraklarına katıldı. Osmanlı yönetim örgütünde, Anadolu eyaletinin Kütahya sancağına bağlanıp, özel likle halıcılık merkezi olarak
ün saldı. 1883'te ve
1884'te iki büyük yangından zarar görüp, XIX. yy. son
dinden küçük balıklarla beslenir. Eti çok lezzetlidir.
larında Hüdavendigâr vilayetinin (merkezi Bursa) Kü tahya sancağı içinde bir kaza merkezi oldu.
Usmanbaş, İlhan
Birinci Dünya Savaşı sırasında halıcılığın gerilediği kent ve çevresi, 29 Ağustos 1920'de Yunan kuvvetleri tarafından işgal edilip, kaçan Yunanlılar tarafından ate
Türk bestecisi (İstanbul 1921). Galatasaray Lisesi'nde okurken viyolonsel çalmaya başlayan İlhan Usmanbaş, Istanbul Belediye Konservatuvarı'nda Cemal Reşit
şe verildikten sonra, 2 Eylül 1922'de kurtarıldı.
Rey'in öğrencisi olup (1941), Ankara Devlet Konserva
iline bağlı bir ilçe merkeziyken, o tarihte, kurulan aynı adlı ilin merkezi olan Uşak, 1922'deki yangından sonra bütünüyle yeniden yapılarak, güneye ve istasyona doğ.
tuvarı Yüksek Bestecilik bölümünü bitirdi (1948). Aynı
kurumda öğretmenlik yapıp, ABD'ye giderek (1952) müzik bilgisini artırdı. Yurda dönünce (1958), Ankara (1963) ve Istanbul (1973-1978) Devlet konservatuvar
ları müdürlüğü yaptı. Çağdaş çoksesli müziğin yöntemlerini araştırıcı ve
deneyci kişiliğiyle geliştiren besteleriyle tanınan İlhan Usmanbaş, bütün geleneksel, dizisel ve rastlantısal mü
zik yazım tekniklerini birarada ve uyum içinde kullana rak özgün bir uslup geliştirmiş, "devlet sanatçısı" unvanı (1971) ve Tunus hükümetinin Liyakat Nişanı (1973) ve rilmiştir.
Başlıca yapıtları: Küçük Gece Müziği, Yaylı Çalgılar Dönlüsü (Fromm ödülü), Iki Piyano İçin Üç Bölüm,
Music With a Poem (Tanglwood'da Koussevitzky öğ
renci ödülü), Gölgeler, Boşluğa Atlayış(Polonya Wieni awski Yarışması ödülü), Balelçin Müzik (Cenevre ödü lü), Biçim/Siz'ler, Kaynak, Şenlikname, Devr-i Kebir, vb.
usturagagali
Dalıcımartigiller ailesinden kuş türü. Atlas okyanusu ve
Kuzey Buzdehizi kıyılarında yaşayan, usturagagali (Bil.
a. Alca torda), kafası ve sırtı siyah, karnı beyazbir kuş.
tur. Dik duruşu ve suya dalış biçimiyle, pengueni andi
rir. Küçük balıklarla ve planktonla beslenir.Dişinin bi raktığı tek yumurtadan çıkan yavru, daha tam anlamıyla tüylenmeden yuvadan ayrılır.
GÜNÜMÜZDE UŞAK
Cumhuriyet dönemi başlarından 1953'e kadar Kütahya
ru gelişmiştir. 1927'de 16 967 olan nüfusu 1990 sayı minda 100 000'i aşmıştır (105 270).
Günümüzde Uşak'ın en eski kesimi kuzeydoğudaki Aybey mahallesidir. Zaman zaman sellerden (sonun cusu 1972'de Dokuzsele deresinin taşmasıyla) zarar gören kentte, halıcılığın yanı sıra, pamuklu kumaş üreti mi, boyacılık ve halı ipliği yapımı, halı makineleri yapı mi ve onarımı gibi sanayi kolları gelişmiş, 1926'da açıl Uşak'tan görünüş.
UŞAKLIGİL, HALİT ZİYA mış olan şeker fabrikasını, sonraki yıllarda deri, tuğla, un, vb. fabrikalarının kurulması izlenmiştir. Uşak (il)
Ege Bölgesi'nin İçbati Anadolu bölümünde il. Yüzöl çümü 5 341 km², nüfusu 1990 sayımında 290 283, merkezi Uşak kenti olan Uşak ili, 6 ilçeye ayrılmıştır: Merkez, Banaz, Eşme, Karahallı, Sivaslı, Ulubey.
Doğuda Afyon, güneyde Denizli, batıda Manisa, ku
zeydeKütahya illeriyle sınırlı olan Uşak ili toprakları, ol dukça sık bir vadi ağıyla yarılmış dalgalı yaylalar görü
351
cumhuriyet döneminde yeniden canlanmış, önceleri el
tezgâhlarında dokunan halılar, sonradan motorlu tez
gâhlarda işlenmeye başlanmış, hatta önceleri Bur
sa'dan getirilen tezgâhların sonradan Uşak'ta yapılma
sıyla, bir de makine yapım ve onarım sanayisi doğmuş tur. Halıcılık sayesinde boyacılık ve halı ipliği yapımı
nin, ayrıca dericilik ve pamuklu dokumacılığının da iler lediği Uşak'ta, özellikle il merkezinde tuğla, un, vb.fab rikaları vardır.
ULAŞIM
Eskiden demiryoluyla sağlanan ulaşımın ağırlığı, günü müzde il merkezinden geçen Ankara-Izmir karayoluna
nümündedir. Yaylalar, kuzeydoğudan güneybatıya doğru alçalarak, bazı kesimlerde ovamsı bir görünüş
kaymıştır. Denizli-Çivril-Uşak-Kütahya yolu da işlek bir
si olan, kuzeydoğuda, Kütahya ili sınırı üstünde yükse
Uşaklı, Ömer Bedrettin
ulaşım eksenidir. Ayrıca il merkezinin, Afyon'u Izmir'e
(Banaz ovasında olduğu gibi) alırlar; yer yer de, yayla düzlükleri üstünde dağlar yükselir. Bunların en önemli
bağlayan demiryolu hattı üstünde istasyonu vardır.
len Murat dağı, 2309 m'yi bulan yükseltisiyle, aynı za manda da bütün İcbatı Anadolu'nun en yüksek noktası
Türk şairi (Uşak 1904-İstanbul 1946). Mülkiye Mekte
dır.
Uşak ili, Akdeniz ikliminin kara iklimi etkilerine uğra mış bir biçiminin etkisindedir. Il merkezinde en soğuk ay ortalaması 2 °C, en sıcak ay ortalaması 23,6 °C, gü nümüze kadar kaydedilen en düşük sıcaklık - 24°C (15.1.1929), en yüksek sıcaklık 39,8 °C'tır (22.7.1931).
Yıllık yağış ortalaması 541 mm'dir. Bu yağışların en bü yük bölümü kış mevsiminde düşer (% 43); ama ilkba
harın yağış payı da oldukça yüksektir (% 28). En kurak mevsimse yazdır: Yıllık yağışın yalnızca % 9'u bu mev simde düşer. Uşak'ta yılda ortalama olarak 8 gün kar yağmakta, yağan kar ortalama olarak 12 gün yerde kal maktadır.
bi'ni bitiren (1927) Ömer Bedrettin Uşaklı,kaymakam lik, mülkiye müfettişliği yaptı. Hüzünlü bir duyarlılıkla,
doğa izlenimlerini dile getirdiği, Faruk Nafiz-Orhan Seyfi ikilisinin “memleket” anlayışına bağlı şiirler yazıp
(Deniz Sarhoşlan, 1926; Yayla Dumanı, 1934; Sarıkız Mermerleri, 1940), milletvekilliğine seçildi (1943).
Uşaklıgil, Halit Ziya Türk romancısı (İstanbul 1866-ay.y. 1945). Hali ticare.
tiyle uğraşan Uşaklı bir ailenin oğlu olan Halit Ziya
Uşaklıgil, babasının işleri bozularak İzmir'e göçmesi (1878) üstüne İzmir Rüştiyesi'nde öğrenime başlayıp,
Uşak ilinin, doğal bitki örtüsünde ağaçlı bozkır görü
bir süre sonra bu okuldan alınarak, Fransızca öğrenme
seyrekleşir ve su boylarına çekilir. Yamaçlarda, yayvan yapraklı ağaçlardan en çok meşelere, iğne yapraklılar dan da kızılçama (daha yüksek kesimlerde de karaça
rildi. Okulu bitirince bir süre babasının yanında ticaretle
nüşü egemendir. Tabanı kuru olan kesimlerde, ağaçlar
ma) rastlanır.
si için Avusturyalı katolik rahiplerin yönettiği okula ve uğraşıp, “hariciyeci olmak" amacıyla İstanbul'a gittiyse de, düşkırıklığıyla döndü. Izmir Rüştiyesi'nde Fransızca
öğretmenliği Osmanlı Bankası'nda muhasiplik ve ter
dağının güneydoğu eteklerinden inen Banaz çayı, ilin
cümanlık, Izmir İdadisi'nde müdüriyet başkâtipliği ya pip, Mesalih-i Ecnebiye (Yabancı İşler Müdürlüğü) baş
da, Uşak ilinin kuzeybatı köşesinden geçer. Il sınırları
ni kabul ederek İstanbul'a gelip (1893), Servet-iFünun
Uşak ilinin, bütün suları Ege denizine ulaşır. Murat
güney sınırında Büyük Menderes'e katılır. Gediz ırmağı
katipliğine getirildi. Tütün Rejisi'nde başkàtiplik görevi
içinde önemli göl yoktur.
dergisi çevresindeki edebiyatçılar topluluğuna katıldı.
EKONOMI
Uşak ilinin ekonomisi oldukça çeşitlidir. Gene de başlı ca yeri, tarım ve hayvancılık alır. Ekili alanlar içinde tahil
tarlaları büyük yer tutar; tahıl türleri arasında da buğday
(1896). Servet-i Fünun kapatılınca (1901) Meşrutiyet'e
kadar ürün vermeyip, ikinci Meşrutiyet'in ilanından
(1908) sonra Reji komiserliğine getirildi ve Darülfü nun'da Batı edebiyatı dersleri verdi. Ittihat ve Terak
ilk sırayı alır (onu arpa izler). Baklagil çeşitlerinden en
ki'nin önerisiyle Mehmet V'in (Reşat) mabeyin başka
çok nohut ekilir. Sanayi bitkilerinden şekerpancari eki minin Türkiye'de ilk girdiği yörelerden biri Uşak yöresi dir (şekerpancari en çok merkez ve Banaz ilçelerinde
(1911). Siyasal görevlerle Fransa (1913), Almanya
yaygındır). Uşak ayrıca, haşhaş üretiminin önem taşıdı gı illerimizdendir. Meyvecilikte ağaç sayısı bakımından elma ve armut ağaçları ağır basar. Üzüm bağları da
tipliğine (1909) atanip, Ayan Meclisi'ne üye seçildi (1915) ve Romanya'ya gönderilip, Ittihat ve Terakki hū kümetinin düşmesi üstüne Reji İdaresi'ndeki görevine
civa, demir, zımpara, linyit ve manganez bulunur.
döndü. Cumhuriyet'in ilanından sonra Yeşilköy'deki köşküne çekildi. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ilk gerçek Türk romancısı saydığı Halit Ziya Uşaklıgil, edebiyata çeviriler yaparak, düzyazı-şiirler yazarak başlayıp, Servet-i Fünun toplu luğuna katıldığı yıllarda gerek dili ve anlatımı, gerek özü açısından döneminin en başarılı ürünleri sayılan Mai ve Siyah adlı romanı(1896-1897) ile Aşk-ı Memnu (1899 1900) romanını yayınlamıştır. Türk romanının değişme
madde olarak kullanıldığı halı sanayisini geliştirmiş,
romandan Mai ve Siyah'ta Ahmet Cemil'in dünyasını
önemli yer tutar: Ilin üzüm üretiminin yarısına yakını, Karahallı ilçesinde elde edilir.
Hayvancılıkta, küçükbaş hayvan üretimi yaygındır; komşu Afyon ve Kütahya illerinde önem verilen tiftik keçisine, Uşak ilinde hemen hiç rastlanmaz.
Uşak ilinde yeraltı gelir kaynağı olarak az miktarda Koyun sayısının çok olması, koyun yününün ham
ve gelişme çizgisinde yeni bir dönemi başlatan bu iki
Uşak'ta kökeni çok eski olan halıcılık, daha XVI. yy'da
verirken, Aşk-ı Memnu'da da Boğaziçi'nde yaşayan, geçim kaygısından uzak, belirli bir toplum katının insan
ürün göndermeye başlamış, XIX. yy'da hali dışsatımı
larını sergilerken, kendinden önceki, anlatıcılığın ötesi
Izmir'de oturan ingiliz tüccarları aracılığıyla yurt dışına
artmıştır. Sonra Birinci Dünya Savaşı'nda ve Kurtuluş Savaşı yıllarında önemli ölçüde gerileyen halıcılık,
ne geçemeyen denemeleri aşmış, sevdiğini söylediği Fransız gerçekçi ve doğacı yazarlarının etkisinde kal
352
UŞAKLIGİL, LATİFE
makla birlikte, Batı'yı sindiren, ilk bireşimi gerçekleşti
uterus: Bk. DÖLYATAĞI.
ren yazar olmuştur. Psikolojiye yönelen, ama toplum sal çevreyi atlamayan, gözleme dayanan, ama yalnız
gördüklerini anlatmakla yetinmeyen, olay örgüsünü önceden kuran, bu yapının içine kişilerini yerleştiren bir
U Thant: Bk. THANT, U.
romancı olan Halit Ziya Uşaklıgil, dilinin ağır, anlatımı nin süslü olmasına karşın, "roman dili" denilebilecek bir
biçim devrimini de gerçekleştirmiştir.
Uticali Cato: Bk. CATO, UTICALI.
Öbür romanları: Nemide (1889), Bir Ölünün Defteri
(1889), Ferdi ve Şürekası(1894), Kırık Hayatlar(1924).
Öyküleri: Bir Muhtıranın Son Yaprakları (1888), Bir Izdivacın Tarih-iMuaşakası (1888), Bir Izdivacın Tarih-i Muaşakası(1888), Nakil(4 cilt, 1894-1896), Küçük Fik
ralar (3 cilt, 1898), Bir Yazın Tarihi(1900), Sepette Bu lunmuş (1920), Hepsinden Aci (1934), Onu Beklerken (1935), Aşka Dair (1935), ihtiyar Dost (1937), Kadın Pençesi (1939), İzmir Hikayeleri (1950'de basıldı). Ani kitapları: Kırk Yil (5 cilt, 1936), Saray ve Ötesi (1942).
Oyunları: Kabus (1915); Füruzan (A. Dumas Fils'ten uyarlama, 1918). Inceleme-deneme-eleştiri kitapları: Hikâye ve Te maşa (yalnız öykü bölümü basılmıştır, 1889), Yunan Edebiyan (1912), Latin Edebiyatı (1912), Alman Tarih-i Edebiyatı (1912), Fransız Tarih-i Edebiyatı (1912), İs panya Tarih-i Edebiyatı (1912), San'ata Dair (2 cilt, 1938-1955).
Utrecht Hollanda'nın orta kesiminde kent. Amsterdam'ın 30
km güneydoğusunda yeralan, aynı adlı ilin merkezi olan Utrecht'in üfusu 230 358'dir (banliyöleriyle bir
likte 534 967). Önemli bir ticaret, finans (uluslararası şir ketler) ve öğretim (üniversite) merkezi olan kentte, sa nayi de gelişmiştir: Metalürji, kereste sanayisi, kimya sa nayisi, besin sanayisi, vb.
Utrecht Antlaşmaları İspanya Veraset Savaşı'na son veren antlaşmalar (1713-1715). Fransa ve İspanya ile koalisyon devletleri
arasında imzalanan Utrecht Antlaşmaları'yla, Louis XIV, Fransa tahtında hak iddia etmekten vazgeçen Feli pe V'in İspanya kralı olarak tanınması karşılığında, Ingil tere'de protestan bir kralın tahta çıkmasını kabul etti;
Uşaklıgil, Latife: Bk. LATİFE HANIM.
Saint-Christophe adasını, Hudson körfezini, Acadie'yi ve Newfoundland'i Ingiltere'ye bıraktı; ayrıca, Bran
denburg seçici prensinin “Prusya kralı” unvanını onay
Uşi Antlaşması Osmanlı devleti ile İtalya arasında imzalanan ve Trab
lusgarp Savaşı'na son veren antlaşmayı belirten tarih te rimi. Isviçre'de Lozan kentinin banliyösü Ouchy de (okunuşu Uşi) 18 Ekim 1912'de, Osmanlı devleti adına
Mehmet Nabi Bey ile Rumbeyoğlu Fahrettin Bey'in,
İtalya adına da Bertolini, Fusinato ve Volpi'nin imzala dıkları Uşi Antlaşması'yla, Osmanlılar Trablusgarp ve Bingazi'deki, Italya da Ege adalarındaki asker ve me
layıp, Tournai, Menin, Furnes ve leper'i Birleşik Eyalet ler'e bıraktı.
Utrillo, Maurice Fransız ressamı (Paris 1883-Dax 1955). Ressam Suzan
XX. yy. Fransız ressamlarının en özgün üsluplularından
Maurice Utrillo'nun, Sacré-Coeur (1924) adlı tablosu.
murlarını geri çekerek savaş tutsaklarını karşılıklı geri
vermeyi, Osmanlı hükümeti Ege adalarında, Italya da Trablusgarp'ta çarpışmalara katılan sivil halk için af çı karmayı, Italya savaştan önceki üç yıl için Trablusgarp
ve Bingazi'nin Düyunu Umumiye'ye ödemesi gereken tutarı ödemeyi kabul ettiler. Ayrıca, iki ülkenin diplo
matlarının görevlerine dönmeleri ve iki ülke arasındaki antlaşmaların yeniden yürürlüğe girmesi karara bağ landı.
ut
Türk müziğinin en önemli çalgılarından biri. Çok eski
bir çalgı olan, Farabi tarafından geliştirilerek günümüz deki biçimini alan ut, armut biçiminde büyük gövdeli
bir sazdır; kucağa alınarak çalınır. Beşi çift, biri tek altı teli, mizrapla çalınır. Göğsün incelen yerindeki kısa sap üstünde, 12 burgu vardır.
Utagava Kuniyosi Japon taşbaskı sanatçısı (? 1797-Tokyo 1861). Edo'da (günümüzde Tokyo) Toyokini'den ders alan Utagava Kuniyosi, özellikle portreleriyle, manzara ve balık re
simleriyle ün saldı. Dövme sanatında da, döneminin başlıca ustaları arasında yeraldı.
GRIP
UYKU
353
nüz çocuk denecek yaşta içkiye başlayıp, bir süre alko
Uyar, ordudan ayrılıp (1958), Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları Ankara bürosunda, Sanayi Bakanlığı'nda ça liştı. Emekliye ayrılarak İstanbul'a yerleşti ve yazarlığı
ve Paris banliyösünden pek çok manzara resmi yapıp,
uğraş edindi.
ne Valadon'un evlilik dışı oğlu olan Maurice Utrillo, he
lizm tedavisi gördü. 1903'ten başlayarak Montmartre
Montmartre görünümlerindeki "melankoli”yle nitele
nen verimli "beyaz dönem"ini (1914'te sona erdi) baş
Olçülü, uyaklı ilk şiiri Yedigün'de yayınlanan (1947),
Kaynak dergisinin açtığı bir yarışmada Arz-ı Hal şiiriyle
bağlandı.
ikincilik kazanınca (1948) dikkatleriçeken Turgut Uyar, bir süre Garip akımının etkisinde kalmış ve aşk, ayrılık, ölüm temalarını, çevreden aldığı izlenimleri işleyen şiir ler yazmıştır. 1950'den sonraysa ikinci Yeni akımının başlıca temsilcilerden biri olmuş, şiirin yanı sıra eleştiri.
Uttar Prades
ri konu alan yazılar yayınlamıştır.
lattı. 1923'ten başlayarak içki düşkünlüğünden ötürü ailesi tarafından sık sık hastaneye ve limarhaneye ka
patilip, özellikle kartpostallardan yola çıkarak manza ralar yaptı. 1935'te evlenip, içkiyi bırakarak, katolikliğe
ye de eğilerek Bir Şiirden (1983'te kitap halinde topladı) üst başlığıyla, daha çok kendi kuşağından önceki şairle
Hindistan'ın kuzey kesiminde eyalet. Verimli Ganj ova
sinin ortasında yeralan, Tibet ve Nepal'le sınırlı olan Ut tar Pradeş'in yüzölçümü 294 401 km', nüfusu 139 031
Şiir kitapları: Arz- Hal (1949), Türkiyem (1952),
Dünyanın En Güzel Arabistanı (1959), Tütünler Islak
(1962; 1963 Yeditepe Şiir 'Armağanı), Her Pazartesi
030, merkezi Luknov kentidir. Kuzeybatı kesiminde
(1969), Divan (1970), Toplandılar(1974), Kayayı Delen
da yükselti 7 817 m'yi bulur) eyalette, başlıca gelir kay
tün şiirleri, 1984; Sedat Simavi Vakfı Ödülü).
Çeşitli elsanatlarının yanı sıra, modern sanayi kolları
Uygur, Burhan
makine yapımı; lokomotif ve hava taşıtları yapımı) da,
Türk ressamı (Tirebolu, Giresun 1940-Istanbul 1992), Istanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitiren
Himalaya dağlarının yükseldiği (Nanda Devi doruğun
nağı tarımdır: Buğday, pirinç, şekerkamışı, pamuk, vb.
(kâğıt, cam, kimyasal gübre, çimento, vb. fabrikalari;
özellikle Luknov, Kanpur, Allahabad, Benares, Varana si, Agra, vb. büyük kentlerde önemli ölçüde gelişmiştir.
İncir (1981, Behçet Necatigil Ödülü), Büyük Saat (bü
(1968) Burhan Uygur, Salzburg Yaz Akademisi'nde og. renimini geliştirerek (1970), Amsterdam'da sokak ser
gileri açtı. Figuratif olmakla birlikte soyutun sınırlarında dolaşan bir biçim anlayışı geliştirip, 1978'de Sedat Si
uvertür
Büyük boyutlu bir müzik yapıtının başında yeralan çalgi
mavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü'nü, Günümüz Sanal
parçası. Çeşitli dönemlerde sinfonia, intrada, pratean
çıları İstanbul Sergisi Ödülü'nü (1982) ve ikinci Asya
dönemde (Scarlatti'nin yapıtları, vb.) Italyan üslubunda
aldı.
Fransız üslubunda (çok ağır-fugato) bestelenmiştir.
Uygurca: Bk. URAL-ALTAY DİLLERİ.
bulum, prelüd gibi adlar verilmiş olan uvertür, klasik (canli-ağır-canlı) ya da Lully'den Telemann'a kadar XVIII. yy'ın ikinci yarısında Mozart tarafından sonatin
Avrupa Sanat Bienali Dostluk ve Barış Ödülü'nü (1988)
bir bölümü gibi işlenmiş, Beethoven tarafından sonatın
biçimlerinden biri olmaktan kurtarılarak daha romantik
Uygurlar
zi besteciler, uvertürlerinde partisyonların ana temala
Önce Moğolistan'da, sonra Gansu ve Doğu Türkis
bir özellik kazandırılmıştır (Fidelio, vb.). Daha sonra ba rini bir potpuri gibi yanyana getirirlerken (Sevil Berberi,
Carmen, vb.), bazı besteciler de herhangi bir şeyin girişi
olmayan, kendi başına bir bütün oluşturan konser uver türleri bestelemişlerdir.
tan'da devlet kurmuş Türk boyu. Kuzey Asya kökenli oldukları ve İ.Ö. I. yy'da Moğolistan'dan güneye inerek günümüzdeki Doğu Türkistan (Çin) topraklarına yerleş tikleri sanılan Uygurlar, bu bölgede gerek siyasal ve as keri gücüyle, gerek yüksek uygarlık düzeyiyle dikkati
Uyar, Tomris
çeken üç devlet (846-851; 851-871; 873-940) kurdu
Türk kadın yazar ve çevirmen (İstanbul 1941). Arnavut
rahanhlar devleti döneminde islâm'ı benimsediler. Si
tesi
Uyar, yaşamdan kesitleri ince ayrıntılarla sergilediği öy küleriyle ün saldı: İpek ve Bakır(1971), Dizboyu Papat
içinde de sürdürdülerse de, Gaznelilerin ve Cengiz Han'ın yönetimi altında yitirdiler. Cengiz Han Impara torluğu'nun parçalanmasından sonra Çin egemenliğine
yalar (1975); Yürekte Bukağı (1979; 1980'de Sait Faik
girerek, varlıklarını ve dillerini günümüze kadar koru
Hikaye Armağanı'nı aldı); Yaz Düşleri Duş Kuşlanı
dular.
lar. Sonra, nüfusun büyük bölümünü oluşturdukları Ka
köy Amerikan Kız Koleji'ni (1961) ve İstanbul Üniversi Gazetecilik
Enstitüsü'nü
bitiren
(1963)
Tomris
yasal açıdan önemlerini bir ölçüde Karahanlılar devleti
(1981), Dön Geri Bak (1985), Yaza Yolculuk (1986;
1987'de Sait Faik Hikâye Armağanı'nı aldı), Sekizinci
Günah (1990), vb. İngilizce'den birçok çeviri yapıp, Lucretius'tan çevirdikleri Evren'in Yapısıyla (1974), 1975'te Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü'nü eşi Turgut
Uyar'la paylaştı. 1988'den sonra anı kitapları da yayın ladı: Günlerin Tortusu (1986), Yazılı Günler (1988), Otuzlarin Kadını (1992).
uyku Bilincin azalmasıyla ve beyinden kaydedilen (beyin
elektrosu; EEG) elektrik dalgalarının değişmesiyle orta ya çıkan dogal uyuşukluk durumu. Kasları yöneten si
nirlerin devre dışı kalması, bedenin gevşemesini sağlar. Uyku sırasında "derin" uyku ile hızlı göz hareketlerinin
gözlendiği dönemler birbirini izler: Düşler, göz hare
Uyar, Turgut Türk şairi (Ankara 1927-İstanbul 1985). Askeri Memur lar Okulu'nu bitirerek (1947) orduya katılan Turgut
ketlerinin hızlandığı dönemlerde görülür. Bütün me
melilerde gözlenen, ama işlevi tam olarak aydınlatıla mamış olan uykunun süresi yaşa, tūre ve dogal koşullar da mevsimlere göre değişiklik gösterir.
354 UYKU HASTALIĞI
uyku hastalığı: Bk. TRİPANOSOMA HASTALIKLARI.
Uykusuz, Mustafa Türk karikatürcüsü (Akhisar 1922-İstanbul 1983). Dev
let Güzel Sanatlar Akademisi'ndeki öğrenimini yarım bırakan Mustafa Uykusuz (Mim Uykusuz da denir), 1938'de yayınlanan ilk karikatüründen sonra çeşitli dergi ve gazetelerde çalıştı. Türk karikatüründe ilk kez
belirli birbakış açısıyla toplum sorunlarını işleyip, yarat
tün çalışmaları içeren, en ünlüleri Konstantin Tsiolkovs ki (SSCB), Robert Hutchings Goddard (ABD) ve Robert Esnault-Peiterie (Fransa) olan üstün yetenekli öncülerin
araştırmalarını somutlaştıran uzay havacılığında (astro notik, uzaybilim de denir), ilk büyük adım, 4 Ekim 1957'de Yer'in ilk yapay uydusu Sputnik l'in SSCB tara
fından yörüngeye oturtulmasıyla auldı. Çok geçmeden, büyük bir fırlatma enerjisi ortaya koyan güçlü füzeler yapılmasıyla, ilerlemeler hızlandı ve 12 Nisan 1961'de
Sovyet uzmanları, Yuri Gagarin'i taşıyan ilk “insanlı" uy duyu yörüngeye oturttular. O tarihten sonra, gerek ABD, gerek SSCB, uzaya peşpeşe uydular fırlattılar ve
liği çeşitli tiplerle çizgili anlatımı geliştirdi. Özellikle Nasrettin Hoca tipiyle ün salıp, dört kez İstanbul Gaze
uçuşların süreleri gün geçtikçe uzarken, yeni aşamalar
teciler Cemiyeti başarı ödüllerini aldı. Albümler (Mim
rak uzayda çalıştılar (18 Mart 1965); insanlı iki uydu (Aralık 1965'te Gemini VI ile Gemini VII) yörüngede buluştu. Bu aşamalardan sonra uzmanlar, çabalarını yeni bir hedefe yönelttiler: Ay'a insan göndermek, ABD'de bu
Uykusuz, 1949; Nasrettin Hoca, 1971; Hürriyet Kari
katürleri, 1971) yayınladı.
uyuşturucu ve uyuşturucu düşkünlüğü Aci yitirici, sinir yatıştırıcı, rahatlık verici etkilerinden
ötürü alışkanlık yaratan bütün maddeler, "uyuşturucu"
gerçekleştirildi: Uzay adamları uzay kapsülünden çıka
hedefe ulaşmak için yürürlüğe konan Apollo programı
uyarınca (Bk. APOLLO PROGRAMI), üç katli Satürn V
füzesi yapıldı ve insanları ilk kez Ay'a ulaştıracak yolcu
genel adı altında toplanır. Tedavide kullanılan uyuştu
luk 16 Temmuz 1969'da başladı: 21 Temmuz'da Neil
rucu maddeler, afyon ve alkaloyitlerini (morfin, kode
Armstrong, Ay yüzeyine ayak basan ilk insan oldu. Ota
in, vb.), koka yaprağı ile tuzlarını, eterlerini, esterlerini, vb. içerir. Uyuşturucuların bulundurulmaları, reçeteye
rihten sonra beş yolculuk daha başarıyla tamamlandı
ve her birinde uzay adamlarına daha karmaşık görevler
yazılmaları, kullanılmaları sıkı bir denetime bağlıdır. Uyuşturuculara bağımlılık, uyuşturucu düşkünlüğü" diye adlandırılır. Uyuşturucuların aşırı alınması, çeşitli zehirlenmelere yol açabilir. Sözgelimi morfin zehirlen
mesi, sakin bir koma durumu ve gözbebeği küçülme
verildi: Son üç yolculukta, elektrikli bir arabayla Ay us
tünde kilometrelerce dolaştılar ve dönüşlerinde çeşitli Ay toprağı örnekleri getirdiler; ayrıca, çevreyi incele mek için Ay yüzeyine çeşitli aygıtlar bıraktılar. Apollo
programının yanı sıra, Sovyetler de Luna adlı araçların
siyle nitelenen şiddetli bir zehirlenme biçiminde görü lebileceği gibi, morfinmanlıkla, yani morfin düşkünlü ğü,ic (morfin bağımlılığıyla) sonuçlanan süregen bir
kullanıldığı büyük bir Ay inceleme programı geliştirdiler
bozukluk biçiminde ortaya çıkabilir. Uyuşturucu alış
dünyaya döndü. 1960 yıllarında uzay sondaları gönderilerek Güneş
kanlığı bulunan kişilerde, uyuşturucunun apansızın ke silmesi, hastayı dayanılmaz bir "boşluk duyumu'na
sistemindeki yakın gezegenlerin (Merih ve Venüs)ince
lenmesine başlandı; söz konusu araçlar gezegenlerin
itip, her ne pahasına olursa olsun uyuşturucu bulmaya yöneltir.
uyuz Uyuzböcegi (Sarcoptes scabiei) adı verilen eklemba caklı türünün yol açtığı kaşıntılı deri hastalığı. Dişi uyuz böceğinin deriye yerleşerek yumurtalarını bırakması, asalağın üstderi içinde oyduğu, bir ucu beyazımsı nokta biçiminde, çok ince, kıvrımlı izlerden oluşan bozunla
rin ortaya çıkmasına yol açar ve özellikle geceleri şid detli kaşıntılara neden olur. Doğrudan temasla ya da
hasta kişilerin çamaşırları aracılığıyla bulaşan hastalık,
ve Luna'lardan biri, Ay yüzeyinden aldığı örneklerle
oldukça yakınından geçerek fotoğraflarını çektiler ve
Dünya'ya gönderdiler. Ayrıca, Venüs'ün yörüngesine bilgi toplama araçları oturtulup, bir bölümü de gezege nin yüzeyine indirilerek, gezegenin çevresine ilişkin ay rintili bilgiler elde edildi.
Uygulama uydularının gelişmesiyle, uzayın gündelik yararlı amaçlar için kullanılmasında önemli adımlar atıl
di ve ilk uygulamalar, haberleşme alanında gerçekleşti rildi: Televizyon programları ve telefon konuşmaları,
yörüngeye yerleştirilen uydular aracılığıyla yeryüzünde çok uzaklara iletilmeye başlandı (sözgelimi Intelsat ağı, dünyanın çeşitli noktaları üstünde 36 000 km yüksekte
hareketsiz duran uydulardan oluşmaktadır). Haberles
günümüzde, uyuzböcegini öldüren krem, vb. ilaçlarla kolayca tedavi edilmektedir.
me uydularını meteoroloji uydulari (Tiros, Nimbus),
uyuzotu
melerine girişildi (bu istasyonlarda astronotlardan olu
jeodezi uyduları ve askeri amaçlı, füze atışlarını gözle me ve dinleme uyduları izledi. Ardından, Yer çevresine büyük boyutlu uzay istasyonları yerleştirilmesi dene
Tarakotugiller ailesinden 70 türü bulunan bitki cinsi.
şan ekipler belirli sürelerle değişerek görev yaparlar; is
Avrupa, Asya ve Afrika'da yaygın biçimde yetişen
topraklarda yetişen biryıllık ya da çokyıllık bitkilerdir,
le sağlanır) ve Mart 1973'te ABD tarafından uzaya fırla tılan Skylab uzay laboratuvarı yörüngeye oturtularak,
uyuz hastalığına karşı kullanılmıştır. Cinsin bazı üyeleri
Ama ABD'nin 1986'da uzaya fırlattığı Challenger uzay
uzay, havacılığı
7 kişilik mürettebatının ölmesinin yanı sıra, 1990'da SSCB'nin dağılması, uzay havacılığında bir durakla maya yol açtı.
uyuzotu cinsi (Bil. a. Scabiosa) üyeleri, genellikle kumlu
Cinsin örnek türü uyuzolu (Scabiosa rotata), eskiden bahçelerde süsbitkisi olarak yetiştirilmektedir.
Gezegenlerarası uçuşları konu edinen bilim. İnsan tara
fından uzaya fırlaulan araçların hareketleriyle ilgili bü
tasyon ile Yer arasındaki bağlantı özel uzay mekikleriy üçer kişilik üç ekip, sırasıyla, içinde haftalarca kaldı.
mekiğinin fırlatılışından kısa süre sonra parçalanması ve
Uzbekler: Bk. ÖZBEKLER.
ÜÇOKLAR 355 evlenip, İstanbul'a elçiler göndererek, Trabzon Rum
Uzkınay, Ali Fuat ilk Türk sinemacisi (İstanbul 1880-ay.y. 1956). Galata
saray Lisesi'ni ve Darülfünun'un Fizik-kimya bölümü nü bitiren Ali Fuat Uzkınay, Seden kardeşlerle ilk yerle
sik sinema olan Ali Efendi sinemasını açtı ve işletti
İmparatorluğu'nun yıllık vergisinin bağışlanmasını ve karısının çeyizini oluşturan Kayseri yöresinin kendisine
verilmesini istedi. Fatih Sultan Mehmet'in bu istekleri reddetmesi üstüne yola çıkan Osmanlı ordusunun, Trabzon'u almasından (1461) sonra, Osmanlılarla an.
(1914). Aynı yıl, ilk Türk filminin çekimiyle görevlendiri lip (Ayastefanos'taki Rus anıtının yıkılması), Merkez Or du Sinema Dairesi'nin yöneticileri arasında arasında yeraldı. İlk uzun metrajlı Türk filmini (Himmet Ağa'nm
laşmaları yenileyip, Gürcistan, İran ve Mezopotam
bölümünün yöneticiliğini yaparak, Mürebbiye (1919), Binnaz (1919), Bican Etendi Vekilharç(1921), Boğaziçi
gönderilen ikinci bir orduyu yenip, Has Murat Paşa'yı
Izdivacı, 1918) çekip, Malul Gaziler Cemiyeti Sinema Esrarı (1922) gibi filmlerde görüntü yönetmenliği yaptı.
Zaler Yollarında (1922) ve İzmir Zateri (1922) adlı iki
belgesel film çekip, 1924'ten emekli oluncaya (1953) kadar Ordu Foto-Film Merkezi'nde çalıştı.
ya'nın büyük bölümünü ele geçirdi (1469). Sonra Os
manlı topraklarına yöneldiyse de, Fatih Sultan Men met'in gönderdiği şehzade Mustafa Çelebi komutasın
daki Osmanlı ordusuna yenildi (1472). Hemen sonra idam ettirmesi üstüne, sefere çıkan Fatih Sultan Meh
met komutasındaki Osmanlı ordusu karşısında Otluk beli Savaşı'nda (11 Ağustos 1473) bozguna uğrayarak, İran'a çekilmek zorunda kaldı. Gürcistan'a düzenlediği bir seferden dönerken hastalandı ve kısa süre sonra Tebriz'de öldü.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı Türk tarihçisi ve siyasetçisi (Istanbul 1888-ay.v. 1977).
Darüllunun'un Edebiyat bölümünü bitiren (1912) İs mail Hakkı Uzunçarşılı, Kütahya ve Kastamonu'da tarih öğretmenliği (1912-1922), Balıkesir Lisesi müdürlüğü (1922-1925), Maarit Vekâleti İlköğretim Genel mület tişliği (1925-1927) yaptı. Balıkesir'den milletvekilliğine seçilip (1927), bir yandan da Türk Tarih Kurumu üyeli ğinde bulundu. 1932-1938 arasında İstanbul Üniversi
Uzun İbrahim Paşa: Bk. İBRAHİM PAŞA, UZUN
Uzun Kenan Paşa: Bk. KENAN PAŞA, SARI, TOPAL, UZUN.
Uzun Philippe: Bk. PHİLİPPE V, UZUN.
tesi Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde ordinaryüs
profesör unvanıyla ders verip, Anadolu Beylikleri
(1937), Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal(1941), Os
manlı Tarihi(1947), vb. birçok tarih yapıtı yayınladı. Uzun Hasan Akkoyunlu hükümdarı (Diyarbakır 1423-Tebriz 1478). Ali Bey'in oğlu olan Uzun Hasan, babası ölünce (1441) tahta çıkan ağabeyi Cihangir'in hizmetinde çalışıp, ayaklanan amcaları Kasım Bey ve Şeyh Hasan'ı yendi. 1453'te ağabeyini Diyarbakır'dan uzaklaştırarak devle tin başına geçti. Trabzon Rum İmparatoru'nun kızıyla
Uzun Yürüyüş Çin'de, Mao yönetiminde 130 000 komünist askerin, Çankayşek yönetimindeki Milliyetçilerin çemberinden ve yok olmaktan kurtulmak amacıyla, Ciangsi den
Çin'in kuzeybatısına doğru geri çekilmesine verilen ad. 15 Ekim 1934'te başlatılan, 12 000 km'lik yürüyüş, çok güç koşullarda gerçekleşmesine (1935 Ekimi'nde Şan si'de sona erdiğinde, askerlerin sayısı 30 000'e düş
müştü) karşın, komūnistlerin durumunu önemli ölçüde güçlendirmiştir.
وأSÜLÜS o وا
NESIH
gl TÂLİK N
KLASİK ORHUN
UYGUR (ortada)
Uü
UYGUR (başta) MANI (sonda)
MANI (ortada) DA
MANİ (başta) Ate
UYGUR (sonda) Ü
Üçlü İtilaf
Türk abecesinin yirmialtıncı harfi. Bau abecelerinde,
Birinci Dünya Savaşı öncesinde Fransa, İngiltere ve
Arapça'da ve Farsça'da bulunmayan ü harfinin biçimi (Ü/ü), Latin abecesinin benimsenmesinden sonra, ü
Rusya arasında imzalanan antiaşmayı belirtenterim. Bu üç devlet, daha sonra başka devletlerin de katılmasıyla,
harfinin noktalandırılmasıyla elde edilmiştir. Eski Türk
aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nun da bulunduğu
abecelerinde Uygur abecesinde, ü sesi işareti u için de kullanılmış, yalnızca Türk Brahmi yazısında bir ü sesi
oluşturmuştur. (Ayrıca Bk. ITILAF DEVLETLERİ.)
ittifak Devletleri'ne karşı savaşan İtilaf Devletleri'ni
işaretine yer verilmiştir. Ses bilgisi açısından ü, dar, yu varlak bir önünlüdür.
Üçoklar
Üç Ahpap Çavuşlar: Bk. MARX KARDEŞLER.
Oğuz destanına göre, Oguz Han'ın Gök, Dag ve Deniz
adlı oğullarının soyundan geleni oniki Oğuz boyunun
356 ÜÇÜNCÜ CUMHURİYET adı. Oğuz Han'ın öbür üç oğlu Gün, Ay ve Yıldız'ın so
ru uzanan Ümit burnu, 240 m yüksekliğinde bir yarla
yundan gelen Bozoklarla zaman içinde anlaşmazlığa
okyanusa dimdik iner. 1487'de Bartolomeu Dias tara
düşen Üçoklar, yüzyıllar boyunca süren çekişmeler den sonra, son temsilcileri Salur boyundan Kadı Burha
findan aşılmıştır.
findan bulunmuş, 1497'de ilk kez Vasco de Gama tara
nettin'in, Bozokların Kayı boyundan Osmanlılara yenil
mesiyle, Bozoklar karşısındaki üstünlüklerini yitirdiler.
Ümmi Sinan
Üçüncü Cumhuriyet: Bk. FRANSA, TARİH.
Türk şairi (öl. İstanbul 1551). Prizrenli, Bursalı ve Kara
Üçüncü Zaman Yerbilim zamanlarından biri. Tebeşir döneminin so nunda, günümüzden 65 milyon yıl önce başlayan, gü
nümüzden yaklaşık 3 milyon yıl önce sona eren Üçün cü Zaman, Eyosen ve Oligosen'i içeren Paleojen (ya da Paleyosen) dönemi ile Miyosen ve Pliyosen'i içeren Neojen (ya da Neyosen) dönemine ayrılır. İkinci Za
man'da dev tortu kitlelerinin jeosenklinallerde çökel mesiyle başlayan Alp çevriminin sona ermesiyle aynı
döneme rastlar. Söz konusu çökelme Eyosen'de ta mamlanmış, en önemli bozulmalar Oligosen'de ve Mi yosen'de ortaya çıkmış (kıvrılmalar, binişmeler), Alp
çevrimi Alpler'in, Pireneler'in, Orta Asya ve Himalaya sıradağları ile çevre sıradağların oluşmasını sağlamıştır.
Biyoloji açısından Üçüncü Zaman memelilerin, kuş ların ve deliklilerin geliştiği çağdır. İnsanımsılar günü
müzden 30 milyon yıl önceye doğru ortaya çıkmışlar dır. Bitkiler arasındaysa kapalitohumlular ağır basmış lardır.
Üçüncü Zaman'ın sonunda, Yer günümüzdeki görü nümünü almış, kıtaların oynaması (Atlas okyanusunun
ortaya çıkması) o durumdan bu yana Dünya'yı pek az değiştirmiş, okyanusların büyüklüğünde de önemli bir değişiklik olmamıştır.
Ülker
Boğa takımyıldızı içinde açık yıldız kümesi. Ülker kü mesinin 3 000'i aşkın yıldızından 6 ya da 7-10 kadarı
çıplak gözle, 30 kadarı el dürbünüyle gözlenebilir. Yil
manlı olduğu konusunda çeşitli söylentiler bulunan Ummi Sinan, halvetiliğin sinanilik kolunu kurmuş, ta savvufa ilişkin, öğretici şiirler yazmış, yalın bir dil kullan
mıştır. Özellikle gazelleri ve ilahileriyle ünlüdür. Aşağı yukarı bütün şiirlerinde, Yunus'u anlatan bir söyleyiş ve içerik görülür.
Ün, Memduh Türk film yönetmeni, yapımcısı, oyuncusu ve senaryo yazarı (İstanbul 1920). Tıp öğrenimini yarıda bırakan Memduh Ün, bir süre Beşiktaş kulübünde futbol oyna
yıp, memurluk yaptı. Sinemaya 1947'te oyuncu olarak girip, 1954'te Yakut Film'i, 1960'ta Uğur Film'i kurarak başladığı yapımcılığı sürdürürken, 1954'te yönetmenli ge de başladı. Peşpeşe çektiği filmlerle Türk sineması nin başlıca ustaları arasında yeraldı: Üç Arkadaş (1958), Ateşten Damla (1960), Kırık Çanaklar (1961), Ağaçlar Ayakta Ölür (1964), Yaprak Dökümü (1967), Insanlar Yaşadıkça (1969), Toprak Ana(1973), Ağrı Dağı Efsane si (1975), Devlet Kuşu (1980), Kaçak (1982), Postaci
(1984), Bütün Kapılar Kapalıydı (1990, 9. Uluslararası
İstanbul Film Festivali'nde "jūri özel, ödülü” verildi), Zikkımın Kökü(1983, İspanya'da Asturias Film Festiva li'nde "en iyi yönetmen" ödülünü aldı), vb.
Ürdün: Bk. ŞERİA IRMAĞI. Ürdün
dizların tümü, gaz ya da toz bulutlarıyla çevrilmiştir.
Batı Asya'da devlet. Arabistan yarımadasının kuzeybatı köşesinde yeralan Ürdün, güneyde ve doğuda Suudi
ülser
Arabistan, kuzeydoğuda Irak, kuzeyde Suriye ve Lüb nan, batıda İsrail'le sınırlıdır. Denizle tek ilişkisini, Ak deniz körfezi kıyısındaki 19 km'lik şerit oluşturur. Batı
Bedenin dışındaki ya da içindeki yüzey tabakalarında
ortaya çıkan yaralaşmaları belirten tip terimi. Kötücül
göden bağırsağı ülserinde olduğu gibi, normal hücrele rin yerini kanser hücrelerinin almasının da yol açabile
ceği ülserler (yaralaşma da denir), özellikle sindirim sis
teminde, midedeki ve bağırsakların üst bölümündeki mukozayı etkileyen asidin, pepsin gibi enzimlerin ve safranın etkisiyle ortaya çıkar, kusmalara, ağrılara, ka
namalara yol açarlar: Mide ülserleri; onikiparmak ba
ğırsağı ülserleri, vb. “Pepsin" adli enzimin ve asit salgısı nin artmasıyla birlikte gelişen ülserler, peptik ülser diye
adlandırılır. Tedavide mide asidini azaltıcı ilaçlara, ciddi durumlardaysa ameliyata başvurulur.
Bacak ülserleri, toplardamar bozukluklarından (fle
bit, varis), daha ender olarak da atardamar bozuklukla
rindan kaynaklanırlar (Bk. FLEBIT; VARİS). Tedavide mikrop kırıcı ilaçlara, antibiyotiklere ve yara kapatıcı ilaçlara başvurulur.
Şeria'yı oluşturan topraklar, 1967'de Israil tarafından is gal edilmiş, 1974'teki Arap Zirve toplantısında Ürdün,
Filistin Kurtuluş Örgütü'nü (FKÖ) Filistin halkının tek ya sal temsilcisi olarak ilan eden Rabat kararını imzalaya rak, Batı Şeria üstünde hak iddia etmekten vazgeçmiş,
31 Temmuz 1988'de, Batı Şeria'yla bütün yasal ve yö netimsel bağlarını resmen kopardığını ve hak iddialarını
FKO'ye devrettiğiniaçıklamıştır.
YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR
Güneye doğru Lut gölü çöküntüsüyle ve Akabe körfe
zine açılan Vadi el-Araba'yla devam eden Gor çökün
tüsünün merkezini oluşturduğu Ürdün toprakları, Vadi
el-Araba'nın ötesinde kuzeyden doğuya doğru düzenli biçimde alçalan kalkerli yaylalar üstünde uzanır. En yüksek noktası, Akabe yakinindaki Ram dağında, 1754 m'yi bulur.
Büyük bölümü Akdeniz iklimi etkisinde olan Ür
Ümit burnu
dün'de, yazlar uzun, sıcak ve kurak, kışlarsa ilık ve za man zaman yağışlıdır. Kuzey kesimleri (400 mm yağış) güney ve doğu kesimlerine (50 mm yağış) oranla, biraz
Güney Afrika'da burun. Güney Afrika Cumhuriye ti'nde, Kap kentinin güneyinde Atlas okyanusuna dog
gündüz sıcaklıkları 32"C'1 bulur;kış gecelerindeyse sıfı rin altına düşer.
daha fazla yağış alır. Şeria vadisinde, yaz mevsiminde
ÜRDÜN
357
" LEFKOSE
AKDENIZ 1000 m
Humus
35°
600
BEVRUT
11
Karyllen Domlyallen
ŞAM
Parril bore
u A1 YE
balan M
abd Dr
kupon
ÜRDÜN HAŞİMİ KRALLIĞI
AMMAN
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 91 862 km². Baş kenti ve en büyük kenti: Amman (1 200 000 nüf.; 1991 tah.). TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 4 145 000;
nüfus yoğunluğu: Km'ye 45 kişi. Nüfus dağılımı (1990): Kentlerde % 59; kırsal kesimde % 41. Yil
Suriye
Lyr
Cola
90212
OROON
misia
Maan
lik nüfus artış hızı (1990): % 3,6. Resmi dili: Arap
ça. Başlıca dinler: İslâm, hıristiyan. EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991):
Akabe
Yetişkin nüfusun % 81'i. Üniversite sayısı (1990); 3. Hastane yatak sayısı (1986): 5 246. Hekim sayı
SUUD
30
si (1986): 3144. Ortalama ömür (1990): Kadınlar da- 71; erkeklerde - 68. Bebek ölüm oranı
(1990): 1 000 canlı doğumda 55. EKONOMI. GSMH (1990): 4,6 milyar dolar; kişi
1 STAIN
başına ulusal gelir: 1 300 dolar. Etkin nüfus dağılı mi(1988): Sanayi ve madencilik-% 10; tarim
% 8; yapı sanayisi % 10; ticaret, ulaşım, finans ve
devlet görevlileri— % 24; hizmetler % 48. Dış ticaret (1990): Dışalım- 2,1 milyar dolar; dışsa
KIEK DENK
tim- 1,1 milyar dolar. Ticaret yaptığı başlıca ül keler: Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, ABD, Hindis tan. Para birimi: 1 Ürdün dinar- 100 fil.
YÖNETİM. Türü: Meşruti monarşi. Yasama gücü:
Fº
са 40
104
35
15
10
88
Millet Meclisi. Yönetim bölümlenmesi: 8 vilayet.
25
11
ULAŞIM. Demiryolları (1988); Toplam 788 km.
20
50
Karayolları (1988): Toplam 5 625 km. Başlıca li
IS
59
manlan: 1. Başlıca havaalanları: 2.
10
50 41 32
0
Ülkedekiırmaklar sisteminin temelini oluşturan Şeria irmağı ile kollarının (başlıcası Suriye-Ürdün sınırının bir bölümünü oluşturan Yarmuk'tur) dışında, yalnızca ya ğış mevsiminde akip, sonra kuruyan cılız akarsular bu
S
M
N
Μ
Η
Τ
Α
E
E
K
Ürdün'ün başkenti Amman'da, kırmızı dikdörtgenlerle aylık sıcaklık
ortalamaları, mavi dikdörtgenlerle de aylık yagis ortalamalan verilmiştir.
Ülkenin bati
kesiminde yeralan
10
Amman
Amman, Akdeniz iklimi etkisindedir.
lunan Ürdün'de, bitki örtüsü son derece cılızdır. Yarı
köğrenimini yurt dışında yapmaktadır.
kurak bölgelerdeki ve çöl bölgelerinin kenar şeritlerin deki dikenli çalıların dışında, yalnızca Şeria vadisinin
EKONOMI
aşağı kesimleri, ağaç yetişmesine (söğüt, zakkum ve il
yıda Filistinli göçmenin sığındığı ülkede, yürütülmekte olan kalkınma çabaları biraz gerilediyse de, büyük öl
gin ağaçları) elverişlidir.
Batı Şeria'nın İsrail tarafından işgalinden sonra, çok sa
Özellikle Taberiye gölünün güneyindeki ıssız boğaz larda yaban domuzu, dağ keçisi, tilki, çakal, yaban ke
çüde petrol üreten Arap ülkelerinin yardımları ve yurt
disi, sırtlan, kurt, tarla tavşanı ve az sayıda panter bulu nan ülkenin,doğu kesimindeki bozkırlardalve çöllerde
de, 1974-80 arasında istikrarlı bir ekonomik kalkınma
canlı çok azdır. TOPLUM YAPISI 800 000'i Filistinli mültecilerdir. Resmi dilin Arapça ol
da azalma olması, üstelik Ürdün'ün başlıca dışsatım maddesi fosfatın dünya piyasalarındaki fiyatının düş mesi, 1990'da da Irak'ın Kuveyt'i işgal etmesinden son ra, Irak ve Kuveyt'le yapılan ticarete ambargo konması,
duğu ülkede, Ingilizce de yaygın biçimde kullanılır.
ülke ekonomisine büyük zarar verdi. Ayrıca, Körfez
Ürdünlülerin % 90'ından çoğu Arap, bunların yaklaşık
dışında çalışan Ürdünlülerin yolladığı dövizler sayesin
dönemi yaşandı. 1980 yıllarında bu iki gelir kaynağında
Halkın büyük bölümü müslümandır (devlet dini); ayrı
bunalımı sırasında Ürdün'ün Irak'ı desteklemesi, dış
ca az sayıda ortodoks azınlık vardır.
yardımların da önemli ölçüde kısıtlanmasına yol açtı ve
9 yıllık ilköğretimin zorunlu olduğu ülkede, 3 de üni
versite vardır; ayrıca, çok sayıda Ürdünlü genç, yükse
Körfez Savaşı'nın sona ermesinin (1991) ardından, Ur dün'ün GSMH'si % 70 oranında düşme gösterdi.
358
ÜRDÜN IRMAĞI
Etkin nüfusun büyük bölümünün çalıştığı tarımda,
yağış alan kesimlerde yaygın yöntemlerle bugday, va
halarda ve Şeria irmağı vadisinde sulamayla sebze, tu runçgiller ve zeytin yetiştirilir. Geri kalan bölgelerde
başlıca gelir kaynağı, göçebe hayvancılıktır (özellikle keçi, koyun ve deve). Sanayi başkent Amman yakı
nindaki kimyasal gübre fabrikasıyla, bir potas fabrika
sıyla ve Suudi Arabistan'dan borularla gelen petrolu iş
leyen bir rafineriyle sınırlıdır.
İmparatorluğu döneminde Suriye vilayetinin
bir bölümünü oluşturan Ürdün toprakları, 24 Ocak 1949'da, Şeria irmağının ayırdığı doğu (eski Maverai
Ürdün) ve batı(Batı Şeria) eyaletlerinin birleştirilmesiyle
Ürdün Haşimi Krallığı'na dönüştü ve Haşimi emiri Ab dullah, kral ilan edildi. 1951'de öldürülen Abdullah'ın yerine geçen oğlu Tallal'ın da, sağlığı bozuk olduğu için
tahttan uzaklaştırılmasıyla (1952), ülke Abdullah'ın öbür oğlu Hüseyin tarafından yönetilmeye başlandı. ül keye akın eden çok sayıda Filistinli mültecinin çıkardık
ları karışıklıklar sonunda, İngiliz yardımlarıyla destekle nen Ürdün ordusunun en seçme birliğini oluşturan
Arap lejyonu komutanı Glubb Paşa'nın ülkeden ayrıl
mak zorunda kalmasının (1956) ardından, dış siyasette önemli değişiklikler yapılarak, Fransa'yla ilişkiler kesil di: SSCB ve Çin Halk Cumhuriyeti tanındı. Bu durum dan kaygılanarak, Süleyman en-Nabulusi hükümetini görevden uzaklaştırmasından sonra Filistinli mültecile rin birçok komplosuyla uğraşmak zorunda kalan Hüse
yin, bu karışıklıklara karşın, üçünců Arap-İsrail Sava şı'nda Arap dayanışması yanında yeraldıysa (1967) da, savaş Kudüs'ün ve Batı Şeria'nın İsrail tarafından işgaliy le sonuçlandı. Bu arada üç yüz bini aşkın Filistinli mülte cinin, işgal altındaki topraklardan akın etmesi, iktisadi
durumu kötüleştirdi. Durumu düzeltmek için Suudi Arabistan ve Kuveyt'le sıkı ilişkiler kurarak önemli yar dımlar alan kral Hüseyin, Filistinli mülteciler üstündeki baskıları artırıp, 13 Eylül 1970'te patlak veren ayaklan malarını da bastırdıktan sonra, Temmuz 1971'de son
Filistin mülteci kamplarını da orduya kuşattırarak, FKO
hareketini, altyapısını Lübnan'a taşımak zorunda bırak ti. 1973'teki Arap-İsrail Savaşı'na, Ürdün birliklerinin İs rail'e
savaş
açılmaksızın katılmalarından
lizmasıyla oluşan ürenin, formülü CO(NH),'dir. Nor malde kana karışıp, böbreklerde süzülerek, idrarla be denden atılır. Genellikle böbreklerdeki bir bozukluk
sonucunda atılamayıp, kandaki düzeyi yükselirse (üre mi), sindirim, solunum ve sinir sistemlerinde ciddi bo
zukluklara yol açabilir.
üreme
TARİH
Osmanlı
gal organik madde. Memelilerde proteinlerin metabo
sonra,
FKÖ'yle ilişkiler düzeltilip, Iran-Irak Savaşı sırasında Irak desteklendi ve 31 Temmuz 1988'de, Ürdün'ün
Batı Şeria üstündeki haklarından FKÖyararına vazgeçil diği açıklandı. Irak'ın Kuveyt'i işgal ve ilhak (1990) et mesiyle patlak veren Körfez bunalımında, halkın Sad
dam Hüseyin'i destekleyen gösterilerinin baskısıyla kral Hüseyin, Irak'a karşı iktisadi ambargonun dışında kala cağını açıkladı. Savaştan sonra, 1989'da partisiz aday larla oluşturulmuş parlamentoyu feshedip. Kasım 1993'te, 37 yıllık bir aradan sonra ilk kez çokpartili se çimler düzenleterek, aşırı dincilere karşı ılımlıların bü
yük bir başarı kazandıkları seçimlerden sonra, başba
kanlığa Abdüsselam Macali'yi getirdi. Eylül 1993'te FKÖ ile İsrail'in birbirlerini tanımalarının ardından, Ür dün İsrail'i resmen tanıdı ve Temmuz 1994'te Ürdün
temsilcileri ile İsrail temsilcileri, iki ülke arasındaki sinir
anlaşmazlıklarını ve ekonomik konuları ele alan görüş meleri başlattrar.
Döl vererek sayı bakımından çoğalma. Bireyler ölse bi le türün sürekliliğini sağlayan üreme, biri eşeyli, öbürü eşeysiz iki mekanizmayla gerçekleşir.
Eşeysizi üreme'de ayrı ayrı dişi ve erkek organizma
lar yoktur ve bir organizmanın bir ya da birkaç hücresi gelişip, ayrılarak, ona kopyası gibi benzeyen yeni bir bi rey oluşturur; sözgelimi, amipler gibi birhücreli orga nizmalar, eşit iki parçaya bölünerek, birbirinin eşi ikibi rey haline gelirler. Eşeysiz üreme, daha çok, mikroor ganizmalarda ve bitkilerde görülür.
Eşeyli üreme'deyse, genellikle biri erkek biri dişi iki
organizma gereklidir. Bunlar, üreme organlarında me
yoz yoluyla dişi ya da erkek eşeylik hücreleri (gametler)
üretirler. Her eşeylik hücresinde ana-babanın genetik özelliklerinin yarısı bulunur. Döllenme sırasında, erkek ve dişi eşeylik hücrelerinin birleşerek oluşturdukları zi got, ananın ve babanın bazı özelliklerini taşıyan yeni bir
birey (embriyo) halinde gelişir. Solucan gibi erdişi hay vanların gövdelerinde hem erkek, hem dişi organlar bulunmakla birlikte, bunlar normalde kendi kendilerini
dölleyemezler. Bitkiler tek ya da iki cinsli olabilir, bazi ları kendi kendilerini dölleyebilirler; geri kalanlardaysa, bu tür döllenmeyi önleyecek mekanizmalar bulunur. Bitkilerin ve omurgasız hayvanların çoğu, hem'eşeyli,
hem de eşeysiz üreme yöntemiyle üreyebilirler. Eşeyli
üreme, eşesiz üremeye oranla, yeni kuşakların özellik lerinin çeşitlenmesini sağlar ve yeni ya da değişen çevre koşullarına uyarlanmayı kolaylaştırır. (Ayrıca bk. ÜRE ME SİSTEMİ, İNSANDA.) üreme bezleri
Erkek ve dişideki üreme organlarını belirten terim. Omurgalıların çoğunda üreme hezleri çift, bazı kuş, ba lik ve sürüngenlerdeyse tek organ halinde bulunurlar.
Erkekte erbezleri sıcak kanlı omurgalılarda erbezi tor basında, dişide yumurtalıklar karnın içinde yer alırlar.
Üreme bezlerinin iki ayrı işlevi vardır: Sperma (erkek) ve yumurta (dişi) adı verilen üreme hücrelerini oluştur
mak; erkekte testosteron, dişide östrojen ve progeste
ron gibi cinsellik hormonlarını sagılamak. Üreme bez leri doğuştan bulunmakla birlikte, her canlıda farklı yaş
ta erişilen cinsel olgunluk evresine kadar, işlev görmez ler.
üreme sistemi, insanda İnsanda üreme sistemi, erkekte ve kadında üremeyi
sağlayan farklı organlar ve bezlerden oluşur.
Erkeğin üreme sistemierbezlerini ve sperma kanali
ni kapsar. Erbezleri, sperma hayvancığı (spermatozo
Ürdün ırmağı: Bk. ŞERİA IRMAĞI.
yit, sperma hücresi) üreten organlardır; içsalgılbezi iş levi de görürler. Sperma yolları spermayı her erbezin
üre
larla toplayıcı bir organa (erbeziüstü ya da epididim) bağlı olan erbezi kanalcıklarından oluşurlar. Erbeziüs
Karaciğerde aminoasitlerin yıkımı sonunda oluşan do
tamsı bir kütledir; arka ucu, sperma kanalini oluşturur.
den idrar yoluna iletirler; başlangıçlarında ince kanal
tü, erbezlerinin üst arka kenarında yerleşmiş yumur
ÜREME SİSTEMİ HASTALIKLARI
359
8
XUS
US
5
ENSUN
8
1
Erkekte üreme sistemi(A) sperma (meni) üretmek ve
Kadında üreme sistemi (A) gebelik için uzun bir hazırlık
içerdiği sperma hücrelerini (spermatozoyitler), aralarından
çevrimiyle (adet çevrimi) işlev görür. Her ay
birinin bir vumurtayı dölleyebilecegi biçimde dişinin üreme sistemine aktarmakla görevlidir. Hem sperma hücreleri, hem de yumurtalar, yeni bir yaşam yaratmak için birbiriyle
yumurtalıkların (1) biri tarafından olgun bir yumurta salınır. Resimdeki yumurtalık kesitinde (B) saat yelkovanının
birleşen ve kromozomları taşıyan gametlerdir (eşeylik
hücreleri). Her gün erbezlerinde (1) milyonlarca sperma hücresi üretilir. Beden içindeki isi, sperma hücreleri üretimine olanak vermeyecek kadar yüksek olduğundan, erbezleri, "erbezi torbası" adı verilen bir deri kese içinde legen bölgesinin tam dışına sarkmıştır. Olgun sperma
hareketinin tersine dogru, bir yumurta folikülü gelişirken (en altta), yüzeye çıkarken (sağda), olgun yumurtayı Salarken (tepede), ostrojen üreten bir "sanı cisim oldugunda (solda) ve ortadan kaybolarak, geçici bir bevaz
nedbe bırakırken (ortada) görülmektedir. Yumurta (ovum), dölyatagı borulan (3) aracılığıyla dölyatagina (2) geçer; bu yolculuk yaklaşık 3 gün sürer. Dölyatagı (rahim). yumruk
hücreleri erbeziüstünde (2) depo edilir. Erbezinin kesitinde
büyüklüğünde, içiboş, kassal bir organdır. Alt ucu olan
(B) bir konik lobul sistemi görülmektedir; bu lobüllerden
dölyatagı boynu (4), dölyoluna (5) doğru çıkıntı yapar,
her biri sperma hücrelerinin yapıldığı bir ya da daha çok
büklümlü borucuk içerir. Lobüllerden erbeziüstüne, oradan da sperma kanalına (3) giden kanalcıklar vardır. Cinsel
uyanılma sırasında sperma hücreleri, sperma kanalından idrar yoluna (4) geçerek orada sperma torbacıklarından (5), prostat bezinden (6) ve Cowper bezinden (7) gelen sıvılarla karşıp, spermayı (ya da meni) oluşturur. Aynı zamanda,
kamıştaki (penisteki) süngersi yapılar (8) da kanla dolarak, kamuşın uzayıp sertleşmesine neden olur. Uyarılma sürerse,
kamışın kasları ritmik bir biçimde kasılarak spermayı dışarı atar. Bunun yanı sıra penis ile idrar yolu, idrar kesesinden (9) gelen idran da boşaltırlar.
Sperma kanalı 40 cm uzunluğunda, silindir biçiminde
bir borudur ve leğeni aşan karmaşık bir yol izleyerek er
beziüstünü arka idrar borusuna bağlar. Her sperma ka
nalından, sperma deposu olarak kullanılan bir sperma keseciği ayrılır. Kamış (penis), erkeğin cinsel birleşme organıdır ve erbezi torbalarının üstünde yeralır. Prostat
bezi (ya da kısaca prostat), sidik yolunun başlangıcını
dölvolu cinsel birleşme sırasında kamışı içine alan yumuşak bir kılıftır. Yumurtlama çevriminin ilk yansında dölyatağının is örtüsü kan ve bez sıvıları bakımından zenginleşmiş
durumdadır. Yumurta, dölyatağı borularında erkek sperma hücresi tarafından döllenmezse, bu örtü (endometrivum)
idet kanamasıyla dışarı atılır. Döllenme olursa, yumurta dölyatagı örtüsüne yapışarak, bir çocuğun dogmasıyla sonuçlanacak 9 aylık gelişme sürecine başlar. Idrar kesesi (6) ve idrar yolu (7) kadınlarda üreme sisteminden ayrı
olarak işlev görürler. İdrar yolunun dışarı açıldığı deligin önünde, cinsel uyarılma sırasında kanla dolan ve ritmik
olarak kasılan bir duyu organı olan klitoris (8) bulunur.
deliğidir; arkasında dölyolu girişi yeralır; idrar yolu ve
dölyolu bu girişe açılır. Dölyolu boşluğunu dölyolu giri
şinden ayıran ince bir zar olan kızlık zarı(himen), ilk cin
sel ilişkiyle ortadan kalkar. Dölyolu girişinin her iki ya
ninda iki büyük deri kıvrımı (büyük ve küçük dudaklar), ön uçlarıyla, sertleşebilen bir organ olan klitoriste (bizır) birleşirler.
çevreler ve sperma hücrelerini besleyip hareketlendi
ren bir sıvı (sperma hayvancıklarıyla karışarak, sperma ya da meni denen siviyi oluşturur) salgılar.
Kadının üreme sistemi yumurtalıklar, dölyolu (vaji
na), dölyatağı (uterus, rahim) ve dölyatağı borularından (Fallop boruları) oluşur. Yumurtalıklar, yumurta üretir aynı zamanda da içsalgı bezi işlevi görürler. Dölyatağı
boruları, yumurtalıkları dölyatağı boynuzlarına (dölya
tağının üst köşeleri) bağlar; yumurtalar bu borulardan geçerek dölyatağına gelir. Dölyatağı, legen boşluğunda
yeralır; döllenmiş yumurtanın yerleşmesini sağlar ve ol gunlaşan yumurtayı, dölyatağı boynundan (cervix) dış üreme organina (vulva) kadar uzanan dölyolu aracılı
ğıyla dışarı atar. Dış üreme organı cinsel organların dış
üreme sistemi hastalıkları
Erkekte ve kadında üreme sistemleri, her zaman gerek tiği gibi işlev görmezler. Ara sıra, bir çocuk, üreme siste minin bir bölümünde oluşum bozukluğuyla ya da ek siklikle (sorun doğumdan hemen sonra anlaşılmayabi
lir) dogar: Kızlar bazen yumurtalıklar ya da dölyataklar eksik doğarlar; erkek çocuklardaysa erbezlerinden biri erbezi torbasına inmemiş olabilir. Ayrıca her iki cinste
de, yetersiz hormon miktarlarının sorumlu olduğu, cin sel özelliklerin gerektiği gibi ortaya çıkmasını etkileyen doğuştan bozukluklar da görülebilirkBk.ERDİŞİLİK).Dış
kusurlar cerrahi yoldan ve hormon tedavisi aracılığıyla
360
ÜREMİ
değiştirilebilirse de, kişi çoğunlukla kısır olur. Üreme sistemine bir darbe (travma) de zarar verebi
lir. Erkekte, bedenin dışında yeralan penis (kamış), dar
belerden ya da makinelerden kaynaklanan meslek ka zalarından kolayca etkilenebilir. Aynca bedenin dışın da oldukları için, erbezleri de isi gibi dış etkenlerden et
kilenebilir. Sperma hücreleri üretimi normal beden isi
sinda bile düşer; dolayısıyla çok dar giysi ve çamaşırlar ya da yüksek ateş, sperma hücreleri sayısında düşme ye, bunun sonucunda da üretkenliğin geçici olarak
Dölyatağı boynu kanserinin ortaya çıkışı ile üreme or
ganlarında siğile yol açan Papilloma virüsü arasında bir
ilişki saptanmıştır. Kadında dış üreme organları, dölyolu ve dölyatağı borularında, kansere çok ender rastlanır. Erkekte en yaygın üreme sistemi kanserleriyse prostat kanseri, erbezi kanseri ve kamış kanseridir. Prostat bezi
büyümesi (yaşa bağlıdır), kanserli olmasa bile, idrar ke sesi üstüne baskı yapması ve idrar sorunlarına yol aç ması nedeniyle, genellikle cerrahi yoldan tedavi edilir
azalmasına yol açar. Sperma hücresi sayısının ve sper
(BK. PROSTAT). Ama büyümüş prostat bezinin çıkarıl ması, bazı erkeklerde kısırlığa yol açabilmektedir.
rinda etkilendiği anlaşılmıştır. Ergenliğe ulaşıldıktan
üremi: Bk. ÜRE.
ma sağlığının, kimyasal maddelerin etkisinde kaldikla
sonra geçirilen kabakulak enfeksiyonu da, sperma hüc
releri üretimini etkileyebilir ve bazı erkeklerde kısırlaş mayla sonuçlanır.
Kadınlarda da, üreme sistemi çeşitli darbelerden, ay
rica dölyatağının ya da yumurtalıkların karın ameliyatla
ri sırasında kazayla kesilmesinden ya da karın ameliyat larından sonra yaygın iç nedbeleşmeden ötürü, zarar
görebilir. Hekim denetimi olmaksızın yapılmış düşük ler, gereken özen gösterilerek yerleştirilmemiş doğum kontrol araçları, dölyatağını delebilir ve enfeksiyona neden olabilir. Hormon düzenlenme sorunları, yu murtlama yoksunluğu ve iştahsızlık (anoreksi) ya da koşma ve bale gibi bedeni çok yorucu etkinlikler sonu
cu aşırı kilo yitimi,adet görmemeye (amenore) yol aça bilir (Bk. ADET).
Gödenbağırsağındaki ve idrar kesesindeki şişkinlik ler, hem erkeklerde, hem de kadınlarda üreme organ ları yöresine basınç yapıp, işlev bozukluklarına yol aça
bilirler. Bazen yaşdönümü (menopoz) sonrasında, ka dinlarda hormon düzeylerindeki düşüşe bağlı olarak
görülen dölyatağının bedenin dışına sarkması (prolap
sus), idrar kesesinin denetlenmesinde sorunlara yol açar. Erkeklerde, erbezlerinde "varikosel" adı verilen
bir toplardamar varisi çeşidi gelişebilir ve spermanın iz lediği yolu tıkayarak, kısırlığa neden olabilir.
Üren, Eşref Türk ressamı (İstanbul 1897-Ankara 1984). İstanbul
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenim gören (1922-1927) Eşref Üren, İbrahim Çallı'nın ve Hikmet Onat'ın öğrencisi oldu. Paris'te André Lhote'un atölye sinde öğrenimini geliştirip (1928), yurda dününce orta
okullarda resim öğretmenliği yaptı. “D grubu"yla sergi
ler açıp, izlenimci özellikte tablolarıyla (Ankara Görün tüleri, Paris, Gençlik Parkı, Karadeniz Kadınları, vb.),
Devlet Resim ve Heykel sergilerinde çeşitli ödüller aldı.
Ürgüplü, Suat Hayri Türk devletadamı(şam 1903-İstanbul 1981). Galatasa ray Lisesi'ni ve İstanbul Hukuk Fakültesi'ni bitiren Suat
Hayri Ürgüplü İstanbul Ticaret mahkemelerinde yar
gıçlık (1929-1932) yapıp, 1929'da milletvekilliğine se çilerek, Gümrük ve Tekel bakanlığına atandı (1912).
1950'de yeniden milletvekilliğine seçilip, Avrupa İstişa ri Meclisi'nde Türkiye temsilciliği yaptı. Bonn (1952),
Londra (1955), Washington (1957), Madrid (1960) bü
Kadınlarda, dölyatağı mukozası (endometriyum)
yükelçiliklerinde bulunup, 1961'de senatörlüğe seçile
rar kesesinin, gödenbağırsağının yüzeyinde gelişebilir
1966'da cumhurbaşkanı kontenjanından senatör olup,
dõlyatağının, yumurtalıklann, dölyatağı borularının, id
(endometriyoz). Normal dölyatağı dokusu gibi, dölya
tağı dışındaki endometriyum dokusu da, aylık hormon çevrimlerine yanıt vererek kanar ve bazen. adet kana
rek, cumhurbaşkanı tarafından başbakanlığa atandı.
ikinci Erim hükümeti görevden çekilince (1972), yeni
hükümeti kurmakla görevlendirildi. Ama önerdiği hü
kümette değişiklikler yapması istenince çekildi. Aynı
ması sırasında büyük sancılara yolaçar. Ayrıca yumur
yıl, Senato'dan ve siyasetten ayrıldı.
kenliği bozabilir. Dölyatağı dokusuyla ilgili bir başka so
üretec: Bk. JENERATÖR.
talıkları örterek ve dölyatağı borularını tıkayarak üret run da dölyatağındaki bağ dokusu urları (fibromlar) ya da kas dokusu urlarıdır (miyomlar); ama bunların her iki
çeşidi de, çoğunlukla, iyicildirler; yalnız, adet kanama
üreter: Bk. İDRAR KESESİ.
ları arasındaki dönemlerde de şiddetli kramplara ve ka namalara neden olurlar.
Bunlar dışında ayrıca, gerek kadında, gerek erkekte cinsel yolla aktarılan hastalıklar gelişebilir. Bunların baş
licaları frengi ve belsoğukluğudur, (Bk. BELSOGUKLU ČU; FRENGİ). Ayrıca,dölyolu iltihabı (vajinit) enfeksi yon kökenli legen hastalığı kadından erkeğe bulaşabilir ve üreme sistemi borularının, özellikle de kadında döl
yatağı borularının tkanmasına ve dış gebelik gibi sorun
lara yol açar. AlDS doğurganlığı doğrudan etkilemez,
ama bulaştığı kişileri enfeksiyonlara daha duyarlı kılar.
Erkek ve kadın üreme sistemlerinde, kanser de geli
şebilir. Kanserin ölüme neden olma oranı, etkilenen or
ürtiker: Bk. KURDEŞEN.
Üsküdarlı Ali Rıza: Bk. ALİ RIZA, HOCA.
Üsküdarlı ÜSKÜDARLI. Haşim Baba: Bk. HAŞİM BABA, Üsküdarlı İsmail Hakkı: Bk. İSMAİL
gana ve erken teşhise bağlıdır. Üreme sistemi kanserle
HAKKI, ÜSKÜDARLI.
ni, bunun yanı sıra ilaç tedavisi ve işın tedavisini kapsar. Kadınlarda en yaygın üreme sistemi kanserleri dölyala
Üsküp
rinin tedavisi ve genellikle kanserli parçanın çıkarılması
ğı, dölyatağı boynu (cervix) ve yumurtalıkta görülür.
Makedonya Cumhuriyeti'inin başkenti. Balkan dağları
ÜVEZ
ni kuzey-güney doğrultusunda aşan başlıca yol üstün de, Vardar irmağı kıyısında, Belgrad'ın 320 km güne
yinde yer alan Üsküp'ün (Makedonca Skopje), nüfusu 504 395'tir. Çevresindeki tarım (pamuk, tütün, tahıllar)
ve hayvancılık bölgesinin başlıca ticaret merkezi olan kentte, sanayi de gelişmiştir: Demir-çelik tesisi, elek
361
sonra anısını yaşatmak için adına bir şiir ve öykü ödülü konmuştur.
Başlıca yapıtlan: Sovyetler Birliği'nden Batı'ya (gezi, 1968), Köprü Başı(ilk altı kitabındaki şiirleri, 1969), Tür
kiye'deki Amerika (deneme, 1969), Çıplak (ilk dört ki tabındaki öyküleri, 1970), Boğaların Ölümü (öykü,
trikli makineler yapımı, kimya ve dokuma sanayileri,
1975), Almanya Reyleri ile Portekiz Bahçeleri (gezi,
halıcılık, vb. Ayrıca önemli bir öğretim (Universite, tip ve mühendislik okulları) ve turizm (Osmanlılardan kal
1975), vb.
ma çok sayıda cami, vb. anıtlar; XII. ve XIV. yy'dan kal
ma manastırlar; vb.) merkezidir.
"Skupi" adıyla illyrialılar tarafından kurulan Üsküp,
Sırp Krallığı'nın başkenti oldu (XIV. yy.). Yıldırım Baye zit tarafından fethedilip (1389), 1689'da Avusturyalılar
ütopya Tasarlayıcısı için bir ideali ya da karşı ideali temsil eden
düşsel ve tutarlı toplum teması. İlk ütopyacılardan biri
tarafından yakılıp yıkıldı. 1881'de kısa bir süre Arnavut
ulusçularının eline geçip, Osmanlılar tarafından geri alındı. 1910'da patlak veren yeni bir Arnavut ayaklan
masının bastırılmasından sonra, Balkan Savaşları (1912 13) sonunda Sırp ordusu tarafından işgal edilerek, Türk
egemenliğinden çıktı.
Thomas More'un
Ütopya adlı kitabının birinci
üstbitken bitkiler
sayfasından alınan bu gravürde
Başka bir bitkinin üstünde yaşayan bitkileri belirten ge
Cüney yarıkürenin
nel terim. Bir bölümü toprakta kökleri bulunan tırmani ci bitkiler olan, bir bölümüyse toprakla hiçbir ilişkileri
herhangi bir
olmaksızın doğrudan doğruya bir başka bitkinin üstün
verinde bulunduğu
da, üstünde yaşadıkları bitkinin asalağıdırlar ve sonuçta
adası
de büyüyen üstbitken (epifit de denir) bitkilerin bazıları
varsayılan Ütopya
ölümüne neden olurlar. lliman bölgelerde, üstbitken
canlandınlmıştır. "Ütopya" terimi
bitkilerin büyük bölümünü karayosunları, ciğeryosun ları, suyosunları ve likenler oluşturur.
bu vapin
adından
türetilmiştir.
üstçene: Bk. ÇENE.
Eflatun (Devlet) olmakla birlikte, ütopya türünün ger
Derinin yüzeysel hücre tabakalarına verilen ad. Üstderi
çek başlatıcısı, XVI. yy'da terimi Yunanca U-topos("ol mayan yer") sözcüklerinden türeten ve Ütopya (Uto pia, 1516) adlı yapıtını yayınlayan Thomas More'dur.
(kıllar, tüyler, pullu kıvrımlar, pullar) geliştirir, kabuk
ğin çelişkilerine getirilen düşsel bir çözüm olan ütopya
üstderi
(epiderm de denir), çoğunlukla dışta koruyucu ekler
Gerçeğin anlaşılmasına sıkı sıkıya bağlı olan, bu gerçe
oluşturur (yumaşakçalar) ya da kitinli bir örtü halinde sertleşir (eklembacaklılar). Üstü müküslü, bazen de ze
nin başarılı örneklerini daha sonra Tommaso Campa
olabilir. Çeşitli türlerde, hayvanın farkedilmesini önle
mek için hızla (kalkanbalığı, bukalemun) ya da güçlü işınlara uyum sağlamak için yavaş yavaş (insanın güneş
nella (Güneş Sitesi, 1623), Francis Bacon (Yeni Atlantis, 1627) Samuel Butler (Erewhon, 1879), vb. yazarlar ver mişlerdir. Ama ütopyanın doruk noktası, J.-J. Rousse au'nun Toplum Sözleşmesi (Contrat Social) sayılmış tır. Rousseau, “insanları oldukları gibi, yasalanı olabile
te esmerleşmesi) renk değiştirebilir. Aynı zamanda do
cekleri gibi ele alan, yasal ve güvenli bir yönetim kuralı"
kunmaya, isiya ve ağrıya büyük ölçüde duyarlıdır. Es nekliğiyle, hava, su ve mikrop geçirmezlik özelliğiyle,
aramıştır. Kapitalizmin gelişmesiyie, toplumcu filozof lar çalışma dünyasındaki çelişkilere çözüm yolu bulma
rişini düzenler. Bitkilerdeki tek örtünün üstderi olmasi na karşılık, insanda ve birçok hayvanda, üstderinin yanı
eleştirilmişlerdir. E. Bloch'sa, terime olumlu bir anlam yükleyerek ütopyanın “gerçek olmayana kaçış değil, gerçeğin nesnel olasılıklarının ortaya çıkanılması ve so mutlaştırılması için savaşım" olduğunu ileri sürmüştür.
hirli salgılarla (kurbağa), yağlarla (su kuşları), terle kaplı
yaşamsal önemde koruyuculuk işlevi taşır. Bitkilerde, yapraklar düzeyinde gözenekleriyle su ve gaz alışve sıra deri ve altderi tabakaları vardır.
Üstün, Nevzat Türk şairi ve yazarı (İstanbul 1926-ay.y. 1979). Bir tüc
yı ütopyalarda aramışlar (Fourier, Proudhon, vb.), ama sonradan Marx ve Engels tarafından birçok bakımdan
Daha yakın dönemdeki ütopya yazarları arasında H. G. Welles (Modern Ütopya, 1905), George Orwell (1984, 1949) ve Kurt Vonnegut (Piyanocu, 1951) sayı
carin oğlu olan Nevzat Üstün, Boğaziçi Lisesi'ni bitirip
labilir.
dı. Yurda dönünce (1948), bir süre babasına yardım edip, bir ara yurt müdürlüğü yaptı; siyasetle uğraştı. Ta nin gazetesinde bikralar yazdı (1961-1964).
üveyik: Bk. KUMRU.
(1945), öğrenim amacıyla gittiği Fransa'da bir süre kal
Ilk şiirlerinde Oktay Rifat'ın etkisini yansıtan Nevzat
Üstün, daha sonra bir düşünce şiirine yönelmiş, şiirleri nin yanı sıra öyküler, gezi izlenimleri yazmış, şiir ve öy
küleri birçok yabancı dile çevrilmiştir. Ölümünden
üvez Gülgiller ailesinden bitki cinsi. Anayurtları Avrupa, Batu Asya ve Anadolu olan üvez cinsi (Bil. a. Sorbus) üyeleri,
362
ÜZÜM
salkım biçimi çiçek açarlar. Aynı adı taşıyan uzunca
meyveleri, muşmula gibi olgunlaşınca yenir; odunları
marangozluktave torna işlerinde kullanılır. Cinsin başlı ca türleri arasında kuşüvezi (Sorbus aria), yaban üvezi
(Sorbus terminalis) ve bahçe üvezi (Sorbus domestica)
sayılabilir.
fera) salkım biçiminde meyvelerine verilen ad. Beyaz, sarı, yeşil, pembe, mor, vb. renklerde, ince bir zarla
kaplı olan her tane, kısa bir sapçıkla salkım sapina, sal kım sapıda dala bağlıdır. Tanelerin sulu etli bölümü bol
miktarda su, şeker, B ve C vitaminleri içerir; taze ya da
kurutularak tüketilir, şurup, pekmez, şıra, pestil, vb. yapımında da kullanılır. Türkiye'de, 1991 verileriyle,
üzüm Asmagiller ailesinden üzüm asmasının (Bil. a. Vitis vini
YY.
FENIKE DİLİ
Y오.
İBRANICE
។
ARAMCA
Y
THERA YUNANCAS!
Y KLASİK YUNANCA
600 000 hektarı aşkın bir alanda yılda 3,5 milyon ton kadar üzüm üretilmekte, üretimin 90 000 tona yakını kuru üzüm olarak yurtdışına satılmaktadır.
Vy MODERN LATİNCE
ETRÜSKÇE ARKAİK LATİNCE
Y V
KLASİK LATİNCE V
ALMAN-GOTİK
V
Vaal ırmağı
Türk abecesinin yirmiyedinci harfi. V harfinin biçimi (V/ v), Latin abecesinden alınmıştır. Romalıların da bu harfi, Etruskler aracılığıyla Batı Yunan abecesinden aldıkları düşünülmektedir.
Güney Afrika Cumhuriyeti'nin en uzun (1 210 km) ir
Yunanlılar digamma adını verdikleri ve w biçiminde yazdıkları iv harfini (Sami yazı sistemlerinde vav), abe celerinin
geri kalan harflerinin çoğuyla birlikte eski bir
Sami yazı sisteminden almışlardır. Birçok uzman, söz
mağı. Transvaal'da, Drakensberg dağlarında, Johan nesburgʻun doğusunda doğan Vaal irmağı, güneybatı
ya doğru akıp, Transvaal ileÖzgürOranj Devleti arasın da sınırı oluşturduktan sonra, Oranj irmağına karışır.
Vadiyüsseyl Meydan Savaşı
konusu abecenin Fenike abecesi olduğunda birles
Osmanlılar ile Portekizliler arasında 1578'de Fas'ta ya
mektedir; ama bazı uzmanlar da, Aramca abecesi ol
pilan savaşa verilen ad. 1576'da Cezayir beylerbeyi Ra
duğunu ileri sürmektedirler.
Türkçe'de, sesbilgisi açısından v, daraltıcı, dışdudak
sil, ötümlü bir ünsüzdür. Sözcük başında, iç seste ve
son seste görülür. Yabancı dillerden aktarılan sözcük
lerde (yabancı dillerde w içeren sözcükler de Türkçe' de v'yle yazılır) de boldur. V-1 ve V-2
Almanların 1944 ve 1945'te kullandıkları, etki alanı ge niş, karadan karaya füzelerden oluşan silah sistemi. Ad
mazan Paşa'nın Fas kentini ele geçirerek sultanlık tahti
na Abdülmelik'i oturtmasıyla devrilen Sultan Ebu Ab dullah Muhammet'in, Portekizlilerden yardım istemesi üstüne, Fas'ın kuzey kesimindeki Vadiyüsseyl'de yapı
lan savaşta, Ramazan Paşa komutasındaki Osmanlı or dusu, Portekiz kralı Sebastiao komutasındaki Portekiz
ordusunu ağır bir bozguna uğrattı: 80 000 kişilik Porte kiz ordusu, aralarında Sebastiao'nun da bulunduğu 20 000 ölü, 40 000 tutsak verdi. Böylece Fas, Osmanlı
Imparatorluğu'nun koruması altına girdi.
ları Almanca Vergeltungswaffen (“misilleme silahları") sözcüğünün ilk harfinden kaynaklanan V-1'ler, pilotsuz pulsoreaktörle hareket eden, 5 ton ağırlığında küçük
Vaduz
yor, hızları saatte 500 km'yi buluyordu; erimleri 250
Zürich'in 80 km güneydoğusunda yer alan Vaduz'un
uçaklardı; rampalardan fırlatılıyor, 500 kg patlayıcı taşı
Liechtenstein Prensliği'nin başkenti. İsviçre sınırında,
km'ydi. Ilk V-1'ler, 12 Haziran 1944 günü Fransa kıyıla
nüfusu 9 874'tür. Ren ırmağının yukarı vadisinin ve ken tin yanıbaşında yükselen tepenin üstünde prenslik sara
rindan aularak Londra ve banliyölerine düşmeye başla dılar.
Çok daha korkunç silahlar olan V-2'ler (ağırlıkları 13
yının bulunduğu Vaduz, önemli bir turizm merkezidir.
lon, crimleri 350 km'ydi; 1 !on patlayıcı taşıyabiliyorlar.
Vahdeti, Derviş: Bk DERVİŞ VAHDETİ.
di), Peenemünde'de, Von Braun ve ekibi tarafından ge liştirildiler. Itme sistemleri roket-motordan oluşuyor, dikine fırlatılıyorlardı. Oldukça basit bir yõn bulma dü
vahdet-i vücut: Bk. TASAVVUF.
zeniyle donatılmalarına karşılık, hızlarının ses hızını aş
ması, belirlenip, yok edilmelerini V-1'lere oranla çok
daha güçleştiriyordu. Haziran 1944'ten-Nisan 1945'e kadar önce Londra'ya, sonra Anvers'e 8 000 V-1,7 000 V-2 fırlatıldı ve fırlatılmaları ancak, fırlatma üstlerinin
Müttefik uçakları tarafından aralıksız biçimde bomba
lanmasıyla durdurulabildi.
Vahdettin: Bk. MEHMET VI VAHDETTİN.
Vahhabi Ayaklanması: Bk. VEHHABİ AYAKLANMASI.
VALENCİA Vahidi
363
Çınar Olayı da denir) üstüne, ayaklanmaya son vererek
dağıldılar (6 Mart).
Türk şairi (XVI. yy.). Karadavutzade Süleyman Çele
bi'nin oğlu olan Vahidi (asıl adı Abdülvahittir), önceleri
vakıf
rerek dünyadan elini eteğini çekmiştir. Yaşamı konu
sunda ayrıntılı bilgi yoktur. Latifi, Kanuni Sultan Süley
Özel kişiler tarafından “Allah rızasını kazanmak için" kurulup, kamu yararına hizmetler veren kurumlan be
belirtmiştir. En önemli yapıtı Kitab-i Tevait-i Aşere'yi
tinde önemli bir işlev gören vakıflar, fıkıh kurallarına gö
ilmiye mesleğini seçip, daha sonra zeyniye tarikatına gi man dönemi şairlerinden Hayali'nin çağdaşı olduğunu 1522'de yazdığına göre, XVI. yy'ın ilk yarısında yaşadı
ğı kesindir.
Vahidi, tarikatlar ve tarikat üyeleri konusunda önem
li bilgiler verdiği Kitab-Tevaif-i Aşere (On Tarikatın Ki
tabı, bazı kitaplıklarda Hace-i Cihan ve Netice-i Cihan
lirten ortak ad. Bir İslam kurumu olan ve Osmanlı devle
re yönetilir, başlangıçta Evkafi Hümayun Nezareti tara
fından denetlenirlerdi. Sonradan Şeriye ve Evkaf Veka leti'ne verilen bu denetim, cumhuriyetin ilanından son
ra, Vakıflar Umum Müdürlüğü'ne aktarıldı (5 Haziran 1935) ve 17 Haziran 1938'de çıkarılan bir yasayla yeni
adlı kopyaları vardır) adlı kitabı dışında, tasavvufa ilişkin
den düzenlendi.
na kayıtlı bazı kitaplara rastlanmaktadır: Pendname,
vakum
çeşit yapıtlar yazmıştır. İstanbul kütüphanelerinde adı Kissa-i Cüneyt, Gülistan-ı Vahidi, vb. Vahran
Cezayir'de liman kenti. Akdeniz kıyısında, Cezayir ken
tinin 360 km batısında yeralan Vahran'ın (eski Oran) nüfusu 663 000'dir (çevre belediyelerle yaklaşık 1 mil
yon). Ülkenin başlıca limanlarından biri olan kentte, sa nayi (besin sanayisi, dökümevleri, metal işlenmesi, vb.)
de gelişmiştir. Ayrıca, önemli bir öğretim (Vahran Üni versitesi) merkezidir.
Vakai Hayriye Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasına (15 Haziran 1826), Osmanlı kaynaklarında verilen ad. Uzun süredir Yeni
Atmosfer basıncından daha düşük basınçlı ortam. Me
talürjide, metallerin ya da alaşımların hazırlanmasında, arılaştırılmasında ve dökümünde yaygın biçimde uygu
lanan vakum, genellikle, biraraya getirilerek grup oluş
turan pompalarda sağlanır. Pompalanan gazları atmos fer basıncına karşı basan birincil pompaların başlıcaları arasında, su pompaları, paletli ya da salıngan pistonlu mekanik pompalar, Roots pompaları, sıvı halkalı pom palar, bazı su buharı fıskıyeleri, vb. sayılabilir. Yukarı çı
ğırında bir ya da birçok birincil pompa kullanılmasını gerektiren ikincil pompaların başlıcaları yayınımlı pom palar, türbomolekül pompaları, iyon pompaları, bazı su buharı fıskiyeleridir.
çeri Ocağı nı kaldırmak için uygun firsat kollayan Mah
Valadon, Suzanne
mut II, Yunan Ayaklanması'nda (1821) Yeniçerilerin beceriksizliklerinden ötürü halkta uyanan öfkeden de
Fransız kadın ressam (Bessines-sur-Gartempe 1865
yararlanarak, Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmaya karar verdi. "Eşkinci Ocağı" adlı yeni bir asker sinıfı kurmasına karşı
yeniçerilerin ayaklanmalarını (15 Haziran 1826) baha ne edip, Şeyhülislam Kadızade Mehmet Tahir Eten di'den fetva alarak Sancak-ı Şerif'i saray kapısına çıkar dı. Hüseyin Ağa ve Izzet Paşa komutasındaki Eşkinci
Ocağı askerleri, medreselilerin ve İstanbul halkının bir bölümünün de katılmasıyla, Et meydanında toplanmış
olan Yeniçerilere saldırıya geçtiler. Binlerce ayaklan macının birkaç gün süren sokak çarpışmalarında öldü
Paris 1938). Utrillo'nun annesi olan Suzanne Valadon
(asıl adı Marie Clémentine Valadon'dur), çok genç yaş ta Paris'e gidip, Puvis de Chavannes, Renoir, Toulouse
Lautrec, Degas, vb. sanatçılara profesyonel modellik yaptı. Desenlerini gören Degas'nın desteğiyle ressamlı ğa yönelip, 1892'den başlayarak yaptığı Gauguin etki
sindeki resimlerinde (çıplaklar, portreler, natürmort lar), güçlü ve vurgulanmış çizgilerle, siyahla çevrelen miş, yoğun renklerle nitelenen gerçekçi bir üslup uygu ladı.
rülmesinden sonra, Yeniçeri Ocağı kaldırılıp, yerine
“Asakiri Mansurei Muhammediye" adı verilen modern
Vâlâ Nurettin: Bk. VA-NŮ.
bir ordu kuruldu. Olay tarihe Vakayı Hayriye (Hayırlı
Olay) adıyla geçti.
Vakai Vakvakiye
Valencia
başlattıkları ayaklanma. Asker ulufelerinin değeri düşük
İspanya'nın doğu kesiminde kent. Turia irmagı kıyısın da, Akdeniz kıyısından 3 km içerde, Madrid'in 300 km güneydoğusunda yeralan, aynı adlı ilin merkezi olan
Sipahi ve Yeniçerilerin 1656'da İstanbul'da saraya karşı
paralarla ödenmesi, esnafın da bu paraları kabul etme
Valencia'nın nüfusu 758 738'dir. 3 km ötedeki El Grao
mesi üstüne, Sipahiler ve Yeniçeriler, At meydanında
limanından çevresindekiverimli bölgenin tarım ürünle
toplanarak (4 Mart 1656), bir gece önce hazırlamış ol dukları, devlet gelirini yolsuzluklarla ele geçirdiklerine inandıkları saray ağaları ve devlet ileri gelenlerinden
rinin (portakal, pirinç, sebze, şarap, zeytinyağı) dışsati mi yapılan Valencia, aynı zamanda da çok sayıda tarih sel anıtıyla, önemli bir turizm merkezidir: Genellikle
otuz kişinin adını içeren listedeki kişilerin idamını istedi
Katalan üslubunda (gotik) yapılmış, barok dönemde değişikliğe uğratılmış, Vicente Masip ile oğlu Juan de
yetinmeyip, 5 Mart günü Alay köşkünün penceresine
Juanes gibi Valencialı ressamların yapıtlarıyla süslü bir
diler. Zurnazen Mustafa Paşa'nın sadrazamlıktan alına
yy. gotik üslubunda Lonja de la Seda ve Dos Aguas sa rayı; vb.
nenlerin öldürülerek cesetlerinin Sultanahmet'teki çı
Eski Yunanlılar tarafından kurulan, Kartacalılar ve
ler. Bazı devlet ileri gelenlerinin görevden alınmalarıyla
gelen on beş yaşındaki padişaha isteklerini kabul ettir rak yerine Siyavuş Paşa'nın atanması ve idamları iste
nara ayaklarından asılmaları (bu yüzden ayaklanmaya
çok dinsel yapı (1262'de yapılmış katedral, vb.); XV.
Romalılar tarafından alınan Valencia, 714'te müslüman
364 VALENTINIANUS I Araplar tarafından fethedilip, bağımsız bir müslüman emirliğinin merkezi oldu. 1094-1099 arasında El Cid Campeador'un işgalinde kalıp, 1238'de Aragon kralı I
Jaime
tarafından Araplardan alındı. 1261'de kraldan
aldığı ayrıcalıkları, İspanya Veraset Savaşı'ndan sonra yitirip (1707), Fransız işgaline (1808-1813) karşı direni şin başlıca merkezi, iç savaş sırasında da iki kez (1936
Valentinus: Bk. PAPA.
Valera, Eamon de: Bk. DE VALERA, EAMON. Valerianus
ve 1939'da) cumhuriyetçi hükümetin merkezi oldu.
Valentinianus
Roma imparatoru (öl. 259 ya da 260). Konsüllüğe seçi len (138) Valerianus (tam adı Publius Licinius Valeria
Roma imparatoru. (Cibalae,, Pannonia 321- Brige
bonianus Gallus ölünce, askerleri tarafından imparator
tor seçilen (364) Valentinianus I, Doğu illerinin yöneti
Oğlu Gallianus'u yönetime ortak edip, Suriye'deki Pers saldırılarına karşı Doğu'yu savunmaya çalıştı. Başlan
tio, Pannonia 375). İmparator lovianus ölünce impara mine kardeşi Valens'i ortak etti. İmparatorluğun savun ma düzenini örgütleyip, aynı amaçla, başkentini Au gusta Treverorum'a (Trier) aktardı (367). Ren kıyıların da tahkimata girişip, halkın yoksulluğunu hafifletmeye,
yolsuzları önlemeye çalıştı; dinsel alanda hoşgörü uy
guladı. Quadi halkıyla savaşırken, savaş alanında öldü. Valentinianus II
Romaimparatoru (371'e d.-Viyana 392). Valentinianus
l'in oğlu olan, babası ölünce üç yaşında imparator ilan edilen (375) Valentinianus Il'nin yerine ülkeyi annesi
nus'tur), imparator Decius'un hizmetinde çalıştı. Tre
seçildi (253) ve seçim Senato tarafından da onaylandı. gıçta başarılı olduysa da, daha sonra Edessa'da İran kra
li Şapur l'e tutsak düştü ve öldürüldü.
Valéry, Paul Fransız yazarı (Sèle 1871-Paris 1945). Montpellier Hu kuk Fakültesi'nde öğrenim gören Paul Valéry, 1890'da Pierre Louys'le tanışarak, onun etkisiyle şiire yöneldi. 1890'da André Gide'le dostluk kurup, 1892'de Paris'e
giderek Stephen Mallarmé'nin çevresindeki topluluğa
katıldı ve La Conque, Le Centaure dergilerinde ilk şiirle
Justina yönetti. Theodosius, tahta el koyan Maximus'
rini yayınladı: Narcisse Parle (Narkissos Konuşuyor),
tirdiği general Arbogates'le birlikte Viyana'ya gönder
1849'da Introduction à la Méthode de Leonard de Vin
tan kurtardığı (388) Valentinianus Il'yi, vasiliğine ge diyse de, Arbogates, Valantinianus Il'yi boğdurdu.
Valentino, Rudolph Italyan asıllı ABD'li sinema oyuncusu (Castellaneta, Bari 1895-New York 1926). On dokuz yaşında ABD'ye göç
Orphée (Orpheus), La Fileuse (Iplik Çıkrıkçısı Kadın). ci(Leonardo da Vinci'nin Yöntemine Giriş) adlı yapıtıy
la, düşüncenin soyut çözümlemesini konu alan yapıtla rina başladı. Matematikle de ilgilenip, 1895'te La Soirée
avec M. Teste (Bay Teste'le Bir Akşam) adlı denemesini yazdı. 1917'de şiire dönerek La Jeune Parque (Genç Park) adlı kitabını, 1921'de Album des Vers Anciens'i
(Eski Dizeler Albümü), 1922'de Charmes'ı (Sihirler) ya
yınladı. Şiiri, yaratıcı yeteneği içinde bilincin araştırılma si için araç haline getirip, 1924'ten sonra peşpeşe dene
me kitapları yayınladı: Variété (Çeşitleme, 1924), Rhumbs(1926), Variétés II., III., IV., V. (Çeşitlemeler II.,
III., IV., V., 1924-1944), Bugünkü Dünyaya Bakış (Re
gard sur le Monde Actuel, 1931), L'Idée Fixe (Sabit Fi kir, 1932). Ayrıca oyunlar (Mon Faust (Benim Faust'um, 1946]) ve librettolar yazdı. Ölümünden sonra Histoires
Brisées (Kırık Öyküler, 1950), Lettres à Quelques-uns (Birilerine Mektuplar, 1952), Correspondance avec André Gide (André Gide'le Yazışmalar, 1955), Descar:
tes(1961), Cahiers (Defterler, 14 cilt, 1965) adlı yapıtla ri yayınlandı.
Val-Hall
Kuzey Avrupa mitolojisinde, kahraman olarak ölen sa:
Rudolph Valentino, son filmi Şeyhin Oğlu'nun (1926) bir
vaşçıların ebedi konutu. Efsaneye göre, savaşçılar Val
kadın hayranları arasında gerçek bir isteri bunalımına yol
vüşler yapar, akşamları Odin'in çevresinde toplanarak,
sahnesinde. Bu filmi tamamladıktan birkaç ay sonra ölmesi, açmıştır.
edip, Broadway'de kabare dansçılığı yapan Rudolph Valentino (asıl adı Rodolfo Guglielmi di Valentino'dur),
1920 yıllarının başlarındasinemaya geçti. Latin tipi bas tan çıkarıcı erkek rollerinde sivrilerek, Hollywood'un ilk uluslararası "star"larından biri, özellikle de kadın se yircilerin “sevgilisi" haline geldi: Mahşerin Dört Süvarisi (The Four Horsemen of the Apocalypse, R. Ingram,
1921); Şeyh (The Sheik, G. Melford, 1922), Kanlı Mey danlar(Blood and Sand, F. Niblo, 1922); The Son ofthe Sheik (Şeyhin Oğlu, G. Fitzmaurice, 1926); vb.
Hall'da (Almanca Walhalla) gün boyunca kansız dö
Valkürilerin sundukları içkiyi içerlerdi. valide sultan
Osmanlı devletinde padişahların anneleri için kullanı
lan deyim. İlk olarak Murat III'ün annesi için kullandığı “valide sultan" deyimi, sonradan yaygınlaştı ve saltana tın kaldırılmasına kadar sürdü. Validesultanlar Topkapı sarayında kendilerine ayrılan dairelerde oturur, bütün
haremin en yetkili kadini olmalarının yanı sıra, dönem
dönem devlet işlerine karışır, küçük yaşta tahta çıkarı lan padişahların yerine ülkeyi resmi olmayan bir biçim
VAN
de yönetirlerdi (Kösem Sultan, Hatice Turhan Sultan, vb.). Bir padişah ölünce ya da tahttan indirilince, annesi
Eski Saray'a gönderilir, tahta çıkan yeni padişahın anne si de, "valide alayı" denen bir törenle Eski Saray'dan
Topkapı sarayına getirilirdi.
365
sülalesi. Philippe Vl’yla (tahta çıkışı 1328) başlayıp,
doğrudan soyundan gelenlerle süren sülalede, Charles VIII'in varis bırakmadan ölmesi (1498) üstüne, taht aile
nin yan kolu Valois-Orléans sülalesine, bu kolun tek
üyesi Louis XII'nin mirasçı bırakmadan ölmesi (1515)
Valküriler
üstüne de, Valois-Orléans sülalesinin küçük kolu Valo is-Angolême sülalesine geçti. Bu sülalenin son üyesi
Kuzey Avrupa mitolojisinde, yarı tanrıça 9 bakirenin or
di. (Ayrıca Bk. Sözü geçen kralların maddeleri.)
Henri III'ün våris bırakmadan ölmesiyle (1589) sona er
tak adı. Efsaneye göre ana tanrıça Freya'nın kızları olan
Valküriler, savaşta ölen kahramanları seçerek, Val
Hall'a götürürlerdi. Valletta
Malta'nın başkenti. Malta adasının doğu kıyısında yera lan Valletta'nın nüfusu 9 196'dır. Başkent işlevlerinin yanı sıra, Akdeniz'in başlıca limanlarından biri olan Val
letta'da, turizm de önemli ölçüde gelişmiştir.
Vallotton, Félix İsviçre asıllı Fransız ressamı (Lozan 1865-Paris 1925). Onaltı yaşında Paris'e giderek Jullian Akademisi'ne gi ren Félix Vallotton, bir süre de Güzel Sanatlar Oku
lu'nda okudu; sonra ayrılıp, 1890'a doğru Nabilerle iliş
ki kurarak, sokak, kumsal tabloları yapmaya başladı. Bu arada La Gazette de Lausanne'da sanat eleştirileri ya yınlayıp, apansızın yeni ve son derece kişisel bir sanat
anlayışı yaratarak, deseni ana çizgilere indirgediği çıp
laklar ve portreler yapmaya başladı. Jules Renard'ın La Maitresse (Metres), Gourmont'un Livres de Masques
(Maskeler Kitabı) adlı yapıtlarını resimledi. 1930'da, öz
geçmişini anlatan La Vie Meurtrie (Berelenmiş Yaşam) adli bir roman yayınladı. Başlıca tabloları: Kendi Portresi, Ev İçi, Taranan Ka din, Nü, Kırmızı Damlı Ev, vb.
Valparaiso Şili'nin başlıca liman kenti. Ülkenin orta kesiminde, Bü yük Okyanus kıyısında yeralan, aynı adlı ilin merkezi olan Valparaíso'nun nüfusu 600 000'dir (banliyõleriyle
birlikte). Liman işlevlerinin yanı sıra, yumuşak iklimiyle
çok sayıda turist çeken kent, aynı zamanda da önemli bir sanayi (besin, dokuma ve kimya sanayileri, deri eşya
yapımı, vb.) ve öğretim (iki üniversite, Şili Askeri Deniz Akademisi, vb.) merkezidir.
vals Çiftlerin dönerek yaptıkları üç zamanlı salon dansının ve ezgisinin ortak adı. Eski bir Provence halk dansından doğduğu sanılan vals, XVIII. yy. sonunda Haydn, Mo zart, Beethoven gibi bestecilerin yazdıkları nitelikli mū
zik sonucunda, XIX. yy. başlarında Viyana'da çok göz de bir dans türü olmuş, Schubert'le lieder'lere yaklaşıp, daha sonra bir konser yapıtına dönüşerek (Weber) sen fonilere (Berlioz), operalara ve balelere (Gounod, Çay kovskiy) girmiştir. Viyana'dan (baba ve oğul Strauss, Jo seph Lanner) sonra, Paris ve Londra'nın varlıklı çevrele rinde gün geçtikçe yaygınlaşarak, Chopin, Fauré gibi
bestecilerin müzikleriyle desteklenmiş, son parlak dö nemini XX. yy'a girilirken yaşamıştır (Ravel).
Türkiye'ye Tanzimatdöneminde giren vals, özellikle
Valois, Ninette de
cumhuriyet döneminin başında, Ankara'da düzenle nen resmi balolar, düğünler aracılığıyla ve cumhurbaş
Ingiliz kadın dansçı ve koreograf (Blessington, Irlanda
mıştır.
kanlığı orkestralarının konserleri aracılığıyla yaygınlaş
1898). İngiliz ulusal balesinin ve Türkiye'de balenin ku rucusu olan Ninette de Valois (asıl adı Edris Stan
nus'tur), Errico Cecchetti tarafından yetiştirilip, 1925 1926 arasında Diaghilev'in Rus Baleleri'nde dansçılık yaptı. 1926'da Londra Old Vic Theatre'a geçip, hem dansçılık, hem koreograflık (Job, 1931; Hovarda'nın Sonu, 1935; Şahmat, 1937; vb.) yaptı. 1941'de Türki
ye'ye davet edilip, Ankara ve İstanbul'da incelemeler yaptıktan sonra, ilk dans okulunu İstanbul Yeşilköy'de kurdu ve öğrencilerini yetiştirmeye başladı (1948). Okulun Ankara'ya taşıyarak Devlet Konservatuvarı'nın
bale bölümüne dönüştürülmesinden (1950) sonra da, sık sık Türkiye'ye gelip, çalışmalarına katıldı; Türk bale
sanatçılarına İngiltere Krallık Balesi'nde sahneye çıkma olanağı sağladı; İngiltere'den ünlü öğretmenler gön derdi. 1951'de soyluluğa yükseltilip ("Dame" unvanı
verildi), Ingiltere Krallık Balesi yöneticiliğinden 1963'te
emekliye ayrıldı. Bu arada Türkiye'de ilk Türk baleleri nin (Çeşmebaşı, Sinfonietha) koreografi düzenlemele rini
yapip,iki de kuramsal kitap yayınladı: Invitation to
the Ballet (Baleye Davet, 1937), Step by Step (Adım
Adım, 1977).
Van (kent) Van ilinin merkezi. Van kenti, Doğu Anadolu Bölge
si'nde, aynı adı taşıyan gölün doğusundaki düzlük üs tünde, göl kıyısına 6 km kadar uzaklıkta kurulmuştur.
Tarih. Van kenti yukarıda söz konusu edilen yerine, ya kın bir dönemde, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ta şınmıştır. Uzun bir geçmişi olan eski Van, göle daha ya kın olan Van kalesinin yerinde bulunuyor, Urartuların başkenti olan “Tuşpa", bu kaleden eteğindeki düzlük
lere yayılıyordu. Urartulardan sonra, sırasıyla Asurlula rin, Perslerin, Romalıların, ve Sasanilerin egemenliğin de kalan kent, 639'da müslüman Araplar tarafından alı nip, Araplar ile Bizanslılar arasında birkaç kez el değiş
tirdi. XI. yy'da Selçuklu hükümdarı Alparslan tarafından fethedilip (1065), Selçuklulardan sonra da İlhanlılar, Celayirliler ve Karakoyunluların yönetiminde kaldı.
XIV. yy'ın başlarında Safeviler tarafından işgal edilip, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı toprakla rina katıldı. Osmanlı yönetim örgütünde geniş alanlı bir eyaletin (Van eyaleti) merkezi olan Van kenti de, kale
nin eteğindeki düzlükte, günümüzde "Eski Van" diye
Valois sülalesi
bilinen yıkıntıların bulunduğu kesimdeydi. Çok geniş
Fransa'da 1328-1589 arasında egemenlik sürmüş kral
Rus işgaline uğrayıp, savaşın sonuna doğru, Ruslar çeki
bir alana yayılan bu kent Birinci Dünya Savaşı sırasında
366
VAN Van kalesi.
lince Ermeniler tarafından yakılıp yıkıldı. 2 Nisan 1918'de Türk birlikleri tarafından geri alındı. işgal sıra
sında Anadolu'nun başka yerlerinegöç etmiş olan Van lilardan geri dönenler, yıkıntı halindeki eski Van'ı onar maktansa, günümüzdeki yerinde yeni bir kent kurmayı yeglediler.
GÜNÜMÜZDE VAN
Van'ın 1927'de, 6 981 olan nüfusu, uzun süre yavaş yavaş artarak, 1960'ta 20 000'i geçmiş (22 043), sonra artış hızlanınca 1970'te 50 000'e yaklaşmış (46 761), 1985'te 100 000 i (110653), 1990'da da 150 000'i aş mıştır (153 111). Uzun süre sapa kalmış bir kent duru
munda bulunan Van, hava ulaşımıyla yurdun öbür ke simlerine bağlanmasıyla ve 1971'de Türkiye-İran de miryolu bağlantısının sağlanmasıyla bu sapalıktan kur tulmuştur.
Günümüzde, Eski Van'ın bahçelerinin bulunduğu yerde yayılan kentin ana eksenlerini, kuzey-güney doğ
rultulu cadde ile bunun kuzey ve güney uçlarından ba tiya doğru uzanan caddeler oluşturur.
Van (il) Doğu Anadolu Bölgesin'de il. Yüzölçümü 19 069 km², nüfusu 1990 sayımına göre 637 433, merkezi Vankenti
olan Van ili 12 ilçeye bölünmüştür: Merkez, Bahçesa
da kalan bu dağların arasında, dalgalı yüksek yaylalar
yeralır; yer yer ovamsı çukur alanlara da rastlanır:Özalp
ovası, Erçek gölü çukur alanı.
Van ili, Doğu Anadolu Bölgesi'nin kışları sert ve sü
rekli kara iklimi etkisindedir. Yalnızca, Van gölünün ge niş yüzeyli su kütlesinin varlığı nedeniyle, göl kıyıların
da iklimin sertliği biraz hafifler. Il merkezindekimeteo roloji istasyonunun verilerine göre, en soğuk ay ortala ması - 3,6 °C, en sıcak ay ortalaması 22 °C, günümüze kadar kaydedilen en düşük sıcaklık -28,7 "C
(19.1.1964), en yüksek sıcaklık 37,5 "C'tir (27.7.1966). Van'da yıllık ortalama yağış tutarı 384 mm'dir. Yılda or talama 35 gün kar yağar ve yağan kar ortalama olarak 79 gün yerde kalır.
Van ilinin büyük bir kesiminde, doğal bitki örtüsü,
yaz mevsiminde kuruyan bozkırlar görünüşündedir.
Orman kalıntılarına, Van gölünün güneyinde, dağınık baltalıklar halinde rastlanır.
Van ilindeki akarsuların çoğu Van gölüne dökülür.
Bunlarin en önemlileri kuzeyde İncesu çayı, kuzeydo
guda Bendimahi çayı, doğuda Karasu, güneydoğuda Güzelsu'dur. Ayrıca Memedik deresi de Erçek gölüne dükülür. İlin güney kesimindeki sular, Dicle'nin kolu
olan Botan çayına ve Zap suyuna akar. Van ili toprakla
rindan doğan Kotur çayıysa, Türkiye sınırları dışına çı karak, İran topraklarında Urmiye gölüne dökülür.
ilin batısında yeralan Van gölünün (Bk. VAN GÖLÜ)
ray, Başkale, Çaldıran, Çatak, Edremit, Erciş, Gevaş, Gürpınar, Muradiye, Özalp, Saray.
yarısı Van ilinin sınırları içinde, öbür yarısı Bitlis ilinde
Doğuda Iran toprakları,güneyde Hakkari ve Şırnak, güneybatıda Siirt, batıda Bitlis, kuzeyde Ağnı illeriyle si nirli olan Van ili, genellikle yüksek ve çok engebeli bir alanda yayılır. En alçak kesimleri, batı bölümünü kapla yan Van gölü kıyıları ile güney kesimindeki Çatak ilçesi sınırları içinde yeralan Botan suyu vadisidir. En yüksek
dür (98 km ). Bu gölde, Van gölü gibi lav seti gölüdür ve
dir. İlin Van gölünden sonra enönemli gölü, Erçek gölü onun gibi suları sodalıdır. EKONOMI
Van ilinde, ekili alanların %95'inden çoğu tahıl tarlala rina ayrılmıştır. Tahil türleri arasında en çok buğday eki
lir. İkinci sırayı arpa alır; daha az da çavdar ekilir. Bakla
kesimleriyse Van gölünün güney kenarında yükselen
gillerden en çok fasulye, sanayi bitkilerinden en çok şe
yükselen Aladağ (3 356 m) ve Tendürek dağıdır (3 660 m). Van gölünün doğusunda da yüksek dağlara rastla
yetiştirilir. Erciş ve Van bahçelerinde meyvecilik yapılır. Ağaç sayısı bakımından elma başta gelir; onu ceviz ve
Artos dağı (3 475 m) kesiminde, Ağrı iliyle sınırı üstünde
nir: Van kentinin hemen gerisinde yükselen ve yükselti si 3 204 m'yi bulan Erek dağı, daha doğuda, yükseltisi 3
400 m'yi aşan Mengene dağı. İran sınırı üstünde de, az çok kesintiliolmakla birlikte, 3 000 m'yi aşan birçok do
ruğa rastlanır. Van gölünündoğusu ile Iran sınırı arasın
kerpancarı, sanayi bitkilerinden çok az miktarda tütün
armut ağaçları izler,
Van ilinde hayvancılık gelişmiştir. Koyun sayısı 2 000
000 başı aşar. Büyükbaş hayvan sayısı azdır. Başlıca hayvancılık ürünleri canli hayvan, deri, yün, kıl, bal ve yumurtadır.
VANCOUVER ADASI
Yeraltı gelir kaynağı olarak Erciş ve Gürpinar ilçele
367
ABD'nin sekizinci
rinde linyit bulunmuş, Van'ın kuzeyindeki Uluşar'da,
Cumhurbaşkanı
petrola rastlanmıştır.
Martin Van Buren.
Sanayi tesislerinin başlıcası, il merkezinde 1969'da
işletmeye açılan çimento, un fabrikaları, yün ipliği fabri kası, bulgur fabrikası, yem fabrikası, vb'dir. ULAŞIM
Van gölü kıyısına, demiryolu, 'İkinci Dünya Savaşı'ndan
sonra ulaşmış, Murat vadisini izleyerek Muş üstünden
Van gölünün batı kıyısında Tatvan'a varmıştır. Bu hal,
Van gölünün "feribot”la aşılmasıyla İran sınırına ulaşıp, Iran demiryollarıyla birleşir. Ayrıca gölün güney ve ku zey kıyılarını, düzgün karayolları izlemektedir.
vanadyum Periyodik çizelgenin VB grubunda yer alan kimyasal
element. Simgesi V, atom sayısı 23, atom ağırlığı
50,9414 olan vanadyum, bilinen en sert metaldir; geçiş
elementleri dizisinin başında yeralır. 1801'de Andres
ay. y. 1862). Amerika'ya yerleşen Hollandalı bir aile nin oğlu olan Martin Van Buren, önce New York eya
M. del Rio tarafından bulunmuş, ama katışıklı krom ol duğu sanılmış, 1830'da Nils G. Sefström tarafından ye. niden bulunmuştur. Arı halde elde edilmesi çok zor ve
let Senatosu'na (1812). sonra Federal Senato'ya (1821) üye seçildi. Federal Banka'nın kurulmasına ve gümrük
maliyeti çok yüksek olduğundan, alaşımlar biçiminde
tarifesinin yükseltilmesine karşı, İngiltere'yle savaştan yana olanlara katılıp, Demokrat Parti adına, başkan).
üretilir: Vanadyumlu çelik alaşımları çok sert, dayanıklı
Q. Adams'ın siyasetine karşı çıktı. New York valiliğine
üretiminde kullanılan maden filizinin çok küçük oranda vanadyum içermesinden kaynaklanır. Birçok maden fi
ABD başkanlığına (1837) seçildi. Ama Jackson'un başkanlığı döneminde Federal Banka'nın kapatılması
ve esnektir. Ünlü İsveç çeliğinin üstün nitelikleri de,
(1828). ABD cumhurbaşkanı yardımcılığına (1832),
lizinden çıkarılan vanadyumun en önemli tilizleri, bir sülfür olan patnonit ve bir uranuum filizi olan karnotittir.
nin da etkisiyle patlak veren önemli bir iktisadi bunalım,
(6,11), beyaz bir metaldir. Sıcaktaysa oksijen, azot ve klorla kolayca bileşir. En önemli bileşigi vanadyum pentaoksit (V,Os), vanadyumun bütün bileşiklerini el
Vancouver
Arı halde vanadyum, -1 890 °C'ta ergiyen, soğukta pek yükseltgenmeyen, özgül ağırlığı oldukça düşük
de etmede hareket noktasını oluşturur.
Van Allen, James Alfred ABD'li fizikçi (Mount Pleasant, lowa 1914). Iowa Üni versitesi'ni bitiren James Alfred Van Allen, fizik dokto
rasını verip (1939) İkinci Dünya Savaşı'nda deniz su baylığı yaptı. Iowa Üniversitesi'nde fizik ve astronomi profesörlüğüne atanıp, yukarı atmosferin fiziksel ve bi
yolojik özelliklerini inceledi. Yukarı atmosferde bulu nan ve günümüzde Van Allen kuşakları adı verilen işi nim kuşaklarını buldu.
halkın gözünden düşmesine neden olduğu için, yeni den seçilmeyi başaramadı.
Kanada'da liman kenti. İngiliz Kolombiyası eyaletinde, Kanada'yı Vancouver adasından ayıran Georgia boğazı
kıyısında yeralan Vancouver'ın nüfusu 431 000'dir (çevre belediyelerle 1 300 000). Kanada'nın en büyük buğday ve kömür dışsatım limanı (35 Mt tratik) olan
kentte, sanayi de önemli ölçüde gelişmiştir: Bıçkı, kagit,
kâğıt hamuru fabrikaları; tersaneler; konserve fabrika ları; makine yapımı; vb. Aynı zamanda da bir kültür (üniversite) merkezidir.
Vancouver, George İngiliz denizcisi (King's Lynn, Norfolk 1757-Richmond,
Surrey 1798). Onüç yaşında tayla olarak donanmaya
Vanbrugh, Sir John
katılan George Vancouver, Kaptan Cook'un dünya çevresindeki ikinci ve üçüncü gezilerine katıldı. Üsteğ.
İngiliz mimarı ve tiyatro yazarı (Londra 1664-ay.y.
Okyanus kıyılarını incelemekle görevlendirildi. Ümit burnunu aşıp, Avusturalya'nın güneybatı kıyısını dola şarak, Yeni Zelanda'ya, Tahiti'ye ulaştı. Amerika'nın
1726). Paris'te mimarlık öğrenimi gören Sir John Van
brugh, lorduya girip, Calais de casusluktan hüküm giye rek (1690) iki yıl hapis yatu. Sonra tiyatroya yönelerek
birkaç komedi (Aesop (Aisopos, 1696) vb.) yazıp, yeni den mimarlığa yönelerek, 1699'da Yorkshire'da yapti
ġi Castle Howard şatosunda, birbiriyle en uyuşmaz gö rünen öğeleri güçlü bir bireşim içinde biraraya topla
mayı başardı. Oxford yakınındaki Blenheim sarayı (1705), Huntingdonshire'deki Kimbolton Şatosu, vb.
özgün yapıtlarını peşpeşe gerçekleştirerek, en kati kla
sisizme körükörüne bağlı bir dönemde, barok bir düşgücünün olağandışı yapıtlarını ortaya koydu.
Van Buren, Martin ABD'li devlet adamı (Kinderhook, New York 1782
menliğe (1780), yüzbaşılığa (1790) yükseltilip, Buyuk batı kıyısında günümüzde adını taşıyan adayı bulup,
Nootka'daki İspanyol tesislerini ele geçirdi. Kaliforniya kıyılarında bir araştırma gezisi yapıp, Galapagos adası,
Şili, Horn burnu yoluyla döndü. Dünya turu yapıldığın
da takvimde görülen farklılaşmayı ilk gözlemleyen kişi dir.
Vancouver adası Büyük Okyanus'ta Kanada'ya bagl daglık ada. Kitadan deniz kollarıyla (Georgia boğazı, vb.) ayrılan, ingiliz
Kolombiyası eyaletine bağlı olan Vancouver adasının yüzölçümü 32 137 km', nüfusu 461 000'dir. Önemli bir sayfiye ve balıkçılık merkezidir.
368
VANDALLAR
Vandallar
bir tutum izleyip (Bladelin mihrap arkalığı, 1456'dan
Eski Germen halkı. Jylland'ın (ya da Jutland) kuzey kesi
mi, Danimarka takimadaları,İskandinavya'nın güney
karşın, desen ve renk keskinliği aracılığıyla modellerine olağanüstü bir gerçeklik kazandırdı (Oklu Adam, Brük
kesiminde yerleşmiş çeşitli kabilelerden türeyen Van
sel müzesi).
ile Vistül'ün orta çığırı arasına yerleşip, bir süre sonra başhca iki öbek oluşturdular: İ.S. 171'de Daçya'da, da
Van de Velde, Henry
sonra, Berlin), portrelerinde, idealleştirme eğilimine
dallar, 1.0. 11. yy'da Pomeranya'ya, daha sonra da Oder ha sonra V. yy'a kadar yukarı Tisza vadisinde yerleşen
Belçikalı mimar, süsleme sanatçısı ve ressam (Anvers
öbek Alanlarla ve Süevlerle karşıp, 406'da Hunların
1863-Zürich 1957). Yeniizlenimci tablolar yapan Henry Van de Velde, 1890'dan başlayarak uygulamalı
Hasdingler; Slezya'ya adlarını veren Silingler. Bu iki
baskısı altında Ren'i aşarak, Galya'yı yakıp yıktılar. 409 411 arasında İspanya'yı ele geçirip, Hasdingler kralı
sanatlara yöneldi ve art nouveau akımının başlıca tem
Gunderich'in (406'dan 428'e) yönetimi altında Roma
silcileri arasında yeraldı. 1906'da Weimar Uygulamalı Sanatlar Okulu'nun yöneticiliğine getirilip, Alman
rerek (431), Roma'yı federal halk tanınmalarını sağla
len akıma karşı durmaya çalıştı. Otterlo'da Kröller-Mül
yan bir antlaşma imzalamak zorunda bıraktılar (435).
Valentinianus Ill'e, Doğu Numidya'nın, prokonsüllük
topraklarının ve Byzacium'un onlara bırakılmasını sağ
layan ikinci bir antlaşma imzalatıp (442), Balear adaları ni, Korsika'yı, Sardinya'yı ve Sicilya'yı ele geçirerek bir "buğday imparatorluğu" kurdular. Ariusçuluğu benim
sediklerinden, Hunerich (477-484) ve Thrasamund (496-523) dönemlerinde katolik kilisesiyle ilişkilerini
iyice gerginleştirerek, katoliklere ağır baskalar uyguladı
lar. Hilderich'in (523'ten 530'a) tahttan indirilmesini
bahane eden Bizans imparatoru lustinianos'un gönder digi Belisarios komutasındaki ordunun, son Vandal kra b Gelimer'i (530'dan 534'e) bozguna uğratarak teslim almasından sonra, yerli halk içinde eridiler.
Van de Graaf, Robert Jemison ABD'li fizikçi Tuscaloosa 1901-Boston 1967). Massac husetts Teknoloji Enstitüsü'nde profesörlük yapan Ro bert Jemison Van de Graaf, ilk büyük elektrostatik ma
kineleri yaptı. Nükleer fiziğe ilişkin kitaplar yazdı. Van der Goes, Hugo: Bk. GOES, HUGO VAN DER
Van der Waals, Johannes Diderik Hollandalı fizikçi (Leiden 1837-Amsterdam 1923). De
venter ve Lahey'de ders veren Johannes Diderik Van der Waals, Amsterdam Universitesi fizik kürsüsü baş
kanlığına atandı (1908). Akışkanların hal denklemlerini kurup, karşılıklı haller yasasını bularak, 1910'da Nobel Fizik Ödülü'nü aldı,
Van der Weyden, Rogier Flaman ressamı (Tournai 1399/1400-Bürüksel 1464).
Brüksel'e yerleşen Rogier Van der Weyden (Rogier de la Pasture de denir), R. Campin'in atölyesinde çalıştık tan sonra, 1432'de Tournai loncasından ustalık unvanı
aldı, 1435'te kentin resmi ressamlığına atanip, gençlik
yapıtlarına egemen olan sinirli havadan, ağırbaşlı ve ya lin bir kesinliğe doğru(Son Yargı, Beaume Düşkünlere
vi, 1445-1448; vb.) evrim gösterdi. Dramatik eğilimiy le tavırların ve acı ya da acıma anlatımlarının araştırıl masına öncelik tanırken, tablolarının zemininde ger
çekdışı manzaralara ya da gotik üslubunda altın yaldızlı
ev belirlemelerine yer verdi (yontulmuş mihrap arka liklarni taklit ettigi, Çarmıhtan Indiriliş, 1435'e d., Pra do; vb.), Dinsel konulu tablolarında ahlâkçı ve öğretici
Werkbund'u içinde, sanayide standartlaşmaya yöne ler müzesinin yapısını gerçekleştirdi.
Van Diemen Toprağı: Bk. TASMANYA. Van Dyck, Sir Anthony Flaman
ressamı (Anvers 1599-Londra 1641). Ru
bens'in atölyesinde çalışıp, 1618'de usta ressam unva
ni alan Sir Anthony Van Dyck (Flamanca adı Antoon Van Dijck tir), çeşitli ülkelere yolculuklar yaparak, mes
leğinde ustalaştı. Marie de Médicis'nin portresini yapıp,
Roma'da Michelangelo, Leonardo da Vinci ve Raffael
lo'nun yapıtlarını kopya etti. Venedik'te Tiziano, Vero nese ve Giorgione'nin yapıtlarını inceledi. Londra'ya bir yolculuk yaptıktan sonra, önce Floransa, sonra Pa lermo'ya giderek prensin hizmetine girdi. Ama bir veba Sir Anthony Van Dyck, İngiltere Kralı Charles Av I
Afrikası'nı istila ettiler (429) ve Hippo Regius'u ele geçi
Giysileriyle (1634'e d.) adlı bu tablosunun yanı sıra,
koruyucusunun pek çok portresini yapmıştır. Ingiliz portre okulunun kurucusu sayılan Van Dyck, birçok Fransız ressamını da etkilemiştir. (Louvre müzesi, Paris.)
VANKULU MEHMET EFENDİ 369 salgını çıkınca, Palermo'dan ayrılarak Mantova, Bolog na, Napoli ve Torino'da çalıştı. 1625'te Anvers'e dö
nüp, ünü Ingiltere'de yaygınlaşınca, Londra'ya bir yol
culuk yaptı (1627). Beş yıl sonra Kral Charles l'in çağrı
sıyla yeniden İngiltere'ye giderek, 1634'te Anvers'e, 1641'de Paris'e yaptığı iki yolculuk dışında, ömrünün
geri kalan bölümünü İngiltere'de soyluların portrelerini yaparak geçirdi ve İngiliz portre okulunun kurucusu ol du. Fransız ve İngiliz ressamlarını (Reynolds, Gainsbo
rough, vb.) büyük ölçüde etkiledi.Ayrıca bir renge (Van Dyck kahverengisi) adı verildi.
Başlıca yapıtları: Havari Başları, SarhoşSilena, Su Pe rilerinin Yıkanması, Tommaso di Carignano, Kardinal Bentivoglio, George Villiers, Francis Villiers, Isa Çar mihta, Aziz Petrus'un Öldürülmesi, Cenovali Bir Kadın
ile Kızı, Külahlı Adam, Charles I, Kutsal Aile, Samson ile
Dalila, vb.
Van Eyck, Jan: Bk. EYCK, JAN VAN.
dirildiği kardeşi Theo tarafından Arles hastanesine kal
dırılıp, bir süre dengeye kavuşur gibi oldu ve Kesik Ku laklı Adam (Kendi Portresi), GençKöylü Kız, Arles'lı ku din, vb. tablolarını yaptı. 1889 baharında, kendi isteğiy
le Saint-Rémy yakınında bir akıl hastanesine yatırılıp,
sara nöbetlerine karşın peşpeşe tablolar yapmayı sür dürdü: Servi Ağaçları, Hasat, vb. Auvers-sur-Oise'a gi
derek (Mayıs 1890) doktoru Gauchet'nin bir portresini
yaptı ve buğday tarlalarını gösteren tablolar gerçekleş
tirdi. Yeni bir bunalım sırasında göğsüne iki kurşun sı
kip, iki gün sonra öldü. Fovistleri ve izlenimcileri büyük ölçüde etkilemiş olan Vincent Van Gogh, kaba gerçek arkasında bütün bunalımlarını, tanrı ve ışık özlemini
yansıtmayı büyük bir ustalıkla başarmıştır.
Van gölü Doğu Anadolu Bölgesi'nde göl. Yukan Murat bolu münde, 1646 m yükseltide yer alan, Nemrutdağından
çıkan lavların yaratmış olduğu setin arkasında suların bi rikmesiyle oluşmuş bir doğal set gölü olan Van gölü,
Van Gogh, Vincent
Türkiye'nin en büyük (3713 km) gölüdür; derinliği yer yer değişir: Erciş önünde sığdır; Ahlat-Adilcevaz arasın
Hollandalı ressam (Grool,Zundert, Hollanda Brabant'ı
da 451 m'yi bulur; güney kesimdeyse 100 m'ye iner.
1853-Auvers-sur-Oise, Fransa 1890). Bir rahibin oğlu
Kuzeydoğu kıyısından dökülen Bendimahi Çayı ve In cesu çayı ile doğu kıyısından dökülen Karasu ve Hoşap suyunun beslediği gölün suları, yaz aylarında yağışların
azalması ile buharlaşma nedeniyle azalır ve tuzluluk Vincent Van Gogh, Gri Şapkayla
Sanatçının kendi
oranı(%o. 24) artar. Sodyum karbonat (soda) bakımın dan zengin sularında, tuzluluk koşullarına uyarlanmış
incikefali türü balık yaşar. Üstündeki irili ufaklı adalar dan (Çarpanak, Kuş, Gadir, vb. adaları) Ahtamar ada
Portresi (1877) adlı
sindaki eski kiliseyle çok sayıda turist çeken gölün kıyr
bu yapıtını, Paris'te
ları, doğal güzellikler bakımından son derece çekicidir.
iki yıl kaldığı
dönemde yapmıştır.
Uygulamış olduğu
noktalı teknik, o
dönemde ilişki kurduğu izlenimcilerin etkisini yansıtmaktadır.
(Vincent Van Gogh müzesi, Amsterdam.)
olan Vincent Van Gogh, tablo tüccarlığı yapan üç amcasının Lahey, Br Lo ra ve Paris'teki galerile rinde çalıştı (1869-1876). Rahip olmaya karar vererek, amcalarından ikisinin sağladığı olanakla Amsterdam
İlahiyat Okulu giriş sınavlarına hazırlandı; ama başa
vanilya Salepgiller ailesinden, 60 türü bulunan bitki cinsi. Ana
yurtları Orta Amerika olan salep cinsi (Bil. a. Vanilla)
üyeleri, salkım biçimi çiçekli, güzel kokulu meyveli, tir manıcı bitkilerdir. Cinsin örnek türü vanilyanın (Vanilla
planifolia) tohum kılıflarının kurutulmasıyla elde edilen aynı adlı toz, sütlü tatlılar, çikolata, dondurma ve içki yapımında kullanılır.
Van kalesi: Bk. VAN.
rili olamadı. Brüksel'deki bir rahip okulunda öğrenim
van kedisi
ge'da görevlendirildi. Maden işçilerinin yoksulluğu kar şısında inancını yitirip, varını yoğunu işçiler uğruna har
Anayurdu Van gölü çevresi olan kedi türü. İnsan taratin
ris'teki Goupil Galerisi'ni yöneten kardeşi Theo'ya ya
ğundaki sarımsı lekeler dışında bembeyaz, ipeğimsi
gördükten sonra bir madenci kasabası olan Borina cayarak büyük bir yoksulluğa yuvarlandı. 1880'de, Pa zarak, ressam olmak istediğini bildirip, 1880-1885 ara
sında, kardeşinin gönderdiği paralarla anatomi dersleri
aldı. Bu arada koyu renkli, kontrastlarla dolu ilk tablola rini yaptı: Patates Yiyenler, Köylü Kadın Başı, vb. Kısa
dan yapay biçimde üretilmeden satkan bir tür olarak
Van gölü çevresinde ortaya çıkan, başındaki ve kuyru
tüylü, açık amber rengi gözlü bir kedi olan Van kedisi nin bol tüylü kuyruğu, ucuna doğru sivrileşir. Sudan
korkmayan tek kedi türüdür; ayrıca, öbür kedilerin ter sine, süt içmez.
bir süre Anvers'te kaldıktan sonra Paris'e giderek
(1886) Pissarro, Degas, Seurat, Signac, Gaugin, Toulo use-Lautrec'le tanıştı. Bir süre için noktalarla resim tek
vankomisin: Bk. ANTİBİYOTİKLER.
renk simgeciliğini tanıyarak açık renkleri kullanmaya
Vankulu Mehmet Efendi
gidip, büyük israrlarla yanına çağırdığı Gauguin'i çok
Türk bilgini (Van ?-Medine 1592). Müderrislik, müf tülük ve kadılık yapan Vankulu Mehmet Efendi, ha zırladığı Arapça-Türkçe sözlükle (Vankulu Lügati) ün
niğini benimseyip (Bir Lokanta içi, 1887; vb.), bu arada başladı. 1888'de Toulose-Lautrec'in öğüdüyle Arles'a
geçmeden silahla vurmaya kalkışarak, ardından bir bu nalım sırasında kendi kulak memesini kesti. Olayın bil
370
VAN LEEUWENHOEK, ANTONIE
salmıştır. Imam Ebu Nasr İsmail Bin Hammad ül-Cev heri el-Farabi'nin Sınah-ı Cevheri adlı yapıtının çevirisi olan sözlük, Ibrahim Müteferrika'nın matbaasında ba
sılan ilk kitaptır.
Van Leeuwenhoek, Antonie Hollandalı doğa bilgini (Delft 1632-ay.y. 1723). Bir ku
maşçının yanında çıraklık yapan Antonie Van Leeu wenhoek, kumaşçıların kullandığı büyüteçlerle oynaya
oynaya mercek yapımına yöneldi ve gün geçtikçe daha güçlü mercekler yaptı. Mercekleriyle birhücrelileri,
sperma hücrelerini, mikropları, bira mayalarını, teker leklikurtları, kan yuvarlarını bulup, ayrıca kan dolaşımı nı inceledi.
Van Ruisdael: Bk. RUİSDAEL, JACOB VAN.
kahve yetiştirilir; gene dışsatıma yönelik balıkçılık ve hayvancılık (et üretimi)da yapılır. Dolaysız vergi bulun
mayan Vanuatu, hızla uluslararası bir bankacılık merke zine dönüşmekte, turizm de gelişmektedir. TARIH
Van't Hoff, Jacobus Henricus
1606'de Espiritu Santo adasında bir İspanyol yerleşme sinin kurulmasının ardından, 1774'te kaptan James Co
birlikte stereokimyayı kurup, optik özelliklerin kimya
ok, adaların haritasını çıkararak "Yeni Hebrides adaları" adını verdi. Çok geçmeden İngiliz ve Fransız tüccarla rin, tarımcıların ve misyonerlerin yerleştikleri adalarda, bir yandan Avrupalılar ile yerli halk arasında, bir yandan da birbirlerine rakip Avrupalıların kendi aralarında ça
kimyasal dengelerde derişmelerin ve sıcaklığın etkisini
anlaşmayla adalar İngiltere ve Fransa'nın ortak yöneti
Hollandalı kimyacı (Rotterdam 1852-Berlin 1911).
Bonn'da çalıştıktan sonra, Paris'e Würtz'ün laboratuva rina geçen Jacobus Henricus Van't Hoff, Utrecht, Ams
terdam ve Berlin üniversitelerinde ders verdi. Le Bell'le
sal maddelerin yapısını etkilediklerini buldu. Fiziksel
tışmalar birbirini izledi. Sonunda, 1887'de yapılan bir
ortaya koyarak, kimyasal kinetiğin temelini attı (1884). Çözeltiler ile gazlar arasındaki benzerlikleri belirleyip,
mine verildi. 1980'de Espiritu Santo'da patlak veren
ayaklanmanın İngiliz ve Fransız birlikleri tarafından bas
geçişme basıncına ilişkin bir kuram (topometri, ebuli
tırılmasından bir hafta sonra, 30 Temmuz 1980'de ada lara bağımsızlık tanındı ve parlamenter bir yönetim ku
yanır) oluşturup (1886), 1901'de Nobel Kimya Ödü
rularak, 1987'de Vanuatu, SSCB'yle bir balıkçılık anlaş.
yoskopi ve kriyoskopi yasalarının temeli bu kurama da lü'nü (ödülün verildiği ilk bilim adamıdır) aldı.
Vantongerloo, Georges: Bk. DE STIJL.
ması imzaladı. 1983 ve 1987'de yapılam seçimleri ka
zanan başbakan W. Lini, cumhurbaşkanı Sokoma nu'nun kendisini meclisi dağıtmak istediğini ileri süre
rek görevden alması ve Yüksek Mahkeme'nin bu olayı
anayasaya aykırı bulması üstüne, cumhurbaşkanını tu Vâ-Nû
Türk gazetecisi ve yazarı (İstanbul 1901-ay.y. 1967).
Galatasaray Lisesi'ni bitiren (1917) Vá-Nû (asıl adı Vála Nurettin'dir), bir süre Viyana'da kaldıktan sonra, Nazım
Hikmet'le Moskova'ya giderek Moskova Doğu Enstitü
tuklattı (Aralık 1988). Cumhurbaşkanının temyize baş.
vurarak serbest bırakılmasından sonra yapılan seçimle ri, Frederick K. Timakata kazanarak, başbakanlığa M. C. Korman'ı atadı.
Vanzetti, Bartolomeo: Bk. SACCO VE
sü'nü bitirdi (1925). Yurda dönünce çeşitli gazetelerde
VANZETTÍ.
fıkralar, röportajlar, sanat yazıları yayınlayıp, takma ad larla öykü ve romanlar yazdı. 1965'te Nazım Hikmet'le ilgili anılarını (Bu Dünyadan Nazım Geçti) yayınladı.
varan
Vanuatu
Tek başına varangiller ailesini oluşturan, 30 türü bulu
de kurulu devlet. Avustralya'nın 1600 km kadar kuzey
Büyük Okyanus'un güneybatı kesiminde adalar üstün
nan sürüngen cinsi. Afrika, Güney Asya ve Avustral ya'da yaşayan varan cinsi (Bil. a. Varanus) üyelerinin boyları 20 cm-3 m arasında değişir; bazı türleri akarsu
doğusunda yeralan yaklaşık 800 km boyunca yayılan
lar yakınında yaşar ve çok iyi yüzer, bazı türleriyse çöl
12 kadar ada ve 60 kadar adacıktan oluşan Vanuatu
lerde ve tropikal ormanlarda yaşar. Tümünün boyunla
Cumhuriyeti'nin (eski adı Yeni Hebrides adaları), yüzöl
ni, kertenkelelere oranla daha uzun, daha ince ve es
yük kenti Vila'dır. 1980'e kadar ingiliz-Fransız ortak yö
rak kullanır, gerektiğinde başlarının yarısı kadar bir
lur. Avustralya'nın 1600 km kadar kuzeydoğusunda
ri ve kamçı gibi salladıkları kuyruklarıyla kendilerini sa
büyük bölümü Efate (başkent Vila bu adadadır), Espi
nil varani (Varanus niloticus), çöl varani (Varanus grise
çümü 14 763 km', nüfusu 110 000, başkenti ve en bü
nektir. Çatallı dillerini av ararken koku alma organı ola
netim alunda kalmış, o tarihte bağımsızlığa kavuşmuş.
uzaklığa fırlatabilirler. Güçlü çeneleri, korkunç tırnakla
yeralan ülkede, çoğunluğu Melanezyalı olan halkın
vunurlar. Cinsin başlıca üyeleri arasında suda yaşayan
ritu Santo, Malekul ve Tanna adalarında yaşar.
YÜZEYŞEKİLLERİ, IKLIM VE EKONOMI
us) ve boyu 3 m'yi bulan komodo ejderi (Varanus ko modoensis) sayılabilir.
larda, halkın büyük bölümü kıyı ovalarında yaşar ve iç
Varanasi
yük tarım işletmelerindeyse, hindistancevizi, kakao ve
Hindistan'ın kuzey kesiminde kent. Uttar Pradeş eyale
iç kesimlerinin büyük bölümü dağlık ve issız olan ada
tüketime yönelik tarımla uğraşır. Dışsatıma yönelik bü
VAROLUŞÇULUK 371 tinde, Ganj ırmağının sol kıyısında yeralan Varanasi'nin (ya da Benares) nüfusu 926 000'dir. Her şeyden önce bir din merkezi (1 500'ü aşkın tapınak ve cami) olan kent, Ganj kıyılarında yıkanarak arınmaya gelen hin dulardan büyük gelir elde etmektedir. Ayrıca, bir elsa
natlar Akademisi'ni bitiren (1948) Adnan Varinca,
1956-1973 arasında resim çalışmalarını Paris'te sürdür dü. Yurt içinde ve dışında birçok kişisel sergi (natür
mortlar, portreler, peyzajlar) açıp, 1980'de Sedat Sima
vi Vakfı Güzel Sanatlar Ödülü'nü Turan Erol'la paylaştı.
natları (kuyumculuk, vb.) ve öğretim merkezidir. Vardar
Makedonya ve Yunanistan'da ırmak. Uzunluğu 420 km olan Vardar ırmağı, Makedonya'da 300 km boyunca
akip, Yunanistan'a girerek, 120 km sonra Selanik körfe zine dökülür.
Vardar, Berke Türk dilbilimcisi (İstanbul 1934-ay.y. 1989). İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünü bitiren
(1958) Berke Vardar, aynı bölümde ders verip, 1977'de
profesörlüğe yükseldi. İstanbul Üniversitesi Yabanci Diller Yüksek Okulu Fransızca bölümü başkanlığı (1978-1982), Türk Dil Kurumu yönetim kurulu üyeliği
(1972-1983), İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve in
varis
Deri yüzeyine yakın toplardamarların genişleyip, kiv rimli bir biçim almalarını belirten tip terimi. Ayakta dur
mak bacaklardaki hidrostatik basıncı artırdığından, va
risler özellikle bacak toplardamarlarında görülür. Nor mal olarak toplardamarlardaki kapakçıklar kanın geri
dönmesini önlerse de gebelik, uzun süre ayakta dur ma, önceden geçirilmiş tromboz gibi durumlar, kapak
larda yetersizliğe yol açar ve geri dönen kan, damarlar
da genişlemeye neden olabilir. Varis Çorabı giymek ve
bacakları yükseğe kaldırmak bozukluğun ilerlemesini
önleyebilir. Varisler egzama ve deri yaralaşmalarına yol
açabildiklerinden, ciddi durumlarda damarların ameli yatla düzeltilmeleri gerekir.
kılap Tarihi Enstitüsü müdürlüğü (1989) yapıp, çeşitli
varlıkbilim
ansiklopedilerin hazırlanmasına redaktör ve yönetici
Varlık kuramı. Aristoteles'in varlığın varlık olarak bili
olarak katkıda bulundu. Fransız hükümeti tarafından
Palmes Académiques nişanının şövalye (1978), officier
(1988) payeleriyle ve Ordre National de Mérite nişani nin şövalye (1978) payesiyle ödüllendirildi.
Başlıca yapıtları: Fransız Edebiyatı (3 cilt, 1965 1972), Dilbilim Sorunları (1968), Etude L'exicologique d'un Champ Notionnel(Bir Kavram Alanının Sözcükbi
limsel İncelemesi, 1969), Ferdinand de Saussure ve Dil
mi" diye tanımladığı genel metafizik ya da temel felsefe olan varlıkbilim (ontoloji de denir), iki tür soruyu yanıt
lamaya çalışan bir söylemdir. Birinci soru dizisi, varlığı logosa (düşünce, dil) eklemlemeye, logosun temeli olarak varlığı ortaya koymaya yönelir. İkinci diziyse, varlığı varolmalardan ayırmaya özen göstererek (Hei degger) sınırlarını çizmeye çalışır.
bilim Kavramları(1971), Une Introduction à la Phono
logie (Sesbilime Bir Giriş, 1975), Dil Devrimi Üstüne
(1977), Başlıca Dilbilim Terimleri (ortak çalışma, 1978), İşlevsel Dilbilim (A. Martinet'den çeviri, 1985).
Varegler: Bk. RYURİK SÜLALESİ; VİKİNGLER.
Varna Bulgaristan'da liman kenti. Karadeniz kıyısında yeralan
Varna'nın nüfusu 320 636'dır. Bulgaristan'ın en büyük limanı olan kentte, sanayi de gelişmiştir: Kimya sanayi si, çeşitli makineler yapımı, vb. Aynı zamanda da bir ög retim (üniversite) ve turizm
Varèse, Edgar
merkezidir.
10 Kasım
1444'te kent yakınlarından yapılan Varna Savaşı'nda, Murat II komutasındaki Osmanlı ordusu, Yanos (Janos)
ABD uyruğuna geçmiş Fransız bestecisi (Paris 1883 New York 1965).Mühendis olmak amacıyla sağlam bir matematik ve bilim öğrenimi gören Edgar Varèse, ken
Hunyadi komutasındaki Haçlı ordusunu ağır bir yenilgi
dini yalnızca müziğe adamaya karar verip, Schola Can
varoluşçuluk
torum'da d'Indy, Paris Konservatuvarı'nda Widor gibi öğretmenlerle çalıştı. 1906'da Halk Üniversitesi koro sunu kurup, 1908'de Berlin'de çoksesli eski müzik par
çalarını yorumlayan korolar yönetti. 1910'da Prag sen
ye ugratmıştır.
Varoluşun özden önce geldiğini savunun felsefe öğreti si, Felsefenin varlık bilimi olarak ortaya konmasını eleş tiren (Kierkegaard'ın Hegel'e başlıca eleştirisidir) varo
foni orkestrası yöneticiliğine getirildi ve Oidipus ile
luşçuluk (egzistansiyalizm de denir) kuramcılarından
Sfenks operasını besteledi. 1915'te ABD'ye yerleşip bir senfoni orkestrası kurdu ve yönetti.
bazıları, insan-varlık ilişkisinin insanın varoluşundan
Edgar Varèse, müzik tarihinde kesinlikle bağımsız bir
riysa insanın dünyada varolma biçiminin “saçmalığı"
sanatçı ve dâhil bir bulucu olarak ayrıcalıklı bir yer tutar. Perotin'den Berlioz'a kadar eski müziği sevmiş, ama
yapıtlarında müzik dilini yenilemek istemiş, akustik bili
minin en yeni buluşlarından yararlanmış, en yeni bilim sel buluşları müziğe uygulamaya çalışmıştır. Orkestra için yapıtları arasında yaylı ve vurmalı çalgılar için Hi
perprizma (1923), büyük orkestra için Amerika'lar (1926), solo flüt için Yoğunluk 21,5, başyapıtı sayılan Entegraller (1926), vb. sayılabilir.
Varınca, Adnan
Türk ressamı (İstanbul 1918). İstanbul Devlet Güzel Sa
duyduğu içdaralmasından (ya da boguntudan), bazıla duygusundan kaynaklandığını ileri sürmüşlerdir. Varo luş, varlık sorununu ortaya koyar ve varlığın ancak sor
gulama kipinde kavranmasına izin verir: Varolmak, ol mak değil"-olmamak”, “-için olmak", "-içinde ol mak"tır. Varoluşçu akımın bu temel savi, çeşitli varoluş biçimlerinin görüngübilimsel betimlemelerinin (özel
likle Sartre'ın l'Etre et le Néantının (Varlık ile Hiçlik]) ve
varoluşçuluk akımının tanntanımaz varoluşçuluk (Hei
degger, Sartre, Merleau-Ponty) ile hıristiyan varoluşçu
luk (Kierkeggard, N. Berdiaev, Jaspers, G. Marcel) biçi
minde bölünmesine neden olan iki eğilimin kaynağını oluşturur: Kavramlar öğrenilir, buna karşılık varolusya
şanır. Buna bağlı olarak, yaşam ile felsefe arasındaki ay
372 VARŞOVA rimin ve metafiziğin reddedilmesi, bazı varoluşçuları
ristan, Macaristan, Polonya, Romanya ve Çekoslovak
munda olan insanın, varoluşun bütün yoğunluğuna an
tılmıştır) askeri antlaşma. NATO'nun kurulmasına (4 Ni
(Sartre, Camus), her zaman bir şeye bağlanmak duru cak edebiyat aracılığıyla kavuşabileceği düşüncesine yöneltmiştir.
ya arasında imzalanan (1956'da Doğu Almanya da ka
san 1949) ve Federal Almanya Cumhuriyeti'nin Batı topluluğuna katılmasına (Paris Antlaşmaları, 23 Ekim
1954) bir tepki olarak kurulan, merkezi Moskova'da bulunan Varşova Paktı'nın amacı, Doğu Avrupa ülkele rinin ortak güvenliğini sağlamak için barışı koruma yö
Varşova Polonya'nın başkenti. Polonya'nın orta-doğu kesimin de Vistül ırmağı kıyısında yeralan, aynı adlı ilin merkezi
nünde girişilen uluslararası eylemlere katılmak, nükleer silahlarda indirime gidilmesini sağlamak, üye ülkeler
den herhangi birine yapılacak bir saldırı durumunda alı nacak önlemleri planlamaktı. Kuruluş antlaşmasının
onaylanmasından sonra, ek bir bildiriyle birleşik bir ko mutanlık oluşturuldu ve pakta,bağlı askeri birlikler, 1956'da Macaristan'a, 1968'de Çekoslovakya'ya (Ar
navutluk'un pakttan çekilmesine yol açtı). 1981'de Po lonya'ya müdahale ettiler. Eski SSCB ve Doğu Avrupa ülkelerinde 1990'dan başlayarak gerçekleştirilen rejim
değişikliklerinden sonra, Varşova Paktı üyelerinin 25
Şubat 1991'de Budapeşte'de toplanarak aldıkları karar
gereğince, Varşova Paktı'nın askeri rolüne 1 Nisan 1991'de son verildi.
Vasarely, Victor Fransız uyruğuna geçmiş Macar ressamı (Pécs 1908).
Budapeşte'de öğrenim gören Victor Vasarely (asıl adı Viktor Vasarhelyi dir), 1931'de Paris'e yerleşerek, Bau haus etkisindeki ilk çalışmalarından sonra, 1950 yılları başında kinetik sanatın habercisi sayılan bir soyutlama
ya yöneldi. Önce siyah-beyaz, sonra bütün renklerde
Savaşı'nda Almanlar tarafından aşağı yukarı bütünüyle yıkılıp, halkının önemli bir bölümü yok edilmiş, savaştan
kare ve çemberlerle (“biçim-renk birimi"), yeni bir sa natçı-yapit kavramı (-çoğaltılabilen, boyut ve işlevlere
sonra yeniden kurulmuştur.
dönüştürülebilen “ilk örnekleri" tasarlayan kişi; mimar lıkla bütünleşebilen ortaklaşa ya da sanayi tarafından
olan Varşova'nın (Polca
Warszawa) nüfusu
1
Vistül ırmağı kıyısında yeralan Varşova, İkinci Dünya
654
500'dür (banliyõleriyle birlikte 1 850 000). Bir yandan Baluk denizi ile Tuna, Öte yandan Berlin ile Moskova
arasında bir kavşak noktasında yeralan Varşova, ülke
üretilmiş ürün-) geliştirdi. Ayrıca birçok kuramsal yazı yayınladı.
Vasco da Gama: Bk. GAMA, VASCO DA.
nin yönetim ve başlıca ticaret merkezi olmasının yanı
sıra, Yukarı Silezya'dan sonra, ikinci büyük sanayi mer kezidir (demir-çelik tesisi; kimya ve otomotiv sanayile ri; elektrikli gereçler yapımı; vb.).
Vasif, Enderunlu: Bk. ENDERUNLU VASIF.
TARIH
Vassaf: Bk. ABDULLAH VASSAF EFENDİ.
Mazovya düklerinin merkezi olan (XIII. yy.), 1526'da
Polonya Krallığı'na bağlanan kent, 1596'da krallığın başkenti oldu. 1807'de Napolyon'un kurduğu ve yö
netimini Saksonya seçiciprensi Freidrich-August l'e bi raktığı Varşova Büyükdüklüğü'nün merkezi olup, 1813'te Ruslar tarafından işgal edilerek, Rusların kur
dukları yeni Polonya Krallığı'nın başkenti ilan edildi.
1915-1918 arasında Alman birlikleri tarafından işgal edilip, 1918 Pilsudski komutasındaki birlikler tarafın dan kurtarıldı. Polonya-Sovyetler Birliği Savaşı (1920)
sırasında, varoşlarına kadar ulaşan Kızıl Ordu birlikleri,
Vasvar Antlaşması Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya arasında 1664'te Vasvar'da imzalanan antlaşma. Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya arasında Nisan 1663'te başlayan savaşta, Osmanlı ordusunun Uyvar, Lena, Novigrad'ı alıp, Kani
je'yi kuşatmadan kurtarmasından sonra, Avusturya'nın isteğiyle 10 Ağustos 1664'te Raabırmağının güney kıyı
Pilsudski'nin karşı saldırısıyla püskürtüldü. İkinci Dünya
sındaki Vasvar'da antlaşma imzalandı. Avusturya, Er del'in işlerine hiçbir biçimde karışmamayı, 200 000 flo
1939) kentte, Yahudi gettosunda patlak veren ayaklan
dikleri bütün yerlerin Osmanlılarda kalmasını ve Zitva
Savaşı'nda Almanlar tarafından işgal edilen (27 Eylül
ma (1943) Almanlar tarafından kanlı biçimde bastırıldı
ve Yahudiler (toplam nüfusun yüzde 30'u) sistemli bi çimde yok edildi: 17 Ocak 1945'te Sovyet ve Polonya birlikleri tarafından kurtarılan kent, savaş sırasında aşağı
yukarı bütünüyle yıkıldığından, yeniden kuruldu. Varşova Pakti
14 Mayıs 1955'te Varşova'da SSCB, Arnavutluk, Bulga
rin savaş tazminatı ödemeyi, savaş sırasında elegeçir
torok Antlaşması'nın bu jantlaşmayla değiştirilmeyen bütün maddelerinin yürürlükte kalmasını kabul etti.
vaşak Kedigiller ailesinden çeşitli türlere verilen ortak ad. Ku
zey yarıkürede Sibirya'dan Avrupa'ya ve Kuzey Ameri
ka'ya kadar uzanan alanda yaşayan vaşaklar, eskiden "vaşak” adıyla ayrı bir cins (Lynx)sayılırken, günümüz
VECİZE de yabankedileri cinsinde (Felis) sınıflandırılmaktadır lar. Yaklaşık 120 cm boyunda, omuzdan yere yüksek likleri 60 cm kadar, genellikle siyah, koyu kahverengi ve kahverengimsi sarı karışımı, karın kesimleri tarçın renkli, yanaklarında siyah ve beyaz tüyler bulunan,
kuyruklarının ucu siyah hayvanlardır. Yalnız yaşar, ge celeri koku alma ve görme duyularının yardımıyla avla
narak küçük geyikler, tilkiler, dağ tavşanları, çakallar,
porsuklar, küçük kemiriciler, hatta böceklerle beslenir ler. Vaşak türlerinin başlıcaları arasında vaşak ya da Ka
373
gerek başka ülkelerde yatırımları bulunan kendi banka si vardır.
Papalık merkezi olmasının yanı sıra, Vatikan aynı za manda da büyük bir kültür ve turizm merkezidir. Girişi
nin güneydoğusundaki San Pietro meydanı ve San Piet ro bazilikası, katolik dünyasının en kutsal kilisesidir. Va
tikan sarayı, Michelangelo'nun Sistina kapellasının ta
vanına yapmış olduğu freskler, Pintoricchio'nun Borgia dairesinin tavanına yapmış olduğu freskler, Raffael lo'nun freskleri, vb. pek çok sanat yapıt içerir.
nada vaşağı (Felis rufas) ve çöl vaşağı ya da İran vaşağı
TARİH
(Felis caracal) sayılabilir.
Uzun süre papa tarafından yönetilmiş olan Orta ital
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti
ya'daki Papalık Devletleri (Bk. PAPALIK DEVLETLERİ) 1860-1870 arasında, yeni kurulmuş olan İtalya Krallı
Mustafa Kemal ve arkadaşlarının 1906'da Şam'da kur dukları gizli dernek. Kolağası (yüzbaşı) rütbesiyle Şam'da görev yapan Mustafa Kemal'in, güvendiği arka daşlarıyla kurduğu Vatan ve Hürriyet Cemiyeti, çok
ğı'yla bütünleşmiş, sonraki yıllarda Italya Krallığı ile pa
palar arasında ortaya çıkan kilisenin özerkliği konusun daki anlaşmazlıklar, Laterno Antlaşması'yla (11 Şubat 1929)çözümlenmiş, Papalık Devletleri'nin yerini küçük
Vatikan devleti almıştır. Sürekli üyesi olmamakla birlik:
geçmeden Beyrut, Yaſa ve Kudüs'te şubeler açtı. Mus
te, Vatikan, Birleşmiş Milletler'de bir gözlemci bulun
tafa Kemal'in gizlice giderek Selanik'te de bir şube ac masından sonra, İttihat ve Terakki Cemiyeti'yle birleşti.
durmaktadır.
Vatikan bazilikası: BK. SAN PIETRO Vatikan
BAZILIKASI.
İtalya'da bağımsız devlet. İtalya'nın başkenti Roma'nın içinde, Tiber ırmağının batı kıyısında yeralan, aşağı yu karı bütün çevresi surlarla çevrili bağımsız bir devlet olan Vatikan'ın yüzölçümü 0,44 km'dir. Yaklaşık 700
kişi olan nüfusunun yalnızca yarısı Vatikan pasaportu taşır ve katolik kilisesinin merkezi olan papalık kuru munda çalışan memurlardan oluşur. Vatikan'ın bu ala
ninin yanı sıra, papalarin Roma yakınındaki yazlık sara yının bulunduğu Castel Gondolfo'da, Roma'daki 13 ki lise (San Giovanni in Laterano, vb.) ve başka yapılarda (San Castilla sarayı, vb.) da yargı yetkisi vardır. Gerek dünyasal, gerek manevi önderi katolik kilise sinin başı papa olan Vatikan'ın kendi ayrı gazetesi (Os servatore Romano), demiryolu istasyonu, posta servisi,
polis gücü, telefon sistemi, radyosu ve gerek İtalya'da,
vatoz kemiklibalık türü Avru Özkedibalığıgiller pa'yı çevreleyen denizlerin kıyı kesimlerinde yaşayan
vatozun (Bil. a. Raja clavata), erkeği yaklaşık 70 cm, di
şisi yaklaşık 125 cm uzunluktadır. Sırtı ve karnı çivi gibi kemiklerle kaplı, eti lezzetsizdir.
Vaughan, Sarah ABD'li caz şarkıcısı (Newark, New Jersey 1924-Hidden Hills, Kaliforniya 1990). Billy Eckstine (1944-45) ve
John Kirby (1945) topluluklarında vokalci olarak ça
lışmaya başlayan Sarah Vaughan, çok geçmeden gerek
caz, gerek halk şarkısı dallarında uluslararası ün ka Vatikan'ın kuşbakışı görünüşü.
zandı. 1950'lerin başında Dizzy Gillespie ve Charlie
Parker'la birçok plak doldurdu: Lover Man (1954), vb. Özellikle No Count Blues (1958) ve Autumn Leaves (1982) plaklarıyla ününü sürdürdü.
vazopresin: Bk. ANTİDİÜRETİK HORMON. veba
Yersin basilinin (Yersinia pestis) yol açtığı çok tehlikeli
bulaşıcı hastalık. İnsanlarda ve hayvanlarda (köpek, si
çan) görülen veba, insana sıçan piresinin isırmasıyla ya
da insandan insana solunum yoluyla geçer. Hiyarcıklı veba türü, yüksek ateşle ve boyundaki, koltuk altındaki
lenf bezlerinin şişmesiyle belirti verir. Hastalığın akciğe re yayılması ya da akciğer vebası, gerek hasta, gerek
çevresi için tehlikeli bir ihtilattır: Hastalığın solunum yo
luyla doğrudan yayılmasına ve hızla yaygınlaşmasına yol açar. Tedavide streptomisin, vb. antibiyotiklere
başvurulur (eskiden, antibiyotiklerin bulunmadığı dö nemlerde, hastalık septisemili bir yayılmayla ölümle so
nuçlanırdı).
vecize: Bk. ÖZDEYİŞ.
374
VEDALAR
Vedalar Sanskritçe yazılmış kutsal metinler bütünü. Sanskritçe "bilgi" anlamına gelen "veda” sözcüğü, hindu dininde hem temel dört "kitap", hem de brahma edebiyatının
fümünü belirtir. Ayinler ve inançlar kadar, toplumun düzenleniş biçimini de kurallara bağlayan söz konusu metinler, dinsel tören ilahilerini, ayin ya da adak töreni üstüne kitapları, brahmacılığa ilişkin açıklamaları ve fel
Abdülaziz, Mekke, Medine ve Cidde'yi alarak Necid Hicaz Krallığı'nı kurdu (1923). Soyundan gelenler, gü nümüzdeki SuudiArabistan krallık sülalesini oluşturdu. Vehram VI: Bk. BEHRAM VI.
vektörel hız: Bk. HIZ, VEKTÖREL.
sefi metinleri içerir. (Ayrıca Bk. HİNDİSTAN, DİN.)
Vedanta: Bk. HİNDİSTAN, DİN.
Vega Carpio, Lope Felix de İspanyol yazarı (Madrid 1562-ay.y. 1635). Yenilmez Armada'nın seferine katılan Lope Felix de Vega Car
pio (Lope de Vega da denir), Alcala başpiskoposunun ve Las Navas markisinin hizmetinde çalıştı. Aşk serü venleriyle dolu fırtınalı bir yaşam sürüp (bir gönül serü
Velazquez Ispanyol ressamı (Sevilla 1599-Madrid 1660). Ressam Pacheco'nun yanında yetişen Velazquez (tam adi Die
go de Silva Velazquez'dir), 1619'da ustasının kızıyla evlendi. Sanat yaşamının ilk döneminde (Sevilla döne mi) gerçekleştirdiği dinsel tablolarında, portrelerinde
ve günlük yaşam sahnelerinde "karanlıkçılık" akımın
dan etkilenmekle birlikte, ışığın kullanılışı ve kabartı ke
veninden ötürü tutuklandı ve sürgün cezası verildi), 1
sinliği açılarından kusursuz bir üslup geliştirmeyi başar dı. 1623'te Madrid'e yerleşip, Felipe IV'ün ressamlığına
cil'den, mitolojiden, Doğu masallarından, halk şarkıla
ların yapıtlarının ve Rubens'in önerisiyle İtalya'ya yaptı
800 oyun, pek çok şiir, efsane, vb. yazdı. Konularını in
getirilerek, saray koleksiyonlarındaki Venedikli ressam
ği (El Pero del Hortelano, 1618); El Caballero de Olme
ğı ilk gezinin (1629-1631) etkisiyle, üslubunu büyük öl çüde geliştirdi: Dinsel (Çarmıha Gerilmiş isa, Prado) ve din dışı (Vulcanus'un Demirci Ocağı, Prado; Breda'nın Teslim Oluşu, Prado; Aynalı Venüs, Prado; vb.) konulu başyapıtlarının yanı sıra, kral ailesi üyelerinin, saray cü
do (Olmedo Şövalyesi, 1641'de yayınladı); vb.) başarı gösterip, Arte Nuevo de Hacer Comedias (Yeni Kome di Yazma Sanatı, 1609) adlı yapıtında traji-komedinin kesin formülünü ortaya koydu: Üç perde; üç bin dize;
lip (1649-1651), Roma'da papa Innocentius X'un port resini gerçekleştirdikten sonra, Madrid'e dönerek, sa
rindan, siyasal olaylardan aldığı oyunlarında, özellikle töre komedilerinde (Alcade de Zalamea (Zalamea Yar gici, 1600]; Peribanez y El Comendador de Ocana (Pe ribanez ve Ocana Komutanı, 1614); Bahçıvanın Köpe
aynı olayların biri trajik, öbürü komik olarak iki kez yo rumlanması; mekanın tek olması ve dekor kullanılma
ması; zaman birliği (üç saatlik bir oyunda bütün insanlık tarihi sergilenebilir). Ayrıca, pastoral bir roman (Arca dia, 1598) yazdı.
Vehhabi Ayaklanması Osmanlı yönetimine karşı Hicaz'da patlak veren dinsel
celeri ve soytarılarının portrelerini gerçekleştirdi. Sanat yapıtları satın alma göreviyle yeniden İtalya'ya gönderi ray dairelerinin süslenmesiyle görevlendirildi. Bu son dönemde daha serbest bir üslup geliştirip, biçimleri ve maddeyi renk lekelerinin titreşimleri yoluyla vererek, işık ve uzam kullanımında eşsiz bir ustalığa erişti.
1656'ya doğru Nedimeler ve İplik Eğiren Kadınlar adlı iki önemli başyapıt ortaya koyup, kral ailesi ve saray çevresinden kişilerin portrelerini yapmayı da sürdür dü.
kökenli ayaklanmalara topluca verilen ad. Muhammet Bin Abdülvehhap tarafından kurulan vehhabilik (ya da
Velidedeoğlu, Hıfzı Veldet
vahhabilik) mezhebi üyeleri (Vehhabiler ya da Vahha
Türk hukukçusu ve yazarı (İstanbul 1904-ay.y. 1992).
biler), çok geçmeden, Osmanlıların İslam dininden uzaklaştıklarına karar vererek, inançlarına uygun bir is
lam devleti kurmak girişimlerine başladılar ve Necid şeyhlerinden Abdülaziz'e halifeliğini ilan ettirmeyi ba
Ankara Hukuk Fakültesi'ni bitiren (1928) Hifzi Veldet
Velidedeoğlu, öğrenimini Neuchâtel Hukuk Fakülte si'nde ve Roma Hukuk Fakültesi'nde geliştirerek, İstan
bul Hukuk Fakültesi'nde medeni hukuk profesörlüğü
şardılar. Bağdat valisi Süleyman Paşa'nın, kuşattığı De
ne yükseldi (1942) ve dekanlık (1946-1948; 1952
riye'yi alamamasından sonra, Taif kalesini ele geçirerek
1953) yaptı. Kurucu Meclis üyeliğinde bulunup (1961). fakültedeki görevinden emekliye ayrıldıktan (1975)
halkını kılıçtan geçirdiler. Abdülaziz'in yerine geçen oğlu Suud, Mekke'yi alarak Cidde'ye yürüdüyse de,
sonra, Cumhuriyet gazetesinde ömrünün son yılına ka
Cidde valisi Şerif Paşa karşısında yenilgiye uğradı. Ama
dar haftalık yazılar yayınladı.
dini Necid hükümdarı ilan ederek, Hazreti Muham
cilt); Sağsız Solsuz Demokrasi (1974); Toplumsal Ya
oğlu Abdullah'ın Medine'yi kuşatmasından sonra, ken met'inki dışında, Mekke'de bulunan din büyüklerinin
mezarlarını yıktırdı. Ayaklanmayı bir türlü bastırama yan Osmanlıların Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Pa
şa'yı görevlendirmeleri üstüne, Mehmet Ali Paşa'nın
oğlu Tosun Paşa, Medine'de Vehhabilere yenilmesine karşın, 1813'te Mekke, Medine ve Tail'i ele geçirerek,
Başlıca yapıtlari: Devirden Devire (1974-1976, 3
şam ve Hukuk (1983); Milli Mücadele Anıları (1984),
Hukuk Devleti ve Velidedeoğlu (Türk Hukuk Kurumu tarafından yayınlandı ve H. F. Velidedeoğlu'na Onur
Ödülü verildi), 12 Mart Faşizmin Felsefesi (1990), vb.
Vehhabileri püskürttü ve ayaklanmanın elebaşılarının
Veli Mahmut Paşa: Bk. MAHMUT PAŞA, VELİ.
dülaziz ve oğulları İstanbul'a gönderilerek (1818) idam edildiler. Ama ayaklanmanın bastırılmasına karşın, veh habilik, etkinliğini gizli de olsa sürdürdü ve Osmanlılar Hicaz'dan çekilmek zorunda kalınca, Vehhabi emiri
Venedik
peşine düşerek uzun süre sonra yakaladı: Suud Bin Ah.
Italya'nın kuzeydoğu kesiminde kent, Adriya denizinin
VENEZUELA
375
kuzey ucundaki Venedik körfezi kıyısında yeralan, Ves nezia ilinin ve Veneto bölgesinin merkezi olan Vene. dik'in
nüfusu 317 837'dir. Karadan 4 km (karaya bir
kara ve demiryolu köprüsüyle baglıdır), denizden 2 km (denizle arasında uzun bir kıyı şeridi vardır) uzakta, 177
kanalın geçtiği 120 küçük adadan oluşmuş bir takıma. dada kurulmuş olan Venedik, son derece önemli bir turizm merkezidir: Tarihsel kentin dışında sanayi (me
talürji; kimya sanayisi; cam eşya; vb.) ve liman işlevleri
(Porto Mangherita petrol limanı) de gün geçtikçe gelis mektedir.
Yapımına XI. yy'da başlanan San Marco katedrali;
yapımına XIII. yy'da başlanmış Fondaco dei Turchi;
XIV. yy'da yapılan Dukalar sarayı; XVIII. yy'dan başla narak yapılmış pek çok kilise: İtalya'nın en ünlü heykel cilerinin (Verrochi, Susuvera, Palladio, Gryhena, vb.) yapıtları TARİH
Lombardların saldırısı sırasında (VI. yy.), kıyı halkının
denizkulağındaki adacıklara sagınmasıyla kurulan Ve
nedik, başlangıçta Bizans İmparatorluğu'nun Ravenna egzarklığına bağlı kaldı ve öncüleri Bizans tarafından atanan, daha sonra da kent ileri gelenleri tarafından se
çilen bir duka tarafından yönetildi. IX. yy'da Rialto'ya
VENEZUELA CUMHURİYETİ GENEL BİLGİLER. Yözölçümü: 912 050 km. Baş
yerleşen dukaların, Bizans'a karşı fiili bağımsızlıklarını
kenti ve en büyük kenti: Caracas (1 246 677 nut.; banliyöleriyle 3 247 000 nüt.; 1991 tah.).
zans İmparatorluğu ve müslüman ülkeler arasında de
fus yoğunluğu: Km'ye 22,2 kişi. Nüfus dağılımı
kazanmalarından sonra, Venedik "barbar" Batı, Bi
niz ticaretini aşağı yukarı tekeline alarak, önemli ol
çüde zenginleşti. İstanbul'un Haçlı Ordusu tarafın
TOPLUM YAPISI Nüfusu (1991): 20 226 000; nu
(1990); Kentlerde- % 84, kırsal kesimde- % 16. Yillik nüfus artış hızı (1990): % 2.3. Resmidili:
dan ele geçirilmesinden (1204) sonra, Yunan adalarının
İspanyolca. Başlıca dinler: Katolik.
münü alarak, Doğu'ya giden ticaret yolu üstündeki baş.
Yetişkin nüfusun % 88i. Yükseköğretim kurulus
çoğunu, Mora yarımadasının ve Trakya'nın birer bölü
lica iskeleleri ele geçirmiş oldu. O tarihten başlayarak, rakipleri Cenova ve Pisa'yla sürekli çekişmelere karşın, üç yüzyıl süren bir refah dönemi yaşayacak olan Vene dik Cumhuriyeti, XV. yy. başında İtalya'da güçlü dev
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1991); ları (1990): 90. Hastane yatak sayısı (1989): 47
646. Hekim sayısı (1989): 32616. Ortalama ömur (1991): Kadınlarda-78; erkeklerde-71. Bebek
letler kurulması üstüne, kıtada toprak fethine yöneldi:
ölüm oranı (1991): 1 000 canlı doğumda 26. EKONOMI. GSMH (1990): 42,4 milyar dolar; kişi
Ele geçirdiği toprakları iç yönetimlerinde büyük ölçüde
başına ulusal gelir: 2 150 dolar. Etkin nüfus dagil mi (1989): Tarim, ormancılık ve balıkçılık - %
Friuli, Treviso, Padova ve Verona'nın ele geçirilmesi.
özerk bırakırken, genel bir yasama sistemine bağladı. İstanbul'un Türkler tarafından fethiyle (1453) gerileme dönemine girip, o tarihten sonra savunmaya çekilerek,
ticari çıkarlarını korumak amacıyla, Türklerle sürekli antlaşmalar imzalamak zorunda kaldı. İtalya savaşları
nin etkisiyle daha da zayıflayıp, Vasco de Gama'nın Hindistan'a giden deniz yolunu bulmasından sonra, Doğu ürünlerinin ticaret tekelini de yitirdi ve XVI,
yy'daki sanayi gelişmesine (cam, ipek dokuma atölye leri) karşın, XVIII. yy'dan başlayarak hızla geriledi. Na polyon ordularına pek fazla direnmeden teslim olup.
1797'de Avusturya İmparatorluğu'na bağlandı ve dev lel olarak tarihten silindi.
Venezuela
Güney Amerika'nın kuzey ucunda ülke. Batıda kolom biya, güneyde Brezilya, kuzeydoğuda Guyana'yla si nirli olan Venezuela, kuzeyde Antil denizine, doğuda Atlas okyanusuna açılır.
12,8, sanayi- % 16,7; madencilik - % 1; hiz metler—% 1. yapı sanayisi- % 8,7; ticaret ve tu
rizm- % 20,5; ulaşım, haberleşme % 6,3; devlet memurları ve sosyal hizmetler- % 26,7; geri kalanlar-% 0,5. Dış ticaret (1990): Dışa
lim-7,3 milyar dolar, dışsatım– 17,5 milyar do lar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: ABD, Almanya.
Japonya, Hollanda, Kanada. Para birimi: 1 boli var- 100 centimo.
YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Iki meclisli Parlamento. Yönetim bölümlenmesi: 20
eyalet, 2 federal toprak, 1 federal yönetim bölge. si, 1 federal yönetim bölümü.
ULAŞIM. Demiryolları (1989): Toplam 363 km. Karayolları (1989): Toplam 77 500 km (% 34'u as
faltlanmış). Başlıca limanları: 9. Başlıca havaalan lanı: 7.
gun nüfuslu And dağları bölgesi, büyük bölumu savan
YÜZEYŞEKİLLERİ, İKLİM VE DOĞAL KAYNAKLARI
ya da çayırlarla örtülü düz alanlardan oluşan ve kuyu sıradağları ile Orinoco irmağı arasında uzanan Llanos
bilir: Üstünde 300'den çok ada ve mercan adacığının
bölgesi; ülke topraklarının 15'ini kaplayan, Orinoco irmağının güneyindeki tropikal ve ormanlık Guyana
Venezuela'nın yüzeyşekillerinde, altı bölge ayırt edile
sıralandığı dar kıyı şeridi, başkent Caracas'ın da bulun dugu yoğun nüfuslu kuzey kesimindeki kıyı sıradağları; kıyısıradağları ile And dağlarının arasındaki yarı kurak vadiler, ovalar ve kum tepecikleriyle örtülü batı kesimi; Kolombiya sınırı boyunca uzanan, ülkenin en yüksek noktası Bolivar doruğunun (5 007 m) da bulunduğu yo
yaylası
Iklim. Yüzeysekillerindeki tarklılıga bağlı olarak arklik lim çeşitlerinin etkisinde olan ülkenin kuzeydogudan esen alize rüzgarlarini etkiledigi kuzey yansı, aralıktan
nisana (yaz) kadar, oldukça kuraktır; nisan-kasım (kis)
376 VENİZELOS, ELEFTHERIOS C
F
Venezuela'da iki kent için verilen
C 11
iklim çizelgeleri, ülkenin farklı iklim
35
bölgelerini de yansıtmaktadır. Kırmızı 25
15
dikdörtgenlerle aylık sıcaklık SO
10
ortalamalan, mavi dikdörtgenlerle de aylik yagış ortalamalan verilmiştir.
3
(Solda) Venezuela'nın daglik kry 41
$ MNMH TA EEKA
kesiminde yeralan, ülkenin başkenti
ve en büyük kenti Caracas, bozkır iklimi etkisindedir. (Sağda) And
5
0 SM NMH TA EEK A, .
10
dağlarının eteklerinde bölgesel bir
10
merkez olan Menda'da, bir yağışlı,
19
bir de kurak mevsimi bulunan tropikal Caracas
iklim egemendir. Merida
aylan arasında güneydoğudan esen alize rüzgârları sa yesinde daha çok yağış alır. Daha güneyde yıl boyunca sık ve şiddetli yağışlar görülürken, sıradağlar çevresin deki çölūmsū bölgeye, çok az yağış düşer. Ülkenin bü
dımcılarıyla anlaşmazlığa düşerek istifa etmesi ve kon federasyonun parçalanarak (1830) Kolombiya ve Ve
nezuela'nın ayrılmaları izledi. O tarihten sonra, birbirini izleyen başkanlar döneminde Jose Antonio Paez'in fiili
yük bölümü tropikal ya da astropikal iklim etkisinde ol
diktatörlüğüyle yönetilen ülke, Paez'in devrilmesinden
makla birlikte, ortalama sıcaklıklar And dağlarının yük seltilerinden deniz düzeyindeki kıyılara kadar, büyük
sonra, federalist Antonio Guzman Blanco'nun sert yö
iniş çıkışlar gösterir.
doğruya işbaşına getirdiği göstermelik başbakanlar aracılığıyla yöneten Blanco'nun, 1887'de kesin olarak yurt dışına sürülmesinden sonra birbirini izleyen askeri
Akarsular. Atlas okyanusuna, Antil denizine ya da icke simdeki Valencia gölüne dökülen 1 000'den çok ırmak bulunan ülkede, en büyük irmak Orinoco ve 96 kolu
netimine girdi. 1870-1887 arasında ülkeyi doğrudan
diktatörler (1899-1908 arasında Cipriano Castro;
(başlıcaları Apure, Meta, Caura ve Caroni), Venezuela
1908-1935 arasında Juan Vicente Gomez; 1935-1941
Doğal kaynaklar. Venezuela yeraltı gelir kaynakları ba kımından zengin bir ülkedir. Geniş petrol yatakları (özellikle Orinoco havzasındaki petrol üretim kuşağı)
arasında general Eleazar Lopez Contreras; 1941-1945 arasında general Isaias Medina Angarita tarafından yö netilen ve Romulo Betancourt'un yönettiği Demokratik Eylem Hareketi'nin işbaşına gelmesiyle 1945-1948 ara
topraklarının yaklaşık % 70'ini akaçlarlar.
altın, elmas, nikel, manganez ve bakır yatakları vardır.
sinda kısa süreli bir demokrasi deneyi yaşayan ülkede, 1948'de ordu yönetime yeniden el koyarak, albay
Güneyde, Caroni ırmağı üstünde kurulmuş Macaua ve
Marcos Perez Jimenez'i devlet başkanlığına (1948'den
arasındadır.
1958'e) getirdi. 1958'de ordunun yeni bir darbesiyle, Perez Jimenez de devrildi ve yönetim sivillere teslim
bulunan ülkede, aynca önemli demir, boksit, kömür,
Guri barajları, dünyanın büyük hidroelektrik santralları TOPLUM YAPISI VE EKONOMI Venezuela halkının kabaca % 10'u siyah, % 2'si de Kı
edilerek, cumhurbaşkanlığını R. Betoncourt üstlendi. 1964'le yapılan seçimlerde, gene Demokratik Eylem
zılderili, geri kalanlar beyaz ya da melezdir. 1980'de çı karılan yasayla ilköğretim altı yıldan dokuz yıla çıkarıl
hareketinden Raul Leoni'nin başkanlığa seçildiği ülke
mıştır; ama yalnızca her üç öğrenciden ancak biri il
ti'nin kazanmasıyla iktidara gelen Rafael Caldera, cas trocu gerillaların eylemlerini ve öğrenci hareketlerini bastırmayı başaramadı. 1974-1979 arasında Demokra
kokulu bitirmekte, bitirenlerin de yalnızca % 9 kadarı öğrenimini üniversiteye kadar sürdürmektedir. Venezuela Latin Amerika ülkeleri arasında kişi başı
na ulusal gelir düzeyi, en yüksek ülke olmakla birlikte,
de, 1969'da yapılan seçimleri Hıristiyan Demokrat Par
tik Eylem üyelerinden Carlos Andres Perez Rodrigu ez'in, 1978-1984 arasında Hıristiyan Demokrat Par
dış borçların büyüklüğü, 1980 yıllarındaki beklenme
ti'den Luis Herrera Campins'in, 1984-1988 arasında
düşürmüş, bunun üstüne devlet, aldığı ciddi önlemlerle (kamu şirketlerinin özelleştirilmesi, dışalımın kısıtlan
Venezuela'da, 1988'de cumhurbaşkanlığına seçilen
dik enflasyon dalgası, ekonomiyi oldukça güç duruma ması ve belirli tüketim ürünleri için bütünüyle durdurul
ması; vb.) durumu yeniden düzeltmeye girişmiştir. Ulu
Demokratik Eylem'den Jaime Lusinchi'nin yönettiği
eski başkanlardan Carlos Andres Perez, IMF'nin ögül
lediği zamlara karşı halkın ayaklanma denemesini, an
cak polis ve ordunun kanlı(300'ü aşkın kişi öldü) müda
sal gelirin nispi yüksekliğine karşın, petrol gelirlerinin
halesiyle (Mart 1989) bastırabildi. 1992'de iki darbe gi
son derece eşitsiz biçimde bölüşülmesi ve nüfus artış
rişimini de önlemeyi başaran Perez, zimmetine 17 mil
hızının yüksekliği nedeniyle, halkın büyük bölümü son derece güç koşullarda yaşamaktadır.
yon dolar geçirdiği iddiaları üstüne, Yüksek Mahke
TARİH
(Mayıs 1993). Bununla birlikte, yetkilerinin Parlamento
Antil adalarından gelen kızılderililerin yerleştikleri, XVI.
yy. sonunda İspanyollar tarafından ele geçirilen ülke,
İspanya'nın Yeni Granada genel valiliği sınırları içine ali nip, Francisco Miranda'nın 1806'daki ve 1811'deki ba
ğımsızlık girişimlerinin İspanyollar tarafından bastırıl
masından (1812) sonra, savaşımı sürdüren Simon Boli var tarafından bağımsızlığa kavuşturulduysa (1814) da, bu ikinci cumhuriyet de, kralcıların saldırılarıyla yıkıldı.
Kölelerin azat edilmesiyle halk yığınlarının desteğini sağlayan Bolivar'ın, 1819'da toplanan Angostura Kon
gresi'nde Büyük Kolombiya Cumhuriyeti'ni kurmasin
dan ve 1821'de Carabobo zaferini kazanmasından
sonra, cumhuriyetin ſilk başkanlığına seçilmesini, yar
me'nin yargılanması kararı vermesine engel olamadı
tarafından alınmasına karşın, mahkeme sonuçlanana
'P Jar cumhurbaşkanlığını sürdürmesini kabul ettirmeyi
başardı. Ama Aralık 1993'le yapılan seçimleri yitirme siyle, eski başkanlardan Rafael Caldera, ikinci kez cum hurbaşkanlığına seçildi.
Venizelos, Eleftherios Yunan siyasetçisi (Hanya, Girit 1864-Paris 1936). Avu
katlık yapan Eleftherios Venizelos, Osmanlılara karşı
Girit ayaklanmasını yönetip (1897), Ozerk hükümetin
başkanlığına seçildi (1898). Girit yüksek komiserliğine
(1906) ve yerel yürütme gücünün başkanlığına getirilip,
VERGILIUS
Girit Meclisi'nin kararı gereğince Yunanistan'la birles me girişiminde bulundu (1908), 1910'da Atina'da baş
bakanlığa getirilip (1910), Anayasa'da değişiklikler yap
tirdi (1911). Balkan Savaşları'na katılıp, Londra Antlaş ması'yla (1913) Girit'in Yunanistan'a katılmasını sağla dı. İkinci Dünya Savaşı'nda İtilaf Devletleri'ni tuttuğu için istifa etmek zorunda kalıp (1915), İtilaf Devletleri
377
Veraset Savaşı İspanya: Bk. İSPANYA VERASET SAVAŞI.
Veraset Savaşları, Avusturya: Bk. AVUSTURYA VERASET SAVAŞLARI.
birliklerinin Yunanistan'a çıkartma yapmalarını sağladı
ve Selanik'te ayrılıkçı bir hükümet kurdu (Ekim 1916). Kral Konstantinos'un devrilmesinden (Haziran 1917)
Verdi, Giuseppe
sonra, Atina'ya dönüp, bir dikta rejimi kurarak, Yuna nistan'ı savaşa soktu. Barış Konferansı'nda Yunanistan'ı temsil ederek, Neuilly ve Sevr antlaşmalarıyla Yunanis
Italyan bestecisi (Roncole, Parma ili 1813-Milano 1901). İlk müzik derslerini orgcu Ferdinando Prove
tan'a kâğıt üstünde yeni topraklar kazandırdıysa da, Sevr Antlaşması hiçbir zaman yürürlüğe koyulmadı. Llyod George'un da etkisiyle Anadolu'ya Yunan ordu sunu gönderip, Kurtuluş Savaşı'nda uğranılan ağır boz gundan sonra, istifa etmek zorunda kalarak, Fransa'ya
• XIX. yy'da
Italya'nın yetiştirdigi en
sürüldü (Kasım 1920). Geri dönüp (Aralık 1923), Yuna
büyük besteci
nistan'da cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra, Tem
savilan Giuseppe
muz 1928'de bir ulusal birlik hükümeti kurarak yeniden iktidara geldi. Barışçı bir siyasetle Türkiye ve İtalya'ya
Verdi, La Traviata
(1853), Aida (1871), Othello
yaklaşıp (1930), iktisadi bunalım nedeniyle istifa etti (1933). Yeniden iktidara geldiyse de, üç ay sonra çekil
(1887), vb.
mek zorunda kaldı. Girit'te bir ayaklanma düzenleyip
operalarıyla günümüzde de
(Aralık 1935), Girit'in bağımsızlığını ilan ettiyse de, se
kitleleri opera
çimleri kazanamayınca Paris'e yerleşti (1935).
Salonlarına
rekmektedir.
Venüs
Roma tanrıçası. Yunanlıların Afrodit'iyle bir tutulup, aşk ve güzellik tanrıçası sayılan Venüs'ün adına pek çok ta pinak yapılarak, onun soyundan geldiğini ileri süren
Roma imparatoru Sezar'ın (sonra da Augustus ailesi nin) koruyucusu ilan edilmiştir.(Ayrıca Bk. AFRODİT.) Venüs Güneş sisteminde Yer ile Merkür arasında yeralan ge zegen. Güneş ve Ay'dan sonra en parlak gök cismi olan, gece ilk parlayan, sabah son sönen yıldız oldu
gundan halk arasında Çobanyıldızı, Çolpan, Çulpanda denen Venüs, 50 km kalınlığında, 400 km/saat hızla
esen şiddetli rüzgarların etkisiyle çevresini 4 günde do laşan kalın bulutumsu bir örtüyle kaplı olduğundan Yer'e en yakın (41 milyon kilometre) gezegen olmasına karşılık, en az tanınan gezegendir. Atmosferinin başlıca özellikleri arasında 25 km yükseltiye kadar berrak ve
sakin olması, sıcaklığın 500"C'a, basıncın 100 bara yak laşması ve % 95 oranında karbondioksit gazı içermesi sayılabilir. Ekvator çapı 12 104 km, kutup çapı 12 104
km, basıklığı 0, Güneş'e en çok uzaklığı 109 000 000 km, Yer'e en çok uzaklığı 258 000 000 km, Güneş'e en
az uzaklığı 107 400 000 km, Yer'e en az uzaklığı da 41 000 0000 km'dir.
Venüs 8 sondasıyla yapılan ölçümler, gezegen yüze
yinde sıcaklığın 460 "C-48 "C arasında değiştiğini gös termiştir. Güneş ışınları bulutlardan yavaş yavaş sızarak
yüzeye ulaşır; gezegenin göğü sürekli kapalı oldugun
iden alan Giuseppe Verdi, yaşı büyük bulunarak Mila
no Konservatuvarı'na alınmadığı (1832) için, müzik ça lışmalarını Milano'da Vincenzo Lavigna'yla sürdürdü. 1835'te Busseto'da orgculuğa başlayıp, 3 yıl sonra Mi lano'ya dönerek, ilk operasını (Oberto) sahneletmevi başardı. Daha ilk operalarıyla bu türdeki olağanüstü ye teneğini gösterip, Alman opera ustalarının etkisinde
kalmaksızın her yeni operasıyla kusursuzluga biraz da ha yaklaşarak (Nabucco, 1842; Rigoletto, 1851, il Tro vatore, 1853; La Traviata, 1853; Don Carlos, 1867; AP
da, 1871; vb.), Othello (1887) ve Falstaff (1889) adlı
operalarıyla sanatını doruğa ulaştırdı. İtalyan müziğinin XIX. yy'daki tartışma götürmez simgesine dönüşüp, do guştan dramaturg yeteneğini sürekli bir dinamizmle ge liştirerek recitativo, koro, orkestra, canlı ve lirik şarkıgi bi ögelerden ustaca yararlandı. Dinsel alanda da, ger
çek bir başyapıt olan bir Requiem (1874) ve motetler besteledi. verem
Mycobacterium tuberculosis adli bakterinin yol açtığı
bulaşıcı hastalık. Hatif ateş, iştahsızlık, kilo yitimi, bal
gam gibi belirtilerle yansıyan akciğer veremi (tüberkü loz da denir), eskiden başlıca ölüm nedenlerinden bi
riyken, yakın dönemlerde verem aşısı (BCG) kampan yaları uygulanması ve modern ilaçların (streptomi sin, rifampin, izoniyazit, vb.) kullanılmasıyla büyük öl
çüde ortadan kalkmış, ama "verem savaşı"nın gevşetil
dan, isi çok küçük ölçülerde işıyabilir. Üstelik atmosfer,
diği ülkelerde (bu arada ülkemizde) son yıllarda verem
gezegen yüzeyinde yaklaşık 87,3 atmosferlik bir basınç ölçmüştür. Yüzeyin ilk fotoğraflarını, Venera 9 ve Ve nera 10 uydularıçekmiş, 1982'de Venera 13 ve Venera
tır. En yaygın biçimi akciğer veremi olmakla birlikte, ve
kayaçlar üstünde büyük bir basınç uygular. Sondalar,
14 renkli fotoğraflar elde etmişlerdir.
Venüs saçı: Bk. BALDIRIKARA.
li hasta sayısında yeniden artış gözlenmeye başlanmış rem hastalığı leni dügümleri, kemikler, eklemler, üre me organları, deri ve böbrekleri de etkileyebilir.
Vergilius Latin şairi (Andes, Mantova yakını 1.0. 70'e d.-Brindisi
378
VERISMO
İ.Ö. 19). Cremona, Milano ve Roma'da öğrenim gören
ği sınırların ötesine taşan bir bilginin yaratabileceği teh
Vergilius (tam adı Publius Maro Vergilius'tur; Virjil de
likeleri vurguladı.
denir) 44'e doğru yurduna dönerek, eyalet valisi Asini
us Pollio'nun yakın çevresine girdi. Bucolicalar'ı (İ.Ö. 42-39) yazarak ün kazanıp, bir süre Roma'da Octavi
us'un çevresinde yaşadı. Georgicalar'ı (İ.Ö. 39-29) yaz dıktan sonra, sağlık nedenleriyle Roma'dan ayrılarak
Napoli'ye yerleşti. İ.Ö. 28'den sonra, Octavius'un giriş
Başlıca yapıtları: Arzin Merkezine Seyahat (Voyage
au Centre de la Terre, 1864); Aya Seyahat(De la Terre à
la Lune, 1865); Deniz Altında Yirmibin Fersah (Ving
Mille Lieues sous les Mers, 1870); Seksen Günde Dev riálem (le Tour du Monde en Quatre-vingts Jours,
1873); Mişel Strogol (Michel Strogoff, 1876).
tiği ahlak ve siyaset devrimini desteklemek için Aeneis
adlı büyük destanını yazmaya başladı. Yunanistan'a ve
Doğu'ya yaptığı geziden dönüşünde, Brindisi limanına çıkar çıkmaz öldū. Tamamlayamadığı ve yokedilmesini istediği destanı, Augustus'un buyruğuyla korundu ve çok geçmeden, Latin dünyasının en önemli yapıtı sayıl
vernik
Estetik amaçla ya da hava etkisinden korumak için bazı
cisimlerin kaplandığı camsı madde. Bileşiminde pig. ment bulunmayan, çözücü, inceltici ve çeşitli bağlayıcı
maddeler içeren vernikler, uygun biçimde hazırlanmış
di.
verismo Italya'da, XIX. yy. sonunda ortaya çıkmış edebiyat ve sanat akımı, Fransa'daki gerçekçi ve doğalcı akım gibi, gerçekliği bütünüyle, çirkinligini ve bayağılığını ayıkla madan sunmak gereğini savunan verismo akımıG. Var
ga, L. Capuana, D. Roberto, vb. edebiyatçılar tarafın
yüzeylere çok ince bir tabaka halinde sürülür, bu yü zeyler üstünde genellikle yapışkan, sert, kaygan, yarı
saydam bir örtü oluştururlar. Başlıca türleri arasında yağlı vernikler, nitroselülozlu ve asetoselülozlu vernik ler, lake vernigi ya da lak, vb. sayılabilir. Verona
dan geliştirildi; benzerlik yoluyla, aynı dönemdeki ger çekçi eğilimde operaları (Leoncavallo'nun Palyaçosu,
yısında, Venedik'in 100 km batısında yeralan Vero
1892; vb.) da kapsamına aldı.
na'nın nüfusu 258 475'tir. Önemli bir karayolları ve de.
Verlaine, Paul Fransız şairi (Metz 1844-Paris 1896). Bir istihkam suba
yının oğlu olan Paul Verlaine, Paris'te geçen çocukluk ve gençlik döneminden sonra, Paris belediyesinde ça
lışmaya başladı. 1870'te evlenip, 1871'de Rimbaud'yla tanışarak, 1872'de onunla birlikte önce Belçika'ya, sonra Londra'ya kaçtı. 1873'te Belçika'ya dönmelerin den kısa süre sonra, kendisinden ayrılmak isteyen Rim
baud'ya iki el ateş ettiği için iki yıl hapis cezasına çarptı rildi. Serbest bırakılınca bir süre Londra'da yaşayıp, sonra Paris'e dönerek kendini içkiye verdi.
Verlaine, belirsiz ile belirliyi bağdaştırmayı bilen, bi linçaltını, düşü dile getiren, duyumda anlaulmaz olanı vermeye çalışan, bireyselligin ve bilincin dolaysız veri lerini dile getiren bir şairdir. Beaudelaire'in şiir sanatını
simgeciliğe bağlayan yapıtlarıyla, modern Fransız şiiri nin kuruculanndan biri sayılmaktadır.
Başlıca yapıtları: Les Poèmes Saturniens (1866), Fê les Galantes (1869), La Bonne Chanson (1870), Les Ro. mances Sans Paroles (1874), Sagesse (1881), Amours (1888), Jadis et Naguère (1889), Parallèlement (1889),
Bonheur (1891), Liturgies intimes (1892).
vermikülit: Bk. MİKA.
Verne, Jules Fransız yazarı (Nantes 1828-Amiens 1905). Birkaç ti
yatro oyunu yazarak edebiyata giren Jules Verne, bir
dergide yayınladığı Balonda Beş Haita'nın (Cing Semai
nes en Ballon, Voyage de Découvertes, 1893'te kitap olarak basıldı) çok tutulması üstüne, peş peşe yayınladı
ģi romanlarla, kurgubilim türünün temelini atti. Insa noğlunun, evrenin ve üstünde yaşadığımız gezegenin binbir gizini çözmek zorunda olduğunu savunduysa
da, son yapıtlarında (le Maitre du Monde (Dünya Haki
mi); l'Eternel Adam (Ebedi Âdem); vb.) doğanın kural larıyla çelişen buluşların insanlık için bir gün büyük teh
likeler doğurabileceğini, bilincin ve doğanın gerektirdi
İtalya'nın kuzeydoğu kesiminde kent. Adige irmağı kı
miryolları kavşağı olan kentte, sanayi de gelişmiştir; ka ğıt ve dokuma fabrikaları; deri eşya yapımı; ilaç fabrika
ları; şarap yapımevleri; kimya sanayisi; vb. Ama her şeyden önce, bir turizm merkezidir: Romalılardan kal ma bir amfitiyatro ve iki sur kapısı; XII. ve XIII. yy'larda yenilenmiş Santa Zeno Maggiore kilisesi; XII.-XVI. yy'lar arasında yapılmış katedral; 1354'te yapılmış hi
sar; vb.
Veronese, Paolo İtalyan ressamı (Verona 1528-Venedik 1588). Antonio
Badile'nin atölyesinde yetişen (1541) Paolo Veronese (asıl adı Paolo Caliari dir), Thiene sarayında Zelotti'yle çalıştı; sonra, Mantova katedralinde bir mihrap arkalığı yaptı. 1553'te Venedik'e yerleşerek Dukalar sarayında Onlar Meclisi'nin tavanını süsledi. 1566'da Badile'nin
yeğeniyle evlendi; sonra büyük şölen tabloları dizisine başladı: San Giorgio Maggiore'nin yemekhanesi için
Son Yemek, vb. Bir süre Padova'da çalışıp, 1575'te Ve Paolo Veronese'nin kutsal Aile Azize Barbara'yla (1562'ye d.-1570) adlı yapiti. (Uffizi, Floransa.)
VEZİR nedik'e geri çağrılarak Dukalık sarayında görevlendiril
di ve Collegio'nun salonunu süsledi: Inebahtı Zaferinin Kullanışı, Adalet ile Barış Arasında Venedik, Venedik'in Zaferi.
Öbür yapıtları: Kardinal Gonzago (1552), Yetenek lerini Venedik'e Serpen Juno (1553), Esther'in Öyküsü (1555-1556), Levi'nin Evinde Yemek(1573), Diyalektik
(1575), Mars ve Minerva (1575), vb.
379
Vesta
Hint-Avrupa kökenli Roma tannıçası. Hestia'yla bir tutu lan Vesta, aile ocağının korucusu sayılmıştır. Roma'nın
kuruluş döneminde ortaya çıkan Vesta rahibeleri (sayı ları önce dörtken, sonra altıya çıkarıldı) büyük rahip ta
rafından soylu ailelerin kızları arasında seçilir, otuz yıl
süren görevleri boyunca bakire kalırlardı. Forum'da
Verrochio, Andrea del
Vesta tapınağı yakınındaki bir evde yaşar, tapınaktaki kutsal ateşin hiç sönmemesini sağlar ve dinsel törenler.
İtalyan kuyumcusu, heykelcisi ve ressamı (Floransa
lerse diri diri toprağa gömülerek cezalandırılırlardı.
de kullanılan tütsüleri hazırlar, görevlerinde kusur işler.
1435-Venedik 1488). Kuyumcu Verrochio'nun yanına
çırak giren (sonradan ustasının adını aldı) Andrea del Verrochio (asıl adi Andrea di Cione' dir), Donatello'dan heykel, Baldovinetti'den resim dersleri aldı. Resimle
fazla uğraşmamakla birlikte, bir başyapıt ortaya koyma yı başardı: İsa'nın Vaftizi. Heykellerinde, çağdaşlarına
Vestfalya Antlaşmaları Otuzyıl Savaşları'na son veren antlaşmalar (1648). Münster'de 1644'te toplanan kongrenin dört yıl süren tartışmalı oturumlarından sonra, 30 Ocak 1648'de La
oranla doğaya daha yakın çalışıp, 1463'te Floransa'da
hey'de İspanya ile Birleşik Eyaletler arasında imzalanan
Or San Michele için Valtizci Yahya'nın Başının kesilme si, İsa ile Aziz Thomas, heykellerini tunçtan döktü: Bar
antlaşmanın, Mayis 1648'de Münster'deki meclis tara.
findan onaylanmasıyla, İspanya, Birleşik Eyaletler'in
gello için Davut'u, Padova'da il Gattamelata'yı gerçek
bağımsızlığını tanıdı. Savaşan prenslikler arasındaki go
leştirdi. 1477'de Venedik'te Colleone'nin anısına diki
rüşmelerin uzaması üstüne, Condé'nin Lens zaterini
lecek bir anıt için açılan yarışmaya katılıp, kazanarak Venedik'e gitti, ama yapıtı (Colleona) tamamlayama
kazanması(20 Ağustos 1648) ve Turenne'in Vivana'va,
İsveçli Wrangel'in de Prag'a yürümeleri, imparatoru
dan öldü. Leonardo da Vinci, il Perugino, Lorenzo di
Fransa'yla Münster Antlaşması'nı (Ekim 1648) İsveç'le
Credi gibi sanatçılara öğretmenlik yapmış olan Verroc.
de Osnabrück Antlaşması'nı imzalamak zorunda bırak
hio, Floransa sanatında önemli bir yer tutar: Eski gele
ti.
nekler ile yeni klasik eğilimler arasında bir bağlantı nok tası sayılmaktadır.
Vespasianus Roma imparatoru (Reaete yakını İ.Ö. 9-Aquae Cuti liae, Sabina 79). Trakya'da askeri tribunusluk Caligula döneminde de praetorluk yapan Vespasianus (tam adı Titus Flavius Vespasianus'tur), Claudius döneminde çe şitli komutanlıklara atandı. Konsüllük (51), Afrika pro
konsüllüğü yapıp, Yahudi ayaklanmasını bastırmakla görevlendirildi. Oğlu Titus'u da yanına alarak sefere çı kip, Celile'yi ele geçirdi (67). Kudüs'ü kuşattığı sırada Neron'un ölüm haberini alınca, Suriye valisi Mucius'un
kışkırtmasıyla kendini Doğu ordusuna imparator ilan et tirdi (69; o sırada, Mucius, İtalya'da Vitellius'un direnişi ni kırdı; Titus da Kudüs'ü ele geçirdi). Ekim 70'te Ro
ma'ya dönüp, iki yılın karışıklıklarının yol açtığı yıkım ları ortadan kaldırmak için onarım işlerine girişti. Oğlu Titus'a tribunusluk ve imparatorluk prokonsülü unvan
Veysel Karani Islâm velisi (VII. yy.). Menkıbelere göre, Veysel Karani,
uzun ve güç bir yolculukla, Hz. Muhammet'i tanımak için Mekke'ye gitmiş, peygamberin oldugunu ogrenin ce, onu yakınlarının anlattıklarıyla tanımaya çalışmıştır. Söylentiye göre, "onu en iyi tanıyan ve kavrayan Ay
şe"dir demiştir.
Veysi Türk yazarı ve şairi (Alaşehir 1561-Üsküp 1628). Kadı
Mehmet Eiendi'nin oğlu olan veysi (asıl adı Ūvevs'tir),
İstanbul'da medrese öğrenimi gördükten sonra, çeşitli yerlerde kadılık yaptı. Sadrazam Ali Paşa'nın Macaris
tan seterine ordu kadısı olarak katıldı. İki kez Usküp ka
dılığında bulunup, emekliye ayrılınca (1626) Üsküp'e yerleşti.
Veysi, Divan sahibi bir şair olmakla birlikte, özellikle
larının vererek yönetime ortak edip (71), maliyeyi yeni den düzenlemeye, imparatorluğun savunmasını ve
düzyazılarıyla anılır. Sinan Paşa'yla başlayan ve Os
büyük anıtların yapımını başlattı (özellikle Colosseum).
sanatlı düzyazının, Nergisi'ni yanı sıra, en büyük temsil cisidir.
Vespucci, Amerigo
olayları anlatır), Habname(Vakıfname-i Veysi de denen bu ahlakçı yapıtı, 1846'dan 1876'ya kadar 5 kez basıl
eyaletlerin yönetimini iyileştirmeye çalıştı. Roma'da
manlıedebiyat tarihiaçısından olumsuz sonuçlar veren Öbür yapıtları: Siyer-i Veysi (Bedir Savaşı'na kadar
İtalyan denizcisi (Floransa 1454-Sevilla 1512). İspan
ya'ya giderek (1490), Sevilla'daki bir İtalyan ticaret şir
mıştır), Münşeat (mektupları, 1869), Hicrivve, vb.
ketinde çalışmaya başlayan Amerigo Vespucci, Ko lomb'un ikinci ve üçüncü seferlerinin donatımcılığını
vezir
yaptıktan sonra, kendi de "yeni topraklar"a gitmeye ka rar verdi. 1499'da Surinam kıyılarına yapılan bir seiere
Osmanlı devletinde gerek askeri,gerek yönetimsel yel
katilip, Portekiz gemileriyle Amerika'ya ikinci bir yolcu
paşa unvanı taşıyan devlet görevlilerine verilen ad. On
luk yaparak (1501-1502), Brezilya kıyılarını buldu. Ko lomb'un gözden düşmesinden sonra, İspanya'nın hiz
metine girdi. Rahip Waldseemüller, yazdığı kitabında
Yeni Dünya'ya onun haberi olmadan, adından türete rek "Amerika" adını verdi.
kileri bulunan, bakanlık, valilik gibi görevler üstlenen ve celeri yalnızca devletin en yüksek görevlisi için kullanı
lan, sonralarıysa vezir sayısı 10-12'yi bulunca içlerin den en yüksek görevlisine sadrazam adı verilen vezir
lerden 6 ya da 7'si sarayda bulunup “kubbealtı vezirle
ri" diye adlandırılır ve sadrazamin yardımcılığını yapar
380
VEZİRİAZAM
lar, saray dışındaki vezirlerse genellikle güçlü ve başarılı beylerbeylerinden seçilirlerdi. Zaman içinde vezir sayı si arttı ve önemli eyaletlere vali olarak vezirlerin atan
masının yanı sıra, büyük yararlık gösterenlere, yeniçeri agalarına ve kaptanıderyalara (XVI. yy. sonları) da vezir
rütbesi verilmeye başlandı. Devlet düzeninin bozulma ya başlayıp, yerel güçlerin etkinliklerini artırmalarıyla vezir sayısı daha da arttı ve beylerbeylerinin görevleri
nin de bazen vezirlere verilmesinin yanı sıra, vezirlik, ayandan kişilerin rüşvet, vb. yollarla almaya çalıştıkları bir rütbe oldu. Tanzimat'tan sonra vezir rütbesinin as
keri özelliği kaldırılıp, yalnızca yönetimsel bir rütbeye dönüştü.
veziriazam: BK. SADRAZAM. Vezüv
İtalya'da yanardağ. Napoli'nin güneydoğusunda yera lan Vezuv (Italyanca Vesuvio), üst üste iki koniden (eski konį, 1 132 m; yeni koni, 1 277 m) oluşur. I.S. 63-79 arasındaki püskürmeleri sırasında Herculanum, Pom peive Stabia kentleri lavlar altında kalmış, püskürmeleri çağımıza kadar süregelmiştir (en son 1944'te). Etkinlik leri bir gözlemevi tarafından sürekli denetlenmektedir. Yamaçlarını kaplayan verimli topraklarda yetiştirilen
ürünler, dünyaca ünlü şarapların yapımında kullanıl. maktadır.
Vian, Boris Fransız yazarı (Ville-d'Avray 1920-Paris 1959). Ingiliz
ce'den çevirdiğini öne sürdügü, skandal yaratan ro manlar yayınlayan (Mezarlarınıza Tüküreceğim (J'irai cracher sur vos Tombes, 1946); vb.) Boris Vian(Vernon
Sullivan adını kullanıyordu), bir yandan da caz trompet çiliği yaptı. Varoluşçuluğu benimseyip, şiirler, tiyatro oyunları (Generallerin Beş Çayılle Goûter des Généra ux, 1951); vb.) yazdı. Kendi adıyla yayınladığı romanla
rinda (Pekin'de Sonbahar l'Automne à Pekin, 1947);
Günlerin Köpüğü(L'Écume des Jours, 1947); Yürek Sö ken (l'Arrache-Coeur, 1953); vb.), şiirleri ve öykülerin de (les Fourmis (Karıncalar, 1949)), kara mizahçı bir tu
man işgali sırasında (1940-1944) Fransa'yı yöneten "iş
birlikçi” Fransız hükümeti. 16 Haziran 1940'ta Meclis başkanlığına getirilen Pétain, ateşkesten sonra Vichy'e yerleşip, Millet Meclisi'nin onayıyla bütün yetkileri elin de toplayarak, yeni bir Anayasa hazırlattı ve Fransa
Devlet başkanı sıfatıyla, Üçüncü Cumhuriyet'in yerini alan "yeni düzen'in kurulduğunu, "iş, aile, vatan" kav ramlarına dayanan bir "Ulusal Devrim"in zorunlu oldu ğunu ilan etti. Maurras'nin görüşlerinin etkisiyle bu yeni
düzen, bir yandan ulusal geleneklere dönülmesini ön
görürken, bir yandan da demokrasiye, parlamentariz me karşıtlığıyla ve izlediği baskıcı siyasetle faşizme yak laştı. Laval'ın (Temmuz 1940-Aralık 1940; Nisan 1942
Ağustos 1944) ve amiral Darlan'ın (Şubat 1941-Nisan 1942;) başbakanlığı üstlendikleri Vichy hükümetleri,
kamu özgürlüklerini kısıtlayıp, olağanüstü yetkili mah kemeler kurdu ve Yahudilere karşı ırk ayrımcı bir siya
set izledi; sendikaları dağıtarak, yerine devletin denet lediği bir korporasyonlar sistemi getirirken (Çalışma
Yasası, 1941), toprağa dönüşü de özendirdi. Pétain ile Hitler arasında yapılan Montoire görüşmesiyle (1940
Ekim), Almanya'yla işbirliğine başladı: Laval'in etkisiy le, 1941'de Bolşeviklere karşı Fransız Gönüllüler Lej yonu'nun kurulması; 1942'den sonra Yahudilere uygu lanan baskıların artırılması; 1943'te milis gücünün ve
"Almanya'da zorunlu çalışma hizmeti"nin kurulması). Özgür bölgenin de Almanlar tarafından işgalinden (Ka sim 1942) ve Nazilerin Petain'i yeniden Laval'i başba kanlığa getirmeye zorlamasından sonra, bütünüyle Al man denetimine giren Vichy hükümeti, Alman yenilgisi sırasında çöktü ve yerini Paris'te De Gaulle'ün yönettiği Fransa Cumhuriyeti geçici hükümeti aldı.
Victoria Avustralya'nın güneydoğu kesiminde eyalet. Yüzölçü münün 227629 km' olmasına (ülke yüzölçümünün % 3'ünden azı) karşılık, Yeni Güney Galler'den sonra ül
kenin nüfus bakımından ikinci büyük eyaleti (4 522 000 nüf.) olan Victoria'nın, merkezi Melbourne'dur.
Kuzeyde Murray irmağına kadar uzanan, doğudan batıya doğru Avusturalya sıradağlarının ucu tarafından aşılan, iliman iklim etkisindeki Victoria'da, ekili alanlar
tumla söz oyunlarına, sözcüklere ağırlık verdi.
da özellikle buğday ve yemlik bitki yetiştirilir; dikili
Viatka
gelişmiştir. Sanayi (otomobil yapımı, petrol rezervleri,
Rusya'nın Avrupa kesiminde kent. Aynı adlırmağın kı yısında yeralan Viatka'nın (1921-1941 arasında Kirov),
nüfusu 441 000'dir. Çok sayıda demiryolu hattından ve irmak limanından yararlanan kent, büyük bir sanayi
alanlarda meyve ağaçları ve üzüm bağları başlıca yeri tutar. Hayvancılık (koyun, sağmal inek) önemli ölçü
besin sanayisi, çeşitli makineler yapımı, metalürji, kâğıt fabrikaları, vb.) tesislerinin büyük bölümünün Melbo
urne'da toplandığı eyalette, yeraltı gelir kaynaklarının başlıcaları arasında, petrol ve doğalgaz yatakları sayıla bilir.
merkezidir: Takım tezgahları yapımı; metalürji; ağır makineler yapımı; tarım makineleri yapımı; yapı sana yisi gereçleri yapımı; vb.
Victoria 1
Vicayanagar
adası 1901). George III'ün torunu, Kent dükü Edward
Hindistan'da eski kent. Karnataka eyaletinde, Tungab
ria'nın kızı olan Victoria I, küçük yaşta babasını yitirince
hadra irmağı kıyısında kurulmuş olan Vicayanagar, XIV. yy.-XVI. yy'lar arasında aynı adlı imparatorluğun mer
kezi olmuş, 1565'te yıkılmıştır. Günümüzdeki Hapi kö yünün bulunduğu yerdeki yıkıntılar, Krişna tapınağı, vb.
pek çok anıtın kalinularını içermektedir.
Vichy hükümeti Mareşal Pétain yönetiminde Vichy'de kurulan ve Al
Büyük Britanya vé, landa kraliçesi (Londra 1819-Wight
ile Saksonya-Coburg-Gotha prensesi Louisa-Victo annesi ile dayısı Leopold (sonradan Belçika kralı oldu)
tarafından büyütüldü. Dayısı William IV'ün vârisi ilan edilip, 1837'de onun yerine tahta çıktı. Tory'lerin karşı çıkışına aldırmayarak kuzeni Albert von Sachsen-Co bourg- Gotha'yla evlenip, eşinin etkisinde kalarak,
Fransa'yla dostluk kurdu. Liberal düşünceli olduğun
dan Anayasa'ya bağlı kalıp, bakanlarını daha çok Parla mento'dan seçerek, halkın sevgisini kazandı. Evrensel
Londra sergilerinin (1851-1862) de yardımıyla ekono
VIETNAM Ingiltere tarihinin en uzun sure
labila kulan
hükümdarı olan Victorial
suyundan gelenleri
Avrupa'nın büyük ülkelerinde tahta cikarmiyi başarnustır: Innya imparatoru
Wilhelm II ile Rus
Carl Nikolay ol'nin eşi çariçe
381
mağının sağ kıyısında yer alan, aynı adli yonetim bölü
münün merkezi olan Vidin'in nüfusu 61 000'dir. Irmak limanı işlevlerinin yanı sıra, kentte sanayi (elsanatlar;
besin sanayisi; taşıt lastigi fabrikası; vb.) de gelişmiştır. TARIH
Romalılar tarafından bir garnizon kenti olarak kurulan Vidin (Bononia), 395'ten sonra Bizans Imparatorlu
gu'nun yönetiminde kalıp, XIII. yy. başında Bulgarlara
geçerek adıVidin'e çevrildi. Türkler ile Bulgarlar arasın da birkaç kez el değiştirip, Nigbolu Savaşı'ndan sonra kesin olarak Osmanlı topraklarına katıldı. Berlin Antlas
ması'yla (1878) kurulan özerk Doğu Rumeli vilayetine bağlanıp, 1908'de bağımsızlığını ilan eden Bulgaristan
topraklarında kaldı.
Aleksandra onun torunlarıydılar.
miyi kalkındırıp, eşi ölünce (1861), tutuculara (özellik le Disraeli'ye, yaklaştı. Disraeli'nin becerikliliğiyle Hin distan kraliçesi ilan edilip (1876), yakınlarının birçoğu nun ölmesi üstüne, soyundan gelenleri Avrupa tahtları
na yerleştirmeye çalıştı.
Vierwaldstätter See: Bk. LUZERN GÖLÜ. Vietnam Güneydoğu Asya'nın doğu kıyısında ülke. Kuzevde Çin, batıda Laos, Kamboçya ve Tayland körfezi, güney de Güney Çin denizi, doğuda Tonkin körteziyle sınırlı
Victoria çağlayanları
olan Vietnam, Tarihöncesi'nden başlayan uzun tarihi
Orta-güney Afrika'da çağlayanlar bütünü. Zambezi ir mağının orta çığırında, Zambiya-Zimbabve sınırında yer alan Victoria çağlayanlarında, Zambezi ırmağı 108 m yükseklikten aşağı dökülür. 17 Kasım 1855'te David
feransı'nda ikiye ayrılıp (Kuzey Vietnam ve Güney Viet nam), ülkeye çok pahalıya mal olan bir savaştan sonra,
l'in adını verdiği çağlayanlarda,bir hidroelektrik santrali
kurulmuştur.
Victoria gölü Ekvator Afrikası'nda büyük göl; Afrika'nın en büyük yü zölçümlü gölü; (68 100 km-) olan Victoria gölü, 1858'de Speke tarafından bulunmuş, günümüzde Ken ya, Uganda ve Tanzanya arasında bölüşülmüştür.
Özellikle Kagera ırmağı (Nil'in ana kolu) taratindan bes lenir; sularının fazlasını Victoria Nili aracılığıyla boşaltır.
Videla, Jorge Rafael Arjantinli subay ve devlet adamı (Mercedes, Buenos Ai res ili 1925). Generalliğe yükselip, Kara Kuvvetleri ko mutanlığına atanan (1975) Jorge Rafael Videla, Isabel
Peron'a karşı girişilen darbeden (Mart 1976) sonra, as
kerî cunta tarafından cumhurbaşkanlığına getirildi. 1981'de görevini general Viola'ya bırakıp, yönetimin sivillere devredilmesinden sonra, bir askeri mahkeme de yargılandı (1984) ve hapis cezasına çarptırıldı.
video Hareketli görüntüleri gösteren işaretleri, eşlik eden ses lerle birlikte, magnetik banda kaydetmeyi ya da mag netik bantları okumayı sağlayan aygıt. Videoda kayıt ya
da “okuma" için, magnetik bantlar (videobant)ile ban din geçiş yönüne dikbir doğrultuda yer değiştiren dö ner kafalar kullanılır; iletilen frekans bandı, görüntünün
seçikliğine bağlı olarak, O'dan birkaç MHz'e kadar uza nir.
Kuzey Vietnam birliklerinin Nisan 1975'te Saygon'u (günümüzde Ho Şi Minh Kenti) ele geçirmeleriyle yeni den bütünlügü sağlanmıştır.
YÜZEYŞEKİLLERİ, İKLİM VE DOĞAL KAYNAKLAR Çin sınırından Tayland körfezindeki Ca Mau burnuna kadar 1 600 km boyunca uzanan dev bir "S" hartinian dıran Vietnam'ın, en geniş yeri yaklaşık 560 km, en dan
yeri 50 km'nin altındadır. Büyük bölümü dağlık ve or manlarla kaplı olan ülkede, 1 278 km'den çok uzanan Truong Son'un (Annam dağları) büyük bir kesimi, Viet
nam ile Laos ve Kamboçya arasındaki sınırı oluşturur: Çin sınırı yakınındaki Fa Si Pan doruğunda, yükseltisi 3143 m'yi bulur.
Kızıl Irmak, Mekong irmagı, vb. birçok irmagin sula. diği ülkede, astropikal iklim etkisindeki Yuan deltasın
da, sıcaklık ortalamaları 5 "C (kış) ile 38 'C (yaz) arasın
da değişir. Ama sıcaklıklar güneye dogru ilerlendikçe '
Livingstone'un bulduğu ve İngiltere kraliçesi Victoria
boyunca pek çok çalkantı yaşamış, 1954 Cenevre Kon
artar ve yıl boyunca 26 'C ile 30 "C arasında kalır. Mu son mevsiminin mayıs başlarından ekim sonlarına ka
dar sürdügü ülkede, kuzeydeki kıyı kesimlerinde, mu son rüzgarlarının etkisiyle sık sık taytunlar olur. TOPLUM YAPISI
60'tan çok etnik topluluk yaşamasına karşın, Vietnamlı
ların toplam nüfusun yaklaşık %90'ını oluşturduğu Vi etnam'da, günümüzden yaklaşık 3 000 yıl önce Kızılir
mak deltasına yerleşip, daha sonra kıyı boyunca güne ye, Mekong deltasına doğru inen toplulukların soyun
dan gelen Vietnamlılar, bölgede konuşulan öbür dillere
birçok bakımdan benzemesine karşılık ayrı bir dil ailesi sayılan Vietnam dilini konuşurlar. Ülkede ayrıca Çinliler (yaklaşık 2 milyon nüf.), Meolar ve Mianlar gibi çeşitli
dağlı kabileler (toplam 3 milyon nüf.) ile Khmerler (yak laşık 500 000 nüf.) ve Çamlar (yaklaşık 50 000 nüt.)gibi azınlık toplulukları yaşar.
Hızlı nüfus artışının sınırlı sağlık hizmetlerini, egitim
olanaklarını ve yiyecek dağıtımlarını daha da güçleştir
mesi nedeniyle, hükümet bir aile planlaması programı
Vidin
başlatmış ve kırsal kesimden yogun kaçışın kentlerde yarattığı yapay nüfus artışını, milyonlarca kişiyi seyrek
Bulgaristan'da kent. Sırbistan sınırı yakınında, Tuna ir
na bir çözüm getirmeye girişmiştir.
nüfuslu dağlara ve yüksek yaylalara dağıtarak bu soru
382
VIETNAM Fº
30 32
25
20
59
15
50
10
41
5
Ο
S M
9
N Μ
Η
Τ
ΑΕ ΕΚ Α
15 TO 25 מ
0
10
14
16
19
Ho Şi Minh Kent 35
kenti: Hanoi (2 937 800 nüf.; 1991 tah.). En büyük
kenti: Ho Şi Minh Kenti (3 668 000 nüf.; 1991
3$
11
35
000. Nüfus yoğunluğu. Km'ye 203 kişi. Nüfus da ğılımı (1990). Kentlerde % 20; kırsal kesimde % 80. Yillik nüfus artış hızı(1991). % 2,1. Resmi dili: Vietnam dili. Başlıca dinler: Buddhacılık, caoda cilik, hoa hao mezhebi, katolik.
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma-yazma oranı (1990 tah.): Yetişkin nüfusun % 881. Üniversite sayısı
Güneydoğu Asya ülkesinin başlıca
iklim bölgelerini de vansıtmaktadır.
aylık sıcaklık ortalamaları, mavi
dikdörtgenlerle de aylik yagis ortalamalari
gösterilmiştir. Ho
Saygon), yağışlı tropikal iklimin etkisindedir Ülkenin başkenti
03
Hanoi'deyse,
19
59
10
49
vağışlı astropikal iklini egemendir.
tah.).
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 67 586
çizelgeleri, bu
Şi Minh Kenti (eski FO
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 329 556 km'. Bas
verilen yıllık iklim
diklörtgenlerle 6
25
VIETNAM SOSYALIST CUMHURİYETI
ik, kent için
Kirmizi
HU
10
32
Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti'nde
41
5
12
Ο
5
Μ
Ν
Μ
Η
Τ Α
Ε
Ε Κ
Α
13 TS
10
25
(1987): 3. Hastane yatak sayısı (1985): 205 700. Hekim sayısı (1985): 16 000. Ortalama ömür
(1991): Kadınlarda-67; erkeklerde-63. Bebek
ölüm oranı (1991): 1 000 canlı doğum 48. EKONOMI, GSMH (1990): 15,2 milyar dolar; kişi başına ulusal gelir: 230 dolar. Etkin nüfus dağılımı
10
Hanoi
fazlasını serbest piyasada satmalarına izin verilmesiyle,
(1987): Tarım ve balıkçılık-73; sanayi- % 14; ticaret ve hizmetler- %5. Dış ticaret (1990): Di
üretim zamanla yeniden canlanmış, ama küçük özel kesimin yeniden kalkındırılması parti ileri gelenleri ara sinda bazı sürtüşmelere yol açmış, sonunda 1985'te,
şalım- 2,6 milyar dolar; dışsatım, 2,3 milyar dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Rusya, Ja
bir uzlaşmaya varılmıştır: Karli girişimlerin üretimi des
ponya, Hindistan, Hongkong, Singapur. Para biri
mi: 1 dong-100 ksu.
YÖNETİM. Türü: Sosyalist cumhuriyet. Yasama
gücü: Millet Meclis. yönetim bölümlenmesi: 36 il, 3 özerk bölge, 1 özel alan.
ULAŞIM. Demiryolları (1985): Toplam 2 523 km. Karayolları (1985): Toplam 347 243 km. Başlıca limanları: 3. Başlıca havaalanları: 3.
teklemek amacıyla geçici bir süre korunmasını, ama za mana bağlı olarak özel kesimin ortadan kaldırılmasını öngören tasarının kabul edilmesi. İlke olarak toprakların hala devletin malı olmasına
karşılık, üst üste gelen elverişsiz hava koşulları ve hızlı nüfus artışı yüzünden dev boyutlara ulaşan ekonomik bunalım, 1990'da hükümetin, çiftçilerin kolektif çiftlik lerde çalışma zorunluluğunu kaldırmasına, özel çiftlik lerinde çalışma izni vermesine yol açmış, bu reform, besin ürünlerinde çarpıcı bir artışa ve pirinç dışsatımı nin yeniden başlamasına neden olmuştur.
Bütün aşamaları ücretsiz olan eğitim, devletin dene
Dağlık bölgelerin bazı kesimlerinde,yakın dönemde
timi altındadır. 1976'da ülkenin yeniden birleşmesin
kahve,çay, kauçuk gibi ürünlerin ekimine başlanmıştır.
çekleştirilmiştir
önemle desteklenmektedir. Sanayi kesimi, özellikle
den bu yana, sağlık hizmetlerinde belirli gelişmeler ger
1975'te komunistlerin ülkede bütünlüğü yeniden sağlamalarından sonra, 1978'de ekonomik gelişmenin yavaşlığı ve ülkenin güney kesiminde denetim dışına ta şacak bir özel kesimin büyümesinden duyulan korkular
yüzünden (ülkenin kuzey kesiminde sanayi daha 1960 yıllarında devletleştirilmiş ve tanm kolektifleştirilmişti), hükümet kırsal kesimde alt düzeyde kolektif örgütler
kurmaya başlamıştır. Ne var ki, sonuçtam bir felaket ol
muş, nūſusun büyük çoğunluğunun yeni siyasetlere karşı çıkınasıyla, ekonomihızlıbir çöküşe girmiştir. Bu nun üstüne hükümet, Eylül 1979'da yön değiştirip, özel ticaret kesiminin yeniden kurulmasına izin vermiş ve
Bir yandan da balıkçılık, hayvancılık ve ormancılık, hafif sanayi ve elsanatları dallarında gelişme belirtileri
göstermekte, ama tüketim mallarında ciddi dağıtım güçlükleriyle karşılaşılmaktadır. Ayrıca sanayinin büyü
me hızını, teknoloji eskiliği, düşük dışsatım kapasitesi, yöneticilerin deneyimsizliği, enerji, hammadde ve ye dek parça sıkıntısı, vb. sürekli baltalamaktadır. DEVLET YAPISI
Sosyalist bir cumhuriyet olan Vietnam'da kağıt üstün de, parlamenter bir yönetim vardır: En yüksek devlet organı, üyeleri beş yıl için tek dereceli seçim sistemiyle halk tarafından seçilen Millet Meclisi'dir; Millet Meclisi
ortak başkanlık sistemi olan Devlet Konseyi'ni seçer;
güney kesimde tarımın kolektifleştirilmesi uygulaması
yürütme gücü, Ulusal Meclis'e karşı sorumlu olan Ba
nayiden tüketim mallarına kaydıkça ve köylülerin ürün
Vietnam Komünist Partisi'ndedir.
ni iptal etmiştir. İzleyen birkaç yıl içinde, ağırlık ağır sa
kanlar Kurulu'ndadır. Ama uygulamada, gerçek güç,
VIGNY, ALFRED DE
383
TARIH
minh'in özellikle kuzey illerinde örgutlenmesinin f.
Daha Tarihöncesi dönemde yerleşilen günümüzdeki
dindan, Vietnam'ın bagımsızlıgı ilan edildiyse (2 Eylül
Vietnam topraklarında, 10. 208'de Nam Viet Krallığı kurulduysa da, krallıgın İ.Ö. 111'de Çinliler tarafından
yıkılmasıyla bölge, Han sülalesi Çini'nin egemenliğine
1945) de, Fransa'nın Çinhindi Federasyonu içinde Vier
nam Demokratik Cumhuriyeti'nin bağımsızlıgını tanı
masından kısa süre sonra, Fransız yüksek gorevlisi ami
Han sülalesi üyelerinin, İ.S. 40'tan başlayarak yönetimi
ral Thierry d'Argenlieu, "Özerk Kosinşın Cumhuriye ti"nin kurulduğunu ilan etti ve Fransız filosu, Haip
sertleştirmeleri üstüne, Çin boyunduruguna karşı bir çok ayaklanma patlak verdi. 905'te halkın kovduğu Çin
ma ayaklanmasıyla (19 Aralık) patlak veren uzun ve
girdi. Başlangıçta oldukça hoşgörülü bir siyaset izleyen
valisinin yerine Khuc Thua Du adlı Vietnamlının geç
hong'u bombaladı (Kasım 1946). Vietminh'in bu duru
mesinden sonra, Çin'de Tang sülalesinin devrilmesin
kanlı savaş, Fransa'nın Dien Bien Phu'da ugradıgı boz gundan sonra, Vietnam Demokratik Cumhuriyeti'nin
den yararlanan Ngo Quyen, Vietnam'da ilk ulusal süla
(ya da Kuzey Vietnam) toprak bütünlügunu onaylayan
leyi kurdu (939). Ngo Quyen'in ölümüyle (944) ortaya çıkan kargaşayı bastıran ve krallığa Dai Co Viet adını ve
ren Dinh Bo Linh in(968'clen980'e) kurdugu Linh sila lesini, Le sülalesi (980-1009) ve Ly sülalesi (1010-1225)
Cenevre Antlaşması'nın imzalanmasıyla (20 Temmuz
1954) sonuçlandı. Antlaşmaya göre, rejimi belirleye cek seçimlere kadar Vietnam, 17. paralelin ayırdıgı iki bölgeye ayrıldıysa da, güneyde Ngo Dinh Diem,
izlediler. Thang-Long'u (Hanoi) başkent yapan Ly süla lesi üyeleri, 1054'te adı Dai Viet'e çevrilen ülkede mer
ABD'nin desteğini aldıktan sonra, Cenevre Antlaşmala
kezi bir yönetim kurup, Çin'i örnek alan bir mandarinlik
tahttan indirerek, Vietnam (Güney) Cumhuriyeti'nin
ve bürokrasi düzenini yerleştirdiler. Ly sülalesinin yeri
kurulduğunu ilan etti (1955) ve Vietnam iki devlete ay ruldı. Güney Vietnam'da, rejim karşıtlarının 1960'ta Vi etnam Ulusal Kurtuluş Cephesi'ni kurmalarıyla şidder
ne geçen Tran sülalesinin (1225-1413),Moğol istilaları
ni (1257, 1285 ve 1287'de) püskürtmesinden sonra, toprak köleliği düzenine karşı köylülerin sık sık ayaklan
malarıyla zayıflayan Vietnam, 1406'dan başlayarak ye niden Çin egemenliğine girdi. 1428'de ülkeyi yeniden
ri'na uymayacağını açıklayıp, imparator Bao Dai'yi
lenen muhalefet, Ngo Dinh Diem'in öldürülmesinden
(1963) sonra, cumhurbaşkanlığına getirilen Nguyen
bağımsızlığa kavuşturmaya başaran Le Loi'nin kurduğu
Van Thieu'yu destekleyen ABD'nin yavaş yavaş ülke yönetimini ele geçirmesine ve ikinci Vietnam Sava
ikinci Le sülalesi, Le Thanh Tong (1460-1497) döne
şi'nin başlamasına yol açtı. 1968'den başlayarak gün
minde, en parlak çağını yaşayıp, Çampaların yenilgiye uğratılmalarıyla (1471), güneydeki sının Varella burnu
na kadar genişletti. Sonraki hükümdarların zayıtlığın dan yararlanarak 1527'de iktidara el koyan Mac sülale sinin de, Trinh sülalesi tarafından devrilmesinin ardın
dan, Trinhler ile güneyli Nguyenler arasında patlak ve. ren acımasız çalışma (1627-1672) sonunda, ülke ikiye bölündü.
Bu kargaşalık döneminden yararlanan Fransa'nın
gönderdiği misyonerlerin güney kesime sızdığı ülkede, güneydeki Nguyen sülalesi, Tay Sonlar denilen üç kar
deşin (Nguyen Nhac, Nguyen Lu ve Nguyen Hue) eyle
mi sonucunda devrilirken, kuzeydeki imparator, aynı
sonla karşılaşmamak için, ülkesini Çin'e teslim etti ve Pekin'in "Amman kralı” ilan ettigi imparator Le Hien Tong, Mançuların elinde bir kuklaya dönüştü. Nguyen Hue, Mançuları yenerek (1789) kendini Quang Trung adıyla, imparator (1789'dan 1792'ye) ilan ettirdiyse de,
ölümünden sonra patlak veren kargaşada, Fransızların desteğini sağlayan Nguyen Anh, Tay Sonları yenip
geçtikçe şiddetlenen savaşta, ABD'nin, bütün çabaları na karşın sonuç alamaması üstüne, 1969'da kurulmuş
olan Devrimci Geçici Hükümet ile Kuzey Vietnam bir liklerinin ortak harekâtı sonucunda, 30 Nisan 1975'te Saygon düştü ve 1976'da ortak bir Ulusal Meclis'in se
çilmesinden sonra, Vietnam, "Vietnam Sosyalist Cum
huriyeti" adı altında yeniden birleşti. Don Duc Thang'in
Devlet başkanlığına, Pham Van Dong'un başbakanlığa
getirildiği yeni devletin, 1979 Ocağı'nda Pol Pot rejimi
karşıtlarını desteklemek için, Kamboçya'ya müdahale etmesi, Çin'le ilişkilerin gerginleşmesine ve bir sinir ça tışmasına (1979 Şubat-Mart) yol açtıysa da, çatışmada
iki taraf da bir üstünlük sağlayamadı. 1982'den başlaya
rak Kamboçya'daki birliklerinin bir bölümünü geri çe
ken Vietnam'da, 1986'da yapılan parti kongresinde re form yanlılarının üstünlük sağlamasıyla, Nguyen Van
Linh genel sekreterlige, Pham Hung da başbakanlığa getirildi. 1988'den başlanarak sanayide özel girişime yer verilir ve Batı şirketlerine ülkede yatırım yapmaları
için kolaylıklar tanınırken, Kamboçya'daki Vietnam bir
(1802), Gia Long adıyla (1802'den 1820'ye) bütün Vi etnam'a egemen olarak, bütünlügü koruma kaygısıyla, sert bir merkezden yönetim uyguladı. Ne var ki, ölü
rinin gün geçtikçe artması üstüne, Nisan 1992'de yeni
münden sonra tahta çıkan Minh Mang (1820'den
yer verildi) kabul edildi. Ağustos 1992'de yapılan se
1841'e), Thieu Tri (1841'den 1847'ye) ve Tu Duc'un
(1847'den 1883'e) geliştirdikleri yabancı düşmanlığı, Fransa'nın müdahalesiyle ve 1859'dan (Saygon'un
alınması) başlayarak ülkeyi yavaş yavaş ele geçirme siyle (1889) sonuçlandı. Fransız sömürgeciliğine karşı önce mandarinlerin ("Aydınlar Ayaklanması", 1885-1888), Birinci Dünya Savaşı ertesinde de, genç komünistlerin (Ho Şi Minh, Vo Nguyen Giap, vb.) ve Fransa'dan dönen çok sayıda
öğrencinin örgütlediği Vietnam ulusçuluğu, Fransız
likleri de bütünüyle geri çekildi. Ülkede retorm istekle
bir Anayasa (üretim araçlarının özelleştirilmesine de çimlerden sonra kurulan yeni Millet Meclisi, Le Duch
Anhi 13 Eylül 1992'de cumhurbaşkanlığına seçti. Ekim ayında da Vo Van Kiel, başbakanlığa getirildi.
Vietnam dili: Bk. GÜNEYDOĞU ASYA DİLLERİ.
Vietnam Savaşları: Bk. VIETNAM.
yetkililerin, 1930'da kurulan Vietnam Komünist Parti si'ne karşı kanlı bir savaşım başlatmalarına yol açtı.
Fransa'nın 1940'la Almanlar karşısında uğradıgı bozgu nun ardından, Vietnam'da Fransız sömürge düzeninin
Japon saldırısıyla yıkılmasını, Mayıs 1941'de Japon fa
şizmine ve Fransız emperyalizmine karşı Vietnam Ba
gimsızlık Cephesi'nin (Vietminh) kurulması izledi. Viet
Vigny, Alfred de Fransız yazarı (Loches 1797-Paris 1863). Krallık Muha 112 Alavı'na giren (1816) Alired de Vigny, Paris'teki ede biyatçı çevrelerle ilişki kurarak, şiir kitapları (Poèmes (Şiirler, 1822); Poèmes Antiques et Modernes (Eski ve
384
VİKİNGLER
Modern Şiirler, 1826]) ve bir tarihsel roman (Cing Mars, 1826) yayınladı. Bu romanın olağanüstü başarı
Vilnius'un nüfusu 596 900'dür. Başkent işlevlerinin ya
(1827), Paris'e yerleşerek, Othello'yu Fransızca'ya çe virdi (1829); tezli öyküler içeren iki kitap (Stello, 1829;
ma ve besin sanayileri, kereste sanayisi, vb.) ve kültür
kazanması üstüne yüzbaşı rütbesiyle ordudan ayrılıp
Servitude et Grandeur Militaires (Askerliğin Köleliği ve Yüceliği, 1835]) ve tiyatro oyunları (Le Marechal d'An cre (1Maréchal d'Ancre, 1831); vb.) yazdı. Sonra An goumois'daki topraklarına yerleşip, düzensiz aralıklar
la şiirler yazmayı sürdürdü. Ölümünden sonra Les Des tinees (Alinyazıları, 1864); Stello'nun devamı olan Daphne(1912) ve le Journal d'un Poète (Bir Şairin Gün
ni sıra, önemli bir sanayi (metalürji, takım tezgâhları ya
pımı, kimya sanayisi, elektronik aygıtlar yapımı, doku (üniversite, Litvanya Bilimler Akademisi, vb.) merkezi olan kentte, turizm de gelişmektedir: XIV. yy'dan kal ma hisar; gotik üslubundan barok üslubuna kadar yapı lar içeren tarihsel kesimi, vb.
Vinci, Leonardo da: Bk. LEONARDO DA VİNCİ.
lüğü, 1887 ve 1948) adlı yapıtları yayınlandı.
Vikingler VIII. y. sonu ile XI. yy. başı arasında birçok deniz seleri düzenleyen Iskandinavyalı savaşçılar, denizciler ve
tüccarlar. Avrupa'nın doğusunda Varegler, güneyin deyse Normanlar adıyla tanınan Vikingler, Shetland adaları, İskoçya'nın kuzey kesimini, Yorkshire ve Dub lin bölgelerini ele geçirip, Izlanda'yı ve Grönland'ın gü ney kıyılarını buldular (bazı yazarlara göre Labrador kı visina ve Amerika kıtasına da ulaştılar). Kurdukları kü
çük krallıkların büyük devletler halinde biraraya toplan masıyla seierlerine son verdiler.
Villiers, George, Birinci Buckingham
Viola, Roberto Eduardo Arjantinli subay ve devlet adamı (Buenos Aires 1924).
Kara Kuvvetleri komutanlığı ve askeri cunta üyeliğine
getirilen (1978) Roberto Eduardo Viola, askerî cunta ta rafından general Videla'nın yerine cumhurbaşkanlığına
atandı (1980). Göreve başladıktan (Mart 1981) on ay
sonra yerini general Galtieri'ye bırakmak (Aralık 1981) zorunda kalıp, yönetimin sivillere devredilmesinden sonra, rüşvet ve sahtecilik suçlarıyla yargılandı ve 17 yıl
hapis cezasına çarptırıldı (9 Aralık 1985). Ama 1990'da bağışlanarak serbest bırakıldı.
Virchow, Rudolf
dükü
Alman hekimi ve siyasetçisi (Schivelbein, Pomeranya 1821-Berlin 1902). Berlin'de tip öğrenimini tamamla
Ingiliz siyasetçisi (Brooksby, Leicestershie 1592-Port
yıp (1843), cerrahi dalında profesörlüğe yükselen Ru
mouth 1628). Kral James l'in yakın çevresine giren Bi
dolf Virchow, 1848 Devrimi'nde siyasete karıştığı için
rinci Buckingham Dükü George Villiers, donanmayı
görevden alınınca (1849), Würzburg Üniversitesi'nde
yeniden örgütlemek göreviyle büyük amiralliğe atandı
patolojik anatomi kürsüsünün başkanlığına getirildi.
(1619). James l'in ölümünden sonra, yeni kral Charles
l'i etkisi altına alıp, katoliklerle uzlaştığı için püritanları
1856'da Berlin'e geri çağrılarak Patoloji Enstitüsü yöne
se (1627) de, ikisinde de başarısızlığa uğradı. Üçüncü
ticiliği, Berlin Üniversitesi rektörlügü yapıp, 1880-1890 arasında milletvekilliğinde bulunarak, önce Bismarck'a karşı çıktı; sonra onu destekleyerek, "Kulturkampf". ("kültür savaşı") terimini ortaya attı. Patolojiye mikros kopu sokup, hücre patolojisini kurarak, amboliyi, kan
bir seier için gemiye girerken öldürüldü.
kanserini betimledi.
Villon, François
Virgil: Bk. VERGİLİUS.
kendisine düşman etmesinin yanı sıra, Parlamento'yla
görüş ayrılığına düştü. La Rochelle'de kuşatılmış olan protestanları kurtarmak için iki deniz seferi düzenlediy
Fransız şairi (Paris 1431-? 1463'ten sonra). Yoksul bir ai
lenin oğlu olan François Villon, Guillaume de Villon adlı
Virginia
bir papaz tarafından evlat edinilip, onun soyadını aldı. 1449-1453 arasında Paris Üniversitesi'nde öğrenim gö
ABD'nin doğu kıyısında eyalet. Güneyde Kuzey Caroli
kaçmak zorunda kaldı. Bağışlandıktan sonra da başıboş
na ve Tennessee eyaletleri, kuzeydoğuda ve doğuda Maryland eyaleti ve Atlas okyanusu, kuzeybatıda ve
yaşamını sürdürüp, 1456'da Navarre Koleji'nde bir soyguna karıştığı için yeniden kaçmak zorunda kaldı.
Virginia'nın yüzölçümü 110 772 km', nüfusu 6 187
rüp, bir kavgada rakibini ağır yaraladığı için Paris'ten
Aynı yıl Le Lais ya da Le Petit Testament (Küçük Vasiyet
name) adlı yapıtını yazıp, 1461'de Meung-sur-Loire'de hapse atıldı. Louis XI'in tahta çıkması nedeniyle serbest
batıda Batı Virginia ve Kentucky eyaletleriyle sınırlı olan
358, merkezi Richmond, en büyük kenti Virginia Be ach'tir. Ilıman iklim etkisindeki eyalette, yaz sıcaklıkları
ortalaması güneybatı kesimdeki dağlık bölgede 21
na çarptırıldıysa da, cezası sürgüne çevrildi ve Pa
"C'tan, güney kesimde 27 "C'a kadar değişir. Kış sıcak lıkları ortalaması, hemen her kesimde 4 "C dolayında dır. Yillik yağış tutarı 1 015 mm'dir; ama kuzeybatı ke
madı. Öbür yapıtlarından on beş kadar şiir (Ballade des
kadar değişir. Tarım (tütün, mısır, soyafasulyesi ve el
bırakıldı ve Le Grand Testamenti (Büyük Vasiyetname)
yazdı. 1463 başında bir hırsızlıktan ötürü ölüm cezası
ris'ten sinir dışı edildi ve o tarihten sonra izine rastlan
simde 760 mm'den, güneydoğu kesimde 1 400 mm'ye
Pendus (Asılmışların Baladi), Ballade de l'Appel (Tem yiz İçin Balad), vb.) kalmış olan François Villon,
ma) ve ormancılığın gelişmiş olduğu, büyük kentlerde
sanayi tesislerinin (ulaşım araçları yedek parçalar yapı
Fransız şiirinin kurucusu sayılmaktadır.
mı, basımcılık ve yayıncılık, dokuma sanayisi, kereste
Vilnius
TARİH
Litvanya'nın başkenti. Neris irmağı kıyısında yeralan
Arkeoloji kalıntılarından günümüzden 10 000 yıl önce
ve mobilya sanayileri, vb.) de bulunduğu eyalette, bas lica gelir kaynağı hizmetler kesimidir.
VİSTÜL IRMAĞI
385
yerleşildiği anlaşılan günümüzdeki Virginia eyaleti top
nizca bitki ve hayvan hücreleri ile bakteriler gibi orga
bölgeye bir sefer düzenleyerek, kraliçe Elizabeth I adi na el koydu. 1700 yıllarından başlayarak çok sayıda İngiliz göçmenin yerleştiği bölge, 1775'te Washing
şur, içine girdikleri hücrenin çekirdegini etkileyerek
raklarına ilk olarak 1570'e doğru İspanyol misyonerle rin ulaşmasından sonra, Sir Walter Raleigh, 1584'te
ton'un Ingiltere'ye karşı ayaklanmasına katıldı: 1776 da Thomas Jefferson, Bağımsızlık Bildirisi'ni hazırladı.
25 Haziran 1788'de ABD'nin 10. eyaleti olan Virginia, Ayrılık Savaşı sırasında Güneyliler safında yeraldı ve
batı kesimlerini (sonradan Batı Virginia eyaletini oluş turdu) yitirdi.
nizmalann yardımıyla çoğalabilirler. Kısa bir DNA ya da RNA zinciri ile bu zinciri saran bir protein kilifindan olu hücrenin virüse özgü proteinler ile DNA ve RNAlan
üretmesini sağlarlar. Ciddi virüs enfeksiyonları dokula rin bozulmasına neden olur; bazen de virusun nükleik asidi, hücrenin kromozomuna eklenerek, hucrenin
özelliğini değiştirir: Bu tür virüsler, hücrenin kanserles mesine yol açan etmenler arasında yeralırlar.
İnsanda kızamık, grip, kabakulak çiçek ve çocuktel ci gibi hastalıklara yol açan virüslerden korunmanin tek
yolu aşılanmaktır.
Virginia, Batı ABD'nin doğu kesiminde eyalet. Kuzeyde Pennsylva nia, doğuda Maryland ve Virginia, bauda Kentucky ve
Visayalar Filipinler'de yaşayan halk. Filipinler takımadasının orta adalarında (özellikle Negros, Cebu, Leyte, Samar ve Panay adaları) yaşayan Visayaların (Bisayalar da denir)
nüfusu 26 milyon dolayındadır (ülkenüfusunun yaklaşık
% 40'1). Malezya-Polinezya ailesinden bir dil konuşur, özellikle şekerkamışı tanımıyla geçinirler.
Visconti, Luchino İtalyan sinema ve tiyatro yönetmeni (Milano 1906-Ro ma 1976). Fransa'da Jean Renoir'ın asistanlığını yapan Luchino Visconti, Italya'ya dönünce ilk filminden (Tul
ku (Ossessione, 1943]) başlayarak yeni-gerçekçilik akr minin öncüleri arasında yer aldı. Ikinci filmi Yer Sarsılı
yor'da (La Terra Trema, 1948), belgesel film teknikle rinden yararlanarak, Sicilya'da bir balıkçı köyü halkının yaşamını anlattı. Peşpeşe çektigi filmlerle incelmiş ve li
rik bir üslup ile sert toplumsal gözlemleri bağdaştırmayı
başardı ve çağımızın en ünlü yönetmenleri arasında ye
raldı (Günahkar Gönüller (Senso, 1954); Beyaz Gece ler(Le Notti Bianche, 1957); Düşman Kardeşler (Rocco e i suoi Fratelli, 1960); Leopar (il Gattopardo, 1963);
Yabanci (Lo Straniero, 1967); Lanetliler (Die Götter dämmerung, 1969); Venedik'te Ölüm (More a Vene zia, 1971; Ocak 1988'de Brüksel'de son otuz yılın en
Biti Virginia nm merkezi Charleston, eyaletin güneybatı kesiminde Kanaw ha ve Elk ırmaklarının birleştikleri noktada
iyi dördüncü filmi seçildi); Ludwig||1972);'Masumlar
yeralir. Sanayinin gelişmiş oldugu (kimya sanayisi tesisleri, cam fabrikalari, kereste fabrikalari, vb.) kent, aynı zamanda bölgede çıkarılan madenkömürünün pazarlama merkezidir.
larını sürdürüp, pek çok oyun ve opera (özellikle Maria
l'Innocente, 1976); vb.). Bir yandan da tiyatro çalışma Callas için) sahneye koydu. Visconti ailesi
Ohio eyaletleriyle sınırlı olan Batı Virginia'nın yüzölçü mü 62 759 km, nüfusu 1 793 477, merkezi ve en bü yük kenti Charleston'dur. Kara ikliminin yumuşamış bir
biçimi etkisindeki eyalette, sıcaklık ortalamaları, ocak
1277-1447 arasında Milano'yu yöneten Italyan ailesi. Başlıca üyelerinden Ottone (? 1207-Chiaravalle, Mila
no yakınlan 1295), Milano başpiskoposluğuna getirilip
ayında 4 °C, temmuz ayında 22 °C, yıllık yağış ortala
(1262), Della Torre ailesi yandaşlarının karşı çıkmaları
ması 810 mm'dir. Başlıca gelir kaynağını Monongahela vadisinde ve Kanawha vadisinin güney kesiminde ma
çirdi. Matteo I (Invorio 1250-Milano yakınlan 1322),
denkömürü çıkarımının oluşturduğu Batı Virginia'da
kimya sanayisi, metalürji, cam fabrikaları, kereste sana yisi, dokuma sanayisi gibi sanayi kolları da gelişmiştir. 1863'e kadar Virginia eyaletinin batı kesimini oluşturan
bölge, o tarihte Virginia'dan ayrılarak, ABD'nin kirkbi rinci eyaleti olmuştur. virüs
Yalnızca mikroskopla görülebilen çok küçük mikroor ganizmaları belirten terim. Canlıların üç temel öbeğin den birini oluşturan virüsler, aslında gerçek canlı hücre ler ile organik moleküller arasında sınıflandırılırlar. Yal
üstüne, 1277'de soyluların başına geçerek kenti ele ge
Lombardia krallık naipliğine getirildi (1294). Gian Gale azzo ? 1351-Melegnano 1402), Verona, Vicenza ve
Padova'yı ele geçirerek (1387-1388), imparatordan Milano dükü ve Lombardia dükü unvanlarını elde etti.
Filippo Maria (? 1392-Milano 1447), Milano düklüğü yaptı(1412-1447). Erkek çocuğu olmadığı için ölümüy le ailenin düklük kolu söndü ve yönetim evlilik dışı kızı
Bianca-Maria'nın eşi (1450) Francesco Storza'ya geçti.
Vistül ırmağı Polonya'nın en uzun (1 608 km) irmağı. Polonya'nın güney kesiminde, Karpat dağlarında doğan Vistülırma
386
VİŞNE
gi, genellikle kuzeydoğuya doğru akıp, 198 500 km'lik
likle kuru sebze ve konserve etten oluşuyordu.
Gdansk'ta Baltık denizine dökülür. Başlıca kolları San, Bug, Pilica ve Dunajec olan ırmak, çağlar boyunca bir
bulunan karotenden yararlanılarak, organizmanın için
bir alanı akaçlayarak, Varşova'dan geçtikten sonra,
Yağda erir vitaminlerden A vitamini, iskeletin büyü
mesi ve gece görmek için şarttır. Havuçta bol miktarda
ulaşım yolu olarak kullanılmış, ikinci Dünya Sava
de yapılır; tam eksikliği, kseroftalmi (gözün saydam ta
baraj kurulmuştur.
tamini, kemiklerde kalsiyum özümlemesini kolaylaştı
şı'ndan sonra, ulaşımı geliştirmek için çığırında birçok
bakasının saydamsızlaşması) hastalığına yol açar. D vi rir; morötesi ışınları tarafından deride üretilir. Raşitizmi
vişne
önleyen vitamindir. Yağda eriyen vitaminler, adların
Gülgiller ailesinden bir ağacın ve meyvesinin ortak adı.
Balıkyağı bu vitaminler bakımından çok zengindir. Bit
gövdesi koyu gri, dalları aşağı doğru sarkıktır. Kirazı an
minde önemli rol oynar. Lahanada ve yumurta sarısın da bulunan K vitamini, kanın iyi pihulaşmasını sağlar,
2-9 m boyunda bir ağaç olan vişne (Bil. a Prunus cera sus), nisan-mayıs aylarında beyaz renkli çiçekler açar;
dan da anlaşıldığı gibi, özellikle yağlarda bulunurlar.
kilerin yeşil bölümlerinde bulunan E vitamini, döl veri
dıran, açık ya da koyu kırmızı renkli, tadı ekşi meyveleri
şeker, sitrik asit, limon asidi, A ve C vitaminleri içerir; ta ze olarak tüketilir ve reçel, şerbet yapımında kullanılır.
vites: Bk. OTOMOBİL.
Meyve saplarından ve gövde kabuklarından halk he kimliginde yararlanılır.
vitiligo
Vişnu
Deride beyaz lekelerle belirti veren deri hastalığı. Ne deni bilinmeyen hastalıklardan olan vitiligonun (löko
Hindu dininin en büyük tanrılarından biri. Evrende her
derma da denir) lekeleri özellikle eller, yüz, çene ve
yerde bulunan tanrı olarak kabul edilen Vişnu, sonsuz
göğsün üst bölümünde belirir; çevreleri, normal deri
da, göbeğinden çıkan bir lotüsle (hindu inancına göre,
dir. Lekelerin ortaya çıkması, üstderideki melanin hüc
luk yılanı üstünde ayakta, oturmuş ya da yatmış durum
den daha koyu renkli, aşırı pigmetli bir bölgeyle çevrili
Brahma bu lotusten doğacak ve evreni yaratacaktır) canlandırılır. İnananlanna (vişnucular) göre, yüce Brah ma'nın kişisel görünüşüdür.
relerinin bilinmeyen bir nedenle giderek kaybolmasın dan kaynaklanır. Belirtilerin estetik görünüşü bozması dışında zararı olmamasına karşılık, tedavisi yoktur.
vitaminler
vitray
Bütün organizmaların büyüyüp gelişmesi için gerekli Carbonlu bileşikleri belirten genel terim. Vitaminler
kimyasal ve yapısal benzerlik göstermeyen çok farklı maddeleri kapsar, organizmada gerçekleşen kimyasal tepkimelerde koenzim işlevi görürler. Yeşil bitkilerin ve
mikroorganizmaların çoğunun kendi vitaminlerini üret melerine karşılık, dışbeslek organizmaların, vitaminleri
besinlerle almalan gerekir. Pek çok sayıda vitamin vardır ve çok çeşitli kaynak lardan gelirler. Bu nedenle, tūmünden yeterli ölçüde elde etmek güçtür. Aslında dengeli beslenen halklarda,
vitamin eksikliğinden ileri gelen hastalıklar (avitaminoz lar) çok ender görülür. Vitaminler çok az miktarda ge rekli olan maddelerdir; tümünden elde etmek için, bes
lenme konusunda bazı sağlık kurallarına uymak yeterli
dir: Hayvansal ve bitkisel yiyecekleri çeşitlendirmek; taze yiyecekler yemek (salata, meyve, yeşil sebze); süt içmek
BAŞLICA VİTAMİNLER Aralarında hiçbir kimyasal yakınlık olmadığı halde, vi
taminler günümüzde “yağda erir" ve "suda erir" diye iki
gruba ayrılmaktadır.
Suda erir vitaminler arasında, Mac Collum ve Da
vis'in B etmenini kesin analizi sonucunda ortaya çıkan
B grubu vitaminler sayılabilir. B, vitamini beriberi hasta lığına karşı kullanılır. Grubun en önemli vitaminidir. Ay
ni gruptan B, vitamininin eksikliği kıl dökülmesine, PP vitamini (Pellagra önleyici) eksikliği, deride yaralara ve
ruhsal bozukluklara neden olan ciddi bir hastalığa (Pel
lagra) yol açar (pellagraya eskiden, özellikle mısır unuy la beslenen halklarda rastlanırdı). Suda erir vitaminlerin en önemlilerinden C vitamini,
En çok yeşil sebzeler ve meyvelerde, özellikle de li monda bulunur. Eskiden seferdeki orduları ve uzun se
fere çıkan gemilerin tayfalarını, iskorbūt hastalığı kırıp
geçirirdi; çünkü yiyecekleri C vitamini içermeyen özel
Demir bir armatüre kurşun ya da çimentoyla cam (ge
nellikle renkli) parçaları tutturulmasıyla oluşturulan dü zenleme. Adı Latince vitreum (cam) sözcüğünden türe
tilmiş olan vitray, aydınlığı kapatmak, aydınlık ve süsle yici bir yüzey elde etmek için, daha Eskiçağ'da, Doğu
Akdeniz kıyılarındaki kentlerde ortaya çıkmıştır. Batı'da
özellikle Ortaçağ'da, kiliselerin ve katedrallerin süsle mesi amacıyla geliştirilerek, XVIII. yy'da büyük ölçüde gerilemiş, XIX. yy'da yeniden gözde bir sanat dalina
dönüşmüştür. Osmanlı yapılarında da, cami, saray, ko nak, vb. yapıların özellikle tepe pencerelerinde, birleş
tirici madde olarak alçının kullanıldığı vitraylar gerçek leştirilmiştir.
Vitruvius
Romalı mimar (1.Ö. I. yy.). Yaşamı konusunda yeterli
bilgi bulunmayan Vitruvius(tam adinin Marcus Vitruvius
Pollio olduğu sanılmaktadır), Augustus döneminde ya şamış, Eskiçağ'dan günümüze kalan tek mimarlık bilgi
leri kitabı olan De Architectura (Mimarlık Üstüne) adlı
yapıtı, sonradan çıkarılan elyazma kopyaları ve çeşitli basımlarıyla (ilk olarak 1486'da), Avrupa'da klasisizmi
önemli ölçüde etkilemiştir. Vittorio Emanuele I
Piemonte ve Sardinya kralı (Torino 1759-Moncalieri
1824). Fransa'yla savaşta Piemonte birliklerine komuta
eden (1792) Vittorio Emanuele I, kardeşi Carlo Emanu
ele IV tahttan çekilince kralilan edildi (1802).Savaş iler leyince Sardinya'ya çekilmek zorunda kalıp, Napol yon'un yenilgiye uğramasından sonra, topraklarını geri
aldı (1815). Baskıcı yönetimiyüzünden çıkan ayaklan
ma sonucunda, krallığı küçük kardeşi Carlo Felice'ye bırakmak zorunda kaldı (1821).
VİYANA KONFERANSI
387
Vittorio Emanuele II
veleyen iki allegro. Vivaldi'nin müzik anlayışından bü
Sardinya ve İtalya kralı (Torino 1820-Roma 1878). Car
onun birçok koncertosunu klavsen ve orga aktarmıştır. Öbür yapıtları arasında Estro Armonico (1712), La Stravaganza (1712'ye d.), Dört Mevsim koncertolarını da kapsayan IlCimento dell'Armonia (1725'e d.) ile Re
yük ölçüde esinlenmiş olan Johann Sebastian Bach,
lo Alberto'nun oğlu olan Vintorio Emanuele II, babası
nin yanında ulusal savaşa katılıp (1848), yaralandı. No vara bozgunundan (23 Mart 1849) sonra istifa eden ba basının yerine Sardinya tahtına çıkıp (1849), önce
Major Gloria, Beatus Vir, Dixit Dominus, Laudate Puen
Azeglio'yu daha sonra da Cavour'u başbakanlığa atadı.
gibi dinsel besteleri sayılabilir,
Savaştan sonra Piemonte'yi İtalyan özgürlükçülerinin sığınağı haline getirdi. 1859 Savaşı'nda Nice ve Sa.
Viyana
voia'ya karşılık Lombardia'yı ele geçirip (1860), Orta İtalya'yı (1860), Garibaldi'nin seferi sayesinde de Na
poli'yi (1861) topraklarına kattı. İtalya kralı ilan edilip (1861), Avusturya'ya karşı yapılan kısa bir sefer sonu cunda Veneto bölgesini aldı (1866). 1870'te Roma'ya
girip, başkent ilan etti.
Avusturya'nın başkenti. Ülkenin kuzeydoğu kesimin de, Tuna irmagı kıyısında, 202 m yükseltide yer alan Vi yana'nın nüfusu 531 000'dir. Birinci Dünya Savaşı so
nuna kadar Habsburg sülalesinin ve Avusturya- Maca
ristan İmparatorluğu'nun merkezi olan kent, yakın dö nemde büyük ölçüde sanayileşmiştir: Çeşitli makineler
yapımı, metalürji, hazırgiyim sanayisi, kimya sanavisi,
Vittorio Emanuele III
vb. Aynı zamanda da Avrupa'nın başlıca kültür mer
İtalya kralı (Napoli 1869-İskenderiye, Mısır 1947). Ba bası Umberto öldürülünce tahta çıkan (1900) Vittorio
Emanuele III, Fransa ve İngiltere'ye yanaşti (1903). Mussolini'yi hükümeti kurmakla görevlendirmesi
(1922) sonucunda, faşizmin yayılmasına neden oldu. Habeşistan imparatoru (1936), Arnavutluk kralı (1939) ilan edilip, Müttefiklerin Italya'ya çıkartma yapmaların dan sonra, Mussolini'yi tutuklattı (1943). Almanların duruma müdahale etmeleri üstüne kaçıp, Brindisi'ye yerleşti (1943). Savaştan sonra oğlu Umberto Il yararına tahttan çekilmek zorunda kalarak (1946), Misir'a yer leşti.
kezlerinden biridir:Ulusal kitaplık; 55 müze; 29 tiyatro;
üniversite ve yüksekokullar. Ama her şeyden önce, görkemli anıtları ve tarihsel yapılarıyla bir turizm mer
kezidir: XIV-XVI. yy'larda yapılmış gotik üslubunda ka tedral (Nikolaus Gerhaert de Leyden'in yaptığı impara tor Friedrich II'ün lahdi, 1469); XIV-XV. yy'larda yapıl
mış Maria am Gestade kilisesi (vitraylar); baba-oğul Fischer von Erlach'ın (1695'den sonra, yazlık impara torluk sarayı Schönbrunn; Karlskirche, 1716; Hofburg
kütüphanesi, 1723) ve Hildebrandt'in (Belvedere sara
yı, 1714) yapıları, Maulbertsch'in Piaristenkirche'deki tabloları gibi anıtsal tabloları; Permoser ve Georg Rap
hael Donner'in heykelleri (Neuer Markt çeşmesindeki heykeller), vb.
Vivaldi, Antonio
TARİH
Italyan bestecisi (Venedik 1678-Viyana 1741). Rahip olan (1703) Antonio Vivaldi (Kızıl Papaz da denir), sag
Italyan bestecisi Antonio Vivaldi, barok dönemin
en ünlü
müzikçilerindendir. Bir opera, çalg
müziği, dinsel müzik de
bestelemis olmakla birlikte, özellikle. I. S. Bach'ı da
etkilemiş olan +7 koncertosuyla ünlüdür.
Pannonia sınırını koruyan bir Roma kalesi (Keltçe "be yaz kent" anlamında Vindobona) olarak gelişen Viya na, XVI. yy'da Habsburg sülalesinin merkezi olmasın dan sonra önemli ölçüde büyüdü. Osmanlıların iki ku şatmasına (Bk. VIYANA
KUŞATMASI, BIRINCI; VIYA
NA KUŞATMASI, İKİNCİ), direndikten sonra, önemli bir kültür merkezine, XVIII. yy'da da (1770-1840) bü
yük bir sanayi merkezine dönüştü. Nüfusu özellikle XIX. yy'da çoğalıp, 1840-1910 arasında 440 000'den, 2 milyona yükseldi. 1895'te, Sosyal-Hıristiyan Parti'nin başlattığı “Belediye sosyalizmi"yle örnek bir yönetime
kavuştu ve bu yönetim 1919'dan sonra, toplu konutları çoğaltan sosyalist belediye (1919-1934) tarafından da sürdürüldü.
GÜNÜMÜZDE VIYANA
XIX. yy'ın ikinci yarısında, eski kent merkezini çevrele yen ağaçlıklı bulvarlar kuşağı Ring'in düzenlenmesiyle,
bulvarlar kenarında Parlamento ve Belediye yapıları, üniversite, opera, Burgtheater
(Kent Tiyatrosu), Tarih
lik nedeniyle rahiplik yapamayıp, kendini müziğe ada dı. Venedik'te Ospedale della Pieta Müzik Okulu'nda orkestra şefliği ve keman öğretmenliği yapıp, Hessen
müzesi (Kunsthistorisches Museum), Güzel Sanatlar
du. Mantova, Viyana ve Roma'da konserler verip, ge rek kemancı, gerek orkestra yöneticisi olarak büyük ün
şı'ndan sonra Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, OPEC,
Darmstadt landgrafının capella yöneticiliğinde bulun
Akademisi, Uygulamalı Sanatlar müzesi gibi seçmeci üslupta anıtların yükseltilmesiyle, Viyana günümüzdeki görkemli görünüşünü kazanmış, ikinci Dünya Sava
kazandı.
Birleşmiş Milletler Sanayi Kalkınma Örgütü, vb. ulusla rarası kuruluşların merkezi olarak, Avrupa'nın uluslara
miş olmakla birlikte, özellikle çalgı müziğiyle ünlüdür.
Viyana Konferansı
koncerto biçimini geliştirmeye çalışmış, solo çalgıya (keman ya da bazen flüt, obua) giderek daha çok yer verdiği 447 koncerto bestelemiştir. Koncertoları genel
Temmuz 1853-Haziran 1855 arasında, Rusya ve Os
Vivaldi dinsel yapıtlar, oratoryolar, elli kadar opera (Orlando, 1727; La Fida Ninfa, 1732; vb.) da bestele Corelli üslubunda sonatlar bestelemesinin yanı sıra,
likle üç bölümden kuruludur: Ağır bir muvmanı çerçe
rası önem taşıyan kentleri arasına girmiştir.
manlı İmparatorluğu arasındaki anlaşmazlıgı çözmek
amacıyla birkaç kez toplanan konferans. Prusya, Avus turya, Ingiltere ve Fransa'nın katıldıkları konferans, aldi
388
VİYANA KONGRESİ
ği kararlar (Osmanlı İmparatorluğu'nun bütünlüğüne
saygı gösterilmesi; Boğazlar rejiminin yeniden ele alın ması; Osmanlı Imparatorluğu'nun hıristiyan uyrukları
nin korunması; vb.) doğrultusunda Rusya'yı barışa zor
layamaması, üstelik Avusturya'nın Rusya'ya ultimatom
viyolonsel: Bk. ÇELLO.
Vizcaya körfezi
vermeye karşı çıkması üstüne, sonuç alamadan dağıl
Atlas okyanusunun İspanya ile Fransa arasında oluştur
mıştır (Haziran 1855).
duğu körfez. Yüzölçümü 223 000 km', en derin yeri 4
Viyana Kongresi
Avrupa ile Cebelitarık boğazı arasında önemli bir tica ret yoludur. Kıyılarında birçok liman(La Rochelle, Nan
732 m olan Vizcaya körfezi (Biscaye körfezi de denir),
Haziran 1814-Haziran 1815 arasında, Napolyon Impa ratorluğu'nun Fransa dışındaki topraklarının tasfiyesine
tes, Brest, Bilbao, Gijon) kurulmuştur.
ilişkin sorunları çözümlemek amacıyla Viyana'da top
Vizigotlar
berg), Ingiltere (Castlereagh) ve Rusya (Nesselrode) ile Fransa'nın (Talleyrand) katıldıkları kongre, aslında bir
toprak bölüşmesi biçiminde geçti ve Avrupa'nın libe
Gotlar grubundan eski Germen halkı. IV. yy. başlarında Dnieper'in aşağı kesimi ile Tuna arasına yerleşen Vizi gotlar, Got piskoposu Ulgulas'ın etkisiyle bir ölçüde ari
denle de, aldığı kararlara XIX. yy'da özellikle Fransa, Al
rine (376) izin veren imparator Valens'i bir süre sonra
lanan kongre. Avusturya (Metternich), Prusya (Harden
ral, ulusçu yeni özlemlerini hiç dikkate almadı; bu ne
manya ve İngiltere şiddetle karşı çıktılar.
usçu hıristiyanlığı benimsediler. Trakya'da yerleşmele
öldürüp (378), Balkan yarımadasına geçtiler. Alarik l'in
Viyana Kuşatması, Birinci
yönetimi (396-410) altında birçok kez İtalya'yı istila et meye çalışıp (Roma'nın yağmalanması, 410), daha son
Osmanlı ordusunun Kanuni Sultan Süleyman I komuta
geçirdiler. Honorius'un hizmetine girerek, İspanya'da
sinda Viyana'yı kuşatmasını (1529) belirten tarih terimi. Avusturya dükü Ferdinand'ın Macaristan tahtı üstünde hak iddia ederek Budin'i ele geçirmesi ve Macaristan'ın
bazı bölgelerinin yıllık bir vergi karşılığında kendisine
ra Athaulf'un yönetiminde (410-415) Akitanya'yı ele Alanları, Süevleri ve Vandalları yendikten sonra, Gal
ya'nın güneybatısına yerleşme izni aldılar (418). Eu rik'in yönetiminde (466-484) Auvergne, Provence ve
İspanya'nın büyük bölümünü ele geçirip, oğlu Alarik II
bırakılmasını istemesi üstüne, Macaristan'ı koruyabil
döneminde (484-507) Vouillé de Clovis tarafından
mek için Viyana'yı ele geçirmeye karar veren Kanuni
bozguna uğratıldılar (507) ve İspanya'ya çekildiler.
Sultan Süleyman, 10 Mayıs 1529'da İstanbul'dan bū yük bir orduyla yola çıktı. 8 Eylül 1529'da Budin'i teslim aldıktan sonra, 26 Eylül'de Viyana'yı kuşatmaya başla
Leowigild döneminde (567-568-586) Vaskonlara ve Süevlere boyun eğdirerek İspanya'da siyasal bütünlü
ğü sağlayıp, oğlu Recaredo l'in (568-601) katolikliği ka
karşın kenti ele geçirmeyi başaramayınca, 15 Ekim
bul etmesiyle katolikliği benimsediler ve gün geçtikçe İspanya'daki Romalılarla kaynaştılar. Wittize'nin (702'den 710'a) oğlu Akhila'yı tahta çıkarmak istemesi üstüne Akhila ile soyluların seçtiği Rodrigo arasında
du Budin üstünden İstanbul'a döndü.
rio'nun 711'de Tunus'tan gelen müslüman Araplarla
dı. Yolların bozukluğu ve kışın erken bastırmasından ötürü ağır topları Viyana'ya ulaştırılamayan Osmanlıor
dusu, 11, 13 ve 14 Ekim'de yapılan şiddetli saldırılara
1529'da kuşatmanın kaldırılmasına karar verildi ve or
Viyana Kuşatması, İkinci Osmanlı ordusunun 1683'te Merzifonlu Kara Mustafa
patlak veren (710) savaştan sonra gerileyip, kral Rod çarpışırken ölmesinden sonra iyice zayıflayarak, Tarık Bin Ziyad'ın İspanya'yı fethine engel olamadilar.
Paşa komutasında Viyana kentini kuşatmasını belirten
Vladivostok
şa'nın Macaristan' Avusturyalılardan aldığı kaleleri bir süre sonra Avusturya imparatoru Leopold'un geri
Rusya'da liman kenti. Uzakdoğu'da, Japon denizi kıy sında yeralan Vladivostok'un nüfusu 684 000'dir. Sibir ya'yı aşan petrol boru hattının varış noktası olan kent, aynı zamanda da önemli bir deniz üssü ve balıkçılık
tarih terimi. Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Pa
alması üstüne, Mehmet IV, 6 Ağustos 1682'de Avustur
ya'ya savaş açtı. 1 Nisan 1683'te orduyla Edirne'den
yola çıkıp, kendisi Belgrad'da kalarak, ordunun başına sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'yı getirdi. Yak
merkezidir.
laşık 300 000 kişilik orduyla ilerleyen Merzifonlu Kara
Vlaminck, Maurice de
hemberg'e bırakarak kentten ayrılmasından sonra, 12
Fransız ressamı (Paris 1876-Rueil-la-Gadelière 1958).
Temmuz'da top ateşini başlattı. Bu arada papanın çağ
Gogh'un tablolarındaki renk işçiliğinin yoğun etkisinde
mutasına verilen büyük Haçlı ordusunun Tuna'yı geç mesini önleme görevini Kırım hanı Murat Giray'ın kuv vetlerine bıraktı. Aralarında siyasal çekişme bulunan
ni yaptı. 1908'e doğru, üslubunu yumuşatıp, 1915'ten
Mustafa Paşa, Leopold l'in komutayı Kont von Star
Temmuz 1683'te Viyana'yı kuşatmaya koyulup, 14
risiyla oluşturulup, Lehistan kralıl Jan Sobieski'nin ko
Kendi kendini yetiştiren Maurice de Vlaminck, Van
kalarak, Derain'in yanı sıra fovizmin en aşırı temsilciliği başlayarak, dışavurumculuğun izlerini taşıyan bir ger
çekçiliğe yöneldi (Prusya mavileri, beyazlar ve kırmızı
Murat Giray'ın, düşman kuvvetlerinin Tuna'yı aşmaları
ların ağır bastığı manzaralar).
lik çarpışmadan sonra sağ ve sol kanatlarının çökmesi
Vlöre: Bk. AVLONYA.
bildi. 16 Ekim 1683'te Belgrad'a dönüp, 29 Ekim'de Es tergon'un dūşmesinden sonra, Mehmet IV'ün buyru
voleybol
na göz yummasıüstüne iki ateş arasında kaldı. 5-6 saat
sonucunda bozulan orduyla geri çekilmeye başlayıp (12 Eylül 1682), orduyu ancakBudin'de düzene soka ğuyla idam edildi.
iki rakip takım oyuncularının, bir topu elleriyle, yatay
VOLTAIRE olarak gerilmiş bir ağ üstünden birbirlerine gönderme
lerine dayanan spor. 1895'te ABD'de beden eğitimi öğretmeni William Morgan'ın, öğrencileri için yarattığı voleybol, altı asıl oyuncu (oyun içinde değiştirilebilirler) ile altı yedek oyuncudan oluşan iki takım arasında oy nanır. Kollarla (ya da önkollarla)en çok üz kez paslaşıl
dıktan sonra, rakip alan sınırları içinde yere değdirmek
amacıyla topa vurmaya dayanır. Oyun, on beş sayılık
389
Volta, Alessandro, Kont
İtalyan fizikçisi (Como 1745-ay.y. 1827). Pavia Üniver.
sitesi'nde fizik profesörlügü yapan (1778'den sonra)
Kont Alessandro Volta, uzun yıllar yüklü cisimlerin elek
trik yüklerini ve gerilimlerini inceledi. Galvani'nin kur
bağa üstünde yapmış olduğu deneyleri yayınlamasın
dan (1791) sonra, bu deneyleri yeniden ele alıp, başka
(14. sayıda beraberlik durumlarında, setin bitmesi için
fizyolojik etkilere yayarak inceledi ve elektrik kaynağı
iki sayılık bir fark gerekir) üç setten oluşur. Sayılar yal nizca servis atan takım tarafından alınabilir. Oyuncular
mesinde olduğuna inandı. Galvani'yle uzun tartışma
başlangıçta alanda istedikleri gibi yeralırlar; servis ata cak takımın oyuncuları, her servis atışında bir önceki
oyuncunun yerini alıp, altılı bir daire biçiminde yer de ğiştirerek sırayla her yerde oynarlar. 1946'dan bu yana olimpiyat oyunları arasında ye
ralan voleybol, Türkiye'de 1919-1920 yıllarında oy
nanmaya başlanmış, ilk voleybol Şampiyonasının dü zenlenmesinden (1948-1949) sonra yurt çapında yay
gınlık kazanmış, Türk voleybol takımları 1970'ten sonra Avrupa erkek, bayan ve genç takımlar şampiyonaları ile
Şampiyon Kulüpler kupaları, Akdeniz oyunları ve Bal kan şampiyonalarında başarılı sonuçlar elde etmeye
nin canlı organizmada değil, iki metalin birbirine deg. lara girip, kondansatörler elektrometresi yardımıyla
çinko bir disk ile gümüş bir diskten oluşan bir çemberde elektrik yükleri arasında bir fark ortaya çıktığını kanıtla
yıp, iki çiftin arasına yumuşak bir fötr kumaş parçası yer
leştirildiğinde, etkilerinin birbirine eklendiğini buldu.
Böylece 1799'da, "elektromotor” adını verdiği, ama hemen volta pili adıyla tanınan ilk pilini gerçekleştirdi. 1801'de Napolyon tarafından kontluğa yükseltildi.
Volta irmağı Afrika'da ırmak. Gana'nın kuzey kesiminde Kara Volta,
başlamışlardır.
Beyaz Volta ve Kızıl Volta adlı suların birleşmesiyle olu
volfram: Bk. TUNGSTEN.
akıp, Ada'da Gine körfezine dökülür. 370 000 km-'lik bir alanı akaçlayan ırmağın çığırında Akosombo baraji nin 1965'te hizmete girmesi, 8 000 km'lik Volta gö
Volga irmağı SSCB'de ırmak. Avrupa'nın en uzun, SSCB'nin beşinci uzun (3 690 km) irmağı olan Volga irmağı, Valday yay
lasında, 228 m yükseltide doğar; Moskova çevresinde geniş bir büklüm çizip, başlıca kolları Oka (sağ kıyıdan) ve Kama'yı (sol kıyıdan) alır; Kuybişev'in aşağısında,
güneye doğru ilerlendikçe kuraklaşan bir havzada akar ve gerek yeterince beslenememesi, gerek yaz mevsi
mindeki buharlaşma, gerek sulamada kullanılması ne deniyle suları önemli ölçüde azalır. Hazar çöküntüsün deki yarı çölleri aştıktan sonra, 10 000 km'lik bir del tayla Hazar denizine dökülür. Çığırı boyunca sıralanan büyük kentlerin (Yaroslavl, Gorki, Kazan, Kuybişev, Sa
rakov, Volgograd, Astrahan) çoğunda hidroelektrik santralları kurulmuş, ayrıca irmak, ulaşıma elverişli ka nallarla Baltık denizine, Moskova'ya, Azak denizine ve Karadeniz'e (Volga-Don kanalı) bağlanmıştır.
Volgograd Rusya'nın Avrupa kesiminde kent. Volga irmağının sağ
kıyısında yeralan, aynı adlı ilin merkezi olan 'Volgog rad'ın nüfusu 990 000'dir. Bir ırmak limanı ve demiryol
ları kavşak noktası olan kentte, sanayi büyük ölçüde ge
lişmiştir: Demir-çelik ve alüminyum tesisleri, petrol rafi
nerileri, kereste sanayisi, petrokimya sanayisi, yapay lif ler yapımı, vb.
volt
Uluslararası Birimler Sistemi'nde 1 amperlik değişmez
bir akım geçen iletken bir telin iki noktası arasında, bu
noktalar arasında yitirilen güç 1 Watt'a eşit olduğu za
man varolan potansiyel farkına eşdeğer elektromotor kuvvet ve potansiyel farkı ya da elektriksel gerilim biri mi. Simgesi Volan volt,gerilimölçerlerle (voltmetre) öl çülür. Gerilimölçerler, elektromotor kuvveti yeterince sabit kalan bir ayar pili ve bir potansiyometreyle denet lenir.
şan Volta ırmağı, güneybatıya doğru 1 200km boyunca
lü'nü oluşturmuştur. Voltaire Fransız yazarı (Paris 1694-ay.y. 1778). Annesi ölünce (1701) Clermont cizvit okuluna yatılı verilen Voltaire (asıl adı François Marie Arouetdir), 16 yaşında, Tem
ple'daki aydın çevrelerine girdi. Bu serbest çevrede ya şamasını istemeyen babası tarafından önce Caen'a,
sonra Hollanda'ya gönderilip, dönüşünde Paris'te bir noterin yanında çalışmaya başladı. 1716'da naibe karşı saygısızca şiirleri yüzünden Tulle'e sürülüp, 1717'de yeni bir şiiri yüzünden Bastille'e kapatıldı. Bu arada bū
yük epik şiiri Henriade'ı yazmaya başladı ve Oedipe (Oidipus) trajedisini tamamladı. Henriade'i Rouen'da
gizlice bastırıp (1723), Şövalye Rohan'la kavga etmesi
üstüne yeniden tutuklandı (1726) ve üç gün sonra polis tarafından bir gemiye bindirilerek İngiltere'ye sürüldü.
Ingilizce öğrenip, bilim ve felsefeyle ilgilendikten son
ra, gizlice Fransa'ya dönerek (1728) Histoire de Charles
XIl'yi (Charles XII Döneminin Tarihi) ve Temple du Go ût(Beğeni Tapınağı) adlı manzum yapıtını yazdı. Lettres Philosophiques (Felsefe Mektuplan) adlı yapıtını
1733'te Londra'da yayınlattı. Ertesi yıl Fransa'da da ya yınlanan yapıtın toplatılıp, yakılması ve basımcının hap se atılması üstüne, Basel'e, yakın ilişki kurduğu Mme du Châtelet'nin yanına kaçtı. Fizikçi olan Mme du Châte
let'nin etkisiyle bilimle ilgilenip, bir yandan da şatonun
tiyatrosunda oynattığı, kendisinin de rol aldığı oyunlar
yazdı: L'Enfant Prodigue (Mūsrif Çocuk), Merope, vb.
Bu arada Les Elements de la Philosophie de Newton
(Newton Felsefesinin Öğeleri, 1738) adlı yapıtını ta
mamlayıp, Poème de Fontenay (Fantenay Şiiri, 1745) adlı resmi şiiriyle, saray çevresine girdi ve Fransız Aka demisi'ne üye seçildi (1746). Ama kralın kendisine pek güvenememesi ve Mme du Châtelet'nin ölümü üstüne,
Friderich II'nin çağrısını kabul ederek Potsdam'a gidip
(1749), Le Siècle de Louis XV (Louis XV'in Yüzyılı,
1751), Poème sur La LoiNaturelle(Doğa Yasası Üstüne Şiir), Micromegas (1752) adlı yapıtlarını yazdı. Berlin
390
VON BRAUN
Akademisi başkanı Maupertius'la görüş ayrılığına dü
sızlara karşı çete savaşlarını örgütleyip, Ho Şi Minh hü
larını yayınladı; Essai sur les Moeurs (Töreler Üstüne Deneme, 1756), Candide ve lyimserlik Üstüne (1759), Tancrède (1760), Jeannot et Colin (Jeannot ile Colin,
getirildi. Ho Şi Minh Fransa gezisindeyken, ülkeyi Fran sa'dan kesinlikle ayıran darbeyi yapıp (Aralık 1946), Vi
1764), Saf Oğlan (L'ingénu, 1767), L'Homme aux Qua
di'nde Fransızlara karşı savaşı yürüttü (1947-1954). Ku
şünce, Cenevre yakınlarına çekilip, peşpeşe başyapıt
rante Écus(Kırk Altınlı Adam, 1767). 1778'de Paris'e gi
dip, İrène trajedisiyle büyük övgüler aldıktan birkaç ay
kümetinde (1945) İçişleri ve Milli Savunma bakanlığına
etminh kuvvetleri başkomutanlığına getirilerek, Çinhin
zey Vietnam Milli Savunma bakanlığı (1960) ve başba kan yardımcılığına getirilip, Ho Şi Minh'in ölümünden
sonra prostat kanserinden öldü. Bölge papazı cenaze törenini yapmayı kabul etmediği için, cesedi tahnit edi
(1969) sonra Milli Savunma bakanlığı ve ordu komutanı
lerek gizlice yeğeni Mignot'nun bulunduğu Scellières
de politbürodan uzaklaştırıldı.
görevlerini korudu. 1980'de görevlerini bırakıp, 1982'
manastırına götürüldü. 1791'de, külleri büyük bir to renle Panthéon'a aktarıldı.
Voroşilov, Kliment Yefremoviç
Von Braun: Bk. BRAUN, WERNHER VON.
Rus mareşali(Verhniy 1881-Moskova 1969). Maden iş çiliği yaparken Bolşevik Partisi'ne üye olan Kliment Yef
removiç Voroşilov, birkaç kez hapse atıldı. 1917 Devri mi'nden sonra Petrograd Savunma Komitesi başkanlı
Von Clausewitz, Carl Prusyalı general ve askerlik kuramcısı(Burg 1780- Bres lau 1831). Berlin Harp Okulu'nu bitiren Carl von Clau
sewitz, Jena'da Fransızlara tutsak düşüp, serbest bırakı
linca, orduyu yeniden örgütlemekle görevli komisyona alındı. Fransızlarla savaşmak için 1809'da Avusturya or
ğına getirilip, Stalin'le birlikte çariçin'i (günümüzde
Volgograd) savundu. Kızıl Ordu Komutanlığına getirilip
(1919), Denikin'le savaştı. Kuzey cephesi komutanlığı na atanip (1941), Leningrad'ı Almanlara karşı başarıyla
savundu. Birkaç ay sonra Kızılordu yedek birliklerini
eğitme ve örgütlemekle görevlendirildi. SSCB Bakanlar
dusuna, Avusturya'nın Napolyon'la anlaşması üstüne de Rus çarının hizmetine girip (1811), generalliğe yük
Kurulu ikinci başkanlığı (1947-1953) ve Yüksek Konsey
bulundu.
Vrangel, Pyotr Nikolayeviç, Baron
seltildi (1814). Berlin Genel Harp Okulu yöneticiliğinde Savaşla ilgili görüşlerini Vom Kriege (Savaş Üstüne,
1832-34) adlı yapıtıyla açıklamış olan Von Clausewitz'e
göre, savaş, çeşitli öğeleri birbirinden ayrılmayan orga
nik bir bütündür; bu tek tek öğeler aynı amaca yönelik olmak ve aynı düşünceyle yönetilmek zorundadır. Bu da olsa olsa siyasettir. Dolayısıyla, askeri komutanlık, si yasal yönetimin buyruğunda olmalı ve onunla işbirliği
yapmalıdır. İmha savaşına yönelik bu görüşler, nazizmi olduğu kadar, Engels, Marks, Lenin ve Mao'yu da
önemli ölçüde etkilemiştir.
ARAMCA
şı'nda Çarlık ordusunda çarpışan Baron Pyotr Nikolaye
viç Vrangel, Devrim patlak verince, Kırım'a çekilerek
Denikin'in birliklerine katıldı. Sonra onun yerine Beyaz
Ordu'yu yönetip, Polonya-Sovyet Savaşı'ndanlyararla
narak saldırıya geçti ve Mariupol'a ulaşarak bir hükü met kurdu. Polonya savaşı sona erince, Kızıl Ordu kar
doğru yola çıktı. Önce Gelibolu'ya yerleşen askerleri,
nim gören Vo Nguyen Giap, Komünist Partisi'ne üye olup, tutuklanarak üç yıl hapis yattı.Sonra, Hanoi'de hukuk öğrenimini tamamlayıp, Komünist Partisi kapatı linca Çin'e kaçtı.Tonkin'e dönerek (Aralık 1944) Fran
4
1878- Brüksel
1928). Rus-lapon Savaşı'nda ve Birinci Dünya Sava
dar gemi ve 135 000 kişiyle (35 000'i asker) İstanbul'a
Vietnamlı general (An Xa 1912). Hue Koleji'nde öğre
Y İBRANICE !
Rus generali (Novo Aleksandrovsk
şısında tutunamayarak Kırım'a çekildi. Oradan, 120 ka
Vo Nguyen Giap
Y FENİKE DİLİ
divanı başkanlığı (1953-1960) yaptı.
sonra Yugoslavya'ya götürüldü; gemileri de Bizerte'de
toplandı. 1925'te Sovyetlere karşı savaşımından vazge çerek, Belçika'ya göçtü.
Vries, Hugo De: Bk. DE VRIES, HUGO.
Ww
Y THERA YUNANCASI Y KLASİK YUNANCA
ETRÜSKÇE 7 ARKAİK LATİNCE V
KLASİK LATİNCE V
MODERN LATİNCE
w
Çeşitli abecelerde v ile x arasında yeralan harf. XIV.
ALMAN-GOTİK ne sokulmuştur. Türkçe'de w sesi bulunmadığı gibi,
Türk abecesinde de w harfi yoktur.
yy'ın başlarında Germence yarıünlü çift dudaksılı belirt
Wagner, Richard
türetilmiştir. Latince'de de bulunmayan bu harf, daha sonra Norman yazarları tarafından Anglosakson dilleri
Alman bestecisi (Leipzig 1813-Venedik 1883). Başlan gıçta Beethoven, Weber ve Spontini'den, daha sonra
mek için yaratılan w harfinin biçimi (W/w) v harfinden
WASHİNGTON Richard Wagner, konularını Germen efsanelerinden ve halk masallarından
aldığı Valküriler, Uçan Hollandalı,
Lohengrin, vb. operalarıyla
günümüzde de dünyanın her
yanında kitleleri
opera salonlarına çekmektedir.
Berlioz'dan ve dostluk kurduğu Liszt'den etkilenip,
opera türünde bir reform yapmayı amaç alan Richard Wagner, Uçan Hollandalı (der Fliegende Hollander, 1841), Tannhäuser (1843-1845), Lohengrin (1845 1848), vb. ilk büyük yapıtlarından başlayarak, Italyan
anlayışından uzaklaşıp, vokal bölümlerdeki süslemeyi
bir yana bırakarak, öykünün bütünüyle müziklendiril mesini savundu ve orkestra katılımını artırdı. Devrimci
düşüncelerinden ötürü yurt dışına kaçmak zorunda ka lip (1849), Zürich, Venedik, Paris'te yaşadı ve sanatla il gili kuramlarını geliştirerek, yapıtlarında uygulamaya koydu: Tetraloji (Ren Altını (das Rheingold, 1869); Val küriler (Die Walkürie, 1870]; Siegfried (1871); Tanrıla
rin Günbatımı (Göttendämmerung, 1874]), Tristan ile Isolde (Tristan und Isolde, 1859), Usta Şarkıcılar (Die
Meistersinger von Nürnberg, 1862-1868]). Münih'te Bavyera kralı Ludwig Il'yle tanışıp, Bayreuth'de yapılan (1872-1876) tiyatroda yapıtlarını (Der Ring der Nibe
lungen'in (Nibelungenlerin Yüzüğü), tam çevrimi)sah neletti. Parsifali besteleyip (1877), sahneye konmasın dan (1882) sonra öldü.
Wagner, konularını halk masallarından, Germen ef
sanelerinden alan yapıtlarında, bütün sanatların bir bi
reşimini ortaya koymuş, sonraki bütün bestecileri etki lemiş ve XX. yy'da müzikte gerçekleştirilen başlıca ye niliklerin temeli olmuştur. Uyumlu ve son derece renkli dili, orkestranın görkemliliği, leitmotifler kullanması, tekniğinin başlıca özelliğidir. Öbür yapıtları arasında Sevmek
Yasağı (Das Liebesverbot,
1835-1836) adlı
operası ile orkestra için Do Majör Senfoni, Faust Uver türü, insan sesi için Havarilerin Son Yemegi, piyano için iki Sonat, bir Polonez ve bir Fantazi, Fransız şiirleri üstü ne Altı Ezgi, vb. sayılabilir.
Wajda, Andrzej Polonyalı sinema yönetmeni (Suwalki 1926). Aleksan
391
1918). Viyana Üniversitesi'nde hukuk öğrenimi goren Kurt Waldheim, BM'de sürekli gözlemcilik yapıp,
1968-1970 arasında Dışişleri bakanlığında bulundu
1972-1981 Jrasında Birleşmiş Milletler genel sekre. terliği yapıp, 1986'da Avusturya cumhurbaşkanlığına adaylığını
koydu.
Seçim
kampanyası
sırasında,
1938'de Alman SA'larna katıldığının ortaya konmasına
ve Balkanlar'da partizanlar ile sivil halka kivim uygula
dıgının ileri sürülmesine karsin, seçilmeyi başardı. Sa
vaş sırasındaki eylemlerini araştırmakla görevlendirilen uluslararası tarihçiler komisyonunun, suçu işledigiyle il gili bir kanıt bulunmadığını, ama işlenen suçlardan ha beri olması gerektigini belirtmesi üstüne, birçok ülketa
rafından istenmeyen kişi ilan edildi. Bunun üstüne 1992 seçimlerinde adaylığını koymadı.
Walesa, Lech Polonyalı sendikacı ve devlet adamı (Popowo, Wroc law yakını 1943). Gdansk tersanelerinde elektrik mon
tajcılığı yapan Lech Walesa, grev komitesinde görev alınca tutuklanıp (1970), bir süre cezaevinde yatu. Ota rihten başlayarak sendikacılık yapıp, 1976'da Lenin
şantiyesinde (Gdansk) çalışırken işine son verilmesine karşın, gizlice şantiyeye giderek, Ağustos 1980'de grev hareketinin önderi seçildi. Eylül 1980'den sonra Daya
nışma (Solidarnosc) sendikasının başkanlığına seçilip, demokratik reformlar yapılmasını istediği için sendika nin kapatılmasından (Aralık 1981) sonra, yeniden tu tuklandı (12 Aralık 1981) ve Varşova yakınında, gözal tinda tutulmaya başlandı. 1983'te Nobel Banş Odū lü'nü alıp, sendikanın yeniden yasallaşması için hükü metle yapılan görüşmelerde sendikanın temsilciligini üstlendi. Dayanışma'nın yasal bir partiye dönüşmesin
den sonra yapılan demokratik seçimlerde milletvekilli gine (Ağustos 1989), Aralık 1990'da yapılan seçimlerde
de oyların % 75'ini alarak cumhurbaşkanlığına seçildi,
Walhalla: Bk. VAL-HALL. Wallis ve Futuna adaları Büyük Okyanus'ta Fransa'ya bağlı adalar topluluğu. Uvea ya da Wallis adası ile 20 kadar küçük ada ve Futuna (Alofi ve Futuna adaları) adlı iki öbekten oluşan adaların toplam yüzölçümü 321 km², nüfusu 15 700,
merkezi Uvea adasındaki Mata Utu'dur. Büyük bö
lümü Polinezyalılardan oluşan halkın başlıca gelir
kaynağı tarım (meyve, sebze, vb.) ve balıkçılıktır.
der Ford'un asistanlığını yapan Andrzej Wajda, 1954'ten sonra gerçekleştirdiği filmlerinde barok-anla timcı bir üslup ile romantik lirizmi bağdaştırıp, 1955
Walton, Ernest Thomas Sinton
1960 arasında, Munk ve Kawalerowiez'in yanı sıra, Po
İngiliz fizikçisi (Dungarvan, Irlanda 1903). Dublin Üni
lonya'da yeni sinema okulunun başlıca ustaları arasın
versitesi'nde fizik ve matematik öğrenimi gören Ernest
da yeraldi (Kanal (Kanal, 1957); Küller ve Elmas (Popiol i Diament, 1958); vb.). Sonraki filmleriyle, ününü ulus lararası alana yaydı (Küller (Popiol, 1965); Dügün (We sele, 1972); Mermer Adam (Czloviek z Marmuru,
çalışmaya başlayıp (1927), 1932'de, Crockroft'la birlik le, yapay olarak hızlandırılmış protonlar kullanarak ilk
Thomas Sinton Walton, Cavendish Labaratuvan'nda
değişimi(lityumun değişimi) gerçekleştirdi ve 1951'de
1977); Orkestra Şefi (Dyrgent, 1980); Demir Adam
Nobel Fizik Ödülü'nü Crockcroft'la paylaştı.
ya'da Aşk (Ein Liebe in Deutschland, 1983); Korczak
Warszawa: Bk. VARŞOVA.
(Czlowiek z Zelanza, 1981); Danton'(1982); Alman (1990); Wesele (1991); vb.).
Waldheim, Kurt
Washington
Avusturyalı siyasetçi ve diplomat (Sankt Andrä-Wörden
ABD'nin kuzeybatı kesiminde eyalet. Doğuda ve gü
392
WASHINGTON
neydoğuda Idaho ve Oregon eyaletleriyle, kuzeyde Kanada'nın İngiliz Kolombiyası eyaletiyle sınırlı olan, batida Puget boğazı ve Büyük Okyanus'a açılan Was
ABD'nin ilk
cumhurbaşkanı George
Washington
hington eyaletinin yüzölçümü 184 674 km², nüfusu 4
866 692, merkezi Olympia, en büyük kenti Seatlle'dır. Olympic dağlarının ve Carcade dağlarının (en yüksek
noktası Rainier dağında 4 392 m) aştığı eyaletin, batıke siminde sıcaklık ortalamaları 8 °C-11 °C arasında de
ğişir; kara iklimi etkisindeki doğu kesimindeyse
sicaklık ortalamaları 25 °C-28 °C arasında oynar. Yağış
ortalamaları batı kesimde 500-3 800 mm, doğu ke simde 200-635 mm'dir. Tarımın eyalet GSMH'sinin yalnızca % 2'sini karşıladığı eyalette, başlıca gelir kaynaklarını sanayi (uçak yapımı, besin sanayisi, ke reste sanayisi, çeşitli makineler yapımı, metalürji,
basımcılık ve yayıncılık, kâğıt fabrikaları, vb.) ve tu rizm oluşturur. TARİH
Arkeoloji buluntularına göre günümüzden 10 000 yıl
kadar önce yerleşilen günümüzdeki Washington eya leti topraklarına, XVI. yy. sonunda ilk İspanyol gezgin lerinin ulaşmasından sonra, 1790'dan başlayarak kürk ticaretiyle uğraşan şirketler yerleşti. Kızılderililerle yapı lan uzun süreli çarpışmalardan sonra, ancak 1860 yılla rinda kalabalıklaşmaya başlayan bölge, 1889'da: ABD'nin kırk ikinci eyaleti oldu.
Washington ABD'nin federal başkenti. Üç yandan Maryland eyaleti topraklarıyla, Potomacırmağının ötesinde de Arlington
birinin komutanlığına getirilen (1751) George Washing ton, Jumoville komutasındaki küçük kuvveti yok edip (1754), Virginia milis kuvvetlerinin başkomutanlığına
atandı (1755). Duquesne kalesini işgal edip (1755), or dudan ayrılarak, Mount Vernon'daki topraklarına çe kildi. İngilizlerin koyduğu vergilere karşı çıkılmasını sa vunup, Virginia Konvansiyonu'nda (1774) ve Phila delphia Kongresi'nde muhalefetin önderliğini yaptı.
Philadelphia Kongresi tarafından milis kuvvetlerinin başkomutanlığına getirilip (1775), İngilizleri Boston'u boşaltmak zorunda bıraktı; ama New York'ta yenildi (Aralık 1776). Birliklerinde disiplini sağlamak için tam yetkiyi elinde toplayıp, Trenton ve Princeton savaşlarını kazandıktan (1777) sonra, La Fayette'in yardımıyla Phi ladelphia'yı yeniden ele geçirdi (1778) ve Yorktown'ı
aldı(1781). Paris Antlaşması'yla ABD bağımsızlığına ka
vuşunca (1883), Kongre'den hoşnut olmayan bazı su bayların diktatör olması konusundaki önerileri kabul et meyip, yeniden Mount-Vernon'a çekildi. Virginia dele
gesi olarak Philadelphia Konvansiyonu başkanlığına se çilip, 1787 Anayasası'nı oylatarak, üst üste iki kez ABD
cumhurbaşkanlığına seçildi(1789 ve 1793). Danışman ları Hamilton ve Jefferson'un yardımıyla ve Madison ile J. Adams'ın desteğiyle çıkardığı yasalarla ABD'nin mali
bağımsızlığını sağladıysa da, "federalist" savlara duydu ğu eğilim ve İngiltere'ye yaklaşması, halkın sevgisini yi
tirmesine yolaçtı. Üçüncü kez seçilmeyi kabul etmeyip (1797), topraklarına çekildi. ABD başkentine 1800'de adı verildi.
Wassermann, August von
Alman hekimi (Bamberg 1866-Berlin 1925). Erlangen, ABD'nin federal başkenti Washington'un genel görünüşü. Resmin ortasında Capitol binası, arka planda sağda da
Münich, Viyana ve Strasbourg üniversitelerinde öğre
nim gören August von Wassermann, Strasbourg'da bir
Jefferson anıtı seçilmektedir.
süre hekimlik yaptı. Berlin'de Robert Koch Enstitü
ve Fairfax yönetim bölümlerinin topraklarıyla çevrili
tünün deneysel tedavi bölümü yöneticiliğine, daha
olan, tek başına Columbia yönetim bölümünü oluştu ran Washington'un (ya da Washington D.C.), nüfusu
sü'nde çalışmaya başlayıp (1906), frenginin varlığını ka nitlayan Wassermann tepkimesi'ni geliştirdi. Ensti sonra da Berlin-Dahlem'de Kaiser Wilhelm Enstitüsü yöneticiliğine (1913) atandı.
606 900'dür (çevre belediyelerle birlikte 3 923 574 nüf.).
Her şeyden önce bir yönetim merkezi olan kent te, yapı sanayisi ve basımcılık gibi bazı sanayi kolları da gelişmiştir. Aynı zamanda bir turizm ve önemli bir öğre tim (çok sayıda üniversite) merkezidir.
Washington, George
ABD'li general ve devlet adamı (Popes Creek, Was hington 1732-MountVernon, Washington 1799). Fran
siz istilacılara karşı kurulan Virginialı askeri birliklerden
Watergate Skandalı
ABD'de 1972-1974 arasında gelişen ve başkan Nix on’ın istifasıyla sonuçlanan siyasal bunalım.17 Hazi ran 1972'de Demokrat Parti'nin seçim kampanyasında merkez olarakkullandığı Watergate binasına dinleme aygıtları yerleştiren bazı kişilerin yakalanmasıyla başla yan Watergate Skandalı, basın-yayın organlarının da
konunun üstüne gitmesiyle, kamuoyunda büyük bir tepkiye yol açtı. Nixon'in yakın danışmanlarının da olayla ilgili olduklarının anlaşılması üstüne, Senato'nun
WELLES, ORSON 393 kurduğu araştırma komisyonuna, belirli bir karara vara
bilmek için istediği, başkan ile yardımcıları arasındaki bazı konuşmaları içeren bantlar, uzun süre Nixon tara fından verilmedi. Sonunda vermeye razı olmasını, ko misyonun bantları dinledikten sonra başkanı bazı açı lardan suçlu bulması izledi. Bunun üstüne Nixon, 8
Ağustos 1974'te görevinden çekilmek zorunda kaldı.
Waterloo Savaşı: Bk. NAPOLYON SAVAŞLARI.
yakını 1945). Schönberg'den bestecilik dersleri alan
(1904-1908) Anton von Webern, özellikle 1910-1914
dönemindeki çok kısa parçalarında özgün bir tondışılı kestra İçin Beş Parça Op. 10; Viyolonsel ve Piyano İçin
ğa ulaştı (Keman ve Piyano için Dört Parça Op. 7; Or
ÜçKüçük Parça Op.11). 1924'te geliştirmeye başladığı
dizisellik ilkesinden yola çıkarak ilgi çekici sonuçlar el
de etti (SenfoniOp.21; Dokuz Çalgı İçin Koncerto Op. 24; Yaylı Çalgılarİçin Dörtlü Op. 28). Daha sonra, ku ramları geride bırakarak, kişisel bir üslup geliştirdi (Telli Çalgılar Üçlüsü, vb.).
Watson, James Dewey ABD'li biyoloji uzmanı (Chicago 1928). İndiana Üni versitesi'ni bitiren James Dewey Watson, Cambridge Üniversitesi Cavendish Laboratuvarı'nda çalışmaya
başladı. Maurice Williams ve Rosalind Franklin'le yü rüttükleri DNA'nın yapısına ilişkin ortak çalışmaları so nucunda, DNA molekülünün kimyasal yapısını belirle di. 1953'te Francis Crick'le DNA'nin molekül modelini
Weill, Kurt ABD uyruğuna geçmiş Alman bestecisi (Dessau 1900
New York 1950). Berlin Yüksek Müzik Okulu'nda Kras
selt ve Humperdinck'in öğrencisi olan Kurt Weill, müzik öğrenimini Busoni'nin yönetimi altında tamamladı.
Bertolt Brecht'le işbirliği yapmasından (Üç Kuruşluk Opera, 1928; Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Çökü şü, 1927-1929) sonra ünü hızla yayıldı. Cazdan birçok
lü'nü M. Wilkins ve F. Crick'le paylaştı.
öğe alan, sert, özlem dolu müziğiyle büyük tartışmalara yol açtı. Naziler iktidara gelince, Paris ve Londra'ya gi
Watteau, Antoine
ciliğini yaptı.
gerçekleştirerek, 1962'de Nobel Fizyoloji ve Tıp Ödü
Fransız
ressamı
(Valenciennes
1684-Nogent-sur
Marne 1721). Paris'te Rubens'in ve Venedikli ressamla
rin tablolarını inceleyerek kendi kendini yetiştiren An toine Watteau, İspanya Veraset Savaşlarısırasında yap
tığı tablolarında, çarpışmaları ya da kuşatmaları değil, savaşın arkasındaki kaçakları, savaştan geçinenleri, vb. canlandırdı. Konusunu günlük yaşamdan alan tablola rinda, bir gözlem anlayışına ve yer yer alaycı bir fantezi
ye yer verdi (Kayıtsız Adam, Kalkiş). Krallık Akademi
si'ne üye seçilmesini (1717) sağlayan Kythera'ya Git
mek için Vapura Biniş, vb. tablolannda, veremin kemir
diği bir insanın hüznünü ve yaşama özlemini yansıttı.
derek (1933), baleler, sahne müzikleri besteledi. İki yıl sonra ABD'ye yerleşip, Broadway tiyatrosunun yöneti Sonradan Menotti gibi izleyicilerinin yeniden ele ala cakları yeni kavramlar getirmeyi başaran Kurt Weill'in öbür yapıtları arasında, Rainer-Maria Rilke'nin şiirlerine dayanarak yaptığı besteler (insan sesi ve orkestra için).
oda müziği parçaları, yaylı çalgılar için dörtlüler, vb. sa yılabilir.
Weimar Cumhuriyeti Birinci Dünya Savaşı sonunda Almanya'da kurulan cumhuriyet Savaşın yenilgiyle sonuçlanması üstüne,
Lübeck, Hamburg, Bremen, Hannover ve Münih'te
Londra'dan büsbütün hastalanmış halde Fransa'ya
ayaklanmalar patlak vermesi ve 1917 Rus Devri
Pierrot'yu (ya da Gilles) yaptıktan sonra öldü.
sonucunda, imparator tahttan çekilmek zorunda kaldı
Weber, Carl Maria von
sosyal demokratlar F. Ebert'in yönetiminde, spartakist
döndü ve son başyapıtı olan Gersaint'in Tabelası'nı ve
Alman bestecisi, piyano virtüözü ve orkestra yöneticisi (Eutin 1786-Londra 1826). Bir tiyatro yöneticisinin oğlu
olan Carl Maria von Weber, ailesiyle sık sık yer değişti
rerek,
çeşitli öğretmenlerden, özellikle Michael
Haydn, G. Valesi ve Johann Nepomuk'tan müzik ders
mi'nden örnek alınarak işçi ve asker kurulları kurulması
ve Berlin'de cumhuriyet ilan edildi (Kasım 1918). Ama
ler ayaklanmasını kanlı biçimde bastırdılar (Ocak 1919)
ve Weimar'da, ilımlılarla birlikte çoğunluğu ellerinde
tuttukları bir Kurucu Meclis oluşturdular. Ağustosta ilan edilen ve her biri özerk 17 eyaletten oluşan bir konfe derasyon kuran Weimar Anayasası, Almanya'nın bü
tünlüğünü pekiştirdi. Ne var ki, Ebert'in başkanlığını üst
leri aldı. Piyanocu ve orkestra yöneticisi olarak büyük ün kazanıp, 1821'de Freischütz operasıyla besteci olarak ününü perçinledi. Londra'da Oberon (1826) adlı operasını kendisi yönettikten sonra öldü.
lendiği (1919-1925) Weimar Cumhuriyeti, çok geçme
nesinden yararlanan, romantik esinli, yer yer konuşma
Ebert'in ölümüyle (1925) başa geçen ulusçuların destekledikleri mareşal Hindenburg döneminde, özel
Ilk büyük operası Freischütz’de eski bir Alman efsa
larla kesilen bir yapıt ortaya koyan Carl Maria von We
den çeşitli çevrelerin (komünistler, ulusçular, sanayi
çevreleri) muhalefetiyle karşılaştı ve Versailles Antlaş ması'nın imzalanması, muhalefeti daha da şiddetlen dirdi.
operası sayılmış, Wagner ünlü Lohengrin'inde ondan
likle başkanlık tipi bir rejime yönelinir ve sağ güçlendiri lirken, 1930'dan sonra Almanya'da da etkileri duyul
ler, üçlüler, missalar, kantatlar, liedler, çalgı müziği ya
minin çökmesini hazırladı. Işsizlik ve yoksulluğun art
Büyük Polonez, vb.; piyano ve keman için sonatlar; klarnet ve piyano için ikili, vb. sayılabilir.
luk ve birbirini izleyen parlamento bunalımları, nasyo
Webern, Anton von
Welles, Orson
Avusturyalı besteci (Viyana 1883-Mittersill, Salzburg
ABD'li sinema oyuncusu, yönetmeni ve tiyatro oyun
ber'in iki yıl sonra bestelediği Euryanthe, ilk tipik Alman
esinlenmiştir. Öbür yapıtları arasında insan sesi için ikili
maya başlanan Ekonomik Büyük Bunalım, Weimar reji
pitları (piyano için çeşitlemeler, sonatlar, Dansa Çağrı,
masına bağlı olarak gelişen büyük toplumsal huzursuz
nal sosyalizmin gelişmesini ve Hitler'in iktidara gelme sini kolaylaştırdı.
394
WELLINGTON
cusu (Wisconsin 1915-Los Angeles 1985). Irlanda'da ti
yatro oyunculuğu yapan (1931) Orson Welles, ABD'ye
dönünce Shakespeare oyunlarıyla ve radyo oyunlarıyla (1934) un saldı. 1938'de The War of the Worlds (Dūn
yalar Savaşı) adlı radyo oyunuyla, dünyayı Marslıların
bastığına inanan dinleyiciler arasında büyük bir paniğe yol açtı. İlk filmi Yurttaş Kane'de (Citizen Kane, 1941),
teknik yöntemleri anlatımcı amaçlarla kullanarak, sine ma yönetmenliğinde bir devrim yapıp, birçoğunda
kendinin de oynadığı (başka yönetmenlerin de filmle rinde oynadı) filmleriyle, sinemanın en büyük yönet menleri arasında yeraldı: Şanghaylı Kadın (The Lady from Shanghai, 1948), Macbeth (1948), Othello (1951), Bitmeyen Balayı (Touch of Evil, 1958), Dava
(The Trial, 1962); The Immortal Story (Ölümsüz Öykü, 1967); vb.
Wells, Herbert George İngiliz yazarı (Bromley, Kent 1866-Londra 1946). Bir
kumaş tüccarının yanında çalışırken, bir burs kazanan Herbert George Wells, Oxford Universitesi'nde Tho mas Huxley'nin öğrencisi oldu. Bir süre Oxford'da ders verdikten sonra, yazarlığa yönelip, ilk yapıtlarında do
galcılığın edebiyat ilkelerinden ve evrimci gerekirciliğin
bilimsel ilkelerinden esinlenerek gelecekte geçen olay
ları işledi: Zaman Makinesi(1895), DoktorMoreau'nun Adası (İsland of Doctor Moreau, 1896), Görünmeyen Adam (The Invisible Man, 1897), Gezegenler Savaşı (The War of the Worlds, 1898). Yavaş yavaş toplumsal olaylara eğilip, 1905'te sosyalist bir derneğe üye olduk tan sonra, toplumsal eleştirinin ağır bastığı yapıtlar ver di: A Modern Utopia (Bir Modern Ütopya, 1905), Tono
Bungay (1908), The Marriage (Evlilik, 1912). 1914'ten sora savaşın etkisiyle dinsel bir bunalım geçirip (God:
Wellington
The Invisible King (Tanrı:Görünmeyen Kral,1917]),son
Yeni Zelanda'nın başkenti ve en büyük kenti. Kuzey
(North) adasında, Cook boğazı kıyısında yeralan Wel lington'un nüfusu 398 500'dür. Başkent işlevlerinin ya
ra düşüncesinin geniş bir bireşimini yapmaya çalıştığı, roman ile felsefe denemesi ya da öykünün sınırında ya pıtlar verdi: The Outline ofHistory (Tarihin Ana Çizgile
ni sira, önemli bir liman kenti olan kentte, sanayi de ge lişmiştir: Otomotiv sanayisi, kimya sanayisi, dokuma sa nayisi, çeşitli makineler yapımı, vb. Aynı zamanda da ülkenin başlıca öğretim merkezlerinden (Victoria Ūni
ri, 1920) vb.
versitesi) biridir.
Almanya'da ırmak. Fulda ve Werra irmaklarının Mün den'de birleşmeleriyle oluşan Weser irmağının uzunlu ğu 437 km'dir. Kuzeydoğuya doğru akıp, Minden ve
Wellington, Arthur Wellesley, Birinci Dükü
Weser ırmağı
Bremen'den geçerek, uzun bir haliçle (kıyısında Bre
merhaven kenti kurulmuştur) Kuzey denizine dökülür.
İngiliz generali ve siyasetçisi (Dublin 1787-Walmer Castle, Kent 1852). Eton'da ve Angers askeri Akademi
Ingiliz mareşali ve siyasetçisi Birinci
Wellington Dükü ArthurWellesley'in Francisco Goya tarafından
yapılmış portresi
(1812). Wellington
Whitman, Walt ABD'li şair (West Hills, Long Island 1819-Camden, New Jersey 1892). Kendi kendini yetiştirip, bir süre bir basımcının yanında çalışan Walt Whitman, 1836'dan sonra doğayla içiçe yaşadı. 1855'te New York'ta ilk ve başlıca yapıtı olan Çimen Yaprakları (Leaves of Grass
adlı 12 şiirlik kitabını yayınladı. Devrimci bir lirizm ve
özgürlük simgesi bir biçimle, doğalcıve insancılmizaci
Dükü, 1815'te Napolyon'u
nin bütün dinamizmini ortaya koyduğu bu şiirlerle bü yük ün kazanıp, Ayrılık Savaşı'nda hastabakıcı olarak
Waterloo
görev aldı. Savaştan sonra Washington'da memurluk
Savaşı'nda
yapıp, sonra Camden'a çekildi.
yenilgiye uğratıp, daha sonra çeşitli bakanlıklarda
bulunmuştur.
si'nde öğrenim gören Birinci Wellington Dükü Arthur Wellesley, Hollanda'da Fransızlara karşı (1796), sonra
Hindistan'da Tippu-Sahib'e karşı savaştı. Ingiltere'ye dönüp (1805), tümgeneralliğe yükseltilerek (1808),
Portekiz seferini yönetmekle görevlendirildi. Ciutra'da Fransız ordusunu teslim alıp (Ağustos 1808), soyluluğa
yükseltildi. Salamanca Zaferi'ni kazanıp (1812), Mad
rid'e girdiyse (1812) de, Burgos önünde yenildi. Ama
geri çekilmekte olan Fransızları Vitoria'da ağır bir yenil
giye uğratıp (1812), feldmareşalliğe yükseltildi. Viyana
Kongresi'nde delegelik (1815) yapıp, Napolyon'un geri
dönmesinden sonra Müttefik orduları başkomutanlığı na getirilerek, Waterloo Savaşı'nda (18 Haziran 1815)
Napolyon'u kesin yenilgiye uğratmayı başardı. Fran
sa'da işgal kuvvetleri Komutanlığı yapıp (1815-1818),
Walt Whitman'ın en özgün yanı, Avrupalı çağdaşla
rina oranla daha büyük bir etkililikle, özgürlükçü doğa
duygusu ile siyasal ve manevi bağımsızlık inancını bağ daştırmayı başarmış olmasıdır. Ömrünün son yıllarında
demokrasi havarisi sayılmasına karşılık, günümüzde, şi irlerinin siyasal anlamından çok, şiirde romantizmin en
gerçek temsilcilerinden biri olmasıyla önem taşımakta dır. Whitney dağı ABD'nin en yüksek doruğu. Kaliforniya'da, Nevada dağlarında, Sequoia Ulusal Parkı'nda yeralan Whitney dağının yükseltisi 4 418 m'dir. 1864'te, Josiah D. Whit ney tarafından bulunmuştur.
WHO: Bk. DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ.
RobertPeel'in çeşitli hükümetlerinde görev aldı (1828
Wiesbaden
(1842-1952), 1848'deki ayaklanmayı bastırdı.
Almanya'nın güneybatı kesiminde kent. Ren irmağı kı
1830, 1834-1835, 1841). Sonra, başkomutan olarak
WILLEM II, NASSAULU 395 yısında, Frankfurt am Main'ın 32 km batısında yeralan Wiesbaden'in nüfusu 258 500'dür. Kaplıcalarıyla, ku marhanesiyle ve her yıl düzenlenen Müzik, Bale, Tiyat
versitesi'nde öğrenim gören Wilhelm II, Haziran 1888'de babasının yerine tahta çıktı. Çok geçmeden
Bismarck'la görüş ayrılığına düşüp (1890), sırasıyla
ro şenliğiyle ünlü olan kentte, sanayi de gelişmiştir: Me
Caprivi (1890), Hohenlohe (1894), Bülow (1900) ve
rikaları, dokuma sanayisi, vb.
Wilde, Oscar
çıktığı yıllarda işçi hareketlerini destekler görünmüş ve Alsace-Lorraine'e ilişkin yasaları gevşetmiş olduğu hal de, sonradan daha baskıcı bir siyaset izledi. Dış siyaset
İrlandalı yazar (Dublin 1854-Paris 1900). Babası ünlü
yön değiştirip, Alsace-Lorraine sorunu tasarılarını ola
talürji, kimya sanayisi, plastik maddeler yapımı, içki fab
bir göz hekimi, amcası şair olan Oscar Wilde, Oxford
Üniversitesi'nde öğrenim görürken, kadınsı davranışla
Bethmann-Hollweg'i (1909) şansölyeliğe getirdi. Tahta
te İngiltere ile Rusya ve Fransa arasında zaman zaman
naksızlaştırdığı için, Üçlü İttifakı (Almanya-Avusturya Italya) pekiştirmekle yetindi; Birinci Dünya Savaşı'nda
rıyla çevresinde tepki uyandırdı; bir yandan da, Rus kin'in güzellik, Matthew Arnold'un kültür kuramlarını
uğranılan yenilgiler sonucunda Berlin'de devrim patlak
geliştirmek istemesiyle ilgi çekti. "Güzelliğin havarisi” olduğunu ileri sürerek, 1881'de henüz Beaudelaire ve Keats'in etkisinde olan şiirlerini yayınladı. Paris'e gide rek Verlaine ve çevresiyle tanışıp, İngiltere'ye dönünce
landa'ya sığındı.
Mutlu Prens ve Başka Masallar (The Happy Prince and
Hollanda kraliçesi(Lahey1880-Apeldoorn yakını1962).
Other Tales, 1888), Lord Arthur Savile'in Suçu ve Başka
Öyküler (Lord Arthur Savile's Crime and Other Stories,
1891) adlı yapıtlarını ve intentions (Niyetler, 1891) baş
lığı altında topladığı denemelerini yayınladı. Bu son ya
verince (1918), tahttan çekilmek zorunda kaldı ve Hol Wilhelmina Babası Willem III'ten sonra tahta çıkan Wilhelmina, yaşı
küçük olduğundan, 1890-98 arasında annesinin na ipliği altında hüküm sürdü. 1918'de, tahttan çekildikten sonra Hollandaya sığınan Wilhelm Il'yi, yargılamak için
pitinda çeşitli makaleler halinde "ahlâka aykırı ve yarar SIZ" sanat anlayışını geliştirerek büyük tepkiler uyandı
isteyen İtilaf Devletleri'ne vermeyi kabul etmemekte
rip, aynı yıl yayınladığı tek romanı Dorian Gray'in Port resi'nde (The Picture of Dorian Gray, 1891) eşcinsel bir
landa'yı istila edince (1940), Londra'ya sığınıp, savaş
ilişkiyi işledi. Lady Wintermer'in Yelpazesi (Lady Win termer's Fan, 1892), Ehemmiyetsiz Bir Kadın (A Wo
man of No importance, 1892) ve Ciddi Olmanın Öne
mi Üstüne(The Importance of Being Earnest, 1895) adlı
oyunlarıyla tiyatro alanında da büyük ün kazandı.
1895'te lord Douglas'la yakın ilişkisinden ötürü, lordun babasının suçlamasıyla yargılanıp, iki yıl kürek cezasına
çarptırıldı. Cezaevinde Reading Zindanı Baladı (The Ballad of the Reading Gaol, 1898'de yayınlandı) adlı yapıtını yazıp, cezasını tamamlayınca Avrupa'ya göçtü ve iki yıl sonra öldü. Marcel Proust ve André Gide gibi yazarları büyük öl çüde etkileyerek, 1900 yıllarının edebiyatına damgasi ni vurmuş olan Oscar Wilde'ın öbür yapıtları arasında
direndi. İkinci Dünya Savaşı'nda Alman orduları Hol tan sonra ülkeye döndü (Mayıs 1948). Eylül 1948'de kı zi Juliana yararına tahttan çekildi.
Wilhelm Tell İsviçreli efsanevi kahraman (XIV. yy.). Efsaneye göre, Habsburg sülalesinin temsilcisi Gessler'e selam verme ye karşı çıkan Wilhelm Tell (Giyom Telde denir), ok at
madaki ustalığını oğlunun başı üstüne yerleştirilen bir elmayı vurarak gösterme cezasına çarptırıldı. Elmayı vurmasına karşın, vurmaması olasılığına karşı temsilci
ye atmak için ikinci bir ok hazırlamış olduğu anlaşılınca hapsedildi. Cezaevinden kaçıp, Gessler'i öldürdükten sonra, bir ırmakta boğuldu.
Narlar Evi(A House of Pomegranates, 1891), lord Do uglas'a cezaevinden yazdığı mektuplar (De Profundis,
Willem I, Nassaulu
1905), vb. sayılabilir.
Hollanda stathouderi (Dillenburg şatosu 1533-Delft
Wilhelm I
oğlu olan Nassaulu Willem I (Sessiz Willem de denir), katolik bir çevrede eğitilip, 1549'dan sonra Karl V'in ya
1584). Dillenburg kontu Nassaulu Willem VIII'in büyük
Prusya kralı ve Alman imparatoru (Berlin 1797-ay.y. 1888). Friedrich-Wilhelm Ill ile kraliçe Luise'nin ikinci oğulları olan Wilhelm I, askeri eğitim görüp, Fransa'ya karşı savaşlarda yararlılık gösterdi. Generalliğe (1825)
kın çevresine girdi. Liberal görüşlere ve Reform hareke tine duyduğu yakınlık sonucunda İspanya'ya ve kato
likliğe yüz çevirerek, Alba dükünün acımasız baskısı al
tinda ezilen Zeeland'da 1572 ayaklanmasını düzenle
yükseltilip, Saksonya-Weimar prensesi Augusta'yla ev lendi (1829). Kardeşi Friedrich-Wilhelm IV tahta çıkın
di. İspanyol birliklerine karşı peşpeşe zaferler kazanıp,
ca (1840) Pomeranya valiliğine getirilip, Baden bölge sindeki ayaklanmayı kanlı biçimde bastırdı (1849). Kar
houder olarak tanındı (1576). 1579'da Güney eyaletle
1861'de tahta çıktı. Askerî tasarıları yüzünden Parla
imzaladılar) üstüne, ayrılıkçı eyaletlerin egemenliğini
deşi akıl hastalığına yakalanınca naip ilan edilip (1858),
mento'yla anlaşmazlığa düşünce, Bismarck'ı başba kanlığa getirip (onun yönetimi altında Danimarka (1864) ve Avusturya'yla (1866) savaşlar sonunda Prus
ya, Kuzey Almanya Federasyonunu'nun en güçlü dev
barış yeniden sağlanınca, on yedi eyalet tarafından stat
rinin yeniden Felipe Il'nin yönetimine girmeleri (geri kalan yedi Kuzey eyaleti Utrecht BirliğiAntlaşması'nı
Anjou düküne sunmayı tasarladıysa (1580) da, protes tan eyaletlerin direnmesiyle karşılaştı. İspanyolların ba
şına ödül koymaları sonucunda öldürüldü.
leti haline geldi), Fransa'yla savaştan (1870-1871) son ra, 18 Ocak 1871'de Alman imparatoru unvanını aldı.
Willem II, Nassaulu
Wilhelm II
bası Frederik-Henrik'ten sonra OrangePartisi'nin başı
Prusya kralı ve Alman imparatoru (Berlin 1859-Doorn,
ğımsızlığını onaylayan Münster Barşı'nı imzalamak zo
Hollanda 1941), Friedrich III'ün oğlu olan, Bonn Üni
Hollanda stathouderi (La Haye 1626-ay.y. 1650). Ba
na geçen Nassaulu Willem II, Birleşik Eyaletler'in ba
runda kaldı (1648). Ispanya ve Ingiltere'yle savaşı yeni
396 WİLLİAM I, FATİH
den başlatma tasarısına karşı çıkan Hollanda eyaletle
rinden altisinin önderini ele geçirip (30 Temmuz 1650
hükümet darbesi), Mazarin'le İngiltere ve İspanya'ya
laştırdı. 1974 seçimlerinden sonra yeniden başbakan lığa atanarak, sendikalarla bir "toplumsal ateşkes" ant
laşması yaptı. Bir referandumla İngiltere'nin Ortak Pa
saldırmak için ittifak yaptıysa (Ekim 1650) da apansizin öldü ve antlaşma yürürlüğe koyulmadı.
zar'a girmesini sağlayıp (1971), sendikalarla ilişkilerini
William 1,) Fatih
Wisconsin
Normandiya dükü ve İngiltere krali (Falaise [?] 1028'e
ABD'nin kuzeydoğu kesiminde eyalet. Kuzeyde Supe rior gölü, güneydeIllinois eyaleti, batıda lowa ve Min nesota eyaletleri, doğuda Michigan gölüyle sınırlı olan Wisconsin'in yüzölçümü 169 653 km², nüfusu 4 891 769, merkezi Madison, en büyük kenti Milwaukee'dir. Yazlarıılıkça, kışları soğuk ve kar yağışlıbir iklim etkisin
d.-Rouen 1087). Babası Şeytan Robert'den sonra Nor
mandiya dükū olan (1035) Fatih William I, ayaklanan baronları uzun bir savaşımdan sonra Fransa kralı Henri
l'in yardımıyla altetmeyi başardı (1047). Kendisini vâris
I
seçen Ingiltere kralı Edward ölünce tahtı ele geçiren Anglosakson kontu Harold'u Hastigns yakınında yendi (14 Ekim 1066) ve Westminster'de Noel günü İngiltere
krallık tacını giydi. Ülkenin güneyine ve kuzeyine ege menliğini kabul ettirip (1070), Galyalıları ve İskoçyalıla
ri püskürttü. Normandiya'daki oğlunun ve üvey karde
iyice düzeltmesine karşın, 1976'da istifa etti.
deki Wisconsin'de, yaz mevsimi sıcaklık ortalamaları kuzey kıyısında 18 "C'tan güney kıyısında 24 °C'a, kış si caklık ortalamaları kuzey kesimde -14 °C'tan, güney kesimde-4 °C'a kadar değişir; yıllık yağış ortalaması
760 mm dolayındadır. Tarım, özellikle de hayvancılık
şinin ayaklanmalarını bastırdı. Fransa'yla sık sık çıkan si
önemli olmakla birlikte, başlıca gelir kaynağını sanayi
parken, attan düşerek öldü.
fabrikaları, ulaşım araçları yedek parçaları yapımı, me talürji, vb. Turizm de önemli ölçüde gelişmiştir.
nir çatışmalarından birine karşı bir misilleme akını ya William II
İngiltere kralı (Lahey 1650-Kensington 1702). Birleşik Eyaletler stathouderi Nassaulu William II'nin oğlu olan
oluşturur: Çeşitli makineler yapımı, besin sanayisi, kâğıt
Wittelsbachli Elisabeth: Bk. ELİSABETH, WİTTELSBACHLI.
(babası o doğmadan öldü) William II, Johann Witt'in
ölümünden sonra stathouderliğe getirildi(1672). James II Stuart'ın kızı Mary'yle evlendi (1677). 1688'de küçük bir orduyla Torbay'de Ingiltere'ye çıkarak, kayınbaba
Wladislaw II Jagellon
sini devirdi ve İngiliz meşrutiyet rejiminin ilkelerini be
dec 1434). Macaristan ve Polonya kralı Layoş l'in kızıy
lirten "Haklar Yasası'nı imzaladıktan sonra, eşiyle bir
Litvanya büyükdükü ve Polonya kralı(? 1348'e d.- Gro
likte taç giydi (1689).
la evlenen Wladislaw II Jagellon, katolikliği kabul ede rek Polonya tahtına çıktı (1368). Babasının ölümünden
William, Ockhamlı
sonra Litvanya büyük dükü unvanını da (1377) aldı. Ama protestan Litvanyalıların baskısıyla, büyük dük un
Ingiliz tanrıbilimcisi, mantıkçısı ve filozofu (Ockham
told'a bıraktı (1392). Töton şövalyelerini ağır bir yenilgi
1285'e d.-Münih 1349'a d.). Fransisken tarikatından olan Ockhamlı William, Oxford'da öğrenim gördü.
vanını elinde tutmakla birlikte, Litvanya topraklarını Wi ye uğrattı (Grunwald, 1410).
İsa'nın yoksulluğunu konu alan tartışmaya karışınca aforoz edilip, Pisa'ya sığındı (1328). Sonra imparator
WMO: Bk. DÜNYA METEOROLOJİSÖRGÜTÜ.
nih'e yerleşti.
Worcester: Bk.)HEREFORD AND WORCESTER.
Bavyeralı Ludwig'in koruyuculuğunu kabul ederek Mü Williams, Tennessee
ABD'li yazar (Columbus, Mississippi 1911-New York
1983). Iowa Üniversitesi'ni bitiren (1938) Tennessee
Williams, bir tiyatro topluluğu için tek perdelik kısa oyunlar yazdıktan sonra, şiirler, romanlar (Bayan Sto ne'un Roma ilkbaharı (The Roman Spring of Mrs. Sto
ne, 1950); vb.) yazdı. Ama özellikle toplum dışına itil
miş kişileri işlediği, kötümser, acımasız bir kinizm sergi lediği tiyatro oyunlarıyla (Geçen Yaz Birdenbire (Sud
Wordsworth, William İngiliz şairi (Cockermouth, Cumberland 1770-Rydal Mount, Cumbria 1850). Cambridge'de öğrenimini ta mamladıktan sonra Fransa'ya giden William Words
worth, devrimci düşünceleri benimsedi. İlk şiirlerini (The Evening Walk[Akşam Yürüyüşü, 1793); Descripti ve Sketches (Betimlemeli Skeçler, 1793]) yayınladıktan
denly Last Summer, 1958); İhtiras Tramvayı ( A Street
sonra, Girondinlerle dostluğu nedeniyle giyotine gön derilmekten güçlükle kurtulup, Ingiltere'ye döndü. Te
too, 1950); Kızgın Damdaki Kedi (Cat on a Hot Tin Ro
bezginlik ve kötümserliği The Borderers (1796) adlitra
Car Named Desire, 1947); Dövme Gül (The Rose Tat of, 1955); vb.) yazdı.
Wilson, Sir Harold
rör döneminin ve devrim savaşlarının içinde yarattığı
jedisinde dile getirip, Alfoxden'de dostu Coleridge'in yanına yerleşerek, onunla birlikte romantizmin gerçek
bir bildirisi olan The Lyrical Ballads'ı (Lirik Baladlar,
1798) yayınladı. Almanya'ya yaptığı bir yolculuktan dö
İngiliz siyasetçisi (Huddersfield, Yorkshire 1916). Tica ret bakanlığı (1947-1951) yapan Sir Harold Wilson, işçi
nünce özyaşamöyküsüne dayanan uzun şiiri The Prelu
bir program hazırlatmasına karşın sterlinin değerini dü şürmek zorunda kalıp (1967), çelik sanayisini ulusal
irler, 1802-1816), (The Excursion'ı (Gezinti, 1814) ve
Partisi başkanlığına seçilerek (1963) başbakanlığa geti rildi (1964). İktisadi bunalıma karşı sıkı önlemler içeren
de'u (Prelüd, ölümünden sonra 1850'de yayınladı) ya
zip, Poems Dedicated to National Independance and
Liberty yi (Ulusal Bağımsızlık ve Özgürlüğe Adanmış şi Peter Belli(1819) yayınladı..
XI JIANG 397 Wotan: Bk. ODİN.
1948) ve Wilbur Wright (Milville 1867-Dayton 1917),
Wright, Frank Lloyd
bisiklet yapımcılığına koyuldular. 1900'de planlarını kendileri çizdikleriplanörler yapmaya başlayıp 1903'te benzinli bir motor planı çizerek 16 beygirlik Flyer adlı
ABD'li mimar (Richland Center, Wisconsin 1867-Phoe nix 1959). Wisconsin Üniversitesi Mühendislik bölü
tirdi; 17 Aralık'ta ikinci bir denemede, ellidokuz saniye
münde iki yıl öğrenim gören Frank Lloyd Wright, Chica
go'da mimar Louis Henri Sullivan'la çalışmaya başladı.
Çok geçmeden kişiliğini ortaya koyup, dönemine göre
çok ileri bazı kavramları benimsedi ve 1895'ten başla yarak “yeldeğirmeni kanatları" biçimi bir planla, yeni
bir iç-dış ilişkisiyle ve manzarayla bütünleşme eğilimiy
le tanımlanan "kır evleri" tipini geliştirdi (Isabel Roberts Evi, 1908, River Forest; Robie Evi, 1909, Chicago). Al man yayıncı Wasmuth'un yayınları (1910) sonucunda
sanatının Avrupa'da büyük yankı uyandırmaya başladı
ği sırada Japonya'ya gidip (Tokyo Imperial Hotel,
1916), bir süre için unutulduysa da, "Çavlan üstünde
ev"le (Kaufmann House, Bear Run, Pennsylvania; Bru
no Zevi tarafından organik mimarlığı tanımlamada baş langıç noktası alınmıştır) ve ışığı üstten dağıtılan John
son Wax Company'nin yönetim binasıyla (Racine, Wis consin, 1938 ve 1950) büyük düşgücünü ortaya koydu.
ABD'li uçak yapımcıları. Genç yaşta makinelerle ilgi lenmeye başlayan Orwille Wright (Dayton 1872-ay.y.
havada kalarak 260 m aşmayı başardı. Sonraki iki yılda
çalışmalarını daha büyük bir araçla sürdürdüler ve Wil bur 1904'te uçağıyla havada ilk virajı almayı ve ilk dai reyi çizmeyi başardı.
Wyoming ABD'nin batı kesiminde eyalet. Kuzeyde Montreal, do guda Nebraska ve Güney Dakota, güneyde Colorado ve Utah, batıda Idaho eyaletleriyle sınırlı olan Wyo ming, yüzölçümü (253 349 km) bakımından ABD'nin
onuncu büyük eyaleti olmakla birlikte, nüfus (453 588
nüf.) bakımından en küçük eyaletidir ve ancak
1890'da, kırkdördüncü eyalet olarak ABD'ye kaulmış. tır. Bunun nedeni, büyük bölümünün Kayalık Dag lar'da kalması ve ortalama yükseltinin 2 042 m olması, soğuk, kurak (yer yer yanı çöl ve çöl bölgeleri) bir iklim
ğal gaz, madenkömürü, uranyum, vb.) bakımından çok zengin olan eyalette, başlıca gelir kaynaklan madenci
lik, hayvan yetiştiriciliği ve turizmdir (Yellowstone
Ulusal Parkı, vb. doğal parklar).
FENIKE DİLİ
İBRANICE
千
ARAMCA
王
THERA YUNANCASI
三
le, havadan ağır bir araçla ilk motorlu uçusu gerçekles
etkisinde olmasıdır. Yeraltı gelir kaynakları (petrol, do
Wright, Orwille ve Wilbur
千手
iki pervaneli uçağı yapular ve 14 Aralık 1903'te, Orwil
KLASİK YUNANCA
ETRÜSKÇE
Xx MODERN LATİNCE
X
Bazı abecelerde w ile y harfleri arasında bulunan ve ks, gz, s ya da z seslerini belirten harf. X harfinin biçimi (X/
x), Latin abecesinden alınmıştır. Latin abecesine de Batı Yunan abecesinden girmiştir (Etrusk abecesinde yok tur). Sami yazı sistemlerinde ks sesini belirten bir harf
bulunmadığından, Yunanlılar Sami yazı sistemindeki samek (s) harfini alıp, değiştirerek xi adını vermişlerdir.
Türk abecesinde X harfi yoktur.
X ışınları Işıması görünür ışınlarla aynı özellikte, ama dalgaboyla
ni 10 000 kez daha küçük elektromagnetik ışınlar. Katot işınlarıyla bombardıman edilen yüzeylerden yayılan, 1895'te deneysel olarak Röntgen tarafından bulunan X işınlarının (Röntgen ışınları da denir), özellikleri, billur yapılı ince tabakalarda kırınımlarını inceleyen (1912) Von Laue tarafından belirlenmiştir. Bir katot (yani elek tronları hızlandırıcı bir düzenek) ve bir karşıkatot (metal
hedef) içeren, havası alınmış tüplerde üretilirler: Elek tronların çarptığı karşıkatot, X ışınları yayar. Bu amaçla, önceleri soğuk katotlu Crookes tüpleri kullanılırken,
X
ARKAİK LATİNCE X KLASİK LATİNCE
X
ALMAN-GOTİK X
günümüzde katodu bir tungsten filamanından oluşan
ve elektrik akımıyla ısıtılan sıcakkatotlu Coolidge tüple ri kullanılmaktadır. Bunlarda karşıkatot, tungstenden yapılmış, içi oyuk, suyla soğutulan bir kütledir ve bir
yüksek gerilim kaynağının pozitif (+) kutbuna baglan
miştır. X işınları, dar bir alüminyum tencereden tüpün dışına çıkarlar.
X işınlarının, içinden geçtikleri gazları iyonlaştırma
özelliği, ışınların şiddetlerinin ayarlanabilmesini sağlar. Ayrıca, kati cisimler X ışınlarını yavaş yavaş soğururlar;
böylece dalga boyu kısa olan ışınlar derinlere daha ko layca işlerler (atom numarası büyük olan kimyasal ele mentler, daha çok enerji yutarlar). Bu özelliklerden
radyografide (röntgen incelemesi), mikrosondada, bil lurların çözümlenmesinde, vb, yararlanılır. Xiamen: Bk. AMOY.
Xian: Bk. ŞIAN. Xi Jiang: Bk. Şİ CİANG.
398
XİNJIANG
Xinjiang: Bk. DOĞU TÜRKISTAN.
sinda, Mexico'nun 19 km güneydoğusunda yeralan
Xochimilco
lerden kalma yıkıntılarla ve Azteklerden bu yana sürdü rülen yöntemlerle sığ göl üstünde düzenlenmiş ilgi
Xochimiko'nun nüfusu 217 020'dir. Yakınındaki Aztek
Meksika'nın orta kesiminde kent. Xochimilco gölü kıyı
2
FENİKE DİLİ
1
İBRANICE
2
ARAMCA
çekici yüzer bahçeleriyle, çok gelişmiş bir turizm merkezidir.
Yy
ARKAIK LATİNCE Y KLASİK LATİNCE
MODERN LATİNCE
Y
Y
ALMAN-GOTİK
vakürede asılı duran ince tanecikler (çiçektozları, du
Türk abecesinin yirmisekizinci harfi. Y harfinin biçimi (Y/y)./Latin abecesinden alınmıştır. Romalıların da bu harfi, dillerine Yunanca'dan girme sözcüklerde kullan
mak için Batı Yunan abecesinden (upsilon harfi) aldıkla ni (Etrusk abecesinde y harfi yoktur) düşünülmektedir. Hari Latin abecesine önce v biçimiyle, I.S. I. yy. ortala
rinda dalyi biçimiyle girmiştir.
Türkçe'de, sesbilgisi açından y, daraltıcı, dilüstü da
maksıl, ötümcü bir ünsüzdür. Sözcük içinde ve sonun da kullanılır. Ünlüyle biten bir sözcüğe ünlüyle başla
yan bir sonek gelmesi durumunda da, araya "koruyucu ünsüz" adı verilen bir y koyulur: Avlu-y-a, kita-y-a, vb.
man, vb.) çevresinde bir yoğunlaşma olur. Bu yoğun
laşma çekirdeklerinden başlayarak oluşan su damlacık ları ya da buz iğnecikleri irileşirlerse, çok ağırlaşır ve yeryüzüne düşerler. Yağışlar, genel olarak yağmur (su damlacıkları biçi minde yağış), bazen de kar (havadaki ısı 0 °C'ın altın
daysa) ya da dolu (özellikle fırtına durumunda, sıcaklığı 0 °C'ın altındaki bir bulut içinde çok hızlı yoğunlaşma
olursa) biçiminde gerçekleşir.
yağlar: Bk. KATIYAĞLAR VE SIVIYAĞLAR.
yağmur ormanı: Bk. CANGIL VE Yabancılar Lejyonu: Bk. FRANSIZ YABANCILAR
YAGMUR ORMANI.
LEJYONU. Yahuda
yabandomuzu Domuzgiller ailesinden memeli hayvan türü. Avrupa, Anadolu, Kuzey Afrika ve Güney Asya'da yaşayan ya. bandomuzunun (Bil. a. Sus scrofa) ağırlığı 180 kg'ı,
omuzdan yere yüksekliği 90 cm'yi, boyu 150 cm'yi bu lur. Gövdesi iri, bacakları kısa, ensesinde yele oluşturan kısa tüyleri kurşunimsi boz, öne ve yukarı doğru kıvrıla
rak uzayan üstazıdişleri yaklaşık 30 cm uzunluğunda dır.
yabankazı: Bk. KAZ.
Kutsal Kitap'a göre Yakup'un dördüncü oğlu ve 12 İsrail kabilesinden biri olan Yahuda kabilesinin atası. İsa'nın
da üyesi olduğu Davut ailesi onun soyundan gelir. Ya huda kabilesi, topraklarından göçerek günümüzdeki
Kudüs kentini de içeren Yahuda Krallığı'nı kurmuştur. Yahuda Oniki havariden biri. Havarilerin vekilharcı olan Ya
huda (Iskaryot ya da Iskariotes de denir), Isa'yı başra hiplere otuz dinar karşılığından teslim etmeye söz ver
di ve zeytin bahçesinde askerlere göstererek tutuklattı.
Sonra, vicdan azabına kapılarak, parayı tapınağa attı
yabansığırı: Bk. GAUR.
ve kendini asti.
Yahudi baklası: Bk. ACIBAKLA. Yafa: Bk. TEL AVIV.
yağ: Bk. LİPİTLER; KATIYAĞLAR VE
Yahudice: Bk. İBRANICE.
SIVIYAĞLAR.
Yahudiler: Bk. İBRANİLER; İSRAİL. yağış
Havadaki su buharının yoğuşarak yağmur, kar, dolu bi
çiminde yere düşmesi. Havakürede, her zaman belirli oranda su buharı vardır ve soğuma ya da havanın yük
selmesi sonucunda doyma noktası aşıldığı zaman, ha
yahudilik İsrail halkının dinsel düşünce ve kurumlarının tümü. Ya
hudi geleneğine göre, yahudiliğin kurucuları İbrahim
ile Israiloğullarına yahudiliğin (musevilik de denir) inanç
YANARDAĞ
ve kurallarını öğreten Musa'dır. Tevrat (Torah) ya da Es ki Ahit, büyük bölümü Musa'ya Sina dağında inmiş olan
yazılı yasaları içerir. Musa'dan sonra süregelen sözlü
399
Yakup Kadri: Bk. KARAOSMANOĞLU, YAKUP KADRİ.
yasalarsa, kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarıldıktan
sonra, I.S. 200'e doğru haham Rabi Yuda Hannassi ta
rafından Misna adı altında yazıya dökülmüştür. Mis
yakut
larla (Gemara) biraraya getirilmiş (V. yy'a doğru) yazılı
kromlu bir türlü olan yakutun, pempeden lal rengine
na'nın Babilli ve Filistinli hahamların yaptıkları yorum
biçimiyse, Talmudu oluşturur.
Değerli taşların en çok arananlarından biri. Korindonun
Yahudi inancı, Musa'nın tektanrıcılığın temeli olan şu sözleriyle dile getirilir: "Dinle İsrail, rabbimiz Tanrı'dır. Tanrı birdir."
Yahya, Taşlıcalı Türk şairi (Taşlıca ?-Tamışvar 1582). Arnavut Dukakin beyleri soyundan olan Taşlıcalı Yahya, İstanbul'a gele
rek Yeniçeri Ocağı'na yayabaşılığa kadar yükseldi; bir yandan da kendi kendini yetiştirdi. Şiirleriyle Kanuni Sultan Süleyman'ın ilgisini çekip Sadrazam Rüstem Pa şa'yı bir şiirinden ötürü kendisine düşman edince, is tanbul'dan ayrılarak (1556), ömrünün sonuna kadar Tamışvar'da yaşadı.
Bir korindon türü olan yakut, saydam, rengi pembeden lal rengine kadar değişen degerli bir taştır (solda). Rengi, içerdiği krom oksitlerinden (sağda) kaynaklanır.
Başlıca yapıtları: Divan, Hamse (5 mesnevisini içe
rir.), şehrengiz-i İstanbul (Mehmet Çavuşoğlu tarafın dan 1969'da yayına hazırlandı).
kadar değişen kırmızılıkta çeşitleri vardır. En ender ve
en değerli yakut çeşidi, billur yapılı Doğu yakutudur (Birmanya, Sri Lanka, vb.). Bütün çeşitleri, elmas gibi
Yahya, Vaftizci, Aziz
tıraşlanarak kuyumculukta kullanılır.
İbrani peygamberi, Kutsal Kitap'a göre Zekeriya pey
Yakutlar
gamberin oğlu olan Aziz Vaftizci Yahya, önce Tevrat'ın
öğütlerine uygun yaşayıp, sonra, İsa'ya ilk inananlardan biri oldu ve onu Şeria irmağında vaftiz etti. Herodes'in
Sibirya'nın kuzeydoğu kesiminde Türk topluluğu. Mo ğolistan'ın kuzeydoğu kesiminden ve Baykal gölü do
Philippos'un karısı Herodias'la evlenmesine karşı çıka
laylarından bölgeye göçen Yakutların büyük bölümü,
rak, nikâhınılkıymaktan kaçındığı için, Kudüs komutanı
tarafından öldürüldü ve kesik başık bir tepsiye kon du.
Yahya Kemal: Bk. BEYATLI, YAHYA KEMAL. Yakındoğu Ikinci Dünya Savaşı'ndan önce kullanılmış, sınırları pek
XVII. yy. sonlarında zaman dinini bırakarak, Rusların et kisiyle hıristiyanlığı benimsemişlerdir. Günümüzde
Rusya'ya bağlı Yakutistan Özerk Cumhuriyeti'nde (3
103 200 km"; 1 081 000 nüf.) yaşamaktadırlar.
yalancı safran: Bk. ASPİR.
yalan makinesi
kesin olmayan terim. Afrika'yı ve Asya'nın güneybatı kesimindeki Akdeniz çevresi ülkelerini belirtmek için
Sorulara verilen yanıtlara bağlı olarak oluşan bazı ruhsal değişiklikleri kaydeden poligrafın yaygın adı. İlk olarak
gu terimi kullanılmaktadır.
dan yapılan yalan makinesi, deriye yerleştirilen alıcılar
kullanılmıştır. Günümüzde, yöre için daha çok Ortado
Yakındoğu mitolojisi: Bk. MİTOLOJİ. Yakup Kutsal Kitap'taki “ata”ların sonuncusu. İshak ile Rebe ka'nın oğlu ve bütün İsrail halkının geleneksel atası olan Yakup'un on iki oğlunun adları, on iki İsrail boyuna ve
1921'de, bir tıp öğrencisi olan John A. Larson tarafın
aracılığıyla, sanık soruları yanıtlarken oluşan ruhsal de ğişiklikleri, grafik olarak kaydeder. Yalta Konferansı
Ikinci Dünya Savaşı'nda Alman ordularının bütün cep
helerde gerilemeye başladıkları sırada, Müttefiklerin üç
önderi, arasında Kırım'da Yalta kentinde yapılan top lanti. Franklin Delano Roosevelt (ABD), Winston
rilmiştir.
Churchill (İngiltere) ve Stalin'in (SSCB) katıldıkları Yalta
Yakup, Büyük, Aziz
Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kurulmasilve ilk toplanti
İsa'nın havarilerinden biri. Incil yazarı Yuhanna'nın kar deşi olan Aziz Büyük Yakup, balıkçılık yaparken Isa ta
belirlendi.
Konferansı'nda (4-11 Şubat 1945), savaş sona erince,
sini San Francisco'da yapması kararlaştırıldı. Avru pa'daki ve Uzakdoğu'daki sınırların nasıl oluşturulacağı
rafından çağrılmış ve başlıca mucizelerine tanık olmuş,
bir söylentiye göre İspanya'da vaizlik yapmıştır. Kral Herodes Agrippa tarafından ölüm cezasına çarptırıla rak idam edilmiştir.
yanardağ Yer yüzeyine ya da deniz yüzeyine ulaşan magma
400
YANARSU ÇAYI
maddelerinden oluşan, genellikle koni biçiminde yü zeyşekli. Yanardağlarda, yerkürenin içinden gelen yük
sek sıcaklıkta maddeler, yerkabuğundaki bir çatlaktan (baca) yükselip, genellikle yuvarlak biçimli bir delik olan kraterden (yanardağ konileri üstündeki kratere benzer, ama çapları genellikle kilometreleri bulan çu kurlaraysa, “kaldera” adı verilir) çıkarlar. Çıkan madde ler gaz, sıvı ya da katı durumda olabilir. Havakürede büyük bir hızla dağıldıkları için incelenmelerinin çok
güç olmasına karşın, gazlar genelikle değişen oranlarda su buhan, karbon gazı, kükürtlü anhidrit, azot, hidro jen, vb'den oluşurlar. Sivi maddeler, yani lavlar, sıcaklı ği 600-1 300 °C arasın değişen ve havaküreyle temas
eder etmez soğuyup kayaya dönüşen magmadırlar. Katı maddeleriyse, yanardağdan katı durumda fırlayan
çıkan olaylar bütünü. Bir başka deyişle, yanma terimi, bir cismin isı açığa çıkararak oksijenle birleşmesinden
doğan bütün olayları belirtir. Söz konusu tepkime yete
rince hızlıysa, çıkan isi da, yanan maddeyi akkor dere
. Buna hızlı yanma ceye getirebilecek kadar yüksektir
(hidrojen, fosfor, karbon, hidrokarbonlar) denir. Tepki
me yavaşsa, çıkan isi pek önemli değildir ve olay yavaş
yanma (soğuk ortamda beyaz fosfor, nemli havada de
mir) diye adlandırılır. Ayrıca, birçok durumda, isi ve işi ğın eşlik ettiği, ama oksijenin katılmadığı tepkimeler için de yanma sözcüğü kullanılır; sözgelimi, fosfor klor için de, demir kükürt buharında yanar.
Yanoş Zapolya: Bk. JANOS ZAPOLYA.
ya da en azından, yere düşmeden önce katılaşan mad
deler oluştururlar ve boyutlarına göre, büyükten küçü
ğe doğru, bomba ya da bloklar (çapı 64 mm'den bü
Yanoş Zsigmond: Bk. JANOS ZSIGMOND.
yūk), lapillier (2-64 mm arası) ve küler (2 mm'den kü
çük) diye sınıflandırılırlar.
yansıma
Yanarsu çayı
Dalgaların, parçacıkların ya da titreşimlerin, bir yüzeye
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde akarsu. Uzunluğu
çarptıktan sonra yön değiştirmelerini belirten fizik teri mi. Işık dalgaları, iki ortamı ayıran yüzeye çarptıkların
312 km olan Yanarsu çayı (eski Garzan çayı), Güneydo ğu Toroslar'ın Muş ovasının güneyindeki kesiminden inen sularla oluşup, Dicle irmağına karışır.
Yangdzı ciang
da bir bölümü ilk ortama geri döner (yansıyan ışık), bir bölümü de ikinci ortama geçer (kırılan işık ya da ilerle
yen ışık). Yansıma yasaları şunlardır: 1. Gelen işın, yan sıyan işin ve yansıma noktasındaki yansıma yüzeyi aynı
düzlemdedir; 2. Yansıma açısı geliş açısına eşittir.
Çin'in orta kesiminde ırmak. Çin'in en uzun (5 990 km), dünyanın da üçüncū uzun irmağı olan Yangdzı ciang (ya da Yangdzi ırmağı), Çinhuy ilinin batı kesiminde, Ti bet yaylasında, 5 400 m yükseltide doğup, 1 827 000 km2'lik bir alanı akaçladıktan sonra, Doğu Çin Deni
YANYAVİ.
zi'ne dökülür; döküldüğü yerdeki debisi 34 000 m/
yapay dölleme: Bk. IN VITRO DÖLLEME.
sn'dir. Kollarıyla birlikte 30 000 km'lik bir ulaşım ağı
Yanyavi Esat Hoca: Bk. ESAT HOCA,
oluşturan Yangdzı ciang'ın en büyük 8 kolu Yalung,
Min, Cialing, Han Şuy, Vu, Yüen, Şiang ve Gan ırmakla ridir.
Yangon Birmanya'nın (Myanmar) başkenti ve en büyük kenti. Aynı adlırmağın kıyısında, Mataba körfezinden 40 km kadar içerde yeralan Yangon'un (1989'a kadar Ran gon) nüfusu 2 549 000'dir. Ülkenin başlıca limanı olan kentte, sanayi de gelişmektedir. Aynı zamanda da ülke
nin başlıca öğretim (üniversite) merkezidir. Yanık: Bk. GYÖR.
yankı Bir engele çarpıp yansıdıktan sonra, belirli bir noktadaki
bir kimsenin doğrudan gelen dalgadan ayrı olarak du
yabileceği ritimde çıkış noktasına dönen bir ses dalgası
nin yaptığı etki. Ses dalgaları sert bir engele çarptıkların
da yansırlar. Bir engelekarşı bir ses yayınlayan bir göz lemci, sesin kendisi ile engel arasındaki uzaklığı iki kez
aşması için gerekli sürenin sonunda aynı sesi yeniden duyar. Yanki, ilk sesten sonra işitilen bu ikinci sestir. yanma
Isı veren bir yükseltgenme tepkimesi sırasında ortaya
yapay kalp: Bk. KALP, YAPAY.
yapay lif: Bk. LİF, YAPAY. yapısalcılık 1960 yıllarında bazı insan bilimlerinde ortaya çıkan ve işlemsel bir yöntemin kullanımıyla nitelenen düşünce
akımı. Yapısalcılığa (strüktüralizm de denir) göre, ger çek varsayıldığı ve mantıksal açıdan öğelerinden önce geldiği ölçüde yapı ya da bu yöntemle hazırlanan ör
nek, gözlemlenen bütün olguları açıklama ve bunlar dan başka olguları çıkarsama olanağı verir. F. de Saussure'ün çalışmalarından, ruhbilimdeki bi çim kuramından Malinowski ve Radcliffe-Brown'ın in
sanbilim anlayışından kaynaklanan yapısalcılık, yön
temsel niteliğini ancak C. Lévi-Strauss'un araştırmaları sonunda kazanmıştır,
Avrupa'da yapısalcılık doğrudan doğruya Saussu
re'ün derslerini izleyen (Bally), Prag çevresi, L. Hjelm slev'in glosermatiği, G.Guillaume'un anlıksalsistembi
limi, A.Martinet'nin işlevselciliği, R. Jakobson'un ikicili
ğiyle temsil edilir.ABD'de F. Boas ve E. Sapir'in çalış malarıyla ve Kızılderili dilleriyle ilgili incelemelerle orta ya çıkmış, L. Bloomfield'in çalışmalarıyla gelişip, Z. Harris'in dağılımcılığına N.Chomsky'nin üretici dilbilgi sine ulaşmıştır.
YAŞLI CATO 401
yapışma gücü: Bk. KOHEZYON.
yassısolungaçlılar: Bk. İKİÇENETLİLER.
yaprak: Bk. BİTKİ.
Yaş
Romanya'nın kuzeydoğu kesiminde kent. Seret (Ro
mence Bahlui) irmağı kıyısında, irmağın Prut irmağının
yaralaşma: Bk. ÜLSER.
karıştığı yer yakınında yeralan Yaş'ın (Romence lasi) nü
fusu 342 934'tür. Metal ve deri işçiliği, kimya sanayisi,
yarasalar
ilaç fabrikaları, dokuma sanayisi, mobilya yapımı, vb.
Memelilerin, gerçekten uçabilen tek takımı. Kanat açık
bir öğretim (Cuza Üniversitesi) merkezidir.
sanayi kuruluşlarının geliştiği kent, aynı zamanda da
lıkları türden türe 20 cm-2 m arasında değişen, gövde
Fatih Sultan Mehmet döneminde Türk korumasını
kabul ederek Bogdan voyvodanlığının merkezi olan
(1455) Yaş, Türkler, Bogdanlılar, Avusturyalılar ve Rus
lar arasında birçok kez el değiştirmiş, 1787-1792 Türk
Rus Savaşı'na son veren Yaş Antlaşması orada imzalan mış (9 Ocak 1792), Berlin Antlaşması'yla Romanya Krallığı'nın bir bölümünü oluşturmuştur (1878). Yarasalarin
mağaralarda
yaşayan türleri iyi görmez, yollarini ve avlarini "yankıyla yön"
Yaşar Kemal Türk yazarı (Göğceli köyü, Adana 1922). Beş yaşların dayken babasını ve kaza sonucu bir gözünü yitiren Ya
adlandırılan
şal Kemal (asıl adı Kemal Sadık Göğcelidir), ilköğreni mini Kadirli'de tamamlayıp, Adana I. Ortaokulu son si
yöntemle bulurlar.
nifından ayrıldı (1941). Irgatlıktan kātipliğe ve arzuhal
bulma diye
ciliğe kadar birçok işte çalışıp, bir süre de köy ilkokulla eri uzun sık tüylerle kaplı olan yarasalar takımı (Bil. a. Chirophera) üyelerinin kanatları, sırt ve karın derisinin uzantılarının kol, parmak ve bacak kemikleri ile türlerin çoğunda kuyruk kemikleri arasında şemsiye gibi geril mesinden oluşur. 950'yi aşan türlerinin sayısı açısın dan, memeliler arasında kemiricilerden sonra ikinci si
rada yeralan yarasalar takımı üyeleri, gündüzleri ağaç.
larda, mağaralarda ya da boş evlerde, kanatlarını göv delerine sarıp, ayaklarından başaşağı sarkarak dururlar;
rinda vekil öğr nlik yaptı. Siyasal düşünceleri yü zünden bir süre Kozan cezaevinde yatıp, Istanbul'a ge
lerek (1951) Cumhuriyet gazetesinde röportajlar, fikra lar, denemeler yazdı. Sonra serbest yazarlığı seçti. Romanlarının çoğu sinemaya uyarlanan Yaşar Ke mal, birkaç kez Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday göste rilmiş, Fransız hükümeti tarafından Légion d'Honneur
nişanı (1984) verilmiş ve Dünya Kültür Akademisi'nin (1993) 42 kurucu üyesinden biri olmuştur.
geceleri ortaya çıkarak, türlere göre böcek, meyve, çi
Öbür romanlar: Orta Direk (1960), Yer Demir Gök
çektozu, küçük hayvanlar ve balıkla (“kan emici yarasa lar" diye adlandırılan üç küçük türse, uyuyan hayvanla
Bakır(1968), Ölmez Otu(1969; 1979'da Fransa'da "en iyi yabancıkitap" seçildi), Ağrıdağı Efsanesi(1970), Bin
rin kanını emerek) beslenirler. Mağaralarda yaşayan
boğalar Efsanesi (1971), Demirciler Çarşısı Cinayeti
türler iyi görmez, yollarını “yankıyla yön bulma” diye adlandırılan yöntemle bulurlar: Uçarken karınlarından saniyede 30-100 arasında bir sıklıkla çıkardıkları sesler, yollarındaki nesnelere çarpıp geri döner. Yarasalar ge celeri ve türlerden çoğunun kış uykusuna çekildiği kış
(1974, Madaralı Roman Ödülū), Yusufçuk Yusuf (1975), Yılanı Öldürseler (1976), Al Gözüm Seyreyle Salih (1976), Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Kanin ca (1977), Deniz Küstü (1978).
mevsiminde, beden sıcaklıklarını düşürürler. Çiftleş
Kuşlar 'da Gitti (uzun öykü, 1978). Röportaj: Bu Diyar Baştan Başa (1971), Bir Bulut
meleri ilgi çekicidir: Çiftleşme sonbaharda gerçekleşir; ama sperma dişinin gövdesinde saklanır ve yumurta er
Öykü: Bütün Hikâyeler (Teneke'yle birlikte, 1967), Kaynıyor (1974), Allahın Askerleri (1978).
tesi ilkbahar döllenir.
yarık omurga: Bk. OMURGA ÇATLAKLIĞI. yarım başağrısı: Bk. MİGREN. yarım felç: Bk. FELÇ.
yassısolucanlar Binlerce cinsi bulunan omurgasız hayvan şubesi. Yassi solucanlar şubesi (Bil. a. Platyhelminthes) üyeleri bölüt süz, sölomsuz ve genellikle yassı bedenli organizmalar dır; bu ortak özellikleri dışında, ince yapılı, serbest ya
şayan planaryalardan, büyük boyutlu şeritlere kadar birbirlerinden çok farklı olabilirler.
yaşdönümü Kadınlarda adet çevriminin bozulduğu ve sonunda adet kanamasının kesildiği dönemi belirten terim. Ge
nellikle 45-55 yaşları arasında ortaya çıkan yaşdönü
münde (menopoz da denir), yumurtalıkların hipofiz
den salgılanan gonadotrop hormonlara artık tepki gös
termemesi, dişilik hormonlarından östrojenin gün geç tikçe daha az salgılanmasına neden olur. Sıcak basma sına (yüze yayılan sıcaklık duygusu), terlemeye, sis
manlamaya, memeler, dölyolu ve dölyatağı gibi organ larda yapısal bozukluklara yol açan yaşdönümünde, bazı kadınlarda ruhsal sorunlar ve çöküntü de gözlene bilir. Ostrojen eksikliğinden kaynaklanan bozukluklar, bu hormonun verilmesiyle giderilebilir.
Yaşlı Cato: Bk. CATO, YAŞLI.
402
YAŞLI HOLBEIN
Yaşlı Holbein: Bk. HOLBEİN, HANS, YAŞLI.
yazı sistemleri Sözlü bir ileti, düşünce ya da bildiriyi, görsel olarak kay
yaşlılıkbilim
detmeyi sağlayan gösterge sistemlerini topluca belirten
Yaşlılığın başlamasını, başladığında da yavaşlatılmasını
konu alan bilim dalı. Yaşlılıkbilim (geriatri, geriyatri, ge
bildirinin içeriğini yansıtan resimyazı (piktogram) biçi minde ortaya çıkan yazı sistemleri, söz zincirinde ayrı
yön), ruhsal bakımını (ruhsal yön; yaşlıların sağlıklı ya:
düşünyazılarla (ideogram) gelişti (her resim bir gösteri
terim. Tarihöncesi'nde sözlü sözceyle ilgili olmaksızın
rontoloji de denir), yaşlı kişilerin tibbi bakımıni (organik şamalarına yardımcı olur) ve toplumsal etkinliklerden kopmamalarını (toplumsal yön) sağlayan önlemlerin tümünü içerir.
leni görüntüler). Zaman içinde sözcüğün değil, hece nin belirtilmesine göre evrim göstererek (Mayaların he
nüz çözülemeyen yazıları;Mezopotamya'da çivi yazı
Yaşlı Plinius: Bk. PLINIUS, YAŞLI.
si; Mısır'da hiyeroglif; Çin yazısı), düşünyazının simge sel değerini yitirip sesçil değer kazanmasıyla, abeceler ortaya çıktı: Göstergeler, sözcüğün anlamıyla her tür
bağı kopardı ve en az sayıda gösterge, ana çizgileriyle
yatıştırıcılar
dilin sesbirimlerini görüntüleyerek, bildiriyi yazıya çe
Verilen miktara bağlı olarak sinirleri yatıştırma ya da uy ku verme özelliği taşıyan ilaçları belirten genel terim.
Doğrudan doğruya sinir sistemini etkileyen yatıştırıcıla rin (sakinleştiriciler'de denir) başlıcaları arasında Libri
yum (ya da Valyum), barbitürik asit türleri, kloroprama zin, vb. sayılabilir. Bazıları bağımlılık yapabildiğinden, yalnızca hekim tarafından yazıldığında, yeşil reçeteyle satılırlar.
virmeyi sağladı.
Yedi-Sekiz Hasan Paşa: Bk. HASAN PAŞA, YEDİ-SEKİZ.
Yekaterina !
Rusya imparatoriçesi (Malbork 1684-Petersburg 1727). Büyük Petro'yla evlenen Yekaterina l(Katerina Ide de
Yavuz, Hilmi
nir), eşinin ölümünden sonra muhafız birliği tarafından
Türk şairi ve yazarı (İstanbul 1936). Kabataş Erkek Lise si'ni bitirip (1954), İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakülte
si'ndeki öğrenimini
sözcükler bulunmasının bilincine varıldığını gösteren
yarıda bırakarak İngiltere'de
BBC'nin Türkçe Yayın Kolu'nda görev alan (1964) Hil mi Yavuz, Londra Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felse
fe Luiumünü bitirdi (1969). Yurda dönünce çeşitli gaze
iktidara getirildi (1725). Fiili yönetimi, 1726'da kurulan, Menşikov'un başkanlığındaki gizli Konsey'e bıraktı. Yekaterina II Rusya imparatoriçesi (Stettin 1729-Çarskoye Selo 1796). Anhalt-Zerbst dükünün kızı olan Yekaterina II
telerde ve yayınevlerinde çalışıp, Mimar Sinan Üniver sitesi'nde uygarlık tarihi, Boğaziçi Üniversitesi'nde fel
(Katerina II de denir), 1744'te Rusya'ya çağrılıp, impa
sefe dersleri verdi. 1989-1993 arasında İstanbul Beledi
tahta çıkan eşini, tahttan çekilmek zorunda bırakan (1762 Haziranı) komployu yönetip,oğulları Pavel'i taht
yesi Sanat danışmanlığı yaptı. İnsana ve eşyaya öznel bir bakış açısından (artlarındaki kültür ve tarih açısı)
baktığı, sözcüklerini anlam, çağrışım ve ses değerlerine
göre seçtiği, özgün ve zengin imgeler kullandığı şiirleri
nin (Bakış Kuşu, 1969; Bedrettin Üzerine Şiirler, 1975; Doğu Şiirleri, 1977, 1978'de Yeditepe Şiir Armağanı'nı aldı;;Yaz Şiirleri, 1981; Gizemli Şiirler, 1984; Zaman Şi
irleri, 1987, aynı yıl Sedat Simavi Vakfı ödülünü aldı) ya ni sıra, araştırma, inceleme kitapları (Kültür Üzerine,
1987; Felsefe Üzerine, 1987; Yazın üzerine, 1987), denemeler (Denemeler-Karşı Denemeler, 1988) ve bir anlatı (Taormina, 1990) yayınladı.
Yavuz Sultan Selim: BK. SELİM I.
ratoriçenin yeğeni Petro'yla evlendi. Petro Ill adiyla
tan uzaklaştırarak iktidarı ele aldı ve Rusya'yı Avru pa'nın büyük devletleri arasında sokmayı çalıştı. İzledi ği bu siyaset sonucunda Polonya'nın üç kez bölünmesi
sırasında Ukrayna, Beyaz Rusya ve Litvanya'yı ele geçi rip, 1768-1774 ve 1787-1791 Türk-Rus savaşları sıra sinda (Küçük Kaynarca ve Yaş antlaşmaları) Kırım'ı elde
ederek Rusya'ya açılma olanağı sağladı.
Yeltsin, Boris Rus siyasetçisi ve devlet adamı (Syerdlovsk 1931). Inşa at mühendisliği öğrenimi gören Boris Yeltsin, 1961'de
Komünist Parti'sine üye olup, parti içinde hızla yüksele
rek, Gorbaçov tarafından inşaat bakanı yardımcılığına atandı. Mayıs 1990'da Rusya Federasyonu Komünist Yay
Burçlar kuşağında bir takımyıldızın ve bir burcun ortak
adı. Burçlar kuşağındaki takımyıldızların en güneyde yeralanı olan Yay takımyıldızı, Akrep ile Oğlak arasın
da, Gökadamız'ın merkezi doğrultusunda, bulunur.
Her ikisi de çıplak gözle görülebilen M8 ve M22 bulut suları ile çok sayıda yıldız kümesini içerir.
yazı: Bk. YAZI SİSTEMLERİ,
Yazıksız, Necip Asım: Bk. NECEP ASIM.
Partisi başkanlığına getirilip, Haziran 1991'de Rusya Fe derasyonu başkanlığına seçildi. 19 Ağustos 1991'de SSCB başkanı Gorbaçov'a karşı düzenlenen darbenin
başarısızlıkla sonuçlanmasında başlıca rolü oynayıp, Gorbaçov'un istifasından (25 Aralık 1991) sonra SSCB
parçalanınca, Rusya'nın devlet başkanlığını sürdürdü. (Ayrıca Bk. RUSYA.)
yemek borusu: Bk. SİNDİRİM SİSTEMİ.
Yemişçi YEMİŞÇI. Hasan Paşa: Bk. HASAN PAŞA,
YENİ ZELANDA
yengeçler Brachyura tarafından onayaklı kabukluların ortak adı. Yengeçler, iri ve yanlara doğru genişleyerek solungaç
403
yeralan Yeni Gine, yüzölçümü bakımından Gron
land'dan sonra dünyanın ikinci büyük (790 000 km²) adasıdır; nüfusu 5 milyon dolayındadır. Siyasal açıdan batı kesimi (İrian Caya, yaklaşık 400 000 km²) Endonez
ları örten kabuklu, karın bölümleri körelmiş ve başı
ya'ya, doğu kesimi (yakınındaki birkaç adayla birlikte)
göğsün altına kıvrılmış hayvanlardır. Birinci bacak çifti büyüyerek kıskaç biçimini, öndeki 3 çift bacak değişe
Papua-Yeni Gine'ye bağlıdır. (Ayrıca Bk. IRIAN CAYA; PAPUA-YENİ GİNE.)
lenme organi oluşmuştur. Türlerin çoğu denizlerde ve
Yeni Hebrides adaları: Bk. VANUATU.
rek ilerler. Türlerin tümü etçildir ve ellerine geçen canlı
Yenisey irmağı
rek ağız niteliğini almış, böylece karmaşık bir dizi bes
ırmaklarda, az sayıda tür karada yaşar; bazı türlerin iyi yüzmelerine karşılık, çoğunluğu dipte yan yan yürüye
ları kıskaçlarının yardımıyla parçalayara yerler. Pavur ya (Cancer pagurus)gibi bazı iri türlerin eti çok lezzetli dir.
Rusya'da ırmak. Asya'nın dördüncü, Rusya'nın ikinci büyük ırmağı olan Yenisey irmağının, uzunluğu 3 354
km'dir. Başlıca üç kolu olan Angara, Selenga ve Tun
Yengeç takımyıldızı Burçlar kuşağında bir takımyıldızın ve bir burcun ortak
adı. Yengeç takımyıldızı, yalın bir dürbünle bile seçile
bilen M44 kümesini (yaklaşık 350 yıldızdan oluşur) içe rir.
Yeni Ahit: Bk. KUTSAL KİTAP.
guska irmaklarıyla birlikte, 2 598 897 km²'lik bir alanı akaçlar.
Yenişehirli Abdullah Efendi: Bk.
ABDULLAH EFENDİ, YENİŞEHİRLİ.
Yenişehri Fenari: Bk. HAŞİM BEY, HÜSEYİN.
Yenice irmağı: Bk. LİLYOS ÇAYI.
Yenitaş Devri: Bk. CİLALITAŞ DEVRİ. Yeniçeri Ocağı Osmanlı ordusunun en önemli gücünü oluşturan asker sınıfının bağlı olduğu kuruma verilen ad. Murat I döne minde kurulduğu sanılan, Acemi Ocağı ve Yeniçeriler, yeniçeri ağası denilen bir komutan ile sekbanbaşı, ça vuş, kol kethüdası, haseki ağaları, başbölükbaşı, ağa, vb. unvanlar taşıyan subaylar tarafından yönetiliyordu.
Yeniçeriler, imparatorluk düzeninin sağlam olduğu dö nemde geceleri kışlalarından başka yerde yatamazlar, evlenemezler ve ulufe denilen bir ücret alırlardı. Ayrı
calıklı bir asker sınıfı olduklarından ancak kendi subay ları tarafından cezalandırılabilirlerdi. İstanbul'da “Yeni Odalar" ve "Eski Odalar" denilen iki büyük kışlada ka
lan, toplam sayıları Fatih Sultan Mehmet II ve Kanuni Sultan Süleyman 1 dönemlerinde 10 000 - 12 000'i, Mehmet III döneminde 45 000'i, Selim II döneminde
110000'i, Mahmut Il döneminde 140 000'i bulan Yeni
çeriler, zaman içinde sık sık ayaklanmaları, soygunlara
karışmaları, esnaflığa başlamaları nedeniyle ciddi bir
savaş gücü olmaktan çıktılar ve 1826'da Mahmut II'nin
Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmasıyla (Bk. VAKAI HAYRİYE)
ortadan kalktılar.
Yeni Delhi
Yeni Zelanda Okyanusya'da adalar üstünde kurulu devlet. Kuzey adası (North adası) ve Güney adası (South adası) ile çok sayıda küçük adadan oluşan bir takımada üstünde ku
rulmuş olan Yeni Zelanda, Antarktika'daki Ross bölge
sini, Tokelau adalarını ve iç işlerinde özerk Niue ve Co ok adalarını da içerir.
YÜZEYŞEKİLLERI, IKLIM VE TOPLUM YAPISI Güney adasının orta kıyısında, en yüksek noktası Cook tepesi (3 764 m) olan Yeni Zelanda Alpleri uzanır. Ku
zey adasıysa, yakın tarihli tektonik hareketlerin oluştur duğu kırıklarla yarılmıştır ve yanardağ etkinlikleri olduk ça yoğundur (sönmüş ya da etkin yanardağlar, gayzer ler, fümeroller, vb.). Bütünüyle iliman iklim kuşağında yeralan ülkede, Güney adasının Batı rüzgârlarını alan batı yamacında bol yağışlı (yılda 5 m'ye kadar yağış),
doğu yamacındaysa çok daha az yağışlı (Christc hurch'da 552 mm yağış) bir iklim gözlenir. Kuzey adası nin iklimi daha yumuşaktır (Auckland'de ocak ayı sıcak
lık ortalaması 18,7 °C, temmuz ayı ortalama sıcaklığı 11,4 °C; ortalama yağış 1 081 mm). Güney adasının
bozkırlarla kaplı doğu kıyısı dışında, bitki örtüsünde or manlar ağır basar.
Büyük bölümü Avrupa'dan, özellikle İngiltere'den
Hindistan'ın federal başkenti. Hindistan'ın orta-kuzey kesiminde, Yamuna irmağı kıyısında yeralan Yeni Del
gelme beyazlardan oluşan nüfus (adaların yerli halk
(7 144 755 nüf.) bir bölümünü oluşturur.
sekliğinden ötürü gün geçtikçe artmaktadır), özellikle Kuzey adasında, kentlerde (toplam nüfusun yüzde
yenidünya: Bk. MALTAERİĞİ.
80'i) yaşar. Eğitim ve sağlık hizmetleri, büyük ölçüde gelişmiştir; Temel sağlık hizmetleri, ilaç ve hastane üc retleri de dahil, devlet tarafından karşılanır.
hi'nin nüfusu 294 149'dur. Delhi anakent belediyesinin
Maorilerin oranı, doğum oranının beyazlarınkine yük
EKONOMI
Yeni Gine
Büyük Okyanus'un güneybatı kesiminde ada. Malezya adalarından olan, Avustralya'nın kuzey kıyıları açığında
Yeni Zelanda'nın ekonomisinde, kırsal kesimde yapı
lan hayvancılık ağır basar. Geleneksel koyun yetiştirici liğine (55 milyon baş), süt ve et gereksinmesini karşıla mak amacıyla yakın dönemde sığır yetiştiriciliği (10 mil
404 YENİ ZÜHTÜ mokratik Almanya'yla diplomatik ilişkiler kuran Yeni
Zelanda'da, 1975'te iktidara gelen Ulusal Parti başkanı Robert David Muldoon, 1978 seçimlerini de kazandık
tan sonra, 1983 seçimlerinde iktidarı Işçi Partisi başkanı David Lange'a devretti. 1987 seçimlerini de kazanan
David Lange, gün geçtikçe daha liberal bir siyaset uygu layarak, kamu kuruluşlarını özelleştirmeyi, dışalımı ko laylaştırıcı önlemler almaya, tarıma yapılan sübvansi
yonları azaltmaya yöneldi. Ama bu reformların halk arasında hoşnutsuzluk yaratması üstüne, 1989'da istifa etti. 1990'da yapılan seçimleri muhafazakar Ulusal Par YENİ ZELANDA
ti'nin kazanması üstüne, başbakanlığa partinin başkanı Jim Bolger atan
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 269 057 km². Baş kenti: Wellington (398 500 nüf.;;1992 tah.).
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1992 tah.): 3 400 000;
Yeni Zühtü: Bk. İSMAİL ZÜHTÜ EFENDİ.
nüfus yoğunluğu: Km?'ye 13 kişi. Nüfus dağılımı
(1992): Kentlerde % 84; kırsal kesimde % 16. Yil
lik nüfus artış hızı (1992): %1,0. Resmi dili: Ingiliz ce. Başlıca dinler: Hıristiyan.
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1992): Yetişkin nüfusun %100'ü. Üniversite sayısı
(1989): 7. Hastane yatak sayısı (1989): 29 352.
Hekim sayısı (1988): 8 980. Ortalama ömür (1992): Kadınlarda-78; erkeklerde-72. Bebek
ölüm oranı (1992): 1 000 canlı doğumda 7,6.
EKONOMI. GSMH (1990): 40,2 milyar dolar; kişi
başına ulusal gelir: 12 200 dolar. Etkin nüfus dağı
limi(1991): Tarim-%10; sanayi- %16;yapı sa nayisi — %5; bayındırlik, ulaşım ve haberleşme %7; ticaretve finans-%28; devlet memurları ve
hizmetler- %25. Dış ticaret (1990): Dışalım
8,1 milyar dolar; dışsatım- 8,8 milyar dolar. Ti
caret yaptığıbaşlıcaülkeler: Japonya, Avustralya,
Yer
Üstünde yaşadığımızGüneş sistemilgezegeni.Boyutları orta büyüklükte (ekvator çapı 12 756 km, kutup çapı 12 713 km olan yaklaşık küre) olan yer (Dünya, Yerküre de denir), yüksek yoğunluklu (ortalama yoğunluğu 5,52) gezegenlerdendir. Venüs (Güneş'e daha yakındır) ve
Merih'in yörüngeleri arasında, merkezdışılığı az, elips biçiminde bir yörünge (yarı büyük ekseni 149 897 570 km) çizer. Güneş'e en büyük uzaklığı 152 100 000 km, en yakın uzaklığı 147 100 00 km'dir. Kutup ekseni (coğ.
rafi) çevresindeki dönüşü, gündüz-gece oluşumunu
sağlar. Güneş gününe kesin bir değişmezlik kazandır
mak, sonra da 24 saate bölerek saniyeye varmak için, Yer'e göre görünür hareketi düzgün ve kutup eksenine dik (23° 27' olması gerekir) bir ortalama Güneş belirle
nir: Buradan ortalama güneş zamanının saniye tanımı
Avrupa Birliğiülkeleri, Tayvan. Para birimi: 1 Yeni Zelanda doları - 100 cent.
elde edilir. Biraz daha kısa olan (23 s 56 dak 4 sn) yıldız
YÖNETİM. Türü: Parlamenter demokrasi. Yasa
deki gerçek dolanma süresidir. Yer'in tek doğal uydusu
ma gücü: Temsilciler Meclisi. Yönetim bölümlen
mesi: 93 yönetim bölümü; 9 yönetim bölgesi; 3 kent yönetim bölgesi.
ULAŞIM. Demiryolları (1990): Toplam 4 227 km.
Karayolları(1990): Toplam 92 659 km. Başlıca li manları: 5. Başlıca havaalanları: 3.
günü (yıldızlara göre gözlenir), Yer'in kendi çevresin ve gelgit olaylarının başlıca nedeni olan Ay'ın (ortalama
384 400 km uzaklıkta) Yer çevresindeki bir dolanımı 27 günden biraz fazla sürer.
Kendi kutup ekseni doğrultusunda 1/300 oranında Apollo 17'nin çektiği bu Yer fotoğrafında, bütün Afrika
yon baş) de eklenince, tesislerin modernleştirilmesi sa
yesinde verim önemli ölçüde artış göstermiştir. Auck land limanından yapılan ülke dışsatımında, ağırlığı hay vancılık ürünleri (yün, deri, et ve süt) oluşturur. Yeraltı
gelir kaynaklarının azlığı bir ölçüde hidroelektrik üreti
miyle karşılanmakla birlikte, Yeni Zelanda petrol satın almak zorunda kalmaktadır.
Tarım ürünlerinin işlenmesine yönelik tesisler dışın da sanayinin yalnızca dokuma fabrikaları, makine yapı mi ve otomobil montajıyla sınırlı olmasına karşın, yaşa ma düzeyi yüksektir. TARIH
1642'de Tasman tarafından bulunup, 1840'ta İngiliz
egemenliğine giren Yeni Zelanda, 1907'de bir domin
yona dönüştürüldü; 1931'de bağımsızlık tanınarak Commonwealth üyesi bir devlet olarak örgütlendi. Yö
netimi birbirine devreden işçi Partisi ve Ulusal Parti hü
kümetleri tarafından yönetilip, içte büyük toplumsal re
formlar gerçekleştirilirken, dışta Ingiltere'nin yanında
her iki dünya savaşına da katılan ülke, ABD ve Avustral ya'yla ANZUS'u (Pasifik Konseyi) oluşturdu. Norman
Kirk (1974) ve Wallece Rowling'in (1975) başbakanlık
ları sırasında SSCB, Kambçoya, Vietnam, Çin ve De
kıyıları, Madagaskar adası ve Arabistan yarımadası seçilmektedir.
YILANLAR
hafifçe basıklaşan Yer, dönen bir elipsoyite benzetile
bilir (geoit). Denizler, toplam yüzeyin yüzde 70,8'ini kaplar (510 milyon km²).
Yer bir atmosferle çevrilidir ve uzay çevresi iyonlaş
mıştır (iyonosfer, magnetosfer). İç bileşimi, ilk 10 km di şında, ancak dolaylı tanınmaktadır. Yüzeyden içeri doğru üç bölümden oluşur: Kabuk ya da yerkabuğu; merkez; çekirdek.
Yer'in yaşının beş milyar yıl olduğu ve Ay gibi, bütün
Güneş sistemiyle aynı zamanda oluştuğu sanılmakta dır.
Yerbilim
Yer'i oluşturan gereçleri inceleyen, yapılarını, dağılım larını, tarihlerini ve oluşumlarını anlamayı amaç alan bi
lim. Yerbilim (jeoloji de denir), çeşitli dallara ayrılır: Yer
kabuğunu oluşturan maddeleri, bu arada kayaçları in
celeyen taşbilim; kayaçları oluşuturan madenleri ince
405
Yeşilırmak
Karadeniz Bölgesi'nin Orta Karadeniz Bölümü'nde doğar. Suşehri'nin güneyinde batıya doğru akarak, bir kaç küçük koldan sonra, Amasya kenti yakınlarında, Çamlıbel dağından gelen ikinci büyük kolu Çekerek ça yini (o noktaya kadar uzunluğu 331 km) alır: Tersakan
akarsu. Uzunluğu 519 km olan Yeşilırmak, Kosedağ'da
çayını da aldıktan sonra kuzeydoğu-doğu yönünde
akarak, Erbaa ilçesi yakınlarında, Gümüşhane dağların
dan gelen başlıca kolu Kelkit çayıyla birleşir (o noktaya kadar uzunluğu 373 km). Canik dağlarının batıkesimin den dar boğazlar içinden geçtikten sonra, Karadeniz
Bölgesi'nin iki büyük ovasından Çarşamba ovası adı ve rilen geniş bir deltayla Civa burnunda Karadeniz'e dö külür.Çığırında kurulmuş barajların en büyüğü olan Al mus barajından (1966'da hizmete girmiştir), taşkın de netimi, sulama ve elektrik elde etmede yararlanılır.
leyen mineralbilim ve billurbilim; derinliklerdeki olay
Yevtuşenko, Yevgeniy Aleksandroviç
jeodinamik.
mesiyle un salan Yevgeniy Aleksandroviç Yevtuşenko, ahlâksal mesajlar da içeren şiirlerinde güncel ve tarihsel
ları inceleyen iç jeodinamik; atmosferle temas duru mundaki yerkabuğunu değiştiren olayları inceleyen dış yerçekimi Yer yüzeyinde hareketsiz durumda bir cismin çeşitli bölümlerine etkiyen ivmelerin bileşkesi. Yer'in bütün kütlelerinin Newton çekiminden ileri gelen yerçekimi
Sovyet şairi (Zima, Sibirya 1933). Dogmacılığı eleştir
konuları yalın bir dille işledi (Yaban Yemişleri (Jagoniye
mesta); Pearl Harbour, vb.). 1986'da Etruria Şiir Ödü lü'nü aldı.
Yezit
ivmesi ile Yer'in kendi çevresinde dönmesinden kay naklanan merkezkaç ivmesinin bileşkesi olan yerçeki
İkinci Emevi halifesi (? 649-Huvvarin, Şam 683). Muavi
çimlerle kaydeden istasyonlarda ölçülür; bu durumda, aşılan e yolu, e-1/2 gt'dir.
ilk İstanbul kuşatmasına katılıp (669), babası tarafından İslâm geleneğine aykırı olarak veliaht ilan edildi (673)
Yesarizade Mustafa İzzet Efendi: Bk.
şip, Kûfe valiliğine getirdiği Ubeydullah Bin Ziyad'ın
mi ivmesi (g) bir cismin boşluktaki düşüşünü duyarlı bi
MUSTAFA İZZET EFENDİ, YESARIZADE.
ye'nin oğlu olan Yezit I (ya da Yezid i), müslümanların
ve babası ölünce halife oldu. Halifeliğini tanımayan Ali'nin oğlu Hüseyin'le ve Abdullah Bin/Zübeyr'le sava
Hüseyin'i Kerbela'da öldürtmesi sonucunda, İslam
dünyasında yüzyıllarca sürecek çekişmelerin başlatıcısı
Yesenin, Sergey Aleksandroviç
oldu.
Rus şairi (Konstantinovo, Ryazan 1895|-|Leningrad
yılan: Bk. YILANLAR.
yakışıklılığına vurulan kızları anlatan şiirler yayınlamaya başladı. Kadın dansçı Isidora Duncan'la evlenip,
yılanlar
1925). Bir çiftçinin oğlu olan Sergey Aleksandroviç Ye senin, 1916'ya doğru Rus ülkesini, köylerin yaşantısını, 1925'te intihar etti.
Başlıca yapıtları: Preobrajeniye (Başkalaşım, 1919),
Akordeon (1920), Ispoved Huligana (Bir Serserinin iti
Pullusürüngenler takımından, yaklaşık 2 500 türü bulu
nan sürüngen alttakımı. Yılanlar alttakımı (Bil. a. Ophi
rafları, 1921).
da) üyeleri, dünyanın her yanında yaşarlar. Bazı ilkel öbeklerinde pençeye benzer arka ayak izleri bulunma
Yesevi: Bk. AHMET YESEVİ.
sına karşılık, genellikle ayakları yoktur; çoğunda, göv denin alt bölümü, büyük, geniş pullarla kaplıdır; ama
Yesrib: Bk. MEDINE.
lerde, pullar ya da küçülmüş ya da bütünüyle yok ol muştur. Kulak delikleri bulunmadığından, iç işitme ay
Yeşil devrim
yuları yoktur. Hareket edebilen gözkapakları bulun
1960 yıllarında ortaya yatılan, teknoloji açısından geliş miş ülkelerdeki tarım teknolojisinin daha az gelişmiş ta nim ülkelerine aktarılmasını belirten terim. Yeşil devri
min sonuçlarından biri arasında. Meksika'da yetiştirilen buğday çeşitleri ile Filipinler'de yetiştirilen pirinç çeşidi nin aktarılmasıyla Hindistan, Türkiye, Pakistan ve Ma laysiya'da verimlerinin büyük ölçüde artması sayılabi lir.
suda yaşayan türler ile yeraltında tünel kazan bazı tür giti da çok küçük olduğundan, havada yayılan sesleri işitemez, buna karşılık topraktaki titreşimleri çok iyi al gılarlar. Kokulalma duyuları gelişmiştir;amatatjalma du maz; türlerin çoğunda gözlerin üstünde saydam bir tabaka yeralır. Türlerin büyük bölümünün çeneleri çok kolay hareket edebildiğinden, girtlak derileri de esnek olduğundan, kendi kafalarından daha büyük hayvanları rahatça yutabilirler. Bedeni kaplayan pulları örten boynuzsu deri tabakası, yılın belirli dönemlerin
de bütünüyle değişir: Deri değiştirme ya da gömlek de giştirme. Türlerin çoğu zehirlidir ve salgı bezleriyle bag.
406
YILDIRIM
lantılı özel dişler aracılığıyla, zehirlerini avlarının ya düşmanlarının bedeni içine akıtırlar.
tepkimeler olduğu XX. yy'ın başlarında anlaşılmış ve işı
da
ma biçiminde yapılan bu enerji tüketimi, yıldızların ev
rimlerinin bir şemaya göre olduğunu ortaya koymuş.
yıldırım
tur).
Havada iki bulut arasında ya da bulutlar ile Yer arasında
rarası madde bulutunun sıkışması sonucunda doğmuş
Günümüzde gökbilimciler, bir yıldızın bir yıldızla
ortaya çıkan elektrik boşalması. Yıldırım, şimşek ve
gökgürültüsüyle belirti verir. Şimşek ile yıldırımın farke dilmesi arasında geçen n saniye, gözlemci ile fırtına si
rasındaki elektrik boşalımını ayıran uzaklık olan d'yi
olduğunu düşünmektedir. Bu model yıldız, sıkışmanın
yarattığı sıcaklık yükselmesinden dolayı hemen işımaya başlar ve az sonra kısa bir çöküş ortaya çıkar: Yıldız
doğmuştur.
metre cinsinden verir (d - 340 n).
Yılmaz, Atif: Bk. BATIBEKİ, ATIF YILMAZ. Yıldırım Bayezit: Bk. BAYEZİT I, YILDIRIM.
Yılmaz Güney: Bk. GÜNEY, YILMAZ.
Yıldız dağları Trakya'da dağ sırası. Karadeniz kıyıları ile Ergene hav zası arasında güneybatı-kuzeybatı doğrultusunda uza nan Yıldız (eski Istranca) dağlarının yükseltisi. Mahya
Yiddiş dili: Bk. GERMEN DİLLERİ.
dağında 1 031 m'yi bulur. Bitki örtüsünün etek kesimle
Yirmibir Mayıs Olayı: Bk. MAYIS OLAYI,
rinde büyük ölçüde yok edilmesine karşılık, yüksek ke
simleri kayın, meşe, vb. türlerden oluşan ormanlarla ör
21.
tülüdür.
Yirmiiki şubat Olayı: Bk. ŞUBAT OLAYI,
yıldız falı: Bk. ASTROLOJİ.
22.
yıldızlar
Yirmiyedi Mayıs Hareketi: Bk. MAYIS
Kendi kendine işık saçan ve aydınlık bir nokta biçimin
de görülebilen gök cismi. Yıldızlar büyüklükleri parlak likları ve bileşimleribakımından birbirlerinden çok fark lıdırlar. Güneş ışığını yansıtarak görünür duruma glen Güneş sistemi gezegenlerinin tersine, kendi enerjilerini
kendileri üretirler (enerjinin kaynağının termonukleer GÖKYÜZÜNDEKİ BAŞLICA YILDIZLAR adi
uzaklığı 142
Güneyhacı (Akruks)
220
Erboga (Agena)
204
Aldebaran ya da
68
Eldeberan (Boğa) Algol Kartal (Altair) Akrep (Antares)
Çoban (Arkturus)
105 16 182
36
Bellatriks
125
Betelgeus
652
Karina (Kanopus)
181
Kastor
45
Arabaci (Kapella)
45
Kuğu (Deneb)
Başak Güneybalığı
652
155 23
(Fomalhaut) Ikizler (Polluks)
Küçük Köpek Aslan (Regulus) Orion (Rigel)
Erboga
(Rigil Kentarus) Büyük Köpek (Sirius)
Çalgı (Vega)
Yirmisekiz-Çelebizade Mehmet Sait Paşa: Bk. MEHMET SAIT PAŞA, YİRMİSEKİZ ÇELEBİZADE.
yoğunluk (ışık yılı)
Irmak (Aşernar)
HAREKETİ, 27.
35 11 84
540
4,3
Bir maddenin belirli bir hacminin ağırlığının, aynı ha cimdeki suyun (gazlar için havanın) ağırlığına oranı.Yo
ğunluk çoğunlukla özgül kütleyle (ya da hacimsel kütle) karıştırılır. Oysa yoğunluk boyutsuz bir büyüklük, özgül kütleyse bir birim seçimini gerektiren bir büyüklüktür. 4 "C'ta1 cm' su yaklaşık 1 g ağırlığında olduğundan, öz
gül kütle g/cm cinsinden hesaplandığında, sayısal de
ğerleri yoğunlukla aynıdır. Buna karşılık, kg/m olarak hesaplanan Özgül kütlelerin değeri 1 000 kat daha bü
yüktür. Gazlar ve buharlar için özgül kütle aynı sıcaklık ve basınçkoşullarındaki havanın özgül kütlesi ile mad
denin yoğunluğunun çarpımıdır. Yokohoma
Japonya'da kent. Honju adasının güneydoğu kesimin
de, Tokyo körfezinin batı kıyısında yeralan Yokaha
ma’nın nüfusu 3 220 350'dir. Ülkenin başlıca limanı ol masının yanısıra, önemli bir sanayi merkezidir: Demir çelik tesisleri, otomobil fabrikaları, çeşitli makineler ya pimi, petrokimya sanayisi, vb.
Yonsel, Peride Celal: Bk. PERİDE CELAL.
8,7 27
Yontmataş Devri
Tarihöncesi çağın en eski devri. Büyük ölçüde Buzul
YOZGAT 407
çağının 4. evresinde yeralan Yontmataş devrinin (Paleolitik de denir) adı, o dönemde taştan yontularak ya-
pılmış aletlerden kaynaklanır (cilalanmış taşlardan aletlerin yapıldığı bir sonraki döneme Yenitaş ya da Cilalitas
Devri denir). Bölgelere göre büyük değişiklik gösteren
tarihlerde sona ermiştir. Anadolu'da Yontmataş devri
Günümüzde Yozgat'ın ana eksenini doğu-batı dog. rultusunda uzanan cadde oluşturur. Bu caddenin batı ucundaki meydan, resmi binalarla, iş yerleriyle kuşaul
mıştır. Meydanın güneybatısında, Çapanoğulları tara fından yaptırılmış Ulucami yeralır. Kentin güneyindeki
sırtlar üstünde İç Anadolu'nun en güzel ağaç topluluk
buluntuları Antalya, Isparta, Hatay, İstanbul, Şanlıurfa,
larından "Yozgat Çamlığı” bulunur.
taya çıkarılmıştır.
Yozgat (il)
Kahramanmaraş, Samsun, Gaziantep dolaylarında or yosunlar Karada ya da suda yetişen çiçeksiz bitkileri belirten ge-
nel terim. Karayosunları ve suyosunlari ana öbeklerine
ayrılan yosunların kökleri yoktur; yaprakları son derece
yalın yapılıdır. Karayosunları nemli toprakta, kayalıklarda ve ağaçgövdelerinde, suyosunları su yüzeyinde ya da su içinde yetişirler.
Büyük bölümü İç Anadolu Bölgesi'nde,kuzeydoğudaki küçük bir kesimi (Çekerek, Aydıncık ve Kadışehri ilçe leri) Karadeniz Bölgesi sınırları içinde yer alan il. Yüzöl
çümü 14 123 km', nüfusu 1990 sayımında 579 150
(1990 sayımı), merkezi Yozgat kenti olan Yozgat ili, 14
ilçeye ayrılmıştır: Merkez, Akdağmadeni, Aydıncık, Boğazlıyan, Çandır, Çayıralan, Çekerek, Kadışehri, Sa raykent, Sarıkaya, Sorgun, Şefaatli, Yenifakılı, Yerköy. Doğuda Sivas, güneyde Kayseri, güneybatıda Nev
şehir, batıda Kırşehir ve Kırıkkale, kuzeyde Çorum ve
Yozgat (kent)
Amasya, kuzeydoğuda Tokatilleriyle sınırlı olan Yozgat
Yozgat kenti İç Anadolu Bölgesi'nde, küçük bir akarsu-
dalgalı yüzeyli bir yayla kaplar. “Bozok yaylası" adı ve
yun vadi tabanında kurulmuş ve vadinin yamaçları üstūnde de yayılmıştır. TARIH
Tarihi çok eski dönemlere inmeyen Yozgat kenti, XVIII. yy'da küçük bir köyken, yöreye yerleşen Çapanoğlu Ahmet Paşa tarafından kurulmuş ve oğulları Mustafa Bey ile Süleyman Bey tarafından genişletilmiştir. XVIII.
yy'da yapılan Ulucami çevresindemedrese ve dükkan lar, daha dış şeritte de konutlar yapılmasıyla gelişen
kent, Osmanlı öğretim örgütünde önce Kayseri muta sarrıflığına bağlı bir kaza merkezi, sonra Sivas eyaletine bağlı sancak merkezi olarak yönetilmiştir. Misir valisi Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa komutasındaki birlikler tarafından bir süre işgal edilmişse de, 1841
Londra Anlaşması'ndan sonra yeniden Osmanlı yöneti mine girmiş ve Ankara vilayetine bağlı Bozok sancağının merkezi olmuştur. GÜNÜMÜZDE YOZGAT
Cumhuriyetin başlarında bütün sancaklar ile dönüştürülünce Bozok ilinin merkezi olan (sonra, ilin adı olan
Bozok da, merkezinin adı olan Yozgat'a dönüştürüldü)
ilinin büyük bir kesimini, yükseltisi 1 200-1 500 m olan rilen bu yaylada, geniş ve çanak biçiminde düzlükler, birbirinden basık tepelerle ayrılmıştır. Üstünde yer yer,
yüksekliği 1 500 m'yi aşan dağlara rastlanır. Bunların
başlıcaları arasında Akdağmadeni'nin güneyindeki Si rıklıdağ (2 076 m), Sivas il sınırı üstündeki Akdağ (2 273
m), Tokat il sınırı üstündeki Deveci dağı (1 907 m) sayı labilir.
Yozgat ili sert kara iklimi etkisindedir: Kışlar soğuk ve
uzun, yazlar vadi tabanlarında sıcak, yayla yüzeyinde
serin geçer. Il merkezindeki meteoroloji istasyonunun
kayıtlarına göre, en soğuk ay ortalaması -1,8 °C, en si cak ay ortalaması 19,4 °C,günümüze kadar kaydedilen
en düşük sıcaklık -23,7 °C (15.1.1950), en yüksek sı caklık 37,1 °C'tır (31.7.1957). Yıllık yağış tutarı, ortala ma 539 mm'dir.
Yozgat ilinin çok büyük bir kesiminde, doğal bitki ör tüsü bozkır (step) görünüşündedir: İlkbaharda yeşerip
yazın sararan otlaklar, geniş alanlar kaplar. Ormanlar,
sürüp gitmekte olan kıyım sonucu azalmıştır. İlin orman örtüsü en zengin yerleri, Akdağmadeni ve Çekerek il
Yozgat kentinin, 1927 sayımında 11 018 olan nüfusu
çeleridir. Yozgat ilinde, doğal bitki örtüsü bakımından
vaş yavaş artmış ve 1990 sayımında 50 000'i aşmıştır
meşe ve ardıç ağaçlarından oluşan bu orman, "ulusal
uzun süre pek değişmemiş (1950'de 11 995), sonra ya (50 335).
üstünde durulması gereken bir nokta da, Yozgat kenti nin hemen yanıbaşındaki ünlü Çamlık'tır. Karaçam, park" haline getirilmiştir.
Yozgat ilinin suları, Yeşilırmak ve Kızılırmak aracılığıyla Yozgat'tan görünüş.
Karadeniz'e ulaşır. İlin kuzeydoğu kesimindeki sular, Yeşilırmak'ın kolu olan Çekerek suyunda toplanır. Il su larının büyük bölümünüyse, Kızılırmak'ın en büyük ko
lu olan Deliceırmak toplar. Yozgat ilinde önemli göl yoktur.
EKONOMI .חתפ
Yozgat ilinin ekonomisi tarıma ve hayvancılığa dayanır. Önceleri hayvancılık temel geçim kaynağıyken, cum huriyet döneminde tarla tarımı da önem kazanmıştır. Il
de tahıla ayrılmış alanların yüzde 90'ında buğday ekilir (en çok buğday üreten ilçeler Yerköy ve Boğazlı
yan'dır). Tahil türleri arasında arpa, buğdayı geriden iz ler. Baklagillerden en çok mercimek ekilir. Sanayi bitki lerinden şekerpancarı ekimi başta gelir (özellikle Bo
gazlıyan ve Çekerek ilçelerinde). Az miktarda ayçiçeği
de ekilen ilde, alçak kesimlerde, sebze ve meyve üreti mi ağır basar.
Hayvancılıkta, koyunun keçiye göre çokluğu dikkati çeker. Sığır yetiştiriciliği de oldukça önemlidir. Çekerek
408
YÖRÜK ALİ EFE
ilçesinde, yalnızca yerel önemi olan arıcılık yapılır. Yozgat ilinde yer yer manganez, kurşun, bakır, de
mir, amyant ve linyit madenlerine rastlanırsa da, yalnız ca linyitlerden, o da yerel tüketimde yararlanılır. En
önemli linyit yatakları Sorgun ilçesindedir. Yozgat ilinde sanayi yeterince gelişmemiştir. Sanayi tesisleri, büyük ölçüde tarım ürünlerinin işlenmesine dayalıdır. Bira fabrikası; un değirmen ve fabrikaları; vb.
Yörük Ali Efe: Bk. ALİ EFE, YÖRÜK.
Ypres Savaşları: Bk. İEPER SAVAŞLARI.
Yugoslavya Federal Cumhuriyeti
YUNANISTAN
Güney Avrupa'da federal devlet. Yugoslavya Federal Sosyalist Cumhuriyeti'nin parçalanmasından (1991)
GENEL BİLGİLER. Yüzölçümü: 131 944 km². Baş
sonra, ülkeyi oluşturan eski altı cumhuriyetten Sırbistan ve Karadağ'ın 27 Nisan 1992'de oluşturdukları Yugos
kenti ve en büyük kenti: Atina (3 810 000 nüf.; 1991).
lavya Federal Cumhuriyeti'nin yüzölçümü 102 173
TOPLUM YAPISI. Nüfusu (1991 tah.): 10 100
km², nüfusu 10 394 000, başkenti Belgrad, resmi dili Sırpça'dır. (Ayrıca Bk. SIRBİSTAN; KARADAĞ.)
dağılımı (1990): Kentlerde % 58, kırsal kesimde
Yugoslavya Federal Sosyalist Cumhuriyeti Güney Avrupa'da eski devlet. 1946'da kurulup, 6 cum huriyet (Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Make
donya, Sırbistan ve Karadağ cumhuriyetlerinden)olu şan Yugoslavya Federal Sosyalist Cumhuriyeti, eski
SSCB'de Gorbaçov'un başlattığı reformların etkisinde
kalarak 1991'de parçalanmış ve federasyonu oluşturan
devletlerden Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Makedonya bağımsızlıklarını ilan etmişler, Karadağ ve Sırbistan'sa Yugoslavya Federal Cumhuriyeti'nde yeni bir ikili federasyon oluşturmuşlardır. (Ayrıca Bk. Sözü geçen cumhuriyetlerin maddeleri.)
Yukarı Karabağ: Bk. KARABAĞ, YUKARI. Yukarı Volta: Bk. BURKINA FASO. yumurta Bir dişinin bedeninde oluşan, koruyucu zarlarla kaplı, yedek besin içeren ve döllenme olayından sonra aynı tūrden bir canlının oluşmasını sağlayan hücre. Biyoloji uzmanları yumurta terimini, yalnızca zigot için, yani döllenmeden hemen sonraki hücre için kullanırlar. Uy
gulamadaysa, olgunlaşmış, ama döllenmemiş yumur taya döllenmemiş yumurta, zigota döllenmiş yumurta, embriyo ile koruyucu zarlara embriyolu yumurta denir.
Tavuk, kaz, hindi, ördek yumurtaları, değerli besin maddeleridir.
yumurtalık: Bk. GEBELİK VE DOĞUM; ÜREME SİSTEMİ, İNSANDA.
Yunanistan Batida, güneyde ve doğuda Akdeniz ile Ege deniziyle,
kuzeybatıdan doğuya doğru sırasıyla Arnavutluk, Ma kedonya, Bulgaristan ve Türkiye'yle sınırlı olan Yuna
000; nüfus yoğunluğu: Km2'ye 76,5 kişi. Nüfus % 42. Yıllık nüfus artış hızı (1990): % 0,1 Resmi dili: Yunanca. Başlıca dinler: Ortodoks, Islâm.
EĞİTİM VE SAĞLIK. Okuma yazma oranı (1990).
% 95. Üniversite sayısı (1989): 7. Hastane yatak sayısı (1989): 52 745. Hekim sayısı (1989): 30
481. Ortalama ömür (1991): Kadınlarda-80; er
keklerde- 75. Bebek ölüm oranı (1991): 1 000 canlı doğum 11.
EKONOMI. GSMH (1990): 76 milyar dolar; kişi
başına ulasal gelir: 7 650 dolar. Etkin nüfus dağılı mi (1988): tarım-% 24,1; sanayi- % 18,5; hiz
metler- % 16; ticaret- % 15,1; ulaşım ve ha berleşme- % 6,5; yapı sanayisi— % 6,2; finans« % 3,7; geri kalanlar-% 9,9. Dış ticaret (1990):
Dışalım- 19,7 milyar dolar; dışsatım-8,1 milyar
dolar. Ticaret yaptığı başlıca ülkeler: Almanya,
İtalya, ABD, Fransa. Para birimi: 1 drahmi- 100 lepta.
YÖNETİM. Türü: Cumhuriyet. Yasama gücü: Par lamento. Yönetim bölümlenmesi: 13 bölge.
ULAŞIM. Demiryolları (1988): Toplam 2 479 km. Karayolları (1985): Toplam 34 492 km. Başlıca li
manları: 3. Başlıca havaalanları: 9.
nistan'a, Ege denizi ve lon denizindeki bazı adalar da bağlıdır.
YÜZEYŞEKİLLERI, IKLIM VE DOĞAL KAYNAKLAR Balkan yarımadasının güney ucunda, dağlık bir alanda
yeralan Yunanistan'da, bölgeyi Üçüncü Zaman'da et kileyen ve günümüzde de sürmekte olan (depremler)
yer hareketlerinin (kıvrılmalar, kırıklar) karmaşıklığı ne deniyle, yüzeyşekilleri son derece parçalanmıştır. Ku
zey ve orta kesimlerde büyük dağ kütleleri Pindos ve
Olympos'un (2 911 m) yanı sıra, oldukça geniş ovalar (Trakya, Makedonya, Selanik, Boiotia, Aitike) da yayılır.
Kırıklarla birbirinden ayrılan bir dizi dağ kütlesinin uzandığı güney kesimdeki Peloponnesos yarımadasın da, ovalar son derece daralır. Yarımadanın kıyıları açı ğında birçok takımada yeralır. Akdeniz iklimi etkisinde
ki güney kesimde (Atina'da ocak ayı ortalaması 11,2 °C, temmuz ayı ortalaması 26 °C; ortalama yağış, 363 mm)
ve kıyılarda bitki örtüsünde maki türleri ve meşe or
manları ağır basar. Kara iklimi etkisinde (kışlar sert ge
çer) olan kuzeydeki dağlık kesimde, dağların yamaçları
YUNANİSTAN kestaneağacı ormanlarıyla kaplıdır.
Yunanistan yeraltı kaynakları yoksul bir ülkedir.
Yeraltı gelir kaynaklarının başlıcaları arasında Korinthos körfezinin kuzey kesiminde çıkarılan ve büyük bölümü
yurdışına satılan boksit ile çeşitli kesimlerde çıkarılan
demir filizi sayılabilir. Ayrıca az miktarlarda pirit, kur şun, çinko, magnezit, manganez, krom ve gümüş çıka nilir.
EKONOMI
409
na'nın, savaşların hemen ardından, üstünlük savaşına
girişmeleri. Perslere karşı savaşan siteleri buyruğu altın da toplayan Atina (Atina Konfederasyonu ya da Delos
Birliği), çok geçmeden müttefikleri üstünde zorbaca bir egemenlik kurup, baskıyla yönetilen uyruklara dönüş türdü. Bu arada, aldığı yıllık vergiler ve Perikles'in deha si sayesinde, saygınlığını bütün Yunan dünyasına kabul
ettirdi. Ne var ki, öbür Yunan sitelerinin başkaldırmasıy la (önderliklerini Isparta üstlenmişti) başlayan Pelopon
lam yüzölçümün beşte biri) karşın etkin nüfusun yarısı
nes Savaşı (İ.Ö. 431-1.Ö. 404), bir yandan Atina'nin üs tünlüğüne son verirken, bir yandan da belirsiz bir döne
day, üzüm, zeytin) yetiştiriciliği önemini büyük ölçüde
vaştan sonra yeniden toparlanan Atina ve Thebai, us
tün, pirinç, mısır, şekerpancarı gibi yeni ürünler de ye
su çekişmeden yararlanan Makedonyalı Philippos II,
Tarıma elverişli alanların kısıtlılığına (aşağı yukarı top
nin çalıştığı tarımda, gelenekselAkdeniz ürünleri (bug
korumakla birlikte, kuzeydeki ovaların islah ve sulama çalışmaları sonucunda tarıma açılmasıyla pamuk, tü
min hazırlayıcısı oldu. Bu dönem boyunca Isparta, sa
tünlüğü ele geçirmek için birbirleriyle çekiştilerse de, olumlu bir sonuç elde edemediler. Bu arada, söz konu Demosthenes'in çabalarına karşın. Yunanistan'ı ege
tiştirilmektedir; ayrıca sebze ve meyve (özellikle tu runçgiller) üretimi de gün geçtikçe gelişmektedir. Hay
menliği altına aldı (İ.Ö. 338'e d.) ve sınırlı bir iç özerklik
gelerdeki başlıca etkinlik olan koyun ve keçi yetiştiricili
Büyük İskender döneminde, Yunanistan'da demokrasi
vancılıkta sığır yetiştiriciliğigelişmekte,ama dağlık böl
dışında sitelerin bütün haklarını ortadan kaldırdı. Oğlu
ği, köyden kente göç olayı nedeniyle gerilemektedir.
bütünüyle ortadan kalktıysa da, onun ölümüyle yeni bir dönem (Helenistik dönem) başladı. Söz konusu dö nemde, Mısır'daki (Lagos sülalesi) ve Makedonya'daki
Toprak mülkiyetinin parçalanmışlığı tarımda gelişmeyi engellemekte ve üretim, ulusal gereksinmeyi karşılaya mamaktadır.
(Antigonos sülalesi) sülaleler birbirleriyle çekişirlerken,
Sanayisi, yakın dönemde gelişmeye başlamakla bir
Asya'daki Selefki (Seleukos) sülalesi, Anadolu'daki Yu
kurulmuş alimünyum, kimyasal gübre fabrikaları; besin
nistan'ın batı kesimiyse Roma'nın etki alanına girdi (Ta
de önemli sıkıntılara (karayolu ağını modernleştirme
i.ndan bir Roma eyaletine dönüştürülen (190) Yunanis tan, o tarihten sonra, yalnızca kültürel açıdan önemini
likte, hızla ilerlemektedir (yabancı sermaye yardımıyla
ve dokuma sanayileri). Ulaşım yollarındaki yetersizliğin çabalarına girişilmiştir) yolaçtığı ülkede, ticaret bilanço su önemli ölçüde açık vermekte, ama bu açık birkaç
güçlü armatörün elindeki deniz ticaret filosunun (dün yada yedinci) gelirleriyle, özellikle de büyük ölçüde ge lişmiş olan turizmden (doğal güzellikler, tarihsel zen
ginlik ve iklimin yumuşaklığı ülkeye her yıl 3 milyondan çok turist çekmektedir) elde edilen gelirlerle kapatıl maktadır.
TARIH
İlk olarak VII. binyılda yerleşilen, o tarihten başlanarak art arda göç dalgalarına uğrayan Yunanistan toprakları
na, II. binyıl başlarında, ilk Hint-Avrupalı istilacılar (ilk
Helenler ya da Akhalar) yerleştiler. İ.Ö. 1600'e doğru
nan kentlerine egemenliğini kabul ettirdi; Büyük Yuna
ranto'nun alınması, ).Ö. 272). Sonunda Romalılar tara
sürdürdü: Filozofları, sanatçıları ve dilcileri, Roma'ya, Yunan sanat ve biliminin yanı sıra, bir düşünme ve yaşa ma sanatı da taşıdılar.
Bizans egemenliği dönemi. Roma İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesinden sonra, payına düştügü Doğu Ro
ma İmparatorluğu'nun Romalı olma özelliğini yavaş ya vaş yitirmesi, özellikle Herakleios'un 630'a doğru Yu nanca'yı resmi dil olarak kabul etmesi, Yunan düşünce
ve sanatının sürmesini sağladı. Bu arada VI. yy'da ve VII. yy'da Yunanistan'ı istila eden Avarlar, IX. yy'ın baş
langıcında Bizans'a boyun eğdiler. X. yy'da Balkan
ortaya çıkan, niteleyici özelliklerinden başlıcalarını Gi
lar'da bir imparatorluk kurarak Yunanistan'a sık sık akınlar düzenleyen Bulgarlann (996'da Basileios Il'ye
Dor istilasıyla apansızın sona erdi. (BK. EGE UYGARLI
(1001-1647) istilalarına karşın, Yunanistan XI. ve XII.
rit'ten alan Mykenai uygarlığı, II. binyıl sonuna doğru, GI.)
yenildiler), Oğuzların, Peçeneklerin ve Normanların yy'larda belirli bir refaha kavuştu. Ne var ki, Venedik'in
Dor istilasının başlattığı, “Yunan Ortaçağı" diye ad
iktisadi emperyalizminin, katolik Roma kilisesinin orto
landırılan karanlık dönem (II. binyıl sonu-l.Ö. VIII. yy.)
dokslara karşı uzlaşmaz tutumuyla birleşmesi sonucun
boyunca gerçekleşen toplumsal değişiklikler, eski Yu nan dünyasına kendine özgü gorünümünü kazandırdı:
da İstanbul'un Dördüncü Haçlı seferi sırasında Latinle rin eline geçmesini (1204), İstanbul'da bir Latin Impara torluğu'nun kurulması, Yunanistan'ınsa Selanik Krallığı (1204-1221) ve Mora ya da Akhaia Prensliği (1205
Birbiri ardına kurulan site-devletlerde monarşinin yerini
oligarşi rejimlerinin alması ve büyük toprak sahiplerinin
halk üstünde baskıcı bir egemenlik kurmaları; siteler arasında bitmek tükenmek bilmeyen çekişmelerin yo
1430) arasında paylaşılması izledi. Bu arada kurulan
da ağırlaştırması. Bunun sonucunda Anadolu'ya yöne
Atina Dukalığı, 1311'de Katalanların eline geçerken, Venedikliler de Yunanistan kıyılarındaki ticaret açısın dan vazgeçilmez olan iskeleleri denetimleri altına aldı
lıklarıyla kurulan bu ilişkiden, yeni bir uygarlık doğdu ve
Türk egemenliği. XIV. yy'daki iç savaşların, köylü ayak
laçtığı savaşların, toplumsal adaletsizliğin acılarını daha
lik büyük bir göç dalgasının başlamasıyla, Doğu uygar Fenikelilerden abecenin alınmasıyla hızla gelişti. Dor istilasının izleriyse, VI. yy'a kadar sürüp gitti.
Pers Imparatorluğu'nun, Avrupa Yunanistanı'nın öz
gürlüğünü tehdit etmesi, en tehlikeli dönemlerde bir çok sitenin biraraya gelmesini sağladıysa da, bütün site lerin tek bir devlette biraraya gelmeleri hiçbir zaman
gerçekleşmedi. Med Savaşları (1.6. 490-1.0, 479), Yu
nanlılar açısından başarıyla sona erdi; ama, bir yandan da kalıcı bir barış kurup, birleşemeyeceklerini ortaya
koydu: Başarıda en çok payı bulunan Isparta ve Ati
lar.
lanmalarının, ortodoks kilisesinin Roma'yla birleşmeye karşı çıkışının (1439) da kolaylaştırdığı Türklerin fethi,
Sırpsındığı Savaşı'ndan sonra, Trakya'da Gümülcine,
Serez, Drama ve Kavala'nın ele geçirilmesiyle başladı.
Makedonya ve Tesalya'nın (XIV. yy'ın ikinci yarısı), Atti ke, Boiotia ve Mora'nın (XV. yy.) fethiyle sürdürülerek,
1458'de Atina'nın alınmasıyla tamamlandı. Böylece
Yunanistan. Balkanlar'daki öbür topraklarla birlikte, Osmanlı Imparatorluğu'nun Rumeli eyaletini oluştur
du. Bu arada, Venediklilerin elindeki birkaç kıyı kenti ile
410
YUNANİSTAN 20
ARNAVUTLUK Drac
(Dullos)
ULQARISTAN
Taov Veles
TIRAM
26
haw
1220
Koprulu)
Edirne Arete
Elbasa
MAKEDONYA
Meric
MAKEDONYA
port
Olyether
Saroskorter
Kuzey Sperodes Adl.
ChoBocan
Korlozi Megwe Korint
S
AFTIKE
70
Sweet
Septes
Isparta
Mykonos Dees
1
Spl
Ver
lara
.
Sparades d
Adolore
klodes
Patron
Todas
Bur Merdered
Uo
Andros
Piro
ARKADIA
PELOPONNESOS
DENİZ
slzmir
DENIZ
PATINA
• Argos
ION
.
Sebu
Karin BOIOTIA
22
QT
Gediz
kort
EGE
Toeber Khalkis
Motolongion
Conta!
o
Midau • Skyros
EGRIBOZ Poears. (Eupola)
Zoby
40°
2
Apn (siems (ledate)
Other 04. Se TRG ros
Patras Insbes
Çanakkale
le coida
Volos
Leldony
Bandırma
lam
1973
pinay Liriza a
ETOLYA
DENIZI
Goledo
Cassandra
01 DA.
TESALYA
EPIB
Komanditet)
Aprenez D4 2013(Abet of 1
Longos
MARMARA
Ener 1
Standing
Tone:
KALKIDIKYA
Kortu
)
11045
Kalamana
Selanik Körtezi
Dedeagac
Kavala
Selanik
Erpene
H
• Bodrum
Goxova kore
004
toksy
In
Lursos ”
Rodos
Mateyen Bur
Sentami (Thar)
Claire
1400
Marmaris
Lodu
indos
3Gº
1 000 500
А
200
K
DE
N
Hanya
0
SD Im
ada dışında, eski Yunanlıların koloniler kurmuş olduklari yerler de, Osmanlı egemenliğine girdi.
ܐ Lane
Herakleion
2452
Deneylan Athen
i
(Kerpetos)
Chandiyo) Haplos Nkolaos
GİRİT
Los 2148
yet hakkı, denizcilerine ve tüccarlarına deniz ticaretin-
ğu'nun ayaklanmayı bastırmak için yardım istediği (1824)KavalalıMehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa, Mora'daki ayaklanmacıları ortadan kaldırıp, Mesolong. hion'u (1826) ve Atina'yı (1827) ele geçirerek ayaklan mayı bastırdı. Ama Fransız-Rus ortak donanmasının olaya müdahale ederek Osmanlı-Misir donanmasını
de önemli ayrıcalıklar tanınan Yunanistan'da, zaman
Navarin'de yok etmesi (20 Ekim 1827) ve Rusya'nın
içinde zengin bir burjuvazi gelişti. XVIII. yy'da Rus-
Osmanlı İmparatorluğu'na savaş açarak (1828) Edir ne’ye kadar ilerlemesi. Osmanlı İmparatorluğu'nu Edir ne Antlaşması'nı imzalayarak (14 Eylül 1829), Yunanis tan'ın özerkliğini tanımak, daha sonra da İngiltere,
Osmanlıların öbür hıristiyan uyruklarına oranla
önemli ayrıcalıklar tanınan, dil ve din özgürlüklerine
dokunulmayan, köylülerine toprakları üstünde mülki-
ya'nın Akdeniz'e açılmak isteğiyle Osmanlıların orto-
doks uyruklarını sürekli kışkırtması ve Osmanlı İmpara-
torluğu'nun gerileme sürecinin hızlanması sonucunda, bağımsızlık yanlısı düşüncelerin yayıldığı Yunanis-
tan'da, 1787'de gizli Etniki Eterya derneğinin kurulması ve Fransız Devrimi'nin ardından Avrupa'da ulusçuluk akımlarının gelişmesi, kaynaşmayı gün geçtikçe artırdı, Tepedelenli Ali Paşa ayaklanmasının patlak verdiği
(1820) sırada, Rus çarının yaverliğini yapmış olan Alek-
sandros Ispilanti'nin, çevresine topladığı 3 000 kadar
kişiyle Bogdan'da başlattığı ayaklanmanın hemen bas
tırılmasının ardından, Patras başpiskoposunun Mora yarımadasında başlattığı (12 Şubat 1821) Yunan ayaklanması, hızla Yunanistan'ın geri kalan kesimlerine ya
yıldı ve Epidauros'ta Pidavro kasabasında toplanan bir
ulusal kongre, Yunanistan'ın bağımsızlığını ilan ederek
(12 Ocak 1822) Aleksandros Mavrokordhato'yu ilk ulu sal meclisin başkanlığına seçti. Osmanlı İmparatorlu
Fransa ve Rusya'nın verdikleri ortak nota sonucunda
bağımsızlığını onaylamak (24 Nisan 1830) zorunda bi rakti.
Yunanistan Krallığı. Büyük devletlerin 3 Şubat 1830'da
fiili olarak, 7 Mayıs 1832'de hukuki olarak bağımsızlığı
ni onayladıkları Yunanistan, bir krallığa dönüştü ve tah
ta Bavyera prensi Otto (Otto 1) çıkarıldı. Kralın bütün
önemli işlerin başına Almanları getirmesi, Kallerghis yö netiminde bir darbeye yolaçtıve kralOtto I, oldukça li
beral bir anayasa hazirlatmak zorunda kaldı (1844).
Ama bu anayasaya karşın, parlamenter rejimin yerleş.
mesini engellemesi üstüne, 1862'de orduda başlayan bir ayaklanma sonucunda devrildi ve yerine geçirilen
. Danimarka prensi ve Wales prensinin kayınbiraderi
GeorgiosI, daha demokratik bir anayasayı onayladı.
YUNANİSTAN Yunanlıların 1877-1878 Türk-Rus Savaşı'ndan yararla
narak Tesalya'nın büyük bir bölümünü ve Epeiros'un bir bölümünü ele geçirmelerinin (1880) ardından, Yu
nan gönüllülerinin desteklediği Girit ayaklanması patlak
verince (1896), Yunan hükümeti Girit'e asker çıkarır. ken, bir yandan da Yunan birlikleri Makedonya'ya gir diler. Makedonya'da ağır bir yenilgiye uğradıkları ve Türk birlikleri Atina'ya doğru ilerledikleri sırada, Bati
411
yapılan halkoylaması sonucunda krallığın yeniden ku rulması ve Georgios Il'nin ülkeye dönerek yeniden tah ta çıkması (1936) izledi. Georgios Il'nin işbaşına getirdi
gi general Metaksas da, anayasayı kaldırıp, parlamen
toyu dağıtarak (1936) gerçek bir diktatörlük rejimi kur
du. Metaksas'ın yansız kalma çabalarına karşın, once İtalyanlar (1940), sonra da Almanlar (1941) tarafından işgal edilen ülkede, komünistlerden ulusçulara kadar
devletlerinin bir kez daha araya girmeleri, ateşkes im
pek çok grubun geliştirdiği sert bir direnme hareketi
zalanmasını sağladı ve İstanbul Antlaşması'yla (Aralık 1897), Yunanistan savaşta yenilmiş olmasına karşın, Gi rit'e özerklik tanındı. 1908'de Sırplar, Bulgarlar ve Yu nanlıların Osmanlı İmparatorluğu'na karşı birleşmele
Müttefiklerin oluşturdukları rejimi (önce Georgios Pa
riyle patlak veren Balkan bunalımı sırasında, Girit'in Yu nanistan'a bağlandığını açıklayan (Ağustos 1909) Veni
başladı. İkinci Dünya Savaşı sona erince, büyük bölü mü sol eğilimli ya da komünist olan direnmecilerin,
pandreu hükümeti; sonra Atina metropoliti Dhamaski nos'un naipliği) tanımamaları, aşırı sağın “beyaz terörū” tarafından desteklenen büyük bir anarşi döneminin
başlamasına, 1946'da kral Georgios Il'nin ülkeye dön
zelos, askeri bir darbenin ardından başbakanlığa getiri lerek (1910), ülkedeki demokratikleşmeyi hızlandırdı. Sonra "Yunanlıların oturdukları bütün toprakları Yunan
mesine (1947'de ölmesi üstüne, yerine kardeşi Paulos!
egemenliği altında toplama” emelini gerçekleştirmeye girişip, Yunanistan'ı önce birinci (1912), sonra ikinci (1913) Balkan savaşlarına sokarak (Bk. BALKAN SAVA
iç savaşı kazanmasından (1949) sonra, general Plasti
nik'i, Khalkidike'yi, Kavala'yı, Güney Epeiros'u, Girit'i
rafından yönetilen Yunanistan'da, Papaghos'un ölü münden (1955 Ekimi) sonra iktidara gelen Radikal Ulu
şi), sonunda Makedonya'nın büyük bölümünü, Sela ve Ege adalarından Sisam, Sakız, Midilli ve Limni'yi ele
geçti) ve uzun, kanlı bir iç savaşa yol açtı (1946-1950).
General Papaghos komutasındaki hükümet ordusunun ras'ın merkez sol hükümeti (1950-1952) ve Papaghos
yönetimindeki sağ partiler koalisyonu (1952-1955) ta
geçirdi. Etkinliğini Georgios l'in oğlu Konstantinos 1
sal Birlik başkanı Konstantin Karamanlis, Batı yanlıları,
(1913'te tahta çıktı) döneminde de sürdürüp, Birinci
özellikle de ABD yanlısı bir siyaset izledi. 1963 May -
Dünya Savaşı başlangıcında, İttifak Devletleri'yle bir
sı'nda, sol milletvekili Lambrakis'in öldürülmesi üstüne,
antlaşma imzalaması üstüne, Yunanistan'ın yansızlığın
dan yana olan Konstantinos I tarafından görevden alın
ğa getirilen Demokratik Liberal Parti başkanı G. Papan
hükümet (1916) kurarak karşılık verdi ve bu hükümet,
İtilaf Devletleri birliklerinin Yunanistan'a çıkarak Kons
çıkan oğlu Konstantinos ll'yle anlaşamaması ve Kıbrıs
Aleksandros l'in Venizelos'u yeniden işbaşına getirme
mek zorunda kaldı. İki yılsüren bir siyasal bunalım dö
di (6 Mart 1915). Ama buna Selanik'te cumhuriyetçi bir
istifa etmek zorunda kalmasının ardından, başbakanlı
dreu, toplumsal eğilimli bir demokrasi oluşturma çaba
larına giriştiyse de, 1964'te Paulos l'in ölmesiyle tahta
tantinos'u tahttan çekilmek zorunda bırakmasını (1917) sağladı. Tahta çıkarılan Georgios l'in kardeşi
sorunununun ciddileşmesi üstüne, 1965 Temmu
siyle, Yunanistan Ittifak Devletleri'ne savaş açtı (26 Ha
neminin ardından, birkaç albay önderliğinde 21 Nisan
fında yeralan Yunanistan, barış antlaşmaları (Neuilly ve
ta onayladıysa da, aşırı sola ağır baskılar uygulamaya
ziran 1917). Böylece, savaş sonrasında, yenenlerin sa
Sevr, 1920) sırasında Bulgaristan (Batı Trakya), özellikle de Türkiye (Izmir, Doğu Trakya, Imroz) zararına önemli topraklar elde etti; ama Mustafa Kemal Paşa komuta sında Ankara'da başlatılan Kurtuluş Savaşı, Sevr Antlaş. ması'nın hükümlerinin hiçbir zaman yürürlüğe koyul
zu'nda, kralı anayasayı çiğnemekle suçlayarak istifa et 1967'de gerçekleştirilen askeri darbeyi,kral başlangıç.
başlayan askerleri dizginleme çabaları ve 13 Aralık'ta
denediği karşı darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanın ca, Roma'ya sığındı (Aralık 1967). General Zoitakis'in kral naibi, albay Papadhopulos'un da başbakan ilan
edildiği ülkede, “albaylar rejimi"nin gün geçtikçe daha
mamasını sağladı. Aleksandros l'in ölmesinin ve yerine
baskıcı bir siyaset uygulaması, öğrencilerin belirleyici rol oynadıkları bir muhalefet hareketinin gelişmes
(1920) ardından, yapılan seçimleri kazanan Dimitrios
yol açtı. Albay Papadhopulos, bu muhalefetin kralın
çok ağır bir bozguna uğramaları (Bk. KURTULUŞ SA
sonucunda cumhurbaşkanlığına seçilmeyi başardı. Ama öğrencilerin muhalefetinin şiddetlenmesi, hukū metin buna karşılık sıkıyönetim ilan ederek askeri mah
tantinos l'in oğlu Georgios Il yararına tahttan çekilmeye
zorlanmasının ardından, Lozan Antlaşması'nın (1923)
kemeler kurması, Papadhopulos'un 25 Kasım'da gene ral Gizikis tarafından devrilmesiyle sonuçlandı. Kendini cumhurbaşkanı ilan eden Gizikis'in sıkıyönetimi uzat
de Venizelos'un büyük bir zafer kazanması ve Georgi
ması, baskı önlemlerini artırması, muhalefeti daha da
babası Konstantinos l'in yeniden tahta çıkmasının Ghounaris'in Venizelos'un yerine başbakanlığa getiril mesini, Anadolu'da saldırıya geçen Yunan ordularının, VAŞI) izledi (1922). Bu sonuç üstüne, yenilgiden so rumlu tutulan Ghounaris'in idam edilmesinin ve Kons
da Türkiye'nin zaferini onaylamasını, yapılan seçimler
os ll’nin tahttan çekilmesiyle (18 Aralık 1923) Yunanis
tan'da cumhuriyetin ilan edilmesi (25 Mart 1924) izledi.
Yunanistan Cumhuriyeti'nden günümüze. Amiral Pav
los Kunduriotis'in cumhurbaşkanlığına seçildiği ülkede, 1925'te general Theodhoros Pangalos'un (1878
1952), 1926'da general Gheorghios Kondhylis'in
(1879-1936)
darbeleriyle kurulan diktatörlüklerin ar
dindan, 1928'de yeniden iktidara gelen Venizelos,de mokratik bir rejimin oluşturulmasını sağladıysa da, ikti sadi durumun gün geçtikçe bozulması sonucunda istifa etmek zorunda kaldı (Mayıs 1932). General Plastiras'ın yeni bir darbe girişiminden (1933) sonra, general
Kondhylis'in 1935 Martı'nda iktidarı ele geçirmesini,
dönmek istemesine yol açacağından korkup, 1973 Ha
ziranı'nda cumhuriyeti ilan ederek, bir halkoylaması
şiddetlendirirken, cuntanın Kıbrıs'ta Makarios'u bu dar beyle devirmesi üstüne, Türk ordusunun Kıbrıs Barış
Harekatı'nın (BK. KIBRIS BARIŞ HAREKATI) başlatması (1974), Atina'daki rejimin de sonu oldu ve ordunun da
çeşitli gruplara bölünmesiyle askerler, yönetimi yeni den sivillere devretmek zorunda kaldılar.
Sürgünden çağrılan Karamanlis'in 1972 Anayasası'nı
yeniden uygulamaya koymasından sonra yapılan se çimlerde, oyların büyük çoğunlugunu alan partisinin (Yeni Demokrasi Partisi), 1977 seçimlerinde de büyük
bir zafer kazanmasının (230 milletvekilliğinin 172'sini)
ardından, Karamanlis'in cumhurbaşkanlığına seçilme sini (5 Mayıs 1980), ertesi yıl yapılan seçimleri Sosyalist
412
YUNAN MİTOLOJİSİ
Parti'nin kazanması izledi ve başkanı A. Papandreu
başbakanlığa getirildi. Karamanlis'in yeniden cumhur başkanlığına seçilmesine PASOK'un karşı çıkmasından
(Mart 1985) ve yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini PA SOK adayı Hristos Sartzetakis'in kazanmasından sonra, yapılan genel seçimleri de PASOK kazandıysa da, 1989
de yalın halk dilini kıvrak bir ustalıkla kullanmış, sonraki şairleri büyük ölçüde etkilemiştir.
Yunus Nadi Abalıoğlu: Bk. ABALIOĞLU, YUNUS NADI.
Haziranı'ndaki seçimlerde PASOK yenilgiye uğradı ve Tzannetakis başkanlığında bir koalisyon hükümeti ku
Yurtsuz John: Bk. JOHN, YURTSUZ.
Yapılan seçimleri (1990) kazanan Yeni Demokrasi Par
Yusuf Bey, Kara: Bk. KARA YUSUF BEY.
ruldu. Eski başbakan Papandreu, muhalefetin telefon larını dinletmekle, rüşvet almakla, görevini kötüye kul lanmakla suçlanarak Yüce Divan'a verildi (Eylül 1989).
tisi başkanı Konstantinos Mitsotakis, başbakanlığı üst lendi. Körfez bunaliminin bozuk olan ekonomik duru
mu daha da kötüleştirmesi üstüne, Yunanistan 1991'de Avrupa Birliği'nden iki milyar eculuk bir yardım aldı.
Ekonomik durum bu yardıma karşın yeterince düzelti
lememiş, Ekim 1993'te yapılan seçimleri yeniden PA
SOK'un kazanması ve Papandreu'nun yeniden başba
yusufçuklar: Bk. KIZBÖCEKLERİ.
Yusuf Sinan Paşa, Cigalizade: Bk. CIGALİZADE YUSUF SİNAN PAŞA.
kanlığa atanması izlemiştir.
yutak iltihabı: Bk. FARENJİT.
Yunan mitolojisi: Bk. MİTOLOJİ.
yüksek tansiyon: Bk. TANSİYON, YÜKSEK. Yunus Emre
Türk şairi (XIII. yy'ın ilk yarısı-XIV. yy'ın başı). Yaşamıyla ilgili kesin bilgi bulunmayan Yunus Emre, velayetname
lerden ve menakıpnamelerden çıkarılan bilgilere göre, iyi bir öğrenim görmüş. Taptuk Emre'nin dervişi olarak
yaşamını Tanrı'ya adamış, bu arada Anadolu'nun bir
çok kentine, Azerbaycan'a ve Şam'a geziler yapmış,
Konya'da Mevlana ile görüşmüştür. Anadolu'nun çeşit li yerlerinde (Bursa, Sivas, Erzincan, Isparta, vb.)meza rinin bulunduğu ileri sürülmüşse de, Mihalıççık ilçesine (Eskişehir) bağlı Sanköy'de öldüğü varsayılarak, bir anitmezar yapılmıştır.
Anadolu'da gelişen tekke şiirinin ve tasavvuf düşün cesinin ilk ve en önemli öncülerinden biri olan Yunus
Emre, şiirlerinde, içten ve katkısız bir Tanrı sevgisini dile getirmiş, insanın bu dünyada tanrısal değerleri aramak
la, nefsinden sıyrılıp Tanrı'ya ulaşmak için tasavvuf yo luna girmekle yükümlü olduğunu, acımanın, erdemli
yaşamanın, nefse düşkünlüğü yenmenin, insanı adım adım Tanrı'ya yaklaştıracağını ileri sürmüş, birçok şiirin
I FENİKE DİLİ
yüzme Yüzme eyleminin spor amacıyla gerçekleştirilmesi.
Olimpiyatlarin 1896'da yeniden düzenlenmesinden başlayarak yüzme sporu olimpiyat oyunları arasına ka
tılırken, 1973'ten başlanarak dünya yüzme şampiyona
ları da düzenlenmeye girişildi ve art arda kırılan rekor larla yüzmede hızlı bir evrim gerçekleştirildi.
Yüzme yarışları dört stilde (serbest, sırtüstü, kurba
ğalama, kelebek) yapılır ve genellikle kadınlar ve er
kekler aynı mesafeyi ayrı ayrı yüzerler. Serbestyarışma lar 100, 200, 400 ve 1 500 (bayanlar 800) metreler üs
tünden yapılır; bunlara kadınlarda 4 x 100 metre, er keklerde 4 x 100 m, 4 x 200 metre bayrak yarışları ekle
nir. Sırtüstü, kurbağalama ve kelebek stillerde, yarışma
lar daha kısa mesafelerde yapılır: Kadınlarda ve erkek lerde 100 ve 200 metreler. Bunlara ayrıca, her 100 metrede yüzücü değiştirilerek art arda dört stilde yüzülen 4 x 100 m ve 4 x 100 bayrak yarışlarını eklemek gerekir.
7 ARAMCA
Zz
I
MODERN LATİNCE
I
İBRANICE
THERA YUNANCASI
Z KLASİK YUNANCA Z
Türk abecesinin yirmidokuzuncu harfi. z harfinin biçimi (Z/z), Latin abecesinden alınmıştır. Romalıların da bu
, Etruskler aracılığıyla Batı Yunan abecesinden harfi
dıkları düşünülmektedir.
al
Yunanlılar zeta adını verdikleri z harfinin adını (Sami
yazı sistemlerinde zayin), biçimini veabecedeki yerini,.
ETRÜSKÇE
ARKAİK LATİNCE
Z
KLASİK LATİNCE
Z
RUS-KİRİL
3
ALMAN-GOTİK
Z
abecelerinin geri kalan harflerinin çoğuyla birlikte eski bir Sami yazı sisteminden almışlardır. Birçok uzman,
söz konusu abecenin Fenike abecesi olduğunda birleş. mektedir; ama bazı uzmanlar da, Aramca abecesi ol duğunu ileri sürmektedirler.
Türkçe'de, sesbilgisi açısından z, daraltıcı, art dişet
sil, ötümlü bir ünsüzdür. Yansımalı sözcükle ve türevle ri (zangır, zangır zangır; vb.) dışında, sözcük başında
ZEYTİN bulunmaz; ortasında ve sonundaysa bol bulunur. Baş ka dillerden alıntı sözcüklerde, sözcük başında da bu lunur: Zooloji, zirkonyum, vb.
Zagreb Hırvatistan'ın başkenti. Ülkenin orta-kuzey kesiminde
Suva irmağı kıyısında yeralan Zagreb'in nüfusu 930 753'tür. Başkent işlevinin yanı sıra, ülkenin sanayi (ağır yapimi, dokuma ve kâğıt fabrikaları, ilaç fab rikaları, vagon yapımı, vb.) ve öğretim merkezidir.
makineler
Zaimzade Hasan Fehmi: Bk. FEHMİ BEY, ZAİMZADE HASAN. Zakir Hasan Efendi: Bk. HASAN EFENDİ, YENİKÖYLÜ. Zalim Pedro: Bk. PEDRO I, ZALİM.
413
rilir. Hayvancılık (sığır) oldukça gelişmiştir. Yeraltı gelir
kaynaklarının (manganez, kurşun, gümüş, kalay özel
likle de bakır) zenginliğine karşın, maden yatakları yakı
nindaki birkaç tesis dişında, sanayi gelişmemiştir.
.
TARIH
XVI.-XVIII. yy'lar arasında kuzeyden gelen Bantu kabi lelerinin (Bembalar, Kaondeler, Loziler, Tongalar, vb.)
yerleştikleri, kıyı kesiminde Arapların kõle ticareti yap tıkları günümüzdeki Zambiya topraklarına Avrupalıla rin sızması. Livingstone'un keşif gezileriyle (1851 1873) başladı. Cecil Rhodes'un Ingiliz Güney Afrika Şir
keti'nin 1890'da Lozi kralı Levanika'yla bir antlaşma ya
parak ticaret ve maden işletme tekelini ele geçirdiği ul
kenin kuzey kesimi, 1901'de Kuzey Rodezya adınıalıp,
1924'te İngiltere'nin himayesine girdi. 1948'de K. Ka
unda yönetiminde kurulan Ulusçu Kuzey Rodezya Kongre Hareketi'nin gelişmesinden kaygıya kapılan
Avrupalı azınlık, her iki Rodezya (Kuzey ve Güney) ile Nyassaland'ı içine alan bir federasyon oluşturdu (1953)
ve federasyon içinde katıbir ırk ayrımcılığı uygulamaya başladı. 1958'de Kaunda'nın Zambiya Afrika Ulusçu
Kongresi'ni, 1960'ta da Birleşik Ulusal Bağımsızlık Par
tisi'ni kurmasından sonra, 1963'te federasyon dağıldı zamanbilim: Bk. KRONOLOJİ. zamandizin: Bk. KRONOLOJİ.
Zambiya
Güney Afrika'da devlet; Güney'de Zimbabve ve Na mibya'nın olan Caprivi şeridi, güneydoğuda Mozam
ve 1964'te yapılan genel seçimlerden sonra başkanlığa getirilen Kaunda, 24 Ekim 1964'te Zambiya cumhuri yetinin kurulduğunu ilan ederek, cumhurbaşkanlığına seçildi. Başkanlık rejimine ve tek parti temeline dayalı bir yönetim kurup, "insancıl bir sosyalizm” ve yansızlık
siyaseti uygulamaya yönelen Kaunda, 1973'te yeniden cumhurbaşkanlığına seçilip, Rodezya'yla (eski Güney Rodezya) sınır çatışmalarından (1974) sonra, 1975'te
Angola sınırının da kapanmasıyla denize açılma ola naklarından yoksun kalınca, Tanzanya'yla ilişkileri
(1966'da bir antlaşma imzalanmıştı) daha da sıkılaştırdı ve 1973'te, 1983'te, 1988'de yeniden cumhurbaşkan
lığına seçildi. Ekonominin gün geçtikçe bozulması üstü
ne, Uluslararası Para Fonu'nun (IMF)baskısıyla uygula maya konan kemerleri sıkma önlemlerinin 1986 ve
1990'da karışıklıklara yol açmasından sonra, Aralık 1990'da çok partili seçimlere gitmeyi kabul etmek zo
runda kaldı. Yaklaşık 20 yıldan sonra yapılan ilk çokpar
tili seçimlerde (1991), Frederick Chiluba, Kaunda'yı
açık biçimde yenilgiye uğratarak 2 Kasım 1991'de cumhurbaşkanlığına seçildi.
Zap suyu: Bk. ÇIĞLA SUYU. zehir: Bk. TOKSİN.
bik, doğuda Malavi, kuzeydoğuda Tanzanya, kuzeyde ve batıda Zaire ve Angola'yla sınırlı olan Zambiya
1964'e kadar Kuzey Rodezya adıyla bir Ingiliz sömür
zeka
mü 752 614 km², nüfusu 8 400 000, başkenti ve en bü
Sorunları anlama ve çözme yeteneğini belirten terim. Zeka, sözlü ve sözlü olmayan sorunları çözmeye daya nan zekâ testleriyle ölçülür. Bu testlerin sonucu zeka
YÜZEYŞEKİLLERİ,,IKLIM VE EKONOMI Geniş çöküntülerle oyulmuş orta yükseklikte bir dizi
katsayısını (IQ) verir: Normal değer 100 dolayındadır; 50'den düşük puan ciddi bir zeka geriliğini, 50-70 arası hafif bir zekâ kısıtlılığını gösterir. Zekâ testleri, özellikle
gesiyken o tarihte bağımsızlığa kavuşmuştur. Yüzölçü yük kenti Lusaka'dır.
yayla (doğuya doğru yükseltileri artan Muchinga dağla rinda 2 000 m'yi aşar)üstünde yeralan, orta kesiminden geçen Zambezi irmağı tarafından sulanan Zambiya, yüksekliğin yumuşattığıtropikaliklim etkisindedir. Bitki örtüsünde, seyrek ormanlar (tarla açma çabalarından ötürü büyük bölümü savanaya dönüşmüştür) ağır ba sar. Bantu kökenli nüfusun büyük bölümünün çalıştığı
tarımda, beslenmeye yönelik dari ve hintdarısının yanı sıra, sömürge döneminden kalma büyük tarım işletme
lerinde dışsatıma yönelik ürünler (tütün, kahve) yetişti
çocuklar arasında özel eğitim gereken grupları belirle mek yönünden değer taşır,
Zeynettin: Bk. SŪNBÜL SİNAN EFENDİ.
zeytin Zeytingiller ailesinden, 35 türü bulunan bitki cinsi. Ana
414
ZHANG TIANYİ
yurdu Akdeniz çevresi ülkeleri olan zeytin cinsi (Bil. a.
Olea) üyeleri, boyları 20 m'yi bulabilen ağaçlardır; kü
çük, açık yeşil renkli çiçekler açarlar. Cinsin örnek türü zeytin ağacının (Olea sativa) olgunlaşınca siyah renk
alan, % 60 oranında yağ içeren aynı adlı meyveleri, sa
lamura yapılarak tüketilir ve preslerde sıkılarak zeytin yağı elde edilir. Türkiye'de 1991 verileriyle 640.000 to na yakın zeytin üretilmektedir.
Zhang Tianyi: Bk. CANG TIENYİ.
(hintdarısı, mısır) yanı sıra, dışsatıma yönelik ürünler (tü tūn, pamuk, şekerkamışı, çay) yetiştirilir. Hayvancılık
(sığır) da gelişmiştir. Yeraltı gelir kaynaklarının (altın, krom, amyant, demir, kömür) zenginliğine ve Zambezi irmağı üstünde büyük Kariba barajı ve elektrik santrali
nin yapılmasına karşın, sanayi yalnızca metalürjiyle ve besin sanayisiyle sınırlıdır. TARIH
Nyasaland (günümüzde Malavi) ve Zambiya'nın (eski Kuzey Rodezya) Orta Afrika Federasyonu'ndan ayrıl
maları (1953) üstüne Güney Rodezya'nın Rodezya adı ni almasıyla bağımsızlığa kavuşan ülke, 1965'ten sonra
Zhang Zhidong: Bk. CANG CİDONG.
Smith'in irk ayrımcı siyasetiyle yönetildi. Siyahların bu yönetime karşı geliştirdikleri gerilla savaşı sonucunda, Smith'in bir referandum yapmayı kabul etmek ve 30
Zhang Zuolin: Bk. CANG ZUOLİN.
Haziran 1979'da yapılan referandumdan sonra yöneti
mi siyahlara devretmek zorunda kalmasıyla, cumhur başkanlığına Muzorewa seçildi ve ülkenin adıZimbab
Zhuangzi: Bk. CUANGZİ.
ve'ye dönüştürüldü. 1979'da ayaklanmacılar ile hükü
met arasında yapılan ateşkesten sonra düzenlenen se çimlerde başbakanlığa seçilen (1980) Zimbabve Afrika
Zhu De: Bk. ÇU TEH.
Ulusal Birliği'nin yöneticisi Robert Gabriel Mugabe,
marksçı bir devlet kurmak niyetinde olduğunu açıkladı
(1984).
Zhu Xi: Bk. CU ŞI.
Daha
sonra, cumhurbaşkanlığına seçilip
(Aralık 1987), rejim karşıtları için genel af çıkardı
(1989). Mart 1990 seçimlerinde yeniden seçilip, 25 yıldır süren olağanüstüdurumu kaldırdı.
Zimbabve
Zitvatorok Antlaşması
Afrika'nın güney kesiminde devlet; Botsvana, Mozam
Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya arasında 1606'da
bik, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Zambiya'yla sınırlı
imzalanan barış antlaşması. 1593'te başlayarak her iki tarafı da yıpratan savaşa son vermek için 11 Kasım
1606'da imzalanan Zitvatorok Antlaşması'yla, Avustur ya'nın ödediği yıllık verginin kaldırılması, Avusturya'nın savaş tazminatı olarak 67 000 duka altını ödemesi, res
mi yazışmalarda Avusturya imparatorunun adının "Vi
yana kralı" diye değil "Roma imparatoru" diye geçiril
mesi ve antlaşmanın 20 yıl süreli olması kararlaştırıldı. Osmanlı İmparatorluğu'nun duraklama
döneminin
başlangıcı sayılan Zitvatorok Antlaşması, 1615'te Viya na'da 12 yeni madde eklenmesiyle uzatıldı.
Ziya Gökalp: Bk. GÖKALP, ZİYA. Ziya Paşa Türk şairi ve devlet adamı (İstanbul 1829-Adana 1880). olan Zimbabve, Güney Rodezya ya da Rodezya adlı bir
Ingiliz sömürgesiyken, 1980'de bağımsızlığa kavuş
muştur. Yüzölçümü 391 090 km², nüfusu 9 900 000
(1991 tah.), başkenti Harare'dir.
YÜZEYŞEKİLLERI IKLIM VE EKONOMI Doğuda, Mozambik sınırındaki Büyük sarplıklarda
yükselen, kuzeyde Zambezi ırmağının vadisiyle, gü
neyde Limpopo irmağının vadisiyle, batıda da Kalahari çanağıyla sınırlanan billurlu yaylalar (Matabeleland,
Mashonaland) üstünde yayılan Zimbabve, nispeten ku rak tropikal iklim etkisindedir: Harare'de ocak ayı si
caklık ortalaması 20,8 °C, temmuz ayı ortalaması 13,9 °C, ortalama yağış 803 mm'dir. Bitki örtüsünde, sava
nalar geniş alanlar kaplar; yer yer seyrek ormanlara da
Süleymaniye'deki Mektebi Umumi Edebiye'yi bitiren (1845) Ziya Paşa (asıl adı Abdülhamit Ziyaettin'dir) Sa
daret Mektupçu Kalemi'nde yetişerek, 1855'te Abdül mecit'in kâtipliğine getirildi ve sarayda Fransızca öğ
rendi. Abdülmecit ölünce, paşalığa yükseltilerek Kıbrıs
mutasarrıflığıyla saraydan uzaklaştırılıp, birkaç ay sonra
geri çağrılarak, Meclisi Vâlâ üyeliği ve Devai nazırlığı yaptı. Amasya ve Samsun mutasarriflıklarında bulun
duktan sonra İstanbul'a dönerek, Yeni Osmanlılar Ce
miyeti'ne girip, 1867'de Kıbrık mutasarriflığıyla yeni
denİstanbul'dan uzaklaştırılmak istenince Namık Ke mal'le Paris'e kaçtı. Daha sonra Londra'da Hürriyet ga zetesini kurup (1868), İsviçre'ye geçerek gazetesinin 12 sayısını orada çıkardıktan ve Zafername, Terkibi Bent, Tercii Bent gibi yapıtlarını kaleme aldıktan sonra,
rastlanır. Büyük bölümü Bantulardan oluşan nüfus, bū
yurda dönerek işorayı Devlet üyeliğinde bulundu. Ab
azınlığın iktisadın büyük bölümünü denetlediği ülkede, tarımda beslenmeye yönelik geleneksel ürünlerin
diyse de, çok geçmeden vezirlikle Suriye valiliğine gön
yük bir hızla (yılda yüzde 3'ten çok) artmaktadır. Beyaz
dülhamit II'nin tahta çıkmasından sonra, Kanunuesa
si'yi hazırlamakla görevi encümenin üyeliğine getiril
ZONGULDAK
derildi. Bir yıl kadar da Konya valiliği yapıp, Adana vali siyken öldü.
Demokratik görüşleri (eziyete, haksızlığa, gericiliğe başkaldırı, vb.) Türk düşüncesine ilk getiren yazarlar dan biri olan Ziya Paşa, şiir, düzyazı ve makelelerinin yanı sıra, birçok Fransız yazarının yapıtlarını dilimize aktarmıştır. Harabat (1874) adlı 3 ciltlik antolojisinde Divan edebiyatının değerli ürünlerini derlemiş, şiirleri
ölümünden sonra Eş'ar-ı Ziya (1881), Külliyat-1 Ziya Pa şa (1925) adları altında yayınlanmıştır.
415
cezası ödemek ve 18 Temmuz 1898-5 Haziran 1899
arasında İngiltere'de sürgün yaşamak zorunda kaldı. 20 Eylül 1902'de, Paris'teki evinde, sobadan çıkan du manlardan boğularak (olay tam anlamıyla aydınlaula mamıştır). Adalet (la Justice) adlı romanını tamamlaya madan öldü.
Zonguldak (kent) Zonguldak ilinin merkezi. Zonguldak kenti, Karadeniz
kıyısında, Üzülmez deresi adlı küçük derenin ağız kesi
Ziya ül-Hak
minde kurulmuştur. TARIH
Pakistanlı general ve devlet adamı (Cullundur 1924-is
Tarihi pek eski dönemlere inmeyen Zonguldak kenti
låmabad 1988). Generalliğe yükselen (1972), Ziya ül Hak (tam adı Abdurrahman Ziya ül-Hak'tır) genelkur may başkanlığına atanarak (1976), yapılan seçimlerden
(1977) sonra iç savaş tehlikesi belirince askeri bir dar beyle Pakistan devlet başkanlığını üstlendi (1978). Baş
kanlığını 1984'te bir referandumla beş yıl daha uzatti rip, medeni hukuk yerine şeriat uygulamalarını başlattı.
Bir sabotaj sonucunda uçağının havada parçalanmasıy la öldü.
Ziyaürrahman Bangladeşli subay ve devlet adamı (Silhet 1935-Çitta
gog 1981). Silahlı Kuvvetler kurmay başkanlığına yük selip, sıkıyönetim komutanı sıfatıyla iktidara el koydu (1975). Bir darbe girişimi sırasında öldürüldü.
nin yerinde XIX. yy'ın başlarında aynı adlı köy bulu
nuyordu. Kastamonu ilinin Bolu sancağına bağlı olan bu köy, Üzülmez deresi ağzında sazlık ve bataklık bir
kıyıda birkaç balıkçı kulübesinden oluşuyordu. 1829 yılında yörede maden kömürünün bulunup, 1849'da kömür ocaklarının işletilmeye başlanmasından sonra,
köy gelişmeye başladı. 1882'den sonra kömür havzası
na yabancı şirketler girince, özellikle bir Fransız şirketi kurulunca, maden işletmeciliği o döneme göre mo
dern araç-gereçler ve yöntemlerle yapılmaya başlandı; Üzülmez deresi ağzında, gemilerin kıyıya yaklaşıp ko
mür yükleyebileceği mendirekle korunan bir liman dü zenlendi (1886'da açılan bu ilk liman daha sonra cum huriyet döneminde genişletildi). 'Böylece, i XIX. yy'ın ortalarında Ereğli ilçesine bağlı bir köy olan Zonguldak,
yüzyılın sonunda ayrı bir ilçenin merkezi oldu.
Zola, Emile Fransız yazarı (Paris 1840-ay.y. 1902). Küçük yaşta ba
basını yitiren Emile Zola, annesiyle birlikte Paris'e yer leşmek zorunda kaldı. Hachette Yayınevi'nde çalışma ya başlayıp (kitap paketlerini ambalajlıyordu), kısa bir süre sonra yayınevinin reklam şefliğine getirilerek (1862), bir yandan da çeşitli gazetelerde sanat eleştiri leri yayınladı ve Manet'yi, izlenimci ressamları savun du; Balzac, Flaubert ve Goncourt kardeşleri övdü. Ro mantizm etkisinde ilk yapıtlarini (Contes a Ninon (Ni non'a Öyküler, 1864); La Confession de Claude (Clau
de'un itirafı, 1865); vb.) ve ilk doğalcı romanı Thérèse Raquin'i (1867) yayınladıktan sonra, Claude Bernard'ın ve Dr. Prosper Lucas'nın çalışmalarının etkisinde kalıp,
Ikinci Imparatorluk döneminde bir aileyi doğabilim ve toplumbilim açısından incelemeyi amaç alan çevrimsel bir roman (Rougon Macquartlar (Rougon Macquarts, Histoire Naturelle et Sociale d'une Famille sous le Se cond Empire]) yazmayı tasarladı. Bu çevrimin yirmi ki
tabını oluşturan, güçlü bir drami (Meyhane(Assommoi re, 1877); Germinal, 1885; Toprak (La Terre, 1887); Hayvanlaşmış Insan (La Beta Humaine, 1890); Bozgun
(La Débacle, 1892]), belirli bir bölgeyi ele alarak aşkı, maddi anıları, ölüm karşısındaki bunalımı (La Faute de
l'abbé Mouret (Rahip Mouret'in Suçu, 1875); Bir Aşk
Hikâyesi (une Page d'Amour 1878); La Joie de Vivre
lYaşama Sevinci, 1884); Eser (l'Oeuvre, 1886); vb.) is
lediği romanlarını peşpeşe yayınladı. Bu arada sosyalist kuramlardan etkilenerek insanların eğitilmesi, toplu
mun geliştirilmesi, vb. üstünde durduğu (Döl Bereketi [Fecondité, 1899); Emek (Travail, 1901); Hakikat (la
Vérité,
1903); vb.)) romanlar da yayınlayıp, bir
yandan da Dreyfus olayına etkili biçimde katılarak (13
Ocak 1898'de Aurore gazetesinde (J'accuse (Suçluyo rum) adlı bildiriyi yayınlaması), yahudi düşmanlığını şid detle eleştiren bu tutumundan ötürü 3 000 frank para
Zonguldak'tan görünüş.
GÜNÜMÜZDE ZONGULDAK Cumhuriyet döneminin başlarında aynı adlı ilin merke zi olan Zonguldak'ın, madencilik kenti olarak gelişme
sine paralel olarak nüfusu da hızla artmış, 1927'de 11
797 olan nüfusu, 1965'te, 50 000'i (55 404), 1980'de 100 000'i (109 044) aşmış, 1990 sayımında 116 725 ol
muştur.
Zonguldak son yıllarda alan olarak da hızla gelişerek vadilerin yamaçlarına, bunları birbirinden ayıran yayla ve tepelerin üstüne, eğimin elverişli olduğu kesimlerde kıyı boyunca yalıyarlar üstüne yayılmış ve komşuları
bulunan batıda Kozlu, doğuda Kilimli ve Çatalağzı kent
leriyle birleşme eğilimi göstermiştir.
Zonguldak (il)
Karadeniz Bölgesi'nin, Batı Karadeniz bölümünde il.
416
ZOOLOJİ
Yüzölçümü 6 489 km?, nüfusu 1990 sayımında 867
726, merkezi Zonguldak kenti olan Zonguldak ili, 10 il çeye bölünmüştūr: Merkez, Alaplı, Çaycuma, Devrek, Eflani, Ereğli, Gökçebey, Karabük, Safranbolu, Yenice. Kuzeyde ve batıda Karadeniz kıyılarıyla, doğuda
Bartın ve Kastamonu, güneyde Bolu ve Çankırı illeriyle
sınırlı olan Zonguldak ilinin bulunduğu yörede, kıyı dağları alçalır, sürekliliklerini yitirirler. Bununla birlikte
yore, sık bir akarsu örgüsüyle yarılmış ormanlık, tepelik görünümlüdür. Topraklarının yükseltisi kuzey kesimde 1 000 m'yi bulmaz; orta kesimlerde 1 200 m'ye yakla şır; güneyde yer yer 1 500 m'yi aşabilir. Kuzeydoğu-gü neybatı genel doğrultusunda uzanan kıyı boyunca, yükseltisi 30-40 m'yi bulan yalıyarlar yeralır. Koylar ge nellikle kumsalliktir.
Fazla sert olmayan iklim, genellikle yağışlıdır; kurak mevsim yok gibidir. Yıllık sıcaklık ortalaması 13,5 °C, günümüze kadar kaydedilen en yüksek sıcaklık 40 °C (22.6.1942), en düşük sıcaklık - 8 °C'tir (4.2.1950). Genel olarak yağışı bol bir il (yıllık ortalama yağış 1 232 mm) olan Zonguldak'ta, yılın bütün ayları yağışlı geçer.
Yer yer yok edilmiş olmakla birlikte, ormanlık alanlar
il topraklarının yarısını aşar. Genellikle yayvan yapraklı
gereksinmeyi karşılamakta yetersiz kalan Zonguldak li manı, günümüzde modernleştirilmişitir. Zonguldak'ı Ankara'ya ve İstanbul'a bağlayan karayolları daiyileşti rilmektedir.
zooloji: Bk. HAYVANBİLİM. Zorlu, Fatin Rüştü
Türk diplomati ve siyasetçisi(İstanbul 1910-İmralı adası
1961). Galatasaray Lisesi'ni, Paris Siyasal Bilimler Oku
lu'nu ve Cenevre Hukuk Fakültesi'ni bitiren Fatin Rüştü Zorlu 1932'de Dışişleri Bakanlığı'nda çalışmaya başla dı. 1952'de büyükelçi olarak NATO sürekli temsilciliği ne atanip, 1954'te DP'den milletvekilliğine seçildi. Baş bakan yardımcılığı (1954-55), Devlet bakanlığı (1957), Dışişleri bakanlığı (1957-1960) yapıp, 27 Mayıs 1960'tan sonra tutuklanarak Yassıada'da yargılandı ve
ölüm cezası verilerek 19 Eylül 1961'de İmralı adasında idam edildi. 17 Nisan 1990'da çıkarılan yasayla bütün DP üyeleriyle birlikte saygınlığı geri verildi. 17 Eylül 1994'te naaşı Adnan Menderes ve Hasan Polatkan'ın
ve iğne yapraklı ağaçlardan oluşan orman, yereyin faz la geçirimli olduğu kesimlerde, makiye benzer bir görū nüş alır. Ormanlarda kayın, meşe, çam ve köknar ağaç
kilerle birlikte İstanbul'da yapurilan anıtmezara aktarıl
ları ağır basar. Yağış koşulları, orman oluşumunu ve or
zürafa
manaltı bitki örtüsünün zenginleşmesini büyük ölçüde desteklemiştir. İlin en önemli akarsuyu Filyos çayı, il sınırları dışında
Köroğlu dağlarından doğar, bir süre doğuya doğru ak
dı.
Zürafagiller ailesinden memeli hayvan türü. Zürafa (Bil. a. Giraffa camelopardis), boyu 5,5 m'yi, omuzdan yere
yüksekliği 3,5 m'yi bulan, çok uzun boyunlu bir hay
tıktan sonra kuzeye döner. Karabük yakınında sağdan
vandır; kafasında, deriyle kaplı kemikli uzanulardan
ve batıya yönelir. Tefen'de Devrek çayıyla birleşip, Ka radeniz'e dökülür. İlin öbür önemli suları Alaplı, Gü
gözleri uzun kirpiklerle korunur. 50 cm kadar dışarı
lūnç çaylarıdır. Kokaksu ve Üzülmez dereleri, Zongul dak kenti içinde birleşerek denize dökülür. Zonguldak ilinde ekili alanların büyük bölümü tahil
sek ağaçların yapraklarını yiyerek beslenir; başını yer
tarlalarına ayrılmıştır. Tahıl türleri arasında en çok buğ day ve mısır yetiştirilir. Mısırı çok gerilerden arpa izler.
meler olmasını önler.
Dokumacılıkta kullanılan bitkilerden keten ve kenevir eski önemlerini yitirmişlerdir. Yakın dönemde meyve
Zürich
gelen Araç suyuyla birleşerek “Yeniceirmak" adını alır
ağaçları arasında fındık ağaçlarının sayısında büyük bir artma olmuştur. Fındık ağaçlarının tamamına yakın de
nilecak kadar büyük bölümü Ereğli'dedir. Ayrıca Ereğli, miktar açısından pek önemli olmasa da, nitelikli çilekler
yetiştirmekle ünlüdür. ilde, hayvancılık yönünden büyükbaş hayvan sayısı
nin, küçükbaş hayvandan daha çok olması dikkati çe ker.
Türkiye'nin tek önemli maden kömürü yatakları, Zonguldak ili sınırları içindedir (Ereğli-Zonguldak hav
oluşmuş kısa, düz boynuzlar yeralır; iri, kahverengi
uzanabilen dilinin ve uzun boynunun yardımıyla yük den kaldırıp boynunu iyice dikleştirdiği zaman beden deki özel mekanizmalar kan dolaşımında önemli değiş
İsviçre'nin başkenti. Ülkenin kuzey kesiminde, Zürich
gölü kıyısında, Limmat irmağının gölden çıktığı yerde bulunan Zürich'in nüfusu 345 200'dür. Avrupa'nın baş. lica finans ve bankacılık merkezlerinden biri olan kent
te, sanayi de gelişmiştir: Takım tezgâhları ve türbinler
yapımı; basımcılık ve hazırgiyim sanayileri; çikolata fabrikaları; vb. Aynı zamanda da önemli bir öğretim ve
kültür merkezidir: Zürich Üniversitesi; Isviçre Federal
Teknoloji Enstitüsü, vb. Her yıl çok sayıda turist de çek mektedir.
zası). Ayrıca il sınırları içinde alüminyum, demir ve manganeze rastlanmıştır.
Zwingli, Ulrich
açılan Karabük ve 1965'te çalışmaya geçen Ereğli De
İsviçreli reformcu (Wildhaus 1484-Kappel 1531). Viya
Zonguldak ilinin başlıca sanayi kuruluşları 1939'da
mir-Çelik fabrikalarıdır. Karabük'te, fabrikada üretilen
demiri kullanarak boru, vb. üreten ikinci derecede bazı
fabrika ve atölyeler de vardır; ayrıca sülfürik asit, süper
na ve Basel üniversitelerinde öğrenim gören Ulrich Zwingli, tanrıbilimin yanı sıra müzik ve skolastik felsefe
fosfat, naftalin, vb. üretilir. Bunların dışında il merkezin
yi de öğrendi. 1506-1516 arasında Glarus'ta rahiplik yapıp, 1519'da Zürich piskoposluk kuruluna atandı.
KA'ya bağlı büyük kâğıt fabrikası ve kereste fabrikaları
protestan öğreti kitabını (Die 67 Artikeli (68 Tezin Yo
deki kok fabrikası, Çatalağzı'nda (Aşıkveren) termik santral, Filyos'ta ateş tuğlası fabrikası, Çaycuma'da SE
Luther'in görüşlerini benimsemesi üstüne, görevden uzaklaştırılıp, 1523'te Kutsal Kitap temeline dayanan ilk
sayılabilir. ULAŞIM
rumu]) yayınladı ve düşüncelerini İsviçre'nin büyük bo
kesimlere bağlar. Cumhuriyetten önce yapılan, ama
vaşı'nda öldü.
Zonguldak ilinde ulaşım deniz, kara ve demiryollarıyla sağlanır. Zonguldak-Irmak hattı, kenti demiryoluyla iç
lümüne yaydı. Zürich'te bir hıristiyan devleti kurmaya
çalıştığı sırada, ülkenin güney kesimindeki katolik kan
tonların Zürich'e saldırmalarıüstüne yapılan Kappel Sa
(
WNOLIVE
GROLIER NATIONAL varioa
IME
QUINN
RIN
GROLIERI
INTER
LUNATIONAL NITIOUS AMES CANA
AMIR
FERNATION GROLLERZIN TION mua TER
ER
CROLIER SATIONAL
SABAH
SABAH
SABAH
AML
S.
VN
AMES
NATIONAL
AVIO
SABAH
SABAH )
AME
RN UN
АМЕ
DRNAT Ine ROLIER
TE
SABAH
CA
SABAH
ME ANA
SABAH
CANA
GAMES
SABAH
AMI MER
GROL
SA
KITOSTI
SABAH
INT
ANNON
SABAH
INA
NATION GROLIER CANA
aro
SABAH
SABAH
AH
RI
ITR
SABAH
SABAH
NA
S